İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür
•
yaflam›nda
2007/08
•
say› 64
•
2.25 YTL(KDV’li)
a¤ustos 2007
›ssn 1303-9113
sanat
umudun hiç solmayan rengi: sosyalizm
tavır
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› Org.
Reklamc›l›k ad›na
Öznur Turan
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Cihan Keflkek
Dünyan›n alt›da birinin rengiydi k›rm›z›, bir zamanlar. Ve umudun renginin dünyay›
giderek daha da fazla boyayaca¤›na inan›yorduk. Olmad›. O güzelim dünyay› kuranlardan sonra, mirasa sahip ç›kt›klar›n› iddia edenler ama buna lay›k olmayanlarca solduruldu o renk. Dolar›n yeflil rengine teslim oldu sosyalizmi revize edenler.
Her fley yok edilebilir ama umut asla! Bakmay›n zafer 盤l›klar›na dolar›n, paundun,
euronun tanr›lar›n›n... Emek varsa, al›nteri varsa ve onun sahipleri hala alam›yorlarsa
karfl›l›¤›n› sahip olduklar›n›n, o rengin tümüyle solmas› mümkün de¤ildir. Rengini bir
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. Çoban Apt. No:4
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81
Faks: 235 44 11
e-posta: tavir2007@gmail.com
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
süre yitirebilir ama k›rm›z›y› yok etmeye gücü yetmez hiç kimsenin.
O renk, 盤l›¤›d›r yoksulun, açlar›n türküsü... Kara derili, bir deri bir kemik Afrikal›n›n;
Yar› aç yar› tok Asyal›n›n ve bilcümle dünya emekçilerinin kurtulufl umudu...
O renk, uçsuz bucaks›z maviliklerde sallanan bayraklarda, günefliyle, ora¤›yla, çekiciyle ve y›ld›z›yla bizimdir. Ve bize ait olan›, umudumuzu boyar dünyan›n en güzel
rengiyle.
Tarihin ve bilimin yasalar› bizden yanad›r. Ve onlar kurtulufl yolunu gösteriyor her
zamankinden daha da net. O yol dolambaçl› ve sarp olsa da; o yolda düflenlerimiz,
bizi bir parça hüzün ve dimdik b›rak›p gidenlerimiz olsa da yürüyece¤iz o yolda.
Hesap no (YTL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Biz ki söz vermifliz bizden önce maviliklere akanlara, sonsuzlu¤a yelken açanlara... Bir
kez ç›km›fl o söz a¤z›m›zdan, kaz›m›fl›z künyemize, ad›m›z bilmifliz, soyad›m›z, evvelimiz, ahirimiz bellemifliz, silinmemek üzere... Tek bir sözcük belirliyor gelece¤imizi.
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Fiyat› (DÖV‹Z)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Yar›n›m›z› tek bir sözcük: Sosyalizm!..
Bir sonraki say›m›zda buluflmak dile¤iyle...
Dostlukla...
Ofset haz›rl›k
TAVIR YAYINLARI
Bask›
Bar›fl Matbaac›l›k
Yerel süreli yay›n
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
08/2007
43
sular karar›nca
4
5
9
12
15
16
17
21
24
28
31
32
33
37
42
43
45
DENEME
dara¤ac› da¤arc›¤›m›zda
DENEME
sular karar›nca
‹ZLEN‹M
size çocuklu¤umu getirdim çocuklar,
oynar m›s›n›z?
OYUN
me¤ersem neymifl?
NOTA
grup yorum
DE⁄ERLEND‹RME
k›raç’›n yolu
DENEME
bafll›kl› yaz›
RÖPORTAJ
kemal ero¤lu
ARAfiTIRMA
kültürü ve müzi¤i ile iran
ARAfiTIRMA
türk edebiyat›nda kad›n yazarlar - Vl
ARAfiTIRMA
aflka afl›k bir ozan: karacao¤lan
fi‹‹R
metin elo¤lu
AYIN FOTO⁄RAFI
özcan yaman
ARAfiTIRMA
yakup kadri karaosmano¤lu - ll
RÖPORTAJ
s›rr› süreyya önder
fi‹‹R
naz›m hikmet
S‹NEMA
özgürlük ne renktir güney afrika’da?
HABERLER
17
3 kopuzdan bugüne bin y›ll›k
türkü : ba¤lama
28
aflka afl›k bir ozan:karacao¤lan 3
37
3
3
kapak 3
s›rr› süreyya önder ile beynelmilel
ve sinema üzerine
deneme
dara¤ac› da¤arc›¤›m›zda
denef demiray
Beton bahçenin ortas›nda as›l› urgan sal›n›r…
As›l› sal›n›r…
Ay ›fl›¤› uzatm›fl ipeksi kanad›n›… Çözemez
ilmi¤ini…
Deniz’in yüzü bahard›r… Bafl› alevdendir…
Yusuf, as›lm›fl karanfildir…
Hüseyin, boynu k›r›k sö¤üt dal›…
Döne Hatun’un da¤lar› deviren a¤›t›… Yüz on
dört yi¤it o¤lunad›r…
Ahmet’i, Aslan’›, ipin ucunda tutuflan birer
deli fiflektir…
‹pe uzanan yüzlerce tutuflmufl bafl, bu memleketin dört bir yan›ndand›r…
Memleket, as›lm›fl en ince yan›ndan,
dara¤ac›ndad›r…
Döne Hatun, parmaklar›n› so¤uk yemifl, karl›
patikalarda a¤a ocaklar›na hizmete
giderken.
Kald›racak olsa bafl›n›, diyecek olsa “yeter”;
bafl› üstünde, o ya¤l› urgan sal›n›r…
Çiftçi Osman, günefl çatlat›rken da¤› tafl›,
çatlatmamak için yüre¤ini, saklay›p en serin
köflesinde, kan ter içinde, avuçlar› patlak…
Eme¤inden kendine pay alana vermek istemezse ekme¤ini; bafl› üstünde, o ya¤l› urgan
sal›n›r…
Kürt ‹smail isterse kendi dilinde türküleri
盤›rmay›, ba¤›ra ba¤›ra…
Çoban Arif’in düflse akl›na bir soru; dese,
“Neden baflkalar›n›n sürülerine çobanl›k
ederken benim yok bir k›nal› kuzum bile?”
Ya da anlay›verirse bir a¤a o¤luna neden
gönül veremedi¤ini bir köylü genç k›z; bafl›
üstünde, o ya¤l› urgan sal›n›r…
Yazar Cemal, isterse düzenin ay›plar›n› bir bir
dökmek, akl›na geleni yazmak…
Ö¤renci Füsun, be¤enmezse kendine verilen
e¤itimi…
Gençler isterlerse topraklar›nda ba¤›ms›zl›k,
ters düflerlerse toprak a¤alar›na, düzen
bekçilerine, tekellere…
Budarlarsa emperyalizmin topraklar›m›za
uzanan kollar›n›…
Devrim sözcü¤ü düflerse lügatlerine; bafllar›
üstünde o ya¤l› urgan sal›n›r!
Kölelerine kamç› ucunu gösterir gibi, tutsaklar›na namlu do¤rultur gibi, sal›n›r durur
ellerinde o ya¤l› urgan…
‹flte faflizm budur Döne Hatun,
‹çindeki fikri sevmedi¤i bafla çivi çakmak,
tutamad›¤› eli koparmak, bükemedi¤i boynu
asmak…
Halk›na düflman olmakt›r faflizm...
Sen ona “zulüm” dersin belki…
Belki bazen evini yakand›r, y›kand›r bazen…
Çocuklar›na cop vurand›r…
Ya¤l› urgan› elinde hiç çekinmeden halk›n›n
üstüne sallayand›r…
Yüzy›llard›r yürüttükleri kervan›n eyeri o ipin
ucundad›r... Kendi kanl› tarihleri o ipin ucundad›r… O ipin ucundad›r bütün k›y›mlar…
Bütün varl›klar›n› dara¤açlar›nda sallad›klar›
bedenler üzerine kurmufllard›r. Yok ederek
beslenirler.
Ama bir ip iflte Döne Hatun, bir ip!
Senin kocaman yüre¤inin yan›nda bir ip, karlara bata ç›ka, yafll› dizlerine ra¤men seni
yürüten o dinmeyen gücün yan›nda bir ip!
Biriken onca ac›n›n, h›nc›n yan›nda, Deniz’in,
Hüseyin’in ve nice devrimcinin sevdas›n›n
yan›nda bir ip!
Söyle Döne Hatun bir ip ne edebilir kaybedecek bir fleyleri olmayanlara,
yalaza
kesmifllere, aç olanlara? Kendi o¤ullar›n›
elleriyle gömenlere, ne edebilir?
Zulalar›nda saklay›p, biz asmay›z kimseyi
diyen, demokrasi maskesinin ard›nda gizlenmifl, kendi yalanlar›n› unutup, ak›llar›ndan
bir türlü ç›kartamad›klar› iplerini sallay›p
zevklenen cellâtlar›n çürümüfl yüzlerine bak
da söyle!
Böyle a¤›rlaflm›flken canlar›m›z, yaflamak
zülüm çekmek olmuflken, ellerimizle
t›rpanl›yorken topra¤› ç›karmak için
ekme¤imizi, sokaklarda uyuyorsak k›fl ayazlar›nda,
çocuklar›m›z
hastanelere
al›nmad›¤› için can veriyorsa kucaklar›m›zda,
gelecekleri her gün biraz daha siliniyorsa
gözlerimizin önünde gençlerimizin, an ve an
daha da büyüyorsa tenimizde açt›¤›n›z
çürük, iniyorsak ekme¤imiz için, kör kuyulara
her gün ölerek…
Söyle bir ip ne yapabilir bize?
Çirkin bir elin ucunda sal›nan ilmi¤in
karfl›s›nda, alayc› gülüflümüz kal›r. Gözlerinin
içine baka baka cellâd›m›z›n… J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 3
deneme
sular karar›nca
nihat çapar
Sevgili Arat D‹NK’e:
“fiahadetin kutlu olsun” diye hayk›r›r yüz
binler, fakat söyleyemez: “Senin baban,
hepimizin babas›n› döver” diye…
Masa üzerinde duran, yaln›z bir mum…
Erimifl, odan›n büyüklü¤üne hürmeten…
Salg›lar›, yana¤›ndan belirgin. Gözleri yanmas›n da ne yaps›n? Yanm›fl, karanl›¤›n s›r›tan fitiline ra¤men.
Rengi, benzi, az k›r›k…
Nas›l diyeyim: Gözleri meydanlar› ayd›nlat›r
da, öteden bak›ld›¤›nda köhneymifl gibi. Siz
de deyin, alacakaranl›k…
Epey erimifl…
El alt›ndaki herhangi bir kalem, yamac›nda.
Dibe vuran ›fl›¤›nda parl›yor mumun, belli.
Ucu katran karas›. Rengi beyaz. Dalgac› Mahmut’un boyamay› unuttu¤u sayfa yapra¤›,
nemli… Hali düflündürür: Rutubetli göz p›narlar›nda yüzen çocuklar› m› yazar, yoksa aln›n›n orta yerinden masan›n sa¤ ucuna öbeklenmifl teri mi?
fiekiller…
‹zleri takip etmek için di¤er masalara, oradan
di¤er odalara ve sonra isleri resmeden duvarlara bak›yorum. Asaf’›n mum aleviyle oynayan kedisi düflüyor önüme. Kuyru¤u y›lan, bedeni Marmara;
gözleri, islerin sinsi sular›nda…
Duvarlarda flekiller… Masa bafl›nda kalem…
Üstünde mum…
Duvarlarda izler: Bir fley diyor ya da demiyor,
görüyor ya da görmüyor, istiyor ya da…
Erimeye mahkûm…
E¤iyorum kafam›… Ayaklar›ma sürtünen tüylerin serinli¤i, sendeletiyor tavana do¤ru yay›lan alevin bitti¤i yeri.
Kalemden yans›yan flekiller as›l› duruyor duvarda. Her biri baflka siyah, her biri canl›, her
biri cans›z…
Duvara ilk bakan amad›r.
‹lk gören, mum.
Siz deyin, beyazlara bulanm›fl
ürkek bir revolver!
fley yaz›yor diplere do¤ru:
—HEP‹M‹Z…
Anlayamadan kayboluyor izler aras›nda…
…Gözleri eridi, zaman epey yanm›fl…
Efleledim birkaç zaman… Ellerim ya¤ gibi, kaygan. Gözlerim baflka yöne bakar bakmas›na;
fakat görmez mumdan gayr› zindan…
Gözlerim…
Burnumdan soludu¤um nefes, soluk al›r ve
devreder takibini gözlere. Mum alevini sa¤a
yat›rd›¤› vakit sa¤a; sola yat›rd›¤› vakit…
—HEP‹M‹Z…
Duvara yaz›landan ürken kedi yan odaya s›¤›nd›. Kafas›na takt›¤› beyazlar›, kulaklar›na
dek indirmifl, duymad›¤›n› san›yor böylece.
Parmaklar›m heyecanl›. Masa bafl›na ilk yaklaflt›m bu kadar. Az daha yaklaflsam tutuflturaca¤›m mumla gözlerimi. Çevirdim kafam›.
Uzak duvarda belirginleflen son flekil, belli.
Büyük. Duvardan da büyük, bir mum. Fitili tavanda. Bembeyaz. Usulca yaklaflt›m duvara.
Elimde masa üstünde yanan mum. Sandalyeyi dayad›m duvara. Yavafl bir hamleyle sarsmad›m mumun k›z›l alevini. Uzand›m duvardaki mumun fitiline. Elimdeki mumun gözyafllar›n› bileklerimde dondurup, aleviyle duvardaki mumun fitilini tutuflturdum…
Hiçbirisi…
‹lk duyan, masa; sa¤›na do¤ru, uzunca.
‹lk a¤layan gazete; yere serilmifl, üzerine serpilmifl, üflümesin diye.
‹lk s›zlayan, Atefl H›rs›z›… Salamam›fl
barutlar›n› geceden, dertlenir bafl›nda.
Az ilerledim ki, duvarlar› fark ettim boydan
boya, endam›n› unutmaya yak›n.
‹lk düflen atefl; fluras›nda durur hala masan›n,
yakmaz fakat yanarm›fl görünürken…
— Ötekimsi adam! Ne yazd›n flimdi sen duvara?
Epey erimifl…
Ve…
Elimdeki mumu… Söndürdüm…
Yanaklar› fliflkin. Çenesi çukurca az… Nora’y›
yüzdürecekmifl içinde, duvara yazd› az öne…
Derman›, dibine sark›tt›¤› Rapunzel beliklerinde. Onlar› da ben efleliyorum. Bir ç›rp›da bir
Kararan sular, ayd›nlan›ncaya dek, büyük
mum yanacakt›…
Sular ayd›nlanacakt›…
Kediler ayd›nlanacakt›… J
Odan›n semas›na do¤ru sald›¤› isler, türlü
gayretini kavramam için;
ayr› bir yolu gösterdi:
4 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
izlenim
size çocuklu¤umu getirdim çocuklar, oynar m›s›n›z?
tav›r
Ömrü benimle yafl›t Nesin Vakf›’n› ziyaret
etmek üzere Yenibosna’dan minibüslere biniyoruz. Büyükçekmece’ye var›nca hava yumufluyor ve temiz havan›n ci¤erlerinize hiç
izin istemeden doldu¤unu hissediyorsunuz.
Nesin Vakf›’n›, bilmeyen okurlar›m›za tan›tmak istiyoruz. Temmuzun bu kavurucu
s›ca¤›nda, Sivas’ta yak›lan ayd›nlarla dolu
içim. Sanki her y›l daha fazla çöküyor içimize ac›s›. Her y›l daha büyüyor öfke. S›k›lan
difl, s›k›lan yumruk…
Afl›k Nesimi Çimen’in ve As›m Bezirci’nin
topra¤›na de¤en elimi bir kez daha kokluyorum. fiimdi bu kokuyu götürece¤im Aziz
Nesin’e. Onun bir mezar tafl› yok belki ancak o burada, bu vakf›n bahçesinde bir yerlerde yat›yor ve torunlar›na bak›yor, dostlar›na... fiimdi ben ona Sivas’ta yak›lan dostlar›n›n kokusunu götürece¤im...
Aziz Nesin...
Çocuklu¤umun “yazar dede”si. Beni uzaktan yönlendiren, ö¤ütler veren, bilge dedem. Sonradan de¤erini çok daha fazla anlayaca¤›m ayd›n insan...
Bugün yaflasa, gidip yan›na saatlerce sohbet edece¤im, dert yanaca¤›m, ah edece¤im insan...
fiimdi yok. fiimdi Nesin Vakf›’n›n çocuklar›
onu sadece kitaplar›ndan ve resimlerinden
tan›yorlar. Bir kere imza gününde görmüfl
olmay› saymazsak, ben de öyle tan›d›m
kendisini. ‹ç dünyas›na girdim onun. Kitaplar›na döktü¤ü bütün dünyas›nda gezindim. Kim kime açar ki bu kadar iç dünyas›n›? Yazarlar kadar baflka kim cömert olabi-
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 5
izlenim
lir bu konuda? Yazarlar›n okurlar›yla iliflkileri bu kadar s›cak olur mu bilmem ama ben
bu s›cakl›¤› sanki elimi tutuyormuflças›na,
bafl›m› okfluyormuflças›na hissetmifltim.
Okudu¤um kitaplar› bana yaflad›¤›m›z dünyay›, ülkeyi, kapitalist sistemi, eflitsizlikleri,
adaletsizlikleri ö¤retiyordu. Bir çocu¤un anlayabilece¤i en güzel dille, mizahla... fiakayla
kar›fl›k yani...
Eflitsizli¤i gösterdikçe bana, eflitlik özleminin tohumlar›n› da at›yordu minicik yüre¤ime. Bir dünya görüflü, bir ideoloji belirmeye
bafll›yordu içimde. Bu ideoloji sonra beni
dolu dolu bir hayata do¤ru götürecekti. H›zl›, öfkeli, ac›l› ama bir o kadar da onurlu bir
hayata.
Küçücük bir ilçede dünyam› ayd›nlat›yordu
kitaplar›. Anne ve babam›n neden bana
onun kitaplar›n› ald›¤›n› bilmiyorum ama
ne iyi etmifller. ‹flte böylece bafll›yordu tan›fl›kl›¤›m›z ve dostlu¤umuz “yazar dedem”le.
Çocuklar için yazd›¤› bir kitab›nda böyle diyordu kendine: “Ben sizin yazar dedenizim”. Ve ona mektup yazmam›z› istiyordu.
Bir gün elime k⤛d› kalemi al›p bütün cesaretimi toplay›p ona mektup yazd›m. Ne yazd›¤›m› çok fazla hat›rlam›yorum ama cevap
geldi¤ini hat›rl›yorum.
Bana ö¤ütler veren fleyler yazm›flt›. Ancak
en güzel ö¤ütleri kitaplar›ndan ö¤renmifltim. “Yaflar ne Yaflar ne Yaflamaz”da bürokrasiyi ve sistemin adaletsizli¤ini; “Tatl› Betüfl”te burjuvaziyi, yozlaflmay›; “Zübük”te
yine sömürüyü, üçk⤛tç›l›¤›, haks›zl›¤› ve
adaletsizli¤i; “fiimdiki Çocuklar Harika”da
çarp›k e¤itim sistemini... K›sa k›sa öykülerinde ise ülkemiz insan›n› ve u¤rad›¤› haks›zl›klar› yaz›yordu.
Cesurdu. Kendini devletin ve gericilerin hedefi haline getirebilecek kadar cesurdu. Bir
ayd›n kadar... Bir ayd›nda olmas› gerekti¤i
kadar.
fiimdi o kitaplar›n›n arka sayfas›nda gördü¤üm inflaat halindeki vakf›n yafllanm›fl ve yorgun bahçesindeyim. Aradan otuz y›l geçmifl.
Daha girer girmez oradan oraya koflturan,
s›caktan bunalm›fl siyah bir tavuk geçiyor
önümüzden. Komik bir hayvan tavuk. Ko-
6 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
mik, zarars›z, savunmas›z...
Burada bir sürü hayvan var. Tavuklar, tavflanlar, ördekler... Kümes hayvanlar›na ve
küçükbafl hayvanlara, vakf›n bahçesinde
bulunan bar›naklarda bak›l›yor. Bahçelerde
organik tar›mla u¤rafl›l›yor. E¤itim felsefesinin önemli bir aya¤›n› oluflturuyor üretim. Burada bulunan bütün çocuklar üretime kat›l›yor. Sofralar›na gelen sütün, peynirin diyalektik ba¤›n› kurabiliyorlar çiftlikleri sayesinde.
Duvarda as›l› olan e¤itimin ilkelerini okurken, “Çocuklar›m›z›n almas› gereken e¤itim
iflte bu” diyorsunuz. Yani özledi¤iniz e¤itim
sistemi, kurmak istedi¤iniz ve bütün çocuklar›m›z›n hak etti¤i e¤itim sistemi. Aziz Nesin bunu bu küçücük çocuk cennetinde baflarm›fl. Burada kendine güvenli, düflünen,
sorgulayan sa¤l›kl› bireyler yetifltirmifl.
G›rtla¤›na kadar yozlu¤a batm›fl kapitalizm, i¤renç bir iftirayla kendi pisli¤ini bulaflt›rmak istedi Nesin Vakf›’na ama baflar›l› olamad›.
Bir iddiayla ayyuka ç›kar›lan tecavüz davas›, karfl› taraf›n tecavüz olmad›¤›n› söyleyip
davay› geri çekmesine ra¤men, bas›nda hiç
yer bulmad›. Çünkü çürük bir yaland› bu.
Davan›n geri çekilmesi ise sansasyonel ve
medyatik de¤ildi. Ancak Nesin Vakf› bunu
da aflmay› baflarabildi.
‹lk olarak Sema ile tan›fl›yorum. Daha do¤rusu yine vak›fta büyüyen çocuklardan Serdar, beni Sema ile tan›flt›r›yor, kendileriyle
sohbet etmek istedi¤imi söyleyince. Asl›nda vakfa gelirken hep küçük çocuklarla tan›flaca¤›m›, onlarla sohbet edip onlar›n
dünyalar›n› yans›taca¤›m› san›yordum ama
Sema benim bütün planlar›m› alt-üst ediyor. Onu tan›r tan›maz onlar›n bana yaflatt›¤› duygular› yazmak istiyorum. Akran›m
olan çocuklar› yani...
Sema ile birlikte kendi çocuklu¤uma dönüyorum. Sema ile el ele tutuflup geçmifle, y›llar öncesine gidiyoruz. Benim Aziz Nesin kitaplar›n› en yo¤un okudu¤um dönemde, kitaplar›n arka sayfas›nda ç›kard› Sema’n›n
Aziz Nesin’le birlikte çekilmifl foto¤raflar›.
Aziz Nesin’in kuca¤›ndan düflmeyen sar›fl›n
küçük k›z, Sema iflte!
Evet, o çocukla birlikte çocuklu¤umuza dönüp birlikte oyunlar oynuyoruz. Eskiden,
“dede” derken flimdi Aziz Amca diye bahsediyor kendisinden. Ben sormadan anlatmaya bafll›yor bir an›s›n›. Bir gün Aziz Nesin’e
gidip sormufl:
“‹nsanlar›n saçlar› neden beyazlar dede?”
“Çünkü yafllan›rlar...”
“Yafllan›nca ne olur?”
“Ölürler”
Sema dedesinin saçlar›n› dikkatle inceleyip,
biraz siyah saç görünce sevinmifl ve dedesine dönüp:
“Üzülme dede hemen ölmeyeceksin daha
çok siyah saç›n var...” demifl.
Bunu anlatt›ktan sonra gülüyoruz hep birlikte. Soruyorum Sema’ya “Aksi bir ihtiyar
m›yd› Aziz Nesin?”
Sanki bana öyle gelirdi. Aksi huysuz bir ihtiyar. O müthifl mizah› üreten zeka elbette
haz›r cevap ve sivri dilli olacakt›. O zaman
pek kavrayamad›¤›m bir durumdu. Sert konuflmalar›, sisteme karfl› üslubu ve sertli¤i
bugün kimin harc› ki?
Sema gülüyor. “Bana karfl› hiç öyle olmad›,
bilmem...” Evet, elbette ki dostlar›na karfl›
sivri de¤ildi dili.
Sema ile oyunlar›m›z, sohbetlerimiz bitiyor. O
gün ayn› zamanda Aziz Nesin’in ölüm y›ldönümü. Onun eflyalar›n›n, daktilosunun, kitaplar›n›n, ödüllerinin oldu¤u odada geziniyoruz.
Geride b›rakt›klar› sadece bunlar de¤il, geride
b›rakt›klar› esas beynimde, diyorum.
O gün çocuklar yok vak›fta. Programlamadaki bir eksiklikten dolay› anma günü, çocuklar›n tatil günüyle çak›flm›fl. fiehir d›fl›nda çocuklar. Bu duruma çok üzülmüyorum
çünkü buraya bir daha gelmem için bir bahane olacak... Hayat›n yo¤un kofluflturmacas› içinde bir daha zor gelirim, diye düflünüyordum ancak flimdi çocuklar› görmek
için mutlaka gelece¤im.
Bunlar› düflünürken boyac› tulumuyla Süleyman ç›k›veriyor bir köfleden. Süleyman
da oran›n yerlisi. En eskilerden. Yine benim
o foto¤rafa döndü¤üm y›llardan. Aziz Nesin’in çocuklarla çektirdi¤i merdiven bafl›ndaki foto¤raftaki y›llardan. Ancak Süley-
izlenim
luma ve ülkelerine karfl› sorumluluklar›
vard›r ve bunu ö¤reneceklerdir.”
Kendi inanc›na karfl› çevreden hiçbir sayg›
görmeyen, fleytan ilan edilen Aziz Nesin,
çocuklar›n inanc›na sayg› gösteriyor ve
inanç özgürlü¤ü kural›n› koyuyor vak›fta.
Bir-iki çocukla tan›fl›yoruz. Ali, “köyden
geldim” diyor ama hangi köy oldu¤unu bilmiyor. Türkçeyi de çok iyi bilmiyor çünkü o
bir Zaza. Zazaca biliyor. Zazaca konuflaca¤›
a¤abeyleri de var vak›fta. ‹ki dakika yerinde durmuyor Ali. “Sekiz yafl›nday›m” diyor
ama daha küçük gösteriyor. Vakfa daha
yeni gelmifl. Kendisiyle hemen ayn› yafllarda olan Ilg›n ile birlikte koltuklar›n üstünde z›play›p duruyorlar.
man o foto¤rafta yok. O foto¤raf, Süleyman gelmeden bir y›l önce çekilmifl.
Süleyman üzerindeki boyac› tulumunu
aç›kl›yor. “Bir heykelle u¤rafl›yordum.” Heykel... Hep hayalini kurdu¤um ancak hiç bir
zaman olanak bulamad›¤›m bir fley. Bu sefer de Süleyman’la birlikte dönüyoruz çocuklu¤umuza. Vakf›n bahçesindeki atölyelerde resimler, heykeller yap›yoruz. fi›rnak’tan gelmifl Süleyman. Oral›. A¤abeyi
çok okurmufl Aziz Nesin’i. Ve bir gün kendisi için bir mektup yazm›fl Aziz Nesin’e. Oraya gelip üniversitede okumak istedi¤ini belirtmifl. Aziz Nesin de mutlaka her mektuba
cevap yazd›¤› gibi onu da cevaplam›fl:
“Sen art›k büyümüfl, adam olmuflsun. Ama
bize iki kardeflini gönderirsen onlar› üniversiteye kadar yetifltiririz...” Süleyman ve kardefli böyle gelmifller vakfa... Sonra bizi
“Çiftlik”e kadar götürüyor arabayla. Çiftlikte koyunlar, keçiler, tavuklar, kuzular ve
inekler var. Eskiden, diyor, “Önce buraya
gelip inekleri sa¤ard›k küçükken, sonra vâk›fa dönerdik.” Çiftli¤in kâhyas› Feyzullah
ile tan›fl›yoruz. S›cak, sevecen bir insan.
Bize ayran ikram etmek istiyor ama vaktimiz olmad›¤›ndan bir dahaki sefere hakk›m›z› sakl› tutuyoruz.
‹neklerden ikisi do¤urmak üzere. Bir tanesi
o kadar yüklü ki ayakta duram›yor ve sanc›s› var. Bize dönüp bakm›yor bile. Bir an evvel kurtulmas›n› ve do¤acak yavrunun difli
olmas›n› diliyoruz... Süleyman ile vedalafl›p
tekrar görüflmeyi diliyoruz. Bizi Çatalca’ya
kadar b›rak›yor.
Bir hafta sonra çocuklar› görmek için tekrar
gidiyoruz. Evet, iflte oradalar. Ak›ll›, cin gibi
çocuklar. Kendilerine olan güvenleri hemen
dikkatimizi çekiyor. D›fla dönükler. Nas›l kiflilikler olarak yetifltiklerini asl›nda Sema’ya,
Serdar’a, Süleyman’a bakarak söylemek
mümkün. Düzenin uyuflturdu¤u beyinlerden çok farkl›lar. Bu, onlara orada pek çok
olanak sunulmas›n›n d›fl›nda, e¤itim felsefesi ile ilgili bir durum. Dolays›z olarak üretimin içinde, eflitçe haklardan faydalanarak
büyüdükleri için bu böyle. Kendi sökü¤ünü
kendi dikerek, karn›n› doyurmak için üreterek, ayn› zamanda bilimle sanatla ilgilenerek büyüdükleri ve yeteneklerini keflfedebildikleri için böyle.
Ezik, edilgen bireyler olmam›fllar. Soran, düflünen, sorgulayan bireyler olmufllar. Elefltiren
ve düflünen; üreten ve de¤ifltirmek isteyen...
“Vakfa bir minnet borçlar› yoktur çocuklar›n.” diyor Aziz Nesin “Vakfa de¤il ama top-
Ali amuda kalk›p bize tersten bak›yor. Gülmemek elde de¤il. Z›plad›kça z›pl›yorlar.
‹ki dakika dursalar konuflaca¤›z. Ilg›n düflüyor ama yine z›plamaya devam. Foto¤raflar›n› çekiyoruz. Yaramazl›klar› had safhada. Mehmet Ali A¤abey’lerinin s›rt›na ç›k›yorlar. Eline yap›flt›r›c› s›k›yorlar. Mehmet
Ali onlardan kurtulmay› baflaram›yor ama
bir ara soluk ald›¤›nda bize soruyor:
“Sizin bu kadar çok fl›marmaya hakk›n›z olmam›flt›r küçükken...”
“Aynen öyle” diyoruz, “Böyle yap›nca terli¤i ya da maflay› yerdik.”
Tabii vak›fta çocuklar›n her anlar› böyle sevimli fl›mar›klarla dolu de¤il. Onlar›n da
uymalar› gereken kurallar var ve uymad›klar›nda ald›klar› cezalar... Bizimki gibi terlik
ve mafla de¤ilse de, havuza girmeme gibi
cezalar var e¤itim gere¤i. Mehmet Ali bizi
anl›yor. “Evet, burada çocuklar özgür...”
Mehmet Ali de vak›f çocuklar›ndan. ’78 do¤umlu. Hemen merakla soruyorum: “Sen o
foto¤rafta var m›s›n?”... “Evet” diyor, “En
tepedeki benim...”
Aziz Nesin’i tan›ma flans›na sahip olmufl...
“Nas›l bir insand› Aziz Nesin?” diyorum,
dal›p gidiyor derinlere. “Öyle bi soru sordun ki...” diyor ve cevaplayam›yor. Mehmet Ali, edebiyat ö¤retmeni. Vak›fta yetiflmifl ve edebiyat ö¤retmeni olmufl.
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 7
izlenim
Ali Nesin’in flu anda fiirince’de açmaya çal›flt›¤› matematik enstitüsünden konufluyoruz. Çok önemli bir proje. Matemati¤i hiç
sevmeyen ben bile ilgi ile dinliyorum. Diyorum ki, edebiyatç› bir baban›n matematik
profesörü o¤lu da olurmufl demek ki. Aziz
Nesin’in çok iyi bir matematikçi oldu¤undan bahsediyor bana. Bilmiyordum, flafl›r›yorum.
Çocukluk an›s›n› anlatmas›n› istiyorum
ama anlatm›yor. Anlatmam, diyor. Tek
amac›m Aziz Nesin çocuklar›n› tan›mak ki
ben de bir Aziz Nesin çocu¤uyum. Vak›fta
büyümesem de kitaplar›yla büyüdüm ve almam gerekenleri ald›m... Ben kendisine
Aziz Nesin’in zihnimde kalan an›lar›n› anlat›yorum ama o yine anlatm›yor.
Sonra yeme¤e geçiyoruz birlikte. Mersinli,
Mehmet Ali. Bal›k üzerine sohbet ediyoruz.
Daha do¤rusu bal›kç›l›k üzerine. Bu sohbet
sar›yor onu. O s›cak, sevecen gözleriyle bize
bak›yor ve çocukken orada bal›k tuttu¤unu
anlat›yor. Çocuklu¤unu anlatmaya bafll›yor. ‹çine kapanm›fl bir dönem ve çok kitap
okumufl. Özellikle polisiye kitaplar okurmufl ve o kitaplardaki gibi ajan-polis olmak
istiyormufl. Mike Hammer’i çok severmifl.
Bir gün dedesine söylemifl bunu. Aziz Nesin
demifl ki “Benim kadar devletin polisiyle
bafl› derde girmifl bir adam›n yan›nda büyüyen bir çocuk ajan olsun olacak ifl mi?”
Gülüyoruz...
Ama ben Mehmet Ali’yi de kolundan tutup
ilk gençlik y›llar›ma götürüyorum. Bak
Mehmet Ali, dur orada ve birazdan yaflayacaklar›m› izle:
Evimizi polisler bas›yor ellerinde silahlarla.
Telsiz sesleri kapl›yor ortal›¤›. Her yeri didik
didik ediyorlar. Annem evde yok. Beni yolda
yakalay›p eve getirdiler. Evimin yerini söylemedim. Evi biliyorlar ama ben yine de
söylemedim Mehmet Ali.
Devrimciyim. On sekiz yafl›m›n olanca coflkusuyla devrimcili¤imin bütün atefliyle dikiliyorum karfl›lar›nda, bafl›m dik.
