sözlü bġldġrġler - 1. uluslararası dı t caret ve tarım sempozyumu
Transkript
sözlü bġldġrġler - 1. uluslararası dı t caret ve tarım sempozyumu
SÖZLÜ BĠLDĠRĠLER Türkiye‟nin DıĢ Borcu: Genel BakıĢ ve Ampirik Uygulamalar Ali KOÇYĠĞĠT1 Tayfur BAYAT2 Özet Bu çalıĢmada Türkiye‘nin 1990:Q1-2011Q2 dönemine ait çeyreklik verilerle, dıĢ borç stokunun gayri safi milli hasılaya oranı ve toplam borç servisinin gayri safi milli hasılaya oranı değiĢkenlerine yapısal kırılmaları dikkate alan Zivot-Andrews (1992) ve Lee-Strazicich (2003,2004) birim kök testleri uygulanmıĢtır. Bulgular, 1980‘li yılların baĢında ve 1990‘lı yılların sonunda yapısal kırılma olduğunu göstermiĢtir. Bulunan kırılma tarihleri Türkiye ekonomisinin dönüĢüm yaĢadığı dönemlerdir. 1980‘ler baĢları Türkiye‘nin finansal serbestleĢme ile birlikte dünyaya açıldığı ilk yıllardır. 1990‘ların sonu ise Asya ve Amerika kıtalarında krizlerin yoğun olarak yaĢandığı ve Türkiye‘nin IMF ile olan iliĢkilerinin zirve dönemidir. Kısaca bulgular hem teknik olarak hem de iktisadi açıdan anlamlı çıkmıĢtır. Anahtar Sözcükler: Borç krizleri, birim kök testi, yapısal kırılma. Abstract In this study, Turkish economy is examined for the period between 1990:Q1-2011Q2. The macroeconomic variables; the ratio of foreign debt stock to GDP and the ratio of total debt service to GDP are tested with Zivot-Andrews (1992) and Lee-Strazicich (2003, 2004) unit root tests in order to detect structural breaks. According to the results, beginning of 1980s and end of 1990s are the periods of structural breaks. These were the periods that Turkey experienced economic transformations. Beginnings of 1980s were the first years of financial liberalization of Turkey and end of 1990s was the period of crises in Asia and America and the peak period for the relations of Turkey and IMF. Briefly, results are both technically and economically significant. Key Words: Debt crises, unit root test, structural break. 1. GiriĢ Borç krizi giderek yaygınlaĢmakta ve geliĢmiĢ ekonomiler baĢta olmak üzere dünya ekonomisini tehdit etmektedir. Borçları çevirebilmenin çok sayıda maliyeti söz konusudur. Borç krizinin önemli sonuçları özellikle ekonomik aktörlerin sosyal hayatlarında kendini göstermektedir. YaĢam standardı düĢmekte, hiperenflasyona yol açmakta, yatırımları çok keskin bir Ģekilde düĢürmekte ve uzun dönem büyüme görünümünü olumsuz etkilemektedir. Hükümetlerin borçları çevirebilme konusunda yaĢadıkları güçlükler söz konusu ülkelerin borçlarının ikincil piyasalarda büyük iskontolarla alınıp satılmasına yol açmaktadır. Borçların ihracata ve borçların gayri safi yurt içi hasılaya oranının yükselmesi, ülkelerin, aynı zamanda, kredi değerliliğini bozmaktadır (Koçyiğit, 2003). 1 Sorumlu Yazar , Ġnönü Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F. Ġktisat Bölümü, 44280, Malatya/Türkiye, ali.kocyigit@inonu.edu.tr 2 İnönü Üniversitesi, İ.İ.B.F. İktisat Bölümü, 44280, Malatya/Türkiye, tayfur.bayat@inonu.edu.tr 2 2. Veriler ve Metodoloji Bu çalıĢmada Türkiye‘nin 1990:Q1-2011Q2 dönemine ait çeyreklik verilerler dıĢ borç stokunun gayri safi milli hasılaya oranı ve toplam borç servisinin gayri safi milli hasılaya oranı değiĢkenlerine yapısal kırılmaları dikkate alan Zivot-Andrews (1992) ve Lee-Strazicich (2003, 2004) birim kök testleri uygulanmıĢtır. Her iki değiĢken de Uluslararası Para Fonu‘nun yayımlamıĢ olduğu Uluslararası Finansal Ġstatistikler yıllığından elde edilmiĢtir. 2.1. Zivot-Andrews (1992) birim kök testi Yapısal kırılmaları dikkate alan birim kök testleri kırılmanın içsel-dıĢsal olarak belirlenmesine veya kırılma sayısına göre gruplandırılabilir. Perron (1989) ve Zivot-Andrews (1992) testleri yapısal kırılmanın tek-içsel olarak belirlendiği testlerdir. Zivot-Andrews tek-içsel kırılma testi tüm örneklemi ve mümkün olan her bir kırılma için farklı bir kukla değiĢken kullanan ardıĢık (sequental) testtir. Kırılma tarihi t istatistiğine dayalı GeniĢletilmiĢ Dickey-Fuller testinin birim kökünün minimum olduğu noktaya göre seçilir (John vd. 2007). Zivot-Andrews yapısal kırılmalı birim kök testinde Model A düzey tek kırılmaya, Model B eğimde tek kırılmaya, Model C ise hem eğimde hem de düzeyde tek kırılmaya izin veren üç model tasarlanmıĢtır (Zivot vd., 1992, John vd. 2007). Buna göre; Model A; p yt 0 1DUt d ( DTB)t t yt 1 i yt i et i 1 (1) Model B; p yt 0 DTt * t yt 1 i yt i et i 1 (2) ve Model C; p yt 0 1DUt d ( DTB)t DTt t yt 1 i yt i et i 1 (3) Ģeklindedir. Buradaki ∆ birinci farkı, t beyaz gürültü hata teriminin varyansı, (t~iidN(0, 2)) ve t=1,….T zaman endeksini göstermektedir (Narayan ve Smtyh, 2005, y Waheed vd. 2007). t i ifadesi hata terimindeki otokorelasyonu ortadan kaldırmak amacıyla modele eklenmiĢtir. Sabit terime ait kukla değiĢken olan DU t düzeyde değiĢmeleri, eğime ait değiĢimleri de 1 DU t 0 2 DTt ve son olarak TB kırılma zamanını (crash dummy) ifade etmektedir. t TB (4) diğer ve 3 t TB t TB DT t 0 diğer (5) Kırılma tarihinin yaĢandığı her bir gözlemde boĢ hipotezin testi için t istasitiği minimumudur. Her üç modelinde boĢ hipotezi birim kökün ve yapısal kırılmanın olduğu üzerine kuruludur (Glynn vd. 2007, John vd. 2007). Alternatif hipotezler durağanlığı ifade etmektedir. ZivotAndrews‘un (1992) kritik değerleri Perron‘dan[10] farklıdır. Zivot and Andrews (1992) testlerinde asimptotik kritik değerleri bulur; fakat küçük örneklem hacminde güvenilir değildir. Ġki modelin her biri boĢ hipotezinin altında bir kırılma ile birim köke sahiptir. Kukla değiĢkenler sıfır hipotezinin altında regresyonla birleĢtirilir. Alternatif hipotez durağan süreçte kırılma trendidir. Test sonucunda bulunan t istatistiğinin mutlak değeri Zivot-Andrews‘un (1992) elde ettiği kritik değerlerden küçükse birim kök sürecini ifade eden boĢ hipotez kabul edilir. Yapısal kırılmaları dikkate alan birim kök testlerinin iki dezavantajı vardır. Ġlk olarak Perron (1989) tarafından dile getirilen boyut bozukluklarından kaynaklanan test sonuçlarının boĢ hipotezi red etmeme eğiliminde olmasıdır. Kırılma tarihine göre testin gücü ile seride bulunan bilgi arasında bir takas mevcuttur. Kırılma tarihini bulmak amacıyla ilgili gözleme kukla değiĢken koyması bilgi kaybına yol açmaktadır. Ġkincisi ise tüm seri boyunca iktisadi açıdan iki veya üç farklı rejim, krizi yapısal dönüĢümler olsa bile seriyi tek kırılma bulmaya zorlamasıdır. Tablo 1: Zivot-Andrews Birim Kök Testi Sonuçları Model A DeğiĢkenler DıĢ Borç Stoku (GSMH%) Toplam Borç Servisi (GSMH%) Min T-stat Model C Kırılma Min T-stat 1982 (8)* -5.3889 Kırılma 1983 (8)* -5.4450 [3.3608]** [-0.7512]** 1981 (8)* 2003 (8)* -4.3135 -6.0689 [1.4345]** [5.0656]** Not: *Parantez içindeki değerler Akaike Bilgi Kriteri tarafından seçilen gecikme sayısını göstermektedir.**Modeller için Zivot ve Andrews (1992)‘den alınan kritik değerler Model A‘da %1 ve %5 anlam seviyeleri için sırasıyla -5.34 ve -4.80, Model C‘de %1 ve %5 anlam seviyeleri için sırasıyla -5.57 ve -5.08‘dir. Tabloda yer alan sonuçlara göre dıĢ borç stokunun GSMH‘ya oranı Model A‘da 1982 ve model C‘de 1983 anlamlı kırılmalar yaĢanmıĢtır. 1982 ve 1983 yıllarındaki yapısal kırılmaların birkaç faktöre dayalı olduğunu ileri sürebiliriz. ġöyle ki; 24 Ocak 1980 kararlarının ilk yıllarında uygulanan daraltıcı para politikası ortamında tasarruflara ödenen ve kredilere uygulanan faiz oranlarının serbestleĢtirilmesi, yüksek kredi talebi nedeniyle, 1982 yılında, bankacılık (bankerler) krizine yol açmıĢtır. 1982 yılında meydana gelen bankacılık 4 krizine bir cevap olarak para otoritesi 1983 yılında ticari bankaların likidite yapısı ve rezerv oranları yeniden düzenlenmiĢtir. Yine, 1983 yılının özelliği ise, 24 Ocak‘tan beri süregelen makroekonomik politikaların yönünün sivil hükümete geçiĢ çabaları doğrultusunda yapılacak olan seçiminde etkisiyle tersine çevrilmiĢ olmasıdır. Bu bağlamda, geniĢletici politikalar sonucunda 1983‘te % 6‘lara gerileyen Kamu Kesimi Borçlanma Gereği 1984‘te % 8‘e çıkmıĢtır. Türkiye 1983‘teki yeni hükümetle birlikte 1987‘deki seçime kadar olan dönemde geniĢletici para ve maliye politikalarının uygulandığı bir dönem yaĢamıĢtır. Toplam borç servisinin GSMH‘ya oranı ise model A için anlamsız çıkmıĢ, Model C‘ye göre 2003 yılında kırılma yaĢanmıĢtır. 2003 yılındaki kırılmaya, 2002 yılı sonundaki seçimler ve yeni hükümetle birlikte uygulanmaya baĢlanan yüksek reel faiz ve düĢük kur uygulamasıyla dıĢ borçlanmanın özel sektöre kaymaya baĢlamasının neden olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, 2003-2007 arasında Türkiye‘nin özel sektör dıĢ borç stoku 110 milyar dolar artıĢ kaydedilmiĢtir. 2.2. Lee-Strazicich iki kırılmalı minimum LM birim kök testi Birim kök testleri içersinde yer alan Lumsdaine-Papell (1999) ve Lee-Strazicich (2003, 2004) testlerinde yapısal kırılma çift-içsel olarak belirlenir. Lee-Strazicich (2003, 2004) testinin alternatif hipotezi trend durağanlığı içerir. BoĢ hipotezinde ise yapısal kırılmanın olduğunu ifade eder. Test süreci Zivot-Andrews (1992) baz alınarak Lagrange Çarpanı (LM) T Z istatistiğinin kullanılması ile oluĢturulur. B kırılma tarihi, t dıĢsal değiĢkenler vektörü ve kalıntılar t~iidN(0, 2) dağılmak üzere; yt Zt et ve et = et 1+t (6) Z 1,t , Dt , DTt D t TBj t ise düzey değerinde çift kırılma için Model AA‘da jt için iken 1, Z 1,t , D1t , D2t , DT1t , DT2t DT jt diğer durumlarda 0 değerini alır. t ise Model CC‘de için t TBj 1 iken 1, diğer durumlarda 0 değerini alır. BoĢ hipotez altında yapısal kırılmaları y ( 1 ), alternatif hipotez ise 1 Ģeklinde ifade edilir. St 1 yt x Zt St 1 ve ; t ‘nin zt üzerine regrese edilmesinden bulunan katsayılar ve x y1 z1 ise Lagrange Çarpanına dayanan test istatistiği; yt Zt St 1ut Ģeklinde elde edilir. T tane gözlem sayısı için (7) TBj kırılma noktası olmak üzere j T / TB ji ise LM inf ( ) kırılma tarihinin bulunması için istatistiğinin minimum olduğu nokta ( ) seçilir (Moccero ve Winograd, 2006). 5 Tablo 2: Lee-Strazicich Çift-Ġçsel Kırılma Testi Sonuçları Model AA DeğiĢkenler DıĢ Borç Stoku (GSMH%) Min. t stat. Kırılma 1 Kırılma 2 1983 (8)* 2002 (8)* -3.6333 Min. t stat Kırılma 1 Kırılma 2 1981 (0)* 1997 (7)* -12.3665 [3.3857]** [-0.7279]** Toplam Borç Servisi Model CC 1990 (7)* [-1.1501]** [-6.9264]** 1994 (7)* -4.1031 1988 (8)* 1999 (8)* -6.6317 [-2.1191]** -2.5795]** [0.6647]** [-5.9492]** (GSMH%) Not:* Parantez içindeki değerler Akaike Bilgi Kriteri tarafından seçilen gecikme sayısını göstermektedir.** Kiritk değerler Lee-Strazicich (2003) Model AA için %1 ve %5 için kritik değerler sırasıyla -4.54 ve -3.842, Model CC için kritik değerler %1 ve %5 için sırasıyla -5.82 ve -5.74‘tür. DıĢ borç stokunun GSMH‘ya oranı model A‘ya göre anlamsız çıkmıĢ, Model C‘ye göre 1981 ve 1997 yılında kırılma yaĢanmıĢtır. 1981 yılı, 24 Ocak kararlarının, 12 Eylül 1980‘de iĢ baĢına gelen Askeri yönetim altında, kesintiye uğramadan uygulanacağı ilan edilerek ve söz konusu programın hazırlayıcısı konumundaki Özal‘ın baĢbakan yardımcılığına getirilerek, uygulanmaya baĢladığı yıldır. Bu yılda, özellikle ithalat rejiminde, önemli serbestleĢtirmelere gidilmiĢtir. 1981 yılı itibariyle kota listeleri kaldırılmıĢ ve bazı mallar da ithalat lisansı dıĢına çıkarılmıĢtır. 1997 yılı, Uzak Doğu ve Asya ülkelerinin yaĢadığı, Asya Krizi olarak adlandırılan, yıldır. Bu krizin Türkiye ekonomisi üzerinde de önemli etkileri söz konusu olmuĢtur. DıĢ ticarette Türkiye ile benzer ürün gamına sahip dolayısıyla aynı pazara hitap eden Uzak Doğu ve Asya ülkeleri kriz sonrası % 30‘lara varan devalüasyonlara gitmiĢlerdir. Bunun sonucunda, TL‘nin aĢırı değerlenmesi ve rekabet gücünün azalması Türkiye‘nin ihracat potansiyeli üzerinde daraltıcı etki yaratmıĢtır. Toplam borç servisinin GSMH‘ya oranında ise Model A‘ya göre 1990 ve 1994 tarihleri ve Model C‘ye göre 1988 ve 1999 yıllarında kırılma yaĢanmıĢtır. Model C‘ye göre kırılma görülen yıllardan 1988 yılı Türkiye için Ocak ve Ekim aylarında olmak üzere iki defa döviz krizinin yaĢandığı bir yıldır. 1988 yılı baĢında Türkiye‘de döviz krizi, TL‘nin değer kaybetmesi ve sermaye kaçıĢı baĢlamıĢtır. ġubat ayına gelindiğinde, para politikası kapsamında faiz oranlarında tavanın yükseltilmesi ve yüksek rezervler ve likidite oranları devreye sokulmuĢtur. Bununla birlikte, söz konusu önlemler yılın ortasında gevĢetilmiĢtir. Türkiye 1988 Ekiminde ikinci defa döviz krizine girince daraltıcı para politikası önlemleri tekrar devreye sokulmuĢtur. Model A‘ya göre kırılma görülen 1990 yılı öncesi ve sonrası ile özellikli bir yıldır. 1989 yılında, 32 sayılı kararla Türkiye de sermaye hareketleri serbest bırakılmıĢtır. Bu durum uluslararası sermayenin yüksek faiz getirisi dolayısıyla Türkiye ye sıcak para diye nitelendireceğimiz Ģekilde akmasına neden olmuĢ bu ise beraberinde TL‘nin aĢırı değerlenmesini getirmiĢtir. Ayrıca, 1991 yılı seçim yılı olduğu için 1990 yılında önemli ücret artıĢları söz konusu olmuĢ, para ve maliye politikaları seçime kadar olan dönemde gevĢetilmiĢtir. 6 Model A‘ya göre kırılma görülen 1994 yılı bilindiği gibi kriz yılıdır. 1994 yılı Ocak ayında, iki uluslararası derecelendirme kuruluĢu Türkiye‘nin kredi notunu düĢürüyor. Bu uluslararası kreditörler açısından Türkiye‘nin dıĢsal yükümlülüklerini yerine getirirken zorlanacağı anlamını taĢımaktaydı. Söz konusu geliĢmelere hükümet daraltıcı para politikası ve faiz oranlarının yükseltilmesi Ģeklinde cevap vermiĢtir. Bu sınırlı tedbirler içerideki ve dıĢarıdaki ekonomik aktörler üzerimde daha sıkı önlemler alınması gerektiği beklentisini artırmıĢtır. Bu bağlamda, 5 Nisan 1994 yılında, mali yapılanma esası üzerine kurulu, istikrar programı uygulamaya sokulmuĢtur. Model C‘ye göre kırılma görülen 1999 yılı, Türkiye‘nin 17 Ağustos depremini yaĢadığı yıldır. Depremin meydana geldiği bölgenin, ekonomik büyüklük açısından, Türkiye ekonomisinin can damarını oluĢturması ve depremin mali portresi kırılmanın nedeni olarak ileri sürülebilir. 4. Sonuç Literatürde çok sayıda araĢtırmacı borç stokunun makro ekonomik değiĢkenler üzerine etkisini analiz etmiĢlerdir. Bu çalıĢmada Türkiye‘nin 1990:Q1-2011Q2 dönemine ait çeyreklik verilerler dıĢ borç stokunun gayri safi milli hasılaya oranı ve toplam borç servisinin gayri safi milli hasılaya oranı değiĢkenlerine yapısal kırılmaları dikkate alan Zivot-Andrews (1993) ve Lee-Strazicich (2003, 2004) birim kök testleri uygulanmıĢtır. 24 Ocak 1980 kararlarının ilk yıllarında uygulanan daraltıcı para politikası ortamında tasarruflara ödenen ve kredilere uygulanan faiz oranlarının serbestleĢtirilmesi, yüksek kredi talebi nedeniyle, 1980‘li yıllarda kırılmalar yaĢanmıĢtır. 1990‘lı yıllarda ise finansal serbestleĢme ile birlikte Asya Krizi ve Latin Amerika ülkelerinin yaĢadığı krizlerin ekonomiye yansımaları Ģeklinde borç krizleri ortaya çıkmıĢtır. Kaynakça Glynn, J., Perera, N., Verma, R., (2007), ― Unit Root Tests and Structural Breaks: A Survey With Applications‖, Revista de metodos Quantitativos Para La Economica Empresa, July 2007, SE-2927-06 pp:63-80 John, G., Nelson, P., Reetu, V., (2007), ―Unit Root Tests and Structural Breaks: a Survey with Applications‖, Revista de m´etodos Cuantitativos Para la Econom´ia y la Empresa (3). No:SE 2927-06, 63-79. Koçyiğit, Ali, (2003), ―Makro Ekonomik Ġstikrar ve 1980 Sonrası Türkiye‘nin Tecrübeleri,‖ 1980-2003 Türkiye’nin Dış, Ekonomik Sosyal ve İdari Politikaları, T. Göksu, H.H. Çevik, A.Baharçiçek ve A. ġen, Ed., Siyasal Kitabevi, Ankara, Nisan. Lee, J., Strazicich, M., (2003), ―Minimum LM Unit Root Test with Two Structural Breaks”, Review of Economics and Statistics, pp. 1082-1089. Lee, J., Strazicich, M., (2004), ―Minimum LM Unit Root Test with One Structural Breaks‖, Apalachian State University Working Papers, No:04-17, pp. 1-17. Lumsdaıne, L.R., Papell, D.H., (1999), ―Two Structural Breaks and The Unit Root Hypothesis: New Evidence About Unemployment in Australia‖, Working Paper Series Victoria Univ. Applied Economy Working Paper , No. 3/00. Moccero, D.N., Winograd,C., (2006), ― Real Exchange Rate Volatility and Exports:Argentina Perspectives‖, 7 Narayan, P., Smyth, R., (2005), ―Electricity Consumption, Employment and Real Income in Australia Evidence from Multivariate Granger Causality Tests‖, Enmergy Policy 33 , pp. 1109-1116. Perron, P., (1989), "Test Consistency with Varying Sampling Frequency," Papers 345, Princeton, Department of Economics - Econometric Research Program. Waheed, M., Tasneem, A., Ghauri, S., (2007), ― Structural Breaks and Unit Root:Evidence from Pakistani Macroeconomics Time Series‖, Munich Personal Repec Archive, No:1797, pp:1-20 Zivot, E., Donald W., Andrews K., (1992), ―Further Evidence on the Great Grash, the OilPrice Shock, and the Unit-Root Hypothesis‖, Journal of Business and Economic Statistics, Vol. 10, No. 3. pp:251-270 8 DÖVĠZ KURU DALGALANMALARININ TARIMSAL DIġ TĠCARETE ETKĠSĠ: TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ Doç. Dr. ErĢan SEVER Özet Bu çalıĢmada reel döviz kuru değiĢkenliğinin Türkiye‘nin tarımsal dıĢ ticaret performansına etkisi araĢtırılmıĢtır. Döviz kuru değiĢkenliğini ölçmede AR-EGARCH (1,1) yöntemi kullanılmıĢtır. Johansen eĢ bütünleĢme testi ve hata düzeltme tekniği kullanılarak döviz kuru değiĢkenliği ile tarımsal dıĢ ticaret arasındaki iliĢkiler 1989:01–2011:02 dönemi üçer aylık veriler kullanılarak araĢtırılmıĢtır. Buna göre reel döviz kuru değiĢkenliği Türkiye‘de tarımsal ihracat ve ithalatı negatif etkilemektedir. Fakat reel döviz kuru dalgalanmalarından tarımsal ihracat seviyesi daha fazla etkilenmektedir. Anahtar Kelimeler: DeğiĢkenlik, reel döviz kuru, tarımsal ihracat, tarımsal ithalat, egarch THE EFFECT OF EXCHANGE RATE VOLATILITY ON AGRICULTURAL FOREIGN TRADE: THE CASE OF TURKEY Abstract This study empirically investigates the impact of reel exchange rate volatility on Turkey‘s agricultural trade performance. AR-EGARCH (1,1) method is used to measure real exchange rate volatility. Johansen co integration test and vector error correction technique are used to understand the implication of real exchange rate fluctuation for Turkey‘s agricultural export and import, using quarterly data from 1989:01 to 2011:02. The results of empirical indicate that real exchange rate volatility has negative effect on agricultural export and import volume. But, the level of agricultural export is more vulnerable to real exchange rate fluctuations Keywords: Volatility, real exchange rate, agricultural export, agricultural import, egarch GiriĢ Ampirik çalıĢmalar 1970‘li yılların baĢından itibaren sabit döviz kuru sisteminin terk edilmesiyle birlikte döviz kurundaki dalgalanmaların daha yüksek oranlarda olduğunu göstermektedir. Döviz kuru dalgalanmalarına bağlı olarak ortaya çıkan belirsizlikler ülkelerin dıĢ ticaret seviyelerini farklı Ģekillerde etkilemektedir. Özellikle son 15 yıllık süreçte çeĢitli Ģekillerde meydana gelen ekonomik krizler ile birlikte artan döviz kuru belirsizliklerinin uluslararası ticaret hacmi üzerindeki etkilerinin daha çok ekonomist tarafından araĢtırılmasına neden olmuĢtur. Genel kanaat döviz kuru dalgalanmaları sonucunda risklerin yükselmesinden dolayı ihracat seviyeleri azalmaktadır. Bunun yanında vadeli piyasaların kısa ve orta vadede riskleri azalttığından dolayı döviz kuru dalgalanmalarının ihracatı olumsuz etkilemediği hatta Aksaray Üniv. ĠĠBF Ġktisat Bölümü Öğr. Üyesi. E-posta: severersan@hotmail.com; esever@aksaray.edu.tr 9 pozitif yönlü katkı bile sağladığı yönünde yaklaĢımlar bulunmaktadır. Öte yandan bazı çalıĢmalardan elde edilen sonuçlara göre, sektörlerin uluslararası piyasalara açılmıĢlık durumunun değiĢkenlik göstermesi, yoğunlaĢmanın farklı endüstrilerde olması ve anlaĢma sürelerinin çeĢitliliğinden dolayı döviz kuru dalgalanmalarının her sektördeki etkisi değiĢkenlik gösterebilmektedir. Buna yönelik olarak çalıĢmada Türkiye‘de döviz kuru dalgalanmalarının tarım sektöründe dıĢ ticaret performansına etkilerinin araĢtırıldığı bu çalıĢmanın ilk bölümünde kuramsal yaklaĢımlar üzerinde durulmuĢtur. ÇalıĢmanın ikinci bölümünde ise Türkiye özelinde döviz kuru dalgalanmalarının tarımsal ihracata etkisi ampirik düzeyde araĢtırılmıĢtır. 1. Kuramsal Değerlendirme Döviz kuru belirsizliklerinin dıĢ ticaret üzerindeki etkileri geleneksel yaklaĢım, fırsatlar yaklaĢımı ve alternatif yaklaĢım olarak üç alt baĢlıkta incelenmektedir. 1.1. Geleneksel YaklaĢım Geleneksel modellerde döviz kuru dalgalanmaları uluslararası iĢlemlerde risk ve belirsizlik artıĢlarıyla birleĢmekte ve ticaret üzerinde caydırıcı etki yapmaktadır. Piyasa katılımcıları risklere karĢı muhalif tavır sergilerlerse, bu ekonomik birimler açısından döviz kuru oynaklıklarıyla birleĢen riskten uzak durmanın maliyetine katlanmaya razı olduklarını göstermektedir. Bu durumda bir firmanın ihracat malı arz eğrisi döviz kuru oynaklığı nedeniyle sol tarafa doğru kayacaktır. Döviz kurunun değiĢkenlik gösterdiği koĢullarda her ihracat malı miktarı ya da ithalat malı miktarı için uygun gelen fiyat daha yüksek olacaktır. Genel manada ticaret hacminde taĢıma maliyetlerindeki bir artıĢın neden olacağı azalmaya benzer bir biçimde gerileme meydana gelecektir (Qian ve Varangis, 1992: 1). Döviz kuru belirsizlikleri ve dıĢ ticaret arasındaki iliĢkiyi analiz eden ilk çalıĢma Clark tarafından (1973) yapılmıĢtır. ÇalıĢmada ihracat yapan firmalar üretimlerini tam rekabet koĢulları altında yapmakta ve genelde satıĢları yurt dıĢına yönelik olmaktadır. Modelin en basit versiyonunda firma üretimini ithalat girdisi kullanmadan gerçekleĢtirdiği ve ihracat yaptığı malın fiyatının yabancı para türünden olduğu varsayılmaktadır. Aynı zamanda bunlar egzojen değiĢken olarak modele dâhil edilmektedir. Bunun yanında firmaların ödemeleri yabancı para türünden ve risklere karĢı korunmanın kısıtlı vaziyette bulunduğu kabul edilmektedir. Döviz kurlarının geleceği konusundaki belirsizlikler, ulusal para türünden ihracatların ne kadar olacağı konusunda da gelecekte belirsizlik meydana getirmektedir. Firmalar ihracatlarını bu belirsizliği dikkate alarak yapmak durumunda kalmaktadırlar. Ulusal para türünden kazanç fonksiyonunu kuadratik olduğu varsayımında faydalarını maksimize etmeyi amaçlamaktadırlar (U(Π)=aΠ+bΠ2). Riskten uzaklaĢma ―b‖ katsayısı ile temsil edilmekte ve sıfırdan (b<0) daha düĢük değer almaktadır. Birinci koĢul olarak firmaların marjinal maliyetlerinin marjinal gelirlerini geçmesi gerekmektedir. Ġkincisi firmaların maruz kaldıkları riskleri telafi etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu durumda arz eğrisi sol tarafa doğru kaymakta, üretim ve ticaret hacmi azalmaktadır. Riskten uzak kalmak isteyen iĢletmeler maruz kaldıkları riskleri düĢürmek isteyeceklerdir. Bunun sonucunda satıĢların azalması suretiyle hem kazançlar hem de kazançların değiĢkenliğinde azalma meydana gelirken beklenen faydada da artıĢ meydana gelmektedir. Öte yandan girdiler ithal ediliyorsa belirsizlik ortamında ihracat üretimindeki anlaĢmalar daha kısa süreli olacaktır. Bu Ģekilde kazançların varyansları döviz kuru değiĢkenliğine bağlı olarak oransal değiĢmesi engellenmeye çalıĢılmaktadır. Burada en ekstrem durum, ulusal para türünden gelir ve maliyetin tam korelasyonu olduğunda, daha büyük değiĢkenliklerin kazançların varyansına etki etmemesi olarak gösterilebilir (Côté, 1994: 3) 10 Baron (1976) tam rekabet koĢulları altında döviz kuru dalgalanmalarının fiyatlar üzerindeki etkilerini fiyatlama yapılan para türü bağlamında açıklamaya çalıĢmıĢtır. Ġhracatçılar yabancı paradan fiyatlama yapmıĢlarsa, bu takdirde fiyat riski ile karĢı karĢıya kalmaktadırlar. AnlaĢma süresince fiyatlarda değiĢim olmadığı için talep miktarı bilinmesine rağmen ulusal para türünden gelirler azalabilmekte ve kârlılık belirsizleĢmektedir. Ulusal para ile fiyatlama yapılırsa, bu defa da ihracatçılar miktar riski altında kalmaktadırlar. Fiyat değiĢmeleri dolayısıyla alıcılarda belirsizlik oluĢması, talep düzeyinde belirsizlik meydana getirmektedir. Gelirlere ilave olarak üretim maliyetlerinde de kesinlik kaybolmaktadır. Her iki durum için de riskten kaçınmayı arzulayan firmalar maruz kalacakları riskleri düĢürmek için çaba sarf edeceklerdir. Öte yandan fiyat etkileri farklı Ģekilde ortaya çıkabilmektedir. Eğer firmalar yabancı para ile fiyatlama yapmıĢlarsa risklerdeki bir artıĢ fiyat artıĢlarını da beraberinde getirecektir (arz eğrisi yukarı kayar). Daha yüksek fiyatlarda beklenen kârlılıklar azalır (optimal fiyatlarda talep elastiktir) ve beklenen faydada düĢüĢ görülür. Firmanın anlaĢması ulusal para türünden ise hedeflenen piyasadaki talep fonksiyonunun özelliğine bağlı olarak tepki gerçekleĢecektir. Eğer fonksiyon doğrusal ise fiyatlarda gerileme meydana gelecektir. Fiyat azalıĢları talepte artıĢ meydana getirirken, fiyat-maliyet marjlarını düĢürmekte ve kâr beklentileri ve varyansları azalmaktadır (Côté, 1994: 4). Buna ilave olarak Hooper ve Kohlhagen'in (1978) döviz kuru dalgalanmalarının dıĢ ticaret iliĢkisini araĢtıran çalıĢmaları bulunmaktadır. Vadeli piyasalarda döviz kuru riskine karĢı korunma yönteminin (hedge) oransal (% olarak) değerleri ve riskten uzak kalmak isteme derecesine göre, özel firmalar için arz ve talep eğrileri oluĢturulmuĢ ve açıklayıcı değiĢken olarak da anlaĢma yapılan paranın türü dâhil edilmiĢtir. Bu çalıĢmanın en önemli katkısı risklere karĢı korunmanın mevcut olmadığı koĢullarda nominal döviz kurlarındaki dalgalanmaların risklere etkisinin ne oranda olduğunu analiz etmesidir. Önceki varsayımlardan bazıları yine bu çalıĢmada da kullanılmıĢtır. Piyasa fiyatını kabullenen konumundaki ithalatçılar tam rekabet (bilinen talep eğrisi) ile karĢı karĢıya iken ihracatçılar ise monopolistik piyasa koĢullarında ürünlerini yurt dıĢına satmaktadırlar. Bu durumda döviz kurundaki dalgalanmaların artıĢından doğan döviz kuru risklerinin, arz ve talep eğrilerini aĢağı doğru kaydırması fiyat ve miktarları düĢürmektedir. Söz konusu fiyat ve miktarlardaki bu düĢmeler ithalatçıların talep esnekliği ve onların riskten uzaklaĢma derecesine bağlıdır. Ġhracatçılar (üretim yapanlar) risklere maruz kaldıkça, fiyatlarda artıĢ ve miktarlarda ise azalıĢ beklenebilir (Pickard, 2003: 3). Geleneksel yaklaĢım belirsizliklerin nedenleri üzerine yoğunlaĢırken, belirsizlik ortamında nasıl bir davranıĢ sergileneceği konusunda tatmin edici önerilerde bulunduğu söylenemez. Öte yandan döviz kuru risklerinin ekonomik birimler için bazı fırsatların oluĢumunu sağladığı yönünde yaklaĢımlar da bulunmaktadır. 1.2. Risk ve Portföy YaklaĢımı Bu düĢünce, geleneksel yaklaĢımın temel felsefesine karĢı çıkarak, döviz kuru değiĢkenliklerinin dıĢ ticarete her zaman olumsuz etki yapmayacağını, hatta ihracatçıların kazançlı çıkabileceklerini öne sürmektedir. De Grauwe (1987) geleneksel okulun düĢüncesi üzerine bir eleĢtiri getirerek, kârlılık fonksiyonunun dıĢ bükey olduğu konusunda ikna edici görüĢler geliĢtirmiĢtir. O‘na göre, ihracat gelirinden beklenen fayda fonksiyonun konveks ve konkavlığı riskten uzaklaĢma durumunu görmeyi sağlamaktadır. Konveks olması, üreticilerin yeterli düzeyde risklerden uzaklaĢtığını ifade etmektedir. Ġhracat gelirlerinden beklenen fayda Ithalatın girdi olarak kullanılmasıyla üretilen mallar yurt içi piyasada satılmaktadır. 11 fonksiyonu konveks ise döviz kuru dalgalanmalarındaki yükselmeler ihracatı teĢvik edecektir. Tersi durum da ise olumsuz etkileyecektir. Riskten uzaklaĢan ekonomik birimler döviz kuru risklerindeki yükselmeler karĢısında gelirlerinin aĢırı düĢmesinden endiĢe duyarlar ve bu durumu telafi etmek üzere daha fazla ihracat yapmak isterler. Öte yandan risklerden daha az uzaklaĢmıĢ durumdaki birimler, söz konusu döviz kuru riski nedeniyle oluĢan kayıplardan dolayı daha az endiĢe duyarlar ve ihracatı artırmak için yüksek oranlı çaba sarf etmezler. Bu durum döviz kuru risklerdeki artıĢların meydana getirdiği gelir ve ikame etkisi ile daha açık ifade edilebilir. Döviz kuru riskindeki artıĢlar ekonomik birimlerin riskli ihracat aktivitelerinden daha risksiz olan uygulamalara geçmelerini sağladığından ikame etkisi kendisini gösterir ve ihracat azalır. Gelir etkisi ise ihracat gelirlerinden beklenen faydanın azalmasından doğan kayıpları dengelemek amacıyla kaynakların ihracat sektörüne doğru kayması sonucunda oluĢmaktadır. Bu anlamda bir ekonomide gelir etkisi ikame etkisinden fazla olursa döviz kuru dalgalanmaları ihracat aktivitelerini pozitif, diğer durumda ise negatif etkileyebilmektedir (De Grauwe, 1987: 4–5). Kârlılık fonksiyonunun dıĢ bükeyliği ticaret ve döviz kuru riski arasındaki pozitif iliĢkiyi ifade etmesine rağmen, bu yaklaĢımın daha önemli temel düĢüncesi modern portföy farklılaĢması ıĢığında döviz kuru riskini açıklamasıdır. Farrell tarafından özetlendiği üzere, ekonomik birimler potansiyel getiri oranlarıyla bağlantılı Ģekilde düĢük, orta ve yüksek risk aktiviteleri doğrultusunda yatırımlarını Ģekillendirerek karlılıklarını maksimize etmeye çalıĢmaktadırlar. Döviz kurlarındaki dalgalanmanın boyutunda meydana gelen artıĢın doğurduğu yüksek riskler, ticaret yapan ve nötr risk istemeyen birimlerin cesaretini kırmayacak, aynı zamanda portföy çeĢitlemesinden dolayı onlara kazançlı çıkma fırsatını sunacaktır (Pickard, 2003: 3). GeçmiĢ dönemlere göre kıyaslandığında özellikle geliĢmiĢ ülkelerdeki iyi çalıĢan vadeli iĢlem piyasaları, ihracat ve ithalat yapan firmaların döviz kurundaki öngörülmeyen değiĢimler karĢısında meydana gelecek olumsuzluklara karĢı daha korunaklı duruma getirmiĢtir. Hatta döviz kuru dalgalanmalarının olumsuzluklarını azaltacak çeĢitli olasılıklar da bulunmaktadır. Son dönemlerde elde edilen bazı ampirik sonuçlar, firmaların döviz kuru dalgalanmaları karĢısında hızlı bir Ģekilde ayarlama sürecine girdiklerini göstermektedir. Söz gelimi ihracat yabancı paradaki değer kaybı ile fiyatlanmıĢsa, döviz kurundaki azalmadan kaynaklanan ihracatçıların kayıpları en azından kısmen yabancı para türünden daha yüksek fiyatla dengelenmektedir. Aynı zamanda ihracatçıların parasının değeri düĢen ülkelerden daha fazla ara malı girdisi kullanmalarını da sağlamaktadır. Bu Ģekilde azalan ihracat gelirleri daha düĢük girdi maliyetleri ile de kısmen dengelenmektedir. Buna ilave olarak çok sayıda ülke ile ticaretin yapılması durumunda bazı döviz kurlarının dengelenme yönüne doğru hareket etmeleri, bir bakıma döviz kuru riskine karĢı korunmayı gerçekleĢtirmektedir. Sonuç olarak uluslararası Ģirketlerin yabancı para riskine karĢı ihracat ve ithalatlarının olumsuz etkilenmesini önleyecek varlık portföyleri ve çeĢitli para türlerinden borçlanma seçeneklerinin varlığından söz edilebilir (Clark ve diğerleri, 2004: 15). Ayrıca büyük ulusal piyasalarla bütünleĢen uluslararası firmaların varlığında döviz kuru dalgalanmaları, bu firmalara üretimlerini yurt içi ve yurt dıĢı piyasalar arasında yeniden dağıtım imkânlarını vermekte ve uluslararası ticaretten yararlanma potansiyelini artırmaktadır (Chit, Rizov, Willenbockel, 2008: 7) Bununla birlikte döviz kuru belirsizliklerinin dıĢ ticarete etkilerini batmıĢ maliyetler ve ticaretin kompozisyonu bakımından ele alan çalıĢmalar da bulunmaktadır. Bunlar, diğer yaklaĢımlar baĢlığı altında ele alınmaktadır. 12 1.3. Diğer YaklaĢımlar DıĢ ticaret ve döviz kurları arasındaki iliĢkinin baĢka bir yönü bakımından batmıĢ maliyetin (önceden yapılan harcamalar) fonksiyonu üzerinde durulmaktadır. DıĢ piyasalara uyumlu olması nedeniyle önemli yatırımlar sonrasında üretilen çeĢitli malların alım-satım iĢlemlerinin gerçekleĢtirildiği uluslararası piyasalarda ihracata yönelik firmalar pazarlama ve dağıtım ağını ihracat piyasaları için özel olarak oluĢturulmaktadırlar. BatmıĢ maliyetler esasında döviz kurlarındaki kısa dönemli hareketler karĢısında firmaların daha az tepki vermelerini sağlamaktadır. Belirsizlikler karĢısında firmalar genelde bekle gör taktiği izleyerek, değiĢken maliyetlerin iyileĢmesini bekleyebilmekte ve ihracat piyasasında kalabilmektedirler. Döviz kurlarının eski seviyesine düĢmesiyle, batan maliyetlerin bir kısmını telafi edebilmektedir. BatmıĢ maliyetler konusunda Mc Donald ve Segel (1986), Dixit (1989), Krugman (1989) ve Franke (1991) gibi iktisatçıların çalıĢmaları bulunmaktadır. Buradan çıkan genel kanaat, ihracat piyasasına giriĢ ve çıkıĢ kararlarında bilinen sabit ve değiĢen maliyetler yanında uygulamada karĢılaĢılan maliyetler de etkili olmaktadırlar. Döviz kurundaki dalgalanmaların giderek artması firma kararlarının daha da korunması düĢüncesini hâkim kılmaktadır. Döviz kurlarındaki dalgalanma aralığı artarsa firmalar ya piyasada kalmaya devam etmekteler ya da hiç girmemektedirler. Bu bakımdan döviz kurları dalgalanmaları piyasaya giriĢ ve çıkıĢ kararlarını ertelemeyi artırmaktadır (Clark ve diğerleri, 2004: 16-17) . Bunun yanında Kumar (1992) tarafından yapılan çalıĢmada döviz kuru risklerinin ticaret hacmini azaltma ihtimaline karĢın, endüstri içi ticareti geliĢtirebileceği vurgulanmıĢtır. Döviz kuru riskleri net ticareti azaltırsa, mukayeseli avantajlarda gerilemeler ortaya çıkmaktadır. Mukayeseli avantajlar azaldığı zaman ekonomiler daha çok birbirine benzemekte, uzmanlaĢma azalmakta ve endüstri içi ticaret geliĢmektedir. Çünkü riske maruz kalmak istemeyen müteĢebbisler kaynaklarını mukayeseli üstün oldukları ticaret sektörü yerine dıĢ ticaretin yapılmadığı diğer sektörlere kaydırmaktadırlar. Bu nedenle döviz kuru riskindeki bir artıĢ teknolojik değiĢimi ve ülkelerarasındaki ticareti olumsuz etkileyebilir (Côté, 1994: 10). Öte yandan Carlson ve Osler büyük para piyasalarında fiyat belirsizliği ve ticaret hacmi arasında sıkı bir korelasyon olduğuna dikkat çekmektedir. Ticaret hacmindeki belirsizliklerin tahvil ve hisse senedi piyasalarındaki geliĢmelerle yakından ilgili olduğu vurgulanmıĢtır. Burada üzerinde durulan konu yüksek fiyat belirsizliğinin teĢvik ettiği yüksek spekülatif hareketlerin ticaret hacmi üzerinde etki yapmasıdır. Bu bağlamda Japonya, Hong Kong ve Singapur‘da piyasadaki yabancı katılımcıların yüzde 90‘ı belirsizlik artıĢlarının nedeni olarak spekülasyon hareketlerini görmektedirler (Carlson ve Osler, 1998:1). Öte yandan rasyonel nitelikli spekülasyonlar döviz kuru belirsizliğini azaltıcı etki yaptığı yönünde görüĢler de bulunmaktadır. Bu düĢünceye göre rasyonel spekülatörler yüksek fiyatlardan satıp, düĢük fiyatlardan para alarak piyasada dengeleyici rolü üstlenmektedirler. Bu anlamda spekülatörlerin çok nadir olarak istikrarı bozucu etkisi olabileceğinden söz edilebilir. Hatta Friedman‘a göre piyasada rasyonel spekülatörler daha baĢarılı strateji izledikleri için piyasada kalmaya ve dengeleme fonksiyonunu sürdürmeye devam ederler, diğerleri ise kısa süre içerisinde piyasadan çıkmak zorunda kalırlar(Carlson ve Osler, 3).. 2. Ampirik ÇalıĢmalar ve Sonuçları Döviz kuru değiĢkenliğinin dıĢ ticaret üzerindeki etkilerini analiz eden çok sayıda ampirik çalıĢma bulunmaktadır. Bunun yanında döviz kuru dalgalanmalarının tarımsal ticaret üzerine etkileri konusunda yapılan çalıĢma sayısı sınırlı düzeyde kalmıĢtır. Kimi çalıĢmalarda 13 belirsizlikler dıĢ ticareti olumsuz etkilerken, kimi çalıĢmalarda ise olumlu etkilenmektedir. Ayrıca döviz kuru belirsizliklerinin herhangi bir etki yapmadığı yönünde sonuçlara da ulaĢıldığı görülmektedir. Öte yandan döviz kuru değiĢkenliğinin tarımsal dıĢ ticaret üzerindeki etkiler konusunda yapılan çalıĢmalarda genel olarak döviz kuru değiĢkenliğinin tarımsal dıĢ ticareti olumsuz etkilediği yönünde sonuçlara ulaĢıldığı gözlemlenmektedir. Koray ve Lastrapes (1989) VAR modeli kullanarak dalgalanmanın ticarete etkilerini araĢtırmıĢlardır. Onlar ticaretin yalnızca döviz kuru dalgalanmasından etkilenmediği varsayımından yola çıkarak çalıĢmalarına dıĢ ticareti etkileyen dıĢsal makro değiĢkenleri de dâhil etmiĢlerdir. Kanada'nın da dâhil olduğu 5 ülke örneğinde reel döviz kuru dalgalanmalarının ithalat üzerindeki etkileri sabit kurların uygulandığı dönem (1961–1971) ve esnek kurların uygulandığı (1975–1985) dönem ayrıĢımı yapılarak araĢtırılmıĢtır. Sabit kurlardan esnek kurlara doğru geçildiğinde dalgalanma miktarları artmakta, fakat döviz kuru dalgalanması ile ticaret arasındaki iliĢki zayıf oranda da olsa negatif yönlü olmaktadır. ABD‘nin ithalatındaki varyans ayrıĢımlarında dalgalanmalardaki değiĢmelerin oranı çok düĢük düzeydedir. Ġthalatta Kanada'nın ABD'yi açıklayıcı değeri yaklaĢık %4 civarındadır. En büyük etkinin %11 ile Japonya'ya ait olduğu gözlenmiĢtir. Bini-Smaghi (1991) Avrupa Para Sistemi içerisinde sanayi malları ticareti üzerine bir araĢtırma yapmıĢtır. 1976–1984 dönemi için Almanya, Fransa ve Ġtalya‘nın ihracat hacmi ile Avrupa Para Sistemi içindeki efektif kurların değiĢim oranları arasındaki iliĢkiyi incelemiĢtir. Ġncelenen üç ülkenin ticaret hacmi ile döviz kuru dalgalanması arasında negatif ve önemli iliĢkiye rastlanmıĢtır. Bu dalgalanmanın aynı zamanda fiyatları da etkilediği gözlenmiĢtir. Almanya‘da fiyatlar negatif değer alırken diğer ülkelerde ise pozitif değer almaktadır. Bu sonuçlar Almanya ve Ġtalya için risklerin önemli kısmının ihracatçılar tarafından katlanıldığını göstermektedir (Côté, 1994: 20). Kroner ve Lastrapes (1993) döviz kuru dalgalanmalarının ticaret hacmi ve fiyatlar üzerindeki etkilerini iki aĢamalı yöntem yerine GARCH modeli kullanarak analiz yapmıĢtır. ABD‘nin de dahil olduğu 5 geliĢmiĢ ülke ekonomisinde nominal döviz kuru dalgalanmalarının ticareti etkilediği yönünde kanıtlara rastlanmıĢtır. Bulgulara göre ABD için dalgalanmanın etkilerinin daha kesin olduğunu söyleyebiliriz. Fakat her ülke için dalgalanmanın büyüklüğü ve iĢareti değiĢebilmektedir. ABD, Fransa ve Japonya için dalgalanmaların fiyatlar üzerindeki etkileri geçici olmaktadır. ABD ve Ġngiltere‘de döviz kuru dalgalanmaları ticareti olumsuz etkilerken, Fransa ve Japonya‘da pozitif fakat önemsiz düzeyde etki yapmaktadır. Dell'Ariccia (1999) 15 Avrupa birliği üyesi ile ve Ġsviçre arasında 1975–1994 yılları aralığında döviz kurlarındaki dalgalanmaların dıĢ ticaret üzerindeki etkilerini araĢtırmıĢtır. aylık nominal ve reel döviz kurlarının logaritmik birinci farklarının standart sapmaları, vadeli kurların hatalarının karesi toplamı, spot kurların maksimum ve minimumları arasındaki farkların % değerleri gibi dört faklı belirsizlik değiĢkenleri kullanmıĢtır. Basit regresyon modelinde döviz kuru dalgalanması küçük oranlı da olsa ticareti olumsuz etkilemektedir. 1994 yılı için toplamda dalgalanmanın sıfıra inmesiyle nominal döviz kurları %12, reel kurlar %13 ve vadeli kurların hataları ise %10 oranında ticaret seviyelerini artırıcı etki yapmıĢtır. Burada üzerinde durulması gereken konu nominal döviz kuru dalgalanmasından elde edilen sonuçlar ile reel döviz kuru dalgalanmasından elde edilen sonuçlar yakın değerde çıkmasıdır. Yani, nominal ve reel döviz kuru dalgalanmaları arasında sıkı bir korelasyon bulunmasıdır. Rose (2000) 186 ülke bazında ve 1970–1990 dönemini beĢer yıllık aralıklarla toplamıĢ olduğu verileri kullanarak incelemiĢtir. ÇalıĢmada para birliğinin etkileri yanında döviz kurundaki değiĢkenliğinin etkilerini test etmek amaçlanmıĢtır. DeğiĢkenlik ölçüsü olarak iki 14 yanlı döviz kurları arasındaki aylık verilerin doğal logaritması alınan serilerin birinci farklarının standart sapması tercih edilmiĢtir. KullanmıĢ olduğu havuzdaki toplamıĢ olduğu datalara göre belirsizlikler küçük ama negatif etki yapmaktadır. Standart sapmadaki birimlik azalma ticareti %7 ve ortalamadan sapmadaki bir birimlik azalmada ise ticareti %5 oranında artırmaktadır. Sheldon (2003), 1974–1995 periyodu için 10 geliĢmiĢ ekonomi bazında döviz kuru dalgalanmasının tarımsal ticarete etkisini araĢtırmıĢtır. AraĢtırmada toplam dıĢ ticarete göre kıyaslandığında döviz kuru dalgalanmaları daha yüksek oranda tarımsal ticareti olumsuz etkilemektedir. Grier ve Smallwood (2007) 9 geliĢmiĢ ve 9 geliĢmekte olan ülke bazında döviz kurlarının uluslararası ticaret üzerindeki etkilerini araĢtırmıĢtır. Ülkelerin geliĢmiĢlik durumlarına göre ayırıĢım yapılarak analiz edilen bu çalıĢmanın sonuçları, ele alanın geliĢmekte olan ülkelerin tamamında döviz kuru belirsizliklerinin negatif ve önemli etkiye sahip olduklarını, geliĢmiĢ ülkelerde ise önemsiz düzeyde etki yaptığını göstermektedir. Bunun yanında her iki ülke grubunda için yurt dıĢı gelir belirsizliklerinin reel döviz kuru belirsizliğinden çok daha fazla oranda dıĢ ticaret seviyeleri üzerinde belirleyici oldukları gözlenmiĢtir. Wang ve Barett (2007) Tayvan ekonomisi üzerinde reel döviz kurlarının koĢullu varyans ve koĢullu ortalamalarıyla çoklu Garch-M modelinden yararlanarak sektör bazlı aylık dataları kullanarak araĢtırmıĢtır. Buna göre döviz kuru dalgalanmalarından tarım sektörü olumsuz etkilenmektedir. Fakat diğer sektörler tarım sektörü kadar etkilenmemektedir. Buna göre Tayvan ekonomisinin tarım sektörü döviz kurundaki beklenen oranlar ve dalgalanmalara karĢı duyarlılık katsayısının yüksek olduğunu söylenebilir. Fogarasi (2008) nominal döviz kuru dalgalanmalarının Doğu Avrupa ülkelerinden Romanya bazında çekim modeli yardımıyla 1999–2008 yılları arasına esas alarak araĢtırmıĢtır. Çekim modeli iki yanlı ticarette diğer faktörleri kontrol etmek amacıyla kullanılmıĢtır. Döviz kuru değiĢkenlikleri tarımsal ticaret üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Kafle (2011) 1970-2010 yılları arasında 28 ülke bazında panel data çekim modeli yardımıyla nominal ve reel döviz kurlarının dıĢ ticaret üzerine etkisi tarımsal ve tarımsal olmayan sektörler bazında araĢtırmıĢtır. Tarımsal ve tarım dıĢı sektörlerde döviz kuru dalgalanmaları istatistikî olarak önemli ve negatif etki yapmaktadır. Buna ilave olarak nominal döviz kuru dalgalanmaları tarım sektörü üzerinde daha çok etkili iken reel döviz kuru dalgalanmaları tarım dıĢı sektörlerde daha çok etkili olmaktadır. Öte yandan McKenzie ve Brooks (1997) 1973:4–1992:9 döneminde döviz kuru dalgalanmalarının Almanya ile Amerika BirlieĢik Devletleri arasındaki iki yönlü etkilerini ARCH modeli yardımıyla analiz etmiĢtir. Önceki dönemde yapılan birçok çalıĢmanın tersine kur dalgalanmalarının iki yönlü ticaret üzerindeki etkisi istatistikî bakımdan önemli ve pozitif yönlü olarak gerçekleĢmiĢtir. Bunun yanında Bailey ve Tavlas (1988) 1975–1986 dönemi için üçer aylık veriler yardımıyla ABD‘de döviz kuru dalgalanmalarının ihracat seviyeleri üzerindeki etkilerini analiz etmiĢtir. Sonuçlar döviz kuru dalgalanmalarının önemli bir etki yapmadığını göstermiĢtir. Lee (1999) Asya krizi sonrasında döviz kuru rejimi tartıĢmalarının yapıldığı süreçte dalgalı döviz kuru uygulamalarında döviz kuru belirsizliklerinin fiyatlar ve dıĢ ticaret üzerindeki rolünü araĢtırmıĢtır. Döviz kuru dalgalanmalarının uluslararası ticareti etkileyeceği 15 düĢüncesini destekleyen önemli sonuçlara ulaĢılmamıĢtır. Bunun yanında döviz kurları dayanıklı olmayan mallardan ziyade dayanıklı malların fiyatları üzerinde belirleyici olmakta ve riskten kaçınmak isteyen tüketiciler risk primi kadar dayanıklı mallar için daha düĢük fiyat ödemek istemektedirler. Eksik rekabet piyasası koĢulları altında kur belirsizlikleri dayanıklı malların nispi fiyatları daha düĢük seviyeye düĢürebilmektedir. Buradan hareketle döviz kurlarının farklı mal gruplarının nispi fiyat farklarından dolayı ticaret miktarlarını değiĢtirebilmektedir. Döviz kuru risklerine karĢı korunmaların yüksek seviyede olduğu ülkelerde alıcıların daha rahat davrandıkları gözlenmektedir. Tenreyro‘nun (2003) 1970–99 yılları aralığında çok sayıda ülkeyi ele alarak yapmıĢ olduğu analizde de nominal döviz kuru değiĢkenliğinin ticaret akımları üzerinde önemli etkisinin olmadığı sonucu elde edilmiĢtir. Kandilov (2008)‘un araĢtırma sonuçlarına göre, G-10 ülkelerinde döviz kuru dalgalanmalarının toplam ticarete negatif etkisi tarımsal ticaretin etkisinden daha düĢük olmaktadır. Bunun yanında geliĢmiĢ bir ekonomi ile geliĢmiĢ, geliĢmekte olan ve yükselen piyasa ekonomileri arasındaki ticarete döviz kurlarındaki dalgalanmanın etkisi araĢtırılmıĢtır. Buna göre geliĢmiĢ ekonomiler arasında döviz kuru dalgalanmaların tarımsal ticarete etkisi toplam ticarete etkisine kıyaslandığında sembolik hale gelmektedir. Buna mukabil döviz kuru dalgalanmalarının bu ülkeler arasında tarımsal ticareti olumsuz etkilemesi tarımsal politikalar nedeniyle olabilir. Bu politikalar özellikle de ihracat ve yurt içi ikame mallarda söz konusudur. Çünkü bu politikaların zamanlara arası değiĢkenliği ile döviz kuru değiĢkenli aynı ana denk düĢmektedir. Türkiye‘de döviz kuru değiĢkenliği ve dıĢ ticaret iliĢkisini analiz eden çalıĢmalar da bulunmaktadır. Bu çalıĢmalardan elde edilen sonuçlar genelde döviz kuru belirsizliğinin dıĢ ticareti olumsuz etkilediği yönündedir. Söz gelimi Özbay (1999), 1988–1997 arası dönemini ele alarak döviz kuru belirsizliğini GARCH modeli yardımıyla tahmin etmiĢ ve reel döviz kuru belirsizliği ihracat hacmini önemli ölçüde düĢürürken, ithalat hacmi üzerinde ise aynı düzeyde etki yapmadığı tespit edilmiĢtir. Vergil (2002), Türkiye‘de döviz kuru oynaklığı ve ticaret akımlarına etkisini 1990– 2000 döneminde Avrupa birliğindeki üç büyük ticaret ortağı ve ABD‘ye olan ihracat bağlamında eĢ bütünleĢme ve hata düzeltme modelleri kullanarak araĢtırmıĢtır. Türkiye‘nin reel ihracatı ve döviz kuru oynaklığı arasında uzun dönemde Ġngiltere, Almanya ve Fransa için istatistiksel olarak anlamlı ve negatif bir iliĢkinin varlığını tespit etmiĢtir. Diğer ülkeler için de kısa dönemde döviz kuru oynaklığının etkisi istatistiksel olarak önemsiz değer almıĢtır. Kasman (2003), Türkiye‘de reel döviz kuru oynaklığının ihracat üzerindeki etkilerini sektörel bazda incelemiĢtir. Aylık verilerden yararlanarak 1989–2002 dönemini kapsayan çalıĢmasında, eĢbütünleĢme ve hata-düzeltme tekniklerini kullanmıĢ ve ihracat modelini hem sektörel hem de toplam düzeyde tahmin etmiĢtir. ÇalıĢma sonucuna göre, reel efektif döviz kuru oynaklığı ihracat düzeyini belirlemede önemli bir değiĢken olarak bulmuĢtur. Reel döviz kuru oynaklığının ihracat üzerinde kısa dönemli etkisi çoğu sektörde pozitif olmasına rağmen, uzun dönemde bu etkinin baskın olmadığı saptanmıĢtır. Elde edilen bulgular reel döviz kuru oynaklığının toplam ihracat üzerindeki etkisinin hem uzun dönemde hem de kısa dönemde negatif olduğunu göstermiĢtir. 16 3. Model, Data ve DeğiĢkenlerin Tanımlanması Ġhracat ve ithalat talep fonksiyonlarının eĢitlikleri aĢağıdaki Ģekilde tanımlanmıĢtır. X t 0 1Yt f 2TTt 3U t t M t 0 1Yt d 2TTt 3U t t X= Reel ihracat düzeyidir. Nominal ihracat düzeyinin ihracat fiyat endeksine oranıdır. M=Reel ithalat düzeyidir. Nominal ithalatın ihracat fiyat endeksine oranıdır. Yf= Dünya gelir seviyesini göstermektedir. Dünya gelir seviyesini doğrudan gözlemlemek mümkün olmadığından ilgili değiĢken OECD Ülkeleri GSYĠH değerleri toplamından oluĢmaktadır. Teorik olarak dünya gelir seviyesinin artması ihracatı teĢvik edeceğinden 1 katsayısının pozitif olması beklenmektedir. Yd= Yurt içi gelir seviyesini göstermektedir. GSYĠH değerlerindeki reel artıĢların tüketimi dolayısıyla da ithalatı artırma olasılığı 1 değerinin pozitif değer alması beklenebilir. TT= Ticaret haddini ifade etmektedir. Ġhracat malları fiyatlarının ithalat malları fiyatlarına oranıdır. Ġhracat mallarının nispi fiyat artıĢları rekabeti olumsuz etkileyeceğinden teorik olarak 2 katsayısının negatif değer alacağı varsayılırken, 2 katsayısının ise pozitif değer alması öngörülmektedir. U= Reel döviz kuru belirsizliğidir. Döviz kuru belirsizliğinin ihracat ve ithalat düzeylerine yapmıĢ olduğu etki tam olarak bilinmediğinden 3 ve 3 katsayılarının alacağı değerler tahmin edilememektedir. DeğiĢkenlere iliĢkin veriler 1989:Q1–2011:Q2 dönemini içermektedir. Döviz kuru belirsizliğinin ölçümünde kullanılan üretici fiyatları bazlı reel döviz kuru endeksi (1995=100) serisi T.C. Merkez Bankası elektronik veri dağıtım sisteminden alınmıĢtır. Diğer değiĢkenler OECD ve Türkiye Ġstatistik Kurumu web sitelerinden yararlanılarak oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmada döviz kuru belirsizliği dıĢında diğer değiĢkenlerin doğal logaritması alınmıĢtır. Bunun yanında ihracat, ithalat ve gelir seviyeleri üzerindeki mevsimsel etkiler Census X-12 yöntemi kullanılarak giderilmiĢtir. Döviz kuru dalgalanmalarının çok çeĢitli ölçümü bulunmaktadır. Genel olarak döviz kuru istikrarsızlığında (hareketli ortalama) standart sapma yöntemi kullanılmaktadır. Fakat döviz kurları normal dağılım yerine bir birine paralel olmayan çarpık dağılım sergilemektedir (Engle, 1982: 987). Öte yandan Engle (1982) ARCH (autoregressive conditional heteroscedasticity) modelini kullanarak belirsizliği tahmin etmeye çalıĢmıĢtır. Buna ilave olarak Bollerslev (1986), ise ARCH modelini geniĢleterek genelleĢtirilmiĢ ARCH (GARCH) modelini oluĢturmuĢtur. Daha çok geçmiĢ bilgi ve daha fazla esnek yapıya sahip olan bu modelde koĢullu varyans geçmiĢ dönemlerdeki tahmin hata terimleri ve koĢullu varyanslara bağlıdır. Burada ARCH ve GARCH modelleri eĢit büyüklükteki pozitif ve negatif değiĢmelerin koĢullu varyansı artıracağını öngörmektedir. Yani her iki model de varyans etkisinin simetrik olduğunu varsayar. Oysa Brunner ve Hess (1993) ve Joyce (1995)‘un araĢtırma sonuçları pozitif Ģoklarının gelecekteki politikalar konusunda aynı büyüklükteki negatif Ģoklardan daha büyük bir belirsizlik oluĢturduğunu göstermiĢtir. Bu bakımdan ARCH ve GARCH modellerinin belirsizliği tahmin etmede zayıf kaldığını söyleyebiliriz (Crawford ve Kasumovich, 1996: 7). Nilson(1991) bu sorunu çözmek için EGARCH modelini 17 geliĢtirmiĢtir. Bu model varyanstaki parametreler üzerine herhangi bir kısıtlama getirmeden hem pozitif hem de negatif Ģokların koĢullu varyans üzerine yansımalarını analiz yapabilmektedir (Ho ve Tsui, 2004: 428). ÇalıĢmada AR-EGARCH yöntemi kullanılarak döviz kuru belirsizliğinin tahmini yapılmıĢtır. AR-EGARCH (1,1) modelini denklem olarak Ģu Ģekilde ifade edebiliriz: p Ortalama EĢitlik= rt 0 i rt i t i 1 t 1 2 Varyans EĢitliği= log( 2 t ) w t 1 log( 2 t 1 ) t 1 t 1 EGARCH modelinde λ, π ve θ parametreleri üzerine herhangi bir kısıtlama konulmaması tahmin sürecini daha da kolaylaĢtırmaktadır. Burada π parametresi kaldıraç etkisini göstermektedir. Bu katsayının iĢaretinin pozitif olması aynı büyüklükteki pozitif yönlü Ģokların negatif yönlü Ģoklardan daha fazla etki yaptığını göstermektedir. ĠĢaretin negatif olması halinde ise negatif Ģokların etkisi pozitif Ģoklardan daha yüksek olmaktadır. Eğer katsayı değeri sıfıra eĢit olursa o zaman da pozitif aynı büyüklükteki pozitif ve negatif Ģokların etkisi birbirine eĢit olacaktır (Wilson, 2006: 615). Öte yandan π katsayısının mutlak değer olarak yüksek çıkması ekonominin döviz kuru Ģoklarına karĢı kırılganlığının yüksek olduğunu göstermektedir. Modelde θ parametresi ise volatilitenin sürekliliğini ölçmeye yardım etmektedir. Katsayı değeri ne kadar yüksek olursa Ģokların normale dönme süresi de o oranda artmaktadır (Ho ve Tsui, 2004: 433-434). 4. Ampirik Testler ve Bulgular AraĢtırmada ele alınan dönem içerisinde reel döviz kuru belirsizliğini tespit etmede kullanılan AR-EGARCH-M (1,1) modeli sonuçları aĢağıda Tablo-1‘de sunulmuĢtur. Burada π katsayısının pozitif iĢaretli olması reel döviz kurundaki pozitif Ģokların, negatif Ģoklardan daha fazla belirsizlik meydana getirdiğini göstermektedir. Aynı zamanda katsayı değerinin yüksek olmaması döviz kuru risklerine karĢı kırılganlık seviyesinin zayıf olmadığını göstermektedir. Özellikle 2001 krizi sonrasında Türkiye‘de iĢletmelerin döviz kurlarından doğacak risklere karĢı önlem almalarının bu sonucun alınmasında önemli bir unsur olduğu söylenebilir. Bunun yanında reel döviz kurlarında meydana gelen Ģokların normale dönme süresini gösteren θ katsayısın çok yüksek olmaması normale dönme süresinin çok uzun sürmediğini göstermektedir. 18 Tablo 1: AR-EGARCH (1,1) Modeli Sonuçları Ortalama EĢitlik Varyans EĢitliği Parametreleri Parametreleri Z0 Z1 4,791 0, 938 (48,153)a (25,906)a w λ π -5,285 1,139 0,265 -0,209 (-5,925) LB Q R 2 AIC a a (3,086) 0,535 LB Q2 2,557 [0,464] -2- [0,110] LB Q 4,663 LBQ2 2,884 -4- [0,198] -4- [0,410] LB Q 5,252 [0,386] LBQ2 4,028 -6- [0,542] LBQ2 7,919 -8- [0,342] -2- b (2,262) ARCH LM -1- (1,161) 0,438 [0,508] 0,831 -2,614 -6LB Q SC θ -2,446 -8- 6,850 [0,445] ARCH LM -4ARCH LM -6ARCH LM -8- 0,715 [0,584] 0,608 [0,723] 0,682 [0,705] a: %1; b:%10 düzeyinde anlamlılığı ifade etmektedir. Parantez içindeki değerler z istatistik değerlerini, köĢeli parantez içindeki değerler ise p olasılığını göstermektedir. AraĢtırmada ele alınan dönem içerisinde reel döviz kurunun göstermiĢ olduğu değiĢim aĢağıdaki koĢullu standart sapma grafiğinde gösterilmiĢtir. Grafikten de görüleceği gibi reel döviz kurunun belirsizliği 1989, 1992, 1993, 1994, 2001, 2004, 2006, 2008-2009 ve 2010 dönemlerinde daha da artıĢ göstermiĢtir. Burada belirsizliklerin artmasında hem içsel hem de dıĢsal faktörlerde meydana gelen dalgalanmaların etkisi bulunmaktadır. 19 Grafik-1 Reel Döviz Kuru KoĢullu Standart Sapma Grafiği Zaman serisi analizinde eĢ bütünleĢme testleri bağımlı ve bağımsız değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi tespit eden en önemli araçlardan birisidir. Bunun yanında eĢ bütünleĢme testini yapabilmek için değiĢkenlerin birim köke sahip olup olmadıklarının araĢtırılması gerekmektedir. Birim kök testi zaman serilerinin durağan olup olmadığını belirlemek için kullanılır. Zaman serilerinde birim kök durağan olmayan anlamına gelmektedir. Diğer bir anlatımla eğer bir zaman serisinde birim kök varsa o zaman serisi durağan değildir. Durağanlık (bütünleĢme) incelemesi genel olarak Dickey-Fuller (ADF), Phillips-Perron (PP) ve Kwiatkowski, Phillips, Scmidth ve Shin (KPSS) testleriyle yapılmaktadır. Bu çalıĢmada literatürde en fazla tercih edilen geniĢletilmiĢ Dickey-Fuller(ADF) yöntemiyle değiĢkenlerin durağan olup olmadıkları araĢtırılmıĢtır. Eğer seriler aynı dereceden durağan ise bu serilere eĢ bütünleĢmiĢ seriler denilmektedir. ADF testi sonuçları tablo da sunulmuĢtur. Tablodan da görüleceği üzere (%5 önem düzeyinde) değiĢkenlerin düzey değerlerinde Ho hipotezi reddedilememiĢtir. Birinci farkları alınan değiĢkenlerin ise durağanlaĢtığı görülmektedir. Bu sonuçlar eĢ bütünleĢme testini yapabileceğimizi göstermektedir. 20 Tablo 2: Birim Kök Test Sonuçları DeğiĢken X M Yf t Y TT U Test Seviyesi Denklem Tipi Test Ġstatistiği Sonuç Düzey ADF(3) I(1) Ġlk Fark ADF(2) = -5,374 Düzey DF(0) Ġlk Fark DF(0) = -5,896 Düzey ADF(2) Ġlk Fark DF(0) = -2,829 Düzey DF(0) c,t= -2,654 Ġlk Fark DF(0) = -7,680 Düzey DF(0) c = -2,698 Ġlk Fark DF(0) = -8,871 Düzey ADF(3) c =-2,786 Ġlk Fark ADF(2) = -10,049 c,t = c,t = c,t -1,730 -3,299 = -1,442 MacKinnon (1996) tek taraflı kritik değerleri; τ 0,05= -1,944 τ c t, 0,05= -3,463 τc I(1) I(1) I(1) I(1) I(1) 0,05= -2,895 Parentez içindeki değerler gecikme uzunluklarını göstermektedir. Genel olarak eĢbütünleĢme testi Engle-Granger gerekse daha sonra Johansen (1988) ve Johansen ve Juselius (1990) tarafından geliĢtirilen Johansen eĢbütünleĢme yöntemleriyle yapılmaktadır. EĢbütünleĢme testi düzeyde durağan olmayan serilerin uzun dönemde birlikte hareket edip etmediklerini araĢtırmaktadır. 21 Tablo 3: Johansen EĢ-bütünleĢme Testi Sonuçları Tarımsal Ġhracat Talep Fonksiyonu Ġz Testi Maksimum Öz Değer Testi H 0 H1 r=0 r1 r1 r2 r2 r3 r3 r4 r=0 r1 r2 r3 r1 r2 r3 r4 Test Ġstatistiği 64,446 24,482 12,638 2,8492 H0 H 1 Test 39,9645 r=0 r =1 Ġstatistiği 11,8439 r 1 r =2 9,78892 r 2 r =3 2,84929 r 3 r =4 Tarımsal Ġthalat Talep Fonksiyonu Ġz Testi 88,362 45,617 19,106 7,0528 %5Kritik Değer 54,0790 35,1927 20,2618 9,16454 54,0790 35,1927 20,2618 9,16454 %5Kritik Değer 28,5880 22,2996 15,8921 9,16454 Maksimum Öz Değer Testi 42,745 28,588 r=0 r =1 26,511 22,299 r 1 r =2 12,053 15,892 r 2 r =3 7,0528 9,1645 r 3 r =4 Johansen‘in maksimum olabilirlik yaklaĢımı iki çeĢit olasılıklı test istatistiğini kullanmaktadır, Bunlardan birisi iz (trace) diğeri ise maksimum öz değer (maximum eigenvalue) istatistikleridir. EĢ bütünleĢme testlerinde uygun gecikme uzunluğunun bilinmesi için VAR analizinden yararlanılmıĢtır. Her iki model için Akaike, Schwarz ve Hannan-Quinn kriterlerinin ön gördüğü ―1‖ gecikmeli model ile çalıĢılmıĢtır, Bir gecikmeli eĢ bütünleĢme testi sonuçlarına göre ihracat ve ithalat talep fonksiyonlarında eĢ bütünleĢme olmadığı yönündeki (r=0) sıfır hipotezi %5 önemlilik düzeyinde reddedilmektedir. EĢ bütünleĢme iliĢkisine göre normalize edilmiĢ ihracat ve ithalat talep fonksiyonunun açıklayıcı değiĢkenlerinin katsayıları Tablo:4‘te sunulmuĢtur. Buna göre küresel gelir seviyesindeki artıĢlar %1 oranındaki bir artıĢ ihracat üzerinde %2,5 birimlik yükseliĢ meydana getirmektedir. Öte yandan dıĢ ticaret haddi ve reel döviz kuru belirsizlikleri ise ihracata negatif yönlü etki yapmaktadır. DıĢ ticaret haddinde % 1 oranındaki bir artıĢ ihracatı % 0,10 seviyesinde düĢürmektedir. Bunun yanında döviz kuru belirsizliğinin ortadan kalkması durumunda ihracatı yaklaĢık 30 birim (30 milyon dolar) artıracağını söyleyebiliriz. 22 Tablo 4: Normalize EdilmiĢ EĢ BütünleeĢme Vektörü Katsayıları X Yf TT U α0 1,0000 -2,5634 0,10693 29,973 21,278 (0,721) (0,618) (0,023) (10,859) M Yd TT U β0 1,0000 -3,1223 1,0495 13,609 15,618 (0,223) (0,326) (0,244) (2,628) Standart hatalar parantez içinde verilmiĢtir, Ġthalat talep fonksiyonu yurt içi gelir seviyesindeki %1 oranındaki bir yükselmenin ithalatı yaklaĢık %3 oranında artırdığını göstermektedir. DıĢ ticaret haddi ile ithalat arasında negatif iliĢki görülmektedir. Bu bağlamda ithal mallarının fiyatlarının nispi olarak ucuzlamasına karĢın ithalatın düĢmesinin nedeni olarak incelenen dönem itibariyle kamusal tercihler gösterilebilir. Öte yandan reel döviz kuru belirsizliği ile ithalat doğru yönlü hareket etmektedirler. Reel döviz kuru belirsizliğindeki %1‘lik bir yükselme ithalat üzerine 14 birim (14 milyon dolar) azaltıcı etki yapmaktadır. Buna göre Türkiye‘de döviz kuru dalgalanmaları hem ihracat hem de ithalat seviyesini olumsuz etkilemektedir. Fakat ihracat üzerindeki olumsuz etkisi ithalat üzerindeki olumsuz etkiden daha yüksek seviyededir. Elde edilen bulgulara göre Türkiye‘de tarımsal dıĢ ticarette geleneksel teorinin geçerli olduğunu ifade edebiliriz. Döviz kuru dalgalanmaları karĢısında ihracatın tepkisinin daha büyük olmasında Türkiye‘nin tarımsal ürün ihracatına yurt dıĢı talep esnekliğinin yüksek düzeyde bulunmasının etkisinin önemli olduğu söylenebilir. DeğiĢkenler arasında eĢ bütünleĢme iliĢkisi söz konusu olduğunda, bu değiĢkenlerin kısa dönemdeki hareketleri hata düzeltme modeli yardımıyla araĢtırılmaktadır, Hata düzeltme modeli değiĢkenler arasında uzun dönem denge durumu ile kısa dönem dinamikleri arasındaki ayrıĢımı sağlamakta ve kısa dönem dinamiklerinin belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Hata düzeltme teriminin katsayısı bağımlı değiĢkendeki kısa dönemde dengeden sapmaların ne oranda bir sonraki dönem içerisinde azaldığını göstermektedir. Buna göre ihracat ve ithalat talep fonksiyonuna ait hata düzeltme modeli aĢağıda sunulmuĢtur(Gujarati, 2003: 822-824): n n n i 1 i 1 n X 0 1i X t n 2i Yt f n 3i FFt n 4i U t n 1ect i t i 1 i 1 n n n n i n i 1 i 1 i 1 M 0 2i M t n 21Yt n n 31FFt n 41U t n 1ect 23 Tablo 5: VECM Denge Hatası Katsayıları Hata Giderme D(X) D(Yf) D(TT) D(U) Denge hatası -0,062984 7,73E-05 -0,001786 -0,033715 (X) (0,08692) (0,00075) (0,01682) (0,00502) [-0,72463] [ 0,10326] [-0,10621] [-6,71512] D(M) D(Yd) D(TT) D(U) Denge hatası -0,099237 0,018144 -0,003076 -0,047345 (M) (0,06690) (0,00830) (0,02862) (0,00898) [-1,48325] [ 2,18558] [-0,10749] [-5,26987] Standart hatalar parantez içinde, t istatistikleri ise köĢeli parantez içinde gösterilmiĢtir Vektör hata giderme modeli ihracat ve ithalat miktarları ile onun belirleyicileri arasındaki kısa dönemli iliĢkilerini göstermektedir. Kısa dönem dinamikleri ile uzun dönem arasındaki iliĢkiler hata düzeltme mekanizması ile dengelenmektedir. Ġhracat ve ithalat fonksiyonlarına ait ayarlama hızı parametreleri tablo:5‘te sunulmuĢtur. Buna göre, ihracatta kısa vadede meydana gelen dengesizliklerin yaklaĢık %6‘sı ilk dönemde (üç ayda), ithalatta ortaya çıkan kısa dönem dengesizliklerin ise %10‘u birinci dönemde giderilmektedir, Grafik-2 Ġhracat ve Ġthalatın Döviz Kuru Belirsizliğine Tepkisi Ġhracatın Döviz Kuru Döviz Kuru Dalgalanmasına Dalgalanmasına Tepkisi Ġthalatın Tepkisi Öte yandan Grafik-2‘den görüldüğü üzere VEC modeline bağlı olarak oluĢturulan etki tepki grafiklerine göre döviz kuru değiĢkenliğine karĢı ihracat ve ithalatın tepkileri bir dönem gecikme ile ortaya çıkmaktadır. Ġhracat seviyesinde bir dönemlik düĢük düzeyde pozitif 24 tepkinin ardından döviz kuru değiĢkenliğine karĢı negatif tepki yapmaktadır. Bunun yanında ithalat ise bir dönemlik gecikme sonrasında negatif yönlü tepki vermektedir. Sonuç Son çeyrek asırlık süreçte özellikle geliĢmekte olan ülkelerde uygulanan liberal iktisat politikaları sonrasında finansal iĢlemlerin çeĢitliği ve hacminde önemli artıĢlar yaĢanmıĢtır, Buna bağlı olarak büyüme enflasyon, reel döviz kuru ve diğer makro ekonomik büyüklüklerde yüksek oranlı belirsizlikler meydana gelmiĢtir. Bu belirsizlikler ülkelerin makro ekonomik performansları üzerinde çeĢitli Ģekillerde etki yapabilmektedirler. Döviz kuru dalgalanmaları ile birlikte risklerin yükselmesinden dolayı dıĢ ticaret seviyelerinin olumsuz etkilendiği ampirik çalıĢmaların çoğunluğunda kabul görmektedir. Bunun yanında döviz kuru dalgalanmalarının dıĢ ticareti pozitif etkilediği yönünde sonuçlara da ulaĢılmaktadır. Bu sonuçların elde edilmesinde özellikle son çeyrek asır içerisinde risklere karĢı finansal koruma araçlarının geliĢmesinin dıĢ ticaret yapan firmaları döviz kuru risklerine karĢı koruması etkili olmaktadır. Bunun yanında sektörlerin uluslararası piyasalara açılmıĢlık durumunun değiĢkenlik arz etmesi, yoğunlaĢmanın farklı endüstrilerde olması ve anlaĢma sürelerinin çeĢitliliğinden dolayı döviz kuru dalgalanmaları her sektörde farklı düzeylerde etki yapabilmektedir. Bu bağlamda Türkiye‘de döviz kuru dalgalanmalarının tarım sektöründe dıĢ ticaret performansına etkileri 1989:01–2012:02 yılları arası üçer aylık veriler kullanılarak reel döviz kuru belirsizliklerinin tarımsal dıĢ ticaret miktarları üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır, Reel döviz kuru belirsizliğinin tespitinde AR-EGARCH (1,1) yöntemi kullanılmıĢtır, ADF birim kök testiyle serilerin durağanlık analizi yapılmıĢtır. Reel döviz kuru belirsizliklerinin etkileri Johansen eĢ bütünleĢme testi ve vektör hata düzeltme modeli yardımıyla incelenmiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre döviz kuru belirsizliğindeki bir birimlik artıĢ ihracatı 30 (30 milyon $) birim azaltırken, ithalatı ise 14 (14 milyon $) birim artırmaktadır. Buna göre tarımsal ihracat, tarımsal ithalattan daha fazla seviyede reel döviz kuru dalgalanmalarından etkisinde kalmaktadır. Tarımsal ürün ihracatının yurt dıĢı talep esnekliğinin yüksek düzeyde bulunmasına paralel olarak döviz kuru belirsizliği karĢısında ihracatın etkilenme düzeyini artırdığı Ģeklinde yorumlanabilir. Vektör hata giderme modeline göre, kısa dönemde ihracatta meydana gelen bir birimlik sapmanın %6‘sı ilk üç ayda, ithalatta meydana gelen dengesizliklerin ise %10‘u ilk dönemde giderilmektedir. Buna ilave olarak etki-tepki grafiklerine göre reel döviz kuru değiĢkenliklerine karĢı ihracat zayıf düzeyde de olsa bir dönemlik pozitif tepkinin ardından negatif yönlü tepki göstermektedir. Bunun yanında ithalatın göstermiĢ olduğu tepki negatif yönlü olmaktadır. Buradan hareketle Türkiye‘de tarımsal dıĢ ticaretin sığ kalmasından dolayı firmaların döviz kuru değiĢkenliğinden doğan risklere karĢı korunma hususunda yeterli olmadıklarını söyleyebiliriz. Kaynakça Bailey, M. J., George S. T. and Michael U. (1986), ―Exchange Rate Variability and Trade Performance; Evidence For The Big Seven Industrial Countries‖, Review of World Economics,V. 122, N.3, pp.466-477. Chit, M. Moe, M. Rizov, Willenbockel D. (2008), ―Exchange Rate Volatility and Exports: New Empirical Evidence From The Emerging East Asian Economies‖, Middlesex University Economics and Statistics Discussion Paper No.127, April, http://www.ssrn.com, (23.07.2009). Clark, P., Tamirisa N., Wei, S.-J., Sadikov, A. and Zeng, L. (2004), ―Exchange Rate Volatility and Trade Flows - Some New Evidence‖ IMF Working Paper, May 2004. 25 Côté, A. (1994), ―Exchange Rate Volatılıty and Trade: A Survey‖, Bank Of Canada Working Paper No 94-5, http://www.bankofcanada.ca/en/res/wp/1994/wp94-5.pdf, (19.04.2009) Crawford, A., Kasumovich, M.; (1996), ―Does Inflation Uncertainty Vary With The Level of Inflation?‖ Bank of Canada Working Paper, http://www.bankofcanada.ca/en/res/wp/1996/wp96-9.pdf, (18.12.2007 De Grauwe, P. (1987), ―Exchange Rate Variability and The Slowdown in Growth Ofınternational Trade‖, IMF Working Paper No. 87/38, pp.1–25 Dell'Ariccia, G.(1999), ―Exchange Rate Fluctuations and Trade Flows: Evidence From The European Union‖ IMF Staff Papers, Vol. 46, N. 3, pp.315–334. Engle, R. F. (1982), ―Autoregressive Conditional Heteroscedasticity With Estimates of The Variance of United Kingdom Inflation‖ Econometrica, V. 50, N. 4, pp.377-403. Fogarasi, J. (2008), ―The Effect of Exchange Rate Volatility upon Foreign Trade of Romanian Agricultural Products‖, Cerge-Ei Working Paper, http://iweb,cergeei,cz/pdf/gdn/RRCVIII_39_paper_01,pdf (12.09.2011) Grier, K., Smallwood, A.D.(2007), ―Uncertainty and export performance: Evidence from 18 Countries‖. Journal of Money, Credit and Banking 39, 965-979. Gujarati, D. N. (2003), Basic Econometrics, Mc Graw-Hill Com. Ho, K. Y. And Tsui A.K.C. (2004), ―Analysis of Real GDP Growth Rates of Greater China: an Asymmetric Conditional Volatility Approach‖, China Economic Review, 15, pp. 424-442, http://www.sciencedirect.com, (02.01.2008). Kafle, K. R. (2011), ―Exchange Rate Volatility And Bilateral Agricultural Trade Flows: The Case Of The United States and Oecd Countries‖, Tribhuvan University Master Thesis, http://etd.lsu.edu/docs/available/etd-11072011175708/unrestricted/Kafle_thesis.pdf, (12.11.2011) Kandilov T, I. (2008), ―The Effects of Exchange Rate Volatility on Agricultural Trade‖, American Journal of Agricultural Economics, 90, 4, pp. 1028-1043. Kasman, A. (2003), ―Türkiye‘de Reel Döviz Kuru Oynaklığı Ve Bunun Ġhracat Üzerine Etkisi: Sektörel Bir Analiz‖, Uludağ Üniversitesi Ġktisadi Ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt XXII, Sayı 2, ss.169–186. Klein, M,W. (1990), Sectoral effects of exchange rate volatility on United States exports, Journal of International Money and Finance 9, ,pp. 299-308. Koray, F. and Lastrapes, W. D. (1989), ―Real Exchange Rate Volatility and U.S. Bilateral Trade: A VAR Approach‖, Review of Economics and Statistics, N. 71, pp. 708–712. Lee, J. (1999), ―The Effect of Exchange Rate Volatility on Trade in Durables‖ Review of International Economics, .V.7, N.2, pp.189–201. Mckenzie M. D. and Brooks R. D. (1997), ―The Impact of Exchange Rate Volatility on German-Us Trade Flows‖, Journal of International Financial Markets, Institutions and Money, N.4, pp.73–87. OECD, Statistics, http://www.oecd.org, (20.11.2012). 26 Özbay, P. (1999), ―The Effect of Exchange Rate Uncertainty on Exports A Case Study For Turkey‖, The Central Bank of The Republic of Turkey Discussion Paper, March, http://www.tcmb.gov.tr/research/discus/dpaper36.pdf.(15.12.2008). Pickard, J. C. (2003), ―Exchange Rate Volatility And Bilateral Trade Flows: an Analysis of U.S. Demand For Certain Steel Products From Canada and Mexıco‖, Master‟s Thesis, http://scholar.lib.vt.edu/theses/available/etd-06232003095319/unrestricted/etd.pdf, (17.02.2009) Qian, Y. and Varangis P. (1992), ―Does Exchange Rate Volatility Hinder Export Growth? Additional Evidence‖ The World Bank Policy Research Working Paper Series No. 911, http://www.worldbank.org, (21.05.2009) TCMB; Elektronik Veri Dağıtım Sistemi, http://www.tcmb.gov.tr/, (23.07.2009) Tenreyro, S. (2003), ―On The Trade Impact of Nominal Exchange Rate Volatility‖, Federal Reserve Bank of Boston Working Papers, April, http://www.bos.frb.org/economic/wp/wp2003/wp032.pdf, (12.03.2009) TÜĠK; Ġstatistikler, http://www.tuik.gov.tr, (22.07.2009) Vergil, H. (2002), ―Exchange Rate Volatility in Turkey and its Effect on Trade Flows‖, Journal of Economic and Social Research, 4, 1, pp. 83-99, http://Jesr.Journal.Fatih.Edu.Tr/Exchangeratevolatilityinturkeyandıtseffectontrade.Pdf, (15.12.2008). Wang, K, L, and Baret C, B. (2007), Estimating the Effects of Exchange Rate Volatility on Export Volumes, Journal of Agricultural and Resource Economics, 32, 2, pp, 225255. 27 HĠZMETLER SEKTÖRÜNÜN EKONOMĠDEKĠ YERĠ THE SERVICE SECTOR IN THE PLACE OF ECONOMY Öğretim Görevlisi Aliye AKIN aliyeakin@gantep.edu.tr Öğretim Görevlisi Adnan AKIN aakin@gantep.edu.tr Doç. Dr. Arif ÖZSAĞIR ozsagir@gantep.edu.tr ÖZET Dünyada ekonomiye yön veren temel sektörler; tarım, sanayi ve hizmet sektörüdür. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından baĢlayarak, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkelerde, hizmet sektörü, diğer iki ana sektörü yani tarım ve sanayiyi geride bırakarak, önemli bir üstünlük arz etmektedir. Çünkü hizmet sektörü, tarım ve sanayi sektörüne oranla daha fazla gelir getiren bir sektör konumundadır. Ayrıca, hizmetler sektöründe emek-yoğun üretimin ağırlıkta olması istihdam olanaklarının da artmasını sağlamaktadır. Bu çalıĢmadaki temel amaç; hizmetler sektörünün dünya ve Türkiye ekonomisinde yarattığı etkileri ortaya çıkarmaktır. Bu bağlamda Türkiye‘de hizmet sektörünün GSMH‘ya, ödemeler dengesine ve istihdama olan katkıları incelenmiĢtir. Hizmet sektörünün Türkiye‘ye sağladığı ekonomik katkılar istatistikî veriler kullanılarak, analiz edilmiĢtir. Yapılan bu çalıĢmanın sonucunda, hizmet sektörünün Türkiye ekonomisinde önemli bir paya sahip olduğu saptanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Hizmetler sektörü, Tarım Sektörü, Sanayi Sektörü Abstract The basic sectors that given direction to the economy in the World. At the begining of the second part of 20th century both in the developed and developing countries the service sector that leave the other two main sector which are agriculture and industry at the behind lines creats an important place. Because service sector in the rate of agriculture and industry sector incomes more many than them. Also in service sector as the working production will provide more employment. The main purpose in this working is to show the creative effects in the World and Turkish economy. In this way it has been examined the contribution to the service sector in Turkey to the GDP, payment sector and accomidation. The economic contribution of service sector by using statistical data has been analyzed. At the end of this working it has been ascertained that service sector has the important part in Turkish economy. Key words: Services sector, Agriculture sector, Ġndustry sector 1.GiriĢ Kalkınma sürecinde belli aĢamalardan geçerek ülkelerin kalkınabildikleri Clark ve Fisher‘in yapmıĢ olduğu çalıĢmalar sonucu tespit edilmiĢtir. Clark ve Fisher çalıĢmalarında, modern ekonomik büyüme ile birlikte ortaya çıkan sektörel değiĢmeyi temel almıĢlardır. Üretim faaliyetleri geliĢmekte olan ülkelerde; birincil (tarım, ormancılık, madencilik vb.), ikincil (imalat, inĢaat vb.) ve üçüncül (hizmetler) üretim faaliyetleri Ģeklinde, sektörel olarak 28 sınıflandırmaktadır. Ġlk aĢamada bulunan az geliĢmiĢ ülkelerin; birincil üretimde, daha sonraki aĢamada bulunan geliĢmekte olan ülkelerin imalat malı üretiminde ve son aĢamada bulunan geliĢmiĢ ülkelerin de hizmetler sektöründe kaynaklarının büyük bir yüzdesini ayırdıkları bilinmektedir (Taban ve Kar, 2008:45-46). Ülkelerin sektörlere ayırdıkları kaynak miktarları, ülke ekonomilerinin geliĢmiĢlik düzeylerine göre birbirinden farklı olabilmektedir. Ancak ekonomik geliĢme ülkelerde bir bütün olduğundan, herhangi bir ülkede tek baĢına tarım, sanayi veya hizmet sektörlerinin geliĢmesinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü bir sektörün geliĢmesi diğer sektörlerin de geliĢmesini etkilemektedir. Tarım kesimi, sanayi sektörüne hammadde sağlarken, sanayi sektörü üretilen ürünler için pazar oluĢturmaktadır (Aydemir ve Pıçak, 2008:129-130). Hizmetler sektörü, günümüzde birçok ülkenin milli gelir ve istihdamı içerisinde önemli bir paya sahiptir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de hizmetler sektörü en hızlı büyüyen sektörlerden biri olarak bilinmektedir. 1990 ile 2010 yılları arasında bulunan süre içerisinde hizmetler sektörünün milli gelirdeki payı sürekli artıĢ gösterirken, sanayi sektörünün milli gelirdeki payının ya sabit kaldığı ya da düĢüĢ gösterdiği gözlenmiĢtir. Ayrıca hizmet ticareti ile Türkiye‘nin ödemeler dengesi açıklarının büyük bir kısmını kapadığı da bilinmektedir. 2. Hizmetler Sektörü Önemi ve Özellikleri Hizmet sektörü, hizmetten yararlananın bizzat kendisinde veya onun yararına bazı değiĢikliklere neden olan, zaman, mekân ve Ģekil faydası meydana getiren endüstrilerdir. Hizmetler, arz edenin hizmetten faydalanan için faaliyet göstermesi, hizmetten faydalananın hizmetin elde edilmesi için gerekli emeği sunması ve hizmetten yararlanan ile hizmeti sunanın karĢılıklı etkileĢim içinde oluĢturmaları suretiyle üretilirler (Aslan, 1998:9). Hizmet sektörü, yirminci yüzyılın ikinci yarısından baĢlayarak, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkelerde, diğer iki ana sektör olan tarım ve sanayi sektörünü geride bırakmıĢtır. Bu sebepten hizmetler sektörü, ekonominin geliĢme süreci içinde artan bir önem kazanmıĢtır. Ayrıca, hizmetler sektörünün ülkelerdeki refah ile geliĢmiĢlik düzeyinin göstergesi olması, geliĢen teknolojiye paralel insan gereksinimlerindeki artıĢ ile farklılaĢmanın çok değiĢik hizmet türlerinin ortaya çıkarması ve insan ağırlıklı istihdam hacmindeki büyük artıĢa neden olması bu sektörün önemini net bir Ģekilde ortaya koymaktadır. Dünya ekonomisinde hizmet sektörünün bu kadar geliĢip büyümesinin ve önem kazanmasının farklı nedenleri söz konusudur. Bunlar; insanların gelir ve boĢ zamanlarının artması, iĢgücündeki kadın oranının artması, yeni ve karmaĢık ürünlerin ortaya çıkması, ekolojiye ve kaynakların kıtlığına daha çok önem verilmesi ve insanların yaĢam 29 beklentilerinin farklılaĢması olarak sıralanabilir (Öztürk, 1998:15). Ortaya çıkan bu farklı nedenler hizmetler sektöründe yer alan iĢletmelerin, mal üreten iĢletmelere göre bazı farklı özelliklerini ortaya çıkarmaktadır. Hizmet sektörünün özelliklerine değindiğimizde en önemli olan özelliklerden biri, kaliteyi ve miktarı ölçme imkânının sınırlı olmasıdır. Hizmetin kalitesini ölçmenin tek yolu tüketiciye sunulurken kontrol etmektir. Ancak bu yöntem de doğru iĢlemeyebilir. Çünkü hizmetin müĢteriye sağladığı doyum sübjektiftir; baĢka bir ifadeyle hizmetleri ölçecek objektif standartlar ya mevcut değildir ya da çok belirsizdir (Ġbik, 2006:5). Hizmet sektöründe insan önemli rol oynamaktadır ve iĢletmeler genellikle emek yoğun biçimde çalıĢmaktadırlar. Diğer önemli bir özellikte, maliyet hesaplamalarının yapılması ve hedef pazarın tanımlanması zorluğudur. Bir hizmetin pazarı, birbirine benzer nitelikte bir dizi istekten meydana gelir ve satın alınan hizmetin, tüketicilerin isteklerini tatmin edeceği varsayılır. Dolayısıyla hizmet pazarının tanımlanmasında sunulacak hizmetin niteliklerinin de açıklanması gerekir (Sayım ve Aydın, 2011:248-249). 3. Hizmetler Sektörünün Sınıflandırılması Günümüzde hizmet alanlarının ekonomik ve sosyal geliĢmelere bağlı olarak önem kazanması, hizmetler sektörünün sınıflandırılmasını gerekli kılmıĢtır. Hizmetler sektörünün sınıflandırılması, çeĢitli kriterlere göre yapılabilir. Farklı kriterlere göre yapılan sınıflamalardan en fazla kabul gören sınıflandırma, Hizmet Ticareti Genel AnlaĢması (GATS) kapsamında, Dünya Ticaret örgütünün oluĢturduğu sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmada aĢağıdaki Ģekilde belirtilen 12 hizmet alt sektörü yer almaktadır (DPT, 2000). 1. Mesleki hizmetler 2. HaberleĢme hizmetleri 3. Müteahhitlik ve ilgili mühendislik hizmetleri 4. Dağıtım hizmetleri 5. Eğitim hizmetleri 6. Çevre hizmetleri 7. Mali hizmetler 8. Sağlıkla ilgili ve sosyal hizmetler 9. Turizm ve seyahat ile ilgili hizmetler 10. Eğlence, kültür ve spor hizmetleri 11. UlaĢtırma hizmetleri 12. BaĢka yere dahil edilmemiĢ diğer hizmetler 4. Hizmetler Sektörünün Dünya Ekonomisindeki Yeri Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası hizmetler sektörü, dünyanın tüm ekonomilerinde artan bir hızla önem kazanmıĢ, son 20 yılda da ülkelerin GSMH‘sı ve istihdamı içindeki payını önemli oranlarda arttırmıĢtır. Hizmetler sektörü; hem tarım ile sanayi sektörlerine alt yapı 30 hizmetleri sunması, hem de üretilen mallarla beraber sunulan satıĢ sonrası hizmetler açısından ticareti kolaylaĢtırma ve firmalara rekabet gücü sağlaması sebebiyle, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülke ekonomilerinde en önemli sektör haline gelmiĢtir. GeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde hizmet sektörünün refahın artması, gelir seviyesinin yükselmesi gibi sonuçlar vermesi, bu ülkelerin geliĢmiĢlik düzeyine göre farklık gösterebilir. Bu farklılıklar geliĢmiĢ ülkelerde büyümenin son noktasıyken, geliĢmekte olan ülkelerde ise büyümenin ilk adımlarını oluĢturmaktadır. GSYH içinde hizmet sektörünün payı bütün geliĢmiĢ ülkelerde 1980 yılından bu yana %55‘in altına düĢmemiĢtir. GeliĢmiĢ 16 ülke il ilgili 1990‘dan 2009 yılına kadar olan sektörel veriler aĢağıda belirtilmektedir. Tablo 1. GeliĢmiĢ Ülkelerde GSYH‘nınSektörel Dağılımı (%), Ülkeler TARIM SANAYĠ HĠZMETLER 1990 2000 2009 1990 2000 2009 1990 2000 2009 2 1 1 28 23 22 70 75 78 ABD 17 6 5 48 38 33 35 56 62 Rusya 3 3 2 32 38 25 64 69 73 Ġtalya 4 3 2 27 23 19 69 74 79 Fransa 3 2 31 33 66 65 Kanada 1 1 1 37 30 26 61 68 73 Almanya 2 2 39 32 58 66 Japonya 3 2 1 32 27 27 65 71 72 Ġsviçre 9 7 3 26 21 18 65 72 79 Yunanistan 2 1 1 31 27 22 67 72 78 Belçika 1 1 0 27 18 13 71 81 86 Lüksemburg 4 3 2 29 25 24 66 72 74 Hollanda 4 2 2 32 31 29 64 67 69 Avusturya 4 3 1 26 27 22 70 71 77 Danimarka 6 3 3 34 35 28 60 62 69 Finlandiya 9 3 1 35 42 31 57 55 68 Ġrlanda Kaynak: Dünya Bankası 2011, http://databank.worldbank.org/ EriĢim: 25.08.2011 Tabloya göre; hizmetler sektörün ülke grupları içerisindeki payı incelendiğinde, hizmet üretiminin toplam GSYH içerisindeki payının yıllar itibariyle düzenli bir Ģekilde arttığı görülmektedir. Özellikle geliĢmiĢ ülkelerde bu artıĢ, son yirmi yılda %70 düzeylerine ulaĢmıĢtır. Bu durum, dünya ekonomilerinde hizmetler sektörünün önemini ortaya koymaktadır. 31 Tablo 2. Bazı GeliĢmekte Olan Ülkelerde GSYH‘nınSektörel Dağlımı (%) TARIM SANAYĠ HĠZMETLER ÜLKELER 1995 2009 1995 2009 1995 2009 16 6 28 30 56 64 Bulgaristan 3 2 38 37 57 60 Çek Cumhuriyeti 7 4 32 29 61 66 Macaristan 6 3 33 29 61 68 Estonya 21 7 43 26 36 67 Romanya 6 3 38 35 56 63 Slovak Cumhuriyeti Kaynak: Dünya Bankası 2011, http://databank.worldbank.org/ EriĢim: 25.08.2011 GeliĢmekte olan ülkelerde de hizmetler sektörü yıllar itibariyle sürekli bir geliĢim göstermiĢtir. 1995 yılından itibaren özellikle tarım sektörünün GSYH içerisindeki payı önemli ölçüde azalırken, hizmetler sektörünün payının da büyük oranda arttığı görülmektedir. Hizmetler sektörünün GSYH içerisindeki payının artması, bu sektörde yeni iĢ olanaklarının oluĢturulması (bankacılık ve sigortacılık, hukuki hizmetler, mimarlık ve mühendislik) ve bunlara yönelik talebin artması ile mümkün olabilmektedir. GeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde bu hizmetlerdeki talebinin geniĢlemesi, hizmet sektöründe istihdamın artmasını sağlamaktadır. Tablo 3. 1996–2008 Yılları Arası Bazı GeliĢmiĢ ve GeliĢmekte Olan Ülkelerde Hizmet Sektörü Ġstihdamındaki GeliĢmeler (%) ÜLKELER 1996 2008 76,2 76,9 Ġngiltere 72,3 72,9 Fransa 65,1 66,8 Yunanistan 67,8 68,0 Almanya 72,5 72,8 Belçika 59,0 63,3 Macaristan 56,6 60,3 Estonya 43,1 57,2 Bulgaristan 51,5 56,5 Slovak Cumhuriyeti Kaynak: TÜĠK, Uluslararası Ekonomik Göstergeler, http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.doEriĢim: 8.6.2011 Bazı geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerdeki hizmet sektörünün istihdam payı incelendiğinde, geliĢmekte olan ülkelerin payının geliĢmiĢ ülkelerin paylarının gerisinde olduğu görülmektedir. 1996 yılında hizmet sektöründe en fazla istihdam oluĢturan geliĢmiĢ ülke Ġngiltere iken, geliĢmekte olan ülkelerden de ilk sırada Macaristan yer almaktadır. 2008 yılında da aynı durum geçerliliğini korumaktadır. Hizmetler sektörü, ülkelerin GSYH‘sında oluĢturduğu katma değer ve istihdam imkânları dıĢında uluslararası hizmet ticareti ile ülke ekonomilerine olumlu yönde etkiler 32 yaratmaktadır. Uluslararası hizmet ticaretinin gerçekleĢtirilebilmesi için dünya ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir. Bununla ilgili 1948‘de yürürlüğe giren Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel AnlaĢması (General Agreement on TariffsandTrade-GATT) dıĢ ticaretin liberalizasyonunu sağlamaya yönelik yapılmıĢtır. Serbest bir dıĢ ticaret sisteminin oluĢmasında engel olan gümrük vergilerinin (tarifelerin) düĢürülmesi, tarife dıĢı engellerin kaldırılması veya tarifeye dönüĢtürülmesi, ayrıca olabilecek diğer engellemelerin ve farklı muamelelerin kaldırılması gibi hususlar, GATT‘ın temel hedefleri arasında yer almaktadır. GATT ile dünya ticaretinde malların serbest dolaĢımı büyük ölçüde sağlanmıĢtır (Topçu ve Hayırsever, 2010:394). Dünya ticaretinde GATT ile sağlanan serbest dolaĢım sonucu, dünya ekonomisinin daha fazla büyüyeceği söylenebilir. YaĢanan serbestleĢme sürecinde, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkeler göreceli olarak üstün ve güçlü oldukları alanlarda pazara giriĢ hakkı elde ederek, ihracat imkânlarını arttırabilir. Hizmet ticaretinin önemi 1960‘lı yıllarda yeni fark edilirken 1980‘li yıllarda bunun önemi büyük oranda artmıĢtır. Bu oranın artmasında; çok uluslu Ģirketlerin dünya ekonomisinde giderek daha etkin hale gelmesi, söz konusu Ģirketlerin üretimlerinin bazılarını çeĢitli ülkelere yayması ve böylece ticaretin oluĢması gibi etkenler sayılabilir (ÇatalbaĢ, 2005:54). 1980‘li yıllarda, tüm ülkelerin GSMH‘leri toplamı içinde hizmet sektörünün payı, dar ve geniĢ boyutta değerlendirildiğinde %46,5 ile %64 arasında değiĢirken; bu oran geliĢmiĢ ülkelerde %48,6 ile %67; geliĢmekte olan ülkelerde ise %37,4 ile %51 arasında değiĢmektedir. Günümüzde hizmet sektörü, birçok ülkenin GSYH‘sinin %50‘sinden fazla paya sahiptir. Hizmetler, genellikle ülke ekonomilerinin en hızlı büyüyen sektörü olup, dünya hizmet ticaretinin yıllık değeri 2,5 trilyon dolar civarındadır ve uluslararası ticaretin %25‘ine yakın kısmını etkin alt sektörleri aracılığıyla kapsamaktadır (Ekinci, 2008:205). Dünya hizmet ticaretinde etkin olan çeĢitli alt sektörlerin payları aĢağıdaki tabloda gösterilmiĢtir. 33 Tablo 4. Hizmet Alt Sektörlerine göre 2000–2009 Yılları Arası Dünya Hizmet Ticareti Değer PAY (%) 2009 2000 2005 2007 2008 2009 Milyar $ ĠHRACAT Toplam ticari hizmetler 3.350 100 100 100 100 100 UlaĢtırma hizmetleri 700 23,4 23,3 22,9 23,7 20,9 Turizm ve Seyahat 870 32,1 27,7 25,7 25,1 26,0 Diğer ticari hizmetler 1.780 44,5 49,0 51,4 51,1 53,1 Milyar $ ĠTHALAT Toplam ticari hizmetler 3.145 100 100 100 100 100 UlaĢtırma hizmetleri 835 28,7 29,1 29,0 30,0 26,6 Turizm ve Seyahat 790 29,8 27,1 25,6 24,4 25,1 Diğer ticari hizmetler 1.520 41,5 43,8 45,4 45,5 48,3 Kaynak: WTO, Statistics, http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its2010_e.pdf EriĢim:9.6.2011 Dünya hizmet ihracatında, 2009 yılında toplam 3.350 milyar dolar gelir elde edilmiĢtir. Bu değerin, 870 milyar doları turizm ve seyahat, 700 milyar doları ulaĢtırma, 1.780 milyar doları finansal hizmetleri de içeren diğer hizmetler sektörüne aittir. Dünya hizmet ihracat geliĢiminin son yıllarda sektörden sektöre farklılık gösterdiği söylenebilir. Bilgisayar hizmetleri, finansman, sigortacılık gibi alanlarda hızlı değiĢmeler ve geliĢmeler olurken, taĢımacılık ve inĢaat gibi alanlarda durgunluk görülmüĢtür. Özellikle 2009 yılında, 700 milyar dolar ihracat hacmine sahip olan taĢımacılık (ulaĢtırma) sektöründe, son yıllarda en düĢük büyüme oranı kaydedilmiĢtir. 2009 yılında alt sektörler arasında en fazla ihracat payı %26‘lık oranla turizm ve seyahat hizmetlerine aittir. Dünya hizmet ithalatı ise 2009 yılında toplam 3.145 milyar dolar‘dır. Dünya hizmet ithalatında %26,6‘lık payla en yüksek değere sahip alt sektör ulaĢtırma hizmetiyken, 2009 yılında yaĢanan küresel krizden dolayı bu sektör bir önceki yıla oranla gerilemiĢtir. 5. Hizmetler Sektörünün Türkiye Ekonomisindeki Yeri Ġkinci dünya savaĢı sonrasında hızla geliĢen hizmetler sektörü, günümüzde geliĢmiĢ ve Türkiye gibi geliĢmekte olan birçok ülkenin milli gelir (GSMH‘sı) ve istihdamı içerisinde önemli bir paya sahiptir. Bununla birlikte hizmetler, hem iç hem de dıĢ pazarın altyapısını oluĢturduğu için uluslararası ticaret açısından da önem taĢımaktadır. Özellikle, Türkiye gibi dıĢ ticaret bilançosu açık veren bazı geliĢmekte olan ülkeler, bu açıkları hizmet ticaretindeki fazlalarla kapatmaya çalıĢmaktadırlar. Ayrıca hizmetler sektörü, istihdam, giriĢimcilik ve yatırım konularında da fırsat yaratmakta, ülkedeki yaĢam standardının yükseltilmesi açısından da belirleyici rol oynamaktadır. 34 5.1. Hizmetler Sektörünün Gayri Safi Milli Hâsılaya Etkisi Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı‘dan devraldığı tarım ağırlıklı ekonomiyi kalkındırabilmek için sanayi sektörüne ağırlık vermiĢtir. SanayileĢmede önemli baĢarılar elde edilmesine rağmen, II. Dünya SavaĢı ve diğer etkenlerden dolayı süreklilik sağlanamamıĢtır. Bu, hizmetler sektörünün geliĢmesini de etkilemiĢtir. SanayileĢme sağlandıktan sonra hizmetler sektörü daha etkin hale gelmiĢtir (ÇatalbaĢ, 2005:179). Türkiye kalkınma hedeflerini gerçekleĢtirmek amacıyla 1963‘te yürürlüğe koyduğu I. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı döneminde hizmetler sektörünün payı %46,3 düzeyindeydi. O tarihten 1987‘ye kadar bu pay azalan bir hızla artmaya devam etmiĢ ve %57,9' a ulaĢmıĢtır. 1995‘te %57,3 ve 2000 yılında bu oran %60,1 düzeyine yükselmiĢ olup, bu tarihten sonra ise aĢağıdaki tablodan da izlenebileceği gibi istikrar kazanmıĢtır. Tablo 5. Ana Ġktisadi Faaliyet Kollarının GSYH‘ya Katkıları (%) YIL TARIM SANAYĠ HĠZMETLER YTL) 22,4 (Bin 62,9 2001 (Bin 8,8 (Bin YTL) YTL) % % 10,3 21,0 59,2 2002 20,9 58,2 2003 % 9,9 9,5 20,3 58,7 2004 9,4 20,3 58,5 2005 8,3 20,1 59,7 2006 7,6 20,0 61.9 2007 7,6 19,8 62,5 2008 8,3 19,0 63,5 2009 8,4 19,2 61,7 2010 Kaynak: TÜĠK, Ġstatistik Göstergeler, http://www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=158 EriĢim:9.6.2011 Türkiye‘de yıllar itibariyle tarım sektörünün GSYH içindeki payında düĢüĢler yaĢanmakta, buna karĢılık hem sanayi hem de hizmet sektörü paylarında artıĢlar meydana gelmektedir. Her ne kadar oranlarda birtakım değiĢiklikler olmuĢsa da, genel durum bu payların arttığı yönündedir. Cari fiyatlarla, sanayi sektörünün GSYĠH içindeki payı, 2001 yılında %22,4 iken, bu oran 2005 yılında %20,3, 2010 yılında %19,2 olarak gerçekleĢmiĢtir. Hizmet sektörünün payı ise 2001 yılında %62,9, 2005‘te %58,5 iken, bu oran 2010 yılında %61,7 olarak gerçekleĢmiĢtir. Yukarıdaki verileri dikkate alarak, ülkemizde de her geçen gün hizmet sektörünün öneminin ve ekonomideki ağırlığının artmakta olduğunu söyleyebilir. 35 Tablo 6. Sabit Fiyatlarla Hizmet Alt Sektörlerinin GSYĠH Ġçindeki Payları ve GeliĢme Hızları (%) 2001 2005 2010 GSYĠH GeliĢme GSYĠH GeliĢme GSYĠH GeliĢme HĠZMETLER Hızı Hızı Hızı 5,0 5,8 9,3 5,6 17,1 ĠnĢaat -17,4 11,8 13,2 9,5 12,7 13,3 Ticaret -16,1 2,6 5,7 2,0 0,4 1,9 0,3 Otel -Lokanta 12,6 14,3 13,6 14,6 10,5 UlaĢtırma-3,7 Hızı HaberleĢme 10,0 2001 16,0 8,7 13,6 11,9 7,2 Mali KuruluĢ Faaliyetleri 5,8 3,8 5,0 3,6 4,8 1,9 Konut Sahipliği 2,5 3,1 2,8 10,2 3,7 7,6 Kiralama Fal. 4,6 5,6 3,4 -5,0 3,0 0,5 Kamu Hiz. 2,4 4,5 2,0 4,3 1,9 0,6 Eğitim 1,3 4,2 1,2 17,8 1,2 1,1 Sağlık-Sosyal Hizmetler 1,7 2,7 1,5 5,3 1,5 0,9 Diğer Hiz. Kaynak:TUĠK, http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=55&ust_id=16 EriĢim: 21.06.2011 Hizmet alt sektörlerinin geliĢme hızları incelendiğinde, konjonktürden en çok etkilenen alt sektörlerin ulaĢtırma-haberleĢme, inĢaat ve ticaret alt sektörlerinin olduğu görülmektedir. 2001 yılında yaĢanan ekonomik krizde, hizmetler sektörü toplamda % 4,5 küçülürken, inĢaat % 17,4, ticaret % 16,1 ve ulaĢımda % 3,7 küçülmüĢtür. Bu arada 2001‘de yaĢanan ekonomik krizde, mali kuruluĢ hizmetlerinin %16‘lık büyüme göstermesi dikkat çekmektedir. Tersi durumda ekonomik geniĢlemenin yaĢandığı 2004 yılında hizmetler sektörü toplamda %9,6 büyürken, inĢaat %14,1, ticaret %13,8 ve ulaĢtırma-haberleĢme hizmetleri de %10,7 büyümüĢtür. Konut sahipliği, kamu hizmetleri ve diğer hizmetler alt sektörleri ise bu dönemde geliĢme hızını hiç kaybetmeden sürdüren alt sektörler olmuĢtur. Ayrıca, 2001–2010 yılları arasında ulaĢtırma-haberleĢme alt sektörünün sabit fiyatlarla GSYH içerisindeki payı %12,6‘dan baĢlayarak, 10 yılda %14,6‘ya ulaĢtığı ve hizmet alt sektörleri içerisinde GSYH‘deki payı bakımından en yüksek paya sahip alt hizmet sektörü olduğu görülmektedir. 5.2. Hizmetler Sektörünün Ġstihdama Etkisi Hizmetler sektörü GSYH‘deki artan payının yanı sıra, ülkede istihdam olanakları açısından da ülkenin ekonomik kalkınmasına destek olmaktadır. Ülke ekonomilerinin kalkınmasında istihdamın sektörel dağılımı birbirini takip eden bir süreci izlemektedir. Bu süreçte; tarımın istihdam içerisindeki payı sürekli olarak azalırken, sanayinin payı bir dönem sürekli artmakta ve bir süre sonra da belli bir düzeyde sabit kaldıktan sonra düĢmeye baĢlamaktadır. Hizmetler sektörünün istihdamdaki payı ise, sürekli geliĢme göstermiĢtir (Gündoğan, 2002:6).GeliĢme gösteren hizmetler sektörünün emek yoğun olması, sektörde 36 makine kullanımını azalmaktadır. Bu durum tarım ve sanayide istihdamın azalmasına neden olurken, hizmetler sektöründe de istihdamın artmasını sağlamıĢtır. Tablo 7. Ekonomik Faaliyetlere Göre Ġstihdamın Dağılımı (%), Tarım Sanayi Sektöründe Hizmetler Sektöründe ÇalıĢan Oranı Sektöründe ÇalıĢan ÇalıĢan Oranı Oranı 42,8 22,9 34,3 1996 37,6 22,7 39,7 2001 34,9 23,0 42,1 2002 33,9 22,8 43,4 2003 29,1 24,9 46,0 2004 25,7 26,3 48,0 2005 24,0 26,8 49,2 2006 23,5 26,7 49,8 2007 23,7 26,8 49,5 2008 24,7 25,3 50,0 2009 25,2 26,2 48,6 2010 Kaynak: TÜĠK, http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/tabloOlustur.do) EriĢim: 29.6.2011 YILLAR 1996 ile 2010 yılları arasında, Türkiye‘deki istihdamın ekonomik faaliyetlere göre dağılımı incelenmektedir. Tabloda 1996 yılında Türkiye‘deki iĢ görenlerin %42,8‘inin tarım, %22,9‘unun sanayi ve %34,3‘ünün de hizmet sektöründe istihdam edildiği görülmektedir. 2006‘ya kadar olan süreçte, tarım sektöründe iĢ gören oranı %42,8‘den %24,0‘e düĢerken, hizmet sektöründe ise bu oran %34,3‘ten %49,2‘ye yükselmiĢtir. 2010 yılına gelindiğinde ülkedeki iĢ görenlerin %50‘sine yakınının hizmet sektöründe istihdam edildiği anlaĢılmaktadır. Sanayi sektöründe iĢ gören oranında ciddi bir değiĢim gözlenmezken, tarım sektöründeki iĢ görenlerin hizmet sektörüne kaydığı ortaya çıkmıĢtır. Ülkemizdeki istihdamın hizmetler sektörüne kaymasının nedenlerinden biri, diğer sektörlere kıyasla hizmetler sektöründe çok daha fazla yeni iĢ alanının yaratılması Ģeklinde ifade edilebilir. Hizmetler sektöründeki geliĢmeler, kalifiye iĢgücü için olduğu kadar, düĢük kalifiye iĢgücü içinde istihdam yaratılması fırsatları sağlamakta olduğu bilinmektedir. Özellikle emek yoğun ve iĢgücü tasarrufu yönelimli teknolojik geliĢmeye açık olmayan bu kesimin düzenli büyümesi, Türkiye‘de istihdamın geleceğini önemli ölçüde belirlemektedir (Karagöl ve Akgeyik, 2010:24). 5.3. Hizmetler Sektörünün Hizmet Ticaretine Etkisi Hizmetler, hem iç hem de dıĢ pazarın altyapısını oluĢturduğu için uluslararası ticaret açısından önem kazanmaktadır. Ayrıca hizmetlerin istihdam, giriĢimcilik ve yatırım konularında da fırsat yarattığı ve ülkedeki yaĢam standardının yükseltilmesi açısından da 37 belirleyici rol oynadığı için önemli olduğu bilinmektedir. Bu nedenle özellikle son yıllarda hizmetler sektörünün uluslararası ticaret ve yatırımlardaki payı artıĢ göstermektedir (Erdal, 2006:83). Bu sektörün ülkemizin kalkınmasında ve cari açıkların kapatılmasında önemli paya sahip olduğu söylenebilir. Tablo 8. Ödemeler dengesi 1985-2010 (Milyon Dolar) 1985 1988 1995 2000 2005 2009 -1,013 1,596 -2,339 -9,920 I.CARĠ ĠġLEMLER -22,057 22,309 I.a) DıĢ Ticaret Hesabı -2,976 -1,813 13,991 HESABI 9,620 11,375 15,156 16,749 I.b) Hizmetler Hesabı 1,600 3,833 13,152 33,080 24,850 -1,553 -2,513 -3,205 -4,002 -5,839 -8,189 I.c) Gelir Hesabı 1,916 2,089 4,398 4,764 1,454 2,299 I.d) Cari Transferler Hesabı 1,850 -2,111 -93 12,581 19,485 8,925 II. SERMAYE VE 0 0 0 0 0 -42 II.a) Sermaye Hesabı FĠNANS HES. 1,850 -2,111 -93 12,581 19,485 8,967 II.b) Finans Hesabı -837 515 2,432 -2,661 2,824 5,066 III. NET HATA VE NOKSAN Kaynak:TCMB, http://www.tcmb.gov.tr/odemedenge/odmain.html 15.8.2011 2010 47,639 14,700 56,347 -7,321 1,329 43,217 -56 43,273 4,422 Hizmetler açısından ödemeler dengesi incelediğinde, hizmetler hesabının cari açığın kapatılmasına büyük oranda etki ettiği görülmektedir. 1987 yılında ödemeler dengesinde azalan cari iĢlemler açığı ile birlikte olumlu geliĢme görülmüĢ olup; 1988–1989 yıllarında cari iĢlemler fazla vermiĢtir. Cari ĠĢlemlerin fazla vermesinin sebebi, turist ile iĢçi gelirlerindeki artıĢ ve 1989 yılında uygulanan döviz kuru politikasıdır. Türkiye bir taraftan döviz kuru artıĢını enflasyon oranının altında ayarlamıĢ, diğer taraftan mevduatlara yüksek faiz uygulayarak, ülkeye giren döviz sayesinde dıĢ ödemelerini düzenlemiĢtir. Böylece 1989 yılında cari açığını kapatmıĢtır (Karluk, 1995:291-292). Cari iĢlemler açığı en fazla 2010 yılında yaĢanmıĢ olup; bir önceki yıla nazaran açık meblağındaki artıĢ oranı %346 civarındadır. 2010 yılında hizmetler dengesi cari açığın kapatılmasında 14,7 milyon dolarlık etki yapmıĢtır. Bu durumda hizmetler sektörünün ödemeler dengesi açısından önemini ortaya koymaktadır. Bir ülkenin hizmet ticaretindeki payını arttırabilmesinin liberalizasyona olan katkısıyla paralellik gösterdiği ileri sürülebilir. Çünkü antlaĢmaların karĢılıklılık esası dahilinde ve iĢ birliği halinde yapılıyor olması, bunu gerekli kılmaktadır (Ekinci, 2008:297). Türkiye, uluslararası hizmet ticaretindeki payını arttırma amacında olduğu için, GATS'a taraf olmuĢ ve sektörün serbestleĢtirilmesi yönündeki yükümlülüklerini belirlemiĢtir. Sektörün geliĢimi, liberalizasyonun yanı sıra gerekli mevzuat düzenlemelerinin yapılması ve 38 uluslararası pazarlardaki geliĢmelerin sürekli takip edilerek, dinamik bir Ģekilde ilgili kurum, kuruluĢ ve özel sektör firmalarına iletilmesine de bağlı olduğu söylenebilir. Türkiye‘nin hizmet gelir ve gider tutarları, genel olarak olumlu bir geliĢim izlemektedir. Mal ticaretine paralel olarak hizmet ticaretimiz de artıĢ yaĢanmaktadır. Tablo 9. Türkiye‘nin Hizmet Ġthalat ve Ġhracatındaki GeliĢmeler (1985–2010) (Milyar $), Yıllar Hizmet Hizmet Gideri Geliri 1,5 3,1 1985 3,1 8,1 1990 6,0 12,9 1996 7,6 19,3 2000 5,6 15,1 2001 5,5 14,0 2002 6,7 17,9 2003 9,2 22,7 2004 10,3 26,5 2005 10,7 25,3 2006 14,5 28,6 2007 16,6 35,5 2008 15,6 32,8 2009 19,4 34,1 2010 Kaynak:(TÜĠK,http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.do) EriĢim: 28.07.2011 Hizmet ihracat gelirinde, 1985–2000 döneminde giderek artan bir durum söz konusudur. Ancak 2001 yılında önemli ölçüde düĢüĢ meydana gelmiĢtir. 2000 yılında 19,3 milyar dolar olan ihracat geliri, 2001‘de 15,1 milyar dolara gerilemiĢtir. Bu gerilemenin nedeni, dünyada 1997 yılında baĢlayan ve Türkiye‘de kendini 1999 yılında hissettiren küresel ekonomik krizin etkisi olduğu söylenebilir. Nitekim krizin yoğun bir Ģekilde devam ettiği 1999–2002 döneminde değiĢen tutarlarda hizmet ihracat geliri de elde edilmiĢtir. 2002 yılı itibariyle ise, tekrar ihracat gelirinin artıĢ sürecine girdiği görülmektedir. Hizmet ithalatında 1990–2000 döneminde artan tutarlar söz konusudur. Ancak, 2001 yılı itibariyle düĢüĢ eğilimine girmiĢtir. Ġthalattaki bu düĢüĢe, kriz dolayısıyla meydana gelen iç talep azalması sebep olarak gösterilebilir. Hizmet ihracatında olduğu gibi, ithalatta da 2002 itibariyle tekrar artıĢa geçilmiĢtir. Genel olarak 1985–2010 dönemleri arasında hizmet ihracat geliri, ithalat giderinin daima üstünde olmuĢtur. Ödemeler dengesi tablosunda da görüldüğü üzere, hizmet hesabı her zaman fazla vermiĢtir. DTÖ verilerine göre, dünyanın belli baĢlı 46 ülkesinin toplam ihracatının %19,3‘ ü ticari hizmetlerden oluĢurken, Türkiye için bu oran %28,4‘ dür. Hizmet ithalatı açısından söz konusu oranlar sırasıyla %19,6 ve %12,3‘ dür. Bu durum, Türkiye‘nin dünya ortalamasının 39 üzerinde bir ihracatçı ve altında bir ithalatçı olduğunu ortaya çıkarmaktadır (DPT, 2000:52). Ülkemizin, uluslararası hizmet ticaretindeki payının daha üst seviyelere çıkarılması için, bazı adımlar atılması gerekebilir. Bu doğrultuda, sahip olduğumuz mukayeseli üstünlüklerden hareketle, ülkemizin uluslararası alanda ticari payını artırma potansiyeline sahip alt sektörler tespit edilerek, faaliyetler bu alanlarda yoğunlaĢtırılmalıdır (TaĢkesenlioğlu, 2010:29). Tablo 10. Türkiye‘de ĠnĢaat, UlaĢtırma ve Turizm Hizmeti Ġhracatı ve Ġthalatındaki GeliĢmeler (1985–2010) (Milyon Dolar) YILLAR TURĠZM HĠZ. ĠĠNġAAT HĠZ. ULAġTIRMA HĠZ. Gelir Gider Gelir Gider Gelir Gider Gider 1.094 324 246 0 670 494 1985 950 313 301 0 557 545 1986 1.476 448 293 0 716 618 1987 2.355 358 476 0 837 573 1988 2.557 565 582 0 967 668 1989 3.225 520 741 0 920 900 1990 4.957 911 1.857 0 1.712 1.410 1995 5.650 1.265 1.941 0 1.756 1.741 1996 7.002 1.716 2.285 0 2.193 1.870 1997 7.177 1.754 2.311 0 3.120 2.365 1998 5.203 1.471 1.095 0 2.900 2.101 1999 7.636 1.713 968 0 2.955 2.463 2000 8.090 1.738 654 0 2.854 2.021 2001 18.152 2.872 874 0 5.055 5.106 2005 16.853 2.743 879 0 4.972 4.662 2006 18.487 3.260 759 0 6.541 6.966 2007 21.951 3.506 974 0 7.793 7.984 2008 21.250 4.147 1.090 0 7.825 6.535 2009 20.807 4.826 859 0 9.026 8.291 2010 Kaynak: TCMB, Ödemeler Dengesi, http://evds.tcmb.gov.tr/cbt.html EriĢim:29.07.11 GeliĢmekte olan ülkeler açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olunan sektörlerin tespitinde faydalanılan sınıflandırma doğrultusunda ülkemizle ilgili yapılan sektörel tespitlerde, bilgiye dayalı hizmetler kapsamında mimarlık-mühendislik (inĢaat), bilgi-iĢlem ve ofis arkası hizmetler; geleneksel hizmetler kapsamında ise ulaĢtırma ve turizm hizmetlerinde avantajlı bir ülke olduğumuz ifade edilebilir (Seyidoğlu, 2003:790-791). Ülkemizde hizmet ticaretinde avantaj sağlayabilecek inĢaat, ulaĢtırma ve turizm hizmetlerinin rakamsal olarak sağladıkları katkılar yukarıdaki tabloda incelenmiĢtir. Türkiye‘nin hizmet ihracatında en fazla gelir sağladığı alt sektörü turizmdir. 1985– 2010 yılları arasında sürekli artıĢlar yaĢanmıĢtır. 1999 krizinde gelirlerde biraz düĢme olsa da, 2001 yılında yaĢanan 11 Eylül Saldırılarının olumsuz etkilerine rağmen gelir artıĢı devam etmiĢtir. 2010 yılı itibariyle turizm sektöründen yaklaĢık 21 milyar dolar gelir elde edilmiĢtir. Turizm hizmet ithalatı 1985–2010 yılları arasında sürekli artıĢ göstermekle birlikte, ihracatı 40 yanında daima düĢük seviyede kalmıĢtır. Örneğin, 2010 yılı turizm ithalatı/turizm ihracatı oranı %23 seviyesindedir. Turizm gelirlerini uluslararası anlaĢmaların %9‘luk kısmına sahip olan inĢaat hizmetlerinin gelirleri izlemektedir.1985–1998 yılları arasında inĢaat hizmet ihracatı gelirinde genel olarak bir artıĢ göstermiĢtir. Ancak, küresel ekonomik krizin inĢaat hizmetlerine de olan talebi olumsuz etkilemesi sonucunda 1999 yılı itibariyle gelirlerde azalma yaĢanmıĢtır. En fazla gelir 1.090 milyon dolar ile 2009 yılında elde edilmiĢtir. ĠnĢaat hizmet ithalatı ise, gerçekleĢmediğinden sektör bu dönemlerde ihracatçı konumundadır. UlaĢtırma hizmetleri, dıĢ geliĢmelere son derece duyarlı bir alt hizmet sektörüdür. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD‘nin çeĢitli yerlerine yapılan saldırılar, tüm dünyayı etkilemiĢ, bu çerçevede ülke ekonomileri değiĢen derecelerde etkilenmiĢtir. Ekonomilerde birçok sektör olumsuz etkilenmiĢ olmakla beraber, en fazla etkilenenlerin baĢında gelen ulaĢtırma sektörüdür. Ancak yukarıdaki tablo incelendiğinde, yaĢanan bu krizin ülkemiz ulaĢtırma hizmetlerini fazla etkilemediği söylenebilir. 6. Sonuç Ülke ekonomilerinde tarım, sanayi ve hizmetler olmak üzere üç ana sektör bulunmakla beraber, bu sektörler içerisinde ülke ekonomisine, kalkınmaya en fazla katkı sağlayan sektörün hizmetler sektörü olduğu anlaĢılmaktadır. Hizmetler sektörünün önemi dünya ülkeleri tarafından gün geçtikçe daha da fazla anlaĢılmaya baĢlamıĢtır. Çünkü hizmetler sektörü; tarım ve sanayi sektörünü geride bırakarak, ülkelerin geliĢmiĢlik düzeyini arttırıp refah seviyesini yükseltmiĢtir. Bunun yanında, hizmetler sektörü geliĢmiĢ ve ülkemiz gibi geliĢmekte olan ülkelerin GSYĠH‘larında yarattığı olumlu etkiler ve istihdam olanaklarını arttırması bakımından en önemli sektör konumundadır. Türkiye‘de yıllar itibariyle tarım sektörünün GSYH içindeki payında düĢüĢler yaĢanmıĢ, buna karĢılık hem sanayi hem de hizmet sektörü paylarında artıĢlar meydana gelmiĢtir. BeĢ Yıllık Kalkınma Planlarının yürürlüğe girdiği 1963 yılında hizmet sektörünün GSYH içerisindeki payı %46 civarındayken, bu pay 2010 yılında yaklaĢık %62 düzeyinde gerçekleĢmiĢtir. Emek yoğun bir sektör olan hizmetler sektörü, ülkemizde yarattığı yeni istihdam olanakları açısından da ülkemizin ekonomik kalkınmasına destek olmaktadır. Hizmetler sektörünün yeni iĢ olanakları yaratması, tarım ve sanayi sektöründe istihdamın azalmasına neden olurken, hizmetler sektöründe istihdamın artmasını sağlamıĢtır. 1996 yılında Türkiye‘deki iĢ görenlerin %42,8‘inin tarım, %22,9‘unun sanayi ve %34,3‘ünün de hizmet 41 sektöründe istihdam edildiği belirlenmiĢ ancak; tarım sektöründeki iĢ gören sayısı yıllar itibariyle sürekli azalmıĢ ve 2010 yılında tarım sektöründe %25 civarında iĢ gören istihdam edilirken, hizmetler sektöründe iĢ görenlerin %50‘sine yakınının istihdam edildiği belirlenmiĢtir. Bu durum tarım sektöründeki iĢ görenlerin, yeni istihdam alanları açısından hizmetler sektörüne kaydığını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda hizmetler sektörü, hem iç hem de dıĢ pazarın altyapısını oluĢturduğu için uluslararası ticaret açısından da önem taĢımaktadır. Türkiye‘nin hizmet ihracat ve ithalatı yaĢanan küresel ekonomik krizlerin dıĢında yıllar itibariyle genel olarak olumlu bir geliĢim göstermiĢtir. 2010 yılında yaklaĢık 34 milyar dolar hizmet ihracat geliri elde edilirken, 19 milyar dolarda hizmet ithalatı yapılmıĢtır. Uluslararası alanda yapılan hizmet ticareti aracılığıyla elde edilen ihracat gelirleri ülkemizin ödemeler dengesi açıklarının kapatılmasında önemli bir paya sahiptir. KAYNAKÇA Aslan, M. H. (1998). Hizmet Ekonomisi. Alfa Yayınları, Ġstanbul, ss.9. Aydemir, C. ve Pıçak, M. (2008). Ekonomik geliĢme sürecinde tarım-sanayi iliĢkilerinin sektörler arası bütünleĢmeye etkileri. D. Ü. Ziya Gökalap Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:10, ss.129-130. ÇatalbaĢ, N. (2005). Uluslararası Hizmetler Ticaretinin Serbestleştirilmesi ve Gelişme Yolundaki Ülkelere Etkileri (Türkiye Uygulaması). Doktora Tezi, EskiĢehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, EskiĢehir, ss.54-179. Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT)(2000). Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005). Hizmet Ticaretinin SerbestleĢtirilmesi Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu. http://ekutup.dpt.gov.tr/ticaret/oik559.pdf (EriĢim: 25.06.2011) Dünya Bankası (2011). http://databank.worldbank.org/ (EriĢim: 25.08.2011) Ekinci, M.B. (2008). Uluslararası Hizmet Ticaretinde Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türkiye. Ġstanbul Ticaret Odası Yayınları No:10, Vimeks Matbaacılık, Ġstanbul, ss.205-297. Erdal, B. (2006). Ankara’da Hizmet İşletmelerinin Tanıtım Faaliyetleri ve Büyük Anadolu Oteli Örneği. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, ss.83. Gündoğan N. (2002). Hizmetler Sektöründe Ġstihdam. Kamu-İş, C:7(1):6 Ġbik, Ö.A. (2006). Rekabet Ortamında Hizmet Kalitesinin Önemi ve Bir Havayolu İşletmesinde Hizmet Kalitesinin Gerçekleştirilmesine Yönelik Bir Uygulama. Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Kocaeli, ss.5. Karagöl, E.T. ve Akgeyik T. (2010). Türkiye‘de Ġstihdam Durumu: Genel Eğilimler. Seta (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) Analiz Dergisi, Ankara, 21:24 42 Öztürk, S.A. (1998). Hizmet Pazarlaması. Anadolu Üniversitesi Yayınları, EskiĢehir, ss.15. Sayım, F. ve Aydın V. (2011). Hizmet Sektörü Özellikleri ve Sistematik Olmayan Risklerin Sektör Menkul Kıymetleri Ġle EtkileĢimine Sair Teorik Bir ÇalıĢma. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Kütahya, (29):248-249. Seyidoğlu, H. (2003). Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama. 15. Baskı, Güzem Yayınları, Ġstanbul, ss.790-791. Taban, S. ve Kar, M. (2008). Kalkınma Ekonomisi. 2. Baskı, Ekin Yayınları, Bursa, ss.45-46. Karluk, R. (1995). Türkiye Ekonomisi. Beta A.ġ., 2.Baskı, EskiĢehir, ss.291-292. TaĢkesenlioğlu, Z. (2010). Türkiye‘de Hizmet Ticareti. Müstakil Sanayi ve İşadamları Derneği 2009 Hizmet Sektör Raporu. Ġstanbul, ss.21-29. Topçu, E. ve Hayırsever F. (2010). Avrupa Birliği ve Hizmet Ticaretinin Liberalizasyonu. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.15, (2):394. TÜĠK, Uluslararası Ekonomik Göstergeler, http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.do (08.06.2011) TÜĠK, Ġstatistik Göstergeler, http://www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=158 (09.06.2011) http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=55&ust_id=16 (21.06.2011) http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/tabloOlustur.do (29.06.2011) http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.do (28.07.2011) Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ödemeler Dengesi Ġstatistikleri http://www.tcmb.gov.tr/odemedenge/odmain.html (15.08.2011) http://evds.tcmb.gov.tr/cbt.html (29.07.2011) WTO (Dünya Ticaret Örgütü) Statistics, http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its2010_e.pdf(09.06.2011) http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its10_world_trade_dev-e.pdf (09.06.2011) 43 TÜRK ZEYTĠNYAĞI VE ĠNCĠR SEKTÖRLERĠNĠN DÜNYADAKĠ REKABET GÜCÜ Yrd. Doç. Dr. Renan TUNALIOĞLU Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın rtunalioglu@adu.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Ferit ÇOBANOĞLU Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fak., Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın ferit.cobanoglu@adu.edu.tr Zir. Yük. Müh. Yasemin DEMĠR Zir. Yük. Müh., Toprak-Gübre ve Su Kaynakları Merkez AraĢ. Ens., Ankara, yassmin06@gmail.com Özet Türkiye‘de zeytin ve incir üretimi, önemli tarımsal faaliyet alanlarından biridir. Ülkemizde 826 bin hektarlık alanda yetiĢtirilen 161,6 milyon zeytin ağacından ortalama 1400 bin ton dane zeytin ve 130 bin zeytinyağı üretilmektedir. 2000 yılından bu yana uygulanan tarım politikalarının teĢviki ile dane zeytin, zeytinyağı ve sofralık zeytin üretimi artmıĢtır. Türkiye dünya zeytinyağı üretiminin %10‘unu, ihracatının %8‘ini karĢılamakta ve bu verilerle dünya üretimi ve ihracatında beĢinci sırada yer almaktadır. Diğer taraftan, Türkiye‘de 44 bin hektar alanda incir yetiĢtirilmekte olup, bu oran dünya incir üretim alanlarının %9,5‘ini oluĢturmaktadır. Türkiye taze incir üretiminde dünya üretiminin %18‘ni karĢılamakta, kuru incir ihracatında almıĢ olduğu %51‘lik pay ile dünya ihracatının yarısına sahip olmaktadır. Kuru ve taze incir, üretim ve ticaretinde lider bir ülke olan Türkiye, ihracatının büyük bir miktarını Avrupa ülkelerine yapmaktadır. Bu çalıĢmada, Türkiye‘nin bu önemli iki tarımsal ürünü için, son sekiz yıla ait veriler ve bazı parametreler kullanılarak sektörel rekabet gücü incelenmiĢtir. Bu parametreler: açıklanmıĢ göreceli üstünlük, ithalat sızma oranı, uzmanlaĢma katsayısı, dıĢ rekabete açıklık, ihracat piyasa payı ve ihracat/ithalat oranıdır. Ġncelenen rekabet gösterge değerlerinde zeytinyağında olumsuz, incirde ise göreli olarak olumlu değerlere ulaĢılmıĢtır. Bu incelemeye göre ülkemizin, uluslararası rekabette incirde zeytinyağı‘na göre daha önemli bir pazar gücüne sahip olduğu tespit edilmiĢtir. Anahtar kelimeler: Zeytinyağı, incir, pazarlama, rekabet gücü 44 The Competitiveness of Turkish Olive Oil and Fig Sectors in the World Abstract The olive and fig production is one of the importance agricultural activities in Turkey. 1400 thousand tons of olives and 130 thousand tons of olive oil would be produced from 161,6 million olive trees planted in 826 thousand tons hectares as average per year in our country. Depending on the supporting policies implemented since 2000 year, olive, olive oil and table olive production would show a precise increase. While Turkey would be confronting 10 percent and 8 percent of total olive oil production and export in the world, respectively, these figures would enhance to Turkey as fifth range in both production and export quantities in the world. On the other hand, while the fig production is performed in 44 thousand hectares, these figures would consist of 9,5 percent of total fig planted areas in the world. While Turkey would fulfill 18 percent of the total world‘s fresh fig production, its 51 percent of share in the world‘s total dried fig export could announce that half of the world‘s total dried fig export would be responded by the country solely. Turkey which is as a leader country in fresh and dried fig production and marketing, would export major parts of its fresh and dried figs destined to European Union (EU) countries. The sectoral competitiveness intended for both two important agricultural crops was investigated with employing the data belongs to the last eight years and some parameters relation with these sub-sectors. These parameters are: revealed comparative advantage, import penetration rate, specialization index, openness to foreign competition, share of export market and export/import. According to investigated indexes of competitiveness, it would be arrived to relatively positive results on fig compared with olive oil values which would be seen negative outlines. It would be determined that Turkey has more competitiveness on fig compared with olive oil in the international competitiveness. Key words: Olive oil, fig, marketing, competitiveness 1. GĠRĠġ Türkiye‘de gıda ürünleri (bitkisel, hayvansal ve iĢlenmiĢ gıda maddeleri), ihracat potansiyeli açısından ortalama %20‘lik bir paya sahiptir. Uluslararası pazarda, özellikle bazı tarımsal ürünlerde önemli bir üretici konumunda olan ülkemizin Avrupa Birliği (AB) müzakereleri kapsamında, yeni koĢullara uyum sağlayarak varlığını koruyabilmesi, AB standartlarında üretim, ambalajlama, depolama, dağıtım ve kalite kontrolü yapılmasına bağlıdır (DPT, 2006, s.26-27). Bu konu özellikle Türkiye‘nin dünya üretiminde öncelikli olduğu tarımsal faaliyet alanları için çok daha önemlidir. Bu alt sektörlerde, dünyadaki rekabet gücümüzün tespiti ve mevcut sorunların incelenmesi, pazarlama organizasyonunda yer alan tüm paydaĢların hedeflerine ulaĢmalarında yol gösterici olmaktadır. Yapılan literatür taramasına göre, ülkemizde, söz konusu araĢtırmada kullanılan yöntemleri kullanılarak yapılan sınırlı sayıda çalıĢmaya rastlanıldığı ifade edilebilir. Örneğin, Atıcı (2002, s.13) Aydın ilinde pamuk, incir ve buğdayın dıĢ ticarette rekabet açısından karĢılaĢtırmalı üstünlüklerini Ġç Kaynak Maliyeti metodu kullanarak tespit etmiĢtir. ÇalıĢma sonucunda, incirde daha fazla olmak üzere pamuk ve incirde karĢılaĢtırmalı üstünlüğün olduğunu, buğdayda ise bulunmaduğını göstermektedir. AraĢtırmada ayrıca bu ürünlerde dıĢ ticarete yönelik rekabet Ģartlarının iyileĢtirilebilmesi için makro ve mikro ölçekte bazı önlemlerin alınması gerektiği belirtilmiĢtir. Türk mobilya sektörünün 2001 ve 2006 yılları arasındaki ithalat ve ihracat değerleri kullanılarak; AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler Endeksi ve Göreli Ġhracat Avantaj Endeksi, Göreli Ġthalat Avantaj Endeksi, Göreli Ticaret Avantaj Endeksi parametreleri 45 oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢma sonuçları, Türkiye‘nin dünyada mobilya konusunda rekabet üstünlüğüne sahip olduğunu, ancak AB ile karĢılaĢtırıldığında, mobilya konusunda rekabet üstünlüğüne sahip olunmadığını belirlemiĢtir. Zaman içerisinde AB ile mobilya sektörü konusunda söz konusu olan dezavantajın belirgin bir azalma gösterdiği ortaya konmuĢtur (Altay ve Gürpınar, 2008, s.257). Serin ve Civan (2008, s.2), Türkiye‘nin domates, zeytinyağı ve meyve suyu endüstrisinde, AB‘ndeki karĢılaĢtırmalı üstünlüğünü, 1995-2005 yılları arasındaki verilere dayalı olarak tespit etmiĢlerdir. ÇalıĢmada, AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Avantaj ve Ġhracat Performans indeksleri kullanılmıĢtır. AraĢtırma sonucunda, meyve suyu ve zeytinyağında yüksek oranda karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahip olunduğunu, fakat domates için aynı durumun geçerli olmadığı tespit edilmiĢtir. AB‘nin büyük zeytinyağı üretici ülkeleri Ġtalya, Ġspanya ve Yunanistan‘ın uluslararası pazarda ihracat gücünü Goldberg and Knetter methodu kullanarak inceleyen TaĢdoğan ve ark. (2005, s.211-219), AB piyasalarında, Ġtalya‘nın Ġspanya ve Yunanistan ile karĢılaĢtırıldığında daha yüksek bir pazar gücüne sahip olduğunu ifade etmiĢlerdir. Türkiye, tarım ekonomisinde zaman zaman yaĢanan geliĢmelerin bazı önemli tarımsal ürünlerin rekabet gücü açısından olumsuzluk taĢıdığı bilinmesine rağmen, bazı üretim alanlarında yakalanan baĢarı dikkat çekicidir. Bu üretim alanlarından incirde, sorunlar sınırlı iken, zeytinyağı üretimdeki miktar ve kalite baĢarısını ne yazık ki uluslararası rekabet ortamına taĢıyamamaktadır. Bu çalıĢmanın temel amacı, Türkiye‘nin önemli iki tarım ürünü olan zeytinyağı ve incirin, uluslararası alandaki rekabet gücünü ortaya koymaktır. Bu nedenle çalıĢmada rekabet gücünün bilimsel göstergeler yardımıyla, belirli bir zaman dilimi dikkate alınarak değerlendirilmesinde kullanılan bazı ölçütler Ģunlardır: AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük, Ġthalat Sızma Oranı, UzmanlaĢma Katsayısı, DıĢ Rekabete Açıklık, Ġhracat Piyasa Payı ve Ġhracat/Ġthalat Oranı (DPT, 2006, s. 42-45). Bu konuda, her iki ürünü birlikte inceleyen herhangi bir çalıĢmaya rastlanılmamıĢ olması çalıĢmanın özgünlüğünü artırmakta ve bu alanda yapılmıĢ diğer bilimsel çalıĢmalara katkı sağlayacağı düĢünülmektedir 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Materyal ÇalıĢmanın ana materyalini 2002-2009 dönemini kapsayan yıllık zaman serisi verileri oluĢturmaktadır. Söz konusu veriler, FAO (Food, Agriculture Organization: BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım Örgütü), IOC ( International Olive Council: Uluslararası Zeytin Konseyi), TĠM (Türkiye Ġhracatçılar Meclisi), WTO (World Trade Organisation: Dünya Ticaret Örgütü) web sitelerinden elde edilmiĢtir. Söz konusu veriler, araĢtırma konusu ürünler için geçerli olan rekabet üstünlüklerinin belirlenmesi amacı ile kullanılmıĢtır. 2.2. Yöntem ÇalıĢma, 2002-2009 arasını kapsayan sekiz yıllık dönem için, zeytinyağı ve incire yönelik ülkemizin sahip olduğu rekabet gücü göstergelerini ortaya koymak amacı ile dizayn edilmiĢtir. AraĢtırmada tespit edilmiĢ olan rekabet üstünlükleri parametrelerinin belirlenmesinde kullanılan yöntem ve/veya modeller aĢağıda açıklanmıĢtır (DPT, 2001, s.15). Söz konusu hesaplamalarda kullanılan incire ait üretim, ihracat, ithalat miktar ve değerleri, kuru ve taze incir için geçerli olan verilerin toplamından oluĢturulmuĢtur. 1. AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük (Revealed Comparative Advantage): Bir sektörün ihracatının, bir ülkenin toplam ihracatı içindeki payının, o sektörün toplam dünya ihracatının 46 toplam dünya ihracatı oranına bölünmesi ile hesaplanmaktadır. Elde edilen sayı (oran) 100 değerinden ne kadar fazla ise bir ülke o sektörün ihracatında o kadar uzmanlaĢmıĢ demektir. 2. Ġthalat Sızma Oranı (Import Penetration Rate): Bir sektördeki ithalat miktarının, o sektöre yönelik toplam iç talep miktarına (yurtiçi üretim+ithalat-ihracat) bölünür ve 100 sayısı ile çarpılır. Oranın sıfıra yakın olması, ithalatın iç talep içerisinde ihmal edilebilir olduğunu, 100'e yakın olması iç talebin tamamına yakınının ithalat ile karĢılandığını gösterir. Bu ölçü, sektörün ithalat yoğunluğunu ve dıĢa dönüklük derecesini göstermektedir. 3. UzmanlaĢma Katsayısı: Bir sektördeki üretimin, o sektördeki yurtiçi tüketime bölünmesi suretiyle hesaplanır. Bu göstergenin yorumlanması ithalat sızma oranına benzemektedir. Oranın büyüklüğü sektörün uzmanlaĢma düzeyinin yüksek olduğunu göstermektedir. 4. DıĢ Rekabete Açıklık: Bu gösterge, sektörün ithalat ve ihracat düzeylerini dikkate alır. ġu formüle göre hesaplanır; [(sektör ihracatı/sektör üretimi) + (1-(sektör ihracatı/sektör üretimi) * (sektör ithalatı/sektörde yurtiçi tüketim)]. Oranın yüksek olması, sektörün dıĢa açık olduğunu göstermektedir. 5. Ġhracat Piyasa Payı: Bir sektördeki ihracat miktarının, o sektördeki dünya ihracat miktarına bölünmesiyle hesaplanır. Bu göstergeler ile zaman içinde, sektörün dünya piyasasındaki payı ve geliĢimi incelenmektedir. 6. Ġhracat/Ġthalat Oranı: Bir sektörün ihracat miktarının, o sektörün ithalat miktarına bölünmesi ile hesaplanır. Oranın büyüklüğü, söz konusu sektörün uzmanlaĢma derecesini göstermektedir. 3. BULGULAR VE TARTIġMA Ġncir ve zeytinyağı, Türkiye‘nin geleneksel tarımsal ihraç ürünleri içerisinde yer almaktadır. Bu ürünlerin rekabet gücü söz konusu göstergeler esas alınarak aĢağıda detaylı olarak incelenmiĢtir. 3.1. AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük Ġncelenen dönemde, zeytinyağı ihracat değerinin, Türkiye toplam ihracat değeri içindeki payı % 0,12‘den % 0,09‘a düĢmesine rağmen, aynı dönemde dünya geneli zeytinyağı ihracat değerinin, toplam dünya ihracat değeri içindeki oranı % 6,4‘den % 7,9‘a yükselmiĢtir. Ülkemizin zeytinyağında AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük değerinin 2002 yılında % 1,8 iken, 2009 yılında % 1,1 değerine düĢtüğü tespit edilmiĢtir. Zeytinyağında elde edilen oran 100 değerinden düĢük olduğu için, söz konusu gösterge, ülkemizin bu sektörde uzmanlaĢmadığını ifade etmektedir (Çizelge 1). Ġncelenen dönemde, incir ihracat değerinin, ülkemiz ihracat değeri içerisindeki payı % 0,16‘dan % 1,33‘e ve dünya ihracatındaki payı ise % 0,37‘den % 0,49‘a yükselmiĢtir. Aynı dönemde ülkemizin incirde AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük değerinin % 43,2‘den % 271 değerine yükselmiĢ olduğu tespit edilmiĢtir. Ġncirde elde edilen bu oranın 100 değerinden artan bir eğilimle yükselmesi, ülkemizin bu sektörde uzmanlaĢtığını ortaya koyabilmektedir (Çizelge 2). 47 Çizelge 1. Türkiye zeytinyağı sektöründe açıklanmıĢ göreceli üstünlük değerleri Değerler (1000 $) Türkiye zeytinyağı Ġhracatı 2003 2004 2005 2006 2007 43538 163475 135000 304813 149934 105339 Türkiye toplam ihracatı 36174206 47891759 64026635 73426151 85774644 Sektör payı (%) 0,12 0,34 0,21 0,41 0,17 0,09 0,05 0,09 2422645 3179541 5022868 5693700 6975596 5866638 6132671 5086144 37774989 29846309 39460333 47385972 67485359 98816304 80516822 63974708 6,4 10,6 12,7 12,0 10,3 5,9 7,6 7,9 1,8 3,2 1,6 3,4 1,6 1,5 0,6 1,1 Dünya zeytinyağı ihracatı Dünya geneli toplam ihracatı Sektör payı (%) AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük (%) 2002 2008 2009 77204 100376 105925486 132027196 101629000 Kaynak: Kaynak: FAO, WTO, TĠM, 2011. Çizelge 2. Türkiye incir sektöründe açıklanmıĢ göreceli üstünlük değerleri Değerler (1000 $) Türkiye incir ihracatı* Türkiye toplam tarım ürünleri ihracatı Sektör payı (%) Dünya incir ihracatı* Dünya geneli toplam toplam ihracat Sektör payı (%) AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük (%) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 76451 89402 99240 117675 109415 119781 187201 176815 4555309 6086113 7590588 9668441 9764220 11357288 13572018 13260372 0,16 1,46 1,30 1,21 1,12 1,05 1,38 1,33 140119 168967 194577 229019 230656 262095 354910 319513 37774989 29846309 39460333 47385972 67485359 98816304 80516822 63974708 0,37 0,56 0,49 0,48 0,34 0,26 0,44 0,49 43,2 260 265 252 329 403 313 271 *Türkiye ve dünya geneli incir ihracat değerleri, kuru ve taze incir ihracat değerlerinin toplamından oluĢturulmuĢtur. Kaynak: FAO, WTO, TĠM, 2011 3.2. Ġthalat Sızma Oranı Türkiye zeytinyağı ihracatına, 1961/1962 döneminde baĢlanmakla birlikte, ithalat nadir dönemlerde ve kayda değer olmayan miktarlarda yapıldığı için, resmi istatistiklere herhangi bir veri yansımamaktadırlar. Bu nedenle Ġthalat Sızma oranından bahsetmek mümkün olmamaktadır (Çizelge 3). Çizelge 3. Türkiye zeytinyağı sektöründe ithalat sızma oranı Miktar/1000 ton Türkiye‘nin zeytinyağı üretim miktarı (1) Türkiye zeytinyağı ithalat miktarı (2) Türkiye‘nin zeytinyağı ihracat miktarı (3) Zeytinyağı Toplam Ġç Talep Miktarı (1+2-3) Ġthalat Sızma Oranı 2002 140 0 74 2003 79 0 46 2004 145 0 93 2005 112 0 73 2006 165 0 45 2007 72 0 15 2008 130 0 31 2009 147 0 22 66 33 52 39 120 57 99 125 0 0 0 0 0 0 0 0 Kaynak: FAO, IOC, 2011 48 Ġncirde Ġthalat Sızma oranı 2002 yılında % 0.50 iken, 2009 yılında bu oran % 0.65‘e, 2008 yılında %0.92 oranına ulaĢmıĢtır. Ġncir için ülkemizde bu oranın sıfıra yakın olması ithalatın iç talep içerisinde ihmal edilebilir olduğunu, iç talebin tamamına yakınının üretim ile karĢılandığını göstermektedir. Bu ölçü ile sektörün ithalatının yoğun olmadığı ve bu da sektörün dıĢa dönüklük derecesini göstermektedir (Çizelge 4). Çizelge 4. Türkiye incir sektöründe ithalat sızma oranı Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye incir üretim 250 280 275 285 290 210 205 244 miktarı* (1) Türkiye incir ithalat 1,06 0,85 0,73 1,03 1,39 0,90 1,50 1,26 miktarı** (2) Türkiye incir ihracat 41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76 miktarı*** (3) Ġncir toplam iç talep miktarı 209,60 229,64 216,28 223,86 228,41 163,56 163,80 193,50 (1+2-3) Ġthalat Sızma Oranı 0,50 0,37 0,33 0,46 0,60 0,55 0,92 0,65 *Türkiye taze incir üretim miktarını belirtmektedir. **Türkiye‘nin yapmakta olduğu taze incir ithalatı söz konusu olmadığı için, sadece kuru incir ithalat miktarları analize alınmıĢtır. ***Türkiye‘nin gerçekleĢtirmiĢ olduğu taze ve kuru incir ihracat miktarlarının toplamını ifade etmektedir. Kaynak: FAO, 2011 3.3. UzmanlaĢma Katsayısı Zeytinyağında UzmanlaĢma Katsayısı oranının, söz konusu dönemde kararsız bir değiĢme gösterdiği görülmektedir. Bu dönemde, tüketimin artmasına karĢılık üretimde kuraklıktan dolayı yaĢanılan istikrarsızlıklar ve ihracatın düĢmesi muhtemelen etkili olmuĢ ve sektörün uzmanlaĢma düzeyi olumsuz etkilenmiĢtir (Çizelge 5). Çizelge 5. Türkiye zeytinyağında sektöründe uzmanlaĢma katsayısı Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye zeytinyağı üretimi 140 79 145 112 165 72 130 147 Türkiye zeytinyağı tüketimi 50 46 60 50 80 85 108 110 UzmanlaĢma Katsayısı 280 171 241 224 206 85 120 134 Kaynak: IOC, 2011 Ġncir için de, 2009 yılında uzmanlaĢma katsayısı 2002 yılına göre düĢmüĢtür. Aynı zeytinyağında olduğu gibi oranın düĢmesi sektörün uzmanlaĢma düzeyinin azaldığının aynı gerekçelerle açıklanması anlamında önemlidir (Çizelge 6). Çizelge 6. Türkiye incir sektöründe uzmanlaĢma katsayısı Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye incir üretimi* 250 280 275 285 290 210 205 244 Türkiye incir tüketimi** 77,38 92,35 76,47 82,00 76,03 42,53 79,50 95,21 UzmanlaĢma katsayısı 323 303 359 347 381 493 258 256 *Türkiye taze incir üretimini belirtmektedir. 49 **Türkiye taze incir tüketimi Ģu Ģekilde hesaplanmıĢtır: [Yıllık taze incir üretimi – [(kuru incir ihracat miktarı x 3,5) + (taze incir ihracat miktarı)]. 1 kg kuru incir 3.5 kg taze incirden üretildiği teknik bilgisine dayalı olarak söz konusu hesaplamalar yapılmıĢtır. Kaynak: FAO, 2011 3.4. DıĢ Rekabete Açıklık Bu gösterge, sektörün ithalat ve ihracat düzeylerini dikkate alarak hesaplanmakta olup, oranın yüksek olması sektörün dıĢa açık olduğunu göstermektedir. Zeytinyağı sektöründe ithalat verisi olmadığı için DıĢ Rekabete Açıklık parametresinden söz etmek mümkün olmamaktadır. Oysa incirde DıĢ Rekabete Açıklık düĢük oranlarda tespit edilmiĢ olsa da, belirgin bir artıĢ gösterdiği dikkati çekmektedir (Çizelge 7, 8). Çizelge 7. Türkiye zeytinyağı sektöründe dıĢ rekabete açıklık parametresi Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye zeytinyağı ihracat miktarı 74 46 93,5 73 45 15 31 22 Türkiye zeytinyağı üretimi 140 79 145 112 165 72 130 147 Ġhracat/üretim 0,52 0,58 0,64 0,65 0,27 0,20 0,24 0,15 1-(ihracat/üretim) 0,48 0,42 0,36 0,35 0,73 0,80 0,76 0,85 Türkiye zeytinyağı ithalat miktarı 0 0 0 0 0 0 0 0 Türkiye zeytinyağı tüketimi 50 46 60 50 80 85 108 110 Ġthalat/tüketim 0 0 0 0 0 0 0 0 DıĢ Rekabete Açıklık 0 0 0 0 0 0 0 0 Kaynak: IOC, 2011. Çizelge 8. Türkiye incir sektöründe dıĢ rekabete açıklık parametresi Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye incir ihracat miktarı* 41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76 Türkiye incir üretimi** 250 280 275 285 290 210 205 244 Ġhracat/üretim 0,16 0,18 0,21 0,21 0,21 0,22 0,21 0,21 1-(ihracat/üretim) 0,84 0,82 0,79 0,79 0,79 0,78 0,79 0,79 Türkiye incir ithalat 1,06 0,85 0,73 1,03 1,39 0,90 1,50 1,26 miktarı*** Türkiye incir tüketimi 77,38 92,35 76,47 82,00 76,03 42,53 79,50 95,21 Ġthalat/tüketim 0,013 0,009 0,009 0,012 0,018 0,021 0,018 0,013 DıĢ Rekabete Açıklık 0,17 0,18 0,21 0,21 0,22 0,23 0,21 0,21 *Türkiye kuru ve taze incir ihracat miktarını belirtmektedir. **Türkiye taze incir üretimini ifade etmektedir. *** Türkiye‘nin yapmakta olduğu taze incir ithalatı söz konusu olmadığı için, sadece kuru incir ithalat miktarları analize alınmıĢtır. Kaynak: FAO, 2011. 3.5. Ġhracat Piyasa Payı Zeytinyağı sektöründeki ihracat miktarının, dünya zeytinyağı ihracat miktarı içerisindeki payının dönem içerisinde sürekli düĢtüğü görülmektedir. Zeytinin genetik özelliği nedeniyle var olan alternansın, incelenen dönemde kuraklığın etkisiyle de var-yok yılı üretim farklılığı göstermesi doğal olarak ihracata da yansımıĢtır. Bu nedenle var-yok yıllarını kendi içerisinde değerlendirmek gereklidir. Bu değerlendirme sonrasında da, eğilimin düĢme yönünde olduğu görülmektedir. Nitekim bu durum, Türkiye zeytinyağı ihracatının, dünya ihracatı içerisindeki payının düĢmesini ifade etmektedir (Çizelge 9). 50 Çizelge 9. Türkiye zeytinyağı sektörü ihracatının piyasa payı Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye zeytinyağı ihracat 74 46 93,5 73 45 15 31 22 miktarı Dünya zeytinyağı ihracat miktarı 483 657,5 633,5 603,5 662 562,5 608,5 673 Ġhracat Piyasa Payı 15,3 6,0 14,0 12,0 6,0 2;0 5,0 3,0 Kaynak: IOC, 2011. Bu dönemde incir sektörünün sahip olduğu ihracat piyasa payı ise istikrarlı bir seyir izlemektedir. Bu durumu, Türkiye ve dünya ihracatındaki değiĢmelerin, birbiriyle karĢılıklı etkileĢimi ile ifade etmek mümkündür (Çizelge 10). Çizelge 10. Türkiye incir sektörü ihracatının piyasa payı Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye Ġncir Ġhracat Miktarı* 41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76 Dünya Ġncir Ġhracat Miktarı** 86,15 96,74 114 126 117,86 91,46 86,11 95,14 Ġhracat Piyasa Payı 48,0 53,0 52,0 49,0 53,0 52,0 50,0 54,0 *Türkiye kuru ve taze incir ihracat miktarını belirtmektedir. **Dünya kuru ve taze incir ihracat miktarını ifade etmektedir. Kaynak: FAO, 2011 3.6. Ġhracat/Ġthalat Oranı Zeytinyağında ithalata ait herhangi bir veri olmadığı için, ihracat/ithalat oranı hakkında yorum yapmak mümkün olmamıĢtır (Çizelge 11). Çizelge 11. Türkiye zeytinyağı sektöründe ihracat/ithalat oranı Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye zeytinyağı ihracat miktarı 74 46 93,5 73 45 15 31 22 Türkiye zeytinyağı ithalat miktarı 0 0 0 0 0 0 0 0 Ġhracat/ithalat Oranı Kaynak: IOC. 2011 Türkiye incir sektöründe, ihracat/ithalat oranının oldukça yüksek olduğu tespit edilmiĢtir. Bu oranın büyüklüğü, söz konusu sektörün uzmanlaĢma derecesinin ne denli yüksek olduğunu göstermektedir (Çizelge 12). Çizelge 12. Türkiye incir sektöründe ihracat/ithalat oranı Miktar/1000 ton 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Türkiye incir ihracat miktarı* 41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76 Türkiye incir ithalat miktarı** 1,06 0,85 0,73 1,03 1,39 0,90 1,50 1,26 Ġhracat/ithalat oranı 39,1 60,2 81,4 60,3 45,4 52,8 28,4 41,0 *Türkiye kuru ve taze incir ihracat miktarını ifade etmektedir. **Türkiye‘nin yapmakta olduğu taze incir ithalatı söz konusu olmadığı için, sadece kuru incir ithalat miktarı dikkate alınmıĢtır. Kaynak: FAO. 2011. 4. SONUÇ VE ÖNERĠLER Türkiye‘de tarıma dayalı gıda sanayide en önemli maliyet unsuru olan hammaddenin tamamının yurtiçinden temin edilmesi anlamında önemli bir potansiyele sahiptir. Tarım ürünlerinde, kendine yeterlilik uzun yıllardır tartıĢılan konulardan biridir. Son yıllarda bu 51 tartıĢma, sadece kendi kendine yeterlilikle sınırlı kalmamakta, uluslararası pazarlarda rekabet edilebilir, süreklilik arz eden, güvenli, uygun fiyatta ve geliĢen teknolojiyi kullanarak yapılan üretimi hedeflemektedir (Çetin ve Turhan, 2005, s 1). Bu çalıĢmada zeytinyağı ve incir gibi ihracat potansiyeli açısından önemli bir konumda bulunan iki tarımsal ürünün, uluslararası rekabet gücü ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Tarıma dayalı sanayinin en önemli girdisinin hammadde miktarı olduğu ve bu iki ürünün de, ülkemizde uygun üretim koĢulları nedeniyle diğer üretici ülkelerle karĢılaĢtırıldığında artı değerlere sahip olduğu görülmektedir. Bu çalıĢmada incirin, zeytinyağına kıyasla, uluslararası rekabet açısından daha önemli bir pazar gücüne sahip olduğu tespit edilmiĢtir. Bunun nedeni, Türkiye‘nin incir üretim ve ihracatında uluslararası pazarlarda miktar ve kalite anlamında bir ivme yakalanmıĢ olması, zeytinyağında ise aynı potansiyele sahip olunmakla birlikte, ihracatın daha çok dökme olarak yapılması nedeniyle aynı baĢarının gösterilememesidir. Her iki tarımsal üründe Ar-Ge çalıĢmalarının geliĢtirilmesi, atıl kapasite sorunu olmayan büyük ölçekli ya da küçük ama özel iĢletmelerin varlığının tesisi, sektörlerdeki pazarlamaya iliĢkin araĢtırma ve dıĢ tanıtım çalıĢmalarının yoğunlaĢtırılması önem kazanmaktadır. Ayrıca ihracatta mevcut kurumsal yapıda hammadde üretimi ve iĢleme birimlerini kapsayan bütüncül bir yapının mevcudiyeti önemlidir. Ġncelenen bu ürünlerde rakip ülkelerin ihracatı arttırmak amacıyla sağladıkları çeĢitli sübvansiyon, teĢvik vb. gibi destekler incelendiğinde özellikle de zeytinyağında ciddi anlamda bir haksız rekabetin söz konusu olduğu görülmektedir (Tunalıoğlu, 2010, s.38-39) Ġncir ve zeytinyağında uluslararası rekabet gücü; verimlilik, araĢtırma-geliĢtirme çalıĢmaları, gıda güvenliği uygulamaları ve büyük ölçüde de teknolojideki geliĢmelere bağlı olarak etkinleĢecektir. Bu etkinliğin sağlanması ise yapısal ve kısa vadeli politikalardan kaynaklanan sorunların çözümü ile mümkün olacaktır. 