Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik
Transkript
Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik
SİNEMA TARİHİ: YENİ GERÇEKÇİLİK 2 Giriş Roberto Rossellini Luchino Visconti Vittorio De Sica Diğer Yönetmenler Title of the book 3 6 8 11 14 Fantazmagori olarak en büyük amacımız, bağımsız film yapmak isteyenlere rehber olmak ve onları en iyi şekilde yönlendirmek. Eğer siz de sinemaya, bağımsız filmlere gönül vermiş biriyseniz ve bu yönde bir şeyler yapmak istiyorsanız öncelikle sinema tarihini iyi bilmeniz gerekiyor. Nasıl ki roman yazmak isteyen bir kişi mutlaka kendisinden önce yazılmış romanlara hakim olmalıysa film çekmek isteyen bir kişi de kendisinden önce yapılmış olan filmlere hakim olmalıdır. Bu sebepten dolayı, bir sinema tarihi dosyası hazırlayalım dedik. Aslında işe en başından başlamamız gerekirdi ancak insanların daha çok merak edeceği merak edeceği ve öğrenmek isteyeceği bir akım olan Yeni Gerçekçilik akımından başlamayı tercih ettik. Bir çok yönetmeni etkilemiş, muazzam eserler ortaya konulmasına vesile olmuş bu akım sinema tarihi boyunca ortaya çıkan akımların en önemlilerindendir. İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalya’daki faşist yönetimin değişmesi sonucunda daha rahat ve demokratik bir ortam bulan İtalyan sineması içerisinden çıkmıştır. Yeni Gerçekçilik tanımlamasını kullanan ilk isim, Luchino Visconti’nin Ossessione (Tutku) filminin kurgucusu Mario Serandrei’dir. Ancak çoğu sinema tarihçisi bu akımın ilk örneği olarak Roma, Città Aperta (Roma, Açık Şehir) filmini gösterir. İkinci Dünya Savaşı boyunca İtalya’da faşist ve baskıcı yönetimin etkisiyle sinemada insanları uyutmak amacıyla ve tamamen bir propaganda aracı olarak çekilen filmler gösteriliyordu. Bunun tam tersi olarak faşist düşünceye baş kaldıran filmler ise tek tük çevriliyordu. Adeta birer protesto filmi olan bu filmler yoksul halk nezdinde ilgi görse de geniş çevrelerde tepki görüyordu. İtalyan Yeni Gerçekçiliğinin en önemli özelliği stüdyolar yerine sokakları ve çoğu zaman profesyonel oyuncular yerine de sokaktan insanları kullanmasıdır. Bunun en büyük sebebi savaş zamanında film çekmek için yeterince bütçe bulamayan yönetmenlerin gerçekleri gösterme istekleri ve hırslarıdır. Genellikle savaşın getirdiği felaketleri, yoksul halkın hayat mücadelelerini anlatan bu filmler bir çok zorlukla karşılaşılarak çekilmişlerdir. Faşist yönetim yıkıldıktan sonra kurulan hükümet sinemaya destek vererek bu yönetmenlerin daha rahat koşullar altında çalışmalarını sağlamıştır. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 3 Yeni Gerçekçilik akımının en önemli esin kaynağı ise Tigre Reale (Gerçek Kaplan), I Malavoglia gibi Bu akımın en önemli yönetmenleri: romanların yazarı, İtalyan edebiyatına gerçekçilik akımını getiren isim olan Giovanni Verga’dır. İtalyan • Roberto Rossellini Yeni Gerçekçiliğinin en önemli eserlerinden biri olan • Vittorio De Sica • Luchino Visconti • Giuseppe de Santis Visconti’inin La Terra Trema (Yer Sarsılıyor) filmi, Verga’nın I Malavoglia isimli eserinden uyarlanmıştır. • Alberto Lattuada Visconti bir diğer önemli filmi olan Ossessione filmini • Luigi Zampa ise, James Caine’in Postacı Kapıyı İki Kez Çalar • Pietro Germi romanından uyarlanmıştır. Roman uyarlaması olan • Renato Castellani başka Yeni Gerçekçi filmler de vardır. Zaten bu akım, • Luigi Comencini • Mario Monicelli • Antonio Pietrangeli • Curzio Malaparte • Aldo Vergano kendisinden önceki film ve yönetmenlerden çok edebiyattan esinlenilerek ortaya çıkmıştır. Esinlendiği yönetmenler ise daha çok Fransız sinemasından Jean Renoir, Marcel Carné gibi yönetmenlerdir. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 4 Yeni Gerçekçilik: Roma, Città Aperta Son olarak Yeni Gerçekçilik’in ilk örneği olarak gösterilen Roma, Città Aperta filmini inceleyerek bu yazımızı sonlandıracağız. Roberto Rosselini önceki filmlerinde faşist yönetime dokundurmalarıyla zaten bu filmin geleceğinin sinyallerini vermiştir. Adeta bir belgesel havası taşıyan film savaş dönemi İtalyası’nın günlük hayatından çok gerçekçi sahneler barındırmaktadır. Bu gerçekçiliği sağlayan en büyük unsurlardan biri ise kuşkusuz oyuncular ve kullanılan mekanlardır. Filmde Anna Magnani gibi bu akımın önemli bir çok filminde rol alan profesyonel oyuncular dışında sokaktan insanlar da kullanıldı. Zaten gerçek hayatta da filmin hikayesine dahil olan bu insanların doğal görüntüler sergilemeleri dışında başka bir ihtimal düşünülemezdi. Film, zor koşullar yüzünden stüdyolar yerine, gerçek mekanlarda çekildi. Ancak hiç bir stüdyo, zaten savaştan harap olmuş sokaklar ve binalar kadar gerçekçi bir görüntü oluşturamazdı. Roberto Rossellini; filmi çekerken yaşadığı zorluklar konusunda, filmi çekebilmek için evindeki eşyaları satmak zorunda kaldığından bahseder. Ayrıca, filmi çekmek için gerekli olan malzemelerin kısıtlı olmasından dolayı da bir çok sahneyi provasız, tekrarsız çekmek zorunda kalmıştır. İlk kez 1945 yılında yayınlanan film, Morosini isimli bir rahip ve tek çocuklu dul bir kadının direnişçilerle olan işbirliği ve mücadelelerini anlatıyor. Filmin gerçekçiliğini sağlayan bir diğer önemli unsur ise şüphesiz senaryosudur. Rossellini’nin direnişçilerden aldığı istihbarat ve bilgiler üzerine yazdığı senaryo savaşın en acı görüntülerini sunmaktadır izleyiciye. Öyle ki, savaşın içinde yer alan kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Hiç bir gerçek, Rossellini’nin kamerasından kaçmamıştır. Yaşanan faşizme karşı insanlar arasında birlik oluşması ve direniş ruhu açısından da çok önemlidir bu film. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 5 Roberto Rossellini’nin çektiği Roma, Città Aperta filminin çoğu tarihçi tarafından ilk Yeni Gerçekçi film olarak kabul edildiğinden bahsetmiştik ve filmi kısaca anlatmıştık. Şimdi de yönetmenden ve yönetmenin diğer filmlerinden bahsedelim biraz. Roberto Rossellini’nin, Roma, Città Aperta filmini çekmeden önce yaptığı işler genellikle faşist yönetim tarafından desteklenen propaganda filmleri olarak gözükmektedir. Özellikle La Nave Bianca(Beyaz Gemi), Un Pilota Ritorna(Bir Pilot Dönüyor) ve L’uomo dalla croce; sinema çevrelerince “Faşist Üçleme” olarak tanımlanır. Bu filmler her ne kadar birer propaganda filmi olsalar da yönetmenin belgesele yakın gerçekçi anlatımı, başlatacağı bu akımın sinyallerini veriyor. Rossellini, 1943 yılında faşist rejim yıkıldığında zaten Roma, Città Aperta filminin hazırlıklarını yapmaya başlamıştı. Önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi; bu filmin senaryosu, baskıcı dönem boyunca direnişçilerden alınan istihbarat ve haberlerle, gerçek tanıklıklara dayanılarak yazılmıştır. Yönetmen, “Faşist Üçleme”lerinden, Roma, Città Aperta filmini çekene kadar geçen zamanda, geleceğin ustası Federico Fellini, Aldo Fabrizi ve Anna Magnini ile yapacağı işbirliğinin temellerini atmıştır. Zira Fellini, Roma, Città Aperta filminin senaryosunda yardım etmiş; Aldo Fabrizzi de başrol oyuncusu olarak filmde yer almıştır. Rossellini, hiç ara vermeden, bir sonraki filmi olan Paisà’yı 1946 yılında çeker. Bu film, sinema tarihinde karakterlerin tamamının profesyonel olmayan oyuncular tarafından canlandırıldığı ilk film olarak da kayda geçer. Paisà, yönetmenin Roma, Città Aperta’dan sonra, savaş üçlemesinin ikinci ayağını oluşturur. Rossellini bu filminde, hem savaşa hem de İtalyan halkına karşı tamamen nesnel bir tutumla yaklaşmıştır. Bu tutum, filmin bütün dünyada yankı bulmasında ve bir çok ödül almasında büyük bir etkendir. Film genel olarak faşist yönetimin beceriksizliklerinden ve halkın çaresizliğinden bahseder. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 6 Roberto Rosselini ve Ingrid Bergman Savaş üçlemesi tamamlandıktan sonra Rossellini, Yeni Gerçekçi anlayıştan uzaklaşan filmler çekmiştir. Bu arada ünlü oyuncu Ingrid Bergman’la tanışarak büyük bir işbirliğini başlatmıştır. Daha sonrasına hayatlarını da birleştirecek olan bu yönetmen – oyuncu çifti, birlikte bir çok büyük filme imza atmışlardır. Bir süreliğine Yeni Gerçekçi anlayıştan uzaklaşan Rosselini, Ingrid Bergman ile birlikte çektiği filmlerde bu anlayışa geri döner Birlikte ilk filmleri olan Stromboli, Terra Di Dio; kadın ve kadının yalnızlığına eğilen üçlemenin de ilk ürünüdür. Daha sonrasında çekilen Europa ’51 ve Viaggio in Italia(İtalya’da Yolculuk) filmleriyle üçleme tamamlanır. Bu üçleme içerisinde en önemli film, şüphesiz Viaggio in Italia filmidir. Bu filmle birlikte, Rossellini tekrar Yeni Gerçekçilik’ten uzaklaşır ve daha soyut kavramlara yönelir. Daha çok bireyin iç dünyasına odaklanan film, Fransız Yeni Dalgası’nın da en önemli esin kaynaklarından biri olacaktır. Viaggio in Italia, birbirlerinden gittikçe uzaklaşan bir çiftin çıktıkları yolculuğu anlatıyor. Rossellini, bu yolculuk üzerinden bireyin geçirdiği ruhsal süreçleri ve içsel yolculukları çok iyi bir şekilde irdeliyor. Yönetmen; bu filmden itibaren, 1957 yılında çekeceği India(Hindistan) filmine kadar olan süreç boyunca, daha çok bireyin iç dünyasına odaklanan, mistik ve ruhsal filmler çekmiştir. India ise, tekrardan ilk filmlerindeki gerçekçi ve belgesele yakın anlatıma geri döndüğü filmidir. Yönetmen, India filminden sonra büyük çaplı ses getiren pek bir film çekemedi. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 7 Daha önce, çoğu sinema tarihçisi tarafından Roma, Città Aperta (Roma, Açık Şehir) filminin ilk Yeni Gerçekçi film olarak gösterildiğini belirtmiştik. Ancak bazı sinema tarihçileri de, Luchino Visconti’nin Ossessione (Tutku) filmini ilk Yeni Gerçekçi film olarak göstermektedir. Zaten; akımın isim babası olarak, Ossessione filminin kurgucusu Mario Serandrei gösterilmektedir. Fransız yönetmen Jean Renoir tarafından yetiştirilen Visconti, Renoir’in bir çok filminde yönetmen yardımcılığı yapmıştır. Daha ilk filminden itibaren politik duruşu ve sinema anlayışını belli eden yönetmen, ilk filmi Ossessione’yi 1943 yılında çekti. Filmin hikayesi, hocası Renoir’in önerisiyle James Cain’in Postacı Kapıyı İki Kez Çalar romanından uyarlanmıştır. İşsiz güçsüz bir adam ve kocasını sevmeyen bir kadın arasında yaşanan yasak ilişkiyi ve bu ilişki sonucu birbirlerine büyük bir tutkuyla bağlanan bu çifti anlatan film; içerdiği politik ve ideolojik eleştirileri, gerçekçi dokusu ve mükemmel oyuncu yönetimiyle büyük ses getirmiştir. Sinema çevreleri ve halk tarafından olumlu karşılansa da filmin resmi ideolojiye ters tutumu, yönetmene bir çok sıkıntı çıkartmıştır. Yer yer kara film öğeleri de içeren Ossessione, Mussolini iktidarındaki İtalya’nın gerçekçi bir tablosunu çizmektedir. İtalyan halkının yoksulluğunu, yozlaşmasını, toplumsal ve ahlaki çöküntüyü başarılı bir şekilde resmetmektedir. Filmin dikkate değer yanlarından biri de, Visconti’nin oyuncu yönetimidir. “Yönetmenlikte en büyük tutkum, oyuncuları yönetmektir. Perdede yeni bir gerçekliği, sanatın gerçekliğini yaratmanın yolu, oyuncu yönetiminden geçer.” diyen Visconti, gerçekten de başarılı bir oyuncu yönetimiyle Clara Calamai gibi, o zaman için çok genç bir oyuncunun üstün bir performans ortaya koymasını sağlamıştır. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 8 Bir Yeni Gerçekçilik Şaheseri: La Terra Trema İdeolojik duruşunu sadece sinemada değil kendi hayatında da gösteren Filmin devrimci ideoloji ve halkçı tutumuyla dikkatleri üzerine çekmesi, yönetmenin ön gördüğü şekilde çok sonra oldu. Üç bölüm olarak Visconti, ilk filmi tasarladığı filmin sadece ilk bölümünü hayata geçirebildi. Giovanni Ossessione‘nin ardından Verga’nın I Malovaglia isimli romanından uyarlanan filmde, romandakinin direnişçilere katılarak tersine ezilen karakterler farkındalık kazanarak sisteme karşı