Erken Cumhuriyet Dönemi Basınında Zonguldak Kömür Havzası ve
Transkript
Erken Cumhuriyet Dönemi Basınında Zonguldak Kömür Havzası ve
2014’TE SOMA’DA VE ERMENEK’TE YAŞANANLARI UNUTMA! Bu Çalışma, Türkiye’de Kömür Madenciliği Alanında Yapılacak Araştırmalara Katkıda Bulunması Temennisiyle Maden Şehitlerine İthaf Edilmiştir. Erken Cumhuriyet Dönemi Basınında Zonguldak Kömür Havzası ve Kömür İşçileri Meslek Gazetesi Örneği Dr. Eminalp Malkoç Erken Cumhuriyet Dönemi Basınında Zonguldak Kömür Havzası ve Kömür İşçileri Meslek Gazetesi Örneği Dr. Eminalp Malkoç Erken Cumhuriyet Dönemi Basınında Zonguldak Kömür Havzası ve Kömür İşçileri Meslek Gazetesi Örneği Dr. Eminalp Malkoç Alternatif Medya Derneği Çevrimiçi Yayını, Aralık 2014. Kitap Editörü: Hakan Yüksel. ISBN: 978-605-64782-2-2 Alternatif Medya Derneği Ergenekon Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi, No: 175/2 Şişli-İstanbul İnternet adresi: http://alternatifmedya.org.tr/ E-posta: info@alternatifmedya.org.tr İÇİNDEKİLER SUNUŞ .................................................................................................................................. 5 GİRİŞ .................................................................................................................................... 7 MESLEK GAZETESİ VE ZONGULDAK KÖMÜR HAVZASI ................................. 12 TÜRKİYE’DE KÖMÜRÜN VE ZONGULDAK HAVZASINDAKİ İŞLETMELERİN GEÇMİŞİ ............................................................................................................................ 15 KÖMÜR HAVZASININ İŞÇİLERİ VE YAŞAM ŞARTLARI .................................... 18 Meslek’in İşçi Sınıflaması ve Maden Kömürü Tahmil-Tahliye Amelesi .................................................. 18 Havzada İşçi Ücretleri ve Çalışma Saatleri ................................................................................................. 20 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME .................................................................................... 23 KAYNAKÇA ...................................................................................................................... 25 EKLER................................................................................................................................ 27 Sunuş Bu ülkede... Son 12 yılda 14.455 işçi... 2014 yılının ilk on ayında 1.600 işçi... Tarlada, ormanda, yolda, inşaatta, madende, tersanede, atölyede, fabrikada... Sermayenin kâr hırsı ve kapitalizmin kuralları, başka türlü boyunduruk biçimleri ile farklı farklı eklemlenerek yerin yüzlerce metre altında da, üstünde de; yüz yıl önce de şimdi de işçilerin canına kastediyor... 'Üretirken ölmemek' için, kâr hırsıyla gözü dönmüşlere karşı mücadeleyi her alanda sürdürmek gerekiyor... Nasıl ki sermayenin ve kapitalizmin kuralları geçmişten bugüne, yeraltından yerüstüne, doğudan batıya uzanıyor, mücadelenin de yeraltı ile yerüstünü, doğuyla batıyı kapsaması denli, geçmişle bugünü bütünleştirmesi elzem. ------------Bu çalışmada 1924-1925 yılları arasında 38 sayı olarak yayınlanan Meslek gazetesinde Zonguldak kömür havzası ve kömür işçilerini konu edinen yazılar derlenmiştir. Tarihin ve belleğin, geleceği kuracak bir mücadelenin ayrılmaz parçaları olduğu bilinciyle, sonunda mutlaka kazanması gereken emek mücadelesine küçük de olsa bir katkı olması umuduyla yayınlanmıştır. Alternatif Medya Derneği Giriş Meslek, 15 Aralık 1924 ile 1 Eylül 1925 tarihleri arasında haftalık resimli bir gazete kimliğiyle toplam 38 sayı olarak yayımlanmıştır. Gazetede, başyazar Muhittin Birgen ile birlikte Memduh Şevket (Esendal), Ziyaettin Fahri (Fındıkoğlu), Sadri Ethem, Zeki Cemal (Bakiçelebioğlu) ve daha birçok ismin imzalarını taşıyan yazılar çıkmıştı. Meslek gazetesi, ticaret ve sanayi alanlarındaki hareketlilikleri kapsar şekilde ekonomik gelişmeleri kamuoyuna yansıtmış; üretim ve tüketim ilişkileri çizgisinde incelemeler yayınlamış, haber niteliğindeki yazılarla düşünce yazılarına yer vermişti. Muhittin Birgen aracılığı ile “iktisadi bir gazete” olarak tanımlanan Meslek gazetesi tarafından meslekçilik, mesleki temsil düşüncesi savunulmuş ve mesleki temsil hareketlerinin doğal bir esprisi olarak meslek kuruluşları/örgütlenmeleri takip edilmişti. Meslekçilik, erken Cumhuriyet döneminde meslek örgütlenmeleri, dönemin ekonomik yapılanması ve Muhittin Birgen gibi araştırma konuları açısından değerli verileri içeren gazete, işçi tarihine, işçilere, çalışma şartlarına ve örgütlenmelerine yönelik yayınlar da yapmıştı1(Arıkan, 2007:60-63; Koraltürk, 2001:83-86; Özel, 2006:253-258). Çeşitli esnaf cemiyetleriyle meslek örgütleri hakkındaki yazı ya da haberlerin yanında işçi tarihinin yapraklarını aralayan Meslek gazetesi, işçilerle ilgili güncel olaylara da yer vermişti. Meslek gazetesinin odaklandığı ve mercek altına aldığı alan ya da konular arasında Zonguldak Kömür Havzası ve kömür işçileri de vardı. Nitekim gazetede “Türk Kömürlerinden İstifade Etmemiz İçin”, “Ereğli-Zonguldak Havza-i Fahmiyesinde Kömür İstihsali” ve “Ereğli Zonguldak Kömür Havzasında Türk İşçiliği” gibi özel incelemeler yayınlanmıştı. Meslek’te kömür havzası, bölgenin ulaşım şartları ve limanları, kömür işletmelerinin durumuyla kömür havzasının çalışanlarına yönelik -doğrudan ya da dolaylıyazılar yaklaşık olarak derginin çıkmış sayılarının üçte birine yayılmıştı. Bu çalışma ile birçok farklı konuda oldukça değerli -ve hatta bilimsel- verileri içeren Meslek gazetesinin Zonguldak kömür havzası ve kömür işçilerine yönelik yayınlarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Bunun yanında 3-4 Mayıs 2013 tarihli LaborComm IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı’nda sunulan “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye’deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri” adlı -aynı gazetenin işçilere yönelik genel yaklaşımını ortaya koyan- bildirinin, kömür havzası ve kömür işçilerine yönelik spesifik bir incelemeyle desteklenmesi öngörülmüştür. 1 Meslek gazetesinde tıp alanıyla ilgili yazılar da çıkmıştı. Bunlar Türk doktorluğu, Anadolu’da Yunan doktorları, doktor jenerasyonlarının çekişmesi, Tıp Fakültesi ve sorunları hakkındaydı (Özel, 2006, ss. 253258). 8 Meslek, 15 Kanun-ı Evvel (Aralık) 1924, Sayı:1 (Gazetede yıl 1925 olarak verilmiştir). 9 Meslek, 3 Mart 1925, Sayı:12. Seçim/İntihab hakkını hangisine vermeli? 10 Meslek, 10 Şubat 1925, Sayı:10. Meslek gazetesinin haftalık gelişmelere getirdiği karikatürize yorum: Haftalık Takvim 11 Meslek, 14 Temmuz 1925, Sayı:31. Meslek’te Haftalık Borsa Hareketi ve Reklamlar 12 Meslek Gazetesi ve Zonguldak Kömür Havzası Meslek gazetesinde yayınlanmış araştırma dizisine göre dünyanın zengin kömür kaynaklarından biri Türkiye’de bulunuyordu ve Ereğli-İnebolu arasındaki Karadeniz sahili büyük bir kömür rezervine sahipti. Bu rezervi oluşturan yatakların yüzeye yakınlığı nedeniyle kömür çıkarılması kolay bir işlem olduğu gibi çıkarılan kömürlerin kalitesi yüksek seviyede idi. Üstelik maden havzasında işçi ücreti pahalı değildi; tarıma fazla müsait olmayan çevre nedeniyle halk madenlerde çalışmaktan kaçmıyordu. Ayrıca madencilik açısından gerekli temel elemanlardan odun ve keresteye, havzanın yanı başında ulaşılabiliyordu. Bölgenin nakliyat açısından da deniz gibi bir avantajı vardı2. Meslek, 18 Ağustos 1925, Sayı:36. Meslek’te iktisat havzası olarak değerlendirilen İnebolu ve civarının haritası. 2 “Binaenaleyh gerek sahilde ve gerekse dâhilde çalışan maden kömürü ocakları imalatı umumiyetle su sathından yukarıda ve en kolay şerait dâhilindedir. Arkasında ormanı, önünde deniz bulunan ve birinci metreden itibaren kömür istihsali mümkün olan böyle bir servet kaynağından bugüne kadar kemaliyle istifade edilememesi ve elyevm de istifade edilecek çarelerin bulunamaması cidden teessür ve teessüfle telakki edilmelidir”. (M.17 Şubat 1925:10). 13 Meslek, 25 Ağustos 1925, Sayı:37. Meslek’te inşası tasarlanan Ereğli-Ankara hattının haritası Böyle analizlerden sonra gazete, “Türkiye’de yüksek evsafı [kaliteyi] haiz zengin kömür madenleri bulunmasına rağmen bunlardan istifade edemiyoruz, istifade edebilmek için ne yapmalıyız?” sorusuyla Zonguldak kömür havzası ve Türk kömürcülüğü ile bu alanın çalışanlarına ilgisini ortaya koymuştu. (M.17 Şubat 1925:10; M.1 Eylül 1925:1)3. Nitekim 3 Meslek’te 1925 Şubat ortalarında “Ereğli-Zonguldak havzasının kıymet ve vüsati, henüz hesap edilmemiştir. Ancak hesabı müşkül olacak derecede geniş bir havza olduğu aşikârdır. Zonguldak ‘maden kömürü havzası’ Türkiye’nin en ciddi en kıymetli menabii istihsaliyesinden biri ve belki birincisi olduğu cihetle havzanın vüsat ve kudreti, bugün ki istihsal şeraiti, kömürünün kıymeti, müstahsillerin vaziyeti, amelenin ahvali umumiyesi, havzanın temdini çareleri hakkında suret-i mahsusada tedkikat icrasını ‘Meslek’ vazife addettiğinden bu 14 gazetenin perspektifine, Muhittin Birgen’in “bu zengin kömür hazinesinden istifade edebilmemiz için ibtidai surette elzem olan her şey vardır. Nakil için birinci derecede elzem olan kolaylık da, deniz vasıtası suretiyle, mevcut bulunduğuna göre bu büyük servetten niçin istifade edemediğimizi düşünmek ve onun çarelerini aramak borcumuzdur” sözleriyle netlik kazandırılacaktı. Birgen’in yazısında yeni devletin kuruluş sürecinden itibaren kömür havzasının gündemi işgal etmekle birlikte gerek hükümetin gerekse özel sektörün etkinliklerine rağmen bir sonuç alınamaması, birbirini tamamlayan programlı bir faaliyet yürütülmemesine bağlanacaktı. Yazarın bir endişesi de Ankara-Ereğli demiryolu hattının inşasının başlaması halinde, bölgede işçi yevmiyelerinin yükselecek olmasından kömür havzasının üretiminin -işçi kaybının paralelinde- etkilenme ihtimaliydi. (M.1 Eylül 1925:1). Meslek, 17 Şubat 1925, Sayı:10. Ereğli Zonguldak Maden Kömürü Havzası ve Haftalık Takvim: Zonguldak Limanı ve Şehri Müstahsilleri, amelesi, kömürünün kıymeti, havzanın temdini hakkında “Meslek” tedkikat icrasını vazife add etmiştir. Birgen, sorunu belirleyip tanımladıktan sonra çözüme yönelik iki model önermişti; ya devlet veya büyük bir şirket aracılığı ile kapsamlı bir proje hazırlanarak hızlı harekete geçilecek ya da evrimci bir çizgide reformlarla aşamalı bir gelişim sağlanacaktı. Muhittin Birgen kendi tercihini “Tedrici bir inkişaf temin etmek üzere yapılacak parça parça ıslahat üzerine istinad edecek muayyen bir plan dâhilinde, bu havzayı Türk sermayesiyle işleyen ve mebzul [bol] bir istihsal yapan milli bir servet membaı haline getirmek usulü bizce takip edilmesi lazım gelen doğru yoldur” ifadeleriyle ortaya koymuştu. Öte yandan Muhittin Birgen’in önerisi doğrultusunda “İşte bu yoldan gidilmesini istediğimiz içindir ki ‘Meslek’ haftadan itibaren bu mevzulara dair neşriyatta bulunacaktır” cümleleriyle bu alanda inceleme yapılacağı duyurulmuştu. (M.17 Şubat 1925:10). 15 Türk kömürcülüğünün inkişafını temin edecek bir faaliyet programının nelerden ibaret olduğunu göstermek için yaptığı tedkikat neticesinde vasıl olduğu fikirleri gelecek nüshadan itibaren yazmaya başlayacaktır” açıklamasına başvurulması, Meslek gazetesinin kömürcülüğe yönelik araştırmalarının bir başka nedenini daha açıklığa kavuşturuyordu 4. (M.1 Eylül 1925:1). Üstelik gazeteye göre o dönemde “… takibi lazım gelen siyaseti tesbite çalışmak, yalnız Zonguldak havzasını değil, bütün Türkiye’nin iktisadi refahı, bütün memleketin saadeti namına elzem görülmekte” idi. (M.24 Mart 1925:18). Türkiye’de Kömürün ve Zonguldak Havzasındaki İşletmelerin Geçmişi Meslek’te Zonguldak kömür havzası ve işletmelerin şekil, yapı ve şartları hakkındaki incelemelerden önce, gerek kömür bulunan bölgeye komşuluğu gerekse limanı nedeniyle kurumsal, hukuki ve ticari düzlemlerde “Ereğli”nin adının ön planda tutulduğu değerlendirilerek adeta terminolojik bir başlangıç yapılmıştı5. Bu belirlemeden sonra konu alınacak ve incelemelerde ön planda tutulacak havzanın sınırlarının çizilmesine geçilmiş ve dolayısıyla öncelikle gazetenin aylara yayılacak inceleme yazılarının hangi alanları kapsadığı ortaya konulmuştu. Gazetenin incelemeleri açısından giriş niteliğinde ele alınabilecek bu satırlara bölgedeki kömürcülük hakkında bilimsel düzeyde ve ciddi bir araştırmanın yapılmadığı da eklenmişti. Bununla birlikte “Yalnız şimdiye kadar imalat yapılan sahalarda istihsalat sebebiyle yapılan tedkikat ve mühendislerimizden bazılarının mevzu-ı tedkikatı, harbi umumi esnasında Almanların mütareke esnasında İtalyanların ve nihayet Mühendis ‘Rally’nin tedkikatı ile kanaat edeceğiz” sözleriyle gazetenin konu hakkındaki yazılarının referanslarına işaret edilmişti. (M.17 Şubat 1925:10). Bölgede kömürün bulunmasının çok gerilere gitmediğini, II. Mahmut döneminde Uzun Mehmet tarafından bulunduğunu hatırlatan (M.17 Şubat 1925:10) Meslek gazetesine göre kömür havzasının işletilmesine yönelik incelemeleri değerlendirirken, gerek sektörel/işletme gerekse kömür açısından tarihsel bir çizgi oluşturmak zorunluluktu. (M.24 Şubat 1925:10). Gazete bu bağlamda devlet düzeyindeki kömür siyasetine öncelik vererek Zonguldak kömür havzasının idaresinde takip edilen siyasetin zaman zaman değiştiğinin/değiştirildiğinin altını çizmişti.(M.24 Mart 1925:18-19)6. Zonguldak ve civarında kömürün bulunmasından sonra gazetenin ifadesiyle “hükümet işletme usulü” uygulanmıştı. Bunun paralelinde maden ocakları, Ereğli’de oluşturulan “Maden-i Hümayun Nazırı”nın denetim, kontrol ve idaresi altında mahalli müteahhit ve 4 Gazete, havzada ilerleme sağlamak için büyük sermayeye ihtiyacın olduğunu ancak küçük sermaye ile hariçten sermaye koymayarak kendi yağıyla kavrulması gibi bir yöntemle havzanın kurtarılabileceğini savunmuştu. Bu görüş çerçevesinde, maden işlerinde yabancı sermayeden istifade etmek en sonda düşünülecek mesele idi. (M.24 Şubat 1925:10). Gazetenin temel değerlendirmesi, millileştirme kanalıyla yani yerli sermaye aracılığı ile büyük kazanç sağlanabileceği ve bundan işçiler dahil herkesin olumlu etkileneceği yönündeydi. (M.24 Mart 1925:19). 5 Ereğli Havza-i Fahmiyesi (Ereğli Kömür Havzası), Ereğli Maden Kömürleri, Ereğli Osmanlı Şirketi, Bender Ereğli Anonim Şirketi gibi. 6 Zonguldak kömür havzası, idaresi ve işçiler hakkında bkz.: Aytekin, E. Attila (2007), Tarlalardan Ocaklara, Sefaletten Mücadeleye, Zonguldak-Ereğli Kömür Havzası İşçileri 1848-1922, İstanbul:Yordam Kitap; Çıladır, Sina (1977), Zonguldak Havzasında İşçi Hareketlerinin Tarihi 1848-1940. Ankara:Yeraltı Maden/İş Yayınları; Gürboğa, Nurşen (2009), Mine Workers, The Single Party Rule, And War The Zonguldak Coal Basin As The Site Of Contest 1920-1947, İstanbul: Ottoman Bank Archives And Research Centre. Gürboğa’nın çalışmasında yer yer referans olarak Meslek gazetesine başvurulmuştur. 