Okul Dergimiz - Doğanköy İlkokulu
Transkript
Okul Dergimiz - Doğanköy İlkokulu
Sevgili okuyucular Dergimiz öğrencilerimizin emeği, oyası ile dokundu. Her ne kadar maddi yetersizlik nedeniyle bu oyalan renklendirme imkânını elde edemezsek de onların yüreğinden süzülen mısralar; annelerinin, babalarının ve de bizlerin dünyasını ziyadesiyle ziyalandırmaya ve gönlümüzde bir gökkuşağı halesi oluşturmaya kifayet etti. “Yazmasaydım çıldıracaktım” demiş yazar. Yazmaktan sonra da okumak gelir. Ümit ederim ki sizlerde öğrencilerimizin yazmış oldukları yazıları okuyunca keyif alırsınız. Hele çocukların letafet dolu şiirlerini okuyunca, bazı yerlerde,Üstad Ahmet HAŞÎM'in deyimiyle; “Söz ile musiki arasında, sözden fazla musikiye yakın..” bir ritimde şiirlerinin cereyan ettiğini müşahede edeceksiniz. Derginin inşasında emeği geçen maddi manevi destek veren herkese, en kalbi duygularımı sunar, esenlikler dilerim. Editör SAHİBİ 2 İbrahim TUNA Okul Müdürü 3 4 5 EDİTÖR Aytekin İMERT 6 7 YAYIN KURULU 8 Gökmen BAYRAK Deniz ÖNCÜ İsmet KARAGÖZ Fedva ÇEMKECELÎOĞLU Mustafa AKINCI Halise KARATUĞ Yüksel COŞKUN 9 DENETLEME KURULU Seval COŞKUN Füruz GÜNAL Gülnur DOKUYUCU Mahmut ŞAKER Cevher TUNA BİLGİ ERİŞİM: Doğanköy İlköğretim Okulu Antakya/HATAY Tel: 0326 261 61 03 www.dogankoyortaokulu.meb.kl2.tr www.dogankoyilkokulu.meb.kl2.tr D İZ G İ-B A S K I Tel : (0 3 2 6 ) 2 1 3 9 6 49 Fa x : (0 3 2 6 ) 2 1 4 62 53 G sm : (0 5 3 2 ) 621 72 10 Cumhuriyet Mah. Kantarma Sk. Vali Ürgen İlköğrt. Ok. Krş. Antakya e-mail :yenidunyareklam@hotmail.com 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 İbrahim TUNA Çocuklara ve geleceğe kıymak Şiirler Beneklinin Hayali Doğan Köyün İnşaası Şiirler Osmanlıda Kadınların Etkisi Dostluk Şiirler Başarı, Zenginlik, Sevgi Şiirler 2/A Sınıfı Anne Söyleşisi Velilere Mektup Atatürkün Bilinmeyen Yönleri Her gün Bayram Olsa Yaşama Hakkı Doğum Günü Partileri Doğamızın Hali Kitapların Önemi 23 Nisan ve Dedem Farkında mısın? Doğanın Kötü Dostu İnsan Hayallerimde İtalya Renkleri Sevmeye Başlayan Elif Başarmanın Sırları Sevgili Babacığım Ünlülerin Hayatından Anektodlar Doğan Köyün Gelenekleri Bağlamam Nasıl Geldin Buralara Tepkiler Sevgili Okurlar Kıymetli Anne ve Babalar Müzik Futbol Terimleri Şiirler Değerli okuyucularım ız; Doğanköy İlkokulu ve Ortaokulu olarak okulumuzun açılış tarihinden itibaren bir ilki gerçekleştirme sevinci içindeyiz. Elinize aldığınız dergiyle yayın hayatımıza başlarken, amacımızın hoş bir seda bırakmak olduğunu ifade etmek isterim, ilkleri başarmak zor, devamını getirmek kolaydır. Bu bilinçle ilk adımımızı atarken kendimizi ifade etmeye çalışacağız sizlere. Değerli okuyucular Doğanköy İlkokulu ve Ortaokulu olarak öğrencilerimizin içindeki cevheri ortaya çıkarmaya çalıştık. Bu doğrultuda dergimizi öğrencilerimizle birlikte yoğurup biçimlendirmeye, Kendimizce ince eleyip sık dokuyarak güzel bir eser ortaya koymaya çalıştık. Umarım hazırladığımız dergiyi Zevkle okursunuz. Öğrenci sayımız az olmasına rağmen, her öğrencimizi okunması gereken bir kitap gibi görüp, onların ilgi duydukları konularda kendilerini göstermelerini istedik. Bunu gerçekleştirdiklerine inanıyorum. Fırsat verildiği takdirde her öğrencinin bir yazar, bir şair, bir karikatürist, bir uzman, bir edebiyatçı olduğunu görmenizi istedik. Sözlerime son verirken dergimizin yayın hayatına başlamasında emeği geçen başta Müdür Yardımcısı Sayın Aytekin İMERT' e, katkılarını esirgemeyen öğretmen arkadaşlarıma ve sevgili öğrencilerime teşekkürü bir borç bilirim. Dergimizin ikinci sayısında buluşmak dileğiyle hepiniz Allah'a emanet eder çalışmalarımızda başarılar dilerim. İbrahim TUNA Okul Müdürü i> o é ,A m c y ÇOCUKLARA VE GELECEĞE KIYMAK Dünya dönüyor, aynı zamanda başımızı da fena halde fellik fellik döndürüyor. Dünya'nın çekim yasası, kendi hayatımızın dizginlerini elimize almamızda, pek de geçerli olmuyor/olamıyor. Kahır ekseriyetimiz, bu çağın çocukları olarak sağa sola rastgele savruluyoruz, çağın dayattığı ağlardan bağımızı koparamıyoruz. Asıl olan nedir, ne değildir bilemiyoruz. Günümüz modem dünyası, zamanımızı ve emeğimizi bozuk para gibi harcıyor. Bu cihetle obur dünyayı, şu geldiğimiz devre kadar doyurabilmiş değiliz, bundan sonra da doyurmak pek mümkün gözükmüyor... Yaşadığımız zemin-u zamanda, zemin ayağımızın altından kayıp gidiyor, zaman da elimizden. İnsanlar kendi ruh ve bedenlerini, dinleme ve onlara dinlenme eylemlerini gerçekleştiremediklerinden; bir türlü dingin bir hale erişemiyorlar. Bu hengâmede en çok kurban edilenler kimler acaba? Sakın bu çarkın dişleri arasında en çok çiğnenerek ezilenler; kendi çocuklarımız olmasın. Onlara kötü bir dünya bırakmanın ötesinde, bir de onları tasallut altma alıp, onların özellerine; belirleme yetki ve hakkı kendilerinde olması gereken alanlara saygı da duymuyoruz. İstikbale hayatı taşıyacak olan yavrularımız, yanşan atlar gibi yollara vurulmuş, körpe yavruların o nazenin bedenlerine, -onlara iyilik yapıldığı iddiasında bulunan- bizler tarafından ha bire kamçı vurulmakta ve masum sabiler salt bir noktaya doğru kanalize edilmekte, koşturulmaktadır. O nokta neresi -ki kitleleri kendine doğru müthiş bir çekme gücü olan-; bukalemun gibi değişik kılıklara bürünen ve sanki cürüm üzerine kalmasın diye sürekli eşkâl, isim değiştiren sınavlar/avlardır. Araçların amaçsallaştınldığını görüyor muyuz acaba? Bu cüzi sınavları gereğinden fazla şişirmeye, abartmaya gerek var mı sizce? Cüze takılıp küllü kül etmek mi lazım. İnsan olarak yükselmek birazda gereksiz ağırlıklardan, yüklerden kurtulmak ile olur. İnsanın asıl ve başat amacı bir homo economicus (ekonomik İnsan) modeli yetiştirmek olmamalı. Çocuklar için kırmızı, bizim İçinde neredeyse kızıl elma haline getirilen bu mevki; onlar tarafından oraya varıldığında da mutlu olunup olunmayacağı meçhul... Sahi hedeflenen menzile varanların kaçı mesud! Hâlbuki insanoğlunun varoluşsal sorularından biridir, nedir diye mutluluk? Mürekkep bir varlık olan ve de çok yönlü gelişimin tam arifesinde ki insan yavrularım, istidatlarına göre yetiştirme ve donatma imkânı var iken bu kör dövüşü de ne diye? Bakıyorsun onca yüklemeye karşı çocuk 8.Sınıftan heybesinde pek de bir şey olmadığı halde tükenmişliğin kıyılarında gezerek mezun oluyor. Gerekliliği -kanıksanmış- kendinden menkul göreceli olan bu suni sınavlar olmaz ise ne olur? Ortaokuldan mezun öğrenciler, mahallesindeki liseye gitse, kendi doğal havzasından kopmasa/kopanlmasa ne olur, kıyamet mi kopar? Çok şey mi kaybederiz, mutsuz mu oluruz? Madem öyle ortaokula giriş sınavları da yapalım, ilkokul giriş sınavı da; mademki atın iyisi seçilecek! Bilakis bu sınavlı sistem sadra şifa olmamakta; ne devlet, millet ve ne de aileler, öğrencilerburadan alınması gereken yaran ve nihayetindeki neticeyi devşirebilmektedirler. Çünkü kapalı uçlu sorular(test) ile öğrencilerin önleri kapanmakta engin ufuklara geçmelerine firsat verilmemektedir. Öğrenciler ezberin dışına çıkarak, bilgi üretim safhasına atılım yapıp, bu sürece kendilerinden özgün şeyler katarak, üretime katkı sağlayamamaktadırlar. Yaptığı okuma eyleminde aşkın olana yaslanma neredeyse tümden unutulmuş; olay kabaca maddeye indirgenmiş ruh sürgüne gönderilmiş, idamın infazı için vakti saatini beklemektedir. İhsan sayıya, istatistiğe sıkıştırılmıştır. Oysa bilinmez mi; biranda en büyük yalana dönüşebilen doğrudur istatistik. Ama gelin görün ki! Bu gün bu müşkülatlı bahsi, değil velilere, eğitimcilere bile anlatmak, onların nazarlarım bu alana yöneltmek zor zanaat! Özne olması gerekenlerin nesneleştiği bir zamanda bu vaziyet anlaşılır bir şeydir. Mevlana'yı, Yunus'u, Fatih Sultan Mehmed'i hangisidir diye şıklar arasında soruyoruz, lâkin bunlar gibi adam nasıl yetişir sormuyoruz, onlar hakkında bilgilerimiz de bir cümleden öteye gitmiyor. Durum bundan mütevellit sevgili dostlar. Asıl olan çocuklan nakıs ve çarpık bir anlayışla, tek ve kırık bir kanat ile boşluğa bırakıp çırpınışlarını seyretmek olmamalı. Bu fenalığı yapmaya hakkımız yok sanınm. Bu gün sporda geri kalışımız, olimpiyatlarda başan gösteremeyişimizin sebebi, sporu gereksiz bir şey olarak görmemiz değil midir? Sınavlar varken sporda ne oluyor. Hâlbuki spor başlı başına insan için bir disiplin felsefesi oluşturma uğraşıdır. Hayatımızda edebi, estetik ve etik zevkler diye bir tassa var mı? Meraklısının hak getire dediğini duyar gibiyim. Belki bazılarına göre