başkaldırıyor. müttefiklere karşı Bir balıkçı köyünde çalışan balıkçıların zorlu yaşamlarını ve sömürünün farkına vararak ayaklanmalarını anlatan film, gerçek mekanında, hikayenin savaşmıştır. Bu sürecin geçtiği balıkçı köyünde çekilmiş; filmin oyuncuları da yine köydeki ardından 1948 yılında, balıkçılardan seçilmiştir. Ossessione ve La Terra Trema ile iki büyük Yeni ikinci filmi olan La Terra Gerçekçi film ortaya koyan Visconti, bu filmlerin ardından bir süreliğine Trema (Yer Sarsılıyor)‘u Yeni Gerçekçilikten kopar. Bu süreçte çektiği ilk film, başrolünde Yeni Gerçekçi sinemanın ve dönemin en önemli oyuncularından olan Anna çeken yönetmen bu Magnani’nin olduğu Bellissima’dır. Visconti bu filmden sonra çok filmiyle Yeni Gerçekçilik yönetmenli L’amore in città (Şehirde Aşk) filmi için Appunti Su Un Fatto di akımını iyice benimsyerek Cronaca (Güncel Bir Olay Üzerine Notlar) isminde bir bölüm çekti. Bu filmin ardından sinemaya yine bir kısa filmle devam eden yönetmen, Siamo Donne (Biz Kadınız) adındaki yine çok yönetmenli film için bir bölüm çeker. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik profesyonel oyunculara yer vermedi. 9 Visconti, Yeni Gerçekçi sinemaya verdiği bu kısa aradan sonra yine çok ses getiren bir filme imza atar. Yönetmenin diğer büyük eserleri gibi yine bir edebiyat uyarlaması olan Senso (Günahkar Gönüller); aşk, ihanet ve savaş üçgeninde geçer. Camillo Boito’nun aynı adı taşıyan kısa romanından uyarlanan film müziğiyle, oyunculuklarıyla, diyaloglarıyla adeta bir başyapıttır. Yönetmen bu filmden sonra daha çok bireyin iç dünyalarına yönelen, Dostoyevski’nin aynı isimli hikayesinden uyarlanan Le Notti Bianche (Beyaz Geceler) filmini çeker. Ayrıca bu filmde Visconti’nin estetik anlayışı çok açık bir şekilde görülebilir. Yönetmen, Rocco e i Suoi Fratelli (Düşman Kardeşler) filmiyle tekrardan sinemasında halkçı tutumunu ön plana çıkartır. Dul bir kadın ve beş çocuğunun Güneyden Milano’ya göç etmeleri sonucu uğradıkları yıkımı anlatan film için Visconti, La Terra Trema’nın devamı sayılabileceğini söyler. Gattopardo (Leopar) filminde de halkçı tutumunu sürdürür ve daha önceki filmlerinde yaptığı gibi bu tutumunu İtalyan tarihiyle bağdaştırarak gerçekçi bir şekilde izleyiciye sundu. Giuseppe Tomasi di Lampedusa’nın romanından uyarlanan film, tarihi dönem olarak, İtalyan birliğini sağlayan Risorgimento hareketine eğiliyor. Bu filmlerden sonra Visconti çok ayrı ve özgün bir çizgide filmler yapmaya başlar. La Vaghe Stelle Dell’ Orsa (Büyük Ayının Soluk Yıldızları) filmi Rekin Teksoy’un tanımıyla adeta çağdaş bir Elektra yorumudur. Bu filmden sonra çektiği Lo Straniero (Yabancı) ise Albert Camus’nün aynı isimli romanından uyarlanmıştır. Visconti, La Caduta Degli Dei (Lanetliler) filmiyle Almanya ve Almanları anlattığı üçlemenin ilk filmini gerçekleştirir. Bu filmde Hitler’in başa geçtiği dönemi ve ona yardım ve yataklık edenlerin gizli kapaklı işlerini anlatır. Üçlemeye Thomas Mann’ın aynı ismi taşıyan romanından uyarladığı Morte a Venezia (Venedik’te Ölüm) filmiyle devam eder. Üçlemenin Ludwig ismindeki son filminde ise yine tarihe odaklanır ve Kral Ludwig’i anlatır. Visconti’nin bu son filmlerinde daha farklı, daha yaratıcı bir estetik anlayışı ve hikaye anlatıcılığı vardır. Her filmi adeta görsel bir şölen sunan yönetmen, oyunculukta verdiği önemden de hiç bir zaman vaz geçmemiştir. Bu yüzden de; elinde olmayan sebeplerden dolayı aksaklıklar yaşadığı bir kaç film hariç bütün filmleri, oyuncuların mükemmel performanslarıyla da akıllara kazınmıştır. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 10 Vittorio De Sica beyaz perdede yönettiği ilk film olan Rose Scarlette (Pembe Güller) filminden önce tiyatro ve sinemada oyunculuk yapıyordu. Ancak ne var ki; Vittorio De Sica’yı başarıya kavuşturan ve aynı zamanda senaryosunda Zavattini’nin de imzasının bulunduğu ilk filmi I Bambini ci Guardano (Çocukar Bize Bakıyor) isimli filmdir. Yönetmen bu filmden önce Maddalena Zero in Condotta (Maddelena Hal ve Gidiş Sıfır), Teresa Venerdi ve Un Garibaldino al Convento filmlerini çekmiştir. Vittorio De Sica’yı anlatırken Cesare Zavattini’yi ve ikisinin sinema tarihine damga vuran işbirliğini atlamak birlikte böylesine büyük işler yapmış ikiliye saygısızlık olur. Cesare Zavattini 26’sı Vittorio De Sica tarafından olmak üzere 50’nin üzerinde senaryosu filme aktarılmış bir senaristtir. Bir çok farklı tarzda filme kaynak olan senaryoları adeta bir Yeni Gerçekçilik manifestosu niteliği taşır. Belgesele yakın bir gerçekçilik anlayışı güden Zavattini, İtalya’nın savaş sonrası İtalyan toplumu ve toplumun içerisinde hayata tutunma çabası güden bireyleri aşırı gerçekçi bir şekilde senaryoya aktarma başarısı göstermiştir. Bu konuda usta senaristin en büyük esin kaynağı olarak Dziga Vertov ve onun ‘sinema-göz’ kuramı gösterilebilir. Vittorio De Sica, I Bambini ci Guardano’dan sonra La Porta del Cielo isminde bir film çekmiştir. Bu iki filmden sonra çektiği filmi Sciuscia (Kaldırım Çocukları) tam olarak Vittorio De Sica filmidir. Bu filmin senaryosunda da yine Cesare Zavattini imzası vardır. Yeni Gerçekçilik akımının da en önemli filmleri arasında yer alan film büyük ses getirmiştir. Sciuscia, yoksul iki çocuğun sokaklarda çeşitli işlerde çalışarak hayallerini gerçekleştirme çabasını anlatıyor. Film, yoksulluğun sınırlarını göstermiş ve toplumun hayata tutunma çabasının yanında çocukluğun saflığını, naifliğini ve hayal dünyasında yaratılan düşlerini de çok iyi bir şekilde resmetmiştir. Genel olarak çoğu Yeni Gerçekçi filmde karşılaşılan toplumsal adalet ve istemeden suça bulaşma, suçlu durumuna düşme temasına da yer verilen film büyük ses getirmesinin yanında yönetmen ve yapımcısının da başını büyük derde sokmuştur. Film; İtalya dışında ise Oscar dahil olmak üzere bir çok ödüle aday olmuş ve yine bir çok ödül kazanmış, ABD’de büyük bir hasılat elde ederek dağıtımcısını da zengin etmiştir. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 11 Arka arkaya çok büyük işlere imza atan Ladri di Biciclette Vittorio De Sica’nın artık bir kült halini almış ve neredeyse herkes tarafından bilinen Ladri di Biciclette (Bisiklet Hırsızları) filmi, Yeni Gerçekçilik için de sembolik bir film halini almıştır. Aynı zamanda, Zavattini ve De Sica işbirliğinin en bilinen örneği de olan film; uzun zamandır işsiz olan ve yeni bulduğu işte kendisine lazım olan bisikleti çalınan Antonio Ricci ve oğlunun, polisin ilgisizliği üzerine çalınan bisikleti aramalarını anlatıyor. Bu süreçte de savaş sonrası Roma’nın yaşadığı yıkım ve İtalyan halkının yaşadığı zorlukları başarıyla izleyiciye aktaran filmin başrolünü bir fabrika işçisi olan Lamberto Maggiorani canlandırır. Yine aynı şekilde diğer oyuncular da profesyonel olmayan halkın içerisinden insanlardan seçilir. Belki de, filmin bu denli gerçekçi ve vurucu olmasının en büyük etmenlerinden biri budur. Zira; Rekin Teksoy’un aktardığına göre, Hollywood’dan bir yapımcı başrolde Cary Grant oynarsa yapım masraflarını üstleneceğine dair bir teklifte bulunmuş lakin bu teklif reddedilmiştir. Başrolde Cary Grant gibi oldukça popüler bir profesyonel oyuncunun bulunması filmin gerçekçi dokusunu bozabilirdi. Zavattini filmin senaryosunu Luigi Bartolini’nin aynı isimli romanından esinlenerek yazmıştır. Ancak Zavattini’yi bu denli önemli yapan, romana eklediği ve gerçekçilik öğesinin ön plana çıkmasını sağlayan toplumsal bakış açısıdır. Film, ilerleyen bölümlerinde toplumsal adalet konusunda da önemli noktalara değinmektedir. Ancak filmde herhangi bir çözüm önerisi veya subjektif bakış yoktur. De Sica ve Zavattini ikilisi, izleyiciye olanı, görüleni vermişlerdir. Zavattini-De Sica ikilisi Ladri di Biciclette’den sonra Miracolo a Milano filmini ortaya koyarlar. Yeni Gerçekçilik akımından uzaklaşan film, Yeşilçam’dan