16 mültezimlere verilmiş; çevre kazaların halkları ile hayvanları “Müretteb [sıra, dizi] Usulü” adıyla bu ocaklara belli bir sıra içinde tahsis edilmişti. Bu ocakların maden sütunu gibi çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yine aynı sistem içinde bölge halkı ve hayvanları üzerinden bir düzen daha oluşturulmuştu. Böyle uygulamalar, gazete tarafından özellikle bölge halkı açısından iç açıcı/olumlu gelişmeler olarak ele alınmamıştı7. Ereğli madenlerinin işletilmesine yönelik ilk nizamname hakkında da bilgi veren gazeteye göre (M.24 Şubat 1925:10) havzada devlet işletmesi usulü o kadar büyük şiddet ve kuvvetle uygulanmıştı ki bu, havzaya komşu bütün yerlerin ahalisini etkilemiş; senelerce halk, mal ve canıyla kürek mahkûmları gibi madenlerde çalıştırılmıştı. Bunların yanında bölge ormanları hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın madenlere tahsis olunurken devlet gemileri, nakliyat işlerinde kullanılmıştı. Özetle devlet idaresi, bu işletmede olumlu sonuçlar almak için memleketin bütün kaynaklarını israftan geri durmamıştı. Ancak sonuç itibariyle Bahriye teşkilatına bağlı düzen de dahil olmak üzere devletin uygulamaları başarıya ulaştırılamayacaktı. (M.24 Mart 1925:18-19). Zamanla Türkiye’nin kömüre olan ihtiyacı arttığından hükümet kurumları dışında piyasalara kömür sağlamak zorunluluğu ortaya çıkmış; hem bu ihtiyacı karşılamak hem de işletmeci durumundaki mültezimleri motive etmek amacıyla üretimin % 60’ının harice satılmasına izin verilmişti. % 40’lık oranın ise hükümetin tespit edeceği fiyatla yine hükümete ait olması kabul edilmişti. Meslek gazetesinin yaklaşımıyla madenlerin hükümete ait olması, maden ekipmanı ile işçisinin yine hükümet aracılığıyla sağlanmasından dolayı doğal görünmekteydi. Kısa müddet sonra gerek ihtiyacın artması gerekse deniz ticaretindeki ilerleme, yeni bir düzenlemeyi zorunlu kılmıştı. Bu çerçeve içinde “Gürcü Kumpanyası” adıyla tanınan bir şirket faaliyete geçmiş ve havzada Gürcü Kapısı olarak tanınan Kozlu’daki ocak açılmıştı. Avrupa ölçülerinde kömür çıkarılması düşüncesiyle faaliyete geçirilen ilk yapılanma burası olacaktı. (M.24 Şubat 1925:10)8. Ancak, gazetenin tarihlendirmesiyle 19. yüzyılın sonlarında, 25 Teşrin-i Sani/Kasım 1309 (7 Aralık 1893) tarihinde verilen imtiyaz ile işe başlayan Ereğli Şirket-i Osmaniyesi9 de bölgedeki tesisi çağdaşlaştıramayacaktı. Bu arada maden işleri, Maden-i Hümayun Nezareti’nden Nafia’ya oradan da Ziraat ve Ticaret Nezareti’ne devredilmiş ve en son Meşrutiyet’in ilanının ardından yabancı sermayeye açılmıştı. (M.24 Şubat 1925:10)10. 7 Gazetede yanlış olarak “24 Nisan 38” tarihi verilmişti. Oysa 24 Nisan 1283/1867 olmalıydı. Meslek’in satırlarında Gürcü Kumpanyası olarak okunan şirket başka kaynaklarda “Kurci Kumpanyası” (Çıladır, 1977:59 vd) ve “Giurgi Şirketi” (Aytekin, 2007:31) olarak geçmektedir. 9 Gazete şirketin Fransız misyonerlerine ait olduğunu yazmıştı. 10 Gazetenin detaylı anlatımı açısından bakıldığında havzanın idaresi, Bahriye’ye yani askeri bir idareye bağlanmışsa da başarıya ulaşılamamıştı. Meslek bu dönemi “Bila vasıta devlet işletmesi devri” olarak adlandırmıştı. Bundan sonra havza yine bahriyeliler idaresinde olmak üzere “bil-vasıta” işletilmeye başlanacaktı. Bu şekilde dahi madenlerin ihtiyacı olan amele, malzeme, sütun, para vesaire devlet idaresince sağlandığından kömürün önemli kısmı devletçe satın alınmaktaydı. Bu dönemden 1920’li yıllara idareden alacaklı ve bazen de bu idareye borçlu birçok madenci kalmıştı. Bir müddet sonra hükümet çıkarılan kömürün bir kısmının mültezim tarafından serbestçe satılması yöntemini yürürlüğe sokmuş ve bu yöntem serbest satılan miktarın zamanla artırılmasına bağlı olarak uzun bir zaman devam etmişti. Gazete bu dönemi de “bilvasıta devlet işletmesi devri” olarak ele almıştı. Bir süre sonra Bahriye İdaresi çıkarılan kömürden dilediği zaman bir kısmını satın alma hakkını korumak şartıyla daha fazla serbestlik getirmişti. Bu sırada 390 maden, yerli sermayedarlar tarafından işletilmekteydi. Bu devreye gazete “mültezimler işletmesi devri” adını vermişti. Madenlerin idaresi, Bahriye Nezareti’nden Nafia Nezareti’ne ve kısa bir zaman sonra Ziraat ve Ticaret Nezareti’ne bırakılmıştı. Havzaya, yabancı sermayenin girişi, Nafia Nezareti’nin zamanında olmuştu. Bu teşekküllerin, havzanın geneline yayılmalarına engel hiçbir araç bırakılmamıştı. Gazete bu dönemi “ecnebilerin hakimiyeti devri” olarak değerlendirmişti. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanların yerini 8 17 Meslek, erken Cumhuriyet döneminde kömür havzasındaki Fransız Şirketi elindeki işletmenin son derece geri düzeyde olduğunu, en basit araçların kullanılması gereken alanlarda bile ucuz insan gücüne başvurulduğunu, bunlara rağmen kömürün pahalıya mal edildiğini belirtirken verimin artırılması çizgisinde bilimsel yöntemlere başvurulmasını, havzanın makineleştirilmesini ve nakliye işlemlerinin yeniden düzenlenmesini savunmuştu. (M.10 Mart 1925:4). Meslek, 24 Mart 1925, Sayı:15. Zonguldak Kömür Havzasında Fransız Mahallesi Meslek gazetesi, bölgenin potansiyelini “Büyük muharebede Alman heyet-i fennîyesi bütün Anadolu’yu baştan aşağıya ilim gözüyle tedkik etmişlerdi. Bu tedkikat neticesinde verdikleri karar şu idi: Türkiye’de derhal sermaye vazına kabiliyetli Zonguldak Kömür Madenleri, Bolu, Kastamonu ormanları ve Ergani Bakır Madeni” cümleleriyle aktarırken (M.26 Mayıs 1925:8) kaçınılmaz bir şekilde aynı alanın ekonomik ve coğrafi konumunu da değerlendirmişti. Bu çizgide Zonguldak-Ereğli kömür havzasının rezervlerinin yanında konum açısından da avantajlı bir duruma sahip olduğu sık sık belirtilmişti. Dolayısıyla gazetede bölgenin işletme şekil ve tarzlarının yanında ulaştırma ve nakliye şartları da ele alınmıştı. Bu noktada temel sorun avantajların kullanılabilir, verimi etkileyebilir bir seviyeye getirilmesiydi ki bu ulaşım şart ve araçlarının geliştirilmesiyle doğrudan ilişkiliydi. İtalyanlar almıştı. Milli Mücadele yıllarıyla birlikte havzanın Türkleştirilmesine çalışılmıştı. (M.24 Mart 1925:18). Akademik çalışmalarda Hazine-i Hassa dönemi (1848-1865), Bahriye Nezareti dönemi (18651896), Fransız sermayesinin havzaya girişi ve 1908 sonrası gibi dönemlendirmelere/kategorilendirmelere yer verilmektedir. Ereğli Şirketi’nin imtiyaz alması hakkında da 1893, 1896 gibi farklı tarihler geçmektedir. (Aytekin, 2007:27-40; Çıladır, 1977:70-71). 18 Bölgenin ulaştırma ve nakliye gibi alanlar açısından önemli ve kısa süre içinde aşılması gereken sorunlarından biri limanlar meselesi idi. (M.23 Haziran 1925:17; M.4 Ağustos 1925:1-2)11. Havzanın dışarıya ulaşım ve nakliye olanaklarını geliştirme amacıyla gerçekleştirilen bir diğer atılım, o yıllarda hükümetin tamamlamaya çalıştığı Ereğli-Karadere Hattı idi. (M.17 Şubat 1925:10; M.26 Mayıs 1925:8). Kömür Havzasının İşçileri ve Yaşam Şartları Meslek gazetesi Zonguldak-Ereğli Kömür Havzası, bölgenin rezervleri ve verimliliği ile ilgili incelemeleri kapsamında işletmelerin doğal ve asıl parçası olması münasebetiyle kömür işçilerine de yer ayırmıştı12. (M.10 Mart 1925:4). Üstelik gazetenin ifadesiyle “Maden ocaklarında muzdaribane çalışan amele, Karadeniz’in kıraç sahillerinde toprak istihsaliyle hayatını temin edemeyen zavallı köylülerdi”. (M.3 Mart 1925:8). Meslek’in İşçi Sınıflaması ve Maden Kömürü Tahmil-Tahliye Amelesi Ereğli-Zonguldak kömür havzasındaki işçi kitlesi, genel sanayi [sanayi-i umumiye] işçileri ve özel sanayi [sanayi-i hususiye] işçileri olmak üzere iki başlık altında sınıflandırılmıştı. Genel sanayi işçileri tesviyeci, tornacı, marangoz gibi sanat sahiplerinden özel sanayi işçileri ise kazmacı, tamirci, yıkayıcı, lağımcı ve yükleyicilerden [tahmilci] oluşuyordu. Kömür işçilerinin % 95’ini13 oluşturan özel sanayi işçileri, madenlerde iş bulamadıklarında asıl meslekleri olan çiftçiliğe dönmekteydiler14 ki bunlar için aslında maden işçiliği geçici bir ara formüldü. Bu noktada Meslek, madenleri verimli kılacak faktörlerden biri olan işçi sınıfını yaratmak için bu iki yönlülüğe son verilmesi gerektiğini vurgulamıştı ki bunun anlamı madencilik açısından uzman/profesyonel bir işçi kesimi yetiştirmek ya da oluşturmaktı. (M. 3 Mart 1925, s.8). Meslek, özel sanayi [sanayi-i hususiye] işçileri olarak limandaki nakliye ve yüklemeboşaltma işlerini yürüten, hemen tamamı Ereğli halkından olan işçiler hakkında da yaptıkları işlerden kazançlarına kadar oldukça doyurucu bilgileri kamuoyuna aktarmıştı. (M.3 Mart 1925:8). Bölgede Ereğli’den Zonguldak ve Kilimli’ye kadar yaklaşık 27 millik sahilde maden kömürü nakliyat ve kömür yüklemesi yapılacak iskele ve oluk (maden ocaklarının sahilde kömür yüklemesi yaptıkları iskele) sayısı 18 civarındaydı. Bu iskelelerden 11 Arka planı ve geniş bir bölge içindeki orman, kömür, bakır, kurşun gibi maden yatakları değerlendirilerek özellikle İnebolu limanına gazete tarafından önem verilmişti. (M.9 Haziran 1925:5; M.7 Temmuz 1925:5; M.11 Ağustos 1925:12; M.18 Ağustos 1925:4). 12 Gazetenin genelde işçilerle ilgili araştırmalarında titiz davrandığı anlaşılmaktadır. Meslek’in kömür işçileri hakkındaki dosyası da basın düzleminde işçilere yönelik bilimsel düzeye yakın bir inceleme niteliğine sahip olması açısından bir örnek niteliğindedir. Bu değerlendirmeye, 3-4 Mayıs 2013 tarihli LaborComm IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı’nda sunulan “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye’deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri” adlı bildiride de yer verilmiştir (Malkoç, 2014:3). 13 Bu oran, 3-4 Mayıs 2013 tarihli LaborComm IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı’nda sunulan “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye’deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri” adlı bildiri metninde yazım hatasıyla % 90 olarak verilmiştir (Malkoç, 2014:3). 14 Meslek bu işçileri şöyle tanımlamıştı: “Asıl hayatı olan ‘raî’ [çoban] ve ‘raî’ hayata atılmak için madende muzdaribane çalışır, binaenaleyh madende yaşadığı ızdırab-ı aver [ızdırap getiren] hayata nihayet vermek zaruretiyle kıvranır. Bu ameleyi, madende hiçbir Avrupai eşkâl tatmin etmiyor. Oturduğu barakayı yakar ve yıkar, saha-yı imalatta lakayddır [ilgisiz]. Hastalığını bir iki gündelik daha fazla aldıktan sonra; fakat devr [ya da dur] şiddetinde hisseder, sanatda tekâmül hissi yoktur, gündeliğinden işinin hitamında haberdar olur”. 19 senede -Zonguldak limanı hariç- beş yüz bin tona yakın kömür naklediliyordu. Bunların nakliyat ve yükleme işlerinde çalışan işçiler tamamen Ereğli halkındandı. Bu faaliyet, 800 kişi ve 78 kadar kömür naklinin gerçekleştirildiği kayıkla yürütülüyordu ki her kayıkta dört işçi bulunuyordu. Bir kayıkla bir günde asgari 80 ton kömürün nakli ya da yüklemesi yapılırdı. Her kayığın kazancı 5 kısma bölünürdü: Bir birim kayık hakkı ayrılır ve diğer 4 birim çalışan işçilere paylaştırılırdı. Zorunlu masraflarla kumanya bedeli genel hasılattan çıkarılırdı. Kayıklar, oluktan kömür alarak geminin bordasına yanaşır ve bu kömürü ufak küfelere doldurarak geminin küpeştesine teslim ederek görevini yerine getirirdi. Gemilerde ayrıca kömürün istifi için yükleme amelesi bulunuyordu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu işçilerin ücreti her iskele için belirlenmişti. Ton başına kayık ücreti 40 kuruş, amele ücreti 25 kuruştu. Gazetenin değerlendirmesiyle bu işçilerin çalışma şartları, 60 yıl öncesindeki çalışma şeklinden -olukların inşa edilmesi dışında- farklı değildi15. Bir müfettişlik ve Maden Müdürlüğü aracılığı ile deniz nakliyat ve yükleme işçiliği idare edilmiş, bir süre sonra talimatname çıkarılmış ve ayrıca Deniz Nakliyat ve Tahmilat Amelesi Derneği faaliyete geçmişti. Gazetenin yaklaşımı ile “Bu teşkilat sayesinde işçi hak ettiği parayı peşinen almakta, hastalara bakılmakta işsiz kalanlara muavenet edilmektedir ki hususat-ı salife her insanın en ibtidai hukukunu teşkil etmektedir. Hedef-i asli; nakliyat ve tahmilat işçiliğini temdin, işi teshil ve tesrii olup şuurlu bir surette bu gayeye doğru yürünmektedir”. Dernek, iki kayık sahibi, iki kayıkçı ve iki yükleme amelesi ile etkinliklerini düzenlemeye başlanmıştı. Talimatnamesi doğrultusunda iş kazancından % 8 pay alan dernek, geliri ile baraka ve idarehane kirası, memur ücreti, doktor ücreti, ilaç bedeli, iş elbisesi ve kayık tamiri gibi kalemleri karşılamayı öngörmüştü. Dernek çalışma şartlarını iyileştirme yanında özellikle sağlık konularıyla ilgilenmişti. (M.3 Mart 1925:8). Meslek, Zonguldak-Ereğli kömürlerinin pazar rotasıyla ilişkili bir şekilde İstanbul Limanı Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti hakkında da bir inceleme yapacaktı16. 15 Gazetenin bu haberinden birkaç sene öncesine kadar bu kayıkçılar “kâhya” idaresinde çalışıyorlardı. Kâhyaya aidat olarak, kayıkçı ve amelenin kazancından ton başına 10 kuruş ve kalan gelirden % 6 kuruş, toplam yaklaşık % 21 kuruş almaktaydı. Kâhya senelik asgari 30.000-40.000 liralık gelir sağlardı. Gazetenin ifadesiyle “337 senesi iptidasında Zonguldak Madeni Amele Müfettişliği’nce esasen kanun-ı mahsusuyla mülga bulunan [kâhyalık] usulü bilfiil ref ve ilga olunmuştur”. 16 1925 Mart’ında Meslek gazetesi, işçiler hakkında yeni bir haberi sütunlarına taşımıştı. Buna göre, İstanbul Limanı Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti (Gazete 17 Mart’ta İstanbul Umum Deniz İşçileri Tahmil Tahliye Cemiyeti adını kullanmıştı), yükleme-boşaltma ücretlerine % 30 zam yapmaya karar vermişti. Ayrıca Meslek, bu gelişmeyi ekonomik durgunluk içindeki İstanbul limanı için bir tehlike olarak yorumlayan gazetelerin değerlendirmelerine yer vermişti (M.10 Mart 1925:4; M.17 Mart 1925:9). Gazete, bir hafta sonra cemiyetin ücret politikası ve işçilerin çalışmalarının nasıl ücretlendirildiği hakkındaki açıklamaları yeniden gündeme getirecekti. Yükleme-boşaltma işçilerinin ücretlerinin fazla görünse dahi haftalık çalışma olanaklarının azlığını göz önüne alan gazetenin değerlendirmeleri, cemiyete ve işçilere destek olacak nitelikteydi. Diğer yandan deniz yükleme-boşaltma ücretleri meselesini irdeleyen gazete, İstanbul Limanı Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti’ni “… içinde kuvvetli bir meslek ahlakı teşekkül etmekde olan bir teşkilatla karşılaşdık” manşetiyle kamuoyuna tanıtacaktı. Yazıda, işçiler arasında bir dayanışma sağlaması ve işçi menfaatlerini, işçiler üzerinden savunması gibi nedenlerle -aslında Meslek’in ileri sürdüğü düşünce ve ilkelere uygun düşmesi nedeniyle- bu işçi yapılanması “şuurlu cemiyet” olarak bir hayli övülmüştü. Gazetenin incelemesinde cemiyetin “Umum Deniz ve Maden Kömürü Tahmil ve Tahliye Amelesinin Tavr-ı Hareket ve Ücret-i Yevmiyeleriyle İdare-i Dahiliyelerine Dair Talimatname”yi hazırlamış olduğu belirtilmiş ve cemiyetin nizamnamesi de yayınlanmıştı. Nizamnamede cemiyetin yasal kimliği çerçevesinde hangi işçilerin bu örgüte üye olabilecekleri, üyelik şartları (Nizamnamede kayıtlı işçi olmak ve 18 yaşından küçük olmamak şartlarının yanında “hukuk-ı medeniyeden mahrum olmamak, Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmak” gibi koşullar vardı), yükleme-boşaltma işçilerinin çalışma süreçlerindeki hiyerarşileri ve temel çalışma prensipleri (“Amele götürüldüğü işde tembellik ve itaatsizlik etmeyecek ve işin şartı ve kaidesi ne ise o yolda 20 Havzada İşçi Ücretleri ve Çalışma Saatleri Meslek, kömür havzalarındaki bütün madencilerin başlıca sermayesinin, ellerindeki ruhsatlar sayesinde ucuz ücretle çalıştırdıkları işçiler olduğunu belirtmiş (M.10 Mart 1925:4); bununla beraber ocakların yüzeye yakınlığı nedeniyle kömür çıkarmanın çok kolay bir işlem olmasından dolayı ekipman ve araçların yerine insan istihdam edildiğinin altını çizmişti. (M.24 Şubat 1925:10). Havzada her iş için insan istihdam edilmesinin farklı bir örneği, 19. yüzyıl ortalarında görülmüştü. Nitekim Kırım Savaşı sırasında Karadeniz’e geçen Müttefik güçlerin kömür ihtiyacının bu havzadan karşılanması zorunluluğu ortaya çıktığında Sırbistan’dan bazı çalışanlar getirilmişti. Bunların madencilikte uzmanlığı yoktu ancak tünel açma işlerinde başarılıydılar. Bu dönemde kömür üretimi biraz artmıştı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bile Sırbistan’dan gelip çalışanların adının verildiği birçok maden ocağı ve maden damarı mevcut bulunmaktaydı. Havzaya yabancı sermayenin girişinden sonra yabancı yönetici-çalışan sayısı artmışsa da insan gücüne dayalı ilkel yöntemler kullanılmaya devam edilmişti. (M.24 Şubat 1925:10). Gazete, 1867 Nizamnamesi’nin maddeleri17 üzerinden bölge halkı ve dolayısıyla havzanın ilk işçileri için “işte şu mevad-ı nizamiye delaletiyle görülüyor ve anlaşılıyor ki havza-i fahmiyeye komşu olmak bedbahtlığına uğrayan halk, ‘Müretteb Usulü’ unvanıyla ‘angarya’ olarak maden ocaklarına sevk edilmekde idi” değerlendirmesini yapmıştı. Gazetenin belirttiğine göre çalışan işçilerin ücreti bile “aynen” ödeniyordu. (M.24 Şubat 1925:10). Zaten havzada standart bir işletme sistemi olmadığından ücretlendirmede de farklılıklar gözlenmekteydi. Bu farkları örneklerle sergileyen Meslek, işçilerin mevcut şartlara itiraz edemeyeceğini ileri sürmüştü. Gazetenin böyle iddialarının öncelikli dayanakları, en başta/işe girişte bir yevmiye belirlenmemesi ve işçinin itiraz etmesi halinde havzada işsizlik riski ile karşı karşıya kalacak olmasıydı. (M.7 Nisan 1925:2). çalışacak; terbiye ve edebe muhalif serkeşlik etmeyecekdir” gibi prensipler geçerli idi), işçilerin ücretli çalışma koşulları, cemiyetin doktor ve eczanesinin kullanımı, cemiyetin işçiler üzerindeki yaptırımları sıralanmıştı (M.17 Mart 1925:9). Mart sonlarında, daha önce yükleme ve boşaltma işçileri ile madenciler arasında ortaya çıkan ve işçilerin 12 maddelik talep listesi hazırlamalarına yol açan ihtilaflar doğrultusunda gerçekleştirilecek görüşmelerin Sanayi ve Mesai Müdüriyeti’nde başlayacağı haberleri gazetede çıkmıştı (M.31 Mart 1925:12). İstanbul Limanı Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti hakkında 3-4 Mayıs 2013 tarihli LaborComm IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı’nda sunulan “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye’deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri” adlı bildiride kısa bir bilgi verilmiştir (Malkoç, 2014:12-13). 