İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaflam›nda
2.25 TL(KDV’li)
aral›k 2009
›ssn 1303-9113 •2009/12 • say› 92
. 9 y›l sonra 19 aral›k ve kalemimizden dökülenler
. absürd tiyatronun ustas›: harold pinter
. filipinler’de devrimci mücadele ve “kurtulufl tiyatrosu”
. bir kapanmaz yara: marafl
tavır
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Öyle bir gündü ki o, benzeri yaflanmam›flt› tarih boyunca… Öyle bir gündü ki o, zalimler, zulüm ad›na heybelerinde ne varsa, boflaltm›fllard› tutsaklar›n üzerine…
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› ad›na
Bahar Kurt
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
O gün, 2000 y›l›n›n Aral›k ay›n›n 19’unda, iki iradeydi çarp›flan. Zulüm, “Teslim olun,
diz çökün!” diyordu; tutsaklar ise “Ölece¤iz ama asla teslim olmayaca¤›z!”… Dediklerini fazlas›yla yapt›lar. Söylediklerinden bir eksik yapt›klar› anda, ölümü gerçek anlam›yla yaflayacaklar›n› biliyorlard› çünkü. Korkmad›lar, sinmediler; hiç kimseden yard›m beklemeden, yürek ferahl›¤›yla, tam 28 kez yürüdüler ölümün üzerine.
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Cihan Keflkek
O gün tam 28 güvercin yükseldi masmavi gö¤e do¤ru… O gün tam 28 karanfil açt› ülkenin dört bir yan›nda. Bir kelebek tam 28 kez kanat ç›rpt›ktan sonra kondu o karanfillerin birine… Tam 28 ana gö¤sünü yumruklad› o gün. Ülkenin yine dört bir yan›nda
tam 28 mezar kaz›ld›… Tam 28 a¤›t yak›ld› yanan, yak›lan, bombalarla ve kurflunlarla
katledilen 28 can ad›na…
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. No: 4-B
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49
e-posta: tavir2007@gmail.com
Ölümün s›radanlaflmas›n›, ölümün art›k hiçbir zaman korkutucu olamayaca¤›n›
gördü bu topraklar. Ölümün ufkunda umudu gördü… Devrimci tutsaklar, umudu
ölümleriyle kaz›d›lar bu halk›n künyesine. O umutla düfllerimiz, hiç olmad›¤› kadar
masmavi bugün.
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
Hesap no (TL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Fiyat› (DÖV‹Z)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Bask›
Ezgi Matbaa
Sanayi C. Altay Sok. No:10
Çobançeflme /istanbul
Tel: 0 (212) 452 23 02
O gün, Aral›k’›n 19’unda yenilseydi tutsaklar, bir daha açmayacakt› çiçekler umudun
renginde. Masmavi düfller, bir daha hiç görülmeyecekti. Bu ülkenin gökyüzünden kara bulutlar hiç eksilmeyecekti…
‹rade savafl› bugün için bitmifltir. Tutsaklar, yani umudun tafl›y›c›lar›, yani özgürlük ve
ba¤›ms›zl›k sembolleri; kendilerinden kat be kat güçlü bir hasm›n iradesine boyun e¤dirmifllerdir. Tecrit politikas›n›n yaflamas› için katledilen 28 tutsa¤›n üzerine, yedi y›l
süren büyük direniflte 94 ölüm daha ekleyerek, 122 karanfille kazan›lm›flt›r bu irade
savafl›.
fiimdi umudu büyütmenin zaman›. fiimdi, yar›nlara daha güvenle yürümenin, engin
denizlerde özgürlük rüzgarlar›yla pupa yelken yol alman›n zaman›. fiimdi, 122’lerin
düfllerini gerçe¤e dönüfltürmenin zaman›…
“Onlar ölmediler yok!
Atefl fitiller gibi
Dimdik ayakta
Barut ortas›ndalar”
Halk ve vatan sevgisinin somutland›¤› bedenlerini açl›¤a, ölümün koynuna yat›r›p da,
19 Aral›k’ta zulmün cellatlar›n›n yüzüne tükürerek ölümün üzerine yürüyenlerin aflk›na… Onlar›n sevdalar› ve düflleri aflk›na… Onlar›n yolundan yürümeye and içenlere bin
selam olsun.
Yeni y›l›n ilk ay›nda, umutlar›m›za yeni umutlar ekleyece¤imiz yeni bir ocak ay›nda
görüflmek dile¤iyle…
Dostlukla…
Yerel süreli yay›n
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
12/2009
33
böyle olmad› ki..
olmad›, hiç olmad›!
3
5
6
11
17
18
20
23
27
30
32
25
40
44
46
DENEME
erkan demir
böyle olmad› ki... olmad›, hiç olmad›!
fi‹‹R
bedri rahmi eyübo¤lu
zindan› tafltan oyarlar
DE⁄ERLEND‹RME
temel demirer, derya alabora,
metin coflkun, flükrü erbafl
19 aral›k 2000
ÖYKÜ
19 Aral›k öykü yar›flmas› öyküleri
MEKTUP
ümit zafer
hoflgeldin güler
DENEME
türkan do¤an
bir kapanmaz yara: marafl
DENEME
ümit zafer
karay›lan der ki
‹NCELEME
eren bu¤lal›lar
filipinler’de devrimci mücadele
ve “kurtulufl tiyatrosu”
B‹YOGRAF‹
mete y›lmazer
carlos marighella
T‹YATRO
gülnaz b›cakç›
bal›kesir muhasabecisi
B‹YOGRAF‹
gülnaz b›çakç›
absürd tiyatronun ustas›: harold pinter
ARAfiTIRMA
tav›r
edebiyat türlerinin en melezi: roman-ll
RÖPORTAJ
tav›r
inan temelkuran
S‹NEMA
sevgi duman
bornova bornova
HABERLER
63
sanatç›lar 19 aral›k’› anlatt›
3 32
harold pinter
27 3
carlos marighella
3 23
filipinler’de devrimci
mücadele ve
“kurtulufl tiyatrosu”
kapak
ön iç kapak karikatür:
mehmet arslan
arka iç kapak foto: FOSEM
3
deneme
böyle olmad› ki... olmad›, hiç olmad›!
erkan demir
Uyuyorsun.
Derin ac›lar›n izleri var yorgun yüzünde.
Az önce düflürdü¤ümüz ateflinin, art›k her fleyden etkilenen
bedenine verdi¤i ac›lar›n izleri bunlar biliyorum. Ama daha
ne kadar çekeceksin bu ac›lar› bilmiyorum. Ne vakit bu hastane ko¤uflundaki yata¤›ndan kalk›p da aram›za kat›lacaks›n,
onu da bilmiyorum.
Bilmemek sinirlendiriyor beni. Hepimizi...
’96 geliyor akl›ma, iyice eriyen bedenini gördükçe. Her an› eylem olan 69 gün. Ulucanlar’dayd›n o zaman. En öne at›lanlardand›n. “Tabutluklara girece¤imize ölürüz!” diyen sesleriniz
hala kulaklar›m›zda. Nas›l silinir ki o ses!
O seslerin gücüyle y›km›flt›k o vakit tabutluklar›.
Sizin eriyen bedenlerinizin ördü¤ü barikat› aflamam›fllard›,
bizi tabutuluklara mahkum etmek isteyenler...
Uyuyorsun.
Dinlen biraz. Çok ac› verdi bu seferki atefllenmen. Zor düflürdük gerçekten.
Diyalekti¤in kanunu. Z›tlar›n birli¤i yani… Atefller içerisindeydin ama bir yandan da üflüyordun ölesiye. Islak bez tamponlar› aln›na, eklem yerlerine koydukça titriyordun.
Sen üflüdükçe ben de üflüyordum seninle birlikte. Difllerin birbirine vurdukça, lanet ediyordum senin yakan› b›rakmayan,
ad›na enfeksiyon denen merete... Seni amans›z, seni zamans›z yataklara düflüren mikroplara...
Nas›l da kahrediyorsun sen de bu duruma. Sempozyumu konufluyorsun benimle sürekli. Y›llard›r böyle bir uluslararas›
ARALIK 2009 | TAVIR | 3
deneme
etkinlik, bir sempozyum düzenlemek için ça- Uyuyorsun...
l›flt›¤›n›, çabalad›¤›n› biliyoruz. Sempozyum
geldi çatt›. Kaç gün kald› ki flunun fluras›nda? Çoktand›r bir fley de yiyemiyorsun. fiu ad›na
ensure denilen, vitamin-protein deposu s›v›“Tekerlekli sandalyede bile olsa gelip kat›la- y› da almasan, neredeyse açl›k grevine gitmifl
ca¤›m sempozyuma” diyorsun. Gülüyorum. gibi olacaks›n.
“B›rak flimdi tekerlekli sandalyeyi falan. Yürüyerek birlikte gidece¤iz oraya.” diyorum Uyand›r›p, haz›r ateflin düflmüflken bir ensure içirsem mi diye düflünüyorum ama k›yam›iyileflece¤ine olan inanc›mla...
yorum. Uykuya daha çok ihtiyac›n var flimdi.
Bu sempozyum için oluflturulan komitenin
toplant›lar›n›n senin yatakucunda yap›l›yor Uyu sen.
olufluna, seninle birlikte biz de kahrediyoruz.
Nas›l da ihtiyac›m›z var asl›nda senin çabala- Ko¤uflta kalan di¤er hastalar merakl› gözlerr›na, senin iflbitiren yan›na, senin öngörüne... le geleni-gideni süzüyorlar. Sonunda, biri
Yine de ac›lar içinde k›vran›rken bile dene- merak›n› yenemiyor, gelip soruyor bana.
yimlerini aktarman, yol göstericili¤in, birçok
“Kardefli misin?” diyor. “Arkadafl›y›m.” diyoifli kolay k›l›yor bizim için..
rum. “Allah allah” diyor, “ne güzel bir arkadafll›k bu. ‹nsan›n kardefli gelip kalm›yor baUyuyorsun.
flucunda, uykusuz, tüm gün boyunca...”
Konufluyoruz. Kafanda hep yaklaflan semGülümsüyorum. Do¤ru; düzen kardefllik duypozyum var. Soruyorsun ayr›nt›lar›.
Anlat›yorum. K›z›yorsun duyduklar›na; bit- gular›n›, dostlu¤u da çoktan öldürmüfl. Bizim
memifl, birbirine girip kar›flan ifllere... ‹flini iyi senin yan›nda uykusuz kalarak üzerine titreyapmayanlara, özensizlere, ufkunu dar tu- memiz; bir buçuk ayd›r yüzlercemizle ziyaretanlara, apolitik davrananlara, olaylara diya- tine gelmemiz flafl›rt›r elbette onlar›.
lektik yaklaflmayanlara...
Ko¤ufltaki di¤er hastalar›n, hasta yak›nlar›n›n, refakatç›lar›n›n bize imrenerek, hatta
K›z›yorsun...
k›skanarak bakt›klar›n› görüyorum sürekli.
Seni tan›yanlar›n ortak düflüncesi bu; k›zg›n- Oysa zor de¤il ki dostluk, arkadafll›k, ba¤l›l›k,
paylafl›m, yoldafll›k... Ama ah flu bencillik…
l›¤›n, asabi yap›n...
Kan›na girmeye görsün insan›n, onu insanBazen k›r›c› da oluyordun, fark›nda de¤ildin l›ktan ç›karmas› çok zaman alm›yor iflte.
ama. Neyse ki niyetinin ne oldu¤unu biliyorUyuyorsun...
du herkes. Politik bak›yordun çünkü.
Her fleyin do¤ru dürüst yap›lmas›yd› tek der- Ço¤unlukla ciddiydin sen. Sol’la iliflkileri yürüttü¤ünden midir, yoksa sert mizaçl› oludin. ‹nsanlar› k›rmak, dökmek de¤il...
flundan m›d›r bilmiyorum. D›flar›dan ço¤u kifli bilmezdi ama, ben senin gülmeyi ne kadar
Uyuyorsun...
çok sevdi¤ini biliyordum. Gülünce de a¤›z doZiyaretçilerin hiç eksik olmuyor. Bizden, aile- lusu gülerdin. So¤uk esprilerime hem de...
mizden çok var ziyaretine gelen. Ayr›ca, y›llard›r birlikte toplant›lar yapt›¤›n, ortak mü- fiimdi gülemeyecek kadar yorgunsun. Gülcadeleyi örgütlemek için y›llard›r dil döktü- meni ne kadar çok istiyorum bilemezsin. Öz¤ün, yine k›zd›¤›n, ba¤›r›p-ça¤›rd›¤›n ama lüyorum o anlar›, karfl›l›kl› dolu dolu kahkaha
dostlu¤un da has›n› gösterdi¤in di¤er siya- att›¤›m›z dakikalar›...
setlerden insanlar da geliyor yan›na. Nas›l da
gözlerinin içi gülüyor gelenlerin. Sana olan Hat›rlar m›s›n, seninle yolculuklara da ç›khislerinin samimiyeti gözlerinden okunuyor. m›flt›k. E¤lenceliydi hepsi. Hiç unutulmayaBaflarm›fls›n. Onlar›n kalbini kazanmay› da, cak kadar dolu dolu ve e¤lenceli...
onlara güven vermeyi de...
4 | TAVIR |ARALIK 2009
Uyuyorsun.
“Her iflin adam›”yd›n sen. Gönül rahatl›¤›yla
her ifli verirlerdi sana bu yüzden. Gözleri arkada kalmazd›. Çok bilmedi¤in bir ifl olsa bile -ki ço¤unu bilirdin zaten- onu mutlaka bitirirdin.
Uyuyorsun.
Kalk hadi! Çabucak iyileflmen laz›m... Kalk,
kendini zorla lütfen. Sana ihtiyac›m›z var.
Uyuyorsun...
Hadi yeter uyudu¤un. Bak seni bekliyor bir
kamyon ifl. Seni bekliyor sempozyum. Filistinli, ‹rlandal›, Lübnanl›, Baskl›... emperyalist
sald›rganl›¤a karfl› halklar›n birli¤ini kurmak
için az çabalamad›¤›n onlarca dostun, arkadafl›n. Seni bekliyor sol’la ilgili ve daha onlarca konu ile ilgili toplant›lar, tart›flmalar, seminerler, paneller... Seni bekliyor yaz›lar, çiziler. Seni bekliyor koca Armutlu. Seni bekliyor komiteler. Hepimiz bekliyoruz.
Kalk hadi, yeter bekletti¤in!
Uyuyorsun...
Bir daha hiç uyanmayacaks›n...
Bu gerçe¤i kabullenmek zor... Çok zor... Keflke k›y›p uyand›rsaym›fl›m seni... Hiç olmazsa
bir-iki sat›r daha konuflurduk. Keflke daha
çok gelseydim hastaneye... Daha çok kalsayd›m yan›nda...
Böyle olmad› ki. Hiç olmad›...
Beklemiyorduk bunu. Apans›z oldu. Aniden.
Tokat gibi.
Bizi b›rakaca¤›n› hiç düflünmüyorduk. Sen
de beklemiyordun ki. Ameliyat›n› olup bir an
önce iflinin bafl›na dönecektin.
K›zd›¤›n çok fley vard›, o fleylerin sorumlular›ndan hesap soracakt›n. Sensiz çok da yürümeyen iflleri derleyip toparlayacakt›n.
Çeflitli derneklerde, federasyonlarda seçimler
yaklafl›yordu, kalk›p o seçimleri kazanmak
için kent kent dolaflacakt›n.Kim yapacak flimdi bütün bunlar›? Elbette o ifller sahipsiz kalmayacak. Yap›lacak mutlaka. Ama sensiz olmas› buruk... Seninle güzeldi onlar› yapmak.
Böyle olmad› ki... Olmad›, hiç olmad›!
fliir
zindan› tafltan oyarlar
bedri rahmi eyübo¤lu
Bursa'n›n ufak tefek yollar›
A¤r›dan s›z›dan tutmaz elleri
Tepeden t›rna¤a fliir gülleri
Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor.
Bir flubat gecesi tutuldu dilin
Silaha b›ça¤a varmad› elin
Ne ana ne baba ne k›z ne gelin
Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor.
Ne bir haram yedin ne cana k›yd›n
Ekmek gibi temiz su gibi ayd›n
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döflek diken diken yast›k bat›yor
Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor.
Abenim
Yi¤idim dayan.
Dayan hey gözünü sevdi¤im
Bugün efkarl›y›m açmas›n güller
Yi¤idimden kötü haber verirler.
Sana kökü d›flarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
fiiirin gökyüzü gibi herkesin.
Sen K›z›l›rmak kadar bizimsin
En büyük ustas› dilimizin
Can›m›z ci¤erimizsin.
Bugün burdaysa fliirin, yar›n Çin'dedir
Bütün h›flm›yla dilimiz
Kökünden sökülmüfl bir ç›nar gibi
Yüre¤imiz içindedir.
Bugün burdaysa fliirin, yar›n Çin'dedir
Ac›s›yla s›z›s›yla aln›n›n kara yaz›s›yla
Bir yan› nur içinde tertemiz.
Bir yan› s›z›m s›z›m s›zlayan memleketimiz
içindedir.
Zindan› tafltan oyarlar
‹çine bir yi¤it koyarlar
Sa¤a döner bö¤rü tafla gelir
Sola döner ç›r›lç›plak demir
Çeli¤in has› da yi¤idim aman böyle bilenir
Döflek melul mahzun, yast›k bat›yor
Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor.
Bugün efkarl›y›m açmas›n güller
Yi¤idimden kötü haber verirler
Demirden pencere tafltan sedirler
Döflek melul mahzun yast›k bat›yor
Yi¤idim flahinim aman burda yat›yor,
Mezar aras›nda harman olur mu?
On üç y›l hapiste derman kal›r m›?
Azrail aç susuz can›n al›r m›?
Döflek melul mahzun yast›k bat›yor
Yi¤idim flahinim aman yerde yat›yor...
Dilinde dilimi buldu¤um
Gücüne kurban oldu¤um
Anam babam gibi övdü¤üm
Dayan hey Aslan Ustam
ARALIK 2009 | TAVIR | 5
de¤erlendirme
o gün
temel demirer
Ülkemizin yaflad›¤› en ac› katliamlardan biridir 19 Aral›k. En karanl›k en ac› gündür.
Unutmad›k. Bundan tam 9 y›l önceydi bahsetti¤imiz karanl›k gün. O gün içerdekinin de
d›flardakinin de bir hikayesi vard›. O gün’ü o an› sanatç›lara sorduk:
Bundan tam dokuz y›l önce, 19 Aral›k 2000 tarihinde, ülke genelinde 20 hapishaneye birden tam 10 bin asker ve polisle birlikte düzenlenen ve tarihin belki de en kötü ironisi olan “Hayata Dönüfl Operasyonu”nda, 28 tutsak yaflam›n› yitirmiflti. Tutsaklar›n kimileri makineli tüfek kurflunlar›yla, kimileri menflei bugün bile tan›mlanamayan gazlarla, alevler içinde yak›larak, kimileriyse do¤rudan gaz bombalar›yla katledilmifllerdi. Yüzlerce tutsak a¤›r flekilde yaralanm›fl,
kimileriyse sonradan sakat kalm›fllard›.
Bugüne kadar ülke tarihinde, belki de dünya tarihinde efline rastlan›lmayan bir operasyonun k›sa öyküsü, 19 Aral›k’›n bir günlük öyküsü buydu. 19 Aral›k hepimizde bir etki b›rakt›. Aradan geçen y›llara
ra¤men o günkü öykünüzü bizimle paylafl›r m›s›n›z? O güne dair hat›ran›zda kalanlar neler... Sizin 19 Aral›k öykünüz nedir? O gün o an
eneler yapt›n›z? Neler hissetiniz? O günün öyküsünü bir kez de sizden dinleyelim...
“Yaflam kalbini okuyacak
bir flark›c› bulamazsa,
akl›n› konuflacak
bir filozof yarat›r.”[1]
O günü, o gün[2] ne düflündü¤ümü, hissetti¤imi düflünüyorum…
Tam dokuz y›l önceki o gün; Robbert Haveman’›n, “Her türlü gelece¤in kökleri geçmiflte yatar” deyiflindeki gerçe¤i yaratt›…
Art›k hiçbir fley, 20 hapishaneye birden 10 bin asker ve polisle sald›r›ld›¤› 19 Aral›k 2000’den sonra ayn› olmayacakt›; olamayacakt›
co¤rafyam›zda…
Çünkü o gün, özlenen gelecek için vazgeçilemeyecek bir “geçmifl”
yarat›ld›.
“Gelece¤in en iyi peygamberi, geçmifltir,” dermifl John Sherman;
hakl›! O gün, gelece¤in peygamberi olmaya hak kazanan bir geçmifl
yarat›ld›…
Gelecek bu geçmiflten asla ba¤›ms›z olmayacakt›; Friedrich Nietzsche’nin, “Yaln›z gelece¤i kuran kimsenin, geçmifli yarg›lamaya hak-
6 | TAVIR | ARALIK 2009
k› vard›r,” uyar›s›ndaki üzere…
*****
An›ms›yorum: Cornelius Vanderbilt gibi, “Hukuk mu! Bana ne hukuktan? ‹ktidar bende de¤il mi?” diye hayk›ran vahfleti tan›d›k o gün
bir kez daha; hem de en tart›flmas›z›ndan, “‹ktidar budur, böyledir…”
dedirten cinsten…
“‹ktidar” deyip geçmeyin; o adalet falan da¤›tmaz; hak/ hukuk ise
hak getire…
Ald›rmay›n Digesta’n›n, “Hominum causa omne ius constitutum
est/ Bütün hukuk insan içindir,” demesine…
Kolay m›? “Hak ancak eflitler aras›nda bir sorundur, güçlüler yapabildiklerini yaparken, güçsüzler zorunlu olduklar› ac›lar› çekiyorlar,”
der Thucydides as›rlar ötesinden…
*****
O gün biz(ler)e, baflkalar›n›n bize yani davam›za önem vermesini istiyorsak; kendimize önem vermemeliyiz… gerçe¤ini hat›rlatt›/ ö¤retti…
Kendi kendinin hâkimi olmayan, fedaya haz›r olmayan kimsenin özgür olmas› mümkün olabilir miydi?
Postmodernler, liberal ödlekler anlamasa da; insan(lar), davalar› u¤runa kendilerini “feda”y› göze ald›klar› oranda insanlaflabilmektedirler…
Çünkü ancak kendini yönetenler, kendinde dünyay› (11. Tez’deki
üzere!) de¤ifltirecek gücü bulabilirler…
*****
Orta yerde bir zulüm vard›; boyun e¤ilmemeliydi; direnilmeliydi; baflar›lmal›yd›; öyle de oldu…
Kolay m›? Baflar›, cüretin çocu¤uydu; baflar›n›n s›rr›; bilmek, istemek, cüret etmek ve baflkald›rmakt›; hem de, nerede olunursa olunsun…
Asla teslim olunmamal›yd›; teslim olmamak baflarman›n bafllang›c›yd›; Saint Exupery’nin, “Baflar›s›zl›k, güçlülere daha güç verir,” sözü an›msanmal›yd›; o hâlde direnifl zaman›yd›…
Baflka türlü davranmak mümkün de¤ildi!
de¤erlendirme
Bunun için atefl hatt›ndaki baflkald›r›y›, düflünce ve niyetlere göre de¤il, hareketlere göre ölçme zaman›yd›.
Ateflten gömle¤i s›rtlar›na geçirenler için
önemli olan sözler de¤il, o sözleri hayata geçiren tercihlerin davran›fllar›yd›.
Çünkü eylemler, sözcüklerden daha fazla konuflur, daha çok fley anlat›rd›; ve sahiciydi…
Evet o gün; sahici olan›n zaman›yd›…
Tam da bunun için, 1996 Ölüm Orucu’nda
kaybetti¤imiz Hüseyin Demircio¤lu, “‹lk önce
ben olmal›y›m, çünkü kendimin yapamayaca¤› bir fleyi baflkas›ndan istememeliyim!” diyordu enginleri fethetme cüretinin sahicili¤iyle.
Sonra da “Deniz sakin oldu¤u zaman dümeni
herkes tutar,” diyen Publilius Syrus’un ve de
“Hayallerinizi kovmay›n›z. Çünkü onlar gittiler mi, belki siz kal›rs›n›z, fakat art›k yaflam›yorsunuz demektir,” diye ekleyen Mark Twain’in sözlerini an›msatarak…
*****
Politik bir eylem biçimi olarak, açl›k grevine yol açan “Neden”, “Eylemin Kendisi” ve “Sonuç”lar›yla birlikte ele al›nmal›d›r.
Bizimkileri ve Bobby Sands’› ancak böyle kavrayabilirsiniz!
Beden en büyük savafl alan›d›r! Boby Sands ile bizimkiler kan›tlad›
bunu; W. Shakespeare’in kahraman› ‘Venedik Taciri’nin meflhur repli¤ini tekrarlarcas›na: “‹nsan eti kutsal de¤ildir!”
Evet açl›k grevi/ ölüm orucu, otoritenin ve kitlelerin “insani-insanc›l” duygular›n› yani vicdan›n› hedefleyen ve bu temelde de “otorite”ye meydan okuyan “pasif isyand›r/ direnifltir.”
“Yüzleflme/ yüzsüzleflme” eksenidir…
Tam da o günlerde “Ölüm Orucu - Notlar” bafll›kl› yaz›s›na, “Ölüm
orucu olay›, ayd›n sorumlulu¤u denilen özel bir sorumsuzluk ve bencil u¤rafl› türünü bir kez daha turnusol testine tâbi tutuyor,” notunu
düflen Ulus Baker duraksamadan ekliyordu:
“Ölüm orucunda mahkûmun bedeni bir savafl alan›na dönüflür.
Onun üzerinde her türden kuvvet birbiriyle mücadele etmektedir.
‹flaretin, ça¤r›n›n, beyan›n bedenidir o. Varl›¤›n dokunabilece¤i, eriflebilece¤i, gezip tozabilece¤i tek yüzey onun görüntüsü, var olabilece¤i tek derinlik onun iç organlar›d›r. Bu savafl ne bir örgüt, ne de
devlet taraf›ndan yürütülmektedir. Dolays›zca cezaevinin mimarisi
ile mahkûmun bedeni orada karfl› karfl›ya gelirler, yüzleflirler. ‹flte bu
beden kendini eritiyor, cezaevinin bedeni için yok k›larak kazan›yordu savafl›...
Canl› varl›k ölümü düflünemez. Spinoza’dan ö¤rendi¤imiz bu düflünce olgusal de¤il varolufla iliflkindir. Onun sayesinde ölüm oruçla-
r›n›n ölüme de¤il, yaflama do¤ru gitti¤ini, yaflama iliflkin taleplere
sahip oldu¤unu, onunla kenetlenip onu olumlad›¤›n› ö¤reniyoruz.
Çünkü yaflam dirençtir. Kendine bir süre biçmez, sonunu alg›lamaz,
sona erdi¤inde kendisi ortada bulunmaz...”[3]
Yok say›lmak istenenlerin, “yoktan” var olma isyan›yd› o kesit; ölüme ra¤men ölüme meydan okuyan bir ölümsüzlük aray›fl›yd›…
Hay›r; Hz. Ali’nin, Ölümün belirtisi do¤makt›r”; Stanislaw Jerzy
Lec’in, “Ölümün ilk iflareti do¤umdur,” sözleriyle yetinemeyiz; ölümün “Nas›l”›/ “Neden”i vard›r; çünkü “Ölüm sadece sonun bafllang›c›d›r,” der bir Çin Atasözü…
Hay›r, hay›r; “Ölüm âsude bahar ülkesidir” diyen Yahya Kemal’e kulak as›lamazd›; ölümü yenme çabalar›na en kestirme yan›t›, “Herkes
ne zaman ölür, elbet gülünün soldu¤u akflam,” dizeleriyle veren Turgut Uyar’›n dizeleri varken…
*****
Kolay olmad›; çok ac› çektiler, ac› çektik, hâlâ da çekiyoruz…
Ac› çekmenin, ölmekten daha çok cesaret istedi¤ini bilmiyor olamazs›n›z...
Ancak ac›n›n atefliyle kavrulmadan, o s›rat köprüsünden geçmeyi
göze almadan baflar›n›n mümkün olmad›¤›n› da!
Bir an geçmiflinin ac›lar›n bugünkü sevinçlerimizin kayna¤› oldu¤unu an›msay›n; neyi kastetti¤imi anlayacaks›n›z…
Bunun için “‹nsan ac› çekmeden olgunlaflamaz,” derdi Konfüçyüs…
Evet ac› çekildi; ancak bu ac›ylad›r ki, gelecek o gün baflkald›ran direnç kadar olabilecekti; korku ya da hesaplarla, hiçbir fley yap›lamazd›.
Gerekti¤inde hayat› (ama asla vicdan› de¤il!) hiçe sayar bir cesaret
gerekliydi; çünkü do¤ru olan› yapmamak cesaretsizlikti…
‹flte o güne dair, “Tehlike ile karfl›laflmam›fl olan insan, cesaret hakk›ndaki sorulara cevap veremez,” der La Rochefoucauld’un sözü…
*****
ARALIK 2009 | TAVIR | 7
de¤erlendirme
Oncas›n›n ard›ndan geriye Prometheus’a, Hallac-› Mansur’a lay›k bir
destan kald›; bir Kürt Atasözü’ndeki üzere, “Ba ji textê çi dibe?” “Yel
kayadan ne götürür?” diye hayk›ran ve hâlâ yol gösteren…
Demokritos’un, “Gerçek, uçurumun dibindedir,” sözünü unutmayan
gerçekçi hayalleriyle onlar biliyorlard›: Hayal olmadan hiçbir baflar›ya ulafl›lamazd›… Dünyan›n gördü¤ü her büyük baflar›, öncesinde
sadece bir hayaldi… Sonra da hiçbir fley, insan›n baflkald›rmaya cüret
eden hayal gücü kadar özgür de¤ildir…
tan›kt›r bize/ Aç ve kavruk bir memeden/ Direnmeyi yudum yudum
emen/ Bir çocuk gibi ö¤rendik/ Ve direndik/ Ordular kurduk türkü
renklerinden/ Bütün a¤›tlar› bir hücumda yendik/ Ac›ya kurflun ifllemez art›k/ Biz yaflamay› zulümsüz sevdik,” dizelerinde tarif edilen
“Ac›ya Kurflun ‹fllemez” gerçe¤idir…
*****
Son bir fley daha; 9 y›l sonra o gün, bu günden neden hâlâ önemli
(mi?)!
Postmodern vaazlara, liberal z›rvalara inat an›msay›n!
Gerçekler yalan, do¤rular yanl›fl ilan edilip; Kafka’n›n “Kendini insanl›¤a bakarak s›na” uyar›s› çok daha fazla önem kazan›yorken; insan›n insanl›¤›ndan utand›¤› bir ça¤da yafl›yoruz.
ABD’deki Afro-Amerikal›lar›n yürüttü¤ü özgürlük savafl›m›n›n en
önemli simgelerinden olan “We shall overcome someday/ Bir gün
yenece¤iz” ezgisi hâlâ dillerdedir…
Sömürgeci ‹ngiliz iflkencehanelerinde katledilen ‹rlanda özgürlük
savaflç›s› Boby Sands ve arkadafllar›n›n Kelt dilinde hayk›rd›klar›, ‘Tiocfaidh Ar La/ Bizim de bir gün günümüz gelecek’ slogan› haf›zalarda hâlâ yerini koruyor…
Unutmufl de¤iliz! Unutturmayaca¤›z da! Unutulmamas› için elimizden geleni ard›na koymayaca¤›z…
Her ça¤›n kahramanlar›, fedaileri, yi¤itleri, idolleri vard›r; kim bunu
inkâr edebilir ki?
Yaflad›¤›m›z ça¤da -maalesef!- hâlâ geçerli bu!
Kahraman› olmayan yüzy›l olur mu; -maalesef!- olmaz!
Çünkü “Kahraman kifli halka umut, mutluluk veren kiflidir,” Conrad
Detrez’›n deyifliyle…
Nihayet “Sosyalizmi tembel, uçar›, egoist, düflüncesiz, kayg›s›z insanlarla gerçeklefltiremezsiniz. Sosyalist bir toplumun, kendi bulundu¤u yerden, genel refah için tutku ve hevesle dolu, yoldafl› insanlar
için fedakârl›k ve duygudafll›k dolu, en zoru gerçeklefltirmeye kalk›flacak cesaret ve kararl›l›kla dolu insanlara ihtiyac› vard›r,” der “Toplumun Sosyalizasyonu” bafll›kl› yaz›s›nda Rosa Luxembourg…
*****
Nihayet o gündeki Onlar m›?
Onlar Nâz›m Hikmet’in, “1+1=Bir”inde, “Biz bugünün kahraman›,/
yar›n›n/ münadisiyiz./ Bu durmadan akan,/ y›k›p yapan/ ak›fl›n/ çizgilenmifl sesiyiz./ Biz/ ad›mlar›n› tarihin ak›fl›na uyduran/ temelleri
çöken emperyalizme vuran,/ yar›n› kuran/ lar›z./ O duvar/ o duvar›n›z,/ v›z gelir bize v›z!..” diyenlerdir…
“Gerçekçi ol; do¤ruyu söyleme,” yalan›n›n egemen k›l›nmak istedi¤i; veya insan(lar)›n Gilles Deleuze’ün, “Bireyler art›k bütünsel de¤il,
bölünmüfl, ayr›flt›r›lm›fl, da¤›t›lm›fl biçimlerde; kümelerde, örneklemelerde, verilerde, piyasalarda ya da ‘banka’larda ele al›n›yorlar,”
diye betimlendi¤i “eflya-insan”a dönüfltürüldü¤ü bu postmodern insan(s›zl›k) kesiti inceledi¤inde flu iki fleyle karfl›lafl›r›z: Yenilmesi “imkâns›z” gibi sunulan yalan ve bu yalanla mücadele ettikçe güçlenen
isyan…
O gün, biz(ler)e bir kez daha; “‹syanc›lar, vaat edilen insanca yaflam
projesinin güvencesi, öznesi, onurudur” gerçe¤ini ö¤retirlerken; tarihi yaratan›n da bu ›srar ve kararl›l›k oldu¤unun alt›n› çizerler…
Bu da gün gelir… “Aln›n›/ da¤ atefliyle ›s›tan/ yüzünü kanla y›kayan
dostum/ senin/ uyurken duda¤›nda gülümseyen bordo gül/ benim
kalbimi harmanlayan isyan olsun/ flimdi dingin gövdende/ u¤ultuyla büyüyen sessizlik/ birgün benim elimde/ patlamaya sab›rs›z mavzer olsun/ bafl›n› omzuma yasla/ gö¤sümde tafl›yay›m seni/ gövdem gövdene can olsun,” dizeleriyle Arkadafl Zekai Özger’in dilimizden düflmeyen ‘Aflkla Sana’d›r…
Bu da gün gelir… “Biz Marksizmi entelektüel gevezelik ve dünya devrimci hareketinin trafik polisli¤ini yapmak için okuyup ö¤renmiyoruz. Biz dünyay› de¤ifltirmek için, dünyan›n Türkiye’sinde devrim
yapmak için Marksizmi ö¤reniyoruz,” sat›rlar›d›r…
Bu da gün gelir… O gündür… Yani fedakârl›k ile kahramanl›¤›n “Teslimiyet asla!” hayk›r›fl›yla destanlaflt›r›lmas›d›r...