alışık olduğumuz bir hikaye ve anlatım tarzına sahiptir diyebiliriz. Zira film; iyi ve yoksullar ile kötü ve zenginlerin çatışmasını, bir gecekondu mahallesinin kendilerini evlerinden çıkartmaya çalışan mal sahibine direnişleri üzerinden anlatıyor. Ancak, filmi Yeşilçam’da gördüğümüz aynı hikayeye sahip filmlerden ayıran ve özel kılan belirli anlatım öğeleri vardır. Bunlar da tamamen gerçeküstü kabul edilebilecek sahnelerdir. Ayrıca, gerçekçilik kaygısı gütmediği için de bu filmlerden ayrılır. Tamamen belli bir mesaj vermek üzerine kurulu, gerçeküstü öğelerin bulunduğu masalsı bir filmdir Miracolo a Milano. Vermeye çalıştığı mesaj ise yönetmenin önceki filmlerindeki gibi toplumsal bir temele dayanmaktadır. Zavattini, filmin senaryosunu yine kendi yazdığı bir roman olan Totò il buono (İyi Yürekli Totò)’dan uyarlamıştır. İkili, bir sonraki filmleri olan Umberto D’de emekli memur Umberto’nun köpeği Flick ile birlikte yalnızlık, çaresizlik ve hayat mücadelesini anlatıyor. Yeni Gerçekçilik akımının en önemli örneklerinden olan filmde De Sica diğer filmlerinde olduğu gibi profesyonel oyuncularla değil sokaktan insanlarla çalışmıştır. Toplumsal adalet temasına da yer verilen film, hem De Sica’nın hem de Zavattini’nin film anlayışını en iyi temsil eden filmleri arasındadır. İkili, toplumsal konuların dışında bireyin dünyasına eğilmişlerdir. Film çok büyük ilgi görmese de Oscar’a aday olmuş ve başka ödüller de kazanmıştır. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 12 Ladri di Biciclette Peşi sıra çekilen böylesine büyük filmlerden sonra ikilinin Stazione Termini (Termini İstastonu), L’oro di Napoli (Napoli Macerları), Il Tetto (Yuvasızlar), La Ciociara (Kızım ve Ben) gibi filmleri bekleneni veremedi. Senaryosunda Zavattini ile birlikte Truman Capote gibi efsane bir ismin de çalıştığı Stazione Termini’nin yapımcılığını Selznick üstlenmiş ve senaryoya müdahalelerde bulunmuştur. Bu müdahaleler sonucu film, De Sica’nın tarzından oldukça uzaklaşmıştır. Filmin başrollerinde Selznick’ten mütevellit, Montgomery Clift ve Jennifer Jones gibi popüler oyuncular oynamış ve De Sica’nın filmlerinde alışık olunan sokak oyuncularının sağladığı gerçekçilik unsuru sekteye uğramıştır. Film Oscar’a aday olsa da sıradan Hollywood filmlerinden öteye gidememiştir. L’oro di Napoli’de de profesyonel oyunculara yer verilse de kadroda bulunan Silvano Magnano, Sophia Loren gibi kaliteli oyuncular çok başarılı bir görüntü çizmiş ve filmin Stazione Termini’den bir seviye yukarıda olmasını sağlamıştır. Önceki filmlerinde yer alan toplumsal kavramlardan iyice uzaklaşan filmler çekmeyen başlayan ikili, Il Tetto ile biraz olsun tekrar gerçekleri olduğu gibi ortaya koyarak bazı kavramları sorgulamıştır. De Sica-Zavattini efsanesi bu filmlerden sonra eski filmlerinde ulaştıkları noktaya bir daha hiç ulaşamadı. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik Umberto D 13 Yeni Gerçekçi filmler çeken sadece anlattığımız bu üç yönetmen değildi. Zaten Yeni Gerçekçilik’in bir ‘akım’ olmasını sağlayan, bir çok yönetmenin bu tarzda eserler ortaya koymasıydı. Bu yazımızda da işte bu diğer arka planda kalmış yönetmenleri ve filmlerini inceleyeceğiz. Bu yönetmenler, arka planda kalmalarına rağmen, önemli işler ortaya koymuş ve akımın gelişmesine çok büyük katkılar yapmıştır. Luigi Zampa Zampa, sinemaya ilk olarak 1933 yılında Risveglia di una città filmiyle adım atmış ve daha çok Vivere in Pace (Barış İçinde Yaşamak) filmiyle tanınan bir yönetmendir. Yönetmen; savaşı, çaresizliği, yıkımı anlatsa bile mizahi bir dil kullanır. Filmlerinde genel olarak; barışı, farklı milletten insanların dostluk ve kardeşliği gibi temaları ele alır. Ancak yönetmenin Processo alla città (Kente Dava) gibi mizahi dili bir kenara bıraktığı filmleri de vardır. Yönetmenin en bilinen filmi Vivere in Pace; 2. Dünya Savaşı sırasında, iki ABD’li ve bir Alman asker kaçağının