Kıyı Politikası - Prof
Transkript
Kıyı Politikası - Prof
Ankara, 2003 i İçindekiler Çizelgeler............................................................................................................... vi Kısaltmalar........................................................................................................... vii Giriş .........................................................................................................................1 Birinci Bölüm: Kıyı Yönetiminin Gelişim Süreci ................................................14 I. Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim ............................................................14 A. Kıyı Kavramı.......................................................................................................14 B. Kıyı-İnsan İlişkisi ................................................................................................17 1. İlk Yerleşim Yeri Olarak Kıyılar ................................................................................. 17 2. Kıyılar ve Nüfus ......................................................................................................... 21 3. İnsanlığın Kıyıya Bakış Açısındaki Değişim................................................................ 27 C. Kıyı Alanları Üzerindeki Baskılar ........................................................................28 1. Doğal Baskılar............................................................................................................ 31 2. İnsan Etkinlikleri ........................................................................................................ 32 3. Turizm........................................................................................................................ 34 D. Kıyıda Yaşanan Çatışmalar..................................................................................36 II. Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Evrim .................................................................39 A. Çevre Yönetiminde Yaşanan Gelişmelerin Kıyı Yönetimine Etkisi ......................40 1. Çevre Yönetimi .......................................................................................................... 40 2. Çevre Yönetiminde Bütüncül Yaklaşımlar................................................................... 40 3. Bütüncül Çevre Yönetimi............................................................................................ 43 B. Kıyı Yönetimi Kavramı .......................................................................................49 C. İlk Kıyı Yönetimi Deneyimleri.............................................................................49 D. Geleneksel Kıyı Yönetimi Yaklaşımı ...................................................................52 III. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi ..................................................................55 A. Kıyı Yönetiminden Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine.......................................55 B. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi Kavramı ...........................................................59 C. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Genel İlkeleri ..............................................62 1. Kıyı Yönetiminin Bütüncüllüğü .................................................................................. 62 2. Yönetimin Kara ve Deniz Yönünde Sınırı.................................................................... 65 3. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine Duyulan Gereksinim ............................................ 68 D. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulamaya Yönelik İlkeleri.......................70 1. Bütüncüllüğü Sağlama Sorunu .................................................................................... 70 2. Gerçekleştirilecek Çalışmalar...................................................................................... 72 3. İlkelerin Yerel Koşullara Uydurulması ........................................................................ 74 4. Uygulama Aşamasında Karşılaşılabilecek Güçlükler ................................................... 75 5. Özeksel ve Yerel Yönetimlerin Rolü ........................................................................... 77 6. Akçal Boyut................................................................................................................ 79 IV. Değerlendirme..............................................................................................82 ii İkinci Bölüm: Uluslararası Alanda Kıyı Yönetimi Uygulamaları.......................85 I. Çevre ve Kıyı Yönetiminde Yeni Güç Odağı Olarak Uluslararası Örgütler......86 A. Çevre Sorunlarının Uluslararası Nitelik Kazanması..............................................86 B. Uluslararası Örgütler ve Çevre Sorunları..............................................................87 C. Gönüllü Örgütler..................................................................................................88 D. Uluslararası Örgütler ve Kıyı Yönetimi................................................................91 II. Dünya Bankası...............................................................................................96 A. Dünya Bankası ve Kıyı Alanları ..........................................................................96 B. Dünya Bankası'nın Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri .............................100 1. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminde Uygulanabilecek Programlar ............................ 104 2. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulama Aşaması ........................................... 105 C. Dünya Bankası'nın Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek: GEF...................108 D. Değerlendirme...................................................................................................110 III. Birleşmiş Milletler......................................................................................116 A. Birleşmiş Milletler Örgütü ve Kıyı Alanları .......................................................116 B. 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı .......................................................117 C. 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı ...........................................................120 1. Rio Bildirgesi ........................................................................................................... 120 2. Gündem 21............................................................................................................... 121 D. UNEP, Bütüncül Kıyı ve Deniz Alanları İlkeler Dizisi.......................................125 1. UNEP'e Göre Kıyı Alanları ve Sorunları ................................................................... 126 2. UNEP'in Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri .................................................... 127 E. FAO'nun Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri.............................................129 F. Birleşmiş Milletler'in Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek:Bölgesel Denizler Programı ................................................................................................................130 1. Akdeniz Eylem Planı ................................................................................................ 134 2. Karadeniz Çevre Programı ........................................................................................ 137 G. Değerlendirme...................................................................................................142 IV. Avrupa Birliği ............................................................................................143 A. Avrupa Birliği ve Çevre Sorunları......................................................................143 B. Avrupa Birliği'nin Kıyı Politikası.......................................................................146 C. Avrupa Birliği Çevre Eylem Programlarında Kıyı Alanları.................................147 1. Birinci Çevre Eylem Programı (1972-1976) .............................................................. 147 2. İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981) ................................................................ 148 3. Üçüncü Çevre Eylem Programı (1982-1986) ............................................................. 149 4. Dördüncü Çevre Eylem Programı (1987-1992).......................................................... 150 5. Beşinci Çevre Eylem Programı (1993-2000).............................................................. 150 6. Altıncı Çevre Eylem Programı (2001-2010) .............................................................. 152 D. Avrupa'da Kıyı ve Deniz Alanlarına Yönelik Antlaşmalar..................................153 1. Deniz Kirliliği........................................................................................................... 154 2. Kara Kökenli Deniz Kirliliği ..................................................................................... 155 E. Avrupa Birliği'nin Kıyı Alanlarına Yönelik Uygulamaları ..................................156 F. Değerlendirme ...................................................................................................159 iii V. Yirminci Yüzyılın Son Çeyreğinde Toplumsal-Ekonomik Değişimler ve Kıyı Yönetimi ..........................................................................................................160 A. Kıyı Yönetiminin Toplumsal-Siyasal Boyutu.....................................................160 B. Yeni Yürütüm Anlayışını (Governance) Biçimlendiren Toplumsal Gelişmeler ...162 C. Yeni Yürütüm Anlayışı......................................................................................165 D. Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi ve Yeni Yürütüm Anlayışı..............................169 VI. Değerlendirme............................................................................................171 Üçüncü Bölüm:Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Tüzel Açıdan Kıyıların Durumu .............................................................................................................................175 I. Türkiye'de Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim .........................................175 II. Kıyılara İlişkin Tüzel Düzenlemeler.............................................................179 A. Osmanlı Dönemi................................................................................................181 B. 1972-1982 Dönemi ............................................................................................183 1. Ek 7. ve 8. Madde..................................................................................................... 184 2. Ek 7. ve 8. Maddelere İlişkin Yönetmelik.................................................................. 187 C. Askeri Yönetim Dönemi ....................................................................................191 1. 1982 Anayasası......................................................................................................... 192 2. Boğaziçi’nin Korunmasına Yönelik Düzenlemeler..................................................... 194 D. İlk Kıyı Yasası Dönemi .....................................................................................199 1. 3086 Sayılı Kıyı Kanunu........................................................................................... 199 2. İlk Kıyı Yasası Yönetmeliği...................................................................................... 202 3. İlk Kıyı Yasası ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı.................................................. 203 E. Günümüzdeki Durum.........................................................................................207 1. 3621 Sayılı Kıyı Kanunu........................................................................................... 207 2. İkinci Kıyı Yasası ile İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı............................................. 213 3. 3830 Sayılı Kanun .................................................................................................... 215 4. İkinci Kıyı Yasası Yönetmeliği ................................................................................. 216 F. Kıyı Alanlarını Dolaylı Biçimde Etkileyen Düzenlemeler ...................................218 III. Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar .................................227 A. Kalkınma Planları..............................................................................................227 B. Hükümet Programları.........................................................................................233 C. Siyasal Partiler...................................................................................................239 D. Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP)........................................................244 IV. Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar ve Kamu Yararı .......247 A. Toplum Yararı-Kamu Yararı Kavramları ...........................................................248 B. Türkiye'nin Kıyı Politikası ve Kamu Yararı........................................................252 1. 1972 Öncesi.............................................................................................................. 253 2. 1972-1980 Dönemi ................................................................................................... 255 3. Askeri Yönetim Dönemi (1980-1983) ....................................................................... 258 4. İlk Kıyı Yasası Dönemi (1984-1990)......................................................................... 260 5. Günümüzdeki Durum (1990 ve Sonrası).................................................................... 263 V. Değerlendirme .............................................................................................268 iv Dördüncü Bölüm: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Uygulamaları ....................275 I. Akdeniz Eylem Planı Çerçevesinde Uygulanan Programlar...........................277 A. İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı .....................................................277 B. İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi .......................................................279 C. Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi .............................................................281 II. Rio Konferansı Sonrasında Uygulanan Programlar ......................................282 A. Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi ..........................................282 B. Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm Projesi: Belek ve Çıralı .............................283 1. Belek Kıyı Yönetimi Programı.................................................................................. 284 2. Çıralı Kıyı Yönetimi Programı .................................................................................. 285 C. Trabzon Kıyı Yönetimi ......................................................................................290 D. Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı.............................................291 E. Karadeniz Çevre Programı .................................................................................292 F. Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı ............................................................295 III. Diğer Girişimler .........................................................................................297 A. Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği (GATAB) ................298 B. MEDCOAST.....................................................................................................299 C. Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi .................................................................300 D. Uluslararası Örgütler .........................................................................................302 1. Dünya Bankası.......................................................................................................... 302 2. OECD ...................................................................................................................... 305 3. Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP) ............................................... 306 IV. Türkiye'de Kıyı Yönetimi Girişimlerinde Önerilen Kurumsal Yapı.............306 A. İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı .....................................................307 B. İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi .......................................................308 C. Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi .............................................................308 D. Belek Kıyı Yönetimi Programı...........................................................................310 E. Çıralı Kıyı Yönetimi Programı ...........................................................................310 F. Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi ...........................................314 G. Trabzon Kıyı Yönetimi......................................................................................314 H. Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı.............................................315 I. Karadeniz Çevre Programı ..................................................................................316 J. Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı .............................................................317 V. Değerlendirme .............................................................................................319 Sonuç ...................................................................................................................327 Yararlanılan Kaynaklar .....................................................................................341 Türkçe Özet.........................................................................................................369 Summary .............................................................................................................370 v Çizelgeler Çizelge 1: Kıyı Alanlarında İnsan Etkinlikleri ve Çevreye Etkisi 29 Çizelge 2: Kıyıda Gözlenen Değişiklikler 33 Çizelge 3: Kapitalizm, Turizm ve Seyahat 36 Çizelge 4: Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Aşamalar 55 Çizelge 5: Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi 62 Çizelge 6: Kıyı Yönetiminde Bütüncüllük Sağlanması Gereken Alanlar 65 Çizelge 7: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Yönetiminde Kara ve Deniz Sınırları 66 Çizelge 8: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Kuşağının Derinliği 67 Çizelge 9: Kıyı ve Deniz Alanlarında İyelik Durumu ve Sorumlu Yönetim Birimleri 71 Çizelge 10: Kıyı Yönetiminin Aşamaları, Öğeleri ve Uygulama Konuları 81 Çizelge 11: Türkiye'de Turizmin Gelişimi 177 Çizelge 12: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilmesi Gereken Temel İşlevler ya da Etkinlik Alanları (Bugünkü Durum) 288 Çizelge 13: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilecek Temel İşlevler ya da Etkinlik Alanları (Gelecekteki Durum) Çizelge 14: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Girişimleri 313 319 vi Kısaltmalar a.g.y. Adı geçen yapıt A.Ü. Ankara Üniversitesi ABD Amerika Birleşik Devletleri AMKD Anayasa Mahkemesi Kararları Dergisi AT Avrupa Topluluğu ATAK Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi Projesi BETUYAB Belek Turizm Yatırımcıları Birliği Bkz. Bakınız C. Cilt CHP Cumhuriyet Halk Partisi CZM Coastal Zone Management ÇED Çevresel Etki Değerlendirmesi Çev. Çeviren Der. Derleyen DHKD Doğal Hayatı Koruma Derneği DİE Devlet İstatistik Enstitüsü DOKAP Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı DPT Devlet Planlama Teşkilatı DSİ Devlet Su İşleri EKAY Entegre Kıyı Alanları Yönetimi EU European Union FAO United Nations Food and Agriculture Organization vii FOEI Friends of the Earth International GATAB Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği GEF Global Environment Facility ICM Integrated Coastal Management ICZM Integrated Coastal Zone Management IMCAM Integrated Marine and Coastal Area Management IMF International Monetary Fund IPCC Intergovernmental Panel on Climate Change IUCN World Conservation Union (Eski Adı: International Union for the Conservation of Nature and Natural Resources) İ.Ü. İstanbul Üniversitesi İSKİ İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi K. Karar km Kilometre m. Madde m. Metre M.Ö. Milattan Önce MAP Mediterranean Action Plan MAP CAMP Mediterranean Programme MEDA/SMAP Mediterranean Assistance / Short -and Medium- Term Actions MED-POL Mediterranean Pollution Monitoring and Research Programme METAP Mediterranean Environmental Technical Assistance Programme MIT Massachusetts Institute of Technology NGO Non-Governmental Organization ODTÜ Orta Doğu Teknik Üniversitesi Action Plan-Coastal Area Management viii OECD Organisation for Economic Co-operation and Development RG Resmi Gazete s. Sayfa S. Sayı SBF Siyasal Bilgiler Fakültesi SHP Sosyal Demokrat Halkçı Parti TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TODAİE Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü UÇEP Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı UNDP United Nations Development Programme UNEP United Nations Environment Programme UNEP-MAP PAP UNEP-Priority Actions Programme of the Mediterranean Action Plan UNEP-OCA/PAC UNEP - Oceans and Coastal Areas Programme Activity Centre WTO World Trade Organization ix Giriş Kıyılar tarih boyunca insanoğlunun yerleşim için ilk yeğlediği yerlerden olmuştur. Doğal güzelliği bir yana bırakılacak olursa, yiyecek ve içecek maddelerinin elde edilmesinde sunduğu kolaylık, ulaştırmada gördüğü işlev, türlü savunma gereksinimleri için sağladığı uygun ortam, kıyının çekiciliğini artıran etmenlerdendir. Kıyının anılması gereken bir diğer yönü ise, kent yaşamını tamamlayıcı kimi nitelikleri ile ilgilidir. İkincil ilişkilerin ön planda olduğu, yaşamın tüm alanlarının sıkı kurallarla düzenlendiği, hiyerarşinin, farklılığın ve yabancılaşmanın belirgin bir biçimde ortaya çıktığı kent yaşamının eksik yönlerini, kıyıların, doğal yapısıyla, dinginliğiyle ve açıklığıyla tamamlamakta olduğu söylenebilir. Kıyının kentte göremediğimiz başka özellikleri de bulunmaktadır: Daha sağlıklı ve doğaya yakın bir yaşam ortamı olması, daha özgür alanlar sunması, türlü olanaklardan yararlanmada kente göre daha çok kolaylık ve serbestlik sağlaması bunlar arasında sayılabilir. Kıyı alanlarının, kentsel ya da karasal alanlara göre, anılması gereken bir üstün özelliği de insanlar arasında birebir ilişkilere daha uygun bir ortam sağlaması, geçici de olsa sınıfsal farklılıkların etkisini azaltabilmesidir. Sanayi Devrimi ve onunla beraber gelen teknolojik gelişmeler, kıyıların insan ve diğer canlılar için önemini ve bu bölgelere olan bağımlılığı azaltmamış, tam tersine buraların birer çekim odağı haline gelmesi sürecini hızlandırmıştır. Sanayi kuruluşları için uygun bir kuruluş yeri olması, kimi hammaddelerin yalnızca buralarda yoğun bir biçimde bulunması, ulaşım için en elverişli olanakları sunmaları kıyıların değerini sürekli artırmıştır. Bilimde, teknolojide ve bunlara bağlı olarak sanayileşmede gözlenen ilerlemeler bir başka biçimde de kıyıların önem kazanmasını sağlamıştır. Bu etki, sanayileşmedeki, kentleşmedeki hızlı artışların, teknolojideki gelişmelerin, insanları kentten uzaklaşmaya, doğayla başbaşa kalarak tatil yapmaya yöneltmeleri biçiminde ortaya çıkmıştır. Ancak, sözü edilen gelişmelerle aşırı-dengesiz kentleşmeye eşlik eden hızlı nüfus artışı yine kıyı yörelerindeki baskının artması sonucunu doğurmuş; turizm, sanayi, ulaştırma, konut, ticaret alanlarındaki etkinlikler hep buralarda yoğunlaşmıştır. Sözü edilen gelişmelerin büyük bir bölümünün kıyıda ve kıyı bölgelerinde gerçekleşmesi buraların yoğun bir baskı altında kalmasına neden olup onarılması güç kimi çevre sorunlarının doğmasına yol açmıştır. Bir başka anlatımla, kıyılar ve kıyı bölgeleri, insan ve diğer canlılar için her zaman önem taşıyan bir doğal kaynak olma niteliğini taşımışlardır. Bu durumun gelecekte de süreceğine kuşku yok. Kıyının, üretilemeyen, artırılamayan, kıt bir çevre değeri ya da bir doğal öğe olduğu bilinmektedir. Bir başka açıdan, türlü kullanım biçimlerini yeğleyip bu doğal kaynağın artırılabilmesinin de olanaklı olduğu söylenebilir. Yerleşim yeri düzenlemelerinde kıyı kuşağının daha geniş bırakılması, liman yapılarak denize doğru daha geniş bir kullanma alanı yaratılması ya da bu bölgelerde tek tek yapılar yerine toplu konut girişimlerine yönelinmesi kıyının bir anlamda artırılabilmesine olanak verebilmektedir. Ancak, dikkat edilecek olursa, yukarıda anılan tüm düzenlemelerde göze çarpan şey kıyının miktarının değil, yalnızca ondan yararlanma olanağının artırılmasıdır. Yeniden üretilemeyen sınırlı bir doğal kaynak niteliğinde olan kıyıların, türlü ekonomik, toplumsal etkinlikler için vazgeçilemez bir öneme sahip olması, bu alanları ve kullanımından kaynaklanan sorunları sürekli gündemde tutmaktadır. Yukarıda sözü edilen tüm sorunların Türkiye için de geçerli olması, konunun önemini yitirmeden sürekli gündemde kalması, böyle bir konunun seçilmiş olmasının ardında yatan temel düşüncedir. Kıyı üzerinde türlü toplumsal kümelerin ve onların temsilcilerinin yararlanma olanakları bulunmaktadır: Sanayi ya da turizm ile uğraşan girişimciler, devletin öncülük ettiği girişimlerde çalışanlar, turizme yönelen küçük girişimciler, o yörede oturanlar, emlakçılar, yap-satçılar, kırsal kesimlerden buralardaki turistik tesislere çalışmaya gelen işçiler, türlü ekonomik ve toplumsal konumdaki yerli ve yabancı turistler, yazlıkçılar vb. Bu kümelerin her biri kendi yararını sağlarken, aynı zamanda, dolaylı ya da dolaysız olarak, kıyının niteliğinin bozulması sürecine de katkıda bulunur. Örneğin devlet, doğrudan doğruya bu bölgeleri kendi hizmetlerinin bir sunum yeri olarak kullanarak, buralarda düzenleyici, planlayıcı olarak rol oynayarak ya da altyapıyı gerçekleştirerek doğrudan doğruya kullanıma uygun hale getirerek kıyı bölgeleri üzerinde kendini gösterir. Toplumun türlü kesimlerinin kıyılardan yararlanması dolaylı ve dolaysız yararlanma biçiminde ikiye ayrılabilir. Dolaylı yararlanma, kıyı bölgelerinde bulunan, ülke ekonomisine katkıda bulunabilecek sanayi, enerji, turizm, ulaşım vb. 2 yatırımlarından kaynaklanmaktadır. Ancak bu sektörlerden elde edilecek yararın toplumun türlü kesimleri arasında nasıl paylaştırılacağını, büyük ölçüde, ülkenin içinde bulunduğu toplumsal, siyasal, ekonomik ortam belirleyecektir. Dolaysız yararlanma ise, söz konusu bölgelerden elde edilecek yararın doğrudan doğruya oralarda bulunanlarca paylaşılması biçiminde gerçekleşmektedir. Bir başka anlatımla bu yarar, doğrudan doğruya, turizm, sanayi, ulaştırma, ticaret gibi gelir getiren girişimlerde bulunanlar ve bu süreç içinde yer alanlarca paylaşılmaktadır. Kıyı alanlarında gözlenen insan etkinliklerini ya da başka bir deyişle kıyı alanlarının kullanım biçimlerini de şöyle sıralamak olanaklı: Limanlar, tersaneler gibi deniz ulaşımında gerekli olan tesisler, yine deniz yolundan yararlanmak düşüncesiyle buralarda kurulan sanayi ve ticaret merkezleri, balıkçılık ve benzeri deniz ürünleri ile uğraşan işletmeler, doğal deniz kaynaklarının araştırılmasına yönelik yapılar, dinlenme ve eğlenme amacıyla kurulan tesisler, turistik tesisler, askeri, eğitimle ilgili ya da yönetsel nitelikteki resmi yapılar, yerleşim yerleri, ikinci konutlar, spor tesisleri vb. Kıyıda gerçekleştirilen tüm bu etkinlikler bir yandan toplum için genel bir yarar sağlarken, diğer yandan da onarılması güç sorunların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır Kıyı ve deniz alanlarında gözlenen sorunların tümünün, diğer çevre sorunlarında olduğu gibi, insan etkinliklerinden kaynaklandığı bilinmektedir. Kıyı alanları üzerindeki insan etkisini iki biçimde incelemek olanaklıdır. Birincisinde insan, içinde yaşayarak, doğal kaynakları kullanarak, buraları kendi amaçları doğrultusunda biçimlendirerek kıyı ve deniz çevresini etkiler. Daha çok, doğrudan doğruya kıyı ve deniz kaynaklarının kullanımından kaynaklanan bir baskıdır burada söz konusu olan. İkinci tür insan etkisi ise, sözü edilen yararlanma biçimlerinin örgütlenmesine yöneliktir. Bu etkinin sonuçlarını kıyıdaki etkinliklerin ya da kullanım biçimlerinin örgütlenmesinde, bunların yönetilmesinde ve uygun politikaların belirlenmesinde görebiliriz. 1 İlk türdeki insan etkinliklerinin kıyı alanlarında yarattığı olumsuz etkinin 1 Michael K. Orbach, "Social Sciences Contributions to Managing Ecosystems", Improving Interactions Between Coastal Science and Policy: Proceedings of the Gulf of Maine 3 giderilmesinde doğal bilimlerin yardımına başvurulurken, ikincisinde toplumsal bilimlerin katkısına da gereksinim duyulur. Bir başka anlatımla, kıyılarda doğal çevrenin yanı sıra insan tarafından biçimlenmiş ya da yaratılmış bir kültürel, toplumsal, fiziksel çevrenin de bulunmasından dolayı, söz konusu alanlarda ortaya çıkan sorunların çözümünde, yalnızca doğal bilimlerin değil, toplumsal bilimlerin de söz sahibi olacağı söylenebilir. Kıyıların insan yaşamı için gereken olanakların büyük bir bölümünü karşılayabilmesinden ötürü, tarih boyunca insan yerleşimi için en çekici yerlerden olmaları; bunun bir sonucu olarak sanayinin, kentleşmenin, toplumsal-ekonomik etkinliklerin bir arada bulunduğu bir çekim odağı durumuna gelmeleri, toplumsal bilimlerin türlü dallarını kıyı alanlarında gerçekleştirilen insan etkinlikleri ile ilgilenmeye yöneltmiştir. Tarih, coğrafya, antropoloji, toplumbilim, siyaset bilimi, hukuk, ekonomi, kentbilim, çevrebilim gibi toplumsal bilimlerin türlü dallarının kıyıyı doğrudan ya da dolaylı bir biçimde ilgilenmeleri, kıyıların sözü edilen insan etkinliklerinin en yoğun olarak gözlendiği alanlar olması ile bağlantılıdır. Kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunları toplumsal bilimler açısından incelemeyi amaçlayan bu çalışmanın ana izleğini, kıyı yönetimi anlayışında yaşanan değişim ve bu değişimin Türkiye'nin kıyı politikasına etkisi oluşturmaktadır. Bu kaygıdan hareketle, çalışma boyunca, insanlığın kıyı alanlarına yaklaşım biçimi, bilimsel, toplumsal, ekonomik alanlardaki dönüşümlerin kıyı yönetimine etkisi, bu yapı içinde uluslararası örgütlerin yeri ve bütün bu gelişmelerin Türkiye'nin kıyı yönetimine ve kıyı politikalarına yansıması sorgulanmaya çalışılacaktır. Çalışma boyunca doğruluğu sınanmaya çalışılacak ön düşünceleri, bir başka deyişle varsayımları, şöyle özetlemek olanaklı: Kıyıda ortaya çıkan sorunlar yakın geçmişe değin, dar bir bakış açısıyla teknik bir ilgi alanı olarak algılanmış, parçacı yaklaşımlarla çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Symposium, Kennebunkport, Maine, November 1-3, 1994, Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean, Ocean Studies Board, Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, 1995, s.27. 4 Geleneksel kıyı yönetimi anlayışında, çalışma kapsamının yalnızca kıyı kuşağı ile sınırlanarak kıyının deniz ve kara yönünün gözden yitirilmesi, bilim dalları arasında işbirliğine yeteri derecede önem boyutlarının görmezden gelinmesi, verilmemesi, bütüncül konunun toplumsal-ekonomik yönetim yaklaşımlarını gündeme getirmiştir. Özellikle Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerin önderliğinde geliştirilen ve bütüncül kıyı alanları yönetimi olarak anılan bu yaklaşımın, yakın zamanda ülkelerin kıyı yönetimlerine önemli etkilerde bulunması kaçınılmaz görülmektedir. Ancak kuramsal çalışmalar, anılan gelişmeler üzerinde, daha doğrusu, gelişmelerin toplumsal-siyasal yönleri üzerinde, yeterince durmamakta, eleştiriler sözü edilen uluslararası örgütlerin, bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerini sergileyen yapıtların çizdiği çerçeve içinde kalmaktadır. Oysa, kıyı yönetiminde son aşamayı simgeleyen bütüncül kıyı alanları yönetimi, yalnızca bilimsel gelişmelerin değil, belki ondan da daha çok ekonomik-toplumsal gelişmelerin etkisi altında biçimlenmiştir. Bir anlamda, bu yaklaşımı yeni yürütüm anlayışı (governance) sürecinin bir uzantısı olarak algılamak da olanaklıdır. Konunun bu yönünün dışarıda bırakılarak incelenmesi büyük bir eksiklik olacaktır. Kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunların giderilmesinde etkili bir araç olabilecek çevre yönetimi Türkiye'de gerektiği kadar etkili olamamaktadır. Bunda, tüzel düzenlemelerin yetersizliğinin, kıyı alanlarında birden fazla sorumlu örgütün bulunmasının, turizm, sanayi, tarım, enerji gibi sektörlerde izlenen yanlış politikaların payının bulunduğu yadsınamaz bir olgudur. Bu açıdan, kıyıların içinde bulunduğu sorunlar ülkedeki diğer çevre sorunlarıyla da benzer özellikler taşımaktadır. Ancak, kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunların giderek ağırlaşmasını, yasaların yetersizliğinden çok bunların etkin biçimde yaşama geçirilememesine bağlamak gerekir. Türkiye'de kıyıya yönelik olarak izlenen politikalar toplum yararı kavramı çerçevesinde geliştirilmiş değildir. Kıyıların kamu yararına kullanımından anlaşılanın, buralardan elde edilecek yararın en çoğa çıkarılması olduğu söylenebilir. İzlenen politikalarda ekonomik kaygı ön planda tutulmuş, kıyıların çevrebilimsel değeri görmezden gelinmiştir. Türkiye'nin kıyı alanlarında sorunların birikimli biçimde artması ve geleneksel kıyı yönetimi dizgesinin 5 gereksinimlere yanıt verememesi yeni yaklaşımları gündeme getirmeye başlamıştır. Son yıllarda, özellikle 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra, ülkenin türlü yörelerinde, kıyı yönetiminde küresel çapta gerçekleşen değişimlerin öngördüğü doğrultuda yaşama geçirilmeye çalışılan kıyı yönetimi projeleri bu arayışın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Büyük bir bölümü bütüncül kıyı alanları yönetimine dayanan yeni yönetim modelleri, Türkiye'nin kıyı yönetiminde, yasal ve kurumsal engellerden dolayı, yer edinememesine karşın, kıyı politikasındaki olası değişikliklerin kimi ipuçlarını vermeye başlamıştır. Çoğunlukla uluslararası bir örgütün desteğiyle başlatılan ve henüz deneme aşamasında olan bu girişimleri bütün yönleriyle sorgulamaksızın kıyı yönetim düzeneğine eklemek türlü sorunları da beraberinde getirecektir. Çalışmanın, üstüne kurulu olduğu varsayımları biraz daha açmak konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir. Kıyı yönetiminin uluslararası alanda geçirdiği evrimin iki boyutu olduğu düşünülmektedir. Bunlardan birincisini, anılan yönetim sürecinin uygulanmasında yol gösterici olacak bilimsel yaklaşımda gözlenen değişimler oluşturmaktadır. Bu açıdan, çevre yönetiminde bütüncül yaklaşımların giderek ağırlık kazanması ve bu gelişmenin kıyı yönetimi üzerindeki etkileri, bir başka anlatımla, geleneksel sektörel yaklaşımların bırakılarak bütüncül yaklaşımların yeğlenmeye başlanması süreci bu çalışmanın ana doğrultularından birini oluşturacaktır: Yani sektörel kıyı yönetiminden, bütüncül kıyı alanları yönetimine giden evrim. Kıyı yönetiminin geçirdiği evrimin diğer boyutu daha geniş kapsamlıdır. Bununla, ekonomide, siyasette, kamu yönetiminde, gözlenen dönüşümün kıyı yönetiminin gelişim doğrultusuna etkisi anlatılmak istenmektedir. Söz konusu etkiyi, kıyının doğal niteliğine bakış açısında, kıyı alanlarından yararlanmada geçerli olacak ilkelerde (toplum yararı kavramına yüklenen anlamda), kıyı yönetiminde söz sahibi olacak edimcilerde, kıyı yönetiminde uygulanacak akçal araçlardaki değişikliklerde gözlemlemek olanaklıdır. Son dönemde adını sıkça duymaya başladığımız, Türkçe’ye kimi zaman “yönetişim”, kimi zaman da “yeni yürütüm anlayışı” olarak çevrilen “governance” sürecinin kıyı yönetimine etkisinin de bu açıdan çözümlenmesi gerekmektedir. Kıyı yönetiminde yaşanan değişimin iki boyutunun birbirini tamamlayan yönleri bulunduğundan, aralarında kesin 6 bir ayrıma gitmek doğru bir değerlendirme olmayacaktır. Çünkü her ikisi de aynı sürecin iki ayrı bileşenini oluşturmaktadır: Yirminci yüzyılın son döneminde gözlenen toplumsal, siyasal, ekonomik değişimin, bir başka deyişle kurulmakta olan yeni dünya düzeninin. Çalışmada, kıyı yönetiminin her iki boyutunun kesişen yönleri, yani küresel çapta ortaya çıkan değişimlerle kıyı yönetiminin gelişimi arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılacak, bunun sonucunda kıyı yönetiminin vardığı son aşama olan bütüncül kıyı alanları yönetiminin “governance” sürecinin bir parçasından başka birşey olmadığı gösterilmeye çalışılacaktır. 1970'lerde yeşermeye başlayan yeni kıyı yönetimi anlayışı (bütüncül kıyı alanları yönetimi-integrated coastal zone management) son dönemde, önemli ölçüde yeni yürütüm anlayışının etkisi altında biçimlenmeye başlamıştır. Bu dönemde uygulamaya konulan kıyı yönetimi modelleri yeni dünya düzeninin, yeni kamu yönetimi anlayışının dolaysız bir sonucudur. Özellikle Dünya Bankası’nın kuramsal temelini ve uygulama yöntemini belirlemiş olduğu bütüncül kıyı alanları yönetiminin dayandığı temel ilkelerin yeni yürütüm anlayışına göre belirlendiği gözlenmektedir. Türkiye'de, kıyı ve kıyı alanlarından kaynaklanan sorunlar, diğer çevre sorunlarına koşut olarak, ancak 1970'lerden sonra büyük ölçüde duyumsanmaya başlamıştır. Kıyılardan yararlanmada toplum yararı ilkesinin geçerli olması gerektiği tüzel düzenlemelerde, planlama kararlarında ve öğretide öteden beri vurgulanmaktadır. Ancak, bugüne değin kıyının toplum yararına kullanılması gerektiği ilkesinden anlaşılan şey, buralarda sanayinin, turizmin, yerleşim yerlerinin, karayollarının geliştirilmesi olmuştur. Bu yolla toplumun tümünün kıyılardan elde edilecek yararı paylaşabileceği düşünülmüştür. Söz konusu tutumun, kıyı alanlarının doğal yapısına verdiği zararlar bir tarafa bırakılacak olsa bile, toplum yararı ile ne ölçüde bağdaştığı da bugün doğurduğu sorunlardan belli olmaktadır. Yalnızca çevrebilimsel dengeyi koruma içgüdüsüyle hareket etmek, toplumda var olan farklı sınıfların durumunu göz ardı ederek kimi düzenlemelere girişmek de yine yukarıda anılan asıl amaçlara ulaşılmasını engelleyebilecektir. Çünkü bu kez de tüm toplumun aynı toplumsal konumda, benzer koşullarda yaşamını sürdürdüğü bir ön koşul olarak alınacaktır. Ancak toplumda varolan değişik sınıfların durumunu, bir başka anlatımla dengesiz gelir dağılımını, göz ardı 7 ederek, bunların üstünde düşünülen soyut bir "toplum yararı", aslında düşük gelir kümelerinin yararına sonuçlar doğurmamakta, tam tersine bunların kıyılardan yararlanma olanaklarını iyice azaltmaktadır. Toplumun tüm kesimlerinin kıyıdan yararlanabilmesinin kesin çözümü yalnızca kıyıları ortak kullanıma açmak değildir; halkın, özellikle de düşük gelir kümelerinin buralardan yararlanabilmesine elverişli olacak düzenlemelerin de yapılması gerekmektedir. Devletin ekonomik açıdan güçsüz bulunanlar için bu bölgelerde türlü tesisler yapması ya da aynı amaca ulaşmaya yönelik girişimleri desteklemesi bunlardan sayılabilir. Kıyıların yukarıda sayılan olumlu nitelikleri, kıyının, küçük bir kümenin yararlanma tekelinden çıkarılarak toplumun tüm kesimlerinin buralara erişim olanaklarının geliştirilmesiyle gerçek anlamına kavuşabilecektir. Son dönemde kıyılarımızda yeni bir yönetim biçeminin yeşermeye başladığına tanık olmaktayız. Genellikle uluslararası bir anlaşmanın gereklerini yerine getirmek üzere ya da bir uluslararası örgütün desteğiyle kimi yörelerde kıyı yönetimi programları ya da projeleri başlatılmaktadır. Bu girişimleri, yukarıda değinilen, kıyı yönetiminin geçirdiği dönüşümün Türkiye'ye bir etkisi olarak değerlendirmek olanaklıdır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinden yola çıkan bu girişimlerin, çağdaş bilimsel gelişmelere koşut olarak yaşama geçirilmeye çalışıldığına, kimi yerel kıyı sorunlarının çözümüne katkıda bulunma gizilgücünü taşıdığına kuşku yok. Üstelik söz konusu yeni yaklaşımın, halkın katılımı, yörede almaşık geçim olanaklarının yaratılması, bölgenin bir bütün olarak ele alınması gibi ilkeleri, kıyılara geleneksel yaklaşımın kimi eksik yönlerini gidermede son derece yararlı olabilir. Ancak, tek tek pilot projeleri bir yana bırakıp bu uygulamalara daha yukarıdan baktığımızda, yeni girişimlerin, üzerinde bugüne değin hiç durulmayan, bir başka yönünün daha bulunduğunu görebiliyoruz. Türkiye kıyılarında 1990'lardan bu yana yaşama geçirilmeye çalışılan yeni tasarılar, büyük ölçüde, dünyadaki toplumsal-ekonomik değişimlerin bir yansımasını oluşturmaktadırlar. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru yaşanmaya başlanan küreselleşme sürecinin, yeni sağ politikaların ve yeni yürütüm anlayışının etkisi altında gelişen bu girişimlerle yalnızca kıyı alanlarında değil bütün yönetim dizgesinde köklü değişimler 8 yaratılmak istendiği söylenebilir. Belki de konuya tersinden bakıp bu gelişmeleri, kamu yönetiminde ve egemen dünya görüşünde yaşanan değişimin kıyı yönetimine bir etkisi biçiminde değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır. Kıyı yönetiminin geçirdiği dönüşümün bir uzantısı olan ve daha çok uluslararası örgütlerin etkisi altında gelişen bu yeni girişimler genelde, içeriği üzerinde fazla tartışılmayan kimi küresel ilkeler üzerinde yükselmektedir. Örneğin halkın katılımı, çok ortaklı yönetim gibi kağıt üzerinde geçerliymiş gibi duran ilkelerin, uygulamada ne yönde sonuçlar doğurabileceği üzerinde fazla durulmamaktadır. Bundan ötürü, anılan yeni yaklaşımların, yerel koşullara, geleneksel yönetsel yapıya uygunluğunun sorgulanmadan benimsenmesi çözümü güç türlü sorunları da beraberinde getirebilecektir. Kıyı yönetiminde yaşanan evrimin ve uluslararası alanda kıyı yönetiminde gözlenen gelişmelerin Türkiye kıyılarına yansımalarının incelendiği bu çalışmada ilk olarak kıyı yönetiminin gelişim sürecine yer verilecektir. Bu doğrultuda, önce, kıyı yönetimine duyulan gereksinim, bir başka anlatımla, kıyıların içinde bulunduğu sorunlara ve kıyılar üzerindeki doğal ve toplumsal baskılara değinilecek, ardından da, çevre yönetiminde bütüncül yaklaşımların gelişmesine koşut olarak kıyı yönetiminde sektörel yaklaşımların yerini bütüncül yaklaşımların alması süreci üzerinde durulacaktır. Kıyı yönetiminin uluslararası alanda kuramsal ve uygulama açısından gelişimine ayrılan ikinci bölümün ana konusunu, çevre sorunlarının küresel nitelik kazanması ve dünyada güçler dengesinin değişimi süreci ile birlikte uluslararası politikada yerini pekiştirmeye başlayan uluslararası örgütler oluşturacaktır. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği özelinde, uluslararası alanda kıyı yönetiminin temel ilkelerinin ve ele alınış biçiminin sergilendiği bu bölümde, UNEP, FAO gibi Birleşmiş Milletler örgütlerine, GEF gibi özel amaçlı düzenlemelere ve Bölgesel Denizler Programı gibi türlü uygulama deneyimlerine yer verilecektir. Bu bölümde yalnızca söz konusu uluslararası örgütlerin kıyı yönetimine ilişkin politika ve uygulamaları sergilenmeyecek, bunun yanında son dönemde ortaya çıkan ekonomik ve siyasal değişikliklerin bir bütün olarak yönetim anlayışına, kamu yönetimine ve çevre yönetimine etkileri de sorgulanmaya çalışılacaktır. Bir başka anlatımla, bütüncül kıyı alanları yönetiminin ve 9 bu yaklaşımın temel ilkelerini belirleyen uluslararası örgütlerin politika önerilerinin ve uygulama yöntemlerinin ardındaki toplumsal-siyasal etmenler tartışmaya açılarak çevre sorunlarının küresel nitelik kazanmasıyla birlikte öne çıkan bütüncül yaklaşımların ve özellikle de bütüncül kıyı alanları yönetiminin yeni yürütüm anlayışı doğrultusunda biçimlenme süreci sergilenecektir. Kıyı yönetiminin uluslararası alanda geçirdiği dönüşümün ve bütüncül kıyı alanları yönetiminin Türkiye'ye etkilerini ortaya koyabilmek için ulusal kıyı yönetimine ve kıyı politikasına değinmenin yararlı olacağı düşünülmüştür. Bu konulara ayrılan üçüncü bölümde, kıyıların sorun alanları ve Türkiye'de kıyı yönetiminin işleyiş biçimi üzerinde durulmuştur. Bu doğrultuda, kıyılara ilişkin temel tüzel düzenlemeler, kalkınma planları, hükümet programları, siyasal parti programları ve yargı kararlarından yola çıkarak Türkiye'nin kıyı politikası ortaya konmaya çalışılmıştır. Türkiye'de kıyılara ilişkin olarak izlenen politikaların "kamu yararı/toplum yararı/bireysel çıkar" kavramları bağlamında değerlendirilmesi de bu bölümün bir diğer konusunu oluşturmaktadır. Çalışmanın son bölümü, kıyılara bakış açısında ve kıyı yönetiminde uluslararası alanda gözlenen değişikliklerin Türkiye'ye etkilerine ayrılmıştır. Özellikle 1990'lardan, Rio Konferansı'ndan sonra, uluslararası nitelikteki bir çevre programının parçası olarak ya da uluslararası akçal destekle başlatılan yeni kıyı yönetimi uygulamalarının türlü yönleriyle ele alındığı bu bölümün temel kaygısı, sözü edilen yeni girişimlerin geleneksel kıyı kıyı yönetimi dizgesini ne yönde etkileyebileceğini ortaya çıkarmak olacaktır. Çalışmada deniz, göl ve akarsu kıyıları ve bu bölgelerden kaynaklanan sorunlar bir bütün olarak ele alınacak; ancak ekonomide, ulaşımda ve turizmdeki önemli yeri dolayısıyla kaçınılmaz olarak deniz kıyılarına ağırlık verilecektir. Göl ve akarsu kıyılarına, daha çok konuyla ilgisi olduğu noktalarda değinilecektir. Konu daha çok siyasal, tüzel, toplumsal boyutlarıyla ele alınacaktır. Dolayısıyla bu bölgelerle ilgili yerbiçimbilimsel (jeomorfolojik), denizbilimsel (oşinografik) incelemelere, planlama sürecinin, teknik açıdan, ayrıntılı bir biçimde incelenmesine girişilmeyecektir. Çalışma boyunca kıyı yönetimine ilişkin kuramsal yapıtların, uluslararası ve ulusal nitelikteki tüzel belgelerin, konferans metinlerinin, hükümet ve parti 10 programlarının, türlü düzeydeki planların yanı sıra, kıyı ve deniz alanları ile ilgili türlü kuruluşların hazırladığı web sayfalarından da yararlanılmıştır. Kıyı yönetiminin geçirdiği evrim sürecinin Türkiye'ye yansıyış biçimini daha iyi sergileyebilmek için, bu çerçevede değerlendirilebilecek bir kıyı yönetiminin daha yoğun bir biçimde incelenmesinin yerinde olacağı düşünülmüş; bu amaçla da 1995 yılında Doğal Hayatı Koruma Derneği'nce başlatılan "Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm" adlı proje seçilerek yerinde gözlemlerde bulunulmuştur. 15-17 Mayıs 1999 tarihlerinde, Antalya'ya bağlı Belek ve Çıralı yörelerinde yapılan incelemelerin, yeni kıyı yönetimi yaklaşımı doğrultusunda hazırlanan programların uygulama aşamasında karşılaşılan sorunların anlaşılmasına oldukça katkı sağladığı söylenebilir. Bu süre içinde, her iki yöredeki kıyı yönetimi programlarının uygulanması hakkında Doğal Hayatı Koruma Derneği görevlilerinden bilgi alınmış, konuyla ilgili kaynaklar toplanmıştır. Bu deneyim, kuramsal yapıtlarda ortaya konan kıyı yönetimi ilkelerinin, Türkiye'de yaşama geçirilişi sırasında karşılaşılacak güçlüklerin ortaya konmasında da yararlı olmuştur. Özellikle kıyı yönetimi ilkelerinin ve örnek uygulamaların ele alındığı bölümlerde yoğun biçimde kullanılan kimi kavramların ne anlama geldiğini ya da hangi anlamlarıyla kullanıldığını açıklamak hem konunun daha iyi anlaşılmasını hem de olası yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesini sağlayabilecektir. Kıyı yönetimi konusundaki kuramsal çalışmalarda kimi kez plan, program ve yönetim gibi kavramların birbirlerinin yerlerine kullanıldığını, kimi kez de aralarında bir anlam farklılaştırmasına gidildiğini görmekteyiz. “Plan” sözcüğü ile anlatılmak istenen, gelecekte gerçekleştirilecek şeyler için ereklerin ve bunlara ulaşmak için izlenmesi gereken aşamaların belirlenmesidir. Bu açıdan plan sözcüğüne, yönetimle ulaşılmak istenen sonuçlara varmak üzere bütün yönetim etkinliklerinin saptanmasını içerecek biçimde geniş bir anlam verilmiştir. Bundan dolayı, metin boyunca kimi yerlerde geçen “kent planlaması” ya da “imar planlaması” ile “kıyı yönetimi planlanması” kavramları birbirlerinden farklı anlamlarda kullanılmıştır. İngilizce “coastal zone management”ın karşılığı olarak kullanılan “kıyı alanları yönetimi” aslında birden fazla anlam kümesini içinde barındıran bir kavramdır. Bu kavram, bir yandan, “to manage”ın bir konuyu ya da durumu ele alabilmek, 11 yönetebilmek anlamına gelmesinden de anlaşılabileceği gibi, kıyı alanlarındaki gelişmeleri yönlendirebilmeye, sorunları çözebilmeye göndermede bulunduğu gibi, bu gelişmeleri yönlendirmek ve kıyı alanlarındaki örgütlenmeler üzerinde denetim kurmak biçiminde de yorumlanabilir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarının adlandırılmasında da “plan” ve “program” sözcüklerinin birbirlerinin yerine kullanılması sıkça rastlanılan bir durumdur. Bir kavram karmaşasına yol açmamak için, Biliana-Cicin Sain ve Robert W. Knecht’in yaptığı ayrımı benimsemenin yerinde olacağını düşünüyorum. Buna göre, plan, belirli bir coğrafi alanın gelecekte alacağı biçim ve buralardan yararlanma koşulları ile ilgili erek ve amaçlar bütünüdür. Bir plan, ancak, söz konusu ereklerin öngördüğü işleri yerine getirmek üzere tüzel düzenlemelerin yapılması, akçal kaynakların bulunması ve diğer teknik olanakların yaratılması durumunda program olarak anılabilir. 2 Bir başka anlatımla, plan sözü ile ulaşılması gereken erekler, politikalar akla gelirken, program, en uygun iş görebilme koşullarının yaratılmasını, öngörülen ereklere ulaşmak için gereken araçların belirlenmesini ve planın somutlandırılmasını anlatır. Bütün bu açıklamalar ışığında, anılan kavramlar, daha geniş kapsamlıdan daha dar kapsamlıya, plan, program, yönetim (management) biçiminde sıralanabilir. Değinilmesi gereken bir başka nokta da “kıyı alanı yönetimi”ni anlatmak üzere akademik yazında kullanılan kavramların çeşitliliği. İngilizce çalışmalarda “coastal area management” ve “coastal zone management” çoğunlukla birbirlerinin yerine kullanılabilen deyişler olarak karşımıza çıkıyor. Kimi zaman, “zone” sözcüğünün Türkçe’de “bölge”ye, “area” sözcüğünün “alan” anlamına denk gelmesinden dolayı, “coastal zone manegement” karşılığı olarak “kıyı bölgesi yönetimi”, “coastal area management”i anlatmak üzere de “kıyı alanları yönetimi” kavramı kullanılabilmektedir. Kuşkusuz bu ayrımla anlatılmak istenen “bölge”nin “alan”a göre daha geniş bir alanı kapsaması, kıyının deniz ve karaya doğru doğal uzantısının dışında bulunan, ancak kıyı 2 Biliana Cicin-Sain & Robert W. Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management: Concepts and Practices, Island Press,Washington, D.C, 1998, s.160. 12 üzerinde kaçınılmaz etkileri olan yerleri de içermesidir. Buna benzer biçimde, “kıyı bölgesi”nin, üzerinde kıyı yönetimi etkinliklerinin gerçekleştirildiği, türlü yasal düzenlemelerin yapıldığı, “kıyı alanı”nın ise henüz üzerinde çalışmalara başlanmamış yerleri anlatmak üzere kullanıldığını da görebiliyoruz.3 Kimi yapıtlarda da "kıyı alanı" yalnızca coğrafi açıdan kıyı yerlerini nitelemek üzere kullanılırken, "kıyı bölgesi"nden, üzerinde türlü insan etkinliklerinin gerçekleştiği, az çok türdeş, sınırları belli kıyı alanlarının anlatmak üzere yararlanılmaktadır.4 Yukarıda sözü edilen ayrımların ışığı altında, çalışma boyunca izlenecek yol şöyle özetlenebilir: Kıyı bölgesi (coastal zone) ve kıyı alanı (area) kavramları arasında kesin bir ayrıma gidilmeyecek, incelenen konunun niteliğine ya da verilmek istenen anlama göre kimi zaman “kıyı bölgesi”, kimi zaman da “kıyı alanı” sözcüğü yeğlenecektir. Kıyı yönetimi programlarından söz ederken “kıyı alanı yönetimi”, yönetimin uygulandığı coğrafya parçası anlatılırken de “kıyı bölgesi” kullanılacaktır. Bunların dışında, kimi bölümlerde, “kıyı bölgesi”ne, coğrafi, ekonomik, toplumsal, kültürel açıdan “kıyı alanı”na göre daha geniş bir anlam içerecek biçimde yer verildiğini de eklemek gerekir. 3 Scialabba, N., Integrated Coastal Area Management and Agriculture, Forestry and Fisheries. FAO Guidelines. Environment and Natural Resources Service, FAO, Rome, 1998’den aktaran Nesrin Algan, “The Significance of International Legislation in Integrated Coastal Zona Menegement, Turkish J. Marine Sciences, S. 6 (1), 2000, s.56. 4 Adalberto Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, 1999, s.18. 13 Birinci Bölüm: Kıyı Yönetiminin Gelişim Süreci Kentleşmeye, sanayileşmeye, ulaştırmaya, turizme sağladığı olanaklarla ekonominin, canlı türlerine, doğal değerlere, yaşam ortamlarına yaptığı ev sahipliğiyle çevrebilimin sürekli gündeminde yer alan kıyıların çevre sorunlarının en yoğun biçimde gözlendiği yerlerden olduğu söylenebilir. Kıyıların içinde bulunduğu sorunları çözmek üzere alınan önlemlerin ve geliştirilen düzeneklerin bütünü olarak değerlendirilebilecek kıyı yönetimi, bu alanlarda gerçekleştirilen insan etkinliklerinin ve bundan kaynaklanan sorunların nicelik ve nitelik olarak ağırlaşmasına koşut olarak değişim göstermiştir. Yirminci yüzyıl boyunca kıyı yönetiminin geçirdiği evrimin türlü yönleriyle sergileneceği bu bölümde, önce kıyıların özel bir yönetim biçimiyle ele alınmasını gerektiren etmenlere yer verilecektir. Bu amaç doğrultusunda kıyıların tarihsel, kültürel, ekonomik ve çevrebilimsel önemi üzerinde durulup insanlığın kıyılara bakış açısı ve bu alanlar üzerinde yarattığı baskı incelenecektir. Bölüm boyunca ele alınacak diğer konu ise kıyı yönetimi yaklaşımına ekonomik, toplumsal, bilimsel gelişmelerin etkisi, bir başka anlatımla, geleneksel sektörel kıyı yönetiminden bütüncül kıyı alanları yönetimine doğru giden evrim olacaktır. I.Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim A. Kıyı Kavramı Kıyı alanları üzerine yapılacak her türlü bilimsel araştırmaların, belirlenecek politikaların, uygulanacak yasal düzenlemelerin ya da düzeltim çalışmalarının ilk adımını, kaçınılmaz olarak, çalışma nesnesinin belirlenmesi, bir başka deyişle, kıyının tanımlanması oluşturacaktır. Kıyı, en genel anlamıyla, kara ve denizin, bir başka deyişle toprak ile suyun buluştuğu yer olarak bilinmektedir.5 Gündelik yaşamda kullanılagelen 5 R.W.G. Carter, Coastal Environments: An Introduction to the Physical, Ecological and Cultural Systems of Coastlines, 3rd Edt., Academic Press, London, 1991, s.1; Peter W. French, Coastal and Estuarine Management, Routledge, London, New York, 1997, s.6; Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.15; Gary A. Klee, The Coastal 14 kıyı sözcüğünün anlamı ile koşutluk gösteren bu tür "giriş" niteliğindeki tanımlar, kıyıyı yalnızca kara ile denizin kesiştiği alan olarak gösterme eğilimdedir. Kıyı ve deniz alanları ile ilgili kuramsal yapıtlar incelendiğinde, bu tür tanımların hemen ardından, kıyıyı yalnızca, deniz ve kara arasında bir sınır çizgisi olarak kabul etmeyen, kimi zaman türlü toplumsal verileri de hesaba katan, kısacası hem deniz hem de kara yönünde daha geniş bir alanı gösteren, daha kapsamlı tanımların geliştirilmiş olduğu da görülür. Kavramın yukarıda anılan ilk tanımından yola çıkmak, bir başka deyişle kıyıyı dar bir çizgi olarak kabul etmek, kıyıya ilişkin olarak yürütülen çalışmalarda, özellikle de kıyı alanları yönetiminde türlü sorunları beraberinde getirebilir. Çünkü her farklı tanımlama, kıyı için izlenecek politikaların, uygulanacak yöntemlerin, kullanılacak araçların da farklılaşması anlamına gelecektir. Kıyının tanımlanmasına, bir başka anlatımla, yönetilecek olan alanın belirlenmesine birkaç açıdan yaklaşmak olanaklı: İlk olarak siyasal, yönetsel ya da planlamaya ilişkin ölçütler göz önünde bulundurularak bir tanım getirilebilir. Bu tür tanımlarda, kıyının doğal niteliklerinin yanı sıra türlü toplumsal, ekonomik ölçütlere de yer verilir. İkinci olarak yalnızca fiziksel ölçütlere dayanılarak, kıyı alanının doğal yapısına göre çalışma alanının yani kıyının sınırları belirlenebilir.6 Fiziksel, doğal ölçütlerin göz önünde bulundurulduğu tanımlarda kıyı, daha çok gel-git hareketlerinin etkisine göre betimlenmektedir.7 Buna benzer biçimde, kimi Environment: Toward Integrated Coastal and Marine Sanctuary Development, Prentice Hall, New Jersey, 1999, s.2. 6 Timothy Beatley, David J. Brower, Anna K. Schwab, An Introduction to Coastal Zone Management, Island Press, Washington D.C., 1994, s.12 7 Örneğin Bird'e göre, kıyı, "suyun, gel-git hareketleri sırasında en düşük düzeyde olduğu yer ile dalga hareketlerinin etkili olduğu kara sınırı arasındaki alandır." Bkz. E.C.F.Bird, Coasts, 2nd Edt., The M.I.T. Press, Cambridge, Massachusetts, London, 1970, s.1; Hanson'a göreyse “kıyı alanı, kıtaların ve adaların çevresinde deniz, kara ve havanın buluştuğu alanları ve karaya doğru gel-git hareketlerinin ya da deniz etkisinin bulunduğu yerlerden kıta sahanlığının dışına doğru olan yerleri kapsar”. Bkz. Hansom, J.D., Coasts, Cambridge University Press, New York, 1988’den aktaran Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.12. Ayrıca Bkz. Klee, The Coastal Environment, s.2. 15 tanımlamalarda, deniz ya da kara çevresinin etkisindeki alanlar da kavramın içinde değerlendirilmiştir. 8 Gel-git hareketlerinin yoğun olarak bulunduğu yerlerde, örneğin okyanus kıyılarında bu etkinin daha geniş bir alanda duyumsandığı görülmektedir. Kimi tanımlarda ise, hem denizin hem de karanın etkileşim içinde olduğu yer olan kıyının, kara ve deniz alanları arasındaki geçiş bölgesini oluşturduğu yani bir “ecotone” olduğu üzerinde durulmuştur.9 Ancak kimi zaman yönetsel/siyasal ya da doğal/fiziksel sınırların birbiriyle çatıştığı, dayanılan ölçütlerdeki farklılaşmanın, kıyının dar ya da geniş tanımlanmasına yol açtığı görülür. Örneğin ABD’de Federal Kıyı Alanları Yönetimi Programı (Federal Coastal Zone Management Programme) değişik uygulamalar ya da politikalar için farklı sınırları benimsemiştir. 10 Program, kıyı alanlarının sınırlarını çizerken fiziksel, doğal öğelerin yanı sıra, kültürel ve siyasal özellikleri de göz önünde bulundurmuştur.11 Oysa Türkiye'de, kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerde yalnızca doğal nitelikler göz önünde bulundurulmuş, kıyının tanımlanmasında toplumsal, ekonomik veriler dışarıda bırakılmıştır. 12 8 Bostwick H. Ketchum (Ed.), The Water's Edge: Critical Problems of the Coastal Zone, The MIT Press, Cambridge, Massachusetts, London, 1972., s.4; R.W.G. Carter, Coastal Environments, 3rd Edt., Academic Press, London, 1991, s.1; Klee, The Coastal Environment, s.2. 9 a.g.y.; Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.12 10 a.g.y., s.13. 11 Federal Kıyı Alanları Yönetimi Yasası (Federal Coastal Zone Management Act) kıyı bölgesini şöyle tanımlamıştır: “Kıyı bölgesi, devletin kıyı sularından (Coastal waters) ve kıyı toprağından (shore lands) oluşur; adaları, geçis niteliğindeki ve gelgit hareketlerinin yaşandığı alanları, bataklıkları, sulak alanları ve kumsalları kapsar.” Bkz. Klee, The Coastal Environment, s.2. 12 1990 yılında çıkarılan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre, “kıyı çizgisi, deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi; kıyı, kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı; dar kıyı: kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını ifade eder.” 16 B.Kıyı-İnsan İlişkisi 1. İlk Yerleşim Yeri Olarak Kıyılar Deniz ve karanın buluştuğu, zengin doğal kaynakları, biyolojik çeşitliliği bünyesinde barındıran kıyı alanları tıpkı bugün olduğu gibi geçmişte de insan yaşamının odaklandığı yerlerden olmuştur. Mumford, yaklaşık 15 000 yıl önce, mezolitik13 dönemdeki insanların kabuklu deniz canlılarını, balıkları, deniz yosunlarını yiyerek yaşamlarını sürdürdüklerini yazar. Henüz yerleşik yaşama geçememiş bu insanlar için su kenarları yaşamın en güvenceli biçimde sürdürülebileceği yerlerdendi. İçme suyunun sağlanabilmesi, tarım için sulama yapılabilmesi, deniz canlılarından besin olarak yararlanılabilmesi, yiyeceklerin saklanmasında kullanmak üzere tuza gereksinim duyulması,14 bir anlamda su kenarında yerleşimi zorunlu kılmıştır denebilir. İlk yerleşimlerin kıyı bölgelerinde ortaya çıkmasında buraların savunmaya elverişli olmaları da rol oynamıştı. Özellikle adalar, yarımadalar ve kimi zaman da bataklık alanlar en uygun yerleşim yerleriydi. 15 Arkeolojinin ilk bulgularının bozkır ve yaylalardaki vahalara yönelik olması da bu kanıyı doğrulamaktadır.16 M.Ö. 9 000 ile 4 000 yılları 13 Yaklaşık olarak M.Ö. 8000 ile 2700 yıllarını kapsayan, Orta Taş Çağı olarak da adlandırılan mezolitik dönem, paleolitik dönem ile neolitik dönem arasında yer alır. Kültürel ve teknolojik açıdan Paleolitik dönemin devamı sayılabilecek bir gelişim aşamasını simgeler. İnsanların yaşamlarını avcılık ve toplayıcılıkla sürdürdüğü, mağaralar yerine kaya oyuklarında yerleşmeye başladıkları zamanları anlatır. Dönem, değişen iklim koşullarından ötürü her yer aynı zaman diliminde yaşanmamıştır. Yakın Doğu'da dönem M.Ö. 6500'lü yıllara değin sürerken, Kuzey Avrupa bu aşamayı M.Ö. 2000'li yıllara değin yaşamıştır. Bkz. Ana Britannica, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989, C.16, s.21. Bir başka kaynakta ise Mezolitik dönemin Avrupa'da M.Ö. 15 000, Ön Asya ve Anadolu'da M.Ö. 15 000-8 000'e kadar sürdüğü belirtilmektedir. Bkz. Enyclopedia International, Grolier Incorporated, New York, 1970, C.11, s.550. Yalnızca Batı Avrupa yazınına özgü olan bu kavrama, artık, insanın kültürel evriminin dönemleştirilmesinde başvurulmadığını da eklemek gerekir. 14 Francis P. Shepard, Harold R. Wanles, Our Changing Coastlines, McGraw-Hill Book Company, New York, 1970, s.1. 15 Brian J., Hudson, Cities on the Shore: The Urban Littoral Frontier, Pinter, New York, 1996, s.14. 16 İlk yerleşim yerlerinin kıyı bölgelerinde ortaya çıktığına ilişkin bilimsel verilerin bir anlamda gerçeği tam olarak yansıtmayacağı, eski zamanlardaki insan iskeletlerinin fosilleşebilmesi için çok hafif dalgalı göl kenarlarına ya da bataklık alanlara gereksinim duyulduğu, bu açıdan eski çağlarda 17 arasında Mezopotamya ile Nil nehri vadisinde yerleşik yaşamın ilk örnekleri gözlenmeye başlanır. 17 Nil üzerindeki Memphis, Thebes ve Mezopotamya'da Babil, Sümer ve Ur bunlardan en bilinenleridir. 18 Amerika dışında günümüz uygarlığının başlangıcı sayılan19 dört önemli uygarlığın, Sümer, Mezopotamya, Hint ve Çin, tohumlarının atıldığı yer nehir kenarıdır. Tarihçi Herodot'un Mısır'ı "Nil'in armağanı" olarak nitelendirmesi de bundandır.20 Oldukça yakın sayılabilecek bir tarihte yapılan kazı çalışmalarında Dünyanın en eski kentlerinden birinin yine kıyıda yerleşmiş olduğu ortaya çıkarılmıştır. 1969-1975 yılları arasında, Suriye'de Fırat Nehri yakınında gerçekleştirilen çalışmalarda ulaşılan Habuba Kabira, Yakındoğu'nun en eski kentiydi. 21 Avcı-toplayıcı toplulukların yerleşik yaşama geçmeleri de kıyıya olan bağımlılığı ve baskıyı azaltmamış, tam tersine sulama yapmak ya da taşkınlardan korunma amacıyla buraların doğal yapısına müdahalede bulunulmuştur.22 Eski Yunan kentlerinin de yaşayanlara ilişkin buluntulara ancak deniz ve karanın birleştiği yerlerde rastlanabileceği de öne sürülmüştür. Bir başka anlatımla, bu görüşe göre, yalnızca eski çağlarda kıyı bölgelerinde yaşayan insanlara özgü izler günümüze değin ulaşmakta, bu da, ilk insanların yerleşim yeri olarak kıyıları seçtiğine ilişkin bir yanlış anlaşılmaya yol açabilmektedir. Kıyı bölgelerinde bulunan fosillerin ya da diğer kalıntıların, nehirler, gel-git hareketleri ya da deniz düzeyinin yükselmesi ile kaybolabileceği, bu açıdan kıyıların da eski zaman insanının izini sürmede çok elverişli olmadığını savunanlar da bulunmaktadır. Bkz. a.g.y., s.15. 17 Lewis Mumford, The City in History: Its Origins, Its Transformation, and Its Prospects, Harcourt, Brace & World, Inc., New York, 1961, s.10-20; V. Gordon Childe, Tarihte Neler Oldu, 5. Baskı, Çev. Mete Tunçay, Alaeddin Şenel, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1993. s.54. 18 Paul K.Hatt ve Albert J. Reiss, Jr. (Eds.), "The History of Human Settlement", Cities and Society, The Free Press, Glenceo, Illionis, 1957, s.175. 19 V. Gordon Childe, "The Urban Revolution", Richard T. LeGates, Frederic Stout, The City Reader, 2nd Edt., Routledge, New York, 2000, s.30. 20 Arnold J. Toynbee, A Study of History, Oxford University Press, London, 1960, s.58; T. Walter Wallbank, Alastair M. Taylor, Nels M. Bailkey, Civilization: Past and Present, 3rd Edt., Scott, Foresman and Company, Glenview, 1967, s.11; Will Durant, Ariel Durant, The Lessons of History, Simon and Schuster, New York, 1968, s.15. 21 Jean Louis Huot, Jean-Paul Thalmann, Dominique Valbelle, Kentlerin Doğuşu, Çev. Ali Bektaş Girgin, İmge, Ankara, 2000, s.55. 22 Hudson, Cities on the Shore, s.17. 18 kıyılarda geliştiği bilinmektedir.23 Roma İmparatorluğu dönemi için hazırlanmış haritalardan kentlerin, büyük ölçüde kıyı bölgelerinde yığılmış olduğunu görebiliriz.24 Avrupa'nın, uygarlık tarihinde başat bir konuma sahip olmasında kuşkusuz, denizle olan yakın bağlantısı önemli bir etmendi. Denize en uzak noktanın, Orta Avrupa'da yalnızca 350 km, Doğu Avrupa'da ise 700 km dolaylarında bulunması,25 türlü doğal kaynaklardan yararlanılmasını, ticaretin, ulaşımın deniz yoluyla kolayca yapılabilmesini olanaklı kılmıştır; bundan ötürü Avrupa'nın denizin etkisinde geliştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durumu, özellikle, 19. yüzyılda liman kentlerinin, denizin sunduğu ulaşım olanaklarının ticaret için sağladığı uygun ortam sayesinde, hem kapitalizmin genişlemesinde hem de toplumsal gelişmelerde başrol oynamasında görebiliriz. 26 Kent tarihine ilişkin olarak elde edilen kimi bilgilerden, kıyı-insan ilişkisinin kimi yönlerinin yalnızca bugüne ait olmadığını, bunların büyük bölümünün binlerce yıldan beri süregeldiğini anlamak olanaklıdır. Sümer ülkesini betimlemek üzere kaleme alınan aşağıdaki satırlar, söz konusu bağımlılık ilişkisini iyi bir biçimde ortaya koymaktadır: " Fırat ve Dicle'nin denize kavuşmadan önce boydan boya katettiği Aşağı Mezopotamya bölgesinin çok geniş bir alanı kapladığı söylenemez. Eni, iki nehirle ve bunlara açılan kanallarla sulanan sağlı sollu dar şeridi aşmamakta, boyu da 600-700 kilometre civarında kalmaktadır. Mezopotamya, adının da ifade ettiği üzere iki nehir arasındaki ülkedir. İklimi aşırı derecede kuraktır. Bağdat ile Basra Körfezi arasındaki engebesiz, dümdüz alana yılda 200 milimetreden az yağmur düşer. Mayıs'tan itibaren yaz ayları boyunca yaklaşık 15 hafta ise kupkuru geçer. Fakat bu kurak ülkenin toprakları nehirlerin suyuyla sulandıklarında, bereketli hasatlar elde etmek olasıdır. Bunun sağlanması için de, Anadolu'nun eriyen karlarıyla kopup gelen dehşetli sellerin denetim altına alınması gerekir. 23 Weber, kitabında, Eski Yunan kentlerini "Savaşçıların Kıyı Yeleşimi Olarak Eski Aristokratik Şehir" başlığı altında incelemiştir. Bkz. Max Weber, Şehir: Modern Kentin Oluşumu, Çev. Musa Ceylan, Bakış, İstanbul, 2000, s.170. 24 Örneğin Bkz. Leonardo Benevolo, Avrupa Tarihinde Kentler, Çev. Nur Nirven, Afa, İstanbul, 1995, s.22-23. 25 Michel Mollat du Jourdin, Avrupa ve Deniz, Çev.A. Muhittin Kargın, Afa, İstanbul, 1993, s.20. 26 Bkz. Çağlar Keyder, Y. Eyüp Özveren, Donald Quataert (Ed.), Doğu Akdeniz'de Liman Kentleri (1800-1914), Çev. Gül Çağalı Güven, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994, s.vi, vii. 19 Dicle ve Fırat her zaman bugünkü yataklarından akmamıştır. Bu bakımdan, eski yerleşim yerlerinin harita üzerindeki konumlarından yola çıktığımızda, ilginç bulgularla karşılaşmaktayız. Tarihi yerleşim merkezlerinin çoğu bugün nehirlerden belli bir uzaklıkta kalmıştır. 3. binyıla ait hemen hemen hiçbir yerleşim kalıntısı nehirlerin halihazırdaki kıyısında yer almamakta, hatta çoğu bugün iki nehir arasında uzanan çölün içinde kalmaktadır. Dahası, Basra Körfezi sahillerinin yeri de çok tartışmalıdır. Bu iki değişken (nehir yatakları ve deniz kıyısı) birbiriyle sıkı sıkıya ilintilidir."27 Tarihin ilk yerleşim yerlerinin üzerinde kurulu bulunduğu toprakları anlatan bu satırlar, insanın kıyıya bağımlılığını ya da kıyının değişken bir yapıya sahip olduğunu göstermekle kalmaz, günümüzde kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunların oldukça eski bir geçmişi bulunduğunu da ortaya koyar. Taşkınlardan korunma gibi zorunlu görülebilecek nedenlerden olsa bile, insanlığın kıyılarda yaşama uğruna aldığı önlemlerin, set yapma gibi, kıyının doğal yapısına bir müdahale olduğunu gösterir. Ancak bu noktada, kıyı yakınındaki toprakların, iç bölgelere göre daha düşük verimde olduğunu, henüz nüfusun sorun yaratmadığı dönemlerde, kapalı ekonomilerin, sade bir yaşamın temel gereksinimlerini karşılayabildiğini belirtmek gerekir. 28 Kıyı yerleşimlerinin, iç bölgelere doğru yayılma eğilimi göstererek doğal çevre üzerindeki baskıyı artırmaları daha sonraki dönemlere denk gelir. Kıyıların, tarih boyunca insan yerleşimleri için çekici yerler olmasında, en uygun yaşam koşullarını sağlamasının yanı sıra, insan ve diğer canlıların yaşamını destekleyecek dolaylı işlevlerinin de payı bulunmaktadır: Kıyı alanları, karadan gelebilecek kanalizasyon ve çeşitli kimyasal madde atıkları gibi türlü kirletici öğeler için bir tür filtre görevini yerine getirir; haliçlerde türlü bitki ve hayvan yaşamının sürmesi örneğinde olduğu gibi çok sayıda canlı için uygun bir yaşam ortamıdır; denizden gelebilecek, özellikle okyanus kıyılarında gözlenen fırtına, dalga ya da benzer doğal yıkım olaylarına karşı bir duvar işlevini görür; balıkçılığa ve diğer deniz canlılarının yetiştirilmesine uygun ortam sağlamasında görüldüğü gibi büyük bir gıda kaynağıdır; yüzme, güneşlenme, su sporları gibi etkinlikler için uygun bir dinlenme ve eğlenme 27 Huot ve diğerleri, Kentlerin Doğuşu, s.66, 67. 28 a.g.y., s.242, 243. 20 alanıdır; ressamlar, fotoğrafçılar, edebiyatçılar için ilham kaynağı olmasında görülebileceği gibi estetik bir değeri vardır;29 insanın kendisine yeniden üretebileceği, fiziksel ve ruhsal açıdan yenileyebileceği bir alandır.30 Aslında, kıyıların içinde bulunduğu sorunların da, anılan bu özelliklerinden kaynaklandığı söylenebilir. Bir anlamda, sağladığı olanaklar insanı kıyıya çekmiş, buralardaki doğal yapı üzerindeki baskıyı artırmıştır. 2.Kıyılar ve Nüfus Kıyı bölgelerinde gözlenen çevre sorunları ile nüfus arasında doğru orantılı bir ilişkinin olduğuna daha önce değinilmişti. Ancak nüfus değişkeninin hemen her türlü çevre sorununda olduğu gibi, bulunulan bölgenin gelişmişlik derecesine göre farklı yönde sonuçlar doğurduğu da bir gerçek. Gelişmiş ülkelerde kıyı bölgesindeki toprağın yollarla, sanayi ve savunma tesisleriyle doldurulmuş olduğu, kanalizasyon ve diğer sanayi atıklarının, dinlenme ve eğlenmeye ilişkin etkinliklerin büyük sorunları da beraberinde getirdiği bilinmekte. Gelişmekte olan ülkeler içinse bu sorunların bir bölümüne ek olarak, yetersiz altyapı olanaklarından, turizm etkinliklerinin aşırı baskısından, (ormanların ve balık türlerinin kaybında görülebileceği gibi) doğal kaynaklar üzerinde var olan aşırı yüklenmeden söz edilebilir.31 Yeryüzündeki kıyıların toplam uzunluğu yarım milyon kilometreyi geçmez32; konuya bu açıdan baktığımızda, kıyıların, bütün bir yerküre dikkate alındığında göz ardı edilebilecek bir büyüklük oluşturduğu düşünebilir. Ancak, kıyıyı, deniz ile karanın 29 Klee, The Coastal Environment, s.2. 30 Çağlayan ve deniz kıyısı gibi sulak ortamlarda insanların kendilerini daha iyi hissetmelerinin nedenine ilişkin bilimsel bulgular da var. Yapılan kimi araştırmalara göre, su, sert cisimlere çarptığı sırada, havadaki negatif iyonların miktarı pozitif iyonlara göre artmakta, bu da insanları daha mutlu kılmaktadır. Bkz. Sargun A. Tont, Sulak Bir Gezegenden Öyküler, 6. Basım, TÜBİTAK, Ankara, 1999, s.105. 31 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.16. 32 Andrew Goudie, The Nature of the Environment, Blackwell, 3 rd Edt, Oxford, Cambridge, 1994, s.203. 21 birleştiği ya da deniz ile karayı birbirinden ayıran bir çizgi değil de, türdeş öğelerden oluşan bir bölge olarak kabul ettiğimizde, ortaya çıkan tablo farklı olacaktır. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin33 yaşamını sürdürdüğü bu küçük alan, bütün küresel dizgenin, toplumsal, ekonomik, siyasal ilişkilerinin en canlı biçimde yaşandığı yer olarak karşımıza çıkacaktır. Bütün çevre sorunlarında olduğu gibi, kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlu durumun başlıca sorumlusunun "insan" olduğu tartışma götürmeyen bir gerçek. Bu açıdan, insanın kıyı alanlarına olumsuz yöndeki etkisinin iki ayrı biçimde ortaya çıktığı düşünülebilir. Birincisinde, kıyı alanları, artan insan nüfusu için duyulan gereksinimlerin buralardan karşılanmasının yarattığı bir bozulma sürecine girer; her ne kadar yaratılan baskı büyük olsa da burada, dolaylı bir etkiden söz edilebilir. Enerji, savunma, ulaştırma, eğitim-öğretim, turizm, spor, tarım gibi sektörlerin kıyı bölgelerinde yer almaları buna örnek verilebilir. Bir başka anlatımla, bu durumda, kıyı alanında yaşamayan insanların gereksinimlerinin de karşılanması söz konusudur. İkincisi, yani doğrudan olumsuz etkileme ise, kıyı alanının birinci elden kullanımıyla ilgilidir. Bununla anlatılmak istenen, kıyı bölgelerinde yaşayanların çevrelerine verdikleri zarar ya da doğa üzerinde uyguladıkları baskıdır. Kıyı alanları üzerine doğrudan doğruya yapılan insan baskısına, yukarıda sayılan sektörlerden başka, kanalizasyon, yol, su gibi temel altyapı hizmetlerinin sunumundan kaynaklanan baskıları, kıyının doğal yapısının bozulmasını, söz konusu yöredeki doğal ve tarihi değerlerin yok olması gibi, çok sayıda yerel nitelikli sorunu da eklemek gerekecektir. 33 Agenda 21 - Chapter 17, Protection of the Oceans, All Kinds of Seas, Including Enclosed and Semi-Enclosed Seas, and Coastal Areas and the Protection, Rational Use and Development of Their Living Resources. (m.17.3); Goudie, The Nature of the Environment, s.203; Don Hinrichsen, "Coasts in Crisis", Issues in Science & Technology, Summer, 1996, s.39-48; Dick Russell, “Where the Land Meets the Sea”, The Environmental, March/April 1998, s.36; G. M. Lange, "Strategic Planning for Sustainable Development in Coastal Zone Regions: Using Natural Resource Accounts", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.55. 22 Nüfusun, başlı başına, kıyı alanları için büyük sorun oluşturduğundan söz edilmişti. Kıyı bölgelerinde yaşayan nüfusun, iç bölgelerdekinden büyük olduğu, bu konuda yapılan araştırmaların üzerinde birleştiği ortak bir nokta.34 Ancak, yapılan incelemenin tarihine, izlenen yöntemin niteliğine, dayanılan ölçütlere ya da ortaya çıkan rakamların yorumlanmasına göre, varılan sonuçlarda da farklılıklar gözlenebiliyor. Kimi araştırmalar bütün dünya nüfusunun üçte ikisinin kıyı bölgelerinde yaşadığını ortaya koymaktadır.35 Bir değerlendirmeye göre yeryüzü nüfusunun beşte üçü denizden karaya doğru 60 km uzunluğundaki bölge içinde bulunmaktadır.36 Bir başka kaynağa göreyse bütün nüfusun %60’ı, 60 km’lik kıyı şeridi içinde bulunmaktadır.37 Bir başka yazara göreyse dünya nüfusunun yarısı, deniz, nehir ya da göl kenarlarında yerleşmiştir.38 Buna benzer biçimde, dünyadaki büyük kentlerin önemli bir bölümü -yaklaşık üçte ikisi39- de kıyı bölgelerinde yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kestirimlerine göre 30 yıl içinde dünya nüfusunun dörtte üçü, yani yaklaşık 6.3 milyar kişi, kıyılarda yaşayacaktır. Bugün yeryüzünde kıyısal kentsel yerleşim yerlerinde yaklaşık olarak 1 milyar insan yaşamaktadır; üstelik bu sayı giderek de büyümektedir. Bu büyümenin önemli bir bölümü de gelişmekte olan ülkelerde meydana gelecektir.40 Pek çok üçüncü dünya ülkesinde, nüfusun, kıyı bölgelerinde, kırsal bölgelere göre daha fazla arttığı 34 Kıyı bölgelerindeki nüfusun diğer yerlere göre daha hızlı arttığı da biliniyor. Örneğin, günümüzde kıyı alanlarında yaşayan nüfusun, 1950’deki dünya nüfusuna eşit olduğu saptanmıştır. Bkz. Robert Kay, Jacqueline Alder, Coastal Planning and Management, London, New York,1999, s.21. 35 Agenda 21 - Chapter 17, m.17..3; Goudie, The Nature of the Environment, s.203; Hinrichsen, "Coasts in Crisis", s.39-48; Russell, “Where the Land Meets the Sea”, s.36. 36 Hari Srinivas, “Expectations”, International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998, s.15. 37 International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998. 38 Hudson, Cities on the Shore, s.1. 39 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.15. 40 Jerry R. Schubel, "Coastal Pollution and Waste Management", Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.126. 23 gözlenmektedir.41 Sözgelimi, 2010 yılına kadar Rio de Janeiro'dan Sao Paulo'ya kadar Brezilya kıyılarının tamamen kentsel yerleşim yerlerine dönüşeceği öngörülmektedir. Benzer bir süreci Şili'nin Valparaiso ve Concepcion kentleri arasında görmek olanaklıdır.42 Dünya Bankası 1994 yılı verilerine göreyse, 20. Yüzyılın sonuna kadar gelişmekte olan ülkelerin nüfusunun üçte ikisi kıyıda yaşıyor olacaktır.43 Gelişmiş ülkelerin kıyı alanları açısından da durum çok farklı değil. Örneğin günümüzde ABD’de nüfusun yarısı 80 km’lik kıyı kuşağı içinde yaşamaktadır. 44 Bir araştırmaya göre bu ülkede, 1960 yılında kıyı yerleşim yerlerinde 80 milyon kişi yaşamaktayken, 1990'lı yıllarda bu rakam 110 milyona ulaşmıştır. Bu sayının 2010 yılına kadar 127 milyona erişmesi beklenmektedir.45 ABD'de, en yüksek oranda kentsel büyümenin küçük kıyı kentlerinde gerçekleştiğini de eklemek gerekir.46 1990 yılında ABD “Ulusal Okyanus ve Atmosfer Yönetimi”47nin Amerikan kıyılarındaki nüfus yoğunluğu üzerine hazırladığı araştırmaya göre, ABD kıyılarının nüfusu çok hızlı bir biçimde artmaktadır. 50 eyaletten 30’unun kıyıda bulunduğu bu ülkede karada yerleşmiş 41 Donald W. Field et al., Coastal Wetlands of the United States: An Accounting of a Valuable National Resource (National Oceanic and Atmospheric Administration in cooperation with the U.S. Fish and Wildlife Service, Washington, D.C., 1991), s.354-355’den aktaran The World Resources Institute, The United Nations Environment Programme, The United Nations Development Programme, The World Bank, World Resources (1996-1997): The Urban Environment, (Habitat Resmi Yayını), Oxford University Press, New York, Oxford, 1996, s.60, 114-117, 143-150. 42 Hinrichsen, "Coasts in Crisis", s.39-48. 43 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.15-16. 44 Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.34; Klee, The Coastal Environment, s.1. 45 Culliton, Thomas J., Maureen A. Warren, Timothy R.Goodspeed, and John McDonough III, Fifty Years of Population Growth Along the Nation's Coasts, 1960-2010, Rockville, MD: National Oceanic and Athmospheric Administration, 1990'dan aktaran David M. Bush, Orrin H. Pilkey Jr., William J. Neal, Living by the Rules of the Sea, Duke University Press, Durham and London, 1996, s.5. 46 William H. Frey and Alden Speare, Jr., “The Revival of Metropolitan Population Growth in the United States: An Assesment of Findings from the 1990 Census,” Population and Development Review, Vol.18, No.1 (March 1992), s.135’den aktaran The World Resources Institute, The United Nations Environment Programme, The United Nations Development Programme, The World Bank, World Resources (1996-1997), s.60. 47 National Oceanic and Atmospheric Administration. 24 bulunan illerin sayısı 1569 iken, kıyı bölgelerinde 451 il vardır. 1990’da kıyı bölgelerinde yaşayanların sayısı 110 milyondu; bu sayının 2010 yılına kadar 127 milyona ulaşması beklenmektedir.48 Avrupa ülkeleri açısından da durum çok farklı değil. Avrupa'da bulunan yaklaşık 680 milyon kişiden 200 milyonunu 50 km'lik kıyı kuşağında yaşamını sürdürmektedir.49 Benzer bir durum Türkiye'nin içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesi için de geçerlidir. Sözgelimi, 1950’de Akdeniz ülkelerinin toplam nüfusu 212 milyonken 1985’de bu rakam 356 milyona yükselmiştir; 2025’de ise 547 milyona ulaşacağı kestirilmektedir. Nüfus artışının özellikle Türkiye, Suriye ve Kuzey Afrika bölgelerinde daha yüksek olması beklenmektedir. 1992’de Akdeniz’i çevreleyen ülkelerin nüfusunun %38’i, tüm Akdeniz kıyılarının %15’inde yaşamaktaydı. Örneğin Cezayir’de nüfusun %53’ü, yalnızca %3’lük bir alanda toplanmıştı. İspanya’da kıyı alanlarında yaşayan insanların sayısı 1900 yılında %12’den 1992’de %35’e yükselmiştir. Akdeniz’i çevreleyen ülkelerde kıyıda yaşayan nüfusun gelecek yüzyılda, nüfusu artık artmayan ülkelerde de dahil olmak üzere, hızla yükseleceği söylenebilir. Örneğin Mavi Plan’da, güneydeki ülkelerin nüfusunun 2025’e kadar ikiye katlanacağı öngörülmektedir. Buna 48 Culliton, Thomas J., Maureen A. Warren, Timothy R. Goodspeed, Davida G. Remer, Coral M. Blackwell, and John J. McDonough III. 50 Years of Population Change Along the Nation’s Coasts, 1960-2010, 1990, Rockville, Maryland: National Oceanic and Atmospheric Administration’dan aktaran Klee, The Coastal Environment, s.210. Bir başka ölçüte göre yapılan hesaplamaya göre de, 1980 yılında Amerika nüfusunun yaklaşık %53'ünü oluşturan 118 milyon kişi, 50 millik kıyı alanı içinde yaşamaktaydı. 1940 yılı için aynı rakamlar 60.5 milyon, bütün nüfusun %46'sı biçimindeydi. Bkz. Rutherford H. Platt, "Cities on the Beach: An Overview", Rutherford H. Platt, Shelia G. Pelczarski, Barbara K. R. Burbank (Eds.), Cities on the Beach: Management Issues of Developed Coastal Barries, The University of Chicago Department of Geography Research Paper No. 224, Chicago, 1987, s.6. 49 European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1997, s.82. 25 göre, söz konusu artış Kuzey ülkelerinin şimdiki toplam nüfusundan bile daha fazla olacaktır.50 Nüfusun kıyı bölgelerinde, diğer yerlere göre daha yoğun olması durumunu Türkiye'de de gözlemek olanaklı. 1985’te Türkiye nüfusunun yaklaşık olarak %30’unu oluşturan 15.3 milyon kişi kıyı bölgelerinde yaşamaktaydı. Söz konusu bölgelerin tüm Türkiye yüz ölçümüne oranı ise %14 dolayındadır. Kıyı bölgelerindeki kentsel nüfus 1975’te %47.7 iken, 1985’de %64’e çıkmıştır.51 1990 nüfus sayımına Türkiye'de nüfus yoğunluğu ortalaması km2 'ye 73 kişi iken, kıyı illerinde bu sayı 127'ye yükselmektedir.52 DİE, 1997 nüfus sayımı verilerine dayanarak bir hesaplama yaptığımızda, Türkiye'de kıyısı bulunan 25 ilin53 nüfusunun 31.220.976'yı bulduğunu, bunun da 62.810.111 olan ülke nüfusunun % 49'una denk geldiğini görüyoruz. Bir başka çalışmaya göre de, Türkiye'de, kıyıda bulunan illerin kapladığı alan, bütün ülke yüzölçümünün %30.7'sini oluşturmaktadır.54 Söz konusu rakamlardan yola çıkarak, Türkiye'de nüfusun yarısının kıyı bölgelerinde yaşamını sürdürdüğü sonucuna varmak çok da yanlış olmayacaktır. Ancak yıllık nüfus artış hızı oranlarına baktığımızda aynı yorumda bulunabilmek oldukça güç. 1990-1997 döneminde Türkiye yıllık nüfus artış hızı ‰15,08 iken, sözü edilen kıyı illerindeki nüfus artış hızı ‰9.3 oranında gerçekleşmiştir. Karadeniz bölgesinden ekonomik nedenlerden kaynaklanan büyük 50 Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Akdeniz Eylem Planı, Michel Grenon ve Michel Batisse (Der), Mavi Plan, Çevre Bakanlığı, Ankara, 1988, s.61-76. 51 Özcan Altaban, "An Introduction to Antalya 'A Unique Mediterranean City' ”, International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998, s.37. 52 Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara. 53 Adana, Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Giresun, Hatay, İçel, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kocaeli, Muğla, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, Sinop, Tekirdağ, Trabzon, Yalova, Zonguldak. 54 T.C. Turizm Bakanlığı, Atak - Turizm, (Yayınlanmamış Rapor), Ankara, 1994'den aktaran Halil Akdeniz, Kıyı Korumasında Yönetsel ve Tüzel Boyutlar: Kuşadası ve Kemer Kıyılarındaki Yapılaşmalar, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996, s. 31. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) 26 göçün bu oranın düşük kalmasında önemli payı bulunduğu kuşkusuz. Karadeniz bölgesi dışarıda bırakıldığında söz konusu oranın ‰ 19.9'a çıkması da bu durumu doğrulamaktadır. 3.İnsanlığın Kıyıya Bakış Açısındaki Değişim Tarih boyunca kıyı alanlarının insanlık için en uygun yerleşim yeri olarak yeğlendiğini ve ilk dönemlerde kıyı alanları ve kaynakları üzerindeki baskının çok sınırlı ölçülerde olduğuna değinilmişti. Ancak zamanla bilim ve teknolojideki gelişmelerin çevreye daha büyük ölçüde müdahale edebilecek araçları ortaya çıkarması, nüfusun artması, kentleşmenin yaygınlaşması gibi gelişmeler çözümü güç sorunları da beraberinde getirmiştir. Öteki çevre sorunları gibi kıyı alanlarındaki sorunların kaynağının da Sanayi Devrimi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu büyük dönüşümün, insanlığın doğal değerlere bakış açısını değiştirdiği de söylenebilir. Öteden beri kendisini doğanın bir parçası olarak gören, onunla uyumlu bir yaşam biçimine sahip olan insan için, anılan değerler artık "doğal kaynaklar" olarak adlandırılmaya başlanan birer nesne konumundaydılar.55 Bundan dolayı söz konusu "kaynaklar"ın yönetilebilir, planlanabilir, alınıp satılabilir nitelikte varlıklar biçiminde ele alınmaya, bir başka anlatımla bir pazar malı olarak görülmeye başlanması da, insanın doğaya bakış açısındaki değişiminin dolaysız bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Kıyı alanlarında, önceleri temel gereksinimler için sınırlı ölçülerde ve toplumsal amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilen baskının zamanla niteliğinin değiştiği, bu doğal alanların kendilerini yenileyebilme yeteneğini körelttiği söylenebilir. 56 Bir başka anlatımla, giderek artan 55 İlk bakışta doğal çevreyi oluşturan öğelerden her biri kaynak olarak görünse de gerçekte bunların tümünü birden “kaynak” terimi ile ifade etmek çok da anlamlı değildir. Çünkü insanlar yalnızca kendileri için gerekli olan, değerli olan şeyleri kaynak olarak görme eğilimindedirler. Örneğin petrol önceleri bir kaynak olarak değerlendirilmezken, enerji elde etmede kullanılabileceğinin farkına varılmasıyla bir kaynak olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Bkz. S. Güven Bilsel, “Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları ya da Planlama Ölçütleri Üzerine”, Mimarlık, , S.147, 1976/2, s.48; Mark Manuel, Barrie Mc Elroy, Roger Smith, Coastal Conflicts, Cambridge University Press, 1995, s.31. 56 Kay, Alder, Coastal Planning and Management, s.9. 27 insan gereksinimlerini karşılayabilmek amacıyla kıyı alanlarında büyük çaplı üretimin, ulaştırma ve enerji elde etme ile ilgili etkinliklerin gerçekleştirilmesi kıyı alanlarını taşıma kapasitelerinin de sonuna yaklaşılmak üzere olduğunu gösteriyordu. Artık insan ile doğa arasındaki ilişkiyi, kaynakların sınırsızlığı ve en çok kârı elde etmenin buna bağlı olduğu düşüncesi belirliyordu. C.Kıyı Alanları Üzerindeki Baskılar Hem tek başına insan türünün varlığı, yani nüfus, hem de fazla nüfusun yaşamasını sağlayacak koşulların yaratılması süreci, kıyının doğal yapısına olumsuz etkide bulunur. Kıyı bölgelerinde yer alan doğal değerler ve kaynaklar üzerinde insanlığın kurmuş olduğu baskılar şöyle özetlenebilir: Buralarda nüfusun yoğun bir biçimde bulunması baskıyı artıran en büyük etmendir. Fazla nüfusun beraberinde sanayileşmeyi, kentleşmeyi getirmesi, bunların sonucunda yer altı doğal kaynaklarının bozulması ya da yok olması, kirliliğin57, gürültünün ortaya çıkması; artan nüfusun beslenmesini sağlayabilmek için balıkçılıkta olduğu gibi doğal kaynaklar üzerine aşırı baskı yapılması bunlara örnek olarak verilebilir. Bir başka anlatımla kıyı bölgeleri üzerindeki insan baskısı, kıyının doğal yapısında ve kaynaklarında bozulmaya neden olur.58 57 Kıyı kirliliğini yaratan etmenler genellikle iki kümeye ayrılarak incelenmektedir: Nokta kaynaklı kirleticiler ve nokta kaynaklı olmayan kirleticiler. Birincisi ile kanalizyonun, sanayi atıklarının, deniz taşıtları atıklarının suya boşaltılması ya da herhangi bir kaza sonucunda denize petrol dökülmesi gibi doğrudan doğruya belirli bir alanda oluşan kirlilik anlatılmak istenmektedir. İkincisi ise tarım alanlarının, kentsel alanların ya da kıyıdan uzak bölgelerde gerçekleşen etkinliklerin kıyı bölgelerinde dolaylı biçimde oluşturduğu kirliliği karşılamak üzere kullanılmaktadır. Bkz. Klee, The Coastal Environment, s.120-121. 28 Çizelge 1: Kıyı Alanlarında İnsan Etkinlikleri ve Çevreye Etkisi Çevre Kıyı alanı Uçurumlar, kayalıklar Sahil (kumluk-çakıllık alanlar) Gel-git hareketlerinin etkisindeki çamurlu-kumlu alanlar Bataklık alanlar Mangrove alanları (Tropikal kuşaktaki kıyı ve bataklıklarda yetişen bir bitki) Rüzgarın yığdığı kumullardan oluşan alanlar Kıyıdan açıktaki alanlar İnsan Etkileri Kıyıdan deniz kabuğu vb. toplamak Eğitim Yürüyüş Kayalıklardaki gelişme Dağcılık Eğitim Sahil koruma-savunma Dinlenme-eğlenme ve turizm Kıyısal gelişme Kıyısal savunma Kıyı ve çakıl alma Dalma Ulusal savunma Arazi araçları Arazide hak iddia etme Yem için toprağın eşelenmesi Sanayi/liman gelişimi Tarama Kıyısal Savunma Kirlilik Koruma Ulusal savunma Dalgakıran Marina yapımı Arazide hak iddia etme Otlatma/ekim yapma Eğlenme-dinlenme Liman Yapımı Tarama Koruma Ulusal Savunma Kıyısal Savunma Kirlilik Haliç Barajları Dalgakıran Arazi araçları Arazi üzerinde hak iddia etme Ağaç Kesimi Kültür balıkçılığı Tarım Kirlilik Arazi üzerinde hak iddia etme Dinlenme-eğlenme Dalma Kum Çıkarma Ulusal Savunma Kıyısal Savunma Koruma Sanayi atıklarının boşaltılması Balıkçılık Mercan Kayalıkları Petrol çıkarma Katı atık dökme Değişikliğe Duyarlılık Düşük Düşük Düşük Yüksek Düşük Düşük Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Düşük Orta Görece yüksek Yüksek Genellikle düşük Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Düşük Orta-düşük Yüksek Yüksek Yüksek Orta-Düşük Düşük Yüksek Orta-Düşük Düşük Orta-Düşük Düşük Düşük Yüksek Yüksek Görece yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Görece yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Düşük Yüksek Yüksek Yüksek Yüksek Görece yüksek Kaynak: Peter W. French, Coastal and Estuarine Management, Routledge, New York, 1997, s.16, 17. 58 UNEP Water Branch - PAP Regional Activity Centre, Integrated Coastal Area and River Management, 1997, 1-2. 29 Kıyılar üzerinde insan etkinliklerinin yarattığı baskılar türlü yönlerde etkisini göstermektedir. (Bkz. Çizelge 1) Yukarıda da değinildiği gibi, sanayileşmede, kentleşmede gözlenen gelişmeler kıyının doğal yapısını olumsuz yönde etkileyerek çevre değerlerinin bozulmasına yol açar. Bu gelişmeler yalnızca çevrebilimsel sorunlar yaratmakla kalmaz, türlü toplumsal sonuçlar da doğurur. Doğal niteliği ya da doğal kaynakları çevresel yıkım tehdidi altında bulunan kıyı bölgelerinde, balıkçılığın, avcılığın, turizmin, madenciliğin ya da diğer sektörlerin durumunun kötüleşmesinin yerel ekonomiyi olumsuz etkilemesi belki de bunlardan en somut biçimde görülebilenidir. Kıyı alanlarındaki baskılardan kaynaklanan bir diğer önemli sorun da, türlü toplumsal kümelerin kıyıdan yararlanması ile ilgilidir. Kıyının niteliği gereği deniz, ırmak, orman gibi tüm yurttaşların ortak olarak yararlanmasına açık olması, ancak bu ilkenin uygulanmasında çoğunlukla ekonomik ve siyasal gücü elinde bulunduranların söz sahibi olması, bir başka anlatımla kıyıdan yararlanmada denkserliğin göz önünde bulundurulmaması söz konusu toplumsal sonuçlardan biridir. Bu açıdan, değinilmesi gereken bir başka toplumsal sorun da, kıyı alanlarının dış bölgelere açık olmasından kaynaklanır. Turizm etkinliklerinin yerel halkın yaşam biçimi, gelenekleri, kültürleri üzerindeki etkileri buna örnek verilebilir. Kıyı alanlarında gözlenen bugünkü sorunların aslında oldukça yeni oldukları söylenebilir; diğer alanlardaki çevre sorunlarına benzer bir biçimde bu alanlardaki sorunların da ayırdına varılmasının uzun bir geçmişi yoktur. Bunda, kıyı alanlarını etkileyebilecek insan etkinliklerinin, doğal sistemlerin taşıma kapasitelerini aşmaması, yani kıyı çevresinin, ortaya çıkan olumsuz sonuçları gidererek kendi kendini sürdürebilme yeteneğine sahip durumda bulunmasının payı vardır. Ancak sanayileşmenin ve kentleşmenin hızlanmasıyla birlikte bu sorunların birikimli etkileri, sorunun çok açık bir biçimde duyulmasını sağlamıştır.59 Kıyı bölgelerinde, sanayinin 59 Aslında, bir başka açıdan da, kıyılarda yaşanan sorunların diğer bölgelerde yaşananlardan çok da farklı olmadığı, oralardaki sorunların tümünün, hem de daha da ağırlaşmış bir biçimde kıyı bölgelerinde de gözlendiği söylenebilir. Kentsel yerleşimlerin büyük bir bölümü kıyı bölgesi içinde yer alır. Dolayısıyla buraları ham aşırı kentleşmenin olumsuz sonuçlarının hem de kıyıdan 30 gelişmesini özendirmek yönündeki kamusal politikaların da sorunun büyümesinde rolü vardır.60 Kıyı bölgelerinde sorunların yaşanmasına neden olan etmenleri, bir başka anlatımla kıyılara yönelik baskıları, doğal baskılar ve insandan, insan etkinliklerinden kaynaklanan baskılar biçiminde ikiye ayırarak incelemek olanaklı. 1.Doğal Baskılar Kıyıda gözlenebilen kimi sorunların ardında rüzgar, büyük dalgalar, deprem gibi doğal etmenler yer almaktadır. Ancak bu olaylar da büyük ölçüde insan etkinlikleri ile etkileşim içindedir. Daha önce de değinildiği gibi, aslında bu tür doğa olaylarının ya da yıkımların bir tehlike yaratabilmesi için mutlaka o yörede insan yerleşiminin bulunması gerekir. Bu olayların insan yaşamının görülmediği yerlerde ortaya çıkması durumunda bir yıkımdan da söz edilemez. Buna benzer biçimde kıyıdaki insan etkinlikleri de buralardaki doğal yıkım olaylarının olumsuz sonuçlarını ağırlaştırır.61 Yine kıyıda yapılan yüksek yapılar, rüzgar gibi doğal hareketleri olumsuz yönlerde etkileyebilir.62 kaynaklanan sorunların yoğun bir biçimde yaşandığı yerlerdir. Akarsu ve göl kıyılarındaki yerleşmeleri de düşündüğümüzde konunun yalnızca yerel değil ulusal boyutta da ele alınmasının gerekliliği ortaya çıkar. 60 Özeksel yönetimin türlü konulara ilişkin izlediği politikaların tümü kıyı alanını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilir. Kıyı bölgelerinde turizmin geliştirilmek istenmesi, komşu ülkelerle ilişkilerin buraların savunma amacıyla kullanılmasını gerektirmesi örneklerinde bu durumu görebiliriz. Bu noktada akla ilk gelen örnek, Marmara Denizi çevresinin bir sanayi bölgesi olarak desteklenmesidir. Doğal olarak bu konuda her ülkenin kendi toplumsal, ekonomik yapısına göre değişen politikalar etkili olmaktadır. Örneğin yazlık konutlar için belirlenecek vergi oranlarının düşük tutulması ya da ABD gibi sigortacılık sisteminin yerleşmiş olduğu bir ülkede kaza ya da yıkım sigortasının desteklenmesi, doğal yıkım olaylarının tehdidi altında bulunan kıyı bölgelerinde bina yapılmasını hızlandırabilir. Bkz. Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.6-7. 61 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi bu konuda verilebilecek en somut, en yetkin örneği oluşturuyor. Depremle birlikte, sonradan denizin doldurulmasıyla kazanılan yerlerin tümü sular altında kalmış, bir bakıma kıyı alanı eski doğal biçimine dönmüştür. 62 Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.2-3. 31 2.İnsan Etkinlikleri Kara ve denizin kesişim çizgisini oluşturan ve oldukça değişken (Bkz. Çizelge 2) bir doğal yapıya sahip olan kıyı alanları, yakınlarında gerçekleşen hemen her türlü değişiklikten etkilenirler. Yukarıdaki çizelgeden de (Bkz. Çizelge 1) görülebildiği gibi, bu alanlarda, deniz kabuğu toplamaktan, petrol çıkarılmasına değin bütün insan etkinliklerinin olumsuz etkilerini görebilmek olanaklıdır. Kıyı bölgelerinin, canlılar ve insanlar için yaşam ortamları sunması, sanayi ve ticaret için türlü olanaklar sağlaması, atıkların boşaltıldığı bir depo işlevini görmesi, gıda üretimine elverişli olması, doğal güzellikleri barındırması ve eğitim, savunma gibi türlü amaçlara yönelik olarak kullanılabilmesinden ötürü, kıyılar üzerindeki insan etkinliklerinin sonuçları çok ağır olabilmiştir.63 Daha önce de değinildiği gibi, kıyının ekonomik ve estetik açıdan çekici olması, buralarda diğer yerlere göre nüfusun daha yoğun olmasına, dolayısıyla da gerçekleştirilen etkinliklerin64 çevre üzerinde yaratacağı baskının daha da büyümesine 63 Bostwick H. Ketchum (Ed.), The Water's Edge: Critical Problems of the Coastal Zone, The MIT Press, Cambridge, Massachusetts, 1972, s.12; Julian D. Orford, "Coastal Environments", B. Nath, L. Hens ve diğerleri (Eds.), Environmental Management in Practice (Volume 3): Managing the Ecosystem, Routledge, London, 1999, s.9. 64 Kıyı alanlarında gerçekleştirilen ya da karasal bölgelerden kaynaklanıp da kıyıları etkileyen etkinlikleri şöyle sıralamak olanaklı: Denizcilik ve iletişimle ilgili etkinlikler: Deniz taşımacılığı, liman vb. yapılar, denizcilikle ilgili diğer tesisler, iletişim kabloları. Deniz canlılarından ekonomik amaçla yararlanma: Balıkçılık, kültür balıkçılığı, deniz yosunlarının toplanması, salyangoz, deniz kabuğu, inci, mercan gibi deniz canlılarının avlanması ya da toplanması, tropikal balık avcılığı, deniz memelilerinin tüketim, gösteri ya da bilimsel araştırmalar için yakalanması, deniz memelilerinin ekonomik ya da bilimsel amaçlarla izlenmesi, deniz biyoteknolojisi uygulamaları. Maden ve enerji kaynakları ile ilgili etkinlikler: Petrol ve gaz araştırmaları ve üretimi, kıyıdan açıkta yapılan petrol arama etkinlikleri, petrol boru hatlarının döşenmesi, petrol aramasında kullanılan platformlar ve diğer yapılar, deniz kumu ve çakıllarını kullanma, madencilikle ilgili türlü etkinlikler, dalgalardan, gel-git hareketlerinden ya da denizdeki termal güçten enerji elde amacıyla yararlanma. Turizm etkinlikleri: Oteller, pansiyonlar, yazlık evler, ulaştırma ile ilgili her türlü etkinlikler, yüzme, dalma gibi sportif etkinlikler, su altı parkları, amatör balıkçılık, sahillerde gerçekleştirilen her türlü turizm etkinliği. Kıyıdaki altyapı etkinlikleri: Yollar, köprüler, ulaşımla ilgili diğer altyapı tesisleri, içme suyu ve kanalizasyon tesisleri, arıtma tesisleri, türlü ekonomik etkinlikler için deniz suyunun kullanılması. Atıklar: Sanayi kuruluşlarına kıyının yakınında yer verilmesi, sanayi atıklarının ve kent çöpünün denize boşaltılması, tarım ve sedimentasyondan kaynaklanan nokta kaynaklı olmayan kirlenme, petrol ve toksit atıkları. Deniz ve kıyı çevresini iyileştirmeye dönük etkinlikler: Denizlerin iklimi düzenleyici özelliğinin, deniz canlılarının, doğal ve kültürel varlıkların korunması ile ilgili etkinlikler. Kıyının doğal ya da diğer tehlikelerden korunması amacıyla gerçekleştirilen etkinlikler: Erozyonu önleme programları, fırtınalara ya da dalgalara karşı yapılan tesisler, denizin doldurulması 32 yol açar. Sanayileşmenin, makineli tarımın, kentleşmenin, altyapının, savunmanın, ormancılığın, turizmin, madenciliğin, eğitim ve spor etkinliklerinin, ulaşımın, konutların hep buralarda yoğunlaşması çoğunlukla bölgenin taşıma kapasitesinin zorlanması sonucunu doğurur.65 Çizelge 2: Kıyıda Gözlenen Değişiklikler Mutlak Zaman Ölçeği İnsanlık Zaman Ölçeği Binyıl Yüzyıllar Kıyıdaki Değişim Deniz yüzeyinin buzullanmaya yanıt vermesi Yıllar Kıyı mühendisliği, yönetim planları Tarihi kıyısal değişiklikler. Kasaba ve köylerin yok olması. Habitatların, bataklıkların, kumsalların vb. oluşumu ve yok olması Koruma çalışmalarının etkileri, Aylar Turizmin etkileri Mevsimsel düzeltmeler, kıyı profili (biçimlenmesi) Kıyı profili (kıyının biçimlenmesi) döneminde gel-git hareketleri Günler Turizmin etkileri, acil kıyı koruma çalışmaları, kıyıdan kum vb. çıkarılması Acil sel önleme çalışmaları Saatler Lağım, çöp Gel-git hareketleri 10 yıllar Haftalar Yerleşme ve sanayide değişiklikler Kıyı mühendisliği ve koruma bahar Rüzgar dalgaları Dakikalar Dalga ve akıntılar Saniyeler Sediment taneleri hareketi Kaynak: Peter W. French, Coastal and Estuarine Management, Routledge, New York, 1997, s.9. yoluyla toprak kazanma. Askeri amaçla gerçekleştirilen etkinlikler: Kıyıya yakın bölgelerden gemilerin geçisi, tatbikat yapılması, askeri amaçla kurulan her türlü tesis, askeri eğitim etkinlikleri. Bilimsel Etkinlikler: Denizin doğal yapısı ya da deniz canlıları üzerine yapılan her türlü bilimsel araştırma. Bkz. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.21, 22. Kıyı ve deniz alanlarında gerçekleştirilen bu etkinliklerden koruma ve kirliliği önlemeye ilişkin olanların dışında, hemen hemen tümü çevre üzerinde ağır baskı yaratmaktadır. Hatta, koruma ve kirliliğin önlenmesi amacıyla başlatılan girişimlerin de çevreye, öngörülemeyen kimi olumsuz etkilerde bulunacağı söylenebilir. 65 Kıyı alanları daha önce de değinildiği gibi kara ve deniz çevredizgelerinin buluşma noktasında yer alır. Bu açıdan hem deniz hem de kara çevresinin etkisi altındadır. Bir başka anlatımla karada ya da denizdeki etkinliklerin tümü birden kıyıyı etkiler. Üstelik kara ve deniz gerçekleşen doğal döngülerin birbirine bağlı olduğu göz önünde bulundurulursa, kıyıdaki sorunların kaynağında hem karadan hem de denizden yapılan baskıların olduğu ortaya çıkacaktır. Bu açıdan kıyı alanının taşıma kapasitesinin zorlanması ya da aşılmasının en genel kıyı alanı sorunu olduğu söylenebilir. Taşıma kapasitesinin aşılması en çok atık sorununda karşımıza çıkıyor. Önceleri denizin kendini yenileyebilmesi açısından fazla sorun yaratmayan atıkların bugün deniz ve kıyıdaki en büyük sorunlardan biri olduğunu, artık denizin kanalizasyon atıklarını kaldırabilme sınırının çoktan aşıldığını görüyoruz. Bkz. Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.4. 33 Kıyı alanlarında gözlenmeye başlanan bir başka önemli sorun da iklim değişikliği ile deniz düzeyinde meydana gelen yükselmedir. Her ne kadar, doğrudan doğruya insan etkinliklerinden kaynaklanmayan doğal bir değişim gibi görünse de, küresel ısınmanın temelinde aşırı sanayileşmeden kaynaklanan ve ozon tabakasına zarar veren gaz emisyonlarının olduğu bilinmektedir. Şimdiden kimi kıyı bölgelerini tehdit etmeye başlayan, önümüzdeki yıllarda daha ağır sonuçlar doğurabilecek bu tehlikeden en çok etkilenen yerler düşük düzeyde bulunan kıyı bölgeleri olacaktır. Deniz suyunun ısınması rüzgarların şiddetini artırarak, etkilenen bölgenin daha da büyümesine yol açacaktır. Kıyı bölgeleri ve burada bulunan yerleşim birimleri, yalnızca deniz düzeyindeki, ısıdaki, yağış miktarındaki, nem oranındaki, rüzgardaki, fırtınalardaki değişikliklerden değil, denizlerdeki tuzluluk oranındaki, akıntılardaki, sediment oranındaki, erozyondaki değişikliklerden de etkilenir.66 Bir başka anlatımla, kıyı alanlarındaki hemen hemen bütün yıkımların ya da sorunların ardında, bir biçimde insanın ve ekonomik etkinliklerin bulunduğu söylenebilir. 3.Turizm Turizm etkinlikleri kıyı bölgelerindeki sorunlarının artmasında önemli payı olan bir diğer etmendir. Tarihsel değerlerin, doğal güzelliklerin yoğun biçimde bir arada bulunduğu kıyı alanlarının, turizm etkinliklerinin büyük bir bölümüne ev sahipliği yaptığı bilinmekte. Turizm yörelerinde nüfusun yalnızca yılın belli dönemlerinde artması çoğunlukla buraların taşıma kapasitesinin üzerine çıkılmasına yol açmaktadır. Bundan dolayı, turizmin kıyı alanlarında yarattığı olumsuz etkiler diğer yerlere göre daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Çevre üzerinde turizmden kaynaklanan baskıları birkaç kümeye ayırarak incelemek olanaklıdır. İlk olarak, doğrudan doğruya turizm etkinlikleri sonucunda doğal çevreye verilen zararları belirtmek gerekecektir. Burada söz konusu olan, doğal ve tarihi değerlerin turizm etkinliklerinden olumsuz yönde etkilenmesidir. İkinci olarak, nüfus yığılmasının beraberinde getirdiği iletişim ve ulaşım araçlarının 66 The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Jan C. Post and Carl G. 34 etkisinden söz edilebilir. Son olarak da yoğun turizm etkinliklerini desteklemek üzere kurulan altyapının olumsuz etkilerini anmak gerekir.67 Ancak 19. yüzyıldan sonra, küçük bir azınlığın saygınlık simgesi olmaktan çıkarak daha geniş kitlelere ulaşma olanağı bulabilen turizm, 20. yüzyıl’da iletişim ve ulaşım teknolojisindeki gelişmelerle birlikte büyük bir ekonomik sektör haline gelmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı Sonrası'nda hava taşımacılığındaki gelişmeler,68 boş zamanları geçirme alışkınlıklarındaki değişmeler kitle turizminin doğmasını kolaylaştırmıştır. Önceleri yalnızca varsılların ve toplumdaki yüksek kesimdekilerin katılabildikleri turizm etkinliklerinin nicelik ve nitelik açısından gelişmesi doğal çevreyi de olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Anahatlarıyla gelişim çizgisi aşağıdaki çizelgede verilen turizmin, doğal çevrede ve kıyı bölgelerinde olumsuz sonuçlar doğuran etkileri şöyle sıralanabilir: Turizm etkinlikleri doğrudan ya da dolaylı olarak doğal çevreye türlü etkilerde bulunur,69 ancak bu etkinliklerin çoğu kıyıda ya da kıyı bölgelerinde gerçekleştirildiği için buralardaki bozulma diğer yerlere göre daha fazla olacaktır. Turizmin kıyı alanlarına yönelik ilk göze çarpan olumsuz etkisi kıyı boyunca otellerin, turizme ilişkin yapıların sıralanmasıdır. İkinci olaraksa, yörede artan nüfusun gereksinimlerini karşılamak üzere altyapının geliştirilmesini anmak gerekir. Ulaşım ve enerji gibi temel gereksinimleri karşılamak üzere başlatılan çalışmalar çoğunlukla buraların doğal yapısının bozulması sonucunu doğurur. Turizm etkinliklerinin Lundin (Ed.), Environmentally Sustainable Development Series No.9, Washington D.C., 1993, s.4. 67 John Urry, “Turist Bakışı ve Çevre”, Çev.Rahmi G. Öğdil, Varlık, Ağustos 1999, S.1103, s.37. 68 Hudson, Cities on the Shore, s.33. 69 Turizm etkinliklerinin çevre üzerindeki baskısı türlü biçimlerde ortaya çıkar. Taşıt trafiğinin hava kirliliğine yol açması, turistik tesislerin atık sularının boşaltılması sonucu deniz ve içme suyunda kirliliğin ortaya çıkması, kimi turistik etkinliklerin (yat, sürat motoru vb.) deniz kirliliğini artırması, deniz ve kara bölgesinde katı atıkların yarattığı sorunlar, özellikle yaz aylarında altyapı üzerinde büyük baskı oluşması, turistik yörelerin doğal-kültürel özelliklerini yitirerek büyük kentlere dönüşmeleri, doğal ve kültürel mirasın zarar görmesi, tarım-balıkçılık gibi geleneksel geçim kaynaklarının gücünü yitirmesi, yörenin kültürel-toplumsal yapısında bozulmalar gözlenmesi bunlar arasında sayılabilir. Bkz. Mediterranean Action Plan, Priority Actions Programme, Guidelines for Carrying Capacity Assessment for Tourism in Mediterranean Coastal Areas, Regional Activity Centre, Split, 1997, s.3, 4. 35 kıyılardaki bir başka olumsuz etkisi de, buralardaki doğal değerlerin ekonomik yarar amacıyla tüketilmesidir. 70 Yöreler arasındaki kültür farklılığının, bir başka anlatımla kültür çeşitliliğinin bozularak egemen Batı kültürünün buralarda yapay olarak yeşermeye başlaması da değinilmesi gereken bir başka olumsuz noktadır. Ekonomisi turizme dayalı olan gelişmekte olan ülkelerde söz konusu sorunlar daha da ağır yaşanacaktır. Ekonomik getiri uğruna bütün doğal ve kültürel değerlerin turizme açılması, çoğunlukla da bunları yerine koymak için elverişli düzeneklerden, yeterli akçal kaynaklardan yoksun bulunulması, bu tür ülkelere yabancı olmayan bir olgudur. 71 Çizelge 3: Kapitalizm, Turizm ve Seyahat Toplum biçimi Seyahat biçimi Kapitalizm öncesi Örgütlü keşif Liberal kapitalizm Zenginlerin bireysel seyahatleri Örgütlü kapitalizm Örgütlü kitle turizmi Örgütsüzleşmiş kapitalizm Turizmin sonu Kaynak: John, Urry, Mekânları Tüketmek, Çev. Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı, İstanbul, 1999, s.201. D.Kıyıda Yaşanan Çatışmalar Kıyı, doğal yaşam alanlarının, doğal kaynakların ve insan yerleşimlerinin birleştiği yer olmasından dolayı, buralarda kara ve deniz alanlarından farklı sorunlar yaşanabilmektedir. Aynı sorunların gözlendiği durumlarda da çoğunlukla bu sorunların daha ağır bir biçimde yaşanmakta olduğu söylenebilir. İnsan etkinliklerinin ve çevre değerlerinin, kıyıda diğer yerlere oranla daha yoğun bir biçimde bulunması bu durumun 70 1980’li yıllarda, Bardados gibi turizmin yoğun olarak yaşandığı yerlerde, bir yandan kıyıdaki otellerin denize atıksularını boşaltması, bir yandan da yerli halkın turistlere satmak üzere mercan adalarındaki bitki ve balıkları toplayarak mercanların yok olmasına neden olmaları, turizm etkinliklerinin çok yönlü olumsuz etkilerine örnek olarak verilebilir. Bkz. John, Urry, Mekânları Tüketmek, Çev. Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı, İstanbul, 1999, s.183. 71 Bkz. Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated Management of Coastal Zones, FAO Fisheries Technical Paper, Rome, 1992, s.42, 43. 36 ardındaki temel etmenlerden biridir. Bir başka anlatımla, türlü ekonomik dışsallıklardan yararlanma düşüncesiyle sanayi, turizm, ulaşım gibi çevre sorunlarının artmasına katkıda bulunabilecek insan etkinliklerinin, doğal güzelliklerin, kaynakların, duyarlı yaşam alanlarının toplandığı kıyı bölgelerinde yoğunlaşması, çevre sorunlarının kara ya da deniz bölgelerine göre daha ağır yaşanmasına yol açmıştır. Bundan dolayı, kıyıların, insan ve doğa arasındaki etkileşimin en yoğun olarak yaşandığı yerler olduğu söylenebilir.Kıyı konusunda ortaya çıkan anlaşmazlıkların temelinde çoğunlukla kıyının pek çok etkinlik için uygun bir yer olması vardır. Daha önce de değinildiği gibi, tarım, sanayileşme ve kentleşme ile ilgili etkinliklerin tümü için kıyı bölgeleri çekici yerlerdir. Kentsel yerleşim yerlerinde hem doğaya yapılan baskı hem de bu baskının yarattığı olumsuz sonuçlar daha yoğun biçimde duyumsandığından, buralarda kıyıların içinde bulunduğu sorunlar daha rahat gözlemlenebilir.72 Kıyı bölgelerinin bir başka özelliği de türlü çatışmaların yaşandığı yer olmalarıdır. Girişimcilerin, bireylerin, yapsatçıların, esnafın, kendi aralarında ya da üçüncü bir kümeye karşı yaşadıkları çıkar çatışmalarını bir kenara bırakarak, kıyı bölgelerinde yaşanan çatışmaları birkaç kümeye ayırarak incelemek olanaklı: İlk olarak, bir kıyı bölgesinde farklı devletlerin, siyasal ya da ekonomik konularda denetimlerini sürdürmek istemelerinden kaynaklanan uluslararası çatışmalar söz konusu olabilir.73 Çalışmanın niteliği, daha çok siyasal boyutları olan böyle bir sorunu ele almaya elverişli olmadığı için konuya ayrıntılı olarak değinilmeyecektir. İkinci bir çatışma türü daha çok ekonomik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Kıyının yukarıda değinildiği gibi, kara ve denizden farklı bir fiziksel yapıya sahip olması, bir başka deyişle, çevre öğelerinin ve doğal kaynakların yoğun bir biçimde bulunması, buraların diğer yerlere oranla ekonomik açıdan değer kazanmasına yol açmıştır. Bu tür çatışmalar genelde girişimcilerin birbirleriyle ya da özeksel ve yerel yönetimlerle olan ilişkilerinde gözlenir. Çoğunlukla, 72 Mark Manuel, Barrie Mc Elroy, Roger Smith, Coastal Conflicts, Cambridge University Press, 1995, s.1. 73 Bkz. Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.165. 