edebiyat ile iştigal etmek karın doyurmayan, beyhude bir uğraş. Lâkin ruhlan doyuracağı malumdur. Misalen öğretmenler, aileler kendileri ve çocuklan için edebi türlerde okumaya, yazmaya -yasak savmadan- gayret etseler güzel olmaz mı? Bu şekilde günlük hayatına bu güzel âdeti yerleştirenler, bir o kadar zarif ve edebiyatta mündemiç olan edebe sahip zarif kimseler olmazlar mı? Belki bu şekilde günlük hayatımızdaki yavanlıktan, bir nebze kurtulmuş oluruz. Ne dersiniz baharın bir çiçekle başladığı gibi beklide vanlacak olan edebiyat dünyasının başlangıç yolu bu adımlarla olur ve buradan bu yürüyüş başlar. Evet, arkadaşlar, çocukların küçük dünyalarında, büyük inkişaflar oluşturmak; çocuklarımızın gönül dünyalarındaki değerli ve birbirinden kıymettar taşlan, cevherleri deşerek ortaya çıkarmak, gönül dünyalarım zenginleştirmek gayesini edinmek hq>imizin en başta da öğretmenlerimizin esaslı bir görevi olsa gerek. Kim bilir belki böylecebiz ve çocuklarımız, annelerimizin arzuladığı gibi hep birlikte mutlu oluruz. Aytekin İMERT McLYrd. DOĞANKÖY V______________________________________ ANNEM Dostluklar fena buldu, anam oldu bana yar Almaz verir, derdi derde katar o hünkâr Hep kış oldu ömrii, görmedi asude bahar Kadrin bilemedi, ömür verdiğin çocuklar Şehirlerin anası Bağdat kadar çilekeşsin Bilmezler mi? Evlatlar, onları ne çok seversin Bakma ihmalimize, sen dünyaları değersin Evladı mesut görsen, muradına erersin Anasın, anasın hep başımızda kalasın Ne sarsılmaz bir yapı, yalanacak kala'sın Canından verip yaralarımızı saransın Haklan ödenmez sen ne büyük nimet; anasın Gelin kız, erkek kardaşlar gözyaşı dökelim Ferman buyursa Yaradan; kime ana diyelim Ben anamı çok sevdim, ellerinden öperim Ahrette kavuşmayı Mevla'm dan dilerim KARIM Tek idim, çift oldum, bir bedende yok oldum Yangılar tutuştu, gözlerinde kor oldum Bir sıra eriştim, kaderde seni buldum Sevdan yıllandı, aşkına giriftar oldum KIZIM Bu kışa beraber duruyoruz, ey zümrüt şavkı yeşilim Aktın, aklara sarıp sarmaladık seni minik bebeğim Vardın, ta ezelden bir söz, şimdi aramızı hoş eyledin Kanım, canım, hep can olacaksın, biricik kızım OĞLUM Zaman aktı menzile, seni bekledik, bir zaman Ansızın gelip, şendin hayalimizi aydınlatan Zor tutundun hayata, bildik zorlusun, zordur devran Müjdeyle, feyizle gelen oğlumuzun adı Kaan Aytekin İMERT Md.Yrd. DOĞANKÖY V______________________________________ 2 3 BENEKLİ *NİN HAYALİ Çiftçinin biri bahçesinde portakal yetiştiriyordu. Çiftçi bahçesinde yetiştirdiği portakalları her hafta pazara gidip satıyordu. Bir gün çiftçi portakallarını toplayıp pazara g itti. P azara g ö tü rd ü ğ ü p o rta k a l çuvallarından birin de bizim meraklı portakalımız Beneldi de vardı. Benekli çok meraklı olduğu için kendine meraklı dedirtiyordu. Meraklı çiftçinin portakal çuvallarının en aşağısında kalmıştı bu yüzden de ezilmişti. Küçük meraklımızın bugünkü macerası insanların midesiydi ama çuvalın dibinde ezildiği için kimse Meraklı’ yi almıyordu. Öğlene doğru annesiyle birlikte bir çocuk geldi. Çocuk ve annesi portakalları b irlik te seçiyorlardı. Küçük çocuk portakalları seçerken bizim meraklıyı aldı ama meraklının ezilmiş olduğunu fark etmedi ve küçük meraklıyı poşete koydu. Meraklı buna çok sevindi. Meraldi o kadar şanslıymış ki eve gider gitmez çocuk benekliyi yemek için eline aldı. Benekli çok sevindi ama kabuğuna bıçak girer girmez kendini pişman olmuş gibi hissetti. Hele de çocuğun dişleri arasında parçalanırken cam çok yanmıştı ama buna rağmen hayalleri gerçekleşeceği için hiç pişman olmadı. Çocuğun dişleri arasm da parçalandıktan sonra boğazından geçerek mideye yolculuk yaptı. Mideye geldiği zaman bizim benekli çok heyecanlıydı. Mideye girdikten kısa zaman sonra buhar olup uçmuş gibi yok oluverdi ama benekli midede uzun süre kalıp gözlemler yapacaktı ve dışarı sapasağlam bir şekil de çıkacağını zannediyordu ama bunları yapacak kadar vakit bulamadı. İrem İMERT 3-F DOĞANKÖY V______________________________________ ♦♦ DOGANKOY’UN INŞAASI Köyde bir yaşlı kadın, Gün yazı melekli çiftliği adındaki bir yerin bağımsızlık aşkıyla köy olma yoluna girmesine, yıllarca bağlı olduğu, bağlanmak zorunda kaldığı geleneksel yapıyı eğitim yoluyla aşılabileceği öngörüşüyle bağışlamıştı çok sevdiği arsasını okul yapımı için. Çiftlikteki insanların beklide daha tam olarak bu eyleminin arsa bağışlanacak kadar önemini kavrayamadıkları bir zamanda. Bundan Aliye koymuşlardı belki adım; ileride gerçekleştireceği yüksek kahramanlığa bir işaret fîşeği olsun diye. OKUR ailesi, soyadlarmdan alırcasma ilhamı, ısrarla çocuklar okumasını, kendi köylerinde okumasını istiyorlardı. Çocukların çiftlikten Günyazı (akılı) köyündeki okula gitmek için, kışın zaman zaman öfkelenip azgınlaştığı dereden geçemeyerek evlerine geri gelişleri üzüyordu OKURLARI. Okulun yapımı hızla gerçekleşerek Günyazı Köyü Melekli Çiftliği İlkokulu olarak kollarını açmıştı çiftliğin çocuklarına. Beklenen olmuş melekli çiftliği adıyla bilinen arafta; Kisecik ve Akıllı köyleri arasında kalmış olan yer; 1990 yılında Doğanköy adıyla doğmuştu. Köyün kuruluşunda annesinden ve büyüklerinden ilham alarak, azıcık nüfuslu ve herkesin bir birini tanıdığı, sıcakkanlı ve misafiıperver bir insan topluluğunun önüne geçip, yörenin dayanışma ruhundan güç alarak kurulmasına öncülük etmişti Aliye OKUR'un torunu Nasrittin OKUR. Böylelikle Köyün kuruluşuyla birlikte 3 dönem muhtarlık görevi nasip olmuştu Babama. Köylüyle birlikte el ele verecek ve hayatın kaynağı olan su getirilecekti köye. Artık köyün en temel sorunları aşılmıştı. Köyde zaten var olan birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve huzur artarak devam etti. Yıllarca babam ve köylü birlikte yükseltiler köyün inşasını. O köylüyü köylüde onu çok sevmişti. Fakat hastalığı ve ardından ölümü bu işe zahiren bir nokta koydu. Şairbiryerde; Serabın bir sonu vardır, Ufkun, sıradağın sonu. Uçarın, kaçarın bir sonu vardır Senin sonun yok. Diyordu ama babamı kaybettiğim zaman anladım ki her şeyin sonu varmış. Fakat yinede o kurduğu Doğanköy’ün kalbinde yaşamaya devam ediyor. YEŞİL GÖZLÜ DEV Duruşunda ayrı bir asalet Bakışında gizli bir heybet Sözlerinse birer inci Sabrına hayran herkes Ya o en kızgın anındaki bile metanet Boşuna dökülmedi bu kadar gözyaşı ardından Boşuna değildi bu hüzün Gözlerinde ayrı bir güzellik, Yüzünde ayn bir tebessüm Yeşil gözlü dev koydum adım Bu köy yaşadıkça anacak her anım Yüreklerde kalacak sevdanın tadı Çoluk çocuk, küçük büyük, herkes, Seninle var olan Doğanköy Unutmayacak “Yeşil Gözlü Muhtarını.. Yazar OKUR Nasrittin OKUR'un kızı Edeb.Öğrt. DOĞANKÖY V_____________________ SONBAHAR Bir Gün Gelecek Sonbahar Kalmasın arkanda gözün Bir gün gelecek sonbahar Bitecek bir yıllık hüzün İçinde korku olmasın Geçecek şu zaman Sonra bir bakacaksın Altında oynuyorsun Dökülen yaprakların. Var şu günlere çatasım. Nerde bu eylül, ekim, kasım. Yıllarca hasret kaldığım, Dökülen yapraklarım. Şimdi yaşm on yedi. Gelecek şu sonbahar. Bitecek yılın hasreti Ve etrafına bakıp İT Özleyeceksin 0 eski günleri. ANNEME Etraf karanlıktı Birden bir ses çıktı Oğlum, oğlum, oğlum Gözümü açtım Karşımda bir melek Beni okul için sabahlan uyandıran Kahvaltı yapıp okula gönderen bir melek 0 benim annem 0 benim meleğim O benim bu dünyadaki Tek varlığım Biri bana Senin en çok sevdiğin arkadaşından Daha çok sevdiğin biri varmı dese Hiç düşünmeden yok derim Çünkü benim zaten En çok sevdiğim arkadaşım ANNEMDİR DERİM AHMET ESKİ 6-A DOGANKOY Ö -7J Osmanlı Yönetimine Kadınların Etkisi Kadın Saltanatı'nın Başlangıç Noktası: Hürrem Sultan:Asıl adı AleksandraLisowska olan Hürrem Sultan, Batılı kaynaklarda Rokzalan olarak zikredilir. Rutenyalı bir rahibin kızıdır. 