52 Çizelge 13. Türkiye zeytinyağı ve incir sektörlerine ait dıĢ rekabet gücü parametrelerinin karĢılaĢtırılması Rekabet gücü kriterleri AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük (%) Ġthalat Sızma Oranı UzmanlaĢ ma Katsayısı DıĢ Rekabete Açıklık Ġhracat Piyasa Payı Ġhracat/Ġtha lat Oranı 2002 zeytiny inc ağı ir 2003 zeytiny incir ağı 2004 zeytiny Ġncir ağı 2005 zeytiny incir ağı 2006 zeytiny incir ağı 2007 zeytiny incir ağı 2008 zeytinya incir ğı 2009 zeytiny incir ağı 1,8 43, 2 3,2 260 1,6 265 3,4 252 1,6 329 1,5 403 0,6 313 1,1 271 - 0,5 0 - 0,37 - 0,33 - 0,46 - 0,60 - 0,55 - 0,92 - 0,65 280 32 3 171 303 241 359 224 347 206 381 085 493 120 258 134 256 - 0,1 7 - 0,18 - 0,21 - 0,21 - 0,22 - 0,23 - 0,21 - 0,21 15,3 48 14 53 6,0 52 12 49 6,0 53 2,0 52 5,0 5,0 3,0 - 39, 1 - 60,2 - 81,4 - 60,3 - 45,4 - 52,8 - 28,4 - 53 54 41,0 KAYNAKLAR Altay, B., Gürpınar, K., ―AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler ve Bazı Rekabet Gücü Endeksleri: Türk Mobilya Sektörü Üzerine Bir Uygulama ‖Afyon Kocatepe Üniversitesi, DDBF. Dergisi (C.X ,S I) 2008. Atıcı, C.,―Aydın Ġlinde Pamuk, Ġncir, ve Buğdayın KarĢılaĢtırmalı Üstünlüklerin Belirlenmesi‖, Tarım Ekonomisi Dergisi, 7:13-21, 2002. Çetin, B.,Turhan, ġ., ―Türk Gıda Sanayinin Rekabet Gücü Yönünden Değerlendirilmesi, Gıda Sanayi‖ 2005. http://www.gidasanayii.com (EriĢim 22.11.2011) DPT, ―Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı, Petrokimya Sanayii Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu‖, Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT), Ankara, 2001. DPT, ―Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) Gıda Sanayi Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu‖ T.C. Devlet Planlama TeĢkilatı, .s .26-27.,Ankara, 2006 DPT, ―Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) Otomotiv Sanayi Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu‖ T.C. Devlet Planlama TeĢkilatı, s.,42-45, Ankara, 2006 Serin, V., Civan, A., ―Revealed Comparative Advantage and Competitiveness: A Case Study for Turkey towards the EU‖ Journal of Economic and Social Research 10(2) 2008, 25-41 TaĢdoğan,C., Tsakiridou, K., Mattas. K., ― Country Market Power in EU Olive Oil Trade‖ South-Eastern Europe Journal of Economics 2:211-219, 2005. Tunalıoğlu, R.,―Türkiye‘nin Dökme Zeytinyağı Ġhracat Tercihi Üzerine DüĢünceler‖. ZZ Dergisi, 20:38-39, Ġzmir, 2010. www.fao.org (EriĢim:Ekim 2011) www.internationaloliveoilcouncil.org. (EriĢim: Ekim 2011) www.wto.org (EriĢim: Kasım 2011) 1 Bu araştırma Rahim ADA’nın Doktora Tezinden Özetlenmiştir. This article was summarized by PhD thesis of Rahim ADA 1 BAZI ÖNEMLĠ TARIMSAL ÜRÜNLERE AĠT TÜKETĠCĠ FĠYATLARINDAKĠ DALGALANMALARIN ĠNCELENMESĠ Yrd. Doç. Dr. Ferit Çobanoğlu Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın ferit.cobanoglu@adu.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Renan Tunalıoğlu Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın rtunalioglu@adu.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Murat Cankurt Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın mcankurt@adu.edu.tr Özet Tarımsal ürünlerin, insan beslenmesi açısından temel gereksinimleri gidermesinden dolayı, tüketici fiyatlarında oluĢan dalgalanmalar, oldukça büyük öneme sahip olabilmektedir. Söz konusu araĢtırmanın amacı, tüketici gereksinimleri açısından önceliğe sahip olduğu düĢünülen bazı önemli tarımsal ürünler için, piyasada oluĢan tüketici fiyatlarındaki dalgalanmaları ortaya koymaktır. ÇalıĢma kapsamına alınan baĢlıca ürünler; pirinç, koyun eti, dana eti, tavuk eti, yumurta, ayçiçek yağı, zeytin yağı, sofralık zeytin ve mercimekten oluĢmaktadır. Ayrıca, yine tüketiciler açısından kullanımı oldukça yaygın olan mazot fiyatlarındaki dalgalanmalar da çalıĢmaya dahil edilmiĢtir. ÇalıĢmanın ana materyali 1994-2004 ve 2005-2011 (Ağustos ayı dahil) dönemi TUĠK aylık tüketici fiyatlarına ait zaman serisidir. Veriler, Türk Lirası (TL) cinsinden düzenlenmiĢ ve 1994=100 ve 2003=100 bazlı aylık Tüketici Fiyat Endeksleri (TÜFE) ile reel hale getirilmiĢtir. Her iki dönemde, fiyatlardaki dalgalanma düzeyini ölçebilmek için, reel hale getirilmiĢ madde fiyatları kullanılarak değiĢim katsayıları (standart sapma/aritmetik ortalama) hesaplanmıĢtır. Hesaplamalar sonunda; 1994-2004 periyodu için değiĢim katsayıları pirinç için 0.085, koyun eti için 0.132, dana etinde 0.153, tavuk eti için 0.235, yumurta için 0.212, ayçiçek yağında 0.163, zeytinyağı için 0.238, siyah zeytinde 0.155, kuru fasülye için 0.222, mercimekde 0.175, patates için 0.330 ve mazot için 0.208 olarak tespit edilmiĢtir. 2005-2011 periyodunda, birçok tarımsal ürünlere ait değiĢim katsayılarının benzer olup, önceki periyoda göre daha durağan bir yapı arzettiği görülmüĢtür. Anahtar kelimeler: fiyat dalgalanması, değiĢim katsayısı, tarımsal ürünler, Türkiye, tüketici fiyatları 55 The Investigation of Price Volatility for Consumer Prices in some important Agricultural Commodity Prices Abstract The volatility for agricultural products would be able to have a huge important because of the fact that they are confronting the basic requirements for human nutrition. This research would obtain price volatility in consumer prices that occurring in the market for some important agricultural commodity prices within the framework of consumer needing. The basic agricultural commodities investigated in the study were rice, sheep, beef and chicken meat, egg, sunflower seed oil, olive oil, table olive, and lentil. In addition, the prices of diesel were included in the study because of using diesel in a vast manner by consumers. The main material of this research was the data by monthly for 1994-2004 and 2005-2011 (including August) periods. All data was equaled by current Turkish Lira (TL) and realized. In order to exchange nominal prices to the reel prices, Consumer Price Indexes (CPI), based on 1994=100 and 2003=100 were employed, respectively. In both periods, variation coefficients (standard deviation/arithmetical average) were calculated to be able to measure volatility levels in the prices. The variation coefficients in 1994-2004 periods were calculated as 0.085, 0.132, 0.153, 0.235, 0.212, 0.163, 0.238, 0.155, 0.222, 0.175, 0.330, 0.208 intended for rice, sheep, beef, chicken meat, egg, sunflower seed oil, olive oil, table olive, dried beans, lentil, potato, diesel. The similar variation coefficients were determined in most of the agricultural commodities in 2005-2011 periods. Key words: price volatility, variation coefficient, agricultural commodities, Turkey, consumer prices. 1. GĠRĠġ Tarımsal fiyatlar değiĢebilmektedir. Çünkü üretim ve tüketim değiĢkendir. Ekonomistler, tahmin edilebilen ve ardından Ģok diye karakterize edilen, tahmin edilemeyen değiĢkenliği ayırmaktadırlar. Üretim ve tüketimdeki Ģoklar, fiyat değiĢkenliğine yansımaktadır. Üretim, ekim-dikim yapılan alanlardaki değiĢiklikler ya da tipik olarak iklim koĢullarından kaynaklanan verim farklılıklarından dolayı değiĢebilmektedir. Tüketim de, gelirdeki değiĢikliklerden, ikame ve tamamlayıcı malların fiyatları ve lezzetteki farklılıklardan dolayı değiĢiklik gösterebilmektedir. Tarımdaki fiyat değiĢikliğinin en önemli kaynağı, tarımsal verime etki eden iklim Ģoklarıdır. Bunun yanısıra, talep Ģokları, özellikle gelir Ģokları ve politika Ģokları da önemli bir rol oyanayabilmektedir (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3024-3025). Belirli bir üretim ve tüketim Ģoklarının, fiyat dalgalanmasına dönüĢmesi, üreticilerin ve tüketicilerin, fiyat değiĢikliklerine duyarlılıklarını yansıtan, söz konusu ürünlere ait arz ve talep esnekliklerine bağlıdır. Bu esnekliklerin, kısa dönemde, özellikle ürün döneminde düĢük olduğu kabul edilmektedir. Üreticiler, ekim-dikimini yapmadıkları ürünü hasat edemedikleri gibi, tersi durumda ancak ekim-dikimini yaptıkları ürünleri hasat edebilirler. Tüketiciler de alıĢkın oldukları beslenme modelini değiĢtirmeye pek istekli olmadıkları gibi, fakir ülkelerde, sadece birkaç alternatifleri mevcuttur (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3025). Uygun olmayan stok yönetimi, tarımsal ürünlerin fiyat dalgalanmaları üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilmektedir. Eğer, bir ürünün stoğu, belirli bir dönemde, potansiyel talebi karĢılayacak seviyenin altına düĢerse, fiyatlar artma eğilimi gösterirken, tersi durumda azalma eğilimi gösterecektir. Spekülasyon da, dalgalanma üzerinde artma ya da azalma yönünde bir 56 etkiye sahip olabilmektedir. Spekülasyon, stoklama ile yapılabildiği gibi, vadeli iĢlemler veya türev sözleĢmeler yolu ile de gerçekleĢtirilebilmektedir (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3026). Ġthalatçı konumunda bulunan zengin ülkeler, gıda fiyatları dalgalanmasını, tüketici fiyatları enflasyonu üzerinde önemli etkilere sahip olmasından, daha az oranda da ticari etkilerin dengelenmesi açısından önemsemektedirler. Gıda fiyatlarını da içeren, malların fiyatları arttıkça, genellikle ülke içi fiyat düzeyleri de fiyat-ücret spirali endiĢesi çerçevesinde, artıĢ göstermektedir. Dünya fiyatlarının, ülke içi fiyatlara yansıması, belirli oranlarda gerçekleĢmekte olup, hanehalkları geliri içerisinde, tarım ürünlerine ayrılan payın, göreli olarak daha düĢük olmasından dolayı, söz konusu fiyat dalgalanmaları yansımasının bu ülkelerde daha düĢük düzeyde gerçekleĢtiği savunulmaktadır. Zengin toplumlardaki bireyler incelendiğinde, tüketici gıdalarının ki bunların büyük çoğunluğu iĢlenmiĢ gıda ürünleri formundadır, dünya fiyatlarının yansımıĢ olduğu, perakende düzeyinde ürünlere ödenen fiyatlardan, büyük ölçüde etkilenmektedirler. Perakende sektörleri de çoğu kez, tam rekabetçi olmayan bir yapıya sahip olup, bu da dalgalanmanın Ģiddetini azaltabilecek bir etki gösterebilmektedir. Artan gelir artıĢı, artan gıda fiyatlarını belirli ölçüde tolere edebilecektir. Ancak, gelirdeki artıĢ oranı, gıdalara olan talebi aynı oranda arttırmamaktadır. Tipik olarak, hanehalklarının elde etmiĢ oldukları gelirin %10-15‘i gıda ürünlerine harcanmaktadır. Ancak, bu süreçte, özellikle zengin ülkelerde mevcut olan fakir gruplar büyük zarar görebilmektedirler (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3027). Rezitis (2003, s.29), kuzu, sığır, domuz ve kanatlı etleri tüketici fiyatlarında söz konusu olan, dalgalanmayı gösteren ―meteor göstericileri: meteor showers‖ ve ―sıcak dalgalar: heat waves‖ gibi parametrelerin varlığını araĢtırmıĢtır. Bunun için GenelleĢtirilmiĢ Otoregresif KoĢullu Heteroskedastik (GARCH) yaklaĢımını kullanmıĢlardır. Ampirik sonuçlar, dört et kategorisinde ―meteor göstericileri‖ ve ―sıcak dalgaların‖ varlığını ortaya koymuĢtur. Keane ve O‘Connor (2009, s.19-20) son 20 yıllık verilere dayalı olarak yapmıĢ oldukları çalıĢmada, dünya geneli tereyağı, süt kaymağı tozu (skim milk powder) ve peynir fiyatlarının, Avrupa Birliği (AB) fiyatlarından çok daha fazla dalgalanma gösterdiklerini hesaplamıĢlardır. Örnek olarak, tereyağı ve süt kaymağı tozu dikkate alındığında, belirli bir metod kullanılarak yapılan çalıĢmada, dünya piyasalarındaki fiyat dalgalanmasının, AB‘nden, sırasıyla 3.47 ve 2.24 kez daha yüksek olduğunu belirlemiĢlerdir. Süt ürünleri sektöründeki fiyat dalgalanmalarının sebepleri olarak ise Ģunlar belirtilmiĢtir. Ġklim koĢulları, hastalık oluĢması vb. beklenmeyen faktörlerden kaynaklanan, arzda tahmin edilemeyen değiĢim ile bağlantılı talep karakteristiği (inelastik talep), arzdaki küçük değiĢikliklerin bile, fiyatta büyük değiĢikliklere sebep olabileceği ifade edilmektedir. Çok büyük perakendeciler arasındaki sınırlı fiyat rekabetinin, ürün piyasalarına göre, perakende düzeyinde fiyat dalgalanmasını azalttığı önerilmektedir. Sektördeki fiyat ve gelir dalgalanmalarının azaltılabilmesi için, üretici ve iĢletmeciler arasında sözleĢmelerin tesis edilmesi, sigorta gibi risk yönetim enstrümanlarının kullanılması, sağlıklı, ulaĢılabilir ve güvenilir bir veri tabanı ve bilgi akım sisteminin kurulması tavsiye edilmektedir. Yine bir ―Risk Yönetim Ajansı‖nın kurulmasının, faydalı sonuçlar vereceği öngörülmektedir. Süt kota, ürün envanterlerinin oluĢturulması ve ithalat tarifesi kotaları politikalarının yeniden gözden geçirilerek, revize edilmesi önerilmektedir. Fakirlik düzeyinin yüksek ve gıda güvencesinin (food security) oldukça önemli olduğu, en fakir ülkelerde, gıda fiyatları dalgalanması, tüketiciler için oldukça güç durumlar oluĢturmakta ve hatta toplam gelirin %70-80‘inin gıda ürünlerine ayrılacak olmasından dolayı da ayaklanmalara (örneğin, 2008‘de Endonezya ve Haiti‘deki ayaklanmalar gibi) yol açabilmektedir. Fiyatlardaki büyük ve hızlı artıĢlar, sadece büyük artıĢlar dahi, tüketicilerin kendileri için gerekli olan temel maddeleri satın alamamalarından dolayı, açlığa, yetersiz beslenmeye ve hatta hastalıklara sebep olduğu bilinmektedir. Örneğin, Mısır‘da, Ocak 2007Ocak 2008 döneminde, gıda fiyatları %24.6 artarken, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) %15.4 57 artmıĢtır. Haiti‘de aynı periyotta, gıda fiyatları %10.3 artarken, TÜFE %14.2 artmıĢtır (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3028). Hükümetlerin, yukarıda bahsedilmiĢ olan durumlar için sergilemiĢ oldukları yaklaĢımlar da oldukça karmaĢık ve güç bir karakteristik gösterebilmektedir. Bazı hükümetler, kendi ülkelerindeki fiyatlarda istikrarı sağlayabilmek için, ihracat yasaklamaları yolu ile kendi ülkelerindeki üretimi teĢvik etmeye çalıĢmaktadır (örneğin Vietnam, Kamboçya ve Mısır‘daki pirinç piyasaları). Bazıları, belirli ürünleri dünya piyasalarından yüksek fiyatla alıp, ülke içinde daha düĢük fiyata (sübvanse edilmiĢ) satmayı tercih etmiĢlerdir. Bu politika da, kamu finansmanı üzerinde büyük bir stres oluĢturmaktadır. Çünkü, ülke içi fiyatlar ile dünya fiyatları arasındaki fark açıldıkça, kamu finansmanının katlanması gereken maliyet artacaktır. Dünya genelinde, özellikle tarımsal gıda fiyatlarında görülen dalgalanmalarının temelinde yatan sebepler aĢağıda özetlenmiĢtir (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3028-3030). (a) Artan talep değiĢkenliği: Asya ülkelerinde ve özellikle Çin gibi hızla büyüyen ekonomilerde, gıdalar ile birlikte, enerji ve metallerdeki fiyat değiĢiklikleri, gıda fiyatlarının oluĢmasında önemli belirleyiciler olmuĢlardır. Eğer talep artıĢı daha fazla olursa, daha fazla değiĢkenlik olacak, bu da artan gıda fiyatları dalgalanmasına sebep olacaktır. Gıda ürünlerinin, biyoyakıt stokları olarak kullanımı, talep değiĢkenliği baĢlığının altına uymaktadır. Özellikle mısır, Ģeker ve sebze yağlarının, biyoyakıt stokları olarak kullanımı, tarımsal ürün fiyatları ve yakıt fiyatı arasındaki korelasyonu arttırmıĢtır. Bu da yakıt fiyatları dalgalanmasının, tarımsal ürünlere geçmesini, talep Ģoklarındaki değiĢkenliğin artıĢı ile sağlayabilmektedir. Buradan, yakıt fiyatlarındaki dalgalanma arttıkça, bunun gıda fiyatlarındaki dalgalanmayı arttıracağı Ģeklinde bir çıkarıma gidilebilecektir. Gıda fiyatları düzeyinden ayrı olarak, gıda fiyatları dalgalanması üzerinde biyoyakıt talebinin etkisini belirleyen sistematik bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. Bu baĢlık altında, daha önce de özet olarak belrtilmiĢ olan spekülasyonlar da dahil edilebilir. Özellikle vadeli iĢlemler ve geleceğe yönelik iĢlemlerin yapıldığı piyasalarda, yatırımcılar, geleceğe yönelik beklentileri doğrultusunda karar vermekte, ortada alınan ve satılan bir ürün bulunmamaktadır. Bu durumun ise, fiziksel bir arz ve talebin oluĢmamasından dolayı, piyasalardaki beklenmedik bir olumsuzluk durumunda, fiyat dalgalanmalarına sebep olunabileceği öngörülmektedir. Ancak, spekülasyonların, fiyat dalgalanmaları üzerinde, göreli olarak daha az etkilerinin olabileceği belirtilmektedir. (b) Artan arz değiĢkenliği: Global ısınma, tarımsal üretimde değiĢkenliği arttıracak olan ve dikkate alınması gereken bir konudur. Sıcaklık artıĢlarının sonucu olarak, ürün ve/veya ülkelerde oluĢacak zararları net bir Ģekilde ortaya koyan çok sayıda teorik ve uygulamalı çalıĢmaya rastlamak mümkündür. Avustralya‘nın çoğu bölgesindeki tahıl üretimi, Sahara sınırındaki Afrika bölgelerindeki sığır yetiĢtiricliği, Güney Asya ve Güneydoğu Afrika‘daki gıda üretimindeki olumsuzluklar, bunlara verilebilecek en bariz örneklerdir. Global ısınma, ekstrem iklim koĢullarına sebep olabilecek, bu da daha büyük verim değiĢikliğine yol açabilecektir. (c) Daha düĢük talep esneklikleri: Talep, eğer gıda tüketicileri, dünya piyasalarına iliĢkin fiyatlar ile karĢı karĢıya kaldığı zaman, fiyat geliĢmelerine tepki verebilmektedir. Bu güçler, gıda fiyatlarının iletimini, (food prices transmission), yani dünya piyasaları fiyatlarının, yöresel fiyatlara geçiĢini sağlamaktadır. Fiyat iletimi geliĢmiĢ ülkelerde daha fazla olmakla birlikte, kendi ülkelerinde ürünlerin, ulaĢım ve pazarlama değerlerinin sadece küçük bir bölümünü gıda ürünleri oluĢturduğu için, dünya fiyatlarındaki büyük değiĢiklikler bile, perakende fiyatlarında küçük değiĢikliklere sebep olmaktadır. Söz konusu iletim geliĢmekte olan ülkelerde daha değiĢkendir. (d) Daha düĢük arz elastikiyetleri: Stokların düzeyi, fiyat hareketleri sonucu oluĢan bolluğu belirlerken, talep ve arz Ģokları fiyat değiĢikliklerinin oluĢumundan sorumludur. GeliĢmekte olan ülkelerde, tarıma yapılan yatırımdaki düĢüklük de, üreticilerin dünya genelinde yaĢanmakta olan fiyat dalgalanmalarına ayak uydurmasını zorlaĢtırmaktadır. Yetersiz tarımsal alt yapı (yollar, depolama ve liman olanakları) koĢulları, geliĢmemiĢ kırsal kredi sistemi, toprak besinlerinin sömürülmesi, çoğu kez yetersiz olarak yapılan tarımsal58 kültürel iĢlemler, yeni çeĢit geliĢtirmeye yönelik araĢtırma alt yapısındaki eksiklikler, geliĢmekte olan ülkelerin üreticilerinin, fiyat dalgalanmalarına tepki vermede yetersiz kalmasına ve bunun sonucunda, bu dalgalanmaların etkisinin daha Ģiddetli yaĢanmasına sebep olunmaktadır. (e) Döviz kuru değiĢkenliği: Döviz kurundaki değiĢiklikler, gıda arz ve talep dengesini tamamıyle değiĢtirmeksizin, ülkeler arasında satın alma gücü ve fiyat değiĢikliklerini yeniden düzenlemektedir. Gilbert ve Morgan (2010, s.3030-3033), gıda fiyatlarındaki dalgalanmayı azaltmak için bazı mekanizmaların olduğunu belirtmiĢlerdir. Buradaki analiz, kısa dönem ve uzun dönem kavramları çerçevesinde incelenmiĢtir. Kısa dönemde artan dalgalanma, çoğu kez fiyat düzeylerinin artıĢı ile bağdaĢtırılmaktadır. Birçok geliĢmekte olan ya da orta gelir grubuna sahip ülkeler, ihracat kontrolleri ile (Güneydoğu Asya‘da pirince iliĢkin olarak yapılan) ya da fiyat sübvansiyonları Ģeklinde dünya genelinde, tarımsal ürünlerde görülen fiyat dalgalanmalarının, kendi ülkelerine sıçramalarına engel olmaya çalıĢmaktadır. Sonuçta da, dünya piyasalarındaki Ģoklar, ülke içi tüketicilere yansıtılmamıĢ olmaktadır. Çoğu kez ―ithal edilen dalgalanma‖ olarak isimlendirilen bu durum ile, ülke içi üretici ve tüketicilerin izole edilmesi, ülkelerin dünya piyasalarındaki arz ve talep esnekliklerini düĢürmektedir. Önemli düzeyde tarımsal ürün üreten çok sayıda ülkenin bu Ģekilde hareket ettiği düĢünüldüğü zaman, geriye kalan dünya piyasalarındaki fiyatlar yüksek düzeyde dalgalanma gösterecektir. Kısa dönem ölçümlerinin ilginç bir durumu olarak, ulusal pazarlarda, yapılan müdahaleler ile belirli bir ölçüde istikrar sağlanabilmesine karĢın, dünya piyasalarındaki etki ve daha açık ekonomilerde dalgalanma artıĢ gösterecektir. 2007-2008 dönemindeki pirinç piyasasındaki durum ve 1970 ve 1980‘li yıllardaki dünya Ģeker piyasaları bu Ģekilde karakterize edilebilir. Bundan dolayı, söz konusu uygulamaların, dengeli bir Ģekilde yürütülmesi gerekmektedir. Uzun dönemde ise, daha yapısal, ülkelerin mevcut tarımsal ve finansal yapılarına uygun olan, en gerçekçi politikaların oluĢturulması gerektiği belirtilmektedir. Bunun içerisinde, tarımsal üretimin belirli bir plan çerçevesinde, tarımsal iĢletmeler düzeyinde üretilmesinden, uluslarası piyasa ve ticaretin dengeli bir Ģekilde gerçekleĢtirilmesine kadar olan tüm aĢamaların dahil olduğu vurgulanmıĢtır. Naylor ve Falcon (2010, s.693), 21. yüzyılda gerçekleĢen gıda fiyatları dalgalanmasını, diğerlerinden ayıran üç önemli karakteristiğin bulunduğunu belirtmiĢlerdir. Bunlar: (1) Uluslararası ve ulusal mal fiyatlarının belirlenmesinde, finansal piyasaların önemli rolü. (2) Tarım ve enerji piyasaları arasındaki yeni bağlantı. (3) Tarımsal ticaret politikalarındaki değiĢiklikler, bazı geliĢmekte olan ülkelerin, ticarette, öncekilere göre daha ağır olan kararlar almasına yol açarken, diğer ülkelerin ise, kendi kendilerine yeterliliğin sağlanması yönünde bir hareket tarzı içinde olmalarına sebep olmuĢtur. Anonim (2011, s.3-11) tarımsal piyasaların Ģoklara dönüĢebilen ve daha uzun dönemli etkilere sebep olduklarını belirtmektedir. Bunlar: (1) Belirli bölgelerde arzda sert dalgalanmalara yol açabilen iklim koĢullarındaki değiĢiklikler. (2) Ürünlerin ve hayvanların geliĢme dönemlerini yansıtan fiyat değiĢikliklerinin, arzda değiĢikliklere yol açmadan önceki uzun gecikmeler, yatırım ve araĢtırma-geliĢtirme üzerindeki daha uzun dönemli kararlar. (3) Kısa dönemde fiyatlara iliĢkin olarak, göreli inelastik gıda talebi. Yine aynı çalıĢmada, akaryakıtın, tarımda kullanılan en önemli girdilerden biri olmasından dolayı, akaryakıt fiyatlarındaki artıĢın doğrudan, maliyetleri arttırarak, gıda fiyatlarının yükselmesine sebep olduğu ifade edilmektedir. Son yirmi yıllık verilere dayalı olarak, bazı faktörlerin gelecekte daha düĢük dalgalanmayı sağlayabileceği önerilmektedir. Bunlar: (1) Bitki koruma ve biyoteknolojide süregelen geliĢmeler, verim istikrarını arttırabilir. (2) Artan ticaret liberalizasyonu ve daha çok pazar temelli tarımsal politikalar, gıda pazarlarında, arz ve talep duyarlılıklarının stabilizasyonunu teĢvik edebilir. Buna karĢın, gelecek on yıllık süreçte, bazı faktörlerin, daha büyük dalgalanmalara da yol açabileceği öne sürülmektedir. Bu faktörler ise; (1) Ġklim değiĢikliğinin, hava modellerinde daha fazla değiĢikliğe yol açabileceği beklenmekte ve daha 59 ekstrem hava koĢullarının, gıda üretiminde sert dalgalanmalara yol açabileceği belirtilmektedir. (2) Artan enerji fiyatları, ulaĢım maliyetlerini arttıracak, uluslararası piyasalar da, buna uygun tepki verecektir. (3) Daha yüksek iĢleme oranı ve tüketici fiyatlarına yansıyan diğer maliyetlerden dolayı, gelir arttıkça artan talebin fiyat inelastikiyeti, ürün fiyatlarında daha geniĢ bir dalgalanmaya yol açabilecektir. Diğer yandan, güçlü ampirik kanıtlar olmamasına rağmen, diğer bazı faktörler de daha büyük dalgalanmalara yol açabilecektir. Bunlar: (1) Daha değiĢken akaryakıt fiyatları ile bağlantılı artan biyoyakıt üretimi, daha büyük gıda fiyatı dalgalanmasına katkı sağlayabilir. (2) Artan spekülasyon. Son olarak, tarımsal piyasalarda dalgalanmayı azaltabilmek için bazı önerilerde bulunulmuĢtur. Bu öneriler; (1) Tarımsal piyasaları daha iyi iĢleten politikalar geliĢtirilmelidir. (2) Dalgalanmaları kısıtlamak için, gerektiğinde belirli dönemlerde piyasalara müdahalelerde bulunulabilir. (3) Dalgalanmaların zararlı etkilerini azaltmak için uygun politika ve araçlar kullanılmalıdır. Schnepf ve Richardson (2011, s.16-18) 1991-2006 periyodunda, ABD‘nde gıda fiyatlarının oldukça durağan olduğunu, yıllık gıda enflasyonunu gösteren, tüm gıdalar için (alkollü içecekler hariç), TÜFE‘nin, göreli olarak düĢük bir değer olan %2.5 düzeyinde gerçekleĢtiğini ifade etmiĢlerdir. Ancak 2005‘in sonlarından itibaren, bazı faktörlerin, ham tarımsal ürünleri, enerji maliyetlerini ve göreli olarak gıda fiyatlarını yukarı doğru çekmeye baĢladığı belirtilmiĢtir. 2007‘de ABD gıda fiyatları enflasyonu %4, 2008‘de %5.5 düzeyine ulaĢarak, 1990‘den itibaren en yüksek düzeyine ulaĢmıĢ, genel enflasyon düzeyi olan %3.8‘in de üzerine çıkıldığı belirtilmiĢtir. 2008‘in sonundan itibaren ise enflasyonist fiyat baskısı tersine dönmüĢtür. 2008‘in ilkbaharından itibaren, birçok ham tarımsal ürün fiyatı düĢmeye baĢlamıĢtır. Ancak, düzenleme sürecindeki gecikmelerden dolayı, Kasım 2008‘e kadar gıda fiyatları enflasyonu %0 düzeyinde iken, ancak 2009 ġubat-Mayıs döneminde fiyatlarda düĢme eğiliminin belirmeye baĢladığı belirtilmiĢtir. Yıllık gıda fiyatları enflasyonu, 2008‘de %5.5., 2009‘da ise %1.8 düĢme göstermiĢtir. Söz konusu düĢme, 2010‘da %0.8 olarak gerçekleĢmiĢtir. Ancak, 2011‘in sonuna doğru mal ve enerji fiyatlarındaki artıĢın, gıda fiyatlarını da yukarı çekeceği tahmin edilmekte olup, bu artıĢın %3-4 düzeyinde gerçekleĢeceği ifade edilmektedir. Yine ABD‘nde ev içi gıda (food-at-home) fiyatları TÜFE değerlerinin 2011‘de %3.5-4.5 düzeyinde gerçekleĢmesi beklenirken, ev-dıĢı-gıda (foodaway-home) fiyatlarındaki TÜFE değerlerinin ise %3-4 olacağı öngörülmüĢtür. Bu artıĢın, tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmalarının, diğer ürünlerin dalgalanmalarına göre daha fazla olmasından kaynakladığı ifade edilmektedir. Bu olumsuz fiyat haraketleri sonucu, ABD Tarım Bakanlığı‘nın yapmakta olduğu gıda yardımı ve beslenme yardımlarının, 2010‘da 94.8 milyar dolara ulaĢarak, tarihinin en yüksek düzeyine ulaĢtığı belirtilmiĢtir. World Bank (2011, s.10-15) tarafından yayınlanmıĢ olan bir çalıĢmada, global gıda fiyatları dalgalanmasının ve bunun gıda güvencesine olan etkisi çok yönlü olarak tartıĢılmıĢtır. Gıda fiyatlarının yönlendiricilerinin, arz ve talebin geleneksel faktörlerinin ardında, çok daha kompleks bir karakteristik gösterdiği belirtilmiĢtir. Rapora göre, gıda fiyatlarının ortalama düzeylerinin, uzun dönem talep (nüfus geniĢlemesi, gelir artıĢı ve beslenme alıĢkanlıklarının değiĢmesi) ve arz (kaynak kullanımı ve teknoloji) tarafından yönlendirildiği belirtilmektedir. Fiyatlardaki kısa dönem değiĢkenliklerinin, iklim değiĢiklikleri, ticaret politikaları, daha dalgalı akaryakıt fiyatları (tarımsal stoklara dayalı olarak üretilen biyoyakıtları da içeren), makro ekonomik politika, finansal yatırımlar ve yukarıda bahsedilmiĢ olan tüm unsurlardan etkilenen, kısa dönem pazar davranıĢ ve tutumları tarafından belirlendiği ifade edilmektedir. Özellikle gıda stoklarının az olduğu dönemlerde, kısa dönemde söz konusu dalgalanmaların süreceği öngörülmüĢtür. Diğer taraftan, tüketicilerin gelirlerinin yarısından daha fazlasını gıda harcamalarına ayıran, orta ve düĢük gelir düzeyine sahip vatandaĢların yoğun olarak bulunduğu ülkelerde, gıda fiyatlarında artan dalgalanmanın, fakirleĢme ve açlık üzerindeki baskıyı daha da arttıracağı ifade edilmiĢtir. 60 Ülkemizde tarımsal fiyatlarda görülen dalgalanmalar, bunların olası sebepleri ve çözümlerine yönelik yaklaĢımları içeren bazı önemli çalıĢmalar yapılmıĢtır. Erdal ve ark. (2005, s.65), Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon arasındaki iliĢkiyi ampirik olarak incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada tarım ve gıda fiyatları belirsizlik serilerini elde etmek için GARCH modelleri iĢletilmiĢtir. Seriler arasındaki uzun dönem iliĢkiyi tespit etmek için Johansen kointegration ve etki – tepki analizleri kullanılmıĢtır. Analiz sonuçlarına göre, Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon arasında uzun dönemli bir iliĢki olduğu, tarım ve gıda fiyatlarındaki belirsizliklerin enflasyon üzerinde pozitif bir etkisinin olduğu belirlenmiĢtir. Kıymaz ve Saçlı (2008, s.4-53) temelde gıda fiyatlarındaki artıĢın sebepleri arasında Ģu önemli sebeplerin olduğunu vurgulamıĢlardır. (1) Küresel ısınma ve bunun sonucu olarak yaĢanmakta olan kuraklık ve arz dalgalanmaları, (2) Petrol fiyatlarındaki artıĢların, üretim ve girdiler ve nakliye gibi maliyet unsurları üzerindeki baskısı, (3) Biyoyakıtların üretiminin desteklenmesine bağlı olarak, bazı büyük tarımsal arz fazlası ihracatçı ülkelerin, dünya piyasalarında oluĢturduğu gıda dıĢı ürün talebi, geliĢmekte olan bazı ülkelerde, hızlı büyümeden kaynaklanan refah artıĢı ve bunun getirdiği et ve süt talep artıĢı ve dolayısıyla yem bitkilerine olan talebin artması, mali piyasalarda mal borsalarına giren sermayenin meydana getirdiği spekülatif etkiler ve ihracatçı ülkelerin ticareti kısıtlayıcı tedbirleri. Gıda fiyatlarının giderek artması ve bu artıĢın süreklilik kazanması durumunda, nüfuslarını kontrol altında tutabilen geliĢmiĢ ülkelerde, açlık ve gıdaya ulaĢmada önemli problemler yaĢanmayacağı, buna karĢın asıl tehdidin dünya nüfusunun yaklaĢık %85‘ini oluĢturan az geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülke vatandaĢları için söz konusu olduğu vurgulanmıĢtır. Ülkemizde son dönemde, tarımsal fiyatlarda görülen fiyat dalgalanmalarının, dünya piyasalarındaki dalgalanma ile paralellik gösterdiği belirtilmiĢtir. Burada, tarımsal ürünlerdeki talep yönlü fiyat baskısının asıl sebep olduğu ifade edilmiĢtir. 2008 yılı ilk dört ayındaki gıda enflasyonunun %9.2 olduğu dikkate alınırsa, gıda fiyatlarının 2008 yılı enflayonuna toplam katkısının %54.6 olduğu hesaplanmıĢtır. Olası fiyat dalgalanmalarına çözüm stratejileri olarak, kısa dönemde Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO)‘nin stoklama hacmini daha arttırması gerektiği, orta ve uzun dönemde ise arazi toplulaĢtırması, sulamanın hızlandırılması ve yaygınlaĢtırılması, sertifikalı tohumluk kullanımının teĢvik edilmesi, biyoyakıt sektörünün talebi ile gıda güvencesi hedeflerinin birbirini tamamlayacak Ģekilde politikaların geliĢtirilmesi önerilmiĢtir. Hatunoğlu (2010, s.153-154) Türkiye‘de 2009 yılı verilerine göre, 140 milyar dolarlık ithalatın 30 milyar dolarını petrol ve doğal gaz satın alımlarının oluĢturduğu ve bunun için de yerli ve yenilebilir enerji kaynakları potansiyelinin olabildiğince kullanılması hedefi konulduğunu belirtmiĢtir. Tarım sektöründen elde edilecek olan biyoyakıtların, bu konuda çok önemli katkılar sağlayabileceği öngörülmüĢtür. Ülkemizde, biyoyakıtlar konusunda uygulacak politikaların ise tarım sektörüne olumlu yansımalarının azami seviyede, olumsuz yansımalarının ise mümkün olduğunca sınırlı ölçüde olması için gereken adımların atılması gerektiği ifade edilmiĢtir. Bu çalıĢmada; Türkiye‘de pirinç, koyun eti, dana eti, tavuk eti, yumurta, ayçiçek yağı, zeytin yağı, sofralık siyah zeytin ve mercimek gibi bazı önemli bitkisel ürünlerde, piyasalarda oluĢmuĢ olan tüketici fiyatlarındaki dalgalanmalar analiz edilmiĢtir. Söz konusu çalıĢmada kullanılan yöntemler FAO (Food, Agriculture Organization: Gıda Tarım Örgütü) ve OECD (Organization of Economic Cooperation and Development: Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü) tarafından kullanılmakta olan güncel metodlar olup, benzer yöntemler ile fiyat dalgalanmalarını ölçen, Türkiye‘de yapılmıĢ herhangi bir çalıĢmaya rastlanılmamıĢtır. Bu sebeple, çalıĢmanın oldukça özgün olduğu ve bu alanda yapılmıĢ olan literatüre önemli katkılar sağlayacağı düĢünülmektedir. 61 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Materyal ÇalıĢmanın ana materyalini 1994:01-2004:12 ve 2005:01-2011:09 (Ağustos ayı dahil) dönemini kapsayan Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘nun aylık zaman serisi verileri oluĢturmaktadır. Elde edilen veriler, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsinden düzenlenmiĢ ve ardından reel hale getirilmiĢtir. Cari fiyatları reel hale getirmek için, sırasıyla 1994=100 ve 2003=100 bazlı aylık Tüketici Fiyat Endekleri (TÜFE)‘nden yararlanılmıĢtır. 2.2. Yöntem ÇalıĢma; piyasada oluĢmuĢ olan tüketici fiyatları boyutunda dizayn edilmiĢtir. Ġlk olarak söz konusu dönemler için; pirinç, koyun eti, dana eti, tavuk eti, yumurta, ayçiçek yağı, zeytin yağı, sofralık siyah zeytin ve mercimeğin cari fiyatları TÜĠK web ortamından elde edilerek, excel programına düzgün bir Ģekilde girilmiĢtir. Ġzleyen aĢamada, homojenliğin sağlanması açısından tüm para birimleri, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsine çevrilmiĢtir. Söz konusu cari fiyatları reel hale getirmek için aĢağıdaki formül kullanılmakla birlikte, tüketici fiyatlarını reel hale getirmek için TÜFE‘den yararlanılmıĢtır. i ürününün t ayındaki reel tüketici fiyati = Fit / (TÜFEt/100) i Fit TÜFEt (1) : ürün çeĢidi : i ürün çeĢidinin, t ayındaki tüketici cari fiyatı : t ayı için Tüketici Fiyat Endeksi Fiyatları reel hale getirdikten sonra, tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmayı ölçülebilir olarak belirleyebilmek için, herbir ürüne ait, tüketici fiyatlarının değiĢim katsayıları (variation coefficient) hesaplanmıĢtır. Söz konusu ölçüm; OECD (Organization of Economic Cooperation and Development) ve FAO (Food Agriculture Organization) metodolojisi esas alınarak yapılmıĢtır (Matoskova, 2011, s.36). v= s/x v= değiĢim katsayısı s= standart sapma x= aritmetik ortalama DeğiĢim katsayısı değerinin 0‘a yaklaĢması, daha düĢük bir dalgalanmayı belirtirken, daha yüksek değerler, daha Ģiddetli dalgalanmaları iĢaret etmektedir (Matoskova, 2011, s.36). 3. BULGULAR VE TARTIġMA 3.1. Reel Tüketici Fiyatlarının Dönemsel GeliĢimi 1994:01-2004:12 dönemlerine ait reel tüketici fiyatlarının tarihsel geliĢimi aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 1). Reel fiyatlar incelendiğinde, tüm ürünlere ait belirli dönemlerde dalgalanmaların olduğu dikkati çekmektedir. Bunlar içerisinde dana eti fiyatları ilk sırada yer alırken, bunu koyun eti fiyatları izlemektedir. Ġlginç bir tespit olarak, zeytin yağı fiyatlarında, grafiksel olarak önemli dalgalanmaların olduğu görülmektedir. Siyah sofralık zeytin ve tavuk eti reel fiyatlarında ise, istikrarlı bir azalıĢ olduğu tespit edilmiĢtir. 62 Dana eti Koyun eti ġekil 1. Ġncelenen ürünler için 1994:01-2004:12 dönemi reel tüketici fiyatları Koyun eti Dana eti ġekil 2. 2005:01-2011:09 dönemi reel tüketici fiyatları 63 2005:01-2011:09 dönemi reel fiyatlarında önemli dramatik değiĢmelerin olduğu dikkati çekmektedir (ġekil 2). Özellikle dana eti ve koyun eti reel fiyatlarındaki artıĢlar oldukça dramatiktir. Bunları zeytin yağı ve sofralık siyah zeytin reel fiyatları izlemiĢtir. Bu dönemde, göreli olarak 1994:01-2004:12 dönemine göre, fiyat dalgalanmalarının birkaç ürün dıĢında daha düĢük düzeyde gerçekleĢtiği ifade edilebilir. 3.2. Reel Tüketici Fiyatlarına Ait DeğiĢim Katsayıları Analiz edilen tarımsal ürünler için, 1994:01-2004:12 dönemine ait reel tüketici fiyatları değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 3). Söz konusu dönemde, reel tüketici fiyatları değiĢim katsayıları esas alındığında, en yüksek dalgalanma düzeyinin zeytin yağı, mazot, tavuk eti ve kuru fasülye reel fiyatlarında görüldüğü tespit edilmiĢtir. En düĢük dalgalanma düzeyinin ise pirinç ve koyun eti fiyatlarında görüldüğü belirlenmiĢtir. ġekil 3. 1994:01-2004:12 dönemine ait reel tüketici fiyatları değiĢim katsayıları 2005:01-2011:09 dönemi için, reel tüketici fiyatlarındaki dalgalanma düzeyini gösteren değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 4). Bu dönemdeki dalgalanma düzeyinin, 1994:01-2004:12 dönemine göre çok daha düĢük olduğu dikkati çekmektedir. Bu dönemde en yüksek dalgalanma düzeyinin mercimekte olduğu belirlenirken, en düĢük dalgalanma düzeyinin ise sofralık siyah zeytin ve mazotta olduğu tespit edilmiĢtir. Bu dönemde azalma eğilimi gösteren dalgalanma düzeyi üzerinde, düĢme eğilimi gösteren enflasyon düzeyi ve istikrarlı döviz kurlarının etkili olabileceği öngörülmektedir. 64 ġekil 4. 2005:01-2011:09 dönemine ait reel tüketici fiyatları değiĢim katsayıları ÇalıĢmada belirlenmiĢ olan, 1994:01-2004:12 dönemi tüketici fiyatlarındaki dalgalanma düzeyinin, 2005:01-2011:09 döneminden daha yüksek çıkması, dünya genelinde 2007 yılı ve sonrası yaĢanmakta olan ekonomik krizler ve gıda fiyatları yükseliĢlerinden, ülkemiz tarımsal ürün fiyatları ve dolayısıyla bunlara ait tüketici fiyatlarının Ģiddetli bir olumsuzluğa maruz kalmadığı ifade edilebilir. Ancak, bunu iddia edebilmek için henüz erken olduğu da belirtilmelidir. Çünkü, AB geneli, Yunanistan, Ġspanya, Portekiz, Ġrlanda ve Ġtalya‘da Ģiddetli ekonomik kriz belirtileri söz konusu olup, bunların etkilerinin çok yönlü olabileceği ifade edilebilir. Bu sebeple, kısa, orta ve uzun dönemli politikalarımızın oluĢturulması, mevcutların da yeniden gözden geçirilmesi Ģarttır. 4. SONUÇ VE ÖNERĠLER Ġncelenen ürünler için, 1994:01-2004:12 dönemi tüketici fiyatlarındaki dalgalanma düzeyinin, 2005:01-2011:09 döneminden daha yüksek çıkması, dünya genelinde 2007 yılı ve sonrası yaĢanmakta olan ekonomik krizler ve gıda fiyatları yükseliĢlerinden, ülkemiz tarımsal ürün fiyatları ve dolayısıyla bunlara ait tüketici fiyatlarının Ģiddetli bir Ģekilde olumsuz olarak etkilenmediği belirtilebilir. Ancak, bunu kesin olarak doğrulamak için de, henüz erken olduğu da belirtilmelidir. Çünkü, AB geneli, Yunanistan, Ġspanya, Portekiz, Ġrlanda ve Ġtalya‘da Ģiddetli ekonomik kriz belirtileri söz konusu olup, bunların etkilerinin çok yönlü olabileceği ifade edilebilir. Sadece, koyun eti ve dana eti tüketici reel fiyatlarında 2009 yılından itibaren dramatik yükseliĢlerin olması oldukça ilginçtir. Ancak, bunun da, dıĢsal (exogenous) faktörlerden çok, içsel faktörlerin (yüksek kaba ve yoğun yem fiyatları, hayvan sayısının yetersiz olması, artan gelir düzeyine paralel olarak gerçekleĢen et tüketimindeki artıĢ, et ve süt fiyatı paritesi arasındaki dengesizlikler vb.) etkili olduğu ifade edilebilir. Ancak, dünya fiyatlarındaki dalgalanmalardan, Ģu ana kadar ülkemizin çok ciddi boyutlarda etkilenmediği tespit edilmiĢ olsa da, dünya geneli ve özellikle AB piyasalarında söz konusu olan ekonomik kriz ortamı ve ülkelerin artan borç yüklerinin, mutlak olarak tarım sektörüne de olumsuz etkilerinin olacağı öngörülmektedir. AB ise, ülkemizin dıĢ ticaretinde, gerek ihracat ve gerekse ithalatında yakĢık olarak %50 düzeyinde bir paya sahiptir. Bu stratejik durum, söz konusu ülkelerdeki ekonomik belirsizlikten, ülkemizin de etkilenmesinin kaçınılmaz olacağı sonucunu ortaya koymaktadır. Ancak bu olumsuz süreçten, en az düzeyde olumsuz etkilenmek için, kısa, orta ve uzun dönemde stratejiler üretmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bu noktada, dünya genelinde Dünya Bankası, söz konusu global ekonomik 65 kriz ve belirsizlik ortamında en önemli aktörlerden birisi olarak, faaliyetlerini ve çalıĢmalarını sürdürmektedir. Bu aĢamada, gıda fiyatları dalgalanmalarının, üretici ve tüketici boyutundaki etkilerini, bunların olumsuz çıkarımlarını hafifletme ve/veya azaltmak için alınabilecek önlemleri içeren politikaların incelenmesi, konunun derinliği ve analitik kapsamı açısından, çalıĢmanın sonuç ve öneriler bölümüne önemli katkılar sağlayacağı düĢünülmektedir. AĢağıda, Dünya Bankası tarafından, en son dönemde hazırlanmıĢ olan bir rapordan kesitler ve çıkarımlar alınarak, söz konusu öneri ve yaklaĢımlara iliĢkin, ülkemiz üretici ve tüketici gruplarının yararlanabileceği önemli ipuçları elde edilebilcektir. World Bank (2011, s.9-10), tarımsal malların fiyatlarındaki dalgalanmaları geniĢ bir perspektifte incelemiĢtir. Buna göre, temel gıda maddelerinin daha yüksek fiyatları, daha yüksek düzeyde yetersiz beslenme düzeylerine yol açabilecektir. Çünkü, fakir tüketicilerin, günlük gereksinimlerini karĢılayabilmek için, gereksinim duydukları minimum kalori, besin ve protein miktarlarını satın alamayacağı ifade edilmiĢtir. Daha yüksek gıda fiyatlarının, net gıda satın alıcıları üzerinde iki asıl etkisinin olduğu vurgulanmıĢtır. Bunlar: (1) Fakir hanehalklarının satın alma gücündeki azalmalar ile gerçekleĢen bir gelir etkisi, (2) Daha az besin değeri olan gıdalara yönelim ile ikame etkisi. Fakir olan tüketicilerin, artan gıda fiyatları karĢısında, zaten çok düĢük olan gıda maddeleri harcamalarını, daha da azaltmak zorunda kalacağı belirtilmiĢtir. Bu tüketic grupları, tercihlerini, en düĢük fiyatlara sahip, ancak besin değeri en az olan ürünler yönünde kullanmak durumunda kalacakları ifade edilmiĢtir. Dünya genelinde, 2008 yılında görülen dünya gıda fiyatları artıĢı karĢısında, yetersiz beslenme ile karĢı karĢıya kalan kiĢi sayısının 63 milyon artıĢ gösterdiği ortaya konmuĢtur. 2008 yılında en yüksek seviyesine ulaĢan yetersiz beslenen 1 milyar kiĢinin, 2009 yılında azalma gösterdiği, buna karĢın piyasalardaki belirsizlik ve gıda fiyatlarındaki dalgalanma karĢısında tekrar artıĢ gösterebileceği tahmin edilmektedir. Daha yüksek gıda fiyatları, orta ve düĢük gelirli fakir tüketici gruplarının sahip oldukları ortalama hanehalkı gelirlerinin yarıdan fazlasını gıda harcamalarına ayırmasına yol açmaktadır. Bu da eğitim ve sağlık gibi gıda dıĢı, ancak önem arz eden sektörlere daha az gelir ayrılmasına yol açtığı vurgulanmaktadır. Gıda tüketiminin de, et, süt ürünleri ve balıktan, daha düĢük kaliteli gıdalara yönelinmesine yol açtığı vurgulanmaktadır. World Bank (2011, s.12) daha yüksek ve daha dalgalı gıda fiyatlarının etkilerinin, ülkelerin net gıda ticareti pozisyonlarına göre değiĢiklik gösterdiğini belirtmektedir. Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Batı Afrika‘nın büyük bölümünde söz konusu olan, büyük oranda net gıda ithalatçısı olan ülkeler, daha büyük gıda ithalatı faturaları, azalan mali-bütçe imkanları ile karĢı karĢıya bulunmaktadırlar. Aynı zamanda bu ülkelerde, pirinç ve buğday gibi ithal edilen tarımsal gıda mallarında, dünya fiyatlarının, yöresel fiyatlara yansımasına sebep olunduğu belirtilmektedir. Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Merkez Asya‘da bulunan, tarım ürünleri ihracatçısı konumunda bulunan birçok ülkede ise daha yüksek ihracat gelirleri elde edilmekte ve bunun sonucu olarak üretici gelirlerinin artıĢ gösterebildiği ifade edilmektedir. Ancak bu ülkelerin, belirli bir düzeyden sonra yapmıĢ oldukları ihracat sonucunda, kendi ülke tüketicileri, ülke içinde arz edilen tarımsal malların azalması durumunda, artıĢ gösteren fiyatlardan rahatsız olduğu, bunun sonucu olarak da ihracat yasaklamalarının veya fiyat sabitlemelerinin gündeme geldiği vurgulanmaktadır. Word Bank (2011, s.29-30) gıda fiyatları dalgalanması, tarım ve gıda güvencesi, tarımsal verimlilik ve tarımsal yatırımları kapsayan geniĢ bir çerçevede, uluslararası bir organizasyon, inisiyatif geliĢtirme sisteminin kurulması çalıĢmalarının devam ettiğini belirtmektedir. ÇalıĢma kapsamı içerisinde bulunan baĢlıca iĢ paketleri Ģunlardır: (1) Tahıl stoklarının kalitesi ve miktarı hakkında, tüm kamu oyu etkin ve doğru bir Ģekilde bilgilendirilmelidir. Dünya Bankası‘nın, FAO (Food Agriculture Organization: Gıda ve Tarım Örgütü), WFP (World Food Programme: Dünya Gıda Proğramı), OECD (Organization of Economic Cooperation and Development: Ekonomik ĠĢbirliği ve Kalkınma Örgütü) gibi uluslararası kuruluĢlar ile 66 birlikte, yöresel ve global fiyatlar arasında, ilgili malların üretimi ve depolanmasına iliĢkin ülkelerin, ticaret yapanların ve diğer paydaĢların, bilgi paylaĢımının teĢvik edilmesi, veri güvenliğinin geliĢtirilmesi ve Ģeffaflığın geliĢtirilmesi için ortak bir konsensus oluĢturulması ve bunun yapılabilirliği yönündeki çalıĢmalarını sürdürdüğü belirtilmektedir. (2) Dünya geneli ve özellikle Afrika‘da hava tahminlerinin geliĢtirilmesi ve izlenmesine yönelik çalıĢmaların yapıldığı bildirilmektedir. Dünya Meteoroloji Organizasyonu ve Dünya Bankası‘nın bu konuda ortak çalıĢmalarının zaten bulunduğu belirtilmiĢtir. Hatta ülkemiz Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğü‘nün de, bu iĢbirliğinden yararlanmakta olduğu ifade edilmiĢtir. Ancak genel ve etkili bir iklim değiĢikliği adaptasyonunun sağlanması için, mevcut iĢbirliği ve kapasitenin daha da geliĢtirilmesi önerilmektedir. (3) Dünya geneli ve özellikle fakir ülkelerde, uluslararası, ulusal ve bölgesel düzeyde, tarım ürünleri fiyatları arasındaki etkileĢimin net olarak belirlenmesi, fiyatların birbirine iletim hız ve düzeyinin tespit edilmesi için yeterli alt yapı ve bilgi sistemi kurulması tavsiye edilmektedir. (4) Olası felakatler, su baskınları, deprem, açlık koĢullarında, ihtiyaç sahibi ülkelere en hızlı ve yeterli desteğin sağlanması için bilgi ve lojistik merkezlerinin kurulabileceği ifade edilmektedir. (5) Ġnsancıl ve yardım amacı ile gerçekleĢtirilecek gıda maddeleri transferleri, gıda ihracatı yasağı ve/veya kısıtlamaları kapsamından çıkarılmalıdır. (6) Ülkelerin, kendi üretici ve tüketicilerini, mevcut fiyat dalgalanmalarından korumak için, ihracat yasakları yerine diğer alternatifler üzerinde yoğunlaĢılması gerektiği belirtilmektedir. Dünya Bankası ve IMF (International Monetary Fond: Uluslararası Para Fonu)‘nin, bu Ģekildeki mağduriyetler gidermek için hızlı kredi imkanlarının oluĢturulması vb gibi koruyucu önlemler üzerinde çalıĢtığı ifade edilmektedir. (7) Ġklim sigortası ya da yağıĢ-indeksi esasına dayalı ürün sigortalama sistemlerinin tesisi, ulaĢım ve girdi maliyetlerinin azaltılması için enerji maliyetlerinin aĢağıya çekilmesine yönelik çalıĢmaların yapıldığı belirtilmektedir. (8) Hamile, süt emziren kadınlar ve çocuklar gibi en çok bakıma ve korumaya ihtiyaç duyan nüfus kesimleri için, etkin ve amacına uygun koruma tedbirlerinin geliĢtirilmesi tavsiye edilmektedir. (9) Gıda güvencesinin çözümünde önemli bir bölümü oluĢturan küçük ölçekli üreticilere yardım edilmesi sürecinin, bu kapsamda yer alan, en önemli konu baĢlıkları arasında olduğu vurgulanmaktadır. Son yirmi yıllık süreçte, ülkemizde kiĢi baĢına düĢen milli gelirin, yaklaĢık olarak 3000 dolar seviyelerinden 10000 dolar düzeylerine çıktığı dikkate alındığında, önemli bir mesafenin alındığı söylenebilir. Ancak söz konusu miktarın, halen tam, etkili ve dengeli beslenmenin sağlanması için yeterli olmadığı ifade edilebilir. Bununla birlikte, ülkemizde bu milli gelir düzeyinin dengeli dağıldığı da söylenemez. Dünya Bankası raporlarına göre ülkemizde, hanehalklarının elde etmiĢ oldukları milli gelirin sadece %3-4‘ünü gıda harcamalarına ayırdığı belirtilmektedir. Ancak bu oranın, bölgelere göre geniĢ bir varyasyon gösterdiği belirtilebilir. Kırsal kesimlerde, özellikle monokültür tarım yapılan ve katma değeri düĢük tarımsal ürünlerin yetiĢtirildiği köy ve beldelerde, hanehalkları, elde etmiĢ oldukları gelirin yarısından fazlasını gıda harcamalarına ayırırken, gelir düzeyi çok yüksek olan belirli sayıdaki hanehalklarında ise söz konusu gıda harcamalarının, elde edilen gelir içindeki payının son derece küçük olduğu da ifade edilebilir. Böyle olunca, globalleĢen dünya piyasalarında oluĢan yüksek fiyat ve Ģiddetli dalgalanmaların, bir Ģekilde, ülkemiz tüketici gruplarını etkileyeceği, bunun kaçınılmaz bir sonuç olduğu ifade edilebilir. Her ne kadar yapılan analiz ve değerlendirmeler, dünya genelinde artıĢ gösteren tarımsal ürün fiyatlarının, büyük oranda ülkemize yansımadığını ortaya koymuĢ olsa da, mevcut ekonomik koĢullar ve belirsizlikler altında, bu istikrarın uzun sürmeyeceği, en azından kısıtlı düzeyde de olsa, negatif bir etkileĢimin kaçınılmaz olacağı Ģeklinde bir çıkarımda bulunulabilir. Ancak bunun etkilerinin en düĢük seviyede tutulması için çabalar yoğunlaĢtırılabilir. Bunun için, vergi düzenlemeleri, kırsal kalkınma destekleri, kredi kolaylıkları, giriĢimcilik destekleri, riskin dağıtılması Ģeklinde önemli enstrümanlar ülkemizde etkin olarak kullanılmaya çalıĢılmaktadır. Bununla birlikte, orta ve düĢük gelirli hanehalklarına yapılan sosyal yardımların geliĢtirilmesi ve 67 sistematize edilmesi, ihtiyaç sahibi ve düĢkünlere yapılan doğrudan gıda, giyim ve barınma yardımlarının arttırılması Ģeklinde, ülkemizde önemli düzeyde iyileĢtirme ve rehabilitasyon faaliyetlerinin de yapılmakta olduğu ifade edilebilir. Bunlara ek olarak, her bölgede yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması için, ihtiyaç sahiplerine yeterli miktarda destek sağlanabilir. Her yaĢ düzeyinde, söz konusu beslenme gereksinimleri ve ihtiyaçlar farklılık gösterebilecektir. Ülkemiz nüfusunun yaklaĢık %10‘una varan yaĢlı kesimin, yaĢam ve beslenme koĢullarının iyileĢtirilmesi için, daha dinamik düzenlemeler yapılabilir. Üretici, tüketici, aracı, sivil toplum organizasyonları, ilgili devlet kuruluĢları, özel sektör giriĢimcilerini kapsayan etkili, Ģeffaf, dinamik yatay ve dikey organizasyonlar tesis edilerek, pazar yapısı, ürünlerin kalite ve fiyatları hakkında tam bir bilgilenme ve iletiĢim sistemleri tesis edilmelidir. Bu süreçte, tüketici ve üreticilerin, ihtiyaç duydukları mallar ve özellikle tarımsal ürünlerin kalitesi, sağlığı ve fiyatları hakkında tam ve yeterli bilgiye sahip olabileceği sistemler, bilgi ağları oluĢturulabilir. KAYNAKLAR Anonim, ―Foresight Project on Global Food and Farming Futures, Synthesis Report C10: Volatility in Food Prices‖, The Government Office for Science, s.13, London, UK, 2011. Erdal, G., Esengün, K., Erdal, H., ―Türkiye‘de Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarındaki Belirsizliğin Enflasyon Üzerindeki Etkileri‖, KMU ĠĠBF Dergisi 10(15): 65-79, 2008. Gilbert, C.L., Morgan, C.W., ―Food Price Volatility‖, Philosophical Transactions of the Royal Society Biological Sciences 365, 3023-3034, 2010. Hatunoğlu, E.E., ―Biyoyakıt Politikalarının Tarım Sektörüne Etkileri ‖, DPT Uzmanlık Tezleri, Ġktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, s.189, Ankara 2010. Keane, M., O‘Connor, D., ―Price Volatility in the EU Dairy Industry: Causes, Consequences and Coping Mechanisms‖ Report Prepared for the European Dairy Association, s.73, October 2009. Kıymaz, T., Saçlı, Y., ―Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarında YaĢanan Sorunlar ve Öneriler‖, Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT) MüsteĢarlığı, s.74, Yayın no: DPT:2767, Ankara, 2008. Matoskova, D., ―Volatility of Agrarian Markets aimed at the Price Development‖. Agricultural Economics – Czech, 57(1):34-40, 2011. Naylor, R.L., Falcon, W.P., ―Food Security in an Era of Economic Volatility‖, Population and Development Review 36(4): 693-723, 2010. Rezitis, A., ―Volatility Spillover Effects in Greek Consumer Meat Prices‖, Agricultural Economics Review 4(1): 29-36, 2003. Schnepf, R., Richardson, J., ―Consumers and Food Price Inflation‖, Congressional Research Service, Report for Congress, Prepared for Members and Committees of Congress, s.29, April 14, 2011. World Bank, ―Responding to Global Food Price Volatility and Its Impact on Food Security‖, Development Committee, s.30, DC 2011-0002, April 4 2011. 68 SEÇĠLMĠġ TARIM ÜRÜNLERĠNDE ÜRETĠCĠ ELĠNE GEÇEN FĠYATLARDAKĠ DALGALANMALAR Yrd. Doç. Dr. Ferit Çobanoğlu Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın ferit.cobanoglu@adu.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Murat Cankurt Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın mcankurt@adu.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Renan Tunalıoğlu Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın rtunalioglu@adu.edu.tr Özet Tarımsal ürün fiyatları, üretim ve tüketim miktarlarının değiĢkenliğinden dolayı belirgin dalgalanmalar gösterebilmektedir. Bu çalıĢmada; tereyağ, süt gibi hayvansal ürünlerin yanısıra, buğday (durum), mısır, soya fasülyesi, ayçiçeği (yağlık), kütlü pamuk gibi bazı önemli bitkisel ürünlerde üretici eline geçen fiyatlardaki dalgalanmalar analiz edilmiĢtir. ÇalıĢmanın ana materyalini 1994-2002 ve 2003-2011 (Ağustos ayı dahil) dönemini kapsayan Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘nun aylık zaman serisi verileri oluĢturmaktadır. Elde edilen veriler, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsinden düzenlenmiĢ ve ardından reel hale getirilmiĢtir. Cari fiyatları reel hale getirmek için, sırasıyla 1994=100 ve 2003=100 bazlı aylık Üretici Fiyat Endekleri (ÜFE)‘nden yararlanılmıĢtır. Her iki dönemde, fiyatlardaki dalgalanma düzeyini ölçebilmek için, reel hale getirilmiĢ madde fiyatları kullanılarak değiĢim katsayıları (standart sapma/aritmetik ortalama) hesaplanmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda; 1994-2002 periyodu için değiĢim katsayıları tereyağda 0.132, süt için 0.141, buğday için 0.135, mısır için 0.813, soya fasülyesinde 0.307, yağlık ayçiçeği için 0.148, kütlü pamuk için 0.227 olarak hesaplanmıĢtır. 2003-2011 dönemi için ise; tereyağ için 0.031, süt için 0.044, buğdayda 0.118, mısır için 0.079, soya fasülyesinde 0.114, yağlık ayçiçeğinde 0.187 ve kütlü pamuk için 0.196 olarak belirlenmiĢtir. 2003-2011 döneminde ise, genel olarak üretici eline geçen fiyatlardaki dalgalanmanın istatistiki olarak azalma gösterdiği tespit edilmiĢtir. Özellikle mısır fiyatlarındaki dalgalanmaların oldukça azaldığı belirlenmiĢtir. Önceki periyoda göre daha stabil bir durum arzetmektedir. Anahtar kelimeler: değiĢim katsayısı, gıda güvencesi, tarımsal ürünler, Türkiye, üretici fiyatları Volatility in Producer Prices belong to Selected Agricultural Commodity Prices Abstract The prices of agricultural commodities would show precise volatility because of variability in production and consumption quantities of those. In this study, volatility in the producer prices of livestock products, such as butter and milk, and also the prices of strategic field crops such as wheat (durum), maize, soybean, oilseed sunflower, cotton was analyzed. Main material of this study was that the data by monthly time series for 1994-2002 and 2003-2011 (including August) periods taken by Turkey Statistical Association (TURKSTAT). In consecutive stage, 69 all data was equaled by current Turkish Lira (TL) and realized. In order to exchange nominal prices to the reel prices, Producer Price Indexes (PPI), based on 1994=100 and 2003=100 were employed, respectively. In both periods, variation coefficients (standard deviation/arithmetical average) were calculated to be able to measure volatility levels in the prices. The variation coefficients in 1994-2002 periods were calculated as 0.132, 0.141, 0.135, 0.813, 0.307, 0.148, 0.227 intended for butter, milk, wheat, maize, soybean, oilseed sunflower, cotton, respectively. These coefficients were also determined in 2003-2011 terms as 0.031, 0.044, 0.118, 0.079, 0.114, 0.187, 0.196 for the agricultural commodities explained above in the same order. It was clearly observed that volatility in the producer prices belong to selected agricultural commodities would show precise decrease in 2003-2011 periods. Especially, it was clearly observed that maize price volatility decreased sharply. This situation would show more stabilization more than before. Key words: variation coefficient, food security, agricultural commodities, Turkey, producer prices. 1. GĠRĠġ Uluslarası ticarete söz konusu olan tarımsal mallar, 2002 ve özellikle 2006 sonundan itibaren önemli bir Ģekilde artıĢ göstererek, tahıllar ve yağlı tohum fiyatlarındaki bu artıĢın ise sadece son iki yıl içerisinde iki kat artıĢ gösterdiği ifade edilmektedir. Yükselen fiyatlar, tarımsal gıda üretiminin düzenlenmesi, çok sayıda ülke tarafından yapılan tahıl ve diğer gıda ihracatının yasaklanmasının yanısıra, diğer ülke gruplarınında da, ithal edilen ürünlerde tarife indirimleri yoluna gitmelerine sebep olmuĢtur. Hükümetlerin politika eylemlerinin, artan gıda fiyatlarının, geliĢmekte olan ülkelerde, hanehalkı gelirlerinin yaklaĢık olarak yarısını gıda harcamalarına ayırmak zorunda kalan fakir gruplar üzerine olan etkilerinde yoğunlaĢmakta olduğu görülmektedir (Mitchell, 2008, s.2). ÇalıĢmanın detaylı olarak analiz edilmesinden önce, global düzeyde artan tarımsal gıda fiyatları ve buna bağlı olarak görülen fiyat dalgalanmalarının temelinde bulunan sebeplerin kapsamlı ve global ölçekte incelenmesinin faydalı olacağı düĢünülmektedir. Global gıda fiyatlarındaki artıĢın belirleyicileri ve sebeplerine yönelik bazı önemli çıkarımlar ve hipotezler bulunmaktadır (Mitchell, 2008, s.2-17). Bunlar: 1. Uluslararası ticarete söz konusu olan tarımsal gıda fiyatlarının IMF (International Monetary Found) indeksi3, 2002 yılı Ocak ayından 2008 yılı Haziran ayına %130 artmıĢ, 2007 yılı Ocak ayından 2008 yılı Ocak ayına %56 artıĢ göstermiĢtir. Bundan önceki dönemde, 2000-2001 yılı Asya finansal krizinin ardından, en düĢük seviyeye indikten sonra, göreli olarak durağan bir seyir izlemiĢtir. Özellikle 2005 yılından itibaren, tahıllar ve yağ bitkileri fiyatlarında önemli artıĢlar olduğu gözlenmektedir. 2. Biyoyakıt üretiminin, gıda fiyatları artıĢına olan katkısını tahmin etmek, karĢılaĢtırma yapmaksızın, oldukça güç olabilmektedir. Tahminler; dikkate alınan periyotların farklı olması, dikkate alınan fiyatların farklılığı (ihracat, ithalat, topran, perakende) ve incelenen ürün çeĢitlerinin değiĢiklik göstermesinden dolayı, belirgin bir düzeyde farklılık gösterebilmektedir. Aynı zamanda analizler, kullanılan fiyatlara göre de değiĢiklik gösterebilmektedir. Kullanılan fiyatların enflasyondan arındırılmıĢ (reel fiyat) ya da arındırılmamıĢ (nominal=cari) fiyatlar olması da, ortaya konulan analizin etkinliği ve standart olması açısından önemli görülmektedir. Kullanılan farklı metodolojiler de, farklı sonuçların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Genel denge fiyatları, spesifik Ģokların uzun dönem 3 Global ihracat değeri ağırlıkları kullanılarak elde edilen, gıda malı fiyatlarının bir nominal dolar indeksini ifade etmektedir. 70 fiyat etkilerini oluĢturabilmektedir. Bunlar, diğer pazarlar ile etkileĢimleri dikkate almakta, daha fazla vurgu yapılan kısa dönem fiyat etkilerini dikkate almamaktadır. 3. YaklaĢımdaki tüm farklılıklara rağmen, birçok çalıĢma, gıda fiyatlarının asıl yönlendiricisi olarak, biyoyakıt üretimini dikkate almaktadır. Artan gıda fiyatlarının, diğer birçok teĢvik ediciler ile etkileĢimleri çok yönlü olarak tartıĢılmakla birlikte, bunların etkilerini kantitatif olarak ölçen sınırlı sayıda çalıĢmaya rastlanmaktadır. Bu artıĢın sebepleri arasında; düĢen dolar kuru, artan enerji fiyatları, artan tarımsal üretim maliyetleri, önemli gıda ithalatçısı ülkelerde yabancı döviz ile çalıĢan firma sayısındaki artıĢ ve kendi gıda fiyatları enflasyonunu hafifletmek için bazı ihracatçı ülkeler tarafından uygulanmakta olan politikaların olduğu belirtilmektedir. 4. Artan enerji fiyatları, Amerika BirleĢik Devletleri (ABD)‘nde üretilen malların ve ulaĢım maliyetlerinin %15-20 oranında artmasına sebep olmuĢtur. Üretim maliyetlerinde, enerji yoğun komponentlerin, gübreler, kimyasallar, yakıt, elektrik ve yağlayıcı maddeler gibi fiyatlarındaki artıĢlar, maliyetlerin de belirgin bir Ģekilde artmasına sebep olmuĢtur. Soya fasulyesi, mısır, buğday gibi stratejik önem taĢıyan ürünlerin maliyetlerinde, 2002-2007 döneminde ortalama olarak %11.5‘lik bir artıĢ gözlenmiĢtir. Üretim maliyetlerindeki bu artıĢa paralel olarak, ulaĢım masrafları da, daha yüksek akaryakıt maliyetleri ve yurt içi ve ihracat fiyatları arasındaki marja paralel olarak, belirgin bir artıĢ göstermiĢtir. Bu marjlara, iĢçilik ve sigorta masrafları gibi diğer masraflar eklenince ürün fiyatları da daha da artmıĢtır. 5. Artan biyoyakıt üretimi, gıda malları talebini arttırmıĢtır. Etanol üretimindeki mısır kullanımı, özellikle 2004-2007 döneminde önemli bir artıĢ göstermiĢ ve global mısır üretiminin %70 artmasına sebep olmuĢtur. Buna zıt olarak, global mısır kullanımının %65‘ine denk olan, yem olarak kullanılan mısırdaki artıĢ ise, 2004-2007 döneminde yıllık sadece %1.5 iken, etanol üretiminde kullanılan mısırdaki artıĢ oranı ise yıllık %36 olmuĢtur. Mısırdan etanol üretiminde ABD ilk sırada yer almakta olup, 2007/08 döneminde 81 milyon ton mısır, bu amaçla kullanılmıĢtır. Kanada, Çin ve Avrupa Birliği (AB), yaklaĢık olarak buna ilave olarak 5 milyon ton mısırı etanol üretiminde kullanmaktadır. Bu da, dünya genelinde toplam olarak 86 milyon ton mısırın etanol üretiminde kullanıldığını ortaya çıkarmıĢ olmaktadır. ABD‘nde mısırın, büyük oranda etanol üretiminde kullanılması, önemli global çıkarımlara sahip olmaktadır. Çünkü, ABD global mısır üretiminin üçte birini üretirken, global ihracatın üçte ikisini ve aynı dönemde toplam üretiminin %25‘ini etanol üretiminde kullanmaktadır. 6. 2007 yılında, global sebze yağı arzının yaklaĢık %7‘si biyodizel üretiminde kullanılmakta olup, 2004-2007 döneminde, biyodizel üretimine yönelik, sebze yağı tüketimindeki artıĢın üçte bir oranında gerçekleĢtiği ifade edilmektedir. USDA (United States Department of Agriculture: ABD Tarım Bakanlığı), 2007 yılı verilerine göre, global olarak üretilen 132 milyon tonluk sebze yağı üretiminin, yaklaĢık olarak 8.6 milyon tonu, en büyük biyodizel üreticileri olan AB, ABD, Arjantin, Avustralya ve Brezilya tarafından, biyodizel üretiminde kullanılmaktadır. Sebze yağlarının endüstriyel kullanımı (biyodizel üretimi dahil) 2004-2007 döneminde yıllık %15 oranında artarken, gıda üretimi kullanımındaki artıĢ ise sadece %4.2 olmuĢtur. 7. AB ve ABD tarafından yapılan sebze yağı ithalatı, önemli düzeyde artıĢ göstermiĢtir. 2000‘den 2007 yılına gelindiğinde, AB-27‘nin ithalatı, 4.4 milyon tondan 6.9 milyon tona çıkmıĢtır. 8. Brezilya‘da Ģeker kamıĢından etanol üretimi, gıda malları fiyatlarındaki son artıĢa önemli düzeyde bir katkıda bulunmamıĢtır. 2000‘den itibaren Brezilya Ģeker kamıĢı üretimi hızlı bir artıĢ göstermiĢ, buna karĢın Ģeker ihracatı da üçe katlanmıĢtır. Brezilya, Ģeker kamıĢı üretiminin yaklaĢık yarısını, kendi içi tüketimi ve ihracat için, etanol üretiminde kullanırken, kalan yarısını da Ģeker üretiminde kullanmaktadır. 9. AB, ABD ve çoğu diğer biyoyakıt üreten ülkelerde, biyoyakıt üretimindeki artıĢlar, sübvansiyonlar ve zorunluluklar yolu ile yönlendirilmektedir. Bu ülkelerde, söz konusu 71 amaçlar ile çıkarılmıĢ çok sayıda sübvansiyon, destek aracı ve tarife dıĢı uygulamalar mevcuttur. 10. AB‘nde, 2001 yılı Ekim ayında yürürlüğe giren biyoyakıtlara iliĢkin yönetmelik (2003/03/EC) gereği, AB ülkeleri, 2010 yılına kadar, tüm taĢıma iĢlemlerinde kullanılan %5.75‘lik fosil yakıtlar yerine, biyoyakıt kullanımını zorunlu hale getirmesinden dolayı, bu ülkelerde biyoyakıt üretimi belirgin bir artıĢ göstermiĢtir. ABD‘nde de, 2004 yılında yasalaĢtırılıp, 2005 yılında yürürlüğe giren yasa ile tarımsal ürünlerden üretilen her galon 4 biyodizel için, 1 dolarlık bir tüketim kredisi sağlanacağı belirtilmektedir. 11. Artan biyodizel üretiminden dolayı, toprak kullanım yapısında dramatik değiĢiklikler meydana gelmiĢ, diğer ürünlere ayrılan arazi miktarı azalmıĢ, hayvansal üretimde vazgeçilmez unsurlar olan, yem stoğu üretiminde kullanılan mısır, soya fasülyesi gibi ürünlerde azalmalar meydana gelmiĢtir. Buna bağlı olarak, bu amaçla kullanılan tarımsal ürünlerin fiyatlarında da önemli artıĢlar oluĢmuĢtur. 12. ABD‘nde, mısır, soya fasulyesinin yerini alırken, AB ve diğer buğday ihraç eden ülkelerde, diğer yağlı tohumlar buğdayın yerini almıĢtır. AB‘nde biyodizel üretimindeki artıĢ, buğdaya ayrılan arazilerin azalmasına yol açmıĢ, böyle olunca da, buğday üretimindeki artıĢ oldukça yavaĢlayan bir seyir izlemeye baĢlamıĢtır. Bu da buğdayın, ülkeler tarafından, bir tedbir olarak, daha yoğun olarak stoklanmasına sebep olmuĢtur. Artan talebe paralel olarak, yağlı tohumların fiyatlarının artması, yağlı tohum ekilen arazi miktarını arttırmıĢtır. 13. Bazı ülkelerin, tahıl ihracatına getirmiĢ olduğu yasaklar ve/veya kısıtlar arza ulaĢımda problemlere sebep olmuĢ, bunun sonucu olarak da fiyatlar da önemli düzeyde artıĢ ve/veya dalgalanmalar görülmüĢtür. Bu uygulamalara giden ülkeler arasında, önemli tahıl üreticisi ülkeler konumunda bulunan, Arjantin, Hindistan, Kazakistan, Pakistan, Ukrayna, Rusya ve Vietnam bulunmaktadır. 14. Pirinç, biyoyakıt üretiminde kullanılmamaktadır. Ancak, diğer malların fiyatlarındaki artıĢ, pirinç fiyatlarının da önemli düzeyde artmasına sebep olmuĢtur. 15. Ġklime iliĢkin üretim kısıtları, dünya tahıl fiyatlarının oluĢmasında, ana faktör olarak tanımlanmaktadır. Özellikle bu durum, Avustralya, ABD, Kanada, Rusya ve Ukrayna için geçerlidir. 16. GeliĢmekte olan ülkelerdeki hızlı gelir artıĢı, global tahıl üretiminde önemli artıĢları beraberinde getirmemiĢtir. Bu durum, büyük bir artıĢ gösteren tahıl fiyatları artıĢından sorumlu ana faktör de değildir. 17. Doların düĢmesi gibi diğer faktörler de tarımsal gıda fiyatları artıĢında önemli roller üstlenmiĢlerdir. 18. Spekülatif ve yatırım aktivitesi artıĢ göstererek, gıda fiyatları artıĢına önemli katkılar yapmıĢlardır. Dünya genelinde yaĢanmakta olan tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki artıĢın ve dolayısıyla dalgalanmaların olası sebepleri ve süreçleri farklı aĢamalarda değerlendirildikten sonra, ülkemizde bu konuda yapılan bazı önemli çalıĢmalar mevcuttur. TaĢdan (2005, s.28-29), Türkiye‘de biyoyakıtların üretim ve kullanımının artmasının, petrol ithalat giderlerini azaltabileceği, tarım ürünlerinden daha fazla katma değer oluĢturulabileceği ve ek istihdam sağlanabileceğini vurgulamıĢtır. Hatta, çalıĢmada, gelecekte ihracat yapma Ģansının da bulunabileceği ifade edilmiĢtir. Özertan (2007, s.10-21), halen fosil yakıtların %75‘i ısınma ve güç üretiminde kullanılırken, kalanının ise ulaĢım sektöründe kullanıldığını belirtmektedir. Fosil yakıtlar ile enerjiden kaynaklanan karbondioksit salınımı arasındaki iliĢkiye bakıldığında, 2004 yılında toplam salınımda, kaynak olarak petrolün yüzdesi 40 civarında iken, doğalgazın yüzdesi 20 ve kömürün yüzdesi de 39 olarak hesaplanmıĢtır. Türkiye‘nin 43 milyon ton petrol, 8 milyar m 3 4 ABD‘nde 1 galon= 3.78 litre‘lik bir ölçüyü ifade ederken, Ġngiltere‘de ise 4.55 litrelik bir miktara denk gelmektedir. 72 doğal gaz ve 11 milyar ton kömür rezervi bulunmaktadır. ÇalıĢmada, Türkiye‘de enerjinin durumu incelendiğinde 2004 yılında ürün bazında enerji tüketimi olarak %37 petrol, %27 kömür, %23 doğalgaz, %5 hidroelektrik ve %7 diğer yenilebilir kaynaklar kullanıldığı ifade edilmektedir. Bu miktarlar içinden, Türkiye kullandığı ham petrolün %95‘ini, doğal gazın %98‘ini, kömürün %47‘sini ithal etmektedir. Bu yaklaĢımlar ile biyoyakıt kullanımının, zaman içerisinde bir enerji kaynağı olarak alternatif haline gelmeye baĢladığı ifade edilmiĢtir. Günümüzde, yaygın olarak kullanılan ve yüksek miktarda üretilen biyoyakıtların etanol ve biyodizel olduğu bildirilmektedir. Etanolün, mısır, Ģeker kamıĢı gibi C4 bitkilerinden ya da Ģeker pancarı, buğday, çavdar, arpa gibi C3 bitkilerinden üretildiği belirtilmektedir. Benzinin oktan sayısını artırma amaçlı veya benzin ile karıĢtırılıp kullanılan etanolün nakliyesi nispeten ucuz ve kolay olduğu belirtilmektedir. Etanol çoğunlukla %5-10 oranında benzin ile karıĢtırılarak, daha yüksek karıĢım oranlarında direkt benzin ile rekabet edecek bir yakıt haline geldiği, bu karıĢımlardan %20‘ye kadar olanlarında motorlarda herhangi bir modifikasyon gerekmediği vurgulanmaktadır. Biyodizel ise kolza (rapeseed), kanola, ayçiçeği, soya, pamuk, aspir gibi yağlı tohumlardan üretilmekte ve petrol bazlı dizel ile karıĢtırılıp kullanılmaktadır (biyodizeli hayvansal yağlardan da üretmek mümkündür). Bu bitkilere ek olarak keten, kenaf, kenevir, miskantus gibi elyaf bitkileri ve tarımsal (dal, sap, saman, kök, kabuk; buğday ve mısır için artıklardan üretmek mümkün) ve hayvansal artık ve atıklar ile de biyoyakıt üretmenin mümkün olduğu ifade edilmektedir. Etanol ve biyodizelin yanısıra, organik kökenli kaynaklar ve çeĢitli biyokütle bitkileri vasıtasıyla biyogaz ve biyogazdan da elektrik üretilebilmekte, üretim sırasında da sıcak su ve organik gübre elde edilebilmekte olduğu söz konusu çalıĢmada ortaya konmuĢtur. AraĢtırmada, üreticinin elde edeceği fiyatın, biyoyakıtın hammaddesinin arzını belirleyeceği vurgulanmıĢtır. Sonuç olarak, öncelikle, bu amaçla üretilecek ürünlere yönelik bir fiyat politikasının oluĢturulmasının gerektiği vurgulanmıĢtır. Gıda güvenliği, tarım ürünü fiyatları, su ve arazi kaynaklarının yiyecek ve enerji arasında optimal dağılımının yapılması gerektiği vurgulanmıĢtır. Kıymaz (2008, s.134-135), bir dünya tarımsal ticaret modeli olan Tarımsal Ticaret Politika Simülasyon Modeli (ATPSM) kullanılarak, Türk tarımına serbestleĢmenin etkileri çeĢitli senaryolar kapsamında incelenmiĢtir. Hububat, Ģeker ve süt ürünleri, etki analizi için seçilmiĢ ürünler olup, serbestleĢme düzeyi arttıkça, Türkiye‘de seçilen ürünlerde, yurtiçi fiyatların azalması ve sektörel olarak toplam refah düzeyinin bir ölçüde artması beklenirken, asıl olarak üreticilerin uğradığı önemli refah kaybına vurgu yapılmıĢtır. ÇalıĢmada buğdayın arz esnekliği 0.34 olarak hesaplanmıĢ olup, buğday ile mısır rakip ürün konumunda bulunup, bu iki ürün arasındaki çapraz esneklik -0.38 olarak hesaplanmıĢtır. Buğdayın talep fiyat esnekliği -0.39, arpa ve mısır ile çapraz esneklikleri ise sırasıyla 0.27 ve 0.20 olarak bulunmuĢtur. Talebin gelir esnekliği ise 0.47 olarak hesaplanmıĢtır. ġekerin arz esnekliği 0.46, mısır ile çapraz esnekliği -0.36 olarak hesaplanmıĢtır. ġekerin talep esnekliği -0.13 ve talebin gelir esnekliği 0.43 olarak belirlenmiĢtir. Sütün arz esnekliği 0.075 olarak bulunmuĢ olup, talep fiyat esnekliği -0.18, talep gelir esnekliği 0.30 civarındadır. Model sonuçlarının büyük ölçüde üretici aleyhine olması, üretimde düĢüĢ olması ve gelir kaybı telafisinin maliyetli olması nedeniyle temel politikalar olarak Ģunlar önerilmiĢtir: Maliyet düĢürücü tedbirler almak, dıĢ piyasalar ile rekabet edecek fiyatlarda arzı sağlamak ve bunları yaparken üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak için, üreticinin desteklenmesi gerektiği önerilmiĢtir. Son olarak, tarım sektöründe mevcut olup, ivedilikle çözüm getirilmesi gereken politika önerileri aĢağıda belirtilmiĢtir: (1) ĠĢletmelerin küçük ölçekli, çok parçalı yapıda olması, girdi ve teknoloji kullanımındaki yetersizlik, bu nedenle verimin düĢük seviyelerde kalması. (2) Tarım sektöründen yeterli ve kaliteli hammaddenin düzenli Ģekilde temininde zorluklar bulunması. (3) Üretim-pazarlama alt yapısında eksiklik, (4) Tarımda izlenen veri ve kayıpların yetersizliği. (5) Mali ve teknik açıdan güçsüz küçük iĢletmelerin yoğunluğu, (6) Tarım sektöründe teknik personel istihdamının yetersizliği, (7) GeliĢmiĢ ülkelerin ihracat teĢvikleri 73 ve tarımda maliyetlerin yüksek (verimin düĢük) olması nedeniyle yerli hammadde fiyatlarının yüksek kalması vb. Ar (2008, s.5-9) biyoyakıt üretimi ve geliĢmelerini, ülkemiz için olası tehdit ve fırsatları geniĢ bir konsept içerisinde değerlendirmiĢtir. Türkiye‘de mevcut olarak 100‘den fazla biyodizel tesisi bulunduğu ve bunların kurulu kapasitelerinin 1.5 milyon ton civarında olduğu belirtilmiĢtir. Biyoyakıt üretiminin artan gıda fiyatları üzerinde, iddia edildiği gibi yüksek düzeyde etkilerinin olmadığı, düzenli ve planlı bir üretim gerçekleĢtirilmesi durumunda, tam tersine sürdürülebilir tarımsal üretim ve üreticilerin refah düzeylerinin sağlanmasında vazgeçilmez bir araç olarak kullanılabileceği savunulmaktadır. Yılda 170 milyon ton varilin üzerinde petrol tüketen ve bunun neredeyse tamamını ithal eden ülkemizde, biyoyakıt üretimi ile enerji ihtiyacının belirli bir düzeyde bile olsa giderilecek olmasının önemine vurgu yapılmıĢtır. Ülkemizde, artıĢ gösteren tarım ürünleri fiyatlarında, biyoyakıtlarının önemli bir rolünün bulunmadığı ifade edilmiĢtir. Çünkü, halihazırda gıda ürünlerinden kayda değer oranda biyoyakıt üretiminin yapılmadığı belirtilmiĢtir. Biyodizel üretiminin genellikle, atık yağdan yapıldığı, biyoetanol üretiminin çok küçük bir bölümünde hububat kullanıldığı belirtilmiĢtir. Erdal ve ark. (2005, s.65), Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon arasındaki iliĢkiyi ampirik olarak incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada tarım ve gıda fiyatları belirsizlik serilerini elde etmek için GARCH modelleri kullanılmıĢtır. Seriler arasındaki uzun dönem iliĢkiyi tespit etmek için Johansen kointegration ve etki – tepki analizleri kullanılmıĢtır. Analiz sonuçlarına göre, Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon arasında uzun dönemli bir iliĢki olduğu, tarım ve gıda fiyatlarındaki belirsizliklerin enflasyon üzerinde pozitif bir etkisinin olduğu belirlenmiĢtir. Bakırcı (2009, s.67-68) tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmaların, ekim alanlarının büyüklüğü kararını, dolayısıyla da üretim kararını nasıl etkilediğini, Cobweb (Örümcek Ağı) teoremi öngörüleriyle değerlendirmiĢtir. Patates, soğan, sarımsak, patlıcan gibi ürünlerin fiyatları üzerinde etkili olan faktörlerin tespit edilmesi için oluĢturulan ekonometrik modelde, ürünlere ait ekim alanları bağımlı değiĢken olarak seçilmiĢtir. Patetes ekim alanını açıklamada cari fiyat ve bir önceki yılın fiyatları etkili bulunmamıĢtır. Patlıcan için ise, üreticilerin üretim kararı verirken, bir önceki yılın fiyatlarını dikkate aldıkları, sarımsak için ise, üreticlerin ekim kararında, cari fiyat ve bir önceki yılın fiyatlarının etkili olmadığı tespit edilmiĢtir. Sonuç olarak; söz konusu ürünlerin, üreticilerin alternatif ürün ekimi yapmaması sebebiyle, mecburiyetten ekim yaparak, bir önceki yılın fiyatlarını genel olarak dikkate almadıkları ifade edilebilir. Orman ve ark. (2010, s.4-9), ülkemizde meyve-sebze fiyatlarındaki oynaklığın, göreli olarak yüksek olmasının nedenlerini iki grupa ayırarak incelemiĢlerdir. Bunlar; (1) Fiyat endekslerinin hesaplanma yöntemine iliĢkin olası farklılıklar, (2) Fiyatların oluĢumuna etki eden yapısal nedenler. ÇalıĢmada özellikle ikinci grupta yer alan yapısal faktörler üzerinde yoğunlaĢılmıĢtır. Bu faktörlerin esas olarak Ģu baĢlıklardan oluĢtuğu vurgulanmıĢtır: (1) Üretimin iklim koĢullarına bağımlılığının yüksek olması, (2) Bilgi alt yapısının yetersizliği, (3) Piyasa yapısı, (4) Kamu destek/teĢvik sistemindeki istikrarsızlık, (5) Tarımsal üretimin belirli bölgelerde yoğunlaĢması, (6) DıĢ talepteki dalgalanmalar, (7) Ġhraç mallarının fiyat yapısı, (8) Tüketim kalıbı. Son olarak 26 Mart 2011‘de yürürlüğe girecek olan 5957 Sayılı Hal Kanunu‘nun, iĢlenmemiĢ gıda fiyatlarında, kısa ve orta dönemde maliyet azalıĢına ve fiyatların daha istikrarlı bir seyir izlemesine katkı sağlayabileceği öngörülmektedir. Burada ele alınmıĢ olan yapısal sorunlara yönelik olarak, Kanunda aracı sayısının azaltılmasını, üretici birliklerinin desteklenmesini, kayıt dıĢılığın azaltılmasını, iĢlem maliyetlerinin düĢürülmesini ve bazı fiziki alt yapı unsurlarının geliĢtirilmesini hedefleyen önlemlerin bulunduğu ifade edilmiĢtir. 74 Gunduz ve ark. (2011, s.150) Malatya bölgesindeki iklim faktörlerinden dolayı, kayısı veriminin önemli düzeyde dalgalanma gösterdiğini ifade etmiĢlerdir. Tüm iklim koĢulları, dikim, çiçeklenme ve hasat dönemlerine iliĢkin olarak ayrı ayrı analiz edilmiĢtir. AraĢtırma modeli, kayısı verimi üzerinde, çiçeklenme dönemindeki minimum sıcaklık, yağıĢ ve nem, dikim döneminde ise maksimum sıcaklığın en önemli iklim faktörleri olduğunu belirlemiĢtir. Bu çalıĢmada; Türkiye‘de tereyağ, süt gibi hayvansal ürünlerin yanısıra, buğday (durum), mısır, soya fasülyesi, ayçiçeği (yağlık), kütlü pamuk gibi bazı önemli bitkisel ürünlerde üretici eline geçen fiyatlardaki dalgalanmalar analiz edilmiĢtir. Söz konusu çalıĢmada kullanılan yöntemler FAO (Food, Agriculture Organization: Gıda Tarım Örgütü) ve OECD (Organization of Economic Cooperation and Development: Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü) tarafından kullanılmakta olan güncel metodlar olup, benzer yöntemler ile fiyat dalgalanmalarını ölçen, Türkiye‘de yapılmıĢ herhangi bir çalıĢmaya rastlanılmamıĢtır. Bu sebeplerle, çalıĢmanın oldukça özgün olduğu ve bu alanda yapılmıĢ olan literatüre önemli katkılar sağlayacağı düĢünülmektedir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Materyal ÇalıĢmanın ana materyalini 1994:01-2002:12 ve 2003:01-2011:09 (Ağustos ayı dahil) dönemini kapsayan Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘nun aylık zaman serisi verileri oluĢturmaktadır. Elde edilen veriler, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsinden düzenlenmiĢ ve ardından reel hale getirilmiĢtir. Cari fiyatları reel hale getirmek için, sırasıyla 1994=100 ve 2003=100 bazlı aylık Üretici Fiyat Endekleri (ÜFE)‘nden yararlanılmıĢtır. 2.2. Yöntem ÇalıĢma; üretici fiyatları boyutunda dizayn edilmiĢtir. Ġlk olarak söz konusu dönemler için; tereyağ, süt, buğday (durum), mısır, soya fasülyesi, ayçiçeği (yağlık) ve kütlü pamuğun cari fiyatları TÜĠK web ortamından elde edilerek, excel programına düzgün bir Ģekilde girilmiĢtir. Ġzleyen aĢamada, homojenliğin sağlanması açısından tüm para birimleri, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsine çevrilmiĢtir. Söz konusu cari fiyatları reel hale getirmek için aĢağıdaki formul kullanılmakla birlikte, üretici fiyatlarını reel hale getirmek için ÜFE‘den yararlanılmıĢtır. i ürününün t ayındaki reel üretici fiyati i Fit ÜFEt = Fit / (ÜFEt/100) : ürün çeĢidi : i ürün çeĢidinin, t ayındaki üretici cari fiyatı : t ayı için Üretici Fiyat Endeksi Fiyatları reel hale getirdikten sonra, tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmayı ölçülebilir olarak belirleyebilmek için, herbir ürüne ait, üretici fiyatlarının değiĢim katsayıları (variation coefficient) hesaplanmıĢtır. Söz konusu ölçüm; OECD (Organization of Economic Cooperation and Development) ve FAO (Food Agriculture Organization) metodolojisi esas alınarak yapılmıĢtır (Anonim, 2011, s.13; Matoskova, 2011, s.36). v= s/x v= değiĢim katsayısı s= standart sapma x= aritmetik ortalama 75 DeğiĢim katsayısı değerinin 0‘a yaklaĢması, daha düĢük bir dalgalanmayı belirtirken, daha yüksek değerler, daha Ģiddetli dalgalanmaları iĢaret etmektedir (Matoskova, 2011, s.36). 3. BULGULAR VE TARTIġMA 3.1. Reel Üretici Fiyatlarının Dönemsel GeliĢimi 1994:01-2002:12 dönemlerine ait reel üretici fiyatlarının tarihsel geliĢimi aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 1). Reel fiyatlar incelendiğinde tereyağın, diğer ürünlere göre oldukça yüksek bir seyir izlediği görülmektedir. Tereyağının reel fiyatı, karakteristiği gereği, iĢlenmiĢ bir tarımsal ürün olduğu için, diğer ürünlerin fiyatlarına göre oldukça yüksek sayılabilecek bir seviyede geliĢim göstermiĢtir. Veri setinden tereyağ çıkarıldığında, diğer ürünlerin reel fiyatları göreli olarak birbirine yakın olmakla birlikte, kütlü pamuğun ilk sırada yer aldığı, bunu ayçiçeği (yağlık) ve reel süt fiyatlarının izlediği tespit edilmiĢtir. Soya fasülyesi reel fiyatlarında görülen dalgalanma düzeyinin, grafiksel olarak da, oldukça yüksek olduğu ortaya konmuĢ olmaktadır (ġekil 2). Tereyağ Kütlü pamuk ġekil 1. Ġncelenen ürünler için 1994:01-2002:12 dönemi reel üretici fiyatları 76 Kütlü pamuk Ayçiçeği (yağlık) Soya fasülyesi Süt ġekil 2. Ġncelenen ürünler için (tereyağ hariç)1994:01-2002:12 dönemi reel üretici fiyatları Söz konusu ürünlere ait 2003:01-2011:09 dönemi reel üretici fiyatları aĢağıda incelenmiĢtir (ġekil 3). Tereyağ Kütlü pamuk ġekil 3. Ġncelenen ürünler için 2003:01-2011:09 dönemi reel üretici fiyatları 77 Kütlü pamuk Ayçiçeği (yağlık) Süt ġekil 4. Analiz edilen ürünlerin (tereyağ hariç) 2003:01-2011:09 dönemi reel üretici fiyatları Bu dönem için de tereyağın reel fiyatları ilk sırada yer almıĢtır. Bu farklılık, diğer ürünlerin reel fiyatlarına göre oldukça yüksek sayılabilecek düzeydedir. Tereyağ çıkarıldığında geriye kalan tarımsal ürünlerin reel fiyatları, göreli olarak birbirine yakın olmakla birlikte, yine kütlü pamuk ilk sırada yer alırken, bunu ayçiçeği (yağlık), süt ve soya fasülyesi izlemiĢtir (ġekil 4). ġekilsel olarak incelendiğinde, 2003:01-2011:09 döneminde tarımsal ürünlerin reel fiyatlarındaki dalgalanmaların, 1994:01-2002:12 dönemine göre daha düĢük olduğu ifade edilebilir. 3.2. Reel Üretici Fiyatlarına Ait DeğiĢim Katsayıları Analiz edilen tarımsal ürünler için, 1994:01-2002:12 dönemine ait reel üretici fiyatları değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 5). Söz konusu dönemde, reel üretici fiyatları değiĢim katsayıları esas alındığında, en yüksek dalgalanma düzeyinin mısırda görüldüğü, bunu soya fasülyesi, kütlü pamuk ve ayçiçeğinin izlediği tespit edilmiĢtir. 78 ġekil 5. 1994:01-2002:12 dönemine ait reel üretici fiyatları değiĢim katsayıları 2003:01-2011:09 dönemine ait değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 6). Bu döneme ait değiĢim katsayıları, 1994:01-2002:12 dönemine ait değiĢim katsayılarından genel olarak daha düĢüktür. Bu da söz konusu dönemde, incelenen ürünlerin reel fiyatlarındaki dalgalanma düzeyinin daha düĢük olduğunu ortaya koymaktadır. Bu dönemde ise, en yüksek dalgalanma düzeyinin kütlü pamukta görülürken, bunu ayçiçeği, buğday ve soya fasülyesinin izlediği belirlenmiĢtir. ġekil 6. 2003:01-2011:09 dönemine ait reel üretici fiyatları değiĢim katsayıları OECD-FAO (2010) tarafından yapılmıĢ olan bir çalıĢmada mısıra ait değiĢim katsayıları; 1970-1979 dönemi için 0.194, 1980-1989 döneminde 0.185, 1990-1999 dönemi için 0.089 ve 2000-2009 dönemi için ise 0.135 olarak tespit edilmiĢtir. Matoskova (2011, s.39) Slovakya piyasasında üretici eline geçen fiyatlarındaki dalgalanma düzeyini ölçmek için bazı önemli ürünlerdeki değiĢim katsayılarını hesaplamıĢtır. 1995-1999, 2000-2004 ve 2005-2009 dönemleri için yapmıĢ oldukları hesaplamalarda, gıda amaçlı üretilen buğdayda, anılan dönemler için 0.101, 0.040, 0.234 olarak belirlenmiĢtir. Mısır için ise 0.130, 0.038 ve 0.258, ayçiçeği tohumunda 0.017, 0.091 ve 0.234 olarak tespit etmiĢtir. I. sınıf süt için ise 0.072, 79 0.035 ve 0.188 olarak hesaplamıĢtır. Bu verilere göre ülkemizde, 1994:01-2002:12 dönemi için söz konusu değiĢim katsayıları daha yüksek iken, 2003:01-2011:09 periyodu için ise, genel olarak dünya ortalamasının altında kaldığı ifade edilebilir. Bu sonuçlar da, mısır, süt, buğday gibi ürünlerin reel fiyatlarında, analiz edilen ikinci dönem için, fiyat dalgalanmalarının belirgin bir ölçüde azalma gösterdiği, bunun olası sebepleri olarak da, azalma ivmesi gösteren enflasyon düzeyi ve düĢük faiz oranlarının etkili olduğu ifade edilebilir. 4. SONUÇ VE ÖNERĠLER Üretici fiyatlarındaki dalgalanmalar, üreticilerin, izleyen yıl yapacakları tarımsal üretim Ģekline karar vermesinde, ilk sırada yer alan öneme sahip olmasından dolayı, incelenmesi gereken öncelikli konuların baĢında gelmektedir. Dünya gıda krizi süresince, perakende fiyatları artan ülkelerde, çiftlik avlusu fiyatlarının da belirgin bir Ģekilde artıĢ gösterdiği belirlenmiĢtir. Kriz süresince, fiyatlardaki dalgalanma, üreticiler için riski arttırmıĢ ve bu süreç, uzun dönemde, küçük ölçekli üreticilerin yatırım yapmalarına engel olabilecek seviyeye ulaĢmıĢtır (Anonim, 2011, s.28).Söz konusu çalıĢmada, incelenen ürün grafiksel olarak ortaya konmuĢtur. Ġzleyen süreçte, bu ürünlerin reel fiyatlarındaki dalgalanma düzeyi ölçülmüĢtür. Yapılan değerlendirmelerde, mısır, buğday gibi stratejik önem taĢıyan ürünlerde ölçülen dalgalanma düzeyinin, genel olarak dünyadaki tarımsal malların fiyat düzeylerinde görülen değiĢimler ile benzerlik gösterdiği ifade edilebilir. Hatta birçok ürün için, bu değiĢim oranlarının daha düĢük olduğu gözlenmektedir. 1994:01-2002:12 döneminde, genel olarak daha yüksek dalgalanmalar gözlenirken, 2003:01-2011:09 döneminde ise daha düĢük dalgalanmaların görüldüğü ifade edilebilir. Bu değiĢim de, söz konusu dönemde, önemli ölçüde azalma gösteren enflasyon seviyeleri ve düĢük faiz oranlarının önemli roller üstlenebildiği Ģeklinde bir çıkarımda bulunulabilir. Gelinen noktada, dünya genelinde 2007 yılı ve sonrasında yaĢanmakta olan ekonomik krizler ve yükselen tarımsal ürün fiyat artıĢlarının, henüz ülkemize belirgin bir Ģekilde sıçramadığı ifade edilebilir. Ancak bunun kesin olarak, bu Ģekilde gerçekleĢeceğini beklemek de doğru değildir. Çünkü, ekonomik kriz koĢulları devam etmektedir. Ġklim değiĢiklikleri, düĢük stok düzeyleri vb. her an gerçekleĢmesi muhtemel olumsuzluklar, söz konusu fiyat artıĢlarını tetikleyebilecektir. Ayrıca, enerji ürünleri üretimi, biyoyakıt ve/veya biyodizel üretimi için gerekli olan tarımsal ürünlerin üretimi, bunlara ayrılan tarım arazileri baĢta olmak üzere, kaynakların en optimal Ģekilde dağıtımı ve bunlara yönelik en gerçekçi politikaların geliĢtirilmesi gerekmektedir. Bir yandan enerji gereksinimi sağlanırken, diğer taraftan insanların gereksinim duyduğu tarımsal ürünler talebinde bir darboğaz, eksiklik, yetersizlik yaĢanmamalıdır. Gelinen noktada, ulusal ve uluslararası boyutta, bahsedilen konularda, önemli tartıĢmaların, endiĢelerin olduğu gözlenmektedir. Buna ilave olarak, ülkemiz tarım ürünlerinde görülen ulusal fiyat dalgalanmalarının, her ne kadar yurt içi yapısal, teknik ve ekonomik birçok sebebi bulunsa da, globallaĢen dünya ticaret piyasalarında, oluĢturulacak politikaların, ulusal ve uluslararası çerçevede, birçok ülkeyi kapsayacak Ģekilde ele alınması bir zorunluluk olarak görülmektedir. Global ve yöresel pazarlar hakkında daha iyi bilgi sağlanması ve geliĢtirilmiĢ Ģeffaflık, ani fiyat artıĢ ve/veya azalıĢlarının önüne geçebilecektir. Sağlıklı iĢleyen ve Ģeffaf bir pazar bilgi sisteminin oluĢturulmasında, en önemli kısıtlar arasında, sel felaketi, kuraklık gibi beklenmedik iklimsel faktörler bulunmaktadır. Kısa dönemde, yöresel ve global düzeyde, tarımsal ürünlerin üretim ve verimine ait sağlıklı ve güvenilir tahminlerin yapılabilmesine olanak sağlayan meteorolojik, teknolojik ve kurumsal yapıların tesis edilmesi son derece isabetli olabilecektir. Bu kapsam çerçevesinde, uydu verileri, coğrafi bilgi sistemleri oluĢturulmalı, teknolojilerin değiĢimi ve uluslararası koordinasyon teĢvik edilmelidir. Global bir gıda pazarı bilgi sisteminin asıl kompenenti gıda stoklarına iliĢkin bilgi düzeyidir. Ancak, 80 halen tahıllar ve yağlı tohumlara yönelik sağlıklı olarak iĢleyen bir veri toplama sistemi bulunmamaktadır. Ġyi stok yönetimine iliĢkin veri eksikliğinin sebepleri arasında çok sayıda sebep bulunmaktadır. Bunlar; bazı ülkelerin daha az stok yapması, stokların üreticiler arasında dağıtılmıĢ olması, pazarlama sistemi içerisinde çok sayıda oyuncunun rol alması ve bunların izlenmesinin oldukça güç olmasıdır (Anonim, 2011, s.33). Ürün borsaları ve vadeli iĢlemler piyasalarında gıda fiyatlarının izlenmesi, etkin bir gıda pazarı izleme sisteminin diğer önemli komponentidir. Akaryakıt fiyatlarındaki değiĢikliklerin izlenmesi ve bunların gıda pazarlarına etkisi de önemlidir. Yurtiçi fiyat hareketleri hakkında daha iyi bilgi edinilmesi, geliĢmekte olan ülkelerde, uluslararası fiyat değiĢikliklerinin, ulusal piyasalara etkisinin nasıl olacağının tespit edilebilmesi açısından son derece önemlidir. FAO‘nun Global Bilgi ve Erken Uyarı Sistemi (FAO Global Information and Early Warning System) ve Dünya Gıda Programı‘nın Tehdit Analizi ve Haritalama Birimi [World Food Program (WFP)‘s Vulnerability Analysis and Mapping Unit] gibi erken uyarı sistemlerinin tesis edilmesi bu amaç için kullanılabilecek en önemli araçlardan biri olarak öngörülmektedir. Artan pazar bilgisi ve analizleri belirsizlikleri azaltarak, üreticilere, tüccarlara ve tüketicilere, daha iyi karar vermelerinde yardımcı olabilecektir. Yine son yıllarda, fonksiyonel olarak oldukça önemli görevleri yerine getirebileceği öngörülen Tarımsal Pazar Bilgi Sistemi (the Agricultural Market Information System: AMIS) kurulmuĢtur. Bu Ģekildeki bir inisiyatif, verilerin güvenilirliği, zamanlaması, kriz zamanlarındaki politika koordinasyonunu teĢvik etmesi açısından oldukça önemli görülmektedir. AMIS, önemli gıda üreticisi, ihracatçısı ve ithalatçısı ülkeleri kapsamaktadır (Anonom, 2011, s.33). Üreticiler, yasal, kurumsal birçok kısıtın yanısıra, üretim ve fiyatlardan kaynaklanan pekçok risk ile de karĢı karĢıya bulunmaktadırlar. Olumsuz iklim, zararlı ve hastalıklar, çiftlik gelirini azaltmakta ve daha değiĢken bir üretim ile karĢılaĢılmasına sebep olabilmektedir. Ġklim değiĢikliği, gelecekte muhtemelen bu tip riskleri arttıracaktır. Sulama ya da drenaj sistemlerinin tesisi ya da hastalık ve/veya strese dayanıklı çeĢitlerin geliĢtirilmesi gibi birçok teknoloji ve yenilik, üreticilerin maruz kaldığı birçok riski azaltabilmektedir. Söz konusu risklerin azaltılmasında, küçük ölçekli depolama teknolojilerin geliĢtirilmesi, hasat sonrası kayıpları azaltabilmekte, üretici ve tüketicilere belirli bir ölçüde güven sunabilmektedir. Bu Ģekildeki teknolojiler, ulusal hükümetler veya kaynak/fon sağlayan organizasyonlar tarafından mutlak olarak desteklenmelidir. Pazar temelli sigorta mekanizmalarının, riskin transfer edilmesi ve üretim kararlarının verilmesinde üreticilere yardım etmesi açısından, oldukça önemli görevler alabileceği düĢünülmektedir. Ġndeks-temelli-iklim sigorta parametrelerinin ortaya konması da, bu süreçte faydalı olabilecektir. (Anonim, 2011, s.37). 23 Haziran 2011‘de yapılan, G20 (en çok geliĢmiĢ 20 ülke) Tarım Bakanları toplantısında, gıda güvencesini (food security) geliĢtirmek esas amaç olmak üzere, gıda fiyatlarındaki dalgalanma ele alınmıĢtır. ―Gıda fiyatlarındaki dalgalanma ve tarım hakkında bir Eylem Planı‖ üzerinde mutabakata varılmıĢ olup, bu konuda yapılacak hazırlık ve görüĢler, Kasım 2011‘de yapılacak G20 ülkelerinin liderler toplantısında değerlendirilecektir. Bu toplantı sonucunda, esas olarak bazı tavsiyeler ve önerilerde bulunulmuĢtur. Bunlar: (1) Tarımsal üretim ve verimliliğin geliĢtirilmesine yönelik politikalar oluĢturulmalıdır. Küçük ölçekli üreticiler, özellikle bayan ve genç çiftçilere özel bir önem gösterilmelidir. (2) Pazar bilgisi ve Ģeffaflık sağlanmalıdır. Bu amaçla Pazar Bilgi Sistemi (AMIS)‘nin, birçok ülke ve organizasyonu kapsayacak Ģekilde organize edilerek, etkin bir bilgi iletiĢim sağlanmasına yönelik güçlü bir sistemin tesis edilmesine yönelik çabaların geliĢtirilmesi önerilmiĢtir. AMIS mevcut bilgi mekanizmalarına dayalı olarak çalıĢacak ve FAO‘nun bünyesinde faaliyetlerini sürdürecektir. (3) Uluslararası politika koordinasyonu tesis edilecektir. AMIS içerisinde, uluslararası politika koordinasyonunu teĢvik etmek için, bir Hızlı Tepki Forumu (Rapid Response Forum)‘nun kurulması istenmiĢtir. Bu forum, gıda güvencesine yönelik bir risk söz konusu olduğunda, uygun politika tepkilerini tartıĢacak, Dünya Gıda Güvencesi Komitesi 81 [Committee on World Food Security (CFS)] ile sıkı iĢbirliği içerisinde çalıĢacaktır. (4) En Ģiddetli maruz kalma durumunda, fiyat dalgalanmasının etkilerinin azaltılması sağlanacaktır. (5) Finansal düzenlemelerin gerçekleĢtirilmesi teĢvik edilecektir. Her ülkenin, G20 Tarım Bakanları, G20 Finans Bakanlarını, tarım kesimine gereken desteğin sağlanması, fiyat dalgalanmalarının önüne geçilebilmesi için gereken destek mekanizmalarının kurulması, tarımsal amaçlı vadeli iĢlemler ve türev piyasalarının tesisine yönelik teĢvik edici telkinlerde bulunacaktır. Sonuç olarak, dünya geneli tarımsal ürünlerde, üretici fiyatlarında görülen Ģiddetli dalgalanmaların, ülkemiz üretici fiyatlarına geniĢ oranda yansıdığı söylenemez. Ancak, en önemli dıĢ ticaret partnerimiz olan AB ülkelerinde söz konusu olan ekonomik kriz ortamı, belirsizlikler, bu piyasalarda görülmeye baĢlayan tarımsal ürün fiyatlarındaki artıĢ ve yüksek oranda gerçekleĢen dalgalanmaların ülkemize de sıçrayabileceği tahmin edilmektedir. Ülkemizde, kısa dönemde, Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO)‘nin tahıl depolamasında yeterli kapasiteye sahip olduğu ve buna yönelik faaliyetlerini arttırdığı görülmektedir. Kırsal kalkınma destekleri ve teĢvik mekanizmaları etkin bir Ģekilde iĢletilmeye çalıĢılmaktadır. Ancak, tarımsal verimliliğin daha da arttırılması bir ön koĢul olarak belirmektedir. Arazilerin toplulaĢtırılarak, Miras yolu ile iĢletme arazilerinin daha da küçülmesinin önüne geçilmelidir. Tarımsal sulama alt yapı yatırımlarının iyileĢtirilmesi, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) alanı gibi bölgelerde, sulama iĢlemlerinin iyileĢtirilmesi için, üreticilere verilecek eğitim faaliyetleri arttırılabilir. Çünkü bu bölgelerde, aĢırı ve etkin olmayan sulamadan kaynaklanan çoraklık ve tuzlanma problemleri ile, büyük oranda karĢılaĢıldığı bilinmektedir. Akaryakıt, gübre, kimyasal ilaç gibi tarımsal üretimde, dolayısıyla verimlilikte payları büyük olan petrol esaslı girdilerin maliyetlerinin azaltılması, mümkün olduğunca yerli kaynaklardan temin edilmesinin imkan ve koĢulları araĢtırılmalıdır. Yine tarımsal üretimde belirsizliği azaltan, etkin bir risk yönetimi sağlayabilen meteorolojik veri akım sistemleri, bilgi depolama ve dağıtım sistemlerinin, ülkemizin belirli bölgelerinde kurulması ve bunların etkin bir Ģekilde kullanılmasının oldukça isabetli olacağı düĢünülmektedir. Bu noktada, uydu vb gibi ileri teknoloji imkanlarından yararlanmak artık günümüzde çok zor ve pahalı olmayan unsurlardır. Ulusal ve uluslararası tarımsal ürün piyasaları ve borsalarında iĢlem gören ürünlerin fiyat ve miktarlarına iliĢkin, güncel bilgi ve veriler elde edilmeli ve ilgili tüm paydaĢlara zamanında dağıtılmalıdır. Üretim kararları, bu bilgilere dayalı olarak oluĢturulmalıdır. Bu alanda, üniversiteler, ziraat odaları, sulama birlikleri, kooperatifler, birlikler, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili birimleri, ihracatçı birlikleri, sivil toplum kuruluĢları aktif destek vererek, tarımsal ürün piyasaları hakkında, tüm kesimler etkin ve yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Ülkemizde, her alt bölgeye göre değiĢen, ―Tarımsal Üretim Havzaları‖ belirlenmiĢ, bu havzalarda yetiĢtirilmesi uygun görülen ürünler tespit edilmiĢtir. Ancak buna uygun ürünleri yetiĢtiren üreticiler, söz konusu desteklerden yararlanabilecektir. Bu yaklaĢımın, söz konusu risklerin azaltılması ve üretim kararlarının optimize edilmesi açısından, oldukça faydalı olabileceği düĢünülmektedir. Fakat söz konusu sistemin, değiĢen ulusal ve uluslararası piyasalara göre dinamik bir yapıda olması, sürekli yenilenmesinin faydalı olabileceği belirtilebilir. Sigorta sistemine teĢvik arttırılmalı ve her yıl değiĢen koĢullara göre söz konusu sistemde iyileĢtirmelere gidilebilir. Biyoyakıt ürünleri yetiĢtiriciliği ile ülkemizin enerji güvenliği ve gıda güvencesi arasında dengenin kurulması, üretici ve tüketici talep ve gereksinimlerinin, sürdürülebilirlik çerçevesinde ele alınması, tüm kesimler açısından kabul edilebilecek çözüm ve politikaların geliĢtirilmesi önerilebilir. 82 KAYNAKLAR Anonim, ―The State of Food Insecurity in the World. How does International Price Volatility Affect Domestic Economies and Food Security‖. Food and Agriculture Organization of the United Nations. 50 s., Rome, 2011. Ar, F.F., ―Biyoyakıtlar Tehdit mi – Fırsat mı?‖ Mühendis ve Makine 49 (581): 3-9, 2008. Bakırcı, F., ―Türkiye‘de Tarımsal Ürün Piyasalarında Dönemsel Fiyat Dalgalanmaları: Cobweb Teoremi Üzerine Bir Uygulama‖, T.C. GaziosmanpaĢa Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s.72, Tokat, 2009. Erdal, G., Esengün, K., Erdal, H., ―Türkiye‘de Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarındaki Belirsizliğin Enflasyon Üzerindeki Etkileri‖, KMU ĠĠBF Dergisi 10(15): 65-79, 2008. Gunduz, O., Ceyhan, V., Bayramoglu, Z., ―Influence of Climatic Factors on Apricot (Prunus armeniaca L.) Yield in the Malatya Province of Turkey‖. Asian Journal of Agricultural Sciences 3(2): 150-155, 2011. Kıymaz, T., ―Dünya Tarım Piyasalarında SerbestleĢmenin Türk Tarımına Fiyat ve Gelir Yönünden Yansıması‖, Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT), Ġktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, s.187, Ankara, 2008. Matoskova, D., ―Volatility of Agrarian Markets aimed at the Price Development‖. Agricultural Economics – Czech, 57(1):34-40, 2011. Mitchell, D., ―A Note on Rising Food Prices‖, Policy Research Working Paper 4682, s.20, The World Bank Development Prospects Group, July, 2008. OECD-FAO, ―Agricultural Outlook 2010-2019‖ Part I ve II [TAD/CA/APM/WP (2010)1,2], s.136, 2010. http://www.oecd.org Orman, C., Öğünç, F., Saygılı, ġ., Yılmaz, G., ―ĠĢlenmemiĢ Gıda Fiyatlarında Oynaklığa Yol Açan Yapısal Faktörler‖, Ekonomi Notları 2010-16, s.11, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 20 Aralık 2010. Özertan, G., ―Biyoyakıtlar Türkiye Ġçin Ne Ġfade Ediyor?‖, AraĢtırma Raporu, s.26, Boğaziçi Üniversitesi, ISS/EC-2007-23, 2007. TaĢdan, K., ―Biyoyakıtların Türkiye Tarım Ürünleri Piyasalarına Olası Etkileri, BiyobenzinEtanol‖, Tarım ve Mühendislik 75:27-29, 2005. 83 KIRSAL ALANDA KADIN GĠRĠġĠMCĠLĠĞĠ Doç. Dr. Abdullah SOYSAL Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F. ĠĢletme Bölümü asoysal@kilis.edu.tr Özet Bu çalıĢma, kırsal alanda giriĢimcilik faaliyetleri kapsamında kadınların mevcut durumları, karĢılaĢtıkları sorunlar ve çözüm önerileri bazında bir değerlendirme amacını taĢımaktadır. Bu bağlamda öncelikle kırsal alan kavramı ve kapsamı ve Türkiye‘de kırsal alan gerçeği üzerinde durulmuĢtur. Daha sonra kırsal alanda kadın giriĢimciliğinin mevcut durumu, sorunları üzerinde durularak kırsal alanda kadın giriĢimciliğinin geliĢtirilmesi için önerilere yer verilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Kırsal alan, kadın giriĢimciliği 84 KĠLĠS EKOLOJĠK KOġULLARINDA SUSAM (Sesamum indicum L.) POPULASYONLARININ YAĞ ĠÇERĠĞĠ, PROTEĠN ĠÇERĠĞĠ VE YAĞ ASĠTLERĠ KOMPOZĠSYONUN BELĠRLENMESĠ Erdoğan ULUKÜTÜK Yrd. Doç. Dr. Ali ÖZKAN Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü aozkan@kilis.edu.tr Özet Kilis ve çevresinden toplanan 10 adet yerel susam (Sesamum indicum L.) populasyonu Kilis Ekolojik koĢullarında yetiĢtirilerek kalite parametrelerinin belirlenmesine çalıĢılmıĢtır. Kimyasal analizler sonucunda tohumlarda sabit yağ oranının % 30.16–40.36, protein oranının ise % 19.60-24.85 arasında olduğu tespit edilmiĢtir. Yağ asitleri kompozisyonu bakımından palmitik asit oranı % 9.33–9.83, stearik asit oranı % 5.33–5.63, oleik asit oranı % 43.42– 45.05, linoleik asit oranı % 38.12–39.80 ve araĢidik asit oranı % 0.54–0.60 aralıklarında belirlenmiĢtir. Ġstatiksel olarak yağ ile protein arasında çok zayıf negatif bir korelasyon, oleik asit ile linoleik asit arasında ise çok güçlü negatif bir korelasyon olduğu saptanmıĢtır. Anahtar kelimeler: Sesamum indicum L., Protein oranı, sabit yağ oranı, yağ asitleri bileĢimi. Not: ―Bu çalıĢma Yüksek Lisans Tezinin bir bölümüdür. DETERMINATION OF PROTEIN AND OIL CONTENT AND FATTY ACID COMPOSITION OF SESAME (Sesamum indicum L.) UNDER POPULATIONS KILIS ECOLOGICAL CONDITIONS* 1 Erdoğan Ulukutuk1, Ali Ozkan1 Kilis 7 Aralık University, Faculty of Arts and Sciences, Department of Biology e-mail: aozkan@kilis.edu.tr The present study was designed to determine the quality parameters of ten local sesame (Sesamum indicum L.) collected from Kilis and its arounds under ecological conditions. According to the chemical analysis, fixed oil content varied between 30.16–40.36 % while protein content was determined to be between 19.60-24.85 %. Palmitic acid (9.33–9.83%), stearic acid (5.33–5.63 %), oleic acid (43.42–45.05 %), linoleic acid (38.12–39.80 %) and arachidic acid (0.54–0.60% ) were foundd to be major fatty acid components. Very weak statistically negative correlation was found between fat and protein, very strong negative correlation was found between oleic acid and linoleic acid. Anahtar kelimeler: Fatty acid composition, fixed oil, protein content, Sesamum indicum L. *The present study is a part of Master Thesis of Erdoğan Ulukutuk (2011) 85 AVRUPA BĠRLĠĞĠNE UYUM SÜRECĠNDE TÜRKĠYE „ DE TARIMIN DIġ TĠCARETTEKĠ YERĠ VE ÖNEMĠ Atilla ÜNLÜ KahramanmaraĢ Sütçü Ġmam Üniversitesi Ġktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Atilla.unlu@bankasya.com.tr Özet Tarım sektörü, Türk ekonomisinde de özel bir yere sahiptir. Tarihsel geliĢimi incelendiğinde, ekonomisinde tarım sektörünün büyüklüğü ve istihdam edilenlerin sayısı açısından, Türkiye‘nin hala tarım ülkesi olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye‘nin Avrupa Birliği‘ne birçok sektörde uyumsuzluklar gösterdiği, en az uyum gösterdiği sektörün baĢında ise, tarım sektörü gelmektedir. Türk tarımı; ekonomideki yeri ve önemi, uygulanan politikalar tarımın yapısı, iĢletmelerin büyüklüğü, organizasyonu, dağılımı, üretim deseni, üretim hacmi, verimlilik düzeyi, genel performansı v.b. itibariyle AB tarımına göre çok önemli farklılıklar göstermektedir. Türkiye tarımsal üretim bakımından kendi kendine yeterli bir ülke olmasına karĢın, bu potansiyelini kaybetme tehlikesi ile karĢı karĢıyadır. Ġhracatı içerisinde ise daha çok tarıma dayalı sanayi malları bulunduğundan, tarım ürünleri dıĢ ticareti, Türkiye için büyük öneme sahiptir. Bu çalıĢmada Türkiye ve Avrupa Birliği‘nde tarımın dıĢ ticaretteki yeri ve önemi incelenip, tam üyelikte Avrupa Birliği‘nin Türkiye‘nin dıĢ ticaret politikaları üzerinde yaratacağı etkiler değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Tarım, DıĢ Ticaret, Avrupa Birliği COMPLIANCE WITH THE PROCESS OF THE EUROPEAN UNION IN TURKEY AND THE IMPORTANCE OF PLACE OF AGRICULTURE IN FOREIGN TRADE Abstract The agricultural sector, has a special place in the Turkish economy. Analyzing the historical development, economy, agriculture sector in terms of size and number of employed persons, agricultural country, Turkey is still possible to say that. Show discrepancies in many sectors in the European Union, at least at the beginning of the sector in which harmony, comes from the agricultural sector. Turkish agriculture, the economy and the importance of place, the structure of agriculture policies, the size of enterprises, organization, distribution, production pattern, production volume, productivity level, overall performance, etc. show significant differences as compared to the EU agriculture. Turkey is a country self-sufficient in terms of agricultural production, although this potential is in danger of losing. If there are more goods in the export of agro-based industries, agricultural products, foreign trade, is of great importance for Turkey. Turkey and the European Union in this study examined the place and importance of agriculture in foreign trade, foreign trade policies will have on Turkey's full membership should be assessed as the European Union. Key Words: Agriculture, External Trade, European Union 86 1. GiriĢ Stratejik önemi nedeniyle tarım, her ülkede kendi ekonomik yapısına özgü bir tarım politikası ile desteklenen bir sektördür. Tarım sektöründe uygulanmakta olan politikalarda temel amaç, örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir tarım sektörünün oluĢturulmasıdır. Türkiye‘de bugüne kadar uygulanan tarım politikaları ile üretimin arttırılması hedeflenirken, bu politikaların kamu kaynaklarına getirdiği mali yük ve hedef kitleye ulaĢamaması gibi sorunlara sahiptir.Toplumların giderek artan ve çeĢitlenen gıda maddeleri taleplerinin karĢılanması, tarıma dayalı sanayiler aracılığı ile milli gelir, ihracat ve istihdama olan katkısı, biyolojik çeĢitlilik ve ekolojik dengeye olan katkıları nedeniyle, tarım tüm ülkeler için çok önemli ve stratejik bir sektör niteliğindedir. Toplumlardaki beslenme alıĢkanlıklarının, coğrafi koĢullar ve kültürel faktörler nedeniyle önemli farklılıklar göstermesi, ülkelerin gıda ihtiyaçlarını dıĢarıya bağımlı olmadan kendi kendilerine karĢılamak ve sektörde verimliliği arttırmak amacıyla, devletin desteği ve koruması altında kapsamlı tarım politikaları oluĢturmaya yöneltmiĢtir. Ülke nüfusunun sağlıklı ve dengeli beslenmesi ve gelecek nesillerin sağlıklı olması, çevre ve biyolojik çeĢitliliğin korunarak sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmanın sağlanması, iç ve dıĢ piyasada rekabet gücü yüksek ürünlerin üretilerek üretici gelirlerinin arttırılması ve tarımsal alt yapının iyileĢtirilmesi için, gerekli olan politika ve araçların belirlenerek uygulanması giderek önem kazanmaktadır. AB‘nin Ortak Tarım Politikası (OTP) sonucu elde ettiği baĢarılar, AB hedef ve politikalarında önemli değiĢikliklere neden olmuĢtur. Ekolojisinin Birlik içerisinde üretilmesine izin verdiği hemen tüm ürünlerde, kendi kendine yeterliliği sağlayıp stok fazlası için dıĢ piyasa arayıĢında bulunan AB‘de, tarımla uğraĢanların oranı % 5 düzeyine inmiĢtir. Tarımsal alt yapı sorunlarını çözen AB, düĢük maliyet yüksek verimlilik temelinde, tarım-sanayi entegrasyonunu da gerçekleĢtirmiĢtir. 2. Türkiye „de Tarım Sektörünün Özellikleri ve Uygulanan Politikalar Tarım; ―Arazide ekim, dikim, bakım ve yetiĢtirme yoluyla bitki, hayvan ve hayvansal ürünler üretilmesi veya bunların üreticileri tarafından islenip değerlendirilmesi‖ faaliyetleridir. Ġnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde toprak temel üretim aracı, buna bağlı olarak tarım da en önemli sektör olmuĢtur. Ġnsan topluluklarının yerleĢik hayata geçmeleriyle tarımsal faaliyet de baĢlamıĢ, Sanayi Devrimine kadar insanların en önde gelen geçim kaynağı, en fazla katma değer ve istihdam yaratan sektör tarım olmuĢtur Tarım sektörü ekonomik geliĢme süreci içerisinde çok önemli bir iĢleve sahiptir ve özellikle ekonomik geliĢmenin ilk safhalarında tarım sektörü hakim sektör konumundadır(Acar, 2006:75). a)Tarımın GSYĠH içindeki Payı Ülkemizde tarım sektörünün üretim içindeki payı her geçen yıl küçülmekte, sektörün milli gelir, ihracat ve istihdama katkısı giderek azalmaktadır. Tarım kesiminin ekonomi içindeki payındaki azalma ile birlikte geliĢme hızı da giderek daralmıĢ ve geliĢme hızındaki yavaĢlama 2000‘li yıllarda büyük bir düĢüĢ yaĢamıĢtır. Türkiye ekonomisi içinde 1960‘lı yıllarda tarım kesiminin GSYĠH içinden aldığı pay %40 iken günümüzde bu oran %8 civarına düĢmüĢ ve tarıma dayalı bir ekonominin Ģu anki lokomotif gücü hizmetler sektörü haline gelmiĢtir. Tarımsal hasıla paylarındaki daralma hemen tümüyle hizmet sektöründeki göreli geniĢlemeye yansımıĢtır. 87 Tablo. 1. Tarımın GSYĠH Ġçindeki Payı (%) YIILAR TARIM SANAYĠ 1923 0,427 0,104 1980 0,255 0,183 1990 0,168 0,248 2000 0,135 0,223 2005 0,101 0,244 2006 0,09 0,246 2007 0,076 0,248 2008 0,076 0,245 2009 0,083 0,228 2010 0,084 0,233 HĠZMETLER 0,469 0,562 0,584 0,641 0,655 0,664 0,676 0,679 0,689 0,683 Diğer yandan son yıllarda tarım sektörünün büyüme hızında da önemli bir düĢüĢ söz konusudur. 2000-2010 yılları arasında Türkiye ekonomisi yıllık ortalama %4,9 büyürken tarım sektörü sadece ortalama yıllık %1,9 büyümüĢtür. 2007 yılında meydana gelen kuraklık ve mevsim normalleri üzerinde seyreden hava sıcaklıkları, tarımsal üretimde azalmaya yol açmıĢ ve yıl sonunda ekonominin büyüme hızındaki beklentiyi düĢürmüĢ, böylece tarım sektörü sabit fiyatlarla % 6,8 oranında küçülmüĢtür. Tablo 2 ‗yi incelediğimizde tarımın toplam istihdam içinden aldığı pay gösterilmektedir.19882010 yılları arasında hem toplam istihdam hem de toplam istihdam içinde sanayi ve hizmetler sektöründe artıĢ olmasına rağmen, tarım sektöründe istihdam yıllar itibariyle azalmıĢtır. Tablo . 2. Tarımın Ġstihdamdaki Payı: Türkiye Genelinde Ġstihdamdaki Payı (19882010) Yıllar 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Tarım 8.249 8.639 8.444 9.212 8.718 7.862 8.823 9.080 9.259 8.837 9.039. 8.856 7.769 8.089 7.458 7.165 5.713 5.154 4.907 4.867 5.016 5.254 5.683 Sanayi 2.806 2.847 2.845 2.952 3.135 2.868 3.295 3.295 3.487 3.715 3.723 3.783 3.810 3.774 3.954 3.846 3.919 4.178 4.269 4.314 4.441 4.130 4.496 88 Hizmetler 6.699 6.735 6.874 7.143 7.587 7.697 7.901 8.212 8.450 8.653 8.992 9.409 10.001 9.661 9.942 10.135 9.999 10.735 11.247 11.558 11.736 11.893 12.417 Toplam 17.754 18.222 17.988 19.307 19.440 18.427 20.009 20.587 21.197 21.205 21.780 22.048 21.580 21.524 21.354 21.147 19.631 20.067 20.423 20.739 21.193 21.277 22.594 ġekil 1. Türkiye‟de Ġstihdamın Sektörel Dağılımı (1990-2010) Türkiye'de İstihdamın Sektörel Dağılımı (15 +, % ) 100% 90% 80% 70% 60% 50% 40% 30% 20% 10% 0% hizmetler sanayi Tarım 1990 2000 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Yıllar ġekil 1‘de istihdamın sektörel dağılımına yer verilmiĢtir,toplam istihdam içinde hizmetler sektörünün yıllar itibariyle payı artarken tarım sektörününki azalma göstermiĢtir. Tablo. 3. Türkiye‟de Toplam Ġstihdam Ġçinde Tarım Ġstihdamı (15+YaĢ, 1000 KiĢi, %) (1990-2009) Yıllar Toplam Ġstihdam Tarım, Ormancılık,Avcılık,Balıkçılık Erkek % Kadın % Toplam Erkek % Kadın % Toplam 1990 12.901 69,6 5.637 30,4 18.538 4.372 50,3 4.319 49,7 8.691 1995 14.628 71,1 5.958 28,9 20.586 4.810 53,0 4.269 47,0 9.079 1999 15.713 71,3 6.335 28,7 22.048 4.647 52,5 4.209 47,5 8.856 2000 15.780 73,1 5.800 26,9 21.580 4.261 54,8 3.508 45,2 7.769 2001 15.555 72,3 5.969 27,7 21.524 4.309 53,3 3.780 46,7 8.089 2002 15.232 71,3 6.122 28,7 21.354 3.784 50,7 3.674 49,3 7.458 2003 15.256 72,3 5.891 27,9 21.147 3.718 51,9 3.447 48,1 7.165 2004 14.585 74,3 5.047 25,7 19.632 3.148 55,1 2.565 44,9 5.713 2005 14.959 74,5 5.108 25,5 20.067 2.787 54,1 2.367 45,9 5.154 2006 15.165 74,3 5.258 25,7 20.423 2.613 53,3 2.294 46,7 4.907 2007 15.382 74,2 5.356 25,8 20.738 2.578 53,0 2.289 47,0 4.867 2008 15.598 73,6 5.596 26,4 21.194 2.663 53,1 2.353 46,9 5.016 2009 15.406 72,4 5.871 27,6 21.277 2.808 53,4 2.446 46,6 5.254 2010 15.307 71,3 5.965 28,7 22.310 2.970 54.3 2.346 45.4 5.683 TÜĠK, Hanehalkı ĠĢgücü Ġstatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=25&ust_id=8, 16.11.2011 1990-2009 yılları arasında toplam istihdamın ve tarımdaki istihdamın değiĢimi gösterilmektedir. Geçen 20 yıl içinde daimi olarak toplam istihdamda erkek iĢgücü yoğun iken, tarım istihdamında ise kadın iĢgücünün erkek iĢgücüne eĢit olduğu görülmektedir. Tarım sektörü, kadın iĢgücünün en olduğu sektör konumundadır. 2009 yılı itibariyle, genel istihdamda kadınların payı %27,6 düzeyinde, aynı oran, tarım sektöründe %46,6‘ya çıkmaktadır. Yine 1999 yılı verilerine göre, kadınların %66,44.‘ü tarım kesiminde çalıĢmaktadır, bu oran 2009 yılında 41,66‘ya düĢmüĢtür. 1990-2009 yılları arasında kadınların genel istihdamında 30,4‘ten %27,6‘ya olmak üzere %6‘lık bir daralma olmasına karĢın, aynı 89 zaman diliminde tarım istihdamındaki kadınların payı %49,7‘den %46,6‘ya düĢmüĢtür. Bu sonuç, ‗‗tarımın kadınsallaĢması‖ olarak nitelenebilir. Tarımın kadınsallaĢması, krizler sarmalındaki Türkiye kırsalında kadın emeğinin önemine iĢaret etmektedir. Kadınların emek piyasasında yeri, kentlerde farklı boyutlar kazanmaktadır. Kırsalda tarımsal üretim alanında ‗‗ücretsiz emek sağlayıcı‘‘ olan kadın, kentte birçok ferdi çeĢitli iĢlerde çalıĢan aile içinde diğer çalıĢanlara destek olma yanında, ‗‗gündeliğe gitme‘‘, ‗‗evde fason üretim yapma‘‘ gibi faaliyetlerle sosyal güvenlikten yoksun çalıĢma iliĢkilerine girmektedir(Günaydın, 2010:267) Mart 2000‘de gerçekleĢtirilen Avrupa Konseyi Lizbon Zirvesi, Birliğin hedefini; ‗‗gelecek 10 yıl içinde dünyanın en rekabetçi ve dinamik, bilgiye dayalı ekonomisi haline gelmek, tam istihdama ulaĢmak, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi ve sosyal bütünleĢmeyi sağlamak‘‘ olarak belirlemiĢtir. Zirvede 2010 yılı için AB genel istihdam oranının %70, kadın istihdam oranının %60 olması, somut istihdam hedefi olarak konmuĢtur. Bu istihdam hedeflerine ulaĢabilmek için Birliğin yıllık %3 oranında büyümesinin yeterli olduğu vurgulanmıĢtır (DPT,2007:86). Türkiye‘nin ise Ulusal Programında Sosyal Politika ve Ġstihdam alanında uyumlaĢtırılması gereken 57 adet AB mevzuatı bulunurken; bu mevzuat, çalıĢma hayatı bakımından bireysel ve toplu iĢ hukuku, iĢ sağlığı ve güvenliği, sosyal diyalog, kadın erkek eĢitliği ve ayrımcılığın önlenmesi bölümleri altında yer almaktadır. Türkiye‘nin muhtemel üyeliği halinde beklenen etkiler açısından tarım sektörü Türkiye‘deki en önemli ekonomik ve sosyal sektörlerden biridir. OTP‘ye baĢarı ile katılım sağlamak için Türkiye‘nin kırsal kalkınma ve idari kapasitenin güçlendirilmesi yönünde çaba sarf etmesi gerekmektedir. Tam üyelik tarım sektörünün istihdam içerisindeki payının azalmasına neden olacaktır. Tarım sektöründe açığa çıkan iĢgücüne istihdam olanakları sağlandığı ölçüde üyelik olumlu etkiler getirebilecektir. Aksi durumda ciddi bir iĢsizlik sorunu ile karĢı karĢıya kalınacaktır(DPT,2007:89). b)Tarımın Ticaretteki Payı Ġthal ikameci büyüme stratejisinin terk edilerek ihracata yönelik büyüme stratejisinin izlenmeye baĢladığı 1980 yılından itibaren Türkiye‘nin dıĢ ticaret hacmi ve niteliğinde önemli geliĢmeler yaĢanmıĢtır.16 Tablo 15‘te görülebileceği gibi 1980 yılında 10,8 milyar dolar olan dıĢ ticaret hacmi, 2010 yılı sonunda 299 milyar doları aĢmıĢtır. Aynı dönemde ihracat 39 kat artarak 2,9 milyar dolardan 113,98 milyar dolara, ithalat ise 23,4 kat artarak 7,9 milyar dolardan 185,54 milyar dolara yükselmiĢtir. DıĢ ticarete iliĢkin bu veriler ülkemiz ekonomisinin çok önemli olan dıĢ ticaret açığı denilen yapısal sorununa da iĢaret etmektedir. Tablo.4. Türkiye‟nin DıĢ Ticaretinde Tarımın Payı (Milyar $, %) (1980-2010) Ġhracat Ġthalat DıĢ Ticaret Dengesi Toplam Tarım % Toplam Tarım % Toplam % Tarım 2,91 1,65 56,8 7,91 0,08 1,0 -5,00 -0,4 1,57 1980 7,96 1,67 20,9 11,34 0,28 2,4 -3,39 -0,1 1,38 1985 12,96 2,06 15,9 22,30 1,14 5,1 -9,34 -0,2 0,92 1990 21,64 1,86 8,6 35,71 1,91 5,3 -14,07 -0,2 -0,05 1995 27,77 1,68 6 54,50 2,12 3,9 -26,73 -0,3 0,44 2000 73,48 3,47 4,7 116,77 2,83 2,4 -43,30 -0,2 0,64 2005 85,53 3,61 4,2 139,58 2,93 2,1 -54,04 -0,2 0,68 2006 3,88 3,6 170,06 4,67 2,7 -62,79 -0,2 -0,79 2007 107,27 4,18 3,1 201,96 6,43 3,1 -69,94 -0,2 -2,26 2008 132,03 4,54 4,4 140,93 4,63 3,2 -38,79 -0,1 -0,09 2009 102,14 5,10 4,4 185,54 6,49 3,5 -71,56 -0,2 -1,39 2010 113,98 Kaynak: TÜĠK, Veritabanları, DıĢ Ticaret, DıĢ Ticaret Ġstatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/disticaretapp/Basla.do, 16.11.2011 90 % 0,91 0,71 0,29 -0,01 -0,12 0,10 0,10 -0,09 -0,21 -0,01 -0,12 Diğer taraftan, toplam ihracat içinde tarımın payı 1980 yılında %56,84 iken bu oran 2010 yılı sonunda %4,47‘ye gerilemiĢtir. Tarımın ithalat içindeki payı ise bu dönemde %1‘den, bazı yıllar %5‘i aĢmıĢ olmakla beraber, 2010 yılı sonunda %3,5‘e yükselmiĢtir. 1980 yılında sadece 79 milyon dolarlık tarım ürünleri ithalatı yapan Türkiye, 2010 yılına gelindiğinde 6,49 milyar dolarlık ithalat yapar hale gelmiĢtir. Yani geçen 30 yılda tarım ürünleri ithalatı yaklaĢık olarak 80 kat artmıĢtır. Ġhracattaki geliĢmelere bakıldığında ise 1980 yılından 2010 yılı sonuna kadar ihracatın ancak 3 kat artarak 1,6 milyar dolardan 5,1 milyar dolara yükseldiği görülmektedir. Ġhracattaki bu yavaĢ artıĢa karĢın ithalattaki devasa artıĢ tarım ürünleri dıĢ ticaret dengesini de olumsuz yönde etkilemiĢtir. Nitekim 1980 yılında 1,57 milyar dolar fazla veren tarım ürünleri dıĢ ticaret dengesi, 2010 yılında 1,39 milyar dolarlık açık verir hale gelmiĢtir. YaĢanan bu geliĢmeler sonucunda toplam ihracat içinde tarımın payı gerilerken, ithalat içindeki payı artıĢ göstermiĢtir. Bundan daha ürkütücü olan geliĢme ise 2000 yılından beri önemli miktarda açık veren tarım ürünleri dıĢ ticaret dengesinin 2007-2010 yılları arasında da açık vermiĢ olması, yani tarımda dıĢa bağımlı hale gelinmesidir. AB ile gerçekleĢtirilen Gümrük Birliği‘nin Türk sanayi ve tarım ürünleri dıĢ ticareti açısından etkilerine bakılması sonuçlarını görmek açısından yarar arz etmektedir. AB, daha baĢtan beri Türkiye‘nin en önemli dıĢ ticaret ortağı olmuĢtur. 1965 yılında 315 milyon dolar olan Türkiye‘nin AB‘ye ihracatı 2005 yılı itibariyle 38,4 milyar dolara, buna karĢılık 1965 yılında 214 milyon dolar olan Türkiye‘nin AB‘den ithalatı ise 2005 yılında 49,1 milyar dolara yükselmiĢtir. Buna göre AB‘ye yapılan ihracat 40 yılda 122 katına, AB‘den yapılan ithalat ise aynı sürede 229 katına çıkmıĢtır. Bu süre içerisinde Türkiye‘nin AB‘ye karĢı dıĢ ticaret dengesinin fazla verdiği tek yıl, 1965‘tir. Ġzleyen yıllarda giderek büyümüĢ olan dıĢ ticaret açıkları, Gümrük Birliğinden çok daha önce, 1989 yılından sonra bir sıçrama yaparak üç milyar doların üzerine çıkmıĢtır. Söz konusu açık 1995 yılında 5 milyar dolar, onu izleyen yıllarda da 10 milyar dolar düzeyini aĢmıĢtır(Yılmaz,2008:156). c) Türkiye‟de Uygulanan Tarım Politikaları Tarım sektörünün ekonomi içerisindeki payı göreceli olarak azalmakla birlikte, sektör, "milli gelir ve istihdama katkısı, ülke nüfusunun gıda ihtiyacının karĢılanması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacına cevap vermesi, sanayiye sermaye aktarımı ve ihracata doğrudan ve dolaylı katkıları" nedeniyle ülke ekonomisi için vazgeçilmez niteliktedir. Türkiye açısından önemini halen muhafaza etmekte olan tarım sektörü, toplumun önemli bir bölümünü yakından ilgilendirmesi sebebiyle, bütün hükümetlerin üzerinde durması gereken bir husustur. Türk tarımının kendi bünyesinde gerçeklesen teknik, ekonomik ve sosyal dönüĢümler kadar, iç ve dıĢ ekonomik koĢul ve politikalarda, son yıllarda meydana gelen değiĢiklikler, yeni bir tarım politikasına yönelme düĢüncesini besleyen temel unsurlar olmuĢtur (Ġnkaya,2001:86). Türkiye‘de Cumhuriyet dönemi öncesinde tarım kesimi ana sektör olarak devlet vergi gelirlerinin temelini oluĢtururken, tarım kesimini kalkındırmak ve tarımsal üretimi artırmak yönünde bir çabadan söz edilemez. Cumhuriyet döneminde tarım hasılası sömürülen bir sektör olmaktan çıkartılmıĢtır. Cumhuriyetin kuruluĢunu izleyen yıllarda tarımın ekonomi içindeki değiĢmeyen önemine koĢut olarak, tohumluk ıslahı ve dağıtımı, hayvan ırklarını ıslah ve hayvan hastalıkları ile mücadele çalıĢmalarına geçilmesi, örnek çiftlikler kurulması gibi o zamana kadar yapılmayan bir araĢtırma ve geliĢtirme hamlesine giriĢilmiĢtir (Eraktan,2001:75). Türkiye‘de tarım politikalarının genel özellikleri incelendiğinde, tutarsız ve günlük politikalar izlendiği göze çarpmaktadır. 1970-1975‘lerde gıda üretimi açısından dünyanın kendi kendine yetebilen yedi ülkesinden biriyken son dönemlerde Dünya bankası, IMF ve AB‘nin ön koĢulu ve dayatmacı yaklaĢımları sonucunda Türkiye‘de tarım dıĢarıya bağımlı hale getirilmiĢ ve bunun sonucunda tarım alanında oluĢturulan politikaların yanlıĢlığı nedeni ile de ülke tam bir felakete sürüklenmiĢ, bunun sonucunda da tarım üreticileri cumhuriyet tarihinin en zor 91 günlerini yaĢar hale gelmiĢtir. Türkiye‘de 2000 yılına kadar tarımın desteklenmesi sadece tarımsal girdilere uygulanan sübvansiyon miktarının azaltılması veya arttırılması ile tarımsal ürünlerin bazılarının destekleme kapsamına alınıp bazılarının çıkarılması Ģeklinde değiĢtiği görülmektedir. Bu politikalar gereği hiçbir tarım ürününün üretiminde ciddi ve planlı bir çalıĢma yapılmamıĢtır. Yine de Türkiye‘de her geçen yıl tarımın alt yapısı önemli ölçüde oluĢmuĢtur. Ancak gelir düzeyi yüksek, destekleme olanağı geniĢ, bölgesel kalkınmayı ve dolayısı ile çiftçiyi yerinde tutmayı amaç edinen, örgütlü bir topluluğa ve onun AB ülkelerinde uygulanan Ortak Tarım Politikasına nasıl ve ne zaman uyum sağlayacağını söylemenin kolay olmadığını da vurgulamak gerekir. Bu kadar sıkıntıları olan bir sektörde verimliliği arttırmak için radikal kararlar çok acil alınmalıdır dedik peki, bunlar neler olabilir(Özmen, 2011). Türkiye‘nin AB üyeliği sürecinde ulusal mevzuatına aktarılması gereken OTP, Türkiye‘de uygulanan tarım politikasından tamamen farklı bir yapıya sahiptir. Türkiye‘nin OTP‘ye uyumunda, tarımda uygulanan finansal yardımlar açısından OTP‘de pazar politikası ve yapısal politika ile tarıma yönelik finansal yardımlar için öngörülen mekanizmaların uygulamaya konulması gerekli olmaktadır (Cesur,2004:188). Halen AB‘nde uygulanan OTP‘nin Türkiye‘de uygulanması halinde, DGD(Doğrudan Gelir Desteği) için 8 milyar Euro, Pazar önlemleri için ise 1 milyar Euro, kırsal kalkınma önlemleri için 2,3 milyar Euro olmak üzere toplam 11,3 milyar Euro kaynak gerektiği ifade edilmektedir. Buna karĢılık Türkiye 2008 yılında 1,8 milyar Euro‘luk bir bütçe ile desteklenmiĢtir. Bu ise AB destek düzeyinin 1/6 sına denk gelmektedir. Türkiye‘nin AB ülkelerinde uygulanan OTP‘ye uyumu, öncelikle OTP‘nin kuralları ve temel ilkeleri doğrultusunda sonrasında ise Türk tarımının kendi çıkarlarını koruyacak maddelerin OTP‘ye eklenmesi ile mümkün olacaktır. Türkiye bu konuda kendisi ile benzer özelliklere sahip Ġspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkeleri uyum deneyimleri ve müzakereler için Polonya ve Bulgaristan gibi yeni üye ülkelerin geçirdiği süreçleri dikkatle izlemeli ve analiz etmelidir (Gaytancıoğlu;2009:176 Mevzuat uyumu kapsamında ise, zaman içinde ortaya çıkan sorunlara göre değiĢim gösteren ve geliĢen bir OTP‘nin ulusal mevzuat dikkate alınarak, Türkiye‘de tarımsal yapının iyileĢtirilmesi ve tarım ürünlerini pazarlama sorunlarının giderilmesi gerekmektedir. Aksi halde Türk çiftçisinin AB çiftçisi karĢısından rekabet etmesi zorlaĢacaktır (Cesur;2004:190). 3. Türk Tarımının Avrupa Birliği KarĢısındaki Durumu ve Ortak Tarım Politikasına Uyumu AB‘ye üye ülkelerin tarım politikalarını siyasal ve ekonomik anlamda bütünleĢtiren OTP, belirlenen ortak fiyatların korunması amacıyla oluĢturulmuĢ çeĢitli kurallar çerçevesinde iĢleyen geniĢ kapsamlı bir mekanizmaya sahiptir. OTP, AB bütçesinin yarısına yakın bir kısmını kapsamakta, AB mevzuatının önemli bir bölümü tarım konularından oluĢmakta ve AB bürokrasisini en fazla meĢgul eden politikalar arasında yer almaktadır. AB tarımı, OTP uygulanmadan önceki yıllarda kendi kendine yeterli olmaktan uzak, birçok üründe dıĢa bağımlı yapıda iken, bugün bu politikanın ulaĢtığı baĢarı ile dünyanın en büyük üreticisi ve ihracatçısı konumuna gelmiĢtir. Bu nedenle OTP, AB‘nin ilk ve aynı zamanda en baĢarılı ortak politikası olarak nitelendirilmekte ve birlik tarımının yaklaĢık %90‘ını kapsamaktadır (Bayraç ve Yenilmez, 2011:3). OTP‘nin, hem tarımın son derece hayati bir iĢlev olan beslenme ile doğrudan bağlantılı olması, hem de AB bütçesinin en büyük kısmının OTP‘ye ayırılması nedeniyle ayrı bir önem taĢımaktadır. AB, en eski ve en karmaĢık politikası olan OTP ile, Birlik içindeki olası gıda yetersizliklerinin önüne geçmeyi, verimli, sağlıklı ve çevre dostu bir üretim altyapısına kavuĢmayı ve AB‘nin gıda alanındaki dıĢa bağımlılığını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Zaman içinde değiĢen koĢullara uyum sağlamak amacıyla OTP‘de reform ihtiyacı doğmuĢtur. 92 Ġçinde bulunduğumuz dönemde AB hem söz konusu politikanın giderek karmaĢıklaĢarak, yönetilebilir olma niteliğini kaybetmeye baĢlaması hem de geniĢleme nedeniyle ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara cevap verebilmesinin sağlanması için geniĢ kapsamlı bir OTP reformu gerçekleĢtirmektedir (ĠKV,14.11.2011 :3). Türkiye, 1963‘de Avrupa Ekonomik Topluluğu ile imzaladığı Ankara AntlaĢması ile baĢlayan ekonomik ve politik olarak Avrupa ile bütünleĢme sürecinde bir çok olaylar yaĢamıĢ ve yaĢamaya devam etmektedir. Türkiye‘nin nihai hedefi, AB ülkelerinin kendi arasında kurduğu ekonomik ve siyasi bütünlüğe katılmaktır. AB ülkeleri, Türkiye‘nin topluluğa tam üyeliğini, kendilerinde uygulanan politikalara Türkiye‘nin de uyması gerektiğini ön koĢul olarak sürekli dile getirmektedirler. Türkiye‘de tarım politikalarının genel özellikleri incelendiğinde, tutarsız ve günlük politikalar izlendiği göze çarpmaktadır. Türkiye‘de 2000 yılına kadar tarımın desteklemesi sadece tarımsal girdilere uygulanan sübvansiyon miktarlarının azaltılması veya arttırılması ile tarımsal ürünlerin bazılarının destekleme kapsamına alınıp bazılarının çıkarılması Ģeklinde değiĢtiği görülmekteydi. Bu politikalar gereği bakliyatlar dahil hiçbir tarım ürününün üretiminde ciddi ve plânlı bir çalıĢma yapılmamıĢtır. Yine de Türkiye‘de her geçen yıl tarımın altyapısı önemli ölçüde oluĢmaktadır. Ancak gelir düzeyi yüksek, yardım ve destekleme olanağı geniĢ, bölgesel kalkınmayı ve dolayısıyla çiftçiyi yerinde tutmayı amaç edinen, örgütlü bir topluluğa ve onun AB ülkelerinde uygulanan Ortak Tarım Politikasına nasıl ve ne zaman uyum sağlayacağını söylemenin kolay olmadığını vurgulamak gerekir (Gaytancıoğlu,2011). Tablo.5.Türkiye ve AB Temel Ekonomik Göstergeler (2009) KiĢi BaĢına Nüfus DüĢen Milli Enflasyon Ülkeler (1000 Yüzölçümü(Km2) Gelir(Satın % KiĢi) alma Gücü,€) Türkiye 71517 783560 10900 6,3 AB(27) 499700 4281550 23600 1 ĠĢsizlik Oranı(%) DıĢ Ticaret Dengesi) 14 9,4 -27768 -97990 Tablo 5 incelendiğinde Türkiye‘nin ekonomideki yüksek payının nüfus ile ilgili olduğu görülmektedir. Türkiye, 2009 yılında, 71 milyonu aĢan nüfusuyla AB-27 ülke nüfusunun %14‘ü civarında daha fazla bir nüfusa sahiptir. Buna karĢılık satın alma gücüne endekslenmiĢ kiĢi baĢına düĢen gelir düzeyinde Türkiye 10,900 Euro ile AB-27 Ülkenin ancak %46‘sına ulaĢabilmiĢtir. 93 Tablo.6. AB‟de Tarımsal Üretim Değerinin Ülkelere Göre Dağılımı Tablo da AB‘de tarımsal üretim değerinin ülkelere göre dağılımı incelendiğinde Fransa, Almanya, Ġtalya ve Ġspanya‘nın ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. Bu dört ülke tarafından gerçekleĢtirilen tarımsal üretimin değeri, AB- 15 içinde yaklaĢık %65 düzeyinde bir paya sahiptir AB-25 içinde tarımın GSMH içindeki payının yüksek olduğu ülkeler; %3,6 ile Polonya, %3,4 ile Litvanya, %3,2 ile Yunanistan, %3,1 ile Letonya, %3 ile Macaristan‘dır. Tarımın GSMH içindeki payı 1,7‘dir, bu oran yeni üye ülkelerde çok daha yüksek düzeylerdedir. Fakat, Türkiye‘de %9,1 olan tarımın GSMH içindeki payı, Romanya‘da %7 ve Bulgaristan‘da %5,6 düzeyindedir. Bu verilere göre tarımın milli gelir içindeki payı Türkiye‘de tüm üye ülkelerde olduğundan daha yüksek düzeydedir. 2009 yılı itibariyle tarımda istihdamın en yüksek olduğu ülkeler Ġtalya, Ġspanya, Fransa ve Almanya‘dır. Diğer taraftan istihdam içinde tarımın payının oransal olarak çok yüksek sayılabilecek düzeyde olduğu ülkeler bulunmaktadır. Fakat, tarımın toplam istihdam içindeki payı, Yunanistan‘da %11, Litvanya‘da %9, Letonya‘da %8‘dir. Bu oranlar yüksek olmasına rağmen söz konusu ülkelerde nüfusun ve dolayısıyla toplam istihdam rakamının küçük olması üyelik süreci açısından önemli sorun yaratmamıĢtır. Aynı zamanda, 2007 yılında tam üye olan Bulgaristan (%7) ve özellikle de Romanya‘da (%26) tarımdaki istihdam oranının yüksekliği dikkati çekmektedir. Fakat Türkiye, 2009 yılı itibariyle Türkiye‘de tarımda istihdam edilen kiĢi sayısı 4,5 milyondur. Toplam istihdam içinde tarımın payı ise %22‘dir. Bu veriler AB ortalamalarının çok üzerindedir. Bu istihdam yapısı ile Türkiye‘nin AB‘ye uyum sağlaması oldukça güç görünmektedir. Bu durumun, tarım dıĢı kesimlerde istihdam imkânlarının yeterince artırılamaması yanında tarım kesiminden diğer sektörlere kaydırılabilecek iĢgücü fazlasının niteliğiyle de ilgili olduğu düĢünülebilir. Türkiye nüfusu ve genel istihdam düzeyinin yanı sıra, tarımındaki istihdamın fazlalığı, AB‘nin Türkiye‘nin tam üyeliği konusundaki çekimser tutumunun baĢlıca nedenleri arasında yer almaktadır ( Bayraç ve Yenilmez,2010:4). 94 Tablo.7 Türkiye ve AB Ülkelerinin DıĢ Ticaretinde Tarımın Yeri (2009) Ülkeler bazında bakıldığında, toplam ithalatı içinde tarım ürünlerinin payı en yüksek olan ülkeler Letonya, Malta, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Ġrlanda, Portekiz, Danimarka ve Estonya‘dır. Ġhracatı içinde tarım ürünlerinin payı en yüksek olan ülkeler ise sırasıyla Yunanistan, Güney Kıbrıs, Danimarka, Hollanda, Ġspanya, Ġrlanda ve Fransa‘dır. Türkiye‘nin ihracatı içinde tarımın payı bu ülkelerin gerisinde bulunmaktadır. Tarım ürünleri dıĢ ticareti en fazla açık veren ülkeler Ġngiltere, Almanya ve Ġtalya; en yüksek fazla veren ülkeler ise sırasıyla, Hollanda, Fransa, Ġrlanda, Danimarka, Ġspanya‘dır. Türkiye ise, tarımda sahip olduğu potansiyele rağmen, 2009 yılında sadece 1,9 milyar dolarlık tarım ürünleri dıĢ ticaret fazlasına sahiptir. 95 Tablo.8.Tarımsal Yapılar Açısından KarĢılaĢtırma Arazinin cinsine göre dağılımına bakıldığında, Türkiye‘nin tek baĢına AB karĢısında önemli bir tarım arazisi varlığına sahip olduğu görülmektedir. 2008 yılında, Türkiye topraklarının %31,2‘sini tarım arazisi oluĢturmakta ve bunun %67,17‘sini ekilen tarla arazisi ve %17,38‘ini de nadas alanı olmak üzere %83,62‘sini iĢlenen tarım arazileri, %3,41‘ini sebze bahçeleri, %1,97‘sini bağ, %6,91‘ini meyve ve %3,16‘sını de zeytin ağaçlarının kapladığı alan oluĢturmaktadır. Türkiye‘de ekilen ve nadasa bırakılan tarla arazisinin tamamı prodüktif tarıma elveriĢli değildir. Çünkü bu alanların bir kısmı özellikle 1948-56 yılları arasında, traktör sayısının hızla artması sonucu, çayır mera alanlarının aleyhine olarak geniĢleyen tarla arazileri olup, engebeli ve meyilleri yüksek arazilerdir. AB-27 ülkede yüzölçümlerinin %24,2‘sini tarım arazisine, %13,2‘si de çayır ve mera alanlarına ayrılmıĢtır. Ülke bazında 2007 yılı rakamları incelenecek olursa, tarım arazilerinin toplam yüzölçümleri içinde en fazla pay aldığı ülkeler sırasıyla Ġngiltere (%66,5), Danimarka (%61,8), Ġrlanda (%60,5) ve Romanya (%59,8)‘dır, en düĢük pay aldığı ülke %7,6 ile Ġsveç‘tir. Çayır mera alanlarının toplam yüzölçümleri içinde en fazla pay aldığı ülkeler ise sırasıyla Ġrlanda (%45,8). Ġngiltere (%41,6) ve Türkiye (%37)‘dir. Türkiye‘nin tarım alanları AB-27 tarım alanlarının %21,8‘i, AB- 25‘in ise %24,4‘ü kadardır (EUROSTAT, 2011:127) AB bütçesi içerisinde önemli yer tutan tarım sektörünün geniĢleme süreci ile AB‘ye getireceği ilave yük aday ülkelerin tarımsal arazi geniĢlikleri ile doğru yönlü iliĢki içerisindedir. Bununla beraber, AB‘nin geniĢleme süreci ile ilgili yeni stratejiler geliĢtirdiği ve bunları OTP reformları kapsamında formüle ederek, yeni üyelerin tarımsal destekler anlamında eski üyeler kadar masraflı olmaması için bir takım önlemler hayata geçirdiği bilinmektedir. Yine de, bu durum 39 milyon hektar tarım alanına ve üç milyondan fazla tarım iĢletmesine sahip olan Türkiye‘nin tarım boyutu ile AB‘yi uzun uzun düĢündürmesini engellememektedir( Uysal ve Karahan,2008). ĠĢletme ölçeği bakımından AB ile karĢılaĢtırma yapıldığında AB-27 ülke değerleriyle, aradaki fark çok fazla değildir. Genel olarak gözardı edilen bir gerçek olarak, Türkiye‘deki ortalama iĢletme geniĢliği, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Macaristan, Malta‘ya göre fazladır. Ayrıca, 96 Ġtalya, Polonya, Slovenya, Litvanya ve Portekiz gibi ülkelerle de büyük ölçüde yakınlık göstermektedir. Tarımda Gübre Kullanımını incelediğimizde; Türkiye topraklarının %75‘den fazlasında organik madde ve azot miktarı çok az veya az bulunmuĢtur. Yeterli ve fazla organik madde içeren toprakların oranı sadece %6 dolayındadır. Topraklarda bitkilere elveriĢli azot miktarı buna kaynak olan organik madde ile yakından ilgilidir. Türkiye topraklarının %75‘inde bitkilere elveriĢli fosfor çok az veya az bulunmuĢtur. Fazla miktarlarda bitkilere elveriĢli fosfor içeren toprakların oranı %14 dolayındadır. Potasyumda ise durum farklıdır. Türkiye topraklarının %80‘inde bitkiler tarafından kullanabilir potasyum fazla veya çok fazla bulunmuĢtur. Potasyum bakımından yetersiz toprakların oranı %1,3 kadardır. Türkiye topraklarındaki organik maddenin azlığı ve besin elementlerinin eksikliği, gerek çiftlik gübresi, gerekse organik gübrelerin topraklara verilmesinin önemini ortaya koymaktadır (Aygün ve Acar,2004:68) Bitkisel üretimde birim alandan elde edilen ürün miktarını kısa zamanda artıran tarımsal girdilerin baĢında gübre yer almaktadır. Türkiye‘de hektara gübre tüketimi 1980 yılında 41,4 kg iken, 1999 yılında 82,5 kg olarak gerçekleĢmiĢ, 2007 yılında ise 88,32 kg olmuĢtur. 2007 yılında tüketilen gübrenin %68‘ini azotlu, %26‘sını fosforlu ve %6‘sını da potasyumlu gübre oluĢturmaktadır. Geçen süre içerisinde gübre tüketiminde artıĢlar kaydedilse de, Türkiye‘de hektar baĢına gübre tüketimi açısından AB ülkeleri ile karĢılaĢtırıldığında hala gerilerde olduğumuz görülmektedir. 2007 yılında AB‘de hektar bazındaki gübre tüketimi 162 kg olarak gerçekleĢirken, Türkiye‘deki oran bu miktarın yaklaĢık yarısı (88,32 kg/ha) olmuĢtur. Türkiye‘de ekstansif koĢullarda tarım yapılan birçok arazide gübre kullanımı ortalamanın gerisinde kalırken, Çukurova gibi bazı bölgelerde de çevresel sorunlara neden olacak kadar aĢırı kullanımlar söz konusu olmaktadır. Türkiye‘de 1980 yılından 2007 yılına kadar gübre tüketimde önemli artıĢla olmuĢtur. 1980 yılında 1.455.998 ton gübre tüketilirken, bu oran 2000 yılında, 2.088.812 tona, 2007 yılında ise 2.193.723 tona yükselmiĢtir. 2007 yılında Belçika hariç, AB-25‘de toplam gübre tüketimi 18.976.102 tona ulaĢırken, AB-27‘de ise bu rakam 19.575.847 ton olmuĢtur (Eraslan vd. www.zmo.org.tr :4 ) Sulama alanları incelediğinde, 77,8 milyon hektar olan toplam Türkiye yüzölçümünün 16,7 milyon hektarı topografik yönden, 12,5 milyon hektarı toprak özellikleri yönünden, 8,5 milyon hektarı ise ekonomik yönden sulamaya uygundur. Fakat mevcut su kaynakları daha geniĢ bir alanı sulamaya yeterlidir. Sorun, sulamaya uygun alanı geniĢletmektir. Bununla beraber 1980 yılında 2.672.817 hektar olan sulanan alanlar, 1999 yılında 4.747.000 hektara yükselmiĢtir109, 2007 yılında ise 5.215.000 hektar olmuĢtur (Bayraç ve Yenilmez,2011:4) 97 Tablo.9. AB ve Türkiye‟de Hayvan Sayıları (1000 BaĢ) (2008) 2008 yılında AB-27‘de 88,8 milyon adet sığır, 90,9 milyon adet koyun ve 13,4 milyon adet keçi bulunmaktadır. Sığır sayısında Fransa, Almanya ve Ġngiltere; Koyun sayısında Ġngiltere ve Ġspanya; Keçi sayısında ise, Yunanistan, Ġspanya ve Fransa ilk sıralarda yer almaktadır. Türkiye‘nin tam üyeliği durumunda AB‘deki sığır, koyun ve keçi sayılarında, sırasıyla, %12,42, %27,98 ve %46,85 artıĢ olacağı görülmektedir. Ancak Türkiye‘nin hayvansal üretimde AB karĢısındaki pozisyonunu değerlendirebilmek için hayvan sayıları yeterli olmayıp, üretim miktarlarının incelenmesi gerekmektedir. 