saklandıkları bir İtalyan kasabasındaki ilişkilerini anlatıyor. Oyuncuların harika performanslarıyla daha da önemli bir yer edinen filmin kadrosunda; Aldo Fabrizi, Gar Moore, Mirella Monti, Joe Kitzmiller gibi isimler yer alıyor. Bir sonraki filmi L’onorevole Angeline (Milletvekili Angelina) da yine yönetmenin önemli Yeni Gerçekçi filmlerindendir. Film, 2. Dünya Savaşı sonrasında geçiyor. Yoksul halkın yeni yapılan apartmana alınmaması üzerine Angelina, yoksul halk ile birlikte bir hareket başlatır. Siyasete atılarak yoksulların hakkını savunan Angelina karakterini, bir çok önemli filmden hatırladığımız Anna Magnani canlandırıyor. Vittorio De Sica’nın, Cesare Zavattini ile olan işbirliğini hatırlarsınız. Luigi Zampa da Vitaliano Brancati ile böyle bir işbirliği gerçekleştirdi. İkili, birlikte bir çok önemli filme imza attı. Bu filmlerin arasında; Processo alla città, Anni Difficili (Zor Yıllar), Anni Facili (Kolay Yıllar), L’Arte di Arrangiarsi (Üstesinden Gelmek Sanatı) gibi filmler ikilinin en önemli filmleri olarak gösterilebilir. Yönetmenin diğer filmleri ise konumuz açısından pek bir değer taşımamaktadır. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 14 Giuseppe De Santis Yönetmenin en önemli filmi olarak gösterilen Riso Amaro filminde yer alan oyuncular: Vittorio Gassman, Doris Dowling, Silvana Mangano, Raf Vallone. Film, özellikle yurt dışında büyük ses getirmiş ve 1949 Cannes Film Festivali’nde büyük ödüle aday olmuştur. Film ayrıca, 1951 Akademi Ödülleri’nde de bir dalda De Santis, çok fazla eser ortaya Oscar’a aday olarak gösterilmiştir. Film; aşk ve hırsızlık hikayeleri koyamamasına rağmen, çektiği çevresinde, pirinç tarlalarında çok zor koşullar altında çalışan filmlerin büyük bir kısmı önemli işçilerin durumunu anlatıyor. Pirinç tarlalarında çalışan işçilerin durumuyla da genel bir toplum ve ezen-ezilen portresi çiziyor. filmlerden oluşan bir yönetmendir. Yönetmen daha ilki filmi olan ve 1947 yılında çektiği Caccia Tragica Genel olarak filmlerinde işlediği Marksist ideolojiye bu filmde de (Kanlı Av)‘dan itibaren büyük ses değinen De Santis, bunu Sovyet sinemasında görülen şeklinden getirmiştir. Daha sonra çektiği Riso farklı bir şekilde yapıyor. Marksist ideolojiyi, popüler hikayelerle ve Amaro (Acı Pirinç) ise, en önemli geleneksel anlatım tarzıyla birleştirerek sunuyor. Bu bakımdan da Yeni Gerçekçilik içerisinde çok ayrı bir yer ediniyor kendisine. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik filmi olarak gösterilmektedir ve yönetmene asıl ünü getiren filmdir. 15 Yönetmenin bir diğer önemli filmi de 1952 yılında çektiği Roma, ore 11 (Acı Lokma) filmidir. Filmin senaryosunda ünlü yönetmen Cesare Zavattini’nin de adı bulunuyor. Oyuncular ise: Lucia Bosé, Raf Vallone, Massimo Girotti, Carlo Del Poggio, Maria Grazia Francia. Gerçek bir hikayeden uyarlanan film, çok büyük bir rağbet gören iş ilanı için görüşmeye giden beş kadının hikayesini anlatıyor. Genel olarak yoksul, hayata tutunmaya çalışan ve hayatlarından oldukça mutsuz bu beş kadının hayatları, iş görüşmesi sırasında yaşadıkları olaylar sonucunda değişiyor. Anlatmak istediklerini ve gerçekleri popüler hikayelerle harmanlayan yönetmenin diğer filmleri: • Non c’è pace tra gli ulivi • Un marito per Anna Zaccheo (Sana Layık Değilim) • Giorni d’amore, Uomini e lupi (İnsanlar ve Kurtlar) • La strada lunga un anno • La garçonnière • Italiani brava gente • Un apprezzato professionista di sicuro avvenire Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 16 Pietro Germi Pietro Germi’nin; bütün ustalığına rağmen, Yeni Gerçekçilik akımının büyük yönetmenleri arasında sayılmamasının en büyük sebebi, popüler hikayeler ve geleneksel anlatım tarzıdır. Bu bağlamda da filmleri, Giuseppe De Santis gibi büyük ilgi gören filmlerdir. Ancak, Pietro Germi, ilk filmi olan Il Testimone‘yi yönetmenin bu popüler çizgiden ayrılarak çektiği filmler de yargılanarak ölüm cezasına çarptırılan bir mevcuttur. Özellikle Il Cammino Della Speranza (Umut Yolu), hikayesiyle oldukça önem kazanan bir filmdir. Raf Vallone, Elena Varzi, Saro Urzi gibi oyuncuların yer aldığı film; Sicilyalı bir grup madencinin kaçak yollarla Fransa’ya göç hikayelerini anlatıyor. 