Abdullah Oral - Antoloji.Com
Transkript
Abdullah Oral - Antoloji.Com
Abdullah Oral - şiirler - Yayın Tarihi: 12.3.2007 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve taraf değildir. Abdullah Oral (abdullah oral Eylülzamanı kitab) ABDULLAH ORAL 1962 yılının haziran ayında duman yürümüş Karadeniz dağlarını duldasında adı gibi şirin bir köyde dünyaya geldim. Adını çiçekten alan çiğdem köyü baharda başka güzel olur burcu burcu çiçek kokar papatyadan karanfile çiğdemden menekşeye neyi koklamak istersen öylesine güzel kokar sokaklara yayılmış çiçekler köyümde. Sularında nergis başka güzeldir. Dağlarında akasyalar kestane çiçeği bal taşır arılara. Yazı başka güzeldir, kışı başka güzel. Gelini ayrı bir güzeldir kızları başka güzel. Her şey o kadar güzeldi ki çocukluğumun şimdi o günleri andıkça tarifi imkansız sızılar hissediyorum yüreğimde... Sonradan kopartıldı güller dalından kanatıldı dağların yüreği, barut kokularına yenik düşen kökler taşıyamadı dallara can suyunu ondandır, erken yaprak dökümü bizim dağlarda. Kızıl dere varsın vura vura başını taşlara koştursun koyaklar boyu, silemez içindeki kan kokusunu güneş enginlere doğmuyor gayrı..... Doğduğu yerde doymayan insanlar kendi gözyaşlarını içerek düştüler göç yollarına ve adına gurbet denildi yurtsuz sürgünlüğün, sular gibi akıp gittiler doğdukları yerden büyük şehirlere bende böyle bir sevda seline kapıldım. İlkokulla çocukluğumu da bitirdiğim köyden ayrıldım. Çırak olarak bir lastik fabrikasının torna bölümünde çalışmaya başladım. Günler günleri getirdikçe zulümler büyüdü zulümler büyüdükçe içimdeki isyanı yeşertti çırak olmak kolay değildi bu şehirde. Ne sahip çıkacak devlet nede arka verecek anne baba vardı. Zaten babamın o son sözleriyle perçinlenmişti köleliğim, ustaya “eti senin diyordu kemiği benim”... 14 yaşında ilk sendika mücadelesine başladım 6 aylık onurlu bir direnişten sonra nihayet kazanmıştık ilk zaferimizi grev çadırında bu sürede bir çok kitle örgütleriyle tanıştım. Bir demokratik kitle örgütünde dinlediğim müzikle büyülenmiştim. Ruhi su söylüyordu el kapıları daha sonra bendeki ruhi su düşkünlüğü beni şiir yazmaya zorladı. O gün bugündür emeğin ve emekçinin sevdasını ve isyanını yansıtmaya çalıştım dizelerimde büyük şehirler kendi içine çekiyordu beni... Ünye’den sonra ilk durağım samsun oldu iki yıllık bir süreden sonra da İstanbul’a doğru çekmeye başladı içimdeki büyük şehir özlemi.... 12 eylül, güzel olan ne varsa her şeyi silip götürüyordu, tutuklanmalar gözaltılar derken askerlik görevim geldi düştü kapıya. Askerden sonra tekrar İstanbul’a gittim o eski İstanbul yoktu artık. Her şey tadını yitirmiş zehir zıkkım.... 1985 yılında Ankara’ya yerleştim hala Ankara da yaşamaktayım bir çok www.antoloji.com - kültür ve sanat dergilerde yazım ve şiirlerim yayınlandı birçok ödüller aldım ve 7 arkadaş bir araya gelerek Halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu derneği kurduk hala ayın dernekte mücadeleye devam etmekteyim bir çok halk ozanları antolojisi çıkardık ve yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız adlı bir şiir kitabını okurlarla buluşturdum şimdiyse. eylül zamanı adlı kitabımla düşüncelerimi ve sevdalarımı yeniden güzel insanlarla paylaşma amacıyla kaleme aldım yayınlaya bildiğimde. Üçüncü kitap ihanetin adı yok adlı şiir ve öyküler yaşamdan kesitlerle buluşacağız. üzere........ Eserleri: Yeni güzelliklerde Buluşmak ABDULLAH ORAL NEDEN EYLÜL Yüzlerce yıldan buyana bizler her zaman EYLÜL.ü hazal mevsimi yaprak dökümü olarak tanıdık bildik görünen o.ki eylüllerde sadece dökülen yaprak değil. Üzerinde yaşadığımız topraklarda gayrı.eylüller,de insan dökülmekte toprağa.... Kanatları kırılmış kuşların can telaşında iken, boğazlarının koparılışını anlatıyor bütün eylüller bana. Daha dün gibi taze dağlara sinmiş barut kokusu. içtiğim suda yediğim lokmada, gün geçtikçe bir çığ gibi büyümekte, yüreklere kanla yazılmış eylül yaraları. Sol tarafıma oturmuş, acılarımı bölen geceleri çığlığı. ağzımızda kaşığa soframızda ekmeğe uzanan kirli ellerin, alnımıza çizdiği kalın çizgilerin izleri, aslı duruyor yanaklarımızda hala, yazılmadan boş bırakılmış mezar taşlarına benziyor bütün eylüller... yani sırtlanlar ete üşüşür ya, kargalar leşe. işte öyle üşüştü sermaye, on iki eylül sonrası emekçi yoksul hakların üstüne, yaşamdan payımıza düşen umuttur diye,kopardılar taze fidanlarımızı toprağından kıpırdayan her şeyi vurarak, konuşan her nefesi susturarak on iki eylülden bu güne kadar yoğun. soğuk savaş stratejilerinin uygulandığı,bir dönem yaşadık. Soğuk savaşların sıcak savaşlara dönüştüğü. sivas yangınından,cezaevi katliamlarına kadar,yaşadık gördük.Asgari ücretle açılıktan ölüme terk edilen,işçi sınıfı yanı sıra yıllarca çalıştırılıp, sonrada meyve posası gibi kaldırılıp atılan bir köşede açlıktan ölüme terk edilen emeklilerimiz yani ne yana baksan havayı ne yandan koklasan yaşamı hangi pencereden gözlemlesen sokaklarda hala eylülün ayak izleri. yani zamanın her diliminden eylül geçiyor bir taraftan medya patronlarının aptal kutularıyla uyutulurken, yoksul halklar aydınlarımız,ressamlarımız hatta edebiyatçılarımızla, bu aptal oyunun bir parçası oldular. Şimdilerde birçok aydınımız yazarımız, birahane ve meyhanelerde yarım kalmış devrim türküleriyle kendilerini avunmaya bıraktılar. Umut ışığını yakmasını beklediğimiz eller arabesk kültürün birer parçası oluverdiler.Günümüzde en çok satan edebiyatçılar ise kendinde olmayan renklerin ardından koşanların eserleri, oysa onların karanlığı aydınlatmasını beklerken görünen o ki karanlık kuşatmış onları. Tualdeki çizgiler bile aydınlatamıyor gayrı kendi rengini bütün hatlar ve şekiller onca parlaklığa rağmen kapkara bir utanç gibi artık tüm çizgiler kapitalizmi yermek ve emperyalist baskılara baş kaldırmanın yerine eğile büküle secde kılıyor efendilerine. Düşünüyorumda neydi aydınlarımızı başka renklerin ardından koşturan korkumu, yoksa çıkar düşkünlüğümü, çıkarlarının ardından koşanlardan halk için bir şeyler yapması beklenemez. onlar zaten kendi yüzlerini yitirmişler. ya korkularının tutsağı olanlar tarihe baktığımızda yaşadıkları döneme ait efendilerinin uşağı olarak kalmışlar İbni Haldunun şu güzel sözlerini örnek verecek olursak.Devlet büyüklerine yaranmak kaygısı tarihçiyi yanıltır bu kaygı kötüyü güzel www.antoloji.com - kültür ve sanat gösterme çabasını doğurur. Tarihçinin işi, tarihi güzelleştirmek değil olduğu gibi anlatmaktır. Günümüzde sözde aydınları. İbni Haldunun tarihci için bu söylemlerini kendileri için de düşünmesi gerekiyor. Unutmayalımki, tarih gerçeğin peşinden gidenleri yaşatır ve ölümsüzleştirir Hallacı mansuru binyüz yıldır yaşatıyor.Hallacı Mansurun açık sözlülüğü yüzünden başına gelenler ondan sonrakilerin gözlerini korkutmuş olacak’ki, ondan sonra gelen düşünce adamları kendilerini tasavvuh tarikatının içinde bulmuşlardır. Günümüz aydınları da 12 Eylül sonrası, toplumsal gerçeklerden uzaklaştıkça kendilerini ya imgelerin arasına sakladılar, yada kendilerinden olmayan renklerin arkasına. Geçek olanın dışına doğru hayali bir uçuşla ‘ mümkün olan bu ters yüz edilişi,her şeye tersine dönmüş, ‘gerçek dışı’ bir imge veren ve yanılgının en yüksek biçimini temsil eden idealist dünya anlayışını meydana getiriyor.. İdealişt dünya anlayışı ise emeğin emekci nin üretimde köleleşmesini sağlıyor ve kendi sınıf mücadelesinden koparıp kimlik sizleşmesine olanak sağlıyor. Ondandır, Eylül zamanı. 27yıllık bir torna emekçisinin, nasırlı ellerine düştü, yok sayıl masın diyedir ülkemde, işçi sınıfı, bana kaldı, emeğin, ve emekçinin, şiirini yazmak. bir sesi olsun istedim, ülkemde, yok sayılmaya yüz tutmuş sınıfımın. broşlarımda yanık yağ kokularıyla demir talaşlarından topladım, meneviş renginde sulanmış, sedaya duran bu bilinci, sokaklarda hala eylülün ayak izleri......... www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral Özgeçmiş Abdullah Oral Özgeçmiş 1962 yılının haziran ayında duman yürümüş Karadeniz dağlarını duldasında adı gibi şirin bir köyde dünyaya geldim. Adını çiçekten alan çiğdem köyü baharda başka güzel olur burcu burcu çiçek kokar papatyadan karanfile çiğdemden menekşeye neyi koklamak istersen öylesine güzel kokar sokaklara yayılmış çiçekler köyümde. Sularında nergis başka güzeldir. Dağlarında akasyalar kestane çiçeği bal taşır arılara. Yazı başka güzeldir, kışı başka güzel. Gelini ayrı bir güzeldir kızları başka güzel. Her şey o kadar güzeldi ki çocukluğumun şimdi o günleri andıkça tarifi imkânsız sızılar hissediyorum yüreğimde... Sonradan kopartıldı güller dalından kanatıldı dağların yüreği, barut kokularına yenik düşen kökler taşıyamadı dallara can suyunu ondandır, erken yaprak dökümü bizim dağlarda. Kızıl dere varsın vura vura başını taşlara koştursun koyaklar boyu, silemez içindeki kan kokusunu güneş enginlere doğmuyor gayrı..... Doğduğu yerde doymayan insanlar kendi gözyaşlarını içerek düştüler göç yollarına ve adına gurbet denildi yurtsuz sürgünlüğün, sular gibi akıp gittiler doğdukları yerden büyük şehirlere bende böyle bir sevda seline kapıldım İlkokulla çocukluğumu da bitirdiğim köyden ayrıldım. Çırak olarak bir lastik fabrikasının torna bölümünde çalışmaya başladım. Günler günleri getirdikçe zulümler büyüdü zulümler büyüdükçe içimdeki isyanı yeşertti çırak olmak kolay değildi bu şehirde. Ne sahip çıkacak devlet nede arka verecek anne baba vardı. Zaten babamın o son sözleriyle perçinlenmişti köleliğim, ustaya “eti senin diyordu kemiği benim”... 14 yaşında ilk sendika mücadelesine başladım 6 aylık onurlu bir direnişten sonra nihayet kazanmıştık ilk zaferimizi grev çadırında bu sürede birçok kitle örgütleriyle tanıştım. Bir demokratik kitle örgütünde dinlediğim müzikle büyülenmiştim. Ruhi su söylüyordu el kapıları daha sonra bendeki ruhi su düşkünlüğü beni şiir yazmaya zorladı. O gün bugündür emeğin ve emekçinin sevdasını ve isyanını yansıtmaya çalıştım dizelerimde büyük şehirler kendi içine çekiyordu beni... Ünye’den sonra ilk durağım samsun oldu iki yıllık bir süreden sonra da İstanbul’a doğru çekmeye başladı içimdeki büyük şehir özlemi.... 12 Eylül, güzel olan ne varsa her şeyi silip götürüyordu, tutuklanmalar gözaltılar derken askerlik görevim geldi düştü kapıya. Askerden sonra tekrar İstanbul’a gittim o eski İstanbul yoktu artık. Her şey tadını yitirmiş zehir zıkkım.... 1985 yılında Ankara’ya yerleştim hala Ankara da yaşamaktayım birçok dergilerde yazım ve şiirlerim yayınlandı birçok ödüller aldım ve 7 arkadaş bir araya gelerek Halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu derneği kurduk Aşık Mahzuni Şerifin Onursal başkanlığında ilk ozanca duruş mücadelesini verdik 18 Mayısta o büyük insanı yüreğimize gömdük ondandı şiirlerin dik başlı duruşu. hala ayın dernekte mücadeleye devam etmekteyim birçok halk ozanları antolojisi çıkardık Ve yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız adlı ilk şiir kitabımı 1999 Mayısında okurlarla buluşturdum ardından.2004 ağustosunda Eylül zamanı 2005 Temmuzunda Sürgün Sular adlı kitaplarımla düşüncelerimi ve sevdalarımı yeniden güzel insanlarla paylaşma amacıyla kaleme aldım. Yeni güzelliklerde Buluşmak üzere........ www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat ABDULLAH ORAL Açı IX AÇI IX Gözlerimde çöl yangını Çoban ateşi saklıyorum nefesimde Yalın alevlerle çırım çıplak Karanlığın ortasına düşmek için Döşümde ki saplı hançer Sıyrılıp çıktığında kınından Nereye yönelir bilmem? O kadar kör ve itaat kar ki ellerim Ayaklarım makam peşin de Sürüklüyor kuyruğunu. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı VIII AÇI VIII Tüm açılar kumpasında emperyalistin Basamaklarını insan oluşturuyor Tam yüz seksen derece Ne yana dönse kölesi üreten Açılarımız keskinleştirilmiş makas Biz ki kendi açılarında daraldıkça Boğazı sıkılarak Devam etmekteyiz Bizden olanın kafasını koparmaya. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı X AÇI X Salyangozlaşanlar Simdi daha sıkı sarılıyorlar kabuklarına Bukalemunlar Renk değiştirmeğe devam ediyor hala Nabzını sınıyorum damarlarımdaki kanın Fırtınalar kopuyor içimde Pınarlarımdan dökülen kan Fırat Dicle der iken Nil oluyor dolanıyor Arap yarım adasında Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı I AÇI I Ne zaman daraltmaya çalışsam Yaşama bakış açılarımı Yalnızlık türküsü tutturur martılar Balinalar kıyıya vurur Ellerim tutsak Bedenim sürgün Deniz boynu bükük kalır. Başlar dalgalar içten içe dökülmeye Kumsallar eteklerine sığınır dağların. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı II AÇI II Kendi içinde dağılan duygular Yayılıyor kentin yoksul varoşlarına Çocuk gülüşüyle karşılayarak yarınları Uzak sınırların ılık rüzgarlarını taşıyor bulutlar Az sonra Afrikalı bir çocuğun açlık gülüşleri dökülür Irak ta vurulan bebelerin ilk çığlıkları Yaralı hüzünler koşuşturmakta bizim sokakta Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı IV AÇI IV Unuttum kendim için Kendimden öte bir şey düşlemeyi Gözlerim siyanür vurgunu Bergama Umutsuzluğun son durağında Dirildi acılar Hani nerde rüzgar kanatlı atlarınız Patlamaya hazır düşlerimden Kusursuz gelecek kopyalıyorum Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı V AÇI V Yarına bir adımlık yol Bir türkü boyu sevda kaldı Korku cesaret kıskacında Cellat can dileniyor. Yakındır ipini çekecek korkunun Acılardan sıyrılıp gelen bizim çocuklar Rengini yitirmiş kentleri Gök kuşağına boyamak için Alın terler ile karıştırdılar kanlarını Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı VI AÇI VI Kos koca dünya Bir avuç asalağı doyurmaya çalışıyor İşbirlikçiler bir taraftan Leş yiyiciler diğer taraftan Taze kan tat maya çalışıyorlar Yoksul halkların sırtından Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı VII AÇI VII Şimdi tarih yazmaya çalışır birileri Titreyen eller tutmayı başaramaz kalemleri Her şeyin başlangıcındayız Hiçbir şeyin sonu değil henüz Gör nasıl yaratır üreten kendini yeniden Kabuğuna dokunsun yeter ki gün ışığı Dişlerin de Meneviş rengini taşır Elma kırmızısı Ayva sarısı Tavlanmış çeliğin. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı XI AÇI XI Şakaklarımdan yüreğime iniyor beynim Acıyı ayrılıklardan tanırdım önceleri Şimdi Beşiklerini Misket bombaları vuran Çocuklardan bilirim. Nasılda fırlatır gözlerine amerikan köpeklerine Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı XII AÇI XII Kaç tetikte yanılan bir parmak Bir gün düşünmeli kendini de yoklamayı Kurşun kavisli yankısını Bırakarak boşluğuna rüzgarın Oturur yüreğine hedefin Hiç sormaz doğru bir yerde miyim Düşerde kursağına süt kokan bebeğin İlk gülüşü kalıverir Henüz dişleri çatlamamış dudağında Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı XIII AÇI XIII Ne güzel söylemiş şair Kardeşin duymaz el oğlu duyar Eloğlu gelir vurur seni Yine eller duyar sesini de Kardeşin duymaz Ve ezanların,ı eksiltmezsin ya İnandığın Tanrıya da ulaşmaz sesin Çölün ortasında bir başına yalnız Ekin eker gibi bombalar ekilir toprağına Kendinden başka dost bulamazsın Önceleri dokunur kanına ya aldırma Baksana inancını paylaştıkların Adlanmaktalar canına. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açı III AÇI III Yara sarılmaz zamanların kıyısındayım Ağıtlar yakılır gidenlere Kalanlar sus pus Hatırlamıyorum Nereden öğrendim perspektif bakışı Bir çocuk vurulsa dünyanın öbür ucunda İnce kıyımlara düşer yüreğim Tutulur nefesim Tarifsiz kalır acının resmi. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat AÇI: Eğer Bakmayı UnutmuşsanAÇI: Eğer Bakmayı Unutmuşsan- Asla Görülmesi Gerekeni Göremezsin.. Ne zaman daraltmaya çalışsam Yaşama bakış açılarımı Yalnızlık türküsü tutturur martılar Kendi içinde dağılan duygular Yayılıyor kentin yoksul varoşlarına Çocuk gülüşüyle karşılayarak yarınları Uzak sınırların ılık rüzgarlarını taşıyor bulutlar Az sonra Afrikalı bir çocuğun açlık gülüşleri dökülür Irak ta vurulan bebelerin ilk çığlıkları Yaralı hüzünler koşuşturmakta bizim sokakta Yara sarılmaz zamanların kıyısındayım Ağıtlar yakılır gidenlere Kalanlar sus pus Hatırlamıyorum Nereden öğrendim perspektif bakışı Bir çocuk vurulsa dünyanın öbür ucunda İnce kıyımlara düşer yüreğim Tutulur nefesim Tarifsiz kalır acının resmi. Unuttum kendim için Kendimden öte bir şey düşlemeyi Gözlerim siyanür vurgunu Bergama Umutsuzluğun son durağında Dirildi acılar Hani nerde rüzgar kanatlı atlarınız Patlamaya hazır düşlerimden Kusursuz gelecek kopyalıyorum Yarına bir adımlık yol Bir türkü boyu sevda kaldı Korku cesaret kıskacında Cellat can dileniyor. Yakındır ipini çekecek korkunun Acılardan sıyrılıp gelen bizim çocuklar Rengini yitirmiş kentleri Gök kuşağına boyamak için Alın terler ile karıştırdılar kanlarını Kos koca dünya Bir avuç asalağı doyurmaya çalışıyor www.antoloji.com - kültür ve sanat İşbirlikçiler bir taraftan Leş yiyiciler diğer taraftan Taze kan tat maya çalışıyorlar Yoksul halkların sırtından Şimdi tarih yazmaya çalışır birileri Titreyen eller tutmayı başaramaz kalemleri Her şeyin başlangıcındayız Hiçbir şeyin sonu değil henüz Gör nasıl yaratır üreten kendini yeniden Kabuğuna dokunsun yeter ki gün ışığı Dişlerin de Meneviş rengini taşır Elma kırmızısı Ayva sarısı Tavlanmış çeliğin. Tüm açılar kumpasında emperyalistin Basamaklarını insan oluşturuyor Tam yüz seksen derece Ne yana dönse kölesi üreten Açılarımız keskinleştirilmiş makas Biz ki kendi açılarında daraldıkça Boğazı sıkılarak Devam etmekteyiz Bizden olanın kafasını koparmaya. Gözlerimde çöl yangını Çoban ateşi saklıyorum nefesimde Yalın alevlerle çırım çıplak Karanlığın ortasına düşmek için Döşümde ki saplı hançer Sıyrılıp çıktığında kınından Nereye yönelir bilmem? O kadar kör ve itaat kar ki ellerim Ayaklarım makam peşin de Sürüklüyor kuyruğunu. Salyangozlaşanlar Simdi daha sıkı sarılıyorlar kabuklarına Bukalemunlar Renk değiştirmeğe devam ediyor hala Nabzını sınıyorum damarlarımdaki kanın Fırtınalar kopuyor içimde Pınarlarımdan dökülen kan Fırat Dicle der iken Nil oluyor dolanıyor Arap yarım adasında www.antoloji.com - kültür ve sanat Şakaklarımdan yüreğime iniyor beynim Acıyı ayrılıklardan tanırdım önceleri Şimdi Beşiklerini Misket bombaları vuran Çocuklardan bilirim. Nasılda fırlatır gözlerine amerikan köpeklerine Kaç tetikte yanılan bir parmak Bir gün düşünmeli kendini de yoklamayı Kurşun kavisli yankısını Bırakarak boşluğuna rüzgarın Oturur yüreğine hedefin Hiç sormaz doğru bir yerde miyim Düşerde kursağına süt kokan bebeğin İlk gülüşü kalıverir Henüz dişleri çatlamamış dudağında Ne güzel söylemiş şair Kardeşin duymaz el oğlu duyar Eloğlu gelir vurur seni Yine eller duyar sesini de Kardeşin duymaz Ve ezanların,ı eksiltmezsin ya İnandığın Tanrıya da ulaşmaz sesin Çölün ortasında bir başına yalnız Ekin eker gibi bombalar ekilir toprağına Kendinden başka dost bulamazsın Önceleri dokunur kanına ya aldırma Baksana inancını paylaştıkların Adlanmaktalar canına. emperyalist savaşların karşısında ne kadar sağlam durursak emperyalizmin yıkılışı okadar kolaylaşır ve Özgürleşir Dünya Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Açık Tut Açık Tut Bu şehir ne varsa alıp götürüyor benden Bir sen kaldın benin için Birde şu eğnime giydiğim ağır hantal beden. Ne olur sende kapatma yüreğini. Zaman zaman açık tut sığınağımın kapısını Deliliğim seninle sadeleşiyor Bir tek sende huzur buluyor yıpranmış duygular... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Adı Bende Kaldı Adı Bende Kaldı Gönül bahçemizde konca gülleri Biz barış dedikçe kırdılar canım Çürüdü yanlarım tuz basa basa Kirli tütün ile sardılar canım Bak ne hale koydu barış babamı Açlık ısıtmıyor kışta odamı Özgürlük yolunda onca insanı Barış dedi diye vurdular canım Barış aranır,mı ırkçı Nazi de Adı bende kaldı kendi mazide Sivas madımakta Maraş gazide Külümü rüzgara verdiler canım Yıktıkça emekçi gönül dağını Filizkıran vurdu dostluk bağını Nasıl unuturuz utanç çağını Gülleri dalında kırdılar canım Doğduğumuz yerde doyurmadılar Yaşlı çocuk diye ayırtmadılar Yönetenler halkı kayırmadılar Bizi diyar diyar sürdüler canım Yaşasaydı tanrı derdi ey insan Onca zulümlere nerede isyan Barış istiyorsan önce savaş sen Onlar seni suskun gördüler kulum Dokunmazsa insan sabuna suya Kalırsın yirminci yüzyılda yaya Ondandır yıllardır kapitalist dünya Başımıza çorap ördüler canım Globaliz imle zulüm değişti İki yüzlü dönek yoldan sıvıştı Vurgun,i barış der onlar savaştı Halkın defterini dürdüler canım…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Adı yok barışın ADI YOK BARIŞIN Doğan bebeğimize Adını verdik barışın İki gün doyurduk Üç gün aç koyduk Altıncı gün Utandırdık yaşamdan Yedinci gün öldü açlıktan Sonra savaş verdik Bebeğin ilk adını Tanklarla toplarla ezdiler Sapanlarımız Henüz kozasından Çatlamadan kopardılar Al kızıl gülleri Güneşten bile utanmadan Nihayet ikiz doğdu bebekler Birinin adı savaş Diğerinin adını barış koyduk Kardeşçe yaşanası bir dünya için Barışı çok sevdik Unuttuk savaşı Diş damağı parçaladıkça Kendi etini kanattı tırnaklar Kanatlarımıza ölüm düştükçe Parçaladık yüreğimizi Unutmuşuz kendi savaşımızı Sürü kervanına katılmışız yaşamın Her çoban kendi kavalını çalıyor Her ağa kendi kırbacını Ağrılarımın üstüne vura vura Ondandır yoksul yanlarımda Amansız dolaşan bu ölüm Acının gözyaşı Yol yol olmuş Yarına kanamakta Dünyanın yoksul yanlarında Gün ağırmadan Hançerlenmiş sevdalar Üşümüş gülüşler asılmış Dişlenmiş dudaklara Bizim sokaklarda Adı yok barışın www.antoloji.com - kültür ve sanat Ağır hantal elleriyle Gözlerini yumruklayan emekçi Yitik bir bilinçle Kırık bir dirençle Kaldırıyor başını güneşe Bilinmez değildir hiç bir şey El gövdede kaşınan yeri bilir ya Bizim ellerimiz bize yasak... Doğaya can verenler Koparılmış kendi toprağından Kendi barışından bir haber Kölesi suskunluğun Şimdilerde Yüzünü yitirmiş insanlar yürüyor Kendi gögün den uzak uçurumlara Umutları sürgün avuçlarında Ve adına barış diyorlar İnsanı kahreden Bu duyarsız yaşamın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 2002 Adın yazılı güllerimde ADIN YAZILI GÜLLERİMDE Yaşını yitirmiş bir ömür uçar Hasret büyütürüm ellerimde yar Ölümlerden korkmaz şair yüreği Sevgi büyütürüm ellerimde yar Sevdalar içerim sensizliğimde Bir parça gökyüzü susuzluğumda Bülbüller uçuşur yalnızlığımda Güller secde kılar yollarında yar Güneşi yitirir sensiz gündüzler Dağları üşütür gayrı yıldızlar Şiire tutunur üşümüş yüzler Yokluğun ağrısı kollarımda yar Usumda geçmişin saklı izleri Bitmez mi bülbülün güle nazları Vurguni kış yaşar sensiz yazları Bak adın yazılı güllerimde yar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ağıt Halayı Ağıt Halayı Yumuklarıma sıkılan kahırlarım var Damarlarıma zehir kusuyor gözlerin Derinlerimde bir ateş yanarSana susacağım /öfkeni haykırana kadar Yasak ettim kendime umutsuzluğu Bu coğrafyada yeniden çoğalarak Son sözü söyleyenler belirleyecekler Sevdanın gerçek sözünü Buraya kadarmış dey ipte dönmek yok Kuşatsa da karanlıklar-buradayım işte. Söylemek için özgürlük türkülerini Ağıtlarını halaylara katarak halkların. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ağlama Ağlama Sen ağlama dayanamam Nehir olurum Coğrafyasına sığmayan Silip götürürüm sokaklarını Hüzün akşamlarının.. Ağlama Gözlerimin nehirleri vurulur Ardında derin izler bırakır hüzün Sende tutuklu kalır bir yanım. Ağır gelir göz yaşların Dayanamam Ağlama bebeğim Sen ağlarsan ben ölürüm. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ah Şu Çanakkale AH ŞU ÇANAKKALE (Taşlama) Çanakkale geçilmez dedik ya biz Yoksa ki ciddiye alan mı oldu Özelleştirmeye verdik ya tam hız Gidemeyip geri kalan mı oldu. Kuruldu yurduma dört yandan kapan Ki Hakkıdır milletin hakka tapan Ama biz satılmaz demedik vatan Yoksa ki satmadan çalan mı oldu. Halkımız görmesin diye kötülük Doğudan batıya her yer satılık Çanakkale kaldı birde şehitlik Şehitliğe talip gelen mi oldu. Öyle basıp geçme toprağı tanı Biz ki çoktan sattık altta yatanı Derler ki sıkıysa kurtar atanı Yurdu sattığımız yalan mı oldu. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Al beni AL BENİ Alıp kaçırmam mı seni yar Şu bizim dağlara dağlara Menekşeler çiçek açmış yar Serilmiş yollara yollara Çiçek devşirsem yollarda Arı bal eylesin dağlarda Ateşin yanar dudağımda Sar beni kollara kollara Gönül bahçem od oldu yanar Bir ok değdi yüreğime kanar Eteklerinden gül derem yar Al beni bağlara bağlara Vurguni‘yim kurban olam yar İster isen kölen olam yar Dizlerinde yatıp ölem yar Sonra çal taşlardan taşlara Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ala Deli ALA DELİ Ne kaldı ki bize bahardan yazdan Yokluğun hüznünü taşırım dostum Duydun ala deli göçmüş dünyadan Haberin alınca şaşarım dostum Yürek mi dayanır sana yakmaya Esmişte sam yeli vurmuş yaprağa Kolay mı tarihi gömmek toprağa Türkülerde seni yaşarım dostum Koncayken dalında solmuşsun gülüm Ne garip şey şu Allahsız ölüm Kol kırık baş bükük tutmuyor elim Sarılmaz yaramı deşerim dostum Vurguni! yem kanar gözlerim selde Bülbüllerin ahtı kalırmış gülde Ala deli türkün söylenir dilde Yollarında aşka düşerim dostum Kasım 1997 Mahzun! i şerifin seslendirip müziğini yaptığı Çeşmi siyahımın yazarıydı Ala deli anısı aramızda yaşıyor. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Alabora Alabora Engin mavisine daldım suların Kanadımda rüzgar yelken forayım Açılır çizgiler derin gözlere Serin kıyılarda alaborayım Okşanır duygular aşk denizinde Gözlerim mavinin yakamozunda Tuzlu sular yanar durur genzimde Serin kıyılarda alaborayım Kadife dokunuş okşar göksümü Albatrosların aşk sevda mevsimi Sekerek sulardan buldum neşemi Serin kıyılarda alaborayım Vurguni’yim düştüm denize yorgun İçimdeki sevda yar sana sürgün Gözlerim sularda maviye vurgun Serin kıyılarda alaborayım… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Alacalı şahin ALACALI ŞAHİN Bir ölüm sessizliği düşmüş sanki dağlara Ne bir kanat sesi var,ne de yaprak kıpırdıyordu. Sanki soluğu kesilmişti rüzgârların, kuytularında cellatlarını saklıyor dağlar. Havada kan ve barut kokusu, ağır ağır yürüyorum dağların dar patika yollarında. Ayak seslerimin hışırtısı ürpertiyordu yüreğimi. Yollarda kan izleri, az ileride fundalıktan gelen yaprak sesleri, tırmalıyor kulağımı. Belki pusu kurmuş bir düşman, belki de yaralı bir hayvandı. Umutlarımdan başka kaybedecek ne vardı Yavaş, sakin adımlarla yaklaştım fundalığa, sessizce kaldırdım yaprakları. İki küçük göz ilişti gözlerime. Vurmuşlar kanadından bir alacalı şahin yavrusu. titrek bir bakışla bakıyor gözlerimin içine. Belli ki de ölüm korkusu düşmüş yüreğine içim geçti birden. Şahinin çaresizliği düştü gözlerime. Ve sessizce fısıldadım kulağına, seninde mi alacalı şahin, seninde mi cuntalar kuşattı ülkeni. Aynı umutlar içinde aynı acıları paylaşıyorduk. Yollarımız kesilmişti giderken özgürlüğe.Ünye. aralık1980 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aleni ALENİ dingin yaz gecesi gebe yeniye giyindi muson yağmurlrını gök özgürlük ve kararlılık güç belleğimizde çarpışan, karanlığın içinden yürüdü imgeler kul ve efendiliğin bitimine doğru kiminle olursa olsun us Gördüğü kendisi. içindeki çelişen dürtüler başkasının başlayan monoloğu Oysa yüreğim sana göç ederdi Gözlerin nerde haniya ellerin yürüyor öz bene doğru, kendine muhtaç ben. veriyor sevgisini ve tanımını yıkılacak tabusu elbet su yüzüne çıkana nefretin. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart1992 Alın terim Boğmaz mı Alın terim Boğmaz mı Sofu kader deyip avutma bizi Yoksullara güneş doğmaz mı bir gün Boyu devrilesi büyük patronlar Alın terim sizi boğmaz mı bir gün. Gavur Müslim diye insan kıranlar Hak istedim diye boynum vuranlar Yaşlı çocuk demez soyup duranlar Alın terim sizi boğmaz mı bir gün. Al kızıl kanımı içip semiren Semirdikçe iliğimi sömüren Tıkındıkça hayvan gibi geğiren Alın terim sizi boğmaz mı bir gün. Sanayide katlime gülüp bakanlar Emekçiyi ocaklarda yakanlar Halkı ezip sonra haklı çıkanlar Alın terim sizi boğmaz mı bir gün. Ozan Vurguni der bitsin soygunlar Hiç halden bilir mi halkı satanlar Helal diye yoksul lokmam yutanlar Alın terim sizi boğmaz mı bir gün.