3.1. Türk Tarım Sektörü ile Avrupa Birliği Tarım Sektörünün KarĢılaĢtırması OTP ile Türk Tarım Politikaları uygulamaları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Uygulamalarda ki bu farklılıklar uyum sürecinde ki Türkiye‘ye ciddi bir Ģekilde etkilemektedir. Bu farklılıklar sadece salt arazinin iĢleme Ģekli, tarımsal teknoloji kullanma kabiliyeti, analizler ve su kaynaklarının doğru kullanımı, ürün seçimi ve tarımsal finansmanlar ile teĢvikler değil, aynı zamanda buna yönelik müdahaleler ve sürekli kontrol altında tutulan bir tarım politikası ile ciddi farklar görünmektedir. Topluluk içerisinde tarım nüfusunun azaltılması, iĢletme sayısının düĢmesi ve var olan iĢletmelerin büyütülmesi esas alınmıĢ ve geçen süreç içerisinde bu giriĢimde oldukça baĢarılı adımlar atılmıĢtır. Türkiye‘de ise ne tarımsal nüfusun, ne iĢletme sayısının azaltılması, ne de iĢletmelerin büyütülmesi ve modernleĢtirilmesi konusunda bir politika izlenmektedir. Tarım ve kırsal alan, Türkiye‘nin sosyo-ekonomik yaĢamında önemli bir yer tutmaktadır. Bunu rakamla ifade edilecek olursak, ülke nüfusunun %35 kırsal alanda yaĢamakta, tarım istihdam 98 katsayısı %34 ve GSMH katsayısı ise %11 civarındadır. AB‘de ise bu veriler daha düĢük düzeyde bulunmaktadır. 1 Ocak 2009 yılı itibari ile 27 üyeli AB‘nin istihdamında tarımın payı %6 civarında iken GSMH ise %2 altındadır (Günaydın, www.zmo.org.tr , 15.11.2011) Topluluk ve Türkiye‘de görülen önemli farklardan birisi de pazarlama ve organizasyon yapılarıdır. Avrupa Topluluğu‘nda üreticiler, üretici birlikleri ve kooperatifler Ģeklinde örgütlenmiĢler ve bu tür örgütler çatısı altında toplanmıĢ üreticiler gerekli olan yardımı oluĢturulan fonlardan elde etmektedirler. Türkiye‘de ise hala örgütlenmede ilerleme sağlanamamıĢ ve çiftçi ihtiyacı olan yardımı alamamaktadır. Türkiye‘de kooperatiflerin güçlendirilmesi yönünde bir politika oluĢturulmamıĢtır. Üretimin kontrol altına alınması ve garanti eĢiği ile pazarda uygulanana müdahale fiyatları ve eĢik fiyatları göze çarpmakta ve tarım uygulamalarında kayıt altına alınamayan üretim fazlalıkları ciddi problemler oluĢturmaktadır. Tarımsal uygulamalardaki OTP ve Türk Tarımı farklarından birisi de, fiyat uygulamaları ve destek politikaları olarak sayılabilir. Fiyatlar ve yardımlar ile ilgili farklar10, AT‘ de tarım ürünlerinin yaklaĢık %97‘si fiyat politikalarıyla korunmakta, Türkiye‘de ise fiyat destekleme politikasına konu olan ürünler 1980‘li yıllardan itibaren giderek azalmaktadır. FEOGA (Tarımsal Garanti ve Yönlendirme Fonu) desteklemenin en önemli kalemi sayılırken, Türkiye‘ de destekler çok farklı kısımlardan ve yerlerden yapılmaktadır(Atakan,1998:104). AB tarımsal destekleme politikalarını, sağlıklı olarak yürüten müdahale kuruluĢlarını güçlendirirken, Türkiye bu görevi yapan TMO, TEKEL, Tarım SatıĢ Kooperatifleri ve Birlikleri, Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. vb. kurumlarını özelleĢtirmekte ya da tasfiye etmektedir. AB‘de destek kurumlan tek ve merkezi olup, ürünlerin kalitesi ve bölgenin geliĢmiĢlik düzeyine göre ayarlanabilir iken, Türkiye‘de dağınık yapılı ve ürün çeĢidine göre değiĢen, ürün kalitesi ve bölge geliĢmiĢliğini dikkate almayan bir politika söz konusudur. Türkiye‘deki zayıf üretici örgütlenmesine karĢın, AB‘de güçlü bir örgütlülüğün bulunması ve kapsamlı yapısal politikaların uygulanması tarım politikalarında bir üstünlük sağlamaktadır (Bayraç ve Yenilmez,2011:8) Türkiye 2001 yılından itibaren uygulanmaya baĢlanan Tarım Reformu Projesi kapsamında; tüm tarımsal fiyat desteklemeleri, girdi sübvansiyonlarını kaldırarak Doğrudan Gelir Desteği Sistemine (DGDS) geçmiĢtir. Türkiye‘de OTP‘ye uyum çerçevesinde, yeni bir tarım reformu oluĢturulmakta ve bunun temelinde, tek baĢına uygulanan DGDS yer almaktadır. Tarım Reformu çerçevesinde DGD‘nin amaçları, gümrük vergilerinin düĢürülmesi aracığıyla yurtiçi fiyatların dünya fiyatlarına yaklaĢtırılması, ürün piyasalarına müdahalelerin azaltılması, düĢük faizli kredi ve gübre gibi girdi desteklerinin kaldırılması ve bundan doğacak üretici kayıplarının doğrudan ödemeler aracılığıyla telafi edilmesi olarak belirlenmiĢtir (TaĢkın,2009:44). Türkiye‘nin, AB‘ye katılım talebi çerçevesinde uyum sağlaması gereken politika alanlarından biri de kırsal kalkınma politikasıdır. Türkiye kırsal alan yönetimi ve kırsal kalkınma politikasının, bir politika transferi ile geliĢtirildiği ve bu transferle yönetiĢim tarzı bir yönetme biçiminin hakim olmaya baĢladığı söylenebilir. Bir yandan yönetiĢimin ilkeleri kırsal alan yönetimi açısından benimsenirken, diğer yandan da çıkarılan kanunlarla AB kırsal kalkınma politikasının bir gereği olarak oluĢturulması gereken örgütsel düzenlemeler gerçekleĢtirilmektedir. Konuya yönelik AB‘de ele alınan yaklaĢımın daha yoğun bir Ģekilde, Türkiye‘de de yerleĢtirilmesi gerektiği düĢünülmektedir(Kayıkçı,2009:239) 4. Türkiye‟de ve Avrupa Birliğinde Tarımın DıĢ Ticaretteki Yeri ve Önemi Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ticari iliĢkiler, 1963 yılında Ankara anlaĢması ile baĢlamıĢtır. Bu anlaĢmaya göre hazırlık, geçiĢ ve son dönem olmak üzere üç aĢamalı bir süreç baĢlatılmıĢtır. Gümrük Birliği bu aĢamaların son dönemidir. Belirlenen amaçlar içerisinde, malların, kiĢilerin ve sermayenin serbest dolaĢımı öngörülmüĢ fakat kiĢilerin serbest dolaĢımı 99 henüz serbestleĢtirilmemiĢtir. Sermayenin serbest dolaĢımı hükmü için ise Türkiye'nin ekonomik durumunu göz önünde bulundurursak, kendi ülkemize dahi yüksek yatırımlar yapamazken Avrupa Birliği sınırları içerisinde nasıl bir yatırım yapabileceğimiz düĢündürücüdür. Türkiye, ticaretinin büyük bir kısmını Avrupa Birliği ülkeleri ile yapmaktadır. Sanayi ürünlerinde tarifelerin kaldırılması dolayısıyla her iki taraf içinde ticaretin büyümesine etken olmaktadır. Fakat Türkiye geliĢme yolunda bir ülke olduğu için ürettiği ürünlerin ara mallarını ya da makinelerini yine ithal ederek ihracat yapmaktadır. Bu durumda AB ülkeleri için olumlu sonuçlar vermektedir. Ġhracatımızda ve ithalatımızda ilk 10 ülkeye baktığımız zaman bu ülkelerin çoğunlukla AB ülkeleri olduğunu görmekteyiz. Örneğin Almanya, hem ihracatımızda hem ithalatımızda ilk sırada olan AB ülkesidir. Diğer taraftan Avrupa Birliği'nin sektör bağlamında Türkiye'ye yaptırımları üreticilerin daha kaliteli ürünler üretmesi açısından olumlu sonuçlar vermektedir. Örneğin; gıda konusunda; tüketici hakları, raf yerleĢimi, ürün kalite standartları, standartlara uygun eleman yetiĢtirilmesi gibi konularda müdahaleleri bulunmaktadır. Tekstil konusunda; kayıt dıĢılık, iĢçi sağlığı ve güvenliği, çevre standartları ve kalite konusunda etkisi vardır. ġu an özelleĢtirilmiĢ olan elektrik dağıtımı konusu müzakerelerde 2007 yılı içerisinde kamudan özel sektöre devredilmesi ve tüketicinin tedarikçisini serbestçe seçebilme özgürlüğü belirtilmiĢtir. Emlak konusunda AB kökenli bireysel ve kurumsal yatırımcıların Türkiye'de yatırıma yönelmeleri de sektörel yaptırımlardan birisidir(ATO, www.atonet.org.tr, ). Tablo 10. Tarım Ürünleri DıĢ Ticareti (Milyon Dolar) Yıllar Gıda Maddeleri Tarımsal hammaddeler Tarımsal Ürünler Toplamı 9.769 9.812 -43 9.007 762 Ġhracat 5.167 4.645 Ġthalat 3.840 -3.883 Denge 2007 Ġhracatın Ġthalatı 174,3 16,4 99,6 KarĢılama Oranı 10.705 769 11.474 Ġhracat 8.503 4.535 13.038 Ġthalat 2.202 -3.766 -1.564 Denge 2008 Ġhracatın Ġthalatı 125,9 17,0 88,0 KarĢılama Oranı 10.581 608 11.189 Ġhracat 6.107 3.523 9.630 Ġthalat 4.474 -2.915 1.559 Denge 2009 Ġhracatın Ġthalatı 17,3 17,3 116,2 KarĢılama Oranı Kaynak: Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına (SITC, Rev.3) göre TUĠK verilerinden derlenmiĢtir. 100 Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına (Standart International Trade Classification, SITC- Rev.3) göre; 2009 yılı tarım ürünleri ihracatı 11 Milyar 189 Milyon Dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. Aynı dönemde tarım ürünleri dıĢ ticaret fazlası 1 Milyar 559 Milyon Dolar‘ dır. Tarım ürünleri ihracatımızın % 93‘ünden fazlasını, ithalatımızın da % 65‘ini oluĢturan gıda maddelerinde, 2009 yılı ihracatımız 10 Milyar 581 Milyon Dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. 2008 yılında 2 Milyar 202 Milyon Dolar olan gıda maddeleri dıĢ ticaret dengesi 2009 yılında 4 Milyar 474 Milyon Dolara yükselmiĢtir Tarım ürünleri ithalatımız 2009 yılında 2008 yılına göre % 26,1 azalmıĢtır. 2008 yılında tarım ürünleri dıĢ ticaretinde, ihracatın ithalatı karĢılama oranı % 88 iken, 2009 yılında % 116,2 olarak gerçekleĢmiĢtir. Türkiye Ġstatistik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı iĢbirliğiyle oluĢturulan dıĢ ticaret verilerine göre; 2011 yılı Ekim ayında, 2010 yılının aynı ayına göre ihracat yüzde 8,9 artarak 11 milyar 935 milyon dolar, ithalat yüzde 15,1 artarak 19 milyar 915 milyon dolar olarak gerçekleĢti. Aynı dönemde, dıĢ ticaret açığı 6 milyar 333 milyon dolardan 7 milyar 980 milyon dolara ulaĢmıĢtır. 2011 yılı Ekim ayında önceki yılın aynı ayına göre ihracat değiĢim oranı yüzde 8,9, ithalatın değiĢim oranı yüzde 10,6 olmuĢtur. 2010 Ekim ayında yüzde 63,4 olan ihracatın ithalatı karĢılama oranı, 2011 Ekim ayında yüzde 59,9'a gerilerken, en çok ihracat Almanya'ya 2010 Ekim ayında yüzde 47,6 olan Avrupa Birliği'nin (AB) ihracattaki payı, 2011 Ekim ayında yüzde 44,2'ye gerilemiĢtir. AB'ye yapılan ihracat, 2010 yılının aynı ayına göre yüzde 1,2 artarak 5 milyar 275 milyon dolar olarak gerçekleĢti. 2011 Ekim ayında en fazla ihracat yapılan ülke Almanya olurken; bu ülkeye yapılan ihracat 2010 Ekim ayına göre yüzde 0,7 artarak 1 milyar 214 milyon dolar olurken, Almanya'yı sırayla Irak (812 milyon dolar), Ġngiltere (745 milyon dolar), Ġtalya (627 milyon dolar) ve Rusya (600 milyon dolar) takip etti.Rusya Federasyonu ithalatta ilk sırada yer aldı. Bu ülkeden yapılan ithalat yüzde 21,5 artarak 2 milyar 333 milyon dolar olarak gerçekleĢti. Rusya Federasyonu'nu sırayla Almanya (1 milyar 856 milyon dolar) ve Çin (1 milyar 736 milyon dolar) izlemiĢtir(www.haberx.com, 11.11.2011). 5. Sonuç Tarım; ülkelerin besin ihtiyaçlarını karĢılaması, istihdama olan katkısı, tarımsal sanayiye hammadde sağlaması, dıĢ ticarette önemli paya sahip olması gibi nedenlerle, hem Türkiye hem AB hem de dünya ülkeleri için ekonomik ve sosyal açıdan önemli ve stratejik sektör konumundadır. Son yapılan nüfus sayımlarına göre, ülke nüfusun %40‘nın kırsal alanlarda yaĢadığı görülmektedir. Bunun %35‘e yakını da tarım sektöründe çalıĢmaktadır. Oysa geliĢmiĢ ülkelerde örneğin; ABD'de bu oran %2,4, AB ülkelerinde ise %4,2‘dır. Ülkemizde kırsal alanda nüfusun bu Ģekilde yüksek oluĢu tarım sektörü üzerinde ağır ve yoğun nüfus baskısına ve gizli iĢsizliğe yol açmaktadır. Bu durumu ortadan kaldıra bilmek için Türkiye tarım sektöründe yapısal anlamda çok ciddi radikal değiĢiklikler yapması gerekmektedir. Ülkemizde genel ekonomi içinde tarımın yerine bakıldığında,uzun bir durağan dönemden sonra, hızlı bir gerileme gözlemlenmektedir. 1920‘li yılların baĢından 1960‘lı yılların sonuna kadar GSMH‘nın yaklaĢık %40-45‘i tarımdan elde edilirken, 1980‘li yıllarda bu oran %25 seviyelerine inmiĢtir. 1997 yılında ise %15‘e gerilemiĢtir. 2005 yılında ise %12 seviyesine kadar düĢmüĢtür. Buradan da anlaĢılacağı üzere Türkiye‘de tarım sektörünün GSMH daki payı her geçen gün düĢmüĢtür. ġunu hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir. Güçlü tarım, desteklenen tarımdır. Türkiye‘de tarımı geri kalmıĢlık ve kaynakları emen karadelik olarak görmek büyük bir yanlıĢlıktır. AB ülkelerinde tarım sektörünün desteklenmesi ve yönlendirilmesi için birlik bütçesinin yarıya yakınını tarıma kullanırken bu oran ülkemiz içerisinde çok daha düĢüktür. Bu nedenle ülkemizde uygulanan ekonomik politika ne olursa olsun tarım mutlaka desteklenmelidir. Türkiye‘de tarım politikalarının genel özellikleri incelendiğinde, tutarsız ve günlük politikalar izlendiği göze çarpmaktadır. 101 Türkiye‘de 2000 yılına kadar tarımın desteklenmesi sadece tarımsal girdilere uygulanan sübvansiyon miktarının azaltılması veya arttırılması ile tarımsal ürünlerin bazılarının destekleme kapsamına alınıp bazılarının çıkarılması Ģeklinde değiĢtiği görülmektedir. Bu politikalar gereği hiçbir tarım ürününün üretiminde ciddi ve planlı bir çalıĢma yapılmamıĢtır. Yine de Türkiye‘de her geçen yıl tarımın alt yapısı önemli ölçüde oluĢmuĢtur. Ancak gelir düzeyi yüksek, destekleme olanağı geniĢ, bölgesel kalkınmayı ve dolayısı ile çifçiyi yerinde tutmayı amaç edinen, örgütlü bir topluluğa ve onun AB ülkelerinde uygulanan Ortak Tarım Politikasına nasıl ve ne zaman uyum sağlayacağını söylemenin kolay olmadığını da vurgulamak gerekir. Bu kadar sıkıntıları olan bir sektörde verimliliği arttırmak için radikal kararlar neler olabilir: *Öncelikli ve de acil olarak toprak reformu mutlaka yapılmalıdır. Çünkü,Türkiye‘de 3,9 milyon tarım iĢletmesi ve 18 milyon hektar tarım arazisi bulunmaktadır.Fakat bu araziler çok dağınık ve parçalanmıĢ haldedir.Bundan dolayı da küçük ve çok parçalı olan bu iĢletmelerde verimlilik de düĢüktür. *Modern tarım teknikleri hayata geçirilmelidir. Çünki,Bilim ve teknolojideki geliĢmeleri üretime uygulamada yetersiz kalan iĢletmeler,üretim,verimlilik ve rekabet gücü bakımından da yetersiz kalmaktadırlar.arım kesimi örgütlenmeye teĢvik edilmelidir. Bugün birçok geliĢmiĢ Avrupa ülkesinde tarımın içerisinde kooperatiflerin yer aldığı ve tarımın kooperatifler tarafından yönlendirildiği görülmektedir. *Tarıma yönelik yasalar oluĢturulmalı ve bunlar mutlaka uygulanmalıdır.Tarıma verilen destekler arttırılmalı ,girdi maliyetlerindeki kdv oranları düĢürülmeli,uzun vadeli krediler verilmelidir.AB olduğu gibi sanayiden alınıp tarım sektörü desteklenmelidir. *Tarım ürünlerinin ihracatı desteklenmeli ve ihracata imkanlar yaratılmalıdır.Tarım ürünleri ihracatı ile ilgilenen bir birim oluĢturulmalıdır. Tarıma yönelik sanayi yatırımlarının teĢvik edilmesi ve desteklenmesi, desteklenen tarım ürünlerini 10-15 çeĢit üründen çıkarıp,yetiĢtirilen bütün tarım ürünlerinin desteklenmesi,direk ürüne yönelik destekleme yapılması gerekmektedir.Tarım sektörünün aracılardan kurtarılması ve direk alımların yapılması,üreticilere, üretimden pazarlamaya kadar olan safhalarda hizmet vermek üzere;kar amacı gütmeyen Tarımsal Üretici Birlikleri kurulmalı, tarım ile ilgili bölgesel havzalar oluĢturulmalı ve bu havzalara bakacak sıkıntılarını sorunlarını tespit edecek deneyimli kiĢiler görevlendirilmeli. *Ülke gereksinimlerine uygun optimum üretim yapısının sağlanması,üreticinin korunarak uygun gelir olanağına kavuĢturulması ve böylece tarımın ülke ekonomisine olan katkısının arttırılması amaçlanmalıdır.Tarımsal ürünlerde vergiler düĢürülmelidir.Dünyada lider olduğumuz tarım ürünlerinin reklamını çok iyi bir Ģekilde yapmalı ve borsalarını oluĢturmalıyız. *Üreticilerin arz fazlası ürünlerin üretiminden vaz geçirerek alternatif ve ihtiyaç duyulan ürünlere yönlendirilmesi sağlanmalıdır,Hayvancılık destekleri arttırılmalı ve hayvansal ürünler desteklenmelidir. Tarımda riskleri ortadan kaldırmak için tarım sigortası zorunlu hale getirilmeli *Ülke genelinde sulama olanağı olduğu halde henüz sulamaya açılmamıĢ yaklaĢık 3,5 milyon hektar arazi devletin sağlayacağı sulama yatırımları ile sulana bilir hale getirilip bu arazilerde iki ürün alınması sağlanırken, tarım arazileri üzerinde gecekondulaĢma ve sanayi kurulmasına izin verilmemelidir. *Devletin elinde bulunan tarımsal faaliyet gösteren fabrikaların iĢletmelerinin kooperatiflere verilmesi sağlanmalıdır..Tarım bakanlığı kadroları mutlaka ziraat mühendisleri ile takviye edilmeli ,bilgili ve deneyimli kadrolar görev baĢında olmalı, evrak yükünden kurtarılmalıdır.Tarım ve köy iĢleri bakanlığı meslek kuruluĢları ve ilgili sektör temsilcileri ile gerçek anlamda bir iĢ birliği sürecine açık,katılımcı ve saydam bir tutum izlemelidir. 102 KAYNAKÇA ACAR, M.2006, DTÖ ve AB IĢığında Türk Tarımının Geleceği, Ankara. Atakan, M. 1998: Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası ve Türkiye‘nin Uyumu, Uzmanlık tezi, Ankara,s.104 ATO, ―Türkiye DıĢ Ticaretinin GeliĢimi‖ http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=559&l=1 11.11.2011 AYGÜN, Yusuf-ACAR, Mustafa: ‗‗Organik Gübreler ve Önemi‘‘, Hasad Dergisi, BAYRAÇ ,H. N. ve Yenilmez,F. 2011 ―Türkiye Tarımının Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasına Uyumu‖ http://www.e-konomist.net/wp-content/dosyalar/ortaktarim.pdf, (14.11.2011) CESUR, Ö.2004 Avrupa Birliği‘nde Tarıma Yönelik Mali Yardımlar ve Türkiye ile Bir KarĢılaĢtırma, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları AraĢtırma ve Uygulama Merkezi, Ankara Üniversitesi Basımevi, No:21, Ankara. DIġ TĠCARET ĠSTATĠSTĠKLERĠ http://www.haberx.com/dis_ticaret_istatistikleri(17,n,10812569,214).aspx DPT: ‗‗Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013, ĠĢgücü Piyasası Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu‘‘, Ankara: DPT Yayınları, 2007, (Çevrimiçi), http://ekutup.dpt.gov.tr/isgucu/oik662.pdf, 30.06.2010 ERAKTAN, G. 2001 Tarım Politikasının Temelleri ve Türkiye‘de Tarımsal Destekleme Politikaları, Uzel Yayınları, Ġstanbul. ERASLAN, F. ve Diğerleri: ‗‗Türkiye‘de Kimyasal Gübre Üretim ve Tüketim Durumu, Sorunlar, Çözüm Önerileri ve Yenilikler‘‘ http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/c1e55ec7c43dc51_ek.pdf, (23.10.2010) EUROSTAT, Eurostat Yearbook 2010, Agriculture, Forestry, Fisheries http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/product_details/publication?p_product_cod e=KS-CD-10-220 GAYTANCIOĞLU, O , 2011 ―AB ORTAK TARIM POLĠTĠKASI KARġISINDA TÜRKĠYE TARIMI‖ www.gubretas.com.tr/MAKALEFILE/okaytancioglu1.doc GAYTANCIOĞLU, O 2009: Türkiye‘de ve Dünyada Tarımsal Destekleme Politikası, ĠTO Yayınları, No:14, Ġstanbul, 2009 GÜNAYDIN, Gökhan , Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Türkiye Tarım Sektörü Ġçin Bir ÇıkıĢ Yolu Olabilir mi? http://www.zmo.org.tr, EriĢim: 15.11.2011) GÜNAYDIN, G. 2010 Tarım ve Kırsallıkta DönüĢüm, Politika Transfer Süreci/AB ve Türkiye, 1.Baskı, Tan Kitabevi, Ankara. ĠKV, ‗‗Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası‘‘,http://www.ikv.org.tr/pdfs/0b08abbf.pdf, (14.11.2011) ĠNKAYA, A.2001 ―Türkiye‘nin Avrupa Birligi‘ne Adaylık Süresince Adaylık Politikaları‖, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, Ġktisat Anabilim Dalı, Yayınlanmamıs Doktora tezi, Afyon. KAYIKÇI, S.2009 Türkiye‘de Kırsal Alan Yönetimi, Sosyal AraĢtırmalar Vakfı, Ezgi Matbaacılık, Ġstanbul. ÖZMEN,K. ―Türkiye Tarımına Genel BakıĢ Ve Türkiye'de Uygulanan Tarım Politikaları ―1. Sayı:228, Mayıs 2004, ss. 68-72. UYSAL, Ö.-OKTAY, E. 2008: ‗‗Türkiye ve Avrupa Tarım Sektörlerinin KarĢılaĢtırılması‘‘, Ġzmir DEÜ 2.Ulusal Ġktisat Kongresi, http://www.deu.edu.tr/userweb/iibf_kongre/dosyalar/uysal.pdf, 103 ORGANĠK TARIM ÜRÜNLERĠNĠN PAZARLANMASINDA E-TĠCARET Öğr. Gör. Canan SANCAR GümüĢhane Ünv. Kelkit Aydın Doğan MYO canansancar@gumushane.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Vecihi AKSAKAL Yrd.Doç.Dr. GümüĢhane Ünv. Kelkit Aydın Doğan MYO vaksakal@gumushane.edu.tr Öğr. Gör. Taha Emre ÇĠFTÇĠ Öğr.Gör. GümüĢhane Ünv. Kelkit Aydın Doğan MYO tahaemreciftci@gumushane.edu.tr Özet 1990‘lı yılardan itibaren sadece geliĢmiĢ ülkelerde değil geliĢmekte olan ülkelerde de tüketicilerin sağlıklı gıda tüketimi ve çevreyi koruma konusunda duyarlıklarının giderek artması organik tarımın giderek yaygınlaĢmasına neden olmuĢtur. Tüketicilerin organik ürün talebinin artıĢına paralel olarak dünya ticaret hacmi de hızla büyümektedir. Dünya ticaretindeki hızlı geliĢmeler karsısında firmaların pazarda rol oynayabilmeleri için pazarlama sistem ve stratejilerini gözden geçirmeleri gerekmektedir. Bilgi ve iletiĢim sektörünün hızla geliĢmesi ve artan küresel rekabet karĢısında organik ürün pazarına yönelik ürün sunan firmaların, uluslararası kuruluĢların ve perakendecilerin değiĢen pazarlama stratejileri karĢısında ayakta kalabilmeleri zorlaĢmaktadır. Uluslararası platformda ticarette söz sahibi olabilmek için organik ürünlerin pazarlanmasında geleneksel yöntemlerin dıĢına çıkılarak epazarlama ve e-ticarete yönelik pazarlama stratejilerine geçilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Organik ürünler, pazarlama, dağıtım kanalları, e- ticaret Abstract The rapid increase starting from 1990s in the sensitivity of consumers on healthy food consumption and saving the environment not only in developed but also in developing countries led to the constant spread of organic farming. In parallel to the ogranic product demand of consumers, it‘s worldwide trade volume is rapidly increasing. So that firms can play important roles in the market against the rapid progresses in the World trade, they need to go through their marketing system and strategies. Against the rapid increase of information and communication sector as well as increasing global rivalry, it gets really hard for firms, international organizations and retailers that manufacture products in the organic product market to stand against the changing marketing strategies. In order to function as an arbiter in the international platform, there must be a shift from traditional methods of marketing organic products to marketing strategies including e-commerce and e-trade. Keywords: Organic Products, marketing, distribution channels, e-commerce. 1.GiriĢ Organik tarım ürünlerinin üretimi ve tüketimi dolayısıyla ticareti her geçen gün tüm dünyada hızla artmaktadır. Ülkeleri organik tarım ürünlerinin ticaretine yönelten temel faktörlerin baĢında ise entansif olarak yapılan yoğun tarımsal üretim sonucu ekolojik dengenin bozularak 104 bitkisel ve hayvansal ürünlerdeki kimyasal artıkların insan sağlığını tehdit eder bir boyuta ulaĢması yatmaktadır. GeliĢmiĢ ülkeler organik iĢlenmiĢ gıdaların hem üreticisi hem de ithalatçısı iken geliĢmekte olan ülkeler ise organik gıda tüketimi konusunda halkın bilinç düzeyinin yeterli seviyede olmaması sebebiyle daha çok üretici konumdadır. Bilgi ve iletiĢim teknolojilerindeki hızlı geliĢmeler karĢısında ülkeler geleneksel sınırlarını aĢarak tek bir pazar haline gelmiĢtir. Bu çalıĢmada ―organik tarım/ organik ürün tanımı ve kapsamı, organik ürünlerin pazarlama karması, organik tarım ürünlerinin pazarlanmasında avantaj sağlayacağı düĢünülen elektronik ticaret kavramı, kapsamı ve önemi, elektronik ticaret modelleri, elektronik ticaretin avantaj ve dezavantajları ve elektronik ticaretin ekonomik etkileri kapsamlı biçimde açıklanmıĢtır. 2. Organik Tarım / Organik Ürün Tanımı ve Kapsamı Organik tarım; ‗Üretimde kimyasal girdi ve ilaç kullanmadan yönet karĢılıklı güven esasına melikler çerçevesinde izin verilen girdiler kullanımıyla yapılan, üretimden tüketime kadar her aĢaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir‘ (Karaarslan ve Yetkin,2010:619) Ģeklinde tanımlanmaktadır. Codex Alimentarius‘un (2010) tanımına göre ise organik tarım ―Ġçinde biyolojik çeĢitliliği, biyolojik döngüyü ve toprağın biyolojik aktivitesinin olduğu tarım-ekosistem sağlığını ilerleten ve geliĢtiren bir bütün üretim yönetimidir. Bölgesel Ģartların yerel anlamda düzenlenmiĢ sistemlere ihtiyacı olduğunu hesaba katarak çiftlik dıĢından gelen girdilerin kullanımının yerine yerel girdilerin kullanımını destekler. Bu, mümkün olunan yerlerde, sistem içerisinde herhangi bir fonksiyonu yerine getirmek için sentetik materyaller kullanmaya karĢı bir biçimde agronomik, biyolojik ve mekanik metotlar kullanarak baĢarılabilir. ―Organik‖ olarak üretilmiĢ olan ürünler formüle edilmiĢ düzenlemeler gibi açık bir Ģekilde tanımlanmıĢ olan organik üretim standartlarına uygun Ģekilde üretilir (www.intracen.org). Organik ürün kavramı içerisinde süt ve süt ürünleri, taze ve kurutulmuĢ sebze ve meyveler, ekmek, vücut bakım ürünleri ve çeĢitli kozmetik ürünler, temizlik ve hijyen sağlayan ürünler, kırtasiye malzemeleri ve çeĢitli tekstil ürünleri ilk akla gelenler olmaktadır. 3. Organik Tarım Ürünlerinin Pazarlanmasında Pazarlama Karması ve E- Ticaret 3.1. Pazarlama Karması Modern pazarlama anlayıĢı; ‗iĢletme amaçları doğrultusunda, tüketici istek ve ihtiyaçlarını karĢılamaya yönelmiĢ, bütünleĢtirilmiĢ pazarlama tarafından desteklenen, tüketici odaklı bir tutumdur‘ (Deniz, 2009:11). Modern pazarlama anlayıĢında iĢletmelerin varlıklarını sürdürme ve karlılık hedeflerine ulaĢmada en önemli araç müĢteri ile iletiĢimde rakiplerine karĢı üstünlük sağlamaktır. Pazarlamanın amacı, üreticinin ürettiği pazarlanabilir nitelikteki ürün ve hizmetleri satacak müĢterileri bulmak, bu müĢterileri korumak, rakiplerin müĢterilerini kendine çevirmek, ürünü ilk defa kullanacakların firmadan almalarını ve karlılığı sağlamaktır (Ġyiler, 2009:109). 2010 yılında organik ürün pazarının 70 milyar dolara aĢtığı düĢünülmektedir. Günümüzde sadece geliĢmiĢ ülkeler organik ürünlerin temel tüketicileri olarak görülmekte ve ihracata yönelik çalıĢan ülkeler için önemli bir gelir kaynağı olmaktadır. Önümüzdeki süreçte geliĢmekte olan ülkelerde de organik ürünlere talebin artacağı tahmin edilmektedir (Ġpek ve Çil 2010:141). Modern pazarlama anlayıĢında ürün, yer, fiyat ve tanıtım faaliyetlerinden oluĢan pazarlama karması pazarlama açısından önemli bir kavramdır. Bu bölümde organik ürünlerin pazarlanmasında pazarlama karması unsurları organik ürün kavramına daha önce değinildiği için fiyat, dağıtım kanalları ve tutundurma faaliyetleri kapsamında incelenecektir. 105 3.1.1. Fiyat Piyasada var olan bütün mal ve hizmetler için olduğu gibi organik ürün piyasasında da fiyat oluĢumunda arz ve talep belirleyici konumdadır. ġüphesiz pazarlama karmasının unsurlarında biri olan fiyat belirlenirken iĢletmenin içinde bulunduğu dönemde karını maksimize edecek, yatırımın karlılık oranını, pazar payını, satıĢ gelirlerini artırmak gibi pazarlama hedefleri dikkate alınır. Pazara yeni sunulan bir ürün için fiyatlandırma maliyet odaklı olmak zorundadır. Konvansiyonel muadillerine göre hemen hemen tüm ülke pazarlarında ortalama %24-65 aralığında(hatta bazı ürünler için %50-%100) pahalı olan organik tarım ürünlerinin fiyat oluĢumunda tüketicilerin ödemeye razı oldukları fiyat yanında, eğitim durumları, tüketim alıĢkanlıkları, pazarlama alt yapısı vb. faktörler etkilidir (www.bahce.biz/organik). Organik tarım ürünlerinin pazar hacminin artıĢına ve rekabet artıĢına paralel olarak aradaki fiyat farkının azalacağı beklenmektedir. 3.1.2. Tutundurma Günümüz dünyasında, özellikle geliĢmiĢ ve Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerin birçoğunda üretim sorun olmaktan çıkmıĢ, üretilenin tüketicilere beğendirilmesi, tüketicinin ikna edilerek satısının yapılabilmesi ve böylelikle ürünün pazarda uzun soluklu ve kalıcı hale getirilmesi, temel sorun haline gelmiĢtir (Ġnal ve Diğerleri, 2010:287). Tutundurma, ĠĢletmelerin küreselleĢen dünya pazarında iĢletmelerin rekabetçi piyasa Ģartlarında ürünlerinin mevcut veya potansiyel müĢterilere ulaĢtırılması ve kullanım alıĢkanlığı yaratılmasında uyguladığı reklam, kiĢisel satıĢ, satıĢ geliĢtirme araçları ve halkla iliĢkiler faaliyetleri olarak ifade edilmektedir. Organik tarım ürünlerinin deneme ürünleri ile satıĢ noktasında tüketiciye sunulan örnek ürünler de tüketici yelpazesini geniĢletmeye ve bu sayede organik tarım ürünlerinin pazarda tutunmasına yardımcı olacaktır. Fiyat avantajı ile ödüllendirilen tekrar satın alma faaliyeti, tüketiciyi denemiĢ olduğu organik tarım ürününü almaya yöneltebilir. ĠĢlenmiĢ veya iĢlenmemiĢ organik tarım ürünlerini satın almanın alıĢkanlık haline dönüĢmesi için tekrarlanan promosyonlar önem arz etmektedir (Gök,2008:64). 3.1.3. Pazarlama/Dağıtım Kanalları Ürünler, üretimlerinden itibaren son tüketiciye ulaĢıncaya kadar iĢleme, depolama, paketleme ve müĢteriye ulaĢtırılması gibi değiĢik iĢlemlerden geçmektedir. Ürünlerin geçmiĢ olduğu bu yolların tamamına birden ―pazarlama veya dağıtım kanalları‖ olarak adlandırılmaktadır. Bir mal veya hizmetin ilk üreticisinden son kullanıcıya ulaĢtırılması ve ulaĢım esnasında izlediği yollar dağıtım kanalları ve dağıtım kanalı sistemi olarak tanımlanır. Bu sistemin faaliyette bulunabilmesi için bir takım aracılara gerek vardır. Bu aracılar, toptancılar, perakendeciler, acenteler, üreticiler ve tüketiciler Ģeklinde genel bir sınıflandırmaya tabi tutulabilir (Öz,2008:1).Pazarlama karması elemanlarından dağıtım kanalları, diğer tüketim mallarında olduğu gibi organik tarım ürünleri için de önemli bir unsur olarak yerini almaktadır. Tüm Dünya‘da organik tarım ürünlerinin pazarlanmasında perakende zincirleri büyük yer tutmaktadır. Son yıllarda organik tarım ürünlerine yönelik talep artıĢı, doğal olarak alternatif dağıtım kanalları arayıĢını beraberinde getirmiĢtir. Süper/hiper marketler, ayırt edici özellikleri bulunan dükkânlar, doğal ürün satıcısı süper marketler ve doğrudan üretici bahçesinde satıĢ iĢlemleri organik tarım ürünleri için dağıtım kanallarını ifade etmektedir. Ayrıca son dönemlerde organik tarım ürünlerinin dağıtım kanalları arasına elektronik ticaretin de katıldığını söylemek yerinde olacaktır. E-Ticaret, özellikle bilgisayar ve internet kullanımının artması ile birlikte giderek artan doğrudan pazarlama yöntemlerinden birisidir. 106 4. Organik Tarım Ürünlerinin Pazarlanmasında E-Ticaret Avrupa ülkelerinde pazarlama alanında bilgi teknolojilerinin kullanımı e-pazarlama ve eticaret yöntemlerini gündeme getirmiĢtir. Pazarlama ve tanıtım aktivitelerindeki hızlı ve çarpıcı geliĢmeler, teknoloji kullanımında yaĢanmıĢtır. Günümüzde özellikle geliĢmekte olan ülkelerin ihracatçılarının karĢılaĢtıkları en önemli sorunlar bilgi ve iletiĢim teknolojilerinde yeterli seviyede olmayıĢları ve güvenilir pazar bilgisinin bulunmayıĢıdır. Bu sorunun çözümü için, Uluslararası Ticaret Merkezi (ITC) ―Organic Link‖ diye adlandırılan yeni bir web portalı geliĢtirmiĢtir. Organic Link (www.intracen.org/organics) küresel olarak ithalatçı ve ihracatçılara arasındaki iletiĢimi kolaylaĢtırmak üzere oluĢturulmuĢtur. Organik tarım ürünlerinin pazarlanması amacıyla ulusal ve uluslararası e-ticaret sitelerine örnek olarak; http://www.organicgroup.eu, http://www.orgamar.com, http://www.eMarketer.com,http://www.organikpazar.com,www.intracen.org/organics internet siteleri örnek gösterilebilir.Tüketicinin bilinç düzeyinin yükseltilmesinde biliĢim teknolojilerine ağırlıklı olarak yer verilmeli ve bu amaca hizmet eden web siteleri ve tanıtım portalları tutundurma faaliyetleri kapsamında uygulanmalıdır. Tablo-2 Web Dahil Bazı Kanalların Firmalara Sunduğu Avantajlar KANAL Avantajları - Bir ürüne sanal olarak sınırsız yer ayrılabilir. - Perakende mağazaları açmadan küresel pazara ve pazarlara eriĢim - 7 gün 24 saat sipariĢ verebilme - Katalogların baskı ve postalama maliyetinin webde olmaması - MüĢteri hizmet yetkilileri olmadan nakliye emrinin onaylanması - SatıĢ sunumunda görüntü (video) ve sesi kullanabilme - GeçmiĢ ve mevcut müĢterilere özel e-mail gönderebilme Web - Engelli kiĢilerin fiziksel hareket sıkıntısı olmadan araĢtırma yapabilmesi - Az rağbet gören ürünlerin stoğunu verimli ayarlama - Fiziksel mağazalarda sunulmayan ürün çeĢitlerini satıĢa sunabilme - Web temelli alıĢveriĢi tercih eden segmentlere doğrudan seslenme - Otomatik ara yüz tekniklerini kullanma: ortaklaĢa filtreleme, cooki‘ler, web log analizleri, gerçek zamanlı - GörselleĢtirme ve anketlerle müĢterilerin spesifik ihtiyaçlarına göre tekliflergeliĢtirme - Tüketimde otomasyon (Örn: Çiçeklerin her ayın belirli gününde gönderilmesi isteğini gerçekleĢtirmek) Mağaza - Anındalık: MüĢteri ürünü görüp beğendiğinde beraberinde götürebilir. - EĢyayı alan müĢteri ayrıca nakliye ücreti ödemez. - Tamamlayıcı ürünleri görme, ürünü görme, deneme - SatıĢ personeli ile iliĢki - AlıĢveriĢ sosyal bir aktivite olarak, diğer kanallarda olmayan 107 bir sosyalleĢme imkanı sunar. -TaĢınabilirlik: Katalog her yere gider, okunur. - Uzun süre raf ömrü - Katalogda renklerin orjinale yakınlığı webe göre daha kalitelidir. Katalog - Küresel pazar ve pazarlara perakende mağazaları olmadan eriĢim - 7 gün 24 saat sipariĢ verebilme - MüĢteriler arasında paylaĢma ve değiĢme - Algısal duyuları (görme, koklama) internete göre daha iyi tatmin eder. Kaynak: Berman ve Diğerleri,2004:147-156 4.1. E-Ticaretin Tanımı ve Kapsamı E-ticaret kavramı farklı ülkelerin kuruluĢları tarafından farklı Ģekilde tanımlandığı görülmektedir. Ancak en çok kabul göreni OECD tarafından 1997‘de yapılan tanımdır. OECD‘ye göre e-ticaret, bir süreçtir ve aĢağıdaki eylemleri kapsamaktadır(OECD,1998); ĠĢletmelerin ticari iĢlemlerden önce elektronik ortamda araĢtırma yapmaları ve bilgilenmeleri, ĠĢletmelerin elektronik ortamda bir araya gelmesi, Ödeme sürecinin yerine getirilmesi,Taahhüdün yerine getirilmesi, mal veya hizmetin müĢteriye teslimi,SatıĢ sonrası hizmetlerin ( bakım-destek vb.) temin edilmesidir. E-ticaret, elektronik ortamda alıcı ve satıcıları bir araya getirmektedir. Bu yönüyle elektronik ortamdaki ticaretin sınırları ulusal düzeyden uluslararası düzeye taĢınmıĢtır. Sadece katılımcılar dikkate alınarak e-ticaret altı gruba ayrılabilir (Kalaycı:2004:6). Günümüzde eticaret pazarlama, satıĢ, internetten ürün ve hizmet satın alma, bankacılık, on-line kamu hizmetleri, dıĢ ticaret iĢlemleri gibi biliĢim teknolojilerinin kullanımıyla iĢletme verimliliğinin artırılmasını hedefleyen bir pazarlama tekniğidir. 4.2. E-Ticaretin Avantajları ve Dezavantajları Geleneksel ticaret karĢısında elektronik ticaretin avantajları aĢağıdaki Ģekilde belirlenebilir (www.eticaret.org): * ĠĢlem Maliyetlerinde Parasal Tasarruflar: Sanal ortamda sipariĢ verme ve iĢleme maliyetlerinde önemli düĢüler sağlanmaktadır. Forbes rakamlarına göre, Forbes 500 listesindeki Ģirketlerin geçen yıl içinde karları %26 oranında artmıĢtır. Bu verimlilik patlamasında biliĢim teknolojileri ve e-ticaretin büyük payı bulunmaktadır. * Mal ve Hizmetlerin Tesliminde Zaman Tasarrufu: Ağ üzerinden verilen ve iĢlenen sipariĢler geleneksel sürece göre daha kısa sürede gerçekleĢmektedir. * Satın Alma Sistemlerini BirleĢtirme:Bu yolla farklı bölüm ve birimlerin tek baĢına satın alım yapmaları yerine bir merkezde toplanan veriler yardımıyla birleĢmiĢ satın alma yoluna gidilebilir. * SipariĢ ĠĢlemlerinde ve Bürokraside Azalama: Kağıt üzerinde takip edilen iĢler yerine elektronik ortamda yapılan iĢler nedeniyle Ģirketler dikkatlerini stok ve envanter üzerine yoğunlaĢtırmakta, tedarikçileriyle daha yaratıcı iĢbirliği yoluna gitmektedirler. * MüĢteriler ve Ortaklar Arasında YakınlaĢma: Sıradan mağazalarda hangi müĢterinizin, ne zaman, hangi ürünleri satın aldığının kaydını tutmanız pek kolay olmazken Internet üzerinde gerekli yazılım araçlarını kullanarak her bir müĢteri ayrı ayrı takibe alınabilmekte ve satıĢlar artırılabilmektedir. E-ticaretin yukarıda belirtilen olumlu yanlarına karĢın bazı olumsuzlukları da bulunmaktadır. Elektronik ticaretin olumsuzlukları aĢağıda özetlenmiĢtir(www.trline.net): 108 E-ticaret, bilim ve teknolojiyi üreten, süratle ekonomik ve toplumsal faydaya dönüĢtüren geliĢmiĢ ülkeler ile endüstri toplumu olmadan bilgi toplumu olmaya çalıĢan geri kalmıĢ ve geliĢmekte olan ülkeler arasındaki refah düzeyi farkını daha daartıracaktır. Elektronik ticaret (internet), bir yandan yeni iĢ alanları, görev ve ünvanlarortaya çıkarırken, diğer yandan da organizasyonların yatay ve dikey olarak büzülmesi ve geleneksel ticarette rol alan bazı unsurların ortadan kalkmasınedenleriyle iĢgücü fazlası ortaya çıkacak, dolayısıyle iĢsizlik artacaktır. E-ticaret (internet), bütünü ile ele alındığında teknik yapısı itibari ile denetime müsait olmayıĢı nedeniyle internetin kullanımında ortaya çıkabilecek suiistimalleri karĢı yaptırım uygulayacak merkezi bir otorite de bulunmamaktadır. 4.3. E-Ticaretin Ekonomik Etkileri Elektronik ticaret, bilgi ve iletiĢim teknolojilerindeki geliĢmelere paralel olarak ülkelerin ekonomik ve sosyal yapılarını etkilemektedir. Ulusal pazarların sınırları, özellikle elektronik ticarete elveriĢli sektörlerde küreselleĢmektedir. Dinamik ve sürekli büyüyen bir yapıya sahip bu pazarlarda, bilgisayar ve internet kullanım oranlarının yükselmesiyle birlikte elektronik ortamdaki tüketici sayısının da artması iĢletmeleri, elektronik ticaretten pay alma konusunda yeni yaklaĢımlara zorlamaktadır. Ġnternetin ulaĢtığı tüm ülkelerdeki birey ve firmalar müĢteri veya satıcı konumuna gelmekte, ticari iĢlemler fiziki çevreden soyutlanarak sanal ortama taĢınmaktadır. Piyasaların, müĢterileri ve satıcıların elektronik ortamlarda fiziki sınırları aĢarak bir araya gelmesi, pazarın büyüklüğünü artırmakta ve elektronik ticaret için uygun ortamlar yaratmaktadır. Elektronik ticaretin iĢletmeler üzerindeki etkileri etkinlik ve verimlilik artıĢları, maliyet ve fiyatların düĢürülmesi, yeni pazarlara giriĢ imkanının sağlanması ve rekabetin artması açısından değerlendirilebilir. Ġnternet kullanımının yaygınlaĢması özellikle geliĢmekte olan ülkelerin firmaları açısından geliĢmiĢ ülkelerin hatta dünya pazarının dev firmalarıyla rekabet avantajı sağlamakta, fırsat eĢitliği sağlayarak kaynak dağılımının optimuma ulaĢması gibi bir amaca hizmet eder. Diğer taraftan elektronik ticaret özellikle pazarlama ve satıĢ departmanı açısından bir çok görev tanımını ortadan kaldırarak iĢgücü kaybına yol açarken, bilgi iletiĢim teknolojisinin yoğun kullanımı nedeniyle yeni istihdam alanı yaratmaktadır.Bilgi ve bilginin kullanımıyla biçimlenen yeni ekonomik ortamda, iĢletme ve pazarlama stratejilerinde değiĢiklikler olmuĢtur. Bu değiĢim sürecinde iĢletmeler, bilginin kullanımıyla sağlanan rekabet üstünlükleri üzerine yoğunlaĢmıĢlardır. Bilginin daha fazla kullanılması, iĢletme ve pazarlama stratejilerinin müĢteri yönlü geliĢtirilmesini olanaklı kılmıĢtır. BULGULAR VE ÖNERĠLER Yeni Pazar koĢullarına uyum ve ayrıca bilgi ve iletiĢim teknolojisindeki ilerlemeler, diğer sektörlerde olduğu gibi organik ürünlerin pazarlanmasında da e-ticaret sistemini kullanan üretici, firma- Ģirket, pazarlayıcılar ve tüketiciler daha avantajlı konumda olmaktadır. Sonuç olarak yaĢanan teknolojik geliĢmelerle ekonomik iĢlemlerin bütünleĢmesi e-ticaret ile yeni aĢamalar kazanmaktadır. Bilgi ve teknoloji ekonomik geliĢmenin ve büyümenin itici gücü olarak görülmektedir. Özellikle geliĢmekte olan ülkelerde organik tarım alanında dünyadaki potansiyel üretici ve tüketicilere ulaĢabilmek için teknolojik altyapının geliĢtirilmesi, kamu ve özel kesimde gerekli olan yasal düzenlemelerin ve organizasyon yapılarının oluĢturulması, insan kaynaklarının niteliğinin ve becerilerinin çok yönlü olarak yükseltilmesi, organik üretime ve e- ticaretine yönelik devlet tarafından sağlanacak yatırım indirimi, düĢük faizli krediler, sübvansiyonlar gibi mali nitelikli destekler sağlanmalıdır. 109 KAYNAKÇA DENĠZ, Esma, OrganikTarım Sektör Raporu, European Comission, Avrupa ĠĢletmeler AğıKaradeniz, 2009 GÖK, S. Adalet, GeniĢlyen Avrupa Birliği Pazarında Türiye'nin Organik Tarım Ürünleri Ticareti Açısından Değerlendirilmesi, Ankara, 2008 GÜLER, Ġbrahim, Organik Tarımda Ekimin Önemi, Atatürk Üniversitesi ZiraatFakültesi, Türkiye IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran - 1Temmuz 2010, Erzurum ĠNAL, M. Emin, Turizm iĢetmelerinde Tutundurma Faaliyetlerinim Belirlenmesine Yönelik Bodrum YöresindeBir AraĢtırma,Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt: 7/14, 2010 ĠPEK, Selçuk ve ÇĠL, YaĢar, Uluslar arası Ticari Boyutuyla Organik Tarım ve Devlet Destekleri, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ĠĠBF, Çanakkale ĠYĠLER, Zeynep, Pazarla ĠletiĢim, DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, Ġhracatı GeliĢtirme Etüd Merkezi, Ankara, Aralık 2009 KALAYCI, Cemalettin, Elektronik Ticaret ve Muhtemel Ekonomik Etkileri, Uludað Üniversitesi Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C: XXIII, S:, 2004 OECD ,The Economic and Social Impacts of Electronic Commerce:Preliminary Findings and Research Agenda, Paris, 1999 ÖZ, Murat, Pazarlama Dağıtım Kanallarının Yönetimi ve Araçların MüĢteri Memnuniyeti Üzerindeki Etkilerinin Ölçülmesi,KMU ĠĠBF Dergisi 10/14 Haziran,2008 YETGĠN, Sibel ve KARAARSLAN, Vildan, Organik Tarıma BaĢlama ve Ġlkeleri, Türkiye IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran - 1Temmuz 2010, Erzurum http://www.trline.net/forum/e-ticaret/1400-e-ticaret-etkiler-olumlu-olumsuz.html http://www.bahcesel.com/content/view/3803/3188/04.02.2011 http://www.intracen.org/search/Default.aspx/06.03.2011, http://www.eticaret.org/eticaretin-avantajlari-ve-dezavantajlari.html/12/04/2011 110 Cumhuriyet‟in KuruluĢundan Günümüze Türkiye‟de Uygulanan Tarım Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme Doç. Dr. Arif ÖZSAĞIR Gaziantep Üniversitesi, Ġktisat Bölümü ozsagir@gantep.edu.tr ArĢ. Gör. Efdal POLAT ġırnak Üniversitesi, Ġktisat Bölümü efdal_polat@sirnak.edu.tr Özet Tarım sektörü; üretime, istihdama, beslenmeye, sanayi sektörüne, milli gelire ve ihracata katkıda bulunduğundan dolayı önemli bir sektördür. Bu nedenle tarım sektörünün ekonomideki yeri yadsınamaz. Türkiye‘de tarım sektörünü, 1980 öncesi ve 1980 sonrası Ģeklinde iki döneme ayırabiliriz. 1980 yılı öncesi Türkiye için tarım politikaları açısından pek de parlak geçmemiĢtir. Çünkü o dönemlerde tarımda makineleĢmeye henüz tam manasıyla geçilememiĢ, tarım ürünlerinin üretiminde verimlilik sağlanamamıĢ ve ithalata yönelik bir dıĢ ticaret politikası izlenmiĢtir. 1980 yılından sonra dıĢ ticaretin liberalleĢtirilmesiyle birlikte, kalkınma planları çerçevesinde tarımda makineleĢme, üretimde verimliliğin arttırılması, tarımda doğrudan gelir desteği ve ihracata yönelik bir tarım politikası izlenmiĢtir. Bu çalıĢmanın amacı, Türkiye‘de Cumhuriyet tarihinden günümüze kadarki süreçte uygulanan tarım politikalarının baĢarılı olup olmadığını incelemektir. Bu kapsamda çalıĢmada öncelikle 1980 öncesi ve 1980 sonrası uygulanan politikalara değinilmiĢ, daha sonrada AB‘ye uyum sürecinde Türkiye‘nin Ortak Tarım Politikası (OTP)‘na yönelik uyguladığı politikalar incelenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Tarım Sektörü, Tarım Politikası, Türkiye. An Assessment Analysis of Agricultural Applications and Politics Throughout the History of Turkish Republic Abstract Agriculture is an important sector because it contributes to production, employment, nutrition, industry, internal revenue and exportation. Therefore, the position of agricultural sector in the economy cannot be abnegated. Agricultural sector in Turkey can be divided into two periods, before and after 1980. The period before 1980 did not pass with much success for Turkey from agricultural policy angle; because, at that period, mechanization in agriculture had not yet been in operation properly, efficiency in production could not be achieved, and an importation-oriented foreign policy was being followed. After 1980, with liberalization of foreign trade, mechanization in agriculture, efficiency in production, direct income support in agriculture, and an exportation-oriented agricultural policy was followed in the frame of development plans. The aim of this study is to look into whether the agricultural policies applied in Turkey throughout history have been successful or not. In this context, this study deals primarily with policies applied before and after 1980, later, examines the policies that Turkey carried out for Cooperative Agricultural Implementation (CAI) in the process of adaptation to EU. Key Words: Agricultural Sector, Agricultural Policy, Turkey. 111 Özel Tüketim Vergisi – Cari ĠĢlemler Açığı ĠliĢkisi: Türkiye Örneği UĞUR Ahmet*, AKBAġ, Yusuf Ekrem** ve ġENTÜRK Mehmet*** Özet Türkiye 1980 sonrası yaĢanan liberalizasyon ve 1996 Gümrük Birliği süreci ile birlikte dıĢ ticaretini hızla geniĢ bir pazara yaymayı baĢarmıĢtır. Ancak Türkiye‘nin gerek enerji alanındaki dıĢa bağımlılığı ve gerekse de belirli sektörlerde hammadde ve ara malı noktasındaki yetersizlikleri ihracatını ithalata bağımlı hale getirmiĢtir. Her ne kadar 2002‘den bu yana ithalat bağımlılığında azalma görülse de çoğunlukla dıĢ ticaret açığından kaynaklı olarak ortaya çıkan cari iĢlemler açığının finansmanı sorunu her zaman güncelliğini korumuĢtur. Bu çalıĢmada, cari iĢlemler açığının özel tüketim vergisi oranlarındaki artıĢ ile finansmanı üzerine bir araĢtırma yapılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Cari açık, özel tüketim vergisi, Türkiye. Abstract The process of liberalization in the post-1980 and 1996, the Customs Union with Turkey's foreign trade has managed to spread quickly to a broad market. However, Turkey's dependence on foreign energy field and as well as the need for specific sectors dependent on imports of raw materials and intermediate goods exports have made the point deficiencies. Despite the decrease in import dependence since 2002, although it mostly as a source of foreign trade deficit problem of financing the current account deficit is always kept up to date. In this study, the financing of the current account deficit increased rates of special consumption tax made a research on. Keywords: Current deficit, special consumption tax, Turkey. * Yrd. Doç. Dr. Ġnönü Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü, ahmet.ugur@inonu.edu.tr Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, akbasyea@gmail.com *** Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, msenturk@kilis.edu.tr ** 112 1. GiriĢ Cari iĢlemler açığı, ülkelerin makro ekonomik dengesini bozduğu için fazla istenmeyen ancak büyümenin gerçekleĢtiği pek çok ekonomide de yaĢanan bir olaydır. Özellikle ham madde ve ara malı alanında dıĢa bağımlı, enerji kaynakları yetersiz ve düĢük teknolojiye sahip geliĢmekte olan ülkelerde, cari iĢlemler açığı sorunu geliĢmiĢ ülkelere göre çok daha fazla yaĢanmaktadır. Bu bağlamda; cari açığın azaltılması ya da sürdürülebilir hale getirilmesi Türkiye ve benzer konumda olan ülkeler için büyük önem taĢımaktadır. Nitekim, gümrük vergisi ve ÖTV cari açıkla mücadele noktasında ön plana çıkmaktadır. Bilindiği üzere; ÖTV, motorlu taĢıtlar, tütün ve tütün mamulleri ile alkol ve alkol ürünleri, petrol ve petrol ürünleri ile solvent ürünleri, elektrikli ev aletleri ve son olarak lüks tüketim mallarının imal ve ithalatından alınmaktadır. Bu ürünlerin imalatı Türkiye‘de çok az gerçekleĢtiği için bu ürünler genellikle ithal edilmektedir. Dolayısıyla ÖTV, ithal malı talebini etkilemekte önemli bir araç olarak kullanılabilir. Gümrük vergisi de, Türkiye gümrük bölgesine giren ithal malları üzerinden alınmaktadır. Hem gümrük vergisi hem de ÖTV, ithal malı üzerinden alındığı için cari açıkla mücadelede araç olarak tercih edilebilir (www.gib.gov.tr). 2. Türkiye‟de Cari Açık ve ÖTV‟nin GeliĢimi Türkiye‘de son yıllarda cari iĢlemler açığı sorunu önemini giderek artırmaktadır. Cari açığın finansmanı ile ilgili olarak çeĢitli düzenlemeler yapılmıĢtır. Bu bağlamda, ithalatı azaltıp ihracatı artırmak için çeĢitli araçlar kullanılmıĢtır. ÖTV ve gümrük vergisi bu araçlar içerisinde çok sık baĢvurulan enstrümanlardır. Türkiye‘de cari açığın önemli derecede arttığı dönemlerde ÖTV oranlarının artıĢı hep gündeme gelmiĢtir. Cari iĢlemler açığının finansmanında ÖTV oranlarının artırılması ve gümrük tarifeleri değiĢikliği, bu politikalara alternatif olabilecek olan faiz, döviz kuru, ihracat teĢviki, ihracatı ve ihracatın katma değerini artıran politikalara nazaran kısa vadede çözüme ulaĢtırma rahatlığı bakımından tercih edilmektedir. Özellikle döviz kurunun yükselme eğiliminde olduğu dönemlerde cari açığın olumsuz etkisinin daha da derinleĢmemesi için ÖTV oranlarının artırılması can simidi olarak kullanılmaya çalıĢılmıĢtır. Grafik 1‘de 2000-2011 döneminde Türkiye‘de cari iĢlemler açığının geliĢimi verilmiĢtir. Buna göre; 2000 Kasım, 2001 ġubat ve 2008 küresel finans krizi dıĢında her yıl istikrarlı bir artıĢ görülmektedir. Cari iĢlemler açığında 2000‘li yıllardaki azalıĢ Türkiye‘nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanmakla birlikte, 2009‘daki azalıĢ küresel durgunluktan kaynaklanmaktadır. ABD‘de baĢlayan ve neredeyse tüm dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik kriz nedeniyle, ABD ile doğrudan ve dolaylı olarak ekonomik iliĢkisi olan ülkeler 113 de ciddi manada tahrip olmuĢlardır. Küresel ekonomik krizin baĢladığı 2007-2008 döneminde TCMB USD/TL kuru 1.30-1.40 bandında seyrederken 2008 yılından sonra bu bant 1.501.60‘lara yükselmiĢtir. ĠĢte döviz kurunda meydana gelen bu ani artıĢ ve 2008 yılında % 0.7 2009‘da ise -%4.7‘lik negatif ekonomik büyümenin gerçekleĢmesi ithalatı önemli miktarda azaltmıĢtır. Reel döviz kurunun yükselmesi ihracatı olumlu yönde etkilerken ihracat için çok önemli pazar olan AB ülkelerinin gelir seviyelerinin düĢmesi ihracat üzerinde negatif etkiye sahip olmaktadır. Bunun sonucunda grafik 1‘de de görüldüğü üzere, negatif büyümenin yaĢandığı 2009 yılında cari açıkta daralma meydana gelmiĢtir. Cari iĢlemler açığının 2010 ve 2011 yılında hızla zirve yapması Türkiye‘nin toparlanma sürecini göstermektedir. Öyle ki; cari açık ile birlikte Türkiye‘nin ekonomik büyüme oranı da artıĢ göstermektedir. Bu durumda açığın nedeni de ortaya çıkmaktadır. Türkiye ihracat için hammadde ve ara malını ithalattan sağlamaktadır. Türkiye‘nin ihracattaki performansı, haliyle ithalatını da yukarı yönlü harekete geçirmektedir. Dolayısıyla Türkiye ekonomisinde ihracata dayalı büyüme performansının maliyeti olarak ithalat artıĢı ve nihayet cari iĢlemler açığı gösterilebilir. Grafik 1. Türkiye‟de 2000-2011 Dönemi Cari ĠĢlemler Açığının GeliĢimi (Milyon USD) Not: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Türkiye‘de ihracat ve ithalat‘ın bu Ģekilde dalgalanma göstermesi uluslararası ekonomi literatüründe sıkça kullanılan Marshall-Lerner kuralının gerçekleĢmesine bağlıdır. Ġhracat reel döviz kuru ve yabancı ülkelerin milli gelirine, ithalat ise milli gelir ve reel döviz 114 kuruna bağlı olmaktadır. Buna göre, ihraç malının dıĢ talep esnekliği ile ithal malının iç talep esnekliği toplamı bire eĢitse ya da birden büyükse ihracat ve ithalat; reel döviz kuru, yabancı ülke milli geliri ve ulusal milli gelirinden etkilenmektedir (Seyidoğlu, 2003: 435-478). Türkiye‘de cari açığın, ekonomik krizin gerçekleĢtiği yıl olan 2008‘den bir yıl sonra etkilenmesi ise yine uluslararası ekonomi literatüründe sıklıkla kullanılan j-eğrisi ile açıklanabilir. Buna göre, döviz kurunda meydana gelen aĢırı dalgalanmaya karĢı üreticiler ve tüketicilerin tepkisi zaman almaktadır. Bu nedenle döviz kuru yükselmeye baĢladığında, tüketicilerin gecikmeli tepkisi sonucunda, cari açığın zaman içerisinde alacağı değerler grafiğe döküldüğünde j harfine benzeyecektir (Kulkarni ve Clarke, 2009: 1-3). Grafik 2‘de 2005-2011 döneminde Türkiye‘de ÖTV gelirlerinin geliĢimi gösterilmektedir. Buna göre, ÖTV gelirleri her geçen yıl artıĢ göstermiĢtir. Ġlgili dönemde ÖTV gelirlerinin en düĢük olduğu yıl 2005 yılı iken, en yüksek olduğu yıl 2010 yılıdır. 20082009 döneminde ise ÖTV gelirlerinde fazla bir değiĢiklik göze çarpmamaktadır. Grafik 1 ve 2 birlikte ele alındığında incelendiğinde cari açık ile ÖTV gelirlerinin hemen hemen aynı doğrultuda hareket ettiği sonucuna ulaĢılmaktadır. Grafik 2. Türkiye‟de 2005-2011 Dönemi ÖTV Gelirleri (Bin TL) Not: Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü (BÜMKO) verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Cari açığın bu Ģekilde dalgalanma göstermesi ithal edilen malların yurtiçi talep esnekliğinin yüksek olmasıyla da açıklanabilir. Bu durum, Türkiye‘nin fasıllara göre ihracat ve ithalatını gösteren Tablo 1‘de sunulmaktadır. Buna göre, Türkiye‘nin ihraç ettiği ürünler arasında otomotiv ürünlerinin önemli bir yeri vardır. Türkiye‘nin kendi ürettiği otomobil 115 markasının olmayıĢı, buna karĢılık otomotiv ihracatının toplam ihracat içerisinde ilk sırada yer alması otomobil üretiminde kullanılan malların ithalinin yüksek seviyede olduğunu göstermektedir. Buna göre, otomotiv ihracatındaki artıĢa paralel olarak otomotiv üretiminde kullanılan alet, parça ve elektrikli cihaz ve aksamların ithalatında da önemli derecede artıĢ görülmektedir. Ayrıca otomotiv sanayinin tamamlayıcı malı niteliğinde olan mineral yakıtlar ve yağlar ithalatta en önemli fasıl grubu olarak göze çarpmaktadır. Mineral yakıtlar ve yağlar, otomotiv sanayinin tamamlayıcısı niteliğinde olmanın yanında diğer sanayi dallarında hammadde ve yakıt olarak, toplum genelinde ise ısınma kaynağı olarak kullanıldığı için ithalatta ilk sırayı almaktadır. Tablo 1. Türkiye‟nin Fasıl Bazında Ġhracat ve Ġthalat Verileri (000 USD) Ġthalat Ġhracat Fasıllar 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 Motorlu Kara TaĢıtları 9 566 11 886 15 903 18 326 12 251 13 812 11 777 Kazan: Makina ve Cihazlar 5 246 6 516 8 781 10 258 8 132 9 413 8 521 Demir ve Çelik 4 973 6 273 8 372 14 946 7 641 8 740 8 390 Örme Giyim EĢyası 6 590 6 938 8 022 7 826 6 925 7 731 6 437 Elektrikli Makina ve Cihazlar 5 423 6 327 7 422 7 971 6 630 7 530 6 260 Mineral Yakıtlar 21 255 28 859 33 883 48 281 29 905 38 497 39 267 Kazan: Makina ve Cihazlar 16 400 18 998 22 570 22 539 17 131 21 266 20 473 9 457 11 525 16 182 23 160 11 351 16 120 15 255 10 552 11 408 12 397 12 789 8 975 13 419 12 710 9 663 10 881 13 295 13 892 12 243 14 641 12 594 Demir ve Çelik Motorlu Kara TaĢıtları Elektrikli Makina ve Cihazlar Not: İthalat ile ihracata konu olan en yüksek hacimli fasıllardan seçilerek ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından düzenlenmiştir. Türkiye‘nin en çok ithal ettiği ürünler arasında yer alan otomotiv ürünleri, elektrikli cihazlar ve mineral yakıtların talebi, ekonomik birimlerin ihtiyaçlarını karĢılamada büyük önem arz etmektedir. Ancak bu tür mallar ekonomik birimlerin, vazgeçebileceği ya da tüketimini rahatlıkla kısabileceği mallar olduğu için bu mal gruplarının fiyatlarındaki değiĢiklikler tüketim miktarını önemli ölçüde etkilemektedir. Nitekim küresel ekonomik kriz döneminde Türkiye‘de döviz kurunun yükselmeye baĢlaması, bu mal gruplarının tüketimini azaltmıĢtır. Tablo 1‘de de görüldüğü gibi bu mal gruplarının ithalatında 2009 yılında önemli miktarda daralma meydana gelmiĢtir. Bu bağlamda, kurlarda veya ilgili ülkelerin gelirlerinde meydana gelecek bir değiĢme ihracat ve ithalat miktarını kolayca değiĢtirebilmektedir. Buna göre, Türkiye‘nin ithalatında önemli paya sahip olan bu mal gruplarının iç talep esnekliğinin yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır. Tüm bu faktörler Türkiye‘de cari açığın artmasında önemli bir etkendir. 116 Türkiye‘de ÖTV alınan mallar 4760 sayılı ÖTV kanununda 4 listede belirtilmiĢtir. I sayılı listede petrol ve petrol ürünleri, doğalgaz madeni yağ ile solvent ürünler yer almaktadır. II sayılı listede, motorlu taĢıtlar yer almaktadır. III sayılı listede, tütün ve tütün mamulleri ile alkol ve alkollü içkiler ve gazlı içecekler bulunmaktadır. IV sayılı listede ise elektrikli ev aletleri ile lüks tüketim malları bulunmaktadır. Tablo 2‘de ÖTV alınan mal grupları belirtilmiĢtir. I sayılı liste içerisinde yer alan petrol, doğal gaz ve petrol ile doğal gaz ürünlerinden toplum içerisinde daha kullanılan 95 oktan kurĢunsuz benzinde 2005 yılında ÖTV oranı litre baĢına 1.36 TL‘dir. 2006 yılı Aralık ayında bakanlar kurulu tarafından bu tutar değiĢtirilmemiĢtir. 2007 yılında litre baĢına 1.47 TL‘ye çıkarılmıĢtır. 2007, 2008, 2009 ve 2010 yılında sırasıyla litre baĢına 1.47, 1.45, 1.89 ve 1.89 olarak belirlenmiĢtir. II sayılı liste içerisinde yer alan motorlu taĢıtlardan toplumun daha çok kullanım alanına girdiği, otomobillerde ÖTV oranı, araçların motor gücüne göre belirlenmektedir. Buna göre, motor gücü 1600 cm3den küçük otomobillerde ÖTV oranı 2005 yılından itibaren hiç değiĢmeyerek % 37 oranında belirlenmiĢtir. ÖTV oranı, motor silindir hacmi 1600 cm3 ile 2000 cm3 arasında değiĢen otomobillerde ise 2005 yılından 2011 yılına kadar hiç değiĢmeyerek % 60 olarak belirlenmiĢtir. 2011 yılında ise bu oran % 80‘ e çıkarılmıĢtır. ÖTV oranı, motor silindir hacmi 2000 cm3den yüksek otomobillerde ise 2005 yılından 2011 yılına kadar değiĢtirilmeyip % 60 olarak belirlenmiĢtir. 2011 yılında ise bu oran artırılarak % 130 olarak belirlenmiĢtir. III sayılı listede yer alan tütün mamulleri ve alkollü içkilerde farklı bir uygulama yapılmaktadır. Tütün mamullerinde adet ya da gram baĢına ÖTV uygulanmaktadır. Ayrıca asgari maktu vergi de alınmaktadır. Alkollü içeceklerde ise litre baĢına ÖTV alınmaktadır. Buna göre, tütün mamullerinden olan tütün içeren sigaralarda, 2005 yılında ÖTV % 28 olarak belirlenmiĢtir. Bu oran her geçen yıl artırılarak 2011 yılında % 63 olarak belirlenmiĢtir. Bunun yanında 2005 yılında tütün içeren sigaralardan adet baĢına 0.04 TL asgari maktu vergisi alınmaktaydı. Bu tutar 2011 yılında 0.13 TL‘ye yükseltilmiĢtir. Alkollü içecek olan bira, Ģarap ve rakıda da hem ÖTV hem de TL/litre baĢına asgari maktu vergi uygulanmaktadır. Tablo 3‘den de görüleceği gibi alkollü içeceklerden alınan vergiler her geçen yıl artırılmıĢtır. IV sayılı listeye bakıldığında fazla değiĢiklik göze çarpmamaktadır. Buna göre 2005 yılında elektrikli ev aletleri ve lüks tüketim mallarında ÖTV oranı % 20 olarak belirlenmiĢtir. Bu oran 2006 yılında elektrikli ev aletlerinde % 6.7‘ ye düĢürülmüĢ, lüks tüketim mallarında ise aynı kalmıĢtır. Lüks tüketim mallarından alınan ÖTV oranı 2006 yılından bu yana hiç 117 değiĢmeyerek günümüzde de aynı oranda alınmaktadır. Elektrikli ev aletlerinde ise 2009 yılında bu oran % sıfır (0)‘a düĢürülmüĢ, 2011 yılında ise tekrar % 6.7‘ye çıkarılmıĢtır. Grafik 4. Türkiye‟de 1990-2010 Dönemi Ġhracat ve Ġthalat Büyümesi (%) Not: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Kaynakça Kulkarni, K. ve Clarke, A., (2009), ―Testing the J-Curve Hypothesis‖ Case Studies from around the World‖, International Economics Practicum, http://www.kulkarnibooks.com/assets/downloads/kishore_papers/paper_with_andrew_calrke_ on_J-curve_and_kulkarni_hypothesis.pdf Seyidoğlu, H., (2003), ―Uluslararası Ġktisat Teori Politika ve Uygulama‖ GeliĢtirilmiĢ 15.Baskı, Güzem Yayınevi, Ġstanbul. Ġnternet Kaynakları www.bumko.gov.tr www.gib.gov.tr www.tuik.gov.tr 118 Euro - Türk Lirası Kurundaki Dalgalanmaların Türkiye Avrupa Birliği Ticaretine Etkisi ġENTÜRK Mehmet* AKBAġ, Yusuf Ekrem** ve ERGÜN Suzan*** Özet Bu çalıĢmada; 1996-2011 döneminde, Euro/TL kurundaki dalgalanmaların TürkiyeAB ticaretini nasıl etkilediği araĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda, Türkiye‘nin gümrük birliğine girdiği tarihten itibaren dıĢ ticaretindeki geliĢmeler değerlendirilmiĢtir. Ayrıca fasıl bazında ihracat ve ithalat verileri değerlendirilerek Türkiye‘nin dıĢ ticaret iĢlemlerinde yıllara göre en fazla hangi fasıl grubunun yer aldığı değerlendirilmiĢtir. Son olarak, Türkiye‘nin dıĢ ticaret iĢlemlerinde AB ülkelerinin yıllara göre ne kadar pay aldığı değerlendirilmiĢtir. Bu değerlendirmeler sonucunda, Türkiye‘nin ihracat iĢlemlerinde genelde otomotiv ürünlerinin birinci sırada olduğu, ithalat iĢlemlerinde ise petrol, doğal gaz vb. yakıt ve kimyevi maddelerin ilk sırada olduğu tespit edilmiĢtir. Gümrük birliğine girdikten sonra Türkiye‘nin hızla dıĢ ticaret iĢlemlerinin arttığı ve AB ülkelerinin Türkiye‘nin dıĢ ticaret iĢlemlerinde önemli yer kapladığı tespit edilmiĢtir. Ancak, 2007 yılının sonuna doğru ABD‘de meydana gelen küresel ekonomik krizden sonra Türkiye‘nin dıĢ ticaret iĢlemlerinde AB ülkelerinin payının giderek azaldığı tespit edilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: DıĢ Ticaret, Euro/TL, Türkiye, Avrupa Birliği. Abstract In this study, the period of 1996-2011, Euro / TL exchange rate fluctuations affect Turkey-EU trade is investigated. In this context, Turkey's foreign trade developments from the date of entry into the customs union were evaluated. In addition, export and import data are evaluated on the basis of chapters in Turkey's foreign trade transactions, including chapters which were the most over the years. Finally, how much of Turkey's foreign trade transactions over the years have taken a share of the EU countries was evaluated. As a result of these assessments, Turkey's exports of automotive products in the first process in general, which is the import transactions oil, natural gas and so on. First fuel and chemical substances have been identified. After entering the customs union, Turkey has a rapidly increasing foreign trade occupies an important place in the EU countries, Turkey's foreign trade transactions have been identified. However, towards the end of 2007, the global economic crisis that occurred in the United States after gradually decreasing the share of EU countries in Turkey's foreign trade transactions have been identified. Keywords: Foreign Trade, Euro/TL, Turkey, European Union. * Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, msenturk@kilis.edu.tr Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, akbasyea@gmail.com *** Yrd. Doç. Dr. Ġnönü üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü, suzan.ergun@inonu.edu.tr ** 119 1. GiriĢ Döviz kurundaki dalgalanmaların ülkelerin dıĢ ticaret dengesi üzerindeki etkisi literatürde son derece geniĢ yer bulmuĢtur. Öyle ki; döviz kurlarının yukarı yönlü hareketinin ihracat üzerinde olumlu etki oluĢturacağı ve ithalatı ise pahalılaĢtırarak azaltacağı genel kabul görmüĢ bir kuramdır. Ancak, bu durum ülkelerin geliĢmiĢlik seviyelerine, ham madde ve ara malı noktasında dıĢa bağımlılığına, enerji kaynaklarına ve pazara yakınlık derecesine göre değiĢiklik arz edecektir. Türkiye ekonomisinin, özellikle 1980 sonrası yaĢanan liberalizasyon süreci ile birlikte dıĢ pazarlara entegrasyonu da hızla artmıĢtır. Ancak, 24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 Ekonomik Ġstikrar Kararları, 2000 Kasım ve 2001 ġubat krizleri, 2008 küresel finans krizi gibi gerek iç gerekse dıĢ dinamiklerin etkisi ile yaĢanan çalkantılı dönemlerde dıĢ ticaret hacminde de gözle görülür düĢüĢler yaĢanmıĢtır. Türkiye‘nin ekonomik liberalizasyon sürecini etkileyen bir diğer önemli dönem ise, Gümrük Birliği üyeliğinin baĢladığı 1 Ocak 1996‘dır. Bu dönem Türkiye‘nin 22 yıllık Katma Protokol sürecinin sonu olmakla birlikte ithalat-ihracat pazarlarının da yeniden Ģekillenmeye baĢladığı bir sürecin baĢlangıcı olmuĢtur. Öyle ki; Avrupa Birliği (AB), belirli sektörlerde gümrük duvarlarının kaldırılması ile birlikte Türkiye‘nin ithalat yoğunlaĢmasının arttığı bir pazar haline dönüĢmüĢtür. Bu çalıĢmada, alıĢılagelmiĢ bir iktisadi etkileĢimin sorgulamasını yapmak yerine spesifik bir örneklem üzerinde yoğunlaĢılmıĢtır. Bu sayede, döviz kuru dalgalanmalarının ülkelerin ihracat ve ithalatını nasıl etkilediğinin yanı sıra, Türkiye örneği için ticaret hacminin yoğunlaĢtığı Avrupa Birliği ile ticari iliĢkilerin EUR/TL kurundan nasıl etkilendiği ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. 2. Gümrük Birliği‟nden Günümüze Türkiye AB Ticaretinin GeliĢimi Gümrük Birliği üyeliği ile birlikte Türkiye‘nin dıĢ ticareti gerek ihracat ve gerekse de ithalat yönünden artan hızla AB üzerinde yoğunlaĢmıĢtır. Bu iĢlemlerin çok önemli bir bölümü ―Dâhilde ĠĢleme Rejimi‖ kapsamında gerçekleĢtirilmektedir. Yani; ham madde ve ara malı yönünden dıĢa bağımlılığı yüksek olan ülkemiz söz konusu girdi mallarını yoğun bir biçimde AB‘den ithal etmekte, ülkemizde iĢleyerek –katma değer kazandırarak- belirli bir süre içerisinde yeniden AB‘ye ihraç etmektedir. Bu sırada da ithalatta ödemesi gereken vergilerden kısmi ya da tam muafiyet elde etmektedir. 120 Tablo 1‘de 2005-2011 Döneminde Türkiye‘nin fasıl bazında ihracat ve ithalat verileri verilmiĢtir. Bu bağlamda, söz konusu dönemde ülkemizin ithal ve ihraç mallarının çoğunlukla aynı fasıllar üzerinde yoğunlaĢtığı açıkça görülmektedir. Bunun nedeni ise, yukarıda da açıkça bahsedildiği üzere ―Dâhilde ĠĢleme Rejimi‖dir. Tekstil sektörü ise; en önemli ihracat kalemlerimizden olmakla birlikte, ülkemizin kendi kendine yetebildiği yegâne sektör olarak ön plana çıkmaktadır. Tablo 1. Türkiye‟nin Fasıl Bazında Ġhracat ve Ġthalat Verileri (Bin USD) Ġthalat Ġhracat Fasıllar Motorlu Kara TaĢıtları 2005 9 566 2006 2007 2008 2009 2010 2011 11 886 15 903 18 326 12 251 13 812 11 777 Kazan: Makina ve Cihazlar 5 246 6 516 8 781 10 258 8 132 9 413 8 521 Demir ve Çelik 4 973 6 273 8 372 14 946 7 641 8 740 8 390 Örme Giyim EĢyası 6 590 6 938 8 022 7 826 6 925 7 731 6 437 Elektrikli Makina ve Cihazlar 5 423 6 327 7 422 7 971 6 630 7 530 6 260 Mineral Yakıtlar 21 255 28 859 33 883 48 281 29 905 38 497 39 267 Kazan: Makina ve Cihazlar 16 400 18 998 22 570 22 539 17 131 21 266 20 473 9 457 11 525 16 182 23 160 11 351 16 120 15 255 Demir ve Çelik Motorlu Kara TaĢıtları Elektrikli Makina ve Cihazlar 10 552 9 663 11 408 12 397 12 789 8 975 13 419 12 710 10 881 13 295 13 892 12 243 14 641 12 594 Not: İthalat ve ihracata konu olan en yüksek hacimli fasıllardan seçilerek yazarlar tarafından düzenlenmiştir. Kaynak: www.tuik.gov.tr ġekil 1‘de Gümrük Birliği‘nden günümüze Türkiye‘nin dıĢ ticaret dengesinin geliĢimi verilmektedir. Açıkça görüleceği üzere, Gümrük Birliği üyeliğimizin baĢladığı 1996 yılında Türkiye‘nin toplam dıĢ ticaret açığının yarısından fazlası –yaklaĢık %55- AB ile yaptığı ticaretten kaynaklanırken, 2011 yılı sonu itibariyle bu oran neredeyse %30‘lar civarında seyretmektedir. ġekil 1. Gümrük Birliği‟nden Günümüze Türkiye‟nin DıĢ Ticaret Dengesinin GeliĢimi (Bin USD) Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır. 121 ġekil 1‘de bahsi geçen husus benzer Ģekilde Türkiye – AB ticaretinin Türkiye‘nin toplam ticareti içerisindeki payının verildiği ġekil 2‘den de açıkça görülmektedir. Öyle ki; 1996 yılında toplam ihracatımızın %53‘ü, ithalatımızın ise %56‘sı AB ‗ye yapılırken, 2011 yılı itibariyle bu oranlar, ihracatta %47‘ye, ithalatta ise %37‘ye gerilemiĢtir. Bu fotoğraf Türkiye‘nin dıĢ pazar çeĢitlendirmesi açısından son derece önemlidir. Nitekim ülkemizin dıĢ pazarlardaki geliĢimini açıkça gözler önüne sermektedir. Türkiye Ġstatistik Kurumu verilerine göre; 2000‘li yılların ortalarına kadar Türkiye‘nin ihracatında önemli pay sahibi olan ülkelerin yerini artık orta doğu ve körfez ülkeleri almaya baĢlamıĢtır. Bu da, Türkiye‘nin 2008 küresel finans krizinde olduğu gibi, iç dinamiklerden bağımsız bir biçimde gerçekleĢebilecek olası ekonomik tehditleri hafifletmesini sağlamakta ve ekonomik bağımsızlığımızı daha da güçlendirmektedir. ġekil 2. Türkiye – AB Ticaretinin Türkiye‟nin Toplam Ticareti Ġçerisindeki Payı (%) Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır. ġekil 1‘de dıĢ ticaret dengesi olarak verilen göstergeler, ġekil 3 ve 4‘de ihracat ve ithalat olarak ayrı ayrı gösterilmiĢtir. Ülkemizin pazar çeĢitlendirmesindeki baĢarısını buradan da açık ve net bir biçimde görmek mümkündür. Gümrük Birliği üyeliğimizin ilk yılı olan 1996 yılında AB‘ye ihracatımız yaklaĢık 12 milyar USD civarında seyrederken bu rakam 2011 yılında 56 milyar USD seviyesine yükselmiĢtir. Ancak 1996 yılında söz konusu ihracat rakamı toplam ihracatımızın yaklaĢık %53‘ünü oluĢtururken, bugün bu oran %47‘lere gerilemiĢtir. 122 ġekil 3. Gümrük Birliği‟nden Günümüze Türkiye‟nin Toplam Ġhracatı Ġçerisinde AB‟nin Payı (Bin USD) Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır. ġekil 3‘de ihracat için bahsedilen durumun benzer biçimde ġekil 4‘de de ithalat için gerçekleĢtiğini görmek mümkündür. 1996 Yılında toplam ithalatımızın neredeyse yarısı AB‘den gerçekleĢirken, bugün yaklaĢık %37‘ler civarında seyretmektedir. Burada Türkiye‘nin Ar-Ge faaliyetlerine verdiği önem ve desteklerin payı çok büyüktür. Öyle ki; makine, teçhizat ve donanım baĢta olmak üzere ham madde ve ara malı üretiminde yaĢanan geliĢmeler ve gerçekleĢtirilen yatırımlar bu baĢarının gerçekleĢmesinde çok büyük pay sahibidir. ġekil 4. Gümrük Birliği‟nden Günümüze Türkiye‟nin Toplam Ġthalatı Ġçerisinde AB‟nin Payı (Bin USD) Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır. 123 Sonuç ve Genel Değerlendirme Türkiye‘nin ihracatındaki ürünler arasında ilk sırayı motorlu taĢıtlar almaktadır. Daha sonra makine ve cihazlar ve elektrikli eĢyalar gelmektedir. Bu ürünlerin üretiminde kullanılan ara mal ve hammadde ve teknoloji Türkiye‘de mevcut olmadığı için bu ürünlerin ihracı arttığında ithalinin de artması normal karĢılanmaktadır. Tablo 1‘de Türkiye‘nin ithal ettiği ürünlere bakıldığında mineral yakıtlar, makine ve teçhizat, demir-çelik ve elektrikli makine ve cihazların ilk beĢ sırada olduğu görülmektedir. Bu ürünler daha çok yatırım alanında kullanılan ürünlerdir. Mineral yakıtlar, hane halkı için enerji ihtiyacının giderilmesinde kullanılmasına rağmen sanayi sektöründe de yoğun bir Ģekilde kullanılmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye‘nin ithal ettiği bu ürünler, yapısı itibariyle yatırımda kullanılan ürünler olarak değerlendirilebilir. Makro ekonomi kuramında Ġhracat miktarı yabancı ülkelerin gelir düzeyine ve reel döviz kuruna bağlıdır. Ġthalat ise ulusal gelir düzeyi ile reel döviz kuruna bağlıdır. 2000‘li yılların baĢından itibaren dünyada gelir seviyesi yükselmeye baĢlamıĢtır. Dünyada gelir seviyesinin yükselmesi ile birlikte Türkiye‘nin dıĢ talebinde de gözle görülür bir artıĢ gözlemlenmektedir. Ayrıca, Türkiye‘nin ihraç ettiği ürünlerin ithalat bağımlılığı yüksektir. Buna ek olarak; ihraç gelirlerinde yaĢanan artıĢ sonucu toplam gelirde de artıĢ görülmekte ve bu da toplam talebin artması anlamına gelmektedir. Döviz kurunun ithal ve ihraç miktarını etkilememesi, ihracatın ve ithalatın yukarıda belirtildiği gibi sadece döviz kuruna bağlı olarak değiĢmemesi ile açıklanabilir. 2002 Yılından bu yana siyasi ve ekonomik olarak istikrarlı bir ortamın oluĢması, devletin ihracatı ve ihracatçıyı desteklemesi vb. birçok alanda yapılan teĢvikler, ihracatı ve ithalatı döviz kurundaki geliĢmelerden bağımsız kılmıĢtır. Bütün bu geliĢmeler piyasalara güven aĢılamıĢtır. Burada, Türkiye‘nin dıĢ ticaret politikası ile dıĢ politikası arasındaki uyumun da payı çok büyüktür. Bu durum, öngörülebilirliğin artması ile birlikte yatırımcıların yatırım kararlarını daha güçlü ve sağlam temellere dayanarak almalarını sağlamıĢtır. Kaynakça evds.tcmb.gov.tr, (EriĢim: 01.10.2011). tuik.gov.tr, (EriĢim: 01.10.2011). 124 Pirinç (Oryza sativa L.) ve Buğday (Triticum durum L.) Danelerinde In vitro Mikrofungus Ġzolasyonu Ferudun KOÇER, Adem ĠMALI, Ali ÖZKAN Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 79000- Kilis. ferudun_kocer@hotmail.com AyĢegül SĠNĠR Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, 34676-Ġstanbul. Özet Ülkemiz tarım ürünleri bakımından zengin bir biyoçeĢitliliğe sahiptir. Bu çalıĢmada, Çorum ve yöresinde yetiĢtirilen pirinç (Oryza sativa L. var. Osmancık–97) ve buğday (Triticum durum L.) danelerinin in vitro nemlendirilmesi sonucu geliĢen, mikrofungusların izolasyonu amaçlandı. Numunelerin nemlendirilmesi ile ekim ve inkübasyon iĢlemleri sonucunda geliĢen kolonilerin makroskobik ve mikroskobik kriterleri incelenerek mikrofungusların teĢhisleri yapılmıĢtır. Pirinçte; Aspergillus sp., Cladosporium sp., Penicillium sp., Buğdayda ise; Alternaria sp., Curvularia sp., Fusarium sp., Microsporon sp., Penicillium sp., Ulocladium sp., cinsleri teĢhis edilmiĢtir. Anahtar Sözcükler: Pirinç, Buğday, Fungus, Çorum, Türkiye. In vitro Microfungus Isolation from Rice (Oryza sativa L.) and Wheat (Triticum durum L.) Seeds Abstract Our country is rich in terms of agricultural product diversity. In the present study,it was targetted to determine and isolate the microfungi which were produced and grown in vitro moisturizing conditions. For the present study, rice (Oryza sativa L. var. Osmancık–97) and wheat (Triticum durum L.) seeds cultivated in Çorum and its districts were used. The colonies, which occurred after samples moisturizing, were monitored by macroscobic and microscobic criteria and microgungi identification was made. On rice, Aspergillus sp., Cladosporium sp., and Penicillium sp. genera were determined whereas Alternaria sp., Curvularia sp., Fusarium sp., Microsporon sp., Penicillium sp., and Ulocladium sp. genera were diagnosed on wheat. Key Words: rice; wheat; fungi; Çorum; Turkey. 125 SON ON YILIN (2001-2011) AB ĠLERLEME RAPORLARI VE DPT‟NĠN KALKINMA RAPORLARI IġIĞINDA TÜRKĠYENĠN TARIMSAL DESTEK POLĠTĠKASINA BAKIġ VE ÖNERĠLER Yrd.Doç.Dr. Bülent DARICI ġırnak Üniversitesi, ĠĢletme Bölümü bdarici@sirnak.edu.tr ArĢ. Gör. Gökhan KORKMAZ ġırnak Üniversitesi, ĠĢletme Bölümü gkorkmaz@sirnak.edu.tr Özet Türkiye‘de sağlanan tarımsal desteklerin; üretime, istihdama, ihracata ve ülke içindeki refah düzeyine katkısı hiç istenilen nitelikte olmamıĢtır. Hatta amacının çok dıĢında kullanılması, sağlanan desteklerin gerçekçiliğinin ve yapıcılığının olmadığını da ayrıca göstermiĢtir. Bu aĢamada, devletin tarım destek politikasının temelden ve stratejik olarak yeniden yapılandırılması konusunu gündeme gelmiĢtir. Devlet, çok farklı coğrafyalarda, çok farklı ürün yelpazesine ve pazarlara sahip olan üreticilerin beklentilerini karĢılamalıdır. Ayrıca Avrupa Birliği (AB) için verilen müzakere süreci sözlerinin yerine getirilmesi ve her beĢ yılda bir yapılan Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT) kalkınma planlarının gerçekleĢtirilmesi gereği, bu yapılanmayı ayrıca zorunlu kılmakta ve çok farklı boyutları da beraberinde getirmektedir. Bu çalıĢmada, tüm bu koĢullar göz önünde bulundurularak, ülkemizdeki son on yılın teĢvikleri, AB ilerleme raporları ve DPT Kalkınma Raporları farklı açılardan irdelenmiĢ ve uygulanması gereken tarımsal destek politikalarının neler olması gerektiği konusu tartıĢılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Tarımsal Destek, AB Ġlerleme Raporları, DPT Kalkınma Planları, Abstract Agricultural Development Support Policy Overview And Recommendations Of Turkey, In The Light Of Reports Of The EU Progress Reports And The National Development Reports Of State Planning Organization For Last Ten Years (2001-2011) Provided agricultural support in Turkey, the desired quality has been no contribution to the production, to the employment, to the exports and to the welfare level in the country. Even the support provided, using the supports out of purpose, also showed that the support provided is not realistic. At this stage, the subject of the ground state and the strategic restructuring of agricultural support policy came up. Turkey placed in very different geographies, with a very different range of products and markets must meet the expectations of the producers. In addition, the negotiation process for the EU, the fulfilment of the given words and the realization of development plans once every five years, according to the state planning organization (DPT), it also makes it obligatory for structuring and brings many different aspects. In this study, taking into account all of these conditions in our country, incentives for the last ten years, the EU's progress reports and the State Planning Development Reports of agricultural support policies to be examined to different aspects of what it should be applied, and the subject was discussed. 126 Keywords: Agricultural Support, EU Progress Reports, SPO Development Plans GĠRĠġ Türkiye, sahip olduğu jeolojik konumu, su, çeĢitli mineraller, toprak vb. yer altı ve iklim çeĢitliliği, tarım arazileri vb. yerüstü doğal kaynakları sayesinde çok ciddi bir tarım potansiyeline her zaman sahip olmuĢtur. Fakat Ģimdiye kadar gerek savaĢlar, gerek siyasi çekiĢmeler, tarım toplumuna uygun düĢmeyen örf ve adetler, yanlıĢ uygulamalar, bilinçsiz tarım vb sebeplerden dolayı bir türlü bu potansiyel harekete geçirilememiĢtir. Hatta kentleĢme ve sanayileĢmeye ağırlık verilerek tarımın ihmal edilmesi, toprak kirlenmesi, yetersiz teĢvik gibi nedenlerle demografik, sosyal, endüstriyel ve teknolojik geliĢmeye rağmen gerilemiĢtir. Bunda mevcut konjonktürün geniĢ halk tabanınca doğru yorumlanamaması, geleneksel tarımın devam ettirilebilmesi için köylere yeterli sağlık eğitim, yol, su ve elektrik gibi kamu hizmetlerinin zamanında etkin bir Ģekilde ulaĢtırılamaması ve dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de kentsel yaĢama duyulan ilgi ve özlem çok etkili olmuĢtur. Hâlbuki sağlıklı kentleĢme ve sanayileĢmenin Türkiye gibi emek yoğun ve teknoloji ile dövizin kıt olduğu bir ülkede ancak tarımsal finansmanla sağlanabileceği gerçeği kamuoyunda geri plana atılmıĢtır. Bu da kentleĢme ve sanayileĢmenin etkinliğine, çarpık kentleĢme, yokluk, açlık, eğitimsizlik, altyapısızlık, sanayide sermayesizlik, teknolojide geri kalmıĢlık ve uygar yaĢam düzeyinde eksiklikler vb yollarla olumsuz olarak yansımıĢtır. Mevcut tablo, gerek kamu gerekse kamuoyu tarafından 2000‘li yıllarda daha iyi okunmaya baĢlamıĢ tarıma verilen önem artmıĢtır. Türkiye olarak uluslar arası piyasalarda elimizin, rekabet gücümüzün en yüksek olduğu alanın tarım olduğu anlaĢılmıĢ ve adeta iĢletmecilik anlamında sanayinin ve bilgi toplumu olmanın yanı sıra çekirdek yeteneğimizin tarım olduğunun ayırtına varılmıĢtır. Bu yıllardan itibaren, AB ile yürütülen Ortak Tarım Politikası‘nın (OTP) bir alt çalıĢması olarak ―Doğrudan Gelir Desteği‖ (DGD) gibi, daha radikal, daha gerçekçi, etkin tarım ve tarım destek politikaları benimsenmiĢtir. Fakat on yıllara varan ihmal, sadece kesenin ağzı bir miktar açılarak değil, çeĢitli teĢvikleri, yasal düzenlemeleri, AB, IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu), FAO (BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, ITC (Uluslararası Ticaret Merkezi), OTA (Organik Ticaret Birliği) uluslar arası kuruluĢlarla girilecek uzun dönemli bir mutabakat ve rehabilitasyonları gerektirmektedir. Ġki binli yıllarda Türkiye‘nin yaptıkları hemen hemen bu Ģekildedir. Bunu, ikinci bölümde ele alacağımız AB ilerleme raporları çerçevesinde ve Türkiye‘nin AB ile girilen OTP‘ de en baĢarılı ülke olduğunu da göz önünde bulundurarak da anlamak mümkündür. Sonuç olarak, dünya değiĢti. Teknoloji geliĢti. Bilgi çoğaldı ve hızla yayılması mümkün hale geldi. E-devlet, e-ticaret, e-belge, e-imza vb. uygulamalarla devletler ve Ģirketler çok etkin ve hızlı hale geldi. Artık geliĢmiĢ ülkelerde nüfusun sadece % 1‘i tarımda iç talebi karĢılayabilir hale geldi. Hollanda, Ġsrail, ABD gibi ülkeler tohum ıslahı, proje tipi üretim, tarım borsası gibi modern uygulamalarla tarım tekeli oluĢturmaya ve birçok ülkeyi tarım konusunda kendilerine bağımlı hale getirmeyi baĢardılar. Türkiye olarak çok geniĢ yüzölçümüne sahip olduğumuz arazimizin tamamı tarıma elveriĢli olduğu halde birçok ürün grubunda ithalat zorunluluğu oluĢtu. Bu durum özellikle Türkiye gibi tarım yönü güçlü ve özellikle mukayeseli üstünlükleri bulunan bir ülke de dikkatler bir kez daha tarım sektörüne çevrildi ve tüm gayretin tarım dıĢındaki sanayileĢmeye harcanmasının çok da uzun vadeli bir strateji olamayacağı anlaĢıldı. Türkiye, 74 milyon nüfusu bulunan, nüfusunun çoğu genç olan ve çok ciddi bir iç talebe sahip, istihdamın %34‘ü tarım sektörüne ait olan, çok geniĢ tarım arazileri ve yatırım potansiyelleri, tarım geçmiĢi, yer altı ve yer üstü kaynakları, suyu, denizleri, akarsuları, iĢ gücü bulunan bir ülkedir. Dolayısıyla tarım gibi bir konuda, gerekli istihdamı, üretimi, 127 ihracatı ve de markalaĢmayı, teknolojik zenginleĢmeyi hatta sektörel liderliği gerçekleĢtirememesi, genel olarak ancak yanlıĢ tarım politikalarıyla, özelde ise tarımsal destek politikalarıyla açıklanabilir. Bu çalıĢmada öncelikle Türkiye‘de son on yıldır (2001-2011) uygulanan tarımsal destek politikası çeĢitli yönlerden ele alınmıĢtır. Ayrıca uyum içerisinde hareket etmemiz gereken, baĢta AB olmak üzere uluslar arası kuruluĢlarla olan etkileĢimimiz takip edilmiĢ, yapılabilenlerin ne düzeyde olduğunu anlayabilmek için AB ilerleme raporları ve DPT kalkınma raporları incelenmiĢtir. Son olarak da Türkiye‘nin bu konudaki potansiyelini nasıl kullanabileceği tartıĢılmıĢtır. TÜRKĠYEDE UYGULANAN TARIMSAL DESTEKLER Türkiye‘de uygulanan tarımsal destekleri genel olarak dört baĢlık altında toplayabiliriz (Kamacı, 2006, s.26): 1. Pazar Fiyatı Desteği: Ürün fiyatlarının devletin çeĢitli kurum ve kuruluĢları tarafından satın alınırken uygulanmaktadır. Pazar fiyatı desteği, belirli ürünleri üreten çiftçilerin eline geçen fiyatları arttırarak refah düzeylerinin yükselmesine imkân verir. Ancak tüketicilerin ürünlere gereğinden fazla ödeme yapmasına neden olur. 2. Doğrudan Gelir Desteği: Ürün fiyatlarının serbest rekabet koĢullarında oluĢmasını amaçlayan doğrudan gelir desteği (DGD) tarım sektöründe OTP' ye (Ortak Tarım Politikası) uyumun en önemli koĢullarından birisidir. Türkiye'de öncelikle belirli pilot bölgelerde uygulamaya konmuĢtur. Fiyat farkı ödemesi, doğal afet yardımları, ürün değiĢtirme ödemeleri, alan ve hayvan baĢına yapılan ödemeler Ģeklinde uygulanmaktadır(Kamacı, 2006, s.26). Ġlk olarak 2000-2003 ölçeği için planlanmıĢ olup daha sonra planlananın aksine gerekli görüldüğü için 2007 ye kadar uzatılmıĢ olup 2007‘den sonra ise revize edilerek desteklemeye devam edilmiĢtir. Uygulamalı olarak 2001 yılında geçilmiĢ ve diğer fiyat ve sübvansiyon destekleri tedrici olarak kaldırılmıĢ fakat OTP‘ ye rağmen 2005 sonrası bazı girdi destekleri sağlanmıĢtır. Doğrudan gelir desteği 2000 sonrasını kapsadığı için araĢtırmamızın da odak noktasını oluĢturmaktadır. 3. Dolaylı Gelir Desteği: Direkt olarak ürüne yapılmayan ancak üretim miktarı ve kalitesi üzerinde etkisi bulunan girdilere yapılan desteklerdir. Devletin belirli zamanlarda bitkisel üretim için yaptığı gübre, ilaç, tohumluk, sulama ve enerji desteği; hayvansal üretim için yaptığı vergi indirimi, kredi desteği ve borç faizlerinin silinmesi gibi uygulamalar bu destek çeĢidine örnek olabilir. 4. Diğer Destekler: Doğrudan üreticilere yönelik olmayan bu yardımlar, araĢtırma, eğitim ve yayın hizmetleri, inceleme hizmetleri; yapısal/alt yapısal hizmetler ve rasyonelleĢtirme gibi uzun dönemde tarımsal yapıları iyileĢtirici ve genel hizmetler baĢlığı altında da toplanabilecek önlemlerdir. Türkiye'de 2000 yılına kadar uygulanan tarımı destekleme politikaları; üretimin yönlendirilmesi ve ekonomik dengelerin korunması ve üreticinin üretimi sürdürmesinin, üretimin artırılmasının veya yeni ürünlerin üretimine baĢlamasının özendirilmesi amacıyla yürütülmüĢtür (DPT ÖĠK, 2000, s.25). ġu anda mevzuat çerçevesinde uygulanan destekleri ise; faiz indirimli tarımsal krediler, alan bazlı tarımsal destekler, Telafi Edici Ödeme fark ödemesi destekleri, 128 tarım sigortası destekleri,telafi edici ödemeler kapsamındaki tarımsal destekler, diğer tarımsal amaçlı desteklerdir (www.taryat.gov.tr, 18.11.2011). 2001 yılı için devlet bütçesinden, tarım politikaları için yaklaĢık 2,600 milyon Euro ayrılacaktır. Toplam tarım bütçesinin 450 milyon Euro'luk kısmı çiftçilere doğrudan destek için, 140 milyon Euro'su girdi desteği için ve 2,000 milyon Euro'su ise genel ve diğer destek tedbirleri için kullanılacaktır. Kırsal kalkınma dâhil tarıma verilen devlet desteği, devlet bütçesinin yaklaĢık %3,9‘una tekabül etmektedir. Bir geçiĢ dönemi tedbiri olarak, ayrıca, daha karlı ürünlere geçiĢin teĢvik edilmesi için çiftçiler mali destek alabileceklerdir (alternatif ürün projesi). Burada temel amaç, tütün, Ģeker pancarı, çay ve fındık üretim alanlarını azaltmaktır. Ayrıca, alternatif ürünlerin yetiĢtirilmesinin zor olduğu bölgelerde, çiftçiler, tarım dıĢı faaliyetleri geliĢtirmek için ek gelir desteği alabileceklerdir. Hükümet, Nisan 2001 'de, tarımda doğrudan gelir desteği sistemini ülke genelinde uygulamak için bir karar almıĢtır. Pazar uyumlu bir yaklaĢım geliĢtirmek için, bazı ürünlerin gümrük tarifeleri düĢürülmüĢtür (AB, 2001, s.60). AB ĠLERLEME RAPORLARI VE TÜRKĠYENĠN TARIM DESTEK POLĠTĠKASI DPT‘nin Kalkınma Planlarının ve Özel Ġhtisas Kurulu Raporlarının dıĢında Türkiye‘nin tarımsal geliĢimi konusunda bir dıĢ gözlemci, danıĢman hatta ortak tarım politikaları (OTP) açısından düĢündüğümüzde aynı zamanda bir ―ortak‖ olarak AB‘nin 2001 yılı AB ilerleme raporu diğer konularda olduğu gibi devletin tarım destek politikaları konusunda da bir baĢvuru kaynağı niteliğini taĢımaktadır. Bu çerçevede AB 2001 yılı ilerleme raporuna baktığımızda Türkiye'nin Nisan 2001'de ortaya koyduğu "Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı"na göre, tarımsal politikanın ana ilkesi, çiftçilerin ülke çapında doğrudan gelir sağlamak yolu ile desteklenmesidir. 3.1. 2001 YILI AB ĠLERLEME RAPORU 2001 yılı, AB ilerleme raporunun tarımla ilgili olan kısmını ele aldığımızda, göze ilk çarpan çok ciddi bir tarım reformunun ülke çapında hayata geçirilme çabasıdır. Bunun için ciddi kanuni değiĢiklikler yapılmıĢ fakat AB mevzuat uyumu açısından yetersiz bulunmuĢtur. Ġlerleme raporunun değerlendirme kısmında; ―DüĢük gelir seviyesi, bazı sektörlerdeki aĢırı üretim, parçalanmıĢ iĢletme yapıları ve çiftçilerin nispeten düĢük eğitim seviyeleri Türk tarım sektörünün en önde gelen sorunlarıdır. Hükümet, tarım sektöründe verimliliğin ve etkinliğin artırılması ihtiyacının farkındadır. Bu çerçevede, Türkiye tarım sektöründe çok önemli bir reform süreci baĢlatmıĢtır. ÇeĢitli tarımsal destekleme mekanizmaları (girdi sübvansiyonları, tarımsal destek fiyatları, kredi sübvansiyonları), aĢamalı olarak, hektar baĢına doğrudan gelir 129 desteği veren bir sistem ile değiĢtirilecektir. Ancak, atılan adımların tamamının mevcut Topluluk politikaları ile aynı doğrultuda olduğu söylenemez. YaklaĢımda açık bir farklılık vardır. Devletin tarım piyasalarındaki ve tarım ürünlerinin iĢlenmesindeki rolü azaltılmaktadır‖ denilmektedir (Avrupa Toplulukları Komisyonu, 2001, s.60). 2001 yılı, AB ilerleme raporunu Türk tarım destek politikası açısından göz önüne alacak olursak, iki önemli nokta ön plana çıkmaktadır. Birincisi tarım destek politikasının, çeĢitli sübvansiyonlar, fiyat belirleme Ģeklinde değil de hektar baĢına doğrudan gelir desteği yönünde değiĢtirilmesi bunun için gerekli arazi kayıtlarının yapılması, ikincisi ise tarım sektöründe giriĢimciliğin güçlendirilmesi için, devletin etkinliğinin azaltılması bunun içinde çeĢitli devlet kurumlarının özelleĢtirilmesi yer almaktadır birde katma değeri daha yüksek olan ve ithal edilen ürünlerin üretilebilmesi için destek verilmesi (farklı ürün desteği). 2002 YILI AB ĠLERLEME RAPORU Raporda; ―Türk Hükümeti, 2000 yılında baĢlayan tarım reformunu uygulamaya devam etmiĢtir. Bu reform, çeĢitli tarımsal fiyat destek sistemlerinin doğrudan gelir desteği sistemi ile değiĢtirilmesini, tütün, çay ve fındık üretimini ikame etmek üzere geliĢtirilen "Alternatif Ürün Projesi"ni, Tarım SatıĢ Kooperatifleri ve Birliklerinin yeniden yapılandırılmasını, girdi ve kredi sübvansiyonlarının terk edilmesini ve gıda sanayileri gibi kamu teĢebbüslerinin özelleĢtirilmesini kapsamaktadır. 2002 yılında, devletin tarımsal politikalar için ayırdığı bütçe, yaklaĢık 1.690 milyon Euro'dur. 2002 yılı toplam tarım bütçesinin 875 milyon Euro18 tutarındaki kısmı, çiftçilere verilen doğrudan destek programlarının finansmanına ve 81 5 milyon Euro tutarındaki kısmı da genel destek tedbirlerine ayrılmıĢtır. Kırsal kalkınma dahil, tarıma sağlanan devlet desteği, bütçenin % 2,76'sına denk gelmektedir. 2001 yılı itibarıyla girdi destekleri kaldırılmıĢtır. Hükümet doğrudan gelir desteği kapsamında, çiftçilere yaklaĢık 1 milyar Euro aktarmıĢtır. Doğrudan gelir desteği sistemi, hektar baĢına yapılan ödemeler tüm ürünlere uygulanmakta olup, ödemelerde tek kriter arazinin tarıma açılmıĢ olmasıdır. Çiftçiler, ödemeden yararlanabilmek için asgari 5 hektar araziye sahip olmak zorundadır. 5 hektardan küçük iĢletmeler, birleĢtikleri takdirde doğrudan gelir desteği sisteminden yararlanabilirler. Yardım, çiftçi baĢına azami 20 hektarla sınırlıdır‖ denilmektedir (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2002, s.67-70). Rapora bakıldığında 2000 yılında yaĢanmaya baĢlanan yapısal reformun aksamadan devam ettiği, kayıtların ve ödemelerin yapıldığı bunun yanı sıra konuyla ilgili mevzuat uyumunda kayda değer bir geliĢmenin yaĢanmadığı anlaĢılmaktadır. Ayrıca organik tarımın desteklenmesi gerekliliği ilk kez bu raporda dile getirilmiĢtir. 2003 YILI AB ĠLERLEME RAPORU AB‘in 2003 yılı için hazırladığı ilerleme raporunda (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2003, s.7073); ―Türk Hükümeti 2000 yılında kabul edilmiĢ olan yeni tarım politikasını uygulamaya devam etmiĢtir. Bu politikanın kilit unsurları; çiftçilere doğrudan gelir desteği, bir dizi tarım ve iĢlenmiĢ tarım ürünü için ihracat geri ödemesi, girdi ve kredi sübvansiyonunun terk edilmesi ve tütün, çay ve fındık için alternatif ürün programıdır. Ayçiçeği gibi bazı ürünler halen yüksek fiyat desteğinden yararlanmaktadır. Politikanın diğer tamamlayıcı tedbirleri tarım satıĢ kooperatifleri ve kooperatif birliklerinin yeniden yapılandırılması ve devlete ait gıda teĢebbüslerinin özelleĢtirilmesidir. Çiftçilerin % 62'si, 2002 yılında çiftçilere toplam 1.28 milyar Euro tutarında (yaklaĢık 68.4 euro/hektar, ürün çeĢidinden bağımsız) bir ödeme sağlayan doğrudan gelir desteği programından yararlanmıĢtır. 2002 yılı sonu itibarıyla reformun temel unsurlarının 130 uygulanması, belirli ürünlerin üretimi ve girdilere yönelik yapay teĢvikleri önemli ölçüde azaltmıĢ ve 1999 yılında 5.13 milyar Euro olan bütçeden sübvansiyona ayrılan yıllık miktarı 0.94 milyar Euro (GSYĠH'nın %0.5) düzeyine indirmiĢtir. Toplam olarak, kırsal kalkınma dahil tarıma devlet desteği 2002 yılında Devlet bütçesinin yaklaĢık %1. 3‘ine tekabül etmiĢtir. Hükümet, ülke çapında bir çiftçi ve arazi kayıt sistemi uygulamaktadır. YaklaĢık 2,5 milyon çiftçi (toplamın %62'si) ve yaklaĢık 16,4 milyon hektar tarım arazisi (toplamın %74'ü) kayıt altına alınmıĢtır. Yeni tarım politikasının uygulanmasına; özellikle, çiftçiler için doğrudan gelir desteği, arazi ve çiftçilerin kaydı ve büyükbaĢ hayvanların tanımlanması ve tescili bakımından devam edilmelidir. Bu tedbirler, Türk tarımının modernleĢtirilmesine yardım edecek ve bilhassa ödeme kurumu, IACS ve ortak piyasa düzenleri bakımından Ortak Tarım Politikasının oluĢturulmasına temel teĢkil edebilecektir‖ denilmektedir. 2004 YILI AB ĠLERLEME RAPORU Raporda (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2004, s.70-73); ―Türkiye, tarım sektörünü ve kamu desteğini yeniden yapılandırmak için bir program uygulamaktadır. Hükümet, Dünya Bankasının desteğiyle, Tarım Reformu Uygulama Projesini geliĢtirmiĢtir. BaĢlangıçta, 2001-2004 yılları için düĢünülmüĢ olan Projenin, 2005 yılı sonuna kadar uzatılması öngörülmüĢtür. Projenin ana amacı, ürün ve girdiye dayalı desteğin tedricen kaldırılarak, yerine tarımsal alana dayalı gelir destek programının getirilmesidir. Projenin hedefleri Ģunlardır: (a) orantısız biçimde büyük çiftçilerin yararlandığı ve yılda 5 milyar dolara mal olan, gübredeki devlet desteği ile kredi ve fiyat desteklerinden oluĢan sürdürülemez ve bozulmuĢ sistemi tedricen kaldırmak; (b) devletin tarımsal ürünleri piyasaya sürme ve iĢleme konusundaki rolünün küçültülmesi amacıyla devlet tarım kooperatiflerinin çoğunu özelleĢtirmek; (c) doğrudan gelir desteği sağlayan birleĢtirilmiĢ ulusal bir programın uygulamaya konulması; (d) Türkiye'nin bazı bölgelerinde, çiftçileri fındık ve tütün yerine alternatif ürünler yetiĢtirmeye yöneltmek (alternatif ürün programı). Tarım alanı ile ilgili olarak, 2003 Yılı Ġlerleme Raporunda da belirtildiği üzere, tarım sektörünün ve tarım alanlarının yeniden yapılanmasına yönelik bir kırsal kalkınma stratejisinin oluĢturulması baĢlıca öncelik olmalıdır‖. Raporun bu kısmından da anlaĢılacağı üzere, tarım destek politikasındaki değiĢim projesine devam edilmektedir. Bu da yeni tarım destek politikasındaki kararlılığı göstermektedir. Amaçlar tekrar net bir Ģekilde dile getirilmiĢtir. Projenin uygulama süresi de bir yıl daha uzatılmıĢtır. Tarım sektörünün öneminin giderek azalması ve sektörde devlet etkisinin azalması olumlu geliĢme olarak değerlendirilmiĢtir (AteĢ ve Çakır, 2004, s.5). ―Ön Ulusal Kalkınma Planı kapsamında belli adımlar atılmaktaysa da, kırsal kalkınma konusunda fazla ilerleme kaydedilmemiĢtir. Henüz kapsamlı bir kırsal kalkınma stratejisi geliĢtirilmemiĢtir. Bununla birlikte, münferit kırsal kalkınma projeleri gerçekleĢtirilmiĢ ya da Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığı tarafından uygulanma aĢamasındadır. Bunlar, sulama, arazi ıslahı, köy yolu yapımı, orman yolu yapımı, içme suyu sağlanması ve ağaçlandırma faaliyetlerini kapsamaktadır‖(Devlet Planlama TeĢkilatı, 2004, s.83-84). Buradan da anlaĢılacağı gibi projeye baĢlayalı üç yıl olmasına rağmen, tüm teĢviklere rağmen tarımda istenen hareketlilik maalesef sağlanamamıĢtır. 2005 YILI AB ĠLERLEME RAPORU Proje 2005-2007 dönemini kapsayacak Ģekilde uzatılmıĢtır. Doğrudan gelir desteğine ek olarak, geçiĢ döneminde çiftçilere yardımcı olunması amacıyla birkaç yeni alt bileĢene 131 (örneğin, arazi toplulaĢtırması, köy bazlı katılımcı yatırımlar, tarım satıĢ kooperatifleri ve birlikleri) de yer verilmiĢtir. GiriĢ desteklerinin kaldırılmasının Tarım Reformu Uygulama Projesinin hedeflerinden biri olmasına karĢın Türkiye BaĢbakanı, 2005 yılında mazot ve gübre gibi alanlarda yine giriĢ destekleri verileceğini beyan etmiĢtir. 2004 yılının Aralık ayında Türkiye, 2006-2010 dönemindeki tarımsal desteğe iliĢkin stratejik amaçlarını ve araçlarını tanımlayan bir tarım stratejisi benimsemiĢtir. Bu strateji belgesi, Tarım Çerçeve Kanununun temelini oluĢturacaktır. Bu strateji hoĢ karĢılanan kimi unsurlar içermekle birlikte (örneğin, sürdürülebilir, rekabetçi bir tarımsal gıda sektörü oluĢturulmasına, gıda güvenlik standartlarının iyileĢtirilmesine, çeĢitliliğin teĢvik edilmesine ve tarımsal çevre projesinin desteklenmesine iliĢkin verilen taahhütler), kimi önemli konularda da bir adım geri gidildiğini göstermektedir. Örneğin, toplam tarım bütçesindeki payı %76‘dan %45‘e gerileyecek olan doğrudan ödeme sistemi, belirli ürünlere odaklanmak amacıyla yeniden birleĢtirilecektir. Türkiye‘nin kendi kendine yetmediği ürünlerin üretiminin teĢvik edilmesi için üretime iliĢkin değerler ve eksiklik ödemeleri artacaktır. Bu değiĢiklikler sadece, Türkiye tarafından geçtiğimiz yıllarda takip edilen tarım reformu programından bir adım geri gidilmiĢ olduğunu değil, aynı zamanda 2003 ve 2004 yıllarında yeniden Ģekillendirilen Ortak Tarım Politikasının gereklerine aykırı olan bir geliĢmeyi temsil etmektedir (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2004, s.89-92). Rapordan anlaĢılacağı üzere doğrudan gelir desteği uygulaması, ürün çeĢitliliği (özellikle ithal edilen ürünleri yetiĢtirenlerin) lehine revize edilerek 2007‘ye kadar uzatılmıĢtır. Tarımsal desteklerin artık organik üretime yönlendirilmesine tekrar vurgu yapılmıĢ ve hektar bazlı doğrudan gelir desteğinin haricinde ek destekler sağlanmıĢtır. Türkiye bazı konularda eleĢtirilmiĢ olsa da genel anlamda yapılan reformlar baĢarılı bulunmuĢ daha etkin bir tarım politikası için teĢvik edilmiĢ ve AB kaynaklı tarımsal destekler sağlanmıĢtır. 2006 YILI AB ĠLERLEME RAPORU Türkiye "2006-2010 Tarım Stratejisi Belgesi"ni uygulamak amacıyla yeni bir Tarım Kanunu kabul etmiĢtir. Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) buğday unu ihracatını destekleme mekanizmaları ve TMO gibi kamu iktisadi teĢebbüslerine sağlanan devlet yardımları alanı özel bir dikkat gerektirmektedir. Üretimle bağlantılı desteklerdeki artıĢa yönelik eğilim 2003 tarihli OTP reformuyla ters yönde gitmektedir (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2006, s.4243).2006 yılı tarım kanununun kabul edilmesiyle Türk tarımı için dönüm noktası olabilecek bir yıldır. AB ise hala OTP çerçevesinde DGD‘nin uygulanmamasını gündeme getirmektedir. AB‘nin bu yaklaĢımının tutarlılığı diğer raporlar dikkate alındıktan sonra tartıĢılacaktır. 2007 YILI AB ĠLERLEME RAPORU ―Üretimle birlikte desteğin önemi azalma sinyalleri göstermemekte olup, bu durum OTP içindeki mevcut reform trendine uygun değildir‖(Devlet Planlama TeĢkilatı, 2007, s.45).Rapordan anlaĢılacağı üzere yeni tarım destek politikası hala yatırım aĢamasında olup desteğe devam edilmesi gerekliliği ifade edilmiĢ, bu durumun ise tarımsal planlamaya uymadığı da belirtilmiĢtir. 2008 YILI AB ĠLERLEME RAPORU ―Hükümetin, üretimden bağımsız alan ödemelerini kaldırarak, yerine üretimle bağlantılı ödemeler getirilmesine iliĢkin niyet beyanı, endiĢe kaynağı olmaya devam etmektedir. Böyle bir geliĢme, Türkiye'nin tarım politikasının; reform edilen OTP, rekabetçilik ve pazar yöneliminden uzaklaĢmasına yol açabilir. 132 Üretime bağlı destek sisteminin güçlendirilmesiyle, Türkiye‘deki mevcut destekleme ve stratejik politika planlamasının yenilenen OTP ilkelerinden uzaklaĢacak Ģekilde geliĢtiği görülmektedir‖ (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2008, s.51). Türkiye 2001-2007 ölçeğinde uyguladığı bağımsız alan ödemeleri uygulamasını 2008 yılından itibaren üretime bağlı hale getirmiĢ, bu uygulama ise AB tarafından olumsuz karĢılanmıĢ ve bu Ģekilde OTP, rekabetçilik ve Pazar odaklı tarıma zarar vereceği öne sürülmüĢtür. Bu konuda Türk hükümetinin yaptığı reformsal değiĢiklik gayet yerinde olmakla birlikte AB‘yi bu konuda anlamak zorlaĢmaktadır. 2009 YILI AB ĠLERLEME RAPORU Üretime bağlı tarımsal destekleme araçlarının artan önemi, endiĢe sebebi olmaya devam etmektedir. Hükümetin doğrudan gelir desteği sisteminden vazgeçme kararı, Türk tarım politikasını, reform sürecinden geçmiĢ olan OTP'den önemli ölçüde uzaklaĢtırmıĢtır. Belirli sektörlere yönelik fark ödemeleri, 2009 yılından bu yana Türk tarım sektörüne sağlanan mali desteğin temel aracı hâline gelmiĢtir. Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) müdahale alımlarının sona ermesiyle, fındık sektörüne iliĢkin politikada, önemli bir değiĢiklik ortaya çıkmıĢtır. Üreticilere destek, yerini üretime bağlı ödemelere bırakmıĢ olup, bu durum fiyat destek tedbirlerinden uzaklaĢıldığını göstermektedir. Türkiye, AB menĢeli et, canlı hayvan ve bunlardan üretilen ürünlerin ithalatına getirilen yasak konusunda ısrar etmektedir. Bu yasak, tarımsal ürünlere iliĢkin ticaret anlaĢması kapsamındaki karĢılıklı yükümlüklerin ihlali anlamına gelmektedir. Bu yasaklamanın ve ticaretteki diğer teknik engellerin kaldırılması, bu fasıldaki katılım müzakereleri bakımından kilit unsur olmaya devam etmektedir ”(Devlet Planlama TeĢkilatı, 2009, s.53). 2010 YILI AB ĠLERLEME RAPORU Bu fasıldaki katılım müzakereleri bakımından diğer bir anahtar unsur olan Türk tarım politikasının OTP ile uyumu konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiĢtir. Üretimle iliĢkili doğrudan destekler Türkiye'nin tarım sektörünün temel destek türü olmaya devam etmektedir. Türkiye, destekleme politikasının gelecekteki OTP ile entegrasyona uyum sağlamasını amaçlayan bir strateji geliĢtirmektedir, ancak rapor döneminde önemli bir geliĢme kaydedilmemiĢtir. 2010 yılı tarım bütçesi konusunda, fındığa yönelik önceki devlet müdahalesi tedbirlerinin yerine, bu ürünün üretimi için arazi esaslı ödemelerde önemli bir artıĢ olmuĢtur.”(Devlet Planlama TeĢkilatı, 2010, s.58). Rapordan anlaĢılacağı üzere, Türkiye‘nin OTP‘ ye uyumu birliğe katılımın önemli bir aĢaması olarak ifade edilmiĢ, adeta ―bu iĢi daha fazla sürünceme de bırakırsanız birliğe katılamazsınız‖ denmektedir. Bir birliğe üye ya da ortak olacaksanız ortaklığın içerdiği alanlarda kendinizi ortaklığa uyumlaĢtırmalısınız. Bu noktada birlik kısmi konularda haklı olabilir. Arazi ödemelerine gelince Türkiye‘nin üretime bağlı ödemede ısrarcı olmasından ve bunun bir Ģekilde OTP‘ ye uyumlu hale getirileceğinden fakat henüz kayda değer bir mesafe alınmadığından bahsedilmektedir. Rapordan Türkiye‘nin bu stratejisinin birlik tarafından kabul edileceğinin sinyallerini almaktayız. Bu ne anlama gelir? Eğer Türkiye kendisine münhasır olan bu stratejide baĢarılı olursa AB ile birlikte, AB‘ye rağmen, kendi tarım destek politikasını, bu stratejide AB‘yi ikna etmiĢ ve kendi modelini ortaya koymuĢ olacaktır.Ayrıca rapordaki ―Bu faslın katılım müzakerelerine yönelik tüm anahtar unsurlarda ilerleme kaydedilmiĢtir‖ cümlesi ve Türkiye‘nin hem gerçek anlamda hem de uyum konusunda çok baĢarılı olduğunu göstermiĢtir. Bu da Türkiye‘nin AB ile OTP yolunda tarımsal açıdan doğru ortakla, doğru yolda olduğunun bir baĢka göstergesi olduğu ileri sürülebilir. 2011 YILI AB ĠLERLEME RAPORU 133 ―Üreticilere doğrudan destek konusunda, bu fasıldaki müzakereler bakımından bir diğer kilit unsur olan tarımsal destek politikalarının OTP‘ ye uyarlanmasına yönelik bir strateji geliĢtirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiĢtir‖ (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2010, s.66). AB ĠLERLEME RAPORLARININ GENEL YORUMU Türkiye 2000 yılı itibariyle tarım destek politikasını değiĢtirmiĢ, fiyat belirleme, girdi sübvansiyonu gibi yöntemlerden istisnai konular olsa da tedricen vazgeçmiĢ, bunun yerine arazi bazlı doğrudan gelir desteği sağlamaya baĢlamıĢ bunun için gerekli arazi ve çiftçi kayıtlarını yapmıĢ, devletin tarıma olan müdahalesini azaltmıĢ bunun için TEKEL ve kooperatifler vb. birçok kurumunu özelleĢtirmiĢ, son olarak da kendi kendine yeterli bir ülke olma stratejisini benimseyerek özellikle ithal edilen ürünlerin üretimine geçiĢ için destek sağlamıĢtır. Arazi bazlı ödemeleri ilk kez 2005 yılı itibariyle revize edip üretime bağlı ödemeler Ģekline dönüĢtürerek hız kesmeden devam etmiĢ mazot, gübre ve farklı ürünlerin üretimi için bazı alt destekler de sağlamıĢtır. Ödemeler, tarımsal üretim için değil de farklı amaçlarla kullanılmasından dolayı tarımda gerekli hareketliliği sağlayamamıĢ dolayısıyla azaltılarak kaldırılması mümkün olmamıĢtır. Bu da hem devlet için bir maliyet unsuru oluĢturmakta, hem tarımsal kalkınmayı yeterli düzeyde sağlayamadığı için üretimi, istihdamı, ihracatı ve refahı olumsuz etkilemekte hem de OTP‘ ye uyumu geciktirmiĢtir. Türkiye bu on yıllık süreçte çok iyi bir performans göstermiĢ, müzakere sürecinde, tarım enformasyonunda ve teĢvik için ayrılanın bütçenin etkin kullanımı konusunda çok uzun mesafeler kat etmiĢtir. Fakat tüm bunlar yeterli görülmemektedir. Zaten tarımda sağlanan geliĢmenin ölçütleri de bunu göstermektedir. Bunda etkin olan unsurlara ve yapılması gerekenlere sonuç bölümünde değinilecektir. DPT‟NĠN KALKINMA PLANLARI VE TARIMSAL DESTEK POLĠTĠKALARI 2001 ve 2001 yıllarını kapsayan süreç 8. Ve 9. Kalkınma planının konusu olup bu planları öncelikle ayrıntılı olarak ele almak dıĢarıdan yapılan yorum, eleĢtiri ve yönlendirmelerin yanı sıra içerden gelen bir rapor aynı zamanda plan ve bu raporlarla AB raporlarının hemfikir olduğu konular ayrıca nitelik kazanacaktır. SEKĠZĠNCĠ KALKINMA PLANI (2001 – 2005) Raporda (DPT 8. Kalkınma Planı, 2000, s. 131-135): ġimdiye kadar uygulanan destekleme politikaları ile üretici gelirlerinde istikrar sağlanamamıĢ, dünya fiyatları üzerindeki destekleme alım fiyatları bazı ürünlerin ekim alanlarının geniĢlemesine, üretim fazlası oluĢmasına ve devletin fazla alım yaparak yüksek stok maliyetine katlanmasına neden olmuĢtur. Bu olumsuzlukları kısmen gidermek üzere, yeni bir tarımsal destekleme aracı olarak; 2000 yılında Çiftçilere Yönelik Doğrudan Gelir Desteği uygulanması yönünde bir pilot proje baĢlatılmıĢtır. Üreticilerin katılımını ve sorumluluğunu esas alan ve doğrudan üreticilere finansman sağlayan kırsal kalkınma projelerinin oluĢturulmasına ve uygulanmasına baĢlanacaktır. Özel sektör tohumculuğunun teĢvik edilmesi sonucu tohumluk üretimlerinde özel sektörün payı 1995-99 ölçeğinde yaklaĢık iki katına çıkmıĢtır denilmektedir. Sekizinci kalkınma planına bakıldığında tohumculuk vb. alanlarda doksanlı yıllar kesitinde kısmi ilerleme kaydedilmesine rağmen Ģimdiye kadar uygulanan tarım destek politikalarının iĢe yaramadığı hatta devleti ağır stok maliyetlerinin altına ittiği görülmekte ve bu olumsuzluklara karĢı alınan önlemlerin destek politikasında yapılan DGD yönündeki reformlar olduğu belirtilmektedir. 134 DOKUZUNCU KALKINMA PLANI (2007-2013) Bu dönemin baĢlarında sosyal güvenlik, KĠT ve tarımsal desteklemede uygulanan yanlıĢ politikalar kamu maliyesinde ciddi bir bozulmayı beraberinde getirmiĢtir. Artan borç stoku ve buna bağlı olarak oluĢan yüksek reel faiz ortamı bir yandan yüksek enflasyonun kronik hale gelmesine, diğer yandan ise yurtiçi tasarrufların üretken yatırımların finansmanı yerine kamu açıklarının finansmanına yönelmesine neden olmuĢtur (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 12). Tarımsal desteklemedeki olumsuzlukları gidermek için 2000 yılında DGD sistemine geçildiğini belirtmiĢtik. Fakat 9. Kalkınma planında yer alan bu ifadelerden anlıyoruz ki olumsuzluklar artarak devam etmiĢtir. AB ilerleme raporlarında durum bu kadar da olumsuz ele alınmamıĢ. AB ilerleme raporlarında bu olumsuzlukların yer almamasını; DGD doğrultusundaki tarım politikasının, AB‘nin fikri olmasından hatta bu fikri birliğe almama dayatmasına kadar ileri götüren ve kendilerine ait olan bu fikrin Avrupa‘da tutsa da Türkiye‘de tutmamıĢ olmasını telaffuz etmek istememeleri olarak yorumlamak mümkündür. Türk hükümeti bu olumsuzlukların farkına vararak 2007 yılı itibariyle DGD politikasını kendi yerel Ģartları doğrultusunda revize ederek uygulamaya koyunca AB bu konuda da Türkiye‘yi birliğe almama dayatmasına ısrarla devam etmiĢtir. Bunun üzerine Türkiye DGD uygulamasını bir Ģekilde OTP‘ na uydurmayı vaat etmiĢtir. Ayrıca, tarımda reform çalıĢmaları kapsamında Ģeker ve tütün gibi arz fazlası ürünlerden alternatif ürünlere geçiĢ sağlanarak üretiminin taleple uyumlu hale getirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmıĢtır (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 18). 2000 yılında gerçekleĢtirilen tarım reformunun üç adımından biri olan farklı ürün desteğinin amacına ulaĢtığını yukarıdaki ifadelerden anlamak mümkündür. Böylelikle farklı ürünlerin ithalatının da kısmen önüne geçilmiĢtir. Bunun cari açığa yansıması da ayrıca bir araĢtırma konusu olabilir. 2001 yılından itibaren tarımsal destekleme kapsamında girdi ve destekleme alımları yoluyla verilen fiyat desteklerinden vazgeçilerek üreticiler doğrudan gelir desteği aracılığıyla desteklenmeye baĢlanmıĢtır. Çiftçi kayıt sistemi oluĢturularak, çiftçilerin, doğrudan gelir desteği baĢta olmak üzere, tarımsal desteklerden faydalanabilmeleri bu sisteme kayıtlı olmalarına bağlanmıĢtır (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 18). Bu ifadelerle uygulamada bir problemin olmadığı, eğer çıkarılan sonuçlarda istenilen nitelik elde edilememiĢse bunun reformun teorisinde aramanın daha doğru olacağını bu ifadeler doğrultusunda söylemek mümkündür. Tarım satıĢ kooperatifleri ve birlikleri yeniden yapılandırılarak özerk hale getirilmiĢtir (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 19).Tarım reformunun üç stratejisinden biri olan tarımda özel sektörü güçlendirme konusunda atılan etkin adımlardan birisidir. ―Tarım sektöründeki verimlilik seviyesi (%8,5) ülke ortalamasının (%24) çok altındadır‖ (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 19-20). Bu ifadelere baktığımızda Türkiye bir tarım ülkesi olduğu halde, arazisinin tamamı tarıma elveriĢli, dört mevsim yaĢanan, üç tarafı denizlerle çevrili, hemen her yerinde yer altı ve yerüstü sularına sahip, birçok ülkenin gıptayla baktığı ve zamanın uğrunda her milletten nesillerin yok olduğu bir coğrafyada tarım neden geri kalmıĢtır? Ġstatistiklere bakıldığında bunun uzun yıllara yayılan çok ciddi hatta hayati düzeye ulaĢan bir ihmal, terk, sanayileĢme ve ĢehirleĢmeye ölçüsüz, dengesiz ve merhalesiz geçiĢ olduğu söylenebilir. Aksi takdirde bu bölgede binlerce yıllık tarım geçmiĢi olan bir ülkede tarımın en önde gelmesi gerekirken maalesef yapılan yanlıĢ yönlendirmeler, ülke insanının ve devletin kendine ait müstakil bir vizyonun belirlenemeyiĢi ülke insanını ve kamuyu dıĢ tahriklere, yönlendirmelere açık hale getirmiĢtir. Bu da araba kullanmada acemi birisine araba içinden ve dıĢından herkesin müdahalesi drurumunda oluĢacak tablodan daha farklı bir tablo oluĢmasını engellemiĢtir. 135 ―Tarım sektöründe, sulama projeleri stokunun eritilebilmesi için kamu yatırımları artırılacak ve projeler hızlandırılarak önemli bir kısmı tamamlanacaktır‖ (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 58). GAP projesi çerçevesinde Harran Ovası baĢta olmak üzere bölgede çok büyük arazilerinin sulanabilir tarım arazisi haline getirilmesi bu projelere örnek olarak verilebilir. ―Tarım Kanunuyla çerçevesi belirlenen tarım destekleme politikaları, üretimde verimliliği artırmaya yönelik yeni uygulama unsurlarıyla zenginleĢtirilecektir‖ (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 77). Bu cümle Türk tarım destek politikasının OTP ile olan ayrılma noktasını temsil eder. Uygulamaya konmasıyla da Avrupa‘dan uyarılan 2008 ve sonrasındaki raporlara yansımıĢtır.―Tarım ürünleri ihracatında rekabet gücünün artırılması amacıyla, ihracat destekleri dıĢ ticarete konu ve markalı ürünlere yönlendirilecektir‖ (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 77). Burada hükümet artık çok ciddi ölçekte kamu borç stokuna, bütçe açıklarına, dıĢ ticaret açığına yansıyan destekleme yatırımlarının semeresini görmek istemekte ve bu doğrultuda çeĢitli adımlar atmaktadır. Bu adımlar (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 77); AB Katılım Öncesi Yardımlardan da yararlanılarak, tarımsal iĢletmelerde ölçek büyüklüğünün artırılması yanında, baĢta üretim teknikleri ve üretim koĢullarının iyileĢtirilmesi olmak üzere, tarım ve gıda iĢletmelerinin modernizasyon çabaları, belirlenecek öncelikler çerçevesinde desteklenecek ve tarım-sanayi entegrasyonu özendirilmesi kararı bu kalkınma planında alınmıĢtır. Tarımsal kredi sübvansiyonları ile destekleme ödemelerinin üreticilere çeĢitli kanallardan ulaĢtırılması sağlanarak tarım sektörüne yönelik finansal hizmetler çeĢitlendirilecektir. TĠGEM iĢletmeleri, özel sektör faaliyetlerinin bulunmadığı veya kısıtlı faaliyetlerde bulunduğu alanlara yönlendirilecek ve ihtiyaç fazlası iĢletmeler özel sektöre kullandırılacaktır. Verimliliğin ve üretici gelirlerinin istikrarlı bir Ģekilde artırılması amacıyla, çiftlikten sofraya gıda güvenliğinin sağlanması yönünde tarımsal üretim ve pazarlama aĢamalarında baĢta ilaç ve gübre ile nitelikli tohumluk kullanımı, sulama, bitki ve hayvan sağlığı ile gıda hijyeni olmak üzere çeĢitli konularda eğitim ve yayım hizmetleri artırılacaktır. Söz konusu hizmetlerin genç ve kadın çiftçileri de kapsayacak Ģekilde ve yapıları güçlendirilmiĢ üretici örgütleri tarafından yürütülmesine ağırlık verilecektir. Tarım sektöründe, kamu kurumlarınca yapılan Ar-Ge çalıĢmalarının ilgili kurumların faaliyetlerini destekleyici olması sağlanacaktır. Kırsal alanda tarım ve tarım dıĢı ekonomik faaliyetlere yönelik insan kaynakları geliĢtirilecektir. Kalkınma planının bu ifadelerine geniĢ açıdan baktığımızda, ülke tarımının geçmiĢteki olumsuz tecrübeleri ve geliĢen ülke ekonomisi ve ülke insanının konuya dair yaklaĢımı ve algıları dikkate alınarak, yani farazi, gerçeklerden uzak, hayalici olmayan bir yaklaĢımla tarım konusu devlet bazında revize ve rehabilite edilmeye çalıĢıldığı görülmektedir. SONUÇ VE ÖNERĠLER Türkiye‘nin Ģimdiye kadarki tarım destek politikasına, AB‘nin ilerleme raporlarına ve DPT kalkınma raporlarına baktığımızda, Türkiye‘nin 2000 yılına kadar uyguladığı desteklerin maliyetlerinin çok yüksek olmasına karĢın, sağladığı katma değerin ya da marjinal faydanın çok düĢük seviyelerde kaldığını söylemek mümkündür. Fakat 2000 yılında AB ile OTP çerçevesinde yürütülen tarım destek politikasının etkinliği 2000 yılı öncesine göre maliyetlerinin daha az, sağladığı faydanın ise kısmen daha yüksek olduğu görülmüĢ fakat yıllar itibariyle azalması gereken doğrudan gelir destek ödemelerinin azaltılamaması yatırım sürecinin verimliliğini olumsuz yönde etkilemiĢ, 2000-2003 yılları arasında uygulanması 136 planlanan doğrudan gelir desteği günümüze kadar çeĢitli revizyonlarla ve ek desteklerle birlikte uzatılmasına sebep olmuĢtur. Bu açıdan bakıldığında tarım reformu tam planalandığı gibi gitmemiĢtir. Her Ģeyden önce, OTP‘nin uygulanması için Türkiye‘nin ciddi bir finansman ihtiyacı vardır. Son OTP reformlarıyla birlikte bu fonun AB bütçesinden karĢılanamayacağı ortadadır. Bu finansman açığının ne Ģekilde kapatılacağı konusunda ise Türkiye tarafından net bir açıklama yapılmamıĢ, kayda değer bir strateji üretilememiĢtir (Yalçınkaya vd. 2006, 116). Yalçınkaya‘nın bu fikrine geçtiğimiz on yıl için baktığımızda durumun o kadarda kötü olmadığını ve on yıl öncesine göre Türk tarımında %161‘lik bir üretim artıĢının dolar bazında sağlandığını ve OTP‘ye mevzuat uyumu ve reform anlamında çok büyük ilerlemeler kaydedildiğini hatta yer yer bu ilerlemelerin AB‘ye rağmen sağlandığını söylemek mümkündür. DGD diğer destekler kalktıktan sonra üreticilerin gelir kayıplarının önlenmesi amacı ile uygulamaya konulmuĢtur. Ancak sonuçlardan görüldüğü üzere DGD tek baĢına tarım sektörünün sorunlarını çözebilecek bir uygulama olmadığı öncelikli olarak 2003 de, 2005 de ise aĢikar bir Ģekilde anlaĢılmıĢtır. Bu nedenle tek bir kurum tarafından koordine edilecek politikalar ile ürün bazında üretimin planlanması, farklı destekleme sistemlerinin yanında DGD'nin alternatif ürünlere geçiĢte meydana gelecek gelir kayıplarını karĢılamak için bölgesel ve ürüne bağlı farklı ödemeler ile uygulanması yani farklı ürün destek sistemin geliĢtirilerek zenginleĢtirilmesi akla gelen ilk önlemler arasındadır (Bor, 2005, 49). Nitekim hükümetin 2005 yılından baĢlamak üzere DGD dıĢında mazot ve gübre gibi ek sübvansiyonlara tarım reformunun gerektirdiğinin aksine baĢvurmuĢ olması sayın Bor‘un bu tezini desteklemektedir. Ayrıca tarım politikaları 2000 yılına kadar popülizmin ve siyasi lobilerin baskısından kurtulamamıĢtır. 2001 de yaĢanan acı çöküĢ ülke insanını ve yönetimini popülizmden çok büyük ölçüde uzaklaĢtırmıĢ ve ülkedeki kiĢi ve kurumlar artık sektörel yada mikro değil ülke ekonomisi ve AB doğrultusunda bir yaklaĢım gösterebilmeye baĢlamıĢlardır. GeliĢmiĢ hiç bir ülke gösterilemez ki tarım sektörü mevcut tarımsal kaynakları ölçüsünde geliĢmemiĢ olsun. O halde tarım sektörünün geliĢmesi ve tarım politikalarının etkin bir Ģekilde uygulanması, o ülkenin ekonomik geliĢmiĢliğine ve tüm sektörlerin kurum ve kuruluĢlarında etkinliğin sağlanmıĢ olmasına bağlıdır. Tarımsal ürünler için uygun fiyat ve pazar emniyeti sağlanmadan, üretime yöneltilmiĢ tarım tekniğini iyileĢtirme tedbirlerini almak mümkün olmayacağı gibi, çiftçinin katılımını sağlayamadığı için istenen ölçüde baĢarılı olamamıĢtır. Tarımsal eğitim, araĢtırma ve faaliyetleriyle ilgili politikaların koordineli yapılmaması ve bu politikaları yürüten kurumlar arasında yeterli bir bağın olmaması, tarımsal eğitim, araĢtırma ve yayım zincirinin oluĢmasını engellemektedir (Yavuz, 2000, s.20-21). Yavuz‘un bu görüĢü Türkiye örneği için de son derece isabetlidir ve son on yıldır, mali disiplinden taviz vermeyerek sağlanan ekonomik geliĢme tarım sektöründe de kendisini tüm olumsuzluklara (köyden kente göç, toprak kirlenmesi, bilinçsi tarım vb.) rağmen göstermektedir. Dolayısıyla bu iĢe sektörel değil daha geniĢ anlamda bakmak ve doğrultuda çözüm üretmek, zor, uzun vadeli, yorucu ama gerçek ve derinlikli kalkınma sağlayacak ve ülkemizin iki en önemli sektöründen birisi olan tarımı dolayısıyla da üretimi, ihracatı ülke insanının refahını artıracaktır. KAYNAKÇA AteĢ, Dilek ĠĢtar ve Çakır, Meltem, ―AB Komisyonu 2004 Türkiye Ġlerleme Raporu Ve Tavsiye Kararı Temel Değerlendirmeler‖, s. 5 Brüksel, 2004. Avrupa Topluluğu Komisyonu, ―Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2001 Yılı Ġlerleme Raporu‖, Brüksel, 2001. 137 Bor, Özgür, ―Doğrudan Gelir Desteği Sistemi Sonrasına Bir BakıĢ-A Look To The Aftermath Of Direct Income Payments System‖, Akdeniz Ġ.Ġ.B.F. Dergisi (9) 33-51, Antalya, 2005. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2002 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2002. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2003 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2003. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2004 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2004. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2005 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2005. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2006 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2006. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2007 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2007. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2008 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2008. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2009 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2009. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2010 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2010. Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2011 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2011. Devlet Planlama TeĢkilatı, ―dokuzuncu beĢ yıllık kalkınma planı 2007-2013‖, Resmi Gazete, Sayı: 26215, Ankara, 2006. Devlet Planlama TeĢkilatı, “Tarımsal Politikalar Ve Yapısal Düzenlemeler Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu”, DPT:2516 - ÖĠK: 534, Ankara, 2000. Devlet Planlama TeĢkilatı, ―uzun vadeli strateji ve sekizinci beĢ yıllık kalkınma planı 20012005‖, Ankara, 2000. Kamacı, Ahmet, Türkiye'de Tarımsal Destekleme Politikalarının Etkinliği Ve Otp'ye Uyum Analizi, s.26, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2006. Topcu, Yavuz, ―Çiftçilerin Tarımsal Destekleme Politikalarından Faydalanma Ġstekliliğinde Etkili Faktörlerin Analizi: Erzurum Ġli Örneği‖, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(2), 205–212, 205, 2008, www.tarım.gov.tr Yalçınkaya, Neslihan; Yalçınkaya, Hakan; Çılbant, CoĢkun. ―Avrupa Birligi‘ne Yönelik Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları Ve Sektörün Geleceği Üzerine Etkisi‖, Celal Bayar Üniversitesi, ĠĠBF, Yönetim Ve Ekonomi Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, Manisa, 2006. Yavuz, Fikri, ―Türkiye‘de Tarım Politikası‖, Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt 31, Özel Sayı, Erzurum, 2000. 138 TÜRKĠYE‟DE DÜNDEN BUGÜNE E-TĠCARETĠN GELĠġĠMĠ Öğr. Gör. Adem KORKMAZ Kilis 7 Aralık Üniversitesi Meslek Yüksekokulu, Kilis adem@kilis.edu.tr Öğr. Gör. Gülsade KALE Kilis 7 Aralık Üniversitesi Meslek Yüksekokulu, Kilis gkale@kilis.edu.tr Özet Bilgisayar sistemlerinin son yarım yüzyıldaki baĢ döndürücü geliĢimi teknolojiyi hayatımızın vazgeçilmezi yapmıĢtır. Teknolojik ortamda ticaret alanında her türlü alıĢveriĢin bilgisayar ağları üzerinden, network veya www (internet) üzerinden yapılması ile e-ticaret kavramı, ticaret hayatımıza girmiĢtir. Tarım, hayvancılık, elektronik, bilgisayar, giyim, kitap, reklam, hizmet sektörü vs. alanlarında yapılan Türkiye‘deki e-ticaret, istatistikleri ve e-ticaretin bize kazandırdıkları araĢtırılmıĢtır. Hayatımızın vazgeçilmezi olan sanal dünyadaki e-ticaretin yaĢamımızdaki bu hızlı geliĢiminin, ticari alanda hayatımıza ne gibi artıları getirdikleri, ticaret hayatımızda ne gibi değiĢikler getireceği ve gelecek yıllarda ticari hayatta ne gibi değiĢiklikler olabileceği görülmeye çalıĢılmıĢtır. Anahtar kelimeler: e-ticaret, elektronik ticaret, ticaret, sanal ticaret. E-COMMERCE DEVELOPMENT IN TURKEY FROM PAST TO PRESENT Abstract The dizzying development of computer systems in last half-century has made the technology indispensable for our lives. The trade on technological environment where all shopping are made over computer networks and www (internet) entered the comment of e-commerce our trade lives. The e-commerce and its statistics that is made on agriculture, animal husbandry, electronics, computers, clothing, books, advertising and service sector and also the ecommerce gains to us has been investigated. The gains of e-commerce in traditioanl area with the rapid development of e-commerce in our live via virtual world which is indispensable of our live has been studied and tried to seeing the changes in our trade life. Keywords: e-bussines, electronic commerce, trade, e-commerce. GiriĢ Hayatımıza ilk elektronik bilgisayar olarak, 1945 yılında giren ENIAC‘ın üzerinde geçen 66 yılın üzerinden, çok hızlı bir evrim geçirerek o yıllarda odalara zor sığan bilgisayarlar artık her insanın cebinde taĢıdığı elektronik cihazlar haline gelmiĢtir. 1973‘lü yıllarda LAN protokolünün geliĢtirilmesi ile bilgisayarlar arası haberleĢme sağlanmıĢtı oldu, bu sayede bilgi paylaĢımı ve iletiĢimi ile bilgisayarların günlük hayatta daha fazla kullanılması sağlanmıĢ oldu (Bal, 2010, ss.18-19). Türkiye‘de ilk ODTÜ‘de 12 Nisan 1993 tarihinde 64 Kbps kapasiteli kiralık hat ile internete çıkma serüveni artık insanların ceplerindeki cep telefonları 139 ile internete girmesi ile herkesin cebine girmiĢ oldu (Url 1). Bilgisayarların bu hızlı geliĢimi ile özellikle reklamcılık-tanıtım alanındaki geliĢmelerin paralelinde, elektronik ağları üzerinde alıĢveriĢ imkanları oluĢmaya baĢlamıĢtır. Türkiye‟de Bilgisayar ve Ġnternet Kullanımı Türkiye‘de bilgisayar ve internete eriĢim ve kullanım istatistikleri incelendiğinde, TUIK tarafından 2011 yılı Nisan ayında yapılan Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanım AraĢtırması sonuçlarına göre Türkiye genelinde hanelerin %42,9‘u Ġnternet eriĢim imkânına sahipken, bu oran 2010 yılının aynı ayında %41,6 idi. Türkiye‘de son 5 yıldaki hanelerdeki bilgisayar ve internet kullanım istatistikleri ise Ģu Ģekildedir (Url 4). Çizelge 1 Türkiye‘de internet ve bilgisayar kullanım istatistikleri. Temel göstergeler, 2007 - 2011 % 50 41,6 43,2 42,9 38,0 40 46,4 45,0 41,6 40,1 35,9 33,4 30,1 30,0 30 20 38,1 25,4 19,7 10 0 İnternet erişim imkanı olan haneler 2007 16 - 74 yaş grubu bireylerde bilgisayar kullanımı 2008 2009 2010 16 - 74 yaş grubu bireylerde İnternet kullanımı 2011 Ġnternet kullananların Ġnternet üzerinden kiĢisel kullanım amacıyla mal veya hizmet sipariĢi verme ya da satın alma oranı 2011 yılında %18,6‘dır. Önceki yıl Ġnternet üzerinden alıĢveriĢ yapanların oranı ise %15 idi. 2010 yılı Nisan ile 2011 yılı Mart aylarını kapsayan on iki aylık dönemde bireylerin yaptıkları alıĢveriĢ oranları, %28,8‘i giyim ve spor malzemesi, %27,8‘i elektronik araç, %19,8‘i ev eĢyası, %17,6‘sı kitap, dergi, gazete (e-kitap dahil) olarak tespit edilmiĢtir (Url 4). E-Ticaret Hayatımızda sıkça kullandığımız e-ticaret/e-iĢ, internet üzerinden alım-satım ya da bilgisayar ağlarının oluĢturduğu yapıda mal veya hizmetlerin kullanım haklarını ya da sahipliğinin elektronik ortamdan diğer kiĢiye transfer edilmesine denir(Akar, Kayahan,2010,s.15). Eticareti kısaca " BiliĢim ağları (Internet gibi) üzerinden yapılan tüm bilgi, hizmet, para vs. gibi ekonomik değerlerin değiĢimi süreci" olarak da tanımlayabiliriz. Ekonomik bir değiĢim mekanizması ise, bu değiĢimin biliĢim ağları yapısı üzerinden online veya elektronik ortamda gerçekleĢtirilmesi özetle "e-ticaret"tir (Url 2). YaĢantımızın her alanında olan ticaret elektronik ortama yayılması ile reklam, giyim, gıda, elektronik, otomotiv, tarım ve havyacılık vs. tüm alanlarda ticaretin daha kısa ve zaman mekan olmaksızın hayatımıza girmesine olanak sağlamıĢtır. E-ticaret ile hayatımızı giren temel terimlerden olan B2C (Business to Consumer Firmadan Tüketiciye) e-Ticaret, son tüketiciye yönelik olarak firmaların ürün ve hizmetlerinin satıĢına yönelik internet ortamında yürüttükleri ticari faaliyetlerdir. E-Perakende 140 siteleri (web mağazalar) ya da tedarikçi firmaların kendi web sayfaları üzerinden, mal ve hizmetlerin teslim koĢulları, garanti koĢulları, fiyatı ve diğer özellikleri ile belirlemiĢ oldukları satıĢ yöntemleridir. B2B (Business to Business - Firmalar Arası) e-Ticaret ise firmalar arasındaki iĢ faaliyetlerini internet ortamında sağlayan faaliyetlerdir [Url 3]. Dünya‟da E-Ticaret Tarihçesi ĠletiĢim ve bilgi teknolojilerindeki geliĢmelere bağlı olarak 1980`li yılların ikinci yarısında ortaya çıkmıĢ olan e-ticaret kavramıyla ilk defa, 1994 Amazon.com adlı web sitesinde ilk kitap satılması ile karĢılaĢıyoruz. Bu satıĢın sonrasında aynı yıl içerisinde e-posta aracılığıyla pazarlama ve reklam uygulamaları keĢfedildi. Aynı yıl içerisinde e-bay adlı alıĢveriĢ sitesinde de ilk sanal müzayede düzenlendi. Elektronik ticaret alanında en geniĢ katılımlı konferans son olarak OECD`nin Ekim 1997`de Turku Finlandiya`da düzenlemiĢ olduğu Global Elektronik Ticaret Önündeki Engellerin Kaldırılması Konferansı`dır (Url 5). Ġnternet ortamında e-ticaret, Ģirketler tarafından yoğun olarak 1996 yılında kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Önceki yıllarda da ise e-ticaretin varlığından söz etmek mümkündür. Ancak bu tür uygulamalar, kapalı ağlar olarak kabul edilen intranet veya extranet üzerinden yapılmıĢtır. Ġnternetin daha çok yaygınlaĢmasıyla beraber, e-ticaret hacminin giderek artacağına Ģüphe yoktur. OECD‘nin verdiği tahminlere göre, toplam e-ticaret, 1997 yılında 26 milyar ABD doları iken, 2001 yılında 330 milyar dolara ve 2005 yılında 1 trilyon dolara çıkacağı tahmin edilmiĢtir. E-ticaretin %80‘lik bir kısmı iĢletmeler arasındaki alıĢveriĢte yapılmaktadır. Diğer taraftan dünya e-ticaret hacminin %80‘i ABD merkezlidir. ABD‘deki iletiĢim alt yapısının geliĢmiĢliği ve tüketim alıĢkanlıkları, ABD‘ye Avrupa ve diğer dünya ülkeleri karĢısında üstünlük sağlamaktadır (Url 6). Avrupa‘da ise e-ticaret iĢlemleri konusunda Ġngiltere ve Almanya ön plana çıkmaktadır. Pro Active International tarafından yapılan ve 3 Temmuz 2000‘de sonuçları yayınlanan bir araĢtırmaya göre Ġngiltere ve Almanya‘daki Ģirketler Avrupa‘da yapılan toplam e-ticaret iĢlemlerinin büyük bir kısmını kontrol etmektedir. Bu araĢtırmaya göre Haziran ayı sonuna kadar internet üzerinden gerçekleĢtirilen 50 milyar dolar tutarındaki alıĢveriĢin %60‘ı bu iki ülkede bulunan Ģirketlerin web siteleri üzerinden yapılmıĢtır. Alman web sayfalarının 1999 yılı reklam gelirlerinin 92 milyon dolar olduğu ve bunun dünya reklam payının %3‘üne karĢılık geldiği belirtilmiĢtir (Dolanbay, 2000). Türkiye‟de E-Ticaret Tarihçesi "Elektronik Ticaret Ağının" kurulması ve ülkemizde elektronik ticaretin yaygınlaĢtırılması amacıyla, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun (BTYK) 25 Ağustos 1997 tarihli toplantısında, bir çalıĢma grubu oluĢturulması kararlaĢtırılmıĢ ve yapılacak çalıĢmalarda koordinatörlük görevi DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı'na, sekreter ya görevi de TÜBĠTAK'a verilmiĢtir. BTYK'nın 2 Haziran 1998 tarihli toplantısında finans, teknik ve hukuk raporları sunulmuĢ ardından ülkemizde elektronik ticaretin geliĢtirilmesine amacıyla devletin uzun vadeli dört temel görevi belirlenmiĢtir. Bunlar; 1. Gerekli teknik ve idari alt yapının kurulmasını sağlamak, 2. Hukuki yapıyı oluĢturmak, 3. Elektronik ticareti özendirecek önlemleri almak, 4. Ulusal politika ve uygulamaların uluslararası politikalar ve uygulamalarla uyumunu sağlamak. 2008 yılı sonunda BaĢbakanlık tarafından oluĢturulan 11 öncelikli e-devlet projesinden birisi olan ―Yurt DıĢına e-Ticaret Projesi‖ Gümrük MüsteĢarlığı ile eĢgüdümlü olarak DıĢ Ticaret MüsteĢarlığınca yürütülmekte olup, bu kapsamdaki çalıĢmalara ek olarak internet sayfasının bir ―e-rehber‖ sayfası haline getirilmesi devam etmiĢtir (Url 7). 141 Türkiye‟de E-Ticaret Ġstatistikleri Türkiye‘deki e-ticaret istatistikleri incelenmek istendiğin genel anlamda Bankalar arası Kart Merkezi‘nin (BKM) verdiği banka kartlar üzerinden alıĢ veriĢ olarak tanımlanır. BKM‘nin eticaret anlamında verdiği istatistik bilgiler 2003 ve 2004 yılları ile sınırlıdır. ġu anki yıllara yönelik veriler genel anlamda anketler ve e-ticaret firmaların verdiği istatistik ve kendi anketleri Ģeklinde verilen bilgilerdir. BKM‘nin 2003 yılı e-ticaret istatistikleri incelendiğin de E-ticaret iĢlemleri için tüm bankalarda kayıtlı olan iĢyeri sayısı 701 tanesi aktif iĢyeri olmak üzere toplam 1.195 adet olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu değerlere bakacak olursak istatistiksel olarak tüm bankaların kendi pos cihazları ve diğer pos cihazları kullanılarak iĢlem adetleri ve toplam hacimler net olarak anlaĢılacaktır. Bankların kendi posları üzerinden gerçekleĢtirdikleri (ONUS) iĢlem adetleri incelendiğinde iĢlem adedi 1.225.366 ve iĢlem hacmi ise 109.420 Milyar TL ve birim iĢlem bazında ortalama 89 Milyon TL olarak hesaplanmıĢtır. Yurtiçi iĢlem adetleri incelendiğinde ise bu durum bankaların kendi sanal pos cihazlarını kullandıkları miktarın yaklaĢık 2 katı olarak görülmüĢtür. Yurt dıĢı iĢlem adeti ise 105.010 adet ve 9.009 Milyar TL ve ortalama iĢlem miktarı 86 Milyon TL olarak görülmüĢtür. Burada Ģöyle bir durum söz konusu olmuĢtur, tüketiciler sanal ortamda dahi iĢlem yaparken kendi bankalarının posları üzerinden iĢlem yapmaya gayret göstermiĢtir. Bunun avantajları ise Ģöyle görülmektedir; bankların verdiği ödül puanları üzerinden yapılan alıĢ veriĢ miktarı incelendiğinde iĢlem âdeti 84.805 ve iĢlem miktarı 7.535 Milyar TL ile kartların kendi posları üzerinden yaptıkları alıĢ veriĢin %6.89 olmuĢtur [Url 8]. BKM‘nin 2004 yılı verileri incelendiğinde ise e-ticaret istatistiklerinde, iĢyerleri bazında %67‘lik büyüme ile kayıtlı iĢyeri sayısı 1.994‘e, aktif iĢyeri sayısı ise %68‘lik büyüme ile 1.178‘e çıkmıĢtır. Bu değiĢimin iĢlem adetleri ve iĢlem miktarları bakımında değiĢim oranlarında %100‘lerin üzerinde %200‘lere yakın bir artıĢ olduğu görülmektedir. Bu oranların her gecen gün artığı bariz bir Ģekilde anlaĢılmaktadır [Url 8]. Çizelge 2 Türkiye‘de 2003 ve 2004 Yılı E-Ticaret Ġstatistikleri [Url 8] ĠĢlem Adedi Mart 2003 ĠĢlem Hacmi (Milyar TL) Mart 2004 % DeğiĢme Mart 2003 Mart 2004 % DeğiĢme A. Kredi Kartı ĠĢlemleri A.1. Türkiye'de Sanal POS ile Yapılan E-Ticaret ĠĢlemleri ONUS Yurtiçi YurtdıĢı Toplam A.2. Türkiye'de Çıkarılan Kredi Kartları ile YurtdıĢından Yapılan ETicaret ĠĢlemleri B. Ġnternetten Yapılan Ödül Programı ĠĢlemleri 196.799 447.639 26.752 671.190 398.866 801.700 16.620 1.217.186 103 79 -38 81 11.801 24.421 1.167 37.388 38.040 62.402 3.322 103.765 222 156 185 178 78.214 157.073 101 12.336 22.113 79 8.386 10.142 21 203 275 36 38.633 14.591 53.224 54.585 16.444 71.029 41 13 33 1.866 1.561 3.426 2.733 1.394 4.127 47 -11 20 C. Sanal Kart/Sanal Kredi Kartı ĠĢlemleri Yurtiçi YurtdıĢı Toplam 142 Türkiye‘de 2003 yılından 2004 yılına olan 1 yıldaki değiĢimin iĢlem miktarı göz önüne alındığında %222 artıĢ ile 11.801 Milyardan 38.040 Milyar TL‘ye yükselmesi firmaların her gecen gün e-ticarete yöneldiğini göstermektedir. Bankalararası Kart Merkezinin verilerine dayanarak son 7 yıla ait verilen, internet üzerinden yapılan e-ticaret iĢlemleri toplam tutarı son bir yıl içinde %48,2‘lik artıĢla 2010 yılında 15 milyar 225 milyon TL‘ye ulaĢtığı söylenmiĢtir. 2011 yılı Sanal POS ile yapılan e-ticaret miktarı ise ilk 8 ay için bu oran 14.980 Milyon olarak gerçekleĢmiĢtir [Url 9]. Milyon TL Çizelge 3 Sanal POS Ġle Yapılan E-Ticaret ĠĢlemleri Tutarı [Url 9] Sonuç ve Öneriler Deloitte Türkiye‘nin 2010 yılında beĢincisini düzenlediği Fast50 Türkiye araĢtırmasında en hızlı büyüyen ilk 50 teknoloji Ģirketi arasına internet sektöründen 3 Ģirket girdi. Bunlar sahibinden.com, gittigidiyor.com, magiclick girerken internet Ģirketlerinin ilk 50 Ģirket içindeki oranı %6 olarak hesaplandı. Son 5 yılda gelirlerinde en çok büyüme gösteren 50 Ģirketin %47′si yazılım, %35′i ise telekomünikasyon-iletiĢim sektöründen faaliyet gösteriyor [Url 10]. TUIK‘in 2011 verileri incelendiğinde ise Türkiye‘de internet kullanan bireylerin Ġnternet üzerinden kiĢisel kullanımlar amacıyla aldıkları mal veya hizmet sipariĢi verme ya da satın alma oranı %18,6 iken önceki yıl Ġnternet üzerinden alıĢveriĢ yapanların oranı ise %15,0 idi. Nisan 2010 yılı ile Mart 2011 yılı aylarını kapsayan on iki aylık dönemde Ġnternet üzerinden alıĢveriĢ yapan kiĢilerin %28,8‘i giyim ve spor malzemesi, %27,8‘i elektronik araç, %19,8‘i ev eĢyası, %17,6‘sı kitap, dergi, gazete (e-kitap dahil) Ġnternet üzerinden satın almıĢtır [Url 4]. Türkiye‘de her geçen gün artan internet kullanımı ile paralelinde artan elektronik ortamda alıĢ veriĢ oranları hızlı bir yapıda artıĢ göstermesi internetin artık hayatımızda vazgeçilmez bir yeri olmuĢtur. Bu yapı ticari firmaların internet ortamında alıĢ veriĢ sitelerinin oluĢmasına yani online mağaza açmalarına yönelmiĢtir. Ticaret yapımızda artık daha farklı bir yöntem olarak elektronik ticari sistemler her geçen gün artacaktır. Tüm ticari alanlarda artıĢ göstermesi sektör ayrımı olmaksızın sanal ticaretin artıĢ göstereceğini göstermektedir. 