17 Gazetede yayınlanan 24 Nisan 1283 tarihli nizamnamenin işçilerle ilgili maddeleri: “Madde 16-Bir karyeye tevzi olunan sütun vakti şita duhulü etmeksizin [vakit kışa girmeden] mah-i Ağustos ve nihayet Eylül nihayetine değin tamamiyle nakline evvel karyenin muhtarı borçlu olup matlup olunan sütunun vaktiyle nakline muvafık olmayub da sütunsuzluktan dolayı merbut olduğu ocağın imaline halel geldiği veyahut bacasının göçdüğü bu fenalığın sebebi hakiki bi-t-tahkik sebebiyet muhtar-ı merkum üzerinde kalmadığı halde bu babda vaki olacak mazarratın şiddet ve hiffetine [hafifliğine] göre komisyonun tahdid edeceği müddetle mahbusen mücazat olacaklardır. Madde 21-Maden-i mezkûr ocaklarında istihdamı lazım gelen sunuf-u ameleden kazmaciyan ve küfeciyan ve kiraciyan Ereğli Sancağı dahilinde kain ondört kaza ahalisine münhasır olup kazaha-i mezkurenin nüfusu cedidelerinde on üç yaşından elli yaşına değin beyninde olan nüfus-u zükuru kaza be-kaza tesbit-i defter olunup bunlardan alil ve çürükleri bittefrik kusuru işbu deftere müracaatla ati-üz-zikr usule tevfikan celb olunacaktır. Madde 32-Yirmi birinci maddede zikr olunan sunuf-u selase-i ameleden kiraciyandan bir kaza veyahut bir divanda mevcut olan kiracı hayvanatı iki kısma taksim olunarak kısmı evvel ocaklara celb ile on beş gün kömür keşide ettikten sonra kısmı sanisi gelip kısmı evvel karyelerine avdetle diğer nöbetlerinin vakti gelinceye değin hem hayvanları dinlendirecek ve hem de umuru beytiyyet [evleri ile ilgili işleri] ve mezruatına [ekinlerine] bakacaklardır.” (M.24 Şubat 1925:10).” 21 Meslek, 24 Şubat 1925, Sayı:11. Ereğli Zonguldak Maden Kömürü Havzası: Türk kömür havzası Hırvatların elinde… Kömür havzasındaki işçilerin geldikleri yöre ya da bölgeye göre farklı işlerde çalıştıklarını belirleyen gazete, çalışma şekillerinin farklılığının paralelinde değişen bir ücretlendirmenin geçerli olduğunu ortaya koymuştu. Meslek, kömür madenlerinin işletme ve çalışma şekilleri hakkında oldukça gerçekçi hatta ayrıntılı bir çerçeve oluşturduktan sonra Amele Kanunu’nun çalışma saati ilgili sekizinci ve ücretlendirmeye yönelik on birinci maddelerini18 aynen aktararak çelişkiyi ve çarpıklığı kamuoyuna sergileyecekti. (M.7 Nisan 1925:2). Öte yandan gazetenin Zonguldak-Ereğli madenlerini mercek altına aldığı dönemde bölgedeki işçilerin -ve madenlerin- durumu, TBMM’ye de yansımıştı19. Meslek’in aktardıklarına göre 17 Mart 1925 tarihinde TBMM’de Ticaret Vekaleti Bütçesi görüşülürken Yusuf Akçura, Zonguldak-Ereğli kömür havzasındaki bazı sorunları gündeme taşımıştı. Bu sorunlar arasında madenlerdeki çalışma saati fazlalığı, işçilerin eski dönem araçlarıyla madenlerde taşıma yapmaları ve sağlık şartlarının olumsuzluğu vardı. Meslek, Akçura’nın sözlerine kulak verilmesi gerektiğini “Ve neticede diyor ki: ‘Efendiler, Cumhuriyet kanunlarını, padişahlık devrindeki kanunların tarz-ı telakkisine benzetmeyelim. Kanunlarımızı harfi harfine tatbik edelim!’ Yusuf Akçura Bey tatil esnasında bir aralık havzaya giderek kısa bir tedkik yaparak avdet etmişti. Binaenaleyh, sözleri hususi bir kıymeti haiz idi” cümleleriyle aktarmıştı. (M.31 Mart 1925:11). 18 Madde 8: Mesai-i yevmiye ale-l-ıtlak [genel olarak] sekiz saattir. Bu müddetten fazla çalışmaya hiçbir işçi icbar edilemez. Sâât-i mesai [çalışma saatleri] haricinde tarafeynin rıza ve muvafakatiyle iki kat ücrete tabidir. Tahte-l-arz [yer altı] mesafede nüzül ve suud [inmek ve çıkmak] için geçen müddet sekiz saate dahildir. Madde 11: Maden ocaklarında çalışan amelenin hadd-ı asgari ücreti ocak amil ve mültezimleriyle Amele Birliği ve İktisat Vekaleti tarafından müntahab [seçilmiş] üç zat marifetiyle tayin olunur. 19 Bu konu hakkında 3-4 Mayıs 2013 tarihli LaborComm IV. Uluslararası İşçi ve İletişim Konferansı’nda sunulan “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye’deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri” adlı bildiride kısa bir bilgi verilmişti (Malkoç, 2014:3-4). 22 Meslek, 7 Nisan 1925, Sayı:17. Zonguldak Havzasında Kömür İhracatı Ortaya atılan bu sorunlar karşısında Ticaret Vekili Ali Cenani Bey, bir yandan buradaki işletmenin yeniden düzenlenmesi gereğini dile getirmiş, diğer yandan Akçura’ya “… Amele Kanununun sekizinci maddesinde saat-i mesai 8 saat olarak tesbit edilmiştir. Bu sekiz saat memleketimiz için muvafık mıdır, değil midir? Bu başka bir meseledir. Ancak ben zannediyorum ki kanun tamamiyle tatbik edilmektedir. Edilmesi lazımdır…” ifadeleriyle cevap vermişti20. 20 Görüşmeler sırasında Yusuf Akçura uzun uzun incelemelerini anlatmış ve “Elyevm bir amele kanunu bilhassa Zonguldak Kömür Havzası hakkında yapılmış 10 Eylül 1337 tarihli Amele Kanunu mevcuttur. İhtisasat ve müşahedatım bu kanuna tevafuk etmemektedir” demişti. TBMM tutanaklarına göre Ali Cenani Bey “Efendiler! Ereğli madenleri bu memleketin en mühim servetidir” diyerek söze başlamış, bununla 23 Meslek ise TBMM’de kömür havzası için hazırlanan kanunda çalışma saatinin 8 saat olarak belirlendiğini ve Ticaret Vekaleti tarafından düzenlenerek TBMM’ye gönderilen kanunda da madenler için 8 saat çalışma süresinin kabul edildiğini hatırlatmıştı. Ancak gazetenin incelemeleri, madenlerde çalışan işçilerin bir kısmının bu saatin altında faaliyet gösterdiğini, % 85’i aşan orandaki bir işçi kitlesinin ise çok daha fazla, 10 ya da 12 saat çalıştığını gün ışığına çıkarmıştı. (M.31 Mart 1925:11). Sonuç ve Değerlendirme Mesleki temsil ve meslek devleti gibi düşünceleri kamuoyuna yansıtan ve birçok farklı konuyu ya da alanı mercek altına alan Meslek gazetesi, bilimsel düzeyde değerlendirilebilecek özel inceleme yazıları da yayınlamıştı. Bunlar arasında yer alan Zonguldak kömür havzası, çalışma şartları ve çalışanları hakkında yapılan yayınlar dikkat çekici niteliklere sahiptir. Meslek gazetesinin Zonguldak-Ereğli kömür havzasını ve kömür meselesini incelemeye yöneldiği 1925 yılı -özellikle ilk yarısı- yine gazetenin değerlendirmelerine göre olumlu şartlara rağmen Türkiye’de kömür satışlarının azaldığı bir dönemdi. Kömür sorununun bir yakasını ise İstanbul limanının sorunları oluşturuyordu. Üstelik aynı dönemde İstanbul Limanı Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti, taşıma ve boşaltma ücretlerine % 30 zam yapma kararı almıştı. Bu kararın kömür bunalımının buhranın artmasına yol açacağı öngörülmüştü. Aynı günlerde biraz da bunalım ve ihtiyacın paralelinde kömürcülük ile ilgili tüccar, nakliyeci ve diğer ilgili kesimlerce Kömürcüler Cemiyeti kurulmuştu21. Kömür bunalımının çözümlerinden biri, Zonguldak Mebusu Ragıp Bey tarafından ulusal kurumların yerli kömür tüketmesi temennisini içeren önergesiyle ortaya çıkmıştı22. Bu yöntemin yani yerli kömür kullanımının buhranı aşmak açısından yararlı olacağı değerlendirilmişti. (M.10 Mart 1925:4). Meslek gazetesi, böyle bunalımlı bir atmosfer hüküm sürerken konuyu irdeleyecekti. Yayınları aracılığı ile havzanın şartlarının iyileştirilmesini, yerli yatırım ile modernizasyona gidilmesini ve çalışanların/işçilerin şartlarının başta ücret ve çalışma saatleri olmak üzere sağlıklı bir şekilde düzenlenmesini; her şeyden önemlisi bunlara dayanan ve verimin artırılmasını öngören uzun vadeli bir programın uygulanmasını sorunun kalıcı çözümü olarak savunmuştu. Nitekim gazetede savunulan görüşlere göre bölgeye aşamalı olarak yerli yatırım sağlanmalı ve maden havzası kendi yağı ile kavrulmalıydı. Gazetenin kömüre değer vermesinin ve Zonguldak havzasını konu olarak incelemesinin bir başka nedeni, varolan yüksek potansiyelin değerlendirilememesiyle ortaya çıkan verimsizliğin yarattığı çelişki idi. Üstelik Meslek, bu bölge ve üretiminin başarısını, bir birlikte maden işletmelerinin durumlarının iyi olmadığını anlatmıştı. Çalışma saati konusunda ise “Buyuruyorlar ki, saati mesai sekizdir. Evet, Amele Kanununun sekizinci maddesi, mesai müddetini sekiz saat olarak tespit etmiştir. Sekiz saat mesai bizim memleket için nafi [menfaatli] midir, değil midir? O meseleyi Mesai Kanununda münakaşa edeceğiz. O ayrı bir meseledir. Bugün iktisat alemlerinde başka türlü nazariyeler vardır. Fakat şimdi kanunun tespit ettiği şekil, sekiz saattir. O halde kanunun ahkamını tatbik etmelidir ve tatbik edilmektedir. Ocakların dahilinde yapılan işler götürü veriliyor. Oradaki amele bu işleri götürü olarak almıştır” açıklamasını yapacaktı. (TBMM ZC, 17.3.1341:551-561). 21 Cemiyetin amacı, mesleki dayanışmanın yanında Türk madenciliğini geliştirmek ve dünyaya tanıtmak, sektöre yönelik incelemelerde bulunmak ve yayın yapmak olarak belirlenmişti. Cemiyetin Katib-i Umumiliği’ne/Genel Sekreterliği’ne Mühendis Sadrettin Bey seçilmişti. (M.10 Mart 1925:4). 22 Önerge, Heyet-i Vekile/Bakanlar Kurulu tarafından uygun bulunmuş ve Ticaret Vekaleti’ne gönderilmişti. Yerli kömür kullanımının buhranı aşmak açısından yararlı olacağı değerlendirilmişti. (M.10 Mart 1925:4). 24 refah aracı olarak değerlendirmekteydi. Bu bağlamda havza hakkındaki araştırmalar, gazetenin öncelik verdiği konular arasına sokulmuş ve yayın sürecinde ilk aşamada tarihsel bir çizgi oluşturma zorunluluğu duyulurken gazete yazarlarının yaklaşımları doğrultusunda kronolojik ama oldukça genel bir yaklaşım içinde sınıflamaya gidilmiş; işletmeler açısından havzaya yaklaşılmıştı. Yani Meslek, maden kömür havzasının işletilmesi sürecini, bölgedeki üretimden sorumlu ya da bölge yöneticisi devlet kurumlarından ziyade işletenlerle işletme şekillerine göre yorumlamıştı. Bu arada konu hakkındaki ilk yazılarda, bölgeden sorumlu kurumların kronolojik koordinat ve konumlarının bir hayli silik/belirsiz düzeyde ele alındığı görülmektedir. Ancak kömür havzası ve Türkiye’de kömürcülükle ilgili ilk yazılarda karşılaşılan ve belirsizliğe varan oldukça genel değerlendirmeler, zamanla yerlerini daha somut verilere bırakacaktı. Öte yandan havzanın analizi yapılırken kömür üretiminin en önemli parçalarından olan işçilere ayrı bir başlık açılmıştı. Gazete tarafından kömür işçilerinin ücret, çalışma saati, örgütlenmeleri ve yaşamlarını gerçekçi düzeyde ele alınmış; üstelik kömür işçileri ve sorunları açısından yapıcı/katkı sağlayacak bir tutum sergilenmişti. Gazetenin Zonguldak-Ereğli Kömür Havzası’na yönelik detaylı dosyasının, başlarda bazı belirsizlikleri (ya da eksiklikleri) bulunmasına rağmen yadsınamayacak ölçüde önemli olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. Özellikle Meslek’in yayınlanan sayılarının bütünlüğü gözetilerek konuya yaklaşıldığında somut bilgilere dayanan bir çerçeveye ulaşılmaktadır. Dolayısıyla gazetenin kömür havzası, havzanın geçmişi ve bölge işletmeleri üzerindeki incelemelerinin konuyu değerlendiren çalışmalar açısından referans olarak kabul edilebilecek düzeyde bulunduğu söylenebilir. Bu sonuç; Meslek gazetesini, Türkiye’de bu alan ve konuyu hemen Cumhuriyet’in ilk yıllarının konjonktüründe toplu olarak ve ciddi düzeyde ele alan istisnai kaynaklar arasına sokmaktadır. Kaynakça TBMM Zabıtları TBMM Zabıt Ceridesi (TBMM ZC). C.2, İ:80, 17.3.1341, s.551-561. Bildiri ve Makaleler Koraltürk, Murat (2001). Meslek Gazetesi ve Dizini. Müteferrika, Yaz 2001 / S.19, 83130. Malkoç, Eminalp (2014), Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Basının İşçilere Bakışından Bir Kesit: Meslek Gazetesinin Perspektifinden Türkiye’deki İşçi Sınıfının Geçmişi ve İşçi Hareketleri, LaborComm 2013 Bildiriler Kitabı (laborcomm.org/wpcontent/uploads/2014/05/bildiriler2013.html/ISBN:978-605-85244-0-8), 1-16. Özel, Sabahattin (2006). Meslek Gazetesi’nin Gözüyle Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türk Doktorluğu ve Tıp Fakültesi. Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Yıl:5 / S.10, 253-258. Kitap Arıkan, Zeki (2007). Tarihimiz ve Cumhuriyet, Muhittin Birgen (1885-1951). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Aytekin, E. Attila (2007), Tarlalardan Ocaklara, Sefaletten Mücadeleye, Zonguldak-Ereğli Kömür Havzası İşçileri 1848-1922. İstanbul:Yordam Kitap. Çıladır, Sina (1977), Zonguldak Havzasında İşçi Hareketlerinin Tarihi 1848-1940. Ankara:Yeraltı Maden/İş Yayınları. Duman, Hasan (2000). Osmanlı-Türk Süreli Yayınları ve Gazeteleri (1828-1928). Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı. Gürboğa, Nurşen (2009), Mine Workers, The Single Party Rule, And War The Zonguldak Coal Basin As The Site Of Contest, İstanbul: Ottoman Bank Archives And Research Centre. Süreli Yayınlar “Ereğli-Karadere Hattı”, Meslek, 26 Mayıs 1925, (Sayı:24), s.8. “Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası”, Meslek, 24 Mart 1925 (Sayı:15), s.18-19. “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli Kömür Havzası, Kömür Havzası Hakkında Umumi Malumat”, Meslek, 17 Şubat 1925 (Sayı:10), s.10. “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Havza-i Fahmiyesinde Kömür İstihsali”, Meslek, 24 Şubat 1925 (Sayı:11), s.10. “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası”, Meslek, 10 Mart 1925 (Sayı:13), s.4. “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzasında”, Meslek, 7 Nisan 1925, (Sayı:17), s.2. 26 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli Zonguldak Kömür Havzasında Türk İşçiliği”, Meslek, 3 Mart 1925 (Sayı:12), s.8. “İnebolu Limanı Hakkında”, Meslek, 18 Ağustos 1925, (Sayı:36), s.4. “İş Muhitlerimizi Tedkik: Deniz ve Maden Kömürü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti ve Tahmil Tahliye Ücretleri”, Meslek, 17 Mart 1925 (Sayı:14), s.9-10. “Kastamonu-İnebolu Havzası İktisadiyatı”, Meslek, 7 Temmuz 1925, (Sayı:30), s.5. “Kömür Haberleri”, Meslek, 10 Mart 1925 (Sayı:13), s.4. “Memleketimizin Büyük Derdlerinden Biri: İnebolu Limanı”, Meslek, 9 Haziran 1925, (26), s.5. Muhiddin, “Türk Kömürlerinden İstifade Etmemiz İçin”, Meslek, 1 Eylül 1925 (Sayı:38), s.1. “Orman Şimendiferi, Ereğli-Karadere Hattı”, Meslek, 17 Şubat 1925 (Sayı:10), s.10. Yusuf Cemal, “İnebolu İskelesine Niçin Ehemmiyet Vermek Lazımdır?”, Meslek, 11 Ağustos 1925 (Sayı:35), s.12 Yusuf Cemal, “Memleketin Büyük Dertlerinden Biri: İnebolu Limanı”, Meslek, 23 Haziran 1925 (Sayı:28), s.17. “Zonguldak-Ereğli kömür Havzası”, Meslek, 31 Mart 1925 (Sayı:16), s.11. Ekler “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli Kömür Havzası, Kömür Havzası Hakkında Umumi Malumat”, Meslek, 17 Şubat 1925 (S.10), s.10 (M.17 Şubat 1925:10). 