Evde bombal› pankart ar›yorlar. Yok... Muhtar Amca dikiliyor kap›da. Onu da getirmifller... Göz göze geliyoruz. Bafl›n› öne e¤iyor,
8 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
çok üzgün. Orada olmaktan da üzgün. Orada olmaktan duydu¤u utanc›, bana borcunu hakk›mda yay›lan spekülasyonlar› (polisin “evde uyuflturucu bulduk” iftiras›n›) yalanlayarak ödeyecek ileride.
Evde silah ar›yorlar... Yok.
Pankart yok...
Bomba yok...
Bir resim as›l› duvarda. Deniz Gezmifl’in bir
resmi. Bu resmi kendim yapm›flt›m. Çok severdim resim yapmay› da, Deniz Gezmifl’i de.
Lenin’in bir resmi as›l› yine duvarda. Birer
birer indiriliyorlar duvardan. Tutanak alt›na
al›n›yorlar. Bofl, k›rm›z› bir bez buluyorlar.
Bu bez pankart yap›lmak üzere haz›rlanm›fl
kuflkusuyla delil olarak zab›t alt›na al›n›yor... Güler misin, a¤lar m›s›n? Bir Aziz Nesin’lik hikâyedir yaflad›¤›m›z...
Ellerimi gö¤süme kavuflturmufl dikiliyorum
bir kenarda. Kütüphaneyi boflalt›yorlar. Ve
Aziz Nesin kitaplar› da diziliyor üst üste.
‹çim c›z ediyor. Çünkü o kitaplar› benim için
imzalam›flt›. Bir imza gününde yeni kitaplar›n› alacak param olmad›¤›ndan evde bulunan çok eski kitaplar›n› getirmifl utana s›k›la onlar› imzalatm›flt›m. Oysa o kitaplar›n
eskili¤i daha çok hofluna gitmiflti onun. Gülen bir resmi gözüme ilifliyor. Ne bileyim,
komik geliyor o anda. Gülmek geliyor içimden. Hani biriyle göz göze gelirsin ve ciddi
bir ortamsa gülmemek için kendini zor tutars›n ya öyle bir fley.
Göz göze geliyoruz bir anda. Ancak bu sefer
gülümseme kayboluyor ikimizin de yüzünden. F›s›ld›yorum usulca:
“Gidiyorum dede, beni götürüyorlar.”
“Sakin ol çocu¤um...”
Zeki zeki bak›yor yine gözleri, bilgece. Beraber gidiyoruz. Sorgulardan geçmifl kendisi
de, yarg›lardan, mahpuslardan… As›lmas›
istenmifl...
“Hadi bakal›m.” diyor sanki “Kanatlan›p uçma zaman›...”
Ve ben uzun bir yola ç›k›yorum. Yolda mahpusluklar, iflkenceler olacak belki. Ama inand›klar›m›, ö¤rendiklerimi ve bildiklerimi savunaca¤›m. Bir gün o güzel ülke kurulunca-
ya dek. Bir gün bütün çocuklar›m›z›n özgürce koflup z›playarak oyunlar oynad›¤›, yozlu¤un ve pisli¤in olmad›¤› bir dünyada, a¤açlardan meyveler toplayarak, kendi üretti¤ini
yiyerek, eme¤iyle yaflam›n› sürdürdü¤ü günler gelene dek, yürünecek bu yolda. Bilgece
gülüflü bundan m›d›r, bilmem...
‹flte böyle Mehmet Ali. O gün böyle geçti.
On befl y›l oldu eve dönmedim bir daha. Hayat m›? Elbette çok zor geçti. Kofltu¤um da
oldu, sakince yürüdü¤üm de. Dizlerimin titredi¤i, takatimin tükendi¤i anlar da oldu.
Ancak inand›¤›m›z de¤erler ad›na dayand›m. Çünkü öyle do¤ru, öyle gerçek, öyle
yaflan›las› fleylerdi ki...
Sana anlataca¤›m en hakiki çocukluk an›s›
bu. ‹çinde Aziz Nesin de var.
Vak›ftan ayr›lma zaman›. Hissetti¤im baflka
bir duygu var bu kez. Baflka bir yerde yemek
yemeye bile çekinirim ama burada hissetti¤im bir duygu bu, “kendi evinde”lik...
Kendi evimde gibi rahat oldu¤umu hissediyorum. Bir yak›n akraban›n evine gitmifl gibi...
“Dedenin evine gider gibi desene.” der gibisin... Evet, aynen böyle…
Vakf›n bahçesindeki Aziz Nesin mi? Kim bilir nas›l karfl›lad› bu otuz y›l sonraki gecikmifl konuklu¤umu. Tan›d› m› acaba beni?
As›m Bezirci’nin, Afl›k Nesimi Çimen’in topra¤›n›n kokusunu b›rak›yorum avuçlar›mdan. Mutlaka alm›flt›r o kokuyu, buna inan›yorum.
“Çünkü bu ac›, bizim ora ifli, hançer ac›s›.”
der bu ac›ya ve bu hançer ac›s› etine ne zaman saplansa tan›r.
Ve usulca ayr›l›yoruz vak›ftan otuz y›l›n
an›lar›n› ard›m›zda b›rakarak...
Gelecek güzel günlere, buradaki çocuklar›n
dudaklar›m›za ekledi¤i mutlu gülümsemelerle, biraz daha yaklaflt›¤›m›za inanarak...
Hoflçakal Nesin Vakf›.
Hoflçakal Nesin Vakf›’n›n çocuklar›, çocukluk arkadafllar›m, hoflça kal›n...J
oyun
me¤ersem neymifl?
yozlaflmaya karfl› sokak oyunu
‹dil Kültür Merkezi’nde üretilmifltir
(Önde bir görevli polis, arkada üç kifli sahneye
girerler.
Üç kifli izleyiciye s›rtlar›n› dönerek dururlar.
Görevli Polis oldukça sinirlidir.)
1. Oyuncu:
(Sinirli bir halde dolafl›rken izleyiciye)
Selamünaleyküm ey millet!
Kusura bakmay›n, çok sinirliyim bugün çok.
Zaten sinirli olmad›¤›m›z gün mü var? Bu
meslek adam› deli eder deli. Akflama kadar
elin u¤ursuzuyla, h›rs›z›yla, doland›r›c›s›yla,
namussuzuyla u¤rafl dur.
Bazen tepem çok at›yor. Ulan diyorum kendi
kendime. Ben mi düzeltece¤im bu çivisi ç›km›fl memleketin ifllerini? Al iflte gene getirmifller t›km›fllar üç kifliyi nezarete. Nerede
bunlar›n dosyalar›?
Aman ne u¤raflaca¤›m, dosyas›z da olur sor-
gular›.
(Döner. S›rt› dönüklerden 2. oyuncuyu çeker
al›r)
Gel bakal›m ulan, kad›n halinle ne iflin var
burada?
oynuyor. Edepsizler. Ben ne yapay›m?
2. Oyuncu:
Memur bey benim hiçbir suçum yok.
2. Oyuncu:
(Gösterir) Nah! fiu afla¤›daki meflhur kahve.
1. Oyuncu:
(‹zleyiciye gülerek) Herkes böyle söyler. Benim bir suçum yok.
1. Oyuncu:
Hani flu haftada üç kere kumar yüzünden bas›lan kahve de¤il mi?
2. Oyuncu:
Vallah da billah da suçum yok. Benim babam
kahveci ama uykusu erken geliyor. Tabii ben art›k büyüdüm. Dikiyor beni geceleri
kahveye. Millet de oturup televizyon seyredece¤ine, sohbet edece¤ine, ha babam k⤛t
2. Oyuncu:
Siz de biliyorsunu,z oras› herkesin tan›d›¤› temiz bir müessese.
1. Oyuncu:
Vah yavrum vah. Nerede senin baban›n
kahvesi?
1. Oyuncu:
Tabii tabii onun için haftada üç kere bas›l›yor.
2. Oyuncu:
(Yaklafl›r) Memur bey babam›n eli biraz darda, yoksa yollayacak sizin çorba paran›z›. O
zaman ne bask›n olur ne de bir fley. Öyle de¤il mi?
1. Oyuncu:
Sus! Edepsiz. Sen sus. Kanun adam›y›m ben.
Bize ifllemez öyle fley.
Ben teslim edeyim de savc›l›¤a gör bak seni
nas›l süründürüyorlar zindanlarda. Hele zindana girerken bir de hofl geldin daya¤›. Ooohh tad›ndan yenmez vallahi. (Hayali bir sopayla döver) Hofl geldin… Hofl geldin… (kendince e¤lenir)
(2. Oyuncu -k›z–umursamaz)
2. Oyuncu:
Sen ne biçim adams›n be? Amirim bize hiç
böyle davranm›yor.
1. Oyuncu:
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 9
oyun
Kes sesini edepsiz kumarc›. Siz oynat›n kumar›, söndürün milletin oca¤›n›, ondan sonra
bizden merhamet bekleyin. Biz bu memlekette kumara nefes ald›rmay›z.
3.Oyuncu:
Ah be amirim allah söyletiyor iflte.
1. Oyuncu:
Ne amiri be? Ben gariban bir memurum.
2. Oyuncu:
(K›z garip hareketler yaparak)
Dim dom dim dom dom dim dom dom lay lay
lay lom.
3.Oyuncu:
Ama biz seni amir olarak görüyoruz bafl›m›zda.
1. Oyuncu:
Ne diyon k›z›m sen sap›tt›n m›?
1. Oyuncu:
B›rak ya¤c›l›¤› seni niye getirdiler?
2. Oyuncu:
Cebiniz çal›yor memur bey.
3.Oyuncu:
Sormay›n memur bey, ben akflamlar› flu diskote¤in karfl›s›nda öööleee duruyorum.
1. Oyuncu:
Haaa… Hay bu telefonlar›n müzi¤ine. Bizim
o¤lan ayarlam›fl…
Aloo... Siz misiniz amirim? Buyurun emredin.
Han›mefendi mi?
Hay›r, amirim burada öyle biri yok. Burada
kumar oynatan milleti soyduran kahvecinin
k›z› var... Ne? Han›mefendi o mu? Ama amirim… Emredersiniz amirim.
(Telefonu cebine koyarken)
Ulan ne ball› kar›s›n. Yürü defol git buradan.
fiükret amirime.
2. Oyuncu:
Ben sana o kadar anlatmaya çal›flt›m ama
sen laf anlamaz adam›n tekisin. Babam o kadar hizmet yap›yor mahalleye, yine de yaranam›yor sizin gibilere.
1. Oyuncu:
Bana bak ç›k git defol git. Yoksa alaca¤›m
aya¤›m›n alt›na.
2. Oyuncu:
Bu memleket sizin gibilerin yüzünden bat›yor
zaten. ‹flinde gücünde çal›flan vatandafl› boflu
bofluna nezarethanede tutuyorsunuz. Ama
biz sizin gibilere ra¤men hizmet aflk›yla çal›flmaya devam ediyoruz. Dayan Türkiye’m geliyorum. “Ölürüm Türkiye’m” flark›s›n› yüksek
sesle söyleyerek ç›kar.
1. Oyuncu:
(Sinirle k›z›n ard›ndan bakar.)
Neyse flu üç paral›k k›zla kap›flmaya de¤mez.
(Arka tarafa yönelir. 3. Oyuncuyu al›rken)
Sen gel bakim. Senin de bir suçun yoktur herhalde.
10 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
1. Oyuncu:
N’ap›yorsun orda öööleee durarak?
3.Oyuncu:
Vatandafla hizmet. Simit sat›yorum be abi…
1. Oyuncu:
Gecenin bir yar›s›, diskote¤in önünde?
3.Oyuncu:
Gariban vatandafl karn›n› doyursun diye.
1. Oyuncu:
Diskote¤e gelip avuç dolusu para harcayanlar›n hangisi gariban be?
3.Oyuncu:
Dedim ya bizimkisi gariban vatandafla hizmet abi.
1. Oyuncu:
O yan ceplerinde ne var öyle?
3.Oyuncu:
fieyyy varrr. Bir kaç parça mebzul hap.
1. Oyuncu:
Uyuflturucu hap yani.
3.Oyuncu:
Yok be memur abi. Bu diskoteklerde çok gürültülü müzik çal›yor ya…
Vatandafl›n da bafl› a¤r›yor tabii. Hem benim
bu satt›¤›m hap ayr›ca bel a¤r›s›na, f›t›¤a, bilumum idrar zorluklar›na iyi geliyor. (Burada
oyundan koparak, sanki iflporta yap›yormufl
gibi ba¤›rarak...) Gel vatandafl kaç›rma. Kredi
kart›na taksit de yapar›m.
1. Oyuncu:
Kes lan namussuz, biz bilmez miyiz o haplar›n ne oldu¤unu? Öbür cebinde ne var öyle?
3.Oyuncu:
Bir fley yok be amirim.
1. Oyuncu:
Ben amir de¤ilim, memurum.
3.Oyuncu:
Allah söyletiyor memurum, amir olacaks›n
inflallah.
1. Oyuncu:
(Dalarak dua eder) ‹nflallah. Ah… Ah…(kendine gelir) B›rak dedim ya¤c›l›¤›; ne var öbür cebinde?
3.Oyuncu:
Bir fley yok memurum. Yani ben öyle san›yordum. Benim bu bölgede vatandafla hizmetimi çekemeyen namussuzlar o cebime t›k›flt›rmam›fllar m› esrar plakalar›n›, kokainleri.
1.Oyuncu:
Vay namussuz bir cebinde uyuflturucu hap,
öbür cebinde esrar plakalar›, kokainler. Ulan
sen hangi uyuflturucu flebekesinin bayiisin?
3.Oyuncu:
Memurum biz de senin gibi bu vatandafla
hizmet aflk›yla doluyuz. Ah amirim burada
olsa, anlat›rd› sana bizim ne milliyetçi çocuklar oldu¤umuzu.
1. Oyuncu:
Sus ulan namussuz! Siz de¤il misiniz elalemin çocuklar›n› batakl›¤a sürükleyen? Kaç
çocu¤un uyuflmufl ölüsü bulundu sokaklarda. Derinizi yüzmek laz›m sizin, derinizi.
3.Oyuncu:
(Garip hareketler yaparak)
Güm güm güm çak çak çak güm çak güm çak
çak çak çak çak.
1. Oyuncu:
Ne oluyor ulan! Kriz saatin mi geldi?
3.Oyuncu:
Hay›r, ama galiba telefonunuz çal›yor memurum. Bir aç›n da hay›rl›s›yla alo deyin.
oyun
1. Oyuncu:
Kes ulan! Ne zaman telefonumu açaca¤›m›
sana m› soraca¤›m?
3.Oyuncu:
Aç›n aç›n güzel haberler gelecek içime do¤uyor. Allah söyletiyor.
1.Oyuncu:
Alo… Amirim yine mi sizsiniz? Buyurun emredin. Beyefendi mi? Yok buraya böyle bir insan
gelmedi. Ben mi ne yap›yorum? Burada hergele bir simitçi var sa¤ taraf› hap, sol taraf›
esrar, kokain deposu. Adam bir flebekenin
baflbayii sanki. Ad›n› m› soray›m? Ad›n ne
ulan senin?
3.Oyuncu:
Tayyip Abdullah.
1.Oyuncu:
Bak›n, ad› Tayyip göbek ad› Abdullah’m›fl...
Anlad›m amirim anlad›m. Beyefendi kusura
bakmay›n, hakk›n›zda yanl›fl ihbar olmufl.
Sizden özür diliyorum.
(H›rsla arkas›n› döner)
Asl›nda bu telefon gelmese sen görürdün gününü.
(Krize girer)
Ahh h›rs›mdan kendimi tokatlamak istiyorum.
3. Oyuncu:
Üzme tatl› can›n› sana bir pembe hap veriyim bütün dünyan› pespembe yaps›n. Hem
rahatlars›n. Gerginlik yok. Relaks ol be memurum.
1. Oyuncu:
Sana befle kadar say›yorum defol git yoksa
sabr›m tükenmek üzere.
3.Oyuncu:
Ulan ne memura çatt›k be! Cumartesinin gecesi ekme¤imize kan do¤rad› be. Ayr›ca sen
bu kafayla asla amir olamazs›n.
1. Oyuncu:
(H›rstan titrer)
Defooooool!
3. Oyuncu:
Tamam yaa. (‹zleyiciye yönelir) Hap vereyim
mi abi? Sa¤lam çift k⤛tlar›m var.
1. Oyuncu:
Ah! Kafay› yemek üzereyim ama flu kad›n var
ya flu kad›n elimden kurtulamayacak. ( Arkaya yönelir ve kad›n› çeker)
Gel bakal›m mamac›¤›m.
öyle söylüyor da. Size de güle güle.
4.Oyuncu:
Yoo beni öyle yaka paça getirdiniz buraya.
fiimdi lay›k oldu¤um biçimde u¤urlayacaks›n›z.
4. Oyuncu:
Benimle do¤ru dürüst konuflur musun? Bir
han›mefendiye nas›l davran›laca¤›n› anan
denen o kar› sana ö¤retmedi mi?
1. Oyuncu:
Nas›l yani anlayamad›m?
1. Oyuncu:
(Sinirlenmez sakindir) Ben seni tan›yorum.
Sen de¤il misin körpecik genç k›zlar› ona buna pazarlayan?
4.Oyuncu:
Sus! Haddini bil. Bilip bilmeden de konuflma.
Ben o k›zlar› üniversiteye haz›rl›yorum.
1. Oyuncu:
Yok yaaa… Sen kime yutturuyorsun? Senin
evine giren ç›kan›n hesab› yok.
4.Oyuncu:
Sus, anlay›fls›z! Onlar›n hepsi ö¤retmen. Kimi
k›zlar›ma fizik ö¤retiyor, kimisi kimya. Yani
herkesin kocas› fleyy hocas› ayr›.
1. Oyuncu:
Ne e¤itimi ne kursu o öyle? Akflama kadar orda ne biçim ifller dönüyormufl?
4.Oyuncu:
Her konuda e¤itim veriyoruz kurslar›m›zda...
1. Oyuncu:
E¤itim gönüllüsüymüfl. Ben sana flimdi
gösterece¤im o k›zlar› pazarlamak ne demekmifl, sen dur... (Telefonu çalm›fl gibi, elini
cebine at›p telefonu alarak...) . Alooo... Amirim yine mi sizsiniz?
Aman aman. Ne üniversitesi, ne kursu amirim? Bu kad›n›n evi pislik yuvas›. Yoook bunu
yapamam. O alçak kad›n›n elini öpemem
önünde e¤ilemem. Peki amirim peki. (E¤ilir ve
elini uzat›r öper elinden.)
Sayg›lar han›mefendi...
4. Oyuncu:
Ne oldu?
1. Oyuncu:
Yanl›fl anlama varm›fl han›mefendi. Amirim
4.Oyuncu:
Telefonu açacaks›n›z. Taksiyi ça¤›racaks›n›z.
Beni de araban›n kap›s›na kadar bir memurunuzla u¤urlayacaks›n›z.
1. Oyuncu:
Peki ça¤›ral›m taksiyi. Yok mu orada bir memur. Al›n bindirin bu e¤itim gönüllüsü han›mefendiyi…
4.Oyuncu:
Yaln›z taksinin paras›n› da çat›r çat›r sen vereceksin. Bir daha da iflinde gücünde vatandafl› rahats›z etmeyeceksin. Ben kap›ya ç›k›yorum. Taksi sinirlerim yat›fl›ncaya kadar
beni gezdirip eve b›rakt›ktan sonra dönüp
hesab› senden tahsil edecek. ‹yi günler.
(K›r›tarak d›flar› ç›karken, yüksek sesle...)
Taksiiiiii, taksi, taksiiiiiii, taksi
(S›k›nt›yla dolafl›r. Bu kez telefonu kendisi
açar)
1. Oyuncu:
Alooo alo amirim. Kafam çok bozuk amirim.
Yani flu emir demiri kesmese ben yapaca¤›m› bilirdim ya. Ama… Amirim bu b›rak gitsin
dedi¤iniz kiflilerden biri kumar oynat›yordu,
milleti soyuyordu; öbürü hap esrar, kokain
demeden uyuflturuyordu, daha öbürsü de
körpecik k›zlar› çat›r çat›r pazarl›yordu. Biz
bu pisliklerin üstüne gidip gözünü oymayacak m›y›z? Peki kimin gözünü oyaca¤›z. Nas›l
düzlü¤e ç›kacak memleket? Ha anlad›m,
uyuflturucuya kumara fuhufla karfl› ç›kan o
dernektekilerin...
Madem büyüklerimiz, bu ülkeyi yönetenler
böyle istiyor. Bu emrin karfl›s›nda da boynumuz k›ldan ince. Anlad›m amirim anlad›m.
Heeeeeyt! Geliyorum ulan. Oraya buraya
kumar var, fuhufl var, uyuflturucu sat›yorlar
diye as›ls›z afifller as›p, bas›n toplant›lar› yapars›n›z ha! Ulan ben sizi oymaz m›y›m? Savulun lan. K›p›rdamay›n. Yakt›m hepinizin
ç›ras›n›! (Copunu çekip nara atarak ç›kar.) J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 11
nota
sesimi duyan var m›?
grup yorum
12 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
nota
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 13
nota
geceydi u¤ultulu geceydi
binleri ald› gitti
gövdem toz toprak göçük
alt›nda
gövdem unufak enkaz alt›nda
ac›ya gömdüler güzel vatan›m›
mezar›mda ad›m yok
kaybettiler oy bedenimi
viranemde feryad›m yok
bak göçük alt›nda bizimkiler
hayat verecek bir el bekler
birlikte gülmeyi, birlikte sevmeyi
birlikte paylaflmay›
birlikte yürümeyi bilenler
kardefllik duygular›yla koflup
14 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
geldiler
birlikte çok gülemediler ama
birlikte öldüler
"ayr›m›z gayr›m›z yoktur"
dediler
sildiler gözyafllar›n› birbirlerinin
yaralar›na merhem oldular
deprem olmufl y›k›m olmufl of
yüre¤im göçük alt›nda
hayk›r›yorlar yetifl diyorlar
koflup gelenler dayan diyorlar
kazma ile kürek ile difl ile
t›rnak ile
dostça bir yürekle umutla
ar›yorlar
ben buraday›m sesimi duyan
var m›?
sesini duyan var
sesini duyanlar bizimkiler
bak yaflatmak için sana
kofluyorlar
ak sakal›na, çocuk yafl›na
bakmadan
t›rnaklar›yla kaz›yorlar enkaz›
betonu t›rnaklar›yla deliyorlar
ç›kars›z hesaps›z
yüreklerinin susturamad›¤›
sesini
elleri gibi kavuflturuyorlar
birbirine
gömülmesek de topra¤a birlikte
ac›ya gömüldük hep birlikte
gülcan bebe, ayfle teyze,
mehmet amca, fatma abla
içeride kald› anam, içeride kald›
babam
bir tane de de¤il ki hangi birine
yanam
ben buraday›m sesimi duyan
var m›?
söz-müzik: grup yorum
de¤erlendirme
k›raç’›n yolu...
enver özüdo¤ru
“Anadolu Rock”un yeni nesil temsilcilerinden K›raç, geçti¤imiz aylarda “Benim Yolum” isimli 5. solo albümünü yay›mlad›. Albümde “Hayalimdeki Resim” ve “Ya Seninle
Ya Sensiz” gibi klasikleflmifl kimi eserler K›raç’›n yorumu ile bulufluyor. Bunlar›n yan› s›ra sözü ve müzi¤i kendisine ait olan flark›lara da yer veriliyor.
Albüme ad›n› veren “Benim Yolum” adl› flark› y›llar önce, Kanada’da yaflayan ‹ranl› flark›c› Googoosh taraf›ndan seslendirilmiflti. Zaland Farid’in bestesi olan “Talagh”, K›raç’›n
yazd›¤› yeni sözlerle “Benim Yolum” olarak
ç›k›yor karfl›m›za. Aflk ve ayr›l›k temal› flark›lar içinde “Benim Yolum” toplumsal içerikli
bir flark› olarak bir hayli ayr›fl›yor.
Onlar kaçmad› yoldan/Onlar kaç kere yand›
yine dayand›/Onlar benim yolumun yolcular›yd›/Bu yol çok uzundur, çok ›ss›zd›r/Çok yaln›zd›r/Zindanlar› ç›ld›rt›c›/Gardiyanlar çok
amans›zd›r/Bu yol bir ›fl›k için/Bin ateflle yananlar›nd›r/Onlar ki hep masallarda/fiark›larda yaflayanlard›r/Mahfler karanl›¤›ndan/Zalim yaln›zl›¤›ndan/Cahil korkular›ndan/Seni kim kurtaracak san›yorsun/Bundan
bütün k›zg›nl›¤›m/Bundan tüm karamsarl›¤›m/Bundan ç›lg›n›m, bundan h›rç›n/Umudum bir tek sensin tanr›m/Onlar rüzgârlar›yla/Geldi geçti bu yoldan defalarca/Onlar göçüp gitti 盤l›klar›yla
bümde de korunuyor. Türküleri ve flark›lar›
ezmeden, tersine tutup kald›rarak söyleme
al›flkanl›¤›, albümdeki müzi¤in de temelini
oluflturuyor. Bu yanlar›yla, ‘rock’un dinamik
yan›na denk düflüyor yapt›¤›.
Buradaki “onlar›n” kim oldu¤u aç›kça ifade
edilmese de, bu yolun neyin yolu oldu¤u
mu¤lak b›rak›lsa da, di¤er flark›lardan nitelik
olarak bir farkl›l›k göze çarp›yor.
Bütün bunlarla birlikte, biçimde var olan dinamizm ve agresifli¤i, içerikte görmek pek
mümkün de¤il. Ya karamsar bir aflk hikâyesi, ya öfkeli ya da sevinçli; ama yine bir aflk
hikâyesi… Burada bir k›s›rdöngü göze çarp›yor. Yukar›da da belirtti¤imiz gibi bunun
tek istisnas›, tüm kapal›l›¤›na ra¤men “Benim Yolum”. Oysaki bu öfkeyi, bu h›rç›nl›¤›,
bu asili¤i ifade edecek onlarca olay söz konusuyken, tüm bunlardan uzak, sadece aflk
merkezli bir albüm var karfl›m›zda. ‘Rock’un
köklerini ve toplumsal yaflamla ba¤lar›n›
düflündü¤ümüzde, bir öz-biçim çeliflkisi
olufluyor albümde. ‹çerikte hüzünlü ve karamsar ama biçimde sert ve dinamik…
Albümde flark›lar rock format›na uygun
olarak davul üzerinde infla ediliyor. Altolardaki kimi düzenlemeleri saymazsak davulun daha önceki K›raç albümleri ile benzer
yo¤unlukta ve ritim kal›plar›nda oldu¤unu,
bu alanda fazla bir yenili¤in olmad›¤›n›
söylemek mümkün. Ama özellikle elektrik
gitar›n “drive” tonlar›n›n yo¤un olarak kullan›ld›¤›n›, buna yer yer klavyenin de efllik
etti¤ini de belirtmek gerekiyor. fiark›lar›n
düzenlemelerinde yayl›lar›n da özel bir
önem tafl›d›¤›, yayl› partisyonlar›n›n dikkatli ve titizce haz›rland›¤› görülüyor. Yer
yer trompet partisyonlar› ve koro vokaller
de ayr› bir renk kat›yor flark›lara. K›raç, sesinin alt ve üst tonlardaki özelliklerini bu albümde de sergiliyor. Bununla birlikte solistin sesinin altyap›ya olmas› gerekti¤inden
biraz fazla gömüldü¤ünü söylemek mümkün. Albümde bir bütün olarak ezgi yürüyüfllerinin oldu¤u ve K›raç’›n sesinin yükseldi¤i yerler, flark›lar›n da as›l varmak istedi¤i
nokta gibi. Üst derecelerde ve üst oktavlarda, flark› altyap›lar› da yo¤unluk kazanarak
dinamiklefliyor. Ve flark›lar›n önceki, yani
afla¤›daki yerleri, as›l olarak buralar› haz›rlamak ister gibi.
K›raç’›n esas olarak sert ve dinamik bir tarz›
benimsedi¤ini söylemek mümkün. Daha önceki albümlerde var olan bu özellik, bu al-
K›raç özellikle 70’ler Anadolu Rock’unu örnek al›p, müzi¤ini onun üstünde flekillendiriyor. Bu flekillendirme sadece melodik yani
biçimsel de¤il, ayn› zamanda içeriksel de olmal›yd›. Ancak bu k›sm›nda ciddi gediklerin
oldu¤u görülüyor. Politik temellerden yoksun bir Anadolu Rock’un bir aya¤› aksak demektir. “Benim Yolum” flark›s› ile k›smen de
olsa kap›s› aralanan bu yol, K›raç’›n efsaneler yaratabilece¤i bir yoldur. “Tamirci Ç›ra¤›”n› efsanelefltiren sadece müzi¤i de¤il,
hatta as›l olarak içerdi¤i konusu ve ifllenifl biçimiydi. K›raç’›n bu gerçe¤i göremedi¤i ya da
göz ard› etti¤i görülüyor.
Her ne kadar albüm ismi öyle olsa da, albümde yer alan 13 flark›y› alt alta s›ralad›¤›n›zda, arka arkaya dinledi¤inizde “K›raç’›n
yolu”nun ne oldu¤u, sorusunun cevab›n› bulam›yorsunuz albümde.J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 15
deneme
bafll›kl› yaz›
birgül çay
Ben bir bafll›kl› yaz›y›m; her fleyin anlam›n› yitirmesi için insanüstü bir çaban›n ortas›nda,
ben bir yaz›y›m, bafll›kl›y›m…
Böylesiymifl makbulü…
Gel gör ki ben korkuyorum bafll›kl› olmaya. Ya
ele verirse bafll›¤›m beni? Ya ben kendime,
mesela benim ad›m art›k tecrit, dersem ve susarsam tüm sayfalar boyunca; bir hiçli¤e çekersem tüm yazd›klar›m›, yapayaln›zl›¤› yaflat›rsam size?
Bir gardiyan› sayfalar›m›n aras›ndan ç›kart›p,
size art›k numaralar›n›zla seslenmeye bafllarsam… Mesela sana üç dersem ve d›flar› her ç›k›fl›nda, d›flar› dediysem heveslenme hemen,
havaland›rmaya, revire falan, iflte o ç›k›fllarda
senden bir dilekçe istersem… Sorarsam hesab›n› a¤r›yan yerlerinin bile… Hasta olma hakk› bile vermezsem sana…
Bir demir parmakl›k olup girersem sevdiklerinle arana, dokunamazsan tüm yaz› boyunca. Öpemezsen annenin ellerini... Anne
ben ölüyorum bile diyemezsen… Öpemezse
annen a¤r›yan yerlerinden… Öpüp de geçiremezse… Ya tecrit koyarsam ad›m› ve sen
kendi sesini bile duyamazsan, k›zmaz m›s›n
bana?
Gerekir gerekmesine bilirim ama gene de zor
gelir bafll›kl› olmak. Bir kere o bafll›ktan d›flar›ya ç›kmamak gerek gibi gelir bana. S›n›r koymak gerek kaleme. Mesela, savafl m› bafll›¤›n,
tamam art›k tutsa¤›s›n savafl›n. Tüm konun
savafl olacak art›k. Anlatacaks›n tüm ç›plakl›¤›yla; dilini sert, kalemini keskin tutacaks›n.
Asla taviz vermeyeceksin bu savaflta en küçük
pay› olanlara. Bileceksin kalemin k›l›çtan keskin oldu¤unu. Petrol hatlar›n›, Büyük Ortado¤u Projelerini; demokrasi yalanlar›n› bir bir dizeceksin k⤛da.
16 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
Tüm ç›plakl›¤›yla, savafl› görmeyenlere,
sözcüklerinin gözü ile göstereceksin. Kolay
m› kardeflim, evlerinden, vatanlar›ndan kopar›lmaya çal›fl›lan insanlar›n ac›s›n› iki çift
sözcü¤e, bir bafll›¤a s›¤d›rmak? Harc› m›
her yaz›n›n?
Yan yana yatan ölüleri anlatman gerekecek; ölümün içinde yaflamaya çal›flan ama
gitmeyen ve oraya kopmaz ba¤larla ba¤lanm›fl halklar›… Oraya a¤açlar dikmifl, oraya çocuklar›na ait bir gelece¤in tohumlar›n›
atm›fl bir halk›n neden gitmedi¤ini. Neden
vazgeçmediklerini… Babalar›n, oyun ça¤›ndaki çocuklar›yla parka de¤il, savafla gitmesini, tecavüze u¤ramaktansa ölmeyi ye¤leyen kad›nlar›n, yan›nda hep bir b›çak tafl›mas›n›, gündelik yaflam›n parças› gibi dökeceksin m›sralar›ndan…
Su gibi olacak sözcüklerin… Direniflin, o büyük
direniflin, gücünü anlatacak bir kelime bulana
kadar akacak…
Tutup bir yerinde yaz›n›n, savafl uçaklar›n›
kufl zanneden ve ard›ndan giden çocu¤un bir
felakete gülümsemesini anlatmak istersen
bir baflka yaz›ya b›rakacaks›n onu… Yahut ikisini birden anlatma gücüne sahip sözcükleri
tan›y›ncaya kadar bekleyeceksin.