143 Türkiye, mobil iletiĢim alanında dünyada çapında yeri olan ülkelerden biri, 2011 yılı itibariyle 64 milyona yaklaĢan cep telefonu hattı ve 25 milyona yakın 3G mobil Ġnternet kullanıcısı, ülkemizin potansiyelini net bir Ģekilde gösteriyor [Url 11]. Nüfusun %20‘sinin bilgisayarları üzerinden Ġnternet‘e bağlandığı Türkiye‘de Ġnternet kullanıcıları, aslında mobil cihazlar üzerinden bundan çok daha fazla bir oranda internete bağlanıyor. %21‘lik aktif mobil (cep) Ġnternet kullanıcı oranı ile iabeurope‘ın son yayınladığı raporda Avrupa‘da mobil Ġnternet kullanıcı penetrasyonunun bilgisayarı geçtiği tek ülke olarak (tarihe) geçmemizi sağladı [Url 12]. Bu da bize yeni tanıĢtığımız son 10 yılda hayatımıza giren e-ticaret‘in yanında mobil ticaret kavramını da hayatımıza yerleĢtiriyor. Hayatımızın her alanında olan tüketim ürünlerinin internet üzerinden alıĢveriĢi her gecen gün artarken toplumumuzun teknolojiye olan yakınlığı ve cep telefonu alanındaki tüketimin hızlı artıĢı ve yeni teknolojilere hızlı adaptasyonu yeni ticaret olanakları hayatımıza getirmektedir. Son 10 yılda hayatımıza giren eticaret yakında bir zamanda mobil ticaret ile birlikte hız kazanacağı ve ticaret hayatımızın bir bütünü olacaktır. Kaynakça Bal, H.Ç., 2010. Bilgisayarın Tarihçesi.Bilgisayar ve Ġnternet Kullanımı Laboratuvar Uygulamaları, Murathan Yayınları, ISBN:978-605-5937-64-5, Trabzon. Akar, E., Kayahan, C.,2010. Elektronik ticaret ve Elektronik ĠĢ, Nobel Yayınları, ISBN:978605-395-028-8, Ankara. Dolanbay, C., 2000 .e-ticaret Strateji ve Yöntemler, Meteksan Sistem Yayınları , Ankara. [Url 1] http://www.internetarsivi.metu.edu.tr/tarihce.php EriĢim 08.10.2011 [Url 2] http://www.kobitek.com/makale.php?id=1 EriĢim 08.10.2011 [Url 3] http://www.ibp.gov.tr/bilkay/section-bk-etic-b2c-1.cfm EriĢim 15.10.2011 [Url 4] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=8572 EriĢim 09.10.2011 [Url 5] http://www.editinteractive.com/web-tasarim-kutuphanesi/2/e-ticaret/e-ticaretintarihcesi-ve-gelisimi_14.html EriĢim 09.10.2011 [Url 6] http://www.bilgimekani.net/dunyada-e-ticaret-etkinlikleri-ve-uygulamalari/ EriĢim 09.10.201 [Url 7] http://www.e-ticaret.gov.tr/index.cfm?sayfa=462F4C0B-D8D3-856645201828CD2025F2 EriĢim 09.10.2011 [Url 8] http://www.tbb.org.tr/tr/Banka_ve_Sektor_Bilgileri/Tum_Raporlar.aspx EriĢim 18.10.2011 [Url 9] http://www.bkm.com.tr/donemsel-bilgiler.aspx EriĢim 18.10.2011 [Url 10] http://www.socialmediatr.com/blog/turkiyenin-en-hizli-buyuyen-50-teknolojisirketinin-3u-internet-sektorunden/ EriĢim 17.10.2011 [Url 11] http://www.ttinvestorrelations.com/turk-telekom-group/investing-in-turktelekom/turkey-telecom-sector.aspx EriĢim 20.10.2011 [Url 12] http://www.iabeurope.eu/media/53240/day1_research_stream_1515_europe_mobile_advertisi ng_market.pdf EriĢim 20.10.2011 144 TÜRKĠYE‟DE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN KIRSAL KALKINMAYA ETKĠLERĠ Yrd. Doç Dr. Hasan MEMĠġ Harran Üniversitesi, ĠĠBF hasmemis@hotmail.com Yrd. Doç Dr. Durhasan MUNDAN Harran Üniversitesi, Veteriner Fakültesi durhasanmundan@harran.edu.tr Özet Kırsal kalkınma, kent ile kırsal alanlar arasındaki sosyo-kültürel ve ekonomik farklılıkları optimum dengeye kavuĢturmayı, kırsal nüfusu yerinde kalkındırmayı amaçlayan çok yönlü politik bir tercih olarak değerlendirilmektedir. Kırsal alanların varlığının devam ettirilebilmesi, kentli kesime göre daha geri ekonomik ve sosyal imkânlara sahip kırsal toplumun yaĢam Ģartlarının iyileĢtirilebilmesi için geliĢtirilen giriĢimlere, kırsal kalkınma adı verilmektedir. Daha kapsamlı bir Ģekilde tanımlayacak olursak kırsal kalkınma; kentsel alanların dıĢında bulunan dezavantajlı yaĢam ve çalıĢma ortamlarında, mevcut doğal kaynakların istismarına neden olmadan, uygulanabilirlik ve sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmek yoluyla, hayat standartlarının ve gelir düzeylerinin yükseltilmesi, refahın arttırılması, bu bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik farklılığının giderilmesi, tarımsal yapının iyileĢtirilmesi, tarımsal üretimin sanayi ile entegre edilmesi, gıda güvenliği, iĢsizliğin azaltılması, sağlıksız bir göçün önlenmesi vb. amaçlarla, tarımsal kalkınmaya ilaveten kırsal alt yapı, tarımsal alt yapı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, örgütlenme, barınma, ulaĢım, haberleĢme, istihdam, pazarlama, kırsal turizm, yöresel el sanatları vb. sosyal, kültürel ve ekonomik alanlardaki mevcut yapılarda ihtiyaçların ve önceliklerin belirlenmesi, bu konularla ilgili yetersizliklerin giderilmesi için planlanan tüm geliĢtirici faaliyetleri ifade etmektedir.5 Kırsal kalkınmanın sağlanmasında hayvancılık önemli potansiyele sahip olan ve kırsal kalkınmanın lokomotifi olarak kabul edilen bir sektördür. Bu bağlamda, çalıĢmamızda Türkiye‘de hayvancılık sektörünün kırsal kalkınmaya katkıları değerlendirilecek, bu konuda yaĢanan problem ele alınacak ve bunların çözümüne iliĢkin önerilerde bulunulacaktır. 5 Mehmet Serdar Turhan, Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Türkiye Kırsal Kalkınma Tedbirleri Uygulama Süreci, Uzmanlık Tezi, Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı DıĢ ĠliĢkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon Daire BaĢkanlığı, Ankara, 2005, s.3. 145 “Hayvan yemlerinde bulunan ağır metaller ve bu ağır metallerin hayvan sağlığı üzerine etkileri” Ahmet TOPALBEKĠROĞLU Kilis 7 Aralık Üniversitesi F.E.F. Biyoloji Bölümü KĠLĠS Yrd. Doç. Dr. Hikmet Y. ÇOĞUN Kilis 7 Aralık Üniversitesi F.E.F. Biyoloji Bölümü KĠLĠS Özet Günümüzde bilinçsizce kullanılan tarımsal ilaçlar, kimyasallar, gübreler ile oluĢan çevre kirliliği, tarımsal ürünlerde, yem bitkilerinde, kalıntı bırakarak sorunlar yaratmaktadır. Bu kalıntı miktarları belirli normal değerlerin üzerine çıktığında bu ürünlerden oluĢan hayvan ve insan besinlerinde birikmekte insan ve hayvan sağlığını tehlikeye düĢürmektedir. Ağır metaller bulunduğu yem hammaddelerinden oluĢan karma yemlerle beslenen hayvanlarda toksik etkiler sonucunda; metabolik rahatsızlıklar hayvansal ürünlerin kalitesinin düĢmesi, üreticinin sosyal ve ekonomik anlamda etkilenmesi ve insan gıdası olarak tüketildiğinde istenmeyen durumlara ve hastalıklara neden olabilir. Su, besinler ve hava ile alınan metalik kirleticiler, bütün canlılarda birikme eğilimindedir. Çevre kirliliğinin bir göstergesi olarak canlılarda bulunan metalik kirleticiler su ürünlerinde, bulaĢık bölgelerde otlayan ve kontamine olmuĢ konsantre yemlerle beslenen hayvanlarda yüksek boyutlara ulaĢır. Belirli düzeyin üzerine çıkan cıva, kadmiyum, kurĢun ve alüminyum gibi metal kalıntıları çevre ve insan sağlığını önemli derecede etkilemektedir. Canlı organizmanın etkilerinin sonucunda baĢlıca hastalıklara ve diğer stres etkenlerine duyarlılık artıĢı, kanser, erken yaĢlanma, sinirsel belirtiler, zayıf kemik oluĢumu, kaslarda ağrı, iĢtahsızlık, anemi, erken ölüm ve doğum anomalilerine neden olurlar. Bu çalıĢmada yemlerde bulunan ağır metal limitleri ve bu ağır metallerin hayvan besleme üzerine etkileri derleme Ģeklinde toparlanmıĢtır. Anahtar kelimeler: Ağır metal, çevre kirliliği, yem, toksik etki, 146 KIRSAL KALKINMADA KADININ ROLÜ Yrd. Doç. Dr. Suzan ERGÜN Ġnönü Üniversitesi ĠĠBF Ġktisat Bölümü suzan.ergun@inonu.edu.tr Doç. Dr. Levent GÖKDEMĠR Ġnönü Üniversitesi ĠĠBF Ġktisat Bölümü levent.gokdemir@inonu.edu.tr Özet Kırsal kalkınma son yıllarda uluslar üstü kuruluĢlarca hem akademik düzeyde hem de uygulamada bir hayli önemsenen bir konu olmaya baĢlamıĢtır. Kırsal kalkınma sadece kırsal alanda kiĢi baĢına düĢen gelir düzeyinin artması değil, aynı zamanda kırsal nüfusun yaĢam standartlarının da iyileĢmesidir. Kadınlar kırsal ekonominin kalkınmasında temel potansiyeldir. Dünya nüfusunun yaklaĢık yarısının kadınlardan meydana gelmesi ve toplam iĢgücünün yaklaĢık üçte birini kadınların oluĢturması bunda önemli etkendir. Dünya Bankası, sosyal kalkınma programlarının anahtar unsurunun ―kadınların güçlendirilmesi‖ olması gerektiğini ifade etmektedir. Kadınlar ekonomik ve sosyal olarak güçlendikleri zaman geliĢim için potansiyel güç olacaklardır. Tarih geçmiĢte kadınların rolünü dikkate almadan hazırlanan kırsal kalkınma programlarının baĢarısız olduğunu göstermiĢtir. Bunun farkına varan ülkeler kadınların kendini geliĢtirebilmesi için organizasyonlar ve enstitüler kurarak onların toplumda sosyal, politik ve ekonomik durumlarını iyileĢtirmiĢlerdir. Sosyal, kültürel, politik ve ekonomik olarak güçlenen kadınlar kırsal kalkınmada daha etkili rol oynamıĢlardır. Bu çalıĢma kırsal kalkınmada kadının rolüne ıĢık tutmaktadır. Abstract In recent years, rural development has become a very important subject for supra-national institutions both in academic world and in implementation. Rural development does not mean only a rise in per capita income in rural areas, but also a rise in living standards of rural people. Women are basic potentials for the development of the rural economy.The fact that constituting nearly half of the world population and almost one-third of world labor force is an important reason for taking into account women population in development. World Bank emphasize that ―Women‘s empowerment― should be a key element in social development programs. As women‘s economic and social power improved, they will become potential power for development. History has showed that rural development programs, prepared without taking into account the role of women, has failed. Countries which has recognized the situation have arranged organizations and have established institutions for the social, political and economic development of women in the society. This study sheds light on the role of women in rural development. GĠRĠġ SanayileĢme ve kentleĢme sürecine bağlı olarak, temelde kır ve kent olmak üzere iki yerleĢim birimi ortaya çıkmıĢtır. Bu oluĢumun bir ucunda geliĢmiĢ bir birim olan kent yer alırken, diğer ucunda kırsal yerleĢim birimleri yer almaktadır. YerleĢim birimlerinin kır ve kent olarak ayrılmasının sonucu olarak da genel kalkınmanın yanı sıra bir de ''köy kalkınması daha genel ifadeyle kırsal kalkınma" sorunu gündeme gelmiĢtir (DPT). 147 Kırsal kalkınma, içerisinde çok boyutlu faaliyetleri ve kavramları barındıran bir olgudur. Bu nedenle üzerinde görüĢ birliğine varılan net bir tanımı yoktur. Hatta bu tanım içinde bulunulan koĢullara göre bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye değiĢebilmektedir. Ġlke kez BirleĢmiĢ Milletler Örgütü tarafından yapılan ―toplum kalkınması‖ tanımı ―kırsal kalkınma‖ olarak da kabul edilmektedir. Bu tanımda toplumun niteliğinin kırsal olup olmadığı belirtilmeksizin konuya genel açıdan yaklaĢıldığı görülmektedir. Bu tanıma göre kırsal kalkınma, ―küçük toplulukların içinde bulundukları ekonomik, toplumsal ve kültürel koĢulları iyileĢtirmek amacıyla giriĢtikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla birleĢtirilmesi, bu toplulukların ulusun tümüyle kaynaĢtırılması ve ulusal kalkınma çabalarına tam biçimde katkıda bulunmalarının sağlanması sürecidir. BirleĢmiĢ Milletler Örgütü, Dünya Bankası, OECD ve DPT tarafından yapılan tanımlamalardan esinlenerek kırsal kalkınma Ģu biçimde tanımlanabilir: kırsal kalkınma, ―kırsal alanda yaĢayan ve geçimini tarım sektöründe veya benzer kırsal mesleklerden sağlayan birey ve toplulukların insanca yaĢam koĢullarına kavuĢturulması için onlarda önce bu yönde bir gereksinme duygusu yaratmak, sonrada bu duygu yönünde çaba harcamaları için onlara maddi ve manevi açıdan tüm yardımların yapılması ile demokratik yoldan bu toplulukların kalkınmalarını sağlama savaĢıdır‖ (II.Tarım ġurası). Kırsal kalkınma çabaları, baĢlangıçta tarımsal kalkınma eksenli olarak insanların gelir düzeyini artırma hedefine odaklanmıĢken, edinilen tecrübeler neticesinde; kırsal alandaki altyapının iyileĢtirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaĢımın artırılması, doğal kaynakların ve çevrenin korunarak kullanılması gibi konuların bir bütün olarak ele alınması gerektiğini ortaya koymuĢtur. Yani kırsal kalkınma, kırsal alanda yaĢayan ve geçimini ağırlıklı olarak tarım sektöründen sağlayan toplum kesimlerinin yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi ve refah düzeylerinin yükseltilmesi, kırsal alanlar ile diğer bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik farklılığının azaltılması, tarımsal yapının iyileĢtirilmesi, tarımsal üretimin sanayi ile bütünleĢtirilmesi, iĢsizliğin azaltılması, göçün önlenmesi amaçlarını taĢımaktadır. Ayrıca, kırsal kalkınma tarımsal kalkınmaya ek olarak; kırsal alt yapı, tarımsal alt yapı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, örgütlenme, barınma, ulaĢım, iletiĢim, iĢlendirme, pazarlama, kırsal turizm, yöresel el sanatları vb gibi sosyal, kültürel ve ekonomik alanlardaki var olan gereksinimlerin ve önceliklerin belirlenmesi ve belirlenen konularda yetersizliklerin giderilmesi-iyileĢtirilmesi için planlanan tüm geliĢtirici etkinlikleri anlatmaktadır. Kırsal kalkınma, toprağın iyeliğine ve kullanılmasına iliĢkin geliĢmeyi önleyici, çağdıĢı iliĢkilerin aĢılması dıĢında, temel uğraĢının tarımsal üretim olması özelliğini koruyarak, bu birimlerin köy sayılmasına yol açan özelliklerinin hemen hemen tümünün değiĢmesini, bir anlamda kentleĢmesini öngörmektedir. Köy kalkınması, kırsal alanda yaĢamın bütün yönünü kapsayacak bir iyileĢtirme olup topraktan göçü, her Ģeyden önce de belli bir yerde nüfusun yığılmasını önleyecek hizmetleri içermektedir. Ancak, kırsal kalkınma kapsamı içinde ele alınacak toplulukların sınırları, kırsal kalkınma çabaları içindeki ülkenin geliĢmiĢlik düzeyine göre değiĢiklik gösterir. Örneğin geliĢmiĢ ülkelerde köy toplumuna ek olarak kent ve benzeri yerleĢim yerlerinin yakınındaki toplulukların da ele alınmasına karĢılık, kalkınmakta olan ülkelerde kırsal kalkınma ile ilgili etkinlikler köy toplumu ile sınırlı kalmaktadır (Çakar, 2007:22). Kırsal kalkınma için birbirini tümleyen aĢağıdaki tanımlamaların yapılması mümkündür. Kırsal kalkınma: - Ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutları bulunan bir süreçtir. - Evrensel ölçütler, eĢitlik ve denge (adalet) ilkeleri ile geliĢtirilmiĢ kırsal yaĢam düzeyidir. - Kırsal toplumun ülke geliĢmiĢliği ve refahından, yerinde kalkınarak pay almasıdır. - Kırsal emeğin üretken olduğu ve haklarını aldığı bir istihdam biçimidir. - Kaynaklara daha iyi ulaĢım, refah ve gelirin dengeli paylaĢılarak geliĢtirilen yaĢam düzeyidir. 148 - Kırsal alanda yoksulluğun ve kötü beslenmenin yok edilmesidir. - Kırsal toplum yaĢamının modernizasyonudur. - Kent/kır ayrıĢımının azaltılmasıdır. - Kırsal sayılan ortamların ekonomik kalkınmasıdır. Son çeyrek yüzyılda hızlanan küreselleĢme, dünyanın bir bütün olarak algılanması yaklaĢımını beraberinde getirmiĢ ve bu algılamanın bir sonucu olarak dünyanın herhangi bir yerindeki çevresel, tarımsal ve kırsal sorunlar tüm dünyayı ilgilendirir olmuĢtur. Özellikle yol, içme suyu, elektrik, iletiĢim araçları, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin ulaĢtırılamadığı veya yetersiz kaldığı kırsal alanlardan kentlere doğru yaĢanan yoğun göç, kalkınmakta olan ülkeler için büyük tehditler oluĢturmuĢtur. Bugün, tüm dünya ülkelerinin kırsal alanlarını etkileyen nitelikli iĢgücünün ve gençlerin kırdan göçü, kırsal nüfusun yaĢlanması, azalan kamu hizmetleri sunumu, sermaye kaybı gibi ortak sorunlar mevcuttur. Bu sebeple, kırsal kalkınmanın sağlanması için tüm ekonomik ve sosyal sektörlerin bir arada planlanmasını gerektiren ve merkezinde sürdürülebilir kalkınmanın yer aldığı bütüncül yaklaĢımlar kırsal kalkınma faaliyetlerine yön vermeye baĢlamıĢtır. Bu bakımdan, son yıllarda kırsal kalkınma uluslar üstü kuruluĢlarca da hem akademik düzeyde hem de uygulamada bir hayli önemsenen bir konu olmaya baĢlamıĢtır (DPT, 2006:8). KIRSAL KALKINMADA KADIN Kalkınma çalıĢmalarında kadın ve çocuklar toplumun en dezavantajlı grupları olarak kabul edilmektedir. Kadınlara karĢı yapılan ve kadının yaptığı iĢin erkek tarafından yapılan iĢe kıyasla daha az değerli ve daha az saygın kabul edilmesi, ülkeler çapındaki değerlendirmelerde ve kayıtlarda daha az ―kayda değer‖ bulunması kadının üretimdeki kaynaklara erkeğe oranla daha az eriĢimi, aile gelirinin kontrolünde kadının çok az söz hakkına sahip olması, kamusal alanda yönetim ve denetim rollerini daha az oranda üstlenebilmesi anlamını taĢıyan negatif ayrımcılıktan dolayı statüsü ve konumu ne olursa olsun kadın dezavantajlı duruma düĢmektedir (II. Tarım ġurası Raporu). Kadınların kalkınma sürecindeki konumuna ilk kez 1970'li yıllarda dikkat çekilmiĢ ve kalkınma projelerinin kadın ve erkeği farklı etkilediği Ester BOSERUP (Ekonomik Kalkınmada Kadının Rolü) tarafından gündeme getirilmiĢtir. Bunu takiben 1975‘de BirleĢmiĢ Milletler (BM) Birinci Dünya Kadın Konferansı ile birlikte aynı yıl Kadın Yılı Bildirgesi yayınlanmıĢtır. Böylece toplumsal cinsiyete olan duyarlılık proje ve planlamalar içinde kendini hissettirmeye baĢlamıĢtır. Bu çerçevede kadın ve kalkınma iki evrede değerlendirilmiĢtir. Bunlardan biri, Kalkınmada Kadın WID (Women in Development) yaklaĢımıdır. Bu yaklaĢım daha çok hükümetler ve kalkınmayla ilgili kuruluĢlar tarafından benimsenmekte ve kadınların yalnızca üretimdeki rollerini göz önüne almaktadır. 1980‘lerde kalkınmada kadın konusu yeni bir dönüm noktasına eriĢmiĢ ve WID‘in eksiklikleri sonucunda diğer bir yaklaĢım Cinsiyet Dengeli Kalkınma GAD (Gender and Devolopment) yaklaĢımı ortaya çıkmıĢtır. WID‘den farklı bir boyut getiren bu yaklaĢım, tüm insanlar için eĢitlik ve insan haklarına saygı temeli üzerine geliĢtirilmiĢ, pratik ve stratejik toplumsal cinsiyet ihtiyaçlarının karĢılanmasını öngörmektedir. Oysa WID yaklaĢımı, kadınların genel olarak güçlendirilmesini hedeflemeyip, kalkınmaya katılımları ile yetinmiĢtir. GAD yaklaĢımı farklı kültürlere özgü toplumsal eĢitsizlik ve iĢ bölümünü anlamaya çalıĢan bütüncül bir yaklaĢımdır. WID yaklaĢımı ise, kadının çok boyutlu rolleri ve kalkınmaya kadının dahil edilmesinin olumlu etkilerine dikkat çekme bağlamında önemlidir. Ancak kadını sosyal çevreden soyutlayarak düĢünen izole bir yaklaĢımdır. Dünyada her iki yaklaĢım birlikte kullanılmaktadır (Fazlıoğlu, 2003). Bugün kadın ve kalkınma konusu; kadının daha üretken olması, emeğini daha etkin kullanması değil, kadının güçlenmesi, üretim sürecindeki rolü, iĢgücüne katılımı, modern kurumlara ulaĢabilme (yayım, eğitim, kredi, sağlık ve sosyal hizmetler vb.) yolları, kendi 149 emeği ve gündelik yaĢam üzerindeki denetim gücünü artırabilmesi, erkeklerle eĢit bir biçimde kalkınma sürecine katılabilmesi biçiminde algılanmaktadır (Alkan ve Toksoy, 2009). Kadınlar sosyal geliĢmiĢlik göstergeleri açısından hala erkeklerin gerisinde bulunmakta ve ülkenin gerçekleĢtirdiği kalkınmadan eĢit pay alamamaktadırlar. Bu durum kuĢkusuz ülkenin sahip olduğu sosyo-ekonomik yapılanma ve kültürel özelliklerden kaynaklanmaktadır. Kırsal alanda üretim faaliyetlerine yoğun bir biçimde katılan ―kadınlar‖, geliĢmekte olan ülkelerde kırsal ekonomi için temel güç kaynağıdırlar. Ancak bu güç kaynağı, çoğunlukla karĢılığı ödenmeyen ―ücretsiz aile isçisi‖ emeği olarak görünmekle birlikte, tarımsal üretimin önemli bir bölümü bu emeğe dayanmaktadır. Kırsal alanda kadınların ve erkeklerin üstlendikleri roller faklılık göstermektedir. Kadın ve erkeklerin rol dağılımının farklılaĢması hanenin temel geçim kaynağı, ürün deseni, köyün yerleĢim yeri ve Ģehirle kurulan bağlantı ile yakından ilgilidir. Ayrıca, kadınların beklentileri ve potansiyelleri birbirine yakın köylerle benzerlikler göstermektedir. Yeniden üretimle ilgili olarak (yemek, kıĢlık yiyecek hazırlanması, bulaĢık, çamaĢır, temizlik, çocuk bakımı) yapılan iĢler kadınlar tarafından yapılmaktadır. Ağırlıklı olarak köylerin temel geçim kaynağını bitkisel üretim, hayvancılık ve mevsimlik göç oluĢturmaktadır. Tarımsal üretimin sınırlı olduğu köylerde hane tüketimine yönelik olarak yapılan sebzecilik ve bağcılıkta erkekler; bahçe hazırlığı, toplama, sulama, çapada çalıĢmaktadır. Temel geçim kaynağı bitkisel üretim olan hanelerde ise kadının iĢ yükü daha fazla üretimin satıĢ hariç her aĢamasında yer almaktadır. Hayvancılık faaliyetlerinde yine erkekler hayvanların otlatılması, besleme, kırkım gibi iĢler yapmakta, kadınlar ise sağım, süt ürünlerinin değerlendirilmesi, ahır temizliği ve ot toplama iĢlerini üstlenmektedir. Ayrıca, hayvansal ürünlerden yağ, yoğurt ve peynir üretimini kadınlar günlük tüketimleri için üretmektedirler (Kızılaslan ve Yamanoğlu, 2010:155). Genellikle erkeklerin yaptıkları iĢler toplumsal olarak daha prestijli ve/veya karĢılığında daha fazla gelir getiren iĢlerdir. Kadınların yaptıkları iĢler daha çok ev eksenli emeğe dayanan mevsimlik, yarı zamanlı, ücretsiz iĢler olmaktadır. Bunlara bağlı olarak kadınların yaptıkları iĢlerden elde edilen ürünler - yiyecek, giyecek- çoğunlukla hemen tüketildikleri için ekonomik olarak bir değer ifade etmemektedir. Bunun bir sonucu olarak kırsal alanda ev iĢleri ile tarımsal faaliyetlerin birbirine yakın görünmesi ve bazı ev iĢlerinin tarımsal iĢletmeyi destekleyici olması kadın iĢini değersiz ve görünmez kılmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında "erkek iĢi" ve "kadın iĢi" tanımlamalarda birincisi daha değerli, ikincisi daha az değerli olduğu yolunda yargılar toplumda kabul görmektedir. 150 Kaynak :ILO. Grafik 1: Bölgelere Göre Kadın Ġstihdamının Sektörel Payları Sürdürülebilir bir tarımsal ve kırsal kalkınmada kırsal kadının tarımsal üretime yaptığı katkılar yüksektir. Kırsal alanda yaĢayanların yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi için uygulanan programlarda kadın varlığı önkoĢullardan birisi olmak durumundadır. Toplumsal cinsiyet duyarlılığı olmayan projelerde kadınlar kalkınmadan yararlanmak bir yana olumsuz etkilenmektedir. Kadına yönelik geliĢtirilecek kırsal kalkınma stratejilerinin de bu kırsal toplum özelliklerine ve farklı sosyal formasyonlarda kadınların üstlendikleri rollere göre belirlenmesi gerekir. Kırsal alanda kadınların mevcut durumunun iyileĢtirilmesi aynı zamanda sosyal kalkınmanın desteklenmesi anlamına da gelir. Ülkelere, toplumlara, bölgelere göre değiĢmekle beraber kır kadınının içinde bulunduğu temel sorunlar Ģunlardır (Fazlıoğlu, 2003): Toplumsal değerler ve ön yargılar, Kadınlara karĢı yapılan ayrımcılık ve bunun toplumlar/topluluklar tarafından kabul görmesi ve kurumsallaĢması (meĢruiyet kazanması), Toplumsal örgütlenmelerde güç ve yetki yoksunluğu, Aile içi Ģiddet, Ağır iĢ yükü (hane içi-dıĢı), Gelir kaynaklarına (toprak, istihdam, kredi, pazar vs.) ulaĢamama ve bu kaynakları kontrol edememe, Üreme sağlığı hizmetlerine ulaĢamama, sık ve erken doğum, Eğitim olanaklarından yeterince yararlanamama, Kamu hizmetlerine katılamama ve bu hizmetlere ulaĢamama, Kadının yaptığı iĢin erkek tarafından yapılan iĢe nazaran daha az değerli kabul edilmesi; daha az prestijli olması, ülkeler çapındaki değerlendirmelerde, kayıtlarda daha az kayda değer bulunması, Kadının üretici kaynaklara çok az olan eriĢimi, Kentli kadınların kır kadınlarının sorunlarına karĢı duyarsız olması, Aile gelirinin kontrolünde çok az söz hakkına sahip olmasıdır. Dünya Bankası sosyal kalkınma programlarının anahtar unsurunun ―kadınların güçlendirilmesi‖ olması gerektiğini ifade ermektedir. Bu durum kırsal kalkınma programları için de geçerlidir. Dünya Bankası, BM gibi uluslar arası kuruluĢlar özellikle kırsal alandaki kadının güçlendirilmesi konusuna odaklanmıĢlardır. Kırsal kadının güçlendirilmesi toplumsal 151 güçlendirme, örgütsel güçlendirme, politik güçlendirme ve psikolojik güçlendirme olarak baĢlıca dört grupta yapılabilir (Allahdadi, 2011:40). Toplumsal Güçlendirme: Kırsal kadının yeni ve faydalı bilgiye eriĢiminin sağlanması, yeni becerilerin ve yeteneklerin geliĢtirilmesine yardımcı olunması, kendine güven ve yetkinliğin temini, arkadaĢlığın sağlanması ve diğer kadınlarla farklı aktivitelere katılım Örgütsel Güçlendirme: Yeni bilgilerin verilmesi ve kırsal turizm kalkınması yoluyla kırsal kalkınma için teknoloji hakkında bilgilendirme veya tarımsal kooperatiflerin kalkınması Politik Güçlendirme: Kırsal toplumları etkileyecek diğer hükümet politikalarını ve kararlarını yeniden gözden geçirmek, kırsal toplulukları ve kırsal kadınları ilgilendiren konuları tartıĢmak için hükümet, sanayi ve diğer alanlardan çalıĢma gruplarının oluĢturulması Psikolojik Güçlendirme: Kendine güvenin arttırılması, daha fazla motivasyon, ilham, coĢku, yeteneklerinin geliĢtirilmesi için teĢvik, gruplara katılımın sağlanması GeliĢmiĢ ülkelerde kadınların iĢgücüne katılım oranları daha yüksek olmasına rağmen, birçok geliĢmekte olan ülkede ve Türkiye‘de bu oran daha azdır. Kaynak: ILO. Grafik 2: Cinsiyete ve Bölgelere Göre YetiĢkin Ġstihdamının Nüfusa Oranı Türkiye‟de Kırsal Kalkınma ve Kadın Ġkinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra hızlanan ve dünya ile eĢ zamanlı olarak ülkemizde baĢlayan kırsal kalkınma faaliyetleri ve deneyimleri hemen hemen yarım asırlık bir döneme karĢılık gelmektedir. Bugün gelinen aĢamada Türkiye‘de kırsal yerleĢimler kentsel yerleĢimlerin gösterdiği toplumsal ve ekonomik geliĢme düzeyinin bir hayli gerisinde kalmıĢtır. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, istihdam, ulaĢtırma ve tarım gibi temel sektörlerde önemini koruyan sorunlar kırsal kesimde yaĢam kalitesinde beklenen iyileĢmeyi engellemektedir. Son yıllarda tüm çalıĢmaların odağına oturan Avrupa Birliği (AB) uyum süreci de, kırsal kalkınmada AB perspektifini de içeren ulusal ve güncel bir politikanın ortaya konulmasını gerektirmiĢtir. Ülkemizde çoğunlukla geçerli olan örf ve adetler gereğince, toplumsal faaliyetler, cinsiyete bağlı bir iĢbölümüne göre düzenlenmekte ve kadının yeri, ev kadını olarak eĢ ve analıkla tanımlanmaktadır. Özellikle kırsal alanda, hakim olan geleneksel yapıda, erkek egemenliği ön plana çıkmakta ve bu durum, kadınların üretim faaliyetleri sonucu ortaya çıkan kazanımlardan elde ettiği pay üzerinde etkili olmaktadır. Kadının ekonomik yaĢama katılımı, toplumsal iliĢkiler sisteminde yer alıĢ biçimleri ile doğrudan iliĢkilidir. Türkiye‘de kadının istihdam sorunu, aynı zamanda bir tarımsal ve kırsal istihdam sorunudur. Çünkü çalıĢan kadınların önemli bir bölümü kırsal alanda olup tarım sektöründe istihdam edilmektedir. ĠĢgücü piyasalarındaki çeĢitli yapısal sorunlardan kaynaklanan varsayımlardan hareketle denilebilir ki kadın istihdamının ağırlıklı olarak kırsalda olması kadın için tarım dıĢı istihdam sorununu, kadın istihdamının tarım dıĢı sektörlerde düĢük kalması kadın için ücretsiz 152 istihdam sorununu, kadın istihdamının çoğunlukla tarım istihdamında olması ise bu sorunlara ilave olarak kadının yakın gelecekte iĢgücünden çıkması gibi birtakım temel sorunları doğurmakta, bu ise ulusal istihdam göstergelerini menfi yönde etkilemektedir (DPT, 2006). Kadının üretime katılımı, içinde bulunduğu toplumun kültürel yapısı ve ekonomik geliĢme düzeyi ile yakından iliĢkilidir. Eğitim düzeyi yüksek olan kadınların yaĢadığı büyük kentlerde, kadın-erkek arasındaki sosyo-ekonomik statü farkı azalırken, eğitim ve gelir düzeyi düĢtükçe fark büyümekte; kırsal alanda ise bu fark maksimum düzeye ulaĢmaktadır. Pek çok tarım toplumunda olduğu gibi, Türkiye kırsalında da geleneksel aile yapısı hakimdir. HiyerarĢi, yaĢ ve cinsiyet değiĢkenlerine bağlı olarak kurulmuĢtur. YaĢlı erkeklerle baĢlayıp, en genç kadınlarla biten hiyerarĢi, iĢgücü süreçlerine de yansır. Üretimin denetimi yaĢlı erkeklerde olup; kadınlar, özellikle de genç kadınlar, bu konuda hiçbir söz hakkına sahip değildir. Kırsal alanda kadınlar, üretim sürecinde tüm girdilerin birbiriyle etkileĢimi yoluyla, aile tüketimi ve piyasa ekonomisi için ürün elde ederek tarımsal sistemin sürdürülmesini ve ailenin ekonomik refahının geliĢtirilmesini sağlamaktadır. Kadınlar temizlik, çocuk bakımı, içme suyu, yakacak ve gıda temini gibi ev içi sorumlulukları üstlenmenin yanı sıra, bitkisel ve hayvansal üretimde ve tarım dıĢı gelir getirici faaliyetlerde aktif olarak rol almaktadır (Kulak, 2011:71). Kadınlar üretimde en az erkekler kadar rol sahibi iken, eğitimde ve sosyal hayatın içinde erkeklerden daha az pay almaktadır. Son yıllarda ülke genelinde kızların okullaĢma oranlarını artırmaya yönelik tüm çabalara rağmen, halen kırsalda önemli oranda kız çocuğu okula gönderilmemektedir. Aileler erkek çocuklarını taĢımalı eğitimle daha büyük yerleĢim yerlerindeki okullara gönderirlerken, bu davranıĢı kız çocukları için daha az sergilemektedir. Ġlköğretim çağındaki kız çocukları, ailedeki küçük kardeĢlerin bakımından, hayvanların gözetilmesinden ve evdeki temizlik gibi iĢlerden sorumlu tutulmaktadır. 2005 yılı Hanehalkı ĠĢgücü Anketine göre Türkiye‘de kadınlarda istihdam oranı %25,9 iken, erkeklerde bu oran %74,1‘dir. Kırsal kesimde kadınlar, faaliyetleri ile büyük oranda tarım sektörü içerisinde yer almakta olup Türkiye genelinde tarım istihdamında kadınların payı %45,3‘tür. Tablo 1: Sektör ve Mekan Ġtibarıyla Kadın Ġstihdamı Oranları (Bin, Yüzde) Toplam Ġstihdam (bin 22.046 Erkek % 74,1 kiĢi) Kadın % 25,9 Toplam Ġstihdam (bin 22.046 Tarım 29,4 kiĢi) % Tarım DıĢı % 70,6 Tarım Ġstihdamı (bin 6493 Erkek % 54,7 kiĢi) Kadın % 45,3 Tarım Ġstihdamı (bin 6493 Kır 89,6 kiĢi)% Kent % 10,4 Kır Ġstihdamı (bin kiĢi) 9 480 Erkek % 66,5 Kadın % 38,6 Kadın istihdamı 5 700 Tarım 51,6 Tarım dıĢı 48,4 Kadın istihdamı 5 700 Kır 55,7 Kent 44,3 Kaynak: TÜĠK Hanehalkı ĠĢgücü Anketleri (2005) Türkiye‘nin besin maddeleri üretiminin en az yarısından fazlası kırsal alan kadınları tarafından üretilmektedir. Kırsal alanda yaĢayan kadınlar üretime önemli ölçüde katılarak 153 ekonomiye katkıda bulunmalarına rağmen, onların bu rolleri yeterince değerlendirilmemekte, ücretsiz aile iĢçisi niteliğinde olan kadın emeği, resmi istihdam kayıtlarında ve ekonomik hesaplamalarda dikkate alınmamaktadır. Tablo 2: Tarım Sektöründe Ġstihdam Edilen Kadınların Yıllara Göre Durumu Ücretli veya ĠĢveren Kendi Ücretsiz Aile Yevmiyeli Hesabına ĠĢçisi % % % % 1989 2,3 0,1 6,3 91,3 1990 2,4 0,2 7,7 89,7 1991 1,7 7,2 91,1 1992 2,3 0,1 9,4 88,2 1993 2,1 7,3 90,6 1994 2,5 9,5 88,0 1995 3,6 0,1 7,2 89,1 1996 3,5 0,1 7,7 88,7 1997 3,2 0,2 9,7 86,9 1998 2,8 0,1 8,9 88,2 1999 3,6 0,1 9,7 86,6 2000 2,3 0,1 14,1 83,5 2001 2,2 0,1 15,1 82,6 2002 3,3 0,2 16,4 80,1 2003 2,7 0,1 15,8 81,4 2004 3,4 0,2 12,3 84,1 2005 4,2 0,2 17,9 77,7 2006 4,4 0,3 18,3 77,0 2007 3,9 0,2 18,7 77,2 2008 4,2 0,3 16,9 78,6 Kaynak: Kulak, 2011:77. Tablo 2‘de görüleceği üzere 1989 yılında %2,3 olan ücretli veya yevmiyeli çalıĢan kadın oranı, 2008 yılına kadar sadece %1,9 artmıĢtır. Ücretsiz aile iĢçiliğinden, kendi hesabına çalıĢmaya doğru küçük bir kayma söz konusudur. Kendi hesabına çalıĢan kadın oranındaki artıĢ, tarımsal faaliyetin iĢgücü istihdam etme bakımından önemini yitirmesi ve kırsal alanda yüksek nüfus artıĢına bağlı olarak, aile baĢına düĢen toprak miktarının azalması gibi faktörlerin etkisiyle aile gelirinin risk altına girmesi sonucunda, erkek nüfusun tarım dıĢı iĢlere yönelmesi ile açıklanabilir. 154 Kaynak: Hazine MüsteĢarlığı. Grafik 3: Türkiye‘de ĠĢgücüne Katılım Oranı ĠĢgücüne katılma oranları (ĠKO) iĢgücündeki kadın sayısının kıyasla fazla olması nedeniyle kırsal yerleĢimlerde kentlerden daha yüksektir. Buna karĢın, kırsalda kadının iĢgücünden çekilme sürecinin hızlanması ĠKO‘nun kırsalda daha keskin düĢüĢler yaĢamasına neden olmaktadır. Bu durum, çoğunlukla kadın emeğine dayanan geçimlik üretim yapısının da yavaĢ yavaĢ çözülmeye baĢladığına iĢaret etmektedir. Nitekim bir önceki yıla göre tarım istihdamı oranının 2005 yılında beĢ puan birden düĢmesi bu sürecin hızlandığını göstermektedir. 2000 yılında kırsal kesimde tarım istihdamında bulunan her 100 kadın baĢına 2005 yılında 80 kadın düĢmektedir (DPT, 2006). ĠĢgücüne katılma oranlarının düĢmesi daralan bir kırsal ekonomiye iĢaret ederken, artıĢ eğilimi gösteren kırsal iĢsizlik oranları özellikle gençler için tarım ve tarım dıĢı istihdam imkanlarını harekete geçirebilecek kırsal kalkınma projelerinin önemini ortaya çıkarmaktadır. 155 Kaynak: Hazine MüsteĢarlığı. Grafik 4: Türkiye‘de ĠĢsizlik Oranı SONUÇ Birçok toplumda cinsiyet ayrımının ağır basması; kadınların geri plana itilmeleri, onların bir Ģeyler üretenlerin ötesinde kaynakları kontrol edenler, yönetenler konumuna geçmelerini engellemektedir. Ancak, bu toplumsal gerçeklikten hareketle kadınların ailelerin, toplumun ve ülkenin refahına sağladıkları katkı erkeklerden daha az değildir. Özellikle geliĢmekte olan ülkelerde cinsiyet farklılaĢmasının giderek kadınların aleyhine iĢlediği yönündeki gözlemler kadının kalkınmadaki rolü ve iĢlevini gündeme getirmiĢtir. Kırsal kalkınma çabalarında bir türlü istenilen sonucun alınamamasında, kadının hedef kitle olarak seçilmemiĢ olmasının önemli bir payı vardır. YaĢamın her alanında erkekle birlikte sosyal, kültürel ve ekonomik aktivitelerde kadının yer alması, kalkınma çabalarını sürdürülebilir kılacaktır. Cinsiyet dengeli kırsal kalkınma, kadını dezavantajlı bir kesim değil, aktif bireyler olarak görmektedir. Sadece kimin ne yaptığına değil, sorumlulukların nasıl paylaĢıldığına, kaynak ve ödüllerin nasıl bölüĢtürüldüğüne eğilen cinsiyet iĢbölümünü içermektedir. BaĢka bir değiĢle, cinsiyet dengeli kalkınma analizi, bir toplum içerisinde yaĢamı paylaĢan kadın ve erkeklerin farklı rollerini ve iliĢki biçimlerinin anlaĢılmasına yardımcı olur. Türkiye‘de de kırsal kadın pek çok sorunla karĢı karĢıyadır. Kırsal alanda kadın giriĢimciliği; kadının mülkiyete, finansal kaynaklara ve eğitime yetersiz eriĢimi, düĢük gelir düzeyi, geleneksel rollerinin iĢgücüne katılımını sınırlaması ve ancak mikro düzeyde giriĢimci olabilmesine imkan vermesi, kadının statüsüne iliĢkin toplumdaki değer yargılarına paralel olarak, kadının da kendini giriĢimci olarak görmemesi gibi kırsal alanda daha yoğun olarak karĢılaĢılan bazı engeller nedeniyle, bilinçli ve organize bir yapıya sahip olamamıĢtır. Bu engeller Türkiye‘nin kırsal kalkınmasını da engellemektedir. Kırsal kalkınmanın daha hızlı bir 156 Ģekilde gerçekleĢtirilebilmesi için bu sorunların ortadan kaldırılması ve kırsal kadının güçlendirilmesi yolunda gereken adımların hızla atılması gerekmektedir. KAYNAKÇA ALKAN, Süleyman ve Devlet Toksoy (2009). ―Orman Köylerinde Kadın ve Kırsal Kalkınma‖, II. Ormancılıkta Sosyo-Ekonomik Sorunlar Kongresi, Ġsparta. ALLAHDADĠ, Fatemeh (2011). ―Women‘s Empowerment for Rural Development‖, Journal of American Science, 7(1), pp.40-42. ÇAKAR, Yusuf Mahir (2007). ―Türkiye‘de 1980 Sonrası Kırsal Kalkınma Uygulamaları ve Çorum Ġli Örneği‖, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. DPT (2006). 9. Kalkınma Planı Kırsal Kalkınma Politikaları Özel Ġhtisas Alt Komisyonu Raporu. FAZLIOĞLU, Aygül (2003). ―Kırsal Kalkınma Projelerinde Cinsiyet Dengeli Kalkınma YaklaĢımları‖, Erozyonla Mücadele ve Kırsal Kalkınma Projelerinde Sosyal Boyut Semineri, Erzurum. Handy, Femida and Meenaz Kassam (2004). ―Women‘s Empowerment in Rural Ġndia‖, ISTR Conference, Canada. IFAD, ―Women and Rural Development‖. ILO (2009). Global Employment Trends for Women, March. KIZILASLAN, Nuray ve Asiye Yamanoğlu (2010). ―Kırsal Alanda Kadınların Tarımsal Üretime ve Aile Ġçi Kararlara Katılımı: Tokat Ġli Örneği‖, Uluslararası Sosyal AraĢtırmalar Dergisi, C. 3, S.13, ss.154-166. KULAK, Esra (2011). ―Tarımsal Üretim Süreçlerindeki DeğiĢimin Kırsal Alanda Kadın Ġstihdamına Etkileri‖, T.C. BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi. Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı (2004). II. Tarım ġurası Kırsal Kalkınma Politikaları Komisyon Raporu. 157 "Gemlik Üzerine AĢılı Bazı Zeytin ÇeĢitlerinde UyuĢmazlığın Histolojik Tespiti" Hatice Çölgeçen Zonguldak Karaelmas University, Faculty of Arts and Science, Department of Biology H.Nurhan Büyükkartal Zonguldak Karaelmas University, Faculty of Arts and Science, Department of Biology Mücahit Taha Özkaya Ankara University, Faculty of Science, Department of Biology Mahmoud Azimi Ankara University, Faculty of Agriculture, Department of Horticulture Özet Kallus geliĢimi, kambiyal farklılaĢma, kambiyal devamlılık ve vasküler dokuların oluĢumu zeytin çeĢitlerinde uygulanan kalem aĢılarında incelendi. Gemlik, TavĢan yüreği, Memecik ve Sarı ulak çeĢitleri Gemlik anaçlarına aĢılandı. Bu örneklerde iyi bir kallus geliĢimi ve kambiyal geliĢim gözlendi. Vasküler dokuların oluĢtuğu belirlendi. AĢıların yan taraflarında oluĢan hava ceplerinde de bu özelliklerin geliĢtiği saptandı. AĢılanan Gemlik, TavĢan yüreği, Memecik ve Sarı ulak çeĢitleri gemlik anacı ile uyumludur. Kilis yağlık, Domat, Nizip yağlık, Yuvarlak halhalı çeĢitlerinin Gemlik anacı üzerine aĢılandığı örneklerde ise sınırlı kallus ve kambiyal geliĢim gözlendi. AĢıların yan taraflarında oluĢan hava ceplerinde bu özelliklerin zayıf geliĢtiği belirlendi. Nekrotik bölgeler aĢı hattı boyunca kallus dokusu sınırlarında koyu kahverengi Ģekilde görüldü. Phenolik maddeler aĢı zonunda belirlendi. Key words: Graft, Olea europaea, olive cultivars 158 GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESĠ‟NDE KALKINMAYI GECĠKTĠREN BEġERĠ KÖKENLĠ SORUNLARIN GÖKSU ÇAYI HAVZASI (ADIYAMAN) ÖZELĠNDE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin SÖNMEZ Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Kilis eminsonmez@kilis.edu.tr Prof. Dr. Sedat AVCI Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Laleli, Ġstanbul savcı01@gmail.com Özet Ülkeler geliĢmiĢlik açısından geliĢmiĢ ve geliĢmekte olanlar Ģeklinde iki baĢlık altında ele alınırlar. Ġster geliĢmiĢ, isterse geliĢme olan ülke Ģeklinde nitelendirilsin her ülkede geliĢmiĢlik açısından farklı bölge ve yöreler olabilir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kuzeybatısında yer alan Göksu çayı havzası, Türkiye‘nin geri kalmıĢ yörelerinden birini oluĢturmaktadır. Havzada ekonomik faaliyetler büyük ölçüde tarıma dayanmaktadır. Gelecekte çok daha fazla önem kazanması beklenen tarımsal faaliyetler, günümüzde refah seviyesinin istenilen düzeye ulaĢmasına yetiĢmemektedir. Tarımsal faaliyetleri yürüten çiftçilerin daha çok yerel Ģartlara göre sürdürülmesi, küresel koĢulların üretimde göz ardı edilmesi ve üretimin de daha çok kendi ihtiyaçlarının karĢılamaya yönelik olması; havzadaki beĢeri kaynaklı sorunların global etkilerden çok yerel koĢullarda geliĢtiğini göstermektedir. Göksu çayı havzasında kalkınmayı güçleĢtiren sorunlar arasında arazi kullanımından kaynaklananlar, planlama ve altyapı yetersizliğine bağlı olanlar, hızlı nüfus artıĢı ve nüfusun özelliklerinden dolayı ortaya çıkanlar ve tarımsal yöntemlerinden kaynaklananlar baĢta gelmektedir. Bu sorunların aĢılmasında yasal düzenlemelerin yeterli olmaması da ayrı bir sorun olarak kabul edilebilir. Söz konusu problemlerin çözümü, mevcut potansiyelin akılcı kullanımı, kaynakların değerlendirilmesi ve kapalı ekonomi koĢullarında gerçekleĢtirilen üretim yerine, küresel ekonomi Ģartlarının da göz önünde bulundurulduğu bir üretimden geçmektedir. Anahtar Kelimler: Arazi kullanımı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, kırsal kalkınma, Göksu Çayı Havzası, planlama Abstract In terms of development, countries considered fewer than two headings, which are developed and developing. Whether advanced, if the country in the form of development in different regions and regions in terms of development in each country may identify. Göksu River basin is located in the northwest of the Southeastern Anatolia Region, which is one of the backward regions in Turkey. The economic activities are largely based on agricultural in the basin. Agricultural activities are expected to gain more importance in the future, today there are not reaching the desired level of welfare. According to local conditions than farmers who continue agricultural activities, to be ignored in global production and production conditions in order to meet more needs to be your very own, very local conditions in the basin have been generated effects of the global problems of human origin. Difficult problems arising from the use of land between the river basin developments Göksu, those due to lack of planning and infrastructure, rapid population growth and wrong agricultural methods, and those that arise due to the properties of the population is primarily arise. This legislation is not sufficient to overcome the problems that can be considered as a separate issue. Solution of these problems, 159 rational use of existing potential, resource development and the production conditions, rather than a closed economy, global economic conditions taken into account in a production pass. Keywords: Land use, Southeastern Anatolia Region, rural development, Göksu River Basin, planning. GiriĢ GeliĢmiĢlik ve geri kalmıĢlık, bulunduğunuz yer ve bakıĢ açısında göre farklılık gösterebilen, görece kavramlardan biri olma özelliğine sahiptir. Çevresindeki diğer yerlere nazaran daha geri kalmıĢ veya az geliĢmiĢ kabul edilen bir yöre, karĢılaĢtırıldığı bir baĢka yer için son derece geliĢmiĢ bir alana da iĢaret edebilir. Bu ülkeler ölçeğinde olabileceği gibi aynı ülke içindeki yöreler arasında da söz konusu olabilir. Türkiye ekonomik geliĢmiĢlik açısından homojen olmayan bir görünüme sahiptir. Genel olarak ülkenin batısı doğusunda nazaran daha geliĢmiĢtir. Buna karĢılık batıda doğudaki yerlerden çok daha geri kalmıĢ yöreler olabileceği gibi, doğuda geliĢmiĢ yöreler de bulunabilir. Bu durum her yörenin kendi içinde değerlendirilmesini ve yöreye has geliĢim planlarının yapılmasını gerektirir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Türkiye‘nin geri kalmıĢ yörelerinden birisini oluĢturmaktadır. Buna karĢılık bölge içinde yer alan Gaziantep ve çevresi, Türkiye‘nin birçok yerinden daha fazla geliĢmiĢ olma özelliğine sahiptir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nin kuzeybatısında yer alan Göksu çayı havzası büyük ölçüde Adıyaman ili sınırları içinde kalır. Havza, Gaziantep ve çevresine yakın olmasına karĢılık geliĢmiĢ olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan bir yöreye denk düĢmektedir. Bir alanın kalkındırılmasında öncelikle potansiyelin belirlenmesi, ardından bu potansiyele uygun planların yapılması ve belki de en önemlisi hazırlanan planların uygulanması temel aĢamaları oluĢturmaktadır. Göksu çayı havzası; fizikî ve beĢerî potansiyelinin büyük ölçüde tanımlandığı, ancak kalkınmanın yeterince hızlı olarak gerçekleĢtirilemediği bir yöreyi oluĢturmaktadır. Bu bildiride kalkınma için gerekli potansiyele sahip olmasına karĢılık, kalkınmanın yeterince hızlı gerçekleĢmesini engelleyen sebeplerin ortaya konulması hedeflenmiĢtir. Göksu çayı havzasında kalkınmayı güçleĢtiren/geciktiren üç temel sorun ön plana çıkmaktadır: a-Temel üretim faaliyet olarak tarımsal üretim ve sorunları, b-Nüfus ve nüfus artıĢından kaynaklanan sorunlar, c-Altyapı yetersizliği ve planlama sorunları. 1. Temel Ekonomik Faaliyet Olarak Tarımsal Üretim ve Sorunları Göksu çayı havzasında ekonomik faaliyetler büyük ölçüde tarıma dayanmaktadır. Gelecekte çok daha fazla önem kazanması beklenen tarımsal faaliyetler, günümüzde refah düzeyinin arzulanan düzeye ulaĢmasını sağlamaktan uzaktır. Günümüzde bilim ve teknoloji alanında sağlanan geliĢmeler, tarımsal üretimde fiziki çevrenin etkilerini azaltabileceğini göstermektedir. GerçekleĢtirilen birçok araĢtırma, tarımsal faaliyetlerin fiziki koĢullardan çok ekonomik ve siyasal koĢullardan daha fazla etkilendiğini göstermektedir (Tümertekin ve Özgüç, 2009: 153). Bu durum özellikle geliĢmekte olan ülkelerde bazı ürünlerin üretiminin kısıtlanmasının veya desteklenmesinin istendiği ekonomik iĢbirliği antlaĢmaları daha sık ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan ele alındığında, günümüzde tarımsal faaliyetlerin türü ve dağılıĢını; pazar koĢulları, ürünün stok durumu ile ulusal ve uluslararası siyasi etkiler/politikalar gibi çeĢitli beĢeri faktörlerin belirlediği de söylenebilir. Bu durumda üreticinin bu faktörleri bilmesi ve yatırımlarını ona göre yapması gerekir. Oysa Göksu çayı havzasında çiftçilerin küreselleĢme sürecine tam olarak uyum sağlayamamıĢ, üretim daha çok kendi ihtiyaçlarının karĢılanmasına yönelik olarak sürdürülmektedir. Bu havzadaki beĢeri kaynaklı sorunların geliĢmiĢ ülkelere ait pazar, arz-talep iliĢkisi ve uluslararası ekonomi politikaları ve siyasi geliĢmeler gibi global etkilerden çok, yerel koĢullarda geliĢtiğini göstermektedir. OluĢan sorunları tarımsal faaliyetlere uygun olmayan alanlarda üretim yapmaktan, modernizasyonun sağlanamamasına, yetiĢtirilecek ürünün iyi belirlenememesi ve 160 pazarlama gibi çeĢitli baĢlıklar altında toplamak mümkündür. 1.1.Arazi Kullanımından Kaynaklanan Sorunlar Arazi kullanımında sürdürülebilirlik önemli bir unsurdur. Sürdürülebilirlik ancak potansiyel ile uyumlu kullanım halinde sağlanabilir. Göksu çayı havzasında çoğu köy yerleĢmesinin, kuruluĢ yeri için uygun olmayan arazi sınıfındaki yerlerde kurulduğu görülmektedir. Bu köylerdeki temel ekonomik faaliyetin tarım olmasına karĢılık köylerin tarımsal kullanıma uygun arazilere sahip olmadığı, buna karĢılık söz konusu alanlarda tarımsal faaliyetlerini sürdürmek zorunda oldukları bir ikilem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Sonuçları göz önüne alındığında hatalı arazi kullanımı bu yerleĢmelerin en önemli sorunlarından biridir. ÇalıĢma sahasında 97 tane köy yerleĢmesi, bu yerleĢmelere bağlı 20‘ye yakın mezra mevcuttur. 12 kasaba ve Ģehir yerleĢmesi de eklendiğinde yaklaĢık 130 dolayında yerleĢmenin olduğu görülmektedir. Özellikle köy ve mezralar tarım arazilerinin kısıtlı olması nedeniyle havza geneline kümeler Ģeklinde yayılmıĢlardır. Kümeler halinde dağılma; orman tahribi, tarıma uygun olmayan alanlarda tarım yapılması ve meralarda aĢırı otlatma Ģeklinde çeĢitli olumsuzluklara neden olmaktadır. Kırsal yerleĢmelerin küçük kümeler Ģeklinde dağılmaları, arazilerimizin yaklaĢık % 50‘sinde çeĢitli derecede erozyonun meydana gelmesine yol açtığı ifade edilmektedir (Atalay, 1984: 92). Bu yerleĢme kalıbı; heyelan, deprem, erozyon, sel ve taĢkın gibi fiziki çevreden kaynaklanan farklı sorunlar ile mücadeleyi de çok geniĢ alanlarda sürdürme zorunluluğunu yaratmıĢtır. Sonuçta çözümlenmesi gereken sorunlar sayıca artarken, kaynakların yetersiz kalmasına ve zamanında tedbir alınamamasına neden olmaktadır. Özellikle geliĢmekte olan ülkelerde altyapı yatırımlarına olan talebin fazlalığına karĢılık yeterli kaynak bulunamaması, bu yatırımların çok daha yavaĢ gerçekleĢtirilmesi ile sonuçlanmaktadır. Güncel kullanım ile arazi kullanım kabiliyet sınıfları arasındaki iliĢkinin ortaya konulabilmesi için Göksu çayı havzasında 9 köy örnek seçilmiĢ ve köylere ait kadastro planları ile havzanın arazi kullanım kabiliyet sınıflarını gösteren harita çakıĢtırılmıĢtır (ġekil 2). Değerlendirilmesi yapılan bu köylerin bazılarında (Gedikli, Yukarı Çöplü, Köseli ve MeryemuĢağı gibi) tarla tarımına ayrılan arazinin tamamının tarıma uygun olmayan VII. sınıf arazilerden meydana geldiği görülmektedir. Örneğin bütün arazileri kullanım kabiliyeti açısından VII. sınıf arazilerden meydana gelmiĢ olan Köseli köyünde arazinin % 18‘inde tahıl, % 11‘inde antepfıstığı, % 9‘unda baklagiller ve % 4‘ünde bağ-bahçe olmak üzere yaklaĢık % 42‘sinde ekip-biçme faaliyetleri yürütülmektedir. Tarıma uygunluk açısından tamamen VII. sınıf arazilerden meydana gelmiĢ olan Gedikli köyünde ise arazinin % 26‘sı, MeryemuĢağı köyünde % 32‘si ve Yukarıçöplü köyünde % 41‘i ekip-biçme amaçlı kullanılmaktadır (ġekil 1,2,3). Benzer Ģekilde Hamzalar köyünün arazisinin büyük kısmı da VII. Sınıf olarak tanımlanan arazi grubunda yer almaktadır. Buna karĢılık köy arazisinin çok azı III. Sınıf olarak nitelendirilirken; benzer arazi kullanım sınıfı değerlerine sahip olan Ozan köyünde ek olarak çok kısıtlı bir alanda II. Sınıf araziler de ortaya çıkmaktadır. Örnek köyler içinde sadece Yoldüzü köyünün arazileri VI. ve I. Sınıf kullanım alanına sahip alanlardan meydana gelmektedir. Plato yüzeyinde yer alan bir köy ile ovada yer alan köyler arasında farklı büyüklükteki tarım alanları bir ailenin geçimi için yeterli olabilmektedir6. Özellikle küçük tarım iĢletmeleri, tarımda makine kullanımı ile sulama sistemlerinin kurulmasını ekonomik açıdan imkânsız hale gelmekte veya bu imkânlar yaratılsa dahi ekonomik olmamaktadır. Bu durum küçük 6 Adapazarı ovasında 5 nüfuslu bir ailenin geçimi için 43 dönümlük bir tarla yeterli iken Akyazı ve Hendek gibi arazinin nispeten yüksek ve parçalı olduğu yerlerde 50 dönüm, dağlık alanları daha fazla olan Kandıra‘da ise 131 dönüme gereksinim duyulmaktadır (Ġnandık 1958, 57). Göksu çayı havzasında tarımsal üretimde yaĢanan fizikî kısıtlamalar, ailelerin geçimlerini sağlayabilmek için çok daha geniĢ alanlara ihtiyaç duymalarına yol açmaktadır. 161 tarım iĢletmelerinde gübre, ilaç, kaliteli tohum gibi maliyetleri arttıran girdilerin kullanımı azalmakta, sonuçta ise verim ve ona bağlı olarak üretim düĢmektedir. ġekil 1: Gedikli köyünde arazi kullanım kabiliyeti. ġekil 2: Köseli Köyünde arazi kullanım kabiliyeti. 162 ġekil 3: Ozan Köyünde arazi kullanım kabiliyeti. ÇalıĢma sahasında hem hane baĢına düĢen nüfus miktarı (6,6 kiĢi) fazla hem de haneye düĢen arazi miktarı ise son derece düĢüktür. Örnek seçilen köylerin arazi kullanım haritaları ve köyde bulunan hane sayısından yola çıkılarak yapılan kaba hesaplamaya göre; havzada aile baĢına MeryemuĢağı köyünde 42,2 dönüm, ReĢadiye köyünde 116,6 dönüm, Gedikli köyünde 24,2 dönüm, Yoldüzü köyünde 39,9 dönüm, Köseli köyünde 39,4 dönüm, Yukarıçöplü köyünde 80 dönüm ve Ozan köyünde 6,7 dönüm arazi düĢmektedir (ġekil 4,5,6; Tablo 1). Yapılan bir çalıĢmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde çiftçi ailelerinin % 38‘i toprak sahibi olmadığı, ailelerin % 5‘ini oluĢturan kısmının ise toprakların % 65‘ini ellerinde bulundurduğunu göstermektedir. Aynı çalıĢmada bölgedeki çiftçi ailelerinin % 70‘lik kesimi ise tarımsal toprakların sadece % 10‘una sahip olduğu belirtilmektedir (Kalaycıoğlu, 2001: 254). Özellikle toprakların dağılımındaki eĢitsizlik, toplumda yaĢam standardı açısından farklı katmanların oluĢmasına yol açmakta, katmanlar arasındaki uçurum da zaman içinde büyüyerek artmaktadır. Bu olumsuz olayların neticesinde ise kırsal alandan yakın ve büyük kentlere daimi ve mevsimlik göçler yoğunluk kazanmıĢ ve bu durum göç edilen kentlerde çeĢitli sosyal ve altyapı sorunlarını da beraberinde getirmiĢtir. 1.2. Tarımsal Üretim Yöntemleri ile Ġlgili Sorunlar Nüfusu hızla artan, ekonomik ve siyasal olarak değiĢen ve küreselleĢme olarak tanımlanan sosyoekonomik süreç sonucunda adeta tek bir yerleĢme özelliği kazanan dünyada, yürütülen ekonomik faaliyetler de büyük bir hızla değiĢmektedir. UlaĢım sistemlerinin geliĢimi ile pazar ve üretici arasındaki mesafenin kısalması ve maliyetlerin düĢmesi, dünyada çapında tüm üreticiler arasında rekabet ortamı yaratmaktadır. Güneydoğu Anadolu‘da, Mısır‘da ya da dünyanın baĢka bir yerinde üretilen aynı ürün piyasada kendine uygun pazar arayıĢına girmektedir. Bu nedenle ülkeler tarım politikalarını en kısa sürede, maliyeti düĢük ve birim alanda verimi yüksek ürün yetiĢtirme felsefesi üzerine kurulmaktadır. Bu bağlamda üretimi ve verimliliği arttırma için; arazi toplulaĢtırılması, gübre, ilaç vb tarımsal girdilerin kullanımının arttırılması, iklim Ģartlarının belirlenmesi ve değiĢimin tahmin edilmesi, toprak ve su kaynaklarının optimum kullanımı, çeĢitli kimyasal müdahaleler ve eğitimli iĢ gücünün sağlanması gibi bir dizi çalıĢma yapılmaktadır. 163 Havzada tarımsal üretimin modernizasyonunun bir türlü sağlanamamasının temel nedenini, yüzyıllardan beri devam eden sosyoekonomik koĢullarda aramak gerekir. Özellikle miras sistemine bağlı olarak tarımsal arazilerin sürekli küçülmesi, tarımsal faaliyetlerin ticarileĢmesi önündeki en önemli engeldir. ÇalıĢma sahasında seçilmiĢ örnek köylerin arazilerini gösterir parseller dikkate alındığında durumun ciddiyeti daha iyi anlaĢılabilir (ġekil 3). SeçilmiĢ 7 köyün ortalama parsel büyüklüğüne baktığımızda tarım yapılan parsellerin % 60‘ı 5 dönümden daha küçüktür. Geriye kalan tarım arazilerinin % 30‘u 5–10 dönüm arasında iken ancak % 10‘u 10 dönümden büyük oluĢu ile dikkati çekmektedir (Tablo 1). ġekil 4. Ġnceleme sahasında bulunan Köseli köyünde tarımsal arazilerin büyüklüğü. 164 ġekil 5: Ġnceleme sahasında bulunan Ozan köyünde tarımsal arazilerin büyüklüğü. Örneğin Yukarıçöplü köyünde tarım arazilerinin miras yolu ile parçalanması sonucunda 500– 1000 m²‘lik küçük arsalar ortaya çıkmıĢtır. Genelde aynı ailedeki kardeĢlere ait olan bu küçük alanlarda gelir getiren ürünlerin ekimi yapılamadığından, daha çok ailenin sebze ihtiyacını karĢılamak için bostan olarak kullanılmakta ya da boĢ bırakılmaktadır. Havzada miras yolu ile küçülmüĢ tarımsal arazileri diğer köylerde de görmek mümkündür. Tarım arazilerinin parçalı olması ve sulama gibi altyapı tesislerinin oluĢturulmamıĢ olması önemli bir sorundur. Örnek olarak kanal sistemi ile sulama yapmak isteyen bir çiftçi sulama yapacak olan kanalı baĢka çiftçilerin arazisinden geçirmek zorundadır. Aynı Ģekilde birçok tarlanın kendine ait yolu da bulunmamaktadır. Yani arazisinde biçerdöver traktör kullanmak isteyen bir çiftçi kendisine ait olmayan arazilerden geçmek zorundadır. Bu tür engeller ve tarımsal iĢletmelerin küçüklüğü çiftçinin tarımsal altyapı için yapacağı harcamaları ekonomik olmaktan uzaklaĢtırmıĢtır. Özellikle tarım arazilerinin parçalı olduğu iĢletmelerde çiftçi her bir parsel için ayrı tarımsal altyapı hazırlamak zorundadır. Kaldı ki 5–10 dönüm olan ve tarıma pek de elveriĢli olmayan araziler için traktör, biçerdöver satın almak ya da sulama, depolama, ulaĢım gibi altyapı iĢlemlerine giriĢmek ekonomik açıdan anlamlı olmayabilmektedir. Çoğu zaman yapılan yatırımlar, baĢa baĢ noktasındaki maliyeti dahi karĢılamaktan uzaktır. Göksu çayı havzasında hayvancılık faaliyetleri de geçmiĢteki önemini yitirmiĢ, sınırlı olarak sürdürülen bir ekonomik faaliyet halini almıĢtır. Yapılan anketlerde hane baĢına düĢen hayvan sayısının 2‘nin altında olduğu (her 10 haneye 18 büyükbaĢ hayvan düĢmektedir), bu 165 hayvanların süt verimlerinin ise düĢük olduğu (günlük ortalama 7–8 kg süt alınmaktadır) tespit edilmiĢtir. Havzada geçmiĢe göre gerileme göstermiĢ olan küçükbaĢ hayvancılık ise sadece bazı aileler tarafından yapılmaktadır. Köylerdeki küçükbaĢ hayvan sayısı ile küçükbaĢ hayvancılık yapan hane sayısına bölünmesiyle, hanebaĢına ortalama 30 küçükbaĢ hayvanın yetiĢtirildiği bulunmuĢtur. Bu söz konusu faaliyetleri sürdürenlerin dahi küçük iĢletme durumunda olduğunu göstermektedir. ġekil 6: Ġnceleme sahasında bulunan Hamzalar köyünde tarımsal arazilerin büyüklüğü. Tablo 11. Örnek köylerdeki ortalama parsel büyüklüğünün dağılıĢı. Ekili-Dikili Arazi Ekili-Dikili Parsel Ortalama Parsel Köy Miktarı (Dönüm) Sayısı Büyüklüğü (Dönüm) Gedikli 3253 434 7,5 Hamzalar 1664 517 3,2 Köseli 4820 772 5,5 MeryemuĢağı 2750 729 3,7 Ozan 2400 242 9,9 Uzunköy 2420 524 4,6 Yoldüzü 6271 135 46,4 Yukarıçöplü 4400 713 6,2 ÇalıĢma sahasında ise genel olarak köylerde evler iki katlı olup, alt katları hayvancılık faaliyetleri için kullanılmaktadır. KıĢ aylarında otlaklardan toplanmıĢ ot ya da saman verilen bu hayvanlar, bahar mevsimiyle beraber meralara salınmaktadır. Et ve süt verimini arttırmaya yönelik suni yem kullanımı, bu küçük iĢletmelerde maliyet artıĢlarına yol açtığı için çoğu 166 zaman söz konusu olmamaktadır. Sonuçta havzada hayvansal üretim geleneksel olarak sürdürülmekte, modern üretim ve pazarlama yöntemleri uygulanamadığı için gerek elde edilen ürünler gerekse verim düĢük gerçekleĢmektedir. Ġnceleme sahasında yapılan sulama faaliyetleri de kendi içinde bazı sorunlar taĢımaktadır. Ġster sondajla, isterse kanallarla olsun yapılan sulamalarda salma sulama yöntemi kullanılmaktadır. Sulamanın yaz aylarında yapılması ve bu dönemde buharlaĢmanın çok Ģiddetli olması toprağın üst katında tuzların birikmesine ve toprağın kalitesinin düĢmesine neden olmaktadır. Ayrıca salma sulama sistemi yaz aylarında Ģiddetli su noksanı olan havzada suyun boĢa harcanmasını da beraberinde getirmektedir. Nitekim geleneksel yöntemlerle veya modern olarak gerçekleĢtirilen tarımsal faaliyetler, doğal çevrede biyolojik çeĢitliliğin azalmasına, erozyonun hız kazanmasına ve orman tahribatının yanında tarım alanlarında gübre ve ilaç kullanımı ile ekosistemde kirlilik ve doğal tahribatına neden olmaktadır (House et al., 2008: 153 ve Karaer ve Gürlük, 2002: 61). Özellikle modern tarım yöntemlerinin kullanıldığı iĢletmelerde, kaliteli fakat alana yabancı tohum, gübre, zararlılarla mücadele için ilaç kullanımı gibi etmenler, tarımsal üretimi olumlu yönde etkilerken; doğal çevrede yarattığı sorunlar ön plana çıkmaktadır. Bu durum kültürel bitki zenginliğine rağmen, uygulama aĢamasında iyi yönetilmediği takdirde baĢta mikroorganizmalar olmak üzere canlılar üzerinde çok ciddi sorunlara da neden olabilmektedir (Zechmeister et al., 2003: 159). ÇalıĢma sahası gibi ilaç ve gübre kullanımı az, fakat kullanım konusunda bilinçsizliğin yüksek olduğu alanlarda bu tarımsal girdilerin kullanımındaki yanlıĢlıklardan kaynaklanan sorunlar, gübre ve ilaç kullanımı çok yüksek olduğu geliĢmiĢ ülkelere oranla daha fazladır. Türkiye genelinde olduğu gibi Göksu çayı havzasında da ― anız yakma‖ tarımsal faaliyetlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Havzadaki çiftçilerin büyük kısmı özellikle toprak iĢlemeyi kolaylaĢtırma, böcek ve diğer zararlıları yok edip bitki hastalıklarını önleme, toprak verimini artırma gibi gerekçeleri öne sürerek hasat sonunda tarlada kalan ürün artıkları yakılmaktadır. Oysa toprağın en önemli kısmını bitki artıklarının çürümesi sonucu meydana gelen organik maddeler teĢkil etmektedir. Havzada yaptığımız gözlemlerde anız yakma iĢleminin kısmen modern tarım yöntemlerinin uygulandığı yüksek verimli tarım arazilerinde de yoğun Ģekilde yapıldığı görülmüĢtür. 1.3.Türkiye‟nin Tarımsal Politikaları ve Kalkınmaya Etkileri Ülkemizin genelinde olduğu gibi Göksu Çayı Havzası‘nda da yürütülen tarım ve yerleĢme politikaları havzanın coğrafi manzarasının yaklaĢık 40–50 yıllık süreçte tamamen değiĢmesine neden olmuĢtur. Özellikle 1950‘lerden sonra ulaĢım koĢullarının iyileĢmesi, tarımda makineleĢme ve modern metotların kullanılması, tarla ürünlerinin hayvansal ürünlere göre avantajlı duruma geçmesini sağlamıĢtır. Ne var ki tarımsal üretim, modern tarımsal metotların kullanımı ile verimin arttırılması yerine yeni tarım alanlarının açılmasıyla sürdürülmektedir. Bu dönemde uygulanan ekonomi politikalarında tarımsal üretimin desteklenmesi büyük önem taĢıyordu. Özellikle çiftçinin modernizasyonu, makineleĢme ile eĢdeğer tutulmuĢ, hemen hemen her köye traktör ve biçerdöver gibi tarım aletlerinin girmesi sağlanmaya çalıĢılmıĢtır. Ancak tarım reformu ile verimin arttırılması yerine üretim alanının arttırılmasına bağlı olarak gerek duyulan üretimin sağlanması, yapısal sorunların belirginleĢmesini engellemiĢ, kısmen hızla artan nüfusun yarattığı baskıyı da hafifletmiĢtir. Bu durum gerek yerel yönetimlerin gerekse merkezi idarenin tarımsal amaçlı kullanılması uygun olmayan alanlarda da tarımsal üretime göz yumması Ģeklinde ortaya çıkmıĢtır. Bilinçsizce yürütülen tarımsal faaliyetlerin üretim politikası haline getirmesi sonucunda mera ve ormanlık alanlar tarım alanlarına dönüĢtürülmüĢ ve meraların daralmasına bağlı olarak da önemli bir geçim kaynağı olan hayvancılık faaliyetleri gerilemeye baĢlamıĢtır. Özellikle 1980 sonrasında canlı hayvan ithalatı dahil farklı tarımsal politikaların uygulanması çiftçi için zor bir dönemin baĢlangıcı kabul edilebilir. Bunun sonucunda havzada kırsal kesimde yer yer temel geçim kaynağı olan 167 hayvancılığa önemli bir darbe indirilmiĢtir. Bu Ģartlar altında hayvan beslemek zorlaĢmıĢ ve neticede havzada yer alan bütün köylerde hayvan sayısında azalma meydana gelmiĢtir. Kırsal alanlar için geliĢtirilmiĢ belirgin bir politikanın olmaması ve kırsal alanların sorunlarına yönelik kalıcı çözümler üretilememesi, Türkiye genelinde olduğu gibi Göksu çayı havzasında da tarımsal açıdan dengesiz ve belirsiz bir ortamın oluĢmasına neden olmuĢtur. Örneğin tütün 1980‘li yıllarda çalıĢma sahasının en önemli tarımsal ürünüdür. Nitekim 1986 yılında Adıyaman ili bölge içinde en fazla tütün üreten il olmuĢtur (Kalelioğlu, 1989: 162). 1980‘lerde ülkemizde tütünün devlet desteğiyle üretilmesi ve belli bir kota uygulamasının olmaması, çalıĢma sahasında tütün üretim alanının hızla geliĢmesinde etkili olmuĢ ve böylece tütün, çalıĢma sahasının en önemli tarım bitkisi haline gelmiĢtir. Özellikle belli bir düzeyin üzerinde ekonomik getiriye sahip olması, havzadaki mera alanlarının bir kısmını tütün alanlarına dönüĢtürülmesine yol açmıĢtır7. Fakat 2004 yılında çıkarılan yasa ile tütüne kota uygulaması getirilmiĢ ve üretimin aile baĢına 200 kg ile sınırlandırılmasına karar verilmiĢtir. Böylece havzada 2000 yılında toplam 54.386 hektarda üretimi gerçekleĢtirilen tütünün ekim alanı, 2008 yılında 13.692 hektara kadar gerilemiĢtir. Türkiye‘nin tarım politikalarındaki yapılan bazı temel değiĢiklikler sonrasında mera alanlarının öncelikle tarımsal kullanıma alındığı, ardından ise özellikle verim kayıpları nedeniyle bu yeni tarım alanlarının kullanım dıĢı kaldığı görülmektedir. Göksu çayı havzasında, 1980‘lerden 2000‘li yılların baĢına kadar olan süreçte mera alanları sürekli daralmıĢtır. Hayvan ve hayvansal ürünlerin yeterince kâr getirmemesi nedeniyle hayvancılıkla uğraĢanların büyük bir kısmı ekip biçme faaliyetlerine yönelmiĢtir. Bunların bir sonucu olarak havzada hayvancılık faaliyetleri gerilemiĢtir. Havzada 1995 yılında toplam 252.179 olan küçükbaĢ hayvan sayısı, 8 yıllık bir sürede yarının da altına inmiĢ, 2008 yılında 102.960 baĢa düĢmüĢtür. Neticede tarımın geliĢmesi ve üretimin desteklenmesini esas alan politikaların geliĢtirilememesi sonucunda havzada hem ekip biçme faaliyetleri hem de hayvansal üretim zarar görmüĢ ve geri dönüĢü zor, hatta imkânsız olan ekonomik Ģartların oluĢmasına zemin hazırlanmıĢtır. Türkiye‘nin tarım politikalarındaki bu eksiklik, sadece çalıĢma sahasına özgü olmayıp Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve tüm Türkiye için geçerlidir. Türkiye‘de uygulanan tarım politikalarının amaçları, hedefleri, geliĢiminin esasları ve kullanılacak yöntem konusunda belirsizlik ve uyumsuzluk bulunmaktadır. Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası ile de uyumlu olmak üzere hazırlanan yasalar, Göksu çayı havzasında olduğu gibi, tüm Türkiye‘de de tarımsal üretime üretim yerine üretmemeyi daha kârlı hale getirebilmektedir8. Teorik olarak ürün destekleme yerine tarımsal üretimin desteklenmesine dayandırılan bu politikada, çoğu yerde üretim yapmak yerine üretim yapmadan prim almayı ön plana çıkmakta; bunun sonucunda birçok alanda tarımsal üretim sadece ailenin ihtiyaçlarını karĢılamaya yönelik olarak geleneksel yöntemlerle sürdürülürken, ticari amaçlı üretim maliyetleri karĢılamadığı ve kâr getirmediği için yapılmamaktadır. Bu durum, çalıĢma sahasında birçok sorunun sürekli üst üste yığılarak çözümü son derece güç bir ortamın oluĢmasına zemin hazırlamaktadır. 7 Günümüzde birçok yerde tütün ekimi yaygın olarak yapılmaktadır. SözleĢmeli olarak ekimi yapılan bir ürün olmasına karĢılık, serbest tütün piyasasının oluĢturulması, tütün üretiminin yaygınlaĢmasına neden olmuĢ, bazen tütün ekimine izin verilmeyen alanlarda dahi tütün yetiĢtirilmeye baĢlanmıĢtır. 8 Avrupa Birliği temel politika ve kararlarında bir değiĢiklik olmadığı takdirde, Türkiye‘nin önemli miktarda yardım alabileceği, ancak daha önce elde ettiği birçok muafiyet ve hattan da yararlanamayacağı belirtilmektedir. Özellikle AB ülkeleri için geçerli olan kota sisteminin Türkiye için de geçerli olması sonucunda birçok ürün kota aĢımı nedeniyle yetiĢtirilemeyecek veya üretilmesi tercih edilmeyecektir. Fiyatlarında Avrupa Birliği standartlarına yaklaĢması nedeniyle ürüne ulaĢmak geçmiĢ dönemlerde olduğu kadar kolay olmayabilecektir (Tonyalı, 2006: 72). Bu durum özellikle ülke ortalamasının altında gelir düzeyine sahip olan yerlerde, baĢka kelimelerle az geliĢmiĢ alanlarda yaĢam koĢullarının daha da güçleĢmesi anlamına gelmektedir. 168 2. Nüfus ve Nüfus ArtıĢından Kaynaklanan Sorunlar Bir bölge/yörede nüfusun artıĢı, kaynakların kullanımı ve yatırımlar ile dengeli olarak gerçekleĢiyorsa ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı herhangi bir sorun ortaya çıkmaz. Kaynakların yetersiz olması veya mevcut olmalarına karĢılık kullanılamaması, geliĢmenin önünde önemli bir engeldir. Özellikle bu kaynakların kullanımına iliĢkin yatırımların yapılamaması, ekonomik çöküĢe neden olduğu gibi, toplumsal huzursuzluğa da yol açar. Göksu çayı havzası, mekânsal olarak kullanım potansiyeli sınırlı, ancak mevcut potansiyelinin önemli bir kısmının ise kullanılamadığı bir alan olma özelliğine sahiptir. Bu durumda meydana gelen nüfus artıĢı kaynak yetersizliğinin daha da belirginleĢmesine neden olur. Nüfus artıĢının fazla olması, eğitiminden sağlık hizmetlerine ve istihdama kadar değiĢen farklı konularda talep artıĢına yol açacaktır. ÇalıĢma çağındaki nüfusun artıĢına karĢılık, bu nüfusa ait ihtiyaç ve beklentilerin karĢılanamaması göçü teĢvik edici bir etki de yaratmaktadır. Bu açıdan ele alındığında hızlı nüfus artıĢı, nüfusun yaĢ yapısındaki değiĢimler ve istihdam önde gelen sorunlar olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu sorunlar sadece meydana geldikleri yer için değil, aynı zamanda göç alan yerler içinde söz konusudur. 2.1. Nüfus artıĢından kaynaklanan sorunlar Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye‘nin en hızla nüfuslanan bölgelerinden birini oluĢturmaktadır. Göksu çayı havzası da 1940 yılında 52.258 olan nüfus, 2000 yılında 194.630‘a çıkmıĢtır. Genel olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘ndeki nüfusun hızlı artıĢında; genç yaĢta evlilik ve çok eĢlilik gibi nedenler yanında, çok çocukluluğun (özellikle erkek çocuk sahibi olmanın) bir statü göstergesi olarak kabul edilmesi, doğum kontrol yöntemlerinin bilinmemesi/uygulanmaması veya gelenekler/dini inançlar ileri sürülerek reddedilmesi gibi faktörler etkili olmaktadır. ÇalıĢma sahasından seçilen örnek köylerde ortalama aile büyüklüğü 6,6 kiĢidir. Bu değer Türkiye ortalamasının üstündedir9. Sınırlı miktarda tarımsal alanın ve iĢ imkanlarının mevcudiyetine karĢılık nüfus artıĢ hızının yüksek oluĢu havzada tarıma uygun olmayan alanların tarıma açılmasına, yeni yerleĢim alanlarının kurulmasına veya mevcutlarının geniĢlemesine, ormanların ve meraların tahribi ile yüksek miktarda iĢsizlik, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeterli miktarda faydalanamama gibi bir dizi sosyal, ekonomik ve ekolojik soruna neden olmaktadır. Bu sorunların vardığı boyutlar, havza içinde veya dıĢındaki daha büyük Ģehirlere mevsimlik ve daimi göçlerin meydana gelmesine yol açmaktadır. Ülkemiz genelinde olduğu gibi çalıĢma sahasında da tarımsal araziler miras yoluyla parçalanarak daha küçük iĢletmelere dönüĢmektedir. Bu durum havzanın kaba doğum oranına bağlı olarak artmaktadır. Yani göçler nedeniyle nüfus artıĢ hızı (–) değer gösterse bile göç eden bireyler mirastan pay aldığından aileye ait topraklar yerleĢme içinde ve dıĢında yaĢayan tüm bireyler tarafından paylaĢılmaktadır. Kaldı ki göç eden bireylere ait topraklar gelirlerin paylaĢımı aĢamasında aile bireyleri arasında huzursuzluklara yol açtığı için genelde iĢlenmeyerek tarımsal üretimin dıĢında bırakılmaktadır. Bir yandan arazi yetersizliği nedeniyle tarıma uygun olmayan alanlar tarıma açılırken öte yandan en önemli tarım arazilerinin iĢlenmemesi bir paradoks olarak karĢımıza çıkmaktadır. Hızlı nüfus artıĢı nedeniyle sayıları artıĢ gösterse de küçük tarımsal iĢletmelerde gerçekleĢtirilen üretim çoğu zaman aile bireylerinin dahi ihtiyacını karĢılayamamaktadır. Nüfus artıĢ hızı ile ekonomik büyüme hızı arasında bir dengenin kurulması, refah düzeyinin arttırılması açısından bir gereklilik olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ekonomik büyümenin nüfus artıĢ hızını yakalayamadığı zamanlarda ise bireyler sosyal, kültürel ve altyapı hizmetlerinden 9 2000 yılı verilerine göre Türkiye‘de ortalama aile büyüklüğü 4,5‘tür. Batı Anadolu‘da bu değerler 3,5‘e kadar düĢerken, Ġç Anadolu Bölgesinde 5‘e yaklaĢmakta, doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise yer yer 7‘ye kadar çıkmaktadır (TUĠK, 2010b: 34-38). 169 yeteri derecede faydalanamayarak kalkınmanın gerçekleĢmesini geciktirmekte/engellemektedir. Göksu çayı havzasında hızlı nüfus artıĢına bağlı olarak yeni yerleĢim alanlarının oluĢturulmasını veya mevcutların tarım alanlarının aleyhine geliĢmesine neden olmaktadır. Bazı durumlarda birkaç aile bir araya gelerek yeni bir yerleĢmenin geliĢimini bile baĢlatabilmektedir. Bu durumda kırsal alanlarda sadece erozyonun artması, ormanların tahribi, bitki ve hayvan türlerinin yok olması ya da yaĢam alanlarının daralması gibi sorunlara neden olmaktadır. Doğal ortamda yaĢanan bu sorunların yanında yerleĢmelerin bu dağınık yapısı elektrik, su, eğitim vb gerekli hizmetlerin ulaĢtırılmasında aksamalara ve kaynak israfına neden olmaktadır. Hızlı nüfus artıĢı ile beslenme sorununun ortaya çıkması buna karĢılık havzada yatırımların yetersizliği, yeni kaynak oluĢturulmasında bütün sorumluluğun doğaya yüklenmesine neden olmaktadır. Bu durum kendi kendine yetme gayreti içinde olan halkın kaynak arayıĢları, doğanın tahribatına yol açmaktadır. 2.2.Nüfusun yaĢ ve cinsiyet yapısı Nüfusun artıĢına karĢılık aynı zamanda yoğun olarak göçlerin yaĢanması; inceleme sahasında aynı zamanda nüfusun yaĢ ve cinsiyet yapısında da bir takım değiĢikliklere yol açmaktadır. Nüfusun geliĢimindeki eğilim ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunabilmek açısından Göksu çayı havzasının nüfus piramidi çizilmiĢ10, özellikle yakın gelecekte ortaya çıkması beklenen sorunlar üzerinde durulmuĢtur (ġekil 1). ġekil 1.Göksu çayı havzasının nüfus piramidi (2007). Nüfus piramidinin genel özellikleri göz önüne alındığından son 10 yıllık dönemde doğumlar belirgin azalıĢ göze çarpar. Ancak tabandaki azalmanın gerçek nedeninin ne olduğunun belirlenmesi, yapılacak planlar için son derece önemlidir. Bu azalıĢ bilinçli bir azalıĢı göstermez. Havzada yaĢayanları büyük kısmının ―doğum kontrolü‖ hakkında herhangi bir bilgisi yoktur. Buna karĢılık doğum kontrolünün ―kötü bir Ģey olduğu‖ konusunda yaygın bir inanıĢ vardır. Bu yapılacak doğum kontrolü çalıĢmalarının daha baĢından olumsuz kabul edilmesine neden olmaktadır. Eğer gelecekte de genç nüfustaki azalıĢ devam ederse, özellikle 10 Söz konusu nüfus piramidinin, inceleme sahasının sınırları içinde kalan tüm yerleĢmelerin yaĢ gruplarına göre dağılmıĢ nüfuslarının toplamından hareketle çizilmesi gerçek nüfus piramidini verecektir. Ancak sağlıklı olarak bu veriyi temin edebilmek mümkün olamamıĢtır. Bunun yerine inceleme sahasının genelini temsil etmek üzere Besni, GölbaĢı, Tut ve Nurhak ilçelerinin yaĢ gruplarının nüfusları esas alınarak nüfus piramidi çizilmiĢtir. 170 ilköğretim konusundaki yatırımların, hedeflere ulaĢmasına yardımcı olabilecektir. Buna karĢılık sağlık ve sosyal güvenlik taleplerinde 15–20 yıllık dönemde büyük artıĢlar meydana gelebilecektir. Ġnceleme sahasındaki bağımlı nüfusun genel nüfus içindeki payına bakıldığında; 0–14 yaĢ grubunun % 30 payına karĢılık, 65 ve üzeri yaĢ grubunun toplam nüfustaki payı % 7 düzeyindedir. Bu durum kadın ile erkek nüfus arasında da farklılıklar gösterir. 0–14 yaĢ grubunda erkek nüfus daha fazla iken; 65 ve üzeri yaĢ grubundaki kadın nüfus, erkeklerden daha fazladır. Arazide yapılan gözlemler, erkek ve kadın nüfusun eĢit paya sahip olduğu çalıĢma çağı nüfusunun fazlalığına karĢılık, para getiren iĢlerde daha çok erkeklerin çalıĢtığı, ev ve bahçe iĢlerinin ise daha çok köydeki kadınlar tarafından gerçekleĢtirildiği tespit edilmiĢtir. Erkeklerin bir sosyal güvenlik kurumunun koruması altındaki iĢlerde çalıĢma Ģansı olmasına karĢılık, ev iĢleri uğraĢan kadınların ise bu hizmetten faydalanmaları da mümkün görünmemektedir. 2.3.Ġstihdam sorunu Ġnceleme sahasındaki nüfusun yaklaĢık % 63‘ü 15–64 yaĢ grubundadır. Bu grup hâlihazırda çalıĢma çağındaki yaĢ grubunu temsil etmektedir. Göksu çayı havzasında temel ekonomik faaliyetin tarım olmasına karĢılık üretimin yerel pazarlara yönelik olarak yapılması belirgin bir özellik olarak karĢımıza çıkmaktadır. Modern tarım yöntemlerinin kullanılması, maddi imkânların kısıtlı olmasının yanında uygulanan genel ekonomi politikaları çerçevesinde tarımsal ürünün yeterli gelir getirmemesi nedeniyle de mümkün görülmemektedir. Tarımsal faaliyetlerin özellikle aile iĢletmelerinde gerçekleĢtirilmesi; buna karĢılık aile büyüklüklerinin fazla, tarım alanlarının yetersiz olması tarım dıĢı faaliyetlerde çalıĢacak nüfusun artmasına yol açmıĢtır. Oysa Göksu çayı havzasında tarımsal faaliyetler dıĢında çalıĢılabilecek iĢ imkânları son derece sınırlıdır. Bu nedenle önce geçici, ardından sürekliye dönüĢen göç olayı, inceleme sahasında olduğu gibi, göçün yöneldiği alanlarda da önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. 3. Altyapı Yetersizliği ve Planlama Sorunları Ġnceleme sahasında kalkınmayı güçleĢtiren unsurlar arasında alt yapı eksiklikleri, en az diğer unsurlar kadar önemlidir. Gerek fiziki koĢullardan kaynaklanan, gerekse insan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan güçlükler, ancak uygun planların hazırlanması, uygulanması ve sonuçlandırılması ile giderilebilir. Göksu çayı havzasının bir bölümü Güneydoğu Anadolu Projesi içinde kalmaktadır. Havzanın kalkındırılması için GAP dıĢında kalan alanlarda da GAP ile uyumlu projelendirme yapılması büyük önem taĢımaktadır. Güneydoğu Anadolu Projesinin temel özelliği, fizikî planlama unsurlarının yanında ekonomik ve sosyal hayatın planlanmasına iliĢkin unsurlar da taĢımasıdır. Bu tür tamamlayıcı planlar ile havzanın bütününün, ulusal ve uluslararası rekabet koĢullarına hazırlanması mümkündür. Ġnceleme sahasında sınırlı da olsa gerçekleĢtirilen altyapı yatırımları arasında içme suyu, elektrik, iletiĢim ve ulaĢım gibi olanaklarının iyileĢtirilmesi veya oluĢturulması ile kısmen sulama tesisleri sayılabilir. Ancak yapılan yatırımlar üretimi teĢvik edici boyuttan çok, tüketime yönelik baĢka kelimelerle temel ihtiyaçların sağlanmasına yöneliktir. Bunun sonucunda da mevcut iĢgücünün çalıĢacağı yeni iĢ olanakları yaratılamamakta, bu nüfusun baĢka yerlere göçmesine neden olmaktadır. Yapılacak her türlü planın gerçekleĢmesinde kaynaklara gereksinim duyulacaktır. Planlarda yer alan yatırımlar, merkezi idarenin yapması gerekenler, yerel idarelerin yapması gerekenler ile yerel sermayenin11 yapması gerekenler olarak gruplandırılabilir. Merkezi idarenin yapması 11 Uzun yıllar sermaye denildiğinde kamu sermayesi ve özel sermaye anlaĢılmıĢ ve ikili ayırım kullanılmıĢtır. Günümüzde sermayeyi bu ikili ayrımı yerine farklı kriterleri esas alarak üçlü bir ayırıma tabii tutmak daha yerinde olacaktır. Bunlardan bir uluslararası sermayedir. Uluslararası sermaye için kârlılık ön plandadır. 171 gerekenlerin büyük kısmı fizikî veya sosyal altyapı yatırımlarıdır. Bu genel bütçeden kaynak aktarımı anlamına gelmektedir. Gerekli altyapı olanaklarının sağlanmaması uluslararası sermayenin havza içinde yatırım yapmasını engellemektedir. Ulusal sermaye ise havza dahilde yatırım yapmak için beklediği teĢviklere yeterince kavuĢamadığı inancındadır. Bunun yanında yerel ölçekte yatırımlar da söz konusu olacaktır. Bunlardan bir kısmı yerel yönetimler tarafından yapılması gereken yatırımlardır. Bu yatırımlar kanalizasyon, içme suyu gibi daha küçük ölçekli alt yapı yatırımlarından oluĢmaktadır. Diğerleri ise yerel sermaye tarafından yapılması gereken yatırımları oluĢturmaktadır. Göksu çayı havzasında en büyük sorun, yerel sermayenin yetersiz olmasıdır. Türkiye genelinde farklı tarihlerde sermayenin birleĢtirilerek ortak yatırım yapma giriĢimleri yaĢandıysa da genellikle baĢarısız sonuçların alınması, yatırımcıların birlikte harekete geçmelerinin önündeki en büyük engeldir. Sermayenin eksik/yetersiz olması çoğu zaman farklı ölçeklerde de olsa yapılması gereken yatırımların gerçekleĢtirilmesini imkânsız hale getirmektedir. Yapılacak yatırımlar sanayi alanında olabileceği gibi, tarımsal üretimde de olabilir. Sermaye eksikliğin en dramatik sonucu modern tarımın olmazsa olmazlarından olan kaliteli tohum, gübre, zararlılarla mücadelede kullanılan ilaçlar, tarımsal aletler ve donanımların sağlanamamasıdır. Bu eksiklikleri gidermeden uluslararası piyasada rekabet imkânsızdır. Aksi takdirde yeterli yatırım yapılmadan gerçekleĢtirilen üretimde, uzun vadede piyasa koĢullarında çiftçinin zarar etmesine neden olduğu için sürdürülebilir görülmemektedir. 3.1.Altyapı eksikliği GeliĢmekte olan ülkelerde yatırımların önündeki engellerden en büyüğü altyapı yatırımlarının tamamlanmamıĢ olmasıdır. Bu yapılan yatırımların da üretimi istenilen düzeye çıkartılamamasına neden olur. Ayrıca altyapı yatırımlarının yetersizliği, en azından sanayileĢmeyi ve yabancı sermaye akımını önemli ölçüde engellemektedir (Ildırar, 2004: 32). Altyapı sorunları son derece karmaĢık ve birbiriyle bağlantılıdır. UlaĢım, konut, elektrik, içme suyu, kanalizasyon, dinlenme/oyun alanları, telefon, okul, sağlık merkezleri gibi genel altyapı yatırımları ile sulama kanalları, göletler, enerji gibi tarımsal kökenli altyapı hizmetleri kalkınma için gerekli temel unsurlardır. Özellikle maliyeti yüksek olan ulaĢım sistemi, geliĢmekte olan ülkelerde altyapı yetersizliklerinin baĢında gelmektedir. ÇalıĢma sahasında 24 farklı köyde anket yapılmıĢtır. Ankette ―Köydeki en önemli altyapı sorunlarınız nelerdir?‖ sorusuna 24 köy genelinde verilen cevaplar değerlendirilmiĢtir. Anket sonucuna göre; içme ve sulama suyu, kanalizasyon, sağlık ocağı, okul ve ulaĢım sorunları ilk beĢ sırayı almıĢtır. Günümüzde insanların tüketim alıĢkanlıkları ve yaĢam biçimlerinin bir sonucu olarak yukarıda saydığımız sorunların giderilmesi temel ihtiyaç halindedir. Anket uygulanan 24 köyün hiç birinde kanalizasyon Ģebekesi ve sağlık ocağı bulunmamaktadır. Bunlara ek olarak bu köylerin 4‘ünde ise okul bulunmadığından taĢımalı eğitim yapılmaktadır. Bu nedenle bu gibi altyapı hizmetlerinden mahrum olan yerleĢmeler sürekli göç veren alanlar arasındadır. Alt yapı hizmetlerinin yetersiz olduğu alanlarda yaĢamı cazip hale getirecek unsurların oluĢturulmaması, hizmet verenlerin zorunlu hizmet süresi bitiminde, yerel halkın ise ekonomik koĢullar oluĢtuğunda bu alanlardan göç etmesine neden olmaktadır. Sürdürülebilirlik ise kaynakların sürdürülebilirliğinden çok kârlılığın sürdürülebilirliği anlamını taĢımaktadır. Kârlılığın azalması halinde, yapılan yatırımın sosyal boyutu gözardı edilerek, üretim yeni alanlara kaydırılmaktadır. Ulusal sermaye, birçok bakımdan uluslararası sermayeye benzemekle beraber, miktar olarak uluslararası sermaye ile karĢılaĢtırıldığında çok daha küçük olduğu görülmektedir. Bununla birlikte kârlılıktaki azalma ve hatta zaman zaman zarar oluĢması yatırımcı tarafından makul karĢılanabilir. Sadece kâr elde etmek önemli değildir. Sosyal hayatı üzerindeki etkiler de kısmen göz önünde bulundurulur. Buna karĢılık yerel sermaye hacim bakımından genellikle ulusal sermayeden daha küçüktür. Yapılan yatırımlar sadece kârlılığa bağlı değildir. Aynı zamanda sermaye sahibinin yatırım yaptığı sahada taĢıdığı prestij açısından önem taĢımaktadır. Zarar belli bir yere kadar telafi edilebilir. Yapılan yatırım büyük zararlar oluĢturmadığı sürece sosyal hayatta göz önünde bulundurularak tasfiye edilmez. 172 ÇalıĢma sahasında içme suyu ve sulama altyapısı ile teknikleri açısından da çok ciddi sorunlar bulunmaktadır. Göksu çayı havzasında belirgin bir yaz kuraklığı vardır. Bu durum, özellikle yaz aylarında suya duyulan ihtiyacın artmasına neden olmaktadır. Havzanın içme suyu ihtiyacı doğal kaynaklar ile kuyulardan sondaj yoluyla temin edilmektedir. Ġnceleme sahasında yer alan Sürgü Barajı, havzada sulama amaçlı inĢa edilmiĢ en önemli tesistir. Bu baraj vasıtasıyla yaklaĢık 10.000 hektarlık alan sulanmaktadır. Baraj gölü ve yakın çevresi dıĢında havzada sulama iĢlemi ancak akarsu yataklarına yakın yerlerde motorlar yardımıyla ya da arıklardan su temin edilerek ve yeraltı suyundan faydalanmanın mümkün olduğu alanlarda ise sondaj yolu ile sağlanmaktadır. Yeraltından sondaj ile sulama ancak yeterli sermayeye sahip kiĢiler tarafından yapılabilmektedir. Havza genelinde yaklaĢık 300.000 hektar alanda sulamalı tarım yapmak mümkündür. Buna karĢılık bağ-bahçe-tarla alanlarının yaklaĢık 40.000 hektarında kontrolsüz salma sulama yapılmaktadır. Havzada sulama imkânlarının kısıtlılığı verimin artıĢı ve geliri yüksek ürünlerin tercih edilmesi önünde önemli bir engeldir12. Bölgede sağlık hizmetleri ilçe merkezlerinde yer alan devlet hastaneleri, sağlık ocakları, özel sağlık kabinleri ile kasabalarda yer alan sağlık ocakları tarafından verilmektedir. Bu kurumlarda cihaz, personel ve yatak eksikliği ile çalıĢan personelden kaynaklanan sorunlar da vardır. GeliĢmekte olan bölgelerde görev yapan personelin büyük kısmı zorunlu hizmet nedeniyle burada bulunurken, Göksu çayı havzası bu personelin bir kısmının ilk görev yeridir. Söz konusu personelin deneyimsiz oluĢu genel özelliktir. Bu istemeden de olsa hizmetin kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla sağlık hizmetlerinde istenilen seviye yakalanamamıĢ ve büyük merkezlere bağımlı hale gelmiĢtir. ÇalıĢma sahasında yer alan köylerin büyük kısmında ilköğretim okulu bulunmaktadır. Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkartılması, kırsal alanlardaki okul eksikliği olan yerlerde taĢımalı eğitimi de beraberinde getirmiĢtir. UlaĢımda yaĢanan güçlüklerin yanında, belli alanlarda öğrenci yığılması meydana gelmekte ve sınıflar aĢırı kalabalık hale gelmektedir. Bu eğitim açısından önemli sorun teĢkil etmektedir. UlaĢım sistemlerinin yetersiz olması, her konuda kendine yetmeye çalıĢan, kapalı toplulukların meydana gelmesine neden olmaktadır. Örneğin havzada bulunan Ģehir merkezleri dıĢındaki kırsal yerleĢmelerde, ulaĢım çoğu yerde stabilize toprak yollar ile sağlanmaktadır. Bu yollar kıĢ aylarında kar, heyelan, göçme olayları ile balçıklaĢma gibi nedenlerle kullanılmaz hale gelmektedir. Bu durum havzanın ticari akıĢı ile beraber özellikle kıĢ aylarında köyler ile Ģehirlerarasındaki iletiĢimi kısıtlayarak eğitim, sağlık hizmetleri ile sosyal iletiĢimin aksamasına neden olmaktadır. Özellikle ulaĢım sistemlerinin yetersiz olması, üretimden gerçek anlamda kâr elde etmeyi zorlaĢtırdığı gibi topyekûn ekonominin geliĢmesine de engel olmaktadır13. Bu gibi aksaklıklar sadece kırsal yerleĢmelerde yaĢayan bireyleri etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda burada hizmet yapan bireylerin beklenenden kısa süreli ve gönülsüz çalıĢmalarına da neden olmaktadır. ÇalıĢma sahasında bu tür sorunlar sadece kırsal alanlara özgü değildir. Besni, GölbaĢı, Tut ve Nurhak gibi Ģehir yerleĢmelerinde de benzer sorunlar görülmektedir. 1980‘lerden sonra ise Ģehirler büyük ölçüde nüfusun yığıldığı alanları oluĢturmaktadır. Bu mekânsal olarak geliĢme 12 Fırat ve Dicle nehirlerinin su üretim kapasitelerine ve kullanımına yönelik bir çalıĢmada suyun dengeli bir akıĢa kavuĢturulması için barajların havzalarının yamaçlarında teraslamanın yapılması, niteliği bozulmuĢ orman alanlarının ağaçlandırılması, meraların ise ıslahı önerilmektedir (Kantarcı, 2005: 238). Bu aynı zamanda kullanılacak suyun kalitesini de olumlu yönde etkileyecektir. 13 Yapılan bir çalıĢmada Rwanda‘daki çiftçilerin ürettikleri kahveden kazandıklarının yaklaĢık % 80‘nini Rwanda ve Kenya arasındaki kötü ulaĢım Ģartlarına harcadıkları ve ancak kazançlarının % 20‘sinin ellerinde kaldıkları belirlenmiĢtir (Agenor, 2010: 932). Benzer bir durum Herranz-Loncan (2007) tarafından ortaya konulmuĢ; Ġspanya‘nın 1850–1935 yılları arasındaki ekonomik geliĢiminde yaĢanan sıkıntıların temelinde demiryolu ulaĢımındaki eksiklikler ile bu sistemden tam randıman alamamanın etkili olduğunu vurgulanmıĢtır. Yazar bu sorunun günümüzde de tam olarak çözülemediği için Ġspanya ekonomisinde çeĢitli sıkıntılara neden olduğu görüĢündedir (Herranz-Loncan, 2007: 453). 173 yaĢanırken, toplumsal ve ekonomik açıdan olarak aynı geliĢmenin görülmemesine neden olmaktadır. Sürekli yapılaĢmaya rağmen kentsel altyapı sorunu ikinci plana itilmiĢtir. Kaldı ki yaptığımız ankette, ―Göçler en fazla nerelere yapılmaktadır?‖ sorusuna; çevre iller ve ilçeler cevabı alınmıĢtır. Ġnceleme sahasında özellikle Besni ve GölbaĢı yoğun göç olaylarına sahne olmaktadır. Ġmar planlarının eksikliği ve yürütülen yerel politikaların yetersizliği nedeniyle bu alanlarda altyapı, içme ve kullanma suyu, kanalizasyon ve Ģehir içi trafik artan nüfusa cevap veremez hale gelmiĢtir. 3.2.Planlama Eksikliği Planlama yalnızca bir mekânın koordinasyonu değil, karĢılaĢılan ya da ilerde ortaya çıkabilecek problemlere çözüm yolları getirmek için bilimsel bir araĢtırma tekniğiyle varılan sonuçların değerlendirilmesi ve uygulama olanaklarının önerilmesidir (Elmas, 2001: 24). Bu açıdan ele alındığında planlama salt fiziksel düzenlemelerle yetinilmeyip demografik, sosyal, ekonomik ve çevresel verilerin analizlerinin yapılması, geleceğe yönelik öngörülerde bulunularak bunların uygulamaya konulmasını gerektiren bir süreç olarak tanımlanabilir (Ersoy, 2007: 123–125). Bu düzenleme ve analizlerin yapılması için akademik ve kamusal desteğin verilmesi ise Ģarttır. Tümertekin (2007) planlamayı, modern yaĢamının teknik ve fiziksel sorunlarını basit bir Ģekilde ―ütülemek‖ ten ibaret olmayan; ama insan organizmasıyla çevre arasındaki karĢılıklı iliĢki bakımından halkın gözünü biyolojik doğaya açan ve halkı kendi geliĢme faaliyetleri içine katma sorunu olarak görmektedir (Tümertekin, 2007: 227). Dolayısıyla planlama iĢi, çok yönlü olup yalnız insan merkezli ya da fiziksel çevre düzenlenmesi Ģeklinde olmayan bunların karĢılıklı etkileĢiminin yerinde incelenerek deney, gözlem, analiz, anket ve benzeri uygulamalarla değerlendirilmesi sonucunda elde edilen öngörülerin aĢamalı Ģekilde uygulanması ve hayata geçirilmesi olayıdır. Ülkemizde bölgesel ve yerel planlama çalıĢmalarına 1960‘lı yıllardan sonra baĢlanmıĢ fakat GAP dıĢındaki projelerin büyük bir kısmı baĢarısız olmuĢtur (Mutluer, 1999: 183). Bu nedenle sadece çalıĢma sahası olan Göksu çayı havzasında değil ülkemizin neredeyse tamamında her türlü planlama eksikliği söz konusudur. 1960‘lı yıllardan sonra baĢlayan planlı kalkınma dönemlerinde kırsal kesimin büyük oranda ihmal edilmesi ve tarımsal faaliyetlerin geri plana itilerek sanayinin ön plana çıkarılması hem kır ile kent hem de bölgeler arasında geliĢmiĢlik açısından dengesizliğe neden olmuĢ ve ülke olarak ekonomik, sosyal sıkıntılarımızın temelini oluĢturmuĢtur. YanlıĢ planlama çalıĢmaları sanayileĢmiĢ ve geliĢmiĢ ekonomiye sahip bölge ve yöreler ile kırsal alanların bütünleĢmesini engellemiĢ ve sorunların giderek derinleĢmesine yol açmıĢtır. Bölge ve yöreler arasındaki bu dengesizlik çalıĢma sahamızdaki Ģehir alanlarıyla kırsal alanlar arasında da gözlenmektedir. Dolayısıyla havzada sorunların boyutu ve sayısı giderek artmaktadır. Bu sorunların ortaya konması amacıyla çalıĢma sahasının fiziki ve beĢeri özelliklerini tanıtacak, değerlendirecek ve analizlerinin yapılmasını sağlayacak verilerin temin edilmesi Ģarttır. Halbuki çalıĢma sahasında eski adıyla DĠE yeni adıyla TÜĠK‘in yaptığı sosyal, ekonomik ve demografik sayımlar ile KÖYĠġLERĠ-TOPRAKSU‘nun yaptığı arazi kullanımı ile toprak envanter raporları ve MTA‘nın 1/500.000 ölçekli jeoloji haritaları dıĢında bugüne kadar hazırlanmıĢ veya yapılmıĢ önemli bir veritabanı oluĢturma çalıĢması bulunmamaktadır. Özellikle kırsal alan özelliği gösteren çalıĢma sahamız gibi alanlarda tarımsal üretimin arttırılabilmesi için toprak özellikleri, arazi tipleri ve iklim özellikleri ile ilgili tarımsal veritabanın doğru bir Ģekilde oluĢturulması zorunludur (Chambers, 1983: 88). Havzada bu tür çalıĢmaların yapılmamıĢ olması ve çiftçinin bunu yapacak bilgi, beceri ve sermayeye sahip olmaması tarımsal açıdan verimliği düĢürmekte, arazi kullanımında ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 174 3.3.Sermaye ve Tarımsal Girdi Kullanımı Eksikliği Günümüzde hızla artan dünya nüfusunun gıda, giyecek ve yakıt ihtiyacının karĢılanabilmesi için doğal kaynaklar hızla tüketilmeye baĢlanmıĢtır. Ancak özellikle yenilenemeyen kaynakların kirlenmesi ve yok olması, tarımdaki uygulamaların yeniden, bütünsel bir yaklaĢımla değerlendirilmesine yol açmıĢtır. 1960-70‘li yıllarda artan dünya nüfusunun beslenme, giyecek (lif) ve enerji (yakıt) ihtiyaçlarının karĢılanması amacı ile kaliteli tohum, gübre, zararlılarla mücadele tedbirlerinin alınması gibi maliyeti arttırıcı unsurların da kullanılarak üretimi ve verimi arttırma çabalarının sonucunda belli tarım politikaları meydana getirilmiĢtir. Bu tarım politikaları ülke ölçeğinde olduğu gibi ve global düzeyde de uygulamaya koyulmuĢtur (Aksoy et al., 2000: 344). Ülkemizde tarımsal üretimin artırılmasında, tarım arazilerinin geniĢletilmesi yerine insan gücü, finansman, yeni teknoloji gibi mevcut kaynakların daha etkin kullanılarak verimin artırılmaya çalıĢılması, 1963 yılından sonraki planlı dönemle baĢlanmıĢtır (Çelik, 2000: 18). Göksu Çayı Havzası‘nda yapılan gözlemler ve uygulanan anketler sonucunda; ürünlerin yıllara göre hektar baĢına verim durumlarının sulama, ilaçlama, gübreleme iĢlemlerinin yapılmaya baĢlaması ile verimin mısır ve pamuk gibi bazı ürünlerde % 350 civarında arttığı ortaya çıkmıĢtır. Örneğin Besni‘de 1992 yılında hektar baĢına 180 kg mısır üretilirken, 2005 yılında bu miktar 806 kg olarak gerçekleĢmiĢtir. Böylece 2005 yılında Besni‘de üretimin modern olarak yapılmaya baĢlanmasıyla hektar baĢına mısır veriminde 1992 yılına göre yaklaĢık % 347 oranında artıĢ meydana gelmiĢtir. Benzer Ģekilde havzada 1995 yılında hektar baĢına 280 kg olan pamuk üretimi, 2000 yılında 437 kg, 2005 yılında 540 kg ve 2008 yılında 449 kg olarak gerçekleĢmiĢtir. Hektar baĢına pamuk veriminde 1995 yılına göre 2000 yılında % 52, 2005 yılında % 92, 2008 yılında % 60 oranında artıĢ meydana gelmiĢtir. Buna karĢılık, kuru tarım yöntemiyle üretimi yapılan tahıllarda ise verimde yıllara göre küçük oynamalar olmakla beraber önemli bir değiĢiklik meydana gelmemiĢtir. Bu durum kaliteli tohum kullanımı, ilaçlama, gübreleme ve sulama ile tarımsal üretime sağlanan katkıyı açıkça ortaya koymaktadır. ÇalıĢma sahasında sulama, ilaçlama, gübreleme ile mekanizasyon iĢlemleri entansif tarımın yapıldığı alanlara göre çok daha azdır. Örneğin yaklaĢık 4000 km² alan kaplayan çalıĢma sahasında yalnızca 1 tane biçerdöver 2909 tane traktör vardır. Buna karĢılık yaklaĢık 6300 km² alan kaplayan Tekirdağ‘da 1059 biçerdöver ve 20053 traktör, yaklaĢık 9500 km² alan kaplayan Samsun‘da ise 297 biçerdöver ve 35812 traktör bulunmaktadır (Tuik, 2010c). Elimizde kesin veriler olmamakla beraber tarımda makine kullanımındaki dengesizliğin gübre, ilaçlama ve sulamada da yaĢandığını söyleyebiliriz. Havzada Keysun-Kızılin ovaları ve yakın çevresinde özellikle sulama ve ilaçlama sayesinde tarımsal verimde olumlu sonuçlar alınmıĢ olmakla beraber tarımsal üretimdeki modernizasyonun havza geneline yayılamadığını ve havzanın tarımsal potansiyelini ortaya koyamadığını görmekteyiz. Havzada sermaye yetersizliği ile çiftçilerin yeterli tarımsal bilgi, beceri ve eğitime sahip olmaması tarımda modernizasyonu sınırlandıran temel faktördür. Sermaye yetersizliğinin bitkisel üretim üzerindeki olumsuz etkilerine benzer durumu hayvansal üretimde de görmek mümkündür. Havzada 1992 yılından 2008 yılına kadar olan süreç içinde nüfus miktarında artıĢ olmakla beraber hayvan sayısı ve hayvansal ürünlerin miktarında azalma meydana gelmiĢtir. Hane baĢına yaklaĢık 1,8 olan büyük baĢ hayvan sayısı, üretimin ancak hane halkının ihtiyaçlarını karĢılayabilecek düzeyde olduğunu da göstermektedir. Sonuç ÇalıĢma sahasında sorunların fazlalığı birçok farklı alanda fakat birbirine entegre edilmiĢ planlama çalıĢmasını zorunlu kılmaktadır. Havzada hızlı nüfus artıĢını düĢürmek, tarımsal üretimi arttırmak, Ģehirsel alanlardaki altyapı, iĢsizlik gibi sorunları gidermek, günümüzde 175 önemli bir sorun haline gelen bitki ve hayvan çeĢitliliğini korumak, hatalı arazi kullanımını ve erozyonu önlemek gibi bir dizi sosyal, çevresel ve ekonomik sorunun çözümü ancak planlama çalıĢmalarıyla mümkündür. Fakat buradaki sorunları birbirinden bağımsız düĢünmek mümkün değildir. Örneğin Ģehir ve bölge planlaması, ölçeğin bir ucunda Ģehri ele alırken diğer ucunda da uzak, boĢ kırsal alanları da değerlendirmek zorundadır. Bu bakımdan kırsal yaĢamla bağlantılı ekonomik ve toplumsal yapının iyice ortaya konulması gerekmektedir. Aynı Ģekilde kırsal planlama çalıĢmalarında ise Ģehirlerin ihtiyaçları, özellikleri ve bunların kırsal alanlar ile iliĢkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Söz konusu planlar salt fizikî planlama unsurlarından oluĢmamalı, mutlaka sosyal ve ekonomik hayatı düzenleyici ve geliĢtirici unsurlar da içermelidir. Kaynakça Agenor, P.R. (2010). ―A Theory of Infrastructure-led Development‖. Journal of Economic Dynamics & Control (34): 932–950. Aksoy, U., Okur, B., Ul, M. A., Tuncay, Ö. ve AtıĢ, E. (2000). ―Kaynak Koruyucu Girdi Kullanımı‖. V. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi: 343-364. <http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/668e20b3c9e9185_ek.pdf?tipi=14&sube=>, 29.10.2011. Atalay, Ġ. (1984). Türkiye'de Kır YerleĢmelerinin Arazi Degredasyonu Üzerindeki Etkileri. Coğrafya AraĢtırmaları I (1): 91-101. Chambers, R. (1983). Rural Development. New York: Longman Scientific & Tecnical. Çelik, N. (2000). Tarımda Girdi Kullanımı ve Verimliliğe Etkileri. Ankara: Devlet Planlama TeĢkilatı Yayını. Elmas, G. (2001). KüreselleĢme Sürecinde Bölgesel Dengesizlikler AB ve Türkiye. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Ersoy, M. (2007). ―Kapsamlı Planlama Kavramının Tarihsel GeliĢimi ve Bugünü‖. Kentsel Planlama Kuramları : 115-171. Ankara: Ġmge Kitabevi. Hass, G., Wetterich, F. ve Köpke, U. (2001). ―Comparing Ġntensive, Extensified and Organic Grassland Farming in Southern Germany by Process Life Cycle Assessment‖. Agriculture, Ecosystems and Enviroment (83): 43-53. Herranz-Loncan, A. (2007). ―Infrastructure investment and Spanish economic growth, 1850– 1935‖. Explorations in Economic History (44): 452–468. House, A., Macleod, N., Cullen, B., Whitbread, A., Brown, S. ve Mcivor, J. (2008). ―Integrating production and natural resource management on mixed farms‖. Agriculture, Ecosystems and Environment (127): 153–165. Ildırar, M. (2004). Bölgesel Kalkınma ve GeliĢme Stratejileri. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Ġnandık, H. (1958). ―Adapazarı Bölgesinin Ġktisadî Coğrafyası‖. Coğrafî AraĢtırmalar II: 5689. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü. Kalaycıoğlu, S. (2001). ―Gap Bölgesinde Urfa, Harran ve Diyarbakır'da Farklı Kesimlerde Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik DeğiĢim Beklentileri‖. II. GAP ve Sanayi Kongresi Bildiriler Kitabı: 253-265. Diyarbakır: TMMOB Diyarbakır Makina Mühendisleri Odası. Kalelioğlu, E. (1989). ―Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Tarımsal Yapısı‖. Coğrafya AraĢtırmaları I (1): 159-167. Kantarcı, M. D. (2005). Türkiye'nin YetiĢme Ortamı Bölgesel Sınıflandırması ve Bu Birimlerdeki Orman Varlığı ile Devamlılığının Önemi. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi. Karaer, F. ve Gürlük, S. (2002). ―GeliĢmekte Olan Ülkelerde Tarım-Çevre ĠliĢkileri‖. Kırsal Çevre Yıllığı : 57-66. Ankara: Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları AraĢtırma Derneği. Mutluer, M. (1999). ―Türkiye'de Bölgesel Dengesizlikler ve Bölge Planlama ÇalıĢmaları Üzerine Gözlemler‖. Ege Coğrafya Dergisi (10): 173-194. 176 Tonyalı, L. (2006). AB‘ye Uyum Sürecinde Ortak Tarım Politikasına Uyumun Türk Tarımına Yaratacağı Coğrafî Etkiler. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (BasılmamıĢ yüksek lisans tezi). Tüik (2010a). Demografik Ġstatistikler. <http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=37&ust_id=11>, 10.06.2010 Tüik (2010b). Türkiye Ġstatistik Yıllığı 2009. Ankara: Türkiye Ġstatistik Kurumu. Tüik (2010c). Tarım Alet ve Makine Sayıları. < http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/tarimalet.zul>, 10.06.2010 Tümertekin, E. (2007). ―Planlama Eğitimi-Coğrafya ĠliĢkisi Üzerine‖. Kent ve Planlama GeçmiĢi Korumak Geleceği Tasarlamak (Ed. A. Mengi): 225-237. Ankara: Ġmge Kitabevi. Tümertekin, E. ve Özgüç, N. (2009). Ekonomik Coğrafya KüreselleĢme ve Kalkınma. Ġstanbul: Çantay Kitabevi. Zechmeister, H., Tribsch, A., Moser, D., Peterseil, J. ve Wrbka, T. (2003). ―Biodiversity ‗hot spots‘ for bryophytes in landscapes dominated by agriculture in Austria‖. Agriculture, Ecosystems and Environment (94): 159–167. 177 ORGANĠK ÜRÜNLERĠN ULUSAL VE ULUSLARARASI PAZARLARDA DAĞITIMI VE KULLANILAN DAĞITIM KANALLARI Doç. Dr. Mehmet MARANGOZ Muğla Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi ĠĢletme Bölümü mehmetmarangoz@mu.edu.tr Özet Bir iĢletmenin ürünlerinin dağıtımına iliĢkin verdiği kararlar, pazarlama faaliyetlerini önemli derecede etkiler. Özellikle maliyetlere olan doğrudan etkisi nedeniyle dağıtım kararları, ürünün fiyatının belirlenmesinde önemli rol oynar. Diğer taraftan son yıllarda üretimi ve tüketimi hızla artan organik gıdalar ve bu sektörde yaĢanan geliĢmeler bu ürünlerin insanlara yeterli ve sağlıklı bir Ģekilde ulaĢabilmesinin önemini arttırmıĢtır. Bu bağlamda yeni dağıtım kanalları oluĢturulmasının gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmıĢtır. Ayrıca organik tarım ürünü gibi çabuk bozulabilen ürünlerin dağıtımında üretici, aracı ve tüketici iliĢkilerini iyi düzenleyen etkin bir dağıtım politikasına ihtiyaç vardır. Tüm bu nedenlerden dolayı organik ürünlere yönelik uygun dağıtım kanallarının oluĢturulması, bu ürünlere iliĢkin pazarlama faaliyetlerinin baĢarısı açısından önemlidir. 1990‘lı yıllara kadar dağıtım kanallarının yeterince geliĢmiĢ olmaması nedeniyle organik ürünler ancak üretildikleri çiftliklerde ya da bu çiftliklerin yakınındaki semt pazarlarında satılabilmiĢtir. Fakat son yıllarda dağıtım kanallarının sayısı ve niteliğindeki geliĢmelerle birlikte, bu ürünler üretildikleri yerin çok daha uzağındaki tüketicilere de ulaĢtırılabilirmektedir. Diğer taraftan günümüz perakendecilik sektöründe yaĢanan geliĢmelerle birlikte büyük perakendeci mağazaların oynadığı baskın rol organik ürünlerin yaygın bir Ģekilde dağıtımında ve satıĢlarının artmasında etkili olmuĢtur. Bu bağlamda bu çalıĢma ile, küreselleĢen dünyada organik ürünlerin ulusal ve uluslararası pazarlarda dağıtımında kullanılan dağıtım kanalları irdelenecektir. Anahtar kelimeler: Organik ürün, Pazar, Dağıtım kanalları DISTRIBUTION OF ORGANIC PRODUCTS IN NATIONAL AND INTERNATIONAL MARKETS AND THE DISTRIBUTION CHANNELS THAT ARE USED Assoc. Prof. Mehmet MARANGOZ Muğla University Faculty of Economics And Administrative Sciences Business Administration Department mehmetmarangoz@mu.edu.tr Abstract Decisions of a firm about the distribution of its products affect its marketing activities to a great extent. Particulary, decisions about distribution play an important role about the determination of the product‘s price due to its direct effect on costs. On the other hand, increased production and consumption of organic foods and the progress in this sector have shown the importance of a healty and sufficient delivery of these products to people. In this regard, formation of new distribution channels come fore as a necessity once again. Moreover, an efficient distribution policy to regulate the relationship among producer, intermediary and the consumer is necessary since these products become rotten easily. 178 Because of all above mentioned reasons formation of appropriate distribution channels for organic products is an important requirement for the success of marketing activities towards these products. Due to decreased efficiency levels of distribution channels until 1990s, organic products were sold only in the farms where they were produced or in local markets near the farms. However, following the qualitative and quantitative development of distribution channels these products can be deliverd to consumens who are far from the places where these products were produced. On the other hand, due to developments in the contemporary retail sector, dominant role that the chain markets play has been effective in the increased levels of distribution and sales of organic products extensively. In this regard, distribution channels that are used in the distribution of organic products in national and international markets in the globalizing world will be discussed in this study. Key words: Organic Product, Market, Distribution Channels GĠRĠġ Dünyada organik (ekolojik) ürün üretimi ve tüketimi, tarımsal üretimde kullanılan yoğun kimyasal girdi kullanımı ve bunun yarattığı sağlık ve çevre sorunlarının artmasına bağlı olarak hızla artmaktadır. YetiĢme iĢleme ve paketleme aĢamalarının hiç birinde kimyasal girdi kullanılmadan üretilen ürünlere organik ürün denmektedir. Dünyada organik ürün üretimi yapılan ülkelerin büyük bir kısmı Asya ve Afrika kıtasındadır. Kısaca organik ürün üretiminin yaklaĢık % 90‘ı geliĢmekte olan ülkelerde yapılmakta ve dıĢ satıma sunulmakta, geliĢmiĢ ülkeler ise dıĢ alıcı konumundadır (Marangoz, 2008:22). Yapılan araĢtırmalara göre, 2010 yılında global organik ürünler pazarı 59,341,2 milyon $‘a ulaĢmıĢtır. 2015 yılında ise % 48,4‘lük artıĢla 88,069.3 milyon $‘a ulaĢması beklenmektedir (www.fastmr.com/...16.11.2011). Dünya‗da pek çok ülkede organik ürünler pazarı hızla büyümektedir (Marangoz ve Çelikkan, 2010:259). Organik ürünler pazarında üretim bölgeleri ile tüketim bölgeleri büyük farklılık göstermektedir. Bu farklılığın giderilmesinde üretilen ürünlerin dağıtımı ve dağıtımında kullanılan dağıtım kanallarını çok önemlidir. Bu bağlamda bu çalıĢma ile genel olarak organik ürünlerin pazarlanmasında kullanılan dağıtım kanalları irdelenmektedir. 1. DÜNYA‟DA VE TÜRKĠYE‟DE ORGANĠK ÜRÜN TĠCARETĠNĠN DURUMU Günümüzde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Amerika BirleĢik Devletleri (ABD) ve Japonya gibi geliĢmiĢ ülkeler baĢta olmak üzere, dünyadaki birçok ülkede çevre korumaya yönelik duyarlılık ve sağlıklı gıda tüketmeye yönelik tercihler giderek artmaktadır. Bu talepleri karĢılamaya yönelik organik tarım, neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde uygulanmakta; üretim alanı ve üretici sayısı giderek artmaktadır. Buna paralel olarak, dünya organik ürün pazarı da giderek büyümektedir. Bu pazarın neredeyse tamamını da ABD ve AB ülkeleri oluĢturmaktadır. Ancak bu ülkelerde yetiĢmeyen veya yeteri kadar temin edilemeyen organik ürünler; çoğu geliĢmekte olan ülkelerden ithal edilmektedir. Bu yüzden geliĢmekte olan bu ülkeler, hızla geliĢen dünya organik ürün ve gıda pazarından pay alabilmek için çeĢitli çalıĢmalar yapmaktadır (Demiryürek, 2004:63). Bunun yanında dünyanın geliĢen organik ürün pazarlarına bakacak olursak üretim bölgeleri ile tüketim bölgelerinin paralellik göstermediği görülmektedir. Ekonomik seviyesi düĢük bölgelerde üretim arttığı halde yerel pazarların (üretim bölgelerinin) ekonomisinin geliĢmiĢ bölgelerdeki gibi artmadığı görülmektedir. 2008 yılında dünya organik ürün tüketiminin %51‗i Avrupa, % 46‗sı Kuzey Amerika geri kalan %3‗ü de Japonya ve diğer ülkelerde gerçekleĢmiĢtir. Bu tüketim rakamları yanında aynı yıl tüketimde adı dahi geçmeyen Güney 179 Amerika ülkeleri dünya pazarlarında tüketilen organik ürünün yetiĢtiği alanın yaklaĢık % 23‗üne sahiptir. Burada dengeli bir dağılımdan bahsetmek maalesef mümkün değildir (Süngütay, 2010:2). Bu dengenin sağlanmasında pazarlama ve özellikle de dağıtım politikalarının önemli sorumlulukları bulunmaktadır. 1.1. Türkiye'de Organik Tarım Tarihi geliĢim itibariyle bakıldığında Türkiye‘de organik tarım alanınndaki geliĢmeler dikkat çekicidir. Organik üretilen ürün sayısındaki artıĢa paralel olarak üretici sayısı da belirgin artıĢlarla 35 bin, yetiĢtiricilik yapılan alan 325 bin ha, doğal toplama alanı 175 bin ha ve toplam üretim milyon ton seviyelerindedir. Asıl dikkat çeken geliĢme 2009 yılında yaĢanmıĢtır. 2005 yılından olmak üzere destekleme kapsamına alınan organik tarıma 2008 yılı uygulamaları için takdir edilen destek miktarı, üreticilerin destek miktarına reaksiyonlarını ortaya koyarak, organik tarımda üç kat gibi bir artıĢ getirmiĢtir. BaĢka bir geliĢme de organik tarımda faaliyet gösteren üretim yapan, ürün iĢleyen, pazarlayan firma sayılarında görülmektedir. Bu tür firma sayıları da üç kattan daha fazla artmıĢtır. Buna iliĢkin veriler Tablo 1‘de verilmiĢtir. Tablo 1: Organik Tarımsal Üretim Göstergeleri (GeçiĢ süreci dahil). Yıllar Ürün Sayısı Çiftçi sayısı YetiĢtiricilik Yapılan Alan (ha) 12.428 57.365 2002 150 14.798 73.368 2003 179 12.806 108.598 2004 174 14.401 93.134 2005 205 14.256 100.275 2006 203 16.276 124.263 2007 201 14.926 109.387 2008 247 35.565 325.831 2009 212 Kaynak: Bayaner, 2010:33 Doğal Toplama Alanı (ha) 32.462 40.253 100.975 110.677 92.514 50.020 57.496 175.810 Toplam Üretim Alanı (ha) 89.827 113.621 209.573 203.811 192.789 174.283 166.883 501.641 Üretim Miktarı (ton) 310.125 323.981 378.803 421.934 458.095 568.128 530.225 983.715 1.2. Dünya'da Organik Tarım 2007 yılında 141 ülkede gerçekleĢtirilen organik tarım 2008 yılında 154 ülkeye ulaĢmıĢtır. 2008 yılı sonu verilerine göre dünyada 35 milyon ha alan organik standartlara göre sertifikalandırılmıĢtır (geçiĢ dönemi rakamları da bu alana dahildir). Alan, 2007 yılı verileri ile karĢılaĢtırıldığında 3 milyon ha gibi ciddi bir artıĢ göstermiĢtir. Büyüme en fazla Latin Amerika ve Avrupa‘da görülmüĢtür. Kıtalara göre organik tarım alanlarına bakıldığında ilk sırada 12,1 milyon ha alan ile Okyanusya‘yı (Avustralya, Yeni Zelanda, Papua, Fiji) görmekteyiz. Hemen ardından 8,2 milyon ha ile Avrupa gelmektedir. Avrupa‘da 9,6 milyon ha alanda doğadan toplama yapılmaktadır. Afrika‘daki organik tarım alanı 0,9 milyon ha iken 9,5 milyon ha‘lık bir alanda doğal toplama yapılmaktadır. Kıtalara göre toplam organik alanlara karĢılaĢtırmalı olarak bakıldığında ise %35‘lik bir pay ile Okyanusya‘yı görmekteyiz. Bunu %23,4 ile Avrupa ve %23 ile Latin Amerika izlemektedir (ġekil 1). 180 ġekil 1: Kıtalara Göre 2008 Yılında Organik Tarım Alanlarının Dağılımı Kaynak: http://www.eto.org.tr/turkiye.html/16.11.2011 Avrupa, Okyanusya ve bazı Latin Amerika‘da organik hayvancılık yaygın olarak yapılmakta ve çok sayıda hayvansal ürün tüketicilere sunulmaktadır. Organik su ürünleri üretim alanlarının 2007 yılı verilerine bakıldığında Çin 415.000 ha. ile dünya lideri konumundadır. Bunu 6.293 ha alanla Ekvator, 2.000 ha ile BangladeĢ, 1.317 ha ile Endonezya ve 33 ha ile Tayland izlemektedir (www.eto.org.tr/turkiye.html/16.11.2011). Günümüzde organik ürünlerin (tarımsal ve hayvansal dıĢında) iĢlenmiĢ ürün olarak üretimi ve tüketimi hızla artmaktadır. 2. TÜKETĠCĠLER‟ĠN ORGANĠK TARIM ÜRÜNLERĠNE YÖNELĠM NEDENLERĠ Konvansiyonel tarımdan, organik tarıma geçiĢ nedenlerinin baĢında insan sağlığı gelmektedir. Bugün tarımsal üretimde kullanılan pek çok kimyasal maddenin insan vücudunda çeĢitli hastalıklara neden olduğu bilinmektedir. Fakat verimliliği artırmak için üretici bu tür ilaç ve gübre kullanımına devam etmektedir. Tüketicilerin organik ürünleri tercih etme nedenlerini kısaca aĢağıdaki gibi özetleyebiliriz (Gök, 2008:10-11). Tüketicilerin tercih sebeplerinin baĢında o ürüne has maksimum vitamini elde etme istekleri yatmaktadır. Ġkinci olarak, çevre duyarlılığı geliĢmiĢ toplumlar organik ürünleri tercih etmektedirler. Yine kimyasal ilaçlar ve gübreler sadece bitkide kalmayıp, toprakta kalarak uzun yıllar sağlıksız ürün yetiĢmesine ve çevre kirliliğine neden olmaktadır. Zehirli kimyasal ilaç ve gübrelerle uğraĢarak 6 kat fazla kanser riski taĢıyan çiftçilerimiz baĢta olmak üzere çocuklarımızın ve kendimizin sağlığını korumak, Bitkisel üretimde pestisitlerden ve hayvansal üretimde antibiyotiklerden kaynaklanan sağlık sorunlarının çözümü, Toprak, hava ve su kalitesini yani doğayı korumak, Toprak erozyonunu önlemek, Toprakların bünyesindeki canlı ve organik madde miktarını arttırarak zenginleĢtirmek, Enerji tasarrufu sağlamak, SözleĢmeli çiftçilerin ürünlerini alarak pazarlama sorunlarını çözerek üretici ile tüketici arasındaki bölgesel üretimi destekleyerek ve yok olmaya baĢlayan ürünlerin üretimini teĢvik ederek biyolojik çeĢitliliği korumak, Genetiği değiĢtirilmiĢ organizmaları (GDO) bulundurmayan tohum kullanarak temiz ürün yaratmak, Gıda güvenliğini sağlamak, 181 Uzun vadede organik tarım yapılan ekolojik çiftliklerde veya eko - köylerde daha ucuz ve kapalı sistem üretimle eko-turizm yaparak üreticinin gelirini arttırmak ve insanların doğa ile baĢ baĢa yaĢamasına ya da tatil yapmasına olanak sağlamaktır. Günümüzde organik ürün üretimi hızla artmaktadır. Fakat tükerticiler istedikleri ürün çeĢidine ulaĢmada ya da elde etmede (bulmada) ciddi sorunlar yaĢamaktadır. Burada özellikle iĢlenmiĢ ürünlerin üretiminin arttrırılarak dağıtımının iyi planlanması organik ürün tüketiminin yaygınlaĢması açısından önemlidir. 3. ORGANĠK ÜRÜNLER PAZARINDA KULLANILAN DAĞITIM KANALLARI Ürünler, üretimlerinden itibaren son tüketiciye ulaĢıncaya kadar iĢleme, depolama, taĢıma, ambalajlama, elden ele geçme gibi değiĢik iĢlemlerden geçmektedir. Ürünlerin geçmiĢ olduğu bu yollar ve yerler toplu olarak ―dagıtım kanalları‖ olarak adlandırılmaktadır. Organik tarım ürünleri fazla dayanıklı değildir ve tüketici bu ürünleri taze olarak tüketmeyi tercih etmektedir. Ürünlerin hasadından sonra süratli bir Ģekilde dağıtımının yapılması, tüketiciye ulaĢtırılması gerekir. Bu nedenle, organik ürünlerin pazarlara ulaĢtırılmasında uygun dağıtım kanallarının seçilmesinin bu mallarla ilgili pazarlama faaliyetlerinin baĢarısına doğrudan etki edecektir. Bunun için ürünlerin ve hedef pazarların özelliklerinin dikkate alınması gerekmektedir. Ürünlerin değer fiyatına satılabilmesi, uygun zaman ve yerde tüketiciye sunulabilmesi için, organik ürünlerin depolama, taĢıma, ambalaj gibi iĢlemleri büyük önem taĢımaktadır. BaĢta kaliteye bağlı olarak bir ölçüde fiyatı yüksek olacak organik ürünlerin, tüketiciye ulaĢmasında söz konusu olan girdilerin azaltılmasına ve üretici payının da arttırılmasına dikkat etmek gerekir. Bu nedenle üretici, aracı ve tüketici iliĢkilerini düzenleyen etkin bir dağıtım sistemine gerek vardır. Çünkü tarımsal ürünlerde tüketici sayısının fazla ve coğrafi açıdan dağınık olması nedeniyle alternatif dağıtım kanallarını ve organik ürünlerin özelliklerini, tüm pazarlama iĢlemlerinde dikkate almak zorunlu olup, büyük önem taĢımaktadır. Bu ürünlerde aracıların uzmanlaĢması gereklidir. Özellikle organik ürünlerde aracılar üreticiler ile tüketiciler için bilgi sağlama, onlara bilgi aktarma açısından önemli bir fonksiyon yürütebilirler (Çınar, 2003, s.20). Organik tarım ürünlerinin kendilerine has dağıtım, depolama, taĢıma esas ve usulleri olduğu için dağıtım kanalında bu esas ve usullere uygun depolama, taĢıma sistemlerini bulmak zor veya imkansız olduğu için aracı sayısının az veya hiç olmaması (direkt üreticiden tüketiciye) tercih edilmektedir. Organik tarım ürünlerinin değeri yüksek olduğu için de doğrudan doğruya tüketiciye ya da tek aĢamalı dağıtım kanalı ile perakendeciye gönderilir. Aynı Ģekilde çabuk bozulan organik süt, yoğurt, meyve, sebze gibi ürünlerde direkt ya da en kısa dağıtım kanalı ile üreticiden tüketiciye ulaĢtırılmalıdır (Marangoz, 2008:91). 182 Tablo 2: Organik Ürünlerin Dağıtım Kanalları (% Payları) 2003 Ülkeler Perakende Özellikle Direkt SatıĢ Mağazalar/Dükkanlar Pazarlama Diğer (Eczane, Benzin Ġstasyonu) 5 2 0 1 5 5 5 4 4 0 0 12 5 0 82 1 Portekiz 91 1 3 Ġsveç 91 0 7 Danimarka 90 2 8 Finalndiya 89 5 5 Ġngiltere 74 15 6 Avustralya 75 10 10 Ġsviçre 69 19 7 Norveç 56 19 21 Lüksemburg 40 28 28 Fransa 38 46 16 Ġspanya 29 49 22 Almanya 33 38 17 Belçika 23 55 17 Ġtalya 23 60 17 Çek Cum. 15 0 3 Hollanda 2 96 1 Kaynak: Marangoz, 2008:91 Bazı ülkelere iliĢkin organik ürünlerin dağıtım kanalları ve payları Tablo 2'de verilmiĢtir. Ülkelerde organik ürünleri dağıtım kanalı olarak çoğunlukla perakende satıĢ mağazaları ile özellikli (özel organik ürün satan) mağazaların kullanıldığı görülmektedir. Dünya'da Avusturya toplam tarım alanları içinde en fazla organik tarım ekim alanlarına sahip ülkelerden biridir ve bu ülkede üretilen organik ürünlerin büyük çoğunluğu doğrudan pazarlama yöntemi kullanılmadan pazarlanmaktadır (Tablo 3). Doğrudan pazarlama yöntemi ile satılan ürünlerin % 49'u ise direkt çiftlikten satıĢ Ģeklinde yapılmaktadır. Tablo 3: Avusturya'da Sebze ve Meyve Üretim ve Pazarlama (Ton) Ürün ÇeĢidi Toplam Üretim Endirekt Direkt Pazarlama Pazarlama Patates 12.000 10.000 2.000 Diğer havuç soğan gibi 6.000 5.000 1.000 depolanabilen ürünler Taze sebzeler (domates, yeĢil biber, 3.000 2.500 500 marul, salatalık vs.) Toplam 21.000 17.500 3.500 Kaynak: www.fao.org/docrep/004/y1669e/y1669e05.htm/31.08.2004; Marangoz, 2008:92. Organik tarım ürünü üreticisi kendi ürününü özellikle yurt içi pazarda kendisi pazarlamak durumunda kalabilmektedir. Genel olarak organik tarım ürünlerinin dağıtım kanalları ġekil 2'deki gibidir. ġekle göre organik ürün üreten çiftçi ürünü ya direkt olarak son tüketiciye kendisi pazarlar ya da diğer aracıları kullanarak pazarlar. Direkt pazarlama yaptığı zaman öncelikle kendi müĢteri kitlesini iyi bilmesi ve bunu yapabilecek kapasitede olması gerekir. Diretk dağıtımda kullanılan en iyi yöntem e-ticarettir. Aracı kullanılarak yapılan satıĢlarda ise ön plana çıkan çiftçi birlikleri (kooperatifler)'dir. Eğer üretici pazarı çok iyi tanımıyor ve direkt pazarlamaya gücü yetmiyor ise oluĢturulacak çiftçi birlikleri aracılığı ile yurt içi ve yurt 183 dıĢı pazarlarda toptancılara, süpermarketlere, organik ürün satan özel mağazalara, eczanelere, manavlara yani diğer dağıtım kanalı üyelerine pazarlar ve onlar aracılığı ile son tüketiciye ulaĢtırılır. ġekil 2: Organik Tarım Ürünlerinde Dağıtım Kanalları Organik Ürün Üreten Çiftçiler Çiftçi Birlikleri Toptancılar Açık Hava Pazarları Organik Ürün Mağazaları Süpermarketler Manav Tüketiciler Kaynak: Eisenbach, J., 2002, s.217.; Marangoz, 2008:94. 3.1. Organik Ürünlerde Dağıtım Kanalı Üyeleri Organik tarım ürünlerinin dağıtım kanalı üyeleri, çiftçi birlikleri, toptancılar, yerel halkpazarları, organik ürün satıĢ mağazaları, direkt satıĢ ve diğer dağıtım kanalı üyeleri (manavlar, petrol istasyonları, hava alanlarındaki mağazalar vs), perakende mağazalar ve kamu kuruluĢlarıdır. 3.1.1. Çiftçi Birlikleri (Kooperatifler) Tüzel kiĢiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karĢılıklı yardım, dayanıĢma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kiĢileri ile özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değiĢir ortaklı ve değiĢir sermayeli teĢekküllere kooperatif denir. Tarımsal kooperatiflerin amacı, çiftçilerin ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlamak, yöredeki mevcut tarımsal potansiyelin değerlendirilmesi ve tarımsal sanayinin geliĢtirilmesini temin etmek, üretim girdilerini düĢük maliyetle sağlamak, devlet yardımları ve sübvansiyonlarından yararlanma ve tarımsal ürünlerin pazarlarda rekabet gücünü artırmaktır. Üreticileri bir araya getiren kooperatiflerin sosyal yararları da mevcuttur. Ülkemizde bulunan kooperatiflerden bir kısmı organik tarım yapmaktadır (Saygılı ve Karaarslan, 2010:245). 184 Çiftçilerin oluĢturacağı pazarlama kooperatifleri daha çok üreticilerden aldığı ürünleri direkt son tüketiciye değil de, toptancı, perakendeci, özellikli mağaza, manav gibi aracı kurumlara satan kuruluĢlardır. Böylece organik ürün üreten çiftçinin ürünleri en iyi Ģekilde değerlendirilerek, en uygun dağıtım kanalından geçerek son tüketciye ulaĢmıĢ olur. Genel olarak küçük ve orta büyüklükteki iĢletmeler pahalı ve fakat aynı zamanda çok karlı olan pazarlama hizmetlerini yerine getirecek mali olanaklardan yoksundurlar. Ayrıca, ürünün pazarlanması ve iĢlenmesi çağımızda uzmanlık ve fazla yatırım isteyen bir sahadır. Bu nedenle, çiftçiler ellerindeki özellikle çabuk bozulabilir ürünleri bir an önce satmak zorundadırlar. Bu satıĢ sırasında çiftçi genellikle karĢısında aracı tüccarları veya komisyoncuları bulur. Kırsal kesimde dağınık ve güçsüz durumda olan çiftçilerin piyasadaki ürün fiyatlarını etkileme güçleri oldukça zayıftır (Ġnan, 1994, s.178-179). Özellikle perakendeci mağazalarda ve özel mağazalarda satılan organik tarım ürünlerinin fiyatları üreticiye ödenen fiyatların birkaç katıdır. Ġç piyasadaki bu fiyat sorunları dıĢ piyasalar için de geçerlidir. Ġhracatçı firmalar dıĢ piyasaya kendi ulaĢma olanağı olmayan üreticiden ürünleri düĢük fiyatla satın alarak, yüksek kazançlar elde etmektedirler. Bu nedenle bu alanda iĢbirlikleri büyük önem kazanmaktadır. 3.1.2. Toptancılar Toptancılık, doğrudan doğruya perakendecilere ve/veya diğer toptancılara veya kullanıcılara mal satan, fakat son tüketicilere önemsiz miktarlarda satıĢ yapan kiĢi ve firmaların faaliyetlerine denir (Tek, 1997, s.526). Geleneksel tarım ürünlerinin dağıtımında önemli bir rolü olan toptancı halleri organik tarım ürünlerinde yoktur. Bunun nedeni ise alıcı ve satıcısının/üreticisinin az sayıda olmasıdır. Organik tarım ürünlerinin pazarlanmasında ve dağıtımında daha çok büyük firmalar toptancılık faaliyeti yürütmektedir. Bu firmalar daha çok yurt dıĢı pazarlarda çalıĢmakta ve yurt içinde üreticiden aldıkları ürünleri yurt dıĢına pazarlamaktadırlar. 3.1.4. Zincir (Süpermarket ve Hipermarketlerde) Mağazalar Büyük süpermarket zincirleri organik ürün iĢleme ve üretim iĢine girmeye baĢlamıĢlardır. Bu durum, geniĢ halk kitlelerine tanıtım (onların dikkatini çekme), yeni satıĢ olanakları ve dağıtım ağları oluĢturma ve aynı zamanda yeni kullanım alanları ve olanakları sunmaktadır (Newton, 2004, s.122). Dünyanın en büyük perakendecisi olan Wall-Mart, raflarının önemli bir kısmını organik ürünler için ayırmıĢtır. Bu durum gerek organik ürün tüketicileri gerekse üreticileri açısından oldukça önemli bir geliĢme niteliğindedir. Çünkü organik ürünlere iliĢkin temel sorunlar arasında yer alan kolay bulunabilirlik ve uygun fiyat gibi problemler, perakendecilerin bu alana yönelmesiyle kısmen aĢılabilecektir (Nardalı, Ay, 2007, s.131). Ülkemizde Migros, Tesco-Kipa, CarrefourSA, Real ve Metro gibi büyük ve zincir mağazaların yanısıra yerel ve bölgesel süpermarketlerde de organik ürün satıĢı yapılmaktadır. Organik ürünlerin süpermarketlere giriĢi ile organik ürün üretimi küresel bir yapı kazanmıĢ ve her ülkede yüksek miktarlarda üretim daha ekonomik olarak yapılamya baĢlanmıĢtır (Aksoy, AltındiĢli, 1999, s.33). Diğer yandan bu ürünlerin büyük mağazalara girmesiyle daha geniĢ bir tüketici kitlesi ile de buluĢmuĢtur. Daha önce de belirtildiği gibi özellikle büyük hipermarketler organik ürünlerin satıĢı ile ilgili çeĢitli bölümler kurmuĢ olup, yüksek gelire sahip ve daha yüksek kalite için daha çok ödeme yapabilen tüketicilere hitap etmektedir. Bu mağazalar satıĢını yaptıkları bu ürünleri ya doğrudan üreticiden almakta ya da toptancılar aracılığı ile temin etmektedir. . Organik ürünlerin perakende satıĢında, zincir mağazalar ve süpermarketler giderek hakim olmaktadır. Organik gıdaların satıĢlarını arttırdığı için bu mağazalar pazarın büyük bir kısmına egemendir. Dünya genelinde belli baĢlı organik ürün satan zincir mağazalardan bazıları Ģunlardır (Aytoğu, 2006; Datamonitor, 2005ab; Marangoz, 2008:100). 185 Mark&Spencer: YaĢ meyve ve sebze, et, tavuk, somon balığı, meyve suları, çerezler, süt ürünleri, ekmek, bisküvi ve sosları da kapsayan 190 çeĢit ürün satmaktadır. Tesco: Ġngiltere merkezli ve Ġngiltere'nin en büyük süpermarket grubu olan Tesco, 600 mağazasının 145'inde organik ürün satıĢı yapmaktadır. 1992 yılında 5 ürün ile organik ürün satıĢlarına baĢlamıĢtır. 2000 yılında gelindiğinde Tesco ürün yelpazesini 745 ürüne yükseltmiĢ ve tahmini olarak 250 milyon pound satıĢ yapmıĢtır. Tesco, organik üretime geçmek isteyen üreticileri desteklemekle ve tedarikçilerini çeĢitlendirmek istediğini ifade etmektedir. Wall&Mart: ABD çapında indirimli satıĢ yapan bir mağazalar zinciridir. Firmanın 1478 adet indirimli satıĢ mağazası, 1471 adet Supercenter'ı, üyelik sistemi ile çalıĢan toptan satıĢların yapıldığı 538 adet Sam's Club iĢletmesi ve 64 adet Market iĢletmesi bulunmaktadır. ABD dıĢında uluslararası olarak Güney Amerika, Kanada, Ġngiltere, Çin, Almanya ve G. Kore'de mağaza iĢletmeleri bulunmktadır. Carrefour: Carrefour Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük perakendecisidir. Carrefour'un ülkemizde dahil olmak üzere birçok mağazasında organik ürün satıĢları vardır ve artarak devam etmektedir. 3.1.5. Yerel Pazarların (Halk Pazarlarının) OluĢturulması Ülkemizde organik ürünlerin satıĢı ve pazarlanması, 24.06.1995 tarihli ve 552 sayılı ―YaĢ Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi değildir. Bu yüzden semt pazarları organik tarım esaslarına göre üretilmiĢ ürünlerin tüketici ile doğrudan buluĢma yerleridir. Bu pazarlar ürün para değiĢiminin en adil biçimde sağlanma Ģansı bulduğu, tanıĢıklık ile gelen sevgi ve saygı duygularının yaĢanabildiği, yüz yüze kurulan iletiĢim sayesinde kırsal ile Ģehrin birleĢtiği, belgelerin ve sertifikaların ötesinde karĢılıklı bir güven ortamının olduğu yerlerdir (Saygılı ve Karaarslan, 2010:245). Yerel organik ürün pazarlarının oluĢturulmasının, daha az taĢıma, tüketici taleplerinin daha düzenli karĢılanması, tüketiciye yakınlık, ürün çeĢitliliği, yeni tüketici gruplarının ortaya çıkması gibi yararları vardır (Stagl, 2002, s.152-156; Marangoz, 2008:101-102). a) Daha az taĢıma: Daha uzun mesafeli taĢıma sürdürülebilir ürün sağlama konusunda önemli sorunlara ve tartıĢmalara neden olmaktadır. YeĢil süpermarketler bazı farklı tekniklerle tarım ürünleri satmaktadır. Bu farklılık daha yakın bölgelerden ürün temini ve daha az taĢıma Ģeklindedir. Daha az taĢıma ile taĢımadan kaynaklanan bazı kimyasallardan kaçınmak mümkün olmaktadır. Uzun mesafeli taĢıma, sadece çevrenin korunmasına değil, aynı zamanda ürünün kalite özelliklerine de etki etmektedir. Organik tarım ürünleri belirli sürede taĢınmadığı veya depolanmadığı takdirde bozulabilmektedir. Bölgesel pazarlara bu ürünler daha az masrafla daha taze bir Ģekilde ulaĢtırılabilmektedir. b) Tüketici taleplerinin daha düzenli karĢılanması: Birçok tüketici çevresel problemler ile ekonomik geliĢme arasındaki iliĢki hakkında endiĢe duymaktadır. Organik ürün tüketicisi kiĢiler, çevresel duyarlılığı yüksek olan kiĢiler olduğu dikkate alınırsa, kendi bulundukları bölgede yetiĢen ürünleri tüketmeleri, ihtiyaçlarının daha kısa sürede ve ürünün hiçbir özelliği (tazelik, renk, koku vs.) değiĢmeden karĢılanması hem müĢteri memnuniyeti açısından hem de ekonomik olması bakımından önemlidir. c) Tüketiciye yakınlık: Tüketiciye yakın olmak, üretim ve pazarlama maliyetlerinin düĢük olması açısından önemlidir. Tüketiciye yakın olmak, yerel firmaların desteklenmesi, çevresel endiĢeler, ürünlerdeki mevsimsel değiĢimler, daha az ambalajlama gibi konularda da önemlidir. Mevsiminde taze olarak tüketilen bir ürün veya daha az ambalaj kullanma gibi faktörler hem tüketici açısından hem de çevre açısından önemlidir. Örneğin, organik olarak üretilen marul, ıspanak, maydanoz gibi çabuk bozulabilen ürünlerin yetiĢtirildikleri bölgede tüketilmesi bu gibi avantajlar sağlayacaktır. Organik pazaryeri halk sağlığından kırsal 186 kalkınmaya kadar pek çok amaca hizmet etmektedir. Bu amaçlardan bazıları Ģunlardır (http://organik.bahcesehir.edu.tr/07.09.2007); Pazar garantisi sağlayarak organik tarım yapan çiftçiyi desteklemek, Tüketicinin, Tarım Bakanlığı ve uluslararası sertifikasyon firmalarının garantisindeki organik ürünlere ucuz ve kolay ulaĢımını sağlamak ve bu yolla halk sağlığına katkıda bulunma, Üreticinin malını doğrudan tüketiciye satması yoluyla, emeğinin karĢılığını doğrudan alması ve adil ticaret anlayıĢının geliĢimini sağlamak, Örnek oluĢturarak organik tarım ve ürünlerinin yaygınlaĢmasına katkıda bulunmak, toplumun gözündeki 'pahalı-lüks organik ürün' imajının yıkılarak bu tür ürünlerin tüketim ve talebini Türkiye toplumunda arttırmak, Gittikçe rekabet Ģansını yitiren haftalık halk pazarlarına zamanla dönüĢtürebileceği, geleneğe saygılı, temiz, düzenli, planlı, denetimli ve kontrollü-güvenli bir pazaryeri (halk) oluĢturma ve Toplumun bütününde, "üretim-tüketim kalıplarında yapılması mümkün olan bazı değiĢiklikler yolu ile halk sağlığı, sosyal ekonomik döngülerin iyileĢtirilmesi adına kayda değer fark yaratabileceği" bilincinin geliĢtirilmesidir. Açık pazarlarda satılacak organik ürünlerin ambalajının çok iyi olması (yönetmeliklere göre amblajlanmıĢ olması) ve açıkta satılmaması gerekir. Bu tip yerlerde satılan organik ürünler aynı zamanda daha geniĢ ve farklı tüketici kesimleri tarafından da tanınır. Türkiye‘de faaliyet gösteren yerel halk pazarlarından bazıları Ģunlardır: ġiĢli Feriköy/ĠSTANBUL, Nilüfer/BURSA, KarĢıya/ĠZMĠR, Ayrancı/ANKARA. 3.1.6. Organik Ürün SatıĢ Mağazaları (Özellikli Mağazalar) Büyük Ģehirlerde sadece doğal ve organik ürünlerin satıldığı Ģarküteri türü mağazalarda yine firma kendi markası ve ambalajı ile bu ürünleri satıĢa sunabilir. Büyük toplu konut yerleĢim bölgelerinde de sadece organik ürün satan çeĢitli mağazalar bulunmaktadır. Tablo 2'den de görülebileceği gibi Avrupa'da organik ürünlerin dağıtımında özellikli mağazalar bazı ülkelerde oldukça yüksek oranlardadır. Örneğin Hollanda'da satılan organik %96'sı, Belçika'da satılanların %55'i, Ġspanya'da satılanların %49'u özellikli mağazalar aracılığı ile satılmaktadır. Ülkemizde özellikle Ġstanbul, Ankara ve Ġzmir gibi büyük Ģehirlerde de sadece organik ürünlerin satıldığı mağazalar bulunmaktadır. Ġstanbul, Ankara, Ġzmir, Antalya, Bursa gibi büyük Ģehirlerde 100'ün üzerinde organik ürün satıĢ noktası vardır ve bu mağazaların sayısı her geçen gün artmaktadır. Oganik ürünleri satın alan ve tüketen tüketiciler çoğunlukla eğitim ve gelir seviyesi yüksek olduğu için bu kesime ulaĢabilecek dağıtım kanalları kullanılmalıdır. Her ülkenin ve bölgenin kendine has özellikleri olduğu için bu tür uygulamlarda farklılık göstermektedir (Marangoz, 2008:107). Tüm dünyada gittikçe büyüyen organik ürün pazarına yapılan yatırımlar Türkiye'de artmaktadır. Tüketicinin organik ürünlere olan talebi arttıkça arttıkça bayilik ve franchise veren organik ürün mağazalarının sayısı da hızla çoğalmaktadır. Koç, YaĢar, Sanko, Doğan gibi büyük firmaların da organik tarıma yatırım yapmaları ile birlikte iç pazar da gittikçe büyümektedir. Ġç pazarın büyümesiyle organik ürün satan mağazaların sayısı giderek artmaktadır. Henüz büyümeye baĢlayan bu pazar, giriĢimciler için de önemli fırsatlar sunmaktadır. Bayilik ve franchise yoluyla sayısı gittikçe artan organik ürün satan mağazaların aylık ciroları da artarak devam etmektedir. Ülkemizde organik perakendecilik (özellikli mağaza) yapan en önemli mağazalar (ecolife, Nuh'un ambarı ve kırkambar gibi) vardır. 3.1.7. Direkt Dağıtım Bazı çiftçiler tüketicilere direkt satıĢ yaparken, bazılar aracı kullanmakta, bazıları ise hem direkt satmakta hem de aracı kullanmaktadır. Diğer taraftan bazı çiftçiler ürünlerini iĢlemeden 187 satarken, bazıları da kısmen iĢleyerek satmayı tercih etmektedirler (Newton, 2004, s.121). Organik tarım ürünleri özelliği itibariyle direkt satıĢ yöntemiyle satıĢı yapılabilecek ürünlerdir. Tablo 2'den de görüleceği bigi Avrupa'da organik ürünlerin direkt pazarlama yöntemiyle de satıĢı yapılmaktadır. Özellikle Lüksemburg, Ġspanya, Norveç gibi ülkelerde organik ürünlerin satıĢında direkt pazarlama yönteminin kullanımının oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Direkt dağıtımı çiftlikten satıĢ (çiftlik mağazaları) ve internetten satıĢ (eticaret) ve eve teslim Ģeklinde üçe ayırabiliriz. 3.1.8.Çiftlik Mağazaları Çiftlik mağazasından satıĢta aĢağıdaki konular önemlidir ve iyi yönetilmesi gerekir (Newton, 2004:131-133; Marangoz, 2008:124-125): Yer: iftlik mağazasından iyi satıĢ yapılabilmesi için iĢlek bir bölgede olması gerekir. Bunun anlamı, ne büyük bir Ģehrin hemen yanında ne de iĢlek bir yol kenarında olmasıdır. Çok aĢırı yoğun olursa da insanlar arabaları ile duramaz. Bu nedenle park sorunu ve engeli olmamalıdır. Bu mağazalar, hediyelik eĢya mağazası, restoran veya çocuk oyun alanları gibi yerleree yakın yerlerde olabilir. Kalite: bu ürünler daima yüksek kalitede olmalıdır. Bu durum organik ürünlerde konvensiyonel ürünlerden daha önemlidir. Eğer tüketici standardın altında bir ürünle karĢılaĢırsa (bulursa), muhtemelen ikinci kez o ürün almaya gelmeyecektir. ÇeĢit: Kalite organik ürünlerin geniĢ ürün çeĢidi ile tüketiciye sunulması çok önemlidir. Bu durum sadece tarım ürünleri için değil, diğer ürün çeĢitleri (et, süt, yumurta vs.) için de geçerlidir. Bu durum tüketicilerin mağazasyı tekarar ve daha sık ziyaret etmesine neden olur. Ambalajlama: Ürünler organik mesajlarla tutarlı, sağlıklı ve temiz olarak sunulmalıdır. Örneğin, ambalajlamada geri dönüĢümlü kağıt torbalar kullanılabilir. Ġnsanları mağazaya çekme: Bu mağazaların broĢürleri ve tanıtım afiĢleri postane, turist bilgilendirme merkezleri ve benzin istasyonlarına konmalı ve yol kenarlarına yol gösteren levhalar yerleĢtirilmelidir. MüĢterilerin eğitimi: MüĢterilerin yüksek kalite ve farklı organik ürünlere niçin ihtiyaç duydukları mağaza sahibi tarafından açıklanabilir. Örneğin, müĢteri organik et‘in konvensiyonel et‘ten daha koyu renkte olabileceğini bilmeyebilir. 3.1.9.E-Ticaret Ġnternet ortamı, küçük iĢletmelerin kendilerinden daha büyük rakipleri ile etkili biçimde rekabet edebildikleri alandır. Internet ortamında tüm siteler eĢittir, küçük iĢletmelerde tıpkı büyükler gibi karma pazarlama programaları düzenleyerek, etkin küreselleĢme stratejileri yürütebilirler. Ġnternet çok sayıda müĢteri ve firmanın küresel bir pazara katılmalarına olanak tanımaktadır. Bir ticari ortam olarak internet‘in bu kadar hızlı benimsenmesi, firmaların mevcut ve potansiyel müĢterileri ile il yapma ve yeni pazarlama yöntemlerini deneme olanaklarını güçlendirmektedir. Organik tarım ürünlerinin pazarlanmasına iliĢkin olarak internet ortamında e-ticaret örnekleri dünyada ve ülkemizde çoktur. 3.1.10.Eve Teslim Doğrudan eve teslim özellikle çiftliklere yakın bölgelerde ve/veya ürün özelliğine göre perakendecilerden de yapılabilir. Sebze ve meyve ile süt ve süt ürünleri üretiminin yapıldığı çirftliklerden direkt tüketicilerin evlerine yapılan günlük ve/veya haftalık teslimatlar Ģeklinde olur. Eve teslimde Ģu konular önemlidir (Marangoz, 2008:130). Yönetim: Bu sistemde iyi bir sistem gerekir. Tüketici telefon, mektup veya e-posta ilew sipaiĢ vermek için aradığı zaman karĢısında sürekli ulaĢabileceği bir kiĢi olmalıdır. Tanıtım: Bu sistemde iyi bir tanıtıma ihtiyaç vardır ve bu dağıtım Ģeklinde çeĢitli tanıtım araçları (broĢür, yerel radyo, gazete, el ilanı vs.) kullanılabilir. Eve teslim Ģeklindeki satıĢlarda 188 kataloglarda ürünlerin fiyatları olmalı ve tüketicinin nasıl sipariĢ vereceği, adresi, telefonu ve diğer iletiĢim bilgileri detaylı olarak verilmelidir. Teslim: SipariĢe bağlı olarak teslimat Ģeklinin nasıl olacağı (posta ile ya da direkt teslimat) karar verilmelidir. Önemli olan ürünün tam ve zamanında teslim edilmesidir. Ödeme: Açık hesap, kredi kartı, çek veya peĢin ödeme Ģekillerinden hangisinin kullanılacağı belirlenmelidir. 3.1.11. Kamu Kurumları Diğer alanlarda olduğu gibi organik ürünlerinde en büyük alıcılarından biri kamu kurumları olabilir. Bu organik ürünlerin hem daha geniĢ kitlelere ulaĢması ve tanıtımı hem de benimsenmesi açısından önemlidir. Diğer taraftan üretici de malı satıldığı için teĢvik edilmiĢ olur. Devlet özellikle hastahanelere, çocuk yuvalarına, yetiĢtirme yurtlarına, yaĢlı bakım evlerine organik ürün alımı yapabilir. 