28 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli Kömür Havzası, Kömür Havzası Hakkında Umumi Malumat”, Meslek, 17 Şubat 1925 (S.10), s.10 (M.17 Şubat 1925:10). Ereğli-Zonguldak havzasının kıymet ve vüsati, henüz hesap edilmemiştir. Ancak hesabı müşkil olacak derecede geniş bir havza olduğu aşikârdır. Zonguldak “maden kömürü havzası” Türkiye’nin en ciddi en kıymetli menabi-i istihsaliyesinden biri ve belki birincisi olduğu cihetle havzanın vüsat ve kudreti, bugün ki istihsal şeraiti, kömürünün kıymeti, müstahsillerin vaziyeti, amelenin ahval-i umumiyesi, havzanın temdini çareleri hakkında suret-i mahsusada tedkikat icrasını “Meslek” vazife addettiğinden bu haftadan itibaren bu mevzulara dair neşriyatta bulunacaktır. Ancak Türkiye’nin hayatıyla başlı başına alakadar olan [Zonguldak kömürcülüğü] hakkındaki neşriyatımızda görülecek noksanların ikmaline ait yazılarla, serd edilecek mülahazatın tenkidini “Meslek” seve seve sütunlarına derc edeceğinden, tamamiyle vatani olan bu mevzua kemali ehemmiyetle nazarı dikkati celp eyleriz. Zonguldak kömür havzası Zonguldak maden kömürünün esas itibariyle mevcudiyetinin tahakkuku çok eski zamana ait değildir. Kömürün uzun Mehmet tarafından Mahmud-ı Sani devrinde iptidaen keşfedildiği mahal “Ereğli”ye mücavir bulunduğu ve kömürcülüğün inkişafına hadim yegane liman “Ereğli” olduğu cihetle şimdiye kadar münteşir asarda [Ereğli maden kömürleri] şeklinde yazılır, teşekkül eden şirketler; [Ereğli Osmanlı Şirketi], [Bender Ereğli Anonim Şirketi] unvanını taşır, madenlerin hukuku vaziyetini tesbit (?) eden vesaikte [Ereğli havza-i fahmiyesi] tabiri kullanılır. Hatta Zonguldak’ta istihsalat yapan, Zonguldak’ta kömür satan müessesat bile firmasında “Ereğli” ismini taşır. Binaenaleyh bütün bu tabirat delaletiyle de anlaşılıyor ki Türk kömürcülüğünün “Ereğli”den inkişafı lazım geldiği esası 80 sene evvel de tespit edilmiş bulunmaktadır.[1]23 Türkiye kömür madenleri havzası ister [Ereğli havzası], [Zonguldak havzası] ünvanını taşısın havza-i fahmiyemiz hayali ad edilecek kadar vasidir. Biz burada vüsat ve kudretten ve hatta imtiyazı İtalyanlar tarafından istihsal edilmiş olan ve havzanın mütemmimatından bulunan [Cide] kömürlerinden de bahsetmeyeceğiz. Yalnız bir vakıfname ile hududu tespit ve tayin edilmiş olan maden kömürü havzasını mevzu-ı bahis eyleyeceğiz. Çünkü; Alaplı da [Alaylı24 Suyu]ndan Amasra ile Cide arasında [Kapı Suyu] geçidine kadar sahil boyunca imtidad eden kömür havzasının vaziyet-i hukukiye ve hususiyesinden sarf-ı nazar vaziyet-i coğrafyası da bu suretle tasnif ve tefriki amirdir. Kömür havzası hakkında bugüne kadar ciddi olarak fenni tedkikat yapılmamıştır. Yalnız şimdiye kadar imalat yapılan sahalarda istihsalat sebebiyle yapılan tedkikat ve mühendislerimizden bazılarının mevzu-ı tedkikatı, Harb-i Umumi esnasında Almanların mütareke esnasında İtalyanların ve nihayet mühendis [Rally]nin tedkikatı ile kanaat edeceğiz. Yukarıda havzanın vaziyet-i coğrafyası vakıfname ile tespit edilmiş olan aksamın evvel emirde tedkikini amirdir demiş idik. Alaylı’dan25 Cide’ye kadar 40 mil imtidad eden bu sahillerde maden kömürü şerit gibi sahili takip etmekle beraber mahal, mahal kömürü 23 [1] referansıyla sayfanın altına “Bu mevzua tekrar avdet edeceğiz” notu düşülmüştü. Gazetede noktalama hatası yapılmış olabilir. Dolayısıyla Alaplı Suyu olması ihtimal dahilindedir. 25 Alaplı olmalı. 24 29 dâhile doğru gitmekte ve bazı kısımlarda denize müntehi olmaktadır. Maden kömür damarları Ereğli’den iptidaen denizden çıkıp sahilde bir kavis-i resm ettikten sonra tekrar denize müntehi olmakta ve yılan kavi bir şekilde Amasra’ya kadar bu tarzda imtidad etmektedir. İşte bugüne kadar havzada işlenen kömür ocakları kömür damarlarının denizden sahile çıktığı ve sahilden denize girdiği noktalarda bulunmaktadır ki kömürün sahilden dâhile doğru ne kadar ve su sathından aşağı kısımlarda ne kadar imtidad ettiği hakkında ciddi hiçbir malumata sahip ve malik değiliz. Yalnız Zonguldak’tan dâhile doğru onaltı kilometre sadece imalat yapıldığı ve diğer kısımlarda dâhile doğru yirmi otuz kilometre sahalarda maden kömürü mosterelerine26 tesadüf edildiği, [Ilısu]27 (?) vadisinde dahile doğru on ila otuz kilometre muhitte İtalyanların yaptığı tedkikatta pek mükemmel kömürlere tesadüf edildiği nazarı dikkate alınacak olursa kömürlerimizin dahile doğru hayli imtidadı olduğuna ihtimal verebiliriz. (Çamlı)da hemen deniz kenarında denizden sahile doğru (Çamlı veyahut Büyükdamar) ünvanıyla meşhur olarak iki ila 10 metre kalınlıkta fırlayan kömür tabakatının mebdei tamamen meçhul kaldığından havzai fahmiye kömürlerinin meba28 ve müntehası hakkında kati bir mütalaa serdedilemez. Binaenaleyh yukarıda yazdığımız hudut haricinde bulunan ve havzanın imtidadını müebbet bulunan kömür madenlerini bu tedkikattan hariç bıraktığımızın sebeplerinden biri de gerek istihsalat, gerekse nakliyat ve sevkiyattaki müşkilatına binaen istihsal ve nakli en ucuz ve en kolay aksam-ı madeniyeden ibtidayı zaruri kılan vaziyet-i maliyemizdir. Alaplı ile Amasra arasındaki kömür havzasını tabiat gerek teşkilat-ı madeniye ve gerekse nakliyat ve sevkiyat itibariyle beş mıntıkaya ayırmıştır. (Ereğli)den şimal-i şarkiye doğru yedi mil mesafede Çamlı’dan (Neflenli29[?] ve Kireçlik)e kadar Alacaağzı madenlerini muhtevi olmak üzere bir mıntıka (Öküşne ve Korlu30[?])dan Yeniharman, Gürgen (?), Kasaptarla, İncegiz’i (?) muhtevi olmak üzere (Balkaya)ya kadar ikinci mıntıka, Zonguldak, Üzülmez, Bağlık üçüncü mıntıka, Gelik madenlerini de ihtiva etmek üzere İnağzı’ndan Kilimli’ye kadar mümtedd saha dördüncü mıntıka, Amasra madenleri beşinci mıntıkayı teşkil etmektedir. İşbu menatık haricinde kalan Ilısu31 ve köyü menatıkı vardır ki biri ikinci diğeri dördüncü mıntıkanın imtidadından başka bir şey değildir. İşbu menatıkı yekdiğerinden ayıran (kalker - kireçtaşı) tabakatı da tamamen maden kömürü damarlarını takip eder. Binaenaleyh gerek sahilde ve gerekse dâhilde çalışan maden kömürü ocakları imalatı umumiyetle su sathından yukarıda ve en kolay şerait dâhilindedir. Arkasında ormanı, önünde deniz bulunan ve birinci metreden itibaren kömür istihsali mümkün olan böyle bir servet kaynağından bugüne kadar kemaliyle istifade edilememesi ve elyevm de istifade edilecek çarelerin bulunamaması cidden teessür ve teessüfle telakki edilmelidir. Halen çalışılan aksam-ı madeniye en ucuz ve en kolay olduğu halde tesisat namına bir şey yapılmaması, istihsalatın fenne tevfik edilememesi; atiyen daha müşkil şerait altında istihsalatta bulunmaya mecbur olacağımızdan, ihmal ile görülecek şeylerden değildir. 26 Örnek numune gibi bir anlama gelmektedir. Ilıksu (?) 28 Mebde (başlangıç) ya da mebadi (başlangıçlar) olmalı. 29 Nefelinli (?) 30 Kozlu (?) 31 Ilıksu (?) 27 30 Binaenaleyh Avrupa piyasasında da istihlak edilmeye namzet olan havza kömürlerinin suret-i istihsali ve istihsal şeraiti hakkındaki mülahazat ve mütalaatımızı diğer hafta yazacağız. *** 31 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Havza-i Fahmiyesinde Kömür İstihsali”, Meslek, 24 Şubat 1925 (S.11), s.10 (M.24 Şubat 1925:10). 32 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Havza-i Fahmiyesinde Kömür İstihsali”, Meslek, 24 Şubat 1925 (S.11), s.10 (M.24 Şubat 1925:10). Kömürün keşfinden sonra istihsal nasıl başladı? “Hükümet işletme” usulü bir angarya idi. Havza-i fahmiyede maden kömürünün istihsali şeraitini tedkik ederken biraz maziye avdet zaruridir. Havza-i fahmiyenin bidayet-i keşfinde tam manasıyla hükümet tarafından bir [hükümet işletme usulü] vazedilmişti. Bu şekle nazaran maden ocakları Ereğli’de müteşekkil “Maden-i Hümayun Nazırı”nın nezaret ve idaresi altında mahalli, müteahhit ve mültezimlere verilmiş havza-i fahmiyeyi muhit kazalar halkı ve hayvanatı [müretteb usulü] unvanıyla bu ocaklara tertip ve tahsis edilmişti. Bu ocakların ihtiyacı olan maden sütunu dahi keza mürettebe usulüyle yine bu kazalar halk ve hayvanatı üzerine tertip edilmiştir. İş bu madenlerin idaresine ait ve halen dahi mer-i bulunan 24 Nisan 3832 tarihli nizamnamenin yalnız birkaç maddesi şudur : [1]33. Madde 21-Maden-i mezkûr ocaklarında istihdamı lazım gelen sunuf-u ameleden kazmaciyan ve küfeciyan ve kiraciyan Ereğli Sancağı dahilinde kain ondört kaza ahalisine münhasır olup kazaha-i mezkurenin nüfusu cedidelerinde on üç yaşından elli yaşına değin beyninde olan nüfus-u zükuru kaza be-kaza tesbit-i defter olunup bunlardan alil ve çürükleri bittefrik kusuru işbu deftere müracaatla ati-üz-zikr usule tevfikan celb olunacaktır. Madde 32-Yirmi birinci maddede zikr olunan sunuf-u selase-i ameleden kiraciyandan bir kaza veyahut bir divanda mevcut olan kiracı hayvanatı iki kısma taksim olunarak kısmı evvel ocaklara celb ile on beş gün kömür keşide ettikten sonra kısmı sanisi gelip kısmı evvel karyelerine avdetle diğer nöbetlerinin vakti gelinceye değin hem hayvanlarını dinlendirecek ve hem de umuru beytiyyet34 ve mezruatına35 bakacaklardır. Madde 16-Bir karyeye tevzi olunan sütun vakti şita duhul etmeksizin36 mah-i Ağustos ve nihayet Eylül nihayetine değin tamamiyle nakline evvel karyenin muhtarı borçlu olup matlup olunan sütunun vaktiyle nakline muvaffak olamayub da sütunsuzluktan dolayı merbut olduğu ocağın imaline halel geldiği veyahut bacasının göçdüğü bu fenalığın sebeb-i hakiki bi-t-tahkik sebebiyet muhtar-ı merkum üzerinde kalmadığı halde bu babda vaki olacak mazarratın şiddet ve hiffetine37 göre komisyonun tahdid edeceği müddetle mahbusen mücazat olacaklardır. İşte şu mevad-ı nizamiye delaletiyle görülüyor ve anlaşılıyor ki havza-i fahmiyeye komşu olmak bedbahtlığına uğrayan halk, [müretteb usulü] unvanıyla [angarya] olarak maden ocaklarına sevk edilmekde idi [1]38 binaenaleyh maden işletmesine lüzumu olan amele, sütun ve nakliyat işi bu suretle temin olunduktan sonra kazma, kürek, küfe ve sair 32 24 Nisan 1283. [1] olarak referans belirtilerek sayfanın altına “Cümle ve kelimeler aynen yazılmıştır” notu düşülmüştür. 34 Evleri ile ilgili işleri. 35 Ekinlerine. 36 Vakit kışa girmeden. 37 Hafifliğine. 38 [1] referansıyla sayfanın altına “Bu mevzular amele işlerine aid yazılarda münakaşa edilecektir” yazılmıştı. 33 33 malzeme de keza bir depoda hükümet tarafından iddihar edilmiş39 bulunduğundan müteahhit ve mültezim ihtiyacı olan mevadı bu depodan fiyat-ı mukarreresiyle almakta idi. Hükümet, istihsal edilen kömürü bir (tırmık) ile taradıktan sonra parça kısmını almakta ve tırmık gözlerinden artan ve ceviz cesametinden aşağı olan kısmını terk eylemekte bulunduğundan bir zaman sonra madenciler, nakliyat masrafından kazanmak için bu ameliyatı ocak dâhilinde icra ve kömürün bu kısmını ocak dahilinde terk etmeye başlamışlardır. Bu metrukât, halen birçok ocaklarda yangın zuhuruna sebebiyet vermektedir. Çalışan işçi ücreti dahi “aynen” tesviye edilirdi. Ocaklarda nihayet ziya-yı şemsin hulul edebileceği sahaya kadar gidilir istihsalatta pek kolay tedarik edildiğinden makine ve alat yerine yalnız insanlar istihdam olunurdu. Müttefikin ve Rusya harbinde yani Kırım Muharebesi’nde Karadeniz’e geçen müttefikin donanmasının ihtiyacı olan kömürü havzadan tedarik etmek zarureti, istihsalatının tezyidini elzem kılmış ve bunun için Sırbistan’dan bazı kimseler getirilmiştir. Bu adamların madencilikte ihtisası yoktur, yalnız tünel işlerinde maharetleri vardı. Bunlarla kömür istihsalatı bir parça tezyid olunabilmiş, fakat tabiatıyla temdin40 edilememişti. Bu gün dahi bunların namına havzada birçok maden ocağı ve maden damarı mevcut bulunmaktadır. Mürur-u zamanla Türkiye’nin kömüre ihtiyacı artmasına binaen yani hükümet müessesatından başka, haric piyasada dahi kömüre ihtiyaç hasıl olmuş hem bu ihtiyacı temin etmek ve hem de istihsalat yapan müteahhit ve mültezimlere heves ve havaheş(?) telkini için istihsalatın yüzde altmışının harice satılmasına müsaade olunmuştu. Bu suretle yüzde kırk hükümetin tespit ve tayin edeceği fiyatla hükümete ait bulunacaktı. Madenlerin hükümete ait bulunması ve maden levazımının ve amelenin hükümet marifetiyle temin ve tedarik edilmesi hasbiyle, bu hal gayet tabii görülmekte idi. Bir müddet bu suretle istihsalatta bulunulan havza kömürleri memleketin ihtiyacına yine kafi gelmediği gibi bu sıralarda ticaret-i bahriyede görülen inkişaf dahi havzanın ıslah ve tekamülünü zaruri kıldığından (Gürcü Kumpanyası) namıyla tanınan bir müessese havzaya girmiş ve havzada (Gürcü Kapısı) namıyla meşhur olan Kozlu’daki ocağı açmıştır. Avrupai istihsalat yapmak fikir ve maksadıyla yapılan ilk tesisat işte burasıdır. 25 Teşrin-i Sani41 309 tarihinde “saadetlü kalfa Vasilaki Efendizade saadetlü kalfa Yanko Bey’e Tersane-i Amire’den kırk iki sene müddetle verilen liman imtiyazıyla işe başlayan (Ereğli Şirket-i Osmaniyesi)[1]42 havza istihsalatının tezayüdünü ve istihsalatın temiz olarak pazar füruhta ihracını” temin etmiş ise de şeraiti istihsali temdid edememiş ve bu sahada havza yine iptidai olmaktan kurtulamamıştır. Ancak madenlerin umur-u idaresi (Maden-i Hümayun) Nezareti’nden ve Bahriye İdaresi’nden Nafia’ya ve ondan sonra Ziraat ve Ticaret Nezareti’ne devredildikten ve Meşrutiyet idare ilanından sonra maden işçileri üzerinde hükümet marifetiyle yapılan istismara tam manasıyla ve bütün şiddetiyle devam imkanı kalmaması hasbiyle istismarın idamesi için anasırı ecnebiyeye ihtiyaç hasıl olmuştur. Ecnebi sermayesinin havzaya duhulünü takiben ecnebi işçi müdüranıda havzaya gelmiş ve (say)a43 hakim olmuştur ki bu mevzu ameleye aid makalelerde münakaşa 39 Biriktirilmiş. Geliştirme, modernleştirme. 41 Kasım. 42 [1] referansıyla sayfanın altına “Fransız misyonerlerine aittir” yazılmıştı. 43 Çalışma, emek. 40 34 edilecektir. Yalnız burada şunu söyleyelim ki ecnebi işçi müdüranı havzada bir sanat yaşatamamış ancak işçinin sayından azami istifade etmekte bulunmuştur. Bu gün havzamızdaki istihsalat tamamen iptidaidir. Bütün havza-i fahmiye ocakları dâhilinde kazma ile istihsal edilen kömürler küfe ile anayollara nakil edilmekte ve buradan, dekovil tesisatı mevcut ise vagonatlara konmakta ve bu suretle ocak harmanında iddihar edilmektedir. Bazı ocaklarda dekovil vazifesini (oluk)lara gördürmekte olduklarından kömür bu oluklar vasıtasıyla sevk edilmektedir. İhracat esnasında dahi yine küfelerle vagonlara tahmil edilmekte, ve iskelelerden kayıklara konmakta kayıklardan küfelerle keza vapur ambarına tahmil olunmaktadır. Vapur saha-yı istihlakda yine küfe ile tahliye olunmaktadır. İşte bu namütenahi aktarma ile kömür, kıymetini yüzde üç yüz derecede kaybetmektedir. Say kuvvetine müstenit olarak icra edilen bu istihsalat ve sevkiyat yüzünden kömür fiyatı yükseldikçe yükseliyor. Havzanın dört mevkiinde, hükümet tarafından inşa edilen ve ikisi müteahhide verilen, diğer ikisi hükümet tarafından idare olunan dört “şimendifer” ve şirkete ait bir “hattı hevai”, ufak tefek madencilere ait “varagele” ve Zonguldak limanıyla bu limanda bulunan iki “vinç” vardır ki bunlar havza-i fahmiyenin belli başlı tesisatını teşkil ederler. Kömürlerimizin kıymetini terfi edecek lavvar ve elek tertibatı dahi yalnız üç tanedir. Havzanın temeddün ve terakkisini temin için büyük sermayeye ihtiyaç aşikar ise de küçük sermaye ile de hariçten sermaye koymayarak kendi yağımızla kavrulmak suretiyle havzayı bugünkü mütereddi mevkiinden kurtarmak mümkün olabilir. Maden işlerinde ecnebi sermayesinden istifade etmek en sonra düşünülecek bir meseledir. Çünkü bunun şeklini tayin etmek haylice mühim bir meseledir. *** 35 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli Zonguldak Kömür Havzasında Türk İşçiliği”, Meslek, 3 Mart 1925 (S.12), s.8 (M.3 Mart 1925:8). 