‹flsizlik oldu mu bafll›¤›n, bir baban›n bafl›
önde eve giriflinden baflka edecek sözlerin
olacak. Grev halaylar›n›, z›lg›t seslerini duyuracaks›n. Y›rtacaks›n karanl›¤›… Bir
uçurtma uçacak çocu¤un gönlünde, bir
uçurtma uçacak gelece¤e… Göç olacaksa
da bafll›¤›n, iflte o zaman iflin zor… Gidip de
gelmemeyi anlatmak… Yaflad›klar›ndan de¤il yaflamad›klar›ndan üzgün bir gidiflte
söz, geriye kalan hayat›n› yaln›zca buray›
özlemekle geçirecek bir gözde yafl olmak…Son bir kez arkaya bakmak… Bakama-
mak… Sadece bunlar› anlatman da yetmeyecek tabi, nedenini anlatacaks›n… Fark
edilmeden sürgüne gönderilen, dilini bilmez, izini bilmez bir diyarda yitmeden tutunmaya çal›flan o yüre¤e, nedenini de anlatacaks›n… O köyde yaflananlar, gelen çerçiler, yumurta verilip al›nan oyuncaklar uygun de¤ilse bafll›¤›na, anlat›lmayacak. Ama
anlatas›n var. Köye gelen dengbejin öyküleri düflüverdi birden akl›na, bir duda¤› yerde
bir duda¤› gökte bir dev ç›k›p, ne iste¤in
vard›, diye soruverdi… Oh ne de güzel sard›
k›fl gecelerini kestane kokusu…
Koca kazanlarda nas›l da kaynad› dü¤ün etleri, sen de koflarak vard›n oraya… Olmaz ki; senin bafll›¤›n, s›n›rlar›n var… Bilirim, gerekir
her yaz›ya bir bafll›k… Her fley bir yerde ba¤lan›r birbirine; e¤er iyi tan›rsan gücün yeter
sözcüklere. Bir sözle bini anlat›rs›n. K›z›l bantlar›n ba¤land›¤› al›nlar› dersin… Y›ld›zl› k›nalar yak›lan elleri. fiafl›rt›r okuyucuyu, bedenler… 19 kiloya düflerler, ayaklar onu bile tafl›yamayacak kadar incelir…
Gelip bu yaz›ya bafll›k olmak vard›r, sürgüne
giden dedenin gözyafl›na al›r sürer bu bafll›¤›,
demire su verir gibi sertlefltirirsin. Küçük çocuklar vard› ya hani savaflta, haber edersin
ona, grev halaylar›nda bir z›lg›t da buradan
kopar›rs›n… Ben açar›m tecritteki yaz›mda demir parmakl›klar›…
Gelip bafll›k olmak vard›r bu yaz›ya, açl›ktan
dökülür sayfalar›n. Umut taflar bafll›¤›ndan,
her fleye ra¤men namuslu ve dürüst insanlar›n varl›¤›, direniflin gücü kamaflt›r›r gözünü…
Anlamlar›n› korumak için bafll›klar koyars›n
kendine.
Vazgeçmeyifl bir kez daha usul usul de¤il, gürül gürül geçer yan›ndan… Yaz›lar›na bafll›k,
bafll›klar›na yaz› olur… J
röportaj
kopuzdan bugüne bin y›ll›k türkü: ba¤lama
tav›r
40 y›ll›k ba¤lama ustas› Kemal Ero¤lu ile, ba¤lamay› konufltuk.
Deneyimlerini, araflt›rmalar›n› ve ba¤lamaya katt›¤› yenilikleri kendi
a¤z›ndan dinledik...
“Tabii, Uzak Asya’da da böyle mi çal›n›yordu,
geldi¤i yerde? Böyle pentatonik (befl sesli) bir
ses hissi var. Bunda bir t›ls›m var. Farkl› bir fley
var. Üç telle, üst düzey bir ses ç›k›yor. Kopuzu
yedi telli bir ba¤lama ile sok stüdyoya ayn› frekansa getir, ayn› “flat”(mat, düz ayar) yap. Birlikte çal, bunun sesi daha çok ç›k›yor.”
Orta Asya’dan Anadolu’ya kopuz; yani bugünkü ba¤laman›n atas›. Yukar›da da Kemal Ero¤lu’nun dedi¤i gibi üç teliyle t›ls›ml› sesler ç›karan bir alet. Nas›l bir ilginç armonidir ki, bu kadar hofl t›nlayan sesleri bir arada kullanma
flans› bulunabiliyor?
Ba¤lama, atas› kopuzla birlikte düflünüldü¤ünde kökü bin y›ldan daha ötesine giden bir
çalg›. Di¤er birçok Bat› çalg›s›ndan çok daha
önce, toplumlar, kültürler bu çalg›y› türkülerle
paylafl›yor, birbirine yak›n türleriyle, ufak de¤ifliklikler olsa da ayn› duygular› yafl›yorlard›.
Ba¤lamay› anlatacaksak, kopuzdan ayr› anlatmam›z düflünülemez. Soylu bir tarihtir ba¤laman›nki ve halktand›r. Halk›n içinde, onun
sohbetinde, ac›s›nda, kederinde, düflünde, hayalinde, sevincinde… Birçok ac›ya, savafla, katliama, mutlu sohbetlere, tarihsel önemde
olaylara tan›kl›k etmifltir. Bir dinleseniz, her
bir teli, kendince ama uyumluca anlat›r, yaflad›klar›n›… Nice de¤erli kiflilerin eli de¤mifltir
ba¤r›na, tellerine… Yeri gelmifl, Horasan’dan
Anadolu’ya göçen boylarla birlikte dolaflm›fl,
Pir Sultan’la diyar diyar gezip do¤ruyu, hakikati, zulmü söylemifltir. Yeri gelmifl Alevilerin
efsane “telli turna”s›(*) olmufl, muhabbetler,
toplant›lar görmüfltür. Yeri gelmifl Karaco¤lan, Dadalo¤lu elinde, at s›rt›nda en önemli silah gibi y›llarca gezmifltir. Afl›k Veysel’in karanl›k dünyas›n› ayd›nlatan bir yol gösterici olmufltur. Öyle yabana at›lacak bir öykü de¤ildir
bu “telli turna”n›n öyküsü. Dilden dile, gönülden gönüle, nesilden nesile akan giden büyülü bir türküdür…
Eski dönemlerde gö¤sü deriden, telleri ise ba¤›rsaktan veya ipekten olurmufl ve tezeneye
benzer herhangi bir alet olmadan elle çal›n›rm›fl. Perdeleri olmayan kopuzun boyutlar›,
bugünkü standart k›sa sap ba¤lamadan daha
da küçükmüfl.
13. yy.’da Yunus Emre’nin dizelerine flöyle konuk oluyor kopuz:
Ey kopuz ile çeflte
Asl›n nedir bu iflte
Eydür asl›md›r a¤aç
Koyun kirifli birkaç
A¤aç, deri derildi
Kirifl ile bir oldu
Aflk denizine dald›
Bahane yok bu iflte
Bugün, Azerbaycan gibi Türkî cumhuriyetlerde kullan›lan “tar”›n ve Horasan kültürünün
devam› olan ‹ran’daki telli baz› çalg›lar›n da
hala gö¤sünün deriden, tellerinin ba¤›rsaktan
yap›lmas› bunun bir baflka ifadesi.
foto: ara güler
Zamanla “kopuz” ad› kullan›lmamaya bafllam›fl ve yerini baflka isimlere b›rakm›fl. Kopuzun tarihimizdeki bu evresini 1900’lü y›llarda
yaflam›fl araflt›rmac› Mahmut Rag›p Gazimihal flu flekilde aç›kl›yor:
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 17
röportaj
yöresel tav›rlar ortaya ç›km›flt›r. Deri gö¤üsten, a¤aç gö¤üse geçilmifltir, tezene vurufllar›na daha dayan›kl› olmas› aç›s›ndan. Ve bu
ba¤lama tarihi aç›s›ndan çok önemli bir geliflme olmufltur. Ayr› bir terminolojiyi de beraberinde getirmifltir. (Bayram Arac›, Zekeriya Bozda¤, Nida Tüfekçi bu araflt›rma-gelifltirmede
önemli yere sahip olan icrac›lardan yaln›zca
birkaç›d›r.) Neflet Ertafl’lar döneminde çok tele
vurarak, az tezeneyle çok ses elde edilmifl. Yani ba¤lamaya zenginlik kat›lm›flt›r. Arif
Sa¤’larla birlikte ise tezene vurufllar› melodilere dönüflmüfl, armonik çal›mlar, bat› çalg›lar›yla birlikte daha uyumlu çal›nabilir bir hale
getirmifltir ba¤lamay›.
"Divanlarda kopuzun an›l›fl› hiçe düfltü¤ü, o
arada yobaz kalemlerin saz› istihfaf örnekleri
tek tük yaz›ya geçebilmifl göründü¤ü bir ça¤da, okur-yazar olmayanlar›n cahilce kötüleme
cereyan›n›n kulaktan kula¤a flehir halk› aras›nda daha y›k›c› bir rol oynayaca¤› pek tabii
idi. Neticede, kopuzun hayatiyet ve hatta ad›
bilhassa Anadolu'da bu bask›n›n aç›kça sillesini yedi."
‹flte bir dönem Anadolu’da kopuz çal›p türkü
söylemek günah say›lm›fl. Hatta yasakland›¤›
dönemler olmufl. Bunda, ‹slam’›n yönlendirmesi çok büyük. “En kötü meslek çalg›c›l›kt›r,
onu da ö¤ren, unut”, “Saz çal›p türkü söyleyen
cennete giremez” gibi deyimler halka afl›lanmaya çal›fl›lm›fl. Bu yasaklar›n daha sonraki
dönemlerde de devam etti¤ini gösteren bir örnek de flu:
Derlemeci Halil Bedii Yönetken, 1938’de derleme için Kütahya’ya gitti¤i bir zamanda davulzurna ve ba¤laman›n valilik taraf›ndan yasakland›¤›n› görüyor. Bu durum onu ve arkadafllar›n› çok flafl›rt›yor. Daha sonra valilikle yap›lan
görüflmeler sonucunda bu yasak zor da olsa
kald›r›l›yor.
Yani genel bir yasaklama resmiyette yok, fakat
bölgesel yasaklamalar ve ‹slami inançtaki
benzer bak›fl bunda etkili oluyor. O nedenledir
18 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
ki ba¤lama; daha çok Alevilerin çalg›s› haline
gelmifltir adeta bir dönem. Ve ba¤lama imalatç›lar› da genelde Rum'mufl. Sonradan bask›
ortadan kalk›nca bu düflünce de¤ifliyor.
‹flte bu tip uygulamalar›n da etkisiyle kopuz
ad› yavafl yavafl kullan›lmamaya, unutulmaya
bafllanm›fl. Saz ve ba¤lama ad› o dönemden
bugüne kullan›l›r olmufl. “Saz” sözcü¤ü Farsça’dan dilimize girmifltir. Halk ozanlar›n›n çald›¤› telli çalg›lar için genel olarak kullan›lan
bir isimdir. Bu dönemle birlikte kopuzun yerine kullan›l›r olmufltur. Tabii, Acem kültürünün etkisi de yine sebeplerden birisi.
17. yy.’da yaflam›fl olan Karacao¤lan;
Sar› çiçek sallan›yor naz ile
Dem sürerdim on beflinde k›z ile
Ah ettikçe tüter duman›n da¤lar
fiimdi öksüz kald›m k›r›k saz ile
demifl yazd›¤› m›sralarda… Bu, çalg›dan art›k
saz diye bahsedildi¤inin m›sralardaki göstergesi. fiiirler, türküler, m›sralar; ayn› zamanda
bize tarihsel dönemlere iliflkin de önemli ipuçlar› veriyor.
Ba¤lamada ilk metal tel 15. yy.’da kullan›lm›fl.
Bu dönemden sonra da adeta yeni bir 盤›r
aç›lm›flt›r. Bundan sonra da tezene kal›plar›,
Ba¤lama ad›, ilk olarak 17. yy.’da kullan›lmaya
bafllan›yor. Ba¤lama kelimesinin de yine çalg›ya, perdelerin ba¤lanmas›ndan yola ç›k›larak
koyulan bir isim oldu¤u düflünülüyor. Bunun
böyle olmad›¤›n› iddia edenler de var. Bu dönemlerden itibaren, özellikle son yüzy›la girildi¤inde ba¤lamada h›zl› bir flekilde ilerleme,
de¤iflimler ve standartlaflma bafll›yor. Teknik
çal›flmalar›n artmas›, çalg›n›n atölye yap›m›n›n daha da yayg›nlaflmas›… Uzunca bir dönem bu teknik çal›flma ve atölyeler yayg›n de¤ildi. Bu durum, ba¤lama atölyelerinin bir döneme kadar a¤›rl›kl› olarak Rumlar taraf›ndan
iflletilmesi ve ‹slamiyet’teki saza, ba¤lamaya
olan yanl›fl bak›fl aç›s›ndan kaynakl›. Agop Usta, Haçik Usta, Manuel Usta gibi birçok önemli Rum usta yetiflmifl o dönemde. Son 50–60
y›la girildi¤inde Anadolu'nun genelinde bu ifl
daha çok sahiplenmeye bafllanm›flt›r. ‹lk ba¤lama yap›m›na bafllayan Müslüman kiflinin
fiemsi Yast›man oldu¤u söylenir. Befliktafl’taki
A¤›r Ceza Mahkemesi’nin yan s›ras›nda, cadde üzerinde açt›¤› dükkân›, imalata hala devam etmekte.
‹flte cumhuriyet sonras›nda ba¤lama yap›m›n›n köylerden flehirlere do¤ru yay›lmas›, TRT
bünyesinde ve oluflturulan çeflitli topluluklarda halk müzi¤i icra edilmeye bafllanmas›, ba¤lamadaki bu standartlaflmay› ve ilerlemeyi
getiren nedenlerdendir.
Afla¤›da da art›k türkülerde “ba¤lama” isminin kullan›ld›¤›n›n örnekleri bulunuyor.
Elindedir ba¤lama
Karagözlüm a¤lama
(Denizli türküsü)
röportaj
Ba¤lamam perde perde
Düflürdün beni derde
(Giresun türküsü)
Ba¤lamadaki standartlaflt›rma çal›flmalar› ve
ba¤lama ailesi oluflturma çal›flmalar›yla birlikte baz› sonuçlar ortaya ç›km›flt›r. Art›k bir
ba¤lama ailesi tan›mlamas› kabul edilmifltir.
Bu aileyi befl çeflit ba¤lama oluflturuyor. Cura,
Tambura, Ba¤lama, Ba¤lama Curas›, Divan
Ba¤lama fleklinde. 440 frekansla, La sesine
akort edilen ve tekne çap› 45–46 cm olan ba¤lama standart ba¤lama olarak belirlenmifltir.
Ba¤lamada bir de bat› çalg›lar›nda hiç bulunmayan, hatta 7 oktavl›k piyanoda olmayan
sesler var. Koma sesler yani. Koma seslerin
ba¤lama dünyas›na nas›l girdi¤ini, o perdelerin ba¤laman›n sap›na nas›l eklendi¤ini farkl›
kiflilerin anlat›m›yla gelin birlikte görelim:
''Muzaffer Hoca, Antep taraflar›nda bir köyden bir türkü alm›fl. O türkü de karara var›l›rken Si koma bemolmüfl (Si bekardan biraz
pes). O zamanlar Yurttan Sesler takip ediliyor;
yanl›fll›¤a itiraz ederlermifl. Muzaffer Sar›sözen bir ay evvelden yaz› yaz›p sizin türkünüzü
filan gün, filan saatte okuyaca¤›z dinleyin demifl. ‹tirazlar gelince ilave perde ba¤latm›fl.
Gaziantep türküsü do¤ru okunsun diye ba¤lat›lan o perde bir daha da oradan kalkmad›,
sonra hep kullan›l›r oldu. Sonra transpoze gere¤i aktar›larak Mi bemol iki, Fa diyez iki, La
bemol iki ço¤ald›". (Orhan Da¤l›)
Koma sesleri teknik olarak ba¤lamada düzenleyen kiflinin Muzaffer Sar›sözen oldu¤u söyleniyor.
Ali Ekber Çiçek ve Nida Tüfekçi’nin anlat›mlar›nlar›nda da buna yer veriliyor.
Ba¤laman›n serüveni çok genifl bir co¤rafyada
ve büyük bir kültürel birikimle bugüne kadar
sürmüfltür. Bugün de ba¤lamada ve icras›nda
geliflmeler devam ediyor. Ba¤lamayla ayn›
soydan olan, bir döneme kadar birlikte olup,
sonra da de¤iflik topraklara iz süren çalg›lar
bugün hala vard›r. ‹ran’daki Setar, Dombra,
Dambur bunun bir örne¤idir. Türkî cumhuriyetlerde, Orta Asya’da, Balkanlar'da de¤iflik
isimler ve akortlarla hala halk›n yak›n bir parças› olarak yaflam›na devam etmektedir. Bulgari, razva, ›r›zva, curre ad›yla da farkl› ülkeler-
de yaflarlar.
Bu de¤erli çalg›n›n geçti¤i de¤erli ellerden biriyle konufltuk geçti¤imiz günlerde… Ba¤laman›n sorunlar›n›, dününü, bugününü ve geliflimini... Kemal Ero¤lu; 40 y›ll›k deneyimiyle,
araflt›rmalar› ve yaflad›klar›ndan ö¤rendiklerini biriktirmifl ve hala yeni fleyler ö¤rendi¤ini
söylemekte. Hala yeni biçimler için u¤rafl›yor,
dostlar›yla, müzisyen arkadafllar›yla birlikte.
Ve yeni aç›l›mlar yarat›yorlar da...
Son dönemde ba¤laman›n alm›fl oldu¤u flekli
ve günümüzdeki ba¤lamay› anlat›r m›s›n›z?
Son flekli, Anadolu’ya kopuz olarak girdi¤i fleklinden çok farkl› de¤il. Bugüne kadar çok aflamalardan geçti¤i pek söylenemez. Yani son
15–20 y›ld›r, konservatuarlardaki yap›m bölümünde, do¤ruya çok yak›n bir flekilde çal›fl›l›yor. Nota ve teknik anlamda da bir donan›m
oldu¤u için (tel aral›¤›, çekim s›n›r› vb.) bu anlamda bir standart söz konusu oldu. Daha bilimsel yaklafl›lmaya baflland›. Herhangi bir keresteciden herhangi bir a¤aç alarak de¤il yani.
Özellikle çal›m tarz›nda bir geliflmeden kaynakl› ba¤lamada da biçimsel bir de¤iflikli¤i
zorlad›. Sap, burgular, göbek, kapak, elektronik aparatlar (cihaz -bn-) fleklinde.
Eskiden tekne boyunun beflte birine b›rak›l›yordu ortadaki eflik. fiimdi, Erkan’la (Erkan
O¤ur) yapt›¤›m›z çal›flmalarda, tekne boyunun dörtte birine efli¤i yap›yoruz. Ondan sonra tel boyunu flekillendiriyoruz. Tekne boyunu
40 cm farz edersek, 10 santime ortadaki efli¤i
b›rak›yoruz, yani dörtte birine. Onu sekizle
çarparak üstteki üst efli¤i buluyoruz. Yani eflik
biraz daha üst tarafa kayd›. Bu frekanslar›
dengeledi. Saptaki frekanslar birbirini tutuyor.
Seslerin bas karakterleri daha iyi ortaya ç›kt›.
‹ki tel aras›nda bir sürü armonik nokta var. Bu
efli¤i koydu¤umuz yer de armonik noktalardan birisi. fiimdi böyle olunca ba¤lamadaki
sesler de daha ölçülü ve bilimselli¤e uygun bir
flekilde sa¤lam seslerle ç›k›yor. Bu, önemli teknik bir geliflme. Çünkü bugüne kadar ölçümlendirmelerde eksiklikler vard›. “Bana 38’lik,
40’l›k bir tekne yap.” demek yerine, “Bana sol
çeken, si çeken bir ba¤lama yap.” deniyor. Bu
da demek oluyor ki, art›k ba¤lama uluslararas› çalg›larla ortak kullan›l›r hale gelmifltir.
Biraz da hayat›n›zdan bahseder misiniz?
Ben ‘52’de Ankara’da do¤dum. Tunceli’li bir
aileyiz, ‘38 Dersim sürgünlerinden yani. Annem ve babam erken yaflta öldükten sonra,
day›m ve teyzem aras›nda mekik dokumaya
bafllad›m. Çocuklu¤um Ankara’da geçti. Ba¤lamaya olan merak›m, çocuk sesimin güzelli¤iyle bafllad›. Ses dersi almaya bafllad›m. Ses
dersi (flan) diye e¤itim almaya gitti¤im yerde
ba¤lama e¤itimi de veriliyordu. Dediler ki,
ba¤lama ö¤renirsen senin için daha büyük
bir getiri olur. Çok önemli sanatç›lar da çal›p
söylüyor. Saz yap›m› da vard› orada. Bana ilginç geldi. Bir a¤ac›n flekil almas›, ses ç›karmas› ilginçti. 1964 y›l›yd›. Rahat rahat atölye
bölümüne girip ç›kabiliyordum. Yeni bir fley
keflfetmifl gibi bir hisse kap›ld›m. Yap›lan fleyler bana hissi olarak yanl›fl geliyordu, asimetrik geliyordu. Ba¤lama hocas› akflam gitti¤inde girip, kendimce yanl›fl, asimetrik gördü¤üm yerleri düzeltiyordum. Ertesi gün hoca
geldi¤inde hiçbir fley demiyordu, normalde
“Kim bunu bozmufl?” falan denir ya. Demek,
ya yanl›fl yap›yordu, ya bilmiyordu veya fark
edemiyordu. Bu biraz bana güç verdi, beni
h›rsland›rd›. Masallardaki peri k›z› gibi, ben
de akflamlar› atölyeye giriyordum.
Sonra Ankara’ya geldim. Tam 11 Eylül günü
‹stanbul’a tafl›nd›k. Tam da zaman›n› seçmifliz. Ertesi sabah gözümüzü bir açt›k 12 Eylül
faflizmi tepemize binmifl. Ondan sonra çok
zor günler geçirdik. Asla geçmiflimle hay›flanmam. Keflke yapmasayd›m dedi¤im bir fley
yok. Ama zor günler yaflad›k. Her duyarl› insan gibi… Yaklafl›k dört buçuk y›l, evdeki bütün eflyalar› sat›p, yandaki komflunun alt kat›n› hem ev hem iflyeri olarak kulland›k.
80–82 aras› Arif Sa¤’la beraber çal›flt›m.
ASM’yi açt›k. ‹lk açanlardan ve yürütenlerden
biri de bendim. Kültür merkezi gibi oldu neredeyse. Birçok yetenekli insan gelip gitmeye
bafllad›. Böyle bir yerde çal›flmam Türkiye’nin
birçok önemli müzisyenini tan›ma imkân›
verdi. ‹flinizi iyi yap›yorsan›z birileri mutlaka
buluyor sizi. Kimseyle, asla, yar›flma gibi bir
niyetim yok. Ama iflimi iyi yapar›m. fiimdiye
kadar hiçbir icrac› “Bu ba¤lamay› kötü yapm›fls›n.” demedi. Yani benden ba¤lama alan
herkesten daha iyi anlar›m ba¤lamay›. ‹flimi
önce kendim onaylar›m, olmam›flsa karfl›mdakine ba¤lamay› vermem.
‘83 Nisan’›nda Arif Sa¤’›n yan›ndan ayr›ld›m.
Kendime ait bir iflim oldu. fiu anda Türkiye’nin hemen hemen bütün iyi ba¤lamac›la-
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 19
röportaj
r›, ünlü kiflileri buraya gelir. “Kimler gelmiyor?” diye saysam, daha az kifli sayar›m. Böyle
bir flans›m var. Asla insan gözetti¤im, s›n›f fark› gözetti¤im için söylemiyorum. Bunu flundan söylüyorum. ‹yi çalan insanlar›n takdir etmesi insan› motive ediyor, daha iyisini yapmaya zorluyor. Ba¤lamam›n iyi ustalar›n elinde görülmesi bana heyecan veriyor. 55 yafl›nday›m, 40 y›ld›r bu ifli ilk günkü gibi heyecanla yap›yorum. Umar›m hevesim k›r›lmaz.
Venedik’ten gelir teli
Ard›ç a¤ac›ndan kolu
Be Allah’›n sersem kulu
fieytan saz›n neresinde
Abdest alsan ald›m demez
Namaz k›lsan k›ld›m demez
Hac› gibi yalan demez
fieytan bunun neresinde
Afl›k Dertli (16. yy)
‹yi ba¤laman›n belli standart ölçüleri var m›
sizce?
Ben dörtte bir çarp› sekiz koyuyorum. Herkese
de tavsiye ediyorum. Tekne boyunun tam yar›s› kadar genifllik, genifllik kadar derinlik, eflik
tekne boyunun dörtte biri bu flekilde uzun sap
ba¤laman›n iyi ölçüsü.
Ba¤laman›n sorunlar› nelerdir?
Bizde ba¤lama yapanlar ve ba¤lama çalanlar
çok fazla gelenekçi. Çok fazla gelenekçi olunca da yenili¤e çok kapal› olunuyor. Dünya
standartlar›nda müzik aletlerinin bir arada çal›nmas› için ne gerekiyorsa bu anlam›yla teknik donan›m›n›n oluflturulmas› laz›m. fiöyle
bir fley iddia ediyorum: Dünyadaki bütün ülkelerin müziklerini çalabilecek nadir çalg›lardan biri ba¤lamad›r. Bizde, onlarda olmayan
fazla sesler var. Piyanoda yedi oktav var ama
bizde piyanoda olmayan sesler var. Bir de baflka bir fley daha icat ettik; “O¤ur Saz›” dedik.
Erkan O¤ur’la birlikte çal›flt›k. Alt› telli ba¤lama. Bunda çalamayaca¤›n›z bir fley yok. Gelenekçilik tamam, ama gelece¤e de bir fleyler b›rakabilmek laz›m. Saz yap›mc›lar›, usta-ç›rak
iliflkisinin ötesine fazla geçmemifl. Ustas›n›n
dedi¤ini yapmaya çal›flm›fl, bunu ticari bir meta olarak görmüfl.
Sanatsal boyutuna fazla girmemifl. Bunun alt›nda tabi e¤itim sorunlar› da yat›yor. Cahildir,
20 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
e¤itimsizdir demiyorum ama bu da önemli bir
neden.
Ba¤lama ailesi befle ayr›lm›fl, bu do¤ru mudur,
tart›fl›l›r. Cura, Tambura, Ba¤lama, Ba¤lama
Curas›, Divan… Bunlar›n hepsini “do”ya çektin
dinliyorsun. Ayn› ton geliyorsa sorun yok.
Ama ayr› seslere çekilip ayn› ses bulunmaya
çal›fl›l›yorsa bu yanl›flt›r bence. Hepsini ayn›
kararla çald›¤›nda ayn› ses duyulursa ancak
buna göre s›n›fland›r›labilir.
“‹yi ba¤lama çal›c›lar›, saz› evlerinde ö¤renmifltir.” derler. Yap›mc› ile icrac› aras›nda olmazsa olmaz ba¤lar var. Çünkü onlar›n yeni
ihtiyaçlar› beni tetikleyip yeni ve daha iyi fleyler yapmaya itiyor.
Ba¤lamada do¤ru ses nas›l elde ediliyor?
Ba¤lamada bast›¤›n ses neyse, onun befllisine
tezeneyi darp etti¤in yerde do¤ru ses ç›k›yor.
Mesela la perdesine bast›n›z, fa sesinin oldu¤u yere basarsan›z, ba¤lamada ç›kabilecek en
iyi sesi yakalars›n›z. ‹yi ba¤lama icrac›lar›na
dikkat edin. Sa¤ eli hiç dura¤an de¤ildir, gezer.
Biraz da duyguyla ilgili bir fley. Çünkü herkes
bu flekilde milimetrik hesaplamaz ama o içten
gelen istek elinizi ister istemez oradan iyi t›n›
alma düflüncesiyle gezdirir.
Nas›l türkü, flark› söylerken, kafa, g›rtlak oynuyor, vücut flekil de¤ifltiriyor, bu da onun gibi
kaç›n›lmaz bir fley. Mesela bir yerde c›z›rt› yap›yor. Elini sapa çok yak›n bir noktadan vuruyor. Ona dikkat etmesi laz›m.
“Ses Fizi¤i” diye bir kitap var, onu okuyorum.
Ses fizi¤i ne demek? Hangi kaynaklar rezonans (t›nlama –bn-) yapar? Titreflim ne demek? Bunlar› çal›fl›yorum.
Bela Bartok var. Macar as›ll›. Türkiye’de Türk
gibi yafl›yor. Lehçeleri bile biliyor. Türkiye’den
tafl›n›p gidiyor daha sonra ölüyor. Dönemin
kültür bakan›, Bela Bartok’un derledi¤i 1500
kadar türkü olmas›na ra¤men yok say›yor.
"Türkünün materyalini bir gâvurdan ö¤renece¤imiz yok ya." diyor. Daha sonra, y›llar sonra Fikri Sa¤lar’›n kültür bakan› oldu¤u dönemde 700–800 civar›nda türkü a盤a ç›kar›l›yor.
Ama gerisi hala kay›p. Yaz›k. Böyle bir bak›fl
var. Mant›k zaten sadece onda de¤il, genel
olarak bak›fl böyle kültüre; sanata, hayata…
Böyle olunca da kültürler yok oluyor. Bilgiler
paylafl›lm›yor.
Yine bir gün TRT’de program yap›lacak, beni
ça¤›rd›lar. Bir röportajd›: “Halk Çalg›lar›m›zdan Ba¤lama”. Dokuz dakika konuflaca¤›m,
on befl dakika da örnekler verece¤im. Hac› Taflan çal›n dedim çald›lar; dönemin meflhur sanatç›s› biri daha var dedim çald›lar. Üç telli saza örnek verece¤iz, “Mamo Temiz çal›n” dedim arflivde olmas›na ra¤men çalmad›lar,
“Nesimi Çimen çal›n” dedim, “yasak” dediler.
Öyle olunca Hac› Taflan çald›k biz de.
Yeni proje düflüncesi var m›?
Resimli kitap yap, diyorlar. Ama yazar›m, peki
alt›na ne yazaca¤›m? Saz yap›mc›s› Kemal
Ero¤lu. Akademik ünvan yok. Yani bir profesörle birlikte çal›flsam o zaman belki olur. Daha ciddiyeti olur. O¤lum belki mezun olursa
bu konuda konservatuarda uzmanlafl›rsa
onunla birlikte belki çal›flabilirim bu konuyu.
Son olarak söylemek istedi¤iniz bir fley var
m›?
Biz benimle birlikte ayn› düflünen insanlarla
birlikte çok yol kat etti¤imize inan›yoruz. Devletin bu konuda bir politikas› olmas› laz›m. Bir
bak›fl aç›s› olmas› laz›m. Meslek birli¤i olmas›
laz›m. Yani ben flu anda Marangozcular Odas›’na ba¤l›y›m. Olay bu kadar vahim. Niye sazc›lar cemiyeti yok?
Böyle sürüp gidiyor zevkli sohbetimiz Kemal
Ero¤lu'yla... Baflta da dedi¤imiz gibi ba¤laman›n türküsü bin y›ldan daha eskidir.
Bu türkü bitmez. Umuyoruz ki, ba¤lama, imalatta daha teknik koflullarda, bilimsel bir flekilde ele al›n›r. Belki de Anadolu'nun çalg›lar›na
iliflkin ayr› bir okul, imalat binas›, ö¤retim binas› bile kurulmal›. Çünkü onlar bizim de¤erli
kültürel miras›m›z. Sadece konservatuarda
verilen e¤itim ve üç befl insafl› ö¤reticiye kalmamal›...
(*) Telli Turna: Küçük cura gibi o dönem halk
ozanlar›n›n ve Alevi dedelerinin kulland›¤›
sazlara yandan bak›ld›¤›nda sap›yla birlikte
kanatlar›n› açm›fl bir turna görünümü oluflur.
Bir de gö¤süne üç tane delik aç›l›r bu sazlar›n:
Allah, Muhammed, Ali… Alevi inanc›nda böyle
bir üçleme vard›r. ‹flte “telli turna” Alevi inanc›nda bu yan›yla önemli bir yere sahiptir.J
araflt›rma
kültürü ve müzi¤iyle iran
nidal aras
“‹ran’› dünyada cennet veya bahçe gibi düflünmeli birileri
Dost, yoldafl kokusu çok buralarda”
(Firdevsi)
Hep bir s›cakl›k duygusu vard›r Ortado¤u
halklar› aras›nda. ‹ran’la komflu olmam›z,
kültürlerimizde benzer ö¤elerin bulunmas›,
din-tarih gibi ortak yanlar›n olmas› aram›zdaki iliflkileri s›caklaflt›ran bileflenler olsa
gerek… ‹slam devrimi, Humeyni, Ahmedinecad, Kerbela Katliam›’n›n y›ldönümlerinde fiiilerin anmalar›… ‹ran’la ilgili olarak ilk
akl›m›za gelenlerden… Büyükçe bir toprak
parças›, Ortado¤u diye adland›r›lan bölgenin en büyük devleti. Dünyadaki tek fiii dev-
leti ve ayn› zamanda tek teokratik devleti
olarak biliniyor. Önemli do¤algaz ve petrol
yataklar› var ve önemli bir geçifl noktas›nda
bulunuyor. Amerika’n›n son dönemlerde
gözünü dikti¤i (y›llarca da öyleydi) ülkelerden biri olmas› bunun içindir ayn› zamanda. Ama en önemli nedeni, tabii ki belli:
‹ran, topraklar›n› emperyalizme açmak istemedi. Topraklar›n› ABD’ye satmak istemedi, ona kafa tuttu. ‹ran ‹slam Cumhuriyeti, 1.648.000 km ile dünyam›z›n 18. büyük ülkesi. Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan’la kara s›n›r›na sahip olan ‹ran topraklar›n›n büyük bir k›sm› çöllerden olufluyor. Hava s›cakl›klar› genelde k›fl›n 0 derecenin alt›na inmez ve yaz›n 29 dereceyi
geçmez.
Tabii son y›llardaki “Küresel Is›nma” gerçe¤i, buradaki s›cakl›k dengesini biraz olsun
de¤ifltirmifl durumda. Di¤er birçok Arap ülkesinden farkl› tabi bu s›cakl›k dengeleri.