37 ekonomik yarar elde etme umuduyla yola çıkan girişimci, buralara ilişkin yasal düzenlemeleri uygulamakla görevli resmi birimlerle karşı karşıya kalır. Bir diğer çatışma biçimine de, daha çok yerel halk, çevreci gruplar, gönüllü örgütlerle girişimciler, yerel ve özeksel yönetimler arasında rastlanır. Burada sorun, daha çok, ekonomik etmenlerle korumacılık kaygısının çatışmasından kaynaklanır. Korunması gereken çevre değerlerinin olduğu bir yerde, özel girişimcilerin gerçekleştirmeyi tasarladığı bir işletmeye, yerel ya da özeksel yetkililerin onay vermelerinden sonra yerel halkın ve çevrecilerin birlikte hareket ederek söz konusu girişimi durdurma girişimleri buna örnek verilebilir. Kıyı bölgesinde yaşanan bir başka çatışma da, yerli halkın yerleşik kültürü, yaşam biçimi ile buralara geçici olarak turistik amaçlarla gelenlerin yarattığı görece kalıcı olarak nitelendirebileceğimiz yeni davranış biçimleri, kültür öğeleri arasında yaşanan çatışmadır. Kıyıda, birbirlerine olumsuz etkide bulunabilecek yararlanma biçimlerinin bir arada yer alması da çatışmalara neden olabilir. Dinlenme ve eğlenmeye ilişkin etkinliklerle kıyıdaki balık çiftliklerinin birbirlerine karşı olumsuz etkilerde bulunmalarında bunu görebiliriz. 74 Kıyıda özel iyeliğin yaygınlaşması buraların kamu yararına kullanılmasını önleyebilir. Daha sonraki sayfalarda ayrıntılı bir biçimde yer alacak bu çatışma türünün en yaygın örneği, parasal ve fiziksel engellerden dolayı düşük gelir kümelerinin, kıyılardan yararlanma olanaklarına kavuşamamasıdır. 75 Bir diğer çatışma türü, uzun dönemli çevre koruma yaklaşımlarıyla kısa dönemli ekonomik çıkarlar arasında görülür; tarihsel ya da doğal değeri olan bir kıyı yöresinin turizme açılması gibi. 76 Bu çatışma nedenlerinin görünür nedenleri farklı olsa da, dikkatle incelendiğinde hemen hepsinin ardında ekonomik etmenin olduğu görülecektir. Bunda, daha önce de değindiğimiz gibi, kıyının ekonomik açıdan bir kaynak olarak görülmesinin de payı bulunmaktadır. 74 UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional Seas Reports and Studies No 161, 1995, s.2. 75 a.g.y. 76 a.g.y. 38 II.Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Evrim Kıyının doğal yapısını korumak, buralardan yararlanma olanaklarını geliştirmek üzere yapılan çalışmaların, alınan önlemlerin, gerçekleştirilen araştırmaların, bir başka deyişle, anılan bu etkinliklerin bütününü anlatan kıyı yönetiminin, ortaya çıkan sorunlara yaklaşım biçimi açısından son 25 yılda büyük bir değişiklik geçirdiği söylenebilir. Kuşkusuz bunda, daha önceki bölümlerde değinildiği gibi, kıyı bölgelerinde aşırı nüfus yığılmasının yarattığı baskının giderek artmasının, buraların ekonominin türlü sektörleri için bir çekim yeri durumunda olmasının, geleneksel yaklaşımlarla sorunun üstesinden gelme çabalarının başarısız sonuçlar doğurmasının da payı var. Kıyı yönetiminin geçirdiği evrimi bir kaç yönden incelemek olanaklı. Bu değişiklikleri hem bir çalışma alanı olarak kıyının uzamsal olarak tanımlanmasında hem de bu alanlardaki sorunların ele alınışında egemen olan bakış açısında görebiliyoruz. Kıyının kara ve deniz yönünde tanımlanma biçimi ve kıyı yönetiminin kullandığı araçlarla bilim dallarından yararlanma yollarıyla ilgilidir bu değişim. Kıyı yönetiminin geçirdiği evrimi incelemek, bugünün yönetim yaklaşımlarına nasıl gelindiğine ve uygulamalarda karşılaşılan güçlüklerin daha kolay anlaşılmasına yardımcı olabilir. Bu bölümde, söz konusu değişimi türlü yönleriyle ortaya koyma amacı doğrultusunda insanlığın kıyı alanlarına bakış açısında, kıyıda duyumsanan sorunların ele alınış biçiminde, kıyı yönetiminin kullandığı araçlarda, kıyının tanımında ortaya çıkan değişiklikler incelenmeye çalışılacaktır. Bir başka anlatımla "kıyı yönetimi"nden "bütüncül kıyı alanları yönetimi"ne doğru evrim sürecinin yansıtılmasına çalışılacaktır. 39 A.Çevre Yönetiminde Yaşanan Gelişmelerin Kıyı Yönetimine Etkisi 1.Çevre Yönetimi "Çevre yönetimi"nin iki ayrı anlam kümesini bünyesinden barındıran bir kavram olduğu söylenebilir.77 Bir kez, çevre yönetimi, çevre sorunlarına çözüm bulma uğraşında bulunanların çevreyle ve birbirleriyle olan ilişkiler bütününü anlatmak üzere kullanılabilir. Burada çok aşamalı bir süreç söz konusudur. Bu anlayış daha çok çevre sorunları ile ilgili yönetsel ya da gönüllü örgütlenmelere vurguda bulunur.78 İkinci olarak çevre yönetiminden, bir dizi kavram ve yaklaşımın oluşturduğu bilimsel bir çalışma alanı anlamı çıkarılabilir. Çevre yönetimine ikinci yaklaşım daha çok, çevre sorunlarına nasıl bir bilimsel bakış açısıyla yaklaşılmasının gerekli olacağı tartışmasına odaklanır. Çevre sorunlarını gidermek ya da insan etkinliklerinin çevreye baskısını azaltmak üzere hangi disiplinlerden, nasıl yararlanmak gerektiği, bu süreç içinde bunlar arasında nasıl uyum sağlanacağı konusu bu anlayışın temel kaygısıdır. Bir anlamda çevre yönetiminin söz konusu iki ayrı anlam kümesinin birbirleriyle sıkı bir biçimde bağlı olduğu, aynı sürecin iki ayrı yönünü simgeledikleri de söylenebilir. Çalışmanın bu bölümde daha çok çevre yönetiminin ikinci yönüne ağırlık verilerek, çevre yönetiminde yaşanan değişimlerin kıyı yönetimine etkisi üzerinde durulacaktır. 2.Çevre Yönetiminde Bütüncül Yaklaşımlar Türlü insan etkinliklerinin doğrudan doğruya insan yaşamını, doğal ve yapay çevreyi olumsuz yönde etkilediği bilinmekte. Yalnızca insan yaşamı değildir kuşkusuz bu etkinin altında kalan; hem flora ve faunasıyla çevrenin canlı öğeleri, hem de havasıyla suyuyla dağıyla deniziyle kıyısıyla cansız öğeleri bu olumsuz etkiden payına 77 Geoff A. Wilson, Raymond L. Bryant, Environmental Management: New Directions for the Twenty-First Century, UCL Press, London, 1997, s.5, 6. 78 Örneğin bu yaklaşım doğrultusunda geliştirilen bir tanıma göre çevre yönetimi, "tüm canlıların sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamaları, doğal kaynakların korunması, değerlendirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla gerek kamusal, gerekse özel kesimde elverişli bir iletişim, planlama, eşgüdüm 40 düşeni alır. Belli bir yörenin doğal çevresinin zarar görmesinin ya da doğal kaynaklarının azalmaya başlamasının, ekonomide, toplumsal yaşamda olumsuz sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Öte yandan, söz konusu çevre sorunlarının giderilmesi için gereken çabaları akla getirdiğimizde, çevre sorunlarının çok geniş bir alanı ilgilendirdiği ortaya çıkacaktır. Bundan dolayı, çevre sorunları ile uğraşan bilim dallarının sayısının tüm bilim dalları sayısına eşit olduğunu söylemek abartılı bir düşünüş biçimi olmayacaktır. Çevre sorunlarının karmaşık ve içiçe geçmiş öğelerden oluşan bir yapıya sahip olmasının, çevre yönetiminin bilimin türlü dallarından yararlanmasını zorunlu kıldığı söylenebilir. Çevre konusunda yapılan çalışmaların, biyoloji, kimya gibi geleneksel disiplinlerden farklı olarak siyaset, hukuk, ekonomi, toplumbilim gibi. bütün ilgili dalları göz önünde bulundurması gerekmektedir. Bir başka anlatımla bu alandaki çalışmaların hem disiplinlinlerarası hem de çok disiplinli olarak sürdürülmesi, sistematik ve bütüncül yaklaşıma sahip olması gerektiği kabul edilmektedir.79 Çevre sorunları, koruma planlarıyla, yönetim çabaları arasında eşgüdüm sağlanmasıyla ve bunlara akçal kaynak bulma sorunuyla kamu yönetiminin, doğal kaynakları ve insanın yaşamsal gereksinimlerini ilgilendirdiği için ekonominin, bireylerin kendi aralarında ve bir bütün olarak toplumun yarar paylaşımını ya da çatışmasını ilgilendirdiği için hukukun, türlü çözüm önerilerini gerçekleştirecek bir araç olarak mühendisliğin, sınır tanımazlığından dolayı uluslararası ilişkilerin konusudur. Çevrenin yukarıda anılan çok yönlülüğünden kaynaklanan bu durumun çevre yönetiminin alacağı biçimi doğrudan doğruya belirleyeceği kuşkusuzdur. 80 ve denetim sisteminin oluşturulması ve bu sistemi çalıştıracak bir örgütün kurulması anlatılmaktadır. Bkz. Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998, s.259. 79 Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.8; Klee, The Coastal Environment. 80 Bütüncül (integrated) çevre yönetimi yaklaşımlarının ardında "holism" bulunmaktadır. İlk olarak 1926 yılında, "Holism and Evolution" adlı yapıtta, Smuts tarafından kullanılan "holism" kavramı, bütünün kendisini oluşturan parçalardan daha farklı daha büyük olduğu düşüncesi çerçevesinde biçimlenmiştir. Bkz. C.J.Barrow, Environmental Management: Principles and Practice, Routledge, London, New York, 1999, s.131,132. Holistik düşünce, 'bilimin, indirgemeci yaklaşımı 41 Günümüzde çevre yönetiminin, çevre sorunlarının niteliğinden dolayı, karşılıklı etkileşimlerle, çok taraflı kullanımlarla, karmaşıklıkla, çapraz kesen dışsallıklarla uğraşmada fazla başarılı olamadığı görülmektedir.81 Kıyı alanlarında yaşanan sorunlar için de aynı durumun söz konusu olduğu söylenebilir. Tek tek sektörleri temel alarak yapılan çalışmalar, kıyı alanlarında birbirine sıkı sıkıya bağlı olan türlü öğeleri, yani hem deniz ve kara etkileşimini, hem doğal sistemlerin bütünlüğünü, hem de kıyıda yer alan sektörlerin birbirleri ile olan ilişkisini göz ardı etmiştir.82 İşte tüm bu nedenlerden dolayı çevre sorunlarını çözmede ya da en azından zararlarını, boyutunu azaltmada, yukarıda anılan sektörel uğraş alanlarının tümünü birden kapsayacak, onların çalışmaları üzerinde eşgüdüm kurabilecek, bütüncül (holistic) bir yönetim yaklaşımının geliştirilmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır. 83 Bunun için de çevre yönetiminin sektörel temeldeki yönetim çabalarının üstünde, onları belli bir amaç doğrultusunda yöneltecek biçimde, bütüncül bir yaklaşıma sahip olması gerektiği düşünülmektedir. benimseyen çok sayıda dallara ayrılmasından dolayı, inceleme konusu olan nesnenin yalnızca kimi öğelerini ele alabileceği, bunun da bütünü gözden yitirme tehlikesini taşıyabileceği' varsayımına dayanır. 81 Richard D. Margerum, “Integrated Environmental Management: Moving from Theory to Practice”, Journal of Environmental Planning & Management, September, 1995. 82 Günümüzde çevre yönetiminde kullanılan değişik yaklaşımları Barrow'un yaptığı sınıflandırmayı izleyerek şöyle kümelendirmek olanaklı: Özel Amaçlı Yaklaşımlar: Belli bir yerde ortaya çıkan çevre sorununu çözmek için başvurulan özgün yaklaşımlar. Sorun Gidermeye Dönük Yaklaşımlar: Türlü sorunları, gereksinimleri ve bu yolda atılması gereken adımları belirlemek için kullanılan yaklaşımlar. Dizgesel Yaklaşımlar: Dağ, ova, çöl, ada gibi doğal değerlerin oluşturduğu çevredizgeleri bir bütün olarak ele alan yaklaşımlar. Bölgesel Yaklaşımlar: Belli bir bölgeyi ya da ekolojik birimi çalışma alanı olarak belirleyen yaklaşımlar. Kıyı alanları, nehir havzaları, deniz, ada gibi kimi zaman ulusal sınırların da ötesine geçebilen bölgeler için geliştirilen yaklaşımlar bu kümede ele alınabilir. Belirli Disiplinlere Özgü Yaklaşımlar: Çeşitli uzmanlık alanlarınca geliştirilen yaklaşımlardır. Hava kalitesi yönetimi, su kalitesi yönetimi, toprak yönetimi, çevre sağlığı, kentsel gelişme, deniz yönetimi, turizm yönetimi, koruma alanı yönetimi için başvurulan yaklaşımlar bunlar arasında sayılabilir. Gönüllü Örgütlerin Yaklaşımı: Özel koruma alanlarının oluşturulması, araştırma ya da diğer koruma önlemleri için akçal kaynak bulunması gibi gönüllülük temeline dayalı olarak sürdürülen çalışmalarda yararlanılan yaklaşım. Ticari Yaklaşım: İş dünyasının ya da girişimlerin yararına olacak biçimde çevre sorunlarına çözüm aramayı hedefleyen yaklaşımlar. Bkz. Barrow, Environmental Management, s.20, 21. 83 R. Ryan Dupont, Terry E. Baxter, Louis Theodore (Eds), Environmental Management: Problems and Solutions, Lewis Publishers, London, New York, 1999, s.1. 42 3.Bütüncül Çevre Yönetimi Bütüncül çevre yönetiminin üzerinde oydaşmaya varılmış bir tanımı yok. Ancak, “insan etkinliklerinin çevre üzerindeki etkisi, bu alandaki politikalar ve denetim biçimleri arasında eşgüdüm sağlamak"84 gibi ya da ”bir ekosistemde belirli toplumsal hedeflere ulaşmak için, o ekosistem içinde işleyen toplumsal, siyasal, ekonomik ve kurumsal etmenleri göz önünde bulunduran bir dizi eylemi belirlemek ve uygulamaktır" biçiminde genel tanımlar yapılmaktadır.85 Bugün, çevre yönetimine benzer bir biçimde, bütüncül kaynak yönetimi (integrated resource management), ekosistem yönetimi, bütüncül havza yönetimi (integrated catchment management) ve su havzası yaklaşımları da (watershed approach)86, çevre sorunlarını yaratan öğelerin karşılıklı etkileşimini ve karşılıklı bağlantılarını göz önünde bulundurmaktadır. Aslında ‘bütüncül çevre yönetimi’ kavramının anılan bu yönetim biçimlerinin tümünü birden kapsamakta olduğu söylenebilir. 87 Bütüncül çevre yönetimi, bugüne değin izlenen çevre yönetimi yaklaşımlarının dar bir bakış açısına sahip olmasına, çevre sorunlarını yaratan türlü etmenler arasında yeterince eşgüdümü sağlayamamasına ve toplumsal-ekonomik koşulları göz ardı etmesine bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Çevre sorunlarının sınır tanımaması, bütün ekonomik-siyasal kararlardan etkilenmesi, su, toprak, hava gibi değişik çevre değerlerinde de gözlenebilmesi, bütüncül yönetim yaklaşımlarının uygulanmasını gerekli kılmıştır. Söz konusu yaklaşımın genel kabul görmüş bir tanımının ya da ilkelerinin olduğunu söyleyebilmek oldukça güç. Yine de, kavramla anlatılmak 84 Margerum, “Integrated Environmental Management". 85 a.g.y. 86 Çevre yönetimi yazınında "integrated watershed management" olarak adlandırılan bu yaklaşımı Türkçe'ye "bütüncül su havzası yaklaşımı" olarak çevirebiliriz. Bununla anlatılmak istenen, çevre yönetiminin çalışma alanı olarak, su havzasını, bir başka anlatımla, aynı yere dökülen bir nehrin bütün kollarını, öğelerini, etki alanını almasıdır. Bkz. Isobel W. Heathcote, Integrated Watershed Management: Principles and Practice, John Wiley & Sons, New York, 1998, s. 3, 4. 87 Margerum, “Integrated Environmental Management". 43 istenenler üzerine kimi saptamalarda bulunulabilir: Bu yaklaşımda, çevre sorunları ve bu sorunların çıkış kaynakları bir bütün olarak ele alınır. Bu amaç doğrultusunda, çevre yönetimi için, uluslararası alanda, yararlanılacak değişik bilim dalları arasında, türlü sanayi dalları ya da ekonomik sektörler arasında bütünlüğün sağlanmasına çalışılır. Onarıcı politikalardan daha çok önleyici politikaların geliştirilmesine önem verilir. Çevre sorunları ile ekonomik ve toplumsal yapının birbirinden ayrı tutulamayacağı düşüncesiyle çevre sorunları salt teknik bir uğraş alanı olarak değerlendirilmez. Bütüncül çevre yönetiminin büyük ölçüde geniş kapsamlı bölge planlama anlayışının etkisi altında geliştiğini söylemek olanaklı. Yaklaşımın, kuramsal açıdan kimi belirsizlikler taşıdığı ve uygulamaya geçirilmesinde güçlüklerle karşılaşıldığını da eklemek gerekir. 88 Bütüncül çevre yönetimi üzerine yapılan kuramsal çalışmalarda, bütüncül çevre yönetiminin kapsamlı olması, yani bütüncül yaklaşımı benimsemesi, bütün çevredizgeyi (ekosistemi) ele alması, bir çevredizge içindeki birleştirici parçaları, alt dizgeleri ve var olan bütün karşılıklı bağlantıları göz önünde bulundurması, tek tek yapılan çalışmaların ortak ereklerinin önceden belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır.89 Kuramsal çalışmaların üzerinde görüş birliğine vardığı bir diğer konu ise bütün çevre yönetimi sürecinde, katılımcılar (stakeholders90), yerel halk ve burada yönetim çalışmalarını doğrudan yürütecek olan yönetim birimleri arasında eşgüdümün sağlanmasıdır.91 Buna göre, yöre halkının, yapılan çalışmalar ve varılacak amaçlar konusunda bilgilendirilmesi durumunda daha başarılı sonuçlar alınabilecektir. Bundan bir adım öteye giderek onları 88 Barrow, Environmental Management, s.256-257. 89 Bkz. Allan Savory, Jody Butterfield, Holistic Management: A New Framework for Decision Making, Island Press, Washington, D.C., 1999, s.101-103. 90 "Stakeholder" sözcüğü, kıyı yönetiminde çabada pay sahibi olmayı ya da ortaklaşa çaba göstermeyi anlatmaktadır. Bu açıdan kıyı yönetiminde dolaylı ya da dolaysız biçimde etkili olabilecek bütün edimcileri (özeksel yönetim, yerel yönetimler, gönüllü örgütler, özel sektör, yöre halkı vb.) bu kavramın içinde düşünmek gerekmektedir. 91 Margerum, “Integrated Environmental Management". 44 karar süreçlerine katmak, çalışmanın genel doğrultusu hakkında onaylarını almak da yine başarılı sonuçlara varmada yapılacak işlerden biri olmalıdır. 92 Bütüncül çevre yönetimine ilişkin yazında, genellikle, bütüncül yaklaşımın kuramsal boyutuna, yani, bütüncül yaklaşımın ne olduğuna, neden böyle bir yaklaşıma gereksinim duyulduğuna, türlü örnek olaylara değinildiği halde, kuramın ve uygulamaya nasıl geçirileceği konusunda fazla çalışmanın yapılmamış olduğunu görmekteyiz. Bu yüzden bütüncül çevre yönetiminin nasıl uygulamaya geçirileceği konusunda, üzerinde görüş birliğine varılmış bir ilkeler bütünü bulunmamaktadır. Belki bunda, uygulamada bu yaklaşımın fazla başarılı olamaması da etkili olmaktadır.93 Bütün bunlara karşın, bütüncül yaklaşımın yaşama geçirilmeye çalışıldığı pek çok örneği görebilmek olanaklı. Örneğin, ABD’de Çevre Koruma Ajansı (Environmental Protection Agency), Great Lakes’daki sorunlu yerler için su havzası yaklaşımını (watershed approach) kullanmaktadır.94 Bunun gibi, ormancılık (U.S.Forest Service) ve toprak yönetimiyle (U.S. Bureau of Land Management) ilgili yönetsel birimler de “çevredizge yaklaşımını” 92 Bütüncül kıyı yönetimine ilişkin kuramda, çalışmalarda eşgüdümü sağlamak için sözü edilen kimi araçlar şöyle sıralanabilir: Bilgi ve verilerin ortaklaşa toplanması, paylaşımı; tahmin ve senaryoların ortaklaşa yapılması; ortak modellerin yaratılması, coğrafi bilgi sisteminin ortak kullanılması; bülten, elektronik posta vb. yollarla düzenli bir iletişim düzeneğinin yaratılması; planların ortaklaşa olarak gözden geçirilmesi, bütçelemenin ortak yapılması; genel denetimin yapılması; düzenli toplantıların gerçekleştirilmesi; gerektiğinde eşgüdümleme komiteleri kurulması; ortak çalışma gruplarının yaratılması. Buna benzer bir biçimde, yönetim süreci içinde ortaya çıkabilecek türlü çatışmaları çözmek için önerilen araçlar da şöyle sıralanıyor: Konu hakkında daha ayrıntılı araştırmalarda bulunmak; çatışma içinde olan birey ya da kümeler arasında iletişim kurmaya çalışmak; daha yüksek konumdaki bir birime, otoriteye başvurmak; özel toplantılar düzenlemek; tartışma ya da pazarlık yöntemini kullanmak; dışarıdan ya da üçüncü bir kümeden yardım istemek. Bkz. Margerum, “Integrated Environmental Management". 93 Bütüncül çevre yönetimi deneyimlerinde karşılaşılan başarısızlığın temel nedenlerinden birinin, katılımcıların siyaset ve planlama süreçlerini anlayamamaları ya da bütüncül yönetim kavramını yaşama geçirememeleri olduğu kabul edilmektedir. Bir anlamda, bütüncül yaklaşımlar, tıpkı "sürekli ve dengeli kalkınma" gibi, kuramsal düzeyde çok şey ifade ediyor görünmekle birlikte, kavramın uygulamaya geçiş yöntemi konusunda belirsizlikler sürmektedir. Bkz. Richard D. Margerum, "Integrated Approaches to Environmental Planning and Management", Journal of Planning Literature, May 1997, Vol.11, No. 4, s.459-476. 94 J. Schmandt, "Managing Comprehensive Rule Making: EPA's Plan for Integrated Environmental Management, Public Administration Review, March/April 1985, s.309-318'den aktaran Margerum, “Integrated Environmental Management". 45 uygulamaktadır.95 Buna benzer bir biçimde, ABD’de 1965 tarihli Su Kaynakları Planlaması Yasası’nda (Water Resources Planning Act) kapsamlı havza planlaması yani bütüncül yaklaşım benimsenmiştir.96 Bütüncül yönetim yaklaşımında bir aşamayı da Amerika Ulusal Çevre Yasası (1969) oluşturmaktadır. Çevre sorunları konusundaki yasaların genellikle sorun çözmeye ya da sorun ortaya çıktıktan sonra girişimde bulunmaya yönelik düzenlemeleri içermesi, söz konusu yasaların yalnızca bir soruna odaklanması ve farklı alanlara özgü yasaların uygulanması için çok sayıda kurumun öngörülmüş olması gibi sakıncaları ortadan kaldırma amacını taşıyan ABD Ulusal Çevre Yasası’nın bütüncüllüğe giden yolda bir adım olduğu söylenebilir. 97 Federal düzeydeki bu düzenleme, çevre sorunlarının karşılıklı bağımlılık göstermesi, çevre sorunlarının sınır tanımaması özelliği göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir. Bütüncül çevre yönetimi ve bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili akademik yazında üzerinde en çok durulan konulardan biri, türlü bilim dalları arasında, özellikle de toplumsal bilimlerle doğa bilimleri arasında, uyumu, işbirliğini sağlamaktır. Ancak, söz konusu gerekliliğin yaşama geçirilmesinin önünde oldukça büyük engeller bulunmakta. Bunların başında, doğa bilimlerinin çevre sorunları ile ilgili tek bir konuya ya da tek bir sektöre odaklanması, toplumsal bilimcilerin çoğunlukla ilgili araştırmalardan dışlanması ya da yeterince temsil edilmemesi gibi tarihsel ve geleneksel etmenler gelmektedir. Bütüncüllüğün sağlanamamasında bir diğer engeli ise toplumsal ve doğal bilimlerin kullandıkları dildeki, benimsedikleri kavramlardaki, izledikleri yöntembilimsel yaklaşımlardaki farklılıklar oluşturmaktadır. Üçüncü olarak, iki farklı bilimsel geleneğin, insana çevredizge içinde verdikleri yerin farklılığından kaynaklanan güçlüklerden söz edilebilir. Doğa bilimleri, çevre sorunları uğraşında, insanı, çevresinin 95 a.g.y. 96 N. Wengert, "A Critical Review of the River Basin as a Focus for Resources Planning, Development, and Management", D. J. Allee, L. B. Dworsky & R. M. North (Eds), Unified River Basin Management, Symposium Proceedings, Minneapolis, American Water Resources Association, 1981'den aktaran Margerum, “Integrated Environmental Management". 97 a.g.y. 46 bir parçası, çoğunlukla da doğal döngülere dışarıdan müdahele eden 'istenmeyen' bir öğesi olarak algılarken, toplumsal bilimler çoğunlukla, çevreyi insanın gereksinimlerini gideren bir dizge olarak ele alır. Söz konusu bakış açısı farklılığının, iki bilimsel anlayışın yanyana gelmesinde kimi sorunlar doğuracağı açıktır. Bütün bunlara, akademik çevrelerde, araştırma kuruluşlarında bilimde uzmanlaşmayı özendirici pek çok etmenin varolmasını, ancak aynı durumun disiplinlerarası çalışmalar için söz konusu olmamasını da ekleyebiliriz.98 Geleneksel anlayış, çevre sorunlarını hangi sektör (tarım, sanayi, turizm, enerji vb.) içinde yer aldığına göre tanımlar ve çözüm önerilerini ona göre geliştirir. Söz konusu çevre sorununun ölçeği de (yerel, bölgesel, ulusal) türlü coğrafi düzeylerden birine göre belirlenir. Oysa bütüncül yaklaşımda, aynı çevre sorununun tüm sektörlerde ve coğrafi bölgelerdeki olası etkileri anlaşılmaya çalışılır. Sorunu gidermeye yönelik, genel nitelikli ilkelerin yanı sıra, sorunun değişik boyutları için özel erekler saptanır. Bunun dışında, uygulama aşamasında söz sahibi olacak kurum ve edimciler de belirlenir. Örneğin ulaştırmadan kaynaklanan sorunlar için, gürültü düzeyi, yerleşim yerlerinin yollara uzaklığı gibi, sorunu tanımlamaya yönelik kimi ölçümler yapılır. Daha sonra uygun ölçütler bulunarak, yerel yönetimler, çıkar grupları, ulaşımla ilgili şirketlere gereken yetki ve sorumluluklar verilir. Bütüncül yaklaşımın uygulanmasında, sorundan bir biçimde etkilenen bütün edimcilerin, kamu kurumlarının, özel şirketlerin, gönüllü örgütlerin uygulama sürecine katılmasının, başarının sağlanmasında önemli olduğu kabul edilir. Bunun yanında, öteden beri uygulanan denetim ya da cezalandırma gibi zorlayıcı önlemlerden daha çok, 'çevre dostu' ürünlerin üretilmesine ya da hizmetlerin sunulmasına önem verilir. 99 98 Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean Studies Board, Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Science, Policy, and the Coast: Improving Decisionmaking, National Academy Press, Washington, D.C., 1995, s.44-45. 99 Grigoris Kafkalas, "Industry/Energy", United Nations Environment Programme-Mediterranean Action Plan, Workshop on Policies for Sustainable Development of Mediterranean Coastal Areas, Santorini Island, 26-27 April 1996, Papers by a group of experts, MAP Technical Reports Series No.114, UNEP, Athens, s.94. 47 Buradan da anlaşılabileceği gibi, bütüncül yaklaşım bir yönüyle Pazar ekonomisinin gereklerinin yerine getirilmesine özgü önerilerde bulunmaktadır. Uygulamaya ilişkin etkinliklerde özel şirketlerin rolünün artırılması, 'çevre dostu'100 olarak anılan ürünlere ağırlık verilmesi bunlar arasında sayılabilir. Belki de söz konusu duruma bir başka açıdan bakmak daha yerinde olacaktır. Çevre sorunlarının ardında, büyük ölçüde kapitalizmin ürünü olan sanayileşme, kentleşme, nüfus birikimi ve tüketim toplumu bulunduğundan ve bu etmenlerin her birinin ortaya çıkan özgül bir soruna türlü yönlerde katkısı olduğundan, sorunun çözümüne yönelik çalışmaların söz konusu etmenlerin bütün yönleriyle ele alınması gerekmektedir. Çevre sorunlarının boyutlarının artmasıyla giderek, küresel nitelik taşıyan yeni sorun alanlarının ortaya çıkması da bütüncül yaklaşımın gerekliliğinin benimsenmesinde etkili olmuştur. Bütüncül yaklaşımlara ilişkin olarak değinilmesi gereken bir konu da, yeni yaklaşımın yaşama geçirilmesine, geleneksel yönetim dizgesinden (government) daha çok yeni bir yönetim anlayışının (governance) elverişli olmasıdır.101 Bütün yönetim işlevlerini tek bir özekte toplayan klasik yönetim anlayışının, türlü edimciler arasında işbirliği sağlanmasını gerektiren bütüncül yaklaşımlara çok da uygun olmayacağı açıktır. Esnekliği, özel örgütlenmeleri, pazara dayalı araçları, çok ortaklı iş görmeyi bünyesinde barındıran bu yeni yönetim anlayışına çalışmanın ilerleyen bölümlerinde daha ayrıntılı olarak değinilecektir. 100 Çevre dostu olarak nitelenen ürünlerin, kapitalizmin kendisini sürdürmede kullandığı araçlardan biri olduğu kabul edilebilir. Bu yolla bir yandan, ekonominin sürdürülebilmesi için gerekli olan doğal kaynaklardan yararlanma en çoğa çıkarılmak istenirken bir yandan da yeni bir tüketim alanı da yaratılmış olur. Türlü reklam araçlarıyla, eğitsel etkinliklerle yalnızca bu tür mallara istemde bulunan yeni bir tüketici kümesinin Batıda oluşturulmakta olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, yani doğal kaynaklardan sürdürülebilir bir biçimde yararlanma yollarının aranması uzun dönemde olumlu etkilerini gösterebilecek bir önlemken, 'çevre dostu' ya da 'yeşil' ürünlerin ön plana çıkarılmasının hem kısa erimli hem de uzun erimli etkileri bulunmaktadır. Kısa dönemde, bu tür ürünlerin desteklenmesiyle aynı zamanda, yeni, yeşil bir Pazar yaratılmış olmaktadır. Bu durumun uzun erimdeki etkileri ise doğrudan doğruya kaynakların ussal bir biçimde kullanımıyla ilgilidir. 101 John Barry, Rethinking Green Politics, Sage Publications, London, 1999, s.130-131 48 B.Kıyı Yönetimi Kavramı Tarihsel gelişim sürecine girmeden önce, kıyı yönetimi kavramının diğer çevre koruma yaklaşımlarından ayrılan yönleri üzerinde durmak yerinde olacaktır. Bir yapıtta,102 en genel anlamıyla "kıyı bölgesindeki çevresel değişimleri planlamak ve bunlara karşı harekete geçmek" olarak tanımlanan kıyı yönetiminin, siyasa belirleme, plan yapma ve uygulama olarak üç aşamadan oluştuğu söylenebilir. Kıyı yönetimi yalnızca fiziksel ve biyolojik çevreyi değil, insanın kıyı alanlarından yararlanma biçimini ve toplumsal çevreyi de ilgi alanı içinde görür. Bundan dolayı kıyı yönetimi, kıyı korumacılığından ya da kıyı çevresinin düzenlenmesinden daha geniş kapsamlıdır. 103 Bunun gibi, sahil yönetimi (beach management) ile kıyı yönetiminin (coastal management) farklı düzeyleri temsil ettiğini, birincisinin yalnızca ikincisinin bir öğesi ya da alt aşaması olarak, yalnızca sahillerin korunmasını ve geliştirilmesini ana amaç olarak aldığını da belirtmek gerekir.104 C.İlk Kıyı Yönetimi Deneyimleri Kıyı alanlarının yönetiminde günümüzde benimsenen yaklaşımların ilk örneklerini kimi ilkel toplulukların deneyimlerinde görmek olanaklı. Örneğin Batı Samoa’da kıyı alanları üzerinde ortak iyelik kurulmuştur. Kıyının deniz ve karar yönündeki alanlarda, kumsalda ve bütün doğal değerlerin üzerinde bireylerin denetim kurmasına izin verilmez; yerli halkın oluşturduğu köyün söz konusu doğal değerler üzerinde iyeliği olduğu kabul edilir. Bir başka açıdan, kıyının geleneksel, doğal bir biçimde yönetimidir söz konusu olan. Çağdaş dünyanın kıyı yönetimi uygulamalarında kullandığı, bölgeleme, balıkçılığın ya da avlanmanın belli kurallara bağlanması, 102 Klee, The Coastal Environment, s.32. 103 Susan Gubbay, "Marine Nature Conservation in the Coastal Zone", M. G. Barrett (Ed.), Coastal Zone Planning and Management, (Proceedings of the Conference Coastal Management 1992: Integrating Coastal Zone Planning and Management in the Next Century, Organized by the Institution of Civil Engineers and held in Blackpool on 11-13 May 1992), Thomas Telford, London,1992, s.86. 104 Eric C. F. Bird, Beach Management, John Wiley & Sons, Chichester, 1996, s. 212. 49 politikaların ve türlü düzenlemelerin geliştirilmesi ve olumsuz davranışlarda bulunanlara kimi yaptırımların uygulanması (uyarma ya da ceza verilmesi) gibi kıyı yönetimi araçlarından da yararlanıldığı görülebilir. 105 Kıyının çevrebilimsel kaygılarla ele alınmasının ya da "yönetilmesinin" başlangıcı, 19. yüzyıl sonlarında kurulmaya başlanan ulusal parklara değin götürülebilir. Bu dönemde doğal parkların kurulmasındaki amaç, buraları bilimsel araştırmalara ya da konuklara açmak değil, daha çok birer doğal değer olarak korumaktı.106 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında imar planlamasının yaygınlaşmasının kıyı alanları yönetimine etkisi, bölgeleme aracılığı ile değişik yararlanma biçimlerinin ayırdedilmesi, kamuya açık park alanların oluşturulması ve genel sağlık önlemlerine ağırlık verilmesi biçiminde kendisini göstermiştir. Bu dönemden sonraki çalışmalarda ise daha çok kentleşmenin kıyı alanlarına değin uzanmasının yarattığı olumsuz sonuçlara yoğunlaşılmıştır. Çevrebilimsel yönetim, kaynak yönetimi gibi adlarla anılan ya da kentsel ve endüstriyel gelişimleri denetlemek amacıyla geliştirilen ve daha çok mühendisliğe dayalı yaklaşımlar birbirinden bağımsız biçimde yaşama geçirilmeye çalışılmıştır. 107 Türlü yönetim yaklaşımlarının kıyı alanları yönetimi altında toplanması, kıyının başlı başına bir çalışma alanı olarak kabul edilmesi, bir başka anlatımla kıyı alanları yönetiminin ortaya çıkması için 1970'li yılları beklemek gerekecektir.108 1970’lerden önce kıyı yönetimi, deniz jeolojisi, biyolojisi gibi farklı disiplinlerin ışığı altında sürdürülmekteydi. Bu dönem boyunca kıyı yönetiminin daha çok doğal yıkımlara karşı önlem alma ya da yıkım sonrası izlenecek politikayı ve uygulamayı belirlemeyle 105 Kay, Alder, Coastal Planning and Management, s.134. 106 1930'larda ilk örnekleri görülmeye başlanan doğal parkların sayısı 850'si kıyı alanlarında olmak üzere 4500'e ulaşmıştır. Kay, Alder, a.g.y., s.10. 107 a.g.y., s.10, 11. 108 Marios Camhis, Harry Coccossis, "Coastal Planning and Management Perspectives", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.92. 50 ilgilendiğini belirtmek gerekir.109 Kıyının çevrebilimsel, ekonomik ve toplumsal açılardan bir bütün olarak ele alınması dönemin kıyı yönetimi anlayışına uzak bir olgudur. 1950’den 1970’e değin süren dönem, bir bakıma kıyı yönetiminin gelişme dönemi olarak değerlendirilebilir. 110 Kıyı alanları yönetiminde ilk girişimlerin gelişmiş ülkeler tarafından başlatıldığını görüyoruz. Kıyı alanları yönetimi (coastal zone management) ilk kez 1972’de Amerika Birleşik Devletleri'nde gündeme gelmiştir. 1972’de çıkarılan Kıyı Alanları Yönetimi Yasası (Coastal Zone Management Act) uyarınca alınan önlemlerin geleneksel sektörel yaklaşımlara göre başarılı olduğu kabul edilmektedir.111 Kıyı alanları yönetiminin ilk kez yasal düzenlemeye konu olmasını aynı dönemde gerçekleştirilen Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı'nın dolaylı getirilerinden biri olduğu da düşünülebilir.112 ABD’de başlatılan bu ilk girişimin ardından 1980'lerin başına değin, pek çok ülken bu yönde bir çaba içine girmeye başlamıştır. 113 Genellikle uluslararası örgütler ya da başka devletler tarafından desteklenen, çoğunlukla yalnızca belli bir kıyı alanına, özel bir kalkınma projesine ya da erozyon gibi önemli bir kıyı sorununa yönelik olarak düzenlenen bu ilk programlar çoğunlukla iyi bir planlama yapmaya ve bunun etkili bir biçimde uygulanmasına dönüktür.114 Kıyı alanını tüm öğeleriyle birlikte bir 109 Danimarka örneği için Bkz. E.C.M. Ruijgrok, P. Vellinga, "Chances for Nature - A Matter of Substitution", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, s.89. 110 Klee, The Coastal Environment, s.32-33. 111 Jan C. Post and Carl G. Lundin (Ed.), Guidelines For Integrated Zone Management, (Environmentally Sustainable Development Series No.9, The Word Bank), 1993, s.1. 112 Ancak bu ilk girişimin, her ne kadar kendisinin bütüncül olduğu varsayımında bulunsa bile, daha çok kıyının kara yönü ile ilgilendiğini, eyalet programlarının, kıyının deniz yönündeki sorunlarla ilgilenmediğini görüyoruz. Bkz. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.33. 113 Josef Leitmann, “Options for Managing Protected Areas: Lessons from International Experience”, Journal of Environmental Planning and Management, January 1998, Vol.41, S.1, s.129-144. 114 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.35. 51 bütün olarak algılayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip değildi bu programlar. 115 Bu dönemde, "kıyı alanı yönetimi" (coastal zone management), "kıyı yönetimi" (shore management), "coastal planning" (kıyı planlaması), “kıyı bölgesi yönetimi” (coastal zone management), "kıyı kaynakları yönetimi" (coastal resource management) ve “kıyı alanı yönetimi” (coastal area management) terimi bu tür çabaları tanımlamak için birbirlerinin yerine kullanılan kavramlar oldu.116 D.Geleneksel Kıyı Yönetimi Yaklaşımı Çevre sorunlarının ele alınış biçimindeki, bir başka deyişle çevre yönetimindeki değişimin, kıyı sorunlarını çözmek için sürdürülen çalışmalara da yansıdığını görüyoruz. Kıyı yönetiminde sektörel yaklaşımların terk edilerek bütüncül yaklaşımlara yönelinmesinin kıyının özelliğinden kaynaklanan türlü nedenleri de bulunmaktadır. Hem kara bölgelerinde gerçekleştirilen etkinliklerden hem de denizdeki kullanım biçimlerinden etkilenen kıyıların durumunu bu açıdan şöylece özetlemek olanaklı: Teknolojik gelişmelerin, sanayileşmenin, nüfus yoğunluğunun kısacası doğaya baskının bugünkü kadar ağır olmadığı dönemlerde denizlerden yararlanma olanakları da kısıtlıydı. Denizlerden doğrudan doğruya yararlanma, ulaşım ve balıkçılık gibi alanlarla sınırlı kalıyordu. Bunların birbirlerini olumsuz yönde etkilemeleri, bir çatışma içinde olmaları da söz konusu değildi. Bu nedenle tek tek her bir kullanım biçiminden doğan sorunları gidermek için yalnızca o alana özgü çözüm yöntemlerini uygulamak yeterli oluyordu. Bir başka deyişle kıyı yönetiminde yakın tarihlere kadar egemenliğini sürdüren sektörel yaklaşımlarla sorunların üstesinden gelinmeye çalışılıyordu. Oysa bugün denizler, karadaki insan yaşamının hemen hemen tüm yöndeki gereksinimlerini giderebilmenin araçlarının bulunduğu bir kaynak olarak görülmektedir. Denizler, günümüzde enerji, tıp, dinlenme ve eğlenme, spor, savunma, eğitim, ulaşım, gıda gibi 115 Post and Lundin, Guidelines For Integrated Zone Management, s.1. 116 Evelyne Meltzer, International Review of Integrated Coastal Zone Management, Department of Fisheries and Oceans, Ocean Conservation Report Series, Ottawa, 1998, s.8. 52 sektörlerin tümünün yer aldığı bir kaynak görünümünü almıştır.117 Bu alanda gerçekleştirilecek etkinlikler de, eskiden olduğundan farklı bir biçimde birbirleriyle çoğunlukla da olumsuz yönde- bir etkileşim içine girmişlerdir. Bu nedenle, geleneksel sektörel yaklaşımlar, denizden kaynaklanan sorunların giderilmesinde yetersiz kalmıştır. Geleneksel sektörel kıyı yönetiminin, deniz yönünden karşılaştığı güçlüklerden kimileri de denizin doğal yapısından kaynaklanmaktadır. Denizin karmaşık ve değişken bir yapıya sahip olması, bu bölgelerde çok sayıda bilim dalının, değişik dallardaki uzmanların işbirliği ve eşgüdüm içinde çalışmasını gerektirmektedir. Yukarıda anılan duruma benzer bir biçimde, burada da, geleneksel yaklaşımın denizlerde gerçekleşen bütün değişiklikleri ya da denizi oluşturan bütün öğelerini kapsamakta yetersiz kaldığını görmekteyiz.118 Kıyı bölgelerindeki yönetsel yapının da geleneksel sektörel yaklaşımın yetersiz kalmasına yol açtığı düşünülebilir. Çoğu yerde kıyı bölgelerinde birden fazla yönetim biriminin yetkileri elinde tuttuğu bilinmektedir. Genelde, kıyının kullanımının yerel yönetimler, denizde gerçekleştirilen etkinliklerin ise özeksel yönetim denetiminde olması, buralarda yetki karmaşasına yol açabilmektedir. Kıyıda söz sahibi olan kurumların farklı yasal düzenlemelere ve farklı yetkilere sahip olması; kimi zaman aynı konuda ya da yerde birden fazla kurumun yetkili bulunması ya da tam tersine yetki boşluğunun ortaya çıkması; kimi zaman aralarında yarışmanın bulunması; farklı bakış açılarına ve anlayışlara sahip olmaları, çalışanlarının farklı eğitim kurumlarından geçmiş olmaları; çoğunlukla birbirlerinin etkinlikleri hakkında bilgi sahibi olmamaları; aralarında eşgüdüm bulunmaması yeni sorunları da beraberinde getirebilmektedir.119 Federal yapılı devletlerde bu durumun boyutlarının daha da büyüyeceği düşünülebilir. 117 Günümüzde, kıyıda ve denizde gerçekleştirilen hemen hemen bütün etkinlikler kıyı ekolojisini ve kaynaklarını olumsuz yönde etkilediğini söyleyebiliriz. Buralarda yerleşim, savunma ya da endüstriyel amaçlı yapıların yapılması, madencilik, denizin doldurulması ya da taranması vb. etkinlikler doğrudan doğruya kıyının doğal yapısının bozulmasına katkıda bulunur. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.19. 118 a.g.y., s.16. 119 a.g.y., s.19. 53 İmar planlarının yapılıp uygulamaya konması, koruma alanlarının belirlenip düzenlenmesi, sanayi için yer seçimi, turizm etkinliklerinin planlanması gibi çok sayıda konuda birbirlerinden farklı düzeylerde yönetim birimlerinin sorumlu ya da yetkili olması, bu yönetim birimleri arasında eşgüdümün sağlanmasını gerektirmektedir. Üstelik kıyı bölgelerinde yalnızca yerel ve özeksel yönetimin etkisinden denetiminden söz etmek eksik bir değerlendirme olacaktır. Özeksel yönetimin taşra örgütünü, ilgili bakanlıkları, türlü uzmanlık birimlerini, yerel, ulusal ya da uluslararası nitelikteki gönüllü örgütleri, uluslararası akçal kurumları, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası ya da ulus-üstü nitelikteki örgütleri de bir kıyı yöresinde etkili olabilecek yönetim birimlerinden saymak gerekecektir.120 Kıyıdan yararlanmadan kaynaklanan kimi çatışmalar da bütüncül bir yaklaşımın uygulanmasını gerekli kılabilir. Bu çatışmalar petrol arama ve işletme işiyle uğraşanlar, balıkçılar gibi doğrudan doğruya ya da turistler, çevreci gruplar gibi dolaylı bir biçimde yararlananlar arasında da olabilir. Kıyıya yakın yerlerdeki bir enerji santralinin o yörenin doğal yapısını bozarak turizm açısından çekici olmaktan çıkarması ve bunun sonucunda turizmde elde edilmesi beklenen geliri azaltması; doğal dengeye verdiği zararla çevreci grupların tepkisini çekmesi; santralin yaratacağı yeni iş olanakları yüzünden yöre nüfusunun hızla artması ve burada yeni, öngörülemeyen, teknik, toplumsal sorunlara yol açması bu çatışmalara örnek olarak verilebilir. Aslında kıyıdan dolaylı bir biçimde yararlanacaklar arasında gelecek kuşakları da saymak gerekecektir. Bu çatışmaların kaynağında kıyının ortak bir kamu malı sayılmasının, buralarda var olan toplumsal yararın payı bulunmaktadır. 120 Kıyı alanlarında bütüncül bilimsel yaklaşımların yeterince gelişememesinde, bu yerlerde çok sayıda örgütün söz sahibi olmasının da etkili olduğu düşünülmektedir. Bkz. William Eichbaum, "Coastal Management and Policy, Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Reearch Council, Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.152. 54 Çizelge 4: Kıyı Yönetiminin Geçirdiği Aşamalar Dönem Temel Özellikleri 1950-1970 -Sektörel yaklaşım -İnsan doğaya karşı -Düşük düzeyde halk katılımı -Ekolojinin sınırlı ölçüde göz önünde bulundurulması -Reaktif (onarıcı) önlemler -Çevrenin önem kazanması -Sektörler arasında daha yoğun bütünleşme ve eşgüdüm -Halk katılımının artması -Çevre bilincinin güçlenmesi -Mühendislik egemenliğinin sürmesi -Proaktif (önleyici) ve reaktif önlemler -Sürekli ve dengeli kalkınma kavramına odaklanma -Kapsamlı çevre yönetiminin ağırlık kazanması -Çevresel yenileme -Halk katılımına vurgu -Ekolojiye duyarlı bir kıyı alanı yönetiminin kurulması, önleyici yönetim ve governance 1970-1990 1990'dan Günümüze Gelecekte ... Kaynak: Robert Kay, Jacqueline Alder, Coastal Planning and Management, E & FN Spon, London and New York, 1999, s.11. III.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi Bütüncül kıyı alanları yönetimi 1980’lerde uygulanmaya başlanan bir yaklaşımdır. Bu yıllarda pek çok ülkede bütüncül kıyı yönetimi programları başlatıldığından, değişik yönetim anlayışları da ortaya çıkmıştır. 121 Ancak, uygulama biçimleri farklılık gösterse de, hemen hemen bütün bütüncül kıyı alanları yönetimi deneyimlerinin küresel düzeyde belirlenmiş ilkeler ışığında yürütüldüğü söylenebilir. İlerleyen sayfalarda ayrıntılı olarak değinilecek bu ilkelere geçmeden önce, söz konusu yeni yaklaşımın gelişim çizgisini ortaya koymakta yarar var. A.Kıyı Yönetiminden Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine Kıyıların önceleri konu dar bir bakış açısıyla yalnızca kıyı çizgisi tek ölçüt alınarak “kıyı yönetimi” adı altında incelendiğinden, sorunların önemli bir bölümünün 55 kaynaklandığı kıyının deniz ve kara yönünde uzandığı alanların kapsam dışında bırakıldığından, söz edilmişti. Yalnızca kıyı kuşağını değil de daha geniş kapsamlı bir alanı denetlemek üzere başlatılan çalışmalarda da, daha çok kıyının kara yönü üzerinde duruluyordu. Bir başka anlatımla, ilk başlarda kıyı yönetimi ilgisini daha çok, karada gerçekleştirilen etkinliklerin kıyılara etkisine yöneltmişti. Sonraları daha geniş kapsamlı bir anlayışın egemen olmaya, konunun deniz açısından da ele alınmaya başlandığını görüyoruz.122 Kıyı sorunları üzerine yapılan kuramsal çalışmalarda ve kıyı yönetimi uygulamalarında "kıyı" yerine "kıyı bölgesi"nin çalışma alanı olarak seçilmesiyle “kıyı bölgesi yönetimi” (coastal zone management) kavramı daha yaygın bir biçimde kullanılır hale geldi. Bu durum “kıyı” kavramından “kıyı bölgesi” kavramına geçişin akademik dünyada dile getirilmesi olarak da değerlendirilebilir. Kıyı bölgesi ile anlatılmak istenen, kıyının yalnızca deniz ve kara ile buluştuğu yer olarak algılanmaması, bunun da ötesine giderek deltaların, sahillerin, kumsal ve kumulların, kayalıkların, bataklıkların kısaca denizin etkisinde kalan tüm karasal alanın da göz önünde bulundurulmasıdır.123 Bir başka anlatımla önceleri yalnızca tek tek kıyıya olumsuz etkide bulunabilecek etmenlerle uğraşılırken giderek bunun yeterli olmayacağı, tüm kıyı çevredizgesinin ve kıyıdan türlü yararlanma biçimlerinin birbirleri arasındaki etkileşimin de göz önünde bulundurulmasının gerektiği anlaşılmaya başlanmıştır. Kıyı yönetiminde gözlenen bu değişimin ardında, hem buralarda ortaya çıkan sorunların, kıyının kara ve deniz yönüne göre daha içte kalan bölgelerde gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanması hem de ortaya çıkan bir sorunun birbirleriyle etkileşim içinde olan çok sayıda etmeni göz önünde bulundurarak çözülebileceğinin anlaşılması bulunmaktadır. Örneğin, buna göre, belli bir yerdeki kirlilik sorununun çözümünde söz konusu kıyı alanındaki sanayi, kentleşme, turizm, yerleşim biçimi etmenlerinin, çevre 121 Klee, The Coastal Environment, s.48. 122 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.32. 123 Sumru Ünsal, “ ‘Kıyı Yönetimi’ Kavramında Yaşanan Evrim ve ‘Kıyı Kullanımı ve Yönetimi (Düzenleme) Bütünlüğü’ İlkeleri”, Erdal Özhan (Ed.),Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.10. 56 sorunları konusundaki tüzel düzenlemelerin, yörenin doğal niteliklerinin, yaşayanların toplumsal kültürel özelliklerinin, sürdürülen çalışmalarda göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Kıyı yönetiminde bütüncül yaklaşımın çok da eskilere uzanan bir tarihi yoktur. Yakın zamanlara değin kıyı alanlarının ve deniz bölgelerinin ayrı ayrı incelendiğini görüyoruz. Genelde kıyının kara tarafıyla jeologlar, kent planlamacıları, kamu görevlileri ya da uzmanlar ilgilenirken, denizbilimciler (oşinograflar) ya da denizle ilgili diğer bilim dalların temsilcileri de kıyının yalnızca deniz yönünü uğraş alanları içinde görmüşlerdir.124 Bu işbölümü gerçekte, sanıldığı gibi uzmanlaşmayı tam olarak sağlayamamış, kıyıyı oluşturan öğelerin ve yapısı üzerinde etkili olan etmenlerden bir bölümünün çalışma dışında bırakılmasına, dolayısıyla da eksik bir yaklaşımın geliştirilmesine yol açmıştır. 125 Kıyı bölgelerini yönetme işinin, tek sektöre dayalı olarak yapılmasının ve sorun giderme çabalarının parçacıl bir yaklaşım doğrultusunda sürdürülmesinin çok da başarılı sonuçlar vermediği zamanla anlaşılmaya başlanmıştır. Bu durumun nedeni, kıyıda ortaya çıkan sorunların çok sayıda, çeşitli türde olması ve bunların hem denizde, hem kıyıda, hem de karada gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanmasıdır. Söz konusu sorunların ortaya çıkmasında baş role sahip olan bu etmenler birbirleriyle sıkı sıkıya da bağlıdır. Bu yüzden kıyı alanlarında duyumsanan herhangi bir sorunun ya da rahatsızlığın nedenini, kaynağını bulmak oldukça güçtür. Çoğunlukla sorunun tek bir nedeni olmadığı, daha çok etkinlikler, kullanımlar ve sektörler arasındaki ilişkiler bütününün gözlenen sorunların asıl kaynağı olduğu söylenebilir. Bu nedenle daha önce de değinildiği gibi, kıyı alanında ortaya çıkan sorunların temelinde, o bölgelerde etkisini duyumsatan, sorun yaratan, tüm etmenlerle ilgilenmek gerektiği kadar, belki ondan da önemlisi, bu 124 Klee, The Coastal Environment. 125 Bir anlamda bütüncül kıyı alanları yönetiminde uygulanması tasarlanan bilimsel yöntem pozitivizme, bilimin dallara ayrılmasına, tümevarım yöntemine bir karşı duruşu simgelemektedir. Bkz. Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.233. 57 etmenlerin karşılıklı etkileşimlerinin, bağlantılarının ortaya konarak bir çözüm yolu aranması gerektiği anlaşılmıştır. 1980’lerin ortalarından başlayarak, kıyı bölgelerinin içinde bulunduğu karmaşık ilişkiler bütününü yönetme işinin, tek sektöre dayalı olarak yapılmasının güçlükleri ortaya çıkmaya başladığında bütüncül kıyı alanları yönetimi (integrated coastal zone management) gündeme geldi. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, kıyı alanları yönetiminin (coastal zone management) ilk zamanlarda uygulandığı biçimden oldukça farklı yapıdadır. Her şeyden önce bütüncül kıyı alanları yönetimi daha kapsamlı bir yaklaşımdır; yalnızca çevresel/ekonomik sorunları değil ekonomik ve toplumsal konuları da ilgi alanının içinde görür. Kıyı bölgesini ve kaynaklarını etkileyen bütün ekonomik etkinlikleri göz önünde bulundurur; bütün bu etkinliklerin birbirleri ile uyumlu olması ereğini taşır.126 Kıyı bölgelerinde yer alan balıkçılık, savunma, spor, eğitim, turizm, tarım, ulaştırma, gibi etkinliklerin ya da sektörlerin büyük bir bölümünün kendi özel denetleyici ya da düzenleyici kurumu vardır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, söz konusu etkinliklerle ilgili olarak kurulmuş kurumların yerini alacak bir yapılanma değildir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinin amacı, birbirlerinden bağımsız bir biçimde hareket eden bu örgütlenmeler arasında eşgüdümü ve uyumu sağlamaktır. Örneğin belli bir yörede turizmden sorumlu kurum, turist sayısını ve turizmden elde edilecek geliri artırmanın yollarını ararken, bütüncül kıyı alanları yönetimi, diğer sektörlerin turizm üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerini saptama, yöredeki belli bir kirlilik kaynağının turizm üzerine etkilerini ve olası çözüm yollarını araştırmadan sorumludur.127 126 Post, Lundin, Guidelines For Integrated Zone Management, s.1-2. 127 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.46. 58 B.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi Kavramı Kıyı yönetimi kavramının günümüze değin değişik adlarla anıldığını görmekteyiz. Birleşmiş Milletler’in 1972’deki ilk yayınlarında kıyı bölgesi yönetimi (coastal zone management) kavramı kullanılmıştı. Bu dönemde, gelişmekte olan ülkelerin kıyıya ilişkin olarak aldığı önlemler ve yaptığı düzenlemeler bütüncül kıyı alanları yönetimi (integrated coastal area management) olarak anıldı. Burada bölge (zone) yerine alan (area) sözcüğünün seçilmesinin ardında, söz konusu ülkelerdeki çabaların denizin etkisinde kalan tüm kıyı bölgeleri için değil de belirli, dar bir kıyı alanı için sürdürülmesi bulunmaktadır. Kavramın uluslararası alanda daha geniş bir biçimde tanınmasıyla bütüncül kıyı bölgesi yönetimi (integrated coastal zone management) ve bütüncül kıyı yönetimi (integrated coastal management) deyişleri daha yaygın bir biçimde kullanılmaya başlandı. Kavrama, bütüncül (integrated) sözcüğünün eklenmesinin nedeni, artık kıyıya yönelik çalışmaların tek bir sektör üzerine odaklanmaması, bütüncül bir bakış açısıyla konunun ele alınmasını daha uygun olacağının anlaşılmasıydı.128 Kıyı bölgesini etkileyen bütün etkinlikleri bir arada ele alan bir araç olarak bütüncül kıyı alanları yönetimi (integrated coastal zone managementICZM) kavramının benimsenmesi 1980'lerin ortasına denk gelmektedir.129 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı belgelerinden biri olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ile birlikte, bütüncül deniz ve kıyı alanları yönetimi (integrated marine and coastal area management-IMCAM) terimi de kullanılmaya başlanmıştır. 130 1980'lerden günümüze değin çevre sorunları alanında yapılan çalışmalara damgasını vuran "sürekli ve dengeli 128 a.g.y., s.11. 129 Josef Leitmann, “Policy and Practice Options for Managing Protected Areas: Lessons from International Experiences”, International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998, s.127. 130 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.12. 59 kalkınma" (sustainable development) yaklaşımı131 son dönemde kıyı yönetiminin biçimi üzerinde de etkili olmuştur.132 Kuramsal çalışmalarda, ulusal ve uluslararası tüzel belgelerde ya da türlü uluslararası örgütlerin konuya ilişkin olarak hazırladıkları yazanaklarda kıyı alanları yönetiminin genellikle “bütüncül” ya da “kapsamlı”olarak nitelendiğini görüyoruz. Kullanılan sözcükler değişebilse de anlatılmak istenenin aslında aynı olduğunu söyleyebilmek olanaklı: Kıyı alanının değişik yönlerinin, onu oluşturan öğelerin ve var olan çeşitli sektörlerin belli erekler doğrultusunda bir dizge biçiminde ele alınması ve aralarında eşgüdümün sağlanması.133 Ancak, özellikle 1992 Rio Konferansı’nın ardından “bütüncül” (integrated) sözcüğünün bu açıdan daha yaygın bir kullanım alanına kavuştuğunu belirtmek gerekir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili olarak hem akademik çevrelerce hem de kimi uluslararası örgütlerce türlü tanımlar geliştirilmiştir. Örneğin, 1989'da, Güney Carolina'da, 13 ülkeden 28 araştırmacının, kıyı yönetiminin son 20 yılda geçirdiği değişimi ve gelecekte alabileceği biçimi tartışmak amacıyla bir araya geldiği bir atölye çalışmasında bütüncül kıyı alanları yönetimi, "kıyı bölgesinin korunması ve çok yönlü sürdürülebilir bir biçimde kullanılmasını gerçekleştirecek çevresel, toplumsal-kültürel ve kurumsal kaynakların geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlamayı amaçlayan dinamik 131 Rio Konferansı'ndan sonra akademik yazında genellikle "sürekli ve dengeli kalkınma" kavramı ile ulaşılmak istenen başlıca üç amacın olduğu kabul edilmektedir: Ekonomik dizgenin etkinliğini sağlamak; çevredizgenin bütüncüllüğünü korumak; bugünkü ve gelecek kuşaklar arasında toplumsal eşitliği sağlamak. Bkz. Adalberto Vallega, "Coastal Area Management in the Mediterranean: A Reference Framework", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.452; Adalberto Vallega, "Cityports, Coastal Zones and Sustainable Development", Brian Hoyle (Ed.), Cityports, Coastal Zones and Regional Change: International Perspectives on Planning and Management, John Wiley & Sons, Chichester, 1996, s.302. 132 Kay, Alder, Coastal Planning and Management, s.10, 11. 133 a.g.y., s.50, 51. 60 bir süreç" olarak benimsenmiştir.134 Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre, bütüncül kıyı alanları yönetimi, "kara ve denizin bulaşma noktasındaki kalkınma yönetimi ve kıyı kaynakları ile ilgili planlama ve eşgüdümleme sürecidir". 135 Biliana Cicin-Sain ve Robert W. Knecht ise kavramı, "kıyı ve deniz alanlarının ve kaynaklarının sürdürülebilir bir biçimde kullanımı, gelişimi ve korunması için alınan kararlarca sürdürülen sürekli ve dinamik bir süreçtir" biçiminde tanımlamaktadır.136 Bir başka kaynakta bütüncül kıyı alanları yönetimine, "karar alma, siyasa belirleme konumunda bulunanlara ekonomik, toplumsal-siyasal kültürel ve çevresel gereksinimler arasında denge kurmaya olanak tanıyan kapsamlı bir siyasa/yönetim sürecidir" biçiminde yer verilmektedir.137 Bir diğer tanıma göreyse, bütüncül kıyı alanları yönetimi, "bilimsel çözümleme ve planlamayı, halk katılımını ve kurumsal reformu birlikte gerçekleştirmeyi amaçlayan eylem yönelimli bir yaklaşım"dır.138 "Bütüncül kıyı alanları yönetimi" kavramı ile anlatılmak istenenleri açıklamak için kullanılan tanımların genellikle bu yaklaşım biçiminin yalnızca bir yönünü ele aldığını, temel ilkelerinden çoğunu dışarıda bıraktığını görüyoruz. Bundan dolayı, niteliği gereği dar kapsamlı olması gereken tanımlardan bir adım öteye giderek bu alanda genel olarak benimsenmiş bulunan ilkelerin ve öğelerin neler olduğuna değinmek daha yerinde olacaktır. Böylece bütüncül yönetimin kıyı alanlarında uygulanma biçimi hakkında da bir düşünceye sahip olabiliriz. 134 J. Sorensen, "The Global Dispersion of Coastal Zone Efforts", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.518. 135 Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated Management of Coastal Zones, Rome, 1992, s.5. 136 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.39. 137 R.K.Turner, B.T.Bower, "Principles and Benefits of Integrated Coastal Zone Management (ICZM), Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999 s.13. 138 G.-M. Lange, "Strategic Planning for Sustainable Development in Coastal Zone Regions: Using Natural Resource Accounts", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999 s.55. 61 Çizelge 5: Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi Örgütsel Yapı Yasal Çerçeve Sorunların Belirlenmesi Gelenekler ve Toplumsal Kurallar Kaynakların Korunması/Geliştiril mesi Planlama Bütüncülleştirme, Uyum Sağlama, Katılım Uygulama Değerlendirme Araştırma Veri Toplama Siyasa Geliştirme Karar Alma Planın Yürütülmesi Planın Uygulanması ve Sürdürülmesi İzleme Değerlendirme ve Gözden Geçirme Eğitim ve Bilinçlendirme Programları Ekoloijk veritabanları Sistem Çözümlemesi (Doğal/Toplumsal/ Ekonomik/Yönetsel) Karar Almaya Katkıda Bulunan Düzenekler Düzenleyici ve Düzenleyici Olmayan İşlemler Uygulama Süreci Amaca Dönük İzleme Çizelgeleri Amaca Dönük Değerlendirme Araştırma Nüfus ve Ekonomiye İlişkin İstatistikler Çok-Disiplinli İşbirliği Maliyet/Yarar, Ekolojik/Ekonomik Değerlendirmeler Akçal Araçlar Planın Sürdürülmesi Araştırma ve Çözümleme Değerlendirmenin Halka ve Kıyıdan Yararlananlara Açık Olması Önderlik Etme, Yol Gösterme Doğal ya da Doğal Olmayan Yıkımlar İçin Önlemler Alma Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Kamuoyunu Bilgilendirme Halk Katılımı Kaynak: J. van der Weide, L. De Vrees, "Methods and Tools to Support CZM, Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.71. C.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Genel İlkeleri 1.Kıyı Yönetiminin Bütüncüllüğü Bilimsel yapıtlarda kıyı yönetiminde bütüncüllükten ne anlaşılması gerektiği konusunda oydaşmaya varıldığı görülüyor. Örneğin Bower'a göre, bütüncül kıyı alanları yönetimi, beş ayrı alanda bütünleşmeyi sağlamayı ana amaç olarak almaktadır: Birinci alan, ekonomik gelişme, çevre yönetimi, balıkçılık, enerji, ulaşım, atık yönetimi, turizm gibi konularda izlenen program ve planların bütünleşmesidir. İkinci olarak, ulusal, bölgesel, yerel düzeydeki değişik yönetim birimlerinin işlem ve eylemleri arasında bir bütünleşmenin sağlanması gerekir. Üçüncüsü, özeksel yönetim, yerel yönetimler ve özel sektör kuruluşları arasında bütünlüğün sağlanmasıdır. Dördüncü alan ise, kıyı alanları yönetimi programlarının uygulanmasına yöneliktir. Bununla anlatılmak istenen, planlama, planlamanın yaşama geçirilmesi ve elde edilecek sonuçların değerlendirilmesi 62 aşamalarının bir bütün olarak ele alınmasıdır. Sonuncusu ise, bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde değişik bilim dallarından yararlanılmasıdır. Bir başka anlatımla, buna göre, yönetim programlarının uygulama aşamasında, yalnızca mühendislik bilimlerinden değil, ekonomi, siyaset bilimi ve hukuk gibi toplumsal bilimlerin farklı dallarından da yararlanılmalıdır.139 Bir başka çalışmada ise bütüncül kıyı alanları yönetiminin dört yönü bulunduğu, yönetimlerarası, kara ve deniz arası, sektörlerarası ve disiplinlerarası olmak üzere dört ayrı açıdan bütünleşmenin sağlanması gerektiği belirtilmektedir. Buna göre, kıyı alanları yönetiminde, ulusal, bölgesel ve yerel yönetim düzeyleri arasında; yönetimin uygulanacağı alan olarak kıyının kara ve denize doğru uzantıları arasında; kıyı bölgelerinde yer alan türlü ekonomik sektörler arasında ve son olarak da, yönetim sürecinde yararlanılacak bilim dalları arasında bütünleşme sağlanmalıdır. 140 Biliana Cicin-Sain ve Robert W. Knecht ise kıyı alanları yönetimi çalışmalarında toplam beş alanda bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği görüşündedir. Buna göre, kıyı yönetiminde, kıyı alanlarında gerçekleştirilen ya da bu alanları etkileyebilecek nitelikteki ekonomik sektörler arasında, kıyı bölgelerinde yetki ve sorumluluk sahibi olan yönetim birimleri arasında, kıyının deniz ve kara yönü arasında, yönetim süreci ile bilim arasında ve değişik bilim dalları arasında ve uluslararası alanda bütüncüllüğün sağlanması gerekmektedir. Kıyı yönetiminde bütüncül yaklaşımın uygulanması konusunda bu yaklaşımın da diğerlerine oldukça benzer 139 Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean Studies Board, Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Science, Policy, and the Coast: Improving Decisionmaking, National Academy Press, Washington, D.C., 1995, s.42-44; B.T. Bower, Producing Information for Integrated Costal Management Decisions: An Annotated Seminar Outline, Conservation and Assessment, National Ocean Service, November, Washington D.C., 1992: National Oceanic and Atmospheric Administration (Unpublished Manuscript)'den aktaran Klee, The Coastal Environment, s..48; R.K.Turner, B.T.Bower, "Principles and Benefits of Integrated Coastal Zone Management (ICZM)", Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, s.18. 140 Knecht, Robert W., ve Jack Archer, " 'Integration' in the U.S. Coastal Zone Management Program", Ocean & Coastal Management, Vol.21, s. 187-188'den aktaran Klee, The Coastal Environment, s.48. 63 değerlendirmelerde bulunduğu görülüyor. Diğerlerinden farklılaştığı tek nokta, bütüncüllüğün uluslararası alanda da uygulanması, bir başka anlatımla, aynı kıyı bölgesini paylaşan ya da etkisini birden fazla ülkenin kıyı alanlarında gösteren çevre sorunlarıyla karşılaşan devletlerin birbirleriyle bu konuda işbirliği yapmasının gerekliliğidir.141 Sonuç olarak kıyı alanları yönetiminde bütüncül yaklaşımın geçerli olmasından genellikle türlü sektörler, türlü yönetim düzeyleri, özel ve kamusal kesim, özeksel yönetim ve yerel yönetimler, bilim dalları, kıyının deniz ve kara yönü ve devletler arasında bütünleşmenin sağlanması gerekliliği anlaşılır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminde çalışma alanı açısından da bütüncüllüğün sağlanmasının önemli olduğu kabul edilmektedir. Bundan dolayı, doğal kaynakların, biyolojik çeşitliliğin korunması, toplumsal-ekonomik gelişmişlik düzeyinin yükseltilmesi, canlı ve cansız bütün çevre öğelerinin doğal yıkımlardan korunması, bütüncül yönetimin ilgi alanı içinde görülmektedir.142 Değişik yapıtların kıyı yönetiminin bütüncüllüğüne ilişkin olarak benzer öğelere vurguda bulunması, söz konusu çalışmaların Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi örgütlerin belgelerine dayanılarak hazırlanmış olmasına da bağlanabilir. 141 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.45-46. 142 John R.Clark, Coastal Zone Management Handbook, Lewis Publishers, Boca Raton ve Boston, 1996, s.20. 64 Çizelge 6: Kıyı Yönetiminde Bütüncüllük Sağlanması Gereken Alanlar Kaynak: P.R.Burbridge, "The Challenge of Demonstrating the Socio-Economic Benefits of Integrated Coastal Management", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.42. 2.Yönetimin Kara ve Deniz Yönünde Sınırı Bütüncül kıyı alanları yönetiminin denetimi altındaki alanın olanaklı olduğu ölçüde geniş tutulmasının, bir başka anlatımla kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı alan açısından da bütünlüğün sağlanmasının, yönetimin etkenliğini artıracağı belirtilmişti. Bunun ardında yatan düşünce -kıyı alanlarında gözlenen çevre sorunlarının genellikle iç bölgelerde gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanmasından dolayı- alınan önlemlerin, gerçekleştirilen düzenlemelerin ancak geniş bir alanda olumlu sonuçlar doğurabilmesidir. Böylece kıyının deniz ve karaya doğru iki yönündeki alanların da olanaklı olduğu ölçüde yönetim sürecine dahil edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Ancak söz konusu alanlarda bütünlüğün sağlanmasında, kıyı alanlarındaki iyelik biçiminin farklı olmasından, buralarda değişik düzeylerde yönetim birimlerinin sorumlu 65 bulunmasından ve var olan kurumların farklı amaçlarla kurulmuş olmalarından kaynaklanan türlü güçlükler de ortaya çıkmaktadır.143 Aşağıdaki çizelgede, türlü ülkelerde kıyı yönetiminin uygulanacağı alanları görebilmek olanaklıdır. Çizelge 7: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Yönetiminde Kara ve Deniz Sınırları Devlet/Eyalet Kıyı Yönetiminin Uygulanacağı Alanın Sınırları Kara Yönünde Deniz Yönünde 2 km (Y) 12 km (Y) 914 m (1000 yard) (Y) 5,5 km (3 deniz mili) (K) Y 200 m ( ) (D) Her yöre için farklı uzaklıklar Her yöre için 1-2 km 500 m (D) Y 1 km ( ) 100 m (Y) 5,5 km (3 deniz mili) (K) Y 400 m ( ) 5,5 km (3 deniz mili) (K) 500 m 22 km (12 deniz mili) 300 m (Y) 2 km (D) 60 m (200 foot) (Y) 5,5 km (3 deniz mili) (K) Brezilya Kaliforniya Kosta Rika Ekvador İsrail Güney Afrika Güney Avustralya Queensland İspanya Sri Lanka Washington K: Kıyı Çizgisinden; Y :Deniz Düzeyinin en yüksek olduğu noktadan; D : Deniz Düzeyinin en düşük olduğu noktadan Kaynak: Adalberto Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, 1999, s.125. Kıyı yönetiminde mekansal açıdan yönetsel sınırların belirlenmesi de oldukça güçtür. Kara ve deniz arasındaki etkileşimin yoğun olarak yaşandığı yerlerin saptanmasında sıkıntı yaşanması, biyolojik süreçlerin kıyının her iki yönünde de etkili olması, kıyı ve deniz alanlarındaki insan etkinliklerinin sonuçlarının çok geniş alanları etkilemesi, kıyının doğal yapısının değişkenlik göstermesi ve farklı yerlerde farklı kıyı tiplerinin bulunması, kıyı yönetiminin yetki alanının belirlenmesi konusunda evrensel kuralların saptanmasını önlemektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı alanın belirlenmesinde bir diğer önemli etmen de kıta sahanlığının genişliğidir. Uluslararası anlaşmalar sonucunda belirlenen kıta sahanlığının büyüklüğü, bir ülkede bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulanacak kıyı bölgesinin, deniz yönüne doğru sınırlarının belirlenmesinde kimi sorunlar doğurabilir. Örneğin bu açıdan Türkiye'nin 143 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.48. 66 Akdeniz'de en kötü durumda bulunan ülke olduğu söylenebilir. 144 Değinilmesi gereken bir konu da kıyı kenar çizgisi. Kıyıda iyeliğe elverişli olmayan yerlerin sınırını çizen, bir anlamda koruma bandı işlevini gören kıyı kenar çizgisinin derinliği ülkeden ülkeye büyük değişiklikler gösterebilmektedir. Çizelge 8'den de anlaşılabileceği gibi kıyı kenar çizgisi, kimi ülkelerde yalnızca doğal kıyı kuşağının sınırı olarak kabul edilip derinlik mesafesi çok kısa tutulmuş, kimi ülkelerde ise bundan daha geniş bir bakış açısıyla bütün kıyı bölgesi kıyı kenar çizgisinin içine alınmıştır. Çizelgedeki uzunlukların bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulandığı alanları göstermediğini, buraların yapılaşmaya ve diğer ekonomik etkinliklere kapalı alanlar olduğunu belirtmek gerekir. Çizelge 8: Çeşitli Ülkelerde Kıyı Kuşağının Derinliği Ülke Kıyı Kenar Çizgisinin Derinliği Ekvador - 8 m. Hawai -- 40 foot (12 m.) Filipinler ----- 20 m. Meksika ----- 20 m. Yeni Zelanda ------- 66 foot (20 m.) Brezilya ------ 33 m. Oregon ----------- Bitki örtüsüne göre değişken Kolombiya --------------- 50 m. Kosta Rika --------------- 50 m. Endonezya --------------- 50 m. Venezuela --------------- 50 m. Şili -------------------- 80 m. Fransa ----------------------- 100 m. Norveç ----------------------- 100 m. İsveç ---------------------- 100 m. İspanya ------------------------ 100/200 m. Kosta Rika ------ 50 m ---------------- 200 m. Uruguay ---------------------------------- 250 m. Endonezya ---------------------------------------- 400 m. Yunanistan ----------------------------------------------- 500 m. Danimarka --------------------------------------------------------- 1-3 km (Eski) Sovyetler Birliği (Karadeniz Kıyıları) ----------------------------------------- 3 km Kaynak: Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated Management of Coastal Zones, Rome, 1992, s.138. 144 Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.141. 67 3.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimine Duyulan Gereksinim Kıyı yönetiminde bugüne değin uygulanagelen sektörel yaklaşımların sorunları çözmede başarılı olamamasının bütüncül kıyı alanları yönetiminin önem kazanmasında payı bulunmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, kıyı alanlarında bulunan türlü sektörlerin karşı karşıya kaldıkları sorunlar birbirleri ile sıkı sıkıya bağlıdır. Belli bir yerdeki sorunu çözebilmek için çoğunlukla birden fazla sektörün durumunu göz önünde bulundurmak, bütüncül bir yaklaşımla hareket etmek gerekmektedir. Bugüne değin deniz ve kıyı sorunları daha çok, dışişleri bakanlıklarının145, deniz ulaşımı, balıkçılık ya da savunma ile ilgili kurumların ilgi alanı çerçevesinde, ulusal düzeyde ele alınmıştır. Belli bir kıyı alanındaki çevre sorununun uluslararası düzeyde de etkilerinin duyumsanmaya başlamasıyla, tek tek devletlerce yürütülen koruma, iyileştirme çabalarının ya da önlemlerinin kıyı ve deniz çevresini korumada fazla etkili olamadığı anlaşılmaya başlanmıştır. Geleneksel olarak kıyı yönetimi çerçevesinde sürdürülen çalışmalar kıyının karaya yönüne doğru uzandığı alanlara odaklanmıştır. Kıyı alanlarında ortaya çıkan erozyona karşı önlemler almak, sulak alanların korunması, kıyıda türlü etkinlikleri düzenleme ve kıyılardan halkın yararlanması gibi konular geleneksel kıyı yönetiminin başlıca uğraş alanlarından olmuştur. Bir başka anlatımla, geleneksel yaklaşımda daha çok kıyıda gerçekleşen türlü etkinliklere yer verilmesi sorunu ile ilgilenilir. Bundan dolayı, kıyı alanlarındaki sorunları ele alma işi büyük ölçüde yerel ve bölgesel düzeydeki planlama birimlerine bırakılmıştı.146 Günümüzde artık, kıyı ve deniz alanlarında ortaya çıkan sorunların büyük bir bölümünün kara kaynaklı etkinliklerden türediği, denizde gerçekleştirilen etkinliklerin de kıyı alanlarında olumsuz sonuçlar doğurabileceği göz önünde bulundurularak, kıyı alanları yönetiminin kıyının deniz ve kara yönünde sürdürülmesi gerektiği büyük ölçüde kabul edilmektedir. Kıyı bölgelerinde ve buraları etkileyebilen diğer yörelerde nüfus birikiminden dolayı, 145 Üzerinde ulusal yetkilerin geçerli olacağı deniz ve kıyı sınırlarının belirlenmesinden, uluslararası deniz taşımacılığından ya da deniz kaynaklarının kullanımından kaynaklanan sorunlar bunlar arasında sayılabilir. 146 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.37. 68 kıyı ve deniz kaynaklarının tükenmeye başlaması, turizmin, balıkçılığın ve zarar gören kaynaklara bağımlı olan diğer ekonomik sektörlerin durumunun kötüleşmesi bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlatılmasında önemli olan etmenlerdendir. Kıyı ve denizlerden elde edilebilecek ekonomik yararı artırma isteği ya da deniz ve kıyılardan yeni yararlanma yollarını aramak bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlatılmasında önemli olabilir. 147 İklim değişikliği sonucu deniz düzeyinin yükselmesi, kıyı ve deniz alanlarının biyolojik çeşitliliğini korumak, az gelişmiş yörelerde ekonomik kalkınmayı sağlamada kullanılacak yeni araçlar arayışında olmak da bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanması gereksinimini doğurabilir. Buradan da anlaşılabileceği gibi bütüncül kıyı alanları yönetimine duyulan gereksinim, büyük ölçüde var olan sektörel yönetimlerin yetersiz kalmasından kaynaklanmaktadır.148 Kıyı alanlarında bütüncül yönetimin uygulanması yönetsel nedenlere de dayanır; genellikle bu alanlardaki yönetim yapısı çok karmaşıktır; türlü yönetim birimlerinin yetki alanları birbirine geçmiştir; kimi zaman da yönetimde boşluklara rastlanır. Bütüncül yönetim, özeksel yönetimden en küçük yerel birime değin bütün yönetim düzeylerini kapsamayı amaçladığından, söz konusu sorunu aşmada kullanılacak etkili bir araç olarak görülebilmektedir.149 Yukarıda sözü edilen koşullar dışında özeksel yönetim, altında imzası bulunan uluslararası bir sözleşmenin gereklerini yerine getirmek için ya da belli bir bölgesel gelişme bankasının desteklemesiyle de bütüncül kıyı alanları yönetimi programına başlamak isteyebilir.150 147 a.g.y., s.41. 148 a.g.y., s.127. 149 Clark, Coastal Zone Management Handbook, s.19-20. 150 1982 yılında yapılan Deniz Hukuku Sözleşmesi ve 1992 tarihli Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı belgelerinden, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, İklim Değişikliği Sözleşmesi ve Gündem 21 bunlardan sayılabilir. Bkz. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.135. 69 D.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulamaya Yönelik İlkeleri 1.Bütüncüllüğü Sağlama Sorunu Bütüncül yönetimin sağlanmasında, var olan sektörler arasında, yönetim birimleri arasında, kıyının kara ve deniz yönü arasında, uluslararası düzeyde ve kullanılan teknikler açısından bütünleşmenin gerekli olduğu daha önce belirtilmişti. Ancak kimi zaman bütün bu öğeler arasında bütünleşmeyi sağlamada kimi zorluklarla karşılaşılabilir. Bunların başında yönetsel nitelikte olanlar gelmektedir. Genellikle kıyı ve deniz alanlarında birden fazla yönetsel birim denetim işlevini yerine getirir. Çoğunlukla bunların yetki alanlarının çakıştığını yani aynı yörede birden fazla örgütün aynı alanda söz sahibi olduğunu ya da kimi yerlerde de yönetim boşluklarının ortaya çıktığını görmek olanaklıdır.151 Bu duruma, kıyı alanlarında iyeliğin yapısından kaynaklanan etmenleri ve türlü sektörler arasındaki çıkar çatışmalarını da eklemek gerekir. Kıyının deniz ve kara yönündeki alanlardaki iyelik biçimlerini, buraların yönetiminden sorumlu olan birimlerin düzeylerini ve kuruluş amaçlarını içeren aşağıdaki çizelgede bu durumu görebilmek olanaklı.152 151 Kıyıda yer alan insan etkinliklerinin çeşitliliği, bu bölgelerden sorumlu olan ulusal ve yerel nitelikteki yönetsel birimlere de yansımıştır. Örneğin İngiltere'de Tarım, Balıkçılık ve Gıda bakanlıkları balıkçılık sektörü, kıyının korunması ve denize tehlikeli atıkların bırakılması, Ulaştırma Bakanlığı limanlar, denizcilik, Ticaret ve Sanayi Bakanlıkları petrol işleri, Çevre Bakanlığı, genel çevre politikasının belirlenmesi, koruma, kirliliğe karşı önlem alınması gibi konularda söz sahibidir. Çoğunukla Kıyı bölgelerinde bunların yetki ve görev alanları içiçe geçtiğine tanık olunur. Benzer bir durumun Türkiye için de geçerli olduğu bilinmekte. Bkz. David Holgate-Pollard, "Policy, Legislation and Guidelines", C. A. Fleming (Ed.), Coastal Management: Putting Policy into Practice, (Proceeding of the Conference Organized by the Institution of Civil Engineers and Held in Bournemouth on 12-14 November 1995), Thomas Telford, London, 1996, s.17. 152 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.48. 70 Çizelge 9: Kıyı ve Deniz Alanlarında İyelik Durumu ve Sorumlu Yönetim Birimleri İyelik Biçimi Yönetim Düzeyi Kıyıdan Uzak Kara Alanları Özel Kıyıya Bitişik Kara Alanları Kıyıya Bitişik Deniz alanları Kıyıdan Uzak Deniz Alanları Açık Denizler Kamusal/Özel Genel Olarak Kamusal Genel Olarak Kamusal Genel Olarak Kamusal Ulusal, Bölgesel ve Yerelin Karışımı Tek Amaçlı Kurumlar Genelde Olarak Ulusal Genel Olarak Ulusal Tek Amaçlı Kurumlar Tek Amaçlı Kurumlar Yerel ya da Ulusal, Bölgesel Bölgesel ve Yerelin Karışımı Çok Amaçlı Çok Kurumlar Amaçlı Kurumlar Yönetim Birimlerinin Çalışma Konuları Kaynak: Biliana Cicin-Sain & Robert W. Knecht, Management, Island Press,Washington, D.C, 1998, s.44. Integrated Coastal and Ocean Yukarıdaki çizelgede ele alınan beş bölgenin temel özellikleri şöyle sıralanabilir: Kıyının hemen ardında yer alan karasal alanlar, yerleşimin yoğunlaştığı yerlerdir. Nokta kaynaklı olmayan kirleticilerin yoğun bir biçimde bulunduğu bu alanlar -özellikle nehirler aracılığıyla- kıyı alanlarının doğal yapısında bozulmalara yol açabilir. Sulak alanların, bataklıkların bulunduğu kıyıya bitişik topraklarda da, birincisine benzer biçimde, nüfus yoğunluğu ve bunun getirdiği etkinliklerin sayısı fazladır. Genellikle haliç, lagün ya da sığ sulardan oluşan, kıyıya bitişik deniz alanları bir başka deyişle üçüncü bölge ise, birinci ve ikinci bölgelerde gerçekleştirilen etkinliklerden olumsuz yönde etkilenen yerlerdir. Kıyıdan uzak deniz alanları ile anlatılmak istenen, kıyı ile ulusal yetki alanlarının (genellikle 200 mil) içinde kalan yerlerdir. Açık denizler ise ulusal yetki alanlarının dışında kalan yerleri belirtmek için kullanılmıştır. Çizelgeden de görülebileceği gibi yönetim etkinlikleri farklı farklı düzeylerdeki birimlerce yerine getirildiğinden ve buralarda değişik iyelik biçimleri bulunduğundan dolayı, söz konusu beş ayrı bölgede yönetim açısından bütünlüğü sağlamak oldukça güçtür. Bu bölgelerde etkinliklerde bulunan kurumların çalışma alanlarının genişliği de, bütüncül yönetimin sağlanmasının önündeki engellerden biridir. Kıyının kara yönündeki bölgelerde, yönetimden sorumlu olan kurumlar genellikle birden fazla konuyu uğraş alanı olarak 71 seçerken, kıyıdan denize doğru gidildikçe, balıkçılık ya da petrol arama gibi konularla ilgilenen tek amaçlı birimlerin sayısı da artar.153 Türlü sektörler arasında işbirliğine bağlı olan yardımlarda bulunulması, sorunların her bir meslek kümesinin kavramlarıyla değil de daha genel kavramlarla dile getirilmesi, bütün sektörlerin üstünde siyasa belirleyici kurul ya da örgütlerin oluşturulması bütünleşmeyi sağlayan araçlardandır. Karşılaşılan sorunun tüm kurumları ilgilendiren nitelikte olması bütünleşmeyi kolaylaştıran bir diğer etmendir. Kıyı alanlarında bulunan sektörlerin temsilcilerinin katılacağı bir üst kurul ya da kurum oluşturmanın, çalışanları bütüncül bir bakış açısına sahip olacak biçimde eğitmenin, çeşitli bakanlıkların temsilcilerinden oluşan bir kurul oluşturmanın ya da var olan bir yönetsel birime bu sorumluluğu vermenin ve bir bakanlığın öncü birim olarak seçilmesinin bütüncüllüğü sağlamada bir adım olabileceği düşünülebilir.154 2.Gerçekleştirilecek Çalışmalar Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde bir yandan, var olan sektörel yönetimler arasında denge kurulmaya, bunlar arasında uyum sağlamaya çaba gösterilirken bir yandan da kıyı ve deniz bölgelerinde karşılaşılabilecek sorunların giderilmesine çalışılır. Kıyı yönetimi sürecinde uygulanan araçlar, ülkenin içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik, kültürel konuma ya da yerel koşullara göre değişebilmektedir. Yararlanılan araçların seçiminde kıyı alanının fiziksel durumu da bir başka ölçüt olarak alınmaktadır. Söz konusu çalışmalar sırasında yararlanılabilecek araçları, imar planlaması, ekonomik gelişmenin sağlanması, kaynakların korunması, farklı yararlanma biçimleri arasında yaşanan çatışmaların çözümü ve kamu düzeninin sağlanması biçiminde beş genel başlık altında toplamak olanaklıdır.155 Bunların dışında, bölgeleme, parselleme, tahliye planı, kıyı çizgisinin belirlenmesi, doğal yıkım olaylarına 153 a.g.y., s.48. 154 a.g.y., s.155-157. 155 a.g.y., s..152-154. 72 karşı önlem alma, kumsal koruma etkinlikleri, özel koruma alanları belirleme, kentsel gelişmeyi yönlendirme, vergi ayrıcalıkları tanıma, tehlike alanlarında yıkıma uğrayan yapılar için önlemler alma da uygulanan diğer araçlardandır. Beş genel başlık altında toplanan uygulama biçimleri şöyle özetlenebilir: İmar Planlaması: Kıyı ve deniz alanlarında yürütülen ekonomik ve toplumsal etkinliklerin ve kıyı alanlarından yararlanma biçimlerinin planlanmasıdır. Uzun dönemli bir bakış açısıyla hazırlanması gereken bu planlar yalnızca bugünün değil, geleceğin kullanma biçimlerini de göz önünde bulundurur. Bu tür uzun erimli bir planı hazırlamak için kıyı çevresi ve yararlanma biçimleri üzerine araştırmalarda bulunulur; kullanım bölgelemesi yapılır; yeni yararlanma biçimlerinin neler olabileceği kestirilmeye çalışılır; kıyı ve deniz alanlarının değeri konusunda halk eğitimi çalışmaları sürdürülür; halkın kıyı ve denize erişimini ve buralardan yararlanmasını kolaylaştıracak düzenlemeler yapılır. Ekonomik Gelişmenin Sağlanması: Kıyı ve deniz alanları ile buralarda bulunan kaynaklardan ekonomik açıdan gelişmeyi sağlayıcı yönde yararlanmanın yolları araştırılır. Yöreye özgü yeni geçim kaynaklarının saptanması ya da var olanların desteklenmesi, çevreye duyarlı turizm (eco-tourism) biçimlerinin geliştirilmesi, bu amaçla yapılabilecek çalışmalara örnek olarak verilebilir. Kültür balıkçılığının geliştirilmesi, kitle turizminin yeniden düzenlenmesi, deniz ulaşımının iyileştirilmesi ve deniz kaynakları üzerine yapılan araştırmalar da buna eklenebilir. Kaynakların Korunması: Bu tür çalışmalarda, kıyı ve deniz alanlarının doğal niteliğini korumak ve biyolojik çeşitliliğin sürmesini sağlayıcı yönde önlemler almak yoluyla kıyılardan sürekli ve dengeli bir biçimde yararlanmanın koşulları yaratılmaya çalışılır. Çevresel etki değerlendirmesi dizgesinin kurulması, çevre ölçünlerinin geliştirilmesi, kıyı alanlarındaki su kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi, denizin biyolojik çeşitliliğinin korunması ile ormanlar, mercan kayalıkları ve sulak alanlar gibi kıyı ve deniz çevresine özgü öğelerin korunması ve iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılır. 73 Farklı Yararlanma Biçimleri Arasında Yaşanan Çatışmaların Çözümü: Var olan ve gelecekte ortaya çıkabilecek yararlanma türleri arasında denge kurulması amacı güdülür. Birbirlerini olumsuz yönde etkileyen yararlanma biçimleri arasında yaşanan çatışmaların en aza indirilmesi amaçlanır. Bu amacın gerçekleşmesine yönelik olarak değişik yararlanmalar arasındaki karşılıklı etkileşim araştırılır, değişik sorun çözme yöntemlerine başvurulur, kaçınılmaz nitelikteki olumsuz etkiler en aza indirilmeye çalışılır. Kamu Düzeninin Sağlanması: Doğal nitelikte olan ya da insan etkinliklerinden kaynaklanan tehlikelere karşı halkın korunması ve gerekli önlemlerin alınması yönündeki çalışmalardır. Doğal yıkımların ya da deniz düzeyinin yükselmesi gibi küresel değişikliklerin yıkıcı etkilerinin azaltılmasına çalışılması, kıyıyı dış etkilerden korumak üzere kıyı duvarları yapılması ve olağanüstü durumlar için tahliye planları yapılması bunlar arasında sayılabilir. Kıyı yönetimi programlarında kullanılan araçlar, bir başka deyişle, kıyı yönetimi planlarının uygulamaya aşaması üzerine yapılan bir araştırmada, daha çok bölgeleme, parselleme, kapsamlı toprak kullanma planı, tahliye planı, kıyı düzenlemeleri gibi araçlardan yararlanıldığı ortaya konulmuştur. Kıyı alanları için özel vergiler koymak, yeniden yerleştirme programları uygulamak, tehlike altında ya da yıkıma uğramış yerleri onarmak, türlü vergi ayrıcalıkları getirmek gibi araçlara ise oldukça az başvurulduğu gözlenmiştir.156 3.İlkelerin Yerel Koşullara Uydurulması Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanmasına yönelik olarak belirlenen ilkelerin katı bir biçimde düzenlenmediği, ülkelerin yerel koşullarına uyarlanabilecek biçimde oluşturulduğu belirtilmişti. Değişik ülkelerin uygulamalarına baktığımızda da 156 David R. Godschalk, David J. Brower, Timothy Beatley, Catastrophic Coastal Storms: Hazard Mitigation and Development Management, DC: Duke University Press, Durham, 1989'dan aktaran Beatley ve diğerleri, Coastal Zone Management, s.152-154. 74 söz konusu ilkelerin yaşama geçirilmesinde farklılıklar bulunduğunu görüyoruz. Toplumsal-ekonomik gelişmişlik düzeyi, nüfus yoğunluğunda gözlenen bölgelerarası farklılıklar, kıyı ve deniz çevredizgesinin niteliği, toplumsal-kültürel gelenekler, tüzel düzenlemeler, siyasal dizge farklılığı, sanayileşmenin niteliği ve yoğunluğu gibi etmenler her bir ülkenin bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerini kendi koşullarına uyarlamasını gerektirmiştir. Örneğin gelişmiş ülkelerdeki kıyı yönetimi programları daha çok, gelişmişlikten kaynaklanan sorunları çözme ya da gelişmeyi sınırlama yönünde önlemler alırken, gelişmekte olan ülkelerdeki kıyı alanları yönetimi programlarından beklenen önemli işlevlerden biri kalkınmayı sağlamada yardımcı olmaktır. Kıyı yönetimi ilkelerinin yalnızca ülkelerin kendilerine özgü koşullarına uydurulması yeterli değildir; uygulanacak programın, ülke içindeki bölgesel ve yerel farklılıklara uyarlanması da gerekecektir.157 Bütüncül kıyı alanları yönetiminin esnek yapıda olması, uygulanmakta olduğu ülkenin ve yörenin gereksinimlerine, doğal yapısına, kültürel özelliklerine göre önlemlerin alınmasına olanak tanımaktadır. Örneğin, bütüncül kıyı alanları yönetimi, Sri Lanka'da kıyı erozyonuna, Filipinler'de balıkçılığa, Suudi Arabistan'da kıyı ve deniz koruma alanlarına, Ekvador'da karides yetiştiriciliğine, Oman'da yönetim yapısına, ABD'de ise toprak kullanımına odaklanmış durumdadır.158 4.Uygulama Aşamasında Karşılaşılabilecek Güçlükler Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulama aşamasında karşılaşılabilecek kimi güçlükleri aşmak için getirilen öneriler şöyle özetlenebilir: Genellikle bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarının uygulanmasında yapılması gereken ilk şeyin, programın tanıtımı olduğu kabul edilmektedir. Böyle bir tanıtımın yapılması, hem yerel halkın program çerçevesinde yapılması öngörülen çalışmaları benimsemesini kolaylaştıracak hem de özeksel yönetimin söz konusu girişime vereceği desteği artıracaktır. Bu açıdan bütüncül kıyı alanları yönetiminin var olan sektörel yönetim 157 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.122. 158 Clark, Coastal Zone Management Handbook, s.22. 75 birimlerinin yerini alma amacını taşımadığı, yalnızca onlar üzerinde denetleyici ve eşgüdümleyici bir rol oynayabileceği, türlü sektörler için sürdürülen yönetim çabalarının etkenliğini artıracağı belirtilmelidir. Bunun yanında, bütüncül kıyı alanları yönetimi programının kıyı alanlarında gözlenen tüm sorunları çözebilecek nitelikte karmaşık bir düzeneği gerektirmediği, öncelikle yörenin en çok gereksinim duyduğu konulara odaklanacağı, aşamalı olarak diğer sorunları da ele alacağı açıklanmalıdır. 159 Bütüncül kıyı alanları yönetiminin balıkçılık, tarım ve sanayinin türlü dallarına olumlu katkıları olacağı da belirtilmelidir. Belli bir yörede bütüncül yönetimin uygulanmasına girişmeden önce yöre halkına ve söz konusu alandaki sektör yöneticilerine ya da kamu görevlilerine, öteden beri uygulanmakta olan sektörel yaklaşımın sınırlılıkları, yeni getirilen bütüncül yaklaşımın temel özellikleri ve bu yaklaşımın nasıl, hangi aşamalarla yaşama geçirileceği hakkında bilgi verilmesi de yönetimin etkenliği açısından önemli olacaktır. Öngörülen yönetim programının kıyı alanlarının bütün sorunlarını birden ele almaması, öncelik taşıyan sorunlardan başlayıp daha sonra aşamalı bir biçimde diğer sorunlara eğilmesinin yerinde olacağı, programın olanaklı olduğu ölçüde kısa süreli tutulması (örneğin 5 yıldan az) ve ne zaman sona ereceğinin belirtilmesinin de yararlı olacağı söylenebilir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminde katılımın sağlanması, uygulanacak olan programın yöre halkının gereksinimleri doğrultusunda tasarlanması, olanaklı olduğu ölçüde geniş bir kitlenin katkılarının alınması ve özel sektör-kamu sektörü arasında işbirliğinin güçlendirilmesi açısından önemlidir. Kıyıdan yararlanan tüm kesimlerin kıyı yönetiminin öngördüğü etkinliklere katılımının sağlanmasının çalışmaların verimini artıracağı düşünülmektedir. Bundan dolayı, genellikle, otel, pansiyon sahipleri ve işletmecilerinin, turizm şirketlerinin, dükkan sahiplerinin, balıkçıların, tarımla uğraşanların, emlakçıların, enerji kuruluşlarının, liman görevlilerinin, yerel yönetim 159 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.126. 76 birimlerinin, gönüllü örgütlerin, kadın gruplarının, çevrecilerin ve yöre halkının yapılan çalışmalara etkin bir biçimde katılmaları önemlidir. Gerekirse, uygulamada kolaylık yaratabileceği düşüncesiyle yukarıda sayılan yararlanıcı kümelerinden oluşan bir kurulun oluşturulmasının yararlı olacağı da öngörülmektedir. Üzerinde çalışmalar yapılan kıyı alanından yararlananların yönetim sürecine katılmalarını sağlayabilecek bu kurulun üyelerinin çalışmalar hakkında bilgilendirilmesi ve kendilerinin yalnızca alınan kararları onaylayıcı bir konumda olmadıklarına inandırılması önemlidir. Yönetim dizgesinin değişikliklere direnç gösterecek yapıda olması, bürokrasinin uygulamalar sırasında kimi güçlükler yaratma olasılığı ve getirilmesi düşünülen yeniliklerden ekonomik açıdan olumsuz etkileneceklerin gösterebileceği tepkiler, kıyı alanları yönetimine ilişkin etkinliklerin gerçekleştirilmesi sürecinde sorunlar doğurabilir. 160 5.Özeksel ve Yerel Yönetimlerin Rolü Bütüncül kıyı alanları yönetiminin, bölgesel, özeksel ve yerel düzeylerdeki yönetim birimlerinin işbirliği ve katkısı ile gerçekleştirilmesi, başarılı sonuçlar alınması için bir zorunluluktur. İzlenecek olan programın bütün karar alma düzeneğinin desteğini alması, akçal kaynak bulmada karşılaşılabilecek kimi güçlüklerin ortadan kaldırılmasına, çalışmaların daha verimli bir biçimde sürdürülmesine, bürokratik engellerin aşılmasına katkı sağlayabilecektir.161 Bu açıdan türlü bakanlıkların, gönüllü örgüt temsilcilerinin, uzmanlık kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan bir üst kurulun oluşturulmasının da yararlı olabileceği düşünülmektedir. 160 a.g.y., s. 128-135. 161 R. W. Knecht, "A Perspective on the Relationship Between the Local and the National Levels of Government in Coastal Zone Management", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.351; Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s. 135. 77 Özeksel yönetim, ülke bütününü ilgilendiren konularda ana gelişme doğrultularını belirlediği için kıyı alanları üzerinde dolaylı ya da dolaysız etkilerinin olması kaçınılmazdır. Yerel, bölgesel ya da ulusal düzeydeki kuruluşların oluşturulmasında, vergilerin saptanmasında, uluslararası ilişkilerin sürdürülmesinde, enerji sunumunun, yerleşim yerlerinin, sanayinin alacağı yönün belirlenmesinde söz sahibi olmasından dolayı, kıyı alanlarının yönetim sürecinde ve buralarla ilgili alınacak kararlarda özeksel yönetimin de göz önünde bulundurulması kaçınılmazdır. Özeksel yönetimin çıkış noktası, belli bir yöredeki kıyı alanları yönetiminden elde edilecek kazanımın kamu yararına katkıda bulunacağı düşüncesidir. Kuşkusuz bunun ardında, özeksel yönetimin, yalnızca kıyı alanları üzerinde değil ülke bütünü üzerinde denetim uygulaması bulunmaktadır. Örneğin özeksel yönetim, turizmi geliştirmek, koruma alanları için yeni yönetim yaklaşımları getirmek gibi gerekçelerle bütüncül kıyı alanları yönetimini başlatmak isteyebilir. Özeksel yönetimin bütüncül kıyı alanları yönetimini uygulamalarına katkısını ya da kimi olumsuz etkilerini türlü değişik açılardan ele almak olanaklı. Özeksel yönetimin bütüncül kıyı alanları yönetimi için öngördüğü ilkeler, yöreler arasındaki farklılıkları göz önünde bulundurmayabilir. Özeksel yönetime bağlı olan türlü uzmanlık kuruluşları, yönetim çalışmalarını bürokratik bir bakış açısıyla ele alıp insan öğesini ve katılımı göz ardı edebilir. Buna karşılık özeksel yönetimin, türlü sektörlerin etkinliklerine daha geniş bir açıdan değerlendirebilecek konumda olmasından dolayı, bütüncül yönetim için gerekli olan eşgüdümü sağlayabilme şansı, uluslararası alandaki türlü kıyı programları ile bağlar kurabilme olanağı ve bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarını akçal açıdan destekleme gizilgücü vardır. Bu açıdan, kıyı alanları yönetiminin başarı kazanmasında özeksel yönetimin desteğinin yaşamsal önemde olduğunu belirtmek gerekir. Yerel yönetimler, halka en yakın yönetsel birimler olmalarından ve yöreye özgü sorunlarla birlikte yaşamalarından dolayı, bütüncül kıyı alanları yönetiminin vazgeçilmez öğelerindendir. İçme suyu sağlanması, kamu sağlığının korunması, altyapı gibi yerel nitelikli hizmetlerin sunumunda etkin rol oynamaları da yerel birimlerin bu 78 konudaki önemini artırmaktadır. Halk katılımını daha kolay sağlayabilmeleri, yönetim sürecinde gerekli olabilecek verilere sahip bulunmaları da buna eklenmelidir. Yerel yönetimlerin bir özelliği de kıyı alanlarından yararlanma biçimlerini düzenleme yetkisini elinde bulundurmalarıdır. Kıyı alanlarından yararlanma koşullarını belirleme ve bölgeleme yapma yetkisi, bütüncül kıyı alanları yönetiminin kullandığı önemli araçlardandır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı alanlar ve burada yer alan kimi kaynaklar üzerinde denetim yetkileri bulunduğundan, yörede karşılaşılan sorunları, yöre halkının gereksinimlerini en iyi bilen birimler olmalarından dolayı bu birimlerinin yönetim sürecine katılmaları önemlidir. 162 Yerel yönetimlerin, pek çok deneyimin gösterdiği gibi, yeni projelerin başlamasına, yeni araçların kullanılmasına özeksel yönetimden çok daha istekli göründüğünü de eklemek gerekir. 163 6.Akçal Boyut Bütüncül kıyı alanları yönetimi çerçevesinde öngörülen çalışmaların sürdürülmesi için gerekli olan akçal kaynağı bulma önemli bir sorundur. Yöre halkının, gönüllü örgütlerin çalışmalara katılımını sağlama, gerekli bilgi ve verileri üniversitelerden ya da türlü uzmanlık birimlerinden sağlama gibi giderleri azaltıcı önlemler bir yana bırakılacak olursa, programda yer alan çalışanların, danışmanların ücretlerinin ödenmesi, alana ilişkin yeni verilerin toplanması ve yapılacak diğer işler için gereken kaynağı bulmak için aslında çok fazla seçenek yoktur. Özeksel yönetim ve uluslararası kredi kuruluşları, bugün uygulanmakta olan bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarının ana akçal kaynağını oluştururlar. Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde hem uygulamaların etkinliğini artırmaya hem de gelir elde etmeye yarayabilecek kimi önlemler getirilebilir. Kirleticilerden vergi alınması, üretim sürecinin vergilenmesi, türlü ekonomik etkinlikler 162 a.g.y., s. 132-145. 163 Knecht, "A Perspective on the Relationship Between the Local and the National Levels of Government in Coastal Zone Management", s.352. 79 ya da çevreye zarar verebilecek girişimlerden alınabilecek harçlar, içme suyu, sağlık gibi türlü hizmetlerin sunulmasından elde edilebilecek gelirler ya da motorlu taşıt kullanımına, kıyıdan yararlanmaya konulabilecek dolaylı vergiler bunlardan sayılabilir. Ancak bu tür önlemlerin bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde kendisine güçlü bir yer edinemediği, henüz gelişim aşamasında olduğu söylenebilir.164 Özellikle az gelişmiş ülkelerde, özeksel yönetimin de ekonomik açıdan güçlü olmaması, bu tür programları dış kaynak bulma arayışına yöneltmekte, bu konuda bu konuda başvurabilecek kurumların başında da Dünya Bankası, UNEP, UNDP, GEF, bölgesel kalkınma bankaları ya da uluslararası yardım kuruluşları165 gelmektedir. 164 Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, s.6, Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s. 165-166. 165 Kanada (Canadian International Development Agency- CIDA), Amerika Birleşik Devletleri (United States Agency for International Development -USAID), İsveç'in (Swedish International Development Authority - SIDA) uluslararası yardım kuruluşları buna örnek olarak verilebilir. Bkz. Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.167. 80 Çizelge 10: Kıyı Yönetiminin Aşamaları, Öğeleri ve Uygulama Konuları Aşamalar Öğeler Süreç Etmenler Önemli Sorunlar Olanaklar Planın Yapılması Planın Uygulanması İlgili Gruplar Ölçek/Sorumluluk Araçlar Konular Kıyı Dinamikleri Su Döngüsü Ekosistem Dinamikleri Etkinliklerin Yoğunlaşması Suyun Niteliği ve Niceliği Biyolojik Çeşitlilik Nüfus Büyümesi Ekonomik Büyüme Kıyı Erozyonu/Kum Birikmesi Ekosistemin Tahrip Edilmesi Deniz Kirliliği Su Kirliliği Kaynak Kullanımında Çatışmalar Toprak Kullanımında Çatışmalar İnsan Etkinlikleri Nüfusun Yoğunlaşması Kentleşme Atıkların Boşaltımı Ekonomik Gelişme Balıkçılık/Akuakültür Denizden Petrol vb.Maddelerin Çıkarılması Tarım Sanayi Turizm Ulaşım Kentsel Gelişme Balıkçılar Sanayi Emlakçılar Planlama Büroları LimanYetkilileri/Askeri Kuruluşlar/ Kanalizasyon Sistemi Turistler Çevreci Gruplar Yerel/Bölgesel Mekansal Planlama Fiziksel Planlar ve Kaynak Yönetimi Planları Yasal Düzenlemeler Ekonomik Araçlar Toprak Kullanımının Denetlenmesi Emisyon Standartları Deniz Kullanımının Düzenlenmesi Projeler İçin ÇED Uygulanması Altyapının Geliştirilmesi Limanlar Sahilin Korunması Atıksuların İşlenmesi Kıyıya Ulaşım İçin Yollar Yapılması .... Kaynak: UNEP Water Branch-PAP Regional Activity Centre, Integrated Coastal Area and River Basin Management, 1997. 81 IV.Değerlendirme Tarih boyunca insan etkinliklerinin su kenarlarında yoğunlaşmasının kıyıların içinde bulunduğu sorunların temel nedeni olduğu söylenebilir. Tarıma, enerji üretimine, ulaştırmaya, turizme elverişli yerler olmaları, doğal kaynaklara ve hammaddelere ev sahipliği yapmaları, doğal güzellikler ve biyolojik çeşitlilik açısından varsıl olmaları, kıyı alanlarının insan etkinliklerinin ve ekonomik yaşamın odaklandığı yerler olmasına yol açmıştır. Kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunların dünya gündeminde önemli bir yer tutmasını da, kıyıların sahip olduğu bu niteliklere bağlamak gerekir. Söz konusu özelliklere yakından bakıldığında hemen hepsinin bir yönüyle ekonomik değerinin olduğu görülecektir. İşte kıyıların içinde bulunduğu bu durum, bir yandan kıyı alanları üzerinde çıkarları bulunan türlü kümeler arasında çatışmalar yaratıp sorunların ağırlaşmasına yol açarken, bir yandan da kıyıların korunması için önlemler alınmasını, kıyı yönetimi düzeneklerinin geliştirilmesini gerekli kılmıştır. Ulusal kıyı alanları içindeki, tarım, sanayi, balıkçılık, ulaştırma, enerji, turizm gibi türlü sektörlerin düzenleme altına alınması böyle bir gereksinimin sonucu olmuştur. Sektörel yaklaşımın egemen olduğu bu çabalar, daha çok, türlü bilim dallarının, kıyının kara yönünde gözlenen özgül bir soruna odaklanması biçiminde ortaya çıkıyordu. Özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde kıyının deniz ve kara yönündeki etkinliklerin karmaşıklaşarak artması ve küresel çevre sorunlarının gündeme gelmeye başlaması, geleneksel sektörel kıyı yönetimi yaklaşımlarının yetersiz kalmasına yol açarak yeni arayışları gündeme getirmiştir. 1970'lerden itibaren başta ABD olmak üzere sanayileşmiş ülkelerde uygulanmaya başlanan ve 1990'lı yıllarda uluslararası alanda da benimsenerek diğer ülkelere yaygınlaştırılmaya çalışılan bütüncül kıyı alanları yönetimi, bu arayışın bir sonucudur. Geleneksel kıyı yönetimi dizgesinin eksik yönleri üzerine kurulu bulunan bu yaklaşım, adından da anlaşılabileceği gibi, daha kapsamlı bir bakış açısına sahiptir. Kıyının kara ve deniz yönünün birlikte ele alınması, kıyı sorunlarına yönelen bilim dalları arasında eşgüdümün sağlanması ve özellikle de toplumsal bilimlerin katkısının sağlanması, kıyı yönetimi sürecine özeksel yönetim kurumlarının yanı sıra yerel yönetimlerin, yerel girişimlerin, özel sektörün ve yöre halkının eklemlenmesi, yönetsel 82 birimler arasında yetki ve sorumluluk çatışmasının ortadan kaldırılarak eşgüdümün sağlanması ve uluslararası alanda işbirliğinin geliştirilmesi, bu yeni yaklaşımın dayandığı temel ilkelerdendir.166 Günümüzde, bütüncül kıyı alanları yönetimi yaklaşımı kendisine küresel ölçekte destek bulmuş görünüyor. Uluslararası alanda çevre sorunları ile savaşımda bulunmak üzere kurulmuş UNEP gibi örgütlerin yanı sıra Dünya Bankası, OECD gibi akçal kuruluşlar ya da Avrupa Birliği gibi ulus-üstü örgütlenmeler kıyıların içinde bulunduğu sorunlara çözüm olarak bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin yaşama geçirilmesini salık vermekteler. Bütüncül kıyı alanları yönetimi üzerinde bu denli güçlü biçimde oydaşmaya varılmasının ardında, kıyı alanlarında karşılaşılan sorunlarla etkin bir savaşımda, diğer çevre sorunlarında olduğu gibi, küresel ölçekte işbirliğinin sağlanması gerekliliği bulunuyor. Ancak, kuramsal çerçevesi özellikle "sürekli ve dengeli kalkınma" ilkesi doğrultusunda oluşturulan ve daha çok küresel ekonomik dizgenin sürekliliğinin sağlanmasına yönelik bu küresel girişimlerin, birörnek uygulama modellerinin ve serbest pazara dayalı araçların çevre ülkelere dayatılması sürecine yaptığı katkının görmezden gelinerek, ulusal çevre yönetimi düzeneklerine sorgulanmaksızın aktarılmasının önemli sorunlar doğuracağı açıktır. Bu aşamada, son dönemde, küresel çevre sorunları gündeminde kendisine güçlü bir yer edinen ve bütüncül kıyı alanları yönetimini biçimlendiren temel bir ilkeye, "sürekli ve dengeli kalkınma"ya (sustainable development), değinmekte yarar var. İlk olarak 1987’de Ortak Geleceğimiz167 adlı yazanakta kapsamlı bir biçimde işlenen bu kavramın yaygın bir biçimde uygulama olanağına kavuşmasında 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın payı büyüktür. Ekonomik kalkınmada çevre değerlerini de göz 166 Bütüncül kıyı alanları yönetiminde ya da çevre yönetiminde son dönemde kullanılagelen kavramların çoğunun aslında, henüz sanayi toplumunun etkisi altına girmemiş yerlerde öteden beri uygulanmakta olduğu da bir gerçek. Günümüzde çevre yönetiminin dayanması gerektiği belirtilen "doğayla uyum içinde yaşama, yenilenebilir kaynakların kullanımı, yeniden kullanım, doğal yaşam alanlarına zarar verilmemesi, atıklardan kurtulma, topluluk bilincine sahip olma, yerinden yönetim" gibi pek çok ilkenin yeni olduğunu söyleyebilmek oldukça güç. Bkz. Klee, The Coastal Environment, s.48. 167 Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, Ortak Geleceğimiz, Çev. Belkıs Çorakçı, Ankara, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, 1987. 83 önünde bulundurma, ya da yazanağın anlatımıyla, “bugünkü kuşakların gereksinimlerini gelecek kuşakların gereksinimlerinin karşılanmasına zarar vermeden karşılama” biçiminde özetlenebilecek olan bu yaklaşım, bütün çevre politikalarını olduğu kadar kıyı yönetimini de etkilemiştir. Sürekli ve dengeli kalkınma kavramının temel politikalarda yerleşmeye başlamasıyla birlikte, ekonomik kararların çevre değerleri üzerindeki olası olumsuz etkileri de göz önünde bulundurulmaya başlanmıştır. Ekonomik kalkınmayı sağlamak amacıyla yaşama geçirilecek yatırım kararlarının ya da türlü sektörlerin işleyişini denetlemek üzere alınan önlemlerin çevreye verebileceği zararın hesaba katılmasında; doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının aynı zamanda ekonominin sürdürülebilirliğine katkıda bulunacağının anlaşılmasında ve alınacak kararların gelecek kuşakların yaşamları üzerinde doğuracağı sonuçlar üzerinde düşünülmeye başlanmasında sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımının da payı bulunmaktadır. Çalışmanın bir sonraki bölümünde de değinildiği gibi, kıyı alanlarına yönelik uluslararası belgelerde ve türlü uluslararası örgütlerin yine kıyı alanları yönetimi konusunda yayınladığı kuramsal çalışmalarda sürekli ve dengeli kalkınma en çok sözü edilen kavramlardan birisidir. Kavramın, ulusal kıyı yönetimi süreçlerine iki yoldan etkide bulunacağı düşünülebilir. Bunlardan birincisi ve dolaylı olanı, ülkenin çevre koruma politikalarının sürekli ve dengeli kalkınma ilkeleri doğrultusunda oluşturulmuş olmasıdır; bu durumda çevrenin diğer öğelerinde olduğu gibi kıyı alanları üzerine alınacak kararlarda da çevre ve ekonominin birlikte değerlendirileceği, bir başka anlatımla sürekli ve dengeli kalkınma kavramının yaşama geçirileceği beklenebilir. İkincisi, kavramın oluşmasında etkin rol almış, bu anlayışı ana politikalarına ve çalışma programlarına uyulması gereken bir ilke olarak yansıtmış uluslararası örgütler yoluyla gerçekleşebilir. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi örgütlerin, gelişmekte olan bir ülkede destekleyeceği kıyı alanları yönetimi programlarında sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının uygulanmasını ön koşul olarak sunması buna örnek verilebilir. Uluslararası alanda kıyı yönetimi uygulamalarına ayrılan İkinci Bölüm'de konuya daha ayrıntılı değinilecektir. 84 İkinci Bölüm: Uluslararası Alanda Kıyı Yönetimi Uygulamaları Uluslararası düzeyde kıyılar için alınan önlemlere ayrılan bu bölümün iki işlevi yerine getireceği düşünülmektedir. Bunlardan birincisi, bölümün başlığından da anlaşılabileceği gibi, özellikle 1992 Rio Konferansı sonrası kıyılara karşı ilginin artmasına koşut olarak küresel düzeyde alınan önlemleri, gerçekleştirilen etkinlikleri sergilemek; ikincisi ise, kıyı yönetiminin yirminci yüzyıl boyunca geçirdiği dönüşümde uluslararası örgütlerin yerini sorgulamaktır. Bir anlamda, söz konusu değişim sürecinin yaşanmasında baş rolü oynayan bu güç odaklarının uyguladığı ya da desteklediği kıyı yönetimi programlarının hangi ilkeler çerçevesinde yürütüldüğünü belirleyip kıyı alanlarına bakış açılarını ortaya koymanın, kıyı yönetiminin geçirdiği değişimin yönünün ve niteliğinin anlaşılmasına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Bu amaç doğrultusunda, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi türlü örgütlerin çevre sorunlarına ve özellikle de kıyı alanlarına yaklaşımı ele alınacak; söz konusu örgütlerin kıyı alanlarının korunmasına ve yönetilmesine ilişkin aldıkları önlemler, yaptıkları çalışmalar, ortaya koydukları ilkeler ve başlattıkları programlar incelenecektir. Yirminci yüzyılı son döneminde özellikle ekonomide ve kamu yönetiminde gözlenen gelişmelerin kıyı yönetimine etkisi de yine bu bölümde işlenecektir. Özellikle Rio Konferası'ndan sonra bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarının yaygınlaştığına yukarıda değinilmişti. Türkiye'de özellikle 1990'lı yılların ikinci yarısından bu yana, pilot uygulama nitelikteki kıyı yönetimi programlarının başlatılmasını da bu durumun bir sonucu olarak değerlendirmek gerekir. Genellikle, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ya da Avrupa Birliği gibi uluslararası düzeydeki örgütlenmelerin kıyı yönetimi ve çevre yönetimine ilişkin olarak kurdukları türlü fonlardan alınan destekle yaşama geçirilmeye çalışılan söz konusu programlara kısaca değinmek yararlı olacaktır. 85 I.Çevre ve Kıyı Yönetiminde Yeni Güç Odağı Olarak Uluslararası Örgütler Son yıllarda kıyı yönetimindeki gelişmelerin büyük ölçüde, uluslararası örgütler tarafından yönlendirildiği görülmektedir. Aslında yalnızca kıyı yönetimine özgü bir durum değildir bu; diğer çevre sorunları için de aynı şeyleri söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Ekonomide, iletişimde, kültürde, küresel değerlerin egemen olmaya başlaması, çevre sorunlarının nitelik ve nicelik olarak değişime uğraması ve gönüllü örgütlerin bir edimci olarak güçlenmeye başlaması, kıyı yönetiminde yeni bir dönemi başlatmıştır denebilir. Bu yeni dönem, aynı zamanda, ulusal devletlerin, tıpkı diğer konularda olduğu gibi kıyı yönetiminde de uluslararası alandaki gelişmelere bağımlılığını simgelemektedir. A.Çevre Sorunlarının Uluslararası Nitelik Kazanması 1980’lerden önce çevre sorunları bugün olduğu gibi uluslararası politikada önemli bir yer tutmuyor, daha çok, diğer sorun alanlarının bir parçası olarak ele alınıyor, yerel bir sorun olarak niteleniyordu. Ancak küresel boyutlarda etkilerini duyuran çevre sorunlarının ortaya çıkmaya başlamasıyla ya da başka bir deyişle sorunların farkına varılmasıyla konu uluslararası politikada kendine yer bulmaya başlamıştır. 168 Bu açıdan 1992 Rio Konferası’nın etkisinin önemi gözden yitirilemez. İlk defa Rio Konferansı ile küresel ısınma, biyolojik çeşitlilik, ormansızlaşma gibi tüm dünyanın geleceğini ilgilendiren küresel sorunlar uluslararası alanda geniş bir katılımla tartışılmaya başlanmıştır. Her ne kadar kendisinin öncülü 1972 Stockholm Konferansı da benzer 168 Eğer bir çevre sorununun sonuçları tüm dünyayı etkiliyorsa yani küreselse ya da tek bir bölge ile sınırlı kalmıyorsa o sorunun küresel çevre politikaları içinde değerlendirilebileceği söylenebilir. "Küresel çevre değerleri" (global commons) yani tek bir ülkeye ait olmayan tüm dünyanın sahip olduğu, insan ve diğer canlıların varlıkları için yaşamsal önem taşıyan doğal değerler ya da kaynaklar da küresel çevre politikaları içinde değerlendirilmektedir. Su, küresel ısınma, atıklar, kimyasal maddeler, biyolojik çeşitliliğin ya da canlı türlerinin yok olması, ormansızlaşma, hava kirliliği gibi konular uluslararası çevre politikalarının içinde değerlendirilmektedir. Bkz. Gareth Porter and Janet Welsh Brown, Global Environmental Politics, 2nd Edt., Westview Press, Oxford,1996, s.13; Elizabeth R. DeSombre, "International Environmental Policy", B. Nath, L. Hens ve diğerleri (Eds.), Environmental Management in Practice (Volume I): Instruments for Environmental Management, Routledge, London, 1998, s.362. 86 biçimde yeryüzündeki devletlerin büyük bölümünün bir araya geldiği genel bir buluşma olsa da, hem bu denli küresel ölçekte sorunların ele alınmamış olması,169 hem de Doğu Bloku ülkelerinin söz konusu toplantıda temsil edilmemeleri, 170 bir başka anlatımla tüm dünya ülkelerinin toplandığı bir zirve niteliğinde olmaması nedeniyle uluslararası alanda Rio Konferansı kadar etkili olamamıştır. Bugün çevre sorunlarının uluslararası politika alanında, güvenlik ve ekonomiden sonra üçüncü büyük sorun ya da işbirliği alanı olduğu söylenebilir. 171 B.Uluslararası Örgütler ve Çevre Sorunları Yukarıda değinildiği gibi, küresel çapta etkili olan çevre sorunlarının yarattığı olumsuz sonuçların daha çok, büyük uluslararası örgütler eliyle denetlenmeye çalışıldığını görüyoruz. Çevre sorunlarını dolaylı ya da dolaysız bir biçimde ilgi alanları içinde gören UNEP, FAO gibi türlü Birleşmiş Milletler örgütleri, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi akçal kuruluşlar uluslararası çevre politikalarının alacağı yönün belirlenmesinde önemli ölçüde etkilidirler. Bunda, küresel çevre sorunlarının sınır tanımayan, devletlerin ortak çabasını gerektiren niteliğe sahip olması kadar, söz konusu uluslararası örgütlerin büyük ölçüde, küresel ölçekteki ekonomi ve güvenlik ilişkilerini yürütüyor olmasının da payı vardır. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi büyük uluslararası örgütlerin, çevre sorunları ve kıyı alanlarına ilişkin işlevlerini giderek artırmasına bir başka açıdan da bakılabilir. Küreselleşmenin, yeni dünya düzeninin, kamu yönetimine etkilerinin incelendiği bölümde de değinildiği gibi, "governance" süreci ile birlikte ulusal devletlerin yetkilerinin ve denetimlerinin giderek azalmasının 169 Mark F. Imber, "The Environment and the United Nations", John Vogler, Mark F. Imber (Eds.) The Environment & International Relations, Routledge, London, New York, 1996, s.139. 170 Sovyetler Birliği, Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile eşit haklara sahip olarak alınmamasını protesto etmek için Stockholm Konferansı’na katılmamıştır. Romanya ve Yugoslavya dışındaki diğer Varşova Paktı üyeleri de Sovyetler Birliği’nin kararını destekleyip Konferans’a gitmeyince toplantılarda dönemin iki büyük bloğundan yalnızca birinin görüşleri ağır basmış oldu. Bkz. Fehmi Yavuz, Çevre Sorunları, 2.Baskı, SBF Yayınları, Ankara, 1975, s.15. 171 Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.1. 87 çevre sorunları konusunda da geçerli olduğu söylenebilir.172 İmzalanan uluslararası antlaşmalar ya da herhangi bir çevre projesi için yapılan kredi sözleşmeleri ile getirilen yeni koşullar ulusal devleti geleneneksel yönetim yapısında değişiklikler yaptırmaya zorlamıştır. Çevre sorunlarının ulus-üstü kurumlarca ele alınması eğiliminde, son dönemde giderek daha çok uygulama alanı bulan bütüncül yaklaşımların da payı bulunmaktadır. Ortaya çıkan sorunların bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması zorunluluğundan yola çıkan bu yaklaşımların yerel-bölgesel düzeylerde olduğu kadar küresel düzeyi de gündeme getirmeye başlamaları da, uluslararası örgütlerin çevre sorunları alanında önemli bir edimci olarak algılanmalarına katkıda bulunmuştur.173 Uluslararası örgütlerden kimileri -örneğin UNEP-, çevre sorunlarını doğrudan doğruya ilgi alanlı içinde görmekte, genel amaçlı olarak kurulmuş kimi örgütler de sorunu kalkınma bağlamında ele almaktadır -örneğin Dünya Bankası-. Bu tür örgütlerin büyüklükleri de farklılık göstermektedir. Örneğin Dünya Bankası, 6 000’in üzerinde görevlisi ve her yıl milyarlarca Dolarlık kredi verme olanağını tanıyan akçal gücüyle diğer uluslararası örgütlerden ayrılmaktadır. Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü’nün çalışan sayısının 240, bütçesinin de 60 milyon Dolar olduğu174 göz önünde tutulursa, bu tür örgütler arasındaki dengesizlik kendiliğinden ortaya çıkacaktır. C.Gönüllü Örgütler Son yıllarda çevre sorunlarının nicelik ve nitelik olarak çeşitlenmesiyle birlikte konu ile ilgili gönüllü örgütlerin sayılarında da bir artışın olduğunu görüyoruz. Buna koşut bir gelişme de, çevre sorunlarının sınır ötesi etkilerinin eskisine oranla daha ağır 172 Bkz. Marian A. L. Miller, "Sovereignty Reconfigured: Environmental Regimes and Third World States", Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics, The MIT Press, Cambridge, 1998, s.174-177; Gülten Kazgan, Küreselleşme ve Ulus-Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000, s.35. 173 Veronica Ward, "Sovereignty and Ecosystem Management Clash of Concepts and Boundaries?", Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics, The MIT Press, Cambridge, 1998, s.79-91. 