3.1.12. Diğer SatıĢ Yerleri Eczane, benzin istasyonu, manavlar gibi satıĢ yerlerinde de organik ürünlerin satıĢı yapılabilmektedir. Tablo 2'den de görüleceği gibi Avrupa'da organik ürünlerin satıĢında bu gibi satıĢ yerleri de önemli yer tutmaktadır. Özellikle Çek Cumhuriyeti ve Almanya gibi ülkelerde bu gibi yerlerde satılan organik ürün miktarları oldukça yüksektir. Diğer taraftan restaurantlara ve otellerde direkt satıĢ yapılabilir. Özellikle menülerinde organik ürün kullanan restaurantlar ve oteller tespit edilerek bunlara direkt satıĢ yapılır ve böylece önemli bir pazara da girilmiĢ olur. Yukarıda organik ürünlerin dağıtımında kullanılan dağıtım kanalları kısaca açıklanmıĢtır. Tablo 4‘de ise genel olarak dağıtımn kanallarının koĢulları, avantaj ve dezavantajları karĢılaĢtırmalı olarak verilmektedir. Tablo 4: Organik Tarım Ürünleri Dağıtım Kanalı Alternatiflerinin Değerlendirilmesi Dağıtım Kanalı Direkt çiftlikte satıĢ ya da tezgahta satıĢ KoĢulları Çiftlikte bir mağaza ya da tezgâh açılması MüĢteriye hizmette duyarlılık, Depolama ihtiyacı TaĢıma ihtiyacı ve gerekliliği Avantajları Tüketiciler ile direkt bağlantı, KiĢisel güven oluĢturma, Yüksek gelir Bağımsızlık, Sürekli gelir Bölgesel pazarlama (magaza, otel vs) Büyük Perakendeciler ve Süpermarketler En yüksek kalite Çok güvenilir hizmet Yeterli miktar Bazı ürünlerde uzmanlaĢma En yüksek kalite ve güvenilirlik. Profesyonel yönetim, Çok miktar, Bazı ürünlerde uzmanlaĢma OnaylanmıĢ sertifika Tüketiciler ile direkt bağlantı, SözleĢmeli üretim ve satın alama Ürün taleplerine uyum, Büyük miktarlarda satıĢ, Düzenli talep, Direkt çiftlikten ürün alınması Yüksek fiyat düzeyi Büyük ve geliĢen pazarlara giriĢ imkanı Ġhracat Ġyi kalite, Güvenilir hizmet, Yeterli miktar Kaynak: www.ifoam.org/13.07.2004; Marangoz, 2008:21 189 Dezavantajları Küçük potansiyelli müĢteriler, Çok çalıĢmak gerektirmesi Depolama, taĢıma ve yeni mağaza faaliyetleri için yatırım, GeniĢ ürün arzı gerekliliği, Garantinin olmaması Daha düĢük fiyat, Düzensiz talep Tüketiciyle direkt bağlantının olmaması, DüĢük fiyat, Ortaklarda daha az bağımlılık, Tüketiciyle direkt bağlantının olmaması. Fiyatta ve kalitede yüksek düzeyde rekabet, Sertifikanın gerekli olması, Ortaklarda daha az bağımlılık, Sonuç ve Öneriler Organik tarım ürünlerine sürekli artan bir talep olmasına ragmen, organik tarım ürünleri arzının tüketiciye ulasmadan önce birçok aĢamadan ve kanaldan geçmesi gerekmektedir. Günümüzde bu kanallar her zaman yeterince uygun, istikrarlı ve esnek olmamaktadır ve bu nedenle bir takım engellerle karsılasılmaktadır. Buna ilaveten organik tarım ürünlerinin nerede bulunacagına ve organik tarım ürünleri etiketleri ile sertifikasyon sisteminin nasıl anlasılacagı hakkında tüketicilere verilen bilgiler yetersizdir. Bu nedenle arz zincirinin her aĢamasında yeterince geliĢmiĢ bir altyapı sağlanmadıkça, büyük ölçekli üretim ve tüketim gerçekleĢtirilemeyecektir (Gök, 2008:62). Bu bağlamda organil ürünlerin dağıtımında da etkinlik sağlanamayacaktır. Son zamanlarda süt ürünleri, et ve et ürünleri, hazır yemekler dahil olmak üzere iĢlenmiĢ diğer gıdalar, bebek mamaları, çikolata gibi ürünler önem kazanmakla birlikte Batı Avrupa pazarında organik yaĢ meyve ve sebze sektörü hala büyük bir paya sahiptir. Bu bağlamda konvansiyonel yaĢ meyve ve sebze sektörünün yanı sıra organik yaĢ meyve ve sebze sektörü açısından da önemli potansiyele sahip olan ülkemizin, bu potansiyeli değerlendirebilmesi için Avrupa Birliği ülkelerinde yaĢanan geliĢmeleri dikkatle izlemesinde fayda görülmektedir (ġubaĢı, 2008:7). Özellikle küresel ekonomik krizin etkilerinin yoğun olarak yaĢandığı AB ülkeleri yerine alternatif pazarlar araĢıtılmalıdır. Özellikle bölgesel olarak oluĢturulacak kooperatifler organik tarımın geliĢmesine ve yayılmasına büyük katkı sağlayabilir. Tarımsal pazarlama kooperatiflerinin üreticiden satın alarak iĢledikleri ürünleri perakendecilere satarlar. Perakendecilik fonksiyonunu tüketim kooperatfileri (perakendeci kooperatifler) yüklenmiĢse normal olarak kar marjları düĢer. Bu Ģekilde, pazarlama ve tüketim kooperatiflerinin iĢbirliğinden hem üreticiler, hem de tüketiciler yararlanmıĢ olru. Kısaca, bu Ģekilde kooperatifleĢme organik tarım ürünlerinde yüksek perakende fiyatlarının düĢürülmesinde etkili ve güvenilir bir yol olabilir (Marangoz, 2008:95). Bu bağlamda organik ürünlerin dağıtımına iliĢkin kısaca Ģu önerileri yapabiliriz. Üreticiler pazarlama ve dağıtım konusunda bilgilendirilmelidir. Dağıtım kanalları mümkün olduğu kadar kısa tutulmalıdır. Alternatif ürünlerin (özellikle iĢlenmiĢ ürünler) üretimine ve dağıtımına ağırılık verilmelidir. KooperatifleĢme ve diğer iĢbirliği Ģekilleri teĢvik edilmelidir. E-ticaret etkin olarak kullanılmalıdır. Bu açıklamalar sonucunda en ideal dağıtım kanalı Ģudur demek yanlıĢ olacaktır. Organik ürünlerin (özellikle tarımsal ürünlerin) dağıtımında amaç en kısa sürede ürünü tüketiciye ulaĢtırmaktır. Bu bağlamda ürün özelliğine ve türüne göre en mısa dağıtım ve en ekonomiĢk dağıtım kanalı kullanılmaıdır. Kaynakça Aksoy, U., AltındiĢli, A., (1999), ―Dünya‘da ve Türkiye‘de Organik Tarım Ürünleri Üretimi, Ġhracatı ve GeliĢtirme Olanakları‖, Ġstanbul Ticaret Odası Yayın No:1999-70, Ġstanbul. Aytoğu, R.K., (2006), Organik Tarım Analizi ve AB Pazar Fırsatı, Ġstanbul Ticaret Odası Yayın No: 2006-12, Ġstanbul. Bayaner, A.(2010),‖ Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığının Organik Tarım Faaliyetleri‖, Türkiye IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran -1 Temmuz, Erzurum. Çınar, R., (2003), ―Organik Tarım Ürünleri ve Pazarlama Stratejileri‖, Pazarlama Dünyası Dergisi, Ocak-ġubat, s.16-21. Datamonitor (2005a), Global Organic Food: Industry Profile, December, www.datamonitor.com/31.08.2007. 190 Datamonitor (2005b), Organic Food In Germany, December, www.datamonitor.com/31.08.2007. Demiryürek, K. (2004), ―Dünya ve Türkiye‘de Organik Tarım‖, HR. Ü.Z.F.Dergisi, 8 (3/4):63-71. Eisenbach, J. (2002), ―Distribution Channels for Greek Organic Food in the Domestic and International Market‖, British Food Journal, 104/3-4-5. S.214-219. Gök, S.A., (2008), ―GeniĢleyen Avrupa Birliği Pazarında Türkiye‘nin Organik Tarım Ürünleri Ticareti Açısından Değerlendirilmesi‖, AB Uzmanlık Tezi, Ankara. Ġnan, Ġ.H., (1994), Tarım Ekonomisi, Hasad Yayıncılık, GeliĢtirilmiĢ Üçüncü Baskı, Tekirdağ. Marangoz, M., Çelikkan, H., (2010), ―Organik Ürünler Pazarının Yapısı ve Geliime Potansiyeli‖, Türkiye IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran - 1 Temmuz. Erzurum. Marangoz, M., (2008), Organik Ürünlerin Pazarlaanması, Ekin Yayınları, Bursa. Nardalı, S., Ay, C., (2007), ―Organik ürün perakendeciliği ve etik sorunlar‖, 12. Ulusal Pazarlama Kongresi, Sakarya Üniversitesi ĠĠBF, Sakarya. Newton, J., (2004), Profitable Organic Farming, Second Edition, Blackwell Science, UK. Saygılı, S., Karaarslan, V., (2010), ―Organik Tarımda Örgütlenme ve Eğitim‖, Türkiye IV. Organik Ttarım Sempozyumu, 28 Haziran-1 Temmuz. Erzurum. Stagl, S. (2002), ―Local Organic Food Markets: Potentials and Limitations for Contributing to Sustainable Development‖, Empirica 29, s.145-162. Süngütay, V.A., (2010), ―Ekolojik Pazar ve Ekolojik Tüketici‖, Türkiye IV. Organik Tarım Sempozyumu 28 Haziran – 1 Temmuz, Erzurum. ġubaĢı, K. D., (2008), ―Organik Tarım Ürünleri‖, T.C. BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı Ġhracatı GeliĢtirme Etüd Merkezi, Ankara. Tek, Ö.B., (1997), ―Pazarlama Ġlkeleri- Global Yönetimsel YaklaĢım ve Türkiye Uygulamaları‖, GeniĢletilmiĢ 7. Baskı, Cem Ofset Matbaacılık, Ġzmir. www.fastmr.com/prod/106266_sustainability_management_in_the_food_and_drink_manufac turing_industry_20102012_market.aspx/16.11.2011 www.fao.org/docrep/004/y1669e/y1669e05.htm/31.08.2004 http://www.eto.org.tr/turkiye.html/16.11.2011 http://organik.bahcesehir.edu.tr/07.09.2007 www.ifoam.org/13.07.2004 191 GÜMRÜK BĠRLĠĞĠ ANLAġMASI SONRASI TÜRK TARIM SEKTÖRÜ VE AVRUPA BĠRLĠĞĠ–15 ÜLKELERĠ TARIM SEKTÖRLERĠ ARASINDAKĠ REKABET YAPISI ArĢ. Gör. Dr. Melih ÖZÇALIK ÖZET Türkiye ekonomisinde tarım sektörü Cumhuriyetin ilk dönemlerinde öncelikli kalkınma sektörü iken özellikle planlı ekonomiye geçiĢ döneminden ve dünya ekonomilerinin teknolojik atılımlarla birlikte sanayi sektörünü kalkınmanın itici gücü konumuna getirmeleriyle beraber önemini yitirmiĢtir. Günümüzde sanayi ve hizmetler sektörlerinin ardında küçük bir yer kapsayan tarım sektörü, Türkiye ekonomisinin ihracatçı bölümünden çok ithalatçı bölümünü oluĢturmaktadır. Özellikle son yıllarda IMF ve Dünya Bankası öncülüğünde gerçekleĢtirilen bir takım yapısal düzenlemelerle birlikte ortaya çıkan doğrudan gelir destekleri tarım sektörünü üretimden yoksun bırakmıĢtır. ÇalıĢmada Türkiye ekonomisi açısından Avrupa Birliği‘ne tam üyelik sürecinde önemli adımlardan birisi olan Gümrük Birliği (GB) anlaĢması sonrası Türkiye ile Avrupa Birliği‘nin ilk 15 üyesi arasında tarım sektörü rekabetçiliği çeĢitli fasıllarda incelenecektir. Söz konusu fasıllar harmonik sınıflandırmaya göre incelenecek olup rekabetçilik düzeyi BALASSA tarafından geliĢtirilen ve yıllar itibariyle revize edilen açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler endekslerine göre yapılacaktır. ÇalıĢmanın sonucunda Türkiye ekonomisi ve dünya ticareti açısından önemi bilinen tarım sektörü açısından çeĢitli politika önerilerine yer verilecektir. Anahtar kelimeler: Tarım Sektörü, Gümrük Birliği, AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler THE COMPETITIVENESS STRUCTURE BETWEEN TURKISH AGRICULTURE SECTOR AND EUROPEAN UNION–15 COUNTRIES AGRICULTURE SECTORS AFTER CUSTOMS UNION AGREEMENT ABSTRACT In Turkish economy, the agriculture sector especially in the early Republican era was the primary sector for development. But this sector has lost its importance when the world economies got the industrial sector for driving force of development via technological advances. Today the agricultural sector covering a small place behind industry and services sectors and it is more importer sector than exporter sector. Especially in recent years, direct income support led by the IMF and World Bank fell the agricultural sector production. In this study the first 15 members of the European Union's competitiveness in the agricultural sector will be examined between Turkish economies, which are one important step in the process of full membership in the European Union, Customs Union agreement with Turkey. This competitiveness, according to the harmonic classification will be investigated. We use revealed comparative advantages developed by BALASSA and revised over the years. As a result of study it will be given various policy proposals for agriculture sector‘s importance for Turkish economy and world trade. Key Words: Agricultural Sector, Customs Union, Revealed Comparative Advantages 192 GĠRĠġ Tarım sektörü insanoğlunun yerleĢik hayata geçtiği çağlardan itibaren süregelen en eski sektördür. Sanayi devrimi ile birlikte önemini giderek sanayi ve hizmet sektörlerine bıraksa da hem toplumların beslenme ihtiyacını hem de sanayiye sağladığı kaynaklarla önemini hep devam ettirmektedir. Günümüzde tarım, her geçen gün artan teknik yenilik ve bilginin de katkısıyla giderek geliĢmekte ve verimliliğini arttırmaktadır. Tohum teknolojisinde gerçekleĢtirilen yenilikler hem verimli hasatı ve hem de bundan sağlanan kazancı beraberinde getirmektedir. Bu yüzden yıllar boyunca verimli topraklar, imparatorluklar ve devletler için ele geçirilmesi gereken kaynaklar olarak görülmüĢlerdir. Ġnsanlığın tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiĢ süreci de hem sosyal hem de ekonomik değiĢiklikleri beraberinde getirmiĢtir. Tarım sektörüne göre daha fazla gelir artıĢının yaĢanması ülke ekonomilerini dıĢ ticarete zorlamıĢ düĢük maliyet-yüksek maliyet ikilemi ülkelerin dıĢ ticaret yapmalarını zorunlu kılmıĢtır. DıĢ ticaretten kazanç artıĢları ortaya çıktığında ise bölgesel bütünleĢmeler önem kazanmaya baĢlamıĢtır. Söz konusu ekonomik bütünleĢmelerin günümüzdeki en önemli örneği Avrupa Birliği (AB)‘dir. 1-TÜRKĠYE‟DE TARIM YAPISI VE AVRUPA BĠRLĠĞĠ ĠLĠġKĠLERĠNDE TÜRK TARIMI Tarım sektörü herhangi bir ülkeye kazanç veya kayıp ortaya çıkarması açısından önemli ve stratejik bir sektördür. Günümüzde Türkiye önemli ve verimli toprakların bulunduğu bir coğrafyada bulunmasına karĢın tarım sektöründe teknolojik yenilikleri yeteri kadar takip edememesi açısından geçmiĢte AB‘nin tahıl deposu olması bir yana AB‘nin önemli bir tarım sektörü ithalatçısı konumunda bulunmaktadır. Bu durumu derinlemesine incelemek için öncelikle tarım sektörünün yapısı ve geliĢimi hakkında bilgiler vermek olurludur. Stratejik önemi nedeniyle tarım, her ülkede kendi ekonomik yapısına özgü bir tarım politikası ile desteklenen bir sektördür. Tarım sektöründe uygulanmakta olan politikalarda temel amaç, örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir tarım sektörünün oluĢturulmasıdır. Türkiye‘de bugüne kadar uygulanan tarım politikaları ile üretimin arttırılması hedeflenirken, bu politikaların kamu kaynaklarına getirdiği mali yük ve hedef kitleye ulaĢamaması gibi sorunlara sahiptir.(Yalçınkaya vd., 2006, s.11) AB‘ye üyelik süreci de özellikle Türkiye‘de tarıma verilen önemin daha da artmasına ve AB tarım politikalarına daha da önem vermesine yol açmıĢtır. 1.1-Genel Anlamda Tarım Sektörü Ġlk insandan günümüze tarım sektörü, üretim faaliyetleri ve toprak mülkiyeti açısından birçok evre geçirmiĢtir. Toplayıcılık ve avcılık ile baĢlayan tarımsal faaliyetler teknoloji ve bilginin kullanıldığı uzmanlaĢmıĢ planlı iĢletmeciliğe kadar birçok değiĢim göstermiĢtir. Ortaçağda baĢlayan ferdi mülkiyetçilik, endüstri devrimi ve tarımda modern tekniklerin kullanılması, kooperatifleĢme hareketleri, tarımsal üretim fazlalığından kaynaklanan sorunlar ve uluslar arası ticaret anlaĢmalarının koyduğu kısıtlarla tarım tarihsel bir süreç yaĢamıĢtır. Bu süreç tarımın birincil sektör olma özelliğini kaybederek devam etmektedir. (Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı, 2004, s.2) Tarım, insanların en temel ihtiyacı olan beslenme gereksinimini karĢılayan bir sektör olmasından dolayı, ülke ekonomilerinde ve toplumların gündelik hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir.(Atakan, 1998, s.12) Bugün dünyada 1,1 milyar insan fakirlik içerisinde geçimini tarımla sağlamaktadır. Bu topluluğun yaklaĢık 800 milyonu çocuktur. Bu durumdaki insanlar herhangi bir destek olmadan ve az sayıdaki su kaynaklarına yakın yerlerde yaĢamaktadır. (Bage, 2006, s.4) Tarım sektörü yıllar itibariyle kimi ülkelerin ulusal gelirleri içerisindeki payı düĢse de verimlilik açısından artmaktadır. Ancak Afrika örneği bu kurala 193 uymamaktadır. Söz konusu kıta için yapılacak ne etkin çözüm tarımsal alanlarda kullanılan teknolojilerin iyileĢtirilmesidir. (Meijnerik ve Roza, 2007, ss.2-3) Yeterli ve dengeli beslenme bir toplumu oluĢturan fertlerin sağlıklı geliĢmesinde ve üretime yapacağı katkıda etkili faktörlerin baĢında gelmektedir. Dolayısıyla, toplum sağlığı ve sosyoekonomik geliĢmenin sağlanması toplum beslenmesi ile yakından ilgilidir. Beslenmenin yeterli ve dengeli olabilmesi için insanların, gıda maddeleri satın alabilecek yeterli gelire sahip olmaları yanında satın alabilecekleri gıda maddelerinin yeterli düzeyde bulunması da gerekir. Dünyada birçok ülke, nüfusunu besleyecek yeterli gıda maddesi sağlayamadığından açlık sorunu ile karĢı karĢıyadır. Yetersiz beslenme ya da açlık sorununun Afrika kıtasındaki sosyo-ekonomik etkileri çeĢitli nedenlerle gündeme gelmekte ve böylece gıda maddesi yetersizliğinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkaracağı açıkça gösterilmektedir.(Kıral ve Akder, 2011, s.4) TABLO–1: Tarımda YenileĢmeler Sonucu Ortaya Çıkan Kavramlar Eski Kavram Yeni Kavram Tarım çiftçiliktir Tarım, gıda üretim ve dağıtım sistemidir Dalgalanan arz Daha istikrarlı arz (dünya çapında üretim) Ġç piyasa en önemli Pazar DıĢ ve sınai piyasalar kritik piyasalardır Tüketiciler yüksek gıda maliyetinden Tüketicileri harcamalarında gıda payı azalıyor, dünya ve kıtlıktan korkuyorlar piyasaları kıtlık tehlikesini azaltıyor Tüketici gıdanın güvenli olduğuna Tüketici gıda güvenliğini sorguluyor inanıyor Hatırı sayılır siyasi etki Sınırlı siyasi etki Tarım için yeterli bütçe kaynakları Bütçe açıkları ve bütçeden transferlerde düĢüĢ Ürün yetiĢtirmek Gıda malları üretmek Çiftçiye destek hakkıdır Çiftçiye destek Ģartlıdır Kaynak: Çakmak ve Akder, 2005, s.22 Tablo-1‘de insanların yerleĢik düzene geçmeleriyle beraber baĢladıkları tarımsal faaliyetlerin geçmiĢte ve günümüzde ortaya çıkardığı değiĢik yaklaĢımlara değinilmiĢtir. Güncel kavramların oluĢması dinamik ve bütünleĢmelerle ilerleyen ekonomiler açısından olağandır. Her ülkede değiĢik oranlarda olmak üzere sanayi sektörünün önemli bir bölümü hammaddesini tarım sektöründen sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, tarım sektörü tarıma dayalı sanayilerin geliĢmesinde önemli sektörlerden birisidir. Tarım sektörü bir yandan tarıma dayalı sanayilere hammadde sağlarken diğer taraftan diğer sektörlerde üretilen mal ve hizmetlere talep oluĢturarak ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Dolayısıyla, tarım ve sanayi sektörleri birbirlerini etkileyen yani etkileĢim içerisinde olan sektörlerdir. Sektörlerin etkileĢim derecesi ise bu sektörlerdeki geliĢmeye paralel olarak artmakta ve çeĢitlenmektedir.(Kıral ve Akder, 2011, s.5) Günümüzde gıda üretimi ve dağıtımında önemli değiĢimler yaĢanmaktadır. Tarım iĢletmeleri sayı olarak azalırken, büyüklükleri artmakta ve daha çok tek ürün üretimine yönelmektedirler. Üreticilerin kendilerine girdi sağlayan ve ürettikleri ürünleri satın alan firmalarla iliĢkileri de oldukça değiĢmektedir. Bunun yanında tüketici tercihlerinde daha güvenli ve belirli nitelikteki mallara doğru yönelme de gıda üretim ve dağıtımında önemli değiĢikliklere neden olmaktadır. Bu ve benzeri değiĢimler tarımda endüstrileĢme olarak adlandırılmaktadır. 20. yüzyılın önemli bir geliĢmesi de 1980‘lerde ortaya çıkan küreselleĢme olgusudur. Farklı Ģekillerde tanımlansa da, küreselleĢme dünya ekonomilerinde özellikle serbest ticaret ve sermaye akımı ile artan bir bütünleĢme olarak karĢımıza çıkmaktadır. EndüstrileĢme ve küreselleĢme olgusu geliĢtikçe gıda üretim ve dağıtım yapısının, küresel bir pazarda daha yarıĢmalı hale geleceği, 194 etkin ve tüketici isteklerine daha duyarlı olacağı, daha az devlet desteğine gerek duyacağı ve yeni teknolojilere daha kısa sürede uyum sağlayacağı iddia ve beklentileri bulunmaktadır. Buna karĢılık günümüzde küreselleĢme ve endüstrileĢmenin bu yararları sağlamadığı, aksine insanlığa ve çevreye zarar verdiği konusunda görüĢ ve iddialar da yoğunluk kazanmaktadır. Gıda ürünleri ve tohum gibi temel girdilerin üretim ve dağıtımındaki tekelleĢme milyonlarca üreticiyi tehdit ederken, endüstrileĢen tarım ve küreselleĢen ticaret kırsal yaĢam, çevre, gıda güvenliği, gelir dağılımı ve biyolojik çeĢitliliği olumsuz yönde etkilemektedir.(Rehber, 2006, s.1) 1.2-Türkiye‟de Tarım Sektörü Verimli toprakların beĢiğinde yer alan Türkiye için tarihin her döneminde tarım sektörü önem arz etmiĢtir. Bu durum yerleĢik hayata geçilen zamanlardan beri süregelmiĢ; Selçuklu Devleti ve Osmanlı Ġmparatorluğu gibi Anadolu‘da kurulan büyük devletler zamanında da önemini devam ettirmiĢtir. Cumhuriyetin baĢında yalnızca öz tüketimi için üreten ve tek ürün yetiĢtiren iĢletme yapısı bugün yerini tam olmasa da girdi ve teknoloji kullanabilen, pazar için çeĢitli ürün elde edebilen ve tüketim kalıbı belirli ölçülerde de olsa kentlileĢen bir yapıya dönüĢmüĢtür. Bu dönüĢüm tarımda ve kırsal alanda beraberinde bir takım sorunları da getirmiĢtir. Bir yanda fazla girdi kullanabilen, pazar için daha fazla ve çeĢitli ürünler yetiĢtirebilen, mekanize olmuĢ az sayıdaki kapitalist tarım iĢletmeleri diğer yanda ise; yetersiz girdi kullanan, daha çok aile tüketimi için üretim yapan ve pazar koĢullarına teslim olan az topraklı veya topraksız iĢletmeler bulunmaktadır. Nitekim Türkiye'de tarım iĢletmelerinin büyük bir bölümü küçük iĢletme boyutunda olup, giderek de parçalanan ve küçülen iĢletme sürecinde yer almaktadır. (Ġnan ve diğ., 2000: s.155‘den aynen aktaran Yılmaz, 2008, s.2) 1923–1950 yılları arasındaki dönem yenilikçi bir özellik gösterip, temel tarımsal yapıların oluĢturulmasına yönelik politikalar ağırlık kazanmıĢ ve bu politikaların uygulanmasıyla da geliĢme sağlanmaya çalıĢılmıĢtır. Bu dönemin en önemli özelliği, toprak faktörünün diğer üretim faktörlerine oranla daha bol olmasıdır. Bunun yanı sıra Tanzimat döneminde küçük üretici üretim birimleri tarafından yapılan tarımsal üretim, incelenen dönemde daha büyük birimler haline dönüĢmüĢtür. Devletin tarımsal üretime daha önce görülmemiĢ bir tarzda müdahale etmesi, yönetimde bir takım yeni teĢvik tedbirleri uygulaması ve tarıma yönelik çeĢitli kanunlar çıkarması, üretimde itici bir rol oynamıĢtır. Ayrıca fiskal yapı, Osmanlı‘ya oranla çok daha köylüden yanadır. AĢarın kaldırılmasıyla tarım kesimi üzerindeki vergiler büyük ölçüde azaltılarak verginin kazanca kaydırılıĢı tarım sektöründe üretim artıĢını da beraberinde getirmiĢtir. (Topuz, 2007, s.388) Tarım kesimi coğrafi açıdan ülkenin bulunduğu konumlarda farklı yapılara bürünebilmektedir. Anadolu, toprakları tarıma geniĢ olanaklar sağlayacak nitelikte değildir. Akdeniz ve Ege denizlerine yakın kıyı Ģeridi ve ovaları dıĢında, bu topraklarda etkin bir tarımın yapılma olanağı yoktur. Ġklim koĢulları da tarıma ters düĢecek niteliktedir. Hava koĢulları tarım üretimini belirleyen en önemli etkendir. Son yıllarda tarımın hava koĢullarına bağımlılığında azalma görülmemiĢtir. Tarım kesiminin hava koĢullarına sıkı bir biçimde bağlı olmasının sonucu, tarım kesimi için öngörülen büyüme hedeflerinden sapmalar olmaktadır. (Karakayalı, 2009, s.215) Türkiye nüfusunun yaklaĢık üçte birine yakın bölümü tarımsal ya da kırsal alanda yaĢıyor olduğu halde milli gelirde tarımın yeri ancak % 8 – 10 düzeyindedir. Türkiye‘de tarım sektöründe göze çarpan eğilimler, küçük meta üretiminin yaygın olması, toprak dağılımının çok parçalı olması ve verim düĢüklüğüdür. Tarım kesiminde nüfus artıĢ hızı ülke ortalamasının üstündedir, bu olgu miras yoluyla toprakların küçülmesine sebep olmakta ve 195 kente olan göçü hızlandırmaktadır. Küçük parçalara bölünmüĢ yaygın toprak yapısı maliyetleri yükselterek tarım üretiminde verimsizliğe yol açmaktadır. Dünyada tarım ve hayvancılıkta da bir modernleĢme ve dönüĢüm söz konusudur. Tarım sektörü günümüzde artık yeni teknoloji ile ve çağdaĢ ekonomik normlarla geliĢtirilen bir sektördür. Bu nedenle tarım sektörünün hızlı dönüĢümü için Türkiye‘de de toprak toplulaĢması ve yeni teknoloji kullanımı kaçınılmazdır. (Arı, 2006, s.63) Türkiye genel olarak dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Türkiye‘de arazilerin %55,9‘u 1000 m.‘nin üstünde yükseltiye ve %62,5‘i %15,0‘ten daha fazla eğime sahiptir. Türkiye Karadeniz üzerinden ve kuzeyden gelen hakim rüzgârların ve bunların getirdiği deniz etkisinin altındadır. Ancak deniz etkisi, kuzeydeki ve güneydeki sıra dağların denize bakan yamaçlarında kalmaktadır. Bu nedenle Türkiye‘nin iklim özellikleri ile yeryüzü Ģekli özellikleri arasında sıkı bir bağ vardır. Türkiye‘nin arazi yapısı ile buna bağlı olarak değiĢen iklim özellikleri farklı coğrafi bölgelerin, bunların içinde de mikro klimaların oluĢumunu mümkün kılmıĢtır. Türkiye‘de arazi kullanımı ile coğrafi bölgelerin arazi yapısı ve iklim özellikleri arasında uyumlu bir iliĢki söz konusudur. Böylece Türkiye‘nin nemli bölgelerinde ormancılık, yüksek dağlık ve kurak bölgelerinde hayvancılık ve her bölgesinde bitkisel üretim yapılabilmektedir. Bu özellik Türkiye‘ye farklı çevreyle ilgili bölgelerde, o bölgelere özel tarımsal ürünleri üretme imkanı vermektedir.( Miran, 2005, s.10) ToplulaĢtırma düĢünülmeden uygulanan sulama projelerinde; kamulaĢtırmaya ve arazilerin parçalanmasına mani olmak için, kanalların ve yolların planlaması ve uygulanması, parsel sınırlarına bağlı kalınarak yapılmaktadır. Bu durumda parseller zaten küçük ve Ģekilleri de düzensiz olduğundan, kanal uzunlukları gereksiz yere uzamakta, bu da tesis maliyetlerini yükseltmektedir. Arazi toplulaĢtırması ile birlikte yürütülecek sulama projeleri bütün bu sakıncaları ortadan kaldırmaktadır. Sonuç olarak sulama projelerinin arazi toplulaĢtırmalı olarak öncelikle uygulanmasında, sağlanacak faydaların yanında ekonomik yönden de zorunluluk görülmektedir. ToplulaĢtırmaya, öncelikle sulama projeleri halen hazırlanmakta olan ve tatbikat aĢamasına getirilmiĢ yerlerde baĢlanılmalıdır. Türkiye‘de arazi toplulaĢtırma çalıĢmalarına ilk olarak 1961 yılında Konya ili Çumra ilçesi Karkın Köyü‘nde baĢlanmıĢ olup, 1962 yılına kadar çalıĢmalar sürdürülmüĢtür. ToplulaĢtırmanın teknik ve hukuki yönden arz ettiği özellikler nedeniyle yeterli mevzuatın ve yetiĢmiĢ teknik elemanların bulunamayıĢı gibi faktörler sonucunda çalıĢmalara bir süre ara verilmiĢ ve bilahare çalıĢmalara yeniden baĢlanmıĢ, Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT) ile BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım TeĢkilatı (FAO)‘nın Antalya Bölgesinde müĢtereken yürüttükleri proje kapsamında arazi toplulaĢtırma çalıĢmaları yapılmıĢtır. 1967 yılında Manisa ve Ġzmir illerine bağlı Salihli, Turgutlu, Manisa ve Menemen ovalarında sulamanın geliĢtirilmesi ve tarımsal üretimin arttırılması amacıyla geniĢ ölçüde çalıĢmalara baĢlanmıĢtır. Daha sonra da çeĢitli zamanlarda mevzuat ve yasa değiĢiklikleri yapılarak, toplulaĢtırma çalıĢmaları sürdürülmüĢtür. (<http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,arazi_toplulastirmasi.html>, EriĢim Tarihi: 20.10.2011) Türkiye‘de tarım politikaları, daha çok ekonomik kriz dönemlerinde krize ayak uydurmak amacıyla ve hükümetlerin geniĢ bir nüfus kitlesini ilgilendirmesi nedeniyle özellikle seçim dönemlerinde seçim ekonomisi uygulamaları gibi iç dinamiklerden ve uluslar arası anlaĢma ve taahhütler gibi dıĢ dinamiklerden kaynaklanan nedenlerle değiĢim göstermiĢ ve belirlenmiĢtir. Bu süreçte tarımsal üretici örgütlerinin rolü birkaç örnek dıĢında oldukça sınırlı kalmıĢtır. Dünyada yaĢanmakta olan küreselleĢme olgusu, artan rekabet ortamı, uluslar arası anlaĢmaların getirdiği yükümlülükler tarım sektörünün daha güçlü konuma gelmesini zorunlu hale getirmiĢtir. Tarım ve gıda sektörünün güçlü konuma getirilmesi örgütsel yapının güçlendirilmesine bağlıdır. Türkiye‘de tarımsal nüfusun sayısal çokluğuna rağmen tarımda çalıĢan nüfus organize bir örgütlenme ortaya çıkaramamıĢ, politika karar mekanizması 196 üzerinde etkin bir baskı grubu niteliğine kavuĢamamıĢtır. Bunun en önemli nedenleri; üye üreticilerin örgütlerine güvensizliği, tarımsal örgütlerin demokratik yönetilmemeleri, örgütler arasında amaç birliğinin olmaması ve birlikte hareket etme yeteneklerinin zayıf olması, bağımsız finansman kaynağına sahip olmamaları, özerk ve bağımsız örgütler olarak çalıĢmalarının önündeki hukuksal altyapı yetersizliğidir. (Yılmaz, 2008, s.4) KüreselleĢen dünyada piyasa ekonomisi, kabul gören ve yaygınlaĢan bir sistem olarak ortaya çıkmaktadır. Bu sistemde, hükümetlerin rolü daralmakta ve sadece düzenleyici ve denetleyici olarak belirlenmektedir. Ancak, piyasa ekonomisinin çözemediği konularda hükümetler, düzenleyicilik rolünü kullanarak müdahaleci olmaktadır. Ayrıca, tarım sektörünün kendine has özelliklerinden dolayı diğer sektörlere göre dezavantajlı olduğu belirtilerek, özellikle geliĢmiĢ ülkeler baĢta olmak üzere, her ülkede bu sektöre destek anlamında müdahale edilmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de hükümetler politikalarını belirlerken, üyesi olduğu ve birtakım taahhütler altına girdiği Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü ve AB gibi uluslararası oluĢumların politikaları çerçevesinde faaliyetlerini yürütmek zorunda kalmaktadır.(Yavuz, 2005, s.43) Türkiye‘nin AB‘ne uyumu konusunda en önemli unsur AB Ortak Tarım Politikası‘na uyumudur. Birlik mevzuatının yarısından fazlasını oluĢturan tarım sektörünün AB‘ye yakınlaĢtırılması oldukça sancılı ve zor bir süreç olacaktır. Osmanlı Ġmparatorluğu‘ndan bugüne taĢınan Türk tarım sektöründe var olan sorunların çözümü ve var olan hukuksal ve fiziki yapının AB‘ye uyumlaĢtırılması su an için neredeyse imkansız gibi gözükmektedir. Bu anlamda Ortak Tarım Politikası‘na uyumun Türkiye-AB iliĢkilerinde temel belirleyicilerden biri olacağı ve üzerinde en fazla tartıĢılan alan olacağını söylemek mümkündür.(Yalçınkaya vd., 2006, s.116) 2-AVRUPA BĠRLĠĞĠ SÜRECĠNDE TÜRKĠYE‟DE TARIM SEKTÖRÜ Ġkinci dünya savasından bu yana, dünyadaki ekonomilerin giderek bütünleĢmesi olağandır. 1940‘larda uluslararası ekonomi, düĢük düzeyde bir uluslararası ticaretin bulunduğu, bağımsız ekonomilerin oluĢturduğu bir sistem olarak tanımlanabilirdi. Ancak özellikle 1980‘lerin basından itibaren ulusal sınırların olmadığı, birbirine bağlı ekonomilere doğru hızlı bir gelimse baĢlamıĢ ve ―küreselleĢme‖ kavramı ortaya çıkmıĢtır. KüreselleĢmenin, kültürel, politik, çevresel, ekonomik vb. birçok boyutu bulunmaktadır. KüreselleĢme ülkeler arasında engeller olmayan bir dünya yaratmayı amaçlamaktadır. Ülkeler arasında, sermaye, emek, teknoloji ve fikirlerin ulusal sınırlar olmadan serbestçe dolaĢabileceği bir dünya düĢünülmektedir. Yeni küresel gerçekler her Ģeyi neredeyse yeniden Ģekillendirmektedir. Ekonomik sistemler yeniden Ģekillenirken roller ve iĢlemler de değiĢmektedir. Bu eğilim, geliĢmekte olan ülkelerdeki üreticileri geliĢmiĢ ülke tüketicileri ile buluĢturacak Ģekilde, mal ve hizmet piyasalarında bütünleĢme giderek artırmaktadır. Bu birleĢmeler çeĢitli yollarla ürün standartlarını (gıda güvenliği ve kalite standartları) küresel hale getirmektedir. Bu yolda geliĢmeler, bazen tarife dıĢı engeller olarak, bazen de ulusal bağımsızlığı ortadan kaldıran GATT (Gümrük ve Ticaret Genel AnlaĢması) ve WTO (Dünya Ticaret Örgütü) Ģemsiyesi altında pazarları daha açık ve liberal hale getirme gayretleri olarak karsımıza çıkmaktadır. Sekiz yıl süren son Uruguay tartıĢmaları sonucunda dünya ticaretinin liderleri, 15 Nisan 1994‘de yeni bir GATT yaratmıĢlar ve tarımı GATT Ģemsiyesi altına almıĢlardır.(Rehber, 2006, s.3) AB, ekonomik bir birliktelik olarak baĢlayıp siyasal ve hemen hemen sosyal bir birliğe dönüĢen ender bütünleĢmelerdendir. Günümüzde 27 ülkeli bir birliğe eriĢmesi çeĢitli istikrarsızlıklar ve kırılganlıkları beraberinde getirse de dünya üzerindeki en önemli bütünleĢme olduğu açıktır. AB, Türkiye‘nin de en önemli ekonomik ortağı konumundadır. 197 Dünya ticaretinde bugün iki farklı eğilimin bir arada yaĢandığı görülmektedir. Bir yandan küreselleĢme anlamında bütün dünyanın bir araya gelmesi çabası sürerken, diğer yandan bölgesel birliktelikler farklı kutuplaĢmalara yol açmaktadır. Avrupa kıtasında AB, Amerika kıtasında NAFTA, MERCOSUR, Asya kıtasında ASEAN ve diğer pek çok ekonomik birleĢmelerin etkisiyle bölgesel ticaretin bölgeler arası ticarete göre daha fazla arttığı görülmektedir.(Seymen, 2009, s.204.) TABLO–2: 2009 Yılında GerçekleĢen AB–15 ve Türkiye‘de Tarım ve Sanayi Sektörlerine Ait Ġstihdam Göstergeleri (Yüzde, Erkek-Kadın) TARIM AB–15 Türkiye SANAYĠ AB–15 Türkiye Ġstihdam 25,2-10,3 5,8-3,6 Ġstihdam 67,2-19,3 69,9-13,5 Tam Gün 59,3-21,1 43,3-28,9 Tam Gün 76,3-15,5 81,3-14,1 Yarım Gün 8,4-11,2 11,1-16,7 Yarım Gün 2,8-5,4 2,0-2,6 YaĢ<25 5,2-1,6 7,2-6,9 YaĢ<25 7,6-1,8 13,2-4,6 25–34 10,6-3,6 8,8-8,7 25–34 17,8-4,9 32,0-6,1 35–44 15,6-7,4 11,1-10,6 35–44 22,9-6,4 24,5-4,2 45–54 16,6-9,2 12,0-10,1 45–54 20,1-5,3 10,8-1,4 55–64 13,0-6,9 9,5-6,6 55–64 9,8-2,2 2,4-0,3 65+ 6,7-3,5 5,8-2,7 65+ 0,8-0,2 0,4-0,1 Kaynak: <http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/agriculture/introduction>, sitesinden elde edilen verilerle tarafımızdan oluĢturulmuĢtur. (EriĢim Tarihi: 10.11.2011) Tablo-2‘de Türkiye ile AB–15 üye ülkelerinde gerçekleĢen tarım ve sanayi istihdam göstergeleri yer almaktadır. Buna göre sanayi sektöründeki istihdam oranları AB–15 ülkeleriyle hemen hemen benzer yapıda olmalarına karĢın, tarım sektöründeki oranlar giderek düĢmektedir. Bu durum Türkiye‘de tarım sektöründe çalıĢan iĢgücünün azlığını ve verimsizliğini ortaya koymaktadır. YaĢ gruplarına göre bakıldığında da Türkiye‘de genç nüfusun daha çok sanayi sektöründe istihdam edildiği görülmektedir. Ġstihdam rakamlarına benzemeyen Ģekilde GSYĠH içerisinde tarım sektörünün aldığı paylar özellikle son beĢ yıl içerisinde Türkiye‘de yüzde 9–10 dolaylarındayken, AB–15 ülkelerinde yüzde 1 civarında seyretmektedir. TABLO–3: AB–15 Ġle Türkiye Arasında 2006–2010 Yılları Arasında GerçekleĢen Tarımsal DıĢ Ticaret 2006 2007 2008 2009 2010 ĠHRACAT(Euro) 1.302.831.078 1.168.222.978 1.092.327.929 1.061.646.973 1.197.325.397 328.295.605 379.867.333 474.396.643 470.113.537 ĠTHALAT (Euro) 376.892.797 Kaynak: <www.tuik.gov.tr>, veritabanlarından elde edilen verilerle tarafımızdan oluĢturulmuĢtur. (EriĢim Tarihi: 10.10.2011) Tablo-3‘te AB–15 ülkeleri ile Türkiye arasında 2006–2010 yılları arasında gerçekleĢen tarımsal dıĢ ticaret çekmektedir. Bunun sebeplerinden belki de en önemlisi 2001 yılından itibaren uygulamaya koyulan doğrudan gelir desteğinin üreticiye yansımasıdır. 2.1-Gümrük Birliği AnlaĢması Dönemi Ülkeler GB özelliğinde bir ekonomik bütünleĢmeye gittiklerinde, ekonomideki nispi fiyatlar değiĢecek ve bu durum üretim, tüketim ve ticaretin yapısı ile yönünü etkileyecektir. Birlik sonrası teknolojinin ve ekonomik yapının sabit kaldığı varsayımı altında, üretim faktörlerinin yeniden dağılımı dolayısıyla ortaya çıkan etkilere statik etkiler denmektedir. BaĢka bir tanımlama ile faktör donanım, teknolojik seviye ile talep yapısı gibi parametrelerin sabit kaldığı varsayımı altında GB‘nin birlik içinde kaynakların yeniden dağılımı sebebiyle ortaya çıkan etkilerine statik etkiler denmektedir. Statik etkiler ekonomik yapıda bir değiĢiklik olmadan, tarifelerin kaldırılması dolayısıyla dıĢ ticaret hacmi ve refah düzeyinde ortaya çıkan değiĢmelerle ilgilenir. Oysa GB sonucu ortaya çıkacak etkiler yalnız statik etkilerle sınırlı değildir. Ekonomik birleĢme hareketleri üye ülkelerin ekonomik yapılarında, üretim kapasitesi 198 ve kaynak verimliliklerinde köklü değiĢiklikler yapar. Bunlar, zaman içinde oluĢan, milli geliri, kalkınma hızını ve ekonomik refahı yakından ilgilendiren dinamik etkilerdir ve bu etkiler, GB‘nin kaynak arzı, üretim organizasyonu, teknoloji gibi konularda ortaya çıkar. Birliklerin kurulmasından sonra ülke ekonomilerinin kazanmıĢ olduğu dinamizmin verdiği ivme sonucu daha derin etkiler doğurmakta, üçüncü ülkelerin, birliklerin ve dünya ekonomisinin refah seviyesinin artmasına neden olmaktadır. Bu etkilere GB‘nin dinamik etkileri denmektedir. GB‘nin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri dinamik etkilerden olan; ölçek ekonomileri etkisi, rekabet etkisi, teknolojik geliĢme etkisi, dıĢsal ekonomiler etkisi, yabancı sermayeyi ve yatırımları teĢvik etkisi bulunmaktadır. Dinamik etkiler sürekli oldukları, orta ve uzun vadede ekonominin yapısında önemli değiĢmeler meydana getirdikleri için çoğu kez statik etkilerden daha önemli sayılırlar.(Uyar, 2010, ss.4–10.) GB‘nin çerçevesi 1963 yılında yürürlüğe giren Ankara AntlaĢması ile çizilmiĢ, detayları ise Katma Protokol ile belirlenmiĢtir. 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı ile 22 yıl süren geçiĢ dönemi tamamlanmıĢ, taraflar GB‘nin tesis edilmesi için gerekli koĢulların oluĢtuğuna karar vermiĢler ve böylece 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle Türkiye–AB arasındaki GB tamamlanmıĢtır. GB sadece sektör ürünlerini ve iĢlenmiĢ tarım ürünlerini kapsamakta, geleneksel tarım ürünleri GB‘nin kapsamı dıĢında bulunmaktadır. GB ile Türkiye, AB‘den gelen sektör ürünlerine uyguladığı tüm gümrük vergileri ve eĢ etkili tedbirleri ortadan kaldırmıĢ, uygulamakta olduğu miktar kısıtlamalarına da son vermiĢtir. Üçüncü ülkelerden ithal edilen ürünler için ise, birliğin ortalama gümrük tarifesi kabul edilmiĢtir. Türkiye–AB Ortaklık Konseyi‘nin almıĢ olduğu GB kararı, Türkiye ekonomisinin 1980‘li yıllardaki serbestleĢmeden sonra, ekonominin tamamını etkileyen en önemli geliĢme olmuĢtur.(DPT2010, s.81.) Türkiye ile AB arasında oluĢan iliĢkilerin temelini ekonomik iliĢkiler oluĢturmaktadır. 1996 yılında gerçekleĢtirilen GB anlaĢması bunun göstergesi niteliğindedir. Ekonomik açıdan gerçekleĢtirilmek istenen kriterler anlamına gelen Maastricht Kriterleri de Türkiye‘nin hem AB ile bütünleĢme hem de kendi ulusal sınırları içerisinde yurttaĢlarına daha kolay yaĢanılabilir bir ülke ekonomisi yaratmak için gereklidir. Ekonomik iliĢkilerin en önemli noktası da dıĢ ticarettir. Bu bağlamda ekonomik iliĢkilerin özellikle de ikili mal ve hizmet ticaretlerinin tanımlanacağı çeĢitli sınıflamalar ortaya koyulmuĢtur. (Bakır, 2011, s.2) GB‘nin tamamlanması ile birlikte, taraflar arasında sektör ürünleri ticaretinde gümrük vergileri sıfırlanmıĢ ve Türkiye üçüncü ülkelere karĢı Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) uygulamaya baĢlamıĢtır. Bu durumun tek istisnası ise, 1996 yılında baĢlayan ve 2000 yılı sonuna kadar süren beĢ yıllık geçiĢ döneminde, otomobiller, ayakkabılar, deriden mamuller ve mobilyalar gibi kısıtlı sayıdaki hassas ürün için üçüncü ülkelere karsı Ortak Gümrük Tarifesi hadlerinden daha yüksek gümrük vergileri tatbik edilmesi olmuĢtur. 2000 yılı basında bu istisnai durum da sona ermiĢ ve tüm sektör ürünleri bakımından OGT uygulanmasına baĢlanmıĢtır.(Koral, 2006, s.63) GB‘nin yarattığı rekabet ortamında Türkiye imalat sanayi bir dizi değiĢim ve dönüĢüm geçirmektedir. Tekstil sektörü baĢlangıçta ucuz iĢgücüne dayalı rekabet gücü ile yetinirken, günümüzde kalite, markalaĢma, tasarım ve moda gibi rekabette üstünlük sağlayan yeni arayıĢlar hızlanmıĢtır. Kriz sonrasında, Çin karĢısında Türkiye‘nin rekabette üstünlük sağlamasının en önemli nedenleri arasında AB‘ye karĢı rekabet gücündeki üstünlüğün yanı sıra, coğrafi yakınlık ve lojistik avantajları sayılabilir. Tarımsal açıdan ise GB, yalnızca iĢlenmiĢ tarımsal maddelerin üye ülkeler arasında dolaĢımını teminat altına alırken, iĢlenmemiĢ tarımsal maddelerin söz konusu ülkelerde gümrük muafiyetleriyle hareketli olmasını engeller. Esasen bu açıdan GB, tarım kesimi açısından çok da fazla bir Ģey ifade etmemektedir. 199 2.2-Ortak Tarım Politikası ve Türk Tarımının Uyumu Türkiye‘de günümüze kadar, diğer ülkelerde veya AB‘de olduğu gibi yasa gücünde belirlenmiĢ tarım politikası çerçevesi uygulanamamıĢtır. 2006 yılında kabul edilen Tarım Kanunu ile Türkiye ilk defa tarım politikalarının ne olduğunu belirten ve çerçevesini çizen bir kanuna kavuĢmuĢtur. Ancak ilgili uygulama yönetmelikleri çıkmadığı için henüz bu kanunun tam olarak uygulanabildiğini söylemek mümkün değildir. Bu nedenle mevcut durum içerisinde Türkiye‘de yerleĢik bir tarım politikası bulunmamaktadır. Türkiye‘de tarım politikalarının resmi ağızdan dile getirildiği en önemli belge beĢ yıllık kalkınma plânları ve programlardır. (Yalçınkaya, vd., 2006, s.102) Türkiye‘nin AB dıĢı durumla AB üyeliği karĢılaĢtırıldığında ulaĢılması muhtemel sonuçlar aĢağıdadır: (Çakmak ve Kasnakoğlu, 2001, s.10) • Üyelik bitkisel ürün fiyatları yükseltmektedir. Ancak, hayvancılık ürünlerindeki düĢüĢün daha fazla olması genel fiyat seviyesini aĢağıya çekmektedir. • Üreticilere etkisi ürününe göre değiĢmektedir; genelde olumsuzdur. • Artan tüketim miktarını daha düĢük harcama ile gerçekleĢtirmek mümkün olmaktadır. Tüketicilerin temel gıda harcamaları azalmaktadır. • Hayvancılık ürünleri AB fiyatlarında bile rekabet edemeyecek durumdadır. Hayvan sürü geniĢliği büyük oranda daralmakta ve net ithalat patlamaktadır. • Bitkisel ürünlerde net ihracat artıĢı, hayvancılık ürünlerindeki ithalat artıĢını karĢılamaktan uzaktır. • Hayvancılık ürünleri ithalatının tümü AB'den yapılmaktadır. Bitkisel ürünlerde AB dıĢı ülkelere yapılan ihracat artıĢ göstermekte, ancak dıĢ ticaretin kaynağı ve adresi büyük oranda AB olmaktadır. • Arpa, pamuk, baklagiller, sebze ve meyve üyelikle oluĢan fiyat düzeyinde rekabet edebilecek ürün ve ürün grupları olarak belirmektedir. • Alan telafi ödemelerinden yararlanmak için üretimden çekilen alanın üretim miktarına etkisi sınırlıdır; ancak ödemeler üretici hasılatını yüksek oranda artırmaktadır. • Hayvancılılık verimliliğinde küçük oranlı bir geliĢme bile, hayvancılık ürünlerinde Türkiye'nin AB'ye karĢı direncini artırmaktadır. Tarımsal üretimin artırılması, üreticilere daha iyi bir yasam seviyesi sağlanması ve piyasaların istikrara kavuĢturulması suretiyle arzın devamlılığının sağlanması hedeflerini gerçekleĢtirmek üzere tesis edilen Ortak Tarım Politikası 40 yıllık bir geçmiĢe sahiptir. Dayanağını, 1957 yılında, altı Batı Avrupa Devleti (Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Fransa, Almanya ve Ġtalya) arasında imzalanan ve 1 Ocak 1958‘de yürürlüğe giren Roma AntlaĢması‘ndan alan ortak politikanın temelleri, Temmuz 1958 tarihinde Stresa Konferansında atılmıĢtır. Ortak Tarım Politikası, Topluluğun en önemli, en geliĢmiĢ, üzerinde en fazla tartıĢmaların yapıldığı ve sürekli olarak reform önerilerine konu olan politikasını meydana getirmekte olup, Topluluk bütçesinin önemli bir bölümü bu amaçla kullanılmaktadır.(Atakan, 1998, s.7) Kurulduğu günden bu yana Topluluk veya Birliğin vazgeçilmez ve hatta öne çıkan yapıtaĢı Ortak Tarım Politikasıdır. Ġlk geniĢleme sırasında en sıkı pazarlıklar tarım sektöründe yoğunlaĢmıĢtır. Günümüzde süregelen ikinci geniĢleme sürecinde, gene tarım sektörü pazarlıkları önemini korumaktadır. Türkiye'nin bütünleĢme sürecindeki genel düzeyde sorunlar aĢıldığında, tarım sektörü pazarlıkları kaçınılmaz Ģekilde öne çıkacaktır. Politikaların yönetimindeki zorluklar ve Birlik bütçesine yükü nedeniyle, tarımda pazarlıklar diğer sektörlere oranla daha sıkı geçmektedir. Kilit kelime tarım veya yapısı değil pazarlıktır. Tarım tek baĢına Türkiye'nin AB'yle bütünleĢmesini engellemeyecektir, fakat sektörle ilgili varolan pazarlık yapabilme yeteneği bütünleĢmeyi geciktirebilir ve hatta engelleyebilir. Tarım politikalarından beklenen etkilerin elde edilebilmesi için gerekli kurumsal altyapının tam anlamıyla iĢler veya iĢleyebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Hayli karmaĢık AB tarım 200 politikalarının iĢlerlik kazanabilmesi bu gereği fazlasıyla artırmaktadır. Bu nedenle AB, aday ülkelerin kurumsal geliĢmiĢlik düzeylerine öncelik vermektedir. Yapılması gerekenler bellidir. Adaylık sürecinde yol almak isteniyorsa, Türkiye'nin de kurumsal altyapısını ve insan gücü kapasitesini geliĢtirmesi kaçınılmazdır. Bu tür geliĢmelerin AB'nin de çıkarına olması, gereken ciddiyet gösterildiğinde, AB kaynaklarından destek alınabilmektedir. Tarımda bütünleĢme için bir tür ön Ģart olan kurumsal geliĢmeyi, en azından, baĢlatabilmek bu çalıĢmanın çerçevesinin dıĢında kalmaktadır. (Çakmak ve Kasnakoğlu, 2001, s.13) OTP ile ilgili genel bilgiler aĢağıda maddeler halinde sıralanmıĢtır.(<www.ikv.org.tr/pdfs/0b08abbf.pdf>, EriĢim Tarihi: 09.11.2011) OTP‘ye ihtiyaç duyulmasının sebepleri: Gıda yetersizliklerinin önüne geçilmesi, Tarımda çalıĢan kesimin gelir düzeyinin korunması ve arttırılması, Piyasa mekanizmaları arasındaki farklılıkların giderilmesi, Fransa ve Almanya arasındaki dengesizliğin giderilmesidir. OTP‘nin amaçları: Üretim standartlarını ve tarım teknolojisini geliĢtirmek, Tarımsal üretim araçlarının etkin kullanımını sağlamak, Avrupa‘daki tarımsal üretimin verimliliğinin artmasını sağlamak, Piyasalarda istikrarı sağlamak, Ürün arzının güvenliğini sağlamak, Tarımdaki en önemli faktörlerden birisi olan iĢgücünün uygun değer kullanımını sağlamak, Tarımsal nüfusun gelirini arttırmak, Tüketicilere daha gerçekçi ve uygun fiyatlar sunmak, Tarım ürünleri fiyatlarını bütün üye ülkelerde eĢitleyerek haksız rekabetin önüne geçmek. OTP‘nin ilkeleri: Tek Pazar ilkesi, Topluluk tercihi ilkesi, Mali dayanıĢma ilkesi. OTP‘nin uygulama araçları: Karar mekanizması, Ortak piyasa düzenleri, Pazar ve fiyat mekanizmaları. OTP üreticiye neler kazandırır: Ġstikrarlı Pazar, Ġstikrarlı gelir, DıĢ rekabete karĢı koruma, Üreticilerin yapısal sorunlarına çözüm. OTP tüketiciye neler kazandırır: Yeterli gıda, Uygun fiyata ürün, Sağlıklı ve kaliteli ürün, Çevre koĢullarına uygun üretilmiĢ ürün, Ürün çeĢitliliği. GeliĢmiĢ ülkelerden farklı olarak, Türkiye tarımında büyük bir nüfusun barındırılması, bu kiĢilerin de vergi ödemesi ve tarım ürünleri tüketicileri olması, aslında tarıma sağlanan (net) 201 transferlerin daha düĢük olduğuna iĢaret etmektedir. Ancak iki geliĢme dikkat çekicidir. Destekteki artıĢ üretim artıĢından çok fiyat artıĢlarından kaynaklanmaktadır ve vergi gelirlerinden sağlanan transferler daha hızlı yükselmektedir. Vergi gelirlerinden (bütçeden) sağlanan transferlerdeki artıĢın çok önemli bir nedeni tarımsal desteğin finansmanından, finansmanın faiz yükünden oluĢmaktadır. (Kıral ve Akder, 2011, s.15) Türkiye‘de tarım sektöründe önemli geliĢmeler olmakla beraber gerek hayvansal üretimde ve gerekse bitkisel üretimde istenen verimlilik düzeyine eriĢilememiĢtir. Tarıma dayalı sanayi iĢletmelerinde büyük bir potansiyel bulunmakla beraber, kapasite kullanım oranında, finansman konusunda ve sanayinin bölgeler arasında dağılımında sorunlar yaĢanmaktadır. Sanayi iĢletmelerinin özellikle batı bölgelerimizde yoğunlaĢması baĢta çevre sorunları olmak üzere, birçok sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle hiç değilse tarıma dayalı sanayi iĢletmelerinin bölgeler arasında üretim potansiyelleri de dikkate alınarak dengeli geliĢmesine önem verilmelidir. Tarım sektörü ekonomiye sağladığı katkılara karĢılık, tarımsal destekleme politikaları nedeniyle önemli bir yük de getirmekte ve bu yükün zaman içinde hızla arttığı görülmektedir. Desteğin yüksekliğine karĢılık bunun önemli bir kısmının üreticinin eline geçemediği gözlenmektedir. En büyük kayıplar hükümetin destek politikalarını finansman biçiminden kaynaklanmakta ve bu da tarımsal politikalar konusunu makroekonomik denge konusuyla iliĢkilendirmektedir. Türkiye ekonomisinin makroekonomik açıdan düzenlenmesi, enflasyonun azaltılması, bütçe açıklarının giderilmesi gibi gündemdeki konular tarımsal destekleme biçimini ve derecesini de gündemde tutacaktır. (Kıral ve Akder, 2011, s.17) Tarım ve gıda sektöründe yaĢanan bu değiĢimlerin baslıca nedeni olarak, teknoloji ve tüketici tercihlerindeki geliĢmeler gösterilmektedir. Yeni teknolojiler farklı ürünler elde edilmesine olanak yaratmıĢtır. Üreticiler, biyoteknoloji, mekanizasyon, bilgi teknolojilerini kullanarak tüketici isteklerini daha etkin bir Ģekilde yerine getirebilmektedirler. Öte yandan tüketici tercihlerindeki değiĢmeler de yeni ürünler ortaya çıkmasını özendirmiĢtir. Tüm dünyada tüketiciler daha seçici olmaya baĢlamıĢlardır. Bazı ürünlerde pazar istekleri, tohumun gen yapısına kadar kontrollü bir üretimi gerekli hale getirmiĢtir.(Rehber, 2006, s.2) Destekleme politikaları genel olarak aĢağıdaki araçlarla uygulanmaktadır. (Atakan, 1998, s.93) Fiyatlar ve alımlar yoluyla destekleme: destekleme fiyatları açıklamak, ürün almak, depolamak, islemek ve bunları iç ve dıĢ pazarda satmak, ithalat koruma mekanizmaları ile iç fiyatların düĢmesini önlemek ve ihracat sübvansiyonları vererek, fazla ürünün dıĢ satımını kolaylaĢtırmak gibi uygulamalar bu destekleme kapsamındadır. Girdi sübvansiyonları: Desteklenen girdiler, baslıca kimyevi gübre, tohumluk, tarımsal ilaç, zirai kredi ve damızlık hayvandan oluĢmaktadır. Doğrudan yardımlar: Üreticilere doğrudan sağlanan gelir desteği arasında, süt ve et teĢvik primleri, prim sistemi çerçevesinde üreticilere verilen fiyat farkı primleri, tütünde kota ve çayda budama tazminatı uygulaması çerçevesinde yapılan ödemeler sayılabilir. Destekleme politikaları açısından, 1994 yılı önemli bir dönüm noktasını temsil etmektedir. 1980‘de fiyat yoluyla destekleme 24 ürünü kapsarken, bu sayı 1990‘da 10‘a düĢmüĢ, 1994 yılında alınan bir kararla, fiyat yoluyla yapılan desteklemelerin ürün kapsamı daraltılmıĢ, devlet desteğine tabi ürünler; hububat, seker pancarı ve tütün ile sınırlandırılmıĢtır. Türkiye‘de bugüne kadar uygulanan destekleme politikalarının, olumlu sonuçlarına örnek olarak; destekleme kapsamındaki ürünlerde pazar fiyatlarının genellikle dünya fiyatlarının üzerinde oluĢması, ürün fiyatlarının devlet alımlarının etkisiyle istikrarda tutulabilmesi; desteklemeye tabi ürünlerde verim artısının sağlanması; girdi sübvansiyonlarının, gübre, tohumluk, zirai ilaç gibi verim artırıcı girdilerin kullanımını teĢvik etmesi ve bu Ģekilde tarımsal üretim artısına olumlu katkılar sağlanması sayılabilir. Bu olumlu sonuçlar yanında; uygulanan destekleme politikalarının üretici gelirlerinde istikrar sağlayamaması, girdi fiyatlarının ürün fiyatlarına göre daha hızlı artması sonucunda, çiftçilerin satın alma gücünün 202 zayıflaması; üreticilere intikal eden reel desteklemenin yetersiz kalması; faydanın, üreticiler ve bölgeler arasında dengesiz dağılması; ürün stokları oluĢması ve stok maliyetinin artması; fiyatların dalgalanması önlendiğinden ve aĢırı devlet alımları yüzünden borsacılığın geliĢmesinin gecikmesi olumsuz sonuçlar olarak sayılabilir.(Atakan, 1998, s.93) 3-REKABET ĠLĠġKĠLERĠ KAPSAMINDA AÇIKLANMIġ KARġILAġTIRMALI ÜSTÜNLÜKLER ENDEKSĠ AB, ekonomik bir birliktelik olarak baĢlayıp siyasal ve hemen hemen sosyal bir birliğe dönüĢen ender bütünleĢmelerdendir. Günümüzde 27 ülkeli bir birliğe eriĢmesi çeĢitli istikrarsızlıklar ve kırılganlıkları beraberinde getirse de dünya üzerindeki en önemli bütünleĢme olduğu açıktır. AB, Türkiye‘nin de en önemli ekonomik ortağı konumundadır. ÇalıĢmada AB‘nin ilk 15 ülkesi ve Türkiye arasında gerçekleĢen tarım sektörü dıĢ ticareti ele alınacaktır. Bu durum açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler adıyla anılan rekabet endekslerine göre incelenecektir. Rekabet gücünü belirlemede en yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biri açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler yöntemidir. Ġktisat yazınında uzmanlaĢma belirli bir kavram olmakla beraber, verilerin kısıtlılığı ve toplanıĢ Ģekli nedeni ile bunun nasıl ölçüleceği konusunda çok tartıĢma bulunmaktadır (Filiztekin, 2009, ss.6-7 ). Söz konusu endekse göre; görünür ticaret dengesi –buna dıĢ ödemeler bilançosunun cari iĢlemler hesabındaki dıĢ ticaret alt kalemi de denilmektedir– ulusal sanayinin rekabetçiliği ile iliĢkilendirilmektedir. Bu endekse göre, eğer bir ülke uluslar arası piyasalara yetkin düzeyde üretim malı ihraç edebiliyorsa söz konusu ülkenin rekabetçi olduğu, eğer net ithalatçı sanayiye sahipse rekabetçilikten uzak olduğu ortaya çıkmaktadır (Mutanbatsere, 2010, s.60). AçıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler endeksi, ülkelerin ticaret potansiyellerinin açıklanması bakımından uluslararası ticaret teorisinde ve deneysel çalıĢmalarda sıklıkla kullanılan bir ölçüttür. Bu ölçüt bir ülkenin mal üretimiyle bunun ihracatında ne ölçüde yetkin ve bu üretimi yapabilir konumda olduğunu açıklar. Ayrıca bu ölçüt, söz konusu endeksin hesaplandığı ülkenin diğer ülkelerle ticaret yapabilme veya o malın üretiminde iĢbirliğine gidebilme temelinin olup olmadığını da ortaya çıkarır (Fathi, 2010, ss.1-2). Bela BALASSA‘nın 1965 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢma ile sayısal olarak RCA endeksi uluslararası ticarette uzmanlaĢmayı ölçme konusunda kullanılmaya baĢlanmıĢtır. BALASSA‘nın ortaya koymuĢ olduğu bu yaklaĢım, üretim faaliyetlerinin yanı sıra fiyat dıĢı faktörlerin de analize dahil edilmesini gerektirir. Analiz yaparken, ihracat iç üretimle ve ithalatta iç tüketimle iliĢkilendirilir. Açıklamalı karsılaĢtırmalı üstünlükler yaklaĢımı uygulamada, faktör getirileri veya faktör yoğunluklarının rolünü belirlemede bir araç olarak kullanılmaktadır. i ülkesinin j malına (veya mal grubuna) ait RCA endeksi genellikle malın ülke toplam ihracatı içindeki payının dünya toplam ticareti içindeki payına oranlanması ile ölçülür. RCAij (Xij / Xit ) / (X wj / X wt ) Burada Xij ve Xwj i ülkesinin j malı ihracatını ve dünya j malı ihracatını gösterirken Xit ve Xwt ülkenin toplam ihracatını ve dünya toplam ihracatını göstermektedir. 1‘den küçük değerler ülkenin ilgili malda RCA bakımından dezavantajlı olduğunu, 1‘den büyük değerler ise söz konusu ülkenin o malda RCA açısından avantajlı olduğunu gösterir. Ticari serbestliğin etkisi ve geniĢleyici özelliği dolaylı yoldan açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler endeksiyle ölçülebilmektedir. Söz konusu endeks, karĢılaĢtırmalı üstünlüklerdeki değiĢimleri endeks temelinde ölçmektedir. Diğer ortalama ölçümler yöntemlerinde olduğu gibi bir sınırı mevcuttur. Herhangi bir ülkenin açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlüklerinin değiĢimi, uygun değer ticaret politikasına ulaĢmak için yapılan faktör donanımındaki ilerlemeyi ayırt etmez (Bender ve Li, 2010, ss.18-20). 203 KarĢılaĢtırmalı üstünlükler teorisi, iktisatçıların endüstriler arası gözlenen mal ve hizmet değiĢimlerinin bulunduğu modeline dayanmaktadır. Bu gözlemler yapılamadığı sürece karĢılaĢtırmalı üstünlükler dolaylı yollardan ölçülür. Ancak açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler endeksi, hangi ülke ekonomisinin karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahip olduğunu belirten ticaret modelini kullanır. Bunu yaparken ülkelerin ilgili bulunduğu sanayi kesimlerini dünya ortalaması ile kıyaslar.(EĢiyok, 2008, ss.25-27) RCA1=Xij/Xnj Denklemde X ihracatı, i bir ülkeyi, j bir ürün veya sektörü, n ise ülke grubunu temsil etmektedir. Literatürde yaygın olarak kabul edilen ve sonradan geliĢtirilmiĢ yaklaĢım BALASSA‘nın (1965) geliĢtirdiği yaklaĢım olarak genel kabul görmektedir. RCA3 = (Xij - Mij) / (Xij + Mij) 3 no‘lu denklemdeki endeks oranı, –1 den (Xij = 0 ve açıklanmıĢ karsılaĢtırmalı dezavantaj) +1‘e (Mij = 0 ve açıklanmıĢ karsılaĢtırmalı üstünlük) giden bir aralıkta yer alır. Bununla birlikte RCA3 ile ilgili sıfıra yakın değerler konusunda belirsizlikler bulunmaktadır. RCA4 = (Xij / Xit) / (Mij / Mit) = (Xij / Mij) / (Xit / Mit) X ihracatı, M ithalatı, i bir ülkeyi, j bir ürün veya sektörü, t ise bir ürünler seti veya sektörler setini temsil etmektedir. ÇalıĢmada elde edilen bulgular ek tablolar bölümünde özetlenmiĢtir. Buna göre AB ile Türkiye arasında 1996–2010 yılları arasında tarım sektöründe seçilen alt kalemler açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler endeksinin üç farklı tipine göre incelenmiĢtir. Söz konusu alt kalemler de bölümün sonunda açıklamalar olarak belirtilmiĢtir. Buna göre Türkiye genel olarak AB–15 ülkelerine karĢı açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahiptir. Ancak bu alt kalemlerden büyük oranda avantaja sahip olunanlar; yenilen meyveler, kabuklu yemiĢler, turunçgil ve kavun kabuğu; örülmeye elveriĢli bitkisel maddeler, bitkisel müstahzarlar; et, balık, kabuklu hayvan, yumuĢakça vb. hayvansal müstahzarlardır. SONUÇ Türk tarım sektörü özellikle Cumhuriyet dönemi sonrası yerini sanayi sektörüne bırakmıĢtır. 1980‘li yıllardan itibaren ise değiĢen ve geliĢen dünya ekonomisi ve iĢ yaĢamı karĢısında hizmetler sektörü günümüzde istihdam açısından büyük önem taĢımaktadır. AB‘ne üyelik sürecinin ilk adımı olarak görülen GB anlaĢması birlik üyesi ülkeler arasında farklı birlik üyesi olmayan ülkelere karĢı farklı bir gümrük tarifesi uygulamasının önünü açmıĢtır. Bununla birlikte Türkiye ekonomisi GB anlaĢması sonrası özellikle sanayi ve hizmetler sektörüne yönelik dıĢ ticarete daha da önem vermiĢ tarım sektörü ise unutulan bir sektör konumuna gerilemiĢtir. Söz konusu sektörü canlandırmak amacıyla hükümetler büyük çaba harcamıĢ ancak bu durum doğrudan gelir destekleri ve sübvansiyonlar gibi tarım sektörünün verimliliğini daha da arttıracak uygulamalardan ileri gidememiĢtir. Tarım sektörünün geleceği; alternatif tarım olanaklarının geliĢtirilmesine, organik tarımın kırsalda yaĢayan insanlar tarafından benimsenmesine, tohum teknolojisinde oluĢturulan yeni teknolojilerin verimliliği arttırmasına ve su kaynaklarının iyi yönetilmesine bağlı olduğu açıktır. GeliĢmiĢ ülkelerin aksine geliĢmekte olan ülkelerde nüfusun kompozisyonu sektörler arasında daha geçiĢkendir. Bir ülkenin 50 yıl içerisinde tarım sektöründen sanayi ve hizmetler sektörüne yoğun bir Ģekilde kayması ancak bu Ģekilde açıklanabilir. Bunun yanı sıra bölgesel bütünleĢmelere üyelik süreçleri de söz konusu geçiĢi hızlandırmaktadır. AB‘ne üyelik sürecinde Türkiye ekonomisinde özellikle de tarım sektöründe verimlilik arttırıcı çabalara daha büyük yer vermek gerekmektedir. Türkiye gibi verimli tarım topraklarına sahip ve eskiden tahıl ambarı olarak nitelendirilen bir coğrafyanın günümüzdeki verimsiz ve dıĢ ticarette tarıma oldukça düĢük yer veren bir ekonomiye dönüĢmesi 204 düĢündürücüdür. ÇalıĢmada elde edilen bulgular da AB–15 üye ülkeleriyle Türkiye arasındaki tarım sektörünün rekabetçi yapısında ortaya çıkan sonuç bu tezi güçlendirmektedir. Tüm bunlara rağmen AB sürecinde ortak tarım politikası uygulamasıyla birlikte tarımsal iĢgücünün ve çıktının artması beklentiler arasındadır. Ancak esas önemli olan tarımsal istihdamın artması ve özellikle tarım sektöründe görülen gizli iĢsizliğin azaltılmasıdır. Bununla birlikte tarımsal çıktının artması ve tarım sektörünün ulusal hasılaya artan oranlarda katkıda bulunması kaçınılmazdır. KAYNAKÇA —Arı, Aylan, ―Türkiye‘de Tarımın Ekonomideki Yeri ve Güncel Sorunları‖, ÇalıĢma ve Toplum Dergisi, Yıl:2006, Sayı:27. —Atakan, Mehtap, BaĢbakanlık Gümrük MüsteĢarlığı, AT ve DıĢ ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası ve Türkiye‘nin Uyumu, YayınlanmamıĢ Uzmanlık Tezi, Ankara, Eylül 1998. —Bage Lennart, Our Planet, United Nations Environment Programme, Agriculture and Economic Development, 2006. —Bakır, Akif, ―AB DıĢ Ticaret Ġstatistikleri Sistemi‖, <http://www.gumrukkontrolor.org.tr/Yayinlar/Dergiler/47/5.html>, (EriĢim Tarihi: 23.04.2011. —Bender, Siegfried ve Li, Kui-Wai, ―The Changing Trade and Revealed Comparative Advantages of Asian and Latin American Manufacture Exports‖, <http://wwaltayw.econ.yale.edu/growth_pdf/cdp843.pdf>, 06.02.2010. —Çakmak, Erol ve Kasnakoğlu, Haluk, ―Tarım Sektöründe Türkiye ve Avrupa Birliği EtkileĢimi: Türkiye‘nin AB‘ye Üyeliğinin Analizi‖, Ankara, Nisan 2001. —Çakmak, Erol ve Akder, Halis, DTÖ ve AB‘deki GeliĢmeler IĢığında 21. Yüzyılda Türkiye Tarımı, TÜSĠAD Yayınları, Ġstanbul, Haziran 2005. —DPT, 9. Kalkınma Planı DıĢ Ticaret Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu, <http://www.dpt.gov.tr>, (EriĢim Tarihi: 15.12.2010). —EĢiyok, Bayram Ali, Türkiye Ekonomisinin Rekabet Gücündeki GeliĢmeler ve Faktör Kullanım Yoğunluklarına Göre DıĢ Ticaretin Yapısı, Kalkınma Dergisi, Ankara, NisanHaziran 2008, Sayı:48. —Fatah, Yahia, ―Identifying The Revealed Comparative Advantages Among the OIC Member Countries‖, <http://www.carsicm.ir/icmroot/public/Documents/pdf/identyfiying.pdf>, 30.01.2010. —Filiztekin, Alpay, ―Türkiye‘de AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlüklerin Evrimi‖, <http://Digital.Sabanciuniv.Edu/Elitfulltext/Elit/3011800000274.Pdf>, 15.02.2010. —Karakayalı, Hüseyin, Türkiye‘nin Ekonomik Yapısı ve DeğiĢimi, Manisa, Emek Matbaacılık, 2009. —Kıral, Taner ve Akder, Halis, ―Makro Ekonomik Göstergelerle Tarım Sektörü‖ <http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/a793d8b79c1b666_ek.pdf?tipi=14&sube=>, EriĢim Tarihi:20.11.2011. —Koral, Sevgi, Gümrük Birliği‘nin Türkiye‘ye Sağladığı Yarar ve Sakıncaları ve Tekstil Sektörü Üzerine Etkileri, Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul, 2006. —Meijnerik, Gerdien ve Roza, Pim, Markets, Chains and Sustainable Development Strategy and Policy Paper 4, The Role of Agriculture in Economic Development, April 2007. —Miran, Bülent, Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı, ―Türkiye‘de Tarım‖, Editör: Fahri Yavuz, ―Tarımsal Yapı ve Üretim‖, Ankara, Aralık 2005. 205 —Mutanbatsere, E., ―Competitiveness and Revealed Comparative Advantage in The SADC Maize Industry‖, <http://ageconsearch.umn.edu/bitstream/51996/2/Mutambatsere.pdf>, 31.01.2010. —Rehber, Erkan, Tarımda EndüstrileĢme ve KüreselleĢme, Ġstanbul Üniversitesi, Ġktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti, Ġktisat Dergisi, Sayı:477, Ġstanbul, Eylül 2006. —Seymen, Dilek, Türkiye‘nin DıĢ Ticaret Yapısı ve Rekabet Gücü, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, Ġzmir, 2009. —Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı, Osmanlı‘dan Günümüze Tarım ve Tarıma Hizmet Veren Kurumların TeĢkilatlanma Süreçleri, <www.tarim.gov.tr/TurkiyedeTarim Osmanlida_Tarim.html >Mayıs 2004. —Topuz, Hüseyin, ―Cumhuriyet Dönemi Ekonomisinde Tarımsal Yapının Ġncelenmesi (1923–1950)‖, Süleyman Demirel Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, , Isparta, Yıl:2007, Cilt: 12, Sayı:3. —Uyar, Süleyman, ―Ekonomik BütünleĢmeler ve Gümrük Birliği Teorisi‖,<http://www.econturk.org/dtp13.htm>, EriĢim Tarihi: 12.05.2010. —Yalçınkaya, Neslihan, Yalçınkaya, Hakan, Çılbant, CoĢkun, ―Avrupa Birliği‘ne Yönelik Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları ve Sektörün Geleceği Üzerine Etkisi‖, Celal Bayar Üniversitesi, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Manisa, Yıl:2006, Cilt:13, Sayı:2. —Yavuz, Fahri, Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı, ―Türkiye‘de Tarım‖, Editör: Fahri Yavuz, ―Tarım Politikası‖, Aralık 2005. —Yılmaz, Hasan, ―Türkiye‘de Tarım Politikalarının DemokratikleĢmesi ve Alternatif Tarım Politikaları OluĢturulması Sürecinde Baskı Grupları Olarak Üretici Örgütleri‖, 2.Ulusal Ġzmir Ġktisat Kongresi, 2008. —<http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,arazi_toplulastirmasi.html>, EriĢim Tarihi: 20.10.2011. —<http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/agriculture/introduction>, (EriĢim Tarihi: 10.11.2011). — ―Avrupa Birliği‘nin Ortak Tarım Politikası‖, <www.ikv.org.tr/pdfs/0b08abbf.pdf>, EriĢim Tarihi: 09.11.2011. —<www.tuik.gov.tr>, (EriĢim Tarihi: 10.10.2011) EK TABLOLAR AÇIKLAMA: ÇalıĢmanın uygulama bölgesinde adı geçen tarımsal mal alt kalemleri uzun isimleri yerine rakamlarla ifade edilmiĢtir. Söz konusu alt kalemler aĢağıda belirtilmiĢtir. 1: Canlı Hayvanlar 2: Etler ve Yenilen Sakatat 3: Balıklar, Kabuklu Hayvanlar, YumuĢakçalar ve Diğer Omurgasızlar 4: Süt ve Süt Mamülleri, KuĢ ve Kümes Hayvanları ve Yumurtaları, Bal vb. 5: Tarifenin BaĢka Yerinde Yer Almayan Hayvansal Müstahzarlar 6: Canlı Bitkiler ve Çiçekçilik Müstahzarları 7: Yenilen Sebzeler, Bazı Kök ve Yumrular 8: Yenilen Meyvalar, Kabuklu YemiĢler, Turunçgil ve Kavun Kabuğu 9: Kahve, Çay, Paraguay Çayı ve Baharat 10: Hububat 11: Değirmencilik Ürünleri, Malt, NiĢasta, Ġnülin ve Buğday Gluteni 12: Yağlı Tohum ve Meyvalar, Sanayi Bitkileri, Saman ve Hayvan Yemi 13: Laklar, Sakızlar, Bitkisel Özsu ve Hülasalar 14: Örülmeye ElveriĢli Bitkisel Maddeler, Bitkisel Müstahzarlar 15: Hayvansal ve Bitkisel Yağlar ve Bunların Müstahzarları 206 16: Et, Balık, Kabuklu Hayvan, YumuĢakça vb. Hayvansal Müstahzarlar 17: ġeker ve ġeker Mamülleri 18: Kakao ve Kakao Müstahzarları 19: Esasını Hububat, Un, NiĢasta ve Süt TeĢkil Eden Müstahzarlar EK TABLO-1: 1996 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001088225 -0,97623931 0,005768457 1 0,000574833 -0,939660054 0,014925176 2 0,028676957 0,370078696 1,043516684 3 0,007903504 -0,452469411 0,180859603 4 0,03224097 0,871105518 6,96472759 5 0,011026551 -0,009674881 0,470583205 6 0,124987526 0,896071037 8,753025441 7 0,623273603 0,987199291 74,48135519 8 0,014617237 0,647290756 2,240751002 9 0,004339183 -0,900361871 0,025155296 10 0,021744256 0,729953325 3,073517787 11 0,026727326 0,235921814 0,776056564 12 0,000150169 -0,961832207 0,009334163 13 0,01029292 0,990446521 99,96066407 14 0,037207267 -0,131404694 0,368332196 15 0,036629402 0,956341583 21,49893171 16 0,010100416 -0,839778089 0,041782714 17 0,001269987 -0,860089518 0,036087483 18 0,007149669 -0,397591259 0,20680035 19 TABLO-2: 1997 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001348745 -0,664931964 0,060612749 1 0,000637505 0,246937731 0,498702277 2 0,033839339 0,251658059 0,503747712 3 0,009984289 -0,171322463 0,213076997 4 0,03107975 0,886858025 5,02276595 5 0,010767217 -0,059759752 0,267213804 6 0,088885511 0,913761094 6,683623178 7 0,653552827 0,993549761 93,08479112 8 0,017148811 0,700779292 1,711921267 9 0,003222202 -0,914754462 0,01340868 10 0,028959431 0,850579289 3,730133471 11 0,021563875 -0,039038842 0,278548949 12 0,000152296 -0,961199352 0,005958607 13 0,007410543 0,989116049 55,04286169 14 0,034251125 -0,363614032 0,140558336 15 0,037308718 0,969277213 19,30517418 16 0,011969216 -0,285572743 0,167374323 17 0,002068206 -0,787229034 0,035855817 18 0,005850395 -0,508595041 0,098105721 19 207 EK TABLO-3: 1998 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,000715149 -0,882413537 0,017940481 1 0,000578132 0,600350448 1,150078671 2 0,017831587 0,108946721 0,357436413 3 0,007182315 -0,484137681 0,099827777 4 0,03172678 0,869988152 4,130928783 5 0,011548686 -0,224801015 0,181777214 6 0,076650415 0,870915651 4,162674036 7 0,651991617 0,987948918 47,37736969 8 0,021451291 0,696979194 1,608406624 9 0,023257412 -0,251341581 0,17183025 10 0,028303383 0,78603077 2,397338707 11 0,027164163 0,083326543 0,339419283 12 3,97608E-05 -0,992404392 0,001094906 13 0,007447038 0,980458132 29,10659362 14 0,033046451 -0,428869015 0,114798203 15 0,038866844 0,941347955 9,506310789 16 0,01449582 0,320343323 0,55794202 17 0,001246137 -0,865635257 0,020684755 18 0,006457019 -0,557522863 0,081592115 19 EK TABLO-4: 1999 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001148866 -0,813992909 0,030110694 1 0,000695563 0,854726412 3,749039776 2 0,034351074 0,491116885 0,86043982 3 0,006758543 -0,518499183 0,093112786 4 0,030401446 0,872041174 4,296076488 5 0,010586029 -0,149890277 0,217092808 6 0,0735705 0,793031626 2,543963153 7 0,599674218 0,980664504 30,08032061 8 0,017497783 0,757020319 2,123409134 9 0,015963105 -0,555020305 0,084029346 10 0,023725634 0,724562391 1,838579976 11 0,023820274 -0,011732879 0,286837109 12 7,39667E-05 -0,987159629 0,001897456 13 0,00834392 0,981372728 31,23516289 14 0,096792961 0,126291892 0,37853971 15 0,024544192 0,972870181 21,35396179 16 0,016453273 0,341245696 0,597876839 17 0,008473476 -0,285704554 0,163141163 18 0,007125175 -0,5098297 0,095333576 19 208 EK TABLO-5: 2000 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001398458 -0,863782285 0,024912406 1 0,000449767 0,545024972 1,15751122 2 0,027143277 0,213279786 0,525675722 3 0,004262589 -0,657995736 0,070311341 4 0,03383682 0,810259593 3,252058109 5 0,008345127 -0,26642358 0,197443864 6 0,087466984 0,874794196 5,103949941 7 0,620877534 0,981258837 36,03478564 8 0,020278712 0,736155104 2,242937082 9 0,041563161 -0,222344405 0,216855768 10 0,024415715 0,730229052 2,18617885 11 0,02195789 -0,250708662 0,204207562 12 0,000102667 -0,98601358 0,002400499 13 0,008499514 0,98754778 54,40615681 14 0,014923912 -0,654085799 0,071283272 15 0,034574564 0,969296829 21,86277146 16 0,025319686 0,473267301 0,953385486 17 0,012108416 -0,308603482 0,180092813 18 0,012475207 -0,356327271 0,161762512 19 EK TABLO-6: 2001 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001066632 -0,771882612 0,021859666 1 0,000562953 0,952128658 6,92393384 2 0,031604165 0,880430972 2,670292079 3 0,004136034 -0,417385934 0,069793169 4 0,020951743 0,906622273 3,466900969 5 0,009111762 0,109193799 0,211419126 6 0,085431775 0,963646931 9,171542744 7 0,614240001 0,988507514 29,37874968 8 0,017721048 0,762859417 1,262210727 9 0,026329793 0,143570686 0,226720902 10 0,016558591 0,65946017 0,827406614 11 0,023508404 0,152762622 0,231022803 12 0,000173844 -0,974635977 0,002180977 13 0,009501723 0,994106248 57,44821384 14 0,080142688 0,374952286 0,373503372 15 0,013821962 0,980850096 17,56325834 16 0,021069974 0,592392922 0,6633284 17 0,009898415 -0,251365448 0,101579432 18 0,014168493 -0,196574774 0,11400547 19 209 EK TABLO-7: 2002 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,00127642 -0,69482416 0,047683614 1 0,001007612 0,984267169 33,3992669 2 0,052954869 0,822638795 2,721357753 3 0,02179773 -0,001835464 0,26384532 4 0,028551149 0,925676369 6,861199421 5 0,015319797 0,264019958 0,454811622 6 0,10505786 0,885851442 4,37502672 7 0,593502708 0,977080652 22,84366525 8 0,017760991 0,764603388 1,985137352 9 0,024111796 -0,28307651 0,147966676 10 0,015230692 0,383258625 0,593941898 11 0,02439743 -0,033929663 0,24743516 12 3,69191E-05 -0,996181 0,000506633 13 0,004863078 0,97503929 20,9537837 14 0,028614675 -0,301260378 0,142198438 15 0,014988835 0,974870615 20,81135902 16 0,023438762 0,547445832 0,905500192 17 0,007562596 -0,541226929 0,078826998 18 0,019526084 -0,100784912 0,216324036 19 EK TABLO-8: 2003 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001532956 -0,417736018 0,124433115 1 0,000867109 0,833091396 3,327490429 2 0,062575295 0,716963756 1,837936478 3 0,020638923 -0,038406582 0,280566278 4 0,02728079 0,960451567 15,01890459 5 0,015884173 0,2636439 0,519934024 6 0,112068765 0,915970697 6,908273544 7 0,5459808 0,983337116 36,06266339 8 0,014882647 0,776719027 2,410895898 9 0,01048162 -0,7561923 0,042061695 10 0,011615253 0,359563374 0,643183238 11 0,021541561 -0,055317825 0,271215102 12 0,000149531 -0,98732215 0,001932808 13 0,004591148 0,96700362 18,06135302 14 0,07324144 0,199168838 0,453681209 15 0,017107837 0,959119222 14,51954939 16 0,022746606 0,437112264 0,773535644 17 0,014541075 -0,341598621 0,148689243 18 0,022272471 -0,131597466 0,232509412 19 210 EK TABLO-9: 2004 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001080109 -0,570647761 0,062725917 1 0,001230503 0,849873389 2,827459606 2 0,057566045 0,778103952 1,838737205 3 0,006858426 -0,470797086 0,082562256 4 0,022223501 0,936079983 6,950219169 5 0,013736885 0,123294644 0,294003237 6 0,103812359 0,913537743 5,078349036 7 0,626674523 0,983288873 27,23280063 8 0,013118704 0,734698927 1,50036591 9 0,006598143 -0,617548419 0,054253937 10 0,012764298 0,398398802 0,533377185 11 0,018415161 -0,137401733 0,174023052 12 6,64966E-05 -0,993391504 0,000760715 13 0,004521634 0,972717838 16,59198194 14 0,036443789 0,046780226 0,25198492 15 0,015022141 0,968393993 14,29073249 16 0,027203516 0,516706222 0,720115814 17 0,011588644 -0,407609054 0,096569158 18 0,021075124 -0,14635287 0,170872489 19 EK TABLO-10: 2005 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,000798972 -0,646562984 0,039610525 1 0,000744337 0,91831063 4,333415162 2 0,049627002 0,808324367 1,740950155 3 0,002075273 -0,764299208 0,024652769 4 0,014748513 0,895990559 3,363878632 5 0,009833098 -0,085525461 0,155456367 6 0,087404574 0,919807902 4,417770045 7 0,63671743 0,979191134 17,55158074 8 0,00901387 0,627627643 0,806593155 9 0,00896838 -0,305133422 0,098247933 10 0,016661291 0,539402507 0,616747687 11 0,016365502 -0,158983824 0,133907186 12 0,000109376 -0,984291697 0,001460833 13 0,003249425 0,94948681 7,121843269 14 0,081775928 0,444007557 0,479266956 15 0,012930792 0,968685825 11,60145212 16 0,022403969 0,551383753 0,638147615 17 0,010037079 -0,258895665 0,108634189 18 0,01653519 -0,132649677 0,141310961 19 211 EK TABLO-11: 2006 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001767034 -0,54040359 0,062070346 1 0,000864222 0,940452698 6,779271589 2 0,06687285 0,689708309 1,132879328 3 0,00216507 -0,711106338 0,035123928 4 0,012830935 0,746366118 1,432419047 5 0,01199016 -0,234197616 0,129084492 6 0,0995286 0,884448396 3,392738042 7 0,627155281 0,961029139 10,46853958 8 0,010548582 0,568604311 0,756449016 9 0,024705777 0,358331837 0,440389998 10 0,01408909 0,328884743 0,411938385 11 0,020509264 -0,166788659 0,148561075 12 0,000667557 -0,889204712 0,012200688 13 0,002417393 0,963343533 11,14263092 14 0,040141957 0,450917341 0,549726917 15 0,0108979 0,961056486 10,47603708 16 0,025366773 0,481689483 0,594715471 17 0,006252952 -0,570192076 0,056946062 18 0,021228602 -0,142276512 0,156213339 19 EK TABLO-12: 2007 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001772493 -0,396602676 0,105273678 1 0,000790634 0,968853664 15,40266097 2 0,086058194 0,799167691 2,182867369 3 0,000471569 -0,944845825 0,006910071 4 0,012248454 0,639840831 1,109421317 5 0,011627639 -0,255451445 0,144504839 6 0,109500009 0,872696853 3,584409555 7 0,620806631 0,970442019 16,24344636 8 0,01287907 0,582829847 0,924507181 9 0,006564061 -0,74684858 0,035311356 10 0,01714706 0,398055449 0,565922805 11 0,021850911 -0,173829328 0,171496043 12 0,001267729 -0,670818543 0,048005983 13 0,001796487 0,929729016 6,691285758 14 0,020416268 0,081090715 0,286667715 15 0,011574573 0,947145375 8,976451135 16 0,031840001 0,603422801 0,985166421 17 0,006014569 -0,586162599 0,063572797 18 0,025373648 -0,116219073 0,192923207 19 212 EK TABLO-13: 2008 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,001598875 -0,643870957 0,066480256 1 0,000813375 0,911625682 6,637886113 2 0,099043358 0,880891513 4,845895602 3 0,000475398 -0,951485672 0,007628825 4 0,013566327 0,782663757 2,517041026 5 0,010207495 -0,349451315 0,147936588 6 0,103467906 0,869032192 4,379305459 7 0,594272155 0,968080697 18,92093174 8 0,013909002 0,538444012 1,022846165 9 0,009912631 -0,784255519 0,037105275 10 0,01637799 0,358419247 0,649733881 11 0,025788494 -0,191751648 0,208119168 12 0,000565061 -0,857876862 0,023474745 13 0,003328383 0,951791682 12,42408735 14 0,015152328 -0,002287955 0,305467998 15 0,011053366 0,931400252 8,639781919 16 0,040723148 0,544264316 1,039828259 17 0,006453206 -0,628050205 0,070108318 18 0,033291502 -0,079983228 0,261415749 19 EK TABLO-14: 2009 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,00134837 -0,696721185 0,055486879 1 0,000826642 0,803702555 2,852390507 2 0,092972426 0,822507092 3,187476058 3 0,001337168 -0,867092592 0,022097444 4 0,010697735 0,670029686 1,571115197 5 0,010604496 -0,160484566 0,224568079 6 0,107992271 0,904952232 6,221582662 7 0,60125987 0,963802666 16,84146894 8 0,012119427 0,482000335 0,888132024 9 0,019593866 -0,640214671 0,068092843 10 0,014884396 0,280031118 0,551906501 11 0,023487764 -0,175077825 0,217923997 12 0,000244384 -0,944643144 0,008836702 13 0,001615136 0,952557587 12,77602611 14 0,013239624 0,167659229 0,435485457 15 0,008923876 0,842858143 3,640480702 16 0,032575906 0,467344063 0,85515314 17 0,00912919 -0,571970089 0,084525656 18 0,037147451 -0,063004736 0,273628232 19 213 EK TABLO-15: 2010 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri HS2 RCA1 RCA3 RCA4 0,0008234 -0,842841635 0,026121434 1 0,000926493 -0,965358724 0,005398829 2 0,080022503 0,851874621 3,829390335 3 0,001512491 -0,836390938 0,027289133 4 0,010433074 0,652257028 1,455347748 5 0,010814428 -0,234473029 0,189944369 6 0,093038953 0,82933823 3,283260161 7 0,615360712 0,980958148 31,86497965 8 0,011231307 0,423367832 0,756076627 9 0,025256095 -0,085530517 0,25803268 10 0,015179654 0,162336174 0,425020155 11 0,023156895 -0,078362201 0,261784033 12 0,000438167 -0,888149448 0,018144679 13 0,00308247 0,964285339 16,84634055 14 0,016027326 0,0607457 0,345919959 15 0,010249596 0,822571343 3,146359224 16 0,039313419 0,609725586 1,263366333 17 0,007317363 -0,690790974 0,056015701 18 0,035815652 -0,076187851 0,262931801 19 214 AVRUPA BĠRLĠĞĠ ORTAK TARIM POLĠTĠKASINA UYUM ÇERÇEVESĠNDE TÜRKĠYE‟DE TARIM SEKTÖRÜNÜN GELĠġĠMĠ ArĢ. Gör. Melike Atay Polat ġırnak Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü matay@sirnak.edu.tr Prof. Dr. Hayriye Atik Erciyes Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü atik@erciyes.edu.tr THE DEVELOPMENTOF THE AGRICULTURAL SECTOR IN TURKEY DURING THE ADAPTATION PROCESS TO THE EUROPEAN UNION COMMON AGRICULTURAL POLICY Abstract Agricultural sector has a strategic importance in Turkey for two reasons. The first reason is that this sector has an important share in the economy. The second one is that the sector supplies food for the large population of the country. This paper aims to present the details of the European Union common agricultural policy and its effects on Turkish economy. It also shows the share of agricultural sector in Turkish economy comparatively with the European Union. Comparison sindicated that in terms of employment agriculture has an important share in Turkish economy. Although this sector has an important share, the effectiveness of the worker in the sector is lower in comparison. The paper is also indicated that common agricultural policy has effects on Turkish economy. GĠRĠġ Tarım sektörü, ülke nüfusunun belirli bir kısmını kapsaması ve istihdam olanağı sağlaması, insan yaĢamının temel ihtiyacı olan gıda maddelerini üreten sektör olması, üretilen ürünlerin ulusal gelir ve ithalatta değiĢen oranlarda yer alması sebebiyle her ülkede belirli bir öneme sahiptir. Tüketim alıĢkanlığının coğrafi koĢullar ve kültürel faktörler açısından her ülkede farklılık göstermesi, ülkelerin bu ihtiyaçlarının dıĢarıya bağlı olmadan kendi kendilerine yetecek Ģekilde ve sektörün verimliliğini artırmak amacıyla tarım politikaları yapmaya yöneltmiĢtir. Ülkemizin ekonomik ve sosyal geliĢiminde önemli bir yere sahip olan tarım sektörü, Cumhuriyet‘in ilk yıllarından itibaren ciddi bir görev üstlense de Türkiye ekonomisindeki nispi payı giderek azalmıĢ ve son yıllarda yerini sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerine bırakmıĢtır. Ancak, böyle bir düĢüĢ yaĢanmasına rağmen, bugün ülkemiz ekonomisinde tarım sektörünün payı, diğer geliĢmiĢ ülkelerle karĢılaĢtırıldığı zaman hala yüksek düzeydedir. Dünyada artan nüfus baskısı ve doğal kaynakların sınırlı kullanımı zorunluluğu, dünya ülkelerini daha sıkı bir Ģekilde ekonomik iĢbirliği ve yardımlaĢmaya zorlamaktadır. Bu bağlamda tarım sektörü birçok ülkede sorun teĢkil etmekle birlikte, belirli sayıda ülkenin katılımı ile ortak karar aldıkları durumlarda da uluslar arası veya uluslar üstü tarım politikaları oluĢmaktadır. AB üyesi ülkelerin tarım politikalarının gerek ekonomik, gerek siyasi anlamda ortak bir çerçevede yönetilmesi esasına dayanan Ortak Tarım Politikası (OTP), AB‘nin ilk ortak politikasıdır. Türkiye- AB iliĢkilerinde Türk tarımı ile ilgili önemli unsurlardan biri, Türk 215 tarımının OTP‘ye uyumudur. Bu çalıĢmanın konusu, AB tam üyeliğine aday olan Türkiye‘de AB Ortak Tarım Politikası çerçevesinde tarım sektörünün geliĢimidir. Hazırlanan çalıĢma üç bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde; OTP‘nin oluĢumu ve genel ilkeleri açıklanacaktır. Ġkinci bölümde; Türkiye‘nin AB‘ye uyum sürecinde Türk tarım politikasında yapılan reformlar incelenecek ve son bölümde ise; Türk tarımının AB karĢısındaki durumu ve AB isteklerinin Türk tarımı üzerine olası etkileri incelenecektir. I)AB ORTAK TARIM POLĠTĠKALARI VE TEMEL ĠLKELER A)ROMA ANTLAġMASI VE ORTAK TARIM POLĠTĠKASI Altı Batı Avrupa Devleti (F. Almanya, Fransa, Ġtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg), 1958 yılında Roma‘da toplanarak Roma AntlaĢması‘nı imzalamaları sonucunda Avrupa Ekonomik Topluluğu‘nu (AET ya da bugünkü adıyla AB) oluĢturmuĢlardır. Ekonomik olduğu kadar siyasi bir birlik oluĢturma amacıyla imzalanan Roma AntlaĢması‘nın nihai hedefi, üye ülkeler arasında mal, hizmet, kiĢi ve sermaye dolaĢımının tam olarak gerçekleĢtirilmesidir. Avrupa Ekonomik Topluluğu‘nu kuran Roma AntlaĢması, üye ülkeler arasında ticaretin serbestleĢtirilmesini temel ilke olarak benimsemiĢ ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel AnlaĢması (GATT) kurallarına uygun olarak bir gümrük birliğinin oluĢturulmasını sağlamıĢtır. Türkiye AB‘ye ilk kez 31 Temmuz 1959 yılında baĢvurmuĢtur. AB ve Türkiye arasındaki iliĢkiler, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara AnlaĢması ile baĢlamıĢtır. Türkiye 14 Nisan 1987 tarihinde AB‘ye tam üyelik için baĢvurmuĢ ancak Avrupa Komisyonu tarafından bu baĢvuru ekonomik, sosyal ve siyasi yönden değerlendirilmesi sonucu kabul edilmemiĢtir. Nihayet, 10 Aralık 1999 tarihinde Helsinki Zirvesi ile Türkiye tam üyeliğe aday ülke olarak kabul edilmiĢ ve tam üyelik yolunda yeni bir sürecin içine girilmiĢtir.Bu yeni süreçte Türkiye, en önemli reformlarını tarım sektörü üzerinde gerçekleĢtirecektir. B)AB‟DE ORTAK TARIM FĠKRĠNĠN OLUġUMU 1955 Messina Konferansı ile baĢlar. Bu konferansta; Tarımda uzlaĢmanın öneminin vurgulanması, Ortak pazarın oluĢturulması için tarım sektörünün yeniden yapılandırılması. 1956 SPAAK Raporu‘nda ise; Çiftçilerin sosyal durumu, arz dengesi ve iklimsel koĢullardan kaynaklanan problemlerin çözümü, Gıda sektöründe esnek olmayan talep probleminin ele alınması. Ortak Tarım Politikası‘nın yürürlüğe giriĢi; 1957 Roma AnlaĢması Tarımın Ortak Pazar hedefine ulaĢılması için önemli sektör olduğu vurgusu, Tarıma yönelik kararların alınması (Roma Ant. 38. md.) Çiftçilerin ekonomik durumunun iyileĢtirilmesi, Talebe yetecek ve sağlıklı beslenmeyi sağlayan ürünlerin yetiĢtirilmesi, Rekabeti sağlayacak bir destekleme politikası. 1958 Stresa Konferansı- Sorunların Giderilmesi Üretim maliyetleri, Ürün fiyatlarındaki birlik, Ürün fiyatlarının rekabeti desteklemesi kararları alınmıĢtır. 216 AB‘de tarım sektörü Birliğin gıda ihtiyaçlarını karĢılayan bir öneme sahiptir. Ġkinci Dünya SavaĢı sırasında yaĢanan kıtlığın yarattığı endiĢenin yanı sıra, savaĢ sonrasında AB aktif nüfusunun çok önemli bir bölümünü oluĢturan tarım sektörü çalıĢanlarının gelir düzeylerinin korunması ve üye ülkelerin ulusal tarım politikaları arasındaki derin farklılıkların giderilmesi gerekliliği Birliği bir ortak tarım politikası oluĢturmaya yöneltmiĢtir (Saraçoğlu ve Bulut, 2004,54). 1)Ortak Tarım Politikası‟nın Tanımı AB‘nin ilk ortak politikası olan OTP, AB üyesi ülkelerin tarım politikalarının gerek ekonomik, gerek siyasi anlamda ortak bir çerçevede yönetilmesi esasına dayanan bir politikadır (www.deltur.cec.eu.int/abtarim.rtf, 2000,s.1). OTP‘nin oluĢturulmasında, Ġkinci Dünya SavaĢı sırasında yaĢanan kıtlık, AB aktif nüfusunun büyük bir bölümünün tarım sektöründe çalıĢması sonucu elde ettiği gelir düzeylerinin korunması ve üye ülkelerin ulusal tarım politikalarındaki farklılıkların giderilmesi gibi faktörler rol oynamıĢtır. Bütün bu faktörler neticesinde üye ülkeler tarafından gerekliliğine inanılan OTP, Roma AntlaĢması‘nın 3847. maddeleriyle belirlenen yasal çerçevede 1962 yılında resmen hayata geçirilmiĢtir. OTP‘nin temel unsurları AB‘ye üye devletlerde geçerli olan ürün bazında ortak fiyatların belirlenmesi, bu fiyatların korunması için iç piyasada ürünlerin desteklenmesi, dıĢ ülke ürünleri rekabetine karĢı ortak korunma yöntemlerinin uygulanması ve söz konusu destek ve koruma sistemi için gerekli harcamaların ortak bir fondan (Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Garanti Fonu) karĢılanmasıdır (Ekeman, 2000, s.1). Tarım, AB‘de ekonomik ve sosyal yönden önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle OTP Birlik‘teki tarımsal faaliyetlerin yaklaĢık yüzde 90‘ını oluĢturmaktadır. 2)Ortak Tarım Politikası‟nın Amaçları AET‘nin kurulduğu yıllarda OTP‘nin amaçları Roma AntlaĢması‘nın 39. maddesinde yer almıĢtır. Ancak, daha sonra değiĢen Ģartlara bağlı olarak OTP‘nin amaçları 33. maddede yer almaktadır. Bunlar (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2002,71); T arımsal verimliliği; teknik ilerleme ve tarımsal üretimin rasyonel geliĢimi ve üretim faktörlerinin optimum düzeyde kullanımı yoluyla artırmak, Tarımsal üreticiler için makul bir yaĢam standardını sağlamak, Tarımsal ürün piyasalarında istikrar tesis etmek, Tüketicilerin düzenli gıda arzını garanti altına almak, Tarımsal ürünlerin tüketicilere uygun fiyattan arzını sağlamaktadır. Günümüzde OTP amaçları ise (Tan ve diğ., 2004, s.431); Kırsal kalkınma, Sürdürülebilir tarım, Gıda güvenliği ve Çevre konusunda yoğunlaĢmıĢtır. 3)Ortak Tarım Politikası‟nın Temel Ġlkeleri OTP, AB‘de çiftçilerin diğer sektörlerde çalıĢanlarla gelirlerinin dengelenmesi, tarımsal üretimde etkinliğin arttırılması ve tüketicilerin tarımsal ürünleri uygun fiyat, kalite ve miktarda elde etmelerinin sağlanması amacıyla oluĢturulmuĢtur. Bu amaçları gerçekleĢtirmek için 1960 yılında oluĢturulan OTP, üç temel ilkeye dayandırılmıĢtır. Bunlar (Uçtu ve Yapar, 2004, s.220); Tek Pazar Ġlkesi 217 Topluluk Tercihi Ġlkesi Ortak Mali Sorumluluk Ġlkesi. a.Tek Pazar Ġlkesi‟nin Amacı Tek Pazar Ġlkesi, üye ülkeler arasında tarım ürünlerinin serbest dolaĢımını engelleyen bütün kısıtlamalar kaldırılarak bir ―Tek Pazar‖ oluĢturulmasını amaçlamaktadır. Tek pazarın oluĢturulması; ortak fiyat ve rekabet kurallarını, merkezi bir yönetime, ortak sağlık ve bitki sağlığı kurallarını, üye ülkelerde dengeli bir döviz kurunu ve dıĢ rekabete karĢı sınırlarda ortak bir korumayı gerektirmektedir (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2002, s.71-72). b. Topluluk Tercihi Ġlkesi‟nin Amacı Topluluk Tercihi Ġlkesi, üye ülkeler arasında tarım ürünlerinde tek pazarın oluĢturulması için gerekli bir ilkedir. Bu ilkenin amacı, Birlik içi piyasalarda ve Birlik sınırlarında alınacak önlemlerle, üye ülkeler tarafından üretilen ürünlere öncelik tanınması ile ilgili bir tutumdur (Sivaslı, 2008, s.4). Bunun gerçekleĢtirilmesi, AB tarım ürünlerinin ithalata karĢı korunmasını ve ihracatın da sübvansiyonlar yoluyla desteklenmesini gerekli kılmaktadır. Birlik, bu uygulamaların gerçekleĢmesi için iç piyasada ve dıĢ rekabette koruyucu fiyat ve piyasa sistemleri geliĢtirmiĢtir (Yıldırım, 2007, s.11). c.Ortak Mali Sorumluluk Ġlkesi‟nin Amacı Ortak Mali Sorumluluk Ġlkesi, tarımsal faaliyetlerin gerçekleĢmesi için yapılan harcamaların finansmanının AB üyeleri tarafından ortaklaĢa yapılmasını amaçlamaktadır. Bu ilke, çift yönlü iĢlemektedir. Yani, bir taraftan OTP‘ye iliĢkin harcamalar AB üyeleri arasında ortaklaĢa finanse edilirken, diğer taraftan OTP kapsamında alınan vergiler AB üyelerinin ortak geliri olarak kabul edilmektedir (Ablay, 1997, s.70). C)ORTAK TARIM POLĠTĠKASI ARAÇLARI OTP‘nin araçları dört ana baĢlık altında incelenebilir. Bunlar; fiyat destekleri, çiftçilere yapılan doğrudan gelir desteği, arz kontrolleri ve sınırlarda alınan önlemlerdir. AB‘nin ilk yıllarında en önemli tarım politikası aracı fiyat desteği iken; 1992 yılında kabul edilen ve 1999 yılında Gündem 2000 ile devam eden reformlarla bu politika yerine doğrudan gelir desteği uygulamasına bırakmıĢtır (Sayın, 2002, s.33). 1)Fiyat Destekleri Fiyat destekleri, tarihsel olarak OTP kapsamında tarım sektörüne yapılan en önemli destektir. Fiyat destekleri iki Ģekilde yapılmaktadır (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2002, s.74): Piyasa fiyatlarının müdahale fiyatlarının altına düĢmesi eğilimi göstermesi halinde, piyasadaki fazlalık ürünün satın alınması yoluna gidilmekte, Topluluk sınırında gümrük vergisi ve prelevman tahsili yoluyla ithal edilen ürünlerin, Birlik içi piyasalarda oluĢması amaçlanan ―hedef fiyat‖ düzeyinin altındaki fiyatlarda satılması önlenmektedir. 2)Arz Kontrolleri AB‘de uygulanan fiyat destekleri birçok üründe üretilen miktarları artırmıĢ, gerek uygulanan fiyat desteğinin bütçeye getirdiği yük, gerekse üretim fazlalığı için zorunlu depolama masrafları, 1980‘lerden sonra Birliğin önemli sorunları arasına girmiĢtir. OTP‘de 1992 yılında yapılan reformla, belirli ürünlerin üretimini sınırlamak amacıyla, bedeli ödenmek koĢuluyla üretimden alıkoyulmaları uygulaması baĢlatılmıĢtır. Bu sistemde çiftçiler söz konusu ürünü önceden belirlenen fiyat esas alınarak doğrudan destek sağlamaktadır. Bu yöntem, her ne 218 kadar bütçeye önemli düzeyde yük getirse de, en azından üretim fazlalıkları için zorunlu olan depolama masraflarından ve ihracata verilen desteklerden kaçınılmıĢ olur. Arz kontrolleri öncelikle üretim fazlasının en çok olduğu tahıllar, yağ bitkileri ve protein bitkilerinde uygulanmıĢtır. Benzer bir uygulama tarımsal arazisini tamamen üretimden alıkoyup yeĢil alan veya park haline dönüĢtüren çiftçilere de yapılmıĢtır. Arz kontrolü için uygulanan diğer bir yöntem ise, üretim kotalarının konulmasıdır. Buna, 1980‘li yıllardan sonra uygulanmakta olan süt ve süt ürünleri üretim kotaları ve Ģeker kotaları örnek olarak verilebilir. 3)Doğrudan Gelir Desteği OTP kapsamında uygulanan fiyat desteklerinin yanı sıra ödemelerin direkt olarak çiftçilere yapıldığı bir destek sistemi de vardır. Doğrudan Gelir Desteği (DGD) adı verilen bu destek, ürün ve girdi fiyatlarına, dolayısıyla piyasanın iĢleyiĢini doğrudan bir müdahale olmaksızın tarımsal üreticilere yönelik olarak yapılan geri dönüĢsüz gelir transferi olarak tanımlanır (Oyan, 2000, s.7). 4)Sınır Önlemleri AB, OTP‘nin amaçlarına ulaĢmak için çoğu tarım ürünlerinin fiyatlarını dünya fiyatlarına nispeten daha yüksek tutar. Bunu, üçüncü ülkelerden gelen tarım ürünlerine ithalat kotaları veya minimum ithalat fiyatı uygulayarak gerçekleĢtirir. Diğer yandan da Birlik üyesi ülkeler tarafından üretilen ve fiyatı dünya fiyatlarına göre daha yüksek olan ürünlere ihracat desteği vererek dıĢ piyasada rekabet edebilmesini sağlar. II)AB‟YE UYUM ÇERÇEVESĠNDE TÜRKĠYE‟DE TARIMDA YENĠDEN YAPILANMA VE REFORM PROGRAMI Türkiye ulusal tarım politikası üzerindeki en önemli sınırlayıcılar AB ile yapılan Gümrük Birliği AnlaĢması ve GATT‘tır. AB ile yapılan GB anlaĢması, 31.12.1995 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir. GB, en dar tanımıyla; taraflar arasında gümrük vergileri ve miktar kısıtlamaları ile bunlara eĢ etkili tedbirlerin kaldırılması ve üçüncü ülkelerden yapılacak dıĢ alımda ortak bir gümrük tarifesi uygulanması anlamını taĢımaktadır. Ankara AnlaĢması‘ndan sonra 1973‘te bu anlaĢmanın uygulama esaslarını belirleyen katma protokol yürürlüğe girmiĢtir. 1964‘ten beri devam eden hazırlık dönemini takiben girilen geçiĢ dönemi belirlemiĢtir. Bu geçiĢ döneminde, tarımda dahil olmak üzere GB‘nin tanımlanması için yapılacaklar belirtilmiĢtir. Bu süreç içinde Türkiye‘deki genel anlayıĢ, AB‘nin Türkiye‘ye uyum sürecinde teknik ve mali katkıda bulunması gerektiği yönünde olmuĢtur (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2001:12-13). Helsinki Zirvesi‘nde adaylığın teyit edilmesi ile Türk tarımının OTP ile uyum gerekliliği geri dönüĢsüz bir sürece girmiĢtir. ĠĢleyiĢ mekanizması sürekli eleĢtirilere hedef olan tarım sektöründe kapsamlı reformlar yapılması, Türkiye ekonomisi için bir zorunluluk olarak görülmektedir. Bu bağlamda, Haziran 1999 tarihinden itibaren Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı tarafından uygulamaya konan ―Tarımda Reform ve Yeniden Yapılanma Programı‖ kapsamında, 10 Aralık 1999 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile oluĢturulan Tarımsal Yeniden Yapılanma ve Destekleme Kurulu‘na iliĢkin kanun, 21 Aralık 1999 tarihli ve 23913 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiĢtir. Tarımsal Reform Programı çerçevesinde sürdürülen çalıĢmaları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz: Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu, Fark Ödeme Sistemi (Prim Sistemi), Doğrudan Gelir Desteği ve Çiftçi Kayıt Sistemi Projesi, Alternatif Ürün Projesi, 219 Destekleme Alım Fiyatlarının OluĢturulması, KĠT‘lerin ÖzelleĢtirilmesi, Tarım SatıĢ Kooperatifleri ve Birlikleri, Tarımsal Üretimde Kullanılan Girdilerin Dünya Fiyatları ile Uyumu Projesi, Hayvancılığın Destelenmesi ve GeliĢtirilmesi Projesi, Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığı‘nın Organizasyonu, Tarımsal Bilgi Sistemi, Toprak-Sulama ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü KuruluĢ Kanunu, Üretici Örgütlenmesi, Arazi Kullanım ve Toprak Koruma Kanunu, Tarım Ürünleri Sigortası, Ürün Borsaları Projesi, Toprak Reformu ve Arazi ToplulaĢtırılması. Bu bağlamda, ―Tarımda Yeniden Yapılanma ve Reform Programı‖ ile oluĢturulan kurul, tarımsal destekleme politikalarında etkinlik ve verimliliğin artırılması ve diğer ilgili kuruluĢların temsilcileri ile eĢgüdüm içinde çalıĢarak sektöre istikrar kazandırılması amacıyla oluĢturulmuĢtur. A)TARIM REFORMUNA ĠLĠġKĠN HEDEFLER 1) Doğrudan Gelir Desteği Uygulanan politikalar sonucu, tarıma yapılan harcamaların yüksek boyutlara ulaĢması ile büyük çapta ürün fazlalarının oluĢması ülkelerin fiyat politikalarından, üretim artıĢına neden olmayacak doğrudan gelir ödemesine ağırlık veren politika kaynaklarına neden olmuĢtur. 2000 yılında Dünya Bankası ve IMF ile varılan mutabakat çerçevesinde mevcut tarım politikalarının rasyonelleĢtirilmesi niyeti dile getirilmiĢ ve altyapı çalıĢmaları baĢlamıĢtır. VII. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı‘nda hedeflenen değiĢikliklerin baĢında tarım ürünlerine verilen fiyat desteğinin azaltılarak, doğrudan gelir desteğine geçilmesinin gerektiği ve girdi desteklerinin aĢamalı olarak kaldırılacağı gelmektedir. Bu kapsamda öngörülen Doğrudan Gelir Desteği programı, 26 Nisan 2000 tarihli ve 24031 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan tebliğ ile 72 köyden oluĢan dört pilot bölgede uygulanmaya baĢlamıĢtır. a)Doğrudan Gelir Desteğinin Tanımı Tarımsal reformun bir parçası olan ve IMF‘ye sunulan niyet mektubunda Türkiye‘de uygulanmakta olan destekleme politikalarının tamamen uygulama dıĢı bırakılarak, üretimden ve girdi kullanımından bağımsız, doğrudan çiftçi gelirini artırmaya dönük Doğrudan Gelir Desteği (DGD) sistemi uygulanması taahhüt edilmiĢtir. DGD, ürün ve girdi fiyatlarına, dolayısıyla piyasanın iĢleyiĢini doğrudan bir müdahale olmaksızın tarımsal üreticilere yönelik olarak yapılan geri dönüĢsüz gelir transferi olarak tanımlanır (Oyan, 2000:1-8). DGD, daha önceki girdi, fiyat ve kredi desteklemelerinin yerine üreticiye doğrudan tarımsal üretim yaptığı birim alan dikkate alınarak verilen bir desteklemedir (Yalçınkaya ve diğ., 2006:109). DGD‘nin diğer desteklemelerden farkı, sadece tarımsal üretim yapan üreticiye ödenen, aracısız ve Ģeffaf bir destekleme türü olmasıdır. Bu sistemde, ürün fiyatları piyasada oluĢacağından, piyasa sinyallerine göre üretim belirlenecek ve piyasada herhangi bir aksaklık ortaya çıkmayacaktır (Yükseler, 1999:14). 220 b) Doğrudan Gelir Desteğinin Amaçları Sürdürülen tarım politikaları ile sağlanan desteklerin üreticiye kadar yansımaması nedeniyle sosyal amaçların gerçekleĢtirilememesi yanında kamu kaynaklarına önemli ölçüde yük getirmesi açısından ortaya çıkan olumsuzlukları gidermek amacıyla doğrudan gelir uygulamasına geçilmiĢtir. Gündem 2000 kararlarında, üye ülkelerden doğrudan gelir desteği programlarını uygularken çevresel faktörlere ve tarımda çalıĢan iĢ gücüyle ilgili konulara ağırlık vermeleri istenmiĢtir. OTP kapsamında yürütülen DGD programlarında uygulanan kurallar Avrupa Konseyi‘nin 17 Mayıs 1999 tarih ve (EC) 1259/1999 sayılı yönergede Ģu Ģekilde özetlenebilir: Belirli ürünleri üreten çiftçilere doğrudan ödeme Ģeklinde destek sağlanır. Üye ülkelerin, Birlik kanalıyla kendi üreticilerine doğrudan gelir desteği, çevresel faktörler ve iĢ gücüyle ilgili faktörleri göz önünde bulundurmaları teĢvik edilir. Üye ülkeler kendi üreticilerine DGD verirken çevresel faktörleri çeĢitli Ģekillerde göz önünde bulundurabilirler. DGD‘ni verme Ģekli, tarımdan kaynaklanan çevre sorunlarını azaltmak için taahhüt edilen uygulamaların yerine getirilmesi koĢuluna bağlanabilir. Çiftçilerin, iĢletmelerinde belirli iĢ gücünü istihdam etme konusunda yeterli önlemleri almaları için üye ülkelere gerekli yetkiler verilmiĢtir. DGD ile tarımsal üretim iĢtigal eden çiftçiler desteklenirken çiftçiler baĢvuru sırasında beyan ettikleri bilgiler altında kayıt edilmekte ve planlı tarıma geçiĢin anahtarı olan Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) oluĢturulmaktadır. DGD ödemesi ülke genelinde, uygulama döneminde ÇKS‘ye kayıt olmuĢ tarımsal üretimde bulunan çiftçilere yapılmaktadır. Böylece ÇKS ile DGD‘nin ve diğer tarımsal desteklerin doğrudan üretim yapan çiftçinin eline geçmesi garanti altına alınmaktadır (Sayın ve Tufan, 2002:4). c) Doğrudan Gelir Desteğinin Hedefleri Tarımsal üretim yapan çiftçinin refah ve gelir düzeyini arttırmak, yaĢam koĢullarını iyileĢtirmek amacıyla yapılan DGD ödemeleri, aynı zamanda ileride Türk tarımında yapılacak diğer uygulamalar ve daha etkin tarım politikaları için güncel ve modern bir tarımsal veri tabanı oluĢturma hedefine hizmet etmektedir. DGD daha az kaynak kullanımı ile tüm ülkenin refah artıĢına katkıda bulunmaktadır. ÇKS‘nin oluĢturulması ile tarıma yapılacak desteğin çiftçilere doğrudan ulaĢması sağlanacaktır. Yani, DGD ile destekleme kaynaklarının doğru kiĢilere doğru zamanda ulaĢması sağlanabilecektir. 2)Alternatif Ürün Projesi Tarım reformu kapsamında belirlenen projelerden bir diğeri aĢırı üretim yapılan çay, tütün, Ģeker pancarı ve fındık üretim alanlarının, ayçiçeği, soya, yem bitkileri, kırmızı mercimek gibi Türkiye‘nin ihtiyacı olan ürünlere yönlendirilmesini teĢvik etmeyi amaçlayan ―Alternatif Ürün Projesi‖dir. Alternatif Ürün Projesi ile özellikle arz fazlası olan fındık ve tütünde üreticilerin faaliyet alanlarını arz açığı olan ürünlere kaydırmaları sağlanacaktır. Türkiye‘de Alternatif Ürün Projesi, ihtiyaç fazlası üretimin yapıldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde; Adıyaman, Bingöl, Batman, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Malatya, Mardin, MuĢ, Siirt ve Van illerinde uygulanacaktır. YaklaĢık maliyetin 350 milyon dolar olduğu tahmin edilen proje için Dünya Bankası‘ndan mali destek beklenmektedir. 3) Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkındaki Kararname 2000 yılı itibariyle yürürlüğe giren önemli bir programda hayvancılık alanındadır. Hayvancılık sektörünün kalkınması amacıyla ―Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkındaki 221 Kararname‖ 10 Mayıs 2000 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir. Bu kararname 2000-2004 yıllarını kapsamaktadır. 4) Yeni Bir Ulusal Politika Olarak Organik Tarım Hızlı nüfus artıĢı karĢısında mevcut tarımsal toprakların artan nüfusun gıda ihtiyacını karĢılamayacağı yönündeki endiĢeler, 1960‘lı ve 1970‘li yıllarda geliĢmiĢ ülkeleri, tarımsal alan baĢına daha fazla ürün alınması hedefi doğrultusunda sentetik tarımsal girdilerle gerçekleĢtirilen konvensiyonel tarım uygulamalarına yönlendirmiĢtir. Ancak tarımsal üretimde kullanılan bu sentetik girdilerin insan sağlığı ve doğal çevre üzerinde yarattığı tahribat, toprakların yaĢamsal niteliklerini kaybetmesi yine geliĢmiĢ ülkelerin öncülüğünü yaptığı yeni bir hareketi, biyo-dinamik tarım ve organik tarım uygulamalarını gündeme getirmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerde organik tarım, tüketicilerin bilinçlenmesi, sağlıklı gıda ve sürdürülebilir bir ekolojik yaĢam talebi ile baĢlamıĢ bir politikadır. Organik tarımın temelleri, 1925 yılında RudolfSteiner tarafından baĢlatılan biyo-dinamik tarım hareketine dayanmaktadır. Bu görüĢe göre toprak ve genel olarak doğada varolan yaĢam sürecinin sürdürülmesinde kozmik enerjinin, güneĢ, ay, yıldızlar ve diğer gezegenlerin etkileri olduğu esas alınmaktadır. GeliĢmekte olan ülkeleri organik tarıma yönelten ana unsur ise tüketici ve üreticilerin sağlıklı gıda ve çevre bilincinden çok geliĢmiĢ ülkelerin kendilerinde mevcut olmayan veya yeteri kadar üretilmeyen organik ürünleri talep etmeleridir. Türkiye‘de bir geliĢmekte olan ülke olarak tarım çalıĢmaları ilk olarak 1980‘li yıllarda Avrupa‘dan gelen ihracat talebinin karĢılanması amacıyla dıĢ pazara yönelik olarak gerçekleĢmiĢtir. Organik tarım, tarımsal teĢviklerin giderek kaldırıldığı ve talep bazlı tarımsal üretim politikalarının önem kazandığı günümüzde, Türk tarım politikasının önemli bir unsurudur. Organik tarım, insanın ve doğanın kazançlı çıktığı bir yaĢama biçimidir. Ġlgi ve destek isteyen, emek yoğun bir tarım biçimi olan organik tarıma AB ve diğer geliĢmiĢ ülkelerde talep çok fazladır. Organik tarım yaygınlaĢtıkça, artan çevre sorunlarımıza çözüm olacak ve yerli tüketicinin de vasıflı ürünle beslenmesi sağlanacaktır. a) Organik Tarımın Tanımı Organik (Ekolojik, Biyolojk) tarım; ekolojik dengenin korunması, her türlü bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi ile kullanılacak girdilerin organik tarım metoduna uygun olarak üretilmesi veya temini, orman ve doğal alanlardan ortak tarım ilkelerine uygun olarak ürün toplanması, bu ürünlerin iĢlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması, taĢınması, pazarlanması, kontrolü, sertifikalandırılması ve denetimini amaçlayan, tarımdaki çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyen modern üretim tekniklerini kullanmayı devam eden, her aĢaması kontrollü, kayıtlı ve sertifikaları olan bir üretim Ģeklidir (Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı, www.tarim.gov.tr/uretim/Organik_Tarim,Organiktarim_Taslak_Strateji.html:2). Üretimden tüketime kadar her aĢaması sertifikalandırılmıĢ, ekolojik belgesi bulunan ürünlere de ―organik ürün‖ denir. Organik tarım sadece gıda üretim kaynağı olmayıp, aynı zamanda sürdürülebilir tarım ve kalkınma, biyolojik çeĢitliliğin korunması ve erozyon, çölleĢme ve iklim değiĢikliğine neden olan faktörlerin etkisinin giderilmesinin bir dayanağıdır. b) Organik Tarımın Amaçları Organik tarımda üretim sürecinin tüm unsurları ve aĢamaları bir bütün halinde ele alınmakta ve iĢletmenin üretim sürecinde ihtiyaç duyduğu tüm girdileri iĢletme içerisinden tahmin ederek kendi kendine yeterliliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. BaĢka bir ifadeyle organik tarım, kapalı sistem tarımı olarak da adlandırılmaktadır. 222 Organik tarımın amacı, toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktadır. Bu üretim tarzında üretimde miktar artıĢı değil ürünün kalitesinin yükseltilmesi amaçlanmaktadır. c)Organik Tarımın Hedefleri Organik tarıma yönelik mevcut ve geleceğe yönelik politikalar birçok amaca sahiptir. Genel olarak bu hedefler aĢağıdaki ana baĢlıklar altında toplanmaktadır (Güzel, 2002:5): Gelir Yaratıcı Etki: Organik tarım, ihracat veya üretim maliyetlerinden tasarruf aracılığıyla gelir yaratıcı bir etki yaratmaktadır. Organik tarım özellikli bir Pazar sunmakta, yüksek talep ve cazip fiyat primlerine sahip yeni ürün çeĢitliliği yaratmaktadır. Organik tarım, özellikle uluslar arası ticaretin serbestleĢmesi ve tercihli ticaret anlaĢmalarının kaldırılması neticesinde ihracatları, katma değeri yüksek birkaç ürünle sınırlayan ve talepteki yavaĢ büyüme ve dünya reel piyasa fiyatlarındaki yavaĢ artıĢ nedeniyle zarar gören ülkeler açısından önem kazanmaktadır. Doğal Kaynakların Korunması: Toplumların çevre bilinci arttıkça tarımsal geniĢlemeye ve konvensiyonel tarımın neden olduğu toprak kaybının önüne geçilmeye çalıĢılmaktadır. Gıda Açısından Kendi Kendine Yeterlilik: Organik tarımsal üretime yönelik ilgi, organik tarımın giderek daha az dıĢ kaynaklı tarımsal girdiye ve dolayısıyla finansmana ihtiyaç duyması ve beĢeri kaynakları daha fazla kullanması nedeniyle artmaktadır. Kırsal ve Sosyal Kalkınma: GeliĢmekte olan ülkelerde organik tarım yöntemi, tarımsal üreticilerin gelenek ve kültürlerine yakın olduğu için kolaylıkla kabul görmektedir. Organik tarımın istihdam yaratıcı ve kentsel göçü tersine çevirici etkisi, kırsal ve sosyal kalkınma planlarında giderek önem kazanmakta olan bir olgudur. III) TÜRK TARIMININ AB KARġISINDAKĠ DURUMU VE AB‟NĠN ĠSTEKLERĠNĠN TÜRK TARIMI ÜZERĠNE OLASI ETKĠLERĠ A) TÜRK TARIMININ AB KARġISINDAKĠ DURUMU 1)Temel Göstergeler Bakımından KarĢılaĢtırma Türk tarımının AB karĢısındaki durumu, ilk olarak temel göstergeler ele alınarak karĢılaĢtırılacaktır. Tablo 1 bu amaçla düzenlenmiĢtir. Tablo‘da yer alan il gösterge Türkiye ve 27 ülkeli AB‘nin nüfuslarıdır. 2009 yılı verileriyle AB 500 milyona yaklaĢırken, Türkiye 72 milyona yaklaĢmaktadır. Nüfusları ele almamızın nedeni, nüfusun beslenmesi ve hayatını idame ettirmesinde tarımsal üretimin son derece önemli bir yere sahip olmasıdır. AB nüfusu itibariyle, Türkiye‘nin 6 katından daha fazla bir büyüklüğe sahiptir. Bu nüfusun beslenmesinde Türkiye‘den ithal edeceği tarımsal ürünlere muhtaçtır. 223 Tablo 1: Türkiye ve KarĢılaĢtırılması (2009) Göstergeler Avrupa Birliği‟ndeki ÇeĢitli Tarımsal Türkiye AB-27 Toplam Nüfus (Milyon) 71,5 499,7 Tarımda Ġstihdam (Milyon) 4,8 11,1 Toplam Ġstihdamda Tarımın Payı 22,9 (%) Tarımın GSYH Payı (%) 8,2 5,1 Ġhracatta Tarımın Payı (%) 6,8 10,3 Ġthalatta Tarımın Payı (%) 5,5 7,7 Tarım alanı (1.000 ha) 39.095 178.443 Göstergelerin 1,1 Kaynak:http://ec.europa.eu/agriculture/agrista/2010/table_en/2010enfinal.pdf, s.43. Tarım sektörünün istihdam ve milli gelir payı açısından AB ülkelerinin önünde giden Türkiye, sektörün ihracata ve ithalata katkısı bakımından ise bu ülkelerin gerisinde kalmıĢtır. Tablo 1‘deki verilerden de açıkça görüldüğü üzere tarımın ihracat payı Türkiye de % 6,8 iken, bu oran AB‘de % 10,3‘e çıkmaktadır. Tarım sektörünün toplam ithalat payı ise Türkiye‘de yüzde 5,5 iken, bu rakam Avrupa Birliği‘nde % 7,7 düzeyindedir. 2)Üretim Yönünden Mukayese Türkiye‘nin demografik, ekonomik ve tarımsal yapısındaki eksiklikler, tarım sektörünün üretiminde de olumsuzluklar meydana getirmektedir. Üretim yönünden AB‘de ve Türkiye‘de bazı ürünlerde yer alan verimlilikler Tablo 2‘de yer almaktadır. Tablo 2: Türkiye ve Bazı AB Ülkelerinde Tahıl Verim Ortalaması (2009) Ülkeler Verim (Kg/Hektar) 6.186 Avusturya 9.632 Belçika 6.810 Danimarka 7.460 Fransa 7.008 Ġngiltere 2.808 Türkiye Kaynak; Dünya Bankası, http://data.worldbank.org/indicator/AG.YLD.CREL.KG, Türk tarımının en büyük yapısal sorunlarından biri de, sektörde gereğinden çok daha fazla insan istihdam edilmesi ve buna bağlı olarak da verimlilik düzeyinin diğer sektörlere göre oldukça düĢük seviyede kalmasıdır. Tarım sektöründeki emek verimlilik düzeyinin diğer sektörler lehine zamanla azalması, kırsal kesimden kentlere göçü tetikleyen nedenlerin de 224 baĢında gelmektedir (Oral, 2006, s.333). Dünya Bankası verilerine göre tarımsal istihdamın toplam istihdam içindeki oranı Türkiye‘de %26,2 iken, bu rakam Avusturya‘ da %5,6‘ya, Danimarka‘da %2,7‘ye, Belçika‘da ise %1,8‘e kadar düĢmektedir. Tablo 3: AB‘de ve Türkiye‘de Bazı Ürünlerde Verimlilikler (2001) Ürünler AB Buğday (kg/ha) 5843 Mısır (kg/ha) 8786 Karkas Ağırlığı (kg/baĢ) 274 Ġnek Sütü Verimi (kg/baĢ) 5778 Kaynak:http://www.fao.org/statistics/agriculture. Türkiye 1908 3846 167 1600 Tablo 3, bazı ürünlerde AB karĢısındaki düĢük verimi gözler önüne sermektedir. Tablo 4: Türkiye, AB‟de Mazot Fiyatları (2002-2011,TL/Litre) 2002 2008 2009 2010 1,10 2,95 2,61 3,08 Türkiye 1,13 2,45 2,22 2,45 AB Kaynak: Tarımsal Ekonomi AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğühttp://www.tarim.gov.tr/Files/BirimFaliyetleri/TEAE.pdf, s.15 2011(Nisan) 3,58 3,19 Tablo 4, Türkiye‘de mazot fiyatlarının AB‘ye göre yüksek olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu da Türkiye‘nin verimliliği önünde önemli bir engeldir. 3)Tüketim Yönünden Mukayese Tarımsal üretimde karĢılaĢılan eksiklikler tarım ürünleri tüketim miktarlarını da olumsuz Ģekilde etkilemektedir. AB ve Türkiye‘deki fert baĢına düĢen bazı tarımsal ürün tüketim miktarları Tablo 5‘de gösterilmiĢtir. Tablo 5: AB ve Türkiye‘de Fert BaĢına DüĢen Bazı Tarımsal Ürün Tüketim Miktarları (2000) (kg/yıl) Ürünler AB Türkiye Buğday 90 187 Et 97 21 Süt 248 120 Yumurta 12 8 Tereyağı 5 2 Sebze 123 220 Meyve 110 106 Kaynak: Basic Statistics of EU, EUROSTAT. Tablo tüketim açısından karĢılaĢtırıldığında, AB ülkelerinde hayvansal ürünlerin nispeten bitkisel ürünlerden daha fazla tüketildiği, Türkiye‘de ise bu durumun tersi yaĢandığı görülmektedir. Dengeli beslenme için bir kiĢinin normal olarak günde 70 gr protein tüketmesi, bunun da yarısının hayvansal kökenli olması gerekmektedir. Oysa Türkiye‘de bu durum protein ihtiyacının önemli bir kısmının bitkisel proteinden karĢılandığını, hayvansal proteinlerin ise yeterli miktarda alınmadığı yönündedir. 225 4)Bütçe ve Destekler Bakımından KarĢılaĢtırma Tablo 6 bütçe olanakları ve destekler bakımından Türkiye‘nin AB‘nin gerisinde kaldığını ortaya koymaktadır. Türkiye‘de AB‘ye göre yüksek olan tarım nüfusu, daha sınırlı bütçe olanakları ile yetinmek durumundadır. Tablo 6: AB ve Türkiye‟nin 2008 Yılı Tarımsal Bütçeleri, KiĢi BaĢına Tarımsal Destek Miktarları AB-27 Türkiye 168 milyar $ 144 milyar $ Toplam Bütçe Geliri 63 milyar $ 3.6 milyar $ Tarım Bütçesi % 38 % 2.48 Tarım Bütçesi/Genel Bütçe 27 milyon 19 milyon Tarım Nüfusu % 27 Tarım Nüfusu/Toplam % 5.8 Nüfus 2.520 $ 189 $ KiĢi BaĢına Tarım Desteği Kaynak: Ġbrahim Yetkin, (2008), 2008 Yılında Tarımsal Desteklemenin Neresindeyiz, http://www.karasaban.net/. 5)Tarımsal Politikalar Açısından KarĢılaĢtırma Tablo 7 tarımsal politikalar anlamında ortak tarım politikasının bir sonucu olarak AB‘nde politikaların daha çeĢitli olduğunu gözler önüne sermektedir. Politikaların çeĢitliliği tarımda problemlerin daha az olmasına ve verimin yüksek olmasına yol açacaktır. Tablo 7: Türkiye ve AB‟nde Tarımsal Politikaların KarĢılaĢtırılması Tarımsal Politika Türkiye AB Genel Olarak Tarım Tüketiciler için Tüketicilere gıda Politikalarının yeterli bir besin seviyesinin maddelerinin, makul fiyatlara KarĢılaĢtırılması ve makul fiyatlardan ürün ve düzenli olarak temini temini Üretim faktörlerinin Verim ve üretim artıĢı rasyonel kullanımı yoluyla, sağlanırken, kötü hava tarımsal üretimi geliĢtirmek koĢullarının üretim Tarım üreticilerine üzerindeki etkilerinin uygun bir yaĢam standardı azaltılması temin etmek Tarımda çalıĢanlara Tarımsal pazarları yeterli ve düzenli bir gelir stabilize etmek temin edilmesi Tarımsal ürünlerin ihracatının desteklenmesi Kırsal alanların kalkınmasının ve kendine yeterilik oranlarının yükseltilmesi Yasal Dayanak Anayasa, 5 yıllık kalkınma Roma AnlaĢması ve Ġkincil planları Mevzuat Öncelikler Ürün Kendine yeterlik Siyasi tercih Üretici gelirleri Üretici Kalite tüketici Belirlenen Politikaların Zayıf Güçlü 226 Takibi Tarıma Yönelik Destekler Tarımsal Destekleme Enstrümanlar Kısıtlı müdahale alımı doğrudan gelir desteği ihracat sübvansiyonları Esaslı Müdahale alımı Doğrudan gelir ödemeleri Alan ödemeleri Hayvancılık primi Kalite primi ĠĢleme yardımı Ġhracat sübvansiyonu Tüketici ve Sağlık Çok Zayıf Çok Güçlü Sınırda Koruma Gümrük vergileri Gümrük vergileri Enstrümanları (sadece advalorem tabiatlı (advalorem, adv+spesific, vergileri, kısıtlı sayıda maktu formul vergiler) vergi) Takvim uygulaması Uluslar arası kurallara GiriĢ fiyat sistemi uygun olmayan yasaklamalar Özel koruma önlemleri Yüksek tespit edilen sağlık ve bitki sağlığı önlemleri Kaynak: Ġktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Komisyonu, Türkiye‘deki Tarım Sektörünün Durumuna ĠliĢkin Bir Rapor Açıkladı, Kasım 2003, www.ikv.org.tr, (24.03.2011). B)AB POLĠTĠKALARININ TÜRK TARIMI ÜZERĠNE OLASI ETKĠLERĠ Tablo 7‘de belirtilen Türk tarım politikalarının amaçları AB‘nin en son ve kapsamlı tarım reformu olan ―Gündem 2000‖ planında yer alan hedeflerle önemli ölçüde örtüĢmektedir. Ancak her ne kadar tarımsal politika hedefleri tarımı geliĢmiĢ ülkelerin hedefleri ile aynı tespit edilmiĢ olmakla birlikte, görülmüĢtür ki hedeflerin aynı tespit edilmiĢ olması sonuçların birbirlerine benzemesini temin etmemektedir. DPT kalkınma planlarında yukarıda bahsedilen hedefler her plan döneminde tekrar edilmekle birlikte temelde bu hedeflere ulaĢılmak üzere takip edilecek yöntem, kullanılacak olan enstrüman ve zamansal programlamaya yer verilmemektedir. VerilmiĢ olması halinde de yürütme buna uymamaktadır. Buna bağlı olarak AB ile Türkiye arasında üretim politikalarında ve de destekleme politikalarının uygulanmasında da değiĢiklik görülmektedir. ġöyle ki; Birlik ülkelerinde aĢırı üretim en önemli tarım politikası sorunu haline gelmiĢtir. Üretim fazlaları son 30 yılda çok büyük masraflarla ihraç edilmeye veya baĢka amaçlarla tüketilmeye çalıĢılmaktadır. Birliğin tarım politikasında reformlar yapılmasını ve bu reformlarla da üretimi azaltma yönünde politikalar benimsenmiĢtir. Türkiye ise henüz bir üretim planlaması bile yapmamıĢ ve hangi ürünlerden ne kadar yetiĢtireceğini belirlemiĢtir. Türk tarım politikasının üretimle ilgili amacı genelde verimlilik artıĢı ile üretim artıĢını sağlamaktır. SONUÇ Tarım konusu, AB‘ne tam aday ülke olan Türkiye‘nin üyelik sürecinde uyum çalıĢmalarının en önemli konularından birini oluĢturmaktadır. Türkiye için ekonomik ve sosyal olarak önemli olan tarım sektörü, AB tarım sektöründen oldukça farklıdır. GeliĢmiĢ ülkeler ve geliĢmekte olan ülkeler tarım politikalarında farklı yöntemler izlemiĢlerdir. 227 Türk tarımının OTP‘ye uyumu sağlandığında, genel ekonomik ve sosyal yapı yanında tarım ile doğrudan ilgili olan iĢletme yapısı, fiyat ve pazar politikaları, tarım ürünlerinin üretim ve tüketimleri, tarıma dayalı sanayiler, dıĢ ticaret, rekabet politikası, teknoloji kullanımı, üretici ve tüketici refahı, sosyal, bölgesel ve mali politikalar, mevzuat ve kurumsal alanlar gibi konularda birlik sağlanabilecektir. Türkiye‘nin tarımsal yapı açısından önemli bir sorun teĢkil eden iĢletmelerinin küçüklüğü ve çok parçalılığı düĢük üretim, yüksek gizli iĢsizlik ve düĢük rekabet gücü gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. Türkiye sahip olduğu birkaç geleneksel ürün (fındık, kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, domates salçası vb.) dıĢında Türk tarım sektörünün rekabetinin düĢük olması tam üyelik halinde Türkiye‘yi tarım ürünlerinin ithalatçısı durumuna düĢürebilir. Bu konuda, Türkiye kendi gıda güvenliğini sağladıktan sonra, AB tarımını tamamlayıcı bir üretim deseni oluĢturmalıdır. Ayrıca, AB‘nin üretim açığı olan (organik ürünler gibi) ve gelecekte ihtiyaç duyacağı ürünlere teĢvikler artırılmalıdır. Türk tarımının OTP‘ye uyumu açısından eksikliği hissedilen bir diğer sorun yetki dağınıklığıdır. Türkiye‘de tarım sektörü ile ilgili düzenlemeler yapan tek bir kamu otoritesi olmadığı için tarım politikalarında birlik sağlanamamaktadır. Bu yetki dağınıklığını gidermek ve bürokratik iĢlemleri azaltmak için gerekli önlemler alınmalıdır. Türkiye‘de tarım reformu çalıĢmaları hızlandırılmıĢtır. Bu kapsamda baĢlatılan doğrudan gelir desteği uygulaması OTP‘ye uyum çerçevesinde alınmıĢ önemli bir adımdır. Ayrıca, ―Hayvancılığın Desteklenmesi Kararnamesi‖ ile ―Alternatif Ürün Projesi‖ diğer önemli giriĢimlerdir. Türkiye ağırlıklı olarak Avrupa ülkeleri olmak üzere bu ülkelerde geliĢen Pazar trendini dikkate alarak ihracata dayalı planlı bir üretim sürecini baĢlatmalıdır. Bu kapsamda, Türkiye‘de organik tarım ürünleri sektörünün geliĢtirilmesi ve hükümet politikalarının oluĢturulmasında talep bazlı üretime dikkat edilmeli ve aĢırı üretimin önüne geçilmelidir. Türkiye‘nin AB‘ye uyum sürecinde önündeki en zorlu alanlardan biri olan tarım sektöründe çalıĢmalar, öncelikle bir uyum stratejisi gerektirmektedir. Bu bağlamda, OTP‘nin uygulanması büyük parasal kaynakların varlığını gerektirmektedir. Türkiye‘nin bir tarım ülkesi olması ve hala nüfusunun üçte birinin tarım sektöründe istihdam edilmesi nedeniyle, Türk tarımının OTP‘ye uyumu konusunda tarımı bitirmek yerine, bu sektöre de gerekli reformların yapılması ile verimlilik, Ar-Ge faaliyetleri ve teknolojinin kullanılmasının teĢvik edilmesi sonucu kaynakların optimal kullanımının sağlanması hedeflenmelidir. KAYNAKÇA Ablay, Beyazıt (1997), ―Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası‖, Bilig, Sayı:6, s.69-76. BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı (2001), AB Tarım Politikasına Uyum, http://www.dtm.gov.tr/ab/abtarim/abtarim.htm, (30.03.2011). Basic Statistics of EU, EUROSTAT. Dünya Bankası, http://data.worldbank.org/indicator/AG.YLD.CREL.KG, Ekeman, Ebru (2000), 21. Yüzyılın EĢiğinde Avrupa Birliği‘nde Ortak Tarım Politikası, Ġktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, No:158, Ġstanbul. Güzel, H. Tülay (2002), ―Türkiye‘de Organik Tarım Ürünleri Sektörü ve Pazarlama Süreci‖, Maltepe Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Sayı:2, s.1-16. http://www.fao.org/statistics/agriculture. http://ec.europa.eu/agriculture/agrista/2010/table_en/2010enfinal.pdf. Ġktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Komisyonu, Türkiye‘deki Tarım Sektörünün Durumuna ĠliĢkin Bir Rapor Açıkladı, Kasım 2003, www.ikv.org.tr, (24.03.2011). 228 Oral, Necdet, ―IMF-DB Programının Sonucu: Tarım Çözülüyor‖, http:www. Haberlink.com.haber.php?query=3729, 12.09.2011. Oyan, Orhan (2000), ―Tarımda Doğrudan Gelir Desteğine Hazır mıyız?‖, Tarım Ekonomisi Dergisi, Sayı:3, s.1-15. Saraçoğlu, Metin ve Erol Bulut (2004), ―Tarımın Kalkınmadaki Rolü Türkiye‘de Tarımsal TeĢvikler‖, Gazi Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt:1, s.47-62. Sayın, Cengiz (2002), ―Avrupa Birliği‘nde Organik Tarıma Yönelik Politikalar‖ Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt:15, Sayı:2, s.31-38. Sayın, Cengiz ve Ayhan Tufan (2002), ―Tarım Politikalarında Reform ArayıĢları ve Olası Etkileri‖, Türkiye V. Tarım Ekonomisi Kongresi, 18-20 Eylül, Erzurum, 2002, s.1-6. Sayın, Cengiz ve Ayhan Tufan (2004), ―Türkiye ve AB‘de Ġzlenen Tarım Politikaları: BaĢlıca Kısıtlar, Farklılıklar ve Uyum Önerileri‖, Türkiye VI. Tarım Ekonomisi Kongresi, 16-18 Eylül, Tokat, s.1-7. T.C. BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı (2002), Avrupa Birliği ve Türkiye, 5. Basım, Ankara. Tan, Sibel, Ġlkay Dellal ve S. Sami Tan (2004), ―Türkiye ve Avrupa Birliği ĠliĢkilerinde Tarım Ġle Ġlgili Son GeliĢmeler ve Tam Üyeliğin Türk Tarımına Etkileri‖, Atatürk Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt:18, Sayı:1-2, s.429-443. Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı, Organik Tarım Strateji Belgesi (2006-2020) (Taslak), http://www.tarim.gov.tr/uretim/Organik_Tarim,Organiktarim_Taslak_Strateji.html, s.1-14. Tarımsal Ekonomi AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğü. http://www.tarim.gov.tr/Files/BirimFaliyetleri/TEAE.pdf. www.deltur.cec. Yalçınkaya, Neslihan, Hakan Yalçınkaya ve ÇoĢkunÇılbant (2006), ―Avrupa Birliği‘ne Yönelik Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları ve Sektörün Geleçeği Üzerine Etkisi‖, Yönetim ve Ekonomi, Cilt:13, Sayı:2, s.97-118. Yetkin Ġbrahim, (2008), 2008 Yılında Tarımsal Desteklemenin Neresindeyiz, http://www.karasaban.net/. Yıldırım, Gökmen (2007), Avrupa Birliği ile Müzakereler Sürecinde Türkiye‘nin Ortak Tarım Politikasına Uyum ÇalıĢmaları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar arası ĠliĢkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Konya. Yükseler, Zafer (1999), Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir Desteği Sisteminin Değerlendirilmesi, DPT Yayınları, Ağustos, s.1-24. 229 SINIR KAPILARINDAN YAPILAN TARIMSAL DIġ TĠCARET VE ÖNCÜPINAR SINIR KAPISI ÖRNEĞĠ Öğr. Gör. Erhan Polat ġırnak Üniversitesi, ġırnak M.Y.O. Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Programı epolat@sirnak.edu.tr ArĢ. Gör. Melike Atay Polat ArĢ. Gör., ġırnak Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü matay@sirnak.edu.tr FOREIGN AGRICULTURAL TRADE AND ÖNCÜPINAR BORDER GATE CASE Border trade came to the fore in Turkey especially in the region of Southeast Anatolia since 1986. Border trade has two main advantages. The first is that the border trade is relatively easier and cheapier goods are supplied. Second of all, via cross-border trade by ensuring ensuring peace and harmony, the environment of mutual trust is created. Moreover, the crossborder trade might remove the disparities between regions, and also such positive impacts on the economy like employment creation. The incomplete infrastructure of Southeastern Anatolia Region, lack of production factors, distance from industrialized areas, and security issues for years are the main obstacles for the development of the region. In this manner, the cross-border trade is a crucial opportunity for the development of the region. In this context, the progress of agricultural trade in the cross-border trade with Syria forms the main purpose of our study. GiriĢ Yıllardır ülkeler öncelikli olarak ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla birbirleriyle iletiĢim halinde bulunmaktadırlar. KüreselleĢme olgusunun da geliĢmesiyle ülkeler ihtiyaçlarını diğer ülkelerden karĢılamak üzere karadan, havadan ya da demiryolundan yararlanarak ticari iliĢkiler içerisine girmiĢlerdir. Bu bağlamda dıĢ ticaretin bir türü olarak ifade edilen sınır ticareti iki ülke arasında sınırı bulunan illerde yaĢayan halkın ihtiyaçlarının daha kolay ve ulaĢım masraflarının da azami ölçüde gerçekleĢmesiyle daha ucuza temin edilmesi amacıyla geliĢtirilmiĢtir. Türkiye 1980 sonrasında dıĢ ticarette ithalata dayalı kapalı bir ülke görünümünden ihracata dayalı sanayileĢme modelini benimseyerek dıĢa açık bir ülke olarak diğer ülkelerle ticaretini geliĢtirmektedir. Türkiye‘de sınır ticareti ilk olarak 1978 petrol krizinden sonra Ġran‘la baĢlamıĢ olup daha sonraki yıllarda sınırımız olan diğer ülkelerle de sınır ticaretinin yapılması ile iliĢkilerimiz geliĢmeye baĢlamıĢtır. Asıl amacı halkın refahını artırmak olan sınır ticareti zamanla bu amacından saparak yasal olmayan bir hal almıĢtır. Bu kapsamda Türkiye‘de sınır ticaretinin sadece akaryakıt ticaretine dönüĢmesi sonucunda 2002 yılında motorin ithalatı yasaklanmıĢtır. Bununla birlikte ülkemizde yapılan sınır ticaretinin konusunu belirlenmiĢ çeĢitli tarım ve sanayi ürünleri oluĢturmaktadır. Ülkemizle Suriye arasındaki sınır ticareti Suriye‘nin sınır ticareti yoluyla ithalata izin vermemesinden dolayı tek taraflı olarak Gaziantep, Hatay, Mardin, ġanlıurfa ve Kilis illerimizde bulunan sınır kapılarıyla gerçekleĢtirilmektedir. Bu illerimizden Kilis‘le olan sınır ticaretimiz sınır ticaretine getirilen bazı ticaret formalitelerin artırılmasına bağlı olarak halkın uygunluk belgesi alması yönündeki baĢvurularının azalmasıyla 1999 yılından itibaren durma noktasına gelmiĢtir. Bu çalıĢmada Türkiye‘nin sınır ticaretinde tarımın yeri ve önemi üzerinde durulacaktır. Belirtilen amaçlar çerçevesinde çalıĢma iki bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde 230 Türkiye‘nin dıĢ ticareti içerisinde tarımın geliĢimine yer verilecek; ikinci bölümde ise tarımın sınır ticareti içerisindeki payı Öncüpınar Sınır Kapısı çerçevesinde ele alınacaktır. Türkiye‟de DıĢ Ticaret ve DıĢ Ticaret Ġçerisinde Tarımın Payı DıĢ ticaret politikası, bir ülkenin dıĢ ticaretinin hacmini, bileĢimini ve yönünü etkilemeye yönelik her türlü müdahaleler olarak ifade edilmektedir (Seymen ve diğ., 2009, s.2). 1980 öncesi uygulanan politikalar ithalat ikamesine dayalı bir büyüme modeli çerçevesinde izlenmiĢtir. Bu kapsamda izlenen politikalarla çeĢitli yollarla ithalatın kısılması sağlanmaya çalıĢılsa da ülke dıĢ açıklarla mücadele etmeye devam etmiĢtir. 1980 sonrası dönem dıĢa açık bir ekonomide ihracata dayalı büyümenin gerçekleĢtirilmesine yönelik politika uygulamalarına dayanmaktadır. KüreselleĢme ile dıĢ ticaret politikaları uluslararası düzeyde 1995 yılında yürürlüğe giren WTO KuruluĢ AnlaĢması ve 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği AnlaĢmasına göre ĢekillenmiĢtir. Türkiye‟de Tarımın GeliĢimi Türkiye‘de 1963 Kalkınma Planları dönemini de kapsayan 1980 öncesi dönemde tarım politikaları, tarımsal sorunları aĢmak ve tarım sektörünü geliĢtirmek amacıyla fiyat politikaları ve dıĢ ticaret koruması yoluyla gerçekleĢtirilmiĢtir. 1980 sonrası liberalleĢme döneminde ise çeĢitli uluslararası yükümlülükler ve tarım ürünlerinin dünya piyasalarındaki rekabete hazırlanması bünyesinde tarım sektörü yeniden ĢekillendirilmiĢtir. Son dönemde tarım politikaları, DTÖ‘nün belirlemiĢ olduğu uluslararası ticaret kuralları ve bu kapsamda Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel AnlaĢması (GATT) kapsamındaki Tarım AnlaĢması‘na uyum, AB Ortak Tarım Politikası (OTP)‘na uyum çalıĢmaları ve Uluslararası Para Fonu (IMF) anlaĢmalı ekonomik istikrar programına uyum sağlanması yönünde gerçekleĢtirilmektedir. Yıllardır Türkiye‘de tarımı geliĢtirmek amacıyla çeĢitli politikalar uygulanmaktadır. Bunlar; pazar fiyat desteği, doğrudan gelir desteği, dolaylı gelir desteği ve genel hizmetler olarak da tanımlanabilecek olan diğer desteklerdir. Pazar fiyatı destekleri üretici odaklı destekleme biçimi olup tarımsal üretim, üretici gelirleri ve tüm kesimlerin gelir dağılımını düzenlemek amacıyla kullanılmaktadır. Doğrudan gelir destekleri ile üreticilere yapılan ödemelerle üretici gelirlerinin artırılması amaçlanmaktadır. Dolaylı gelir destekleri, genel olarak üretim masraflarını azaltıcı etkiye sahip önlemler olarak ifade edilmektedir. Tarıma sağlanan genel hizmetler ise tarımsal altyapı hizmetleri, eğitim, tarım sektörüne tanınan vergi kolaylıkları, taĢımacılıkta tanınan ayrıcalıklar gibi genel hizmetler, uzun dönemde tarım sektörü üzerinde maliyetleri azaltmak amacıyla kullanılmaktadır. BaĢlangıçta fiyat destekleri önemli bir politika aracı iken 2000‘li yıllardan itibaren yerini doğrudan gelir desteğine (DGD) bırakmıĢtır (www.tarim.gov.tr, 02.11.2011). AĢağıdaki tabloda Türkiye‘de tarımın geliĢimi 2000‘li yıllar itibariyle karĢılaĢtırılmalı olarak yer almaktadır. Bu tabloya göre, tarımla ilgili bütün değiĢkenlerde 2011 yılı itibariyle geliĢmeler kaydedildiği görülmektedir. Bu bağlamda, tarım ürünleri ihracatının 2002 yılına göre 2010 yılı değeri artarak 61.8 milyar dolara ulaĢmıĢtır. Yine ihraç edilen tarımsal ürün ve ülke sayısına bakıldığında ise 2011 yılı itibariyle ihraç edilen tarımsal ürünümüz 1.525 olurken bu ürünlerin ihraç edildiği ülke sayısı da 184‘e çıkmıĢtır. 231 Tablo 1. Türkiye Tarımının GeliĢimi Tarımsal Destek (Milyar TL) Tarımsal Üretim Değeri (Milyar Dolar) Tarımda KiĢi BaĢına Milli Gelir (Dolar) Tarım Ürünleri Ġhracatı (Milyar Dolar) Ġhraç Edilen Tarımsal Ürün ve Ülke Sayısı Tarımsal Ekonomik Büyüklük Ġtibariyle Dünyadaki Yerimiz Tarımsal Kredi Faiz Oranı (%) Tarımsal kredi kullanımı (Milyar TL) Tarımsal kredi kullanan çiftçi sayısı (Bin KiĢi) Prim desteği verilen ürün sayısı Bazı tarım Mısır (Milyon Ton) ürünlerindeki üretim Çeltik (Bin Ton) artıĢ oranları Ayçiçeği (Bin Ton) Meyve-Sebze (Milyon Ton) Kırmızı Et (Bin Ton) Beyaz Et (Bin Ton) Süt (Milyon Ton) Su ürünleri yetiĢtiriciliği (Bin Ton) *2010 yılına aittir. Kaynak: www.tarim.gov.tr 2002 2011 1.868 23.7 1.000 4.0 1.480 Ürün 161 Ülke 11. sıra 6.343 61.8* 3.565* 12.7* 1.525 Ürün 184 Ülke 7.sıra 59 0-5 aralığında 20.5 788.3 17 4.2 900 1.364 44.4 781* 1.444* 13.6* 167* 0.529 550 4 2.1 360 850 39 421 726 8.4 61 DeğiĢim (%) 239 161 257 218 - 3775 43 325 100 150 61 14 86 99 62 174 AĢağıdaki tabloya göre, Türkiye‘nin hayvancılık alanında da 2000‘li yıllar itibariyle yine çeĢitli göstergeler açısından geliĢim kaydettiği görülmektedir. 232 Tablo 2. Türkiye Hayvancılığının GeliĢimi BüyükbaĢ hayvan sayısı (Milyon BaĢ) Kültür Irkı Hayvan Sayısı (Milyon BaĢ) Saf Irk BüyükbaĢ Hayvan Kayıtları (Bin BaĢ) Hayvan BaĢına Ortalama Süt Verimi (Litre/yıl) Hayvan BaĢına Ortalama Et Verimi (Kg/Karkas) Hayvancılık Destek Kalemi Sayısı (Adet) Destekleri Destek Miktarı (Milyon TL) Hayvancılık Desteklerinin Toplam Destekler Ġçindeki Payı (%) Hayvancılıkta Verilen Kredi Miktarı (Milyon TL) (Ziraat Bankası) Ziraat Bankasından Hayvancılık Kredisi Kullanan Çiftçi Sayısı 50 BaĢın Üzerinde Hayvan Bulunduran Çiftlik Sayısı GAP-DAP Bölgelerinde 50 BaĢ ve üzeri Damızlık Sığırcılık Yatırımları 2002 2011 9.9 1.86 178 1.705 11.5* 4.22* 5.991 2.847* DeğiĢim (%) 16 127 3266 67 184 217* 39 4 83 4.4 27 1.358 26 575 1536 491 47 8.251 17455 16.426 192.975 1075 4.300 23.918 456 Yeni Kurulan Çiftlik Sayısı Desteklenen Hayvan Sayısı 269 30.985 *2010 yılına aittir. Kaynak: www.tarim.gov.tr Tarım sektörünün Türkiye ekonomisindeki yeri, GSYH içindeki payının yanı sıra istihdama katkısı açısından da ülkenin geliĢimine de bağlı olarak zaman içerisinde göreceli bir azalma göstermektedir. Ancak, bu gerilemeye rağmen tarım sektörünün payı günümüzde önemini korumaktadır. Tablo 3. Türkiye‘de Sektörlerin GSYH Ġçindeki Payları (%) Sektörler Yıllar 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Tarım 14.0 13.5 13.7 13.6 12.9 11.6 11.4 10.7 10.3 10.2 10.1 Sanayi 28.8 28.3 28.3 28.7 28.8 29.2 29.2 30.4 30.6 29.6 23.3 Hizmetler 57.2 58.2 58.0 57.7 58.0 59.4 59.4 59.9 59.1 60.2 66.6 Kaynak: www.tüik.gov.tr 233 Tablo 4. Türkiye‘de Toplam Ġstihdam Ġçerisinde Tarımın Payı Ġstihdam Payı (%) 1980 54.23 1985 50.36 1990 47.78 1995 46.77 2000 34.52 2001 35.43 2002 35.17 Yıllar 2003 33.88 2004 33.96 2005 29.45 2006 26.5 2007 26 2008 23,7 2009 24,6 Kaynak: www.tüik.gov.tr Tarımın 1990‘lı yıllar itibariyle küçülmesini yansıtan bir diğer olgu tarımda istihdamın payıdır. Yukarıdaki tablodan da anlaĢılacağı üzere yıllar itibariyle tarım sektöründe istihdam oranları hızla azalmıĢtır. Tarım sektöründen ayrılan istihdam beĢeri bir sermayeyi temsil etmediğinden sanayi ve hizmetler sektöründe de istihdam edilememiĢ ve böylece Türkiye‘de iĢsizlik oranları artıĢ göstermiĢtir. Türkiye‟nin DıĢ Ticaret Yapısı Ġçerisinde Tarımın Payı Türkiye‘de tarımsal planlama Ulusal BeĢ Yıllık Kalkınma Planları (BYKP) kapsamında yapılmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlı‘ğı, FAO iĢbirliği ile 81 ilin Ġl Tarım Master Planlarını tamamlamıĢtır. Bölgesel Tarım Master Planlarından yararlanılarak geliĢtirilmesi hedeflenen Ulusal Tarım Master Planı ile Türkiye'nin genel olarak tarımsal potansiyelinin, kısıtlarının, fırsatlarının ve diğer ülkelere göre tarımsal üretimdeki karĢılaĢtırmalı üstünlüklerinin belirlenmesi ve bunlara dayanılarak geleceğe yönelik tarımsal stratejilerin ve planların oluĢturulması amaçlanmaktadır (www.tarim.gov.tr, 15.11.2011). Türkiye geliĢmekte olan bir ülke olarak geliĢimini sanayi sektörüne bağlamaktadır. Bundan dolayı yıllardır uygulanan politikalar çerçevesinde tarımın payının azaltılmasına ve bu payında sanayi sektörüne kaydırılmasına yönelik geliĢmeler kaydedilmiĢtir. 1980 sonrasında ihracata dayalı büyüme modelinin benimsenmesiyle dıĢa açık bir ekonomide ticari iliĢkilerimiz geliĢmektedir. Grafik 1. Yıllar Ġtibariyle Ekonomik Faaliyetlere Göre Ġhracat Payları (%) Kaynak: www.tüik.gov.tr Yukarıdaki grafikte kırılma noktasını ifade eden 1980 yılı itibariyle Türkiye‘nin liberalleĢme sürecine girmesiyle dıĢa açılmaya baĢladığı görülmektedir. Bu süreçte milli gelir içerisinde tarımın payının azalmasına bağlı olarak ekonomik faaliyetler açısından ihracatın yönü tarım sektöründen sanayi sektörüne kaymıĢtır. Türkiye‘de ihracatı en çok yapılan tarımsal ürünler içerisinde iç fındık, kuru incir, çekirdeksiz kuru üzüm, kuru kayısı ve çam fıstığı gelmektedir (Çolak ve BaĢ, 2009, s.330). 234 2010 25,2 Türkiye‟de Sınır Ticareti ve Sınır Ticareti Ġçerisinde Tarımın Payı: Öncüpınar Sınır Kapısı Örneği Sınır Ticaretinin Tanımı DıĢ ticaret uluslararası mal ve hizmet alıĢveriĢinin yapılması iken; sınır ticareti ise karadan ya da denizden sınırı olan iki ülke arasında özel anlaĢmalar doğrultusunda yapılan ticarettir (Tan ve Altundal, 2008, s.13). Sınır ticareti, dıĢ ticaretin özel bir Ģekli olup sınır ticareti ile iliĢkileri geliĢen ülkelerin sınırı olan illerde yaĢayan halkın günlük ihtiyaçlarının hem daha kolay hem de daha hızlı karĢılanması amacıyla yapılmaktadır. Ülkemizde sınır ticaretinin geliĢtiği bölgelerimiz olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin geliĢmiĢlik farklarının azaltılması ve böylece bölge halkının refah düzeyinin artırılmasıyla da daha iyi yaĢam koĢullarına ulaĢtırılması amacıyla sınır ticareti yapılmaktadır. Sınır Ticaretinin GeliĢimi Ülkemizdeki sınır ticareti ile iliĢkiler ilk olarak 1978 yılında yaĢanan ve tüm dünyayı etkisi altına alan petrol krizi sonucunda Ġran ile baĢlamıĢ olup zamanla sınırımız olan diğer ülkelerle de bu ticaretten yararlanma yoluna gidilmiĢtir. 1985 yılında resmi olarak ilk sınır ticareti Gürbulak sınır kapısında gerçekleĢmiĢtir. 1996 yılı itibariyle halen Irak, Ġran, Gürcistan, Suriye ve Nahçıvan gibi ülkelerle sınır ticaretimiz devam etmektedir. Tablo 5. Sınır Ticareti Yapılan Ġller Ġli Ağrı Ardahan Artvin Gaziantep Hakkari Hatay Iğdır Kilis Mardin ġanlıurfa ġırnak Van Sınır Kapısı Gürbulak Türközü Sarp KarkamıĢ Esendere Cilvegözü Dilucu Öncüpınar Nusaybin Akçakale Habur Kapıköy Ülke Ġran Gürcistan Gürcistan Suriye Ġran Suriye Nahçıvan Suriye Suriye Suriye Irak Ġran AĢağıdaki tabloda sınır ticareti genel olarak özetlenmiĢtir: AMAÇ • Bölge halkının ihtiyaçlarının daha kolay ve ucuza temini BEKLENTĠLER • Bölge halkının gelir ve refah düzeyinin artırılması • Ülkeler arasındaki iliĢkilerin geliĢtirilmesi • Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin geliĢmiĢlik farklarının giderilmesi AVANTAJ • DıĢ ticaretin prosedürlerinden kurtulmak DEZAVANTAJ • Belirli tarım ve sanayi ürünlerinin ticarete konu olması Asıl amacı bölge halkının ihtiyaçlarının kolay ve ucuza temini olan bu ticaret zamanla amacından saparak ülkemizde akaryakıt ticaretine dönüĢmüĢtür. Bundan dolayı 2002 yılından itibaren sınır ticareti kapsamından akaryakıt çıkartılmıĢtır (Sugözü ve Atay, 2010, s.63). 