19 Kas›m 2009 16:51:33, Ankara.
NOTLAR
Yine Onlar, Nâz›m Hikmet’çe, “Dinleyip diyecek çok./ Fakat uzun söze vaktimiz yok./ Yürüyelim…” diye hayk›ranlard›r…
Veya Onlar, Atilla ‹lhan’›n dizelerindeki vazgeçilemezliktir: “Ben sana mecburum bilemezsin/ Ad›n› m›h gibi akl›mda tutuyorum/ Büyüdükçe büyüyor gözlerin/ Ben sana mecburum bilemezsin/ ‹çimi
seninle ›s›t›yorum/ / Ne vakit bir yaflamak düflünsem/ Bu kurtlar
sofras›nda belki zor/ Ay›ps›z fakat ellerimizi kirletmeden/ Ne vakit
bir yaflamak düflünsem/ Sus deyip ad›nla bafll›yorum…”
Ya da Onlar Nikolay Vaptsarov’un “Mektup”undaki, “…farkl› bir fleydir,/ yeryüzü/ zehirli pas›ndan/ silkinirken/ ölmek,/ bafllarken milyonlar›n ölümsüzlü¤ü,/ asl›nda bu, flark› demek,/ evet, bu flark› demek,” olan bir sonsuzluk/ ölümsüzlük flark›s›d›r…
Özetin özeti; nihayetinde Onlar; Adnan Yücel’in, “Y›ld›zlar ve sular
8 | TAVIR | ARALIK 2009
[1] Halil Cibran, “Kum ve Köpük”.
[2] Çok fley yazd›k Onlara dair; yazd›klar›m›z›n alt›ndaki imzalar hâlâ bizimdir; ne yazd›¤›m›z›, neye imza att›¤›m›z›n bilincindeyiz; dediklerimizin ve onlar›n arkas›nday›z; her
zaman, daima! Bu konuda bkz: S. Özbudun-T. Demirer, “Söylenecek Yalan Kalmad›” ‹nsan Hak(s›zl›k)lar›, Ütopya Yay., 2008, ss.257-332; S. Özbudun-T. Demirer, “Hay›r,
Evet’ten Önce Gelir”! Hukuk(suzluk) Yaz›lar›, Ütopya Yay., 2008, ss.486-494; S. Özbudun-C. Sar›-T. Demirer-Ö. Orhangazi, “Yeni Düzen(sizlik)”den Baflkald›r›ya, Ütopya Yay.,
2005, ss.211-214; N. Atmaz-‹. Çayla-T. Demirer-Y. Demirer-E. Kubilay-Murat K-Ö. Orhangazi-N. K. Özbolat-S. Özbudun-G. Özgür-E. A. Özkaya-T. fien, ÖDP Yaz›lar›, Ütopya
Yay., 2001, ss.96-97/ 100-118; S. Özbudun-T. Demirer-G. Özgür, ‹mparatorun Soytar›s›
Egemen Medya, Ütopya Yay., 2007, ss7-24.
[3] Ulus Baker, “Ölüm Orucu–Notlar”, Birikim Ayl›k Sosyalist Kültür Dergisi de¤erlendirme
ölenler böyle yok olmay› hakedecek ne yapm›flt›?
Baz› fleyleri anlatmaya kelimeler yetmez. Çünkü yaflanan
fley o kadar korkunçtur ki nas›l ifade etseniz az gelir. Yap›lan operasyon bence kelimelerle anlat›lamayacak kadar
insanl›k d›fl›yd›. Kendi fikrinden olmayan› yok sayan ›rkç›
düflünce sistemi, hapishanelerde flaka yapar gibi hayata
dönüfl ad›n› verdi¤i operasyonla bir sürü insan› iflkenceyle öldürdü. Bu kimi hayata döndürdü, ölenler böyle yok
olmay› hak edecek ne yapm›flt›, bizden olmayan› ortadan
kald›rmaya yönelik bu nefret günlük hayatta nereden bu
kadar besleniyor? San›r›m sorulacak çok soru var. Ama cevaplar asl›nda bu felaketleri aç›klayamayacak kadar basit: ‹ktidar...
Bu olgu yaflam üstünde var oldu¤u sürece o gücü elde etmek için insan›n insana yapmayaca¤› fley yok diye düflünüyorum. Ruhumuzu ve bedenimizi kanla beslemedeki
bu doyumsuzluk, tatmin olmaya yaklaflt›¤›m›z noktadaki
bu vahflet, insan olman›n gere¤ini, insan böyle bir fleyse
ben bu hayatta nerede durmam gerekti¤ini gerçekten bilmiyorum. Tarihe bakt›¤›m›z da soy k›r›mlarla vahfletle dolu.Gücü olan›n di¤eri üstündeki insanl›k d›fl› hali beni dehflete düflürüyor.Bir kez
daha ›rkç› düflünceyi lanetliyorum.
Derya Alabora
19 Aral›k’a uzanan süreç bir operasyonun ipuçlar›n› vermiflti zaten. Bunu farkedenlerin say›s› ve çabas› toplumu uyarmak için yaz›k ki yetersiz kald›. Göstere göstere katliam› gerçeklefltirdiler.
Bu operasyonu düzenlerken en kalleflçe yöntemleri kullanabilecekleri elbette ihtimal dahilindeydi. Ama bu kadar› benim hayalgücümü aflt›. ‹nsanlar› neyle yakt›klar›n›, neyle erittiklerini hala bilemiyoruz.
Bu operasyonun ad›n›n "Hayata Dönüfl" olmas› ise gerçekten ironik.
Metin Coflkun
ARALIK 2009 | TAVIR | 9
de¤erlendirme
bir devlet klasi¤i
flükrü erbafl
Uzun zaman oldu gazeteye yazmayal›. Yaz› istenen her telefonda
mazeret s›ralamaktan utan›r oldum. Ancak gerçekten geçerli bir
özürüm vard› ve arkadafllar›m›n beni mazur görece¤ine inan›yordum: Her türlü toplumsal/siyasal muhalefete karfl› bir tehdit, bir
flantaj olarak dayat›lan F tipi cezaevleri gerçe¤i... Bir grup arkadaflla
birlikte, gerçekleflmesi halinde bu projenin yol açaca¤› bireysel/toplumsal felaketin boyutlar›n› gösterebilmek için, bu kötülü¤ün önlenebilmesi için aylard›r ç›rp›n›p durduk. Elbette bu ç›k›fl›n kendisi ideolojik bir duruflu içeriyordu; ama biz bundan da önce ve sürekli olarak Ulrike Meinhof’un sözcüklerle çizdi¤i flu ç›r›lç›plak insan resmine
vurgu yaparak ulaflmaya çal›flt›k, yüreklerini gö¤üs kafesinde bir ceket dü¤mesi gibi tafl›yanlara; devlete; devletin borazanc› bafl› gibi
davranmay› biricik gazetecilik eti¤i haline getiren büyük(!) medyam›za: “Bafl›n›n patlad›¤› hissi, kafatas›n›n parçalanaca¤›, patlayaca¤› hissi. Beyninin t›pk› bir erik kurusu gibi burufltu¤u hissi. Sürekli
gergin oldu¤un ve bunun görüldü¤ü ve uzaktan izlendi¤in hissi.
Hücrenin k›p›rdad›¤› hissi –uyan›yorsun, gözlerini aç›yorsun hücre
k›p›rd›yor- ö¤leden sonra, günefl ›fl›¤›nda birden duruyor. K›p›rdad›¤›n hissinden yakan› s›y›ram›yorsun. Niçin titredi¤ini bilemiyorsun,
donuyorsun. Normal sesle konuflmak için, yüksek sesle konuflur gibi
çaba gerekiyor, neredeyse ba¤›rmak gerekiyor. Dilsiz kalma hissi. Art›k sözcüklerin anlam›n› ay›rt edemiyorsun –ancak keflfedebiliyorsun- ›sl›k sesi veren harfleri kullanmak; s, fl, ç kesinlikle dayan›lmaz.
Sözdizimi, gramer denetlenemiyor. ‹ki sat›r yazd›¤›nda, ikinci sat›r›n
sonunda birincinin bafl›n› hat›rlayam›yorsun. Dizginlenemeyen bir
sald›rganl›k boflan›yor. En vahimi flu: Hayatta kalma flans›n›n olmad›¤›n›n, bunu anlatman›n, bunu baflkalar›na anlatman›n imkâns›zl›¤›n›n aç›kça bilincinde olmak” (Avukat›na yazd›¤› 16 Haziran 1972
tarihli mektup)
Ancak ne yaz›k ki devlet, halka karfl› ve yalana dayal› ekonomik, siyasi ve fiziki fliddet gelene¤ine yeni bir fliddet klasi¤i daha ekledi. Bir
y›ld›r cezaevlerinin maketleri üzerinde sald›r› provas› yapt›¤›n› ‹çiflleri Bakan›’n›n a¤z›yla iffla eden devlet, göstermelik olarak bafllatt›¤› görüflmeleri, kimi ayr›nt›larda t›kay›p keserek, baflta görüflmelere
kat›lanlar olmak üzere, kendisine inanan herkesi bir kez daha aldatt›. Sald›r›dan hemen önceki günlerde pek çok ayd›n, sanatç› ve demokratik kitle örgütü temsilcisi, Adalet Bakan›’na görüflmelerin yeniden bafllat›lmas› için defalarca ça¤r› yapt›, ancak yan›t alamad›. Bu
tutum, olup bitenlere bak›ld›¤›nda, devletin gerçek niyetini göstermesi aç›s›ndan son derece önemli. Bu insan k›y›m›n›n ad›n›n ‘flefkat
operasyonu’, ‘hayata dönüfl operasyonu’ konulmas› ise, en hafifiyle
bir alay, bir afla¤›lama; devletin zekâ –veya kas›t- düzeyini gösteren
bir büyük bulufl! Bu nas›l bir pervas›zl›kt›r ki öldürdü¤üne kurtard›m
der. Bitirmek için müdahale etti¤i ölüm oruçlar›n›, açl›k grevlerini
art›r›r ve sald›r›y› üç kilometre uzaktan izleyerek görevini baflar›yla
yapan büyük bas›n›m›z hariç, bütün dünyan›n gözleri önünde ölüme götürür! Nerede ve nas›l bitece¤ini, senaryo sahiplerinin bile
10 | TAVIR | ARALIK 2009
kestiremedi¤i bu devlet klasi¤i bitti¤inde, ölü say›s›n› gördükten
sonra, kimler utanmadan, ac› duymadan birbirinin yüzüne bakar;
yan›t› bilinen bir soru elbette, ama insan hâlâ insana inanmak istiyor. K›sa cumhuriyet tarihimize, döneminde en çok cezaevi katliam›
yap›lm›fl Bakan› olarak geçecek Adalet Bakan›n›n, F tipi cezaevlerinin aç›lmas›yla ilgili, kamuoyuna defalarca aç›klad›¤› yasal düzenlemelerin birini bile yapmadan, h›nç al›r gibi bu cezaevlerine bir gecede yüzlerce kifliyi nakletmesini ise, en az›ndan bir etik sorunu olarak
kamuoyunun ve kendisinin vicdan›na(?) b›rakmaktan baflka bir fley
gelmiyor flimdilik elden.
Devletin, bir katliama özdefl bu ba¤›fllanmaz tutumunun gerisinde
nas›l bir iflas etmifl ekonomi-politika oldu¤unu; siyasi/toplumsal
hangi halk karfl›t› uygulamalar› halktan gizleme amac› tafl›d›¤›n›, bu
ülkenin ayd›nlar›, duyarl› insanlar›, gerçek yurtseverleri en az onlar
kadar biliyor. Ayd›nlar›n, sanatç›lar›n, ‘ölümleri durdurun’ 盤l›¤›n›,
önce ölümü desteklemek olarak alg›layan ve suçlayan, sonra da yapt›klar› ‘operasyon’u destekleme anlam›na yoran Baflbakana ve onun
ilgili yöneticilerine söylenecek en masum söz ise flu olsa gerek: ‘Sizler bu 盤l›¤›, ç›rp›n›fl› anlamaktan uzaklaflal› y›llar ve y›llar oldu. Ayn› cümleyi bir ay içinde iki ayk›r› anlamda alg›lamak olsa olsa size
özgü bir maharettir. Bizler bir insan›n hayat›n›n, yüzlerce cezaevinden çok daha de¤erli oldu¤unu biliyoruz. Ve bu katliam›n karar sorumlulu¤unu tafl›yan, bilinçli olarak bunu alk›fllayan herkesi, tarih
ve kamuoyu önünde bir kez daha fliddetle k›n›yor ve suçluyoruz.’
Devletin, ucuz flark kurnazl›¤› ve kendi yurttafl›na duydu¤u derin
düflmanl›k duygusuyla bir oldu-bittiye getirdi¤ini sand›¤› F tipi cezaevlerinin gerçek maceras› yeni bafllamaktad›r. Bizler, aylard›r b›k›p
usanmadan dillendirdi¤imiz bu cezaevi gerçe¤ini, devlete ve ba¤›ms›z(!) medyaya ra¤men b›k›p usanmadan dillendirmeye devam edece¤iz. Çünkü bizler biliyoruz ki, bu cezaevleri, küçücük bir demokratik hoflgörüsü olmayan bir cezaevi modelidir. Devletin flehvetle savundu¤u sürekli bir ölüm modelidir. ‘‹çeri’nin üzerinden d›flar›y› tutsak alan bir korku rejiminin ilk ve son dura¤›d›r. Sosyal bir varl›k olan
insan› biyolojik bir varl›¤a indirgeyen vahfli ve faflist bir modeldir. Siyasal/düflünsel her türlü muhalif yap›lanman›n hücre hücre parçalanmas› modelidir. ‹nsan›n ruhsal ve bedensel olarak çökertilece¤i
bir yaln›zl›k cumhuriyetidir. Bireyin, devlete/sisteme karfl› yapaca¤›
her türlü itiraz›n, akl›nda ve a¤z›nda kurutulmas› giriflimidir. Özgür
düflüncenin ve hayal gücünün ba¤lanaca¤› devlet kaz›¤›d›r. Ve insan›n temel haklar›na, varolufluna, do¤as›na ve onuruna indirilmifl sürekli bir 12 Eylül darbesidir.
Onu savunanlara da, ona karfl› ç›kanlara da kolay olmayacak bir süreçtir bafllayan. (2001 y›l›) öykü
19 aral›k öykü yar›flmas› öyküleri
O günün öyküsünü yaz›n demifltik sizlere. ‹çeride savunmas›z tutsaklar› yak›p kavuran, bombalarla-kurflunlarla 28
can›m›z› aram›zdan alanlar unutulmas›n, o gün direnenlerin miras› yar›na bir de sizlerin kaleminden tafl›ns›n istemifltik. Ad›na da “Savrulup Gitmekte Külleri Ömrümüzün” demifltik “yar›flmam›za”... Yar›flt›rmad›k ama sizin heybelerinizden dökülen duygular›n›z›n ka¤›tlara yans›m›fl olanlar›n›... Yar›flt›ramazd›k zaten. Neyi yar›flt›racakt›k ki?
“Bunun duygusu daha iyi?” diyemezdik.
Gönül isterdi ki, hepsini bu say›m›zda yay›mlayal›m. Mümkün olmad›¤›n› sizler de takdir edersiniz. Zorlukla
“seçtik”. ‹flte ad›na seçim diyemeyece¤imiz bir fleydi bu. fiimdilik üçünü yay›ml›yoruz. Gelecek say›m›zda üç adet
daha yay›mlayaca¤›z. Öykü sahiplerine sürpriz olsun, bir ay daha beklesinler lütfen. Hoflgörünüze s›¤›narak...
KÖMÜR
OLMAK
"Kötü kokular geliyor burnuma" dedi birinci
ve derin derin nefes ald›. Ona ald›rmamalar›na k›zarak ama k›zg›nl›¤›n› belli etmemeye
çal›flarak kendinden emin bir tonda sözünün
devam›n› getirdi:
"Hiç hayra alamet de¤il bu koku. Hissediyorum, kötü fleyler olacak!"
"Aman can›m sen de amma vesveselisin. Hani, ben hiç koku falan alm›yorum" diye cevap
verdi ikinci.
"Ben de" diye destekledi onu üçüncü.
"Bak, gördün mü?"
"Ama siz koku alamazs›n›z ki!" diye itiraz etti birinci. Hakl›yd› ve di¤erleri de bunu biliyordu.
‹kinci, susmak yerine kendini be¤enmifl bir
edayla ders vermeye kalkt›:
"Duymadan inanmam bir fleylerin oldu¤una.
Koku-moku hikaye!"
Üçüncüyü sinirlendirdi bu sözler:
"Her duydu¤una inan›rsan iflin var senin.
As›l ben, gözlerimle görmedi¤ime inanmam."
Ne zamandan beri susan dördüncü girdi araya:
"Olan biten her fleyi gözlerinin gördü¤üyle
s›n›rlarsan yanm›fls›n arkadafl. Onlarca ülke,
yüzlerce flehir, binlerce kasaba… Kocaman
dünyada milyonlarca insan… ‹flte senin gibiler vakti zaman›nda sadece gördü¤üne inanarak kendilerine güler yüz gösterenlere
ARALIK 2009 | TAVIR | 11
öykü
kand›lar, gerçek ne diye sormay›p zulme,
vahflete ortak oldular"
"A¤›r de¤il mi bu sözler?" dedi birinci. Çünkü
dördüncünün sözleri ona da dokunmufltu.
"Hiç de de¤il. Zaman bazen genel geçer fikirlerin hüküm sürmesine izin verir, uzaktan k›s
k›s gülerek seyreder bizleri. Sonra öyle bir an
gelir ki tek do¤ru sayd›¤›m›z, sorgulamaya
da kalkmad›¤›m›z fikirlerimiz felaketimiz
olur."
"Tamam da ne diyorsun flimdi? o yanl›fl, bu
yanl›fl… Do¤ru nerede peki?"
‹kinciyi uzun uzun inceledi dördüncü, sevecenlikle cevap verdi. fiefkatli ilk okul ö¤retmenleri gibiydi:
"Do¤ru hepimizin birlefliminde. Ne sadece
duyulan. ne sadece görülen, ne de dokunulan. Bazen hepsi, bazen bir kaç›…"
Sonra hepsi zaman›n ça¤r›s›na uyarak uyumaya çekildi. Birinci kendi kendine söyleniyordu:
"Tamam da benim kokusunu ald›¤›m fley ne?
Bir fleye de benzetemiyorum. Beni huzursuz
eden bu koku?. Of neyse ne!" Düflünmekten
vazgeçti.
‹kinci ve üçüncü, birinciye inanmad›klar› için
kendilerini tatl› uykunun kollar›na b›rakt›.
Dördüncü ise bir fleylerin olmas›n› bekliyordu. Her an bir fleyi kavramaya haz›r olarak
yatt›.
‹kinciye saatin tik-taklar› öteden beri ninni
gibi gelirdi. O tik-taklar›n olmad›¤› bir yerde
uyuyamaz, fark›nda olmadan uykusunda tik-
12 | TAVIR |ARALIK 2009
taklar› sayard›. Az sonra yatmalar›n›n üzerinden dört buçuk saat geçmifl olacakt›. Fakat o
da ne! ‹kinci kimi sesler duymaya bafllad›,
dikkat kesildi. Yelkovan›n hareketi de¤il düpedüz postal sesiydi duydu¤u; ritmik h›zl›
sesler. Gün içinde duymas›na imkan olmayan bu sesleri flimdi yüre¤inde hissediyordu.
Di¤erlerini hemen uyarmal›yd›. Peki ya inanmazlarsa ona, onun birinciye inanmad›¤› gibi…
Kendine k›zmaya vakti yoktu. Önce dördüncüyü uyand›rd›. Dördüncü de sakin, ses ç›karmamaya çal›flarak di¤erlerini uyand›rd›.
"Ne oldu, ne var! Bir fley göremiyorum" dedi
üçüncü.
"Göremezsin tabi, saat daha sabah›n befli.
Yukar›dan sesler geliyor."
"Ifl›¤› yaksan."
"Hay›r olmaz. Kufl gibi avlanmak m› istiyorsun? Karanl›¤a al›flmaya çal›fl."
Söylenene itaat etti üçüncü. Pencereden etraf› kolaçan edip bak›fllar›n› çat›ya yöneltti.
"Çat›dalar, görüyorum." dedi.
"Ne görüyorsun?"
"Üniformal› birileri çat›ya yerlefliyor. Maskeliler."
"Nas›l bir maske, kar maskesi mi?"
"Tam seçemiyorum. Biraz farkl› bir maske,
a¤›z k›sm›nda bir eklenti var. Yarat›k gibiler."
"Bir ses duydum, neyin nesi bu?"diye sordu
ikinci.
"Makineli tüfe¤i çat›ya yerlefltiriyorlar. Onun
sesi olsa gerek" diye cevap verdi üçüncü ve az
sonra hiç olmad›¤› kadar so¤uk kanl› konuflmaya devam etti.
"Namlular›n› bize çevirdiler. Dikkat! Yere yat›n! Çabuk!"
"Atefl etmeye bafllad›lar. Ne korkunç bir ses
bu. Kula¤›m u¤ulduyor. ‹yi ki duymuyorsunuz, dayan›lacak gibi de¤il" dedi ikinci.
"Benim gördüklerimi görmedi¤in için flansl›s›n. Döfleklerin pamuklar› havaya saç›ld›. Her
yer delik deflik" dedi üçüncü. Fal tafl› gibi aç›lm›fl, nereye bakaca¤›n› bilemezken dördüncüyü uyard›:
"Dur, ne yap›yorsun? Vurulacaks›n, çek kendini!"
Ne zamand›r suskun kalan birinci zor duyulur bir sesle konufltu: "Bu koku da ne böyle?
Nefes alam›yorum. Bo¤uluyorum sanki! Kim
bo¤uyor beni? Elleri bile olmadan nas›l bo¤uyor?"
"Çünkü seni bo¤an gaz! Gaz bombalar›n›n
elleri olmaz…"
"Peki beni kör eden ne? Hiçbir fley göremiyorum. Sadece karanl›k… Kopkoyu karanl›k!"
"Bu sesler! Ne kadar çok bomba at›yorlar!"
"Camlar› iyice k›rmal›y›m. Yoksa hepimiz bo¤ulaca¤›z" dedi dördüncü ve bir sopay› kavray›p vurdu vurdu.
"Ne yap›yorum ben! Yoldu¤um kendi saç›m!
Ç›ld›rm›fl gibiyim. Of, içim parçalan›yor. Kendime hakim olam›yorum. Sinir gaz› vermifl
olmal›lar, sakin olmal›y›m."
"Duman kokusu! Yang›n m› ç›kt›?" diye sordu birinci.
Üçüncü cevap verdi: " Evet, arka taraf yan›yor!"
"Su! Su bulmam›z gerek."
"Battaniyelerle söndürelim! Çabuk olun!"
Zaman ilerlemifl, hükmünü verip her birini
tek bir bedende birlefltirmiflti. "Ne kadar da
sessiz ortal›k?! Neredeyim ben? Herkes nereye gitti? Karanl›k! Çok karanl›k… Hiçbir fley
göremiyorum. Kap› hangi tarafta kald›? fiu
tarafta olmal›. Kalkmal›y›m. Ah! Can›m yan›yor. S›cak, çok s›cak. Ölüyorum galiba. Kalkabilsem! Kap›ya bir ulaflabilsem. Neden kimsenin sesi ç›km›yor? Gayret etmeliyim… Tamam kalkt›m! Of, hiçbir yeri göremiyorum…
Neye tak›ld›m acaba? Bu s›cak? Gözlerim!
Gözlerim yan›yor… Gözle…”
"Haydi kalk! Gayret et! Buras› yan›yor, hemen ç›kmal›y›z. Çabuk ol!"
"Eriyorum! Yüzüm! Yüzüm nerede? Ellerim!
Neden sark›yor böyle? Göz kapaklar›m yok!
Burnum, dudaklar›m?! Erimifller! Yan›yor, el-
öykü
lerim, yüzüm yan›yor… Ne korkunç bir ac› bu.
Ama hiç alev yok bedenimde. Nas›l yan›yorum ben, nas›l eriyorum böyle?"
"O serptikleri fley yüzünden. Beyaz bir pudra
gibiydi, içeri püskürttüler. De¤di¤i yeri yakt›
geçti."
"‹yi ama giysilerim sapasa¤lam. onlara hiçbir
fley olmam›fl. Oysa ben eriyiverdim birden."
"Bu bilmedi¤imiz de¤iflik bir fley. Giysilere
zarar vermeden yak›yor. "
Birincisi burun ikincisi kulakt›, üçüncüsü göz,
dördüncüsü eldi. Her biri ve hepsi eriyip yand›. Olduklar›ndan baflka bir fleye dönüfltü.
fiimdi hiçbiri yerinde de¤ildi. Onlar sustu;
kaskat›, kapkara, duymayan, dokunmayan,
konuflmayan, görmeyen bir kömür oldu.
Onlar sustu, kömür konufltu. Uflak E tipi Kapal› Hapishanesi Kapal›
Tutsaklar›
du, “Anlad›n m›?” bafl›n› sallad›, “tamam”
dedi.
Yaz boyu ifl aram›flt› Ahmet. Marangozluk ve
oto tamircili¤inde usta say›l›rd›. Bu meslekleri babas› ve abisinden ö¤renmiflti. Uygun
bir ifl bulamay›nca, bir damacana su bayisinin deposunda floför olarak ifle bafllam›flt›.
‹fli, araçla Bayrampafla’daki ana depodan,
bayinin Befliktafl’taki deposuna damacana
su tafl›makt›. Arkas› 60 damacana su alacak
flekilde dizayn edilmifl panelvan minibüse
atlad›klar› gibi düfltüler yola. Patronu yan›na
plesiyer Sad›k’› da vermiflti. Sad›k, su bayisinin eski personeliydi. ‹flin zorluklar›n› biliyordu. Yafl›n› doldurunca o da ehliyet al›p, bayide floförlü¤e bafllayacakt›. fioförlerin deyimiyle arabaya ç›kacakt›. “‹fle tam zaman›nda
bafllad›n Ahmet Abi. Yaz›n olsa bu ifl hiç çekilmez.” dedi Sad›k, sohbet açmak için. Mevsim k›flt›, aylardan da Aral›k.
Haliç Köprüsü’nü geçtiler. ‹lk sapaktan sapt›lar. Göz Hastanesi’ni de geçtikten sonra hapishanenin önündeki yoldan dümdüz ilerlediler. Karfl›lar›nda Bayrampafla Kuru G›da
DAMLA
Patronu yolu tarif ediyordu:
“Haliç Köprüsü’nü geçtikten sonra ilk sapaktan içeri gireceksin. Yol ikiye ayr›l›r: Koca bir
tabela var, ‘Hal Yolu, Bayrampafla’ yazar. Sen
Bayrampafla istikametine gideceksin. Göz
Hastanesi’ni de geçtikten sonra karfl›na hapishane ç›kar. Biliyor musun hapishaneyi?”
“Bilmem mi?” dedi içinden, “oras› bizim kale”. Bir dönem abisi de yatm›flt› Bayrampafla’da. O zamanlar daha küçük bir çocuktu.
Babas›yla beraber ziyarete giderlerdi. Nizamiye kap›s›n›n tam karfl›s›nda ziyaretçilerin
u¤rak yeri bir kahvehane vard›. Eflini, o¤lunu, k›z›n›, kardeflini ziyarete gelenler o kahvede otururlard›. O günleri, babas›n›n sözlerini hat›rlad›: “Ziyarete gelen flu insanlara
bak. Bir tane tak›m elbiseli, kravatl› görebiliyor musun?” der ve ard›ndan her zaman
yapt›¤› gibi bir atasözü ile nasihatini tamamlard›: “Eee ne demifller, zenginin at›
da¤lar aflar, fakirin efle¤i yolda flaflar”. Atasözünü ve söylenenleri küçük bir çocukken
alg›layabilecek durumda de¤ildi. Atasözünü
bir daha düflündü ve içinden “onun için da¤larda flahan, hapishanede aslan olduk ya”
dedi. Dalm›fl gitmiflti, patron da anlatmaya
devam ediyordu: “Hapishanenin duvarlar›n›
görürsün zaten. Koca koca kuleleri var. Hapishanenin önündeki yolu dümdüz takip et,
karfl›nda kuru g›da hali görünür” dedi ve sor-
ARALIK 2009 | TAVIR | 13
öykü
vermezdi. “Hepimiz halk denizinde birer
damlay›z. Giyimimizle, davran›fllar›m›zla p›r›l p›r›l olmal›y›z…” derdi. Tahliye olanlardan
kalan eflyalar› en iyi flekilde de¤erlendirir, giyilemeyecek durumda olanlar› ay›r›r, havaland›rman›n ortas›na y›¤ar ve atefle verirdi.
Çantadaki son eski eflyay› da öbe¤in üzerine
att›. Cebinden bir çakmak ç›kar›p, öbe¤in solundan tutuflturdu. Yan›ndaki R›za’ya bir
mendil verdi. R›za mendili al›p bir halay bafllatt›. Herkes yan›ndakinin omzunu tuttu.
Ad›mlar, hareketler yavafl yavafl uyum sa¤l›yordu ama yürekler hep uyumluydu. Hem de
yaflam›n her an›nda vard› bu uyum. ‹nand›klar› davay› birlikte büyütmenin, birlikte üretmenin ad›yd› yaflamlar›. Bu yaflam› yaflam
yapan bir umutlar› vard›. Halk›n tüm yaflam›
o cümlenin kendisi olsun diye mücadele ettiklerinden tutsakt›lar ama umutluydular. O
bir cümleyi unutmas› zordu: “Yarin yana¤›ndan gayr› her yerde, her fleyde hep beraber…”
Kuru G›da Hali’ne gelmiflti. Hamallar, yazmanlar, seyyar sat›c›lar oradan oraya ak›yordu. ‹çinden “fiu insanlar Ümraniye’de ko¤ufl
duvar›nda yaz›l› o sözü er geç kavrayacak”
dedi ve depoya girdi.
Hali’ni gördüler.
Hemen her gün Bayrampafla Hapishanesi’nin önünden geçerken kornaya bas›yor ve
gözünde Ümraniye Hapishanesi’nde kald›¤›
günlerden bir an› canlan›yordu. Her zamanki
akflamlardan biriydi. Akflam yeme¤i yenmifl,
çaylar yudumlan›yor, sohbetler ediliyordu.
Coflkusu, enerjisi hiç tükenmeyen Berkan yemekhane kap›s›nda göründü ve sevinçle ba¤›rd›: “Arkadafllar havaland›rmaya!”
“Kolaym›fl be Sad›k. Gerçi hapishanenin
önünden geçerken biraz dald›m, hüzünlendim”dedi. “Neden?” diye merakla sordu Sad›k. “Ben de siyasi bir davadan k›sa bir süre
Ümraniye Hapishanesi’nde yatt›m. Bayrampafla Hapishanesi’nde de yoldafllar var.
Önünden geçerken korna çalsak Aflur Abi duyar m›?” diyecekti, diyemedi, sustu. Sadece
Berkan’›n neflesi, coflkusu herkesi sarm›fl ve
“Mahalleden tan›d›klar var da” diyebildi.
havaland›rmaya ç›k›lm›flt›. Veli Day›, havaGünler birbiri ard›na h›zla geçiyordu. Ahmet land›rman›n ortas›nda y›¤›l› eski elbiselerin
ifli ve yollar› iyice ö¤renmifl, yaflam›n hay-hu- üzerine elindeki çantadan eski elbise at›yordu. Komüncüydü Veli Day›. Yoldafllar›n›n yayu içinde damacanalar› tafl›yordu.
mal› ya da y›rt›k, eski elbise giymesine izin
14 | TAVIR |ARALIK 2009
O gün yine ayn› yoldan sürdü arabay›. Göz
Hastanesi’ni geçince yine hapishane ç›kt›
karfl›s›na. Duvarlar›yla, nöbetçi kuleleriyle,
tel örgüleriyle karfl›s›nda duran hapishane
dünkü hapishane de¤ildi. Çat›larda askerler
vard›. Balyozlarla, hiltilerle çat›y› deliyorlard›. Bir de askeri helikopter dolafl›yordu. Korku ve merak içinde ilerledi. Ko¤ufl duvar›na
kepçelerinin t›rnaklar›n› pençe gibi geçiren
ifl makinalar›n› gördü. Hapishaneden gökyüzüne kara kara dumanlar yükseliyordu. Hapishane duvar›n›n tam karfl›s›nda durdu.
Araban›n motoru dizel oldu¤undan çok ses
ç›kar›yordu. Konta¤› kapatt›, motoru durdurdu, dinledi: Devrimcii Tutsaklaar Teeslim
Al›naaamaz!
Arkas›ndaki araçlar da kornalara bas›yordu.
Yan›nda oldu¤unu çoktan unuttu¤u Sad›k,
endifleyle “Ne yap›yorsun abi? Caddenin ortas›nda durduk sürsene” dedi. Arac› çal›flt›r›p gaza bast›. Bayrampafla’ya operasyon yap›yorlard›. Merak ve telafl içinde sürdü arabay›. Haldeki depoya vard›klar›nda yaz›haneye girdi. Sekreterden TV’yi açmas›n› istedi.
öykü
TV kanallar› yirmi hapishanede 19 Aral›k
sabah› “Hayata Dönüfl” ad›yla bafllat›lan
operasyonu görüntüler eflli¤inde veriyorlard›. Minibüse damacana sular yüklenene kadar TV’den olan› biteni anlamaya çal›flt›. Sad›k d›flar›dan, “Araba haz›r abi” deyince yola
koyuldular. Hapishanenin önünden geçerken her yerin asker-polisle, gazetecilerle ve
canl› yay›n araçlar›yla dolu oldu¤unu gördüler. Ahmet öfke, merak, üzüntü… hepsini bir
arada yafl›yordu. Sad›k onu teselli etmek istercesine, “‹çerde tan›d›¤›n çok mu abi?” dedi. Üzgün, bafl›n› sallad›.
Akl› haberlerde bitirdi mesaiyi.
Ablas›, “Hat›rlars›n anne, Y›lmaz Abi’nin han›m›n›n ye¤eni oluyor. Hani küçükken Ahmet’le bizim bahçede güvercin besliyorlard›.
Meyve kasalar›ndan kümes yapm›fllard›. Zay›f, uzun boylu bir çocuktu.” diye anlatt› ama
yafll› kad›n yine hat›rlayamad›.