88 bir biçimde duyumsanmaya başlamasının, bu alanda etkinliklerini sürdüren gönüllü örgütlerin çabalarının yetersiz kalması sonucunu doğurmasıdır. Çalışmalarını gönüllülük temelinde sürdüren, kâr elde etmeyi başlıca amaç olarak almayan, devletin ve büyük sermaye gruplarının denetiminde olmayan,175 belirli ilke ve erekler doğrultusunda eylemlerini sürdüren bu tür örgütlenmelerin yalnızca yerel ya da ulusal düzeyde örgütlenmekle kalmayıp uluslararası alanda da etkin olmaya çalıştıklarını, bu amaçla işbirliğine ya da üst örgütlenmelere gittiklerini görüyoruz.176 Salt uluslararası alanda çalışmak üzere kurulmuş örgütlere rastlamak da olanaklı. Bir başka deyişle, "çevre sorunlarının sınır tanımazlığı” ilkesi ile bu konularda dayanışma içinde olmanın sorunların çözümünü kolaylaştıracağı düşüncesinin, uluslararası alanda çalışmalarını sürdüren gönüllü örgütlerin kurulmasında başlıca etmen olduğu söylenebilir. 1992 Rio Konferansı ile birlikte gönüllü örgütlerin, çevre politikalarını belirleme sürecine daha etkin bir biçimde katılmaya başladıklarını görüyoruz. Bu durumun izlerini Rio Konferansı’nın hem hazırlık aşamasında, hem konferans sırasında, hem de kabul edilen belgelerde görmek olanaklıdır. Konferansın hazırlık aşamasında gönüllü örgütlerin de 174 Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.41; James Connely, Graham Smith, Politics and the Environment: From Theory to Practice, Routledge, London, New York, 1999, s.198. 175 Bu noktada büyük sermaye gruplarıyla ya da uluslararası akçal destek örgütleriyle yakın ilişkide bulunmayan gönüllü örgütlerin daha çok kamuoyunu bilinçlendirme, eğitimsel etkinliklerde bulunma ya da türlü tepkisel yöntemleri izlemek zorunda kaldıklarını, belli bir çevre sorununun çözümünde, diğer kümede yer alan gönüllü örgütler kadar katkı sağlama olanağına sahip olamadıklarını belirtmekte yarar var. 176 Uluslararası alanda çalışan gönüllü örgütlerin kimi bir federasyon çatısı altında toplanmıştır. Örneğin 53 bağımsız ulusal gönüllü örgütü bünyesinde barındıran Yeryüzünün Dostları (Friends of the Earth International -FOEI) konfederasyon biçiminde örgütlenmiştir. Azgelişmiş ülkelerin gönüllü örgütler de aralarındaki eşgüdümü ve işbirliğini geliştirmek üzere üst örgütlenmeler kuruyorlar. Örneğin Brezilya’daki devlet dışı kuruluşlar forumu (Brazilian NGO Forum) Rio Konferansı sırasında 1000’den fazla örgütü buluşturmuştu. Endonezya’da 1982’de kurulan ve 68 ulusal çevreci örgütü temsil eden üst kuruluşun (Kenya Environmental Non-Governmental Organization – KENGO) aynı zamanda yakın ülkelerdeki 20’den fazla çevreci örgütle de bağı vardır. Endonezya’daki çevre forumu da (Indonesian Environmental Forum – WALHI) ülke çapındaki 450 çevreci örgütü bir araya getirmektedir. Amazon havzasındaki beş ülkedeki yerli azınlıkların, Amazon’daki kalkınma projelerine karşı hareket etmek amacıyla kendi aralarında kurdukları birliği de (İspanyolca adıyla COICA) burada anmak gerekir. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.51-53. 89 katkılarının alınmasının, daha sonraki Birleşmiş Milletler toplantılarının da uyacağı bir ilke olma özelliğini kazandığı söylenebilir. 177 Uluslararası alanda çalışmalarda bulunan gönüllü örgütlerin küresel çevre politikalarının belirlenmesinde, kimi uygulamalara karşı tepki göstermek,178 yeni çevre sorunları hakkında kamuoyunu bilgilendirmek, kendi hükümetlerine gerekli düzeltimleri yapması yolunda baskıda bulunmak, kimi yerel nitelikli çevre sorunlarına yönelik projeler gerçekleştirmek ya da uluslararası sözleşmelerin uygulanıp uygulanmadığını denetlemek gibi yollarla etkili olabildikleri görülmektedir. 179 Uluslararası kamuoyunda çevre sorunlarının yer edinme biçiminde, yukarıda kısaca değinilen, daha çok gelişmiş ülkelerde örgütlenmiş olan gönüllü örgütlerin etkili olduğunu görüyoruz. Herhangi bir çevre sorununun ortaya çıkışı, etkilerinin duyumsanmaya, kamuoyunda yer edinmeye başlaması, bu sorunların ardındaki olası edimcilere karşı gösterilecek tepkilerle eylem biçimleri ve sorunun çözümü için geliştirilebilecek önerilerde, kısacası bütün yönleriyle çevre sorunlarında, daha çok gelişmiş ülkelerdeki gönüllü çevre örgütlerinin söz sahibi olduklarını, belki de daha doğru bir deyişle öyle algılandıklarını söyleyebiliriz. Bu durumun bir başka biçimde dile 177 Örneğin Cenevre’de Mart 1991’de yapılan ikinci hazırlık toplantısına 200 gönüllü örgüt katılmıştı; New York’taki son hazırlık toplantısında ise bu sayı 500’e ulaşmıştır. Ancak konferansın ana doğrultularının belirlenmesinde gönüllü örgütlerin fazla etkili olamadığını, özelikle de bu açıdan özel önem taşıyan akçal kaynak bulma ve ticaret konularında daha çok resmi temsilcilerin söz sahibi olduklarını, gönüllü örgütlerin daha çok toplumsal konularda etkili olabildiklerini söyleyebiliriz. Örneğin söz konusu örgütlerin Gündem 21’in yoksulluk, tüketim, kadın sorunları ile ilgili bölümlerindeki etkisi diğerlerine göre çok daha fazladır. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.58. 178 Uluslararası nitelikteki gönüllü çevre örgütleri, uluslararası mali kuruluşların türlü uygulamalarına karşı eleştiriler yöneltip başarılı sonuçlar alabiliyorlar. Örneğin güneyli ve kuzeyli NGO’lar, Dünya Bankası’nın denetiminde olan ‘Global Environment Facility’in (GEF) 1991-1993 yıllarındaki deneme aşamasında, sekreterliğin Dünya Bankası’ndan bağımsız hareket etmesini ve projelerde, anlaşmayı imzalayan tüm ülkelerin söz sahibi olmasını isteyerek GEF’in yeniden yapılanmasında etkili olmuşlardır. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.57. 179 Donald T. Wells, Environmental Policy: A Global Perpective for the Twenty-First Century, Prentice Hall, New Jersey, 1996, s.35; Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.54. 90 getirilmesi de, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki gönüllü örgütlerin çoğu zaman görmezden gelinmesidir.180 Bu açıdan uluslararası gönüllü örgütlerin küresel çevre politikalarının belirlenmesinde sanıldığının tersine fazla da etkin olamadığı, devletlerin bu alanda tıpkı eskiden olduğu gibi belirleyici rollerini sürdürdükleri söylenebilir. Gönüllü örgütlerin geçmişe oranla uluslararası alanda daha çok seslerini duyurabildikleri bir gerçek. Ancak bundan, gönüllü örgütlerin bir edimci olarak uluslararası alanda yer aldıkları sonucunu çıkarmamak gerekir. Buna en yakın konumda olan NGO’ların büyük akçal ya da siyasal desteğe sahip Batılı büyük uluslararası gönüllü kuruluşlar olduğu söyleyebilir. Sonuç olarak uluslararası çevre politikalarının belirlenmesinde devletlerin hala başat güç olarak yerlerini koruduklarını ama uluslararası kuruluşların, uluslararası gönüllü örgütlerin ve özel şirketlerin giderek artan bir biçimde politikaların belirlenme sürecinde yer almaya başladıkları söylenebilir. Bu açıdan, en azından şimdilik, gönüllü kuruluşların, işlevleri daha çok, yeni toplumsal sorunları uluslararası alana taşımak olan, ancak ileride bir edimci olarak uluslararası alanda yer edinme gizilgücüne sahip örgütlenmeler olduğu söylenebilir. D.Uluslararası Örgütler ve Kıyı Yönetimi Uluslararası örgütlerin kıyı alanlarına yönelik etkinlikleri uygulamadan daha çok kuramsal düzeyde yoğunlaşmaktadır. Genellikle birkaç yörede deneme niteliğinde başlatılan pilot çalışmaları saymazsak, bu tür kuruluşların kıyı yönetimini asıl olarak yaptıkları kuramsal nitelikli çalışmalarla etkiledikleri söylenebilir. Bu durum kendisini, 180 Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki gönüllü çevre örgütlerinin çevreye bakış açılarında genellikle yoksulluktan kaynaklanan sorunların ilk sırada yer aldığını görmekteyiz. Ozon tabakasının incelmesi, küresel ısınma, biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi daha küresel sorunlardan çok, toprak kullanımı, ormanların yok edilmesi, balıkçıklıkla ilgili sorunlar, doğal kaynakların adil olmayan bir biçimde kullanılması, kirlilik gibi daha çok kalkınmaya ilişkin sorunlara ağırlık verildiği gözlenmektedir. Bu kümede yer alan örgütlerin ilgilendikleri de bir başka konu da, az gelişmiş ülkelerin kalkınma çabalarını desteklemek üzere çok uluslu bankaların ve şirketlerin başlattığı 91 kıyı yönetimi sürecinde uyulması gereken genel ilkelerin belirlenmesi biçiminde göstermektedir. Uluslararası alanda kıyı alanları yönetiminin uygulama yöntemini belirlemek, uygulayıcılara yol gösterici olmak üzere ilk çalışma 1987’de OECD tarafından yapılmıştır.181 1988 yılında iklim değişikliği konusunda Dünya Meteoroloji Örgütü (World Meteorological Organization-WMO) ve UNEP’in ortaklaşa düzenledikleri küresel iklim değişikliği konusundaki uluslararası panelde de182, söz konusu tehlikeye karşı kıyı bölgelerinin korunmasını sağlamak amacıyla bir “kıyı bölgesi yönetimi alt grubu” kurulmuştur.183 OECD'nin 1987 yılında yayınladığı çalışmadaki yol gösterici nitelikteki ilkeler daha sonra 1992 yılında Brezilya'da gerçekleştirilen Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda184 da olduğu gibi benimsenmiştir. 185 Rio Konferansı’ndan sonra da söz konusu ilkelerin geliştirilmesi amacıyla türlü çalışmalar yapılmıştır. Dünya Bankası'nın, FAO ve UNEP’in desteği ile 1993’de birlikte yayınladığı ilkeler dizisi bunlardan biridir.186 Kasım 1993’de Hollanda’da 90 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen projelerdir. Bir anlamda azgelişmiş ya da güneyli gönüllü örgütlerin daha "marjinal" kümeyi temsil ettikleri söylenebilir. Bkz. a.g.y., s.53; Connely, Smith, Politics and the Environment, s.199. 181 Organisation for Economic Co-Operation and Development, Integrated Coastal Zone Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OECD, Paris, 1987. 182 Intergovernmental Panel on Climate Change-IPCC 183 Özellikle iklim değişikliği sonrasında deniz altında kalabilecek ülkelerin durumuyla ilgilenmek üzere kurulan bu alt kurulun çalışmalarında söz konusu ülkeler için bütüncül kıyı alanları yönetimi önerilmiştir. Biliana Cicin-Sain & Robert W. Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management: Concepts and Practices, Island Press,Washington, D.C, 1998, s.36. 184 1980’li yıllarda, 1992 Rio Konferansı için yapılan hazırlık çalışmalarında da bütüncül kıyı yönetimi konusunda türlü çalışmalar, tartışmalar yapılmıştı. Birlesmis Milletler’in FAO gibi örgütlerinin de, bütüncül kıyı alanları yönetiminin gerekliliğine ilişkin olarak hazırladığı türlü raporlar buna örnek verilebilir. Bkz. FAO (Food and Agriculture Organization of the United Nations) 1991. Development of Coastal Areas and Enclosed Seas. UN Conference on Environment and Development Research Paper No.4, Rome: Food and Agriculture Organization of the United Nations’den aktaran Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.35. 185 a.g.y., s.4 . 186 World Bank, Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, 1993. 1-5 Kasım 1993 tarihleri arasında Noordwijk'de (Hollanda) yapılan Dünya Kıyı Konferansı'na sunulan bu metin 1996'da yeniden yayınlanmıştır: Jan C. Post ve Carl G. Lundin (Eds.), Guidelines for 92 “the World Coast Conference”da da buna benzer bir biçimde kıyı alanları yönetimine ilişkin ilkeler dizisi yayınlanmıştır. Ayrıca, UNEP’in Akdeniz Eylem Planı’nın Öncelikli Eylemler Programı’nca hazırlanan ve 1995’de yine UNEP tarafından yayınlanan ilkeler dizisi de burada anılabilir. 187 Kıyı alanları yönetimi konusunda yapılan katkılara türlü eğitim programlarını da eklemek gerekir. Bunlardan biri, “United Nations for Ocean Affairs and Law of the Sea” tarafından düzenlenen “Train-Sea-Coast” adlı kurstur. Ayrıca “International Ocean Institute’nun ve “Intergorvernmental Oceanographic Commission”un düzenlediği kurslar da buna örnek olarak verilebilir. 188 1992 Rio Konferansı ve Gündem 21 ile hem bütüncül kıyı alanları yönetimindeki uygulamaların, hem de kuramsal çalışmaların sayısının arttığına değinilmişti. Rio Konferansı'ndan sonra hemen hemen bütün büyük uluslararası örgütler kıyı alanları yönetimi konusunda bir ilkeler dizisi hazırlayarak konuyu ilgi alanları içinde kabul ettiklerini göstermişlerdir. Dünya Bankası'nın189 (1993), Dünya Kıyı Konferansı'nın190 (1994), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün191 (1991), Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın192 (1995) ve Dünya Koruma Birliği'nin193 (1993) Integrated Coastal Zone Management, Environmentally Sustainable Development Studies and Monographs Series No.9, Washington D.C., World Bank, 1996. 187 UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional Seas Reports and Studies, No.161, 1995. . 188 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.4-5. 189 World Bank, Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, 1993. (1-5 Kasım 1993 Dünya Kıyı Konferansı'na sunulmak üzere hazırlanan metin.) 190 WCC (World Coast Conference), How to Account for Impact of Climate Change in Coastal Zone Management: Concepts and Tools for Approach and Analysis, Versions 1 and 2. World Coast Conference 1993, November 1-5, Noordwijk, Netherlands. The Hague: Ministry of Transport, Public Works, and Water Management, National Institute for Coastal and Marine Management, Coastal Zone Management Centre, 1993. 191 OECD (Organization for Economic Co-operation and Development), Report on CZM: Integrated Coastal Zone Management, Washington DC, Organization for Economic Co-operation and Development, 1991. 192 UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional Seas Reports and Studies No.161, United Nations Environment Programme, 1995. 93 hazırladığı kıyı yönetimi ilkeleri yazanakları bunlar arasında sayılabilir. Kıyı yönetimi uygulamalarında yol gösterici olacak temel ilkeleri belirlemeyi amaçlayan söz konusu ilkeler bildirgelerinin bir işlevinin de, akçal destek sağlanacak kıyı programlarını belirlemek olduğu söylenebilir. Bir yöredeki kıyı yönetimi projesinin uluslararası finans kurumlarından destek alabilmesi için, kendi kıyı yönetimini, yukarıda belirtilen çalışmalarda ortaya konan ilkeler doğrultusunda düzenlemesi gerekmektedir. Dünya Bankası’nın ilkeleri Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan hemen sonra, bu konferansın beklentilerine yanıt olarak, UNEP ve FAO’nun da ortaklaşa çabalarıyla 1992 yılı sonbaharında ortaya konulmuştur. Yine aynı yılın Kasım ayında Dünya Bankası’nda bir atölye çalışmasının yapıldığını görüyoruz. Bu çalışmaların ardından, ilkeler dizisi tamamlanarak Dünya Kıyı Konferansı’na (World Coast Conference) görüşülmek üzere sunulmuştur. 90’dan fazla ülkenin temsilcilerinden oluşan konferans’ta bütüncül kıyı alanları yönetiminin gerekliliği ve hızlı bir biçimde uygulanması üzerinde durulmuştur. Konferansta tartışılan diğer konularsa bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanması ve bu konuda karşılaşılan güçlükler olmuştur. OECD ve UNEP’in ilkeler dizisini ortaya koyan metinler Rio Konferansı’ndan önce belirlenmiştir. Bu ilkeler genelde yürütülmekte olan diğer programların bir parçaları olarak ortaya çıkmıştır. Kıyı alanlarında gerçekleştirilen etkinliklerde bütüncül yaklaşımı sağlamayı ve ekonomi ile çevre düşüncesini bağdaştırmayı amaçlayan OECD’nin ilkeleri, 17 ülkenin hazırladığı yazanaklara ve 16 örnek olay çalışmasına dayanılarak hazırlanmıştır.194 UNEP’in ilkelerinin ise Akdeniz Bölgesel Denizler Programı’na bağlı olan (Mediterranean Regional Seas Programme) Akdeniz Eylem Planı (Mediterranean Action Plan) uygulamalarında elde edilen deneyimlerden yola çıkılarak hazırlandığı söylenebilir. Akdeniz Eylem Planı’nda, Akdeniz’i çevreleyen ülkelerin 193 IUCN (World Conservation Union), The National Environment Strategy Fiji, Gland, Switzerland: World Conservation Union, 1993. 194 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.103. 94 kıyılarının bütüncül bir yönetimle ele alınması öngörülmüştü.195 Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) 196, şimdiki adıyla Dünya Koruma Birliği'nin197 deniz ve kıyı alanlarına ilişkin programlarında yürütülen çalışmalar doğrultusunda saptanan ilkeler de, kıyının sürdürülebilir bir biçimde gelişmesinde çevrebilimin ve planlamanın göz önünde bulundurulması gerektiğini ortaya koymuştur.198 Dünya Bankası, Dünya Kıyı Konferansı, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Dünya Koruma Birliği tarafından hazırlanan ilkeler dizilerinin, bütüncül kıyı alanları yönetiminin amacı, ilkeleri, işlevleri, mekansal bütünleşme, yatay ve dikey bütünleşme, bilimden yararlanma konularındaki ortak noktalarını aşağıdaki biçimde özetlemek olanaklı: Kıyı alanları yönetiminin amacı kıyı alanlarının gelişimine yönelik çabalara sürdürülebilirlik konusunda yol gösterici olmaktır. Kıyı alanları yönetimi süreci asıl olarak 1992 Rio Konferansı’nda belirlenen ilkeler doğrultusunda sürdürülür. Bir başka anlatımla kıyı alanları yönetiminde kuşaklar arasında eşitlik sağlama, önleyicilik ve kirleten öder ilkelerine özel önem verilir. Yürütülen çalışmalarda bilimden yararlanırken, politikalar geliştirirken, bütüncüllüğe ve disiplinlerarası bir yaklaşımın geliştirilmesine önem verilir. Bütüncül kıyı alanları 195 a.g.y. 196 International Union for the Conservation of Nature and Natural Resources. 197 Dünyanın en eski koruma örgütlerinden olan Dünya Koruma Birliği (World Conservation Union), 1948’de Fransa’da kurulmuştur. Günümüzde örgütün, doğayı korumak amacıyla devletlerin, resmi kuruluşların ve gönüllü örgütlerin bir araya gelerek politika belirledikleri, bilimsel araştırma yaptırdıkları bir üst birlik halini aldığını görüyoruz. Bu amaçla halen 74 ülke, 105 ulusal kurum (Çevre, turizm bakanlıkları vb.) ve 700 gönüllü örgüt Dünya Koruma Birliği ile birlikte çalışmaktadır. Bkz. What is IUCN?, (http://www.iucn.org/info_and_news/about_iucn/index.html). 198 Dünya Koruma Birliği 1994 yılından bu yana UNDP, Dünya Bankası ve UNEP’le çevre sorunları ve kalkınma alanında işbirliği yapmaktadır. Dünya Bankası ile birlikte 1995 yılından sonra yaptığı çalışmaların, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik, doğal kaynaklardan sürdürülebilir bir biçimde yararlanma, ormanların korunması, koruma alanlarının oluşturulması gibi geniş bir yelpaze içinde yer aldığını görmekteyiz. Bu konuda Bkz. IUCN’s Strategic Partnerships with the World Bank, (http://wbln0018.worldbank.org/cssd/kb.nsf/13f71d5...), Haziran 2000; Strengthening the Collaboration between the World Bank Group and IUCN on Environmental Policy Issues and Projects, (http://wbln0018. worldbank.org/cssd/kb.nsf/13f71d5.../5c67dd94...) 95 yönetimi, kıyı bölgelerinde var olan bütün sektörlerin yönetimini güçlendirmeyi ve bunların eşgüdüm içinde çalışmasını sağlamayı amaçlar. Bu yaklaşımın bir diğer amacı da kıyı çevredizgelerinin üretkenliğini ve biyolojik çeşitliliği korumaktır. Kıyı alanlarında ussal bir ekonomik gelişmeyi sağlamak, kıyı ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir bir biçimde kullanılmasına uygun ortam hazırlamak ve kıyı alanında ortaya çıkan türlü sorunları çözmeye çalışmak da, bütüncül kıyı alanları yönetiminin amaçları arasında sayılabilir. Kıyı yönetimi kıyı ve kara alanlarının her ikisini birden kapsamına almalıdır, yani deniz alanını etkileyen kara alanını ve kara alanını etkileyen deniz alanını. Bütüncül kıyı alanları yönetimi programının ülkenin bütün deniz alanlarını kapsaması da beklenebilir. Ancak buralarda, Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesinin ve Rio Konferansı'nın ilkeleri geçerlidir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, kıyı alanları yönetiminde bugüne değin gözlenen biçimiyle sektörel yaklaşımı ve yönetim yapısındaki parçalanmışlığı aşmayı amaçlar. Bundan dolayı kıyı bölgelerinde çalışan değişik düzeydeki yönetimler arasındaki eşgüdümü sağlamak, ve gereken kurumsal düzenekleri oluşturmak bütüncül kıyı alanları yönetiminin hedefleri arasında olmalıdır. Kıyı bölgesinin karmaşık yapısı bütüncül kıyı alanları yönetiminin doğal ve toplumsal bilimlerden yararlanmasını gerektirir. Bu nedenle kıyı yönetiminde risk değerlendirmesi (risk assessment), ekonomik değerlendirme (economic valuation), zarar görebilirlik değerlendirmesi (vulnerability assessment), kaynak muhasebesi (resource accounting), fiyat-maliyet analizi (cost-benefit analysis), sonuç almaya dayalı izleme (outcome-based monitoring) gibi teknikler kullanılmalıdır.199 II.Dünya Bankası A.Dünya Bankası ve Kıyı Alanları Dünya Bankası'nın, çevre ile ilgili konuları da çalışma alanının içinde görmesinde, yoğunluğunu giderek artıran bu tür sorunların Banka'nın asıl amacına 199 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.108. 96 ulaşmasında, yani yoksullukla savaşımda ve sürekli ve dengeli kalkınmayı200 sağlamada, bir engel olarak kabul edilmesi etkili olmuştur. Bir başka anlatımla, çevre sorunlarını gidermeye yönelik çabaların, yoksulluğu giderme ve kalkınmayı sağlama amacına ulaşılmasına katkıda bulunacağı öngörülmüştür. Banka'nın çevre sorunları ile yakından ilgilenmesinin bir diğer nedeni de, yürüttüğü türlü ekonomik kalkınma projelerinin önemli çevre sorunlarına yol açmasıdır.201 Özellikle az gelişmiş ülkelerde gerçekleştirilen enerji, sanayi, altyapı, tarım projelerinde, çevresel değerlerin göz önünde bulundurulmasının gerekliliği de bir diğer etmendir.202 Bundan ötürü, örgüt bünyesinde çevre sorunları ile ilgili bir birim kurulmuş,203 burada türlü alanlardan uzmanlar çalıştırılmaya başlanmıştır.204 Kıyı alanlarında yaşanan sorunların da ekonomik kalkınmanın önünde bir engel olarak görülmesinden ötürü Banka, kıyı yönetimi ile ilgili araştırmalar yaptırmakta, türlü 200 Uluslararası çevre politikasında genel kabul gören, sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımının Banka’nın politikalarına da yansıdığını görüyoruz. 1993 yılında Banka’nın yeniden yapılanması çalışmaları sırasında, sürekli ve dengeli kalkınmaya ilişkin konularla ilgilenmek üzere bir başkan yardımcılığı oluşturuldu. Ancak bu yeni makamın enerji ve sanayi bölümleri üzerinde bir yetkesi olmadığı gibi yaptırım gücü de fazla değildir. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.48. 201 Uygulanan politikaların çevreye olumsuz etkilerde bulunduğu Banka tarafından da kabul edilmektedir. Örneğin 1992’de Banka’nın değerlendirme bölümünün (Operations Evaluation Department) bir yazanağında, hiç bir projenin çevresel açıdan değerlendirilmediğini, bu açıdan çevresel etki değerlendirmesine gidilmesinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Bkz. a.g.y., s.48. 202 Wells, Environmental Policy, s.20. 203 Dünya Bankası'nda, çevre sorunlarına ilişkin etkinliklerde bulunmak üzere, 'Siyasa, Araştırma ve Dış İşler" (Policy, Research, and External Affairs, PRE) bölümünde bir çevre birimi (Environment Department, ENV) bulunmaktaydı. 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra, çevre ile ilgili bölüm "Çevresel Sürekli ve Dengeli Kalkınma Başkan Yardımcılığı"na bağlandı. Böylece çevre sorunları birimi, "Tarım ve Doğal Kaynaklar Bölümü" ile "Ulaştırma ve Kentsel Gelişme" bölümleriyle aynı düzeyde temsil edilmeye başlandı. Bkz. Jacob D. Werksman, "Greening Bretton Woods", Philippe Sands (Ed.), Greening International Law, Earthscan, London, 1993, s.71. 204 1991 yılında Dünya Bankası'nın çevre sorunları ile ilgili alanlarda çalışan görevlilerinin sayısı, 106'sı ekonomi, mühendislik, kent planlamacılığı, çevrebilimcilik, orman mühendisliği, antropoloji dallarında uzman olan ve üst düzey işlerde çalışanlar, 34'ü ise yardımcı birimlerde çalışanlar olmak üzere 140'tır. Bunlara, dolaylı bir biçimde çevre ile ilgili çalışmalarda bulunan birimlerde görev yapanlar da eklendiğinde toplam sayı 270'i, Banka çalışanlarının yaklaşık %6'sını, bulmaktadır. Bkz. 97 ülkelerde başlatılan kıyı yönetimi uygulamalarını desteklemektedir. Ancak bu açıdan Dünya Bankası'nın, diğer uluslararası örgütlerden ayrılan bir yönü var. Banka'nın denetiminde kuramsal çalışmalar yaptırılması ya da kimi projelerin akçal açıdan desteklenmesi, yerel düzeyde elde edilen olumlu sonuçlar dışarıda bırakılacak olursa, kıyı yönetiminin geleceğine yönelik kimi dolaylı etkilerde bulunmaktadır. Daha açık olarak belirtmek gerekirse, uluslararası alandaki siyasal ve ekonomik ağırlığından dolayı Banka'nın kıyılara ve kıyı yönetimine bakışının, kıyı yönetiminin gelişme çizgisini büyük ölçüde belirleyeceği söylenebilir. Pek çok ülkenin kıyı yönetimi uygulamalarını, hem kuramsal açıdan hem de uygulama aşamasında, Dünya Bankası'nın ortaya koyduğu ilkeler doğrultusunda sürdürdüğü bilinmekte. Bundan dolayı, Banka'nın, kıyı yönetimine ilişkin olarak belirlediği ilkeleri incelemek, kıyı yönetiminin gelecekte alacağı biçimi de sergilemek anlamına gelecektir. Bu bölümde değinilecek olan bir başka örgüt de Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası'nın ortak bir kuruluşu olan Küresel Çevre Olanakları (Global Environment Facility-GEF). Her ne kadar Birleşmiş Milletler ile Dünya Bankası'nın birlikte başlattıkları bir girişim olsa da, GEF'in politikası, programları, gündelik işleri hep Dünya Bankası tarafından yürütüldüğünden, bu çalışmada, Dünya Bankası ile aynı bölümde incelenmesi yeğlenmiştir. Aşağıda daha ayrıntılı biçimde incelenecek olan örgüt, Banka'nın hem küresel çevre sorunları hem de kıyı yönetimi uygulamalarında büyük ölçüde söz sahidir.205 Dünya Bankası’nın, kıyıları ilgi alanının içinde görmesinin ardında, gelecekte buralarda dünya nüfusunun büyük bir bölümünün yaşayacak olması yatmaktadır. Banka’ya göre, ileride çoğunluğunu gelişmekte olan ülkelerin insanlarının oluşturacağı kıyı bölgelerinde kalkınmayı önleyici nitelikte büyük çatışmaların ve kaynaklar üzerinde Jeremy J. Warford, Nicholas van Praag, The World Bank and the Environment: A Progress Report Fiscal 1991, Washington, D.C., 1991, s.1-3. 205 Andrew Jordan, "Paying the Incremental Costs of Global Environmental Protection: The Evolving Role of GEF", Environment, Jul/Aug94, Vol. 36, No 6, s.13-28. 98 ağır baskıların yaşanmaması için şimdiden birtakım yönetsel önlemlerin alınması gerekmektedir. Kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlu durumdan kurtulabilmesi için bütüncül kıyı alanları yönetimi yaklaşımı uygun görülmektedir.206 Dünya Bankası’nın, bütüncül kıyı alanları yönetimi için öngördüğü ilkelerin neler olduğuna geçmeden önce, Banka’nın kıyı alanlarını nasıl değerlendirdiğini, bu alanlara hangi açıdan yaklaştığını belirlemek yararlı olacaktır: Dünya Bankası'na göre, bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarının başarılı olabilmesi için kıyının geniş anlamda yorumlanması gerekmektedir.207 Buna göre kıyı bölgesi, deniz ile karanın birleştiği noktayı, kıyı kuşağının çevresini ve karaya yakın deniz bölgesini anlatan bir kavramdır. Kıyı bölgesi, nehir deltalarını, kıyıdaki ovaları, sulak alanları, sahil ve kumlukları, kayalıkları, ormanları, lagünleri ve diğer kıyı öğelerini içerir. Bankaya göre, kıyı bölgesinin su havzasından denize kadar olan tüm bölgeyi kapsaması gerektiği öne sürülebilse de, böyle bir yaklaşım, kimi ülkelerde kıyı bölgelerinin topraklarının büyük bir bölümünü kapsayarak planların uygulanamaması sonucunu doğurabilir. 208 Kıyı alanları, insanların yaşamlarını sürdürmeleri için fiziksel ve biyolojik olanaklar sunduğundan bugünkü ve gelecek kuşaklar için yönetilmesi gereken değerli doğal kaynaklardandır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, bu kaynaklardan değişik biçimlerde yararlanan türlü sektörler arasında denge kurmaya çalışır. Bu yüzden, belirlenen ilkeler, çevrebilimsel ve toplumsal-ekonomik açıdan önem taşıyan kıyı 206 The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Jan C. Post and Carl G. Lundin (Ed.), Environmentally Sustainable Development Series No.9, Washington D.C., 1993. 207 Dünya Bankası yalnızca kıyı yönetiminde değil, diğer çevre sorunlarının giderilmesinde de bütüncül yaklaşımları savunmaktadır. Örneğin atık su sorununu giermek, deniz kirliliğini önlemek için en etkili ölçeğin havza olduğu kabul edilmektedir. Bkz. The World Bank Group, Pollution Prevention and Abatement Handbook 1998: Toward Cleaner Production, Washington, D.C., 1999, s.108-113. 208 The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, s.3. 99 alanlarından ve çevredizgelerinden sürdürülebilir bir biçimde yararlanılmasını, çevre kalitesinin korunmasını ve iyileştirilmesini amaçlamaktadır. Kıyı bölgelerinde nüfusun hızla artmakta olması, kıyıdan yararlanmadan kaynaklanan çatışma ve sorunları daha da ağırlaştıracaktır. Nüfusun denetim altına alınması, kıyı bölgelerinin niteliğinin ve üretkenliğinin sürdürülmesinde çok önemli olduğundan nüfusun aile planlaması yoluyla denetim altına alınması bütüncül kıyı alanları yönetiminin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Nüfusun belli bir düzeyde tutulması yalnızca kıyı bölgeleri için değil, tüm gezegen için de çok önemlidir. Kıyı alanlarındaki sorunların çözülmesini güçleştiren bir nokta da yerel, taşra ve özeksel yönetimlerin buralarla ilgili yetki ve sorumluluklarının iç içe geçmiş olmasıdır. Kalkınma, yönetim ve çevre koruması ile ilgili konulardan sorumlu olan pek çok örgüt bulunması, politikaların belirlenmesi ve uygulanması sürecinin başarısını engeller. Sonuç olarak, bir yandan nüfusun hızla artmakta olması, bir yandan sanayiden ve yoğun yerleşimden dolayı kirliliğin ve bozulmanın ortaya çıkması, bir yandan çözüm bulmaya yönelik politikaların belirlenememesi ve bir yandan da birden fazla yönetim biriminin ya da örgütün sorumlu olması, kıyılar üzerindeki baskıyı iyice artırır. Söz konusu gelişmeler kaynaklardan yararlanma kapasitesinin düşmesine neden olacaktır.209 B.Dünya Bankası'nın Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri Dünya Bankası’nın kıyı alanlarının yönetimine ilişkin ana doğrultuları belirlemek amacıyla 1993 yılında bir ilkeler dizisi hazırladığını görüyoruz.210 Bu ilkeler dizisi, 1992 Rio Konferansı’nda bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanması için yol gösterici nitelikte ilkelerin belirlenmesi isteğine bir yanıt olmak üzere 1993’de Hollanda’da, Noordwijk’de, Dünya Kıyı Konferansı’nda (World Coast Conference) saptanan “Noordwijk Guidelines” adlı ilkeler dizisinin güncelleştirilmiş ve genişletilmiş 209 a.g.y., s.3, 4. 210 a.g.y. 100 biçimidir. 211 Banka’nın, daha çok, sürekli ve dengeli kalkınma bağlamında ele aldığı kıyı alanları yönetimi anlayışını, söz konusu ilkeleri inceleyerek ortaya koymak olanaklı. Dünya Bankası’na göre, bütüncül kıyı alanları yönetimi bir governance sürecidir. Bu yönetim biçiminde, toplumsal ve çevre korumaya yönelik önlemler birarada ele alınır. Kıyı bölgesinden etkilenen tüm tarafların katılımı öngörülerek gerekli olan yasal ve kurumsal çerçeve belirlenmeye çalışılır. Amaç, bu bölgelerdeki insan etkinliklerinin kaynaklar ve çevre üzerindeki zararlı etkilerini en aza indirmeye çalışırken elde edilebilecek yararı en çoğa çıkarmaktır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminde, ulaşılacak ereklerin belirlenmesi, planlamanın yapılması, mümkün olduğunca geniş bir biçimde tüm ilgililerin katılımının sağlanarak uygulamaya geçilmesi, katılan ilgili taraflar arasında uzlaşmanın sağlanması, ülkenin tüm kıyıları arasında dengeli bir kullanımın gerçekleştirilmesi ana amaç olarak belirlenmiştir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, daha önceleri uygulanmaya çalışılan kıyı yönetiminden oldukça farklı yapıdadır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi, çevre korumaya ya da çevrebilime ilişkin sorunların yanı sıra ekonomik ve toplumsal sorunları da ilgi alanının içinde görür. Önceki yaklaşımlardan farklı olarak tek tek sektörlerle ilgilenmez, kıyı bölgelerindeki tüm etkinlikleri, tüm sektörleri göz önünde bulundurur. Kıyı bölgelerinde yer alan değişik etkinlikleri ulusal bütünlüğü sağlamak için uyumlulaştırmaya çalışır. Buna göre bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulamaya dönük üç sonul amacı bulunmaktadır: Eğitsel etkinliklerde bulunmak, yasal düzenlemelere gitmek, gerekli personeli sağlamak gibi yollarla var olan sektörel yönetimi güçlendirmek; yaşam ortamlarının yok edilmesini, kirliliği ve aşırı sömürüyü önlemek yoluyla kıyı 211 Rio Konferansı’nda ve özellikle Gündem 21’in denizlere ilişkin 17. Bölümünde kıyılara özel bir önem verilmesi, Dünya Bankası’nın bu yöndeki çalışmalarını hızlandırmıştır. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nin (the Intergovernmental Panel on Climate Change) ve Küresel İklim Değişikliği Üzerine Hükümetlerarası Komite’nin (the Intergovernmental Negotiating Committee on Global Climate Change) bütüncül kıyı alanları yönetimini desteklediklerini açıklaması da, Dünya Bankası’nı konunun ele alınması için harekete geçiren etmenlerden biri olmuştur. Bkz. a.g.y., s.2. 101 çevredizgelerinin verimliliğini ve biyolojik çeşitliliğini korumak; kıyı kaynaklarının rasyonel bir biçimde gelişimini ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak. Dünya Bankası metninde, bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili yol gösterici ilkelerin yalnızca konunun ana hatlarını belirlemek amacıyla hazırlandığı, her ülkenin, kıyılarının niteliklerine, kurumsal ve yönetsel düzenlemelerine, geleneklerine, kültürel ve ekonomik yapılarına göre bu ilkeleri düzenleyip uygulayacağı belirtilmiştir. Önerilen ilkelerin ekonomik ve çevrebilimsel konulardan daha çok yasal, siyasal, yönetsel alanlar için kimi düzenlemeleri öngördüğü; balıkçılık, tarım, ormancılık, turizm ve çevre kirliliği gibi sektörel sorun alanlarıyla ilgili ilkelerin diğer kuruluşlar tarafından ele alınması gerektiği de vurgulanmıştır. Söz konusu ilkeleri şöyle özetlemek olanaklı: -Bütüncül kıyı alanları yönetimi sektör yönelimli, yani sektörlere ayrı ayrı odaklanmış, parçacıl yapıdaki geleneksel yaklaşımlardan bir adım öteye giderek kıyı bölgesini olanaklı olduğu ölçüde çevredizge yaklaşımıyla bir bütün olarak yönetmenin yollarını arar. - Hükümetlere öncelikle ele alınması gereken sorunlar ve çözümler hakkında yol gösteren bir çözümleyici süreçtir. -Demokratik bir biçimde üzerinde anlaşılmış ereklere uygun olarak kıyı bölgelerinin ve kaynaklarının kullanımını, yönetimini, korunmasını içeren, değişen koşullara uyum gösterebilen bir süreçtir. -Kıyı alanları ve bundan yararlanma biçimleri arasında karşılıklı bağlantıyı göz önünde bulunduran, çok disiplinli bütüncül (holistic) bir dizgesel yaklaşımdır -Çevredizgelerin korunmasını ve kıyıya bağlı olan ekonomik sektörler arasında bir denge kurmayı amaçlar. Gerekirse iyileştirme çabalarına girişerek, etkinlikler için en uygun yerleri belirleyerek, çevre üzerindeki baskının en aza indirilmesi gereğini göz önünde bulundurarak, kullanım biçimleri için en uygun öncelikleri belirler. Bu etkinlikler için aynı zamanda çevresel etki değerlendirmesi yapılmasını öngörür. 102 -Yönetsel organlar tarafından belirlenen ve genelde kıyı kaynaklarının tümünü kapsayan coğrafi sınırlar içinde uygulanır. -Kıyı bölgesinde yerleşim yerlerinin ve kaynakların eşit ve dengeli bir biçimde yer almasını sağlamak üzere politika belirlenmesi sürecine tüm önemli katılımcıların (stakeholders) girmesinin yollarını arar. -Karmaşık yapıdaki ekonomik, toplumsal, çevrebilimsel, yasal ve yönetsel sorunlara çözümler getirmeye çalışan evrimci bir süreçtir. -Sektörel ve çevresel gereksinimleri bir arada ele alır; bu amaçla yönetimin bütün düzeylerinde hukuksal ve kurumsal düzenlemeler yapılmasını amaçlar. -Kaynaklardan yararlanma ya da belli yerlerin kullanımı, izin ya da yetki alma gibi konularda çıkabilecek olası anlaşmazlıkları azaltmaya ya da çözmeye yönelik bir düzenek sağlar. -Yönetimin bütün düzeylerinde sürekli ve dengeli kalkınma ve çevre korumanın öneminin anlaşılmasına çalışır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ‘reaktif’ değil ‘proaktiftir’; bir başka anlatımla, sorunlar ortaya çıkmadan önlem almayı amaçlar. Dünya Bankası’nın bunların dışında daha genel nitelikli kimi ilkeleri de benimsediğini görüyoruz: Önceden önlem almak, kirleten öder, özel kaynak muhasebesi, sınırötesi sorumluluk, kuşaklar arasında eşitlik gibi Gündem 21’de yer verilen ilkeler bunlar arasındadır. Bunun yanı sıra, kıyıdan yararlanan ya da kıyı ile ilgisi bulunan kesimlerin politika belirleme ve uygulama aşamalarına katılımın sağlanabilmesi için bütün yönetim sürecinde saydamlığın sağlanması da öngörülmektedir.212 212 a.g.y., s.1-7. 103 1.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminde Uygulanabilecek Programlar Bütüncül kıyı alanları yönetimi, yeni birtakım düzenleyici programların geliştirilmesini öngörür. Özel kullanım türlerinin ve etkinliklerin kıyı bölgesinde nasıl yer alacağını gösteren bölgeleme planları, belirli kaynakları (örneğin mercan kayalıkları) ya da bölgeleri (örneğin körfezleri) düzenlemek için yeni yönetim programları, kötü durumda bulunan kıyı kaynaklarının (örneğin sulak alanlar) durumunu iyileştirmeyi ya da kıyı sorunlarını çözmeyi amaçlayan (örneğin kıyı erozyonu) eylem programları ve kıyı bölgelerinde yeni bir ekonomik gelişme türünün gelişmesini amaçlayan eylem programları bunlar arasında sayılabilir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi bünyesinde yer alan bu programlar, kurumsal düzenlemelerin güçlendirilmesini ya da yeniden düzenlenmesini, var olan hakların korunmasını, yerel yönetimlerin, topluluk bilincinin güçlendirilmesini, yeni sürdürülebilir geçim kaynaklarının geliştirilmesini, yönetimin her kademesinde ve kıyı bölgesindeki topluluklarda sürekli ve dengeli kalkınma bilincinin kazandırılmasını gerektirebilir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarıya ulaşması için değişik sektörler arasında uyumun, anlaşmanın kurulması gerekmektedir. Bu amaçla “kirleten öder” ve “önlem alma” ilkelerinin gereklerinin yerine getirilmesi istenilen sonuca daha kısa sürede varmayı sağlayabilir. Böylece kaynakların aşırı kullanılmasının da önüne geçilmiş olur. ÇED’in gereklerinin yerine getirilmesinin sağlanması, kıyıda çevre sorunlarını azaltıcı önlemlerin alınması ve halk eğitiminin verilmesiyle kıyı bölgelerinde alınan önlemlerden çıkarı zedelenenlerin direnmelerinin önüne de geçilebilir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin önleyici politikalara dayandığı söylenmişti; ancak kestirilemeyen kimi durumlara karşı onarıcı politikalar da geliştirilebilir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarıya ulaşmasında önemli olan bir nokta da plan oluşturma sürecinin uygun bir süre içinde tamamlanmasıdır. Eğer bu süre çok uzun tutulursa çalışmaların başında var olan istek ve enerji kaybolabilir. 213 213 a.g.y., s.6. 104 2.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetiminin Uygulama Aşaması Kıyı bölgelerinde gözlenen çok sayıdaki sorunlardan herhangi biri o alanda bütüncül yaklaşımın, yani bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlatılmasını gerekli kılabilir. Bir başka anlatımla, kıyı bölgesi kaynaklarının kullanımında ekonomik yararı artırma isteği, kaynakların önemli ölçüde tükenmesi, kıyı ve çevresinde kirliliğin artması, verimli kıyı çevredizgelerinin yok olmaya ya da zarar görmeye başlaması, kıyı bölgesindeki doğal yıkımlar sonucunda can ve mal kayıplarının artması, kıyı bölgelerinde yeni ekonomik kalkınma olanaklarının farkına varılması, kıyıdan yararlananlar arasında çıkar çatışmalarının ortaya çıkması gibi konuların tümü ya da herhangi birisi bir yörede bütüncül kıyı alanları yönetimi çalışmalarına başlamak için yeterli olacaktır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarılı olabilmesi için, bu sürece katılacak, yeni programların neler olduğunu belirleyecek, kurumsal sorumluluğu alacak ve akçal yükü paylaşacak yönetim birimlerinin ya da örgütlerinin tümünün onaylarının alınması gerekir. Bundan başka kıyıdan yararlanan ya da kıyı ile bağlantısı olan bütün katılımcıların görüşünün alınması ve yönetim sürecine en başından katılması da önemlidir. Belli bir yörenin kıyı yönetimini yönlendirme sorumluluğu ülkenin resmi kurumlarına verilebilir. Eğer bütüncül kıyı alanları yönetimi ülkenin bütününde uygulanacaksa, çalışmalar arasında eşgüdümü saağlama sorumluluğu balıkçılık, doğal kaynaklar, planlama, çevre ile ilgili bir sektörel kuruma ya da bunlardan daha üst düzeydeki bir kuruma bırakılabilir. Bu noktada, bölgesel çabalar ya da uluslararası yardımlar önemli bir rol oynayabilir. Kıyı alanlarının büyük bir bölümünde kamu iyeliği egemen olduğundan buralardaki yönetim süreci büyük ölçüde devlet tarafından belirlenir. Ancak devletin çok sayıdaki kurumu bu bölgelerde yetkili ve sorumlu durumda olabilir. Pek çok ülkede kıyı alanlarında özel iyelik de söz konusu olduğundan, devletin müdahalesi türlü çatışmalara kaynaklık edebilir. Kıyı bölgeleri savunma ile ilgili etkinlikler için de çekici yerler olduğundan buralarda askeri kuruluşlar da önemli ölçüde söz sahibidir. Bunların dışında, 105 ulusal ve yerel düzeyde özel uzmanlık kuruluşları, araştırma enstitüleri, kıyı bölgelerinden yararlananlar, kıyı alanlarında toprağı bulunanlar ve yöre halkının da kıyı yönetimi sürecinde önemli rolleri bulunmaktadır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminde başarıya ulaşmak için, anılan bütün bu tarafların yönetim etkinliklerine katılmalarını sağlamak gerekmektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminde yer alan kurumlar ya da edimciler arasında eşgüdümü sağlama görevini ulusal bir planlama birimi, var olan resmi bir kurul, özel olarak bu amaçla kurulmuş eşgüdümcü bir kurul, özel uzmanlık kurumları ya da bir bakanlık yapabilir. Eşgüdümü sağlamak üzere böyle bir yapılanmaya gidilmesi, sürdürülen çalışmaların daha uzaktan görülebilmesine olanak tanıyacaktır. Böylece planlama etkinliklerinin eşgüdümü, bölgeleme planları ve diğer yönetsel işlemlerin yerine getirilmesi, çevresel etki değerlendirilmesinin yapılması, insan kaynaklarının gelişimi, yönetim sınırları dışındaki ilişkilerin ve sorunların ele alınması, bütçenin eşgüdümü ve çalışmaların siyasal açıdan denetlenebilirliği öngörülen üst yapının denetiminde gerçekleşecektir. Özeksel yönetim, bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlamasında, akçal konularda, konu ile ilgili türlü veri ve bilgilere ulaşmada, uzman sağlamada önemli roller oynayabilir. Federasyon biçiminde örgütlenmiş devletlerde, federal devletlere de bu alanda önemli görevler düşer. Bunların dışında konu ilgili özel uzmanlık kuruluşları, araştırma enstitüleri ya da bakanlıklar da sorunların giderilmesinde daha iyi olanaklara sahip olabilirler. Yerel yönetimler de, hem söz konusu alana en yakın yönetsel birim olduğundan, hem de kıyıdan yararlananların en kolay yönlendirebilecekleri, iletişim kurabilecekleri örgüt olduğundan kıyı yönetiminin vazgeçilmez öğeleri olarak algılanmalıdır. Son olarak kıyı alanından türlü amaçlarla yararlananlar, bir başka anlatımla, özel girişimcilerin, gönüllü örgütlerin ve yöre halkının yönetim sürecinde etkin bir biçimde yer alması sağlanmalıdır. Özeksel yönetimin fazla güçlü olmadığı ülkelerin kıyı alanlarında özel sektör ve yerel topluluklar, kaynakların yönetiminde önemli bir role sahip olabilirler. Ancak bunların başarılı olabilmesi için özeksel yönetimin uzun dönemli planlamayı gerçekleştirmesi ve sürdürülebilirliği sağlayacak koşulları yaratması gerekir. Bu 106 düzenlemeler gerçekleştirilirken kıyıdaki taşınmaz mallar ve kıyı kaynakları üzerindeki iyelik haklarının korunması da bir başka önemli konudur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin kıyı bölgelerinde yeni ekonomik gelişme olanaklarının göz önünde bulundurulmasını gerekmektedir. Bu alanda yapılacak çalışmalar, alınacak önlemler, açık bir biçimde yapılmış pazar çalışmalarına, potansiyelin talebin belirlenmesine, rekabet durumunun saptanması çalışmalarına dayalı olmalıdır. Buralarda gerçekleştirilen kalkınma projeleri, hem çevreye yapılan baskı, hem de maliyet açısından ele alınmalıdır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi programının sonuçlarının başarılı olabilmesi, çalışmaların düzenli olarak izlenmesine ve değerlendirilmesine bağlıdır. Bu yüzden tüm bütüncül kıyı alanları yönetimi çabalarının hedefinin olanaklı olduğunca ölçülebilir bir biçimde belirtilmesi gerekmektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi programları, uluslararası kurallara olduğu kadar, önceden yapılmış ulusal planlara ve programlara uygun olmalıdır. Bütüncül kıyı alanları yönetimine ekonomik kalkınma açısından bakıldığında, bu amaçla ortaya konan bir kıyı yönetimi programının sonul amacının, burada yürütülen etkinlikleri ulusal ve yerel düzeydeki ekonomik kalkınma planlarının ayrılmaz bir parçası haline getirmek olduğu söylenebilir. Aslında bir bütüncül kıyı alanları yönetimi programını gerçekleştirebilmek için büyük miktarda akçal kaynağa gereksinim duyulmaz. Uygulama yapılan ülkelerde zaten bu işler için uygun uzman görevliler bulunabilir. Yapılacak işlerin gerektirdiği kaynak, özeksel yönetimden ve gerekirse de uluslararası kuruluşlardan bulunabilir. Ancak büyük miktarlarda kaynak gerektirecek kimi projeler için dışarıdan borç alınması da gerekebilir. Genellikle belli bir kıyı alanını olumsuz yönde etkileyen etmenlerin bir bölümü aynı deniz çevresindeki komşu ülkelerden kaynaklandığından, kıyı alanlarında gözlenen sorunların önemli bir bölümü uluslararası alanda kurulacak işbirliği ile ele alınabilir. 107 Balık stoklarının azalması, denizi doğal yapısının bozulması, kirlilik gibi sorunlar sınır tanımadığından bu konularda ortak hareket edilmesi gerekebilir. 214 C.Dünya Bankası'nın Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek: GEF Küresel Çevre Olanakları (Global Environment Facility, GEF), 1991 yılında, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler tarafından, ozon tabakasının incelmesi, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik, uluslararası sular konularında akçal kaynak sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bir anlamda örgüt, ekonomik kalkınma konusunda Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın gördüğü işlevi, küresel çevre sorunları konusunda yerine getirecekti. Akçal yükünü Kuzey'in gelişmiş ülkelerinin çektiği örgüt, kuruluş aşamasında daha çok, azgelişmiş ülkelerin, küresel ısınma, biyolojik çeşitliliğin korunması ya da uluslararası nitelikteki suların iyileştirilmesi ile ilgili kimi projelerine akçal destek verme amacını güdüyordu.215 Örneğin GEF'in 19911994 yıllarını kapsayan birinci aşaması, daha çok bu tür projeleri desteklemek üzere başlatılmıştı.216 GEF, başlangıçta geçici bir akçal destekleme düzeneği olarak tasarlanmıştı. Birinci aşamanın sona ermesinin ardından, 1994 yılında, Cenevre'de yapılan bir toplantıda, sürekli çalışan bir örgüt haline getirilmesi kararına varılmıştır.217 1994'de toplam 34 ülke, örgütü desteklerken, bu sayı 1998'de 36'ya yükselmiştir.218 Bugün, GEF'in bütçesinin yaklaşık üçte ikisi Dünya Bankası projeleri için 214 a.g.y., s.7-14. 215 GEF, Türkiye'de de, biyolojik çeşitliliğin korunması konusundaki iki projeyi desteklemektedir. Bunlardan, "Genetik Biyolojik Çeşitliliğin Korunması" başlıklı proje 1993-1998 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. "Koruma Alanları ve Bütüncül Koruma Yönetimi" adını taşıyan projeninse 19992003 yılları arasında uygulamaya geçmesi tasarlanmaktadır. Bkz. Global Environment Facility, GEF Project Tracking and Mapping System, (http://edcnts2.cr.usgs.gov/gef/), Ekim 2000. 216 Andrew Jordan, "Paying the Incremental Costs of Global Environmental Protection: The Evolving Role of GEF", Environment, Jul/Aug94, Vol. 36, No 6, s.13-28. 217 Mohamed El-Ashry, "The New GEF", Environment, July/August 1994, Vol.36, No.6, s.37-39. 218 Global Environment Facility, What Is the Global Environment Facility?, (http://www.gefweb. org), Ekim 2000. 108 kullanılmaktadır.219 Günümüzde GEF'in desteklediği bölgesel projelerin sayısı Afrika'da 13, Arap ülkelerinde 2, Asya Pasifik'te 5, Avrupa'da 4, Latin Amerika ve Karayipler'de 3 olmak üzere toplam 27'dir. GEF, daha önce de belirtildiği gibi, daha çok küresel iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin korunması ve ozon tabakasının incelmesi gibi konulardaki projeleri destekleme eğiliminde olduğundan, kıyı yönetimi projeleri için özel bir program oluşturmamıştır. Yine de sözü edilen bölgesel projelerden dördü kıyı yönetimine ilişkindir. İlerleyen sayfalarda ayrıntılı biçimde ele alınacak olan Karadeniz Stratejik Eylem Planı da bunlardan birisidir. 220 GEF'in bileşimine ve işleyiş biçimine, hem Kuzey'den221 hem de Güney'den pek çok eleştiri yöneltilmiştir. Daha kuruluş aşamasında, gelişmiş ülkeler, GEF’in yalnızca küresel çapta sorunlarla ilgilenmesi gerektiğini savunurlarken az gelişmiş ülkeler buna karşı çıkıyordu.222 GEF’in Dünya Bankası’nca yönetilmesi, dolayısıyla azgelişmiş ülkelerin yönetimde söz sahibi olamaması223, GEF’in desteklediği projelerin hep Dünya Bankası projeleri olması, bu 219 GEF, desteklenecek projelere yalnızca Dünya Bankası ya da Birleşmiş Milletler aracılığıyla akçal yardımda bulunmuyor, "International Finance Corporation", Inter-American Development Bank" ve "Asian Development Bank" gibi türlü uluslararası akçal ögütler de kimi projelere aracılık ediyorlar. Bkz. World Bank and the Global Environment: Portfolio, (http://wbln0018.worldbank.org...), Eylül 2000. 220 United Nations Development Programme-Global Environment Facility, Regional Projects, (http://www.undp.org/gef...), Ekim 2000. 221 Başlangıçta Dünya Bankası’nın bir birimi olarak kurulan GEF’e, UNEP ve UNDP bilimsel ve teknik destek sağlıyordu. GEF’in akçal yükünü taşıyan Fransa ve Almanya gibi ülkeler örgütün, az gelişmiş ülkelerin daha fazla oranda temsil edildiği UNEP bünyesinde olmamasını, görece kendi ağırlıklarının daha fazla olduğu Dünya Bankası’nın denetimi altında bulunmasını istediler. ABD, ek yük getireceğini düşündüğünden başlangıçta GEF’i desteklemedi. Bu sıralarda az gelişmiş ülkeler, sanayileşmiş ülkelerin kendi sorunlarını göz önünde bulundurarak, organlarında daha çok söz sahibi olduğu Dünya Bankası bünyesinde GEF’i kurmalarına karşı çıktılar. Buna göre GEF, güneyin azgelişmiş ülkeleri için değil, Kuzey’in gelişmiş ülkelerinin sorunlarıyla ilgilenecektir. Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'nın hazırlık toplantılarında söz konusu az gelişmiş ülkeler GEF’e almaşık olarak bir akçal destek birimi oluşturulmasını önerdiler, ancak bu dileğin gerçekleşmesinde başarılı olamadılar. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.141. 222 a.g.y., s.141. 223 Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nda olduğu gibi GEF'te de üye ülkelerin örgüt yönetiminde ağırlığı, akçal katkıları ile doğru orantılıdır. Bkz. Andrew Jordan, "Paying the Incremental Costs of Global Environmental Protection: The Evolving Role of GEF", Environment, July/August 1994, Vol. 36, No 6, s.13-28. 109 gerekçelerin ardındaki temel etmendi. 224 Örneğin 1997'de, Yeni Delhi'de, Hindistan'da yapılan GEF toplantısında, kuruluşun oluşum biçimine ve uygulamalarına ağır eleştirilerde bulunulmuştur. Bunların başında gelişmiş ülkelerin, Rio Konferansı'nda verdikleri akçal destek sözünü yerine getirmemeleri geliyordu. 225 Sözgelimi, ABD'nin GEF'e toplam olarak yalnızca 2.75 milyar Dolar katkıda bulunması en çok tepki çeken konuların başında geliyordu.226 Toplantıda dile getirilen bir diğer nokta da GEF'in uygulamalarının izlenmesine ve değerlendirilmesine yönelik girişimlerin yetersiz kalması, bundan dolayı da örgütün ne ölçüde başarılı olduğunun ölçülmesinin oldukça güç olmasıydı. Desteklenecek projelerin seçiminde nesnel ölçütlere dayanılmamasının da ayrı bir tartışma konusu oluşturduğunu belirtmek gerekir. 227 Bütün bu eleştirilere, GEF’in işleyişinde saydamlığın sağlanamaması, akçal denetiminin tam olarak yapılamaması, proje gerçekleştirilen ülkelerdeki sivil girişimlerin görüşünün alınmaması da eklenebilir. 228 D.Değerlendirme Dünya Bankası'nın kıyı alanlarına ilişkin olarak izlediği politikanın, çevre politikasından ayrı olarak incelenmesi olanaksızdır; bundan dolayı önce Banka'nın çevre sorunlarına yaklaşımına değinmek yararlı olabilir. Dünya Bankası’nın çevre sorunları konusunda izlediği politika pek çok yönden eleştirilmektedir. Özellikle de, yine bir 224 Jacob D. Werksman, "Greening Bretton Woods", Philippe Sands (Ed.), Greening International Law, Earthscan, London, 1993, s.83. 225 Buna karşılık gelişmiş ülkeler de, azgelişmiş ülkelerin fona katkıda bulunması gerektiğini savunmaktadırlar. Örneğin 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda bu tür istemler özellikle Federal Almanya tarafından dile getirilmişti. Bkz. Ayşegül Kaplan, Küresel Çevre Sorunları ve Politikaları, Mülkiyeliler Vakfı Yayınları, Ankara, 1997, s.170. 226 1991 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin GEF için söz verdiği 1.5 milyar Dolar, bu ülkenin toplam dış yardım tutarı olan 22 milyar Doların yalnızca %7'sine denk geliyordu. Bkz. P.A., Davis, "The Greening of Goreign Aid", Congressional Quarterly Weekly Report, 06.15.1991, Vol.49, No.24, s.1600. 227 Sanjay Kumar, "Global Facility Fails to Protect Environment", Lancet, 04.11.1998, No 9109, s.1114-1116. 228 Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.141; Connely, Smith, Politics and the Environment, s.191-192. 110 uluslararası kuruluş olan Birleşmiş Milletler’in belirlediği ‘sürekli ve dengeli kalkınma’ konusunda.229 Buna göre, Dünya Bankası’nın, çalışma biçimi, sorunlara bakış açısı ve izlediği programlar 'sürekli ve dengeli kalkınma'yı sağlamada yeterli değildir. Dünya Bankası, sermaye-yoğun, özekselleştirilmiş, büyük ölçekli projeleri destekleme eğilimindedir. Üstelik destek verdiği projelerin uzun dönemdeki toplumsal ve çevresel sonuçlarının da göz ardı etmektedir. Özellikle 1970 ve 1980’lerde Brezilya ve Endonezya’daki yağmur ormanları, Orta ve Güney Amerika’daki büyükbaş hayvan çiftlikleri230 ve Afrika’daki tütüncülükle ilgili projelerin çevre sorunlarını çözmeye katkı sağlamadığı tam tersine ormansızlaşmaya ve çölleşmeye yol açtığı öne sürülmüştü.231 Çevre açısından başarısız bu projelere gelen yoğun eleştiriler üzerine Dünya Bankası 1980’lerin ortalarından başlayarak, verdiği kredilerin çevreye olan etkilerinde daha 229 Dünya Bankası’na sürekli ve dengeli kalkınma konusunda yöneltilen eleştirilerden bir bölümü de yapısal uyum politikaları ile ilgilidir. Dünya Bankası’nın, kredi verdiği devletlerin kamu yönetimlerinin yeniden yapılandırılması sürecinde “governance”ı temel aldığı söylenebilir. Bu kavramla hem liberal ekonominin, hem de sivil toplumun bu ülkelerde güçlendirilmesi temel amaç olarak alınmaktadır. Dünya Bankası’nın benimsetmek istediği reformlar, özünde devleti küçültme ve kamu yönetimini yeniden yapılandırmaya dayanmaktadır. Kamu harcamalarının azaltılması, kamu hizmetlerinde verimliliğin artırılması ve özelleştirme bu değişim isteğinin somutlanış biçimidir. Bu reformlar ilk bakışta kamu hizmetlerinin etkinliğini artırıyor gibi görünse de, işten çıkarmaların artışı, çalışanlar arasında maaş farkının artırılması, erken emekliliğin yaygınlaştırılması, kamu hizmetlerinden yararlananların aldıkları hizmetin maliyetine katılması, birer müşteri biçiminde görülmesi gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu da bir gerçektir. Bkz. Ayşe Tatar Peker, “Dünya Bankası: ‘Büyüme’ Söyleminden ‘İyi Yönetme’ Söylemine”, Toplum ve Bilim, Bahar, S.69, 1996, s.38. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için uygulanan politikalarla işsizliğin arttığı, sağlık harcamalarında indirime gidildiği ve bunların sonucunda da borç alan ülkelerin doğal kaynaklarına daha çok baskıda bulunmak zorunda kalması, yerel koşulları göz ardı etmesi, Banka’ya yöneltilen diğer eleştiriler arasındadır. Bkz. Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.48; Connely, Smith, Politics and the Environment, s.191 230 Porter, Brown, Global Environmental Politics, s.47. 231 Dünya Bankası’nın uygulamaya koymayı düşündüğü pek çok çalışma gönüllü kuruluşlarca eleştirilip engellenmeye çalışılmıştır. Bu konuda Dünya Bankası’nın projelerinin yerel özellikleri gözardı etmesinin ve çevreye olumsuz etkilerde bulunmasının etkili olduğu söylenebilir. Bkz. Nükhet Turgut, “Çevre Hukukunda Çevreci Örgütlere Tanınan Olanaklar”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C.45, S.1-4, 1996, s.106. Örneğin 1980’lerin sonlarına doğru gönüllü örgütlerin, Dünya Bankası’nı halk katılımı ve denetim konularında eleştirdiklerini görüyoruz. Yaklaşık 100 kadar NGO'nun, Dünya Bankası’nın gerçekleştirdiği projelerin olumsuz yönleri üzerinde durmaları, türlü tepkileri dile getirmeleri üzerine Banka, 1993 yılında bir toplantı (Inspection Panel) düzenlemiş, daha sonra da burada önerilen birtakım yenilikleri yaşama geçirmek zorunda kalmıştır. Bkz. Porter Brown, Global Environmental Politics, s.57. 111 duyarlı olmaya başladı.232 Çevre ile ilgili bir birim kurdu, konu ile ilgili uzmanlar çalıştırmaya ve çevre sorunları ile ilgili programları daha çok finanse etmeye başladı. Ancak bütün bunlara karşın Banka’nın verdiği kredi türlerinin ağırlıklarının çok fazla değişmiş olduğu söylenemez.233 Kısaca belirtmek gerekirse, Dünya Bankası, çevre sorunları ile yalnızca ekonomik kalkınmayı sağlama çabalarına bir engel oluşturduğu ölçüde ilgilenmekte, çevre sorunlarını ekonomik bir bakış açısıyla ele almaktadır. Dünya Bankası, çevre korumaya ilişkin olarak yürüttüğü diğer programlar gibi, bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarını da ekonomik kalkınma bağlamında ele almaktadır. Bir başka anlatımla, Banka için önemli olan, kıyı bölgelerinde yaşanan sorun ve çatışmaların, kalkınma çabalarını olumsuz etkileyip etkilemediği, bu alanlarda yürütülecek yönetim etkinliklerinin ekonomik kalkınmaya ne derece katkı sağladığıdır. Belirlenen ilkeler dizisine göre, bütüncül kıyı alanları yönetiminin başlıca üç ereği bulunmaktadır: i. Eğitsel etkinliklerde bulunmak, yasal düzenlemelere gitmek, gerekli personeli sağlamak gibi yollarla var olan sektörel yönetimi güçlendirmek; ii. Yaşam ortamlarının yok edilmesini, kirliliği ve aşırı sömürüyü önlemek yoluyla kıyı çevredizgelerinin verimliliğini ve biyolojik çeşitliliğini korumak; iii. Kıyı kaynaklarının ussal bir biçimde gelişimini ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak.234 Görülebileceği gibi, belirlenen üç erekte de kıyı alanlarından yararlanma koşullarını geliştirmek ve kalkınmayı sağlamak arzusu ağır basmaktadır. Bu yörelerdeki doğal yaşamın, doğal değerlerin korunması, ekonomik yarar elde etmeye göre ikinci planda kalmaktadır. Amaç, kıyı bölgelerinde doğal yaşamı, doğal değerleri, sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamak üzere korumaktır. 232 Küresel ısınma, yağmur ormanlarının yok olması gibi sorunların uluslararası alanda çokça tartışılmaya başlanmasıyla Banka 1989’da enerji politikasını değiştirme kararı aldı. Ancak böyle bir politika az sayıda ve büyük ölçekli projelerden, çok sayıda küçük ölçekli yerel projelere geçmeyi gerektirdiğinden uygulanması güç olacaktı. Bkz. a.g.y. 233 a.g.y., s.47. 234 The World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, s.5. 112 Dünya Bankası’nın kıyı yönetimine ilişkin çaba harcamasının, bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin ilkeler belirlemesinin gerisinde, bu bölgelerin kalkınma için diğer yerlere göre daha çok olanaklar sunmasının yatmakta olduğu söylenebilir. Bu durum Dünya Bankası metninde, “Kıyı kaynakları şimdiki ve gelecek kuşaklar için yönetilmesi gereken değerli bir mirastır. Kıyı alanları insanlığın kullanımına fiziksel ve biyolojik olanaklar sunar; bütüncül kıyı alanları yönetimi, daha önce belirlenen hedeflere göre türlü kullanım biçimleri arasında en uygun dengeyi bulmaya çalışır”235 biçiminde belirtilmektedir. Bir başka anlatımla, Dünya Bankası’na göre, kıyı alanlarına ilişkin yönetim etkinliklerinin başlıca amacı, bu bölgelerin kalkınma çabalarına daha çok katkıda bulunabilecek olanakları yaratmak olmalıdır. Kıyı alanlarındaki doğal ve kültürel değerlerin korunması, yok olmakta olan canlı türlerinin koruma altına alınması, diğer önemli çevre sorunlarının giderilmesi, daha çok, kalkınma çabalarına katkıları oranında göz önünde bulundurulmaktadır. Bu durum, söz konusu ilkeler dizisinde doğrudan doğruya bu biçimde ifade edilmemiş olsa da, metnin genelinde bu yorumu doğrulayacak türlü vurguları bulabilmek olanaklıdır.236 Bu açıdan, Banka’nın belirlediği ilkeler dizisinin insan ve çevre odaklı bir bakış açısından kaleme alındığı söylenebilir. Daha çok, ekonomik kalkınmayı destekleyici yönde etkinliklerde bulunan bir bankanın, çevre odaklı bir yaklaşımı benimsemesi de beklenemezdi kuşkusuz. Banka, nüfusu, genel olarak çevre sorunlarını, özel olarak da kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunları ağırlaştırıcı bir etmen olarak değerlendirmektedir. Kıyı alanlarında nüfusun fazla olması bu bölgelerin niteliğinin bozulmasına, üretkenliğinin azalmasına yol açacak, bu durum da, söz konusu yerlerdeki türlü kullanım biçimleri arasındaki çatışmaları alanlarındaki 235 ve sorunların kaynaklardan yoğunluğunu yararlanma artıracaktır. kapasitesi Böylece, düşebilecektir. kıyı Bu a.g.y., s.3. 236 Örneğin söz konusu metinde, kıyıların ekonomik değerinin, insanlığa, doğa tarafından yapılan bir sermaye yatırımını andırdığı, buralardan elde edilen mal ve hizmetlerin bu yatırımdan kaynaklanan yararlar olduğu, bundan ötürü de kıyı alanlarındaki kaynakların yok edilmesi sermayenin tüketilmesi anlamına geleceği belirtilmektedir. Bkz. a.g.y., s.4. 113 değerlendirmelerden de anlaşılabileceği gibi, Banka, kıyı bölgelerindeki nüfusu, doğal değerler üzerinde yaptığı baskıyı göz önünde bulundurmadan, türdeş bir değişken olarak ele almaktadır. Bir başka deyişle, Banka, gelişmiş ya da az gelişmiş kıyı bölgeleri arasında, doğaya yapılan baskı açısından, bir ayrım yapmamaktadır. Kıyı alanlarındaki nüfusun, doğal değerlerin yitirilmesinde ve sorunların ortaya çıkmasında en önemli etmenlerden biri olarak değerlendirilmesinin ardında Neo-Malthusçu görüşlerin etkisi olduğu söylenebilir. “Nüfusun, aile planlaması yoluyla denetim altına alınmasının, bütüncül kıyı alanları yönetiminin ayrılmaz bir parçası olduğu”237 biçimindeki anlatım da bu yorumu doğrulamaktadır. Banka'nın, bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerini "governance" kavramı çerçevesinde belirlediğini görüyoruz. Bu amaçla kıyı bölgesinde devletin, yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşların, özel şirketlerin, toprak sahiplerinin, yöre halkının, araştırma ve uzmanlık kuruluşlarının tümünün birden söz sahibi olması, kendilerini ilgilendiren kararların alınmasında katkılarının bulunması gerekmektedir. Buna benzer bir biçimde, çevre sorunlarının sınır tanımaması olgusu, komşu ve yakın yerlerdeki diğer kıyı bölgeleri yönetimleri ile işbirliği yapmayı gerektirir. Ortak denizde kıyısı olan ülkelerin, kıyı alanları yönetimi için işbirliği yapmasını da öngören bu ilke, "governance" sürecinin bir başka boyutunu, uluslararası alanda işbirliğine gidilmesini ve ortak hareket edilmesini, oluşturur. Bu anlamda, önerilen ilkelerin, değişik edimciler arasında işbirliğini, etkileşimi, birlikte yönetimi öngördüğünü, geleneksel kamu yönetimindeki anlamıyla devletin bütün yönetim etkinliklerini planlayıp yaşama geçirmesinden yana olmadığını görüyoruz. Böyle bir yönetim sürecinde, devlete düşen görev, daha çok, türlü edimcilerin desteğiyle işleyen yönetim sürecinde eşgüdümü sağlamak, yönetimin aksamaması için uygun koşulları yaratmak olacaktır. Söz konusu ilkeler dizisinde, ilk bakışta, özeksel yönetime önemli görevler verildiği görülebilse de, metin daha dikkatli bir biçimde okunduğunda, bütüncül kıyı 237 a.g.y. 114 alanları yönetiminde, özel kesimin ağırlığının öngörülenden daha büyük olacağı söylenebilir. Yukarıda da değinildiği gibi, özellikle özeksel yönetimin güçlü olmadığı yerlerde, özel girişimcilerin, bütüncül kıyı alanları yönetimine daha fazla katkıda bulunmaları beklenmektedir. Pek çok kıyı bölgesinin aynı zamanda az gelişmiş olduğu, güçlü özeksel yönetimlerinin bulunmadığı göz önünde bulundurulursa, özel kesimin, pek çok yerde, kıyı yönetimi sürecinin güçlü bir edimcisi olacağı kolayca anlaşılabilir. Bu açıdan, toprak ve doğal kaynaklar üzerindeki özel iyeliğe, verimliliğe, önceden kazanılmış haklara ve rekabet kurallarına saygı gösterilmesinin, bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarısı için bir ön koşul olarak görülmesinin, pazar ekonomisinin önündeki engellerin kaldırılma arzusundan kaynaklandığı açıktır. Dünya Bankası’nın bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin olarak önerdiği ilkeler çerçevesinde, komşu devletler arasında ve uluslararası alanda işbirliği kurulmasının gerekliliği üzerinde durulmasına iki açıdan yaklaşılabilir. İlk olarak bu durumun, yukarıda da belirtildiği gibi, aslında, kıyı alanlarının coğrafi, çevrebilimsel, ekonomik anlamda birbirine bağımlı olmalarından kaynaklandığı düşünülebilir. Bir başka anlatımla, kıyı alanlarında gözlenen bir sorun, diğer yerlerdeki kıyı alanlarından bağımsız olarak ele alınamaz. Kirlilik, balık stoklarının azalması bunlar arasında değerlendirilebilir. Bu nedenle, devletlerin ya da yerel yönetimlerin, komşu kıyı alanları ya da diğer devletlerle işbirliği içinde olmadan tek başına hareket etmesi sorunun çözümünde fazla etkili olamayacaktır. Bir başka açıdan da, sözü edilen uluslararası işbirliğinin tam da governance sürecinin bir öğesi olduğunu, bu durumun Dünya Bankası’nın destekçisi olduğu yeni kamu yönetimi anlayışının bir yansıması olarak değerlendirilebileceğini söyleyebiliriz. Bu anlamda ulusal devletlerin, kıyı yönetimleri açısından, hem genel çerçevesi Dünya Bankası’nca çizilen ilkelere uymak zorunda kalacağını, hem de diğer devletlerle, uluslararası örgütlerle sürekli işbirliği içinde bulunmasının gerekeceğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz işbirliği içinde olunması gereken örgütlenmelere, bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili programları destekleyen uluslararası akçal kuruluşlar da eklenebilir. 115 Dünya Bankası’nın kıyılara ve kıyı yönetimine etkisini iki yönde değerlendirmek olanaklıdır. Bunlardan birincisi, Banka'nın doğrudan doğruya türlü koruma, planlama çabalarını desteklemesidir. Bu destek hem teknik olarak hem de akçal açıdan yapılmaktadır. Bir başka anlatımla Dünya Bankası, belli bir yöredeki “kıyı alanları yönetimi” uygulamasının hem ne yönde olacağını önceden belirlemekte hem de buralara parasal yardımda bulunmaktadır. Öte yandan Banka’nın, sanayinin desteklenmesi yönünde verdiği destekle kıyı bölgelerinde yeni sorunların ortaya çıkmasına ya da var olanların artmasına yol açtığı da söylenebilir. Bundan dolayı, Banka’nın, kıyı bölgelerindeki sorunları giderme yolunda adımlar mı attığı, yoksa tam tersine buraları yeni sorunlarla karşı karşıya mı bıraktığı tartışmalıdır. Dünya Bankası’nın kıyılara yönelik ikinci etkisi ise birincisinden daha geniş, daha kapsamlıdır. Banka, belli bir yörede başlatılan kıyı programının yalnızca akçal ve teknik boyutunu saptamakla kalmamakta, söz konusu çalışmaların nasıl bir yönetsel ve ekonomik yapı içinde yürütülmesi gerektiğini de belirlemektedir. Yirminci yüzyılın son dönemindeki toplumsal, ekonomik gelişmelerin ve governance sürecinin kıyı yönetimine etkisinin ele alındığı sayfalarda bu konuya ayrıntılı bir biçimde değinilecektir. III.Birleşmiş Milletler A.Birleşmiş Milletler Örgütü ve Kıyı Alanları Kıyılar, küresel iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi küresel çevre sorunlarının en çok etkisinde kalan alanlar olduğu için Birleşmiş Milletler Örgütü'nün özel olarak ilgilendiği konular arasında yerini almıştır. Birleşmiş Milletler'in kıyı alanlarına bakış açısını ortaya koyabilmek ve bu alanda sürdürdüğü çalışmaların238 238 Birleşmiş Milletler, kıyı alanları ile ilgili çalışmalarını, Birleşmiş Milletler Çevre Programına bağlı olan Deniz ve Kıyı Alanları Programı Etkinlikleri Merkezi (UNEP-Oceans and Coastal Areas Programme Activity Centre–OCA/PAC) aracılığıyla sürdürmektedir. Söz konusu merkezin uygulamaya geçirmeye çalıştığı Bölgesel Denizler Programı, 13 bölgede, 140 ayrı ülke ya da bölgenin katılımıyla sürdürülmektedir. Örneğin Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesi) çerçevesinde oluşturulan Akdeniz Eylem Planı, UNEP’in başlattığı ilk bölgesel denizler programıdır. 116 gelişme doğrultusunu verebilmek için, 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nda benimsenen bildirgeyi, 1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda kabul edilen belgeleri, yine aynı yıl, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nce (FAO) hazırlatılan bütüncül kıyı alanları yönetimi yazanağını ve 1995 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nca (UNEP) yayınlanan Bütüncül Kıyı ve Deniz Alanları Yönetimi İlkeler Dizisi"ni incelemek gerekecektir. Bunların dışında, Birleşmiş Milletler’in dolaylı bir biçimde katkıda bulunduğu ya da desteklediği kimi belgelere, çalışmalara da değinilecektir.239 B.1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı Kıyı alanlarını ilgilendiren ilk uluslararası antlaşmalar genelde göçmen ya da yaban yaşamı türleri, uluslararası göllerde ve nehirlerde ortaya çıkan sorunlar ve petrol tankerlerinin yol açtığı deniz kazaları üzerineydi. 240 Kıyının kara ve deniz yönüyle bir bütün olarak uluslararası alanda ele alınmasının geçmişi çok da eskiye gitmez. Bu açıdan deniz ve kıyı alanlarında gözlenen sorunların ilk olarak Stockholm Konferansı ile kapsamlı bir biçimde ele alındığı söylenebilir.241 Konferansın, kamuoyunun gündemine çevre sorunlarının girmesini sağlama, ülkeleri çevre sorunları ile ilgili ulusal birimler kurmaya özendirme gibi dolaylı etkilerinin yanı sıra kıyı ve deniz sorunlarını doğrudan doğruya ilgilendiren kararları da bulunmaktadır. Stockholm Konferansı’nın kıyı ve deniz 239 Örneğin, 1992 yılında Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda, bütüncül kıyı alanları yönetimi konusunda çıkabilecek türlü anlaşmazlıkları, çatışmaları en aza indirmek ve uygulamalar konusunda bir anlamda yol gösterici olabilecek bir ilkeler dizisinin saptanması gerektiği görüşü benimsenmişti. Bu isteğe yanıt vermek üzere 1993’de Hollanda’da, Noordwijk’de, Dünya Kıyı Konferansı’nda (World Coast Conference) “Noordwijk Guidelines” sunuldu. Bugün kıyı yönetimi alanında geçerli olan evrensel ilkeler büyük ölçüde burada belirlenen ilkelerin genişletilmiş ve güncelleştirilmiş bir biçimidir. Bkz. Jan C. Post and Carl G. Lundin (Ed.), Guidelines for Integrated Zone Management, The World Bank, Environmentally Sustainable Development Series No.9, 1993, s.v. 240 Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.72. 241 Kimi büyük çevre yıkımlarının dolaylı etkilerinden birinin çevre duyarlılığını geliştirme olduğu biliniyor. Örneğin 1969’da California’da Santa Barbara’da meydana gelen deniz kazasının, hem kamuoyunun çevre sorunlarına odaklanmasını sağlayarak konferansın gerçekleştirilmesi için uygun ortamın yaratılmasına katkıda bulunduğu hem de uluslararası toplantılarda deniz kirliliğinin ele alınmasını kolaylaştırdığı söylenebilir. Bkz. a.g.y., s.72. 117 alanlarına yaklaşım biçimini, getirdiği düzenlemeleri ve bu alandaki diğer çalışmalara etkisini şöyle özetlemek olanaklı: Özellikle uluslararası alanda etkilerini gösteren çevre sorunlarını ele almak üzere bir çevre programının (UNEP) kurulması, kıyı alanlarının ilk kez uluslararası düzeyde ele alınmasına olanak tanımıştır. UNEP’in, Bölgesel Denizler Programı aracılığı ile sürdürdüğü projelerin, deniz düzeyinin yükselmesini önleme ve biyolojik çeşitliliğin korunması konularındaki çalışmalarının başlangıç noktası Stockholm Konferansı’dır. Konferans boyunca gerçekleştirilen toplantılarda, o dönemde meydana gelen büyük gemi kazaları, soyu tükenme tehlikesinde olan deniz canlıları ve deniz kirliliğinin ele alınması, bu konularla ilgili uluslararası belgelerin oluşturulmasına katkıda bulunmuştur.242 5-6 Haziran 1972'de Stockholm'de gerçekleştirilen İnsan ve Çevre Konferansı, çevre sorunlarına küresel düzeyde duyulan ilginin somut olarak ilk ortaya konduğu yer olmuştur. Bu toplantıda benimsenen çevre ve kalkınmanın birlikte ele alınması düşüncesi, 1992 Rio Çevre ve Kalkınma konferansı göz önünde bulundurulduğunda, çok fazla destek bulmuş değildir. 243 Bir başka anlatımla, çevre koruma çabalarının ve ekonomik kalkınmayı sağlama yönündeki önlemlerin birlikte ele alınması düşüncesi Rio'da daha güçlü bir biçimde benimsenmiştir. Bu durumu, iki konferansın adlarından anlamak da olanaklıdır. 1972'de Stockholm'de yapılan konferansın başlığında "insan" ve "çevre" sözcükleri yer alırken 20 yıl sonra gerçekleştirilen konferansta "insan"ın yerini "kalkınma" almıştır. Konferansların sonuç belgeleri için de benzer bir değerlendirme yapılabilir. 242 1972’de Londra’da imzalanan atıklardan ve diğer maddelerden kaynaklanan deniz kirliliği ile ilgili sözleşme (Convention on the Prevention of Marine Pollution by Dumping of Wastes and Other Matter) ve yine aynı dönemde, gemilerden kaynaklanan kirlenme konusunda yapılan ilk kapsamlı sözleşme olan “International Convention for the Prevention of Pollution from Ships” (MARPOL) buna örnek verilebilir. Bkz. a.g.y., s.73. 243 W.M.Adams, Green Development: Environment and Sustainability in the Third World, Routledge, London, New York, 4th Edt., 1998, s.36. 118 Stockholm Konferansı'nda kabul edilen bildirgede, uluslararası alanda çevre sorunlarına ilişkin olarak ortaya konan kimi ilkelerin dolaylı biçimde kıyı alanlarını ilgilendirdiği görülmektedir: İnsanın onurlu, huzurlu bir yaşamı sağlayacak nitelikte bir çevrede özgürlük, eşitlik ve uygun yaşam koşulları içinde yaşaması temel hakkıdır; tüm insanların kirliliğe karşı haklı savaşımları desteklenmelidir; çevre sorunları asıl olarak azgelişmişlikten kaynaklanmaktadır; gelişmekte olan ülkelerin çevre sorunları karşısında özel durumları göz önünde bulundurulmalıdır; devletlerin çevre kaynaklarını, çevreyi geliştirme ilkesinden hareket ederek planlamak, yönetmek ve denetlemek görevi, en uygun ulusal kuruluşa verilmelidir; devletler genel olarak çevre sorunları konusunda, özel olarak da kendi yetki sınırları içindeki etkinliklerden kaynaklanan zararlardan sorumlu olmalarını sağlamak üzere uluslararası hukuku geliştirmek için işbirliği yapacaklardır; bugünkü ve gelecek kuşakların sağlıklı bir çevrede yaşama hakları bir arada düşünülmelidir. Bildirgede çevre sorunlarını genel olarak ele alan bu ilkelerin yanı sıra kıyı ve deniz alanları ile ilgili iki madde bulunmaktadır. Bunlardan biri hava, su, toprak gibi doğal öğelerin ve doğal kaynakların gelecek kuşaklar için korunması, diğeri de devletlerin deniz kirliliğini önleme ödevi ile ilgilidir. 244 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı'nın sonunda kabul edilen metinlerden biri olan 119 maddelik "Eylem İçin Öneriler" adlı belgenin 5 bölümünden biri de deniz kirliliğine ayrılmıştır. 245 Bu bölümde deniz ve çevresindeki canlılar, deniz kirlenmesi, kıyı ve deniz bölgelerindeki kaynakların korunması ile ilgili önerilere yer verilmektedir. 244 Bildirgede, kıyı ve deniz alanları ile ilgili iki madde bulunmaktadır: Hava, su, toprak, bitki ve hayvanların bütününü kapsayan yeryüzünün doğal kaynakları ve özellikle doğal ekosistemi temsil eden örnekler, bugünkü ve gelecek kuşakların çıkarları için uygun bir planlama ve yönetim ile korunmalıdır. (m.2); Devletler, insan sağlığına, deniz canlıları, denizin doğal güzelliği ve öteki meşru yararlarına zarar verebilecek maddelerle denizin kirlenmesini önlemek üzere, mümkün olan her adımı atacaklardır. (m.7) 245 "Eylem İçin Öneriler", i. İnsanların Yerleşmiş Bulundukları Yörelerin Denetimi, ii. Doğal Kaynakların Yönetimi, iii. Genel Olarak Kirlenme, iv. Deniz Kirlenmesi, v. Kirlenmenin Eğitsel, Bilgi Edinme, Sosyal ve Kültürel Yönleri adlı bölümlerden oluşmaktadır. Bkz. Fehmi Yavuz, Çevre Sorunları, 2.Baskı, SBF Yayınları, Ankara, 1975, s.15. 119 C.1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı, Stockholm Konferansı'nın 20. yıldönümüne denk gelir.246 1972 yılında gerçekleştirilen ilk uluslararası çevre konferansından bu yana çevre sorunlarının niteliğindeki değişimin ve bunlara karşı alınan önlemlerin gelişim doğrultusunun değerlendirilmesi konferansın ana amacıydı. Konferans, adından da anlaşılabileceği gibi çevre sorunlarını ekonomik kalkınma bağlamında ele almıştır. Son yıllarda daha yoğun bir biçimde duyumsanmaya başlanan, doğal kaynakların, ormanların, biyolojik çeşitliliğin yok olma tehlikesi altında olması, iklim değişikliği gibi küresel çevre sorunlarının kalkınmaya olan olumsuz etkileri, Konferans boyunca sürdürülen çalışmaların odak noktasını oluşturmuştur. Bu açıdan, Stockholm Konferansı'nda ele alınmayan ya da üzerinde durulmayan pek çok yeni konu Rio'nun gündemine girebilmiştir. 1.Rio Bildirgesi 1992 Rio Bildirgesi’nde, başlı başına kıyı alanlarını ve sorunlarını ilgilendiren bir düzenlemeye rastlanılmıyor. Ancak, tıpkı Stockholm Bildirgesi'nde olduğu gibi, metnin dolaylı biçimde konuyu ilgilendiren maddeleri de yok değil. Bunları şöyle özetlemek olanaklı: Devletler kendi doğal kaynaklarını başka ülkelere zarar vermeyecek bir biçimde kullanmak zorundadırlar; bugünkü ve gelecek kuşakların hakları birarada düşünülmelidir; gelişmekte olan ülkelere çevre sorunları konusunda özel öncelik verilecektir; devletlerin küresel ortaklık ruhu içinde işbirliği yapması gerekmektedir; gelişmiş ülkelerin sürekli ve dengeli kalkınma konusunda sorumlulukları bulunmaktadır. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, Stockholm Bildirgesi'nin Rio Bildirgesi'ne göre kıyı ve deniz alanları konusunda daha yetkin, daha ilerici düzenlemeler getirdiği söylenebilir. Buraya değin aktarılanlardan görülebileceği gibi, ilk 246 3-14 Haziran 1992'de Brezilya'da, Rio de Janeiro'da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda 178 devlet temsilcisi, yaklaşık 1000 resmi delege, 9000 gazeteci ve 1400 gönüllü örgüt temsilcisi bir araya gelmiştir. Konferansta beş belge kabul edilmiştir: Rio Bildirgesi, İklim Değişikliği Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Gündem 21, Orman İlkeleri Bildirgesi. 120 konferansın bildirgesinde doğrudan doğruya kıyı ve deniz alanları ile ilgili sayılabilecek iki özel madde yer alırken, 20 yıl sonra gerçekleştirilen konferansın bildirgesinde konuya yer verilmiş değildir. Bu durumun yalnızca kıyı ve deniz alanları ile sınırlı olmadığı, diğer çevre sorunları, özellikle de devletlerin çevre sorunları karşısında yükümlülükleri konusunda, Stockholm Konferansı'nın, Rio Konferası'ndan daha kapsamlı hükümler taşıdığı, uluslararası çevre hukuku açısından Rio Konferansı'nın bir gerilemeyi simgelediği de öne sürülmektedir. 247 2.Gündem 21 Deniz ve kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlar, Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı sonunda benimsenen beş belgeden biri olan ve 21. yüzyıl için bir eylem planı olanı olarak tasarlanan Gündem 21'de ayrıntılı ve kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Gündem 21'in kıyı alanlarını özel olarak ilgilenilmesi gereken bir konu olarak görmesinin ardında, 20. yüzyılda kıyıların içinde bulunduğu sorunlu durum bulunmaktadır. Kıyı alanlarının giderek artan biçimde insan baskısı altına girmesi, kıyıların iklim değişikliği gibi küresel çevresel değişikliklerden ilk etkilenecek yerlerden olması, buralardaki doğal kaynakların yok olma tehlikesi altında kalması ve son olarak pek çok kıyı bölgesinin az gelişmişlikten kaynaklanan sıkıntılar içinde bulunması, Gündem 21'in kıyı alanlarına yönelik olarak duyduğu ilginin kaynağıdır denebilir. 248 Bu açıdan, konunun ele alındığı 17. başlığın, Gündem 21'in en geniş bölümünü temsil ettiğini belirtmek gerekir.249 Genellikle Gündem 21'in 17. bölümünün, kıyı 247 Bkz. Marc Pallemaerts, “Stockholm’den Rio’ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru Geri Adım mı?", Çev. Bülent Duru, A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (Prof.Dr.Cemal Mıhçıoğlu’na Armağan), C.52, Ocak-Aralık 1997, s.613-632. 248 Adalberto Vallega, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, 1999, s.6. 249 United Nations Sustainable Development, Agenda 21-Chapter 17: Protection of the Oceans, All Kinds of Seas, Including Enclosed and Semi-Enclosed Seas, and Coastal Areas and the Protection, Rational Use and Development of Their Living Resources, (http://www.un.org/esa/ sustdev/agenda21.htm) Eylül 2000. 121 alanları konusunda bir dönüm noktasını oluşturduğu, bu düzenleme ile kıyı alanları üzerinde en güçlü uluslararası anlaşmaya varıldığı kabul edilmektedir.250 Gündem 21, kıyısı olan ülkeleri, bütüncül kıyı yönetimini uygulamaya, kendi deniz çevrelerini ve kıyılarını sürekli ve dengeli bir biçimde geliştirmeye çağırmaktadır. Gündem 21'in kıyı alanlarını en çok etkileyen önerilerinin kıyı yönetimi konusunda olduğu söylenebilir. Gündem 21’in denizler ve kıyı alanları konusunda uygulanmasını önerdiği politikaların daha sonra da pek çok bilimsel yapıtta, uluslararası belgede yinelendiğini görmekteyiz. Kıyıların korunması ve buraların etkin bir biçimde yönetilmesi için bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulamaya geçirilmesi düşüncesi, kısa sürede uluslararası alanda benimsenen bir ilke durumuna gelmiştir. Gündem 21'de yapılan önerilerin benzerini 1994'de yürürlüğe giren BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde de bulabiliriz. Aynı konuda 1992 Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni de anmak gerekir. İklim Değişikliği Üzerine Uluslararası Panel'de251 de küresel iklim değişikliği ve deniz düzeyinin yükselmesi gibi konularda bütüncül kıyı yönetiminin bir araç olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Ayrıca deniz çevresini etkileyen karasal etkinlikler üzerine 1995 Washington Konferansı’nda benimsenen küresel eylem programında252 da kara kaynaklı deniz kirlenmesinde bütüncül kıyı yönetiminin önemine değinilmiştir.253 Bundan dolayı, kıyı yönetiminin günümüzde aldığı biçimi tam anlamıyla anlayabilmek için, bu konuda bugüne değin yapılan çalışmaların dayandığı ana kaynaklardan biri olan Gündem 21’in ilgili bölümünün ilkelerini ortaya koymak gerekmektedir. Gündem 21’in 17. bölümü deniz ve kıyı alanlarına ayrılmıştır. “Okyanusların, Kapalı ya da Yarı Kapalılar da Dahil 250 Gündem 21'in, deniz ve kıyı alanlarındaki ana sorunlar ve bunlara getirilebilecek çözüm önerilerinde oydaşmaya varılmasına olanak tanıma, bütüncül kıyı alanları yönetiminin uluslararası hukukta da kendisine yer bulabilmesini sağlama gibi katkıları kabul edilmekle birlikte, deniz ve kıyı alanlarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik önerilerinin esnek bir biçimde düzenlendiği, getirilen açıklamaların belirsizliklerle dolu olduğu yönünde eleştiriler de yöneltilmiştir. Bkz. CicinSain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.93. 251 Intergovernmental Panel on Climate Change- IPCC. 252 The Global Programme of Action on Protection of the Marine Environment from Land-Based Activities. 253 Peter W. French, Coastal and Estuarine Management, Routledge, New York, 1997, s.195; Cicin-Sain, Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management, s.2. 122 Olmak Üzere Bütün Denizlerin, Canlı Kaynaklarının Korunması, Ussal Bir Biçimde Kullanılması ve Geliştirilmesi” adını taşıyan söz konusu metnin kıyı alanlarını ve burada yapılacak çalışmaları ele alış biçimini şöyle özetlemek olanaklı:254 Deniz ve kıyı alanları iki nedenden ötürü korunması gereken dizgelerdir. İlk olarak bu alanlar yeryüzünde yaşamın sürmesini sağlayan temel öğelerdendir. İkinci nedense buraların sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamada türlü olanakları barındırmasıdır. Bu açıdan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde belirtildiği gibi, denize kıyısı olan ülkelerin söz konusu alanların korunmasında ve buralardan sürdürülebilir bir biçimde yararlanılmasında türlü hakları ve sorumlulukları bulunmaktadır. Kıyı ülkelerinin, Sözleşmenin öngördüğü doğrultuda, bölgesel, ulusal ve yerel düzeylerde, kıyıların ve deniz alanlarının korunmasına yönelik bütüncül yaklaşımı gerçekleştirmeye çalışmaları ve olası sorun alanlarını öngörmeye dayalı önlemleri almaları gerekmektedir. Bugüne değin, tek tek devletlerin ulusal, bölgesel ya da yerel düzeylerde deniz ve kıyı kaynaklarının yönetimine ilişkin olarak aldıkları önlemler, yürüttükleri çabalar, bu alanlarda sürekli ve dengeli kalkınmayı gerçekleştirebilmiş değildir. Üstelik bu alanlar üzerinde gözlenen baskılar ve doğal niteliğindeki bozulmalar her geçen gün artmaktadır. Bundan dolayı, denize kıyısı olan ülkelerin, kendi kıyı alanları ve deniz çevrelerini bütüncül bir anlayışla yönetmeleri ve buralardan sürekli ve dengeli bir biçimde yararlanma yollarını aramaları gerekmektedir. Söz konusu bütüncül yaklaşım, karar alma ve uygulama sürecinde bütünlüğü sağlamayı, bu yerlerdeki doğal kaynaklardan dengeli bir biçimde yararlanmayı, türlü kullanım biçimleri arasındaki karşılıklı etkileşimlerin neler olduğunu ortaya koymayı, onarımcı olmaktan daha çok önleyici nitelik taşıyan önlemlerin alınmasını ve bu alanların korunması ve geliştirilmesi amacıyla yürütülecek çalışmalarda, ilgili bütün bireylerin, grupların ve örgütlerin karar alma ve uygulama sürecine, uygun düzeylerde katılmasını öngörür. 254 Agenda 21 - Chapter 17, Protection of the Oceans, All Kinds of Seas, Including Enclosed and Semi-Enclosed Seas, and Coastal Areas and the Protection, Rational Use and Development of Their Living Resources. 123 Denize kıyısı bulunan devletlerin, kıyı ve deniz alanlarının korunup geliştirilmesine ilişkin olarak yürütecekleri çalışmalar sırasında eşgüdümü sağlamak ve alınacak kararları bir bütün içinde değerlendirmek için, yerel ve ulusal düzeylerde, siyasa belirlemek işlevini görecek kurul ya da kurumlar oluşturmaları yararlı olabilir. Danışma hizmeti de verebilecek olan bu yapılanmaya, gerektiğinde akademik kurumlar, özel kuruluşlar, gönüllü örgütler, yerel topluluklar ve kıyı kaynaklarından yararlanan kümeler de dahil edilmelidir. Gereken yerlerde bütüncül kıyı ve deniz alanları yönetimi ve sürekli ve dengeli kalkınma ile ilgili plan ve programlar hazırlanmalıdır. Tehlike altında bulunan, doğal niteliğini kaybetmeye başlamış, zarar görmüş bölgeler saptanmalı, buralara ilişkin gerekli veriler toplanmalıdır. Çevresel etki değerlendirmesine, yapılan çalışmaların düzenli bir biçimde izlenmesine önem verilmelidir. Yapılacak planlarda, deniz düzeyinin yükselmesi ya da denize tehlikeli atıkların karışması gibi, insan etkinliklerinden ya da doğal etmenlerden kaynaklanan bozulmalar göz önünde bulundurmalıdır. Tehlike altında bulunan yaşam ortamlarının korunmasına önem verilmelidir. Yerleşim yerleri, tarım, turizm, balıkçılık, limanlar ve sanayi gibi kıyı alanlarını olumsuz yönde etkileyen sektörler bütüncül bir bakış açısıyla yönetilmelidir. Altyapı hizmetleri, bütün bu sektörlerle uyumlu olacak bir biçimde yerine getirilmelidir. Yöre halkının kıyı ve deniz alanları ile ilgili konularda eğitimine ve bilinçlendirilmesine önem verilmelidir. Bu bölgelerde, doğa üzerinde ağır baskıda bulunacak sektörlerin aşırı ve dengesiz gelişmesini önlemek üzere, almaşık işlendirme olanakları geliştirilmelidir. Kıyı alanlarına etkide bulunacak her türlü etkinlik için çevreye zarar vermeyecek teknolojilerin geliştirilip uygulanmasına çalışılmalıdır. Denize kıyısı olan ülkeler, uluslararası örgütlerin de katkısıyla, biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi ve denizde yaşayan canlıların, yaşam ortamlarının korunmasına yönelik önlemler almalıdır. Bu amaçla, denizdeki biyolojik çeşitliliğin izlenip denetlenmesi, tehlike altındaki türlerin ve yaşam ortamlarının nicel ve nitel durumunun saptanması, koruma alanları yönetimi dizgesinin geliştirilmesi ve bütün bu önlemleri destekleyecek nitelikte bilimsel araştırmaların yaptırılması ve elde edilecek sonuçların duyurulması gerekmektedir. Her bir devletin, yukarıda anılan amaçlara ulaşmak için kıyı 124 ve deniz alanları ile ilgili veri kaynaklarını geliştirmesi, gerekli toplumsal-ekonomik ve çevresel göstergeleri düzenlemesi, kıyı ve deniz alanlarının çevresel açıdan durumunu ortaya koymak üzere düzenli olarak çevresel değerlendirmelerini yapması, kıyı alanlarındaki kaynakların, etkinliklerin, buralardan yararlanma biçimlerinin, yaşam ortamlarının ve korunması gerekli alanların durumunu saptaması ve elindeki bilgi ve verileri diğer devletlerle paylaşması gerekmektedir. Bu açıdan uluslararası alanda işbirliğini sağlamak, özellikle de gelişmekte olan ülkelerle, olanaklı olduğu ölçüde de bölgesel ya da bölge-altı örgütlenmelerle işbirliği içinde olmak, yapılacak çalışmaların etkenliğini artırabilir. Devletler, ulusal bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin hazırlanması sürecinde işbirliğinde bulunmalıdırlar; örneğin bu amaç doğrultusunda, 1994 yılından önce, karşılıklı olarak deneyimlerin aktarılacağı bir küresel konferans düzenlenebilir. Bölgesel, bölge-altı ya da küresel nitelik taşıyan uluslararası örgütler, kıyı devletlerinin, özellikle de gelişmekte olan kıyı devletlerinin bu yöndeki çabalarını desteklemelidir. Birleşmiş Milletler’in kıyı alanlarına ilişkin olarak yürüttüğü çalışmalarda Rio Konferansı bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Bu konferansta benimsenen belgelerden biri olan Gündem 21’in, deniz ve kıyı alanlarının korunması ile ilgili 17. bölümünün öngördüğü yaklaşımın, kısa sürede, kıyı alanları ile ilgili alınacak önlemleri ve konuya yaklaşım biçimini önemli ölçüde etkilediğini söylemek abartma olmayacaktır. Yukarıda daha ayrıntılı bir biçimde değinilmiş olan Gündem 21’in 17. bölümünün, kıyı alanlarının yönetiminde bugüne değin izlenen sektörel yaklaşımların, kıyı alanları gibi karmaşık, birbirleriyle bağlantılı öğeleri olan dizgeleri yönetmede yetersiz kaldığı görüşüne dayanılarak kaleme alındığı görülmektedir. Önerilen yeni yaklaşım biçimi ise bütüncül kıyı ve deniz alanları yönetimidir. D.UNEP, Bütüncül Kıyı ve Deniz Alanları İlkeler Dizisi Birleşmiş Milletler’in kıyı yönetimine yaklaşım biçimini, UNEP'in kıyı ve deniz alanları yönetimi ilkelerini belirleyen çalışmasında daha ayrıntılı biçimde 125 görebilmek olanaklı.255 İlk olarak Şubat 1993’de Cenevre’de, daha sonra Aralık 1993’de Roma’da gözden geçirilip düzeltilen söz konusu metin, son biçimini 1994’de Birleşmiş Milletler Çevre Programı-Deniz ve Kıyı Alanları Programı Etkinlikleri Merkezi'nin (OCA/PAC) Nairobi’deki biriminde yapılan toplantıda almıştır. Metnin başlangıcında, kıyı ve deniz alanlarını daha iyi bir biçimde yönetmenin koşullarını ortaya koymayı amaçlayan bu ilkelerin, her tür soruna kesin, evrensel çözümler getirebilecek biçimde düzenlenmediği, yalnızca ana doğrultuları göstermek üzere hazırlanmış olduğu, edinilen deneyimlerle yeniden düzenlenebileceği belirtilmiştir. Çalışma, daha çok Akdeniz’deki kıyı alanlarının sorunları üzerine yapılan araştırmalardan elde edilen veriler, izlenimler, deneyimler üzerine kurulmuştur. Başlangıçta yalnızca Afrika’daki Bölgesel Denizler Programlarında uygulanan bu ilkeler dizisini incelemek, hem Birleşmiş Milletler’in kıyı alanlarına bakışını, hem de uluslararası alanda genel kabul gören yaklaşım biçimini anlamamıza yardımcı olabilecektir. 1.UNEP'e Göre Kıyı Alanları ve Sorunları UNEP'in kıyı ve deniz alanlarının bütüncül yönetimi üzerine hazırlattığı çalışmasında kıyı alanları ve deniz sorunlarını ele alış biçimi şöyle özetlenebilir: Kıyı kaynaklarının, artan nüfusun ve kentleşmenin gereksinimlerini karşılamak üzere, sanayi, turizm, dinlenme ve eğlenme, balıkçılık, enerji üretimi, ulaşım gibi sektörlerce türlü ekonomik ve toplumsal erekler doğrultusunda kullanılması, deniz, su, hava kirliliği, tarihi ve mimari mirasın bozulması, deniz ve karadaki doğal kaynakların tükenmesi, kıyılara halkın girişinin engellenmesi, gürültü gibi, çözümü güç sorunlara neden olmaktadır. Bunların yanında iklim değişikliği, deprem, orman yangını, sel gibi doğal ya da insan etkinliklerinden kaynaklanan diğer yıkım olayları da kıyı alanlarını tehdit etmektedir. 255 UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional Seas Reports and Studies No 161, United Nations Environment Programme, Nairobi, 1995. İlkeler bildirgesi Valerie Brachya, Ferenz Juhasz, Arsen Pavasoviç ve Ivica Trumbic’den oluşan bir ekip tarafından kaleme alınmıştır. 126 Bugüne değin tek tek devletlerin izlediği resmi politikaların bu sorunların çözümünde çok da başarılı olamadığı bilinmektedir. Sektörel yaklaşımın egemen olduğu bu politikaların, sorunların çözümünde fazla yol alamamasının gerisinde, kıyıdaki gelişimin bir bütün olarak kaynaklar üzerinde baskıda bulunacağının anlaşılamaması bulunmaktadır. Bir başka anlatımla, söz konusu sektörlerin hem kendi aralarında, hem de doğal dizgelerle bir bütün oluşturduğu, alınacak önlemlerin bütün etkilerinin göz önünde bulundurması gerekliliği göz ardı edilmiştir. Artık, kıyı dizgesinin, sektörel bakış açısıyla yönetilemeyecek denli karmaşık yapıda olduğu anlaşılmıştır. Diğer bir deyişle, kıyıdan beklenen ekonomik yararlarla bu alanlardaki doğal süreçlerin korunması arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Bu yüzden kıyı alanları tüm öğeleriyle birlikte ele alınmalı, politikalar buna göre belirlenmelidir. Parçacıl çözüm önerileri sorunu ancak geçici bir biçimde çözebilirler. Bundan dolayı, daha kapsamlı, çevresel, toplumsal ve ekonomik etmenlerin tümünü birden göz önünde bulunduracak bir yaklaşımın geliştirilmesi kaçınılmazdır. Anılan bu nedenlerden ötürü, bütüncül kıyı alanları yönetimi, kıyıdaki sorunları çözebilecek, sürekli ve dengeli kalkınma için gereken olanakları yaratacak bir yaklaşım biçimi olarak değerlendirilebilir. 2.UNEP'in Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri Daha önceki sayfalarda ele alınan Dünya Bankası'nın "Noordwijk Guidelines" adındaki ilkeler dizisi ile UNEP'in hazırlattığı kıyı yönetimi ilkeleri belgesinin büyük ölçüde birbirine koşut olarak kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Dünya Bankası’nın belirlediği bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri ayrıntılı olarak incelendiği için, bu bölümde Birleşmiş Milletler’in kıyı yönetimini yansıtan belgedeki yönelimlere kısaca değinmek yerinde olacaktır: Buna göre, başarılı bir kıyı yönetimi, ancak etkilenen tüm tarafların yönetime katılması, alınan kararları desteklemesi ile gerçekleştirilebilir. Kıyıda gözlenen her türlü ilişki yalnızca fiziksel ve çevrebilimsel değil, ekonomik kavramlarla da açıklanmalıdır. Bir ülke içindeki yönetimin tüm düzeyleri kıyı yönetimi ve planlamasına dahil edilmelidir. Kıyıdaki iyelik haklarının korunmasına önem verilmelidir; böylece taşınmaz sahiplerinin uygulanan programları benimsemesi de kolay olacaktır. Yönetim çalışmalarına yöre halkının, kamu kurumlarının ve özel 127 kesimin katkıda bulunması başarıyı artıracaktır. Doğayı koruma çabaları ile ekonomik gelişmeyi sağlama çalışmaları bir arada ele alınmalıdır. Kıyı yönetimi çalışmalarının etkili olabilmesi için, gereken yerlerde, çevresel etki değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir. Kıyıda uygulanacak olan bütüncül yönetim, yerel geleneklere, gereksinimlere ve önceliklere saygı duymalıdır. Belirlenen ilkeler yalnızca yol gösterme amacını taşıdığından, evrensel düzeyde geçerlilik taşıyan kurallar olarak algılanmamalı, her ülke bu ilkeleri kendi koşullarına uyarlamaya çalışmalıdır.256 UNEP'in bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin ilkeleri açıklayan belgesinde, Dünya Bankası ilkeler dizisinden farklı olarak, yalnızca bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin ilkelerin belirlenmediğini, var olan sektörel yönetimlerin, bütüncül kıyı alanları yönetimi çerçevesinde ne yönde geliştirileceğinin de sergilenmeye çalışıldığını görüyoruz. Söz konusu ilkeler şöyle sıralanmaktadır: Kentsel büyümenin, var olan altyapı kapasitesini aşmaması gerekmektedir; turizm ve doğal kaynaklar üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sanayinin gelişmesi ve işleyişi denetim altına alınmalıdır; su, kara, hava ve gürültü kirliliğini önlemek ya da azaltmak için önlemler geliştirilmelidir; turizm ve doğa koruma politikaları birlikte ele alınmalıdır. Çekim yeri olan yörelerin korunması ve geliştirilmesi için turizm bir gelir kaynağı olarak düşünülebilir; akuakültür etkinliklerine yer ayrılmasında, diğer kıyı etkinlikleri ve sudaki atıkların durumu göz önünde bulundurulmalıdır; balıkçılığın sürdürülebilmesi için, balık stoklarının ve doğal deniz kaynaklarının korunmasına önem verilmelidir; kıyının tarımsal amaçlarla kullanımı yalnızca gıda elde edilmesinde ya da işlendirmede değil, kıyıdaki aşırı gelişmenin önlenmesinde ve kent özeklerinin buralardan uzaklaştırılmasında da önemlidir; kent özeklerini birbirinden ayırmak ve doğal kıyı kaynaklarının sürekliliğini sağlamak için açık alanlar korunmalıdır; kıyı kuşağında 256 UNEP, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional Seas Reports and Studies No 161, 1995, s.16, 17. 128 kentsel ve endüstriyel gelişmeye izin verilmemeli; kıyı kuşağına yapı yapılmamalı, buraları olanaklı olduğu ölçüde kamu kullanımına açık bırakılmalıdır.257 E.FAO'nun Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi İlkeleri Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kıyı yönetimini nasıl ele aldığını, kıyı alanlarının hangi ilkeler doğrultusunda biçimlenmesini istediğini anlayabilmek için, Gündem 21 ve UNEP'in yanı sıra, bir başka örgütün, Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO), 1992 yılında hazırlattığı yazanağı258 da incelemek gerekecektir. Her ne kadar söz konusu yapıtta, çalışmanın, FAO'nun resmi görüşlerini yansıtmayıp yalnızca akademik bir çalışma olarak kaleme alınmış olduğu belirtilse de, "Kıyı Bölgelerinin Bütüncül Yönetimi" adlı çalışmayı incelemek, Birleşmiş Milletler'in kıyı alanlarına ve bu yerler için alınması gereken önlemlere bakış açısını ortaya koymaya yardımcı olabilir. 1992 yılında yayınlanan çalışmanın büyük ölçüde Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda kıyı alanları yönetimi için anlaşmaya varılan ilkelere dayanılarak hazırlandığı görülmektedir. Üstelik, Birleşmiş Milletler'in kıyı alanları konusunda hazırlattığı diğer akademik nitelikteki çalışmalarla da, hem kuramsal, hem de uygulamada yararlanılacak araçlar açısından, koşutluk sergilediğini belirtmek gerekir. Bundan dolayı, yazanak ayrıntılı biçimde incelenmeyecek, yalnızca konuyu ele alış biçimine ve bütüncül kıyı alanları yönetimi konusunda saptadığı ilkelere değinilmekle yetinilecektir. Yazanağa göre, kıyı alanlarında yaşanan çevre sorunlarının önüne geçebilmek, doğal yaşamı koruyabilmek, doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltabilmek, kirliliği önleyebilmek ve buralarda sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımının geçerli olmasını sağlayabilmek için en uygun araç bütüncül kıyı alanları yönetimi olacaktır.259 Kıyı alanlarında uygulanacak bütüncül yönetimin dayanması gereken ilkeler de özetle şöyle belirtilmiş: Kıyının deniz ve kara bölgelerinin uyum içinde planlanması ve yönetilmesi 257 a.g.y, s.18. 258 Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated Management of Coastal Zones, FAO Fisheries Technical Paper, Rome, 1992. 129 gerekmektedir; kıyı yönetimi programları deniz kenarına odaklanmalıdır; kıyı yönetimi sınırları sorunların niteliğine göre esnek olarak saptanmalıdır; ortak kaynakların korunmasına özel önem verilmelidir; doğal yıkımlara karşı alınacak önlemler ve doğal kaynakların korunması için yürütülecek çalışmalar bütüncül kıyı alanları yönetimi programları ile uyum içinde olmalıdır; ülke içindeki bütün yönetim düzeyleri kıyı yönetimi ve planlamasında yer almalıdır; kıyılardaki kalkınma çabalarında doğal denge göz önünde bulundurulmalıdır; kıyı yönetimi programlarının uygulanmasına halkın ve ilgili ekonomik sektörlerin katılımı sağlanmaya çalışılmalıdır; program çerçevesinde gerçekleştirilecek bütün etkinliklerde çevresel etki değerlendirmesi yapılmalıdır.260 F.Birleşmiş Milletler'in Kıyı Yönetimi Uygulamalarına Bir Örnek:Bölgesel Denizler Programı Buraya değin, Birleşmiş Milletler'in kıyı alanları ve yönetimi konusuna bakış açısı türlü kuramsal çalışmalarla incelenmeye çalışıldı. Ancak örgütün kıyı alanlarına ilgisi salt akademik yapıtlarla ya da uluslararası belgelerle sınırlı değil; 1970'lerden bu yana başlattığı programlarla kıyı alanları yönetiminin uygulama aşamasında da etkili olmaktadır. Bölgesel Denizler Programı adıyla bilinen UNEP'in en başarılı etkinliklerinden biri olarak sayılan261 söz konusu programa kısa da olsa yer vermek, örgütün kıyı alanlarına ilişkin olarak gerçekleştirdiği etkinlikleri anlamak açısından yararlı olabilir. Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kıyı alanlarına yönelik çalışmaları Bölgesel Denizler Programı aracılığıyla yürütülmektedir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı Bölgesel Denizler Programı,262 deniz kirliliğini denetim altına almak ve çok sayıda ülkenin çevrelediği denizlerdeki kıyı ve deniz kaynaklarını yönetmek üzere 1974 yılında 259 a.g.y., s.6,7. 260 a.g.y., s.48-66. 261 Oran R. Young, International Governance: Protecting the Environment in a Stateless Society, Carnell University Press, Ithaca, 1994, s.167. 262 United Nations Regional Seas Programme 130 kurulmuştur. Bugüne değin 12 ayrı bölgede uygulanmaya başlamış olan programların yanı sıra bir program da hazırlık aşamasındadır.263 Güney Asya, Doğu Asya ve Kuzeybatı Pasifik dışında tümünün uluslararası tüzel belgelere dayandığı bu programların kendine özgü eylem planları, akçal kaynakları bulunmaktadır. 264 Bu programa bağlı olan eylem planlarından biri olan Akdeniz Eylem Planı, Akdeniz Havzası'nda kalkınmayı desteklemek ve çevreyi korumak amacıyla, Birleşmiş Milletler Çevre Programı altında, Akdeniz'de kıyısı olan 16 ülke ve Avrupa Komisyonu tarafından 1975'de Barselona'da kabul edilmiştir. Plan'ın bir özelliği de Birleşmiş Milletler Çevre Programı bünyesinde başlatılan ilk bölgesel girişim olmasıdır.265 Akdeniz Eylem Planı'nın yasal çerçevesini, 16.02.1976 tarihinde imzalanan Barselona Sözleşmesi (1995 değişiklikleri dahil) ve türlü çevre koruma konularına ilişkin olarak 263 United Nations Environment Programme, "The Mediterranean Action Plan", Ekistics, Vol.48, No 290, September/October, 1981, s.401 Birleşmiş Milletler Bölgesel Denizler Programına bağlı olarak yürütülen diğer eylem planları şöyle sıralanabilir: Bahreyn, İran, Irak, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin Kıyı Alanları ve Deniz Çevresinin Korunması ve Gelişmesi İçin Eylem Planı (1978), Orta ve Batı Afrika Bölgesi Kıyı Alanları ve Deniz Çevresinin Korunması ve Gelişmesi İçin Eylem Planı (1981), Doğu Asya Bölgesi Kıyı ve Deniz Alanlarının Korunması ve Gelişmesi İçin Eylem Planı (1981), Güney Doğu Pasifik Kıyı Alanları ve Deniz Çevresinin Korunması İçin Eylem Planı (1981), Aden Körfezi ve Kızıl Denizin Kıyı Alanlarının Gelişmesi ve Deniz Ortamının Korunması için Eylem Planı (1982), Karayipler Çevre Programı için Eylem Planı (1981), Güney Pasifik Çevre ve Doğal Kaynakların Yönetimi İçin Eylem Planı (1982), Doğu Afrika Bölgesi Kıyı Alanları ve Deniz Ortamının Korunması ve Yönetimi İçin Eylem Planı (1985), Kuzeybatı Pasifik Eylem Planı (1994), Güney Asya Denizleri Bölgesi (1994), Karadeniz Stratejik Eylem Planı (1993) ve hazırlanmakta olan Güney-Batı Atlantik Bölgesini İçeren Eylem Planları. Bkz. Adam Rogers (Ed.), Taking Action: An Environmental Guide for you and your Community, United Nations Environment Programme, Hong Kong, 1995, s.155, 156; John F. McEldowney & Sharron McEldowney, Environment and Law: An Introduction for Environmental Scientists and Lawyers, Longman, London, 1996, s.237; Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998, s.188-189; Robert Kay, Jacqueline Alder, Coastal Planning and Management, E & FN Spon, London, New York, 1999, 265-266. 264 a.g.y., s. 265-266. 265 Adalberto Vallega, "From the Action Plan to the Mediterranean Agenda 21", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.2. 131 yapılan 6 protokol oluşturmaktadır.266 Akdeniz Eylem Planı, kıyı alanları yönetimi, kirliliğin önlenmesi, çevredizgenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması konuları ile ilgilenmektedir. 1995 yılında yapılan değişikliklerle, bölgede sürekli ve dengeli kalkınmanın sağlanması ve uygulamaya dönük çalışmaların hızlandırılması amaçlanmıştır. 267 Akdeniz Eylem Planı'nın, yasal düzenlemeler (Barselona Sözleşmesi ve ilgili protokolleri); bilimsel inceleme ve araştırma (MED-POL)268; toplumsalekonomik planlama (Mavi Plan) ve akçal-kurumsal düzenlemeler olmak üzere dört ana bölümü bulunmaktadır. 269 Akdeniz Eylem Planı bünyesinde gerçekleştirilecek çalışmalarda eşgüdümü Birleşmiş Milletler Çevre Programı sağlamaktadır. Akdeniz Eylem Planı'nın temel öğelerinden biri olan Mavi Plan'ın temel ereği, Akdeniz Havzası'nın bir bütün olarak, kalkınma ve çevre açısından, geleceğine yönelik araştırmalar yapmaktır. Bir anlamda Mavi Plan, Akdeniz'e kıyısı bulunan ülkelerin temel toplumsal-ekonomik verileri, bunların birbirleriyle etkileşimleri ve Akdeniz Bölgesi'nin geleceğine etkileri üzerine yapılması öngörülen araştırmalar ve çalışmaların bütünüdür.270 Mavi Plan'ın, Akdeniz Eylem Planı'nın çevre yönetimi boyutunu oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.271 Bu açıdan Mavi Plan'ı, Akdeniz'i çevreleyen devletlerin çevrenin korunmasında alacağı önlemler ve kullanacağı araçlar 266 Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye daha sonraki bölümlerde değinilecektir. 267 United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan (MAP), What is MAP?, (http://www.unepmap.org/whatmap.htm), Kasım 1999. 268 Mediterranean Pollution Monitoring and Research Programme 269 Özdoğan Aktar, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın Uluslararası İşbirliği Projesi: Akdeniz Eylem Planı", Yeşil Çevre, 23 Ağustos 1993. 270 L. Jeftic, "Integrated Coastal Zone Management in the Mediterranean Action Plan of UNEP", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.467. 271 Marinos Yeroulanos, "The Mediterranean Action Plan: A Success Story in the International Cooperation", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.178. 132 konusunda bir yol gösterici olarak da değerlendirmek olanaklıdır.272 Kıyı doğal kaynaklarının birbirleriyle uyumlu bir biçimde yönetilmesi için, çevre ve kalkınma arasındaki karşılıklı etkileşimlerin incelenmesi planın ana amaçları arasındadır. Planda ilk olarak, Akdeniz Havzası'ndaki ulusal kurumlar, çevrenin türlü öğeleri ve buralarda gerçekleştirilen etkinliklere yönelik araştırmalar yapılması, veriler toplanması, ardından da iyileştirme önlemlerine geçilmesi öngörülmektedir. Toplumsal-ekonomik kalkınmada rol oynayan sektörlerin değerlendirilmesi, bunların birbiriyle ilişkilerinin incelenmesi ve yaratabilecekleri çevre sorunlarının ortaya konması da Mavi Plan'ın bir diğer boyutudur.273 Mavi Plan kapsamındaki araştırmalar, çevre sorunları, ekonomi ve nüfus konularında, 'senaryo' yöntemine dayanılarak yapılmıştır. İnceleme konusu olarak salt çevre sorunları alınmamış, daha bir geniş bir bakış açısı benimsenerek, çevre sorunlarını etkileyebilecek tarım-beslenme, sanayi, enerji, turizm, ulaştırma ve kentleşme alanlarının şimdiki ve gelecekteki olası durumları da çalışmaya dahil edilmiştir. 274 Kısa adı MED-POL olan "Akdeniz'de Kirlenmenin Ölçülmesi, İzlenmesi ve Araştırılması Programı" ise, Akdeniz Eylem Planı'nın dayandığı uluslararası belge olan Barselona Sözleşmesi'nin 10 ve 11. maddeleri uyarınca, Akdeniz'in kirliliğini ölçmek, bir izleme düzeneği oluşturmak, Akdeniz'deki her türlü deniz kirliliği ile ilgili ulusal araştırma programlarını eşgüdümlemek amacıyla kurulmuş bir izleme ve araştırma programıdır. Program çerçevesinde elde edilen veri ve bilgilerin, bölgesel çapta ortak çalışmalar yürütmede ve uyumu sağlamada önemli katkılarda bulunduğu kabul edilmektedir.275 272 Panos Lagos, "The Blue Plan", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.180. 273 Özdoğan Aktar, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın Uluslararası İşbirliği Projesi: Akdeniz Eylem Planı", Yeşil Çevre, 23 Ağustos 1993. 274 Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Akdeniz Eylem Planı, Michel Grenon ve Michel Batisse (Der), Mavi Plan, Çevre Bakanlığı, Ankara, 1988. 275 L. Jeftic, "Integrated Coastal Zone Management in the Mediterranean Action Plan of UNEP", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOAST, Middle 133 Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde gerçekleştirilecek etkinliklerde türlü uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılması da öngörülmüştür. Bu amaçla, Birleşmiş Milletler'in Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi türlü uzmanlık kuruluşları, Dünya Bankası, METAP, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası örgütler ve 70 dolayında da gönüllü örgütle türlü alanlarda ortak çalışmalar yapılmaktadır.276 1.Akdeniz Eylem Planı Akdeniz Eylem Planı, başlangıç yılı olan 1975'den bu yana kıyı ve deniz yönetimini ilgi alanı içinde görmektedir. Akdeniz Eylem Planı'na bağlı olan Kıyı Alanları Yönetim Programı (MAP CAMP)277 ise 1989 yılında kurulmuştur. Program çerçevesinde 1989 ve 1998 yılları arasında, Arnavutluk, Hırvatistan, Mısır, Yunanistan, İsrail, Suriye, Tunus ve Türkiye'de çeşitli kıyı alanları projeleri gerçekleştirilmiştir. Arnavutluk, Lübnan, Malta, Fas ve Slovenya'ya yönelik projelerse hazırlık aşamasındadır. Bu çalışmalar, daha çok, türlü uluslararası belgelerde ya da toplantılarda benimsenen ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Örneğin, 1992 Rio Konferansı belgelerinden biri olan Gündem 21'de ve 1993 yılında gerçekleştirilen Dünya Kıyı Konferansı'nda göz önünde bulundurulan, 'sürekli ve dengeli kalkınma', 'bütüncül kıyı alanları yönetimi' kavramları, söz konusu Program kapsamındaki çalışmaların gelişme yönünü belirlemiştir. 278 Barselona Sözleşmesi'nin 1995 yılında gözden geçirilmesi ve Akdeniz Eylem Planı'nın ikinci aşamasına geçilmesi sürecinin Kıyı Alanları Yönetimi East Technical University, Ankara, 1993, s.468; Aktar, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın Uluslararası İşbirliği Projesi: Akdeniz Eylem Planı". 276 United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan (MAP), Partnerships, (http://www.unepmap.org/partner.htm), Kasım 1999. 277 Mediterranean Action Plan - Coastal Area Management Programme 278 Akdeniz Eylem Planı'nın ikinci aşamasının Rio Konferansı'nda benimsenen ilkeler doğrultusunda oluşturulduğunu ilgili sözleşme metninde görebilmek de olanaklıdır. Bkz. United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan and Convention for the Protection of the Marine Environment and the Coastal Region of the Mediterranean and its Protocols, Informel Document (Revised), Athens, 1997, s.1. 134 Programı'nı güçlendirdiği söylenebilir. 