235 2003 yılında sınır ticaretinde yaĢanan güvenlik, kaçakçılık ve iç piyasanın bozulması gibi sıkıntıların önüne geçmek amacıyla Sınır Ticaret Merkezleri‘nin (STM) kurulmasına karar verilmiĢtir. Bu kapsamda ilk STM uygulamaları yine Ġran‘la yapılan üç sınır kapısında görülmektedir. Tablo 6. Türkiye‘deki Sınır Ticaret Merkezleri Ġli STM Ülke Ağrı Sarısu Ġran Hakkari Esendere Ġran Van Kapıköy Ġran Iğdır Dilucu Nahçıvan Sınır ticareti yapan tacirler il valiliklerinin düzenlediği belge ile ticaretlerini gerçekleĢtirmektedirler. Sınır ticareti ile, Ģirket merkezi sınır ticareti kapsamındaki illerde olan tüzel kiĢilerle, bu illerde mukim ve tek vergi numarasına sahip gerçek kiĢilerce ayda dört defadan fazla olmamak üzere, her defa 50.000 dolar karĢılığı TL‘yi aĢmayacak eĢya ithal edilebilmektedirler (Tan ve Altundal, 2008, s.15). Sınır ticareti kapsamında ihracı izne bağlı ürünler tuz, Ģeker, silah (spor av tüfekleri hariç), mühimmat, uyuĢturucu, psikotrop maddeler, afyon ve haĢhaĢ kellesi, gübreler (kimyevi gübreler hariç), bitkisel ham yağlar ve yağlı tohumlar, büyük ve küçükbaĢ canlı hayvanlar ve 1734 sayılı Kanun kapsamındaki yemler olarak açıklanmıĢtır. Ġhracatı yasaklanmıĢ mallar ise, eski eserler, tiftik keçisi, hint keneviri, tütün tohumu ve fidesidir (Tan ve Altundal, 2008, s.20). 28.04.2000 tarihli Kararname ile Irak‘tan getirilen deterjan hammaddesi olan lap ile hurda demir-çelik ve hurda bakır ithalatında uygulanan kotanın kaldırılmıĢ ve bu malların Türkiye genelinde satılabilmesine de izin verilmiĢtir (Tan ve Altundal, 2008, s.25). Türkiye ile Suriye arasındaki sınır ticareti Mardin, ġanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay illerinden yapılmakta olup Suriye‘nin sınır ticareti kapsamında ithalata izin vermemesinden dolayı bu ticaret sadece ülkemizden ithalat yoluyla tek taraflı olarak gerçekleĢmektedir. Suriye ile sınır ticareti Kilis ilinde bulunan Öncüpınar sınır kapısından 1997 yılından itibaren baĢlamıĢtır. Buna rağmen 1999 yılından itibaren sınır ticareti kapsamında hiçbir özel ya da tüzel kiĢiliğe Ġl Değerlendirme Kurulu tarafından uygunluk belgesi verilmediği için sınır ticareti bu ilimizde de durma noktasına gelmiĢtir (Karluk ve Yüce Dural, 2010, s.55). Kilis ilinden 2011 yılında da hiçbir firma sınır ticareti kapsamında ithalat yapmamıĢ ve sınır ticareti belgesi almak için de herhangi bir baĢvuruda bulunmamıĢtır. Bunun nedeni ithalat kotasını oluĢturan sınır ticareti bünyesinde ithal edilebilecek ürün sayısı ve miktarının az belirlenmesinden kaynaklanmaktadır (Karluk ve Yüce Dural, 2010, s.57). Türkiye ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe giren Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık AnlaĢması‘na bağlı olarak iki ülke arasında en geç 12 yıl içerisinde bir serbest ticaret alanı oluĢturulacaktır. Buna bağlı olarak da sınır ticareti yapılmasının avantajlarından mahrum kalınacağı ifade edilmektedir (Karluk ve Yüce Dural, 2010, s.57). Sınır Ticaretinin Etkileri Türkiye‘de uygulanan sınır ticaretinin temel amacı, ülkenin görece geri kalmıĢ bölgeleri olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ticaretin geliĢimiyle birlikte bölgesel geliĢmenin sağlanmasıdır. Bu amaçla baĢlatılan sınır ticareti bölgede iklim Ģartlarının olumsuzluğu altyapının, üretim faktörlerinin, güvenlik ve ulaĢım imkânlarının yetersizliğine de bağlı olarak giriĢimcilerin yatırım yapmaması nedeniyle amacına ulaĢamamaktadır (Sugözü ve Atay, 2010, s.1045). 236 Sınır ticaretinin etkileri aĢağıdaki tabloda özetlenmiĢtir. Tablo 7. Sınır Ticaretinin Etkileri Ekonomik Etkiler ölgelerarası geliĢmiĢlik farklarının giderilmesi ınırı olan illerin ticaretten aldıkları payın artması akliyeciliğin geliĢmesi stihdamın artırılması arife ve miktar indirimlerine bağlı olarak ticaretin yaygınlaĢması ergi kaybına yol açması Sosyal Etkiler ölge halkının ihtiyaçlarının kolay ve ucuza temin edilmesi iriĢimci ruhunun geliĢmesi aksız rekabete yol açması ontrolsüz ürünlerin kullanılmasıyla tüketicinin mağduriyeti B S N Ġ T V Sınır Ticaretinin Tarım Sektörüne Etkileri Sınır ticareti önemli bir dıĢ ticaret türü olarak ifade edilse de ülkemizde henüz arzu edilen yere ulaĢamamıĢtır. Hatta sınır ticareti kapsamında ülkenin tarım ve hayvancılık alanında yerli üretimi sekteye bile uğramıĢtır. Sınır ticareti ile ülkeye gelen maliyeti ucuz tarım ve hayvan ürünleri bölgede haksız rekabete yol açmıĢtır. Ülke genelinde önemli bir üretim miktarına sahip ihracatı yapılan pirinç, kuru üzüm, çay ve karpuz gibi bazı tarımsal ürünlerimiz haksız rekabetten dolayı arzu edilen öneme ulaĢamamaktadırlar (Tan ve Altundal, 2008, s.91). Kilis Ġli‟nin Tarımsal Göstergeler Açısından Değerlendirilmesi Kilis Ġli‟nin Sosyo-Ekonomik Yapısı Türkiye‘de bölgesel geliĢme alanında AB‘ye uyum süreci çerçevesinde yerleĢme merkezlerinin kademelenmesi ve iller arasındaki fonksiyonel iliĢkilerin istatistik toplama ve plan yapma amacına uygunluğu açısından AB istatistikî sınıflandırmasına (NUTS) paralel olarak üç düzey halinde Ġstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (ĠĠBS) yapılmıĢtır. Bu kapsamda Türkiye, Düzey1‘de 12, Düzey2‘de 26 ve Düzey3‘te 81 bölgeye ayrılmıĢtır. Bölgesel politikaların uygulanabildiği bölgeler ise Düzey2 bölgeleridir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde ise Düzey2 kapsamında yer alan bölgeler TRC1 Bölgesi‘ni kapsayan Adıyaman, Gaziantep ve Kilis; TRC2 Bölgesi‘ni kapsayan ġanlıurfa ve Diyarbakır ile TRC3 Bölgesi‘ni kapsayan Batman, Siirt, ġırnak ve Mardin illerinden oluĢmaktadır (Ergün ve Atay Polat, 2011, s.326). 237 Tablo 8. TRC1 Bölgesi‘nin Sosyo-Ekonomik Göstergeleri Göstergeler YIL Adıyaman Gaziantep Kilis 38,0 42,8 44,2 ĠĢgücüne Katılma Oranı (%) 2009 17,9 17,4 14,9 ĠĢsizlik Oranı (%) 2009 31,2 35,3 37,7 Ġstihdam Oranı (%) 2009 780 1318 1463 KiĢi BaĢına GSYH (TL) 2000 0,39 1,36 0,13 GSYH Ġçindeki Payı (%) 2000 48.714 2.417.196 14.122 Ġhracat (Bin dolar) 2009 29.226 2.709.140 33.499 Ġthalat (Bin dolar) 2009 8 17 .. Hastane Sayısı 2007 66 91 .. Sağlık Ocağı Sayısı 2007 1353 898 3.119* Hekime DüĢen Hasta Sayısı 2007 696 479 682* Hastane Yatağı BaĢına DüĢen KiĢi Sayısı 2007 79.8 83.7 80.4 Okur-Yazar Nüfus Oranı (%) 2000 70.5 74.9 71.8 Okur-Yazar Kadın Nüfusun 2000 Tüm Kadınlara Oranı (%) 5.2 5.2 5.2 Üniversite Bitirenlerin 2000 Okul Bitirenlere Oranı (%) Kaynak: Hayriye Atik, Melike Atay; ġırnak Ġllerinin Bölge Ġlleri Arasındaki Göreli GeliĢme Düzeyi, Uluslararası ġırnak ve Çevresi Sempozyumu, 14-16 Mayıs 2010, ġırnak, s.917-924. ĠĢgücü göstergeleri olarak iĢgücüne katılma oranı, iĢsizlik oranı ve istihdam oranı gösterge olarak seçilmiĢtir. Bölge olarak incelendiğinde her üç gösterge açısından da Kilis ili olumlu göstergelere sahiptir. Gelir göstergeleri olarak ilin GSYH içindeki payı ve kiĢi baĢına gelir göstergeleri seçilmiĢtir. 2000 yılı itibariyle kiĢi baĢına GSYH rakamının en yüksek olduğu il 1463 TL ile Kilis‘tir. DıĢ ticaret göstergeleri açısından ise 2008 ve 2009 yıllarına ait ihracat ve ithalat verileri incelendiğinde ise Gaziantep ilinin önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. Gaziantep ilinin ticaret hacminin geliĢmesi ilin sanayi altyapısının geliĢmiĢliğine bağlanabilir. Diğer taraftan Kilis ihracat açısından düĢük iken sınır ticaretine de bağlı olarak ithalat rakamları Gaziantep ilinden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Sağlık göstergeleri olarak hastane sayısı, sağlık ocağı sayısı, hekime düĢen hasta sayısı ve hastane yatağı baĢına düĢen kiĢi sayısı göstergeleri seçilmiĢtir. Bu göstergeler açısından Kilis iline ait verilerden sadece hekime düĢen hasta sayısı ve hastane yatağı baĢına düĢen kiĢi sayısı göstergelerine ulaĢılmıĢtır. Bu göstergeler açısından da il iyi durumdadır. Son olarak ise eğitim göstergeleri olarak okur-yazar nüfus oranı, okur-yazar kadın nüfusunun tüm kadınlara oranı ve üniversite bitirenlerin okul bitirenlere oranı göstergeleri seçilmiĢtir. Bu göstergeler açısından da Kilis iyi durumdadır. Kilis Ġli‟nin Tarımsal Göstergeleri Kilis ilinin toplam arazisi 152.100 hektar olup bu arazinin 105.500 hektarı tarım alanından oluĢmaktadır. Toplam tarım arazisinin yüzde 50‘si tarla, yüzde 15‘i bağ, yüzde 13‘ü zeytin, yüzde 11‘i sebze ve yüzde 4‘ü ise antepfıstığı ve diğer meyve bahçelerinden oluĢmaktadır. Çiftçiler son yıllarda zeytin üretim maliyetlerini azaltmak amacıyla organik tarıma yönelmiĢlerdir. Ayrıca, ilin organik tarıma geçmesiyle birlikte gelir ve istihdamın artırılması sonucunda kırsal alanda yaĢam koĢulları iyileĢtirebilecektir. Ġlin engebeli ve dağlık arazi üzerinde bulunmasından dolayı zeytin üretimi yoğun olarak gerçekleĢtirilmekte iken diğer tarım ürünlerinin yetiĢtirilmesi oldukça zordur. Ġlde hayvancılık verilerine bakıldığında 6.500 büyükbaĢ ve 150.000 adet küçükbaĢ bulunmaktadır. Ayrıca, 755 adet tek tırnaklı (at, katır, eĢek), 110.000 adet kanatlı ve 4.000 kovan arı vardır. Yıllık hayvansal üretim ise 22.500 ton 238 süt, 125 ton et, 26.000.000 adet yumurta, 35 ton bal ve 60 ton yapağıdan oluĢmaktadır (www.ika.gov.tr, 22.11.2011). AĢağıdaki tabloda Kilis ilinin tarım alanlarının kullanımına dair bilgiler yer almaktadır. Kilis, TRC1 Bölgesi ile karĢılaĢtırıldığında ekilen tarla alanı küçük bir oranda kalsa da sebze alanı açısından 11.353 hektar gibi yüksek bir orana sahiptir. Bunun dıĢında dikili alan açısından da değerlendirildiğinde yine bölge illerine göre düĢük bir alana sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca, Kilis iline ait bu değerler Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve ülke bazında değerlendirildiğinde iĢlenen tarla alanı, sebze alanı ve dikili alan gibi alanlar açısından çok küçük düzeylerde kaldığı görülmektedir. Tablo 9. Kilis Ġli‘nde Kullanılma ġekline Göre Tarım Alanları ĠĢlenen Tarla Alanı Sebze Alanı (Hektar) ĠLLER (Hektar) Ekilen Nadas Gaziantep 193979 18386 9915 Adıyaman 235013 200 5183 Kilis 52398 8370 11353 Kilis/TRC1 (%) 10,8 31,0 42,9 Kilis/Güneydoğu 1,9 3,0 14,0 Anadolu Bölgesi (%) Kilis/Türkiye (%) 0,29 0,16 1,38 Dikili Alan (Hektar) Toplam Alan (Hektar) 150908 38845 31159 14,1 373188 279241 103280 13,6 8,1 3,0 1,17 0,39 Kaynak: Bölge Ġlleri Ġl Tarım Müdürlükleri Tablo 10. Kilis Ġlinde Organik Tarım GeçiĢ Süreci Üretim Verileri (2010) Çiftçi Gerçek Üretim Nadas Toplam Üretim Sayısı Alanı (ha) Alanı (ha) Alan (ha) Miktarı (Ton) 125 1.007 0 1.007 697 Kaynak: www.tügem.gov.tr Yukarıdaki 2010 yılına ait verilerin yer aldığı tabloda Kilis‘teki organik tarım geçiĢ süreci üretim ürünleri antepfıstığı, buğday, mercimek, nohut, üzüm, arpa ve zeytinden oluĢmaktadır. Bu kapsamda 2010 yılında 125 çifti 697 ton tarım üretimi gerçekleĢtirmiĢlerdir. Kilis‘te iĢletmelerin yüzde 28,1‘i, çalıĢan nüfusun ise yüzde 18,4‘ ü sanayi sektöründe yer almaktadır. Kilis‘te tarıma dayalı imalat sanayisi içerisindeki en önemli grubu zeytinyağı, pekmez, sabun ve bulgur oluĢturmaktadır. Diğer sanayi grupları ise briket ve karo imalathaneleri ile taĢ ocağı iĢletmeleridir (www.ika.gov.tr, 15.11.2011). 239 Tablo 11. Kilis OSB‘deki Firmaların Sektör Dağılımı (2009) Sektör Firma Sayısı Gıda 15 Dokuma ve Giyim 6 Plastik 2 Petro-kimya 2 PiĢmiĢ kil ve çimento 2 sanayi Otomotiv 1 Diğer 8 Toplam 36 Kaynak: www.ika.org.tr Kilis Organize Sanayi Bölgesi‘nde faaliyet gösteren iĢletmelerde pekmez, baharat, Ģekerleme ve çikolata, mısır çerezi, zeytinyağı, kadife döĢemelik kumaĢ, seccade, plastik ambalaj, çit teli, et sucuğu, pamuk ipliği, halı ipliği, mobilya dekorasyon, margarin yağı, sentetik çuval, porselen cam ve biodizel imalatı yapılmaktadır. Kilis Ġli‟nin DıĢ Ticareti Ġçerisinde Tarımın Yeri ve Önemi Kilis‘in 2010 yılında ihracat yaptığı ülkeler; Avusturya, Fas, Hollanda, Irak, Ġsrail, Ġsveç, Ġtalya, Kazakistan, Letonya, Malezya, Moldavya, Polonya, Rusya, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna ve Ürdün‘dür. TRC1 bölgesine ait tarımsal ürünlerin ihracat değeri 952 milyon dolar olup bu değer Türkiye tarım sektörü ihracatının yüzde 8,5‘ini teĢkil etmektedir. Diğer taraftan bu değerin yaklaĢık yüzde 99‘u Gaziantep ili tarafından gerçekleĢtirilirken geriye kalan 5 milyon dolarlık kısmı ise Adıyaman ve Kilis illeri karĢılamaktadır (www.ika.gov.tr, 23.11.2011). Kilis‘ten yapılan dıĢ ticaretin yönü ihracat ve ithalat açısından aynı yönlü seyir izlemiĢtir. Tabloya göre 2002 yılından sonra dıĢ ticaretin geliĢtiği görülmektedir. Küresel kriz nedeniyle ilde dıĢ ticaret açısından bir daralma gözlense de daha sonraki yıllarda bu olumlu geliĢme devam etmektedir. 2010 yılı itibariyle Kilis ilindeki ihracatçı firma sayısı 28 iken aynı yıl yapılan ihracat değeri bir önceki yıla göre yüzde 58 oranında artıĢ göstererek 24.860 bin dolara ulaĢmıĢtır. Kilis‘te 2004 yılından sonra tarımsal ürünlerin ihracatı baĢlamıĢtır. Kilis‘ten sektörel bazda 2010 yılana ait ihracat değerleri incelendiğinde toplam ihracatın yaklaĢık yüzde 18‘ini oluĢturmaktadır. Tabloda dikkat çeken diğer bir nokta ise bölge ekonomisi açısından önem arzeden zeytin ve mamullerinin ihracat içerisindeki payının sıfır olmasıdır. 240 Grafik 2. Yıllar Ġtibariyle Kilis Ġlinden Yapılan DıĢ Ticaretin GeliĢimi (Bin dolar) Kaynak: www.tim.gov.tr Tablo 12. Kilis Ġlinde Sektörel Bazda Ġhracat Değerleri (2010) (Bin dolar) Sektörler I.TARIM A.BĠTKĠSEL ÜRÜNLER Hububat,Bakliyat,Yağlı Tohumlar ve Mamulleri YaĢ Meyve ve Sebze Meyve Sebze Mamulleri Kuru Meyve ve Mamulleri Fındık ve Mamulleri Zeytin ve Zeytinyağı Tütün Kesme Çiçek B.HAYVANSAL ÜRÜNLER Canlı Hayvan, Su Ürünleri ve Mamulleri C.AĞAÇ VE ORMAN ÜRÜNLERĠ Ağaç Mamulleri ve Orman Ürünleri II.SANAYĠ D.TARIMA DAYALI ĠġLENMĠġ ÜRÜNLER Tekstil ve Hammaddeleri Deri ve Deri Mamulleri Halı E.KĠMYEVĠ MADDELER VE MAMULLERĠ Kimyevi Maddeler ve Mamulleri F.SANAYĠ MAMULLERĠ Hazırgiyim ve Konfeksiyon TaĢıt Araçları ve Yan Sanayi Gemi ve Yat Elektrik – Elektronik Makine ve Aksamları Demir ve Demir DıĢı Metaller Demir Çelik ürünleri Çimento ve Toprak Ürünleri Değerli Maden ve Mücevherat 241 Tutar 4.505 1.934 1.931 0 1.921 924 0 0 0 0 0 0 2.570 2.570 20.341 1.434 1.127 266 306 286 286 18.619 96 0 0 86 68 199 0 15.681 0 Diğer Sanayi Ürünleri III.MADENCĠLĠK Madencilik Ürünleri TOPLAM Kaynak: www.tim.gov.tr 2.488 13 0 24.860 Kilis ilinden yapılan tarım ihracat ürünleri hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri, yaĢ meyve ve sebze, meyve ve sebze mamulleri, kuru meyve ve sebze mamulleri Ģeklindedir. Kilis‘in 2008 yılına ait ekonomik faaliyetlerine göre ithalat değerleri içerisinde tarımın payı yaklaĢık yüzde 6‘dır. Bu oran tarımsal ürün açısından ilin ihtiyacının ülke bazında karĢılandığının bir göstergesidir. Kilis ile Suriye Arasındaki DıĢ Ticarette Tarım Suriye‘nin ekonomik yapısında tarım önemli bir paya sahip olduğu için tarım istihdamı oldukça yüksektir. Bunun yanında hizmetler ve imalat sektörü de önemli bir yere sahiptir. Suriye‘nin en çok ihracat yaptığı ülkeler Almanya, Ġtalya, Türkiye ve BirleĢik Arap Emirlikleri olup ihraç ettiği önemli ürünler ise ham petrol ve petrol ürünleri, gıda ve canlı hayvan, tekstil ve tekstil lifleri ile ham pamuktan oluĢmaktadır. Ġthalat yaptığı ülkelerin baĢında ise makine ve ulaĢım ekipmanları, gıda, canlı hayvan, metal ve metal ürünleri, kimyasallar ve fosfat baĢta olmak üzere Almanya, Ġtalya, Çin ve Fransa gelmektedir. Türkiye ile sınır komĢusu olan Suriye arasındaki ticaretimizi artırmanın bir yolu Suriye‘nin ithal ettiği ürünlerde maliyet ve buna bağlı olarak da fiyat avantajı sağlayarak baĢarmak olabilir. Suriye‘nin temel gelir kaynakları içerisinde petrol ve tarım gelmekte olup yapılan ihracatın önemli bir bölümünü de yine bu alt kalemler oluĢturmaktadır. Suriye‘nin toplam yüzölçümünün yaklaĢık yüzde 32‘si ekilebilmekte ve yüzde 12‘lik kısmına sahip alanda yapılan sulu tarım ile toplam tarımsal üretimin yüzde 60‘ı gerçekleĢtirilmektedir. Suriye‘ye ait önemli tarımsal ürünler baĢta pamuk olmak üzere buğday, arpa, Ģeker pancarı ve zeytindir. Ülkede 1980 yılından sonra liberalleĢme hareketleri baĢlamıĢ ve tarım politikalarında yaĢanan değiĢimlere bağlı olarak da ülke tarımsal ürünlerde ihracat yaparak önemli bir boyut kazanmıĢtır. En önemli tarımsal ürünler olan buğday, arpa, Ģeker pancarı, pamuk, tütün ve zeytin ürünlerinin devlet tarafından satın alınması bu ülkeyi Suriye Arap ülkeleri arasında tahıl ürünleri açısından kendisine yeten tek ülke konumuna getirmiĢtir (Konya Ticaret Odası, 2008, s.5). Türkiye‘den Suriye‘ye ihraç edilen malların sektörel dağılımında imalat sanayi ilk sırada yer almakta olup bunu sırasıyla tarım ve ormancılık sektörü ile madencilik ve taĢocaklığı sektörü izlemektedir. Tarım sektörünün Suriye‘ye yapılan ihracatımızda ikinci sırada yer alması, bu ülke ile sınır ticareti yoluyla yapılacak tarım ihracatı için önemli olan bir faktör olarak karĢımıza çıkmakta iken sınır ticareti kapsamında yapılan tek yönlü ticaretimizle bu avantajda elimine edilmektedir. Türkiye‘den Suriye‘ye yapılan ihracat rakamlarına bakıldığında ihracata konu olan ürünler ağırlıklı olarak kömür, petrol türevi ürünler, motorlu kara taĢıtı ve römorklar, makine ve teçhizat, tekstil ürünleri, tarım ve hayvancılık ürünlerinden oluĢtuğu görülmektedir. Türkiye‘nin Suriye‘den yapmıĢ olduğu ithalatın ham petrolden, kısmen petrol türevi ile tarım ve hayvancılık ürünlerinden oluĢtuğu görülmektedir. 242 Tablo 13. Kilis ile Suriye‘nin Tarımsal Üretiminde Üstün Olduğu Tarımsal Ürünler KĠLĠS SURĠYE Antepfıstığı Buğday Buğday Arpa Mercimek ġeker Pancarı Nohut Pamuk Üzüm Tütün Arpa Zeytin ürünleri Zeytin ürünleri Kilis ile Suriye‘nin tarımsal ürünler bazında benzerlik kaydettiği tablodan anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla Suriye‘nin Türkiye genelinden yaptığı dıĢ ticarette önemli olan ürünleri Kilis‘in mümkün mertebe üretmesiyle sınır ticareti kapsamında gerçekleĢmese dahi genel dıĢ ticarette bir üstünlüğe geçirilmesi sağlanabilir. AĢağıdaki tabloya göre ise Kilis‘ten Suriye‘ye yapılan ihracat yıllar itibariyle artıĢ göstererek 2010 yılında 18.467 olarak neredeyse yapılan toplam ihracatın tamamına ulaĢma noktasına gelmiĢtir. Tablo 14. Kilis Ġlinin Suriye‘ye Yaptığı Ġhracat Yıl Tutar 2004 191 2005 696 2006 4.830 2007 4.691 2008 3.690 2009 6.511 2010 18.467 Kaynak: www.tim.org.tr Toplam Ġçindeki Pay (%) 6,1 16,0 65,2 42,0 19,4 49,0 53,0 Kilis Ġle Suriye Arasındaki Sınır Ticareti Ġçerisinde Tarımın Yeri ve Önemi Suriye ile Türkiye arasındaki sınır ticareti iliĢkileri Mardin, ġanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay illerinden gerçekleĢtirilmekte olup Suriye‘nin sınır ticareti kapsamında ithalata izin vermemesinden dolayı tek taraflı olarak tarife tavizleri ile yürütülmektedir. 1990 yılında yaĢanan Körfez Krizi nedeniyle Irak üzerinden Körfez ülkelerine yapılan canlı hayvan ihracatımız Suriye karayoluna kaymıĢtır. Suriye, 1991 yılından sonra ülkemizde yaĢanan sığır vebası hastalığına bağlı olarak canlı hayvanların ülkeden geçiĢini yasaklamıĢtır. Dolayısıyla bu kapsamda yürütülmekte olan sınır ticaretimize yönelik ithalatta durmuĢtur. Bunun dıĢında Suriye ve Türkiye arasında sınır ticaretini geliĢtirmek amacıyla Sınır Ticaret Merkezleri‘nin (STM) kurulmasına yönelik yapılan protokolle Türkiye‘de Akkoyunlu ve Kilis mevkinde, Suriye‘de ise Ain El Souddeh ve Bab El Salameh noktalarında STM‘lerin kurulmasına karar verilmiĢtir (Konya Ticaret Odası, 2008, s.24). 243 A B M N Ü A Z Sınır ticaretinin yapılması önündeki en önemli tedbirlerden bir tanesi de il ithalat kotalarıdır. Kota uygulaması ile tarım ürünlerinin ithalatı neredeyse tamamen yasaklanmıĢtır. 2011 yılına ait ithalat kotası gösterir tablo aĢağıda verilmiĢtir. Tablo 15. Sınır Ticareti Kapsamında 2011 Yılı Kilis Ġli Ġthalat Kotaları Sıra Ürün G.T.Ġ.P Birim Miktar Dönemi 1 Arpa 1003.00.90.00.19 Ton 1.000 2 Ayçiçek Çekirdeği 1206.00.99.00.11 Ton 310 3 Buğday 1001.90.99.00.11 Ton 3.000 (Ekmeklik) 4 Bürün (yakmaya 2306.90 Ton 13.000 mahsus) 5 Çörekotu 0910.99.91.00.14 Ton 10 6 Domates 0702.00.00.00.00 Ton 1.000 7 Erik 2302.30 Ton 20 8 Kabak Çekirdeği 1209.91.90.00.11 Ton 10 9 Kahve 0901.11.00.00.00 Ton 3 10 Karabiber 09.04.12.00.00.00 Ton 5 11 Karpuz Çekirdeği 1209.99.99.90.12 Ton 50 (çerezlik) 12 Kebere 0709.90.40.00.00 Ton 15 13 Kimyon 0909.30.00.00.11 Ton 5 14 Kırmızı Biber 0904.20.30.00.11 Ton 150 15 Limon Tuzu 2918.14.00.00.00 Ton 5 (kimya) 16 Mercimek (yeĢil) 0713.40.00.00.12 Ton 500 15 Ekim-1 Mayıs 17 Mercimek 0713.40.00.00.13 Ton 500 15 Ekim-1 Mayıs (kırmızı) 18 Nar 0810.90.95.00.11 Ton 20 1 Ocak-15 Temmuz 19 NiĢasta 1108.11 Ton 20 20 Nohut 0713.20.00.00.19 Ton 400 15 Ekim-1 Temmuz 21 Odun (yakmaya 4401 Ton 36.000 mahsus ve coniferales odunları hariç) 22 Pamuk Çiğidi 1207.20.10 Ton 100 23 Pirinç 1006.30.48 Ton 500 24 Prina (zeytin 2306.90 Ton 2.000 küspesi) (yakacak olarak) 25 Sarımsak 0712.90.90.00.11 Ton 50 (kurutulmuĢ) 26 Soğan (kuru) 0703.10.19.00.11 Ton 500 27 Soğan (taze) 0703.10.19.00.12 Ton 500 28 Susam 1207.40.90.00.11 Ton 2.000 29 Tarçın 0906.11.00.00.00 Ton 5 30 Yer Fıstığı 1202.10.90.00.00 Ton 15 1 Mart-1 Ağustos 31 Yulaf 1004.00 Ton 15 Kaynak: Kilis Ticaret ve Sanayi Odası 244 2010 yılında ithalat kotası çerçevesinde 15 ürün yer alırken; 2011 yılında bu kota içerisinde ürün sayısı 31‘e çıkartılmıĢ ve ürün çeĢitleri de bu kapsamda arttırılmıĢtır. Tabloya göre 2011 yılında Kilis‘e ait sınır ticareti kapsamında ithalat kotalarının tamamını tarım ürünleri oluĢturmaktadır. Sanayi ürünlerine dair ithalat kotası ise iki ülke arasında Serbest Ticaret AnlaĢması nedeniyle belirlenmemiĢtir (Özçiloğlu ve Sakar, 2011, s.32). Bölgede ekili ve dikili alanlar göz önüne alındığında yapılan üretimin sınır ticareti kapsamındaki tarımsal ürünlere ayrılan ithalat kotalarına göre düĢük olduğu görülmektedir. Sonuç ve Öneriler DıĢ ticaret politikası, bir ülkenin dıĢ ticaretinin hacmini, bileĢimini ve yönünü etkilemeye yönelik her türlü müdahaleler olarak ifade edilmektedir (Seymen ve diğ., 2009, s.2). Yıllardır ülkeler öncelikli olarak ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla birbirleriyle iletiĢim halinde bulunmaktadırlar. KüreselleĢme olgusunun da geliĢmesiyle ülkeler ihtiyaçlarını diğer ülkelerden karĢılamak üzere karadan, havadan ya da demiryolundan yararlanarak ticari iliĢkiler içerisine girmiĢlerdir. Bu bağlamda dıĢ ticaretin bir türü olarak ifade edilen sınır ticareti iki ülke arasında sınırı bulunan illerde yaĢayan halkın ihtiyaçlarının daha kolay ve ulaĢım masraflarının da azami ölçüde gerçekleĢmesiyle daha ucuza temin edilmesi amacıyla geliĢtirilmiĢtir. Sınır ticareti önemli bir dıĢ ticaret türü olarak ifade edilse de ülkemizde henüz arzu edilen yere ulaĢamamıĢtır. Hatta sınır ticareti kapsamında ülkenin tarım ve hayvancılık alanında yerli üretimi sekteye bile uğramıĢtır. Sınır ticareti ile ülkeye gelen maliyeti ucuz tarım ve hayvan ürünleri bölgede haksız rekabete yol açmıĢtır. Ülke genelinde önemli bir üretim miktarına sahip ihracatı yapılan pirinç, kuru üzüm, çay ve karpuz gibi bazı tarımsal ürünlerimiz haksız rekabetten dolayı arzu edilen öneme ulaĢamamaktadırlar (ĠTO, 2008, s.91). Suriye‘nin Arap Serbest Ticaret AnlaĢması‘na dahil olması sonucunda Suriye ile hem sınır komĢusu olmamız hem de Suriye‘nin hammadde, enerji ve iĢgücü bakımından ucuz olması ülkemiz ile ticaretin geliĢmesinde önemli bir unsur olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ancak Suriye‘nin sınır ticareti kapsamında ithalata izin vermemesinden dolayı bu ticaret sadece ülkemizden ithalat yoluyla tek taraflı olarak gerçekleĢmektedir. Hal böyle iken Ortadoğu‘da Arap Baharı olarak nitelendirilen olaylar Mart 2011 tarihi itibariyle Suriye devletine sıçramıĢ ve halen olaylar yoğunluklu olarak devam etmektedir. Türkiye‘nin, Ortadoğu‘nun yeniden yapılandırılmasında almıĢ olduğu etkin rol ve Suriye devletine ekonomik yaptırımların uygulanmasına baĢlanmasına karar verilmesi nedeniyle Suriye ile ticaretimizin olumsuz etkileri ortaya çıkmıĢtır. Temmuz 2011 itibariyle %20 azalan dıĢ ticaretin yaptırımların uygulanması ile %50 kadar azalma olabileceği belirtilmektedir. (Zaman Gazetesi, 29.11.2011). Kasım 2011 TÜĠK verilerine bakıldığında Suriye devleti ile yapılan dıĢ ticaret hacminde %2 azalma görülmektedir. Ġhracat % 3,7 artıĢ gösterirken ithalatta yaklaĢık %26 azalma olmuĢtur. Aynı dönemde Kilis ilinden Suriye devletine yapılan dıĢ ticarette tersi durum gözlemlenmektedir. Ġhracatta %40 azalma olurken, ithalatta % 30 artıĢ olmuĢtur. Ġstatistiklere bakıldığında bu süreçten en yoğun etkilenen sektörlerden biriside tarım sektörüdür. Kasım 2011 verilerine göre Kilis ilinden Suriye devletine yapılan tarım ihracatında bir önceki yılın ilk on ayına göre yaklaĢık 89 milyondan 21 milyon TL‘ye düĢmüĢtür. Ġthalatta ise 102 milyondan 6 milyon TL‘ye gerilemiĢtir. Sonuç olarak dıĢ ticaretin bir türü olan sınır ticareti kapsamında, Kilis ilinden sınır ticareti, bürokratik uygulamalardaki zorluklar nedeniyle yapılamamaktadır. DıĢ ticaret kapsamında ise Suriye devleti ile olan olumsuz iliĢkiler en çok tarım sektörünü etkilemiĢ ve neredeyse ilgili sektöre bağlı dıĢ ticaret durma noktasına gelmiĢtir. Bu bakımdan uluslararası siyasi ve politik iliĢkilerin bozulması daha çok sınır illerindeki ticari hayatı etkileyeceği düĢünülmektedir. Öneriler, 245 Sınır ticareti kapsamında yapılan ticaretin merkezden belirlenmesi sınır iline ait ticari hayatın etkinliğini azaltmıĢtır. 2011 yılında Kilis ili için öngörülen kotalara göre, bölgede ekili ve dikili alanlar göz önüne alındığında yapılan üretimin sınır ticareti kapsamındaki tarımsal ürünlere ayrılan ithalat kotalarına göre düĢük olduğu görülmektedir. Bu nedenle 10 Nisan 2003 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararıyla çıkarılmıĢ olan kanunda merkezi yönetime verilen yetkinin il valiliklerine devredilmesi ancak eski uygulamalarda karĢılaĢılan sorunların denetim mekanizmasının oluĢturulması, ilin ihtiyaçlarının yerinden tespiti ve kararı ile sınır ticaretinin tekrar canlanabileceği düĢünülmektedir. ( Suriye devletindeki iç kargaĢanın ortadan kalkması varsayımında ) Suriye devletindeki iç kargaĢa, Türkiye‘nin ekonomik ambargo uygulamalarına baĢlaması tarımsal ihracat ve ithalatı durma noktasına getirmiĢtir. Bu nedenle GAP Eylem Planı (20082012) kapsamında Kilis iline yönelik Tarım Eylem Planı gözden geçirilmelidir. Kilis ili sulanabilir tarım arazisi 85.000 hektar olup, 12.000 hektar alan sulanabilmektedir. Modern tarımı sınırlayıcı faktörlerden olan su faktörüne yönelik çalıĢmalar arttırılmalıdır. Zeytin üretiminde ve pazarlanmasında destek verilerek verimli ve etkin üretimin sağlanması ve buna bağlı olarak marka çalıĢmalarının desteklenmesi gerekmektedir. Ġpekyolu Kalkınma Ajansı aracılığıyla, tarımsal eğitim ve yayım hizmeti, üretici eğitim seviyesinin arttırılması, üretici örgütlenmelerinin arttırılması, doğal kaynakların korunması ve kollanmasına yönelik çiftçi eğitim programlarının düzenlenmesi, tarımsal desteklerin etkinliklerinin araĢtırılması, enerji tasarrufuna yönelik modern tarım araçlarının tanıtımı ve destek programlarının arttırılması gerekmektedir. KAYNAKÇA Atik, Hayriye ve Melike Atay; ġırnak Ġllerinin Bölge Ġlleri Arasındaki Göreli GeliĢme Düzeyi, Uluslararası ġırnak ve Çevresi Sempozyumu, 14-16 Mayıs 2010, ġırnak, s.917-924. Çolak, AyĢen Melda ve Tülin BaĢ, (2009), ―Organik Tarımın Tarihçesi Türkiye‘de ve Dünyada Organik Tarım‖, 1. GAP Organik Tarım Kongresi, 17-20 Kasım, ġanlıurfa, s.322332. Ergün, Suzan ve Melike Atay Polat (2011), ‗‘ Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde Yenilenebilir Enerji Kaynakları Potansiyelinin Bölgenin GeliĢimine Katkısı‘‘, VI. Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu, 21-22 Ekim, Kayseri. GAP Eylem Planı (2008-2012), Mayıs 2008, ġanlıurfa. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, www.tarim.gov.tr. Ġpekyolu Kalkınma Ajansı, www.ika.org.tr. Karluk, Rıdvan ve Betül Yüce Dural, ―Sınır Ticaretinin Türkiye ve KomĢu Ülkelere Etkileri‖, 1. Uluslararası Sınır Ticareti Kongresi‖, s.50-58, Kilis. Kilis Ticaret ve Sanayi Odası, www.kilistso.tobb.org.tr. Konya Ticaret Odası (2008), Suriye Arap Cumhuriyeti Ülke Raporu, Nisan, Konya. Özçiloğlu, Mehmet ve M. Murat Sakar (2011) ―Sınır Ticareti Uygulaması Sorunlar ve Çözüm Önerileri‖, GiriĢimcilik ve Kalkınma Dergisi, Cilt:6, Sayı:1, s.21-43. Seymen, Dilek, Özgül Bilici ve Selim ġanlısoy (2009), ―Türk DıĢ Ticaretinin Yönü, DıĢ Ticaret Politikası Perspektifinden Bir Değerlendirme‖, EconAnadolu 2009, 17-19 Haziran, EskiĢehir. Sugözü, Ġbrahim Halil ve Melike Atay (2010), ―Sınır Kapılarının Güneydoğu Anadolu Bölgesi Ekonomisi Üzerine Etkileri Kapsamında Habur Sınır Kapısı‖, 1. Uluslararası Sınır Ticareti Kongresi, s.59-67, Kilis. 246 Sugözü, Ġbrahim Halil ve Melike Atay, (2010), ―Sınır Ticaretinin Bölge Ekonomisi Üzerindeki Etkileri Kapsamında Habur Sınır Kapısı‖, Uluslararası ġırnak ve Çevresi Sempozyumu, 14-16 Mayıs 2010, ġırnak, s.1043-1054. Tan, Mustafa ve Fuat Altundal (2008), Türkiye‘de Sınır Ticaretinin GeliĢimi ve Mevcut Durumu, ĠTO Yayınları, No:2008-26, Ġstanbul. TRC Güneydoğu Anadolu Bölgesi Tarım Master Planı, http://www.tarim.gov.tr/Files/Files/master Plan/G.Danadolu.zip, 02.11.2011. Zaman Gazetesi, TURAB Genel BaĢkanı Doğan Narin, ―Suriye‘ye Yaptırım Bize En Büyük Az 1 Milyar Dolara Mal Olur‖, 29.11.2011. www.adiyamantarim.gov.tr www.gazianteptarim.gov.tr www.kilistarim.gov.tr www.tüik.gov.tr www.faostat.fao.org www.tim.gov.tr www.tügem.gov.tr 247 TÜRKĠYE‟NĠN GELENEKSEL TARIM ÜRÜNLERĠ ĠHRACATINDAKĠ REKABET GÜCÜNÜN AÇIKLANMIġ KARġILAġTIRMALI ÜSTÜNLÜKLER BAZINDA ANALĠZĠ Yrd.Doç.Dr. BĠROL ERKAN Kilis 7 Aralık Üniversitesi birolerkan@kilis.edu.tr ÖZET Ülkelerin sektörel bazda ve ürün bazında küresel piyasalardaki ihracat rekabet gücünün ölçümü amacıyla kullanılabilecek en önemli göstergelerden birisi ―açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlük (AKÜ) katsayıları‖ dır. Balassa Ġndeksi ve/veya Vollrath Ġndeksi kullanılarak hesaplanabilen AKÜ katsayıları; ülkenin ihracatını gerçekleĢtirdiği bir üründeki yurtiçi uzmanlaĢmasını, dünyanın uzmanlaĢmasıyla karĢılaĢtırır. Katsayının 1‘den büyük olması, söz konusu ürünün ihracatında ülkenin rekabet avantajına sahip olduğunu ve uzmanlaĢtığını; 1‘den küçük olması ise rekabet dezavantajına sahip olduğunu ve uzmanlaĢmadığını gösterir. ÇalıĢmada, 1993-2010 yılları arasında Türkiye‘nin geleneksel tarım ürünleri ihracatındaki rekabet gücünün belirlenmesi amaçlanmıĢ; SITC Rev3 sınıflandırması bazında 7 ürünün (badem, incir, kuru üzüm, fındık, antep fıstığı, ceviz, kuru kayısı) ihracatına iliĢkin AKÜ katsayıları hesaplanmıĢtır. AKÜ katsayılarının hesaplanmasında Balassa Ġndeksi ile birlikte Vollrath Ġndeksi kullanılmıĢtır. Aynı zamanda, sözü edilen ürünlerin yurtiçi uzmanlaĢma derecelerinin ölçümü amacıyla ihracat-ithalat oranı indeksi hesaplanmıĢtır. Balassa ve Vollrath Ġndeksi sonuçları, 7 adet geleneksel tarım ürününün ihracatından 5‘inde (incir, kuru üzüm, fındık, antep fıstığı, kuru kayısı ) rekabet avantajı, 2‘sinde de (badem, ceviz) rekabet dezavantajı durumunu iĢaret etmektedir. Özellikle incir, kuru üzüm, fındık ve kuru kayısı ihracatındaki Balassa ve Vollrath indeks değerleri çok güçlü derecede rekabet gücünü iĢaret etmekte olup; rekabet gücündeki nispi azalıĢlar dikkat çekici ve Türk tarımının geleceği açısından kaygı verici bir durum olarak karĢımıza çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Ġhracat, Rekabet Gücü, Geleneksel Tarım Ürünleri 248 ECONOMIC THRESHOLDS FOR DARK BLUE BOTTLE (Centaurea depressa Bieb.) AND BIFRA (Bifora radians Bieb.) CAUSED PROBLEMS IN IRRIGATED WHEAT FIELDS Murat KARACA Selcuk University, Agriculture Faculty, Plant Protection Dept. Konya-Turkey mkaraca@selcuk.edu.tr Ahmet GUNCAN Selcuk University, Agriculture Faculty, Plant Protection Dept. Konya-Turkey aguncan@selcuk.edu.tr Abstract In this study, the economic threshold levels of dark blue bottle (Centaurea depressa Bieb.) and bifra (Bifora radians Bieb.) which are great problems in the Central Anatolia Region wheat planting areas were determined. Experiments were conducted to determine damage levels of dark blue bottle and bifra in different irrigated fields where Konya 2002 winter wheat varieties were planted respectively for 2 years (2006 and 2007) in Konya province. All trials were carried out according to random plots trial pattern with 4 repetitions. Control, different number of dark blue bottle and bifra weedy plots were arranged. The plots were 1 m² sized. The numbers of dark blue bottle and bifra plants in the weedy plots were determined at different density as 1, 3, 5, 7, 10, 15 and 25 plant/m2. In the experiments, all the other newly seedling narrow and broad-leaved weeds in the plots were pulled at each 10 days intervals until harvesting. After harvesting process, linear regression were correlated among % yield losses obtained dark blue bottle and bifra weedy plots according to control plots. Accordingly economic threshold levels of dark blue bottle and bifra were found 1.2-1.6 plants/ m² and 2.42.8 plants/ m² respectively in irrigated areas depending on using herbicides. Keywords: Economic threshold, dark blue bottle, Centaurea depressa, bifra, Bifora radians, wheat. Introduction Today the cereals which are sown mostly are the essential products that are used directly or indirectly for human and animal nutrition. Turkey takes the 11th place in production of wheat which is one of the most highly produced cereals. Our country cultivated wheat on an area of 8.1 million hectares and produced 20.6 million tons wheat in 2009. 10% of the mentioned production was provided by Konya which has the largest share in the production (Anonymous, 2010). As it is the same for many countries, weeds are one of the main noxious of wheat in our country, too. Weeds; causes a yield lose ranging from 25% to 35% by competing with wheat plants for nutrient, water, light and place. (Ozer, 1993, s.1). The average yield loss for cereals around the world because of weed competition is approximately 20%-40% (Koch, 1970). The yield loss in Turkey for wheat which is caused by weeds has been researched in different regions, and it has been reported that the average of this loss for the Central Anatolia Region is nearly 22,5% (Guncan, 1972, s.147) and it is %25 for Turkey (Bilgir, 1965; Tepe, 1998, 249 s.1; Guncan, 1976, s. 271; Uygur et al., 1986). These data show the significance of weeds in wheat cultivation areas. It is necessary to control the weeds to remove their harm. The meaning of control is to keep the weed density below the economic loss threshold. The projects conducted in the Central Anatolia Region shows that broadleaf weeds poses problems for wheat in general, especially dark blue bottle (Centaurea depressa Bieb.) and bifra (Bifora radians Bieb.) are the most important weeds (Tastan et al., 1993, s.61). In recent years, agricultural policy has changed depending on the technological improvement, and reduction of production costs is a primary concern of farmers. There is also increasing pressure on the farmer to reduce herbicide use for both economic and environmental reasons (Brain et al., 1999, s.21). Many empirical threshold models have been developed relating crop losses to weed density, leaf area index, relative time of emergence or biomass (Cousens, 1985, s.239; Streibig; 1989, s.927; Heitefuss et al., 1987, s.1025; Kropff and Spitters, 1991, s.97; Debaeke et al., 1997, s.325). Generally, the models of crop losses that is related to weed density are preferred. The thresholds of weeds are affected by many factors such as the type of crop, weed densities, climatic conditions and soil structure. Also, it is strongly affected by the efficiency of control treatment, application costs, crop yield and the price of grain. The objective of this study was to estimate the competitive effects of C. depressa and B. radians on irrigated wheat and to determine the economic thresholds in field experiments. Material and Method Field experiments To determine the damage level of C. depressa and B. radians, trials were conducted in four different irrigated fields of Konya province, which represented the Central Anatolia Region, in 2006 and 2007. The sown wheat species was ‗Konya 2002‘. In the trials, plots each 1 m² in size including dark blue bottle and bifra at different densities (1, 3, 5, 7, 10, 15 and 25 plants m-2) and control (without weeds) plots were established. The numbers of wheat plants in these established plots were counted and the numbers were made equal. The C. depressa and B. radians left in the plots including weeds were marked by attaching wire rings in different colours and all the other weeds with narrow and broad leaf were removed by hand. After this process, the plots were visited once every ten days and all of the recently appeared weeds were pulled off by hand in both control plots and plots including weeds. By this way, the densities were kept stable until harvest. The trials had the randomized plot trial design with 4 replications. The wheat plants in the plots were harvested at soil level and labelled. The wheat yield averages of dark blue bottle and bifra replication plots with the same densities were recorded and % yield loss was determined by comparing them with the averages obtained from the control plots. A linear regression model was correlated among the % yield losses and different weed densities and so the damage levels of both weed varieties were calculated for irrigated fields (Kadıoglu et al., 1993, s.249). A) Economic Thresholds Economic Thresholds‘ is the point where the cost of agricultural control of any factors is equal to the profit which is obtained in consequence of the control. The following formula 250 was carried out while calculating the economic loss threshold of the mentioned weeds (Kadıoglu et al., 1993, s.249). HM + UM y = ------------------------ x 100 (Formula A) Vort x BF y = Yield losses (%) according to weed density HM = Cost of herbicide (€ ha-1) UM = Costs of herbicide application (€ ha-1.) Vort = Average yield obtained from the weed-free control plots (kg ha-1) BF = represents the price of grain (€ kg-1) In the research, the costs of herbicides, which are registered and applied in Turkey, with active ingredients o related to the tractor and pulverization (amortization, protection, repair, maintenance and etc.), fuel of the tractor and labour. B) Regression Formula y = Coefficient x X + Coefficient y= Yield losses % according to number of weeds in m² x= number of weeds in m² The value obtained in consequence of putting the value ―y‖ which is calculated through the Formula A into its place in the regression equation, and taking the value ―X‖ out shows us the economic loss threshold. Results & Discussion Damage levels of Centaurea depressa The yield losses by years which are obtained by putting the different densities of dark blue bottle in irrigated w Table 1. Yield losses (%) of C. depressa in irrigated wheat fields Weed density (plants m-²) 1 3 5 7 10 15 25 Average yield 2006 Average 3700 kg ha-1 5990 kg ha-1 2.05 3.04 4.02 5.00 6.48 8.94 13.86 8280 kg ha-1 2007 YĠELD LOSSES % 0.20 3.12 6.03 8.94 1.14 3.27 5.41 7.55 According to the collected data, it is possible to say that the competitiveness of dark blue bottle is effective on wheat sown in irrigated fields. The better adaptation capacity of weeds in 251 negative environmental conditions and their increasing competitiveness can be shown as the reason. The average yield losses of dark blue bottle in the wheat sown irrigated areas the years 2006 and 2007 were evaluated with the different densities of weed in a linear regression (Figure 1, Figure 2). y = 0,492x + 1,5599 R² = 0,8634 Figure 1. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of C. depressa (2006 field experiment) y = 1,4557x - 1,2519 R² = 0,9525 Figure 2. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of C. depressa (2007 field experiment) According to average of 2006-2007 years the formula of y = 1,0685x + 0,0685 has been found (Figure 3). As it is seen in the Figure 3, the consequences of calculated averages show that the yield decreases as the density of the dark blue bottle increases. The collected raw data indicates that the yield losses of weed at 1, 3, 5 and at 7 plants m-² density are 1.34%, 2.92%, 5.51% and 7.60 %, respectively. 252 R² = 0,9922 y = 1,0685x + 0,0685 Figure 3. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of C. depressa (Average of 2006-07 field experiment) Similarly, Kaya and Tepe (1999, s.53) have reported that total yield of wheat decreases as the density of Acroptilon repens (L.) DC (Russian knapweed) increases. They have determined in consequence of comparison with the controls that when the density of Russian knapweed is 10 plants in m-², there appears a 24.3 % loss in the grain yield and when the density reaches at 60 plants in m-²‘, there appears a 50% loss. Damage levels of Bifora radians The yield losses by years which are obtained by putting the different densities of bifra in irrigated wheat field per m² into X position in the regression equation (%) and the yield losses per hectare which occur correspondingly are given in the Table 2. Table 2. Yield losses (%) of B. radians in irrigated wheat fields Weed density (plants m-²) 1 3 5 7 10 15 25 Average yield 2006 Average 8980 kg ha-1 8630 kg ha-1 0.88 2.13 3.39 4.64 6.53 9.66 15.94 8280 kg ha-1 2007 YIELD LOSSES % 0.67 2.15 3.63 -0.21 1.39 3.01 Considering the results, it is possible to say that competitiveness of bifra is effective on wheat sown in irrigated fields. As a reason of this, it can be told that the weed has a better adaptation capability in negative environmental conditions and its competitiveness has increased. When Table 1 and 2 are examined, it is seen that dark blue bottle causes a further yield loss than bifra depend irrigated areas in which wheat was sown the years 2006 and 2007 were evaluated with different densities of weed in a linear regression (Figure 4, Figure 5). 253 y = 0,6277x + 0,2494 R² = 0,797 Figure 4. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of B. radians (2006 field experiment) Y = 0, 7404x - 0,0708 R² = 0,8172 Figure 5. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of B. radians (2007 field experiment) According to average of 2006-2007 years, the equation of y = 0,795x + 0,655 was discovered in conclusion (Figure 6). As it is seen in the Figure 6, the calculated averages indicate that there was a linear decrease in the yield when the density of bifra increased. According to the collected raw data, the yield loss of weed at 1 plants m-² density was -0.17% , at 3 plants m² density was 1.30%, at 5 plants m-² density was 3.06% in comparison with the control. 254 y = 0,8075x - 1,0258 R² = 0,9973 Figure 6. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of B. radians (Average of 2006-07 field experiment) Boz et al., (1997) have reported that although there are many effective herbicides, B. radians is one of the important weeds in wheat fields. They have determined that depending on factors such as the herbicide that is used, the species of the grain, the density of the weed, the soil structure, the climatic conditions, the loss in yield is 1.72% if the weed is only one in m², and the presence of 11 weeds in m² causes a 11% loss in yield. Uygur and Mennan (1995, s.347) have stated that the bifra is the most important broad leaf weed in the Black Sea Region and it causes more problems in sandy soil and sparsely-planted wheat crops. Researchers have identified that the weed at the densities of 1,3,5 and 9 plants m-2 causes 2%, 3.97%, 5.9% and 9.76% of yield losses, respectively. Economic thresholds of Bifora radians and Centaurea depressa in irrigated wheat fields While separately calculating the damage levels of dark blue bottle in irrigated wheat fields between the years of 2006 and 2007, first of all different densities of the weed were evaluated in regression analysis with the yield losses which consisted of raw data. In the equation of loss in wheat yield which was caused by dark blue bottle at various densities (Figure 3), various densities of the dark blue bottle were placed into the position of X, and % yield losses were calculated according to the controls seen in the Table 1. While calculating the economic threshold, first of all % yield loss (y) which occurs according to the weed density which requires applying pesticide must be calculated, or in other words % yield loss(y) requiring pesticide application must be calculated. By defining the yields of the control plots in 2006 and 2007 belonging to the trials where the dark blue bottle was present, the averages were calculated and discovered as 5990 kg ha- 1 for wheat in irrigated area. The mean price of wheat in the related two years for April was averaged, and ―Konya 2002‖ wheat species was computed as 0.228 € kg-1. The calculated application cost of the herbicide was 16.75 € ha-1. By considering the herbicide (Grandstar), the active ingredient of which is Tribenuron methyl, for agricultural control of dark blue bottle in irrigated wheat crops, the cost was computed as 2.52 € ha-1 according to the retail sales price averages of this herbicide for the related years in which it was applied in April. 255 Accordingly, the economic loss threshold of the dark blue bottle in irrigated wheat crops for Tribenuron methyl is; Cost of herbicide + Costs of application y = ------------------------------------------------------- x 100 Average yield x Price of grain 2.52 € ha-1 + 16.75 € ha-1 y = -------------------------------------------- x 100 2590 kg ha-1 x 0.228 € kg-1 y = % 1.41 According to the result obtained from the formula, pesticide application is required if only there is a 1.41% of loss in the yield of irrigated wheat. It is possible to find out how many dark blue bottle can cause this loss through the regression equation which is formulated by using the average of dark blue bottle for the related two years. y = 1,0685x + 0,0685 if we put the ―y‖ value that we got from the equation into its place; 1.41 = 1.0685x + 0.0685 x = 1.2 number dark blue bottle m-² Considering the collected values, if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron methyl is supposed to be used for the agricultural control of dark blue bottle in irrigated wheat cropping areas, the number of weed per m² must be at least 1.2. The mean yield was averaged by determining the yield of the control plots where bifra was present in 2006 and 2007, and it was calculated for irrigated wheat as 8630 kg ha-1. The mean price of grain in the mentioned two years for April was averaged, and Konya 2002 wheat was computed as 0.228 € kg-1 . The calculated application cost of the herbicide was 16.75 € ha-1. By considering the herbicide (Grandstar), the active ingredient of which is Tribenuron methyl, for agricultural control of bifra in irrigated wheat crops, the cost was computed as 2.52 € ha-1 according to the retail sales price averages of this herbicide for the related two years in which it was applied in April. Accordingly, the economic loss threshold of the bifra in irrigated wheat crops for Tribenuron methyl is; 2.52 € ha-1 + 16.75 € ha-1 y = -------------------------------------------- x 100 8630 kg ha-1 x 0.228 € kg-1 y = % 0.97 According to the result obtained from the formula, pesticide application is required if only there is a 0.97% of loss in the yield of irrigated wheat. It is possible to find out how many bifra can cause this loss through the regression equation which is formulated by using the average of bifra for the related two years. y = 0,8075x - 1,0258 if we put the ―y‖ value that we got from the equation into its place; 256 0.97 = 0.8075x – 1.0258 x = 2.4 number bifra m-² Considering the collected values, if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron methyl is thought to be used for the agricultural control of bifra in irrigated wheat crop areas, the number of weed per m² must be at least 2.4. Taking other registered herbicides which are recommended in the Central Anatolia Region into account, economic loss thresholds were calculated by computing averages in terms of the herbicide cost, application cost, mean yield and the price of grain in the related two years, and they are given in Table 3. Table 3. Economic thresholds of B. radians and C. depressa in terms of different herbicides in irrigated wheat (2006-07 average) Herbicides (Active Dose ingredients) ha-1 Tribenuron-methyl 10 g 2,4-D Acetic Acid+Florasulam 700 cc Tribenuron methyl+ Thifensulfuron methyl 30 g Florasulam+Flometsulam 50 cc *Herbicides+Application costs Costs* (€ ha-1) 19.27 Economic thresholds (plants m-2) C. depressa B. radians 1.2 2.4 24.97 1.6 2.8 21.12 22.50 1.4 1.5 2.6 2.7 According to the Table, the economic threshold of dark blue bottle in irrigated wheat fields is calculated as 1.2 plants m-² if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron-methyl is used, that is to say that it is the lowest, but if the herbicide with the active ingredient of 2,4-D Acetic Acit+Florasulam is used, it is calculated as 1.6 plants m-², that is to say that it is the highest. The economic threshold of bifra in irrigated wheat crops is calculated as 2.4 plants m ² if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron-methyl is used; that is to say that it is the lowest. If the herbicide with the active ingredient of 2,4-D Acetic Acid+Florasulam is applied, the economic threshold is calculated as 2.8 plants m-²; it means that it is the highest. Depending on herbicide applied, the collected results show that the economic threshold of dark blue bottle in irrigated wheat crops is computed as 1.2-1.6 plants m-², and it is calculated as 2.4-2.8 plants m-² for the bifra. The numbers that we collected from the research related to the economic threshold of dark blue bottle show us the competitiveness of this weed in irrigated wheat crops. When two weeds which are studied in the trials are compared, the economic threshold of dark blue bottle appears lower than the economic threshold of bifra. This means that this species is more competitive than the bifra in irrigated wheat fields. In the joint studies conducted by Caussanel et al.(1998, s.239) in France, Morocco and Turkey on bifra and common vetch (Vicia sativa L.), they reported that the bifra caused great yield losses in wheat crops even at low densities. Depending on the herbicide applied, the economic threshold was determined as 1.9–5 plants m-2. In the research conducted by Mennan (1998, s.137) in Samsun, the economic threshold was calculated as 2-3 plants m-2 for bifra. The results match up with the results discovered by the researchers but the difference in numbers may appear because of the criteria such as the ecology, climate and soil structure of 257 the area where the study was conducted, species of the wheat, fertilizer application, price of the herbicide, application cost and yield. The herbicides considered in the present study are commonly applied in wheat and their use can be the most important factor in obtaining acceptable grain yields. However, farmers sometimes apply herbicides at the wrong time or unnecessarily, resulting in higher production costs, as well as in other side effects. However, economic thresholds are important components of integrated weed management strategies that help farmers in deciding whether or not to spray herbicides (Daxl et al., 1994, s.119; Kudsk and Streibig, 2003, s.90). Therefore, knowledge about economic thresholds for weeds provides an opportunity to control them at the right time, serving to save an production costs and to prevent the side effects of incorrect herbicide applications. The threshold value indicates the weed density at which the economic advantage obtainable with the treatment balances the cost of weed control (Zanin et al., 1993, s.459). The studies of the economic threshold give us the opportunity for the practical application against weed species in some crops and also basic concept of the integrated weed management system. Acknowledgements *This study was extracted from PhD thesis of Murat Karaca *The authors thank S.U.B.A.P. (The Scientific Research Coordination Office of Selcuk University, Turkey) for kindly supporting the project No. BAP 06101030 References Anonymous. FAOSTAT, Database Results (2010) Bilgir, S. ―Ege Bölgesi Hububat Tarlalarında Görülen Önemli Yabancı Otlar ve SavaĢ Ġmkanları Üzerinde Bazı Ġncelemeler‖. Tarım Bakanlığı Yayınları Tek. Bül. No: 14, (1965). Boz, Ö., Mennan, H. and Uygur, F. N. 1997. Economic thresholds of some nuisible weed species in winter wheat in Turkey. 10 th EWRS (European Weed Research Society) Symposium, 22-26 June, Poznan-Poland. Brain P., B.J. Wilson, K.J. Wright, G.P. Seavers & J. C. Caseley. ―Modelling the effect of crop and weed on herbicide efficacy in wheat‖. Weed Res., 39: 21-36, (1999). Caussanel, J. P., Bouhache, M., Mennan, H. & Trouvelot, A. Biological and Economical Aspects in Integrated Management of Some Umbelliferae and Leguminosae Weeds in Dryland Cereals. 6th EWRS Mediterranean Symposium, Montpellier, France, (1998). Cousens, R. ―A Simple Model Relation Yield Loss to Weed Density‖. Annuals of App. Bio., 107: 239-252, (1985). Daxl, R.N., C.K. von Kayserlingk, R.L. Koch & H. Waibel. ―Integrated Pest Management Guidelines‖. GTZ im TZ-Verlag. Germany. p. 119, (1994). Debaeke, P., J.P. Caussanel, J.R. Kiniry, B. Kafiz & G. Mondragon. ―Modelling crop-weed interactions in wheat with ALMANAC‖. Weed Research, 37: 325-341, (1997). Guncan, A. ―Türkiye‘de Yabancı Ot Problemleri‖. Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi, 3 (3): 147-152, (1972). Guncan, A. ―Erzurum Çevresinde Bulunan Yabancı Otlar ve Önemlilerinden Bazılarının Yazlık Arpa ve Buğdayda Mücadele Ġmkanları Üzerinde AraĢtırmalar‖. Atatürk Üniv. Yay. AraĢt. Serisi No:135, 79 s. Weed Abst. 27 (8): 271. (Doktora Tezinden), (1976). Heitefuss, R., B. Gerowitt & W. Wahmhoff. ―Development and Implementation of Weed Economic Thresholds in the F.R. Germany‖. B.C.P.C., Weeds, 1025-1034, (1987). 258 Kadıoğlu, Ġ., E. Uluğ, Ġ. ÜremiĢ, F. N. Uygur ve Ö. Boz. Çukurova Buğday Ekim Alanlarında Görülen Yabani Yulaf (Avena sterilis L.)‘ ın Ekonomik Zarar EĢiği Üzerinde AraĢtırmalar. Türkiye I. Herboloji Kongresi. 3-5 ġubat 1993, Adana, s.249-255, (1993). Kaya, I. &Tepe, I. ―Van ve Yöresinde KıĢlık Buğdayda Sorun Olan Kekre (Acroptilon repens (L.) DC) ve Düğün Çiçeğinin (Ranunculus damascenus Boiss and Gaill) Verime Etkileri ve Ekonomik Zarar EĢiklerinin Saptanması Üzerinde AraĢtırmalar‖. Tr. J. of Agriculture and Forestry. 23, Ek Sayı 1, s. 53-61, (1999). Koch, W. Unkrautbekaempfung, Verlag Eugen Ulmer, Stuttgart, (1970). Kropff, M.J. & C.J.T. Spitters. ―A simple model of crop loss by weed competition from early observations on relative leaf area of the weeds‖. Weed Research, 31: 97-105, (1991). Kudsk, P & J.C. Streibig. ―Herbicides–a two-edged sword‖. Weed Research 43: 90-102, (2003). Mennan, H. Samsun ili Buğday Ekim Alanlarında Önemli Zararlara Neden Olan Kokarot (Bifora radians Bieb.) ve YapıĢkanotu (Galium aparine L.)‘ nun Ekonomik Zarar EĢiklerinin ve Bazı Biyolojik Özelliklerinin AraĢtırılması. Çukurova Üniv. Fen Bil. Enst. Doktora Tezi. Adana, 137 s., (1998). Ozer, Z. Niçin Yabancı Ot Bilimi (Herboloji)?. Türkiye I. Herboloji Kongresi. 3-5 ġubat 1993, Adana. s.1-7, (1993). Streibig, J.C. ―The Herbicide Dose-Response Curve and the Economics of Weed Control‖. B.C.P.C. Weeds, 927-935, (1989). Tastan, B. Yildirim, A. & Ercis, A. Sakalotunun (Aegilops cylindrica Host.) Çimlenme Biyolojisi ve ÇıkıĢı Üzerinde AraĢtırmalar. Türkiye I. Herboloji Kongresi. 3-5 ġubat 1993, Adana. s. 61-66, (1993). Tepe, I. ―Van‘ da buğday Ürününe KarıĢan Yabancı Ot Tohumlarının Yoğunluk ve Dağılımları‖. Türkiye Herboloji Dergisi. 1-2:1-13, (1998). Uygur, F. N., Koch, W. & Walter, H. Çukurova Bölgesi Buğday Pamuk Ekim Sistemindeki Önemli Yabancıotların Tanımı, Plits, 4 (1), Josef margraf, Stuttgart (allemagne), (1986). Uygur, F. N. & Mennan, M. A Study on Economic Thresholds of Galium aparine L. and Bifora radians Bieb in Wheat Fields in Samsun-Turkey. Sixteenth Columa Conference International Meeting on Weed Control. 6-7-8 December. 347-354 pp, (1995). Zanin, G., A. Berti & L. Taniolo. ―Estimation of economic thresholds for weed control in winter wheat‖. Weed Research., 33: 459-467, (1993). 259 EVALUATION of CENTRAL ANATOLIAN BARLEY LANDRACES for CROP IMPROVEMENT Necdet AKGUN Selcuk University, Agricultural Faculty, Konya-Turkey; nakgun@selcuk.edu.tr / nakgun2009@gmail.com Prof. Dr. Ali TOPAL Selcuk University, Agricultural Faculty, Konya-Turkey; Assoc. Prof. Dr. Mevlut AKCURA Bingol University, Agricultural Faculty, Bingol-Turkey. ABSTRACT This study was conducted to characterize 201 two-rowed barley accessions, collected from 11 provinces of Central Anatolian Region of Turkey by quantitative and qualitative traits and to develop pure lines by yield and quality traits. Experiments were carried out in Konya dry conditions. In the first year of the study (2007-2008) these accessions and 3 checks were characterized by Augmented Design. In the second year (2008-2009), 696 single plants selected in the first year and the same control varieties were planted in plant rows by Augmented Design, and grain yield and some yield and quality components were measured. In the third year (20092010) 174 pure lines selected in the second year with 13 control varieties were tested by 260 Augmented Design. The characters measured included grain yield, protein ratio, thousand grain weigh, test weight, harvest index and grain size. Compared with control varieties, some pure lines showed superiority with respect to these characters. According to the research results, 11 two- rowed barley lines with the yield and qualitative features desired for consumers can be offered for crop improvement. Keywords: Barley landraces, characterization, pure line, selection. ORTA ANADOLU YEREL ARPALARIN VERĠM YÖNÜNDEN ARAġTIRILMASI ÖZET AraĢtırma, Orta Anadolu Bölgesi‘nin 11 ilinden toplanan 201 adet iki sıralı arpa materyalini bazı kalitatif ve kantitatif özellikleri yönünden karakterize etmek ve üstün verim ve kalite özelliklerine göre saf hatlar geliĢtirmek amacıyla yürütülmüĢtür. AraĢtırmanın birinci yılında (2007-2008) arpa materyali ve 3 adet kontrol çeĢidinin Augmented deneme desenine göre karakterizasyonu yapılmıĢtır. Ġkinci yılda (2008-2009) 696 adet tek bitki ve aynı kontrol çeĢitler bitki sıraları halinde yetiĢtirilmiĢ, tane verimi ve bazı kalite özellikleri yönünden değerlendirilmiĢtir. Üçüncü yılda (2009-2010) 174 saf hat 13 adet kontrol çeĢidiyle tane verimi, protein oranı, bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, hasat indeksi ve elek üstü yönüyle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bazı saf hatlarda özellikler bakımından üstünlük tespit edilmiĢtir. AraĢtırmada 11 adet iki sıralı arpa hattın tüketicilerin aradığı verim ve kalite özelliklere sahip çeĢit adayları olarak değerlendirilebileceği sonucuna varılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Yerel arpa, karakterizasyon, saf hat, seleksiyon. Introduction The high ability of adaptation and easy cultivation increase the importance of barley as an indispensable rotation crop in both dry and wet conditions. The adaptation and variety development work on barley are carried out for many years under different conditions. Since the 1960, with establishment of the National Gene Bank, a large number of local barley varieties collected from different parts of our country are protected. But the uses of these materials in breeding research studies under dry conditions are ongoing. A few studies in terms of many features of local barleys noted that variation is enough for breeding programs (Somarro et al., 1986, Kiran, 1997; Ergun, 2005; Akinci and Yildirim, 2009). But that takes evaluation of this variation, development of pure lines by selection and comparison of these pure lines with the standard varieties on the Central Anatolian and other conditions, especially as to grain yield and quality traits. Therefore, a collection of the local material and identification of the genetic resources are required to resolve or improve the agricultural, pathological and quality failures, limiting the production of barley in our country. The objectives of this study were to present the results of the phenotypic and genetic diversity in barley landraces of Central Anatolian region of Turkey and to isolate by direct selection ergonomically superior lines from landraces with drought- and heat- resistance suited to modern input conditions. Materials and Methods 261 This study was conducted to characterize 696 barley landraces, selected from 201 two-rowed barley accessions collected from 11 provinces of Central Anatolian Region of Turkey. The trials were conducted at Selcuk University Experimental Field (Konya, Turkey). In the 20072008 (first year) growing season, each barley accession was sown at four- rowed plots, 1 m in length and spaced 20 cm apart. After single plant selection during this year, a field experiment was established in 2008-2009 (second year) to evaluate the 696 barley genotypes, together 3 checks. Each plot consisted of one row, 1 m in length and sown 0.2 m apart. A total of 174 entries were selected. In 2009-2010 (third year) the plot size was as in the first year. The trial included all 174 barley lines selected from the second-year evaluations and 13 checks. Plots were sown by augmented design in the beginning of October and received 6 kg da-1 N in two applications and 6.5 kg da-1 P2O5 was applied each year. Days to heading were recorded from the 1st of January till the moment when 50% of the spikes had emerged from the boot. At maturity, plant height was measured from the soil surface to the top of the spikes excluding the awns. A sample of 10 tillers was harvested randomly from each plot to measure the yield components. The remaining plants in each plot were harvested by hand. Protein content of the grain was determined with a LECO TruSpec CN protein analyzer. Result were analysed using SAS/Stat User‘s guide (SAS Institute Inc.). Results and Discussion The mean values of some features of barley landraces discussed in the second year and their position to the standard varieties are shown in Table 1, the average values at the end of the third year in Table 2 and the average values of the selected superior lines in Table 3. Table 1. Means and ranges for agronomic traits of barley landraces in the 2008-2009 growing season. Characters Lines Min-Max Standards Grain yield (g.m1 ) Protein ratio (%) 1000-kernel weight (g) Heading time (day) Plant height (cm) 115.2 11.0-427.6 102.4 Line >Standard (%) 56 11.8 40.4 5.6-20.8 21.5-76.8 12.1 44.9 49 29 123 107-138 129 35 129.8 83.3-146.3 135.6 32 A high variation in terms of the characteristics studied was determined (Table 1). This result is parallel with the results of Somarro et al. (1986). Most of landraces (56%) were found to be more productive than standards. In terms of thousand grain weight, 29% of lines were more coarse-grained than the standards. One of the important features that affects the quality of feed and malt barley is the grain protein ratio that is higher in 49% of lines than the standards observed. For malt production protein ratio is necessary to be below 10.5% as the same was found to be lower in 31% of these lines than that rate. In terms of other characters, 32% of lines were found to be taller and the most of the lines (75%) were earlier than the standards. 262 Table 2. Means for agronomic traits of barley landraces in the 2009-2010 growing season. Province Konya Karaman Ankara Sivas Aksaray Çankırı KırĢehir Yozgat Niğde EskiĢehir Kayseri Mean Checks Grain yield (kg.da-1) 367.19 547.20 285.88 331.60 349.70 236.33 305.50 166.25 262.05 315.63 10.15 367.20 406.68 Protein ratio (%) 11.43 11.72 9.38 8.06 8.24 7.07 10.59 9.64 8.73 9.81 5.52 10.83 12.89 1000kernel weight (g) 42.50 42.15 39.66 40.95 50.52 37.00 33.15 34.24 44.16 40.18 37.96 41.55 44.06 Test weight (kg) 62.09 60.20 55.39 57.78 66.38 46.83 56.75 52.29 56.63 53.78 55.43 60.14 60.65 Harvest index (%) 31.28 29.12 32.45 34.59 26.19 30.56 48.29 29.53 42.70 40.36 30.74 32.08 35.59 Grain size (>2.5mm) (%) 66.26 59.11 63.37 64.98 76.85 56.73 32.13 36.17 67.38 65.18 53.42 65.24 73.27 Table 2 created with the average data of the provinces to which landraces belong show the provinces that are in the head in terms of characters examined. The means of landraces belonging to Konya and Karaman were above the overall average values of lines in terms of grain yield, grain protein content, thousand grain weight and test weight. On the other hand, the means of landraces belonging to the provinces Aksaray and Nigde were above the overall average values of lines in terms of properties as thousand grain weight, test weight, harvest index and grain size, but below in terms of properties as grain yield and grain protein ratio (Table 2). Compared with the average values of the standard varieties, the lines studied had lower values in terms of all characteristics (Table 2). However, in some genotypes superior properties were noted. The average grain yields of 41 genotypes were determined to be superior to the average grain yield of standards and 11 to the highest standard grain yield. In terms of grain protein content and thousand grain weights, 16 and 19 genotypes, respectively, were found to be superior to the highest standard. Table 3. Selected and checks means of barley landraces for some traits in the 2009-2010 growing season. Entry code T747-4 T750-1 T746-2 TR71960-2 T794-1 TR71982-1 T733-1 T724-2 Plant height (cm) 100.0 94.4 90.3 100.0 92.2 101.2 88.1 94.1 Heading time (day) 117 119 115 118 117 118 116 113 Protein ratio (%) 15.11 14.09 17.89 12.83 14.08 15.15 16.03 12.08 263 Test weight (kg) 69.82 61.79 51.98 65.99 67.72 65.66 64.00 59.17 1000-kernel weight (g) 44.79 55.79 45.56 47.69 48.89 38.79 45.42 46.36 Grain yield (kg da-1) 713.3 557.4 489.9 451.7 509.2 514.0 450.4 501.9 T722-1 A713-3 A77-2-3 94.3 108.9 85.4 117 110 103 12.19 13.60 9.56 56.25 65.58 67.58 39.96 35.09 40.49 490.2 407.0 376.8 Mean Checks mean Selected mean 95.4 92.6 115 120 13.87 12.89 63.23 60.65 44.44 44.06 496.5 406.7 90.9 113 10.83 60.14 41.55 367.2 As a result, 11 barley landrace lines, which had desirable properties for all traits according to their individual performances (Table 3), were selected to be used for further variety improvement. Conclusions Some promising lines were identified by using the variation within locally adapted barley germplasm of Central Anatolia region (Table 3). These superior lines could be released as cultivars to achieve increases in both grain yield and quality. They could also be used in breeding programmes as potential donors of useful genes, such as for plant disease resistance. We have confirmed the presence of individual genotypes within landraces which have a yield potential comparable with the control checks. The genetic variability existing in these landraces, as well as some specific traits, may be transferred in backcrossing programmes. As a next step, a comprehensive genetic analysis of these landraces will characterize the allelic content and value of these genetic resources. Sources of disease resistance within the same sample of landraces lines used in the selection programme should be described following different research. These observations have a clear bearing on the collection and maintenance of barley landraces. Here we are proposing to make full use of the adapted genetic background of landraces within their area of adaptation and only to add those few genes which can improve them. Acknowledgements This study is a part of the PhD thesis by Necdet AKGÜN and was supported by the Selçuk University Scientific Research Projects Coordinatorship (Project No: 07101030). References Akıncı, C. ve Yıldırım, M., 2009. Screening of barley landraces by direct selection for crop improvement. Acta Agriculturae Scandinavica Section B-Soil and Plant Science 59:33-41. Anonymous (1999). SAS/STAT User‘s guide. 8th version. SAS Inst. Inc. Cary, NC. Anonymous (2007). Cropstat for Windows Version 7.0.3. A computer program for data management and basic statistical analysis of experimental data. DAPO Box, 7777, Metro Malina, Philippines. Ergün, N., 2005. Investigation of yield and some yield components on advanced barley (Hordeum vulgare L.) lines. Ankara University, Graduate Scholl of Natural and Applied Scienses, Department of Field Crops, Master of Science Thesis. Kıran, A.K., 1997. Characterization of barley (Hordeum vulgare L.) materials collected in South-East Anatolian Region. Anadolu Dergisi 1/ 1. 264 Somarro, B.M., Mekni, M., Adham, Y., Humeid, B. and Kawas, B., 1986. Evaluation of barley germplasm at ICARDA, Rachis 3(2): 12-15. KIRSAL KALKINMADA YEREL ÜRÜNLERĠN KATKISI; KIRKLARELĠ HARDALĠYE ÖRNEĞĠ Öğr. Gör. Özlem Tan Namık Kemal Üniversitesi/ Saray Meslek Yüksek Okulu otan@nku.edu.tr 1-AMAÇ: Kırsal kalkınma, kırsal alanlar için tarımsal gerilemeleri önlemek, ekonomik etkinlikleri zenginleĢtirmek ve yöre kaynaklarının korunarak geleneksel kırsal etkinlikleri canlandırmak sürecidir. Kırsal alanların kalkınmasında yerel ürünlerin üretiminin desteklenmesi ve yaygınlaĢtırılması bir çözüm yoludur. Bu çalıĢmada Kırsal kalkınmada yöresel ürünlerin kırsal kalkınmaya potansiyel katkısı Kırklareli-Hardaliye örneği ele alınmıĢtır. ÇalıĢma yapılırken konu ile ilgili yerel kaynaklardan ve hardaliye üretimi yapan kiĢilerden yararlanılmıĢtır. 2-KIRSAL KALIKINMANIN TANIMI: Kırsal kalkınma, yerel boyutta yerel ekonomileri canlandırmaktır. Sosyo-Ekonomik kalkınmaya katkı vermektir. Kırsal kalkınma, kırsal alanda, sürdürebilinir doğal kaynak kullanımını esas alarak, bir taraftan kırsal kesimin gelir düzeyinin ve yaĢam kalitesinin yükseltilmesi yoluyla geliĢmiĢlik farklarının azaltılmasını amaçlayan, diğer taraftan çevresel ve kültürel değerlerin korunmasını ve geliĢtirilmesini gözeten, yerelde farklılaĢan sosyal, kültürel ve ekonomik özellikleri, ihtiyaçları, potansiyelleri ve dinamikleri dikkate alarak çok sektörlü yaklaĢımla planlanan faaliyetler bütünü olarak kabul edilmektedir. Kırsal kalkınma, küçük toplulukların, içinde bulundukları ekonomik, toplumsal ve kültürel koĢulları iyileĢtirmek amacıyla giriĢtikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla birleĢtirilmesi ve ulusal kalkınma çabalarına tam katkıda bulunmalarının sağlanması süreci olarak ta tanımlanabilir. 3-KIRKLARELĠ ĠLĠ HAKKINDA GENEL BĠLGĠLER: Kırklareli Türkiye‘nin Avrupa Kıtası‘nda bulunan Trakya Bölümünde yer alır. Kuzey‘den Bulgaristan, Batı‘dan Edirne, Doğu‘dan Karadeniz, Güneydoğudan Ġstanbul, Güney‘den ise Tekirdağ illeri ile çevrilidir. 2009 yılı sonu itibariyle toplam nüfusu 333.256 kiĢidir. ġehir merkezi nüfusu ise 62.000 dir. 7 ilçesi ve bunlara bağlı 173 köyü, 18 beldesi ile Ģirin bir Marmara Bölgesi vilayetidir. 4-HARDALĠYE ‗NĠN TANITIMI: 4-1-Kırklareli‘nde Bağcılığın ve Hardaliye‘nin Tarihi: Hardaliye‘nin 500 yıllık bir geçmiĢi vardır. Mitolojide Trakya ve Kırklareli topraklarının ġarap Tanrısı Bakhus‘a adandığı söylenir. Evliya Çelebi 1658 yılında Kırklareli‘ne geldiğinde burada 20.000 dönüm bağ ve meyvelik bulunduğunu kaydeder ve içine girildiğinde insanın kaybolduğunu bildirir. Bulgarlar‘da Kırklareli‘ne ―Üzüm Kasabası‖ yada ―Bağ ġehri‖ anlamına gelen ―Lozengrad‖ derler. 265 Yazılı kaynaklara göre Avrupa ve Fransa‘ya asma çubuğu, bağcılık kültürü olan Kırkklareli‘nden gitmiĢtir. Kırklareli‘nin sakinlerinden olan Traklar Ģarap kültürünü Yunanistan‘a götürmüĢlerdir. Bağcılık ürünleri Avrupa‘ya aktarılırken, Osmanlılar üzüm pekmezi, pestil, lokum, sucuk gibi Ģeyleri imal etmekle yetinmiĢlerdir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bunlara değinmektedir. Türkler Anadolu ve Trakya‘yı yurt edinip Balkanlar‘a gittiklerinde, buralarda Bağcılık Kültürü ve bağ ekip bunun ticaretini yapanlarla karĢılaĢmıĢlardır. Fakat Türkler‘in üzümü ve üzümden elde edilen ürünleri ekonomiye dahil edinceye kadar çok zaman geçmiĢtir. Traklar, Romalılar ve daha sonra gelenler ve Trakya‘da yaĢayanlar bu coğrafya bölgesinde yetiĢen üzümün Ģarabını sevmiĢlerdir. Osmanlılar, Avrupa‘daki Roma ve Bizans topraklarına yani Trakya‘ya bir baĢka ismi ile Rumeli‘ye geçtiklerinde Kırklareli‘nde zengin bir bağ ve Ģarap kültürü ile karĢılaĢmıĢlardır. Ġslami gelenekleri bakımından Ģarabı içmediler, bağın yaprağını yemekle (yaprak dolması) yetindiler. Fakat zaman içinde daha özgür, daha liberal düĢünmeye baĢladıklarından Anadolu‘dan gelerek burada bağın yaprağını yemekle yetinmenin doğru olmayacağını düĢünerek, Rum‘un, Bulgar‘ın, Yahudi‘nin içtiği Ģaraba karĢılık Hardaliye‘yi buldular. Bu nedenle hardaliye, Ģaraba karĢılık bir Türk, Müslüman içeceğidir. 20 Aralık 1930 tarihinde Atatürk‘ün Kırklareli‘ne yapmıĢ olduğu ziyaret sırasında, kendisine ikram edilen ve beğenerek içtiği hardaliye‘nin Kırklareli‘nin milli içeceği olmasını isteyerek‖ Hardaliye‘yi Milli Ġçecek Haline Getiriniz‖ demiĢtir. Geçtiğimiz yüzyılın baĢlarına kadar Ġstanbul‘un önemli tüccarlarının tezgahlarında; Laleli, Aksaray ve Direklerarası gibi zamanın sosyal hayatı yüksek semtlerinde ―Kırklareli‘nin Hardaliyesi‖ diye sunuluĢtur. Türkçe‘ye kazandırılmıĢ ―Ev Kadını‖ adlı eserde unutulmaya yüz tutmuĢ birçok yiyecek ve içecek gibi Hardaliye‘den de söz edilmektedir. Bu eserde Hardaliyeden Ģöyle bahsedilmektedir. ― Yüz kıyye* üzümü, salkımlarından tane tane ayırup ve ezüp cibresini çıkarmalı ve Ģırayı süzüp bir kıyye yüz dirhem** dövülmüĢ hardal ile karıĢık olarak, musluklu bir fıçıya doldurmalı ve ağzını hava almaz derecede kapamalı; yirmi gün sonra, musluktan bir miktar çeküp, eğer layıkiyle sertleĢmemiĢ ise, yüz dirhem daha hardal dövüp ve ufak taĢ ile çıkın edüp fıçının içine bırakılmalı ve ağzını tekrar güzelce kapayup istimale baĢlamalıdır. Eğer üzüm kuvvetli ise, çekilen miktarın sülüsü, su ilave olunabilinir. Fıçı sıcak yerde durursa, hardaliye bozulacağı gibi soğuk yerde yerde bulunursa dahi,donacağından,mutedil bir mahalde ve en iyisi mahzende muhafaza olunmalıdır. Bunun taamının, nefasetinden baĢka, üzüm suyu ve hardal bulunduğundan, vücut ve hazma derece-i nihayede menfaati olduğu, tariften müstağnidir.‖ *kıyye: 400 dirhem(1 okka) **dirhem:31 desigram ‖Bir dekar bağı olanın iki ton üzümü, bir kovan arısı olanın iki dönüm tarlası vardır.‖ özdeyiĢi Kırklareli‘ne aittir. 4-2-Hardaliye‘nin yapımı ve özellikleri: Hardaliye, eski dönemlerde geleneksel yöntemlerle üzüm Ģırasını koruyabilme amacıyla geliĢtirilmiĢ ve sezonluk üretilen Kırklareli‘ne özgü hoĢ tat ve kokuya sahip alkolsüz, özgün bir içecek olarak bilinmektedir. Kırklareli üzümünün farklılığı, topraktan ve üzümdeki Ģeker oranının yüksekliğindendir. Tadı biraz buruktur ve kendine has bir kokusu vardır. Hardalın bu içecekteki rolü, üzüm Ģırasının Ģarap haline gelmesine engel olmaktadır. Üzümün sıkılması ile oluĢan Ģıranın bileĢimine üzüm çeĢidi, olgunluk durumu, iklim, toprak ve bağ özellikleri etkili olmaktadır. Eskiden yalnızca Papazkarası yada Pamit üzümleri kullanılırken günümüzde Cardinal ve Alphonse cinsi üzümlerde kullanılmaktadır. Bu aĢamada hardaliye‘nin hazırlanĢından bahsetmek gerekmektedir. Hardaliye olgun yaĢ üzümlerden hazırlanan bir içecektir. Bu sebeple eski dönemlerde son üzümlerden olan yukarıda belirtildiği gibi Papazkarası ve Pamit cinsi üzümler tercih edilmekteydi. ġimdilerde bu durum biraz değiĢmiĢtir. Cardinal ve Alphonse cinsi üzümler 266 tercih edilirken, nasıl sonuçlar alınacağının tespiti için Cabernet, Cinsaut ve Öküzgözü cinsi üzümler de üretime yoluna gidilmektedir. Hardaliyenin hazırlanması üzümlerin en olgun dönemlerine rasgelecek Ģekilde bağbozumu sonrasında baĢlar. Bu sebeple Eylül ortalarından itibaren, Ekim ve Kasım ayları boyunca hardaliye yapımı sürdürülmektedir. Hardaliye yapımındaki püf noktalardan birisi özellikle meĢe odunundan hazırlanan alt kısmından 10-12 cm yükseklikte bir de musluğu bulunan fıçılardır. Bu fıçılar gibi toprak küplerde de hardaliye üretimi yapılmaktadır. Fakat bu geleneksel araçtan biraz uzaklaĢılmıĢtır. OlgunlaĢmıĢ kendine has kokusu ve rengi olan üzümler yıkanıp, ezilmeden dikkatlice saplarından ayrılır. Hafif çatlatılan (ezilmemesi Ģarttır) üzümler bir sıra fıçıya dizilir. Üzerine bir kat viĢne yaprağı, onun üzerine de hafif çatlamıĢ siyah hardal tohumu, dizilir. Bu dizme iĢlemi fıçı üzerinde 5-6 parmak kalıncaya kadar sürdürülür. Dizme iĢlemi bitince üzerine üzümlerden dökülen Ģıra ve üzüm tozu dökülür. Hardal tohumu üzüm Ģırasının mayalanmasını engelleyecek, dolayısıyla alkole dönüĢmemesini sağlar. Hardaliye‘nin olgunlaĢması için ortam ısısının 20-25 derece olması tercih edilir. Birer gün arayla musluktan alınan Ģıra, fıçının üst kısmından yine ilave edilir. Bu olay üç kez yinelenir. Yaprakların musluğa takılmaması için musluğun ucuna süzgeç türü bir Ģey takılır. Hardaliye‘nin içime hazır olması için 20-22 gün beklenir. Elde edilen Ģıra tortusundan arındırılması için süzülüp içime hazır hale getirilir 1 ton üzümden yaklaĢık 600 dikkat edilir. Çok sıcak ve soğuk ortamlar hardaliyeyi olumsuz etkiler. Özellikle sıcak geçen ramazan akĢamlarında sofraya hardaliye getirilmesi bir çeĢit adet haline gelmiĢtir. Özellikle oruçlu olanlar ve sıcak günlerde bunalanlar hararetini bu ferah, içimi buruk içecek ile gidermektedir. Hardaliye‘nin sağlık açısından da faydaları vardır. Hardaliye‘nin hammaddesi olan üzüm ve üzüm suyu, flavanoidler ve fitokimyasallar bakımından zengindir. Flavanoidler kanser engelleyici radikaller olarak çalıĢırlar. Kanser hücrelerini istila ederek hücrelerin bölünmesini engellerler ve hastalığa karĢı doğal bir savunma mekanizması geliĢtirirler. Aynı zamanda hardaliyenin içinde bolca bulunan flavanoidler antioksidan etkisi yaparak kalp hastalıklarını azaltmakta ve kan damarlarına zarar veren oluĢumları engelleyerek kalp krizlerini önlemektedir. Kolesterole karĢı etkindir. BağıĢıklık ve sindirim sisteminin güçlenmesinde yardımcıdır. 267 Resim -1- 268 Resim -2- Resim -3- 269 Resim -4- Resim -54-3 Hardaliye‘nin Kırklareli‘nin Kırsal Kalkınmasına ve tanıtımına katkısı: 270 Kırklareli‘nde hardaliye küçük iĢliklerde ve Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Üzüm Üreticileri Birliği‘nin 15 ortaklı tesislerinde üretilerek ĢiĢelenmekte, yöredeki pazarlarda, ulusal piyasada ve yurt dıĢına ihraç edilerek satılmaktadır. Bu tesislerde 100-150 bin litre hardaliye üretilmektedir. Bağcılığın ve Hardaliye‘nin geçmiĢte yerel ekonomiye olan katkısı, son 10 yıldır tekrar önem kazanmıĢtır. Kırklareli‘nde baĢta Kızılcıkdere köyü olmak üzere 6 köyde bağcılık iĢiyle uğraĢan, üzüm yetiĢtiren ve bu üretikleri üzümün bir kısmı ile hardaliye üreten bunu satarak geçimini sağlayan hane halkı bulunmaktadır. Bunların bir kısmı ürettikleri hardaliyeyi markalaĢtırarak satmaktadırlar. Örneğin, Ece hardaliye, Kutbay hardaliye, Kırklareli hardaliye vb. Kırklareli Hardaliye üreticilerinin bazıları ile yapılan birebir görüĢmelerde edilinen bilgiler ıĢığında Ģu bilgilere varılmıĢtır. Üreticilerin çoğu 80-100 dönümlük arazilerini bağcılık iĢine ayırmıĢlardır. Ekilen bağ fidanları fidan baĢına ortalama 10 kg üzüm vermektedir. Tam verimin alınması için 1-2 yılın geçmesi gerekmektedir. Yılda yaklaĢık ortalama 30- 40 ton ürün alınmaktadır. Bağ kütüğü her yıl bir önceki yıla göre büyüdüğü için her sene bir önceki yıla göre daha fazla ürün alınmaktadır. YaklaĢık ortalama 40 ton üzüm iĢlendiğinde 30 ton‘a düĢmektedir. 3 kilo üzümden 1 kilo hardaliye çıkmaktadır. Hardaliye‘nin toptan kilosu 6 tl‘ye, parakende ise 8tl‘ye satılmaktadır. YetiĢtirilen üzümlerin hepsiyle hardaliye yapıldığında kilosu 1,5tl‘den satıldığında yaklaĢık 40 ton üzümden 60.000 tl gelir elde edilmektedir. Yerel pazarlarda ve ulusal piyasada 1 ĢiĢe hardaliye 10 tl‘ye satılmaktadır. Haftada ortalama 20-30 ĢiĢe satılarak yaklaĢık 200-300 tl gelir elde edilmektedir. Hardaliye üretimi yapılırken devamlı olmamak kaydıyla senede 6 ay (Nisan-Ekim ayları arasında) eleman çalıĢtırılmaktadır. Herhangi bir bağda, bağ bozumunda 10 gün Ekim ayı içerisinde bir 20 kiĢi çalıĢmaktadır. Özellikle yerel pazarlarda hardaliye ürünü üreten bağcıların eĢleri tarafından satılmaktadır. Bu da kadınların istihdam edilmesinde ve giriĢimciliği öğrenmelerinde önemli rol oynamaktadır. Zaten Üzüm Üreticileri Birliği BaĢkanlığını bir süre bir bayan üstlenmiĢtir. Hardaliye‘nin Kırklareli‘nin kültürel hayatına‘da katkısı olmaktadır. 13 Aralık 2006 ‗da 1.Bağ Bozumu ve Hardaliye ġenliği yapılmıĢtır. Ve bu gelenek 2006 yılından itibaren devam etmektedir. Kültürel Ģenlik esnasında Kırklareli‘ne yakın illerden ve ülkelerden (Bulgaristan, Yunanistan vb.) misafirler gelmektedir. Gelen misafirler hediyelik hardaliye alarak hardaliye üreten ve satanlara dolaylı bir ekonomik katkı sağlamaktadırlar. Aynı zamanda Hardaliye‘nin coğrafi iĢaretini almak üzere Türkiye Patent Enstitüsüne baĢvurulmuĢtur Türkiye Patent Enstitüsüne‘nde 104 ürün tescil beklemektedir. Bunlardan biri de Kırklareli Hardaliyesidir. Patent alındığı takdir de bunun ekonomiye ve Kırklareli‘ne katkısı aĢikardır. 271 Resim -6- Resim -7SONUÇ VE ÖNERĠLER: Son dönemlerde geleneksel ve sağlıklı ürünlere olan talep artmaktadır. Bunun sonucunda birçok yerel ürün geliĢtirilerek markalı modern ürünlere dönüĢmektedir. Bazı yerli ürünler gerek ulusal gerekse uluslar arası pazarlara açılmaktadır. Hardaliye de büyük pazarlara açılabilecek geleneksel ürünlerden biridir. Hardaliye‘nin Kırklareli için geçmiĢten gelen baĢta ekonomik olmak üzere, tanıtıcı ve kültürel önemi vardır. Günümüzde Kırklareli‘nde bağcılık tarımının daha da geliĢmesi ile üzüm üreticiliği eski günlerine dönmeye baĢlamıĢ, buna bağlı olarak hardaliye üretimi artmıĢtır. 272 Hardaliye‘nin Kırklareli‘nin kültürel hayatına‘da katkısı olmaktadır. 13 Aralık 2006‘da 1.Hardaliye ġenliği yapılır. Konuya Trakya Üniversitesi de sahip çıkmıĢtır. Üzüm YetiĢtiricileri Birliği kurulmuĢtur. ġarapçılıkta devreye girmiĢtir. Organize Sanayi Bölgesinde hardaliye üretimi için tesis kurulmuĢtur. Bu tesislerde 100-150 bin litre hardaliye üretilmektedir. Aynı zamanda Hardaliye‘nin coğrafi iĢaretini almak üzere Türkiye Patent Enstitüsüne baĢvurulmuĢtur Türkiye Patent Enstitüsüne‘nde 104 ürün tescil beklemektedir. Bunlardan biri de Kırklareli Hardaliyesidir. Bağların tekrar eski dönümlerine döndüğü görülmektedir. Çünkü eskiden 90 bin hektar olan bağlar bir ara 5 bin dekarlara kadar düĢmüĢtü. Atatürk‘ün vasiyeti zaman içinde yeniden hatırlanarak adeta Kırklareli‘nde bir hardaliye seferberliği baĢlamıĢtır. Küçük iĢliklerde sınırlı miktarlarda üretilerek ĢiĢelenip yöredeki pazarlarda da özellikle kadınlar tarafından perakende olarak kilosu 10 tl‘ye satılmaktadır. Yerli üreticiler tarafından farklı markalarda üretilen hardaliye baĢta Yunanistan, Bulgaristan gibi komĢu ülkeler olmak üzere yurt dıĢına da satılmaktadır. Hardaliye baĢta kadınlar olmak üzere çalıĢma hayatına istihdam sağlayan ve ekonomik getirisi olan, Kırklareli‘nin tanınmasına etkisi olan bir yerel üründür. Hardaliye‘nin Kırklareli‘nde Kırsal Kalkınmaya daha fazla katkısının sağlanması için Ģu öneriler getirilebilinir. Bölge halkı hardaliye üretimi için teĢvik edilmelidir. Üreticilere ürün pazarlaması konusunda kurslar verilmelidir. Üreticilerin sorunları resmi kurumlar tarafından çözülmeye çalıĢılmalıdır. Hardaliye‘nin Patenti en kısa sürede alınmalıdır. Etkili bir tanıtımın yapılması gerekir. Yerel giriĢimcilere Kalkınma Ajansları tarafından destek verilmelidir. Uzak yerlere sipariĢ verildiğinde, ulaĢım maliyetleri azaltılmalıdır. Pazarlama ağı geniĢletilmeli ve kuvvetlendirilmelidir. KAYNAKÇA Gazete Trakya, 18.08.2008 Ġnan, Ġ.Hakkı, BaĢaran, Burçin, syf 199, 1.Trakya Bölgesi Kalkınma ve GiriĢimcilik Stratejileri Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ekim.2009,Edirne Karaçam, Nazif Efsaneden Geçeğe Kırklareli,syf 68-70, Kırklareli, 1995 Kolukırık, Cem, 1.Trakya Bölgesi Kalkınma ve GiriĢimcilik Stratejileri Sempozyumu Bildiri Kitabı, syf 329, Edirne, 2009 NiĢikli Travel Dergisi,sayı: 6,Haziran,2011 ġerefoğlu, CoĢkun, Tarım Bakanlığı, Kırsal Kalkınmada Kırsal Turizmin Rolü 2007-2013 yılları arasında ülkemizde uygulanacak olan IPARD Kalkınma Programındaki yeri, önemi ve beklenen geliĢmeler, Uzmanlık Tezi, Ankara, 2009 (http://www.trakyagezi.com/index/20-guncel/Kırklareli-hardaliyesi-EriĢim tarihi 06.10.2011 273 EFFECT of STORAGE DURATION on the WEIGHT and SUGAR LOSS in SUGAR BEET (Beta vulgaris saccharifera L.) which HARVESTED by DIFFERENT METHODS and DIFFERENT TIME1 2 2 ArĢ. Gör. Rahim ADA Selçuk University, Faculty of Agriculture, Department of Field Crops, Campus-Konya rahimada@selcuk.edu.tr Prof. Dr. Fikret AKINERDEM Selçuk University, Faculty of Agriculture, Department of Field Crops, Campus-Konya fakiner@selcuk.edu.tr Abstract This research was conducted to determine the effects of different harvesting methods and times on reducing of the weight and quality of sugar beet roots in different silo storage durations in both of the years 2007-08, 2008-09 growing and storage season in Ilgın-Konya ecological conditions. Sugar beets were harvested by hand and machine on 5 different times (15th September, 1st October, 15th October, 1st November and 15th November) and storage at 3 different (30, 60 and 90 days) durations. Field experiments for silo were set up ―Factorial Design in Randomized Plots‖ design. According to the results of research, the highest weight and sugar loss was found on 15th September harvesting time in harvested by machine and 30 days of storage duration(respectively 47.28; 31.05 %). As a consequence of results, storage time was on 15th November and for 30 days as harvested by hand for the minimum storage loss. Keywords: Sugar beet, harvesting time, harvesting technique, storage durations, weight loss, sugar loss. FARKLI ZAMANLARDA VE TEKNĠKLE HASAT EDĠLEN ġEKER PANCARINDA (Beta vulgaris saccharifera L.) SĠLOLAMA SÜRESĠNĠN AĞIRLIK VE ġEKER KAYIPLARI ÜZERĠNE ETKĠSĠ Özet Bu araĢtırma, farklı zamanlarda ve teknikle hasat edilen Ģeker pancarı silolarında meydana gelen ağırlık ve Ģeker kayıplarını belirlemek amacıyla 2007-08, 2008-09 silolama dönemlerinde Konya-Ilgın ekolojik Ģartlarında yürütülmüĢtür. Denemede, Ģeker pancarı kökgövdeleri beĢ farklı tarihte (15 Eylül, 1 Ekim, 15 Ekim, 1 Kasım, 15 Kasım) el ve makine ile hasat edilerek ve üç farklı süreyle (30, 60, 90 gün) silolarda bekletilmiĢtir. Silolamalar ―Tesadüf Parsellerinde Faktöriyel Deneme Deseni‘ne göre yapılmıĢtır. AraĢtırmada iki yıllık sonuçlara göre, ağırlık ve Ģeker kaybı en yüksek 15 Eylül tarihinde makine ile yapılan hasadın 90 günlük (sırasıyla% 47.28; % 31.05) silolamalarında gerçekleĢmiĢtir. AraĢtırma sonuçları dikkate alındığında, silolamanın 15 Kasım tarihinde yapılması gerektiği; silolama kayıplarının 30 gün süreyle ve el ile yapılan hasatlarda en az olduğu sonucuna varılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: ġeker Pancarı, Hasat Zamanı, Hasat Tekniği, Silolama Süresi, Ağırlık Kaybı, ġeker Kaybı 274 Introduction Sugar is the foremost elements of carbohydrates providing energy in terms of quantity and ratio (Er, 1984). Sugar is obtained from sugar cane throughout the world, but it is obtained only from beet sugar in Turkey. Increasing diverse needs of the developing world bring also nutritional problems. The importance of determination of product losses in sugar beet comes to the forefront in light of the fact that today many countries of the world is in danger of malnutrition and hunger (Mahamatov, 1995). Storage losses are as important as harvest losses. Storage of the sugar beet covers all phases from harvest to the processing (Ketizmen, 1987). Roots of sugar beet contain average 75 percent water, and this situation makes storage difficulties and increases harvest losses. Regardless of how the sugar beet is storage, storage has absolutely a negative effect on quality (Yılmaz, 1987). Using appropriate storage techniques is essential in decreasing the losses resulting from storage. The most important environmental factors for the successful storage of sugar beet are temperature and relative humidity. In this regard, the storage environment is very critical in minimizing losses. The most appropriate temperature should be between 4-6 ° C and relative humidity between 95-98 % (Batu, 2002). Lejealle and Cie (1999) reported that some parasitic fungi entering into the root stock of the sugar beet at places where the sugar beet is damaged during harvest or other reasons caused an increase in decaying and losses. As in all crop production, transition to an efficient and high quality production in sugar beet cultivation became an economic and technical necessity. Making study in determining harvest and post-harvest techniques for crops such as sugar beet which requires intensive labor throughout all stages of cultivation and growing has become highly important. Therefore, the effects of harvesting of sugar beet at different periods with different techniques as well as the effects of storage and its duration on the losses were studied in this study under Konya-Ilgın conditions during 2007-08 and 2008-09 storage periods. Materials and Methods The study was carried out in Ilgın Experiment Station of Sugar Institute during 2007-08 and 2008-09 storage seasons. Table 3 shows the meteorological values of Konya-Ilgın. The average minimum temperature was -7.1 ° C and -8.3 ° C during research seasons (2007-08 and 2008-09), while the average value of long years was -17.7 °C respectively. Maximum temperature was 19.9 °C during 2007-08 period and, 20.2 °C during 2008-09 periods. Temperatures during research periods (25.0 °C) were decreased from long years average temperature. Average temperature of the first year (2007-08) was (5.6 °C) and (7.3 °C) for the second trial year (2008-09) , so those temperature values were similar to average of (6.2 ° C) long years During the study period, rainfall value was a total of 247.1mm during 2007-08 and of 351.3 mm during 2008-09 lagged behind average rainfall value of 226.8 mm covering the period 1975-2006. Relative humidity rates in the study period were 59.1 % during 2007-08 and 69.5 % during 2008-09. They remained below an (68.5 %) average of many years (Table 1). Soil analysis of experiment field in Ilgın Plant Breeding Station was given in Table 2. The pH value of the experiment field soil which has a clayey nature was 7.6 and slightly alkaline character. No salinity problems were detected due to (191 µS/cm) electrical conductivity value (Steole, 1967). The experimental soil is chalky with a 21.1 % CaCO3 content and poor in terms of organic matter (1.64 %) (Ülgen and Yurtseven, 1984). It also contains high amounts of K, Ca and Mg, and it is poor in terms of available phosphorus 275 (Anonymous, 1990). It is rich in terms of Fe and Cu content, but inadequate in terms of Zn and Mn content (Follet and Lindsoy, 1970). Leila (KWS 9144), the most widely used sugar beet type in the region, was used in the study. Altınörs C 1061 model combined sugar beet harvester which manufactured in Polatlı was used to pulled type tractor was used in the study. Storage was conducted in a compressed field. In this research, Leila sugar beet cultivar was harvested on 5 different dates (15th September, 1st October, 15th October, 1st November and 15th November). Storage experiments were set up in ―Factorial Design in Randomized Plots‖ with 4 replications. After sugar beets were harvested by hand and machine, dirt on the sugar beets were cleaned as a preparation for their process in the factory and transferred to the silo. Sugar beets which were harvested in different dates were storage in different silos for three different (30, 60 and 90 days) durations. 276 Table 1. Some Meteorogical Values of The Study Periods (2007-08, 2008-09) and Long Term (1975-2006) in Sugar Beet* Month s Septem ber Octobe r Novem ber Decem ber Minimum Temperature (oC) Average Temperature (oC) Long 2007 2008 Term -08 -09 (19752006) -27.0 10.6 7.6 - - - 2007 -08 200 8-09 Long Term (19752006) 4.0 6.8 -2.0 -1.4 0.0 -6.0 -5.2 -3.6 -23.3 -10.4 January -13.5 Februar -15.8 y Total Maximum Temperature (oC) Long 200 2007 Term 8-08 (197509 2006) 33. 35.0 34.8 2 23. 27.4 31.8 9 21. 21.9 25.3 0 20. 14.2 22.1 2 15. 10.0 16.8 4 - 16.8 21.2 15.0 - -22.0 -25.6 Total Rainfall (mm) 2007 -08 2008 -09 Long Term (19752006) Average Relative Humidity (%) Long 2007 2008 Term -08 -09 (19752006) 17.7 18.5 17.0 15.1 62.1 15.0 52.4 55.8 58.0 12.4 11.2 11.6 23.4 35.6 43.4 61.2 65.7 65.0 7.2 7.6 5.8 100. 3 31.6 42.4 65.8 71.5 70.0 1.2 0.7 1.7 63.7 54.7 49.6 77.4 78.8 74.0 -3.1 2.5 -0.1 8.2 64.1 39.2 73.2 72.5 74.0 19.2 -1.8 3.5 1.1 36.4 37.2 70.3 72.8 70.0 - - - - 247. 1 103. 2 351. 3 226.8 - - - 7.3 6.2 - - - 66.7 69.5 68.5 Avera 20. -7.1 -8.3 -17.7 19.9 25.0 5.6 ge 2 *Values have been taken from Turkish State Meteorological Service 277 Table 2. Selected physical and chemical properties of top soil samples (0–40 cm depth) collected from the experimental area (mean of soil samples collected before sowing each year) * Soil Depth (cm) 0-40 pH EC (µS) CaCO3 (%) Organic Matter (%) Ca (ppm) Mg (ppm) K2O (ppm) 7.6 191 21.1 1.64 7444 756.4 324 Na (ppm) P2O5 (ppm) Fe (ppm) Zn (ppm) Cu (ppm) Mn (ppm) Structure Class 46.26 12.98 9.302 0.588 1.792 4.18 Clayey * Chemical characteristics of research soil was determined in Konya Trade Bourse, and soil structure was determined at Selcuk University, Agricultural Faculty, Laboratory of Soil Science Department. The roots of sugar beet had weighted and digestion analysis had done before settled in silo. The weighting and digestion analysis were done on the sugar beet roots which had finished the period of storage time in silo. After that process, the weight and sugar loss was calculated. Statistical analysis and evaluation The results of research had been subjected to MSTAT-C statistical program for variance analysis in accordance with ―Random Plots in Factorial Design‖. The means which were subjected to ―F‖ test to determine difference were created a group according to ―Lsd‖ significance test. Table 3. In Sugar Beet, Harvesting Times and Waited Durations in Storage Storage Durations Harvesting 30 60 90 Times Analysis Dates 15 September 15 October 15 November 15 December 1 October 1 November 1 December 1 January 15 October 15 November 15 December 15 January 1 November 1 December 1 January 1 February 15 November 15 December 15 January 15 February Weight Loss In the study period of (2007-08, 2008-09), weight loss as harvesting techniques and average of storage durations was seen as the highest with a ratio of 40.54 % in the harvest made in September 15, and this was followed in a descending manner by the harvest dates of October 1 (35.52 %), October 15 (23.81 %) and November 15 (19.48 %). The lowest weight loss was seen with a ratio of 17.97 % from the harvest when made on 1th of November (Table 4). As can be seen with a close look at Table 4, the study showed that weigh losses occurring in sugar beets kept at the silo indicated a decrease at first starting from the first harvest date to the last harvest day, they later indicated a slight increase. In this study, sugar beets lost water rapidly in the first days after the harvest. However, these losses were thought to be caused by climatic conditions (high temperature, rainfall, etc.). 278 Harvesting time, growing technique, cultivar and climate have an effect on sugar beet silo losses (Haagenson et al., 2006). Heating is seen on sugar beet storage depending on the size of silo size at the beginning of the campaign. This situation leads to the loss of weight and sugar in sugar beets. Again in the same way keeping sugar beets for a long time in silos causes decay depending on freezing and thawing as well as weight losses due to exposure to an intense fungal attack (Ada and Akınerdem, 2008). Maturity level of the sugar beet is important in terms of storage. Losses in silos increase in the years with low digestion. Therefore, harvest time need to be arranged very carefully (Göbelez, 1966). The amount of sugar beet, storage area, storage period, weather conditions, available possibilities and storage cost should be clearly identified in order to make an storage suitable to the intended purpose (Ketizmen 1987). 279 Table 4. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, The Effects of on Weight Losses of Storage Durations 2007-08 Storage Durations Harvesting Times September 15 October 1 October 15 November 1 November 15 Harvest Technique X Storage Durations Average (**)Shows Harvesting Technique Hand Machine Average Hand Machine Average Hand Machine Average Hand Machine Average Hand Machine Average 2008-09 Storage Durations Average Storage Durations 30 60 90 Average 30 60 90 Average 30 60 90 Average 32.93 36.36 34.64bc** 36.90 38.31 37.61b 15.73 19.03 17.37ef 13.17 16.22 14.69fg 10.98 13.76 12.37g 40.71 47.25 43.98a 30.29 32.33 31.31cd 24.00 30.56 27.28d 18.71 22.73 20.72e 23.25 31.44 27.35d 44.04 50.56 47.30a 47.05 38.90 42.97a 31.75 36.48 34.12bc 20.08 17.70 18.89ef 30.66 33.58 32.12c 39.22b** 44.72a 41.97a** 38.08b 36.51b 37.30b 23.82de 28.69c 26.26c 17.32g 18.88fg 18.10d 21.63ef 26.26cd 23.95c 30.84 34.98 32.91b** 26.94 26.72 26.83c 22.37 23.90 23.13de 16.59 16.78 16.69fg 9.75 8.35 9.05h 42.33 43.13 42.73a 31.50 30.00 30.75b 17.97 21.98 19.97ef 14.22 19.65 16.93fg 12.13 16.13 14.13g 39.34 44.00 41.67a 25.25 26.00 25.63cd 19.00 22.88 20.94e 16.86 22.95 19.90ef 20.18 23.49 21.84e 37.50b* 40.70a 39.10a** 27.90c 27.57c 27.74b 19.78e 22.92d 21.35c 15.89f 19.79e 17.84d 14.02f 15.99f 15.00e 31.89 35.67 33.77 31.92 32.52 32.22 19.05 21.47 20.25 14.88 16.50 15.69 10.37 11.06 10.71 41.52 45.19 43.36 30.90 31.17 31.03 20.99 26.27 23.63 16.47 21.19 18.83 17.69 23.79 20.74 41.69 47.28 44.49 36.15 32.45 34.30 25.38 29.68 27.53 18.47 20.33 19.40 25.42 28.54 26.98 38.36 42.71 40.54 32.99 32.04 35.52 21.80 25.81 23.81 16.61 19.34 17.97 17.92 21.13 19.48 Hand 21.94e* 27.39c 34.72ab 28.06b** 21.30e* 23.63cd 24.13c 23.01b** 21.62 25.51 29.43 25.54 Machine 24.74d 32.86b 35.44a 31.01a 22.14de 26.17b 27.86a 25.39a 23.44 29.52 31.65 28.20 23.34c** 30.13b 35.08a 29.51 21.72b** 24.90a 25.99a 24.21 22.53 27.52 30.54 26.86 lettered outcome insignificance in 1%, (*) shows insignificance in 280 5% possibility limits between same Table 5. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, Variance Analysis of Weight Losses in Different Storage Durations 2007-08 Source of Variation 2008-09 F.D. M.S. F M.S. F 119 - - - - Harvesting Times (A) 4 2326.181 89.6791** 2206.388 327.3537** Error (1) 15 25.939 - 6.740 - Harvesting Technique (B) 1 269.850 21.0244** 169.338 25.9280** A x B int. 4 52.926 4.1235** 16.563 2.5360* Storage Durations (C) 2 1389.945 108.2928** 197.228 30.1985** A x C Int. 8 179.907 14.0168** 117.784 18.0345** B x C Int. 2 56.498 4.4018* 21.163 3.2403* A x B x C Int. 8 15.807 1.2316 8.089 1.2385 Error (2) 75 12.835 - 6.531 - Common (**) shows that ―F‖ value between results has importance in 1% significance limit, and (*) shows for 5% limit ; Ada and Akınerdem (2006), reported that they observed a weight loss of 60.45 %, 49.92, 41.21 and 37.60 respectively in their studies under Konya conditions on September 15, October 1, October 15 and November 1. Regarding average weight loss in (2007-08, 2008-09) period in the study, machine-harvest weight loss of 28.20 % was more than harvest by hand weight loss of (25.54 %), (Table 4). In this study, weight loss in the machine-harvest occurred higher than harvest by hand, and this difference may result from root injury level and its possible effects. Injuries on sugar beet roots increases breathing rate during storage depending on the technique of harvesting. Injury rates to the sugar beets are higher in machine-harvesting than harvesting by hand and respiration rate of storage sugar beets reach to the maximum within 10 hours. In terms of harvesting time x harvest technique interaction technique in the study, as average of two periods (2007-08, 2008-09) the highest weight loss occurred as (42.71 %) in machineharvest made on September 15, and the lowest weight lost occurred as (16.61 %) in harvest by hand on November 1 ( Table 4). Higher weight seen in machine-harvest on September 15 can be explained by high temperature and higher respiratory loss in sugar beets injured during machine-harvest. Vujnovic (1984) emphasized that losses in silos containing injured sugar beets is higher than losses in normal silos, and a good arrangement for transporting harvested sugar beets from the field to the factory without any delay should be made. An examination of averages of two periods given in Table 4.11 showed that the highest weight loss as an average of harvest date and harvest techniques was 30.54 % from 90-day silos, and this rate was followed in a descending order as (27.52 %) from 60-day storage periods and (22.53 %) from 30-day storage periods. Among the sugar beets storage in Turkey, 50-70% of them exposed to storage for 22-96 days, and sugar beets in the silo may be held until mid-February depending on the length of campaign period. Losses in the silos made by the farmers on the edges of the fields may vary according to silo size and it's being covered or not. Respiration rate being one of the most 281 important factors affecting the losses in the silos remains higher in the first days of the storage (Bilgin, 1987). Outer parts of the sugar beets rapidly dehydrate after harvesting from the soil, and sugar beets try to compensate this lost water from inside (Yılmaz, 1987). In terms of average of season for harvest time x storage durations interaction in the study, average weight loss was seen as the highest (44.49 %) on September 15 x 90 days and the lowest as 10.71 % on November 15 x 30 days (Table 4). It was found out in this study that a significant portion of the sugar beet in varying between 33.37 % and 44.49 % was lost. After the harvest, sugar beets are kept for different periods depending on the processing capacity of the factory. Here comes to the fore storage time and durations. The most appropriate time for storage is the end of November and beginning of December. Sugar beets start to dry and shrivel up in hot and dry weather, and this situation causes significant weight loss. Sugar beets start to decay with freezing and later unfreezing in storages made in late periods (Koç, 1999). Microorganism activity under favorable weather and thermal conditions in the silo, especially the injured - bruised, shriveled up, frozen-unfrozen sugar beets increase silo temperature, and consequently respiration rate. Shriveled sugar beets in the silo start to get water again with the rains and regain some the weight they lost (Ekmen, 1987). When averages of the periods in which the study conducted were examined in Table 4, it was found out that average weight loss in terms of harvest technique x storage durations interaction occurred as the highest (31.65 %) with machine harvest x 90 days and the lowest (21.62 %) which harvest by hand x 30 day storage (Table 4). Weight loss in the sugar beets storage are varied depending on the factors such as physiological mature of harvested beet roots, the composition of water, plant nutrient content, climatic conditions particularly temperature, type of sugar beet, density of pathogens and mechanical injuries (Wiltshire and Cobb, 2000). It has been determined in this study that weight loss in sugar beets harvested with a machine harvester reaches higher amounts as the duration of storage increases. For this reason, the duration of silage should be kept as short as possible. The number of injuries to the sugar beet roots in machine-harvest being more than the ones occurring in harvest by hand and facilitation of entry of pathogens due to injuries on sugar beet roots increase losses in storage (Ada and Akınerdem, 2008). Main cause of losses in the sugar beet is temperatures above 20 ° C and freezing temperatures. Temperature shows a wide variation during storage. (Vandergeten, 1990). Differences and similarities between the results of the studies mentioned above and this study can be related with the climate, injuries to the sugar beet roots and silo size. Sugar Loss In the 2007-09 growing- storage season in which the study was conducted, sugar loss in terms of average of harvest dates occurred as the highest with 25.77 % in sugar beet roots storage on 15th of September. This rate was followed in descending order October 1 (19.10 %), October 15 (12.95 %) and November 15 (6.41 %), and the lowest (4.74 %) value on 1 th of November (Table 6). Timing is very important in storage. Storage would be appropriate on non- rainy days from November onwards. Sugar loss occurs with respiration due to hot temperature inside the silo when storage is made on hot days (Ketizmen, 1987). As a matter of fact, it was also observed in this study that sugar beet roots kept in the silo became quickly deformed during the first harvest times when the temperature was high. Keeping harvested sugar beet roots in the field or the factory silos also affects physical and chemical composition of the sugar beet roots. Sugar losses in sugar beets kept in the silos 282 have a close relationship with the course of the climate. If the weather was hot during the September, then daily sugar loss in sugar beets could reach to 1% ratio (Bilgin, 1992). Therefore, harvest of sugar beets in amounts prescribed in harvest program increases efficiency and technological quality (Özgör, 1992). 283 Table 6. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, The Effects of on Weight Sugar of Storage Durations 2007-08 Storage Durations Harvesting Times September 15 October 1 October 15 November 1 November 15 Harvest Technique X Storage Durations Average (**)Shows Harvesting Technique Hand Machine Average Hand Machine Average Hand Machine Average Hand Machine Average Hand Machine Average 30 24.23 29.74 26.99b** 17.27 27.32 22.29bc 6.09 8.79 7.44fgh 2.63 3.41 3.02gh 3.16 2.60 2.88h 60 90 32.24 39.86 36.05a 18.17 29.37 23.77bc 15.29 17.04 16.16de 3.26 4.23 3.75gh 4.05 12.96 8.50fg 34.73 39.96 37.34a 19.00 28.43 23.72bc 14.13 23.71 18.92cd 4.06 5.92 4.99gh 6.19 16.43 11.31ef 2008-09 Storage Durations Average 30.40b** 36.52a 33.46a** 18.15c 28.37b 23.26b 11.84d 16.51c 14.18c 3.32e 4.52e 3.92d 4.47e 10.66d 7.65d 30 14.45 17.08 15.76bc** 11.00 12.36 11.68d 8.09 9.10 8.60fg 3.51 3.91 3.71jk 1.65 2.05 1.85k 60 Average Storage Durations 90 16.95 17.16 17.05bc 15.04 16.39 15.71bc 10.90 11.14 11.03de 5.65 6.16 5.91hı 1.77 6.34 4.06ıj 20.65 22.14 21.39a 17.45 17.42 17.44b 13.76 17.25 15.51c 6.30 7.79 7.05gh 7.85 11.30 9.58ef Average 17.35 18.79 18.07a** 14.50 15.39 14.94b 10.92 12.50 11.71c 5.16 5.96 5.56d 3.76 6.56 5.16d 30 19.34 23.41 21.38 14.14 19.84 16.99 7.09 8.95 8.02 3.07 3.66 3.37 2.41 2.33 2.37 60 24.60 28.51 26.55 16.61 22.88 19.74 13.10 14.09 13.60 4.46 5.20 4.83 2.91 9.65 6.28 90 27.69 31.05 29.37 18.23 22.93 20.58 13.95 20.48 17.22 5.18 6.86 6.02 7.02 13.87 10.45 Hand 10.68 14.60 15.62 13.63b** 7.74 10.06 13.20 10.34b** 9.21 12.33 14.41 11.99 Machine 14.37 20.69 22.89 19.32a 8.90 11.44 15.18 11.84a 11.64 16.07 19.04 15.58 12.52b** 17.65a 19.26a 16.48 8.32c** 10.75b 14.19a 11.09 10.42 14.20 16.73 13.79 in 1% insignificance possibility 284 limit between same lettered Average 23.88 27.66 25.77 16.33 21.88 19.10 11.38 14.51 12.95 4.24 5.24 4.74 4.12 8.61 6.41 outcome Table 7. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, Variance Analysis of Sugar Losses in Different Storage Durations 2007-08 Source of Variation 2008-09 F.D. M.S. F M.S. F 119 - - - - Harvesting Times (A) 4 3461.519 176.4942** 778.478 135.3976** Error (1) 15 19.613 - 5.750 - Harvesting Technique (B) 1 969.429 55.7087** 67.921 26.6972** A x B Int. Storage Durations (C) 4 2 63.261 494.216 3.6354** 28.4004** 3.871 347.973 1.5215 136.7758** A x C Int. 8 52.155 2.9971** 9.815 3.8580** B x C Int. 2 33.124 1.9035 1.799 0.7071 A x B x C Int. 8 19.619 1.1274 4.544 1.7859 Error (2) 75 17.402 - 2.544 - Common (**) shows that ―F‖ value between results has importance in 1% significance limit, and (*) shows for 5% limit (**) ĠĢaretli F değeri ĠĢlemler arasındaki farkın % 1; (*) ĠĢaretli F değeri ise % 5 ihtimal sınırına göre önemli olduğunu göstermektedir. Confirming the researchers mentioned above, Ada and Akınerdem (2006) reported that they found in their study; 13.71 %, 8.20 %, 7.56 % and 19.49 % sugar loss respectively in storages dated September 15, October 1, October 15 and 1th of November. They also reported that low temperatures just like high temperatures also cause in increase in the losses through frost and defrost. In the period the experiment carried out (2007-08, 2008-09), the mean sugar loss in the silos depending on the technique of harvesting and in terms of the mean harvest times and storage periods occurred as 15.58 % for machine-harvest technique and 11.99 % for hand-harvest ( Table 6). It is a known fact that the number of injuries occurring during the machine-harvest is more than the ones occurring during hand-harvest. Pathogen entry to the sugar beet roots becomes easier as a result of injuries on the sugar beet roots, and this situation increases losses in storage (Ada and Akınerdem, 2008). It is observed that heads of sugar beets are cut off irregularly in the machine-harvest, and leaf pores are left behind on the heads of sugar beets. If any pore of leaf left, it is possible to regeneration of shoot. Er and Uranbey (1998), Yilmaz (1987) and Ekmen (1987) reported that a 1 gram of sprout per head of sugar beet consumes 0.15 gram sugar. According to Alexander (1977), foreign substances on the sugar beet root (leaves, dirt, etc.) during storage greatly affect the ability to storage sugar beet roots. Sugar beets with smoothly cut heads loose less sugar in the silos. Storage of sugar beets in this way ensures a low silo temperature, and consequently losses occurring through respiration and root decay remain in lower amounts. Akeson et al. (1979) emphasized that sugar losses in sugar beet silos formed by manually harvested sugar beets were less than the ones harvested by machine and having a smooth head. They also emphasized that hand-harvested sugar beets could be storage for a longer period. When the mean periods of the research on Table 6 is analyzed, the highest sugar loss in terms of harvest time x harvest technique interaction was observed as (27.66 %) on September 15 from machine harvest and the lowest sugar loss was observed as 4.12 % on November 15 from hand-harvest. 285 In this study conducted under Konya-Ilgın conditions between 2007-2009, as can be seen from the analysis of average two-year data, sugar losses in the silos decreased from September 15 to November 1, and increased on November 15. However, losses in machineharvest have always occurred higher than hand-harvest during all of the harvest dates. In this respect, Smith (2001) noted that harvest time and harvest technique for sugar beet was important and harvest should be made carefully in October. As an average of harvest date and harvest technique during (2008-08 and 2008-09) research period, sugar loss was determined as the highest with a value of (16.73 %) for a total of 90day storage. This was followed by (14.20 %) for 60-day storage and (10.42 %) for 30-day storage (Table 6). In this study, sugar losses increased incrementally from 30-day storage period towards 90-day storage period. In other words, sugar losses increased as the storage period extended. Harvested sugar beet roots lost sugar by immediately starting to lost water after harvest (Koç, 1992). Similarly, sugar beet roots are exposed to greater frost damage as storage period remains longer. While a sugar rate of 16.5 % is obtained from a sugar beet stored under good conditions, this sugar rate decreases as low as 12.5 % in sugar beet roots partially damaged by the frost (Batu, 2002). As an average of periods (2007-08, 2008-09) of this study, sugar losses as the highest and as the lowest occurred in a parallel for both periods as (29.37 %) on September 15 for a 90-day storage and (2.37 %) on November 15 for a 30-day storage (Table 6). In this study, different color of fungus dense on heads of sugar beet roots and decaying on sugar beet roots storage after machine-harvest was observed during the first harvest times. On this subject, Adıyaman (2000) notes that a layer of fungus in different colors is seen on the heads of sugar beet roots storage and decaying starts slowly within the sugar beet roots in this condition. These decaying passes gradually to other sugar beet roots in the silo, and this situation causes losses in the silo. Therefore, he noted that sugar beet roots without any defect should only be taken to the silo. Bugbee (1976) mentions various fungus activities on sugar beet roots in sugar beet silos. Also emphasized that the activity of these fungus under 5-20 °C silo temperature during the first 20-30 days increases in parallel with the increase in temperature. In the study, no statistical difference for both of the research periods has been observed in terms of harvest technique x storage durations and harvest time x harvest technique x storage durations triple interaction (Table 6). A comparison of the data obtained from this study with the data obtained from earlier studies show that sugar losses in sugar beet roots kept in silos differ depending on the country, climate and storage environment. In conclusion, our finding that losses in machine-harvest increase as the duration of storage period prolong is in full compliance with the findings of the researchers mentioned in the previous paragraphs. Prevention of sugar losses caused by unsuitable and open field longterm storage through activities such as shortening campaign periods with the modernization of sugar refineries, proper adjustment of harvesters in the machine-harvest and minimizing injuries to sugar beet roots by harvesting when the soil is most suitable would be a significant economic gain. References Ada, R. and Akınerdem, F., ―Farklı Zamanlarda Hasat Edilen ve Silolanan ġeker Pancarında Silolama Süresinin Verim ve Kaliteye Etkisi‖, 77-83, S.Ü. Ziraat Fak. Derg. 20(39), 2006.. Ada, R. and Akınerdem, F., ―ġeker Pancarında Hasat ve Silo Kayıpları‖, 42-47, Konya Ticaret Borsası Dergisi, Yıl:10, Sayı:27, , 2008.. 286 Adıyaman, M., ―ġeker Pancarı Tohumunda Tohum Ġlaçlama ve Konya için Önemli ġeker Pancarı Hastalık ve Zararlıları‖, 1. Uluslararası Sempozyumu. Pancar Ekicileri Eğitim ve Sağlık Vakfı Yayınları 5, Konya, 2000. Akeson, W. R., Westfall, D. G., Henson, A. and Stout, E. L., ―Influence of Nitrogen Fertilty Level and Topping Method on Yield, Quality and Storage Losses in Sugarbeets‖, 292-297. Agronomy Journal 71, 1979.. Alexander, J. T., Kaliteyi Etkileyen Faktörler. ġeker Pancarı Üretimindeki GeliĢmeler: Prensip ve Uygulamalar. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Yayınları No: 205, Ankara, 1977.. Anonymous, Micronutrient. Assesment at the Country Level. An International Study. FAO Soil Bulltein by Mikko Sillanpa, Rome, 1990.. Batu, A., ġeker Pancarının Silolanması Sırasında OluĢan Kayıplar ve Bu Kayıpların ġeker Kalitesi Üzerine Etkileri. Üçüncü Ulusal ġeker Üretim Teknolojisi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. YeniĢehir, Ankara, 2002.. Bilgin, Y., ―ġeker Pancarının Silolanması ve Deneme Sonuçları‖, ġeker Pancarında Verim ve Kalitenin Yükseltilmesi. 1. Ulusal ġeker Pancarı Üretimi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Etimesgut, Ankara, 1987. Bilgin, Y., ġeker Pancarı Verim ve Kalitesini Etkileyen Bazı Faktörler. ġeker Pancarı Verim ve Kalitesine Etki Eden Faktörler, Seminer Notları. T.ġ.F.A.ġ. ġeker Enstitüsü,Etimesgut, Ankara, 22-26 Haziran, 1992. Batu, A., ―ġeker Pancarının Silolanması Sırasında OluĢan Kayıplar ve Bu Kayıpların ġeker Kalitesi Üzerine Etkileri‖, Üçüncü Ulusal ġeker Üretim Teknolojisi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. YeniĢehir, Ankara, 2002.. Bugbee, W. M., Sugar Beet Storage Root Research. Sugarbeet Research and Extension Reports, Volume7, Pages 149-153, North Dakota, USA, 1976.. Ekmen, M. E., Tesellüm ve Silolamanın Kaliteye Etkisi. 1. Ulusal ġeker Pancarı Üretimi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Etimesgut, Ankara, 1987.. Er, C., NiĢasta ve ġeker Bitkileri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 915, Ankara, 1984.. Er, C., Uranbey, S., NiĢasta ġeker Bitkileri. Anakara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Yayın No:1504, Ders Kitabı: 458, Ankara, 1998.. Follet, R. H. and Lindsoy, W. L., ―Profile Distrubitions of Zinc, Iron, Manganese and Copper in Colorado Soils‖, Cal. Univ. Exp. Sta. Bull/10, 1970.. Göbelez, M., Dünya Pancar Ziraatinde AraĢtırmalar. T.ġ.F.A.ġ. NeĢriyatı, No:132, Ankara, 1966.. Haagenson, D. M., Klotz, K. L., Campell, L. G. and Khan, M. E. R., ―Relationship between Root Size and Postharvest Respiration Rate‖. 43(4):129-143, J. Sugar Beet Res., 2006.. Ketizmen, H., Pancarda Silolamanın Kaliteye Etkisi. ġeker Pancarında Verim ve Kalitenin Yükseltilmesi 1. Ulusal ġeker Pancarı Üretimi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Etimesgut, Ankara, 1987.. Koç, H., NiĢasta ġeker Bitkileri, ġeker Pancarı. Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat Fakültesi Yayınları No:48, Tokat, 1992.. Koç, H., ġeker Pancarı. GaziosmanpaĢa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:31, Ders kitapları Seri No: 14, Tokat, 1999.. Lejealle, F., Cie, D., ġeker Pancarı Hastalık ve Zararlıları. Özel Baskı: Ses Europe N.V. 50. KuruluĢ Yıldönümü, Paris, Fransa, 1999. Mahamatov, H., ġeker Pancarında Silolamanın Kaliteye Etkisi Üzerinde AraĢtırma. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 28 Sayfa. http://tez2.yok.gov.tr/, 1995. 287 Özgör, O., ġeker Pancarının Verim ve Kalitesini Etkileyen Faktörler. ġeker Pancarı Verim ve Kalitesine Etki Eden Faktörler, Seminer Notları. T.ġ.F.A.ġ. ġeker Enstitüsü, Etimesgut, Ankara, 22-26 Haziran 1992.. Smith, J. A., Sugarbeet Harvest. Sugarbeet Production Guide. Editors: Robert Wilson and Stephen Miller. University of Nebraska Publisher. 210 pgs. University of Nebraska Cooperative Extension EC01-156. ISBN 0-9616828-4-1, 2001.. Steole, J. G., Soil Survey Inter Pretation and Its use FAO. Soils Bulltein, No. 8. 1967. Ülgen, N. ve Yurtsever, N., Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Toprak Su Genel Müdürlüğü AraĢtırma Dairesi BaĢkanlığı, Yayın No: 47, Ankara, 1984.. Vandergeten, J. P., Sugar Losses During Storage (CAB abstract). 254-269, 53e Congres d‘Hilver, Institut International de Recherches Betteravieres,1990. Vujnovic, V., Quantitative and Qualitive Losses of Harvested Sugar Beet Root in the Field, not Taken for Processing Immediately (abstract). 20(9), p.35-37, Agrotehnicar (Yugoslavia), September,1984. Wiltshire, J. J. J. and Cobb, A. H., ―Bruising of Sugar Beet and Consequential Sugar Loss: Current Undersitending and Research Needs. 136:159-166, Ann. Appl. Biol., 2000. Yılmaz, ġ., ―Tesellüm ve Silolamanın Verim ve Kaliteye Etkisi‖, 1. Ulusal ġeker Pancarı Üretimi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Etimesgut, Ankara, 1987. 288 AFRĠN ÇAYI KIYISINDA ĠVESĠ VE KĠLĠS KEÇĠLERĠ Seher Keçe Türker Eğitimci-Yazar Seherturker@hotmail.com ÖZET Kilis‘te hayvancılık; özellikle küçükbaĢ hayvancılığı yapılmakta buna bağlı olarak çobanlık mesleği önem kazanmaktadır. Bu kapsamda hayvancılığın geliĢimine ve turizme katkı sağlamak amacıyla bir dizi çalıĢma yapılabileceğini düĢünmekteyim. Çobanlık mesleğinin iĢleyiĢini meraklılarına ve turistlere göstermek, konukların çoban tarafından ağırlanarak mesleğin inceliklerinin göz önüne sermek dikkat çekici olabilir. Bu anlamda; her yörenin kendine özgü olarak sürdürülen çobanlık iĢi ve çobanlarına ait efsaneleri vardır. ÇalıĢmamda; Kilisin coğrafi yapısına uygun olan ivesi koyunu ve Kilis keçisini öne çıkararak projenin hayata geçirilmesidir. Afrin Çayı ya da diğer su kıyılarında özel olarak hazırlanmıĢ ağıl ve çoban evlerinde çoban çalıĢmaların neler olabileceğine dikkat çekilecektir. Bu çalıĢmaların turistlere gösterilmesinin, süt ürünlerinin ve el dokuması yün halıların pazarlanmasının yöre halkına sürekli gelir kapısı olarak kırsal kalkınmaya öncülük edebileceğini anlatacağım. Konuyu; çobanın misafir ağırlamasından, eĢyalarından, yardımcılarından, kendine ve konuklarına hazırladığı yiyeceklerden, kavalından, eğleklerde dinlenme, koç katma, koyun yıkama yerleri ve mevsimi, sevin, tuzlaklara gidilmesi, davar takımları, döl, dölcü ve derlediğim çoban efsanelerinden söz ederek konu turizme nasıl taĢınır? Sorusuna yanıt arayarak bilgi Ģölenine katkı sağlamağı amaçlamaktayım. Anahtar kelimeler: Kilis, turizm, çoban, ivesi, efsane GĠRĠġ ―Afrin Çayı Kıyısında Ġvesi Ve Kilis Keçileri‖ baĢlıklı konu aslında benim bir hayalimdir. Bu hayalimin (projenin) gerçeğe dönüĢmesi için ne gibi çalıĢmaların yapılabilir olduğunu anlatmanın Kilis hayvancılığına ve turizmine katkı sağlayacağını düĢünüyorum. Bu iĢ çoban ve mesleğinin inceliklerini kapsamaktadır. Çobanların küçükbaĢ hayvan yetiĢtirilmesinde önemli yeri vardır. Çobanlık mesleğinin iĢleyiĢi hakkında bilgilenmek için önce çobanın nelere ihtiyacı olduğuna kısaca bakalım; ÇOBAN EġYALARI Aba (kepenek); Eskimez bir çoban giyeceği. Çobanların omuzlarına aldıkları dikiĢsiz, kolsuz, keçeden üstlüktür. Türkçe sözlükte bu sözcükle ilgili bir de deyim vardır: ―Kepenek altında er yatar.‖ Kaval; Kaval, Anadolu yaĢamında köklü bir geçmiĢe sahiptir. Anadolu insanları tarafından yıllarca öz duyguların anlatım ve iletiminde vazgeçilmez bir çalgı olmuĢtur. Çağlar önce Anadolu‘ ya göç eden insanlar öz kültür değerleri arasında kavalı da getirmiĢlerdir. Anadolu da çok uygarlıklar döneminde değiĢik biçimleriyle çalınan kaval, asıl olgusunu çoban ve köylünün yaĢamında simgelenmiĢtir. O dönemlerde kavalın duygulandırıcı sesi, Anadolu halkını mistik bir duyguya da sürüklemiĢ, böylece çalgının kutsal bir anlama bürünmesine yol açmıĢtır. Çoban kavalı ve ona has ezgileri sevilen ezgilerdir. Bağırcak Ġpi; bir ucu çobanın ayağına, bir ucu da bir koyunun ayağına bağlanan kendir, yulardan biraz ince iptir. Çoban uyuduğu zaman sürü hareket ederse; ip bağlı olan koyun da hareket eder ve çobanı uyandırır. Kurt geldiğinde sürünün bağırarak kaçmaya baĢlaması halinde sürüyle gitmek isteyen bağlı koyunun bağırmasından dolayı adına ‗bağırcak‘ denilmiĢ. 289 Dağarcık (Dağarcuk); çobanın azığını içerisine koyduğu, torbaya ―dağarcık‖ denir. MeĢin torba, koyun, keçi derisinin tulum olarak çıkarılıp ağız kısmına kendir ip geçirilerek yapılır. Ġpin püskülüne mavi boncuk takılır, Ġçine konulan ekmekler kurumaz. Her deneyimli çoban dağarcık yapmayı bilir. Değnek; insanoğluna ilk atalarından kalmıĢ akıl ürünü, ilkel savunma aracıdır. Çoban doğadaki ağaçların bazılarından yararlanarak değnek yapar. Fındık değneğinin kabuğu soyulmaz. Diğer ağaçlardan yapılan değnekler kabuğuyla kızartılır ve kabuğu soyulur, böylece değnek koyu ve açık renkler alır. Bir de alaca değnek vardır. Fındık değneklerin kabukları, ölçülü bir Ģekilde dolanarak çizilir ve bir bölümü soyulur. Buna ―alaca değnek‖ derler. Değnek, hatıra etme ve değnek göndererek selam yollama önemlidir. Topuzlu değnekler de yaparlar. Kazgıç; Demirden özel olarak yapılmıĢ ucu sivri, arkasında sapı olan, genelde mal çobanı değneği. Kazgıçla dağda kırda, bırçalık, çiğdem, karnımkavak (kökü yenilen yabani bitkiler) sökülür, çelik oyununda yalak eĢerek önemli iĢler görür: ancak ağır olduğundan çok kullanılmaz. Helki; çoban bakracı ya da çoban helkisi bir çeĢit ölçüdür. Küçük ebatta olan bu bakraca sağılan süt, köpüğüyle içildiği gibi çeĢitli lezzetlere dönüĢtürülerek de çobana gıda olur. Keçe; Yapağı ve keçi kılının dokunmadan, yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaĢtır. Çoban keçesi olarak da geçer. Yere serilen halı, kilim gibi yünlü döĢemelik olarak da kullanılır. Çoban Kırklığı; Makastan daha kaba yün kırkmaya yarayan alettir. Adı; ―Kırk kırk‖ sesinden gelir. Yün Tarağı: Yünü taramaya yarayan tahta diĢleri olan bir alet. Silah; Çobanın silah bulundurması önemlidir; silah sayesinde birçok tehlikeyi etkisiz hale getirir. Çobanın silahı, bazen bir nacak, bazen bir tüfek, bazen de bir değnektir. Çobanın Giyim ve KuĢamı; kalın giysileri olmalıdır. Yün çorap, su geçirmez ayakkabı, keçe baĢlık, kepenek, ceket… Çoban, hava durumuna göre giyinir. Çoban Evi; Ağılın bitiĢiğinde yapılan tek göz odadır. Ağıl, köy dıĢındaysa ―çoban evi‖ yapılır. ÇOBAN YARDIMCILAR Azık; YerleĢim biriminden akĢama doğru ayrılıp ertesi günü saat on gibi yerleĢim birimine dönen çobanın bir azığa ihtiyacı olur. Çobanın kırda, dağda yiyebileceği ve dağarcığında taĢıyabileceği, ekmek ve yanında konulan diğer yiyecekler (katık) azıktır. Yumurta ve patates haĢlaması, kavurma, süzme yoğurt, fırınkurusu, çökelek gibi evde ve yaylada bulunan Ģeylerdir. Azıksız çoban olmaz; azık çıkısı ve dağarcık, azık taĢımaya yarar. Kimi yerlerde azığı olmayan çoban, zaman zaman bir hayvanı kesip yeme hakkına da sahiptir. Çoban eĢeği; yorulduklarında binerler. Aynı zamanda heybe gözlerinde çobanların azığı olan dağarcığı taĢır. Heybenin diğer gözüne su testisi, su kabı veya plastik bidon gibi gerekli eĢyaları konulur. Çoban köpeği; Hayvanların doyması için dağ tepe dolaĢan çobanlar, öğlen vakti olunca bir pınar baĢında, hayvanları dinlendirmeye aldıklarında, kendi karınlarını doyurup, biraz yatarak istirahat ederler. Bayır bir yer olması gereken bu yerde, çobanın en sadık yardımcısı çoban köpeği; alt baĢı tutarak hayvanların sürüyü bozmalarına, dağılmalarına izin vermez. Bayırın 290 üst baĢından yaklaĢacak olan kurt ise görülecek bir durumda olmuĢ olur. Boğaz gibi bir yerde veya çökekte sürüyü istirahata çekmiĢ olan çoban, bu bilgiyi bilmiyor demektir, sürü her an için tehlikeyle karĢı karĢıyadır. Çoban köpekleri, kurtlarla baĢ eden boğuĢan köpeklerdir. Davaro (Çoban Yardımcısı); genellikle bir çocuktur. Bu çocuk yardımcı, döl dökümü zamanında yeni dölleri köye götürür. Çobana haber götürür ve ondan haber getirir. Mengül; Köpeklerin boynuna takılan iğneli ve baklalı, oynayabilen demirdir. BoğuĢan köpeklere takılır. Mengi (Bengi) demir demektir; sonsuzluk anlamı da vardır. Yal; Yal, arpa unu ve buğday unundan yapılır. Suyun içine un katılarak özenen karıĢımdır. Köpek yerken yalayarak ve ―yalk yalk‖ sesi çıkartarak su içtiklerinden yemeğin adına ―yal‖ denmiĢtir. (Köpek, sıvı Ģeyleri içemez, diliyle almaya çalıĢır.) Dağdaki köpeğe evdeki gibi yal verilme imkânı olmadığından bir çözüm üretilmiĢ; bu çözümün ―köpek topu‖dur. Özel olarak köpekler için arpa ve buğdaydan değirmende öğütülerek elde edilen kaba una köpek yeygülü denir. Bu kaba un, kıĢın yal, yazın top yapılarak konarak hayvanın beslenmesi sağlanır. Yoğrulan hamur top haline getirilir ve dağa giden azıkçıyla sürüye gönderilir. Çoban, sürüyü bekleyen köpeklerine topu parçalayarak yedirir. ÇOBANLAR ARASI ARKADAġLIK Çoban, dağlarda sürekli uyanık olmak sürünün yaylımını planlamak, doğayı izlemek, kavalı konuĢturmak gibi birçok uğraĢla meĢgul olsa da onun köyde, baĢka yerlerde kendinin yürütmesi gereken birtakım sosyal iliĢkileri vardır. Bu durumlar için çoban arkadaĢları olur, birbirlerine güvenirler. Sürülerinin durumlarını karĢılıklı iyi bilirler ve sürüyü birbirlerine emanet ederler. Çobanlık mesleği yakın tarihlere kadar zor ve önemli meslek olarak algılanırdı. Çobanlar, sürekli dağlarda bulunduğundan sağlam moralli bir ruh halleri vardır. Zorlukları aĢmasını bilir, yılgınlığa düĢmezler. Çobanın evlenmesi bu yüzden kolaydı. ÇOBANIN MĠSAFĠR AĞIRLAMASI Yaylalar, meralar ve otlaklar çobanların mekânıdır. Bu mekânlarda onları ziyaret edenlere davarlardan sağdığı sütle, bulguru varsa bir sütlü pilav, sütlü çorba piĢirir. Çevrede bulunan dağ meyveleri ikram edilir: ayrıca patates gömmesi, buğday kavurması gibi yöresine göre yiyecekler ikram edilir. Değnek Kebabı; Koyun, kuzu ya da keçi parçalanır. Ġnce sağlam bir değneğe çok büyük olmamak kaydı ile parçalanan parça etler dizilir. Önceden yakılıp köz haline getirilen ateĢin üstüne çubuk iki ağaçtan çatal aracılığı ile yerleĢtirilir. PiĢen etler değnekten alınır ve tuzlanarak yenilir. Karaharman; Nohutların içlendiği zamanlarda yapılır. Hafif bir ateĢ yakılır. Yakılan çalılar köze durduğunda yaĢ nohutlar dallarıyla birlikte közün üzerine konulur. Nohudun kabukları yanmak üzereyken, közden alınır. PiĢen nohutlar yenilir. Köremez; Keçiden sağılıp, bir pınarın yalağında buz gibi olana kadar tutulup öylece, çiğ olarak içilen süt... Kimi yerlerde de eĢit miktarda süt ile yoğurdun karıĢtırılmasından elde edilen içeceğe ―köremez‖ demektedirler. Patates Gömmesi; Bahçeden ve tarladan taze patatesler sökülür. Önceden yakılan odunlar köz haline getirilir. Açılan çukurun içine köz serilir. Patatesler çukurdaki közün arasına konularak çukur kapatılır. Yarım saate, bir saate yakın sürede piĢen patatesler tuzlanarak yenilir. Sütlü Çorba; KıĢ ağzında çobanlar dağda kalır. Köyden çobanın yanına giden arkadaĢları olur. Çoban konuklarına bir Ģeyler ikram etmek ister; o da sütlü çorbadır. Keçiden süt sağılır, 291 yarma karıĢtırılıp piĢirilir. Bu çorbanın yanında yaĢ üzüm de olursa dünyanın en tatlı sofrası olur. Sütlü pilav; Sadece süt ve bulgurla yapılan bir pilavdır. TURĠZME KATKI SAĞLAYABĠLECEĞĠ DÜġÜNÜLEN ÇOBAN ÇALIġMALARI Kilis ilinin küçükbaĢ hayvancılığı yapılan bölgelerinde çoban evleri yapılarak çoban ağırlaması adı altında turizme açılabilir. Bu çalıĢmanın yapılması için doğanın görselliği; hatta ormana, denize, göle, akarsuya olan yakınlığı göz önünde bulundurularak uygun yerler seçilebilir. Yani hayvancılığın az olduğu yerlerde bile yapılabilir; böylece hayvancılığın teĢvik edilmiĢ olacağı da düĢünülmektedir. Bir çoban, misafirlerini dağlarda çoban durduğu düzlüklerde, Süt sağım yerlerinde, ağılların yanında kurulan çoban evlerinde mesleğini icra ederken ağırlarken yaptıkları; günlük yaĢamından kesitler gösterebilir. Bunları kabaca Ģöyle sıralayabiliriz; Çalman; Etrafı çalılarla, dikenli dallarla çevrili yer.(Çit, yemiĢen dikeni, alıç dikeni ve çoban dikeni denilen çalılarla oluĢturulur.) Yuvarlak ve dikdörtgen Ģeklinde olabilir. Çoğunlukla yuvarlak yapılır. Koyunlar, keçiler ve inekler çalmanda gecelemez. Daha çok malların sağım iĢinin yapıldığı yer olarak kullanılır. Yani sağılacak malı sürüsünden alıp kaçamayacağı ve rahatsız edilmeyeceği bir yere koyma anlamı vardır. Çoban Evi ve Çalman; Köyün dıĢındaki ağılların yanında bir göz çoban evi olur. Ayrıca ağılların önünde kuzuların emiĢtirilmesi için çalman yapılır. Ağılın içinde bir kıyısında da döllük olur. Sabah akĢam döller buradan bırakılıp emiĢtirilir. Çoban Yarenliği; Yarenlik, yazları açık havada yapılan tadına doyulmaz sohbet toplantılarıdır. Çobanlığın bitmesiyle kayıplara karıĢmıĢtır. Bu gelenek yeniden hayata geçirilebilir. Sohbetler sırasında bilmeceler, maniler, efsaneler dile getirilir. Bilmece örnekleri; ―YapılmamıĢ duvar üstünde, doğmamıĢ çocuk, ekilmemiĢ tarlaya ―basma‖ diye bağırıyor.- Altı taĢ, üstü demir, sekiz ayak iki baĢ, ha dolaĢ, ha dolaĢ.- Ak konakta sarı kız oturur.