Eve gelince hemen TV’nin bafl›na geçip haberleri izlemeye bafllad›. TV ekranlar›nda
operasyon görüntüleri akarken, gözlerinin
önünde Ümraniye Hapishanesi’den an›lar
bir bir canlan›yordu. Dal›p gitmiflti ki ablas›n›n seslenmesiyle kendine geldi. “Gel üç-befl
bir fleyler yiyelim.” dedi ablas›. Yafll› anas› ve
ablas›yla sofraya oturdu. Ablas›na bak›nca
istemeyerek güldü. Protez yap›laca¤› için baz› diflleri çekildi¤inden ablas›n›n a¤z› burufl
burufltu. “Ayn› annem gibi olmuflsun” deyince gülüfltüler. Ablas› “Birazdan Y›lmaz Abi’yi
arayaca¤›m, ifl ç›k›fl› u¤rad›m, muayenehanesi kapal›yd›.” dedi.
Ahmet evden ç›k›p , ‹lker’in anne babas›n›n
evine do¤ru yürürken, ‹lker de sanki yan›nda
yürüyordu. ‹çinden ba¤›rmak, hayk›rmak geliyordu. Evin oldu¤u soka¤a yaklafl›nca slogan sesleri duydu, h›zland›. Soka¤›n girifli
resmi ve sivil polisler taraf›ndan tutulmufltu. Soka¤›n içinde genç-yafll› insanlar, mahalleliler vard›. Polislerin aras›ndan s›yr›l›p
kalabal›¤a kar›flt›. Yüre¤i denize düflen bir
damla gibiydi. Hayk›r›yordu herkesle beraber:
Y›lmaz Abi difl teknisyeniydi. Yemek bittikten sonra ablas› Y›lmaz Abiyi arad›: “Akflam
u¤rad›m ama kapal›yd›n›z. Benim difller ne
oldu?” diye sordu ama yüz ifadesi bir anda
allak bullak oldu. Ahmet’le göz göze geldi.
Y›lmaz Abi’ye “Bafl›n›z, bafl›n›z sa¤olsun” deyip telefonu kapatt›. Ahmet, “Kim ölmüfl?”
diye sordu. Ablas› “Nas›l olur?” der gibi bakarak, “Senin arkadafl›n vard› ya… ‹lker… ‹lker’i Çanakkale Hapishanesi’nde öldürmüfller. Enifltesi Y›lmaz Abi, muayenehaneyi bu
yüzden erken kapatm›fl… Tüm aile ‹lker’lerin
evdelermifl.” dedi hala telefonda duyduklar›na inanamayarak.
K›r›klar F Tipi Özgür Tutsaklar, Kas›m 2009
Ahmet, oldu¤u yerde donup kalm›flt›. Yafl
dolu gözlerle karfl› duvara bak›yordu ama
a¤lam›yordu. Sanki ‹lker hemen karfl›s›ndayd›. ‹lker, tutuklan›p Çanakkale Hapishane’sine götürülene kadar yedikleri, içtikleri hiç
ayr› gitmemiflti. Yafll› anas› a¤lamakl› sesiyle
hat›rlayamad›¤› ‹lker’i sordu: “Ben tan›m›yom mu, gördüm mü?”
Ahmet bir iç geçirip yerinden kalkt›, TV’nin
oldu¤u vitrindeki bir gözden foto¤raf albümünü ç›kard›. ‹lker’le bir dü¤ünde çektirdikleri foto¤raf› buldu, annesine gösterdi. Yafll›
kad›n foto¤rafa bak›nca gözyafllar›n› tutamad›: “Bu yi¤ide k›yd›lar he mi…” diye beddualar etmeye bafllad›.
DEVR‹M fiEH‹TLER‹‹‹ ÖLÜMSÜÜÜZDÜR!
NEDEN?
Ben bu öykünün bafl›nda yaflananlar bir daha yaflanmas›n, bu Ülke topraklar› iflgal edilmesin, halk zulüm görmesin diye can›n›
‘’Halka feda’’ eden Karanfillere 19 Aral›k Direniflçilerine bir öykü yazmak istedim.
Y›l 2000:
11yafl›mday›m, bedenim ufak aç oldu¤umu,
üflüdü¤ümü hissediyorum. Dahas› benden
küçük 2 kardeflim var onlar›nda bu durumlar›na tan›k oluyorum. Ama ne yapabilirim ki
annemin, ablamlar›n da durumu farks›z...
Okula gitmem gerekiyor ama dergi almak
için para laz›m, anneme gidiyorum; anne
bana para verebilir misin? Dergi almam gerekiyor kalemim de yok uzun zamand›r kulland›¤›m kalem art›k elimde tutamayaca¤›m kadar ufald› açmaktan. Annem ç›kart›p
50 bin lira veriyor. ‹htiyaçlar›m› karfl›layacak
kadar olmasa da mutlu oluyorum, çünkü
annemin bu paray› bile veremedi¤i zamanlar› biliyorum. Okul yolunda bafll›yorum düflünmeye bu para ile ne yapmal›y›m diye.
Dergi alamam onu ç›kart›yorum akl›mdan
çünkü “Okul dergisi’nin” fiyat› 175 bin Lira.
neyse her zamanki gibi komflunun k›z›ndan
al›r dersimi yapar›m yine diyorum... 1 k›rm›z› 1 de kurflun kelam al›yorum, paramda bitiyor zaten. Okulda yine 6 saat boyunca aç
kalaca¤›m, do¤rusu art›k pek etkilenmiyorum çünkü açl›¤a al›flt›m... Ama kendi kendime sormadan da duram›yorum neden öyle?
Neden yaz›n da k›fl›n da hep bu siyah ucu y›rt›k ayakkab›mla gelip gidiyorum okula ..oysa
benim de babam çal›fl›yor gecesini gündüzüne katarak... Ve okulda derslerden çok bu
düflünceler meflgul ediyor beynimi... Ama bu
böyle gitmez, gitmemeli geçer bir gün diyorum nas›l geçece¤ini bilmiyorum ama geçmeli... Günlerden Pazar günü babam›n açt›¤›
bir küçük bakkal var erkenden uyan›p bakkal› açmam gerek, babam hale sebze almaya
gitmifl. Bakkal› aç›p silip süpürüyorum ortal›¤›, sonra da oturup kitap okuyorum. Kimsenin de gelip gitti¤i yok Büyük, kocaman
marketler aç›lm›fl herkes oraya gidiyor art›k.
Babam geldi getirdi¤i sebzeleri beraber yerlefltiriyoruz. Biz sebzeleri yerlefltirirken gözüm yan binan›n apartman kap›c›s›n›n k›z›
P›nar’a tak›l›yor. P›nar da binan›n çöplerini
döküyor... Hemen yan taraf›mdada çocuklar
oyun oynuyorlar ‘“aç kap›y› bezirgan bafl›’’diye... Öyle çok istiyorum ki gidip oynamay› ama babama yard›m ediyorum. Hem
iflimiz var diye babam da yollamaz beni... Ve
yine kendi kendime diyorum ki asl›nda babam benim de oynamam› neden istemesin
ki ama iflte iflimiz var. P›nar da oynam›yor,
çöp döküyor ama babalar›m›z de¤il, suçlu
olan baflka fleyler var, oynamam›za izin vermeyen... ‹flte öyle yaflaya yaflaya düflüne düflüne geçiyor günlerim... E tabiî ki bunlar›n
yan›nda çok güzel günlerim de geçiyor...
Mutlu oldu¤um, kab›ma s›¤amad›¤›m günlerim. Öyle ö¤renmifl olmal›y›m ki en ufak
fleylere çok çok mutlu oluyorum. Annemin
s›cak bir gülüflü kadar ne mutlu edebilir ki
beni?
Birgün odada bulmaca çözüyorum bir ses
geldi “6 kad›n› diri diri yakt›lar’... Tabii ses televizyondan geliyordu odadaki televizyon
aç›kt›, o sesi duyunca merak ettim b›rakt›m
ARALIK 2009 | TAVIR | 15
öykü
elimdekini... Kad›n›n yüzü bembeyazd› çok
korkmufltum o an, onlar› tan›m›yorum ama
içimin ac›d›¤›n› hisettim bir an. Hapishaneler, çat›lar›nda dumanlar gö¤e do¤ru yükselen hapishaneler... Ama hiç kimse bir fley
yapm›yor, yard›m etmiyor. Belki yard›m etmek isteyenler var ama durduruyorlar onlar›
ve yard›m etmekten öte silahlar, bombalar
s›k›yorlar, dehflete kap›l›yorum gördüklerim
karfl›s›nda... Neden itfaiye gitmiyor, neden
kimse yard›m etmiyor diyorum be oldu¤unu
bile anlamadan…
Birileri ç›k›p ‘’HAYATA DÖNÜfi’’ diyor, ben de
zannediyorum ki ‘’onlar› hayata döndürece¤iz, kurtaraca¤›z’’ demek istiyorlar... Yine bütün sorular cevaps›z kal›yor... O kad›n›n sesi
ve yüzü hala akl›mda, o hapishanedeki insanlar ç›km›yor akl›mdan. Öylece kaz›n›yor
haf›zama. Kurcalamak istiyorum ama kimden neyi ö¤renece¤im ki, herkes en fazla benim gördüklerimi görmüfltü... Ve zaten bize
göstermek istediklerinden baflkas›n› da göstermemifllerdi televizyonda…
KEN’’ “YOK ETMEK’’ oldu¤unu... 11 yafl›mdaki cevaps›z sorular›n cevab›n› al›yorum flimdi
tek tek... Zaten devlet yakmak, yok etmek istiyordu onca insan› neden yard›m etsin ki?
Neden itfaiye o at›lan bombalar, s›k›lan kurflunlar devletin de¤il miydi..? Devlet yakmak
yok etmek istemiflti çünkü o hapishanedekiler 11 yafl›ndaki Zehra’n›n yaflad›¤›n› hiçbir
çocu¤un ve hiçbir insan›n yaflamas›n› isetmiyorlard›... Adalet ve eflitlik istiyorlard›... Topraklar›m›z›n sat›lmas›na karfl› ç›k›yorlard› ve
bir set gibi duruyorlard› karfl›s›nda düflman›n..
Zamanla “6 KADINI D‹R‹ D‹R‹ YAKTILAR’’ diyen kad›n› tan›yorum flimdi... Sonra o dumanlar› gö¤e yükselen hapishanelerdeki direniflçilerle tan›fl›yorum tek tek... Tan›d›kça
ne güzel insanlar ne onurlu insanlar diyorum... 11 yafl›mda hissetmifltim bir fleylerin
oldu¤unu ve iflte o diri diri katletmek istedikleri benim ad›ma,bizim ad›m›za,halk ad›na
mücadele ettiler... Onlar›n 11 yafl›ndaki Zehra’n›n, Ayfle’nin, Hasan’›n ve P›nar’›n bile
hissedip fark edip ama anlam veremedikleri
fley u¤runa direndiler... Ezenden de¤il ezilenVe Y›l 2009… 20 yafl›mday›m…
Nereden bilebilirdim ki onlar›n “HAYATA DÖ- den yana oldular ve direndiler kanl› bedenleNÜfi’’ dedikleri fleyin asl›nda onlar› “VAR- ri ile direndiler..
16 | TAVIR |ARALIK 2009
Düflmanda bomba vard› onlarda YÜREK
Düflmanda silah vard› onlarda ‹NANÇ
Düflman teslim almak istiyordu baflka çareniz yok gelin teslim olun diyordu onlar;
ASIL S‹Z HALKIN SAVAfiÇILARINA TESL‹M
OLUN diyordu.Bunu diyorlard› çünkü halk›n
öncüleriydiler ve gün geçtikçe bir baflkas›yla
tan›fl›yorum..
-Atefl olup üzerlerine yürüyen abi ile tan›fl›yorum
-‘’6 kad›n› diri diri yakt›lar’’diyen ablayla...
-Zay›flam›fl bedenlerine ra¤men düflmanla
çat›flmak isteyen ölüm orucu direniflçileri ile
tan›fl›yorum
-Döktü¤ünüz kanla bo¤ulacak hesap vereceksiniz diyenleri ve daha nicelerini tan›yorum…
Onlar yaflatmak istediler ve yaflatmak için
öldüler ve iflte bu yüzdendir ki aradan 9 y›l
geçmesine ra¤men onlarla henüz tan›fl›yorum ve eminim ki 9 y›l sonra hala yenileri ile
tan›fl›yor olaca¤›m ve 9 y›l sonra benim gibi
hala daha yeni tan›flacak olanlar da yine olacak... Çünkü onlar halktan biriydiler bu topraklar›n evlatlar›yd›lar ve bu topra¤›n ba¤r›nda daha nice yi¤itler boy verecek ...
Fatma Do¤an
mektup
hoflgeldin güler...
hoflgeldin güler...
m›z da meydanda.
Sevgili Güler,
Amerikan kelepçesi içindeki, tarihin özeti gibi zafere duran ellerinden, o ellerinden öperim…
Merhamet dilencili¤i dayatarak adaletsizliklerine bafl e¤memizi arzulayan cellatlar›n
surat›na onurun tokad›n› çarpan ellerinden,
o ellerinden öperim…
Halk› gördün mü Güler?
Büyük ailemizi gördün mü Güler?
Halk olman›n o en mutlu haliyle, çekip ald›
seni o köhne duvarlar›n ard›ndan. Cüret ve
emekten ibaret devrimci iradesiyle hiç durmadan, pes etmeden, s›zlanmadan parçalay›p aflt› en sonunda bütün engelleri. Halk kazand›, k›z›n› ba¤r›na bast›. Seni hayata tafl›man›n Mahir'i olan bu halk, kim ne derse desin, kendisini de gelece¤e tafl›yacakt›r.
‹stanbul'dan Balcal›'ya, Elaz›¤'dan Brüksel'e
senin günefle hasret gülüflünü her soka¤a,
sesini de sa¤›r sultanlara tafl›d› bizim çocuklar. Aksakall›s› da vard› içinde, mutfa¤›ndan
ç›k›p geleni de… Çoluk çocuk, kad›n erkek,
genç yafll› ve hepsi birer mavzer k›vam›nda
delikanl›yd› "Güler'e Özgürlük" derken. Öyle
ki, destursuz Azrail olmaya kalkan riyakârlar
alay›n›n kabusu oldular. Her yerde karfl›lar›na ç›kt›lar. Tek kelimeyle, müthifltiler…
Kokmufl ve ziyankâr kraliyetlerinin soy özelli¤i olan nekrofil bir sarhoflluk içinde kanl›
yalanlar kusuyorlard› her a¤›zlar›n› açt›klar›nda. ‹nsana benziyordu suretleri ve lakin
derin çürümelerinin kokusu ele veriyordu insanl›kla, ilgileri olmad›¤›n›. Ve suçüstü yakalanm›fl bir seri katilin yüzsüzlü¤üyle gizlemeye çal›flt›lar yüzlerini.
Ac›y› bal eyleyen iradenin bin selam›n› veren
ellerinden, o ellerinden öperim…
Engelleri afla afla denizlere varan nehirlerin
kesintisiz coflkunlu¤undaki yaflam›n flerefine kald›rd›¤›n ellerinden, o ellerinden öperim.
Tabiat› çukurluk olan dipsiz muktedirli¤in
ölüm kuflatmas›nda hayat›n k›z›l bayra¤›n›
dalgaland›ran ellerinden, o ellerinden öperim.
Çirkefin krallar›n› gördün mü Güler?
Kanserden daha habis olan zulmetin ortas›nda bir meflale gibi duran ellerinden, o ellerinden öperim…
122'leri gördün mü Güler?
Dostlar› gördün mü Güler?
Onlar, seni o sessiz ölüm hücresinden çekip
almaya çal›flanlar›n kollar›ndaki takat, dizlerindeki derman, bilinçlerindeki umudun ta
kendisiydiler. Seni oradan ç›kartan ellerin bu
denli güçlü, sevecen ve kararl› oluflu bundand›r. Giderken söyledikleri gibi, emekçi ellerde, direngen bileklerde, bafl e¤mez yüreklerde yafl›yor iflte 122'ler. Ve iflte bu varoluflla, oradan ç›kar›p ald› seni Melek'ler…
Seyhan’› gördün mü Güler?
“Can›m›z Güler için” diyerek yollara düflen
ve her bir ad›mda “Yaflas›n Güler Zere” diyerek karanl›¤›n madrabaz fleytanlar›n›n kahrolmas›na sebep olan dostlar› gördün mü
Güler? Omuz omuza oldukça büyüyen bir isyan selinin damlas›yd› onlar. Ki hayat denilen bu kavgada geldikçe omuzlar›m›z yan
yana, bile¤i bükülmez bir kudret yarataca¤›-
Ve flimdi sen, seni seven herkese bir zafer
göstermelisin: Kanseri de yenmelisin!
Yeneceksin… Yenece¤iz… O günü de görece¤iz Güler: “Bir umudum sende / Anl›yor musun?” umudundan, o y›ld›zl› umudundan
öpüyor, yüre¤imizle kucakl›yoruz seni.
ARALIK 2009 | TAVIR | 17
deneme
bir kapanmaz yara: marafl
türkan do¤an
fl›’na. Anadolu’nun bozk›r›na k›r çiçekleri gibi
da¤›lm›fl halklar; sonras›nda yerleflip yurt, yuva kurmufllar Nurhaklar›n eteklerindeki köylerde. Kardeflçe bölüflmüfller ekmeklerini…
Bir zaman sonra da¤lar›n› yeniden sarm›fl çakal sürüleri. Engerek y›lan›, gözlüklü sar› y›lan›, ç›ng›rakl› zehirli y›lan› eksik olmam›fl. Bu
sefer a¤ac›n kurdu kendi özünden olmufl. Marafl’›n göbe¤inde 31 y›l önce kanl› bir Kerbela
yafland›¤›nda, düflürmüfl omzundan kahramanl›¤›n h›rkas›n›. Art›k katliam›yla an›lan bir
flehir olmufl Marafl.
Mahallelerinin dar sokaklar›ndan oluk oluk
kanlar akm›fl meydanlar›na. Faflizm, kan kokan elleriyle emekçilerin, devrimcilerin, Alevilerin yaflad›¤› mahallelere do¤ru salyas›n›
ak›tm›fl.
Güneydo¤u Toroslar’›n uzant›s›nda k›vr›ml› hem de kanl› yazd›rm›fl Marafl iline do¤ru...
da¤ yollar›… K›vr›ml› da¤ yollar›n›n karfl›s›nda
ala flafak, duru bir yüz gibi aç›l›rken düflüyor Marafl, Güneydo¤u Anadolu Bölgesi’nin Akdeyolumuz Ah›r Da¤›’na.
niz Bölgesi ile birleflti¤i noktada, tarih öncesi
ça¤larda kurulmufl bir flehirdir. Akdeniz’in doArd›ndan geçit verir Düldül Da¤›... Ve yollar ¤usunda , 31 y›ld›r omurgas›nda keskin bir a¤götürüyor bizi dolambaçl› da¤ s›ralar›ndan r›s›yla var olan yaral› bir flehir... Yüzy›llar boBinbo¤a Da¤›’na. Yüre¤imizle sar›l›yoruz al- yunca göçer afliretlerin konaklama ve yaylak
ça¤› al k›z›l tafll›, bafl› dumanl› karl›, ete¤i kek- yerlerinden biri olmufl bu topraklar.
lik sesleniflli flen olas› yüce da¤lara, burcu burcu kokular saçan bereketli Nurhak Da¤la- Güngörmüfl Marafl ili, çok kah›r çekmifltir ve
r›’na...
yasl›d›r ezelden beri. Marafll›lar, emperyalizmin 1. Paylafl›m Savafl›’nda Frans›zlara karfl›
Seher zaman›n›n k›m›ldan›p kalkt›¤› vakit, bu bu topraklar›, “Marafl bize mezar olmadan
tozlu yollar götürüyor bizi çevresini da¤lar düflmana gülizar olmaz.” diyerek sahiplensarm›fl, tarihe ad›n› hem kahramanl›¤›yla, mifl. Kad›n-erkek omuz vermifl Kurtulufl Sava-
18 | TAVIR | ARALIK 2009
Resmi ve gayr› resmi kalemlerin senaryosuydu bu. Kontra kalemlerin elinden ç›km›fl senaryo, yine resmi ve gayr› resmi ellerce gerçe¤e dönüfltürüldü. Yaflanan›n ad›na “katliam”
diyordu sözlükler. Belki de bu sözcük bile boynu bükük kal›rd›, yaflananlar›n karfl›s›nda...
Erkan-› harb’in önderli¤inde faflistler elinden
ölüm kofltu sa¤a sola. Siluetinin Kerbela’ya
benzedi¤i Marafl, kanl› sokaklar›n›, evlerini b›rakt› gerilerde.
“Yabani güller dile gelse söylese. K›y›s› sö¤ütlü coflkun ›rmaklar tarif etse, da¤dan yuvarlanan kayalar anlatsa.” der Marafl Halk›; “Anlatsa kan deryas›nda yüzen canlar›m›z›, ac›lar›m›z›... Ölümler ortas›nda yaln›z, çaresiz kal›fllar›m›z›...”
deneme
lesi’nden: “Döne Geliiin, Döne Geliin, kaças›n
amannn!”
Nereden gelir bu ses? Hangi sokak? Alev alm›fl hangi ev? Ç›¤l›klar, 盤l›klar, 盤l›klar.
Döne Gelinlerin deflilen kar›nlar›ndaki bebeler, giyip pabuçlar›n› kaçmaya çal›fl›yorlar az
sonra kafalar›n› uçuracak olan tahray› tutan
ellerden… Döne Gelin’in sesi k›s›l›yor bo¤az›n›
s›kan el yüzünden. Kan f›flk›r›yor kesilen memesinden.
Her evin bacas›ndan yükselirken dumanlar,
baflka kap›lara kofluyor ellerinde ölüm oyunlar›yla cellatlar. 80 yafl›nda gözleri görmeyen
Cennet Nine’nin oyarak gözlerini, devam ediyorlar oyunlar›na. Günlere, gecelere yay›l›yor.
Köylerde insanlar tarlalar›na ekin bafla¤› gibi
seriliyor. Cesetlerini toplayanlar›n cesetleri
kar›fl›yor yenilerine, fieker Deresi kan ile sulan›yor.
Hiç keklik ötmez olmufl sonra bu da¤lar›n yamaçlar›nda, öteni dertli olmufl. Ah›r Da¤›’ndan geçerek Çukurova’ya inmifl dertli öten
k›nal› keklikler... fiak›m›fllar y›llar boyu.
Üzerinden y›llar geçse de Marafl der da¤lar
tafllar. K›y›s›n›n sisi, ince duman›, da¤›l›p da¤lara yay›l›r seher zaman› da Marafl der. Bülbül
a¤lar gül dal›ndan. Çi¤ düfler çam i¤nelerinin
ucundan, Marafl der. Analar toplan›rlar evlerinin kana çanak tutan duvarlar›n›n dibinde, y›llarca a¤›t yakarlar.
Soruyoruz neden yaralar›n sar›lmaz Marafl?
“Derdim çoktur memlekete söylenmez” diyor.
Ezeli uykusundan uyan›p perde perde yükselen a¤›tlar› dolduruyor kulaklar›m›za; yan›kl›¤a, ac›l›¤a, s›cakl›¤a, bomboz ovalara, s›ra s›ra
boy vermifl ç›plak yüce da¤lara...
“Memlekete söylenmez” olan dertleri tafl›yan
sokaklardan geçiyoruz. Sorulmad›k hesaplar›n defterini açar gibi. Sesler geliyor kula¤›m›za. Aradan y›llar geçse de sokaklar›n, caddelerin k›y›lar›na gizlenmifl bir inilti, bir uluma...
Bir kan kokusu, bir höykürüfl. Her yana sinmifl
dolafl›yor ayaklar›m›za...
“K›z›l komünistler Moskova’ya!’’
“Müslümanl›k elden gidiyor, koflun. Bir tek
çocuk bile kalmas›n; do¤ray›n Alevileri ve komünistleri!”
“Ali” diyordu fiah’›n Anadolu’daki adamlar›;
“Kerbela” diyordu, “Hüseyin” diyordu... “K›z›lbafl’lara ölüm diyordu a¤z› salyal› höyküren
canavar. Ölüm kofluyordu sokak sokak. T›rpanlarla, tahralarla sat›rlarla... Önceden iflaretlenmifl evlerin kap›s› çal›n›yordu tek tek.
Hangi flahtan yana olaca¤›n› flafl›rm›fl, iki dünya sultan›n›n kavga alan›nda s›k›fl›p kalm›fllard›. H›s›md›lar, kirveydiler; komfluluk haklar›, helallikleri vard›, k›z al›p k›z verdiler. Esnaft›lar; evleri duvar duvarayd›. S›ra s›ra kaynayan kazanlarda hafllanacak bedenlere soruldu ‹slam’›n flart›. “Salavat getir öldürece¤iz
seni.” diye höykürdü biri; “Salavat getirmeyi
bilmez bu k›z›l öldürelim!” diye ürüdü bir di¤eri. Bir külçe et daha at›ld› yanm›fl bedenlerin üzerine.
“Sütçü imam aflk›na vurun!”
Gök ekinlerin baflaklar›n› biçen t›rpanlar biçti
dillenen bebekleri. Gülücükleri as›l› kald› çivilerle duvarlara. T›rpan t›rpan savurdular ocaklarda.
“‹slam elden gidiyor öldürün Alevileri!”
Bir ses geliyor kula¤›m›za Yörük Selim Mahal-
Memlekete hükmü geçen saraydan devlet
baba buyuruyor: “D›flar› ç›kmak yasak!”
Evlerinde kalanlar sabah›n ilk ayd›nl›¤›nda evlerinde; köylerinde kalanlar tarlalar›nda öldürülüyor.
Marafl’›n sokaklar› yaral› kalm›fl. Akan onca
gözyafl› derelere kar›flm›fl. Sokaklar›ndan, evlerinden toplay›p ölülerini kendine yabanc›
düflmüfl topraklar›na gömüp, yüzlerinde hayat boyu tafl›yaca¤› derin çizgilerle söyleflip;
yan›k eflyalar›yla ve an›lar›yla göç edip gitmifller baflka memleketlere.
Geride Marafl’ta bir kapanmaz yara kald›...
Hala kanayan... Kapanmaz bu yara... Çünkü o
günden bugüne halk›n kan› akmaya, yaras›
kanamaya devam ediyor. Zulüm, vahflet her
boyutuyla sürüyor. K›yamete kadar ellerimiz
yakan›zda diyor analar.
Kapanmaz bu yara... Bu zulüm, bu sömürü
düzeni son bulmad›kça Marafl, unutulmayacak. Asla! ARALIK 2009 | TAVIR | 19
deneme
karay›lan der ki...
ümit zafer
“Karay›lan der ki harbe oturak
Kilis yollar›ndan kelle getirek
Frans›z ad›n› bütün bat›rak
Vurun Kürt ufla¤› namus günüdür”
(Halk Türküsü)
Ç›kan kaç›nc› savaflt› bu, art›k say›s›n›
flafl›r›r olmufltuk. Ve her seferinde alyeflil bayra¤›n peflinden giden yi¤itlerin
ak›beti meçhul kal›rd›. Yanan yüreklerin sesi duyulurdu sadece: “Eli Yemen’dir, gülü çemendir / Giden gelmiyor, acep nedendir”
Padiflah emriydi, emir büyük yerdendi.
El mecbur, gidilecekti savafla. Belki bir
kurflun de¤ecekti, belki de siperlerin
ayaz›nda tifüsten geberip gidecektik.
Ve kefensiz yatacakt›k meçhul mekan›m›zda. Ulemalar “mukadderat” derler
bu ifle ve lakin, halk›n akl› yatmaz ve sorar, “Acep nedendir?” diye...
1...
As›l ad›m, Mehmet. Do¤du¤umda böyle demifller ama sonra, “Karay›lan” diye nam sald›k cümle cihana. Besni kasabas›n›n Elif Köyü’nden bir Kürt çocu¤uyum. Anam Ayfle’den 1888’de do¤du¤um
söylenir. Do¤rudur herhal...
Babam›n ad›, Mamo’ydu. Da¤ gibi adamd›. Ard›ç a¤açlar›na benzerdi duruflu. Y›k›lmaz san›rd›m onu. Ama bir gün, bir kurflun ile y›k›ld›. ‹yi olmad› bir türlü yaras›. Öldü...
O tuzu kuru ulemalara, beylere, paflalara göre “Halk cahildir, bilmez e¤risini
do¤rusunu”. Oysa “Acep nedendir?” diye sorup sorgulayan halk›n bin gözü
vard›r, görür her bir fleyi. Görür ve der
diyece¤ini: “Karavana bak›rdand›r / Yar gözlerin çak›rdand›r / Zengin olan bedel verir / Askerimiz fakirdendir.”
Fakir askerler sürülürken savafl meydanlar›na, s›ra bana da geldi elbet. Düfltük yola ve yolumuz düfltü Erzurum’a. Dö¤üfltük Rus çar›n›n ordusuyla. Çok yi¤itler k›r›ld› orada. Onlar çar, biz padiflah kulu
idik. Onlar›n aras›nda prens, bizim aram›zda da flehzade yoktu. Savafl› ç›kartan emperyalistler dünyay› paylaflt›, birbirini k›ran fakir
askerler de kara topra¤›...
On alt›s›nda kara ya¤›z bir delikanl› idim. Ve tarla, harman, davar,
çapa derken büyüdüm. Büyümenin en kavruk haliyle. Ö¤rendim bu
arada okuyup yazmay› ve “Molla” dediler lakab›ma...
Öldüm sand›m ama sadece yaralanm›fl›m. Sonra zaten “Savafl Bitti.” dediler. Her bir ad›mda bin ac›ya flahit olarak döndüm köyüme.
Geldim gördüm ki, bitmemifl asl›nda savafl. Olup biten, memleketin
iflgal edilmesiymifl...
Sonra padiflah ferman›n› duyurdu tellal davullar›: Savafl ç›km›flt›!
Sarayda yaflayanlar için “vatan” kendi tahtlar›ndan ibaretmifl me-
20 | TAVIR | ARALIK 2009
¤er. Dün o taht›n ç›kar› için bizi cephelere
sürenler, bugün ayn› ç›karlar için bizim topra¤›m›z› emperyalistlere sunuyorlard›. Onlar
atlas kaftanlar›n› ve tu¤lu bayraklar›n› emperyalistlere paspas etmifllerdi çoktan. Ama
biz, bald›r› ç›plakl›¤›m›z› sancak eylemenin
vaktindeydik.
Yaflad›klar›ndan ö¤reniyor insan. Bafl›n› kald›r›nca görüyor her bir fleyi. Ki e¤ilmifl bafl›n
görmesi mümkün de¤il gerçe¤i. Gördük biz
de memleketimizde olup biteni. Ve anlad›k,
emperyalistlerin çuha masalar›nda yaz›lan o
kara kaderi. Anlad›k ve reddettik. Anlad›k ve
kendi kaderimizi kendimiz tayin etmek için
silaha davrand›k...
‹flbirlikçiler sarm›flt› hayat›. Bunlar›n önde
gideni Bozan A¤a denilen alçakt›. Etraf›na
saçt›¤› korkunun gölgesinde yapmad›¤› rezillik kalmam›flt›. Hal böyle iken, nas›l dolafl›rd›k “yi¤idiz” diye orta yerde. Haks›zl›¤a
sessiz kalmak, bizi kepaze yapmaz m›yd›?
Yapard›. O halde Bozan A¤a denilen ›rz› k›r›¤›n hesab›n› görmeliydik...
Atland›k, silahland›k ve davrand›k da¤lara
do¤ru. Bu da¤lar bilir dostu da, düflman› da.
Tan›r kendisinden olan›. Ve kuca¤›n› açar evlad›na. Ki yeterince güvenince da¤ köylüleri,
gösterdiler Bozan’›n izini. Yettik, yetifltik ve
kaç kez çarp›flt›k...
Yoksul köylülerin karfl›s›nda Azrail kesilen
bu alçak, bizim karfl›m›zda Azrail’den kaçan
bir ceset olmufltu çoktan. Ve eriflip Bozan
itine, girifltik birbirimize. Ya¤mur olup ya¤d›
kurflun, hem bize, hem onlara. Bir ara kardeflimin vuruldu¤unu gördüm. F›rlad›m yerimden kofltum yan›na. Nas›l s›rtland›m, nas›l
getirdim, nas›l de¤medi o kurflunlar. Bilemedim ama bildi¤im flu ki, o gün buldu belas›n› Bozan A¤a. Bana da “Karay›lan” denmeye baflland›...
medik. Silah namustur töremize göre. Hele
ki düflmana verilmez asla. Daha bir sar›ld›k
mavzerlerimize ve fiahin Bey’in diliyle hayk›rd›k Frans›z emperyalizminin yüzüne:
Ve as›l kavgam›z bundan sonra bafllad›.
Çünkü zalimin büyü¤ü Frans›z emperyalistlerin ta kendisiydi. Ve emperyalistlerin bölgede yapmak istediklerine itiraz›m›z vard›.
As›l flimdi mavzer kuflanman›n vaktiydi.
Gün o gündü. Mösyölerin kanl› kalemleri
de¤il, nas›rl› ellerimizdeki mavzerler yazacakt› belal› bafl›m›z›n kaderini...
Ve Aral›k 1919’dan bafllayarak, Antep civar›nda düflmana darbe üstüne darbe vurduk.
Her zorlukta daha bir karartt›k gözümüzü.
“teslim olun” ça¤r›lar›na verdi¤imiz cevap
türkü oldu dillerde:
Toplad›m yi¤itleri ve dedim böyle böyle...
Sordum, Frans›z’›n ifli burada ne? Onlar›n
dedi¤i olacaksa, hayat bizim olmaz. Karfl›
koyarsak hakim olamazlar hiçbir fleye. Ve
sonra ifllemeli cepkenlerimizin üstüne, çapraz fiflekliklerimizi sard›k iyice. Sürdük atlar›m›z› atam›zdan yadigar doruklara...
Öyle de yapt›k. Nerede düflman varsa, indirdik tepelerine öfkemizin gürzünü. Onlar›n
silahlar› moderndi, bizim öfkemiz kadim. Ve
flair hakl›d›r: “Ne ‹skender takm›fl›m / Ne
flah ne sultan / Göçüp gitmifller gölgesiz”
‹flgalci Frans›zlar, bütün silahlar›n kendilerine teslim edilmesini istiyorlard›. Veren olmazsa alamazlard› elbet. Biz silah›m›z› ver-
“...Namus ve hürriyet u¤runa ölüme at›lmak
bize A¤ustos s›ca¤›nda so¤uk su içmekten
daha tatl› gelir. Sizler can› k›ymetli insanlars›n›z. Çatmay›n›z bize. Bir gün önce topraklar›m›zdan savuflup gidiniz. Yoksa k›yar›z
can›n›za.”