1504 yılında doğmuş ve Osmanlı haremine 14-15 yaşlarında iken girmiştir. Hürrem Sultan, Kanuni'yi etkisi altına almayı başarmıştır. Hürrem Sultan, Osmanlı tarihinde evlenilerek azad edilip yasal eş yapılan ilk cariyedir. Sadrazam ve devlet adamları seferdeyken Süleyman Han'ın saraydaki haber kaynağı ve siyasi danışmanı olmuştur. Mahİdevran'ın oğlu Şehzade Mustafa’nın varis olmasını desteklediği için Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa'mn öldürülmesinde önemli rol oynamıştır. Kendi oğullarından birinin tahta geçmesini istediğinden en güçlü varis olan Şehzade Mustafa’nın katlinde etkili olmuştur. Hanedan üyelerini merkezde toplama geleneğini başlatmış, başta kendisi oğlu ile sancağa gitmeyerek sarayda kalmıştır. Kızı Mihrimah'ı Rüstem Paşa ile evlendirerek güç odaklarım çevresinde toplamıştır. Kadınlar Saltanatı’m Kurumsallaştıran İsim: Nurbanu Sultan: II. Selim'in hasekisi olan Nurbanu Sultan'ın gerçek adı Raşel'dir ve bir Yahudi kızıdır. Selim Han'ın hayatta iken uyguladığı tek erkek evlat politikası (Murad’ı varis olarak belirlemesi) ve Hürrem ile şehzade annelerinin sancağa gitmemeye başlaması Nurbanu’yu haremde öne çıkarmıştır. Hürrem'in vefatından sonra yeri -siyasi entrika makamı ve saltanatıgelini Nurbanu’ya kalmıştır. Nitekim Hürrem ile başlayan Kadınlar Saltanatı Nurbanu ile müesseseleşmiştir. Selim’in ölümü üzerine oğlu III. Murad tahta geçmiş ve Nurbanu hasekilikten valide sultanlığa yükselmiştir. IH. Murad’m hasekisi olan Safîye ile Nurbanu anlaşamamış, bu noktadan sonra harem Nurbanu ve Safiye arasında mücadele sahası olmuştur. Veraset Sisteminin DeğiştirilmesininArkasındaki El: Kösem Mahpeyker Sultan I. Ahmet'in ilk hasekisi MahfiruzSultandır.I Ahmet’in diğer hasekisi olan Mahpeyker'i ön plana çıkarmıştır. Mahpeyker Rum bir rahibin kızıdır. I. Ahmet'in haremine girmiş, Valide Safiye Sultan'ı canlı olarak görüp etkilenme fırsatı bulmuştur. Kendim Ahmet’e sevdirmeye çalışmış, bunda başarılı olarak hünkâr tarafından kılavuzluk eden manasında ’Kösem’ lakabı verilmiştir.İlk şehzadeyi doğulmak istemiş, ancak bu şerefi şehzade Osman'ı dünyaya getiren ilk haseki Mahfîruz yaşamıştır. I. Ahmet’in ölümü üzerine valide sultanlık hedefi için yerine padişahın oğullarından birinin değil de kardeşi Mustafa’nın geçmesi için uğraşmış, Osmanlı veraset sisteminin değişmesinde büyük rol oynamıştır (Ekber ve Erşed).Sultan Murad'm tahta geçtiğinde 11 yaşmda olması sebebiyle Kösem Sultan'a naiplik etmesi için görev verilmiştir. Bu sayede hiçbir validenin sahip olamadığı nüfuza sahip olmuştur. Fakat 20 yaşına gelen Sultan Murad idareyi eline alınca onun katı politikaları neticesinde yönetimden bir müddet uzak durmuştur. Kadınların geri planda kaldığı bu dönemde IV. Murad yönetimi düzenleme faaliyetlerini büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Sultan Murad'ın ani ölümü ile tahta geçen İbrahim’in saltanatı yeni bir gücü ortaya çıkarmıştır. İbrahim'in ilk kadım olan Hatice Turhan Sultan'ın gelmesiyle Kösem Sultan yeni saraydan sürülmüştür. Sadrazamlığı süresince herhangi bir kadın iktidarına imkân vermeyen Köprülü döneminde devlet büyük oranda toparlanmıştır. Turhan Sultan bunları görmüş, kadın nüfuzu ve etkisi devam ettiği sürece Osmanlı devletinde düzenin sağlanamayacağım anlamıştır. Bu sebeptendir ki Köprülü dıştaki düzensizlikleri yoluna koyarken Valide Turhan Sultan da haremdeki entrika yuvalarım, kadın iktidarlarım ve rüşveti bertaraf etmeye çalışmıştır. Turhan Sultan'ın huzur içindeki ölümünden bir müddet sonra IV. Mehmet de vefat etmiştir. Turhan Sultan’ın ölümü ile KADINLAR SALTANATI sona ermiş, Sultan Mehmet'in vefatı ile de KADIN HAKİMİYETİNE GİREN PADİŞAHLARdevri bitmiştir GÖKMEN BAYRAK Sos.Bil.Öğrt. DOĞANKÖY DOSTLUK NEDİR? Hiç beklenmedik bir anında kalbine doğan sıcacık bir duygudur dostluk. Sevinçtir, üzüntüdür, sonsuza dek olan arkadaşlıktır dostluk. Başın ne zaman sıkışırsa sıkışsın koşabilmeli, kapısını çaldığında; gözlerindeki o bakışı, sevinci anlayabilmeli. En gizli sırlarını bile verebilmeli, sana senden çok güvenen bir sırdaş olmalı. “Dostluk ekmek, su gibidir. Gerek duyduğun besini hemen verir.” “gerçek dostlar yıldızlar gibidir; karanlık çökünce ilk onlar parlar ve size ışık olurlar... “ “ dostluk kiraz gibidir. Kokusu yoktur ama serin bir tatlan vardır dostluğun... ” Dostluk; “Dostluk emek ister, yürek ister, dürüstlük ister.. “Dostluksevmektir, sevilmektir...” “ Dostluk fedakârlıktır...” “ Gece'nin bir yansında ‘iyi değilim* diye gelen bir mesajla soluğu yanında alabilmektir...” “ Dostluk, sana açılan kucağa, sevgiyle, samimiyetle karşılık vermektir.. “ Dostluk paylaşmaktır...” “İyi günü, kötü günü...” “Günü geldiğinde bir somun ekmeği, günü geldiğinde en zengin menüyü...” “Dostluk candır, hayattır... ” “Dostluk gözlerinle konuşabilmektir...” “Dostluk tatlı bir kıskançlık, çocukluktur...” İşte gerçek dostluklar böyledir. Tanya BIYIKLI 8-A DOĞANKÖY V______________________________________ DERS KAYNAR Bugün dersimiz boştu, Ah Dünya ne hoştu! Sevinçliydik hepimiz Müdür geçti dersimize, Siliniverdi herkesin yüzündeki gülümseme Adaptasyondan, kalıtıma... Nereden vardık edebiyata! Başladı müdür şiir okumaya İçim cız etti vallaha Çünkü; ailesine yazmıştı o şiiri, Kısaydı, özdü ama güzeldi...! Bize bir som sordu: Babanız size hiç şiir yazdı mı? dedi. Kahkahalar uçuşuverdi havada, Müdür; habersiz, bakmıyordu etrafa Bizim yaşadığımız yer küçük bir köydü, Çoğu kişi bilmiyordu bile alfabeyi. Vaziyet ortada! Müdür durumu toparlasa da... Kaynamıştı ders o dakikada Şunun şurasında on dakika kalmış zilin çalmasına Başladı sınıf çene çalmaya, Zil çaldı, ders bitti... ÖĞRENDİM DERSİN NASIL KAYNATILDIĞINI BİR KEZ DAHA! Hatice GÜLDÜR 8/A ÖĞRETMEN OLACAĞIM Öğretmen olacağım Hayallerle dolu sınıfta Ben olacağım okutup yazdıran Öğrencileri sevip okşayan Ben yalan söyletmeyeceğim onlara Doğru yolu göstereceğim her zaman Yalan kötü bir şeydir Bir kere söyledin mi kötü olur o zaman Her biri güzel Kitap okuyacaklar Hecelere aymp Doğru doğru sayacaklar Rana MUTLU - 3/A DOĞANKÖY V______________________________________ BAŞARI, ZENGİNLİK, SEVGİ İnsanlar bazı zamanlar gerçekte ye hayatiyette neye ihtiyacı olduklarını bilemeyebiliyorlar. Bakalım bu hikâyeden sonra sizin de gerçekte neye ihtiyacınız olduğu düşüncesi değişecek mi? Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadm, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce acıkmış olmaksınız, Lütfen içeri gelin, size yiyecek bir şeyler hazırlayayım."dedi Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadm, eşinin evde olmadığım söyledi. Yaşlı adam, başım iki yana salladı;"Eşiniz evde değilse, davetinizi kabul edemeyiz", dedi. Akşam eşi geldiğinde kadın yaşlı adamlarla arasmda geçen konuşmayı anlattı."Senin evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler", dedi. Kadının eşi bundan dolayı üzüldü."Birbakıversene dışarı, hâlâ oradalarsa, davet edebilirsin eve” dedi. "Kadın kapıyı açar açmaz, karşı kaldırımdaki bembeyaz sakaUı üç yaşlıyla yeniden karşılaştı. "Eşim geldi, şimdi evde" dedi ve onlara davetini yineledi."Kadmın davetine yaşlılardan biri yanıt verdi;"Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz", dedi. Ve kısa bir duraksamadan sonra, bir açıklama yaptı;"Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı, Zenginliktir. Bu taraftaki arkadaşımın adı Başarı, benim adım ise Sevgi’dir. Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra Sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu; "Şimdi evinize gidin ve eşinizle başbaşa verip, bir karara varın", dedi."İçimizden sadece birimizi davet edebilirsiniz sonra gelip, kararınızı bize bildirin." Kadm, Sevgi'nin önerisini eşine anlattığında,adam sevinçten göklere fırladı."Aman ne güzel, ne güzel,biz de içlerinden Zenginlik! davet ederiz ve evimiz de bir anda Zenginlik'e kavuşmuş olur", dedi.,."Eşinin karan kadınm biç de hoşuna gitmedi."Başanyı davet etsek,daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız,kocacığım?",dedi. K a y ı n v a l i d e s i y l e , k a y ı n p e d e r i n i n bu k o n u ş m a s ı n a , içerideki odada bulunan gelinleri de kulak misafiri olmuştu. Koşarak içeri girdi ve o da kendi önerisini söyledi;"En doğru karar, Sevgi'yi davet etmek değil midir?", dedi."Düşünsenize, evimiz bir anda Sevgi'ye kavuşacak" Gelinin bu önerisi, kayınpederin de, kayınvalidenin de çok hoşlarına gitti. "Tamam, en doğru karar bu olacak" dediler." Sevgi'yi davet edelim... "Kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu"İçinizde hanginiz Sevgi'ydi?""Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun..."Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye başladı.Arkadaşları da ayağa kalktılar ve Sevgi'nin arkasından, onlar da eve doğru yürümeye başladılar.Kadın, büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde,Zenginlik'leBaşan'yasordu;"Siz niçin geliyorsunuz?,Ben yalnız Sevgi'yi davet etmiştim."Kadmm bu sorusuna, üç yaşh birlikte yanıt verdiler; "Eğer içimizden yalnız Zenginlik'i ya da Başan'yıdavet etmiş olsaydınız,davet edilmeyen ikimiz dışanda bekleyecektik" "Fakat siz Sevgi'yi davet ettiniz.Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize.; "Çünkü Sevgi'nin olduğu her yerde,biz Zenginlik ve Başan da her zaman,onun yanında oluruz." ^.. q ÜNAL _____________________________________________________________ 2/A.Sın.Öğrt. DOĞANKÖY Ç > 11) SONBAHARIM Sensiz eksik olur her şey, O , eylül, ekim, kasım Ne olur senden istediğim tek bir şey Benim sonbaharım Aklımda o eski anılar Hadi gel artık sonbaharım Anlata anlata bitiremem Rüzgarlarını, havalarını SONBAHARIM Akar göklerden yağmurlar Dökülür dallardan yapraklar Sokaklardan eksilir çocukların seslen O zaman gelir sonbahar MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Ece DİBOĞLU 6-A 1881'de bir çocuk doğdu San saçlı, mavi gözlü İM katlı pembe boyalı bir, Evde oturuyordu. Yurdumuzun bilgesi Bilime açık, aydın ve çalışkan Hoşgörülü insan, Mustafa Kemal'di o. Yurt ona hayrandı, Başbuğdu kahramandı. “Gazi “ünvanı almış, Mustafa Kemal'di o. NURGÜL SAYIN 5-A DOĞANKÖY V______________________________________ 2 3 **** i ileri i %z v Okulumuz 2/A sınıfı öğrencileri minik kalplerinde anlam bulan f 'anne* kavramını anlattılar. Bakalım neler söylemişler. Ali KÜÇÜK: Sen beni dünyaya getirdin. Sen beni büyüttün. Anne seni dünyalar kadar seviyorum. Kalbimde hep sen olacaksın. Arda MUTLU: Canım Annem seni çok seviyorum. Annem sen benim biricik annemsin. Seni görünce kalbim atıyor. Caner TOMBUL: Anne seni çok seviyorum. Seninle gurur duyuyorum. Efe MUTLU: Anne seni çok seviyorum. Çünkü sen benim annemsin. Emir Can MUTLU: Güzel annem sen benim kalbimdesin onu bil. İrmak SAYIN: Canım anneciğim seni çok seviyorum.Dünyalar kadar çok seviyorum. Yıldızların en güzelisin.Güzel yüzlü anneciğim. Manolya MUTLU: Sıcak bir yuva,şevkat,sevgi,neşe kalbim hep seninle atıyor canım annem. Sen bir tanesin melek annem. Senin ile her gün çok güzel annem. Merve YILDIZ: Benim annem güzel annem.Anneciğim sen benim sıcak yuvamsın.Sen benim minicik kalbimdesin. Sen benim kuzumsun,sen benim çiçeğimsin canım annem. Annelerin en güzelisin sen. Sen beni çok seviyorsun ben de seni çok seviyorum. Samet MUTLU: Anne ben seni çok sevİyorum.Camm annem benim. Selena GÜLDÜR: Annem canım annem sen bir tanesin.Okula gittiğimde hep seni hatırlarım anne.Anneleri en tatlısı canım annem. Selena MUTLU:Annem sevgili annem.Ben seni çok çok sevİyorum.Camm canım annem. Selena TOMBUL: Annelerin en güzeli, sensin benim güzel annem.Ilık bahar, esen yeli sensin benim güzel annem.Seni çok seviyorum. Sıla OKUR: Anne sana baktığımda görüyorum ki karşımda bir melek. Annem benim güzel annem. Annem kalbimin içindesin. Yemez yedirir içmez içirirsin annem benim güzel annem. Senin sayende yüzüm güldü annem benim. Yağmur BİLALOĞLU: Anne sen dünyadaki en sevdiğim insansın camm annem. Güzel yüzlü annem. Korkulu bir rüya görsem hemen yanıma gelirsin camm annem. Işıl AY: Sen benim dünyadaki en güzel en mutlu annemsin.Senbeni çokmutlu ettin anneciğim. Sıla ÇOLAK: Dünyalar kadar güzelsin.Yıldızlann en güzelisin.Gülen yüzlü anneciğim. Anneciğim prenses anneciğim. Seda SAYIN: Seni dünyalar kadar seviyorum anneciğim. MeldaNur MUTLU: Anne seni çok seviyorum. Barış MUTLU:Her şey getiriyorsun bana, seni çok seviyorum anneciğim. Asya MUTLU: Seni ben çok seviyorum.Çiçelder gibi güzelsin,bir tane anneciğim.Canım annem. Ebru MUTLU:Seni sevmeye devam edeceğim sevgili annem.Seni seviyorum. Nazlı GÖRÜR:Anne sen benim dünyamsm.Sen olmazsan ben de olamazdım.Sensiz ben bir hiçimiyi ki varsın. Seni çok seviyorum.Dünyadaki insanlar bir yana sen bir yana.Bunca yıl baktın bana.Hakkmı nasıl verebilirim? îyi ki varsın. Boran BİLALOĞLU:Anne çok zahmet çektin seni seviyorum anne. Kardelen ESKÎ: Benim güzel annem sen dünyanın en güzelisin. Ben seni çok çok seviyorum. DOĞANKÖY V______________________________________ VELİLERE MEKTUP Sayın Çok Kıymetli Velilerimiz Çok büyük umut, sevinç ve mutlulukla çocuğunuzu okula göndermiş bulunuyorsunuz. Çocuğunuz okulda bulunduğu süre içerisinde; * okuma yazmayı * dört işlemi * kendi ihtiyaçlarım karşılamayı * toplum içerisinde yaşayabilmesi için gerekli kurallan * hayatım kazanabilmek için gerekli her şeyi okulda öğrenecektir. SONUÇTA Size fazla yük olmadan kendi kendine yeterli, ailesine ve topluma yararlı bir insan olacaktır. Çocuğunuzun okula devam etmesi kendi yararına olduğu gibi sizinde yararınıza olacaktır. Çocuk okulda bulunduğu süre içerisinde mutlu ve güven içerisinde olacaktır. İçiniz rahat olsun. Yalnız, çocuğunuzun istenilen şekilde gelişmesi ve yetişmesi için okul öğretmenlerle her konuda işbirliği yapmanız, çalışmalara destek olmanız gerekmektedir. Biz okul olarak imkanlarımız ölçüsünde, çocuğunuz için en iyi olan şeyleri yaparken yetersiz olduğumuz yönler olabilir. Bu konuda görüş ve önerilerinizi bekliyoruz. Eğitim - öğretim ve her türlü çalışmalarla ilgili görüş, eleştiri ve önerilerinizi zamanında ve açıkça belirtmeniz, hataları zamanında düzeltmek için yararlı olacaktır. Çocuğunuzla ilgili toplantı ve görüşmelere katılmanız iyi bir eğitim için gereklidir. Çocuğunuza verdiğiniz değer, onun ileride daha iyi ve başarılı bir insan olmaya itecektir. Çocuğunuzun geleceğini şekillendirecektir. Çocuğunuza yaptığınız yatırımla onun geleceğini garanti altına alıyor olmanızı unutmayın. Çocuk her şeyi okulda öğrenemez, okul dışı zaman ve tatillerde sosyalleşmesi, ilgi ve yeteneklerini açığa çıkartıp geliştirmesi için serbest zaman etkinliklerine yöneltmemiz yararlı olacaktır. Çocuktan her zaman yetişkin bir insanmış gibi olgunluk ve başan beklemeyiniz. Yapamayacağı işlere zorlamayın. Başarısızlığı karşısında kendine güvenini kaybedeceğini unutmayın. Bu nedenle bazı başarısızlıkları hoş görmeniz yararlı olacaktır. Çocuğa sevgi ve değer verdiğiniz ölçüde başan bekleyebilirsiniz. Bu çocuğu kazanmanın ilk şartıdır. Çocuk kendisine sevgi ve değer verildiğini görürse daha gayretli olacaktır. Çocuğun zayıf olduğu yönleri düzeltmek belli bir zaman gerektirmektedir. Bu nedenle acele etmeyiniz ve sabırlı olunuz. Günlük yaşam her an kaza tehlikelerle doludur. İleride üzülmek istemiyorsanız, çocuğunuza kaza ve tehlikelere karşı korunma yollarını öğretiniz. Okuldaki çalışmalan takip ediniz. Çocuğunuz eve geldiğinde okulda o gün neler öğrendiğini sorunuz. Çocuğun eğitimini evde destekleyiniz. Bu çocuğun okula uyum sağlamasını ve kendine güven kazanmasını kolaylaştıracaktır. Sonuç olarak; daha sağlıklı, daha mutlu ve daha başanlı insan yetiştirmemiz, karşılıklı işbirliğimizle ve üzerimize düşen görevleri yerine getirmekle mümkün olacaktır. Saygılarımla... Seval COŞKUN 1/A Sın.Öğrt. DOĞANKÖY V______________________________________ ATATÜRKÜN BİLİNMEYEN YÖNLERİ Arkadaşlar Atatürk ile ilgili bilgileri az çok hepiniz okumuş, öğrenmişsinizdir. Bakalım onunla ilgili aşağıda yer alan bilgileri biliyor musunuz? 1.Ata lafım sevmezdi Atatürk lakabmı ilk kez o dönemin Türk Dil Kurumu başkanı bir konuşmasında kullanmış. Mustafa Kemal 'de bunu çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine “Ata” diye hitap edilmesinden hoşlanmazdı. 2.En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı. Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk Dili ve Tarihi üzerindeki çalışmaları genişletebilmek en büyük hayaliydi. 3.Düzen takıntısı vardı. Evde, çevresinde ve hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyayı düzeltmeden rahat etmezdi. 4.En Sevdiği Yemek Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama cam istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi. 5.Ölçüleri Boyu 1.74 idi. Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi. Mehmet YILDIZ 4-A DOĞANKÖY V______________________________________ O LSA Bayram olunca Düşünürüm hep ailemi Teker teker hepsinin; Öperim ellerini Güler yüzlü olur herkes; Gelince kapılara Verirler şekerleri Yoksa para Amcamın,dayımm,halamın Bütün akrabalarımın Onlann verdiklerini Kumbarama atarım Yunus KÜÇÜK 5-A DOĞANKÖY V______________________________________ YAŞAMA HAKKI Biz hepimiz insanız. Temel özelliklerimizden en önemlisi yaşama hakkıdır. Bütün insanların yaşama hakkı vardır. Eğer bizim yaşama hakkımız olmasaydı neden yaratıldık ki? Biz yaşamak için yaratıldık. Atatürk ve Türk halkı bizim özgürlüğümüz için, yaşama hakkımızı daha İyi kullanabilmek için savaştılar. Yaşama hakkımızı iyi kullanmalıyız. Onurlu, dürüst kişiler olmalıyız. Kavga etmemeli, insanlara hoşgörüyle yaklaşmalıyız. Hırsızlıktan yalandan uzak durmalıyız. Bunlan sadece bizim için değil, çevremiz için de yapmalıyız. Sadece insanların değil hayvan ve bitkilerin de yaşama hakkı vardır. İnsanlar ağaçlan keserek yerine apartmanlar veya yapıtlar yapıyorlar. Çevremizdeki bitkiler yok olursa oksijenimiz azalır. Toprak kayması olabilir. Hayvanların da yaşama hakkı vardır. Sulan kirletmemeliyiz. Yoksa denizdeki, göldeki hayvanlar ölebilir. Avlanma yasağı olan hayvanlan öldürüyorlar. Kuşlan öldürüyorlar. Bütün hayvanlan doğal ortamında kendi yaşama yerine bırakmalıyız. Biz hepimiz yaşamak için yaratıldık. Hiç kimse bunu engelleyemez. Biz yaşarken çocukluğu, sevinci, üzüntüyü, paylaşmayı vs. öğreneceğiz. Hayallerimize atılarak peşinden koşacağız. Abdurrahman KÜÇÜK 7-A DOĞANKÖY V______________________________________ DOĞUM GÜNÜ PARTİLERİ O gön çocuklar heyecanla dolar, O saati bekler mumlan üfler. Pasta yer, hediye alır çocuklar, Mutlu olur bütün kalpler Büyüdükçe mutlu olur çocuklar, Mutlu oldukça çocuklar, sevinir anne babalar. Okula gidecekse, büyümeli çocuklar, Doğum günleri ile çabuk büyür yavrucaklar. Özlem ESKİ 5-A DOĞANKÖY V______________________________________ DOĞAMIZIN HALİ Doğanın güzelliği Katıyordu insana neşe Bilmem nereden geldi Şu çevre kirliliği Doğa ile iç içe Yaşıyorduk hepimiz Tertemiz çevremizle Mutluyduk hep birlikte Şimdi doğamız boştu Güllerimiz hepsi soldu Gitti güzel doğamız E şimdi ne oldu Şu an doğa bu halde Her taraf çöp içinde Mutlu yaşamak için Siz de çevreyi temizleyin Zeynep BIYIKLI 8-A DOĞANKÖY C^ 19 KİTAPLARIN ÖNEMİ Antik Yunan kütüphanelerinin girişinde; 'ruha şifa veren yer' yazarmış, insanların en önemli yoksunluğu bence kitaplardır. Günümüz insanı böyle düşünmez tabi. Farkında olmadığındandır bu belki de. Ama yüzyıllar öncesinden Yunanlılar kitabı ve kitapların dünyası olan, içinde binlerce kitap barındıran kütüphaneleri ne de güzel tanımlamışlar. Çok merak ediyorum eskiden bu derece önemli olan insan ruhunun şifası olarak görülen kütüphaneler nasıl oldu da çok az uğranılan yerler oldu? Ve ne oldu da hayatımızın en önemli parçalarından biri olması gerekirken bugün bu durumda! Kitap okumak erdemdir. Okuyarak hem kendi saygınlığınızı arttırırsınız hem de başkalarına olan saygınızı. Ayrıca okumak insan için en kolay ve en etkili öğrenme yoludur. İnsanların zihin gücünü geliştirir kitaplar. Zirveye ulaşmak istiyorsa bir insan kitap okumalıdır. Bütün kitaplar mucizevî bir varlıktır. Bu kitaplar çeşit çeşittir; 1. roman 2. masal 3. hikâye 4. şiir vb. çeşitleri vardır. Kitapları her şey için kullanabiliriz. Ama kitapları sadece boş vakitleri değerlendirmek için değil ondan bir şeyler öğrenmek için okumalıyız. Çünkü bilenler bilir kitaplar çok değerlidirler. Bazıları komik, merakımızı artırıcı, üzücü, korkutucu veya şaşırtıcı olabilir. Bu da insan hayatına ne çok şey kattığım gösterir. İnsanoğlu için hayatın lasa bir bölümü çocukluk, uzun bir bölümü ise kendini geliştirme, yetiştirme devresi olarak geçer. Daha uzun bir dönemde kendimize katmamız gereken şeyler olduğu için elimizden geldiğince kitap vb. türler okumalı, araştırma yapmalı öğrenebileceğimiz çok bilginin olduğunu bilmeliyiz zamanımızın kısa olduğu bu dünyada. Bazı insanlar kitap okumak için zamanlan olmadığını dile getirirler. Ama bence hayat yolculuğumuzun neresinde olursak olalım kitap okumaya mutlaka zaman vardır. DAMLA DİBOĞLU 6-A DOĞANKÖY V______________________________________ 23 Nisan ve Dedem 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Bunun değerinin daha iyi anlaşılması için de Atatürk bu günü çocuklara armağan etmiştir. 23 Nisamn içinde bulunduğu hafta çocuk haftası olarak kutlanır. Bu haftada uluslararası çocuk şenliği düzenlenir. Yine bir 23 Nisan günüydü, sabah uyandım çok heyecanlıydım sonra 23 Nisanda yapacağımız oyunun kıyafetlerini giydim. Okula gitme vakti geldi ve kardeşlerimle okula gittim. Okulda her taraf c ı v ı l c ı v ı l d ı a r k a d a ş l a r ı m ı n ve öğretmenlerimin yüzlerindeki gülümsemeleri g ö r d ü k ç e b e n i m iç im de h u z u r doluyordu, daha sonra gelen haberle irkildim dedem beyin kanaması geçirm iş ve hastanedeymiş. 23 Nisanı kutlayıp eve döndüğümüzde dedem hala hastanedeydi saat 14.30 da ise dedemin öldüğü haberini aldık ve çok üzüldük. Dedemin ölümü sadece ailesini ve akrabalarını üzmedi bütün köy buna üzülmüştü. Çünkü dedem tüm köye örnek biriydi. Fakirlere zekât verirdi, kimsesizlere yardım eder, her sene kurban bayramında birkaç tane kurban kesip köye dağıtırdı. Cenazelerde Kur an-ı Kerimi okurdu, 5 vakit namaz kılardı, her sabah Kur an-ı Kerim i okurdu. Ramazan aymda Kur an-ı Kerim'i üç defa hatmederdi... Dedemin ölümü de aynı zamanda yaptığı bu yardımların son bulmasına neden oldu. Dedem köyde bazı çocukların ateşi çıktığında, boyunları tutulduğunda ya da bu gibi hastalıklarında o çocukların üzerinde iyileşmeleri için dua eder ve Kur an-ı Kerim den ayetler okurdu. Kimse küs kalsın istemez kavgalı olanlan banştınrdı, hayır yapmayı severdi, kapışma gelen yardım isteyenleri geri çevirmez elinden geldiğince yardımda bulunurdu. Ne durumda olursa olsun bulunduğu duruma şükrederdi ve her zaman başta çocuklarıyla torunları olmak üzere herkesin onun gibi öncelikle fakirlere ve kimsesizlere yardımda bulunmasını isterdi... Köy için bir nevi köyde kamusal bir kişilik ve ombudsmanlık hizmeti görüyordu. Bende onun kişiliğini kendime idol yaptım ve bu kişiliğin ölmesine izin vermeyeceğim. Güler MUTLU 8-A DOĞANKÖY Ç > 21) FARKINDA MISIN? Yaşam, tekrarı olmayan motif misali anların bir araya gelip de oluşturduğu bir halıdır. Siz birçok şey yaşarsınız. İyi veya kötü safındadır bunlar. Belki kendi seçiminizdir bu iyilik ve kötülükler belki de başkalarının size yaptırdıklarıdır. Hayatınızı kendi elinizle ilmek ilmek dokursunuz. Hani sizin elinizdedir ya bu ipler bazı yerleri sık işlersiniz, yarattığınız çok motif vardır; bazı yerleri ise sade bırakır, hiçbir şey yapmazsınız. İşte bunlar bir araya gelir ve sizin hayatınızı meydana getirir. Düşünsenize yaşadıklarınızı oluşturan, bir hamur misali ona şekil veren ve hayatınızın sonuna geldiğinizde yaptığınız yolculuk sizin hayatımz. Peki, benim dediğiniz bu hayatı nelerle dolduruyorsunuz? Oluşturduğunuz bu halıda yarattığınız bu motiflere ne şekil veriyorsunuz? 'Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadm mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene kanşırcasına' diyor Ataol Behramoğlu. Gerçekten yaşamak budur. Yaşadığın her anı değerlendirmek, etrafındaki her şeye yaşam katmak veya etrafındakilerden kendine bir yaşam çıkarmak, attığın her adımda sona biraz daha yaklaştığım fark ederek, bunun bilincinde olarak yaşamak. Hayatmız, çevrenizdeki her şey, soluduğunuz hava sizlere sunulmuş bir armağan; fakat tekrarı yok. Bu sebeple, geride bırakacağınız zamanınıza mutlaka bir şeyler kaydedin. Elbette hiçbir şey yapmadan geçirdiğiniz, öylece durup kendinizi dinlediğiniz anlarınız olacak. Olsun da. Ama zaman geçtiğinde ve siz geriye dönüp baktığınızda keşke dememek için bu boşa geçen anlan elinizden geldiğince azaltın. Dostlarınızı ziyaret edin, sinemaya gidin, gezin, oyun oynayın, kitap okuyun, bazen bir roman kahramanının yerine koyun kendinizi ve biraz da onun gözüyle bakın dünyaya, öyle yaşayın. Çok şey var aslında yapacak. Ve emin olun yaptığınız değil yapmadığınız, yaşamadığınız için pişman olursunuz. Zamanınızın çoğunu kendinizi mutlu etmek için harcayın ya da başkalarım sevindirerek mutlu olmaya çalışın. Küçük şeylerle mutlu olmayı bilirseniz eğer, çok şey vardır etrafınızda sizi mutlu edecek. Bir arkadaşınıza hediye alabilir, annenize 'Seni çok seviyorum annem.' diyebilir, yolda gördüğünüz birine yardım edebilir, oturup yaşlı birinin anlatacaklarına kulak verebilir, bir hayvanın sırtım okşayabilirsiniz. Zamanı boş yere harcamaktansa yolculuğunuza bir motif daha katın. Hatırlayacağınız güzel bir anı olsun. Bazen yolunda gitmeyen bir şeyler olur ve siz hayatın çok sıkıcı, dünyanın yaşanmayacak bir yer, mutsuzluk dolu olduğunu düşünürsünüz. Hüzün kapınıza gelmiştir artık bir kere ve sanki gitmeye hiç niyeti yoktur. Öyle hissedersiniz içinizde. Durum böyle ise unuttuğunuz bir şey var demektir. Hayatta mutluluk ve acı denilen kavramlann akrep ve yelkovan misali hep yanı başınızda olduğu. Bir yerde okuduğum söz şöyle diyor: Neden mutluluk acının hemen yanı başında gizlidir? Ve neden birinden