‹ran’da Fars takvimi uygulan›yor; yeni y›la
21 Mart’ta giriliyor, yani Newroz’da. 70
milyondan oluflan ‹ran nüfusunun yar›s›ndan fazlas›n› Farslar oluflturuyor. % 24'ü
Azeriler ve % 2'si Türkmenler olmak üzere
toplam % 26'ya varan bir k›sm›n› Türk kökenliler; % 8'ini Gilaki-Mazenderaniler, %
7'sini Kürtler, % 3'ünü Araplar, % 2'sini Beluciler, % 2'sini Lurlar ve % 1'ini de Ermeniler ve di¤er etnik gruplar oluflturuyor. Bunlar›n % 89’u fiii kökenli, % 9’u Sünni ve kalan % 2’lik nüfusu ise di¤er mezheplerden
(Ermeni Ortodokslar gibi.) ‹ran, stratejik ve
co¤rafi konumu itibariyle Ortado¤u’nun
belki de en önemli bölgesi. Dünyada, petrol
rezervlerinde Suudi Arabistan’dan sonra
gelmesi, Rusya’dan sonra en fazla do¤algaz
üreten ülke olmas›, petrol tafl›mac›l›¤›n›n
yar›s›n›n gerçeklefltirildi¤i Basra Körfezi’nde yine en uzun k›y›ya sahip olmas› bunun göstergesi. ‹ran’›n, söylemeden geçemeyece¤imiz bir baflka özelli¤i de, ABD ve
‹srail’i diplomatik olarak tan›mamas›.
fiiilik, ‹ran fiah ‹smail taraf›ndan yönetilirken, devlet yap›s›nda çok önemli bir rol oynamaya bafll›yor. 1906’da isyanlar sonucunda, anayasa devrimi gerçeklefltiriliyor.
Böylece ‹ran, Ortado¤u’da anayasas› olan
ilk devlet oluyor. 1935 y›l›nda, “Fars” yerine
“‹ran” ismini kullanmaya bafll›yorlar.
1979’da, büyük direnifller sonucunda, ‹slamc›lar ve ilerici hareketlerin örgütledi¤i
isyanlarda Muhammed R›za Pehlevi, iktidar› b›rakmak zorunda kal›yor. Geçici hükümet, krall›k rejimine nokta koyuyor ve cumhuriyete geçiliyor. Mollalar, iktidar› birlikte
ele geçirdikleri devrimcileri ve komünistleri
göstermelik mahkemelerde yarg›lay›p
idam ederek, gözalt›nda kaybederek, sokaklarda katlederek tasfiye ediyor.
Daha sonra referandum sonucunda, Humeyni önderli¤inde, yeni bir rejim oluflturuluyor. Kas›m 1979’da ABD’nin büyükelçili¤i
bas›l›yor, ABD diplomatik iliflkilerini kesiyor
ve ‹ran’› tecrit etmek ABD’nin resmi politikas› haline geliyor. 1980’de ‹ran-Irak savafl›
bafll›yor. Irak, ABD ve bat› dünyas› taraf›ndan destekleniyor. 7 y›l sonras›nda taraflar
savafl› karfl›l›kl› olarak sona erdiriyor. Savafl
ve devrim süreci, ‹ran üzerinde bugün bile
etkisini b›rakan sonuçlara yol aç›yor. Devrimden sonra da baz› direnifller ç›k›yor. Bunlardan birisi 1999’da gerçeklefliyor. Gerici ik-
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 21
araflt›rma
üzerinde birkaç çalg›c› ve okuyucunun resminin oldu¤u eser, müzi¤in ‹ran’›n dokusundaki varl›¤›n›n çok eskilere dayand›¤›n›n kan›t›d›r.
‹ran kültüründe müzi¤i iki farkl› dönemde
temellendirmek gerekir. Bunlardan ilki Antik Fars Ça¤›, di¤eri ise ‹slam Ça¤›’d›r. Antik
Fars döneminde müzisyenler oldukça prestijli ve toplumda yüksek bir statüye sahiptiler. IV. ‹ran Hanedanl›¤› ve II. Fars ‹mparatorlu¤u (224–651) olan Sasaniler döneminde, Sarkad, Barbad ve Ramth dönemin en
iyi müzisyenleriydi. Makam gelene¤ini bafllatan ve Lavta’y› üreten Barbat’tir. “Dastgah” sistemi de bu tarzdan türemifltir. ‹slamiyet’in ‹ran’a yay›lmas›yla birlikte, Antik
Fars Ça¤› sona ermifl, ‹slam dönemi bafllam›flt›r. Ayr›ca bu dönem müzisyenlerinden
Zaryabti ‹spanyol müzi¤ini etkilemifltir. ‹slam döneminin ünlü filozofu Farabi ve t›p
biliminin öncüsü say›lan ‹bn-i Sina (Avicenne) da ney çalm›fllard›r.
tidar karfl›s›nda büyük eylemler yap›l›yor. ‹ktidar baz› dergileri yasakl›yor ve muhalif
gruplar karfl›s›nda bask›s›n› art›r›yor.
‹ran devlet yap›s› dini temelde olsa da, halk›n temsilcili¤i tan›nmaktad›r. Cumhurbaflkan› (4 y›l için), milletvekilleri ve “ustalar
cemiyeti”, halk taraf›ndan seçiliyor.
Seçim sistemi halk cumhuriyetlerinden
esinlenerek kurulmufl. Ama nihayetinde
“Devrimin önderi” (son karar yetkisi-savafl
hali vs.) olan din adam› ayn› zamanda askerlerin de önderi durumunda.
Meclis’te ise, az›nl›k temsilcilerine (Ortodoks, H›ristiyanl›k, Musevilik ve Zerdüfltlük)
koltuk ayr›lm›fl. "Sapk›n bir inanç" olarak nitelendirilen Bahailik ise yasak. ‹fade özgürlü¤ü konusunda ‹ran’da hala bask› uygulanmaktad›r. Zaman zaman bu bask›lar iyice
a¤›rlaflabiliyor. “‹slam’a ters düflen” bütün
hareketler, gazeteler yasaklan›yor. ‹ktidar,
muhalif hareketleri susturmak için bu yola
baflvuruyor.
Müzik
‹ran’da müzi¤in tarihi M.Ö. 7000 y›llar›na,
Neolitik döneme dayan›r. M.Ö. 3500 y›l›na
ait “Cagamis” mührü diye adland›r›lan ve
22 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
Ülkenin dörtte birini oluflturan Azeri’ler de
‹ran kültürü ve müzi¤inde önemli bir yere
sahiptir. Enstrümanlar›n oluflumunda, halk
müzi¤inin gelifliminde zengin bir yap›ya sahiptirler. Musiki Razmi, Fars askeri kurumlar›n›n icra etti¤i, savafl ve resmi ortamlarda çal›nan müzik türüdür. Davul ve nefesli
bak›r çalg›lar kullan›l›r.
Dini müzi¤in yap›s› ise homojen de¤ildir.
Örne¤in, ‹mam Hüseyin’in flehitli¤ini anlatan tiyatro oyunlar›ndaki dini müzik, Musiki Razmi’den etkilenmifltir ve a¤›tlar yak›larak yap›l›r. Bu tür oyunlara sokakta da rastlanabiliyor. Oyuncular›n biri Yezid rolünü
oynuyor, di¤eri ise Hüseyin. Hüseyin, flehit
düfltükten sonra a¤›tlar yak›l›yor. Bu, seyirciler üzerinde büyük bir etki yarat›yor ve
a¤layanlar oluyor.
Sufi müzi¤i ise kendine özgü fleyler üretmifltir. Def, çalg› olarak bu müzikle ortaya
ç›km›flt›r. Dastgah’tan çok uzak ve daha özgür bir anlay›fla sahiptir. Dinsel törenlerde
(Noneh) yap›lan müzik ise haz›rl›ks›z, do¤açlama yap›lan müziktir.
‹ranl›lar›n günlük yaflamlar›nda halk müzi¤i, özellikle köylerde çok önemli bir yere sahiptir. Folklorik müzik ‹ran klasik müzi¤in-
den etkilenmemifl hatta dastgah sisteminin etkisinde kalm›flt›r.
Mazandaran bölgesinde ortaya ç›kan müzik, sözsüz motiflerden olufluyor. Genel anlamda ritim sadedir. Bu türün en bilineni
‘Katuli’lerdir. Özellikle Aliabad-e Katul flehrinde ortaya ç›km›flt›r. Bu tarz türküler “Katuli” denilen inekleri dolaflt›r›rken söyleniyordu. Ayn› zamanda iflçiler çal›fl›rken veya
yürüyüfl yaparken söylerlerdi. Bu yüzden
“jana”, “hey” ve “aye” heceleri çok bulunur.
Bu, flark› söylerken nefes alabilmeyi sa¤l›yordu.
Bir baflka türkü tarz› ise “Kaleh haal”dir. Bu
türküleri ev han›mlar› f›r›ndayken söylüyorlard›.
Amiri türkülerinin kayna¤› ise Mazandaranl›
Amir Paazvari adl› flairin uzun fliirleridir.
Najma türküleri ise Najmadin prensi ile Ranaa aras›nda aflk› anlatan fliirlerdir. Bugün
Najma ‹ran’da çok popüler bir tarzd›r.
Geçmifl zamanlarda ‹ran’da yaflayan seyyar
sat›c›lara Sarvadar denilirdi. Söyledikleri flark›lar da kendi isimleri olan Sarvadar olarak
an›l›rd›. Bu flark›lar, yüksek ritimliydi. Çünkü
atlar›n üzerindeyken söyleniyorlard›.
Bandari müzik türü ise ‹ran’›n güneyinde
ortaya ç›km›flt›r. Dü¤ünlerde en çok kullan›lan müziktir.
Yüksek Musiki Okulu, Musiki Yüksek Konservatuar› ve bat› tarz›nda bir orkestran›n
kurulmas›, baz› ‹ranl› müzisyenlerin bat›
müzi¤ine yönelmeleriyle mümkün olmufltur. Ortaya ‹ran müzi¤i ve Avrupa müzi¤inin kar›fl›m› yeni bir müzik tarz› ç›km›flt›r.
Bu yeni tarz makaml› musikinin çal›nma
usullerinde bir de¤iflim yaratm›flt›r. Geliflimine katk› sa¤lam›flt›r. ‹ran’da bugün 4 tür
müzik vard›r: Makaml› musiki, makaml›-dizili musiki, kar›fl›k musiki (‹ran musikisi ve
Bat› müzi¤inin kar›fl›m›ndan do¤an) ve klasik bat› müzi¤i. Makaml› ve dizili musiki,
‹ran sanat›n›n öncüleri olan, bu sanat›n
beslendi¤i duygu ve düflünceleri müzikle
en iyi ifade eden büyük sanatç›lar›n bir ürünüdür. ‹ran’da musiki e¤itimi genellikle flifahi olarak yap›l›r ve bire birdir. Baz› müzis-
araflt›rma
yenler Bat› nota sistemini kullansa da musiki e¤itiminin bire bir yap›lma gelene¤i
sürmektedir. Bu gelene¤in simgeleflmifl
musiki ustalar› Habib Semâi, Nur Ali Burûmend, Ebulhasan Sabâ, Abdullah Devâmî,
Ali Ekber Sehnâzî eserleri ve hat›ralar›yla
ölümsüzlü¤e eriflmifltir.
Makaml›-dizili musiki, ‹ran müzi¤inin eski
zamanlar›nda, yaflay›p bugüne gelen o özgün temalardan ve ezgilerden oluflur ve
bunda oldukça k›sa melodiler kullan›l›r.
Redif musikisi do¤açlama yap›larak icra
edilir. K›sa melodiler haf›zada kolay ve sa¤lam yer etti¤i için ezberlenebilirli¤i aç›s›ndan do¤açlama yapmay› kolaylaflt›r›r. Ayr›ca Redif’in, ‹ran musikisinin özgün ilk örneklerini korumak ve yaflatmak gibi bir görevi vard›r. Bütün bunlar›n d›fl›nda ‹slam
yönetiminden sonra özellikle ABD’ye s›¤›narak müzik yaflam›n› sürdüren pek çok
müzisyen ‹ranl› formlar›yla Bat› formlar›n›n
harmanland›¤› ürünler sunmufltur.
Çalg›lar
Özgün ‹ran musikisinin icra edildi¤i çalg›lar›n Ortado¤u ülkelerinin ço¤unda kullan›m›
yayg›nd›r. ‹ran musikisinde Ney, Kemança,
Darbuka gibi çalg›lar Türkiye’de de yayg›n
olan çalg›lard›r. Ancak çal›n›fl biçiminde baz›
farkl›l›klar vard›r. ‹flte ‹ran musikisi bu noktada özgünlü¤ünü korumufltur.
Def: Asya ve Kuzey Afrika'da en eski davullardan biridir. ‹ran’da Sufi müzi¤iyle ortaya ç›kan
bir çalg›d›r. Zikr törenlerinde kullan›l›r.
Tar: Telli-m›zrapl› çalg›lardan “Tar”, ip ve
tel demektir. As›l olarak Azeriler’in kulland›¤› bir enstrümand›r.
Setar: Setar “üç telli” anlam›na
gelir, ikisi de iflaret parma¤›n›n
t›rna¤›yla çal›n›r. Yaln›zl›k saz›
olarak bilinen Setar’›n yumuflak bir sesi vard›r.
Dotar: Uzun yakal› ut ailesinden
gelir ve iki tellidir. ‹ran'da Dotar,
Gorgan ve Gonbad’daki Türkmenler
aras›nda yayg›nd›r. Kuzey ve Do¤u Horasan’da kullan›l›r. Yap›m›nda iki farkl› ahflap
türü kullan›lmaktad›r.
Kemança: Yayl›, telli ve ayakl› bir çalg› olan
Kemança, dikine tutulup yay›n sapa sürtülmesiyle çal›n›r. Gövdesi ahflaptan yap›lan 4
telli bir çalg›d›r. Alet yüksek ölçüde süslüdür ve bir viyola boyutundad›r. Çal›n›fl tarz›
bölgesel farkl›l›klar gösterebilir.
Ney: Flüte benzeyen üflemeli bir çalg›d›r. Ön
k›sm›nda 6, arkas›nda da bir delik vard›r. Çal›nd›¤›nda insana hüzün duygusu verir. ‹ranl› neyzenler önceleri neyin a¤›z k›sm›n› dudaklar› aras›na al›p üfleyerek çalard›. Ancak
‹ranl›lar son yüzy›lda yeni bir çalma flekli gelifltirdi. Ney, a¤›z k›sm›n›n üst ön difllerin aras›na al›nmas›yla çal›n›r oldu.
Santur: Hem solo hem koro halinde kullan›-
labilen bir kanun türüdür. Santurun, 72 ipi
vard›r.
Tombak: Vurmal› ‹ran
çalg›lar›ndan en popüler
olan›d›r.
“Zarb” ya da Darbuka olarak da bilinir. Derinin gergin tahta bir kasna¤a tutturulmas›ndan meydana
gelir. ‹ki elin parmaklar›yla çal›n›r. Ayr›ca akort edilemez, bu
yüzden ses fliddeti sabittir.
Danslar
‹ran kültüründe dans önemli bir rol oynuyor. Devrimden sonra, baz› danslara yasak
kondu¤undan, bugünlerde bunlar çok yayg›n bir flekilde sahnelenmiyor. Ama ‹ranl›lar›n özel hayatlar›nda devam ediyor. Bayramlarda, dü¤ünlerde ve özel günlerde
dans edilir. Fars danslar› bugüne kadar
bayramlar›n d›fl›nda, fliirsel bir anlam tafl›r.
Sevinci, sevgiyi, ibadeti ifade etmek için
yap›l›r. ‹ran danslar›nda, eller, yüzler ve bedenin üst taraf› önemlidir.
Kaynak:
‹ran kültür evi www.irankulturevi.com
Yves Porter, Les Iraniens, Armand Colin,
Septembre 2006
http://danse-iran.com/ J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 23
araflt›rma
türk edebiyat›nda kad›n yazarlar - Vl
hande sonsöz
W12 Mart darbesinden sonra silkinip yeniden
muhalefete geçen halktan ve özellikle devrimcilerden rahats›z olanlar, ülkenin her taraf›nda sivil faflistleri devreye sokmufl, daha
sonra din ve inançlar üzerinden mezhep çat›flmas›n› körüklemifl, Alevi-Sünni kamplaflmas›yla Çorum’da, Kahramanmarafl’ta katliamlar tezgâhlanm›fl; emek mücadelesinin
yükseldi¤i bir dönemde “Kanl› 1 May›s”, 1977
tarihinde sahneye konulmufltur.
Bununla da yetinilmeyip “terör” bahanesiyle
toplumun de¤erlerini alt-üst etmek ve solu
tamamen eritmek için 12 Eylül 1980 darbesi
toplumun üzerine bir karabasan gibi çöker.
Hemen ard›ndan parlamento feshedilmifl, kitaplar yak›lm›fl, yüz binlerce kifli iflkence görmüfl, katledilmifl, kaybedilmifl, hapishanelere
konulmufl ve dara¤açlar›nda birbiri ard›na
as›lm›flt›r. Toplumun muhalefetinin sebebi
olarak görülen üniversiteler ve bas›n susturulmufltur. ‹lerici-devrimci hocalar üniversitelerden at›lm›flt›r.
12 Eylül, topluma umutsuzluk, y›lg›nl›k, korku
yayarak susturmaya çal›flt› ve bunu da, hemen
ard›ndan getirdi¤i, (etkileri bugüne kadar gelen) Özal iktidar›yla uygulamaya koydu.
Ayr›ca 24 Ocak 1980 tarihinde al›nan emperyalizme ba¤›ml›l›k kararlar›n›n toplumsal
muhalefet nedeniyle bir türlü uygulanamamas›, darbenin sebeplerinden biri olarak karfl›m›zda duruyordu.
Türkiye, ekonomik aç›dan reformlar(!) yap›yor, “özgürlük” ad›na renkli hayatlar ortaya
koyuyor ve halka, “bireysel kurtulufl”u “Benim memurum iflini bilir” zihniyetiyle pompal›yordu.
24 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
Kad›n yazarlar ise, 1970’ler Türkiye’sini, kiflilerin üzerinde toplumun yaflant›s›n›, ekonomik
çarp›kl›klar›n›, köfleye s›k›flt›r›lm›fll›klar›n›
anlatmay›, “modern hikâye” tarz›n› kullanarak devam ettiriyor, umutsuzlu¤a karfl› umut
afl›lamaya çal›fl›yorlard›.
12 Eylül’den sonra ise geçmifllerini sorgulayan ve yapt›klar›ndan piflmanl›k duyan yazarlar›n say›s› artm›fl, ideolojilerin çöktü¤ü düflüncesi yayg›n bir görüfl haline gelmeye bafllam›flt›. Edebiyat, kendini tür olarak “sosyalist-gerçekçilikten” “büyülü-gerçekçili¤e”
kayd›rm›flt›.
Modern hikâyede simgelerin kullan›lmas› ve
toplumsal çalkant›lar›n arka planda tutularak, bireyin yaflam›ndan kesitler tafl›mas› söz
konusuyken, 1980’lerden sonra ortaya ç›kan
“yap›salc›l›k”la, dilin gerçekli¤i aktarmad›¤›,
bir anlamda yaratt›¤›; yani dilin bizim kurdu¤umuz bir kurmacadan ibaret oldu¤unu, anlam›n dilden önce var olmad›¤› görüflünü savunarak; okuyucuya roman›n oyun oldu¤unu, bu oyunu kendisinin çözmesi gereklili¤ine
inand›r›r. Bunun için de gazete, makale, fliir,
ansiklopedi, reklâm gibi türlerden faydalan›r.
Böylece 1980 döneminde, romanda estetik
kayg›lar›n daha ön planda oldu¤u ve imgelerin ard›na s›¤›narak karnaval görüntüsüyle
okuyucuyu flafl›rtmaya yöneltti¤i, elbette ki
yazar›n 12 Eylül’le ve geçmifliyle hesaplaflmas›ndan sonra tekrar bireye döndü¤ü yorumu
yap›labilir.
TOMR‹S UYAR
1941 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. Arnavutköy
Amerikan K›z Koleji’ni ve ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi’ne ba¤l› gazetecilik bölü-
münü bitirdikten sonra 1967’de flair Turgut
Uyar’la evlendi. ‹lk hikâyesi “Kristin”, Türk Dili dergisinde yay›nland›. Ülkü Tamer ve Cemal
Süreya ile “Papirüs”ü, Memet Fuat ile “Yeni
Dergi”yi ç›karan Uyar, Turgut Uyar’la birlikte
Lucretius’tan çevirdi¤i “Evrenin Yap›s›” ile
Türk Dil Kurumu’nun Çeviri Ödülü’ne lay›k
görüldü.
“Oyalay›c› bir fley yazmaktansa kopkoyu bir
karanl›¤› ye¤lerim.” diyen yazar, ilk kitab›
“‹pek ve Bak›r”› 1971 y›l›nda ç›kard›. 1973 y›l›nda, bu kitab›, “Ödeflmeler”, 1975’te ise
“Dizboyu Papatyalar” takip etti. ‹pek ve Bak›r
kitab›yla toplumun sorunlar›na bir yurttafl
kimli¤iyle asla kay›ts›z kalamayaca¤›n›, k›r›lganl›¤› ve soylulu¤u simgeleyen “ipek”e
uzak; inand›¤› ve dayan›kl›, kullan›fll› esteti¤i
simgeleyen “bak›r”lar›n ço¤unun elden ç›km›fl oldu¤u görüflündedir. Sait Faik’in modern
öykü anlay›fl› tarz› ve sürrealist ak›m›n izlerini
tafl›yan hikâyeleri fliirsel anlat›m tarz›ndad›r.
Böylece Uyar, az say›da sözcükle yo¤un anlam aktarma sistemini benimser. Bu hikâyelerde s›radan insanlar›n hayatlar›n›n ayr›nt›-
araflt›rma
lar› ve ayn› s›n›f insanlar›n›n uyumsuzluklar›
içinde çok fazla duruluyor. S›radan ve mutsuz
insanlar öykülerin temelini oluflturuyor. Kitab›n son hikâyesi “Sarmafl›k Güllerinde” ise çocu¤un dünyas›ndan yola ç›karak büyüklerin
dünyas›n›n gerçeklikleri gözler önüne seriliyor. “Ödeflmeler” kitab›nda ise hayat›n d›fl›nda kalm›fl kiflilerle, onlar›n çevrelerindeki
ödeflmeleri, kitapta hikâyelerin konular›n›
oluflturuyor.
1970’li y›llar›n hikâyecili¤inde modern dünyan›n kargaflas›nda halk›n bireysel sorunlar›n› iflleyen k›sa hikâyeler okuyucuyla bulufluyor. “Dizboyu Papatyalar” da bu hikâyelerden birisidir. Öykülerdeki tiplere genel olarak
bakarsak; toplumun kendilerine biçti¤i rollerden s›k›lm›fl, bu yüzden evlili¤in, ifl hayat›n›n, evlili¤in ç›kmaza girmesi gibi konular›n
üzerinde alayc› bir flekilde durulmufltur. Bir
kabaday›, emekli bir albay, bir kemanc› ve
ünü bitmeye yak›n bir sinema oyuncusu, hayatlar›n›n son an›nda kaderin kendilerine
gösterdikleri çizgiden yürümeyi do¤ru bulmufllard›r. “Dizboyu Papatyalar” hikâyesi ise,
bir genç k›z›n müzik yapmak istemesine ra¤men çabas›n›n anlams›z kalmas›n›n ard›ndan kocas› ve çocu¤uyla baflkentin bunalt›c›
havas›nda kendi kabuklar›na çekilmesini ve
yaln›zl›¤›n› anlat›r. Ama hikâyenin sonunda
gazetelerin vermifl oldu¤u kuponda “Dizboyu Papatyalar” yaz›s›n› görmesiyle bunal›m›n›n en son halini yaflam›flt›r birdenbire.
Tomris Uyar, yazmak istemesinin amac›n›n;
“insan kayg›s›n›n, endiflesinin yüzy›llar geçse de de¤iflmeyece¤i temel noktas› oldu¤u
ve bu hangi toplumda yaflarsa yaflas›n, insano¤lunun bu temel kayg›lar› ve ortak endifleleri bir biçimde paylaflt›¤› olgusuna
odakl› oldu¤unu” belirterek öyküyü ay›r›p
s›n›fland›rman›n, kurallar koyman›n yanl›fl
oldu¤unu, çünkü öykünün anlar›n anlat›m›
oldu¤unu, bir karar an›n›n, insan hayat›ndaki çok önemli bir an›n, bazen çok önemsiz
bir an›n, bazen ses getirecek bir olay›n anlat›m› oldu¤unun vurgusunu yap›yor.
Yazar, “Yürekte Buka¤›” ve “Yaza Yolculuk” ile
Sait Faik Hikâye Ödülü’nü ald›. Yazar, yazd›¤›
k›sa hikâyelerinin arka bölümünde hep toplumsal bask›lar›n yatt›¤›n› söyler. Yazara göre
“Yürekte Buka¤›”, “Faflizm ve Aflk” anlam›na
gelmeliydi. Kitapta, 12 Eylül koflullar›n›n sert-
li¤iyle yozlaflm›fl kiflilikler, k›rg›nl›klar, idealler, umutlar, umutsuzluklar, iç hesaplaflmalar... yine kiflilerin günlük yaflant›lar› üzerinden bireysel a¤›rl›kla verilmek isteniyor. Kiflilerin belle¤inden, iç konuflma yöntemleri kullanarak, “an” veriliyor okuyucuya. Yaflanan
günlerin bireyleri köfleye s›k›flt›rm›fll›¤› vard›r
bu eserde.
“‹nsanlar›n yüreklerinin daralmas›, bo¤azlar›n›n s›k s›k dü¤ümlenmesi bu yüzdendi…
Kentlerde kimseler birbirini tan›m›yordu, tan›nmayanlar kuflkuyla süzülüyordu… Y›llard›r
cepleri ›s›tan sigara paketlerinde kötü belirtgeler, eski söylenceler aran›yordu: kurt kulaklar›, gamal› haçlar, orak çekiçler… Bir gazete
haberi, bir foto¤raf yaflam› haks›z bulmaya
yetiyordu.” (Yürekte Buka¤›: Güneflli Bir Gün)
Özellikle bu hikâye kitab›nda modern kentte
s›k›flt›r›lm›fl insan›n 12 Eylül taraf›ndan bir
kez daha kuflat›ld›¤›, birbirlerine yabanc›laflt›r›ld›¤›, sevginin baya¤›laflt›r›ld›¤›, karakterlerin bilincinden daha fazla hissediliyor.
“K›sa öykü”yü çok önemli bir yaz›n türü sayan
yazar, “gibi”yi bulman›n gereklili¤ini anlat›yor: “Yaflamadaki Gibi” gibiyi. Kimi zaman aksak, yanl›fl, kimi zaman do¤ru, aç›k ve yal›n
olan›. Gerçe¤in kendisine abanmadan, yaslanmadan, sanatta “inand›r›c›” olan gerçe¤i
bulmak… De¤iflik s›n›flar›n, de¤iflik bireylerin
baflka baflka yerlerde ve zamanlarda karfl›laflt›klar› ayr› gerçeklerin çeflitli görünümleri
içinden, iletmek istenilen gerçe¤in as›l yüzünü bulmak. Bildiriyi söylev havas›yla de¤il, sanat gereçleriyle iletmek. “Bir daha” de¤il, yeni, yani taze söylemek.”
1980’lerden sonra edebiyatta biçim olarak
de¤iflen “modern hikâye” yerini “postmodern
hikâyecili¤e” b›rak›yor. Masal kahramanlar›
ya da geçmiflteki tarihi kiflilikler birdenbire
hayat›m›z›n içinde oluveriyor. Uyar, 1983 y›l›nda Gece Gezen K›zlar ile baflta biçim de¤iflikli¤ine giderek Türkiye tarihini masallar arac›l›¤›yla okuyucuya sunuyor.
1986 y›l›nda yaz›lan Yaza Yolculuk’ta ise postmodern biçimle yaz›lan ça¤dafl masal anlay›fl›n›n devam etti¤i göze çarpmaktad›r. Buradaki insanlar “küçük burjuva” niteli¤indedir
ve umutsuzlu¤u, yaln›zl›¤›, özlemleri bir arada yaflamaktad›r.
“Sekizinci Günah, Otuzlar›n Kad›n›, Aram›zdaki fiey”, hikâyelerini 1990’larda kaleme al›r
ve erkek dünyas›nda kad›n›n yerini sorgulatmaya çal›fl›r.
Günlük türünü “toplumsal güncellik” olarak
gören yazar, Gündökümü (1976), Sesler Yüzler Sokaklar (1981), Günlerin Tortusu (Bir
Uyumsuzun Notlar›), Yaz›l› Günler (19851988), Tan›flma Günleri/Anlar› (1989-1995),
Yüzleflmeler (1995-1999) adl› günlüklerini yazarken toplumun tarihine ›fl›k tutmak amac›nda oldu¤unu gösteriyor.
Öykülerini ve günlüklerini yazarken “edebiyat”›n ifllevine dair sürekli soru soruyor Uyar.
Gençlere ise hiçbir zaman klasik eserlerden
kopmamalar› ve sürekli onlar› okumalar› gereklili¤ini anlat›yor.
“Edebiyat soru sorar. Çünkü her rejimde, her
iktidarda edebiyatç› soru soran ve sorgulayan
kifli olmal›d›r. Yan›t getiren yazarlara da sayg›m vard›r ama benim tercih etti¤im, temsil
etmeye çal›flt›¤›m, sorular› çok iyi soran yazarlard›r. Oysa edebiyat›n kendi do¤as› gere¤i
soru sormas› gerekiyor. Yan›tlar sosyologlara
ve gazetecilere kalm›fl bence.”
“Türkiye gibi, yani okurun az oldu¤u, kitaplar›n az bas›ld›¤› bir ülkede ‘Neyi de¤ifltiriyorum?’ sorusunun cevab› gittikçe seyreliyor;
çünkü sizi okuyan kifli az ise fazla bir fley de¤ifltirmifl say›lm›yorsunuz. Ne yaz›k ki,
1975’lerde ne yafl›yorsam 1990’larda da,
2000’lerde de afla¤› yukar› ayn› fleyleri yafl›yorum. Sade ben de¤il bütün toplum ayn› kötü
deneyimlerden geçiyor ve bir umut ›fl›¤› da en
az›ndan yak›n bir gelecek için gözükmüyor
toplumsal yaflam›m›zda…”
1980 darbesinden sonra yaflanan toplumsal
çeliflkiler, dünün umudunun bugünün umutsuzlu¤una dönüflmesi, gözalt›lar, iflkenceler,
parçalanan yaflamlar ve sürekli geriye giden
bir hayat biçimi, edebiyatta da kendini biçim
ve içerikte göstermifltir.
“Kad›n”›n kad›n yazarlar taraf›ndan birey olarak tekrar sorgulanmas› bu döneme denk düfler. ‹nci Aral’›n, Erendiz Atasü’nün eserlerinde
kad›na kendi dünyas›ndan ve erkeklerin dünyas›ndan bak›fl sergilenmifltir. ‹nci Aral, “Ölü
Erkek Kufllar”, “A¤da Zaman›”, “Anlar ‹zler
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 25
araflt›rma
kendisinin savrulmalar yaflad›¤›n› anlat›yor. “Sevgili Ars›z Ölüm”ün de konusu Latife Tekin’in hayat›ndan izler tafl›yor. Romanda, Huvat ailesinin yaflam koflullar›, inançlar›
ve k›zlar› “cinli k›z” denilen “Dirmit’in ideolojisi, aileden kopuflu anlat›l›r.
Tutkular”, “Gölgede K›rk Derece”, “Hiçbir Aflk
Hiçbir Ölüm”, “‹çimden Kufllar Göçüyor” romanlar›yla aflk, sevgi, evlilik iliflkilerinde kad›nlar›n yaflamlar›n› irdeliyor. Kad›n› yazmas›n›n ve onun dünyas›nda olmas›n›n gereklili¤ini anlat›yor:
“Daha çok kad›nlar› yaz›yorum. Çünkü gördü¤üm, tan›d›¤›m kad›nlar dünyas›nda çok fazla mutsuzluk ve imkâns›zl›k var. Kad›nlar›n
mutlu olmad›¤› yerde erke¤in gerçek anlamda mutlu olmas›, en az›ndan hayat›ndan
memnun olmas› da mümkün görünmüyor
bana… Özellikle kad›nlar söz konusu oldu¤unda düflünceyle eylem aras›nda derin bir
sessizlik var. Ben kad›n›n o sessizli¤ini ve o iç
yolculu¤unu anlatmaya çal›fl›yorum.”
LAT‹FE TEK‹N
1957 do¤umlu olan Latife Tekin, 12 Eylül’den
sonra edebiyat yaflam›na girmifl, yazd›¤› romanlarla olumlu-olumsuz çok fazla tart›fl›lm›flt›r. Köyden kente göçen bir ailenin çocu¤udur. Edebiyatla ilgilenmesini ise; çok parçalanm›fl, kendi dilinden kopmufl, kentle-köy aras›nda, kentle-sokak aras›nda kalan kad›n ve
erkek dünyas›n› anlatmaya ve çeflitli bölünmelerle bafl etmeye çal›flm›fl bir insan olarak,
tekrar iç dengesinin yerine gelmesi için huzurunu yeniden kurmaya çal›flmakla aç›kl›yor.
‹lk roman› “Sevgili Ars›z Ölüm”, 1983 y›l›nda yay›mlan›r. Göç ile yaflanan yoksullaflma, parçalanma ve kimlik kayb›n› destan,
masal gibi türlerle ve halk›n do¤aüstü
inançlar›yla bütünlefltiriyor. Çocuklu¤unda
masallarla büyüdü¤ünü, ‹stanbul’a göç ettikten sonra babas›n›n iflsiz kald›¤›n›, kardefllerinin olmayacak ifllere girip çal›flt›¤›n›,
26 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
Köyde yaflayan Huvat ailesi, ‹stanbul’a geldikten sonra aile içinde bir savrulma bafllar ve
baba tarikatlara üye olur, k›zlar›n›n ve gelinlerinin bafl›n› kapatt›r›r, kafas› k›zd›¤› zaman
fliddete baflvurur. Dirmit ise bir yandan cinlerle, bitkilerle, hayvanlarla konuflur. Dirmit, minare k›r›¤› ö¤retmeni merak ediyor ve ö¤retmenin komünist ç›kmas›yla aile k›z›n üzerine
daha çok düflüyor, onu bask› alt›nda tutuyor.
Dirmit ise ideolojik olarak bilinçlenmeye bafll›yor ve fliir yaz›yor, gizlice radyo dinliyor. Böylece aile bireyleriyle aras›nda bir uyumsuzluk
ve yabanc›laflma süreci bafll›yor. Roman ise
annenin ölümüyle son buluyor.