“Karay›lan der ki harbe oturak/ Kilis yollar›ndan kelle getirek”
Bunlar da gidecekti elbet üç vakte kadar. Ne
bir falc›n›n kehanetiydi bu, ne de takvas›n›
kaybetmifl bir hocan›n hurafesi. Bile¤imize
ve yüre¤imize, bir de flu da¤lara ve o da¤lar› öyle zaptedilmez yapan halka güvenimiz-
ARALIK 2009 | TAVIR | 21
deneme
2...
Karay›lan der ki;
GDO’lu uyduruk mallar›yla, zehirli at›klar›yla, bulafl›c› hastal›klar›yla, tabiat›n dengesini bozan harislikleriyle yok ediyorlarsa gelece¤imizi..
Karay›lan der ki;
Emekçilerin maafl›n›n ne olup olmayaca¤›na bile hükmediyorsa IMF...
Karay›lan der ki;
Afganistan’dan Irak’a, Filistin’den Kolombiya’ya, halklara kan kusturuyorsa emperyalist katiller...
Karay›lan der ki;
Vatan›n ba¤r›na saplanm›fl bir Amerikan
hançeriyse ‹ncirlik...
di bizi böyle pervas›z konuflturan...
‹flte o güvenle girdik en amans›z çarp›flmalara. Ve ezber ettirdik “Karay›lan” ad›n› Frans›zlara. fiahin Bey hakl›yd›, “Onlar›n can› k›ymetlidir.” derken. Öyle ki, 20 Ocak 1920’de
gerçeklefltirdi¤imiz Karab›y›kl› Bask›n›’nda
elli Frans›z askerini esir ald›k. Evet, onlar›n
can› tatl›yd›, biz ise candan geçmifltik. Ba¤›ms›zl›k u¤runa. Ve feda ruhumuzla “Vurun Antepliler namus günüdür.” diyerek dal›yorduk iflgalcinin saflar›na.
El alt›ndan, dil üstünden haberler gönderiyordu mösyöler. Alt›n ve makam öneriyorlard› susturmam için mavzerlerimizi. Ölmek
var, dönmek yok diye ç›km›flt›k bu yola. Evvel allah, zafere kadar durmayacakt›k. Bu
yolda bize düflen “Marafl’tan ç›kt›m da girdim bahçeye / Vatan sat›l›r m› alt›n akçeye?” sorusunun cevab›n› kurflunlarla yazmakt› düflman›n surat›na. Biz de bize yak›flan› yapt›k: “Karay›lan der ki: Kilis’i basak / Aynal› martini depoya asak / Çolak Kumandan’›n kellesin kesek / Vurun çetelerim namus günüdür”
Vurdu çeteler, vurdu Antepliler, vurdu o
Kürt yi¤itler ve ad›m ad›m geriledi emperyalist iflgalciler. Bir Nizip yolunda ç›kt›k karfl›lar›na, bir Ma¤arabafl›’nda. Bir Kurbanbaba’da
konufluyordu silahlar›m›z, bir Sakçagö-
22 | TAVIR | ARALIK 2009
zü’nde... Ve Kilis-Antep yolunu mesken eylemiflti tüfe¤imizin namlusu...
Savafl bu, bedeli kaç›n›lmaz. Lakin, ne olurdu
fiahin Bey’den önce vurulup ben düfleydim.
Ama öyle olmad› ve 25 Mart 1920’de K›z›lburun’da flehit düfltü fiahin Bey. Vuruflkan
bir flahan olup çat›fla çat›fla ölümsüzleflen
yoldafl›ma sözüm kald› geride: Ya istiklal, ya
ölüm!
Ya zaferi kazanacak, ya da bu yolda biz de
ölecektik. Keskin bir b›çak gibi saplam›flt›k
zamana and›m›z›. Onu oradan hiç kimsenin
ç›kartmaya gücü yetmezdi. Frans›z flaraplar›na efllik eden meze olmaktansa, flu kara
topra¤a tohum olmak ye¤di bizim için.
Elbette parya olmay› seçenler de vard›. “Ticaretin dini iman› olmaz.” diyordu böyleleri.
Kimileri de, “Halife efendimizin emri böyle”
diyerek din ad›na e¤memizi istiyorlard› bafl›m›z›. Ama biz, damarlar›m›zda iflbirlikçilik
de¤il, topra¤a kar›fl›p gelece¤e akacak kan
tafl›yorduk. Vakti gelince akacakt› o kan ve
tarih böyle yaz›lacakt›. Öyle de oldu. May›s
1920’ de Sar›msaktepe’deki düflman güçlerine hücum ederken, Frans›z kurflunu gelip
buldu vücudumu. Boylu boyunca düfltüm
da¤lara, iflte bu yüzden ‹stiklal afl›¤› ruhum
da¤larda, meydanlarda, yumruklarda gezer
hala...
Karay›lan der ki;
Ülkemizde ne ekip ne biçilece¤ine bile kar›fl›yorsa Avrupa Birli¤i...
Karay›lan der ki;
Beyaz Saray’›n oval ovislerinde kararlaflt›r›l›yorsa memleketin kaderi,
Karay›lan der ki;
Yozlaflt›rman›n sarhofllu¤u, bireycili¤in körlü¤ü, yabanc›laflman›n duyars›zl›¤› ve bencilli¤in “hep bana rabbena”c›l›¤› ile zehirlenmiflse hayat...
Karay›lan der ki;
Emperyalist tekellere peflkefl çekiliyorsa flu
cennet vatan...
Karay›lan der ki;
Halk› sömüren bir avuç harami semiriyorsa
gün be gün...
Karay›lan der ki;
Tersanede ifl kazas›, Davutpafla’da atölye
patlamas›, Bursa’da fabrika yang›n›, madende göçük, sel ve deprem ve domuz gribi
ve trafik ve sefaletin pençesine ölüp gidiyorsa a¤z› var diliyok mazlumlar...
Karay›lan der ki;
Harbe oturak, çünkü namus günümüzdür...
inceleme
filipinler’ de devrimci mücadele ve
“kurtulufl tiyatrosu”
eren bu¤lal›lar
Filipinler’deki devrimci mücadelenin mermisi,
1968 y›l›nda suskunlu¤unu bozdu. 1960’lar,
yani halklar›n ellerini kald›r›mlara bas›p do¤rulmaya bafllad›klar› y›llar... Amerikan emperyalizminin bir yandan geri b›rak›lm›fl ülkelerdeki sermaye sütunlar›n› sa¤lamlaflt›rmaya
çal›flt›¤›, di¤er yandan halklara kan kusturdu¤u y›llar.
Kimileri bir çekirge sürüsüne benzetir kapitalizmi. Çöktü¤ü tarlan›n baflaklar›n› kurutan,
sonra da çekip giden ve arkas›nda sefalet b›rakan bir çekirge sürüsüne... Teflbihte hata olmaz derler ama bu teflbih, tarihin en önemli
yönünü es geçiyorsa e¤er, hatal›d›r. Bizler hiçbir zaman çekirge sürüsüne bu¤day baflaklar›
gibi teslim olmad›k. Ya¤ma her zaman direnifli, faflizm de her zaman devrimci savafl› ensesinde hissetti. Sustu¤umuz anlarda dahi, bu
çaresiz bir suskunluk de¤il, namlunun a¤z›ndaki merminin suskunlu¤uydu.
Filipinler’deki devrimci mücadelenin mermisi, 1968 y›l›nda suskunlu¤unu bozdu.
1960’lar, yani halklar›n ellerini kald›r›mlara
bas›p do¤rulmaya bafllad›klar› y›llar... Amerikan emperyalizminin bir yandan geri b›rak›lm›fl ülkelerdeki sermaye sütunlar›n› sa¤lamlaflt›rmaya çal›flt›¤›, di¤er yandan halklara
kan kusturdu¤u y›llar.
Bu y›llar, ayn› zamanda tüm dünyada devrimci mücadelenin kanla sulanan tohumlar›ndan
rengarenk çiçeklerin açt›¤› y›llar oldu. Devrimci kültür hareketleri kitleden kopuk sanat›
tekrar kitlesiyle bir araya getirdi ve bu kavuflmadan çok verimli bir tiyatro hareketi do¤du.
Filipinler’deki tiyatro hareketi de, ’60 sonras›ndaki bu anti-emperyalist dalgan›n en nadide örneklerinden birini oluflturur ve bize ö¤retecek çok fleyi vard›r. Filipinlilerin “Kurtulufl
Tiyatrosu” ad›n› verdikleri hareketi incelemeden evvel, ülkedeki mücadeleyi biraz aktarmaya çal›flal›m
SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti aras›ndaki fikirsel ayr›l›¤› izleyen y›llarda, Sovyet revizyonizmine paralel bir çizgiye sahip olan FKP-
ARALIK 2009 | TAVIR | 23
inceleme
t›. FKP’nin 1969 y›l›nda “uzun süreli halk savafl›”n› benimsemesi tesadüf de¤ildir. Amerikan emperyalizmine karfl› verdikleri savaflta
ayn› takti¤i benimseyen Vietnaml›lar, bölgedeki halk savafllar› üzerinde silinmez bir etki
b›rakm›fllard›. Dahas›, Filipinler’de devlet, emperyalizmin dayatmalar› do¤rultusunda
1956 y›l›ndan bafllayarak bir özellefltirme
program› uygulam›fl ve 1970’lere gelindi¤inde ülkedeki kaynaklar›n ço¤unu özel sektöre
aktarm›flt›. 1969 y›l›nda d›fl borç a盤› kapat›lamaz noktaya geldi¤inde, ülke çareyi
IMF’den borç almakta bulmufl ve bu emperyalist kurumun dayatt›¤› politikalar nedeniyle iflsizlik ve sefalet daha da artm›flt›.
Ülkede h›zla gerçekleflen kapitalistleflme, ö¤renci ve iflçi say›s›n› artt›rd› ve içteki bu potansiyel, uluslararas› devrimci mücadelenin gündemiyle birleflince 1972 y›l›na kadar devleti
bunaltacak olan bir protesto ve grev dalgas›
bafllad›. Bu eylemlilik sonraki mücadelenin
önder kadrolar›n› yaratacakt›.
Devrimci mücadelenin böylesine yükselmesi
ve ekonomik bunal›m, ülkede aç›k faflizmin
uygulanmas›n› çabuklaflt›rd›. 1972 y›l›nda,
önce “komünist ayaklanma” uyar›s› yap›ld›
daha sonra da halk aras›nda panik yaratmak
için ülkenin her yerinde bombalar patlat›ld›
(y›llar sonra kimi generaller ve politikac›lar bu
bombalamalar›n bizzat ordu taraf›ndan organize edildi¤ini ileri süreceklerdi) ve daha sonra da s›k›yönetim ilan edilerek bir bask› dalgas› bafllat›ld›. Sendikalar›n, ilerici ö¤renci örgütlerinin militanlar› ve liderleri tutukland›,
iflkenceden geçirildi, öldürüldü.
ML’den (Filipinler Komünist Partisi-Marksist
Leninist) 1968’in Aral›k ay›nda kopan Jose
Maria Sison, 75 yoldafl›yla birlikte FKP’yi kurdu. “Marksizm-Leninizm-Mao Zedung Düflüncesi”ni benimsemifl olan ve Çin’e yak›n duran
parti, 1969 y›l›nda 60 kiflilik k›r gerillas› ve 35
ateflli silah›yla at›l›m›na bafllayacak ve 1974’e
gelindi¤inde ülke çap›nda 20’den fazla gerilla
cephesini açm›fl olacakt›.
Filipinler, yeni-sömürgecilik takti¤inin ilk uyguland›¤› ülkelerden birisi oldu. 2. Paylafl›m
Savafl›’n›n hemen ard›ndan, 1946 y›l›nda Filipinler Cumhuriyeti kuruldu ve bu sözde ba-
24 | TAVIR |ARALIK 2009
¤›ms›z ülkenin bafl›na, iflbirlikçi iktidarlar birbiri ard›na gelmeye bafllad›. Amerikan emperyalizmi, ülkenin her yan›na da¤›lm›fl üsleriyle,
buray› Güneydo¤u Asya’y› kontrol alt›nda tutabilece¤i bir s›çrama tahtas› olarak kullan›yordu. Bu üssün güvenli¤i için de, Filipinler oligarflisine hibe üzerine hibe, rüflvet üzerine
rüflvet vermekten geri kalmad›. Filipinler’deki
faflist diktatörlü¤ün savunma harcamalar› 10
y›l içinde sekize katland›. Marcos önderli¤indeki oligarfli de buna karfl›l›k içte devrimci mücadelenin bast›r›lmas›n›, d›flta ise Vietnam’daki ABD katliamlar›na 10.000 askerle destek verilmesini temin etmek için elinden geleni yap-
Bu aç›k faflizmin iki temel sonucu oldu: K›sa
süre içinde ö¤renci ve iflçi eylemleri kontrol
alt›na al›narak sermayenin hareketi için genifl
bir alan aç›lm›fl oldu. Öyle ki, sömürge faflisti
Marcos, kaynaklar› h›zla merkezilefltirdi; hem
iktidar›, hem de ekonomiyi kendi çevresindekiler etraf›nda toparlad›. Marcos’a yak›n olan
aileler rüflvet, hibe, vergi indirimi, el koyma ve
büyük oranda kredi deste¤iyle milyarlarca dolarl›k servetlerin sahibi oldular. Bu sürecin sonunda k›rsal kesimin % 63’ü yoksullu¤a gömülürken, nüfusun % 10’luk bir kesimi ülkenin toplam zenginli¤inin % 45’ine sahip hale
geldi. Marcos’un bafllatt›¤› toprak reformu,
topraks›z köylülerin say›s›n› artt›rd›, kentler
muazzam göçler alarak büyüdü. 1970-80 aras›nda izlenen ihracata dönük üretim politika-
inceleme
s› iflçi say›s›n› büyük oranda artt›rd›.
Di¤er yandan, bu aç›k faflizm reformist ö¤renci örgütlenmelerini, reformist sendikalar› ve
partileri teker teker siyaset sahnesinden sildi.
1972 darbesiyle birlikte militan ö¤renciler ve
iflçiler yeralt›na inerek devrimci mücadeleyi
sürdürdüler. Bu süreçte FKP’ye kat›l›m artt›.
Öyle ki FKP yöneticilerinden biri, “bizim en iyi
örgütçümüz, faflizmin kendisidir” diyecekti.
1970’te 2000 kifli olan parti kadrosunun,
1980’lerde 30 ila 35.000 aras›nda oldu¤u tahmin ediliyordu.
Komünist Parti, 1970’lerdeki eylemlerle bafllayan bu radikalleflmeyi 1971 y›l›nda Milli Demokratik Cephe’yi (MDC) kurarak karfl›lad›.
S›k›yönetimin ard›ndan MDC, partinin kadrolar›n›n devflirilmesi için yegâne alan oldu.
MDC alt›nda örgütlenen 16 ayr› demokratik
kitle örgütü, ayd›nlardan hemflirelere, rahiplerden avukatlara, ö¤rencilerden köylülere
dek uzanan genifl bir a¤ kurdu. MDC, yurtd›fl›nda da 25 ayr› ülkede örgütlüydü.
FKP’nin bu dönemdeki baflar›s›, araflt›rmac›larca birkaç nedene ba¤lanmaktad›r: S›k›yönetim ve Marcos’un iktidardan düflürülmesine kadarki dönemde partinin ideolojik netli¤i
ve koflullara uyum sa¤lamaktaki baflar›s›;
kadrolara tan›d›¤› inisiyatif ve kadrolar›n ba¤l›l›¤›; halk›n ihtiyaçlar›n›n do¤ru tespiti ve legal alan› baflar›yla kullanma bunlar aras›ndad›r. Marcos rejiminin kolluk kuvvetleri,
ABD’den ithal ettikleri kontrgerilla taktiklerinin Filipinli komünistler karfl›s›nda bofla ç›kt›¤›n› flafl›rarak gözlemleyeceklerdi. Ama mücadele tarihi tuhafl›klar, yenilgiler ve derslerle doludur.
FKP, Marcos rejimine karfl› giderek büyüyen
bir muhalefeti örgütlemifl ama baflat güç haline gelememiflti. Oligarflinin ya¤mas› ve bask›s› artt›kça krize sürüklenen ekonomi ve siyasal bask›lar sonucu Marcos iktidardan indirildi ve 1986 y›l›nda genel seçime gidildi. Bu
andan itibaren partinin ideolojik netli¤i ortadan kalkt› ve bocalamalar bafllad›.
FKP’yi elefltirenler bu bocalamalar› partinin
dogmatik bir biçimde takip etti¤i Maoist çizgiye ba¤lamaktad›r. 1970’ten sonra artan sanayileflme ülkeyi çarp›k bir kapitalistleflmeye
maruz b›rakm›fl, ancak FKP kadrolar› ülkenin
yar›-feodal, yar›-sömürge oldu¤unda ›srar et-
mifller ve devrimin stratejisini k›rdan kente
do¤ru gerçekleflecek bir ayaklanmaya göre
çizmifllerdi. Marcos’un iktidardan indirilmesine giden süreçte toplumun genifl kesimlerini
örgütleyecek bir cephe oluflumunun yarat›lamamas›, Marcos karfl›t› muhalefetin FKP taraf›ndan temsil edilememesine ve burjuvazinin kanal›na akmas›na neden oldu.
FKP, Marcos’un düflürülmesini izleyen süreçte tutars›z davrand›. Önce 1986 y›l›nda yap›lan seçimlerin burjuva sisteme hizmet etti¤ini söyleyerek, seçim boykotu uygulad› ve bu
süreçte elindeki legal imkânlar› kullanamad›.
Giderek soyutland›. ‹kinci olarak seçimlerin
yap›lmas›n›n ard›ndan, FKP güçleri, bu kez de
yeni seçilen hükümetle bar›fl görüflmeleri
yapmaya kalk›flt›. Burjuvazi bu görüflmeler
süresince gücünü yeniden toparlama f›rsat›
buldu ve uzlaflma çabalar›n› FKP’ye a¤›r ödetti. Karfl›-devrimin 1987 y›l›nda bafllayan sald›r›s› bu kez daha yo¤un ve profesyonelceydi:
FKP’nin üsleri yok edildi, militanlar› katledildi
ve partinin önde gelen 100 lideri 1988’de karfl›-devrimin tutsa¤› oldu.
yaklafl›m›yd›.
Diktatör Marcos karfl›t› bir demokrat olan Cecile Guidote, 1967 y›l›nda “kurtulufl tiyatrosu”nu etkili bir biçimde ülke çap›nda icra edecek olan PETA (Filipinler E¤itsel Tiyatro Derne¤i) adl› organizasyonu kurdu. Guidote, diktatörlü¤e karfl› ç›kan bir isim oldu¤u için k›sa süre sonra ülkeden sürgün edilince PETA’da liderlik el de¤ifltirdi. PETA’n›n liderli¤ini daha
radikal solcular›n ele almas› ve 1970’lerin ortas›nda iyi planlanm›fl bir çal›flmayla derne¤in iflleyifli mükemmellefltirildi.
S›k›yönetimle birlikte yüzlerini halka dönen
ayd›nlar, sanatsal üretimlerinin merkezine
halk› yerlefltirmekle yetinmediler, bizzat halk›n sanat üretebilmesini sa¤lamak için kollar›n› s›vad›lar. Kurtulufl tiyatrosu böylece Boal’in tiyatro anlay›fl›na yeni ö¤eler ekleyerek,
onu daha da devrimcilefltirdi.
Yaz›m›zda devrimci mücadelenin en yo¤un
yafland›¤› 1970-86 sürecine odaklanaca¤›m›z
için, Filipinler’deki devrimci mücadelenin
sonraki aflamalar›na girmeye gerek duymuyoruz. Ancak halen Jose Maria Sison’un önderli¤inde olan FKP’nin 1990’lar›n sonundan
itibaren yeniden bir toparlanma sürecine girdi¤ini ve flu anda Filipinler’deki en güçlü komünist parti oldu¤unu belirtelim.
Boal’in tiyatrosu sorunu teflhis ediyor, oyuncularla bölgeye gidiyor, oyunu halkla birlikte
oynad›ktan sonra oradan ayr›l›yordu. Kurtulufl tiyatrosu ise kendini bir devrimci örgüt gibi yap›land›rm›flt›: PETA’ya ba¤l› yazarlar,
müzisyenler, ressamlar ve oyunculardan oluflan bir tiyatrocu grubu, birkaç hafta önceden
atölye yap›lacak mahalleye yerlefliyor ve orada halkla temasa geçiyordu. Gecekondu halk›n›n küçük-burjuva ayd›nlara tepeden bakmas› nedeniyle, böyle bir iletiflim aradaki buzlar› k›rma, sorunlar› gözlemleme f›rsat›n› veriyordu.
Kurtulufl Tiyatrosu
Filipinler’deki devrimci tiyatro faaliyeti birkaç
kaynaktan beslendi. Bunlardan en önemlisi,
giderek artan eflitsizlikler ve buna paralel olarak geliflen halk direnifliydi. Ayd›nlar ve sanatç›lar giderek halk için ve halkla beraber üretmeye ilgi duyar oldular. ‹kinci kaynak, Filipinler’deki anti-emperyalist mücadelede etkisini
sürdürmeye devam eden yurtseverlik ve milliyetçilik oldu. Ancak bu milliyetçilik, bugünün Türkiye’sinde hissetti¤imiz türden bir
milliyetçilik de¤il; halk›n kendisine karfl› dayat›lan yoz burjuva kültürünü reddetmek için
s›¤›nd›¤›, ayd›nlar›n da bu kültürün karfl›s›na
savunulacak ve gelifltirilecek bir de¤er olarak
dikti¤i, ilerici özellikler gösteren bir milliyetçilikti. Üçüncü kaynak ise, Güney Amerika’da
yarat›lan, devrimci pedagoji ile tiyatronun
harmanland›¤› Boal’in “ezilenlerin tiyatrosu”
Daha sonra bir hafta süren atölye boyunca,
halk›n kendi sorunlar›n› müzikle, boyayarak
ya da oynayarak ifade edebilmesi için onlara
e¤itmenlik yap›l›yordu. Buradan tamam› halk›n ürünü olan müzi¤iyle, dekoruyla bir tiyatro gösterisi oluflturuluyor ve kimi durumlarda
gösteri mahalle halk›na oynan›yordu. Ancak
burada as›l amaç atölyeye kat›lanlar›n yal›t›lm›fll›ktan kurtulmalar›, ifade yeteneklerini
gelifltirmeleri ve bunu kendilerini ezen sisteme muhalif bir biçimde yapmalar›yd›. Gerçekten de atölyeye kat›lan yoksullar›n öz-sayg›lar›n›n ve güvenlerinin artt›¤›, kendilerini
daha yarat›c› hissettikleri belirtilmektedir.
Üçüncü ve son aflamada, halk›n içindeki gönüllülerden bir kurtulufl tiyatrosu grubu oluflturulmas› için gereken ad›mlar at›l›yor ve PETA merkezinin sürekli dan›flmanl›k deste¤i alt›nda, mahallede bir sanat atölyesi yarat›lma-
ARALIK 2009 | TAVIR | 25
inceleme
eylem kapasitesi o kadar geliflmiflti ki, akflam
eylem haberini al›p, beyin f›rt›nas›yla bir oyun
yaz›yorlar, sabah provas›n› yap›p, ö¤len de
sahneliyorlard›. Ve ülkedeki mücadele sertlefltikçe, tiyatrocular gerilla tiyatrosu yöntemlerini de gelifltirmeye bafllad›lar. Polisler ya da sivil faflistler taraf›ndan yakalanmamak için tek
kullan›ml›k ucuz dekorlar kuruyorlar, hafif
maskeler ve kostümlerle oyunlar›n› sahneleBu çal›flman›n sonuçlar›na iliflkin ilginç bir ör- yip, polis gelmeden önce halk›n aras›na kar›fl›nek vard›r: PETA’n›n e¤itmenleri, yoksul ma- yorlard›. Ne var ki, pek çok sanatç› gözalt›ndan
hallelerden gelen yüz kadar gence üç günlük ve iflkenceden kendi pay›na düfleni ald›.
bir atölye çal›flmas› yaparlar. Burada insanlar›n kendi ezilmiflliklerini ya bir müzikle, bir re- PETA’n›n kurtulufl tiyatrosu yöntemi, sadece
simle, bir k›yafetle ya da maskla ifade edebil- topluluk çal›flmalar› ve sokak tiyatrosu göstemeleri için gerekli çal›flmalar yap›l›r. Kimisi re- rileriyle yetinmedi. Bu türden yarat›c› drama
sim, kimisi müzik, kimisi dans çal›fl›r. Üç gü- çal›flmalar›n›n yan›nda, geleneksel dramatik
nün sonunda yoksul mahalleli düzene yönelik oyunlar da yaz›ld› ve sahnelendi. Ancak bu
öfkelerini somutlaflt›rd›klar› tenekeleri, mask- oyunlar›n yaz›l›fl ve sahnelenifl biçimleri de
lar›, çizimleri ve kostümleri alarak karnaval devrimciydi. Sürekli yap›lan yazarl›k, oyuncuhavas›nda flehir merkezine akarlar. Yol boyun- luk atölyeleri sayesinde deneyimli bir sanatç›
ca kendilerine kat›lan ve merkezde onlar› kar- havuzuna sahip olan PETA’n›n yazarlar›, düfl›layan binlerce insanla birlikte Davao flehrin- zenli olarak gündemi ve gazeteleri takip edideki hükümet binalar›n›n etraf›nda bir hafta yor, kendilerine konu teflkil edebilecek haberlere odaklan›yorlard›. Buna uygun bir haber
sürecek bir gösteri yaparlar.
bulunabilirse, yazarlardan biri olay›n gerçekKurtulufl tiyatrosunun emekçileri, sadece bir leflti¤i yere gidiyor, oran›n sakinleriyle tan›fl›sanatç› olmakla yetinmiyorlard›. Hepsi birer yor ve bir süre onlarla birlikte yafl›yor, oyunupedagog ve sosyolog da olmak durumunday- nu orada yaz›yordu.
d›. Gittikleri yerlerde yaflayan insanlar›n sosyo-ekonomik durumlar›n› bilmek, onlar›n ya- Örne¤in, 1978 y›l›nda kertenkele yiyerek yaflad›¤› ezilmifllikleri kavramak ve bildiklerini flayan yoksul bir çocu¤a dair yap›lan bir gazeaktar›rken bunu uygun bir dille, onlara tepe- te haberinden sonra PETA, yazar havuzundaden bakmadan yapman›n yollar›n› bulmak ki Malu Jacob’u görevlendirdi. Jacob, uzun bir
süre çocu¤un yaflad›¤› gecekondu mahalledurumundayd›lar.
sinde yaflayarak onunla dost oldu ve daha
Bu süreç, küçük-burjuva sanatç›lar›n bilinç- sonra buradan yola ç›karak yazd›¤› “Juan
lenmesine büyük katk›larda bulundu. Tan›k Tambar” adl› oyun, ulusal çapta ün kazand›.
oldu¤u yoksulluk karfl›s›nda etkilenen tiyatro PETA’ya ba¤l› Peryante adl› toplulu¤un “‹losanatç›s›, yoksullu¤un da bir esteti¤i oldu¤u- cula” adl› oyunu daha da ilginçtir. Oyunda,
nu fark ediyordu. Yoksullu¤un renkleri, çat›fl- ‹locula adl› bir vampirin öyküsü anlat›l›r. ‹lomas›, ifadesi, dekoru, müzi¤i ve hatta oyuncu- cos kasabas›, diktatör Marcos’un do¤du¤u
lu¤u da baflkayd›. Küçük-burjuva sanatç›n›n kasabayd› ve oyun sahnedeki vampirin flahüniversitede ya da flehir merkezinde gördü- s›nda Marcos’a yöneltilmifl ac› bir hicivdi. Ka¤ünden çok baflka… Yönetmen Brenda Fajar- r›n a¤r›s› ve haz›ms›zl›k çeken vampir ‹locula,
do, bir oyun ç›kmadan evvel tasar›mc›lar›n›n doktor ça¤›r›r. Doktor vampirin midesinden
gecekondu mahallelerini ziyaret etmelerini s›ras›yla bir iflçinin yumru¤unu, bir köylünün
flart kofluyor ve oran›n esteti¤ini sahneye ak- s›rt›n›, bir ö¤rencinin bacaklar›n›, bir profesörün beynini, bir sanatç›n›n dilini ve devrimci
tarmalar›n› istiyordu.
Kurtulufl tiyatrosu bu metodolojiyle ülke ça- mücadelede flehit düflenlerin kalplerini ve cip›nda çabucak yayg›nl›k kazand›. Her flehirde ¤erlerini ç›kar›p kenara atar. Bunlar›n hepsi
bir eylem, grev ya da gösteri oldu¤unda sah- Marcos iktidar› s›ras›nda öldürülen halk›
neye oyun koyabilecek, sokak tiyatrosu sah- temsil etmektedir. Oyunun sonunda, tüm bu
neleyebilecek hücreler vard› art›k. Gruplar›n parçalar birleflerek yeniden ve daha güçlü bir
s› sa¤lan›yordu. Böylece PETA bir mahallede
daha örgütlenmifl ve burjuvazinin yoz sanat›na karfl›, adeta bir kültür fabrikas› gibi çal›flan
bir sanat hücresi yaratm›fl oluyordu. Bu yeni
mahalledeki sanat hücresinin militanlar› yeterince deneyim kazan›nca, onlar› baflka bir
mahalleye göndermek ve oray› örgütlemek
mümkün olabiliyordu.
26 | TAVIR |ARALIK 2009
insan olarak aya¤a kalkar ve iflçinin yumru¤u vampiri ezerek öldürür. 1983 ve 84 sezonu boyunca sahnelenen oyun, adeta Marcos’un çöküflünü haber vermekteydi. Örnekler ço¤alt›labilir, ancak flunu söylemek de yeterli olacakt›r: PETA önderli¤inde örgütlenen
kurtulufl tiyatrosu, Marcos’un devrilmesine
kadarki dönemde halk direniflinin kültür-sanat alan›ndaki temsilcisi de¤ildi yaln›zca.
Sürekli olarak yetifltirdi¤i militanlar, devrimci mücadele için adeta ba¤›ms›z bir propaganda makinesi ifllevi görmekteydiler. Sürekli ezilmiflli¤i nedeniyle kendine ve yarat›c› yeteneklerine olan güvenini yitirmifl halka, burjuva kültürü ve televizyonun sald›r›s›
alt›nda kolektif ezilmiflli¤ini bireysellefltirenlere uzanan bu yard›m eli Marcos’un devrilmesinde önemli roller oynad›.
Kurtulufl tiyatrosu; sanat üretme iflini, ayd›nlar›n ve sanatç›lar›n tekelinden kurtarmay›
hedefledi ve sonuçta hem ayd›nlar›n, hem de
halk›n devrimcilefltirilmesi gibi bir görev üstlendi. Zira sanata iliflkin teknik bilgi ve ustal›k
ayd›nlarda mevcuttu ama halkla, yoksullukla
ve direniflle ba¤ kuramasayd›, bu teknik ruhsuzlaflmaya, bireycileflmeye mahkûmdu. Öte
yandan, bu yoksullu¤u birinci elden deneyimleyen halk da, kendini nas›l ifade edebilece¤ini bilmiyordu. Bu ittifak sayesinde burjuvazinin kültürünün d›fl›nda bir kültür yaratmak
mümkün hale geliyordu.
Bana kal›rsa kurtulufl tiyatrosu, yöntemi ve
içeri¤iyle sosyalist sanat›n varabilece¤i en derinlikli noktalardan birisidir. Böyle bir sanat
yaln›zca 1,5 saatlik bir gösteriyle seyircisine
bilinç afl›lamakla yetinmez. Böyle bir sanat,
ayn› zamanda seyircisini örgütler, onu da harekete geçmeye, yaratmaya ve direnmeye
teflvik eder. Bu bak›mdan, bilinçlenme iflini
hakk›yla yerine getirebilen en etkili yöntemlerden biridir de denebilir, çünkü bilinç tam
da bu direnme iradesinden ve bunun eyleme
dökülmesinden do¤ar.
Kaynaklar:
Eugène Van Erven. The Playful Revolution. Indiana University Press, 1992.
Miriam Coronel Ferrer. The Communist Insurgency in the Philippines. Edward Elgar Publishing Ltd, 2007.
Misagh Parsa. Devlet, ‹deoloji ve Devrim. ‹letiflim Yay›nlar›, 2004.
biyografi
flehir gerillas›n›n yol göstereni: carlos marighella
mete y›lmazer
Tarihin bize ö¤retti¤i fley o ki; hayat›n› özgürlük ve adalet kavgas›na adayanlar, vurulup düflseler dahi asla ölmezler. Onlar, dünyan›n herhangi bir yerinde davalar›n› sürdüren birileri oldukça sonsuza kadar yaflarlar.
Ölümsüzlü¤ün s›rr› da budur. Bugün ülkesinden binlerce kilometre uzakta ve vurulup
düfltü¤ü günün üzerinden k›rk y›l geçmiflken
Carlos Marighella’ya dair yaz›yorsak bu sat›rlar onun ölmedi¤ine kan›tt›r.
Peki kimdir Carlos Marighella?
“Marighella, Brezilya’da Yankee emperyalizminin egemenli¤ini y›kmak ve ülkenin sömürülen kitlelerini kendileri için adalet ve
geliflmeye dayanan bir istikbali garantileyecek güce kavuflturmak amac›yla bir ulusal
kurtulufl hükümeti kurmak üzere iktidar› silahl› mücadele ile ele geçirmek esas›na dayanan bir örgütün lideridir.”
Ve onun hikayesinin özeti flöyledir:
Brezilya, Latin Amerika’n›n en genifl ve en
kalabal›k ülkesidir. Carlos Marighella, Behia
eyaletinde, Salvador flehrinde 5 Aral›k 1911
tarihinde do¤mufltur. Çocukluk y›llar›, ülkesinde ard› ard›na grevlerin, politik kitle eylemlerinin yafland›¤› bir dönemdir. O da çocuklu¤undan bafllayarak açl›¤›, yoksullu¤u
tan›m›flt›r. Ve genç yaflta “komünist” olur.
1929 y›l›nda Salvador Politeknik Okulu’na
kayd›n› yapt›r›r ve ayn› y›l Brezilya Komünist
Partisi’ne üye olur. Bundan sonraki k›rk y›ll›k
ömrünün tamam› kavga içinde, dolu dolu
geçecektir.
Ö¤rencilik y›llar› boyunca gençlik hareketinde çeflitli görevler al›r. 1935 senesinde do-
¤up büyüdü¤ü flehirden ayr›l›p Rio de Jenerio’ya gider. Komünist Parti Merkez Komitesi’nin özel bürosunda görevlidir art›k. Devrimciler üzerinde a¤›r bask›lar›n oldu¤u bir
süreç yaflanmaktad›r. Nitekim Carlos Marighella da 1936 Mart’›nda yakalanarak tutsakl›kla tan›fl›r.
Hasm›yla olan bu ilk karfl›laflmas›nda onlar›
yenilgiye u¤ratmas›n› bilmifltir Marighella.