36 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli Zonguldak Kömür Havzasında Türk İşçiliği”, Meslek, 3 Mart 1925 (S.12), s.8 (M.3 Mart 1925:8). Maden ocaklarında muzdaribane çalışan amele, Karadeniz’in kıraç sahillerinde toprak istihsaliyle hayatını temin edemeyen zavallı köylülerdir. “Deniz, Nakliyat ve Tahmilat Amelesi Derneği” madenlerde çalışan bir kısım ameleye, yavaş yavaş hayatı çekilir bir büyük halete getiriyor. Ereğli havza-i fahmiyesinde çalışan işçileri umumiyetle iki kısma ayırmak lazımdır. (1) sanayi-i umumiye, (2) sanayi-i hususiye.. Sanayi-i umumiye işçileri tesviyeci, tornacı, marangoz ve sair sanat sahipleridir ki bu kısım işçiler kömür işçiliğinden başka sahada da idame-i hayat ve mevcudiyet edebilirler. Sanayi-i hususiye işçilerine gelince; bunlarda, (kazmacı), (tamirci), (yıkayıcı), (lağımcı), (tahmilci) gibi sanatlardır ki bu kısım erbab-ı mesai yalnız kömür maden ocaklarında çalışır ve bu sahada iş bulamadığı zaman esas meslek ve vazifesi olan çiftçiliğe avdet eder. Binaenaleyh; [sanayi-i umumiye işçileri] istisna edildiği takdirde [sanayi-i hususiye amelesi] ki - % 95 teşkil eder. (Zeval-i veçhin) az, çok araziye, eve, çift hayvanına maliktir, bu kısım için amelelik (arızi)44dir. Asl-ı hayatı olan (rai) ve (rai) hayata atılmak için maden de muzdaribane çalışır, binaenaleyh madende yaşadığı ızdırapaver45 hayata nihayet vermek zaruretiyle kıvranır. Bu ameleyi, madende hiçbir Avrupai eşkâl tatmin etmiyor. Oturduğu barakayı yakar ve yıkar, saha-yı imalatta lakayddır. Hastalığını bir iki gündelik daha fazla aldıktan sonra; fakat devr46 şiddetinde hisseder, sanatda tekâmül hissi yoktur, gündeliğinden işinin hitamında haberdar olur. İşte buna binaendir ki servette, sanatta, sermayede bir nispet-i muayyene dâhilinde inhitat47 eder. Binaenaleyh Türkiye her şeyden evvel bir (amele ırkıyyeti), (amele mevcudiyeti) yaratmak ve yaşatmak ıztırarındadır. Bu (amele ırkıyyetini) yaratmak için de işçiyi (zeval-i veçhin) olmaktan kurtarmak, maden ameleliğine tevcih etmek, terfih ve igna48 değil ıtma49 ve ikna (?) eylemek lazımdır. Bu gayeye nasıl varılır? Bu netice nasıl istihsal edilir? Bu mevzuları münakaşa edebilmek için (kömür işi) ve kömür işçiliği hakkında haiz-i malumat olmamız iktiza ettiğinden işbu aksam hakkında tedkikat icrasını [Meslek] vazife addetmiş olduğundan bu haftadan itibaren Zonguldak maden ameleliği hakkındaki tedkikatımızı neşrediyoruz. Ve sanayi-i hususiye işçiliğini diğer aksama tercih ediyoruz. Sanayi-i hususiyeden deniz işçiliği (Ereğli)den (Zonguldak), (Kilimli)ye kadar yirmiyedi mil imtidadındaki sahillerde maden kömürü nakliyat ve tahmilatı yapılacak iskele ve oluk [1]50 adedi onsekize baliğ olur. Bu iskelelerden senede -Zonguldak limanı müstesna olmak üzere- dört ila beş yüz bin ton kömür nakledilir. 44 Geçicidir. Izdırap getiren. 46 Devr, dönen, dönüp dolaşan anlamında okunabileceği gibi dur (uzak) anlamında da kullanılabilir. 47 Çöküş. 48 Zengin etme. 49 Tamaa düşürme. 50 [1] referansıyla sayfanın altında “Maden ocaklarının sahilde kömür tahmil ettiği iskeleye oluk tabir olunur” açıklaması yapılmıştı. 45 37 İşbu kömürün nakliyat ve tahmilatında çalışan işçiler tamamen ve kâmilen [Ereğli] halkıdır. Bu esnafın sekizyüz kişilik bir kadrosu, yetmişsekiz kadar da kömür nakline mahsus kayığı vardır. Bu kömür kayıklarının hacm-i istiabileri onbeş tona yirmibeş tonaya kadar tehalüf eder. Beher kayıkta dört işçi bulunur. Bu işçiler diğer limanlardaki kayıkçılar gibi hamuleyi nakil ile iktifa etmeyip aynı zamanda tahliye ile de mükelleftirler. Yani kayıklarda [yasacı] namıyla ayrıca amele istihdam olunmaz. Kayığı tahliye işi kayık ücretine tabidir. Bir kayıkla bir günde asgari seksen ton kömür nakil ve tahmil edilir. Beher kayığın kazancı beş kısma ayrılır. Bu beşten biri kayık hakkı, diğer dördü içinde çalışan işçiye aittir. Masarif-i seferiye ve zaruriye; kumanya bedeli hasılat-ı umumiyeden çıkarılır. Kayıklar, oluktan kömür alarak sefinenin bordasına yanaşır ve bu kömürü ufak küfelere doldurarak sefine küpeştesine teslim ederek vazifesini ikmal eder. Sefinede ayrıca tahmilat amelesi bulunduğundan bu amele de vapurun tahmilatını ikmal eder. [Hap=kömürün istifi] vazifesi işbu tahmilat amelesine aittir. Bugün bu kısım işçilerin aldığı ücret her iskele için maktudur, ton başına kayıt ücreti kırk kuruş, amele ücreti yirmibeş kuruştur. Vesait-i tahmiliyeden küfe bedeli, kayıkta kullanılan kürek ameleye, vapurda kullanılan kürek madenciye aittir. Bu kısım işçilerin altmış sene evvelki şekli sayı ile bugün ki şekli sayı arasındaki fark yalnız iskelelere oluk inşa edilmesinden ibarettir. Akdemce51 kömür harmanlardan küfe ile kayığa nakil edilirken şimdi vasıta-i nakil ufak [Berlin (?) =vagonat]dır altmış sene içinde bu kadar terakki çok bile! Dört sene evveline gelinceye kadar işbu kayıkçılar [kâhya] idaresinde çalışırlar idi. Kâhyaya aidat olarak, kayıkçı ve amelenin kazancından ton başına 10 kuruş mütebaki varidattan dahi yüzde altı [% 6] kuruş ki ceman yüzde yirmibir [% 21] küsür kuruş almakta idi. Senevi tonası altmışbeş kuruştan asgari üçyüzbin ton iş görüldüğü cihetle kâhya şahsına senevi asgari otuz, kırkbin liraya yakın teneffu52 temin ederdi. Bu kadar menafiye mukabil yalnız işçiye istihkakı[nı] namuskâr tediye etmiş olsa idi bugün yine bu köhne usulü idame edebilirdi. Ne fayda ki işçi bunca fedakârlığına, her türlü saha-i ilticadan mahrum kayalık sahillerde büyük dalgalarla boğuşarak hayatı pahasına kazandığı parayı yüzde yirmi noksanıyla almak hakkından işçi çok uzak bulunuyordu. Binaenaleyh havzanın en zinde, en faal olması lazım gelen bu kısım işçilerinin bu suretle hayat-ı perişanlığı kabil-i ihmal ve emhal olmadığından geçen üçyüzotuzyedi senesi iptidasında Zonguldak Madeni Amele Müfettişliği’nce esasen kanunu mahsusuyla mülga bulunan [kâhyalık] usulü bilfiil ref ve ilga olunmuştur. Bundan sonra bu kısım amelenin işlerini teshil53, hukuk-ı müktesebelerini temin, mesailerini nafi54 kılmak için suret-i sayı mübeyyin55 bir talimatnamenin tanzimi zarureti hâsıl olmuştur. İşbu talimatnamenin tanzim ve kabulüne kadar Müfettişlik, Maden Müdüriyetiyle müştereken deniz nakliyat ve tahmilat işçiliğini idare etmiş ve birçok sene evvel bir 51 Önce. Fayda. 53 Kolaylaştırma. 54 Karlı. 55 Açıklayan. 52 38 talimatname-i mahsus ile [Deniz Nakliyat ve Tahmilat Amelesi Derneği] icra-yı faaliyete başlamıştır. Bu teşkilat sayesinde işçi hak ettiği parayı peşinen almakta, hastalara bakılmakta, işsiz kalanlara muavenet edilmektedir ki hususat-ı salife her insanın en ibtidai hukukunu teşkil etmektedir. Hedef-i asli; nakliyat ve tahmilat işçiliğini temdin, işi teshil, ve tesri56 olup şuurlu bir surette bu gayeye doğru yürünmektedir. İkisi kayık sahibi ve diğer ikisi kayıkçı, ikisi tahmilat amelesinden olmak ve bilfiil bizzat çalışmakta olanlardan intihap edilmiş bulunmak suretiyle teşekkül etmiş olan Deniz Nakliyat ve Tahmilat İşçileri Derneği Talimatnamesi’nin yedinci maddesi mucibince ale-lumum kazancın yüzde sekizi masraf ve sermaye olarak dernek emrine terk edilmekte, yine mezkûr talimatnamenin onüç ve ondördüncü maddesi mucibince masraf ve sermaye olarak bervech-i ati işlerin icrası mukarrer bulunmaktadır. 1-Masraf: 1.Baraka ve idarehane icarı. 2.Memurin ücüratı. 3.Tabip ücreti ve edviye bedeli. 4.İş elbisesi. 5.Kayık tamiratı 2-Sermaye: 1.Römorkör ve kayık mübayaa ve inşaat ve tamirat mühimmesi. 2.Sevahilde tesisat. 3.Koğuş inşası. 4.İstihlak kooperatifleri, aşhane ve müessesat-ı müfide ve sıhhiye. Dernek faaliyete başlamasını müteakip masraf kısmında birinci derecede en hayati işleri nazar-ı dikkate almış, sıhhati muhtell57 bulunan ve binaenaleyh ırki tereddinin58 başlıca saik ve amili bulunan işçi ailesinin ahval-i sıhhiyesini ıslaha ibtidar59 ederek işçilerin en mütekâsif60 bulunduğu dört mevkide sıhhi teşkilat meydana getirmiştir. İşbu teşkilat sıhhiye ile ferden fert bütün işçi ve ailelerinin hayat ve sıhhati ehemmiyet ve şiddetle murakabe altına alınmıştır. En büyük hastalıklarını tabiatın tesadüfüne terk ederek ibtidai insanlar gibi yaşayan bu işçilere ait sıhhi teşkilatın iki senelik faaliyetini atiyyen yazacağız ve o zaman mazinin nisanıyla Anadolu çocuğunun hayat ve sıhhatinin nasıl heder ve israf edildiğini göreceğiz. Yine masraf kısmından baraka tedariki temin olunmuştur. Akdemce işçiler iş sahasında geceyi ya kayıklarda veyahut kayıkların altında kum üzerinde geçirirlerdi. Binaenaleyh bu sefalet-i hayatiye biran evvel 56 Hızlandırma. Bozulmuş. 58 Soysuzlaşmanın. 59 Başlama. 60 Yoğunlaşan. 57 39 nihayet vermek lazım geliyordu. Bunun için her mevkide barakalar temin ve tedarik olunarak işçinin iş sahasında ibatesi61 temin olunmuştur. İş elbisesi olarak da bu sene muşamma tevzi edilmiştir. Burada en ehemmiyetli kısım sermaye sahasındadır. Havza-i fahmiye nakliyat ve tahmilatının tamamen insan kuvvetine istinat etmesi ve kömür nakliyatında ekseriya en ibtidai merakib ve vesaitin çalışması ve deniz işçiliğinde, pek muztarr62 kalan, ve binaenaleyh meslekte ihtisası olmayan, işçilerin çalıştırılması, merakib-i nakliyenin adeden fazla bulunmasını ve işin son derece bataetle63 ve hiç şüphesiz çok yüksek fiyatla görülmesini intaç eylediğinden birer, birer bunlara mani-i tedbir ittihazı icap etmiştir. Dernek teşekkülünü müteakip deniz işçiliğine pek büyük rağbet uyanmış, bütün amele bu sahaya teveccüh etmişti. Başlıca saikte hayat ve sıhhatin ve hukukun mümin olduğu görülmesinden münbais idi. Mahal mahal teşkil edilen komisyonlar, işçilerin ihtisasını, sıhhatini tedkik etmek suretiyle deniz işçilerine ait bir kadro meydana getirmişlerdir. Bu kadro mucibince havzanın nakliyat ve tahmilat işçilerinin adedini tespit etmiş ve mevcud merakib kâfi görüldüğünden badema kayık inşası men olunmuştur. Yirmiyedi mil imtidad eden sahillerde yirmibeş, otuz tonluk kayıkların gerek boş ve gerekse dolu kürekle seyir etmesi hem zamanın ve hem de sayın heder olmasını intaç ettiğinden derhal bir römorkör mübayaası kararlaştırılmış ve icabına tevessül edilmiştir. Merakib-i nakliyemiz, diğer limanlarda olduğu gibi, denizde kalmayıp her gün işin hitamında karaya çekilmekte olduğundan bazen melhuz64 muhalefet-i hava sebebiyle ve kayık çekmekte mevcut müşkülata binaen işin yarı yolda bırakılmasını icap ettiğinden kayıkları çekmek ve yüzdürmek için sahillerde tesisat meydana getirilmesi kararlaştırılmış ve tedkikata başlanmıştır. Seksen kadar kayığı ve sekizyüz kadar işçisi bulunan işbu dernek teşkilatının bugün bu tesisatı meydana getirecek kadar sermayesi mevcut bulunmaktadır. Siyasi hiçbir gaye istihdaf65 etmeyerek yalnız mesleğin inkişafını temin etmeye çalışan ve mesleki bir intihapla müteşekkil bulunan havza-i fahmiye Deniz İşçileri Derneği’nin mevcudiyet ve faaliyeti, halen dahi numuneyi imtisal olacak derecede görülmektedir. *** 61 Barındırma. Çaresiz. 63 Yavaşlık. 64 Hatıra gelen, olabilen. 65 Hedef tutma. 62 40 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası”, Meslek, 10 Mart 1925 (S.13), s.4 (M.10 Mart 1925:4). 41 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası”, Meslek, 10 Mart 1925 (S.13), s.4 (M.10 Mart 1925:4). Kömürün istihsal, tahmil ve nakil işleri, kömür kıymetinin yüksek olmasında amil nedir? Vaziyeti kurtarmak nasıl olur? […Yeter ki maden siyasetimizde milli iktisadımızı koruyucu ve kurtarıcı bir sistem takip edilsin] Havza-i fahmiye kömürünün istihlakını tamim66, istihsalini tezyid, şerait-i istihsali temdin ile mümkündür. Bütün dünya kömürleriyle aynı dereceyi kuvvette olan ve pek büyük bir servet teşkil eden kömür havzamızdan, kendisinden çok dun67 kıymet ve kuvvette bulunan havza-i fahmiyeler kadar istifade edilmesi, kömürlerimizin saha-yı istihlakı Akdeniz’e kadar müntehi olduğu halde, kendi sularımızda bile ecnebi rekabeti altında ezilmesi, hiç şüphesiz istihsal şeraitinin pek iptidai bulunması ve bi-n-netice kömürün pek pahalıya mal olmasından inbias etmektedir68. Bununla beraber iptidai tarzda istihsalat; kömürün yalnız pahalıya mal olmasıyla da kalmayarak kıymetinin de üç dört derece tenzilini intaç ediyor ki bütün bunlar yalnız (sermaye) hesabına değil, (say) hesabına, (memleket) hesabına da bir zarar teşkil ediyor. Havza-i temdin: Şerait-i istihsali fenne tevfik, istihsal ve nakil işlerinde mümkün olduğu kadar insan yerine makine kullanmak ve kömürün kıymetini ihlal etmeden Pazar-ı istihlaka sevk etmek olduğu, ve bunlar çok faydalı bulunduğu ve bu hakikat el ile tutulacak kadar açık görüldüğü halde bu neticenin istihsaline sai hareketlerin belirmemesi veyahut bu esbaba tevessül edilmemesi çok garip ve şayan-ı tesir değil midir. İmalat, istihsalat; ve nakliyat işlerinin tanzim ve temdini mutlak sermayeye muhtaç olduğunu ve bu sermayeyi memlekette tedarik mümkün bulunmadığını mazeret olarak serd ederler ise bu mütalaat karşısında utanmak vazifesi havzada sermayedar geçinen Frenk müesseselerine raci olur. Havzai fahmiyede mevcut ale-l-umum madencilerin başlıca sermayesi, uhdelerinde bulunan ruhsatnamelerle pek ucuz bir ücretle istihdam ettikleri ameleden ibarettir. Zonguldak, Kozlu, Kilimli, Çatalağzı mevkilerinde bulunan ve ceman otuzbeş, kırk kilometreden ibaret olan şimendiferi dahi hükümet inşa etmiş, alet ve edevat-ı muharrike ve müteharrikesi hükümet tarafından getirilmiş ve fakat Zonguldak ve Çatalağzı’nda iki mevkide bulunan şimendiferin işletilmesi Fransızların teşkil ettiği Ereğli Şirketi’ne devredilmiş, diğer ikisi hükümet tarafından işletilmekte bulunmuştur. Bu şimendiferlerin Fransızlara verilmesinde hakim olan zihniyeti bilmiyor isek de Çatalağzı şimendiferinin bugün bir yığın enkaz haline geldiği, Zonguldak şimendiferinin dahi pek yakında aynı akıbete uğrayacağı muhakkaktır. Filhakika Gelik ve Üzülmez mevkileri arasında inşa edilen hevai hat, Çatalağzı mevki şimendiferinin ehemmiyetini ıskat etmiş ise de, şirket depolarından limana temdid edilecek üç, dört kilometrelik bir hevai hat, Fransızlar nazarında Zonguldak şimendiferinin 66 Tüketimi genelleştirme. Aşağı. 68 İleri gelmektedir. 