Romana genel olarak bak›l›rsa; biçim olarak
“büyülü gerçekçilik” denilen tarzda yaz›ld›¤› görülür. Latin Amerika kaynakl› olan bu
ak›m geleneksel mitsel inançlarla, yerlilerin
yaflam tarzlar›n› birlefltirir. Asl›nda gerçekli¤in fantastik biçimde yans›t›lmas›d›r ya da
imgelerin ard›ndan gerçe¤e bir bak›flt›r. ‹çerik olarak ise kapitalizmi yaflayan Türkiye’de ailenin tutunamamas› ve tarikatlar
yoluyla tutucu bir hayat› seçmeleri ekonomik koflullarla beraber irdelenir.
Latife Tekin, kendisini etkileyen yazar ve romanlar›n, Gabriel Garcia Marquez -“Yüzy›ll›k
Yaln›zl›k” ve Ahmet Hamdi Tanp›nar- “Mahur
Beste” oldu¤unu belirtir ve onlar›n yaz›m biçimlerinin etkisinden söz eder.
1984’te ise “Berci Kristin Çöp Masallar›” kitab›
yay›mlan›r. Çiçektepe adl› gecekondu semtinin flehir çöplü¤üne kuruluflunu, insanlar›n
hayatlar›n›, de¤erlerini, rekabet ve gösterifl
meraklar›n›, insanlar›n tabiatla, belediyeyle
mücadelelerini, bilgisizliklerini ortaya koyar.
Yine bu eserde do¤aüstü olaylar yer almakta,
rüzgâr, ölü bebekler ve hayvanlar konuflmakta
hatta halk kendi kendine efsaneler yaratmaktad›r. Yazar, kitab›n› yazarken önce politik çal›flmalar nedeniyle gecekonduya gitti¤ini ve o
dönem bunu bilerek politik bir kimlik olarak
seçti¤ini belirtir. Gecekondu halk›n›n üretimleriyle kenti var etti¤ini ancak buralarda yar›
aç-yar› tok yaflad›klar›n› ve kafalar›ndan efsaneler uydurdu¤unu mizahi bir dille anlat›r.
1986’da ise “Gece Dersleri” kitab› ç›kar. 1980
öncesinde girdi¤i siyasal örgüt içindeki iliflkileri ele alan yazar, 12 Eylül’den çok, içinde bulundu¤u siyasi örgütle hesaplaflmaya girmifltir ve böylece kendini 12 Eylül yazarlar› kategorisine koymay› baflarm›flt›r. Bu romanla
“Türk Solu'nu karfl›ma almay›, yaln›z kalmay›
göze alm›fl bir yazar›m." demifltir. Esere konu
olarak bak›l›rsa, Gece Dersleri’nin anlat›c›s›
Gülfidan (Sekreter Rüzgâr)’›n örgüt içindeki
durumu, ard›ndan 12 Eylül’ün yaflanmas›,
Gülfidan’›n tutuklanmas› ve örgütü b›rakmas› anlat›l›r.
Latife Tekin, “Benim bütün kitaplar›m otobiyografik. Yaflad›¤›m, içinden geçti¤im, b›rak›ld›¤›m, ad›mlad›¤›m bir hayat› yazabiliyorum sadece” diyor. Kitap yine simgelerden,
masallardan olufluyor. Yalç›n Küçük ise bu
kitab› “fiizofreni Yaz›s›” olarak nitelendiriyor. Gülfidan, örgüt içinde bir “fleytan” olarak yer al›rken ve k›rk kad›na baflörtülerini
ç›kartt›r›p ezberlerini bozdururken, 12 Eylül’den sonra birdenbire “masum” bir kad›na
dönüflüyor ve onu kand›rd›klar›n›, devrimcilerin k›l›k de¤ifltirerek yeralt›na geçti¤ine
içerliyor ve bu kez Sekreter Rüzgâr üzerinden bafll›yor elefltirilerini yapmaya. Fakat bu
“elefltirileri” yaparken 12 Eylül’ü de ayn›
oranda suçlamad›¤› göze çarp›yor. Örgüt
elefltirisinin 12 Eylül’den sonra böyle pervas›zca yap›lmas› bir tesadüf de¤il zaten. Çünkü 12 Eylül, toplumun hemen tüm kesimleri
üzerinde korkuyu, y›lg›nl›¤› yaymaya çal›fl›rken devrimcileri esas hedef tahtas› olarak
seçmifl, onlar›n teslim al›nmas› ile tüm bir
halk›n teslim al›nmas›n›n yolunun aç›laca¤›n› bilerek hareket etmifltir. Cuntan›n bu politikas›, ideolojik sa¤laml›¤› bulunmayan devrimci yap›lar üzerinde oldukça etkili olmufl,
bu yap›larda bulunan insanlar, geçmifllerine,
örgütüne, inançlar›na küfretmeyi, o güne
kadar inand›klar› her fleye bir anda s›rt çevirmeyi ve örgüte düflmanlaflmay› seçmifllerdir. Kimileri mülteci olmufl, kimileri düzene
dönüp zenginleflmifl, kimileri de deyim yerindeyse dini keflfedip hidayete ermifltir! Latife Tekin’in de, huzuru(!) dinde ve duada
bulmas›, iktidar taraf›ndan oluflturulmaya
çal›fl›lan ideolojiye, “Türk-‹slam Sentezi”ne
bir göz k›rpma belki de. 1989 y›l›nda ise “Buzdan K›l›çlar” ile ‹stanbul’da yoksul mahalleler-
araflt›rma
de yaflayan insanlar›n zengin olma hayallerini, 1995’te ise ç›kard›¤› “Aflk ‹flaretleri” ile büyük kentin varofllar›nda yaflayan bir grup gencin, kendilerini “ayd›nlatan” bir yol göstericinin önderli¤inde, yaflama nas›l yaklaflacaklar›n› ö¤renmeye çal›flt›klar› dilsizli¤e, sessizli¤e
karfl› övgü yapan öyküler görüyoruz. Tekin,
“Dili, dünyay› anlamland›rmak için kullananlar›n bunu yapmayan insanlar karfl›s›nda bir
güç ve iktidar ele geçirdiklerini söylemek istiyordum.” diyor.
2001 y›l›nda yaz›lan “Ormanda Ölüm Yokmufl” ise kad›n ve erke¤in hayat›ndan yola ç›karak düfl k›r›kl›klar›, aflklar› ve ac›lar›n› bu
dünyaya ait olamama hallerini anlat›yor.
Bütün bunlardan yola ç›karak söylenebilir ki;
yazd›¤› eserlerde imgelerin ard›na s›¤›nm›fl
Latife Tekin’in anlatt›¤› konular, halk›n birebir yaflad›¤› sorunlardan ibaret de¤ildir. ’80
öncesi tafl›d›¤› düflüncelerden çok keskin bir
flekilde uzaklaflt›¤›, do¤ru ifade etmek gerekirse dönekleflti¤i ve bunu romanlar›nda aktarma gibi bir misyona soyundu¤u için, 12 Eylül’ün tüm benli¤i ile teslim ald›¤› yazarlar
içinde ilk s›ralarda kendine yer bulmufltur. 12
Eylülcülerin özene bezene pohpohlad›¤›, fliflirdi¤i, allay›p pullay›p “edebiyat dünyas›na” kazand›rd›¤› yazarlardan olan Tekin, dil ve üslup
olarak da mistik ve halktan uzak bir biçimi
tercih etmifl, elitistleflmifltir. Böyle bir yazar›n
halklaflmas› da düflünülemez zaten. ’80 sonras› halk içerisinde yarat›lmaya çal›fl›lan yozlaflma, çürüme, de¤erlerinden uzaklaflt›rma
politikalar›na “soldan” destek ç›kanlar aras›nda önemli bir yer tutuyor Latife Tekin...
EL‹F fiAFAK
“Kem Gözlere Anadolu” ile yazarl›k yaflam›na
ad›m atan fiafak, ilk kitab› Pinhan’› 1997 y›l›nda yay›mlar. Öykü kahraman› Pinhan, kendisini bulmak için Dürri Baba Tekkesi’ne girer.
Orada bir müddet yaflad›ktan sonra var olan
çift bafll›l›¤›n› yenmek için kendini aramaya
koyulur ve ‹stanbul’a gider. Metafizik olaylar,
mistisizm, inanç içinde inançs›zl›k, hayal içinde hakikat kavramlar›n› sorgular okuyucu ve
bu eser “Mevlana” ödülünü kazan›r.
“fiehrin Aynalar›” 1999’da yay›mlan›r. Tarihsel roman tarz›nda olan kitap, Musevi karakterin bu hayatta hiçbir yere ait olamamas›yla ve kimli¤ini saklamas›yla yabanc›laflm›flt›r
günümüz ortam›na. Bu yüzden 17. yy ‹stanbul’una giderek kimli¤ini orada rahatça yaflamaktad›r. Yazar›n deyifliyle; “‹nsan›n kendini var edebilmesi için bir öncekini y›kmas›
laz›m. O duygularla yaz›lm›fl bir roman.”
fiehrin Aynalar›.
dimizden bafllamam›z gereklili¤ini vurguluyor yazar. Tezli roman yazman›n gereklili¤ine
inanmayan Elif fiafak, tarihsel ve mekânsal
olanla “ruhdafll›k” içine girdi¤ini ve eserlerini
yazarken buradan yola ç›kt›¤›n› belirtiyor.
Sonuç olarak; 1980 dönemi sonras› roman›,
önce biçim olarak de¤iflmifl, klasik girifl-geliflme-sonuç yerini post-modern tür anlay›fl›na
b›rakm›fl; içerikte ise art›k hiçbir fley idealize
edilmemifl, tarihe yeniden dönülüp bak›lm›fl,
sorunlar bugünün bak›fl aç›s›yla irdelenmek
istenmifltir. Kad›n yazarlar›n kalemlerini 1839
y›l›nda Tanzimat’tan 12 Eylül 1980 sonras› ve
bugüne kadar gelen süreçte inceledi¤imiz zaman; “iktidar-halk-muhalefet-darbe-modernizm-sosyalizm” süreçleri ile Türkiye’nin geçifl aflamalar›nda yol ald›¤› ve geniflledi¤i göze çarpmaktad›r. - B‹TT‹ KAYNAKÇA :
“Mahrem” ise 1999’un ‹stanbul’unda bafllay›p 1999’un ‹stanbul’unda biten; araya tarihlerin, masallar›n, ülkelerin, hayvans› insanlar›n, insans› hayvanlar›n, kötülerin, zay›flar›n,
çirkinlerin, güzellerin girdi¤i, zaman›n ve mekân›n iç içe geçti¤i bir roman. Romanda birdenbire 1885 y›l›n›n Pera’s›na gidiyoruz. Buradaki kahraman, kerametle dünyaya gelen
mum kokulu Keramet Mumi Keflke Efendi!
Kendisi viflne renkli çad›r›n sahibi. Çad›rdakiler ise çirkinler çirkini Samur K›z’la, güzeller
güzeli Belle Anabelle. Bu iki k›z›n öyküsünü de
do¤duklar› andan itibaren baflka bir döneme
giderek ö¤reniyoruz. ‹stanbul’da ise fliflman
bir kad›n ve Nazar Sözlük’ü yazan erkek arkadafl› göze çarp›yor. Mahrem olan› ise kendimize saklamak istedi¤imiz olarak ortaya koyuyor yazar. Sistemin, yani kapitalizmin, görselli¤in yeniden tan›mland›¤› seyirlik bir dünya kurdu¤unu, bu dünyada herkesin seyirci
oldu¤u görüflünü savunan Elif fiafak, mahremi, modern olan› geleneksellikle çat›flt›r›yor
romanda ama bir arada olmay› savunuyor ve
kahramanlar›n› bu dünyaya ait olamam›fl
yersiz yurtsuzlardan seçiyor.
“Bit Palas” adl› 2002 y›l›nda yay›mlanan kitapta yazar›n, “Burada Yat›r Var Çöp Atmay›n” yaz›s› dikkatini çekince roman› yazmaya
karar vermesi ve Bonbon Palas Apartman›’n›n
sakinleriyle tan›fl›yoruz böylece. ‹nsan›n
komplekslerini, kendini sorgulamalar› gereklili¤ini tehlikeyi d›flar›da aramaktan çok ken-
1- fiefika Kurnaz: Cumhuriyetten Önce Türk
Kad›n›
2- Leyla Kaplan: Cemiyetlerde ve Siyasi Teflkilatlarda Türk Kad›n›
3- Fatma Aliye Han›m: Muhadarat
4- Meral Akt›ndal: Osmanl›da Kad›n
5- Ayfle Durakbafla: Halide Edip: Türk Modernleflmesi ve Feminizm
6- Ayflegül Baykan-Belma Ötüfl Basket: Nezihe Muhittin ve Türk Kad›n› (1931) :Türk Feminizminin Düflünsel Kökenleri ve Feminist Tarih Yaz›c›l›¤›ndan Bir Örnek
7- Selim ‹leri: Kar Ya¤›yor Hayat›ma
8- Nesrin Ta¤›zade Karaca: Edebiyat›m›z›n
Kad›n Kalemleri
9- Feridun Andaç: Edebiyat›m›z›n Kad›nlar›
10- Ömer Nida: Kad›n Romanc›lar›m›z
11- Tav›r Dergisi: (Suat Dervifl)
12- Füsun Akatl›: Felsefe Gözüyle Edebiyat
13- Ban›çiçek K›rz›o¤lu: Nezihe Meriç’in Roman ve Hikâyeleri Üzerine Bir ‹nceleme
14- Demirtafl Ceyhun: Edebiyat›m› Geri ‹stiyorum
15- Mümtaz ‹dil: Bir Sevgi’nin Öyküsü
16- Berna Moran: Türk Roman›na Elefltirel Bir
Bak›fl II-III
17-Yaflas›n Edebiyat: Özel Dosya (Sevgi Soysal)
18- Berfin Bahar: Gülten Ak›n Özel Say›s›
19- As›m Bezirci: 1950 Sonras›nda Hikâyecilerimiz
20- Murat Belge: Edebiyat Üstüne J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 27
araflt›rma
aflka afl›k bir ozan: karacao¤lan...
ümit zafer
“Yi¤it yi¤ide yar olur...”
(Karacao¤lan)
Yazd›k hakikati Karacao¤lan
Hayata bir kez daha
Yazd›k ki sevdan›n yolu
Karacao¤lan Tepesi’nden geçer...
Evvel zaman içinde, bir ba¤ bozumu vaktinde,
ebem kad›n ile bir ard›ç a¤ac›n›n gölgesine
oturdu¤umuzu an›ms›yorum. Tanr›ça Kibele’den Hakikat Bac›lar’a uzanan anaçl›¤›n güzelli¤ini ihtiflamla tafl›yan yafll› bir Yörük kad›n›yd› ebem. K›rm›z› bafll›¤› ve tülbendinin alt›ndan firar eden gümüfli saçlar›, k›r›fl k›r›fl yüzü ve güleç çehresiyle kalender bilgeli¤in timsaliydi. Bu betimlemeleri o zaman yapm›yordum elbette. Çünkü çocuktum.
Y›llar sonra, Karacao¤lan’› ilk kez ne zaman
duydu¤umu düflündü¤ümde, o ard›ç a¤ac›n›n gölgesini hat›rlam›flt›m. Çünkü o ba¤ bozumu vaktinde, ilk kez ebem anlatm›flt›. Karfl›m›zda yükselen iki tepeyi gösterip o tepelerden birinde Karacao¤lan’›n, di¤erinde Karacak›z’›n mezar› oldu¤unu söylemiflti. Ama flehir
görmüfl ve flehirde neler neler görmüfl bir çocu¤un akl›yla, umursamam›flt›m o zaman
duyduklar›m›. Çünkü K›z›l Maske, Teksas,
Mister No, Tommiks, Mandrake... idi flehirde
okuyan o çocu¤un kahramanlar›. Karacao¤lan kimdi ki? Hurafeydi bütün bu hikâyeler...
Sonra büyüdüm ve art›k ad›m›za genç dendi¤i bir zaman içinde de ufkum büyüdü: “Biz,
bu topra¤›n insanlar›y›z. Halk›z. Halktan birisiyiz. Halk›n öncüsüyüz.” diyen sesin ard›ndan yola ç›kt›¤›mda gerçekten tan›d›m Karacao¤lan’›. Bu arada ebem çoktan ölmüfltü.
Ama “Biz bu topra¤›n insanlar›y›z.” diyen bilgeli¤in sesinde, o yafll› kad›n›n sözlerine sinen
kadimli¤in t›n›s›n› da duyuyorum nicedir. Ve
anlad›m ki, ancak yar›na gidenler, köklerinin
28 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
üzerinde hayat› yeniden yükseltebilirler...
Sahi, Karacao¤lan kimdir? Y›llar önce, bu soruyu sormam›flt›m. Ama o yafll› kad›n, kendili¤inden cevaplam›flt›. Okuma yazma bilmeyen bu Hakikat Bac›, bir halk gelene¤i sürdürüyordu asl›nda. Tam da bu nedenle, halk afl›¤› Karacao¤lan as›rlard›r yaflay›p bu günlere
ulaflm›flt›r. Türküleri, bugün de Anadolu’nun
her yan›nda çal›n›p söylenir:
“Ben bugün yârimden ayr› düfleli
Her günüm bir y›la döndü gidiyor
Gene zindan oldu bu dünya bafl›ma
Sinem atefllere yand› gidiyor...”
“Sinesi aflk atefliyle bunca tutuflan Karacao¤lan kimdir, nerede ve ne zaman yaflam›flt›r?”
sorular›na cevap ararken görülür ki, bu halk
afl›¤›n›n hayat›na dair yap›lan araflt›rmalar,
Karacao¤lan’›n hayat›n›n genellikle “bilinmezliklerle dolu” oldu¤unu öne sürerler. Örne¤in, do¤um yeri kesin olarak bilinemiyor.
Kald› ki, co¤rafi aç›dan nerede do¤du¤u lüzum
gerektirmeyen bir teferruat say›l›r. Ama kesin
olan gerçek flu ki, Karacao¤lan’› do¤uran, halk›n ta kendisidir. Erzurum, K›rflehir, Binbo¤a ve
Toros Da¤lar›’ndaki Yörük obalar›nda do¤du¤una dair rivayetler vard›r. Bu rivayetleri folklor araflt›rmac›lar›na b›rakarak diyoruz ki, Karacao¤lan’›n do¤um yeri halk›n sinesidir. Yaflad›¤›, gezip dolaflt›¤› yer de oras›d›r...
Susuz kalm›fl toprak nas›l çatlarsa, öyle çatlam›flt› ellerinin ayas›. O eller ki, bir kez bile kalem tutup yaz› yazmad›. Ama o ihtiyar Yörük
kad›n›, Karacao¤lan’›n bu topra¤a, da¤a, suya, yele... yani halk›n gönlüne yazd›¤› deyiflleri yaz›p okurdu gönlünce. Sonra, ama çok sonra Karacao¤lan üzerine yap›lan incelemeleri
okurken, kurdu¤u çad›rlar›n orta dire¤i gibi
hayat› s›rtlayan o Türkmen ebesinin sesiyle
ç›nlad› kula¤›m:
“... ‹ncelemeler, Karacao¤lan’› 15. yüzy›l sonlar›na kadar götürmekte, 16. yüzy›lda bu ad› tafl›yan bir flairin yaflad›¤›n› ve 17. yüzy›la ait bu
cönklerde de Karacao¤lan ad›na kay›tl› çok say›da fliirin bulundu¤unu göstermektedir.” 1
“... Karacao¤lan, güzel sevmek için do¤mufl;
güzel sevmek için yaflam›fl ve flüphesiz ölürken de, sevgiler içinde çalkalanarak ölmüfl gibidir. fiairin menk›beleri aras›nda Karak›z adl›
birisini sevdi¤i söylenir ve ölünceye kadar, bu
sevginin devam etti¤i, fakat birbirlerine kavuflamad›klar›, en sonunda Karacao¤lan’›n bir
tepeye Karak›z’›n da onun karfl›s›ndaki bir tepeye gömüldükleri anlat›l›r...” 2
“... Karacao¤lan’›n mezar› ‹çel’in Mut ilçesinin
Çukur köyünde bir tepe üzerindedir. Bu tepeye halk Karacao¤lan Tepesi demektedir. Üzerinde birkaç eski ev temeli, bir su sarn›c› ile
harap bir mezar vard›r. Bu tepenin karfl›s›nda
baflka bir tepeye de Karacak›z Tepesi denilmektedir. Karacak›z ile flairimiz aras›nda bir
aflk serüveni varm›fl...” 3
“... O, yetiflti¤i muhitin kuvvetli tesiri alt›nda,
halk zevkine ve asal halk edebiyat› an’anelerine fliddetle ba¤l› kalm›fl, büyük merkezlerdeki
saz flairleri gibi, klasik edebiyat tesirlerinden
müteessir olmam›fl, aruz veznini bile hiç kullanmam›flt›r. Genifl halk kitlesi aras›nda, köylerde, Türkmen oymaklar› içinde teflekkül
eden edebi flahsiyeti, XV.-XVI. As›r ozanlar›n›n
an’anelerini k›skanç bir surette saklam›flt›r...”4
“...Bütün bu aç›klamalar, tarihi belgelerin ›fl›¤›
araflt›rma
alt›nda de¤erlendirildi¤i takdirde, Karacao¤lan’›n Sultan III. Murat zaman›nda
(1546–1595), ünü Saray’a kadar ulaflan büyük
bir saz flairi oldu¤u söylenebilir. fiu hale göre
onun 16. yüzy›l bafllar›nda veya 15. yüzy›l sonlar›nda do¤mufl olmas›, flimdilik ihtimallerin
en kuvvetlisi olarak gözükmektedir...”5
Özgür tabiatl› Yörüklerin, derviflani ozan› Karacao¤lan’›n deyiflleri, da¤lardaki çad›rlardan
flehirlere de¤in dilden dile aktar›lm›flt›r. Bu
yayg›nl›¤›n Saray’a ulaflmas› da anlafl›l›r elbette. Ve lakin Osmanl›’n›n k›l›c›n› ve kuyular›n› iyi bilen, halk›n Saray’a olan h›nc›n› da dile getirir Karacao¤lan. Deyifllerinde, zulme boyun e¤meyen göçebe Türkmenlerin meydan
okuyufllar›n›n izleri vard›r: “Sen Osman o¤lu
isen ben de fiah o¤lu.” Ve bunca zulüm ve sömürünün nedenini sorar:
“‹kide bir üstümüze gelirsün
Nenüz ald›k Serdar bizde nenüz var
Dünya bizim deyu dava k›lars›n
Nenüz alduk Serdar bizde nenüz var...”
Karacao¤lan’›n bu dizelerine Osmanl›’n›n tahakkümüne itiraz eden Türkmenler’in muhalefeti yans›m›flt›r. Baflka türlü olmas› da Karacao¤lan’›n tabiat›na terstir. ‹çinden ç›kt›¤› halk›n dert, talep ve mücadelesiyle bütünleflmek,
bir ayd›n›n varl›k flart›d›r. Bu yan›yla, döneminin ayd›n insanlar›ndan birisidir Karacao¤lan.
Ayr›ca birçok koflma, türkü ve destan›n da Pir
Sultan, Nesimi ve Hac› Bektafl’a göndermeler
yapt›¤› da malumdur. Onlar› üstad› olarak
gördü¤ü ve ayn› fikriyat›n insan› oldu¤u anlafl›l›r. Bat›ni, vahdet-i vücutçu bir felsefi arka
plan önünde çal›p söyler. Bu yüzden Karacao¤lan’›n fliirlerinde soyut bir “tanr› sevgisi”,
“öteki dünya” gibi dini göndermeler yoktur.
Aksine, yaflad›¤› bu dünya ve insan sevgisiyle
dopdoludur...
s› fliirlerine yans›m›flt›r. Öyle ki, Karacao¤lan’›n sevdas› yaflad›¤› co¤rafyadaki bütün
halklar› kapsayacak denli büyüktür:
“Dilber nerede do¤mufl nerede illeri
Ermeni mi yoksa Rum mu dilleri...”
Karacao¤lan söyleyeceklerini e¤ip bükmeden, olabilecek en yak›n haliyle söyler. Bu söyleyifle, konuflma rahatl›¤› hakimdir. Arif olan
anlar tarz›nda, kapal› anlamlar yoktur. Seçilen kelimeler, kurulan cümleler sade ve ifllevseldir. Ne söylemek istiyorsa, onu söyleyen bir
do¤rudanl›k içindedir. ‹çinde yaflad›¤› Yörük
obalar›n›n “yaban” hayat›n›n do¤all›¤› ve
do¤rudanl›¤›d›r bu:
“Yi¤it yi¤ide yar olur
Kötülerde ham süt olur
Kara gün ömrü az olur
Gamlanma gönül gamlanma.”
Karacao¤lan’›n dilinden konuflan, halk›n ta
kendisidir. Sevincini, kederini, sevdas›n›, derdini Karaca’ya avaz yapan bu topra¤›n özüdür. Ve Karacao¤lan, dokundu¤u dertleri hayk›r›r:
“Üç derdim var birbirinden geçilmez
Bir ayr›l›k bir yoksulluk bir ölüm.”
Yoksul isen, arkas›zsan serde ayr›l›k olur ille
ki. Ve yolun bir kez gurbete düfltü mü, ya dö-
nülür ya dönülmez. Art›k yürek de¤il, yang›n
yeri tafl›n›r gö¤üs kafesinde. As›rlar var ki, hep
ayn› derttir bu. Böyle oldu¤u için de, hasretin
tellerine dokunmaya devam ediyor Karacao¤lan:
“Gurbet ilde padiflahl›k yerine
Vatan›nda zü¤ürt olmak ye¤ imifl.”
Sevdan›n oca¤›nda hasret atefli yanar. Hasretin gölgesinde ise hayal kurulur. Karacao¤lan
derler, hayalin has›n› kurana. Lakin hayalci olmak baflka bir fleydir. Karacao¤lan gerçekçidir. Bu nedenle dizelerinde melankolinin zerresi yoktur. Elbette, yeri geldi¤inde, “ayr›l›k
flerbeti zehirden ac›” diyen de odur; “Bizim
için ayr›l›k yoktur / Ya sen ya ben ölmeyince.”
diyen de. Ve sonra, “Aflk›n baki yarin fani.” Dizesini kuran da Karaca’d›r.
Ac›lar, ayr›l›klar, ölümlerden hofllanmaz. Ama
karfl›laflt›¤›nda y›k›lmaz. Vakur bir kalenderlikle karfl›lar ve yeniden hayat› yarat›r.
Dizelerinde dert ile sevinç, hasret ile vuslat,
iflve ile küskünlük iç içedir. Tasvir etti¤i güzeller ve güzellikler, en canl› biçimleriyle
hayat bulur.
“Ça¤›r Karac’o¤lan ça¤›r
Tafl düfltü¤ü yerde a¤›r
Güzel sevmek günah de¤il
Ben kitapta yerin gördüm...”
“Güzel sevme derler nas›l sevmeyim
Sevsem öldürürler sevmesem öldüm”
Karacao¤lan’›n dili sade, canl› ve halk›n günlük yaflamdaki dilidir. Deyifllerini, halk türkülerinde geçerli olan hece vezninin sekizli (4+4)
ve on birli (6+5)-(4+4+3) biçimlerinde söylemifltir. Kendisi ve izleyicileri, bu sadelikte söyledikleri türküleri ilden ile dolaflarak yaym›fllard›r. Bu sayede görülen yerlerin co¤rafi özellikleri, güzellikleri, halk›n sosyal ve etnik yap›-
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 29
araflt›rma
Aflk›n flairi sayd›¤›m›z Karacao¤lan’da, platonik tarzda saplant›l› bir duygusall›k yoktur. O,
kelimenin gerçek anlam›yla aflk› yaflar. Afl›kl›k, Karacao¤lan’da bir yaflam tarz›d›r. ‹nsana,
cümle güzelli¤e ve karfl› cinse dair berrak bir
sevgidir bu. Dahas›, bedelleri göze al›nm›flt›r.
Böyle oldu¤u içindir ki, bir afl›¤›n hasretini
vuslat belleyecek denli gözü karad›r. Ça¤lardan ça¤lara dile getirdi¤i de, bu kadim sevdan›n türlü halleridir. Bu haller içinde ikiyüzlü
tabulara, riyakâr adetlere, kör törelere yer
yoktur. Öyle ki, sevdi¤inin sinesini cennete
benzetecek ve yarini meleklerle k›yaslayacak
denli gönül ehlidir Karacao¤lan. Cenneti bu
dünyada arad›¤› için cehennem umac›s›yla ilgilenmez. fiiirleri buram buram hayat kokar.
Elbette, mecaz kullan›r. Ve bütün mecazlar›,
do¤adan al›nmad›r. Coflkun akan bir su olur
bazen. Yeri gelince de gökte uçan kufllara kanat olur. K›l›ç kar etmez ama bir güzelin kirpi¤i m›zrak olup saplan›r yüre¤ine. Sevdi¤inin
boyu bazen selvi, bazen de gülfidan› olur. Sunalar, turnalar, cerenler ve tabiat›n nice güzelli¤ine benzetir sevdi¤ini. Dememiz o ki,
cümle güzelli¤in sevdi¤indeki yans›malar›na
vurgundur Karacao¤lan. Mal mülk ilgilendirmez onu:
“Yüz elli keselik mal.” de¤il, “Gönüldefl olacak
bir yar.” ister.
Çünkü bir insan için sevgiden daha büyük bir
zenginlik yoktur. Sevgiye biçilen bu anlam,
Karaca’n›n kiflisel fikri de¤ildir elbette. Baba
‹shak’lardan bu yana gelen, özgür tabiatl› göçebe Yörüklerin yalans›z sevdas›d›r bu.
“Havayi hey deli gönül havayi
Ay do¤madan flavk› vurdu ovay›
Türkmen k›z› katarlam›fl mayay›
Geçip gider bir gözleri sürmeli...”
Karacao¤lan fliir-türküleri ayn› zamanda de¤er, edep ve nasihatlerin toplam› olarak, belli
bir ahlak› yans›t›r. ‹nsana dair hoflgörülü, kapsay›c› ve de¤er veren bu manevi yaklafl›m›n,
olmazsa olmaz temelleri de vard›r. Özü sözü
bir olmak, bu özelliklerin bafl›nda gelir.
As›rlard›r, dilden dile Anadolu’yu dolaflan bu
maneviyat, halk›m›z›n benli¤i ve belle¤indeki
yap› tafllar›ndand›r. fiimdiki zamanlarda yerinden sökülmek istenen, iflte bu edep tafllar›-
30 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
d›r. Türlü flekillerde yozlaflt›r›lmak istenen
halk›n, dayand›¤› temel tafllar›d›r bunlar. Karacao¤lan’›n fliirlerinde davran›fl kurallar› olarak, özetlenmifllerdir adeta: “Tuz ekmek yedi¤in yere / H›yanetlik etmek olmaz.” Bir baflka
fliirinde ise, yine olmamas› gerekeni vurgular:
“A¤z› aç›k namertlere / Yi¤it s›rr›n açmak olmaz.”
Yapt›¤›m›z ya da yapamad›¤›m›z fleyler, dost
a¤lat›p düflman güldürüyorsa, do¤ru de¤ildir:
“M›s›r’a sultan olsam istemem kalan / Dost
a¤lay›p düflman güldükten geri” Karacao¤lan
hakl›d›r. Dostun a¤lamas› ra¤m›na sultan olduysan›z, ad›n›za “H›z›r Pafla” denir en fazla.
Böylesi kadir k›ymet bilmezlere karfl›, nas›l
davranmak gerekti¤ini de söyler Karacao¤lan:
“Yoldafl olma yolun bilmez yolsuza / Komflu
olma sözün bilmez densize / Meyil verme
edepsize ars›za...” Çünkü ancak böyle korunabilir o güzel de¤erler. De¤ilse, ars›zl›k tutar
cümle cihan›. Çürümüfl edepsizli¤e karfl› tavizsiz olan Karacao¤lan, yeri geldi mi dostlu¤un kitab›n› iki dizede özetler: “Hâldan anlar
isen haldafl olal›m / Anas›z babas›z kardafl
olal›m...”
Karacao¤lan’›n dilinin kemi¤i yi¤itliktir. Böyle
oldu¤u içindir ki, sözü de e¤ri olmaz. Do¤ru
sözü ile, toplumdaki e¤rilikleri i¤neler: “Ustalar yap›y› tersine yapar – Esnaflar ifline hiyleler katar / Zamane kad›s› altuna tapar” ‹flte
böyle bir ortamda, insan-› kamil olma çabas›n›n pusulas›d›r dizeleri. Sokrates kadar eski,
Yunus Emre kadar bural› bir düsturu yineler:
“insano¤lu yeryüzüne genelde / Kur’ a¤açtan
meyva bitmifl gib’ olur / kamil olup kendi kendin bilince / Cevahirden yükün tutmufl gib’
olur” Kendini bilmeyen ars›zlar›n, kendi cehennemlerinde yaflad›klar›n›n bilgisine vak›ft›r Karaca. Halk›n tecrübe imbi¤inden süzdü¤ü bu hayat bilgisini, ilden ile yayar: “Karac’o¤lan der ki sözüm hakt›r / Yi¤it olmayan›n yalan› çoktur / Cehennem yerinde hiç atefl
yoktur / Herkes ateflini bile götürür.”
Aflk›n kaç hali vard›r?
Sorumun cevab› için, Karacao¤lan Tepesi’ni
unutmadan onun dizeleri an›msanmal›d›r. Zira, sevdan›n bütün hallerinin özü halktad›r.
Bütün o hallerin k›ssadan hissesi ise, flöyle dile gelir: “Bir yi¤ide bir yar yeter / ‹ki seven del’
olma m›” Bu bir soru de¤il elbette, k›vam›n
bulmufl bir sevdan›n tutku halidir sadece. Bu
öyle bir tutkudur ki, demini bulunca ince bir
ironi flekline de bürünür: “Geçme mescit yak›n›ndan / çok namazlar böldürürsün”
Bu denli yaflam sevinciyle dolu kolan Karacao¤lan’›n halk›n ac›lar›na da tercüman oldu¤u
malumdur. Saray flairleri ne kadar “laylaylom” ise, halk afl›¤›n›n gerçekli¤i de halk›n
ac›larc› kadar derindir: “Her nere var›msa
dertliler a¤lar / Arad›m cihan› dertsiz yo¤
imifl” Karaca’n›n kal›c›l›¤›n›n hikmeti de buradad›r.