279 Akdeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi'ne taraf ülkelerin temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda da Öncelikli Eylemler Programı/Bölgesel Etkinlik Merkezi'nin 280 çalışmalarında bütüncül kıyı alanları yönetimi ve planlamasına ağırlık verilmesi gereği üzerinde durulmuştur.281 1998 yılı Haziran ayında Kahire'de, Bölgesel Etkinlik Merkezi ve Akdeniz Eylem Planı temsilcilerinin katıldığı toplantıda, uygulamaya geçirilecek kıyı alanları yönetimi projeleri için bir el kitabı hazırlanması kararı alınmıştı. Kıyı alanı yönetimi projelerinin hazırlanması, uygulanması ve sonuçlarının izlenmesine ilişkin yol gösterici ilkelerin yer aldığı bu metni incelemek Akdeniz Eylem Planı'nın kıyı alanlarına yaklaşımını anlamamıza yardımcı olabilir: Akdeniz Eylem Planı Kıyı Alanları Yönetimi Programı'nca hazırlanan el kitabında, kıyı alanları yönetimi çalışmalarının, sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamak üzere yürütülmesi gerektiği belirtilmektedir. Daha önce de değinildiği gibi, uluslararası düzeyde benimsenen kimi belgelerin ya da uluslararası kuruluşların öngördüğü yaklaşımın izlenmesinin doğal bir sonucudur bu durum. Bunun dışında, çevrenin korunmasıyla kıyı ve deniz kaynaklarından ussal bir biçimde yararlanma da Programın ulaşmak istediği erekler arasındadır. Programın uygulanacağı bölgelerdeki kurumsal yapıyı güçlendirmek, yöre halkına yönelik eğitici etkinliklerde bulunmak da ulaşılmak istenen sonuçlar arasında yer almaktadır.282 GEF,283 METAP,284 279 Arsen Pavasovic, "Strengthening the Involvement of MAP-UNEP in ICZM Pilot Projects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.418-420; United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan - Coastal Area Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP Projects: Operational Manual, Athens - Split, 1999, s. v. 280 Priority Actions Programme/Regional Activity Centre (PAP/RAC) 281 United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan, Report of the Extraordinary Meeting of the Contracting Parties to the Covention for the Protection of the Mediterranean Sea Against Pollution and its Protocols, UNEP, Athens, 1996, s.9. 282 United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan - Coastal Area Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP Projects: Operational Manual, Athens - Split, 1999, s.3. 135 Avrupa Birliği'nin yürüttüğü Akdeniz Yardım Programı285 gibi programlarla işbirliği içinde bulunmak, bu tür birimlerce yürütülen çalışmalar arasında eşgüdümü sağlamak da öngörülen erekler arasındadır. Yukarıda da değinildiği gibi, burada benimsenen ilkeler büyük ölçüde Birleşmiş Milletler Örgütü'nün ve diğer uluslararası örgütlerin ya da antlaşmaların öngördüğü çerçeve içinde düzenlenmiştir. 1992 Rio Konferansı'nda kabul edilen Rio Bildirgesi ve Gündem 21 (özellikle 17. bölümü), Barselona Sözleşmesi bunlar arasındadır. Akdeniz Eylem Planı Kıyı Alanları Yönetimi Programı tarafından hazırlanan yönlendirici kitapta, anılan bu belgelerin benimsediği ilkelerin yanında, kirleten öder ilkesi, önleyici nitelikte bir yaklaşımın benimsenmesi, katılımcılık, bütüncül yönetim tekniklerinin uygulanması, çevredizgenin korunması, iyileştirilmesi ve kıyı yönetiminde ekonomi ve pazar araçlarının kullanılması da öngörülmüştür.286 Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde gerçekleştirilen programların, belli bir yörenin sorunlarını çözmekten çok, sorunları tanımaya ve güçlü bir kıyı yönetimi düzeneği oluşturmaya yönelik olduğu söylenebilir. Akdeniz'de METAP ve PAP öncülüğünde gerçekleştirilen kıyı yönetimi programlarının değerlendirildiği bir yazanakta da bu durumu doğrulayan tümcelere rastlamak olanaklıdır. Yazanağa göre, bu projelerden çoğu, halen uygulama öncesi aşamasını yaşamaktadır; ulusal kalkınma planları ile ilişkileri tam olarak kurulamamıştır; yönetsel sınırlarla coğrafi sınırlar çoğunlukla örtüşmemektedir; nüfus sorunları göz önünde bulundurulmamaktadır; çoğu yerde arazi kullanımından kaynaklanan çatışmalara rastlanılmakta, genellikle de bunların yönetim politikaları ile bütünleştirilmesinde başarısız olunmaktadır; yörenin 283 Global Environment Facility 284 Mediterranean Environment Technical Assistance Programme 285 Mediterranean Assistance / Short -and Medium- Term Actions Programme- MEDA/SMAP 286 United Nations Environment Programme - Mediterranean Action Plan - Coastal Area Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP Projects: Operational Manual, Athens - Split, 1999, s.4. 136 gelişmesine ilişkin niceliksel kestirimler sağlıklı olarak yapılmamaktadır.287 Böyle olunca da, kıyı yönetimi programları, daha çok uygulama öncesi aşamalarda yoğunlaşmak zorunda kalmaktadır. Özeksel ve yerel yönetimlerin, kıyıdan yararlananların, gönüllü örgütlerin, bilim dünyasının ve halkın uygulanan projelere katılmasını sağlamak, daha önce edinilmiş deneyimleri yeni çalışma alanlarına aktarmak, eğitime dönük etkinliklerde bulunmak, olası yeni sorun alanlarını belirleyip bunları karşı önlemler geliştirmek, çalışmalarda en uygun araç ve teknikleri belirlemek bunlar arasında sayılabilir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi yöntemini ve araçlarını kullanmak, gerekli planları yapmak, uygulamaların ulusal kalkınma planları ile uyumlu olmasını sağlamak, o yöreye özgü çevre sorunlarını gidermeyi amaçlayan çalışmalarda bulunmak ve sürdürülebilir kıyı yönetimi sağlamak üzere ulusal ve yerel kapasiteyi güçlendirmek de bu programların diğer erekleri arasındadır. 288 2.Karadeniz Çevre Programı GEF’in (Global Environment Facility) ve UNEP'in akçal desteğiyle başlatılan Karadeniz Çevre Programı, Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın kıyı ve deniz alanlarını kapsayan bir girişimdir. GEF’in oluşumu ve işleyiş biçimi göz önünde bulundurulduğunda, Dünya Bankası'nı da Karadeniz Çevre Programı’nda söz sahibi örgütler arasında saymak gerekecektir.289 Karadeniz'e kıyısı 287 Ivica, Trumbic, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives in the Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority Actions Programme Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997, s.3. 288 United Nations Environment Programme-Mediterranean Action Plan-Coastal Area Management Programme (MAP CAMP), a.g.y., s.4-5. 289 GEF, daha önce de belirtildiği gibi, büyük ölçüde Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler’in denetiminde olan bir fondur. Bundan ötürü, GEF kapsamında yapılan akçal katkılarda bu iki örgütün de payının olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır. Karadeniz Çevre Programına Birleşmiş Milletler UNEP aracılığıyla destek vermiştir. Örneğin, Karadeniz Çevre Programı kurulduğu dönemde, UNEP ve GEF üç yıl için toplam 9.3 milyon Dolar'lık yardımda bulunmuştu. Bkz. Ömer Faruk Gençkaya, "States and Non-State Actors in Environmental Policy Making: An Overview of the GEF-BSEP NGO Forum", Protecting Regional Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe, (Eds. Stacy D. VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko), 137 olan altı ülkenin, 1992 yılında, Bükreş'te, kabul ettikleri "Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi", 290 1993 tarihli Odessa Bildirgesi ve 1996'da imzalanan Karadeniz Stratejik Eylem Planı, Karadeniz Çevre Programı’nın ana dayanaklarını oluşturmaktadır. Karadeniz'de kıyısı bulunan ülkelerin çevre yönetimlerini güçlendirmek, çevre sorunları konusundaki politikaların, yasal düzenlemelerin geliştirilmesini, yaşama geçirilmesini sağlamak, sürekli ve dengeli kalkınmayı gerçekleştirmeye belirlenmiştir. 291 yönelik önlemleri almak programın temel erekleri olarak Program, Karadeniz'de, tehlikeli atıkların ya da kazaların önlenmesine yönelik olarak bölge ülkelerinin yaptıkları çalışmalara katkıda bulunmayı, buralarda ülkesel ya da bölgesel düzeyde yapılması düşünülen planlama etkinliklerini desteklemeyi de amaçlamaktadır. Karadeniz kıyısında bulunan ülkelerin çevre bakanlarının 1993 yılında Odessa'da yaptığı toplantıda, Karadeniz Çevre Programı'nın dayandığı uluslararası belgelerin yaşama geçirilebilmesi için bir Karadeniz Eylem Planı'nın hazırlanması kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin amaçlarına ulaşabilmesi için taraf ülkelerin katılımıyla "Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu" adında bir yapının oluşturulması ve bu komisyonun işlerini yürütecek sekreteryanın İstanbul'da çalışması da karara bağlanmıştır. 292 Bunun yanı sıra, yine sözleşmenin uygulanabilmesi için "Karadeniz'de Çevrenin Korunması ve Yönetimi Projesi"ni yürütecek "Proje Koordinasyon Birimi"de İstanbul'da kurulmuştur. 293 Conference Proceedings: "Saving the Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe", 14 May 1999, s.86. 290 Sözleşme ve protokolleri 15 Ocak 1994 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girmiştir. 291 Arsen Pavasovic, "ICZM Policies and Strategies for the Black Sea Region", Proceedings of the MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint Conference: Land Ocean Interactions - Managing Coastal Ecosystems, 9-13 November, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1999, s.1291. 292 Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu (İstanbul Komisyonu), ilk toplantısını 4-5 Mayıs 1995'de gerçekleştirmiştir. 293 Türkiye'nin merkez olarak seçilmesinde, Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde elde edilen deneyimlerin de etkili olduğu söylenebilir. Bkz. Thomas Land, "Pollution and Politics in the Black Sea", Contemporary Review, May 1999, Vol. 274, Issue 1600, s.230-236. 138 Karadeniz Çevre Programı’nın dayandığı uluslararası belgelerden biri olan "Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı", 30-31 Ekim 1996 tarihlerinde İstanbul'da yapılan Çevre Bakanları Konferansı'nda kabul edilmiştir.294 Eylem Planı, Karadeniz'de kıyısı bulunan Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Türkiye ve Ukrayna'yı kapsamaktadır. Karadeniz Stratejik Eylem Planı’nın bir özelliği, 1992 Rio Konferansı belgelerinden Gündem 21’in saptadığı ilkelerin ilk olarak yaşama geçirildiği metin olmasıdır.295 Gerçekten de, "Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı" adlı belgede, Rio Konferansı sonrasında gündeme gelen, "sürekli ve dengeli kalkınma", "ihtiyat ilkesi", "temiz teknolojilerin kullanılması", kalkındırmayı güçlendiren "ekonomik araçların kullanılması", "Karadeniz'de kıyısı bulunan ve Karadeniz Havzası ülkeleri arasında işbirliği kurulması", "saydamlık" ve "halk katılımı" gibi ilkeleri bulabilmek olanaklıdır.296 Birleşmiş Milletler Çevre Programları Proje Hizmet Birimi297, Karadeniz Eşgüdüm Birimi ve her bir ülkenin çevre bakanıyla birlikte, bu eylem planı çerçevesinde gerçekleştirilecek tüm projeleri yönetmekten sorumludur.298 Karadeniz Stratejik Eylem Plan, taraf ülkelerin 1997 yılı sonuna kadar ulusal eylem planlarını hazırlamalarını öngörmektedir. Bu doğrultuda Türkiye de, 1998’de, Karadeniz Bölgesi için izleyeceği bütüncül kıyı alanları yönetimi politikalarını içeren “Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri” 299 adlı yazanağı 294 Bkz. Black Sea Environmental Programme, 1996 Annual Report, Istanbul, 1997, s.ii. 295 Şule Güneş, “Birleşmiş Milletler Bölgesel Deniz Programları; Karadeniz Çevre Rejimi”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 2225 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.7. 296 Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı, 30-31 Ekim 1996, İstanbul. 297 The United Nations Office for Projects Services Division for Environmental Programmes-UNOPS 298 Merih Kerestecioğlu, Bayram Öztürk, Remzi Sönmez, Black Sea Strategic Action Plan-Turkey: Inception Report, August 1997, s.1 299 Remzi Sönmez, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998. 139 hazırlamıştır. Bunun yanında, Karadeniz Bölgesi'nde çevre sorunları açısından öncelik taşıyan konuların belirlenmesine yönelik bir başka yazanak 300 da kaleme alınmıştır.301 Türkiye'nin, Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı çerçevesinde hazırladığı eylem planı olan "Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu" ise 1999'da yayınlanmıştır.302 Karadeniz Çevre Programı çerçevesinde, Karadeniz'de kıyısı olan ülkelerde uygulanmak üzere, üç yıllık bir hazırlık aşamasından sonra yatırım ana (master) planı hazırlanmıştır. Bu plan, temel olarak, Karadeniz bölgesindeki toprak kullanma biçimi ile ilgili olmasına karşın, enerji, denizcilik, türlü sanayi dalları, altyapı, tarım, ulaştırma ve turizm alanlarında yeni yatırım olanakları da yaratmaktadır. Bunun yanında, doğal çevrenin durumunu iyileştirmek de planın amaçları arasındadır. Söz konusu projede, Karadeniz'de kıyısı bulunan 6 ülkede 'çevre etkinlik merkezleri' kurulması da öngörülmüştür. Buna göre Rusya, kıyı alanı yönetimi tekniklerinin bu altı ülkenin kendi yerel koşullarına nasıl uyum sağlayacağını araştıracak, Türkiye, yapılan çalışmaların düzenli izlenmesini gerçekleştirecek, 303 Ukrayna, özel izleme ve çevre ölçünlerini belirleyecek, Romanya balıkçılık, Gürcistan biyolojik çeşitlilik, Bulgaristan ise deniz kazalarına anında müdahale etme ile ilgili konularda araştırma yapacaklardır. Ana planın, kalkınmaya katkıda bulunacak yatırımları desteklemesi de kararlaştırılmıştır. Bu 300 Global Environment Facility-Black Sea Environmental Programme, Black Sea Environmental Priorities Study: Turkey, United Nations, New York, 1998. 301 Şule Güneş, Nilgün Görer, Arzu Nuray, “Rio Sonrası Entegre Kıyı Alanları Yönetimi; Türkiye Deneyimi”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.27. 302 The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999. 303 Rusya ve Ukrayna'nın büyük ölçekli, Türkiye, Bulgaristan ve Romanya'nınsa küçük kazalara ve sızıntılara müdahale etmesi kararlaştırılmıştır. Türkiye'de acil müdahale çalışmalarının Denizcilik Müsteşarlığı yürütmekte, kirliliği izleme görevini ise İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü yerine getirmektedir. 140 amaçla, Birleşmiş Milletler'in kalkınmayla ilgili türlü birimleri, Avrupa Birliği ve GEF aracılığıyla türlü yardımlar yapılmaktadır.304 1996 yılında kabul edilen Karadeniz Stratejik Eylem Planı'nda, taraf ülkelerin kıyı yönetimlerini eşgüdüm içinde oluşturmaları için Karadeniz Bölgesi bütüncül kıyı alanları yönetimi stratejilerinin geliştirilmesinin gerektiği belirtilmektedir. Özellikle arazi ve su kullanımı konusunda temel ilkelerin ve yöntemlerin belirlenmesinin önemli olduğu vurgulanmaktadır. İlgili ülkeler, bütüncül kıyı alanları yönetimini sağlamak üzere, ulusal stratejileri ve planlama araçlarında, yukarıda sözü edilen ilke ve yöntemleri kullanacaklardır. Karadeniz'e kıyısı bulunan ülkelerin, 1999 yılına kadar, bütüncül kıyı alanları yönetimi kolaylaştırmak için gerekli yasal ve teknik araçları iç hukuklarına yansıtmaları ve uygulamak için çaba harcamaları gereğine de değinilmektedir. Planda yer alan son konu ise, bütüncül kıyı alanları yönetimi için, ulusal, bölgesel ve yerel sektörler arası kurulların 1997 yılı sonuna kadar kurulmasının önerilmesi. Bu kurullar, katılımcı bir bütüncül kıyı alanları yönetimi için ulusal planları hazırlayıp uygulamakla görevli olacaktır.305 Karadeniz Çevre Programı'nın tüzel ve yönetsel temelinin, gerek bölgesel gerek yerel düzeyde, büyük ölçüde oluşturulduğunu görüyoruz. Ancak, söz konusu beklentilerin uygulamaya geçirilmesi konusunda aynı değerlendirmeyi yapmak, en azından bu aşamada, oldukça güç görünüyor. Program kapsamında bugüne değin sürdürülen çalışmalarla, Karadeniz'e ilişkin bilimsel incelemelerin artması, bölgedeki ülkelerin toplumsal, ekonomik, tüzel, çevresel değerleri üzerine araştırmaların yapılması, kirlilik yaratan kaynakların saptanması, coğrafi bilgi sistemi (GIS) gibi 304 The Global Environment Facility, Black Sea Enviromental Programme Coordination Unit, Black Sea Transboundary Diagnostic Analysis, U.N. Publications, New York, 1997; Contemporary Review, May 1999, C.274, S.1600, s.230-236. 305 Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı, 30-31 Ekim 1996, İstanbul, s.21. 141 birtakım somut yararların gözlenebildiği söylenebilir. 306 Karadeniz'i çevreleyen ülkelerin ekonomilerinin güçlü olmaması, aralarında ekonomik, toplumsal, siyasal ve tüzel konularda türlü ayrımlar bulunması ve bütüncül kıyı alanları yönetimi konusunda yeterli deneyimleri olmamaları, bu denli geniş kapsamlı bir programın yaşama geçirilmesinde karşılaşılan en büyük engellerden.307 G.Değerlendirme Birleşmiş Milletler'in, küresel çevre sorunlarının ve buna bağlı olarak kıyı yönetiminin ana gelişme doğrultularını çizen en güçlü uluslararası örgüt olduğu söylenebilir. Küresel ölçekte gerçekleştirdiği toplantılar, imzaya açtığı sözleşmeler, yaptırdığı kuramsal nitelikli çalışmalar ve uygulamaya geçirdiği programlarla örgütün, kıyı yönetimi gelişme çizgisinin belirlenmesinde büyük ölçüde söz sahibi olduğu açıktır. Dünya Bankası, OECD gibi uluslararası örgütlerin ya da Avrupa Birliği gibi ulus-üstü oluşumların da, kıyı yönetimi politikalarını büyük ölçüde Birleşmiş Milletler'inkine koşut olarak saptadıkları görülmektedir. Bundan ötürü, Birleşmiş Milletler'in kıyı alanlarına ve kıyı yönetimini ele alış biçimini ortaya koymak, aynı zamanda, diğer uluslararası örgütlerin kıyı yönetimine yaklaşımlarını bir yönüyle sergilemek anlamına gelecektir. Her ne kadar, türlü uluslararası örgütlerin kıyı yönetimi anlayışları türdeş ilkeler doğrultusunda belirlenmiş olsa da, örgütün kuruluş amacına, bileşimine ve etkinlik amacına göre kimi ayrımlar da yok değil. Bu açıdan, Birleşmiş Milletler ile Dünya Bankası'nın, kıyı yönetimi ilkeleri açısından da aynı durumun geçerli olduğu söylenebilir. Birleşmiş Milletler’in bütüncül kıyı alanları yönetimine ilişkin yaklaşımının 306 Martin Sampson, "Black Sea Environmental Cooperation: Toward a Fourth Track", Protecting Regional Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe, (Eds. Stacy D. VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko), Conference Proceedings: "Saving the Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe", 14 May 1999, s.75 307 Arsen Pavasovic, "ICZM Policies and Strategies for the Black Sea Region", s.1301-1302; Sibel Sezer, "The Role of International Environmental Institutions in Protecting Regional Seas: A Focus on the Black Sea", Problems of Regional Seas 2001: Proceedings of the International Symposium on the Problems of Regional Seas (12-14 May 2001, Istanbul-Turkey), Bayram Öztürk, Nesrin Algan (Eds.), İstanbul, 2001, s.62. 142 Dünya Bankası’nın belirlediği ilkeler dizisi ile büyük ölçüde koşut olduğunu görüyoruz. Üstelik söz konusu Birleşmiş Milletler metninin pek çok yerinde Dünya Bankası’nın ilkeler dizisine yapılan göndermeler göze çarpmaktadır. Bu nedenle, daha önceki sayfalarda ele alınan, Dünya Bankası ilkeler dizisini sergilemenin, Birleşmiş Milletler’in kıyı yönetimi anlayışını da ortaya koymak anlamına geleceği söylenebilir. Kıyı alanlarının algılanış biçiminde, buralardaki sorunların betimlenmesinde, bütüncül kıyı alanları yönetimi anlayışının benimsenmesinde ve bu yaklaşımın uygulama yönteminde söz konusu koşutluğu görebilmek olanaklı. Bu nedenle Dünya Bankası’nın kıyı alanlarına bakış açısı için yapılan değerlendirmeler, büyük ölçüde, Birleşmiş Milletler için de geçerlidir. İkincisinde, kıyılardan halkın yararlanmasına, kıyı bölgelerinde az gelişmişlikten kaynaklanan sorunlara daha çok vurguda bulunulduğu, birincisinde ise ekonomik bakış açısının görece daha sağlam yerleşmiş olduğu düşünülebilse de, sonuç olarak, her iki metnin de kıyı alanlarına, kıyının içinde bulunduğu sorunlara ve bunlara ilişkin çözüm çabalarında izlenmesi gereken yönteme bakışının benzer olduğu değerlendirmesinde bulunmak çok da yanlış olmayacaktır. IV.Avrupa Birliği A.Avrupa Birliği ve Çevre Sorunları Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunları çözmeye yönelik olarak geliştirdiği politika ve uygulamalardan söz etmeden önce, Birliğin çevre politikalarına değinmek yararlı olacaktır. Avrupa Birliği’nin308 çevre sorunlarını ilgi alanının içinde görmesinde daha çok ekonomik etmenlerin söz sahibi olduğu söylenebilir. Malların, hizmetlerin, sermayenin, işgücünün serbest dolaşımını ve ekonomik, siyasal alanda Avrupa ülkeleri arasında bütünleşmeyi amaçlayan örgütlenmenin, çevre sorunları karşısında duyarsız kalması da beklenemezdi kuşkusuz. 308 Maastricht Antlaşması’nın Kasım 1993’de yürürlüğe girmesiyle birlikte, “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu”, “Avrupa Ekonomik Topluluğu” ile “Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu” Avrupa Birliği adını almıştır. Bundan dolayı, 1993 yılından önceki gelişmeler için “Avrupa Birliği” yerine “Avrupa Topluluğu”nun kullanılması yeğlenmiştir. 143 Üye ülkeler arasında haksız rekabeti önlemek üzere ekonomik etkinliklere kimi çevre koruma ölçünleri getirme isteği; doğal yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile yaşam kalitesinin artırılması arasında bir bağ olduğu inancı; üye ülkeler arasında, diğer konularda olduğu gibi çevre sorunları alanında da ortak politikalar belirlenmesi amacı; ve aynı coğrafi bölgeyi paylaşan üye ülkelerin “sınır tanımayan” nitelikteki çevre sorunları karşısında birlikte harekete geçme gerekliliği, Avrupa Birliği’ni çevre sorunları konusunda tüzel düzenlemeler yapmaya zorlamıştır.309 Birliğin, çevre sorunlarına yönelik olarak izlediği politikaları ana hatlarıyla şöyle özetlemek olanaklı: 1957’de Roma Antlaşması’ndan, ilk çevre eylem programının yapıldığı 1973 yılını kapsayan dönemde, çevre sorunları Avrupa ülkelerinin gündeminde bugünkü kadar yoğun bir biçimde yer almıyor, yalnızca, Londra'nın hava kirliliği gibi kimi yerel nitelikli sorunlar gündeme girebiliyordu.310 O dönemde Avrupa topluluklarını oluşturan kurucu antlaşmalarda311 da çevre sorunları ile ilgili bir düzenleme bulunmamaktaydı. Yalnızca Roma Antlaşması’yla nükleer enerji konusunda kimi güvenlik önlemleri getirilmişti. Bundan dolayı o dönem için topluluğun bir çevre politikasının varlığından söz etmek olanaklı değildi. Bu dönemde, çevre konusunda kimi tüzel düzenlemelere gerçekleştirildiyse de, topluluğun kurucu belgesi olan Roma Antlaşması'nda doğrudan doğruya çevre ile ilgili bir hükme yer verilmemişti. Topluluğa üye ülkelerin, politika belirleme süreçlerinde çevre sorunlarını da göz önünde bulundurmaları gereğinden yola çıkarak, bu konuda üye ülkelerin alacağı önlemler arasında birörnekliği sağlama amacıyla 1973 yılında hazırlanan ilk çevre eylem programından 1986’ya, Avrupa Tek Senedi'ne, değin, topluluğun çevre sorunlarına daha yoğun bir biçimde eğildiğini, bu 309 Office for Official Publications of the European Communities, The European Community and the Environment, Luxembourg, 1987, s.15-19; Hüseyin Pazarcı, Nami Çağan ve diğerleri, Avrupa Topluluğu’nda ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1989, s.17-19. 310 Ali Marin, "EU Environmental Policy", Ali Marin, El-Agraa, The European Union: History, Institutions, Economics and Policies, 5th Edt., Prentice Hall, London, 1998, s.423. 311 Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu kuran 1951 Paris Antlaşması ve Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu kuran 1957 Roma Antlaşması. 144 konuya ilişkin olarak çıkarılan tüzel belgelerin sayısında bir artış olduğunu görüyoruz.312 O yıllardaki adıyla Avrupa Topluluğu’nun, çevre sorunlarıyla daha yakın bir biçimde ilgilenmesinde, Roma Klubü’nce MIT’e hazırlattırılan Büyümenin Sınırları (Limits to Growth) adlı yazanağın313 ve 1972 Stockholm Konferansı’nın314 dünya kamuoyunda çevre sorunları lehine yarattığı olumlu havanın etkisi bulunmaktadır. Roma Antlaşması’nda değişiklikler yapan ve çevre sorunlarına ilk kez bağımsız bir bölümde315 (VII.başlıkta) yer verilmesini öngören Avrupa Tek Senedi (1986) ile birlikte Topluluğun çevre sorunları politikasında yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Bu dönemde çevre sorunları alanında yol gösterici kuralların belirlenmesi, ekonomik alanda tam olarak bütünleşmeyi sağlamada gerekli adımlardan biri olarak değerlendiriliyordu. 1992 yılından, Maastricht Antlaşması’ndan sonra, Birliğin çevre sorunlarında da yerelleşmeyi öngörmesiyle birlikte, birlik düzeyinde önlemler almak yerine, ortaya çıkan sorunların asıl olarak yerel düzeyde çözülmesi gerektiği düşüncesi egemen olduğundan bu dönemde Topluluk için geniş kapsamlı bir çevre politikasının geliştirilmiş olduğu söylenemezdi. 316 312 1973 yılından günümüze değin Birliğin çevre sorunları alanında gerçekleştirdiği yasal düzenlemelerin sayısı 200'ü bulmuştur. Bunlar daha çok atık yönetimi, su ve hava kirliliği konularındadır. Bkz. European Union, Environment: Current Situation and Outlook, (http://europa.eu.int/scadplus/leg/en/lvb/l28066. htm), Ağustos 2000. 313 James Connely, Graham Smith, Politics and the Environment: From Theory to Practice, Routledge, London, New York, 1999, s.226. 314 1972 Yılı Ekim ayında, Topluluk üyesi ülkelerin devlet başkanlarının Pariste yaptıkları bir toplantıda alınan kararlardan biri de, aynı yıl Stockholm’de yapılan çevre konferansında alınan kararlara bütün üye ülkelerin uymasıydı. Bkz. Haluk Ceyhan, Emre Gönen, Çevre Sorunları: Avrupa Toplulukları ve Türkiye Politikalarının Karşılaştırmalı İncelenmesi, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, 1990. 315 130R, 130S ve 130T maddelerinden oluşan VII. başlık altında, çevre kalitesinin korunması ve iyileştirilmesinden, bireylerin sağlığının korunmasından, doğal kaynakların ussal kullanımından, önleyici eylem ilkesinden, kirleten öder ilkesinden, üye devletlerin birbirleriyle ve topluluk dışındaki devletlerle çevre sorunları konusunda işbirliği yapmasından söz edilmektedir. 316 Robert Garner, Environmental Politics, Prentice Hall, London, New York, 1996, s.119-124. 145 B.Avrupa Birliği'nin Kıyı Politikası Çevre sorunlarının önemli bir bölümünün etkisi altında kalan kıyı alanları da Avrupa Birliği'nin ilgi alanı içine giren konulardan biri olmuştur. Birliğe, kıyılara yönelik özel önlemler alma gerekliliğini duyumsatan etmenler, yine Avrupa Birliği'nin kıyılar konusunda yayınladığı bir belgeye dayanılarak ortaya konabilir. Buna göre, Avrupa çapında etkisini gösteren ve ülkelerin tek tek ele alamayacakları doğal ve kültürel miras, kirlilik, turizm, deniz güvenliği ile ilgili sorunlar; kıyı bölgelerinde bölgesel politika, ulaştırma, balıkçılık, çevre, tarım, enerji, sanayi, turizm gibi konularda Birliğin etkili bir politika izlemesini sağlama kaygısı ve son olarak da kıyı bölgelerinin korunması ve sürdürülebilir bir biçimde gelişmeleri konusunda türlü alanlarda deneyim ve bilgi birikiminin paylaşılmasını sağlama isteği gibi etmenler, Avrupa Birliği'ni, kıyı alanları için, özel, kapsamlı bir politika belirlemeye yöneltmiştir. 317 Avrupa Birliği, tüzel dizgesi içinde, yalnızca kıyı alanlarına özgü, kapsamlı bir yasal düzenlemeye yer vermiş değildir. Ancak, çevresel etki değerlendirmesi, çevre sorunları konusunda bilgilere erişme serbestliği, içme ve kullanma suyunun kalitesi, zararlı atıklar, kabuklu deniz canlıları, kentsel atık suların arıtılması, kirliliğin önlenmesi, nehir havzalarındaki kirlenme, doğanın korunması, kuşlar, yaşam ortamlarının korunması gibi konularda gerçekleştirdiği düzenlemelerin kıyı alanları için de geçerli olduğunu belirtmek gerekir. 318 Bugüne değin Birlik içinde kıyı ve deniz alanları ile ilgili yaklaşık 30 düzenlemenin gerçekleştirildiği de eklenmelidir. 319 Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarına yönelik politikalarının temel ilkelerini, Birliğin çevre politikalarının anayasası sayılabilecek çevre eylem programlarında bulabilmek olanaklı. 317 DG Environment, Nuclear Safety and Civil Protection, Demonstration Programme on Integrated Management of Coastal Zones, Information Document European Commission Services, February 1996, s.3. 318 John Gibson, Legal and Regulatory Bodies: Appropriateness to Integrated Coastal Zone Management: Final Report, European Commission - DG XI.D.2, Macalister Elliott and Partners Ltd., Hampshire, 1999, s.50-60. 319 European Commission, Caring for Our Future-Action for Europe's Environment: 25 Issues at a Glance, 2nd Edt, Brussels-Luxemburg, 1998, s.94. 146 Çevre sorunları ile ilgili politikalara daha çok kuramsal düzeyde yer veren, uygulama yöntemlerine fazla değinmeyen bu programlarda, dolaylı ya da dolaysız biçimde kıyı alanlarını ilgilendiren hükümler de bulunmakta. Birliğin, kıyı alanları ile ilgili sorunları ele alış biçimini tam olarak anlayabilmek ve söz konusu politikaları uygulamaya nasıl geçirdiğini sergileyebilmek için, taraf olduğu kıyı ve deniz alanları ile ilgili türlü uluslararası sözleşmelere de değinmek gerekecektir. C.Avrupa Birliği Çevre Eylem Programlarında Kıyı Alanları 1. Birinci Çevre Eylem Programı (1972-1976) O zamanki adıyla Avrupa Topluluğu'nun, çevre sorunları alanında izleyeceği ortak politikaları, uygulamada izleyeceği ilkeleri saptamak amacıyla hazırlanan ilk çevre eylem programının başlangıç yılı 1972'dir.320 Avrupa Topluluğu'nun bu dönemde bir çevre eylem programı hazırlamasında Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı'nın önemli payı bulunmaktadır. Programın bu konferansta benimsenen ilkeler doğrultusunda hazırlanmış olduğunu, temel ilkelerin sergilendiği bölümden anlamak olanaklıdır. Birinci programda, Topluluğun çevre politikalarının genel amacı, Topluluk bireylerinin yaşam kalitesini, yaşadıkları çevreyi ve yaşam koşullarını geliştirmek olarak belirlenmiştir. Program özel olarak kıyı alanlarını düzenleme altına almış değildir. Ancak, deniz kirliliği ile ilgili ilkelerin ortaya konulduğu 6. Bölümde kıyı kirliliği ile ilgili türlü hükümleri bulabilmek olanaklı. "Ortak Yarara Açık Alanlar İçin Özel Eylem" adını taşıyan bu bölüm, "Deniz Kirliliği", "Ren Nehri Havzasını Kirliliğe Karşı Koruma" ve "Sınır Bölgeleri Çevrelerinin Korunması" başlıklarını taşıyan üç alt başlıktan oluşmaktadır. Programda, deniz kirliliğinin giderilmesine yönelik özel önlemler getirilmemiştir. Deniz kirliliği ile ilgili türlü uluslararası sözleşmelere uyulmasının, Avrupa ülkeleri arasında işbirliğinin sağlanmasının, türlü uluslararası örgütlerin 320 Commission of the European Communities, "Declaration of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States Meeting in the Council of 22 November 1973 on the Programme of Action of the European Communities on the Environment", Official Journal of the European Communities, 20.12.1973, No C 112, s.1-51. 147 desteğinin alınmasının gerekli olduğunun belirtilmesiyle yetinilmiştir; bunun dışında özel bir programa ya da uygulama önerisine yer verilmiş değildir. 2. İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981) Topluluğun çevre politikasını, yaşam kalitesi, yaşama koşulları ve yaşama ortamını iyileştirmek olarak belirleyen İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981), birincisinden farklı olarak, kıyı alanlarını ilgilendiren kimi ilke kararlarına yer vermiştir. "Topraktan, Çevreden ve Doğal Kaynaklardan Uygun Biçimde Yararlanma ve Bunların Ussal Yönetimi" başlığının ilk alt bölümünde, kentsel, kırsal, dağlık ve kıyısal alanlara değinilmektedir.321 Programda, Avrupa'nın kıyı bölgelerinin geliştirilmesi ve çevrebilimsel yönetiminin öneminin, Birinci Çevre Eylem Programı döneminde kıyı bölgelerinin bütüncül gelişimi ile ilgili ilkelerin saptanması amacıyla başlatılan çalışmayla ortaya konduğu, bu durumun, OECD ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası örgütlerce yaptırılan çeşitli araştırmalarda da vurgulandığı belirtilmektedir. Programa göre kıyı alanlarının karşı karşıya kaldığı sorunlar, büyük ölçüde, son yıllarda sanayinin ve turizmin hızla gelişmesinden ve uzun dönemli planlama anlayışının eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İkinci Program'da kıyı ve deniz alanları ilgili kapsamlı ilkelere, uygulama programlarına yer verilmemiş, yalnızca konunun önemine değinilmekle yetinilmiştir. 321 "Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 17 May 1977 on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the Environment", Official Journal of the European Communities, 13 June 1977, No C 139. s.1-46. 148 3. Üçüncü Çevre Eylem Programı (1982-1986) Üçüncü Program'da, 322 Topluluk'un çevre politikasının sonul amacının öncekilere göre oldukça geniş bir bakış açısıyla ortaya konduğu görülüyor: İnsan sağlığını korumak, su, hava, toprak, iklim, hammaddeler, yapay çevre, doğal ve kültürel miras, flora, fauna gibi yaşama kalitesinin belirlenmesinde doğrudan etkili olan bütün öğelerin, kaynakların korunması ve iyileştirilmesi. Topluluk çevre politikasının, ilk iki programa göre daha ayrıntılı ve kapsamlı biçimde belirlenmesi, çevre sorunlarının geçen 10 yıl içinde nicelik ve nitelik açısından geçirdiği değişimle ilgilidir. Üçüncü Program'da kıyı ve deniz alanları ile ilgili sorunlar iki ayrı yerde ele alınmaktadır. "Değişik Çevrelerde Kirliliğin ve Gürültünün Önlenmesi ve Azaltılması" başlığını taşıyan bölümde içme suyu ve deniz suyunun kirliliği konusunda bir düzenleme getirilmiştir. Oldukça kısa bir biçimde kaleme alınmış olan bu bölümde, su kirliliği ile ilgili olarak ilk programda alınan önlemlerin yerine getirilmeye devam edileceği, tehlikeli atıkların ve petrolün yarattığı kirliliğin önlenmesine özel önem verileceği belirtilmiştir. Üçüncü Program'da kıyı ve deniz alanlarının geçtiği ikinci yer ise "Toprağın Korunması ve Ussal Yönetimi; Çevre ve Doğal Kaynaklar" adını taşıyan 3. başlık. Genel olarak toprağın ve arazi kullanımının ele alındığı bu bölümde kıyı alanlarına da kısaca yer verilmiştir. Buna göre Topluluk, kıyı alanları ve dağlık bölgeler gibi, çevresel ya da ekonomik açıdan önem taşıyan duyarlı alanların bütüncül yönetimini sağlamaya çalışacaktır. Akdeniz'de ve Kuzey Denizi'nde karşılaşılan sorunların çözümü için özel önlemler alınmasının gerekliliği ve bu konularda yapılan uluslararası antlaşmaların gereklerinin yerine getirilmesi, üçüncü programın önem verdiği diğer konular arasındadır. 322 "Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 7 February 1983 on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the Environment (1982-1986)", Official Journal of the European Communities, 7 February 1983, No C 46, s.1-16. 149 4. Dördüncü Çevre Eylem Programı (1987-1992) Dördüncü Çevre Eylem Programı'nda323 kıyı bölgelerine, "Çevre Kaynaklarının Yönetimi" başlığı altında, "Kentsel Alanlar, Kıyısal ve Dağlık Bölgeler" bölümünde yer verilmiştir. Programda kıyı alanlarının düzenleniş biçiminin önceki programlardan farklı olmadığı görülmektedir. İlgili paragrafta yalnızca, konu ile ilgili uluslararası girişimlerin önemi vurgulanmaktadır. Değinilen bir başka konu da, Avrupa Kıyı Şartı'nda benimsenen ilkelerin, bütün Avrupa ülkelerinde yaşama geçirilmesinin kıyıların korunması için taşıdığı önem. Kıyı alanları ile ilgili ilkelerin düzenlendiği bölümde yer almayan ancak programın türlü yerlerinde ele alınan bir başka konunun da kıyıları ilgilendirdiği söylenebilir. Programda, kirliliği önlemeye ilişkin olarak uygulanan geleneksel sektörel yönetimlerin genelde başarısız sonuçlar verdiği, bundan ötürü de daha kapsamlı, daha bütüncül yaklaşımların geliştirilmesi, çevre konusunda ortak ölçünler geliştirilmesinin önemi üzerinde durulmaktadır. Burada, doğrudan doğruya, kıyıların bütüncül yönetiminden söz edilmese de, bütüncüllüğün öneminin vurgulanması, kıyı alanlarının bütüncül yönetimine doğru giden bir adım olarak kabul edilebilir. 5. Beşinci Çevre Eylem Programı (1993-2000) Avrupa Birliği'nin Beşinci Çevre Eylem Programı,324 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Programı'nın isterlerine, özellikle de Gündem 21'e bir yanıt olarak hazırlanana Beşinci Program'ın temel ilkelerine, sürekli ve dengeli kalkınma, Birlik içinde çevre 323 "Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 19 October 1987 on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the Environment (1987-1992)", Official Journal of the European Communities, 19 October 1987, No C 328, s.1-45. 324 "Resolution of the Council and the Representatives of the Governments of the Member States, Meeting within the Council of 1 February 1993 on a Community Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development - A European Community Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development", Official Journal of the European Communities, 17 May 1993, NO. C 138. 150 politikalarının bütünleştirilmesi, bu süreç içinde serbest piyasa ekonomisinin araçlarından yararlanılması ve toplumdaki bütün edimcilerin ortak katılımının sağlanması egemen olmuştur.325 Program, beş temel sektörün çevre üzerinde yarattığı baskıya yönelmiştir: Sanayi, enerji, ulaştırma, tarım ve turizm. Bu beş önemli sektör üzerinde uygulanan politikaların bütüncülleştirilmesi metin boyunca vurgulanan ana ilkelerden biridir.326 Beşinci Program, çevre sorunlarına diğer programlara göre daha kapsamlı ve ayrıntılı biçimde yer vermektedir. İklim değişikliği, hava kirliliği, doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin kaybı, kentsel çevrenin bozulması, kıyı alanları ve atıklar özellikle üzerinde durulan konuları oluşturmaktadır. Kıyı alanlarının yönetimi, Beşinci Program döneminde, öncelikle ele alınması gereken konulardan biri olarak belirlenmiştir. Program'ın diliyle aktarmak gerekirse "toprağın, suyun, doğal kaynakların ve kıyı alanlarının sürdürülebilir yönetimi". Programda, kıyı çevrelerinin taşıma kapasitesi dikkate alınarak kıyı alanlarının sürekli ve dengeli kalkınmasına çaba gösterileceği, kıyı alanlarının çevresel gereksinimlerine öncelik verileceği, bütüncül planlama ve yönetim uygulamalarının kuramsal ve uygulayımsal çerçevesinin çizileceği, eğitim ve halkı bilgilendirme çalışmalarına devam edileceği, bütüncül kıyı alanları yönetimi konusunda pilot projelere başlanacağı ve daha önce başlanmış olanlara da akçal destek verileceği belirtilmiştir. Programın kıyı alanlarına verdiği önem, salt bu konu için ayrı bir bölüm açılmasından da anlaşılabilir. "Kıyı Alanları" başlığını taşıyan ilgili bölümde, Avrupa kıyılarının ve kıyı alanlarının içinde bulunduğu durum sergilenerek, bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanmasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Beşinci 325 European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1997, s.9-10. 326 European Commission, Taking European Environment Policy into the 21st Century: A Summary of the European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1996, s.8. 151 Program'ın kıyı alanları için öngördüğü politikalar şöyle özetlenebilir: Bütün yönetim düzeyleri içinde uygulanan politikalar arasında bütünlüğü sağlamak; bütüncül kıyı alanları yönetimi için bir ortak çerçeve hazırlamak; toprağın kullanımı, korunması ve doğal kaynaklardan yararlanma konularında ölçütler getirmek; halkın, özel sektörün ve kamu sektörünün bilinçlendirilmesi yönünde çaba göstermek.327 Programın, kıyı alanlarını dolaylı biçimde ilgilendiren hükümleri de bulunmaktadır. Örneğin, turizm konusunun ele alındığı bölümde, doğayı ve çevreyi, özellikle de kıyısal ve dağlık alanları göz önünde bulunduran bir turizm politikasının daha uzun ömürlü ve daha karlı olacağı belirtilmektedir. Bir başka bölümde de ekonomik gelişmenin ve toprak aşınmasının kıyı alanlarının doğal yapısını geri dönülemez biçimde bozmasından söz edilmektedir. Kitle turizminin daha çok kıyısal ve dağlık alanlarda yoğunlaştığı, bu eğilimin önümüzdeki dönemde de artarak devam edeceği, bütün bunların da, bu bölgeler için ulusal ve bölgesel düzeyde bütüncül yönetim planları yapılmasını zorunlu kıldığı belirtilmektedir. 6. Altıncı Çevre Eylem Programı (2001-2010) Avrupa Birliği'nin son çevre eylem planının büyük ölçüde Beşinci Çevre Eylem Programı'nda benimsenen ilkeler üstüne kurulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.328 Bunu, sürekli ve dengeli kalkınma ilkesine, pazar ekonomisinin çevresel öğeleri de göz önünde bulundurarak güçlendirilmesine, çevre duyarlılığının yaygınlaştırılıp katılımın artırılmasına ya da çevre sorunlarının bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmasına yapılan vurguda görebilmek olanaklıdır. Ancak Programın, kendini öncekilerden ayıran 327 European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1997, s.81, 82. 328 Commission of the European Communities (Communication from the Commission to the Council, the European Parliament, The Economic and Social Commitee and the Committee of the Regions On the Sixth Environment Action Programme of the European Community), Environment 2010: Our Future, Our Choice: The Sixth Environment Action Programme, (Proposal for a 152 özellikleri de yok değil. Kıyılar bir yana bırakılıp genel olarak bakıldığında ilk göze çarpan nokta, programın, büyük ölçüde, serbest piyasayı düzenleyici nitelikteki kurallara yer vermiş olmasıdır. Bunun yanında, küresel iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin korunması dönük ilke kararları daha kapsamlı biçimde ele alınmıştır. Programda belirlenen dört öncelikli sorun alanı da bu durumu yansıtmaktadır: İklim değişikliği, doğanın ve biyolojik çeşitliliğin korunması, çevre ve sağlık, doğal kaynakların ve atıkların sürdürülebilir yönetimi. Altıncı Program'da, doğrudan doğruya kıyı alanlarıyla ilgili bir bölüme yer verilmemiş, "Deniz Çevresi" adlı başlık altında kimi politika önerilerinden söz edilmiştir. Önceki programla karşılaştırıldığında yeni programın kıyılara ilişkin olarak getirdiği düzenlemelerin daha genel kapsamlı olduğu, ayrıntılara girilmediği göze çarpmaktadır. Örneğin, yalnızca bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanacağından söz edilmiş bunun yaşama geçirilme yöntemine ise hiç değinilmemiştir. Programda sözü edilen kıyılarla ilgili diğer sorun alanları ise şöyle sıralanabilir: Kıyı alanlarındaki aşırı nüfus artışı ve kentleşme, turizm etkinlikleri, deniz kazaları, deniz ulaştırmasından ya da nehir ve limanlardan kaynaklanan kirlilik, radyoaktif maddeler, balıkçılık. Anılan sorun alanları ilgili olarak, toprak, tarım ve bölgesel politikaların bütünleştirilmesinden ve tarım, balıkçılık, ormancılık politikalarının çevreye duyarlı biçimde geliştirilmesinden ve bütüncül kıyı alanları yönetiminden söz edilmektedir. D.Avrupa'da Kıyı ve Deniz Alanlarına Yönelik Antlaşmalar Avrupa Birliği’nin kıyı ve deniz alanları ile ilgili olarak yürüttüğü çalışmalara geçmeden önce, aynı konuda taraf olduğu uluslararası antlaşmalara değinmek yerinde olacaktır. Avrupa Birliği’nin ya da Avrupa ülkelerinin katılımıyla ortaya çıkan bu belgeler, bir yandan doğrudan doğruya kıyı ve deniz alanları ile ilgili yeni düzenlemeler getirirken bir yandan da türlü kıyı alanları yönetimi programlarına kaynaklık etmişlerdir. Bu bölümde sırasıyla "Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme"ye, Decision of the European Parliament and of the Council laying down the Community Environment Action Programme 2001-2010), Luxembourg, 2001. 153 "Petrol ve Öteki Zararlı Maddelerle Kuzey Denizi’nin Kirlenmesine Karşı Mücadele Antlaşması"na, "Kara Kökenli Deniz Kirliliğinin Önlenmesi Sözleşmesi"ne ve "Akdeniz’in Kara Kökenli Kirlenmesine İlişkin Protokol"e yer verilecektir.329 Söz konusu belgeler, kıyı alanına ilişkin sorunların tümünü kapsamamakta, daha çok kirlilikle ilgili düzenlemeleri içermektedir. 1.Deniz Kirliliği Avrupa Birliği’nin deniz kirliliği konusunda taraf olduğu antlaşmalardan biri, 16.02.1976 tarihinde Barselona’da imzalanan, "Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme"dir.330 Sözleşme, hem Avrupa Birliği’ne üye olan devletlerin, hem de Akdeniz’de kıyısı bulunan devletlerin, deniz çevresinin korunması, kirliliğin azaltılması ve yükümlülükler altına buna girmesini yönelik önlemlerin alınması konusunda türlü öngörmektedir. Gemi ve uçaklardan atık boşaltılmasından, kıta sahanlığı ve deniz yatağının araştırılması ve işletilmesinden, akarsular aracılığıyla taşınan yabancı maddelerden ve karada gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanan deniz kirliliğine karşı önlemler almak ve bu konuda işbirliğinde bulunmak, sözleşmeye taraf olan devletlerin uymak zorunda olduğu kurallardandır. Çevre sorunları ile ilgili olağanüstü durumlarda diğer devletleri bilgilendirmek, söz konusu sorunların giderilmesine yönelik çalışmalarda işbirliği içinde olmak, Akdeniz’de kirliliğin sürekli olarak izlenmesine yönelik çabalara katkıda bulunmak, deniz kirliliği konusunda ulusal araştırma programlarını geliştirmek ve bunların birbirleriyle uyumlu duruma getirmek, gelişmekte olan ülkelerin 329 Avrupa Birliği, kıyı ve deniz alanlarına gözlenen kirliliğe ilişkin olarak hazırlanan başka antlaşmalara da katılmıştır. Türkiye’nin de taraf olduğu (RG,12.06.1981, S.17368) 19.06.1981 tarihli “Olağanüstü Durumlarda Akdeniz’in Petrol ve Öteki Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Yapılacak Mücadele ve İşbirliğine Ait Protokol”, 25.04.1963 tarihli “Kirliliğe Karşı Ren’in Korunması İçin Uluslararası Komisyona İlişkin Sözleşme”, 03.12.1976 tarihli “Kimyasal Kirlenmeye Karşı Ren’in Korunması Sözleşmesi” gibi uluslararası belgelere ve Avrupa Birliği’nin türlü kirlilik türlerinin önlenmesine ilişkin olarak aldığı kararlara bu çalışmada yer verilmemiştir. 154 gereksinimlerine öncelik vererek teknik yardımda bulunmak da taraf ülkelerin yükümlülükleri arasındadır. Sözleşme ile ilgili işlerden sorumlu organ olarak da Birleşmiş Milletler Çevre Programı belirlenmiştir. Avrupa’da deniz kirliliği konusunda sözü edilebilecek bir diğer belge ise, 03.12.1976 tarihinde Bonn’da imzalanan “Petrol ve Öteki Zararlı Maddelerle Kuzey Denizi’nin Kirlenmesine Karşı Mücadele Antlaşması”dır. Akdeniz’in kirliliğe karşı korunması için öngörülen ilkelere benzer biçimde, Kuzey Denizi’nin kirlenmesine karşı alınabilecek önlemleri konu edinen antlaşmanın temel düzenlemeleri şöyle özetlenebilir: Antlaşmaya taraf olan devletler,331 Kuzey Denizi Bölgesi’nde petrol ve öteki zararlı maddelerden kaynaklanan kirliliğin giderilmesi konusunda işbirliği yapacaklardır. Bu amaca yönelik olarak taraf devletler, kirlilikle ilgili kurumlar ve araçlar konusunda bilgi alışverişinde bulunacaklar, petrol ya da diğer zararlı maddelerin neden olduğu bir kirlilikle karşılaştıklarında ilgili devletlere bu konuda bilgi vereceklerdir. Gerekli durumlarda, bir kirlilik olayıyla karşılaşan devlet, diğer devletlerden yardım isteyebilecektir.332 2.Kara Kökenli Deniz Kirliliği Avrupa Birliği’nin, karada gerçekleştirilen etkinliklerden kaynaklanan deniz kirliliği konusunda taraf olduğu antlaşmalardan biri, 04.06.1974 tarihinde Paris’te imzalanan ve 26.03.1986’da üzerinde kimi değişiklikler yapılan “Kara Kökenli Deniz Kirliliğinin Önlenmesi Sözleşmesi”dir. Sözleşmeye göre, taraf devletler, akarsular yoluyla, sualtı ya da diğer boru hatlarıyla taşınan, yerleşim yerlerinden kaynaklanan ya 330 Türkiye bu sözleşmeyi, 31.10.1980 tarih ve 2328 sayılı yasayla onaylanmasını uygun bularak ve 07.12.1980 tarih ve 8/2067 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylayarak kabul etmiştir. RG, 12.06.1981, S.17368. 331 Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, Hollanda, Norveç, İsveç, İngiltere ve Kuzey İrlanda ve Avrupa Birliği. 332 Hüseyin Pazarcı, Nami Çağan ve diğerleri, Avrupa Topluluğu’nda ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1989, s.104. 155 da diğer etkinliklerin atmosfere verdiği emisyonlardan oluşan deniz kirliliği ile hem tek başlarına hem de ortak olarak önlemler alacaklar, bu konu ile ilgili politikalarını uyumlu hale getireceklerdir. Taraf devletlerin, kirliliğin azaltılması çabalarına katkıda bulunmak üzere işbirliğinde bulunmaları, bilimsel ve teknik araştırmalar yapmaları, bu doğrultuda önleyici programlar geliştirmeleri, düzenli bir izleme düzeneği kurmaları ve anlaşmaya aykırı uygulamaları cezalandırmaları da Sözleşme'de öngörülmüştür.333 Kara kökenli deniz kirliliğine ilişkin olarak Avrupa Birliği’nin taraf olduğu bir diğer uluslararası belge ise, yukarıda da değinilen, 1976 yılında Barselona’da imzalanan “Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına İlişkin Sözleşme” uyarınca yapılan “Akdeniz’in Kara Kökenli Kirlenmesine İlişkin Protokol”dur. 334 Buna göre, protokole taraf olan devletler, Akdeniz Bölgesi'nde bulunan nehirlerden, kıyıdaki tesislerden, kanalizasyon borularından kaynaklanan kirlenmeleri ya da diğer kara kökenli kirlenmeleri denetlemek ve önlemek için uygun görülen bütün önlemleri alacaklardır. Bu amacın gerçekleşmesine yönelik olarak, taraf devletler, protokolde belirtilen maddelerden kaynaklanan kara kökenli kirliliği ortadan kaldırmayı, tek başlarına ya da ortaklaşa olarak kirliliğin azaltılması amacıyla programlar hazırlamayı, aralarında bilimsel ve teknolojik alanlarda işbirliği yapmayı, gereken konularda ortak standartlar oluşturmayı, az gelişmiş ülkelere teknik, eğitsel ve bilimsel yardımlarda bulunmayı kabul etmişlerdir. E.Avrupa Birliği'nin Kıyı Alanlarına Yönelik Uygulamaları Avrupa Birliği'nin ya da eski adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kıyı alanlarına yönelik etkinliklerini 1970'lerin başına değin götürmek olanaklı. Ancak bu dönemde kıyı alanları doğal çevrenin bir parçası olarak görülmüş, başlı başına kıyı alanları ile ilgili bir düzenlemeye ya da programa yer verilmemiş, yalnızca deniz, su 333 a.g.y., s.106. 334 Türkiye bu protokolu, 18.02.1987 tarih ve 87/11520 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylamıştır. RG, 18.03.1987, S.19404. 156 kirliliği konusunda bir dizi yönerge ve Avrupa Kıyı Şartı ile yetinilmiştir. 335 Avrupa Topluluğu bünyesinde, 1978 yılı Ekim ayında Napoli'de yapılan "Deniz Kıyısı Bölgeleri Konferansı'nda"336 Avrupa ülkeleri arasında kıyı alanları konusunda bir Şart'ın hazırlanması kararı alınmıştı. Bu doğrultuda dört yıl boyunca hazırlık çalışmaları yapılarak oluşturulan taslak metin, 1981 yılındaki "Deniz Kıyısı Bölgeleri Konferansı'nda" Avrupa Kıyı Şartı olarak benimsenmiştir. Şart'ın ana amacı kıyı alanlarının korunması ve geliştirilmesi konusunda Avrupa ülkeleri arasında eşgüdümü ve işbirliğini sağlamaktı. Avrupa kıyılarında ekonominin güçlendirilip daha yarışmacı bir yapıya bürünmesini sağlamak, kıyı alanlarının doğal niteliğini korumak, bu amaç doğrultusunda gerekli plan ve programları gerçekleştirmek, kıyı alanlarını doğal yıkım olaylarından korumak, turizm etkinliklerini denetim altına almak, kamuoyunu aydınlatıcı ya da eğitimsel nitelikli çalışmalarda bulunmak, bilimsel araştırmaları ve uluslararası işbirliğini geliştirmek ve türlü devletlerin farklı tüzel düzenlemeleri arasında uyumun sağlanmasına çalışmak, Şart'la ulaşılması gereken erekler olarak belirlenmiştir. Şart çerçevesinde, 1982-1985 yılları arasında ilk eylem programı başlatılmıştır. Program, kıyı alanlarına ilişkin veri ve bilgilerin toplanmasına, planların yapılmasına, kıyılarda gözlenen deniz ve kara kaynaklı kirliliğin denetim altına alınmasına ve pilot uygulama projelerinin geliştirilmesine dayanmaktadır.337 Avrupa Birliği 5. Eylem Programı'nda da kıyı alanlarında sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamak üzere bütüncül yönetimin uygulanacağı, bu amaçla türlü yörelerde türlü kıyı yönetimi projeleri başlatılacağı ya da önceden başlatılmış olanların destekleneceği öngörülmüştü. 1991 yılında başlatılan LIFE Programı338 da sözü edilen 335 Marios Camhis, Harry Coccossis, "Coastal Planning and Management Perspectives", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.95; Gunter Schneider, "The European Community's Environmental Policy", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.165. 336 Conference of the Peripheral Maritime Regions 337 Georges Pierret, "The European Coastal Charter", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.171-175. 338 LIFE Programının amacı, sürekli ve dengeli kalkınma anlayışı doğrultusunda, kıyı bölgelerinin korunmasını ve yönetimini sağlamaktır. Konu ile ilgili bilimsel yayınlar, toplantılar, konferanslar da 157 projeleri yaşama geçirmek üzere oluşturulmuştur.339 Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarına yönelik ilk kapsamlı girişimi, üç yıllık (1996-1998) bir bütüncül kıyı alanları yönetimi programının (Demonstration Programme of Integrated Management of Coastal Zones) başlatıldığı 1995 yılına denk gelir. Bu programın amacı, kıyı alanlarında sürekli ve dengeli kalkınmayı gerçekleştirmek üzere bilimsel ve teknik alanlardaki gelişmelere öncülük etmek, kıyıdan yararlanan ya da kıyı alanlarını etkileyebilen türlü yararlanıcılar arasında işbirliği ve uyumu sağlamak olarak belirlenmiştir. Anılan amaç doğrultusunda Avrupa'nın türlü kıyı bölgelerinde, bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanacağı, LIFE ve TERRA'nın340 destekleyeceği 20 dolayında pilot proje başlatılmıştır. 341 Söz konusu projeler, yönetsel kuruluşlar (yerel, bölgesel, ulusal düzeyde), gönüllü örgütler ve diğer toplumsal-ekonomik edimciler arasında işbirliğine ve bilgi alışverişine dayanmaktadır. 342 Bunların dışında, Avrupa Birliği'nin kıyı alanları için gerçekleştirdiği diğer etkinlikler de şöyle sıralanabilir: Kullanma suyunun kalitesi, kentsel kanalizasyon atıklarının işlenmesi, kuşların korunması ve çevresel etki değerlendirmesi gibi konularda programca desteklenebilmektedir. Bkz. Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu'nun Çevre Politikası ve Türkiye'nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul, 2000, s.81. 339 Stefano Belfiore, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.222. 340 TERRA, Avrupa Birliği ülkelerinin yerel ve bölgesel yönetimlerini mekansal planlama konusunda desteklemek ve aralarında işbirliğini güçlendirmek üzere 1993 yılında kurulmuş bir programdır. Bkz. EU Demonstration Programme-Integrated Management of Coastal Zones, Implementing the Demonstration Programme on Integrated Management of Coastal Zones, November, 1996, s.10. 341 Commission of the European Communities, Progress Report on Implementation of the European Community Programme of policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development "towards sustainability", COM (95) 624, Brussels, 10.01.1996; Stefano Belfiore, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.229. 342 a.g.y., s.225-226. 158 yönergeler hazırlanması;343 gönüllü örgütlere, çevreci kuruluşlara yardımda bulunulması, etkinliklerinin desteklenmesi; çevre duyarlılığının gelişmesi için çaba gösterilmesi. Bunların yanında, Avrupa Bölgesel Gelişme Fonu'nun344 içme ve kullanma suyu, kanalizasyon, katı atıklar, doğal bölgelerin korunması konusunda yaptığı akçal yardımları da anmak gerekir.345 Avrupa Birliği'nin uygulamaya koyduğu ya da desteklediği kıyı ve deniz alanı projelerinde, bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin, evrensel nitelikteki belgelerde yer aldığı biçimiyle benimsendiği görülmektedir. 346 F.Değerlendirme Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarına ilgisinin daha çok siyasal ve ekonomik etmenlerden kaynaklandığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Birliğin, genel olarak çevre sorunlarına, özel olarak da kıyı ve deniz alanlarına ilişkin gerçekleştirdiği düzenlemelerin, ekonomik ve siyasal alanda ulaşılmak istenen bütünleşme çabalarının bir uzantısı olarak değerlendirilmesi olanaklıdır. Bir başka anlatımla, çevre ve kıyı yönetiminde üye ülkelerin ortak ilkeler doğrultusunda hareket etmesiyle hem yönetsel hem de ekonomik düzenlemeler arasında bir örneklik sağlanmış, hem de pazar ekonomisinde dengeli yarışmanın koşullarını oluşturmaya doğru bir adım atılmış olacaktır. Birliğin kıyı alanlarını ilgi alanının içinde görmesinde bir tek ekonomik etmenler söz oynamıyor kuşkusuz. Çevre sorunlarının sınır taşımayan nitelikte olmasının, dolayısıyla ulus-üstü düzeydeki örgütlenmelerin rollerinin giderek güçlenmekte olmasının da bunda payı var. 343 European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1997, s. 82. 344 The European Regional Development Fund 345 Belfiore, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", s.226. 346 Örneğin Bkz. Domingo Jiménez-Beltrán, Environment in the European Union at the Turn of the Century, European Environment Agency, Luxembourg, 1999, s.370-371; Official Jurnal of the European Communities, "Opinion of the Committee of the Regions on 'Towards a European 159 Kıyı yönetiminin sektörel bakış açısından bütüncül yaklaşımlara doğru geçirdiği evrimin Avrupa Birliği'nin kıyı politikalarına da yansıdığını görmekteyiz. 1972-1987 yılları arasını kapsayan ilk üç çevre eylem programı, kıyı ve deniz alanlarının sorunlarını daha çok kirlilik düzeyinde ve sektörel bağlamda ele alırken, sonraki iki programda daha geniş kapsamlı bir bakış açısı egemen olmaya başlamıştır. Dördüncü Çevre Eylem Programı (1987-1992), daha bütüncül yaklaşımların geliştirilmesi gerekliliği üzerinde dururken, Beşinci Program (1993-2000) bundan bir adım öteye giderek kıyı alanlarını ayrı bir başlık altında ele almış ve bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanmaya geçirilmesinden söz etmiştir. Büyük ölçüde Rio Konferansı belgeleri, özellikle de Gündem 21 çerçevesinde kaleme alınan "Kıyı Alanları" adındaki bu bölüme, "sürekli ve dengeli kalkınma", "pazar ekonomisinin araçlarından yararlanma" ve "katılım" ilkeleri egemendir. Sonuç olarak, Avrupa Birliği'nin kıyı alanlarını yönelik tüzel düzenlemelerini ve bu kapsamdaki uygulamalarını, Avrupa ülkeleri arasında birliği sağlamada kullanılan bir araç olarak değerlendirmek olanaklıdır. Ancak bu aracın, çevre sorunlarını niteliğinde ve niceliğinde gözlenen değişimden, ekonomide ve siyasal alandaki yeğlemelerden bağımsız olmadığını da eklemek gerekir. V.Yirminci Yüzyılın Son Çeyreğinde Toplumsal-Ekonomik Değişimler ve Kıyı Yönetimi A.Kıyı Yönetiminin Toplumsal-Siyasal Boyutu Kıyı yönetiminin geçirdiği evrimi ve günümüzde ulaştığı aşamayı -bütüncül kıyı alanları yönetimini- bütün yönleriyle sergileyebilmek için, söz konusu yaklaşımın, teknik öğelerinin, uygulama araçlarının yanı sıra, içinde biçimlendiği toplumsalekonomik ortamın da çözümlenmesi gerekmektedir. Son dönemde kıyı yönetimi ile ilgili yazın incelendiğinde, genellikle yönetim sürecinin teknik-yöntemsel açıdan ele alındığı, yerleşik düzen içinde, kıyıyı korumaya yönelik çabaların nasıl başarıya ulaşacağının Integrated Coastal Zone Management (ICZM) Strategy General Principles and Policy Options'", (2000/C 226/11), C 226/38-42, 08.08.2000. 160 tartışılmaya çalışıldığı görülecektir. Çoğunlukla bu tartışmalar daha çok belli başlı uluslararası örgütlerce yaptırılmış kuramsal çalışmaların çerçevesi içinde kalmaktadır. Bu anlamda, anılan uluslararası örgütlerin kıyı yönetiminin kuramsal çerçevesini belirlemesinin, kıyı yönetiminin daha geniş bir bakış açısıyla, toplumsal ekonomik boyutuyla ele alınmamasının nedenlerinden biri olduğu savunulabilir. Dünya Bankası gibi akçal açıdan güçlü uluslararası örgütlerin, belli bir yörede destekleyeceği kıyı yönetimi programının, kendisinin belirlediği ilkelere göre yürütülmesini şart kılması, genellikle söz konusu ilkelerin sorgulanmadan yaşama geçirilmesine ya da en azından bu yönde çaba gösterilmemesine yol açmaktadır. Kıyı yönetiminin öteden beri doğa bilimcilerinin uğraş alanı olarak görülmesi, toplumsal bilimlerin bu alana katılımının yeterli düzeyde olmaması da söz konusu durumun ikinci bir nedeni olarak değerlendirilebilir. İşte çalışmanın bu bölümü, söz konusu boşluğun giderilmesi, başka bir anlatımla kıyı yönetiminde yaşanan gelişmelerin toplumsal-ekonomik boyutunun gündeme getirilmesi konusunda bir ilk adım oluşturabilmek kaygısıyla kaleme alınmıştır. Çalışmanın üstüne kurulduğu varsayımlardan biri, kıyı yönetimindeki yeni yaklaşımların büyük ölçüde, dünyanın yirminci yüzyılın son çeyreğinde geçirdiği ekonomik-toplumsal dönüşümlerin etkisi altında biçimlenmesiydi. Bir diğer deyişle, bütüncül kıyı yönetimi yaklaşımının varlığını, yalnızca bilimsel alanda gerçekleşen gelişmelere borçlu olmadığı, bu yeni yönetim biçeminin yeşermesinde türlü toplumsal gelişmelerin de payının bulunduğuydu. Bu ön düşüncelerden yola çıkarak önce sözü edilen toplumsal-ekonomik değişmelerin, yeni yürütüm anlayışı (governance) olarak adlandırılan yeni yönetim biçeminin ve kamu yönetiminde yaşanan değişimlerin bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilişkisi çözümlenmeye çalışılacaktır. Anılan yeni kıyı yönetimi yaklaşımlarına dayalı olarak Türkiye'de gerçekleştirilmeye çalışılan kimi kıyı yönetimi deneyimlerinin bu yapı içindeki yerinin sorgulanması, bir başka anlatımla, örnek olarak seçilen kıyı yönetimi projelerinde yeni kamu yönetimi anlayışının etkisi ise sonraki bölümlerin konusunu oluşturacaktır. 161 B.Yeni Yürütüm Anlayışını (Governance) Biçimlendiren Toplumsal Gelişmeler Kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerin yaşama geçiriliş biçiminin ve bu amaç doğrultusunda oluşturulan yönetsel dizgenin, bir başka deyişle kıyı yönetiminin, geçirdiği evrimin toplumsal boyutunu çözümleyebilmek için öncelikle kamu yönetiminde yaşanan değişimin yönünü ortaya koymak gerekecektir. Bu da kaçınılmaz olarak, son dönemde kamu yönetimini etkileyen toplumsal ekonomik koşulların çözümlenmesini zorunlu kılacaktır. Kıyı yönetiminin ulaştığı son aşamanın sergilenmesinde böyle bir yolun izlenmesinin nedeni, başta da belirtildiği gibi, kıyı yönetiminin büyük ölçüde kamu yönetimindeki değişimlerin etkisi altında biçimlendiğinin bir ön kabul olarak alınmasıdır. Son dönemde toplumsal bilimler yazını, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının simgelediği, kimi zaman küreselleşme, kimi zaman da postmodernizm olarak nitelendirilen ekonomik ve siyasal gelişmeler üzerine yoğunlaşmaya başladı. 1970'li yıllarda ekonomide, Fordist üretim biçiminde yaşanan sıkıntılar sonucunda Keynesyen politikaların terkedilmeye başlanması,347 Marksizmin gündemden düşmesi, iletişim olanaklarındaki ilerlemeler, dünyada dengelerin değişerek ABD'nin tek egemen güç haline gelmesi, liberal ekonominin ve Batı demokrasisinin almaşıksız tek yaklaşım olarak baskın duruma gelmesi, son dönemdeki gelişmelerin ana öğesidir. Bu süreçte uluslararası ticaretin ve sermaye akışının hızlanmasıyla ulusal tüzel düzenlemeler, söz konusu akışkanlığın önünde duran bir engel olarak görülmeye başlandı. Sermayenin devinimini sınırlayacak engellerin, örneğin Avrupa Birliği gibi ulus-üstü siyasal örgütlenmelere gidilerek, kaldırılması, uluslararası akçal güçlerin dünya ekonomisinde 347 Talepte hızlı düşüşlerin ve değişmelerin yaşanması, üretimde verimliliğin giderek düşmesi, karlardaki azalmanın yeni yatırımları engellemeye başlaması, petrol fiyatlarının yükselmesi, döviz fiyatlarının sürekli değişiklik göstermesi ekonominin ve Fordizmin girdiği bunalımın ardında bulunan başlıca etmenlerdi. Bkz. Stuart Hall, “Yeni Zamanların Anlamı”, Yeni Zamanlar: 1990’larda Politikanın Değişen Çehresi, Stuart Hall ve Martin Jacques (Der), Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı, Ankara, 1995, 51. 162 payının artması da yeni gelişmelerdendir.348 Bunun bir başka sonucu da, ulusal devletin gücünü yitirmesi, dünya düzeninde yeni güç odaklarının daha etkili olmaya başlamasıydı. Sermayenin küreselleşmesi ve uluslararası alanda hareketliliğinin hızlanmasının doğurduğu bir başka sonuç da, ulusal devletin eski konumunun sarsılmaya başlanmasıyla birlikte, yerel boyutun, kentlerin önem kazanması; böylece sermaye ulusdevlet engeliyle karşılaşmadan yerel pazarlara ulaşabilecektir.349 Kamu yönetimi anlayışında yaşanan değişimde "liberal demokrasinin meşruluk sorunu" olarak adlandırılabilecek bir başka etmenin de rol oynadığı savunulmaktadır.350 Aslında, yukarıda değinilen sürecin bir parçasını oluşturan bu etmenin, yeni dünya durumunda, liberal demokrasiyi, yönetimde, temsil ve katılımda yaşanan sıkıntılara çözüm bulma arayışına yönelttiği düşünülmektedir. Liberal demokrasinin bir temsil ve katılım sorunu ile karşı karşıya olduğu düşüncesinde, büyük ölçüde, Aydınlanma'nın getirdiği ussallık anlayışı üzerine kurulu, yöneten-yönetilen ikiliğine dayanan, özekselleşmiş, uzun erimli planlamayı öngören geleneksel yönetim ve örgüt düzeneklerinin bireyi yönetim sürecinden dışlayarak edilginleştirdiği varsayımından yola çıkılmaktadır.351 Bireylerin yönetimde temsilinden kaynaklanan sıkıntılarla 348 Yirminci yüzyılın sonuna doğru sermaye önündeki engellerin kaldırılmasıyla birlikte ekonomik anlamda ulusal devletlerin erklerini yitirmeleri tezine güçlü bir karşı çıkış da yükselmekte. Bu görüşün temel dayanağı, günümüzde uluslararası ticaretin ve uluslararası yatırımların yüzyılın başındakinden daha güçlü olmaması. Bkz. Paul Hirst, Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, Çev. Çağla Erdem, Elif Yücel, Dost, Ankara, 1998, s.8-23; Chris Harman, "Globalisation-A Critique of a New Orthodoxy", International Socialism, No 73, 1996. 349 Bu konudaki tartışmalar için şu kaynaklara bakılabilir: Gülten Kazgan, "Yeni Ekonomik Düzen ve Ulus Devlet", Mülkiye, Cilt XXIV, S.220, s.129-138; David Harvey, "Esneklik: Tehdit mi yoksa Fırsat mı?", Toplum ve Bilim, Çev.Ayça Kurdoğlu, Bahar 1993, S. 62, s.83-92; Çağlar Keyder, Ulusal Kalkınmacığın İflası, 2. Basım, Metis, İstanbul, 1996; Tarık Şengül, "Siyaset ve Mekansal Ölçek Sorunu: Yerelci Stratejilerin Bir Eleştirisi", Küreselleşme: Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı, A. Ahmet Tonak (Der.), İmge, Ankara, 2000, s.111-158. 350 Yılmaz Üstüner, E. Fuat Keyman, "Globalleşme, Katılımcı Demokrasi ve Örgüt Sorunu", Ekonomik Yaklaşım, Sonbahar-Kış 1995, Cilt 6, S.17-18, s.33-49.; Marie-Claude Smouts, "The Proper Use of Governance in International Relations", International Social Science Journal, March 1998, S.155, s.84. 351 İlhan Tekeli, "Yönetim Kavramı (nın)Yanı Sıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri Üzerine", Modernite Aşılırken Siyaset, İmge, Ankara, 1999, s.239-254. 163 demokrasinin yalnızca belirli bir orandaki çoğunluğun egemenliğine dönüşmesi, var olan katılım yollarının, bir başka deyişle yurttaşların yönetimi etkileyebilme olanağının, yalnızca oy verme ile sınırlı kalması, sözü edilen bunalımın bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin, yurttaş girişimlerinin ve özel kesimin, yönetim sürecinde bir edimci olarak yer almasını sağlayacak koşulları yaratmanın, sözü edilen sıkıntılı durumu aşmaya yarayabileceği düşünülmektedir. 352 Akılcılığa dayanan teknokratik yönetimin her zaman en iyi olanı belirleyemeyeceği düşüncesiyle geleneksel yönetim yapısına yeni öğeler eklenmesi, postmodern eğilimlerin bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Son dönemdeki toplumsal gelişmelerle geleneksel ulusal yönetim yapısının güç yitirmesi, bireyin ve sivil toplumun yönetimde ön plana çıkmasını kolaylaştıran bir başka etmen olmuştur. Teknolojik gelişmelerin büyük ölçüde yönlendirip biçimlendirdiği küreselleşme olgusu, klasik anlamdaki sınırları ve doğal olarak bu sınırlar içindeki denetim gücünü zayıflatmıştır. Dolayısıyla tek başına devletin ve diğer güç odaklarının belirleyiciliği büyük aşınmalar göstermiştir. Uluslararası alanda yapılan türlü siyasal-ekonomik antlaşmalar, çok-uluslu şirketlerin sayılarının artması ve giderek güçlenmesi, sermayenin belirli noktalarda yoğunlaşarak buralardan dünya ekonomisinin işleyişini yönlendirilmesi, uluslararası sermaye önündeki türlü engellerin kaldırılması ya da zayıflatılması, iletişim ve ulaşım olanaklarının artmasının kültürlerin birbirleri ile tanışmasını sağlaması, çoğunlukla da tek bir egemen kültürün diğerleri üzerinde denetimde bulunmaya başlaması, devletlerin ve bunların yönetim süreçlerinin birbirine bağımlı duruma gelmesi türünden gelişmeler bunlardan sayılabilir. Yirminci 352 Küreselleşme ile gelen yeni koşullar karşısında siyasal alanda genel yönelişi etkileme olanağı kalmayan bireyler ve topluluklar daha küçük sorunlarla ilgilenmeye başlıyorlar. Çevrecilik, hayvan hakları ve eşcinseller, özürlüler vb. kesimlerin hakları için savaşımda bulunma bunlardan sayılabilir. Bkz. Hirst, Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, s.211. Çünkü yeni dünya düzeni ile ulusal devletin göreli olarak öneminin azalması, politika belirleme sürecinin yalnızca var olan yeni düzene nasıl uyum sağlanabileceği sorunu olarak algılanması, devletlerin bir tür belediyeye yani yalnızca gerekli kamu hizmetlerinin yapıldığı ya da yönlendirildiği bir kuruma dönüştürülmek istenmesi, bu yapı içerisinde sınıf temelinde ortaya çıkabilecek toplumsal yapıyı ve devlet düzenini dönüştürücü hareketlerin etkililiğinin azalması, bireylerin yalnızca kendi yaşam çevrelerine ya da gündelik yaşamlarına ilişkin sorunlarda etkin tavır alabilmesi sonucunu doğurmuştur. Daha önceden de değinildiği gibi, hizmetlerin sunumu sürecinde sivil toplumun da etkili olmasını gerektiren yönetişimin mantığı ile de uyuşur bu durum. 164 yüzyılın son çeyreğinde yaşanan bütün bu gelişmelerin ulusal devletlerin kamu yönetimine ve yönetsel yapısına, dolayısıyla onun bir parçası olan kıyı yönetimine yansımaması olanaksızdı. C.Yeni Yürütüm Anlayışı Özünü liberal ekonominin ve yeni sağ politikaların oluşturduğu bu gelişmelerin, kamu yönetimine etkisini üç ana başlık altında özetlemek olanaklıdır: Devletin etkinlik alanının, öncelikle de ekonomi alanında, daraltılması; daha önceden kamu tarafından sunulan türlü alanlardaki hizmetlerin özel kesime devredilmesi, kamu yönetiminde işletmecilik ilkelerinin egemen kılınması. Bu üç yönelişin doğal sonuçları, kamu hizmetlerinin toplumsal niteliğinden soyutlanarak piyasanın işleyiş kurallarına göre düzenlenmesi ve salt teknik bir sorun olarak algılanması, özel amaçlı yeni örgütlerin kurulması, “deregulation” (kurumsal-yasal serbestleştirme) sürecinin ve özelleştirmenin hızlandırılmasıdır. Bu yapı içerisinde devlete bırakılan temel görev adalet, savunma, iç güvenlik gibi bir kaç ana konu dışında- serbest pazara dayalı olarak işleyen ekonomi için gerekli düzenleyici önlemleri alması olmuştur. Bütün bu gelişmelerin doğal sonucu, klasik kamu yönetimi anlayışının değişim geçirerek, kamu yönetiminin işlevinin, daha çok serbest pazarın ve sermayenin -özellikle de uluslararası sermayenin- daha iyi işlemesine olanak verecek koşulları yaratmakla sınırlandırılması; yerel ya da özeksel nitelikteki kamu hizmetlerinin sunulmasında özel girişime ve sermayeye daha çok yer verilmesi; bürokrasinin çalışmasında yasal düzenlemelere uygunluktan daha çok etkinliğe ve verimliliğe önem veren işletmecilik anlayışının (managerialism) egemen kılınması;353 kamu harcamalarının azaltılması; 353 1980'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde Reagan'ın ve İngiltere'de Thatcher'ın, kamu hizmetlerini daha etkili ve verimli sunmak üzere başlattığı 'düzeltim' çalışmaları burada anılabilir. Kimi hizmet alanlarının özel sektöre bırakma, kamu görevlilerinin sayısında indirime gitme, başarıma dayalı bir ücret düzeneği kurma ve yönetimin işleyişinde tasarrufu göz önünde bulundurma gibi önlemler bunlardandır. Bkz. David L. Dillman, "Personel Yönetiminde ve Verimlilikte Reform: İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Kamu Hizmetinin İyileştirilmesi", Çev. Çiçek Refik, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, Ankara, 1991; Christopher Pollitt, "Antistatist Reforms and 165 kamu sektöründe çalışanların sayısında indirime gidilmesi; kamu hizmetlerinin sunumunda, klasik kamu hizmeti anlayışının gereklerinin bırakılarak, hizmetlerin bedelinin ve yararlanma koşullarının serbest piyasa ilkelerine göre belirlenmesi; bu hizmetlerden yararlananların “yurttaş” yerine “müşteri” olarak değerlendirilmesi; hizmetlerin yerine getirilmesinde var olan kurumlar yerine yeni özel amaçlı uzmanlık kuruluşlarından yararlanmanın yollarının açılması; yönetim sürecinde profesyonel yöneticilerin etkin rol oynaması;354 türlü yerel girişimlerin ya da gönüllü örgütlerin hizmetlerin sunulması sürecine (özellikle çevre sorunları, tarihsel ve kültürel değerlerin korunması, kültür-eğitim vb. işlerde) daha etkin bir biçimde katılması; yerel yönetimlerin demokratik işlevlerinden daha çok hizmet sunmaya ilişkin işlevlerinin ön plana çıkarılması; uluslararası çapta, büyük uzmanlık ve sermaye kurumlarının yönlendiriciliğine ve akçal desteğine daha az direnç gösterilmesi olmuştur. Bu anlayışın bir uzantısı olarak son dönemde, “toplam kalite yönetimi”, “başarım değerlendirmesi”, “esnek üretim”, “yasal-kurumsal serbestleşme”, özel amaçlı (adhokratik) örgütler, kamu yönetimi yazınında yoğun bir biçimde gündeme gelmeye başlamıştır. 355 Yukarıda sayılan gelişmelere koşut olarak, klasik yönetim anlayışının kimi eksikliklerini doldurmak üzere yeni bir yönetim anlayışı “yönetişim” (governance) New Administrative Directions: Public Administration in the United Kingdom", Public Administration Review, January/February 1996, Vol. 56, No.1, s.81-84. 354 R.A.W. Rhodes, Understanding Governance: Policy Networks, Governance, Reflexivity and Accountability, 2nd Edt., Open University Press, Buckingham, 1999, s.48. 355 Christopher Hood, "A Public Management for all Seasons?", Public Administration, Vol. 69, Spring 1991, s.3; Patrick Dunleavy, "The Globalization of Public Services Production: Can Government Be 'Best in World'? ", Public Policy and Administration, 1994, No 9/2, s.36-42; Patrick Dunleavy, Christopher Hood, "From Old Public Administration to New Public Management", Public Money & Management, July-September 1994, No: 14/3, s.9; Demet Varoğlu, Kadir Varoğlu, “Kamu Demokrasilerinde Profesyonelleşme ve Örgütsel Yapılanma Üzerine Etkileri”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.11-24; A.Şinasi Aksoy, “Yeni Sağ ve Kamu Yönetimi”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.160-173; B. Guy Peters, “Model of Governance for the 1990s”, The Future of Governing, University of Press of Kansas, 1996, s.15-44 ; Turgay Ergun, “Postmodernizm ve Kamu Yönetimi”, Amme İdaresi Dergisi, C.30, S.4, Aralık 1997, s.5-15. 166 gündeme gelmiştir.356 "Governance" sözcüğü ile yalnızca ulusal devletlerin yönetim süreci değil, uluslararası örgütlerin, uluslararası akçal örgütlerin, çok uluslu şirketlerin ve gönüllü kuruluşların oluşturduğu uluslararası yönetim düzeneği anlatılmak istenmektedir. 357 Sözcük, devletin kurumsal düzenlemelerini, siyasa belirleme sürecini, karar alma ve uygulama aşamalarını, yönetim içinde bilgi akışını ve yurttaşlarla yönetim arasındaki bütün ilişkileri kapsayacak biçimde kullanılmaktadır.358 İngilizce'si "governance" olan ve Türkçe'ye "yönetişim" 359 ya da "yeni yürütüm anlayışı"360 biçiminde aktarılan kavram, devletin küçültülmesine, yeni kamu yönetimi anlayışına, iyi yönetime (good governance),361 yönetimin katılımcı boyutunun ön plana çıkartılmasına 356 Dünya Bankası’nın 1989’da Afrika’nın içinde bulunduğu durumu 'governance’taki kriz' olarak nitelemesinden sonra ‘governance’ sözcüğü yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bkz. Anthony Pagden, "The Genesis of ‘Governance’ and Enlightment Conceptions of the Cosmopolitan World Order", International Social Science Journal, March 1988, s.7; Ngaire Woods, "The Challenge of Good Governance for the IMF and the World Bank Themselves", World Development, Vol.28, No.5, May 2000. 357 Anthony Pagden, "The Genesis of ‘Governance’ and Enlightment Conceptions of the Cosmopolitan World Order", s.7. 358 Woods, "The Challenge of Good Governance for the IMF and the World Bank Themselves". 359 Bkz. Tekeli, "Yönetim Kavramı (nın)Yanı Sıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri Üzerine", s.239-254. 360 Bkz. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Avrupa Birliği'ne Tam Üyelik Sürecinde Türkiye'de Yönetimin Yeniden Yapılanması, Ankara, 2000, s.108. 361 1990'larda, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ve Dünya Bankası'nın, borç vereceği ülkelerin yönetim yapılarında gitmeleri gereken değişikliklerin dayandığı, yasallık (legitimacy), temsil (representation), denetlenebilirlik (accountability), halkın bilgilendirilmesi, saydamlık gibi ilkelerin bütünü "iyi yönetim" (good governance) olarak adlandırılmaya başlandı. Buna göre, yönetim sürecinde saydamlığın, etkililiğin, denkserliğin, katılımın, halkın hizmetleri sahiplenmesinin, hukuk devletinin, yurttaşlar ve devlet arasında bilgi akışının sağlanması sağlanması gerekmektedir. Bkz. Mark Turner, David Hulme, Governance, Administration & Development: Making the State Work, Macmillan Press Ltd., London, 1997, s.231; "İyi yönetim" kavramının dayandığı ilkelerin, borç alan ülkelerce benimsenmesini zorunlu tutan bu uluslararası örgütlerin, söz konusu kavramın içeriğini kendi iç yapılarına ne ölçüde yansıtabildiği ayrı bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. Üye ülkelerin, özellikle gelişmiş ülkeler dışındakilerin, örgütlerin yürütücü kurullarında ve örgüt politikasında ne denli etkili olabildikleri, örgüt çalışmalarına gönüllü örgütlerin ve halkın katılımının hangi düzeyde gerçekleştiği gibi konularda Dünya Bankası ve IMF'ye sert eleştiriler yöneltilmektedir. Örneğin, gelişmiş ülkelerin, özellikle de ABD'nin, bu örgütlerin politikalarının belirlenmesinde baskın rol oynaması ve örgütlerin çalışanlarının büyük ölçüde Anglo-Sakson kültüründen gelmeleri denkserlik ilkesinin; kredi verilen projelerde, halk katılımının yalnızca bilgilendirme düzeyinde kalması, karar alma, uygulama, denetleme aşamalarından dışlanması, 167 göndermede bulunmaktadır.362 Kavramın dayandığı başlıca ilkelere göz atmak gerekirse: Yeni yönetim anlayışında herşeyden önce, birden fazla edimcinin, etkileşim içinde hizmetleri sunması ya da düzenlemesi söz konusudur. Devletin görevi salt bu hizmetleri görmek ya da denetlemek değildir; daha çok bunların, toplumun türlü kesimlerinin oluşturduğu örgütlenmeler tarafından yerine getirilmesi için uygun koşulları hazırlamakla yükümlüdür. Bir başka anlatımla, devletin yanında, sivil toplum kuruluşlarının, özel kesimin, bireylerin bu sürece katılmaları beklenir. 363 Devlet bu sistemde tek başına belirleyici güç olmayacak, daha çok işlerin görülmesini kolaylaştıracak türlü önlemleri alacak, yönlendirici konumda kalacaktır. Önemli olan iyi hizmet sunabilen bir devlet yapısını oluşturmak değil, kendine güveni olan, girişimci nitelikteki birey ya da örgütleri (ya da edimcileri) geliştirmektir. Hizmetlerin yürütülmesinde söz sahibi olan odaklar, yeni anlayışa göre yalnızca alıcı konumunda değildir; bunlara daha çok, birer ortak gözüyle bakılır. Böyle bir anlayış, başarım değerlendirmesine, toplam kalite yönetimine, açıklığa, çoğulculuğa, yerinden yönetime dayanacaktır. Uluslararası örgütler, gönüllülük temeline dayalı kuruluşlar, çok-uluslu şirketler bu yeni anlayışın ayrılmaz parçalarıdır. 364 Yönetimin işleyiş biçimini anlatmak üzere "government"ın yanına "governance" kavramının da getirilmesine karşı güçlü bir karşı çıkışın bulunduğunu da katılım ilkesinin bu örgütlerce bile yeterince yaşama geçirilemediğini ortaya koymamasının göstergeleri olarak sunulmaktadır. Bkz. Woods, "The Challenge of Good Governance for the IMF and the World Bank Themselves". 362 Ayşe Tatar Peker, “Dünya Bankası: ‘Büyüme’ Söyleminden ‘İyi Yönetme’ Söylemine”, Toplum ve Bilim, Bahar, S.69, 1996, s.45; R.A.W. Rhodes, Understanding Governance: Policy Networks, Governance, Reflexivity and Accountability, 2nd Edt., Open University Press, Buckingham, 1999, s.46, 47. 363 Örneğin çevre korumaya ilişkin türlü önlemlerin alınmasında "yönetişime" özgü kimi yöntemlerin kullanıldığını görüyoruz. Bu alanda devletin zorlayıcı, özel sektörünse kara dayanan kararları karşısında, bağımsız girişimlerin daha olumlu sonuçlar verebilen uygulamalar gerçekleştirebileceği düşünülüyor. Bkz. Gerry Stoker, “Governance as Theory: Five Propositions”, International Social Science, March 1988, S.155, s.17-44; Tekeli, “Yönetim Kavramı (nın) Yanısıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri Üzerine”, s.251. 364 Ali Kazancıgil, "Governance and Science: Market-like Modes of Managing Society and Producing Knowledge", International Science Journal, March 1998, S.155, s.70, 71. 168 belirtmek gerekir. Örneğin bir görüşe göre, son dönemde çok sık kullanıldığı için her şey ya da hiçbir şey anlamlarına gelebilen "governance" kavramının pazarlanmaya çalışılmasında, "government" sözcüğünün özel girişime dayalı pazar ekonomilerinin işleyişine uymamasının büyük payı bulunmaktadır.365 Kavramın toplumsal bilimlerin 1980'lerde yaşadığı paradigma krizine bir yanıt olarak geliştirildiği de savunulmaktadır.366 D.Bütüncül Kıyı Alanları Yönetimi ve Yeni Yürütüm Anlayışı Önceki sayfalarda daha ayrıntılı olarak ele alınan "bütüncül kıyı alanları yönetimi"nin temel ilkelerinin yeni yürütüm anlayışının (governance) etkisi altında oluşturulduğu gözlenmektedir. Söz konusu yeni kıyı yönetimi anlayışının biçimlenmesinde özellikle Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerin söz sahibi olduğuna, bu alandaki kuramsal gelişmeleri yönlendirdiğine daha önce değinilmişti. Yeni kıyı yönetiminin, yeni yürütüm anlayışı çerçevesi içinde değerlendirilebilecek özelliklerine geçmeden önce, bu bağlantıyı vurgulayan bir Dünya Bankası belgesine göndermede bulunmakta yarar var. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin temel ilkelerinin sergilendiği bu çalışmada doğruda doğruya, kıyı yönetimi ile yeni yürütüm anlayışı vurgulanmaktadır: “Bütüncül kıyı alanları yönetimi ... bir ‘governance’ sürecidir.”367 Ancak, yapıtta yalnızca kıyı yönetiminin "governance" sürecinin bir parçası olduğuna değinilmiş, bunun dışında bir çözümlemeye yer verilmemiştir. Kıyı yönetimiyle ilgili hiçbir kuramsal çalışmanın üstünde durmadığı bu ilişkiyi, söz konusu belgenin ele almadığı yönleriyle incelemekte yarar var. 365 Gerry Stoker, “Governance as Theory: Five Propositions”, International Social Science, March 1988, S.155, s.17-44. 366 Bob Jessop, “The Rise of Governance and the Risks of Failure: The Case of Economic Development”, International Social Science Journal, March 1988, S.155, s.29-47. 367 Jan C. Post ve Carl G. Lundin (Der.), The Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Washington DC, The World Bank, 1993, s.1. 169 Bu çalışmanın daha önceki bölümlerinde değinildiği gibi, bütüncül kıyı alanları yönetimi öncelikle halk katılımına dayanır. Bu yeni yönetim anlayışında, ekonomik ve toplumsal yararın elde edilmesinde yeni özel yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğine inanılır. Kıyı kaynaklarından sürdürülebilir bir biçimde yararlanmak için tüm sektörlerin işbirliği içinde olması gerekir. Devletin tüm organları (özeksel ya da yerel) kıyı yönetimi içinde düşünülür. Bu amaçla insan kaynaklarının ve kurumsal gelişimin güçlendirilmesi esastır. Bireylerin kıyı kaynaklarından eşit bir biçimde yararlanmasına çalışılır. Ancak kıyıda gerçekleştirilecek planlama ve koruma etkinliklerinde önceden kazanılmış haklara saygı duyulması da önemlidir; özellikle taşınmazlar ve iyelik üzerindeki haklara. Çevre koruma ve ekonomik gelişme bir arada düşünülür; bunlar birbirlerini dışlayan kavramlar değildir. Kıyı kaynaklarından yararlanma biçimlerinin kalkınma ve çevre üzerindeki etkilerinin tümünü birden ele alacak, kapsamlı bir anlayışın geliştirilmesi zorunludur. Bu iki kavram arasındaki ilişkiler yalnızca fiziksel ve çevresel değil, ekonomik kavramlarla da açıklanmalı ve anlaşılmalıdır. Kıyı yönetim sürecinin her aşamasında başarım değerlendirmesine gidilmelidir. Kıyıdan yararlanan ya da kıyı ile etkileşim içinde bulunan tüm sektörlerin aralarındaki ilişkiler tam olarak belirlenmelidir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi klasik imar planlamasından çok daha geniş kapsamlıdır; disiplinlerarası bir yaklaşımı gerektirir. Kıyı ve deniz kaynaklarının kullanımında tüm taraflar arasında anlaşma ve uyuma varılması gerekmektedir. Yatay ve dikey doğrultuda tüm sektörler arasında iletişim kurulmaya önem verilmelidir. Kıyı alanlarının gelişimi ve iyi bir biçimde yönetilebilmesi için yerel değerlerin, geleneklerin göz önünde bulundurulması ve öncelikli gereksinimlerinin neler olduğunun saptanması önemlidir. Ülkelerin bütüncül kıyı alanları yönetimini kendi ulusal ve yerel koşullarına uyarlaması başarı düzeyini yükseltecektir. Kıyı yönetimi sürecine katılanların eğitilmesi de üzerinde durulması gereken bir diğer konudur. Kıyı yönetiminde yer alan tüm ortakların eşit ve dengeli bir biçimde politika belirleme sürecine girmelerine elverişli bir ortam yaratılmalıdır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarısı için tüm bunların yanında, gerekli yasal ve kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi de gerekir. Özeksel yönetimin çabalara destek olması, akçal katkılarda bulunması, yönetim programlarının başarısı için gereken koşullardan biridir. Yerel yönetimlerin ve özel amaçlı kurumların 170 çalışmalara vereceği desteğin, başarı düzeyini artıracağı burada anılmalıdır. Üniversiteler ve araştırma kurumları ile sürekli iletişim içinde olmak gerekmektedir. Kıyı yönetimi sürecindeki tüm ortaklar (bireyler, gönüllü kuruluşlar, taşınmaz sahipleri, yerel yönetimler, özel amaçlı kuruluşlar vb.) arasında eşgüdüm kurulmalıdır. Çevre sorunlarının niteliğinden dolayı, ülkeler arasında da yakın iletişimin ve işbirliğinin sağlanması gerekmektedir. Görülebileceği gibi, yeni kıyı yönetimi yaklaşımının bütün bu özelliklerini yeni yürütüm anlayışında bulmak olanaklı. Dolayısıyla bütüncül kıyı alanları yönetiminin "governance" sürecinden başka bir şey olmadığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bu süreç içerisinde, doğanın korunmasından ve toplum yararından çok, ekonomik gelişmenin önünde bir engel olarak durduğu kabul edilen çevre sorunlarının giderilmesi önem taşımaktadır. Söz konusu yeni yönetim anlayışında vurgu daha çok doğal kaynakların tükenmesine, turizme, özel sektörün ve sivil toplumun güçlendirilmesine yapılır. Yönetim sürecinde, ulusal devletin yanı sıra uluslararası örgütlerin, yerel yönetimlerin, özel kesimin ve sivil toplum kuruluşlarının da önemli bir edimci olarak yer alması, çalışmaların daha çok uluslararası akçal kuruluşların desteğiyle gerçekleştirilmesi, geleneksel yönetim biçiminin yanında yeni özel amaçlı kurumlara yer verilmesi, yeni kıyı yönetimi yaklaşımının biçimlenmesinde bilimsel-teknolojik gelişmelerden daha çok, ekonomide ve yönetimde yaşanan değişimlerin baskın olduğunu ortaya koymaktadır. Her ne kadar, yeni kıyı yönetimi yaklaşımında, çalışmalar sırasında yerel koşulların göz önünde bulundurulmasının gerekliliği üzerinde duruluyor olsa da, önerilen ilkelerle küresel, türdeş bir kıyı yönetimi dizgesi yaratılmak istendiği açıktır. VI.Değerlendirme Uluslararası alanda gözlenen toplumsal-ekonomik değişimlerin kıyı yönetimine etkisinin ve uluslararası örgütlerin kıyı alanlarına bakış açılarının yansıtılmaya çalışıldığı bu bölümün temel kaygısı, kıyı yönetiminin geçirdiği değişim sürecinde uluslararası örgütlerin rolünü sorgulamaktı. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi örgütlerin kıyı 171 alanlarına ilişkin etkinlikleri, izledikleri politikalar yukarıda ayrıntılı biçimde incelenip çözümlendiği için burada yalnızca, üzerinde durulmayan kimi konuların vurgulanmasıyla yetinilecektir. Son yıllarda çevre sorunları ve özellikle de kıyı yönetimi ile ilgili kuramsal çalışmaların önemli bir bölümünde, uluslararası örgütlerin ya da gönüllü kuruluşların küresel sorunların çözümünde etkin bir rol oynayabilecekleri konusunda oydaşmaya varıldığı görülmektedir. Bu tür kuruluşların, çevre sorunlarına çözüm bulma çabalarına diğer edimcilerden -ulusal devlet, yerel yönetimler, yöre halkı gibi- daha fazla katkıda bulunabilecek yapıda oldukları biçimindeki genel görüşün, uygulamada sağlanan kimi yerel katkılar bir yana bırakılacak olursa, pek çok yönden tartışmalı olduğu ortadadır. Öncelikle, sanıldığının aksine, bu tür örgütlerin sorunları çözmede ya da en azından boyutlarını daha aşağıda tutmada diğerlerine oranla fazla etkili olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar bulmak çok da kolay olmayacaktır. Çalışmada değinilen Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası örneklerinde bu konunun ipuçlarını bulmak olanaklıdır. Söz konusu alana ayrılan akçal kaynağın, bir başka yöntemle ya da bir başka örgütlenme biçimiyle daha başarılı sonuçlar verip veremeyeceği denenmiş değildir. Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise son dönemdeki ekonomik-toplumsal dönüşümlerle ilgilidir. Yukarıda yer verilen kıyı yönetimi ilkelerini ve bu ilkeler uyarınca başlatılan programları, ulus-üstü örgütlenmelerin ekonomik ve toplumsal yaşamda edindikleri güçlü konumun çevre sorunları alanına bir yansıması olarak değerlendirmek de olanaklıdır. Bir anlamda, ulusal devletlerin çevre sorunları alanında da etkilerinin azalmaya ya da hareket alanlarının yalnızca önceden belirlenmiş küresel ilkeler çerçevesiyle sınırlanmaya başladığı söylenebilir. Bir uluslararası örgütten destek alan ülkenin ya da yerel birimin, kıyı yönetiminin örgütsel yapısını, izleyeceği yöntemi ve çalışmalarını, destek veren kurumun ilkeleri doğrultusunda belirlemek zorunda kalacağı görülecektir. Bir başka konu da, daha önce de değinildiği gibi, bu tür kuruluşlar arasındaki büyüklük farkıdır. Genelde uluslararası örgütlerin ve gönüllü kuruluşların çevre sorunları alanında önemli sorumluluklara sahip olması gerektiği ve bu doğrultuda 172 desteklenmesi gerektiği söylenirken, bunların arasındaki büyüklük farkları çoğu kez göz ardı edilerek örgütlerin tümü denk yapıdaymış, denk büyüklükteymiş gibi kabul edilmektedir. Oysa örgütler arasındaki farklar, hepsini aynı pota içinde görmemize olanak tanımayacak kadar büyüktür. Bu durumun doğal sonucu da, bunlardan yalnızca birkaçının etkin bir biçimde işlevlerini yerine getirebilmesi ve diğerleri üzerinde denetim sağlayabilmesidir. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi büyük uluslararası kuruluşların, çevre ile ilgili öncelikli sorun alanlarını, buna ilişkin politikaları ve yürütülecek çalışmaları öncede saptadıkları bilinmektedir. Bunu da, devletler arasında işbirliği olanakları yaratarak, türlü toplantılar düzenleyerek, eylem planları ya da bildirgeler hazırlayarak gerçekleştirmektedirler. Küresel çevre sorunların gözler önüne serilmesinde, devletler arasında işbirliği olanaklarının yaratılmasında, kamuoyunun harekete geçirilmesinde bu tür kuruluşların önemli işlevler gördüğüne kuşku yok. Ancak konu bir başka açıdan ele alındığında bu denli olumlu değerlendirmelerde bulunmak güçleşmektedir. Büyük uluslararası örgütlerin, söz konusu etkisi yalnızca küresel çevre sorunları ile ilgili politikaları belirlemesiyle ya da çok sayıda çalışmaya imza atarak bu alandaki uygulamaları kendi dünya görüşü doğrultusunda biçimlendirmesiyle ortaya çıkmıyor. Önceden de değinildiği gibi, uluslararası örgütler, belli bir yerdeki kıyı yönetimi programını, ancak belli bilimsel yöntem ve araçların kullanılması koşuluyla desteklemektedirler. Bu durumun, bilimsel çalışmaların alacağı yönün büyük uluslararası (akçal) kuruluşlarca belirlenmesi anlamına geleceği düşünülebilir. Bir anlamda, bu tür kuruluşlar, gerçekleştirdikleri ya da akçal açıdan destekledikleri 'projelerde' bilimden yalnızca teknik anlamda yararlanmak, özellikle toplumsal bilimlerde ise ana doğrultuları kendisi belirlemek eğilimindedir. Bu tür uluslararası örgütlerin, bundan bir adım daha öteye giderek bilim dünyasını kendi ilkeleri, anlayışı, dünya görüşü çerçevesinde yönlendirdiği hatta biçimlendirdiği söylenebilir. Günümüzde akademik dünyada yaygın olarak tartışılan ve genelde içeriği bu tür kuruluşların bakış açısına göre doldurulan, yeni yürütüm anlayışı/yönetişim (governance), sürekli ve dengeli kalkınma (sustainable development), iyi yönetim (good governance) gibi 173 kavramların öncelikle büyük uluslararası örgütlerce kullanıldığını, ardından akademik yazına güçlü bir biçimde girdiğini görüyoruz. Uluslararası örgütlerin kıyı alanlarına yönelik etkinliklerini bir başka açıdan değerlendirmek de olanaklıdır. Özellikle, teknik olanakları ve yönetsel yapıları güçlü olmayan ülkeler söz konusu programlar aracılığıyla kimi kıyı bölgeleri için kazanımlar sağlayabilirler. Ancak uygulanan pilot projelerdeki başarının bir iki yöreyle sınırlı kalmaması, buradaki deneyimden elde edilecek kazanımların ülke yüzeyine yansıtılabilmesi için öncelikle güçlü bir ulusal kıyı yönetimi düzeneğinin kurulması gerekmektedir. Yoksa, yeni başlatılan kıyı yönetimi programlarının, Türkiye örneğinde olduğu gibi, uygulamaya geçemeyip kağıt üstünde kalması, var olan geleneksel yönetim yapısını daha da parçalı durumu getirmesi ya da en iyi olasılıkla, yerel düzeyde başarılı olan ancak ülke yüzeyine yayınlaştırılamayan örnek çalışmalar olarak kalması kaçınılmazdır. 174 Üçüncü Bölüm:Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Tüzel Açıdan Kıyıların Durumu Türkiye'de, özellikle 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra, geleneksel dizgeden bağımsız olarak ya Gündem 21 gibi çevre sorunlarını küresel düzeyde ele alan kimi belgelerin zorlamasıyla ya da Dünya Bankası gibi uluslararası akçal destek kuruluşlarının desteğiyle yeni kıyı yönetimi girişimlerinin başlatıldığından söz edilmişti. Anılan gelişmeyi, uluslararası alanda kıyı yönetimi anlayışındaki değişimin bir yansıması olarak değerlendirmek olanaklıdır. Ancak bu yeni eğilimin, kıyılardaki sorunların nicelik ve nitelik açısından ağırlaşmaya başlamasından ve öteden beri uygulanagelen kıyı yönetimi dizgesinin yetersizliklerinden beslendiği de bir başka gerçek. Yeni kıyı yönetimi yaklaşımlarının Türkiye kıyılarına etkisini bütün yönleriyle değerlendirebilmek için, önce, bu yeni eğilimi doğuran koşulları sergilemek gerekmektedir. Üçüncü bölümde, bu amaç doğrultusunda, önce Türkiye kıyılarının genel durumu ortaya konarak içinde bulunduğu sorunlara değinilecek, ardından kıyı yönetiminin tüzel boyutlarına yer verilecek, son olarak da, kıyıya yönelik olarak izlenen politikalar kamu yararı bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır. I.Türkiye'de Kıyı Yönetimine Duyulan Gereksinim Türkiye'de kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunları incelemek aynı zamanda, ülkenin genel olarak yerleşim ve çevre sorunlarını da ortaya koymak anlamına gelecektir. Nüfusun yaklaşık yarısının kıyı bölgelerinde yaşaması, Türkiye genelinde nüfus yoğunluğu km2 'de 73 kişi olmasına karşılık kıyı illerinde bu sayının 127 olması, tüm sanayi ürünlerinin %70-80'inin kıyı illerinden sağlanması bu yargıyı doğrulamaktadır.368 Ancak kıyılar, evsel ve endüstriyel atıklardan, enerji santrallerinden ya da kent yaşamından kaynaklanan kirlilik gibi karasal bölgelerde de görülebilecek sorunların yanı sıra doğal yapılarına özgü değişik kirlenmelere ya da baskılara da sahne 368 Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara. 175 olmaktadır. Bir başka anlatımla kıyı alanlarında, üzerinde nüfus ve ekonomik etkinlik yoğunluğu fazla olduğu için buralarda, hem kara bölgelerine, hem de kendi doğal yapılarına özgü sorunları gözlemlemek olanaklıdır. Türkiye kıyılarının, evsel ve endüstriyel atıklardan, denize katı atık boşaltılmasından, deniz ulaşımı ve kazalarından, liman ve marina yapımından, kıyıların doldurulmasından369, aşırı avlanmadan ya da deprem, sel gibi doğal yıkım olaylarından kaynaklanan kirlilik ve sorunların tehdidi altında olduğu bilinmektedir. Ancak, burada, hem çalışmanın kapsamını aşması hem de kimi yerlerde değinilmiş olmasından ötürü, sözü edilen bu sorunların tümüne birden yer verilmeyecek, yalnızca turizm ve ikinci konutlardan kaynaklanan sorunlar üzerinde durulacaktır. Türkiye kıyıları üzerindeki baskıda turizm etkinliklerinin ayrı bir yeri bulunmaktadır Aşağıdaki çizelgeden de görülebileceği gibi, turizm hareketleri özellikle 1970'li yıllardan sonra hızlanmış, 1980'lerde turizmden elde edilecek geliri artırmak üzere alınan önlemler ülkeye gelen turist sayısında büyük bir artışa yol açmıştır. Bu açıdan, 1982 yılında çıkartılan Turizmi Teşvik Kanunu, Türkiye'de kitle turizminin gelişimi açısından bir dönüm noktasını simgelemektedir. Yasayla, bir yandan bu alandaki girişimlerini desteklemek üzere özel önlemler getirilirken bir yandan da bozulmamış kıyı alanları, verimli tarım toprakları, tarihi ve doğal değerler turizmin hizmetine sunulmuştur. 369 Türkiye kıyılarının önemli bir bölümünde olumsuz etkisini gösterecek olan Karadeniz Sahil Yolu projesini burada anmak gerekir. 1997'de başlanan yol çalışmaları Samsun-Sarp arasındaki 559 km'lik mesafeyi kapsamaktadır. Yol yapımının önemli ölçüde denizin doldurulmasına dayandığı proje, ÇED raporlarının eksik olması, doğal dengeyi ve doğal varlıkları tehdit etmesi, balıkçılık gibi geleneksel geçim kaynaklarını yok etmesi, halk katılımı ve kamuoyu bilgilendirilmesindeki eksiklik gibi nedenlerle Karadeniz kıyılarında yeni sorunları gündeme getirebilecektir. Bolaman-Hopa arasındaki 345 km'lik yolun yaklaşık 150 km'sinin denizi doldurarak yapılacağını da belirtmek gerekir. Bkz. Sami Koç, "Doğu Karadeniz Sahil Yolu İyileştirme Projesi Hakkında Görüş ve Öneriler", I. Karadeniz Kalkınma Kurultayı: Gönüllü Kuruluşlar ve Kişisel Katkılar (17-18 Mayıs 1998, Samsun), Karadeniz'in Özelliklerini Koruma Kulübü Derneği, Ankara, 1999. s.114-117. 176 Çizelge 11: Türkiye'de Turizmin Gelişimi Yıllar Gelen Turist (1000 Kişi) 1953 1960 1970 1975 1980 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997(1) 1998(2) 91 124 725 1.541 1.288 1.625 2.117 2.615 2.391 2.856 4.173 4.459 5.389 5.518 7.076 6.501 6.671 7.727 8.614 9.700 11.000 Endeks 100 136 797 1.693 1.415 1.786 2.326 2.874 2.627 3.138 4.586 4.900 5.922 6.064 7.776 7.144 7.331 8.491 9.466 10.659 12.088 Turizm Geliri (Milyon $) 201 326 420 548 1.094 950 1.476 2.355 2.557 3.225 2.654 3.639 3.959 4.321 4.957 5.650 7.500 8.500 (1) Gerçekleşme Tahmini (2) Tahmin Kaynak: Devlet Planlama Teşkilatı İkinci konut yatırımlarının plansız biçimde kıyı alanlarında yoğunlaşması da bir diğer önemli sorunu oluşturmaktadır. Önemli bölümünün kıyılarda, verimli tarım topraklarında ve ormanlık alanlarda yer aldığı bu konutlar, yılın yalnızca belirli dönemlerinde kullanılmasına karşın, kurulu oldukları yörelerde yoğunluğu artırarak büyük altyapı sorunlarına neden olmaktadır.370 Bu anlamda, ikinci konutların kıyı 370 Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın 1996 yılında yaptırdığı bir araştırmada bu sonuçları doğrulayan bulgulara rastlamak olanaklıdır. Balıkesir'in Burhaniye, İzmir'in Çeşme ve Muğla'nın Bodrum ilçelerinde yapılan alan araştırmasına göre, toplu konut sitelerinin yalnızca %8.5'inde kanalizasyon sistemi bulunmakta, %82'sinde çöpler düzenli olarak toplanabilmekte, 177 alanlarına yaptığı baskı iki biçimde kendini göstermektedir. Birincisinde doğal güzelliklerin, doğal kaynakların ya da tarım topraklarının üzerine kurulmuş konutların doğrudan doğruya doğa üzerine yaptığı bir baskı söz konusudur; ikincisi ise, bu tür yapıların nüfus yoğunluğunu dengesiz bir biçimde artırarak kentsel altyapıya getirdikleri yükle ilgilidir. İkinci konutlarla ilgili olarak değinilmesi gereken bir konu da kıyı alanlarının kamu yararına kullanımı sorunudur. Toplumun bütün kesimlerinin yararına açık olması gereken kıyı alanları, bu tür yapılarla yalnızca sınırlı bir kümenin denetimine bırakılmakta, halkın kıyılara erişimi engellenmektedir. Türkiye'nin kıyı politikalarının kamu yararı bağlamında incelendiği bölümde konuya ayrıntılı biçimde yer verilecektir. Özellikle Türkiye’de, kıyı bölgelerinin içinde bulunduğu bir başka sorunun da, kıyı kentlerinin kimliklerini yitirmesi olduğu söylenebilir. Sanayileşmenin, kentleşmenin ve turizm etkinliklerinin hızlanıp yaygınlaşmasının, bu açıdan, diğerlerinden daha çok, kıyı kentlerini etkilediğine kuşku yok. Artan nüfusun gereksinimlerini karşılamak üzere kıyı alanlarında altyapının geliştirilmesi, sanayi ve turizm tesislerine ya da enerji santrallerine kıyıda yer verilmesi, kıyı kuşağı boyunca -çoğu kez de denizi doldurarakyol geçirilmesi, ormanlık alanların ikinci konutlar ya da işyerleri için ayrılması, kıyı kentlerinin kimliğinin bozulmasına yol açan en önemli etmenlerdendir. 1950'li yıllarda yapılan Karadeniz Sahil Yolu’nun, Trabzon’un deniz ile bağını keserek kentin tarihsel kimliğinin bozulması sürecine katkıda bulunması bu konuya örnek verilebilir.371 Samsun-Sarp arasındaki kıyı kuşağından -çoğu yerde denizden- geçecek Karadeniz Sahil Yolu'nun da kıyı kentlerine benzer etkilerde bulunacağına kuşku yok. %56.2'sinde düzenli otopark bulunmaktadır. %86.7'si deniz kıyısında bulunan bu konutlardan yılda 4 aydan daha az yararlananların oranı %85.8'dir. Bkz. Ülker Baykan Seymen, Hülya Koç, Türkiye'de Kıyı Yerleşmelerinde Tatil Konutları, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Ankara, 1996. 371 Baran İdil, “Kıyı Kentlerimizin Yok Olan Kimlikleri ve Düşündürdükleri: Trabzon Özelinde Bir İrdeleme”, Mimarlık, 1989/2, S.234, s.94-95. 178 II.Kıyılara İlişkin Tüzel Düzenlemeler Kıyılardan yararlanmada kamu yararı anlayışının ne ölçüde tüzel düzenlemelere yansıdığını anlayabilmek; yasama, yürütme ve yargı organlarının kıyı alanlarına bakışını ortaya koyabilmek; türlü uluslararası belgelerde ya da örgütlerin yayınlarında benimsenen evrensel kıyı yönetimi ilkelerinin yasalarda ne ölçüde yer bulabildiğini saptayabilmek için kıyılara ilişkin tüzel yapıyı ayrıntılı biçimde incelemek yerinde olacaktır. Bu amaç doğrultusunda, önce, kıyı ile ilgili ilk yasa kuralının çıkarıldığı 1972’den günümüze değin tarihsel gelişim içinde doğrudan doğruya kıyıyı ele alan yasal belgelere372 yer verilecek, ardından da, yürürlükte bulunan tüzel düzenlemeler türlü açılardan değerlendirilmeye çalışılacaktır. Temelde başka konular üzerine çıkarılmış olan ancak kimi yönleriyle kıyıları ilgilendiren diğer yasalara da yeri geldiğince değinilecektir. Kıyı ve deniz sorunlarına ilişkin taraf olunan çeşitli uluslararası antlaşmalara ya da örgütlere, ilgili bölümlerde değinildiği için burada yer 372 04.04.1926 tarihli 743 sayılı Medeni Kanun’u dışarıda bırakırsak 1972 yılından günümüze değin başlıbaşına kıyıları ele alan pek çok yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. Bir bölümüne çalışma boyunca da değinilecek olan söz konusu yasal belgeleri şöyle sıralamak olanaklı: 20.07.1972 tarihli 1605 sayılı (6785 sayılı) İmar Kanunu’nda Bazı Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun; 18.01.1975 tarihli İmar Kanunu'nun Ek 7 ve 8 inci Maddelerine İlişkin Yönetmelik (16.02.1975 Tarihli ve 15151 Sayılı Resmi Gazete'de düzeltmesi vardır.); 17.04.1990 tarihli 1982 Anayasası; 02.06.1983 tarihli İmar Kanunu'nun Ek 7 ve 8 inci Maddesine İlişkin Yönetmeliğin 4.2 Maddesine Fıkra Eklenmesine Dair Yönetmelik; 22.11.1983 tarihli 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu; 05.12.1983 tarihli İmar Kanunu'nun Ek 7 ve 8 inci Maddesine İlişkin Yönetmeliğin 4.2 Maddesine Fıkra Eklenmesine Dair Yönetmelik; 01.12.1984 tarihli 3086 sayılı Kıyı Kanunu; 18.05.1985 tarihli 3086 Sayılı Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik; 10.07.1986 tarihli 3086 Sayılı Kıyı Kanununun Bazı Maddelerinin İptaline Dair Anayasa Mahkemesi Kararı; 04.10.1989 tarihli 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin İptaline Dair Anayasa Mahkemesi Kararı; 17.04.1990 tarihli 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun İptaline Dair Anayasa Mahkemesi Kararı; 03.08.1990 tarihli Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik; 23.01.1992 tarihli 3621 sayılı Kıyı Kanununun Bazı Maddelerinin İptaline Dair Anayasa Mahkemesi Kararı; 11.07.1992 tarihli 3830 sayılı Kıyı Kanununda (3621 sayılı) Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun; 13.10.1992 tarihli Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik; 30.03.1994 tarihli Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik; 27.07.1996 tarihli Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik. 179 verilmeyeceğini de eklemek gerekir. 373 Türkiye'de kıyı yönetimini biçimlendiren temel düzenlemelerin zamandizimsel biçimde incelenmesine geçmeden önce kıyıların genel olarak içinde bulunduğu tüzel durumu ana hatlarıyla ortaya koymada yarar var. Tüzel düzenlemelerde, kıyılara, nicelik ve nitelik açısından, diğer çevre öğelerine göre, ayrıcalıklı bir yer verildiğini söylemek olanaklıdır. Anayasada konuya "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" bölümünde değinilerek, buralardan yararlanmanın sosyal ve ekonomik bir hak olduğunun öngörülmesi, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunun,374 kıyı kuşağından yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceğinin vurgulanması söz konusu değerlendirmenin en güçlü dayanaklarındandır. Aynı Anayasa kuralı uyarınca çıkarılan Kıyı Kanunu'nu ve aşağıdaki sayfalarda daha ayrıntılı biçimde değinilecek olan, dolaylı ya da dolaysız biçimde kıyıları ilgilendiren çok sayıda tüzel düzenlemeyi göz önünde bulundurduğumuzda, kıyıların korunmasında yasal araçlardan yoğun bir biçimde yararlanıldığı ortaya çıkacaktır. Tüzel dizgemizde kamu malları içinde yer alan kıyılar, 373 1997 yılına değin Türkiye çevre sorunları konusunda 38 sözleşmeye ve 29 bildirgeye imza atmıştır. Bunların yanı sıra 15’de ikili antlaşmaya taraf olmuştur. Bkz. Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara, s.10. Türkiye'nin taraf olduğu, kıyı ve deniz alanları ile ilgili düzenlemeleri içeren uluslararası belgeleri ise şöyle sıralamak olanaklı: 1972 tarihli Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı Bildirgesi, 1976 tarihli Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi, 1978 tarihli Gemilerden Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Sözleşmesi, 1980 tarihli Akdeniz'in Kara Kökenli Kirleticilere Karşı Korunması Hakkında Protokol, 1976 tarihli Fevkalade Hallerde Akdeniz'in Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Yapılacak İşbirliğine Ait Protokol, 1995 tarihli Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol, 1996 tarihli Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi İzmir Protokolü, 1985 tarihli Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi, 1987 tarihli Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolu, 1992 tarihli Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, 1989 tarihli Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımının ve İmhasının Kontrolü Sözleşmesi, 1992 tarihli Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı Bildirgesi, 1992 tarihli Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi, 1992 tarihli Karadeniz Deniz Çevresinin Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye Karşı Korunması Dair Protokol, 1992 tarihli Karadeniz Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesine Karşı Acil Durumlarda Yapılacak İşbirliğine Dair Protokol, 1992 tarihli Karadeniz Deniz Çevresinin Boşaltmalar Nedeniyle Kirlenmesinin Önlenmesine İlişkin Protokol. 374 "Hüküm ve tasarrufu altında bulunma" deyişi ile kıyıların devletin iyeliğinde olması değil, yönetimin buralarda "denetim" ve "gözetim" yetkilerini elinde bulundurulması anlatılmaktadır. Bkz. Aydın Zevkliler, "Kıyılarda Mülkiyet İlişkileri", Amme İdaresi Dergisi, Eylül 1979, C.12, S.3, s.80. 180 "sahipsiz mallar" kümesi içinde değerlendirilmektedir.375 Bundan ötürü, kıyılarla ilgili tüzel işlemler de diğer kamu malları için geçerli olan ilkelerce biçimlenir. Bir başka anlatımla kıyılar, devir ve ferağ edilemez (başkasının üstüne geçirilemez), zaman aşımı ile edinimleri söz konusu olamaz, özel hukuk işlemlerine konu olamaz, gerçek kişiler lehine ayni hak kurulamaz, tapu sicili hükümlerine bağlı değildir, haczedilemez, kamulaştırılamaz. Kıyılar, bütün bunların yanında, özel bir koruma dizgesinden de yararlanırlar.376 Her ne kadar yasal kurallar kıyıda iyeliğin söz konusu olamayacağını, buralara ilişkin özel bir korumanın getirileceğini öngörse de, uygulamada yasaların kimi boşluklarından yararlanılarak iyelik kurulduğu bilinmektedir.377 A.Osmanlı Dönemi Türkiye'de kıyı alanları ile ilgili düzenlemeleri incelemeye geçmeden önce, geçmişte konunun nasıl ele alındığını görmek, tüzel durumun gelişim çizgisi hakkında değerlendirmede bulunmamızı kolaylaştırabilir. Daha önce de değinildiği gibi kıyının doğrudan doğruya bir yasa maddesine konu olması ancak 1972 yılında 375 Öğretide kamu malları, "orta malları", "hizmet malları" ve "sahipsiz mallar" biçiminde kümelenmektedir. Medeni Kanun'un 641. maddesinde "menfaati umuma ait olan mallar" biçimindeki deyişle mera, yaylak, kışlak, otlak, yol, meydan, köprü, pazar yeri, park gibi genel yararlanmaya açık olan yerler yani "orta malları" anlatılmak istenmektedir. "Hizmet malları", kamunun iyeliğinde bulunan ve belli bir hizmete özgülenmiş türlü yapılar ve araçlar gibi mallardan oluşmaktadır. Kıyıların da içinde değerlendirildiği "sahipsiz mallar" kavramı ise yine Medeni Kanun'un aynı maddesi uyarınca, kural olarak özel iyeliğe elverişli olmayan, "menfaati umuma ait sular ile ziraata elverişli olmayan yerler, kayalar, tepeler, dağlar ve onlardan çıkan kaynaklar"dır. Bkz. Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları - II. Cilt, 3. Baskı, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1966, s.1313-1314; Aydın Gülan, "Kamu Malları", İl Han Özay, Günışığında Yönetim, Alfa, İstanbul, 1996, s.582-588. 376 Türlü yasal düzenlemelerde, kıyılarda kirlenmenin ve yapı yapılmasının önlenmesi üzerine getirilen kurallar bunlardandır. Daha önce ayrıntılı biçimde değinilen, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun ikinci bölümünün "Kıyının Korunması, Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar" başlığını taşıyan düzenlemesi buna örnek verilebilir. Bkz. Erden Kuntalp, Deniz Kıyılarının Hukuksal Düzeni, May, Ankara, 1981, s.102-115; Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998, s.324. 377 Medeni Kanun'un, sahipsiz ve orta mallarını düzenleyen 641. maddesinde "aksi saptanmadıkça" biçimindeki deyişten ya da 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun tarıma uygun olmayan yerleri işgal etme olanağı tanıyan 6. Maddesinden yararlanılarak elde edilen iyelikler bunlardan yalnızca birkaçı. Bkz. 181 gerçekleşebilmiştir. Bundan önce ne Osmanlı Dönemi'nde ne de Cumhuriyet Dönemi'nde bu yönde bir adım atılmıştır. Osmanlı Dönemi'nde kıyılar için özel bir düzenleme getirilmemiş olmasını hem kıyılar üzerinde yaşamsal öneme sahip olabilecek bir baskı bulunmamasına hem de kıyıların ekonomik, toplumsal açıdan bugünkü kadar değer taşımamasına bağlayabiliriz.378 Kuşkusuz bunlara, o dönemde henüz çevre bilincinden ya da çevre hareketinden söz edilememesi de eklenebilir. Osmanlı’da kıyılar, diğer topraklarla birlikte değerlendirilmiş, özel bir düzenleme içine alınmamıştır. 1858 yılında çıkarılan Arazi Kanunnamesi’nde sayılan beş toprak türünde de kıyılardan söz edilmemektedir.379 Ancak, adı geçen yasanın “gûhi, taşlık, kıraç, pırnallık ve otlak” gibi yerleri “arazi-i mevat” (ölü topraklar) bölümü içinde ele almasından yola çıkarak, benzer niteliğe sahip olan kıyı parçalarının da bunlar içinde değerlendirildiği yorumunu yapabilmek olanaklıdır. Bir başka anlatımla, kıyılar tarıma elverişli olmadığından, genellikle taşlık, kayalık alanlardan oluştuğundan “arazi-i mevat” olarak değerlendirilebilirdi. Bu tür toprakların, özel iyeliği konu olamadığı, devletin hüküm ve Cevat Geray, "Kıyılara İlişkin Düzenlemelere Toplu Bakış", Amme İdaresi Dergisi, Mart 1977, C.10, S.1, s. 70, 71. 378 Halil Cin, "Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi", Seha L. Meray’a Armağan, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara, 1981, s. 85-90. 