67 42 de ehemmiyetini ıskat ederse de bu menatıkta çalışan diğer yerli maden ocakları şimendifer ihtiyacından hiçbir suretle fariğ69 olamayacağından pek büyük ehemmiyetle vaziyeti tedkik icap eder. İşte bu halde gösteriyor ki havzada mevcut tesisat hükümet tarafından meydana getirilmiş ve en büyük tanınan bir müessese bu tesisatı tezyid ve ila edeceği yerde tamamiyle tahrip etmiştir. Binaenaleyh sermayedar bir müessese adıyla itilafname, şartname, imtiyazname, ruhsatname unvanları ile bol bol imtiyazlar, inhisarlar, müsaadeler verilen Frenk müessesatıyla yerli müesseselerimiz arasında mukayese yapabilecek hiç fazlalık yoktur. Kömür, umumiyetle aynı şekilde istihsal, aynı şekilde nakil ve aynı şekilde pazar-ı füruhta70 konur. Yerli madencilerimiz gibi iptidai çalışan, makine işlerini bile insanlara yaptıran, en basit ilim düşüncelerinden uzak yaşayan bu ecnebilerin Türk servet ve sayına hakim yaşamalarına müsaade edilmesi sermaye ve ilim sahibi olarak tanıttırılmış bulunmasından münbais değil midir. Tam iptidai çalışacak isek şu halde arada bu Frenk teşekküllerine ne lüzum vardır. Memleket servet ve sayının israfıyla kazanılan üç buçuk kuruş ağyar71 ellere geçmeyip memleket çocuklarının ellerinde kalsa hiç şüphe yok şerait-i istihsaliyemiz tedrici surette kemal yolunu tutar. Binaenaleyh evvelce de, dün de hatta bugün de bu Frenk teşekküllerine, memleketin felaketini intaç edecek kadar atıfet gösterenler, bu atıfetin yüzde birini yerli sermayeye göstermiş olsalar şekil tamamen değişecektir. Hülasa, kömürlerimizin pek iptidai istihsal ve nakil ve tahmili yukarıda da yazdığımız gibi masarif-i istihsaliye ve tahmiliye ve nakliyenin tahammül edilemeyecek derecede artmasını ve kömürün tenakus-ı kıymetini ve vaktin ve sayin israfını intaç etmektedir. Pek az bir fedakarlıkla yapılacak tesisat sayesinde kömürün beher tonasında üç liradan fazla bir tasarruf imkanı daima mevcuttur. Bu imkanı elde etmek, tahayyül ve tasavvur edildiği kadar büyük sermayeye muhtaç bir şey olmadığı cihetle milli müessesemizce pekala başarılabilecektir. Yeter ki maden siyasetimizde milli iktisadımızı koruyucu ve kurtarıcı bir sistem takip edilsin. Bunun için, milli bankalarımızdan birinin havzaya idhali ve katiyen muvazaa72 meydan vermeden bu teşekkül etrafında yerli madencilerimizin ittihadının temini, husul-ü maksada kafi gelecektir itikadındayız. Hükümet ve madencilik mahafilinde hayli dedikodu mevzuı olan (İstismar Kanunu Projesi) bu gayeyi temin etmekten başka muvazaalı vaziyetler ihdasına bais olacağından çapraşık hareketlerden tevakki edilmesi katiyen iktiza etmektedir. *** 69 Vazgeçen. Satış pazarı. 71 Yabancı. 72 Bahse girişme, danışıklı dönüşüklü. 70 43 İş Muhitlerimizi Tedkik: Deniz ve Maden Kömürü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti ve Tahmil Tahliye Ücretleri”, Meslek, 17 Mart 1925 (S.14), s.9-10 (M.17 Mart 1925:9-10). 44 “İş Muhitlerimizi Tedkik: Deniz ve Maden Kömürü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti ve Tahmil Tahliye Ücretleri”, Meslek, 17 Mart 1925 (S.14), s.9-10 (M.17 Mart 1925:9-10). Deniz tahmil ve tahliye ücretini tedkik ederken, içinde kuvvetli bir meslek ahlakı teşekkül etmekte olan bir teşkilatla karşılaştık. “işin şartı ve kaidesi” “İşte tembellik ve itaatsizlik etmemek” bu teşekkülün rehberi oluyor. İşin mefkûresi de zaten bu değil mi? [Dünyanın uzak illerinden kelan73 nafakayı sen bazen gemilerden sırtında taşırsın, nafakalık gıda, kimin için kumaş, kereste, kömür nihayet senin sırtına dayanır. Alnından ter akar, boynun bükülür, vücudun iki kat olur… Sevine sevine bunları yüklenir, çıkarır, indirirsin. Bütün bunları, çoluk çocuk, alil74 sefil, genç ve ihtiyar. Bila tefrik insanlara hizmet için ihtiyar etmektesin. Sayın meşkûr75 manevi mükafatın ind-Allah müzdad76 olacaktır… Bütün beşere faydalı olmak üzere akan terinin her katresinin mukaddes olduğuna inan…] [Amele götürüldüğü işte tenbellik ve itaatsizlik etmeyecek, işin şartı ve kaidesi ne ise o yolda çalışacak; terbiye ve edebe muhalif serkeşlik etmeyecektir. Aksi takdirde heyet-i idarenin kararıyla yaptığı hareketin derecesine göre yolsuz edilecektir.] Geçen haftaki nüshamızda, “İstanbul Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti’nin, kömür tahmil ve tahliye fiyatlarına, yüzde otuz derecesinde zamaim77 icrasına karar verdiklerini bir haber olarak yazmış, bu hal atalete mahkum yaşayan İstanbul limanının bütün bütün, akametini intaç edecek kadar tehlikeli bir hareket görünmektedir. Bu hususta tedkikat yaparak ayrıca yazacağımızı, söylemiştik. Bu hafta içinde muharrirlerimizden birini “İstanbul Umum Deniz İşçileri Tahmil Tahliye Cemiyeti” merkezine gönderdik. İş ücretlerinin ve bu kısım işçilerin hayat ve maişet şartlarını tedkik ederken, memnuniyet ve sevinçle kayd edilmeye, içinde meslek ve iş şiarı kuvvetli bir cereyan halinde yaşayan bir teşekkül ile karşılaşmış bulunuyoruz. Siyasi dağdağalardan, politika partilerinden uzakta yaşamaya azmetmiş bulunmanın verdiği kararla nizamnamelerini tanzim eden bu işçiler, diğer tarafdan içtimai iş bölümünün icabına uygun kendilerine bir mesai kanunu: “umum deniz ve maden kömürü tahmil ve tahliye amelesinin tavr-ı hareket ve ücret-i yevmiyeleriyle idare-i dahiliyelerine dair bir talimatname” hazırlamış bulunuyorlar. İşte yukarıdaki fıkralar, “işçi kardeş” diye başlayan ve bil-umum liman işçilerine hitap eden nizamnamenin ilk sayfasındaki beyannameden ve talimatnameden bazı fıkralardır. Bu maddeler gösteriyor ki, bu amele cemiyeti bir yandan iş ücretinin sermaye karşısında kuvve-i müeyyidesini teşkil etmeye çalışırken müfrat78 cereyanlardan uzak ve işin icabatını idrakten mütevellid bir şuurla cemiyet içindeki vazifesini bihakkın görmeye namzet bulunuyor. 73 İri gövdeli. Hasta, kör. 75 Beğenilmiş, övgüye değer. 76 Çoğalmış. 77 Arttırmalar, zam. 78 Terk olunarak unutulmuş. 74 45 Meslek, bir iş ve iktisat gazetesi olmaya çalışırken bu gibi meslek cemiyetlerinin dertlerine ve fikirlerine makes79 olmayı birinci vazifesi meyanına idhal etmiş bulunuyor. Cemiyet talimatnamesinden bazı mevad naklediyoruz: “-İstanbul limanında, mevad-ı ticariye ve maden kömürü tahmil ve tahliyesiyle iştigal eden ve deniz işçiliği[ni] kendisine meslek ittihaz eyleyen amele, hükümetimiz tarafından müsaade-i mahsusayı haiz cemiyetimize dahil olmak hakkına malik olup hüviyet cüzdanı hamil olduğu ve nizamat mevzuasına riayetkar bulunduğu müddetçe hukuki her türlü zıyadan80 vikaye81 olunacak ve nizamname mucibince her türlü muaveneti sıhhiye ve içtimaiyyeye mazhar olacak ve nizamname-i esasi ve talimatname ahkamına tabi olmayan ve cemiyetten alelusul kaydı terkin edilenler iş bu müzaheret ve muavenetten mahrum kalacaklardır. -Maden kömürünü depolara ve depolardan merakib-i bahriyeye nakil ve tahmil ve tahliye eden ameleler dahi cemiyetin aza-yı tabiyesindendirler. Emval-i ticariye ve maden kömürü tahmil ve tahliye eden deniz işçileri öteden beri bu işle meşgul ve hayatını bu işde çürütmüş ameleler olup bu sanatta bulunmayanlar cemiyete şimdilik alınmayacaklar, ve amele mevcudu iş nisbetinde peyderpey tezyid edilecektir. -Cemiyete dahil amele ve işçiler esasen namuslu ve arkadaşlar ile iyi geçinen ve Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetini haiz Türk ve Müslüman amelelerdir. Bunlar aza olmak ve aza intihap etmek hakkına maliktirler. -Her amele iş esnasında posta başısına ve posta başılar çavuşlara; ve bil-umum amele ve onbaşı çavuşlar cemiyetin nizamname ve talimatnamesi ahkamına tebaiyyet ve itaate mecburdurlar. Postası ve posta başısı olmayan perakende amele işte çalışırlarken herhalde bir posta teşkil edeceklerdir. -Cemiyete kayd ve kabul olunabilmek için: 1-Hukuk-ı medeniyeden mahrum olmamak; 2-Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunmak; 3-Sinni on sekizden dun olmamak; ahval-i sıhhiyesi tahmil ve tahliye işine elverişli olduğu tabib raporuyla sabit olmak şarttır. -Amele götürüldüğü işte tenbellik ve itaatsizlik etmeyecek ve işin şartı ve kaidesi ne ise o yolda çalışacak; terbiye ve edebe muhalif serkeşlik etmeyecektir. Aksi takdirde heyeti idarenin kararıyla yaptığı hareketin derecesine göre yolsuz edilecektir. -Muayyen ücret-i yevmiyesinden noksan alan veya posta başı, onbaşı çavuşlarından ve lostromolarından parasını alamayan veya haksız yere işe götürülmeyen amele doğrudan doğruya şikayete mezun olup iddiası yazılacak ve keyfiyet bi-tedkik sabit olur ise cemiyet o amelenin hakkını istihsal eyleyecek ve bu hukuksuzluğu yapanlara mukabil muamele yapacaktır. -Cemiyete mensup, posta başı, onbaşı ve çavuşlar vesaire kâmilen amele hüviyet cüzdanı alacak ve amele gibi mazhar-ı himayet olacaklardır ve müteahhitler amele çavuşu olmak şartıyla cemiyete dâhil olur ise onların da amele gibi hukuku muhafaza edilecek ve cemiyete dâhil olmadıkları takdirde kendileri sermayedar tanılacaktır82. 79 Akseden yer, akis yeri, yansıtıcı. Kayıptan. 81 Koruma, kayırma. 82 Tanınacaktır. 80 46 -Eğer bir amele herhangi bir onbaşı veya çavuşa kendi hakkını yedirir ise yani yevmiyesinden bir para terk eder ve bu da sabit olur ise o amelenin defteri alınacaktır. -Eğer müteahhit amelenin yevmiyesini tam vermez, tondan keser ve sair suretle amelenin hakkını zıyaa uğratırsa keyfiyet kumpanyasına yazılacak ve para doğrudan doğruya kumpanyadan alınacaktır. Eğer kumpanya da amelenin hakkını vermez ise keyfiyet ameleye ilan edilerek suret-i münasebede hakları temin kılınacaktır. -Ameleye atiyen numara ve marka verilecek ve bu suretle cemiyete mensup amele yek nazarda tefrik olunacaktır. -Cemiyet kahvehane ve yatakhane ve yemekhaneler açtıkça amele bugünki hayat-ı perişaniyeden kurtarılarak cemiyetin müessesatında bulunmaya mecbur olacak ve bu suretle sermayedarlara fazla para vermekten ve tahakkümlerinden kurtarılacak ve şu toplu hayattan, amelenin ahz ve emeli olan müsavat ve sıra ile işe sevk hususu, temin kılınacaktır. -Cemiyetin doktoru ve eczahanesi vardır. Kazazede ve hasta amelenin muayene ve tedavisi meccanendir83. Hasta amele ihbar edildiği takdirde hanesine dahi doktor gönderiliyor. Ve icap ederse hastahaneye sevk edilerek meccanen tedavileri temin ediliyor. Amelenin ailesi muhtac-ı tedavi ve muavenet görülürse bunlar hakkında dahi heyet-i idarece verilecek karar dairesinde muavenet olunur. -Amelenin vefatında veya iaşesi kendine mevdu zevce veya evladından birinin vefatında onların dahi teçhiz ve tekfinine84 heyet-i idare kararı dairesinde muavenet olunur. İş ücretleri hakkında cemiyetten şu tafsilatı aldık: Kömür tahmil ve tahliye amelesi: Şimdiye kadar iki türlü yevmiye alıyordu. Birisi (çavalye) ve kürek masarifi dâhil olmamak şartıyla tona 37,5 kuruş. Mezkur masarif de dahil olursa 45 kuruş kadar tutuyordu. Şimdi ise masarifsiz olarak 40 ve ma-masarif85 55 kuruş almaktadırlar. Bunların gece, liman harici, eyyam-ı tatiliyye ve resmiyelerde çalışmalarına mukabil yüzde % 50 zam icra edilir. İş ücretleri üç nevidir: İhraciye için (pase86) (?) ücreti, mağazalarda tonu üzerine ücret, bir de dolu vapurların tahliyesi için verilen yevmiyelerdir. (Pase) ücreti: Gündüz, ma-masarif “45” kuruştur. Gece ve eyyam-ı tatiliyyede “67,5” kuruştur. Mağazalarda: 35 kuruş safi, ma-masarif 40 kuruştur. Mağazalar için cemiyet tarafından talep edilen yüzde elli zammı hiçbir kumpanya kabul etmemiştir. Yevmiyeler: Yevmiyeler umumiyetle gündüz (200) kuruştur. [4] saat çalışıldığı takdirde (100) kuruştur. Gece ve eyyam-ı tatiliyye ücretleri yüzde elli %50 zamma tabidir ki: O vakit (300) kuruş tutar. İşsizlik ve iş ücretleri meselesi hakkında şöyle mütalaa dermiyan etmektedirler: Herkes zannediyor ki, amele yevmiyesi iki yüz 200 kuruş olmakla amele ayda (60) lira alıyor. Hâlbuki hiç de öyle değildir. Haftada azami olarak bir amele için üç yevmiye 83 Ücretsiz. Kefenleme. 85 Masraflarla birlikte. 86 Passe ya da passah olabilir. 84 47 müşkülatla çıkarılabiliyor, amele mahiye87 hiç olmasa yirmi lira kazanmaya çoktan razıdır. Maalesef yirmi lirayı kazanamıyor. Geçenlerde içtima eden kumpanyalar azasıyla Amele Tahmil ve Tahliye Cemiyeti azası arasında bu mesele mevzu-ı bahis olmuştur. Kumpanyalar bu buhranı amelenin çokluğuna hamletmişlerdir. Fakat meselenin bu şekilde olmadığını Cemiyet Kâtib-i Umumisi şu suretle iddia ve izah etmiştir. “Amelenin işsiz kalmasına sebep: Kumpanyaların muhtelif şekildeki hileleridir. Mesela: Bir kumpanya mavnaya 50 ton olarak yüklediği kömürü kumpanya kâtipleri vapurların makinistleriyle uzlaşıp elli-altmış 50-60 ton olarak vapura tahmil ettiriyorlar. Bundan bi-ttabi vapur kaptanlarının haberleri olmuyor. Bil-ahire Marsilya’ya kadar gitmesi lazım gelen bir vapur yolda kalmak tehlikesine maruz kalıyor ve bir daha Türkiye’den kömür almıyorlar. Sonra: Kumpanyalar kömürleri mevad-ı saire ile karışmış olarak hileli satıyorlar. Bi-t-tabi kömür ya[k]ıldığı zaman kerpiç parçaları çıkıyor ve hile anlaşılıyor. Bu hal yine Türkiye’den kömür alınmamasına ikinci bir sebep teşkil ediyor. Bi-n-netice bundan kömür amelesi mutazarrır88 oluyor. Çünkü iş olmuyor” demiştir. Ameleyi azaltmak hususunda kumpanyaların teklifine karşı cemiyet bunun imkanı olmadığı cevabını vermiştir. Çünkü: Gelen büyük bir vapurun derhal tahmil veya tahliyesi icra edilebilmek için o nispette ameleye ihtiyaç hâsıl oluyor. Binaenaleyh amelenin azalması kabil olmuyor. Kömürün Zonguldak’tan nakil meselesinde de Tahmil ve Tahliye Cemiyeti’nin fikri şudur: Diyorlar ki buhrana bir sebep daha inzimam ediyor: O da Zonguldak gibi yakın bir yerden Seyr-ü Sefain vapurlarımızın kömürün tonilatosunu 200-250 kuruştan aşağı getirmemesidir. Halbuki buna mukabil yine Zonguldak’tan yüklenen ufak büyük bir takım ecnebi vapurları Yunanistan limanlarına 100-150 kuruşa kadar götürüyorlar. Bi-t-tabi Yunanistan’da fiyatlar ucuz oluyor ve hiçbir ecnebi vapuru da buradan kömür almıyor. Seyr-ü Sefain’in de böyle pahalı getirmesine sebep: Kömür nakliyatının Türkiye dâhilinde yalnız Seyr-ü Sefain’e inhisar etmesidir. Çünkü başka ecnebi vapurları İstanbul’a kömür getirmekten men edilmişlerdir. Bizim fikrimizce de, İstanbul limanının tahmil ve tahliye amele ücretleri yeknazarda fazla gibi görünüyorsa da bu işin ancak neticesi olarak bir amelenin haftada iki üç yevmiye yapması dolayısıyla, ancak güç bela maişet temin edecek kadar bile değildir. İşsizlik umumi buhrandan tevellüd etmekle beraber kömür nakliyesinin Zonguldak’tan İstanbul’a nakli fiyatlarının, Yunan limanlarına nakli fiyatından yüzde elli fazla olması ve liman tesisatının Yunan limanlarına rekabet edemeyecek kadar noksan bulunması keyfiyeti ile kömür gemilerinin muayene ve kontrol hususunda maruz kaldığı güçlük ve bundan dolayı zaman kaybetmeleri keyfiyeti de, iş azlığına sebep olmaktadır. Haber aldığımıza göre tahmil ve tahliye iş gördüğü (45) kumpanyadan yalnız üç tanesi, “Hugo Sitinnes (?), Kazez89 (?), Vanderzee (?)” amelenin taleplerini kabul etmiş bulunuyorlar. *** 87 Aylık. Zarar gören. 89 Kazaz da olabilir. 88 48 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası”, Meslek, 24 Mart 1925 (S.15), s.18-19 (M.24 Mart 1925:18-19). 49 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası”, Meslek, 24 Mart 1925 (S.15), s.18-19 (M.24 Mart 1925:18-19). Kömür havzasında şimdi takip edilen siyaset-Fransızların havzadaki hakimiyetleriyerli sermayemizle havzanın faaliyetini temin mümkün değil midir?.. Zonguldak, kömür havzasının idaresinde hükümetçe takip edilen siyaset; zaman zaman değişmiştir. Fakat bütün bu tahavvüllerden bugüne kadar maalesef müspet netice istihsal edilememiştir. Bu mevzuı bir parça tamik etmek90, ve bugün takibi lazım gelen siyaseti tespite çalışmak, yalnız Zonguldak havzasının değil, bütün Türkiye’nin iktisadi refahı, bütün memleketin saadeti namına elzem görülmektedir. “Meslek”de intişar eden makalelerimizin birinde91 havzanın bidayet-i faaliyetinde tam92 manasıyla “hükümet işletme”si şekli kabul ve senelerce bu usulün tatbik edildiğini muhtasaran yazmıştık. Havzada bidayeten devlet işletmesi usulü o kadar büyük şiddet ve kuvvetle tatbik olunmuştur ki bütün havzaya mücavir mahaller ahalisi seferber haline konmuş, senelerce bu halk mal ve canıyla kürek mahkûmları gibi madenlerde çalıştırılmıştır. Bütün mülhakat ormanları hiçbir kayd ve şarta tabi olmaksızın madenlere tahsis olunmuş, devlet sefaini, müstahsil mevadın, nakline tahsis edilmiş, hulasa devlet idaresi bu işletmede muvaffak olmak için memleketin bütün menabini israf etmekte hiç de bahil93 hareket etmemiş ve emr-i idare cihet-i Bahriyeye yani askeri bir idareye mevdu bulunmuş94 olduğu halde gayet tabiidir ki muvaffakiyet mümkün olamamıştır. İşte bu kısma [Bila vasıta devlet işletmesi devri] denilebilir. Bundan sonra havza yine Bahriyeliler idaresinde olmak üzere bil-vasıta işletilmeye başlanmış. Bu şekilde dahi madenlerin ihtiyacı olan amele, malzeme, sütun, para vesaire devlet idaresince temin ve tedarik olunduktan sonra istihsal edilen kömürü fi-i miri hesabıyla95 hükümet mübayaa etmekte ve bedel-i mübayaa mültezimin deyni96 tenzil olunduktan sonra mültezime tesviye edilmekte bulunmuştur ki bugün hala bu idareden alacaklı ve bazen de bu idareye borçlu birçok madenci mevcut bulunmaktadır. Bir müddet sonra hükümet istihsalatın bir kısmını mültezimin serbestçe satmasını usul-ü ittihaz etmiş ve bu usul serbest satılan miktarın tedricen tezyidi suretiyle hayli zaman devam etmiştir. İşte bu devreye dahi “bilvasıta devlet işletmesi devri” denilebilir. Bahri idaresi en sonra istihsal edilen kömürden dilediği vakit bir kısmını fi-i miri ile mubayaa etmek hakkını muhafaza etmek şartıyla kömürü tam97 serbest bırakmıştır ki bu sırada üçyüzdoksan maden, yerli sermayedarlar tarafından işletmekte idi. İşte bu devreye dahi “mültezimler işletmesi devri” denilebilir. Bu sıralarda madenlerin idaresi Bahriye Nezareti’nden Nafia Nezareti’ne ve pek kısa bir zaman sonra Ziraat ve Ticaret Nezareti’ne devr olunmuştur. Havzaya, ecnebi sermayesinin duhulü Nafia Nezareti’nin zamanında ecnebi şirketlerinin tevsi-i hudut ve nüfuzu dahi Ziraat Nezareti zaman-ı idaresinde, Rum ve Ermeni nazırların gayret ve 90 Derinleştirmek, araştırmak. Gazetede yerinde yazılmıştır. 