- Bir finki finki kuyruğu, iki bakı bakı gözü, dört takı takı ayağı, iki diki diki kulağı var. Kilis Ve Yöresinde Anlatılan Destanlar; Kilis ve yöresinde pek çok halk öyküsü anlatılır. BaĢlıcaları Ģunlardır; ―Firuz Bey, Firuz Beyin oğlu Mahmut Bey (Horasan‘dan gelen Cola-ba oymakları), Bumuçlu Ġlbeyoğlu, Ġlbeyoğlu ve amcasıoğlu Ali Kadı, Ġlbeyoğlu‘nun Elbübenne Arap aĢireti üstüne gidiĢi, lbeyoğlu Kul Haydar‘ın maceraları, Mahımihri ile HurĢit, Kerem ile Aslı, ÂĢık Garip, ġahmayıl, Kılınçoğlu adlı halk öyküleridir. Davar Takımları; Kaval çalabilen bir çoban, sürüde davar takımları (orkestra) kurar. Koyun ve keçiler otlarken boyunlarına takılan kelek, tıkırdak, humı ile otlanırken, suya inerken bir ritim tutturur. Bu ritim sürünün durumdan memnun olup olmadığını haber verir. Sürü takımı kurmak çobanların tutkusudur. Onların kayıĢını ayarlama, yeni takımlar kazandırma tatlı uğraĢısıdır. Bu müzik gurupları baĢka sürülerin müzik gurupları ile atıĢırlar. Telez, tel gibi ince genellikle ağustos aylarında yaylalarda yetiĢen ve koyunların çok sevdikleri bir ot çeĢididir. Koyunlar çok sevdikleri bu otu yerlerken adeta neĢe ile oynarlarmıĢ. Çobanlarda bu olaydan etkilenerek çaldıkları, havaya ‘telez otlatması havası‘ adını vermiĢlerdir. Telez yerken sürü hareketli ve neĢelidir. Dölcü; Dölleri güden, otlatan genelde bir çocuktur. Döller, belli bir dönem sürekli emiĢtirilir. Sağım için süt bırakması düĢünülmez. Belli bir süreden sonra da analarından ayrılan döller, dölcü tarafından otlaklarda güdülür. Dölcünün görevi döllere sahip çıkmak ve onları gütmektir 292 Eğreklerde (eğlek) Dinlenme; Mal ve davar sürüsünün öğlen sıcağında dinlendiği genellikle gölgelik yerlerdir. SubaĢı ve gölgeli yerlerdir. Koç Katma; Ağustos – Eylül ayları koç katma aylarıdır. Bu aylarda boyalanan süslenen çok iyi bir besiden geçirilmiĢ koçlar ve tekeler sürüye katılarak çiftleĢmesi sağlanır. Bu koç ve tekelerin sayısı sınırlıdır. 3-5 tane olur. Çok güçlü ve çok iyi beslenmiĢlerdir. Koç katım zamanı bayram havası olur. Koyun Yıkama Yerleri ve Mevsimi; Koyunlar yaylaya çıkıl dıktan sonra Kırkım öncesi yıkanır. Koyun yıkama iĢleri, derinliği olan çaylarda, göllerde, eğrek yakınlarındaki sularda yıkanır. Koyun Kırkma; KıĢ soğukları geride kalıp doğa tam anlamıyla yeĢillenip ortalık ısınınca koyunlar mayıs sonlarında kırkılır. Kırkmak; tıraĢ etmek demektir. Kırkım iĢi, gündüz, örüm yerinde olur. Kırkılan koyunun yünleri yapağı halinde saklanır. Yapağı; Bir koyundan çıkan yünü anlatır. Koyunun yünü bir bütün olarak kırkılır. Post gibi çıkarılır. Türkçe sözlükte: Ġlkbaharda kırkılan koyunyünü olarak geçer. Yün; Kırkım zamanı elde edilen yün biriktirilip çuvallanır ve köye getirilir; satılacaksa kirli satılır. Evde yatak yapımında, minder yapımında kullanılacaksa yıkanıp günletilir ve çubukla kabartılır. Çoban Kırklığı; Makastan daha kaba yün kırkmaya yarayan alet. Adı; ―Kırk kırk‖ sesinden gelir Sağım; Sürünün yaylaya çıkmasından sonra döller büyüyünceye kadar sağım olmaz. Keçi ve koyunlar genelde mayıs ayının son haftasında sağılmaya baĢlanır. Sevin; Yayla kenarlarındaki gölgeliklere saat yirmi iki, yirmi üçe doğru davarı dinlendirmeye ve sağıma getirme iĢidir. Davarlar örüm vakti birbirine sokulur, künleĢir. Bu birbirine sokulma iĢine kimi yerlerde ‗örüme gelme‘ de denir. Sürünün gece veya sabaha karĢı otlamasıdır. Tuzlaklara Gidilmesi; Koyunlara, eti lezzetli, iyi yayılıp besi alsın diye yaz dö nemlerinde tuz yalatılır. Tuz yalatılan yerlere tuzla denir. Tuzlalar genelde düz, çukur yerlerde bulunur. Buralarda düz taĢlar vardır; taĢların üzerine tuz dökülür. Davarlar bu tuzu yalar. Tuzladan seslenen çobanın sesini duyan davarlar, oraya çıldırmıĢ gibi koĢarlar. SONUÇ Çobanlık mesleği genellikle sülaleden gelir, soylu, mitolojik bir meslektir. Zamanımızda fakirlikten çoban durulduğu sanılmaktadır; oysa çobanlık, önemli bir iĢtir ve mesleği icra edenlere ihtiyaç vardır. Çoban, sürüyü iyi otlatmalı ki sürüden iyi verim alınsın; çobanlık, küçükbaĢ hayvancılığın kilit noktasıdır ve verimde en etkili unsur çobanlardır. Çoban kavalını yeniden canlandırmak için sürülerin olduğu yörelerde, çobanlık mesleği cazip hale getirilmeli, kavalın çalınması yeniden baĢlatılmalıdır. KüçükbaĢ hayvancılıktaki sıkıntılardan biri de çobanların azlığı ve eğitimsizliğidir. Ġyi yetiĢmiĢ bir çoban çok tecrübeli ve bilgilidir. Koyun kırkmayı, koyun yıkamayı ve yerlerini, tuzlaları (subaĢı ve gölgeli yerleri), örüme gelmeyi, köpek yalı yapmayı, yaylada güdümü, keçilere karda yol açmayı, hırsızlıya karĢı önlem almayı da bilir. Çobanın bilmesi gerekenler bu konularla da sınırlı değildir. Gezdikleri dağları karıĢ karıĢ bilirler. Kurt yollarını, kurdun nereden geleceğini, döl dökme, koç, teke katmayı bilirler. Bulutların ne anlama geldiğini; köpeklerin hareketliliği neyi ifade eder; doğum anı ve doğum sonrası kuzuya ve oğlağa neler yapılacağını öğrenmiĢlerdir. Sürünün mutluluğunu, iyi doyduğu otlakları anlamıĢlardır. Sürüyle iletiĢimi bilmeden onları bir adım götüremeyeceği inceliğini de bilirler. Ġyi bir çoban, kaval çalmayı da bilir. Kaval, çobana kaliteli eğlence olduğu gibi sihirli sesini dinleyen sürü, iĢtahla yayılır, suyunu istekli içer. ―Sürüyü, suya Kaval indirir,‖ derler, sürüyü kaval, besler. Bu nedenlerle 293 kaval çalmaya özendirmek için çobanlar arasında kaval çalma ve beste yapma yarıĢmalarının düzenlenmesi faydalı olur düĢüncesindeyim. Usta çırak iliĢkisi içinde yetiĢen iyi bir çoban, o kadar çok bilgiye sahiptir ki; bu bilgiler bilim adamlarının ilgisine sunulmalıdır. Konuyla ilgili akademisyenler sayıları az olan gerçek çobanlardan yararlanarak yetiĢtirilmeli; genç akademisyenleri yetiĢtiren bölümün adı; ―Çobanlık Mühendisliği‖ olmalıdır. Eğitimli çobanların yaptıkları iĢler, çoban düzlerinde kurulan ağıllar ve çoban evleriyle göz önüne çıkarılmalıdır. ―Çoban Ağırlaması‖ adı altında; kurulacak olan keçe çoban çadırlarında, ağıllarda (tesislerinde) sözü edilen çalıĢmalar yapılarak yöreye fayda sağlanması mümkündür. Kim istemez kaval dinleyerek otlayan, dinlenen sürüyü görmek, kim istemez doğal yiyecekleri yemenin keyfini çoban düzlüğünde, bir su kenarında, davar takımlarını (orkestrası) dinleyerek çıkarmak; sonra da yediği peynir, çökelik, bulgur, buğday, dağda yetiĢen yemiĢlerden vb. alıp evine götürmek... Kim istemez eĢekle dağ bayır dolaĢmayı, çobanla yumurta tokuĢturmayı, çobanla yarenlik ederken bilmeceler, efsaneler dinlemeği, söylemeyi… Yapılan hizmete renk katmak, heyecan oluĢturmak için yöreye gelen turistler, konaklama yerlerine götürülürken; ―kurtların kuzu çalması‖ olayı gerçekmiĢ gibi doğal ortamda oynanabilir. Yöresel giysiler içinde sağıma giden kadınlar önlerine çıkabilir. Daha ileride sağım yapılan alan görülebilir. Sürüde her hanenin koyunu üzerindeki renkli iĢaretlerden anlaĢılır. Bu renk ve iĢaretlere önem verilerek dikkat çekilmesi sağlanabilir. Ayrıca çoban efsanelerini, basit olarak hazırlanmıĢ sunumları seslendirilip perdeye yansıtarak izlenmesi sağlanabilir; hatta uygun efsaneler canlandırılabilinir. Derlediğim, resimlediğim birkaç çoban efsanem bulunmaktadır. Çobanla ilgili olarak her yörenin ayrı geleneği göreneği vardır ve hepsi birbirinden ilginçtir. Bazı yörelerimizde olduğu gibi çeĢitli adlar altında festivaller, bayramlar düzenlenebilir. Örneğin Ermenek‘te ―saya― geleneği sürdürülmektedir. Çoban Sözlüğü oluĢturulabilir. Birlikteliği ve dayanıĢmayı gerektiren faktörlerden biri de geleneklerimizdir. Geleneklerden uzak kalmak benliğimizden kaybetmek demektir. Yani geleneklerle yaĢamak, bir yüzümüzün onlara dönük olması insanın kendisini bilmesi demektir, millet olgusu içinde bu değerler önemlidir. Bu fikrin; hayvancılığın ve hayvansal ürünlerin geliĢmesine katkı sağlarken turizmin yeni bir yüzü olacağına inancım tamdır. Ayrıca Kilis‘te özellikle AfĢin Çayı kıyılarına çoban tesislerinin, Ġvesi Koyunları Ve Kilis Keçilerinin yakıĢacağına da inanıyorum. Zaten bu hayvanların anavatanlarından sayılan yerlerden biri de Kilis ve çevresidir. Konunun göz ardı edilmemesi dileğimdir. KAYNAKÇA GAZĠMĠHAL, Mahmut Ragıp, Türk Ötkü Çalgıları, Kültür Bakanlığı Milli Folklor AraĢtırma Dairesi Yayınları 12,Ankara1975,Ankara Üniversitesi Basımevi. ÖZERGĠN, Muammer, Türklerde Musiki Aletleri, Ġstanbul 1967,Akbank Yayınları. ATAMAN, Sadi Yaver, Anadolu Halk Sazları, Ġstanbul 1 YALMAN, Ali Rıza, Cenupta Türkmen Çalgıları, Ankara 1938 ÖĞEL, Bahattin, Prof. Dr. Türk Kültür Tarihine GiriĢ, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Folklor, AraĢtırma Dairesi yayınları 12 EMNALAR, Dr. Atınç, Tüm Yönleriyle Türk Halk Müziği ve Nazariyatı, Ege Üniversitesi Ġzmir 1998 (türküler.com.) Türkiye Ansiklopedisi- HAYAT-www.kultur.gov.tr/ GAZĠMĠHAL, Mahmut Ragıp, Türk Ötkü Çalgıları, Kültür Bakanlığı Milli Folklor AraĢtırma Dairesi Yayınları 12,Ankara1975,Ankara Üniversitesi Basımevi ÖZERGĠN, Muammer, Türklerde Musiki Aletleri, Ġstanbul 1967,Akbank Yayınları ATAMAN, Sadi Yaver, Anadolu Halk Sazları, Ġstanbul 1 294 YALMAN, Ali Rıza, Cenupta Türkmen Çalgıları, Ankara 1938 ÖĞEL, Bahattin, Prof. Dr. Türk Kültür Tarihine GiriĢ, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Folklor, AraĢtırma Dairesi yayınları 12 EMNALAR, Dr. Atınç, Tüm Yönleriyle Türk Halk Müziği ve Nazariyatı, Ege Üniversitesi Ġzmir 1998 (türküler.com.) Türkiye Ansiklopedisi- HAYAT-www.kultur.gov.tr/ Çobanlık KEÇE, Fatma,özel görüĢme, ġebinkarahisarlı eski çoban (yaĢ 80) AY, Hidayet, özel görüĢme ġebinkarahisarlı eski çoban (yaĢ 82) SATICI, Esme, özel görüĢme ev kadını (79 yaĢında) 295 TÜRKĠYE‟DE VE DÜNYADA E-TĠCARET Öğr. Gör. Dr. Selma KARABAġ GaziosmanpaĢa Üniversitesi Artova Meslek Yüksekokulu selma.karabas@gop.edu.tr Öğr. Gör. Dr. Sibel ÖLMEZ GaziosmanpaĢa Üniversitesi Artova Meslek Yüksekokulu sibel.olmez@gop.edu.tr ÖZET KüreselleĢme ve iletiĢim çağı insanoğlunun zaman ve mekan algısını hızla değiĢtirmektedir. Artan rekabet ve iletiĢim teknolojilerindeki geliĢim süreci, toplumsal yapıların ciddi Ģekilde dönüĢüme uğramasına neden olmuĢtur. Türkiye‘nin ticaret yapısında bir dönüĢüm gündemde iken, iletiĢim teknolojilerinde kaydedilen geliĢmeler elektronik ortam üzerinden yapılan ticareti de beraberinde getirmiĢtir. E-ticaret pek çok farklı platformda son yılların en popüler konuları arasına girmiĢtir. E-devlet, e-ekonomi, e-yönetiĢim vb. iletiĢim teknolojilerine bağlı konular e-ticaret konusunu da etkilemiĢtir. E-ticaret kavramı genel anlamda; iĢletmelerin, bireylerin, kamu ya da özel sektörün mal ya da hizmet alım satımını internet ve bilgisayar ortamı üzerinden gerçekleĢtirmesi olarak tanımlanabilir. Ticari iĢlemlerde teslimat dıĢındaki iĢlemlerin elektronik ortamda internet üzerinden yapılmasına ilave olarak, kapalı ve açık ağların yanı sıra elektronik veri değiĢim sistemleri ve etkileĢimli otomatik telefon hizmetleri (çağrı merkezleri gibi) e-ticaret olarak görülebilir. Bu çalıĢmada yukarıda kısaca özetlenmeye çalıĢılan ticaret iĢlemlerinin hangi boyutlarda, ne miktarlarda ve ne Ģekilde gerçekleĢtirildiği açıklanacaktır. Türkiye‘de ve dünyada e-ticaretin boyutu ve iĢlem hacmi basit tablolar halinde sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: E-ticaret, E-pazarlama, Elektronik ortamda alım-satım E-COMMERCE IN TURKEY AND THE WORLD ABSTRACT Globalization and communication age's rapidly changing perception of time and space of human beings. Increased competition, development of communication technologies, have caused to undergo of serious transformation of social structures. Turkey's trade structure of the transformation agenda, while the electronic media on the progress of communication technology has brought about the trade. E-commerce, has become one of the most popular topics in many different platforms in recent years e-government, e-business, e-governance and so on. related to communication technologies have impacted on the issue of e-commerce. Ecommerce commonly can be defined as the buying and selling of goods or service over electronic systems of companies, individuals, public or private sector. E-commerce can be seen as construction electronically of except delivering transactions in addition to defined electronic data interchange systems and interactive automated telephone services (such as call centers) together with indoor and outdoor networks. This study will be described size of commercial operations, quantity and how it was carried out that attempted to summarize briefly above. In Turkey and the world dimension of ecommerce and volume of transactions will be presented in simple tables. Key Words: E-commerce, E-marketing, Buying and selling over electronically 296 GĠRĠġ Kapitalist sistemin doğal bir sonucu olarak ticarette sınırların kalkmasıyla birlikte küreselleĢme ve biliĢim alanındaki geliĢmeler, daha çok üretmek ve rekabet etmeyi gerektirirken, ticaretin de farklı bir boyut kazanmasına neden olmuĢtur. Bireyler tarafından bilginin yayılması ve iletiĢim aracı olarak sıklıkla kullanılan internet, iĢletmeler için en güçlü rekabet aracı halini almıĢtır. Yoğun rekabetin yaĢandığı küresel pazarda ayakta kalmanın ilk Ģartı üretmekten ziyade, mal ya da hizmetin pazarlanması sorunudur. Bu Ģartlar altında firmalar teknolojik geliĢmelere açık olmak durumundadır. Yeni ekonomi olarak da kabul edilen e-ticaret, yalnızca Türkiye için değil, dünya için de oldukça yeni bir oluĢum sayılabilir. E-ticarette geçerli olan esaslar ve ilkeler geleneksel ticari yöntemlerle benzerlik göstermekte olup, zaman zaman aynı yöntemleri kullanmaktadır. Dolayısıyla e-ticaret, her anlamda yeni ve geleneksel ticarete alternatif bir ticari usuller seti değil, iletiĢim ve bilgi iĢleme teknolojilerinin geliĢimine paralel olarak ortaya çıkan ve ticareti kolaylaĢtıran bir yeniliktir (DPT, 1999, s. 1). E-ticaretin farklı organizasyonlar tarafından farklı tanımlamaları olmakla birlikte, genel olarak; iĢletmelerin, bireylerin, kamu ya da özel sektörün mal ya da hizmet alım-satımını internet ve bilgisayar ortamı üzerinden gerçekleĢtirmesi olarak tanımlanabilir. Kısacası, her tür mal ve hizmetin sahipliğinin değiĢmesini içeren ticari aktivitelerin sanal ortamda internet aracılığıyla gerçekleĢmesiyle oluĢan piyasa e-ticaret kapsamında değerlendirilmektedir. E-ticaret mal ve hizmetlerin pazarlanması, satıĢı, desteği, ürün sağlayıcılarla iliĢkisi (Ulusu, 2011, s. 18), gibi fiziki ürünler dıĢında ticari sonuçlar doğuran ya da ticari faaliyetleri destekleyen eğitim, tanıtım, reklam, kamuoyunu bilgilendirme (Elmas, 2009, s. 15), danıĢmanlık, finans, hukuk, sağlık hizmetleri, bilgisayar programları, eğlence vb. sayısal içerikli ürünler gibi fiziki olmayan ürünleri de kapsamaktadır. Ġnternet kullanımının yaygınlaĢmasıyla birlikte, ticaret elektronik ortama taĢınmıĢ ve rakiplerine karĢı üstünlük sağlamak isteyen iĢletmeler, bu alanda önemli yatırımlar yapmaya baĢlamıĢtır. Ticaretin bu Ģekli iĢletmelere olduğu kadar, tüketicilere de önemli fırsatlar sunmakta ve ticarette sınırları ortadan kaldırmaktadır. E-TĠCARETĠN SINIFLANDIRMASI Elektronik ticaretin temel araçları; bilgisayar, telefon, faks, televizyon, elektronik ödeme ve para transfer sistemleri, elektronik veri değiĢimi (EDI) ve internet (açık ve kapalı ağlar) olup; hızlı ve daha etkin olmasından dolayı elektronik ticarette en çok tercih edilen internettir. Eticaretin tarafları alıcı, satıcı, üretici, bankalar, komisyoncular, sigorta Ģirketleri, nakliye Ģirketleri, özel sektör bilgi teknolojileri, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, onay kurumları, elektronik noterler, DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, Gümrük MüsteĢarlığı ve diğer Kamu Kurumları olarak sıralanabilir (url1). E-ticaret mal ya da hizmetin sahipliğinin değiĢmesine konu olan tarafların kimliğine göre sınıflandırılmaktadır. Dünyada e-ticaret hacminin büyük oranda B2B Ģeklinde gerçekleĢtiği bilinmektedir. Ancak Türkiye‘de e-ticaret hacmi daha çok B2C Ģeklinde iĢletmeden nihai tüketiciye doğru yönelen Ģekliyle gerçekleĢmektedir. B2B (Business to Business) elektronik veri değiĢimini de içerdiğinden kullanılagelen en eski e-ticaret Ģeklidir. E-ticaretin uluslar arası kabul görmüĢ iki türü bulunmaktadır. Bunlar B2B ve B2C olup; diğer türleri de aĢağıda açıklanmaktadır. ĠĢletme - ĠĢletme Arası (Business to Business) E-Ticaret (B2B) B2B, iĢletmeler arasında bilgi, hizmet ve ürün alıĢ-veriĢidir. ĠĢletmelerin ihtiyaçlarını baĢka iĢletmelerden karĢılamak üzere, ürün kataloglarını tarama, sipariĢ verme ve ödeme yapma gibi her tür tedarik faaliyetlerini elektronik ortamda gerçekleĢtirmek B2B kapsamına dahildir (Dal ve Özbek, 2006, s. 111). Bu kapsamda gerçekleĢtirilen faaliyetler açık ya da kapalı (intranet, 297 extranet) ağlar üzerinden gerçekleĢtirilebilir. En çok bilinen B2B e-ticaret sitesi Çin kökenli alibaba.com‘dur. ĠĢletme – Tüketici Arası (Business to Consumer) E-Ticaret (B2C) Nihai tüketicinin bir mal ya da hizmeti internet üzerinden sipariĢ ederek satın alması bu sınıfa dahildir. Bu kategoride alıcı nihai tüketici iken; satıcı iĢletmedir. E-ticaretin bu Ģekli, daha çok kiĢisel bilgisayarların, internet kullanıcılarının ve kredi kartı kullanımının artmasıyla yaygınlaĢmıĢtır. Bu konuda küresel pazarda, Amazon.com, Türkiye‘de ise hepsiburada.com örnek olarak verilebilir (url2). Dünyada e-ticaret perakendeci lideri olan Amazon.com‘un 2010 yılı Türkiye cirosu 12,8 milyar $ ve Alman firması olan OTTO Group‘un cirosu ise 5,3 milyar $ olarak gerçekleĢmiĢtir (Özkan, 2011, s. 22). Türkiye‘nin en büyük e-ticaret firmalarından hepsiburada.com‘un 3,3 milyon üyesi bulunmaktadır. Bu üyelerin 500 bini 2010 yılında yeni kayıt yaptıranlardan oluĢmaktadır. Site üzerinde 350 binin üzerinde ürün bulunmakta olup; aylık satılan ürün adedi 550 bindir (url3). Hepsiburada.com 2010 yılında %32 büyüyerek, 154 milyon $‘lık ciro elde etmiĢtir. Sektörde yer alan markafoni.com ise %773 büyüyerek 95 milyon $ ciro elde etmiĢtir (Özkan, 2011, s. 22). ĠĢletme - Devlet Arası (Business to Goverment) E-Ticaret (B2G) Özellikle ABD, Japonya, Almanya gibi geliĢmiĢ ülkeler, kamu ihtiyaçlarını internet üzerinden firmalara duyurarak ihale usulü ile satın almaktadır (url4). ABD‘de hemen hemen tüm kamu ihaleleri internet üzerinden ayrıntılı bir Ģekilde firmalara duyurulmakta, firmalar ise elektronik veri değiĢimi yoluyla baĢvurularını yapabilmektedir (url5). Firmaların kamu ile olan iliĢkilerinde (kurumlar vergisi, katma değer vergisi, sigorta primleri vb ödemeleri, gümrük iĢlemleri) vergi ödemelerini elektronik ortamda gerçekleĢtirmeleri, B2G‘ye örnek olarak verilebilir (url6). Ülkemizde de Devlet Malzeme Ofisi, Kamu Ġhale Kurumu, Gelirler Ġdaresi BaĢkanlığı vb. kurumlar tarafından benzer çalıĢmalar yürütülmeye baĢlanmıĢtır. VatandaĢ – Devlet Arası (Citizen to Goverment) E-Ticaret (C2G) GeliĢmeye en açık elektronik ticaret türlerinden biridir. GeliĢme derecesini belirleyecek olan temel etken ise kamu sektörünün on-line sistemde hangi aĢamada olduğudur. VatandaĢların devletle olan iliĢkilerinin ve yükümlülüklerinin bir bölümü, on-line hizmet alarak elektronik ortamda gerçekleĢtirilebilecektir. Bu konuya örnek olarak ―E-Devlet Kapısı‖ çerçevesinde kiĢisel yükümlülük kapsamında yer alan bazı vergilerin elektronik ortamda takibi ve ödenmesi verilebilir. Ehliyet, pasaport baĢvuruları, sosyal güvenlik primleri ile vergi ödemeleri vb. uygulamalar bu kapsamda yer almaktadır (url6). Tüketici –Tüketici Arası (Consumer to Consumer) E-Ticaret (C2C) Tüketicilerin güvenilir bir web sitesinde bir araya gelerek kredi kartı ya da havale yoluyla satıĢ yapmalarıdır. Bu kategorinin dünyadaki en büyük örneği ebay.com, Türkiye‘deki en büyük örneği ise gittigidiyor.com‘dur (url2). Iresearch ve Deutsche Bank‘ın yapmıĢ olduğu araĢtırmaya göre, 2009 yılı Çin online perakende pazarında C2C iĢlem hacmi 37,6 milyar $ olarak gerçekleĢmiĢtir (url7). TÜRKĠYE‟DE E-TĠCARET Türkiye‘de ―Elektronik Ticaret Ağının‖ tesis edilmesi ve ülkemizde elektronik ticaretin yaygınlaĢtırılması amacıyla, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu‘nun (BTYK) 25 Ağustos 1997 tarihli toplantısında, bir çalıĢma grubunun oluĢturulması kararlaĢtırılmıĢ ve yapılacak çalıĢmalarda koordinatörlük görevi DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı‘na, sekretarya görevi de TÜBĠTAK‘a verilmiĢtir (url8). Türkiye'de elektronik ticaret yasal altyapısını oluĢturmak amacıyla e-Ticaret Kurulu (ETĠK) oluĢturulmuĢtur (url9). Dünyada büyük geliĢmeler gösteren e-ticaret, Türkiye‘de ilk kez 1999 yılında uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Türkiye‘deki e-ticaret uygulamaları iĢletmeden son kullanıcılara satıĢ biçimiyle gerçekleĢmektedir. Ancak dünyadaki mevcut uygulamalardan da anlaĢılabileceği gibi iĢletmeden iĢletmeye satıĢ e-ticaret hacminin büyük kısmını oluĢturmaktadır (url10). 298 Bankalararası Kart Merkezi (BKM) tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye‘de 2010 yılının ilk çeyreğinde 3,3 milyar TL olarak gerçekleĢen e-ticaret hacmi, 2009 yılı aynı dönemine göre %64 artıĢ göstermiĢtir (url11). 2010 yılının üçüncü çeyreğinde ise e-ticaret hacmi bir önceki senenin aynı dönemine oranla %46 artarak 4,3 milyar TL‘ye ulaĢmıĢtır (url12). ETĠCAD (E-Ticaret Derneği) Yönetim Kurulu BaĢkanı; Türkiye‘de e-ticaret hacminin her yıl %80-110 oranında arttığını ve artıĢın bu Ģekilde devam etmesi halinde e-ticaret hacminin 2015 yılında yaklaĢık 250 milyar TL‘ye ulaĢacağını öngörmektedir (Erdem, 2011). Türkiye‘nin 2011 yılında en hızlı büyüyen Hindistan‘ın ardından Çin ile birlikte dünyanın en çabuk büyüyen ikinci e-ticaret pazarı olacağı tahmin edilmektedir (url13). 14 ġubat 2011 tarihli ve 27846 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanan Türk Ticaret Kanunu‘nda yapılan değiĢiklikle, tüm özel kurum ve kuruluĢlara web sitesi sahibi olma zorunluluğu getirilmiĢtir (url14). Bu zorunluluk e-ticaretin geliĢimine ivme kazandıracaktır. Ġnternet üzerinden gerçekleĢen perakende iĢlemler sayıca fazla olsa da, Toyota gibi firmaların tedarikçileriyle gerçekleĢtirdiği iĢlemlere oranla ciro olarak düĢük kalmaktadır (Ölçer ve Özyılmaz, 2007, s. 72). Dünyadaki mevcut uygulamalardan da anlaĢılabileceği gibi kısa bir süre sonra Türkiye‘de de birçok Ģirketin tedarikçileri ve bayileri arasındaki iĢlemleri internete taĢımaları beklenmektedir (url15). Türkiye Ġstatistik Kurumunun ―GiriĢimlerin BiliĢim Teknolojileri Kullanımı AraĢtırması‖na iliĢkin sonuçları Grafik 1‘de verilmiĢtir. Türkiye‘deki iĢletmeler içerisinde; 10 ve daha fazla sayıda çalıĢanı olan firmaların %90,9‘unda, çalıĢan sayısı 10-49 olan firmaların %89,7‘sinde, çalıĢan sayısı 50-249 olan firmaların %96,9‘unda ve 250 ve daha fazla çalıĢanı olan firmaların %98,4‘ünde internet eriĢimi mevcuttur. ĠĢletme ölçeği büyüdükçe internet kullanım oranının arttığı görülmektedir. Ġnternet eriĢimi bulunan firmalarda web sayfası sahiplik oranı ise %57,8‘dir (TUĠK, 2010). Grafik 1. Türkiye‘deki GiriĢimlerin BiliĢim Teknolojileri Kullanımı Kaynak: TUĠK, 2010. Türkiye 35 milyon internet kullanıcı sayısı ile dünyada 12. ve Avrupa‘da 4. sırada yer almaktadır (BKM, 2009). 24 milyon kullanıcının Facebook‘a üye olduğu ve internet kullanıcılarının sadece %15‘inin üniversite mezunu olduğu bilinmektedir (url12). Türkiye‘de 2013 yılında internet kullanıcı sayısının 44 milyona ulaĢarak, dünyanın en büyük 7. internet toplumu olacağı da öngörülmektedir. 2011 yılında 4-6 milyon kiĢi internet üzerinden alıĢveriĢ yapmakta iken; bu rakamın 2013 yılında 20-22 milyona ulaĢacağı tahmin edilmektedir (url13). Türkiye Ġstatistik Kurumunun 2011 yılı Nisan ayında gerçekleĢtirdiği ―Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanım AraĢtırması‖na iliĢkin sonuçları Grafik 2‘de verilmiĢtir. 2007 yılında internet eriĢimi olan hane oranı %19,7 iken; 2011 yılında bu oran %42,9‘a ve 16-74 yaĢ arası bireylerde internet kullanım oranı 2007 yılında %30,1 iken, 2011 yılında %45‘e yükselmiĢtir (TUĠK, 2011). 299 Grafik 2. Türkiye‘de Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanımı Kaynak: TUĠK, 2011. Ġnternetin kullanım amaçlarına göre dağılımı Grafik 3‘de verilmiĢtir. Ġnternet %72,7 oranı ile en çok haber, gazete ya da dergi okuma amacıyla kullanılmaktadır. Bunu takiben; %54,1 oranı ile sağlıkla ilgili bilgi arama, %50,8 oranı ile toplumsal ve siyasal konularla ilgili görüĢleri okuma veya paylaĢma (blog siteleri, facebook, twitter) ve %46,6 oranı ile mal ve hizmetler hakkında bilgi arama amaçlarıyla internet kullanılmaktadır. Ġnternetin mal ve hizmet sipariĢi verme ya da satın alma amacıyla kullanım oranı ise %18,6 olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu oran bir önceki yılın aynı döneminde %15 olarak gerçekleĢmiĢti. ĠĢ ile ilgili olmayan mal ve hizmet satıĢı (açık artırma gibi) için internetin kullanım oranı 2011 yılında %7,2 olarak gerçekleĢmiĢtir (TUĠK, 2011). Grafik 3. Türkiye‘de Ġnternetin Kullanım Amaçlarına Göre Dağılımı Kaynak: TUĠK, 2011. 2010 Nisan ve 2011 Mart dönemini kapsayan 12 aylık süreçte internet üzerinden alıĢ-veriĢ yapan bireyler en çok giyim ve spor malzemeleri ile elektronik eĢya satın almıĢtır. En çok satın alınan ürün kategorileri Grafik 4‘de görülebilir. 300 Grafik 4. Ġnternet Üzerinden AlıĢ-VeriĢ Yapan Bireylerin Satın Aldıkları Ürün Kategorileri Kaynak: TUĠK, 2011. E-ticaretin sektörlere göre dağılımı Grafik 5‘de verilmiĢtir. Bankalararası Kart Merkezi istatistiklerine göre; e-ticaret sektörler arasında doğrudan pazarlama Ģeklinde %29,42, havayolları %13,43, elektronik eĢya & bilgisayar %9,83 ve sigorta %11,16 olarak dağılmıĢtır (BKM, 2010). Grafik 5. E-Ticaretin Sektörlere Göre Dağılımı Kaynak: BKM, 2010. Türkiye‘de 3-D Secure (Uluslararası Güvenlik Platformu) iĢyeri sayısı 2010 yılında 7 905‘dir (BKM, 2010). Türkiye‘de e-ticaret yapan ve kredi kartı kullanan iĢletmelere 3-D Secure güvenlik sistemi kullanma zorunluluğu getirilmesi, bu sayının önümüzdeki yıllarda artacağını göstermektedir. Firmalara getirilen bu zorunluluğun zaman içerisinde B2C Ģeklinde gerçekleĢen ticareti hızlandıracağı düĢünülmektedir. Türkiye‘de yıllar itibariyle e-ticaret hacmi Grafik 6‘da verilmiĢtir. 2005 yılında yaklaĢık 1,4 milyar TL olan e-ticaret hacmi 2010 yılında 15,2 milyar TL‘ye ve 2011 yılının ilk on ayında toplam 18,9 milyar TL‘ye ulaĢmıĢtır (BKM, 2011). 301 Grafik 6. Türkiye‘de E-Ticaret ĠĢlem Hacmi (Sanal POS ĠĢlemleri) Kaynak: BKM, 2011 (*) Ocak-Ekim aylarını kapsamaktadır. Çizelge 1‘de Türkiye‘de e-ticaret toplam iĢlem hacmi (mektupla ve telefonla sipariĢ dahil) verilmiĢtir. Görüldüğü gibi 2004 yılından 2011 yılı üçüncü çeyreği dahil olmak üzere iĢlem hacmi yaklaĢık sekiz kat artarak 25,8 milyar TL‘ye ulaĢmıĢtır. Çizelge 1. Mektupla / Telefonla SipariĢ ve E-Ticaret ĠĢlemleri Yıllar ĠĢlem Adedi 2004 25 132 671 2005 48 731 770 2006 53 959 556 2007 92 438 015 2008 109 319 521 2009 120 840 539 2010 148 866 012 2011 * 143 025 118 Kaynak: BKM, 2011 * Yılın son çeyreği dahil değildir. ĠĢlem Tutarı (milyon TL) 3 067,26 6 059,79 7 525,00 11 763,59 15 725,38 18 987,81 24 429,10 25 863,50 DÜNYADA E-TĠCARET E-ticaret uygulamalarının büyük bölümü Kuzey Amerika, Avrupa (Batı ve Kuzey Avrupa) ve Uzakdoğu-Pasifik (Japonya, Çin, Singapur ve Avustralya-Yeni Zelanda) ülkelerinde gerçekleĢtirilmektedir. Ağ teknolojilerinin, biliĢim sistemlerinin altyapı ve güvenlik olarak çok geliĢtiği bu bölgelerde e-ticaret artık günlük yaĢamın ayrılmaz bir parçası olarak görülmektedir (url15). E-ticaret, dünya ticaretinin küreselleĢmesi açısından gelinen en son noktayı ifade etmektedir. Daha ileri bir görüĢle e-ticaret; OECD, UNCTAD ve WTO gibi birçok uluslararası organizasyonun uzun zamandan beri sağlamaya çalıĢtığı daha kolay, uyumlu, ucuz ve hızlı bir uluslararası ticari prosedür için bir çıkıĢ noktasıdır (url10). 2006 yılı verilerine göre; Kuzey Amerika, dünyada nüfusa göre internet kullanımının en yüksek olduğu bölge (yaklaĢık nüfusun %80‘i) olup; dünya e-ticaret hacminin %58,2‘sine sahiptir. 1990‘lı yılların baĢlarında dünya e-ticaretinin yaklaĢık dörtte üçü Kuzey Amerika‘da yer alan Amerika BirleĢik Devletleri‘nde gerçekleĢmekteydi. Global e-ticaret hacmi Grafik 7‘de verilmiĢtir. Buna göre 2002 yılında 2,3 trilyon dolar olan iĢlem hacmi, 2006 yılında yaklaĢık 6 kat artarak 12,8 trilyon dolara ulaĢmıĢtır. Dünyada 2006 yılında toplam e-ticaret hacminin %95,6‘sı B2B Ģeklinde gerçekleĢmiĢtir (url16). 302 Grafik 7. Yıllar Ġtibariyle Dünya Elektronik Ticaret Hacmi (milyar $), 2002-2006 Kaynak: url17 (*) url16 Dünya e-ticaretinin ülkelere göre dağılımı Grafik 8‘de verilmiĢtir. Grafik incelendiğinde; ABD‘nin tek baĢına lider ülke konumunda olduğu görülmektedir. Grafik 8. Dünya E-Ticaretinin Ülkelere Göre Dağılımı (milyar $), 2006 Kaynak: url17 ABD‘de B2C ticaret Ģekli 2009‘da toplam ticaretin %3,7‘sini oluĢturmuĢtur (url18). Goldman Sachs‘a göre; 2013 yılında B2C e-ticaret satıĢlarının 1 trilyon doları aĢacağı öngörülmektedir. Bu tahminlere göre e-ticaret satıĢları 2010 yılında 572,5 milyar $, 2011 yılında 680,6 milyar $, 2012 yılında 820,5 milyar $ ve 2013 yılında 963 milyar $‘a ulaĢacağı tahmin edilmektedir (url19). Ġlk kez 2010 yılında Avrupa e-ticaret satıĢ hacmi ABD‘yi geçmiĢtir. Bu geliĢmede Ġngiltere‘nin payı büyüktür (Özkan, 2011, s. 2). Grafik 9‘da global e-ticaret satıĢlarının payı verilmiĢtir. 303 Grafik 9. Global E-Ticaret SatıĢları, 2010 (%) Kaynak: url19 (Goldman Sachs Report) Avrupa Birliği ülkelerindeki firmaların %93‘ünün 2009 yılında internet bağlantısı mevcuttur ve yine bu firmalar toplam cirolarının doğrudan %12‘sini e-ticaretten elde etmiĢlerdir (Eurostat, 2010). Avrupa‘da e-ticaret satıĢlarının 2015 yılında 133 milyar $‘a ulaĢacağı tahmin edilmektedir. Avrupa pazarında Ġsveç, Ġspanya, Ġtalya, Hollanda, Fransa, Almanya ve Ġngiltere e-ticaret satıĢlarında lider ülkelerdir. Ġngiltere, Almanya ve Fransa Avrupa pazarının %80‘ine sahiptir (url20). Avrupa lideri olan bu ülkelerin 2010-2015 satıĢ tahminleri Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge 2. Avrupa E-Ticaret SatıĢ Tahminleri, 2010-2015 (milyon Euro) Ülkeler 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Ġngiltere 29,6 33,2 37,2 40,9 44,4 47,7 Almanya 19,9 22,2 24,6 26,9 29,1 31,1 Fransa 11,3 12,7 14,4 45,9 17,4 18,8 20 Kaynak: url (Forrester Research, 2011) Global pazarda e-ticaretin (B2B ve B2C) toplam ticaret içindeki payları Çizelge 3‘de verilmiĢtir. E-ticarette B2B 12 trilyon 275 milyar $ iken, B2C 562 milyar $ olarak gerçekleĢmiĢtir. Görüldüğü gibi, ticaretin çok büyük bir bölümü iĢletmeden iĢletmeye olan Ģekliyledir. Kuzey Amerika‘nın lideri ABD, Asya-Pasifik lideri Japonya ve Batı Avrupa lideri Almanya‘dır. Kuzey Avrupa‘da e-ticaretin hem tüketici hem de firma boyutlu kullanımının en yüksek değerlere sahip olduğu görülmektedir. Çizelge 3. E-Ticaretin Toplam Ticaret Ġçindeki Payı, 2006 (milyar $) Bölge B2B (%) B2C (%) Kuzey Amerika 7 249 59,1 220 39,1 Asya-Pasifik 2 460 20,0 185 33,0 Batı Avrupa 2 320 18,9 138 24,6 Latin Amerika 93 0,8 7 1,3 Doğu Avrupa 84 0,7 6 1,1 Afrika ve Orta Doğu 69 0,6 5 0,9 TOPLAM 12 275 100 562 100 Kaynak: url17 Çizelge 4‘de bazı ülkelerde 2010 yılının son üç ayında internetin tüm bireyler tarafından mal ve hizmet sipariĢi ve satın alım amacıyla kullanım oranları verilmiĢtir. EU 27‘li toplulukta bu oran %31‘dir. Türkiye‘de ise aynı süreçte bu oran %4 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2010 yılı verilerine göre; Avrupa‘da mal ve hizmet satın alımlarında internetin en çok kullanıldığı 304 ülkelerin baĢında %60 ile Ġngiltere gelirken, bunu %54 ile Danimarka ve %53 ile Norveç izlemektedir. Çizelge 4. Bazı Ülkelerde Mal ve Hizmet SipariĢ Etmede ve Satın Almada Ġnterneti Kullanım Oranları, (%) Ülke 2010 Ülke 2010 Ülke 2010 EU-27 31 Belçika 27 Lüksemburg 47 Norveç 53 Ġrlanda 28 Hollanda 52 Almanya 48 Fransa 42 Romanya 2 Danimarka 54 Ġtalya 9 Finlandiya 41 Ġngiltere 60 Ġsveç 50 Bulgaristan 3 Türkiye 4 Avusturya 32 Ġzlanda 29 Kaynak: Eurostat, 2011 Not: Finansal yatırımlar dahil değildir. Avrupa‘da firmaların ölçeklerine göre pazarlama yöntemlerinde internet üzerinden sipariĢ alma yöntemini kullanım oranları Çizelge 5‘de verilmiĢtir. Çizelge incelendiğinde; firma ölçeği büyüdükçe internetten sipariĢ alma oranının arttığı dikkatleri çekmektedir. EU 27‘li toplulukta bu oran küçük iĢletmeler için %10, orta ölçekli iĢletmeler için %17 ve büyük ölçekli iĢletmeler için ise %30‘dur. Norveç ve Ġsveç‘te bu oranların yine yüksek olduğu görülmektedir. Çizelge 5. ĠĢletme Ölçeğine Göre SipariĢ Ġçin Ġnterneti Kullanım Durumu (%) Ülke Küçük ĠĢletmeler Orta Ölçekli Büyük ĠĢletmeler (10-49) ĠĢletmeler (50-249) (250 ve üzeri) EU-27 10 17 30 Belçika 17 32 40 Bulgaristan 3 4 4 Danimarka 17 25 42 Almanya 16 23 39 Ġrlanda 18 31 43 Fransa 10 19 32 Ġtalya 4 6 10 Lüksemburg 8 11 22 Hollanda 21 27 33 Avusturya 8 17 36 Romanya 3 4 5 Finlandiya 12 25 33 Ġsveç 19 27 48 Ġngiltere 14 25 40 Norveç 28 37 42 Türkiye * * * Kaynak: Eurostat, 2011. Not: ĠĢletme ölçeği çalıĢan sayısıdır. (*) Veri mevcut değildir. SONUÇ VE ÖNERĠLER GeliĢmiĢ ülkelerde elektronik ticaretin toplam ticaret içindeki payı her geçen yıl artıĢ eğilimindedir. Dünyada e-ticaret iĢlemlerindeki artıĢlar, dijital ekonominin pazardaki payını ve yükseliĢ trendini göstermektedir. ABD‘de 2006 yılı toplam satıĢları içerisinde e-ticaretin payı %26‘dır. Bu oran Türkiye‘de 2010 yılı için yaklaĢık %4 düzeyindedir. Türkiye‘de eticaret hacmi 2010 yılında 15,2 milyar TL olup; bunun GSMH‘ya oranı yaklaĢık %2 305 düzeyindedir. Dünyaya açılan ve sınırları kaldıran en etkili araç olan e-ticaretin avantajlarından Türkiye de yararlanmalıdır. Sektörün en önemli ihtiyacı yetiĢmiĢ insan gücüdür. Bu nedenle insan kaynağının planlanmasını kapsayan süreç hızla hayata geçirilmelidir. Dünyada e-ticaret yaklaĢık %96 düzeyinde B2B Ģeklinde gerçekleĢmektedir. Ancak Türkiye‘de e-ticaretin B2C Ģeklini görmekteyiz. Türkiye‘de de B2B‘nin iĢletmeler tarafından kullanmaları sağlanmalıdır. ĠĢletmeden iĢletmeye yönelen e-ticaret tedarik zincirinin tüm süreçlerini kapsamaktadır. Türkiye‘deki iĢletmelerin yaklaĢık %99‘unun KOBĠ‘lerden oluĢtuğu varsayılırsa; B2B‘nin KOBĠ‘lere önemli avantajlar sağlayacağı açıktır. E-ticaret maliyet ve zamandan tasarruf sağlamakla kalmayıp, iĢletmenin global pazarlara rahatlıkla ulaĢabilmesini sağlayacaktır. Rekabetin yoğun olarak yaĢandığı küresel pazarda yer edinebilmek için firmalar teknolojik yenilikleri bünyelerine almak durumundadır. Bireylerin internet üzerinden alıĢ-veriĢ yapma konusundaki en büyük çekinceleri, güvenlik konusudur. SSL ve SET protokollerini kullanan siteler, tüketicilere güvenli alıĢveriĢ yapma fırsatı sunmaktadır. Buna ilave olarak 3-D Güvenlik sistemlerinin e-ticaret yapan iĢletmelerde zorunlu hale getirilmesi, bu konudaki kaygıları gidermede yararlı olacaktır. Türkiye‘de Türk Ticaret Kanunu‘nda yapılan değiĢiklikle e-ticaret hacminin hızla geliĢeceği söylenebilir. KAYNAKÇA BKM, 2009. Türkiye E-Ticaret Pazar AraĢtırması. Bankalararası Kart Merkezi E-Ticaret Ġstatistikleri. http://www.kazanc-sistemi.com/25504231-BKM-Turkiye-E-Ticaret-PazarAra%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B1-Webrazzi-Gundem-E-Ticaret-13-Ocak-2010.pdf; 14.11.2011. BKM, 2010-2011. Bankalararası Kart Merkezi. Rapor ve Yayınlar. http://www.bkm.com.tr/donemsel-bilgiler.aspx (Son EriĢim Tarihi: 12.11.2011) Dal, V. ve Özbek, A., ―Avrupa Birliği ve Türk Hazır Giyim Sanayiindeki E-Ticaret Uygulamalarının KarĢılaĢtırılmalı Olarak Ġncelenmesi‖ Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, ISSN: 1304-0278. s.18 (106-123), 2006. DPT, 1999. Elektronik Ticaret: GeliĢme Yolundaki Ülkeler Ġçin Ġmkanlar ve Politikalar. Ġktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Hukuki Tedbirler ve Kurumsal Düzenlemeler Dairesi BaĢkanlığı. s.29. Elmas, P., ―Ticaretin Yeni ġekli E-Ticaret! Peki Hakkında Ne Biliyoruz?‖ Ar&Ge Bülten, 2009 Ağustos Ekonomi, s. 7, 2009. Erdem, E., 2011. E-Ticaret Derneği (ETĠCAD). TEB KOBĠ TV. http://www.tebkobitv.com/video/e-ticaret-yetistirecek-eleman-ariyor (Son EriĢim Tarihi: 13.11.2011) EUROSTAT, 2010-2011. Individuals Using the Internet for Ordering Goods or Services. http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&plugin=1&language=en&pcode=tin0 0096; http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/publications/collections/news_releases (Son EriĢim Tarihi: 13.11.2011) Kalaycı, C., ―Elektronik Ticaret ve Muhtemel Ekonomik Etkileri‖ U.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt XXIII, Sayı 1, s.7, 2004. Ölçer, F. ve Özyılmaz, A., Elektronik Ticaret ve Sanal Organizasyonlarda Uygulanması, 4Süleyman Demirel Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, C.12, S.2, s.67-94, 2007. http://iibf.sdu.edu.tr/dergi/files/2007-2-5.pdf (Son EriĢim Tarihi: 24.11.2011. Özkan, K.M., E Commerce Dünya ve Türkiye Trendler, Haziran 2011. http://www.scribd.com/doc/63107263/E-Commerce-Dunya-ve-Turkiye-Trendler (Son EriĢim Tarihi: 30.11.2011) 306 TUĠK, 2010. Haber Bülteni. GiriĢimlerde BiliĢim Teknolojileri Kullanımı AraĢtırması. Sayı: 95. 24 Kasım 2010. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=6360; 03.11.2011. TUĠK, 2011. Haber Bülteni. 2011 Yılı Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanım AraĢtırması. Sayı: 170. 18 Ağustos 2011. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=8572; 03.11.2011. Turban, E., King, D., Lee, J.K. ve Viehland, D., Electronic Commerce 2004: A Managerial Perspective, Prentice Hall, 2003. Tüfekçi, T., ―E-Ticaret Ġçin Yeniden Bir Değerlendirme‖ TÜBĠTAK Bilgi Teknolojileri ve Elektronik AraĢtırma Enstitüsü, 2003. http://www.bilten.metu.edu.tr/tubitakuzay/yayinlar/ict_euasia_2003_bld_T_Tufekci.pdf (Son EriĢim Tarihi: 20.11.2011) Ulusu, Y., Yeni Ekonomi‘de Elektronik Ticaret ve Ġnternet Reklamları, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı, s. 120. Doktora Tezi, Ġstanbul, 2001. BaĢvuru Linkleri url1 Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı, Elektronik Ticaret. http://www.eticaret.gov.tr/index.cfm?sayfa=47732779-D8D3-8566-452077F7C29BEBE1 (Son EriĢim Tarihi: 21.11.2011) url2 Elektronik Ticaret ve Uygulama ġekilleri. http://www.isletmeyonetimi.net/etiket/tuketiciden-tuketiciye-e-ticaret/ (Son EriĢim Tarihi: 21.11.2011) url3 http://eticaretmag.com/hepsiburada-com-2011-yariyil-raporunu-acikladi/ (Son EriĢim Tarihi: 14.11.2011) url4 Elektronik Ticaretin Sınıflandırılması. http://www.egitmentv.com/26/05/2011/bolum2-eticaretin-siniflandirilmasi/ (Son EriĢim Tarihi: 21.11.2011) url5 http://www.biltek.ieee.metu.edu.tr/sayi/subat01/eticaret.html (Son EriĢim Tarihi: 20.11.2011) url6 E-Ticaretin Tarafları. http://www.etiih.com/index.php?option=com_content&view=category&id=48&layout=blog& Itemid=57 (Son EriĢim Tarihi: 21.11.2011) url7 Çin‘de Uzakdoğu Usulü E-Ticaret Rekabeti http://www.webrazzi.com/2011/01/19/cinde-uzakdogu-usulu-e-ticaret-rekabeti/ (Son EriĢim Tarihi: 29.11.2011) url8 E-Ticaretin Tarihçesi. http://www.e-ticaret.tv/e-ticaretin-tarihcesi.html (Son EriĢim Tarihi: 21.11.2011) url9 http://www.elektronikticaretrehberi.com/e-ticaret_kurulu_etik.php (Son EriĢim Tarihi: 14.11.2011) url10 http:// www.ekutup.dpt.gov.tr/incem (Son EriĢim Tarihi: 12.11.2011) url11 http://dergiweb.com/internet/turkiye-de-e-ticaret-buyuyor-5393 (Son EriĢim Tarihi: 12.11.2011) url12 http://www.eticad.org.tr/category/bilgi-merkezi/page/10/ (Son EriĢim Tarihi: 30.11.2011) url13 Klasik Ticaretin E-Ticarete DönüĢümü. http://www.btnet.com.tr/30092-klasikticaretin-e-ticarete-donusumu-konuk-yazar.html (Son EriĢim Tarihi: 13.11.2011) url14 Resmi Gazete (R.G.-14/02/2011-27846). http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/02/20110214-1-1.htm (Son EriĢim Tarihi: 30.11.2011) 307 url15 http://eticaret.akbank.com/dunyada-eticaret.aspx?26 (Son EriĢim Tarihi: 14.11.2011) url16 Internet World Stats, 2011. http://www.internetworldstats.com/stats.htm (Son EriĢim Tarihi: 29.11.2011) url17 http://www.wto.org/english/tratop_e/devel_e/sem05_e/presentation_meringer.ppt (Son EriĢim Tarihi: 29.11.2011) url18 Research on International Markets USA B2C E-Commerce Report. http://www.ystats.com/uploads/report_abstracts/805.pdf (Son EriĢim Tarihi: 29.11.2011) url19 Goldman Sachs Report, http://resources.pbecomm.com/resource-centre/globalecommerce-market-stats/global-forecast-ecommerce-growth/ (Son EriĢim Tarihi: 30.11.2011) url20 Forrester Research, 2011. European Online Retail Forecast, 2010 to 2015, http://www.forrester.com/rb/Research/european_online_retail_forecast%2C_2010_to_2015/q/ id/58597/t/2?src=RSS_CustomFeed&cm_mmc=Forrester-_-RSS-_-Document-_-23 (Son EriĢim Tarihi: 29.11.2011) 308 TARIM SEKTÖRÜNDE YAġANAN POLĠTĠKA DÖNÜġÜMÜ ve ÇĠFTÇĠLERĠN YAKLAġIMI: KIRKLARELĠ ÖRNEĞĠ ArĢ. Gör. Taha EĞRĠ Ġstanbul Üniversitesi tahaegri@istanbul.edu.tr Türkiye‘de tarım sektörü kurulduğu günden 2000‘li yılların baĢına kadar birbirine yakın araçlar kullanılarak desteklenmeye çalıĢılmıĢtır. Ancak 2000 yılına gelindiğinde bir taraftan makroekonomik etkilerin baskısıyla diğer taraftan da küresel aktörlerin etkisiyle tarım sektöründe reform projesi baĢlatılmıĢ ve destekleme sistemi değiĢtirilmiĢtir. Yapılan değiĢimler temel olarak fiyat-ürün bazlı desteklerden alan bazlı ve doğrudan gelir desteği Ģeklinde verilen destekleme sistemine geçmeyi amaçlamaktadır. Bu çalıĢmada; 2000 sonrası yaĢanan değiĢimler değerlendirilmiĢ ve günümüze kadar olan geliĢmeler ele alınmıĢtır. Bununla beraber ortaya çıkan değiĢimlerin çiftçiler tarafından nasıl algılandığı ve çiftçiler açısından bir değiĢimden bahsetmenin mümkün olup olmadığı sorusuna cevap vermek amacıyla Kırklareli ilinde gerçekleĢtirilen anket sonuçları analiz edilmiĢtir. POLITICAL TRANSFORMATION in THE AGRICULTURAL SECTOR AND THE APPROACH OF FARMERS: AN EXAMPLE OF KIRKLARELĠ Turkish agricultural sector had been tried to be supported by using similar tools until the 2000s. However, with the pressure of the macroeconomic circumstances and the effect of the global actors encourages Turkey to begin reform project in agricultural sector in order to renew subsidy system within country. The new subsidy system contains that direct income support and field-based support instead of product and the price-based supports. This study will evaluate the changes experienced after 2000 and discuss developments to the present. Besides this, the paper investigates to questions of "Is it possible to talk about changes in the policies from farmer‘s side?" and ―What is the perception of farmers to the recent developments?‖ 309 GiriĢ Toplumların gıda ihtiyacının karĢılanması ve kalkınma açısından kırdan kente kadar ekonominin büyük bir bölümünü kapsaması açısından stratejik bir öneme sahip olan tarım sektörü içerisinde bulunduğu yapısal Ģartlar nedeniyle özel politikaların konusu olmaktadırlar. Bu bağlamda, tarım sektörü sürekli olarak devletlerin ilgisini çekmiĢ ve koruyucu ve teĢvik edici araçlar ile desteklenmiĢtir. Türkiye‘de de bu durum cumhuriyetin kurulduğu günden günümüze kadar benzer Ģekilde gerçekleĢmiĢ ve araçlar değiĢse de tarımsal destekleme gündemden hiç düĢmemiĢtir. Ancak içerisinde bulunulan iktisadi Ģartlar nedeniyle devletin rolü de politikalara paralel olarak tartıĢma konusu olmuĢtur. YaĢanan ekonomik dalgalanmalar ve siyasi Ģartlar tarım politikalarında değiĢimlere yol açmıĢtır. 2000 yılına gelindiğinde ise ekonomik önlemlerin yanında uluslararası sisteme uyum amacı da güdülerek ―Tarım Reformu Uygulama Projesi‖ baĢlıklı bir reform programı hazırlanılmıĢ ve Dünya Bankası ile yapılan bir kredi anlaĢması ile hayata geçirilmiĢtir. Genel olarak tarımın Türkiye ekonomisi içerisindeki payına bakıldığında, yıllar içerisinde nispi olarak önemini kaybettiği görülmektedir. Milli gelir içerisinde 1980‘lerde %27‘lerde bir orana sahip olan sektör, 1990‘ların baĢında % 17‘ye gerilemiĢ 2010 yılında ise %9 olarak gerçekleĢmiĢtir (DPT, 2011). Benzer bir durum tarım sektörünün istihdam içerisindeki payı içerisinde de geçerlidir. 1980‘lerin sonunda istihdam içerinde yaklaĢık %47 oranında paya sahip olan tarımsal istihdam 2010 yılında %25‘lere gerilemiĢtir (TUĠK,2011). Verilen istatistiklerde görüldüğü üzere tarım sektörü diğer sektörler karĢısında nispi açıdan gerilemekte ancak geliĢmiĢ ülkelere göre karĢılaĢtırıldığında sektörün ekonomi içerisindeki yeri hala büyüklüğünü korumaktadır.1 Tarım sektörüne yönelik olarak uygulanan politikalar ile temelde arz güvenliğini sağlamak, üreticilerin refahını yükseltmek, verimliliği artırmak gibi amaçlar hedeflenmiĢtir. Ancak uygulamada ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumlara göre farklılıklar ortaya çıkmıĢtır. KuruluĢ yıllarında, tarımsal üretimi arttırabilmek adına toprak mülkiyeti, vergi ve kredi hususlarında önlemler alınıp bazı tarım ürünlerinin üretiminin özendirilmesi amacı ile sulama, gübre, tohumluk sağlama ve teknik eğitim konularında kamu yardımı sağlanmıĢtır (Kepenek ve Yentürk, 2010, s. 43). Diğer taraftan 1930‘lu yıllarda küresel krizin etkisiyle korumacı politikalara geçilmiĢ ve tarımsal ürünlerin bir kısmı da bu koruma kapsamına alınmıĢtır (Kuyucuklu, 1993, s. 184; Kıymaz, 2011, s. 60). 1960‘lara gelindiğinde Demokrat parti iktidarı ile birlikte Türkiye liberal iktisadi politikalar uygulamaya baĢlamıĢtır (Kazgan, 2004, s. 78). Ancak genel iktisadi yaklaĢımdan farklı olarak tarım sektörüne uygulanan devlet destekleri artırılmıĢ ve oluĢturulan destek politikaları ile de birlikte tarım sektörünün piyasa için üretime geçiĢi hızlandırılmıĢtır (Kepenek ve Yentürk, 2010, s. 92). 1960 askeri darbesi sonrasında Türkiye planlı döneme adımını atmıĢ ve hazırlanan beĢ yıllık kalkınma planları ile ekonomiye yön verilmesi amaçlanmıĢtır. Bu dönemin en önemli özelliği tarım politikalarının TBMM kararı Ģeklinde belirgin hale gelmesi ve destekleme alımlarının yanında girdi desteklerinin de verilmeye baĢlanmasıdır (Gaytancıoğlu, 2009, s. 86). Girdi desteklerine yönelmenin yanında 1970‘li yıllar tarım ürünlerinin fiyat yoluyla en fazla desteklendiği dönem olmuĢtur ve desteklenen ürün sayısı 24‘e ulaĢmıĢtır (Yapar, 2005, s. 27). 1980‘ler makroekonomik geliĢmeler ile ĢekillenmiĢ ve tarım politikaları da bu çerçeve de ortaya çıkmıĢtır. 24 Ocak kararları olarak bilinen ekonomik önlemler paketi ile birlikte devletin etkinliğinin azaltılması adına desteklenen ürün sayısı hızla azaltılmıĢ, çay ve tütün 1 Bknz. European Union (EU), Employment in Europe 2010, Luxembourg, Publications Office of The European Union, 2010, s. 18. 310 gibi ürünlerde olduğu gibi devlet tekelleri kaldırılmıĢ ve pek çok üründe fiyatların piyasa Ģartlarında oluĢması adına devlet desteklerine son verilmiĢtir (Ortaç vd., 2006, s. 108). 1990‘ların ilk yarısında siyasi istikrarsızlıklar ve dıĢ etkenlerin nedeniyle ekonomik krizler ile boğuĢmak zorunda kalan Türkiye 1994 yılında ―Ekonomik Önlemler ve Uygulama Planı‖ baĢlığıyla bir önlem paketi hazırlayarak ekonomiyi istikrara kavuĢturmaya çalıĢmıĢtır (Yükseler, 2011, s. 4). Alınan kararlar ile mali piyasalara ve döviz kuruna istikrar kazandırmak, enflasyonu hızla düĢürmek, ihracat öncülüğünde büyüme stratejisine yeniden iĢlerlik kazandırmak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak ve yapısal reformları uygulamak genel hedefler olarak belirlenmiĢtir. 1994 önlem planında temel amaç üretim yapan ve sübvansiyon dağıtan bir devlet yapısından, piyasa mekanizmasının kurum ve kurullarıyla iĢlediği, sosyal dengeleri gözeten bir devlet yapısına geçiĢ olarak belirlenmiĢtir. Bu bağlamda tarımsal ürünlere ayrılan kaynağın belirli ürün veya ürün grubu için sınırlandırılacağı ilan edilmiĢtir. Diğer taraftan Kamu Ġktisadi TeĢebbüsleri ve Tarım SatıĢ Kooperatifleri Birliklerinin kamu finansmanı üzerindeki yükünün azaltılması için düzenlemeler yapılmıĢ, merkez bankası tarafından görev zararlarının finanse edilmesinin önüne geçilmiĢtir (Yeni ve Dölekoğlu, 2003, s. 12-13). Genel olarak, 90‘lı yıllarda yüksek enflasyon ve makroekonomik dalgalanmaların önüne geçilebilmesi için tarım sektöründe de önlemler alınmaya ve devlet müdahalesinin azaltılarak bütçe üzerindeki yükün atılmaya çalıĢıldığı görülmektedir. (Yalçınkaya v.d., 2006, s. 104). Ancak 1990‘lı yılların sonlarına doğru yaĢanan siyasi siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle tarım sektöründe uygulanan politikalar genel itibari ile yapısal önlemler içermeyen, kısa vadeli ve politik konjonktüre endeksli fiyat ağırlıklı destekleme politikaları Ģekline evrilmiĢtir. Fiyat desteği kapsamına alına bitkisel ürün sayısı, 1970‘li yıllarda 20 civarında iken, 1980‘li yıllarda piyasa ekonomisi politikalarının etkisiyle 10‘a kadar düĢmüĢ, fakat bu rakam 1990‘lı yıllarda tekrar 20‘nin üzerine çıkmıĢtır (Abay, 2011, s. 8). 1990-2000 yılları arasında yapılan destekleme politikalarını; destekleme alımları, girdi ve kredi destekleri ile genel amaçlı destekler baĢlıkları altında özetlemek mümkündür. Daha çok geleneksel araçların kullanılmaya devam edildiği ve planlanın aksine siyasi konjonktürün etkili olduğu görülmektedir. Dönemin dikkat çekici diğer bir noktası ise Yedinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı‘nda dünya piyasaları ile entegrasyon konusunun gündeme getirilmesidir. Genel olarak ifade edilen üretim istikrarın ve ihtiyaçların karĢılanması hedeflerinden sonra üretimde mukayeseli olarak üstün olunan ürünlerin teĢvik edilmesine vurgu yapılmaktadır. Temel amaçlar ve hedefler içerisinde ağırlık tarım piyasalarının rekabetçi ve serbest piyasa kuralları çerçevesinde düzenlenmesi gerekliliği üzerindedir. Avrupa Topluluğuna üyelik için yapılan düzenlemeler dıĢında ilk defa Dünya Ticaret Örgütü‘nün getirdiği hükümler çerçevesinde çalıĢmalar yapılacağı bu planda yer almıĢtır. Kamu kaynaklarının rasyonel kullanımı amacı ile desteklemelerin yapısal olarak değiĢtirileceği ve ürün fiyatlarına olan müdahaleler yerine çiftçilere doğrudan gelir desteği sağlanacağı burada hedef olarak yer almıĢtır. 2000‘li yıllarda yaĢanan değiĢimlerin ilk çalıĢmalarının, aslında VII. Planda kendisine yer bulduğu görülmektedir (DPT, 1989, s. 60.). Tarım Reformu Uygulama Projesi (TRUP) ve Tarım Politikalarında DönüĢüm Bütçe yükü, politikanın etkinliği, hedef kitle seçimi, gelir dağılımında eĢitsizlik, piyasa koĢullarına karĢı duyarsızlık, destekleme fiyat kararlarında siyasi tercihlerin etkinliği ve taraf olunan anlaĢmalardan kaynaklanan yükümlülükler gibi nedenler 1990‘ların sonunda tarım politikalarında reform konusunu gündeme getirmiĢtir (Abay, 2011, s. 2-3). Bu bağlamda, 1999 yılında IMF‘ye verilen Niyet Mektubunda uygulanan mevcut politikaların çiftçileri destekleme konusunda en verimli ve ucuz politikalar olmadığı belirtilerek piyasa mekanizmasını bozucu ve gelir dağılımını olumsuz yönde etkileyen politikalar olduğu 311 vurgulanmıĢtır. Karar alma mekanizmalarının çoklu yapısının, politikaların tutarlılığını bozduğu ve GSMH‘nın ortalama %3‘ü kadar bir maliyetin vergi mükellefleri üzerine yüklendiği ifade edilerek bu politikalarda değiĢikliğe gidileceği belirtilmiĢtir (Eraktan, 2011, s. 6). IMF‘ye verilen niyet mektubunda ana hatları belirtilen reform çalıĢmalarının hayata geçirilmesi amacı ile Dünya Bankasının da teknik ve finansal desteği ile TRUP hazırlanmıĢ ve tarımsal destek politikalarında ve uygulamalarda köklü değiĢiklikler yapmak için çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır. Bu çalıĢmalar aynı zamanda ―Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı‖nda yer alan tarımsal reform düzenlemelerinin de çerçevesini oluĢturmaktadır (Bor, 2005, s. 34). Projenin amacı; ―tarım üreticileri ile tarım endüstrilerinin rekabet ortamında avantaj oluĢturabilecek doğrultudaki üretimlerinin teĢvik edilmesi, aksi koĢulların oluĢturduğu üretimler için para yardımlarının veya teĢviklerin en aza indirilmesi‖ Ģeklinde ifade edilmiĢtir (Tarım ve Köy ĠĢleri, 2011, s. 1). TRUP, tarım sektörünün serbest piyasa koĢullarına uygun olarak yapılandırılması için gerekli değiĢikliklerin yapılmak istendiği tipik bir reform denemesidir. Bu proje, piyasa mekanizmasını bozucu ve sürdürülemez olan destek sisteminden küresel pazar fiyatları ile bağlantılı bir iç pazar için gerekli sistemin kurulmasını amaçlayan ilk resmi reform belgesi konumundadır. Ayrıca Dünya Bankası tarafından resmi olarak belirtilmese de devlet tarafından kontrol edilen bir tarım piyasasından özel sektöre dayalı bir sisteme geçiĢ için gerekli önlemlerin alınması amaçlanmaktadır (ÇalıĢkan and Adaman, 2010, s. 92). Doğrudan Gelir Desteği (DGD), fiyat ve girdi desteklerinin aĢamalı olarak kaldırılması ve tarımdaki devlet iĢletmelerinin özelleĢtirilerek tarım ürünlerinin iĢlenmesi ve pazarlamasında hükümet müdahalesinin azaltılması projenin üç ana unsuru olarak karĢımıza çıkmaktadır (Tan, 2009, s. 53). Proje ile birlikte, piyasa sistemini bozucu ve mali yükü daha fazla olan destekleme modelinden piyasaya müdahalesi daha az olan ve son dönemde dünyada da kabul gören DGD sistemine geçiĢ 5 yıllık süre içerisinde sağlanması planlanmıĢtır. Aynı zamanda alternatif ürün uygulaması desteklenerek arz fazlası olan ve fiyat desteğinin etkinliğini kaybettiği ürünlerden, piyasada fiyatı oluĢan ve arz açığı olan ürünlere çiftlerin yönlendirilmesi ve özelleĢtirilen tarım kooperatiflerinin etkin çalıĢabilmesi için yeniden yapılanmasını sağlamak amaçlanmaktadır. Buna göre projenin ilk yılında arazilerin %25‘ine, 2002 yılında toplam çiftçilerin %75‘ine ve 2005 yılında ise çiftçilerin %95‘ine ulaĢılması, alternatif ürüne geçiĢ için ilk yıl %25‘lik bir geçiĢ ve ikinci yıl ise geri kalan %75lik kısma destek sağlanması, diğer taraftan kooperatiflerin 2005 yılına kadar çiftçilerin sahibi olduğu bir yapıya dönüĢtürülmesi yol haritası olarak projede yer almıĢtır (Yavuz, 2005, s. 49-50). Ġlgili proje planlanan Ģekilde uygulamaya alınmıĢ 2005 yılında ise tekrar gözden geçirilerek uzatılmıĢtır. Yapılan genel değerlendirmede DGD sistemi ve özelleĢtirmelerde uygulamaların gerçekleĢtirilebildiği ancak alternatif ürün projesinde baĢarısız olunduğu ifade edilmiĢtir. Çiftçilerin ürün desenini değiĢtirmeye sıcak bakmamaları ve devletin de ilgili risklerin alınmasında geri planda kalması nedeniyle bu alanda baĢarı elde edilememiĢtir (World Bank, 2009, s. 22). Ayrıca, DPT tarafından hazırlanan bir raporda da projenin amacının tarımda dönüĢümü sağlamak olmasına rağmen zaman içerisinde politika dönüĢümü Ģeklini aldığı ve bütçe yükünü azaltma iĢlevi gördüğü belirtilmiĢ ve dönüĢüm amacına ulaĢamadığı vurgulanmıĢtır (DPT, 2011, s. 27). TRUP‘un önemli bir katkısı tarımsal yapının tespiti açısından büyük önem arz eden üreticilerin kayıt altına alma çalıĢmalarıdır. Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) adı verilen sistemle birlikte üreticiler idari birimler bazında ve tapu-kadastro bilgilerine uygun olarak kayıt altına alınmıĢlardır. Kayıt sistemi ile birlikte iĢlenen arazi büyüklükleri, üretim miktarlar vb. bilgiler kaydedilerek Türkiye‘nin üretim yapısının takibini kolaylaĢtırmıĢtır. Bu bağlamda 2001 yılında 2.182.767 çiftçi sisteme kayıt yaptırmıĢtır. Bu rakam 2010 yılında ise 2.320.209 olarak gerçekleĢmiĢtir. 312 2000 yılı sonrası uygulanan tarım destekleme politikalarını; alan bazlı tarımsal destekler, fark (prim) ödemesi destekleri, tarım sigorta destekleri, telafi ödemesi kapsamında yapılan destekler, diğer tarımsal amaçlı destekler, kredi destekleri ve hayvancılık destekleri Ģeklinde sınıflandırabiliriz. Tablo 1‘de 2002-2011 yılları arasında gerçekleĢtirilen tarımsal desteklerin genel görünümü verilmiĢtir. Tablo‘ya ilk bakıĢta tarımsal desteklerin son 10 yılda artıĢ gösterdiği görülmektedir. 2002 yılında 1868 Milyon TL olan toplan tarımsal destek miktarının 2011 yılında 6125 Milyon TL olarak gerçekleĢmesi beklenmektedir. Genel olarak, alan bazlı destekler, fark ödemeleri ve hayvancılık destekleri temel destek kalemlerini oluĢturmaktadır. 2001 yılında uygulamaya konulan alan bazlı destekleme sistemi ilk olarak DGD ödemeleri Ģeklinde yapılmıĢ ve 2002 yılında 975 milyon TL çiftçilere ödenmiĢtir. Bu rakam 2006 yılında 2653 Milyon TL‘ye kadar çıkmıĢ ancak yaĢanan sıkıntılar sonrasında DGD ödemeleri sonraki iki yılda azalma göstermiĢtir. Özellikle toprak mülkiyetindeki sorunlar nedeniyle sıkıntılar oluĢmuĢtur. Arazi mülkiyeti ile üreticinin farklı olması, arazilerde yaĢanan miras problemleri ve üreticilerin desteklerden faydalanmasına rağmen üretime yönelmemesi nedeniyle sistem verimli olamamıĢtır. 2009 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanan raporda da belirtilen bu hususlar nedeniyle devlet alternatif arayıĢları içerisine girmiĢ ve önce girdi destekleri artırılmıĢ ve 2008 yılında DGD ödemelerine son verilerek yerine alan bazlı ürüne prim ödemesi sistemine geçilmiĢtir. Verilmeye baĢlanan girdi destekleri DGD ödemesinde olduğu gibi alan bazlı gerçekleĢtirilmiĢ ve üretime bakılmaksızın yapılmıĢtır. Ġlgili raporda bu dönüĢümün iç politikada oluĢan tepkiler nedeniyle gerçekleĢtirildiği ve aslında dekar baĢına toplam girdi desteği ile DGD desteğinin aynı miktarda olduğu ve ödeme Ģeklinin de değiĢmemesi nedeniyle sistemin aynı kaldığı sadece veriliĢ Ģeklinin değiĢtiği belirtilmiĢtir (World Bank, 2009, 9-15). Bu bağlamda, 2003 yılında 208 Milyon TL olan girdi destekleri 2010 yılında 1256 Milyon TL‘ye çıkmıĢ, prim ödemeleri ise 240 Milyon TL‘den 2068 Milyon TL‘ye ulaĢmıĢtır. 2000 yılında baĢlatılan TRUP ile ürün fiyatına verilen destekler kaldırılmıĢ ancak ortaya çıkan sıkıntılar ve tepkiler nedeniyle fiyata müdahale etmeyecek Ģekilde bir model oluĢturularak, dekar baĢına fark ödemesine geçilmiĢ ve desteklerin ana kalemi haline gelmiĢtir. 2000 yılı sonrasında, tarımsal destekleme sisteminde meydana gelen değiĢim ile birlikte daha önceki dönemlerde uygulanan fiyat bazlı desteklemeden alan bazlı destekleme sistemine geçiĢ meydana gelmiĢtir. ―Tarım Reformu Uygulama Projesi‖ ile tarım sektörünün piyasa Ģartlarında iĢlemesi için birçok köklü değiĢiklikler yapılmıĢtır. ÇKS ile Türkiye‘deki üretici profilinin çıkarılması ve özelleĢtirmeler gibi konularda baĢarılar elde edilse de projenin temel taĢı olan DGD sisteminde istenilen hedefe ulaĢıldığını söylemek mümkün değildir. Tarım sektörünün yapısal sorunları nedeniyle sistemin iĢleyiĢinde sorunlar ortaya çıkmıĢ ve verilen desteklerde istenilen verim elde edilmemiĢtir. Bundan dolayıdır ki DGD sisteminden vazgeçilerek, farklı baĢlıklar altında desteklemelerin olduğu bir sisteme geçilmiĢtir. 2000 yılı sonrasında gerçekleĢtirilen desteklerin genel olarak değerlendirilmesi için OECD tarafından hazırlanan ―Üretici Destek Tahmini-Producer Support Estimate‖ (PSE) ve ―Toplam Destek Tahmini-Total Support Estimate‖ (TSE) verilerine bakmak mümkündür. Bu ölçekler devletlerin tarım sektörlerine gerçekleĢtirdikleri transferlerin büyüklüklerini anlamak ve karĢılaĢtırmak için önemli bir yere sahiptir. PSE, OECD (2011a) tarafından vergi mükellefleri ve tüketiciler tarafından yıllık olarak üreticilere gerçekleĢtirilen transferlerin çiftlik düzeyi gelirlerin gayri safi değerini ifade eden bir gösterge olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyiĢle, PSE ile üreticilerin eline geçen 100 birimlik gelirin kaçının transferler yoluyla geçtiği ölçülmeye çalıĢılmaktadır. TSE ise yıl içerisinde gerçekleĢtirilen toplam 313 transferlerin değerini ifade eden bir göstergedir. Burada üretici ve tüketici transferlerinin toplamı gösterilmektedir (OECD, 2011b). Bu verilere göre 2002 yılında PSE değeri % 24,29, 2009 yılında ise % 36,91 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2000‘li yılların ortasında bir düĢüĢ olsa da genel olarak PSE oranı yükseliĢ göstermiĢtir. Buna göre çiftçilerin eline geçen gelirler içerisinde transferlerin payı giderek artmıĢtır. Devlet ürünlerin fiyatlarının piyasa Ģartlarında oluĢması ve mali yükün azaltılması amacı ile destek sisteminde değiĢikliğe gitmiĢ ancak son on yıllık sürece bakıldığında çiftçi gelirlerinde transferler daha önemli bir hale gelmiĢtir. Diğer taraftan TSE ölçeği ele alındığında toplam desteklerin GSYĠH içerisindeki payının 2002 yılında % 3,76 iken 2009 yılında % 3,97 olduğu görülmektedir.2 Bu rakamlara göre, nominal olarak artan tarımsal destekleme miktarının, milli gelir içerisindeki payında ciddi bir değiĢme meydana gelmediğini söylemek mümkündür. Diğer ifadeyle, çiftçilere gerçekleĢtirilen transferler genel ekonomi içerisinde reel olarak artıĢ göstermemiĢtir. Verilen iki ölçeği birlikte ele aldığımızda, toplam desteklerin payı aynı kalırken çiftçilerin gelirlerinde transferlerin payının artması; son on yıllık dönemde çiftçi gelirlerinde bir azalma meydana geldiği Ģeklinde yorumlanabilir. 2 PSE ve TSE ile ilgili veriler için lütfen Bknz: http://stats.oecd.org 314 Tablo 2: 2002-2011 Dönemi Tarımsal Destekler (Cari Fiyatlar, Milyon TL) Alan Bazlı Tarımsal Destekleme Ödemeleri 2002 975 2003 1581 2004 1743 2005 2353 2006 2 759 2007 2 607 2008 2 124 2009 1 247 2010(2) 2 206 DGD 975 1373 1494 1673 2 653 1 640 1 140 0 0 0 Alan Bazlı Ek Ödeme (Org. Tarım, Ġyi Tarım, Toprak Analizi) 0 0 0 0 0 10 0 13 111 101 Girdi 0 208 249 410 0 825 844 1056 1256 1230 Sertifikalı Tohum ve Fidan Kullanımı 0 0 0 0 37 50 56 85 60 70 Çevre Amaçlı Tarım Alanlarının Korunması (ÇATAK) 84 57 31 29 2 3 5 6 9 13 Alternatif Ürün ödemeleri 0 0 0 0 0 0 0 4 694 734 Telafi Edici Ödemeler 40 39 0 56 67 79 79 74 76 65 Prim (Fark) Ödemesi Destekleme Hizmetleri 240 268 334 897 1 292 1 797 1 848 2 007 1 818 2 068 Hayvancılık Destek Ödemeleri 35 107 209 345 661 741 1 095 908 1 252 1 267 Kırsal Kalkınma Amaçlı Tarımsal Dest. 0 0 0 0 0 80 109 247 155 302 Tarım Sigortası Destekleme Hizmetleri 0 0 0 0 2 40 47 61 70 100 Afetten Zarar Gören Çiftçilere Yardım Ödemeleri 0 0 0 0 46 355 577 29 138 11 Diğer Tarımsal Amaçlı Destekler 0 3 30 28 33 23 39 175 104 50 TOPLAM 1868 2804 3084 3707 4 793 5 643 5 839 4 674 5 743 6 011 GAP Eylem Planı Kırsal Kalkınma ve Hayvancılık Destekleri 0 0 0 0 0 0 25 75 126 114 GENEL TOPLAM 1868 2804 3084 3707 4 793 5 643 5 864 4 749 5 869 6 125 (2) Tahmin (3) Program Kaynak: DPT, ―Dokuzuncu BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2011 Yılı Programı‖ (Çevrimiçi) www.dpt.gov.tr, 18.08.2011, s. 150, DPT, ―Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2004 Yılı Programı‖ (Çevrimiçi) http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2004.pdf, 18.08.2011. 315 2011(3) 2 213 AraĢtırma ve Bulgular Yukarıda bahsedilen tarım politikalarındaki dönüĢümün tarımsal iĢletmelere yansımasını tespit edebilmek amacı ile Kırklareli‘nde yüz yüze görüĢme tekniği ile bir araĢtırma çalıĢması gerçekleĢtirilmiĢtir. Yapılan alan çalıĢması ile çiftçilerin politika değiĢimlerine olan farkındalıkları ve genel olarak memnuniyetleri belirlenmek istenmiĢtir. AraĢtırma tanımlayıcı bir araĢtırma özelliği taĢımaktadır. Hazırlanan anket formu ile Kırklareli ilçe ve köylerinde çiftçiler ile yüz yüze görüĢülerek veriler elde edilerek SPSS 15.0 programında analiz edilmiĢtir. Bu araĢtırma tarım sektörünün büyüklüğü ve dağınıklığı göz önünde bulundurularak Kırklareli ile sınırlandırılmıĢ ve değerlendirmeler ve bulguların Kırklareli için doğru kabul edileceği varsayılmaktadır. Ürün çeĢitliliği düĢünüldüğünde, politika yaklaĢımlarda farklılıklar ortaya çıkacak olsa da, ülkemizdeki çiftçilerin içerisinde bulunduğu sosyoekonomik Ģartların benzerlik gösterdiği varsayımı altında çıkan sonuçlar, Türkiye geneli içinde fikir verecektir. Kırklareli Gıda, Tarım ve Hayvancılık Ġl Müdürlüğü‘nden alınan verilere göre 2010 yılında Kırklareli‘nde 18.703 tarımsal iĢletme bulunmaktadır. AraĢtırma kapsamına alınan bu ana kütleyi temsil edecek olan örneklem büyüklüğünün tespitinde aĢağıdaki formülden yararlanılmıĢtır (BaĢ, 2006, s. 47). 16 N t² p q n= d²(N-1)+ t² p q Homojen yapıda olan evren için % 95 güven aralığında, ± % 5 örnekleme hatası ile gerekli örneklem büyüklüğü n = 243 olarak hesaplanmıĢtır. Bu bağlamda 244 adet anket gerçekleĢtirilmiĢ ve değerlendirmeye tabi tutulmuĢtur. Ankete katılan çiftçilerin 14‘ü (% 5,7) 20–30 yaĢ grubunda; 32‘si (% 13,1) 30-40 yaĢ grubunda; 79‘u (% 32,4) 40-50 yaĢ grubunda; 73‘ü (% 29,9) 50-60 yaĢ grubunda; 46 çiftçi (% 18,9) ise 60 yaĢ üstü grubunda bulunmaktadır. Tarımsal faaliyette bulunan üreticilerin yaĢ ortalamasının çok yüksek olduğu görülmektedir. Eğitim durumları ele alındığında da benzer Ģekilde eğitim seviyesinin düĢük olduğu dikkat çekmekte ancak tamamına yakın üreticinin bir eğitim kurumundan mezun olmuĢ durumdadır. Katılımcıların 135‘i (% 55,3) ilkokul; 42‘si (%17,2) ortaokul; 50‘si (% 20,5) lise; 15‘i (% 6,1) üniversite ve üzeri mezuniyete sahiptir; 2‘si (% 0,8) ise herhangi bir okuldan mezuniyeti olmadığını ifade etmiĢtir. Örneklem kümesini oluĢturan çiftçilerden % 9,8‘inin 10 yıldan daha az süredir üretimde bulunmaktadır. Üreticilerin % 90‘ı ise 10 yıl ve üzerinde tarımsal faaliyet içerisindedir. Katılımcıların gelir durumları ele alındığında ise; 21‘inin (% 8,6) 0-500 TL grubunda; 98‘inin (% 40,2) 500-1000 TL grubunda; 72‘sinin (% 29,5) 1000-1500 TL grubunda; 31‘inin (% 12,7) 1500-2000 TL grubunda; 21‘inin ise (% 8,6) 2000 TL üstü grupta bulunduğu görülmektedir. Tarım dıĢı gelire sahip olma durumu da gelir durumu açısından diğer önemli bir değiĢkendir. Ankete katılan çiftçilerin 87‘sinin (% 35,7) tarım gelirinden daha az bir gelire sahip olduğu; 61‘inin (% 25) tarım geliri kadar bir gelire sahip olduğu; 26‘sının (% 10,7) tarım gelirden daha çok tarım dıĢı geliri olduğu ve 69‘unun (% 28,3) tarım dıĢında geliri olmadığını ifade ettiğini görüyoruz. Tarım dıĢı geliri olmayan çiftçilerin % 28,3 oranla azınlıkta kaldığı görülmektedir. Yukarıdaki veriler ve yapılan görüĢmelerde elde edilen bilgiler ıĢığında, hayvancılık ve emeklilik maaĢı gibi tarım dıĢı gelirlerin üretimin yanında çiftçilerin gelirleri açısından önemli bir yer tuttuğu anlaĢılmaktadır. 16 N= Evrendeki birey sayısı, n= Örnekleme alınacak birey sayısı, p= Ġncelenecek olayın görülüĢ sıklığı (olasılığı), q= Ġncelenecek olayın görülmeyiĢ sıklığı (1-p), t= Belirli serbestlik derecesinde ve saptanan yanılma düzeyinde t tablosunda bulunan teorik değer, d= Olayın görülüĢ sıklığına göre yapılmak istenen + sapma olarak simgelenmiĢtir. 316 Tablo 3: Tarımsal ĠĢletme Büyüklükleri Ġçin Frekans ve Yüzde Değerleri Arazi Miktarı (Dekar) f % Geçerli % Yığılmalı % 1–20 13 5,3 5,3 5,3 20–50 34 13,9 13,9 19,3 50–80 43 17,6 17,6 36,9 80–100 40 16,4 16,4 53,3 100+ 114 46,7 46,7 100,0 Toplam 244 100,0 100,0 Arazi miktarı ve sahip olunan arazilerin tapusunun bulunması alan bazlı destekleme sistemi için önemli bir y 50-80 dekar grubunda; 40‘ı (%16,4) 80-100 dekar grubunda; 114‘ü ise (% 46,7) 100 üstü dekar grubunda yer almaktadır. Tablo 4: Tarımsal ĠĢletmelerde Tapuya Sahip Olma Durumu için Frekans ve Yüzde Değerleri Tapu Durumu f % Geçerli % Yığılmalı % Evet 160 65,6 65,6 65,6 Hayır 84 34,4 34,4 100,0 Toplam 244 100,0 100,0 Tablo 3‘de ise tarımsal iĢletmelerin tapu durumu gösterilmiĢtir. Buna göre katılımcılardan 160‘ının (% 65,6) iĢledikleri arazinin mülkiyetine sahip oldukları ve 84‘ünün (% 34,4) ise iĢledikleri arazinin tapusuna sahip olmadıkları görülmektedir. Alan bazlı destek sistemi düĢünüldüğünde % 34,4 oranında arazi tapusu olmayan çiftçi miktarı, destekleme sistemi için sıkıntılar doğurmaktadır. Tablo 5: Katılımcıların Son 10 Yılda Sahip Oldukları Arazi Miktarında DeğiĢim Olma Durumu için Frekans ve Yüzde Değerleri Arazi miktarında değiĢim f % Geçerli % Yığılmalı % Evet; artıĢ oldu 70 28,7 28,7 28,7 Evet; azalma oldu 68 27,9 27,9 56,6 Hayır 106 43,4 43,4 100,0 Toplam 244 100,0 100,0 Tablo 4‘de ise tarımsal iĢletmelerin arazi büyüklüklerindeki değiĢim ele alınmıĢtır. Tablo‘ya göre üreticilerin 70‘inin (% 28,7) son 10 yılda sahip olduğu arazi miktarında artıĢ olmuĢ; 68‘inin azalma meydana gelmiĢ ve 106‘sınında ise bir değiĢim olmamıĢtır. Diğer taraftan baĢka bir soruda ise 75 çiftçi (% 30,7) son 10 yılda arazi satıĢı gerçekleĢtirdiğini ve 167 çiftçi ise (% 68,4) arazi satıĢı gerçekleĢtirmediğini ifade etmiĢtir. Tablo 6: ―2000 yılı Öncesine Göre Tarım Politikalarında Bir DeğiĢim Olduğunu DüĢünüyor musunuz?‖ DeğiĢkeni için Frekans ve Yüzde Değerleri 2000 Öncesine Göre f % Geçerli % Yığılmalı % DeğiĢiklik Evet 113 46,3 46,9 46,9 Hayır 128 52,5 53,1 100,0 Toplam 241 98,8 100,0 Kayıp 3 1,2 Toplam 244 100,0 317 ―2000 yılı Öncesine Göre Tarım Politikalarında Bir DeğiĢim Olduğunu DüĢünüyor musunuz?‖ sorusuna örneklemdeki çiftçilerin çoğunluğu hayır cevabı vermiĢtir. Tablo 5‘e göre ilgili soruya 113 çiftçi (% 46,3) evet cevabı ve 128 çiftçi ise (% 52,5) hayır cevabı vermiĢtir. Bu sonuçlar dikkate alındığında katılımcıların devlet politikalarındaki değiĢimden haberdar olmadığı veya politikalara kayıtsız kaldığı düĢüncesi oluĢmaktadır. Çiftçilerin birçoğunun ifade ettiği husus aslında gelir durumları ve aldıkları destek miktarı olmuĢtur. Çiftçiler açısından desteğin veriliĢ Ģekli önemli değildir, sonuca odaklanma söz konusudur. Buradan yola çıkarak çiftçilerin politika düzeyinde farkındalıklarının düĢük seviyede olduğunu söylemek mümkündür. Tablo 7: Tarım Politikalarında Meydana Gelen DeğiĢikliklerden Zamanında Ve Yeterli Derecede Haberdar Olma Durumu için Frekans ve Yüzde Değerleri DeğiĢikliklerden f % Geçerli % Yığılmalı % Haberdar Evet 119 48,8 49,2 49,2 Hayır 123 50,4 50,8 100,0 Toplam 242 99,2 100,0 Kayıp 2 ,8 Toplam 244 100,0 Tablo 6‘da görüldüğü üzere örneklem kümesindeki çiftçilerin 119‘u (% 48,8) tarım politikalarında meydana gelen değiĢikliklerden zamanında ve yeterli derecede haberdar olabildiğini; 123 çiftçi ise (% 50,4) olamadığını ifade etmiĢtir. Bu tablodan devletin bilgi paylaĢımı noktasında çalıĢmalar yaptığı ancak yeterli olmadığı sonucuna ulaĢılabilmektedir. Tablo 8: ―2000 Yılı Sonrasında Uygulanan Politikalardan Memnun Musunuz?‖ DeğiĢkeni için Frekans ve Yüzde Değerleri 2000 Sonrası f % Geçerli % Yığılmalı % Memnuniyet Evet 46 18,9 18,9 18,9 Hayır 198 81,1 81,1 100,0 Toplam 244 100,0 100,0 Diğer taraftan Tablo 7‘de çiftçilerin memnuniyet durumları konusunda sorulan soruya verilen cevapların dağılımı verilmiĢtir. Tabloya göre katılımcıların 46‘sı (% 18,9) olumlu cevap; 198‘si ise (% 81,1) olumsuz cevap vermiĢtir. Çiftçiler arasında 2000 yılı sonrasında uygulanan politikalar için ciddi bir memnuniyetsizlik durumu söz konusudur. Tablo 9: 2000 Yılı Sonrası Uygulanan Tarım Politikalarından Memnuniyetsizlik Nedeni Ġçin Frekans ve Yüzde Değerleri Politika Memnuniyetsizlik Nedeni f % Geçerli % Yığılmalı % Destek miktarı yetersiz 91 37,3 39,6 39,6 Zamanında ödeme yapılmıyor 68 27,9 29,6 69,1 Arazi mülkiyeti nedeniyle desteklerden 32 13,1 13,9 83,0 daha az yararlanıyorum Üretimimde azalmaya yol açtı 12 4,9 5,2 88,3 Gelirimde azalmaya neden oldu 27 11,1 11,7 100,0 Toplam 230 94,3 100,0 Kayıp 14 5,7 318 Toplam 244 100,0 2000 yılı sonrasında uygulanan politikalara olan memnuniyetsizliğin nedeni sorulduğunda ise katılımcıların birçoğunun yaĢadıkları sorunu ifade ettikleri, bundan dolayı da yukarıdaki soruya evet diyenlerden daha fazla kiĢinin bu soruyu yanıtladığı görülmüĢtür. Tablo 8‘e göre 91 çiftçi (% 37,3) destek miktarının yetersiz olduğunu; 68 çiftçi (% 27,9) zamanında ödeme yapılmadığını; 32 çiftçi (% 13,1) arazi mülkiyetinden dolayı desteklerden yeterli faydalanmadığını; 12 çiftçi (% 4,9) üretiminde azalmaya yol açtığını; 27 çiftçi ise (% 11,1) gelirde azalma meydana getirdiğini ifade etmiĢtir. Yapılan görüĢmeler süresince değinilen noktalardan biri olan ödemelerin zamanında yapılmaması konusu burada da %30 oranında tercih edilmiĢtir. Çiftçiler, sermaye ihtiyacının karĢılanamaması nedeniyle borçlandıklarını ve devlet desteklerinin zamanında yapılmaması dolayısıyla da borçları ödemek üzere ürünleri daha düĢük fiyata elden çıkarmak zorunda kaldıklarını ifade etmiĢlerdir. Sonuç ve Değerlendirme Yapısal Ģartları nedeniyle devlet desteklerinin konusu olan tarım sektörü Türkiye‘de de cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren iktisat politikalarının gündeminde yer almıĢtır. Farklı dönemler içerisinde farklı araçlar kullanılsa da üreticilerin refah seviyesini ve verimliliği artırmak sürekli temel amaçlar içerisinde yer almıĢlardır. Tarımsal destek politikaları kuĢkusuz genel iktisadi Ģartlardan ve siyasi konjonktürden etkilenmiĢtir. 90‘ların ortalarına gelindiğinde iktisadi krizler nedeniyle tarım politikalarında reformlar tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. Bu reformlar kapsamında desteklerden kaynaklanan mali yükün azaltılması ve kabul gören sistem gereği tarım sektörünün de küresel piyasalar ile paralel iĢleyen bir piyasa sistemi içerisine sokulması ihtiyacı tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. 2000 yılına gelindiğinde Dünya Bankası ile imzalanan bir anlaĢma uyarınca yukarıda bahsedilen değiĢimlerin uygulanması amacıyla TRUP hayata geçirilmiĢtir. Bu reform paketi ile fiyat bazlı iĢleyen ve piyasa iĢlevini bozan teĢvik sisteminden, fiyata etkisi en az olan DGD sistemine geçiĢ sağlanmıĢtır. Ancak DGD sistemi özellikle toprak mülkiyetindeki sorunlar nedeniyle verimli olamamıĢ ve eleĢtiriler karĢısında 2008 yılında son verilmiĢtir. 2008 sonrasında uygulanmaya baĢlanan destek ödemeleri ise alan bazlı olma özelliğini koruyarak gübre, mazot desteği ve ürüne yönelik prim desteği gibi faklı kalemlerde gerçekleĢtirilmiĢtir. Toplamda bakıldığında verilen destek çeĢitlendirilse de ödenen miktar yaklaĢık olarak DGD miktarı ile aynı kalmıĢtır. Proje kapsamında ÇKS ismi ile oluĢturan veri bankası sayesinde ise Türkiye‘nin tarımsal iĢletme bilgileri kayıt altına alınabilmiĢtir. Diğer taraftan, tarım sektörünün devlet kontrolünden tamamıyla çıkarılarak piyasa mekanizması içinde kontrol edilmesi amacıyla KĠT‘lerin, kooperatiflerin ve birliklerin özerkleĢtirmesi üreticileri hazırlıksız yakalamıĢtır. GeçiĢ sürecinde üreticilerin tüccar karĢısında elini zayıflamıĢ, zamanında fiyat tespit edilememesi ve üreticilerin örgütlü hareket edememesi nedeniyle düĢük ürün fiyatları ile karĢı karĢıya kalınmıĢtır. YaĢanan bu geliĢmeler ıĢığında Kırklareli‘nde tarımsal iĢletmeler üzerinde yapılan alan çalıĢması ile çiftçilerin politika değiĢimlerine olan farkındalıkları ve genel olarak memnuniyetleri belirlenmek istenmiĢtir. Bu bağlamda çıkan sonuçlara baktığımızda çiftçilerin % 81,1‘inin politikalardan memnun olmadığı, diğer taraftan politikalarda değiĢim olup olmadığı sorulduğunda ise, % 53,1 oranında katılımcının hayır cevabı verdiği görülmüĢtür. Diğer bir ifade ile katılımcıların yarısından fazlası 2000 yılı öncesine göre politikalarda bir değiĢim olmadığını ifade etmiĢtir. AraĢtırmanın diğer sorularına verilen cevapların yanında bu iki soru bize göstermektedir ki çiftçilerin çoğunluğu politikalardan hoĢnutsuzdur ancak % 50‘den fazla çiftçi ise politikaların değiĢiminin farkında değildir. Kısaca özetlemek gerekirse, çiftçiler gelir kayıpları gibi olumsuz faktörler nedeniyle bir memnuniyetsizlik içerisindedirler. Ancak yaĢanan geliĢmeleri takip edememekte sadece 319 kendilerine gösterilen Ģekilde evrak iĢlerini tamamlayarak elde ettikleri destek miktarını göz önünde bulundurmaktadırlar. Bu durum, devletin uzun vadeli planlar ile tarım sektörünü yapısal olarak dönüĢtürme çalıĢmaları için engel teĢkil etmektedir. Çiftçiler uzun vadeli planlardan bağımsız ve alıĢa geldikleri üretim kalıpları içerisinde çalıĢmakta, alternatif imkanların kısıtlı olması nedeniyle de bu alıĢkanlıklarını bırakamamaktadırlar. Örneğin, farklı alanlarda istihdam fırsatı bulamamaları nedeniyle üretimi birçok çiftçi bırakmayı düĢünmemektedir. Bu da kısa vadede tarımsal istihdamın azaltılmasını engellemekte ancak uzun vadede yaĢlı nüfusun hayatını kaybetmesi nedeniyle üretimi bırakması sonucunda istihdamın azalacağı düĢünülmektedir. Hali hazırda, özellikle yaĢlı çiftçilerin üretimi bırakma düĢüncesine olumsuz yaklaĢmaları ve ailelerinde bulunan diğer fertlerin Ģehir merkezlerinde alternatif iĢlere yöneldiğini ifade etmeleri yukarıda ifade edilen değerlendirmeyi doğrulamaktadır. Sonuç olarak, devletin neoliberal politikalar çerçevesinde piyasa mekanizmasını daha etkin hale getirmeye çalıĢan politikaları çiftçiler üzerinde refah kaybına yol açmaktadır. ĠĢletme büyüklüklerinin artırılarak aile iĢletme yapısından Ģirket tipi iĢletmeye geçiĢ istenmesi yapısal sorunlar nedeniyle iĢsizlik gibi sonuçlar doğurmaktadır. Bundan dolayı devletin tarım sektörünün yapısını değiĢtirirken sektörler arası geçiĢin üzerine yoğunlaĢması ve tarımdaki istihdamın sanayi veya hizmetler sektörüne geçiĢini iyi yönetmesi gerekmektedir. Alınan tedbirler ve önlemlerin takip edilmesi ve çiftçilere zamanında duyurulması politika etkinliği açısından diğer önemli bir konudur. GeliĢtirilen politika araçlarından yeteri kadar bilgi edinemeyen çiftçinin üretimini yeni sisteme göre ayarlaması mümkün değildir. Ġstenilen yapısal dönüĢümün sağlanabilmesi için zamana ve üreticiler ile tam bir koordinasyona ihtiyaç vardır. Kaynakça: Canan Abay v.d., ―Türkiye‘de Tarım Politikalarında DeğiĢim‖, (Çevrimiçi) http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/1ce689121e39821_ek.pdf?tipi=14&sube=, 15.08.2011. Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT), "Ekonomik ve Sosyal Göstergeler", (Çevrimiçi) http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?Enc=A2D72737 189B2352663AF614EDEE804E7FC8EC4BC3D9F63C0F2BC808111449B9, 09.05.2011. DPT, ―Dokuzuncu BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2011 Yılı Programı‖ (Çevrimiçi) www.dpt.gov.tr, 18.08.2011, s. 150, DPT, ―Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2004 Yılı Programı‖ (Çevrimiçi) http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2004.pdf, 18.08.2011. DPT, ―Dokuzuncu Kalkınma Planı Bitkisel Üretim Özel Ġhtisas Raporu‖, (Çevrimiçi) http://ekutup.dpt.gov.tr/bitkiure/oik666.pdf, 08.06.2011. DPT, Yedinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1995-1999), Ankara, DPT, 1989. European Union (EU), Employment in Europe 2010, Luxembourg, Publications Office of The European Union, 2010. Fahri Yavuz: ―Tarım Politikası‖, Türkiye‟de Tarım”, Ed. Fahri Yavuz, Ankara, Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığı Yay., 2005, s.43-68. Gaytancıoğlu, Okan: Türkiye‟de ve Dünya‟da Tarımsal Destekleme Politikası, Ġstanbul, ĠTO Yay., 2009. Gülcan Eraktan, ―Destekleme Sisteminde DeğiĢim‖ (Çevrimiçi) http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/250c59336b505ed_ek.pdf?tipi=14&sube= 18.08.2011. Gülten Kazgan, Tanzimat‟tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Ġstanbul, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004. Koray CaliĢkan and Fikret Adaman, ―The Logıc of Neolıberal Agrıcultural Reform Inıtıatıves: Perspectıves and Consequences‖, Rethinking Structural Reform in Turkish Agriculture : Beyond the World Bank's Strategy, Ed. by. BarıĢ Karapınar v.d., New York, Nova Science Publishers, 2010, s. 87-103. 320 Nazif Kuyucuklu, Türkiye Ġktisadı, Ġstanbul, Filiz Kitabevi, 1993. Neslihan Yalçınkaya, M. Hakan Yalçınkaya, CoĢkun Çılbant, ―Avrupa Birliği‘ne Yönelik Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları ve Sektörün Geleceği Üzerine Etkisi‖, Yönetim ve Ekonomi, C. 13, S. 2, 2006, s. 97-118. OECD, ―Statatistics‖ (Çevrimiçi) http://stats.oecd.org/index.aspx?r=885597, 14.08.2011. OECDa, ―Producer Support Estimate (PSE)‖ (Çevrimiçi) http://stats.oecd.org/glossary/detail.asp?ID=2150, 18.08.2011 OECDb, ‖Total Support Estimate‖ (Çevrimiçi) http://stats.oecd.org/glossary/detail.asp?ID=2722, 18.08.2011 Özgür Bor, ―Doğrudan Gelir Desteği Sistemi Sonrasına Bir BakıĢ‖, Akdeniz Ġ.Ġ.B.F. Dergisi, No: 9, 2005, s. 33-51. Rahim Yeni ve Celile Özçiçek Dölekoğlu: Tarımsal Destekleme Politikasında Süreçler ve Üretici Transferleri, Ankara, TEAE Yayınları, Yayın no:98, 2003. Rifat Ortaç v.d., Türkiye‟de Uygulanan Tarımsal Fiyatlama Politikaları, Ankara, Gazi Kitabevi, 2006. Sibel Tan, ―Tarım Reformu Uygulama Projesi" Kapsamında Kırsal Kalkınma Projeleri: Çanakkale Ġli Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı Örneği‖, GiriĢimcilik ve Kalkınma Dergisi, C. 4, S. 2, Aralık 2009, s.51-64. Sinem YAPAR, ―Türkiye'de Tarımsal Ekonomi Ve ―Desteklememe‖ Politikasının Bir Aracı Olarak Doğrudan Gelir Desteği Sistemi‖, Selçuk Üniversitesi Karaman Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, C. 5, S. 2, Aralık 2005, s. 21-37. Tarım ve Köy ĠĢleri, ―Tarım Reformu Uygulama Projesi‖ (Çevrimiçi) www.tarim.gov.tr/Files/Files/e_kutuphane/ARIP-nihai-CYP%5B1%5D.doc 18.08.2011. Taylan Kıymaz, ―Avrupa Birliği‘nde ve Türkiye‘de Temel Ürünlerde (Hububat, ġeker ve Süt) Uygulanan Tarımsal Destekleme Politikaları ve Bunların Hammadde Temini Açısından Gıda Sanayiine Etkileri‖ (Çevrimiçi) http://ekutup.dpt.gov.tr/gida/ab/kiymazt/hammadde.pdf, 08.08.2011. Türker BaĢ, Anket Nasıl Hazırlanır? Uygulanır? Değerlendirilir?, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2006. Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK), "Ġktisadi Faaliyet Kollarına Göre Ġstihdam" (Çevrimiçi) http://www.TÜĠK.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1184;http://www.TÜĠK.gov.tr/PreIsta tistikTablo.do?istab_id=1185 World Bank, ―Implementatıon Completıon And Results Report‖ (Çevrimiçi) http://wwwwds.worldbank.org/external/default/WDSContentServer/WDSP/IB/2009/12/16/000333038_2 0091216230906/Rendered/PDF/ICR11550P070281C0Disclosed012115191.pdf, 18.08.2011. Yakup Kepenek ve Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Ġstanbul, Remzi Kitabevi, 23. Bsm, Ağustos 2010. Zafer Yükseler, ―Türkiye‘de Kriz Dönemlerinde Ekonomik GeliĢmeler ve Ödemeler Dengesi Uyumu‖, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/Krizler_Yukseler.pdf, 15.08.2011. 321 Türkiye‟de Döviz Kuru ve Nispi Fiyat DeğiĢkenliğinin Asimetrik ĠliĢkisi Prof. Dr. Çetin DOĞAN Ġnönü Üniversitesi, Ġkt. Ve Ġd. Bil. Fak.,Malatya, Türkiye cetin.dogan@inonu.edu.tr Yrd. Doç. Dr. Tayfur BAYAT Ġnönü Üniversitesi, Ġkt. Ve Ġd. Bil. Fak., Malatya, Türkiye tayfur.bayat@inonu.edu.tr Özet Ekonomik istikrara yönelik olarak geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde reel döviz kurundaki dalgalanmaların nedeni literatürde araĢtırılan konuların baĢında gelmektedir. Ampirik olarak nispi fiyat değiĢkenliğinin sosyal refah etkileri üzerinde çalıĢılmıĢ, ekonomilerin küresel piyasalara entegrasyonu ile nispi fiyat değiĢkeliğinin döviz kuru ile etkileĢimi ön plana çıkmıĢtır. Bu çalıĢmada 1994:1-2010:5 döneminde Türkiye ekonomisinde nispi fiyat değiĢkenliği ve reel döviz kuru arasındaki uzun dönemli iliĢki ve yine değiĢkenlerin bu dönemde aralarındaki nedensellik iliĢkileri incelenmiĢtir. Nispi fiyat değiĢkenliği ve reel döviz kuru arasındaki asimetrik iliĢkileri kavrayabilmek amacıyla doğrusal olmayan zaman serisi analizlerine baĢvurulmuĢtur. Bu amaçla ilk olarak kendinden geçiĢli eĢikli otoregresif model (SETAR) sonuçlarında eĢik değer ve eĢik değere bağlı olarak geniĢleme ve daralma rejimleri bulunmuĢtur. Daha sonra yumuĢak geçiĢli otoregresif (STAR) modelleri ele alınmıĢ ve geçiĢ fonksiyonunun lojistik veya üssel olma olasılığı ile birlikte 8 model oluĢturulmuĢtur. Nispi fiyat değiĢkenliği ve reel döviz kuru arasındaki iliĢkinin lojistik yumuĢak geçiĢli otoregresif (LSTAR) veya üssel yumuĢak geçiĢli otoregresif (ESTAR) olmasına yönelik herhangi bir iktisadi teori olmadığı için yapılacak tahmin tamamen veriye dayalı olarak ESTAR modeli öngörülmüĢ ve ESTAR modeli sonuçlarına göre daralma ve geniĢleme rejimlerine ait katsayılar elde edilmiĢtir. Kurulan ESTAR modeline iliĢkin doğrusal olmayan etki tepki fonksiyonlarından daralma ve geniĢleme rejimlerine ait pozitif ve negatif Ģoklar saptanmıĢtır. Brock, Dechert ve Schienkman (1987) ve Brock, Dechert, Schienkman ve LeBaron (1996) tarafından geliĢtirilen BDS testi serilerin doğrusal olup olmaması test edilmiĢ ve sonuçta her alternatif hipotez kabul edilerek her iki değiĢkenin doğrusal olmadığı sonucuna varılmıĢtır. Hansen ve Seo (2002) tarafından önerilen eĢik değerli doğrusal olmayan eĢbütünleĢme testi sonuçlarında ise boĢ hipotez kabul edilmiĢ ve uzun dönemli doğrusal eĢbütünleĢme iliĢkisi bulunmuĢtur. Reel döviz kuru ile nispi fiyat değiĢkenliği arasında asimetrik nedensellikleri bulmak için Himestra-Jones (1994) ve DiksPanchenko (2005,2006) tarafından geliĢtirilen doğrusal olmayan Granger tipi nedensellik analizleri yapılmıĢtır. Her iki test sonucunda değiĢkenler arasında doğrusal olmayan nedenselliği destekleyecek kanıt bulunamamıĢtır Anahtar Kelimeler: Nispi Fiyat DeğiĢkenliği, Reel Döviz Kuru, Doğrusal Olmayan EĢbütünleĢme ve Nedensellik 322 Exchange Rate and Variation of Relative Price in Turkey: Cointegration with Structural Breaks and Causality Analysis Prof. Dr. Çetin DOĞAN Ġnönü University, Faculty of Economics and Administrative Sciences,Department of Economics, Malatya, Turkey, cetin.dogan@inonu.edu.tr Asst.Prof.Dr. Tayfur BAYAT Ġnönü University, Faculty of Economics and Administrative Sciences,Department of Economics, Malatya, Turkey, tayfur.bayat@inonu.edu.tr The cause of fluctuations of real exchange rate, intended for economic stability in both developed and developing countries, is one of the research topics in the economic literature. Effects of relative price variability on social welfare have been investigated empirically and the interaction between relative price variability and exchange rate by the increasing integration of economies into the global markets,has been demonstrated. In this study, the long term relationship between real exchange rate and relative price variability and also causal relationship between variables are investigated in the Turkish economy between years 1994 and 2010 In order to understand asymmetric relation between real exchange rate and relative price variability, we apply non-linear times series analysis in the last section of empirical applications. In this context, initially, we find threshold value and then we use threshold value to find expansion and contraction regimes by employing self-exciting threshold autoregressive (SETAR) analysis. Then we use smooth transition autoregressive model (STAR) and we construct eight different models with the possibility of being logistic or exponential of transition function. Because of absence of economics theory explaining whether the relation between relative price variability and real exchange rate is logistic smoothing threshold autoregressive (LSTAR) or exponential smoothing threshold autoregressive (ESTAR) model, we employee ESTAR model due to data used in the analysis. Parameters belonging expansion and contraction regimes are obtained by ESTAR model. By using non-linear impulse response functions of ESTAR model, positive and negative shocks are captured in the expansion and contraction regimes. Linearity of series is tested by BDS test developed by Brock, Dechert ve Schienkman (1987) and Brock, Dechert, Schienkman and LeBaron (1996). As a result of this test, alternative hypothesis is accepted and results imply that both series are non-linear. According to results of non-linear threshold cointegration test developed by Hansen and Seo (2002), null hypothesis is accepted and there is a long term linear cointegration relationship between variables. Also we employee nonlinear Granger type causality analysis developed by Himestra-Jones (1994) and DiksPanchenko (2005, 2006) to find assymetric causality between variables. Keywords: Relative Price Variability, Real Exchange Rate, Nonlinear Cointegration and Causality 323 TÜRKĠYE‟DE ORGANĠK BAL ÜRETĠMĠ VE ĠHRACAT POTANSĠYELĠNĠN BELĠRLENMESĠ ArĢ. Gör. Turgay AKÜNAL Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü turgayakunal@sdu.edu.tr Öğr. Gör. Tunay BOSTAN Bitlis Eren Üniversitesi, Ahlat Meslek Yüksekokulu tbostan@beu.edu.tr Özet: Türkiye‘de organik tarım üretimi yabancı firmaların talebinden doğmuĢ olup daha çok yurtdıĢına ihracat amacıyla organik ürünler üretilmektedir. Türkiye‘nin coğrafi yapı ve zengin bitki örtüsü düĢünüldüğünde beklenen verimin sağladığını söyleyemeyiz. Daha bilinçli bir yetiĢtirme ve bakım ile bal üretiminin artması ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacaktır. Arı yetiĢtiriciliği yapılan bölgeler konum itibariyle organik bal üretimi için potansiyel yaratmaktadır. Türkiye‘de üretilen mevcut balların organik ürün olarak sertifikalandırılması ile ihracatta artıĢ ve üreticinin gelirinde de artıĢ mümkün olabilir. Türkiye, koloni varlığı bakımından dünyada üst sıralarda yer almasına rağmen bal verimi düĢüktür. Yıllar itibariyle arıcılıkla ilgilenen üreticilerin sayısının azalmasına rağmen kovan sayısında ve bal üretiminde artıĢ görülmektedir. Verim arttırılarak ve organik ürün olarak sertifikalandırılarak daha fazla gelir elde edilen bir üretim kolu olacak olan arı yetiĢtiriciliği sayesinde üreticilerin gelirlerinin artması beklenmektedir. Bu çalıĢmanın amacı, ülkedeki mevcut bal üretiminin organik üretime kaydırılma potansiyelinin yanı sıra balın ihracat aĢamalarının incelenmesidir. Anahtar kelimeler: Organik tarım, Arıcılık, Türkiye, Ġhracat DETERMINING THE ORGANIC HONEY PRODUCTION AND EXPORT POTENTIAL IN TURKEY Abstract: The production organic agriculture in Turkey arouse from foreign companies‘ import demand so that Turkey started to produce organic products to export. In spite of Turkey‘s geographical structure and rich vegetation, we cannot yet say that expected yield is provided. The increase of honey production by facultative production and care, will contribute to the country‘s economy. The locations that bee is cultivated are also potential places for the production of organic honey. The increase in export and the income of the producer is possible by certifying the present honey yield as organic product. Although Turkey leads in colony possession, honey yield is low. Although the number of honey producers is scaling down in the recent years, the number of beehives and the amount of honey produced are scaling up. By certification of the honey products and raising honey yield, the income of producers is expected to increase. The objective of this study is to examine not only the possibility of shifting the present honey production to organic production in Turkey but also the exportation phases of honey. Key Words: Organic agriculture, Apiculture, Turkey, Exportation GiriĢ Arı yetiĢtiriciliği açısından ülkemizin coğrafi konumu ve nüfus dağılımı uygun bir yapıya sahiptir. Bu durumdan en uygun Ģekilde istifade ederek bilimsel teknik ve yöntemlerle yapılacak olan arı yetiĢtiriciliği, kırsal alanda ekonomik kalkınmaya destek olacak ve önemli bir gelir kapısı olacaktır. Arıcılık geliĢmekte olan ülkelerde ve kırsal nüfus oranının yoğun olduğu ülkelerde önem verilen bir tarımsal faaliyettir. Arı yetiĢtiriciliğinde toprağa bağlılığın 324 olmaması yanında diğer hayvancılık kollarına göre daha az bir sermaye ile iĢe baĢlanabilmesi arıcılığı cazip kılmaktadır. Diğer tarımsal üretim kollarına nazaran mekanizasyon maliyetlerinin ve kullanılan iĢ gücünün de az olması arıcılığı ön plana çıkartmaktadır (Erkan ve AĢkın, 2001, s.19). Organik tarım, ikinci dünya savaĢından sonra bilim ve teknolojide gerçekleĢen yenilikler sonunda tarım ürünleri üretiminin artıĢından sonra ortaya çıkan bir kavramdır. Bilim ve teknolojide gerçekleĢen yenilikler üretimin artmasına sebep olacak olumlu geliĢmelere sebep olsa da, bilinçsiz yoğun kullanılan tarım ilaçları ve toprağın yoğun kullanımı neticesinde toprak, su ve hava kirlenmiĢtir (Bayram ve ark., 2007, s.203). Tarımsal üretimin her aĢamasında verimi arttıran ve maliyeti azaltan kimyasal gübreler, transgenik tohumlar, suni yemler, büyüme hormonları, bazı yem katkı maddeleri ve hayvan sağlığı ile ilgili ilaç kullanımı uygulamaları elde edilen ürünlerde aynı zamanda ürün kalitesini düĢürmüĢtür (Emsen ve Genç, 2004). Kullanılan üretim girdileri ve yöntemleri neticesinde insan sağlığını tehdit eden ürünler üretilmiĢtir. Bu yöntemlerle üretilen gıdaları tüketen insanlarda kanser gibi insan sağlığını tehdit eden hastalıklar ortaya çıkmıĢtır (Ak, 2004, s.144). Gıda tüketimine bağlı olarak meydana gelen olumsuzlukları gidermek ve daha sağlıklı ürün üretimi için üretici ve tüketici boyutunda ―organik tarım‖ kavramı ortaya çıkmıĢtır. Organik tarım kavramı dünyada kiĢi baĢına gelirleri yüksek olan Amerika BirleĢik Devletleri ve Avrupa‘daki ülkelerde önem kazanmıĢtır. GeliĢmiĢ ülkelerde organik üretim yapılarak iç pazarda alıcı bulurken kimi ülkelerde iç pazar ve talep olmamasına rağmen organik ürünler üretilmeye ve ihraç edilmeye baĢlanmıĢtır (Demiryürek, 2011, s.29). Bu çalıĢmanın amacı, öncelikle organik tarım kavramı kapsamında dünyada ve Türkiye‘de bal üretiminin mevcut durumundan bahsetmekle birlikte bal üretimimizin organik olarak değerlendirilme potansiyelini ortaya koymaktır. Dünyada ve Türkiye‟de Arıcılık Dünyada 2000-2009 yılları arasında kovan sayıları ve bal üretimine iliĢkin veriler Tablo 1‘de verilmiĢtir (FAO, 2011). Çin, Arjantin, Türkiye, Ukrayna, ABD, Meksika ve Rusya dünya bal üretiminin yaklaĢık yarısını sağlamaktadır. Dünyada son 10 yıllık bal üretimi incelendiğinde Türkiye ilk sıralarda yer almaktadır. Dünyada üretilen toplam bal miktarı açısından ülkemizin 2000 yılında oransal ifadeyle % 4.8 civarında bir üretim payı varken 2009 yılında bu değer %5.3‘e yükselmiĢtir. Toplam üretilen bal miktarı ise 2000 yılında 61091 ton iken 2009 yılında artarak 82003 tona yükselmiĢtir. Toplam kovan sayısı açısından 2000-2009 yılları arasında bir artıĢ olduğu gözlemlenmektedir. 325 Çin Arjantin Türkiye Ukrayna Toplam Kovan Sayısı 7.494.970 2.800.000 4.267.120 2.800 2000 251.839 93.000 61.091 52.439 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 7.598.410 2.800.000 4.115.350 2.849 2001 254.359 80.000 60.190 60.043 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 7.699.630 2.900.000 4.161.000 2.908 2002 267.830 83.000 74.555 51.144 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 7.900.720 2.900.000 4.288.850 2.811 2003 294.721 75.000 69.540 53.550 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 8.101.530 2.900.000 4.399.730 2.758 2004 297.987 80.000 73.929 57.878 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 8.338.930 2.900.000 4.590.010 2.980 2005 299.527 110.000 82.336 71.462 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 8.480.750 2.950.000 4.851.680 3.369 2006 337.578 105.000 83.842 75.600 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 8.573.050 2.970.000 4.825.600 3.456 2007 357.220 81.000 73.935 67.700 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 8.771.200 2.970.000 4.888.960 3.422 2008 407.219 90.206 81.364 74.900 Bal Üretimi (ton) Toplam Kovan Sayısı 8.777.150 2.970.000 5.339.220 3.250 2009 407.367 83.121 82.003 74.000 Bal Üretimi (ton) Tablo 1. Dünyada önemli arıcılık yapan ülkeler, kovan sayıları ve bal verimleri 326 ABD 2.620.000 99.945 2.513.000 84.335 2.574.000 77.890 2.590.000 82.431 2.556.000 83.272 2.413.000 72.927 2.392.000 70.238 2.400.000 67.286 2.400.000 74.293 2.400.000 65.366 Meksika 1.945.000 58.935 2.000.000 59.069 1.800.000 58.890 1.727.230 57.045 1.745.080 56.917 1.732.110 50.631 1.747.030 55.970 1.741.040 55.459 1.797.480 55.271 1.800.000 56.071 Rusya 3.458.000 53.922 3.499.000 52.659 3.441.000 49.400 3.409.000 48.048 3.350.000 52.666 3.307.430 52.123 3.234.730 55.678 3.155.160 53.655 3.059.790 57.440 2.975.620 53.598 Dünya 59.376.471 1.254.830 60.328.875 1.268.004 61.713.750 1.287.395 61.933.871 1.332.838 63.356.609 1.357.637 63.617.559 1.402.871 65.431.920 1.506.834 64.906.368 1.454.314 65.431.834 1.565.697 65.381.948 1.535.194 Ülkemizde toplam kovan sayısındaki artıĢa rağmen bal üretiminde paralel bir artıĢ olmadığı görülmektedir. Bal üretiminin ve kovan baĢına verimin arttırılması bilimsel metotlara uygun teknik arıcılıkla mümkün olabilecektir (Soysal ve Gürcan, 2005, s.161). Bu metotlar; arıların yeteri kadar beslenebileceği zengin bir florada bulunması, yüksek verimli arı ırklarının seçimi, modern alet ve ekipmanların kullanımı ve teknik arıcılık yapabilecek tecrübeye sahip kiĢilerin çalıĢması olarak özetlenebilir. Türkiye‘de bal üretimi ve ihracat miktarı ve ihracat rakamları Tablo 2‘de verilmiĢtir (FAO, 2011). Ülkemizde toplam kovan sayısında ve bal üretiminde yıllar itibariyle artıĢ olmasına rağmen ihracat miktarımız azalmaktadır. Ballarda niĢasta, Ģeker gibi istenmeyen katkı maddeleri ve kovanlarda güveleri uzaklaĢtırmak için yapılan naftalin ve antibiyotik gibi kalıntı maddelerinin yüksek olması neticesinde ihraç edilen ürünler ülkemize geri dönmektedir. Türkiye‘den Avrupa‘ya ihraç edilen ballarda naftalin kalıntısı nedeniyle iade sorunu yaratması arı yetiĢtiricilerini ekonomik olarak olumsuz etkilemiĢlerdir (Beyoğlu, 2006, s.6). Tablo 2. Türkiye‘de bal üretimi ve ihracat rakamları Ġhracat Rakamları Yıl Toplam Kovan Sayısı Bal üretimi (ton) Miktar (ton) Değer (x1000$) 74.554 15.294 30.684 2002 4.160.892 69.540 14.775 35.750 2003 4.288.853 73.929 5.688 20.517 2004 4.399.725 82.336 2.143 6.553 2005 4.590.013 83.842 1.916 5.882 2006 4.851.683 73.935 397 5.664 2007 4.825.596 81.364 398 4.071 2008 4.888.961 82.003 899 7.649 2009 5.339.224 Arazi ve toprak açısından ülkemiz dünyanın önemli gen merkezlerinden biri olarak dikkat çekmektedir. Avrupa‘da bulunan 11500 çiçekli bitki türünün 9000‘den fazlası ülkemizde varlığını sürdürmekle beraber 3000 civarı tür endemik olarak bulunmaktadır (Terzioğlu, 1994, s.12). Doğal mera alanlarının yanında yağlı tohumlu bitkilerin ve narenciye, badem gibi meyve ağaçlarının varlığı Türkiye‘de arıcılığı olumlu etkileyen unsurlardandır. Ayrıca bölgesel iklim farklılıklarından kaynaklanan çiçeklenmenin farklı zamanlarda gerçekleĢmesi, arı yetiĢtiriciliğini göçer halde yapmaya olanak sağlamaktadır (Kekeçoğlu ve ark., 2007, s.227). Arı yetiĢtiriciliğinin temel unsuru olan Ana ―Kraliçe‖ arı, kolonideki döl verimini sağlayan tek birey olmasının yanında kolonideki tüm çalıĢmaların da yöneticisi durumundadır (Doğaroğlu, 2004, s.20). Türkiye‘de arıcılığın geliĢmesi için herhangi bir kar amacı gütmeyen Türkiye Kalkınma Vakfı (TKV) tarafından 1978 yılında çalıĢmalar baĢlamıĢtır. Türkiye‘de ana arı yetiĢtiriciliği ilk olarak TKV tarafından baĢlatılmıĢ olup, günümüzde üretim izni olan iĢletmeler tarafından da ana arı üretimi yapılmaktadır (Anonim, 2011). Damızlık değeri olan ve genç ana arıların kullanılması ile birlikte teknik arıcılık uygulamaları ve kovan içi-dıĢı Ģartlar düzenlenerek arı yetiĢtiriciliği dünyada hak ettiği yeri alacaktır. Organik Tarım ve Türkiye Organik üretim, uluslararası sertifika kuruluĢları tarafından toprağın hazırlanma aĢamasından baĢlayıp üretim aĢamasında geçen bütün dönemi denetleyen bir süreci kapsamaktadır. Doğanın dengesini bozmayan, üretim aĢamasında kimyasal girdi kullanılmayan, sadece organik ve doğal girdilerle üretim yapılmasına izin veren bir üretim sitemi bütünüdür. Ülkemizde organik tarım daha çok organik bitkisel üretim olarak yapılmaktadır. Türkiye‘deki genel organik tarımsal üretim verileri Tablo 3‘de verilmektedir (TÜGEM, 2011). Yıllar 327 itibariyle organik ürün çeĢidinde ve çiftçi sayısında da gözle görülür bir artıĢ sağlanmıĢtır. Dünyada organik üretim yapılan ülkelerin %86‘sı geliĢmekte olan ülkeler olup %14‘ü az geliĢmiĢ ülkeler olduğu bildirilmektedir (Yanmaz, 2006, s. 349). Özellikle geliĢmiĢ ülkelerde toplumun sağlığına daha fazla önem vermesi ve çevreye verdikleri önemin artması neticesinde organik ürünlere talep artmıĢtır (Demiryürek, 2011, s.27). Artan talebi karĢılamak için geliĢmekte olan ülkelerde üretilen ürünler ihraç edilerek üreticilere önemli bir gelir kapısı olmaktadır. Tablo 3. Türkiye‘deki genel organik tarımsal üretim verileri Ürün Çiftçi Toplam Üretim Üretim Yıllar Sayısı sayısı Alanı(ha) Miktarı(ton) 150 12.428 89 827 310 125 2002 179 14.798 113 621 323 981 2003 174 12.806 209 573 378 803 2004 205 14.401 203 811 421 934 2005 203 14.256 192 789 458 095 2006 201 16.276 174 283 568 128 2007 247 14.926 166 883 530 225 2008 212 35.565 501 641 983 715 2009 216 42.097 510 033 1 343 737 2010 Türkiye‘den ihraç edilen tarım ürünlerinin ihracat değerleri ile üretilen organik ürünlerin ihracatına iliĢkin veriler Tablo 4‘de verilmiĢtir (TÜĠK, 2011; TÜGEM, 2011). Organik ürünlerin ihracatlarına iliĢkin verilen değerler Ege Ġhracatçılar Birliği kayırları tarafından alınmıĢ olup firmaların ihracat esnasında organik ürün beyanlarına binaen tutulan kayıtların derlemesidir. Tarım ürünleri ihracatında artıĢ görülmesine rağmen organik tarım ürünlerinin ihracat değerleri yıllara göre düĢüĢ göstermektedir. Organik ürün miktarlarının artmasına rağmen, ihracat değerlerinin düĢmesi, teknik nedenler, üretim ve kredi sorunları olarak belirtilmiĢtir. Üreticilerin eğitilmesi ve teĢvik edilmesi neticesinde AB mevzuatına uygun ürünler üretilebileceği ve ihracat olanaklarının artabileceği bildirilmiĢtir (Aktar, 2007, s.30). Tablo 4. Türkiye tarım ürünleri ve organik tarım ürünleri ihracat rakamları Organik Tarım Organik Ürün Ġhracat Tarım Ürünleri Yıllar Ürünleri Miktarı (Ton) Ġhracatı (x1000$) Ġhracatı (x1000$) 1 743 890 30 877 19 183 2002 2 104 662 36 932 21 083 2003 2 525 828 33 076 16 093 2004 3 314 031 26 230 9 319 2005 3 466 631 28 236 10 374 2006 3 709 447 29 359 9 347 2007 3 936 711 27 260 8 629 2008 4 336 780 27 504 7 566 2009 4 919 250 5 879 3 593 2010 Son yıllarda yurtiçinde organik ürün satılan mağazaların açılması, büyük marketlerde belirli yerlerde rafların ayrılmasıyla birlikte bu ürünlere talep artmıĢtır. Talebin artmasında organik ürünlerin hormon, katkı maddesi içermemesi, lezzeti ve besin değerinin farklılığının yer aldığı bildirilmiĢtir (Sarıkaya, 2007, s.118). Organik ürün sektörünün geliĢmesi için tüketici alıĢkanlıklarında da değiĢikliklerin olması zorunluluk olup, daha yüksek ücretle ürün alma davranıĢının da geliĢtirilmesi gerekmektedir. Organik üretimin artıyor olmasına rağmen 328 ürünlerin diğer ürünlere göre %30-40 daha pahalı olması, tüketime ket vuran en önemli etkendir. Ülkemizdeki gelirin %50‘sine sahip olan %15 oranındaki nüfusun organik ürünleri tercih etmesi gelir dağılımı bakımından normal karĢılanmakla beraber tüketim sebepleri organik ürünlerin yararları ve hastalıklarına çözüm arayıĢı olarak bildirilmiĢtir (Kacur, 2009, s.252). Ülkemizde organik hayvansal ürün olarak bal üretimi öne çıksa da Avrupa Birliği ülkelerinde organik hayvansal ürün pazarında süt ve süt ürünleri öne çıkmaktadır (Kaymakçı ve ark., 2004, s.358). Bu durumu açığa çıkaran sebeplerin baĢında Avrupa birliği ülkelerinde genel bal üretiminin düĢük miktarda olmasıdır. Türkiye‟de Organik Arı YetiĢtiriciliği ve Ġhracatı Türkiye‘de bugün yapılan organik tarım faaliyetleri çoğunlukla bitkisel üretim faaliyeti Ģeklinde gerçekleĢmekte olup, hayvansal ürün bazında ilk olarak organik bal üretimi yapılmaya baĢlanmıĢtır. Günümüzde fındık, ceviz, kurutulmuĢ meyveler ve tıbbi aromatik bitkiler üretimi baĢarılı ve sürdürülebilir biçimde yapılmaktadır (Bayram ve ark., 2007, s.205). Türkiye‘de organik bal üretimine iliĢkin veriler Tablo 5‘te verilmiĢtir (TÜGEM,2011). Türkiye‘de organik arı ürünleri içinde bal ilk sırada yer almakta olup, yok denecek kadar az miktarda arı sütü, polen ve propolis gibi ürünler de üretilmektedir. Yıllar itibariyle üretici sayısında önemli derecede değiĢiklik olmamasına rağmen, organik bal üretiminde düĢüĢ olduğu gözlenmektedir. Organik ürün sertifikalandırmada açığa çıkan maliyet unsurları verim ve üretimin düĢmesine, ürün fiyatlarında artıĢa sebep olduğu bildirilmiĢtir (Gül ve ark., 2005 s.65). Tablo 5. Türkiye‘de organik bal üretimi Yıllar Üretici Sayısı Organik Bal Üretimi (Ton) 63 922 2002 1099 2003 159 937 2004 127 572 2005 122 640 2006 149 497 2007 93 181 2008 147 206 2009 191 208 2010 Türkiye‘de üretilen organik ürünlerin ihracat değerleri ile organik bal ihracat değerleri Tablo 6‘da birlikte verilmiĢtir (TÜGEM, 2011). Yıllar itibariyle ülkemizde organik tarım ürünleri Tablo 3‘de görüleceği gibi artmasına rağmen toplam organik ürün ihracat miktarında dalgalanmalar görülmektedir. Organik bal üretimi ve organik bal ihracat miktarında da yıllara göre dalgalanmalar mevcuttur. Elde edilen veriler Ege Ġhracatçı Birliklerinin ―organik‖ olarak beyan edilen ürünlerin ihracatından derlenmiĢtir. Toplam organik ürün üretimi ve ihracatı miktarları incelendiğinde; ürünlerin ancak %2-7‘si arasında bir oranının ihraç edildiği görülmektedir. Ancak, yapılan çalıĢmalar ülkemizde üretilen organik ürünlerin büyük oranda ihraç edildiğini belirtmekte olup (Yanmaz, 2006, s.350; Bayram ve ark., 2007, s.206) bu durum üretim ve ihracat kayıtlarının güvenilirliği konusunda çeliĢki yaratmaktadır. Son yıllarda ihracat ettiğimiz ballarda ortaya çıkan kalıntı ve katkı maddeleri sorunu yüzünden, T.C. BaĢbakanlık Gümrük MüsteĢarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü genelge yayınlamıĢtır. Bal ihracatında sürekliliğin ve artıĢın sağlanması için ihraç edilecek her parti balda ―C13 analiz raporu‖ alınması zorunluluk almıĢtır. Olumsuz rapor alan bal partisinin ihracatına izin verilmemektedir. Ayrıca ihracat ve ithalat aĢamasında ―Doğal arı balı analiz belgesi‖ alınması da zorunluluk arz etmektedir. Doğal arı balı analizinde balın sahte veya tağĢiĢli olup olmadığı anlaĢılmaktadır. Bal örnekleri DıĢ Ticarette Standardizasyon 329 Denetmenleri Grup BaĢkanlıkları tarafından denetlenmektedir. Ġlk numune ihraç edilecek ürün yerine baĢka ballardan örnek alınma ihtimaline binaen iki kez numune alınmaktadır. Alınan numuneler Ege Üniversitesi Ġlaç GeliĢtirme ve Farmakokinetik AraĢtırma & Uygulama Merkezi Çevre & Gıda Analizleri Laboratuarı tarafından verilmektedir. Raporda olumsuz görüĢ bildirilirse numunenin alındığı ürün ihraç edilememektedir. Organik üretilen ballarda ise sertifika kuruluĢları balın üretim aĢamasının tümünde denetim yapmakta ve kayıt almakta olduğu için ayrıca ürünler paketlenmeden önce uygunluğuyla ilgili denetimler yaptığı için sahte veya tağĢiĢli bal olma durumu söz konusu olmamaktadır. Ülkemizde üretilen organik ballar Almanya baĢta olmak üzere, Ġngiltere, Norveç ve Ġtalya gibi ülkelere ihraç edilmektedir (TÜĠK, 2011). Adı geçen Avrupa Birliği ülkelerine ihracatın gerçekleĢmesiyle ilgili düzenlemeler çevresel, tüketici sağlığı ve güvenliği gibi sosyal kaygılar dikkate alınarak belirlenmektedir. Avrupa Birliği‘ne uyum çerçevesinde 2005 yılında Türk Gıda Kodeksi, Bal Tebliği revize edilerek yayınlanmıĢtır. Bahsi geçen tebliğ Avrupa Birliği‘nin bal ile ilgili 2001/110 EC sayılı komisyon direktifi ve 2005/396/EC sayılı ―Hayvansal ve bitkisel orijinli gıda ve yemlerde maksimum pestisit limitleri.‖ ile ilgili konsey tüzüğü dikkate alınarak hazırlanmıĢtır (Anonim, 2005). Organik tarımın esasları ve uygulanmasına iliĢkin yönetmelik ülkemizde yeniden düzenlenmiĢ haliyle 18 Ağustos 2010 tarihinde düzenlenmiĢtir. Yönetmelikte organik arı yetiĢtiriciliği ile ilgili önemli maddeler aĢağıda özetlenmiĢtir: Tablo 6. Türkiye‘nin organik ürün ve bal ihracat değerleri Toplam Organik Organik Bal Toplam Organik Yıllar Ürün Ġhracat Ġhracat Ürün Ġhracat Miktarı (Ton) Miktarı (Ton) Tutarı ($) Organik Bal Ġhracat Tutarı ($) 1998 8.616,69 105,13 19.370.599 271881,6 1999 12.049,95 78,7 24.563.892 183091,2 2000 13.128,93 20,4 22.756.297 38201,81 2001 2002 2003 17.556,28 19.182,86 21.083,35 30,2 385,33 108,81 27.242.407 30.877.140 36.932.995 62850,19 851507,2 294626,3 2004 16.093,19 32,47 33.076.319 95666,58 2005 2006 9.319,33 10.374,49 20,1 21,58 26.230.259 28.236.617 45497,71 46903,85 Irk seçiminde ―apis mellifera‖ türüne ait ırklar seçilmeli adaptasyon kabiliyeti yüksek olanlar tercih edilmelidir. Dayanıklı, uygun ırkların seçimi hastalıklara karĢı direnç sağlayacaktır. Organik yetiĢtiricilik yapılan iĢletmelerde kapasite artırımı mevcut kolonilerin bölünmesi veya diğer organik üretim yapan iĢletmelerden oğul veya kovan alınarak yapılabilir. Sağaltımda tıbbi ürünler kullanıldığında, etken madde dahil konulan teĢhis, kullanım süresi, ilacın uygulama Ģekli ve dozu kaydedilir ve sertifika kuruluĢuna bilgi verilir. Ġlkbahar döneminde kolonilerin beslenmesinde organik bal kullanılır. Ġklim koĢullarının sert olduğu durumlarda, organik olmak Ģartıyla Ģeker Ģurubu veya Ģeker beslenme kaynağı olarak verilebilir ve kayırları tutulur. Arıcılık ürünleri hasat edilirken arılar yok edilemez ve sentetik sinek kovucu maddeler kullanılamaz. 330 Ana arıların değiĢtirilmesi esnasında sadece eski ana arının öldürülmesine izin verilir ve ana arının kanat kesimi yapılamaz. Organik yetiĢtiricilik yapılan kolonilere yetecek miktarda doğal nektar, balözü ve polen kaynağı bulunmalı ve temiz suya eriĢim imkanı olmalıdır. Kovanlar Ģehir merkezleri, otoyollar, sanayi bölgeleri, atık toplama merkezleri gibi kalıntı sorunu yaratabilecek merkezlerde bulundurulmalıdır. Kovanların nakilleri sertifika kuruluĢunun bilgisi dahilinde yapılır. Kovanlar çevreye ve ürünlere zararlı olmayacak doğal malzemelerden yapılmalıdır. Kimyasal boyalarla boyanmaları uygun olmayıp; balmumu, propolis ve bitki yağları gibi doğal maddelerle kaplanabilirler (Resmi Gazete, 2010) Yönetmelikte belirtilen maddeler içinden aĢağıda sıralanmıĢ olanları organik bal üretiminin üreticilerin yetiĢtirme koĢulları göz önüne alındığında, çok fazla olumsuzluk ve zorluk içermemekte olup bir anlamda üreticileri organik üretime teĢvik edici unsurları da barındırdığı görülmektedir. Sertifika kuruluĢu dahilinde iĢletme sahip olduğu kolonileri organik arıcılığa geçiĢ amacı ile kullanabilmektedir. Bu sayede sabit yerde arıcılık yapan iĢletmeler organik üretime geçiĢle birlikte kolonilerinde çevreye ve iklime adaptasyon zorlukları gibi sorunlar yaĢamayacaklardır. Organik arıcılıkta geçiĢ süresi bir yıl olmakla birlikte bu dönemde yönetmelik tamamen uygulanırsa, üretilen ballar organik ürün olarak pazarlanabilecektir. Bu durumun gerçekleĢmesi durumunda üretici elde ettiği geçiĢ dönemi ürünlerini geleneksel olarak üretilen ballardan daha yüksek fiyat ile satabilecek ve organik üretimde meydana gelebilecek verim düĢmesi durumunda dahi zararı azalmıĢ olacaktır. Arıların besin kaynakları olan polen ve nektar, organik olarak üretilen ürünlerden sağlanması gerekirken bu maddede gerekirse ürünlerin organik olma niteliğini etkilemeyecek bitki örtüsünden de yararlanılabileceği bildirilmektedir. Ülkemizdeki arı yetiĢtiriciliği, tarım alanlarından ve yerleĢim yerlerinden uzak bölgelerde yapılacak olursa organik ürün sertifikası almak zor olmayacaktır. Sonuç Arı yetiĢtiriciliğinde koloni varlığı açısından dünyada ilk sıralarda yer alan ülkemiz, bal üretiminde ise beklenen verime ulaĢamamıĢtır. Koloni baĢına verimin düĢük olması ihracatta hak ettiğimiz yeri almamıza engel teĢkil etmektedir. Türkiye‘de arı yetiĢtiriciliği üzerine yapılan çalıĢmalar mevcut yetiĢtiricilik Ģartlarının organik üretime uygun olduğunu göstermektedir. Organik ürünlerin fiyatlarının, geleneksel olarak üretilen ürünlerin fiyatlarına göre yüksek olması üreticilerin gelirlerinde olumlu etki yaratabilecektir. T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının 2011 yılı tarımsal desteklemeleri kapsamında arı yetiĢtiricilerine kovan baĢına 7 TL ücret ödenmektedir. Organik tarım bilgi sitemine kayıtlı yetiĢtiricilere ek olarak kovan baĢına 3,5 TL ek destek sağlanmaktadır (Resmi Gazete, 2011). Organik tarım destekleme ödemesi, kontrol ve sertifika aĢamasında artan maliyetleri karĢılamada katkı sağlayabilir. Geleneksel olarak üretilen ballarda meydana gelen ve ihracatı etkileyen sahte ve tağĢiĢli bal olma durumu organik ballarda söz konusu olmadığı için ihracat aĢamasında ülkemizdeki gümrüklerde sorunla karĢılaĢılmamaktadır. Ġhracatın yapılacağı ülkelerin istediği analizler açısından bakıldığında Avrupa Birliği‘ne uyum çerçevesinde hazırlanan Türk Gıda Kodeksinin Bal Tebliğine uygun üretilen balların analiz sonuçlarında ve ihracatında geri dönüĢ ile iptal gibi sorunların çıkması beklenmeyecektir. Kovan özellikleri, koloni yönetimi, ürün hasatı ve depolamada yapılacak düzenlemelerle organik ürün olarak sertifikalandırılacak balların ihracatı sayesinde üreticilerin gelirleri artabilir. Organik üretimi, kovan baĢına verimin daha düĢük olması sebebiyle teknik bilgi ve beceriye sahip üreticilerin yapması daha uygun olacaktır. Çevre kirliliğinin olmadığı, daha doğal ve bozulmamıĢ alanlarda organik arı yetiĢtiriciliği yapılması ve organik arı yetiĢtiriciliği için bölgeler tahsis edilmesi 331 planlanmalıdır. Bu bölgelerde organik arıcılığın yanında diğer hayvansal ve bitkisel üretim kolları da yapılabilir. Kaynakça Ak, Ġ., ―Apolyont Doğal Tarım ve Hayvancılık Projesi.‖ 1. Uluslararası Organik Hayvansal Üretim ve Gıda Güvenliği Kongresi, 2004. Aktar, S., Organik Tarım 1. Türkiye Kongresi Raporu, 2007. http://organik.bahcesehir.edu.tr/UserFiles/File/rapor/turkcetoplu.pdf EriĢim Tarihi: 17.11.2011. EriĢim Tarihi: 15.11.2011 Anonim, 2005. Türk Gıda Kodeksi, Bal Tebliği. Tebliğ no: 2005/49. http://www.tarim.gov.tr/Files/Mevzuat/teblig/baltebligi.htm Anonim, 2011. Türkiye Kalkınma Vakfı Tarihçesi. http://tkvbal.com.tr/kurumsal.htm EriĢim Tarihi: 15.11.2011 Bayram, B., Yolcu, H., Aksakal, V., ―Türkiye‘de Organik Tarım ve Sorunları.‖ Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg. 38(2), 203-206, 2007. Beyoğlu, D., Türkiye‘nin ÇeĢitli Bölgelerinden Temin Edilen Bal Örneklerinde Naftalin Aranması ve Miktar Tayini. T.C. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 77s, 2006. Demiryürek, K., ―Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye‘deki Durumu.‖ GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi. 28(1), 27-36, 2011. Doğaroğlu, M., Modern Arıcılık Teknikleri. Doğa Arıcılık Tic. Tekirdağ, 296s., 2004. Emsen, B., Genç, F., ―Organik Bal Üretimi.‖ 4. Ulusal Zootekni Bilim Kongresi, 2004. http://4uzbk.sdu.edu.tr/4UZBK/POSTER/HYP/4UZBKP_023.pdf EriĢim Tarihi: 10.10.2011. Erkan, C., AĢkın, Y., ―Van Ġli Bahçesaray Ġlçesi‘nde Arıcılığın Yapısı ve Arıcılık Faaliyetleri.‖Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi. 11 (1), 1928, 2001. FAO., Food and Agriculture Organization Statistical Database. http://faostat.fao.org/site/291/default.aspx EriĢim Tarihi: 15.11.2011 Gül, A., ġahinler, N., Akyol, E., ġahin, A., ―Organik Arı YetiĢtiriciliği.‖ MKU Ziraat Fakültesi Dergisi, 10(1-2), 63-70, 2005 Kacur, L.L., ―Erciyes Üniversitesi ĠĠBF Akademik ve Ġdari Personeli ile ĠĠBF ĠĢletme Gündüz ve Ġkinci Öğretim Öğrencilerinin Organize Ürünleri Algılamaları.‖ Erciyes Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 33, 249-277, 2009. Kaymakçı, M., TaĢkın, T., KoĢum, N., Önenç, S.S., Önenç, A., Organik Süt Üretimini Türkiye‘de GeliĢtirme Olanakları. I. Uluslarası Organik Hayvansal Üretim ve Gıda Güvenliği Kongresi, 358, 2004. Kekeçoğlu, M., Gürcan, E.K., Soysal, M.Ġ., ―Türkiye Arı YetiĢtiriciliğinin Bal Üretimi Bakımından Durumu.‖ Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 4(2), 227-236, 2007. Resmi Gazete, 2010. Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına ĠliĢkin Yönetmelik. Sayı:.27676, 18.08.2010, Ankara. http://www.resmigazete.gov.tr/ EriĢim Tarihi: 15.10.2011. Resmi Gazete, 2011. 2011 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere ĠliĢkin Karar. Karar Sayısı : 2011/1430, 24.02.2011, Ankara. http://www.resmigazete.gov.tr/ EriĢim Tarihi: 10.10.2011. Sarıkaya, N., ―Organik Ürün Tüketimini Etkileyen Faktörler ve Tutumlar Üzerine Bir Saha ÇalıĢması.‖ Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (14) / 2, 110-125, 2007. Soysal, M.Ġ., Gürcan, E.K., ―Tekirdağ Ġli Arı YetiĢtiriciliği Üzerine Bir AraĢtırma.‖ Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2(2), 161-165, 2005. Terzioğlu, E., Ülkemizin biyolojik çeĢitliliği. Çevre ve Ġnsan, Çevre Bakanlığı Yayın Organı, 5 (18), 12-14, 1194. TÜĠK, 2011., Ekonomik Faaliyetlere Göre Ġhracat Değerleri. http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=12&ust_id=4 EriĢim Tarihi: 17.11.2011 332 TÜGEM, Organik Tarımla Ġlgili Dokümanlar, Genel Organik Tarım Verileri. http://www.tugem.gov.tr/UploadDocument/bv_organiktarim/genel_organik_uretim.html EriĢim Tarihi: 15.11.2011 Yanmaz, R., ―Organik Ürünlerin Pazarlanması ve Ticareti.‖ Gıda Güvenliği ve Güvenilirliği Sempozyumu, Ankara, Türkiye Biyologlar Derneği Yayın No: 2006/1, 349-364, 2006. 333 DÜNYA‟DA VE TÜRKĠYE‟DE CEVĠZ ÜRETĠM VE DIġ TĠCARET YAPISI Yrd. Doç. Dr. Hasan YILMAZ Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü hasanyilmaz@sdu.edu.tr Öğr. Gör. Tunay BOSTAN Bitlis Eren Üniversitesi, Ahlat Meslek Yüksekokulu tbostan@beu.edu.tr ÖZET Bu çalıĢmada, 1990-2009 döneminde dünyada ve Türkiye‘de ceviz üretimi ve dıĢ ticaretinin geliĢimi karĢılaĢtırmalı olarak incelenmiĢtir. Ġncelenen dönem boyunca dünyada ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve ihracatında önemli artıĢlar olmuĢtur. 1990-94 yılında 459 bin hektar olan dünya ceviz üretim alanı incelenen dönem boyunca %84 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 843 bin hektara, 986 bin ton olan dünya ceviz üretimi ise %131 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 2.282 bin tona ulaĢmıĢtır. 1990-94 yılında 56 bin hektar olan Türkiye ceviz üretim alanı incelenen dönem boyunca %54 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 86 bin hektara, 118 bin ton olan ceviz üretimi ise %50 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 177 bin tona ulaĢmıĢtır. Türkiye, dünyada ceviz üretim miktarı açısından Çin ve ABD‘den sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Türkiye‘de ceviz sert kabuklu meyve türleri içinde fındıktan sonra üretimi yapılan en önemli üründür. Türkiye, dünya ceviz üretiminde önemli yere sahip olmasına rağmen, ihracatta bu durumunu değerlendirememekte ve gün geçtikçe önemli bir ceviz ithalatçısı ülke konumuna gelmektedir. Bu durum hem döviz kaybı oluĢturmakta hem de üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye açısından taĢıdığı önem nedeniyle bu çalıĢmada, Dünya ve Türkiye ceviz üretimi, ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler araĢtırılmıĢ ve Türkiye‘nin ceviz üretimi ve dıĢ ticaret yapısı açısından dünyadaki önemi ve yeri ortaya konulmuĢtur. Ayrıca ceviz üretiminden sağlanan ekonomik değerin ve üretim ve dıĢ ticaret potansiyelinin artırılmasına dönük çabalara katkı sağlayacak politika önerileri geliĢtirilmiĢtir. Anahtar sözcükler: Ceviz üretimi, DıĢ ticaret yapısı, Türkiye, Dünya THE STRUCTURE of WALNUTS PRODUCTION and FOREIGN TRADE in TURKEY and WORLD In this study, walnuts production and foreign trade were analyzed comparatively from 19901994 to 2009 in Turkey and World. There have been significant increases in walnuts production area, production, export and import in the period covered. The production area was increased by 84% from 459 thousand ha to 566 thousand ha from 1990-1994 to 2009, production amount increased by 131 % from 986 thousand tone reached to 2.282 thousand tone in the same period. The production area was increased by 54% from 56 thousand ha to 86 thousand ha from 1990-94 to 2009 in Turkey, production amount increased by 50% from 118 thousand tone reached to 177 thousand tone in the same period. Among the countries in the world Turkey is rank of the third with production of walnuts after China and USA. The walnuts production is important the type of hard-shelled fruit after the production of hazelnut in Turkey. Turkey is important production of the walnuts in the world but not evaluate this situation in the exporting and step to step reach the position of important a major importer of walnuts. This situation negatively affects both the production of walnuts and lead to foreign exchange loss. Due to the importance for Turkey in this study, investigated developments of walnut production, exporting, importing and importance for foreign trade of walnuts in the 334 world and in Turkey. Also, provided of economics value in walnut production, policy offers developed increasing the potential of production and foreign trade. Keywords: Walnuts Productıon, Foreıgn Trade, Turkey, World GiriĢ Türkiye tarım alanlarının % 5,5‘inde meyve üretimi yapılmaktadır. Meyve üretim alanlarının % 6,1‘ini sert kabuklu meyveler oluĢturmaktadır. Sert kabuklu meyveler içersinde ceviz üretim alanının payı ise % 14,3‘dür. Türkiye‘de ortalama 86.533 hektar alanda ceviz yetiĢtiriciliği yapılmaktadır (FAO, 2011). Türkiye‘de ceviz ağacı sayısı bölgeden bölgeye farklılık göstermekle birlikte, Türkiye‘nin hemen hemen her yanına dağılmıĢtır. Türkiye, dünya sert kabuklu meyve ticaretinde önemli yeri olan türlerin hemen hemen hepsinin geleneksel yetiĢtiricisi konumunda olup, ceviz üretiminde de dünyada önemli bir yere sahiptir (TKB,2005) Türkiye 2009 yılı itibariyle 177.298 tonluk ceviz üretimi ile dünya ceviz üretiminin yaklaĢık %8‘ini karĢılamaktadır. Bu miktar ile dünya üretiminde Çin ve ABD‘den sonra üçüncü sırada yer almaktadır (FAO, 2011). Türkiye‘de sert kabuklu meyveler içerisinde üretim miktarı bakımından ilk sırada fındık, ikinci sırada ceviz gelmektedir. Ceviz, ülkemizin değiĢik iklim Ģartlarına uyum sağlayan, meyve ve kerestesinden yararlanılabilen, ekonomik değeri oldukça yüksek, önemli ağaç türlerimizdendir(Doğu, 2001, s.201). Türkiye‘de ceviz üretimi, her biri ayrı özellik taĢıyan ve dere kenarlarında, bağ bahçe içlerinde dağınık halde yetiĢtirilen tohumdan yetiĢmiĢ ceviz ağaçlarından sağlanmaktadır. Ancak son yıllarda ceviz yetiĢtiriciliğinde olumlu geliĢmeler yaĢanmaktadır. Bu bağlamda aĢılı fidanlarla tesis edilen kapama bahçe Ģeklindeki üretimin yaygınlaĢmaya baĢladığı görülmektedir (Çiftçi, 2006, s.7). Türkiye‘de yıllara bağlı olarak ceviz ağacı varlığı düzenli olarak artmasına rağmen üretimin önemli oranda artmaması, ceviz üretimindeki verimin düĢüklüğünden kaynaklanmaktadır. Ülkemiz dünya pazarlarında ceviz üretimi yönüyle yer alacak güçte değildir. Tohumdan yetiĢmiĢ ceviz meyveleri ihracat nitelikli meyveler değildir. Bu nedenle Türkiye, dünyada ceviz üreten önemli ülkeler arasında yer almasına karĢın, ceviz ihracatındaki payı yok denecek kadar azdır. Türkiye‘de üretimin yetersizliği yanında, kiĢi baĢına gelirin artmasıyla iç piyasalarda kaliteli ceviz talebi de artmaktadır. Üretimin tüketimi karĢılayamaması yanında üretimde yaĢanan dalgalanmalar nedeniyle Türkiye yıllara göre değiĢmekle birlikte önemli miktarda ceviz ithal etmektedir. (Akça, 2010, s.857) Bu çalıĢmada Dünyada ve Türkiye‘de ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimindeki geliĢmeler ile Dünya ve Türkiye‘de ceviz ithalatı ve ihracatında yaĢanan geliĢmeler, toplam ve önemli ülkeler bazında detaylı olarak incelenmiĢ ve Türkiye‘nin yeri ortaya konmuĢtur. Ayrıca Türkiye‘de ceviz üretiminin ve potansiyelinin nasıl yönlendirilmesi gerektiği konusunda politika önerileri sunulmuĢtur. Materyal ve Yöntem ÇalıĢmanın ana materyalini Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Türkiye Ġstatistik Kurumu (TUĠK) verileri ile konuya iliĢkin yayınlar, periyodikler ve raporlar oluĢturmuĢtur. Bu çalıĢmada, Türkiye ve Dünyada cevizin 1990-2010 dönemindeki üretim alanı, verimi, üretimi ve dıĢ ticaretine iliĢkin veriler analiz edilmiĢ, verilerin analizi mutlak ve nispi dağılımlar ile basit ve zincirleme indeksler hesaplanarak yorumlanmıĢtır. 335 Dünya‟da ve Türkiye‟de Ceviz Üretimindeki GeliĢmeler Dünya‟da Ceviz Üretimi Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimine iliĢkin 1990-2009 dönemi verileri Çizelge 1‘de verilmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve veriminde artıĢ olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim dünya ceviz üretim alanı 199094 baz yılı ortalamasına göre yaklaĢık %84 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 843.251 hektara ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde üretim miktarı yaklaĢık %131 oranında artarak 2,282.264 tona çıkmıĢtır. Ġncelenen dönem itibariyle dünya ceviz verimi 2.086-2.707 kg/hektar arasında değiĢmektedir. Ġncelenen dönemde dünya ceviz veriminde yaklaĢık %26 oranında bir artıĢ gerçekleĢmiĢ ve 2.707 kg/hektara çıkmıĢtır. 116 113 103 107 108 102 112 97 114 110 107 Zinc. Ġndeks 100 116 131 135 144 156 159 177 171 196 216 231 Verim (kg/hektar) 2.152 2.086 2.087 2.149 2.248 2.382 2.397 2.576 2.472 2.598 2.619 2.707 Basit Ġndeks (1990-94=100) 120 113 100 102 102 101 104 101 109 109 104 Zinc. Ġndeks 100 120 135 135 138 141 142 148 149 162 177 184 Üretim Miktarı (ton) 986.318 1.148.222 1.292.467 1.336.123 1.424.231 1.538.902 1.565.122 1.747.613 1.691.500 1.929.614 2.125.720 2.282.264 Basit Ġndeks (1990-94=100) Zinc. Ġndeks Yıllar 1990-1994 1995-1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Üretim Alanı (Ha) 458.940 550.387 619.408 621.853 633.611 646.021 652.954 678.523 684.395 742.858 811.556 843.251 Basit Ġndeks (1990-94=100) Çizelge 1. Dünya ceviz üretimindeki geliĢmeler 100 97 97 100 104 111 111 120 115 121 122 126 97 100 103 105 106 101 107 96 105 101 103 Kaynak. FAO,2011. Grafik 1. Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimi yıllara göre dağılımı Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve ülke payları Çizelge 2‘de incelenmiĢtir. Dünya ceviz üretim alanı ve miktarından aldıkları pay açısından ülkeler incelendiğinde, ilk 3 sırayı Çin, ABD ve Türkiye almaktadır. Dünya ceviz üretim alanında ilk sırayı %36,2‘lik pay ile Çin almaktadır. Bu ülkeyi sırasıyla; ABD (%10,7), Türkiye (%10,3), Ġran (%8) ve Meksika 336 (%8) izlemektedir. Bu beĢ ülke dünya toplam ceviz üretim alanlarının yaklaĢık % 72‘sine sahiptirler. Dünya ceviz üretim miktarında ise sırasıyla Çin %42,9, ABD %16,5 Türkiye %7,8, Ġran %6,2 ve Ukrayna %3,7 oranında pay almaktadır. Bu beĢ ülke dünya toplam ceviz üretim miktarının yaklaĢık % 77‘sine sahiptirler. Dünyada birim alana ceviz verimi ortalaması 2.707 kg/hektar olup, ceviz veriminde ilk sırayı 28.182 kg/hektar ile Slovenya alırken, bu ülkeyi 25.167 kg/hektar ile Romanya ve 9.829 kg/hektar ile Pakistan izlemektedir. Bu ülkelerin ceviz verimleri dünya ortalamasından sırasıyla; 10,4 kat, 9,3 kat ve 3,6 kat daha fazladır. Dünya ceviz üretim alanı ve miktarında ilk sırayı paylaĢan ülkelerin, birim alana ceviz verimlerinin düĢük olması dikkat çekicidir. Nitekim bu ülkelerin ceviz verimleri sırasıyla, ABD 4.172, Çin 3.211, Ġran 2.087 ve Türkiye 2.49 kg/hektardır. Çizelge 2. Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve ülke payları (2009) Üretim Alanı Üretim Miktarı Verim Ülkeler Hektar Çin 305.000 ABD 90.246 Türkiye 86.533 Ġran 67.776 Meksika 58.000 Hindistan 30.800 Polonya 20.106 Fransa 17.679 Sırbistan 16.410 Yunanistan 13.951 Diğer ülkeler 136.750 Dünya 843.251 Kaynak. FAO,2011. Ülkeler Çin ABD Türkiye Ġran Ukrayna Meksika Fransa Romanya Hindistan Mısır Diğer 16,2 ülkeler 100,0 Dünya (%) 36,2 10,7 10,3 8,0 6,9 3,7 2,4 2,1 1,9 1,7 Ülkeler Slovenya Romanya Pakistan Çek Cum. Ukrayna Filistin Mısır Özbekistan Afganistan ABD Diğer ülke 310.851 13,6 ort. 2.282.264 100,0 Dünya ort. Ton 979.366 376.480 177.298 141.426 83.890 70.000 41.624 38.329 36.000 27.000 Grafik 2. Dünya ceviz üretim alanı ülke payları (2009) 337 (%) 42,9 16,5 7,8 6,2 3,7 3,1 1,8 1,7 1,6 1,2 Verim (kg/hektar) indeksi 28.152 10,4 25.167 9,3 9.829 3,6 7.239 2,7 6.260 2,3 5.238 1,9 5.144 1,9 4.402 1,6 4.199 1,6 4.172 1,5 1.989 2.707 0,7 1,0 Grafik 3. Dünya ceviz üretim miktarı ve ülke payları (2009) Türkiye‟de Ceviz Üretimi Türkiye ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimine iliĢkin 1990-2009 dönemi verileri Çizelge 3‘de verilmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle Türkiye ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve veriminde artıĢ olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim Türkiye ceviz üretim alanı 1990-94 baz yılı ortalamasına göre yaklaĢık %54 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 86.553 hektara ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde üretim miktarı yaklaĢık %50 oranında artarak 177.298 tona çıkmıĢtır. Ġncelenen dönem itibariyle Türkiye ceviz verimi 1.692-2.111 kg/hektar arasında değiĢmektedir. Ġncelenen dönemde Türkiye ceviz üretim alanı ve üretim miktarında yaĢanan önemli artıĢlara karĢın ceviz veriminde arzu edilen artıĢ gerçekleĢememiĢtir. Üretimdeki artıĢın, verimden ziyade üretim alanlarında yaĢanan artıĢtan kaynaklandığını söylemek mümkündür. 100 103 105 108 114 122 125 135 137 146 151 154 103 102 103 106 107 102 108 101 107 103 102 338 100 98 98 98 101 110 106 127 109 146 144 150 98 100 100 103 108 97 119 86 133 99 104 Basit Ġndeks (199094=100) Zinc. Ġndeks Üretim Miktarı (ton) 118.400 116.000 116.000 116.000 120.000 130.000 126.000 150.000 129.614 172.572 170.897 177.298 Basit Ġndeks (199094=100) Zinc. Ġndeks Üretim Alanı Yıllar (Ha) 1990-1994 56.103 1995-1999 57.856 2000 59.000 2001 60.496 2002 63.986 2003 68.333 2004 70.000 2005 75.583 2006 76.583 2007 82.117 2008 84.917 2009 86.533 Kaynak. FAO,2011. Basit Ġndeks (199094=100) Zinc. Ġndeks Çizelge 3. Türkiye ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimindeki geliĢmeler Verim (kg/hektar) 2.111,0 100 2.004,7 95 95 1.966,1 93 98 1.917,5 91 98 1.875,4 89 98 1.902,4 90 101 1.800,0 85 95 1.984,6 94 110 1.692,5 80 85 2.101,5 100 124 2.012,5 95 96 2.048,9 97 102 Grafik.4. Türkiye ceviz üretim alanı ve üretim miktarındaki yıllara göre geliĢmeler Dünya ceviz üretim alanı ve miktarından türkiye‘nin aldığı paydaki geliĢmeler çizelge 4‘te verilmiĢtir. 1990-2009 döneminde Türkiye‘nin dünya ceviz üretim alanından aldığı pay %9,512,2 arasında değiĢmektedir. Aynı dönemde Türkiye‘nin dünya ceviz üretiminden aldığı pay % 7,7-12,0 arasında değiĢmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle Türkiye‘nin ceviz üretim alanları ve üretim miktarı artmasına rağmen, hem dünya ceviz üretim alanından hem de üretim miktarından aldığı pay düĢmüĢtür. Bunun nedeninin, dünya ceviz üretim alanı ve üretim miktarındaki artıĢ hızının Türkiye‘nin artıĢ hızından daha yüksek olduğu söylenebilir. Nitekim incelenen dönem itibariyle dünya ceviz üretim alanı yaklaĢık %84 ve üretim miktarı yaklaĢık %131 oranında artmıĢtır. Çizelge 4. Dünya ceviz üretim alanı ve miktarından türkiye‘nin aldığı paydaki geliĢmeler Ceviz Üretim Alanı Ceviz Üretim (ha) Türkiye'nin Miktarı (ton) Türkiye'nin Yıllar Dünya Türkiye Payı (%) Dünya Türkiye Payı (%) 1990-1994 458.940 56.103 12,2 986.318 118.400 12,0 1995-1999 550.387 57.856 10,5 1.148.222 116.000 10,1 2000 619.408 59.000 9,5 1.292.467 116.000 9,0 2001 621.853 60.496 9,7 1.336.123 116.000 8,7 2002 633.611 63.986 10,1 1.424.231 120.000 8,4 2003 646.021 68.333 10,6 1.538.902 130.000 8,4 2004 652.954 70.000 10,7 1.565.122 126.000 8,1 2005 678.523 75.583 11,1 1.747.613 150.000 8,6 2006 684.395 76.583 11,2 1.691.500 129.614 7,7 2007 742.858 82.117 11,1 1.929.614 172.572 8,9 2008 811.556 84.917 10,5 2.125.720 170.897 8,0 2009 843.251 86.533 10,3 2.282.264 177.298 7,8 Kaynak. FAO,2011. Türkiye‘de sert kabuklu meyvelerin üretim alanları ve oranları çizelge 5‘te verilmiĢtir. 20002009 dönemi Türkiye ‗de toplam 82186 hektar alanda sert kabuklu meyve üretim alanı olup, bunun %69‘unu fındık, %14,3‘ünü ceviz, %7,1‘ini Antep fıstığı, %6,4‘ünü kestane ve %2,8‘ini ise badem oluĢturmaktadır. Ġncelenen dönem itibariyle sert kabuklu meyve üretim 339 alanları içerisinde ceviz üretim alanın payının arttığını söylemek mümkündür. Nitekim 2000 yılında %12 olan ceviz üretim alanı payı dönem sonunda %14,3‘e çıkmıĢtır. Çizelge 5. Türkiye‘de sert kabuklu meyvelerin üretim alanları ve oranları Ceviz Badem Fındık Kestane Antepfıstığı Üretim Üretim Üretim Üretim Üretim Alanı Alanı Alanı Alanı Alanı Yıllar (hektar) % (hektar) % (hektar) % (hektar) % (hektar) % 2000 59.000 12,0 18.000 3,7 342.987 69,8 35.300 7,2 36.349 7,4 2001 60.496 12,2 17.875 3,6 345.448 69,7 35.100 7,1 36.999 7,5 2002 63.986 12,7 17.500 3,5 350.296 69,3 36.300 7,2 37.428 7,4 2003 68.333 12,9 17.375 3,3 368.357 69,7 37.200 7,0 37.570 7,1 2004 70.000 12,6 17.250 3,1 393.000 70,7 37.800 6,8 37.572 6,8 2005 75.583 13,5 17.000 3,0 389.696 69,6 37.800 6,7 40.000 7,1 2006 76.583 13,6 16.180 2,9 392.860 69,7 37.260 6,6 40.377 7,2 2007 82.117 13,4 17.585 2,9 433.920 70,8 38.960 6,4 40.663 6,6 2008 84.917 14,3 17.150 2,9 412.468 69,4 38.980 6,6 40.954 6,9 2009 86.533 14,3 17.040 2,8 421.108 69,4 39.040 6,4 43.063 7,1 Kaynak. TUĠK,2011. Toplam Üretim Alanı (hektar) % 71.733 100,0 72.183 100,0 73.812 100,0 74.854 100,0 75.456 100,0 77.883 100,0 77.721 100,0 79.707 100,0 80.017 100,0 82.186 100,0 Grafik. 6. Türkiye‘de sert kabuklu meyvelerin üretim alanları yüzdeleri Türkiye‘de sert kabuklu meyve ağacı sayısındaki geliĢmeler Çizelge 6‘da verilmiĢtir. 20002010 döneminde tüm sert kabuklu meyve ağacı sayısında artıĢ yaĢanmıĢ olup, en fazla artıĢ %53,3 oranında cevizde yaĢanmıĢtır. 