379 1839 Tanzimat Fermanı’nı izleyen yıllardaki Batılılaşma adımlarından bir olarak değerlendirilebilecek Arazi Kanunnamesi, miri toprak anlayışını özel iyelik doğrultusunda değiştirmeyi amaçlıyordu. Buna göre, iyelik biçimine göre beş tür toprak bulunuyordu (m.1): Arazi-i memlûke (mülk topraklar); arazi-i emiriye (arz-ı memleket, arz-ı haviz, mirî arazi, devlet toprakları); arazi-i mevkufe-i sahiha (sahih vakıflar, vakıf arazi); arazi-i metrûke (kamunun kullanımındaki topraklar); arazii mevat (ölü topraklar). Mülk arazi, üzerinde bireysel iyeliğe izin verilen toprakları anlatmak için kullanılmaktaydı. Arazi sahibi toprağını dilediği gibi kullanır, miras bırakabilirdi. Mirî arazi, kuru mülkiyeti devlette kalan, kullanma hakkı sözleşme ile bireylere devredilebilen toprakları anlatıyordu; ülke topraklarının büyük bir bölümü bu küme içinde değerlendiriliyordu. Vakıf arazi ile toplumsal yardıma özgülenen topraklar anlatılmak istenmekteydi. Metrûk arazi, devletin, genel halkın ya da bir köyün, kasabanın ortak kullanımına sunulan topraklar için kullanılmaktaydı. Ölü topraklar ise, kimsenin iyeliğinde ya da tasarrufunda olmayan, bir köy ya da kasaba halkının kullanımına sunulmamış olan “gûhi, taşlık, kıraç, pırnallık ve otlak” gibi boş yerleri ifade eder. Bu tür topraklar, tarıma elverişli olmadığı için “mevat” (ölü) olarak anılıyorlardı. Üzerinde çalışılıp tarıma uygun duruma getirilmedikçe devletin hüküm ve tasarrufu altındaydılar. Bkz. Bülent Köprülü, Toprak Hukuku Dersleri-Cilt I, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1958, s.14, 98; Şakir Berki, Toprak Hukuku, 3. Baskı, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 1967, s.73-88; Cin, “Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi”, s.81-85; Hüseyin Erkan, Kadastro Bilgisi, TMMOB-Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Yayını, Ankara, 1989, s.21-25. 182 tasarrufu altında bulunduğu akla getirilecek olursa, Osmanlı dönemi ile Türkiye Cumhuriyeti döneminde kıyıların bağlı olduğu tüzel dizge arasında bir sürekliliğin olduğunu öne sürmek çok da yanlış olmayacaktır. Ancak, söz konusu varsayımın bütün kıyılara genellenemeyeceği de belirtilmeli. Doğal nitelikleri, konumları, ya da başka yasalarda ele alınış biçimleri açısından “mülk”, “miri”, “vakıf” arazi içinde değerlendirilebilecek kıyı alanlarının bulunduğunu da eklemek gerekecektir. 380 B.1972-1982 Dönemi Türkiye’de kıyılara ilişkin ilk yasal düzenlemenin gerçekleştirilmesi için 1972 yılını, yani “6785 sayılı İmar Kanununda Bazı Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun"un ek 7. ve 8. maddelerini beklemek gerekmiştir. Bu yıldan önce konuya ilişkin özel bir düzenleme yapılmamış, kimi yasaların yalnızca belli bölümlerinde kıyı ile ilgili hükümlerin yer aldığı gözlenmiştir. 381 Yine aynı yıl kıyı alanları ile ilgili olarak “Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanunu Tasarısı” hazırlanmış ancak söz konusu metin yasalaşma olanağına kavuşamamıştır. Ek 7. ve 8. maddeden önce kıyı ile ilgili özel bir düzenleme getirilmemiş olmasının nedenlerinden birinin, bu döneme kadar kıyının ekonomik açıdan bir değer olarak görülmemesi olduğu söylenebilir. Bu yıllardan sonra kıyının yavaş yavaş değer kazanmaya başlaması turizmin gelişimi ile eşzamanlıdır. 1972 yılından önce kıyı ile ilgili özel bir yasa kuralı bulunmuyor, konu ile ilgili düzenlemeler Medeni Kanun’un382 ve 1961 Anayasası’nın383 ilgili hükümleri çerçevesinde 380 Cin, "Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi", s. 79. 381 618 sayılı Limanlar Kanunu’nda; 743 sayılı Medeni Kanun’da; 2644 sayılı Tapu Kanunu’nda; 5516 sayılı Bataklıkların Kurutulması ve Bundan Elde Edilecek Topraklar Hakkında Kanun’da; 1580 sayılı Belediye Kanunu’nda; 6086 sayılı Turizm Endüstrisini Teşvik Kanunu’nda ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nda kıyılarla ilgili maddeleri bulabilmek olanaklı. Bkz. Kuntalp, Deniz Kıyılarının Hukuksal Düzeni, s.9. Örneğin 2290 sayılı Belediye Yapı Yolları Kanunu'nun 4/f maddesinde kıyıdan itibaren 10 metrelik alanın kıyı kuşağı olarak korunması öngörülmekteydi. Bkz. Ruşen Keleş, "Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", A.Ü.SBF Dergisi, Ocak-Haziran 1989, C. XLIV, No:1-2, s.43. 382 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun'un 636. maddesine göre, “Sahipsiz yerlerde birikmek, dolmak ve kaymak veya umuma ait suların mecra veya seviyeleri değişmek gibi bir suretle teşekkül edip kendisinden istifade mümkün olan arazi devletin mülkü olur”, 641. maddesine göre, “Sahipsiz şeyler ile menfaati umuma ait olan mallar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Hilafı sabit 183 yapılıyordu. Kamu mallarının devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirten söz konusu hükümlerden, yalnızca kıyıda iyelik durumuna ilişkin sorunlara yanıt olabilecek bir sonuç çıkarılabiliyordu: Kıyıda özel iyelik söz konusu değildir. Buna benzer biçimde 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 35. maddesinde mer’a, yaylak, otlak, harman yeri, pazar yerleri gibi halkın yararına ayrılan taşınmazların özel iyeliğe konu olamayacağı da hükme bağlanmıştı. Anlaşılabileceği gibi bu hükümler kıyı alanları için yalnızca dolaylı bir koruma önlemi getiriyor, kıyının doğal niteliğini kaybetmesi, kıyı alanlarında planlama, yapılaşma ve yerleşme sorunları, turizm vb. konular yasal düzenlemelerin kapsamı dışında kalıyordu. 1.Ek 7. ve 8. Madde Türkiye’de kıyılara ilişkin ilk tüzel düzenlemeyi 6785 sayılı İmar Kanunu'na getirilen ek maddeler oluşturmaktadır. 1972 yılında çıkarılan 1605 sayılı “6785 sayılı İmar Kanununda Bazı Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun"un ek 7. ve 8. maddeleri kıyılardan yararlanmaya ilişkin kurallarla ilgilidir.384 Daha önce de değinildiği gibi, bu tarihten önce kıyı alanları ile ilgili yasal sorunlarda Medeni Kanun’un 641. maddesi ile diğer yasaların ilgili kurallarına başvurulmaktaydı. Kıyıların pek çok yerde özel iyeliğe, arsa vurgunculuğuna konu edilmesinin, toplumun buralardan yararlanma olanaklarının kısıtlanmış olmasının, bir anlamda, var olan kuralların kıyının korunması ve toplum yararına kullanımı için yeterli güvence sağlayamamasının böyle bir olmadıkça menfaati umuma ait sular ile ziraate elverişli olmayan yerler, kayalar, tepeler, dağlar ve onlardan çıkan kaynaklar kimsenin mülkü değildir. Sahipsiz şeylerin ihraz ve işgali, yollar ve meydanlar, akar sular ile yatakları gibi menfaati umuma ait malların işletilmesi ve kullanılması hakkında ahkâmı mahsusa vazolunur.” Bunların yanında, 912. maddede, özel iyelik altında bulunmayan ve genel kullanıma ayrılan taşınmazların tescile bağlı olmayacağının öngörülmesine de eklemek gerekir. Medeni Kanun’un anılan hükümlerinden de anlaşılabileceği gibi ana kural olarak kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu kabul edilmiştir. Ancak, 641. maddedeki, “aksi saptanmadıkça” biçimindeki ifade, bu alanların özel iyeliğe de konu olabileceğini göstermektedir. Medeni Kanun’un ilgili maddelerinin 1972 yılına değin, kıyı alanları ile ilgili uygulamaları yönlendirdiği göz önünde bulundurulursa, bu istisnanın önemi de ortaya çıkacaktır. 383 1961 Anayasası’nın 30. maddesine göre, “Tabiî servetler ve kaynakları, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.” 184 düzenlemenin gerçekleştirilmesinde etkili olduğu söylenebilir.385 Buna, aynı yıl Stockholm’de yapılan İnsan ve Çevre Konferansı sonrasında oluşan ortamı, bir başka anlatımla, o dönemde çevre sorunlarının ve çevre duyarlılığının sürekli gündemde kalmasını da eklemek gerekir. 6785 sayılı yasada değişiklik yapan 1605 sayılı yasanın ek 7. ve 8. maddeleri, deniz, göl ve nehir kenarlarında 10 metreden az olmamak üzere386 İmar ve İskan Bakanlığı’nca belirlenen mesafede, “hususi şahıslarca umumun istifadesine ayrılmayan” yapıların yapılamayacağını, var olanlara da ekleme getirilemeyeceğini öngörmekteydi. Bu yerlere ilişkin imar planlarının öncelikle hazırlanacağı, deniz, göl ve nehir kenarlarında kamuya ait arazi ve arsaların özel iyeliğe dönüştürülemeyeceği, buralarda 384 RG, 20.07.1972, S. 14251. 385 Ek 7. ve 8. maddelerden önceki düzenlemeler bir anlamda kıyıda özel iyeliğe olanak tanıyacak ya da daha doğru bir deyişle böyle yorumlanacak biçimde düzenlenmişti. 743 sayılı Medeni Kanun’un 641. maddesinin, üzerinde bireysel iyelik kurulamayacak mallar için “aksi saptanmadıkça” koşulunu getirmesi; 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 6. maddesinin tarıma uygun olmayan toprağı işgal edebilme, 8. maddesinin denizi doldurma yoluyla özel iyelik kazanılabilmesine, 10. maddesinin kıyıda kendiliğinden oluşan yerleri satın alabilme olanağı tanıması; 6086 sayılı Turizm Endüstrisini Teşvik Kanunu’nun 8. maddesinin devletin hüküm ve tasarrufundaki arsaları Bakanlar Kurulu kararı ile devredilebileceğini öngörmesi bunlara örnek verilebilir. Bkz. Cevat Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.68. Örneğin Vedat Dalokay 1969'da şunları yazmaktaydı: "Halkımızın kıyı nimetlerine duyduğu ihtiyacın bilincine varması ve kıyıların ülke turizm ve dinlenmesinde ön plana geçişi, kıyıların ekonomik değerini aniden artırdı. Nüfus artışı, haberleşme ve ulaşım araçlarının hızla gelişmesi, güneş ve denizin insan sağlığındaki önemli rolünün anlaşılması, yalnız kıyı şehirlerindeki halkın değil, uzaktaki halkın da kıyılardan yararlanmak istemesi; halkın doğal eğiliminin ve uygarlığın değerlendirildiği ve tahrik ettiği bu tutku ve bu istek karşısında haksız ve kolay kazanca yönelmiş varlıklı bazı örgüt ve kişiler, gözlerini bu yeni açılan alana diktiler. Sermaye oraya akarak varlıklı sınıflar arasında amansız bir kıyı spekülasyonu başlattı. Su kıyılarımızın en değerli parçaları, şimdi bu sınıfların elindedir. Bu yerler az bir yatırım ve yoğun bir propoganda ile işletmeye açılmış ya da büyük kârlar karşılığı yeniden satışa çıkarılmıştır. Bkz. Vedat Dalokay, "Türkiye'nin Kıyı Sorunları ve Politikası", IX. İskan ve Şehircilik Konferansları: Türkiye'de Orman Köyleri, Yerleşme, Bölge Planlama, Şehirleşme, Doğu Anadolunun Sorunları, A.Ü.SBF Yayınları, Ankara, 1969, s.96. 386 6785 sayılı yasaya ek 7. ve 8. maddelerin getirilmesinden önce, İmar Tüzüğü'nün, 'su kenarlarından en az 30 metre uzaklıkta özel yapıya izin verilmemesi' yönündeki kuralı yürürlükteydi. Bkz. Fehmi Yavuz, Ruşen Keleş, Cevat Geray, Şehircilik: Sorunlar-Uygulama ve Politika, A.Ü. SBF Yayınları, Ankara, 1973, s.420. 185 denizi doldurma ve bataklık kurutma yoluyla özel iyelik adına arazi ve arsa kazanılamayacağı da yasada belirtilmiştir. İmar Kanunu'na getirilen ek 7. ve 8. maddeler başlangıçta uygulanma olanağına kavuşamamıştır. Bu amaçla, 4 Kasım 1974 tarihinde İmar ve İskan Bakanlığı bir genelge yayınlayarak ilgili yasal düzenlemenin uygulanacağını kamuoyuna duyurmak, valileri ve ilgili kamu görevlileri uyarmak gereksinimi duymuştur. Ancak, yasa maddelerinin yaşama geçebilmesi için, yaklaşık iki yıl sonra yayınlanacak olan ilgili yönetmeliği beklemek gerekecektir.387 Ek 7. ve 8. maddelerde, yalnızca kıyıda yapı yapılmasını denetlemek amacı güdülmüştür. Kıyıdan kaynaklanan sorunları bütüncül bir biçimde ele almak, buralardaki ekonomik ve toplumsal gelişmeleri yönlendirmeye çalışmak, kirliliği önlemek gibi konular düzenlemenin ilgi alanı dışındadır. Örneğin bir yapıtta, ek 7. ve 8. madde ile getirilen kuralların kıyıdan daha çok kıyıya bitişik olan arsa ve arazileri ilgilendirdiği, sözü edilen düzenlemenin doğrudan doğruya kıyının hukuksal düzenini değil yalnızca kıyı bölgesinde bulunan arsa ve arazilerin kullanım ilke ve esaslarını ele aldığı değerlendirmesi yapılmıştır.388 Bu açıdan, söz konusu düzenlemenin yalnızca, 6785 sayılı İmar Kanunu'nun eksik ya da aksayan yönlerini gidermek amacıyla getirilmiş olduğu söylenebilir. Ek 7. ve 8. maddelerde dikkati çeken bir nokta da, henüz 'kıyı', 'kıyı bölgesi' ya da 'kıyı alanı' kavramlarının kullanılmaması, onun yerine "deniz, göl ve nehir kenarları" biçiminde bir deyişin yeğlenmesidir. Bu durum az önceki değerlendirmeyi destekleyen bir bulgu olarak düşünülebilir. Söz konusu maddelerde, 'kıyı bölgesi', 'kıyı kuşağı', 'kıyı yönetimi' bir kenarda dursun, yalnız başına 'kıyı' sözcüğüne bile yer verilmemektedir. Bundan dolayı, gerçekleştirilen düzenlemeyi, bütün kıyı sorunlarını ele 387 Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68; Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır” (Mimarlar Odası’nın 20-21 Eylül 1976 günlerinde Antalya’da düzenlenen Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Seminerinde sunulan bildirilerden yararlanılarak hazırlanan giriş yazısı), S.147, 1976/2, s.37. 388 Kuntalp, Deniz Kıyılarının Hukuksal Düzeni, s.10. 186 almayı amaçlayan kapsamlı bir girişim olarak değil, kıyıların korunması, yönetilmesi konusunda bir ilk adım olarak görmek yerinde olacaktır. 2.Ek 7. ve 8. Maddelere İlişkin Yönetmelik İmar Kanunu'nun ek 7. ve 8. maddelerinin uygulanmasına ilişkin koşulları düzenleyen yönetmelik İmar ve İskan Bakanlığı’nca 18 Ocak 1975 tarihinde çıkarılmıştır. 389 1984 yılında 3086 sayılı Kıyı Kanunu'nun çıkarılmasına değin kıyı alanlarındaki uygulamalara yön veren söz konusu tüzel belgenin getirdiği düzenlemeler şöyle özetlenebilir: Yönetmelik, yalnızca kıyıdan yararlanma koşullarını, yapı yapılıp yapılamayacak yerleri göstermekle kalmamış, planlama ve yapı yapma sürecinde uyulması gereken yapı yoğunluğu, yapılar arası uzaklıkların saptanması ile ilgili kuralları da belirlemiştir. Kıyının, herkesin mutlak bir eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık bulunduğu, üzerinde hiç bir yapı yapılamayacağı öngörülmüştür. Ancak, iskele, liman, dalgakıran, tersane, köprü, fener, bekçi kulübesi, tuzla vb. yapılarla kıyının kamu yararına kullanımını sağlamayı kolaylaştırmak ya da kıyıyı korumak amacını taşıyan kamuya yararlı yapı ve tesisler bu hükmün dışında tutulmuştur. Yine buralarda toplumun yararlanmasına açık olarak çayhane, kahvehane, lokanta, soyunma odası gibi yapıların bir bölümü ya da tümü su üstünde yapılabilecektir. Söz konusu yapıların hiç bir biçimde özel iyeliğe konu edilemeyeceği, kıyının kullanılmasını engelleyecek biçimde planlanamayacağı da belirtilmiştir. Yönetmeliğe göre, kıyılarda kara yönünde en az 30 metre içinde hiç bir yapı ya da duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek gibi engeller konulamayacaktır; kıyılarda kıyıyı değiştirecek ölçüde kazı yapılmasına, kum, çakıl, yosun ve saz vb. çekilmesine izin verilmeyecektir; kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp vb. kirletici etkisi olan artıklar atılamayacaktır. Deniz ve göl kenarlarında kara yönünde en az 100 metre genişlikteki kuşak içinde toplumun yararlanmasına ayrılmayan yapı yapılamayacak, yapılmış olanlar değiştirilemeyecek, bunlara ekleme yapılamayacaktır. Bu madde kapsamına giren kuşaklar içinde bulunan 389 RG, 18.01.1975, S. 15122. 187 kamunun yapılı-yapısız arazi ve arsaları her ne biçimde olursa olsun özel iyeliğe geçirilemeyecek, bu yerlerde denizden doldurma ve bataklık kurutma yoluyla özel iyelik adına arazi ve arsa da kazanılamayacaktır. Yönetmelik, yürürlüğe girdiği günden başlayarak 3 ay içinde, kapsam içine giren alanların hava fotoğraflarının çekilerek mevcut durumun saptanmasını da öngörmüştür.390 Yönetmeliğin ilgili maddelerinin "mülkiyet hakkının" özüne dokunduğu gerekçesiyle açılan davada Danıştay’ın kıyıların kamu yararına kullanılmasına ilişkin kararını da burada anmak gerekir.391 Kıyı alanlarında iyeliğin sınırlanması ya da kıyı alanlarındaki iyelik biçiminden kaynaklanan sorunların çözülmesi, ek 7. ve 8. maddelerin uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin ilgi alanı dışında kalıyordu; yalnızca kıyılardan yararlanma, yapı yapma ve planlama ile ilgili konuları düzenlenmesi amaçlanmıştı.392 Doğal olarak bu durum, yönetmeliğin dayandığı 1605 sayılı yasanın ilgili maddelerinin niteliğinden 390 Yönetmelik yeni düzenlemeye geçiş sürecinin nasıl olacağını belirlemiştir. Buna göre, deniz, göl ve nehir kenarlarında, 1605 sayılı yasa’nın Resmi Gazete’de yayınlandığı 20.07.1972 gününden önce, kenardan 10 metreden az uzaklık içinde, İmar ve İskan Bakanlığı'nın A-02/57 sayılı genelgesinin yayın günü olan 4.11.1974 gününden önce, kenardan 100 m. uzaklık içinde, ek 7-8. Maddelere göre Bakanlar Kurulu kararıyla düzenleme altına alınmış yerleri ilgilendiren kararnamelerin Resmi Gazete’de yayını gününden önce başlanmış olup da bitirilmiş ya da bitirilmemiş yapılarda, yasalar uyarınca kazanılmış haklar saklıdır. Ayrıca, deniz, göl ve nehir kıyılarında bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce tapuya yazımlanmış (tescil edilmiş) olup da yasalara uygun olarak kazanılmış olan öteki haklar saklı tutulmuştur. 391 Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 30.01.1975 tarihli kararından aşağıdaki bölümü aktarmak yararlı olacaktır: “6785 Sayılı Kanun’un 25/c maddesine dayanan İmar Tüzüğünün 40. maddesine konulan yasak hükmünün mutlak ve kifayetli olmayışı sonucu kıyı yağmacılığı önlenememiş, toplumun büyük bir kısmının deniz, göl ve nehirlerden tam bir serbestlik ve eşitlikte yararlanma olanağı kalmamıştır. Türk hukukunda, deniz, nehir ve göl kıyıları Medeni Kanun’un 641. maddesi ile toplumun yararlanmasına açık tutulduğu halde fiili durum büyük oranda bunun aksi olmuştur... Anayasa Mahkemesince 02.06.1964 günü verilen bir kararda ise, 'mülkiyet hakkı geçen yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında malikin kişiliğine bağlı, dokunulamaz, kutsal ve doğal haklardan sayılırken günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı malikine toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır' denilmektedir... Kıyıların anılan kararda ifadesini bulan niteliğinden ötürü de deniz, göl ve nehir kıyılarının ve bu kıyılardan kara yönünde içeriye doğru muayyen bir saha şeridinin toplumun eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık tutulmasında kamu yararına ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.” Ayrıca Bkz. Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır”, s.38, 39; Cevat Geray, "Türkiye'de Kıyısal Alanların Korunma ve Geliştirilmesine İlişkin Sorunlar", Peyzaj Mimarlığı, 1976/2, s.23. (19-24) 392 Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68. 188 kaynaklanmaktaydı. Söz konusu yönetmeliğin uygulamada olumlu sonuçlar doğurduğunu söyleyebilmek oldukça güç. Planların yönetmeliğe uyumlu bir biçimde değiştirilebilmesi sağlanamamış; denizin doldurulması yoluyla kıyılarda özel iyelik hızla yaygınlaşmış, kıyı kenar çizgisini saptamak için herhangi bir çaba harcanmamış; kıyı kuşağının arkasındaki bölgelerde arsa vurgunculuğu hızlanmıştır. Bunda, o dönemde, kıyı kuşağının ileride kamulaştırılacağı düşüncesi de etkili olmuştur. Yönetmeliğin bir katkısının mevcut durumu gösteren hava fotoğraflarının çekilmesini sağlaması olduğu söylenebilir. Bunun dışında kıyıya yönelik herhangi bir olumlu adım atılamamış, planların üzerinde ek 7. ve 8. maddelerin ve yönetmeliğinin etkisi son derece sınırlı kalmıştır.393 6785 sayılı İmar Kanunu’nu değiştiren 1605 sayılı yasanın getirdiği ek 7. ve 8. maddeler uyarınca çıkarılan yönetmeliğin bugünkü yasal durumun ilk tohumlarını da atmış olduğu söylenebilir. Bunu, “kıyı çizgisi”, “kıyı”, “deniz, göl (doğal ve yapay) ve nehir kenarı”, “toplumun yararlanmasına ayrılan yapı”, “turizm yerleşme alanı” gibi kavramlara ilişkin olarak yapılan tanımlarda da görebilmek olanaklı.394 6785 sayılı İmar Kanunu’nda Değişiklikler Yapan 1605 sayılı yasanın ek 7. ve 8. maddeleri ve ilgili yönetmelik üzerine o dönemde yapılan değerlendirmeler şöyle özetlenebilir: Bir görüşe göre, kıyılardaki olumsuzluğun nedenini ek 7. ve 8. maddelerde 393 Cevat Geray, “Kıyıların Korunmasına İlişkin Düzenlemeler”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.41, 1975, Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır”, (Mimarlar Odası’nın 20-21 Eylül 1976 günlerinde Antalya’da düzenlenen Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Semineri'nde sunulan bildirilerden yararlanılarak hazırlanan giriş yazısı), S.147, 1976/2, s.37; Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68; Cevat Geray, "Kamu Taşınmazları, Kıyılar ve Sayıştay", A.Ü.SBF Dergisi, C.XXXIV, Ocak-Aralık 1979, No:1-4, s.8-9. 394 Yönetmelikte, deniz, göl ve nehir kenarı “deniz, göl ve nehir kıyılarının kara yönünde bittiği çizgi”; toplumun yararlanmasına ayrılan yapı ise “yetkililerce saptanmış ya da onanmış kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, kamu görevlilerinin denetimi altında, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım tekeli tanımaksızın, yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapılardır” biçiminde tanımlanmıştır. Söz konusu düzenlemelere sonraki tüzel belgelerde de rastlamak olanaklı. Örneğin yürürlükte bulunan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nda toplumun yararlanmasına açık yapı buradaki düzenlemeye benzer biçimde tanımlanmıştır: “Mevzuata göre tespit ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapıları ifade eder”. 189 ya da ilgili yönetmelikte değil de uygulamada, karar organlarının belirlediği politikalarda aramak daha gerçekçi olacaktır. Yasaların getirdiği kurallar kimilerinin öne sürdüğü gibi kıyının kullanımını engellememekte tersine, özellikle alt gelir kümeleri göz önüne getirildiğinde, kullanımı kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan kıyıdan yararlanma koşullarını belirleyen söz konusu yasal düzenlemeler yerindedir. 395 Buna benzer biçimde, bir başka değerlendirmede de,396 getirilen düzenlemenin yaşama geçirilebilmesini kolaylaştıracak gerekli önlemlerin alınmaması yüzünden başarıya ulaşılamaması üzerinde durulmuştur. Buna göre, söz konusu düzenlemeler Ecevit ve Irmak hükümetleri dönemlerinde gerçekleştirilmiş, sonradan iktidara gelen MC hükümetleri döneminde, öngörülen kuralların uygulamaya geçirilmesi için gerekli adımlar atılmamıştır. Kıyı kenar çizgisinin ve dolayısıyla kıyı kuşağının saptanması için bir çaba gösterilmemesi, kıyı bölgelerindeki imar planlarının yönetmeliğe uyumlu hale getirilmesi için çalışmaların başlatılmaması, yerel yönetimlerin, söz konusu yasal düzenlemelerin gereklerini yerine getirebilmesi için akçal, insangücü ve teknik açılardan güçlendirilmesi yönünde bir girişimde bulunulmaması, yapı denetiminin sıkı bir biçimde yapılmayışı, kıyıdaki çit, duvar vb. engellerin kaldırılmaması, arsa vurgunculuğunun önüne geçilememesi, deniz doldurma yoluyla kıyı toprağının özel iyeliğe geçişine karşı önlem alınamayışı yüzünden ilgili yasal düzenlemeler de tam olarak uygulanma şansına kavuşamamıştır.397 Bir başka yazar ise, yasa hükümlerine uyulmasında, toplum yararına kullanımı engellemeyen her olanaktan yararlanmada, Anayasa'nın toplum yararını 395 Yiğit Gülöksüz, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.58. 396 Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.68. 397 Dönemin, Marmara Adası Belediye Başkanı Ahmet Enön'ün Marmara ve Boğazları Belediyeleri Birliği Beşinci Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma da bu durumu yansıtan ifadeleri bulabilmek olanaklı: "Kıyı yağması denilen konu Belediyeler Birliğimizin asıl amaçları arasında müşterek bir derdimizdir. Belediye hudutları köylerle zaman zaman kesilir ve bir belediyenin hududu diğer bir belediyenin hududuna kadar dayanmadığından aradaki köy kesiminde kırsal alanda bir yağmalamadır gider. Bu kırsal kesimler belediye hudutları içerisinde olsa belediye reisleri zabıtası, fen işleri marifetiyle bunları durdurur ve yasaya göre yıktırır. Ama belediye hududu dışında kalınca iş o ilin Valilerine düşüyor. Sayın valilerimizce Marmara Denizi kıyılarında bugüne kadar (Hiçbir vilayet hududu içerisinde) tek bir kaçak yapı yıkılmamıştır. Kıyıya tecavüz eden yönetmeliğe aykırı yapılan yapı durdurulamamıştır." Marmara ve Boğazlar Dergisi, S.7- 8, Şubat-Mart 1976, s.21. 190 öngören hükümlerini göz önünde tutmada anlatımını bulan bir “olumlu yaklaşım” ile ek 7. ve 8. maddelerin yeterince bir güvence sağlayacağını düşünmektedir. Bir başka anlatımla yöneticilerin ve plancıların istençlerine bağlı olarak söz konusu düzenlemenin olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğurabileceğini belirtmektedir. Buna göre, ilgili yönetmeliği, arsa vurgunculuğunu önleyici yönde hükümler taşımadığı için eleştirmek, yönetmelik bu amaç doğrultusunda hazırlanmadığından, yerinde olmayacaktır. Kıyıda özel iyelik var olduğu sürece öngörülen yaklaşma mesafesi sürekli olarak en alt noktada, yani 10 metrede, tutulmak istenecek, yasalardaki boşluklardan yararlanma isteğinin önüne geçilmesi kolay olmayacaktır. İlgili düzenlemelerin olumlu sonuçlar doğurabilmesi için uygulamanın sıkı bir biçimde denetlenmesi ve bütün sorumluların toplum yararının korunması amacına uygun olarak görevlerini eksiksiz yerine getirmeleri gerekecektir.398 Bir çalışmada da, yapılaşma mesafesinin 10-100 metre arasında plancının istencine bırakılmasının türlü olumsuz sonuçlar doğuracağı, bu düzenlemenin “egemen çevreler” için 10 metre, “sair kişiler” için 100 metre olarak uygulanma olasılığı üzerinde durulmuştur. Ancak ilgili yönetmelik, bu durumuyla bile, kıyıların korunması ve toplum yararının gözetilmesi için bir ilk adım sayılabilirdi. 399 C.Askeri Yönetim Dönemi 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden I. Özal Hükümeti'ne (13.12.1983) değin, yaklaşık üç yıl süren olağanüstü dönemin Türkiye'nin çevre ve kıyı yönetiminde etkileri büyük olmuştur. Başta 1982 Anayasası olmak üzere, Turizmi Teşvik Kanunu, Sahil Güvenlik Koruma Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Çevre Kanunu ve Milli Parklar Kanunu hep bu dönemin eseridir. Burada yalnızca, 1982 Anayasası'nın kıyıları alanları ile ilgili kurallarına ve Boğaziçi'nin korunması ile ilgili tüzel düzenlemelere değinilecek, dönem boyunca çıkarılan diğer yasalara da ilerleyen sayfalarda yer verilecektir. 398 Ergun Unaran, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.70-71. 399 Selman Ergüden, Yaşar Konmaz, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve Üzerine”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.75. 191 1.1982 Anayasası 1982 Anayasası’nın, "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" bölümünün “Kamu Yararı” başlığının altında ele aldığı ilk konu “Kıyılardan Yararlanma”dır. 400 Bu açıdan ilk olarak Anayasa'nın, kıyılardan yararlanmayı sosyal ve ekonomik bir hak olarak gördüğünü belirtmek gerekecektir.401 43. maddenin düzenleniş biçiminden de anlaşılabileceği gibi Anayasa’da kıyılara ilişkin olarak iki temel ilke belirlenmiştir: Kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması ve buralardan yararlanmada kamu yararının göz önünde tutulması. Anayasa'nın güvenceye aldığı bir başka konu da kıyı kuşağının derinliğinin ve bu alanlardan yararlanma koşullarının yasal düzenleme ile belirlenmesidir. Anayasa'nın kıyıları ilgilendiren kuralları salt 43. madde ile sınırlı değil. “Kamu Yararı” üst başlığı altında yer alan “Kamulaştırma” ile ilgili 46. maddede de kıyılara ilişkin bir düzenleme bulunmaktadır. Buna göre, kamulaştırma işlemlerinde, kıyı alanları genel düzenlemenin dışında tutulacak, bu alanlarda yapılacak kamulaştırmalarda toprak bedellerinin ödenmesi ile ilgili kurallar ayrı bir yasa ile düzenlenecektir.402 Kıyıların korunması amacıyla yapılacak kamulaştırmaların, genel kuraldan ayrılarak, devletin daha rahat hareket edebileceği bir çerçevede belirlenmiş olması, bir başka anlatımla bu tür kamulaştırmalarda devletin üzerindeki akçal yükün azaltılmasının öngörülmesi, kıyıların korunmasına katkı sağlayabilecek bir adım olarak 400 43. maddeye göre, “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir.” 401 Anayasa'nın kıyılara "Temel Haklar ve Ödevler" bölümünün "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" altbölümünde yer vermesinin, yeni bir sosyal haklar dizisinin getirilmesi biçiminde yorumlanamayacağı savunulmaktadır. Buna göre Anayasa, bu düzenleme ile kamu yararından ne anlaşılması gerektiğini, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirtmekle yetinmiştir. Söz konusu düzenleme bireylere değil, devlete yöneliktir; bireylerin bu kuraldan dolaylı bir biçimde yararlanabilirler. "Oysa, temel haklar doğrudan doğruya ilgililerin durumlarını düzenleyen kurallardandır". Bkz. Tekin Akıllıoğlu, "Kamu Yararı Kavramı Üzerine Düşünceler", Amme İdaresi Dergisi, Haziran 1991, C.24, S.2, s. 4-6. 402 “...kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların 192 değerlendirilebilir. Ancak devlete getirilen söz konusu kolaylığın ya da olanağın, kıyıların korunmasına olumsuz yönde etkide bulunabilecek “büyük enerji projeleri”, “iskan projeleri”, “turizm” gibi alanlarda da geçerli olduğunu gözden yitirmemek gerekmektedir. Bu açıdan Anayasa’nın getirdiği düzenin, çevre sorunları ve ekonomik kalkınmayı birlikte düşünmenin sonucu olduğu söylenebilir. Anayasa’nın kıyıları ilgilendiren bir diğer hükmü de 56. madde ile düzenlenmiş.403 Sağlıklı, dengeli bir çevrede yaşama hakkını öngören, devlete ve yurttaşlara çevre sağlığını koruma, çevre kirliliğini önleme ödevini yükleyen bu düzenleme ile getirilen güvence kuşkusuz kıyı alanlarını da kapsıyor. Bunlardan başka belirtilmesi gereken bir nokta da, 1982 Anayasası'nda kıyının, diğer kamu mallarından farklı bir konumda tutulması. Örneğin, ormanlarla doğal servet ve kaynaklar üzerinde devletin hüküm ve tasarrufunun bulunduğuna ilişkin kurala kimi istisnalar getirilmişken kıyı için bu tür bir düzenlemeye gidilmemiştir.404 yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli, kanunla gösterilir.” 403 “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir...” 404 Bu durum Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun bir kararında da belirtilmiştir: "1982 Anayasası, "kıyı"yı sahipsiz doğal nitelikli ve herkese açık bir kamu malı olarak ortaya koyarken bu alanda yer alan diğer kamu mallarında da (mallarını da) farklı düzende görmüştür. Gerçekten Anayasa, 168. maddesinde tabii servet ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufunda olduğunu belirledikten sonra, bunların arama ve işletme hakkınında (hakkının da) Devlete ait olduğunu kabul etmiş, ancak gereğinde bu hakkın özel kişilere devredilebileceğini öngörmüştür. Kıyılarda ise böyle bir durum söz konusu değildir. Aynı biçimde, kamu malları arasında çok önemli yer tutan ve Anayasanın 169. maddesinde "kıyı"ya benzer bir sistemle belirlenen 'ormanlar' Devletçe yönetilip, işletilmekte ve özel mülkiyet dışında tutulmaktadır. Ne var ki; kamu yararının gerektiği durumlarda, bu yerler irtifak hakkına konu olabildikleri gibi, orman rejimi dışına çıkarılabilmektedirler. Oysa, 'kıyı' yönünden bu tür bir uygulama kesinlikle düşünülmemiştir. 1961 ve 1982 Anayasaları kamu malları yönünden kabul ettikleri kimi esaslarla, sosyal içerikli mülkiyet kavramına yer vermişlerdir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında görülen ve diğer sahipsiz kamu mallarından farklı olan kıyılar, bu tür bir mülkiyet içerisinde yer alır." (E.1996/5, K.1997/3, RG, 30.12.1997, S.23216) 193 2.Boğaziçi’nin Korunmasına Yönelik Düzenlemeler Boğaziçi’nin korunmasına yönelik ilk düzenlemeyi bir Bakanlar Kurulu Kararı oluşturmaktadır.405 12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra kurulan askeri yönetimce 1983 yılında çıkarılan bu kararnamenin amacı, Boğaziçi Nazım ve 1/1000 ölçekli imar planı hazırlanıncaya değin geçerli olacak ilkeleri saptamak olarak belirlenmiştir. Söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı ile Boğaziçi sit alanında artık yeni imar durumu ve inşaat ruhsatı verilmeyeceği, doğal güzelliği bozan ve tahrip eden işletmelerin kapatılacağı, hazineye ait olan arsaların yeşillendirilip korunması için önlemler alınacağı belirtilmiştir. Boğaziçi Nazım Planı ve Uygulama İmar Planı’nın çalışmalarına başlanması da öngörülmüştür. Kararnamenin dikkati çeken bir hükmü, Üsküdar, Beykoz, Sarıyer, Beşiktaş ilçelerinin Boğaziçi sit alanına giren yerlerindeki ruhsat işlemlerinin İstanbul Belediyesi’nce tek elden yürütüleceği biçimindedir. Anılan kural, İstanbul ve büyük kentler için öngörülen “anakent yönetimlerine” giden bir adım olarak da değerlendirilmiştir. 406 Nazım plan yapılıncaya değin ortaya çıkan yasal boşluğu kapatmak üzere çıkarılan bu kararnamenin ardından, yaklaşık on ay sonra, Boğaziçi ile ilgili bir yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. 18 Kasım 1983'de çıkarılan Boğaziçi Kanunu'nun407 amacı, İstanbul Boğaziçi Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararını gözeterek korumak, geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlandırmak için uygulanacak imar düzenini belirlemektir. Yasa bu amaç doğrultusunda, Boğaziçi'nin doğal yapısının korunmasını ve çarpık yapılaşmanın önlenmesini sağlamak üzere kimi kurallar getirmiştir: Buna göre, Boğaziçi alanında yer alan kültürel, tarihi değerler ve doğal yapı koruma altına alınacak; bu bölgede tarihe ve ulusal kültüre dayanan yaşamın canlandırılması desteklenecek; yasalara aykırı yapılar hemen yıktırılacak; mevcut planda nüfus ve yapı yoğunluğunu 405 RG, 29.01.1983, S.17943. 406 Keleş, Kentleşme Politikası, 5. Baskı, İmge, Ankara, 2000, s.469. 194 artırıcı nitelikte plan değişikliğin gidilemeyecek; Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinde ve öngörünüm bölgesinde konut yapılamayacak; kıyılar ancak kamu yararına kullanılabilecek; Boğaziçi kıyı kuşağında ancak toplumun yararlanabileceği dinlenme, gezinti ve turizm amaçlı tesisler yapılabilecek; Boğaziçi alanında kömür ve akaryakıt depoları, tersaneler ve sanayi tesisleri kurulamayacaktır. Boğaziçi öngörünüm, geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde kamu hizmeti ve tesislerine ayrılan alanlarda 40 m2 'yi geçmeyen bekçi kulübesi, büfe, çay ocağı gibi yapılara imar uygulama programı uygulanıncaya kadar izin verileceği de yasada belirtilmiştir. Yasa, yöredeki ormanlık alanlar için de önlemler getirmiştir. Kamu kurum ve kuruluşlarının elinde bulunan ormanlık alanlar bedelsiz olarak Hazineye devredilecek, özel iyelikte bulunanlarsa Tarım ve Orman Bakanlığı'nca kamulaştırılacaktır. Yasayla Boğaziçi alanında yerleşme ve yapılaşmanın planlanması, eşgüdümü ve buna ilişkin uygulamanın denetlenmesi için "Boğaziçi Heyeti"nin İmar 409 Yüksek Koordinasyon Kurulu"nun408, "Boğaziçi İmar İdare ve İstanbul Belediyesine bağlı kamu tüzelkişiliğine sahip olan "Boğaziçi İmar Müdürlüğü"nün410 kurulması da öngörülmüştür. Bir bakıma, İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu genel karar organı, Boğaziçi İmar İdare Heyeti "karar organı", Boğaziçi İmar Müdürlüğü de yürütme organı olarak nitelenebilir. Yasaya göre 'kurul', Boğaziçi için alınacak imar kararlarının yönünü belirleyecek, 'heyet', belirlenen 407 RG, 18. 11.1983, S.18229. 408 Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu, Başbakan veya görevlendireceği Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısının başkanlığında, İmar ve İskan, Milli Savunma, Maliye, İçişleri, Bayındırlık, Sağlık ve Sosyal Yardım, Ulaştırma, Tarım ve Orman, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Teknoloji, Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanlarından oluşur. Gerektiğinde ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri kurul toplantılarına çağrılabilir. (m.7) 409 Boğaziçi İmar İdare Heyeti, İstanbul Valisinin başkanlığında, İstanbul belediye Başkanı, İstanbul İl Hukuk İşleri Müdürü, İl İmar Müdürü, İl Sağlık Müdürü, Defterdar, Boğaziçi İmar Müdürü, İstanbul Belediyesi İmar Müdürü, Vali ve Belediyenin tayin edecekleri birer uzman, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu Başkanı, Yükseköğretim Kurulunca belirlenecek ilgili bilim dalı öğretim üyesi olmak üzere oniki üyeden oluşur. Gerektiğinde ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri toplantılara çağrılabilir. Boğaziçi İmar İdare Heyetinin sekreterya hizmeti Boğaziçi İmar Müdürlüğünce yapılır. (m.8) 410 Boğaziçi İmar Müdürlüğü, Boğaziçi İmar Müdürü, en çok üç müdür yardımcısı ile gerekli planlama, plan uygulama, yapı kontrol, idare ve destek birimlerinden oluşur. (m.9) 195 politikaların nasıl uygulamaya geçirileceğine karar verecek, bunun için gerekli araçları sağlayacak, "müdürlük" ise uygulamayı gerçekleştirecektir. Müdürlüğe verilen görevler şunlardır: Boğaziçi imar planlarını ve Boğaziçi Alanında bu Kanunun amacına uygun yatırımları ve ilgili diğer faaliyetleri düzenleyen imar uygulama programlarını ve ilgili diğer planları hazırlamak ve Belediye Başkanlığına sunmak; bütçeyi hazırlamak; imar uygulamalarını, ruhsat ve izin işlemlerini yürütmek, yapı ve inşaatları denetlemek, imar kurallarına aykırı yapılar hakkında alınan yıkım kurallarını uygulamak. Yasada, Boğaziçi İmar Müdürlüğü'nün gelirleri411 ve kurallara aykırı davranışlara verilecek cezalar da düzenleye alınmıştır. O dönemde Boğaziçi Kanunu'na türlü yönlerden eleştiriler yöneltilmiştir. Bunlardan bir bölümü, yasanın, Boğaziçi'nin korunması için yeteri oranda güvence sağlamadığı görüşünde temelleniyordu. Buna göre, herhangi bir doğal-kültürel yapıt ya da yer ile ilgili özel bir düzenleme yapılmasına gerek yoktu; bu tür konuların genel düzenlemeler içinde değerlendirilmesi gerekiyordu. Üstelik, yasanın öngördüğü kurallar, korumadan çok Boğaziçi'nin kimi alanlarında imar affını gündeme getiriyordu. Öngörülen kurulda halkın ya da halkın seçtiği temsilcilerin yeterince temsil edilmediği, yasanın ancak daha alt düzeylerdeki yasal belgelerde yer alabilecek konulara yer verdiği de diğer eleştiriler arasında yer alıyordu.412 Boğaziçi Kanunu'na bir diğer kümeden yöneltilen eleştiriler ise daha çok ekonominin gereklerine dayanıyordu. Buna göre yeni yasa iyelik hakkını sınırlamaktaydı. Getirilen düzenleme konut sorununun ağırlaşmasına yol açabilecekti. Bu durumuyla yasanın uygulanmaya geçirilmesinde büyük sorunlarla 411 Yasada öngörülen gelir kaynakları şöyle: Genel bütçe vergi gelirlerinden belediyelere ve il özel idarelerine verilen paydan İller Bankasındaki belediyeler ve il özel idareleri ortak fonuna aktarılan payların yüzde 10 oranından aşağı olmayacak biçimde Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulunca kararlaştırılacak oranda ayrılacak miktar; boğaz köprülerinden geçiş ücretlerinin yüzde 10'u; 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununda yer alan imar ile ilgili harçlar ve harcamalara katılma paylarının bir misli oranında alınacak harç ve harcamalara katılma payları; her türlü mal, para ve benzeri bağışlar, yardımlar. 412 Cevat Geray, "Boğaziçi Yasası", Mimarlık, S.199, 1984/1, s.43-45. 196 karşılaşılacaktı.413 3194 sayılı İmar Kanunu'nun kimi maddeleri ile Boğaziçi Kanunu'nda önemli değişiklikler yapılmasında, ikinci kümedeki eleştirilerin büyük payı bulunmaktaydı. 1985 yılında çıkarılan 3194 sayılı İmar Kanunu414 ile 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu uyarınca kurulan organlar kaldırılmış, bu kuruluşların görev ve sorumlulukları ile personel ve gelirleri İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili ilçe belediyelerine devredilmiştir. 1987 yılında İmar Kanunu’nun iptali için Anayasa Mahkemesi’nde açılan davada Boğaziçi ile ilgili söz konusu maddelerin de Anayasaya aykırılığı öne sürülmüştür.415 Buna göre, İmar Kanunu’nun getirdiği kurallarla “kamu yararı kişi yararına göz ardı edilmekte”dir. Böylece İstanbul Boğazı’nın doğal yapısı da bozulabilecektir. Anılan düzenleme Boğaziçinin doğal güzelliğini ve tarihi mirasını korumada yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, iptali istenen Boğaziçi ile ilgili maddelerden birinin gerekçesini haklı bulmuş, diğer maddelerdeki düzenlemelerinse Anayasaya aykırılık oluşturmadığı sonucuna varmıştır. İptali istenen kural, Boğaziçi öngörünüm bölgesinin konut yapımına açılması ile ilgili koşulları düzenlemekteydi. Anayasa Mahkemesi kararında, 3194 sayılı yasanın ilgili maddesinin kamu yararını gerçekleştirmek amacına yönelik olmadığı belirtilmiştir. Buna göre, yeni düzenlemede Boğaziçi öngörünüm bölgesinde, belli koşullarda da olsa, yeşil alanlarda konut yapılmasına izin verilmektedir. Dolayısıyla yeni yasada kamu yararını göz önünde tutan bir koruma düzenlemesi getirildiği söylenemez. Anayasa Mahkemesi’ne göre eski düzenleme, Anayasa’nın 56. maddesindeki “herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” biçimindeki kuralına daha uygundur. Bundan dolayı ilgili kuralın Anayasa’ya aykırılığı açıktır. Askeri yönetim döneminde getirilen düzenlemelere birkaç açıdan yaklaşmak olanaklı. İlk olarak, böyle bir düzenlemenin ardında, 1982 Anayasası'na çevre ile ilgili 413 Keleş, Kentleşme Politikası, s.471. 414 RG, 09.05.1985, S.18749. 197 56. maddenin, kıyılarla ilgili 43. maddenin alınması örneğinde olduğu gibi, ordunun ve askeri yönetimin çevre sorunlarına görece duyarlı yaklaşımının bulunduğu söylenebilir. Ancak Boğaziçi için getirilen düzenlemelerin doğurduğu sonuçlar için aynı değerlendirmeyi yapmak güç görünüyor. Bu açıdan, 12 Eylül Askeri Darbesi'nin ardından gelen olağanüstü dönemin Boğaziçi’nin korunması açısından olumsuz sonuçlar doğurduğu söylenebilir. İmar ve İskan Bakanlığı’na bağlı Büyük İstanbul Nazım Planı Bürosu Başkanlığı’nca hazırlanan ve 29 Temmuz 1980’de yürürlüğe giren “1/50.000 Ölçekli İstanbul Metropoliten Alan Nazım Planı”, İstanbul’un Kuzey bölgelerindeki yapılaşmanın önlenmesini, Boğaziçi’ndeki kültürel doku ve doğal yapının korunmasını öngörmekteydi. Askeri girişimden hemen önceye denk gelen söz konusu Nazım Planı aynı zamanda İstanbul Nazım Planı Bürosu’nun son işini de oluşturmuştu. Ülkedeki diğer demokratik kurumlarla birlikte Nazım Plan Bürosu da yine bu dönemde ortadan kaldırılmıştır. Daha önce de değinildiği gibi, Turizmi Teşvik Yasası da bu döneme denk gelir. Boğaziçi yöresinde geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde yapılaşmaya izin veren Boğaziçi Yasası da yine bu dönemin ürünüdür. Gerek Askeri Yönetim döneminde gerek onu izleyen hükümetler döneminde yapılan yasal düzenlemeler ve yerel yönetimlerin uygulamaları Boğaziçi’ni hızla arsa vurguncularının hedefi haline getirmiş, yapılaşmaya elverişli bir ortam yaratmıştır. Örneğin 3194 sayılı yasanın Boğaziçi’ni ilgilendiren hükümleri, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı yayınlanana değin yaklaşık iki yıl yürürlükte kalmış, bu sürede Boğaziçi için verilen yapı izinlerinin sayısı 350’yi geçmiştir. 416 415 RG, 18.04.1987, S.19435. 416 Cevat Geray, "Doğal Çevreyi Korumada Toplum Yararı Sorunsalı", Tarım ve Mühendislik, 1989, S.33, s.38; Oktay Ekinci, İstanbul’u Sarsan On Yıl: 1983-1993, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 1994, s.31-36. 198 D.İlk Kıyı Yasası Dönemi 1.3086 Sayılı Kıyı Kanunu Türkiye’de kıyıya özgü bir yasa için ilk girişim 1966 yılına denk gelir. “Milli Kıyılar Kanunu” adını taşıyan ve su kıyısında en az 10 metre derinliğinde kuşağın toplumun yararlanmasına ayrılmasını öngören öneri yasalaşamamıştır.417 Bunun dışında, daha önce de değinildiği gibi, 1972 yılında, yalnızca kıyıları konu alan bir yasal düzenleme gerçekleştirilmek istenmiş, bu amaçla hazırlanan “Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanunu Tasarısı”nı418 da yasalaştırma olanağı bulunamamıştır. Başlıbaşına kıyılarla 417 Söz konusu yasa tasarısı 10 metrelik bir kuşağı toplumun yararlanmasına özgülüyordu. Bkz. Cevat Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, s.65; Necmettin Koçtaş, "İmar Olayından ve İmar Mevzuatından Kaynaklanan Sorunlar", Kentleşmenin Getirdiği Çevre Sorunları Sempozyumu (İdare Hukuku Açısından), 17-18 Kasım 1983, Danıştay Başkanlığı, Ankara, 1987, s.59. 418 Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nca hazırlanan, Bakanlar Kurulunca uygun görülen ve 23.10.1972 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevkedilen “Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanunu Tasarısı” adından da anlaşılabileceği gibi kıyıların korunması ve turizmin geliştirilmesi amacını taşıyordu. Düzenleme, salt kıyıların korunması amacına yönelik değildi; buralardan kamu yararına yararlanma olanaklarının geliştirilmesinin turizme, dolayısıyla da ülke ekonomisine katkıda bulunacağı düşüncesinden hareket edilmişti. Bu durumu tasarının öngördüğü kıyı kuşağı tanımından da anlayabilmek olanaklı. Yararlanma biçimlerinde türlü sınırlamalar getirilen kıyı kuşağının derinliği yöreden yöreye, her bölgenin turistik özelliklerine göre değişebilecekti. Söz konusu metinde öngörülen kuralların bir açıdan günümüzdeki yasal düzenlemelere temel oluşturduğu söylenebilir. Örneğin tasarıda kıyı “deniz, doğal veya yapma göl sularının başladığı yer ile kıyı şeridi arasındaki kumsal, taşlık veya kayalık alanları ifade etmektedir” biçiminde tanımlanmıştır. Yine tasarıya göre “kumsal, taşlık, kayalık veya sazlık alanın bulunmadığı hallerde ise kıyı, deniz veya göl suyunun doğal şartlarda ve en yüksek düzeyde kara ile birleştiği yerdir. Çeşitli yapay engeller nedeniyle doğal durumun saptanmasına olanak görülmeyen hallerde kıyı, deniz veya göl suyunun mevcut koşullarda, kara üzerindeki yapıtlarla birleştiği yerdir.” Tasarıda kıyının mülkiyete konu olamayacağı, denizlerin, göllerin ve bunların kıyılarının herkesin ortak yararlanmasına açık olduğu belirtilmiştir. Kıyı kuşağı konusunda ise günümüzdeki düzenlemeden oldukça farklı bir yapı öngörülmüş, turizm yönünden değer taşıyan, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca saptanan alanların kıyı kuşağı olarak anılacağı belirtilmiştir. Buna göre kıyı kuşağı, “denizler ile doğal veya yapma göl kıyılarında tarım arazisinin bittiği veya kumsalın veyahut kayalığın başladığı yerden itibaren içeriye doğru devam eden ve genişliği her bölgenin turistik özelliklerine göre tespit edilen alandır”. Tasarının ana ilkeleri ya da o dönem için getirdiği yenilikleri şöyle özetlemek olanaklı: Kıyılarda özel mülkiyetin geçerli olmaması; kıyıların herkesin yararına açık olması; tapu kayıtlarında deniz ya da göl olarak gösterilen sınırların düzeltilmesi; kıyı kuşağındaki kamu taşınmazlarının özel kişilere devir yasağının getirilmesi; kıyı kuşağındaki kamu taşınmazlarının turizm etkinliklerinde bulunan özel kişilere tahsisi; kıyılarda doldurma, kurutma ve benzeri işlemlerin sınırlandırılması; imar planı sınırları dışında kalan alanlarda, ayırma, birleştirme, değişiklik ve diğer kullanımlarının 199 ilgili bir yasal düzenleme için, 1982 Anayasası’nın 43. maddesinde yer alan “kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir” biçimindeki hükmün yaşama geçirilmesini, 1984 yılını, beklemek gerekmiştir. Bu yıl çıkarılan 3086 sayılı Kıyı Kanunu ile Türkiye’de ilk kez yalnızca kıyıları konu alan bir yasal düzenleme de gerçekleştirilmiş oluyordu.419 3086 sayılı yasanın, kıyıyı ve kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunları geniş kapsamlı bir bakış açısıyla ele alan bir düzenleme olmadığını en başta belirtmek gerekecektir. Bu durumu yasanın amaç maddesinden de anlamak olanaklıdır: “Bu kanun, deniz tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinde, bu yerlerin özelliklerini gözeterek koruma ve kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir.” Yasa, yalnızca kıyı ve buraların devamı niteliğinde bulunan kıyı kuşağında koruma ve kullanma esaslarını belirlemeyi amaç olarak aldığını belirtmektedir. Benzer bir anlatımı yasanın kapsamını ortaya koyan “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göller ve akarsu kıyıları ile sahil şeritlerini ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartlarına ait esasları kapsar.” biçimindeki 2. maddede de görebiliyoruz. Yasa amaç ve kapsamını, kıyıların ve kıyı kuşağının “koruma ve kullanma esaslarını”, “bu yerlerden yararlanma imkan ve şartlarını” belirlemek biçiminde ortaya koyduktan sonra kıyıya ilişkin kimi kavramların tanımlarını vermiştir. “Kıyı çizgisi”, “kıyı kenar çizgisi”, “kıyı”, “sahil şeridi” ve “dar kıyı” kavramlarının açıklandığı bu bölüm, önceki yasal düzenleme olan ek 7. ve. 8. maddelerin kapsamına almadığı kimi yeni tanımları içermektedir. Bunlar, “kıyı kenar çizgisi”, “sahil şeridi” ve “dar kıyı”ya ilişkin tanımlardır. Daha önceki ek 7. ve 8. maddelerde yer alan kimi tanımların da yeni sınırlandırılması; kıyıya geçiş hakkının tanınması; kıyı tespit komisyonlarının kurulması. Bkz. Kadir Pala, Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanun Tasarısı ile İlgili Not, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Ankara, 1974; Ahmet Yıldırım, "Kıyılar ve Sorunlarımız-II", Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.39, 1975, s.7-12. 419 RG, 01.12.1984, S.18592. 200 yasada yer almadığı görülüyor. Bunlar “deniz, göl (doğal ve yapay) ve “nehir kenarı”, “toplumun yararlanmasına ayrılan yapı” ve “turizm yerleşme alanı”na ilişkin tanımlardır. 3086 sayılı Kıyı Kanunu'na göre kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır ve herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Buna göre kıyı ve kıyı kuşağından yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Bu yerlerde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gereklidir. Kıyıda yalnızca, deniz, göl ve akarsuların kamu yararına kullanımını kolaylaştırmak ya da kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisler; özellikleri gereği, tersane, fabrika, santral, su ürünleri tesisleri gibi kıyıda yapılması zorunlu tesisler ve eğitim, spor ya da turizm amaçlı tesisler yapılabilir. Söz konusu yapı ve tesisler yapım amaçları dışında kullanılamaz; eğitim tesisleriyle spor amaçlı yapılanmalarda, kıyı, geçişi engelleyecek biçimde kapatılamaz. İmar planı kararları ile kamu önceliği olan yerler dışında özel yapılanmalara da izin verilebilir. Ancak bu plan kararlarının Bakanlar Kurulu tarafından onaylanması gereklidir. Kamu yararının gerektirdiği hallerde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın görüşü alınarak, deniz, göl ve akarsudan doldurma ve kurutma işlemleri yoluyla arazi kazanılabilir. Buraları için yapılacak planlar hakkında İmar Kanunu hükümleri uygulanır; bu planlar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından onaylanır. Kıyı kenar çizgisi, valiliklerce oluşturulacak beş kişilik bir komisyon tarafından belirlenir. Kıyı kuşağı, kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde, imar planı olmayan yerlerde 10 metreden, diğer yerlerde 30 metreden az olamaz. Kıyıda ve kıyı kuşağındaki planlar bu yasanın belirlediği ilkelere aykırı olamayacaktır. 1972 yılından önce kıyıda yapılmış olan yapılarla bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuata ve imar planına uygun olarak yapılan yapılar hakkında bu kanunun hükümleri uygulanmayacaktır. 3086 sayılı yasanın değerlendirmesi daha sonraki başlıklarda daha ayrıntılı biçimde yapılacaktır. Bu aşamada, yasanın ilkelerinin eski düzenlemeler doğrultusunda belirlendiğini, ancak kıyıda yapılaşmaya daha çok olanak tanıdığını belirtmekle yetinilecektir. 201 2.İlk Kıyı Yasası Yönetmeliği 3086 sayılı Kıyı Kanunu’nun uygulanma biçimini göstermek üzere, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca 18 Mayıs 1985’de “3086 Sayılı Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır.420 Yönetmeliğin öngördüğü kuralları şöyle özetlemek olanaklı: Öncelikle metin içinde geçen kimi kavramların tanımlarına,421 ardından da yönetmeliğin uygulanması ile ilgili genel esaslara, kıyıyı doldurma yoluyla arazi kazanılmasına, kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine, kıyı ve kıyı kuşağında planlama ve yapılanma ile ilgili kurallara yer verilmiştir. Yinelemeye yol açmamak için, yasadan daha ayrıntılı düzenlenen ya da yasanın kapsamında olmayan kimi konulara değinmek yerinde olacaktır. Yönetmeliğe göre, kamu yararının gerektirdiği durumlarda denizi doldurma ya da kurutma yoluyla toprak kazanılabilir. Bunun için söz konusu işlemleri gerçekleştirecek idarenin görüşünü valilik aracılığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na iletmesi gerekir. Önerinin Bakanlıkça uygun bulunması durumunda ilgili idare o yöre ile ilgili planı hazırlar. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca onaylanan bu planlar hakkında İmar Kanunu hükümleri uygulanır. Yine yönetmeliğe göre, kıyı kenar çizgisi tespit komisyonu, jeoloji mühendisi, jeolog, jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar, inşaat mühendisleri arasından valiliklerce oluşturulur. Bu komisyonun kamu görevlilerinden oluşması temel kuraldır. Ancak bunun olanaklı olmadığı durumlarda en az iki üyesinin kamu görevlisi ve birinin mimar ya da inşaat mühendisi, birinin de jeolog ya da harita mühendisi olması şarttır. 420 RG, 18.05.1985, S.18758 421 Yönetmelikte akarsu, “devamlı akış gösteren ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce tesbit edilen yıllık ortalama debisi 100 m3/sn, dolayısıyla yıllık ortalama akımı 3.15X109 m3 den fazla olan akarsulardır”, toplumun yararlanmasına ayrılmış yapı ise “mevzuata göre tesbit edilmiş ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım tekeli tanımaksızın, yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapılardır” biçiminde tanımlanmıştır. 202 3.İlk Kıyı Yasası ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı 1984 yılında yürürlüğe giren 3086 sayılı Kıyı Kanunu’na iki yıl sonra, 1986’da, dönemin Anamuhalefet Partisi Halkçı Parti Meclis Grubu adınca Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açıldı. İptal isteminde bulunulan hükümlerin ortak yönünü bunların kamu yararına aykırı biçimde düzenlenmesi oluşturuyordu. Anayasa Mahkemesi, 3086 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4., 6., 9., 13. ve geçici 2. maddesinin iptaline karar vermiş, söz konusu maddelerin iptali sonucunda yasanın öbür hükümlerinin uygulama olanağı kalmadığından dolayı da yasanın tümünü iptal etmiştir.422 İptal edilen yasa kuralları ve Anayasa Mahkemesi'nin bu konudaki görüşü şöyle özetlenebilir. Kıyı Kanunu'nun 4. maddesinde ve bu hükmün yinelendiği 9. maddede “kıyı kenar çizgisi”nin tanımı yapılırken “kayalık” sözcüğüne yer verilmediği, bu durumun da Anayasa'nın 43. maddesindeki “kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” biçimindeki hükmün uygulanmasına engel olabileceği öne sürülmüştür.423 Buna göre, “kayalık” kıyının bizzat kendisi olmasına karşılık, yasa metninde yapılmış olan kıyı tanımında kayalıklara yer verilmiş değildir. Böyle bir düzenleme uygulamada türlü sorunlar yaratabilecektir. Anayasa Mahkemesi bu görüşü haklı bularak, 3086 sayılı yasanın 4. maddesinde kıyı çizgisi ve kıyı tanımları yapılırken jeolojik açıdan kıyı olarak sayılması gereken kayalıklara yer verilmediğini, bu durumda kıyı kapsamındaki kayalıkların Anayasanın 43. maddesinde öngörülen “Devletin hüküm ve tasarrufu altında olma" kuralının dışında kaldığını, yasa koyucunun kıyı kenar çizgisini tanımlarken tek tek sayma yöntemi yerine kumluk, çakıllık, taşlık, sazlık, bataklık sözcüklerinden sonra “gibi” sözcüğünü de kullanarak kayalık alanları da kıyı niteliğinde 422 ES:1985/1, KS:1986/4, KG:25.02.1986, AMKD, C.22, s.28-65, RG, 10.07.1986-19160. 423 3086 sayılı yasanın 4. maddesine göre: "Kıyı Çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi, Kıyı Kenar Çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda kıyı çizgisinden sonra kara yönünde devam eden, su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, taşlık, sazlık, bataklık alanın tabii sınırını, Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı, Sahil Şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde, imar planlı yerlerde yatay olarak en az 10 metre, diğer yerlerde en az 30 metre genişliğindeki alanı, Dar Kıyı: Kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını ifade eder.” 203 yerlerden sayma eğilimini göstermediğini belirterek yasanın 4. maddesinde ve 4. maddenin hükmünün yinelendiği 9. maddede yer alan kıyı kenar çizgisi ve kıyı tanımlarının Anayasa’nın 43. maddesi hükmüyle bağdaşmadığı sonucuna varmıştır. 3086 sayılı yasanın 6. maddesinin de Anayasa'nın 43. maddesine aykırılığı öne sürülmüştür. Bu maddenin birinci fıkrasında “... faaliyetlerinin özellikleri gereği, tersane, fabrika, santral, su ürünlerine dayalı tesisler; gemi sökme yeri ve sair kıyıda zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm amaçlı tesisler yapılabilir” denilmektedir.424 İptal isteminin gerekçesinde, bu maddede yer alan “... faaliyetlerinin özellikleri gereği” deyiminin her anlama ve amaca çekilebileceği, “fabrika, santral” sözcüklerinin ve “... ve sair kıyıda yapılması zorunlu tesisler”in son derece geniş kavramlar olduğu, bu düzenlemeler ile Anayasa'nın 43. maddesinin öngördüğü amacı bağdaştırmanın olanaklı olmadığı, bu tesislerin geçiş hakkının önlenmesine olanak tanıdığı belirtilmiştir. Ayrıca 6. maddenin son fıkrasında yer alan “kamu önceliği olan yerler dışında plan kararları ile özel yapılanmalara izin verilebilir” biçimindeki ibarenin de, Anayasa’nın 43. maddesinde yer alan “kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” hükmünün ihlali anlamına geleceği, Anayasanın 43. maddesinin son fıkrasında yer alan “kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir” hükmünün bu anlamda “kıyı” için öngörülmemiş olduğu da belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi, faaliyetleri gereği kıyıda yapılması zorunlu olan fabrika ve santral gibi tesisler için kıyıda yer seçilmesinin doğal olduğunu, ancak bu koşullara sahip olup olmadığına bakılmaksızın eğitim, spor veya turizm amacına yönelik tesislerin burada yapılmasına olanak tanınmasının Anayasa'nın 43. maddesine aykırı olacağını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi'ne göre, kanun koyucunun açık bir biçimde kural olarak kıyıda, yapı 424 "Kıyıda ancak plan kararıyla, deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların kamu yararına kullanımını kolaylaştırmak veya kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisler, faaliyetlerinin özellikleri gereği tersane, fabrika, santral, su ürünlerine dayalı sanayi tesisleri, gemi sökme yeri ve sair kıyıda yapılması zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm amaçlı tesisler yapılabilir. Bu yapı ve tesisler yapım amaçları dışında kullanılamaz ve eğitim tesisleri ile spor veya turizm amaçlı yapılanmalarda kıyı geçişi engellenecek şekilde kapatılamaz. Kamu önceliği olan yerler dışında plan kararları ile özel yapılanmalara da izin verilebilir. Bu plan kararları Bakanlar Kurulunca onaylanmadan tatbik edilemez. Ancak bu tür yapılanmalarda da kıyı geçişi engellenecek şekilde kapatılamaz." (m.6) 204 yasağını belirtmesi ve bu kurala istisna olarak “deniz, tabii ve suni göl ve akarsu” kıyılarının kamu yararına kullanımını kolaylaştırmak ya da kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisleri belirlemesi ve söz konusu tesislerin yapım koşullarını, yöntemlerini ve bu yerlerden yararlanma koşullarını açıklığa kavuşturması gerekirdi. Anayasa Mahkemesi, kamu önceliği olan yerler dışında kalan alanlarda plan kararları ile özel yapılanmalara izin verilebileceği biçimindeki hükmü de Anayasanın 43. maddesine aykırı bulmuştur. Kararda, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılarda özel yapılanmalara izin verilmesinin doğal niteliği bakımından herkesin ortak kullanımına açık bulundurulması gereken bir alanda -yani kıyıda- anayasal bir ilkenin ortadan kaldırılması sonucunu doğurduğu belirtilmiştir. Sözü edilen bu eksiklikler Anayasa ile öngörülen sonuçlara ulaşılmasını engellediğinden Anayasaya aykırılık oluşturmaktadır. İptali istenen bir başka yasa kuralını da Kıyı Kanunu'nun 13. maddesinde yer alan “sahil şeridinde toplumun yararlanmasına ayrılan yapılanma izni verilebilmesi için bu niteliğin tapu kütüğünün beyanlar hanesine işlenmesi mecburidir” biçimindeki düzenleme oluşturmuştur. Söz konusu hükümde geçen “sahil şeridinde toplumun yararlanmasına ayrılan yerlerde yapılanma” deyişinin Anayasa'nın 43. maddesi ile uyum göstermeyen muğlak, saptırılması olanaklı bir hüküm olduğu ileri sürülmüştür. Buna göre, maddenin bu biçimde düzenlenmesiyle kıyı kuşağında “toplum yararlanması” ilkesi bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi, söz konusu düzenlemenin, kıyı kuşağında toplumun yararlanması için kimi yerlerin ayrılacağı ve anılan yerlerde yapılanmaya izin verilebileceği biçiminde anlaşılabileceği, Anayasa'nın 43. maddesinin, kıyı alanında olduğu gibi kıyı kuşağının tümünde kamuya öncelik tanıdığı düşüncesinden hareketle ilgili yasa kuralını Anayasa'ya aykırı bulmuştur. Buna göre, Anayasa'nın 43. maddesindeki kurala uyulmayarak kıyı kuşağının tümünde kamuya öncelik tanınması ilkesi çiğnenmiştir. İptali istenen son kural da geçici 2. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre “1972 yılından önce kıyıda doğmuş özel mülkiyete konu yapılar ile bu kanunun 205 yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuata ve imar planına uygun olarak yapılan yapılar hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz”, bu yapılara eklenti yapılamaz, ancak bu yapıların herhangi bir nedenle yıkılması durumunda yasanın hükümlerine göre yapılanmaya izin verilir. Yasa hükmünün, özel kişi ya da kuruluşların eskiyen, yıkılan yapılarının yeniden yapılmasına, toplumun yararlanmasına tahsis edilip edilmediğine bakılmaksızın izin verebilecek biçimde düzenlenmesinden ötürü iptali istenmiştir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 43. maddesinin kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirleyen hükmünden dolayı, özel iyeliğin kıyıda geçerli olamayacağını, 1972 yılından önce yasalara aykırı olarak yapılan yapıların kazanılmış hak kavramı içinde değerlendirilemeyeceğini, yasalara aykırı durumlara dayanılarak kazanılmış hak iddiasında bulunulamayacağını belirterek söz konusu geçici 2. maddenin ilgili hükmünü iptal etmiştir. 3086 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiği 1986 yılından, yeni kıyı yasasının çıkarılmasına değin geçen dört yıl boyunca ortaya çıkan yasal boşluk, 15.07.1987 tarihinde Bayındırlık Bakanlığı'nca yayınlanan 110 sayılı genelge ile doldurulmaya çalışılmıştır. İlgili Anayasa Mahkemesi kararına, dolayısıyla da Anayasa'nın kıyılarla ilgili 43. maddesine uygunluğu oldukça tartışmalı olan bu yasa altı düzenleme dönemi kıyılarda yapılaşmanın artışını da beraberinde getirmiştir. 425 425 110 sayılı genelge, kıyı kuşağını, uygulama imar planı olan yerlerde en az 10 metre, uygulama imar planı olmayan belediyeler ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında köy ve mezraların yerleşik alanlarında en az 30 metre, planı bulunmayan yerlerde uygulanacak yönetmeliğin 6. Bölümü kapsamında kalan yerlerde en az 100 metre olarak belirlemişti. Genelge, kıyı kuşağını, 3086 sayılı yasaya göre daha derin tanımlamıştı. Ancak, düzenlemenin bir bütün olarak Anayasa'ya uygunluğu oldukça tartışmalıydı. Yasa ile düzenlenmesi gereken bir konunun yasa altı bir düzenleme ile ele alınması bir yana, yeni düzenleme 1986 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına aykırı hükümler de taşıyordu. Kıyı tanımında kayalıklara yer verilmemesi, turizm tesislerinin kıyıda yapılmasına olanak tanınması buna örnek verilebilir. Bkz. Belma Tekinbaş, "Kıyı Mevzuatının Gelişimi", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok (Der.), Yargı Yayınevi, Ankara, 2000, s.122, 123. 206 E.Günümüzdeki Durum 1.3621 Sayılı Kıyı Kanunu 3086 sayılı ilk kıyı yasasının 1986’da Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesiyle birlikte, Türkiye'de kıyıların, tüzel açıdan yeni bir döneme girdiği, belki de daha doğrusu, kıyıların geçmişte olduğu gibi, bir yasal dayanaktan yoksun kaldığı söylenebilir. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından ancak dört yıl gibi uzun bir sürenin geçmesinden sonra yeni yasanın çıkarılması, kıyıların korunması ve buraların doğal, kültürel değerlerinin korunması ve arsa vurgunculuğunun önlenmesi açısından bir gerileme dönemine girildiğini göstermektedir. Söz konusu yasal boşluğun yasa altı düzenlemelerle doldurulmaya çalışılmasının da durumu değiştirmediğini belirtmek gerekir.426 3621 sayılı yeni Kıyı Kanunu'nu427, 1984 tarihli 3086 sayılı Kıyı Kanunu ile karşılaştırmalı bir biçimde incelemek yerinde olacak. Yeni yasanın 3086 sayılı yasaya göre daha geniş kapsamlı bir düzenleme getirmeyi amaçladığı söylenebilir. Örneğin 3086 sayılı yasanın amaç maddesi “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan kıyı kuşaklarında, bu yerlerin özelliklerini gözeterek koruma ve kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir” biçimindeyken, 3621 sayılı yasanın ilgili maddesine bunlardan başka “doğal ve kültürel” ile “...ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına...” ifadeleri eklenmiştir: “Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir”. Bir başka anlatımla yeni yasa, kıyıların 426 Dört yıllık yasal boşluğun, Bayındırlık Bakanlığı'nın yayınladığı genelgeler, İmar Kanunu ve yönetmelikleri, koruma kurulları kararları ve imar planlarıyla doldurulmaya çalışıldığı dönemin, Türkiye'de, turizmin geliştiği ve Turizmi Teşvik Kanunu uygulamalarının yoğunlaştığı yıllara denk gelmesi ilgi çekicidir. Bkz. Oktay Ekinci, "Kıyılar ve Toplum Yararı", İnsan, Çevre, Toplum, 2. Baskı, Ruşen Keleş (Der.), İmge, Ankara, 1997, s.163, 164. 427 RG, 17.04.1990, S.20495 207 korunması ve buralardan yararlanma ile ilgili koşulları, kıyıların doğal ve kültürel özelliklerini ve kamu yararını gözeterek düzenleyecek, kıyının toplumun yararlanmasına açık olmasını göz önünde bulunduracaktır. Söz konusu değişikliklerden yeni yasanın, kıyıların korunması ve buralardan yararlanma konularında daha ilerici hükümler taşıdığı anlaşılmaktadır. İki yasa metni arasındaki bir diğer farklılığı da kıyıya ilişkin türlü tanımların verildiği 4. maddede görmek olanaklı. Öncelikle “Kıyı çizgisi”, “dar kıyı” ve “kıyı”nın her iki yasada da aynı biçimde tanımlanmış olduğunu belirtmek gerekir: “Kıyı Çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi, Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı, Dar Kıyı: Kıyı kenar çizgisinin, kıyı çizgisi ile çakışmasını ifade eder.” Ancak, “kıyı kenar çizgisi” ile “sahil şeridi”ne ilişkin tanımlarda önemli bir ayrılık göze çarpmaktadır. Daha önce de söz edildiği gibi 3086 sayılı Kıyı Kanunu kıyı kenar çizgisini, “deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, taşlık, sazlık, bataklık alanın tabii sınırını ifade eder” biçiminde belirlemişti. 1986’da yasanın bu hükmünün iptal edilmesinden sonra yeni yasada Anayasa Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda gereken değişiklik yapılmış ve söz konusu tanıma “kayalık” ve “ve benzeri alanların” sözleri eklenerek kıyı kenar çizgisinin kapsadığı alan genişletilmiştir. 428 428 Bir bakıma kıyı kenar çizgisinin salt kıyının derinliğini belirlemediğini, bunun yanında kimi işlevlerinin de olduğu söyleyebiliriz. Özel iyelik elindeki taşınmazların, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin ve kamu orta mallarının sınırını çizmesi buna örnek olarak verilebilir. Yargıtay'ın bir içtihadı birleştirme kararında, kıyı kenar çizgisinin tüzel değeri üzerine şu saptamalar yapılmıştır: "Kıyı kenar çizgisini, adından esinlenerek sadece, kıyılara ilişkin bir rol üstlendiğini kabul etmek son derece yanlıştır. Gerçekten bu çizginin, kıyıların hukuksal rejimini ortaya koyması ve yukarıda özellikleri açıklanan alanların, belirlenmesi açısından işlev ve önemi çok açıktır. Ne var ki, bu çizgi, bir taraftan sahipsiz mal niteliğindeki kıyı alanlarının rejimini belirlerken, öte yandan özel mülkiyet konusu, taşınmazların sınırını da çizmektedir. Bu yönden soruna yaklaşıldığında, sözü edilen çizgi özel mülkiyet rejimi alanında da bir işlev görmektedir. Kıyı kenar çizgisinin, fonksiyonu bununla da bitmemekte, kimi durumlarda Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki araziler ile mer'a, yaylak, kışlak 208 Bu açıdan sözü edilmesi gereken bir başka ayrım da “sahil şeridi”ne ilişkindir. 3086 sayılı yasada kıyı kuşağı, “kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde, imar planlı yerlerde yatay olarak en az 10 metre, diğer yerlerde en az 30 metre genişliğindeki alan” olarak tanımlanmıştı. 3621 sayılı yasa “sahil şeridini” bundan geniş çaplı bir düzenlemeye giderek belirlemiştir: “Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde; a.Uygulama imar planı yapılacak alanlarda yatay olarak en az 20 m. genişliğindeki alanı, b.Uygulama imar planı bulunmayan belediye ve mücavir alan sınırları içinde veya dışındaki yerleşik alanlarda, çevre düzeni ve/veya nazım imar planı bulunsun veya bulunmasın, yatay olarak en az 50 m. genişliğindeki alanı, c.Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışındaki iskan dışı alanlarda çevre düzeni ve/veya nazım imar planı bulunsun veya bulunmasın yatay olarak en az 100 m. genişliğindeki alanı ifade eder.” Yeni yasada “uygulama imar planı yapılacak alanlar”, “uygulama imar planı bulunmayan alanlar” ve “yerleşim dışı alanlar” biçiminde üçlü bir ayrıma gidildiği ve her biri için farklı derinlik ölçütleri getirildiği göze çarpmakta. Bu düzenlemenin 3086 sayılı yasanın öngördüğünden daha geniş bir kıyı kuşağı tanımı yaptığı, kıyıların korunması açısından daha olumlu bir yaklaşıma sahip olduğu söylenebilir. Ancak yasanın (b) bendine bir sınırlama getirilmektedir. Buna göre, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ve köy yerleşik alanı içinde, daha önce yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun yapıların bulunduğu yerleşim alanlarında 10.11.1995 tarihinden önce köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlar tarafından, konut olarak yapılacak gibi kamu orta mallarının sınırını da belirlemektedir. Kıyının diğer sahipsiz kamu mallarıyla farkı gözetildiğinde, bu sorununda (sorunun da) önemi göz ardı edilemez. Yukarıda açıklandığı üzere, kıyı, su hareketlerinin oluşturduğu, kayalık, kumluk, sazlık, bataklık, çakıllık gibi alanlar olup, üzerinde kamunun öncelik ve yararlanması dışında hiçbir tasarrufun yapılamadığı kendine özgü Anayasal rejimleri olan kamu mallarıdır. Oysa diğer sahipsiz kamu malları, ormanlar dahil, irtifak hakkına veya kimi durum ve koşullarda mülkiyete konu olabilmektedirler. 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu'nun 8. maddesi ile Kadastro Kanununun 17. maddesi bu yönde gösterilebilecek örneklerdir." (E. 1996/5, K.1997/3, RG, 30.12.1997, S.23216) 209 yapılar için mevcut durum dikkate alınarak kıyı kuşağı yatay olarak en az 10 metreye düşürülebilir. Yeni yasanın, 3086 sayılı yasada sözü edilmeyen, ancak 18 Mayıs 1985’de çıkarılan “3086 Sayılı Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik”te geçen bir kavramı,“toplumun yararlanmasına açık yapı”yı düzenlemeye aldığını görüyoruz: “Toplumun yararlanmasına açık yapı: Mevzuata göre tespit ya da tasdik edilmiş kural ve ücret tarifelerine uygun biçimde, getirdiği kullanımdan belirli kullanımdan belirli kişi ya da topluluklara ayrıcalıklı kullanım hakkı tanımaksızın yararlanmak isteyen herkese eşit ve serbest olarak açık bulundurulan ve konut dokunulmazlığı olmayan yapıları ifade eder.” 3621 sayılı yasada öngörülen bu açıklama aslında eski yönetmelikte yer verilen tanımın gözden geçirilmiş biçimidir. Yönetmelikteki tanımdan tek farklı yön, “kullanım tekeli” yerine “kullanım hakkı” ifadelerine yer verilmesidir. 3621 sayılı yasanın 3086’ya göre bir başka önemli farklılığı da kıyıda yapı yapılması ile ilgili hükümlerde ortaya çıkmaktadır. Bu ayrılığın ardında kuşkusuz 1986 tarihli Anayasa Mahkemesi kararının öngördüğü yönde düzeltimler yapma isteği yatmaktadır. Bu durum yasada yer verilen madde başlıklarında da kendisini göstermektedir. 3086 sayılı yasada bu konuya ilişkin maddelerin bulunduğu bölüm için yalnızca “Kıyıda Yapı” başlığını uygun görülürken yeni yasada daha geniş kapsamlı bir başlık seçilmiş: “Kıyının korunması, Yapı Yasağı ve Kıyıda Yapılacak Yapılar”. Bu durumun maddelerin içeriği için de geçerli olduğu söylenebilir. Daha önce de görüldüğü gibi 3086 sayılı yasada, bu bölümde, oldukça esnek bir yaklaşımla kıyıda yapılabilecek yapılar ele alınmaktaydı. Oysa yeni yasanın ilke olarak yapı yapılmasını önlemek amacını taşıdığını, bu amaçla da kıyıda yapılacak yapılara kimi sınırlamalar getirdiğini görüyoruz. Bu yeni düzenlemeye göre, kıyı herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz; kıyılarda kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz, kum, çakıl vb. alınamaz veya çekilemez; kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez. Anılan sınırlayıcı 210 hükümler 3086 sayılı yasada bulunmuyordu; bu açıdan 3621 sayılı yasanın kıyıda yapılacak yapılara ilişkin daha sınırlayıcı önlemler getirdiği, daha etken bir koruma dizgesi öngördüğü ve kamu yararını daha çok ön plana çıkardığı söylenebilir. 3621 sayılı yasada 3086’dan farklı olarak kıyıda yapılabilecek yapıların imar planı ile değil uygulama imar planı ile de düzenlenmesi gerektiğini belirtilmiştir.429 3621 sayılı yasanın kıyıda yapılabilecek yapıları daha ayrıntılı bir biçimde sayarak bunları sınırlandırdığını, ayrıca 3086 sayılı yasada adı geçen fabrika ve santral tesislerini kıyıda yapılabilecek yapılar arasından çıkardığını görüyoruz. Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, 3086 sayılı yasadaki “kamu önceliği olan yerler dışında plan kararları ile özel yapılanmalara da izin verilebilir. Bu plan kararları Bakanlar Kurulunca onaylanmadan tatbik edilemez" biçimindeki hükmün yeni yasada yer almayışıdır. Böylece yeni yasanın kıyıyı özel yapılanmaya tamamen kapattığı söylenebilir. Her iki yasa arasında bir başka farklılık da doldurma ve kurutma yoluyla arazi kazanma ve bu araziler üzerinde yapılabilecek yapılarda ortaya çıkıyor. 3086 sayılı yasanın bu yolla arazi kazanma konusunda da daha esnek ve daha az sınırlayıcı olduğu görülüyor. Bu durum ilgili maddeye verilen başlıklardan da açıkça görülmekte. 3086 sayılı yasanın bu bölümdeki başlığı yalnızca “Doldurma ve Kurutma Yoluyla Arazi Kazanma” iken, yeni yasanın başlığı “Doldurma ve Kurutma Yoluyla Arazi Kazanma ve Bu Araziler Üzerinde Yapılabilecek Yapılar” olarak düzenlenmiş. Başlığından da anlaşılabileceği gibi yeni yasa ile öncekinden farklı olarak, bu alanlar üzerinde yapılabilecek yapılara ilişkin kurallar da belirlenmek istenmiştir. Bu alanlarda yapılanmaya ilişkin olarak 3086 sayılı yasa herhangi bir sınırlama getirmezken yeni yasa, bu alanlarda ancak kamu yararına kullanılabilecek ve faaliyetleri gereği kıyıdan 429 Buna göre, “Kıyıda, uygulama imar planı kararları ile; a. iskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları gibi, kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt yapı ve tesisler. b. faaliyetlerinin özellikleri gereği kıyıdan başka yerde yapılmaları mümkün olmayan tersane, gemi söküm yeri ve su ürünlerini üretim ve yetiştirme tesisleri gibi, özelliği olan yapı ve tesisler yapılabilir. Bu yapı ve tesisler yapım amaçları dışında kullanılamazlar.” 211 başka yerde yapılamayacak yapılarla açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçesi gibi teknik ve sosyal altyapı alanlarının düzenlenebileceğini öngörmüştür. Söz konusu arazilerin devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, özel iyelik konusu yapılamayacağı da belirtilmiştir. Bu konuda değinilmesi gereken son bir ayrım da doldurma işleminde izlenecek yolla ilgilidir. 3621 sayılı yasa ile bu yolla arazi kazanma daha da zorlaştırılmaktadır. Buna göre, doldurma ya da kurutmayı yapacak kurumun valiliğe teklif götürmesi gerekir. Valilik bu teklifi kendi görüşü ile birlikte Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na gönderir. Bakanlık konuyla ilgili kuruluşların görüşünü de alarak teklifi inceler. Teklifin uygun bulunması durumunda ilgili idare tarafından uygulama imar planı hazırlanır. Oysa 3086 sayılı yasanın düzenlemesine göre, önceden planlama yönünden ilgili idare kanalı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın uygun görüşünün alınması yeterli sayılıyordu. 3621 sayılı yasaya göre ise, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler üzerinde yapı yapılabilmesi için Maliye ve Gümrük Bakanlığı'ndan izin alınması zorunludur. 3086 sayılı yasada böyle bir düzenleme bulunmamaktaydı. İki yasa hakkında değinilmesi gereken bir konu da kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi ile ilgilidir. 3086 sayılı yasaya göre, “Kıyı kenar çizgisi, valiliklerce oluşturulacak 5 kişilik bir komisyonca tespit edilir. Bu komisyonun en az iki üyesinin kamu görevlileri arasından ve biri mimar veya inşaat mühendisi, biri jeolog veya harita mühendisi olması şarttır. Komisyonun teşekkülü, çalışma usul ve esasları Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir”. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nda kıyı kenar çizgisini saptayacak komisyonun daha ayrıntılı bir biçimde belirtildiğini görüyoruz. 3086 sayılı yasadaki düzenlemeden ayrılan yanlarını şöyle özetlemek olanaklı: İlk olarak komisyonun oluşumunda bir farklılık göze çarpıyor. Yeni yasa komisyon üyelerinin tümünün kamu görevlisi olması koşulunu getirmektedir. Yasa, komisyon üyelerinde aranan nitelikleri de açık bir biçimde belirlemiş: Jeoloji mühendisi, jeolog veya morfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir plancısı, inşaat mühendisi olmak. Bunların kimler olabileceği valiliklerce belirlenecektir. Kıyı kenar çizgisinin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca onaylandıktan sonra yürürlüğe gireceği de yeni yasanın bir diğer düzenlemesidir. 212 3086 sayılı yasada, kanun hükümlerine aykırı yapılanmalarda yalnızca İmar Kanunu’nun ilgili ceza hükümlerinin uygulanacağı belirtilirken 3621 sayılı yasa bundan daha ayrıntılı bir düzenlemeye gitmiştir. Buna göre, kıyıda engel oluşturanlara, kirletenlere, kazı yapanlara 5-50 milyon TL para cezası verilebilecektir. Ayrıca bu alanlarda yasa hükümlerine uyulmadan yapılan yapılar için 3194 sayılı İmar Kanunu'nda öngörülenin iki katı kadar para cezasının uygulanacağı da öngörülmüştür. 2. İkinci Kıyı Yasası ile İlgili Anayasa Mahkemesi Kararı 1990 yılında çıkarılan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun kimi maddelerinin iptali için dönemin Anamuhalefet Partisi (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) tarafından Anayasa Mahkemesi'nde açılan dava sonucunda 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi, 430 2. fıkrası431 ve 17. maddesindeki “4. maddesinin son fıkrası hükmü 1.3.1995 tarihinde, diğer ...”432 ibaresi iptal edilmiştir.433 Anılan maddelere ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı şöyle özetlenebilir: 4. maddenin anayasaya aykırılık gerekçesinde, bu maddede öngörülen derinlik uzunluğunun Anayasanın 43. maddesi hükümlerine uygun olmadığı iddia edilmiştir. Buna göre, yasanın ilgili maddesi bu biçimiyle, görünürde, yerleşim yerine göre farklı düzenlemelerde bulunsa da, sonuçta bu durum yasanın öngördüğü en alt uzunluğun, yani 10 metrenin, sahil şeridi uzunluğu olarak uygulanmasını gerektirecektir. Çünkü yasanın öngördüğü “uygulama imar planı 430 “Sahil şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde; a.Uygulama imar planı yapılacak alanlarda yatay olarak en az 20 m. genişliğindeki alanı, b.Uygulama imar planı bulunmayan belediye ve mücavir alan sınırları içinde veya dışındaki yerleşik alanlarda, çevre düzeni ve/veya nazım imar planı bulunsun veya bulunmasın, yatay olarak en az 50 m. genişliğindeki alanı, c.Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışındaki iskan dışı alanlarda çevre düzeni ve/veya nazım imar planı bulunsun veya bulunmasın yatay olarak en az 100 m. genişliğindeki alanı ifade eder.” (m.4) 431 "(b) bendinde tespit edilen alan, belediye ve mücavir alan sınırları dışında ve köy yerleşik alanı içinde, daha önce yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine uygun yapıların bulunduğu meskûn alanlarda, 10.11.1985 tarihinden önce köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlar tarafından, konut olarak yapılacak yapılar için, mevcut teşekkülde (teşekkül de) dikkate alınarak sahil şeridi yatay olarak en az 10 metreye düşürülebilir." (m.4) 432 "Bu kanunun 4 üncü maddesinin son fıkrası hükmü 1.3.1995 tarihinde, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer." (m.17) 213 yapılacak alanlar”ı, henüz uygulama imar planı bulunmayan tüm yerler için uygulamak olanaklı duruma gelecektir. Ayrıca, köy yerleşik alanı için öngörülen 10 metre kuralının, kıyılarımızın büyük bir bölümünün köy yerleşim alanı içinde olduğundan, 8333 km’lik uzunluğundaki bir kıyı kuşağı uygulaması içinde ele alınacağı öne sürülmüştür. Bu görüş doğrultusunda karar veren Anayasa Mahkemesi’ne göre de, sahil şeridinin 100 metreden daha kısa olarak belirlenmesi, bu yerlerden Anayasa’nın öngördüğü kamu yararına uygun bir yararlanmayı zorlaştıracaktır. Kıyı kuşağı derinliğinin “uygulama imar planı yapılacak alanlarda” en az 20 metre olarak belirlenmesi imar planı yapılacağı ileri sürülen kıyı kuşaklarının bulunduğu her yerde bu derinlik uzunluğunun geçerli olması sonucunu doğuracaktır. Anayasa Mahkemesi'ne göre, “yasakoyucu, takdir hakkını, ne zaman yapılacağı belli olmayan bir planın gerekçe gösterilerek kamu yararına saptanmış genişliklerin daraltılması sonucunu doğuracak uygulamalara olanak verecek biçimde kullanamaz.” Anayasa Mahkemesi, yasanın ilgili maddesinin, Anayasa'nın herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğunu belirten 56. maddeyle de uyumlu olmadığını belirtmiştir. Çünkü, denizlerin, göllerin ve onların devamı olan kıyılar ve kıyıları tamamlayan kıyı kuşakları dengeli bir çevre ile yakından ilişkilidir. Üstelik, kamuya açık, kıyı, deniz, göl ve akarsuların kirlenmesinde kıyı kuşaklarının kullanış biçimi en büyük etmendir. Başka bir deyişle, kıyılar ve kıyı kuşakları kişilerin yararlanacağı doğal çevreyi oluşturur. Herkes, bu çevrede sağlıklı ve dengeli bir yaşam hakkına sahiptir. Çevre koşullarına ve kamu yararı esasına göre saptanmamış kıyı kuşağı uygulaması, kişileri bu anayasal haktan yoksun kılar. 3621 sayılı yasanın öngördüğü alan, çevre koşullarını ve kamu yararını gözetecek ve kişilere sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama olanağı verecek derinlikte değildir. Bu nedenle, 4. maddenin (a) bendinin, Anayasa'nın 43. ve 56. maddelerine aykırı olduğundan, iptali gerekmektedir. Anılan kararın bir özelliği kıyılardan yararlanmanın ve buralarda 433 ES:1990/23, KS: 1991/29, KG 18.09.1991, AMKD, C. 27/2, s.509-542, RG, 23.01.1999-21120. 214 gözlenen sorunların Anayasa'nın 56. maddesinde öngörülen çevre hakkı ile bağlantısının kurulmasıdır. 434 İtiraz konusu oluşturan bir diğer hüküm de 4. maddenin son fıkrasına ilişkindir. Buna göre, köy yerleşik alanı içinde mevcut durum dikkate alınarak kıyı kuşağı yatay olarak 10 metreye düşürülebilecektir. Anayasa Mahkemesi'ne göre, bu kuralın kazanılmış hakların korunması amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır. Ancak, kıyılar üzerinde “kazanılmış hak” kavramının ne ölçüde geçerli olduğu, kıyı üzerinde her nasılsa yapılmış bir yapının ya da elde edilmiş bir tapunun, hatta ruhsata dayalı bir taşınmazın, tüzel koruma görüp göremeyeceği konusu, anayasal açıdan tartışmalı bir sorundur. Anayasaya aykırılığı saptanmış bir kurala göre kazanılmış hakların varlığından söz edilemez. Kamu yararı düşüncesiyle konumları özellik taşıyan alanların kişilere yeni olanak sağlanması amacıyla daraltılması, kıyı kuşağından yararlanmada önceliği kamuya veren Anayasa ile bağdaşmadığından ilgili fıkra Anayasaya aykırı bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi ayrıca, 4. maddenin son fıkrasının iptal edilmesi ile uygulama olanağı kalmayan 17. maddedeki “4.maddesinin son fıkrası hükmü 1.3.1985 tarihinde diğer...” ibaresinin de iptaline karar vermiştir. 3.3830 Sayılı Kanun 1992’de Anayasa Mahkemesi'nin, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun kimi maddelerini iptal etmesinden sonra, ilgili hükümleri yeniden düzenlemek üzere 3830 sayılı yasa çıkarılmıştır.435 Yeni yasa kıyı kuşağını yeniden tanımlamaktadır; buna göre, kıyı kuşağı, “kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alanı” kapsayacaktır. Yeni düzenleme yerleşim yerlerine göre kıyıda farklı düzenlemeler öngörmemiş, tüm kıyılar için kıyı kuşağının yatay olarak derinliğini 100 metre olarak benimsemiştir. 3830 sayılı yasa kıyı kuşağında yapılaşma koşullarını 434 Bkz. Cevat Geray, "Anayasa Mahkemesi'nin Kıyı Yasası'na İlişkin Yeni Bir Kararı", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s. 185. 215 yeniden belirlemiştir. Buna göre, “sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçlı kullanılmak üzere düzenlenebilir. Sahil şeritlerinin derinliği, 100 metreden az olmamak üzere, sahil şeridindeki ve sahil şeridi gerisindeki kullanımlar ve doğal eşikler de dikkate alınarak belirlenir. Taşıt yolları, sahil şeridinin kara yönünde yapı yaklaşma sınırı gerisinde kalan alanda düzenlenebilir”. Kıyı kuşağında yapılacak yapıların kullanım amacına bağlı olarak yapım koşullarının yönetmelikte belirleneceği de belirtilmiştir. Yeni düzenlemenin kıyı kuşağını, 3086 ve 3621 sayılı yasaların öngördüğünden daha geniş tanımladığını, bu alanlardaki yapılaşmanın koşullarını da bu iki yasanın öngördüğünden daha olumlu sonuç doğuracak biçimde belirlediğini görüyoruz. 4.İkinci Kıyı Yasası Yönetmeliği Yeni yasa çerçevesinde çıkarılan yönetmeliği, önceki başlıkta olduğu gibi 3086 sayılı eski Kıyı Kanunu'nun yönetmeliği ile karşılaştırmalı bir biçimde incelemek yararlı olacaktır. Yinelemelere yer vermemek için 3621 sayılı yasada belirlenen ve doğal olarak yönetmelikte de yer alan, kıyı kuşağının tanımı, buralardan yararlanma ve yapılanma koşulları ile ilgili kurallara değinilmeyecek, yalnızca önemli görülen kimi konuların aktarılmasıyla yetinilecektir. 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun uygulama biçimini düzenlemek üzere ilk kez 03.08.1990 tarihinde çıkarılan ve üç kez değişikliğe436 uğrayan “Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik”in aldığı son biçimiyle öngördüğü kurallar, ana çizgileriyle şöyle özetlenebilir: 437 Yeni yönetmeliğin, dayandığı yasanın 435 RG, 11.07.1992, S.21281, Kanun No: 3830. 436 03.08.1990’da çıkarılan Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik üzerinde 1992, 1994 ve 1996 yıllarında değişiklik yapılmıştır. Bkz. RG, 03.08.1990, S.20594, RG, 13.10.1992, S.21374; RG, 30.3.1994, S.21890 ve RG, 27.7.1996, S.22709. 437 İzmir Çevre Hareketi Avukatları, 30.03.1994 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik değişikliğinin yasaya aykırı hükümler taşıdığını belirterek yönetsel yargıda dava açmışlardır. Ancak, Danıştay 6. Dairesi (E.1994/3011) davayı esas yönünden reddetmiştir. Davanın gerekçesini, "dar kıyı" tanımının yönetmelikten çıkarılması, "günübirlik tesislerinin" kapsamının genişletilmesi, kısmi yapılaşma maddesiyle su basman düzeyine getirilmiş inşaatlara kazanılmış haklar tanınması, kıyı kenar 216 niteliğinden dolayı, eski yönetmeliğe göre kıyılardan yararlanma ve koruma konusunda daha etkili kurallar getirdiği söylenebilir. İlgili yönetmeliklerin daha “amaç” maddesinde bu farklılaşmayı görebilmek olanaklı. Yeni yönetmelik, eski yönetmelikte de sözü edilen, “kıyı kenar çizgisinin tespiti, kıyının kullanılması ve korunması ile uygulamaya ilişkin esasları” belirlemenin yanı sıra, “kıyılarda doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan alanlarda, sahil şeritlerinde planlama ve uygulama esaslarını” da düzenlemeye alacağını belirtmektedir. Burada dikkati çeken şey, yeni yönetmeliğin eskisinden farklı olarak, doldurma ya da kurutma ile kazanılan toprakları, kıyı kuşağını ve buraların planlamasını da ilgi alanı içinde görmesidir. Yukarıdaki değerlendirmeyi doğrulayabilecek bir başka kanıtı da “kapsam”la ilgili hükümlerde bulabilmek olanaklı. Eski yönetmelikte, kıyı ve kıyı kuşağından “yararlanma imkan ve şartlarını”n, yeni yönetmelikte ise “kamu yararına yararlanma imkan ve şartlarını”n düzenleneceği belirtilmektedir. Böylece yeni düzenlemede kıyı ve kıyı kuşağından yararlanmada kamu yararı ilkesinin geçerli olacağı bir kez daha vurgulanmış olmaktadır. Ancak yeni yönetmeliğin öncekinden en önemli farkının, hem kimi yeni konulara ilişkin düzenlemeler getirmesi, hem de ele aldığı konuları son derece kapsamlı ve ayrıntılı biçimde işlemesi olduğu söylenebilir. Örneğin eski yönetmelikte yalnızca “akarsu”, “toplumun yararlanmasına ayrılmış yapı” ve “teknik yönetmelik”e ilişkin tanımlara yer verilirken yeni yönetmelikte tanımları yapılan kavramların sayısı artmıştır.438 Kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, kıyı kuşağında ve kıyıda doldurma ya da kurutma yoluyla kazanılan arazilerde planlama ve yapılanma yöntemi hakkında daha ayrıntılı bir düzenleme getirilmiştir. Değinilmesi gereken son bir nokta da, yeni yönetmeliğin, çizgisinin belirlenmesi ve onaylanmasının güçleştirilmesi, kıyıda arıtma tesislerine izin verilmesi, doldurma ve kurutma yoluyla arazi kazanma olanağının genişletilmesi oluşturuyordu. Bkz. İzmir Barosu, Mevzuat Bankası, İzmir Barosu Mensubu Bir Grup Avukatın Kent ve Çevre Hukuku Raporu, (http://www.izmirbarosu.org.tr/mevzuatbankasi/rapor2.htm), Ocak 2001. 438 Yeni yönetmelikte tanımlar başlığı altındaki kavramlar şöyledir: Bakanlık; kıyı kenar çizgisi; kıyı; dar kıyı; sahil şeridi; toplumun yararlanmasına açık yapı; akarsu; Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği; Teknik Yönetmelik; Su Ürünleri Üretim ve Yetiştirme Tesisi; Sosyal ve Teknik Altyapı Tesisleri; Günübirlik turizm tesisleri; kısmi yapılaşma; taşıt yolu; rekreaktif alanlar; emsal, inşaat alanı katsayısı. 217 denetim ve imar mevzuatına aykırı yapılar hakkında verilecek cezalara ilişkin kuralları belirlemesidir. F.Kıyı Alanlarını Dolaylı Biçimde Etkileyen Düzenlemeler Kıyı alanlarını dolaylı ya da dolaysız biçimde ilgilendiren çok sayıda yasal düzenleme olduğu daha önce belirtilmişti. Bu durum bir ölçüde, önceleri, kıyı ile ilgili bir düzenlememeye gidilmemesinden, bu boşluğun başka konulardaki yasaların ilgili hükümleriyle doldurulmak istenmesinden kaynaklanmaktadır. Bir başka açıdan söz konusu durum, çevre sorunları alanındaki düzenlemelerde gözlenen karmaşanın kıyı alanlarına yansıması olarak da değerlendirilebilir. Başka sorun alanları ile ilgili kuralları belirleme amacını taşıyan, bunun yanı sıra kıyılara ilişkin hükümler de getiren tüzel belgelerin içeriğini özetlemek hem kıyı ile ilgili yasal çerçevenin ortaya konulmasına hem de bu alandaki görev, yetki ve kural çatışmasının sergilenmesine yardımcı olacaktır.439 439 Çok sayıda insan etkinliğinin bir araya geldiği, pek çok ekonomik girişimin üzerinde kurulduğu, doğal ve kültürel değerlerin yoğunlaştığı yerler olmasından dolayı, kıyı alanları, türlü yasal düzenlemelerin ilgi alanına girmektedir. Örneğin, belli bir kıyı alanındaki bütün yerel nitelikli hizmetlerin görülmesinden sorumlu olan yönetsel birim olan köyleri ya da belediyeleri düzenleyen 18.03.1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu ve 14.04.1930 tarihli 1580 sayılı Belediyeler Kanunu, su ürünlerinin korunması, üretimi ve denetimine ilişkin kuralları getiren 04.04.1971 tarihli 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, yapılanma ve planlama koşullarını belirleyen 03.05.1985 tarihli 3194 sayılı İmar Kanunu, kıyı ve limanların korunması, güvenliğinin sağlanması, deniz yolu ile yapılan kaçakçılığın önlenmesi, izlenmesi ile ilgili kural ve yöntemleri içeren 13.07.1982 tarihli 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu dışında dolaylı bir biçimde kıyıları ilgilendiren diğer tüzel belgeler şöyle sıralanabilir: 20.04.1341 tarihli 618 sayılı Limanlar Kanunu; 08.09.1956 tarihli 6831 sayılı Orman Kanunu; 1933-1957 tarihli 2293 sayılı Belediye Yapı Yolları Kanunu'nun 4/1 maddesi; 27.07.1973 tarihli Su Ürünleri Tüzüğü; 16.03.1982 tarihli 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu; 13.07.1982 tarihli Sahil Güvenlik Koruma Kanunu; 23.07.1983 tarihli Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu; 11.08.1983 tarihli 2872 sayılı Çevre Kanunu; 11.08.1983 tarihli 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu; 07.09.1985 tarihli Sahil Güvenlik Komutanlığı İdari ve Adli Görevlere İlişkin Tüzük; 17.04.1987 tarihli Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun; 04.09.1988 tarihli Su Kirliliği Kontrolu Yönetmeliği; 11.03.1989 tarihli Tarım Alanlarının Amaç Dışı Kullanımına İlişkin Yönetmelik; 13.11.1989 tarihli Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı ile İlgili Kanun Hükmünde Kararname; 19.08.1993 tarihli Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hakkında Kararname. 218 Kıyı alanlarını dolaylı biçimde ilgilendiren yasal düzenlemelere, çevre sorunlarına ilişkin en genel kuralları getiren Çevre kanunu'nunda başlamak gerekir. Çevre Kanunu440, kıyı alanları ile ilgili olarak özel bir düzenleme getirmemiştir. Yasa, genel olarak kirliliğin önlenmesine yönelik kuralları içerdiğinden kıyı alanlarında gözlemlenebilecek hemen her türlü kirlilik sorunu için ilgili hükümlerin geçerli olduğu söylenebilir. Bunları şöyle özetlemek olanaklı: 1. maddede yasanın amaçlarından birinin “...kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi...” olduğu belirtilmektedir. Buna benzer bir biçimde, 8. maddedeki hüküm de kıyı alanlarını ilgilendirmektedir: “Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.” Yasanın düzenlemeye aldığı bir diğer konu da kirletme yasağına uymayan gemiler. Buna göre, kirletme yasağına uymayan deniz araçlarından boyutlarına göre para cezası kesilecektir. Büyükşehir sınırları içinde kalan kıyılarda ceza verme yetkisi büyükşehir belediyelerinde, bu alanların dışında kalan kıyılarda ise sahil güvenlik bot komutanlarındadır. Kıyı alanlarını ilgilendiren bir diğer düzenleme de, 2872 sayılı Çevre Kanunu hükümlerine uygun olarak hazırlanan Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği'dir.441 Yönetmeliğin amacı 1. maddesinde, her türlü su kaynağının korunması, en iyi biçimde kullanımının sağlanması ve su kirliliği kontrolü için gereken hukuki ve teknik esasları ortaya koymak olarak belirlenmiş; bütün bunların ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu bir biçimde yapılacağı da eklenmiştir. Yönetmelikte, deniz ve kıyı suları kullanım amaçlarına ve kalitelerine göre sınıflandırılarak 442 suların korunmasına 440 RG, 11.08.1983, S.18132. 441 RG, 04.09.1988, S.19919. 442 Buna göre, D I, D II ve D III olmak üzere üç ayrı grup vardır. Sınıf D I (Su ürünleri üretimi) a) Yoğun ticari balıkçılık, su ürünleri avcılığı yapılan açık denizler b) Yoğun kıyı balıkçılığı ve kabuklu 219 ilişkin kimi kurallar getirilmektedir. Özel koruma alanları belirlemek, sulara atık boşaltılmasına sınırlamalar getirmek yönetmelikte öngörülen önlemlerdendir. Türlü ekonomik etkinliklerin çevreye olası etkilerinin araştırılmasına ilişkin bir tüzel belge olan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği443, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesine dayanılarak çıkarılmıştır. Kıyı alanlarında gerçekleştirilecek etkinlikleri de kapsamına aldığından söz konusu yönetmeliğin incelenmesi yerinde olacaktır. ÇED sürecinde uyulacak yönetsel ve teknik yöntem ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan yönetmeliğin ÇED sürecini ayrıntılı ve kapsamlı bir biçimde düzenlediğini görüyoruz. ÇED sürecinden geçmesi gereken faaliyetler iki grupta toplanmış; birincisinde, çevreyi olumsuz yönde etkileyecek faaliyetler, ikincisinde ise daha az olumsuz etkisi olabileceği düşünülenler yer almıştır.444 Buna göre, gerçekleştirilen etkinliğin niteliğine göre “ÇED olumlu kararı” ya da “ÇED ön araştırma raporu” hazırlanıp Mahalli Çevre Kurulu’ndan “çevresel etkileri önemsizdir” kararı alınmadıkça, söz konusu faaliyetler için teşvik, onay, izin ve ruhsat verilemeyecektir. Yönetmelik, ÇED raporunun Çevre Bakanlığı’na sunulmasından sonra, halkı yatırım hakkında bilgilendirmek, görüş ve önerilerini almak üzere faaliyet sahibi tarafından yörede bir toplantı düzenlenmesini de öngörmüştür. su ürünleri yetiştirme alanları c) Dalyancılık alanları; Sınıf D II: (Rekreasyon) Plaj, sportif, estetik amaçlarla kullanılan deniz ve kıyı suları; Sınıf D III:Ticari, endüstriyel ve diğer kullanımlar. 443 RG, 23.06.1997, S.23028; (Değişik) RG, 13.10.1999, S.23785. 444 Söz konusu sınıflandırmaya göre kıyı alanlarına olumsuz yönde etkisi olabilecek etkinlikler şöyle düzenlenmiş: 1.Grup (ÇED Uygulanacak Faaliyetler): Ham petrol rafinerileri, termik güç santralleri, nükleer güç santralleri ile diğer reaktörler, limanlar, iskeleler ve rıhtımlar, yat limanları, toplu halde projelendirilen konutlar (1 000 ve üzeri) ve olimpik spor köyleri, turizm konaklama tesisleri (200 oda ve üzeri), dip taraması (200 000 m3 ve üzeri), gemi döküm tesisleri, tersaneler; 2.Grup (ÇED Ön Araştırması Uygulanacak Faaliyetler): Eğitim kampüsü, spor ve sağlık kampüsleri, derin deniz deşarjı ve atık su arıtma tesisleri (Yerleşim birimlerine ait proje nüfusu 20 000 ve üzeri), toplu halde projelendirilen konutlar (200 konut dahil 1000 konuta kadar), turizm konaklama tesisleri (5 oda dahil 200 konuta kadar), iskeleler ve rıhtımlar (1.grupta yer almayanlar), balıkçı ve romörkor barınakları, yat yanaşma yeri (Bakım, onarım, ikmal ve kışlama tesisleri olanlar), dip taraması (1. Grupta yer almayanlar), denizden alan kazanılması, petrol arama ve çıkarma faaliyetleri. Yönetmeliğe göre 2. Grupta bulunan faaliyetler için ÇED raporu değil, ÇED ön araştırması istenmektedir. Ancak bu grupta yer alan faaliyetlerden, Mahalli Çevre Kurulu’nca “çevresel etkileri önemlidir” kararı verilenler için de ÇED raporunun hazırlanması gerekecektir. 220 Türkiye'de çevresel etki değerlendirmesinin eleştiriye en açık yönünün, ilgili yasal düzenlemenin uygulama biçimi olduğu tartışma götürmeyen bir gerçek. Çevresel etki değerlendirmesi yazanaklarının çoğunun, çevrenin değil de ekonominin gereklerine göre kaleme alındığı, olumsuz yönde sonuçlananların da kağıt üzerinde kaldığı bilinmekte. Ancak tüm bunların yanında, değinilmesi gereken bir konu da, çevresel etki değerlendirmesinin dar anlamda yorumlanmasının getirdiği türlü sıkıntılardır. Herhangi bir etkinliğin ya da bir işletmenin, çevreye olası etkileri ortaya konurken yalnızca söz konusu proje göz önünde bulundurulmakta, araştırmalar dar bir çerçevede yürütülmektedir. Oysa, çevresel etkilerin, "proje" temelinde değil de, daha geniş görüşlü bir bakış açısıyla politika belirleme sürecinin bir parçası olarak dikkate alınması, bir başka anlatımla bu tür araştırmaların "plan" aşamasında yapılması anlayışını yasal düzenlemelerimizde bulabilmek olanaklı değildir. 445 Limanlar Kanunu’nda, 446 limanların üzerinde kurulu oldukları alanları, bir başka deyişle kıyıyı, ilgilendiren düzenlemeleri bulmak olanaklıdır. Daha çok kıyı işgalini, kıyıdan toprak kazanılmasını ve kirliliği ele alan bu düzenlemeler şöyle: “Liman reisliğinden resmî izin alınmadıkça deniz kıyılarında iskele, rıhtım, kızak, kayıkhane, tamirhane, fabrika, gazino, depo, mağaza ve umumi deniz hamamları yapılamaz liman reisliğinin yasak ettiği yerlere pasakül, moloz, safra ve süprüntü ve emsali gibi şeyler atılamaz.” (m.4);. “Limanlar içinde hükümetin tayin ve tahdit ettiği yerlerde deniz kıyısına kazık çakmak, doldurmak, suretile denize tecavüz etmek ve limanların içinde ve deniz üzerinde kahvehane, yemekhane, yatakhane misillû mahaller tesis eylemek veyahut herhangi bir suretle limanların genişliğine halel vermek memnudur.” (m.5) 445 Stratejik çevresel etki değerlendirmesi olarak adlandırılan bu yaklaşım için Bkz. Nükhet Turgut, Çevre Hukuku: Karşılaştırmalı İnceleme, Savaş Yayınevi, Ankara, 1998, s.427-433. 446 RG, 20.4.1341, S.95. 221 Orman Kanunu'nun447, orman sayılan yerlerin orman sınırları dışına çıkarılması ile ilgili maddesi, kıyı alanları yönetimi uygulamalarında sık sık sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu düzenlemeye göre, "31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antepfıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları orman sınırları dışına çıkartılır...". (m.2/b) Orman alanlarındaki kıyı bölgelerinde çıkan anlaşmazlıklarda bu maddenin önemli bir yeri olduğu söylenebilir. Pek çok köylü, bu alanlarda yapılanmaya getirilen sınırlamalar nedeniyle üzerinde yerleştikleri alanın, bu hüküm uyarınca, orman sınırlarının dışına çıkarılmasını talep etmektedir. Orman Kanunu'nun, kıyı alanlarını ilgilendiren bir diğer düzenlemesi de 25. madde.448 Buna göre, Orman Genel Müdürlüğü, gerekli gördüğü ormanları, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma sahaları ve orman mesire yerleri olarak ayırır, düzenler, yönetir ve gerektiğinde işletir veya işlettirir. Milli Parklar Kanunu ele alınırken değinilecek olan bu konu kıyı alanlarındaki koruma alanları açısından önem taşımaktadır. Doğrudan doğruya kıyıya yönelik bir düzenleme olmasa da, milli parkların büyük ölçüde kıyı bölgelerinde yer almasından dolayı Milli Parklar Kanunu'na449 burada yer vermek gerekecektir. Buna göre, "Milli park karakterini sahip olduğu tesbit edilen alanlar, Milli Savunma, İmar ve İskan ve Kültür ve Turizm Bakanlıklarının olumlu görüşü, gereği halinde diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak, Tarım ve Orman bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile millî park olarak belirlenir." (m.3) Buralara özgü gelişme planları, ilgili bakanlıkların görüşleri ve gerekirse katkılarıyla Tarım ve Orman Bakanlığı'nca hazırlanır ve yürürlüğe konur. 447 RG, 08.09.1956, S.9402; RG, (Değişik) 20.06.1973, 05.06.1975, 23.09.1983, 05.06.1986, 22.05.1987, 03.11.1988, 04.07.1995. 448 RG, (Değişik) 23.9.1983 222 Birinci maddesinde, amacı, "...korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmek" olarak belirlenen Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun450 kıyı alanlarını ilgilendiren hükümleri şöyle özetlenebilir: Yasada, "kültür varlıkları" tanımının, kıyı bölgelerini de içerecek biçimde yapıldığını görüyoruz: " 'Kültür varlıkları'; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır." (m.3) Buna benzer bir biçimde, "tabiat varlıkları" tanımı da kıyı bölgelerini ilgilendiriyor: " 'Tabiat varlıkları'; jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir." Yasa, korunması gereken kültür ve doğa varlıkları ile ilgili hizmetleri yürütmek üzere Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu"451 ve yine bakanlıkça belirlenecek yerlerde "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarını" öngörmüştür. Tüm yerleşim yerlerini ilgilendiren genel bir düzenleme olmasından ötürü İmar Kanunu'na452 da burada değinmek gerekecektir. Yasa, 4. maddesinde, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu'nun, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma 449 RG, 11.08.1983, S.18132. 450 RG, 23.07.1983, S.18113. 451 Yasada Yüksek Kurul'un görevleri şöyle belirlenmiş: "Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek, koruma kurulları arasında eşgüdümü sağlamak ve uygulamadan doğan genel sorunları değerlendirerek görüş bildirmek. Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerin, kararlarına uymak zorunda olduğu belirtilen koruma kurullarının görevi ise daha ayrıntılı bir biçimde sayılmış (m.57): Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapmak; korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırmasını yapmak; sit alanlarının tescilinden itibaren bir ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek; koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip onamak; korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş olanların tescil kaydını yaptırmak; korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanları ile ilgili uygulamaya yönelik kararlar almak." (m.51) 452 RG, 09.05.1985, S.18749. 223 Kanunu'nun ve İmar yasasının ilgili maddelerine uyulmak koşulu ile 2960 sayılı İstanbul Boğaziçi Kanunu ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ile diğer özel kanunlar ile belirlenen veya belirlenecek olan yerlerde, bu kanunun özel kanunlara aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir. Bir başka anlatımla İmar Kanunu'nun uygulanmasında, yukarıda belirtilen özel yasaların hükümleri öncelikle dikkate alınacaktır. Yasa, nazım imar planı ve uygulama imar planının ilgili belediyelerce, belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde ise valiliklerce ya da ilgilisince yapılacağını ya da yaptırılacağını belirtmiştir (m.8). İkinci ya da yazlık konutların büyük bir bölümünün belediye sınırları dışında yer aldığı düşünülürse, yasanın bu hükmünün doğrudan doğruya kıyı bölgelerini ilgilendirdiği anlaşılacaktır.453 Turizm sektörünü düzenleyecek, geliştirecek önlemlerin alınmasını sağlamak amacıyla 1982 yılında çıkarılan ve turizm yatırım ve işletmelerinin teşvik edilmesine yönelik hükümler taşıyan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu454, kıyı alanlarında ortaya çıkan pek çok sorunla doğrudan ilintili olduğu için incelenmeye değer görülmüştür. Yasa, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinde turizmi geliştirmek ve turizm işletmelerini teşvik etmek üzere türlü önlemler getirmiştir. Buna göre, söz konusu yerlerde, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kamu yararına korunmasına ya da kullanılmasına katkıda bulunacak yapı ve tesisler, tapu kaydı aranmaksızın, imar planlarına göre yapılabilir ve işletilebilir. Yine imar planları yapılmış turizm bölgeleri ve merkezlerindeki taşınmaz mallardan, Hazineye ait olan yerlerle ormanlar Kültür ve Turizm Bakanlığı'na tahsis edilir. Bakanlık bu taşınmaz malları “Türk ve yabancı uyruklu, gerçek ve tüzelkişilere kiralamaya, tahsis etmeye, bu taşınmaz mallar üzerinde müstakil ve daimi haklar dahil irtifak hakkı tesisine ve bunlardan altyapı için gerekli olanlar üzerinde, altyapıyı gerçekleştirecek kamu kurumu lehine bedelsiz irtifak hakkı tesisine yetkilidir.” Yasada, 453 Erdal Özhan, "Coastal Zone Management in Turkey", Ocean & Coastal Management, Vol.30, Nos 2-3, s.167. 454 RG, 16.03.1982, S.17635. 224 bundan başka, turizm alanlarındaki altyapı gereksiniminin ilgili kamu kuruluşlarınca öncelikle tamamlanmasını ve buralarda faaliyete geçecek işletmeleri desteklemek üzere “Turizmi Geliştirme Fonu” kurulması da öngörülmüştür. Değinilmesi gereken bir nokta da, bu yasanın, 442 sayılı Köy Kanunu'nun ve 2644 sayılı Tapulama Kanunu'nun yabancıların taşınmaz iyeliğine ilişkin olarak getirdiği sınırlamaların ortadan kaldırılmasıdır. 455 Turizmi Teşvik Kanunu, turizm yatırımlarına verilen kredilerin artırılması, özellikle kıyı alanlarındaki bölünmüş arazilerin birleştirilerek yatırımcılara tahsis edilmesi, gerekli altyapı olanaklarının sunulması, kimi teşviklerin verilmesi gibi turizmi canlandırmaya yönelik önlemlerle 1980'li yıllarda yaşanan döviz sıkıntısını gidermeyi amaçlıyordu. Gerçekleştirilen düzenlemeden de anlaşılacağı gibi, Turizmi Teşvik Kanunu, bir yandan hazineye ait taşınmazları, ormanları, turizmin hizmetine sunarak söz konusu yerler üzerindeki baskıyı artırmış, bir yandan da işletmelere türlü teşvikler öngörerek turizmin hızla büyümesine, doğal ve kültürel değerlerin bozulması sürecine katkıda bulunmuştur.456 Sözü edilen turizm alanlarının büyük bir bölümünün kıyılar üzerinde bulunması,457 yasanın, konumuz açısından önemini ortaya koymaktadır. Yasa 455 Keleş, "Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", s.45. 456 Yasada, söz konusu uygulamalarda çevresel ve kültürel değerlerin de göz önünde bulundurulacağının belirtilmesi de sonucu değiştirmemiştir: “Turizm bölgelerinde ve turizm merkezlerinde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde, bölgenin doğal ve kültürel özelliklerini bozmamak, turizm işletmelerine zarar vermemek ve imar planlarına uygun olmak ve Bakanlıktan izin almak kaydıyla kamuya yararlı diğer yapı ve tesisler yapılabilir ve işletilebilir. Deniz, göl ve akarsular ile kıyıları, özelliklerini bozucu ve yıpratıcı şekilde kullanılamaz...” (m.6) 457 Bugüne değin, turizm bölgesi, alanı ya da merkezi olarak ilan edilen ve uygulamaya başlanan 168 yerden 87'si kıyısal ya da kentsel alanlardadır. Bkz. Baykan Günay, "Turizm Merkezi Kavramının Gelişimi ve Yargı Denetimi", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, s.200. Günay'a göre yasanın turizm bölgesi, turizm alanı ve turizm merkezi olarak sıradüzensel bir basamaklandırmayı öngörmesi kapsamlı bir planlama anlayışının ürünü olarak değerlendirilebilirdi. Örneğin buna göre, "ülke ölçeğinde turizm bölgeleri belirlenecek, daha sonra yatırımların yoğunlaşacağı turizm alanları saptanacak ve bu alanlar içinde bizzat müdahalelerin ve yatırımların yapılacağı alanlar yani turizm merkezleri olarak planlanacaktır". Ancak uygulama, bu yöndeki beklentilere yanıt verecek biçimde gelişmemiş, yasa daha çok, planlama ve kamu yararı ilkelerine aykırı biçimde yaşama geçirilmiştir. a.g.y., s.283. 225 uyarınca yapılan arazi tahsisleriyle kıyı alanlarına ve kıyının doğal yapısına verilen zarar, resmi nitelik taşıyan yazanaklarda da dile getirilmiştir.458 Özel çevre koruma bölgelerine ve bununla ilgili yönetsel yapıya ilişkin kanun hükmünde kararnamenin459 kıyı alanları yönetimi sürecinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Yasanın anlatımıyla, amacı, "2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 9. maddesine göre «Özel Çevre Koruma Bölgesi» olarak ilan edilen ve edilecek alanların sahip olduğu çevre değerlerini korumak ve mevcut çevre sorunlarını gidermek için tüm tedbirleri almak, bu alanların koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını yapmak mevcut her ölçekteki plan ve plan kararlarını revize etmek re'sen onaylamak üzere Çevre Bakanlığı'na bağlı ve Tüzel Kişiliğe sahip Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının kurulması ile bu Kurumun teşkilat ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir." Toplam 13 ayrı yerde kurulan özel koruma bölgelerinin460 koruma ve kullanma yöntemlerini belirlemek olan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı'nın görevlerini yasa özetle şöyle sıralamış: Özel çevre koruma bölgelerinin çevre değerlerini korumak ve mevcut çevre sorunlarını gidermek için gerekli önlemleri almak, bu alanların koruma ve kullanma esaslarını belirlemek, imar planlarını yapmak, bu yörelerdeki tarihi kalıntıların ve ekolojik dengenin korunması konusunda araştırmalar, incelemeler yaptırmak, gerekli önlemleri almak; bölge ile ilgili her ölçekteki yeni plan ve projeyi re'sen onaylamak; buralardaki tesislerin nerelerde yapılacağına karar vermek; taşınmaz malların kamulaştırılması için gerekli işlemleri yapmak; bölgelerde planlarla günübirlik alan olarak ilan edilen özel iyelik dışındaki alanların ve kumsalların irtifak hakkını kullanmak. 458 Bkz. Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, Ankara, 1998, s.47-48; T.C. Çevre Bakanlığı, Ulusal Gündem 21 (İkinci Taslak), Ankara, 1999, s.75-79. 459 RG, 13.11.1989, S.20341 460 Göcek, Dalyan, Patara, Kekova, Göksu, Gölbaşı, Pamukkale, Ihlara, Foça, Belek, Datça, Gökova, Tuz Gölü. 226 III.Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar Türkiye'nin kıyı politikasını bütün yönleriyle ortaya koyabilmek için tüzel düzenlemelerin yanı sıra başka kaynaklara da başvurmak gerekiyor. Her ne kadar yukarıda incelenen yasa kurallarından ana hatlarıyla Türkiye'nin kıyılara bakış açısını anlama olanağı bulunsa da, hem yalnızca belli bir zaman diliminde ortaya çıkmış olmaları, hem de belli bir siyasal-toplumsal ortamın ürünü olmaları, salt yasal düzenlemelere bakarak Türkiye'nin kıyı politikası hakkında değerlendirme yapmayı güçleştirmektedir. Bu açıdan, planlama sıradüzeninin en üstünde yer alan beş yıllık kalkınma planlarında, Cumhuriyet Dönemi boyunca iktidara gelmiş hükümetlerin ve siyasal partilerin programlarında konunun nasıl ele alındığını incelemek yararlı olacaktır. Türkiye'nin çevre sorunları alanındaki önceliklerinin ve ilke kararlarının sergilendiği bir belge olan Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP) da bu açıdan incelemeye değer görülmektedir. Burada, yalnızca ilgili belgelerin genel olarak kıyıya yaklaşımlarının ortaya konacağını, söz konusu yaklaşımların kamu yararı kavramı bağlamında değerlendirmesininse bir sonraki alt-bölümde yapılacağını da eklemek gerekir. A.Kalkınma Planları 1963-1967 ve 1968-1972 yılları arasını kapsayan I. ve II. Beş Yıllık Kalkınma planları kıyı ve kıyı alanlarına yönelik herhangi bir düzenleme getirmemiştir. Buna benzer biçimde, çevre sorunları ile ilgili konular da planların ilgi alanlarına girebilmiş değildir. 