tatmak için mutlaka öbüründen de tatmak gerekir?' Hayat, tükenmez kalemle yazı yazmak gibidir. Yaşadığınız tüm anlar geçmiş denilen bir deftere kaydedilir ve bu defter elinize silgi alıp yazdıklarınızı silemeyeceğiniz sayfalardan oluşur. Yazdığınız her kelime geri dönüşü olmayan eylemlerdir. Bu yolda pişmanlık duymadan, geri dönüp düzeltmek istemeyeceğiniz günler geçirmeniz dileğiyle... Deniz ÖNCÜ Türkçe ÖĞRT. DOĞANKÖY Ç p 22} DOĞANIN KÖTÜ DOSTU İNSAN Dünya nüfusu gittikçe artıyor ve sanayileşme de artıyor, yeşil alanlar yok oluyor. Her yeri soğuk beton yapılar kaplıyor. Yerleşme alanları verimli tarım alanlarına yapılıyor. Bir yapı fetişizmi almış gidiyor. Bu böyle gitmemesi gerek arkadaşlar! Evlerden, arabalardan ve fabrikalardan çıkan zehirli gazlar atmosfere karışarak, bulutlan oluşturuyor, yağmurun verimli olduğunu düşünürken asit yağmuru çevreyi doğayı olumsuz etkiliyor. Hava kirliliği ozon tabakasının delinmesine sebeb olur ve bu kirlilik doğayı karanlık bir yolculuğa sürüklüyor. Dünyamızda bulunan su kaynaklan kimyasal atıklan ile kirleniyor. Bu kirlilik deniz canlılarını ve de karada yaşayan hayvanlan etkiler. Suda yaşayan hayvanlar su kirlenirse sudan zehirlenir ve ölür. Karada yaşayanlarında sudaki hayvanlarla aynı kaderi paylaşır ve ölür. Ölmeyenleri biz yediğimizde zamanla öldürücü hastalıklara yakalanınz. Dünyamızda sanayi atıklan, gübre, tanm ilaçlan, egzoz gazlan toprağa kirletir ve böylece bitkileri öldürür ve bitki sayısı azalır. Bitki sayısının azalması hayvanlan yani otla beslenenleri öldürür. Bizde ise ölümcül hastalıklara neden olur. Bu toprak takı atıklar toprağın üstündeki bitkilerle beslene insanlar insanlar ve hayvanlar ölür. Nükler kirlilik silahların yapılması ve kullanılmazı sonucunda enerji üretmesi radyoaktif atıklar oluşur. Eğer bu atıklar ekosistemle buluşursa halimiz nice olur! Simge BIYIKLI 6-A DOĞANKÖY Ç ^ 23) HAYALLERİMDE İTALYA Aslında hiç gitmediğim, görmediğim İtalya'yı niçin bu kadar çok sevdiğimi bilmiyorum. Tek hayalim İtalya'daki Pizza Kulesi’ni ben tutuyormuşum gibi fotoğraf çekilmek. Doğrusunu söylemek gerekirse İtalya'nın ünlü olan bir şeyini bilmediğim için en azından bu bildiğimi yapmak istiyorum. Aaaa! Bir de pizza vardı yiyecek olarak. Kendi çapımda yaptığım araştırmalara göre pizzadan başka bir de spagettisi varmış İtalyanların. Oraya gidersem - ki inşallah! - her öğünümde (sabah, öğle, akşam) spagetti ve pizzadan başka bir şey yemeyeceğim. Bizim güzel Türkiye'mizde her gün birer ikişer yok olan ağaçlar da meşhur oralarda. Sorrento diye bir yer orası. Limon ağaçlarıyla meşhur olan Sorrento'da limon çiçeklerinin kokusu eşliğinde dolaşmak, bölgeyi keşfetmek bambaşka bir keyif olsa gerek. Ağaçlatın altmda yiyeceğiniz bir yemek bile Allah bilir ne kadardır ama insan ruhunu dinginleştiriyormuş. Geçelim İtalya'nın başka güzelliklerine. Venedik... Dünyanın en romantik mekânı olarak bilinir. Şehir, kanallar boyunca inşa edilmiş bir mimari harikasıdır. Şimdi Türk sosyetesinin en sevdiği kahve türü olan espressoya geçtik. Koyu kavrulmuş Türk kahvesi kadar olmasa da yeteri kadar ince çekilmiş, İtalya'ya özgü bir kahve türüdür. Anneme sorsan "O ne?" der. Bir genelleme yapmak gerekirse, ilk kez ziyaret edecek olanlar Roma'yı görmeden geri gelmiyorlarmış. Biliyor muydunuz bilmiyorum ama İtalya'nın merdivenleri bile meşhurmuş. Aslında hayal değil, istek. İnşallah bir gün İtalya'ya gidebilirim diyerek yazımı burada sonlandınyorum. Hatice GÜLDÜR 8-A DOĞANKÖY Ç > 24) Renkleri Sevmeye Başlayan Elif Bir zamanlar Elif adlı bir kız varmış. Elif böğürtlen yemeyi çok severmiş. Ve böğürtlenlerin rengi mor olduğu için Elif mor rengini sever başka hiçbir rengi sevmezmiş. Pazartesi günü okula gittiğinde öğretmen sormuş: Çocuklar hangi renkleri seviyorsunuz? Elifin arkadaşı Duru: Öğretmenim ben bütün renkleri seviyorum. Çiçek de: Ben de bütün renkleri seviyorum. Sıra E life gelince: Öğretmenim ben böğürtleni çok seviyorum. Ve böğürtlenin rengi mor olduğu için mor rengi seviyorum. Öğretmen:Elifçiğim bin bir konu işlemiştik. Adı “ Her besinden yeteri kadar yemeliyiz.” Sağlığın için bütün meyvelerden yemelisin. Sadece böğürtleni sevdiğin için böğürtlenlerin mor olduğu için sadece mor rengi sevmene gerek yok. Elif: Ben böğürtleni ve mor rengini çok seviyorum diyerek inatlaşmış. Salı günü sabahı Elif aç kamına çok böğürtlen yemiş, kamı ağırmış okula gitmemiş. Çarşamba günü öğretmen sormus:Elif dün neden okula gelmedin? Elif: Öğretmenim sabah aç kanuna böğürtlen yedim; kamım çok ağırdı. O günden sonra Elifbütün renkleri sevmiş, sevmediği meyvelerden tüketmiş. Yağmur BIYIKLI 3-A DOĞANKÖY Ç p 25) BAŞARMANIN SIRLARI Bak çocuğum! Okumaya niyetliysen kitaplarım sarmalısın. Öğretmenini dinleyip iyi algılamalısın. Hayat bir zulümdür. Çok dikkat etmelisin.Oynadığın oyunları değil, çalışmayı bilmelisin. Başarısızlıkların kum taneleri kadar küçük, başaracakların ise okyanuslar kadar büyük olmalı. Oku; gün geçirmek için değil, kültürlü olmak için oku. Geleceğini harcamak için değil, gelecekteki eserlerin için oku ki, yurduna ve memleketine faydalı biri olabilesin. Bir insan tutuğu her türlü işte ve davranışta sorumluklarını bilmeli. Sorumluklarını bilen insan her şeyi başarabilir. Gerek kendi özel çalışmasında, gerekse başkalarının verdiği işin düzenini, yönünü ve konusunu bilir, dikkatli ve düzenli davranırsa aşamayacağı engel yoktur. Hayatta her şeyin, gönlümüzün arzuladığı gibi gitmesini istiyorsak; evrende insanın yaşadığı ne var ise çok dikkat etmeli. Niye, niçin yaşadığı bilmeli. Hayat bir sınavdır. Bu sınavı geçmek için çok temkinli yaşamalıyız. Hayatta bitirilmesi gereken en ağır görev; başarmaktır. Hayatta başarmayı bilmeyen insan yerinde sayar, ilerleyemez. Ne yurduna ne de kendine faydası olmaz. Başarmak önemlidir. Mehtap SAYIN Veli DOĞANKÖY Ç ^ 26) Sevgili Babacığım; Bu mektubu sana buradaki yaşamımı ve duygularımı anlatmak, yansıtmak amacı ile yazıyorum. Ben doğduğum günden beri hep hissettim varlığım, sen hep yanımdaydm. Biliyorsun biz sen yokken büyüdük, büyüyoruz ve soma sen geliyorsun uzaklardan. Biliyorum Cidde güzel bir yer, her ne kadar bizsiz çıkmıyor olsa da tadı. Ben orada yaşadığımız günleri hiç unutmayacağım. Oraya ilk geldiğimizde bir buçuk yaşındaydım. Havaalanına bizi karşılamak için geldiğinde, arkandan çıkarıp bana verdiğin o güzel oyuncak bebeği hala saklıyorum. Onu görünce çok sevinmiştim. İlk oyuncağımdı o benim. Ne güzel, Safrnaz koymuştuk adım. Şimdi büyüdüm ve sekizinci sınıf öğrencisiyim. Arkadaşlarım ve öğretmenlerimden bu yıl ayrılıyorum. Her ne kadar acı tatlı, iyi kötü anlarımız, tartışmalarımız olsa da onlardan ayrılacağım için üzülüyorum.Ama olsun onlarla olan irtibatımı kesmeyeceğim. Dershaneye de gidiyorum oradaki arkadaşlarıma da alıştım... Benim için lise dönemi başlayacak ama ilklerin yerini tutacağım sanmıyorum. Onlar benim ilk arkadaşlarım ve sekiz yılım onlarla beraber geçti. Babacığım sen uzaklara gittiğinde anlamazdım ne olup bittiğini. Herkes ağlardı, ben onlara sorduğum zaman "küçüksün, anlamazsın." derlerdi. Oysa şimdi daha iyi anlıyorum; hem sana olan özlemimi, hem de bu yılki büyük ayrılığı. Babacığım biliyorum sen hep bizi düşünüyorsun. Ben de seni her ammda, rüyalarımda, düşlerimde, her bir köşede en önemlisi kalbimde hep hatırlıyor ve oradan ayrılmana hiç izin vermiyorum. Kalbimin bir yerinde hep tedirginlik ve aklımı kurcalayan düşünceler var. Of of oofff! Çok can sıkıcılar ve bana hep aynı cümleleri tekrarlıyorlar: Umarım iyisindir? Hasta mısın? İyi misin? Bugün ne yaptın? ... Bunlar hep canımı sıkıyor, beni içten İçe üzüyorlar. Ama geleceğini, geri döneceğini bilmek beni umutlandırıyor ve az da olsa, bana içimdeki bu sıkıntıları unutturuyor. Babacığım senin İçin yazdığım şiirimi seninle paylaşmak istiyorum: Her gün gözlerimi yeniden açıyorum hayata Ve onlardan biri hep aynı yaşam Sensiz çıkmasa da tadı, yine seni görmek umuduyla Açıyorum ertesi güne yine bu gözlerim. Seni seviyorum benim camm babam. Umarım sana yazdığım bu mektubu ve şu bir kıtadan oluşan şiirimi beğenirsin. Seni çok seviyorum babacığım. Sevgilerimle kızın Mima. Mima MUTLU DOĞANKÖY V______________________________________ 8-A Ünlülerin Hayatından Fıkra Tadında Anekdotlar Necip Fazıl Necip Fazıl Kısakürek hastalandığında, eve gelen doktor sormuş: - Neyiniz var? Necip Fazıl üç kelimeyle cevap vermiş: - Büyük bir deham... Yahya Kemal Yahya Kemal, aleyhine yazılanlara tahammül edemezmiş. Yine hakkında olumsuz bir eleştiri yazısı çıkınca cam sıkılır. Arkadaşı teselli eder: "Üstat! Aldırış etmeyin gitsin, bunlar küçük şeyler.” der. Yahya Kemal ona şu cevabı verir: “Evet ama inşam rahatsız eden bu küçük şeylerdir. Sen büyük bir dağın tepesine çıkıp oturabilirsin ama iğne üzerinde oturman mümkün mü?” Fransız kralı 15. Lui' Dostlarında biri, Fransız kralı 15. Lui' ye: - Majesteleri, demiş. Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder. Kral, alaylı alaylı gülerek: - Hakikatten enteresan bir fikir, cevabım vermiş. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum. Sokrat Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. Sokrates, gayet sakin: - "Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum" demiş. M.Aakif Bir Fransız yazar, Mehmet Akif e: -Kadınlarınızı evden çıkartmadığınız doğru mu?diye sorduğunda Akif: -Daha önceleri öyleydi,karşılığım vermiş. Fakat şimdi dışarı çıkarttık ve bir türlü içeri sokamıyoruz. Sezin BİLMEZ 8-A DOĞANKÖY Ç > 28) DOĞANKÖY'ÜN GELENEK VE GÖRENEKLERİ Ras El Sene (Yılbaşı) : 14 Ocak günüdür. Musa kısassında Firavun, Musa'yı kovalarken asasını Kızıldeniz'e atar ve deniz ortadan ikiye ayrılır. Musa ve yandaşlan da geçmek için denizin ortasına geldikleri zaman deniz kapanır ve Firavun adamlarıyla birlikte boğulur. Bu nedenle bu gün Firavun'dan kurtuluş günü olarak kutlanır. Yılbaşı gününde herkes birbirinin yanma gider ve birbiriyle bayramlaşır. Bu günde kibeybet, kuruş, zingilet, kıbbibissayniy, zılıbı yapılır. Kıddes Bayramı: 19 Ocak günü kutlanır. Kutsal sayma, şükretme, dua etme günüdür. Hazreti İsa'ya peygamberlik geldiği zaman Mısır'da Ayn Şems şehrinde yemyeşil kuyusu bulunan bir alanda kuyudan su çıkanp etrafını temizler ve burayı ibadet yeri olarak seçer. Dua ederken ağzından çıkan tüm kelimeleri bütün varlıklar tekrar eder. îşte yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan bütün varlıkların Tann'ya ibadet edip şükrettikleri güne Kıddes Bayramı denir. Bu bayramda mezarlıklar ziyaret edilir, herkes birbirinin yanma gider. Aydiyeler hazırlanır. îkbeybet(orak), kurus(kapakh orak), zingilet(kızartılmış etli ekmek), kıbbîbissayniy(tepsi orağu), lebniy(pirinçli yoğurtlu yemek), zilibi(yağlı ekmek), dıheyrucet(ıspanaklı köfte), kaytaz böreği yapılır. IydSabatağş (Yumurta Bayramı): 30 Mart günü bahann gelişini kutlamak amacıyla kutlanan bir bayramdır. Bu günde yumurtalar birbirine tokuşturulur. Kırılmayan yumurta kazanır. Yemlen kişinin yumurtası alınır. Bırbara ( Barbara) Bayramı: 18 Aralık'ta kutlanır. Bir tür yemek çeşididir. Buğday, mercimek, fasulye, mısır, nohut, bezelye, bakla vb. kuru baklagillerden oluşur. Yapılan bu yemekten komşulara dağıtılır. ĞidilGadir (Gadir-Hum) Bayramı: 21 Ekim’de kutlanır. En büyük bayramlardandır.Bu günde hiç kimse çalışmaz, öğrenciler okula gitmezler. Hrisi(bir çeşit keşkek) ve burğol 8bulgur aşı)yapılır. Samiye YILMAZ 8-A DOĞANKÖY V______________________________________ BAĞLAMAM NASIL GELDİN BURALARA Benim için bağlama, hayatımın en değerli parçalarından biridir. Bağlama ile tanışmam 4. sınıftayken olmuştu. Her ne kadar ilk başlarda zorlanmış olsam da şimdi bağlama çalmayı ilerlettiğimi düşünüyorum. 25 parçayı bağlama ile ezbere çalabiliyorum ve bunu daha da ileri götürmek istiyorum. Arkadaşlar şimdi bu yazıyı yazma amacımdan biraz bahsetmek istiyorum ve hazırsanız sizleri bağlamanın bugüne gelene kadar tarih sayfalarına kaydetmiş olduğu yolculuğunu anlatmak istiyorum. Şöyle ki: Bağlamanın atası, adına Dede Korkut Hikâyeleri’nde de sık sık rastlanılan Kopuz imiş. Kopuz eski Türkler tarafından kutsal sayılırmış. Farklı farklı inanışlar da varmış. Öyle ki havada uçan veya ölen Kopuzlar zaman zaman masallara konu olmuş. Kopuz'u, Dede Korku Hikâyeleri'nin başkahramam olan Korkut Ata'nın bulduğu kabul edilir. Hastalık tedavisinde de kullanılırmış. Kopuzun sesinde bir haşmet olduğuna inanan atalarımız kendi kopuzuna başka birinin dokunmasını günah sayarmış. En eski Türk halk çalgısı olan Kopuz, günümüzde Anadolu, Kafkasya ve Orta Asya’da hala kullanılıyor. Bağlama zaman içinde farklı araçlarla yapılmış. Eskiden bağlamalar dut, kestane veya gürgen ağaçlarının içi oyularak yapılırmış. Bu yöntemin uzun sürmesi sebebiyle insanlar, ağaç parçalarını ısı yardımıyla bükmüş ve tutkal yardımıyla birleştirilerek bağlama yapmışlar. Bu yöntem uzun bir süre kullanılmış. Yaptığım araştırmalara göre ardıç, ceviz, ıhlamur, ladin, köknar, sedir ağaçlan da bağlama yapımında kullanılırmış. Bağlama çalarken o duyguyu yaşamak, türkü okuduğum zaman insanlan mutlu görmek ve beni alkışlamalan ise beni mutlu ediyor. Bağlamadan bahsediyorsak eğer bu işin üstadı olan Bozkınn Tezenesi üstad Neşet Ertaş'ı anmamak olmaz. Onun yazmış olduğu bir türküye yer vermek istiyorum: Ah Yalan Dünya Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın Bende gülmedim yalan dünyada Sen beni gönlünce mutlumu sandm Ömrümü boş yere çalan dünyada Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüne gelen dünyada Sen ağladın canım ben ise yandım Dünyayı gönlümce olacak sandım Boş yere aldandım boş yere kandım Selin GÖRÜR 6-A DOĞANKÖY V______________________________________ TEPKİLER Sevgili arkadaşlar, bilirsiniz insan kısım kısım, yer damar damar, insanların bir olay karşısında ortaya koyduğu tepki biçimi farklılıklar arz eder. Bakalım olayları ve dünyayı farklı biçimlerde yorumlayan insanlar; sıraya geçme ile ilgili bir durumda tepkilerini nasıl ortaya koymuşlar. Klasik tepki: "Sıraya geç kardeşim." Neoklasik tepki: "Şeker kardeşiim sıraya geçiver.” Realist tepki: "Sıra var." Sürrealist tepki: "Sallandıracaksın bunlardan ikisini Kızılay'da bak bir daha yapabiliyorlar mı?" Romantik tepki: "Beyefendi galiba sırayı görmediniz." Modem tepki: "Efendim insanımız eğitimsiz. Halbuki Avrupa'da..." Postmodem tepki: "Sırana geç lan ayı!" Uzlaşımcı tepki: "Acelesi olmasa öne geçmezdi, üzmeyin garibi..." Devrimci tepki: "Altyapı sorunları çözülmeden halkımız sıraya geçmez. Devrim olunca herkes hizaya gelecek." Kaderci tepki: "İki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? Kısmetse hepimizin işi görülür." Felsefeci (septik kuşkucu) tepki: "Ön ve arka kavramları görecelidir. O tarafin ön taraf olduğuna kim karar verdi? Öne geçtiğini zanneden, aslında arkaya geçmiş olabilir." Kantçı tepki: "Efendim, algılanmayan şeyler yok demektir. Bakmayın o tarafa, adam yok olur." Kötümser varoluşçu tepki: "Herkes bir gün ölecek. Onurlu bir şekilde bekleyin. Bir gün o adam da ölecek." İyimser varoluşçu tepki: "Sıkmayın canınızı, şu anın tadını çıkarmaya çalışın. Bakın ne güzel hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor." Hümanist tepki: "İnsanlık bir bütündür. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Dolayısıyla birimiz öne geçince, aslmda hepimiz öne geçmiş oluyoruz." « 9 1515JO xH3E3 EceDİBOGLU 8-A DOĞANKÖY Ç > 31) Sevgili Okurlar Geçen gün Hayat Bilgisi dersinde, öğrencilerle öfke kontrolünü işliyorduk, aklıma bir hikaye geldi. Öğrencilere anlatıp üzerinde baya bir konuştuk. Öğrencilerin hoşuna gitti. Sîzlerle de paylaşmak istiyorum, umarım beğenirsiniz. Kabak Günlerden bir gün keşişin biri, bir berbere gitmiş, oradakiler hemen ayağa kalkıp keşişi buyur edip kendisine hürmeten öncelik tanımak istemişler. Keşiş;’ _ Hayır olmaz öyle şey, ben kimsenin hakkım yiyemem, şurada oturup sıranın bana gelmesini beklerim.' Demiş. Neyse aradan zaman geçmiş, sıra bizim keşişe gelmiş. Tam o sırada eşkıyalarından biri kapıdan içeriye girmiş. Keşişin ensesine bir tokat atıp; _ Kalk oradan lan kabak, zaten kafan kel neyini tıraş ettireceksin, ne işin olur senin berberde. Diyerek keşişi kaldırıp koltuğa kendisi oturmuş. Berber;' _ Dur sen ne yapıyorsun/demeye kalmadan keşiş berbere tatsızlık çıkmasın diye susup işini yapmasını işaret etmiş. Berber eşkıyayı tıraş etmeye başlamış serserinin ağzı hala durmuyormuş. Keşişle uğraşmaya devam ediyormuş. Keşişe;' _ Bu kafayla sizin işinizde çok zor be kardeşim, yazın yanarsınız, kışın donarsınız.' Gibi ..işi bitene kadar, keşişle uğraşmaya devam etmiş. Neyse eşkıyanın tıraşı bitmiş, kapıdan çıkarken hoşça kal kabak deyip keşişin kafasından öpmüş. Y olun karşısına geçeceği sırada, yoldan hızla geçen atlılardan birinin a t şaha kalkıp haydudun göğsüne bir vurmaz mı, haydut oracıkta yere yığılıp kalmış, son nefesini vermiş. Berber keşişe dönüp; ’_ Keşiş efendi, tamam size karşı çok büyük haksızlık etti,saygısızlık etti, terbiyesizlik etti ve hatta cezayı da hak etti. Fakat bu ceza da çok ağır olmadı mı?' demiş. Keşiş;' _ Yok ben hiçbir şey demedim. Bedduada etmedim ve hatta hakkımı da helal ettim. Fakat neylersin ki bu kabağın da bir sahibi var. Bu kabağın da bir seveni var ve o sevenin de bir sabn var.’ Demiş. Bu hikayeden herkes kendine göre çıkarımlar yapar inşallah. Yalnız şunu da özellikle belirtmek isterim ki bizim de bir sevenimizin olduğunu Saygılarımla... Yüksel COŞKUN 3/A Sın.Öğrt. DOGANKOY 2 3 Kıymetli Anne ve Babalar Halk arasında bir söz vardır: ” Kaş yapayım derken göz çıkarmak.” Biz ebeveynler, istemediğimiz halde en değerli varlık olan çocuklarımızı, stersin içine sokarak bunalıma düşmesine neden olabiliriz. Her esaslı işte olduğu gibi; özellikle çocuk yetiştirmede izlenecek bir takım usulleri ve tavsiyeleri, öğretmenlerimizden öğrenerek ve bu konuya gerekli hassasiyeti göstererek uygulamak durumundayız. Sakın ola aşağıdaki hatalara düşmeyesiniz! /ADNAN*!BC&EKÜöİNDtMj DOĞANKÖY V______________________________________ MÜZİK Hepimizin hayatında az da olsa müzik vardır. Çünkü müzik: HAYATTIR. Bunu 3 yaşmda keşfettim. Ritme kapılmış, kulağıma gelen tıkırtıları dinleyerek huzur buluyordum. Aradan biraz zaman geçti, 5 yaşına girdim. O gün doğum günümdü... Evin önünde tüm aile toplanmıştık. Herkes bana bakıp gülüyordu. Şaşırmıştım! Sonradan anladım ki; ağzımdan çıkan mırıltıları duymalarıymış nedeni. “Mini mini bir kuş doğmuştur, pencereme konmuştur. Aldım onu içeriye cik cik cik... Şu ankendime bile gülüyorum. Anlattığım gibi... Ben büyüdüm, uzadım, geliştim, değiştim ama müzikten vazgeçemedim. Şimdi 14 yaşındayım, yabancı müziğe takmışım kafayı. Yabancı sanatçılara. Eee normaldir, o kadar dergi okur her şeye merak salarsan olacağı bu. Sizin de bildiğiniz üzere Michael JACKSONbir Dünya Star'ı t Sene iki bin dokuz maalesef Michael JACKSON'ı kaybettik. Şarkıları o kadar iyi, o kadar profesyonel ki, o adam bir başka benim nazarımda... Şarkıları Dünya'mn bütün halkları tarafından hala dinlenir. Ve her dinlediğimizde aynı hayranlığı duyuyoruz. Yani eminimki herkes için aynıdır bu. Müzikte sanatçının sanatım ve kişisel özelliklerini ayrı tutmak lazım.Ben müzikte ritme çok önem veririm, ritim büyülü bir şeydir. Yani eline davulu, gitarı alıp tıngır tıngır kulağı cırmalamak değildir. Müzik sadece müzik demekle bitmiyor müziği hissetmek ona dokunmak gerekiyor. Dünya'mn her yerinde bu böyledir ve değişmeyecektir. Yabancı müzik konusuna geri dönersek,... Çoğumuz yabancı müzik dinliyoruzdur öyle değil mi? Ben de çok severim yabancı müzik dinlemeyi. Hemen hemen hiçbir kelimesini bilmiyoruz ama severek dinliyoruz. Yabancı müziğin anlam olarak dilini bilmesem de, yabancı bir parçayı dinlerken onun ruhuma hitap ettiği dil ile o parçanın anlamına vakıf olabiliyorum. O nedenle ben dinleyeceğim şarkının anlamlı olmasını isterim. Örnek olarak 50 Cent’in candy shop şarkısını bilmeyen yoktur. Buradaki anlam candy yani şeker ’kız' anlamında kullanılmış ve bir hayal olarak görülmüştür. Bu örneğin aksine tüm Türkiye'nin çok sevdiği bir sanatçı olan Gülşen'in 'yatcaz kalkcaz' adlı şarkısını şahsen ben anlamsız buldum ve çoğu kişinin aksine ben bu şarkıyı sevmedim. Çünkü şarkıda mantık üstüne kurulmuş tek bir cümle dahi bulamadım. Yabancı şarkılarda mantık bulmak çevirisine bakmadan çok zor oluyor. Ama Maroon 5'ın 'DAYLİGHT' şarkısında çevirisine bakmadan içinde bir mantık var olduğunu anladım. Çünkü klibi öyleydi. Klipte dikkat ettiyseniz amatörler de vardı, profesyoneller de. Beyazlar da vardı, zenciler de. Çünkübu klipte din, dil, ırk ve renge değil, herkesin kardeş olduğuna değinilmiştir. Bu arada unutmayın arkadaşlar! Dünya'mn tek ortak dili MÜZİK'tir. Dünya'mn neresine gidersek gidelimmüzik ile anlaşabiliriz. Müzikhepimizin ana dilididir... Müziği sevmek müziği sevmek anlamına gelmiyor dostlarım. Müzik kardeşliği anlatıyor, hem bir türküde de belirtildiği gibi: HEPİMİZKARDEŞİZ!... Müzikhepimizi bir araya getiriyor, kardeş olduğumuzu anlatıyor. Müzik hayatımızdan hiç eksilmesin, hiç kimse bir diğerine KARDEŞİM demeden eleştirmesin...! Yolumuz ne müzikten ne de kardeşlikten ayrılmasın Dünyamızda savaş olmasın, kanlar akmasın, analar ağlamasın. Esen kaim, müzikle kaim HOŞÇAKALIN! Hatice GÜLDÜR - 8/A DOĞANKÖY V______________________________________ FUTBOL TERİMLERİ Futbolun İngilizler eliyle dünya da yaygınlaşarak her yerde oynanıp popüler hale geldiğinden beri, kitlelerin ilgisini çeken bir spor olmasıyla her ülke,yöre futbol terimlerini kendi konuştuğu dil ve üslub ile ifade etmiştir. Bundan 80-90 yıl önce ülkemizde aşağıdaki terimler ve kavramlar kullanılıyordu. Krampon-ül bela-i şeytan: İyi futbolcu (rakip takimdan) Gaflet-ü dalaletiye: Kendi kalesine atilan gol Hiyanet-ül vatan-fir kayme: Şike Hakimiyyet-ülkürre: Top kontrolü Vaziyet-ülmadara: Tarihi fark Sut-ul minare: Havadan atilan top Zamane-i fuzuliyye: Bosa gecen zaman Cihad-ülkuvva-i milliye: Milli mac Vaziyyet-ül hararet: Karambol Veled-i rüzigar: Kanat oyuncusu Asakir-i saha-ülmerkeziyye: Orta saha oyuncusu Sükun-u mahşer: Yemlen gol sonrasi sessizlik Reis-i imam-i cemaatiyye: Amigo Ceza-i serriye aman yarabbi: Penaltİ Vaziyyet-ül hüzzam velakin Allahüm Rabbena ve inşallah vaziyet-i zafer-i kuvvai aliye sehr-i Istanbuliyye : 1 gol İstanbul'da turu getirir mi ? La havle ve la kuvveten: Yenilen gol Taaruz-u aleyküm selam: Kontra atak Cenazi-i mefta-i kûrre: Ölü top Ferman-i kehribar: Sari kart Taaruz-ulbeleş: Ofsayt Mert Can MUTLU - 8/A DOĞANKÖY V______________________________________ DOĞAMIZIN HALİ ESKİ OYUNLAR Doğanın güzelliği Katıyordu insana neşe Bilmem nereden geldi Şu çevre kirliliği Eskiden oynuyorduk Çelik çomak ve topaç Çok eğleniyorduk Eğlenip öğreniyorduk Doğa ile iç içe Yaşıyorduk hepimiz Tertemiz çevremizle Mutluyduk hep birlikte Teknoloji gelişti Oyunlar elde edildi Bilgisayar denilen Bir icatla eğlenildi Şimdi doğamız boştu Güllerimiz hepsi soldu Gitti güzel doğamız E şimdi ne oldu Dokuztaş ile bilyeyi Sakın unutmayalım Küçük küçük toplarla Oyunlar oynayalım Şu an doğa bu halde Her taraf çöp içinde Mutlu yaşamak için Siz de çevreyi temizleyin Güzel takım olmayı Sorumluluk almayı Sevmeyi yardımlaşmayı Öğreniriz oyunlarda Zeynep BIYIKLI 8-A Kazanmak ya da Kaybetmek En önemlisi Birlikte vakit geçirebilmek Selimcan SAYIN 6-A DOĞANKÖY V______________________________________ Ufiık Petrol, Arabanızın Ufkunu Açar Tel: 0326 227 36 67 e-mail: ufukpetrol@hotmail.com MUSTAFA TÜCEDAL AfwsyaMü. Muiitan Tel: 0326 227 20 77 GSM: 0543 603 77 32 Akasya Mh. M. Kafaoğlu Cd. No: 116 Antakya DAVUT ÇEKMECE KUYUMCULUK g ^ SüIeyman f *^^ÇEKM ECELİOĞLU t LİDER COMPUTER »1 3 ^Bilgisayar Satış *Sarf Malzemesi *Kartuş Dolum *Teknik Servis *Güvenlik Kamera Sistemleri Ik k rß J U Tel:(0326) 214 17 75-214 17 22 Cep:(0505) 523 99 64 Yavuz Selim Cad. Burçak Apt. 12/A Antakya/HATAY E-mail: lider@lidercomputer.com Web: www.lidercomputer.com A ttı*uia fyivm ia (fâcü ttii ^inicâte Tel İş: 212 43 82 Tüccar Çarşısı No: 11 Antakya/HATAY m m m " ir İ II , « t j .1 üiTaahhûtıKat I BM W mj i » _ , , ‘ i |* ı . l . w . KarşılıgırArsa [Daire Dükkan Satışlarıyla < Döner Kebap ve Toptan Perakende Piliç Satışı ¿m * & ım Altınçay Mah. M. Kafadar Cad. No: 79 Antakya MSN Sipariş pehllvandoner@ hotm ail.com pehlivandoner@ hotm aii.com .tr Hamit BİLGİN Merkez Sube i Şube 2 Pehlivan Döner 0.326 227 27 27 0.326 227 20 03 0.536 870 42 48 M. Kafadar Cd. No: 48 Yeni Devlet Hastanesi Civarı Antakya/HATAY Pehlivan Tavukçuluk 0.326 227 28 28 0.507 218 02 52 Pehlivan Tavukçuluk 0.326 216 85 55 0.544 541 54 20 C um huriyet Cd. 1. İpek Sk. Dinçkan Apt. Altı No: 1 Antakya/HATAY A ksaray Mh. M. Kafadar Cd. No: 42/C Antakya/HATAY ıEv,.ve iş y e r le r in e S erv is.Y a p ılır.ı j MB IfH izml.timzdeyizhT ,.| ■ m i Tel .^ (0 3 2 6 ) 2 2 7 -.5 9 .8 9 ; G sm : ( 0 5 3 9 ) 5 7 1 8^8 13 M ehm et Kafadar Cd. Toki Camii Karşısı A ntaya/H A TA Y Mehmet SÖNMEZ 0532 397 33 18 Mrk: Yeni San. Sit. 7 B Blok No:8 Antakya/HATAY Tel: +90326221 5990 Fax: +90 326221 3755 Şb.: 75. Yıl Bulvarı Devlet Hast. Yolu üzeri Tiirkeş Apt. Altı No: 32/A Tel: +90 32 62 27 7 0 6 9 www.oguzkoltuk.com.tr lnfo@oguzkoltuk.com Salonu Et ve Tavuk Döneri - Köfte Dürüm Kebap Çeşitleri - Çorba Sıcak ve Soğuk İçecekler e-mail: siparis2001@hotmail.com