2010 yılı itibariyle tüm sert kabuklu meyve ağaçları içerisinde ilk sırayı yaklaĢık %90 ile fındık alırken, fındığı % 7,5 ile antepfıstığı ve %1,4 ile ceviz izlemektedir. Meyve veren ceviz ağacı sayısındaki artıĢa rağmen toplam içerisindeki oranının hala çok düĢük olması oldukça dikkat çekicidir. 340 Çizelge 6. Türkiye‘de sert kabuklu meyve ağacı sayısındaki geliĢmeler 2000 Yılı 2010 Yılı Meyve veren ağaç (Adet) 3.600 3.683 282.970 356.762 3.550 5.441 1.765 1.920 25.445 29.617 317.330 397.423 Meyveler Badem Fındık Ceviz Kestane Antepfıstığı TOPLAM 2000-2010 Dönemi DeğiĢim Toplamdaki Payları (2010 yılı) ArtıĢ (%) 2,3 26,1 53,3 8,8 16,4 25,2 % 0,9 89,8 1,4 0,5 7,5 100,0 Kaynak. TUĠK,2011. Türkiye‘de ceviz ağacı sayısındaki ve verimdeki geliĢmeler çizelge 7‘de verilmiĢtir. 20002010 dönemi toplam ceviz ağacı sayısı yaklaĢık %80 oranında artarken, meyve veren ağaç sayısı %53, meyve vermeyen ağaç sayısı ise %144 oranında artmıĢtır. Meyve vermeyen ağaç sayısındaki artıĢta, özellikle son yıllarda devletin kapama ceviz bahçelerinin tesisine yönelik izlediği politikalar ve verdiği teĢvikler ile özel sektörün ceviz yetiĢtiriciliğine ilgi göstermesinin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu durum önümüzdeki yıllarda Türkiye‘de ceviz üretiminin artacağının bir göstergesi olarak algılanabilir. Ayrıca ceviz ağacının meyvesi yanında kerestesinden de faydalanılmaktadır. Ceviz ağacı sayısındaki artıĢta ceviz kerestesine olan talebin fazla olmasının da etkili artıĢ olduğu söylenebilir (Uzun, 2006, s.8). Ağaç baĢına ceviz verimi incelendiğinde, dönem baĢında 43,4 kg/ağaç olan verimi 2010 yılında yaklaĢık %17 oranında artarak 51 kg/ağaca ulaĢmıĢtır. Bu durumun aĢılı ve sertifikalı ceviz fidanı kullanımı ve üretimi yönündeki teĢviklerden kaynaklandığını söylemek mümkündür. Ceviz ağaçlarının son yıllara kadar tamamen tohumla, çöğürden aĢısız üretilmesi, ülkemizin geniĢ bir popülasyona sahip olmasına neden olmuĢtur. (Haskınacı, 2003,s.14). Cevizde aĢılı fidan üretimi, aĢının zorluğu nedeni ile ancak belli üretim merkezlerinde yapılabildiğinden standart ve sertifikalı fidan üretimi yeterli değildir. Ceviz üretiminde standart çeĢitlerle kapama bahçelerin tesisinin yaygınlaĢtırılması gerekmektedir (TKB,2005) Çizelge 7. Türkiye‘de ceviz ağacı sayısındaki ve verimdeki geliĢmeler Kaynak. TUĠK,2011. 341 Verim 100 43,4 119 119 46,7 136 114 49,0 141 103 47,7 148 105 50,8 151 102 45,2 158 105 53,6 187 118 44,7 198 106 47,1 215 108 47,3 244 114 51,0 Zinc.Ġndeks Zinc.Ġndeks Verim (Kg/Ağaç) Basit Ġndeks (2000=100) 100 103 103 108 106 115 106 118 102 128 108 129 101 139 107 144 103 146 102 153 105 Ağaç Sayısı (Bin adet) 1.490 1.780 2.030 2.100 2.200 2.245 2.353 2.788 2.952 3.200 3.643 Basit Ġndeks (2000=100) 108 108 105 103 106 102 111 104 104 108 Meyve Vermeyen ağaç sayısı Zinc.Ġndeks 100 108 117 123 127 135 138 153 160 167 180 Ağaç Sayısı (Bin adet) 3.550 3.640 3.850 4.100 4.200 4.535 4.595 4.927 5.095 5.192 5.441 Basit Ġndeks (2000=100) Zinc.Ġndeks Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Ağaç Sayısı (Bin adet) 5.040 5.420 5.880 6.200 6.400 6.780 6.948 7.715 8.047 8.392 9.084 Meyve Veren ağaç sayısı Basit Ġndeks (2000=100) Toplam Ağaç Sayısı 100 108 113 110 117 104 124 103 108 109 117 108 105 97 107 89 119 83 105 101 108 Grafik.8. Türkiye‘de yıllara göre ceviz ağacı sayısındaki ve verimdeki geliĢmeler Türkiye‘de ceviz üretimi, kullanılabilir üretim, yurt içi kullanım, kiĢi baĢı tüketim ve yeterlilik düzeyi çizelge 8‘de verilmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle ceviz üretim kayıpları, yurt içi kullanım miktarı ve tüketim miktarında artıĢlar yaĢanırken, tüketim kayıplarında azalma yaĢanmıĢtır. Bu durum ceviz tüketiminin sağlık açısından yararlarının fark edilmesi ve tüketicilerin bilinçlenmesi ile daha taze ve hızlı tüketim süreci ile açıklanabilir. Türkiye‘de kiĢi baĢına ceviz tüketimi yaklaĢık 2.9 kg iken, diğer sert kabuklu meyvelerin tüketimi sırasıyla, antepfıstığı 1,03 kg, badem 0,90 kg, kestane 0,74 kg ve fındık 0,73 kg‘dır. (Anonim, 2011). Türkiye‘de yaklaĢık 600.000 ton üretilen fındıktan, 177.000 ton üretilen cevize göre daha az tüketilmesi hem fındığın iĢlenerek farklı ürün formlarında, çikolata ve Ģekerleme sanayinde daha çok kullanılması hem de Türk insanın cevizi daha çok sevmesiyle açıklanabilir. Türkiye‘de ceviz çok tüketilmesi nedeniyle üretim tüketimi karĢılayamamaktadır. Üretimin tüketimi karĢılama oranı yıllar itibariyle düĢmekte olup, üretimin tüketimi karĢılama oranı 2000/01 döneminde yaklaĢık %94 iken bu oran 2009/10 döneminde %81‘e gerilemiĢtir. Ancak bu durum üretimin azalmasından değil, kiĢi baĢına gelirin artması ve sağlık yararlarının fark edilmesi ile tüketim hızının üretim artıĢ hızından daha yüksek olması ile açıklanabilir. Ceviz yurt içinde geleneksel olarak kabuklu ceviz olarak tüketilmektedir. Ancak son yıllarda iç ceviz tüketimine doğru bir yönelim baĢlamıĢtır. Ceviz üretimimizin önemli bir bölümü tohumdan yetiĢmiĢ ağaçlardan karĢılandığı için kalite açığı söz konusudur. Türkiye‘de ceviz üreten yetiĢtiriciler ürettikleri ürünün önemli bir kısmını kendileri tüketmektedirler (Akça,2009,s.73). Ceviz fiyatının yurtiçi ceviz tüketimini etkileyen en büyük faktör olduğu belirtilmektedir. Cevizde fiyat hasat döneminde ceviz üreticisi ve ceviz toptancısı arasındaki pazarlıklar sonucu oluĢmaktadır (Uzun, 2006, s.37). 342 Çizelge 8. Ceviz üretimi, kullanılabilir üretim, yurt içi kullanım, kiĢi baĢı tüketim ve yeterlilik düzeyi Piyasa Dönemi 2009/'10 2008/'09 2007/'08 2006/'07 2005/'06 2004/'05 2003/'04 2002/'03 2001/'02 2000/'01 Üretim Kullanılabilir Yurt içi Üretim kayıpları Üretim Arz kullanım (Ton) (Ton) (Ton) (Ton) (Ton) (1) (2) (3)=(1)-(2) (4) (5) 177.298 4.255 173.043 219.047 212.664 170.897 4.102 166.795 201.813 197.954 172.572 4.142 168.430 208.002 205.087 129.614 3.111 126.503 153.215 152.215 150.000 3.600 146.400 174.782 174.140 126.000 3.024 122.976 158.948 158.032 130.000 3.120 126.880 152.520 151.808 120.000 2.880 117.120 136.071 135.819 116.000 2.784 113.216 121.165 120.398 116.000 2.784 113.216 121.537 120.569 Tüketim (Ton) (6)=(5)-(7) 207.560 193.203 200.165 136.992 156.726 142.229 136.627 122.237 108.358 108.512 Tüketim KiĢi Yeterlilik Kayıpları baĢına derecesi (Ton) tüketim (%) (7) (kg) (3)/(5)*100 5.104 2,9 81,4 4.751 2,7 84,3 4.922 2,8 82,1 15.223 ... 83,1 17.414 ... 84,1 15.803 2,0 77,8 15.181 2,0 83,6 13.582 1,8 86,2 12.040 1,6 94,0 12.057 1,6 93,9 Kaynak. TUĠK,2011. Grafik 9. Ceviz üretimi, yurt içi kullanım, kiĢi baĢı tüketim ve yeterlilik düzeyi Dünya‟da ve Türkiye‟de Ceviz DıĢ Ticaretindeki GeliĢmeler Dünya Ceviz DıĢ Ticareti Dünya ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler Çizelge 9‘da verilmiĢtir. Dünyada hem kabuklu hem de kabuksuz ceviz ticareti yapılmaktadır. Dünya ceviz ithalatı 2000 yılı baz yılına göre yaklaĢık %105 oranında artarak 315.586 tona ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde ceviz ihracatı yaklaĢık %131 oranında artmıĢ ve 414.586 tona çıkmıĢtır. Ceviz ihracatında bir önceki yıla göre 2009 yılında yaĢanan %46‘lık artıĢ dikkat çekmektedir. 343 Çizelge 9. Dünya ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler (2000-2009) 99 117 103 123 91 115 100 113 118 Kabuklu Kabuksuz Toplam 106.568 72.566 179.134 95.607 75.496 171.103 103.217 91.780 194.997 107.716 96.523 204.239 129.248 118.687 247.935 129.018 137.678 266.696 127.181 147.043 274.224 139.041 154.174 293.215 127.741 156.597 284.338 236.021 178.565 414.586 Zinc. indeks (2000=100) 100 99 115 119 147 134 154 154 173 205 Basit indeks (2000=100) Kabuklu Kabuksuz Toplam 88.027 65.881 153.908 78.535 73.426 151.961 95.062 82.448 177.510 91.509 91.517 183.026 119.133 106.616 225.749 91.133 115.378 206.511 113.500 123.283 236.783 108.029 128.628 236.657 134.233 132.542 266.775 161.067 154.519 315.586 Zinc. indeks (2000=100) Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Ġhracat Miktarı (ton) Basit indeks (2000=100) Ġthalat Miktarı (ton) 100 96 109 114 138 149 153 164 159 231 96 114 105 121 108 103 107 97 146 Kaynak. FAO,2011. Grafik.10. Dünya ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler (2000-2009) Dünya ceviz ihracatında ön sıralarda yer alan ülkelerin, kabuklu ve kabuksuz ceviz ihracatından aldıkları paylar Çizelge 10‘da incelenmiĢtir. Dünya kabuklu ve kabuksuz ceviz ihracatında ilk sırayı ABD (sırasıyla %49,4 ve % 40,1) almaktadır. Kabuklu ceviz ihracatında ABD‘yi %16,1‘lik pay ile Meksika, %11 ile Fransa, %6,9 ile Çin Hong Kong Özel Bölgesi ve %5,2 ile Ukrayna izlemektedir. Bu ülkeler 2009 yılında dünya kabuklu ceviz ihracatının yaklaĢık %89‘unu gerçekleĢtirmiĢlerdir. Kabuksuz ceviz ihracatında ise ABD‘yi %15,4 ile Ukrayna, %5,6 ile Meksika ve %5,5 ile Moldova izlemektedir. Bu ülkeler 2009 yılında dünya kabuksuz ceviz ihracatının yaklaĢık %67‘sini gerçekleĢtirmiĢlerdir. Türkiye‘nin kabuklu ceviz ihracatı sadece 19 ton olarak gerçekleĢirken, kabuksuz ceviz ihracatından aldığı pay ise yaklaĢık %0,7 olup oldukça düĢüktür. Cevizin gen merkezleri ve anavatanları arasında yer alan Türkiye, ceviz varlığı ile dünyada önemli bir ülke olmasına rağmen, üretim ve ihracatta istenen yerde değildir. Türkiye‘nin dünya ceviz dıĢ satımında yer alamamasının en önemli nedeni iç tüketimi karĢılayamamasıdır. ABD ceviz üretimi standart çeĢitlerle yapıldığı için dıĢ ticarette bu üretim modeli ABD‘yi 344 lider ülke konumuna getirmiĢtir. Dünya‘da ABD ceviz üretimi ile rekabet edebilecek ülke yok denecek kadar azdır. (Akça,2009, s.79) Çizelge 10. Dünya ceviz ihracatında önemli ülke payları (2009) Kabuklu Ceviz Ġhracatı Kabuksuz Ceviz Ġhracatı Ülke Miktar payı Miktar Ülke payı Ülkeler (ton) (%) Ülkeler (ton) (%) ABD 116.601 49,4 ABD 72.119 40,4 Meksika 38.031 16,1 Ukrayna 27.549 15,4 Fransa 25.889 11,0 Meksika 10.022 5,6 Çin, Hong Kong Özel Böl. 16.349 6,9 Moldova 9.734 5,5 Ukrayna 12.212 5,2 Hindistan 8.707 4,9 ġili 11.458 4,9 ġili 6.790 3,8 Hollanda 1.860 0,8 Romanya 5.667 3,2 Almanya 1.284 0,5 Kırgızistan 4.600 2,6 Moldova 1.245 0,5 Çin 4.098 2,3 Afganistan 1.177 0,5 Özbekistan 3.146 1,8 Türkiye 19 0,0 Türkiye 1.210 0,7 Diğer ülkeler 9.896 4,2 Diğer ülkeler 24.923 14,0 Dünya 236.021 100,0 Dünya 178.565 100,0 Kaynak. FAO,2011. Grafik.11. Dünya kabuksuz ceviz ihracatında önemli ülke payları (2009) Grafik.12. Dünya kabuklu ceviz ihracatında önemli ülke payları (2009) 345 Dünya ceviz ithalatında ön sıralarda yer alan ülkelerin, kabuklu ve kabuksuz ceviz ithalatından aldıkları paylar Çizelge 11‘de incelenmiĢtir. Dünya kabuklu ceviz ithalatında ilk sırayı %14,5 ile Ġtalya alırken, bu ülkeyi %14,2 ile Türkiye, %13,5 ile Çin Hong Kong Özel Bölgesi, %11,3 ile Meksika ve %9 ile Ġspanya izlemektedir. Bu Ülkeler toplam kabuklu ceviz ithalatının yaklaĢık %63‘ünü gerçekleĢtirmektedirler. Kabuksuz ceviz ithalatında ise Rusya (%10,2), Almanya (%8,2), Japonya (%6,1), Kore (%5,7) ve Türkiye (%5,1) ilk sıraları almaktadır. Türkiye‘nin Dünya kabuklu ceviz ithalatında 3.sırayı, kabuksuz ceviz ithalatında ise 5.sırayı alması dikkat çekmektedir. Çizelge 11. Dünya ceviz ithalatında önemli ülke payları (2009) Kabuklu Ceviz Ġthalatı Kabuksuz Ceviz Ġthalatı Miktar Ülke payı Miktar Ülke payı Ülkeler (ton) (%) Ülkeler (ton) (%) Ġtalya 23.399 14,5 Rusya 15.718 10,2 Almanya 12.712 8,2 Türkiye 22.915 14,2 Çin, Hong Kong Özel Böl. 21.725 13,5 Japonya 9.436 6,1 Meksika 18.135 11,3 Kore 8.797 5,7 Ġspanya 14.531 9,0 Türkiye 7.892 5,1 Almanya 12.531 7,8 Ġspanya 7.605 4,9 Çin 11.842 7,4 Fransa 7.517 4,9 Rusya 4.702 2,9 Suriye 6.852 4,4 Irak 3.294 2,0 Kanada 6.587 4,3 Hollanda 3.186 2,0 Çin 5.769 3,7 Diğer ülkeler 24.807 15,4 Diğer ülkeler 65.634 42,5 Dünya 161.067 100,0 Dünya 154.519 100,0 Kaynak. FAO,2011. Grafik 13. Dünya Kabuklu Ceviz Ġthalatında önemli ülke payları (2009) Grafik 14. Dünya kabuksuz ceviz ithalatında önemli ülke payları (2009) Türkiye Ceviz DıĢ Ticareti Türkiye ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler Çizelge 12‘de verilmiĢtir. Türkiye‘de hem kabuklu hem de kabuksuz ceviz ticareti yapılmaktadır. Türkiye ceviz ithalatı 2000 yılı baz yılına göre yaklaĢık 5,4 kat artarak 30.807 tona ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde ceviz ihracatı yaklaĢık 4 kat artmıĢ ve 1.229 tona çıkmıĢtır. Ceviz ithalatında 2002 yılında bir önceki yıla göre yaĢanan yaklaĢık 3,7 katlık artıĢ dikkat çekmektedir. KiĢi baĢına düĢen gelirdeki artıĢ ve 346 tüketicilerin sağlık konusundaki endiĢe ve bilinç düzeylerinin artması ile Türkiye‘nin ceviz ithalatı artıĢ trendini devem ettireceğini söylemek mümkündür. Çizelge 12. Türkiye ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler (2000-2009) Zinc. Ġndeks Basit indeks (2000=100) 39,7 376,2 117,7 179,5 80,8 122,4 92,3 152,3 124,7 Kabuksuz 100,0 39,7 149,3 175,7 315,4 254,7 311,7 287,7 438,2 546,4 Toplam Toplam Toplam Ġthalat Ġhracat Ġhracat Değeri Miktarı Değeri (1000$) (ton) (1000$) 3.541 6 297 303 100,0 1.199 1.140 2 513 515 170,0 170,0 1.401 9.978 1 131 132 43,6 25,6 427 11.978 17 232 249 82,2 188,6 967 18.485 6 339 345 113,9 138,6 1.317 27.593 6 210 216 71,3 62,6 1.225 40.050 4 264 268 88,4 124,1 1.413 58.730 0 588 588 194,1 219,4 4.316 74.994 2 1.473 1.475 486,8 250,9 13.300 87.547 19 1.210 1.229 405,6 83,3 10.502 Kabuklu Zinc. Ġndeks Yıllar 2000 4.210 1.428 2001 988 1.250 2002 3.140 5.279 2003 3.381 6.527 2004 8.697 9.084 2005 4.467 9.893 2006 8.620 8.951 2007 8.557 7.662 2008 16.452 8.254 2009 22.915 7.892 Toplam Ġthalat Miktarı (ton) 5.638 2.238 8.419 9.908 17.781 14.360 17.571 16.219 24.706 30.807 Ceviz Ġhracatı Basit indeks (2000=100) Kabuksuz Kabuklu Ceviz Ġthalatı Kaynak.http://faostat.fao.org/DesktopModules/Faostat/WATFDetailed2/watf.aspx?PageID=5 36 Grafik.15. Türkiye ceviz ithalatı ve ihracatı üretim miktarları (2000-2009) Türkiye‘nin ceviz ithalatı yaptığı ülkeler ve payları çizelge 13‘de verilmiĢtir. Türkiye toplam ceviz ithalatının yaklaĢık yarısını (%49,3) ABD‘den yapmaktadır. ABD‘yi % 160,2 ile ġili, %8,4 ile Ukrayna ve %7.4 ile Bosna izlemektedir. Türkiye 2009 yılı itibariyle toplam ceviz ithalatına yaklaĢık 84.4 milyon $ ödemiĢtir. Türkiye‘nin ceviz ithalatının yaklaĢık %75‘i kabuklu ceviz ithalatıdır. Türkiye‘nin kabuklu ceviz ithalatını yaptığı ülkelerin baĢında ABD (%63,5) gelmektedir. ABD‘yi % 21,1 ile ġili ve %5,3 ile Ukrayna izlemektedir. Kabuksuz ceviz ithalatında ise ilk sırayı Bosna (%25,6) almaktadır. Bosna‘yı % 17,5 ile Ukrayna ve yaklaĢık %12 ile Özbekistan, Romanya ve Kırgızistan izlemektedir. 347 Çizelge 13.Türkiye‘nin ceviz ithalatı yaptığı ülkeler ve payları (2009) Kabuklu Kabuksuz Toplam Ceviz Ġthalatı Ceviz Ġthalatı Miktar Değer Ülkeler Ton % Ton % (ton) % (000$) % ABD 14.548 63,5 653 8,3 15.201 49,3 27.386 32,4 ġili 4.845 21,1 157 2,0 5.002 16,2 9.948 11,8 Ukrayna 1.214 5,3 1.382 17,5 2.596 8,4 10.127 12,0 Avustralya 381 1,7 0 0,0 381 1,2 701 0,8 Bulgaristan 358 1,6 21 0,3 379 1,2 764 0,9 Romanya 337 1,5 976 12,4 1.313 4,3 6.062 7,2 Moldova 277 1,2 603 7,6 880 2,9 3.922 4,6 Bosna 256 1,1 2.017 25,6 2.273 7,4 12.380 14,7 Fransa 250 1,1 0 0,0 250 0,8 497 0,6 Özbekistan 136 0,6 1.010 12,8 1.146 3,7 5.990 7,1 Kırgızistan 131 0,6 950 12,0 1.081 3,5 5.580 6,6 Afganistan 81 0,4 113 1,4 194 0,6 803 1,0 Ġspanya 78 0,3 0 0,0 78 0,3 142 0,2 Çin 23 0,1 10 0,1 33 0,1 101 0,1 Toplam 22.915 100,0 7.892 100,0 30.807 100,0 84.403 100,0 Kaynak.http://faostat.fao.org/DesktopModules/Faostat/WATFDetailed2/watf.aspx?PageID=5 36 Türkiye‘nin ceviz ihracatı yaptığı ülkeler ve payları çizelge 14‘de verilmiĢtir. Türkiye 2009 yılı itibariyle 1.209 ton kabuksuz ceviz ihracatı yapmıĢ olup bu ihracattan toplam yaklaĢık 10.4 milyon dolar ihracat geliri elde etmiĢtir. Türkiye‘nin ceviz ihracatı kabuksuz ceviz ağırlıklıdır. Kabuklu ceviz ihracatı, Ġngiltere (15 ton) ve Güney Kıbrıs (4 ton) olmak üzere toplam 19 ton olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu ihracattan 41.000 dolar ihracat geliri elde edilmiĢtir. Türkiye‘nin kabuksuz ceviz ihracatını yaptığı ülkelerin baĢında Ġran (%37,6), Irak (%19,2),Almanya (%14,1) ve Fransa (%10,1) gelmektedir. Türkiye‘nin 2009 yılı itibariyle kabuksuz ceviz ihracatı 1.209 ton olup, bu ihracattan toplam 10.459 dolar ihracat geliri elde edilmiĢtir. 348 Çizelge 14. Türkiye‘nin ceviz ihracatı yaptığı ülkeler ve payları (2009) Kabuksuz Ceviz Ġhracatı Değer Ülkeler Ton % (000$) % Ġran 454 37,6 3.793 36,3 Irak 232 19,2 2.018 19,3 BirleĢik Arap Emirlikleri 5 0,4 56 0,5 Azerbaycan 4 0,3 42 0,4 Suriye 6 0,5 46 0,4 Kıbrıs 44 3,6 370 3,5 Libya 3 0,3 35 0,3 Tunus 3 0,3 28 0,3 Mısır 14 1,2 124 1,2 Ġsrail 1 0,1 6 0,1 Lübnan 9 0,7 82 0,8 Hırvatistan 24 2,0 176 1,7 Ġsviçre 10 0,8 63 0,6 Almanya 171 14,1 1.292 12,4 Fransa 122 10,1 1.210 11,6 Ġspanya 52 4,3 519 5,0 Ġsveç 2 0,2 29 0,3 Diğerleri 53 4,4 570 5,5 Toplam 1.209 100,0 10.459 100,0 Kaynak.http://faostat.fao.org/DesktopModules/Faostat/WATFDetailed2/watf.aspx?PageID=5 36 Sonuç ve Öneriler Dünyada pek çok ülke ceviz üretimi yapmasına karĢın bunlardan özellikle ABD, Çin, Türkiye, Ġran ve Ukrayna gibi sadece birkaç ülke ceviz üretiminde önemli pay almaktadır. Bu beĢ ülke dünya toplam ceviz üretim miktarının yaklaĢık % 77‘sini karĢılamaktadır. Hem Türkiye‘de hem de dünya‘da ceviz üretim alanları ve üretim miktarı son yıllarda artıĢ göstermiĢtir. Bu durum cevize olan talebin ve buna bağlı olarak ceviz üretiminin öneminin arttığını, ceviz yetiĢtiriciliğinin gerek üreticiler ve gerekse ülkeler açısından karlı bir sektör haline geldiğini göstermektedir. Dünya ceviz ticareti kabuklu ve iç ceviz olarak yapılmakta ve ticarette iç cevizin payı artmaktadır. Kabuklu ceviz ihracatında; ABD, Meksika ve Fransa önde gelirken, kabuksuz ceviz ihracatında ise ABD, Ukrayna ve Meksika önde gelmektedir. Kabuklu ceviz ithalatında; Ġtalya, Türkiye, Çin Hong Kong özel bölgesi ve Meksika önde gelirken, kabuksuz ceviz ithalatında ise Rusya, Almanya, Japonya, Kore ve Türkiye önde gelmektedir. Türkiye‘de ceviz yetiĢtiriciliği daha çok öz tüketim ve/veya iç tüketime yönelik olarak yapılmaktadır. Üretilen cevizin önemli bir kısmı iç tüketimde kullanılırken, üretim tüketimi karĢılayamamakta, özellikle son yıllarda gittikçe artan oranlarda ceviz ithal edilmekte, ancak yıllara göre değiĢmekle birlikte çok az bir kısmı kabuklu ve iç ceviz olarak değiĢik ülkelere ihraç edilmektedir. Türkiye‘de son yıllarda ceviz ağacı sayısı artmasına karĢın, toplam ağaç varlığı içerisinde meyve vermeyen ağaç sayısı oldukça fazladır. Özellikle son yıllarda devletin kapama ceviz bahçelerinin tesisine yönelik izlediği politikaların ve verdiği teĢviklerin, ayrıca özel sektörün ceviz yetiĢtiriciliğine ilgi göstermesinin ceviz ağacı sayısındaki geliĢmeye ve yeni bahçe tesislerinin kurulmasına olumlu katkı yaptığı söylenebilir. 349 Türkiye‘de ceviz üretimi ve ticareti ülke ekonomisine katkı yaratabilecek potansiyeldedir. Ancak bu potansiyelden yararlanabilmek için bazı sorunların çözülmesi ve bu amaçla bir takım önlemlerin alınması gerekmektedir. Türkiye öncelikle artan iç tüketimi karĢılamaya, dolayısıyla üretimi artırmaya yönelik politikalar izlemeli ve yıllar itibariyle gittikçe artan ithalat giderlerini azaltmalıdır. Ceviz üretim potansiyelini değerlendirebilmek için alınabilecek önlemlerden baĢlıcaları Ģu Ģekilde sıralanabilir: Türkiye‘de ceviz üreticilerinin modern ceviz yetiĢtiriciliği konusunda bilgi ve bilinç düzeylerinin yetersizliği ceviz yetiĢtiriciliğinin en önemli sorunları arasında bulunmaktadır. Türkiye genelinde homojen bir ceviz üretimi yoktur. Az sayıda kapama ceviz bahçelerinin varlığına karĢın kendi haline bırakılmıĢ, diğer meyve bahçelerinin içinde bakımsız ve dağınık ceviz ağaçları çoğunluktadır. Bu nedenle sertifikalı, aĢılı fidan kullanımı ve standart çeĢitlerle kapama bahçe tesisinin yaygınlaĢtırılması konusunda eğitim çalıĢmaları ve bu konudaki teĢvikler artırılmalıdır. Türkiye‘de tohumdan ceviz yetiĢtiriciliği yaygındır ve bu nedenle ceviz verimi bazı önemli ceviz üreticisi ülkelerin gerisinde bulunmaktadır. Birçok yeni tesis yöreye uygun olmayan veya hastalıklı fidanlarla kurulmakta bu da verimi düĢürmektedir. Cevizde aĢılı fidan üretimi, standart ve sertifikalı fidan üretimi yeterli değildir. DeğiĢik bölge ve yörelere uygun çeĢit geliĢtirme ve aĢılı fidan üretimi konusunda arge çalıĢmalarına önem verilmeli ve uygun bölgelerde uygun çeĢitlerin yetiĢtirilmesi ve fidan temini konusunda destekler artırılmalıdır. Kaynakça Akça, Y., Ceviz YetiĢtiriciliği, Uyum Ajans, Ankara, 2009. Akça, Y ., Edirne Ġlinde Ceviz Ağaçlandırma ÇalıĢmalarının Tarım Yönünden Analiz Ve Sentezi, III. Ulusal Karadeniz Ormancılık Kongresi, Sayfa: 856-861, Cilt: II, 20-22 Mayıs 2010 Anonim, 2011. Türkiye‘nin Tüketim haritası http://www.ahaber.com.tr/Ekonomi/2011/07/02/iste-turkiyenin-tuketim-haritasi Çiftçi, K., ―Ġzmir ve Manisa Ġllerinde Ceviz YetiĢtiriciliğinin Sosyo-Ekonomik Yönü ve Sorunları Üzerine Bir AraĢtırma.‖, s.7-17, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi (J. Agric. Sci.), 2006. Doğu, A.D. , Batı Karadeniz Bölgesinde YetiĢen Adi Ceviz (Junglans Regia L. ) Odununun Önemli Fiziksel Özellikleri, Türkiye I. Ulusal ceviz sempozyumu, syf.201, Tokat, , 2001, FAO,2011, www.fao.org. EriĢim tarihi; 18.11.2011 FAO,2011. Food and Agriculture Organization of the United Nations, ÇeĢitli Yıllar, http://faostat.fao.org/ Ferhatoğlu, Y. ,Ceviz YetiĢtiriciliğinin Genel Prensipleri , Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez AraĢtırma Enstitüsü, Yalova. 1999, Haskınacı, ġ., Ceviz Sektör AraĢtırması, syf.14., 2003, Köksal ve ark. www.zmo.org.tr/resimler/ekler/d5ab36761669d6e_ek.pdf , eriĢim tarihi;13.11.2011 Uzun, Ö. H., Kırsehir Ġli Kaman Ġlçesinde Pazara Yönelik Ceviz Üretimi Yapan Tarım Ġsletmelerinin Ekonomik Analizi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,88 Sayfa, Ankara, , 2006. TUĠK, 2011, www.tuik.gov.tr , EriĢim tarihi: 16.11.2011 TKB,2005. Üretim ve Pazarlama Politikaları Komisyonu (6.Komisyon), II. Tarım ġurası Sonuç Raporu, Tarım Ve KöyiĢleri Bakanlığı, Ankara. http://tarimsurasi.tarim.gov.tr/sura_sonuc_raporu.htm 350 DEVELOPMENTS in FOREIGN TRADE of PULSES in TURKEY Y. ATASEVEN17 H. ARISOY18 Ö. KÖKSAL19 ABSTRACT Pulse production has significantly increased with the project implementations that have been restricted of fallowing areas and rural development throughout Turkey since 1980. These increases have interpolated to Turkey the most important pulse producer and exporter. But, cultivation areas and production of pulses have been decreased in connection with changes of support policies in recent years, not providing certified seed to producers, increasing cost and not giving technical assistances and extension services, not improving diseases and pests resistant, standard varieties, supports for forage crops production, Turkey has lose its significance of exportation of these products. Turkey’s regaining its former advantageous position in international markets depends on adopting a series of measures aimed at increasing the production and export of pulses. In addition to some technical precautions like lowering production costs, new support policies aiming to increase pulse production, industrial policies aiming to increase processing and policies facilitating international trade should be put into effect. Key Words: Turkey, foreign trade, pulse, pulse policies 1. INTRODUCTION 17 Dr., Ankara University, Agricultural Faculty, Department of Agricultural Economics e-mail: yener.ataseven@agri.ankara.edu.tr 18 Dr., Selçuk University, Agricultural Faculty, Department of Agricultural Economics e-mail: arisoy@selcuk.edu.tr 19 Dr., Ankara University, Agricultural Faculty, Department of Agricultural Economics e-mail: koksal@agri.ankara.edu.tr 351 Pulses come in second after cereals among crops in terms of sown areas. It is estimated that pulses especially lentils and chickpeas meet 10% of the protein need required to nourish world population. Chickpeas, lentils, beans, broad beans, peas and cowpeas are important crops for being nutritive, crop rotation and agricultural economy. Pulses have to be included in crop rotation to produce sustained and quality crops without degrading natural sources (Anonymous, 2001). 22% of vegetable proteins, 7% of carbohydrates for human nutrition and 38% of protein, 5% of carbohydrates for animal feeding are provided by pulses. Since pulses, which are the effective and economic group in meeting the deficit of nutrition, fix the free nitrogen of air into the soil, they are important for crop rotation (Gül, 2009). Pulses have an important place in crop producing. They are produced on 7% of the total cultivated area in Turkey (Anonymous, 2007). Pulses that are produced for trade are lentils, chickpeas, beans and broad beans but in recent years, fresh and dry beans and cowpeas have been consumed in Turkey. Pulses production has gained importance from the year of 1980 in Turkey. Throughout Turkey, because of the implementation of some projects to reduce fallow lands and rural development projects pulses production is significantly increased. With these increases Turkey became one of the largest lentil producers in the world. The increase of production also affected lentil exports so Turkey became the largest exporter of the world in 1990. Pulses exports fluctuated in ensuing years. Because of the changes in support policies, not providing certified seeds to producers, high costs and not supplying technical and extension services, not improving the varieties that resist to pests and diseases, the support for forage crops, pulses sown areas and production decreased. Turkey lost its leadership of exporting these crops. The aim of this study is to evaluate the latest developments in Turkey’s pulses production and foreign trade and to show the effects of the current pulses policies on the production and foreign trade. Moreover, taking into account this analysis, pulses policies can be applied in present conditions that are discussed. Thus, aim is to contribute to Turkey’s regaining the leadership in world pulses export. 352 2. SOWING AREAS AND PRODUCTION OF LENTILS, DRY BEANS, CHICKPEAS Pulses come in second after cereals within crops in terms of sown areas. Chickpeas, lentils, dry beans, broad beans, peas and cowpeas are important crops for being nutritive, crop rotation and agricultural economy. These are rare crops that are an important source of protein and that can fix the free nitrogen of the air into soil. Pulses have to be included in crop rotation to produce sustained and quality crops without degrading natural sources. It is very important that chickpeas and lentils be produced for reducing the fallow lands in dry areas and that dry beans, broad beans, peas and cowpeas be produced for soil productivity in irrigated lands (Anonymous, 2001). When considered Turkey’s pulses production point of view, pulses production gained importance especially after 1980s. Because of both the projects of rural development and reducing fallow lands pulses production significantly increased. In fact, total pulses increase comes from the increase of lentils and chickpeas production. Thanks to these increases Turkey became the largest pulses producing country in the world (http://www.tarimbil.net). When considered Turkey’s pulses sown area point of view, chickpeas, lentils and beans come first in Turkey. Pulses sown area was 8.221.554 da in 2010 chickpeas 4.556.900 da (55.4%), lentils 2.334.922da (28.4%), beans 1.033.811 da (12.5%), broad beans 82.970da (1.0%), cowpeas 22.020 da (0.2%) and peas 11.815 da (0.1%). When considered Turkey’s pulses production point of view chickpeas, dry beans and lentils come first in Turkey. Pulses production of Turkey in 2010 was 1.235.306 tons. Out of this production, chickpeas production share was 42.9%, lentils 36.2%, dry beans 17.2% broad beans, 1.6% and peas and cowpeas 0.4%. Pulses are produced throughout Turkey. Southeastern Anatolia, Central Anatolia and Marmara Regions produce much more than other regions. Chickpeas, lentils and dry beans are the most produced crops out of 8 pulses crops produced in Turkey. Generally, green lentils are produced the 353 most in South East Anatolia, chickpeas and beans in Central Anatolia and crossing regions, broad beans in Aegean and South Marmara regions and peas in Central Anatolia and Marmara regions. Şanlıurfa, Diyarbakir, Mardin Gaziantep, Adıyaman and Şırnak provinces in Southeastern Anatolia region are the most red lentils producing provinces, Yozgat, Çorum, Ankara and Konya provinces green lentils, Konya, Kahramanmaraş, Karaman, Erzincan and Samsun Provinces beans and Muş province broad beans (http://www.atonet.org.tr). The production of chickpeas, dry beans, and lentils which are the most produced ones among 8 pulses produced in Turkey have significantly decreased by 72% in the last years comparing to 1990, chickpeas decreased the most by 62%, lentils 49%, green lentils 16% and dry beans production have increased by 1.3% out of these crops. Lentils that are within the pulses have an important place in human nutrition for its high protein ratio. It comes in rotation in dry areas so both the pulses producers and Turkish economy gain more income (Altındeğer, 2005). The red lentil production has gained importance in recent years. In the beginnings of 1980s, the lentils production which reached 300.000 tons, getting decreased it became 131.188 tons in 2008. The share of red lentils production was 95% and green lentils 5% of total 535.181 tons of production in 2007. Table 1: Lentil Sowing Area (da), Production (tons) and Yield (kg/da) in Turkey Years Sowing Area Production Yield 1990 9.060.000 846.000 178 1991 7.900.000 640.000 161 1992 7.450.000 600.000 157 1993 7.130.000 735.000 194 354 1994 6.460.000 610.000 167 1995 6.400.000 665.000 199 1996 6.200.000 645.000 196 1997 5.600.000 515.000 176 1998 5.490.000 540.000 192 1999 5.170.000 380.000 154 2000 4.720.000 353.000 161 2001 4.700.000 520.000 201 2002 4.920.000 565.000 209 2003 4.420.000 540.000 216 2004 4.390.000 540.000 227 2005 4.399.000 570.000 228 2006 4.241.700 622.624 246 2007 3.895.411 535.181 225 2008 3.186.743 131.188 126 2009 2.149.311 302.181 251 2010 2.344.922 447.400 310 Source: http://www.tuik.gov.tr In Turkey while red and green lentils production was 535.181 tons this production decreased to 131.188 tons in 2008 because the 50% of crops in fields was scorched by excessive heat. It rained less by 70% than normal and there was drought in Southeastern Anatolia region in 2008. This drought affected the production quantity and the production quantity affected prices but in recent years, it is a fact that pulses production have decreased and imports increased. As a result of decreasing production, lentils price increased by 100% in a year. On the other hand, lentils production increased by 48% and reached 447.400 tons in 2010 (Table 1). 355 According to the Development Ministry, although there are 13 lentils varieties registered, sufficient seed is not produced from these varieties and they can not be distributed to the producers (Gül and Şimşek, 2010a). This is because lentils production is not in its sufficient level in Turkey. Table 2: Chickpea Sowing Area (da), Production (tons) and Yield (kg/da) in Turkey Years Sowing Area Production Yield 1990 8.900.000 860.000 97 1991 8.780.000 855.000 97 1992 8.560.000 770.000 90 1993 8.200.000 740.000 90 1994 7.600.000 650.000 86 1995 7.450.000 730.000 98 1996 7.800.000 732.000 94 1997 7.210.000 720.000 100 1998 6.650.000 625.000 94 1999 6.250.000 560.000 90 2000 6.360.000 548.000 86 2001 6.450.000 535.000 83 2002 6.600.000 650.000 98 2003 6.300.000 600.000 95 2004 6.060.000 620.000 102 2005 5.578.000 600.000 108 2006 5.243.672 551.746 105 2007 5.036.745 505.366 100 2008 5.051.654 518.026 103 2009 4.559.344 562.564 123 356 2010 4.556.900 530.634 116 Kaynak: http://www.tuik.gov.tr Chickpeas are produced throughout Turkey. It is produced for winter in west regions which have mild climate and for summer Central Anatolia and crossing regions. The most producing provinces are Konya, Diyarbakır, Yozgat, Uşak, Kütahya, Çorum and Antalya (Gül and Şimşek, 2010b). Like lentils chickpeas production had a downward trend in the last 20 years. While it was 860.000 tons in 1990, it became 530.634 tons, decreasing by 38% (Table 2). Dry beans which significantly meet protein need is one of the essential rotation crops in every region and irrigated areas. Blacksea, East Anatolia, Central Anatolia and Crossing regions are the most dry beans producing provinces in Turkey. Dry beans have an important place in Turkish people. A bean seed has various amino acids in the ratio of 84% and protein 20-30% Consumption per head is 3-3.6 kg. (Gül and Şimşek, 2010c). There have been fluctuations in dry beans producing for 20 years. The production of dry beans has increased by 1.3% from 210.000 tons in 1990 to 212.752 tons in 2010 (Table 3). Table 2: Drybeans Sowing Area (da), Production (tons) and Yield (kg/da) in Turkey Years Sowing Area Production Yield 1990 1.710.000 210.000 123 1991 1.780.000 214.000 120 1992 1.680.000 200.000 119 1993 1.620.000 200.000 123 1994 1.630.000 180.000 110 1995 1.700.000 225.000 132 1996 1.725.000 230.000 133 1997 1.750.000 235.000 134 357 1998 1.720.000 236.000 137 1999 1.740.000 237.000 136 2000 1.760.000 230.000 131 2001 1.750.000 225.000 129 2002 1.800.000 250.000 139 2003 1.620.000 250.000 154 2004 1.550.000 250.000 161 2005 1.412.000 210.000 149 2006 1.290.515 195.970 152 2007 1.092.497 154.243 141 2008 982.326 154.630 157 2009 949.280 181.205 191 2010 1.033.811 212.758 206 Source: http://www.tuik.gov.tr The yields of pulses produced in Turkey are close to averages. Because of the drought especially in Southeastern Anatolia region, red lentils yield decreased in 2008 but since climatic conditions were normal level, red lentils yield increased in 2009. 3. FOREIGN TRADE OF TURKEY 3.1. Exports Pulses produced in Turkey are easily traded both in home and abroad. A pulse processing industry is developed in a large scale. 358 Turkey’s pulses export is affected by the factors below (Akova, 2009): 1. The production increases and decreases in major pulses exporters excluding Turkey, 2. The changes on purchasing powers of people in especially less developed and developing countries, 3. The animal protein price fluctuations of the countries above mentioned, 4. The pulses prices of the world and rival countries, 5. The fluctuations on domestic production affected by especially climatic factors against a highly stabile demand. The first degree importers of Turkey’s pulses are generally Middle East Countries, West European Countries, North Africa Countries and South Asia Countries. In 2007, the number of importing countries from Turkey is over 90. The important markets for pulses exports are Sri Lanka, Bangladesh, Egypt, Sudan, England, Iraq and Saudi Arabia. East European Countries, South America Countries, Russian federation and Middle Asia Turk Republics are the potential importer countries for Turkey’s pulses (Oğuzcan, 2009). Especially, from 1980 pulses exports increased significantly as a result of pulses production increases. In 1990 pulses exports were over 300 million $ so Turkey became the largest pulses exporter country in the world. After this year pulses exports (lentils, beans and chickpeas) fluctuated. In 2008, pulses the value of exports were 183.652.000 dollar, 266.813.000 in 2009, 272.419.000 in 2010 and 175.283.000 in the first ten months of 2011 (Table 4). Table 4: Turkey’s Pulses Exportation (quantity: tons, value:1.000 $) Years 2000 Quantity Chickpeas Red Lentils Green Lentils Dried Beans 50.135 93.273 1.495 12.278 359 Value 33.130 53.615 1.014 9.378 Quantity 153.916 155.819 993 45.324 Value 75.261 83.564 591 31.809 Quantity 107.917 133.240 2.120 20.125 Value 49.351 50.559 988 14.042 Quantity 189.642 214.441 743 42.194 Value 82.580 86.581 796 24.162 Quantity 133.073 169.285 1.888 31.660 Value 69.166 83.673 1.764 12.444 Quantity 123.593 116.621 1.788 2.923 Value 83.026 69.380 1.623 3.599 Quantity 104.684 300.020 1.308 3.973 Value 83.660 157.208 1.165 4.896 Quantity 69.192 184.968 1.292 2.285 Value 57.986 125.414 943 3.209 Quantity 88.538 68.659 1.686 3.500 Value 76.962 98.886 2.380 5.424 Quantity 88.509 127.754 1.751 19.026 Value 74.976 171.694 2.239 17.904 Quantity 56.793 192.384 1.158 1.620 Value 54.780 213.466 1.622 2.551 Quantity 23.006 146.663 847 1.036 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011* 360 Value 28.939 143.527 1.317 1.500 Source: Akova 2009 and Turkish Statistical Institute * Temporary data for 2011 year and it covers first 10 months. According to Union of Agricultural Chambers (TZOB), while Turkey was the first with 846.000 tons of red and green lentils production, accounting for 47% of world production in 1990, it was the second with 540.000 tons of red and green lentils production, accounting for 15% of world production in 2007. In the same way, while Turkey was the first with its 860.000 tons of chickpeas production, accounting for 62% of world production in 1990, it was the second with 620.000 tons (56.793 tons in 2010) chickpeas production, accounting for 19,5% of world production in 2007. Turkey which was the largest green lentils exporter up to1990 has lost her advantage due to decreases in Turkey’s production and because the Canada and the USA have increased their productions and they have come into world markets with high crop yields and so lower prices through subsidies given to pulses (http://www.pto.org.tr). Because of the other countries’ coming into world markets with high crop yields and so lower prices, Turkey’s fluctuated productions and implementing Inward Processing Regime (IPR), Turkey has imported lentils from 1994 and these imports have reached significant quantities. Since the lentils production decreased significantly from 508,378 tons to 106,361 due to negative climatic conditions, the value of red lentils imports reached its highest level of 223 million dollars in 2008. Turkey imported significant quantities of lentils not only for IPR but also for domestic consumption in 2008. The imported lentils within IPR mostly have been processed in Mersin and Gaziantep provinces and exported to Middle East countries and Egypt (Akova, 2009). 3.2. Import Turkey has imported significant quantities of pulses since 1997. While dry beans imports were nearly equal to the total imports up to 1994, after this year, green lentils and after 1997, chickpeas and red lentils imports have significantly increased. While the value of pulses imports were 78 million dollars in 2000. This value, getting reduced, was 14 million dollars in 2003 but it was 78.7 million dollars in 361 2007 getting increased following years. It reached 333 million dollars which was a record in 2008 (Table 5). Imports were for the first time large relative to exports in 2008 and this year, Turkey has a deficit of 146 million dollars in pulses foreign trade. Dry beans comprises 48.8% of total pulses imports in 2007, red lentils 8.72%, green lentils 14.7% and peas 5.5%. Red lentils comprise 66.9% of total pulses imports in 2008, beans 16.9%, green lentils 6.4% and peas 2.7%. In 2008, since the red lentils production was significantly decreased pulses, imports reached its peek level. Table 5: Turkey’s Pulses Importation Years Quantity (tons) Value (1.000 $) 1995 29.939 19.822 2000 174.052 77.677 2001 150.862 64.111 2002 81.554 36.985 2003 29.245 14.327 2004 29.529 15.201 2005 114.205 58.853 2006 110.190 66.742 2007 90.429 78.708 2008 272.995 332.831 2009 199.521 194.018 2010 255.592 240.879 2011* 241.080 176.745 Source: Akova 2009 and Turkish Statistical Institute 362 * Temporary data for 2011 year and it covers first 10 months. Data of 2009, 2010, 2011 years are red and green lentils, dried beans and chickpeas. Because the domestic production of lentils, dry beans and chickpeas which are of the important pulses is not sufficient, these crops are imported in 2008 especially since the drought occurred in South East Anatolia region red lentils production decreased and it had to be imported to meet domestic consumption. The imports of lentils increased, dry beans imports decreased and chickpeas imports fluctuated in the last three years (Table 6). Table 6: Turkey’s Lentils, Dried Beans and Chickpeas Importation (tons) Years Lentils Dried Beans Chickpeas 2003 52.085 6.366 10.636 2004 5.557 13.872 41 2005 64.281 37.687 546 2006 68.762 30.968 1.881 2007 30.493 36.968 5.178 2008 190.802 51.462 8.760 2009 141.541 53.650 4.404 2010 210.288 37.718 7.585 2011* 214.521 21.414 5.144 Source: TSI * Temporary data for 2011 year and it covers first 10 months. 4. PULSES POLICIES in TURKEY 4.1. Production Policies The pulses seeds were distributed through the Çorum-Çankırı Rural Development Project to the leader farmers in 1970s to develop Çorum-Çankırı Provinces in Turkey. With this Project instead of follow-pulses rotation system, pulses-cereals rotation system was implemented and pulses production increased. The results of this Project resulted in Reducing Fallow Lands (RFA) Project 363 which is implemented in the 33 provinces and passing regions in South East by 3% Anatolia region. The fallow areas in Turkey are reduced through this Project (Gül and Işık, 2002). RAF Project was first introduced by sowing lentils and chickpeas to the cereal produced areas which are left to fallow in Central Anatolia and the areas which are annually under 410 mm rain (Bayaner and Uzunlu, 1999). The aim of NAD Project which is implemented in pulses especially in beans, peas and lentils is to contribute to production of pulses by sowing suitable rotation plants into the dry areas which is left to follow. 4 million hectares area was cultivated and pulses production and exports were significantly increased through RAF Project implemented by Food, Agriculture and Livestock Ministry supported by World Bank in the period of 1980-1990. In the beginning of the Project 8.5 million hectares fallow lands was reduced to 5 million hectares. The ratio of follow areas was 35% in the past but it became 21% in 1992 (http://indigodergisi.com). Chickpeas and lentils are sown in the area of 65-70% of the reduced follow areas. (Yenigün, 2006). Certified seeds which give high yields and are improved are distributed cheaply and in credit. Fertilizer and other inputs are given to pulses producers. Beside traders SPO (Soil Products Office) announced floor prices for pulses and purchased them. Agriculture bank gave credits to the farmers who participated in this Project 56 months before sowing. (Gaytancıoğlu et. al., 2003). RAF Project focused on technology transfer. The producers who registered to RAF realized that pulses are cash crops so pulses production increased significantly in a short period (Bayaner and Uzunlu, 1999). Contrary to the support policies implemented in 1980s, the policies in 1990s were toward decreasing the pulses production. Since SPO excluded pulses from purchasing lentils and chickpeas from 1994 production and sowing areas decreased and Turkey lost its leadership country specialty (Çiftçi, 2004). Credit and price support annulled. Research and developments activities and the findings obtained from these activities were about to stop due to inadequacy of financial sources (Küsmenoğlu, 2003). Moreover, Because of not providing certified seeds to the farmers, high costs, and lack of technical support and extension services pulses production decreased. (Gaytancıoğlu et. al., 2003). From 1990, pulses sowing areas are reduced due to not improving standard varieties that make it possible to resist pests and diseases and due to wrong agricultural policy (especially price policy) (Gaytancıoğlu vd., 2003). As the irrigation began in the area of South East Anatolia Project the crops that are more profitable were preferred so the decrease in sowing areas is accelerated. (Şehirali et. al., 2000). As a result of the expanded irrigated areas in region, the crops that can be irrigated and more profitable were produced instead of lentils that produced in dry areas (Aydoğan et. al., 2002). 364 A special support program about pulses production and marketing was not implemented in the past years. There is not another support program in pulses but Direct Income Support, certified seed use support, fuel and fertilizer support implanted sometimes while significant support programs which are directed to increase the production are implemented in developed countries. This situation reduced the power of competitiveness of Turkish farmers. The SPO’s giving up purchasing of several crops especially has negatively affected pulses production. In 1941, SPO purchased pulses for the first time. SPO purchased 34.000 tons chickpeas between 1941 and 1950, 74.000 ton drybeans, 7.142 tons lentils; 2.932 tons chickpeas in 1954-1960, 4.811 beans, 475 tons lentils; 384.000 tons chickpeas, 2.000 tons beans, 630.000 tons unshelled lentils, 426.000 tons green lentils in 1977-1993. The year of 1993 is the last year of SPO purchasing (Kün et. al., 2005). Because the production of forage crops which are the alternatives to pulses have been supported, pulses producers have began to produce fodder crops. As a result of this, the production of beans, chickpeas and green lentils have decreased. (http://www.gidasanayii.com). A special support program for pulses was not implemented until 2008 in Turkey. Various support programs such as direct income support, certified seed use support and fuel and fertilizer support sometimes implemented are delivered. For the first time in 2008 support premium was implemented and 9 kr. premium per kg of chickpeas, lentils and beans were given to producers. In 2009, it is stated that 10 kr. premium per kg for beans, lentils and chickpeas producers sold and submitted their selling receipts would be given to the farmers. According to “Agricultural Regions Production and Support Model”, with putting into effect of the decree of “2011 Season Crops Premium Support” 10 kr/kg premium for dry beans, chickpeas and lentils has given to the producers who produce their crops in 2011 season and sell them (Official Gazette, 2011). Beside this premium, some supports such as certified seed production and use, fuel and fertilizer support are given for chickpeas and lentils. The supports for dry beans, chickpeas and lentils are given at Table 7 below. 365 Table 7. Support for dry beans, Lentils and Chickpeas (2011) Support Items Payments Fuel 3.75 TL/da Fertilizer 4.75 TL/da Soil Analysis 2.5 TL/da Premium 10 krş/kg Certified seed use 7 TL/da Certified seed production 0.5 TL/kg Source: http://www.taryat.gov.tr 4.2. Price Policies The most important inputs of pulses production are seed, fertilizer, fuel and labor. Using certified seed for quality and high yielding varieties is very important for producing quality and high yielding crop. Since broadcast sowing method is used, generally, much more seed than necessary is used per hectare in Turkey. This increases costs of production. Improving the pulses varieties that resist to pests and diseases and that are of high yielding can decrease costs, reducing pesticides use. Developing varieties and equipment suitable for mechanical harvest can reduce the costs, using them in harvest. (Kün et. al., 2003). Moreover, the increase in fuel prices in Turkey and the world increases costs. Standardization, homogeneity and color sales appeal are the most effective quality criteria. These criteria affect significantly the value of domestic and foreign market (Adak et. al., 2010). A lot of factors such as the low levels of input and technology use for the production of dry beans, lentils and chickpeas, low yields, high costs, having no support policies, pests and diseases, marketing problems, product prices being over world prices-because of higher input costs and lower yieldsharvest losses incur income losses for farmers (Uzunöz, 2009). 366 The most important factors that restrict lentils production are the uncertainty and instability of crop prices. The first determinant factor lentils price is the size of lentils. Purity of the product and harmed of pests in lentils are the two other important factors that determine crop prices. (Karabak and Cevher, 2002). With RFA Project price support for lentils was implemented by SPO but because SPO give up support in the later periods lentils prices soared. The first determinant factor for chickpeas price is the size of chickpeas. Purity of the product, colour of the seed and variety of chickpeas are the other two important determinant factors for chickpeas prices (Karabak and Cevher, 2002). In the period of RFA price support for chickpeas was implemented by SPO but because SPO give up support in the later periods chickpeas prices soared. Since the public offices do not purchase chickpeas prices are determined in free market conditions. The size of chickpeas is an effective factor for determining chickpeas prices (Gül, 2009). Dry beans prices are determined fully in free market conditions (Gaytancıoğlu et. al., 2003). These prices are different from each other for different varieties. Sometimes, the price differed between two varieties can be over 80%. 5. CONCLUSION and RECOMMENDATIONS The support policies in pulses which were implemented in 1980s increased significantly the production but the reverse policies implemented in 1990s, for example, excluding the pulses support in 1994 affected negatively the pulses production. These policies have caused the production to decrease. Pulses sector has recently suffered big problems due to climate changes, abnormal temperatures and irrigation inadequacies. Moreover, the problems such as unconscious farmers who produce by nonmodern techniques, lack of seed improvement and the problems with providing certified seeds, lack 367 of mechanization, the varieties which are not for mechanic harvest and giving up the pulses production due to the insufficient income from pulses affect negatively Turkey’s pulses production. The decreased lentils production and the quantities of different lentils production which have large export potential along the years affect negatively the lentils exports. The annual fluctuations in exports in fact stem from production changes. The lentils exports are decreased because of not meeting the standardized products foreign buyers want to purchase and also unstabilized production. As a result of these changes Turkey which is an important lentils exporter has lost its position against other countries. For example, Turkey which is leader in green lentils export lost its position against Canada, because of not meeting the standardized products foreign buyers want and high production costs. In recent years important, changes have occurred in world pulses market and the position of leader exporter countries has changed all the time. In this period of change Turkey has lost its market share. The pulses production which was supported for long years has been diminished by the changing policies that cause Turkey’s exports to reduce. Since Turkey does not have a support policy special to pulses but rival countries have one, Turkish farmers lose his competitive power against rival farmers so Turkey lose its leadership in world pulses exports. Because of these, in the light of production decreases in recent years, technological and political measures should be taken as soon as possible to increase production, so to increase exports and to keep Turkey’s position international markets. Technological Measures: The production costs should be reduced by developing cost reduction technologies. 368 The varieties that are resistant to diseases, suitable for mechanical harvesting and have quality should be developed and producers should practice agricultural techniques (sowing, maintenance, harvest and storage etc.) for producing crops with these varieties. Measures must be taken to generalize using certified seed. The most effective pricing criteria in pulses are standardization, homogeneity and colour sales appeal. These criteria affect significantly the external and domestic value of the products. Therefore, the practices that are standardized, having higher quality and encourage to produce should be introduced. Policy Measures: A new pulses policy should be made to solve marketing problems. Characteristics preferences of varieties of pulses for foreign buyer countries should be examined and monitored by export market researches, and suitable varieties for certain standards should be produced in proper ecologies. Foreign trade policy should be revisioned. The products which will be exported should carefully be standardized, classified, graded, wrapped and packaged because importing countries pay attention to these processes. Incentive measures should be taken to produce high quality products in order to increase or at least to stabilize the export earnings. The products which are processed and have high value added possess higher marketing margins. Therefore, developing of the pulses processing industry can contribute to the Turkey’s pulses export. REFERENCES Adak, S., Güler, M., Kayan, N. “Yemeklik Baklagillerin Üretimini Artırma Olanakları”. Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010, s: 329-341, 2010. Akova, Y. Bakliyat. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, 2009. Altındeğer, M. Mercimek Yetiştiriciliği. Samsun Valiliği İl Tarım Müdürlüğü, 2005. 369 Anonim. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu Tahıl ve Baklagil Alt Komisyonu Raporu. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Yayın No: DPT: 2644-ÖİK: 652, 2001. Anonim. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı, Yayın No: DPT: 2713-ÖİK: 666, 2007. Aydoğan, A., Karagül, V., Bozdemir, Ç. “Orta Anadolu Bölgesi Kışlık Mercimek (Lens Culinaris Medik.) Islah Çalışmaları”. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2002. Aydoğan, A., Karagül, V., Gürbüz, A. “Farklı Ekim Zamanlarının Yeşil ve Kırmızı Mercimeğin (Lens culinaris Medik.) Verim ve Verim Öğelerine Etkileri”. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2008, Cilt: 17, Sayı: 1-2, 2008. Bayaner, A. ve Uzunlu, V. Türk Baklagil Pazarlama Politikalarının Dünya Ticaretine Etkileri. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Çalışma Raporu 1999-1, 1999. Çiftçi, C.Y. “Dünyada ve Türkiye’de Yemeklik Tane Baklagiller Tarımı”. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Teknik Yayınlar Dizisi No: 5, sf: 197, 2004. Gaytancıoğlu, O., İnan, İ.H., Hurma, H., Demirkol, C. Türkiye’de Bakliyat Üretimindeki Sorunların Çözümü ve Dışa Bağımlılığı Azaltacak Politikaların Geliştirilmesi. İstanbul Ticaret Odası Yayınları Yayın No: 2003-30, 2003. Gül, M. ve Işık, H. “Dünyada ve Türkiye’de Baklagil Üretim ve Dış Ticaretindeki Gelişmeler”. MKU Ziraat Fakültesi Dergisi 7 (1-2): 59-72, 2002. Gül, U. Kuru Fasulye. Ürün Raporları, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, 2009. Gül, U. ve Şimşek, M. Mercimek Raporu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, 2010a. Gül, U. ve Şimşek, M. Nohut Raporu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, 2010b. Gül, U. ve Şimşek, M. Kuru Fasulye Raporu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, 2010c. Karabak, S. ve Cevher, C. “Orta Anadolu Bölgesi’nde Nohut ve Mercimek Tarımını Sınırlandıran SosyoEkonomik Faktörlerin Tespiti”. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2002. 370 Kün, E., Çiftçi, C.Y., Birsin, M., Ülger, A.C., Karahan, S., Zencirli, N., Öktem, A., Güler, M., Yılmaz, N. ve Atak, M. “Tahıl ve Yemeklik Dane Baklagiller Üretimi”. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye Ziraat Mühendisliği 6.Teknik Kongresi (3-7 Ocak 2005) 367-408, 2005. Küsmenoğlu, İ. “Üretiminden İhracatına: Yemeklik Tane Baklagil Sektöründe Yapısal Problemler, Araştırma ve Sertifikalı Tohumluk Üretimi”. Mersin Ticaret Borsası Dergisi, Sayı: 3, sf: 33, 2003. Oğuzcan, Z. Dünya ve Türkiye Bakliyat Sektörü. Akdeniz İhracatçı Birlikleri Araştırma Serisi: 62, 2009. (http://www.akib.org.tr/akib/UserFiles/File/arastirma/DunyaTurkiye_BakliyatSektoru.doc) Resmi Gazete. Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeline Göre 2011 Yılı Ürünleri Fark Ödemesi Desteğine Dair Karar. Resmi Gazete Tarih: 07/04/2011 Sayı: 27898, 2011. Şehirali, S., Gençtan, T., Birsin, M.A., Zincirci, N., Uçkesen, B. “Türkiye Tahıl ve Yemeklik Tane Baklagil Üretiminin Bugünkü ve Gelecekteki Boyutları”. ZMO V. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi, sf: 431-452, 2000. Uzunöz, M. “Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri”. Gazi Osmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 26 (1), sf: 29-37, 2009. Yenigün, S. Çukurova Bölgesi’nde Bazı Kışlık Nohut (Cicer Arietinum L.) Hat ve Çeşitlerinin Bitkisel ve Tarımsal Özelliklerinin Saptanması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2006. http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1565&l=1 http://www.gidasanayii.com/modules.php?name=News&file=article&sid=12247 http://indigodergisi.com/prof_ortas32.htm http://www.pto.org.tr/haber_oku.asp?id=415 http://www.tarimbil.net/product_detail.php?id=205 http://www.taryat.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=162&Itemid=73 371 ARAP DĠLĠ‟NĠN DIġ TĠCARETTEKĠ ÖNEMĠ Yrd. Doç. Dr. Uğur GÜLBĠL Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü ugulbil99@hotmail.com Özet Ġnsanlar ve toplumlar arasındaki iliĢkilerde anlaĢabilmeyi sağlayan en önemli unsur dildir. Uluslararası ticarette de dilin önemi çok büyüktür. Bu nedenle uluslararası ticarette diğer diller gibi Arap dili de büyük önem taĢımaktadır. Türkiye, coğrafi bakımdan birçok Arap ve Avrupa ülkeleri arasında bir köprü konumundadır. Bu toplumlar arasında sosyal, kültürel ve ticari iliĢkiler her geçen gün artarak devam etmektedir. GeliĢen Türkiye dıĢ ticarette nasıl batıdan ayrı düĢünülemezse; Arap dünyasından da ayrı kalması düĢünülemez. Dünyada birçok ülkede milyonlarca insanın konuĢtuğu dili öğrenmek ve onlarla her alanda anlaĢmalar imzalamak, ticari iliĢkileri arttırmak gerekmektedir. Bundan dolayı Türkiye‘de kurumsal ve özel teĢebbüslerle Arapça eğitim ve öğretimi artarak devam etmektedir. Abstract The most important factor providing to communicate in relations between people and societies is the language. Importance of language is so big in international trade too. For this reason, Arabic language has great importance in international trade such as other languages. Turkey, in terms of geographical location, is like a bridge between many Arab and Europan countries. Social, cultural and commercial relations are increasing with each passing day between these societies. Turkey can not be considered apart from the Arab world in foreign trade as it can not be considered apart from the West. To learn the language spoken by millions of people in many countries around the world and to sign agreements with them in every field and to improve commercial relations is needed. Therefore, with institutional and private undertakings Arabic education and training continues increasing. GĠRĠġ Bu çalıĢmada dil ve iletiĢimin önemi, Araplar ve tarihi kökenleri, Arapların Ģu an ki konumları; Arapça, kökeni ve günümüzde hangi ülkelerde konuĢulduğu ve Arap Dili‘nin dünyadaki oranı; Türklerle Araplar arasındaki tarihi, siyasi, kültürel bağlar ve yakınlaĢmalar; Türklerle Araplar arasında iletiĢimde köprü olan dil ve ticarî iliĢkiler hangi oranda gerçekleĢmekte, gibi konular hakkında kısaca bilgi vermeye çalıĢacağız. Toplum içerisinde bir birey olarak yaratılan insan, varlığını devam ettirebilmek için bazı yeteneklerle donatılmıĢtır. Bu yeteneklerin en önemlilerinden birisi dildir. Ġnsanın doğasında dille iletiĢim kurma, birileriyle konuĢma, ihtiyaçlarını, duygu ve düĢüncelerini ifade etme yeteneği vardır. Ġnsan, dili sonradan öğrenir ve geliĢtirir. Dünyaya geldikten sonra önce dünyayı gözlemler, dinler, tanır, dili kullanmayı öğrendikten sonra ihtiyaçlarını ve duygularını belirtir. Büyüdükçe dili geliĢtirir ve varlık âlemini dili ile tanımaya baĢlar. Onunla geçmiĢte ve günümüzde yaĢayan insanları, kültürlerini, tarihini, yaĢayıĢ biçimlerini anlar ve bir sonraki zamana aktarır. Toplumun ayrılmaz bir unsuru olarak insan, dili ile toplumun bir parçası olduğunu gösterir, iletiĢim kurarak sosyalleĢir. Dil ile diğer insanlarla anlaĢır, onlarla kendisi arasında birleĢtirici bağlar kurar. Dil ile varlık âlemi arasında sıkı bir münasebet vardır. Ġnsan varlık âlemindeki 372 eĢyaya bakar, ne olduğunu algılar, anlamlandırır ve gerektiğinde ise bunu dil aracılığı ile anlatır ve aktarır.20 Ġnsanın duygu, düĢünce ve bilgileri çeĢitli yollarla baĢkalarına aktarma ve anlamlandırma sürecine iletiĢim21 denir. ĠletiĢim, insanın toplum içerisinde var olmasını sağlayan en önemli unsurdur. Ġnsan; isteklerini, duygularını, düĢüncelerini, acılarını, sevinçlerini baĢkalarıyla paylaĢmak ister ve bunu da gerçekleĢtirmek için iletiĢimde bulunur. Dil her türlü iletiĢimin taĢıyıcısıdır. Ġnsan iletiĢiminde 6 unsur vardır: Kaynak, mesaj, alıcı, kanal, kod, bağlam. Kaynak, mesajı gönderen; Mesaj, söylenen Ģey; Alıcı, mesajın yöneldiği kiĢi, kurum ve kuruluĢ; Kanal, mesajın iletildiği araç (sesler, yazılar, hareketler, iĢaretler); Kod, gönderici ile alıcı arasındaki ortak dil; Bağlam, mesajın net ve anlamlı olmasında etkili olan unsurdur. Dil, bir milletin kültürel değerlerinin en baĢında yer alır. Bir milletin maddî ve manevî değerleri dil ile ifade edilir. Bir millet kültürüyle birlik ve beraberliğini korur, varlığını devam ettirir. Bir milletin kültürünü, hem geçmiĢte hem de günümüzde var olan değerleri oluĢturur. ―Bir dilin tarihî, siyasi, sosyal ve kültürel sebeplerle, zamanla ses, yapı ve kelime hazinesi bakımından önemli farklarla birbirinden ayrılan kollarına lehçe22 denir‖. (Örneğin, Arapça ve lehçeleri). Birçok ülkede çeĢitli lehçeler vardır ve taĢra ağızlarıyla bunlar arasındaki ayrılıkları, toplumsal ölçütlere baĢvurmadan belirleyebilmek çoğu kez olanaksızdır. Lehçelerin oluĢumu, bir dili konuĢan çeĢitli toplulukların birbirlerinden uzaklaĢmasıyla açıklanır. ―Bir dil veya lehçe içerisinde, daha küçük yerleĢim bölgelerinde, yazı diline oranla farklılık gösteren konuĢma biçimlerine ise ağız23 denir‖. Ağız, lehçeye göre daha dar alanda yer alır. I. Türk Milleti ve Arapça Bildirimizin bu bölümünde konunun daha iyi anlaĢılabilmesi için Araplarla olan münasebetlere kısaca değinelim. Araplarla Türklerin ilk teması Hz. Ömer‘in hilafetinin son yıllarında olmuĢ ve bu temas artarak devam etmiĢtir. Daha sonra Türkler büyük gruplar halinde Ġslâmiyet‘i kabul etmiĢ, Abbasî sarayında askeri güçlerini ve nüfuzlarını artırmıĢlardır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ise bu yakınlaĢma çok daha fazla olmuĢtur. Bunun neticesinde iki toplumun dillerinin (Arapça ile Türkçe) birbirlerine olan tesirleri artarak devam etmiĢ ve bu da kendisini diller arası kelime alıĢveriĢi Ģeklinde göstermiĢtir. Türk Milleti‘nin tarih boyunca kullandığı dillerin en önemlilerinden birisi de Arapça‘dır. Özellikle, Osmanlı Ġmparatorluğu ile bu kullanım yaygın hale gelmiĢtir. Sarayda, Divan Edebiyatı oturumlarında Farsça; medreselerde Arapça eğitim dili olarak kullanılmakta ve halk arasında ise Türkçe konuĢulmaktaydı. Eğitim ve öğretimin yaygın olarak medreselerde verildiği düĢünüldüğünde Arapça‘nın yoğun olarak üzerinde durulan dillerden olduğu görülmektedir. Osmanlı âlimleri, eserlerini Türkçenin yanında Arapça olarak da te‘lif etmiĢlerdir. Kültürümüzü oluĢturan eserler incelendiğinde Arapça yazılmıĢ, o dönemi anlatan, örf, adet ve geleneklerimizden; din, tarih, sosyal ve siyasi durumlardan bahseden binlerce eser 20 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Özkan, Mustafa, Ġnsan ĠletiĢim ve Dil, 3F yayınevi, Ġstanbul, 2008; Ahanov, Kaken, Dilbilimin Esasları, Aktaran, Murat Çeritoğlu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2008, s. 43; Aksan, Doğan, Her yönüyle dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s.11. 21 Özkan, Mustafa, a.g.e., s. 16; Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Novaprint Basımevi, Ġstanbul, 1998, s. 47; Gürüz, Demet, KiĢilerarası ĠletiĢim, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s. 5; Yüksel, Haluk, ĠletiĢimin Tanımı ve Temel BileĢenleri, Pegem Akademi Yayınları, EskiĢehir, 2008, s. 4. 22 Vardar, Berke, age, s.149; Özkan, Mustafa, age, s. 25. 23 Vardar, Berke, age, s.17; Özkan, Mustafa, age, s. 25. 373 kütüphanelerde yer almaktadır. Bu bağlamda Arapça öğrenilip bu eserlerin gün yüzüne çıkarılması gerekmektedir. Türklerin yazıda kullandığı alfabeler incelendiğinde Göktürk, Uygur, Kiril, Arap ve Latin alfabelerini kullandıklarını görmekteyiz24. Tarihe baktığımızda Osmanlı‘da yaygın olarak kullanılan dilin ve alfabenin Arap harflerinden oluĢtuğu göze çarpar. 18. yüzyılın ortalarında Osmanlıca olarak isim verilen bu dilde kelimeler incelendiğinde Arapça kelimelerin oranının fazla olduğu göze çarpmaktadır. Müslüman olmalarıyla birlikte Türk âlimleri Ġslam‘a hizmet amacıyla gerek dini ilimlerin gerekse de Arapça‘nın inceliklerine vakıf olarak Araplarla boy ölçüĢecek konuma geliyorlardı. Ġslam‘ın erken devirlerinden itibaren Ġslam‘la tanıĢan Türkler, toplu olarak Arap Ģehirlerine gelerek halifeler tarafından kurulan Ģehirlere yerleĢmiĢlerdir. BaĢta Arap dilinin sarf, nahiv, fesahat, belagat gibi ilimleri olmak üzere Ġslamî ilimlerde kendilerini yetiĢtirerek önemli eserler te‘lif etmiĢlerdir.25 Ġkinci olarak, Türkler Orta Asya‘da Harzem, KaĢgar, Farab, Buhara, Semerkant gibi kendi yurtlarında, eski din, kültür ve medeniyet merkezlerinde, müslüman Türkler‘in Arap dilinin geliĢmesi ve bir kültür ve medeniyet haline gelmesi yolunda yaptıkları hizmetler göze çarpmaktadır.26 Kafileler halinde Arap ülkelerine gelen bu Türkler, kendileri için kurulan, Bağdat, Basra, Samarra, Vasıt gibi Ģehirlere yerleĢmiĢlerdir. Bu konuda hizmetleriyle öne çıkan Türk ilim adamlarını Ģöyle zikredebiliriz: Basra dil ekolünün kurulmasına öncülük eden Halefu‘lAhmer (ö.769); Ġslami ilimlere hizmet amacıyla, Bağdat‘ta kurduğu kütüphanesiyle dikkate Ģâyân olan Feth b. Hakan (ö. 861); 27 Divanu‘l-Edeb isimli eseriyle el-Fârâbî28; Tâcu‘l-Luga ve Sıhâhu‘l-‗Arabiyye isimli eseriyle el-Cevherî29 (ö.1002); Harzem dili ile yazdığı Mukaddimetu‘l-Edeb isimli eseriyle ez-ZemahĢerî (ö. 1143), Araplar için leksikolojide önder olan Türk âlimleridir. Özellikle ez-ZemahĢerî‘nin (ö. 1143) 30, Mukaddimetu‘l-Edeb isimli sözlüğünü Araplar‘a Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı da kaynaklarda geçmektedir. Ayrıca Mahmud el KaĢgârî, Divanu Lugati‘t-Türk isimli eserini Arapça ve Türkçe olarak te‘lif etmesi bakımından da bu konuda ayrıca zikredilmesi gereken isimlerdendir31. Bu arada elCahız‘ın (ö. 868) te‘lif ettiği, Fezâilu‘l-Etrâk isimli eser Türkleri anlatan Arapça ilk kaynaklar arasında zikredilmektedir.32 Türklerin kurdukları devletlerde eğitim öğretim merkezi olan medreselerde Arapça devamlı bir eğitim dili olmuĢtur. Ancak emperyalizm, Müslüman halklar arasındaki dil, tarih, kültür, ekonomi gibi alanlardaki birlikteliği bölmeye ve parçalamaya çalıĢtığı gibi dilde de bunu gerçekleĢtirmeye çalıĢmaktadır. Yüzyıllar boyunca ortak olarak kullandığımız kelime ve kavramların kullanımını nahoĢ gibi gösterme, yerine kendi kavramlarını koyma çalıĢmaları yoğun bir Ģekilde devam etmektedir. Türkiye'de birçok Ģehirde Arapça konuĢulmaktadır. Bu Ģehirler; Siirt, Mardin, ġanlıurfa, Hatay, Adana, Mersin, Gaziantep, MuĢ vb dir.. Bu Ģehirlerde Arap kökenli Türk vatandaĢları mevcuttur. Ve bu vatandaĢlarımız Türkçenin yanında Arapça ile de anlaĢmaktadırlar. 24 Özkan, Mustafa, a.g.e., s. 40. Bu konuda, Zekeriya Kitapçı‘nın yazmıĢ olduğu Hilafet Ülkelerinde Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri ve Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri isimli iki eseri incelenebilir. 26 Kitapçı, Zekeriya, Hilafet Ülkelerinde Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, 1. Baskı, Yedi Kubbe Yayınları, Konya, 2004, s.22. 27 Kitapçı, Zekeriya, a.g.e., s. 28. 28 Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 133. 29 Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 145. 30 Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 126. 31 Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 179. 32 Ayrıntılı bilgi için bkz., Kitapçı, Zekeriya, a.g.e. 25 374 Buna mukabil, baĢta Suriye olmak üzere pek çok Arap ülkelerinde Türk kökenli fakat o ülke vatandaĢı olan insanlarımız vardır. Bu insanlar da aralarında Arapçanın yanında Türkçe ile iletiĢim kurmaktadırlar. II. Araplar ve Kullandıkları Dil: Araplar, günümüzde de varlıklarını devam ettiren, Sâmî kavimlerin sayı ve yayılıĢ sahası bakımından önde gelen milletlerindendir. KonuĢtukları dil de Sâmî dillerin en geliĢmiĢi ve en zenginidir.33 Araplar‘ın ilk olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktıkları konusunda her hangi bir bilgiye sahip değiliz. Ancak yapılan araĢtırma ve incelemeler Arapların anayurtlarının Arap yarımadası olduğu konusunda birleĢmektedir. Araplar hakkındaki en eski bilgiler de Araplara komĢu olan kavimlerin yazılı belgelerinden öğrenilmektedir. Araplarla ilgili bilgiler ilk olarak, Arapların Asur, Bâbil, Pers ve Romalılarla yaptıkları savaĢları ve onlarla olan iliĢkileri anlatan kitâbelerde görülmektedir. Arap kelimesi ilk defa m.ö. 853‘te Asurlulara ait kitâbede geçmektedir.34 Ġslamiyetin geliĢiyle birlikte, Araplar Ġslâm‘ı yayma düĢüncesi ile yurtlarını terk ederek dünyanın çeĢitli bölgelerine yayılmıĢlardır. Yapılan fetihlerle pek çok ülkeye yerleĢmiĢlerdir. 19. yy ve sonrasında Araplar iç ve dıĢ etkilerle, özgürlük ve bağımsızlık gerekçeleriyle ayaklanarak Osmanlı hâkimiyetinden çıkmak istemiĢlerdir. Nihayetinde pek çok Arap ülkesi özgürlüğünü almıĢtır. Arapça Arapça Sâmî diller ailesindendir. Bu dil ailesi Hâmî-Sâmi köküne bağlıdır. Sâmi dillerden Akadça, Sümerce, Babilce gibi diller zamanla yok olurken Arapça varlığını halen güçlendirerek devam etmektedir. Bu, eski Mısır dilini de içine alır. Arapça denildiği zaman umumiyetle klasik Arapça ve ona bağlı olan lehçeler manzumesi akla gelmektedir. Ġbraniceye oldukça yakın bir Sami dili olan Arapça‘nın kullanımı 7. yüzyıla kadar Arap Yarımadası içine hapsedildi. Fakat bu yüzyıldaki göz alıcı Ġslami fetihler, bu dili asıl sınırları dıĢına taĢıdılar ve Arapça, Irak, Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika dillerinin yerini aldı. Ġlerleyen yüzyıllardaki fetihlerden sonra Arapça doğuda Afganistan ve en batıda Ġspanya'ya kadar uzanan bölgede konuĢuldu. Arap alfabesinin, Nabatlar olarak bilinen eski bir topluluğun dilinden oluĢtuğuna inanılır. Fakat tam olarak nasıl, ne zaman ve nerede oluĢtuğu hala bir tartıĢma konusudur. KonuĢulan Arapça doğal olarak ülkeden ülkeye değiĢir. Fakat klasik Arapça, Kuran dili, 7. yüzyıldan beri büyük ölçüde değiĢmeden kalabildi. Dilin standartlaĢtırılması ve geliĢtirilmesinde büyük bir itici güç olarak yer aldı. Farklı ülkelerden gelen eğitimli Araplar buluĢtuğunda, genellikle klasik Arapça aracılığıyla iletiĢim kurarlar. Arap Yarımadası'nın Güney kıyısında güney Arapça olarak bilinen birçok lehçe konuĢulur. Fakat bu diller kuzeyin Arapça‘sından o kadar farklıdır ki güney Arapça çoğu zaman ayrı bir dil olarak kabul edilir. Fasih Arapça denilen Ģekil Standart Arapça olarak kabul edilir ve bütün Arap devletlerinin resmi dilidir. Fasih Arapça‘yı Ġstanbul Türkçe‘sine benzetebiliriz. Eğitim görmüĢ her Arap fasih Arapça‘yı konuĢup anlayabilir. Edebiyat ve medya dili de aynı Ģekilde fasih Arapça iledir. Halk arasında konuĢulan ise Arapça‘nın lehçeleridir. Bu lehçeler bazen o kadar farklıdır ki kiĢiler birbirini anlamaz. Fasih Arapça ile roman, hikâye, gazete ve dergileri okuyup anlamak, TV ve radyoları, konferans, sempozyumları takip etmek mümkündür. Arapça beĢ ana lehçe öbeğine ayrılır: Arabistan yarımadası Irak Suriye 33 34 DĠA, Ġslâm Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1991, c. 3, s. 272, Arap Mad. DĠA, age, c. 3, s. 272. 375 Mısır Kuzey Afrika Arapça, Ġslam Kültür ve Medeniyetinin geliĢmesine hizmet eden en önemli dillerden birisidir. Kökü, en eski tarihlere dayanan ve Sami diller arasında hatırı sayılır bir önemi haiz olan bir dildir. Cahiliye döneminde kelime zenginliği, mana derinliği, üslup ve ifade güzelliği ön plana çıkmıĢtır. Günümüzde Arapça‟nın KonuĢulduğu Ülkeler ve Nüfusları: Arapça, Arap Yarımadası'ndan Atlantik Okyanusu'na kadar ulaĢan geniĢ bir alanda konuĢulan dünyanın önemli dillerinden biridir. Arapça 22 Orta Doğu ülkesinde 250 milyona yakın bir nüfus tarafında konuĢulan bir dildir. Ayrıca Arap olmayan 24 ülkede 1 milyara yakın bir nüfus tarafından kullanılmaktadır.35 1974‘de Arapça, BirleĢmiĢ Milletler‘in altıncı resmi dili olmuĢtur. AĢağıdaki liste George Weber‘in Language Today adlı dergide yayınladığı ‗The World‘s 10 Most Influential Languages (Dünya‘nın En Etkili On Dili)‘ adlı makaleden alınmıĢtır36: (Parantez içindeki rakamlar ana dili olarak konuĢanları verir.) Ġngilizce (330 milyon) Fransızca (75 milyon) Arapça (250 milyon) Ġspanyolca (300 milyon) Rusça (125 milyon) Portekizce (160 milyon) Almanca (100 milyon) Çince –Mandarin- (1,2 milyar) Hindi/Urdu (250 milyon) Bengalce (185 milyon) Japonca (125 milyon) AĢağıdaki liste ise bu dillerin kaç ülkede konuĢulduğuyla ilgili rakamları verir: (Parantez içindeki rakamlar toplam konuĢulan ülke sayısını gösterir).37 Ġngilizce (115) Fransızca (35) Arapça (24) Ġspanyolca (20) Rusça (16) Portekizce (5) Almanca (9) Çince-Mandarin (9) Hintçe Urduca (2) Bengalce (1) Japonca (1) 35 Bu bilgi http://tr.wikipedia.org/wiki/Arap%C3%A7a adresinden alınmıĢtır. Weber, George, Language Today, c.II, Aralık 1997 37 Weber, agm. 36 376 Harita 1: Dünyada KonuĢulan Diller38 Yukarıdaki harita 1 incelendiğinde dünyada Arapça konuĢan ülkelerin oranının diğer bazı ülkelere göre çok daha fazla olduğu görülmektedir. Arapça konuĢan ülkeler ve nüfusları: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. Bahreyn: Batı Sahra: BirleĢik Arap Emirlikleri: Cezayir: Cibuti: Çad: Eritre: Fas: Filistin: Irak: Arapça ve Kürtçe: Katar: Kuveyt: 709.000 267,504 4,500,000 35,000,000 476.703 10,309,208 5,673,520 32,725,847 3,700,000 31,250,000 908,000 2,700,000 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. Libya: Lübnan: Arapça ve Fransızca: Mısır: Moritanya Ġslam Cumhuriyeti: Somali: Sudan: Suriye: Suudi Arabistan: Tunus: Umman: Ürdün: Yemen: 16,450,000 4,100,000 83,000,000 3,291,000 8,600,000 30,894,000 19,500,000 27,700,000 10,600,000 2,570,000 6,200,000 23,000,000 III. Araplarla Ticaret: Türkiye ihracatıyla, 20.000 çeĢit ürün ve yaklaĢık 40 bin firma ile Dünya ülkeleri arasında yer almaktadır. Sanayi, tekstil, konfeksiyon, demir-çelik ve tarımsal ürünler gibi klasik ürünlerin yanında çeĢitli ürünleri ihraç etmektedir. Ġhracatı GeliĢtirme Merkezi (ĠGEME) bültenleri ile, Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) raporlarına göre, Türkiye‘den çeĢitli ürünler talep edilmektedir. Bu talep artarak devam etmektedir. Türkiye‘nin en fazla ihracat yaptığı ülkeler; Almanya, Ġtalya, Ġngiltere, Fransa, Rusya, ABD, Ġspanya, Romanya, Hollanda, Çin, Belçika, Ġsviçre, Yunanistan, Ġran, Polonya, Bulgaristan, Ġsrail gibi ülkeler yanında Mısır, Libya, BAE, Irak, Ġran, Kuveyt, Suriye, Suudi Arabistan gibi Arap ülkeleri de yer almaktadır. Bu ülkeler arasında Irak, Mısır, ve Libya‘ya yapılan ihracat dikkat çekmektedir. 38 Bu harita http://www.cografyaforum.com adresinden alınmıĢtır. 377 ġekil 1: Kaynak: Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) ġekil 1‘de 2002 ve 2010 yılları arasında Türkiye'nin ihracat ve turizm gelirlerinin giderek arttığı göze çarpmaktadır. 378 Milyon USD 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Toplam Ġhracat 47.253 63.167 73.476 85.535 107.272 132.027 102.129 113.930 A-AB Ülkeleri 27.394 36.581 41.365 47.935 60.399 63.390 47.013 52.670 B-Türkiye Serbest Bölgeleri 1.928 2.564 2.973 2.967 2.943 3.008 1.957 2.082 C-Diğer Ülkeler 17.931 24.022 29.137 34.633 43.930 65.622 53.172 59.177 Diğer Avrupa Ülkeleri 3.362 4.507 5.855 7.962 10.843 15.678 11.318 11.388 Afrika 2.131 2.968 3.631 4.566 5.976 9.063 10.154 9.302 Kuzey Afrika Ülkeleri 1.577 2.203 2.544 3.097 4.030 5.850 7.416 7.042 Diğer Afrika Ülkeleri 554 765 1.087 1.469 1.947 3.212 2.739 2.260 Amerika 4.269 5.733 5.960 6.328 5.603 6.532 4.878 6.085 Kuzey Amerika Ülkeleri 3.973 5.207 5.276 5.439 4.541 4.802 3.578 4.249 Orta Amerikalı Ülkeler ve Karayipler 166 334 411 548 549 829 622 599 Güney Amerika Ülkeleri 131 193 274 341 514 901 678 1.237 Asya 7.813 10.465 13.213 15.257 20.309 32.505 25.898 31.899 Yakın ve Ortadoğu Ülkeleri 5.465 7.921 10.184 11.316 15.081 25.430 19.193 23.320 Diğer Asya Ülkeleri 2.348 2.544 3.029 3.942 5.227 7.074 6.706 8.578 Avustralya ve Yeni Zelanda 158 264 271 327 343 435 362 403 Diğer Ülkeler 197 84 208 192 857 1.410 561 102 SeçilmiĢ Ülke Grupları OECD Ülkeleri 30.425 40.518 44.355 54.481 65.675 70.472 55.832 61.491 EFTA Ülkeleri 538 667 821 1.189 1.328 3.262 4.336 2.420 Karadeniz Ekonomik ĠĢbirliği Örgütü 5.044 6.779 8.619 11.584 16.784 20.867 12.273 14.464 Ekonomik ĠĢbirliği Organizasyon 1.569 2.206 2.670 3.341 4.700 6.248 5.948 7.617 379 Bağımsız Devletler Topluluğu 2.963 3.962 5.057 6.993 10.088 13.938 7.957 10.295 Türki Cumhuriyetler 899 1.194 1.409 1.982 2.874 3.749 3.399 3.922 Ġslam Konferansı Örgütü 7.205 10.214 13.061 15.007 20.311 32.597 28.627 32.509 Tablo-1 Türklerle Araplar arasında yapılan ticaret bağlamında Tablo-1 incelendiğinde ihracat ve turizm gelirlerinin son birkaç yılda rekor düzeyde arttığı görülmektedir. 2003 yılından itibaren 2010 yılına kadar geçen sürede Türkiye‘nin dıĢ ticaret gelirinin artarak devam ettiği göze çarpmaktadır. Güven açısından bakıldığında, ortak din ve kültüre sahip olan milletlerin ürünleri birbirlerine daha fazla güven vermekte, diğerlerinin ürettiklerine ise Ģüphe ile yaklaĢılabilmektedir. Türkiye‘de pek çok Ģehirde ticareti artırmaya yönelik fuarlar düzenlenmektedir. Gaziantep‘te düzenlenen Ortadoğu fuarı da bunlardan biridir. Bu fuarlarda Araplar ve Türkler kendi ürünlerini sergilemektedir. Ancak hala beklenilen düzeyde değildir. Ürünlerini sergileyen ülkeler ve sergilenen ürünler kısırdır, yeterli değildir. Problem, tanıtımın yanında, dil bilen insanların azlığıyla ikiye katlanmaktadır. Hala bu tür fuarlarda Ġngilizce temelli anlaĢma yoluna gidilmektedir. Bu iletiĢim neden Türkçe veya Arapça ile yapılmasın? Aynı Ģekilde Arap ülkelerinde de zaman zaman fuarlar yapılmakta ve üçüncü bir milletin dili ile anlaĢma yapılmaya çalıĢılmaktadır. Arap Dili incelendiğinde kelime hazinesi bakımından en geniĢ dillerden biri olduğu karĢımıza çıkmaktadır. Eklemeli ve bükünlü bir dil olduğu için bir kelimeden yaklaĢık 250 kelime türetilebilmektedir. Bu yönden de bir zenginlik olarak görülebilir. Yeni ortaya konulan ürünler için kelime üretme zorluğu yoktur. Kolayca kelime türetilebilir. Ürünlere kolayca isim verilebilir. Bu ülkelerle aramızda Arapça neden ortak değer olmasın? Son yıllarda Türkiye‘nin Ortadoğu açılımları sebebiyle BaĢbakanlığa bağlı Ortadoğu‘yla alakalı ve onlar hakkında bilgi toplayan alt birimler vardır. Arap ülkeleri hakkında doğru ve sağlıklı bilgi toplanmaya çalıĢılmaktadır. IV. Türkiye‟de Arapça‟nın Öğrenilmesine Yönelik Yapılan ÇalıĢmalar Günümüzde Ġlahiyat fakülteleri, Fen-Edebiyat fakülteleri Doğu Dilleri ve Edebiyatları bölümleri, Arapça öğretmenliği bölümleri, Ġmam-Hatip liseleri, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih bölümleri ve Meslek Yüksek Okullarında Arapça ders olarak okutulmaktadır. Ayrıca son yıllardaki atılımların sonucu olarak Dil Merkezlerinde ve Kurslarda Arapça öğretilmektedir. Aynı Ģekilde Arap ülkelerinde de üniversitelerde Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri kurulmuĢ ve Araplara Türkçe dersi verilmeye baĢlanmıĢtır. Türkçe öğretimine yönelik Dil Merkezleri ve Kurslarda da Türkçe konuĢma dersleri verilmektedir. Sonuç Ġnsanlar ve toplumlar arasındaki iliĢkilerde anlaĢabilmeyi sağlayan en önemli unsur dildir. Uluslararası ticarette de dilin önemi çok büyüktür. Bu nedenle uluslararası ticarette diğer diller gibi Arap dili de büyük önem taĢımaktadır. Türkiye, coğrafi bakımdan birçok Arap ve Avrupa ülkeleri arasında bir köprü konumundadır. Bu toplumlar arasında sosyal, kültürel ve ticari iliĢkiler her geçen gün artarak devam etmektedir. GeliĢen Türkiye dıĢ ticarette nasıl batıdan ayrı düĢünülemezse, Arap dünyasından da ayrı kalması düĢünülemez. Dünyada birçok ülkede milyonlarca insanın konuĢtuğu dili öğrenmek ve onlarla her alanda anlaĢmalar 380 imzalamak, ticari iliĢkileri arttırmak gerekmektedir. Bundan dolayı Türkiye‘de kurumsal ve özel teĢebbüslerle Arapça eğitim ve öğretimi artarak devam etmektedir. V. Öneriler: 1. Arapça yabancı dil olarak kabul edilmeli ve dil öğretimi ona göre planlanmalı. 2. Dil Merkezleri artırılmalı ve bu merkezlerde Ticaret Arapçası‘nı, Ticaret kelimelerini ve terimlerini ön plana çıkartıcı çalıĢmalar yapılmalı. 3. Uluslararası ticaret, politika bilimi, uluslar arası hukuk ve kültür tarihi öğrencilerine konuĢma ağırlıklı Arapça dersleri konulmalı. 4. Arapça olarak yazılan eserler incelenerek Araplarla olan iliĢkiler tarihi olarak incelenmeli ve böylelikle Araplarla olan bağımız ortaya konulmalı. KAYNAKÇA Ahanov, Kaken, Dilbilimin Esasları, Çev. Murat Ceritoğlu, s.43, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2008. Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), s.11, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995. DĠA, Ġslâm Ansiklopedisi, , c.3, s.272, Arap Maddesi, Ġstanbul, 1991. Gürüz, Demet, KiĢilerarası ĠletiĢim, s.5, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008. Kitapçı, Zekeriya, Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri Harzem Dil Ekolü, s.126,133,145,179, Yedi Kubbe Yayınları, Konya, 2004 Kitapçı, Zekeriya, Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri Hilafet Ülkeleri, s.22, Yedi Kubbe Yayınları, Konya, 2004 Kitapçı, Zekeriya, Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri Hilafet Ülkeleri, s.28, Yedi Kubbe Yayınları, Konya, 2004 Ozkan, Mustafa, Ġnsan ĠletiĢim ve Dil, s.16,25,40, 3F Yayınevi, Ġstanbul, 2008. Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, s.17,47,149, Novaprint Basımevi, Ġstanbul, 1998. Weber, George, ―The World‘s 10 Most Influential Languages‖, Language Today, c.II, Aralık 1997. Yüksel, Haluk, ĠletiĢimin Tanımı Ve Temel BileĢenleri, Pegem Akademi Yayınları, EskiĢehir, 2008. Yüksel, Haluk, ĠletiĢimin Tanımı ve Temel BileĢenleri, s.4, Pegem Akademi Yayınları, EskiĢehir, 2008. Web Siteleri http://www.Cografyaforum.Com. http://tr.wikipedia.org/wiki/Arap%C3%A7a 381 Tarım Sektöründe Ġnovatif YaklaĢımlar ArĢ. Gör. Yunus Kaymaz Kilis 7 Aralık Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü kymzyns@gmail.com ArĢ. Gör. Gökhan Çobanoğulları Kilis 7 Aralık Üniversitesi Maliye Bölümü gokhancobanogullari@hotmail.com AraĢ. Gör. Mehmet Özçalıcı Kilis 7 Aralık Üniversitesi ĠĢletme Bölümü, mozcalici@gmail.com ÖZET Dünya genelinde ülkeler artık bilgi, araĢtırma ve geliĢtirme, inovasyon gibi kavramları politikaları içinde ele almaktadırlar. Bu bağlamda inovasyon, adı geçen kavramlar arasında en çok ilgi gören ve ülke politikalarında önemli bir yeri olan kavram haline gelmiĢtir. Ġnovasyonun ülkelerin kalkınma politikalarında ve küresel pazarlarda etkinliğinin artmasında büyük rolü vardır. Bilgi teknolojilerinin ve inovasyonun bu anlamda ülkelerdeki sektörler arasında da aktivitelerin yoğun olduğu alanlardır. Tarım sektörü de bu anlamda hem Türkiye‘nin hem de diğer ülke ekonomilerinin can damarı konumundadır. Tarım sektörünün ekonomi, politika, iklim koĢulları gibi pek çok faktörden etkilenmesi mümkün olmakla birlikte bu etkiler etkili tarım politikaları sayesinde en aza indirilebilmektedir. Tarımda inovasyon bu anlamda verimlilik, pazar entegrasyonu gibi konularda gerekli adımların atılmasını sağlayacaktır. Bu çalıĢmada inovasyon ve tarım konuları yapılan literatür çalıĢmaları ile desteklenecek ve bu anlamda ülkemizde atılması gereken adımlar tartıĢılacaktır. Anahtar Kelimeler: inovasyon, tarım sektörü, tarımda inovasyon Innovative Approaches in Agriculture Industry ABSTRACT Today countries consider some concepts such as knowledge, research and development, innovation within their policies. In this context, innovation became a concept that attracts the attention from those mentioned and has an important position in countries policies. Innovation has a great role for the increase of global market activities and for countries‘ development policies. Hence, intensity of activities within industries is high regarding to knowledge and innovation. In this context, agriculture industry acts as a vital point for both Turkey and other countries‘ economies. It is possible that agriculture industry can be affected from factors such as economy, politics and climatic conditions. However such impacts can be minimized with appropriate agriculture policies. Thus innovation in agriculture will provide necessary steps for efficient market and public-private institution integration. In this article, innovation and agriculture concepts are examined by relevant literature and necessary steps regarding to this concept will be discussed. Key Words: innovation, agriculture industry, innovation in agriculture 382 Definition of Innovation Innovation has various definitions which differ from author to author. Although there are some slight differences between them many of them focused that innovation is something new about processes, organizations, services or products. According to Kamien and Schwartz (1982) innovation is the whole process through creating a new product or production process. Another definition comes from Dosi (1988) that, innovation is to explore, try and develop a new product or organizational method and consequently to commercialize them. According to Rogers (1995) innovation is an idea, object or the process that seems new to individuals or the adoption unit. Of course much of these definitions consider newness in processes, products or services or other managerial or technical units. However it is necessary to understand the types of definitions by looking a recent definition. The definitions were done by Bessant and Tidd (2005:10) and explain the types of innovations as below; ‗product innovation‘ – changes in the things (products/services) which an organization offers; ‗process innovation‘ – changes in the ways in which they are created and delivered; ‗position innovation‘ – changes in the context in which the products/services are introduced; ‗paradigm innovation‘ – changes in the underlying mental models which frame what the organization does. On the other hand, European Union (2005:49-51) defines types of innovation as below; Product innovation is the introduction of a good or service that is new or significantly improved with respect to its characteristics or intended uses. Process innovation is the implementation of a new or significantly improved production or delivery method. This includes significant changes in techniques equipment and/or software. Marketing innovation is the implementation of a new marketing method involving significant changes in product design or packaging, product placement, product promotion or pricing. Organizational innovation is the implementation of a new organizational method in the firm‘s business practices, workplace organization or external relations. Research and Development, Innovation and Economic Growth Today, innovation and novelty become a hot topic although such issues have been discussed for many years. The early definitions and contributions about innovation come from Schumpeter (1934) and Drucker (1985). Innovation can be considered as a stimulus for both countries‘ economies and organizations‘ budgets. In this context, as Nonaka (1991:162) states ―in an economy where the only certainty is uncertainty, the one sure source of lasting competitive advantage is knowledge‖. The uncertainty of economies led countries to act with regard to this condition. The necessity of maintaining market conditions and extending them led countries to position themselves with competitive characteristics. Thus, Turanlı and Sarıdoğan (2010) indicates that in order to increase global welfare share and strengthen global market power, companies and countries should develop their science-technology and innovation capabilities. Of course, to gain and maintain a competitive characteristics in the global arena, countries need innovation and research and development (R&D) activities. It is certain that such development and improvement activities have positive effects to both macroperspective country and regional aspect and micro perspective industrial and firm aspect. The R&D investment and innovation investments of countries of course differs from country to country but it is obvious that developed countries invest and give importance more than to 383 developing and non-developed countries. In other words, companies with higher GDP invest more on R&D and innovation because they are aware of the condition that such investments are not lost. In this sense, Turanlı and Sarıdoğan (2010) also points out this situation that, Knowledge Economy Index (KEI) which was developed by World Bank demonstrates a positive relationship between countries knowledge economy indexes and their GDPs. The World Bank Institute (2008) indicates that countries with higher KEI values tend to have higher levels of economic development. This situation confirms that knowledge and its applications have played a major role in growth processes. Knowledge-related policies and practices belong at the top of today‘s development agenda (World Bank Institute, 2008). In order to show the relationship between countries‘ GPDs, global competitive places and innovative place below, the table will help to understand the close interplay between these three aspects. As it can be seen from Table 1, companies with high global competitive index are USA, Switzerland, Denmark, Sweden, Singapore, Finland, Germany, Netherlands, Japan and Canada. Table 1: Global Competitiveness Index rankings and 2007–2008 comparisons Source: World Economic Forum, 2008 The global competitive index and GPD shares if companies are almost matching in some patterns. Most of the competitive countries as demonstrated above are countries which have high GDP (Gross Domestic Product) share. As in Table 2, most competitive firms have higher GDPs. 384 Table 2: Gross domestic product valued at purchasing power parity in millions of international dollars-2007 Source: World Economic Forum, 2008 Innovation Performance of Selected Countries Figure 1: Innovation Performance of European Countries Source: European innovation scoreboard, 2009 Every year, European Innovation Scoreboard (EIS) is published by European Commission Enterprise and Industry, in order to track and benchmark the relative innovation performance of European Union 27 Member States. This index calculated using different indicators (there are exactly 29 indicators) with three dimensions namely enablers, firm activities and outputs. Eurostats is the main data source for this index. Figure 1 shows the innovation performance of European member states and average of 27 states. As can be seen from the figure European members are divided into 5 groups. These groups are as following; Innovation leaders whose performance is above the average of EU27 countries Innovation followers whose performance is below the innovation leaders although close to EU27 states. Moderate innovators whose performance is below the EU27. Catching-up countries whose performance is below the average of EU27 states. 385 These innovator groups are further divided intra-group categories. This sub-group division regards the innovation growth. Innovation growth rates of groups and also the sub-groups can be followed from Table 3. This table indicates that catching-up countries which include Turkey has substantial growth rate with 5,5% which is also the highest among the main groups. Turkey is in the moderate growers sub-group. Bulgaria and Romania are showed better performance than Turkey and Latvia. Table 3: Innovation growth leaders Group Growth Growth leaders Moderate Slow growers rate growers Innovation 1,5% Switzerland (CH) Finland (FI), Denmark (DK), Sweden leaders Germany (DE) (SE), United Kingdom (UK) Innovation 2,7% Cyprus (CY), Cyprus (CY), Austria (AT), Belgium (BE), followers Estonia (EE) Estonia (EE) France(FR), Ireland (IE), Luxembourg (LU),Netherlands (NL) Moderate 3,3% Czech Republic Hungary (HU), Italy (IT), Norway (NO), innovators (CZ), Greece Lithuania Spain (ES) (GR),Malta (MT), (LT),Poland Portugal (PT) (PL), Slovakia (SK) Catching- 5,5% Bulgaria (BG), Latvia (LV), Croatia (HR) up Romania (RO) Turkey (TR) countries Source: EIS, 2009 Figure 2: Innovation profile of Turkey Source: EIS, 2009 One of the members of catching-up countries is Turkey and its innovation performance is well below the EU27 average and the rate of improvement is more than three times that of the EU27.As it can be seen from Figure 2, relative strengths, compared to the country‘s average performance, are in Finance and support, Innovators and Economic effects and relative weaknesses are in Human resources, Firm investments and Throughputs. Over the past 5 years, Human resources, Finance and support, Firm investments and Throughputs have been the main drivers of the improvement in innovation performance, in particular as a result from strong growth in S&E and SSH graduates (17.2%), Lifelong 386 learning (13.1%), Private credit (17.3%), Business R&D expenditures (28.5%) and EPO patents (15.0%). Performance in the other dimensions has increased with a low pace. Innovation in Agriculture Agriculture in its narrow definition is the activities of ―producing animal and animal products and processing these products through the sowing, planting, maintenance and training of the land‖. More broader definition is ―beside producing vegetable and animal products, handling these products by their growers, forestry and fishing activities, transporting and storage of agricultural products by their growers, selling by their growers without transferring the products to stores, and making able to use the agricultural tools and machines for other growers in exchange for a fee‖ (Karluk 1996, 156). Turkey made a rapid development between the years 1950-1953 and increased its acreage from 14,5 million hectare to 18,8 million hectare. Also Turkey reached the fourth place among wheat exporters because of the increment of cereals. Turkey increased its wheat acreage 100%, the amount of production 132%, barley acreage 63%, the amount of production 124% in 1960 compared to 1946 (Türkiye ĠĢ Bankası, 2012). Agriculture in Turkey transferred to a planned period in 1980s after an ―unplanned period‖ and agriculture still keeps its touchstone mission in Turkey economics. Table 4: Share of sectors as GDP with current price (1998-2010) Years Agriculture Industry Services GDP 1998 12,5 26,8 60,7 100,0 1999 10,5 24,9 64,6 100,0 2000 10,1 23,0 66,9 100,0 2001 8,8 22,4 68,7 100,0 2002 10,3 21,0 68,7 100,0 2003 9,9 20,9 69,2 100,0 2004 9,5 20,3 70,2 100,0 2005 9,4 20,3 70,4 100,0 2006 8,3 20,1 71,6 100,0 2007 7,6 20,0 72,4 100,0 2008 7,6 19,8 72,6 100,0 2009 8,3 19,1 72,6 100,0 2010 8,4 19,2 72,4 100,0 It is clear from the table that agriculture sector decreased its share in the GDP across the years. Service industry has the highest share in GDP with 70%. After the 2000s, agriculture industry is transformed to an economic industry which is based on competition rather than a social responsibility and that is the reason why the share of the agriculture in GDP is decreasing. Research and development activities must be increased in order to make the agriculture sector more efficient and effectively with strategic applications and innovative methods. Turkey started to increase the research and development activities. As it can be seen in Table 4, there is a relative increase in relevant aspects however the efforts for this sector needs much focus. 387 Table 4: Developments in Turkey‟s Agriculture Source: www.tarim.gov.tr Research and development activities for technology usage could be developed with two ways. One of them is to develop within the agriculture sector with considering the agriculture sectors‘ needs and the other is to transferring the technology which is developed in other sectors. In this framework, countries which completed the technologic revolution in industry and information technology come forward in transferring the technology to agriculture industry. In the light of this information countries have efforts about service support. Table 5 introduces the general service support estimates regarding to agriculture. Here, Turkey has very short support to research and development. 388 Composition of General Services Support Estimate by country, 2008-10 Source: Agricultural Policy Monitoring and Evaluation 2011 In this context, the concept of unequal development put forth the results of the usage of technology. In this framework, the division of labor constructs the role distribution between the owners and those who demand R&D (Günaydın, 2009). • It is a known fact that the world‘s population is increasing every year with a dramatic increase and the world‘s population is expected to reach 9 billion by 2050 (OECD, 2011). Increasing population and decreasing resources as well as production of agricultural products and increasing demand for those are challenges which countries face. In this context, improving the productivity and increasing the effectiveness of research and development activities as well as innovation activities. Countries and public-private institutions are increasing relevant investments however it is not enough for now. This condition has been evolving and changing for years. Briefly, the aim of agricultural innovation system is to strengthening the capacity to innovate throughout the agricultural production and marketing system. The World Bank (2006) introduces the changing approaches about agricultural innovation as below • In the 1980s, the ―national agricultural research system‖ (NARS) concept focused development efforts on strengthening research supply by providing infrastructure, capacity, management, and policy support at the national level. • In the 1990s, the ―agricultural knowledge and information system‖ (AKIS) concept recognized that research was not the only means of generating or gaining access to knowledge. The AKIS concept still focused on research supply but gave much more attention to links between research, education, and extension and to identifying farmers‘ demand for new technologies. • More recently, attention has focused on the demand for research and technology and on the development of innovation systems, because strengthened research systems may increase the 389 supply of new knowledge and technology, but they may not necessarily improve the capacity for innovation throughout the agricultural sector. Conclusion According to OECD‘s report, Turkey became the last in R&D spending on agriculture in listed countries. There is a lack of support for transition of products between commonly used products to rarely used products. It is necessary for Turkey to understand the structural reforms effects instead of input or output incentives. The support of the innovation system should not be determined by a single policy, a precise and dedicated collective behavior to structure the innovative behavior is needed. Regarding to this context, Hall (2005) highlights the relevant actions to foster the agricultural innovation; Habits and practices interact with policies and need to be accounted for and counterbalanced. (e.g., public-private sector partnerships; participation) Institutional innovations should be structured to the changing nature of the agriculture system. New approaches and ways of working often require new partners thus selecting the best possible partners. Because innovation is an adaptive capacity, having the networks that provide early warning information and the skills and social capital to respond to shocks is a central attribute of successful innovation systems. References European Union. (2005). Oslo Manual –Guidelines for collecting and interpreting innovation data (3rd ed). European Commission: OECD Publishing. European Innovation Scoreboard (EIS) 2009, European Commission Enterprise and Industry, Pro Inno Europe Paper N.15. Günaydın G., (2009). Tarımda Teknoloji Kullanımı ve BiliĢim, Ekonomik YaklaĢım Dergisi Vol:20 No:71 pp. 89-108 Hall A. Agricultural Innovation Systems: An Introduction, http://innovationstudies.org/index.php?option=com_content&task=view&id=193&Itemid=63 Access Date: 10.01.2012 Nonaka, I. (1991), The knowledge-creating company, Harvard Business Review, Vol. 69 No. 6, pp. 96-104. KAMIEN M. I. and SCHWARTZ N.L., Market Structure and Innovation, Cambridge University Press, Cambridge, 1982, s. 2. OECD (2011), Agricultural Policy Monitoring and Evaluation Turanlı, R. & Sarıdoğan, E., (2010). Bilim-Teknoloji-Ġnovasyon Temelli Ekonomi ve Toplum [Science-Technology-Innovation Based Economy and Society]. Ġstanbul: Ġstanbul Ticaret Odası. Türkiye ĠĢ Bankası, Tarım ve Hayvancılık Sektörüne BakıĢ, Acces Date: 19.02.2012 World Bank Institute (2006), Enhancing Agricultural Innovation: How to Go Beyond the Strengthening of Research Systems World Bank Institute (2008), Measuring Knowledge in the World‘s Economies, Knowledge Assessment Methodology Booklet World Economic Forum (2008), The Global Competitiveness Report 2008–2009 390 BÖRÜLCE‟DE (Vigna unguilata L. WALP) ĠLK GELĠġME DÖNEMĠNDE TOPRAK ALTI VE TOPRAK ÜSTÜ ORGANLARININ GELĠġME DURUMU Yusuf DOĞAN Mardin Artuklu Üniversitesi Kızıltepe Meslek Yüksek Okulu Mardin e mail: doganyyu@hotmail.com Necat TOĞAY Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Van e mail: necattogay@hotmail.com YeĢim TOĞAY Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Van e mail: yesimtogay@hotmail.com ÖZET: Bu deneme, 2011 Yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü laboratuarlarında yürütülmüĢtür. Bu çalıĢma, 4 tane tescilli (Amazon, Sırma, Akız ve Karagöz) ve 3 genotip (Endaze, Oba ve Evci) olmak üzere toplam 7 börülce çeĢidinin ilk geliĢme devresindeki kök ve toprak üstü organlarının durumunu belirlemek amacıyla yapılmıĢtır. ÇalıĢmada her çeĢitten 7‘Ģer tohum 460 cm3 hacmindeki PVC kaplara tekrarlanan tesadüf parselleri deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak ekilmiĢtir. ÇıkıĢtan 15, 22 ve 29 gün sonra bitkiler sökülerek; kök uzunluğu, fide uzunluğu, yaprak sayısı, kök ve toprak üstü fırın kuru ağırlıkları ve kök kuru ağırlık/ toprak üstü kuru ağırlık oranı saptanmıĢtır. GeliĢme ilerledikçe kök uzunluğu, fide uzunluğu, yaprak sayısı, kök ve toprak üstü fırın kuru ağırlıkları tüm çeĢitlerde belirgin bir Ģekilde artıĢ göstermiĢtir. Ġncelenen karakterler yönünden çeĢit ve genotipler arasında önemli farlılıklar saptanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Börülce, kök, fide, ilk geliĢme dönemi 391 THE STATUS OF ROOT AND SHOOTS OF THE COWPEA (Vigna unguilata L. WALP) IN THE FIRST DEVELOPMENT STAGE ABSTRACT: This experiment was conducted out laboratories of Yüzüncü Yıl University, Agricultural Faculty, Field Crops Department in 2011. This research was conducted to determine the formation of root and above the soil surface organs in the 7 cow pea cultivars, 4 of them registered (Amazon, Sırma, Akız and Karagöz) and 3 genotype (Endaze, Oba and Evci) of them are local cultivar. In the research 7 seeds of each cultivar were sown into PVC containers with 460 cm3 of volume. The experimental design was a replicated completely randomized with three replications. 15, 22 and 29 days after emergence, the plant were pulled off and their root lengths, shoot lengths, number of leaves, root and above the soil weights (oven dry weights) and under/over the soil dry weight rates were determined. The development advanced root lengths, shoot lengths, number of leaves and root and above the soil weights (dry oven weights) showed distinct increases at the all cultivars. Significant differences were found among cultivars and genotypes about examined characteristics. Key Words: Cowpea, root, shoot, the first development stage GiriĢ Börülce Fabaceae (Leguminoseae, Papilionaceae) familyasına ait olup (Vural ve ark., 2000), uzun yıllar Phaseolus cinsine bağlı olduğu düĢünülmüĢtür. Ancak börülce çiçek yapısındaki farklılıkla Vigna cinsine girmektedir. Bu durumu ilk defa Salvi açıklamıĢtır. Dünyada kültürü en fazla yapılan tür Vigna unguiculata (L.) Walp‘dir. Vigna sinensis bunun sinonimidir (Azkan, 1994). Börülce tek yıllık bir bitkidir. Börülce yeĢil sebze olarak ve kuru tane olarak insan beslenmesinde, yem bitkisi olarak hayvan beslenmesinde kullanılan, toprağı organik madde ve azot yönünden zenginleĢtiren bir baklagil bitkisidir. Taze baklalarında % 2.0–4.3, taze tanelerinde % 4.5–5.0 protein bulunduğu halde kuru olgunluktaki börülce tanelerinin protein kapsamı çeĢit ve çevre koĢullarına bağlı olarak %20.42–34.60 arasında değiĢiklik göstermektedir. Börülce tanelerinde ayrıca % 50–67 oranında karbonhidrat, % 1.3 yağ, % 3.9 selüloz ve % 3.6 oranında kül bulunmaktadır (ġehirali, 1988). Börülce tohumlarındaki protein, hayvansal proteinlere göre Methionine ve Cystine yönünden yetersiz olmasına rağmen, tahıl tohumlarına göre, aminoasit, Lysine ve Tryptophan yönünden zengindir (Davis ark., 1991). Ayrıca börülce taneleri karoten ve B1 Vitamini bakımından oldukça zengindir (Azkan, 1994). Börülce hem sulanan hem kurak arazilerde yetiĢtirilmektedir. Ürün, sulamaya oldukça pozitif karĢılık verdiği gibi aynı zamanda kurak koĢullarda da iyi bir Ģekilde yetiĢmektedir. Kuraklığın görüldüğü geliĢmemiĢ dünya ülkelerinde börülce kuraklılığa dayanıklılığı nedeniyle önemli bir üründür (Davis ark., 1991). Börülce yüksek sıcaklıklara dayanıklılığı, dolayısıyla fasulyenin yetiĢemediği Akdeniz ve Ege kıyıları ile Güney Doğu Anadolu Bölgesi‘nde yaz aylarında alternatif olarak yetiĢtirilebilecek bir baklagil bitkisidir (Özdemir, 2002). Birim alan tane veriminin arttırmak, yüksek verimli, bölgeye iyi adapte olmuĢ, olumsuz çevre koĢullarına, hastalık ve zararlılara dayanıklı çeĢitlere ait kaliteli tohumluklarının kullanılması ve bu çeĢitler için uygun yetiĢtirme tekniklerinin geliĢtirilmesine bağlıdır (Sancar ve ark., 392 1997). Olumsuz koĢullara dayanıklılık açısından ilk geliĢme döneminde kök ve toprak üstü organlarının geliĢme durumları önemlidir. Ġlk geliĢme döneminde köklerini daha iyi geliĢtiren çeĢitler, olumsuz koĢullara karĢı daha dayanıklı olmakta ve bu çeĢitlerin birim alandan üreteceği tane verimi daha fazla olmaktadır (Geçit ve ark., 1987). Bu çalıĢmada, geliĢmenin ilk devlerindeki kök ve toprak üstü organlarının durumu incelenmiĢ ve elde edilen değerler çeĢitlerin bazı tarımsal özellikleri açısından değerlendirilmiĢtir. Türkiye tarla tarımında önemli bir yere sahip olan fasulye, buğday, nohut ve mercimekte bu konuyla ilgili birçok araĢtırma yapılmıĢtır. Fasulyede ilk geliĢme devrelerinde tohumdan kök ve toprak üstü organları için harcanan kuru madde miktarları çeĢitlere göre önemli değiĢiklik göstermektedir. Bu devrede kök geliĢimi için daha fazla besin maddesi harcayan çeĢitlerin kök sayısı ve kök uzunlukları daha fazla olmakta, bu ise genelde çeĢidin olumsuz koĢullara karĢı dayanıklılığını arttırmaktadır (Çiftçi ve ark., 2006 ). Buğdayda büyümenin ilk devrelerinde yüksek olan kök/toprak üstü kuru madde oranının daha sonraki devrelerde giderek düĢtüğü (Tosun ve ark., 1973; Geçit ve ark., 1987) ve bu oranın kıĢ aylarında bahar aylarına nazaran daha yüksek olduğu (Barraclough ve Leigh, 1984), ayrıca toprak üstü organlarının ekimden yaklaĢık bir ay sonra daha hızlı bir Ģekilde artmaya baĢladığı ve kök kuru ağırlığının toprak üstü kuru ağırlığına nazaran zamana bağlı olarak daha düĢük oranda arttığı (Lu ve Barber, 1985) ve kök sayısının kurağa dayanıklılıkla iliĢkili olduğu (Sidorov, 1984) bildirilmektedir. Mercimekte ise yapılan çalıĢmalarda ise kurağa dayanıklı çeĢitlerin ilk geliĢme devresinde daha çok toprak altı kısımlarını, kurağa daha az dayanıklı çeĢitlerin ise daha çok toprak üstü organlarını geliĢtirdikleri bildirilmektedir (Çiftçi ve ark., 1997). Nohut ve mercimekte yapılan çalıĢmalar sonunda (Geçit ve ark., 2001 a; Geçit ve ark., 2001 b) kök kuru ağırlık/toprak üstü kuru ağırlık oranı ile bitkide tane verimi arasında doğrusal bir iliĢkinin olduğu bildirilmiĢtir. MATERYAL ve METOT Materyal AraĢtırma, 2011 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Laboratuarlarında yürütülmüĢtür. Yürütülen bu çalıĢmada tescil edilmiĢ Amazon, Sırma, Akız, Karagöz ve Endaze, Oba, Evci gibi 3 börülce genotipi olmak üzere toplam 7 börülce çeĢidi materyal olarak kullanılmıĢtır. Metot Börülceler, 2/4 tarla toprağı, 1/4 yanmıĢ ahır gübresi ve 1/4 kum karıĢımıyla doldurulmuĢ, hacmi 460 cm3 olan plastik saksılarda yetiĢtirilmiĢtir. Deneme Tekrarlanan Tesadüf Parselleri Deneme Planına göre üç tekrarlamalı olarak yürütülmüĢtür. Her saksıya 7‘Ģer tohum 01.07.2011 tarihinde 3 cm derinliğe ekilmiĢ ve saksılara 200 cc su verilmiĢtir. Daha sonra yetiĢme süresince bütün saksılar eĢit miktarda sulanmıĢlardır. ÇıkıĢtan sonra bitkiler 15, 22 ve 29. günde köklü olarak sökülmüĢlerdir. Sökülen bitkilerden uniform görünüĢlü beĢ bitki tel elek üzerinde su ile yıkanarak temizlenmiĢ ve kök kaybının olmamasına özen gösterilmiĢtir. Yıkanıp kurutma kâğıdı arasında kurutulan bitkilerde; kök uzunluğu (cm), fide uzunluğu (cm) ve yaprak sayısına (adet) ait ortalama değerler bulunmuĢtur. Her çeĢitten beĢ bitkinin kök ve toprak üstü fırın kuru ağırlıkları 105 ± 2 °C sıcaklıkta ağırlık sabitleĢinceye kadar kurutularak bulunmuĢ, bu değerlerden hesaplama yoluyla kök/toprak üstü oranları hesaplanmıĢtır. Bütün bu sonuçlar varyans analizine tabi tutulmuĢ ve ortalamalar arasındaki farklılıklar Duncan çoklu karĢılaĢtırma yöntemine göre %1 düzeyinde test edilmiĢtir. Tüm istatistiksel analizlerde DüzgüneĢ ve ark. (1987) 'dan yararlanılmıĢtır. 393 BULGULAR ve TARTIġMA Ele alınan 7 börülce çeĢidinde; kök uzunluğu, fide uzunluğu, yaprak sayısı, kök ve toprak üstü fırın kuru ağırlıkları ve kök/toprak üstü ağırlığı oranlarına iliĢkin elde edilen değerler varyans analizine tabi tutularak sonuçlar Çizelge 1‘ de verilmiĢtir. Çizelge 1‘de de görüldüğü gibi incelenen karakterlerde söküm zamanları istatistikî olarak % 1 düzeyinde önemli bulunmuĢtur. ÇeĢitler açısından kök uzunluğu % 5 düzeyinde önemli olurken diğer özellikler ise % 1 düzeyinde önemli çıkmıĢtır. ÇeĢit x zaman interaksiyonu fide uzunluğu % 5 düzeyinde önemli olurken, yaprak sayısı ve kök/toprak üstü ağırlığı oranı % 1 düzende önemli olmuĢtur. Çizelge 1: Bazı börülce çeĢit ve genotiplerinde üç söküm zamanında incelenen özelliklere iliĢkin varyans analiz sonuçlan Kareler Ortalaması Varyasyon Kaynakları SD Kök Uzunluğu (cm) Fide Uzunluğu (cm) Yaprak Sayısı (Adet) Fırın Kuru Fırın Kuru Kök/Toprak Üstü Kök Toprak Üstü Ağırlığı Ağırlığı Ağırlığı (g) Oranı (g) 0.012** 0.432** 0.001* Zamanlar 6 42.106 ** 64.803** 5.395** ÇeĢitler 2 7.359* 13.803** 0.408** 0.011** 0.505** 0.003** ÇeĢit X Zaman 12 4.283 8.260* 0.547** 8.608 0.054 0.001** Çizelge 2: Bazı börülce çeĢit ve genotiplerinin farklı söküm zamanlarında incelenen özelliklere iliĢkin ortalama değerler ve oluĢan Duncan grupları UYGULAMALAR ÇeĢitler Kök Fide Yaprak Fırın Kuru Fırın Kuru Kök/Toprak Uzunluğu (cm) Uzunluğu (cm) Sayısı (Adet) Kök Ağırlığı (g) Toprak Üstü Ağırlığı (g) Üstü Ağırlığı Oranı AMAZON SIRMA AKKIZ KARAGÖZ ENDAZE OBA EVCĠ 12.42 a 11.28 b 9.66 c 10.32bc bc 11.38ab 11.54ab 11.56 ab 27.03 a 26.50ab 25.13ac 24.74bc 26.37ac 24.21c 23.80c 3.71bc 3.91ab 3.45c 4.06a 3.77ac 3.63bc 3.53c 0.142a 0.144a 0.049e 0.075de 0.111bc 0.120ab 0.089cd 0.925a 1.002a 0.369c 0.546bc 0.613b 0.500bc 0.490bc 0.154b 0.153b 0.138b 0.136b 0.180a 0.186a 0.178a Zamanlar 1. Zaman 2. Zaman 3. Zaman 9.58 b 11.61 a 11.30 a 23.39 b 26.61 a 26.20 a 3.18c 3.80b 4.19a 0.081c 0.101b 0.130 a 0.536b 0.569b 0.800a 0.053b 0.059ab 0.170a 394 *Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemsizdir (P<0.01) Çizelge 3. Börülcede farklı söküm zamanlarında incelenen özelliklere iliĢkin çeĢit zaman interaksiyonu ortalama değerler ve oluĢan Duncan grupları Zaman 1. Zaman 2. Zaman 3. Zaman ÇeĢit AMAZON SIRMA AKKIZ KARAGÖZ ENDAZE OBA EVCĠ AMAZON SIRMA AKKIZ KARAGÖZ ENDAZE OBA EVCĠ AMAZON SIRMA AKKIZ KARAGÖZ ENDAZE OBA EVCĠ Fide Yaprak Kök/Toprak Uzunluğu (cm) Sayısı (Adet) Üstü Ağırlığı Oranı 25.2 a-c 24.8 cd 25.5 a-c 20.5 e 25.9 a-c 21.7 de 19.9 e 27.1 a-c 28.5 ab 24.8 b-d 27.1 a-c 27.9 a-c 25.2 a-c 25.5 a-c 28.7 a 26.1 a-c 25 a-d 26.6 a-c 25.2 a-c 25.6 a-c 26.0 a-c 2.8 h 3.2f-h 3.5 e-g 3.1gh 3.5 e-g 3.2 f-h 2.8 h 3.8 de 3.8 de 3.5 e-g 4.0 c-e 4.0 c-e 3.7 d-f 3.6 e-g 4.4 bc 4.6 ab 3.2 f-h 5.1 a 3.7 d-f 3.9 c-e 4.2 b-d 0.153 c-f 0.133ef 0.123 f 0.126 f 0.146 d-f 0.203 ab 0.186 a-d 0.146 d-f 0.153 c-f 0.156 c-f 0.15 3c-f 0.210 a 0.160 c-f 0.140 ef 0.163 b-f 0.173 a-e 0.136 ef 0.130 ef 0.186 a-d 0.196 a-c 0.210 a ÇeĢit x zaman interaksiyonu fide uzunluğu % 5 düzeyinde önemli olurken, yaprak sayısı ve kök/toprak üstü ağırlığı oranı % 1 düzende önemli olmuĢtur. Kök Uzunluğu 395 Yedi börülce çeĢit ve genotiplerde kök uzunluğu için yapılan varyans analizinde söküm zamanları % 1 düzeyinde, çeĢitler % 5 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman interaksiyonu ise önemsiz bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin kök uzunluğu ile ilgili elde edilen ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge 2‘de görüldüğü gibi çeĢitlerin çoğunda söküm zamanı ilerledikçe kök uzunluğu da artmıĢtır. Söküm zamanı en düĢük birinci ( 9.58 cm ), en yüksek ise ikinci söküm zamanında (11.61 cm ) elde edilirken üçüncü ekim zamanıyla aynı gurupta yer almıĢtır. ÇeĢitler açısından Çizelge 2‘de görüldüğü gibi en yüksek değer Amazon (12.42 cm) çeĢidinden elde edilirken, en düĢük ortalama değer 9.66 cm ile Akkız çeĢidinden elde edilmiĢtir. Fide Uzunluğu Yedi börülce çeĢit ve genotiplerinde fide uzunluğu için yapılan varyans analizinde çeĢitler, söküm zamanları % 1 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman interaksiyonu ise % 5 düzeyinde önemli bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin fide uzunluğu ile ilgili elde edilen ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan ise Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge 2‘de de görüldüğü gibi çeĢitlerin çoğunda söküm zamanı ilerledikçe fide uzunluğu da artmıĢtır. Genel ortalama olarak en uzun fideler 26.61 cm ile ikinci söküm zamanından elde edilirken, üçüncü söküm zamanıyla aynı gurupta yer almıĢtır. En kısa fide uzunluğu ise ortalama 23.39 cm ile ilk sökümden elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En uzun fideler 27.03 cm Amazon çeĢidinde elde edilirken, en düĢük fide uzunluğu ise 23.80 cm ile Evci genotipinde elde edilmiĢtir. Yaprak Sayısı Yaprak sayısı için yapılan varyans analizinde çeĢitler, zamanlar ve çeĢit x zaman interaksiyonu % 1 düzeyinde önemli bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin yaprak sayısı ile ilgili elde edilen ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları ise Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge 2‘de görüldüğü gibi çeĢitlerin yaprak sayısı söküm zamanı ilerledikçe buna paralel olarak artmıĢtır. Genel ortalama olarak en fazla sayıda yaprak 4.19 adet ile 3. söküm zamanından elde edilirken, en az yaprak ise 3.18 adet ile 1. söküm zamanında sayılmıĢtır (Çizelge 2 ). En fazla yaprak 24.06 adetle Karagöz çeĢidinde sayılırken, en düĢük yaprak ise 3.45 adetle Akkız çeĢidinde elde edilmiĢtir. Fırın Kuru Kök Ağırlığı Ġncelenen 7 börülce çeĢidinde fırın kuru kök ağırlığı için yapılan varyans analizinde çeĢitler, zamanlar interaksiyonu % 1 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman interaksiyonu önemsiz bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin fırın kuru kök ağırlığı ile ilgili elde edilen ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları ise Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge 2‘de görüldüğü gibi çeĢitlerin fırın kuru kök ağırlığı söküm zamanı ilerledikçe buna paralel olarak önemli ölçüde artmıĢtır. Genel ortalama olarak en fazla fırın kuru kök ağırlığı 0.130 g ile 3. söküm zamanından elde edilirken, bunu 0.101 g ile 2. söküm zamanı izlemiĢtir. En düĢük fırın kuru kök ağırlığı ise 0.81 g ile 1.söküm zamanından elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En yüksek fırın kuru kök ağırlığı 0.49 g ile Akkız çeĢidinden, en yüksek fırın kuru kök ağırlığı ise ortalama 1.44 g ile Sırma çeĢidinde tartılmıĢtır (Çizelge 2). Fırın Kuru Toprak Üstü Ağırlığı Çizelge 1‘de de görüldüğü gibi toprak üstü fırın kuru ağırlığı yönünden yapılan varyans analizinde çeĢitler ve söküm zamanlar % 1 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman interaksiyonu ise önemsiz bulunmuĢtur. ÇeĢitlerin fırın kuru fide ağırlığı ile ilgili elde edilen ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları ise 396 Çizelge 2‘de verilmiĢtir. ÇeĢitlerin fırın kuru fide ağırlığı söküm zamanı ilerledikçe buna paralel olarak önemli ölçüde artmıĢtır. En fazla fırın kuru fide ağırlığı 0.800 g ile 3. söküm zamanından elde edilirken, bunu 0.569 g ile 2. söküm zamanı izlemiĢtir. En düĢük fırın kuru fide ağırlığı ise 0.536 g ile 1. söküm zamanından elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En yüksek fırın kuru fide ağırlığı 1.002 g elde edilirken, en düĢük fırın kuru fide ağırlığı ise ortalama 0.369 g ile Akkız çeĢidinde tartılmıĢtır. Kök Ağırlığı / Toprak Üstü Ağırlığı Oranı Yedi börülce çeĢidinde kök ağırlığı / topraküstü ağırlığı oranı için yapılan varyans analizinde çeĢitler ve çeĢit x zaman interaksiyonu % 1 düzeyinde önemli bulunurken, söküm zamanlar ise % 5 düzeyinde önemli bulunmuĢtur. ÇeĢitlerin kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı ile ilgili elde edilen ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları ise Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge de görüldüğü gibi çeĢitlerin kök ağırlığı /toprak üstü ağırlığı oranı söküm zamanı ilerledikçe buna paralel olarak önemli ölçüde artmıĢtır. En fazla kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı 0.170 ile 3. söküm zamanından elde edilirken, bunu 0.059 ile 2. söküm zamanı izlemiĢtir. En düĢük kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı ise 0.053 ile 1. söküm zamanından elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En yüksek kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı Oba genotipinde 0.186 olarak elde edilirken Endaze ve Evci genotipleriyle aynı grupta yer almıĢlar. En düĢük kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı ortalama 0.136 ile Karagöz çeĢidinde elde edilirken, Amazon, Sırma ve Akkız çeĢitleri ile istatistiksel olarak aynı grupta yer almıĢlardır. TARTIġMA ve SONUÇ Elde edilen sonuçlara göre, Oba, Endaze ve Evci börülce genotipleri kök/toprak üstü ağırlık oranının diğer çeĢitlere göre daha yüksek olması, bu çeĢitlerde ilk geliĢme devresinde kök geliĢmesinin toprak üstüne göre daha fazla olduğunu göstermektedir. Bitkide su alımını sağlayan kök geliĢiminin fazla, bitki baĢına tüketilen su miktarı ile ilgili olan toprak üstü geliĢiminin az olması kurağa dayanıklılığı ve zor Ģartlara dayanıklılığı arttırmakta aksi ise azaltmaktadır. Ġlk geliĢme devresindeki bu sonuçlara göre, Oba, Endaze ve Evci börülce genotipleri diğer çeĢitlere göre kurağa ve diğer olumsuz koĢullara daha dayanıklı oldukları söylenebilir. Bulunan sonuçlar genel olarak Tosun ve ark. (1973), Geçit ve ark. (1987), Çiftçi ve ark. (1997), Toğay ve ark. (2001) ve Çiftçi ve ark. (2006)‘nin bulgularıyla uyum sağlamaktadır. AraĢtırmanın sonucuna göre ilk geliĢme devresinde kök sayısı ve kök uzunluğundan ziyade, fırın kuru ağırlıkları ve kök/toprak üstü ağırlığı oranı, kurağa dayanıklılığın göstergesi olarak ele alınabilir (Sidorov, 1984). Kurağa dayanıklı bitkilerde ilk geliĢme devresinde kök geliĢimi için kullanılan kuru madde miktarı ve bunun toprak üstü için kullanılan miktarına oranı daha yüksek olarak bulunmuĢtur. ÇeĢit x zaman interaksiyonu fide uzunluğu % 5 düzeyinde önemli olurken, yaprak sayısı ve kök/toprak üstü ağırlığı oranı % 1 düzende önemli olmuĢtur. ÇeĢitlerin söküm zamanlarındaki fide uzunlukları da birbirinden farklı olmuĢtur. Söküm zamanları incelendiğinde en uzun boylu fideler 3. söküm zamanında 28.7 cm ile Amazon çeĢidinde ölçülürken, en kısa boylu fideler ise 1. söküm zamanında 19.9 cm ile Evci genotipinde ölçülmüĢtür (Çizelge 3). Çizelge 3'de de görüldüğü gibi söküm zamanı ilerledikçe tüm börülce çeĢitlerinde fide boyu da buna paralel olarak artmıĢ ve en uzun boylu fideler üçüncü söküm zamanından elde edilirken, en kısa boylu fideler ise birinci söküm zamanından elde edilmiĢtir. ÇeĢitlerde tespit edilen bitkide yaprak sayısı söküm zamanlarına göre değiĢmiĢ ve genelde tüm çeĢitlerde söküm zamanı ilerledikçe yaprak sayısı da buna bağlı olarak artmıĢtır. En fazla yaprak sayısı 3. Söküm zamanında 5.1 ile Karagöz çeĢidinde, en az yaprak sayısı ise 1.söküm zamanında 2.8 ile Amazon ve Evci çeĢitlerinde tespit edilmiĢtir. Çizelge 3'de de görüldüğü gibi çeĢitlerin en 397 yüksek kök/toprak üstü oram değeri 3. söküm zamanında 0.210 ile evci çeĢidinden elde edilirken en düĢük değer ise 1. söküm zamanında 0.123 ile Akkız çeĢidinden elde edilmiĢtir. Özetle kurağa dayanıklı çeĢitlerin öncelikle toprak altı, dayanıksız çeĢitlerin ise toprak üstü organlarını geliĢtirdikleri sonucuna varılabilir. Börülce sulu koĢullarda yetiĢtirilen bir bitki olduğundan ilk bakıĢta kurağa dayanıklılığın fazla bir anlam ifade etmediği görülebilir. Ancak sulanan alanlarda da su yetersizliğinden sulama sıkıntılarının olduğu görülmekte ve istenildiği zaman ve istenildiği miktarda su bulunmayabilmektedir. Böyle durumlarda kurağa dayanıklı çeĢitlerin verim kayıpları daha az olacağından bu tip yerlerde kurağa dayanıklı çeĢitleri tercih etmek gerekmektedir. KAYNAKLAR Azkan, N., 1994. Yemeklik Tane Baklagiller. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ders Notları No: 40, Bursa. Barraclough, P.B., Leigh, R.A. 1984. The growth and activity of winter wheat roots in the field: the effect of sowing date and soil type on root growth highyielding crops. Journal ofAgricultural Science, 103 (1): 59-74 Çiftçi, V., Arslan, B., Erman, M. 1997. Mercimekte ilk geliĢme döneminde toprak altı ve toprak üstü organlarının durumu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi, 3 (3): 16-19. Çiftçi, V., Fırtına, D., Bildirici N. 2006. Fasulye (Phaseolus vulgaris L.)'de Ġlk GeliĢme Döneminde Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının GeliĢme Durumu. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, (1):83-87. Davis, D. W., Oelke, E. A., Oplinger, E. S., Doll, J. D., Hanson, C. V., Putnam, D. H., 1991. Cowpea. University of Minnesota. Center for Alternative Plant and Animal Products and the Minnesota Extension Service. DüzgüneĢ, O., Kavuncu, O., Kesici, T., Gürbüz, F. 1987. AraĢtırma ve Deneme Metotları (Ġstatistik-II), Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, 1021, Ankara. Geçit., H.H., Emeklier, H.Y., Çiftçi, C.Y., Ünver, S., ġenay, A. 1987. Ekmeklik Buğdayda Ġlk GeliĢme Devresinde Kök ve Toprak Üstü Organlarının Durumu. Türkiye Tahıl Sempozyumu Bildirileri, 91- 99, Bursa. Geçit, H.H., Kaya, M.D., Kaydan, D., ġahin, N. 2001 a. Nohutta (Cicer Arietinum L.) Ġlk GeliĢme Döneminde Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının Durumu. Türkiye 4. Tarla Bitkileri Kongresi, 17-21 Eylül, Tekirdağ. Geçit, H.H., Kaydan, D., Kaya, M.D., ġahin, N. 2001 b. Mercimekte Ġlk GeliĢme Döneminde Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının Durumu. Türkiye 4. Tarla Bitkileri Kongresi, 17-21 Eylül, Tekirdağ. Lu, N., Barber, S.A. 1985. Phosphorus uptake rate and growth characteristics of wheat roots. Field Crop Abst. Vol. 39 :368. Özdemir, S., 2002. Yemeklik Baklagiller. Hasad Yayincilik Ltd. Sti. Sancar, Ö., Geçit, H.H., Çiftçi, C.Y., Ünver, S., Kaya, M. 1997. Tarla Bitkileri Tohumculuğu, Türkiye 2. Tarla Bitkileri Kongresi, O.M.Ü. Ziraat Fakültesi Çağrılı Bildiri. S XL-XLV, Samsun. Sidorov, A.V. 1984. The possibility of incereasing the number of seminal roots in spring wheat. Field Crop Abst. Vol.39:1043 ġehirali, S. 1988. Yemeklik Dane Baklagiller. A.Ü.Z.F. Yayınları: 1089, Ankara. 435. Sidorov, A.V., 1984. The possibility of increasing the number of seminal roots in spring wheat. Field Crops. Abst. Vol. 39: 1043. Toğay, Y., Toğay, N. Çiftçi V. 2001. Nohutta (Cicer arietinum L.) Ġlk GeliĢme Döneminde Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının GeliĢme Durumu. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2001, 16(1):73-78. 398 Tosun, O., I. Genç ve N. Yurtman, 1973. Ekmeklik buğdaylarda kök ve topraküstü büyümesi ve bunlar arasındaki iliĢkiler. A.O. Ziraat Fakültesi Yıllığı 23 (1-2): 160-168. TÜRKĠYE‟DE BĠTKĠSEL TOHUM ÜRETĠMĠ VE DIġ TĠCARET YAPISI Yusuf ÇELĠK Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya. Arzu KAN Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya. Zuhal KARAKAYACI Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya. ÖZET Türkiye‘de bitkisel tohum sektörünün mevcut durumunu incelemek amacıyla yapılan bu çalıĢmada, bitkisel tohum üretim, kullanım ve dıĢ ticaret yapısı konu ile ilgili istatistiki veriler ve yapılmıĢ çalıĢmalardan yararlanılarak ortaya konmuĢtur. ÇalıĢmada ayrıca bitkisel tohum sektörünün dünyada ve Türkiye‘de geliĢim seyri ve bu değiĢimde etkili faktörler incelenmiĢtir. Yapılan incelemede, bitkisel üretimde verim artırıcı faktörlerden biri olan endüstriyel tohumluk ticaretinin, özellikle son yüzyılı kapsadığı görülmüĢtür. Üretilen üründen ayrılan tohumluk kullanımı, geliĢmiĢ ülkelerde 19‘uncu yüzyıldan itibaren çoğu ürünlerde giderek azalmıĢ ve tohumluk ticari nitelikli bir özellik kazanmaya baĢlamıĢtır. Birçok ülkede öncelikle kamu kuruluĢlarının bu ihtiyacı karĢılama yönündeki çalıĢmaları yanında, özellikle 20‘nci yy ilk çeyreğinden sonra geliĢmiĢ ülkelerde özel sektör giriĢimciliğine dayalı tohumculuk kuruluĢları yaygınlık kazanmaya baĢlamıĢtır. 1970‘lerden sonra özel tohumculuk kuruluĢları, bioteknoloji konusunda yaptıkları Ar-Ge çalıĢmaları ile bir çok üründe hibrit ve genetiği değiĢtirilmiĢ tohum geliĢtirmeye baĢlamıĢlardır. Gelinen süreçte tohum sektörü dünya ticaretinde önemli faaliyet alanlarından biri haline gelmiĢ ve 2010 yılı itibariyle ülkelerin ulusal tohum ticaret hacmi 42.2 milyar dolara ulaĢmıĢtır. Türkiye‘de 1982 399 yılından bu yana tohum sektörüne yönelik uygulanan liberal politikalar sonucu özel sektörün tohumculuk sektörüne yönelik yatırımları artmıĢtır. Bu geliĢmeler sonucu Türkiye‘de tohum üretim, ithalat ve ihracat faaliyetleri her geçen gün artarak devam etmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Bitkisel Üretim, Tohum, DıĢ Ticaret. The Production and Foreign Trade Structure of Plant Seed in Turkey ABSTRACT In order to examine the current status of seed sector in Turkey, this study has been made with respect to seed production, usage and foreign trade structure by using the relevant statistical data and studies. The growing level of seed sector and the effective factors in this growth in the world and Turkey were also examined. In the examination, industrial seed trade which is one of the factors to increase crop production efficiency covered the last century was seen. 19th century onwards, use of seeds separated from the production gradually decreased in many crop in developed countries, and seed started to gain a commercial nature. In many countries, as well as especially the meeting public institutions needs, after the first quarter of the 20 th century, especially in developed countries, the seed companies based private sector entrepreneurship started to gain prevalence. After the 1970s, private seed companies with their R & D studies in biotechnology begun to develop hybrid and genetically modified seeds in many crop. Seed industry has become one of the major commercial area, and in 2010, countries' national seed trade volume reached $ 42.2 billion. Private sector investment to seed sector has been increased with liberal policies that have been applied to seed sector since 1982 in Turkey. As a result of these developments, seed production, import and export activities have continued to increase with each passing day. Keywords: Plant Production, Seed sector, Foreign Trade. GĠRĠġ Tarım sektöründe üretilen ürünler, insanların temel ihtiyaçlarından biri olan gıda gereksinimlerini karĢılamaktadır. Bu ürünlerin üretiminde kullanılan temel üretim faktörlerinden biri olan arazi hemen hemen bütün dünyada son kullanım düzeyine ulaĢmıĢ bulunmaktadır. Tarım arazilerinin son kullanım düzeyine ulaĢması nedeniyle, iĢlenen arazi miktarını artırarak üretim artıĢı sağlama olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle dünyada artan nüfusun gıda gereksinimini karĢılamak için mevcut doğal kaynakları en verimli bir Ģekilde kullanmak gerekmektedir. Dolayısıyla, tarımsal ürünlerin üretiminde toprak hazırlama, sulama, gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele ve hasat gibi üretim tekniklerinin amaçlanan verim düzeyini sağlayacak Ģekilde yapılması için arayıĢ ve araĢtırmalar geçmiĢten günümüze devam etmektedir. Bir bitkiden elde edilecek verim veya ürün kalitesi o bitkiyi yetiĢtirmede kullanılan tohumun taĢıdığı potansiyel biyolojik güç ile yakından ilgilidir. Gübreleme, çapalama, sulama, ilaçlama gibi bitki yetiĢtirme uygulamalarından hiç birisi, üretimi artırmada tohum tarafından belirlenen genetik limitin ötesinde bir katkıda bulunamaz. Tarımsal ürünlerin üretiminde toprak hazırlığı, gübreleme, çapalama, sulama, ilaçlama, hasat gibi çok sayıdaki yetiĢtirme tekniklerinin kullanım amacı tohumda var olan genetik ve fizyolojik potansiyellerin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Tüm bu uygulamalarda baĢarının üst sınırını tohumun genetik potansiyeli belirlemektedir (Yağdı ve ark. 2010). Bitkisel ürünlerin veriminde tohumun belirleyici etkisinin yüksek olması nedeniyle, tohum seçimi ve kullanım Ģekli verimde en etkili faktör olmaktadır. Tohumluğun verim üzerindeki etkisi ile ilgili doğrudan mukayese yöntemiyle yapılan pek çok araĢtırmada, köy çeĢitleri veya yerel populasyonlara nazaran, ıslah edilmiĢ çeĢitlerin genellikle % 50 civarında verim artıĢı 400 sağladığını, bazı durumlarda ise bu artıĢın % 100‘ün bile üstüne çıktığı ortaya konulmuĢtur (Anonim, 2001). Üretilen üründen ayrılan tohumluk kullanımı, geliĢmiĢ ülkelerde 19‘uncu yüzyıldan itibaren çoğu üründe giderek azalmıĢ ve tohumluk ticari nitelikli bir özellik kazanmaya baĢlamıĢtır. Birçok ülkede öncelikle kamu kuruluĢlarının bu ihtiyacı karĢılama yönündeki çalıĢmaları yanında, özellikle 20‘nci yüzyılın ilk çeyreğinden sonra geliĢmiĢ ülkelerde özel sektör giriĢimciliğine dayalı tohumculuk kuruluĢları yaygınlık kazanmaya baĢlamıĢ ve son dönemlerde ise kamu pek çok ülkede, birçok ürün grubunda tohumluk üretim ve dağıtım sistemlerinden çekilerek yerini özel kuruluĢlara bırakmıĢtır. Diğer taraftan, son 50-60 yılda önemli ilerlemeler kaydeden genetik bilimi, bitki ıslahı ve özellikle 1990‘larda ivme kazanan bitkisel biyoteknoloji, tohumluk endüstrisinin giderek bilime dayalı ve ekonomik yanları ağır basan bir faaliyet biçimine dönüĢmesine katkıda bulunmuĢtur. Buna ilaveten, hibrit tohumlukların sağladığı çeĢit koruma imkanı ve özellikle 1970‘lerden sonra tüm dünyada giderek ağırlığını hissettirmeye baĢlayan ıslahçı hakları tohumculuk endüstrisini güçlendirmiĢtir. Biyoteknolojik geliĢmeler nedeniyle tohumculuk sektörü son yıllarda çok