Gördü¤ü onca iflkencelere karfl›n dimdik durur. Hapishaneye at›l›r. Tutsakl›¤› bir y›l kadar sürer. 1937 May›s’›nda bir siyasi af ç›kar
ve o da serbest b›rak›l›r.
Hapishaneden ç›kt›¤›nda önünde iki yol vard›r: Ya her fleyi b›rak›p evine dönecektir, ya
da yeni tutsakl›klar›, iflkenceleri ve belki ölümü göze alarak yolunda yürümeye devam
edecektir. Tereddütsüz koflar mücadeleye.
Bu kez Sao Paulo’ya geçer. Ve art›k parti içinde daha önemli sorumluluklar üstlenmeye
bafllam›flt›r. Sao Paulo’da oluflturulan eyalet
komitesinin yöneticisidir art›k. Bu, onun örgütlenme yetene¤iyle öne ç›kt›¤› bir süreç
olur. Ayn› zamanda, o dönem parti saflar›na
s›zmaya çal›flan Troçkist sapmalara karfl› da
amans›z bir ideolojik mücadelenin sürdürücüsüdür. Ki ona yak›flt›r›lan s›fatlardan biri
de “Stalinistlik”tir. Eski bir arkadafl›n›n deyimiyle “Brezilya’n›n en keskin Stalinisti’dir.
Çok so¤uk, kat›, inatç›d›r. Cesurdur.” (Elbette
burada ‘Stalinizm’ diye ifade edilen özünde
Marksizm-Leninizm’dir.)
Carlos Marighella mücadelesini sürdürürken
1939 y›l›nda bu kez Sao Paulo’da yeniden tutuklan›r. Bu defa tutsakl›¤› yedi y›l sürecek-
tir. Sürekli bir yerden baflka yere sürülür. Ancak tüm bunlar›n onu geriletmesi flöyle dursun, gitti¤i her yere coflkusunu da tafl›r. O
hapishaneleri de mücadelenin alan› olarak
görmektedir. Norinha Adas›’nda tutsakken
örgütledi¤i e¤itim çal›flmalar› ve çeflitli politik faaliyetlerle buray› tüm tutsaklar için bir
devrim okuluna dönüfltürmüfltür.
1946 y›l›nda, 2. Paylafl›m Savafl›’n›n sona ermesiyle ülkede bask›lar biraz olsun hafifler.
Yeni bir af yasas› ç›kar›l›r. Ve Marighella, bir
kez daha özgürdür. Mücadeleye koflar yine.
Ayn› y›l Komünist Parti aday› olarak girdi¤i
seçimlerde Behia eyaletinden federal temsilci seçilir. Fakat bu görevi çok fazla sürdüremeyecektir. 1948 y›l›nda Komünist Parti
yasad›fl› ilan edilir ve meclislerdeki temsilcilikleri de la¤vedilir. Onun için mecliste olmak amaç de¤il araçt›r zaten. Parlamenterist hayallerin peflinde olmam›flt›r hiçbir zaman. Yeniden Sao Paulo’ya dönerek yeralt›nda devrimci çal›flmalar›n› sürdürür. Parti
içerisinde de gitgide daha fazla öne ç›kmaktad›r. 1952 y›l›nda Merkez Komitesi Yürütme Kurulu üyeli¤ine getirilir.
1959 y›l›n›n ilk günlerinde Latin Amerika k›tas› Küba devrimiyle sars›lmaktad›r. Marighella devrimi ilk destekleyenlerdendir. Ayn›
zamanda Küba devriminin yaratt›¤› deneyim onun düflüncelerini önemli de¤iflikliklere u¤ratacak, ufkunu açacakt›r.
1963 y›l›nda Brezilya’da Joao Goulart’›n baflkanl›k etti¤i popülist bir hükümet iktidara
gelir. Hükümet toprak reformu da dahil kimi
halkç› politikalar› gündemine alm›flt›r. Bu-
ARALIK 2009 | TAVIR | 27
biyografi
büyük bir gürültüyle geri çevrilmiflti.”
“Brezilyal› devrimcileri birlefltirmenin ve halk›n iktidar›na götürmenin
tek yolu en az uzlafl›c› ve en az bürokratik olan gerillad›r.”
1967 y›l› A¤ustosu’nda Küba’da Latin Amerika Dayan›flma Örgütü Konferans› gerçeklefltirilecektir. BKP
konferansa kat›lmama karar› al›r.
Ancak Carlos Marighella, bu karar›
onaylamaz. “Hiçbir zaman vazgeçmeyece¤im komünistli¤im, konferans›n düzenleme kurulunun ça¤r›s›n› reddetmeme el vermiyor.” diyerek konferansa kat›lmak üzere Havana’ya gider. Bunu üzerine BKP yönetimi Marighella’n›n konferansa
kabul edilmemesi için telgraf çeker.
“Bürokratik toplant›lar düzenlemek
için büyük gayretkeflli¤e düflen, ama
kavgay›, devrimci eylemi gerçeklefltirmek için parma¤›n› bile oynatmayan” eski yol arkadafllar›yla ipler tümüyle kopmufltur art›k.
nun üzerine 1 Nisan 1964 tarihinde ABD destekli bir darbe gerçeklefltirilir. Carlos Marighella, daha ilk anda darbeye tav›r alan ve
darbe karfl›t› mücadelenin en ön saflar›nda
yer aland›r. Bu mücadelede reformist s›n›rlamalara da yer yoktur. Rio de Jenerio’da Orduevi’ne ve Deniz Subaylar› Kulübü’ne silahl› sald›r›lar düzenleyen de odur, birçok yerde
halk›n kitlesel gösterilerine öncülük eden
de... Diktatörlü¤ün hedefi haline gelmesi çok
sürmez. Sonunda bir sinemada k›st›r›l›r. Teslim olmay› reddeder ve direnir. Ç›kan çat›flma sonucu, yaral› olarak ele geçer.
Carlos Marighella, art›k tamamen devrimci
bir çizgide ilerliyor, devrim için savafl›yor, bedel ödüyordu. Yaflad›¤› deneyimler ve teorik
incelemeleri onu devrim için silahl› savafla
giriflmekten baflka yol olmad›¤› sonucuna
ulaflt›rm›flt›. Ve bu çizginin Komünist Parti’nin bürokrat yöneticileriyle görüfl ayr›l›klar›na yol açmas› kaç›n›lmazd›. Nitekim bu ay-
28 | TAVIR |ARALIK 2009
r›l›k 1966 y›l›ndan itibaren iyice a盤a ç›kar.
Marighella, görüfllerini aç›klar...
“Yürütme kurulu OLAS(Latin Amerika Dayan›flma Örgütü / bn.)’a karfl›d›r. Ve Küba devrimi ile dayan›flmay› bozmufltur. Bu durumda
ben kendimi Küba devriminin öncülük etti¤i
Latin Amerika devrimine kat›lm›fl olarak görüyorum. (…) BKP’nin yönetimi çok a¤›rd›r ve
asla hareketlili¤e kavuflam›yor, burjuva ideolojisi ile bozulmufltur. Devrim u¤runda hiçbir fley yapamaz. Ve ben art›k, tek yapt›¤› ifl
toplant›lar düzenlemek olan bu edebi sanatlar akademisine ait olmak istemiyorum.”
“Devrimci güçleri k›rsal bölgeye y›¤mak zaman› gelmifltir. En az›ndan Latin Amerika’da
Marksist-Leninist bir proleter yönetimin ifllevi, yaln›zca flehirlerde de¤il, k›rlarda da haz›rl›kl› olmakt›r. Arkadafllar hat›rlayacaklard›r
ki, merkez komitesinin üçte birinin k›rsal bölgelere gönderilmesini önermifltim. Önerim
Carlos Marighella, konferans›n ard›ndan bir süre daha Küba’da kal›r.
Art›k birçok fley kafas›nda netleflmifltir. Bafllat›lacak olan gerilla savafl›n›n izleyece¤i stratejik hatt›n temellerini
bu süreçte formüle eder. Teorik çal›flmalar›n› tamamlayarak y›lsonunda yeniden Sao
Paulo’ya geçer. Burada Komünist Parti’den
ayr›lan di¤er kadrolarla bir araya gelir. Yoldafllar›yla birlikte Ulusal Kurtulufl Hareketi’ni kurarak devrimci savafl› bafllatma haz›rl›¤›na giriflirler.
“Ulusal Kurtulufl Hareketi, Brezilya devrimci
hareketine yeni bir görüfl aç›s› aç›yor, her çeflit yabanc› modelden; Küba, Rus veya uygun
bir görüfl sahas›… Ulusal Kurtulufl Hareketi,
bürokrasi tuza¤›na düflmeksizin yürütülen
en mükemmel eylem biçimidir.”
Marighella’ya göre Brezilya’da devrimin izleyece¤i yol öncelikle flehir gerillas› olmal›d›r.
fiehirlerde gerçeklefltirilecek eylemlerle diktatörlü¤e darbeler vurulacak, halk deste¤i
sa¤lanacak ve ayn› zamanda k›r gerillas›n›n
koflullar› yarat›lacakt›r. Kent gerillas›n›n ta-
biyografi
n›m›n› flöyle yapar:
“Kent gerillas› askeri diktatörlü¤e karfl› konvansiyonel yöntemlerle silahl› olarak savaflan kiflidir. Bir devrimci ve ateflli savaflç›, bir
halk dostu, bir özgürlük afl›¤›d›r.”
“(…) Kent gerillas›, siyasi bir hedefi izler ve
yaln›zca hükümete, büyük ifl çevrelerine ve
yabanc› emperyalistlere sald›r›r.”
“Kent gerillas›, Brezilya’n›n mevcut iktisadi,
siyasal ve toplumsal sistemini çözülmeye
u¤rat›p y›kmaktan korkmaz; çünkü onun
amac›, k›r gerillalar›na yard›m etmek ve silahl› halk›n iktidara geçece¤i, tümüyle yeni
ve devrimci bir toplumsal ve siyasal yap›n›n
kurulmas›na yard›mc› olmakt›r.”
“(…) Kent gerillas›n›n baflkald›r›s› ve siyasal
sorunlara müdahaledeki ›srar› savundu¤umuz davaya halk deste¤i sa¤laman›n en iyi
yoludur. Tekrar ediyoruz ve tekrarda ›srarl›y›z bu halk deste¤ini sa¤laman›n yoludur.
Halk›n hat›r› say›l›r bir kesimi kent gerillas›n›n eylemlerini ciddiye almaya bafllad›¤›nda,
baflar›s›n› garantilemifl olur.”
Ulusal Kurtulufl Hareketi, 1968 Eylülü’nden
itibaren Sao Paulo, Rio de Jenerio ve Belo Horizante kentlerinde eylemlere
bafllar. Bankalar, askeri k›fllalar,
Amerikan ajanlar› flehir gerillas›n›n hedefi olur. Ve bir yandan bu
eylemler gerçeklefltirilirken ayn›
zamanda yaratt›¤› etki, sonuçlar
vb. teorik olarak çözümlenip yeniden prati¤e aktar›lmakta, teori
ve pratik birlikte gelifltirilmektedir. Bu dönem gerçeklefltirilen
eylemlerin baz›lar› flöyle:
ve iflkencelerin bir mesajla yay›nlatt›r›lmas›;
k›r gerillas›n›n da yak›nda harekete geçirilece¤inin duyurulmas›; ülkenin çeflitli zindanlar›nda hapsedilmifl on befl militan› kurtarmak üzere Birleflik Devletler Elçisi Burke Elbrick’in güpegündüz kaç›r›lmas›… Polis taraf›ndan aranan ve pasaport verilmeyen baz›
gerillalar›n, Boeing 707’leri iki kez Küba’ya
kaç›rmalar›…”
Ayr›ca 1968 Eylül-1969 Ekim aras› süreçte
de¤iflik flehirlerde 100 banka kamulaflt›rma
eylemi yap›l›r. Bu eylemler yaln›zca 3-4 dakika kadar sürmektedir ve hiç kay›p verilmez…
Yükselen devrimci mücadele ve ard› ard›na
vurulan darbeler askeri diktatörlü¤ün ve
emperyalizmin halk›n yarat›c›l›¤› ve cüreti
karfl›s›nda güçsüzlü¤ünü, çaresizli¤ini gözler
önüne seriyordu. Bu durum Carlos Marighella’y› emperyalizmin ve iflbirlikçi diktatörlü¤ün bafl hedefi haline getirmiflti. CIA ajanlar›n›n bizzat kat›larak yönetti¤i operasyonlar›n, insan avlar›n›n hedefinde o vard›. Ve o,
bu koflullarda ülke içinde, s›k s›k yer de¤ifltirerek görevlerini sürdürüyordu. Art›k tüm
Brezilya halk› onu tan›m›flt›r ve bir efsanedir.
“Marighella ele geçirelemez, Marighella her
yerdedir.”
delenin art›k k›rsal alanlara yay›ld›¤› bu süreçte CIA ajanlar›n›n da içinde yerald›¤› operasyonlardan birinde, Carlos Marighella’n›n
yeri tespit edilir. 4 Kas›m 1969 akflam›nda
otomatik silahl› 80 polis taraf›ndan pusuya
düflürülerek katledilir.
Sao Paulo kald›r›mlar›na uzanm›flt›r kurflunlanm›fl bedeni. Ama ölmüfl müdür? Hay›r…
Mücadelesi, devrimci mücadeleye teorik ve
pratik katk›lar›, Latin Amerika’da ve tüm
dünyada halk kurtulufl savaflç›lar› taraf›ndan sahiplenilir. Ve Marighella dünyan›n
dört bir yan›nda emperyalizme ve iflbirlikçilerine karfl› mücadelelerde yaflamaya devam
eder. Carlos Marighella’n›n “fiehir Gerillas›”
isimli kitab› Türkiye’de de 1970 Ekim’inde
yay›nlanm›flt›r. Bu kitab›n kapa¤›nda kurflun
deli¤ini and›ran üç delik vard›r. Ve bundan
dolay› devrimci gençler aras›nda “üç delikli”
diye an›l›r, o dönem. Mahir Çayan da dahil
birçok devrimci önder bu kitab› okumufltur.
Ve denilebilir ki, Mahir’in çizdi¤i Türkiye
devriminin yolunda Carlos Marighella’dan
da izler vard›r…
Kaynak:
Latin Amerika’da ‹syan›n Tarihi-Sibel Özbudun Oysa çok sürmeyecektir bu durum… Müca-
“Sao Paulo’daki lüks konutundan
ç›karken CIA ajan› Amerikan yüzbafl›s› Charles Chandler’in öldürülmesi; ordu yerleflme yerlerinin ve Amerikan ticaret kurumlar›n›n dinamitlenmesi; radyo istasyonlar›n›n iflgali ve buralardan devrimci yay›nlara geçilmesi; Rio Merkez Hapishanesi’nden
bir grup arkadafl›n›n kurtar›lmas›; rejimin diktac› ve polis niteli¤inin, bu rejimin yasalar ayaklar
alt›na alarak sürdü¤ü tutuklama
ARALIK 2009 | TAVIR | 29
tiyatro
bal›kesir muhasebecisi
gülnaz b›çakç›
28 Aral›k 2009 tarihinde, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›’n›n Reflat
Nuri Güntekin Sahnesi’nde, Reflat Nuri
Güntekin’in “Bal›kesir Muhasebecisi” isimli
oyununu izledim. Oyun, klasik eserlerin
hiçbir zaman eskimedi¤ini ve her zaman
günümüzde de söyleyecek sözleri oldu¤unu do¤ruluyor. “Bal›kesir Muhasebecisi”,
1952-53 y›l›n›n ilk komedisidir.
Bal›kesir Muhasebecisi, günümüzde yozlaflman›n alabildi¤ine artt›¤› bir dönemde
ve dürüst olman›n nerdeyse alay konusu
oldu¤u bir zamanda, insanl›¤›n temel ilkelerinden birisi olan namus hakk›nda çok
aç›k bir mesaj veriyor. Reflat Nuri’nin oyununun mesaj› olarak “Namusun yar›m›,
çeyre¤i olmaz. Namus namustur.” diyor.
Ayr›ca, namussuzluk yapan›n yaln›zca o namussuzlu¤u yapan kifli olmad›¤›n› ama
kendisi yapmasa bile o namussuzlu¤un nimetlerinden yararlananlar›n da namussuz- hasebecisi, arkadafllar›n›n da teflvikiyle ‹stanbul’a gelir. ‹stanbul’da vurgunculuk yalu¤un suç ortaklar› oldu¤unu belirtiyor.
par. I. Paylafl›m Savafl›’ndan kalma demirleOyun 1950’li y›llarda geçiyor. 1950’li y›llar, ri toplayarak yasa d›fl› ticaret yapar. Bu yolbilindi¤i gibi emperyalizmin ülkemize gir- suzluk sayesinde çok zengin olur. O¤lunun
di¤i, ülkemizi kendisine ba¤l› bir yeni sö- otomobili, kotras› ve hatta özel uça¤› bile
mürge haline getirdi¤i y›llard›r. Emperya- vard›r.
lizm, yeni sömürge ülkeleri yaln›zca ekonomik olarak sömürmez. Ayn› zamanda, ken- Oyunun ilk perdesinde bu yoz yaflam sergidi yoz kültürünü de getirerek insan›n temel lenir. Vur patlas›n çal oynas›n bir yaflam
de¤erlerini afl›nd›r›r. ‹nsanlar›n tek amac› gösterilir. Anne, zaman zaman eski yaflam›tüketim ve rahat yaflam olur. Bu rahat ya- na özlem duyar. Yeni yaflama tam uyum
flama ulaflabilmek için yap›lan yolsuzluklar sa¤layamaz. O sonradan görme zenginlerin
ve namussuzluklar bir ak›ll›l›k, bir erdem yaflam› sahnede canland›r›l›r.
gibi sunulur. ‹nsanlarda karakter afl›nmas›
olur. Temel de¤erler yok olur. Oyunda da, Böyle yaflam süren kiflilerin bencilli¤i de
orta halli bir ailenin reisi olan Bal›kesir Mu- vurgulan›r. Vurgunculukla sonradan zengin
30 | TAVIR | ARALIK 2009
olan ailenin o¤lunun de¤erli bir felsefe ö¤retmeni zor durumda kalm›flt›r. Ve onlardan ifl istemek için gelir. Ama Necdet, ö¤retmenine hiç de yard›mc› olmaz. Hatta
onu dinlemez bile. Konuflmalar› evin baflka
bir yerinde verilen e¤lenceden gelen iki bayan›n abuk sabuk konuflmalar›yla kesilir.
Üstelik, Necdet, ö¤retmeninin bir ara Diyarbak›r’a sürüldü¤ünü hat›rlatarak onun
can›n› yakar. Ona burada kendisine göre bir
ifl olmad›¤›n› söyler ve ö¤retmeni oray› terk
etmek zorunda kal›r.
Ayr›ca, birinci perdede, yoz ve seviyesiz kültürle alay edilir. Anne, ö¤retmenle tan›fl›nca Frans›zca memnun oldum demek ister.
“Arflante” der. Ö¤retmen hemen düzeltir ve
tiyatro
do¤rusunun “enchanté” oldu¤unu söyler.
Birinci perdenin sonunda oyun canlan›r. Bir
sivil polis gelir ve yolsuzluk yapan Tahir
Bey’i tutuklar. Tahir Bey ona rüflvet teklif
eder ama polis “Sen ne demek istiyorsun?”
diye sert bir flekilde karfl› ç›kar. Polisin bu
davran›fl› bizi flafl›rtsa da oyunda böyledir.
Tahir Bey tutuklan›r ve hapsi boylar.
Oyunun ikinci yar›s› namus kavram›n›n sorgulanmas›yla geçer. Yazar, topluma namus
kavram›yla ilgili çok aç›k ve net bir mesaj
verir. Namus, yaln›zca namussuzluk yapan
insan›n sorunu de¤ildir ama bu namussuzlu¤u kendisi yapmasa bile bu namussuzlu¤un nimetlerinden yararlan›yorsa o da namussuzun suç orta¤›d›r ve dolay›s›yla namussuzdur. Reflat Nuri Güntekin’in de dedi¤i gibi “Namusun yar›m›, çeyre¤i olmaz. Namus ya vard›r ya yoktur.”
‹kinci perdede ailenin reisi Tahir Bey tahliye
olup gelmifltir. Baflta sahnede görünmez.
Sahnede ailesi vard›r. Tüm aile bireyleri
kendisinden yak›n›rlar. Efli ve çocuklar› Tahir Bey’i yerden yere vururlar. Ondan utand›klar›n› söylerler. Bal›kesir’deki eski namuslu yaflamlar›n› özlemle anarlar. Bu s›rada, Tahir Bey’e yeni bir yolsuzluk teklif eden
arkadafl› gelir. Tahir Bey onun teklifini reddeder. Ailesine de art›k her fleylerini kaybettiklerini söyler. O¤lunun art›k arabas›, kotras› ve özel uça¤› da yoktur. Her fleylerini
kaybedeceklerdir. Bunu anlayan ve biraz
önce babalar›n› reddetmeye kalkan aile bireyleri birden namus yüzünden sahip olduklar› zenginlikleri kaybedeceklerini anlay›nca üç yüz altm›fl derece dönerler ve namussuzlu¤un nimetlerinden vazgeçmek istemezler. Babalar›n› yeni yolsuzluk teklifini
kabul etmeye iterler. Tahir Bey, o zaman
onlara neden böyle birden de¤ifltiklerini sorar ve “Siz de benim suç ortaklar›ms›n›z.”
der.
Tahir Bey’e yeni bir yolsuzluk teklifinde bulunan arkadafl›n› canland›ran oyuncu,
oyunla günümüz aras›nda ba¤lant› kurmak
için Baflbakan R. Tayyip Erdo¤an’›n alay konusu olan sözlerinden “one minute” ve “bizi te¤et geçti” gibi sözleri kullan›r.
Oyun komedidir ama sonunda verdi¤i
önemli mesajla günümüzde de son derece
ciddi bir sorunun, “namusun” aç›k ve net
bir tan›m›n› yaparak namusun ya var ya da
yok oldu¤unu yar›m›, çeyre¤i olamayaca¤›n› belirtir.
Sahnelemeye bakt›¤›m›zda oldukça baflar›l› oldu¤unu görüyoruz.
Oyuncular komedi ö¤elerini baflar›yla veriyorlar. Tahir Bey’in efli rolündeki Berrin Koper yeni, yoz zengin yaflam›na uyum sa¤layamad›¤›n›, evde her zaman terlikle ya da
ç›plak ayakla dolaflmaya al›fl›k bir kiflinin
evde sürekli ayakkab›yla dolaflmaktan çekti¤i s›k›nt›y› hep tek ayakkab›s›n› ç›kararak
dolaflmas›yla veriyor. Bu hareketi biraz afl›r›ya kaçsa da amac›na ulafl›yor. Sonradan
görme zengin bir bayan oldu¤unu da yine
her yeni bir kifli geliflinde “ah ah ah ah” diye koflarak elini öptürmesi komik hareketiyle belirtiyor.
Ama oyunun en komik ve izleyiciyi en çok
güldüren oyuncusu, fierif Ali Day› rolünü
baflar›yla oynayan Naci Tafldö¤en’dir. Enifltesinin yapt›¤› vurgunculuktan o da pay
kapm›flt›r ve ona da küçük bir ifl yeri verilmifltir. Bunlar› kaybetmemek için çabalar.
Naci Tafldö¤en küçük kentlerin sonradan
görme zenginlerinin gülünç durumlar›n›
sahnede çok iyi canland›r›yor ve izleyicileri
kahkahalara bo¤uyor.
Dekor olarak sahne ikiye bölünmüfltür.
Sahnenin önünde yani izleyicinin gördü¤ü
ön k›s›mda aile bireyleri aras›ndaki konuflmalar, yak›nmalar geçer. Ö¤retmen ve polis
gibi d›flar›dan ciddi bir fley söylemeye gelenler de hep bu k›s›mdad›r. Sahnenin arkas›nda ve izleyicinin hep gördü¤ü bölümün
arkas›nda görünmeyen ama görünen bölüme bir kap›yla ba¤lanan ve e¤lencenin geçti¤i bölüm vard›r. ‹zleyici bu bölümü görmez ama bu bölümün varl›¤› oradan ön bölüme gelen Mimi ve Totofl gibi e¤lence düflkünü genç k›zlar ve zaman zaman ciddi bir
fleyler konuflmaya gelen ö¤retmen gibi kiflilerle konuflmak için o bölümden kap›dan
geçerek ön bölüme gelen e¤lencedeki Necdet gibi aile bireyleri taraf›ndan verilir.
Kostümler 1950’li y›llar›n kostümlerini baflar›yla canland›rmaktad›r.
Ifl›k olarak, afl›r› parlak ve bol ›fl›k, zenginlik
özentisini iyice yans›t›r.
Edebiyat›m›z›n önemli yazarlar›ndan Reflat
Nuri Güntekin’in ilk olarak 1952–53’te sahnelenen “Bal›kesir Muhasebecisi” isimli
oyunu, namus kavram›n› baflar›yla sorgulayarak günümüzün önemli bir sorununa ›fl›k
tutuyor. Yoz kültürün her taraf› sard›¤›, namussuzlar›n bafl tac› edildi¤i günümüz toplumunda hepimizi namus konusunda uyar›yor. ARALIK 2009 | TAVIR | 31
biyografi
absürd tiyatronun ustas›: harold pinter
gülnaz b›çakç›
Paylafl›m Savafl›’n›n bafllamas› üzerine 9
yafl›nda terk etti¤i Londra’ya 12 yafl›nda
geri dönebildi. Savafl dönemindeki bombalamalar›n etkisini üzerinden hiçbir zaman
atamad›. Okulda özellikle Franz Kafka ve
Ernest Hemingway’in kitaplar›n› okudu.
Londra’da Hackney Downs Dil Okulu’ndaki
e¤itimi s›ras›nda okul tiyatrosunda Joseph
ve Romeo gibi karakterleri canland›rma
olana¤› buldu ve kariyer olarak oyunculu¤u seçti. 1948’de Kraliyet Akademi Dramatik Sanatlar Okulu’na burslu olarak girdi
ancak 2 sene sonra okulu b›rakt›. Askere
gitmeyi reddetti¤i gerekçesiyle para cezas›na çarpt›r›ld›. 1950’de ilk fliirlerini Harold
Pinta takma ad›yla yay›nlad›. 1951’de Drama Okulu'na girdi. Çeflitli tiyatro gruplar›nda oyuncu olarak çal›flt›ktan sonra oyun
yazarl›¤›na bafllad›. 1957’de Bristol Üniversitesi’nin Tiyatro bölümü için Oda adl› oyununu dört günde tamamlad›. Bunu, ayn› y›l
yine Bristol Üniversitesi Tiyatro Bölümü taraf›ndan sahnelenen Do¤um Günü Partisi
adl› oyunu izledi. Kap›c› (1957), Git Gel Dolap (1960), Yuvaya Dönüfl (1965), Eski Günler (1971), Iss›z Topraklarda (1975), ‹hanet
(1978) oyunlar› ile tan›nd›.
Absürd Tiyatro’nun Beckett, ‹onesco, Adamov gibi önemli yazarlar›ndan biri olan
Harold Pinter, geçen y›l 24 Aral›k 2008’de,
g›rtlak kanseri nedeniyle yaflam›n› yitirdi.
‹ngiliz Tiyatrosu’nun, 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›n›n önemli yazar› Harold Pinter, 2005
32 | TAVIR | ARALIK 2009
Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir. Oyun yazar›, senarist, flair, tiyatro yönetmeni, aktördür.
Pinter, 10 Ekim 1930’da Londra’da Yahudi
bir terzinin o¤lu olarak dünyaya geldi. II.
Oyunlar›nda genelde insanlar›n gündelik
konuflmalar›n›n çözümlemesini yapt›. ‹nsanlar üzerindeki bask›y› iflledi. ‹lk eserlerinde iflçi s›n›f›na mensup insanlar›n içinde
bulunduklar› olumsuz koflullara, maddi
zorluklara ve bunun ruhlar›na yans›mas›na
ve onlar›n hayal k›r›kl›klar›na de¤indi.
Pinter'›n oyunlar›, soyad›na at›fla Pinteresque (Pintervari) denilen kendine özgü bir
tarz yaratt›. Genellikle bir odada geçen
biyografi
oyunlar›nda sessizli¤i, gizemi ve k›sa konuflmalar› kullanarak bir gerilim ve tehdit
havas› oluflturuyordu. Erotik fanteziler, tak›nt›lar, k›skançl›k ve nefretten örülü diyaloglar kuruyordu.
Harold Pinter, yaln›zca oyun yazar› ve aktör
de¤ildi, ayn› zamanda insan haklar› mücadelesi veren bir ayd›nd›. 2003 y›l›nda,
ABD’nin Irak’a karfl› yapt›¤› iflgali elefltiren
bu haks›z savafla karfl› ç›kan bir fliir seçkisi
yay›nlad›. Bu fliir seçkisiyle Wilfred Owen
fiiir Ödülünü kazand›.
Harold Pinter’in insan haklar› mücadelesi,
1973’te fiili Devlet Baflkan› Allende’nin öldürülmesinden sonra bafllad›. Bu olaydan
sonra Pinter, aktif bir insan haklar› mücadelesi yürüttü.
1999’da Kosova krizinden sonra NATO’nun
müdahalelerini elefltirdi ve “Miloseviç’i
Serbest B›rak›n” kampanyas›na kat›ld›.
Amerika’ya karfl› Küba Dayan›flma Partisi’ne üye oldu.
Amerika ve ‹ngiltere’nin Irak’› iflgalini elefltirdi ve ‹ngiltere Baflbakan› Tony Blair’e
karfl› kampanyaya kat›ld›.
Harold Pinter, Arthur Miller’le birlikte 1985
y›l›nda Türkiye’ye geldi ve 12 Eylül bask›s›
alt›ndaki ayd›nlara destek oldu. Türkiye ziyaretinin arkas›ndan “Bir Tek Daha” ve
“Da¤ Dili” isimli iki oyun yazd›.
Ayr›ca, sanatç› 2004 y›l›nda Hasankeyf’i korumak için Il›su Baraj›’na karfl› bir kampanya bafllatm›flt›.
Bafll›ca Oyunlar›:
•Do¤umgünü Partisi (The Birthday Party,
1957)
•Kap›c› (The Dumb Waiter, 1957)
•‹nce S›z› (A Slight Ache, 1958)
•Eve Dönüfl (The Homecoming 1965)
•Eski Zamanlar (Old Times, 1970)
•Iss›z Topraklar (No Man's Land, 1974)
•Aldatma (Betrayal, 1978)
•Alaska Diyar› (A Kind of Alaska, 1982)
•Da¤ Dili (Mountain Language, 1988)
•Ay Ifl›¤› (Moonlight, 1993),
•Küllere Küllere
•Bir Tek Daha
Harold Pinter, 20. yüzy›lda, Avrupa’da
önemli bir tiyatro ak›m› olan Absürd Tiyatro’nun önemli yazarlar›ndand›r.
Martin Esslin, “Absürd Tiyatro” isimli kitab›nda ilginç bir deneyimi anlat›r. Absürd
Tiyatro’nun ilk eserlerinin gösterildi¤i y›llard›r. Absürd Tiyatro’nun en önemli yazarlar›ndan Beckett’in “Godot’yu Beklerken”
isimli oyunu sahnelenmifl, oyundan kimse
bir fley anlamam›fl ve elefltirmenler oyunu
tam bir skandal olarak tan›mlam›fllard›r.
Ama 19 Kas›m 1957’de, San Francisco Actor’s Workshop Toplulu¤u, “Godot’yu Beklerken”i, San Quentin Hapishanesi’nin bin
dört yüz mahkumu için sergiler. ‹zleyiciler,
oyunu büyük bir dikkatle izlerler ve büyük
bir tad al›rlar çünkü oyun her izleyicinin
kendi sonucunu ç›karmas›n› sa¤lar, izleyiciden bir fley istemez, onlar› zorlamaz ve
umut da¤›tmaz.
Mahkumlar oyundan sonra flöyle derler:
“Godot’yu hala bekliyoruz ve beklemeye
ARALIK 2009 | TAVIR | 33
biyografi
tan›mlanmayan bir korku ve beklentinin fliirsel bir imgesidir. Oyundaki iki kiflinin neden
korktuklar›n› soran bir elefltirmene Pinter,
“Aç›kça odan›n d›fl›nda olandan korkuyorlar.
Odan›n d›fl›nda üstlerine gelen bir dünya var,
bu korkutucu. Eminim sizi ve beni de korkuBu hapishanenin mahkumlar› kendilerine tuyor.” der. (Absürd Tiyatro, Martin Esslin,
“Godot nedir?” diye soruldu¤unda, “Top- Dost Kitabevi, s. 185)
lumdur, d›flar›s›d›r.” diye yan›tlam›fllard›r.