Halk›n sevdas›na, hasretine, derdine ortak
olup dile getirdi¤i için, hala çal›n›p söylenmektedir:
“Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmeme¤e elde ferman›m m› var
Azrail gelmifl de can talep eyler
Benim can verme¤e derman›m m› var”
Evvel zaman, tarihin yollar›ndan geçip flimdiki zamana vard›. Karacao¤lan ile Karacak›z
Tepeleri’nin oldu¤u köyün ad› ise, “Karacao¤lan Köyü” oldu art›k. Toros-Balkar da¤lar›n›n sinesindeki bu tepelerin yamaçlar›nda 16
Mart 1978 karanfillerinden Ahmet Tevran
Ören ile büyük destan›m›z›n halk afl›rlar›ndan ‹bili Ahmet’in mezarlar› vard›r.
O tepeler, o da¤lar, o zirveler de Karacao¤lan’lar›n izini süren birer flahand›r Koço¤lu
Tar›k ile Sefer Mustafa. Bir yamac›nda halk
afl›¤› Halil Önder dokunur yüre¤inin teline di¤erinde Türkmen U¤ur hakikate avaz olur. Ki
bu durum, Karacao¤lan’›n yaflad›¤›n›n en
aleni s›rr›d›r. Halk afl›¤› ve kahraman› Karacao¤lan ölmemifltir gerçekten de. Bu s›rr› cümle aleme aç›klamam›z›n ve bu yaz›n›n nedenini de Karacao¤lan söyler yine:
“Sana dört sözüm var sak›n unutma / bir ö¤ren, bir ö¤ret, bir oku, bir yaz...”
Dipnotlar:
(1) Mustafa Necati Karaer / Karacao¤lan /
Tercüman Yay›nlar›
(2) ‹shak Refet / Karacao¤lan / Ankara Halkevi Neflriyat› 19833
(3) Cahit Özelli / T. Folklor araflt›rmalar› Dergisi-Eylül 1957
(4) M. Fuad Köprülü / Türk Saz fiairleri / Ankara 1962
(5) Mustafa Necati Karaer / age syf:37 J
fliir
lokman hekimin sev dedi¤i
metin elo¤lu
Bu yürek seni sevece¤ini biliyordu
herhalde
Bu kafa seni kuraca¤›n› seziyordu hanidir
Bine bin veren bu¤day
Elmadaki mayhoflluk
Hukuku befler
Ç›nç›nl› hamam
Çizmeli kedi
Sanki elleriyle komufllar gibi
‹kimizden bir iflmar
Seni sevmemifl olsam sözlerim yar› yar›ya
Gözlerim yar›m
Ellerim Çolak Hüseyin eli
Seni sevmesem nefes almay›
beceremem ki
Bugün günlerden ne
Cumartesi
Seni sevdi¤im için Cumartesi elbet
Seni sevdi¤im için bak Temmuz ay›nday›z
Ayfle onbafl› Pir Sultan Abdal büsbütün sevdal›y›m sana
Bu gemiler nereye gidiyor seni sevdi¤im için
Seni sevdi¤imden suyun akas› geliyor
Bacalar›n tütesi
Nurhayat'›n halleri seni sevdi¤im için
güzel
‹brahim'in dilleri
‹nsan seni sevince tutsakl›¤a k›zar tabii
Savafl›n ad› geçse cinifrit olur
Ere¤li'nin kömürünü düflünür
ne kömür o be
Raman'› düflünür Çukurova'y› düflünür
Seni sevdi¤i için Haliç'te bir u¤ultu
Marmara'da bir deniz
Isparta bahçesinde güller seni sevdi¤im için
koncalan›yor
Seni sevdi¤im için kilim dokuyorlar Avflar'da
Yar›n sabahlar seni sevdi¤im için
icat edildi
Penisilin halk fliiri canl› sinema
Mapusaneler Yedidüvel harbi
‹spanyol nezlesi
Sultan Hamit Don Civani
Ne bilsinler seni sevdi¤imi?
Baflaklanm›yan yulafa söylemeli
C›lk yumurtaya
Pasl› demire
Kula¤›n› bükmeli kurtlu kiraz›n
Hoflnut de¤illerse bu gidiflattan
Ak›l etsinler seni sevdi¤imi
Yeflille turuncunun kafa bar›flt›rmas› bu
sevdadan ötürü
Tepemizdeki o göçmez tavan
Sulardaki yakamoz ortancadaki pembe
Ben seni sevdim diye
Bingöl vilayetinde kamyondan inince
T›¤ gibi bir delikanl›ya soruyorum
Siz nerenin bulutlar›s›n›z böyle
Biz sizin sevdan›z›n bulutlar›y›z
Bir y›ld›zl› akflam› varsa Ankara'n›n
1953 k›fllar› içinde
Karn› tok s›rt› pekse h›s›m akraban›n
Konu komflu dirlik düzenlik içindeyse
Birbirimizi daha çok sevelim diye
‹nsan seni sevince iflgüç sahibi oluyor
fiair oluyor mesela
Meyhaneden cay›yor bir akflamüzeri
Cays›n be güzel
Cays›n be iyi
Tütünü b›rak›yor tütün neyime zarar
Keseme zarar ci¤erlerime zarar
sevdama zarar
Seni sevince adam›n pabuçlar› eskimiyor
Beti benzi yeni çarktan ç›km›fl gibi
Seni sevince insan bilgili sayg›l› gönlü
gani flen
Saçlar› zencefilli
Erkencecik evine dönmek istiyor can›
Zembilinde karpuzlar hürriyetler duvaklar
Annesinin elini öpüyor ilkten
Ye¤enine çukulata alm›fl onu veriyor
Bak›yorsun
- Güzin karanfil çiçe¤ini sever yaGüzin'e bir demet k›rm›z›s›ndan alm›fl
S›rf seni seni sevdi¤i için ya, baflka neden?
Hep seni düflün
Hep seni yaflat
Hep seni y›ka
Seni doyur üç ö¤ün
Seni bir kan›m uyut sonra uyand›r
Lokman Hekim seni sev diyor bana
Seni sevmeseydim ilkbahar› kodunsa bul
‹stanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
Umut diye bir fley yoktu ki yeryüzünde seni
sevmeseydim
Hak hukuk bereket diye
Eflitlik kardefllik hürriyet diye
Yüre¤ime sa¤l›k ne iyi ettim J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 31
ay›n foto¤raf›
özcan yaman
32 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
araflt›rma
yakup kadri karaosmano¤lu - ll
hande sonsöz
Yaban
1932 y›l›nda yaz›lm›fl ve “Hâkimiyet-i Milliye” gazetesinde yay›mlanm›fl. 1942’de CHP Roman Ödülü’nü alm›fl.
dele bafllam›flt›r ama halk bihaberdir bu durumdan. Ayd›n ise hiçbir fleyden anlamayan halk› be¤enmez. Roman›n konusu k›saca
flöyle:
Yüceltilen yazarlar hamaset nutuklar› atarken, ayd›n-halk çat›flmas›n›n derinlemesine sorguland›¤› bir dönemin temsili olmas›
yan›yla Türk Edebiyat›’nda dönüm noktas› olarak kabul edilebilir
“Yaban”, “Konaklar” çökmüfl, ‹stanbul “iflgal” edilmifl, Milli Müca-
Yedek subay olarak kat›ld›¤› I. Dünya Savafl›’nda kolunu yitiren bir
pafla o¤lunun, Ahmet Celal’in an› defteri olarak sunuluyor bize bu
roman. Ahmet Celal, ‹stanbul’un iflgali üzerine, emir erinin Porsuk
Çay› dolaylar›ndaki köyüne yerlefliyor. Çok geçmeden köy halk›n›n
kendisine uzak durdu¤unu, kendisine “Yaban” gözüyle bakt›¤›n›
fark ediyor ve halk taraf›ndan yaln›z b›rak›l›yor. Köyde, Emine adl›
bir k›za tutuluyor.
Bu s›rada Yunanl›lar epey yaklafl›yorlar ve savafl tüm fliddetiyle köye
do¤ru geliyor, fakat halk›n tek derdi “Acaba bizim o¤lan› da askere
al›rlar m›?” oluyor. Ahmet Celal halk›n bu tavr›n› anlayam›yor ve onlara karfl› öfkeleniyor; topraklar iflgal alt›ndayken böyle bir bencilli¤e anlam veremiyor. Yunanl›lar köye girip talan ediyorlar ve bu sald›r›da yaralan›yor. Art›k köyde daha fazla kalamayaca¤›na karar veriyor, Emine’ye kendisi ile birlikte gelmesini söylüyor ancak Emine
köyde kal›yor ve Ahmet Celal, yolunu bilmedi¤i bir gelece¤e do¤ru
yola ç›k›yor... Yazar, köylünün bu savafla kay›ts›z kalmas›n› anlayam›yor, Bekir Çavufl ile Ahmet Celal aras›nda geçen konuflma köylülerin ulusal kurtulufl savafl›na ve Kuvay-› Milliyecilere ne kadar
uzak oldu¤unu gösteriyor bize:
“—Biliyorum beyim sen de onlardans›n emme.
— Onlar kim?
— Aha, Kemal Pafla’dan olanlar…
— ‹nsan Türk olur da nas›l Kemal Pafla’dan yana olmaz.
— Biz Türk de¤iliz ki beyim.
— Ya nesiniz?
— Biz, ‹slam›z elhamdülillah… O senin dedi¤in Haymana’da yaflarlar.”
Berna Moran, “Yaban”›n elefltirisini yaparken Yakup Kadri’nin ülkesini sevdi¤i halde köylüsünü neden afla¤›lad›¤›n›, yaln›z olumsuz yanlar›n› seçerek genellefltirdi¤ini ve üstüne gitti¤ini sorar.
Tart›flmal› olan bu konuda Berna Moran’›n hakl› oldu¤u yanlar da
var. Roman’da geçen betimlemelerde, bütün köylüler sülük vs. gibi benzetmelerle anlat›lm›fl. Çirkin betimlemelerden kurtulan ise
sadece Emine olmufl. Ancak sadece bu örneklere dayand›r›larak ro-
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 33
araflt›rma
man›n gerçekçilikten uzak oldu¤unu söylemek de haks›zl›k olur.
Eksiklerine ra¤men elefltirel bir gerçeklik tafl›yor Yaban.
Bu elefltirilere Yakup Kadri’nin cevab›n›, roman içinde de, çeflitli
söyleflilerinde de bulabiliriz:
“fiimdi ne görüyorum? Anadolu… Düflmana ak›l ö¤reten müftülerin, düflmana yol gösteren köy a¤alar›n›n, her gelen gaspla bir olup
komflusunun mal›n› talan eden kasaba eflraf›n›n, asker kaça¤›n›n
koynunda zinac› kad›nlar›n, frengiden burnu çökmüfl sahte sofular›n, cami avlusunda o¤lan kovalayan
softalar›n türedi¤i yer buras›d›r. (...)
Bunun nedeni, Türk ayd›n›, gene
sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan
kitlesi için ne yapt›n? Y›llarca, yüzy›llarca onun kan›n› emdikten ve onu
bir posa halinde kat› toprak üstüne
att›ktan sonra, flimdi de gelip ondan
tiksinmek hakk›n› kendinde buluyorsun.(...) Anadolu halk›n›n bir ruhu
vard›, nüfuz edemedin. Bir kafas›
vard› ayd›nlatamad›n… Ne ektin ki
ne biçeceksin?”
Yaban roman› hakk›nda kendisine
yöneltilen elefltirilere Yakup Kadri,
yapt›¤› konuflmalarla aç›kl›k getiriyor:
“Yaban’› bir köy roman› olarak yazmad›m. Bir sosyal sorun att›m ortaya. Entelektüelle köylü aras›ndaki
uçurumu göstermek için yazd›m. Bu
grilik bir dereceye kadar Avrupa’da
da mevzu bahistir. O köylerde dolaflt›m. Roman›n kahraman› kendimim.
Köylü orada gördü¤üm köylüler.”
Yaflar Nabi ile yapt›¤› söyleflide ise elefltirilere flu cevab› verir:
“‹flte mütegallibeye karfl› bafl kald›rmayan bu köylülerin, flüphesiz
ki, düflmana karfl› da mukavemetleri yoktur. Fakat vatanperver olmay›fllar›n›n sebebi halife taraftarlar›n›n yapt›¤› propaganda neticesi oldu¤unu da tebarüz ettirdim. Sonra ben hangi köyü anlat›yorum: Osmanl› saltanat›n›n tahrip edici siyasetinden arta kalm›fl,
harpten bezmifl, çolaklar, sebatlarla dolu bir köy. Ben Nam›k Kemal tarz›nda hakikatleri tahrif eden bir kahramanl›k ve destan
edebiyat›n›n aleyhindeyim.
Bu demagojik bir edebiyatt›r. Bu sözlerimin alt›n› çiziniz. Söyledi¤im tarzda bir eser yazm›fl olsayd›m; o zaman bütün zevk sahibi
insanlar›n beni takbih etmeleri icab ederdi.”
Yakup Kadri, kahramanl›k ve destan edebiyat›n› hiçbir roman›nda
yapm›yor. Bu yüzden romanlar› hep çöküflü anlat›yor ve gerçekçi.
34 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
Fakat “Hangi halk, Hangi köylü?” sorusunu soruyorsa, bunun karfl›l›¤› olan, “Hangi ayd›n?” sorusunun cevab›n› da, yine romanlar›nda vermeliydi deriz. Köylü bu kadar cahil ve e¤itimsiz kald›ysa
bunda ayd›nlar›n da önemli bir pay› var. Tanzimat’tan beri ayd›nlar›m›z yeni fikirler ileri sürseler de küçük burjuva örgütlenmeler
ve bürokrasiyle iç içe olduklar› için fikirleri kendi “entelektüel” çevrelerinde kalm›fl. Yakup Kadri “ayd›n”›n halktan uzak oldu¤unu
görmüfl ancak “ayd›n”›n yüzünü halka dönmesi, halk›n e¤itilmesi,
bilinçlenmesi ve yeni bir gelecek için örgütlenmesi için bir ad›m atmam›fl. Yakup Kadri edebiyata bafllad›¤› ilk y›llarda Frans›z edebiyat›n› savunuyorken acaba bu cahil ve küçümsedi¤i “Frans›z” halka bu fikirleri nas›l benimsetmeyi düflünüyordu? E¤er sistem kötüyse örgütleme görevi ayd›n›n olmal›. Örgütleyip bilinçlendiremiyorsa o zaman sistemin bir parças› olmufltur ve ald›¤› e¤itim ne
olursa olsun küçümseme hakk›na sahip olamaz.
Sonuç olarak; “Yaban” roman›, Anadolu’nun
sömürülenlerini, bilinçsiz halk kitlesiyle ayd›n›n konumunu ve durumunu gösterme aç›s›ndan kendi dönemi içinde de¤erlendirildi¤inde bir silkinme ve silkeleme roman›d›r.
Panorama
1949–1952 y›llar› aras›nda yazd›¤› bu roman,
onun siyasi hat›ralar›ndan olufluyor. 22 y›ll›k
dönemi, karakter, olay ve mekânla harmanlayarak kurgulam›fl. Roman› iki bölümde inceleyebiliriz
I. Bölüm: 1926, devrimler, 1938’e kadar Türkiye’nin durumu
II. Bölüm: II. Dünya Savafl›’n›n ve 1948’e kadar
Avrupa’n›n durumu
‹lk bölümde devlet yetkililerinin, halka flekilci bir bat›c›l›¤› zorla kabul ettirmeye çal›flmas› ele al›nm›fl. CHP’deki bozulma ve parti
program›ndaki yozlaflma; Kadro dergisinin karfl›laflt›¤› bask›lar ve
yay›m›n zorluklar› anlat›l›yor.
II. bölümde ise Atatürk’ün hastal›¤›, dini irtica korkusu, bir ayd›n›n
gizli polis taraf›ndan takip edilmesi anlat›l›yor. Partinin ve ayd›nlar›n ideallerinin zay›flamas› ve devrimlere sahip ç›kmamalar› sonucu irtican›n hortlamas› ve iki ayd›n›n katledilmesi ile roman Ankara’da bir ba¤ evinde, ‹stanbul’da eski, y›k›k bir türbede, kapal› ve
karanl›k bir mekânda gece sona eriyor. Bu tarihsel sürecin yan›nda
romanda üç çeflit aile çiziliyor:
1-Geleneksel yap›ya sahip zengin bir aile. Erkekleri “gerici” ama ifl
hayat›nda ifl güç sahibi.
2-Zengin, fl›mar›k fertlerin Avrupa’da keyfince gezen ve ülke sorunlar›yla ilgisiz bir aile.
araflt›rma
3-Orta s›n›f ve namuslu bir aile.
KADRO DERG‹S‹
Kadro dergisi, Cumhuriyet iktidar›n›n yapt›¤› reformlar› ve ideolojisini halka anlatmak için cumhuriyet ayd›nlar› taraf›ndan ç›kar›lan bir dergiydi. Dergi, 1932 y›l›nda yay›mlanmaya bafllad› fakat
1934 y›l›nda Mustafa Kemal deste¤ini çekince kapat›ld›. Derginin
sahibi ve yaz› iflleri müdürü Yakup Kadri Karaosmano¤lu’ydu. Bunun d›fl›nda derginin di¤er yazarlar› fievket Süreyya, ‹smail Hüsrev,
Vedat Nedim Tör ve Burhan Asaf Belge’ydi.
Ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel alanda yeni bir aç›l›m yapmay›
hedeflemifl; kapitalizm ve sosyalizmden ba¤›ms›z, üçüncü bir yol
olarak da ortaya ç›kt›klar›n› özellikle belirtmifllerdi.
Derginin önsözünde Türkiye’nin bir ink›lâp içinde oldu¤u ve ideolojisinin bulunmad›¤›, ülkenin, az›nl›k da olsa ilerici bir “Kadro”yla kalk›naca¤› belirtilir. 1930’lardan sonra devrim heyecan›n›n
bitmedi¤ini ve kötümserli¤e kap›l›nmamas› gerekti¤ini, bunun
için de “ben”in de¤il, toplumun sahiplenilmesi gereklili¤i ve inanc› her f›rsatta vurguluyorlard›.
Kadrocular, Türkiye’nin toplumsal koflullar›n› aç›klarken tarihsel
geliflmeyi ve tarihsel maddecili¤i tek bilimsel yöntem olarak kabul
etmelerine ra¤men Marksist teorinin ulusal kurtulufl savafllar›n›
anlamakta yetersiz oldu¤unu ileri sürüyorlard›. Ama bunun yan›nda devletçili¤i de savunuyorlard›.
Kadroculara göre, tarihsel maddecilik anlay›fl›nda, üretim araçlar›n› kullananlar aras›nda bir çeliflki vard›r fakat ulusal kurtulufl savafllar›, mevcut tekni¤e sahip olufl biçimi aras›ndaki uygunsuzluktan do¤mufltur. Bu durum, modern tekni¤e sahip olamayan uluslar›n sömürülmesine yol açm›flt›r. Kapitalizmin geliflmesi ise dünyay›, tekni¤e sahip ülkeler ve bundan yoksun ülkeler olarak ikiye
ay›rm›flt›r. Ulusal kurtulufl hareketlerinin ortaya ç›kard›¤› çeliflki
budur. S›n›fsal hareket ve diyalektik materyalizm kabul edilse bile,
bu görüfl s›n›fl› toplumlarda ve 19. yy kapitalizmi için geçerlidir ve
yanl›fl de¤ildir. Fakat Osmanl› Devleti yar›-sömürge oldu¤u için
Türkiye’de s›n›flar daha oluflmam›flt›r. Bu sebeple “Kadro”, kalk›nmad›r. Kalk›nmay› sa¤layacak devlettir. Devlet, ne kapitalist, ne
sosyalist bir seçim yapmal›, aksine s›n›flaflmaya yol açmayacak bir
plan çerçevesinde yürümelidir. Çünkü kapitalizmde devlet, burjuvan›n “iktidar cihaz›” iken sosyalizmde de proletaryan›n olacakt›r.
Bu yüzden bu kalk›nma, Mustafa Kemal’in önderli¤inde “Kadro”
taraf›ndan, s›n›flardan ba¤›ms›z gördükleri devlet eliyle “s›n›fs›z
ve sanayileflmifl bir Türkiye” tezini savunur. Bu yüzden Mustafa
Kemal’in ekonomik modeli “halkç›l›k” ilkesiyle birleflerek “s›n›fs›z,
imtiyazs›z, kaynaflm›fl bir toplumuz” fleklinde ifade edilmifltir.
Kadro dergisinin içeri¤i flöyleydi: Yakup Kadri taraf›ndan kaleme
al›nan kültür-sanat yaz›lar› bulunmaktayd›, ekonomik politikan›n
dünü bugününün k›yaslamas› yap›l›rd›, derebeylik rejimini anlatan ve Darülfünun’un, devrimin yan›nda geri kalmas›n› elefltiren,
toprak a¤alar›na cepheden bakan yaz›lar vard› ama sürekli ‹nk›lâp
ve Kadro’yu anlatan görüfllerine yer verilirdi. Bunun yan›nda her
say›n›n sonunda “Okunacak Romanlar listesi, Kronikler, Polemik”
adl› bölümler bulunmaktayd›.
Yakup Kadri’nin “Kadro” dergisinde, edebiyatla ilgili yazd›¤› yaz›lar genel olarak incelenirse edebiyat›n topluma seslenmesi gerekti¤ine dair görüfllerine rastlan›r. Yaban roman›nda köyü hastal›kl›
anlatan yazar “Milli Tasarruf ve Halk Edebiyat›” yaz›s›nda tamamen “gözba¤c›s›” olarak nitelendirdi¤i “ayd›n”› suçlayarak flunlar›
söylüyor:
“Türk intelektüeli ile halk aras›nda ne mukadderat, ne s›n›f, ne de
irfan fark› vard›r. Halk›n ›st›raplar›yla bizim ›st›raplar›m›z›n sebebi,
menflei ve mahiyeti birdir. Ayn› iktisadi ve içtimai kanunlar, bizim üstümüzde hükmünü sürdürüyor. ‹flte Türk intelektüelinin kabul ve tasdik etmedi¤i halkla kendisi aras›ndaki bu
eflitliktir. Bafl döndürücü bu gurur ona hep göklerde uçuyorum hissi veriyor. Türk intelektüeli, gerçi göklerde uçuyor fakat t›pk› bir sabun köpü¤ü gibi.”
“Gorki ‹le Mülakat” adl› yaz›da onun eserlerini halk edebiyat›n›n
ilk tan a¤art›lar› gibi görüyor ve yaln›z Rusya’ya de¤il bütün yeryüzüne dal budak salan ulu bir ç›nar olarak nitelendiriyor. “Gelecekteki sanatkâr ve muharririn art›k mütereddi asilzadenin zevkine
hizmet etmeye, karn› fliflmifl görgüsüz bankerin takdirini kazanmaya, yufka yürekli burjuva kar›s›n›n gözlerini yaflartmaya mahkûm olmaktan kurtulacakt›r. Moskova sokaklar›nda f›r›nlar›n önü,
tiyatro giflelerinin önü kadar kalabal›k de¤ildir.” ( Kadro 5, May›s
1932)
Klasik Türk Edebiyat›’n›n, “nevi flahs›na münhas›r bir zümre sanat›”
olarak ö¤retilmesi gerekti¤ini “ne kadar yabanc› olursa olsun bizim
kültürümüze ait bir hadise oldu¤unu” ama birtak›m söz sanatlar›nda hapsoldu¤u için yaln›z gayr-i milli de¤il, ayn› zamanda da gayr-i
insani oldu¤unu vurguluyor. Klasik Türk Edebiyat›’n›n “Türk tarihinin Osmanl›’dan bafllay›p Vahdettin’de bitifli gibi Âfl›k Pafla’dan bafllay›p Tevfik Fikret’e kadar gelen ve Galip Dede’de son nefesini vermifl olan Divan Edebiyat› de¤il, Velet Sultan ve Yunus Emre’den beri devam eden Milli Edebiyat” oldu¤unu belirtiyor.
Yakup Kadri’nin dergide dikkati çeken yaz› dizisi “Ankara-Moskova-Roma” ismiyle ç›km›fl ve bu üç flehir, tarihi, kültürü ve ideolojileriyle sorgulanm›fllar. Marksist-Leninist ideolojinin bilinmedi¤ini,
onun sadece skolastik düflünce üzerine donmufl bir flekilde oturmad›¤›n›, “Kapitalin sulh ve sükun içinde do¤al bir süreç geçirdi¤ini, halbuki Lenin’in yaflad›¤› devirde bunun en son keflfedilen noktaya geldi¤ini, bir sürü s›n›f mücadelesinin oldu¤unu, dünyan›n
topraklar› bölüflme savafl›n› verdi¤ini ve I. Dünya Savafl›’n›n da bunun en korkunç halini alarak Marksizmin dünyan›n temellerini
sarst›¤›” analizini yap›yordu. Bu yüzden Sovyet Devrimi’nin yak›ndan incelenmesi gereklili¤ini öne sürüyordu. Fransa’n›n ise ulusdevlet kavram› do¤duktan sonra ve 1793 y›l›ndan itibaren “adalet,
eflitlik, özgürlük” gibi kavramlar›n bu zaman›n dünyas›na içinin
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 35
araflt›rma
bofl geldi¤ini, kapitalist sistemin yerleflmesinden sonra pazar aray›fllar›n›n da artt›¤›n› dünya savafllar›na sebebiyet verdi¤i sonucuna vard›.
Türkiye Cumhuriyeti’nde s›n›flar›n olmad›¤›n› söyleyen Kadro dergisi, “devletçi” politikay› savunmas›na ra¤men, hem sa¤dan hem
de soldan gelen birçok elefltiriye maruz kald›.
Dergi, a¤alar›n, eflraflar›n, devletin s›rt›ndan yeni palazlanan çarp›k
burjuva s›n›f›n›n bask›s›
ile kapat›ld›.
Çünkü
özel
sermaye yanl›lar› dergiyi
çok komünist bulmufl,
komünistler ise
çok liberal bulmufltu. Liberallerden Ahmet A¤ao¤lu
ve Hüseyin Yalç›n, bireysel özgürlükler ve liberalizm ad›na Kadro’da
savunulan görüfle karfl›
ç›kt›lar.
Hüseyin Cahit Yalç›n “Nas›l
olur da devrimi yapanlar, idare
edenler dururken Kadro dergisi
devrimi aç›klama iddias›yla ortaya ç›kar?” derken, daha ileri giden Peyami Safa;
“Karl Marx iktisadiyat›n›, milli bir kadro içinde
yurda sokmaya çal›flan telifçilerdi” diyerek
Kadroculara aç›ktan cephe ald›.
1932-1934 y›llar› aras›nda dergiyi ifl çevrelerinin bask›s›na karfl› koruyan kollayan Mustafa Kemal’di ama dergi devletin
resmi ideolojisini ortaya koymaya çal›flsa da 1934
y›l›nda kapanmaktan kurtulamad›. Yakup Kadri “Kadro”
dergisinin içinde bulunma amac›n› ve ne istediklerini flu sözlerle aç›klam›flt›:
“Kadro’nun fliar›, yaz›lar›na hiç siyasi polemik çeflnisi kar›flt›rmamak ve tenkitlerini, birtak›m umumi görüfllerden ve kitab› nazariyelerden ay›rarak do¤rudan do¤ruya canl› ve yerli vak›alara, resmi
istatistiklere ve rakamlara istinad ettirmekti. Sosyal ve ekonomik
kalk›nma davalar›nda olsun, karar›m›z memleket d›fl›na hiç ç›kmamak, daima milli bir hudut içinde kalmakt›. Toprak istihsallerimiz
nas›l artt›r›labilir? Sanayimizi rasyonellefltirmek yolu nedir? fiekeri, giyim matahlar›n› Türk köylüsüne daha ucuza mal etmenin ve
36 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
onu suya, kömüre, elektri¤e kavuflturman›n çareleri nelerdir? Hep
bunlar› araflt›r›yor, bulmaya çabal›yorduk. Ben ise bafll› bafl›na
edebiyatta halka do¤ru gitmenin, halk edebiyat›ndan gelmekle
kabil olaca¤›n› ve Yunus Emre’den Dertli’ye kadar bir nice fliir ustas›n›n ses bak›m›ndan, dil bak›m›ndan yeni nesle paha biçilmez örnekler verece¤ini yaz›yordum. Sözün k›sas› ‘Kadro’ küçük bir dergiydi ama iddias› büyüktü.”
Romanlar›nda ve siyasi yaflam›nda Türkiye’nin belirli zamanlar
içinde belirli flartlarda geçirdi¤i dönemlere tan›kl›k ederek; Osmanl› Devleti’nin çöküflüyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflu
aras›nda kalm›fl ve gözlemlerini düflünceleriyle birlefltirerek eserlerine nakletmiflti. Cumhuriyet’i/Mustafa Kemal’i çok sevmesine
ra¤men belli bafll› politikalara karfl› durmufltu ve elefltirmiflti. Dolay›s›yla yaratt›¤› karakterler arac›l›¤›yla bu elefltirilerini okuyucuya sunmufl bir yazar›m›zd›r. Kahramanl›k ve destan edebiyat›n›n
milliyetçilik temelinde ele al›nd›¤›, hamaset duygular›n›n kabart›ld›¤› cumhuriyetin ilk y›llar›nda, gerçekçi elefltirileriyle, elefltirelgerçekçi edebiyat›n öncülerindendir. - B‹TT‹ KAYNAKÇA:
1-fierif Aktafl: “Yakup Kadri Karaosmano¤lu”, Ankara, 1987
2-Zeki Coflkun: “Yaban-Ankara-Sodom ve Gomore”, (Türk Roman›nda Kurtulufl Savafl›), ‹stanbul, 2003
3-Nüket Esen: “Modern
Türk Edebiyat› Üzerine
Okumalar”, ‹stanbul, 2006
4-Yakup Kadri Karaosmano¤lu: “Vatan Yolunda”, ‹stanbul,
1993
5-Yakup Kadri Karaosmano¤lu:
“Politikada 45 Y›l”, Ankara, 1968
6-Yakup Kadri Karaosmano¤lu: “Sodom ve Gomore,” ‹stanbul, 1983
7-Yakup Kadri Karaosmano¤lu: “Yaban”,
‹stanbul, 1983
8-Yakup Kadri Karaosmano¤lu: “Zoraki
Diplomat”, ‹stanbul, 1981
9-fiükran Kurdakul: “Ça¤dafl Türk Edebiyat›:
Meflrutiyet dönemi – 2 (1927–2004)”, Ankara,
1996
10-Berna Moran: “Türk Edebiyat›na Elefltirel Bir
Bak›fl–1”, ‹stanbul, 1990
11-Sema U¤urcan: “Yakup Kadri Karaosmano¤lu Hat›ralar› ‹le Romanlar› Aras›ndaki Münasebet”, Do¤umunun 100. Y›l›nda Yakup
Kadri, Marmara Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi, ‹stanbul,
1989
13- Mehmet Emin Uluda¤: “Üç Devrin Yol Ayr›m›nda Yakup Kadri”,
‹stanbul, 2005
14- Kadro Dergisi: 1932–1933-1934 J
röportaj
s›rr› süreyya önder ile
beynelmilel ve sinema üzerine...
tav›r
Sizi biraz tan›yabilir miyiz? Beynelmilel’le
duyduk sizin ad›n›z›. Art›k popüler kültürün
bir cilvesi midir bilemiyoruz ama flu iletiflim
ça¤›nda yaflanan yaln›zl›klar›n, yabanc›laflmalar›n vard›¤› boyutu da düflünürsek, sizce
de bu durum biraz normal say›l›r herhalde
de¤il mi?
Ad›yamanl›y›m. fiehrin tek komünist ailesine mensubum. Babam ve amcalar›m›n
içinde oldu¤u TÖS, TÖB-DER, Türkiye ‹flçi
Partisi ve bir miktar da THKP/C gelene¤inden gelme bir ailenin çocu¤uyum. Ortaokul
y›llar›ndan beri örgütlü siyasal yap›larla iliflkim oldu.
Bugün bir demokrat ve örgütlü insanlar›n
dostu olarak, daha çok sanata yükleniyoruz. 12 Eylül’de tutukland›m. Ankara Dev-
rimci Sol Davas›’ndan yarg›land›m, 12 y›l
hüküm giydim.
Mamak’ta m› kald›n›z?
Mamak, Ulucanlar ve Haymana. Ç›kt›ktan
sonra epey ifle girdim ç›kt›m. Ticaretten
kamyon floförlü¤üne uzanan skalada (çizelge, çizgi –bn-) ifller yapt›m, sonra geçim zorlu¤una düfltük, eldeki fleylerle iflas ettik, beceremedik o ifli. Türkî Cumhuriyetlerde inflaatlarda çal›flt›m epey. Bu süre zarf›nda yazmay› ve okumay› hiç b›rakmad›m. Bafllang›çta Beynelmilel’in senaryosu, “O Tozlar Bu
Çamurlar› Getirdi” isminde ve Türkiye’nin
son yüz y›ll›k siyasal panoramas›n› anlatan
bir roman çal›flmas›yd›. ‹nflaatlarda roman
yazmak zor oldu¤u için kitab› oluflturan 4
ana arterden birini senaryolaflt›rmaya karar
verdim ve Bar›fl Pirhasan’a ö¤renci oldum.
Senaryo yazmay› ö¤rendim. fiimdi ayn› atölyede ö¤retmenlik yap›yorum. Bu senaryo ortaya ç›kt›. Daha sonraki yolculu¤umu biliyorsunuz. ‹flte çekebilme ya da çektirebilme
u¤runa bir üç y›l geçti. Üç y›l türlü, çeflitli kap›lardan geri dönüfllerle geçti.
Bu zorluklara gelece¤iz S›rr› Bey. Ondan önce 12 Eylül’le derdiniz neydi gerçi anlatt›n›z
ve bunu perdeye aktarmak nerden akl›n›za
geldi? Bir de öykü tümüyle gerçeklerden mi
olufluyor Beynelmilel’de?