92 Gazetede nam yazılmıştır. 93 Cimri. 94 Emanet edilmiş. 95 Devletçe belirlenen kıymet üzerinden. 96 Borcu. 97 Gazetede nam olarak yazılmıştır. 91 50 muavenetiyle vuku bulmuştur. Bütün bu muamelat üçyüzyirmi senesinden üçyüzotuz senesine kadar devam etmiştir, bu müddet zarfın üçyüzdoksan maden ocağının ikiyüzü mütecaviz kısmı devlete ait en kıymetli menabi-i madeniye ile beraber muhtelif tarz ve suretlerle ecnebilere mal edilmiş ve bu teşekküllerin, havzanın heyeti umumiyesini istila etmelerine mani hiçbir vasıta bırakılmamıştır. İşte bu devreye dahi [ecnebilerin hakimiyeti devri] denilebilir. Harbi Umumi’nin devam ettiği müddetçe havza-i fahmiye vaziyetini aynen muhafaza etmiş, mahdut sahalarda, Almanların, biraz faaliyeti görülmüş ise de Harb-i Umumi’yi müteakip Versay Muahedesi mucibince Almanları da İtalyanlar istihlaf etmiş ve havzada yegâne Türk kalan bir kısmını da bu teşekkül eline almıştır. Üçyüzotuzaltı senesinden itibaren havzanın Türkleşmesine çalışılmış ve çok büyük adımlar da atılmış ise de son zamanlarda bu hareket tevakkuf etmiştir. Malumat-ı salifeden de anlaşılacağı üzere madenlerin bidayet-i faaliyetinde memleketi maden işlerine alıştırmak için tedrici bir surette hükümet sermayesi halka istihale ettirilmiş ve fakat Rum ve Ermeni nazır, yetmişbeş senede meydana getirilen bu eseri bir cümlede zirüzeber98 ederek yok etmişlerdir. Bundan sonra meydana gelen ecnebi müesseselerin gerek istihsal sistemleri ve gerekse idare usulleri evvelki makalemizde münakaşa edilmiş ve anlaşılmıştı ki havzaya, fen ve servet getireceği bahanesiyle sokulan bu ecnebi teşkilatı maalesef istihdaf edilen gayenin tahakkukuna çalışmış değildir. Ve yerli sermayemizle farklı bir tesisata da malik olmamıştır. Havza-i fahmiyenin yerli sermayemizle ıslah ve tekamülünü temin hiç de düşünüldüğü ve görüldüğü gibi müşkil olmadığını yazmıştık. Bu nokta-i nazarımızı gelişi güze serd etmiyoruz. Bu hususta çok kuvvetli ve çok kanaat verecek esaslara istinad ediyoruz. Havza-i fahmiye öyle bir vaziyeti iktisadiyeye maliktir ki sermaye derhal tenemmüve99 başlar ve kazanç, telkin edilen sermaye nispetinde tezauf eder100. Havza-i fahmiyede bugün elli bin, yüz bin lira ile de, bir milyon, on milyon lira ile de iş görülür. Binaenaleyh Türkiye’de derhal sermaye vazına kabiliyetli kömür havzası vardır. Ecnebi sermayesine ihtiyaç; işimizi kendi sermayemizle tedvir imkanı olmadığı görüldüğü zaman belirir. Fakat madem ki havza-i fahmiyenin bugün ki halinde gayet vâsi sermaye ile iş görmeye imkan yoktur, ve az sermaye ile de çok kazanç mümkündür; şu halde havzayı tanımak ve havzanın tam faaliyetini temin etmek için ihtiyacımız olan sermaye miktarını tespit edinceye kadar geçecek zamanı boş geçirmemek için bugün atıl duran ve ecnebilere de pişkeş çekilen aksam-ı madeniye de yerli sermayemizle faaliyete geçmek ve atiyen tayin edecek hale göre milli sermayemizi kuvvetlendirmek elzemdir, farzdır. Bunun için geçirilecek günlerimiz değil, dakikamız yoktur. Hükümet, maden işlerinde “diğer kam”101 olmalı ve fakat bu diğer kamlığı ecnebilere teşmil etmemelidir. Yukarıda bir nebze bahsettiğimiz havzanın tarihi de hükümetin bu tarzda hareketini amirdir. Bu netiyece varmak için ne yapmak lazım geldiğini ayrıca yazacağız. Zonguldak-Ereğli kömür havzasının tealisine, amelenin insani bir hayat yaşamasına mani olan, kömürlerimizin İngiliz Amerikan kömürleri rekabeti altında ezilmesini intaç eden ve bi-n-netice Türkiye’ye senede milyonlarca lira idhal edecek kabiliyette iken 98 Altüst. Büyümeye. 100 İki katı olur. 101 Başkalarını düşünen. 99 51 milyonlarca liramızın harice akıp gitmesini temin eden başlıca müessese Fransız şirketidir. Binaenaleyh yerli sermayemizle bir taraftan faaliyete geçerken öbür taraftan bu frenk müessesatını millîleştirmek elzemdir. Pek çetin telakki edilen bu işte muvaffakiyet ihtimalini görmeyenler havzayı hiç tanımıyorlardır. *** 52 “Zonguldak-Ereğli kömür Havzası”, Meslek, 31 Mart 1925 (S.16), s.11 (M.31 Mart 1925:11). 53 “Zonguldak-Ereğli kömür Havzası”, Meslek, 31 Mart 1925 (S.16), s.11 (M.31 Mart 1925:11). Büyük Millet Meclisi’nde Ticaret Vekaleti Bütçesi-Ticaret Vekaleti’nin kömür havzasını tarz-ı telakkisi-Maden işleten Heyet-i Maliye!.-Bir kömür siyasetine muhtacızMadende saat-i mesai. 17 Mart tarihinde Büyük Millet Meclisi’nde Ticaret Vekaleti Bütçesi müzakere edilirken; Yusuf Akçura Bey, havzanın dertlerini tespit ediyor: 1-Madenlerde saat-i mesai pek fazladır. 2-Amele Kurun-u Vüstai102 bir tarzda getiriliyor. 3-Şerait-i sıhhiye muvafık değildir. 4-Gayri Türk memurların vazifesine nihayet verilmemiştir. Ve neticede diyor ki: “Efendiler, Cumhuriyet kanunlarını, padişahlık devrindeki kanunların tarz-ı telakkisine benzetmeyelim. Kanunlarımızı harfi harfine tatbik edelim!” Yusuf Akçura Bey tatil esnasında bir aralık havzaya giderek kısa bir tedkik yaparak avdet etmişti. Binaenaleyh, sözleri hususi bir kıymeti haiz idi. Ticaret Vekili Ali Cenani Beyefendi; Yusuf Akçura Bey’in serzeniş ve şikâyetlerine şöyle cevap veriyor: “Ereğli madenleri hakikaten bu memleketin en mühim menabi-i servetidir. Fakat vaziyetlerinin elim olması, matlub103 olan faydayı bize temin etmemektedir. Ereğli madeni hakkında yaptırdığım tedkikat neticesinde, bu madenin mevcut sermaye ve vesait ile işletilemeyeceği kanaatine vardık ve sermayesinin tezyidi ve vesaitinin tanzimi lüzumunu madeni idare eden Heyet-i Maliye’ye teklif ettik. Teklif, kabul olunarak icabına tevessül edildi. Diğer ocaklara gelince: Bunlara maden demek bile doğru değildir. Bunların tesisatı mükemmel ve muntazam değildir. Sermayeleri noksandırlar. Bu ocaklar; bu şerait dâhilinde işleyemez. Bu babdaki tedkikatım neticesini burada arz edersem pek uzun sürer. Yalnız müsaade buyurursanız, Yusuf Beyefendi’nin mütalaalarına cevap vereyim. Amele Kanunu’nun sekizinci maddesinde saat-i mesai (8) saat olarak tespit edilmiştir. Bu sekiz saat memleketimiz için muvafık mıdır, değil midir? Bu başka bir meseledir. Ancak ben zannediyorum ki kanun tamamıyla tatbik edilmektedir. Edilmesi lazımdır. Sonra bütün kumpanyaların muamelatını Türkçe tutmaları kanunidir, mecburidir. Keyfiyeti tebliğ etmişimdir.” Ticaret Vekili Ali Cenani Beyefendi’nin beyanatında şayan-ı dikkat bulduğumuz en mühim nokta “bu madenlerin mevcut sermaye ve vesait ile işletilemeyeceği kanaatine binaen sermayesinin tezyidi ve vesaitinin tanzimi lüzumunu madeni idare eden Heyet-i Maliye’ye teklif ettik.” sözüdür. Madeni idare eden Heyet-i Maliye kimdir? Nasıl bir heyettir? Bunu hakkıyla anlayamadık. Ereğli-Zonguldak madenleri mevzu-ı bahis edilir iken münferiden bir Heyet-i Maliye’nin zikredilmesi bu teklifatta havzada mevcut 102 103 Ortaçağ İstenilen. 54 müessesattan yalnız bir tanesine yapıldığını gösterir. Bu müessese hangisidir? Hiç şüphesiz [Ereğli Şirketi] olmak lazım gelir. Bizim bu sütunlarda teşrih ettiğimiz gibi, [Ereğli şirketi]nin sermayeden vesait-i fenniye ve tesisatından mahrum olduğunu Vekil Beyefendi de kabul ederek “bu vaziyetin tekemmülünü104 talep ettim; talebim kabul ve icabına tevessül edildi.” diyorlar. Hâlbuki, bizim bildiğimize göre, bu maden 10 sene evvel nasıl işliyor ise bugün daha berbat işliyor, henüz ne sermaye tezyid edilmiş, ne de vesait tanzim olunmuştur. Fakat, belki şirket bu işleri sonra yapar; bunun için biz esasa bakalım: Havzada, sermaye ve vesait noksanlığını umumiyet itibariyle kabul ettikten ve havzada birçok madenin çalıştığı da bilindikten sonra bunların içinden yalnız biriyle karşılaşarak onunla müzakeratta bulunmak doğru olmasa gerektir. Bizim yerli sermayedarların bu meselelerde alakaları vardır. Ve bu alakalar da105 nazar-ı dikkate almak lazımdır. Sermayesiyle, kazancıyla, her şeyiyle memleketin olan mevcudiyetler ihmal olunmamalıdır. İşin büyük olmasına Ticaret Vekilimiz yerli sermayedarlara ait madenlerden bahsederken “bunlara maden demek bile doğru değildir” demekle iktifa ediyor. Filhakika, yerli sermayedarlar elinde bulunan madenlere maden demek caiz değilse de Ereğli Şirketi’nin işletme tarzı da kömür işletmeciliğine şeref verir bir şekil değildir. Binaenaleyh, ortada mevcut olan mesele, şu veya bu şirket veya maden meselesi değil, belki de bütün kömür havzasının nasıl işletilmesi lazım geleceği meselesidir. Bugün elimizde en güzel bir servet menbaı mevcut olduğu halde bundan asla istifade edemiyoruz. Bu havza bizim bütün kömür ihtiyaçlarımızı tatmin ettikten başa pek külli miktarda ihracat yapmamızı da temine kâfidir. Böyle olduğu halde biz bu mebzul servet menbaından bir türlü istifade edemiyoruz. Niçin? Çünkü bu madenleri işletmek için elimizde ne fenni vesait ne de kudretli bir sermaye var. Şu halde bizim en büyük bir ehemmiyetle meşgul olmamızı icap eden mesele bu husustaki mesaiyi tasnif ve teksif106 eden bir faaliyet olmak lazım geliyor. Bu faaliyeti nasıl yapacağız? Şüphesiz bunun için bir program ve bu program için de bir esas tayin etmek lazım gelir. Havzayı ecnebilere mi vereceğiz? Bu bir siyasettir. Havzayı yerli sermaye elinde mi toplamaya çalışacağız? Bu da bir siyasettir. Yoksa devlet sermayesi ile mi işleteceğiz? Bu da üçüncü bir siyaset olur. Bunların herhangisini müdafaa etmek, herhangisinin aleyhinde bulunmak kabildir. Her şeyden evvel bu cihet münakaşa edilmek ve bir neticeye bağlanmak lazım gelir ki şimdiye kadar bu ihmal edilmiştir. Bizim fikrimize kalırsa yine Türkiye’de ecnebi sermayesinin bütün kolaylıklarla ve bütün makul kazançlarla serbestçe çalışmasının şiddetli bir taraftarı olmamıza rağmen maden havzamızın doğrudan doğruya ecnebi işletmesine herhalde ecnebi sermayesi ile Türk sermayesinin tam bir itilaf ile iş görebilecekleri bir çok sahalar bulunduğu gibi bu havza işleri de bu sahalar içine dâhildir. Bu mesele hakkındaki fikirlerimizi Türkiye’de sermaye hayatının muhtelif hareket ve münasebetlerini tedkikten sonraya bırakıyoruz. Fakat şimdiden şunu söylemeye107 Ereğli kömür havzasında milli bir kömür siyaseti takip etmek hususundaki vazifemiz çok ihmal edilmiştir. Havzanın ıslah ve imarını Ereğli Şirketi’nin hüsnü niyetinden, yahut da kendisine yapacağımız tebligattan beklemezden 104 Tamamlanmasını. Alakaları da. 106 Yoğunlaştırma. 107 Söylemeliyiz ki olmalı. 105 55 evvel yukarıda gösterdiğimiz üç siyasetten hangisine taraftar olduğumuzu tayin ve tespit etmemiz lazımdır. Bunun hangisine karar verecek isek vermeliyiz. Böyle bir karar mevzubahs olduğu gün, biz havzada milli sermayeyi takviye ve bu hususta da Avrupa sermayesinden istifade edecek olan siyaseti müdafaa eyleyeceğiz. Ereğli havzasında Ereğli Maden Şirketi’ni kuvvetlendirmeye matuf olan bir siyaset, bizce bugün yalnız başına anlaşılması imkanı olmayan bir şeydir. Havzanın salah ve imarını şimdiye kadar havzaya hiçbir faydaları dokunmamış olan bir şirketten beklemek bizce çok yanlış bir yol teşkil eder. Gelelim, meclis müzakeratında havzadaki mesai saatlerine dair olan münakaşaya: Ali Cenani Beyefendi, saat-i mesai hakkındaki beyanatlarında da (8) saat mesai memleketimiz için muvafık mıdır? Değil midir? Bu başka meseledir. Ancak ben zannediyorum ki kanun tamamıyla tatbik edilmektedir.” diyor. Havza için Büyük Millet Meclisi’nce tanzim ve kabul edilmiş olan kanunda saat-i mesai (8) olarak tespit edildiği gibi bu defa Ticaret Vekâleti’nce tanzim ve Büyük Millet Meclisi’ne tevdi edilmiş olan kanunda da madenler için saat-i mesai (8) olarak tespit edilmiş bulunduğuna göre bu şeklin artık muvafık, gayr-ı muvafık münakaşası haiz olmasa gerek. Yalnız Vekil Beyefendi zan ile, ve Zonguldak Mebusu Ragıp Bey de katiyetle havzada sekiz saat çalışıldığını dermeyan etmişlerdir. Hâlbuki bize verilen malumata nazaran havzada sekiz ve daha az saat çalışan amele mevcut olmakla beraber sekiz saatten çok fazla; on, oniki saat çalıştırılan amele adedi yüzde seksenbeşi geçiyor! *** 56 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzasında”, Meslek, 7 Nisan 1925 (S.17), s.2 (M.7 Nisan 1925:2). 57 “İktisad Havzalarımızı Tedkik: Ereğli-Zonguldak Kömür Havzasında”, Meslek, 7 Nisan 1925 (S.17), s.2 (M.7 Nisan 1925:2). Kömür amelemiz kaç saat çalışıyor?-Günün ücreti-Kömürün tonası kaç kuruşa mal oluyor?-Amelenin fazla mesaisini temin etmek için tatbik edilen şekiller kesene=(götürü) işler. Havza-i fahmiyede kömür istihsalatında çalışan işçiler umumiyetle havzayı muhit olan Ereğli, Devrek, Bartın, kazalarıyla Yabanabad, Kengiri, Zağferanbolu108, Araç, Tatay ve kısmen de Trabzon, Erzurum ve havalileri ahalisidir. Her memleket halkının sayı, başka başka sahadadır. Bilfarz109 havzaya mücavir mahaller ahalisi oniki yaşından itibaren ocakların dahili imalatında; Yabanabad ahalisi harmanlardan vagonlara kömür tahmilatında; Araç, Tatay ahalisi sayis110 ve dekovil işlerinde, vilayet-i şarkiye ahalisi ise harman işlerinde çalışmaktadır. Son zamanlarda vilayet-i şarkiye ahalisinin ocakların dahili imalatına girdikleri de görülmektedir. Havza-i fahmiyede mevcut ocakların hepsinde sayın şekil ve şeraiti mütehaldir111(?); tehallüf112 eden bu şekle göre ücretler de tahavvül113 etmektedir. Bu tehallüf ve tahavvül o derece girifttir ki yalnız sahip ve amilleri başka başka olan ocaklar arasında değil; bir amilin idaresinde bulunan bir ocakda bile bu tahavvül ile karşılaşırız. Binaenaleyh muayyen ve muttarid114 bir say mikyası115 olmadığı gibi, muayyen bir yevmiye, muttarid bir say şekli bile görülemez. Binaenaleyh havza amelesi nasıl çalışır? Ücretleri nasıl tahakkuk ettirilir? Amele başına ne miktar istihsalat isabet eder? Bunları öğrenebilmek için muhtelif say sistemlerini tedkik icab eder. Herhangi bir ocakta imalat, evvela damar itibariyle ve sonra bu damarlarda teşaub116 eden baca itibariyle yapılmaktadır. Amele grup, grup bu bacalara taksim olunur. Her grup, akli bir kazmacı, bir yedek, bir amele olmak üzere üç kişiden terekküb117 eder. Bir misal olmak üzere Ereğli Şirketi’ndeki şeraiti tedkik edelim: Ay başında ocağa amele vürudunda her bacada kömürün istihsalatında mevcut sühulet118 ve suubete119 nazaran beher araba kömür için bir miktar fiyat vaz edilir. Yevmiye kaç araba kömür çıkarılması lazım geldiği tespit ve her işçiye de bir miktar ücret tayin olunur. Ocak mühendisi bunları resen ve şahsen tespit ve tayin ederek başmühendisin ve direktörün tasdikine iktiran ettirir. Şunun da bilinmesi lazımdır ki işçi için tayin edilen yevmiye işçiye verilmek üzere olmayıp onun kıymetini tayin içindir. Aşağıya derc ettiğimiz cedvel bu şekli daha vazıh ifade edecektir: 108 Safranbolu. Diyelim ki. 110 Seyis, at bakıcısı. 