Oyunun konusu k›saca flöyledir: Oyunda,
Martin Esslin, “Absürd Tiyatro” isimli ese- odada, Rose ve Bert isimli yafll› bir kar› koca
rinde “Godot’yu Beklerken” isimli tiyatro oturur. Rose, efli Bert’i bir anne sevgisiyle
oyununun elefltirmenleri taraf›ndan yer- sever, pohpohlar ama Bert onunla konuflden yere vuruldu¤u s›rada San Quentin Ha- maz. Rose’un ev sahibi yerine koydu¤u Bay
pishanesi’nin izleyicileri taraf›ndan olumlu Kidd ve Bert d›flar› ç›karlar. Yaln›z kalan Rose d›flar› ç›kt›¤› zaman, d›flar›da bekleyen iki
bir biçimde alg›lanmas›n› flöyle aç›klar:
kifli görür. O andaki dehflet an› oyunda ba“Elefltirmen ve tiyatro izleyicilerine bu tür flar›yla verilir. Bu çift, ev sahibini aramaktaoyunlar›n hala anlafl›lmaz gelmesi, sebep d›rlar. Giderler. Sonra Bay Kidd döner. Roolduklar› ve hala sebep olmay› sürdürdük- se’u görmek isteyen bir adam günlerdir
leri flaflk›nl›k, bunlar›n henüz yayg›n biçim- bodrumda eflinin gitmesini beklemektedir.
de anlafl›lmam›fl ve do¤ru dürüst tan›m› Bay Kidd d›flar› ç›kar. Rose tek bafl›na kal›r
yap›lmam›fl yeni ve daha geliflmekte olan ve kap› yine aç›l›r. Kap›, tehlikenin oda¤›d›r.
bir sahne gelene¤inin parças› olmas›ndan Kör ve siyahi bir adam içeri girer ve Rose’u
kaynaklanmaktad›r. Kaç›n›lmaz olarak, bu babas›n›n ça¤›rd›¤›n› söyler. Bu adam kolyeni gelenekte yaz›lan oyunlar bir baflka tukta otururken Rose’un efli Bert içeri girer,
oyunun ölçütleriyle de¤erlendirildi¤inde konuflur. Bir süre sonra koltukta oturan
saçma ve yersiz kand›rmacalar olarak görü- adam› fark eder, adam›n sandalyesini devilecektir. E¤er iyi bir oyunun ak›ll›ca olufltu- rir ve onu hareketsiz kalana kadar deli gibi
rulmufl bir öyküsü olmak zorundaysa, bun- döver. Rose gözlerini t›rmalar ve kör olur.
larda sözü edilecek bir öykü ya da konu
yoktur; canland›rma ve dürtünün ustal›¤›y- Harold Pinter’in 1957’de yaz›lan ve ilk kez
la de¤erlendiriliyorsa, bunlar ço¤unlukla 21 Ocak 1960’ta Londra’da Hampstead
tan›nabilir kiflilerden yoksundur ve izleyici- Theatre Club’de sahnelenen ikinci tek perye neredeyse mekanik kuklalar gösterir; delik oyunu ise “Gitgel Dolap”t›r. Bu oyune¤er iyi bir oyunun anlafl›l›r biçimde gözler da da yine iki kifli ve bir oda vard›r. Burada,
önüne serilen ve sonunda çözülen tam bodrum kat›nda iki kiral›k katil vard›r. Kuraç›klanm›fl bir izle¤i olacaksa, bunlar›n ne banlar›n› öldürmek için emir beklerler.
bafl› ne de sonu vard›r; e¤er iyi bir oyun ay- ‹simleri Ben ve Gas’d›r. Gas su almak için
nay› do¤aya tutuyor ve inceden inceye göz- d›flar› ç›kar. O s›rada, kap›dan ilk girenin öllemlenen küçük öykülerdeki ça¤›n davran›fl dürülmesi emri gelir. Ben kap›dan ilk gireni
ve özentilerini resimliyorsa, bunlar ço¤u öldürür, bu Gas’d›r.
kez düfllerin ve karabasanlar›n yans›malar›
olarak görünmektedir; e¤er iyi bir oyun fla- Pinter’in ilk uzun oyunu “Do¤um Günü Parkac› bir haz›rcevapl›¤a ve i¤neli konuflma- tisi” dir. Bu oyunda “oda” motifi deniz k›y›lara dayan›yorsa, bunlar ço¤u kez ilintisiz s›nda Meg taraf›ndan iflletilen bak›ms›z bir
gevezeliklerden oluflmaktad›rlar.” (Absürd pansiyona dönüflür. Meg’in efli Petey de saTiyatro, Martin Esslin, Dost Kitabevi, s. 23) hildeki flezlonglar› kiralar. Pansiyonda tek
bir müflteri vard›r. O da bir kere çok büyük
Harold Pinter, ilk oyunu “Oda”y› dört günde bir piyano konseri verdi¤i uydurma öyküsüyazar. Oyun ilk kez May›s 1957’de Bristol nü anlatan Stanley’dir. Meg onu çok sever.
Üniversitesi’nde sergilenir. Oyunun merkezi Bir gün ilk iki oyundaki gibi kap› aç›l›r ve
olan oda, Pinter’in oyunlar›n›n ço¤unun yi- içeri iki kötü adam girer. Bunlar Stanley’in
nelenen motifidir. Oyun bir sahne, iki kap›, peflindedirler. Stanley’in do¤um günü olhala devam edece¤iz. Görüntü çok s›k›c›
olup, oyun çok yavafllad›¤›nda birbirimize
isim tak›p çekip gidece¤imize yeminler
edece¤iz – ama gidecek yer yok.” (Absürd
Tiyatro, Martin Esslin, Dost Kitabevi, s. 23)
34 | TAVIR | ARALIK 2009
mad›¤›n› söylemesine ra¤men ona bir do¤um günü düzenlerler. Bunlardan birisi taraf›ndan gözlükleri ç›kart›lan Stanley histeri krizi geçirir ve Meg’i bo¤maya çal›fl›r.
‹ki kötü adam onu yukar› ç›kar›rlar. Sonra,
Stanley’i afla¤›ya indirirler. Ona siyah bir
ceket, ve çizgili bir pantolon giydirmifllerdir, melon flapka takm›fllard›r. Stanley elinde k›r›k gözlükleri bofl bofl bakan bir kukla
gibidir. Adamlar, Stanley’i büyük siyah bir
arabayla götürürler. Ama Meg afla¤›ya indi¤inde hala partiyi düflünür. Neler oldu¤unu anlamam›flt›r.
Harold Pinter, bu ilk üç oyunundan sonra
Absürd Tiyatro türünde k›sa ve uzun oyunlar yazmaya devam etmifltir. Pinter, 1985
y›l›nda Türkiye’ye gelmifltir. Bu ziyaretten
sonra, ’80 cuntas› döneminde yaflanan korkunç iflkenceleri iflleyen “Bir Tek Daha” ve
“Da¤ Dili”ni yazm›flt›r.
“Bir Tek Daha” sorgudaki iflkenceyi ifller.
Bu oyunda, faflizm ve otorite, iflkencecinin
parma¤›yla simgeleflmifltir. Sorgulad›¤›
adama ve kad›na “Bu benim parma¤›m. Bu
da küçük parma¤›m. Bak. Gözlerinin önünde sall›yorum. ‹flte böyle.” der.
Sorgulama sonunda sorgulanan kar›-koca
serbest b›rak›l›r ama askerlere tüküren ve
tekme atan 7 yafl›ndaki o¤ullar› yok edilmifltir.
“Da¤ Dili” isimli oyunda ise, Pinter hapishanelerde Kürt olan tutsaklar›n kendi dillerinde görüfl yapamamas›n›, ana dilinden
baflka dil bilmeyen bir Kürt anan›n u¤rad›¤› köpek iflkencesini ve bir ayd›n›n efline
görüflte yap›lan iflkenceleri ve afla¤›lamalar› anlat›r.
Son iki oyun d›fl›nda, insan›n varl›¤›n›n saçma oldu¤unu ve yaflam›n anlam›n› yitirdi¤ini iflleyen Absürd Tiyatro yazarlar›ndan
Harold Pinter, oyunlar›ndaki gibi umutsuz
kalmam›flt›r. ‹nsan haklar› konusunda mücadele etmifltir. Bu gerçeklik, Pinter nezdinde bir ayd›n›n nas›l davranmas› gerekti¤inin de en güzel örneklerinden birini oluflturuyor. Harold Pinter’in yaflam›, düflünceleri ve eylemleri, dünyan›n tüm ayd›nlar›n›n örnek almas› gereken gerçekler olarak
önümüzde duruyor. araflt›rma
edebiyatta türlerin en melezi: roman-ll
tav›r
19. yüzy›l ortalar›ndan itibaren etkili olan realist (gerçekçi) ak›m romanlar›n›n içeri¤i gözleme ve belgeye dayan›r. Yazarlar, yap›tlarda
kendi kifliliklerini gizlerler, toplumu ve insan›
bilim adam› nesnelli¤iyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yans›t›rlar. Realizmin konular›
gerçek yaflamdan al›nd›¤›ndan, romanda ola¤anüstü olay ve kiflilere yer verilmez. Olay ve
kifliler, günlük yaflamda yaflanma ya da görülme olas›l›¤› olan nitelikler tafl›r. Bunlar yap›tlarda ayna ya da foto¤rafç› gerçekçili¤i ile
yans›t›l›r. Do¤a ve insan betimlemeleri ölçülüdür. “Sanat için sanat” anlay›fl›na sahiptirler. Sanat› ve edebiyat› toplumu de¤ifltirme,
e¤itim ve mücadele arac› olarak görmezler.
Realist yap›tlarda aç›k, yapmac›ks›z, söz sanatlar›ndan uzak bir üslup kullanm›fllard›r.
Balzac, Stendhal, Gustave Flaubert, Dostoyevsky, Tolstoy, Charles Dickens, Ernest Hemingway…..vb romanc›lar gerçekçi eserler
üretmifllerdir.
Gerçekçi ak›m›n hemen arkas›ndan ise naturalizm (do¤alc›l›k) etkili olmufltur. 19. yy ile
20. yy bafllar›nda etkili olan naturalizm ak›m›;
insan› ahlaksal ve ak›lsal nitelikleriyle de¤il,
rastlant›sal ve fizyolojik özellikleriyle ele al›r.
Buna göre, d›fltan gelen toplumsal ve ekonomik bask›lar alt›nda ezilir, içten gelen güçlü
içgüdüsel dürtülerle davran›rlar. Yazg›lar›n›
belirleyebilme gücünden yoksun olduklar›ndan yapt›klar›ndan sorumlu de¤illerdir. Emile
Zola’n›n (Deneysel Roman) adl› eseri Natüralist ak›m›n edebi bildirgesi olarak ifade edilir.
Naturalizm, gözlemle birlikte deneyi de uygulayan edebiyat ak›m›d›r.
Edebiyatta natüralizmin öncüsü olan Frans›z
yazar Emile Zola, yazarl›¤›n›n yan› s›ra onurlu
bir ayd›n tavr› göstererek tarih sayfalar›nda
yerini alm›flt›r. 1897 y›l›nda Frans›z ordusunda Yahudi olmas› nedeniyle hakk›nda sahte
dava aç›lan Yüzbafl› Dreyfus’u, hükümetin
bütün bask›lar›na ra¤men savunan ve Fransa
devlet baflkan›na hitaben “‹tham Ediyorum”
makalesini yay›nlayan Zola, bask›lardan dolay› Fransa'y› terk edip bir süre Londra'da yaflamak zorunda kal›r. Büyük çabalar sonucunda
Dreyfus Davas› yeniden görülür, adaletin yerini bulmas› sonucunda yurduna döner.
Germinal, genellikle Emile Zola'n›n en iyi eseri ve Frans›z edebiyat›n›n en iyi romanlar›ndan biri olarak gösterilir. Roman, 1860'larda
Kuzey Fransa'da, uzlaflmaya yanaflmayan
maden iflçilerinin fliddetli ve gerçek grev öyküsünü konu al›r. Germinal'in, 100’ün üzerinde ülkede orijinali ve çevirileri yay›nlanm›flt›r.
Ürün ve bereket anlam›na gelen Germinal,
roman›n sonunda sosyalist ve yenilikçi görüfllere yönelik bir umut verir.
Zola’n›n ölümünden sonra Germinal, onun
en iyi eseri olarak kabul edilmifltir. Cenazesinde iflçiler toplanm›fl ve “Germinal! Germinal!”
diye ba¤›rm›fllard›r. O zamandan itibaren kitap, çal›flma flartlar›n› sembolize eder duruma gelmifl ve madenci s›n›f› kültüründe
önemli bir kilometre tafl› olmufltu.
XX. yüzy›l›n bafllar›…
20. yy’›n bafllar›nda “iyi edebiyat” art›k her zamankinden çok “seçkin okur”un alan› haline
gelir. Yazar›n metni, mu¤lak anlamlar bar›nd›ran bir metindir. Ne kadar mu¤laksa o kadar iyi say›l›r. Tek yorumdan ziyade, metin
emile zola
birden fazla anlamland›rmaya aç›k olabilir.
“Sessiz ama konuflmay› bekleyen bir sanat
nesnesi” de denir ayn› zamanda. Yani o, eriflilmez de¤ildir ama eriflilmesi güçtür. Bu dönemde yazarlar, kolay anlafl›lan metinler ya
da zor anlafl›lan mu¤lak ve okurunu en usta
yorumculardan seçen metinler aras›nda seçim yaparlar.
20. yy’›n bafllar›nda ‹ngiliz roman›nda görülen en önemli de¤ifliklik karaktere duyulan ilginin git gide azalmas›d›r. Roman yazarlar›
kendilerinden önceki yazarlar›n gözden kaç›rd›¤› ya da töresel s›n›rlamalar yüzünden dile
getiremedikleri tutkulara, düflüncelere e¤ilirler. 20. yüzy›l›n en özgün en genifl etkiye sahip ‹ngiliz roman yazar› James Joyce’dir.(1882-1941) Kendine özgü sanat›, "A
ARALIK 2009 | TAVIR | 35
araflt›rma
Portrait Of The Artist", "As A Young Man"
(1916) roman›nda belirgin olarak görülür.
1922’de Paris’te yay›mlad›¤› Ulysses’de bu özgünlük daha da ortaya ç›kar. Joyce’nin roman›, bütün yaflam›, bilinçalt›n›, bilinci her yönüyle, her boyutuyla yans›tmas›n› ister. Durmadan de¤iflen bu izlenimleri vermek için, dili e¤er, büker, konuflma biçimlerini bozar.
Al›nt›lara, kesintilere baflvurur.
Kitaplar› kadar, hayat› da ilgi çekici bir yazar
olan Jack London ise Amerikan edebiyat›na
yeni bir soluk getirmifl ve 18. yy'›n abart›l›,
süslü sanat anlay›fl› yerine ak›c›, sade bir sanat anlay›fl›n› benimsemiflti. Yazd›¤› kitaplarla
halk kitlelerinin ve özellikle proletaryan›n geliflmesini ve ufkunu geniflletmesini amaçlayan London, Amerika'n›n ilk proleter yazar› olmufl ve kitaplar› genifl kitleler taraf›ndan
okunmufltu.
Yaz›lar› dergilerde yay›mlanm›fl ve art›k edebiyat çevresi taraf›ndan tan›nan bir yazar olmufltu. 1902 y›l›n›n Temmuz ay›nda Amerikan Press'ten Güney Afrika'ya giderek oradaki
savaflla ilgili röportaj yapma teklifi alm›fl ve
hemen trene atlad›¤› gibi yola ç›km›flt›. ‹ngiltere'ye vard›¤›nda ise geri dönmesini isteyen
bir telgraf gönderilmifl. Fakat Londra'da befl
paras›z kald›¤›ndan dönmek yerine kentin en
kötü flartlar›nda yaflayan insanlar›n›n bulundu¤u do¤u yakas›na yönelerek bir süre o insanlar gibi yaflam›fl, onlar gibi giyinmifl, onlar
gibi yemifl, içmifl. Buradaki koflullar›n iktisadi
tahlillerini de yapt›¤› ve o insanlar›n çarp›c› hi-
jack london
36 | TAVIR |ARALIK 2009
kayelerini, yaflamlar›n› anlatt›¤› kitab› "Uçurum ‹nsanlar›", büyük bir ilgi uyand›rm›flt›. Bu
kitab› yazarken hem kendi gözlemlerine, hem
de Londra'n›n yoksulluk sorunu üzerine yaz›lm›fl yüzlerce broflür rapor ve esere dayanarak,
adeta bir sosyolog gibi çal›flm›flt›. Kendisinin
dünya çap›nda tan›nmas›n› sa¤layan ve sosyalist romanlar aras›nda say›lan “Demir Ökçe”
de bu zamanda yaz›ld›. Bu kitab›nda Marx'›n
fikirlerini, kendi diliyle yazd› ve bunlar› bu romanda okuyucuyla paylaflt›. Demir Ökçe kurmaca bir romand›r ve ayn› zamanda Jack London'un ileri görüfllülü¤ünü yans›t›r. Jack London iflte bu belgeler ve delillere dayanarak bir
eser yazm›flt›.
Kapitalizm h›zla büyürken roman sanat› da bireyi öne ç›kar›yordu. Karfl›t› olarak proletaryan›n edebiyat› da geliflmeye, sanat için sanat
yapanlarla toplum için sanat yapanlar ayr›flmaya bafllad›. Gerçekçi ve naturalist yazarlar
emperyalizmin sömürüsünü elefltiriyordu, humanizmden bahsediyordu, yoksullu¤un kötü
bir fley oldu¤unu söylüyordu, bireyi yüceltiyordu. Ancak bunun nas›l de¤iflece¤ine dair bir
yorum yapm›yordu.
19. yy’da tarihsel geliflimin diyalektik olarak
kavranmas› ve mevcut üretim tarz›n›n de¤iflmeden tarihin de¤iflemeyece¤i ise, tarihsel
materyalizmle ortaya konulmufltu. Bu de¤iflimin kendili¤inden olamayaca¤›n› belirten
Marksizm; “Filozoflar, dünyay› farkl› biçimlerde yorumlad›lar; ama as›l olan onu de¤ifltirmektir.” sözüyle 20. yy’a damgas›n› vurdu.
Ekonomi-politi¤in yan› s›ra edebiyatta; kültür, estetik, gerçekçilik, yabanc›laflma gibi konular›n ele al›nmas›n›n ve prati¤e dönüflmesinin gereklili¤i anlafl›lm›fl oldu. Böylece, kapitalist ve sosyalist ideolojiye bölünmüfl iki kutuplu dünyada “edebiyat”, kültürlerin biçimleniflinde yeniden önemli bir rol oynad›.
Sovyetler Birli¤i’nde sosyalist bir iktidar›n kurulmas›yla naturalist ve gerçekçi edebiyat,
“sosyalist gerçekçi” edebiyat ak›m›yla afl›ld›.
Burjuvazinin çürümüfl yoz kültürüne karfl› çetin bir mücadele verildi¤i y›llarda Stalin yazarlara büyük önem vererek onlar› “insan ruhunun mühendisleri” olarak ilan etti. 1934 y›l›nda toplanan Yazarlar Kongresi’nde Gorki, sosyalist-gerçekçili¤i flöyle tarif etti: “Gerçekçilik,
bireyi iyice ihtiyarlam›fl olan dar görüfllülük ve
bireycilikten sosyalizme varan yolda geliflmesinin süreci içinde ele al›rken onu yaln›z bu-
günkü haliyle de¤il, yar›n olmas› gerekti¤i ve
olaca¤› biçimiyle de ele almal›d›r.” Gorki, edebiyat›n parti edebiyat› olmas›n›, halkç›l›ktan
ayr›lmamas›n› özgür bir edebiyat›n temeli
olarak görür ve “Sovyet edebiyat›n›n baflar›s›
sosyalist inflan›n baflar›s›na ba¤l›d›r”der...
Maksim Gorki, Sovyet edebiyat›na “sosyalist
gerçekçilik” yönteminin uygulanmas›nda ve
yerlefltirilmesinde çok önemli bir yere sahipti.
“Sosyalist gerçekçili¤in amac›, eski dünya kal›nt›lar›yla mücadele ederek onlar›n etkilerini
ortadan kald›rmakt›r. Ama temel görev, yaflam› sosyalist ve devrimci bak›fl aç›s›yla tan›makt›r.” diyen Gorki, “Sosyalist Gerçekçilik
Üzerine” bafll›¤› alt›nda yazd›¤› makalesinde
Sovyet halk›na flunlar› söyler: “Geçmiflin zehirli, katlan›lmaz, kötü etkilerinin, gerekti¤i
biçimde ortaya konmas› ve anlafl›lmas› için,
bunlara flimdi kazan›lan baflar›lar›n doru¤undan, gerçekle ilgili büyük ideallerin yüksekliklerinden bakma yetene¤ine sahip olmak gereklidir. Bu yüksek görüfl noktas›, edebiyat›m›za yeni bir tema kazand›racak, yeni biçimler yaratmas›na yard›mc› olacak ve bizim için
yepyeni bir yönelim, sosyalist gerçekçilik yaratacak olan, onurlu ve k›vançl› bir duygu
uyand›racakt›r…”
Sovyet edebiyat›n›n sosyalist-gerçekçi yazarlar›ndan Nikolay Ostrovski de, k›sac›k yaflam›na çok büyük ideallerini s›¤d›rmay› baflarm›flt›r. Bu, insanl›¤›n mutlu gelece¤ine hizmet
edecek olan komünizm idealidir. “Bir adam,
yaflamak için büyük bir ideale sahip oldu¤u
zaman gerçek bir adamd›r. O zaman, parçalar
halinde yaflamaya son verir ve bir bütün olarak yaflamaya bafllar. Bir insan›n gücünü oluflturan da budur. Ve yaln›zca insanlar› de¤il,
bütün uluslar› da kahramanlar haline dönüfltürebilen büyük bir ideal vard›r: Komünizm!
Halk›n mutlulu¤u için mücadele!”
Ostrovski bu bilinçle 1930–1934 y›llar› aras›nda dört y›l boyunca yatalak ve kör halde “Çelik Böyle Sertleflti” (Ve Çeli¤e Su Verildi) kitab›n›n bir ve ikinci cildinin üzerinde çal›fl›r. Ostrovski’nin fiziksel gücünden geriye kalan sadece güçlü sesidir. Elbette en önemlisi de sa¤lam bir beyninin olmas›d›r. Beynini korumak
ve sa¤lamlaflt›rmak insan› insan yapan düflüncelerini, inand›¤›n davan› ve kiflili¤ine flekil veren partini korumak ve güçlendirmekle
ayn› anlama gelir. Ostrovski, yaflam› boyunca
araflt›rma
maksim gorki
önüne ç›kan bütün engelleri durmaks›z›n çal›flarak ve emekle aflm›fl olman›n gücü ve güveniyle, flimdi de hayat›n dayatt›¤› yatalakl›¤a ve körlü¤e teslim olmamak ve onun üzerine ç›kmak için iradi bir çaban›n içine girer.
“(...) Körlük, dehflet verici bir fley ancak körlük
bile fethedilebilir. Bundan çok daha tehlikeli
baflka bir fley var: tembellik...” Ostrovski iflte
böyle kendi kafas›nda çözümlemifltir içinde
bulundu¤u durumu ve bunun çözüm yolunu.
Yazarak katk› sunacakt›r hem gelece¤in sosyalist toplumuna ve gençli¤ine, hem de yatalakl›¤›n› ve körlü¤ünü yenerek parti saflar›na
geri dönecektir.
II. Paylafl›m Savafl› bafllarken Sovyet Edebiyat›’n›n en bilinen yazarlar› ‹lya Ehrenburg, Leonid Leonov, Fadayev, fiolohov, Ostrovski’ydi.
Bu yazarlar›n eserlerinde faflizme karfl› direnifl
ve yurtseverlik temalar› ön plana ç›kar.
II. Paylafl›m Savafl›
Avrupada faflizmin kol gezdi¤i y›llar, Avrupa
edebiyat› için tam bir y›k›m olmufltur. Umutsuzlu¤un kol gezdi¤i y›llarda, ya faflizme karfl› aç›ktan tav›r al›p savafl›lacakt› ya da teslimiyeti seçip kaçman›n yollar› aranacakt›. Bu
tercih, savafl›n sonras›nda üretilecek olan
eserleri do¤rudan etkilemifltir. Gerçeklerden
tamamen uzaklaflan edebi ak›mlar ortaya
ç›km›flt›r.
Almanya’da deyim yerindeyse Hitler’in hayaletiyle bile yeniden karfl›laflmaktan korkan ve
buna karfl› direnen, kapitalizmin yaratt›¤›
“üniversite”nin “uzmanl›k aptal›” yetifltirmeye yarad›¤›n› söyleyen gençlik vard› sistemin
karfl›s›nda. Yine iktidar› hedeflemeyen, örgütsüz bir flekilde geliflen hareketler; anarflizm ve
“egzistansiyalizm”in (varoluflçuluk) harmanlanmas›ndan oluflturduklar› teorileriyle, k›rm›z› bayrak çekmekten aflk yapmaya kadar
varan eylemler yapt›lar. Dolay›s›yla yap›lan
eylemler ilginç protestolar olmaktan öteye
geçmedi. Bir fleyleri protesto etmenin hazz›n›
yaflad›klar› eylemlerinde, Vietnam’›n iflgalini
protesto ediyorlar, ABD ›rkç›l›¤›na savafl aç›yorlar, ‹ran fiah›’n›n bask› rejimini istemiyorlar ve Yunanistan’daki faflist darbeyi k›n›yorlard›. Edebiyatta ise dönemin sosyal olaylar›
daha sonra eserlere yans›m›fl, biçim tart›flmalar› ço¤u zaman içerikten daha ön plana ç›km›flt›. Almanya, Fransa, Amerika, Latin Amerika’da II. Paylafl›m Savafl› sürecindeki sosyal
durum, romanlara yans›yarak 1970’lere kadar giden süreci edebiyat kuramlar› tart›flmalar› ›fl›¤›nda yeniden tart›flmaya açt›.
Heinrich Böll’ün “Neredeydin Adem?” roman›, Macaristan’dan Almanlar›n geri çekilifli zaman›ndaki ikinci derece olaylar›n yan yana dizilmesinden kurulur. Savafl asl›nda birbirleriyle ba¤›ms›z olaylar ve gerçeklerden ibarettir.
Bu düflünce, Böll’e göre sadece savafl için de¤il, bütün dünya için do¤rudur.
Öbür yazarlarda karfl›laflt›¤›m›z çizgilerden
ço¤unu Böll’de de buluyoruz. Böll’ün inanc›na
göre de, savafla bir anlam vermek mümkün
de¤ildir. Savafl bir tesadüfler zinciridir; tesadüf asl›nda saçma olan bir dünyan›n egemen
yasas›d›r. Sözgelimi, bir te¤men çarp›flman›n
ortas›nda mide sanc›s›na tutuluyor ve çömelmiflken, y›k›lan samanl›¤›n alt›nda kalarak
ölüyor. Bir çavufl, karargah kurdu¤u yerin
önünde aylarca durmufl olan bir may›na günün birinde bas›yor ve parçalan›yor. Eserin
as›l kahraman›, savafl›n son gününde, baba
evine döndü¤ü an, tam eflikte tesadüfen aç›lan bir topçu ateflinin hedefi oluyor...
1945 y›l›nda II. Paylafl›m Savafl›’n›n bitiminden 1970’lere kadar “y›k›nt› edebiyat›”olarak
adland›r›lan dönemde Heinrich Böll, Günter
Grass ve Peter Weiss eserleriyle, fikirleriyle ön
plana ç›kt›. Heinrich Böll, savafl›n etkisini
gençlik y›llar›nda hissetti. Savafl kurbanlar›n›,
kad›nlar›, babas›z çocuklar› ele ald›. Nazi döneminin kültür politikas›n›, demokrasi dönemindeki her döneme ait olan ç›karc› tipleri
alayc› bir flekilde iflledi.
Günter Grass ise savafla karfl› özgürlü¤ü savundu. ‹majlar yoluyla siyasi içerikte romanlar yazd›. 1965 seçimlerinden itibaren Alman
Sosyal Demokrat Parti içinde yer ald›. “Lokal
Anestezi” roman›yla gençli¤in savafla karfl›
duruflunu iflledi.
Peter Weiss, sosyalist yazar olarak tan›mlad›
kendini. Tiyatroyla da u¤raflan yazar, biçim
tart›flmalar›n›n yo¤un sürdü¤ü bir zamanda
toplumda yer bulamayan iktidar taraf›ndan
hapishaneye t›k›lm›fl bireyi devrimci olarak
gösterdi. Ama Weiss’in Avrupa’da sol çevrelerce en çok tart›fl›lan kitab›,“Direnmenin Esteti¤i”oldu. 1918-1947 y›llar› aras›nda geçen
romanda, Alman iflçi hareketiyle Antik Bergama’ya kadar inen tarih tart›fl›lmaktad›r. Roman›n ana karakterleri, K›z›l Orkestra isimli
direnifl gurubunun üyeleri genç komünistlerdir. 1937 senesinde Berlin’de bafllayan romanda üç arkadafl Bergama heykellerinin
önünde antik toplumdan bafllayarak tarih,
kültür, siyaset, sanat ve edebiyat hakk›nda
tart›fl›rlar. Tart›flman›n odak noktas›n› sosyalist ve anti-faflist mücadele için geçmiflteki
kültürel mirastan yararlanmakt›r. Alman iflçi
hareketinin I. Paylafl›m Savafl›’yla beraber bölünmesi, Weimar Cumhuriyeti’ndeki iflçi hareketleri ve Nazilerin iktidara geliflinin nedenleri tart›fl›l›r. SPD’nin iflçi hareketine karfl› ihaneti ve bunun sonucu olarak komünistlerin
yenilgisi dile getirilir.
Peter Weiss, Marksist estetikçi olarak sundu¤u bak›fl›nda tarihin öznesini oluflturanlar›n
as›l ezilen s›n›f oldu¤unu söyler. Estetik anlay›fl›n› ise flöyle aç›klar: “Esteti¤in geleneksel
kavramlar›yla ilgilenen bir estetik de¤il, yani
güzelin ö¤retisiyle, armoniyle, flekillenmifllikle, aç›klanm›fll›kla, sonlanm›fll›kla, örnek olmayla ilgili de¤il, tam tersi insan›n mücadelesine tekabül eden, daha yüksek bir bilinç düzeyine do¤ru ilerleyen bir mücadeleyi içeren,
içinde her fleyi bar›nd›ran bir estetik.”
Siyasi mücadele içerisinde duran ama bu politik yenilenme için verilen bu mücadeleye kesinlikle ait olmas› gereken, kültürel de¤iflimi
yaflayan, kültürel servet ve de¤erlerle zenginleflmesi konusunda görüfl birli¤i sa¤layan insanlar anlat›l›r Weiss’in eserlerinde... “Biz
edebiyata, sanata hangi biçimde olursa olsun
ifadeye girifli, politik örgütlenmeyle efl za-
ARALIK 2009 | TAVIR | 37
araflt›rma
letinin Cezayir’deki iflgal ve zulmüne cepheden tav›r ald›. Çünkü o, zulme karfl› mazlumun yan›nda olmay› ayd›n sorumlulu¤unun
bir gere¤i olarak görüyor ve buna uygun davran›yordu. Böyle davranmayanlara ise hakl›
olarak ac›mas›zd›: “Bu savafl› yarg›l›yorsunuz
ama hala Cezayir savaflç›lar›yla dayan›flma cesareti gösteremiyorsunuz.” diyordu. Çünkü o,
“insan›n insan olma ad›na sonuna kadar direndi¤i bir dünya”dan yanayd›. 1964 y›l›nda
kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat
Ödülü’nü de ayn› gerekçelerle reddetti.
günter grass
manl› olarak ele geçirmeliyiz.”der Weiss.
20. yy’›n ilk yar›s›n›n sonlar›na do¤ru Alman
Filozofu Heidegger’in ortaya att›¤› varoluflçu
felsefeyi baz› Frans›z yazarlar› edebiyata uyarlar. Varoluflçu düflünceye göre; insan dünyaya
geldikten sonra kendi varl›¤›n› gerçeklefltirir.
Kendi özgün kiflili¤ini, özünü, bilincini kendisi
oluflturur. ‹nsana kendisinden baflka yol gösterebilecek kimse yoktur. Onun için özgürdür.
Bireyin varoluflunu, özünde üstün tuttu¤u için
ayn› zamanda topluma bir karfl› ç›k›fl› da içerir.
Bütün zaaflar›yla birlikte insan› amaçlar›n› seçiflinde özgür tutar. En önemli temsilcileri
Martin Heidegger, Karl Jospers, Jean- Paul
Sartre, Gabrial Marcel ve Movrice Marlov
Ponty olmufltur.
Jean Paul Sartre’›n ilk roman› “Bulant›”
1938’de yay›nland›. Bu ilk eserinde, felsefi düflüncelerini (varoluflçuluk) roman›n baflkahraman› Roguentin’in arac›l›¤›yla dile getirdi.
1940’ta düflünce, eylem ve iliflkileri nedeniyle
Naziler taraf›ndan esir al›nd› ve bir Nazi toplama kamp›na götürüldü. Esaretten kurtuluflunun ard›ndan faflizme karfl› Frans›z direnifl hareketine kat›ld›. Bu süreçte bir yandan direnifl
cephesi içinde savafl›rken di¤er yandan da felsefi düflüncelerini anlatt›¤› “Varl›k ve Hiçlik”i
yazd›. Sartre için anti-faflist direniflle, sanatsal
üretim birbirinin karfl›s›nda fleyler de¤ildi. Zira
her ikisi de ayd›n olman›n do¤al ve zorunlu
sonucuydu. Sartre, II. Paylafl›m Savafl› sonras›
felsefi ve edebi etkinliklerine devam ederken
ayn› zamanda vatandafl› oldu¤u Frans›z dev-
38 | TAVIR |ARALIK 2009
Fransa’da da edebiyatta II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra suçluluk ve tedirginlik felsefesi
dönemin genel edebiyat›n›n ruhunu oluflturuyordu. Sartre, modern dünyada insan›n
kendini gerçeklefltiremedi¤ini söyleyerek insan›n özgürlü¤ünün hiçlik karfl›s›nda önemini
vurgulayarak toplumsal olabilece¤ini ileri sürdü. “Sanat; her zaman, insanl›k, özgürlü¤ü elde edilince dünyan›n görünüflü nas›l olacaksa,
onu bugünkü durumda, bugünün dünyas›nda
sunmakt›r.” diyen Sartre; “‹nsanl›k tarihinin
tek geçerli yorumu diyalektik maddeciliktir
çünkü gerçekli¤in kendisi Marxisttir ve Marxizm -hiç olmazsa ça¤›m›z için- afl›lmaz durumdad›r.” tezini savunurken de, varoluflçulukla diyalektik materyalizmin ba¤daflt›r›lmas›n›n imkans›zl›¤›n› atl›yor, kendisiyle çelifliyordu.
Paris ’68 eylemlerinde ö¤rencilerin yan›nda
yer almas›na ra¤men, sistemin kendisini de¤ifltirme hedefi olmad›kça yap›lan eylemlerin
sadece reformist düzeyde kalaca¤›n› ö¤rencilere anlatt›. Fransa’n›n Cezayir’i iflgalini k›nad›.
Ayn› dönemde edebiyat›n ba¤lanmac›l›k (angajman) olmas› gereklili¤ini savundu. Eylemin
insandan önce bafllad›¤›n› ba¤lanman›n bireysel ve toplumsall›k aras›nda ba¤ kurma oldu¤unu, ayd›n›n “fildifli kuleye”çekilmek yerine, politik sürece müdahale etmesi gerekti¤ini savundu. Böylece zaman›nda “parti edebiyat›”yapmak, edebiyat› ikinci plana atmakla
elefltirilen, küçümsenen sosyalist gerçekçiler,
bu sefer de “angajman edebiyat›” yapmakla
elefltirildi. Biçimde ise “yap›salc›l›k”modas›n›n
geçer akçe oldu¤u bir sürece girildi.
Yap›salc›l›k; yüzeyde bir tak›m fenomenlerin
alt›nda derinde yatan baz› kurallar›n-yasalar›n
oluflturdu¤u sistemin aranmas› ve edebiyat
eserinin içine kapanarak çözümlenmeye çal›fl›lmas›d›r. Eser, onu yazana göre ya da tarihsel
çerçevede de¤il, her fleyden önce efl zamanl›l›k içinde incelenmelidir.
Albert Camus (1913-1960) ise; daha çok “absürd” (saçma) kavram›n› irdelemifltir. Ona göre insan›n içinde yaflad›¤› evren, saçma, mant›ks›z, ak›ld›fl› ve anlams›z bir yap›ya sahiptir.