12 Eylül’le derdim flu: Örgütlü-siyasal yap›lar›n d›fl›nda kalan genifl halk kesimi bir anda
bu zulüm de¤irmenine su tafl›maya çok gönüllü bir hale geldi. Bu benim çok dikkatimi
çekti. Bunu yaln›zca havuç-sopa denklemiyle aç›klamak bana hep kolayc› bir yaklafl›m
gibi geldi. Brecht’ten bu yana, Frankfurt Ekolü olarak adland›r›lan yazarlardan, s›radan
insan, günlük hayat üzerine epey bir araflt›rma yapt›m. Bunun baflka flifreleri olmas› gerekti¤i gibi bir sezgiyle yola ç›kt›m. K›sacas›
ironik bir dille anlat›rsak, halk›m›z›n bu iflte
hiç suçu yok muydu, gibi bir ç›k›fl noktas›
vard› diyebiliriz… Ta Fetret Devri’nden beri,
ya da Celalilerden beri bir güce biat etme gelene¤i var Anadolu’da.
Bunun sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik temelleri var kuflkusuz fakat genetik miras›
var bu iflin. Yani bak›yoruz, bir ülkede faflizm
kurumsallaflm›fl, bu kurumsallaflmay› da her
on y›lda bir mühürlüyorlar. Fakat bundan en
genifl zarar› gören kesim, tepkisiz kalmay› da
bofl ver art›k, bunun kitle deste¤ini oluflturmaya bafllad›. Bu konuda devrimci önderlikler, siyasal yap›lar, üzerlerine düfleni fazlas›yla yap›yorlard›. Bu topraklar›n çok da afli-
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 37
röportaj
m›?
Ben 12 Eylül’ü çok baz almad›m asl›nda. Ben
bu ülkede yap›lmam›fl bir fleyi yapmaya çal›flt›m, yok bugün yapt›m, gibi iddial› bir
cümle kuram›yorum. Beynelmilel’i flöyle
okumak mümkün ya da öyle okunmas›na
çal›flt›m. Bu topraklarda yap›lm›fl ilk anti-militarist filmdir. Buradan 12 Eylül’ü ç›kar›n 27
May›s’› koyun, 12 Mart’› koyun çok da bir fley
de¤iflmez. As›l olan “Dar bir k›flla mant›¤›n›,
bir ülkenin sosyal hayat›na dayat›rsan›z görün bafla neler gelir”in hikâyesi.
na olmad›¤› feda kültürüne kadar geldi dayand› ifl ama halk›m›z halen bu zulüm de¤irmenine su tafl›makta ›srarl›.
Bütün suç onlarda m›?
De¤il tabiî ki. Yani bu çok multi-faktöriyel bir
fley. Fakat sanat da böyle bir fleydir. Bir yeri
çok zorunuza gider ya da bir yeri sizi çok h›rpalar, o sizin için ç›k›fl noktas›d›r. Bilimden,
bilimsellikten ay›ran taraf› da budur. Ay›ran
derken, yol-yordam olarak ay›ran budur. Bilimde verilerden yola ç›kars›n›z, sanatta sezgilerden yola ç›kars›n›z. Bu sezgiler de sizi bir
yere götürür. Tarihsel geliflim boyunca da sanatç›lar›n yapt›¤› fley ya da devrimci sanat›n,
toplumcu sanat›n ifllevi biraz böyle olmufltur.
Bir görünmeyen tarafa ›fl›k tutmak, bir soru
ortaya atmak. Cevab› süreç verir. Bilimsel
araflt›rmalar›n iflidir ama sanat soru sorar,
soru soran sanat toplumcu sanatt›r. Öyle yola ç›kt›m. 12 Eylül’le derdim bu tabii. Ailemden okur-yazar olmayan anam, 70 yafl›nda
felçli dedem dahil olmak üzere iflkence görmeyen kimse kalmad›. Bu bizim kiflisel hesaplaflma, gibi söylemleri sevmiyorum. Olay,
bu ülkenin gelece¤i, yaflad›¤›m›z topraklara
karfl› sorumluluk, ça¤›m›za karfl› sorumluluk,
o sosyalist bilince karfl› sorumluluk.
Siz Beynelmilel’de 12 Eylül’le hesaplaflt›n›z
38 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
27 May›s’› kat›yor musunuz 12 Mart’la 12
Eylül’ün yan›na?
Tabiî ki... Benim aç›mdan içerik olarak, nitelik olarak pek bir fark› yok. Ben böyle düflünüyorum. Çünkü olaya s›n›fsal bakmak gibi
bir derdimiz var bizim. fiimdi 27 May›s’ta ilerici ordu, gerici ordu gibi tan›mlamalar s›n›fsal de¤il. Bunun dayand›¤› bir fley var: Emperyalist sistemin çok yönlü organizasyonunun somuta ermifl bir halidir. Onun finalize
etti¤i, yönetemez duruma geldi¤i yap›sal
dönüflümleri gerekli gördü¤ü hallerde baflvurdu¤u argümand›r. Bütün yeni tip sömürgelerde böyle bir fleyi vard›r. Onun için 27
May›s’ta 3–5 ilerici tandansl› (e¤ilimli –bn-),
tabi t›rnak içinde, ilerici adam›n olmas›, ya
da göreceli olarak daha ça¤dafl say›labilecek
bir anayasa formüle etmeleri falan, bunu ilerici yapmaya yetmiyor.
Mesele gayet net; Kimin ad›na yap›yordu,
halk ve yoksullar, iflçi s›n›f› ne kadar bunun
içindeydi ve bunlar›n cevab›, kimin nerede
oldu¤unu, nas›l oldu¤unu, ne ile görevlendirildi¤ini kavratmaya yeter. Ve ayn› flekilde
düflülen baflka bir yanl›fl da olay›n tutuklama boyutu, idam boyutu, kitleselli¤i falan
gibi sonuçlar›n üzerinden gitmekti. Biz de
öyle gitmemeliyiz diye düflünüyorum.
12 Eylül’ü 27 May›s’tan ay›ran ana en temel
bir fley vard›r. 27 May›s bir toplum mühendisli¤ine soyunmam›flt›r. Yönetenler, o dönemin oligarflisi, o zaman böyle bir deneyime ve birikime sahip de¤ildi. Hele ki s›n›fsal
denge de buna çok izin vermiyordu. Ama 12
Eylül, emperyalizmin bu toplumun 100–150
y›ll›k gelece¤ini planlamak, dayatmak ve kemiklefltirme plan› gibi bir farkla gelmifltir. 12
Eylül’ü 27 May›s’tan ay›racaksak buras›ndan
ay›rmak gerekir.
Peki flu son dönem 12 Eylül’le ilgili filmlerin
ço¤almas›, sizin filminiz de dahil olmak üzere 12 Eylül’ü gerçekten insanlara anlat›yor
mu? Diyelim ki Zincirbozan adl› film 12 Eylül’ün gerçeklerini mi aktar›yordu, yoksa ezber mi bozuyordu?
fiimdi bir sanat eseri için tek bafl›na bu kadar
fazla bir anlam yüklemek gerekmez. Onu kan›rtm›fl olursun. Böyle bir gücü yoktur. Bir
filmle ya da birkaç filmle ülkeyi kan-revan
bir vahflet yerine döndürmüfl bir yap›yla bir
film hesaplaflamaz. 12 Eylül bugün kurum
ve kurullar›yla halen devam etmekte. Bununla hesaplaflman›n en etkili yolu, 12 Eylül
darbecilerinin yarg›lanmas›, bunlardan bu
ülkede k›yd›klar› canlar›n ve sebep olduklar›
zaman yitiminin, insan yitiminin hesab›n›n
sorulmas›. Bu sorulmadan hiçbir fley, böyle
bir hesaplaflma gibi anlam içeremez.
Ama bu filmlerin sadece flöyle bir faydas›
olursa ifllevini yerine getirmifltir gözüyle bakabiliriz: Bugün 27 yafl›nda olan bir genç 12
Eylül oldu¤unda yeni do¤mufl. O gün do¤anlar bugün 27 yafl›nda ve sistemin bunlar› aptallaflt›rma, depolitize etme politikalar›n›n
bir sonucu olarak kimse soru sormuyor, kimse bu ülkenin sosyal haf›zas›nda yarat›lan
tahribat› sorgulam›yor... Biz 3 tane gence bir
soru sordurursak, ifllevini yerine getirebilmifltir gözüyle bakabiliriz. Fakat flöyle de bir
fley var. Buna yaklafl›mdaki samimiyet çok
önemli. Yani siz içinden 12 Eylül geçen film
yap›yorsan›z buna namuslu ve samimi yaklaflmak zorundas›n›z çünkü çok büyük bedellere mal olmufl bir dönemden bahsediyorsunuz. O dönem mücadele eden, hayat›n›, sa¤l›¤›n›, yak›nlar›n› kaybedenlerin an›lar›na en küçük bir sayg›s›zl›k, bir saç teli kadar
incinme içerirse yaz›k olur, ay›p olur, günah
olur, çirkin olur. Ölçü bu olmal›, yoksa yanl›fl
anlatm›fl, eksik anlatm›fl, fazla anlatm›fl bu
önemli de¤il.
Olaya ne samimiyetle yaklaflm›fl? Olaya bir
tüccar olarak m› yaklaflm›fl, olaya namussuzca m› yaklaflm›fl; yoksa gerçekten bir derdi
var 12 Eylül’le ve tüm bu uygulamalara bu
mant›kla m› yaklaflm›fl Kriter biraz bu olmal›. Ben kendi ad›ma olay›n dramaturgisi, reji
anlay›fl› vs. buralardaki çapaklar›n hiç üzerinde durmad›m ama hikâyenin insanlara
geçifl biçimi, duygusunun geçifl biçimi anla-
röportaj
m›nda genelin an›s›na bir sayg›s›zl›k etmeme, bilerek ya da bilmeyerek, stresi ömrümü
bitirdi. Yani çok att›¤›m sahneler oldu. Bu
flöyle anlafl›labilir; bundan incinen olabilir,
bunu ben böyle anlatmay› tasarlamam›flt›m
ama yani oyuncu bunu kavrayamaz, reji bunu besleyemez bir anda malzeme elinden ç›kar ve herkes bizi dövüyor bir de biz, bizi dövenlerin kervan›na kat›lmayal›m gibi bir k›bleyi elden b›rakmamaya çal›flt›k...
Diyarbak›r’da, oyunculardan Nazmi K›r›k’la
birlikte yapt›¤›n›z söyleflide baz› sahneleri
att›¤›n›z› söylemifltiniz, onlar bu bahsettikleriniz mi?
Hay›r. Onlarda bunun d›fl›nda fleyler var. fiimdi siz bir yap›mc›yla çal›fl›yorsunuz ve bu ülkede sektör maalesef henüz rüfltünü ispat etmemifl, ilk filmini çeken bir adam için çok da
size ba¤›ms›z bir hareket alan› vermiyor. Ve
bu süreç karfl›l›kl› bir mücadeleyle geçiyor.
Pazarl›k diyebilir miyiz buna?
Pazarl›k de¤il asl›nda. Pazarl›k çirkin bir kavram ve onlara da haks›zl›k olur. Öyle bir yaklafl›m de¤il bu. Hukukçulara izlettiriyorlar,
“Bu halk› askerlikten so¤utmaya girer; bu
genelkurmay›, silahl› kuvvetleri alenen tahkir, tezyif e girer; bu 301’e girer” dedi¤inde
bunun sorumlusu yap›mc› asl›nda. Yani siz
yönetmenle senarist olarak bunun sorumlulu¤unu alm›yorsunuz. Yap›mc› direk yarg›lan›yor böyle bir durumda. Hatta onlar›n alaca¤› ceza bizimkinden biraz daha fazla. Hal
böyle olunca bir zekâ gerekiyor bunu aflmak
için. Ya derdinizi anlatacaks›n›z ve böyle bir
mahkeme tuza¤›na düflmeyeceksiniz, ya da
o sahneyi koymayacaks›n›z. ‹flte Nazmi’nin
bahsetti¤i at›lma sahneleri, bu tür hukukçular›n verdikleri rapor sonucu yap›mc›yla aram›zda yapt›¤›m›z konuflma üzerine at›lan
sahnelerdir.
Mizah, hele bu topraklarda sözlü, yaz›l› mizah, muhalefetin daima oda¤› olmufltur.
Muhalefet önce dalga geçmekle bafllar. Bir
bu anlamda mizah› kulland›m. Bir de flöyle
bir yan var; çok böyle mizaha yaslanm›fl bir
yap› de¤ildir Beynelmilel. Fakat resmin kendisi yeterince absürt (saçma –bn-) oldu¤u
için insanlara böyle bir duygu geçer. Birçok
gülme sahnesini yazarken veya çekerken,
bunlar içimi çok ac›tan sahnelerdir ama insanlar gülüyor; buna yapacak bir fley yok.
Yani flimdi kimin neye gülece¤ini bilemezsin.
Dünyada bütün insanlar ortak fleylere a¤larlar. Ayr›l›k ac›s› a¤lat›r, ölüm ac›s› a¤lat›r, fiziksel ac› a¤lat›r falan ama ne kadar insan
varsa o kadar farkl› gülme biçimi vard›r. Yani
senin güldü¤üne ben gülmem, benim güldü¤üme sen gülmezsin. Benim a¤lay›n diye
yazd›¤›ma biri güler, yani o anlamda da çok
zor bir ifltir mizahla anlatmak. fiimdi bu anlamda Nasreddin Hoca’lardan, Bektafli’lerden bahsettim, Hacivat-Karagöz’den Aziz
Nesin’e kadar uzanan bir mizah damar› var
bu ülkede. Bu öyküyü özellikle bu flekilde anlatmay›, böyle ironik bir flekilde anlatmay›
bafltan beri tercih ettim.
Çünkü asl›nda bunlara her fleyi yapt›k, bir tek
dalga geçmedik, yani bunlarla biraz da dalga
geçilmeye ihtiyaç vard›. Bunlar halen kadrimutlak adamlar, böyle çok kerametli adamlar gibi alg›lan›yor çok yayg›n bir çevrede.
Bunlar›n asl›nda çok ot kafal› adamlar oldu¤unu ve büyük bir organizasyonun s›radan
çapulcular›, maflalar› oldu¤unu, kafalar›n›n
böyle bir organizasyona yetmedi¤ini bir flekilde göstermenin bir yoluydu ironiyi kullanmak. Onun için özellikle seçtim. Biz ac›lar›m›za da gülümseriz, asl›nda bizim yas
tutma gelene¤imizde de daima bir hüzün
vard›r. Hüznün içinde de bir ironi daima yer
al›r diyalektik bakt›¤›m›zda.
Peki S›rr› Bey, sinema neyi ifade ediyor size?
‹zleyici koltu¤undan kalkt›n›z ve yönetmen
koltu¤una oturdunuz. Bundan sonra neyi
hedefliyorsunuz, sinemadaki amac›n›z ne?
Ben sinemada “politik sinema” yapmaya niyetliyim. ‹lk film benim için biraz rüflt ispat
etme operasyonuydu. Yani ben sinemayla,
okullu ya da alayl›, hiçbir iliflkisi olmayan bir
adam›m ama anlatmay› düflündü¤üm, dert
etti¤im bir fleyler var. Onun için, Türk sinemas›nda da bu cesaret yok, yani herkesin
akl› buna eriyor ama kimse bu sularda yüzmeyi tercih etmiyor. Bunu yapan insanlar
var ama yani genel e¤ilim olarak bu çok
yayg›n de¤il. Oysa ki Türk sinemas›, sosyalist bir kültürden beslenen insanlar›n ço¤unlukta oldu¤u bir alan.
Fakat bir Hollywood pespayeli¤i, ona öykünme, bu topraklara ecnebi kalan hikâyeleri anlatma; baflkalar›n›n derdi, baflkalar›n›n itiraz› üzerinden bir sinema anlay›fl›na
do¤ru kay›yor bu ülke. Ben burada bu ülkenin tarihiyle ve kendi hikâyesiyle yüzleflmeden sanatsal anlamda hele sinemada
çok da düzgün bir yerlere gidemeyece¤i
düflüncesinde olan birisiyim. Onun için
böyle bir çizgide sinema yapmaya niyetli-
Peki neden mizah a¤›rl›kl› bir senaryo? Neden mizah› seçtiniz? fiimdi flöyle bir durum
var: Yahudilerin çekti¤i ac›lar› mizah› dille
anlatan güzel bir film vard›: “Hayat Güzeldir” ad›nda. Filmden sonra Yahudi cemaati
bu filmi müthifl elefltirmifllerdir, ac›n›n mizah› olur mu diye...
Olur. Çünkü mizah dünyan›n en muhalif dilidir bir kere. E¤er sen c›v›k bir komedi tuza¤›na düflmezsen... Dünyadaki bütün diktatörleri ilk önce mizahç›lar flebe¤e çevirmifltir.
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 39
röportaj
Ne aflamada?
fiubat’ta çekece¤im. fiimdi senaryosunu yaz›yorum. Bitirdim say›l›r. fiimdi ortal›¤a düflmüflüm, yap›mc› aramakla meflgulüm. Sinema pahal› bir ifl.
tur asl›nda. Dünyan›n hiçbir sinemas›n› etkilememifltir, hiçbir ülke sinemas›n› etkilememifltir, hiçbir ülke sinemas›ndan da etkilenmemifltir. Dolay›s›yla Türk Sinemas› denince
akla pek bir fley gelmez ama Y›lmaz Güney
Sinemas› var bu ülkede yani. Kayda de¤er,
uluslararas› literatürde sözü edilen, yenigerçekçilik dedi¤imiz ak›m›n en önemli temsilcilerinden, mimarlar›ndand›r. Kendi okulunu, kendi ekolünü kendisi yaratm›flt›r.
Biraz da b›çak s›rt› bir konu.
B›çak s›rt› bir konu ama bugün art›k benim
de Beynelmilel’den edindi¤im bir deneyim
var. Çok önemli bir okul… Sinemada anlat›m
yetkinli¤i sadece tecrübeyle geliflebilen bir
fley. Onun için Beynelmilel’de beceremedi¤im yerleri de hesaba katarak ve bundan bir
ders ç›kararak Marafl’› yapmaya niyetliyim.
Projenin ad› “Süttozu” olacak. Amerikan yard›m›n›, bir süttozu metaforu üzerinden, Marafl Katliam›’n› bir yoksulluk hikâyesiyle beraber anlataca¤›m.
Örne¤in ‹ran sinemas› Y›lmaz Güney’den etkilenmifltir. Arjantin’de, fiili’de Y›lmaz Güney
‹zlekleri oluflmufltur, ona adanan filmler vard›r. fiimdi biz bu topraklar›n çocu¤uyuz ve
Y›lmaz Güney benim hemflerim ve Y›lmaz
Güney yapm›flsa bizim mazeret üretmemize
gerek yok. Kendimi onunla ayn› kaba koymak gibi bir densizlik de¤ildir bu fakat bir
hoca, bir usta, bir idol ve bir yoldafl olarak
benim önümde böyle bir örnek vard›r. Büyük
bir zenginlik… Bundan her türlü dersi ç›karmak mümkün, adam olana...
“Politik sinema” dediniz. Bu ülkede bir Y›lmaz Güney var öne ç›kan bu konuda. Ancak
politik sinema örnekleri diye çekilen filmler,
12 Eylül’le ilgili filmler üzerine sordu¤um
soruyla da ba¤lant›l› asl›nda, bu tür filmler
sanki haf›zalar› silmeye ya da var olan gerçekleri çarp›tmaya dönük filmler oluyor. Yani olay yine geliyor s›n›fsall›¤› dayan›yor. Sinema tekelleri giriyor devreye.
Ama bir Y›lmaz Güney örne¤i var yine de.
Kendi ad›ma söyleyeyim, zibilli¤ine bile gücümüz yetmez. Böyle de bir örnek var önümüzde. Türk Sinemas› diye bir kavram yok-
Ben Adana Alt›n Koza’da en iyi film, en iyi senaryo falan ödülünü ald›¤›mda, bu ödülleri
Y›lmaz Güney’e adad›m. “Sinemada ustamd›r.” dedim, “taklit ediyorum.” dedim. Hiç
öyle iddial› cümlelere gerek yok, “Onu taklit
ediyorum.” dedim. Siyaseten yoldafl›m›z, büyük devrimci. fiimdi bir niyet sahibi, bir iddias› olan kifli, ameller niyete göre belirlenir
derler ya, biz birbirimizi, kendimizi kand›ramayacak kadar zeki ve donan›ml› insanlar›z.
Niyet nedir? Bu ülkede yoksullar›n, iflçi s›n›f›n›n, ezilenlerin, sosyalistlerin derdini bir anlatmak laz›m. Anlatabilirsin. Birazc›k öfke bu
yim. ‹kinci film olarak Marafl Katliam›’n› anlataca¤›m iki çocu¤un gözünden. Bu ülkenin tarihinde önemli bir dönemeçtir, ben
böyle düflünüyorum.
ifl için yeter. Sineman›n endüstriyel bir sektör oldu¤u, bugün kendi içinde çok gaddar,
çok kanl› bir iflleyifli oldu¤u, bir de¤irmen gibi ö¤üttü¤ü, kültür emperyalizminin, Amerikan da¤›t›m tekellerinin bire bir kangren etti¤i bir yap›dan bahsetmek mümkün. Mümkün de¤il, böyledir yani.
Fakat birazc›k zekâ, birazc›k diyet; Beynelmilel bu iflin diyetidir iflte. Yani Beynelmilel’de
olmayan fleyler, benim ikinci, üçüncü filmleri yapabilmem u¤runa iskonto etti¤im fleylerdir. Ben bunun derdi ile yat›p kalk›yorum
art›k. E¤er ikincide, “Yahu burada e¤ip bükmüflsün meseleyi ama flimdikinde ortaya
böyle de bir ifl ç›karm›fls›n”› dedirtemezsem
çok yüzeysel bir fley yapm›fl olurum. O vakit
git daha genel geçer fleyler yap. Benim bütün derdim biraz sinemasal bir zekâyla ve s›n›fsal bir bak›fl aç›s›yla burada bir yer aralamak... “Burada biz de var›z ve bizim de dertlerimiz var. Bizim dertlerimizi de yaln›zca biz
anlat›r›z. Kendimizle de - size gerek yok.‹cap ederse biz dalga geçeriz.” gibi bir anlay›fl› tafl›yorum kafamda...
“Rehberim Y›lmaz Güney” diyorsunuz politik sinema alan›nda.
Diyalektik bak›fl aç›s›, Y›lmaz Güney’in yaflam tecrübeleri... Böyle özetlenebilir.
Peki politik sineman›n Türkiye’deki flu anki
konumu hakk›nda ne diyeceksiniz? Var m›
böyle bir sinema?
Var
tabii ama biz seyirciyle buluflabilenlerden ancak
haberdar oluyoruz. Yoksa bunu kendine dert
eden genç, yetenekli, benden yetenekli bir
sürü insanla tan›flma f›rsat›m oldu. Ama bizim, sistem sadece seyirciyle buluflanlar› akredite ediyormufl gibi durdu¤u için, bundan
haberimiz yok. Böyle Beynelmilel ve benzeri
çal›flmalar biraz bu arkadafllara da yol aç›c›
olacakt›r. Yani onlar da bakacaklar “Yahu bu
S›rr›’n›n sinemayla seyircili¤in d›fl›nda bir
iliflkisi yok. Kafaya takm›fl gitmifl, bir senaryo
yazd›, bir film çekti.
Biz flimdi bunun okulunda okuyoruz, biz niye yapmayal›m?” duygusunu verecektir. Giderek bu ifller imece usulüyle birbirini bulacakt›r. Bu bir yoldur. Latin Amerika’da ev sinemalar› bafllad›. ‹nsanlar bu sistemin içine
girmemek ad›na imece usulü bir araya geli-
40 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
röportaj
yorlar. Biri ›fl›¤›n› tutuyor, biri kameras›n› tutuyor, biri ç›k›yor oynuyor ve 10–15 kiflilik ev
toplant›lar›nda bunu televizyondan izliyorlar. Bu da bir yol. Ama yeter ki bir ispat-› vücut et, “Ben buraday›m, böyle bir niyetim
var” de. Ondan sonra baflka bir yerde böyle
bir niyeti olan insanlar giderek birbirlerini
bulacaklard›r.
Saçma sapan, kariyerist, popülist, böyle egolar›n yüksek oldu¤u bir anlay›fl, bize göre bir
anlay›fl de¤il. Faydas› da yok ayr›ca. Bizim bir
derdimiz var. Derdi olan insanlar giderek iflte
birbirini bulacak, ya da aradan s›yr›lanlar ikinci ifllerini biraz daha rahat yapacaklar gibi.
Peki böyle bir ülkede önünüze ç›kacak güçlükler neler?
Mesela Tarsus’ta linç ediliyorduk biz miting
sahnesini çekerken. “Bunlar 12 Eylül filmi
çekiyorlarm›fl, falanm›fl filanm›fl” diye toplananlar oldu. Bir kere toplumda geliflen, art›k
buna linç histerisi diyelim, kültür demek biraz ay›p olur, kenar›ndan köflesinden de kültür sözcü¤ünü kullanmamak laz›m. Onun
ötesinde güçlükler, yap›mc›yla olan iliflkiler
de had safhada. Yasal düzenlemelerle bafl›m›z bir hayli dertte.
Bu da¤›t›m a¤›ndaki tröstleflme ve da¤›t›m›n
Amerikan tekellerinin elinde, kontrolünde
olmas› önemli bir engel. Güçlükler hesap
ederek hiç yola ç›k›lmaz. Beynelmilel 14 tane
uluslararas› festivalden davet ald›. ‹çinde
Moskova Film Festivali’nin, Tokyo Film Festivali’nin, Barselona Politik Filmler Festivali’nin oldu¤u 14 festival. Bunun 8’inde ana
yar›flma bölümüne kabul edildi. Bu bir aradan s›yr›lmad›r. Ondan sonra tamamen
uluslararas› ölçekte ifller yapabilirsin. Yani
biraz güçlükleri aflman›n yollar› var. Güçlükleri aflman›n yolu da, kendine ve derdine
karfl› samimiyeti elden b›rakmamak. Tüccarl›k iflin içine girdi mi zaten elden ç›k›p gidiyor. fiöyle bilgi vereyim: Ben bu filmden, s›rf
çekilebilsin diye senaryo bedeli, yönetmenlik paras› vb. hiçbir fley, bir kör kurufl talep
etmedim. Yani bu ekibin içinde, bu duyguyla
yer alan en az 8–10 tane de arkadafl›m oldu,
destekleyen insanlar oldu. Yani bir müddet
sonra giderek ba¤›ms›zlaflma, yani ba¤›ms›z
sinema yapabilir duruma gelebilme, politik
sinema yapmaya niyetliyseniz kesinlikle ba¤›ms›z çal›flabilecek koflullar› oluflturman›z
gerekiyor. Beynelmilel de benim için bunun
ilk ad›m›d›r, eksi¤iyle-fazlas›yla.
Peki flu anda konjonktürel durum içerisinde
sinemam›z›n durumu nedir? Yani son süreçte ortaya ç›kan yeni yeni yönetmenler var,
buna siz de dahilsiniz. Kimileri diyor ki sinemam›z öldü, kimileri de diyor ki yeni yönetmenler var, bir umut ortaya ç›kt›. Bunlarla
büyüyecek sinemam›z, geliflecek. Siz ne diyorsunuz?
Sinema ölmez, sinema giderek demokratikleflir. Çünkü art›k bir dijital kamera edinebilen ve bir bilgisayar› olan herkes iyi kötü bir
film çekebilir. Bu yönüyle bir demokratikleflmedir. Ama insanlarla buluflma anlam›nda
kapitalist pazar sistemi ve onun yasalar›,
flimdilik gaddar bir flekilde bu çark› ö¤ütüyor
kendileri lehine. Sinema henüz dünyada
yüzy›ll›k bir serüveni olan bir disiplin.
Ama bak›yoruz ki teknolojide her türlü geliflimi alan, kendisine uyarlayan falan bu yönüyle devrimci bir disiplin. Ama bu hikâyeleri, bu disiplini sizin nas›l neye kulland›¤›n›zla
da çok yak›ndan alakal›. Sineman›n 34 milyon girifli var. Yaklafl›k 11 milyon seyirci oldu¤u yani kimisi 3 kere gidiyor kimisi 1 kere
gidiyor; 10–11 milyon sinema izleyicisi oldu¤u düflünülüyor. Hiçbir mecrayla, hiçbir argümanla bu kadar yayg›n insana ulaflamazs›n›z. Bu anlamda sosyalistlerin kesinlikle ar-
kalar›n› dönmemeleri gereken ve dikkatle
e¤ilmeleri gereken bir alan. Bugün bir film
300 bin, 500 bin, 1 milyon neyse bir seyirciyle bulufluyor. Ondan sonra DVD’leri ç›k›yor,
sonra televizyonda yay›mlan›yor gibi... Ve
sonra bir as›r kal›yor iflte. Biz halen yüzy›l önceki filmleri nas›l izleyebiliyorsak öyle iflte...
O anlamda sineman›n gücüne çok inanan
birisiyim. Zaten bu güce inanmasam roman
olarak devam edece¤im.
Roman› ne zaman okuyaca¤›z?
Roman›, Marafl’› da çekeyim ondan sonra.
Bir y›l, iki y›l hem okuma hem yazma gibi bir
ara verece¤im. ‹ki y›l sonra bu roman›, hem
de yeni deneyimlerimin ›fl›¤›nda ortaya ç›karaca¤›m.
‹sim yine ayn›s› m› olacak?
Evet, isim yine ayn› olacak: “O Tozlar Bu Çamurlar› Getirdi”
Bizim söyleyeceklerimiz, soracaklar›m›z bu
kadar Say›n Önder. Bu keyifli sohbet için çok
teflekkür ederiz. Eklemek istedi¤iniz baflka
bir fley var m›?
Tav›r, ta 80 öncesi y›llardan içinde oldu¤um,
okuyucusu oldu¤um bir anlay›fl›n dergisi.
Bugün içinde olmasam bile yak›n dostlar›
aras›nday›m. Onun için bütün eme¤i geçen,
omuz veren bütün arkadafllara selamlar›m›,
sevgilerimi ve teflekkürlerimi iletiyorum.J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 41
fliir
sosyalizm
naz›m hikmet
sosyalizm,
yani flu demek ki, day› k›z›,
sosyalizm,
senin anlayaca¤›n yani,
el kap›s›n›n yoklu¤u de¤il de
imkans›zl›¤›.
ekme¤imizde tuz,
kitab›m›zda söz,
oca¤›m›zda atefl oluflu hürriyetin,
yahut, baflkas› yel de,
sen yaprakm›fls›n gibi titrememek,
bunun tersi yahut...
sosyalizm,
devirmek da¤lar› elbirli¤iyle,
ama elimizin öz biçimi,
öz s›cakl›¤›n› yitirmeden.
yahut, mesela,
sevgilimizin bizden ne flan, ne
para,
vefadan baflka bifley beklemeyifli...
sosyalizm,
yani yurttafl ödevi say›lmas› bahtiyarl›¤›n,
yahut, mesela,
-bu seni ilgilendirmez henüzesefsiz,
güvenle,
emniyetle,
gölgeli bir bahçeye girer gibi
girebilmek usulcac›k ihtiyarl›¤a,
ve hepsinden önemlisi,
çocuklar›n ama bütün çocuklar›n,
k›rm›z› elmalar gibi gülüflü...
42 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
sinema
özgürlük ne renktir güney afrika’da?
sevgi duman
Bazen insan yaflad›¤› kötü an›lar› silmek ister haf›zas›ndan. Hiç yaflanmam›fl gibi olsun
ister, sanki öyle bir olay bafl›ndan hiç geçmemifl gibi. Bu masumdur ve hakk›d›r her insan›n... Yaln›z bir de baz› olaylar›n tüm toplumun haf›zas›ndan iradi bir flekilde silinmek
istenmesi var ki, iflte bunu masum görmenin
olana¤› yoktur. Bu konuda Hollywood ve di¤er emperyalist sinema tekelleri pek mahirdir. Tarihte yaflananlar ya çarp›t›l›r, yüksek
bütçeli, bol starl› filmlerde, ya da aç›kça yalan söylenir, insanlar›n kafas› kar›flt›r›l›r,
kand›r›l›r.
Güney Afrika ve orada uygulanan Apartheid
(ayr›mc›l›k –bn-) rejimi üzerine çok film yap›ld› bugüne kadar. ‹çlerinde elbette gerçekleri aktarma amac› tafl›yan iyi filmler de vard› ancak, Vietnam konusunda çekilen filmler
nas›l ço¤unlukla gerçekleri sapt›ran ve yalan
söyleyen filmlerse, Güney Afrika için çekilen-
ler de ço¤unlukla öyle olmufltur. Irkç›-kafatasç›-faflist rejimde yaflananlar ço¤unlukla
yüzeysel olarak ele al›nm›fl, dünya üzerinde
en büyük ac›lar›n yafland›¤› ülkelerden birindeki gerçekler bugüne kadar do¤ru dürüst
gösterilmemifltir. Bille August’un, Nelson
Mandela’n›n yaflam›n›n bir kesitini anlatt›¤›
“Goodbye Bafana”( ‹thalatç› firma, bu filmi
“Özgürlü¤ün Rengi” ad›yla gösterime sokacak.) adl› filmi de bu kategorideki filmlerden
biri olarak geçecek sinema tarihine.
Bu aralar bir unutma/unutturma faaliyetidir
gidiyor zaten. Ya da çarp›tma, gerçekleri bilinenin tam tersi olmufl gibi gösterme faaliyeti… Bille August, James Gregory’nin ayn› adl›
eserinden yine James Gregory ve Bob Graham’›n senaryolaflt›rd›¤› “Goodbye Bafana”
ile bu görevi üstlenenlerden biri olmufl sanki. Filmle ayn› adl› eserin ve senaryonun yazar› James Gregory, sonradan Güney Afrika
cumhurbaflkan› olacak olan, Afrika Ulusal
Kongresi (ANC)’nin lideri Nelson Mandela’n›n, 28 y›l sürecek hapislik yaflam›n›n neredeyse tamam›nda en yak›n›nda bulunmufl
bir gardiyan… “Goodbye Bafana” adl› kitab›n›, birebir kendi hayat›ndan derledi¤i an›lardan oluflturmufl. Yaln›z Nelson Mandela, James Gregory’nin kitapta yalan söyledi¤ini
belirterek kendisini mahkemeye vermifl.
Bu bilgilerin ›fl›¤›nda ortada gerçekten güvenebilece¤imiz tek isim Nelson Mandela.