1946 yılında çekti. Hırsızlık ve cinayetten adamı anlatan Il Testimone‘nin ardından çektiği Gioventù Perduta (Kayıp Gençlik) yine bir suç filmidir. Yeni Gerçekçilik akımına kazandırdığı önemli filmlerin başlangıcı olan film, gençlerin suça yönelimi sorunsalı üzerinde duruyor. Genel olarak suç temalı filmler çeken yönetmenin bir sonraki filmi In Nome Della Legge (Kanun Namına) de, yine suç ve mafya üzerine bir filmdir. Filmde mafya kontrolündeki bir kasabaya atanan genç bir yargıç anlatılıyor. Film, İtalyan toplumunu ve adalet düzenini eleştiriyor. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 17 Yönetmen, toplumsal sorunlardan uzaklaştığı bir dizi filmden sonra Divorzio All’Italiana (İtalyan Usulü Boşanma) filmiyle tekrar toplumsal sorunları ele aldı. Film, özellikle yurt dışında büyük ses getirdi. Bir dalda Oscar’a aday oldu ve bir dalda da Oscar kazandı. Film, kuzenine aşık olup onunla evlenmek isteyen ve o sıralar İtalya’da geçerli olan boşanma yasağına çözüm olarak, karısını öldüren bir Sicilyalı bir mafya adamını anlatıyor. Dünyada oldukça önemli bir yeri olan ve daha sonra çektiği filmlerle Altın Küre ve Altın Palmiye de dahil olmak üzere sayısız ödül kazanan yönetmenin diğer önemli filmleri: • Sedotta e Abbandonata (Baştan Çıkarılmış ve Terkedilmiş) • Signore e Signori (Bayanlar ve Baylar) • L’Immorale (Ahlaksız) • Serafino (Dağların Çapkını) • Alfredo Alfredo (Çapkın Damat) Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 18 Diğer Yönetmenler Carlo Lizzani, sayısız filme imza atmış ve Achtung! Banditi! filmiyle büyük bir üne kavuşmuş bir yönetmendir. 2. Dünya Savaşı sırasındaki İtalyan direnişini anlatan filmin yönetmeni, Giuseppe De Santis gibi marksist ideolojiyi filmlerinde sıkça kullanan bir yönetmendir. Yönetmen, uluslararası alanda da büyük bir bilinirliğe sahiptir. Cannes Film Festivali de dahil olmak üzere bir çok festivalden ödüller almış, bir çok filmiyle Altın Küre kazanmıştır. Yönetmenin diğer önemli filmleri: • Cronache di Poveri Amanti (Fakir Aşıkların Romanı) • Gobbo (Kambur) • Banditi a Milano (Vahşi Dörtler) • Celluloide Luigi Comencini, belgeselle başladığı sinema kariyerine çektiği güldürü tarzındaki filmlerle devam etti. Bu filmler, güldürünün Yeni Gerçekçilik akımıyla harmanlandığı önemli filmlerdir. Comencini ayrıca, folklorik öğelere de filmlerine başarıyla yerleştirerek diğer Yeni Gerçekçi yönetmenlerden kendisini ayırmıştır. Yönetmenin önemli filmleri: • Mio Dio, Come Sono Caduta In Basso! • Pane, Amore e Fantasia (Ekmek, Aşk ve Hayal) • Amore e Gelosia (Ekmek, Aşk ve Kıskançlık) • Tutti a Casa (Herkes Evine) Antonio Pietrangeli, Yeni Gerçekçilik konusunda ortaya çok başarılı işler koymuş bir senarist ve yönetmendir. Sinemaya ilk olarak senaristlikle başlayan Pietrangeli’nin ilk filmi, 1953 yılında çektiği Il Sole Negli Occhi (Gözlerde Güneş)‘dir. Senaristlik kariyeri de yönetmenlik kariyeri kadar parlak olan Pietrangeli, film çekmeye başlamadan önce Luchino Visconti, Pietro Germi gibi yönetmenlerin bir çok filminin senaryosunu yazdı. Pietrangeli’nin yönetmen olarak önemli filmleri arasında ise; La Parmigiana (Parmalı Kız), Lo Scapolo (Bekar), Adua e Le Compagne (Adua ve Arkadaşları) gibi filmler sayılabilir. Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 19 Yeni Gerçekçilik akımına önemli eserler kazandıran diğer yönetmenler: • Mario Monicelli • Renato Castellani • Alberto Lattuada • Dino Risi • Luciano Emmer • Ado Vergano • Aduardo De Filippo • Curzio Malaparte • Mario Soldati • Raffaello Matarazzo • Vittorio Cottafavi Sinema Tarihi: Yeni Gerçekçilik 20