Dolay›s›yla insan hayat› da saçmad›r. ‹nsan
hayat›n›n anlam› ancak saçmal›k ve haks›zl›klara baflkald›rarak ortaya ç›kar. ‹nsan sadece
do¤ruluk, iyilik, dostluk, bar›fl, adalet için yaflamal›d›r. Romanda bafll›ca eserleri; Yabanc›
(1942), Veba(1947), Düflüfl(1956), Tiyatro’da
Yanl›fll›k(1944), Caligula(1945)’d›r.
Simon de Beauvoir (1908-1986); Varoluflçu
aç›dan kad›n›n sosyal, siyasal ve cinsel sorunlar› üzerinde durur. Ayn› zamanda feminist
hareketin öncülerindendir. Bafll›ca eserleri,
Konuk K›z (1943), Mandarenler (1954), Andre
Malraux (1901-1976), ‹nsanl›k Durumu, Büyük Yol, Umut, Melekle Savafl gibi eserlerinde
olumsuz koflullar›n hakim oldu¤u güler yüzlü
cehennemin de insan›n yaln›zl›¤›n›, kaderiyle
bafl bafla kald›¤› dramatik maceras›n› anlat›r.
Sovyetlerde, II. Paylafl›m Savafl› boyunca emperyalizme ve faflizme karfl› verilen destans›
mücadeleler, isimsiz kahramanlar romanlarda yer alm›flt›. Ancak, Stalin’in ölmesinin ard›ndan yeni iktidar›n revizyonist politikalar›yla sosyalizmin alt› yavafl yavafl oyulurken, romanda devrim öncesi Rus burjuva gerçekçili¤inin izleri yeniden ortaya ç›kmaya bafllar.
Tolstoy’un “Savafl ve Bar›fl”roman›ndan etkilenen Simonov’un, romanlar›nda cephe cephe gezerek savafltan haberimiz olurken; Fadeev, Sovyet iktidar› için her fleylerini feda
eden halk savaflç›lar›n›n ruhsal durumunu
anlat›yordu. Ancak yeni iktidarla birlikte durum de¤iflmeye bafllar. Sosyalist gerçekçi edebiyat› bir kenara iten Vasili Aksionov “Meslektafllar”, “Y›ld›zlara Bilet”, “Fas Portakal›” romanlar›yla bohemcili¤e kap› açarak geriye
dönüflün ilklerinden olmufltur.
Amerika’da da savafla karfl› gösterilerin yo¤unlaflt›¤› ve ›rkç›l›¤a karfl› eylemlerin artt›¤›
1960’larda Boby Seale taraf›ndan siyahlara
yap›lan ayr›m›n ortadan kalkmas› için California, New York ve Chicago'da “Kara Panterler
Partisi (KPP)” siyahlar›n haklar›n› savunan,
kenar mahallelerde, gecekondu semtlerinde
örgütlenen ulusal-devrimci bir parti olarak
araflt›rma
ortaya ç›kt›. 1969 y›l›nda do¤udan bat›ya polis KPP bürolar›n› basarak üyelerin bir k›sm›n›
öldürdü, bir k›sm›n› tutuklad›. Sistemin ›rkç›
tutumu romanlara da yans›d›. Alice Walker,
siyahlar›n varl›¤›n› kad›n bak›fl aç›s›yla anlatmaya çal›flt›. The Color Purple (Mor Renk),
yoksul, iki siyah kardeflin y›llarca ayr› kalmas›n›, birbirlerine sevgilerini ifllerken; e¤itimsiz
çirkin birinin bayan arkadafl›n›n yard›m›yla
kendini tan›maya bafllad›¤›n› anlat›r. Tony
Morrison ise sanat eserlerinin politik olmas›
düflüncesinde toplumun ç›ld›r›fl halini de vermektedir. Beloved (Sevilen) köle olarak yaflamas›na izin vermektense çocuklar›n› öldüren
bir kad›n›n ve çocu¤unun dram›n› sunar.
Amerika ve Bat› Edebiyat›nda sosyal konular
yerini 1970’lerle beraber bireyin kimlik aray›fl›na b›rakt›. Bu durum asl›nda II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra bafllayan ümitsizlik felsefesinin vard›¤› son noktad›r. Toplumsal ayaklanmalar›n kendili¤inden gelmesi ve örgütsüz
oluflu kapitalizm taraf›ndan ard› ard›na bast›r›lmas› toplumu bireyci bir yaflam tarz›na, ayd›nlar› da sadece bireye yönelik bir edebiyata
yönlendirdi. Avrupa ve Amerika’da edebiyat
bireye yönelirken Latin Amerika’da verilen
anti-emperyalist savafllarla birlikte edebiyatta Marksizmin etkisinin aç›k aç›k görüldü¤ü
dönem oldu.
1959 y›l›nda gerçekleflen Küba devrimi yeni
sömürge ülkeler için model oldu. Lucaks ve
Gramsci’nin “Fitili ateflleyenin ayd›nlar olmas› gerekir” tezini, Küba devrimi prati¤iyle çürütmüfltür. Çünkü 1956’daki ayaklanmalarda
fitili ateflleyenler aras›nda ayd›nlar›n yeri çok
azd›. Küba devriminden sonra Che, sosyalist
gerçekçili¤in hareket noktas› oldu¤unu, devrimin “yeni insan›n”ortak sorunlar›n› yazaca¤›n›, yine de ayd›nlar›n öncü s›fat›yla “ya ikimiz de hüküm giyece¤iz ya da birlikte temize
ç›kaca¤›z”söylemiyle hareket etmesi gerekti¤ini belirtmiflti.
Castro da, edebiyat›n önemine vurgu yaparak
devrimin ertesinde öykü kitab›n›n 15.000 basarak 15 günde tükendi¤ini ve devrimlerinin
kültürel siyasete dayand›¤›n› söylemiflti.
Lezama Lima, Eliseo Diego ve Cintio Vitier gibi yazarlar, genç devrimci ozanlar taraf›ndan
be¤eniliyordu. Kübal› yeni ozanlar, Cesar Vallejo, Neruda, Octavio Paz gibi Latin Amerikal›
ustalarla yak›ndan ilgileniyorlard›. Edebiyatta
Bat›’daki gibi deneysel çal›flma alan›na girilerek içten geldi¤i gibi yazma ve yeni anlat›m
biçimlerini denediler. “Bizim savafl›m›z insanlar› olduklar›ndan daha iyi duruma getiren
sürecin ta kendisidir. ‹nsan›n eski durumu de¤il, flu an yapmakta oldu¤u, Küba devrim sürecine uymaktad›r.”anlay›fl›yla hareket edildi.
Gelenekçi edebiyatla modern edebiyat Küba’da birlikte yürüdü. Örne¤in; Lezoma Lima’n›n Cennet adl› roman›; Küba’da, devrimin iflbafl›na geliflinden önceki kent-soylu s›n›f› elefltiren, devrimcilerin yeralt› mücadelesini anlatan, sermayeci geçmifli kötü ruhlardan temizlemeye u¤raflan geleneksel-gerçekçi tarzdad›r. Edmund Pesnoes’in “Yollar”› ise
devrimi anlatan bir adam›n ac›mas›z öyküsü
üzerine kuruludur.
Latin Amerika’n›n bu yeni yazarlar›, edebiyatta da yeni bir 盤›r açt›lar. “Büyülü gerçekçilik”denilen ak›m, Gabriel Garcia Marquez’in
1967 y›l›nda kaleme ald›¤› ve bugün hala
okunan eseri “Yüzy›ll›k Yaln›zl›k” ile dünya
edebiyat›n› etkilemeye devam ediyor. Yüzy›ll›k Yaln›zl›k; yazar›n büyükannesinin anlatt›¤›
öykülerin ve do¤aüstü hayatlar›n do¤all›¤›yla, bir Kolombiya köyü olan Macondo’nun kuruluflu, insan psikolojisi ile gerçekli¤in düfl ve
kurmaca ile sentezi olarak ortaya ç›kan çok
güçlü bir eserdir.
Asya ve Afrika
Avrupa ve Sovyetler Birli¤i’ne göre daha az bilinen Asya ve Afrikal› yazarlar, 1956 y›l›nda bir
toplant› yapt›. 17 Asya ülkesinden yazarlar›n
kat›lmas›yla yap›lan ilk uluslararas› yazarlar
toplant›s›nda, Asya-Afrika Yazarlar Hareketi’ni oluflturma düflüncesi ortaya at›lm›flt›.
1958’de, tüm k›talardan ve 50 ülkeden 204
yazar›n kat›l›m›yla Taflkent’te toplanan I. Asya-Afrika Yazarlar Kurultay›’nda yazarlar, çeyrek yüzy›l boyunca eylemlerine ›fl›k tutacak flu
ilkeyi ortaya koyarlar: “Emperyalizme karfl› ve
toplumsal ilerleme için mücadelede yazarlar›n uluslararas› dayan›flmas›.”
Kurultayda ele al›nan bafll›ca konular, bafll›klar halinde flöyleydi:
Asya-Afrika ülkelerinde edebiyat ile kültürün
geliflmesi bu edebiyat ve kültürün insanl›¤›n
ilerlemesi, ulusal ba¤›ms›zl›k, özgürlük ve
dünya bar›fl› içindeki yeri.
Asya-Afrika ülkelerinin kültürleri ve Bat› ülke-
leri halklar›n›n kültürüyle olan iliflkileri.
Çocuk edebiyat›n›n geliflmesi ve e¤itici ifllevi...
Toplant›larda, estetik, yaz›n, yazar haklar›, telif haklar› gibi sorunlara da de¤iniliyordu. Ancak toplant›ya kat›lanlar›n ço¤u emperyalizme, ›rkç›l›¤a, sömürgecili¤e karfl› savafl veren
halklar›n yazarlar› oldu¤undan esas gündemi
politik konular oluflturuyordu.
XX. yüzy›la kadar dünya edebiyat sürecine
a¤›rl›¤›n› koymufl bulunan Avrupa merkezli
edebiyat anlay›fl›, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki toplumsal ve ulusal kurtulufl savafllar›yla y›k›lm›flt›. Bat›’da kapitalizmin geliflmesiyle birlikte, bat›l› ülkelerin öbür dünya ülkelerinin maddi kültürlerini egemenlikleri alt›na
ald›klar› oranda, manevi kültürlerini de egemenlik alt›na almalar› sonucu ortaya ç›km›fl,
böylece Avrupa merkezli edebiyat anlay›fl›
edebiyat süreçlerinin de¤iflmez mutlak ölçütü haline gelmiflti.
‹flte sömürgecili¤e, yeni-sömürgecili¤e ve
emperyalizme ba¤l› böylesine bir kültür sömürgecili¤i ile kültür emperyalizminin bir anlat›m› olan Avrupa merkezli edebiyat anlay›fl›,
Üçüncü Dünya diye adland›r›lan ülkelerde verilen ulusal-toplumsal ba¤›ms›zl›k savafllar›
sonunda, kültür sömürgecili¤ine son verilmeye bafllanmas›yla y›k›lm›flt›. Asya, Afrika, Latin
Amerika ülkeleri edebiyatlar›n›n kendi ulusal
kimliklerini kazanmas› do¤rultusunda dünya
edebiyat süreci de yeni bir aflama içine girerek daha ileri bir edebiyat anlay›fl›n›n ortaya
ç›kmas›na neden oldu.
Asya ve Afrika ülkelerinin ulusal kifliliklerini,
özgürlük ve ba¤›ms›zl›klar›n› kazanma savafl›mlar› ile direniflçi fliir ve edebiyat, birbirinin
ayr›lmaz parças› olmufltur. Nitekim bu ülkelerde siyasal önderlerin ayn› zamanda bu ulusal kurtulufl ve ba¤›ms›zl›¤› dile getiren ozanlar olmas› hiç de rastlant› de¤ildir. Amilcar
Cabral, L. Senghor, Patricio Lumumba, Seku
Toure, Agusto Neto, Ho Chi Minh gibi adlar,
ülkelerinin özgürlük savafl›mlar›n› ulusal edebiyatlarla iç içe ba¤layan adlard›r.
S›¤›naklarda, hapishanelerde, toplama kamplar›nda, barikatlarda, sürgünlerde yaz›lm›flt›r
Asya- Afrika ülkelerinin ulusal kurtulufl savafl›m› yolundaki edebiyat ürünleri... ‹flte emperyalist sömürgecili¤e oldu¤u kadar, Avrupa
merkezli edebiyat anlay›fl›na son verdiren fley
de bu olmufltur. (sürecek)
ARALIK 2009 | TAVIR | 39
röportaj
toplumsal meselelerin oda¤›ndaki sinema...
tav›r
Lümpenleflme var toplumda. Kad›nlar, erkekler, hepsinde lümpenleflme var. Toplumda
emekle ilgili durum belli, örgütlenme durumu
belli. ‹flsizlik büyük bir sorun fakat iflin olup o
parayla yaflayamamak daha büyük bir sorun
Türkiye’de. Yani 600 Lira maaflla çok güzel hayatlar yaflanm›yor.
Bornova Bornova’da, halk›n en genifl kesimi
olarak adland›rabilece¤imiz insanlar›n öyküleri var. Bu bir tercih mi? Nedir o kesimlerle
sizin ba¤›n›z? Amac›n›z, ço¤unlu¤un dertlerini anlatmak m›? Bir de iki filmde de anlatt›¤›n›z› düflünüyor musunuz onlar›n sorunlar›n›,
dertlerini?
‹NAN TEMELKURAN:Tabi düflünüyorum. Hiperrealite ile ilgili küçük bir derdim var ona
dair bir fley söyleyeyim. Çok hiperrealist filmler genellikle toplumun daha marjinal kesimleri üzerine olup, hani iflte gerçeklik budur
fleklinde tokat çarpma hissi verir. Filmde de
öyle bir dil hakim ve o dil hepimizin konufltu¤u ama baz› insanlar›n konuflmamas› gereken ama art›k herkesin konufltu¤u bir dil haline geldi. Bir kad›n niye öyle konuflur, bir yandan yararlar›n› görebilirsin. O kadar çok kullan›rs›n ki bu sefer anlam› kalmaz ama bu anlam› kalmaman›n tabi toplumlar›n di¤er taraflar›nda yani hayat›n di¤er alanlar›nda karfl›lamamas› laz›m. Kad›n ekonomide hayata öyle
bir kat›l›r ki ve erkek egemen söylemi konuflarak bitirir onlar gibi konuflarak bitiriverir ve
sonra kad›n geçer belki ama öyle bir durum
40 | TAVIR | ARALIK 2009
olmamas›na ra¤men öyle bir konuflma flekli
var..
Yani bu özellilikle mi yarat›ld› toplumda?
Kad›nlar nas›l bu hale geldi?
Lümpenleflme var toplumda. Kad›nlar, erkekler, hepsinde lümpenleflme var. Toplumda
emekle ilgili durum belli, örgütlenme durumu
belli. ‹flsizlik büyük bir sorun fakat iflin olup o
parayla yaflayamamak daha büyük bir sorun
Türkiye’de. Yani 600 Lira maaflla çok güzel hayatlar yaflanm›yor. 600, 1.200 Lirayla iki kiflinin çal›flt›¤›n› bir de çocuklar› oldu¤unu düflünün çok kolay de¤il o maafllarla yaflamak Türkiye’de. Herkesin bildi¤i sorunlar bunlar ve
böyle olunca emekten sap›p daha kolay para
kazanma yollar›na girmek, o tür sembollerin
de pompalanmas› var süreçten ya da sonuca
giden insan tipi var ve köfle dönmecenin de
sembolleri var. Köfle döndükten sonra olabilecek semboller; a¤al›ktan Mercedes’e kadar,
sar›fl›n bir kad›nla birlikte olmaktan bilmem
neye kadar yani akl›ma gelmiyor semboller...
Ve gerçek de¤il onlar gerçekten sembole yani
süreçten sonuca do¤ru, süreci düflünmeyip
flunu alabilmem için benim flu kadar çal›flabilmem laz›m diye bir süreç yaratabilirsin kendine, amaç edinirsin ve onu al›rs›n ya da iflte hayat›nla ilgili bir de¤iflikliktir o. Seviye atlamak
gibi bir fley diyelim birazc›k daha rahat yaflamak için. Bu herkesin hakk› olan, isteyebilece¤i bir fley. Mesle¤ini de¤ifltirmeden de yapabilirsin. Bunu flunun için de söyleyebilirim; iflçisindir, sendikalafl›rs›n iflte mücadeleye girersin ve ücretinle çal›flma koflullar›n artar ama
sen iflçi olarak kalmaya raz›s›nd›r. ‹yi yaflayay›m, bu hayat bir tane, çocuklar›ma iyi bakabileyim, devlet de baks›n, beraber bakal›m bu
da bir süreç fakat buna öyle kolay ulaflamay›nca baflka türlü ulaflmak durumunda kalan
bir toplum ç›kt› demek istiyorum.
Yani Bornova Bornova’daki tipler de öyle
tipler...
‹flte öyle mesleksiz insanlar. ‹flsizlikten yana
as›l sorunu, mesleksizlikten... Taksicilik bir
meslek de¤il, bir ifl sadece; garsonluk da de¤il,
buna meslek denmez çok insan›n çok kolay
ö¤renebilece¤i fleyler. As›l sorun mesleksizlik
yani; meslek liselerinin yanl›fl yap›lanmas› ve
ülkede do¤ru düzgün sanayinin olmamas›...
Çok temel, derin meseleler bunlar ama Özal
dönemiyle beraber liberalizm kutsand›kça tabi daha ayyuka ç›k›yor. Bugün böyle bir toplum yarat›ld› ve böyle gidiyor.
Salih iyi bir aile çocu¤u ama. Peki nas›l o hale geldi?
Orada nedensellik veriyorum ama flimdi bu
tür çöküflleri yaflayan bir sürü aile var her birinin çocu¤u böyle oldu diye bir fley olmad›¤›na, böyle bir determinizm olmad›¤›na göre,
ben bir yere kadar neden verebilirim ondan
sonra bu çocu¤un bafl›ndan bir gün böyle bir
fley geçmifl olabilir ama benim verdi¤im ne-
röportaj
lül’ün, yani o dönemde ac› çekmifl insanlar ya
da yak›nlar› çok ac› çekmifl insanlar o yüzden
gider üstüne, -gitsinler de, sonuna kadar gitsinler- bir bu mesele var; bir de biz de bunun
kültürel çöküflünü yaflad›k, böyle bir toplumla
karfl› karfl›yay›z. ‹fl yap›yoruz kimse izlemiyor,
zaten çok kifli izleseydi böyle bir ifl ç›kmazd›
veya 2 milyon insan bunu izleyecek olsa ben
de böyle bir film yapmazd›m, baflka bir film
yapard›m. Böyle bir fley hissetmezdim çünkü... Neyse 12 Eylül filmi diyebiliriz benim filmime ama flimdi bir sürü filme bu yüzden 12
Eylül filmi diyebiliriz. Ayn› yaz›y› Muhsin
Bey’in bafl›na da koyabilirsin.
inan temelkuran
den; bir fley geçmifltir olur ya da özenmifltir
çocuk yani iflte belki erkenden fazla fl›mart›ld›¤› için öyle yaflamaya al›flm›flt›r. Ben verdim
nedensellik asl›nda, bir sürü fleye verdim yani.
O pek önemli de¤il, önemli olan onun yaratt›¤›, verdi¤i korku... O mahalledeki bir tane psikopat›n etrafa verdi¤i korkuyu düflün. Sen kaç
kiflisin, alt edemez misin onu? A¤z›n›, burnunu da k›rars›n... ‹lginç bir fley. Sembol toplumu
yarat›rsan öyle bir fley ç›kar ki karfl›na, böyle
kal›rs›n iflte... Kürt aç›l›m›yla ilgili de söyleyebilirim bunu, Y›lmaz Güney için de söyleyebilirim daha önceki röportajda da söyledim sana
hat›rlad›n m›? Öyle bir sembolleflmifller ki, onlarla ilgili film yapsan be¤endiremezsin kimseye yani umurumda da de¤il be¤endirmek
belki ama yani bafl›n belaya girer yapsan. Birisi be¤enmez ve hatta çok az insan be¤enir öyle bir durum yani.
Yeni yönetmenler niye Y›lmaz Güney olmak
istesin ki yani, kendileri olsunlar...
Ya tabi, oras›› öyle, ben Y›lmaz Güney’le ilgili
bir film yapamazs›n demek istedim. Abdullah
Öcalan’la ilgili yapamazs›n, Ahmet Kaya’yla ilgili yapamazs›n zor yani. Atatürkle ilgili yap›lam›yor iflte, bu yani onu demek istiyorum;
çok sembol insanlar bunlar, o kadar zor ki onlarla ilgili film yapmak. Sinema da böyle tehlikeli bir araç. Can Dündar’›n Mustafa filminde
anlatt›klar›n›n hepsi vard› kitaplarda al oku...
Ama adam film yapt›, tabi kimse kitap okumuyor ama film izleniyor. Kitab› kim okuya-
cak ama film yapt›¤›n zaman tehlikeli oluyor…
Siz karamsar m›s›n›z peki?
Karamsar›m ama karamsarl›k illa nihilistlik
getirecek diye bir fley yok hatta nihilist olup
da eylemci olabilirsin, de¤iflece¤ini ummuyorum ama ben yine de yapay›m eylemimi diyorum, vicdani rahats›zl›k duyarak. Olabilir yani
ben öyle biriyim.
Peki 3. ve 4. filminiz de bu mecrada m› gidecek, böyle mi devam edecek?
Bilmiyorum komedi yapmak istiyorum ama
baflka ifller de var, teklifler var. Teklif dedi¤im
arkadafl grubu teklifleri..
Hep kendi projelerinizi hayata geçireceksiniz de¤il mi?
Beraber çal›flabilece¤imiz yazarlar oldu¤unu
düflünüyorum. Yani Emrah Serbest olur, Hakan Günday olabilir. Bar›fl B›çakç› var mesela,
en son Seyfi Teoman’›n filmini yapt› “Bizim
büyük Çaresizli¤imiz”i daha yeni bitirdiler...
Peki Bornova Bornova’ya, demin bahsetti¤imiz fleyler ›fl›¤›nda, bir 12 Eylül filmi diyebilir miyiz?
Yani diyebiliriz, bu 12 Eylül meselesinin üzerine de çok gidiliyor gibi geliyor bana. Diyebiliriz tabii ama Bornova Bornova için...
Hesaplafl›lmad›¤› içindir muhtemelen...
Tabi bir taraf o yüzden gider üzerine 12 Ey-
De¤er yitimini anlatt›¤› için...
Evet yani böyle bir sürü film var. Ama iflte benim “Hah iflte budur!” dedi¤im, “Ben bunun
gibi bir fley yapmak istiyorum!” deyip de yapamad›¤›m ifli söylersem, Ümit Ünal’›n “Ara”
filmidir... O dönemde küçük birer flirketi olan,
iyi ifl yapan, laptoplar› çok iyi olan, çok sorunu
olmayan, sadece yemek ve seksten bahseden
ve kendilerince en zeki olan dört insan aras›nda geçen bir hikaye yapt›. Ve orada onu anlatmak istiyordu “‹flte o kuflak, 12 Eylül’ün kay›p
kufla¤›” diye. Yani Salih’in baflka türleri, plazalarda çal›flan› gibiydi onlar da... Ayn› yafl grubu içerisindeydiler zaten. Bofl, sadece seks, yemek, para... Bu, benim için çok güzel bir filmdi. Çok etkilenmifltim.
Nihayetinde bu Bornova Bornova’daki veya
sizin Ara’da bahsetti¤iniz tipler, 12 Eylül’de
bafllayan operasyonun kurbanlar› hepsi.
Sonuçlar› desek daha do¤ru. Onu öyle hisseden mi kurban olur acaba diye düflünüyorum.
Hani umurunda de¤ildir ya kurban›n... Bu da
Kemalistlere yap›lan elefltiri gibi “Senin neyine herkesi de¤ifltirmek?” Biz de onlara kurban
diyoruz. Niye ki? Sonuç desek daha do¤ru
olur.
Tamam öyle diyelim. Ama sizin filmlerinizde
sosyalist gerçekçili¤in özelliklerini hiç mi göremeyece¤iz? Sadece sorunu anlatmakla m›,
foto¤raflar›n› çekmekle mi yetineceksiniz
hep, çözüm yolunu hiç göstermeyecek misiniz?
Olabilir tabi ama benim burada bilinçli tercihim bu. Böyle yerlerde iyi insanlar da ç›km›flt›r, toplumsal sorumlulu¤u olan vesaire. Ben
de oralardan ç›kt›m örne¤in. Beni geç bir sürü
iyi insan ç›kt› o mahallelerden. Ama ben onlar› gösterseydim bu sefer o operasyonu, yarat›-
ARALIK 2009 | TAVIR | 41
röportaj
lan tahribat› atlam›fl olurduk diye düflünüyorum. Biraz yumuflatm›fl olurduk sanki. Ama ne
oldu, demokrasiye üç sene ara verildi, sonra
her fley eskisi gibi devam etti. Birincisi, yanl›fl
anlafl›lma olsun istemedim; ikincisi Brecht de
böyle çözüm önermez.
‹yi karakter yoktur onda.
Evet, “‹yi olan izleyicidir. Ben size kötüleri anlataca¤›m” der. Genelde de böyle yapt›¤› için
bafl› belaya girmifltir Demokratik Almanya’da... “Bir tane de iyi iflçi koysayd›n ya oyunun içine” demifller hep ona... O da, “‹flte iyi iflçiler izliyor oyunu zaten. Devrim yapm›fllar.
Ben onlara kötü karakterleri gösteriyorum”
demifl. Ben de Brechtyen bak›yorum yani
olaylara. Filme iyi karakter koymak istemedim, bafl›ndan beri böyle bir fley düflünmedim.
Filmin sonu bile zorlad› beni, sonunu bulunca
çok sevinmifltim. Hakan hikaye anlat›yor, bir
yere ba¤l›yor ya...
Bana diyorlar ki, “Adam öldürmenin yüzde
sekseni ‘Ne bak›yon lan!’ dendikten sonra oluyor” Ya da az›c›k para borcun var, vermiyorsun
vuruyorum seni falan. Böyle oluyor adam öldürmek. Yani adam öldürmek çok kolaylaflt›
ülkede, ben öyle hissetti¤im için yapt›m. Rakamlar›yla bakmak laz›m elbette.
Buraya gelirken kafaya koymufltu asl›nda
de¤il mi?
Hay›r, bir fley yapacak, ne yapaca¤›n› bilmiyor.
Eline b›ça¤› verdi¤i zaman, böyle oldu. Kim bilir belki vermedi¤i zaman belki dayak yiyip gidecekti.
Bornova Bornova’da oyunculuklar güzel gerçekten; hem Öner Erkan, hem Kadir Çelik,
hem de Damla Sönmez... Ve mutlaka ki iyi
bir yönetim. Onlar›n da severek, isteyerek
oynamalar›ndan olmufltur bu muhakkak. Filminizde uzun diyaloglar var, uzun sekanslar
var, hani “sanat filmi” diye burun k›v›ranlar
Ensest gibi tabu say›labilecek bir olguya da da olabilir. Flashbacklerde yeni metodlar
kullanm›fls›n›z mesela. Yeni de¤il de, az kulde¤iniyor film orada...
Bununla ilgili bir araflt›rma bile yap›lam›yor lan›lan fleyler sinemada. Kimlerden esinlenevet. Art›k çok fleye flafl›rm›yoruz biliyor mu- diniz, yoksa siz mi yaratt›n›z?
sun? Ben flafl›ran adam severim ama flafl›rmayan, umursamayan, sorgulamayan adam› Esinlendiklerim de var, yaratt›klar›m da var. O
sevmem. fiafl›rmad›n m›, öyle tepeden bakan görüntüler üzerinde o kadar, yani çok fazla
tavr› göstermek çok hofl bir fley de¤il. fiafl›r- aletin imkanlar›n›n d›fl›na ç›kmadan, sadece
mazsak insanl›¤›m›z› kaybediyoruz. Bak, Mu- kamera anlam›nda söylüyorum, imkanlar›n
rat Belge örne¤in, yukar›dan bakan yaz›lar ya- d›fl›na ç›kmadan yeni yap›labilecekler o kadar
zar ya; iki sene önce, birileri Ankara’da benzin
istasyonlar› bas›p bas›p adam öldürdüler zevk
için. “Ne oluyor, toplumsal bir travma m› geçiriyoruz? De¤ifliyor muyuz yoksa” diye flaflk›nl›¤›n› dile getirmifl, daha önceki yaz›lar›na
benzemeyen bir fley yazm›flt›. Böyle bir fley
yazm›fl olmas›na sevinmifltim. Tabi ki bunu
hissediyordur da yaz›yordur, ama ben “Hah!
Ne güzel ki hislerini paylaflt›” demifltim.
Korkunç cinayetler iflleniyor art›k de¤il mi
bizim ülkemizde de?
Filmin bir özelli¤i de o zaten. Olsa da olur olmasa da olur, çok elefltiriler geldi ama istesem ben de yapard›m yani. “Böyle b›çakla
adam m› vurulur arkadafl.” da diyebilirler, desinler. Benim anlatt›¤›m bu de¤il orada.
O çocuk da katil de¤il zaten.
Bir anda oluyor iflte. Bu ifller planl› olmuyor
her zaman. Ben hukuk fakültesi mezunuyum
biliyorsun, arkadafllar›m da mezun oldu, ceza
hakimi olanlar. Çok da konufluyoruz onlarla.
42 | TAVIR | ARALIK 2009
da fazla de¤il. Bugün için baflka yap›labilecek
bir fley yok özel efektsiz. Resimler, birbirine
geçirmeler falan da özel efekt say›l›r da, bütün kullan›lan fleyler iflte, bunlars›z pek yenilik yok kamerada. Etkilendiklerim kimler, çok
film izliyorum, Tarantino’dan tut, Eric Zonka
diye bir adam var, Frans›z, mesela o beni çok
etkiler. Eric Zonka’n›n “Küçük H›rs›z” diye bir
filmi vard›r. O sosyalist gerçekçidir örne¤in, sizin daha çok hoflunuza gidebilir. O filmde bir
çocuk, bir fabrikada çal›fl›yor, böyle olmayacak diyor. K›z arkadafl›n›n da paras›n› çal›yor.
K›z arkadafl›na söylüyor, ben gidece¤im falan
deyip, onun da paras›n› çal›p, Marsilya’ya gidip bir çeteye girerek k›sa yoldan para kazanmay› planl›yor. Giriyor mafyaya, bafl›na bin
beflyüz tane ifl geliyor flu bu, en sonunda o girdi¤i mafya bunun bo¤az›n› kesiyor, biz öldü
zannediyoruz o anda çocu¤un. ‹nan›lmaz güzel yapm›fllar o sahneyi. Sonraki sahnede çocu¤u iflte ekmek fabrikas›nda görüyoruz. Orada çal›fl›yor, sigara içmeye lavaboya ç›k›yor, o
s›rada iflte, baflka biri yan›ndan geçerken bir
broflür veriyor eline. “Politikayla ilgilenir misin?” diyor. Ertesi gün yap›lacak eylemin broflürü bu... Ve sonra iflte ellerin ekmek yapt›¤›n› görüyoruz, orada bitiyor film. Çok güzel,
beni çok etkilemiflti o film. Ben böyle bir fley
yapmak isterdim, çok inan›lmaz bir filmdi.
Flashback’le ilgili idareli kullanmaya çal›flt›m.
Ben onu Tarantino’nun, Reservuar Köpekleri’nde gördüm. Tim Roth tuvalete iner. Üç ki-
röportaj
fliyle konuflur. Harvey Keitel’le ve di¤er iki kifliyle. Onlara bafl›ndan geçen bir olay› anlat›r.
Yan›nda bir arkadafl›ndan ald›¤› esrar varken,
onu daha birine teslim edememifltir, yan›nda
kalm›flt›r. Tuvalete iner onunla beraber, tuvalette bir tane polis köpe¤iyle, iki tane polis
vard›r. Polis köpe¤i de esrar›n kokusunu al›r.
Bunu anlat›rken, flashback oluyor, sessiz bafll›yor flashback. Hani anlat›rken görüyoruz,
görüyoruz, köpekleri görüyoruz, anlatmaya
devam ediyor, duyuyoruz. Kamera tekrar Tim
Roth’a döndü¤ünde Tim Roth art›k o mekanda anlatmaya devam ediyor. Ayn›, benim
yapt›¤›m›n ayn›s›. Ben oradan esinlendim.
Tarantino’da da vard›r uzun diyaloglar, senin filmindeki gibi.
Evet ben seviyorum. Daha önce de söyledim,
teorik olarak yapt›¤›m film, yanl›fl bir film dedim. Ben kendi, bilincim anlam›nda söylüyorum. Benim sinema anlay›fl›m bu etkinli¤in
görüntü sanat›d›r. Daha ziyade, görüntüyle
anlatmak gerekir, daha zor bir sinemad›r, daha uzun çetrefilli bir çal›flma da ister. Fakat bu
karakterler oturup konuflan insanlar, ben
bunlarla ilgili bir fley anlatmak istiyorsam konuflturmak zorunday›m. Teorik olarak kat›lm›yorum ama böyle bir film yapt›m dedim.
Ve yine de söylüyorum yani. O tür filmlerin
iyilerini yapan arkadafllar›m›z da var. Baz›lar›n› be¤enmem, baz›lar›n› da be¤enirim. Ama
be¤enmediklerimin iyi ifller yapaca¤›n› da düflünürüm. Bu arada zor bir sinemad›r bizim
yapt›¤›m›z, en zor sinemad›r yani, söyleyeyim. fiu anlamda söylüyorum. ‹zleyiciyi zorlar,
ama bunu yapmas›, oyuncuyla u¤raflmas›, diyalog yazmas›n›n zorluklar›, ben söyledikçe
baflka zorluklar› var elbette. Ama bir fleyi sadece görüntüyle anlatmak, insan›n içini anlatmak özellikle, ruh halini elbette daha zor.
Ama ben sinirliyim, ya bu günlerde biraz k›rg›n›m dedi¤im anda ben k›rg›nl›¤› anlatm›fl
olurum, anlatabildim mi? Yani duyguyu söylersin, ad›n› biliyorsan, duyguyu söylersin.
Böylece daha kolay olmufl olur. Teorik olarak
kendi yapt›¤›m› do¤ru bulmad›¤›m fley belki
daha uzun bir süre harcanmas› gerekiyor,
baflka fleyler bulmam gerekiyordu onu anlatmak için. Ama o zaman da bunun d›fl›na ç›kacakm›fl›z gibi geliyor. Ama ben bakkaldaki çocuklar›, bakkal›n yan›ndaki duvar›n üzerinde
oturan çocuklar› anlatmak istedim. Bunun
nedenlerini, bu çocuklar›n nas›l konufltuklar›n›, nelerden konufltuklar›n› ve birbirleriyle arkadafll›k iliflkilerinin nas›l oldu¤unu, bir gün-
de bunun nas›l de¤iflece¤ini, dolay›s›yla duygular›n›n nas›l sahte olabilece¤ini falan filan.