Mandela, Gregory’nin yalan söyledi¤ini belirtmiflse de, bu yalanlar›n neler oldu¤unu flu
an için bilemiyoruz. Bizim filmden ald›¤›m›z
ana mesaj, yine bir fleylerin unutulmas›/unutturulmas› propagandas›.
Nelson Mandela’n›n 28 y›l süren hapishane
yaflam›n›n anlat›ld›¤› Özgürlü¤ün Rengi’nde, arka planda iflgalci ve az›nl›kta olan
“Beyaz”lar›n, Apartheid gibi ›rkç›-kafatasç›faflist bir rejimle, ço¤unluk olan siyahlara iflkence-bask›-zulüm ve katliam› reva gördü¤ü
Güney Afrika tarihi de anlat›ls›n istiyor insan
ama ne yaz›k ki bunu göremiyoruz. Neden
göremedi¤imizin o kadar çok cevab› var ki,
hangi birini sayal›m? Bir kere ›rkç›-faflist
yöntemlerle Siyahlara yap›lanlar unutulsun,
kimse o kötü günleri bir daha hat›rlamas›n,
kardefllik (!), dostluk (!), bar›fl (!) vesaire bozulmas›n... Adalet mi? ‹flte Mandela sal›verildi ya can›m, Siyahlar art›k kendi baflkanlar›n› seçebiliyorlar daha ne istiyorsunuz, bundan ala adalet mi olurmufl... Bunlar vaaz ediliyor gerçekten Özgürlü¤ün Rengi’nde.
Film, gardiyan James Gregory’nin gözlemleri
üzerine oturtuldu¤u için, daha çok onunla ve
ailesiyle hafl›r neflir oluyoruz. James’in ve
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 43
sinema
lar› oldu¤u bu kadar aflikârken, Özgürlü¤ün
Rengi’nde bu yoktur. fiu an için Siyah ço¤unluk, belki kendi baflkan›n› seçiyor ve Beyazlar›n haklar›na sahip bir flekilde yafl›yor ancak
ortada bir de tarih var, yaflananlar var, gerçekler var… Bunlar anlat›lmas›n m›, bunlar
yok mu say›ls›n, ya da James Gregory gibi
sahtekârlarca çarp›t›ls›n m›? Sorun bu kadar
sadedir. Cevab›n› da bu konuda samimi olan
sinemac›lar verecektir. Tabii ki, Bille August
gibileri de¤il… Bille August, Hollywood’un ve
dünyadaki di¤er emperyalist sinema tekellerinin dönem dönem toplumsal haf›zay› silmeye yarayan, bir tür haf›za silme tuflu olan
filmlere imza atan yönetmenlerden biri konumundad›r çünkü. Fatih Pelle ve Les Miserables (Sefiller) gibi güzel filmler yöneten
August’u, tarih affetmeyecektir herhalde.
Tabii Güney Afrikal›lar da… Beyazlar hariç!
onun en az kendisi kadar h›rsl› ve de ›rkç› efli
Gloria’n›n nezdinde “Beyaz”lar›n “Siyah”lara
nas›l bakt›¤›n›, onlar› nas›l da cani-terörist (Bu
tan›mlama hiç de yabanc› gelmiyor bize; dünyan›n neresinde olursa olsun, özgürlü¤ü u¤runa savaflanlara hep ayn› flekilde hitap ediliyor
gerçekten) olarak gördü¤ünü anl›yoruz.
Filmin genelinde ise Mandela’n›n yan›nda
kalman›n getirdi¤i baz› avantajlardan kaynaklanan, James’teki olumlu (!) de¤ifliklikleri, k›smi insani de¤erlere yeniden sahip olmas›n› izliyor; kendi ihbar›yla Mandela’n›n
o¤lunun ve onun di¤er arkadafllar›n›n katledilmesinden dolay› üzüntüsüne(!) tan›k oluyoruz. James’i oynayan Joseph Fiennes art›k
bilerek mi yap›yor, yoksa baflka bir nedeni mi
var bilinmez; üzüntüsünde de, a¤lamas›nda
da hiç inand›r›c› de¤il. Mimiklerinde, jestlerinde çok aç›k bir sahtekârl›k hissediliyor.
‹hbarc›l›¤›n›, ihbarlar› sonunda nelerin oldu¤unu çok uzun y›llar sonra Mandela’ya da itiraf ediyor James. Çok dolayl› olarak af dilerken bile Beyaz olman›n getirdi¤i üstünlükle
kuyru¤u dik tutman›n derdinde oluflu, gerçekten mide buland›r›c›. Mide buland›r›c›
çünkü biz biliyoruz ki, Güney Afrika’da Siyahlar›n yaflad›klar›n›n karfl›l›¤›, iflkence-katliam
çark›n›n bir difllisi olan beyaz bir gardiyan›n
gözlerinden zoraki akan iki damla gözyafl›
de¤ildir, olmamal›d›r. Hiçbir fley, hele hele
Güney Afrika’da Siyahlar›n yaflad›klar›, kolay
44 | TAVIR | A⁄USTOS 2007
kolay unutulmamal›. Mandela filmde James’i affediyor. Umuyoruz ki Mandela’n›n,
James hakk›nda “Yalan söylüyor” dedi¤i fleylerin aras›nda bu da olsun. Diliyoruz ki, Mandela yaflad›klar›n›, kendine yaflat›lanlar›, halk›n›n yaflad›klar›n› unutmufl olmas›n. Düflünün, 1600’lü y›llarda, s›rf gemileriniz ve silahlar›n›z var diye, kalk›p denizler aflarak Afrika gibi kocaman bir k›tay› iflgal ediyor, Siyahlar›n topraklar›n›, yeralt›-yerüstü zenginliklerini gasp ediyor, bir de oradaki insanlar›,
o topraklar›n gerçek sahiplerini kölelefltiriyorsunuz. Ve yüzy›llarca sömürüyor, sömürüyorsunuz… ‹flte derileri s›rf Siyah diye, tek
suçlar›(!) Afrika k›tas›nda yaflamak olan Güney Afrika’n›n gerçek sahibi olan Siyahlar da
önce Flemenklerin, Hollandal›lar›n, sonra da
‹ngilizlerin iflgaline u¤ram›fl, kölelefltirilmifller. Sonradan ANC önderli¤inde silahl› direnifle geçen Siyahlar›n lideri olan Nelson
Mandela, ›rkç› Beyaz yönetim taraf›ndan, terörist oldu¤u gerekçesiyle ömür boyu hapis
cezas›na çarpt›r›l›yor. ‹flte “Beyaz adalet!”
budur. Daha do¤rusu iflgalcinin adaleti bu
kadard›r. Katledilen, kaybedilen, iflkence gören, on y›llarca hapis cezas› alan, Beyazlar›n
verdi¤i k›r›nt› düzeyindeki olanaklarla bir
hayvan gibi yaflamaya zorlanan Siyahlar,
filmde Mandela’n›n dedi¤i gibi ve son derece hakl› olarak silahl› direnifle bafll›yorlar.
Sorgulanmas›, yarg›lanmas›, hesap sorulmas› ve mahkûm edilmesi gerekenin iflgalcilik
ve iflgalcilerin ›rkç›-faflist Apartheid politika-
Bunca tarih konufltuktan sonra, filme bir de
sinematografik aç›dan bakarsak; üzerinde
çokça söz edilecek gibi bir film de¤il Özgürlü¤ün Rengi… James Gregory’i canland›ran
Joseph Fiennes de, 24 adl› dizi filmin ABD
Baflkan› olarak tan›nan ve filmde Nelson
Mandela’y› canland›ran Dennis Haysbert de
ve filmin di¤er oyuncular› da vasat›n üzerine
ç›kam›yorlar. Çarp›c› planlar, ola¤anüstü
mekânlar da yok filmde.Daha önce Richard
Attenborough’un yönetti¤i siyahî halk önderi Steve Biko’nun yaflam›n› anlatan Cry Freedom (Özgürlük Ç›¤l›¤›)’un ve birkaç eli yüzü
düzgün filmin ciddi biçimde üzerine e¤ildi¤i
Güney Afrika sorununun içi, bu sabun köpü¤ü filmle boflalt›lmaya çal›fl›lm›fl. Yine de çeflitli yar›flmalardan ödüllerle döndü¤ünde
flaflmamal› çünkü nihayetinde tekeller belirliyor ödülleri kimin alaca¤›n› da. J
Künye:
Orijinal Ad›: Goodbye Bafana
Yönetmen :Bille August
Senaryo :Bob Graham, James Gregory
Oyuncular :Dennis Haysbert, Diane
Kruger, Joseph Fiennes, Adrian Galley
Yap›mc› :Ilann Girard
Görüntü Yönetmeni :Robert Fraisse
Müzik :Dario Marianelli
haberler
Ankara’ da gözalt›na al›nan Grup Yorum eleman› Öznur Turan’la röportaj:
Grup Yorum olarak neden Ankara’ya yürüyenlerle birlikteydiniz?
Amac›n›z neydi?
Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin ça¤r›s›yla düzenlenen kampanyaya kat›ld›k. Kampanyan›n ad›, “Seçim Çare De¤il Ba¤›ms›zl›k ve Demokrasi Mücadelesine Kat›l,Ne ABD Ne AB Ba¤›ms›z Türkiye” idi. Bu
kampanya çerçevesinde mahallelerde halk toplant›lar› düzenlendi.
Biz de Grup Yorum olarak bu kampanyan›n içerisinde yer al›p dinleyicilerimizle birlikte ‹stanbul’da Bak›rköy, Kad›köy ve Taksim’de bas›n aç›klamalar› yaparak, flark›lar ve türküler söyledik. Ayn› zamanda
kültür merkezimizin bünyesinde faaaliyetlerini yürüten ‹dil Tiyatro
Atölyesi de seçimlerin çare olmad›¤›n› tiyatronun, sanat›n diliyle anlatt›, sokak sokak dolafl›p yalana dolana oy vermememiz gerekti¤ini
söyledi. Biz Grup Yorum olarak gitti¤imiz her yerde, her konserde seçimlere iliflkin düflüncelerimizi yine söyledik. Genel anlamda kampanyan›n çal›flmalar› bu çerçevede yürüdü, Ankara’ya gidiflimizin
çok hakl› bir nedeni vard› çünkü tüm yasalar›n ç›kar›ld›¤›, emperyalizme ba¤›ml›l›k anlaflmalar›n›n imzaland›¤› yerler Ankaradayd›,
meclis Ankaradayd›. Tüm bu gerçekleri yapaca¤›m›z bas›n aç›klamas›yla kendi yüzlerine de hayk›racakt›k..
Yürüyüfl güzergah›nda neler yafland›?
Ankara yürüyüflümüz Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda yap›lan bir
etkinlikle bafllayarak ‹zmit, Bursa, Eskiflehir’den sonra Ankara’da
sonlanacakt›. Konaklad›¤›m›z tüm bu duraklarda, halk›n en yo¤un
oldu¤u bölgelerde kampanyam›z›n slogan›n› içeren önlükler giyerek
dövizler tafl›d›k ve sloganlar att›k. “Ba¤›ms›zl›k ve Demokrasi Yürüyüflü”müzün Ankara’da sonlanaca¤›n› söyleyerek yürüyüfl güzergah›m›z› aç›klad›k. Yol boyunca ‹zmit ç›k›fl›ndan itibaren jandarma ve
polisin sürekli tacizine u¤rad›k, seyahat özgürlü¤ümüzü engellemeye çal›flt›lar, buna da k›l›f olarak kimlik kontrolünü gösterdiler. As›l
amaçlar› bizim yolculu¤umuzu engellemek ve insanlar üzerinde moral bozuklu¤u yaratmakt›. Bu s›rada askerlik yapmad›¤› gerekçesiyle,
mahkemesi oldu¤u gerekçesiyle gözalt›na al›nan arkadafllar oldu.
‹kinci dura¤›m›z olan Bursa’da, Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nde konaklayarak, bir etkinlik gerçeklefltirdik.
Ankara’ya girdikten sonra neler yaflad›n›z?
‹lk olarak di¤er illerden gelen arkadafllar›mzla buluflup Yüksel Caddesi giriflinde haz›rl›klar›m›z› yapt›k, önlüklerimizi giydik, pankart›-
m›z› açt›k... Yaklafl›k 200-300 metre yürüdükten sonra binlerce polis
taraf›ndan etraf›m›z sar›larak yürüyüflümüz engellendi. Bafllatt›¤›m›z oturma eylemi befl saate yak›n sürdü. Ve akflam 21.30 gibi çevremizde bulunan tüm dükkanlar› boflaltarak ve çevrede bekleyen
halk› uzaklaflt›rarak etraf›m›z› çevirdiler. Bizi kordona al›p ac›ms›zca
dayak att›lar, coplarla kalkanlarla, dipçiklerle insanlar› dövdüler. Müdahale sonucunda iki arkadafl›m›z yo¤un bak›ma al›nd›. fiu an hastanede Eray Destegül adl› ö¤renci arkadafl›m›z yo¤un bak›mdad›r. Birçok insan uzun süreli bayg›nl›k geçirmifltir. Polis otosunda, bizi götürdükleri Ankara Emniyet Müdürlü¤ü’nde, hastanede, yani Ankara’da her yerde, özellikle gözalt›na al›nd›ktan sonra sürekli iflkence
gördük. Birçok arkadafl›mz›n k›r›klar›, yaralar› gözalt›na al›nd›¤› s›rada de¤il de daha sonra olufltu. Örne¤in benim burnum otobüste k›r›ld›, parma¤›m yine Adli T›p’a, sözde sa¤l›k kontrolüne götürülürken
yaraland›.
Yine vücudumuzdaki morluklar Emniyet Müdürlü¤ü’nde zorla parmak izi alma ve foto¤raf çekme s›ras›nda oldu. Ve sald›r›lar›n boyutu kald›¤›m›z hücrelerde daha da a¤›rlaflt›. Buralarda üzerimize gaz
s›k›ld›, su döküldü. Avukatlar›n ve doktorlar›n bile bugüne kadar bilmedi¤i bir uygulama oldu. Vücudumuzdaki sinir noktalar›na bask›
yaparak, a¤z›m›za ve burnumuzun içine parmaklar›n› sokarak, kulak
arkalar›n› bast›rarak zorla parmak izi ald›lar ve foto¤raflar›m›z› çektiler. Bunlar› yaparken beyaz ameliyat eldivenleri takm›fllard›. Bayanlar›n hepsine elle cinsel tacizde bulundular, zaten sürekli otobüste tecavüz tehtitleri yap›ld›. ‹nsanlar hedef gösterildi,a¤za al›nmayacak küfürler edildi. Bir de bir bayan arkadafl›m›z bizden çok farkl› bir
katta tek bafl›na bir hücrede tecavüz tehdidiyle tutuldu. Cep telefonlar› ile foto¤raf çekiyorlard›, mehter marfl› çal›yorlarlard›. Uzun süre
tuvalete ç›kar›lmad›k. Su istedi¤imizde vereceklerini, ancak kapaks›z
vereceklerini söylediler. Biz de böyle bir keyfi tutuma karfl› protestoda bulunduk ve bize suyu vermek zorunda kald›lar çünkü yap›lan tamamen keyfi bir uygulamayd›. Orada en insani ihtiyaçlar›m›z› hep
protestolar›m›z›n sonucunda karfl›layabildik.
Sizce bu müdahalenin nedeni nedir ?
Müdahaleyi meclise gitme amac›m›z onlar› rahats›z etti¤i için yapt›lar. Çünkü meclis halk›n açl›¤›n›n, yoksullu¤unun, e¤itim sorununun, sa¤l›k sorununun, düflünce ve ifade özgürlü¤ü üzerindeki bask›lar›n, yani ülkemizde yaflanan tüm sorunlar›n kayna¤› durumunda.
Bunu bildikleri için, düzenin teflhir olaca¤›n› bildikleri için meclise
yürümemize izin vermediler. Çünkü onlar›n o adaletsizli¤ini ve bu
ülkede demokrasinin olmad›¤›n›, bu ülkenin ba¤›ms›z olmad›¤›n›
kendi yüzlerine hayk›racakt›k. Bu müdahale ile Ankara polisi asl›nda
bizim ne kadar hakl› oldu¤umuzu kan›tlam›fl oldu.
Biz Grup Yorum olarak ba¤›ms›zl›k ve demokrasi mücadelesinin içindeyiz ve bunun sonucunda ödememiz gereken her bedeli ödedik,
ödemeye haz›r›z da. Bu, yeri geliyor kafan›n gözünün k›r›lmas› oluyor, yeri geliyor tutuklama oluyor, yeri geliyor sansür ve yasaklarla
karfl›laflmak ve buna karfl› mücadele etmek oluyor. Tutuklanan arkadafllar›m›z›n serbest b›rak›lmas›n›, bu hukuksuzlu¤a bir son verilmesini istiyoruz.J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 45
haberler
“Seçim çare de¤il!” diyen 87
kifli Ankara’da tutukland›
Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin (HÖC) seçimlerle ilgili “Seçim Çare De¤il Ba¤›ms›zl›k ve Demokrasi Mücadelesi’ne Kat›l!”
kampanyas› çerçevesinde düzenlenen ve 14 Temmuz Cumartesi
günü bafllatt›¤› “Ba¤›ms›zl›k ve
Demokrasi Yürüyüflü” nde 87 kifli
tutukland›.
‹stanbul’dan üç otobüs, ‹zmir ve
Adana’dan birer otobüsle yola
ç›kan HÖC’lüler, 16 Temmuz’da
Ankara’da bir araya geldiler. Ankara’da Meclise yürümek üzere
Yüksel Caddesi’nde toplanan
yüzlerce HÖC’lünün önü panzerlerle ve yüzlerce polisle kesildi.
Coplarla, silah dipçikleriyle, tekmelerle, yumruklarla ve gazlarla
müdahale eden polis, bütün
HÖC’lüleri gözalt›na ald›. Otobüslere doldurulan insanlara ora-
da da sald›ran polis, onlarca insan›n kafalar›ndan, kollar›ndan,
burunlar›ndan ve iki insan›n yo¤un bak›ma al›nacak kadar a¤›r
flekilde yaralanmalar›na yol açt›.
Bu sald›r› s›ras›nda Grup Yorum
üyesi Öznur Turan’›n da burnu k›r›ld›. ‹flkenceler Ankara Emniyet
Müdürlü¤ü hücrelerinde, koridorlar›nda da devam etti.
Gözalt›na al›nan 156 kifli, iki gün
sonra savc›l›¤a ç›kar›ld›. Kad›nlar›n hepsini serbest b›rakan savc›,
erkekleri tutuklama talebiyle
mahkemeye sevk etti. Mahkemeye ç›kar›lan 87 kifli, Polise Mukavemet ve Toplant›-Gösteri Yürüyüflleri Yasas›’na Muhalefet iddialar›yla tutuklanarak Sincan L
Tipi Hapishanesi’ne gönderildi.
Tutuklananlar aras›nda Grup Yorum Korosu ö¤rencileri Ali Papur
ve Ferhat Tüzer de bulunuyor.J
Nuri ‹yem ödülü Halil
Cingöz’e verildi
Evin Sanat Galerisince düzenle-
sam›n 350 eserle kat›ld›¤›n› ifa-
nen Nuri ‹yem Resim Ödülü’nü,
de ederek, yar›flmaya kat›lan 5
''Münevver'' adl› ya¤l› boya tablosuyla Hakan Cingöz kazand›.
Galerideki ödül töreninde konu-
ressama da jüri özel ödülü verildi¤ini söyledi. ''Münevver'' adl›
ya¤l› boya tablosuyla ödüle de-
flan Nuri ‹yem'in o¤lu Ümit
¤er görülen Cingöz, ayr›ca 10 bin
‹yem, yar›flmaya 30 ilden 31 res-
YTL para ödülü ald›.J
46 | TAVIR |A⁄USTOS 2007
Türkiye Tiyatro
Buluflmas› yap›lacak
9–12 A¤ustos’ta ‹zmir Gümüldür’de gerçekleflecek “Türkiye
Tiyatro Buluflmas›” için duyurular bafllad›. 17 toplulu¤un bir
araya gelece¤i buluflma için ilk
duyuru ‹stanbul Okmeydan›’ndaki Sibel Yalç›n Park›’nda
21 Temmuz 2007 günü yap›ld›.
Tiyatro Simurg, Hayal Oyunca¤›
ve Tiyatro Veto’nun kat›ld›¤› duyuruda türküler söylendi, oyunlardan k›sa bölümler sergilendi.
Buluflma ile ilgili haz›rlanm›fl
duyurular da¤›t›ld›.
Müzisyen Bahariye Alpman’›n
türküler söyledi¤i duyuruda Tiyatro Simurg, Hayal Oyunca¤› ve
Tiyatro Veto k›sa oyun gösterileri sergilerken etkinlik Tiyatro Si-
murg’dan Hale Üstün’ün Gümüldür buluflmas›yla ilgili metni
okumas›yla sona erdi. Ülkenin
dört bir yan›ndan toplam 17
toplulu¤u ve 9 sanat insan›n› bir
araya getiren etkinlikte oyun
gösterileri, seminerler ve forumlar yer al›yor. Tiyatrolar aras›nda
iletiflimi sa¤lamak ve oynanan
oyunlar›n tarzlar›ndan, oyunculuk biçimlerine kadar olan geliflimleri yerinde görerek bilgilenmek, kamuoyunun tiyatrodaki
sorunlara hakim olmas› ve çözümün bir parças› olmas›n› sa¤lamak, tiyatro ve seyirci aras›ndaki iliflkiyi gelifltirmek” hedefiyle
örgütlenen buluflma, 4 gün sürecek. Genifl bilgi için: www.tiyatroo.googlepages.com.J
Siyasi Filmler Festivali’nin
konu¤u Türkiye olacak
Barcelona Belediyesi, Barcelona’daki Frans›z Enstitüsü ve
FNC firmas›n›n sponsorlu¤unda
organize edilen 27 Eylül-2 Ekim
aras›nda yap›lacak 3. Siyasi
Filmler Festivali’nin bu y›lki konuk ülkesinin Türkiye olaca¤›
aç›kland›. 1962-2006 y›llar›
aras›nda çekilmifl 11 Türk filminin gösterilece¤i bildirildi.
Festival boyunca gösterilecek
Türk filmleri aras›nda, Metin
Erksan’›n “Y›lanlar›n Öcü”
(1962), Tunç Okan’›n “Otobüs”
(1974), fierif Gören ve Y›lmaz
Güney’in “Yol” (1981), At›f Y›lmaz’›n “Asiye Nas›l Kurtulur?”(1986), Tunç Baflaran’›n
“Uçurtmay›
Vurmas›nlar”
(1989), Yeflim Ustao¤lu’nun
“Günefle Yolculuk” (1999), Tayfun Pirselimo¤lu’nun “Hiçbiryerde” (2002), Ça¤an Irmak’›n
“Babam ve O¤lum” (2005) ve
Özer K›z›ltan’›n “Takva” (2006)
filmleri bulunuyor.
Siyasi Filmler Festivali’nin yönetimi, Türk filmlerinin gösterimlerinin ‹spanya’da henüz çok yeni olmas› ve Türk sinemas›n›n bilinmemesi sebebiyle bu y›l Türkiye’nin davet edildi¤ini söylediler.
Uluslararas› yar›flma bölümünün de bulundu¤u festivalde,
siyasi içerikli k›sa metrajl› filmler ve dünyadan çeflitli belgeseller de gösterilecek. J
haberler
‹dil Tiyatro Atölyesi
seçimleri protesto etti
GRUP YORUM g ü n c e
31 Temmuz: 2 Temmuz 1993'te
Sivas Mad›mak Oteli'nde diri diri yak›larak katledilen 35 ayd›n
için, 1 Temmuz Pazar günü Zincirlikuyu ve Karacaahmet mezarl›klar›nda yap›lan anmalar›n
yan›s›ra; Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›'nda yap›lan anma etkinliklerine de kat›larak toplam
4.000 kifliye seslendi. Okmeydan›’ndaki etkinli¤e P›nar Sa¤,
Mercan Erzincan ve Tiyatro Simurg da kat›ld›.
22 Temmuz’da gerçekleflen
genel seçimleri protesto etmek
için mahalle mahalle dolaflan
‹dil Tiyatro Atölyesi çal›flanlar›,
“Size Oy Yok” adl› oyunlar›yla
büyük ilgi toplad›.
Bir halk türküsünden esinlenerek sözleri yaz›lan oyun;
siyasi parti yöneticilerinin halka
y›llard›r söyledi¤i yalanlar,
vaatler ve buna karfl›l›k halk›n
yaflad›¤›
al›yordu.
sorunlar›
konu
Seçimlerin çare olmad›¤›n›,
çözümün devrimde oldu¤unu
anlatan ve siyasi parti yöneticilerinin resimlerinden yap›lan
maskelerle oynanan oyun
Okmeydan›, Gazi, 1 May›s,
Nurtepe, ‹kitelli, Armutlu ve
Taksim’de sergilendi. J
‹stanbul Kitap Fuar›’n›n
temas› belli oldu
Metin And, temas›n›n da ''Akdeniz'de Edebiyat, Edebiyatta Akdeniz'' olmas›n› kararlaflt›rd›.
1989 y›l›ndan beri her y›l ayr› bir
tema çerçevesinde okurla yazar›
buluflturan, kültür ve edebiyat
etkinliklerini de kapsayan kitap
fuar›, bu y›l 27 Ekim- 4 Kas›m
2007 tarihleri aras›nda gerçeklefltirilecek.
TÜYAP Tüm Fuarc›l›k Yap›m A.fi.
ve Türkiye Yay›nc›lar Birli¤i taraf›ndan Beylikdüzü'ndeki TÜYAP
Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenecek olan 26. ‹stanbul Kitap Fuar›'n›n Dan›flma Kurulu,
fuar›n bu y›lki ''onur yazar›''n›n
Bu y›l yaklafl›k 500 yay›nevi ve
kuruluflun kat›l›m›yla düzenlenecek ‹stanbul Kitap Fuar›'nda, kültür etkinlikleri ve imza günlerinde konuk yazarlar›n yan› s›ra,
yüzlerce yazar, sanatç›, bilim
adam›, gazeteci ve politikac› kitapseverlerle bir araya gelecek.J
32 Temmuz: Sivas katliam›n›n
14. y›l›nda, katledilen ayd›nlar›
anmak için Didim Belediyesi,
demokratik kitle örgütleri ve
siyasi partilerden oluflan düzenleme komitesinin organizasyonuyla gerçekleflen ve Hac› Bektafli Veli Derne¤i'ne ba¤l›
Cemevi'nin bahçesinde yap›lan
halk konserine kat›larak yaklafl›k 3.000 kifliye seslendi.
34 Temmuz: 22 Temmuz’da
yap›lan genel seçim öncesi,
Taksim'deki AKM önünde 50
kiflilik bir dinleyici kitlesinin de
kat›l›m›yla bir bas›n aç›klamas› yaparak seçimlere iliflkin
tavr›n› aç›klad›. Aç›klamada
"Gel ki fiafaklar Tutuflsun" flark›s› söylendi.
3 7 Temmuz: 18. Burhaniye-
Ören Kültür ve Sanat Festivali
nin 2. günü Adramytteion Aç›khava Tiyatrosu’nda sahne alarak 3.000 kifliye konser verdi.
38 Temmuz : TAYAD'l› Ailelerin
Armutlu Cemevi bahçesinde
düzenledi¤i "Haydi Kolkola"
isimli flenli¤e kat›larak 1000’in
üzerinde bir dinleyici kitlesine
seslendi. Programda ayr›ca,
Ufuk Karakoç, fievin, Hilmi Yaray›c›, Vedat Sakman, Tiyatro
Simurg ve ‹dil Tiyatro Atölyesi
de sahne ald›.
39 Temmuz: 22 Temmuz genel
seçimleriyle ilgili görüfllerini
aç›klamaya devam eden grup
Kad›köy Haldun Taner Sahnesi
önünde bir bas›n aç›klamas›
yaparak "‹nsan Pazar›" ve "Gel
ki fiafaklar Tutuflsun" isimli
flark›lar›n› söyledi.
314 Temmuz: 22 Temmuz genel seçimlerini protesto etmek
için aç›klamalar yapan grup,
son olarak Bak›rköy Özgürlük
Meydan›'nda kalabal›k bir dinleyici kitlesiyle birlikte bir bas›n
aç›klamas› yaparak “Seçim çare de¤il” dedi. Aç›klamaya Av.
Behiç Aflc› da kat›ld›.
314 Temmuz: Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin Okmeydan›
Sibel Yalç›n Park›’nda düzenledi¤i “Ba¤›ms›zl›k ve Demokrasi
fienli¤i”ne kat›larak yaklafl›k
1000 kifliye flark›lar ve marfllar
söyledi.
3 26 Temmuz: 1996 y›l›nda
ölüm
orucunda
hayat›n›
kaybeden Ayçe ‹dil Erkmen’in
mezar›n› ziyaret etti. ‹dil Kültür
Merkezi çal›flanlar› ve ‹dil’in
annesinin de kat›ld›¤› ziyarette
1996 y›l›nda ölüm orucunda
hayat›n› kaybedenler an›ld›.
3 27 Temmuz Sibel Yalç›n
Park›’nda düzelenen 1996
ölüm orucu anmas›nda dinleti
verdi.
3 29 Temmuz: ‹dil Kültür
Merkezi’nin düzenledi¤i 5.
Geleneksel
Halk
Sofras›
fienli¤i’nde konser verdi.
Mehmet Akif Ersoy piknik
alan›nda yap›lan etkinli¤e
yaklafl›k 2000 kifli kat›ld›. J
A⁄USTOS 2007 | TAVIR | 47
haberler
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Sivas Mad›mak’ta yak›lan ayd›nlar Sibel
Yalç›n Park›’nda an›ld›.
1 Temmuz 2007 Pazar günü, Okmeydan› Sibel
Yalç›n Park›'nda, 2 Temmuz Sivas flehitlerini
anma etkinli¤i düzenlendi. Yaklafl›k 3.000
kiflinin izledi¤i etkinlik semah gösterisi ile
bafllad›. Mercan Erzincan'›n da türküleriyle
kat›ld›¤› etkinlikte Tiyatro Meflale ve Tiyatro
Simurg birer oyun sergiledi. Etkinli¤in sonlar›na
do¤ru sahneye ç›kan Grup Yorum’un flark›lar›
binlerce kiflilik koro eflli¤inde söylendi. Etkinlik
P›nar Sa¤'›n söyledi¤i türküler ve deyifllerle
sona erdi.
3Kad›köy’de “2007 Yaz Karmas›” resim sergisi
aç›ld›. Kad›köy'deki Palet Sanat Galerisi, 30
A¤ustos'a kadar çeflitli ressamlar›n resimlerini
sergiliyor. “2007 Yaz Karmas›” olarak
adland›r›lan sergide eserleriyle yer alacak
sanatç›lar aras›nda; Ali Kotan, Bedri Rahmi
Eyübo¤lu, Cuma Ocakl›, ‹clal Erentürk, Ramiz
Ayd›n, Sait Günel, Veli Sapaz gibi isimler yer
al›yor. Galeri, pazar ve pazartesi günleri hariç her
gün 11.00–20.00 saatleri aras›nda aç›k. Bilgi için:
0216 302 78 50
3‹FSAK “Genç Foto¤rafç›lar Festivali” düzenliyor. ‹FSAK'›n, 20 y›ld›r düzenledi¤i “‹stanbul Foto¤raf Günleri” bu y›l “Genç Foto¤rafç›lar Festivali” ad›yla de¤ifltirildi. 14 Eylül’de gerçekleflecek olan festival çerçevesindeki yar›flmalar için
baflvurular bafllad›. Festivalde, 30 yafl ve alt›
tüm foto¤rafç›lar, çal›flmalar›n› sergileme imkân› bulacak. Bilgi için: gencfotofest@ifsak.org.tr.
3Mizah yazar› Orhan Alev hayat›n› kaybetti
Karikatürist ve mizah yazar› Orhan Alev,
akci¤er yetmezli¤i yüzünden bir süredir tedavi
gördü¤ü Marmara Üniversitesi Hastanesi'nin
yo¤un bak›m ünitesinde yaflam›n› yitirdi. 1950
Eskiflehir do¤umlu olan Alev, uzun y›llar
bünyesinde yer ald›¤› G›rg›r dergisinin
yazarlar›ndan biriydi. G›rg›r'›n yan› s›ra Avni,
D›g›l, H›b›r dergilerinde de çal›flan ve kapak
esprileri, çizgi roman senaryolar›, güncel-siyasi
karikatürleriyle tan›nan Alev, evli ve iki çocuk
babas›yd›.
31996 y›l›nda hapishanelerdeki tecrite karfl›
yap›lan ölüm orucunda hayat›n› kaybeden 12
kifli için 27 Temmuz akflam› saat 20.00’de Sibel
Yalç›n Park›’nda anma töreni yap›ld›. Foto¤raf
sergisinin aç›ld›¤› parkta yap›lan konuflmalar
ve fliir dinletisinin ard›ndan FOSEM’in
haz›rlad›¤› video kurgu gösterildi. Grup Yorum
da flark›lar›yla anma program›nda yerini ald›.
35. Geleneksel Halk Sofras› Pikni¤i yap›ld›. ‹dil
Kültür Merkezi taraf›ndan düzenlenen pikni¤e
Erdal Bayrako¤lu, Hakan Yeflilyurt, K›smet Y›ld›z,
Grup Yorum, ‹dil Tiyatro Atölyesi kat›ld›. Tiyatro
Simurg’dan Aynur Diz’in oynad› De¤irmen adl›
oyun ilgiyle izlendi. Erdal Bayrako¤lu ve ekibi ile
Grup Yorum halat çekme yar›fl› yapt›. ‹lk defa
çocuk oyun sahas› oluflturuldu. Çocuklar hamur,
top oyunlar› oynad›, yüzlerini boyad›. ‹ki ö¤retmenin gözetiminde gün boyu çeflitli oyunlar
oynad›lar.J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
3m›zrab›n nefesi
flenol filiz - birol yayla
Kalan Müzik
48 | TAVIR |A⁄USTOS 2007
3 balkan yolculu¤u
muammer ketenco¤lu
Kalan Müzik
3 yediveren
tugay baflyayla
Anka Müzik
3 türkü hayatt›r
sabahatt akkiraz
Akkiraz Müzik