461 Bundan ötürü, ilk iki planı dışarıda bırakıp, 1973'den günümüze, planlarda kıyı alanlarının nasıl düzenlendiğini ortaya koymak daha yerinde olacaktır. Bu tarihten sonra kıyı alanlarının, dolaylı da olsa, ilk kez plan içine alınmasında, 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı'nın da etkili olduğu düşünülebilir. 461 Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl) 1963-1967, Ankara, 1963; Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (İkinci Beş Yıl) 1968-1972, Ankara, 1968. 227 III. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (1973-1977) da kıyı alanları başlı başına bir inceleme konusu olarak alınmamaktadır. Ancak, Planda, çevre sorunları için getirilen düzenlemenin dolaylı bir biçimde kıyıları ilgilendirdiği söylenebilir: "Sağlık ile İlgili Sorunlar" başlığının altındaki 176. maddeye göre, "Çevre sağlığının büyük bir sorun olarak ortaya çıkışında, düzensiz yerleşme, mali güçsüzlük, eğitim yetersizliği, hızlı nüfus artışı ve bunların yanında ilgili kurumların gereken etkinlikten uzak olması başlıca nedenlerdir."462 Görülebileceği gibi ilgili maddede yalnızca, genel olarak çevre sorunlarından söz edilmekte, kıyıya ve kıyı bölgesinin sorunlarına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemektedir. Buna benzer nitelikteki bir düzenlemeye de "Yerleşme Sorunları" başlığı altında yer verilmektedir. Buna göre, "Genel olarak toplumsal ve kültürel değişmenin gerçekleştirilmesi ve sanayileşmenin hızlandırılmasında şehirleşme önemli bir etkendir. Öte yandan üretkenliğin daha yüksek olduğu bu noktalarda sanayiin de yoğunlaştırılması kısa dönem için geçerlidir. Ancak yalnızca bir nüfus yığılması biçiminde oluşan demografik şehirleşme süreci ve sanayiin belli noktalarda aşırı yoğunlaşması, uzun dönem ekonomik kalkınma açısından bazı sorunlar doğurmaktadır."463 Ancak maddenin düzenleniş biçiminden de görülebileceği gibi, burada yalnızca kentleşme sürecinin alması gerektiği biçim öngörülmüş, bu uğurda sanayileşmenin dengeli bir biçimde geliştirilmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur. Belli noktalarda aşırı nüfus yığılmasının ve sanayinin belli yerlerde toplanmasının vurgulandığı noktanın bir biçimde kıyıları da ilgilendirdiği söylenebilir. Bilindiği gibi kıyı bölgeleri hem insan yerleşimleri hem de sanayi için bir çekim odağıdır. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983) doğrudan doğruya kıyı ile ilgili bir düzenlemeye yer vermiş değildir. Ancak, "Çevre Sorunları" başlığı altında incelenen su, deniz kirliliği, toprak erozyonu ve kirliliği gibi konuların dolaylı bir biçimde kıyıları da 462 Devlet Planlama Teşkilatı, Yeni Strateji ve Kalkınma Planı: Üçüncü Beş Yıl (1996-2000), Ankara, 1973, s.111. 463 a.g.y., s.112. 228 ilgilendirdiği düşünülebilir.464 Planda, kıyılardan, deniz kirliliği dolayısıyla söz edilmiştir. Bu açıdan, Türkiye denizlerini ve kıyılarını tehdit eden petrol taşımacılığı planın üstünde önemle durduğu bir konudur. Bundan da öte, belki de planın kıyıları daha çok ilgilendiren bir kuralı, doğal kaynakların toplum yararına kullanılmasına ilişkin olanıdır. Plana göre, "Bugün Türkiye'de ileri toplumlarda rastlanan çevre kirliliği görülmekle birlikte, yaygın olan geleneksel kesimdeki su, kanalizasyon sorunu, gecekondu bölgelerindeki kötü barınma koşulları, toprak ve orman erozyonudur. Bunların yanı sıra doğal kaynakların uzun dönemde toplum yararına kullanımlara yöneltilememesi de önemli çevre sorunları yaratmaktadır."465 Planın bu öngörüsüne karşın, ilerleyen sayfalarda daha ayrıntılı biçimde değinileceği gibi, 1980 sonrası, doğal kaynakların ve bu arada kıyıların toplum yararına aykırı kullanılmasının en iyi örneklerinin sunulduğu dönem olmuştur. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (1985-1989) da doğrudan kıyıya yönelik bir düzenleme göremiyoruz; ancak "Çevre Sorunları"na ayrılan bölümdeki kimi düzenlemeler, dolaylı bir biçimde, kıyı alanlarında karşılaşılabilecek sorunları da ilgilendirmektedir. Planın anlatımıyla: "Ülkemiz şehirleşme, erozyon ve tabii afetlerin sonucu olan çevre kirlenmeleri ile hızlı sanayileşmenin ve tarımda modernleşmenin getirdiği çevre sorunları ile karşı karşıyadır. Çevre konusunda temel yaklaşım, sadece mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması muhtemel bir kirliliğin engellenmesi değil, kaynakların gelecek nesillerin de yararlanabileceği en iyi şekilde kullanılması muhafazası ve geliştirilmesidir."; "İçme ve kullanma suyunda insan sağlığının gerektirdiği şartların yerine getirilmesi sağlanacak, su kaynaklarının değişik kullanım 464 Planın sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımını benimsediği anlaşılmaktadır: "Genellikle insan yerleşmeleri, sanayi ve tarım uğraşıları sonucu doğal çevrenin kirlenmesi - toprak, su, hava kirliliği ve ekolojik dengenin bozularak canlı yaşamın tehlikeye düşmesi olarak kendini gösteren çevre sorunlarının sınaileşme ve kalkınmadan soyutlamaksızın çözümü III. Planda ana politika olarak kabul edilmiştir." Bkz. Devlet Planlama Teşkilatı, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983), Ankara, 1983, s.83. 465 a.g.y., s.83. 229 amaçlarını göz önünde bulunduran alıcı ortam ve atık standartları düzenlenecektir."466 Bu hükümlerden de anlaşılabileceği gibi V. Plan kıyıya doğrudan doğruya yer vermemiş konuyu çevre sorunları bağlamında değerlendirmiştir. V. Planda öngörülen düzenlemelerden farklı olarak, VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (1990-1994), doğrudan doğruya kıyı alanlarına yönelik kimi kurallara yer verilmiştir. Buna göre, "kıyı şeridinin faydalı ve ekonomik kullanımını düzenlemek maksadıyla ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararını gözeten bir master plan hazırlanacaktır."467 Söz konusu düzenlemenin, kıyıları ekonomik kaynak olarak gören bir dünya görüşü doğrultusunda kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Kıyı alanları için yapılması öngörülen master plan da bu amaca yönelik olarak tasarlanmıştır. "Çevre Sorunları" başlığını taşıyan bölümde de konuyla ilgili kimi politika kararlarını bulmak olanaklı: "Deniz ortamında çevre koruma politikaları, öncelikle insan sağlığı açısından önemli bölgeler başta olmak üzere, su ortamı olarak kullanılan bölgelerle su ürünleri açısından önemli bölgeleri kapsamına alacaktır". Bunların dışında su kirliliği konusunda havza ölçeğinde önlemler alınması zorunluluğuna, AT çevre politikalarına uyum sağlamanın gerekliliğine, çevre denetim-izleme dizgesinin kurulmasının yerinde olacağına ve imar yasasının çevresel etkileşim boyutunun göz önünde bulundurularak yeniden gözden geçirilmesine de planda yer verilmiştir.468 VI. Plan'da kıyı alanlarına yönelik bir diğer düzenlemeye de "Yerleşme-Şehirleşme" başlıklı bölümde rastlayabilmek olanaklı. Bu bölümde, kıyılarda yapı yoğunlaşmasını önleyecek yeni bir yasal düzenleme için gerekli çalışmaların başlatılması ve bir arazi kullanma planının yapılması öngörülmektedir. 469 Görülebileceği gibi, ilk kez VI. Plan'da kıyı, doğrudan 466 Devlet Planlama Teşkilatı, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989), Ankara, 1985, s.171. 467 Devlet Planlama Teşkilatı, Altıncı Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994), Ankara, 1990, s.312. 468 a.g.y., s.312, 313. 469 " Mücavir alanlar, deniz ve göl kenarları, ulaşım aksları, sanayinin yerleşebileceği alanlar gibi arazi kullanım taleplerinin yoğunlaştığı yörelerde, gelişmeleri yönlendirebilmek için arazi kullanma planlarının yapılmasına ağırlık verilecektir. (m.1011). Kıyılarda yapı yoğunlaşmasını önleyecek yeni bir yasal düzenleme için gerekli çalışmalar yapılacaktır." (m.1012) 230 doğruya bir düzenleme konusu olarak ele alınmıştır. Anayasa'nın 43. maddesi hükmüne uygun bir biçimde ele alınan bu maddelerden başka pek çok maddenin de kıyıyı şu ya da bu biçimde etkilediği gözlenmektedir. VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın (1996-2000), kıyı alanlarına yönelik olarak ayrıntılı bir düzenlemeye gittiğini söylemek olanaksız. Plan kıyı konusuna yalnızca "Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi" bölümünde yer vermiş: "Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler: ... Yüz metre kıyı şeridini esas alarak yapılaşmayı bu baza oturtan 3621 sayılı Kıyı Kanunu topoğrafik koşulları ve doğal kaynakları dikkate alacak biçimde yeniden düzenlenecektir."470 Çevre koruma konusunda yürürlükteki mevzuatın pek çok eksik yönü bulunduğunu belirten, Çevre Kanunu'nun kimi olumsuz hükümlerine değinen VII. Plan'ın kıyı korumacılığı konusunda var olan yapıyı koruma eğiliminde olduğu söylenebilir. Plan'a göre, değişik yapıdaki kıyılara aynı uzunlukta derinlik ölçütü uygulamak uygun değildir; var olan hukuksal yapı değişik tipteki kıyıları da göz önüne alarak değiştirilmelidir. VII. Plan kıyıya doğrudan doğruya yer vermese de çevre koruması ile ilgili kimi hükümlerinin de kıyı yönetimi alanında kimi sonuçlar doğurması olanaklı. Bunları planın diliyle şöyle sıralayabiliriz: İşlevsel ve dinamik bir çevre yönetimini oluşturacak örgütsel ve hukuksal düzenlemelerin gerçekleştirilememiştir; Çevre Bakanlığı eşgüdüm ve işbirliğini sağlamada yetersiz kalmıştır; bölgesel ve ulusal alanda politikalar belirlenememiştir; çevre konusundaki uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi içim çaba harcanmalıdır; 3194 sayılı İmar Kanunu ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu'nun geliştirilmesi gerekmektedir; çevre yönetimine ve karar alma süreçlerine halkın katılımı sağlanmalıdır; gönüllü kuruluşların bu konulardaki çalışmaları desteklenmelidir; çevre korumayı ve ekonomik gelişmeyi sağlamak için sürekli ve dengeli kalkınma yaklaşımı benimsenmelidir. VII. Plan kıyı alanı ile ilgili olarak hukuksal ve kurumsal düzenlemeler de öngörmektedir. Buna göre 3621 sayılı Kıyı Kanunu tamamen gözden geçirilmelidir. Özellikle de m.4/b, c, 15 yeniden düzenlenmelidir. Bir başka deyişle kıyı şeridi günün koşullarına göre yeniden 470 Devlet Planlama Teşkilatı, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), Ankara, 1996, s.194. 231 belirlenmelidir. VII. Plan bu düşünceyi şöyle yansıtmış: "Yüz metre kıyı şeridini esas alan yapılaşma topoğrafik koşulları ve doğal kaynakları dikkate alacak şekilde yeniden düzenlenerek cezai işlemler günün koşullarına uyarlanmalıdır."471 VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda (2001-2005), önceki plandan farklı biçimde, ele alınan konuların genel ilkeleri belirtilmekle yetinilmiş, ayrıntılara yer verilmemiştir. Planın bu genel yaklaşımının kıyı alanları için de geçerli olduğu söylenebilir. VIII. Plan'da, "Çevre" başlığını taşıyan bölümde kıyı alanlarının iki ayrı yönü üzerinde durulmaktadır. "Mevcut Durum" alt başlığında konuya, "hızlı kentleşme, başta kıyı alanları ve denizler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların miktarını ve diğer çevre sorunlarını artırmıştır" biçiminde değinilmiştir. "Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler" başlığını taşıyan bir diğer alt bölümde ise "6831 sayılı Orman Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununda ve çevreyle ilgili yönetmeliklerde gerekli düzenlemeler yapılacaktır" denilmektedir. Bu alıntılardan da anlaşılabileceği gibi, kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunlara ve bunların çözümü için izlenebilecek politikalara ayrıntılı biçimde değinilmemiş, bunun yerine genel, yüzeysel bir anlatımla yetinilmiştir. Sözü edilen yasal düzenlemelerdeki değişikliklerin hangi yönde gerçekleştirileceklerini de planın söyleminden anlamak olanaklı değildir. Bunların dışında, kıyı alanlarını ilgilendirebilecek kimi ilkelere de yer verilmiş. Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı'nın (UÇEP) güncelleştirilip yasal çerçeveye kavuşturulması, çevre yönetim araçlarının kullanımının etkin duruma getirilmesi, çevre konusunda uygulanan politikalar ve stratejilerin Avrupa Birliği kuralları ile uyumunun sağlanması, çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemlerinin oluşturulması, ÇED sürecinin daha etkin kılınması gibi öneriler bunlar arasında sayılabilir.472 471 a.g.y., s.307. 472 Devlet Planlama Teşkilatı, Uzun Vadeli Strateji ve VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (20012005), Ankara, 2000, s.187-190. 232 B.Hükümet Programları 30 Ekim 1923 yılında kurulan 1. İnönü Hükümetinden, 57. Ecevit Hükümetine (28.05.1999-...) değin, hükümet programlarını incelediğimizde, kıyı ve kıyı alanları ile ilgili konuların bir politika olarak hükümetlerce benimsenmesinin oldukça yeni olduğunu görebiliriz. Kıyılara ilk kez II. Demirel Hükümeti Programı'nda yer verilmiştir. Kıyıların kamu yararına kullanılması ve kıyılardaki çevre sorunlarının giderilmesi ile ilgili ilk düzenlemeye de 1971 yılında kurulan I. Erim Hükümeti Programı'nda rastlanılmaktadır. Kıyı alanları yönetiminden ise ilk kez, 1991 yılında kurulan Yılmaz Hükümeti Programı'nda söz edilmiştir. Sonraki dönemlerde böyle bir düzenlemeye gidilmediği görülmektedir. Hükümet programlarında kıyı alanları konusunda belirlenen ilkeler incelendiğinde, kıyı ve deniz alanlarının yalnızca ekonomik açıdan korunması gereken birer doğal kaynak olarak görüldüğü anlaşılacaktır. Aşağıdaki bölümde, yalnızca kıyı, deniz alanları ve bunların korunması ile ilgili olarak hükümet programlarında yer verilen ilke kararları sergilenmeye çalışılmış, doğal çevrenin korunması, çevre sorunlarının giderilmesi, çarpık kentleşmenin önlenmesi, turizmin geliştirilmesi, deniz taşımacılığının güçlendirilmesi, enerji yatırımlarının artırılması, altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi, madenciliğin iyileştirilmesi gibi konular, hemen hemen bütün hükümet programlarında yer aldığı için, dışarıda bırakılmıştır.473 Ancak aşağıdaki bilgilerin yalnızca programlarında kıyı sorunlarına yer veren hükümetlere ilişkin olduğunu, burada anılmayan pek çok dönemde, kıyılara yönelik bir politikanın belirlenmemiş olduğunu da eklemek gerekir.474 473 Hükümet programlarının incelenmesinde TBMM Kütüphane Müdürlüğü'nce hazırlanan ve TBMM Bilgi İşlem Merkezi'nce derlenen bilgilerden yararlanılmıştır. Bkz. TBMM, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, (http://www.tbmm.gov.tr/ambar/hukumet), Ağustos 2000. Son yirmi yıllık dönemdeki hükümetlerin kıyıya yaklaşımları için ayrıca Bkz. Ayşe Tekel, "1980 Sonrası Hükümet ve Siyasi Parti Programlarında Kıyı", Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.49-58. 474 Programlarında kıyıya ve kıyı sorunlarına yönelik önlemlere yer vermeyen hükümetler şunlardır: İnönü Hükümeti (30.10.1923-06.03.1924), II. İnönü Hükümeti (06.03.1924-22.11.1924), Okyar Hükümeti (22.11.1924-03.03.1925), III. İnönü Hükümeti (03.03.1925-01.11.1927), IV. İnönü Hükümeti (01.11.1927-27.09.1930), V. İnönü Hükümeti (27.09.1930-04.05.1931), VI. İnönü 233 II. Demirel Hükümeti Programı (03.11.1969-06.03.1970): Kıyılarda turistik limanlar, balıkçı limanları, çekek yerleri yapılması; kıyı köylerinde yaşayan yurttaşların denizle olan ilişkilerini kolaylaştırmak için küçük barınaklar, iskeleler, çekek yerleri yapılması; ucuz halk plajlarının yapılması. III. Demirel Hükümeti Programı (06.03.1970-26.03.1971): Kıyılarda çok sayıda balıkçı limanları ile çekek yerleri gibi kıyı yapılarının yapımına devam edilmesi; kıyı köylerinde yaşayan yurttaşların yaşam koşullarının iyileştirilmesi. I. Erim Hükümeti Programı (26.03.1971-11.12.1971): Kıyılardaki tarihi ve turistik nitelik taşıyan devlet topraklarının elden çıkarılmaması ile ilgili önlemlerin sıkıştırılması; özel mülkiyet konusu toprakların Anayasa gereğince kamu yararına kullanılması ile ilgili önlemlerin alınması. II. Erim Hükümeti Programı (11.12.1971-22.05.1972): Deniz ve göl kıyılarının herkesin yararlanmasına açık tutulması, turistik nitelik taşıyan devlet topraklarının elden çıkarılmamasını ve bu nitelikteki özel mülkiyet konusu toprakların, sektörün gelişmesine imkan verecek belirli bir plan disiplini içerisinde kamu yararına uygun kullanılmasını sağlayacak yönetsel, akçal ve yasal önlemlerin alınması; kıyılarda günden güne artan “su kirlenmesi”nin kısa sürede ve etkili önlemlerle çözülmesi. Hükümeti (04.05.1931-01.03.1935), I. Bayar Hükümeti (01.11.1937-11.l 1.1938), VII. İnönü Hükümeti (01.03.1935-01.11.1937), II. Bayar Hükümeti (11.11.1938-25.01.1939), I. Saydam Hükümeti (25.01.1939-03.04.1939), II. Saydam Hükümeti (03.04.1939-09.07.1942), I. Saraçoğlu Hükümeti (09.07.1942-09.03.1943), II. Saraçoğlu Hükümeti (09.03.1943-07.08.1946), Peker Hükümeti (07.08.1946-10.09.1947), I. Saka Hükümeti (10.09.1947-10.06.1948), II. Saka Hükümeti (10.06.1948-16.01.1949), Günaltay Hükümeti (16.01.1949-22.05.1950), I. Menderes Hükümeti (22.05.1950-09.03.1951), II. Menderes Hükümeti (09.03.1951-17.05.1954), III. Menderes Hükümeti (17.05.1954-09.12.1955), IV. Menderes Hükümeti (09.12.1955-25.11.1957), V. Menderes Hükümeti (25.1 1.1957-27.05.1960), I. Gürsel Hükümeti (30.05 .1960-05.01.1961), II. Gürsel Hükümeti (05.01 .1961-20.11.1961), VIII. İnönü Hükümeti (20.11.1961-25.06.1962), IX. İnönü Hükümeti (25.06.1962-25.12.1963), X. İnönü Hükümeti (25.12.1963-20.02.1965), Ürgüplü Hükümeti (20.02.1965-27.10.1965), I. Demirel Hükümeti (27.10.1965-03.11.1969), Talu Hükümeti (15.04.1973-26.01.1974), VI. Demirel Hükümeti (12.11.1979-12.09.1980), II. Özal Hükümeti (21.12.1987-09.11.1989), II. Çiller Hükümeti (05.10.1995-30.10.1995), III. Çiller Hükümeti (30.10.1995-06.03.1996), II. Yılmaz Hükümeti (06.03.1996-28.06.1996), IV. Ecevit Hükümeti (11.01.1999- 28.05.199). 234 Melen Hükümeti Programı (22.05.1972-15.04.1973): Deniz ve göl kıyılarının planlı bir turizm politikasının izlenmesine olanak tanıyacak biçimde ve toplum yararına uygun olarak kullanılması. I. Ecevit Hükümeti Programı (26.01.1974-17.11.1974): Deniz ulaşımının daha hızlı ve yoğun bir hale getirilmesi için deniz ulaşım araçlarının çoğaltılması ve modernleştirilmesi; kıyı tesislerinin gereksinimlere yanıt verecek biçimde geliştirilmesi. Irmak Hükümeti Programı (17.11.1974-31.03.1975): Turizmin geliştiği alanlarda fiziksel planlama çalışmalarına hız verilmesi; kıyılar ve turistik yörelerin toplum yararına kullanılması ve korunması çalışmalarının tamamlanması; kıyıların spekülatif amaçlarla yağma edilmesine karşı önlemlerin etkinleştirilmesi; kıyıların halkın yararlanmasına açılması. IV. Demirel Hükümeti Programı (3l.03.1975-21.06.1977): Üzerinde Türkiye’nin hakkı bulunan deniz yatağındaki ve deniz yatağı altındaki doğal kaynakların aranması, bunlara sahip çıkılması ve işletilmesi için gerekli önlemlerin alınması. II. Ecevit Hükümeti Programı (21.06.1977-21.07.1977): Ekonomik bakımdan Türkiye’nin her bölgesinin bütün dünyaya açılışını kolaylaştırıcı bir limanlar ağının kurulması; ulaşıma elverişli göl ve nehirlerde yer yer yeni su bağlantıları da kurularak, ulaşım olanaklarının ve limanların geliştirilmesi; Van ve Keban Göllerinde ulaştırma hizmetlerinin gelişmesine öncelik verilmesi; sulardaki balık ve başka ürün zenginliklerinin yenilenme dengesini korumak ve bu ürünleri en verimli biçimde değerlendirmek için Devletin gerekli düzenlemeleri, araştırma ve aydınlatma görevini yapması; balıkçıların açık deniz balıkçılığına geçmelerinin özendirilmesi; donanım ve pazarlama kooperatiflerinin kredi, bilgi ve eğitim desteğine kavuşturulması; iç sularda kültür balıkçılığının gelişmesinin desteklenmesi. V. Demirel Hükümeti Programı (21.07.1977-05.01.1978): Artan petrol gereksinimini ulusal kaynaklardan karşılamak için kara ve denizlerde geniş ölçüde petrol arama 235 seferberliğine girilmesi; deniz taşımacılığının ülkeye döviz getiren bir kaynak haline sokulması. III. Ecevit Hükümeti Programı (05.01.1978-12.11.1979): Kıyıların, doğal ve tarihsel değerlerin korunması ve tüm yurttaşların yararına sunulmasının etkin önlemlerle sağlanması; kentlerde ve kıyılarda düzensiz yerleşmeyi ve yurttaşların aldatılmasını önlemek amacıyla hisseli arsa ve arazi satışlarını önleyici yasal önlemlerin getirilmesi; denizlerden, göklerden ve uzaydan yararlanmada bütün insanlık için hakça bir düzen kurulmasına katkıda bulunulması; ekonomik ve sosyal bir yara haline gelen kaçakçılıkla, sınır ve kıyı bölgeleri halkının refahını gözeten çözümler uygulayarak, kesin ve etkin biçimde mücadele edilmesi; haberleşme ve tesis olanaklarından yoksun bulunan kıyılarla sınır kapılarının en kısa sürede çağdaş haberleşme ve kontrol ağıyla donatılması için gerekli önlemlerin alınması. Ulusu Hükümeti Programı (20.09.1980-13.12.1983): Kıyılardan halkın rahatça yararlanması ve Türkiye'nin zengin kıyı kuşağının turistik amaçlarla en iyi şekilde değerlendirilmesinin üzerinde önemle durulması; devletin, turizm gelişme alanlarında alt yapı yatırımlarını gerçekleştirecek, üst yapı yatırımları ve işletmeciliğin özendirilmesi için gerekli teşviki sağlaması. I. Özal Hükümeti Programı (13.12.1983-21.12.1987): Doğal güzelliklerin korunmasına ve gelişmesine büyük önem verilmesi; teknik ve ekonomik koşullar sonucu, bazı tesislerin deniz, göl veya nehir kıyısında kurulması zorunlu olduğu hallerde kirlenmeyi önleyici önlemlere uyulmasının sağlanması. Akbulut Hükümeti Programı (09.11.1989-23.06.1991): Büyük çoğunluğu kum-denizgüneş turizmine hitap eden türdeki tesislere, termal-golf-kültür- kamping-kış-kongre turizmi türündeki yeni tesislerle arz çeşitliliği getirilmesi; ülkenin belli yörelerine yoğunlaşmış olan turistik tesislerin, potansiyel arzeden diğer bölgelere de dengeli bir biçimde dağılımının gerçekleştirilmesi. 236 I. Yılmaz Hükümeti Programı (23.06.1991-20.11.1991): Doğal, kültürel ve sosyal çevrenin korunması ve geliştirmesi; çevrebilimsel değerlerin korunması ve ekonomik kalkınmanın sağlanması bir bütün olarak ele alınarak, sürekli ve dengeli kalkınma amacına uygun olarak yasal, idari ve teknik önlemlerin geliştirilmesi; kıyı alanların yönetimi konusuna ve kıta içi su kaynaklarının korunmasına özel bir önem verilmesi; evrensel boyuta ulaşan çevre sorunlarının çözümü amacıyla uluslararası kuruluşlarca başlatılan tüm faaliyetlerin yakından izlenmesi; Karadeniz’e kıyısı olan diğer ülkelerle birlikte Karadeniz’in kirlilikten korunması amacıyla başlatılan çalışmaların sürdürülmesi; Türkiye'nin çevre konusunda taraf olduğu uluslararası sözleşme ve protokoller çerçevesinde aldığı yükümlülüklerin yerine getirilmesi için gerekli yasal ve teknik önlemlerin alınması; deniz taşımacılığı sektörünün ağırlığının özel teşebbüse geçmesinin desteklenmesi. VII. Demirel Hükümeti Programı (21.11.1991-25.06.1993): Su ürünleri üretimini artırmak, deniz ve iç suları korumak, stokların tahribatını, hastalık ve parazitlerin zararlarını ve çeşitli şekilde meydana gelen kirlenmeleri önlemek için gerekli önlemlerin alınması; deniz ve iç sularda, doğal kaynak kullanımını arttırmak üzere, kültür balıkçılığının özendirilmesi; çevreyi ve yeşili korumada deniz, akarsu, kara ve hava kirliliğini ve gürültüyü önleyici önlemlerin alınması, atıkların yeniden kullanılması projelerine önem verilmesi; Karadeniz-GAP Otoyol Projesi'nin tamamlanması; denizcilik eğitimi master planının hazırlanması. I. Çiller Hükümeti Programı (25.06.1993-05.10.1995): Su ürünleri üretimini artırmak amacıyla, açık deniz balıkçılığı, yetiştiricilik ile stokları geliştirici, koruyucu faaliyet ve hizmetlerin geliştirilmesi; balıkçı barınakları barınma ve çekek yerleri gibi altyapı yatırımlarına öncelik verilmesi; liman, kıyı tesisleri gibi altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi; deniz kaynaklarının korunması için önlem alınması; Denizcilik Bakanlığı'nın kurulması. Erbakan Hükümeti Programı (28.06.1996-30.06.1997): Su ürünleri sektöründe, doğal ortamların korunması ve kontrolü; kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılarak 237 üretimin artırılması; yetiştiricilik ve açık deniz balıkçılığının geliştirilmesi ve ilgili altyapının tamamlanması; su havzalarının ve denizlerin korunması konusunda kararlı ve sonuç alıcı bir politika izlenmesi III. Yılmaz Hükümeti Programı (30.06.1997-11.01.1999): Turizm üst yapısının yeterli bir altyapı ile bütünleşmesi için gerekli düzenleme ve teknik önlemlere ağırlık verilmesi; Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) projesinin hızla uygulanması için gerekli düzenlemelerin yapılması; Karadeniz ve Akdeniz sahil yolları ve bağlantılarının bitirilmesine önem verilmesi; deniz kirliliğini önleyecek önlemler alınması; yurtiçi ulaşımda deniz taşımacılığının özendirilmesi; Denizcilik Bakanlığı'nın kurulması. V. Ecevit Hükümeti Programı (28.05.1999- ...): Turizm bölgelerindeki ve kıyı kenar çizgisinde bulunan yerlerdeki uygulamaların yasalara uygun şekilde yürütülmesi; turizm sektöründe yaşanan sorunların çözümü ve turizmin gelişmesiyle ilgili politikaların özenle uygulanması; "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi" nin tamamlanması, bu amaçla uluslararası kuruluşların sağladığı finansmanın kullanılması için gerekli iç düzenlemelerin yapılması. Hükümet programlarında kıyıya ve kıyıda yaşanan sorunlara nasıl yer verildiğinin sergilenmeye çalışıldığı bu bölümden de anlaşılabileceği gibi, Türkiye'de hükümetlerin kıyıya ilişkin olarak kapsamlı bir politika geliştirebilmiş olduklarını söylemek oldukça güç. 1923'den günümüze değin iktidara gelmiş olan 57 hükümetten yalnızca küçük bir bölümü, kıyı alanlarının içinde bulunduğu sorunları ele almak zorunluluğu duymuştur. İlerleyen sayfalarda, siyasal partilerin programlarında kıyının incelendiği bölümün sonuçları da bu olguyu doğrulamaktadır. Kıyıya yer verilmiş olan programlarda da, kıyı ve deniz alanları, genellikle ekonomik yarar sağlama düşüncesi çerçevesinde ele alınmakta, daha çok balıkçılığa, ulaştırmaya, doğal kaynaklara, enerjiye, ulaştırmaya vurguda bulunulmaktadır. Doğal değerlerin korunmasına yönelik değerlendirmelerde de turizm gelirlerini artırmak kaygısının ağır bastığı görülmektedir. Değişik siyasal konumdaki hükümetlerin programları arasında da bu açıdan bir farklılık 238 olduğu söylenemez. Değinilmesi gereken bir nokta da, kıyı alanları ile ilgili sorunların sektörel bir bakış açısıyla ele alınmalarıdır; bunun doğal sonucu olarak kıyı ile ilgili sorunlar yalnızca turizm, ulaştırma ya da enerji sektörleri çerçevesinde gündeme getirilmiştir. Kıyı yönetimi kavramının ancak 1990'lı yıllarda hükümet programlarına girebildiğini de eklemek gerekir. Hükümet programlarında kıyı alanları sorunlarının ele alınış biçiminin toplum/kamu yararı bağlamında değerlendirilmesine çalışmanın ilerleyen sayfalarında yer verilecektir. C.Siyasal Partiler Türkiye'nin kıyı politikasının incelendiği bu bölümde, ulusal düzeyde uygulanan politikaların kaynaklandığı yer olan siyasal partilere değinmemek bir eksiklik olacaktı. Siyasal partilerin amaçlarını, ilkelerini ve politikalarını içeren tüzel bir belge olan parti programlarının incelenmesinin, Türkiye'deki siyasal partilerin kıyı alanları ve kıyıda yaşanan sorunlara ilişkin olarak benimsedikleri politikaların sergilenmesine yarayacağı düşünülmüştür. Ağırlıklı olarak günümüzde etkinliklerini sürdüren partilerin yer aldığı bu bölümde, genel olarak çevre sorunlarına, özel olarak da kıyı alanlarına verdikleri önemden ötürü, Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve Yeşiller Partisi gibi artık siyasal yaşamları sona ermiş bulunan partilere de değinilmektedir. Siyasal partilerin genelde, az sayıda örnek dışında, kıyıya ve kıyı alanları ile ilgili çevre sorunlarına programlarında yer vermedikleri görülmektedir. Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Türkiye Partisi, Halkın Demokrasi Partisi, İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Sosyalist Birlik Partisi ve Yeşiller Partisi'nin programlarında kıyı ve deniz alanlarına ilişkin kimi düzenlemeleri bulabilmek olanaklı. Diğer partiler programlarında yalnızca genel olarak çevre sorunlarına yer vermişler, özel olarak kıyıyı ilgi alanları içinde görmemişlerdir. 475 Kıyıların ve içinde bulunduğu türlü sorunların parti programlarına yansımasını şöyle özetlenebilir: 475 Programlarında doğrudan doğruya kıyı ve kıyı alanlarıı almayan, yalnızca buralardaki kimi çevre sorunlarına değinmekle yetinen siyasal partiler için Bkz. Doğru Yol Partisi Tüzüğü ve Programı, Ankara, 1990; Refah Partisi, Türkiye’nin Meseleleri ve Çözümleri (Program), Ankara, 1991; 239 Büyük Birlik Partisi’nin kıyı bölgelerinde yaşanan sorunlara “Kentleşme ve Konut” başlığı altında yer verdiği görülmektedir. Buna göre, “kıyı yağmacılığı, verimli tarım alanlarında betonlaşma ve haksız kullanıma son vermek için, ‘kentleşme mesken planları’ uygulamaya konacaktır.”476 Cumhuriyet Halk Partisi Programı'nda kıyı sorunlarına “Çevre Politikaları” bölümünde değinilmiş: “CHP, kentsel altyapıların tamamlanmasını; katı atık sorununun, ileri teknoloji ve sağlık kuralları içinde çözülmesini; kıyı, deniz ve göllerin herkesin ortak kullanımı için korunmasını, bu alanlarda yapılanmanın kullanımı engellemesini; kentlerin yeşil kuşaklarla donatılmasını görev bilmektedir. CHP, özellikle, tüm tatlı su kaynaklarımız ile Marmara Denizi’nin kirlenmesini ‘özel bir proje’ kapsamında kontrol altına alacak; “Akdeniz ve Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Uluslararası Sözleşmeleri”nin uygulanmasını özenle sürdürecektir.”477 Demokrat Türkiye Partisi’nin kıyı bölgelerinin içinde bulunduğu sorunları doğrudan doğruya ilgi alanına almadığını ancak Türkiye’de bu bölgeler için önemini sürekli koruyan bir konuya, ikinci konuta, değindiğini görmekteyiz: “Ülkemizde ikinci konut konusu bugüne kadar siyasal partiler tarafından değerlendirilmemiş bir konudur. Komisyonumuz ikinci konut konusunun, aynı zamanda, bugüne kadar sistemli bir biçimde incelenmemiş olduğunu da saptamış bulunmaktadır. Bu bakımdan ikinci Demokrasi Partisi (DEP), Program, 1993; Sosyalist Parti, Kuruluş Bildirgesi, Program, Tüzük, Sosyalist Parti Yayınları, Ankara, 1993; Yeni Parti, Program, Ankara, 1993; Türkiye Sosyalist Hareketi, Birleşik Sosyalist Parti ve Sosyalist Politika: Program ve Parti Yapılanması Üzerine Görüşler, Belgeler, Ankara, Kasım 1994; Barış Partisi, Türkiye Toplumsal Barış Projesi: Yeniden Yapılanma Programı, Ankara, 1998; Fazilet Partisi: Seçim Beyannamesinde İlkeler-Hedefler, 1999, Ankara; Halkın Demokrasi Partisi, Yerel Yönetimler Programı, Ankara, 1999; Sosyalist İşçi Partisi, Sosyalizm Programı, İstanbul, 1999; Anavatan Partisi Programı, Ankara, (Tarih belirtilmemiş.); Aydınlık Türkiye Partisi, Temel Görüşlerimiz ve Tercihlerimiz, (tarih ve basım yeri belirtilmemiş); Demokratik Sol Parti, Program, Ankara, Sistem Ofset, (Tarih belirtilmemiş); Halkın Demokrasi Partisi, Program, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.); Millet Partisi Programı, Bayrak Yayımcılık, İstanbul, (Tarih belirtilmemiş.); Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Program ve Tüzük, Ankara (Tarih belirtilmemiş.). 476 Büyük Birlik Partisi Programı, Ankara, 1999, s.25. 477 Cumhuriyet Halk Partisi Programı, Yeni Hedefler Yeni Türkiye, Ankara, 1994, s.109. 240 konutun öncelikle envanterinin çıkartılması gerekmektedir. Bu duruma bağlı olarak da, bu atıl kapasitenin değerlendirilmesi, kaynak israfının önlenmesi, işlevsel yöne dönüştürülmesi ve çevresel ilişkiler konusundaki sorunlarının çözüme götürülebilmesi mümkün olacaktır.” 478 İşçi Partisi Programı'nda, hem genel olarak çevre sorunlarına hem de kıyı bölgelerindeki yapılaşma sorunlarına yer verilmektedir: “Kapitalizmin zorunluluklarından ileri gelen “Üret ve Sat”, “Kullan ve At” mantığı, hammadde ve enerji kaynaklarının israfı, sanayi artıkları, nükleer denemeler, şehirleşme, yabancılaşma ve bencillik, bugün doğayı ve insanın bedensel ve ruhsal sağlığını yıkıma uğratan etkilerde bulunmaktadır. Doğal zenginliklerimiz, tarihsel kültür hazinelerimiz ve topraklarımız erozyona uğramakta, ormanlarımız kül olmakta ve kesilmekte, denizlerimiz ve şehirlerimizde soluduğumuz hava kirlenmektedir. İnsanlarımız şehir denen silolara tıka basa yığılmakta, kuru kalabalıkların içinde yalnızlaşmakta ve topluma yabancılaşmaktadır. Demokratik halk iktidarı; insanı, toplumu, kültürü, yeşili ve maviyi korumak için seferberlik başlatacaktır. ... Kıyılardaki betonlaşmaya son verilecek, varolanlar yıkılacak, doğal zenginliklerin tüm halkın malı olması sağlanacaktır.”479 Liberal Demokrat Parti’nin programında, yalnızca, kıyı alanlarını ilgilendiren deniz ulaşımı ve limanlarla ilgili bir düzenlemeyi görmekteyiz: “Kabotaj Kanunu kaldırılacak; deniz özelleştirilecektir.” ulaşımı serbestleştirilecek; tüm liman ve iskeleler 480 Sosyal Demokrat Halkçı Parti 1993 yılı programında, kıyıları ilgilendiren bir düzenlemeye, “Çevre Politikaları” bölümünde rastlanılmaktadır. Buna göre, “Türkiye’de sanayileşme ve kentleşmenin bugünkü aşamasında bile önemli düzeyde hava kirliliği, 478 Demokrat Türkiye Partisi, Demokrasi ve İnsan Haklarının Çağdaşlık Düzeyine Çıkarılması ve Devletin Yeniden Yapılandırılması Toplantısı-Çalışma Grupları Toplantısı, Antalya, 12-12 Aralık 1997, DTP Yayınları, s.167. 479 İşçi Partisi, Program-Tüzük, Ankara, 1997, s.49-50. 480 Liberal Demokrat Parti, Program, Ankara, 1994, s.59. 241 deniz kirliliği, verimli tarım topraklarının kaybedilmesi türünde bir çok sorun ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar, belli yörelerde ve kentlerde yoğunlaşmıştır. Bunların çözümüne, herbiri için ayrı projeler geliştirilerek yaklaşılacaktır. SHP, halkın ortak kullanımına açık bir şekilde kıyıların korunması ve kullanılmasını düzenlemeyi devletin görevi bilir.”481 Sosyalist Birlik Partisi Programı'nda, kıyı alanlarının ilgilendiren genel bir düzenlemeye, “Yeni Bir Dünyanın Kurulmasında Söz Sahibi Olmak İçin Barışçı, Çok Boyutlu Bir Dış Politika” başlığı altında yer verilmektedir: “Türkiye, deniz, göl ve nehirlerin ve doğal kaynakların, komşu halklarca paylaşılan doğanın ve tarihsel kültürel mirasın gerek korunmasında gerekse verimli ve insanca kullanımında devletler ve halklar arasında karşılıklı yarar temelinde sıkı dostluk ve işbirliği uygulamalıdır.”482 1988 yılında Türkiye'nin ilk "yeşil" partisi olarak kurulan ancak siyasal yaşamı fazla uzun sürmeyen Yeşiller Partisi, Türkiye'de, kıyı alanlarından yaşanan sorunlara programında yer veren az sayıda siyasal partiden birisi. Aslında, partinin doğası gereği, programın hemen hemen bütününde dolaylı bir biçimde çevre ve kıyıları ilgilendiren sorunların işlendiği söylenebilir. Başlıbaşına kıyıyı ilgilendiren bir düzenlemeye ise programın "Kentleşme" başlığı altında yer verilmiştir. Daha çok, kıyıdan yararlanma ve kıyıdaki iyelik üzerinde durulan düzenleme şöyle: "Yeşiller Partisi, dünyanın en güzel deniz kıyılarına sahip olan ülkemizde başlayan kıyı yağmasına karşıdır. Anayasamızın 43. maddesinde de belirtildiği üzere, kıyılar özel mülkiyete konu olamaz. Ancak, Yeşiller Partisi, halkın kullanımına açılan kıyıların (kumluk, çakıllık, sazlık, kayalık v.s.) hemen arkasından başlayan sahil şeridinin özel mülkiyette olması halinde, halkın fiili kullanımına açılamayacağını düşünerek anayasamızın 43. maddesinde kamu mülkiyetine geçirilmesi yürütmenin keyfine bırakılan kırsal alanlardaki deniz sahil 481 Sosyal Demokrat Halkçı Parti Programı, Ankara, 1993, s.58. 482 Sosyalist Birlik Partisi, Tüzük ve Program, Ankara, 1991, s.29. 242 şeritlerinin kıyı kenar çizgisinden itibaren belli bir derinlikteki alanın mutlaka kamu mülkiyetinde olmasını savunur ve bunu gerçekleştirmek için çaba sarf eder."483 Türkiye'de siyasal partilerin kıyı alanlarında gözlenen sorunlara yaklaşımları iki biçimde ortaya çıkmaktadır. Partilerin büyük bir bölümü kıyıların içinde bulunduğu sorunlara ilişkin bir politika belirlememekte, konuyla ilgilerini yalnızca çevre sorunları ile sınırlamakta; geriye kalanlarsa, kıyı ile ilgili sorunları, özellikle üzerinde durulması gereken konulardan biri olarak algılayıp türlü politika önerileri geliştirmektedir. Bundan bir adım öteye gidip, arsa vurgunculuğuna, ikinci konutlara, tarım topraklarının amaç dışı kullanılmasına, aşırı ve dengesiz yapılaşmaya, doğal dengenin bozulmasına karşı politika geliştirmiş olan partilerimiz de yok değil. Siyasal parti programlarında, kıyıların ekonomik yararından çok doğal yapısına vurguda bulunulduğu, buraların kamu yararına uygun biçimde kullanılmasına yönelik önlemlerden söz edilmektedir; oysa hükümet programlarının incelendiği yukarıdaki bölümde bunun tersi bir durum söz konusuydu. Parti programlarının geleceğe yönelik birer tasarım niteliğinde olması, hükümet programlarınsa daha çok uygulamaya dönük ilke kararları biçiminde kaleme alınması bu ayrımın en büyük nedeni olsa gerek. Kıyı alanlarında yaşanan sorunlara ilişkin politika geliştiren siyasal partilerse çoğunlukla deniz, su ve hava kirliliğini gündemlerine almışlardır. Bu açıdan Türkiye'deki siyasal partilerin kıyı konusunda kapsamlı bir politika geliştirdiklerini söylemek oldukça güç. İdeolojideki farklılıkların kıyı konusunda programlara belirgin bir biçimde yansımadığı, yalnızca siyasal yelpazenin sol kesimindeki partilerin kıyı yağmacılığı, kıyıların toplum yararına kullanımı konusunda diğerlerine göre daha duyarlı olduğu söylenebilir. 483 Programın gerekçe bölümünde de kıyılardaki plansız gelişmelerden söz edilmektedir: "Yine aynı zihniyet, çarpık kentleşme olgusunun yaygınlaşmasını umursamamaktadır. Bir İzmir, bir İzmit Körfezi sorunu, bir Gökova, Aliağa, Foça, güney kıyılarındaki plansız, programsız sanayileşme, turizm hareketleri, ülkemizin yakın geleceğini tehlikelere atmaktadır. Bkz. Yeşiller Partisi Program ve Tüzüğü, Ankara, 1988, s.17, 20. 243 D.Türkiye Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP) Kıyı alanlarında ortaya çıkan sorunlara yönelik politikaların tam olarak ortaya konulabilmesi için ilgili tüzel düzenlemelerin, kalkınma planlarının, hükümet ve siyasal parti programlarının yanı sıra Türkiye'nin çevre sorunları alanında temel politikalarını içeren Ulusal Çevre Eylem Planı'nın kıyılarla ilgili hükümlerinin de incelenmesi gerekecektir. Türkiye’de çevre sorunlarının durumunu, bu alanda geliştirilebilecek politikaları ortaya koymayı amaçlayan Ulusal Çevre Eylem Planı’nın (UÇEP) hazırlıklarına 1995 yılında başlanmıştır. Türkiye’nin, ekonomi ve toplumsal konularda olduğu gibi kapsamlı bir çevre politikasının bulunmaması, çevre eylem planı hazırlama isteğinin ardında yatan en büyük nedendir. Dünya Bankası’nın akçal destek verdiği UÇEP çalışmaları DPT’nin eşgüdümünde yürütülmüş, Çevre Bakanlığı da teknik destekte bulunmuştur. Çevre Bakanlığı ayrıca, UÇEP’in uygulamasından ve bu alanda gerçekleştirilecek etkinliklerin eşgüdümünden sorumlu örgüt olarak belirlenmiştir.484 Sürekli ve dengeli kalkınmanın koşullarını belirleyen ve Avrupa Birliği’nin çevre sorunlarına yönelik kurallarının benimsenmesi sürecinde bir aşamayı temsil eden bir belge olarak UÇEP, etkili bir çevre yönetimi dizgesinin geliştirilmesini, çevrenin durumuna ilişkin verilerin çoğaltılmasını, çevre duyarlılığının güçlendirilmesini ve kimi konularda yeni yatırımların yapılmasını öngörmektedir.485 UÇEP’in 150 maddelik eylem planında 14. başlık kıyı ve deniz alanlarına ayrılmıştır: “Kıyı ve deniz alanları yönetim planlarının hazırlanması.” Maddede bundan başka açıklamaya yer verilmediği için söz konusu yönetim planlarının niteliğini anlayabilmek güç. Ancak, eylem dizisinin aşağıda yer verilen 28. maddesinden, kıyı yönetimi uygulamalarında bütüncül yaklaşımın egemen olmasının öngörüldüğü sonucuna varmak olanaklı: “Ekolojik havza temeline dayalı entegre (fiziksel, toplumsal, estetik vb.) dinamik ve katılımcı planlama, uygulama ve denetleme mekanizmalarının 484 Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara, s.i. 485 a.g.y., s.iii. 244 geliştirilmesi.” Ancak UÇEP'in kıyı alanlarına ilişkin olarak belirlediği ilkelerin daha iyi anlaşılabilmesi için söz konusu ilkelerin ayrıntılı bir biçimde işlendiği yer olan sektörel yönetim seçenekleri ile ilgili bölümü ve UÇEP kıyı alanları grubunun hazırladığı çalışma yazanağını incelemek yararlı olacaktır.486 UÇEP'de, "Çevre Yönetimi İçin Sektörel Eylem Seçenekleri" başlığı altında "Deniz ve Kıyı Alanları Kaynakları"na da yer verilmiştir. Bu alanlara yönelik olarak önerilen politikaları, örgütlenme biçimlerini, yasal düzenlemeleri, ekonomik ve akçal önlemleri şöyle özetleyebiliriz: Sulak alanların, dağların, yaylaların ve kıyıların başlıbaşına birer ekosistem olduğu gerçeğinin çevre koruma kapsamında değerlendirilmesi; özel çevre koruma bölgeleri ile doğal sit belirleme ve yönetim düzenlerinin yaylaları, dağları, kumulları kapsamasının sağlanması; duyarlı ortamlardaki yapılaşmalarla ilgili yetki ve sorumluluk karmaşasının önlenmesi, turizm etkinliklerinin deniz ekosistemlerine zarar vermesini önlemeye yönelik yapılaşma politikalarının geliştirilmesi; balıkçılıkla geçinenlerin desteklenmesi; ulusal ve bölgesel düzeylerde yerel yönetimler, gönüllü kuruluşlar ve üniversite temsilcileriyle koruma kurullarının oluşturulması; balıkçılıkla ilgili bir ulusal kurulun oluşturulması; denizlerin yönetimi ile doğrudan ve dolaylı olarak ilgili tüm uluslararası düzenlemelerde Türkiye'nin temsil edilmesi; duyarlı alanlara özgü yasal düzenlemelerin yapılması; 3621 sayılı Kıyı Yasası ve ilgili yönetmeliğin değiştirilmesi, kıyı kuşağının tanımlanmasının kıyının özelliklerine göre belirlenmesi; yöresel avlanma ve balık avlama kotaları konulmasının sağlanması; Orman, Maden, Kıyı ve Su Ürünleri Yasalarına tür ve özel ortamlar düzeyinde koruma çabalarına destek olacak biçimde içerik kazandırılması; DSİ'nin sıtmayla mücadele amacıyla sulak alanları kurutması görevinin kaldırılması; duyarlı ortamların belirlenmesiyle ve tanıtılmasıyla ortaya çıkacak rant artışlarından belirli oranlarda pay alınması; ender, geleceği tehlikede, endemik vb özelliklere sahip türlerin yetiştiriciliğinin desteklenmesi; gönüllü kuruluşların gerekli eğitim araç ve gereçleriyle donatılması; yatırımcı kamu kuruluşları ile altyapı, toplu konut yapımı hizmetlerini 486 a.g.y., Ek1, s.10. 245 veren kurumların yönetici ve çalışanlarının, köy muhtarlarının, kurullarının, belediye yöneticilerinin eğitilmesi; köy yönetimlerinin yaylaların, dağların, sulak alanların korunmasıyla ilgili hak, yetki ve sorumlulukları ile donanımlarının artırılması;belirli duyarlı ortamların yönetiminin gönüllü kuruluşların sorumluluğuna bırakılması; kıyı alanlarındaki jeolojik ve jeomorfolojik yapıların ve duyarlı ortamların, denizlerdeki canlı kaynakların ve su ürünlerinin dökümünün yapılması; kıyı kumullarındaki yapılaşmalar ve kumul önleme çalışmaları sırasında kumullara özgü mikro ve makro flora ve faunanın korunmasına yönelik önlemlerin yaşama geçirilmesi; ekolojik, toplumsal, ekonomik ve kültürel çözümlemelere dayalı tümleşik "duyarlı alan yönetim planları hazırlanması"; duyarlı ortamların ekolojik özelliklerinin farklı bilgi alanlarından katılımlarla çok yönlü araştırılması; kıyı alanları sınırlarının belirlenmesi. 487 "Kıyılardan farklı biçim ve düzeylerde yararlanan kesimlerin temsilcilerinin karar süreçlerine katılabildiği demokratik yönetim modellerinin geliştirilmesi; bu yönetim modelinin yaşama geçirilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin hazırlanması; kıyı yönetim eylem planlarının hazırlanması ve uygulanması" da UÇEP'in değindiği diğer konulardır. Bu amaç doğrultusunda, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın uygulayıcılığında, turizm, çevre bakanlıklarının, yerel yönetimlerin ve il özel yönetimlerinin katılımıyla bir "kıyı alanları yönetiminin geliştirilmesi" projesinin başlatılması da öngörülmüştür.488 UÇEP'in kıyı alanlarına yönelik olarak geliştirdiği ilke kararlarının çağcıl dünyada çevre sorunları ve kıyı alanları için benimsenen ilkeler doğrultusunda biçimlendirildiği görülmektedir. Getirilmek istenen yeni kıyı düzeninde, ekonomik yarardan çok doğal dengenin göz önünde bulundurulmakta, kıyı yönetiminde katılımın sağlanmasına özel önem verilmekte, kıyıların bütüncül bir yaklaşım ile ele alınmaktadır. Ancak kıyıların toplum yararına kullanımı ya da halkın kıyılara erişimi gibi konular UÇEP'te kendisine yer bulabilmiş değildir. Buna karşın, UÇEP'te dile getirilen ilke ve 487 a.g.y., Ek 6, s.15. 488 a.g.y., Ek 7, s.10. 246 önerilerin Türkiye'de kıyı yönetimi konusunda ileri yönde bir adımı simgelediği söylenebilir. IV.Türkiye'de Kıyıya Yönelik Olarak İzlenen Politikalar ve Kamu Yararı Kıyının niteliği gereği ortak mal olması, üzerinde iyelik kurulamaması, türlü sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu açıdan kıyıdan yararlanmada karşımıza çıkan en önemli sıkıntılardan biri, toplumun değişik katmanlarının tümünün buralardan eşit ve dengeli bir biçimde yararlanabilmesi, bir başka anlatımla, kıyılardan yararlanma konusunda toplumun türlü kesimleri arasında toplumsal adaletin sağlanabilmesidir. Bu da ancak düşük gelir gruplarına kıyılardan yararlanma yollarını açmakla olabilir. Kıyılarda genellikle ancak yüksek gelir düzeyindekilerin erişebileceği nitelikte dinlenme ve eğlenme amaçlı tesislerin yer alması, bu sorunun yaratan en önemli etmenlerdendir. Konaklama yerlerinin, yazlık evlerin, otellerin, eğlence merkezlerinin kıyıda yer almaya başlaması, bir yandan buradaki göreli olarak düşük gelirli yerli halkı başka yerlere geçmeye zorlarken, bir yandan da kıyıdaki arsaların değerini artırır. Bütün bu gelişmelerin, kıyı bölgelerinde ancak yüksek gelir kümesindekilerin yaşayabilmesi sonucunu doğuracağı söylenebilir. Bu bölgelerdeki mekansal ayrımlaşmanınsa ortaya çıkan bir başka sonuç olduğu da düşünülebilir.489 Gerçekten de pek çok kıyı yöresinde, kıyı kuşağına yakın olan yerlerde daha ‘seçkin’ kimselerin yaşadığı, daha yüksek nitelikli yapıların, tesislerin yer aldığı gözlenebilir. 490 Bu kuşağı çevreleyen ve göreli olarak daha yoksul kesimin yaşadığı ikinci kuşağa, çoğunlukla birinci kuşağa ucuz 489 Bkz. Timothy Beatley, David J. Brower, Anna K. Schwab, An Introduction to Coastal Zone Management, Island Press, Washington D.C., 1994, s.52-53. 490 Türkiye’de de bu durumun genel olarak geçerli olduğunu, ancak kimi noktalarda farklılaşmaya uğradığını, ilk bakışta Türkiye’de kıyı bölgelerindeki konutlar, bunları çevreleyen kırsal nitelikli konutlara göre daha yüksek nitelikli olduğu izlenimi yaratsa da, çoğunlukla bu durumun yalnızca görünürde doğru olduğunu söyleyebiliriz. Kuşkusuz söz konusu yapılar estetik ya da yaşam kalitesi açısından diğerlerine göre daha üstündür; ancak yapı kalitesi için aynı değerlendirmeyi yapmak oldukça güç. 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nde de gözlenebildiği gibi, kıyı kesiminde yüksek gelir kümelerinin yaşadığı konutlar, bunları çevreleyen düşük ölçünlü ya da kırsal nitelikli konutlardan yapı sağlamlığı açısından daha ileride değildir. 247 işgücü sağlamak görevi düşer. Yukarıda da değinildiği gibi, toprak gelirlerinin yapay bir biçimde artmasıyla yerli halkın daha içlere çekilmesinin sonucudur bu durum. Yerli halkın topraktaki değer artışından yararlanmak amacıyla yer değiştirmesi ve geleneksel yaşam biçimlerini, mesleklerini değiştirmesi yeni sorunlar da doğurmaktadır. Sonuç olarak, kıyılardan yararlanmada farklı gelir kümeleri arasında denkliğin sağlanamaması, bir başka anlatımla kıyılardan yararlanma yollarının çoğunlukla birinci kümedekilere açık olması ve kıyı bölgesinde mekansal ayrımlaşmanın giderek artması toplumsal adaletin sağlanamaması anlamına gelmektedir. A.Toplum Yararı-Kamu Yararı Kavramları Tüzel düzenlemelerde, kıyılardan yararlanmanın ancak "kamu yararına" ya da "toplum yararına" gerçekleşebileceği öngörülmektedir. 1982 Anayasası'nın 43. maddesi "deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" derken, 1990 yılında çıkarılan 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun amaç maddesi "Bu kanun, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir" biçimindedir. Bu deyişlerin yer aldığı düzenlemelerden, ilk bakışta, kıyılardan yalnızca genel yararlanmanın söz konusu olabileceği gibi bir anlam çıkarılabilir. Ancak "toplum yararı" ve "kamu yararı" sözcüklerine tüzel ve tarihsel açılardan bakıldığında, kavramların göndermede bulunduğu anlam kümelerinde kimi değişikliklerin bulunduğu ortaya çıkacaktır. Bu tartışma, 1970'li yılların ikinci yarısında, kıyıdan yararlanma koşulları konusu aracılığıyla gündeme gelmiştir. Özellikle 6785 sayılı İmar Kanunu'na eklenen kıyı ile ilgili 7. ve 8. maddelerin uygulanmasında karşılaşılan sorunlar söz konusu tartışmaların odak noktasını oluşturuyordu. Bir bölüm yazar, kıyılardan yararlanmada toplum yararı ilkesinin geçerli olması ilkesiyle dar gelirlilerin, düşük toplumsal-ekonomik konumdakilerin kıyılara erişimini kolaylaştıracak düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin anlatılmak istendiğini 248 savunmaktadır. Örneğin Cevat Geray'a göre, yalnızca yüksek gelir düzeyindekilerin girebileceği dinlenme yerlerine kıyıda izin verilmesi, kıyıdan toplum yararı kavramı doğrultusunda yararlanılmasına uygun düşmeyecektir.491 Ümit Doğanay da "kamu yararı"nın, kurulu düzenin korunmasına yönelik bir çıkar olduğunu, "toplum yararı"nın ise ülkede yaşayan tüm insanların ortak çıkarlarını yansıttığını düşünmektedir. Ona göre, örneğin, otopark yapmak amacıyla bir arsanın kamulaştırılması, özel iyeliği koruma kaygısıyla yapıldığı için, kamu yararına bir işlemken, aynı arsa üzerinde yapılacak yapıların toplumsal konut niteliğinde olmasını öngören bir düzenleme "toplum yararına" yönelik olarak değerlendirilmelidir.492 Buna benzer biçimde, "kamu yararı" gibi bir kavramın, sınıflar üstü bir bakışla yorumlanarak yaşama geçirilmeye çalışılmasının, yasal düzenlemelerin amacına uygun düşmeyeceği de savunulmuştur.493 İlhan Tekeli de, 491 1972 yılında 6785 sayılı İmar Kanunu'na eklenen 7. ve 8. maddelerin yaşama geçiriliş sorunlara ilişkin değerlendirmesinde Geray şöyle demektedir: "Kıyının topluma açılması, yapılacak düzenlemelerde ilk önce en basit anlamıyla, halkın kıyıya ulaşabilmesi akla gelmekteydi. Bunu engelleyen fiziksel engeller kaldırılmalı, yenileri konulmamalıydı. Kıyıda yapı yasağı bu anlama geliyordu... Özel ev, klüp, tatil köyü, kamu kuruluşu kampı gibi yalnızca sahibine, üyelerine ya da belli kümelere açık olan yapılar yapılması kıyıdan halkın yararlanmasını engellemekteydi. Burada, "toplumun yararlanmasına açık" yapı ya da kullanım kapsamına giren otel, motel, lokanta, mo-camp ve benzerleri acaba gerçekten halka açık yapı sayılabilir miydi? Kanımızca yalnızca bunun ücretini ödeyebilecek güçte olan yüksek gelir düzeyinde olanların girebileceği yapılar, tesisler gerçekten topluma açık sayılamazdı. Ancak kıyıdan yararlanmayı kolaylaştıran, plaj tesisleri (örneğin giyinme, soyunma, yıkanma yerleri, v.b.) toplumun yararlanmasına açık nitelikte sayılırdı. Bkz. Cevat Geray, "Kıyılara İlişkin Düzenlemelere Toplu Bakış", Amme İdaresi Dergisi, Mart 1977, C.10, S.1, s.72, 73. 492 Ümit Doğanay, "Toplum Yararı ve Kamu Yararı Kavramları", Mimarlık, Temmuz 1974/7, S.129, s.5-6. 493 "Sınıflı toplumlarda, sınıfları ve çıkar ayrılıklarını görmezlikten gelen "sınıflarüstü" yaklaşımlar, egemen güçler yararına sonuç verir. Kıyıların kullanımı konusunda da çeşitli çıkar gruplarının, kıyıları kendine yararlı biçimde kullanmak üzere bir yarışma, bir çekişme içinde olması, sınıflı bir toplumda doğaldır. Bunlar sanayi ya da turizm yatırımı yapan büyük sermayeden, turizm alanındaki küçük girişimcilere, arsa spekülatörleri ve yap-satçılara, dinlenme ihtiyacı olan çalışan kesimlere kadar uzanan çeşitli toplum kesimlerini oluşturur. Bunlardan biri için yararlı olan bir planlama kararı, diğer bazıları için yararlı olmaz. Bugünkü kıyı kullanım düzeni de, doğal olarak, farklı çıkar gruplarının güçlerini yansıtır. Gerçekten, kıyılara baktığımızda, toplumdaki en temel çelişkiyi hemen görebiliriz: Kıyılar, emekçi kesimlerin dinlenme ve eğlenme ihtiyacını gidermelerine olanak vermeyecek bir biçimde kullanılmaktadır. Bu olanağı sağlamak için, kıyıları herkesin serbestçe yararlanmasına açık tutmak yeterli değildir; bu kesimlerin yararlanabileceği dinlenme ve eğlenme tesislerinin yapılmış, çalışma ve yaşam koşullarının, dinlenme ve eğlenmeye olanak verecek biçimde düzenlenmiş olması da gerekir." Bkz. Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır”, s.39. Yiğit 249 Türkiye'de, genel olarak planlamanın, özel olarak da kıyı planlamasının, "kamu yararı", "toplum yararı" gibi sınıflararası ayrımları göz önünde bulundurmayan ilkeler doğrultusunda biçimlendiğini, oysa plancının güçsüz kesimleri kollayacak önlemleri alması gerektiğini düşünmektedir.494 Ruşen Keleş ise "toplum yararı" ve "kamu yararı" kavramları arasında bir ayrım yaparak birincisinin, iyelik hakkının sınırlarının belirlenmesinde yararlanılan tüzel bir kavram olduğunu, ikincisinin, yani "toplum yararı"nın ise toplumsal devlet ilkesinin gereği olarak devlete kimi yükümlülükler getiren, değer yargısına dayanan bir kavram olduğunu savunmaktadır. Buna göre "toplum yararı", "kamu yararı"na göre daha geniş kapsamlıdır.495 Tekin Akıllıoğlu ise, Gülöksüz'ün yaklaşımı da buna benzerdir: "... kıyıların "toplum yararı"na kullanılması düşüncesi soyut düzeyde çoğunlukla paylaşılır. Ancak, sorun "toplum yararı" amacının sosyal gruplar açısından yorumlanarak somutlaştırılması sırasında ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde kıyıların "toplum yararı"na kullanılması, uzun süre sınıflar üstü nitelikte bir amaç olarak bütün çevrelerce benimsendi. Hükümet programlarında, Kalkınma Planlarında, kıyılardaki uygulamalardan sorumlu bakanlık politikalarında açıklandı. Bu çerçevede, dış turizmin geliştirilmesi, sanayileşme, kıyıların korunması ve imarı, karayollarının yapımı gibi, herbiri toplum yararına sayılan faaliyetler kıyıda yer aldı. Sonunda ülke nüfusunun tümüne yakın bir bölümünün kıyıdan ve kıyı yoluyla denizden yararlanmasını sınırlayan bir kıyı kullanış düzeni ortaya çıktı. 'Toplum yararı' amacı ile toplumun bütün kesimlerinin yararına olmayan bir sonucun elde edildiği görüldü." Bkz. Yiğit Gülöksüz, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.54. Aynı görüşü savunan bir başka yazara göreyse: "Oysa 'toplum yararına aykırı olmamaz' ilkesi, mülkiyet hakkının kullanılmasında bir 'gerek koşul' özelliği taşımaktadır. Öyle anlaşılsa gerektir. Burada toplum yararından, kağıt üzerinde mülkiyet hakkı bulunduğu halde bu hakkın genel iktisadi gerçekleşmesi dışında kalmış, mülksüz esas olarak üretim araçları mülkiyetinden yoksun- toplum kesimlerini yani geniş anlamıyla halk kesimlerini anlamak daha akla yakın gelmektedir... Tarihsel gelişmede "toplum yararı", sınıflarüstü mantıkla açıklanamayacağı gibi, bu mantığa anti-tez olan "ya hep ya hiç" mantığıyla da işlememektedir... Bkz. Gürkan Gezim, "Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Alternatifleri Üzerine", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.60. 494 "Plancının, kıyı kullanışlarının tarihsel bir süreç içinde sosyal grupların ve sınıfların çıkar çatışmalarının sonucunda oluştuğunu kavraması gerekir. Plancı yaptığı planın hangi grupların çıkarına dönük olduğunun bilincinde olarak, bu planı ne tür gruplar arası koalisyonlarla gerçekleştirebileceğini araştırmalıdır... Plancı, toplumdaki güçsüz kesimlerin planlama sürecindeki etkinliğini artırmak için sınıfsal niteliği belirsiz kavramlar kullanmaktan kaçınarak, kararların sınıfsal sonuçlarını açıkça ortaya çıkarmalıdır. Plancı, toplumdaki güçsüz kesimlerin kıyı kullanma sürecindeki yarışmaya daha etkin şekilde katılmalarını sağlayacak güdüyü doğurmak için, kıyının güçsüz kesimler için kullanılış örneklerini ortaya koymaya, önerilerini somutlaştırmaya çalışmalıdır." Bkz. İlhan Tekeli, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.47. 495 Keleş'e göre, " ... 'kamu yararı' ve 'toplum yararı' kavramları dilimizde, birbirlerinin yerine ve zaman zaman da yanlış yerlerde kullanılmaktadırlar. Denilebilir ki, toplum yararı, kamu yararının geniş anlamıdır. Şöyle ki, dar anlamda kamu yararı, iyelik hakkının sınırlarının belirlenmesinde ve bu hakkın özüne yapılacak karışmalarda bir ölçü olarak kullanılır. Teknik bir terimdir. Örneğin, 250 ayrımın "kamu yararı" ile "toplum yararı" arasında değil, "kamu yararı" ile "bireysel çıkar" arasında olması gerektiğini düşünmektedir. Yazara göre, her iki sözcük dizisi de bireysel çıkarın üstünde bulunan bir "yarar" anlayışına göndermede bulunmaktadır. Üstelik yargı kararlarında "toplum yararı" ile "kamu yararı" arasında bir ayrım yapıldığına rastlamak olanaklı değildir. 496 Bütün bu değerlendirmeler ışığında söz konusu düzenlemeleri ve kavram çiftini şöyle yorumlamak daha gerçekçi bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir: Yasal düzenlemelerde ve yargı kararlarında bir ayrıma gidilmediğinden ötürü, iki kavrama ayrı tüzel yorumlar getirmek olanaklı görünmüyor. Bir başka anlatımla yasa koyucu, iki kavrama da, aralarında herhangi bir anlam farklılaşmasına yol açmayacak biçimde yer vermiştir. Örneğin Anayasanın iyelik hakkına ilişkin 35. maddesi, "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına düzenlenmiştir. Söz konusu anayasa kuralında -her aykırı olamaz." biçiminde ne kadar biri iyelik hakkının sınırlanmasına, diğeri de iyelik hakkının yaşama geçiriliş biçimine göndermede bulunuyorsa da- iki kavram aynı anlamda kullanılmıştır denebilir. 1961 Anayasası'ndaki biçimiyle 1982 Anayasası'na aktarılan bu maddenin gerekçesinde de konu ile ilgili bir ayrıma yer verilmemektedir. Ne tüzel belgelerde, ne yargı kararlarında, ne de tüzel öğretide, yukarıda tartışmalarda odaklanılan iki kavram arasında bir ayrıma gidildiğine göre, kavramlar arasında böyle bir ayrımın, en azından tüzel açıdan, yapay olduğu kamulaştırma işlemlerinde, bir "kamu yararı" kararı alınmasında olduğu gibi. Bir ilkokul yapımı için toprak kamulaştırılmasında, kamu yararının bulunduğunun varsayılması, işlemin tamamlanması için ön koşuldur. Öte yandan, kamu yararının geniş anlamı, siyasal ideolojik bir nitelik taşır. Bu anlamda kamu yararı, anayasaların dayandığı siyasal ve toplumsal ilkelerle ilgilidir. Anayasaların, toplumsal devlete yüklemiş olduğu görevlerle ilgili, değer yargıları içeren, aktörel (ahlaki) bir kavramdır. Bu nedenle, geniş anlamdaki bu kamu yararını, belki toplum yararı olarak adlandırmak daha yerinde olur. Anayasamızdaki anlayış da bu doğrultudadır. Dolayısıyla, kıyılarla ilgili olarak, kamu yararından söz ettiğimizde, biz de gerçekte toplum yararından söz etmekteyiz. Bkz. Ruşen Keleş, "Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", A.Ü.SBF Dergisi, Ocak-Haziran 1989, C. XLIV, No:1-2, s.39-62; Ruşen Keleş, "Kent ve Çevre Değerleri Bağlamında Kamu Yararı Kavramı", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, s.1-3. 496 Tekin Akıllıoğlu, "Kamu Yararı Kavramı Üzerine Düşünceler", Amme İdaresi Dergisi, Haziran 1991, C.24, S.2, s.6-7, 11-13. 251 söylenebilir; yasa koyucu sınıfsal ayrımları göz önünde bulundurarak böyle bir düzenlemeye gitmiş değildir. Özellikle 1970'li yıllarda yapılan tartışmalarda dile getirildiği gibi, "toplum yararı"nın sınıflar arasındaki farklılıkları dikkate alan bir kavram olduğunu ileri sürmek, söz konusu ilkelerin toplumdaki düşük gelir düzeyindeki kümelerin lehine uygulanması gibi ilerici bir beklentiden kaynaklanıyor olsa da, hem yasaların yaşama geçirilmesinde hem de yargı kararlarında bu tür bir eğilim baskın olmadığından, bu tür bir ayrımın tüzel dizgemizde var olduğunu öne sürmek çok da gerçekçi bir yaklaşım olarak görünmemektedir. Böyle bir ayrımın tüzel dizgemizde var olduğunu kabul etmek, bir anlamda var olan tüzel yapının, kıyıdan ve diğer doğal kaynaklardan yararlanmada sınıfsal farklılıkların göz önünde bulundurulmasını öngördüğünü, dolayısıyla ilerici, yetkin bir düzenleme olduğunu, savunmak anlamına da gelebilecektir. Oysa ne tüzel belgelerimizde, ne yargı kararlarında, ne de uygulamada bu tür bir değerlendirmenin örneklerine rastlamak olanaklıdır. Böyle bir ayrım, her ne kadar tüzel açıdan çok anlamlı görülmese de, kıyının korunması ve kıyıdan yararlanma konusunda izlenen politikaların değerlenmesinde önemli bir işleve sahip olabilir. Bir başka deyişle yukarıdaki tartışmalarda ele alınan "toplum yararı", "kamu yararı" ve "bireysel yarar" kavram dizilerinden Türkiye'de izlenen kıyı politikalarının gelişimi ve aldığı yönün ortaya konulmasında bir ölçüt olarak yararlanılabilir. Bu doğrultuda, ele alınan kavramlar ışığında Türkiye'de izlenen kıyı politikaları şöyle değerlendirebilir: B.Türkiye'nin Kıyı Politikası ve Kamu Yararı Türkiye’de izlenen kıyı politikaları toplum yararı bağlamında nasıl ele alınabilir? Ya da bir başka anlatımla Türkiye’nin kıyı politikaları ve buna ilişkin tüzel düzenlemeleri ne ölçüde toplum yararına yöneliktir? Bu soruları tam anlamıyla yanıtlayabilmek için, öncelikle, yukarıdaki tartışmaların ışığında, “toplum yararı” kavramına hangi anlam verilerek başvurulduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu açıdan, her ne kadar “bireysel yarar” ya da “egemen güçlerin yararı”ndan çok başka şeyleri 252 simgeleseler ve içerikleri arasında pek çok benzerlikler bulunsa da, “toplum yararı” ve “kamu yararı” kavramları arasında bir ayrım yapmanın, izlenen kıyı politikalarının çözümlenmesinde türlü kolaylıklar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu bölüm boyunca, “toplum yararı”, daha çok, ekonomik ve toplumsal açılardan toplumun alt düzeyde bulunan kümelerin yararına olan eylem ve işlemleri anlatmak üzere kullanılacaktır. İzlenen politikalar, her ne kadar, salt bu kümedekilere yönelik olmasa da, yalnızca doğal ve kültürel değerleri ya da doğal dengeyi koruma ereği doğrultusunda oluşturulmuş politika kararları da bu kavramla nitelenecektir. “Kamu yararı” ise bütün yurttaşların, genelin yararına göndermede bulunacak biçimde ele alınacaktır. Örneğin, kıyılardan yararlanmada ekonomi odaklı bakış açısının ön plana çıkarılarak, belirli bir kıyı alanından elde edilecek yararın, sonuçta herkese döneceği düşüncesinden yola çıkılarak alınan kararlar "kamu yararı" bağlamında değerlendirilecektir. Daha somut bir başka örnek vermek gerekirse, kıyıların turizm alanı ilan edilerek buralardan elde edilecek gelirin, dolaylı da olsa, bütün yurttaşlara yansıyacağı varsayımında "kamu yararı"nın, aynı alanı şimdiki ya da gelecek kuşakların yararlanmasına açık tutmak için korumaya almak ya da buralarda, düşük gelir kümelerine yönelik olanaklar yaratmak düşüncesinde "toplum yararı"nın ağır bastığı söylenebilir. Her iki kavram arasında, bu biçimiyle yapılan ayrımın yalnızca Türkiye'nin kıyı politikalarının niteliğinin incelenmesine yönelik olduğunu, iki kavram arasında tüzel açıdan bir anlam farklılığının bulunup bulunmadığının sorgulanmayacağını da belirtmek gerekir. Kıyıya yönelik olarak izlenen politikaların değerlendirilmesinde başvurulacak kaynaklar yasama, yürütme ve yargı organları olacaktır. Daha somut olarak belirtmek gerekirse, izlenen politikaların çözümlenmesinde, kalkınma planlarından, yasal düzenlemelerden, hükümet programlarından, yargı kararlarından ve bunların yaşama geçiriliş biçimlerinden, yani uygulamadan yararlanılacaktır. 1.1972 Öncesi Kıyıdan yararlanma koşullarını düzenleyen ilk kuralların getirildiği 1972 yılından önce, Medeni Kanun'un ve 1961 Anayasası'nın ilgili hükümlerinden 253 yararlanılmaktaydı. Medeni Kanun'un 636, 641 ve 912. maddeleri, sahipsiz şeylerin, "menfaati umuma ait olan malların", tarıma elverişli olmayan yerlerin aksi ispatlanmadıkça, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu öngörmekteydi. Bunun gibi, 1961 Anayasası'nın 30. maddesi de, doğal servet ve kaynakların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu söylemekteydi. Diğer yasaların kimi kurallarından da, kıyının devletin gözetim ve denetiminde olacağı sonucunu çıkarmak olanaklıydı. Daha önce de belirtildiği gibi, bu düzenlemeler yalnızca genel kuralları belirlemiş, kıyıların korunması, kullanılması ve üzerinde yapılanma gibi konuları dışarıda bırakmışlardır. Medeni Kanun'daki "aksi saptanmadıkça" biçimindeki kural da kıyıda özel iyeliği yeşil ışık yakmıştır. Kıyıların, ancak, aksi saptanmadıkça devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması, buralarda özel iyeliğin de geçerli olabileceği anlamına geliyordu. Bu açıdan 1972 öncesinde yasal düzenlemelerin kıyıdan kamu yararına yararlanmaya elverişli hükümler getirmediği açıktır; bir bakıma kıyılarda özel iyelik kurulması yoluyla bireysel yarar söz konusu olabiliyordu. Bu dönem içinde hazırlanan I. ve II. Beş Yıllık Kalkınma Planları'nda da kıyı ile ilgili bir politika kararına rastlamak olanaklı değildi. Dönemin hükümetleri de, kıyı alanları ve kıyı sorunlarına ilişkin politika belirleme gereği duymamışlardır. Örneğin, 1972'den önce işbaşına gelmiş bulunan 35 hükümetten yalnızca dördü497 programlarında kıyı sorunlarına yer vermiştir; bu metinlerde de daha çok kıyıların ekonomik değerine vurguda bulunulmuştur. Kıyıların kamu yararına kullanılması ve herkesin yararlanmasına açık olmasına ilişkin bir politika kararı ise, yalnızca, dönemin sonlarına doğru iktidara gelen I. ve II. Erim hükümetlerinin programlarında yer almaktadır.498 497 II. Demirel Hükümeti (03.11.1969-06.03.1970), III. Demirel Hükümeti (06.03.1970-26.03.1971), I. Erim Hükümeti (26.03.1971-11.12.1971), II. Erim Hükümeti (11.12.1971-22.05.1972) 498 I. Erim Hükümeti Programı (26.03.1971-11.12.1971): "Kıyılarımızdaki tarihi ve turistik nitelik taşıyan devlet topraklarının elden çıkarılmaması ile ilgili tedbirler sıklaştırılacak özel mülkiyet konusu toprakların Anayasa gereğince kamu yararına kullanılması ile ilgili tedbirler alınacaktır."; II. Erim Hükümeti Programı: (11.12.1971-22.05.1972): "Deniz ve göl kıyıları herkesin istifadesine açık tutulacak, turistik nitelik taşıyan devlet topraklarının elden çıkarılmamasını ve bu nitelikteki özel mülkiyet konusu toprakların, sektörün gelişmesine imkan verecek belirli bir plan disiplini içerisinde kamu yararına uygun kullanılmasını sağlayacak idari mali ve kanuni tedbirler alınacaktır." 254 2.1972-1980 Dönemi Türkiye’nin çevre sorunlarına ve kıyılara yönelik olarak izlediği politikaların başlangıç noktası olarak 1973-1977 yıllarını kapsayan III. Beş Yıllık Kalkınma Planı ele alınabilir. Daha önce de belirtildiği gibi, 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nın da etkisiyle ilk kez bu planda çevre sorunlarına değinilmiştir. Aşırı ve dengesiz kentleşme, çevre kirliliği ve hızlı nüfus artışı gibi kimi çevre sorunlarının kıyılar için de geçerli olduğu göz önünde bulundurarak, planın dolaylı biçimde kıyıları da ele aldığı söylenebilir. Aynı değerlendirme, çevre sorunları başlığı altında su, deniz, toprak kirliliğinin incelendiği, 1979-1983 yılları için hazırlanan IV. Plan için de yapılabilir. Daha önceki planlarda ne çevre sorunlarına ne de kıyı sorunlarına rastlamak olanaklıdır. IV. Plan'da da başlıbaşına kıyılara yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Yalnız, plandaki, "doğal kaynakların uzun dönemde toplum yararına kullanımlara yöneltilememesi de önemli çevre sorunları yaratmaktadır" biçimindeki saptamanın kıyıları da içerdiği söylenebilir. Burada "toplum yararı" kavramı kullanılmış olmasına karşın, sözü edilen düzenlemenin yalnızca alt gelir kümelerine değil, toplumun bütününe yönelik olduğu anlaşılmaktadır; her ne kadar "toplum yararı"ndan söz edilse de, dile getirilmek istenenin aslında "kamu yararı" olduğu açıktır. Dönem boyunca kıyılara ilişkin yasal düzenlemeler "toplum yararı" ya da "kamu yararı" açısından şöyle değerlendirebilir. Kıyılarla ilgili ilk yasa kuralı niteliği taşıyan, 1972 yılında 6785 sayılı yasaya eklenen, 7. ve 8. maddelerde "toplum yararı" kavramına yer verilmiş değildir. Yalnızca, kıyıdan 10 metreden az olmamak üzere "hususi şahıslarca umumun istifadesine ayrılmayan" yapıların yapılamayacağı belirtilmiştir. Anılan ek maddelerin uygulanmasına ilişkin olarak 1975'de çıkartılan yönetmelikte de buna benzer biçimde "toplum yararı" kavramından söz edilmemektedir. Ancak kıyılardan yararlanma koşullarını düzenleyen kimi maddelerinden söz konusu ilkelerin üstü kapalı biçimde benimsendiğini söyleyebiliriz. Örneğin, yönetmeliğe göre, kıyılar, herkesin mutlak bir eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık bulunacak, üzerlerinde ancak kamu yararına kullanımı kolaylaştırmak ya da kıyıyı korumak amacını taşıyan kamuya yararlı yapı ve tesislerle, çayhane, kahvehane, lokanta gibi toplumun 255 yararlanmasına açık yapılar yapılabilecektir. Bu düzenlemeden yola çıkıldığında, yönetmeliğin, "kamu yararı" ve "toplum yararı" kavramları arasında bir ayrım yaptığı, "kamu yararı" ile toplumun tümünün ortak yararının, "toplum yararı" ile ise çayhane, kahvehane, lokanta gibi tesislerden yararlanabilecek, düşük gelir kümelerinin hedeflendiği düşünülebilir. Ancak, bu konuya yönelik tartışmaların yer aldığı daha önceki sayfalarda da değinildiği gibi, yönetmeliğin iki kavramı farklı anlamlarda kullandığını söylemek oldukça güç görünmektedir. Belki de yönetmelikteki bu düzenlemenin, "kamuya yararlı" sözcüğü ile yapıların, genel kullanıma ya da herkesin yararına açık olan, çoğunlukla da devletin elinde bulunan yapı ve tesisleri anlatmaya çalıştığını, "toplumun yararlanmasına açık" biçimindeki hükümle ise yine herkesin kullanımına açık olan devlet ya da özel sektör elindeki küçük işletmeleri gösterdiğini kabul etmek yerinde olacaktır. Yönetmeliğin farklı gelir kümeleri ya da toplumsal sınıflar arasında ayrım yaptığını söylemek çok gerçekçi görünmemektedir. Dönemin hükümet programlarının, yasal düzenlemelerin bir adım ötesine giderek, kıyıların toplum yararına kullanılması ilkesine koşut sayılabilecek kimi politika kararları aldıkları söylenebilir. Her ne kadar, Melen Hükümetinden (22.05.197215.04.1973) III. Ecevit Hükümeti'ne (05.01.1978-12.11.1978) değin, programlar incelendiğinde, asıl olarak, kıyının korunması ve ekonomik açıdan verimli bir biçimde kullanılmasına ilişkin politikalara yer verildiği, toplum yararı ilkesinden de bütünüyle vazgeçilmediği görülebilecektir. Örneğin, Melen Hükümeti Programı'nda, kıyıların planlı bir turizm politikasının izlenmesine olanak tanıyacak biçimde ve toplum yararına kullanılmasından söz edilmiştir.499 Irmak Hükümeti Programı'nda, kıyıların ve turistik yörelerin toplum yararına kullanılması ve kıyıların halkın yararlanmasına açılması 499 Melen Hükümeti Programı (22.05.1972-15.04.1973): "Turizm sektörünü, gerek ödemeler dengesine olan katkısı, gerekse yarattığı istihdam hacmi bakımından ekonomimizin önemli sektörlerinden biri olarak kabul ediyoruz. Bu nedenle sektörün geliştirilmesi için gerekli teşvik tedbirlerinin süratle alınması, finansman ve işletmecilik sorunlarının halli, deniz ve göl kıyılarının planlı bir turizm politikasının takibine imkan sağlıyacak tarzda ve toplum yararına uygun olarak kullanılması Hükümetimizin turizm sahasındaki ana politikasını teşkil edecektir." 256 öngörülmüştür.500 III. Ecevit Hükümeti Programı'nda ise kıyıların tüm yurttaşların yararına sunulması, denizlerden yararlanmada hakça bir düzen kurulması, kıyı bölgeleri halkının yaşam düzeyinin yükseltilmesi gibi ilkeler yer almıştır. Ancak programda, bunların nasıl yaşama geçirileceğine ilişkin bir açıklamaya rastlanmamaktadır.501 Dönem boyunca kıyılara ilişkin olarak gerçekleştirilen iki yasal düzenlemenin de "toplum yararı" ile "kamu yararı" arasında bir ayrım yapmadığı belirtilmişti. Ancak bu yılların kıyılardan yararlanma politikalarını tam anlamıyla değerlendirebilmek için yasal düzenlemelerin yanı sıra uygulamaya da değinmek gerekiyor. 6785 sayılı yasaya eklenen 7. ve 8. maddelerle bunların uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin uygulanma koşulları daha önce ilgili bölümde ele alınmıştı. Bunları "toplum yararı" kavramı çerçevesinde bir kez daha gözden geçirmek yararlı olabilir. Öncelikle söz konusu yasal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi için çaba harcanmadığını, gerekli olan önlemlerin alınmadığını belirtmek gerekir. Örneğin, kıyı kenar çizgisi için çalışmalara başlanmamış, yapı denetimi sıkı bir biçimde yapılmamış, arsa vurgunculuğuna karşı gerekli önlemler alınmamış, kıyıya halkın erişimini zorlaştıran duvar, çit gibi engeller ortadan kaldırılmamış, denizi doldurma yoluyla toprak kazanılmasının önüne geçilememiştir. Bundan ötürü, "toplum yararı" ilkesi şöyle dursun, yasal düzenlemelerin öngördüğü en temel düzenlemeler bile yaşama geçirilebilmiş değildir. Dönem boyunca 500 Irmak Hükümeti Programı (17.11.1974-31.03.1975): "Hükümetimiz, yurdumuzun turizm potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmek, dış turizm talebini özendirmek ve iç turizmi de yaygınlaştırmak kararındadır. Bu amaçla Üçüncü Beş Yıllık Plan hedeflerine uygun olarak, turizmin geliştiği alanlarda fiziksel planlama çalışmalarına hız verilecek, kıyılar ve turistik yörelerin toplum yararına kullanılması ve korunması çalışmaları tamamlanacaktır. .. Hükümetimiz, kıyıların spekülatif amaçlarla yağma edilmesine karşı tedbirlerin etkinleştirilmesi işini ele alacak ve kıyılar halkın istifadesine açılacaktır." 501 III. Ecevit Hükümeti Programı (05.01.1978-12.11.1979): "Hükümetimiz ekonomik ve sosyal bir yara haline gelen kaçakçılıkla, sınır ve kıyı bölgeleri halkının refahını gözeten çözümler de uygulayarak, kesin ve etkin biçimde mücadele etmekte kararlıdır. Bunu sağlamak için, ilgili tüm Devlet kuruluşları sürekli işbirliği yapacaklardır. Bugün haberleşme ve tesis olanaklarından yoksun bulunan kıyılarımızla sınır kapılarımızın, en kısa sürede çağdaş haberleşme ve kontrol ağıyla donatılması için gerekli önlemler alınacaktır... Kıyıların, doğal ve tarihsel değerlerin korunması ve tüm yurttaşların yararına sunulması etkin önlemlerle sağlanacaktır...Kentlerde ve kıyılarda düzensiz yerleşmeyi ve yurttaşların aldatılmasını önlemek amacıyla hisseli arsa ve arazi satışlarını önleyici yasal önlemler getirilecektir." 257 yapılan tartışmalarda da, söz konusu yasal düzenlemelerin, bu biçimiyle bile "toplum" yararını sağlamada yeterli olabileceği, asıl önemli olanın uygulamada karşılaşılan güçlükler olduğu üzerinde durulmuştur.502 3.Askeri Yönetim Dönemi (1980-1983) Türkiye'de kıyı politikaları açısından bu dönemin en büyük özelliği kıyıya yer veren bir Anayasa'nın çıkarılmış olmasıdır. Daha önce ayrıntılı biçimde ele alındığı için burada ilgili Anayasa kuralına yalnızca "kamu/toplum yararı" bağlamında değinilecektir. 1982 Anayasası'nda söz konusu ilkeye "deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" biçiminde" yer verilmiştir. Maddenin düzenleniş biçiminden de anlaşılabileceği gibi, yasa koyucu bu düzenleme ile yalnızca kıyıların genel yararlanmaya açık olduğunu belirtmiş, farklı gelir kümelerini göz önünde bulunduran bir kural getirmemiştir. Anayasanın, kıyı kuşağının düzenlenmesi konusunda, doğal ve kültürel değerlerin korunmasından değil de, bireylerin yararlanma olanaklarından söz etmesini de "toplum yararı"ndan uzaklaşma olarak değerlendirmek olanaklıdır. 503 12 Eylül 1980 tarihinde başlayan ve 13.12.1983 tarihine değin süren Askeri Yönetim Dönemi'nde işbaşında olan Bülent Ulusu Hükümetinin programında ise kıyılardan yararlanmada "toplum yararı" ya da "kamu yararı" gibi bir ilkeden söz 502 Bkz. Ergun Unaran, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.70-73; Cevat Geray, “Kıyıların Korunmasına İlişkin Düzenlemeler”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.41, 1975, s.2-3; Cevat Geray, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.64-69; Selman Ergüden, Yaşar Konmaz, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve Üzerine”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.74-75; Yiğit Gülöksüz, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.54-58. 503 Oktay Ekinci, "Kıyılar ve Toplum Yararı", İnsan, Çevre, Toplum, 2. Baskı, Ruşen Keleş (Der.), İmge, Ankara, 1997, s.162, 163. 258 edilmemektedir. Bunun yerine, "halkın kıyılardan rahatça yararlanması" gibi, içeriği oldukça belirsiz bir anlatımın kullanılması yeğlenmiştir.504 Bu dönem içinde kıyıların kamu yararına kullanımı konusu içinde değinilmesi gereken önemli bir düzenleme 1982'de çıkarılan Turizmi Teşvik Kanunu'dur. Daha önce de değinildiği gibi, bu yasa aracılığıyla kıyı yörelerindeki doğal alanlar ve ormanlar turizm bölgesi ilan edilerek pazar ekonomisine kazandırılmak istenmiştir. Kıyıların, ormanların turizme açılması, hem buraların doğal niteliklerini yitirmesine neden olmuş, hem de halkın kıyılardan yararlanma olanaklarının kısıtlanması sonucunu doğurmuştur. Bu yıllar içinde gerçekleştirilen bir başka yasal düzenleme de, 18 Kasım 1983’de, Boğaziçi’ni, kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek üzere çıkarılan 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'dur.505 Yasanın genel esasları düzenleyen bölümünde, Boğaziçi kıyı kuşağı ve öngörünüm bölgesinde turizm ve rekreasyon amacı ile ayrılan alanlara ancak toplumun yararlanmasına ayrılan yapılabileceği kurallarından da anlaşılabileceği gibi, belirtilmiştir. 506 Yasanın ilgili Boğaziçi kıyılarının korunması ve geliştirilmesinde asıl amaç genel yararın sağlanmasıdır; bir başka anlatımla yasa, düşük gelir kümelerinin kıyıya erişimini kolaylaştıracak düzenlemeler getirmiş değildir. Buralardan elde edilecek yararın toplumun tümüne yansıyacağı ön kabulünden hareket 504 Ulusu Hükümeti Programı (20.09.1980-13.12.1983): Kıyılarımızdan halkımızın rahatça yararlanması ve zengin kıyı şeridimizin turistik amaçlarla en iyi şekilde değerlendirilmesi üzerinde önemle durulacaktır. 505 Boğaziçi Kanunu’nun amaç maddesi şöyle: “Bu kanunun amacı; İstanbul Boğaziçi Alanının kültürel ve tarihi değerlerini ve doğal güzelliklerini kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek ve bu alandaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamak için uygulanacak imar mevzuatını belirlemek ve düzenlemektir.” 506 Yasanın genel esasları düzenleyen bölümünün konuyla ilgili hükümleri: ...h) Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesinde turizm ve rekreasyon amacı ile ayrılan alanlara toplumun yararlanmasına ayrılan yapı yapılır ve bu husus tapu sicillerine işlenir. Toplumun yararlanmasına ayrılan bu yapılar amaç dışı kullanılamaz... I) Boğaziçi Alanında kıyılar ancak kamu yararına kullanılır... J) Boğaziçi sahil şeridinde ancak toplumun yararlanacağı dinlenme, gezinti ve turizm tesisleri imar planlarına uygun olmak şartı ile yapılabilir... o) Boğaziçi Alanında kamu hizmet ve tesislerine ayrılan alanlarda 40m2’yi geçemeyen bekçi kulübesi, büfe, çay ocağı gibi yapılara imar uygulama programı uygulanana kadar Boğaziçi İmar İdare Heyetince müsaade edilir. 259 edilmiştir. Bundan dolayı, yasa ile getirilmek istenen düzenlemenin, “toplum yararı”ndan çok, “kamu yararı”na yakın durduğu söylenebilir. Bu dönemde kıyıya ilişkin olarak getirilen yasal düzenlemelerin, en azından kuramsal açıdan, kamu yararını sağlamaya elverişli olduğu söylenebilir. Her ne kadar, “toplum yararı” anlayışından uzak bir biçimde düzenlenmiş olsa da, ilgili yasa kurallarının en azından “kamu yararı”na yönelik olduğu açıktır. Kıyıların bu dönem boyunca karşılaştığı sorunlar büyük ölçüde, yasaların eksikliğinden değil, yasaların uygulamasından, ya da daha doğru bir deyişle, yasaların uygulanamamasından kaynaklanmıştır. Sözgelimi, yukarıda değinilen Anayasa Mahkemesi kararının yayınlanmasına değin geçen iki yıl içinde ortaya çıkan yasal boşluktan yararlanılarak Boğaziçi yöresinde yüzlerce yapı izni verilmiştir. 507 4.İlk Kıyı Yasası Dönemi (1984-1990) Bu dönem, 3086 sayılı ilk kıyı yasasının çıkarıldığı 1984'ten, günümüzde geçerli olan düzenlemenin kaynağı olan 3621 sayılı yasanın yapıldığı 1990 yılına değin sürmektedir. Bu dönemdeki kıyı politikaları, "toplum yararı" ve "kamu yararı" bağlamında şöyle değerlendirilebilir: 1984-1990 yılları arasını kapsayan dönemde, V. (1985-1989) ve VI. (1990-1994) Beş Yıllık Kalkınma Planları'nın ilkeleri geçerlidir. Her ne kadar VI. Plan bu döneme değil de bir sonraki döneme ilişkin politikaları belirliyor olsa da, planın hazırlanma dönemi göz önünde bulundurularak bu bölüm içinde ele alınmıştır. Kıyıya ve kıyı sorunlarına ilişkin bir politikaya yer vermediği için, "kamu yararı" açısından V. Plan'ı değerlendirmek olanaksız. Buna karşılık, VI. Plan'ın kıyıya yönelik politikalarında "kamu yararı" kavramından söz edilmektedir: "Kıyı şeridinin faydalı ve ekonomik kullanımını düzenlemek maksadıyla ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararını gözeten bir master plan hazırlanacaktır". Ancak 507 Cevat Geray, "Doğal Çevreyi Korumada Toplum Yararı Sorunsalı", Tarım ve Mühendislik, 1989, S.33, s.38; Oktay Ekinci, İstanbul’u Sarsan 10 yıl: 1983-1993, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 1994, s.31-36. 260 plandaki biçimiyle "kamu yararı", toplumun kıyı alanlarından serbestçe yararlanmasını değil de, buraların kamu yararını sağlayacak ekonomik etkinliklere özgülenmesini anlatmaktadır. 1984-1990 yılları arasındaki altı yılı kapsayan bu dönemde iktidarda bulunan iki hükümetin programında da kıyıların "toplum yararı" ya da "kamu yararı"na kullanımına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiş değildir. I. Özal Hükümeti Programı'nda, yalnızca kıyıda kurulması zorunlu olan tesislerin yaratacağı kirliliğin önlenmesi gerektiğinin belirtilmesiyle yetinilmiştir.508 II. Özal Hükümeti (21.12.198709.11.1989) ve Akbulut Hükümeti (09.11.1989-23.06.1991) programlarında ise kıyı ve kıyı sorunları görmezden gelinerek yalnızca turizm sektörüne ilişkin kimi önlemlerden söz edilmiştir. Türkiye'nin ilk kıyı yasası niteliğini taşıyan 3086 sayılı ilk Kıyı Kanunu incelendiğinde, söz konusu düzenlemenin kıyıların "kamu yararı"na kullanımını sağlamak üzere gerçekleştirildiği izlenimi edinilecektir. Yasa metninin pek çok yerinde "kamu yararı" ve "toplum yararı" deyişleri geçmektedir. Örneğin, yasada, kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği, 509 kıyıda ancak kamu yararına kullanımı kolaylaştıran yapı ve tesislerin yapılabileceği,510 doldurma ve kurutma yoluyla arazi kazanmanın ancak kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçekleştirilebileceği511 508 I. Özal Hükümeti Programı (13.12.1983-21.12.1987): "Tabii güzelliklerin korunmasına ve gelişmesine büyük önem verilecektir. T'eknik ve ekonomik şartlar sonucu, bazı tesislerin deniz, göl veya nehir kıyısında kurulması zaruri olduğu hallerde kirlenmeyi önleyici tedbirlere uyulması sağlanacaktır." 509 "Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir." (m.5) 510 "Kıyıda ancak plan kararıyla, deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların kamu yararına kullanımını kolaylaştırmak veya kıyıyı korumak amacına yönelik olan yapı ve tesisler, faaliyetlerinin özellikleri gereği tersane, fabrika, santral, su ürünlerine dayalı sanayi tesisleri, gemi sökme yeri ve sair kıyıda yapılması zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm amaçlı tesisler yapılabilir." (m.6) 511 "Kamu yararının gerektirdiği hallerde deniz, göl ve akarsu doldurma ve kurutma suretiyle elde edilmek istenen yerler hakkında önce planlama yönünden ilgili idare kanalı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının uygun görüşü alınır. Doldurma ve kurutma işleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine 261 belirtilmektedir. Yine buna benzer biçimde, bir maddede de, toplumun yararlanmasına ayrılan yapılarla ilgili bir kurala yer verilmiştir. Ancak burada yasa koyucu, "toplum yararı" ile "kamu yararı" arasında bir ayrım yapmamış, her iki sözcük kümesini de aynı anlama gelecek biçimde kullanmıştır. Kıyı Kanunu'nun düzenlemeleri biçimsel değil de nitel açıdan değerlendirildiğinde, ortaya bambaşka bir sonucun çıktığı görülebilecek, bir başka anlatımla, yasanın öngördüğü düzenlemelerin kamu yararını sağlamaya elverişli olmadığı anlaşılacaktır. Daha önce de değinildiği gibi, Anayasa Mahkemesinin 3086 sayılı yasayı iptal eden kararı da bu gerekçeye dayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, 1986 yılında verdiği kararla, 3086 sayılı yasanın kimi maddelerini, uygulanma olanağı kalmadığı için de yasanın tümünü iptal etmiştir. İlgili Anayasa Mahkemesi kararında, 3086 sayılı yasanın, Anayasa’nın 43. maddesinde düzenlenen, kıyı ve kıyı kuşağından yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir, biçimindeki kurala aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Mahkeme, 3086 sayılı yasada, “kıyı” tanımında kayalıklara yer verilmemesini, kıyıda yapılabilecek yapıların sayıldığı maddenin kapsamının “faaliyetlerinin gereği... kıyıda yapılması zorunlu tesisler ile eğitim, spor veya turizm amaçlı tesisler” gibi bir anlatımla- genişletilmesini, kıyıda plan kararları ile özel yapılara izin verilmesini, kıyı kuşağında toplumun yararlanmasına ayrılan yerlerde yapılanmaya olanak tanınmasını ve son olarak da, özel iyelik altında bulunan 1972 yılından önce kıyıda yapılmış yapıların yıkılmaları durumunda yeniden yapılmalarına izin verilmesini, kamu yararını sağlamaya yönelik bir düzenleme olarak değerlendirmemiştir. Bu aşamada Anayasa Mahkemesi’nin, 1987'de, 2960 sayılı yasada öngörülen düzenlemelere ilişkin olarak vermiş olduğu bir başka karara da değinmek gerekiyor. Önceki bölümlerde incelendiği gibi, 1985 yılında çıkarılan 3194 sayılı İmar Kanunu ile Boğaziçi Kanunu değiştirilerek, Boğaziçi öngörünüm bölgesinde, yeşil alanlarda yapılanmaya belli koşullarda olanak tanınmıştı. Anayasa Mahkemesi ilgili kararında,512 göre yapılır. Bu yerler için yapılacak planlar hakkında İmar Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, bu planlar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından tasdik edilir." 512 RG, 18.04.1987, S.19435. 262 söz konusu düzenlemeyle kıyının özel yapılanmaya açıldığını, bunun da kamu yararını sağlamaya yönelik bir düzenleme sayılamayacağını belirtmiştir.513 5.Günümüzdeki Durum (1990 ve Sonrası) 1990 sonrasında hazırlanan VII. (1996-2000) ve VIII. (2001-2005) Beş Yıllık Kalkınma Planları, önceki yasal düzenlemelerin aksine kıyıların kullanımında "kamu yararı"nın göz önünde bulundurulması gerekliliğine bir politika kararı olarak yer vermiş değildir. Belki de bu açıdan üzerinde durulması gereken tek nokta, VII. Plan'ın, "100 metre olarak belirlenen kıyı kuşağının topoğrafik koşulları ve doğal kaynakları dikkate alacak biçimde yeniden saptanmalıdır" biçimindeki düzenlemesidir. Her iki planın da kıyı alanlarını, yönetsel ve tüzel sorunlar, uluslararası antlaşmalar, kirlilik ve ekonomik değer açılarından ele aldıkları gözlenmektedir. 1998 yılında hazırlanan Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı'nda da kıyı alanlarının kamu/toplum yararına kullanılması konusunda düzenlemeye gidilmemiş; daha çok kıyının doğal yapısının korunması, ekonomik değerinin artırılması gibi sorunlar üzerinde durulmuştur.514 513 Anayasa Mahkemesi kararında şu değerlendirmeler yer almaktadır: “3194 sayılı Yasa ile getirilen değişiklikte ise; 2960 sayılı Yasadaki düzenlemede yer alan kıyı ve sahil şertilerinden söz edilmemekte, öngörünüm bölgesi; orman, koru, ağaçlandırma ve yeşil alanlar da dahil olmak üzere bazı sınırlamalarla özel yapılanmaya açılmaktadır. 2960 sayılı Yasanın 5. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, Boğaziçi alanında orman sayılmayan kamu kurum ve kuruluşlarına veya özel mülkiyete ait koru, koruya katılacak alan, çayır, mesire yeri, bostan ve benzeri alanların yeşil alan sayılacağı ve bitki varlıklarının geliştirilerek muhafaza edileceği, bu alanlardaki bitki varlıklarının yok edilmesi veya tahrip edilmesinin yasak olduğu belirtilmektedir. Yapılan değişiklikle öngörünüm bölgesi yönünden bu yasaklama da etkisiz hale getirilmektedir. Bu koşullarda, 3194 sayılı Yasa ile getirilen değişikliğin “kamu yararını” gerçekleştirmek amacına yönelik olduğu kabul edilemez. Zira bu yeni düzenlemeden ancak parsel büyüklüğü 5.000 m2’nin üstünde, ya da altında olupta komşu parselleri satın alma gücü bulunan mülk sahipleri yararlanabileceklerdir... Yukarıda açıklandığı gibi; 3194 sayılı Yasanın 47. Maddesi (g) fıkrasının getirdiği değişiklikle, önceden ancak toplumun yararlanmasına açık yapılar yapılmasına izin verilen Boğaziçi öngörünüm bölgesi, belli koşullarla da olsa sonuç olarak, yeşil alanları da kapsar biçimde konut inşaatına açılmış bulunmaktadır. Bu sonuç, yasa koyucunun amacının, Boğaziçi öngörünüm bölgesini kamu yararını gözönünde tutarak korumak değil, buna yeşil alanları da dahil etmek suretiyle özel yapılanmaya açmak olduğunu göstermektedir.” 514 Ulusal Çevre Eylem Planı'nda, kıyı ve deniz yönetimini iyileştirmeye yönelik olarak geliştirilen seçeneklerden en önemlileri olarak şunlar gösterilmiştir: "Ekonomik ve sosyal büyümenin daha etkili biçimde yönetilmesi. Bu bağlamda yapılacak işler arasında deniz ve kıyı ekosistemlerinin korunması, 263 Bu dönemde iş başına gelen hükümetlerce hazırlanan ve kıyı sorunlarına yer veren altı programın hiçbirinde, kıyılardan yararlanmada "toplum yararı" ilkesinin göz önünde bulundurulması gerektiğine ilişkin bir düzenlemeye rastlayamıyoruz.515 Hükümet programlarında ağırlık kıyıların ekonomik önemine, turizm sektöründeki yerine verilmiş, kıyılardan yararlanma koşullarına ilişkin herhangi bir ilke belirlenmemiştir. 3086 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden dört yıl sonra çıkarılan 3621 sayılı yasanın, "toplum yararı" ya da "kamu yararı" açısından bir ilerlemeyi simgelediğini belirtmek gerekir. Bunu, her iki yasanın amaç maddelerinden bile görmek olanaklıdır. 3086 sayılı yasanın amacının belirtildiği satırlarda, daha önce söz edildiği gibi, yalnızca kıyıların koruma ve kullanma esaslarından söz edilmiştir; oysa yeni kıyı yasası bunun bir adım ötesine giderek kullanma ilkelerine, "toplum yararlanmasına açık, kamu yararına" deyişlerini de eklemiştir.516 Bunun dışında, 1986 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ışığında kıyı ve kıyı kenar çizgisi tanımları da genişletilmiştir. Yeni yasanın eskisinden ayrılan bir diğer yönü de, kıyıda yapı yapılmasını, kıyının doğal yapısını bozucu etkinliklerde bulunulmasını yasaklayıcı hükümler taşımasıdır. İki yasa metni arasında gözlenen bir diğer ayrım da doldurma yoluyla kazanılacak topraklar konusundadır. 3086 sayılı yasada, doldurma yoluyla kazanılan topraklar üzerinde yapılabilecek yapılar konusunda bir düzenlemeye ÇED'lerin kıyılardaki yapılaşma konusunda daha yaygın biçimde kullanılması ve ilgili kurumlarda çalışanların mevcut önlemleri daha iyi uygulayabilecek biçimde eğitilmeleri. Katı ve sıvı atıkların bertarafının, su temininin, doğal, tarihsel ve kültürel değerlerin korunmasının maliyeti hesaba katılarak, turizmin çevre üzerindeki kirletici etkisinin içselleştirilmesi. Turizm yatırımlarının planlanmasına ve uygulanmasına yerel halkın daha yaygın biçimde katılması." Bkz. Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara, s.48. 515 Bu dönem içinde programlarında kıyıya yer veren hükümetler şunlardır: Yılmaz Hükümeti (23.06.1991-20.11.1991), VII. Demirel Hükümeti (21.11.1991-25.06.1993), I. Çiller Hükümeti (25.06.1993-05.10.1995), Erbakan Hükümeti (28.061996-30.06.1997), III. Yılmaz Hükümeti Programı (30.06.1997-11.01.1999), V. Ecevit Hükümeti Programı (28.05.1999- ...) 516 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun amaç maddesi şöyle: "Bu kanun, deniz, tabiî ve sunî göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiştir." (m.1) 264 gidilmemişken, 3621 sayılı yasa, bu alanlarda yalnızca kamu yararına yönelik yapıların ya da altyapı tesislerinin yapılabileceğini öngörmüştür. Buradan da anlaşılacağı üzere, 3621 sayılı yasa, eski yasaya oranla "kamu yararı" açısından daha yetkin kurallar getirmiştir. Ancak aynı değerlendirmeyi "toplum yararı" açısından yapmak oldukça güç görünüyor. Kıyı ile ilgili diğer yasal düzenlemelerde olduğu gibi bu yasada da, alt gelir kümeleri için ayrı bir düzenlemeye gidilmemiş, kıyılardan sağlanan genel yararın toplumun bütün kesimlerine yönelik olduğu ön düşüncesinden yola çıkılarak kurallar belirlenmiştir. 3621 sayılı yasa, her ne kadar, 3086 sayılı yasaya göre, kıyıların korunması ve buralardan yararlanma koşulları konusunda daha ilerici hükümler taşısa da, Anayasa Mahkemesi, yine aynı konuda verdiği bir kararda, yapılan düzenlemeyi kıyıların kamu yararına yönelik kullanılması için yeterli bulmamıştır. Mahkeme'nin 1992 yılında verdiği karara göre, yasada belirtilen uzaklıklar kıyının kamu yararına korunmasını zorlaştıracaktır; kıyı kuşağının kamu yararının çağdaş anlayışına uygun bir biçimde kullanılabilmesi için, en az 100 metreye çıkarılması gerekmektedir. 3621 sayılı yasanın kimi maddelerinin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden sonra aynı yıl çıkarılan 3830 sayılı yeni yasa, kıyıların kamu yararına kullanılmasına daha elverişli bir kural getirmiştir. Yeni düzenleme ile kıyı kenar çizgisi kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alan olarak belirtilmiştir. Buna göre, kıyı kuşaklarında yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilecektir. Bu dönemin bir diğer özelliği, yerel ve özeksel yönetimin yanı sıra özel sektörün kıyı yönetiminde bir edimci olarak güçlenmeye başlamasıdır. Çalışmanın son bölümünde ayrıntılı biçimde incelenecek bu durum, kamu yararı kavramına ekonomi alanında liberalleşme ve küreselleşme dalgası ile getirilen yeni yorumun, 517 bir başka anlatımla kamu yararını sağlamada en az ulusal devletler kadar özel kesimdeki 517 Kamu yararı kavramına getirilen yeni yorumun eleştirisi için Bkz. Ruşen Keleş, "The Concept of Public Interest as a Guiding Principle for Coastal Zone Management in Turkey: Stockholders versus 265 firmaların ya da yurttaş hareketlerinin de payının bulunduğu inancının giderek güçlenmeye başlamasının bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, Türkiye'de kıyılara ilişkin olarak izlenen politikaların "toplum yararı" şöyle dursun, "kamu yararı"nın gereklerini bile yerine getirmekten uzak olduğu söylenebilir. Son 30 yıllık dönemde, kıyıların kamu yararına kullanılması konusunda, en azından yasal düzeyde, önemli adımların atıldığı tartışılmaz. Ancak ilgili belgeler incelendiğinde, kıyıların kamu yararına kullanılmasından daha çok, buralarda, akçal getirisi olan etkinliklerin geliştirilmesinin anlaşıldığı ortaya çıkacaktır. Bir anlamda, kamu yararını sağlamak hep ekonomik yararı en çoğa çıkarmak olarak algılanmıştır. Yasal düzenlemelerin, yukarıda ele alındığı anlamda, kıyıların "toplum yararına" kullanımına, yani alt gelir kümelerinin buralardan yararlanma olanaklarının geliştirilmesine yer verdiği de söylenemez. Yürütmeyi, belki de daha doğru bir anlatımla, tüzel düzenlemelerin uygulanmasını, ele aldığımızda daha karamsar bir tabloyla karşılaşmaktayız. Kıyı ve çevre ile ilgili yasal düzenlemeler çoğunlukla kağıt üzerinde kalmış, yasaların gerekleri yerine getirilmemiştir. Kıyılar, daha çok, kitle turizmi etkinliklerine, ikinci konutlara, arsa vurgunculuğuna, enerji üretim tesislerine özgülenmesi gereken alanlar olarak algılanmıştır. Bu açıdan yargının, kıyı alanları konusunda yasama ve yürütmeye göre, kıyı alanlarının kamu yararına kullanımı konusunda bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz; daha önce de değinilen pek çok yargı kararında bunun somut örneklerine rastlamak olanaklıdır. Türkiye'de son 25-30 yıllık dönemde kıyıların ele alınış biçiminde ya da kıyıya verilen değerde önemli dönüşümlerin olduğu gözlenmekte. 1970'li yıllarda yapılan kuramsal çalışmalara518 ya da gündeme getirilen tartışmalara baktığımızda,519 kıyıdan Stakeholders", Paper Presented to the Meeting on Coastal Zone Management in the Mediterranean Region, April 26 – May 1, 2001, İzmir. 518 Örneğin Bkz. Haydar Karabey, Kıyı Mekanının Tanımı, Ülkesel Kıyı Mekanının Düzenlenmesi İçin Bir Yöntem Önerisi, Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, İstanbul, 1978. 519 Mimarlık Dergisi'nin (1976) kıyı sorunlarına ilişkin konuların ele alındığı 147. sayısındaki yazılar böyle bir anlayışın ürünüdür. Bkz. "Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır"; İlhan Tekeli, "Kıyı 266 yararlanma koşullarını belirleme ve kıyıyı koruma düşüncesinin daha çok "toplum yararı" kavramınca biçimlendiğini görmekteyiz. Bu dönem boyunca yapılan tartışmaların içeriğini, daha çok, toplumdaki türlü sınıfların kıyılardan yararlanma koşulları, kıyı alanlarında iyelik hakkının kullanılması, kıyıda yapılaşmanın sınırlandırılması gibi konular oluşturmaktadır. Dönemin hükümetlerinin de bir ölçüde toplum yararına yakın politikalar belirlediği söylenebilir. Örneğin, her ne kadar bu yılların hükümet programları kıyıyı, asıl olarak ekonomik değerine vurguda bulunarak ele alsalar da, kıyıların toplum yararına kullanılmasını bütünüyle gözden yitirmiş değildirler. Özellikle Melen, Irmak ve III. Ecevit hükümetleri programlarında görülebileceği gibi, kıyıların toplum yararına kullanılmasından, kıyıların halkın yararlanmasına açılmasından, denizlerden yararlanmada hakça bir düzen kurulmasından ve kıyı bölgeleri halkının yaşam düzeyinin yükseltilmesinden söz edilebilmiştir. Oysa son yıllardaki kıyı yönetimi uygulamalarında ya da kuramsal çalışmalarda, yukarıda sözü edilen toplumsal yönün dışarıda bırakılarak daha çok ekonomik, teknik ya da yönetimsel öğelerin ön plana çıkarıldığı gözlenmektedir. Bu değişimin ardında türlü çevresel, ekonomik, siyasal etmenleri bulabilmek olanaklıdır. Çevre sorunlarının, dolayısıyla da kıyı alanlarındaki sıkıntıların, giderek yoğunluğunu artırması, yeni sorun alanlarının çıkması, bu değişimin nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Sözgelimi, son dönemde, kıyı yörelerinde gerçekleşen turizm etkinliklerinin yarattığı baskı giderek ağırlığını artırmıştır; buna, ekonomik gelişmenin türlü gereklerinin artan biçimde kıyı alanları üzerinden karşılanması da eklenebilir. Bir anlamda yeni sorun alanlarının ortaya çıkması tartışma gündemini değiştirmiştir. Kıyı alanlarına bakış açısındaki değişimle kıyıların toplumsal değil de ekonomik bağlam içinde ele alınmaya Planlamasının Değişik Boyutları"; S. Güven Bilsel, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları ya da Planlama Ölçütleri Üzerine", Baran İdil, "Kıyı Sorunlarıyla Hatırladıklarımız"; Yiğit Gülöksüz, "Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler", Gürkam Gezim, "Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Alternatifleri Üzerine"; Cevat Geray, "Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış", Ergun Unaran, "Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve"; Selman Ergüden, Yaşar Kanmaz, "Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve Üzerine"; Erden Kuntalp, "Kıyıların Hukuksal Düzeni", Hüseyin Tanrıöver, " 'Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması İlkesi' ve Kent Planlama Eylemi". 267 başlanması anlatılmaktadır. Bunu, kıyı yönetimi ile ilgili kuramsal çalışmalar yaptıran, türlü yerel uygulamalara destek veren büyük uluslararası örgütlerin belgelerinden görebilmek de olanaklıdır. Söz konusu metinler incelendiğinde bunların büyük ölçüde ekonomik bir bakış açısının ürünü olduğu, diğer çevresel değerlerde olduğu gibi, kıyı alanlarının da, ekonomiye katkıları oranında önemli görüldüğü ortaya çıkacaktır. Bu gelişmelerin Türkiye'ye yansımasını uluslararası örgütlerin belirlediği ilkeler çerçevesinde konan yeni kıyı yönetimi programlarında görebiliriz. Daha çok, bütüncül yaklaşımların ışığında geliştirilen son 10 yıldaki yeni kıyı yönetimi deneyimlerinin de "toplum yararı"nı sağlamaya yönelik olmadığı söylenebilir. Dördüncü Bölüm boyunca ayrıntılı bir biçimde ele alınacak bu girişimlerde vurgu, daha çok, kıyının doğal yapısının korunmasına ve kıyıların ekonomik değerinin artırılmasınadır. V.Değerlendirme Kıyı ile ilgili düzenlemelerin gelişim sürecinin incelendiği bu bölümde kuşkusuz, en çok dikkati çeken noktalardan biri, konuyla doğrudan ya da dolaylı biçimde bağlantılı pek çok tüzel belgenin bulunmasıdır. Bir anlamda, kıyı alanlarındaki hemen her türlü sorun alanı yasaların kapsamı içine alınmış, olumsuz yönde etkilerde bulunacak etkinlikler için sıkı düzenlemeler getirilmiştir. Oysa, bütün bunları bir yana bırakıp kıyıların içinde bulunduğu durumu gözümüzde canlandırırsak, tüzel düzenlemeler ile uygulamalar arasında büyük bir kopukluk olduğunu kolayca görebiliriz. Bu bağlamda, kıyılardaki sorunların ardında, yasaların gereklerinin yerine getirilmemesinin bulunduğu düşünülebilir. Ancak, bir başka açıdan bakıldığında, ‘söz konusu düzenlemelerin tam anlamıyla uygulanmış olması durumunda da' konuya kalıcı bir çözüm getirilemeyeceği söylenebilir. Bu noktada yasalardan kaynaklanan sorunlar karşımıza çıkıyor. Yasaların, yapıldığı dönemin toplumsal-ekonomik koşullarını, söz konusu düzenlemelerin içinde gerçekleştiği toplumsal yapıyı bir yana bırakırsak, kıyılarla ilgili tüzel düzenlemeyi şöyle değerlendirmek olanaklı: Türkiye’de kıyı ile ilgili düzenlemelerin en olumsuz yönü belli bir politika çerçevesinde tasarlanmış olmayışıdır. Uzak görüşlü tasarların yerine gündelik, gelip geçici etmenlerin yasa koyucular üzerinde 268 etkili olduğu söylenebilir. Daha somut olarak belirtmek gerekirse, getirilen düzenlemeler bilimsel bir “kıyı yönetimi” yaklaşımından etkilenmiş değildir. Kıyıda gözlenen sorunların birbirleriyle bağlantılı olduğu gözden yitirilerek parçacıl çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda, kıyı alanları yönetiminde yaşanan evrim sürecinin dışında kaldığımız söylenebilir. Bir başka anlatımla, gerçekleştirilen tüzel düzenlemeler “bütüncül yönetim” yaklaşımından uzaktır. Kimi yerlerde, daha çok uluslararası örgütlerin ve gönüllü örgütlerin akçal ve teknik desteğiyle başlatılan girişimler dışarıda bırakılacak olursa, kıyı alanlarında uzamsal, bilimsel, yönetsel ve uluslararası alanda bütünlüğü sağlayacak çalışmaların nicelik ve nitelik açısından doyurucu olmaktan uzak olduğu söylenebilir. İlgili yasal belgelerde kıyının deniz boyutu görmezden gelinmiştir; getirilen kurallar daha çok kıyının kara yönü ile ilgilidir; burada da genellikle kıyıda iyelik ve toprağın nasıl kullanılacağına ilişkin hükümler ağırlık taşımaktadır. 520 Bir başka anlatımla, deniz ve kara etkileşimi, deniz yüzeyi, deniz ulaşımı, denizde yürütülecek ekonomik ve toplumsal etkinlikler, yasal düzenlemelerin çerçevesi dışında kalmaktadır. Kara yönüne ilişkin olarak öngörülen uzaklıklarda “kıyı bölgesi” anlayışı göz ardı edilerek, yalnızca belli mesafelerin verilmesiyle yetinilmiştir. Getirilen kurallarda bütün kıyılar birörnek olarak ele alınmış, aralarındaki farklılığa uygun düşecek düzenlemelere gidilmemiştir.521 Derin kıyı kuşağına sahip bölgelerle dar 520 Kıyı Kanunu kıyılarda iyelik konusunda çıkan anlaşmazlıkların çözümü konusunda bir düzenlemeye yer vermemiştir. 469 sayılı Hukuk Usulü M. Kanunu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre taşınmaz mallarda uyuşmazlıkların çözümü adli yargı alanı içindedir. Yargıtay'ın bir içtihadı birleştirme kararında da iyelik durumuna ilişkin çatışmaları çözme görevinin adli yargıya ait olduğu belirtilmektedir: "Mülkiyet hukukundan kaynaklanan tüm uyuşmazlıkları çözümlemek görevi adli yargıya aittir. 3621 sayılı Yasa kıyı kenar çizgisi yönünden adli yargı yerinin bu görevini kısıtlamamış, daraltmamış ve ortadan kaldırmamıştır. Genişletici yorum yoluyla idari yargıda dava konusu olabilecek olan ve tartışılabilir niteliği bulunan idari işlemin adli yargıyı bağlayacağını kabul, kanun koyucunun amacına uygun değildir." (E.1996/5, K.1997/3, RG, 30.12.1997, S.23216) 521 Kıyı kuşağı derinliğinde farklılaştırmaya gidilememesinin nedeni olarak, 3621 sayılı yasanın kimi maddelerinin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesinden sonra yeni yasanın hazırlanması için tanınan 6 aylık sürenin kapsamlı çalışma yapmak için yeterli olmaması, kıyılarda henüz kadastro çalışmalarının tamamlanmaması, planlama ve kıyı kenar çizginin belirlenmesi için gerekli ölçeklerde haritaların bulanmaması, kısaca farklı kıyı türleri hakkında yeterli araştırmaya girişilememiş olması gösterilmektedir. Feral Eke, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ankara, 1995, s.23, 24. Ayrıca Bkz. Ekinci, "Kıyılar ve Toplum Yararı", s.167. 1996 yılında gerçekleştirilen III. Çevre Şurası'nda da, kıyıların tanımlanma biçiminin gözden geçirilmesi, 269 bir kıyı kuşağı bulunan, yolların ve dağların denize paralel uzandığı Karadeniz gibi yöreler için aynı yaklaşma mesafesinin öngörülmesi, yasanın uygulanmasında türlü sorunlar yaratmıştır.522 Yasal düzenlemelerin bir başka olumsuz yönü, pek çok kurumun ya da yönetsel birimin kıyı konusunda yetkili kılınmasıdır.523 Özellikle planlama ve yapılanma konularında birden fazla yönetsel birimin sorumlu olması, çözümü güç olan yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Buna, kimi kıyı alanları için birden fazla yasal düzenlemenin, dolayısıyla birden fazla kuralın geçerli olması eklenebilir.524 Değinilmesi gereken bir diğer nokta da kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerin çok sık değiştirilmesidir. Bunda kuşkusuz toplum yararı-bireysel çıkar ikiliğinin ve bundan kaynaklanan çatışmaların önemli payı bulunmaktadır. Son olarak, ilgili yasalarda çevre koruması ile ilgili kurallara yeterince yer verilmemiş olmasını da eklemek gerekir.525 kara yönündeki etkinliklerin kıyıları etkilediği ölçüde, buralarında kıyı tamına eklenmesi gerektiğine değinilmiştir. Bkz. Ayhan Harunbeyoğlu, "Kıyı Alanlarının Rasyonel Kullanımı ve Yönetimine İlişkin Öneriler", III. Çevre Şûrası Tebliğler ve Bildiriler Kitabı, (4-6 Aralık 1996, AntalyaBelek), T.C. Çevre Bakanlığı, Ankara, 1996. 522 Remzi Sönmez, "Kıyı Planlamasında Yeni Yaklaşım Önerileri", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s.128. 523 Kıyı alanlarında yetkileri bulunan kurum ve kuruluşlar şöyle: Çevre Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Özel Çevre Koruma Kurumu, Milli Parklar, Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları, Devlet Planlama Teşkilatı, Valilikler, il özel idareleri, belediyeler, köy muhtarlıkları, Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Limanlar ve Hava Meydanları İşletmesi, Genelkurmay Başkanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü. 524 Bütüncül yaklaşımın Türkiye’de yeterince yer edinememiş olmasının nedenlerinden biri de, kıyı alanları ile ilgili konuların genellikle birden fazla yasa metninde yer almasıdır. Bu durum, kıyıdaki etkinliklerin daha geniş bir bakış açısıyla eşgüdümünü, denetlenmesini engellemektedir. Örneğin, balık çiftliği kurmak için elverişli olan bir koyda deniz ulaşımı yapılabilmekte ya da turizm bölgelerinde enerji santrallerine izin verilebilmektedir. Bkz. Feral Eke, Şule Karaaslan, “Kıyı Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”, Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.71. 525 a.g.y., s.70-72; Meltem Durukan, “Kıyı Alanları Konusunda Ulusal Mevzuat ve İdari Yapı”, Özhan, E. (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 2427 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.66; Erdal Özhan, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal Management, Vol. 30, Nos 2-3, s.153-176. 270 Günümüzde geçerli olan kıyı kullanım koşullarını düzenleyen 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun ve ilgili yönetmeliğin hükümlerini, uygulamada karşılaşılan güçlükler açısından şöyle değerlendirmek olanaklı: Yukarıda da değinildiği gibi, Kıyı Kanunu'nun belki de eleştiriye en açık yönü, kıyının yalnızca kullanıma, buradaki yapılanma koşullarına ilişkin hükümleri barındırması, bunun dışında kıyı alanında gerçekleştirilen etkinlikleri ilgi alanının dışında görmesidir. Bir diğer nokta da yasanın daha çok kıyının kara yönünü ele alması, deniz yönüne ilişkin herhangi bir düzenleme getirmemesidir. Aslında bu iki eleştiri de yasanın, bütüncül bir yaklaşıma sahip olmayışından kaynaklanmaktadır. 526 Yöneltilebilecek bir diğer eleştiri de, getirilen kimi tanımlarla ilgilidir. Örneğin kıyı kuşağının bütün kıyılar için, yöreler arasındaki doğal-kültürel farklılıklar göz önünde bulundurulmadan 100 metre olarak belirlenmesi, kimi yerlerde korunması gereken alanları dışarıda bırakabilirken, kimi yerlerde de yerleşim yerlerinin tarihsel özelliklerini bozucu yönde sonuçlar doğurabilmektedir. Buna benzer biçimde kıyı kuşağının hangi ölçütlere ya da verilere göre belirleneceğinin açık ve somut olarak belirtilmemesi ve bu konularda bilimsel araştırmaların sınırlı ölçülerde yapılmakta olması yöneltilen bir başka eleştiridir. Doldurma ya da kurutma yoluyla kazanılan toprakların kullanımı ile ilgili hükümler de önemli sorunlar doğurmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi, ilgili yasa kuralı, kıyı kuşağını iki eşit bölüme ayırmış, bunlardan birincisinde yani ilk 50 metre içinde, yalnızca “yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla” düzenlemeye gidilebileceğini, kara yönüne doğru ikinci 50 metrelik bölümde ise bunlardan başka, “yol, açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri gibi teknik ve sosyal altyapı tesisleri”nin ve “toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri”nin yapılabileceğini belirtmektedir. Oysa 526 Türkiye’de kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerin yalnızca kıyının kullanım biçimini düzenlemesi, kıyıyı geniş anlamda bir bölge olarak almaması türlü sorunları da beraberinde getirmektedir. Kıyıya etkili olan deniz ve kara yönündeki bölgelerin çevrim dışı bırakılması buralara ilişkin çalışmaların eşgüdümünü zorlaştırdığı gibi, ilgili düzenlemelerin yaşama geçirilmesinde olumsuz sonuçlar da doğurmaktadır. Örneğin, kıyıdan kum çekmek kıyı kanununda yasaklandığı ve cezası belirlendiği halde kıyıdan biraz daha açıklardan kum çekmenin cezası Su ürünleri Yasası’na aykırılık olarak belirlenmekte ve daha az para cezası öngörülmektedir. Bu konudaki örnek için Bkz. Türk Belediyecilik Derneği ve Konrad Adenauer Vakfı, Avrupa’da Yerel Yönetimlerin Çevre Politikaları ve Türkiye: Sorunlar ve Çözüm Yolları, 16-17 Kasım 1998, Antalya, s.26. 