Bunlar› anlatmak istedim. Bakkal önünde
oturan çocuklar .... çok görürüm, çok tehditkar bakarlar. Ve bu fliddetten bahsedilmedi¤ini de düflünüyorum.
Onlar›n, o karakterlerin biraz iç dünyas›na
ineyim istediniz san›r›m...
‹çini daha do¤rusu. Buydu yani. Küçük bir film
yani o yüzden.
‹ki filminiz de jürilerin dikkatini çekti ve ikisi de ödüller ald›. Hala da al›yorlar. Siz bu
filmleri çekerken, ödül alacak diye düflündünüz mü? Ya da istediniz mi?
‹stemedim falan demem, ama bekliyor muydun? Dersen beklemiyordum. Pardon yazarken böyle yazmad›m, tabi ki böyle bir fley yapmad›m da. Film çekilip, montaj olduktan sonra oyuncular›n alabilece¤ini düflündüm. Hepsinin alabilece¤ini, herhangi birinin daha
do¤rusu. Hepsi iyi çünkü, hepsi iyiler. Alanlar›n da almayanlar›n da hak etti¤ini düflünüyorum. Kendim de Antalya Film Festivali’ne
gittim, baflka festivale gitmedim. Olursa aç›k
söyleyeyim, maksimum senaryonun ödül alabilece¤ini düflündüm. Çünkü ben Kosmos filmini izledim ve dedim yar›flma bitmifltir. Çok
iyi bir film Kosmos, çok çok iyi bir film. Ben
çok be¤endim. Biraz da utand›m yani. O gece
çok söyledim, televizyonlar›n ço¤una. Ben jüri olsam ona verirdim, anlam›nda söylüyorum. Ben öyle düflünüyorum.
Jüri de sinemay› bilenlerden seçilmiflti bu
y›l...
Hepsi iyiydi, ama, iflte jüri olur baflka bir filme
verir. Bunun çok sevinmek, paras› hariç, çok
rahatlatan bir para, elimizi rahatlatan bir para geçmemifl olmas›na ra¤men...
Bir sonraki filmi garanti ediyor en az›ndan
de¤il mi?
Yok can›m, borçlar›m›z› ödüyoruz. Bir sürü
borcumuz var. Yani bir destek olarak olunmufl
oldu. Ama Kosmos’dan çok etkilendim, çok
temiz bir ifl. Bizimki biraz kirli bir ifl. Yani ruhu
da öyle olmas› gerekiyor zaten. Ama karfl› taraf›n titizlik hissi var Kosmos’da. Benim titizlendi¤im baflka fleyler var, oyunculuk, diyaloglar, baflka fleyler falan. Ama onu izledi¤im
zaman “Hah iflte bu sinema” dedim. Bizimki
ise bir film, anlatabildim mi?
Demin karamsarl›ktan bahsettik ya, onu biraz daha açabilir misiniz? Nas›l bak›yorsunuz bu ülkenin gelece¤ine, bu halk›n gelece¤ine, bu toplumun gelece¤ine? Filmlerinize
yans›yordur mutlaka bu düflünceleriniz...
Çok çabuk de¤iflece¤ini düflünmüyorum. Çok
çabuk her fleyi unutuyoruz ya sürekli. 2006’da
adam terörle mücadeleye ses ç›karm›fl, karfl›
ç›km›fl, bugün kendisi 13-15 yafl›ndaki çocuklar› hapse at›yor. 2009’da da aç›l›m yapt›¤›n›
söylüyor. Bir gün sonra DTP’nin bayra¤›na
PKK bayra¤› diyor. Böyle karman çorman,
lambur lumbur konufluyoruz. Çok samimi
söylüyorum bir fley düflünemiyorum art›k, düflünmek istemiyorum. Düflünmemeye çal›fl›yorum. Fakat vicdanen rahats›z oldu¤um için
yine düflünüyorum. Küfrediyorum, k›z›yorum...
Filmlerinde hep böyle belirgin bir özellik
olacak galiba argo, küfür falan.
‹nflallah olmaz her zaman da, yeri gelir baflka
türlü insanlar, örne¤in doktorlar aras›nda geçen bir film yapar›z. Öyle konuflulan yer olur,
konuflulmayan yer olur.
Bu filme gitmifl, ruhuna uygun tabi ki.
Bunlar yap›lmam›fl fleyler. Diller do¤ru düzgün oturmam›fl. Ki ben yapma ihtiyac› duyuyorum herhalde. Y›lmaz Güney’den bahsedece¤im. Erkan Yücel’le çevirdi¤i bir film vard›:
Zavall›lar... Hiç küfür etmezler orada da.
“Bunlar nas›l adamlar böyle?” dersin. Dayak
yerler, küfür etmezler.
Karamsarl›¤›n›zdan bahsediyorduk...
Ben bu ülkenin kolay düzelece¤ini zannetmiyorum. Dünya bir yere gidiyor, iyi-kötü bir yere gidiyor. Biz gerisinden geldi¤imiz için, biz
kötülerini al›yoruz zaten. Ya da daha küçük
bir ülke oldu¤umuz için nükleer santral iflte
zorla sat›lmaya çal›fl›l›yor. Çok korkuyorum,
sat›l›rsa çok eski modeli sat›lacak diye. Hem
araflt›rma-gelifltirmemiz, AR-GE’miz yok. Bunun gibi çok temel binlerce sorun var. Karamsar›m yani. Ben de birey olarak bir yönünden
tutabiliyorum; tafl çatlasa bu kadar›n› yapabiliyorum. Film yap›yorum. Bu ülkenin sorunlar› da¤ gibi. U¤rafl›lacak gibi de¤il yani.
Teflekkür ediyoruz.
Ben teflekkür ederim. ARALIK 2009 | TAVIR | 43
sinema
bütün mahallelerin filmi: bornova bornova
sevgi duman
allah›n kulu da ç›k›p buna tek çift laf
edemiyor korkudan.
Ve liseli Özlem. Özlem de ‹nan Temelkuran’›n
filmlerine yak›flan bir karakter. “Erkekleflmifl”,
küfür ve argodan oluflmufl diliyle, esrar ve
hapla dumanlad›¤› kafas›yla ve yar›m kalm›fl
düflleriyle...
Bütün filmlerine yans›yaca¤›n› söyledi¤i “erkekleflme” konusunda; kendi do¤up büyüdü¤ü bir ilçeden, Bornova’dan, hayat›n tam da
ortas›ndan, tam da içinden yeni bir filmle,
“Bornova Bornova” ile karfl›m›za ç›kt› ‹nan Temelkuran.
Daha önce ayn› konuyu iflledi¤i Made ‹n Europe ile kendi deyimiyle “orta ve orta-alt kesimlerin” dünyas›na çevirdi¤i kameras›yla, hayat›n çarp›c› karakterlerini, çarp›c› anlar›n› anlatan Temelkuran; yine ayn›s›n› yapm›fl Bornova Bornova’da. ‹zmir’in, o bahsetti¤i kesimlerin yaflad›¤› kent merkezli ilçesi Bornova’da,
deyim yerindeyse hayat›n sillesini yemifl ve
hala da yemekte olan dört karakterin, birbiriyle belki de zorunlu olarak iç içe geçen öyküleriyle bir kez daha izleyenleri sarsmay› baflar›yor, genç kufla¤›n iyi yönetmenlerinden
olan Temelkuran...
rilen Hakan’›n askerden dönmesiyle bafll›yor
Bornova’n›n bir gününün anlat›ld›¤› öykü. Hakan, bir dostlar›n›n elinden tutmas›n›, ona bir
taksi floförlü¤ü ayarlamas›n› bekliyor. Bir hayli de umutlu bu konuda. Mahalleden liseli Özlem’e de afl›k içten içe. Özlem’in bundan haberi bile yok ama.
Üniversite mezunu, felsefe okumufl, belli bir
sol bilinci de olan Murat, erkek dergilerine
erotik fanteziler iflledi¤i yaz›lar yazarak geçiniyor; daha do¤rusu geçinmeye çal›fl›yor. Gerçekten yapmak istedi¤i fleyleri yapacak cesareti ise yok. Kar›s›yla birlikte yaflad›¤› evde, iflsizli¤in verdi¤i sorunlar nedeniyle dert de eksik olmuyor tabi.
12 Eylül’ün gadrine u¤ram›fl bir aileden gelen
ama ifli serserili¤e vurmufl, hayat› palavra
olan Salih, bir torbac›... Esrar ve hap sat›yor
mahallenin liselilerine. Bisiklet tamircisi görüOkuyamam›fl, futbolcu olmak istemifl ama bir nümünde ama esas ifli uyuflturucu satmak. Bir
sakatl›k sonras› futbolu b›rakm›fl, belki de de, her mahallenin olmazsa olmaz› kabaday›mahallede, sokaklarda bofl bofl gezece¤ine, l›k kontenjan› da ona ayr›lm›fl, o da bunu “labir an önce bitirip gelmesi için askere gönde- y›k›yla” beceriyor. Herkes korkuyor ondan. Bir
44 | TAVIR | ARALIK 2009
Hepimizin oturdu¤u benzer mahallelerde,
s›kça rastlad›¤›m›z (Benzerleri ne kadar da
çok de¤il mi?) karakterler bunlar. ‹nand›r›c›l›¤› bu yüzden çok yüksek tipler yani filmdekiler. Ancak, yine de hayat›n içerisinde çok da
yer almayanlar için bu karakterler ve yaflad›klar›; kerameti kendinden menkul ayd›nl›klar›yla s›rça köflklerden d›flar›ya bakanlar›n; hayata, içinde yaflad›¤› sisteme ve insana dair
tek bir tan›kl›¤› olmayanlar›n, bol keseden
toplum ve insan üzerine laf cambazl›¤› yapanlar›n izlerken belki de dudaklar›n› uçuklatacak denli sert öyküleri, ziyadesiyle ürkütücü
gerçekten.
Ürkütücü, çünkü özellikle 12 Eylül sonras›nda
giderek h›zl›anan bir ivmeyle bugüne kadar
uygulanan yozlaflt›rma politikas›n›n, büyük
ölçüde tüm ülkeye nüfuz etti¤inin, gençli¤in
ve en geneliyle toplumun hat›r› say›l›r ço¤unlu¤unu etkiledi¤inin göstergesi beyazperdede izlediklerimiz. “Nas›l yani! Gerçekten böyle mi gençlik?” dedirtecek kadar sert karakterlerle insanlar› sarsmak ve “Bak›n görün ne
haldeyiz? Bak›n görün gençlik ne halde!” demek istiyor sanki ‹nan Temelkuran. Etkili olur
mu bilmiyoruz, ancak filmle u¤rafl›ld›¤›, en etkileyici nas›l verilebilir diye düflünüldü¤ü aç›k.
Çözüm demiflken, elbette sanat anlay›fl›, filmde çeflitli çözüm yollar›n› göstermesini engelliyor ‹nan Temelkuran’›n. Brecht’in yolundan
ilerledi¤ini söyleyen ‹nan Temelkuran, filmlerinde bu nedenle iyi karakter kullanmad›¤›n›
belirtiyor. Bir de, yozlaflman›n, ahlaki düflkün-
sinema
rinden atlamamak gerekiyor. Filtreden geçirilmifl bir rengi olan film, insan›n içini burkan
konusuna çok uygun düflmüfl, filmin ruhunun rengi gibi olmufl adeta.
Öner Erkan, gelece¤i olan bir oyuncu. Hakan
rolünde, bir ruh halinden ötekine çarçabuk
geçerken gösterdi¤i performans, iyi bir
oyuncu oldu¤unun kan›t› zaten. Alt›n portakal ald›¤›n› da belirtelim bu rolle.
Bir Alt›n Portakall› oyuncu daha var filmde.
O da, belki filmin gerçekten tek psikopat›
olarak adland›rabilece¤imiz Özlem rolündeki Damla Sönmez. Bir kad›n›n “erkekleflmesini”, onun liseli bir k›z› canland›ran oyunculu¤unda izlemek insan›n tüylerini ürpertiyor
gerçekten de.
lü¤ün, köfledönmecili¤in, bencilli¤in, bireycili¤in, de¤er yitiminin anlat›laca¤› bir filmde, iyi
karakter kullan›lmas›n›n, 12 Eylül’ün yaratt›¤›
travmalar›, yaratt›¤› yozlaflmay› yumuflataca¤›n› düflünüyor.
Yönetmenin görüfllerine kat›lmayanlar olacakt›r tabi ki, ancak filmdeki dört karakterin
de, 12 Eylül’ün ürünü tiplemeler oldu¤u gerçe¤ini çok çarp›c› bir flekilde anlatmada, sanki
bu yöntem daha do¤ru gibi. Belki filmde bir de
iyi karakter olabilirdi, bu sistem içerisinde nas›l yaflan›laca¤›n›, sistemin pisliklerine karfl›
nas›l mücadele edilece¤ini gösteren... ‹yi de
olabilirdi bu elbette. Böyle olmamas›n›, yönetmenin hayata sosyalist gerçekçi olarak
bakmamas›na ba¤lamak gerekiyor herhalde...
Foto¤raf›n› çekiyor yaflanan gerçeklerin ve gerisini izleyenlere b›rak›yor.
Bazen foto¤raf›n› çekmek yetmiyor ama. Sürekli baz› gerçekleri hat›rlatmakla yetinmek
de... Devrimci sineman›n daha genifl bir ufku
olmal›. Ve o ufku izleyicilere aktarman›n envai
yolunu-yöntemini bulmal›. Deneysel sineman›n, ülke genelinin düzeyini düflündü¤ümüzde, çok da fazla zorlanmamas›n›n gerekti¤i
gün gibi ortada. ‹yi filmlerin çok az izleyici bulmas›, sadece sinema tekellerinin sansürüyle,
vizyona girecek sinema bulamamas›yla ve di¤er engellerle aç›klanamayaca¤›n›, bu tür
filmlerin de art›k biraz kendilerini sorgulamalar› gerekti¤i çok aç›k... Bornova Bornova’y›
bahsetti¤imiz tür içerisinde de¤erlendirmemekle beraber, yeni dönem Türkiye Sinemas›n›n genç yönetmenleri içerisinde, kendi sinema dilini oluflturma süreci içerisinde, Avrupa
Sinemas›’na ya da baflka ülke sinemalar›na
öykünmekten çok, yüzlerini daha fazla bu ülkeye dönmelerinin, daha çok bu halk› ve bu
halk›n sorunlar›n› görmelerinin zaman› gelmedi mi? Soyut, bunal›ml›, anlams›z ve hiçbir
fley anlatmayan filmler de¤il ihtiyac›m›z olanlar. Estetikten ayr›lmadan, gerçe¤in en sanatsal esteti¤ini yaratmaya çal›flarak, ama bu
halk› anlatarak yürümeliler bu genç yönetmenler.
Yozlaflma gerçekten büyük sorun. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, insani de¤erlerin hepsi
birer birer yitiriliyor. Bu durumu sinema perdelerinde çok göremiyoruz ama. Zaten Amerikan sinemas›n›n iflgali alt›ndaki Yeflilçam’›n,
bu sorunlara parmak basmas› beklenemez.
Bunu daha çok, ülkenin sorunlar›na kafa yoran, bu konuda sorumluluk duyan ba¤›ms›z
yönetmenler yap›yor, ya da imkanlar elverdi¤i ölçüde yapmaya çal›fl›yor. ‹nan temelkuran
da onlardan biri. Bornova Bornova, sa¤lam
senaryosu, iyi yönetimi ve kurgusuyla ve çok
iyi oyunculuklar›yla eli yüzü düzgün bir film.
Yönetmenin, feyz ald›¤›, etkilendi¤i, sevdi¤i
yönetmenlere gönderme yapt›¤› sahneler var
filmde. Flashbacklerde Tarantino’ya yapt›¤›
göndermede, kendine özgü fleyler de var tabi.
Bunlar, bir yönetmenin kendi sinema dilini
oluflturmada geçti¤i ola¤an evreler olarak de¤erlendirilebilecek fleyler. Daha ikinci uzun
metraj› bu. Daha iyi filmler çekece¤inin birer
kan›t› gibi duran iki film bunlar...
‹nan Temelkuran’›n iki filminde de görüntü
yönetmeni Enrique Santiago Silguero’nun kameras›ndan yans›yan güzel görüntülerin üze-
Ve her ikisinden de geride kalmayan, hatta
belli sahnelerde onlardan rol çalan mahallenin kabusu bir serseriyi, Salih’i canland›ran
Kadir Çermik... Gelecekte daha iyi oyunculuk
sergileyece¤ini söylemek mümkün...
Sonuçta, 12 Eylül’ün üzerinden bir silindir gibi geçti¤i ve ad›na “kay›p kuflak” diyebilece¤imiz bir kufla¤›n kahramanlar›n›n, iç burkan,
çarp›c› ve bizim olan öykülerinin filmi Bornova Bornova. Bornova bir simge asl›nda. Yaflananlar sadece oraya özgü fleyler de¤il. ‹zmir’in
bu noktada, ‹stanbul’dan, Kars’tan, Samsun’dan, Mu¤la’dan, yani Türkiye’nin herhangi bir flehrinden pek bir fark› yok. D›flar›y› biraz gözlemlemek yeterli. Hakanlar, Salihler,
Özlemler, Muratlar hemen hemen her sokakta geziyorlar ülkenin dört bir yan›nda...
KÜNYE:
Yap›m: 2009 ~ Türkiye
Tür: Dram
Yönetmen: ‹nan Temelkuran
Senaryo: ‹nan Temelkuran
Yap›mc›: ‹nan Temelkuran
Görüntü Yönetmeni: Enrique Santiago Silguero
Müzik: Harun ‹yicil, Ferit Özgüner
Oyuncular : Öner Erkan (Hakan), Kadir Çermik
(Salih), Damla Sönmez (Özlem), Erkan Bektafl
(Murat), Öner Atefl, Murat K›l›ç, Hasan fiahintürk, Mustafa K›rantepe, Selen Uçer, Ceren
Demirel, Gonca Vuslateri, Lale Temelkuran,
Nalan Örgüt, Memetcan Diper, Ya¤›z Pala, Semih Can, Mehmet Fidan ARALIK 2009 | TAVIR | 45
haberler
Sanatç›lar Güler Zere’yi ziyaret etti
Sanatç›lar, özgürlü¤üne kavuflan Güler Zere'ye 13 Kas›m’da bir destek
ziyaretinde bulundu. Tecrite Karfl› Sanatç›lar'›n ça¤r›s›yla toplanan,
aralar›nda S›rr› Süreyya Önder, ‹lyas Salman, Yaflar Güner, Yasemin
Göksu, Grup Yorum, Ak›n Ok, Ercan Ayd›n, Ruhan Mavruk, Mehmet
Esato¤lu, Tunay Bozyi¤it, Geronimo, Mehmet Esato¤lu, Hale Üstün,
Mehmet Arslan ve Cafer Arat'›n oldu¤u sanatç›lar, Güler Zere'nin
tedavisinin sürdü¤ü Çapa T›p Fakültesi Hastanesi kap›s›nda saat
13.00'te bulufltular. Güler Zere'nin bulundu¤u Onkoloji Servisi'nin
önüne gelen sanatç›lar, kapida kendilerini bekleyen bas›n mensuplar›na, hem ziyaretlerinin nedenlerini, hem de Güler'le ilgili duygu ve
düflüncelerini anlatt›lar. S›rr› Süreyya Önder, konuflmas›nda, "Adli T›p
Kurumu'nun ilgili daire baflkan›n›n demecini dinlemek bile tüyleri
ürpertmeye yetiyor. Adli T›p Kurumu, y›llard›r üzerinde flaibe bulutu
ile yaflamaya devam ediyor. Burada önemli olan kamunun, duyarl›
insanlar›n, sanatç›lar›n yaflama hakk›na sahip ç›kmak konusunda gösterdikleri duyarl›l›kt›r. Bizler Güler Zere'nin yan›nda oldu¤umuzu
bildirmek üzere buraday›z." diyerek, ayd›n ve sanatç›lar›n Gülerlerin
yaflam hakk›n› savunacaklar›n› belirtti. Tecrite Karfl› Sanatç›lar ad›na
aç›klama yapan Grup Yorum eleman› Cihan Keflkek, "Duyarl›
kamuoyu, ortaklafla ayn› duygular› paylaflt›. Hayat›n› kaybetmek
durumunda b›rak›lan bir tutukluyu aram›za ald›k. Asl›nda O'nun
özgürlü¤ünü kutluyoruz. Ama istiyoruz ki di¤er hasta tutuklular da
serbest b›rak›ls›n." dedi. Yasemin Göksu'nun haz›rlad›¤› ve
sanatç›lar›n Güler Zere ile ilgili duygular›n› aktard›klar› defter, Göksu,
‹lyas Salman ve Ruhan Mavruk taraf›ndan Güler Zere'ye iletildi. Güler
Zere'nin odas›n›n kap›s›ndan selam vermelerine ve bir-iki cümle
konuflmalar›na izin verilen sanatç›lar, Güler Zere'ye onu çok iyi
gördüklerini, en k›sa sürede iyileflmifl olarak onu yanlar›na al›p
götürmek istediklerini, yüzlerce kiflinini selam ve sevgilerini getirdiklerini ilettiler. Eric Stinus yaflam›n›
yitirdi
Yoldafllar› Ayçe ‹dil’i
ziyaret etti
Uzun zamand›r kanser hastal›¤›yla mücadele eden Danimarkal› ozan Eric Stinus 13 Kas›m 2009
sabah› hayat›n› kaybetti. Stinus,
2008’de Uluslararas› Nâz›m Hikmet fiiir Ödülü’nü kazanm›flt›.
Eric Stinus’un fliirleri dilimizde
flair Kemal Özer’in sahibi oldu¤u
Yordam Yay›nlar›’nca yay›mlanm›flt›.
Bir röportaj›nda Naz›m Hikmet
fliirlerine iliflkin flöyle cevap
vermiflti; "... Nâz›m Hikmet’in
fliirleriyle karfl›laflmak, benim
için, zamanla yazg›ya dönüflen
bir rastlant›yd›. Bildi¤iniz gibi,
dünyada pek çok fliir var.
Hepsini bilmeye insan›n ömrü
belki de yeterli de¤il. Ama Nâz›m Hikmet’in fliirleri benim
için bitmeyen bir tutku oldu.
Bir flair arkadafl›na gönderdi¤i
mektupta: ”‹flte sana büyük bir
46 | TAVIR |ARALIK 2009
flairden yap›lm›fl bir seçki gönderiyorum!” diye yazm›fl oldu¤unu
(y›llar sonra) ö¤rendim. Bu ilk
seçkinin bafll›¤› ”Hep bir a¤›zdan
türkü söyleyip/hep beraber sürebilmek topra¤›” fieyh Bedrettin
Destan›’ndan al›nm›fl iki dizedir.
Bu iki dizeyi çevirmek bile insan›n iyi bir fliir yazmas› gibi bir
fley!" ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› geleneksel kurban bayram›nda flehitlerini mezarlar› bafl›nda and›.
‹dil Kültür Merkezi’nden yola ç›kanlar›n aras›nda onlar› tan›yanlar, tan›mayanlar onlar›n çal›flma arkadafllar› yoldafllar› eylem
arkadafllar›, mahpus arkadafllar›
da vard›. Önce Ayçe ‹dil Erkmen’in Silivrikap›’da bulunan
mezar› ziyaret edildi. ‹dil’in mezar›na çiçekler b›rak›larak ‹dil’in
marfl› olan Mitralyöz okundu.
‹dil’ le vedalafl›ld›ktan sonra Gazi
mezarl›¤›na do¤ru yola ç›k›ld›.
Gazi Mezarl›¤›nda hangi mezar›n bafl›na gidilse karanfillerle
dolu oldu¤unu gördü ‹dil çal›flanlar›. Burada da ‹dil Erkmen’in
babas› Semih Erkmen, Gazi fiehitleri, Eyüp Bafl ve Day›’n›n mezar› ziyaret edildi. Mezar bafllar›nda flehitlerin mücadeleye olan
ba¤l›l›¤›, fedakarl›¤› anlat›ld›.
Söylenen türkülerin ard›ndan
anmalar bitirildi.
haberler
Victor Jara yeniden
topra¤a verildi
1973 y›l›ndaki darbenin ard›ndan Augusto Pinochet'nin diktatörlü¤ünün ilk günlerinde iflkence görüp öldürülen fiilili
ozan, flair ve tiyatrocu Victor Jara an›ld› ve tekrar topra¤a verildi. Jara'n›n mezar› gerçek ölüm
nedenini saptamak ve olaya kar›flan zanl›lar hakk›nda ipucu
bulabilmek için Temmuz ay›nda
aç›lm›flt›. Soruflturma hala sürüyor, ancak ozandan geriye kalanlar törenle defnedildi.
3 güne yay›lan törenlerin ilk gününde, 36 y›l önce, 1973'te öldürülen Victor Jara için konuflmalar yap›ld›, an›lar anlat›ld› ve
flark›lar söylendi. fiili'de sosyalist Allende hükümetine karfl›
gerçeklefltirilen askeri darbenin
ilk günlerinde öldürülen müzisyen Jara'n›n ölümüyle ilgili adli
t›p raporu da aç›kland›.
quez Bravo'yu suçlu buldu¤unu söyleyerek kapatm›flt›. Ancak flark›c›n›n dul efli
82 yafl›ndaki Joan Jara'n›n
da kurucular› aras›nda oldu¤u Victor Jara Vakf› olay›n peflini b›rakmad›. Vakf›n 2004 y›l›nda Victor Jara
Stadyumu ad› verilen o
stadyumdan kurtulanlar›
ifade vermeye, dolay›s›yla
mahkemeye kan›t sunmaya ikna etmesiyle, flark›c›n›n cinayet davas› geçen y›l
ivme kazand›. Soruflturmay› yürütenler, Pinochet ordusunda görev yapm›fl yüzlerce
eski askeri sorguya çekti. Jose
Paredes Marquez adl› bir asker,
cinayeti anlatarak sorumlular›n
adlar›n› verdi.
Dört gün süren iflkencelerin ard›ndan 17 Eylül 1973 tarihinde
yüzü fliflmifl ve elleri tüfek dipçi¤iyle k›r›lm›fl halde stadyumdaki soyunma odalar›ndan birine
getirildi. "El Loco" (Deli) lakapl›
düflük rütbeli bir subay tabancas›n› Jara'n›n flaka¤›na dayayarak Rus ruleti oynamaya bafllad›. Ta ki kurflun denk gelip Jara'n›n kafatas›na saplanana kadar. Jara'n›n bedeni sars›larak
yere y›¤›ld›.
fiark›c›n›n öldürülmeden önce
ellerinin dipçikle k›r›ld›¤›n›, kafa, omuz, kol ve bacaklar›na 44
kez atefl edildi¤ini belgeleyen
rapor, davay› takip eden mahkemenin yarg›c› Juan Eduardo
Fuentes Belmar'a da gönderildi.
Ard›ndan Paredes de içlerinde
olmak üzere odadaki askerler
taraf›ndan Jara'n›n cesedine 43
kez atefl edildi. Ayn› odada Jara'n›n ölümüne tan›kl›k eden 14
kifli de geride görgü tan›¤› b›rakmamak için makineli tüfekle
öldürüldü. Bu s›rada rütbeli subay Nelson Edgardo Haase
Mazzei soruflturma masas›n›n
arkas›nda oturuyor ve olan biteni seyrediyordu.
Yarg›ç Fuentes 15 May›s 2008
tarihinde davay› Santiago Stadyumu'ndaki en üst rütbeli asker
olan emekli albay Cesar Manri-
Ülkenin orta k›sm›nda marangozluk yapan 55 yafl›ndaki Paredes bu ifadesinden sonra tutuklanarak cezaevine konuldu.
GRUP YORUM g ü n c e
ma gecesinde yaklafl›k 800
rasyonunun YÖK’ü protesto kifliye seslendi.
için Ankara’da yapt›¤› üç
günlük açl›k grevine Grup 3 15 Kas›m 2009: Hamburg
Yorum da flark›lar›yla kat›ld›. Anadolu Federasyonu taraf›ndan Delphi Showpalast da
3 8 Kas›m 2009: Anadolu Fe- düzenlenen Grup Yorum
derasyonu bünyesinde çal›fl- konserinde yaklafl›k 750 kiflimalar›n› sürdüren Stuttgart ye seslendi.
Halk Kültür Evi'nin düzenledi¤i konserde, 1200 kiflilik 3 25 Kas›m 2009: KESK’in yapm›fl oldu¤u bir günlük ifl b›kitleye seslendi.
rakma eyleminde Beyaz›t
mitingde
3 14 Kas›m 2009: Bremen ve Meydan›’ndaki
Çevresi Alevi Kültür Merke- yaklafl›k 25.000 kifliye seszi'nin düzenledi¤i dayan›fl- lendi.
3 6 Kas›m 2009: Gençlik fede-
Ahmet Uluçay hayat›n›
kaybetti
Rahats›zl›¤›ndan ötürü bir süredir tedavi gören yönetmen Ahmet Uluçay hayat›n› kaybetti.
Ahmet Uluçay, 1954 y›l›nda Kütahya’da do¤mufl ve 1960 y›l›nda köye gelen seyyar sinemac›
sayesinde sinema ile tan›flm›flt›.
Uluçay, arkadafl› ile 12 yafl›nda
sinema makinesi yapmaya koyularak 3 senelik bir u¤rafl›n sonunda köylü halk›na film göstermeye bafllad› ve bu flekilde sinema yolculu¤una bafllam›fl oldu.
olan “Karpuz kabu¤undan gemiler yapmak” › çekerken geçimini sa¤lamak için yem fabrikas›nda hamall›k yapan Uluçay, bu
filmiyle Türkiye’de ve yurtd›fl›nda 40 a yak›n ödül ald›.
Sa¤l›k s›k›nt›lar›ndan dolay› çekimlerine ara vermek zorunda
kald›¤› “bozk›rda deniz kabu¤u”
adl› filminin çekimlerine 2007 de
bafllam›flt›. Köyde tavukçulukla u¤raflan arkadafl› ‹smail mutlu ve maden iflçisi arkadafl› flerif akarsu ile tepecik köyü arkadafl grubunu oluflturan Uluçay ilk filmi “Optik
Düfller” i çekti (1992). 6. Ankara
Uluslararas› film festivaline kat›larak “optik düfller” ve “koltuk
de¤neklerinden kanat yapmak”
isimli filmleriyle tan›nd›.
Y›llarca geçim s›k›nt›s› çeken
Uluçay kamyon floförlü¤ü inflaat
iflçili¤i ve tavukçuluk gibi birçok
iflte çal›flt›. ‹lk uzun metrajl› filmi
ARALIK 2009 | TAVIR | 47
haberler
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3 15. Gezici Film Festivali Bafllad›.
Ankara, Artvin ve Üsküp’ün ev sahipli¤i yapaca¤› 15. Gezici Film Festivali bafllad›. Ankara Bat›
sinemas›nda aç›l›fl töreni yap›lan festivalin sunuculu¤unu fievval Sam yapt›. Festivalde 32 ülkeden toplam 112 yönetmenin filmi bulunuyor.
10 Aral›k tarihine kadar Ankara’da sürecek olan
festival, 11-17 Aral›k’ta Artvin’e ve 18-20 Aral›k’ta Makedonya’n›n baflkenti Üsküp’e u¤rayacak. Festivalin bu y›lki temas› ‘’Karfl›-LIK’’ olarak
belirlendi.
3 Fransa’n›n baflkenti Paris’teki müzelerin bir
bölümünde çal›flanlar greve gittiler.
Çal›flanlar›n ilk kez 23 Kas›m’da Pompidou modern sanat müzesinde ifl durdurmas›ndan sonra
sendikalar grevin giderek yay›laca¤› uyar›s›nda
bulundular. Devletin emekliye ayr›lan kamu çal›flanlar›n›n yar›s›n›n yerine yeni memur almayaca¤›n› belirten sendikalar bunun kabul edilemez bir durum oldu¤unu bildirdiler. Her gün
binlerce turistin ziyaret etti¤i bu müzelerde, çal›flanlar her sabah yapt›klar› toplant›yla grevi 24
saat daha uzat›p uzatmamaya karar veriyor.
Grev, Louvre, Orsay ve Pompidou müzelerinde
hala sürmekte.
3 1001 Belgesel Film Festivali Bafll›yor.
Bu sene 12. si düzenlenecek olan festivalin
aç›l›fl› Cemal Reflit REY salonunda olacak. Festivalde belgeselin yan› s›ra panel, söylefli, ustal›k dersi ve “gece yar›s› belgeselleri” de
4-11 Aral›k tarihleri aras›nda yap›lacak.
Festivalde gösterilecek filmler aras›nda
1950 ve 60 l› y›llar›n Sovyet propaganda
filmleri, haber arflivleri ve tv görüntülerinden arflivler kullan›larak kurgulanm›fl ‘Revue’, 2. dünya savafl›n›n en uzun kuflatmas›
olan Hitler’in üç milyon nüfuslu bir flehri
açl›¤a mahkum etti¤i Leningrad kuflatmas›n› belgeleyen ‘Blockade’ isimlibri belgesel
de bulunuyor. Sovyetlerden bir baflka belgesel de; Rusya’da komünizmden kapitalizme geçifl dönemi s›ras›nda intihar ederek
hayat›na son veren Rus flairi anlatan ‘Boris
Ryzhy’ yer al›yor. Tamamen arfliv görüntü-
lerinden oluflan ve Portekiz’de Salazar diktatörlü¤ünü iflleyen deneysel belgesel ‘Natureza Morta’ da festivalde yer alacak filmler aras›nda. Bu y›l festival program›nda yer
alacak bölümlerden biri de Küba belgesel
sinemas›. Küba’n›n ilk kültürel kurumu
olan Küba Sinema Sanat› ve Endüstrisi Enstitüsü’nün (ICAIC) 50. y›l› olmas› vesilesi ile
, Küba elçili¤i ve Jose Marti Küba dostluk
derne¤inin katk›lar›yla dünden bugüne Küba belgeselleri gösterimi yap›lacak.
Festivalde Türkiye’den yer alan belgeseller
aras›nda Diyarbak›r hapishanesinde 12 Eylül
sonras›nda yaflanan vahfletin anlat›ld›¤› Çayan Demirel’in ‘5 nolu’ adl› belgeseli de var.
1001 belgesel film festivali gösterimleri ve
yan etkinlikleri Frans›z Kültür Merkezi, Pera
Müzesi, Tar›k Zafer Tunaya kültür merkezi,
Muammer Karaca Tiyatrosu, Kumbara Sanat,
Naz›m Hikmet Kültür Merkezi, tarihi Sümerbank binas› ve tütün deposunda gerçeklefltirilecek. Film gösterimleri ücretsiz olacakt›r. DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
3
ihsan efl
espira
Kalan Müzik
48 | TAVIR |ARALIK 2009
3 muharrem-ali çoban
yol aflk›na
güvercin Müzik
3
mesut gülsever
yoruldum
Anadolu Müzik
3 türkülerimiz var
bizim
Özdemir Plak