111 Mütehalif (birbirine uymayan) olmalıdır. 112 Birbirine uymama. 113 Değişmek. 114 Sıralı düzgün giden. 115 Ölçü, ölçüt. 116 Şubelenme, dallanma. 117 Birleşme. 118 Kolaylık. 119 Güçlük. 109 58 Şirketin Gelik mevkiinde Ruber (?) damarı Mülahazat Marka Numarası İşçi Adedi Berlin (?) Adedi Berlin (?) Fiyatı 13 4 16 20 15 4 19 18 27 4 21 18 41 4 24 18 Şu cedvele nazaran 13 marka numarasını taşıyan grup dört işçiden mürekkep olup yevmiye onaltı berlin (?) kömür istihsal etmek mecburiyetindedir. Beher berlin (?) fiyatı yirmi kuruştur. Bu grup bir kazmacı, bir yedek ve iki ameleden mürekkeptir. Kazmacının ücreti 90 kuruş, yedek ücreti 80 kuruş, amele ücreti 60 kuruş olarak tespit edilmiş bulunmaktadır. Binaenaleyh bu grubun verilen işi bir günde ikmal ettiklerini yani onaltı araba kömür çıkardıklarını kabul ettiğimiz takdirde bu grup, beher araba için yirmi kuruş ücret mevzu bulunduğundan, üçyüzyirmi kuruş istihkak kesb etmiştir. Binaenaleyh 320 kuruşun 290’da 90 kuruşunu kazmacı seksen kuruşunu yedek, altmışar kuruşunu ameleler alır. Miktar istihsalat çoğaldıkça istihkak dahi tezayüd etmektedir. Noksan istihsalat bi-ttabi istihkakta tenakuzu120 intaç eder. Baladaki cedvel hakiki iş cedvellerinden istinsah edilmiş olduğu cihetle bu hesaba nazaran bir günde bir adam beş araba kömür istihsal etmektedir. Beher araba beşyüz kilo olduğundan amele başına dahilde [randuman] iki buçuk ton demektir. Yine yukarıdaki cedvellere nazaran araba başına vasati bir hesapla 18,5 kuruş isabet etmekte olduğundan dahilde bir ton kömürün istihsal ve ana yolda teslimi, ton başına ücret otuzyedi kuruş tutmaktadır. Bütün dünyada makine ile istihsalatta dahi bu miktara tesadüf edilemez. Diğer müessesatta istihsalat şeraiti daha başkadır. Ay başında amele işe taksim olunurken baş çavuşlar grup grup ameleyi bacalara taksim ederler. İş taksiminde yevmiye katiyen tayin edilmez. Yalnız her bacadan kaç araba kömür çıkarılacağı ameleye ihtar olunur. Bilfarz (c) bacasına 3 amelelik bir grup konurken kendilerinden yevmiye on araba veya on iki araba kömür talep edilir. Bu amele mihaniki121 bir surette talep edilen miktarı vermeye çalışır. Her gün her bacanın istihsalatı deftere kayd olunur. Şayet bir gün istihsalat matlub122 miktardan dun olursa bu noksanı ertesi gün itmam etmesi gruba ihtar olunur. Tamamlayamaz veyahut yine noksan istihsalat yapacak olursa bu grup yevmiyesi ayın sonunda istihsalatı nispetinde tespit olunur. Noksan istihsalatı yevmiyede tenzilat hadd-ı marufu aşacak derecede görülürse kıst-el-yevm123 yapılmak suretiyle telafi edilir. Amele bundan şikayet edemez. Çünkü: (1) İşe başlarken yevmiyesi tespit edilmiş değildir. (2) Şikayet etse havzada bir daha iş bulmamaya mahkumdur. (3) Ocağa merbut olup sevk memuru ünvanını taşıyan köyünün mütegallibesi köyünde onun başında bin bir 120 Tenakuz çelişki, tenakus eksilme, azalma anlamındadır. Tenakus olması ihtimal dahilindedir. Mekanik, makine gibi. 122 Beklenen. 123 Çalışılmayan günler için kesilen para. 121 59 bela ihdas eder. (4) Kimseye derdini dinletemez. Havza kurulduğu günden beri amelenin, işe hin-i ibtidasında124 ücretinin tayin ve tespiti mümkün olamamıştır. Ocakların dahili imalatında amele mesaisini kontrol imkanı bulunmadığından bu şeklin devam ve tatbiki zaruri olduğu iddia edilmekte ise de yalnız iş sahibinin arzu ve vicdanına tevdi edilmek suretiyle mutlak serbestinin mahzurları daha fazladır. Bilhassa (say)ın (arz)ı fazla olduğu sahalarda bu mahzur fecaat derecesini bulmaktadır. Medeni memleketlerde gûna-gûn125 mikyas-ı say bulunmuştur. Bilfarz Amerika’da amele işe başlarken ilk günün nısfındaki istihsalatı amelenin teavün sandığına bırakılır. Ve amele bu yarım günde kendisi için ne miktar kömür çıkarmışsa işlediği günlerde bu miktarı muzaaf126 olarak kömür amiline çıkarmaya mecburdur. Madenci de bu ameleye hadd-ı asgari olarak tespit edilmiş olan miktar-ı ücretten dun yevmiye veremez. Madem ki memleketimizde bu usul kabul edilmemiştir ve madem ki maden amelesine mahsus kanun tatbik edilmekte olan usulü men etmiştir; şu halde Amele Kanunu’na muvafık bir şekil bulunması ve bu şeklin tatbiki zaruridir. Amele Kanunu’nun ücurat ve sâât-i say hakkındaki maddeleri buraca atidir: Madde 8: Mesai-i yevmiye ale-l-ıtlak 127sekiz saattir. Bu müddetten fazla çalışmaya hiçbir işçi icbar edilemez. Sâât-i mesai128 haricinde tarafeynin rıza ve muvafakatiyle iki kat ücrete tabidir. Tahte-l-arz129 mesafede nüzül ve suud130 için geçen müddet sekiz saate dahildir. Madde 11: Maden ocaklarında çalışan amelenin hadd-ı asgari ücreti ocak amil ve mültezimleriyle Amele Birliği ve İktisat Vekaleti tarafından müntahab 131 üç zat marifetiyle tayin olunur. İşte mevadd-ı kanuniye; işte tatbikattaki şekiller! [Kesene=görütü] işler: Bu eşkalden maada bir de (keseneci)lik şekli vardır. (Keseneci)lik (götürü) olarak ypılan işlerdir. (Kesene) kömürde, lağım işlerinde harici işlerde yapılır. Masarif-i istihsaliyesi fazla olan ve madenciye idare etmeyen kömür istihsalatı keseneciye verilir. Bilfarz madencinin tonasını üç liraya istihsal edemediği kömürü keseneci yüzelli kuruşa istihsal eder. Bundaki sır ve hikmet nedir? Şöyle gösterilebilir: Madenci az çok, bazı kaydlarla mukayyettir. Kontrole tabidir. Amelenin ikametgahını yapmaya, muntazam yevmiye vermeye, hükümete karşı bazı gune teklifata tabidir. Kesenecinin çalıştırdığı amele için bütün bu işler mevcut değildir. Amele hasta olsa tedavi ettirmez, kazaya uğrasa tazminat vermemek için gûna-gûn şeytanet yapar ve günün birinde kazancı amele yevmiyesine kafi gelmezse işi de, ameleyi de bırakır gider. Bununla beraber keseneci çok iş yapmak, çok para kazanmak gayretinde olduğundan işin metanet 124 Başlama zamanında. Türlü türlü. 126 İki kat. 127 Genel olarak. 128 Çalışma saatleri 129 Yer altı. 130 İnmek ve çıkmak. 131 Seçilmiş. 125 60 ve rasanetiyle132, servetin idare ve israfiyla hiç alakadar değildir. Keseneci yalnız (temettu)133 ile alakadardır. Bunun için (servet)de hayale uğrar, (say) da israf edilir, (sanat) da iflas eder. Havzayı başdan başa imhaya uğraşan ve çalışanlar (keseneci)lerdir diyebiliriz. *** 132 133 Sağlamlığıyla. Kar etme. 61 Muhiddin, “Türk Kömürlerinden İstifade Etmemiz İçin”, Meslek, 1 Eylül 1925 (S.38), s.1 (M.1 Eylül 1925:1). 62 Muhiddin, “Türk Kömürlerinden İstifade Etmemiz İçin”, Meslek, 1 Eylül 1925 (S.38), s.1 (M.1 Eylül 1925:1). Türkiye’de yüksek evsafı haiz zengin kömür madenleri bulunmasına rağmen bunlardan istifade edemiyoruz, istifade etmek için ne yapmalıyız? Dünyanın zengin kömür hazinelerinden biri de Türkiye’de bulunuyor. Ereğli ile İnebolu arasında Karadeniz sahili büyük bir kömür hazinesini ihtiva eder. Toprağın sathına gayet yakın bulunan bu hazinedeki kömür, tabii evsafı itibariyle en iyi kömürlerdendir. İstihracı için müşkilat yoktur; çünkü sathı arza gayet yakındır. Kemiyet itibariyle de mebzuldür. Bazı yerlerde damarlar bazı yerde de yığın halinde bulunuyor. Diğer taraftan da bu maden havzasında iş ücreti pahalı değildir: Ziraate pek az müsait olan bir muhit içinde, halk madencilikte çalışmaktan kaçmıyor. Bundan başka madencilikte kullanılması elzem olan malzemenin en birincisi, odun ve kereste, havzanın yanı başındadır. Binaenaleyh, bu zengin kömür hazinesinden istifade edebilmemiz için iptidai surette elzem olan her şey vardır. Nakil için birinci derecede elzem olan kolaylıkta, deniz vasıtası suretiyle, mevcut bulunduğuna göre bu büyük servetten niçin istifade edemediğimizi düşünmek ve onun çarelerini aramak borcumuzdur. Kömür havzamız hakkında bir hayli zamandan beri birçok sözler söyleniyor Ankara hükümetinin ilk teşekkülü günlerinden beri muhtelif suretlerle kömür havzası işleriyle bir yandan hükümet meşgul olduğu gibi diğer taraftan da bizzat hususi müteşebbisler kömür işlerinde hayli faaliyet gösterdiler. Buna rağmen, kömürcülük sahasında ciddi bir faaliyet uyanamadı, çünkü şimdiye kadar vaki olan bütün teşebbüsat, birbirini itmam eden ve bu meseleyi muayyen bir program ve plana göre halletmeyi düşünen bir faaliyet şeklinde değil, belki de dağınık, birbirinden haberdar olmayan, belki de farkında olmaksızın birbirini yıkan bir takım tedbirler veya teşebbüsler tarzında cereyan eylemiştir. Bunun için elyevm, Türk kömürcülüğü, kendisinden beklenilmesi lazım gelen inkışafı göstermekten çok uzakda kalmıştır, eğer, yakın zamanlarda Ankara-Ereğli hattı inşaatı başlayarak bu havalide amele yevmiyesi pahalanacak olursa o zaman kömür ihracatımız daha büyük müşkilata tesadüf edecektir. Binaenaleyh muayyen bir program ile kömür işlerimizi tanzim etmek işine ehemmiyet vermek zamanındayız. Kömürcülüğümüzün inkişafına mani olan sebepleri tedkik ettiğimiz zaman görüyoruz ki bütün sebeplerin başında memleketimizin umumi hastalığı ve derdi vardır: Sermayesizlik. Fakat, bu umumi derdi tahlil ettiğimiz zaman onun tezahür sahalarını şu surette görebiliriz: Evvela, kömür ocakları toplu bir halde çalışmıyor. Muhtelif ocaklar, muhtelif sahiplerin ellerinde bulunmakta ve her ocak sahibi yalnız başına veyahut küçük mahdut bir şirket halindedir. Hâlbuki bu gibi işlerde faaliyet ne kadar geniş bir şekilde yapılır ve ne kadar bir elde toplanırsa o kadar ucuz ve müsmir olur. Saniyen, kömür ihracı için lazım gelen fenni teşkilat ve tesisat noksandır; mühendis azdır; ihracat için kullanılan fenni vasıtalar ya hiç yok, yahut mahduttur. Ekseriya kazma kürek ve el arabalarıyla çalışılıyor. Makine kuvvetinden ve fenni tesisattan istifade edildiği yoktur. Bilhassa kömürleri yıkamak için kullanılan lavvarlar kâfi değildir. Salisen, tahmil ve tahliye vesaiti iptidai ve binaenaleyh masraflıdır. Ocaklardan çıktığı zaman gayet ucuza mal olan kömür sırf bu tahmil ve tahliye vesaitinin noksanından dolayı pahalanıyor. 63 Rabian, kömür ihracatı yapanların her hangi bir suretle muhtaç olacakları krediyi verecek müesseseler yoktur. Binaenaleyh kömür ihracatı ile meşgul olan ve müteferrik tarzda çalışmakta bulunan müteşebbisler, en küçük bir sıkıntıya maruz kaldıkları zaman bile kendilerine yardım edecek bir yer bulamıyorlar. İşte bütün bu sebepler bir araya gelince kömürcülüğümüz bir türlü inkişafa muvafık olamıyor. Halbuki bizim kömür ihracatındaki mevkiimiz rakipsizdir: Rusya kömürlerinin cinsleri iyi olmadığı gibi ihracat masrafları da halen çok fazladır. En büyük ihracatçı olan İngiltere’de ise amele masrafları ve sair fenni vesait masrafı fazladır. Binaenaleyh amele ücreti ucuz ve ihracatı kolay olan bir muhitte Türk kömürcülüğü çabuk inkişaf edebilir. Buna rağmen şu yukarıda gösterdiğimiz sebepler inkişafa manii olmaktadır. İnkişafa mâni olan bu sebeplere karşı nasıl mücadele etmeliyiz? Evvela, kömür ocaklarını toplu bir halde çalıştırmak lazımdır. Fakat, buna nasıl muvaffak olmalı? Halen, havzada bir şirket var ki kendi sahası dâhilinde nispeten toplu bir halde çalışıyor ve havzayı kendi etrafında toplamaya gayret ediyor. Fenni vesaite, demir yoluna, hevai yollara ve lavvara sahip olan ve küçük bir limandan istifade eden bu şirket, muhtelif suretlerde akdettiği kontratlarla bir takım küçük ve müteferrik ocakları kendisine bağlamaktadır. Ocak sahipleri iptidai usullerde çıkardıkları kömürleri, çıkardıkları haliyle hemen bu şirkete devir ediyorlar; şirkette bu kömürü alıp temizleyerek ihraç ediyor. Elyevm çalışmakta olan ocakların mühim bir kısmı şirketle bu tarzda kontratlar akdetmişler ve bu suretle ocak sahipleri halen bu şirketin müteahhitleri haline girmişlerdir. Demek oluyor ki, bizce arzu edilen ve hattı zatında çok faydasız bir surette, ocakların bir idare altında toplanmaları hadisesi kendiliğinden olup bitmektedir. Eğer bugün ki hal devam edecek olsa, belki de bir gün gelir, her şey bu şirketin elinde toplanabilir. Fakat, biz buna razı olamayız. Hükümet bir aralık bir kanun hazırladı; bu kanun layihasına istismar kanunu layihalar denildi. Fakat, bu da henüz bir proje halindedir. Ancak proje halinde ortada böyle bir kanun bulunması, neticede çıkacak şeyin de meçhul olması her nevi esaslı teşebbüsata hamil olmaktadır. Saniyen, kömür ihracatı için mevcut olan fenni noksanın izalesi de zaten havzanın müşterek bir idare altında bulunmasından ve bütün mesainin bu nokta üzerinde toplanmasından ileri geliyor. Salisen tahmil ve tahliye işlerinin gerek vesait ve tesisatça fenalığı gerek bu halin neticesi olan pahalılığı da aynı halden, merkezi bir idarenin ve kuvvetli bir sermayenin işleri tanzim etmesinden ileri geliyor. Dördüncü hastalık amili olan kredi meselesi ise bütün memleketin muzdarip olduğu bir derttir. Bütün bu dertlere çare bulmak lazım geliyor. Çareyi bulmak için iki usul vardır: Birincisi, büyük bir proje hazırlayarak bir anda bütün meseleleri halledecek bir yoldan geçmek, ikincisi muayyen bir maksat o hedefe göre, tedrici bir inkişaf yapacak bir takım ıslahatı birer birer mevki tatbike koymak. Birinci yol, bizi ya doğrudan doğruya bir devlet sermayedarlığına yahut da büyük bir şirket esaretine götürür. Bunun için bu yolu şayan-ı tavsiye görmeyiz. Tedrici bir inkişaf temin etmek üzere yapılacak parça parça ıslahat üzerine istinat edecek muayyen bir plan dâhilinde, bu havzayı Türk sermayesiyle işleyen ve mebzul bir istihsal yapan milli bir servet membaı haline getirmek usulü bizce takip edilmesi lazım gelen doğru yoldur. İşte bu yoldan gidilmesini istediğimiz içindir ki 64 “Meslek” Türk kömürcülüğünün inkişafını temin edecek bir faaliyet programının nelerden ibaret olduğunu göstermek için yaptığı tedkikat neticesinde vasıl olduğu fikirleri gelecek nüshadan itibaren yazmaya başlayacaktır. Bizim müdafaa edeceğimiz fikirlerin mutlaka en faydalı ve en ameli olanları bulunduğunu iddia edecek değiliz. Fakat, şu noktada musiriz134 ki bu büyük servet havzası bugün ki metrukiyet halinde bırakmak caiz değildir. Her ne şekilde olursa olsun havzayı faaliyete getirmeyi iktisadi siyaset programımızın ilk meselesi halinde telakkiye mecburuz. Muhiddin *** 134 Israrlıyız. 1924’ün son günlerinden itibaren 1925 Eylül ayına kadar yayımlanan Meslek, adından da anlaşılacağı üzere mesleki temsil düşüncesinin savunulduğu süreli bir yayın organı idi. Haftalık resimli bir gazete olarak çıkmıştı. Başyazarı Muhittin Birgen’in “iktisadi bir gazete” tanımlaması, bu süreli yayın organının büyük ölçüde içeriğini yansıtmaktaydı. Meslek’te barolar, çeşitli esnaf cemiyetleriyle meslek örgütleri, Türkiye’deki işçi örgütlenmeleri ve işçi sınıfının geçmişi hakkında yayınlar yapılmıştı. Ayrıca ticaret ve sanayi alanlarındaki gelişmelerle genel ekonomik yapılanma hakkındaki yazı, haber ya da araştırmalara yer verilmişti. Bunların yanında düşünce yazılarıyla birçok farklı konuda makale ya da haberler yayımlanmıştı. Türkiye’nin ekonomik yapısı ile ilişkili birçok farklı konuda haber ya da değerlendirmeler içeren Meslek gazetesinin odaklandığı ve mercek altına aldığı alanlar arasında Zonguldak kömür havzası ve kömür işçileri de vardı. Nitekim gazetede “Türk Kömürlerinden İstifade Etmemiz İçin”, “Ereğli-Zonguldak Havza-i Fahmiyesinde Kömür İstihsali” ve “Ereğli Zonguldak Kömür Havzasında Türk İşçiliği” gibi özel incelemelere dayalı yayınlar yapılmıştı. Toplam 38 sayı olarak çıkan Meslek’te kömür havzası, bölgenin ulaşım şartları ve limanları, kömür işletmelerinin şartlarıyla kömür havzasının çalışanlarına yönelik yazılar, derginin çıkmış toplam sayısının üçte birine yayılmıştı. Bu çalışma ile Meslek gazetesinin Zonguldak kömür havzası ve kömür işçilerine yönelik yayınlarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Dr. Eminalp Malkoç – İTÜ, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü ISBN: 978-605-64782-2-2