271 yasanın bir başka maddesinde, doldurma ya da kurutma yoluyla kazanılan yerlerde, kıyı kuşağının ikinci bölümü için öngörülen yapıların yapılabileceğinden söz edilmektedir. Bunun doğal sonucu da, doldurma ya da kurutma yoluyla kazanılan kıyı alanlarında, denizden karaya doğru, önce yapılaşmanın, sonra yaya yolu ya da eğlenme-dinlenme amacıyla bırakılan alanın, sonra da tekrar yapılaşmanın egemen olduğu üç ayrı alanın ortaya çıkması, böylece planların bütünlüğünün bozulması olmaktadır. Yasanın, yürürlüğe girdiği tarihten önce kısmen527 ya da tamamen yapılaşmış uygulama imar planlarının kıyı kuşağı ile ilgili hükümlerinin geçerli olacağı yönündeki düzenlemesini de burada anmak gerekir. Söz konusu düzenleme, kıyı alanlarında yoğun yapılaşmaya bir anlamda yeşil ışık yakmıştır denilebilir. Aynı bölge içindeki değişik yerel yönetim birimlerinin uygulamalarında farklılıkların ortaya çıkması, aralarında eşgüdümün bulunmaması; söz konusu yönetim birimlerinin yeterli nitelikte donanıma, uzman çalışana sahip olmaması;528 kıyı kenar çizgisi belirleme çalışmalarının düzenli bir biçimde yapılmaması da, uygulamada karşılaşılan güçlüklere örnek verilebilir.529 Daha önce de değinildiği gibi, kıyı alanlarının bugün içinde bulunduğu sorunların bir bölümünde doğrudan doğruya kamu kesiminin de payı bulunmaktadır. Yasama organı, kıyı alanlarında arsa vurgunculuğunu hızlandırıcı, kamunun elinde bulunan taşınmaz malların öze iyeliği geçmesini sağlayıcı ve kıyıda yapılaşmayı özendirici yasal 527 03.10.1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te 30.03.1994 tarihinde yapılan değişiklikle “kısmi yapılaşma” şöyle tanımlanmaktadır: Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında; 11 Temmuz 1992 tarihinden önce belirli bir kullanım amacına dayalı olarak onaylanmış 1/1000 ölçekli mevzii imar planlarının, kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde 100 metrelik kesim içerisindeki imar adalarında; üzerinde yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan plan ve mevzuata uygun olarak tamamlanmış yapılar ile ruhsat alınarak en az subasman seviyesinde inşaatı tamamlanmış yapıların bulunduğu parsellerin sayısının veya kullanılan toplam taban alanının imar adasındaki toplam parsel sayısının veya toplam taban alanının yüzde ellisinden fazla olması durumudur. 528 Örneğin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca 1991 yılında yapılan bir araştırmaya göre, araştırma kapsamındaki 1446 belediyenin 1021'inde üniversite mezunu çalışan, 1318 belediyede ise hiç teknik eleman bulunmamaktadır. M. Durukal Çulha, "Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Açılış Konuşması", (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, Ankara, 1993, s.12. 529 Eke, Karaaslan, “Kıyı Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”, s.73-76. 272 düzenlemelere giderken, yürütme de kimi eylem ve işlemleriyle kıyıda bulunan taşınmazların özel iyeliğe geçmesine yol açmıştır. Yasama organının kıyı alanlarına bakış açısı yukarıda incelenmişti; yinelemeye yol açmamak için burada söz konusu düzenlemelere yer verilmeyecektir. Ancak yasamanın kıyılara yaklaşımını sergilemeye katkı sağlayacağı düşüncesiyle konuya ilişkin bir Anayasa Mahkemesi kararından söz etmek yerinde olacak. 12 Eylül 1996 tarihinde çıkarılan 4182 sayılı "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Taşınmaz Mallarının Satışı Hakkında Kanun", kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan ve bir kamu hizmeti için gerekli olmayan malların satılması için Bakanlar Kurulu'na yetki verilmesini öngörmekteydi. Bakanlar Kurulu, bu yasa ile kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan taşınmazın kamu hizmeti için gerekli olup olmadığını ve hangi ilke ve yönteme göre satılacağını belirleme yetkisine kavuşuyordu. İptal isteminin gerekçesinde, söz konusu yasa ile verilen yetkilerin konu ile ilgili diğer yasalarda belirlendiğini, oysa yasanın Bakanlar Kuruluna anılan diğer yasaları değiştirebilmesi sonucunu doğuracak yetkilerin verildiği belirtilmişti. Anayasa Mahkemesi 24.04.1998 tarihli kararında530, Bakanlar Kuruluna yasama organınca verilen yetkinin çerçevesinin ve sınırlarının çizilmediği, kural koyma yetkisi verilerek geniş takdir alanı bırakıldığı, genel olarak konuyla ilgili bütün yasalar için mevzuat kuralları dışında satış yöntemi yetkisi tanındığını, dolayısıyla da bu durumun Anayasa'ya aykırılık oluşturacağı sonucuna varmıştır.531 Söz konusu yargı kararında da görülebileceği gibi, kıyıdaki sorunların büyümesinde, buralardan toplum yararını sağlayacak biçimde yararlanma koşullarının engellenmesinde çoğunlukla hem yasal düzenlemenin hem de yönetsel işlemlerin birlikte sorumlu olduğunu görüyoruz. 530 RG, 24.04.1998, S.23322. 531 Anayasa Mahkemesi'ne göre, "Hiçbir devlet organı, Anayasa'dan aldığı yetkiyi, başka bir organa devredemez. Yasama yetkisinin devredilmezliği, yasa niteliğinde veya yasa gücünde işlemler yapma yetkisinin devredilmezliği anlamına gelir. Eğer bir düzenleyici işlem, mevcut yasa hükümlerini değiştirebiliyor veya yürürlükten kaldırabiliyorsa, bu işlem yasa niteliğinde ve gücündedir. Çünkü bir hukuksal işlem, ancak kendisine eşdeğerli olan bir işlemle değiştirilebilir, kaldırılabilir. Buna göre, yasama organı, başka bir devlet organına yürürlükteki yasa kurallarını değiştirme ve kaldırma yetkisi veremez. Bu yasayla yürütme organına yasama yetkisini sınırsız biçimde kullanma olanağının tanınmış olması yasama yetkisinin devri niteliğindedir." 273 Bir başka anlatımla yasama ve yürütmenin bu konuda benzer bir yaklaşıma sahip olduğu söylenebilir: Kıyının daha çok, ekonomik kalkınmaya yardımcı olan bir hammadde, kaynak ya da araç olarak görülmesi. Oysa, "yargı" organı için aynı şeyleri söyleyebilmek oldukça güç. Bölüm boyunca değinilen Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında da anlaşılabileceği gibi yargı organı çoğunlukla kıyıları bir ekonomik kaynaktan öte, korunması gerekli doğal bir değer olarak görmüş, buralardan kamu yararına yararlanmanın koşullarının oluşturulmasını öngörmüştür. Son olarak değinilmesi gereken bir nokta da, kıyının tüzel boyutu açısından bugün gelinen aşamanın yeterli olup olmadığıdır. Bölümde ele alınan yasa kuralları incelendiğinde, söz konusu tüzel belgelerin çevresel değerler açısından ilerleyici yönde bir evrim geçirmediği anlaşılacaktır. Örneğin 3621 sayılı yasada öngörülen kıyı kuşağı derinliği ile 1975 tarihli yönetmeliğin belirlediği uzaklık geçilebilmiş değildir. Ancak kıyı ile ilgili yasal düzenlemeleri bütünüyle olumsuzlamak çok da gerçekçi bir yaklaşım olarak görünmemektedir. Geç de olsa, kamu yararı ilkesi çerçevesinde kıyıdan yararlanma ile ilgili kuralların ayrı bir yasa ile düzenlenmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.532 Kuşkusuz buna, altına imza attığımız, çevre sorunları ile ilgili uluslararası antlaşmaları da eklememiz gerekir. Belki de kıyı alanlarının karşı karşıya kaldığı sorunların çözümünde iç hukuk düzenlemelerimizden daha çok taraf olduğumuz uluslararası belgelere güvenmek gerekecektir. 532 Eke, Karaaslan, “Kıyı Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”, s.70-72. 274 Dördüncü Bölüm: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Uygulamaları 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı ile birlikte Türkiye'nin kıyı politikasında yeni bir eğilimin yeşermeye başladığı söylenebilir. Bu yeni eğilimi, kimi yerlerde geleneksel tüzel dizgenin dışına taşarak kıyı yönetim planlarının hazırlanmasında, kimi yerlerde bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarının başlatılmasında, kimi kıyı bölgeleri için de danışma organları oluşturulmasında görebilmek olanaklıdır. Çalışmanın bu bölümünde, Türkiye'de 1990'lı yıllardan bugüne değin uygulamaya konulan kıyı yönetimi programları türlü yönleriyle sergilenmeye çalışılacaktır. Daha önce de söz edildiği gibi, 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda, özellikle de Gündem 21'in 17. bölümünde, üzerinde görüş birliğine varılan kararlar kıyı yönetimin vardığı son aşamayı simgelemekteydi. Bu açıdan, ancak Gündem 21'den sonra bütüncül kıyı alanları yönetiminin yaygın biçimde uluslararası alanda benimsenmeye başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. İşte bu bölümde incelenecek, yeni girişimler de aynı eğilimin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.533 Bir başka anlatımla, Türkiye'de yaşama geçirilmeye çalışılan yeni kıyı yönetimi programlarında, dolaylı ya da dolaysız biçimde, Rio'nun, Gündem 21'in ilkelerinin etkili olduğu söylenebilir. Bu açıdan, söz konusu yeni deneyimleri, kıyı alanlarına bakış açılarına, izledikleri yönteme, yararlandıkları araçlara ya da niteliksel bir başka ölçüte dayanarak sınıflandırmanın türlü güçlükleri beraberinde getireceği anlaşıldığından 533 Örneğin, Rio Konferansı'nda benimsenen ilkeler ışığında hazırlanan Ulusal Gündem 21'de (İkinci Taslak), kıyı yönetiminde geleneksel sektörel yaklaşımın bir yana bırakılarak bütüncül politikaların geliştirilmesi üzerinde durulmaktadır. Belgenin, "Kıyı Bölgeleri ve Devletlerin Sürdürülebilir Yönetimi" adını taşıyan 11. bölümünde, kıyıların büyük bir nüfus ve göç baskısı altında bulunduğu; sanayinin, ulaşımın ve diğer ekonomik sektörlerin bu baskıyı daha da artırdığı; denizlerin hızla kirlenip doğal kaynak zenginliğinin kayba uğradığı; yasalardaki kimi düzenlemelerin kıyı alanlarına ve ekosisteme zarar verici sonuçlar doğurabildiği; çok sayıda yetkili kamu kuruluşunun bulunduğu ve aralarında eşgüdüm kurulamadığı; kamusal ve özel kesimde yalnızca ekonomik olup olmama ölçütünün ağır bastığı; verimsiz bir kullanımı olan tatil konutlarının doğal ve tarihi çevrede tahribata yol açtığı açık bir biçimde belirtilmektedir. Bütün bu sorun alanlarının çözümü için de "kıyı bölgelerinin ve kıyı denizlerinin korunması, sürekli ve dengeli yönetimi ve geliştirilmesi için entegre plan ve politikaların oluşturulması" önerilmektedir. T.C. Çevre Bakanlığı, Ulusal Gündem 21 (İkinci Taslak), Ankara, 1999, s.75-79. 275 yalnızca zamandizinsel bir sıralamayla yetinmek zorunda kalınmıştır. Türkiye'de yeni kıyı yönetimi anlayışının henüz emekleme döneminde olması, çoğu girişimin henüz araştırma ya da plan yapma aşamasından öteye geçememesi ve bu tür kıyı yönetimi uygulamalarının uzun bir geçmişinin olmaması, söz konusu deneyimleri niteliğe özgü bir ölçüte dayanarak kümelendirmeyi güçleştirmektedir. Burada vurgulanması gereken nokta, anılan girişimlerin yasal dayanaklarının bulunmamasıdır. Bundan ötürü yeni kıyı yönetimi deneyimleri, özeksel yönetimin ya da yerel yönetimin önderliğinde gelişmemiş, daha çok, uluslararası akçal destek alan ulusal bir gönüllü örgütün öncülüğünde ya da yalnızca uluslararası bir antlaşmanın gereklerini yerine getirmek üzere ilgili bakanlıklarca başlatılmıştır. Tarihsel gelişim çizgisi içinde yeni kıyı yönetimi deneyimlerinin ele alındığı bölümde, bu tür girişimlere destek vermek ya da çalışmalarda eşgüdüm sağlamak amacıyla oluşturulması öngörülen örgütlenmelere de değinilecektir. Bu amaçla, sözü edilen kıyı yönetimi deneyimlerinin amaçları, uygulayıcı örgüt ya da birimleri, akçal destek düzenekleri, dayandıkları tüzel belgeler, kapsadıkları coğrafi alan ve uluslararası boyutları üzerinde durulacaktır. Söz konusu deneyimlerde, kıyının ve kıyı yönetiminin algılanış biçimi, projelerin bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri ile ne ölçüde bağdaştığı, ortaya konan kurumsal yapılaşma önerileri ve bunların Türkiye'nin yönetsel dizgesi ile uyumu da ele alınan bir diğer konu olacaktır. Öncelikle, Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde başlatılan "İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı", "İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi", "Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi"ne yer verilecek, ardından da, Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'ndan sonra hazırlanan "Belek ve Çıralı Kıyı Yönetimi Programları", "Trabzon Kıyı Yönetimi", "Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı" ana çizgileriyle ele alınacaktır. Bir kıyı yönetimi programı biçiminde hazırlanmamasına karşın, yönetim sınırları içinde kıyı alanlarının da bulunmasından ötürü "Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı"na (DOKAP) da yer verilecektir. Sözü edilen destek, araştırma ya da eşgüdüm birimleri olarak da Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği (GATAB), MEDCOAST ve Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi'ne değinilecektir. 276 I.Akdeniz Eylem Planı Çerçevesinde Uygulanan Programlar A.İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı, Türkiye'de belli bir kıyı alanına özgü olarak uygulanan ilk yönetim programıdır. Akdeniz Eylem Planı bünyesinde gerçekleştirilen programı sırasıyla İskenderun ve Mersin girişimleri izlemiştir. İzmir ve çevresinin Birleşmiş Milletler'in ilgi alanına girmeye başlaması ya da bir başka anlatımla Akdeniz Eylem Planı Öncelikli Eylem Programı'nın İzmir yöresini de çalışma alanı içinde görmeye başlaması 1987 yılına denk gelir. 1989 yılının sonlarında, Barselona Sözleşmesine katılan ülkelerin Atina'da yaptıkları toplantıda varılan sonuçlar doğrultusunda, 1987-1989 yıllarında belirlenen ülke pilot projelerinin kapsamının genişletilmesine karar verilmişti. Türkiye ile Akdeniz Eylem Programı arasında 1990 yılında imzalanan "İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programının Hazırlanmasına İlişkin Anlaşma" ile İzmir kıyı bölgesi için yönetim çalışmalarına da başlanmış oldu. 1993 yılında bitirilmesi tasarlanan bu program aynı zamanda Akdeniz Eylem Planı'nın ilk alan çalışmasıydı. Program, 1992 Rio Konferansı'nda benimsenen bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri doğrultusunda oluşturulacaktı.534 İzmir Büyükşehir belediyesinin de akçal katkıda bulunduğu çalışmaların başlıca iki amacı olduğu anlaşılmaktadır: İzmir Körfezi'nin içinde bulunduğu çevre sorunlarının giderilmesi ve bölgede bütüncül kıyı ve deniz alanları yönetiminin uygulamaya konulması. İzmir'de yürütülen bütüncül kıyı alanları yönetiminde, yöre için gerekli olan bütüncül yönetiminde yer alacak etkinliklerle coğrafi bilgi sistemlerine ilişkin eğitim 534 Akdeniz Eylem Planı-Öncelikli Eylemler Programı, Birleşmiş Milletler Programı, İzmir Kenti İçin Entegre Planlama Çalışması (Çalışma Planı Taslağı), Öncelikli Eylemler Programı Bölgesel Aktivite Merkezi, Split, 1991; United Nations Environment Programme, Report of the Meeting on the Presentation of Results of the Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir, Athens, 1993, s.1; United Nations Environment Programme, Priority Action Programme, Integrated Management Study for the Area of İzmir, Priority Actions Programme Regional Activity Centre, Split, 1994, s.v-2. 277 çalışmaları birlikte yürütülmüştür.535 Benimsenen bu genel amaç doğrultusunda, yönetim etkinliklerine katılacak yerel birimlerin güçlendirilmesi, uzmanlara eğitim verilmesi de öngörülmüştür. İzmir Körfezi'ndeki kirliliğin giderilmesi için atık arıtma projesinin bitirilmesi de programda yer alan bir başka konudur.536 Özeksel yönetim, valilik, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve dört ilçe belediyesi, kaynak sistemi yönetimine ilişkin kararların alınmasında ve eşgüdümün sağlanmasında söz sahibi olmuştur. Buna benzer biçimde, bölgenin çevre yönetiminden tek bir örgütün sorumlu olması da söz konusu değildir. Özeksel yönetim, karayollarının ya da sanayi tesislerinin yapımı gibi büyük yatırımların gerçekleştirilmesi ya da yönlendirilmesinde daha etkin rol oynamıştır.537 UNEP-MAP PAP uzmanları da çalışmalara katılmıştır. 538 İzmir kıyı alanı yönetimi çalışmalarında akçal desteğin yurtiçi kaynağı Çevre Bakanlığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi, yurt dışı kaynağı ise Akdeniz Eylem Planı ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı'dır.539 İzmir'de Akdeniz Eylem Planı bünyesinde gerçekleştirilen etkinlikleri şöyle özetlemek olanaklı: Kirliliğin denetimi ve izlenmesi; iklim değişikliği konusunda çalışmalar yapılması; kent planlamasında ve kalkınma programlarında coğrafi bilgi sistemlerinin kullanılması; atık suların toplanması ve işlenmesi projesi ile ilgili olarak çevresel etki değerlendirmesinin yapılması; İzmir Körfezi'nin iyileştirilmesi 535 Ivica Trumbic, Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir: A Synthesis Report, İzmir, 1993, s.1. 536 Ahmet Özer, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı Çerçevesinde Kıyı Alanları İdaresine İlişkin Olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi Entegre Planlama Çalışmaları", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat- Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s.98. 537 Ivica Trumbic, Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir: A Synthesis Report, İzmir, 1993, s.5. 538 Erdal Özhan, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal Management, Vol.30, Nos 2-3, s.169. 539 Özer, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı Çerçevesinde Kıyı Alanları İdaresine ilişkin Olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi Entegre Planlama Çalışmaları", s.98. 278 için çalışmalarda bulunulması; kentsel gelişimi de içerecek biçimde bütüncül planlama çalışmalarının başlatılması.540 Akdeniz'de 1988-1996 yılları arasında METAP ve PAP kapsamında yapılan projelerin sonuçlarını değerlendiren bir yazanakta, planlanan etkinliklerin ancak yarısı gerçekleştirilebildiğinden, İzmir Körfezi'nde yürütülen çalışmaların kısmen başarılı sayılabileceği belirtilmiştir. 1993 yılından sonra İzmir kentinin gelişiminde kimi olumlu işaretlerin gözlenebildiği, bu başarıda, valilik ve belediye yönetimlerinde meydana gelen değişikliklerin etkisinin yanı sıra İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programının da payının bulunduğu vurgulanmaktadır. İzmir Nazım Planı'nın büyük ölçüde, burada uygulanan kıyı yönetimi programının izlerini taşıdığı da üzerinde durulan bir başka konudur. İzmir Körfezi'nde, 1996 yılından itibaren etkili bir izleme programının oluşturulması, ısınma amaçlı kullanılan kömürün belediye ve valiliğin işbirliği ile sürekli denetim altında tutulması da başarı hanesine yazılan diğer konuları oluşturuyor. Yazanakta, özeksel yönetim, yerel yönetim ve özel sektör arasındaki ilişkilerin giderek geliştiği, ancak İzmir Körfezi kıyı yönetimi uygulamalarına halkın katılımının ve kamuoyunun desteğinin düşük düzeyde kaldığı da dile getirilmektedir. Çalışmaların başarılı sonuçlar alamadığı diğer alanlar ise şöyle sıralanmış: Gecekondu sorunu, nazım planın uygulamasında karşılaşılan güçlükler, yerel yönetimin akçal yetersizliği. 541 B.İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi, Akdeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi uyarınca, 1990-1992 yılları arasında, Çevre Bakanlığı ve A.Ü. 540 Arsen Pavasovic, "Strengthening the Involvement of MAP-UNEP in ICZM Pilot Projects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.421. 541 Ivica Trumbic, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives in the Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority Actions Programme Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997, s.41-44. 279 Siyasal Bilgiler Fakültesi'nce gerçekleştirilmiştir.542 Sophia Antipolis'deki Mavi Plan Merkezi de çalışmalara katkıda bulunmuştur.543 Bir anlamda, İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi, Barselona Sözleşmesi'nin dört ana bölümünden544 biri olan Mavi Plan'ın545 ulusal ve yerel düzeyde yaşama geçirilmesi çabasıdır. Mavi Plan'ın benimsediği sistemik yaklaşım ve senaryo tekniği İskenderun Körfezi çalışmasının da araştırma yöntem ve tekniği olmuştur.546 Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Önce, çalışma alanının ekonomik ve toplumsal yapısı, çevre durumu ve yönetsel örgütlenmesi ortaya konulmuştur. İkinci bölümde, gelecekteki gelişme eğilimleri ve çevreyle etkileşimleri ele alınmıştır. Son bölümse öngörülen etkinliklerin gerçekleştirecek örgütlenme modeline ayrılmıştır. Bölgedeki yeni gelişme yollarını araştırmak, bütün gelişme eğilimlerini çevresel açıdan değerlendirmek ve çevre ve kalkınma arasındaki karşılıklı etkileşimi göstermek çalışmanın amaçları arasındadır.547 542 Can Hamamcı, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume II: Systemic and Prospective Analysis, UNEP, Blue Plan Regional Activity Centre, Sophia Antipolis, 1994, s.3. 543 Can Hamamcı, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume I: Environmental Management within the context of Environment-Development, UNEP, Blue Plan Regional Activity Centre, Sophia Antipolis, 1994, s.1. 544 Daha önce ilgili bölümde de değinildiği gibi, Akdeniz Eylem Planı'nın, yasal düzenlemeler (Barselona Sözleşmesi ve ilgili protokolleri), bilimsel inceleme ve araştırma (MED-POL), toplumsalekonomik planlama (Mavi Plan) ve akçal-kurumsal düzenlemeler olmak üzere dört ana bölümü bulunmaktadır. 545 Akdeniz Eylem Planı'nın toplumsal-ekonomik boyutunu oluşturan Mavi Plan, Akdeniz'e kıyısı bulunan ülkelerin temel toplumsal-ekonomik verileri, bunların birbirleriyle etkileşimleri ve Akdeniz Bölgesi'nin geleceğine etkileri üzerine yapılması öngörülen araştırma ve çalışmalardan oluşmaktadır. 546 Sistemik yaklaşım, bir bütünü oluşturan parçalar arasındaki karşılıklı etkileşimi, sistemin karmaşıklığını ve değişkenliğini göz önünde bulundurur. Kimi sorunların çözümü için analitik yönteme de başvurulmuştur. Bu yöntemde, çözülmesi gereken sorunun ayrıntılarını ortaya koymak ve sistemin öğeleri arasındaki ilişkileri anlayabilmek için her bir öğe alt sistemlere ayrılır. Bkz. Hamamcı, Aruoba, Çoban, İskenderun Bay Project Volume I, s.4-5; Nesrin Algan, Bölgesel Çevre Yönetiminde Model Arayışları: Akdeniz, Yayınlanmamış Doktora Tezi, A.Ü.Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1994, s.96-100. 547 Hamamcı, Aruoba, Çoban, İskenderun Bay Project Volume I, s.3-4. 280 C.Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi 1995-1996 yılları arasında gerçekleştirilen "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi", 5-8 Haziran 1995 tarihlerinde Barselona'da yapılan Akdeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi ve Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde başlatılan bir girişimdir. Proje'nin ana ereği, "Mersin Kıyı Bölgesi'nde çevreyi bir kaynak olarak kullanan sosyal ve ekonomik kalkınma dinamiklerinin sağlıklı ve dengeli bir şekilde sürdürülebileceğini (sürdürülebilmesini) sağlayacak çevresel politika ve stratejileri saptamak, Mersin Kıyı Bölgesi'nde tabii ve yapılı çevrede sürdürülebilir gelişmenin sağlanması ve çevre kalitesinin yükseltilmesi doğrultusunda tabii çevrenin kirlenmeden ve tahribattan korunmasına yönelik çevresel ilke, politika, strateji, program, yöntem ve tekniklerinin belirlenmesi ve bir sistematik içerisinde derlenmesini amaçlayan bilgi sistemi oluşturmak üzere altyapı çalışmalarını başlatmaktır" biçiminde belirlenmiştir.548 "Sürdürülebilirlik", "dinamizm", "esneklik", "koruma", "çok ortaklılık" biçiminde dile getirilen, beş ana ilke üzerine kurulu olan proje, 549 Çevre Bakanlığı'nın denetiminde, KENTKUR adlı bir özel şirket eliyle yürütülmüştür. Senaryo tekniğine dayalı olarak sürdürülen çalışmalarda, yöreye özgü çevrebilimsel ve toplumsal verilerin dökümü yapılarak bir yönetim ve arazi kullanma modeli geliştirilmeye çalışılmıştır. Halkın bilinçlendirilmesi ve çevre koruma konusunda izlenecek politikaların saptanması, buradan alınacak sonuçların, elde edilecek deneyimlerin diğer bölgeler için örnek oluşturması da çalışmanın amaçları arasında yer almıştır.550 Dünya Bankası ve METAP 548 A.R.Tanas, A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi", Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.148-149. 549 Çevre Bakanlığı, Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final Rapor, KENTKUR, Ankara, 1996. 550 A. Nuray, "A Pilot Project on Mersin Coastal Zone for Integrated Planning", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.293-295. 281 projenin akçal destekçileri arasındadır. Proje'nin uygulama şansına kavuşamadığını,551 yalnızca bölgenin kıyı yönetimi sorunlarını sergileyen ve bu alanda yapılabilecekleri sıralayan bir yol gösterici belge olarak kaldığını belirtmek gerekir. II.Rio Konferansı Sonrasında Uygulanan Programlar Özellikle Rio Konferası'ndan sonra bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarının yaygınlaştığına yukarıda değinilmişti. Türkiye'de özellikle 1990'lı yılların ikinci yarısından bu yana, pilot uygulama niteliğindeki kıyı yönetimi programlarının başlatılmasını da bu durumun bir sonucu olarak değerlendirmek gerekir. Genellikle, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ya da Avrupa Birliği gibi uluslararası düzeydeki örgütlenmelerin kıyı yönetimi ve çevre yönetimine ilişkin olarak kurdukları türlü fonlardan alınan destekle yaşama geçirilmeye çalışılan söz konusu programlara kısaca değinmek yararlı olacaktır. A.Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi 1993-1995 yılları arasında, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi'nin sorumluluğunda ve GEF'in akçal desteğiyle gerçekleştirilen "Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi", Orta Doğu Teknik Ünivesitesi, Bodrum Gönüllüleri Derneği, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bodrum Şubesi ve ODTÜ Sualtı Topluluğu'nun ortak ürünüdür. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri doğrultusunda yürütülen çalışmaların amacı, kıyı ve deniz alanlarının akılcı kullanımı konusunda kamuoyunun bilincinin artırılması; yöre halkının gönüllü örgütler aracılığıyla çevre 551 Her ne kadar Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi'nin son yazanağının önsözünde "projenin başından itibaren 'uygulanabilir' bir proje üretme hedefiyle, projenin gerçek başarısının, onu uygulayacak olan herkesin sahip çıkmasıyla mümkün olabileceğine inandık" denilse de, çalışmanın giriş bölümünde, projenin daha çok "rehber niteliği taşıyan bir kaynak" olarak düşünülmesi gerektiği belirtilmektedir: "Proje, doğrudan uygulamaya geçilecek çözümlerin ayrıntılı olarak verildiği bir çalışma değildir. Ancak projenin en önemli özelliği yerel sorunlara yerel çözümler araması, bu doğrultuda rehber niteliği taşıyan bir kaynak olarak yol göstermesi ve bu hususta bölgedeki tüm kurum ve kuruluşların birlikte hareket ermesini hedeflemesidir. Kazanılan sağlıklı koşulların sürekliliği ancak bu şekilde sağlanacaktır". Bkz. Çevre Bakanlığı, KENTKUR, Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final Rapor, Ankara, 1996, s.I-2. 282 yönetimine daha etkin bir biçimde katılımı, benzer proje önerilerinin ilgili kamu kuruluşlarının gündemine girmesi ve başka kıyı yörelerinki çalışmalara örnek oluşturma olarak belirlenmiştir. Çalışma alanı olarak, diğer kıyı yörelerindeki sorunların çoğunun gözlemlendiği Bodrum Yarımadası (Güllük-Azmak Burnu arasındaki kıyı alanı) seçilmiştir. Uygulamaya dönük olarak tasarlanmayan bu proje kapsamındaki çalışmalar, daha çok, kıyı yönetimi sürecinde kullanılabilecek kimi verilerin toplanmasına odaklanmıştır. Bu çerçevede, deniz suyunun niteliği, içme-kullanma suyunun kalitesi, soyu tehlike altındaki canlı türleri, kumsallar, kültürel değerler, kıyı ve deniz kaynaklarının kullanım durumları, yatçılık, balıkçılık, tarım, ulaştırma, ticaret ve sanayi gibi, kıyı yönetimi uygulamalarında önem taşıyan kimi konularda araştırmalar yapılarak var olan kurumsal yapının eksiklikleri ortaya konmuş ve yeni bir kıyı yönetimi modeli önerilmiştir. 552 B. Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm Projesi: Belek ve Çıralı Türkiye'de, 1990 sonrası başlatılan yeni kıyı yönetimi uygulamaları içinde Belek ve Çıralı'nın önemli bir yeri bulunmaktadır. Buralarda uygulanan programları diğerinden ayıran en önemli özellik, çalışmaların yalnızca kuramsal düzeyde ya da plan yapma aşamasında kalmaması, öngörülen ilkelerin yaşama geçirilmesinde kimi adımların atılmış olmasıdır. Özellikle Çıralı'da yürütülen çalışmaların ülkedeki diğer kıyı yönetimi programlarına göre bu açıdan çok daha önde olduğu söylenebilir. Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin "Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm" adını verdiği projenin amacı, Antalya'da, biri büyük (Belek), diğeri küçük (Çıralı), iki kıyı alanında sürekli ve dengeli kalkınmanın gerçekleşmesi, biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynakların korunması biçiminde belirlenmiştir. 1995 yılında Dünya Bankası ve Doğal Hayatı Koruma Derneği'nce başlatılan çalışmalarda, sürekli ve dengeli kalkınma konusunda yerel halkın bilinçlendirilmesi, ilgili kurumlar arasında eşgüdümün ve 552 Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone Management, Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri belirtilmemiş), 1995. 283 işbirliğinin sağlanması ve doğal kaynaklar üzerinde baskıyı en aza indirmek amacıyla yerel düzeyde yeni geçim olanaklarının geliştirilmesi, kıyı alanının korunması için gerçekleştirilecek etkinliklere yerel halkın katılımının sağlanması, etkin bir izleme dizgesinin kurulması ve kıyı ile ilgili ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi amaçlanmaktadır. Farklı büyüklükte iki yerleşim biriminin seçilmesinde buralardaki çalışmaların diğer bölgeler için örnek oluşturması düşüncesi rol oynamıştır. Yoğun biçimde turizm baskısı altında olan Belek için bir yönetim planının hazırlanması, henüz böyle bir baskıyı duyumsamayan ve görece bozulmamış bir doğal yapıya sahip olan Çıralı için geleneksel ve almaşık geçim kaynaklarının geliştirilmesi yönde adımlar atmak da söz konusu projenin daha özgül amaçları olarak belirlenmiştir. 553 1.Belek Kıyı Yönetimi Programı Belek yönetim planı Doğal Hayatı Koruma Derneği ile World Wide Fund for Nature'in (WWF-International) ortaklaşa yürüttüğü bir çalışmadır. Dünya Bankası bu projeyi Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP)554 çerçevesinde desteklemiştir. Avrupa Birliği de, çalışmalara destek veren bir diğer örgüttür.555 Turizm Bakanlığı ve Belek Turizm Yatırımcıları Birliği (BETUYAB) da plan hazırlıklarına katkıda bulunmuştur.556 Ocak 1995-Kasım 1996 döneminde yapılan plan, bütüncül kıyı alanları yönetimine dayanmaktadır. Özeksel, yerel ve gönüllü örgütlerin destek verdiği çalışmalara yöre ile ilgili faaliyetlerde bulunan özel kesimin ve halkın katılımı sağlanmak istenmiş ancak bunda fazla başarılı olunamamıştır. Belek planında ayrıca ilk beş yıl için bir eylem planı yapılması da öngörülmüştür. Kurumların ve örgütlerin her 553 Tuncay Kuleli, "Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali and Belek, Antalya", Özhan, Erdal (Ed.), Proceedings of the MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint Conference: Land Ocean Interactions - Managing Coastal Ecosystems, 9-13 November, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1999, s.1022, 1023. 554 Mediterranean Environmental Technical Assistance Program-METAP 555 Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, World Bank, Belek Kıyı Yönetimi Planı, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.), s.8. 284 etkinlikte oynayacakları rol de belirlenmiştir. Gelecek yıllarda, çevresel, toplumsal ve ekonomik alanda gözlenecek değişiklikler için bir izleme sisteminin kurulması da planda yer almaktadır. Belek için geliştirilen plan, imar planlamasını, turizme yönelik etkinlikleri, kıyı ve ormanlardan yararlanmayı, su kalitesini, kentsel gelişmeyi, doğanın korunmasını, deniz kaplumbağalarının koruma altına alınmasını, kırsal alanları, turizmin ve ekonomik etkinliklerin çeşitlendirilmesini, kalkınma çabalarına yerel topluluğun katılımının sağlanmasını, eğitimi, belirlenecek politikalarda oydaşma sağlanmasını, kurumsal düzenlemeleri ve uygulanacak yaptırımları kapsamaktadır. Planda değinilen bir başka konu da, kurumlar arasında, altyapı yatırımlarında ve planın yaşama geçirilmesinde eşgüdümü sağlayacak yerel bir örgütün kurulmasıdır.557 2.Çıralı Kıyı Yönetimi Programı Çıralı'da sürdürülen kıyı yönetimi uygulamalarına, Türkiye'nin diğer yerlerinde gerçekleştirilen kıyı yönetimi çalışmalarına oranla daha geniş kapsamlı yer verilecektir. Bununla, Çıralı örneğinden yola çıkarak, Türkiye'de kıyı alanlarının karşı karşıya kaldığı sorunların, kıyı yönetimi uygulamalarında karşılaşılan güçlüklerin ve bu sorunları aşmaya yönelik olarak önerilen çözüm yollarının ortaya konması amaçlanmaktadır. Çıralı özelinde elde edilen bulguların, bütünüyle olmasa da, ana çizgileriyle Türkiye kıyılarında yaşanan sorunları ve bunların giderilmesine yönelik olarak geliştirilen yeni yöntemleri, çözüm yollarını yansıtabileceği düşünülebilir. Yukarıda da değinildiği gibi, "Türkiye'de Kıyı Yönetimi ve Turizm" adlı projenin bir diğer ayağını da Çıralı558 Kıyı Yönetimi oluşturmaktadır. Söz konusu 556 Filiz Demirayak, "Belek Kıyı Yönetimi Planı", Kelaynak'tan Haberler, S.57, Ocak-Şubat 1995, s.22-23. 557 Arturo Lopez Ornat, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996, s.15; Filiz Demirayak, "A Future for the Belek Coastal Zone Management Plan", Coastline, Vol.6, 1997-1, s.9-12. 558 Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı Ulupınar Köyü'nün mahallelerinden biri olan Çıralı, deniz kıyısında, türlü tarihsel ve doğal değerlerin ortasında kurulu bulunan küçük bir yerleşim yeridir. Yörenin temel geçim kaynağı 1960'lara kadar hayvancılık, daha sonra da tarım ve turizm olmuştur. 285 projenin yürütücülüğünü, 1994 yılından bu yana Çıralı'da çevre koruma etkinliklerinde bulunan Doğal Hayatı Koruma Derneği üstlenmiştir. Nisan 1997'de başlatılan ve türlü uluslararası kuruluşların da desteklediği projenin üç yıl sürmesi öngörülmektedir. Avrupa Birliği'nin 3. Dünya ülkelerine yönelik "LIFE"559 programı uyarınca yürütülen Çıralı'daki çalışmaları Çevre Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı da desteklemektedir. Çıralı'da yürütülen çalışmaların, Birleşmiş Milletler HABITAT - 2000 Yılı En İyi Uygulamalar Ödülü'ne değer görüldüğünü de eklemek gerekir.560 Program çerçevesinde Çıralı'da yapılan çalışmalar aşağıdaki gibi özetlenebilir: Koruma amaçlı imar planının hazırlanması; çevreye duyarlı turizmin geliştirilmesine çalışılması; ekolojik tarımın desteklenmesi; yerel halkı, çocukları bilinçlendirmek üzere çevre eğitimi verilmesi; gençlere yönelik kurslar açılması; spor etkinliklerinin düzenlenmesi; deniz kaplumbağalarını korumak üzere çalışmalar yapılması; yörenin flora ve faunası üzerine incelemelerde bulunulması; okul tuvaletlerinin yenilenmesi, Çıralı'nın bir diğer özelliği de soyu tükenme tehdidi altında olan caretta caretta türü deniz kaplumbağalarının üreme alanı olması. Antik Olimpos kenti ve ilk olimpiyat ateşinin tutuşturulduğu Yanartaş'a (Chimera) yine buranın ev sahipliği yaptığını da belirtmek gerekir. Bütün bu nitelikleri, yöreyi turizm açısından çekici bir yer durumuna getirmiştir. Bkz. Turizm Bakanlığı, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Koruma Amaçlı İmar Planı Raporu, Kare Şehircilik-Mimarlık Hizmetleri Limited Şirketi, Antalya, 2000, s.17-21, 62. 1980'lerden sonra turizm hareketlerinin hızlanması, yörede yapılaşmayı ve nüfus artışını beraberinde getirmiştir. Yerleşim ya da işyeri niteliğinde olsun, Çıralı'daki yapıların büyük bölümü imar kurallarına aykırı olarak yapılmıştır. Orman Kanunu'nun 2 (b) maddesi uyarınca, orman dışına çıkarılmış araziler üzerindeki iyelik konusu, köyün sorunlarının başında gelmektedir. Bkz. Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001, s.1-1. 559 LIFE programı, Avrupa Birliği 5. Eylem Programında sözü edilen bütüncül kıyı yönetimi pilot projelerini yaşama geçirmek üzere kurulmuştur. Bkz. Stefano Belfiore, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.222. 560 UNCHS-Best Practices Database: Tourism and Coastal Management in Turkey: Cirali and Belek, (http://www.sustainabledevelopment.org/blp), Ağustos 2000; Levent Sayan, "Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD)'ne Uluslararası Ödül", Kelaynak, Temmuz-Ağustos 2000, S.28, s.3. 286 işletme yapılarının kıyının gerisine çekilmesi; ilkokulda çevre derslerinin verilmesi; kumsal temizleme çalışmaları.561 Çıralı kıyı yönetimi projesinde değinilmesi gereken bir diğer önemli aşamayı da yönetim planının hazırlanması oluşturmaktadır. 2001-2005 yıllarını kapsayacak biçimde tasarlanan yönetim planı, "... hem doğal değerlerin korunmasını, hem de doğaya zarar vermeyecek türde turistik ve tarımsal etkinliklerin yürütülmesini olanaklı kılacak, iyi tasarlanmış çeşitli ekonomik etkinlikler yoluyla halkın yaşam düzeyini yükseltecek, yürütülecek eğitim etkinlikleriyle halkın doğa koruması ile turizmin dengeli bir biçimde sürdürülebileceği bilincine..."562 kavuşturulmasını amaçlamaktadır. Planın amacı, "Çıralı'da çevresel ve arkeolojik değerlerle ekosistemlerin korunması, çevre ile uyumlu sektörlerin yerleştirilmesi ve sosyal hizmetlerin geliştirilmesi"dir. 2001 yılında tamamlanan Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nda, yörenin tüzel, yönetsel, fiziksel, toplumsal, kültürel ve mekansal özellikleri sergilenmekte, yürütülecek çalışmaların erekleri, karşılaşılabilecek sorunlar ve sınırlılıklar ortaya konmakta, son olarak da, uygulama araçları ve gerçekleştirilecek etkinliklerden söz edilmektedir. Plan'da ayrıca, kıyı yönetimi planının yaşama geçirilmesinde eşgüdümü ve denetimi sağlayacak örgütlenme seçeneklerine de yer verilmiştir. Yönetim planının yerine getirilmesinde, Çıralı Koruma Amaçlı İmar Planı'ndan, ilgili yasa ve yönetmeliklerden, Çıralı Kooperatifi'nden yararlanılacağı öngörülmektedir. Kıyı Yönetimi Planı'nda öngörülen etkinlik alanları şunlar: Organik tarım ve eko-turizmin geliştirilmesi, çevre kirliliğinin izlenmesi ve denetlenmesi, çevresel değerlerin korunması, imar etkinlikleri ve yapılaşmanın denetimi, altyapı hizmetleri, turizm yatırımları ve Çıralı Festivali'nin düzenlenmesi (Bkz. Çizelge 12). Yerel ekonominin turizme bağımlılığını ve turizmin doğaya baskısını azaltacak almaşık ekonomik etkinliklerin geliştirilmesi, planın önem verdiği konuların başında 561 Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Bülten, Ağustos 1998, S.1, 2, 4; The European Commission - Life: Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali and Belek, (http://europa.eu.int/comm/ environment/lifeweek/exhibition_summaries.htm), Ağustos 2000. 562 Cahit Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor (Durum Değerlendirmesi), Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Yayımlanmamış Rapor), Şubat 1999, s.1. 287 gelmektedir. Bu amaçla eko-turizm ve organik turizmin geliştirilmesi çalışmalarının sürdürülmesi önerilmektedir. 563 Çizelge 12: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilmesi Gereken Temel İşlevler ya da Etkinlik Alanları (Bugünkü Durum) Etkinlik Organik Tarım İlgili Kurum Antalya/Kemer Müdürlükleri İl/İlçe Hizmetin Bugünkü Durumu Tarım Çıralı’da Organik tarım etkinlikleri DHKD’nin projesi çerçevesinde başlatıldı. Antalya İl Turizm Müdürlüğü Eko-Turizm Doğa yürüyüşü belirlendi. Çevresel Değerlerin Korunması İmar Etkinlikleri ve Yapılaşmanın Denetimi Turizm Yatırımları üzerinde Pansiyonculuk olağan çerçevede devam ediyor, ek tanıtım etkinlikleri yok. Yörede su ve deniz kirliliğiyle ilgili ölçümler GATAB tarafından yapılmaktadır. Fosseptik çukurlarındaki sızmaların kuyu sularını kirlettiği, kuyuların yoğun kullanımının tuzlanma tehlikesini getirdiği, alabalık GATAB çiftliklerinin akarsularda kirlenmeye neden olduğu, yasak olmasına rağmen Olimpos koyunda geceleyen teknelerin deniz kirliliğine yol açtığı saptanmıştır. DHKD tarafından denizkaplumbağası koruma programı uygulanmaktadır. Diğer çevresel Antalya Valiliği, İl Çevre Müdürlüğü değerlerin korunmasına yönelik özel bir çalışma yapılmamaktadır. Kıyı Kenar Çizgisi belirlenip onaylanmıştır; ancak Kıyı Kanunu hükümleri çerçevesinde Antalya Valiliği (Bayındırlık ve İskan yapılması gereken kıyı bandındaki yapılaşmanın İl Müdürlüğü), denetimi etkili değildir. Antalya İl Çevre Müdürlüğü (Valilik) Birinci, ikinci ve üçüncü derecede Doğal ve Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Arkeolojik SİT olan Çıralı arazisindeki bütün Koruma Kurulu yapılar ruhsatsızdır. Antalya KTVK Kurulunun yıkım kararları uygulanmamaktadır. İçme ve kullanma suyu temini, katı atıkların toplanması etkinlikleri GATAB tarafından sürdürülmektedir. Kanalizasyon sistemi bulunmamaktadır. GATAB, Altyapı Hizmetleri harita Kemer Kaymakamlığı GATAB Çevre Kirliliğinin İzlenmesi ve Denetlenmesi yolları Kemer Kaymakamlığı, Antalya Valiliği Antalya Valiliği (İl Müdürlüğü), Turizm Turizm Bakanlığı, Bugünkü durumda belgeli turizm işletmesi bulunmamaktadır. Kemer Kaymakamlığı Muhtarlık, Çıralı Festivalinin Düzenlenmesi Kemer Kaymakamlığı, Denizkaplumbağası üreme mevsiminin başlangıcında 1. Çıralı Festivali düzenlenmiştir. Antalya Valiliği (İl Kültür Müdürlüğü) Kaynak: Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001, s.3-11, 3-12. 563 Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001. 288 Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nın kurumsal ve örgütsel yapısına ilişkin olarak hazırlanan bir yazanakta, söz konusu planın başarı şansını azaltan etmenleri bulabilmek olanaklı. Yazanakta, tarihsel ve coğrafi niteliğinden dolayı Çıralı'nın, çok sayıda tüzel düzenlemenin ilgi alanına girmekte olduğu belirtilmektedir.564 Buna göre, imar, yerel yönetimler gibi konularla ilgili genel nitelikli düzenlemeler bir yana bırakılacak olursa, çevre sorunları ile ilgili çok sayıda yasal belgenin yöre sınırları içinde geçerli olduğu görülmektedir. Sözgelimi, kıyı alanında kurulu bulunduğu için Kıyı Kanunu'nun, "Güney Antalya Turizm Alanı" kapsamında bir turizm beldesi olduğundan Turizmi Teşvik Kanunu'nun, doğal ve arkeolojik değerlerinden ötürü Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun, orman varlığı dolayısıyla Orman Kanunu'nun türlü hükümleri, yöredeki uygulamaları biçimlendirmektedir. Küçük bir yerleşim biriminde çok sayıda yasal düzenlemenin aynı sorunlar üzerinde yoğunlaşması, uygulamada türlü sorunları da beraberinde getirmektedir. Kuşkusuz, birden fazla yasal düzenleme, aynı alanda birden fazla yönetsel birimin yetkili olmasını anlamına gelmektedir. Bundan ötürü bir diğer sorun alanını da sorumlu birimler ya da örgütler arasında yaşanan türlü çatışmalar oluşturmaktadır.565 Yazanakta değinilen bir diğer konu da, yerel halkın özellikle orman niteliğini yitirmiş topraklar üzerindeki iyelik istemleri. 566 Bir yönetim planının hazırlanma ve uygulanma aşamalarının, ancak yerel halkın bunları benimseyip desteklemeleriyle olanaklı olabileceği akla getirildiğinde konunun önemi anlaşılabilir. Bir başka anlatımla, sözü edilen tüzel düzenlemelerin karmaşıklığı, yönetsel birimler arasında gözlenen ya da kıyı alanının kullanımından kaynaklanan türlü çatışmalar, yörede gerçekleştirilmeye çalışılan kıyı yönetimi planının başarısını engelleyen en önemli etmenlerdendir. Kuşkusuz bunlara, türlü ekonomik sektörler arasında yaşanan çatışmaları da eklemek gerekir. 564 Cahit Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor (Durum Değerlendirmesi), Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Yayımlanmamış Rapor), Şubat 1999. 565 a.g.y., s.12. 566 a.g.y., s.7. 289 Çıralı halkının toplumsal-ekonomik konumlarını ortaya koymak üzere Temmuz 1988'de yapılmış bir araştırmanın bulguları, hem yerel halkın kıyı sorunlarına ve Çıralı yöresindeki kıyı yönetimi çalışmalarına bakışını değerlendirmemize, hem de bu tür programlarda halk katılımının önünde duran engellerin anlaşılmasına yardımcı olabilir. 567 Araştırmaya göre, köy halkı Çıralı’daki çevre sorunları ve doğanın bozulmasına karşı oldukça duyarlıdır; bunda, halkın büyük bölümünün turizmle uğraşmasının büyük payı bulunmaktadır. Yöre halkı, hazırlanmakta olan imar planı hakkında bilgi sahibi değildir; ancak kendilerinin bu konuda aydınlatılmamasından da yakınmaktadır. Araştırmaya katılanlardan bir bölümü, ellerindeki taşınmazları kaybetme kaygısıyla plana olumsuz yaklaşmaktadır. Halk, genel olarak, Çıralıda kıyı yönetimi çalışmalarını yürüten Doğal Hayatı Koruma Derneği’ne güvenmemekte, örgüt yetkililerini kendilerinden uzak bulmaktadır. Kendilerinin karar verme sürecine katılmalarında bir araç olarak kullanılan toplantıların da yararlı olmadığına inanmaktadır. Kadınlar, bu toplantıların erkeklere göre düzenlendiğini, kendilerine yönelik biçimde hazırlanmadığını düşünmektedir. C.Trabzon Kıyı Yönetimi Trabzon'da kıyı alanlarının karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarına bir çözüm bulma arayışı olarak nitelenebilecek, "Trabzon İlinde Kıyı Yönetimi" adlı projeye, 1996 yılında başlanmıştır. "Trabzon İli ve İlçeleri Eğitim, Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı"nın bir girişimi olan projeye "Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Küresel Çevre Olanakları/ Küçük Ölçekli Projeler Programı" da akçal destekte bulunmuştur. Söz konusu çalışma, ekolojik sistemlerin kendini yenileme kapasitesinin güçlendirilmesini, yörenin kaynaklarının koruma-kullanma dengesi içinde yönetilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Projeden edinilen deneyimlerin yöredeki diğer kıyı kentlerine örnek oluşturabilmesi de bir diğer amaç olarak benimsenmiştir. Proje kapsamında gerçekleştirilen etkinlikleri şöyle sıralamak olanaklı: Yöredeki çevre sorunlarına ilişkin 567 Aras Yumul, Andrzej Furman, Çıralı: A Socio-Economic Profile: The Final Report, Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Basım yeri belirtilmemiş.), 1999. 290 olarak daha önce yapılmış olan araştırmaların derlenmesi; Trabzon ilindeki kıyı ve çevre sorunlarıyla ilgili bir alan araştırmasının yapılması; kıyı sorunları ile ilgili kuruluşların yetkilileri, gönüllü örgütler ve özel kesimin temsilcileri ile işbirliği arayışına girişilmesi. Ayrıca, sözü edilen tarafların katılımıyla gerçekleştirilen bir toplantı ile yörenin sorunları sergilenerek Trabzon ili için kurumsal yapılaşma önerileri ortaya konmuştur.568 Buradan da anlaşılabileceği gibi "Trabzon İlinde Kıyı Yönetimi" adlı proje yalnızca araştırma aşamasında kalmış, uygulamaya ilişkin bir program ortaya koyamamıştır. D.Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi, Muğla ve Antalya ili sınırları içinde yer almaktadır. 1990 yılında özel çevre koruma bölgesi ilan edilen Patara için bir yönetim planı hazırlanması, Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP) ve Avrupa Birliği tarafından sağlanan yardım fonu ile gündeme gelmiştir. Patara yönetim planı araştırmaları, METAP ve Dünya Bankası’nın desteği ile Çevre ve Kültür Bakanlıklarınca gerçekleştirilmiştir. Çevre Bakanlığı adına Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı adına ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü çalışmaları yürütmüştür. Çalışmanın amacı, “çevresel duyarlılığı yüksek bir bölgede çok sektörlü ve kapsamlı bir bilimsel yaklaşım ile doğal ve kültürel envanterin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için yapılması gerekenleri saptamak” olarak belirlenmiştir. Yörenin ve yöre halkının ekonomik ve toplumsal gelişimini sağlamak için yapılması gerekenleri belirlemek de araştırmanın bir başka amacını oluşturmaktadır.569 Yönetim planında, yörenin ekonomik, toplumsal ve doğal yapısı betimlenmiş, yönetime ilişkin temel ilkeler belirlenmiş ve bunun sonucunda bir eylem planı hazırlanmıştır.570 568 Trabzon Vakfı, Trabzon İli Kıyı Yönetimi, Trabzon Vakfı, Ankara, 1996. 569 A. Saffet Atik, Ortak Çalışma Toplantısı Öncesi Patara Yönetim Planı Hakkında Özet Bilgiler (Taslak Sektör Raporları Genel Değerlendirmesi ve Yönetim Planı Kavramsal Yaklaşımı), Ankara, 1997, s.1. 570 A. Saffet Atik, Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı: Final Rapor, Çevre Bakanlığı-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı-Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Ankara, 1997. 291 Her ne kadar yönetim planında belirtilmese de, ‘çok sektörlü ve kapsamlı bir bilimsel yaklaşım’ deyişinin bütüncül kıyı alanları yönetimine yapılan bir gönderme olduğunu düşünülebilir. Patara'ya benzer biçimde, 1990 yılında özel çevre koruma bölgesi ilan edilen Göksu Deltası için hazırlanan yönetim planını da burada anmak gerekecektir. Özel Çevre Koruma Kurumu ile Doğal Hayatı Koruma Derneği, 1995 yılında bu bölge için bir yönetim planı hazırlanması konusunda anlaşmaya varmışlar. Bu işbirliğinin sonucu olan “Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı” 1999 yılında tamamlanabilmiştir. Bütüncül bir yaklaşım doğrultusunda hazırlanan plan, 571 sulak alanların işlev ve değerlerinin korunmasını, bölgede sürekli ve dengeli kalkınma ilkeleri doğrultusunda politikalar izlenmesini ve koruma çalışmalarına halkın katılımının sağlanmasını amaçlamaktadır. Göksu için hazırlanan yönetim planı, herhangi bir kurumsal yapılanma önerisinde bulunmamış, planın uygulanmasını var olan yönetsel yapıya bırakmıştır. E.Karadeniz Çevre Programı Uluslararası alanda kıyı yönetimi uygulamalarına ayrılan İkinci Bölüm'de Karadeniz Çevre Programı ayrıntılı olarak incelendiği için burada yalnızca programın Türkiye boyutu üzerinde durmakla yetinilecektir. Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın kıyı ve deniz alanlarında ortak önlemler almak üzere başlatılan Karadeniz Çevre Programı, 1992 yılında Bükreş'te kabul edilen "Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi"ne dayanmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi, programın temel amacı, Karadeniz'de kıyısı bulunan ülkelerin çevre yönetimlerini güçlendirmek, çevre sorunları konusundaki politikaların, yasal düzenlemelerin 571 Planın diliyle anlatmak gerekirse: “Yapılan ön araştırmalar, Göksu Deltası Özel Koruma Bölgesinin amacına ulaşabilmasi için gelşimelerin ‘entegre bir yönetim planlamasına’ dayandırılması gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Entegre bir planlama, Deltayı değişik çıkar gruplarının kullanımına açık bağımsız bir kaynaklar dizisi olarak değil, birbirine bağlı sistemlerden oluşan bir bütün olarak ele alacaktır.” Bkz. Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı, Ankara, 1999, s.x. 292 geliştirilmesini, yaşama geçirilmesini sağlamak ve bölgede sürekli ve dengeli kalkınmayı gerçekleştirmeye yönelik önlemleri almaktır. Türkiye’nin, Karadeniz Bölgesinde uygulayacağı bütüncül kıyı alanları yönetiminin ana ilkelerini ve politikalarını “Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri”572 adlı yazanakta bulmak olanaklı. Buna göre, eylem planı içinde, kara yönünde, İstanbul dışarıda olmak üzere, Türkiye kıyılarındaki 14 il, 174 ilçe ve 420 belediye bulunacak; deniz yönünde ise münhasır ekonomik bölge sınırı temel alınacaktır.573 Kıyı ve deniz alanlarında sürekli ve dengeli kalkınmayı sağlamak eylem planının ana amacı olacaktır. Bu amaç doğrultusunda türlü etkinliklerin çevre üzerindeki etkilerinin belirlenerek önleyici önlemlerin alınması, acil durum planlaması ve çevresel etki değerlendirmesi yapılması, çevreye duyarlı teknolojilerin kullanılması ve özendirilmesi, kirleten öder ilkesinin yaşama geçirilmesi, kamuoyunun bilgilendirmesi, halk katılımının sağlanması öngörülmüştür. Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde uyulması gereken ilkeler de şu biçimde düzenlenmiş: Yönetimde yatay-düşey bütüncüllüğün ve eşgüdümün kurulması; kıyının kara ve deniz yönünün kullanılmasında bütüncüllüğün, sektörler arasında işbirliğinin sağlanması; doğa ile uyumlu bir yaklaşımın geliştirilmesi; duyarlı ekosistemlerin korunması; toplumsal eşitlik ilkesinin benimsenmesi; ekonomik araçlardan yararlanılması; deniz ulaşımının, çevreye duyarlı turizmin ve kültür balıkçılığının geliştirilmesi; tarım sektörünün desteklenmesi. Yazanakta bunların dışında, kaynaklardan sürdürülebilir bir biçimde yararlanmayı kolaylaştırmak için sürdürülebilir insan yerleşimlerinin desteklenmesi, deniz akarsu ve 572 M. Remzi Sönmez, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998. 573 Karadeniz Çevre Programı, Türkiye'de, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Zonguldak, Bartın, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin illerini kapsamaktadır. İstanbul, özel durumu gereği, ayrı bir proje ile ele alınması gerektiği düşüncesiyle Karadeniz Çevre Programı'nın dışında bırakılmıştır. Kendine özgü, çözümü güç ve büyük akçal kaynak gerektiren sorunlara sahip olan İstanbul'un Programa alınmasının diğer yörelerdeki sorunları ve öncelikleri gölgeleyeceği düşünülmüştür. 293 tatlı su kaynaklarının korunması, kıyının korunması, kıyı erozyonunun önlenmesi, doğal-kültürel zenginliklerin ve duyarlı ekosistemlerin korunması da öngörülmüştür.574 Türkiye'nin, Karadeniz Eylem Planı'nda ulusal eylem planı olan "Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu"nun575 da yukarıdaki çalışma doğrultusunda hazırlandığı görülmektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin egemen olduğu yazanakta, bölgede gerilemekte olan ve gelişme gizilgücü taşıyan sektörlere destek verilmesi, eko-turizmin ve kültür balıkçılığının almaşık sektörler olarak geliştirilmesi, ticari balıkçılığın canlandırılması, deniz ulaşımının iyileştirilmesi, tarım sektöründeki gerilemenin önlenmesi, yerel endüstrinin ve KOBİ'lerin gelişmesinin desteklenmesi politikaları önerilmektedir.576 Plan'da, Karadeniz Çevre Programı'nın Türkiye'de etken bir biçimde uygulanabilmesi için gereken tüzel ve kurumsal değişikliklere yer verilmiştir. Buna göre, bölgede, bütüncül kıyı alanları yönetiminin kısa sürede başlatılabilmesi ve konuya ilişkin tüzel çerçevenin 574 Sönmez, Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri; M. Remzi Sönmez, “Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri”, Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.1520. 575 The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999. 576 Yazanağın "İlkeler ve Stratejiler" başlığını taşıyan bölümde benimsenen ilkeler şunlar: "Faaliyetlerin çevre üzerindeki olası olumsuz etkilerinin önceden belirlenmesi ve buna karşı önleyici önlemlerin alınması (ihtiyat ilkesi); acil durum planlaması, çevresel etki değerlendirmesi gibi, önleyici tedbirlerin alınması, temiz teknolojilerin kullanımı ve teşvik edilmesi; çevre dostu teknolojilerin kullanımına ilişkin ekonomik araçların kullanımı ve kirleten öder ilkesi; kamunun ve çıkar gruplarının, çevre konusunda bilgilenme ve kararlara katılma haklarını kullanmalarına olanak veren şeffaflık ve kamu katılımı; Karadeniz havzası ülkeleri arasında, işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin sınır ötesi sorumluluk ilkesi". Yazanakta ayrıca, Karadeniz kıyı alanlarında sürdürülebilir gelişmenin aracı olarak geliştirilecek ve uygulanacak olan entegre kıyı alanı yönetimi sürecinde uyulacak özel ilkelere de değinilmiş: "Yönetimde yatay ve düşey entegrasyon ve eşgüdüm; Kara su kullanım planlarının entegrasyonu, sektörler arası işbirliği; entegre kıyı alanı yönetiminde doğa uyumlu yaklaşım, değerli ve duyarlı ekosistemin korunması; sosyal eşitlik ve adalet; entegre kıyı alanı yönetimi araçlarının uygulanması (ÇED, stratejik ÇED, oto kontrol); ekonomik araçların uygulanması." Bkz. The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş.), 1999, s.61. 294 oluşturulabilmesi için bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmalıdır. Kıyı yasası, kıyı kuşağının topografik koşulları ve doğal kaynakları dikkate alınarak, bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili konuları da kapsayacak biçimde yeniden düzenlenmelidir. ÇED yönetmeliği gözden geçirilmeli, topluma ve çevreye karşı suçlar tanımlanarak yasalarla belirlenmeli, yerel yönetimler için yapılması düşünülen yasal düzenlemeye hız kazandırılmalı, çevre koruma ile ilgili fonlar ve teşviklerde değişiklik yapılmalıdır. Daha önce de belirtildiği gibi, bugüne değin Karadeniz Çevre Programı'nın tüzel ve yönetsel araçlarını oluşturmak üzere önemli adımlar atılmasına karşın, Karadeniz Bölgesi'ne ilişkin yapılan bilimsel araştırmalar ve coğrafi bilgi sistemi (GIS) dışında, uygulamada kayda değer bir ilerleme sağlanamamıştır. Bunda, farklı ekonomik ve tüzel dizgeleri bulunan ülkeler arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlamanın güçlükleri de rol oynamaktadır. F.Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), özünde bir bölge kalkınma planı olmasına karşın, sınırları içindeki kıyı alanlarını da çalışma kapsamına aldığı için bütüncül kıyı alanları yönetimi açısından incelenmeye değer görülmüştür. DOKAP'ın daha önce Güneydoğu Anadolu Projesi deneyiminde ortaya konmaya çalışılan bölgesel kalkınma anlayışının ikinci bir aşamasını oluşturması öngörülmüştür. Bir açıdan DOKAP, Türkiye'nin en geri kalmış bölgelerinden Karadeniz'in577 bir bütün olarak planlanması, çalışmaların eşgüdüm içinde yürütülmesini sağlayacak düzeneklerin ortaya konması biçiminde de değerlendirilebilir. Bu amaç doğrultusunda bugüne değin yürütülen çalışmaları şöyle özetlemek olanaklıdır: DOKAP'ın ilk adımını, Karadeniz Bölgesi için bir bölge kalkınma planı hazırlama üzere Japonya'ya yapılan teknik işbirliği önerisi oluşturmaktadır. Bu açıdan, DOKAP'ın başlangıç tarihi olarak, Japonya'nın 577 Karadeniz Bölgesi, toplumsal-ekonomik gelişmişlik açısından, 7. Sırada yer almaktadır. İşsizlik, bölge dışına olan göç, tek sektöre dayanan ekonomik yapı, bölgenin en önemli sorunlarındandır. Bkz. DPT, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı - Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2000, s.36. 295 Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile sözleşmenin imzalandığı 17 Aralık 1998 kabul edilebilir; ancak çalışmalara başlama tarihi Mart 1999'dur. Plan çerçevesinde yürütülecek çalışmaların eşgüdümünü Devlet Planlama Teşkilatı'nın yapması, ilgili oldukları konularda türlü kamu kurumları ile sektör temsilcilerinin de çalışmalara katkıda bulunmaları öngörülmüştür. Karadeniz Bölgesi'nde toplam yedi ili578 kapsayan planın amacı "i. Çalışma alanıyla Türkiye'nin diğer bölgeleri arasında var olan bölgesel eşitsizlikleri ortadan kaldırmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesi'nin kısa ve uzun dönemde gelişmesini sağlayacak entegre bir kalkınma planının ortaya konması; ii. Plan çerçevesinde öncelikli sektörlerin ve olası yatırım projelerinin belirlenmesi; iii. Çalışma süresinde Türk personel ile işbirliği yaparak bu personelin planlama kabiliyetlerinin geliştirilmesi" biçiminde belirlenmiştir. Konu ile ilgili uzmanların, sektör temsilcilerinin, yerel halkın görüş ve önerilerini almak üzere toplantılar yapılmasını, ana plan yazanağı dışında çeşitli konularla ilgili olarak (ekonomik sektörler, toplumsal sektörler, çevre, mekan/altyapı gelişimi, kurumsal düzenleme) özel yazanaklar hazırlanmasını, DOKAP kapsamında bugüne değin gerçekleştirilen çalışmalardan sayabiliriz. 579 Bir anlamda bu çalışmalarla söz konusu bölgenin doğal yapısı, türlü toplumsal-ekonomik özellikleri, kentsel nitelikleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Hazırlanan taslak yazanaklarda kıyı alanları için de bir yönetim planının yapılması öngörülmüştür. Bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkeleri doğrultusunda kaleme alınan bu bölüm "kapsamlı kıyı yönetimi planı" başlığını taşımaktadır.580 Genel olarak bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin yaşama 578 DOKAP kapsamındaki çalışmalar Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize ve Trabzon illerinde sürdürülecektir. 579 DPT, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Ana Plan, C.II, Ankara, 2000, s.1-9 580 "Kapsamlı kıyı yönetimi planı: Karadeniz için kapsamlı bir kıyı yönetim planının hazırlanması, deniz kaynaklarını kullanan tüm ilgililerin bir araya gelmesini ve Karadeniz ekosistemine ait çeşitli konuları görüşmelerini sağlayacaktır. Bu çerçevede, öncelikli politikalar belirlenmeli ve ilgili hükümet kuruluşlarının yanı sıra, belediyelerin, araştırma enstitülerinin, balıkçı gruplarının, yerel iş topluluklarının ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla bir yönetim planı hazırlanmalıdır. Planda, kıyı ve deniz kaynaklarının yönetiminin yanı sıra, deniz dolgusu, plajların korunması ve kıyıların güzelleştirilmesi konuları da yer almalıdır. Bu ortak girişim, merkezi hükümetle işbirliği içerisinde olan yerel kuruluşların desteğiyle, Karadeniz ekosisteminin yönetimi için bir ilk adım olabilir. Yerel halk, planlama sürecine, uygulamanın denetimine ve ilgili diğer faaliyetlere dahil edilmelidir. Bu 296 geçirilmesini öneren yazanakta, özel olarak, atık suların arıtılması ve katı atık yönetimi için yerel yönetim birliklerinin kurulması, Karadeniz çevre veri tabanının oluşturulması ve Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde deniz bilimleri ile ilgili yeni bölümlerin açılması üzerinde durulmaktadır. DOKAP çalışmalarının Karadeniz Eylem Planı ile birlikte yürütülmesi de yazanaklarda değinilen bir başka konu.581 Bunun dışında, "Karadeniz kıyısında daha iyi bir çevre yönetiminin sağlanması için bilgi ve fikir alışverişini teşvik etmek, tüm pay sahiplerinin katılımıyla Karadeniz kıyı çevresinden sorumlu bir yönetim birimi oluşturmak" üzere "Katılımcı Karadeniz Kıyı Yönetimi" adıyla bir programın başlatılması da tasarlanmaktadır. 582 III.Diğer Girişimler Bu bölümde özgül bir kıyı yönetimi uygulaması süreci içinde yer almayan ancak, araştırma, teknik destek sağlama, eşgüdüm sağlama gibi işlevleri yerine getirmek üzere başlatılan kimi girişimlere yer verilecektir. Doğrudan doğruya kıyı yönetimi uygulamalarına katılmayan, ancak özellikle kıyının kara yönünde gözlenen kimi sorunlara çözüm bulma amacıyla kurulmuş olan Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği (GATAB), Akdeniz ve Karadeniz ölçeğinde bir araştırma kurumu olan MEDCOAST, kıyı alanları ile araştırmalarda bulunmak, kıyı sorunlarının çözümü konusunda uğraş gösteren türlü kesimler arasında işbirliğini sağlamak üzere oluşturulan bir kurul olan Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi bunlardandır. Turizm bölgelerindeki altyapı gereksinimini karşılamak amacıyla Turizm Bakanlığı'nca 1989 yılında başlatılan "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi Projesi"ni de (ATAK), sürecin başarılı olması, şeffaf bilgi sistemlerinin oluşturulması ile mümkün olacaktır." DPT, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP) - Taslak Nihai Rapor: Çevre, C.V, Ankara, 2000, s.61. 581 a.g.y., s.60-63. 582 DPT, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Proje Raporları, C.VIII, Ankara, 2000, s.26. 297 eklemek gerekecektir. 583 Önceki sayfalarda kimi uluslararası örgütlerin Türkiye'deki etkinliklerine, destekledikleri kıyı yönetimi dolayısıyla söz edilmişti. Bu bölümde Dünya Bankası, OECD gibi örgütlerin daha önce üzerinde durulmayan Türkiye kıyılarına yönelik diğer çalışmaları incelenecektir. A.Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği (GATAB) 1989 yılında Antalya Valiliğinin öncülüğünde oluşturulan “Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği” (GATAB), Kemer ilçesi ile altı köyü kapsayan bir yerel yönetim birliğidir. 584 Birliğin çalışma alanı oldukça geniş tutulmuştur, içme suyu, kanalizasyon, arıtma, çöp toplama gibi altyapı çalışmalarını yönetmek, çevre sorunlarının çözümü konusunda önlemler alıp gereken cezaları uygulamak, itfaiye tesisleri kurmak, çevrenin etkin denetimini sağlamak için özel güvenlik ağı kurmak gibi görevler birliğe devredilmiştir. Birliğin tüzüğünde, görev alanına giren işleri yürütmek için denetim yetkisi Birlikte kalmak koşulu ile şirket kurulabileceği ya da kurulmuş şirketlere ortak olunabileceği de belirtilmiştir. 585 Birlik tüzüğünde yer alan bu maddeye göre, içme suyu, atıksu, katı atık, ambulans, yangın 583 Dünya Bankası'ndan alınan bir kredi ile Turizm Bakanlığı'nca 1989 yılında uygulamaya konan projenin ilk adı "Güney Anadolu Çevre Projesi"dir. Bu çerçevede, bugüne değin yapılan çalışmalar şöyle sıralanabilir: Nüfus kestirimleri doğrultusunda, Akdeniz ve Ege kıyılarındaki turizm beldelerinin gelecekteki -1990-2020yılları arası- altyapı gereksinimlerinin hesaplanması, yöredeki belediyelerin altyapı hizmetlerini yerine getirmek üzere birlikler kurulması ve söz konusu hizmetler için gerekli olan akçal kaynağın yurtdışından edinilmesi, Kuşadası, Marmaris, Alanya havzaları için katı atık depoloma ve yok etme tesislerinin yapımı. Projeyi Dünya Bankası'nın yanı sıra Japon ve Alman hükümetleri de desteklemiştir. Projenin hazırlanmasında bir Türk (SU-YAPI) ve iki Alman firması (Gesellschaft für Kanalisation und Wasserversorgung ve Rhein-Ruhr Ingenieurs) görev almışlardır. Bkz. Elmas Arısoy, "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi Kapsamında Kuşadası Havzasında Yapılan Çalışmalar", Kıyı Sorunları ve Çevre Sorunları Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi Yayınları, Kuşadası, 1994, s.1 -9; N. Orhan Baykan, "Ege Kıyı Şeridi Yerleşimlerinde Yeraltı Suyu Tuzlanması", Kıyı Sorunları ve Çevre Sorunları Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi Yayınları, Kuşadası, 1994, s.77; Feral Eke, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ankara, 1995, s.40, 41. 584 Antalya İl Özel İdaresi, Kemer, Beldibi, Çamyuva ve Göynük Belediyeleri ile Kuzdere, Tekirova, Ulupınar, Çavuşköy, Beycik Köyleri GATAB'a üyedir. 585 Güney Antalya Turizm Geliştirme ve Altyapı İşletme Birliği Tüzüğü, m.6/f. 298 söndürme, zararlılarla mücadele gibi türlü hizmetleri görmek üzere “ALTAŞ” adlı bir şirket kurulmuştur. Bu örgütlenme aynı zamanda Türkiye’deki ilk turizm altyapı birliğidir. Bu tür bir şirketinden kurulmasında, bürokrasiden kaynaklanan kimi sıkıntıları aşma kaygısının -örneğin nitelikli personele daha fazla ücret ödeyebilmek gibi- etkili olduğu anlaşılmaktadır. GATAB'dan bağımsız olarak özel hukuk hükümlerine göre çalışan ALTAŞ’ın %51’i birliğin, %49’u da turizm girişimcilerinin elindedir. Dünya Bankası’nın da desteklediği birliğin yarı-özel statüde etkinliklerini gerçekleştirdiği söylenebilir. 586 B.MEDCOAST Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına yönelik uluslararası bir araştırma kurumu olan MEDCOAST'u da, sekreteryası ve merkezi Türkiye'de bulunduğu için, bu bölüm içinde değerlendirmek uygun görülmüştür. MEDCOAST'un temeli Temmuz 1996'da, EUROCOAST Association'ın düzenlediği "Littoral 1990" adlı toplantıda atılmıştır. Böyle bir girişimin ardında, kıyı alanlarının korunması ve geliştirilmesi konusunda uluslararası alanda bilimsel işbirliğini sağlamak düşüncesi yatmaktadır. Özellikle Akdeniz ve Karadeniz bölgelerine ilişkin olarak sürdürülmekte olan araştırmaların birbirinden kopukluğunun, böyle bir girişimin başlatılmasının temel nedenlerinden biri olduğu söylenebilir. MEDCOAST'un temel amaçları, konferanslar düzenlemek, eğitim etkinliklerinde bulunmak, Akdeniz ve Karadeniz'e yönelik ortak araştırmalar yapmak olarak belirlenmiş; böylece, her iki denize kıyısı bulunan ülkeler arasında bilimsel ve teknik işbirliğinin geliştirilmesi amaçlanmıştır. 587 586 Ayrıca Bkz. Bülent Topkaya, Bahar Kalkanoğlu, Hakan Oğuz, “Kıyı Bölgeleri İçin Çevre Yönetim Şekli: GATAB”, Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.22-24; Birgül Ayman Güler (Ed.), Su Hizmetleri Yönetimi: Genel Yapı, TODAİE, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara, 1999, s.202-205. 587 MEDCOAST'un etkinlik alanları uluslararası konferansların önemli bir yeri bulunuyor. Bugüne değin MEDCOAST'ın öncülüğünde gerçekleştirilen ve UNEP-Akdeniz Eylem Planı, UNESCO, Avrupa Birliği GEF gibi uluslararası örgütlerinde desteklediği söz konusu konferansları şöyle 299 C.Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi Türkiye’de kıyı yönetiminin gelişim süreci incelenirken değinilmesi gereken bir diğer gelişme de, kıyı alanları ile ilgili araştırmalarda bulunmak, kıyı sorunlarının çözümünde rol oynayabilecek taraflar arasında eşgüdüm kurmak amacıyla bir kurulun oluşturulmasıdır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin çıkardığı bir yönetmelikle kurulan “Kıyı Alanları Yönetimi (KAY) Türkiye Milli Komitesi”nin amacı “kıyı alanlarının dengeli, uzun erimli ve etkin bir biçimde ve kaynağı yok etmeyen düzeyde kullanılmasına, bu alanlarımızın doğal özelliklerinin korunmasına katkıda bulunmak üzere, ilgili çalışmaları özendirmek ve desteklemek; üniversiteler, kamu ve özel sektör kuruluşları ve gönüllü kuruluşlar arasında iletişim ve işbirliğini güçlendirmek” olarak belirlenmiştir. 588 Kıyı Alanları Türkiye Milli Komitesi’nin gerçekleştirdiği etkinlikler arasında, birincisi589 24-27 Haziran 1997, ikincisi590 ise 22-25 Eylül 1998 tarihlerinde düzenlenen sıralamak olanaklı: Antalya (2-5 Kasım 1993), First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment; Tarragona, İspanya ,The Second International Conference on the Mediterranean Coastal Environment; Qawra, Malta (11-14 Kasım 1997), Third International Conference on the Mediterranean Coastal Environment; Antalya (9-13 Kasım 1999), Fourth International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Antalya (27-30 Mart 1999), Wind and Wave Climate of the Mediterranean and the Black Sea. Bunların yanında 2-5 Kasım'da Sarıgerme'de ve 10-12 Nisan 2000'de Ispra (İtalya) da yapılan iki atölye çalışmasını da anmak gerekir. Bkz. MEDCOAST: What is MEDCOAST?, (http://www.metu.edu.tr/home/ wwmdcst/ index.html), Ağustos 2000; Erdal Özhan, "MEDCOAST: A Network Contributing to the Integrated Coastal and Sea Management in the Mediterranean and the Black Sea, Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education-Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.5-7; Erdal Özhan, "An NGO Role in Enhancing Integrated Coastal Management in the Mediterranean and the Black Sea: The MEDCOAST Experience", Ocean & Coastal Management, 2000, Vol. 43, Nos 4-5, s.389-407. 588 RG, 18.01.1993, S.21469. 589 Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara 590 Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1998, Ankara. 300 “Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları Ulusal Konferansı”nı da anmak gerekir. Kıyı ve deniz sorunları konusunda üniversitelerden, kamu kuruluşlarından, yerel yönetimlerden, özel sektörden ve gönüllü örgütlerden temsilcileri bir araya getiren konferansların bir özelliği hem katılımcılar hem de tartışılan konular açısından geniş kapsamlı olmasıdır. Birinci toplantı sonunda kabul edilen “Konferans Sonuç Bildirgesi”nde yer alan öneriler şöyle özetlenebilir: Kıyı alanları ile ilgili çalışmaları desteklemek, çeşitli kurumlar arasında işbirliği ve eşgüdümü sağlamak üzere TÜBİTAK çatısı altında bir birim kurulması; büyük projelerin uygulanmasından önce, yaptırılan araştırma ve proje çalışmalarının yeterliliğini ve kalitesini değerlendirmek üzere ilgili kamu çalışanlarının yanı sıra üniversite öğretim üyelerinin de üyesi olduğu bir “Üst Kurul” oluşturulması; ÇED çalışmalarını yürüten gruplarda, kıyı ve deniz alanlarıyla ilgili çeşitli uzmanlık alanları temsilcilerinin bünyesindeki bulunmasının “Demiryolları, zorunlu Limanlar ve tutulması; Hava Ulaştırma Meydanları Bakanlığı İnşaatı Genel Müdürlüğü”nden limanla ilgili yetkilerin alınarak yeni kurulacak olan “Kıyı ve Deniz Yapıları İnşaatı Genel Müdürlüğü”ne bırakılması ve bu kuruluşa kıyı ve deniz yapılarını planlama, araştırma ve projelendirme çalışmalarıyla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdümü sağlama ve denetleme yetkisinin verilmesi; “bütünleşik” yönetim uygulamalarında eşgüdüm ve işbirliğini sağlamak üzere, Bakanlıklar üstü konumda olacak bir eşgüdüm kurumunun oluşturulması; kıyı ve deniz alanlarının yönetilmesi ve korunması yönünde eğitim programlarının düzenlenmesi; insan gereksinimlerinin yanı sıra ekolojik değerlerin korunmasına da öncelik veren “ekolojik planlama” yaklaşımının, “ekosistem yönetimi”nin benimsenmesi; sivil toplum örgütlerinin katılım ve katkısının sağlanması.591 Konferans sonunda yapılan önerilerin kıyı alanları konusunda çağdaş dünyada benimsenen ilkelerle büyük ölçüde koşutluk taşıdığı görülüyor. Bu durum bir anlamda, Dünya Bankası’nın, Birleşmiş Milletler’in türlü yayınlarında dile getirilen bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerinin Türkiye’ye bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. 591 a.g.y., s.iii-iv. 301 Komite'nin gerçekleştirdiği bir başka etkinlikse, çalışmanın önceki sayfalarında değinilen "Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi"dir. GEF'in akçal desteği ve türlü sivil toplum örgütlerinin işbirliği ile 193-1995 yılları arasında gerçekleştirilen çalışma, daha çok, bütüncül yönetim anlayışının Türkiye'de yerleşmesini amaçlayan bir araştırma projesidir. Proje kapsamındaki çalışmalar uygulamadan çok kuramsal düzeyde sürüdürülmüş, yörenin türlü sorunları belirlenip, etkin bir kıyı yönetiminin uygulanabileceği kurumsal yapılanma için kimi önerilerde bulunulmuştur.592 D.Uluslararası Örgütler Bu bölümde Türkiye'de doğrudan doğruya yeni kıyı yönetimi uygulamaları başlatan, var olan bir çalışmayı destekleyen ya da yalnızca dolaylı bir biçimde Türkiye'nin kıyı politikasını etkileyen uluslararası örgütlere değinilecektir. Önceki bölümlerde -Akdeniz Eylem Planı ve Karadeniz Çevre Programı kapsamında- daha ayrıntılı olarak ele alındığı için Birleşmiş Milletler, GEF gibi uluslararası örgütler inceleme dışında bırakılacaktır. 1.Dünya Bankası Türkiye kıyılarında son yıllarda gözlenmeye yeni yönetim deneyimleri incelendiğinde, bunların büyük bir bölümünün Dünya Bankası'nın akçal-teknik desteği ile gerçekleştirildiği görülecektir. Banka'nın kıyı bölgelerindeki kimi altyapı projelerine de destek verdiği, çevre sorunları ve kıyı alanları ile ilgili bilimsel araştırmalar yaptırdığı, toplantılar düzenlediği de bilinmektedir. Bundan ötürü Dünya Bankası'na bu bölüm içinde yer vermek yanlış olmayacaktır. Dünya Bankası'nın Türkiye kıyılarına yönelik ilk etkinliği, 1991 yılında, Türkiye kıyılarının durumunu fiziksel ve yönetsel açılardan ele alan ve kimi öneriler 592 Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone Management, Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri belirtilmemiş), 1995. 302 getiren bir yazanak hazırlatmak olmuştur.593 Yapıtta özetle, Türkiye’de yasal ve kurumsal açıdan çok başlılığın yaşandığı; sektörel yönetimler arasında eşgüdümü sağlayacak, yerinden yönetim ilkesine göre kurulmuş, kapsayıcı bir yönetimin kurulmasının gerekli olduğu; kıyının daha geniş bir biçimde tanımlanması gerektiği; yeterli teknik ve akçal desteğin sağlanması; kıyıların tehlike altında olduğu gerçeğinin kamuya duyurulması; planların onaylanması ve ruhsat verme gibi yetkilere sahip olan, kamu kuruluşları, özel sektör ve gönüllü örgütlerin temsilcilerinden oluşan bir kıyı kurulunun kurulması önerilerinde bulunulmuştur. Söz konusu Dünya Bankası yazanağını tartışmak, yazanakta önerilen yönetim modelinin Türkiye'nin yönetsel yapısı ile uyumunu sorgulamak üzere aynı yıl Kalkan’da yapılan toplantıda dile getirilen görüş ve öneriler şöyle özetlenebilir: 594 Türkiye’de kıyı alanlarının yönetiminde çok sayıda yasa ve kurumun etkili olması türlü sorunları da beraberinde getirmektedir. Korunması gereken yerlerde genellikle birden fazla örgütün sorumlu bulunması yetki ve sorumluluk çatışmasına yol açmaktadır. Bu nedenle sektörel ve parçacıl yaklaşımların bırakılarak daha kapsamlı bir yaklaşımın geliştirilmesi zorunludur. Turizm, kültür, özel koruma bölgeleri gibi sektörel alanların ve bunlardan sorumlu olan örgütlerin durumu yeniden belirlenmelidir. Kıyı bölgesindeki gelişimi yönlendirmek ve denetlemek için yerel ve özeksel yönetim arasında yeni bir yönetim düzeyi oluşturulmalıdır. Yasal düzenlemelerde birbirleriyle çelişkili görünen hükümler belirlenmeli, kapsamlı bir yönetim için gereken düzenlemeler yapılmalıdır. Söz konusu toplantıda, Dünya Bankası'nca hazırlanan yazanağın genelde olumlu karşılandığı, ancak 593 Coastal Zone Management (CZM) in Turkey, Mediterranean Environment Technical Assistance Program (METAP) Consultant Report, 15 May 1991. 594 Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi: Toplantı Sonuçları-Öneriler (Çevre Bakanlığı ve Dünya Bankası Ortak Toplantısı), Kalkan 5-7 Temmuz 1991; ayrıca Bkz. Erdal Özhan, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal Management, Vol.30, Nos 2-3, s.169. 303 “kıyı kurulu” kurulması önerisinin, öngörülen biçimiyle Türk kamu yönetimi dizgesine çok da uygun olmadığı görüşüne kimi eleştiriler yöneltilmiştir.595 Dünya Bankası Türkiye'de kıyı alanlarının yanı sıra kimi çevre sorunları ile ilgili projelere de destek vermektedir; dolaylı biçimde kıyı alanlarını da ilgilendiren bu projeler şöyle özetlenebilir: 1996 yılında, koruma alanları ve sürdürülebilir kaynak yönetimi konusunda dört ayrı yerde, Artvin’deki Camili ormanlık alanında, Kayseri’deki Sultan Sazlığı’nda, Köprülü Kanyon Ulusal Parkı’nda ve Kırklareli’nin İğneada yöresinde örnek projeler başlatılmıştır. Bu çalışmaların ortak amacı, uluslararası açıdan önemi olan ormanlar, sulak alanlar gibi doğal değerlerin biyolojik çeşitliliğini korumak ve çevrebilimsel açıdan bütünlüğünü sağlamaktır.596 1997-1998 yılları arasında da, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nce katı atık sistemi kurulmasına,597 1996-1997 arasında Marmaris’te598 ve Çeşme Alaçatı’da599 içme suyu sağlanması ve kanalizasyon sisteminin yapılmasına destek olmak amacıyla iki ayrı proje uygulamaya konmuştur. Dünya Bankası'nın Türkiye kıyılarına yönelik etkisinin yalnızca kıyı yönetimi projeleri bazında ele almanın eksik olacağı belirtilmişti. Dünya Bankası'nın türlü altyapı projeleri için akçal destekte bulunması, kıyılara ilişkin kimi yeni sonuçlar da 595 Dünya Bankası'nın yazanağında önerilen kurul, kıyı alanları alanında sunulacak türlü hizmetler arasında eşgüdümü sağlayacak, planlama ve imar konularında yetkili olacaktı. Ancak bu öneriye, tüzel düzenlemelerin güvence altına almadığı bu tür bir örgütlenmenin yalnızca danışma organı niteliğinde kalacağı, bugünkü yönetsel yapı içinde, sözü edilen karma yapılı kurulun kamu hizmetlerinde söz sahibi olamayacağı, dolayısıyla işlevini yitireceği biçiminde eleştiriler getirilmiştir. Bkz. (Ruşen Keleş ve Mümtaz Soysal'ın konuşmaları), Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi: Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Toplantı Sonuçları-Öneriler, Kalkan, 5-17 Temmuz 1991, s.19-24. 596 World Bank, Turkey-Protected Areas and Sustainable Resource Management, TurkeyBiodiversity and Natural Resource Management Project, (http:\\www.worldbank.com), Temmuz 2000. 597 World Bank, Turkey-Antalya Solid Waste Management, (http:\\www.worldbank.com), Mart 2000. 598 World Bank, Turkey-Marmaris Water Supply and Sewerage Project, (http:\\www.worldbank. com), Mart 2000. 599 World Bank, Turkey-Cesme-Alacati Water Supply and Sewerage Project, (http:\\www.world bank.com), Mart 2000. 304 doğurmaktadır. Geleneksel olarak kamu kesimi eliyle yürütülen içme suyu, kanalizasyon, arıtma tesisleri gibi hizmetlerin, Dünya Bankası'nın verdiği kredi ya da borçların bir ön koşulu olarak kamu kesiminin dışlanarak pazar düzenekleri içinde yerine getirilmesi, söz konusu dolaylı etkilerden bir diğeri olarak burada anılabilir.600 Kuşkusuz, sözü edilen etki, Dünya Bankası'nın uygulamaya çalıştığı yapısal uyarlama politikalarının Türkiye'de kamu yönetimine bütüncül etkisinin yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır. 2.OECD Türkiye'de yeni belirlemeye başlayan kıyı yönetimi uygulamalarında OECD de söz sahibi uluslararası örgütler arasında. OECD, 23 Temmuz 1992 tarihinde bütüncül kıyı alanları yönetimi üzerine bir tavsiye kararı yayınlamıştır. Üye ülkelerde bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanmasını temel alan bu karar, kıyı alanındaki değişik sektörler arasında bütünleşmenin sağlanmasını, veri elde etme ve izleme dizgelerinin kurulmasını, çevresel önlemlerde ekonomik ve toplumsal ölçütlerin birlikte göz önünde bulundurulmasını, halk katılımını, eğitimin ve bilinçlendirmenin yaygınlaştırılmasını, kirleten öder ilkesini ve kıyı alanlarındaki yerel, ulusal ve uluslararası girişimler arasında eşgüdümün kurulmasını öngörmektedir.601 Söz konusu kararın üye ülkelerdeki etkilerini ortaya koymak amacıyla yapılan bir çalışmada, OECD'nin anılan kararının, Türkiye'de kıyı yönetimi ile ilgili tüzel düzenlemelere olumlu yönde etkide bulunduğu belirtilmektedir.602 600 İSKİ, Çukurova Kentsel Gelişme Projesi, Bursa Su ve Çevre Sağlığı Projesi (1993) ve Antalya Su ve Çevre Sağlığı Projesi (1995) uygulamaları aracılığıyla kamu yönetimi dizgesine bulunulan etki için Bkz. Birgül Ayman Güler, "Küreselleşme ve Yerelleşme: Yerel Altyapı Sektörü", Çağdaş Yerel Yönetimler, Temmuz 1997, Cilt 6, S.3, s.62-77. 601 Organisation for Economic Co-operation and Development, Coastal Zone Management: Integrated Policies, Paris, 1993, s.7-8. 602 Organisation for Economic Co-operation and Development, Integrated Coastal Zone Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OCDE/GD (97) 83, Paris, 1997, s.10. 305 3.Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP) Bu bölümde değinilmesi gerektiği düşünülen bir diğer örgütlenme de Akdeniz Çevresel Teknik Destek Programı (METAP). METAP, 1990 yılında Akdeniz bölgesindeki türlü çevre sorunlarına akçal ve teknik destek sağlamak üzere kurulmuştur. Programın akçal kaynağı, Avrupa Birliği, Avrupa Yatırım Bankası, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Dünya Bankası'dır. 603 Akdeniz ülkeleri için türlü çevre yönetimi projeleri hazırlamak, bu ülkelerdeki çevre yönetimini güçlendirmek, çevreye duyarlı politika önerilerini desteklemek ve buralardaki çevre yatırım kararlarını desteklemek programın ana amacıdır. 604 METAP'ın Türkiye'de kıyı alanlarına yönelik ilk girişimi 1991 yılında Kalkan'da kıyı alanları yönetimi üzerine bir toplantı düzenlemek olmuştur.605 Bunun dışında METAP Türkiye'de, bugüne değin, katı atık yönetimi,606 Çevre Bakanlığı'nın kurumsal açıdan güçlendirilmesi, kıyı alanları yönetimi ve çevre ile ilgili kimi projelere destek sağlamıştır.607 IV.Türkiye'de Kıyı Yönetimi Girişimlerinde Önerilen Kurumsal Yapı Bu bölümde, son dönemde Türkiye'de kıyı yönetimi alanında başlatılan girişimlere egemen olan yönetim anlayışı üzerinde durulacak; söz konusu deneyimlerde uygulamaya yönelik olarak önerilen kurumsal ve örgütsel yapılanma biçimleri ve 603 Ivica Trumbic, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives in the Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority Actions Programme Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997, s.11. 604 What is METAP ?, (http://www.metap.org), Şubat 2000; METAP History, (http://www.metap. org/ history.htm), Şubat 2000. 605 Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi: Toplantı Sonuçları-Öneriler (Çevre Bakanlığı ve Dünya Bankası Ortak Toplantısı), Kalkan, 5-7 Temmuz, 1991. 606 METAP bugüne değin, Türkiye'de Marmaris, Diyarbakır, Mersin, Marmara Bölgesi su ve kanalizasyon projelerine akçal destekte bulunmuştur. Bkz. Mediterranean Environmental Technical Assistance Programme, Country Priorities: Turkey, (htttp://www.metap.org/turkey. htm), Şubat 2000. 607 Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara, s.11. 306 öngörülen yönetsel düzeneklerin dayandığı temel ilkeler sergilenmeye çalışılacaktır. Böylece, kıyı alanları için getirilmek istenen yeni düzenlemelerin hangi ilkeler doğrultusunda biçimlendirildiği, nasıl bir anlayışın ürünü olduğu çözümlenmeye çalışılacaktır. Kıyı alanları yönetiminde benimsenen yeni yaklaşımlarla son yıllarda kamu yönetimi anlayışında gözlenen değişiklikler arasında bir koşutluğun kurulup kurulamayacağı ya da söz konusu yaklaşımların son dönemde ortaya çıkan toplumsalekonomik dönüşümlerden ne ölçüde etkilendiği de burada ele alınacaktır. Bu bağlamda, söz konusu kıyı yönetimi programlarında önerilen örgütlenme modellerinin Türk kamu yönetimi dizgesi içindeki yerinin, geleneksel yönetsel yapıyla uyumluluğunun sorgulanması da bölümün bir diğer konusunu oluşturacaktır. A.İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı Bölgede birden fazla sorumlu örgüt ve kuruluşun bulunmasının bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinde kimi sorunlar doğuracağı, yürütülen etkinlikler arasında eşgüdümün sağlanamayacağı düşüncesiyle bir "Bütüncül Kıyı Yönetimi Kurulu" oluşturulması önerilmektedir. Söz konusu kurul, yörenin ekonomik, toplumsal ve çevresel konularda bölgesel gelişmesinden sorumlu olacaktır. Kurul ayrıca, bölgenin gelişmesi için yürütülecek çalışmalar arasında eşgüdüm kuracak; doğal kaynaklar üzerinde izleme ve denetimi gerçekleştirecek; sürekli ve dengeli kalkınma ile ilgili çeşitli yasa tasarılarının hazırlanmasına ve siyasa önlemlerinin alınmasına katkıda bulunacak; yörenin bölgesel ve bütüncül ana planının hazırlanmasını sağlayacaktır. Kurulun üyeleri, bölgedeki valiler, büyükşehir ve ilçe belediye başkanları olacaktır. Çevre Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı gibi konu ile ilgili örgütlerin temsilcileri, yöredeki yerel sanayi örgütleri ve sivil toplum kuruluşları da kurula katılacaklardır. Ayrıca bu kurulun altında görev yapacak dört alt-kurul daha oluşturulacaktır. Bu alt kurulların başkanları da üstkurulun üyeleri olacaktır. Söz konusu alt kurullar şöyle: Bilgi ve İzleme Alt Kurulu; Çözümleme ve Öngörü Alt Kurulu, Planlama Alt Kurulu; Uygulama Alt Kurulu. Ancak bu önerinin yaşama geçirilememesi, yani bu kurulun yasal bir temele kavuşturulamaması durumunda, kurul resmi olmayan bir danışma organı biçiminde varlığını sürdürecektir. 307 Bütüncül kıyı alanları yönetimi sürecinin başarıya ulaşması için bu kurulun oluşturulması zorunlu görüldüğünden, önerilen örgütlenme biçiminin var olan yönetim yapısı ile nasıl uyumlu duruma getirileceğinin araştırılması da öngörülmektedir. 608 B.İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi İskenderun Körfezi Projesi'nde, İskenderun Körfezi'nin özel bir örgütlenme biçimine gereksinim duyduğu, görüşünden yola çıkılarak karma yapılı bir özel şirket kurulması önerilmektedir. Bu tür bir yönetim modelinin, var olan yönetsel yapının olumsuz ya da eksik yönlerini gidereceği ve planın daha etkili bir biçimde uygulanmasına yardımcı olacağı öngörülmüştür. Söz konusu şirket, ilgili bakanlıklar ve kuruluşların, yerel yönetimlerin ve yerel toplumsal edimcilerin bir araya gelmesiyle oluşturulacaktır. Böylece yeni örgütlenme biçimi, kararların daha hızlı alınmasını ve uygulanmasını sağlayacak, kimi bürokratik engellerin aşılmasını kolaylaştıracak, öngörülemeyen durumlara karşı daha kolay müdahale edilmesine olanak tanıyacak, var olan geleneksel yönetim birimleri arasında eşgüdümü sağlayacak ve uygulama aşaması için yeni gelir kaynakları bulma şansını artıracaktır.609 Ancak, karma ortaklı bir şirket kurma önerisinin gerçekleştirilemediğini, geleneksel yönetim organlarının projenin yürütülmesinden sorumluluğunu sürdürdüğünü belirtmek gerekir.610 C.Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi'nin beş ana ilke üzerine kurulduğundan daha önce söz edilmişti: "Sürdürülebilirlik", "dinamizm", "esneklik", "koruma" ve "çok ortaklılık". Sürdürülebilirlik ilkesi ile "doğal kaynakların tahrip olmayacak ve tükenmeyecek bir biçimde etkin kullanımı-korunması dengelerini gözetmek" anlatılmak istenmektedir. Dinamizm, projenin, bölgede zaman içine değişen koşullara uyum 608 United Nations Environment Programme, Priority Action Programme, Integrated Management Study for the Area of İzmir, Priority Actions Programme Regional Activity Centre, Split, 1994, s.91,92,112. 609 Hamamcı, Aruoba, Çoban, İskenderun Bay Project Volume I, s.76, 77. 308 sağlaması anlamına gelmektedir. Esneklik, söz konusu değişimler karşısında, almaşık araçların geliştirilmesidir. Koruma, "hassas ekosistemlerin belirlenmesi ve koruma stratejilerinin saptanması"nı vurgulamaktadır. Çok ortaklılık ise çözüm yolunda birlikte hareket etmeyi gerektiren bir ilke olarak düzenlenmiştir.611 Mersin kıyı alanları için getirilmek istenen yeni yönetim modeli büyük ölçüde "çok ortaklılık" ilkesi doğrultusunda oluşturulmuştur. Yöredeki yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, özel kuruluşlar ve özeksel yönetimin taşra örgütü, önerilen yeni yapının kurucu öğeleridir. Bölgede sürdürülecek olan kıyı yönetimi etkinlikleri arasında eşgüdümü kurmak üzere "Entegre Proje Yönetim Grubu" adını taşıyan bir kurulun oluşturulması öngörülmüştür. Bu kurulun ana işlevi, daha alt düzeydeki proje grupları612 arasında bütünlüğü sağlamak olacaktır. Entegre Proje Yönetim Grubu ile alt-projeler arasında iletişimi sağlamak ve diğer yönetsel işleri görmek üzere bir "sekreterya" da kurulacaktır. Çevre Bakanlığı ve İçel Valiliği, sekreteryadan sorumlu olacak organlardır. Söz konusu sekretaryanın örgütlenme yapısı için "kamu sektörü yapılanması" ve "özel sektör yapılanması" olarak iki seçenek sunulmaktadır. 613 610 Algan, Bölgesel Çevre Yönetiminde Model Arayışları: Akdeniz, s.111. 611 A.R.Tanas, A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi", Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.149. 612 Proje kapsamında, yerel düzeyde uygulamaları yürütmek üzere 8 ayrı alt proje kümesinin oluşturulması öngörülmektedir. Söz konusu projelerin konu başlıkları şöyle: "Koruma Politikaları Belirlemek", "Müftü Deresi Havzası Koruma Projesi", "İkinci Konut Yönetimi", "Silifke'nin Stratejik Planlamasının Hazırlanması", "Berdan Nehri Yönetim Çalışması", "Orta ve Küçük Ölçekli Yerleşimlerde Atıksu Yönetimi", "Endüstriyel Kirlilik Yönetimi", "Bölgesel Katı Atık Yönetimi". 613 Çevre Bakanlığı, Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final Rapor, KENTKUR, Ankara, 1996; A.R.Tanas, A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi", Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.150-152. 309 D.Belek Kıyı Yönetimi Programı Belek Kıyı Yönetimi Planı kapsamında yer alan etkinliklerin uygulamaya geçirilmesinde bir yerel yönetim birliğinden yararlanılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, yöredeki bütün yerel yönetimleri içine alan "Serik-Belek-Akınlar (Kadriye) Turizm Merkezleri ile Çevrili Kültür ve Geliştirme ve Altyapı İşletme Hizmet Birliği", aynı zamanda, yönetim planının uygulanmasından da sorumlu olacaktır.614 Belek yöresinde güçlü bir gönüllü örgüt yapılanması olmadığından, bu anlamda, yalnızca konut kooperatiflerinden söz edilebileceğinden, yönetim planında sivil toplum örgütlerinin katılımına yer verilmemiştir.615 E.Çıralı Kıyı Yönetimi Programı Çıralı kıyı yönetimini yürütecek kurumsal düzenlemeyi ortaya koymak için Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'na ve bu belgeye dayanak oluşturan iki ara yazanağa616 bakmak gerekecektir. Söz konusu yazanaklarda, bugünkü biçimiyle Çıralı köy yönetiminin kıyı yönetimi planını uygulayabilecek durumda olmadığı, bundan ötürü yeni bir yapılanmaya gitmenin gerekli olduğu üzerinde durulmaktadır. 617 Buna göre, 614 Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, World Bank, Belek Kıyı Yönetimi Planı, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.), s.3. 615 Arturo Lopez Ornat, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996, s.33. 616 Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor (Durum Değerlendirmesi); Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor (Örgütlenme Seçenekleri). 617 Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nın kurumsal ve örgütsel yapısına ilişkin olarak hazırlanan "2. Ara Rapor"da yönetim planında öngörülen hizmet alanlarının büyük bölümünün kamu kuruluşlarının görev ve sorumluluğunda bulunduğu, ancak görev-yetki çatışmasından ya da teknik-akçal yetersizliklerden ötürü söz konusu hizmetlerin etkili biçimde sunulamadığı belirtilmektedir. Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nda sözü edilen sekiz etkinlik ya da hizmet alanı, eco-tarım, eco-turizm, çevre kirliliğinin izlenmesi ve denetlenmesi, çevresel değerlerin korunması, imar etkinlikleri ve yapılaşmanın denetimi, altyapı hizmetleri, turizm yatırımları, Çıralı Festivali'nin düzenlenmesinden oluşmaktaydı. Bkz. Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor (Örgütlenme Seçenekleri). 310 yeni örgütlenme biçimlerinin, "halkın doğrudan ve dolaylı katılımı", etkinliklerin "bütünlük" içinde gerçekleştirilmesi ilkelerine dayalı olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Uyulması gereken bir diğer ilke de "etkililik ve verimlilik" olmalıdır. Birinci yazanakta, örgütlenme modeli açısından üç seçeneğin söz konusu olduğu belirtilmektedir. Bunlardan birincisi, Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği'nin (GATAB) bu konuda öncü bir rol üstlenmesidir. İkincisi, karma bir şirketin kurulmasıdır. Son seçenek ise yine karma yapıda bir kooperatif eliyle uygulamanın gerçekleştirilmesidir. Yazanakta, önceden yapılan toplumbilimsel araştırmalarda, yerel halkın büyük bir bölümünün şirketleşme değil kooperatifleşmeden yana olduğunun ortaya çıktığı da belirtilmektedir.618 İkinci yazanakta yer verilen önerilerin olduğu gibi Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nca benimsendiği görülmektedir; yönetim planının kurumsal yapılanmaya ilişkin önerileri bu yazanaktan alınmıştır. Kurumsal yapılanma konusunda ikinci yazanağa dayanan Çıralı Kıyı Yönetimi Planı'nın son biçiminde, bir özel şirket eliyle etkinliklerin sürdürülmesi önerisinin bırakıldığı, bunun yerine iki ayrı seçeneğin sunulduğu görülmektedir. Birinci seçenek, yöredeki altyapı hizmetlerini üstlenmiş durumda olan GATAB'ın öncü örgüt olarak ön plana çıkarılması ve bunun yanı sıra karma bir şirketin kurulması olarak sunulmuştur. Ancak bunun uygulamada türlü sorunlar doğuracağı, GATAB yetkilileri ve Kaymakamlıkla yapılan görüşmelerde, GATAB'ın tarım ve turizm gibi yeni hizmet alanlarına girmek istemediğinin anlaşılması üzerine söz konusu önerinin gerçekleşme şansının fazla olmadığı da belirtilmiştir. Planın ikinci önerisi ise bir "entegre yönetim modeli"nin geliştirilmesidir. Buna göre, planda öngörülen hizmet alanları türlü örgütler arasında dağıtılacak, bunların arasında eşgüdüm ve bütünlük sağlanacaktır. Planda belirtilen hizmet alanları, Kaymakamlık, Antalya İl Tarım Müdürlüğü, GATAB, Köy Muhtarlığı, İl Çevre Müdürlüğü, DHKD ve kurulması 618 Sözü edilen araştırmaya göre, Çıralı halkının büyük bölümü köy tüzel kişiliğinden kurtulup belediye olmak istemektedir; yörede kıyı yönetimi etkinliklerinin bir kooperatif ya da şirket eliyle görülmesini isteyenlerin oranı sırasıyla %81 ve %56’dır. Her ne kadar, halkın geleneksel yönetim yapısının dışındaki örgütlenme biçimlerine yönelik istemi yüksek olsa da, şirketin asıl olarak kar amacını taşıyacağı, kooperatifinse türlü güç odaklarının elinde olacağı düşünülmektedir. Bkz. Aras Yumul, Andrzej Furman, Çıralı: A Socio-Economic Profile: The Final Report, Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999. 311 tasarlanan "Çevre Koruma, Geliştirme, Turizm, Üretim ve İşletme Kooperatifi" eliyle gerçekleştirilecektir (Bkz. Çizelge 13). Plan kapsamında gerçekleştirilecek etkinlikler arasında eşgüdümü sağlamak üzere, yöredeki kamu kurumlarının, gönüllü örgütlerin ve yerel halk temsilcilerinden oluşması öngörülen, geniş tabanlı, bir "Mahalli Koordinasyon Kurulu"nun kurulması önerilmektedir.619 Çıralı Kıyı Yönetimi Planı kapsamındaki bütün konular bu kurulun görev alanına girecektir. Kurulun toplantı ve karar alınmasında üye tam sayısının salt çoğunluğu aranacak, oyların eşitliği durumunda Kaymakam'ın oyu, iki oy değerinde olacaktır. Yasal düzenlemelerin, yönetsel makamların görev alanlarıyla ilgili danışmalarda bulunmak üzere kurullar oluşturmasını engellemediği, Kaymakamlığın Ulupınar Köyü Muhtarlığı'na yazacağı bir yazının -her ne kadar hukuki bir dayanağı bulunmasa da- kurula resmi bir kimlik kazandıracağı da, planda belirtilmiştir. 619 Mahalli Koordinasyon Kurulu'nun oluşum biçimi şöyle: Kemer Kaymakamı, Antalya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu temsilcisi, GATAB Müdürü, ALTAŞ Genel Müdürü, Ulupınar Köyü Muhtarı, Ulupınar Köyü İhtiyar Heyeti'nden 2 kişi; Doğal Hayatı Koruma Derneği Çıralı Proje Yürütücüsü, Doğal Hayatı Koruma Derneğini temsil eden bir proje yöneticisi, pansiyon ve restorant işletmecilerinin kendi aralarından seçecekleri 2 kişi, seracılar ve tarımla uğraşan kesimin kendi aralarından seçecekleri 2 kişi, balıkçı ve motorcuların kendi aralarından seçecekleri 2 kişi; kooperatif kurulduktan sonra kooperatif başkanı ile yönetim kurulundan 2 üye. Bkz. Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001, s.3-17. 312 Çizelge 13: Çıralı Kıyı Yönetimi Planı Çerçevesinde Yerine Gerilecek Temel İşlevler ya da Etkinlik Alanları (Gelecekteki Durum) Etkinlik Alanı Organik tarım Yapılması Gereken İşler Yönetim Planı Çerçevesinde Sorumlu Olacak Kuruluşlar Organik tarım etkinliklerinin desteklenmesi Kooperatif-Kemer Kaymakamlığı Antalya İl Tarım Müdürlüğü amacıyla tarımla uğraşan köylünün eğitimi, Organik tarım etkinlikleri için gerekli girdilerin uygun koşullarla sağlanması, Eko-Turizm Organik tarım ürünlerinin sertifikalandırılması ve Kooperatif Pazarlanması. Doğa rehberi yetiştirmek için eğitim kurslarının Kooperatif düzenlenmesi, Eko-turizm etkinliklerinin pazarlanması, Çevre Kirliliğinin İzlenmesi ve Denetlenmesi olan Kooperatif-KemerKaymakamlığı-GATAB tanıtılması ve Kooperatif-Kemer Kaymakamlığı-Antalya Turizm Müdürlüğü-Turizm Bakanlığı İl Pansiyonların ve genel olarak Çıralı sahilinin Kooperatif-Kemer Kaymakamlığı ekolojik özellikleriyle tanıtılması. Antalya İl Turizm Müdürlüğü-Turizm Bakanlığı Denizden, içme ve kullanma suyundan, topraktan GATAB numunelerin alınıp analiz edilmesi, Kirlilik düzeyine göre gerekli önlemlerin alınması Kemer Kaymakamlığı konusunda ilgili makamların (Vaİilik, İl Çevre GATAB Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı) haberdar Muhtarlık edilmesi; gereken önlemlerin alınıp alınmadığının izlenmesi, Çevresel Değerlerin Korunması Deniz suyu, içme ve kullanma suyu ile toprakta Antalya Valiliği (İl Çevre Müdürlüğü), oluşan kirliliğin engellenmesi için gereken Sahil Güvenlik Bot Komutanlığı önlemleri almak, kirletenleri cezalandırmak. Denizkaplumbağası üreme mevsiminde koruma DHKD, Çevre Bakanlığı (İl Çevre Müdürlüğü) programının uygulanması, DHKD’nin kılavuzluğunda Muhtarlık, Kemer Kumsalın ekolojik, özelliklerinin korunmasına Kaymakamlığı (Kooperatif ve GATAB destek sağlayabilir) yönelik önlemlerin alınması, İmar Etkinlikleri ve Yapılaşmanın Denetimi Çıralıya özgü (diğer) flora ve faunanın korunması. Koruma İmar Planının onaylanıp kesinleşmesini takiben mevcut yapıların plana uygun hale getirilmesi ve ruhsatlandırılması, Altyapı Hizmetleri Antalya Valiliği (İl Çevre Müdürlüğü) Antalya KTVK Kurulu, Kemer Kaymakamlığı, Antalya Valiliği (Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü), Muhtarlık Kemer Kaymakamlığı, Antalya Valiliği Kıyı Kanunu hükümlerinin tam olarak uygulanması, (Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü) kıyı bandındaki yapıların kıyı kenar çizgisinin gerisine çekilmesi. Kemer Kaymakamlığı, İçme ve kullanma suyunun yerleşim yeri içinde GATAB-ALTAŞ, Antalya Valiliği (Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü) dağıtımının yapılması, Kanalizasyon sisteminin kurulması ve işletilmesi ve arıtma tesisinin Katı Atıkların toplanması ve işlenmesi GATAB-ALTAŞ GATAB-ALTAŞ, GATAB-ALTAŞ, Kemer Kaymakamlığı, Köy içi yolların yapılması, sahil bandında yürüyüş Antalya Valiliği (Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü), (Turizm Bakanlığı destek sağlayabilir.) yollarının yapılması ve diğer peyzaj çalışmaları Turizm Yatırımları Çıralı Festivalinin Düzenlenmesi Karşılama Merkezinin ve diğer kamu tesislerinin yapılması Turistik tesislerin (pansiyon, restoran ve diğer günübilirlik tesisler) Turizmi Teşvik Kanunu çerçevesinde belgelendirilmesi Çıralı Festivalinin sürekliliğinin sağlanması, yurt içinde ve dışında tanıtımının yapılması. Muhtarlık, Kooperatif, Kemer Kaymakamlığı, (Turizm Bakanlığı destek sağlayabilir.) Turizm Bakanlığı, Antalya Valiliği (İl Turizm Müdürlüğü), Kemer Kaymakamlığı Muhtarlık, DHKD, Kooperatif, Kemer Kaymakamlığı, Antalya Valililiği (İl Kültür Müdürlüğü) Kaynak: Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001, s.3-14_3-16. 313 F.Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi Uygulamaya dönük etkinlikleri içermeyen bir araştırma projesi olarak nitelenebilecek "Bodrum Yarımadası Kıyı Alanları Yönetimi Projesi"nde yer alan kurumsal yapılanma önerisi şöyle özetlenebilir: Kıyı yönetiminde yer alan türlü sektörler ve yönetim birimleri arasında eşgüdümü sağlayacak, yerel ve ulusal nitelikte yeni örgütlenmelere gidilmesi gereklidir. Bu amaç doğrultusunda, ulusal düzeyde, ilgili bakanlıklar, araştırma kurumları, özel sektördeki girişimciler ve gönüllü örgütlerin etkinlikleri arasında uyumu sağlamak, kıyı yönetimi projelerine akçal destekte bulunmak ve kıyı yönetiminde izlenmesi gereken temel politikaları saptamak üzere Başbakanlığa bağlı bir kıyı yönetimi birimi (müsteşaarlık), yerel düzeyde ise kıyı yönetimi projelerini yaşama geçirmek üzere yöre belediyelerin kendi aralarında kuracakları bir kıyı yönetimi birliği önerilmektedir. Böylece ulusal kıyı yönetimi birimi, kıyı yönetiminde izlenecek ana politikaların, ilkelerin belirlenmesi ve yerel kıyı yönetimi programlarının denetlenmesi işlevlerini yerine getirirken, yerel yönetim birliği ise kıyı yönetimi çerçevesinde öngörülen uygulamaları gerçekleştirecektir.620 G.Trabzon Kıyı Yönetimi Trabzon Kıyı Yönetimi Projesi'nde tek bir yönetsel yapının benimsenmediği, birden fazla seçeneğin göz önünde bulundurulduğu görülmektedir. Buna göre, ilk olarak, bugünkü yönetsel dizge içinde uygulamalara devam edilmesi düşünülebilir. İkinci seçenek, geleneksel kurumsal yapının güçlendirilerek sürdürülmesidir. Varolan yapı içerisinde, kamu kuruluşlarına danışmanlık görevi yapacak, çalışmalarda eşgüdümü sağlayacak, geniş tabanlı, resmi, özel ve gönüllü kuruluşların temsilcilerinin katılımından oluşacak "Kıyı Koruma Kurulu" adında bir kurul oluşturulabilir. Üçüncü olarak, söz konusu özel görevli bir kurul oluşturmak yerine, Karadeniz Teknik Üniversitesi'ndeki bir Enstitü ya da Merkez'in bu işlevleri yerine getirmesi görüşü dile getirilmiştir. Dördüncü seçenekse, kıyı ile ilgili özel ve resmi kuruluş temsilcilerinin 620 Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone Management, Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri belirtilmemiş), 1995, s.38-39. 314 içinde yer alacağı bir vakıf kurmaktır. Bu tür bir örgütlenmenin, yerli ve yabancı kaynaklardan akçal destek sağlama esnekliğine sahip olacağı düşünülmektedir. Bir diğer öneri ise Trabzon için anakent belediyesi oluşturulması, bu yerel yönetim birimi eliyle kıyıya ilişkin etkinliklerin sürdürülmesidir. Önerilen son seçenekse, il özel yönetimini, yöredeki bütün belediyeleri ve köyleri içine alacak bir yerel hizmet birliğinin kurulmasıdır. Bu yapının yanı sıra, özel kesimdeki ilgili kuruluşların, gönüllü örgütlerin temsilcilerinin katılımıyla oluşan bir danışma organına yer verilmesi de 621 öngörülmektedir. H.Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı Patara yönetim planının kapsadığı alan iki ilin sınırları içine girdiğinden, aynı alan içinde birden fazla yönetsel birim yetkilerini kullanabilecektir. Ayrıca yörede, iki il özel yönetimi, iki belediye ve altı köy bulunmaktadır. Bu durumun yönetimde çok başlılığı getireceği, çalışmalar arasında eşgüdümün sağlanamayacağı ve etken bir çevre yönetimi kurulamayacağı düşüncesiyle yeni bir örgütlenmenin gerekli olduğu belirtilmektedir. Yönetim planının hazırlık aşamasında tek bir kurumsal yapılanma modeli ortaya konulmamış, yerelleşmenin sağlanmasına yönelik türlü öneriler dile getirilmiştir. Kurumlar arasında eşgüdüm ve iletişimin artırılması; yerelleşmenin sağlanması ve yeni bir örgütlenmeye gidilmesinin gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Somut olarak ise, özeksel yönetim kuruluşları arasında eşgüdümü kuracak "Patara Karar ve Eşgüdüm Komitesi"nin, özeksel yönetimin taşra teşkilatının birlikte hareket etmesini sağlayacak "Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Gelişme Kurulu"nun622 yöredeki yerel 621 Ruşen Keleş, "Çözüme Doğru İlk Adım Kurumsallaşma", Trabzon İli Kıyı Yönetimi, Trabzon Vakfı, Ankara, 1996, s.207-210. 622 Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Gelişme Ortak Kurulu'nun, Özel Çevre Koruma Kurumu Köyceğiz Bölge Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı Antalya ve İzmir 2 nolu Koruma Kurulları, Kaş ve Fethiye kaymakamlıkları, sivil toplum kuruluşları ve özel kesim temsilcilerinden oluşması önerilmektedir. Bkz. A. Saffet Atik, Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı: Final Rapor, Çevre Bakanlığı-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı-Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Ankara, 1997, s.69. 315 yönetimler arasında işbirliğini geliştirecek "Patara Çevre Koruma Yerel Yönetim Birliği"nin623 kurulması gündeme getirilmiştir. İ.Karadeniz Çevre Programı Karadeniz Çevre Programı'nda öngörülen bütüncül kıyı alanları yönetiminin Türkiye'de hangi ilke ve politikalar çerçevesinde belirleneceğini gösteren bir yazanak ve bir ulusal plan bulunmakta: "Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri"624 ve "Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler".625 Her iki çalışmada da kıyı yönetimi sürecinde uyulması gereken ana ilkelerin yanı sıra kurumsal yapılanma önerisine de yer verilmektedir. Geliştirilen önerilerin geleneksel yönetim yapısında kökten değişiklik yapma amacını taşımadığı, yalnızca bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulanması için var olan kurumsal yapıda eşgüdümü, işbirliğini sağlayıcı kimi düzenekleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bunları, Karadeniz bütüncül kıyı alanları yönetimi ile sektörler arasında kurumsal ağ yapısı oluşturulması, ilgili kurumlarda bu doğrultuda düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, yeni belediye birlikleri oluşturulması ve belediyelerin birlikte çalışmaya özendirilmesi biçiminde özetlemek olanaklı.626 Sözü edilen kurumsal ağın işlerlik kazanabilmesi için, var olan yönetim yapısı içinde kimi yeni birimlerin oluşturulması öngörülmüştür. Örneğin, ulusal düzeyde 623 Patara Çevre Koruma Yerel Yönetim Birliği'nde, Antalya ve Muğla il özel idareleri, Kınık ve Ova beldeleri ile Gelemiş, Üzümlü, Çayköy, Kumluova, Karaköy ve Karadere köyleri bulunacaktır. Bkz. a.g.y. s.69. 624 M. Remzi Sönmez, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998. 625 The Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999. 626 İlgili yazanağın diliyle aktarmak gerekirse: "Karadeniz EKAY içinde bir kurumsal yapı oluşturulmasına yatay ve düşey entegrasyonu ile koordinasyonun sağlanmasına bu amaçla, planlama, programlama, değerlendirme, izleme, uygulama vb. faaliyetleri yapmak üzere ilgili kurumlarda, EKAY ile ilgili uyumlaştırmaların yapılmasına başlanmalıdır. Karadeniz EKAY ile sektörler arası kurumsal ağ yapısı oluşturulmalıdır. Ulusal olarak Karadeniz Ekonomik ve Teknik İşbirliğine verilen taahhütler yerine getirilmeli diğer ülkeler de yerine getirmeye çağrılmalıdır. Belediye birlikleri oluşturulmalı, Belediyeler birlikte çalışmaya teşvik edilmelidir. Karadeniz belediyeler ağı geliştirilmelidir." Bkz. a.g.y., s.63. 316 Çevre Bakanlığı'nda, doğrudan Bakan'a bağlı bir "EKAY Dairesi"627 (Kıyı Alanları Yönetimi Daire Başkanlığı) ve "EKAY Danışma Kurulu";628 bölgesel ölçekte ya da ikiüç alt bölgede "Kıyı Planlama Birimi", 629 "Bölgesel Ağyapı"630 ya da "Kıyı Alanları Koruma Kurulları" adını taşıyan yeni yapılar, yerel düzeyde ise belediyeler, il özel yönetimleri, köyler ve ilgili sektör temsilcilerinin oluşturacağı bir hizmet birliği yönetimi öngörülmüştür. J. Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı DOKAP çalışmaları kapsamında hazırlanan "Taslak Nihai Rapor"un VII. cildi kurumsal gelişme konusuna ayrılmıştır. Söz konusu belgede, Türkiye'de, toplumsal, çevresel ve kalkınmaya yönelik konularla ilgili bölgesel yönetim yapılarının eksikliği üzerinde durulmaktadır. Birden fazla ili kapsayan bir planlama anlayışının yaşama geçirilebilmesi, kıyı bölgelerinde gözlenen kentsel gelişmenin denetim altına alınabilmesi için bölgesel düzeyde yapılanmaya gitmenin gerekli olduğu 627 EKAY Dairesi'nin görev ve sorumlulukları arasında, "sınır belirleme, yönetmelik, genelge vb. düzenlemeler yapma, merkezi düzeyde sektörler arasında koordinasyon sağlama, planlar ve programlar arasında koordinasyon sağlama, veri tabanı oluşturma" bulunacaktır. Daire, Araştırma, Planlama, Değerlendirme birimlerinden oluşacaktır. Bkz. a.g.y. 628 Başbakanlığa ya da Çevre Bakanlığı'na bağlı olarak çalışacak EKAY Danışma Kurulu, Başbakanlığa bağlı kuruluşlar, ilgili bakanlıklar, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi (KAY), sektör temsilcileri, uzmanlar ve üniversite temsilcilerinin katılımıyla 15-20 kişiden oluşacaktır. Danışma Kurulu, kıyı alanlarıyla ilgili politikaların belirlenmesinde yönlendirici olacaktır. KAY'ın, sekreteryayı yürütmesi ve bu kurul adına araştırma, bilimsel toplantı, eğitim vb. etkinlikleri yürütmesi önerilmektedir. Bkz. a.g.y. 629 Çeşitli uzmanlardan oluşacak Kıyı Planlama Birimleri, Karadeniz kıyı alanlarına ilişkin planlamaprogramlama-izleme ile bölgeler arasında eşgüdüm görevini yerine getirecektir. Çevre Bakanlığı Kıyı Alanları Dairesi'ne bağlı olacak birim bağımsız bir biçimde çalışacaktır. Sınır belirleme, yönetmelik, genelge vb. düzenlemeler yapma, merkezi düzeyde sektörler arasında koordinasyon sağlama, planlar ve programlar arasında koordinasyon sağlama, veri tabanı oluşturmak görevlerini yerine getirecektir. Bkz. a.g.y. 630 Bölgesel Ağyapı ya da aynı yetkilerle donatılacak Kıyı Alanları Koruma Kurulları, kamu kuruluşları, sektör temsilcileri, yerel ilgi grupları, yerel yönetimler ve meslek kuruluşlarından oluşacaktır. Ağyapı, programın gerçekleşmesini izlemek, tavsiyelerde bulunmak, yıllık programlar için önerilerde bulunmak görevlerini yerine getirecektir. Bölgesel kurul benimsendiğinde ilgili valilikler sırayla, il örgütlenmesi benimsendiğinde ise ilgili vali kurul başkanlığını yürütecektir. Bkz. a.g.y. 317 vurgulanmaktadır. Yazanakta, bugüne değin sunulmuş olan "ara raporlarda" getirilen öneriler arasında en uygununun bir yerel yönetim birliğinin kurulması olduğu belirtilmektedir. Birlik, bölgedeki yedi il özel idaresiyle il ve ilçe merkezindeki belediyelerin katılımıyla gerçekleştirilecektir. Söz konusu birliğe, çalışmalarda yardımcı olmak üzere, iki örgütün daha eklenebileceği belirtilmektedir. Bunlardan birincisi, birlik çatısı altında kurulacak ve DOKAP Kalkınma Kurumu (Ajansı) adını alacak olan bir ticari şirkettir. Bu şirket, limanlar, sanayi bölgeleri, su temin tesisleri, hidroelektrik enerji üretimi ile ilgili altyapı hizmetlerine katılabilecek ya da bunları doğrudan işletebilecektir. İkinci öneri ise bir proje yönetim biriminin oluşturulması, bir başka anlatımla özel bir danışmanlık şirketinden yararlanılmasıdır. Bu birimin görevi, ana planın uygulanması sırasında yerel yönetimlerle özeksel yönetim arasındaki bağlantıyı kurmak, kalkınma projelerinin hazırlanması ve uygulanması için yerel yönetimlere teknik yardım sağlamak ve yatırımlar için bölgenin tanıtımını yapmak, ticaretin gelişmesiyle ilgili konularda işadamlarına yardımcı olmaktır.631 631 DPT, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Kurumsal Gelişme, C.VII, Ankara, 2000, s.41-45. 318 Çizelge 14: Türkiye'de Yeni Kıyı Yönetimi Girişimleri Kıyı Yönetimi Programı İzmir Körfezi Kıyı Alanı Yönetimi Programı (1989-1993) İskenderun Körfezi Çevre Yönetimi Projesi (1990-1993) Mersin Bütüncül Kıyı Yönetimi Projesi (1995-1996) Karadeniz Çevre Programı: Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri (1996-1998) Belek Kıyı Yönetimi Programı (1995-1998) Çıralı Kıyı Yönetimi Programı (1995-2000) Bodrum Yarımadası Kıyı Alanı Projesi (1993-1995) Trabzon Kıyı Yönetimi (1996) Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı (1997) Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı DOKAP (1999- ...) Uygulayıcı Birim İzmir Büyükşehir Belediyesi/İzmir Valiliği/İlçe belediyeleri/UNEP-MAP PAP Çevre Bakanlığı/A.Ü .Siyasal Bilgiler Fakültesi Çevre Bakanlığı/KENTKUR Çevre Bakanlığı/GEF BSEP/DAMPO Doğal Hayatı Koruma Derneği/ World Wide Fund for Nature Doğal Hayatı Koruma Derneği/ World Wide Fund for Nature Gönüllü kuruluşlar ve ODTÜ Trabzon Vakfı Çevre Bakanlığı-ÖÇKK, Kültür Bakanlığı Devlet Planlama Teşkilatı Yurt Dışı Akçal Kaynak Kurumsal Yapılanma Önerisi UNEP, MAP PAP Bütüncül Kıyı Yönetimi Kurulu, Danışma Amaçlı Alt Kurullar UNEP, MAP Karma Ortaklı Özel Şirket Dünya Bankası, METAP Dünya Bankası, UNEP, UNDP, GEF Entegre Proje Yönetim Grubu/Sekreterya Var olan yönetsel yapının geliştirilmesi (EKAY Dairesi, EKAY Danışma Kurulu, Kıyı Planlama Birimi, Bölgesel Ağyapı) Yerel Yönetim Birliği Dünya Bankası, METAP Avrupa Birliği-LIFE Dünya Bankası, UNEP, UNDP, GEF UNDP, GEF Avrupa Birliği, METAP, Dünya Bankası Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) Kooperatif/Yerel Yönetim Birliği/Mahalli Koordinasyon Kurulu Başbakanlığa Bağlı Kıyı Yönetimi Müsteşarlığı/Yerel Yönetim Birliği Kıyı Koruma Kurulu/Vakıf/Yerel Yönetim Birliği Yerel Yönetim Birliği/Karar ve Eşgüdüm Komitesi/Ortak Gelişme Kurulu Yerel Yönetim Birliği/Özel Şirket V.Değerlendirme Türkiye kıyılarında son dönemde tanık olunmaya başlanan yeni kıyı yönetimi uygulamalarını, uluslararası alanda çevre sorunları ve kıyı yönetiminde yaşanan gelişmelerin bir yansıması olarak değerlendirmek olanaklıdır. Bu bölüm boyunca sergilenmeye çalışılan girişimlerden kiminin araştırma ve veri toplama aşamasında kalması, kiminin yalnızca koruma amaçlı bir plan yapma ereğini taşıması, kimininse henüz sonuçlarının alınmaya başlanmamış olması, genel bir değerlendirme yapmayı güçleştirmektedir. Yine de, kıyı alanlarına bakış açılarını, destek aldıkları uluslararası örgütlerin niteliğini, ortaya koydukları kurumsal yapı önerilerini ve ortaya çıktıkları çevresel, ekonomik, toplumsal koşulları veri alarak kimi saptamalarda bulunma olanağı yok değil. 319 Türkiye'de, belli bir kıyı alanına özgü yönetim arayışının somut olarak gözlendiği ilk girişimin 1987 yılına denk geldiği göz önünde bulundurulduğunda, kıyılarımızda oldukça yeni bir eğilimin doğmakta olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz, bu tür deneyimlerin son dönemde gözlenmeye başlamasında, uluslararası alanda çevre sorunları ve kıyı yönetimi konusunda yaşanan gelişmelerin önemli payı bulunmaktadır.632 Türkiye'deki yeni kıyı yönetimi programları incelendiğinde, hemen hemen hepsinin ya uluslararası bir belgenin gereklerini yerine getirmek ya da uluslararası bir akçal destek düzeneğinden yararlanmak üzere başlatıldığı görülecektir. Çoğu zaman, bu iki etmenin birden, tek bir uygulamanın itici gücünü oluşturduğuna rastlamak da olasıdır. Örneğin, İzmir, İskenderun ve Mersin uygulamaları Akdeniz Eylem Planı çerçevesinde başlatılmıştır. Belek, Çıralı, Trabzon ve Patara uygulamaları ise büyük ölçüde 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı sonrasında yaşanan gelişmelerin bir sonucu olarak yaşama geçirilebilmiştir. Bir başka anlatımla bu programlar ya Avrupa Birliği gibi, Rio'da benimsenen ilkeleri çevre politikalarına yerleştirmeyi amaçlayan bir uluslararası örgütün ya da GEF gibi, Rio Konferansı sonrasında kurulan bir uluslararası akçal fonun desteğiyle uygulamaya konulmuştur. Yeni kıyı yönetimi uygulamalarında, yirminci yüzyılın son çeyreğinde yaşanmaya başlanan kimi dönüşümlerin dolaylı etkilerini bulabilmek olanaklıdır. Daha önce, "bütüncül kıyı alanları yönetimi" yaklaşımının çözümlenmesi sırasında da değinildiği gibi, yeni uygulamaya konan kıyı yönetimi programlarının büyük bir bölümü, Dünya Bankası, GEF gibi, küresel ölçekte akçal destek sağlayan örgütlerin benimsediği ilkeler doğrultusunda yürütülmeye çalışılmaktadır. Türkiye'de, son on yıl 632 Daha önce de söz edildiği gibi, bütüncül kıyı alanları yönetiminin kuramsal temeli büyük ölçüde Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerce oluşturulmuş bir yaklaşımdır. Türkiye’deki az sayıda bütüncül kıyı alanları uygulamasına baktığımızda da bunların, büyük ölçüde Avrupa Birliği, GEF, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerce desteklendiğini görmekteyiz. Çevre sorunlarının sınır tanımayarak etkilerini ulusal sınırların dışına taşırması da bu durumun nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Örneğin Türkiye gibi, aynı bölgede bulunan bir ülkenin kıyılarındaki bir çevre sorununun Avrupa Birliği ülkelerinin de kıyılarını etkilemesi kaçınılmazdır. Bir başka anlatımla Avrupa Birliği’nin Türkiye gibi kendi sınırlarına yakın bulunan 320 içinde başlatılan kıyı yönetimi programları çerçevesinde gerçekleştirilen planlar, etkinlikler ve kurumsal yapılanma önerileri incelendiğinde, bunların önemli bir bölümünün, uluslararası alanda kabul görmüş bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerince biçimlendiği ortaya çıkacaktır. Örneğin, kıyı yönetimi uygulamalarında izlenecek politikaların büyük ölçüde özeksel yönetim, uluslararası akçal örgütler, yerel yönetimler ve özel sektör arasında, çok ortaklılık ilkesi doğrultusunda, belirlenmesi; özel amaçlı kurum ya da kurulların oluşturulması; geleneksel kamu yönetimi uygulamalarının yanında özel yönetim biçimlerinin denenmeye başlanması; çalışmaların büyük ölçüde uluslararası örgütlerin akçal desteğine bağımlı olarak yürütülmesi bunlardan en çok göze çarpanları. Yukarıdaki çizelgeden de görülebileceği gibi, yeni kıyı yönetimi uygulamalarının tümü, bir biçimde, dış akçal destekle yürütülmektedir. Sözü edilen küresel değişimlerin bu kadar hızlı biçimde Türkiye kıyılarını da etkisine almasında akçal yardımların önemli payı bulunduğuna kuşku yok. Bu yeni yaklaşımların uygulanmaya başlanmasında geleneksel kamu yönetiminin kimi sınırlılıklarından kurtulma kaygısı da rol oynayabiliyor. Örneğin var olan bir yerel yönetim biriminin olanaklarından yararlanmak yerine, özel hukuk kuralları çerçevesinde kurulmuş bir şirket eliyle çalışmaları sürdürmenin daha etkili sonuç alacak bir yöntem olduğu düşünülebilmektedir. 633 Kimi zaman, GATAB gibi, özel amaçlı kurulan bir yerel yönetim birliği634 bu rolü üstelenebildiği gibi, kimi zaman da, ALTAŞ gelişmekte olan ülkelere birkaç proje için destek vererek buralarda kıyı yönetimi projelerinin başlatılıp yaygınlaştırılmasına ön ayak olması kendi çıkarlarına da uygun düşecektir. 633 Sözü edilen bürokratik engellerin başında, yerel yönetimlerin kadro sorunu gelmektedir. Var olan yasal dizgenin yerel yönetimlerin, nicelik ve nitelik açısından daha yeterli bir çalışma ekibi oluşturmasında yetersiz kalması ya da özeksel yönetimin vesayet denetimini kullanarak yerel yönetimlerin kadro istemlerini olumsuz yanıtlaması örnek verilebilir. Böylece, kıyı alanında başlatılacak yeni girişimin daha fazla sayıda ve daha nitelikli çalışanlara duyduğu gereksinimin, var olan yapıda giderilememesine çözüm olarak, ticaret hukuku kurallarına bağlı bir şirket kurulması gündeme getirilebilmektedir. 634 Kemer ilçesi ile altı köyü kapsayan bir yerel yönetim birliği olan “Güney Antalya Turizmi Geliştirme Altyapı İşletme Birliği” (GATAB) dışında, ATAK projesi kapsamında Kuşadası, Alanya, Marmaris, Fethiye, Bodrum, Ortaca, Datça havzaları için kurulan yerel yönetim birliklerini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Bkz. Feral Eke, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ankara, 1995, s.40. 321 gibi, bir özel şirket eliyle kimi hizmetler gördürülmeye başlanabiliyor. Çoğunlukla bu iki araçtan eş zamanlı olarak yararlanıldığı da gözlenmektedir; içme ve kullanma suyu hizmetinin bir birlik ve birliğe bağlı bir özel şirket eliyle, dış kredi kullanılarak gördürülmeye başlanması buna örnek verilebilir. 635 Geleneksel kamu yönetimi dizgesinin dışına çıkma isteminde, az önce değinildiği gibi, bürokratik engelleri aşma kaygısı bulunsa da, bunun bütüne genellenemeyeceği, başka etmenlerin de payının bulunduğu söylenebilir. Kıyı alanları üzerinde söz sahibi olan yerel birimlerin sınırlı bir alan üzerinde yetkilerini kullanabilmesi, genellikle akçal, teknik açılardan yetersiz olması da bu eğilimi güçlendiren bir diğer etmendir. Akçal açıdan, il özel yönetimi gibi, daha geniş bir alanı denetim altında tutan yerel birimler için de durum çok farklı değil. Değinilmesi gereken bir nokta da, hemen hemen bütün yönetim planlarında söz edilen "halkın katılımı"nı sağlama ilkesi. Daha önce de belirtildiği gibi, kıyı alanları ile ilgili uluslararası belgelerde ve bütüncül kıyı alanları yönetimi ile ilgili kuramsal çalışmalarda üzerinde en çok durulan ilkelerden biridir bu; aynı zamanda uygulamaya en zor geçirileni de.636 Türkiye'deki kıyı yönetimi deneyimlerinin halk katılımı konusunda kimi sınırlılıkları bulunduğu bir gerçek. Kıyı alanlarının öteden beri, yerel halkın geçimini sağladığı alanlar olduğu ve yapılacak yeni düzenlemelerin de çoğunlukla bu alanlardan yararlanmada kimi sınırlamaları öngördüğü akla getirildiğinde, halk katılımının daha çok "olumsuz yönde" belireceği ortaya çıkacaktır. Yani halkın getirilmek istenen yeni düzeni destekleyici yönde bir katılımından çok, yeni düzenle kaybedeceklerini geri alma anlamında, çıkarlarını savunma anlamında, plana katılımı 635 Bkz. Birgül Ayman Güler (Ed.) ve diğerleri, Su Hizmetleri Yönetimi: Genel Yapı, TODAİE, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara, 1999. 636 Türkiye'de kıyı yönetimi planlarının hazırlanma ve uygulanma sürecinde en çok karşılaşılan sorunlardan birinin halkın katılımını sağlama olduğu söylenebilir. Örneğin Belek için bir yönetim planı'nın hazırlanmasının gerekliliğine, yerel halk ya da girişimciler şöyle dursun, özeksel ya da yerel yönetimler bile inanmış değildir. Hatta böyle bir planın hazırlanma önerisine, Belek'te etkinliklerini sürdüren gönüllü örgüt içinden de kimi tepkileri gelmiştir. (Filiz Demirayak ile 5 Aralık 2000 tarihinde yapılan görüşme.) 322 söz konusu olacaktır.637 Bu, kimi zaman, elindeki iyelik hakkını kaybetmeme güdüsüyle planlara müdahale etme biçiminde gerçekleşebileceği gibi, kimi zaman da yaptığı iş üzerinde kurulan denetimi azaltma istemini dile getirmeleri ile olabilir: Yerel turizmcilerin, soyu tükenmek üzere olan bir kaplumbağa türünün yumurtaları korumak amacıyla sahilde turistlerin dolaşımına getirilen kimi sınırlamalara ya da balıkçıların kaçak avlanmaya karşı yapılan düzenli denetimlere karşı koymaları gibi. Bundan ötürü, yerel halk için almaşık gelir elde etme yöntemleri geliştirilmeden etkili bir halk katılımından söz etmek çok da anlamlı olmayacaktır. Bir başka konu da, katılımın yöntemi ile ilgilidir. Genellikle halk katılımı, yalnızca bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarının uygulama aşamasında, özgül konularda gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Yerel halk ancak uygulama aşamasında sesini duyurabilmekte, programın genel siyasasında belirleyici olamamaktadır. Büyük ölçüde dış finansmana dayalı, ilkeleri önceden belirlenmiş bu tip büyük projelerde daha fazlasını beklemek de olanaklı değildir. Bu anlamda, belki de, sorgulanacak en somut şey katılımın yöntemidir. Genellikle halk katılımından, bilgilendirme toplantıları düzenlemek ya da kurulacak özel amaçlı örgüte yerel girişimlerin, sivil toplum örgütlerinin, özel kesimin katılımını sağlamak anlaşılmaktadır. Ancak bunun, ne ölçüde geniş tabanlı bir katılımı sağladığı tartışmalıdır. Sözü edilen, sivil toplum örgütlerinin ya da özel kesimin yapısına bakıldığında bunların daha çok yörenin güçlü kesimlerinden oluştuğu görülecektir.638 Bundan ötürü, halk katılımında, daha alt gelir kümelerini de içerecek yeni yaklaşımların geliştirilmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. 637 Örneğin, Çıralı Kıyı Yönetim Planı ile ilgili olarak hazırlanan bir yazanakta "halkın katılımı sağlanırken, kısa vadeli çıkarlar ve kar güdüsünün Kıyı Yönetimi Planını yozlaştırma ve amacından uzaklaştırma riski de göz önünde bulundurulmalı" biçiminde bir uyarı yer almaktadır. Bkz. Emre, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor (Örgütlenme Seçenekleri), s.4. 638 Örneğin, bir kıyı yönetim planının uygulanmaya çalışıldığı Belek'te en güçlü sivil toplum örgütü, BETUYAB kısa adıyla tanınan, Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle yöredeki turizmciler tarafından 1990'da kurulan, Belek Turizm Yatırımcıları Birliği'dir. Her ne kadar adında birlik sözü geçse de, gerçekte BETUYAB özel hukuk kurallarına göre çalışan bir şirkettir. Özellikle Ankara ve İstanbullu girişimcilerin denetiminde olan örgütün etkinliklerinin yöre halkınca tepkiyle karşılandığını 323 Yeni kıyı yönetimi girişimlerinin ya da belli bir kıyı alanında bütüncül kıyı yönetimini sağlamaya yönelik yönetim planlarının uygulamaya geçememesi, çoğunlukla kağıt üzerinde kalan kuramsal çalışmalar biçimini almasının en büyük nedeni, bu tür girişimlerin yasal bir dayanağının, dolayısıyla uygulamayı gerçekleştirecek kurumsal yapısının olmamasıdır. Yukarıda daha ayrıntılı biçimde incelendiği gibi, söz konusu yeni girişimler, bu boşluğu ya yerel yönetim birliği, dernek, vakıf gibi kurulu durumda bulunan örgütlerle doldurmaya çalışmakta ya da şirket, kooperatif, kıyı kurulu gibi önerilerle yeni bir yönetim yapısını gündeme getirmektedirler. Daha çok, uluslararası bir anlaşmadan doğan yükümlülükleri yerine getirmek üzere ve çoğunlukla da uluslararası bir örgütten alınan destekle gerçekleştirilen bu çalışmaların başarı düzeyleri hakkında bugün için kapsamlı bir değerlendirme yapmak oldukça güç görünüyor. Kimi projelerin uygulama aşamasına geçememesi ya da zaten bu amaçla hazırlanmamış olması, uygulamaya geçenler için de etkili bir izleme düzeneğinin kurulamaması bu konuda ayrıntılı yorumlarda bulunmayı olanaksızlaştırmaktadır. Buna karşın, Türkiye kıyılarında yeni bir dönemin başlangıcını simgeleyen söz konusu girişimler için kimi ön değerlendirmeler yapılabilir: Birkaç örnek dışarıda tutulacak olursa, bu yeni girişimlerin çok da olumlu sonuçlar doğurduğu söylenemez. Yukarıda da değinildiği gibi, yapılan kıyı yönetimi planlarının, çevre ve imar ile ilgili yasal düzenlemelerin dışında kalması, bir başka anlatımla tüzel düzenlemeler içinde bu tür yönetim biçimlerinin ya da yönetim planlarının yer almaması, bunların bir bölümünün yaşama geçirilmesini olanaksız kılmaktadır. Uygulanma şansını bulan az sayıdaki örnekte de, çalışmaların başarılı sonuçlar verebilmesi, daha çok, uygulamayı yürütmekle yükümlü çalışanların başarımına ve yerel belirtmek gerekir. Bu tepkilerin, özeksel yönetimin BETUYAB'ı bölgedeki ortağı olarak görerek, yöre ile olan ilişkilerini yerel halkı dışlayarak bu örgütle yürütme eğiliminde olmasından ve güvenlik, altyapı gibi temel kamu hizmetlerinin yine örgüt eliyle gördürülmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Böylece, Belek yöresinde halk katılımının yalnızca turizm işletmecileri ile sınırlı kaldığı, toplumun diğer kesimlerinin çevrim dışında bırakıldığı söylenebilir. Bkz. Ornat, Arturo Lopez, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996, s.33, 34. 324 halkın projeyi benimsemesine bağlı kalmaktadır. Proje süresinin dolması ya da dışarıdan alınan akçal ve teknik desteğin kesilmesi nedeniyle, planı yapan, çalışmaları başlatan örgütün yöreden çekilmesi de türlü sorunları beraberinde getirmektedir. Bu durumun, kalıcı bir kurumsal yapı oluşturulamaması durumunda, projenin uygulanma olanağını ortadan kaldıracağı açıktır. Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, söz konusu projeler kapsamında gerçekleştirilen planların, ülkenin planlama sıradüzeni içindeki yeri. Bilindiği gibi tüzel düzenlemelerde, kalkınma planları, bölge planları, çevre düzeni planları, nazım imar planları ve uygulama imar planlarına yer verilmekte, salt kıyı alanlarına özgü bir planlama türünden söz edilmemektedir.639 Anılan sıralama içinde yer almayan bu tür yeni planlar, uygulama şansını daha başlangıçta yitirmekte, üstelik getirdikleri kurumsal önerilerle, var olan yapının daha da parçalanmasına yol açmaktadırlar. Bir anlamda bu tür planlar, her ne kadar bütüncüllüğü sağlamayı son amaç olarak benimseseler de, bugünkü tüzel ve kurumsal yapının daha da parçalanması tehlikesini de taşımaktadırlar. Ancak sözü edilen yeni girişimleri bütünüyle yadsımak çok da gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Yerel halkın çevre ve kıyı sorunlarına ilgisini çekmede, yok olmakta olan canlı türlerinin ya da doğal değerlerin kurtarılmasında oldukça başarılı olan projeler yok değil. Hazırlanan kimi planların, yörenin toplumsal, ekonomik, çevrebilimsel yapısını ortaya koyarak ya da eylem alanlarını saptayarak, uygulayıcılara yol göstericilik işlevini gördüğünü de söylenebilir. Bugün, büyük ölçüde, belli bir yörenin kıyı yönetimi ilkelerini ortaya koyan kuramsal metinler ya da uygulama deneyimleri niteliğinde olan bu girişimler, aynı zamanda geleceğin kıyı yönetiminin alacağı doğrultuyu belirleme gizilgücünü de içlerinde taşıyorlar. Bir anlamda, bu deneyimlerin geleceğin kıyı yönetimi uygulamalarına ışık tutacağı söylenebilir. Kıyı 639 Türkiye'de İmar Kanunu'nda, ilgili yönetmeliklerde ya da türlü yasalarda sayılan plan türleri arasında kıyı yönetimi planına rastlamak olanaklı değildir. Örneğin İmar Kanunu'nda Bölge Planı, Çevre Düzeni Planı, Nazım İmar Planı, Uygulama İmar Planı; İmar Planı Yapma Esaslarına ilişkin Yönetmelikte Revizyon İmar Planı, İlave İmar Planı, Mevzii İmar Planı; türlü yasalarda da Islah İmar Planı, Turizm Amaçlı Planlar, Koruma Amaçlı İmar Planı ve Ulusal Park Geliştirme Planı'na yer verilmektedir. 325 alanları yönetiminde bütüncüllüğün sağlanmasına, halk katılımına, yerel yönetimlere yapılan vurguda bunu görebilmek olanaklıdır. 326 Sonuç Kıyıların insan yaşamının odaklandığı yerlerden olmasını, su ve toprak arasında geçiş aşamasını oluşturmasına bağlamak gerekir. Denizin ve karanın birleştiği bu alanlar, hem her iki bölgenin getirdiği olanakları bir arada toplamış, hem de geçiş niteliğinde olmasının getirdiği üstünlüklerden yararlanmıştır. Ancak insan yerleşimi için çekici yerler olmaları kıyılar üzerindeki baskıyı ve buralardan yararlanma isteğinin ortaya çıkardığı çatışmayı artırarak onarılması güç sorunları da beraberinde getirmiştir. Bir başka anlatımla, kara ve deniz arasındaki geçiş noktasında yer alması, bir yandan diğer bölgelerde görülmeyen kimi özelliklerin burada yoğunlaşmasına, insan etkinlikleri için çekici yerler olmasına yol açmış, bir yandan da, bu alanlardaki baskıların artarak önemli sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yeniden üretilemeyen bir doğal değer ya da "kaynak" olarak da değerlendirilen bu alanlara yapılan müdahalenin gerisinde temel olarak ekonomik etmenlerin bulunduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bundan dolayı, kıyılardan yararlanmada kimi ölçütler getirilmeye, bu doğal değerden elde edilecek yararın toplumun bütününe yansıtılmaya ya da bireylerin eşit koşullar altında buralardan yararlanmasının koşulları yaratılmaya çalışılmıştır. Kıyı yönetimi olarak adlandırılan, düzenlemeler, etkinlikler ve uygulamalar bütününün ortaya çıkışı da, sözü edilen ekonomik yönlerle doğrudan bağlantılıdır. Kıyı alanlarını etkileyen çevre sorunlarının yirminci yüzyılın sonlarına doğru nitelik ve nicelik açısından değişim göstermesinin, bir başka anlatımla küresel iklim değişikliği, zararlı atıklar, yaşam ortamlarının yok olması gibi uluslararası nitelik taşıyan ve ancak küresel düzeyde ele alınması gereken yeni sorun alanlarının ortaya çıkışının kıyı yönetimine etkisi iki yönde olmuştur. Bunlardan birincisi, küresel nitelik taşıyan sorunlara tek tek devletlerin müdahalelerinin yetersiz kalmasından ötürü Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerin uluslararası çevre politikasına egemen olmaya başlaması, ikincisi ise kıyı yönetiminde sektörel yaklaşımların yerine bütüncül yaklaşımların benimsenmeye başlamasıdır. Özellikle 1970'lerin ortalarına değin, kıyı yönetimi, yalnızca kıyıdan türlü yararlanma biçimleri ile ilgili olarak alınan 327 önlemlerin, getirilen düzenlemelerin toplamı olarak algılanıyor, sanayi, turizm, balıkçılık, ulaştırma gibi sektörlerin iyileştirilmesi için gösterilen çabalarla kıyılarda ortaya çıkan sorunlar ele alınmaya çalışılıyordu. Ancak zamanla, kıyılardaki yoğunluğun ve buna bağlı olarak baskının artması, çevre sorunlarının büyüyüp küresel nitelik kazanması ve yeni sorun alanlarının gözlenmeye başlanması, kıyı yönetiminde yaklaşım değişimini de zorunlu kılmıştır. ABD'de 1972'de çıkarılan yeni kıyı yasasıyla temelleri atılan ve daha sonra da Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütler aracılığıyla dünyanın geride kalan bölümlerinde etkili kılınmaya çalışılan bu yeni anlayış, bütüncül kıyı alanları yönetimi olarak adlandırılmaktadır. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin kuramsal açıdan oldukça varsıl bir alan olduğuna kuşku yok. Genel olarak, çevre sorunları, özel olaraksa iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin kaybı, kirlilik, azgelişmişlik, çevre yönetimi gibi konularda kaleme alınan pek çok yapıtın, kıyı yönetimine, özellikle de bütüncül kıyı alanları yönetimine, değinmeden edemediğini görmekteyiz. Anılan bu kaynaklarda, bütüncül kıyı alanları yönetiminin temel ilkelerinin neler olduğu, neden bütüncül kıyı alanları yönetimine gereksinim duyulduğu, kimler tarafından yürütüleceği, uygulamada hangi araçlardan yararlanılacağı, akçal kaynağın nerelerden bulunabileceği, denetim ve izleme düzeneklerinin nasıl oluşturulacağı, yönetime katılımın nasıl sağlanacağı gibi konular ayrıntılı bir biçimde sergilenmektedir. Ancak aynı yönde bir değerlendirmeyi, düşünülenin yaşama geçirilmesi, yani uygulama aşaması için yapmak oldukça güç görünüyor. Bu konuda belki de öncelikli olarak belirtilmesi gereken nokta, ilgili kaynaklarda belirtilen ilkelerin ya da uygulama yöntemlerinin kuramsal açıdan uygulanabilir gözükmesi, ancak bunların yaşama geçirilmesi aşamasında büyük sıkıntılarla karşılaşılmasıdır. Örneğin bütüncül kıyı alanları yönetiminin temel ilkelerinden biri olan "uluslararası alanda bütüncüllüğün sağlanması"nda durum böyledir. Hemen hemen bütün yapıtlarda bütüncül kıyı alanları yönetiminin başarılı olabilmesi için, aynı kıyı bölgesini paylaşan devletler arasında işbirliğinin, dayanışmanın gerekli olduğu belirtilirken, uygulama aşamasında bu ilkenin gereklerine çoğunlukla uyulamadığı görülmektedir. Uluslararası alanda çevresel gereksinmelerden daha çok 328 ekonomik, siyasal etmenlerin ağır bastığı, bütüncül kıyı alanları yönetiminin tam anlamıyla uygulanabilmesi için devletlerin karşılıklı olarak ekonomik ya da siyasal konularda ödün vermesi gerektiği, bunun da gerçekleştirilmesinin çok güç olduğu bilinmekte. Buna benzer biçimde, "yönetim düzeyleri arasında yatay ve dikey olarak bütünleşmenin sağlanması" ilkesinin yaşama geçirilmesinin de kolay olmadığı da bir başka gerçek. Genellikle kıyı alanları üzerinde çevre sorunları, planlama ya da türlü ekonomik sektörlerle ilgili çok sayıda sorumlu örgütün bulunması, kültürel, toplumsal yapıdan kaynaklanan kimi engeller, söz konusu ilkenin kağıt üzerinde kalmasına yol açmaktadır. Değinilmesi gereken bir diğer nokta da, var olan sektörel yönetim birimleri arasında eşgüdüm sağlama sorunudur. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin, kıyı alanlarında öteden beri süregelen turizm, sanayi, enerji, madencilik, ulaştırma gibi sektörel yönetimlerin yerini almayacağı, yalnızca onları, önceden belirlenen ilkeler doğrultusunda yönlendireceği, aralarında uyum sağlayacağı da pek çok kuramsal çalışmada özellikle üzerinde durulan bir konu. Ancak uygulamada, kimi ayrıksı durumlar dışında, somut örneklerini bulabilmek oldukça güç. Bütüncüllüğün, vurgulanması gereken bir başka boyutunu da, bilim dalları arasında, toplumsal bilimler ve doğa bilimleri arasında, uyumun, işbirliğinin sağlanması oluşturuyor. Daha önce de değinildiği gibi tarihsel, yöntemsel etmenler bu alanda bütüncüllüğün sağlanmasının önünde durmaktadırlar. Bütün bunlardan dolayı, bir anlamda, bütüncül kıyı alanları yönetiminin ilkelerinin çoğunlukla kağıt üstünde kaldığı, yalnızca var olan geleneksel yönetim yaklaşımlarını, sektörel yönetim uygulamalarını kimi açılardan etkileyebileceği düşünülebilir. Bugüne değin dünyanın türlü yerlerinde başlatılan bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarının ancak çok azının başarıyla tamamlanması da bu durumu doğrulamaktadır. Henüz yeni yeni gelişmeye başlayan bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulama araçları tam olarak ortaya konabilmiş, çalışmaların başarı düzeyini ölçmeye dönük yöntemler geliştirilebilmiş değildir. Kıyıda ortaya çıkan sorunların daha geniş bir bakış açısıyla, bütün ilgili tarafların katılımıyla, bilimin türlü dalları ve uluslararası alanda işbirliğiyle bütüncül bir biçimde ele alınmasına dayanan bu yaklaşımın, geleneksel sektörel kıyı yönetimi 329 yaklaşımına göre daha ileri bir aşamayı simgelediğine kuşku yok. Ancak bugüne değin, bu yaklaşım, hem uluslararası çevre politikası alanında, hem de akademik dünyada, yalnızca geleneksel yaklaşıma olan üstünlükleri açısından ele alınmakta, ortaya çıktığı toplumsal-ekonomik koşullar göz önünde bulundurulmadan değerlendirilmektedir. Oysa, kıyılarda egemen olmaya başlayan bu yeni yaklaşım, yalnızca bilimsel alanda bütüncüllüğe giden evrimin bir sonucu olarak kabul edilmemeli, yirminci yüzyılın son çeyreğinde gözlenen ekonomik-siyasal dönüşümlerin kıyılara yansıması olarak da ele alınmalıdır. Bir başka anlatımla, kıyı yönetimi anlayışındaki değişim, küreselleşme olarak adlandırılan ve liberal ekonominin bütün kurum ve kurallarıyla dünya çapında yaygınlaşması, iki kutuplu güç dengesinin yerini tek büyük egemen gücün denetimine bırakması, iletişim ve ulaşım teknolojisinde devrim olarak nitelenen değişikliklerin ortaya çıkması, uluslararası ticaretin gelişmesi ve sermaye akışının hızlanması, uluslararası alanda ortaya çıkan yeni edimcilerle ulusal devletlerin geleceğinin sorgulanmaya başlanması gibi gelişmelerin etkisi altında gerçekleşmektedir. Bütün bunları göz önünde bulundurarak bütüncül kıyı alanları yönetiminin asıl olarak, anılan yeni dünya düzeninin öngördüğü yeni yürütüm anlayışı (governance) içinde biçimlendiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Geleneksel yönetim sürecinde denetimi elinde bulunduran ulusal devletlerin yanına uluslararası örgütlerin, özel girişimlerin, gönüllü örgütlerin eklemlenmesine, pazar ekonomisi ilkelerinin egemen kılınmasına, devletin küçültülmesine, işletmecilik anlayışına, yerinden yönetime, etkin ve girişimci yurttaş tipine, katılıma, çoğulculuğa, katılımcılığa, özel amaçlı örgütlere göndermede bulunan yeni yürütüm anlayışının pek çok öğesini, yeni kıyı yönetimi uygulamalarında bulabilmek olanaklıdır. Özellikle 1992 Rio Konferansı'nda benimsenen belgelerle küresel nitelik kazanan bütüncül kıyı alanları yönetimi ilkelerine baktığımızda, bunların büyük ölçüde yeni yürütüm anlayışının etkisi altında oluşturulduğunu görebiliriz. İlgili bölümlerde de değinildiği gibi, bütüncül kıyı alanları yönetimi programlarında, kıyıda yer alan, buradan yararlanan ya da ekonomik etkinliklerini sürdüren tüm kesimlerin yönetim sürecine katılmaları beklenmektedir. Yönetimin asıl sorumluluğu yerel yönetimlere bırakılmakta, 330 özeksel yönetiminse akçal kaynak bulma ve düzenleme işlevini görmesi öngörülmektedir. Yöredeki gönüllü örgütlerin, araştırma kurumlarının, özel kesim temsilcilerinin ve halkın yönetime etkin olarak katılması istenmektedir. Kıyı yönetiminde yer alan edimciler arasında eşgüdümü kuracak, belirlenen politikaların uygulanmasını sağlayacak özel kurulların oluşturulması önerilmektedir. Ulusal düzeyde gerçekleşmesi beklenen bu çok ortaklı yönetim modelinin kıyı yönetimi sürecinde gereken eşgüdümü sağlamaya yetmeyeceği, bunun yanı sıra uluslararası alanda da işbirliğinin gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Bütüncül kıyı alanları yönetimi uygulamalarında ve bu kapsamda kıyıda gerçekleştirilen çevre koruma etkinliklerinde ekonomik gelişme düşüncesi ön plandadır. Bu doğrultuda pazar ekonomisinin etkin biçimde sağlanmasına yönelik önlemlerin alınması ve araçların geliştirilmesi gerekmektedir. Planlama aşamasında önceden kazanılmış hakların, özellikle de iyelik hakkının korunması bir diğer önemli konuyu oluşturmaktadır. Kıyı yönetimi sürecinin bütün aşamalarında başarım değerlendirmesine gidilmesinin, program kapsamın yürütülen çalışmaların başarı düzeyini artıracağı düşünülmektedir. Bütüncül kıyı alanları yönetiminin uygulamasında özellikle az gelişmiş ülkelerde kimi akçal sorunlarla karşılaşılabileceği, bunun aşılması için de gerektiğinde uluslararası akçal kuruluşlardan dış yardım alınması önerilmektedir. Buradan da anlaşılabileği gibi, yeni kıyı yönetimi yaklaşımında önerilen ilkelerle yeni yürütüm anlayışı arasında büyük koşutluklar bulunmaktadır. Bütüncül yönetimi sağlamaya yönelik olarak öngörülen ilkelerin aynı zamanda yeni bir yönetim biçimine göndermede bulunduğuna kuşku yok. Geleneksel yönetim yapısının bırakılarak yeni örgütlenmelere gidilmesinin özendirilmesi, çok ortaklı yönetimin savunulması, devletin bu alandaki işlevlerinini azaltılarak uluslararası örgütlere ve sivil toplum örgütlenmesine bel bağlanması bu yeni yönetim anlayışının ipuçlarını vermektedir. Kıyı yönetimindeki yeni eğilimlerin bütün yönleriyle sorgulanmaksızın küresel ölçekte benimsenmesinin nedenlerinin başında, bu yaklaşımların kuramsal temellerinin büyük ölçüde Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlerce atılması gelmektedir. Bugüne değin kıyı yönetiminin yalnızca teknik bir uğraş alanı olarak doğal 331 bilimlerin denetimi altında olması, toplumsal bilimlerin katkılarının sınırlı ölçülerde kalması da bu durumun bir diğer nedeni olarak gösterilebilir. Uluslararası örgütlerin kıyı yönetiminin gelişme doğrultusuna etkileri yalnızca belli bir yaklaşım biçiminin dayatılmasıyla sınırlı kalmıyor. Bu örgütlerin dünya görüşü doğrultusunda hazırlanan yazanaklarda saptanan ilkeler ya da uluslararası toplantılarda alınan kararlar kısa sürede bilimsel dünyaya da yayılmakta, bir anlamda akademik yazının gelişme doğrultusunu da belirlemektedir. Bu durumun yalnızca kıyı yönetimi yazını ile sınırlı kalmadığı, diğer dalları da içerecek kadar kapsamlı bir etki alanı oluşturduğunu da eklemek gerekir. Yaşanan bu gelişmeler, yukarıda dolaylı olarak değinilen olumsuz yönleri bir yana bırakılacak olursa, özellikle az gelişmiş ülkelerin kıyı yönetimleri için kimi gelişme olanaklarını da içermektedir. Sözü edilen olanaklar akılcı bir biçimde değerlendirildiğinde, özellikle akçal ve teknik açılardan yoksun durumda bulunan kimi kıyı bölgelerinde önemli kazanımların elde edilebileceği düşünülebilir. Örneğin, yerel nitelikli bir kıyı sorununun çözümünde, uluslararası bir akçal örgütün desteğiyle yürütülen çalışmalarla başarılı sonuçlar alınabilir. Ancak, yerel düzeyde olumlu sonuçlar doğuran bir girişimin başka yerlere de yansıtılabilmesi, bir diğer anlatımla, ülke genelinde de uygulanabilmesi için kalıcı bir yönetim dizgesinin oluşturulması da açıktır. Oysa Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler eliyle yürütülen kıyı yönetimi programlarına baktığımızda, bunların genellikle örnek çalışmalar olarak kaldığını, ulusal düzeyde uygulanabilecek kalıcı bir model oluşturulamadığını görüyoruz. Bunda, uluslararası alanda geliştirilen kıyı yönetimi ilkelerinin yerel koşullara uymamasının yanında, ülkelerin yönetim dizgelerindeki eksikliklerin, teknik ve akçal yetersizliklerinin de payı bulunmaktadır. Bir anlamda, uygulanmakta olan projenin başarısı büyük ölçüde dış akçal ve teknik desteğe bağlı kalmakta, bunlar kesildiğinde çalışmalar da kendiliğinden durmaktadır. Bundan ötürü, kıyı yönetiminde uluslararası alanda yaşanan yeni gelişmelerin sunduğu olanaklar içinde akçal destekten daha önemli olanları da bulunmakta; kıyı yönetiminde bütüncüllüğün sağlanması, halk katılımının geliştirilmesi, yerel gereksinimlerin göz önünde bulundurulması bunların başında gelmektedir. 332 Kıyı yönetiminde uluslararası alanda yaşanmakta olan gelişmeler, Türkiye kıyılarını da dolaylı ya da dolaysız biçimde etkilemektedir. Söz konusu etkinin düzeyini ve niteliğini çözümleyebilmek için, önce, var olan yönetim dizgesinin ana özelliklerini ortaya koymakta yarar var. Türkiye'nin kıyı politikası konusunda, üzerinde durulması gereken ilk nokta, 'kıyıya ilişkin kararların belli bir politikaya dayanarak alınmaması, gerçekleştirilen düzenlemelerin içeriğinin ekonomik ve siyasal güç odaklarının yeğlemelerine göre belirlenmesi' olacaktır. Kıyı ile ilgili belgelerin hemen hemen tümünde yer almış bulunan "kamu yararı/toplum yararı" ilkelerinin tam anlamıyla yaşama geçirilememiş olmasını da buna bağlamak gerekir. Bir başka açıdan bakarak, Türkiye'nin kıyı politikası, 'kıyıdan ekonomik yarar sağlamak üzerine kuruludur' gibi daha olumsuz ama aynı zamanda daha gerçekçi nitelikte bir değerlendirmede bulunmak da olanaklıdır. İyimser bir yorumla, 'kıyının kamu yararına kullanımının, kıyıyı ekonomik etkinliklere açmak ve dolaylı olarak toplumun bütün kesimlerinin bu ortak yararı paylaşmasını beklemek yoluyla gerçekleşmesi' olarak da değerlendirilebilecek bu durumun yansımalarını, kıyı alanlarının denetimsiz biçimde turizme açılmasında, enerji santrallerine çekincesizce kıyıda yer verilmesinde, kıyıların doldurularak kara ulaşımtırma sekörünün hizmetine sunulmasında ve kıyıdaki verimli tarım topraklarının sanayi tesislerine, ikinci konutlara özgülenmesinde görebiliriz. Bütün bunlardan yola çıkarak yapılabilecek en genel, en kapsamlı değerlendirme, Türkiye'de kıyı yönetimi sürecinin bütüncül bir yaklaşım doğrultusunda işlemediği olacaktır. Bu anlamda Türkiye’de kıyı yönetimine parçacı yaklaşımın egemen olduğu söylenebilir; kıyı alanındaki türlü ekonomik sektörler, kamu yönetiminin yerel, bölgesel ve ulusal düzeydeki birimleri, kıyının kara-deniz yönü ve kıyı ile ilgili bilim dalları arasında işbirliği, uyum ve bütünleşme sağlanabilmiş değildir. Kıyı alanındaki her sorun alanı için ayrı bir düzenleme öngörülmüş, sorumlu kuruluşlar arasında işbirliği kurulamamış, halkın kıyı yönetimi sürecine katılımı sağlanamamıştır. Bu durumun nedenleri arasında, ilk olarak bütüncül yaklaşımların ve bütüncül kıyı alanları yönetiminin henüz Türkiye'de yeni yeni girmeye başlaması gelmektedir. Özellikle 1992 Rio Konferansı'nın da etkisiyle başlatılan az sayıdaki girişimin dışında, Türkiye 333 kıyılarında bütüncül yönetimin izlerine rastlamak güçtür. İkinci neden olarak, çevre yönetimi ve çevre sorunları ile ilgili tüzel düzenlemelerdeki parçacıllığın kıyı yönetimine de yansımasını almak gerekir. Kıyı yönetimi sürecinde yer alan kuruluşların yetki ve sorumluluklarında çoğu zaman çatışmalara ve çakışmalara rastlamak olanaklıdır; pek çok konuda birden fazla kurum söz sahibi olabildiği gibi, kimi sorun alanları da sahipsiz kalabilmektedir. Örneğin, kıyı alanlarını birinci dereceden etkileyen tüzel düzenleme olan kıyı yasası, bütüncül bir bakış açısıyla hazırlanmış değildir; yasa, yalnızca kıyının kara yönüne odaklanmış, daha çok kıyıdan yararlanma koşulları ile iyelik sorunlarını ilgi alanı içinde görmüştür. Kuşkusuz bütün bunlara, kıyı ile ilgili tüzel düzenlemelerin ve dolayısıyla kıyı yönetiminin odak noktasında yer alan yerel yönetimlerin içinde bulunduğu durumu eklemek gerekecektir. Kıyı bölgelerinde bulunan irili ufaklı yüzlerce yerel yönetim biriminin uygulamaları arasında eşgüdümü kuracak bir düzeneğin geliştirilmiş olmaması, bu yerel birimlerin yasaların gereklerini yerine getirecek akçal güçten, çalışandan, donanımdan yoksun bulunması ve belki de daha önemlisi, yerel birimlerin işlem ve eylemlerinin çoğunlukla yöredeki ekonomiktoplumsal güçlerin denetiminde gerçekleşmesi, kıyıdaki sorunların bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasını güçleştirmektedir. Bütün bunlar doğrultusunda genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, bütüncüllüğün sağlanmasında en büyük engelin, kıyıdaki doğal değerlerin ekonomik açıdan taşıdığı önemden kaynaklandığı söylenebilir. Yasama ve yürütme organlarının kıyı alanlarının bütüncül bir yaklaşım doğrultusunda ele alınmasını sağlayacak düzenekleri kurmadaki çekingenliğinin, kıyıda siyasalekonomik güç odakları arasında yaşanan çatışmanın ve kıyı alanlarında kapsamlı, geleceğe dönük politikalar yerine günübirlik kararların egemen olmasının ardında da hep ekonomik kaygılar bulunmaktadır. Her ne kadar Türkiye'de kıyı yönetimi süreci, bütüncül politikalar yerine parçacıl kararlar doğrultusunda işlese de, gelecekte bu durumun değişebileceğine ilişkin kimi işaretler de yok değil. Kıyı alanlarındaki sorunların niteliği, bunları doğuran nedenler ve olası çözüm yolları konusunda akademik çevreler ve uygulayıcılar arasında büyük bir görüş ayrımı olduğu söylenemez. Son yıllarda konunun uluslararası 334 toplantılarda daha yoğun biçimde ele alınmaya başlaması, uluslararası alanda çok sayıda tüzel belgenin ortaya çıkması, çeşitli uluslararası kuruluşların türlü yörelerde kıyı yönetimi programları gerçekleştirmesi ya da destek vermesi, uygulanacak politika seçeneklerini azaltmış, bir anlamda kıyıların bütüncül yönetimi konusunda zorunlu bir oydaşma sağlamıştır. Bu durumu, UÇEP, Ulusal Gündem 21 ya da Beş Yıllık Kalkınma Planlarının ilkelerinde de görebilmek olanaklıdır. Bir anlamda kıyı yönetiminde yaklaşım değişikliği olarak da değerlendirilebilecek olan bu yeni eğilim, yalnızca yukarıda anılan ulusal nitelikli planlarda bir ilke kararı olarak kalmamış, kimi yerlerdeki uygulamalara da yansımaya başlamıştır. Özellikle 1992'den bu yana sayıları gittikçe artmaya başlayan ve şimdilik İzmir, İskenderun, Bodrum, Mersin, Belek, Çıralı, Trabzon, Patara gibi kıyı alanlarında denenmeye başlayan bu yeni kıyı yönetimi girişimlerinin ortak özelliği, uluslararası bir örgütün akçal ya da teknik desteğini arkalarına almalarıdır. Genellikle, bir gönüllü çevre kuruluşunun, uluslararası nitelikteki bir örgütten aldığı yardımla başlayan bu tür yönetim programları, henüz ülke yüzeyine yayılabilmiş değildir. Üstelik bunlardan birçoğu araştırma projesi olarak kalmış, uygulamaya geçme yönünde sonut adımlar atılamamıştır. Uygulamasına başlanan programların başarı düzeyi de, özeksel yönetimin türlü birimlerinin, yerel yönetimlerin ve yöre halkının yürütülen programlara katkısı sınırlı ölçülerde kaldığı için, proje yürütücülerine bağlı olarak değişmektedir. Genelikle bir uluslararası belgenin gerekleri doğrultusunda ya da var olan bir akçal düzenekten yararlanmak üzere pilot programlar olarak başlatıldıklarından, bir başka anlatımla geniş kapsamlı, uzun erimli bir politikanın ürünü olmadıklarından ötürü, yürütülen programlar arasında eşgüdüm kurulabilmiş değildir. Söz konusu yeni girişimlerin büyük bir bölümünün yalnızca araştırma ya da planlama aşamasında kaldığından, yapılan yönetim planlarının uygulanma olanağına kavuşamadığından söz edilmişti. Başlatılan programların başarısını olumsuz yönde etkileyen bu durum büyük ölçüde yeni girişimlerin tüzel dayanağının bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Bu programlar kapsamında, kıyı alanlarını korumaya ve geliştirmeye yönelik işlerin dökümünüm yapıldığı bir belge olan yönetim planı, 335 kendisine planlama sıradüzeni içinde yer bulabilmiş değildir; bir başka anlatımla tüzel düzenlemelerde böyle bir plan türüne yer verilmemiştir. Bundan dolayı, programlar kapsamında hazırlanan yönetim planlarının yaşama geçirilmesi için gereken yasal, yönetsel ve akçal araçlar oluşturulamamakta, planlar yalnızca yörenin toplumsalekonomik-çevrebilimsel durumunu ortaya koyan, yol gösterici belgeler olarak kağıt üstünde kalmaktadır. Bu girişimlerin, özellikle kıyı yönetiminde yeni yaklaşımların, yeni tekniklerin ülkeye kazandırılmasına ve buralarda elde edilecek deneyimin ülkenin diğer yerlerine yansıtılmasına yaradığına kuşku yok. Üstelik, sayıları az da olsa, başarılı sonuçlar veren örneklerin, en azından uygulandıkları yörenin kıyı alanları için bir kazanç olarak değerlendirilmesi gerekir. Bunlara, kimi doğal değerlerin korunmasını, kıyı ve çevre sorunlarının ülke gündemine sokulmasını, bu konuda kamuoyunun dikkatinin çekilmesini de eklemek gerekir. Ancak, tıpkı bütüncül kıyı alanları yönetiminin uluslararası alanda sorgulanmaksızın kabul edilmesinde olduğu gibi, Türkiye'de son dönemde ortaya çıkmaya başlayan yeni kıyı yönetimi deneyimleri de ortaya çıkardıkları ya da daha doğrusu ortaya çıktığı toplumsal-ekonomik etmenlerden soyutlanarak ele alınmakta, yalnızca tekil örneklerin başarım düzeyleri hakkında değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Bu açıdan Türkiye'deki yeni kıyı yönetimi deneyimlerinin daha kapsamlı bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. Üzerinde durulması gereken ilk nokta, bu girişimlerin, yalnızca bilimsel yaklaşımlardaki değişimin Türkiye'ye yansıması olarak değerlendirilmemesi, belki bundan da öte, daha çok, dünya çapında son dönemde meydana gelen büyük dönüşümlerin dolaysız bir sonucu olarak ele alınması gerekliliğidir. İlgili bölümlerde de değinildiği gibi, daha çok Dünya Bankası gibi akçal nitelikte ya da UNEP gibi çevresel nitelikte bir uluslararası örgütün öngördüğü ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilen bu programların etkisi yalnızca belli bir kıyı yöresindeki sorunun ele alınması ile sınırlı kalmamakta, bundan daha köklü değişimlerin de tohumlarını atmaktadırlar. Kıyıların karşı karşıya kaldığı sorunlara çözüm bulma amacıyla özellikle son on yılda türlü yörelerde başlatılan girişimlerde önerilen yönetsel model, yeni yürütüm anlayışının (governance) bir uzantısıdır. 336 Türkiye'de son on yılda kimi kıyı yöreleri için hazırlanan yönetim modelleri incelendiğinde hemen hepsinin parçalı yönetim anlayışına yakın önerilerde bulunduğu ortaya çıkacaktır. Var olan geleneksel yapının, kıyıda gerçekleşen etkinlikler arasında eşgüdümü yeterince kuramamasından yola çıkan bu öneriler çözümü ya dernek, vakıf, kooperatif gibi sivil toplum örgütlerinde ya da özel hukuk kurallarına dayalı bir şirkette bulmaktadırlar. Eşgüdümleyici yapı olarak, yerel yönetimlerin kendi aralarında kuracakları birlikleri ya da türlü toplumsal güçlerin katılımıyla oluşturulacak bir kurulu öne çıkaran modellerde de, sivil toplum örgütleri ya da özel şirketler, bu yeni yapının ayrılmaz parçasını oluşturmaktadırlar. Uluslararası örgütlerin öngördüğü kıyı yönetimi ilkelerine koşut olarak düzenlenen bu yeni modellerin, geleneksel yapıya göre kimi üstün yanları yok değil. Özellikle sivil toplum örgütlerinin ve yerel girişimcilerin, karar alma düzeneklerine, yönetim sürecine dahil edilmesinin, çevre bilincinin yaygınlaşmasına katkıda bulunabilecek demokratik bir yöntem olduğu söylenebilir. Ancak kağıt üstünde, katılımı artıran, sorumluluğu ve yetkiyi daha geniş bir tabana yayan bir yöntem gibi görünse de, bunun, önemli sorunları da beraberinde getiren bir uygulama olduğundan kuşku yok. Burada karşımıza çıkan ilk sorun, kıyı yönetimi sürecini düzenlemesi öngörülen söz konusu kurulların ve sivil toplum örgütlerinin, kıyıdan yararlananları ve yöre halkını temsil dereceleridir. Genel kural olarak herkesin, toplumun bütün kesimlerinin yararlanmasına açık olması gereken bu değerlerin, yalnızca belirli ekonomik ve toplumsal güç odaklarının denetimindeki şirketler ya da özel girişimlerin ağırlıkta olduğu kurullar eliyle yönetilmeye başlanmasının ne ölçüde ortak yarara hizmet ettiği kuşkuludur. Bu noktada karşımıza çıkan sorun, yeni yapı önerilerinin kamu/toplum yararını sağlamaya elverişli olup olmadıklarıdır. Her ne kadar son dönemde kamu yararı kavramına verilen anlamdaki değişiklikler, bu kavramın gereklerinin kamu kurumlarının yanı sıra sivil toplum örgütleri ve özel girişimler tarafından da yerine getirilebileceğini öngörse de, özellikle Türkiye gibi, katılım geleneğinin yerleşmediği, denetim düzeneklerinin gelişmediği, toplumsal kümeler arasında büyük uçurumların gözlendiği ülkelerde, bu yönde bir uygulamanın büyük sorunlar doğuracağı açıktır. Öncelikle, model önerilerindeki kurulların ya da sivil toplum örgütlerinin yapısına bakıldığında, bunların büyük ölçüde yörenin toplumsal ve 337 ekonomik açıdan önde gelenlerinden oluştuğu görülebilecektir. Yöre halkının katılımının sınırlı ölçülerde kaldığı bu kurul ya da örgütlerin, destek alınan uluslararası örgütlerden ne ölçüde bağımsız davranabildikleri de ayrı bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. Yeni kıyı yönetimi yaklaşımlarının geleneksel kıyı yönetimi dizgesine etkisi de bir başka sorun alanını oluşturmaktadır. Yeni yaklaşımlar kapsamında değerlendirilebilecek uygulamaların ana ereklerinden birisinin bütüncül yönetimi kıyı alanlarında yaşama geçirmek olduğundan söz edilmişti. Ancak son dönemde ortaya çıkan yeni kıyı yönetimi girişimlerine bir bütün olarak bakıldığında, varılmak istenen sonuçla gerçekleşen durum arasında büyük bir farklılığın oluştuğu görülebilecektir. Daha açık olarak belirtmek gerekirse, Türkiye'de kıyı alanlarına ilişkin olarak sektörel ve parçacıl bir yaklaşım egemendir; pek çok yerde yetkiler ve sorumluluklar üst üste geçmiştir; bu durumu, hem kıyı ile ilgili yasal düzenlemelerde hem de kıyı alanlarından sorumlu örgütlerde görebilmek olanaklıdır. İşte yeni yaklaşımlar, bütünlüğü ya da gerçekleştirilen etkinlikler, sunulan hizmetler arasında eşgüdümü sağlamak üzere yeni kurumsal düzenlemeler (kıyı kurulu, birlikleşme, kooperatifleşme vb.) önerirken, bir anlamda Türkiye'nin geleneksel yönetsel yapısı içinde kıyı alanlarından sorumlu özeksel ve yerel birimlerin yanı sıra yeni örgütlenmelere de yer verirlerken, var olan yönetim yapısının daha da parçalanmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bundan ötürü, yasal yetki ve sorumluluklarla donatılmadan, bu tür yeni arayışların bütüncül yaklaşımı sağlamada fazla etkili olamayacaklarını, yalnızca kıyı yönetiminde egemen olan karmaşık ve parçacıl yapıya eklenen yeni öğeler olarak kalacaklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Bütüncül yaklaşımların yaşama geçirilmesinde geleneksel yönetim dizgesinin kimi açılardan yetersiz kaldığı ve yeni yürütüm anlayışının ürünü olarak kabul edebileceğimiz kimi özel örgütlere, danışma kurullarına, eşgüdüm özeklerine gereksinim duyulduğu bir gerçek. Ancak özellikle Türkiye gibi sivil toplum örgütlerinin gelişmediği, katılımın yerleşmediği çevre ülkelerde bütünüyle anılan araçlara bağlı kalmanın türlü sakıncaları da beraberinde getireceği açıktır. Önceden de değinildiği gibi, bu tür yapılanmalar ilk bakışta katılımı ve çalışmalar arasında uyumu sağlar görünse de, 338 hem oluşum biçimleri hem de tüzel dayanakları göz önünde bulundurulduğunda ulaşılmak istenenle ortaya çıkan sonuç arasında büyük ayrımlar olduğu kolayca anlaşılacaktır. Bu açıdan, her bir kıyı alanı için farklı yapıda ve farklı bileşenlere sahip söz konusu eşgüdüm birimlerinin yasal bir dayanağa kavuşturulması ya da bu işlevin var olan bir yönetim birimine devredilmesi daha uygun bir çözüm olabilir. Aslında kıyı alanlarında gözlenen sorunlar ve bunun için önerilebilecek çözüm yolları ülkedeki diğer çevre sorunlarınkinden çok da farklı görünmüyor. Bundan ötürü, kapsamlı bir çevre politikasının oluşturulması, yasal düzenlemelerin yarattığı karmaşık yapının giderilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlar arasındaki yetki çatışmasının önlenmesi, planlama sıradüzeninde yer alan planların yaşama geçirilmesini sağlayacak yeni bir yapılanmaya gereksinim duyulduğu açıktır. Bir anlamda, kıyı alanlarını koruma ve geliştirme çabalarının başarıya ulaşmasının ilk koşulunu ülkenin çevre yönetimi düzeneğini yeniden ele almak oluşturmaktadır. Üstelik bu doğrultudaki önerilerin önemli bir bölümü, hem UÇEP ve Beş Yıllık Kalkınma Planları gibi ulusal nitelikte, hem de Ulusal Gündem 21 gibi uluslararası alanda yapılan antlaşmaların sonucunda ortaya çıkan belgelerde de yer almaktadır. Ancak bütün bunlar gerçekleşmese bile, geleneksel yönetim düzeneği içinde yapılabilecekler de var. Kıyı kuşağının, yalnızca kara yönünde belli bir derinlik mesafesi olarak değil, deniz ve kara yönüyle bir bölge olarak belirlenerek koruma ve gelişme planlarının buna göre uygulanması ve kıyıdan yalnızca belli kümelerin değil toplumun bütün kesimlerinin yararlanacağı düzeneklerin oluşturulması bunların başında gelmektedir. Kıyıların içinde bulunduğu bu sorunları ele almada, bugüne değin gözlerden yitirilen bir yerel yönetim biriminden, il özel yönetiminden, yararlanmak önemli olanaklar yaratabilir. Kıyı bölgelerinde bulunan çok sayıda belediyenin birbirinden bağımsız olarak hareket ettiği, kıyıların önemli bir bölümünün belediye sınırları dışında bulunduğu bilinmektedir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, il özel yönetimlerinin kıyı alanlarına ilişkin işlevlerinin yeniden gözden geçirilmesi önerilebilir. Hem yetki ve sorumluluklarının bütün kıyı bölgesini kapsaması hem de seçilmiş ve atanmışlardan oluşan bir yapıya sahip olması bu yerel yönetim birimine önemli üstünlükler sağlamaktadır. Bu tür bir düzeneğin geliştirilmesiyle, özeksel ve yerel yönetimlerin karar ve uygulamaları arasında uyum 339 kurulabilecek, çok başlı ve parçacıl yönetimin doğurduğu sakıncalar önlenebilecek, uluslararası alandan türlü programlar aracılığıyla alınan akçak destek daha verimli biçimde kullanılabilecek ve kıyılar daha kapsamlı bir bakış açısıyla ele alınabilecektir. Ancak bütün bu önerilerin gerçekleşmesinin ön koşulu, kıyıların belli kümelere özgülenen bir 'ekonomik kaynak' olarak değil, toplumun bütün kesimlerine ait bir 'doğal değer' olarak görülmesidir. 340 Yararlanılan Kaynaklar Adams, W.M., Green Development: Environment and Sustainability in the Third World, 4th Edt., Routledge, London, New York, 1998. Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi: Toplantı Sonuçları-Öneriler (Çevre Bakanlığı ve Dünya Bankası Ortak Toplantısı), Kalkan, 5-7 Temmuz, 1991. Akdeniz Eylem Planı-Öncelikli Eylemler Programı, Birleşmiş Milletler Programı, İzmir Kenti İçin Entegre Planlama Çalışması (Çalışma Planı Taslağı), Öncelikli Eylemler Programı Bölgesel Aktivite Merkezi, Split, 1991. Akdeniz, Halil, Kıyı Korumasında Yönetsel ve Tüzel Boyutlar: Kuşadası ve Kemer Kıyılarındaki Yapılaşmalar, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Akıllıoğlu, Tekin, "Kamu Yararı Kavramı Üzerine Düşünceler", Amme İdaresi Dergisi, Haziran 1991, C.24, S.2, s.3-15. Aksoy, A. Şinasi, “Yeni Sağ ve Kamu Yönetimi”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.160-173. Aktar, Özdoğan, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın Uluslararası İşbirliği Projesi: Akdeniz Eylem Planı", Yeşil Çevre, 23 Ağustos 1993. Algan, Nesrin, Bölgesel Çevre Yönetiminde Model Arayışları: Akdeniz, A.Ü.Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1994. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) Algan, Nesrin, “The Significance of International Legislation in Integrated Coastal Zone Management, Turkish J. Marine Sciences, No: 6 (1), 2000, s.55-69. Altaban, Özcan, "An Introduction to Antalya 'A Unique Mediterranean City' ", International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March, 1998.s.37-44. Ana Britannica, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1989, C.16. Arısoy, Elmas, "Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı ve Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi Kapsamında Kuşadası Havzasında Yapılan Çalışmalar", Kıyı Sorunları ve Çevre Sorunları Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi Yayınları, Kuşadası, 1994, s.1-9. 341 Atik, A. Saffet, Ortak Çalışma Toplantısı Öncesi Patara Yönetim Planı Hakkında Özet Bilgiler (Taslak Sektör Raporları Genel Değerlendirmesi ve Yönetim Planı Kavramsal Yaklaşımı), Ankara, 1997. Atik, A. Saffet, Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı: Final Rapor, Çevre Bakanlığı-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı-Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Ankara, 1997. Barrow, C, J., Environmental Management: Principles and Practice, Routledge, London, New York, 1999. Barry, John, Rethinking Green Politics, Sage Publications, London, 1999. Baykan, N. Orhan, "Ege Kıyı Şeridi Yerleşimlerinde Yeraltı Suyu Tuzlanması", Kıyı Sorunları ve Çevre Sorunları Sempozyumu, 10-11 Kasım 1994, Kuşadası Belediyesi Yayınları, Kuşadası, 1994, s.71-80. Beatley, Timothy, David J. Brower, Anna K. Schwab, An Introduction to Coastal Zone Management, Island Press, Washington, D.C., 1994. Belfiore, Stefano, "EU ICZM in the Mediterranean: Progress and Prospects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.217-233. Benevolo, Leonardo, Avrupa Tarihinde Kentler, Çev. Nur Nirven, Afa, İstanbul,1995. Berki, Şakir, Toprak Hukuku, 3. Baskı, A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, 1967. Bilsel, S. Güven, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları ya da Planlama Ölçütleri Üzerine", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.48-51. Bird, Eric C.F., Coasts, 2nd Edt., The M.I.T. Press, Cambridge, Massachusetts, London, 1970. Bird, Eric C. F., Beach Management, John Wiley & Sons, Chichester, 1996. Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Akdeniz Eylem Planı, Michel Grenon ve Michel Batisse (Ed.), Mavi Plan, Çevre Bakanlığı, Ankara, 1988. Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu, Ortak Geleceğimiz, Çev.Belkıs Çorakçı, Ankara, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, 1987. Black Sea Environmental Programme, 1996 Annual Report, İstanbul, 1997. 342 Burbridge, P.R., "The Challenge of Demonstrating the Socio-Economic Benefits of Integrated Coastal Management", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.35-53. Budak, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası: Avrupa Topluluğu'nun Çevre Politikası ve Türkiye'nin Uyum Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul, 2000. Bush, David M., Orrin H. Pilkey Jr., William J. Neal, Living by the Rules of the Sea, Duke University Press, Durham and London, 1996. Camhis, Marios, Harry Coccossis, "Coastal Planning and Management Perspectives", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.92-97. Carter, R.W.G., Coastal Environments: An Introduction to the Physical, Ecological and Cultural Systems of Coastlines, 3rd Edt., Academic Press, London, 1991. Ceyhan, Haluk, Emre Gönen, Çevre Sorunları: Avrupa Toplulukları ve Türkiye Politikalarının Karşılaştırmalı İncelenmesi, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, 1990. Childe, V. Gordon, Tarihte Neler Oldu, 5. Baskı, Çev. Mete Tunçay, Alaeddin Şenel, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1993. Childe, V. Gordon, "The Urban Revolution", Richard T. LeGates, Frederic Stout, The City Reader, 2nd Edt., Routledge, New York, 2000, s.22-30. Cicin-Sain, Biliana & Robert W. Knecht, Integrated Coastal and Ocean Management: Concepts and Practices, Island Press,Washington, D.C, 1998. Cin, Halil, “Osmanlı Devletinde Kıyıların Hukuki Rejimi”, Seha L. Meray’a Armağan, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara, 1981, s.79-105. Clark, John R., Coastal Zone Management Handbook, Lewis Publishers, Boca Raton, Boston, 1996. Coastal Zone Management (CZM) in Turkey, Mediterranean Environment Technical Assistance Program (METAP) Consultant Report, 15 May 1991. Commission of the European Communities, "Declaration of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States Meeting in the Council of 22 November 1973 on the Programme of Action of the European Communities on the Environment", Official Journal of the European Communities, 20.12.1973, No C 112, s.1-51. Commission of the European Communities, Progress Report on Implementation of the European Community Programme of policy and Action in Relation to the 343 Environment and Sustainable Development "towards sustainability", Brussels, 1996. Commission of the European Communities (Communication from the Commission to the Council, the European Parliament, The Economic and Social Commitee and the Committee of the Regions On the Sixth Environment Action Programme of the European Community), Environment 2010: Our Future, Our Choice: The Sixth Environment Action Programme, (Proposal for a Decision of the European Parliament and of the Council laying down the Community Environment Action Programme 20012010), Luxembourg, 2001. Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994. Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean Studies Board, Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, Science, Policy, and the Coast: Improving Decisionmaking, National Academy Press, Washington, D.C., 1995. Connely, James, Graham Smith, Politics and the Environment: From Theory to Practice, Routledge, London, New York, 1999. Contemporary Review, May 1999, C.274, S.1600, s.230-236 Çevre Bakanlığı, KENTKUR, Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi: Final Rapor, Ankara, 1996. Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Yönetim Planı, Ankara, 1999. Çulha, M. Durukal, "Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Açılış Konuşması", (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, Ankara, 1993, s.9-14. Dalokay, Vedat, "Türkiye'nin Kıyı Sorunları ve Politikası", IX. İskan ve Şehircilik Konferansları: Türkiye'de Orman Köyleri, Yerleşme, Bölge Planlama, Şehirleşme, Doğu Anadolu'nun Sorunları, A.Ü.SBF Yayınları, Ankara, 1969, s.95-120. Davis, P.A., "The Greening of Foreign Aid", Congressional Quarterly Weekly Report, 06.15.1991, Vol.49, No.24, s.1600. Demirayak, Filiz, "Belek Kıyı Yönetimi Planı", Kelaynak'tan Haberler, S.57, OcakŞubat 1995, s.22-23. 344 Demirayak, Filiz, "A Future for the Belek Coastal Zone Management Plan", Coastline, Vol.6, 1997-1, s.9-12. Demirayak, Filiz, "Kıyı Alanları Yönetimi", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Belediyeler, Yıl 11, S.34, (Tarih belirtilmemiş.), s.23-29. DeSombre, Elizabeth R., "International Environmental Policy", B. Nath, L. Hens ve diğerleri (Eds.), Environmental Management in Practice (Volume I): Instruments for Environmental Management, Routledge, London, 1998, s.361-377. Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (Birinci Beş Yıl) 1963-1967, Ankara, 1963. Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Planı (İkinci Beş Yıl) 1968-1972, Ankara, 1968. Devlet Planlama Teşkilatı, Yeni Strateji ve Kalkınma Planı: Üçüncü Beş Yıl (19731977), Ankara, 1973. Devlet Planlama Teşkilatı, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983), Ankara, 1983. Devlet Planlama Teşkilatı, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989), Ankara, 1985. Devlet Planlama Teşkilatı, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994), Ankara, 1990. Devlet Planlama Teşkilatı, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), Ankara, 1996. Devlet Planlama Teşkilatı, Uzun Vadeli Strateji ve VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005), Ankara, 2000. Devlet Planlama Teşkilatı, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı - Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2000. Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, Ankara, 1998. Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı, 2. Baskı, Şubat 1999, Ankara. Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Ana Plan, C.II, Ankara, 2000. Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP) - Taslak Nihai Rapor: Çevre, C.V, Ankara, 2000. 345 Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Kurumsal Gelişme, C.VII, Ankara, 2000. Devlet Planlama Teşkilatı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı, Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP), Taslak Nihai Rapor: Proje Raporları, C.VIII, Ankara, 2000. DG Environment, Nuclear Safety and Civil Protection, Demonstration Programme on Integrated Management of Coastal Zones, Information Document European Commission Services, February 1996. Dillman, David L., "Personel Yönetiminde ve Verimlilikte Reform: İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Kamu Hizmetinin İyileştirilmesi", Çev. Çiçek Refik, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, Ankara, 1991. Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, World Bank, Belek Kıyı Yönetimi Planı, (Basım yeri ve tarih belirtilmemiş.). Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Bülten, Ağustos 1998, S.1, 2, 4. Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı, İstanbul, 2001. Doğanay, Ümit, "Toplum Yararı ve Kamu Yararı Kavramları", Mimarlık, Temmuz 1974/7, S.129, s.5-6. Dunleavy, Patrick, "The Globalization of Public Services Production: Can Government Be 'Best in World'? ", Public Policy and Administration, 1994, No 9/2, s.36-64. Dunleavy, Patrick, Christopher Hood, "From Old Public Administration to New Public Management", Public Money & Management, July-September 1994, No: 14/3, s.9-16. Dupont, R. Ryan, Terry E. Baxter, Louis Theodore (Eds), Environmental Management: Problems and Solutions, Lewis Publishers, London, New York, 1999. Durant, Will, Ariel Durant, The Lessons of History, Simon and Schuster, New York, 1968. Durukan, Meltem, “Kıyı Alanları Konusunda Ulusal Mevzuat ve İdari Yapı”, Özhan, E. (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.59, 68. Eichbaum, William, "Coastal Management and Policy, Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Reearch Council", Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat Held at the J. 346 Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.149-154. Eke, Feral, Kıyı Mevzuatının Gelişimi ve Planlama, T.C. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ankara, 1995. Eke, Feral, Şule Karaaslan, “Kıyı Mevzuatına ve Uygulamasına Bakış ve Bazı Öneriler”, Özhan, E. (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997. Ekinci, Oktay, İstanbul’u Sarsan On Yıl: 1983-1993, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 1994. Ekinci, Oktay, "Kıyılar ve Toplum Yararı", İnsan, Çevre, Toplum, 2. Baskı, (Der. Ruşen Keleş), İmge, Ankara, 1997, s.149-171. El-Ashry, Mohamed, "The New GEF", Environment, July/August 1994, Vol.36, No.6, s.37-39. Emre, Cahit, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 1. Ara Rapor (Durum Değerlendirmesi), (Yayımlanmamış Rapor), Doğal Hayatı Koruma Derneği, Şubat 1999. Emre, Cahit, Çıralı Kıyı Yönetimi Planı: Kurumsal ve Örgütsel Yapı, 2. Ara Rapor (Örgütlenme Seçenekleri), (Yayımlanmamış Rapor), Doğal Hayatı Koruma Derneği, Ağustos 2000. Enyclopedia International, Grolier Incorporated, New York, 1970, C.11. Ergun, Turgay, “Postmodernizm ve Kamu Yönetimi”, Amme İdaresi Dergisi, C.30, S.4, Aralık 1997, s.5-15. Ergüden, Selman, Yaşar Konmaz, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve Üzerine”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.74-75. Erkan, Hüseyin, Kadastro Bilgisi, TMMOB-Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Yayını, Ankara, 1989. EU Demonstration Programme-Integrated Management of Coastal Zones, Implementing the Demonstration Programme on Integrated Management of Coastal Zones, November, 1996. European Commission - Life: Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali and Belek, (http://europa.eu.int/comm/environment/lifeweek/exhibition_summaries. htm), Ağustos 2000. 347 European Commission, Taking European Environment Policy into the 21st Century: A Summary of the European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1996. European Commission, Towards Sustainability: The European Commission's Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development, Office for Official Publications of the European Communities, Luxembourg, 1997. European Commission, Caring for Our Future-Action for Europe's Environment: 25 Issues at a Glance, Second Edition, Brussels-Luxemburg, 1998. European Union, Environment: Current Situation and Outlook, (http://europa.eu.int/ scadplus/leg/en/lvb/l28066.htm), Ağustos 2000. Food and Agriculture Organization of the United Nations, John R. Clark, Integrated Management of Coastal Zones, FAO Fisheries Technical Paper, Rome, 1992. French, Peter W., Coastal and Estuarine Management, Routledge, London, New York, 1997. Garner, Robert, Environmental Politics, Prentice Hall, London, New York, 1996. Gençkaya, Ömer Faruk, "States and Non-State Actors in Environmental Policy Making: An Overview of the GEF-BSEP NGO Forum", Protecting Regional Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe, (Eds. Stacy D. VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko), Conference Proceedings: "Saving the Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe", 14 May 1999, s.81-110. Geray, Cevat, “Kıyıların Korunmasına İlişkin Düzenlemeler”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.41, 1975, s.2-3. Geray, Cevat, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılmasına İlişkin Sorunlara Genel Bakış”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.64-69. Geray, Cevat, "Türkiye'de Kıyısal Alanların Korunma ve Geliştirilmesine İlişkin Sorunlar", Peyzaj Mimarlığı, 1976/2, s.19-24. Geray, Cevat, "Kıyılara İlişkin Düzenlemelere Toplu Bakış", Amme İdaresi Dergisi, Mart 1977, C.10, S.1, s. 62-80. Geray, Cevat, "Boğaziçi Yasası", Mimarlık, 1984/1, S.199, s.43-45. 348 Geray, Cevat, "Doğal Çevreyi Korumada Toplum Yararı Sorunsalı", Tarım ve Mühendislik, 1989, S.33, s.37-38 Geray, Cevat, "Kamu Taşınmazları, Kıyılar ve Sayıştay", A.Ü. SBF Dergisi, C.XXXIV, Ocak-Aralık 1979, No:1-4, s.1-14. Geray, Cevat, "Anayasa Mahkemesi'nin Kıyı Yasası'na İlişkin Yeni Bir Kararı", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s. 181-188. Gezim, Gürkam, "Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Alternatifleri Üzerine", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.64-69. Gibson, John, Legal and Regulatory Bodies: Appropriateness to Integrated Coastal Zone Management: Final Report, European Commission - DG XI.D.2, Macalister Elliott and Partners Ltd., Hampshire, 1999. Global Environment Facility, Turkish National Committee on Coastal Zone Management, Bodrum Peninsula Coastal Zone Management, (Basım yeri belirtilmemiş), 1995. Global Environment Facility, Black Sea Enviromental Programme Coordination Unit, Black Sea Transboundary Diagnostic Analysis, U.N. Publications, New York, 1997. Global Environment Facility-Black Sea Environmental Programme, Black Sea Environmental Priorities Study: Turkey, United Nations, New York, 1998. Global Environment Facility, Black Sea Environmental Programme, Karadeniz Ulusal Stratejik Eylem Planı-Türkiye: Teknik Öneriler Raporu, (Basım yeri belirtilmemiş.), 1999. Global Environment Facility, GEF Project Tracking and Mapping System, (http://edcnts2.cr.usgs.gov/gef/), Ekim 2000. Global Environment Facility, What Is the Global Environment Facility?, (http://www.gefweb.org), Ekim 2000. Goudi, Andrew, The Nature of the Environment, Blackwell, Third Edition, Oxford, Cambridge, 1994. Görer, Nilgün, “Coastal Area Management Experiences of Turkey in the 90’s”, Land and Water: Integrated Planning for a Sustainable Future, 34th International Planning Congress, Azores-Portugal 26 September-2 October 1998, s.345-349. Gubbay, Susan, "Marine Nature Conservation in the Coastal Zone", M. G. Barrett (Edt.), Coastal Zone Planning and Management, (Proceedings of the Conference Coastal 349 Management 1992: Integrating Coastal Zone Planning and Management in the Next Century, Organized by the Institution of Civil Engineers and held in Blackpool on 11-13 May 1992), Thomas Telford, London,1992, s.83-90. Gülan, Aydın, "Kamu Malları", İl Han Özay, Günışığında Yönetim, Alfa, İstanbul, 1996, s.571-641. Güler, Birgül Ayman, "Kamu Yönetimi ve Dünya Bankası", Amme İdaresi Dergisi, Eylül 1995, Cilt 28, Sayı 3, s.18-29. Güler, Birgül Ayman, "Küreselleşme ve Yerelleşme: Yerel Altyapı Sektörü", Çağdaş Yerel Yönetimler, Temmuz 1997, Cilt 6, S.3, s.62-77. Güler, Birgül Ayman (Ed.) ve diğerleri, Su Hizmetleri Yönetimi: Genel Yapı, TODAİE, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara, 1999. Gülöksüz, Yiğit, “Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Üzerine Düşünceler”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.54-58. Günay, Baykan, "Turizm Merkezi Kavramının Gelişimi ve Yargı Denetimi", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, (Der. Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok), Yargı Yayınevi, Ankara, 2000, s.200-283. Güneş, Şule, “Birleşmiş Milletler Bölgesel Deniz Programları; Karadeniz Çevre Rejimi”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.1-12. Güneş, Şule, Nilgün Görer, Arzu Nuray, “Rio Sonrası Entegre Kıyı Alanları Yönetimi; Türkiye Deneyimi”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.23-32. Hall, Stuart, “Yeni Zamanların Anlamı”, Yeni Zamanlar: 1990’larda Politikanın Değişen Çehresi, Stuart Hall ve Martin Jacques (Der), Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı, Ankara, 1995. Hamamcı, Can, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume I: Environmental Management within the context of Environment-Development, UNEP, Blue Plan Regional Activity Centre, Sophia Antipolis, 1994. Hamamcı, Can, Çelik Aruoba, Aykut Namık Çoban, İskenderun Bay Project Volume II: Systemic and Prospective Analysis, UNEP, Blue Plan Regional Activity Centre, Sophia Antipolis, 1994. 350 Harman, Chris, "Globalisation-A Critique of a New Orthodoxy", International Socialism, No 73, 1996. Harunbeyoğlu, Ayhan, "Kıyı Alanlarının Rasyonel Kullanımı ve Yönetimine İlişkin Öneriler", III. Çevre Şûrası Tebliğler ve Bildiriler Kitabı, (4-6 Aralık 1996, AntalyaBelek), T.C. Çevre Bakanlığı, Ankara, 1996. Harvey, David, "Esneklik: Tehdit mi yoksa Fırsat mı?", Toplum ve Bilim, Çev.Ayça Kurdoğlu, Bahar 1993, S. 62, s.83-92. Hatt, Paul K., Albert J. Reiss, Jr. (Eds.), "The History of Human Settlement", Cities and Society, The Free Press, Glenceo, Illionis, 1957, s.175-179. Heathcote, Isobel W., Integrated Watershed Management: Principles and Practice, John Wiley&Sons, New York, 1998. Don, Hinrichsen, "Coasts in Crisis", Issues in Science & Technology, Summer, 1996, s.39-48. Hirst, Paul, Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, Çev. Çağla Erdem, Elif Yücel, Dost, Ankara, 1998. Holgate-Pollard, David, "Policy, Legislation and Guidelines", C. A. Fleming (Ed.), Coastal Management: Putting Policy into Practice, (Proceeding of the Conference Organized by the Institution of Civil Engineers and Held in Bournemouth on 12-14 November 1995), Thomas Telford, London, 1996. Hood, Christopher, "A Public Management for all Seasons?", Public Administration, Vol. 69, Spring 1991, s.3-9. Hudson, Brian J., Cities on the Shore: The Urban Littoral Frontier, Pinter, New York, 1996. Huot, Jean Louis, Jean-Paul Thalmann, Dominique Valbelle, Kentlerin Doğuşu, Çev. Ali Bektaş Girgin, İmge, Ankara, 2000. Imber, Mark F., "The Environment and the United Nations", John Vogler, Mark F. Imber (Eds.) The Environment & International Relations, Routledge, London, New York, 1996, s.138-154. IUCN (World Conservation Union), The National Environment Strategy Fiji, Gland, Switzerland: World Conservation Union, 1993. IUCN’s Strategic Partnerships with the World Bank, (http://wbln0018.worldbank. org/cssd/kb.nsf/13f71d5...), Haziran 2000. 351 İdil, Baran, "Kıyı Sorunlarıyla Hatırladıklarımız", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.52-53. İdil, Baran, “Kıyı Kentlerimizin Yok Olan Kimlikleri ve Düşündürdükleri: Trabzon Özelinde Bir İrdeleme”, Mimarlık,1989/2, S.234, s.94-95. İzmir Barosu, Mevzuat Bankası, İzmir Barosu Mensubu Bir Grup Avukatın Kent ve Çevre Hukuku Raporu, (http://www.izmirbarosu.org.tr/mevzuatbankasi/ rapor2.htm), Ocak 2001. Jeftic, L., "Integrated Coastal Zone Management in the Mediterranean Action Plan of UNEP", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.465-482. Jessop, Bob, “The Rise of Governance and the Risks of Failure: The Case of Economic Development”, International Social Science Journal, March 1988, S.155, s.29-47. Jiménez-Beltrán, Domingo, Environment in the European Union at the Turn of the Century, European Environment Agency, Luxembourg, 1999. Jordan, Andrew, "Paying the Incremental Costs of Global Environmental Protection: The Evolving Role of GEF", Environment, Jul/Aug94, Vol. 36, No 6, s.13-28. Kafkalas, Grigoris, "Industry/Energy", United Nations Environment ProgrammeMediterranean Action Plan, Workshop on Policies for Sustainable Development of Mediterranean Coastal Areas, Santorini Island, 26-27 April 1996, (Papers by a group of experts), MAP Technical Reports Series No.114, UNEP, Athens. Kaplan, Ayşegül, Küresel Çevre Sorunları ve Politikaları, Mülkiyeliler Vakfı Yayınları, Ankara, 1997. Karabey, Haydar, Kıyı Mekanının Tanımı, Ülkesel Kıyı Mekanının Düzenlenmesi İçin Bir Yöntem Önerisi, Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, İstanbul, 1978. Karadeniz'in Rehabilitasyonu ve Korunması İçin Stratejik Eylem Planı, 30-31 Ekim 1996, İstanbul. Kay, Robert, Jacqueline Alder, Coastal Planning and Management, E & FN Spon, London, New York, 1999. Kazancıgil, Ali, "Governance and Science: Market-like Modes of Managing Society and Producing Knowledge", International Science Journal, March 1998, S.155, s.69-79. Kazgan, Gülten, "Yeni Ekonomik Düzen ve Ulus Devlet", Mülkiye, Cilt XXIV, S.220, s.129-138. 352 Kazgan, Gülten, Küreselleşme ve Ulus-Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000. Keleş, Ruşen, "Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı", A.Ü.SBF Dergisi, OcakHaziran 1989, C. XLIV, No:1-2, s.39-62. Keleş, Ruşen, "Çözüme Doğru İlk Adım Kurumsallaşma", Trabzon İli Kıyı Yönetimi, Trabzon Vakfı, Ankara, 1996, s.207-210. Keleş, Ruşen, Can Hamamcı, Çevrebilim, 3. Baskı, İmge, Ankara, 1998. Keleş, Ruşen, Kentleşme Politikası, 5. Baskı, İmge, Ankara, 2000. Keleş, Ruşen, "Kent ve Çevre Değerleri Bağlamında Kamu Yararı Kavramı", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, (Der. Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok), Yargı Yayınevi, Ankara, 2000, s.1-13. Keleş, Ruşen, "The Concept of Public Interest as a Guiding Principle for Coastal Zone Management in Turkey: Stockholders versus Stakeholders", Paper Presented to the Meeting on Coastal Zone Management in the Mediterranean Region, April 26 – May 1, 2001, İzmir. Kerestecioğlu, Merih, Bayram Öztürk, Remzi Sönmez, Black Sea Strategic Action Plan-Turkey: Inception Report, August 1997. Ketchum, Bostwick H. (Ed.), The Water's Edge: Critical Problems of the Coastal Zone, The MIT Press, Cambridge, Massachusetts, 1972. Keyder, Çağlar, Y. Eyüp Özveren, Donald Quataert (Der.), Doğu Akdeniz'de Liman Kentleri (1800-1914), Çev. Gül Çağalı Güven, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994. Keyder, Çağlar, Ulusal Kalkınmacığın İflası, 2. Basım, Metis, İstanbul, 1996. Klee, Gary A., The Coastal Environment: Toward Integrated Coastal and Marine Sanctuary Management, Prentice Hall, New Jersey, 1999. Koç, Sami, "Doğu Karadeniz Sahil Yolu İyileştirme Projesi Hakkında Görüş ve Öneriler", I. Karadeniz Kalkınma Kurultayı: Gönüllü Kuruluşlar ve Kişisel Katkılar (17-18 Mayıs 1998, Samsun), Karadeniz'in Özelliklerini Koruma Kulübü Derneği, Ankara, 1999. s.114-117. Koçtaş, Necmettin, "İmar Olayından ve İmar Mevzuatından Kaynaklanan Sorunlar", Kentleşmenin Getirdiği Çevre Sorunları Sempozyumu (İdare Hukuku Açısından), 17-18 Kasım 1983, Danıştay Başkanlığı, Ankara, 1987, s.23-83. 353 Knecht, R. W., "A Perspective on the Relationship Between the Local and the National Levels of Government in Coastal Zone Management", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.347- 362. Köprülü, Bülent, Toprak Hukuku Dersleri-Cilt I, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1958. Kuleli, Tuncay, "Coastal Management and Tourism in Turkey: Cirali and Belek, Antalya", Özhan, Erdal (Ed.), Proceedings of the MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint Conference: Land Ocean Interactions - Managing Coastal Ecosystems, 9-13 November, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1999, s.1021-1028. Kumar, Sanjay, "Global Facility Fails to Protect Environment", Lancet, 04.11.1998, No 9109, s.1114-1116. Kuntalp, Erden, Deniz Kıyılarının Hukuksal Düzeni, May, Ankara, 1981. Kuntalp, Erden, "Kıyıların Hukuksal Düzeni", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.76-79. Lagos, Panos, "The Blue Plan", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.179-191. Land, Thomas, "Pollution and Politics in the Black Sea", Contemporary Review, May99, Vol. 274, Issue 1600, s.230-236. Lange, G. M., "Strategic Planning for Sustainable Development in Coastal Zone Regions: Using Natural Resource Accounts", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999, s.55-68. Leitmann, Josef, “Options for Managing Protected Areas: Lessons from International Experience”, Journal of Environmental Planning and Management, January 1998, Vol.41, S.1, s.129-144. Leitmann, Josef, “Policy and Practice Options for Managing Protected Areas: Lessons from International Experiences”, International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998. s.121-134. Manuel, Mark, Barrie Mc Elroy, Roger Smith, Coastal Conflicts, Cambridge University Press, 1995. Margerum, Richard D., “Integrated Environmental Management: Moving from Theory to Practice”, Journal of Environmental Planning & Management, September, 1995. s.371-392. 354 Margerum, Richard D., "Integrated Approaches to Environmental Planning and Management", Journal of Planning Literature, May 1997, Vol.11, No. 4, s.459-476. Marin, Ali, "EU Environmental Policy", Ali Marin, El-Agraa, The European Union: History, Institutions, Economics and Policies, 5th Edt., Prentice Hall, London, 1998, s.423- 444. Marmara ve Boğazlar Dergisi, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği, Beşinci Genel Kurul Toplantısı, Ahmet Enön'ün Açılış Konuşması, S.7-8, Şubat-Mart 1976, s.21-26. McEldowney, John F. & Sharron McEldowney, Environment and Law: An Introduction for Environmental Scientists and Lawyers, Longman, London, 1996. MEDCOAST: What is MEDCOAST?, (http://www.metu.edu.tr/home/wwwmdcst/ index.html), Ağustos 2000. Mediterranean Action Plan, Priority Actions Programme, Guidelines for Carrying Capacity Assessment for Tourism in Mediterranean Coastal Areas, Regional Activity Centre, Split, 1997. Mediterranean Environmental Technical Assistance Programme: METAP History, (http://www.metap.org/history.htm), Şubat 2000. Mediterranean Environmental Technical Assistance Programme, Priorities: Turkey, (htttp://www.metap.org/turkey.htm), Şubat 2000 Country Meltzer, Evelyne, International Review of Integrated Coastal Zone Management, Department of Fisheries and Oceans, Ocean Conservation Report Series, Ottawa, 1998. Miller, Marian A. L., "Sovereignty Reconfigured: Environmental Regimes and Third World States", Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics, The MIT Press, Cambridge, 1998, s.174-177 Mimarlık, “Kıyılar Halk Yararına Kullanılmalıdır” (Mimarlar Odası’nın 20-21 Eylül 1976 günlerinde Antalya’da düzenlenen Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması Seminerinde sunulan bildirilerden yararlanılarak hazırlanan giriş yazısı), S.147, 1976/2, s.33-40. Mollat du Jourdin, Michel, Avrupa ve Deniz, Çev.A. Muhittin Kargın, Afa, İstanbul, 1993. Mumford, Lewis, The City in History: Its Origins, Its Transformation, and Its Prospects, Harcourt, Brace & World, Inc., New York, 1961. 355 Nuray, A., "A Pilot Project on Mersin Coastal Zone for Integrated Planning", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.293-300. Organization for Economic Co-operation and Development, Report on CZM: Integrated Coastal Zone Management, Washington DC, Organization for Economic Co-operation and Development, OECD, 1993. Organisation for Economic Co-operation and Development, Integrated Coastal Zone Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OECD, Paris, 1987. Office for Official Publications of the European Communities, The European Community and the Environment, Luxembourg, 1987. Official Jurnal of the European Communities, "Opinion of the Committee of the Regions on 'Towards a European Integrated Coastal Zone Management (ICZM) Strategy General Principles and Policy Options' ", (2000/C 226/11), C 226/38-42, 08.08.2000. Onar, Sıddık Sami, İdare Hukukunun Umumi Esasları - II. Cilt, 3. Baskı, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1966. Orbach, Michael K., "Social Sciences Contributions to Managing Ecosystems", Improving Interactions Between Coastal Science and Policy: Proceedings of the Gulf of Maine Symposium, Kennebunkport, Maine, November 1-3, 1994, Committee on Science and Policy for the Coastal Ocean, Ocean Studies Board, Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Research Council, 1995. Orford, Julian D., "Coastal Environments", B. Nath, L. Hens ve diğerleri (Eds.), Environmental Management in Practice (Volume 3): Managing the Ecosystem, Routledge, London, 1999, s.8-21. Organisation for Economic Co-operation and Development, Management: Integrated Policies, OECD, Paris, 1993. Coastal Zone Organisation for Economic Co-operation and Development, Integrated Coastal Zone Management: Review of Progress in Selected OECD Countries, OCDE/GD (97) 83, Paris, 1997. Ornat, Arturo Lopez, Filiz Demirayak, Belek Management Plan 1995, Doğal Hayatı Koruma Derneği, World Wide Fund for Nature, İstanbul, 1996 Özer, Ahmet, "Birleşmiş Milletler Çevre Programı Çerçevesinde Kıyı Alanları İdaresine İlişkin Olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi Entegre Planlama Çalışmaları", Bayındırlık 356 ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat- Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s.95-125. Özer, Ali, Didem Öztaşbaşı, Fatma Sevim, Özel Çevre Koruma Bölgeleri, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Ankara, 1993. Özhan, Erdal, "MEDCOAST: A Network Contributing to the Integrated Coastal and Sea Management in the Mediterranean and the Black Sea, Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education - Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.3-14. Özhan, Erdal, “Coastal Zone Management in Turkey”, Ocean & Coastal Management, Vol. 30, Nos 2-3, s.153-176. Özhan, Erdal, "An NGO Role in Enhancing Integrated Coastal Management in the Mediterranean and the Black Sea: The MEDCOAST Experience", Ocean & Coastal Management, 2000, Vol. 43, Nos 4-5, s.389-407. Pagden, Anthony, “The Genesis of ‘Governance’ and Enlightment Conceptions of the Cosmopolitan World Order’’, International Social Science Journal, March 1988, s.715. Pala, Kadir, Kıyılar ve Turistik Alanlar Kanun Tasarısı ile İlgili Not, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Ankara, 1974. ve Ahmet Yıldırım, "Kıyılar ve Sorunlarımız-II", Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.39, 1975, s.7-12. Pallemaerts, Marc, “Stockholm’den Rio’ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru Geri Adım mı?", Çev. Bülent Duru, A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (Prof.Dr.Cemal Mıhçıoğlu’na Armağan), C.52, Ocak-Aralık 1997, s.613-632. Pavasovic, Arsen, "ICZM Policies and Strategies for the Black Sea Region", Proceedings of the MEDCOAST 99 - EMECS 99 Joint Conference: Land Ocean Interactions - Managing Coastal Ecosystems, 9-13 November, Antalya, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, 1999, s.1289-1302. Pavasovic, Arsen, "Strengthening the Involvement of MAP-UNEP in ICZM Pilot Projects", Erdal Özhan (Ed.), Proceedings of the International Workshop on ICZM in the Mediterranean & Black Sea: Immediate Needs for Research, Education Training & Implementation, 2-5 November 1996, Sarıgerme, Turkey, MEDCOAST, Middle East Technical University, Ankara, Turkey, s.415-428. Pazarcı, Hüseyin, Nami Çağan ve diğerleri, Avrupa Topluluğu’nda ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, Ankara, 1989. 357 Peker, Ayşe Tatar, “Dünya Bankası: ‘Büyüme’ Söyleminden ‘İyi Yönetme’ Söylemine”, Toplum ve Bilim, Bahar, S.69, 1996, s.5-59. Peters, B. Guy, “Model of Governance for the 1990s”, The Future of Governing, University of Press of Kansas, 1996, s.15-44. Pierret, Georges, "The European Coastal Charter", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.171-175. Platt, Rutherford H., "Cities on the Beach: An Overview", Rutherford H. Platt, Shelia G. Pelczarski, Barbara K. R. Burbank (Eds.), Cities on the Beach: Management Issues of Developed Coastal Barries, The University of Chicago Department of Geography Research Paper No. 224, Chicago, 1987. Pollard, David Holgate "Policy, Legislation and Guidelines", C. A. Fleming (Ed.), Coastal Management: Putting Policy into Practice, (Proceeding of the Conference Organized by the Institution of Civil Engineers and Held in Bournemouth on 12-14 November 1995), Thomas Telford, London, 1996, s.17-25. Pollitt, Christopher, "Antistatist Reforms and New Administrative Directions: Public Administration in the United Kingdom", Public Administration Review, January/February 1996, Vol. 56, No.1, s.81-87. Porter, Gareth, Janet Welsh Brown, Global Environmental Politics, 2nd Edt., Westview Press, Oxford,1996. Post, Jan C., Carl G. Lundin (Eds.), The Noordwijk Guidelines for Integrated Zone Management, The World Bank, Environmentally Sustainable Development Series No.9, 1993. Post, Jan C., Carl G. Lundin (Eds.), Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Environmentally Sustainable Development Studies and Monographs Series No.9, Washington D.C., World Bank, 1996. "Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States Meeting Within the Council of 17 May 1977 on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the Environment", Official Journal of the European Communities, 13 June 1977, No C 139. s. "Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States Meeting Within the Council of 7 February 1983 on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the Environment (1982-1986)", Official Journal of the European Communities, 7 February 1983, No C 46. 358 "Resolution of the Council of the European Communities and of the Representatives of the Governments of the Member States, Meeting Within the Council of 19 October 1987 on the Continuation and Implementation of a European Community Policy and Action Programme on the Environment (1987-1992)", Official Journal of the European Communities, 19 October 1987, No C 328. "Resolution of the Council and the Representatives of the Governments of the Member States, Meeting within the Council of 1 February 1993 on a Community Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development - A European Community Programme of Policy and Action in Relation to the Environment and Sustainable Development", Official Journal of the European Communities, 17 May 1993, NO. C 138. Rhodes, R.A.W., Understanding Governance: Policy Networks, Governance, Reflexivity and Accountability, 2nd Edition, Open University Press, Buckingham, 1999. Rogers, Adam (Ed.), Taking Action: An Environmental Guide for you and your Community, United Nations Environment Programme, Hong Kong, 1995. Ruijgrok, E.C.M., P. Vellinga, "Chances for Nature - A Matter of Substitution", Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999 s.89-98. Russell, Dick, “Where the Land Meets the Sea”, The Environmental, March/April 1998, s.36-42. Sampson, Martin, "Black Sea Environmental Cooperation: Toward a Fourth Track", Protecting Regional Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe, (Eds. Stacy D. VanDeveer, Geoffrey D. Dabelko), Conference Proceedings: "Saving the Seas: Developing Capacity and Fostering Environmental Cooperation in Europe", 14 May 1999, s.75 Savory, Allan, Jody Butterfield, Holistic Management: A New Framework for Decision Making, Island Press, Washington, D.C., 1999. Sayan, Levent, "Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD)'ne Uluslararası Ödül", Kelaynak, Temmuz-Ağustos 2000, S.28, s.3. Schneider, Gunter, "The European Community's Environmental Policy", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.165-167. Schubel, Jerry R., "Coastal Pollution and Waste Management", Commission on Geosciences, Environment, and Resources National Reearch Council, Environmental Science in the Coastal Zone: Issues for Further Research, (Prooceedings of a Retreat 359 Held at the J. Erik Jonsson Woods Hole Center, Massachusetts, June 25-26, 1992), National Academy Press, Washington, D.C., 1994, s.124-148. Seymen, Ülker Baykan, Hülya Koç, Türkiye'de Kıyı Yerleşmelerinde Tatil Konutları, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Ankara, 1996. Sezer, Sibel, "The Role of International Environmental Institutions in Protecting Regional Seas: A Focus on the Black Sea", Problems of Regional Seas 2001: Proceedings of the International Symposium on the Problems of Regional Seas (1214 May 2001, Istanbul-Turkey), Eds. Bayram Öztürk, Nesrin Algan, İstanbul, 2001, s.62. Shepard, Francis P., Harold R. Wanles, Our Changing Coastlines, McGraw-Hill Book Company, New York, 1970. Smouts, Marie-Claude, "The Proper Use of Governance in International Relations", International Social Science Journal, March 1998, S.155, s.81-89. Sorensen, J., "The Global Dispersion of Coastal Zone Efforts", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.517-530. Sönmez, Remzi, "Kıyı Planlamasında Yeni Yaklaşım Önerileri", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Kıyılarımız, Mevzuat, Planlama ve Uygulama Semineri Bildirileri, (25-29 Mayıs 1992, Trabzon), Ankara, 1993, s.125-138. Sönmez, Remzi, Nilgün Görer, Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri, Küresel Çevre Fonu, Karadeniz Çevre Programı, Ankara, 1998. Sönmez, Remzi, “Karadeniz Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Politika ve Stratejileri”, Erdal Özhan (Editör), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları II. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 22-25 Eylül 1998, Kıyı Alanları Yönetimi Türkiye Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1998, s.13-22. Sönmez, Remzi, "Kıyı Alanları İçin Yeni Bir Yaklaşım Modeli", Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Belediyeler, Yıl 11, S.34 (Tarih belirtilmemiş.), s.4-8. Srinivas, Hari, “Expectations”, International Society of City and Regional Planners, Coastal Area Management, International Seminar, Antalya, Turkey, 25-29 March 1998, s.15, 16. Strengthening the Collaboration between the World Bank Group and IUCN on Environmental Policy Issues and Projects, (http://wbln0018.worldbank.org/cssd/kb.ns f/13f71d5.../5c67dd94...), Aralık 1999. 360 Stoker, Gerry, “Governance as Theory: Five Propositions”, International Social Science, March 1988, S.155, s.17-44. Şengül, Tarık, "Siyaset ve Mekansal Ölçek Sorunu: Yerelci Stratejilerin Bir Eleştirisi", Küreselleşme: Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı, A. Ahmet Tonak (Der.), İmge, Ankara, 2000, s.111-158. Tanas, A.R., A.N. Önen ve diğerleri, "Mersin Kıyı Bölgesi Entegre Planlama Projesi", Özhan, E. (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1997, Ankara, s.147-159. T.C. Çevre Bakanlığı, Ulusal Gündem 21 (İkinci Taslak), Ankara, 1999. TBMM, Türkiye Cumhuriyeti hukumet), Eylül 2000. Hükümetleri, (http://www.tbmm.gov.tr/ambar/ Tanrıöver, Hüseyin, " 'Kıyıların Toplum Yararına Kullanılması İlkesi' ve Kent Planlama Eylemi", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.84-86. Tekel, Ayşe, "1980 Sonrası Hükümet ve Siyasi Parti Programlarında Kıyı", Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 2427 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.49-58. Tekeli, İlhan, "Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları", Mimarlık, S.147, 1976/2, s.4147. Tekeli, İlhan, "Yönetim Kavramı (nın) Yanı Sıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri Üzerine", Modernite Aşılırken Siyaset, İmge, Ankara, 1999, s.239-254. Tekinbaş, Belma, "Kıyı Mevzuatının Gelişimi", Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, (Der. Melih Ersoy, H. Çağatay Keskinok), Yargı Yayınevi, Ankara, 2000, s.116-153. The World Resources Institute, The United Nations Environment Programme, The United Nations Development Programme, The World Bank, World Resources (19961997): The Urban Environment, Oxford University Press, New York, Oxford, 1996. Tont, Sargun A., Sulak Bir Gezegenden Öyküler, 6. Basım, TÜBİTAK, Ankara, 1999. Topkaya, Bülent, Bahar Kalkanoğlu, Hakan Oğuz, “Kıyı Bölgeleri İçin Çevre Yönetim Şekli: GATAB”, Erdal Özhan (Ed.), Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.21-30. Toynbee, Arnold J,. A Study of History, Oxford University Press, London, 1960 361 Trabzon Vakfı, Trabzon İli Kıyı Yönetimi, Trabzon Vakfı, Ankara, 1996. Trumbic, Ivica, Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir: A Synthesis Report, İzmir, 1993. Trumbic, Ivica, An Assessment of Integrated Coastal Area Management Initiatives in the Mediterranean: Experiences from METAP and MAP (1988-1996), Priority Actions Programme Regional Activity Centre (PAP/RAC), Split, 1997. Turgut, Nükhet, “Çevre Hukukunda Çevreci Örgütlere Tanınan Olanaklar”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C.45, S.1-4, 1996, s.103-131. Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku: Karşılaştırmalı İnceleme, Savaş Yayınevi, Ankara, 1998. Turizm Bakanlığı, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Çıralı Koruma Amaçlı İmar Planı Raporu, Kare Şehircilik-Mimarlık Hizmetleri Limited Şirketi, Antalya, 2000. Turner, Mark, David Hulme, Governance, Administration & Development: Making the State Work, Macmillan Press Ltd., London, 1997. Turner, R.K., B.T.Bower, "Principles and Benefits of Integrated Coastal Zone Management (ICZM), Wim Salomons ve diğerleri, Perspectives on Integrated Coastal Zone Management, Springer, Berlin, 1999 s.13-34. Türk Belediyecilik Derneği ve Konrad Adenauer Vakfı, Avrupa’da Yerel Yönetimlerin Çevre Politikaları ve Türkiye: Sorunlar ve Çözüm Yolları, Antalya, 16-17 Kasım 1998 Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Avrupa Birliği'ne Tam Üyelik Sürecinde Türkiye'de Yönetimin Yeniden Yapılanması, Ankara, 2000. Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimi-Akdeniz Çevre Teknik Yardım Programı (METAP), Toplantı Sonuçları-Öneriler, Kalkan, 5-17 Temmuz 1991. Unaran, Ergun, “Kıyı Planlamasında Yasal Çerçeve”, Mimarlık, S.147, 1976/2, s.70-73. UNCHS-Best Practices Database: Tourism and Coastal Management in Turkey: Cirali and Belek, (http://www.sustainabledevelopment.org/blp), Ağustos 2000. United Nations Development Programme-Global Environment Facility: Regional Projects, (http://www.undp.org/gef...), Ekim 2000. United Nations Environment Programme, Report of the Meeting on the Presentation of Results of the Coastal Area Management Programme for the Bay of İzmir, Athens, 1993. 362 United Nations Environment Programme, Priority Action Programme, Integrated Management Study for the Area of İzmir, Priority Actions Programme Regional Activity Centre, Split, 1994. United Nations Environment Programme, Guidelines for Integrated Management of Coastal and Marine Areas, UNEP Regional Seas Reports and Studies No 161, 1995 United Nations Environment Programme Water Branch, PAP Regional Activity Centre, Integrated Coastal Area and River Management, 1997. United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan, Report of the Extraordinary Meeting of the Contracting Parties to the Covention for the Protection of the Mediterranean Sea Against Pollution and its Protocols, UNEP, Athens, 1996. United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan and Convention for the Protection of the Marine Environment and the Coastal Region of the Mediterranean and its Protcols, Informel Document (Revised), Athens, 1997. United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan, Coastal Area Management Programme (MAP CAMP), Formulation and Implementation of CAMP Projects: Operational Manual, Athens - Split, 1999. United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan (MAP), "Partnerships", (http://www.unepmap.org/partner.htm), Kasım 1999. United Nations Environment Programme, Mediterranean Action Plan (MAP), "What is MAP?", (http://www.unepmap.org/whatmap.htm), Kasım 1999. United Nations Centre for Human Settlements (Habitat)-Best Practices Database: Tourism and Coastal Management in Turkey: Cirali and Belek, (http://www.sustainabledevelopment.org/blp), Ağustos 2000. United Nations Sustainable Development, Agenda 21-Chapter 17: Protection of the Oceans, All Kinds of Seas, Including Enclosed and Semi-Enclosed Seas, and Coastal Areas and the Protection, Rational Use and Development of Their Living Resources, (http://www.un.org/esa/sustdev/agenda21.htm), Eylül 2000 Urry, John, “Turist Bakışı ve Çevre”, Çev.Rahmi G. Öğdil, Varlık, Ağustos 1999, S.1103, s.37-38. Urry, John, Mekânları Tüketmek, Çev. Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı, İstanbul,1999. Ünsal, Sumru, “ ‘Kıyı Yönetimi’ Kavramında Yaşanan Evrim ve ‘Kıyı Kullanımı ve Yönetimi (Düzenleme) Bütünlüğü’ İlkeleri”, Erdal Özhan (Ed.),Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları I. Ulusal Konferansı Bildiriler Kitabı, 24-27 Haziran 1997, Kıyı 363 Alanları Yönetimi Türk Milli Komitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1997, s.9-14. Üstüner, Yılmaz, E. Fuat Keyman, "Globalleşme, Katılımcı Demokrasi ve Örgüt Sorunu", Ekonomik Yaklaşım, Sonbahar-Kış 1995, Cilt 6, S.17-18, s.33-49. Vallega, Adalberto, "Coastal Area Management in the Mediterranean: A Reference Framework", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.451-463. Vallega, Adalberto, "From the Action Plan to the Mediterranean Agenda 21", Erdal Özhan (Ed.), MEDCOAST 93: Proceedings of the First International Conference on the Mediterranean Coastal Environment, Vol 1, November 2-5, 1993, Antalya, MEDCOST, Middle East Technical University, Ankara, 1993, s.1-12. Vallega, Adalberto, "Cityports, Coastal Zones and Sustainable Development", Brian Hoyle (Ed.), Cityports, Coastal Zones and Regional Change: International Perspectives on Planning and Management, John Wiley & Sons, Chichester, 1996, s.295-306 . Vallega, Adalberto, Fundamentals of Integrated Coastal Management, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, 1999. Veronica Ward, "Sovereignty and Ecosystem Management Clash of Concepts and Boundaries?", Karen T. Litfin (Ed.), The Greening of Sovereignty in World Politics, The MIT Press, Cambridge, 1998, s.79-108. Wallbank, T. Walter, Alastair M. Taylor, Nels M. Bailkey, Civilization: Past and Present, 3rd Edt., Scott, Foresman and Company, Glenview, 1967. Warford, Jeremy J., Nicholas van Praag, The World Bank and the Environment: A Progress Report Fiscal 1991, Washington, D.C., 1991. Varoğlu, Demet, Kadir Varoğlu, “Kamu Demokrasilerinde Profesyonelleşme ve Örgütsel Yapılanma Üzerine Etkileri”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri-Cilt II., TODAİE, Ankara, 1995, s.11-24. WCC (World Coast Conference), How to Account for Impact of Climate Change in Coastal Zone Management: Concepts and Tools for Approach and Analysis, Versions 1 and 2. World Coast Conference 1993, November 1-5, Noordwijk, Netherlands. The Hague: Ministry of Transport, Public Works, and Water Management, National Institute for Coastal and Marine Management, Coastal Zone Management Centre, 1993. 364 Weber, Max, Şehir: Modern Kentin Oluşumu, Çev. Musa Ceylan, Bakış, İstanbul, 2000. Wells, Donald T., Environmental Policy: A Global Perpective for the Twenty-First Century, Prentice Hall, New Jersey, 1996. Werksman, Jacob D. "Greening Bretton Woods", Philippe Sands (Ed.), Greening International Law, Earthscan, London, 1993, s.65-84. What is IUCN?, (http://www.iucn.org/info_and_news/about_iucn/index.html), Ocak 2000. What is METAP ?, (http://www.metap.org), Şubat 2000. Wilson, Geoff A., Raymond L. Bryant, Environmental Management: New Directions for the Twenty-First Century, UCL Press, London, 1997. Woods, Ngaire "The Challenge of Good Governance for the IMF and the World Bank Themselves", World Development, Vol.28, No.5, May 2000. World Bank, Noordwijk Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, 1993. World Bank, Guidelines for Integrated Coastal Zone Management, Jan C. Post and Carl G. Lundin (Ed.), Environmentally Sustainable Development Series No.9, Washington D.C., 1993. World Bank Group, Pollution Prevention and Abatement Handbook 1998: Toward Cleaner Production, Washington, D.C., 1999. World Bank and the Global worldbank.org...), Eylül 2000 World Bank, Turkey-Antalya worldbank.com), Mart 2000. Environment: Solid Waste Portfolio, (http://wbln0018. Management, (http:\\www. World Bank, Turkey-Cesme-Alacati Water Supply and Sewerage Project, (http:\\www.worldbank.com), Mart 2000. World Bank, Turkey-Marmaris Water (http:\\www.worldbank.com), Mart 2000. Supply and Sewerage Project, World Bank, Turkey-Protected Areas and Sustainable Resource Management, (http:\\www.worldbank.com), Temmuz 2000. World Bank, Turkey-Biodiversity and Natural Resource Management Project, (http:\\www.worldbank.com), Temmuz 2000. 365 Yavuz, Fehmi, Ruşen Keleş, Cevat Geray, Şehircilik: Sorunlar-Uygulama ve Politika, A.Ü. SBF Yayınları, Ankara, 1973. Yavuz, Fehmi Çevre Sorunları, 2.Baskı, SBF Yayınları, Ankara, 1975. Yeroulanos, Marinos, "The Mediterranean Action Plan: A Success Story in the International Cooperation", Ekistics, Vol.49, No 293, March/April 1982, s.175-179. Young, Oran R., International Governance: Protecting the Environment in a Stateless Society, Carnell University Press, Ithaca, 1994. Yumul, Aras, Andrzej Furman, Çıralı: A Socio-Economic Profile: The Final Report, Doğal Hayatı Koruma Derneği, (Basım yeri belirtilmemiş), 1999. Yıldırım, Ahmet, "Kıyılar ve Sorunlarımız-II", Mülkiyeliler Birliği Dergisi, S.39, 1975, s.7-12. Zevkliler, Aydın, "Kıyılarda Mülkiyet İlişkileri", Amme İdaresi Dergisi, Eylül 1979, C.12, S.3, s.71-83. Hükümet Programları İnönü Hükümeti Programı (30.10.1923-06.03.1924), II. İnönü Hükümeti Programı (06.03.1924-22.11.1924), Okyar Hükümeti Programı (22.11.1924-03.03.1925), III. İnönü Hükümeti Programı (03.03.1925-01.11.1927), IV. İnönü Hükümeti Programı (01.11.1927-27.09.1930), V. İnönü Hükümeti Programı (27.09.1930-04.05.1931), VI. İnönü Hükümeti Programı (04.05.1931-01.03.1935), I. Bayar Hükümeti Programı (01.11.1937-11.l 1.1938), VII. İnönü Hükümeti Programı (01.03.1935-01.11.1937), II. Bayar Hükümeti Programı (11.11.1938-25.01.1939), I. Saydam Hükümeti Programı (25.01.1939-03.04.1939), II. Saydam Hükümeti Programı (03.04.193909.07.1942), I. Saraçoğlu Hükümeti Programı (09.07.1942-09.03.1943), II. Saraçoğlu Hükümeti Programı (09.03.1943-07.08.1946), Peker Hükümeti Programı Programı (07.08.1946-10.09.1947), I. Saka Hükümeti Programı (10.09.194710.06.1948), II. Saka Hükümeti Programı (10.06.1948-16.01.1949), Günaltay Hükümeti Programı (16.01.1949-22.05.1950), I. Menderes Hükümeti Programı (22.05.1950-09.03.1951), II. Menderes Hükümeti Programı (09.03.1951-17.05.1954), III. Menderes Hükümeti Programı (17.05.1954-09.12.1955), IV. Menderes Hükümeti Programı (09.12.1955-25.11.1957), V. Menderes Hükümeti Programı (25.1 1.1957-27.05.1960), I. Gürsel Hükümeti Programı (30.05.1960-05.01.1961), II. Gürsel Hükümeti Programı (05.01 .1961-20.11.1961), VIII. İnönü Hükümeti Programı (20.11.1961-25.06.1962), IX. İnönü Hükümeti Programı (25.06.196225.12.1963), X. İnönü Hükümeti Programı (25.12.1963-20.02.1965), Ürgüplü 366 Hükümeti Programı (20.02.1965-27.10.1965), I. Demirel Hükümeti Programı (27.10.1965-03.11.1969), II. Demirel Hükümeti Programı Programı (03.11.196906.03.1970), III. Demirel Hükümeti Programı (06.03.1970-26.03.1971), I. Erim Hükümeti Programı (26.03.1971-11.12.1971), II. Erim Hükümeti Programı (11.12.1971-22.05.1972), Melen Hükümeti Programı (22.05.1972-15.04.1973), Talu Hükümeti Programı (15.04.1973-26.01.1974), I. Ecevit Hükümeti Programı (26.01.1974-17.11.1974), Irmak Hükümeti Programı (17.11.1974-31.03.1975), IV. Demirel Hükümeti Programı (3l.03.1975-21.06.1977), II. Ecevit Hükümeti Programı (21.06.1977-21.07.1977), V. Demirel Hükümeti Programı (21.07.197705.01.1978), III. Ecevit Hükümeti Programı (05.01.1978-12.11.1979), VI. Demirel Hükümeti Programı (12.11.1979-12.09.1980), Ulusu Hükümeti Programı (20.09.1980-13.12.1983), I. Özal Hükümeti Programı (13.12.1983-21.12.1987), II. Özal Hükümeti Programı (21.12.1987-09.11.1989), Akbulut Hükümeti Programı (09.11.1989-23.06.1991), I. Yılmaz Hükümeti Programı (23.06.1991-20.11.1991), VII. Demirel Hükümeti Programı (21.11.1991-25.06.1993), I. Çiller Hükümeti Programı (25.06.1993-05.10.1995), II. Çiller Hükümeti Programı (05.10.199530.10.1995), III. Çiller Hükümeti Programı (30.10.1995-06.03.1996), II. Yılmaz Hükümeti Programı (06.03.1996-28.06.1996), Erbakan Hükümeti Programı (28.06.1996-30.06.1997), III. Yılmaz Hükümeti Programı (30.06.1997-11.01.1999), IV. Ecevit Hükümeti Programı (11.01.1999- 28.05.199), V. Ecevit Hükümeti Programı (28.05.1999- ...). Siyasal Parti Programları Anavatan Partisi Programı, Ankara. (Tarih belirtilmemiş.) Aydınlık Türkiye Partisi, Temel Görüşlerimiz ve Tercihlerimiz. (Tarih ve basım yeri belirtilmemiş.) Barış Partisi, Türkiye Toplumsal Barış Projesi: Yeniden Yapılanma Programı, Ankara, 1998. Büyük Birlik Partisi Programı, Ankara, 1999. Cumhuriyet Halk Partisi Programı, Yeni Hedefler Yeni Türkiye, Ankara, 1994. Demokrasi Partisi, Program, Ankara,1993. Demokrasi Partisi, Yerel Yönetimler Programı, Ankara, 1999. 367 Demokrat Türkiye Partisi, Demokrasi ve İnsan Haklarının Çağdaşlık Düzeyine Çıkarılması ve Devletin Yeniden Yapılandırılması Toplantısı-Çalışma Grupları Toplantısı, Antalya, DTP Yayınları, 12-12 Aralık 1997. Demokratik Sol Parti, Program, Sistem Ofset, Ankara. (Tarih belirtilmemiş.) Doğru Yol Partisi Tüzüğü ve Programı, Ankara, 1990 Fazilet Partisi, Seçim Beyannamesinde İlkeler-Hedefler, Ankara, 1999. Halkın Demokrasi Partisi, Program, (Tarih ve basım yeri belirtilmemiş). Halkın Demokrasi Partisi, Yerel Yönetimler Programı, Ankara, 1999 İşçi Partisi, Program-Tüzük, Ankara, 1997. Liberal Demokrat Parti, Program, Ankara, 1994. Millet Partisi Programı, Bayrak Yayımcılık, İstanbul. (Tarih belirtilmemiş.) Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Program ve Tüzük, Ankara. (Tarih belirtilmemiş.) Refah Partisi, Türkiye’nin Meseleleri ve Çözümleri (Program), Ankara, 1991. Sosyal Demokrat Halkçı Parti Programı, Ankara, 1993. Sosyalist Birlik Partisi, Tüzük ve Program, Ankara, 1991. Sosyalist İşçi Partisi, Sosyalizm Programı, İstanbul, 1999. Sosyalist Parti, Kuruluş Bildirgesi, Program, Tüzük, Sosyalist Parti Yayınları, Ankara, 1993. Türkiye Sosyalist Hareketi, Birleşik Sosyalist Parti ve Sosyalist Politika: Program ve Parti Yapılanması Üzerine Görüşler, Belgeler, Ankara, 1994. Yeni Parti, Program, Ankara, 1993. Yeşiller Partisi, Program ve Tüzüğü, Ankara, 1988. 368 Türkçe Özet Bu çalışmanın konusunu, kıyı yönetiminde yaşanan değişim ve bu değişimin Türkiye'ye yansımaları oluşturmaktadır. Yirminci yüzyılın son döneminde toplumsal, siyasal, ekonomik alanda yaşanan dönüşümlerin kıyı yönetimine iki yönde etkide bulunduğu söylenebilir. Bunlardan birincisini, kıyı sorunlarının ele alınış biçiminde ve izlenen bilimsel yaklaşımda ortaya çıkan değişimler, bir başka anlatımla sektörel kıyı yönetiminden bütüncül kıyı alanları yönetimine geçiş süreci, oluşturmaktadır. Dönüşümün ikinci yönüyse kamu yönetiminde yaşanan gelişmelerin kıyı yönetimine etkisiyle ilgilidir. Bununla anlatılmak istenen, geleneksel yönetim anlayışının kimi sınırlılıklarından kurtulmak üzere küresel ölçekte geliştirilen yeni yürütüm anlayışının (governance) kıyı yönetimindeki etkileridir. Kıyı yönetiminin geçirdiği bu değişmeyi ve Türkiye kıyılarının bu değişimden nasıl etkilendiğini sergileyebilmek için karşılaştırmalı bir yöntem izlenmesi yeğlenmiş, önce genel olarak, uluslararası alanda kıyı yönetiminde yaşanan evrim süreci ortaya konulmuş, ardından da Türkiye'nin kıyı politikasının anılan değişimden hangi yönde etkilendiği tartışılmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda ilk olarak, kıyı-insan ilişkisi, kıyıların içinde bulunduğu sorunlar ve kıyılara bakış açısındaki değişim ortaya konularak, geleneksel sektörel kıyı yönetiminden bütüncül kıyı alanları yönetimine giden evrim süreci incelenmiştir. Söz konusu değişimde öncü rol oynayan Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi uluslararası güç odaklarının kıyı yönetimindeki yeri ise bir sonraki bölümün konusunu oluşturmuştur. Kıyı yönetiminde yaşanan gelişmelerin Türkiye'ye etkilerini tam olarak ortaya koyabilmek için de, önce geleneksel kıyı yönetimi yapısı sergilenmiş, ardından da yukarıda sözü edilen yeni kıyı yönetimi anlayışını altında biçimlenen yeni kıyı yönetimi deneyimlerinin ışığında, ulusal kıyı politikasının gelişim doğrultusu sorgulanmaya çalışılmıştır. 369 Summary The main subject of this study is the recent changes on coastal management and the reflections of these new developments on Turkey's coastal management policy. It can be argued that transformations in the social, political and economic relations in the last two decades of 20th century have affected coastal management in two ways. The first of these changes has been observed in the method and the approach to coastal issues; in other words, moving from sectoral coastal management to integrated coastal zone management. The second aspect of this transformation is related to the developments in public administration and its effect on the coastal management system. In this context, the main focus of this study is to investigate how the national coastal management system of Turkey will be affected by recent developments on public administration: namely the shifting process, government to governance in order to avoid from the limitations of traditional public administration. A comparative method is preferred in order to explain and demonstrate these changes in coastal management and how the coastal areas of Turkey have been affected by these developments. To realize this goal the evolutions of the coastal management in international areas and the effects of these developments on coastal management in Turkey has been investigated. The first chapter of this study focused on coastal problems in general, human- coast relations, traditional sectoral coastal management and integrated coastal zone management. The main subject of the second chapter is about the role of the international or supra-national leading organizations in this developments such as the United Nations, the World Bank and the European Union. In the following chapter, the problems of Turkish coasts, the main legal arrangements on coastal management and the national coastal policy have been studied. The last chapter of this study has concentrated on new coastal zone management projects based on integrated coastal zone management principles. To evaluate the feasibility and performance of these new projects and to investigate the role of these experiences in the direction of national coastal policy is another aim of this section. 370