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Amele&Köle Amele&Köle Köle ve işçi amele Proleter benim genim Sürülmüş soğuk namluya Kurşundaki emek benim Potalara sürdüm teni Hep zorbalar olur cani Yok sayamazsınız beni Yaratıcı demek benim Öyle tavır takınmak ne Varıp hakka yakınmak ne Bizsiz doyup tıkınmak ne Sofranızda yemek benim Şimdi her şey bana yasak Elim ayağımız tutsak Sınıf bilincinden uzak Ardınızda yamak benim Yokluk içimde sancıdır Ekmeğim tuzsuz acıdır Gayrı boynumun borcudur Bu zinciri kırmak benim Bak ellerim kolum kandır Ey bilinç halkı uyandır Yarattığın tanrıdandır Çatlamış su damak benim. Fındıkta buğday ekinde Vurguni yandım tütünde Ahdim olsun gelen günde Hesabımı sormak benim Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Amerika AMERİKA Yirminci yüz yılı yine Kanla yuğdu Amerika Tüm halkları hedef aldı Halk katili Amerika Emekçi dost suskun durma Her rüyayı hayra yorma Terörist kim diye sorma Aha işte Amerika Jandarması olmuş çağın Yüreğini yakmış dağın Doğudan batıya değin Halk katili Amerika Iraklı’nın suçu neydi Bıçak tam kemiğe deydi Halkım silkin uyan haydi Halk katili Amerika Vurguni der, durmak olmaz Kanar yara sarsak durmaz Kadın demez çocuk demez Halk katili Amerika Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Anadlo esintisi Dağlar ellerinde taşır sancılarımı Gelincik kızılı bir aşk yeşermektedir eteklerinde Demir tavlanır deminde çayın Umut olur Ocaksız ekmeksiz kalışlara Ne yaparsın Anadolu bu Ağıtlarla süslenmiş ezgiler Sancılarını taşır tarihin Binlerce yıldır Dökülen yüreğidir eteklerinden buralarda yaşam kıyıların köklerinden tutunmasıyla başlar Ellerinde yıldız taşıyarak büyürler.. Kanayan dağlar değil. Sessiz bir ırmaktır içime akan Yeniden örgütlemek için baharı Gelincik kızılı sevdalarda Buralarda güneş erken doğar Ilk gülüşlerinden öpmek için çocukların Bak işte Ölüme yatıyor gece Dirilişe uyanıyor şafak Şimdilerde imansız günlerin Ağrılarını yaşamakta bulutlar Ve koyaklarda sürgün bir telaş Ağırır iken tan yeri, Ondandır özgürlük tutkunluğu esen rüzgarların Bu kadar hırçın vuruşu yüreğe. Ürkek kanatların Bukadar susamış ve aç duruşu Dağların.... Nisan 1992 Bizde bebeler Emeklemeden yürürler Bilirler ki yarına geç kalmakta var www.antoloji.com - kültür ve sanat Ve büyürler Ufukların mavisini içerek Gülüşlerini dişleyerek güneşin Barışı taşımak için Kardeş sofralarına Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankara Akşamları Ankara Akşamları Bir başka oluyor Ankara akşamları Hele bir de iş çıkışı OSTİM den Şaşmazdan Sitelerden Sincan’dan Pul pul insan dökülür Ulustan -Kızılay’a Sabahları, istemsiz- halay çeker gibi işe gidenler Kurşun döker gibi yorgun- günün sonunda. Şarapnel söker gibi -yorulmuş vurgun. Akşamın ağırlığı dizlerinde sözler kifayetsiz dökülür kendi içine…. kimisi utancıyla yoksulluğun vurur kendini saadet yuvasına giden yola çocukların üşümüş gözlerindenyudumlamak için çorbasını. Kimisi de aldırmadan hiçbir şeye Koşarak gider meyhaneye Kaybettiği kendini- şişenin dibinde bulmaya Bir başka oluyor Ankara akşamları. Düne sığmayan sevdanın- yarım kaldığı yerdenBaşlar kadeh kadeh- yudumlamaya anılarınıSakarya da akşamcılar. Rüzgarlı hep yarım kalmış bir türküdürBestecisi bilinmeyen. Esmer bir sevda geçer kiminin gözlerinden Yaşanmamış aşkların dışa vurumu. Bas bir gitar tınısında tutunurum,ya şiireuzun bir şiirde kaybolurum. Şimdi sevda kıskacındadır zaman… Bir başka oluyor Ankara akşamları Bazen İş dönüşüHüzünlü gözlerin aşındırdığı kaldırımlarYıkanır- bulutsuz yağan gözlerle. Her kaldırım taşı bir yaralı yürek taşır üstünde her sokak köşesi aşksızlara barınak. kendi içinde kendini yitirir de insan sevgi dilenir yıkılmış gönüllerden. Yiten zamandır ele avuca sığmayan. www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankara Akşamları II Ankara Akşamları II Bir başka oluyor Ankara akşamları Bir sigara yakımına sığmaz gece Dolunaylı bir gece düşlersin her yer sulu serpken -dolu yağar başına silik anılar canlanırher bira bardağının dibinde. Ne söylesen boş Ne söylesem? Her sokak başıayrı yerimden vuruyor hançerini. Git gide duvarlarını zorlayan öz suyum Çıldırıyor damarlarımı patlatırcasına. Şakakların uğulduyor Bakışlarım fırlamak üzere Roketin tetiğine sürmüşüm gözlerimi Bilmem hangi namussuzun yüreğine düşer… Bir başka oluyor Ankara akşamları Ulusta seyyarcılar bir hoş Rüzgarlıda akşamcılar Sakarya da barlar Kızılay da aşıklar bir hoş Sıhhiye de şarapçılar Kuğulu parkta uçuklar Bakanlıklar boyu kaçıklar bir hoş Ata kule de beyler viskisini havyarla yudumlar Seyranda çocuklar çöpte ekmek toplar Bir başka oluyor Ankara akşamları……… Bu şiir’i 1998-28- nisan sabahı uyandığımda avuçlarıma sıkışmış buldum ve hiçbir değişiklik yapmadan bilgisayarıma aktardım sarhoş bir geceden notlar, Ankara akşamları.Abdullah Oral Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankarada Deniz varmı 1 Ankara da deniz var mı 1 Yıl 1972 Altı mayıs şafağına gebeydi gece Ölümün adını kazımışlardı güllere İşbirlikçilerin korku kaçkını bakışlarını Ekliyorum gelen günlere. Gayrı yarım kalan ezgilerin duraklanıp Soluklandığı yer yüreğim. Umut sularına olta atmışlar denizlerin Kıyılara vurmuş özgürlük Dipsiz kuyular gölgesine sığınmış uçurumların Dil yüreklenmiş yusufçuk kuşunun kanatlarında Yüreğini tartar okyanus depremlerinin Albatrosların özgürlük tutkusu… Zaman kendi vahalarını yaratmış Çöl kaçkını bedevilerde Kerbela korkusu Adlanmışlar Hüseyin’in katline. Hırlısı hırsızı ve namussuzu. Gün ağarmadan kesildi rüzgarın suluğu Yaslara düştü Ankara, sokaklar yağmur kaçkını. Sevdayla sahilleri okşayan dalgalar yok artık Süt liman deniz okşamıyor çakıl taşlarını Kara yel vurmuş zafer çiçekle yen dallara Üç karanfil koparılmış dalından/üç kızıl gül. Ve bir şafak vakti Denizin dalgaları kuşatmış Ankara’yı Onların sevda sularına kapıldı yüreğim. 6 mayıs 1990 Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankarada deniz varmı 2 Sorsalar. Ankara’da Deniz var mı? Var dostum var can yoldaşım Hemide en güzeli Denizlerin Denizlerin en güzeli Ankara’da Karadeniz gibi dalgalı Marmara gibi sevdamızın içine akan Akdeniz gibi sevdalı Bir deniz var Ankara’da Hemide dostum Denizlerin en güzeli Kızıl derenin kanlı sularının Karadeniz de coştuğu gibi Coşuyor onun dalgaları Ankara sokaklarında Yalın ayak çırılçıplak halk için var dostum Hemide denizlerin en güzeli Ankara’da Kondu bebeleri umutsuz kalmasın diye Emek sanayide katlolmasın diye Anaların yüreği artık yanmasın diye En güzeli dostum Denizlerin en güzeli Ankara’Karş yakada... karşı yaka sahilimiz sular derya kadartemiz utanmayın bakın beyler dağları kuşatmış deniz.... Mayıs 1986 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Anlarsın Geç Olur Anlarsın Geç Olur Yorgun kaslara hafiflik getirir Kafaları karıştıran çelişkiler Sessizce alır götürür kimliğini Sonra bakarsın aynaya sen kendin değilsindir. İçin geçer dökülürsün kendi bedeninden Başlarsın başkalarını yaşamaya kendinde Buluta kesmiş gök yüzünde belirginleşir duygular Yağmur olur yağarsın, ya.zor olurGayrı gözlerin seni anlatmaz. Sonra tüm ağırlığıyla Çöker üstüne akşamın kasveti Bir bakarsın seni senden alı koymuş Görsel medya denen aptal kutusu Anlarsın yarın değilsindir, ya, Geç Olur… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Anlayamadık ANLAYAMADIK Bir telaşla geldik gideriz beyler Birgün kendimizi dinleyemedik Küf tuttu göz göz kanar yaralar Bir gün kendimizi günleyemedik Teşis edilmesse konulmaz tanı Köle pazarına sürdük biz canı Vurdular boyundan yağlı urganı Haykırmak bir yana inleyemedik Şükür ile aç bebeler avuttuk Hoşgörü sabırla yuğduk uyuttuk Sermayeye ırgat asker büyüttük Bıçak tende saplı kınlayamadık Hizmet ettikçe biz soysuz soylara Düşürdük ateşi yoksul köylere Viski ile havyar sunduk beylere Duru çorbamızı unlayamadık Umudu ektikya gelip yoldular Bizi sürüdiye taşa saldılar Sermaye davulu olduk çaldılar Biz kendimiziçin tınlayamadık Vurguniyim dedim, sürün ve vurun Çekmişim visaya sonunu ömrün Kredisi bitti yapılan zulmün Limit dolmayınca anlayamadık...... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Anneme ANNEME Unuttun gayrı Seni doğurup doyuranı Diyorsun ya anam Belki’de haklısındır Nasıl ifade edilir Seni unutmadığım, Bilmiyorum Yüreğe düşen yangının Alevi unutulurmu? Yada Sineye saplanmış Hançerinin acısı Çıplak ayakların Tavlanmış potalarında Gezinmesi misali Aklımdasın Sana kanıyor ya gözlerim Uzaktasın çığlığımı, Duyamayacak kadar Oysa ben bu şehirde Sana susuzluğumu Nasıl anlatayım bilmiyorum Diyeceğim o ki güzel anam Öyle bir sevdaya düştüm ki Ne ben beni bulabiliyorum bende Nede seni yanımda yanı başımda Bir sürgünüm kökleri çürümüş Bir ağacın yamacında Hangi yana eğsem başımı Güneş yaprağımı döküyor Yel dalımı kırıyor Süte hasret bebeler gibi Kuru köklerimden su dileniyorum gayrı Toprak ağaca küskün Ağaç rüzgarlara Duyuyormusun anne Yelin ıslığında Hıçkırıklaşan sesimi Yağmur bulutları değil Saçlarımı ıslatan Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Temmuz 2000 Antenler ANTENLER Yine yalan söylüyor antenler Paletlerin izleri duruyor hala Göğüs kafeslerinde çocukların karakış beklerken önünde geleceğin zorluklarla karşılaşan özne yüz yüze yürümekle tek başına dışardan beklenen “çözüm” boşluğa bakıyor yorumsuz değer katılamayan yaşam tüm katılığıyla belirmiş durur hasta adam gibi geçkin yer açmaya çalışıyor kendine.. bazen kalmıyor başka bir şey durmuş anın sınırına gelinmiş yokluk Zulüm yine bilemekte boynumuzda Kanlı bıçağını Biz yine umarsız tavırla düşeriz yollara Antenler yalanlarına devam etmektedir hala… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 1s Eylül 2004 Ara Beni ARA BENİ Dost beni görmek dilersen Alanlarda ara beni Haksızlığa baş kaldırdım İsyanlarda ara beni Yüreğimde derdi kalan Özgürlük düşlemi kuran Sevda ile tele vuran Mızraplarda ara beni Yoksul halk için söylenen Söz olup sinemi delen Dizeleri alevlenen Türkülerde ara beni Kavgam yüreğini sarsın Varsın fırtınalar olsun Nevruz ateşler yansın Baharlarda ara beni Varoşlardan akan selde Halkın haykırdığı dilde Güneşin doğduğu yerde Şafaklarda ara beni Vurguni! yem dost bu ne hal Yüreğini alıp ta gel Ilgıt ılgıt eserken yel Rüzgarlarda ara beni Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ara Ki Bulasın Ara Ki Bulasın Sen gideli burada kahır çekilmez Hergelen vuruyor taşı sevdiğim Dertler katar oldu gayrı çekilmez Taşlara mı vursam başı sevdiğim Yar diye dilimde heceler sızlar Hani nerde canan verdiğin sözler Hasret pınarına döndü bak gözler Gel de dinsin gözün yaşı sevdiğim Ayrılığı özlem hasret zor eden Sevene dünyayı böyle dar eden Beni böyle azaplarda kor eden Seni sevmelerin düşü sevdiğim Ara ki bulasın aklım başımda Bir gün bende durmaz senin peşinde Gündüz hayalimde gece düşümde Deme ki feleğin işi sevdiğim Ben bende değilim seni seveli Beni gösterenler diyorlar deli Gel ki inatla yeşer tek çölü Şilinsin gönlümün pası sevdiğim Ozan Vurguni! yi vurdun derinden Sen yoksun kalmadı umut yarından Dudaklarım yandı aşkın narından Yumruklarım sensiz döşü sevdiğim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aradım ARADIM Unutmadım o son sözlerini Hani beni ararsınız demiştin Bizde gülmüştük Daha erken diyerek Şimdi göz yaşlarımdasın Nasıl inkar edilirsin Aradım ulan aradım seni Hem ide Uyuz itlerin Bir sığınak aradığı gibi Aradım Söyle ne geçti eline Böyle zamansız çekip gitmekle Acılar limanına, zincirledim yüreğimi. Aradım sevgili dost Aradım seni.. Halt ettin ölmekle...... Can dostum Bayram KARAKUŞ’ un ardından Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Arayış ARAYIŞ Kendi içinde yuvarlandırılarak artık durdu kırılıp dağılan düş akıllı istence bıraktı yerini aç gözlülük panik yaşantıları derken kriz dindi çözüme gidecek çaba salya sümük bir başka anlamda, arınacak zulüm. öyleyse! ; yapılması gerekenler hayali içi boş söylemlerle avutulmakta ezilenler bilendiğim yüzeyinde sınırlarımın oyun alanında dönüştürülmeli özgürlük kavgası gerçeğe... ve yeni şiir aranmaya başlanmalı barut yanığı gözlerim dökülüyor ellerime Fark eder mi şu yada bu habersizken neyi hissettiğimden doğumum boyunca kendimi yaratışımın. Şiirlerini yazmalı elbet.. Fırtına vurgunu albatrosların çığlığı Örter yaralı denizlerin yakamozlarını Kendi kendini yaralayan değirmen taşı batağında nesnelerin ve öznelerin döner ikileminde varlık ile yokluğun Zırlayıp duruyor yelkovanı bozuk saat Gelgit oldu kafamda tırlayan“us“ Eceliyle dansa durmuş bilinç. Harmanlamakta üreteni zulmün potasında Yaralı mayıslar tanığıdır on beş on altı haziranın Ellerime çarparak kayıp gidiyor avuçlarımdan öz benlik ardında kırık düş, yaralı bir yürek bırakarak. herkes yerini almış çarpık toplumda büyük güç,elinde tutuyor sevgi tekelini. küçük parçalara bölerek Aileleri muhtaç ediyor tikeli kendisine. vakit geçkin olsada, bitmemeli “sevgi” arayışı. madem yok bir diğerine başvurmaktan başka çare, bireysel çözümlerde nihayet bir” insan” var. eriyip kaybolmamalı,umutsuzluklarda. www.antoloji.com - kültür ve sanat ŞUBAT 2001 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Arkadaşım hope ARKADAŞIM HOPE Şimdi şuan neredesin bilmiyorum Kim bilir Hangi yoksul sofrasında Uzak düşleri doyurmaktasın Neden bu kadar uzaksın benden Bir selamın bile gelmiyor gayrı Sensizlik boğuyor kahrediyor beni Bu kadar yalnız değildim seninle Seninle bir başkaydı yaşam Bahar bir başka güzeldi Simdi sensizlik doluyor gözlerime Şimdi şuan neredesin Gayrı çık gel Otur düşlerimin orta yerine Arkadaşım hope Seninle yaşamak güzeldi Sen vardın yorgun sancılı gecelerimde Cıgaramın dumanında sen İçtiğim suda sen vardın Ekmeğimde aşımda sen Sen vardın kavgamın içinde Güzeldi yarı ağlamaklı gülmek senimle Geceye türkü yazmak Umut devretmek yarına Şimdi yokluğunu sindiremiyorum içime www.antoloji.com - kültür ve sanat Ben mi terk ettim seni Yoksa sen mi terk ettin beni bilmiyorum Bildiğim tek şey var Ben sensiz yapamıyorum arkadaşım hope Sensiz olmak Bir bardak su da boğulup gitmeye benziyor Hafif rüzgarlarda Taşlara çarpıp parçalanmaya Kırılmaya benziyor boş bir kadeh gibi Geceler Başımda asılı ölüm gibi sensiz Gel de kurtar düşlerimi azaptan Seninle ölmek olsun gelişinin adı Seninle ölmek Ölüm bile ağrıma gidiyor sensiz Arkadaşım hope Temmuz 2001 (hope) Umut. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Arzular Arzular Yine sensiz akşamın serinliği başlıyor Kahreden bir günün ardından Salkım salkım takılıyor Gözlerime özlemler. DudaklarımdaEsmerleşen buruk tadı sensizliğin. Genzimi yakan dumanlar yükseliyor Tenimi alevlendiren arzular! dan… Sensizliği yudumlarken bulutlardan Göz kırpan yıldızlarınlaGök-yüzün doluyor gözlerime… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Asi çocuklar ASİ ÇOCUKLAR Zulüm işsel öz gerçeğinde insanın saflıkları yok olan buyruk ölüm yağdırıyor çağına. yanık şafaklarda örselenir dökülür cehalet uygarlıklar üstüne. hani nerede bu kentin asi çocukları acılara tutunmuş türküler kalmış onlardan geriye. yitirmiş mavisini güz yangını bulutlar hangi düşün tutsağıyım hangi sevdanın yorgunu. ezgileri içine akan bir nehir savurur beni kollarından hiç hesapta olmayan sulara. Boynumda yağmur lekeler Ele verir uçarı çocukluğumu. Öfkem ile bilediğin sesim kalır yarınlara Varlığı henüz keşfedilmemiş.. Hani gönül yaralarınız Hani nerede bu kentin asi çocukları… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Asil hayat Asil hayat Kızıl dağların ayaklarını yıkadığı Nehir yataklarından içtim Sevda suyunu Düştüm ateşli yollarına özgürlüğün Ey asil hayat Ellerinde güneşi taşı odama Utansın kara yüzünden duvarlar Açıver kanatlarını üstüme Göksümde sevdanı sakla Yalnız Koyma beni Vazosunda unutulmuş Karanfil gibi Kalkıp dönüver şöyle bir Savrulsun gök yüzü Tutuver Küllerimi elinden Götür doğduğum yere Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ask Değilse Ne Sensizliğe alıştım diye mi? Çattın kaşın yar. Ben her şeye alıştım da Bir sensizliğe alışamadım. Bakma esmer bakışlı gülüşüme Söyle içime dökülen bu kızıl sıvı ne Ya bu sürgün sevda ya bu hasret Söyle nedir bedenimi saran bu yangın Aşk değil de Ne Sensiz Göklerin bulutları sığınır gözlerime Usulca dökülür sensizliğe yanaklarımdan zaman Sağanağın nehirleştiği sel yatakları Özlemlerimi taşır sana Çarpa çarpa kıyılarına yüreğin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aşk aşk Çocuksu yalnızlıklarla Islıklıyorum yıldızları. Şarkılarını koymuşum sesime Dudaklarımda izi kalmış hasretin Gözlerindeki yasak sevinçlerin Tutsaklığında yüreğim Alı koymuşsun onu derinlerinde Bir türlü beni senden söküp alamıyorum Yağmurun türküsünü bitirsem Rüzgarın türküsü başlar….. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aşk’a Davet Aşk’a Davet Ellerinden tutuyorum akşamın Örtüyorum kentin üstünü. Başlıyor sokak lambalarıGüz kırparak kışkırtmaya aşıkları. Saatler ilerledikçe Aşka davet erer büyülü bakışlar. Arzuların titreştiği ılık dokunuşlarla Nefes nefese Çiçeklenir sevgiler Ardından sokaklardan odalara taşınır aşklar. Tenin tene sürtüşmesiyle Dökülürüz yaşamın çıldırtan labirentlerinden. Çırılçıplak tanyerinin ağardığı yere. Ve sonra Sütliman deniz durgunluğu Sabaha yorgun düşen kollarda. Yeniden mayalanmaya yüz tutar sevgiler… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aşkın Darı Aşkın Darı Bir aşk için gönlüm güzel elinde Bükülmez sanırdım büküldüm işte Nice fırtınalar rüzgarlar geçtim Yıkılmam sanırdım yıkıldım işte Sevdaya varsaydı önce kollarım Yıkılmazdı yari sarsa kollarım Dökmezdi zamansız yaprak dallarım Sonunda dalımdan döküldüm işte. Vurguni söz geçmez oldu gönlüme Ateşten gömleği giydim eğnime Yar zülfünü taktı ince boynuma Bir aşkın darına çekildim işte Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Avuçlarımda ki umut Avuçlarımda ki umut Düşlerinin ardından koşan adam iki boş sokağın kesiştiği yerde tek başına kala kalmıştı. sokak lambaları sarı mum ışığı misali yansımasını yüselt mekteydi göğe doğru. ve içinde tutuşan büyük aşkın yalımlarıyla apak tı gözleri. saplanıp kalmıştı derinliğine karanlığın. göğün uzak yerlerinden iki ışık sızıyordu gözlerine. yeşili anılarla aşkı canlandırıp acı veriyordu. küçük kırmızı olanı. avuclarında, ki umut. usulca kapadı avuçlarına parmaklarını cebine götürdü elini uğrunda soluklanacak birşyler kalsın diye yarına..... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ay Geceyi Işıtmaz mı Ay Geceyi Işıtmaz mı Zamansız karayel vurdu Aşk yüreği acıtmaz mı Karanlık sardı geceyi Ay geceyi ışıtmaz mı Nerede kaldı izlerim Işık seçmez kör gözlerim Dermansız tutmaz dizlerim Ay geceyi ışıtmaz mı Ateşlerde yandı sözler Usumda savrulur közler Karanlık yüzlü soysuzlar Ay geceyi ışıtmaz mı Elbette doğacak güneş Dağları saracak ateş Halkı için düşerken baş Ay geceyi ışıtmaz mı Yaptığımı kar sayanlar İşçi kanıyla doyanlar Vurguni halkı soyanlar Ay geceyi ışıtmaz mı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ay Suya Düştü Yar Korlandı Gece yaktılar ey gönül seni derinden Dumanın tüttükçe harlandı gece kurdular aşkına mahşer divanı Ay suya düştü yar korlandı gece gündüzden geceye taştı bak hüzün yolların çıkmazda gülmüyor yüzün saman yolu bitmez ömürden uzun Ay suya düştü yar korlandı gece sevda dağlarını kuşatmış duman çığ düşer ömrüme demem el aman ölsemde yolunu gözlerim canan Ay suya düştü yar korlandı gece sevda yangınına neylesin sular vurguni içime döküldü sırlar derde derman değil gayrı asırlar Ay suya düştü yar korlandı gece Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ayaklananlar var AYAKLANANLAR VAR Karanlığa gömüyorlar, umutlarımızı. Yılanın diş yarasından emiyoruz, ışığı. Tırnaklarımızla kazıyoruz hücre duvarlarını. Suyuna zehir konmuş, bıçaklar gibi biledik dişimizi, kaldırdık ayaklarımızı, balçıktan. Karanlık bir mahzenin kapısı aralandı, bir ışık düştü dehlize. Ayaklananlar var, labirentin içinde. Biri kibritini yaktı, diğeri mumunu yakıyor. çaktım sigarama çakmağımı bir ışık düştü gözlerime, yüreğime sevda. öylesine susamışım umuda. Sızan bir ışık umut kapısını aralanıyor, Yarın diyorum… Belki yarından da yakın, tadını çıkaracağız, yakındır… adım adım sokakların. 1991 Şubat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ayferin Ardından AYFER'İN ARDINDAN Odasının karanlık bir köşesinde Asılı resminin üstüne Aydınlık düşlerini bırakarak gitti Ayfer Ne çocukluğunu yaşadı Nede güzel günleri gördü Motorları maviliklere süremeden Düşler denizinden uzak Çocuksu düşlere ulaşamadan Bir gül gibi usulca düştü toprağa Kanayan gözlerin Geceye dökülen Saydam sularına düştü yüreğim Nereye böyle çocuk Sessiz sedasız Elveda bile demeden dünyaya Güneşi utandırdın çocuk Ay ferini yitirdi... Geceye ateş yağdı Sokaklarda yağmur Gökler bulutsuz kanıyor Nereye böyle çocuk Yarım kalan oyunların bitmedi henüz Şimdi körebenin zamanımı Oyun bozanlık ediyorsun Ya acelen ne senin acelen Bu nasıl bir sevda Bu kadar erken Sevdalandın toprağa Daha senin yaşın kaç çocuk Daha senin yaşın kaç Sen ölmeyi kimden öğrendin Bu kadar çabuk Bayramı bile beklemedin Gayrı sabahlar sensiz kalacak Şimdi kapımızı kim çalacak Kim öpecek elimizi Kim alacak şekerini Ya ben kimi öpeceğim Ayfer diye çocuk Ya ben... fazla söze gerek yok Gelecekte görüşmek üzere Güle güle çocuk. www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 30 Kasım 2002 Aygecelerde AY GECELER Gidersen üşür bütün duygular Kuşlar kanat çırpmaz penceremde İnceden bir sızı bir çığlık olur Alevlenir yanar ay gecelerde Gidersen vurulur bütün zamanlar Sensiz kora döner içimdeki nar Ellerimde üşür dağlarımda kar Damar damar kanar ay gecelerde Yoksun ya belalar hep beni bulur Senden geri durmuş bir zaman kalır Akrep dikiş tutmaz yelkovan durur Saat sana döner ay gecelerde Vurguni eksilmez gözümden nemler Sana ayarlanmış bütün özlemler Boşamı yolunda onca gözlemler Yaprak döker çınar ay gecelerde Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aykırılık AYKIRILIK Bütün kutsanmış azizleri inkar ediyordu. Çocuk gülüşüyle karşılayıp ölümleri. tüm dünya ve Rab yüklendi üzerine zamana teslim olmuş delinin, öylece kalakaldı katı, döngü bak işte zulüm çıldırtmaya vardı, delilik istemin yerini bırakırken korkusuna ve damıtılırken ruhun cenderesinde an’ın ne yapmak istersin üstüne açılır yanıt çıkış açılımında noktalandı isyanı,ben’in soğuğum,mu doruğum,mu korkuttu seni her şey bir oyunla başlar orman yangınları,da ve kimse kaçamaz bundan yoksa güven altında oluşun,mu, çekti seni içine erken bunamışça. ah sanat eseri yirmi dört saat şeytanın oldu senin. Canımı doldurdun kanımı süzdün Dudaklarından. yerine bir şey koyamaz duygular,özsüz. gözü arkada kalırdı hani çizimlerin şimdi içsel aykırılıklar asılı duvarlara dehşetle cezalandırıyor kendisini. Şubat 1992 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Babama Alnımıza ölüm vurmuş damgayı Tut güz yaşlarını çözülme babam Düşersem bu kavgada üzülme babam BABAMA Bu kavgadan geri dur diyorsun ya Bunca acıları taşıyamam,ki Onurlu yaşamı senden öğrendim Ben susarsam babam yaşayamam ki Yüreğimde yanan kandil çırasın Bu sevda bu isyan senin mirasın Haksızlığı görsen sende yanarsın Ben susarsam babam yaşayamam ki Bir isyan çığlığı düştü dilime Vururum laf ile sözle zalime Susarsam adlanır zalim gülüme Ben susarsam babam yaşayamam ki Vurgun i bir garip ozanım işte Halklar uyutulmuş kalmışlar düşte Teslim olmuş yurdum haine puşta Ben susarsam babam yaşayamam ki Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bahara Davet Bahara Davet Ateşinde yandığım zamanlardan bilirim Dudaklarında sönen izmaritleri. Karanlıklarda yoğunlaşan bakışlar Sükunete davet eder gözlerimi Nefesim nikotin vurgunu. Günün ağardığı yerde ısınır gülüşler Sevecen bakışlarında ılıman bir gülümseme Bahar çiçek döker yollarıma Havada davet eden çiçek kokuları Sevdasına vurulup düşerim kollarınailk baharın… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Barışı dağlara yazmamız gerek BARIŞI DAĞLARA YAZMAMIZ GEREK Emperyalistler halkı katletmeden Gayrı bu düğümü çözmemiz gerek Tüm Dünya halkları verip elele Umudun resmini çizmemiz gerek Hakikat neferi yalanı sezer Yıkım başladıkça ölüm kol gezer Tüm halklar kardeştir bak sana benzer Kötülük kimden sezmemiz gerek Anadolu erenleri görmüşler Tüm dünya alemi kardeş bilmişler Ikiliği gönüllerden şilmişler Demişler kötüyü yüzmemiz gerek Anlatır acıyla hayat kendini Bazen sular bile yıkar bendini Kaldırak ortadan dört kötü dini Dünyayı kardeşçe gezmemiz gerek Bir sevdadır dağlar yollar yürürken Hayeller tozlanır Çeyiz büyürken Ateş güle döner sular çürürkün Barışı dağlara yazmamız gerek Kaderi değildir halkların açlık Filistin gerçeği ortada açık Babanın kolunda vurulur çocuk Haksızlığa mezar kazmamız gerek Aç çocuk düşmesin gayrı feryada Hiç insan tutarmı bozuk mayada Irakta afganda ve tüm Dünyada Yılanın başını ezmemiz gerek Halklar bölünürken yaban ellerce Bireylik çalınmış kötü kullarca Uzak bulutlara baktık yıllarca Şu zulmü altını çizmemiz gerek Sığmaz oldu zulüm şehire köye Hür yaşamak varken esirlik niye Cehalet barışı yıkmasın diye Karanlık içine sızmamız gerek Hukuksuz barışın getirisi yok Esaret altında halklar oldu şok Vurguni olmadı üreten hiç tok Gayrı bu oyunu bozmamız gerek www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Baskın BASKIN En anlamsız bir zamanda, En şekilsiz bir biçimde Geldiler. Uykularımızın İçine ettiler. Tam da sevda Dolarken yüreğim Tam da uyanışında iken uzun gecelerin Bir hain dokunuşla açılır gözlerim, Ve kelepçelenir ellerim Alırlar götürürler bilinmeyene doğru, Siren sesleri biliyor yüreğimi Eylem kaçkını hüzün sarıyor akşamı Gece kasvetli ağır Renksizliğin gizli mekanı işkence hane Kelepçelerin üstüne sağıyor ölüm acı sütünü Ellerimden düşürmeye çalışıyorlar İşbirlikçiler. Balinaların ağzına ekmeğimi. Bitimsiz bırakarak onca zamanı Son virajındayız kusursuz kaçışların Sustu direnen yüreği onurun Zebanilerin hayvani sesleri çınlatıyor hala koridorları… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ekim 1978 Başak BAŞAK özensiz yaşantılarda yiten özsaygı yorumlanacak bir şey bırakmazken iki aşırı uçta gidip gelen geçmiş kayboluşun eşiğine geldi Emekçi yüreğim Kumpasında işbirlikçi Kapitalisin öylece bakıyor başkalarının çözümüne tutulacak bir yanı kalmadı mı niteliğin Süte doymamış bebelerin Gülüşleri dökülüriken gözlerinden Toprağı öper alınteri emeğin Sabanı mayına deydiğinden beri kırık üretenin. ellerinde yeşerttiği umut Oysa barıştı başağın dünyaya acılan gözü.. Asılmadan tanyerinin kızıllaştırdığı yere.. Ne saban kaldı ne öküz dünden geriye dağların düşünü kurmak yasak bizim ellerde… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Başımda Bir Deli Sevda Ne zaman ağlayan bir çocuk görsem gözlerindeki hüzün bulutlarında kaybolurum. Başımda Bir Deli Sevda Başımda bir deli sevda Dolaşırım gurbet gurbet Yanar şu yüreğim narda Dolaşırım gurbet gurbet Özlem olmuş kanar gözüm Küllenmiş yanmıyor közüm Ağıt olmuş her bir sözüm Dolaşırım gurbet gurbet Garip bir hal gelir başa Güllerim tutulur taşa bülbül feryat eder boşa Dolaşırım gurbet gurbet Vurguni ahvalin söyler Dil matemde yürek neyler Akar gözlerimden seller Dolaşırım gurbet gurbet Zalim gurbet olmasaydı Bağda gülüm solmasaydı Bülbül dalına konsaydı Yanar mıydım gurbet gurbet Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Başka Zamanlar Başka Zamanlar Demek sende kolayını seçtin işin Alıp gidiyorsun başını Yarını olmayan uzaklara Olsun be haydi öyle olsun. Tarih herkesin yüzünü aynı göstermez Bir yanımız tepeden tırnağa hasret Bir yanımız kayıp çürükler içinde Bir yanınız, kendini köklerinden söken karayel. Nereden bilirdim son kez merhabalaştığımı. Vedalaşmadan çekip gittin Hani fotokopi çektirecektin Bugün mahkemen vardı Kazanan sen olacaktın Akşama lahmacun ayran ısmarlayacaktın. Yine yaptın yapacağını Yoksa üç kuruş masraftan mı kaçtın? Yok ben seni bilirim Sen değil kuruşları Milyon liraları umursamazsın. Bilinmez yerlerden kopan fırtınalar saklı Ürkek bir serçenin çığlığında Ola bildiğince özgür Alabildiğince hesapsız Ah nasıl anlatmalı insanlara Fırtınalardan kaçarken Sağanağa yakalanmaları. Bende kendimi alıp kaçsam mı acep başka zamanlara. Şu kahrolası ayazlara aldırmadan. Araladığımdan beri bilinmezliğin kapılarını Derinlik sevdası konuğu oldu gözlerimin Eh pekte uzun sürmez hani belki ardından bende gelirim. Ayaklarım kaçak gezgini evrenin Dolanır durur hesapta olmayan sularda Avuçlarımın uçurumlarında Mavileri çalınmış çınarlar saklı. Yüreği çökmüş, içi geçmiş derinlerde. Demek yollandın ha gidiyorsun yarını olmayan yere Yani hoşça kal demeyecek misin www.antoloji.com - kültür ve sanat Yani böyle selamsız sabahsız Yani vedalaşmayacak mısın sevdiklerinle. Biliyorum hayli yorgunsun, Taşınmazı taşıdın dünden bu güne Kimseler paylaşmadı yükünü Baba şefkatine muhtaçken baba oldun kardeşlerine. Ve bazen en ağır tokadını yedin büyük olmanın. Varsın başlangıçlar içlene dursun ardından Kaç olasılık kaldı ki denenmemişten geriye. Görüyor musun? - diyemiyorum Şimdi güneş başladı senin bıraktığın yerden. Zemheriye inat ısıtmaya yürekleri. Yaptıklarının içinde saklı yapamadıkların Yıllardır koç la bıçak arasında durdu boynun Kim olumsuz bir şey yapsa Kurbanı sen olacaktın. Haklısın taşınamazdı bu sokak kamburu Simdi son virajlarındasın kusursuz kaçışların Bir daha dönüşü yok zamana düştün Gayrı ardından dolu gözler dökülür her dokunuşta…… İrfan kılıç kayanın anısına Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 22 şubat 2006 Belalım Sen Ol Belalım Sen Ol Gayrı gider oldun sevdalı gözlüm Şöyle bir el sala göreyim seni Gözüm görmez oldu yakınıma gel Dokun ellerime sarayım seni Yarsız yüreğimiz yanıyor narda İyiyi görmedik halimiz zorda Dünyanın dengini sardılar sırta Yüküm ol gönlüme vurayım seni Vurguni sevdamı koydun dizime Belalım sen ol yar sen dol gözüme Dudağın ateşi deysin yüzüme Beynimde zamana kurayım seni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bellek BELEK aranılan Gül, özlenen düş sevilmeye başlanan doğa tutuşturdu birden ansızın kıvılcımı benimseyen insanları. bunca yılın savaşımı bir mutluluğa ve bir parça ekmeğe yenik düştü tek öğe olunmayan gerçeklikte hiçbir şey aşamasız değildir sınamasını yapan algı sürekli yenileyecek kendini proletaryanın nasırlı ellerinde belki söyleyecek hiçbir şeyi kalmayacak bitince süresi umduğunun ama herzaman olacak uğruna savaşılacak onurun o zaman işlevine başlayacak kara güdü yol verecek tutsaak beden ayaklarına çözülecek kendiliğinden belekte zincir şimdi o ses çınlıyor beton sınırlarında yüreğimin dili kan ter içinde. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Temmuz 2000 Belli Belli Dumanı eksilmez bu yıl dağların İçindeki yanan korundan belli Ter döker gibi çiğ yağar üstüme Bu yıl hasta dağlar zorundan belli Sızılı bir nehir kanar döşünde Vurulur kaç sürgün ömür yaşında Yaralı bir şahin döner başımda Oda ayrı düşmüş yarinden belli Bülbüller neylesin altın kafesi Tutulmuş rüzgarın hırçın nefesi Türkü olmuş yanık yüreğin sesi Yankısı geliyor derinden belli Ne hale koydun yar aşkınla beni Nasıl sökerim ben içimden seni Vurguni sam yeli yakmıyor teni Gayrı üşütüyor serinden belli.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ben Akar Suyum Ben Akar Suyum Yüzüne çarparak kıyıların Dökülerek geldim sana. Hayat sürgünü bir akarsuyum… Kırılarak çoğaldım ellerinin Sıcaklığına Ben akarsu yum Aktığım her yere, sevda taşırım Ayaklarına koşarım çocukların Yüreklerini dağlamasın diye ateş Islatırım dudaklarını Bir direngen suluk veririm yarına. Vardığım her yerde Umut çiçeklensin diye Sırım sıklım sarılırım toprağa. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ben Hangi Dünyanın Vatandaşıyım Baba BEN HANGİ DÜNYANIN VATANDAŞIYIM BABA İçimdeki bütün kuşlarda kıyıları kirlenmemiş sulara göç var Uzatıyorum elimi bir yıldız kayıyor Günlerdir bir başka bahar yeşermekte içimde Sarmaşıklar duvarsız oluşturuyorlar kendi tünellerini. Bütün sürgün kuşlar tohum taşıyor yarına. Kurtarılmış nisan sanki dünden kalan. Bu nasıl bir rüya bu nasıl bir düş Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba. Üşümüş bir çocuk kaldı İçime dökülen bulutlardan Hüzün Çıldırı ya vardı güneşin koynunda Deniz gözlerinde kıyınınBaşka yarınlara gebe gelecek Önümde aydınlığı evrenin Yüreğimin sevdaları patlıyor mayıslara. Daha kaç kez sınanmalıyım ölümle Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba. Sokak kamburu çığlıklaşan bilinç. Kimlik ağrıları oturmuş yüreğime Belli deli dolu geçer uçarı çocukluğum. İçimde kanayan Bakır yüzlü günlerin ağrısı. Bu yıl bahar ayazın başını çekiyor Ellerime durmaksızın yağıyor yağmur Ben doğarım güneş batar Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba. Nükleer santraller dururken eteğinde dağların Denizler hırçınlaşır azgınlaşır dalgalar Gelenler ne varsa güzel olan Alıp gittiler geriye hiç koymadan Tank panzer hardal gazı derken Demir atlara yüklemişler devşirme korkuları Korkular vururken yaratıcılarını Su küskün zamana dökülür ölü gözlerden www.antoloji.com - kültür ve sanat tamda sevda dönemecindeydiki zaman Sınır boylarında vuruldun annenin karnında Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar.. Ben O Sıratım BEN O SIRATIM Kısır döngüde tek başına kalan Aklı yetmez ama çoktan bahseder İnsanı kamile secde kılmayan Ne bilir hakkı ki haktan bahseder Bütün her şey özündedir varlığın Kuldur sebebi insana darlığın Her çeşidi kötü vallah körlüğün Bazen kayıp’lar dan yoktan bahseder Zerre idim geldim dünya halk oldum Milyonlarca yılda kendimi buldum Adem Havva benim dünkü umudum Kıranlar aç değil toktan bahseder. Gök yere kapandı yürek erittim Korkular içinde Tanrı yarattım Kıldan ince işte ben o Sırattım Bilen geçirdiğim şoktan bahseder Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ben Seni Sevmekten Yoruldum Gayrı Ben Seni Sevmekten Yoruldum Gayrı Bilsem sever miydim zor imiş sevmek Gül gibi solmaktan yoruldun gayrı Diriyken ölmekmiş seni beklemek Ben her gün ölmekten yoruldum gayrı Duvarları söktüm ölü yüzlerden Hayali bir bakış düşer gözlerden Her sabah uyanıp nemli gözlerden Yar seni silmekten yoruldum gayrı Sevdim dedin beni ateşe attın Azaplardayım yar ben sana nettim Geleceksen tez gel tükendim bittim Ben seni sevmekten yoruldum gayrı Vurguni yar sensiz yürek boş bir han Bir yüzünü görsem çıksa tenden can Her gece el açıp yüce tanrıdan Seni dilemekten yoruldum gayrı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ben Susarsam Yaşayamam ki Alnımıza ölüm vurmuş damgayı Tut güz yaşlarını çözülme babam Düşersem bu kavgada üzülme babam Ben Susarsam Yaşayamam ki Bu kavgadan geri dur diyorsun ya Bunca acıları taşıyamam,ki Onurlu yaşamı senden öğrendim Ben susarsam babam yaşayamam ki Yüreğimde yanan kandil çırasın Bu sevda bu isyan senin mirasın Haksızlığı görsen sende yanarsın Ben susarsam babam yaşayamam ki Bir isyan çığlığı düştü dilime Vururum laf ile sözle zalime Susarsam adlanır zalim gülüme Ben susarsam babam yaşayamam ki Vurgun i bir garip ozanım işte Halklar uyutulmuş kalmışlar düşte Teslim olmuş yurdum haine puşta Ben susarsam babam yaşayamam ki Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Beylere bakın BEYLERE BAKIN Ekmeğime kara çalan, Şu kahpe beylere bakın. Ak düşmüş saçları yolan, Şu kötü beylere bakın. Nasıl da korkar barıştan, Sevgiden aşktan dostluktan, Gün be gün halkı ağlatan, Şu kötü beylere bakın. Emekçi kanını içen, İçtikçe göbeği şişen, Ağzı salyalı gezen, Şu kötü beylere bakın. Bizi bize kırdırdılar, Türk Kürt diye vurdurdular, Umutları soldurdular, Şu kötü beylere bakın. Hep Alevi Sünni diye, Aslan boğdurur kediye, Köpekleşir gider yine, Şu kötü beylere bakın. Dansöz gibi süslenen, Çocuk kanıyla beslenen, Vurguni’ye diş gösteren, Şu kötü beylere bakın. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bilinç Sadece sular değil Bu şehirde soluklanan her şey sürgün Yaşam sancılı bir türküdür ağrısı dinmeyen Gün gelir inceden bir meltem eser Yele karışır haykırışlarım Bilinç sulanır iken Döküm hanelerde.. Alevlenir ırgalanan dallarımda çiçekler. Aslan pençesinden dökülen et gibi Potalarda kızıllaşır alın terim Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bir akşam üstü BİR AKŞAM ÜSTÜ Yorgun bir akşam üstü Vermişim sırtımı taş duvara Başımda Düşlerimi sığdıramadığım Sonsuz bir sevda Yıldızlarına asılmış gözlerim Koyu lacivert gökyüzünün Ağrısı dizlerimde akşamın Güneş uzak dağlarına düşüyor Dünyanın Kalemim mürekkep dökmekte Gelecek için Sol tarafımda İnceldikçe büyüyen acılar Hasret türkülenir dudaklarımda Soluğunu yitirmiş esintiler Gayrı üşütmez beni Taşların kırılışını duyuyorum İçten içe çatlayışını Yer kabuğunun Yaprakları titreşmekte Özüne kurt düşmüş ağacın Kökler telaş içinde Kanını emiyor toprağın Kavak ağacında yok zaman kaygısı Yüzünü yitirmiş insanlar gibi O hala Kendinden olmayan türküler söylüyor Bense ateş taşımaktayım Nasırlı ellerimle Gelecek aydınlık günlere Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 3 Temmuz 2002 Bir El Salla Yeter Ölde Ölürüm dağları sırtıma vursalar canım aldırmam sevdiğim gelde gelirim dünya'mı yıkılır olsan yar benim Bir el salla yeter ölde ölürüm aşkın ferhat eder dağı deldirir bu sevda vallahi beni öldürür Bilsen duygularım sana çıldırır Bir el salla yeter ölde ölürüm aşkın deryasına gözünde daldım gönül sazımı yar- hep sana çaldım yüreğimde sevda seliyle doldum Bir el salla yeter ölde ölürüm ses verirmi adın yazsam dağlara bu aşk sığmaz yar bütün çağlara vurguni sermişim postu bağlara Bir el salla yeter ölde ölürüm Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bir Gül BİR GÜL Küçücük yürekte büyük dostluklar Saklısında sevda ile dolduğum Eksilmez mi gözün yaşları güzel Bir gül gülüşüne kurban olduğum Gül ki gülüşünden güller dereyim Seni karanfilden gülden sorayım Bilmem ki yaranı nasıl sarayım Bir gül gülüşüne kurban olduğum Bilirim hüzünlü kırık kolların Bir çıkmaza varmış aşk ta yolların Konuş ki susmasın güzel dillerin Bir gül gülüşüne kurban olduğum Yakma yüreğini mitsin metanet Seni görmeyen o kör göze lanet Yakıp yüreğine etme eziyet Bir gül gülüşüne kurban olduğum Vurguni kulak ver güzel sözüme Akşamın ağrısı vurmuş yüzüne Kanatma aşk için yazık gözüne Bir gül gülüşüne kurban olduğum halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bir sevda BİR SEVDA Bir dal gibi titreşirdik Zemherinin ortasında Tutuşurdu sigaralar Yoldaşların voltasında Of yandım aman Karanlığı yaktım aman Zulmün engin dehlizinde Bir sevdaya düştüm aman Pusu kurmuş yollarıma Gelir üstümüze ölüm İsyan oruçlarındayız Gelmez oldu bahar gülüm Gözlerimde özlem özlem Umut oldu gelen günler Zemherinin ortasında Yanar şu yüreğim yanar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bir Yaz Günüydü BİR YAZ GÜNÜ Bir yaz günüydü kara denizde Alıcı kuşlar semasında dağların Deniz mavi göl gibi durgun Düşlerinde çocuklar dalgaların Dudaklarımda nem Tenimde tuz tadı Şafaktan önce gerilmiş ağlar Denizin yüreğini çekiyoruz Bir kuşluk vakti Bir yaz günüydü Deniz kabuğunu üşütüyordu. Bedenim alevlendi tuzlu sularda Gözlerim sevişmekte kumsalında sahilin Bir yaz günüydü Sevdaya düştü yüreğim Bilincinde bile değil genç kız Gözlerimle onu okşadığımın Maviyi okşuyorum kollarımla Boylu boyunca yatıyorum kumsalına denizin Tuzla dolduruyorum gözlerimi Bir yaz günüydü. Özlemlerimi boğuyorum kara denizde.………… Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bize kaldı BİZE KALDI Yıldız gibi kayarak geçtiler Yivlerinden Yüreklerini çıplak namlulara sürenler Bize kaldı Gün doğumunda vurulmuş gerginlik Suda seken hayatın yansıması Kuşatılmış dağların aşılması Bize kaldı Gecenin yüreğine çoban ateşi yakmak Tutuşturmak özgürlük türkülerini Ayaz gecelerde titrek alevlerle Rüzgarı ısıtmak Bize kaldı Yazılmamış sözleri yazmak Çizilmemiş renkleri çizmek Dingin imgelerle Anlatmak aşkı sevdayı Suskunluğun Çıldırdığı sokaklarda Yorumlamak hayatı Haykırmak haklılığı Bize kaldı Bize kaldı Sokak lambalarının loş ışıkları Kaldırımları ıslatan yağmurlarda Yürümek Yırtıp kanatmak çürümüş yarayı Karbondioksit solumak Zehir içmek Zehir kusmak şehir şehir Dağlara hasret bize kaldı Duyumların yankıları Tuz eliyor gözlerimde Dili kesik suskunluğun Islak öpüşlerde Dişlenmiş dudaklar Kendine çekilmiş ellerde yangın Yürek atışı belirsiz gövdenin Kaşınan yerini yırtmak bize kaldı Bize kaldı boş vermişliğin Yakan ateşi Bulutların öfkesi Güneşin sarı sıcağı Doyumsuz aşklardan Bitimsiz sevişmelerde www.antoloji.com - kültür ve sanat İçimizdeki Dürtüleri Örselemek bize kaldı Geçerken labirentinden gecenin Titreşen dudaklarda Nefes nefese tutkular Geceye yayılan göğüslerde Oynaşan parmaklar Elin elle tutuşması Gözün gözle sevişmesi Tenin tenle sürtüşmesi bize kaldı Bize kaldı tan yeri ağardığında Al kızıl güneşin alnından öpmek... Şubat 1998 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bizim için BİZİM İÇİN Bizim için bir iyilik yap gülüm Bir şiir yaz, yaşamak adına Sözleri sen dizeleri, ben olayım Birlikte silelim düşlerin kabusunun. Yalın bir bıçak gibi saplanalım Karanlığın orta yerine Güneş kuşatsın yer yüzünü Gözlerine aydınlık düşen insanlar 'Görsünler' düşlere zincir vurulamayacağını Bizim için bir iyilik yap gülüm Bir yaşam düşü kur sevdadan yana... Ne hasretle yanan Ne açlıktan ölen çocuk Ne gözaltılar kayıplar Nede işkenceler olsun içinde. Bir sevda düşle ki, Dünyanın öbür ucundaki emekçinin Sevda türkülerini getirsin Rüzgarlar bana Göğüs kafesinde Yürek taşımayanlar görsünler Rüzgarlara 'zincir' vurulamayacağını. Bizim için bir iyilik yap gülüm Bir beste yap gelecek için Yorumu sen, notaları ben olayım Sonra çıkar yüreğini kefesinden Dolunaylı bozkır gecelerinin Ilgıt ılgıt esen yeline bırak sesini Türkü türkü yudumlayayım seni Bozkır esintisinden Fark etmez nerede nasıl olduğum Demir parmaklıklarında ardında olsam Sen dolarsın yüreğime sen Bizim için bir iyilik yap gülüm Bulutlu bir gökyüzünün altında Yağmura bırak Çırıl çıplak bedenini.. Susuz toprak kokularıyla Kokunu taşısın bana bulutlar Çiçek çiçek koklayım seni Şimşekler gözlerinin www.antoloji.com - kültür ve sanat Parıltısını düşürsün hücreme Gök çatlar gibi çatlasın Yüreğimde sevdan Görsünler sevdamıza zincir vurmaya çalışanlar Bedenlerimize zincir vurulamayacağını Bizim için bir iyilik yap gülüm Ara sıra soluğunu katı ver Kapından geçen rüzgarlara O sıcacık nefesinle boğulsun yalnızlığım Benim için bir iyilik yap gülüm Kendine iyi bakmayı 'unutma'. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aralık 1982 Narlı dere Askeri Cezaevi Bizim Yaylalar Bizim Yaylalar Şimdi çiçeklenir bizim yaylalar Buram buram sevgi kokar aşk kokar Bir nefes alırım rüzgarlarından Gül kızıla durur sevda can yakar Gece hayli ağır kasvetli ve zor Şiirler dökmekte ellerimde kor Öfkenin rengi değimli ki mor Zalimin elinden aşk neler çeker Özlemle yollanır yare arzular Sevgisiz çekilmez gece sızılar Dinginleşir aşka durur yazılar Yardan sitem gelir dağları yıkar Vurguni gurbette ah edip yanar Şimdi koyaklarda türküler kanar Hasretin içime akar taş pınar Yoksulluk sineme tuz biber eker… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Boğuluyorum Boğuluyorum Çiçekteyken yaprak dökmeğe başladı bir yanım Önce çiçekler- sonra yapraklar terk ediyor Uçurumlar çağırıyor beni. Tutun ellerimden Çıkarın/girdaplardan yüreğimiBoğuluyorum bu şehirde. Kemirgen sırtlan gibi duygularAşındırıyor insan yanlarımı. Akrep kıskacında soluyor düşler Neden bu kadar karardı her şey Hani nerede insanlar Yılanlar dolanıyor ayak izlerimde Boğazımda kör bir düğüm Boğuluyorum bu şehirde. Yıldızlar kendi içlerine çekmişler İnadına ışıksız sokaklarda ölüm kol geziyor Sokak Lambaları kör Canavar yutmuş loş ışıkları Ay yüzünü saklıyor utancından Boğuluyorum bu şehirde. Avuçlarımda camları parçalanıyor gençliğimin Tırnaklıyorum duvarın solgun yüzünü Parmak uçlarıma dökülüyor eti tırnağımın Kamçılıyor hisleri Arka yüzünü göremediğim Duvarlarla sevişme isteği. Yüreğimi asıyorum başucuma Odama sığmıyor düşlerim Alıp uzak zamanlara götürüyor beni hislerim Boğuluyorum bu şehirde. Nettim size beyler bu kadar acımasız gelmeyin üstüme. Alın sevdiğime-doğduğum yere götürün beni Köyüm kollar boğmazdı.. Çınarlar vardı dağlarımdaYalnızlığa kanat geren. Uçurumları bile yar diye saklardı duldasında. Kayın ağaçlarıBedenlerini siper ederlerdi hain kurşunlara daBana kurşun sektirmezdi.. Yapraklarıyla örterdi fındık dalları üstümü Sularım hiç üşütmezdi Balıklar oynaşırdı derelerde Of Pırıl pırıl sular düşlerimde. www.antoloji.com - kültür ve sanat Boğuluyorum bu şehirde. Yağmur zamanlarındaYakamoz mavisine tutulur deniz. Yunuslar seker kıyılarındaEn görkemli valsları ileAlıp götürürlerdi yüreğimi. Kumsallar beni çağırıyor Özlemlerim kaldı -yosun tutmuş sularda Karadeniz coşuyor yüreğimin orta yerinde Kızıldere gibi kucaklıyor- sırılsıklam özlemler Boğuluyorum bu şehirde. Kararımı verdim kaçacağım bu şehirden Bir hırsız gibi aralıyorum Evimin dışa açılan kapısını. Oda ne Yoksulluk çakal gibi pusu kurmuş kapıma. Usulca cebime götürdüm elimi Çıplak tenimden başka bir şey yoktu Zulüm akrep Zulüm yengeç kıskacında Zulüm fabrika kapılarına asılıEkmeğimdeAşımdaİşimdeyıllardır kan kustum bu şehirde…. Zulüm başucumda. Ev sahibi dikilen karşımda Çocuklar ellerim ayaklarım ve dizimde. Eşimin yaşlı gözleri çalkanıyor içimde. Boğuluyorum bu şehirde………. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Boran Bebek Yüreğimi ellerine koydum bebeğim Al sıcaklığı senin olsun Kapımda deli bir bahar Gelincikler dizildi yollarına Sırasını bekliyorlar nergisler Yakındır tepeden tırnağa çiçeğe bezenir dağlar Sahraya düşen bir damla su gibi düştün Yüreğimde kaynayan volkana karanfiller boy verdi sevda sularından Bir deniz girmiş içime Kanatlarımda albatros Tellerimde “Boran” seninle büyüyor Sevgi sözcükleri dudaklarımda Ne zaman adına ansam, Ey yaşamın uzak yollarından sıyrılıp gelen Gözlerinde hafif izleri kalmış fırtınanın Yüreğinin okyanuslarında Albatrosların kanat sesleri var Kaşlarında yağmur bulutları Bakışların kutsal bir isyan…. Abdullah ORAL 24 02 2005 Dededen & toruna Hoş geldin Boran bebek.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Boşa Akıtmayın Boşa Akıtmayın Bir başkadır evren dünya bir başka Yar diye cananı sarınca insan Sevdamdır dilde gönül aynası Göstermez yüzünü onu kırınca Yaşamın içinden umut derlerim Doktor neşter vurma tene neylerim Bırak gizli kalsın bende sırlarım Ne geçer eline karnım yarınca Boşa akıtmayın damarda kanı Bellekte kalmasın kötü bir anı Nasıl yar dey ipte sarmazın canı Yari bana gelen yolda görünce Hali sorulmaz mı yolda kalanın İmanı olur mu gönül çalanın Bendi yıkılır mı derya olanın Yıkılırmış cahil dosta varınca Ozan Vurguni! yem bilinmez halım Bir meçhule doğru gidiyor yolum Kaç para eder ki dünyada varın Ecel başucuna gelip durunca.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Boşlukta BOŞLUKTA Kırılmayan yanı kaldımı özün hangi dala tutunmuş şimdi yaşam bakış nasıl fark etmiyor artık verilecek yanıt anlamsızlaştı Öznesiyle çelişen hayat Neyi gereksiniyor belki hiç bulamazsın Amaçlarını gerçekleştiremeye bilirsin Sayrılığın açılımında yitebilirsin susan ve kendini ele vermeyen benliğin hangi geleceğe saklıyor kendini gerçek ne hala belirsizken yolun” çıksın tekrar sözlüğünden “irade durduğun yerde kal aksın özsuyun acıyı aşarak açılmalı yüzü güneşin ve isteğini gerçekleştirebileceğin güçle Atılmalısın kavgasına kurtuluşun… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nisan 1995 Bu Gün BU GÜN Kirpiğin okları deler sinemi Şu canım bir cana sevdalı bugün El vurup incitmen dostlar yaramı Benim deli gönlüm yaralı bugün Deli gönül salam seni taşlara Bedenimi sürdün sen ateşlere Karlar yağdırırsın siyah saçlara Bir can cemalini göreli bugün Oy canım bir canım petekte balım Söyle bir can n! olur bu benin halım Bak yeşile durdu kuruyan dalım Aşk ateşi beni saralı bugün Bir can gözlerinde yandım kavruldum Sevda sellerine düştüm savruldum Yurtsuz kaldım elden ele kovuldum Bakışından güller dereli bugün Alev oldu kaynar damarımda kan Tutuşur geceler ağarmıyor tan Vurguni! yi narda yakarsın bir can Şu gönlümü sana vereli bugün Temmuz 1995 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bu sabah BU SABAH Bu sabah dizlerime yatırdım baharı da Güneşi emzirdim gözlerime Nefes nefese bıraktım Sıcaklığına bedenimi Arzular şaha kalktı düş yollarında Uzatıyorum sana ellerimi yıldızlar sekiyor avuçlarımdan aydınlığa giden yolun çilesidir yollara vuran hüzün düşlerin ardına salsan sabah yelini özlemler koyar yüreğine Simdi gayrı ıslak ağaçların Yeşile çalan saçlarını tarıyor Rüzgarlar Göklere asılı kalmış nehirlerin Irmaklardan esinlendiğindendir Sağanağı gözlerimin, Bu sabah dizlerime yatırdım da baharı Dağların ıslak esintilerini İçirdim Sensizliği paylaştığım yüreğime Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat ağostos 1992 Bugün BUGÜN Yüreğimi ince ateş sarınca Dalımda çiçekler allandı bugün Güneşin üstüne yağmur yağınca Yine çiçeklerim sellendi bugün. Gördüm hayat denen yaşam selinde Dost kendini arar olmuş kendinde Vurulmuş sevdalar kalmış enginde Hüzün bizden yana yollandı bugün. Zemheri üstüne bahar gelince Kar mı kalır dağda rüzgar esince Kardelen çiçeğe hele düşünce Yeniden dallarım güllendi bugün. Vurguni gidem de dosta yüz sürem Arzuhal edeyim hatırın soram Kanarsa yarası bir çaput saram Sazlar sese geldi dillendi bugün... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Buz Tutmuş Acı Buz Tutmuş Acı Sıkı sıkıya sarılmış avuçlarında Sabaha sakladığı umutlarına. Şimdi kaç çocuk bombalar altında Yolcusu uzak düşlerin Gecesi buz tutmuş yarınlar üşümesin diye Gecenin bir saati Başlarlar kanlarını emzirmeye toprağa süt kokan dudakların aleviyle ateşlenir toprak. Serçe yüreği sıcaklığında bakışlarıyla Sararak dünyayı Yorgun kirpikleri dökülüverir Uykusuz vurulmuş gözlerin üstüne Duvarları gölgelenen şehirler Küflenmiş kokularını yayarBuz tutmuş acıların. Şimdi Yarım kalmış oyunların kör ebe zamanı Dünya çoktan düşmüş defterinden Irakta öldürülen çocukları. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Bütün Analar Kutsalındır Bütün Analar Kutsalımdır. Yanık yüreklerinden biliriz Anadolu kadınlarının yüreklerini. İçin için tutuşur da dizeler Geceler yanar içinde dağlar gibi Umutlarına ateş düşmüştü annelerin Yıldızlar koparılmaktaydı Gecenin göksünden. Kanayıp giden gözlerdenSavrulan. Rüzgarın alevi tutuşturur geceyi Pususundayız Dayatılmış diktalığın. Payımıza düşen zulüm 1980,den Tarumar edilmiş Ülkeyi Tepeden tırnağaoğla kıza kesmiş annelerin rahimleri. Güneş dökerken tan yerinin ağardığı yere.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat aralık 1980 Can Deyip Okşar'mı Elin Yar Beni Yar deyip okşar mı elin yar beni Yel olup ta ılgıt ılgıt esersin Savurur közlere yelin yar beni Küllenmiş yüreği harlar gidersin Söndüremez gayrı selin yar beni Aşkından harlanıp yanar bedenim Çiçek gibi pul pul dökülür tenim Yüreğimi çalıp benden gidenim Can deyip okşar mı elin yar beni Ferhat değilim ki delsem dağları Çiçeğe bezensin sevda bağları Ecel gelip ördüğünde ağları Sevdayla anar mı dilin yar beni Özlem yangınıymış elinde kına Uzak etme beni gel yar yakına Vurguni aşkınla düşse kapına Yanmaktan korur mu gülün yar beni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Canan Yanmasın Canan Yanmasın. İçimde bir sızı kanar derinde Sılada gülüme baykuş mu konar Deyin sevdiğime sevda nehrinde Sular sıcak akar soğuk sanmasın. Gurbet eli mekan tuttu ömrümüz Yar sevdası ile yanar gönlümüz Cananla secdeye varmaz anlımız Oy ben ölem ki yar saçın yolmasın. Saklında yar hayalini tutarım Dostlar nettim size yok mu hatırım N! olur beni sevdiğime götürün Ben yanmışım birde canan yanmasın. Vurguni yem bağlamadan karayı Dost elinden arar oldum çareyi Elverip sinemde sarın yarayı Bari kavuşmamız mahşer olmasın…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Canım Canım Bakışların yalın bir kırbaç gibi İndikçe yüreğim dağlıyor canım Gözlerin gözüme değdiği zaman Kör bir düğüm beni bağlıyor canım Adını anan dil kurtulmaz kordan Beni mahrum etme sendeki vardan Ne zaman kokunu alsam rüzgardan İçimde nehirler çoğalıyor canım Sensiz gözlerimde ki dünya solmuş Vurguni’yim ne! dem yanmış kül olmuş Duygularım sende tutuklu kalkmış Şu gönlümü sende eğliyor canım Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Canım Köyüm CANIM KÖYÜM Yazları bir başkadır kışı bir başka, Güzeli geçilmez Benim köyümüm Bahar ile gelir insanlar aşka, Ölürüm yoluna canım köyümün. Derelerinin sessiz ses siz akışı Alan kayasının köye bakışı, Dağların içlenip yürek yakışı Ölürüm yoluna canım köyümün Yazılmaz mı senin ismin şiirle, dökülmez mi Mısralarım nehire Sen bırakamam yaban ellere, Ölürüm yoluna canım köyümün. Kışın dağlarına düştüğünde karlar, Değirmen deresi bir başka çağlar, evladından ayrı analar ağlar, Ölürüm yoluna canım köyümün Boğucak mahalle çoğni ye bakar, Kuzbucak deresi şifalı akar, Dağlarında çiçek baharı kokar, Ölürüm yoluna canım köyümün Kaya dibinin üstü alan kayası, Köyümün tarih kokar mayası, yoktur kendinden başka kahyası, Ölürüm yoluna canım köyümün. Toprağa taşına kurban olurum Bir içim suyuna bin can veririm Gurbete aşkına düştüm eririm Ölürüm yoluna canım köyümün Ses ver güzel köyüm sesver çağrıma Senden uzak kalmak gider ağrıma Erdoğan Oral! ı bas’sen bağrına, Ölürüm yoluna canım köyümün Şiir, Erdoğan Oral Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Canım Annem Canım Annem Gün doğumuyla oynaşırken gözlerim Düştün aklıma Anne. Ufka kanat çırpan kuşlarSen oluyordunKanatlarınla okşuyordun yanaklarımı. Ne zaman adını ansam Hüzün yüklü yağmurlar esip geçiyor Yamaçlarından gözlerimin Oysa ben Gülüşlerinin sıcaklığını ararım Günün ilk ışığında Bakışların bir gök kuşağı gibi geçerYüreğimin ortasından Ve ardından başlar gözlerimin bulutları– Yağmur dökmeye. Yine sensizliğe dökülür Ağır aksak yağmurlarla bastırılan özlem Dağlarımın karanfil ve leylak kokuları Yanık yağ kokularına bırakıyor iken yerini. Usulca yayılıp dağılır günün içine hasretin Bedenim, ağır hasar görmüş /batık gemi misali Düşer sanayinin paslı kollarınaİşte o an Nasılda özlerim başımı göksüne dayayıp Öylece orada seni koklayarak kalmayı Yüreğimin çocuk yanı hüzünlü anne Ne zaman aklıma düşsenDokunduğum her şey sen oluyorsun İçimde delice çırpınan bir minik serce Yırtıyor kendini eteklerinde hasret dağlarının Canım annem Sensizliği bölüşen gecelerde Karadeniz oluyor hasretin başlıyor Kıyılarına çarpmaya yüreğimin. Kaç zamandır Örse yatırdım içimdeki sızıları Yüreğime inen her balyoz Seni döküyordu gözlerimden Canım annem. Günün yorgunluğuna aldırmam anne. İş dönüşü her şeyi unutan çocuklara dönüyorum İçimdeki sızı yarım kalmış bir şiirden www.antoloji.com - kültür ve sanat Ben hep yorgun düşerdim seni özlemekten. Ve hala sensiz Anahtar deliğinde bıraktığım Çocukluğum yetim. Bir bilsen anneciğim bir bilsen Seni nasıl özledim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Canımın içine CANIMIN İÇİNE Zaman en görkemli Acımasızlığıyla geldi üstüme.. Ateş aldı bütün özlemlerim. Dünden bu güne. Cehennem yerini andırıyor yaşam.. Ölümden önce başladı mahşer sancıları. Darağaçlarına çekilmiş sevinç Katlime adanmış sokaklar. Başımı kaldırdığım her yerde. Ölüm can çekişmekte gözlerimde. Bir umudum kaldı sende. Sende beni asma ne olur… Bırak biriksin içimde lavları deliliğimin geçmişimin oluşturduğu göz kaslarım beklesin rahatlamayı kabuslardan sonra ve umayım ben bir gün tan yerinin ağarmasını üstüme kırağı tutmuşken kendimden kendiliğim Çözüldüğümde kar sularına karışmış olayım.. Küçük maymunum beni unutma.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kızıma Temmuz 1998 Cano CANO Kaç zamandır sana kanardı İçimde sürgün sevdalar, sessiz sedasız Günbatınlarına sordum aşkı, ayrılıkları. dili tutuldu şafağın. Kızıl bir yağmur yağıyordu sensizliğe Ansızın çatlayan bir yürek sesi. Bozuldu sessizlik. hapis duygular günışığına çıktığı O gün. Hani ilkkez dedimya sana. “seni seviyorum“ O gün çözüldü dilimde kördüğüm... Bütün duygular sana sürgün Hasret yangını dudaklarımda Günler sevgi sözcükleriyle büyüyor Hiçbir güzellik sensiz içime sinmiyor.... Ve sensiz bölünür yüreğimin dokusu Hüzün yağar gecelerime Hecelerken adını dilimde cano...... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çağdaş olmak ÇAĞDAŞ OLMAK İnsanın bağında açan Gül olmaktır çağdaş olmak Gönülden gönül’e coşan Sel olmaktır çağdaş olmak Halk ile birlik yaşayan Yürekte aşkı taşıyan İnsanın sevip okşayan Dil olmaktır çağdaş olmak Beyinde zinciri kıran Cehaleti yere vuran Dört mevsim çiçeğe duran Dal olmaktır çağdaş olmak Varır yaşamın tadına Sevgi gösterir kadına Sınıfsız toplum adına Yol olmaktır çağdaş olmak Gönül gözü ile gören Hak yoluna gönül veren Dostlukla Dünyayı saran Kol olmaktır çağdaş olmak Bir çığlıktır aşka düşen Zorbanın zulmünü kesen Bağımsızlık için esen Yel olmaktır çağdaş olmak Halkın derdini dinleyen Özgürce türkü söyleyen Mızrap vurdukça inleyen Tel olmaktır çağdaş olmak Düşünen insan selinde Dertli sazımın telinde Vurguni ozan dilinde Bak olmaktır çağdaş olmak 16 Ağustos 2000 36 Geleneksel. X. Ulusal Hacıbektaş şenliklerinde 1.Ödülü. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çağdaşlık ÇAĞDAŞLIK Giyim kuşam hırka çağdaşlık mıdır? Çağdaş toplum çağdaş devletle olur Zorbanın elinde bilenmiş satır Soruyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Yeni dünya denir yağma düzene Bak şu yan ki yamyam halkı ezene Emekçinin kafasına gözüne Vuruyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Döndürdüler koca yaşamı düşe Hiç aklım ermiyor böyle gidişe Özgür düşünceyi her gün ateşe Veriyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Okul yollarında kanlanır gözler Soldukça umutlar yüreğim sızlar Göz altında kayıp oğullar kızlar Eriyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Ağustos ayında buz tutmuş koyak Boş tencere ile kolay mı doymak Baş açık döş açık hep yalın ayak Yürüyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Fabrikada köyde tarla tabanda Öküzümün ahtı kaldı sabanda Bir oğul yurdumda biri yabanda Arıyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Sermaye jandarma olmuş bu çağa Kar mı dayanır dost sarı sıcağa Emekçiyi diri diri ocağa Sürüyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Örümcekler düşmüş dikensiz bağa Elinde kırbacı öfkeli ağa Vurguni kefensiz kara toprağa Giriyoruz çağdaş yaşam bu mudur? Sahi neydi çağdaşlık? ? ? ? ? ? ? ? ? ? .. temmuz 1998 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çanımın İçine Gün gelir başımı alır giderim Bakışlarım sana yadigâr kalsın Öpmek istesen de öpemesin ya Gülüşlerim sana yadigâr kalsın Hani eseriyken sevdanın yeli Sensiz divaneydi şu gönlüm deli Sana dökülen şu gözümden seli Silişlerim sana yadigâr kalsın Vurguni’yim yarsız olmak mı hâşâ Ne edelim ecel gelince başa Her bahar sabahı yanaktan buse Alışlarım sana yadigâr kalsın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çarkı sömürüye döner barışın ÇARKI SÖMÜRÜYE DÖNER Ülkemde her çocuk rengini taşır Kimi esmer,kumral kimi sarışın Adı savaş olan yarayı kaşır Kan tutar yarası kanar barışın Barış için savaş olmazsa eğer Köleleşir insan dizini döver Haksız haklıları kapıdan kovar Acısı tenine siner barışın Açıktır yoksulun teni şaplağa Savrulur rüzgarda döner yaprağa Üreten ölmeden girer toprağa Sefalet adını anar barışın Doymaz karnı emperyalist hayvanın Filistin umurunda değil dünyanın Başı ezilirken taşla insanın Damarında kanı donar barışın Öldürülür çocuk demezler sabi Bebekler doğmadan savaşa tabi Bir ot düşer ince kıvılcım gibi Hasreti harlanır yanar barışın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çığlık ÇIĞLIK Dünden bugüne Umuda yürüyenler Yalın ayak geçtiler Karanlık engebeli yollardan Bir sevgiliye koşar gibi Yürüdüler üstüne karanlığın Ölümün toprağına sığınarak Ördüler ölümsüzlüğün ağlarını Ellerinde güneşi tutanlar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Eylül 2000 Çıldırıyorum Çıldırıyorum Vurulmuş yaralı bir tarihin sancısı Döşümde saplı kalan Her geçen gün biraz daha kirleniyor evren Ve biraz daha içten içe tükeniyor insan Çöl söküğü savruluşlar Geçmişin bütün yüzlerinde İçimde kendimi yargılayan çocuk Utangaç yüzüyle bakıyor Yeni doğan bebenin gözlerine. Ve ben. babandan devraldığım kadar temiz bir dünya bırakamamanın ezikliğinde yüreğim. Çıldırıyorum. Katran karası akşamlarda Tutup ateşe attım İçinde kaybolduğum duyguları Ziftlenen bakışlarım Kendinden içlenir diye yeni bakışlara Damarlarımda kırbaçlanan arzular Örseler ağrıyan yanlarımı. Susmayı öğrendikçe insan İman sınar köleleşmesini sinsice. Ve kendine ihanet edercesine Başlar kendi camında dağılmaya insan yüzleri. Geçmişte parlayan düşlerin Uçurumlarında yitirdim sesimi Bir gün çıka gelir başka adlarda Haykırır ezilen sınıfımın kimliğini Ve tarih elbette başaracaktır kendi devinimini. Ağzımda ateşin uysal kan tadı Çoktan söküp attın kökünden dilimi Bakışlarımda ürkek bir tedirginlik. İhmal çağında kalmış bilgiler Çıldırı ya vardı. Kendi yönsüzlüğüne sürükleniyor. Salyangoz. kabuğuna sığdırılmış bedenim. Arayışa kilitlenmiş bakışlar Çoğaltırım yarınlara. İçimdeki çarelerin Durağan zamanlarındayım. www.antoloji.com - kültür ve sanat Her gün biraz daha kirleniyor dünya Ve ellerimden kayıp gidiyor hayat Hissediyor Duyuyor Görüyor Gördükçe çıldırıyorum….. Torunum Boran’ın hasta haneye yatırıldığında ona nasıl bir dünya bıraktığımı düşündüm ve gördüğüm bizlerin doğarken teslim aldığımız dünyadan daha kötüsünü cocuklarımıza bırakmamızın acılarını yansıttım bu şiir doğdu. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çılgın Çocuk Çılgın Çocuk Yüreğim göğüs kafesime sığmıyor bu akşam Tenimde diken kesiği sızılar. Saniyeler yumruklayarak-dakikaların gözleriniyaşama tutunmaya çalışıyorlar. Altmış dakikalık bir zamanıgeride bırakmanın öfkesiyledonk vuruyor kendi yüreğine saat.. Dün’ün sınırlarında kala kaldım öylece. İçimdeki sevda kuşları Yine hüzne kanat çırpmaktaydı Çernobil vurgunu dağlarıma. Karadeniz’in çılgın çocuğununtürküleri yayılıyorduRüzgardan bulutlaranani na dido dido nana dido.. daha kaç kez sınan malıyım kendi sınırlarımda ölümle. Beyaz Gülü koklarken Dikeniyle kanatıyorum parmaklarımı Gül kızıla duruyor ellerimde. Ellerim inatla yazmaya yelteniyor Dil anlatmaya zorlanıyor sevdayı Hayat kıyılarına tutunma ihtiyacı duymadan Deli dolu Akıp gidiyor şaşkın bir yöne. Bazen anlatmak kadar susmakta acı verir Çocukluğumun deli yanları oturuveriyor duyguların düğümlendiği yere. Yaşam çiğnendikçe gözeleşen kerpiç çamuru gibi sıvanıyor umudun döküldüğü yere tenimde radyasyon yangını sızılar kanamaya devam ediyor hala…. Kazım koyuncunun anısına Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çılgın zamanlar Çılgın zamanlar Çılgın zamanlar tutuyorum avuçlarımda Yüreğim saman yolu Gözlerinden yıldızlar kayıyor gecenin Dilek tutuyorum güneş yüzlü çocuklara Aykırılığın içinde kırılıyor paslı zincir Sonsuzda bir olasılıkta olsa Koparmaya çalışıyorum kendimi Yaşamın esaretinden Gözlerime düşen güneş Tüketildikçe yeniden çoğalmak için Alıp götürür çocukluğumun gölgesini Sonra bir dağın yücesinde biz Soluğunu ateşleriz rüzgarın Isıtmak için buz tutmuş gülüşleri Ardından yüz binler olur çoğalırız Ekin başaklarında Buğday sarısı Menekşe moru Gelincik kızılı Gayrı içimde çırpınan yaralı bir kuş yüreğim Sığmıyor kuşatılmışlığın duvarına Şimdi kırmanın tam zamanıdır Bu ağır esaret zincirini Umudun adını yazmak için şafaklara. Çılgın zamanlar tutuyorum avuçlarımda…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 07 03 2006 Çırıl Çıplak Çırıl çıplak savruluyorum kaldırımlar boyu yasak şiirlerin tutsaklığında son şişesindeyim yudumlanmış aşkın ellerimde yarım kalmış sevda kırıntıları. Dudaklarımda parçalanan İhaneti kadehimin Kan tutuyor geceler ağrısında yüreğimin. Simdi gözlerinin ezdiği bedenim Çırpınmakta sokaklarda Çırıl çıplak.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çiğ Taneleri Çiğ Taneleri. Gecelere tutsak yalnızlığım hüzün demlenir iken. Okudukça bitmeyen bir öyküydün sen Akşamın karanlıkları yükseldikçe önümde Ölürüm yavaşça sevgi kuşunun kanatlarında. Küçücük bir çocuk olur Suskun yaralı yüreğim Uçurumlar üşütür beni kendine Yalnızlığın yanar dağları kuşatır tenimi. Sisli bir sabahın nemli camlarını silerken. Çimen rengi gözlerimden çiğ taneleri dökülür Bulutların dokunup ağladığı bahar sabahına. Gün ağarmaya başladığında yine sana uçmakta ümit kuşları. Sevda suları vurur yüreğinin kıyılarına. Sevgi dilenirim Yaşayamadığım yerinden hayatın Beni sana sürgün eden aşk yollarında... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çiğdem köyü ÇİĞDEM KÖYÜ Nasıl anlatılır köye hasretim Kurusa da dalı diken çöl kokar Bir başkadır kışı yazı bir başka Çiğdem kokar leylak kokar gül kokar Tabiat devinir kendi içinde Sevdalar savrulur yarin saçında Her şey bir hoş olur başka biçimde Çiçekteki meyve yüklü dal kokar Mayıs gelir dallar kirazla dolar Özüne kurt düşen fidanlar solar Gelincik kızılı sarıya çalar Serilir dağlara karanfil kokar Taze hayat akar pınarlarında Rüzgarlar oynaşır çınarlarında Bin bir renk’i taşır kenarlarında Menekşeli allı morlu yol kokar Balıklarıyla hoş dere yatağı Dağlarım asidir saklar kaçağı Arılar aşk ile örer peteği Kestane çiçeği arı bal kokar Yeller aşıkları söze getirir Sevdalıları diz dize getirir Uzakları alır düze getirir Çiçekli bağlardan esen yel kokar Vurguniyim hasret yürek pareler Çiğdem köyündedir dede çareler Bir başka güzeldir çaylar dereler Sularında nergis açmış sel kokar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 02 01 2006 Çile Çile Türküleri üşüten rüzgarlardan Duyuyorum nefesinin sıcaklığını Nutkum tutuluyor ürperiyorum Sağanağına tutulmuşum gözlerinin Tırnaklarımla tutunduğum yaşamın uçurumlarındayım saniyeler koparıp götürürken seni benden her an’a bir can veriyorum gözlerinde. Sensizlik bir kırbaç gibi acıtır Gözlerimin ırmağında sızlanır toprak Seniz ağırlaşan zincir sıkar boynumu Gel ki Gelişinle bitsin sabaha dolanan çile…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çizme Doktor Bey ÇİZME DOKTOR BEY Kitap sattım diye kinlenmiş bana Sevgilerden uzak gezme doktor bey. Üç kuruş paraya damak edipte Beni kör kalemle çizme doktor bey. Ne körüm ne aptal nede sağırım Öyle hafif değil hayli ağırım Yüz bin neşter vursan kanamaz bağrım Boş yere mezarım kazma doktor bey. Ne fırtınalar boranlar gördüm Dalımı vakitsiz kıranlar gördüm Postunu ayağa serenler gördüm Mansur gibi derim yüzme doktor bey. İnsana yakışmaz düşenin seyri Kötüye tahammül kalmadı gayrı Her gelen vuruyor giden bir ayrı Zaten Vurguni yem ezme doktor bey. Bazen sıcak kanlılığınız sizi radyo sahibi biriyle karşılaştıra bilir. Yenide bir kitabınız çıkmıştır,hani,sakın radyo sahibi bir doktora. Şakadan da olsa Kitabınızı satayım demeyim uyarması benden… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çocuk ÇOCUK Geç bir saati gecenin. Karanlığı dövüyor dışarıda bir çocuk. Karanlığı. Körpecik kollarıyla. mırıldanıyor kendi içinden. Sanki Sözcükler düğümlenmiş boğazına. Dudaklarından dökülen bir inilti yırtıyor gecenin yüreğini. Bilmem ya, Belki karnı açtır çocuğun, Gözleri patlak patlak, Gecenin karanlığını yırtan, Bakışlarıyla bakıyor bana. Bir şeyler anlatmak istiyor bakışlarıyla Gözlerinden öfkesini döküyor, Gözyaşlarıyla Gecenin karanlığına . Sokuldum yanına çocuğun, Nedir çocuk? Nedendir, Gecenin karanlığını yırtan, Bu gözlerindeki yaşlar? Çocuk titrek bir sesle Anlatırken kendini, Öfkeden titreşiyordu sözcükler. Babasız bir çocuk. Annesi hastaymış Sabahı bekliyor… Dayanamamış… Sancılarına annesinin. Vurmuş kendini sokaklara. Aldırmıyor zemherinin soğuğuna. Titreyen ayaklarının altında Kırılırken buz parçaları. Körpecik bir yürek. Öfkesini salıyor sokaklara. Param parça bir pantolon, Sırtında bir mintan, Çorapsız ayakkabılarıyla, Aldırmadan zemherinin ayazına Titreşirken sıska kuru bir dal gibi, Soluduğu hava kabarcıkları, Donarken dudaklarında, Soruyor bana, Yarın diyor www.antoloji.com - kültür ve sanat Yarın güneş doğar mı amca? Gözlerim doldu. Sarıldım çocuğa, Sarıldım yüreğimin kanayan yuerine Soğuk buz tutmuş ellerini, Bastırdım göğsünün üstüne. Doğacak çocuğum,dedim Elbette doğacak güneş, Ama biz ulaşabilirsek Yarına… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 1990 mart Çocuklar ÇOCUKLAR Artık büyümenin zamanı geldi Yaşamın farkına varın çocuklar Size mezar olan kanlı toprağı Vatanım dey ipte sarın çocuklar Tarihin adını versek temmuza El ele birlikte girsek denize Dünya halklarıyla omuz omuza Barış için bir gül verin çocuklar Kardeşlikten yana türkü derleyin Özgürlük ve barış için söyleyin Nasırlı ellere secde eyleyin umudu topraktan derin çocuklar Eşit paylaşımla insanlık doya Kardeş sofrasında ekmeği paya İnsanlıktan yana özgür bir dünya Biz kuramadık siz kurum çocuklar Kimseler demiyor haklıya haklı Vurgun i cahilin kıt olur aklı Umudum sizlerde yarında saklı Dünyayı gül gibi sarın çocuklar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çok Olur ÇOK OLUR Su yaban ellerde dostluk ağını Örsem dedim amma bozan çok oldu Tomurcuklar güle durduğu zaman Bağımda gülleri yolan çok olur Varıp gitsem dosta vermezler aman Şu yaban ellerin fesadı yaman Gönül bir sevdaya düştüğü zaman Ecel olup kapım çalan çok olur Kimse gelip sormaz nedir dost halin Alev oldu yanar oldu her yanım Meyveye dururken umut fidanım Dalımda çiçeği yolan çok olur Vurgun i umudu eyleme talan Dünya gerçek ama insanlar yalan Bir hal gelip başa düştüğün zaman Gelip can evine dalan çok olur Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Çuval Çuval Silelim yüzden şu utancı dedik Rengi değişiyor ama Deri çıkmıyor Başa geçirdiler kirli çuvalı Çuval çıktı ama kiri çıkmıyor… Emperyalist diyor iyi niyetim dünyaya egemen –halkımız yetim sağa sola kaçıp kurtulsam dedim yerleşmiş arkaya geri çıkmıyor Sofular tanrıdan her gün kan diler Kapitalist tende dişini biler Nasıl kurtulacak İşbirlikçiler İhanetin rengi sarı çıkmıyor Sabret deli gönül az daha sabret Gün gelir sorulur hesabım elbet Sıyrılır mintansız tenimden ceset İçimdeki yangının koru çıkmıyor Vurguni’yim yanar içimde odlar Yamyamlık dansında yaldızlı bitler Üşüşür insanın leşine itler Hesap tamdı ama veri tutmuyor.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dağlar DAĞLAR Güven olmaz senin kurdun kuşuna Yer ettin yüreğe acıyı dağlar Taktın avcıları düştün peşime Kestin yollarımı dar ettin dağlar Dağlar oy dağlar yoruldun dağlar Tutmuyor dizlerim vuruldun dağlar Kirli tütün ile sarıldım dağlar Hal bilmez zalimi yar ettin dağlar Yatarken göksüne koyup başımı Paylaştım seninle hayal düşümü Acımadan döktün gözüm yaşını Dizinde yaşamı zor ettin dağlar Bir ahtın varidi bin oldu bende Bıçak cereyan oldu oynuyor tende Vurguni! yem yandı dizeler sende Yaktın türküleri kor ettin dağlar halk ozanları antolojisinden. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dağlara Açtım Gönlümü Dağlara Açtım Gönlümü Bir güzelin sevdasından Narda yaktım şu gönlümü Bağbozumu orak vakti Ekinde biçtim ömrümü Aşk narına koydum teni Yaşamadan yandım günü Küllere gark ettim dünü Tütünde geçtim ömrümü Dediler yol pirin yolu Dağlarımız zulüm dolu Şerbet diye Ağu dolu Tas ile içtim ömrümü Gönlüm viran yollar harap Bu nasıl dert söyle Yarab Dost yoluna gönlüm turab Ayaklara saçtım ömrümü Vurguni garip divane Yarsız ömrüm oldu virane Selam olsun müşkül görene Dağlara açtım gönlümü Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dağların gülü DAĞLARIN GÜLÜ Uzandım göksüne boylu boyunca Yakar yüreğimi dağların külü Vurulur çiçekler aşklar ölmeden Ovaları sarar dağların seli Yaşamın boynunda yağlı bir kement Biçilmiş güllerim gör demet demet Yarım kalmış sevgi zalime inat Uyanır bir sabah sevdanın yeli Zemheride sevda başıma vurur Baharla kardelen çiçeğe durur Büyür çiçeklerin çığlığı yürür Okşar saçlarımı dağların gülü Yakındır sevdaya düşer topraklar Uğruna öldükçe bizim çocuklar Günü ağartırken kızıl şafaklar Bir türkü tutturur rüzgarın dili Sevdam başaklarda umut tarımda Sürgündür gökyüzü avuçlarımda Döllenirken yaşam alın terimde Sarar vurguni,yi dostluğun kolu Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart 1998 Darağaçlarında özümüz vardır DARAĞACINDA ÖZÜMÜZ VARDIR Varsın döne dursun şu aptal dünya İnsanı hak ilen tezimiz vardır. Altıncı yüzyıla kanla yazılmış Yürekte dinmeyen sızımız vardır İnsanı katletmek vacip mi dince Gün günü aratıp duruyor anca Halkların adına asırlar önce Mansur,la söylenmiş sözümüz vardır Ak beyaz gömleğim serezde aklan Dede sultan ile sürüyor isyan İncecik boğazda kalın bir urgan Bedrettin yolunda izimiz vardır İki temmuz günü ağarırken tan Yolumuz Sivas’tı yönüm pir sultan Yobaz kuyumuzu kazarmış alttan Madımakta yanan közümüz vardır Neden ateş düşer güzel her söze Reva görülüyor ölümler bize Zulümle gelir mi sevdalar dize Yarin sofrasında nazımız vardır Can,mı yeter bunca yapılan darba Bizler hak dedikçe devleşti zorba Nesi miden önce Pirim,den sonra Henüz söylenmemiş ezgimiz vardır Vurgun,i yürümez bu kanlı düzen elbet hesap verir halkını ezen asmakla yakmakla biter mi ozan halklar kardeş diye yazımız vardır. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Deli DELİ Teslim olmamış benlik savaşıyor karşısında kendi halkına saldıranların gecenin bürüdüğü tüm karanlık şeyler aşağılık yüzünü örtmeye yetmiyor soysuz varlığın çözüm üretme çabası örseliyor algılarını umudun. çağcıl yaşam arkasını dönüyor dirence öyle bakıyor eski yitikler; karşılığını alamamış kendi kendine konuşmaya başlıyor deli bırakıyor geçmişe umarcasına kurtuluşun. ah nasıl anlatmalı yürek yangınını korlaşmış sözcükler ne dile gelir ne el tutar şimdilerde sevgi çiselemekte hasret dağlarına Albatrosların okyanus tutkunu kanatlarından. daha kaçkez sınanacağız serin okyanus sularında ben yunusların değil denizlerim vurgunuyum devraldığımız davanın vuslatına koşuyoruz delilik kanımızın al kızılında saklı bizim nerede görüldü kavgadan geri durduğumuz. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Deli Deli DELİ DELİ Umutlarımı çarmıha Germe n! olur deli deli Yüreğimi ateşlere Sürme n! olur deli deli Gelip sormazsın halimi Arıyım yapam balımı Çiçeğe durmuş dalımı Kırma n! olur deli deli Akarsulardan durgunum Güzel ben sana vurgunum Sen avcımsın ben avınım Vurma n! olur deli deli Ağlatma yar bülbülleri Şakıyıp ötsün dilleri Dalından yaban gülleri Derme n! olur deli deli Vurguni! yem sevdim seni Eller tutmasın elini Yabana bir tek telini Verme n! olur deli deli halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Deli Divane DELİ DİVANE Sen gelmeden önce sükuneteydi Sen geldin depreşti ağrılar yine Sana sürgün bende tutsak arzular Sensiz benim gönlüm deli divane. İçimde sızılı bir ateş yanar Gönül aşk narında semahlar döner Geceler dikişsiz ten sana kanar Sensiz benim gönlüm deli divane. Dokundu ya gülüm elin elime Sızılı sevdalar düştü tenime Kollarım dolanmak ister beline Sensiz benim gönlüm deli divane. Arzular çıldırır seni görmesem Bilmem senden uzak yar nasıl dursam Güç yetmez gönlümü zincire vursam Sensiz benim gönlüm deli divane Vurguni çoğaldı aklar saçımda Yare sürgün sevdam ömür göçünde Üşüten gölgeler büyür içimde Sensiz benim gönlüm deli divane.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankara eğitim hasta hanesi 30 12 2005 Deli Neyleyim Deli Neyleyim Kasvetli bir hava sardı günümü Bilmem nere gidip gönül neyleyim Bir güzele düşürdüm şu gönlümü Oda benim gibi deli neyleyim Bazen coşkun nehir bendinden taşar Hedef özgürlükse dağları aşar Firari duygular zafere koşar Oda benim gibi deli neyleyim. Bazen sessiz sakin içimde kalır Bazen dağlarını duman sis alır Bazen sulu serpmen kar boran olur Oda benim gibi deli neyleyim. İçimde bir çocuk acıtır teni Oda bulamamış gönül dengini Sordun nedir adın dedi Vurguni Oda benim gibi deli neyleyim Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Deli Ozan DELİ OZAN Hayalinde varıp gittim yanına Deli ozan derler cana benziyor Almış yanağını avuçlarına Baktım cemaline bana benziyor Düşürmüş yüreği inceden gama Bir kuş kanat vurup duruyor cama Karanlık içinde kalmış dost ama Gözlerinde ışık tan’a benziyor Hak insanda diyor gör deli ozan Kimler diyor söyle dört kitap yazan Anladım ki günlük okunan ezan Katlimize çalan çana benziyor Semada ağlaşır durur melekler Sermaye ye peşkeş olmuş emekler İnsan sevgisinden uzak yürekler Duvarları yıkık hana benziyor Deli ozan diyor bulamadın yar Hakka vardım amma edemedim kar Hakkın divanında iki melek var Biri bana biri sana benziyor Dostların getirdi seni Vurguni Deli ozan sende buldum ben beni Dedim sana veren bu kutsal canı Ellerinde ışık güne benziyor halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Demek gidiyorsun DEMEK GİDİYORSUN Çekilmez yalnızlıkları ekip yüreğime Nereye böyle ey sevgili Demek sende gidiyorsun ha Ellerimi boş gecelere bırakarak Dökerek gözlerimden hasretini Bilmez misin Sensiz sızılı bir nehir olur gözlerim Yüreğim Vurur kendini Kıyılarına sevdanın. Dermek yürümedi ha sende bu sevda. Çoğalırsak sınırlarmı çürürdü Büyük aşkların yüreğinde. gidiyorsun demek: Öyleyse, çağır gelsin çiğ döken sabahları. ayak izlerini toplayıp silip götürsün ardından. ötesi yok ağıtların. Yangın yaraları üzerine dökülür Yalnızlık ağrıları. Çığlığı yarım kalmış bir ömür sürüklüyorsun ardında hasretin vurulup düşüyor uykularıma.. Demek gidiyorsun ha Bir kalemde silerek sevgileri Al avuçlarıma sinmiş gülüşlerini de götür. Dayanamaz sensizliğe kırılıp dökülür sensiz kalırsa bende. Terk edilmiş aşklar Yaşanmamış sevdalar der iken Ağır ağır büyüyor bendeki yara Son çırpınışları içimdeki serçenin az sonra susar kalemim.. Dişliyorum yüreğini karanlığın Geceler düşüyor yollara çığlık çığlığa Aşkı nereye gizlemeli Sevgiyi yaşamak yasak iken gönlünce. Şimdi senden geriye Yalınız üşümüş bir beden kaldı www.antoloji.com - kültür ve sanat Rüzgarlar hala adını fısıldıyor kulağıma.. Yüreğim herkesin sırtını sıvazlayıp acıdığı bir yetim sensiz şimdi…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 2006-01-12 Denizin türküsü DENİZ'İN TÜRKÜSÜ Altı mayıs sabahında Dalından düştü gülümüz Zincir vursalar kar etmez Denize gider yolumuz Dalga dalga sarar beni Berraktır suyu ezeli Can yoldaşım Ankara’da Denizlerin en güzeli Başımda gök yüzü deniz Karşı yaka sahilimiz Üç kızıl gül bir arada Şimdi derya oldu deniz Direnene ölüm neyler Halayımız durmaz sürer Utanmayın bakın beyler Dağları kuşatmış deniz Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Altı mayıs 2002 Mezarının başında Derin yara DERİN YARA Akşamın kara gölgesi Düşmeye dursun gözlerime Bir yangın alır bedenimi Bir yangın Başım duman Geceler yaralı bir hançerin Oynaması gibidir İki kürek kemiğinin tam ortasında Duyan olmaz Vurulmuş şiirlerim Kan gölü. yüreğim.elim. ayağım Çağımın prangalarındayım Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart 1994 Dertli DERTLİ Bir güzel oturmuş döker yaşını Gözler ıslak ıslak, dil dertli dertli Dedim güzel anlat paylaşsak derdi Coştu dert pınarı sel dertli dertli Güzel derdin döker yamandır haller Talaz vurmuş solmuş dalında güller Düştüm bir çıkmaza kesildi yollar Dağlar geçit vermez, yol dertli dertli Zalimin hançeri bağrımı delmiş Ne arayan nede soranı olmuş Oda benim gibi vatansız kalmış Bir türkü tutturmuş dil dertli dertli Nasıl hoş edeyim güzel gönlünü Rüzgarın soluğu okşar alnını Hüzünden geriye sevda kaldı mı Acıya tutulmuş yel dertli dertli Güzel ıslak ıslak bana bakıyor Gözlerinde coşkun seller akıyor “vurgun,iyim” dallar gazel döküyor Bülbül Yasa düştü gül dertli dertli Yine işten atıldığım bir gündü Çocuklar okula gidecek Ne defter ne kalem nede kitap var Eşimi yatağında ağlarken buldum Nedenini sordum cevap çocukları yarın okula nasıl yollarım diyordu İşten niye mi atıldım Cuma namazına gitmedim Diye… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Deymezmiş Ellerin ellerimde ısınırken Gözlerin alevlendirir yüreğimi Yeni aşklara sürgündür bakışlar DEYMEZMİŞ Sevda sellerine düşünce gördüm Nehir yatağından dönmezmiş meğer Çarpa çarpa geçti taşlara ömrüm Yüreğim göllere sığmazmış meğer Coşkun nehir bendi yıkar gidermiş Sevda denizine akar gidermiş Karşılıksız sevgi yıkar gidermiş Aşk seli gönülden ağmazmış meğer Vurgun iyim sevdam sığmaz çağlara Teline takıldım düştüm dağlara Bülbülün feryadı sığmaz bağlara Aşk oku herkese deymezmiş meğer Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Diğer biri DİGER BİRİ düşün ve edim burgacındaydı elde olmayanın ütobik düşlerden sıyrılıp aşıyor zamanı insan özgürlük ve hürriyet kendinle birlikte geliyor sonrasında onca emeği verdiğin dünyana sınırlarına hapis olunmuş bunca gizli güç tanrısal sabrı anıtlaştırıyor bekler iken kendini bakıyor ve baktığı ile kalıyor bazen gözler yaşamıyor an’ını ve neye gereksiniyor söylemiyor oturduğu yerde sertleşen kayalar yükünü kaldırıyor yüzyıllardır arananın tükenmeyecek olan kendin karşılık bulacak başka kendilerde gerçek zaferi sevgiyle olacak . Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 2001 Dil yaralanır DİL YARALANIR Gülünü dikenden ayrı koyarsan Dökülür yüreği çöl yaralanır Ask ile sarmazsan yarin belini Kırılır omuzdan kol yaralanır Yar ile sohbetim yoktur dil dile Kac yıldır hasretim çekmişim cile Anlatsam ya arzu halim bülbüle Bülbül boyun büker gül yaralanır Sularda doğduğu yerden ayrılır Dağlar aşılır engine varılır Denizlerde dalga dalga kırılır Dağılır içinden sel yaralanır Kaçaydır mektupsuz ne haber saldım Sanmasın sevdiğim ondan ayrıldım Varıp gidem dedim takatsız kaldım Dizler dermansızdır yol yaralanır Yolların kapalı herşey kördüğüm Hasretinden yağmur olup yağdığım Şüphede kaldımı acep sevdiğim Özüne kurdüşen dal yaralanır Vurguniyim sevda seline düştüm Şiirle türküyle yaramı deştim Yarsız bu ellerde aklımı şaştım Canan cana küsmüş dil yaralanır VURDU GİTTİ Yaşanan onca acıyı Kader dedik sürdü gitti Zulüm yaktıkca geceyi Dalımızı kırdı gitti Haktan dedik eydik boyun www.antoloji.com - kültür ve sanat Halk dilinde olduk koyun Baskı zulüm eski oyun İnsanlığı böldü gitti Rahip haham birde imam Yetmezmi halka buncagam Hepsi yeşil olmamışham Meyvemizi derdi gitti Ettikçe Tanrıya haval Eksik olmaz baştan zeval Fetva veren disiz kaval Hep çarmıha gerdi gitti Vurguni zulmü fark eden Medet umduk biz kargadan Hem önden hemi arkadan Günde beş kez vurdu gitti Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dilek DİLEK Sen kapımdan çıkıp gittiğin an Boş bıraktığın yere usulca gelip oturdu yalnızlık. şimdi uzaklara el sallayan anılar kaldı senden geriye boşalan şarap şişelerinde. Ardın sıra özlem damıtan Şiirler kaldı. Yasak Tutuklanmış sokak başlarında Vurulup kanayan Sevda üstüne. Sonbahardan önce kurudu Gövdesine yaslanıp Seni ilk kez öptüğüm ağaç Gözlerim avuç açtı tanrıya Kaç kez çiçek açtı göz yaşları Hep seni diledi yaratandan Hala bir türlü dinmedi sular. Şimdi sensizliğe uzaklaşır gözler Düşler ölü deniz durağanlığında Ama hala düşmekte üstüme Geç kalmış bir öpücük misali gözlerin. Dudaklarım toprağa kanamakta Yanar sönmüş dağları ellerimin. Gayrın ala bildiğine özgür ve zamansızım. 29 12 2005 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Direniş DİRENİŞ Hayat azgın bir köpeğin dişlerinde parçalanmaktaydı. Yüreklerini isyana saldı emekçiler Bir lokma ekmekle kandıramazsınız bizi diyerek Direnişe geçtiler. Sonbahar alazlıyordu sokakları Kızıl bir öfke Dökülmekteydi emekçilerin yanaklarından. Uçuk mavi göğün altında Yazdan kalma sarı sıcak Daralan yüreklerden patlamak üzere öfke Damarlarımıza sığmayan isyan Ansızın kaldırıyor kollarımızı Şartele Susturuldu kayışların şakırtısı Dişliler hırlaşmaktan yorgun düşen köpekler misali Sessiz sedasız yığılıp kaldı bir birlerinin üstüne. Sustu makineler Başladı konuşmaya emekçiler Dilde balyozlaşan sözler İnip kalkıyor kafasına patronun Kuduz itler gibi dolanıp duruyor. Pişman patronun kafasında Can almaya devam ediyor intikam. Çözüldü gevşeyen dokusu büyünün Zulüm yenik düşmüştü isyana.. Ankara organize sanayinde yaşadığım bir direniş öyküsü. Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Divane Ne zaman özgürlüğü düşünsem Kocaman bir yalnızlık çiziyorum Mazgalların ardında kızıl bir yağmur yağar Türkü yangını dudaklarımdan... DİVANE Haklılıktan yana coşunca seller Virane eyledi bu şehir beni Vakitli vakitsiz solunca güller Temmuz sarı sıcak güneş yakıcı Öfkeyle indirdik örse çekici Emek katlolmakta zulüm yakıcı Divane eyledi bu şehir beni Sevda güllerini ektik bağlara Umudun adını yazdık dağlara Kırdılar kanadım düştüm ağlara Divane eyledi bu şehir beni Neden kaçar durur yobaz fikirden Eline ne geçti sofu, zikirden Ne ister tanrılar yoksul fakirden Divane eyledi bu şehir beni Düşmez iken tanrı ismin dilimden Çiçekteyken soldum düştüm dalımdan Medet umulur mu hain zalimden Divane eyledi bu şehir beni Kaldırımlar sessiz sokaklar yaslı Dostluk kapıları açılmaz paslı Her şey fotokopi bulunmaz aslı Divane eyledi bu şehir beni Kula kul olmadık kimse kalmamış Solgun yanaklar var henüz gülmemiş Vurguni’yim dağlar düze inmemiş Divane eyledi bu şehir beni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Divane eyledi bu şehir beni Doktor bey DOKTOR BEY Yar yarası derin olur Sinem yanar kor doktor bey Elver hasta cananıma Dert çekmek çok zor doktor bey Temmuz dökülür elinden Yaram sancıyor derinden Ne gelirse yap elinden Senden umut var doktor bey Baksana kanıyor gözüm Yoksula ölmek’mi çözüm Parasız tutmuyor yüzüm Zaten dünyam dar doktor bey Eski değil bu dert yeni Hipokrat yeminin hani Bırakma tanrıya beni Tanrılar hep kör doktor bey Vurguniyı koyma nara Dilini üşürme zara Vatansızlık büyük yara Şu gerçeği gör doktor bey SSK Etlik İhtisas hasta hanesi 2005.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dokun Dokun Çiçekleri renklendiğigözlerine dolsun diye sevdam. Saçlarına asıyorum şiirleri Gözlerin gözlerime dokunduğun da Çağlayanlara sığmayan taşkın sular Vuruyor yüreğimin kıyılarına İlk kez bu kadar masum ve mahcup. Sana uzanıyor ellerim Dokunuyorum ateşine yüreğininYanıyorum.. Dokunmak değimli ki çoğalması duyguların. Yaşamın en güzel yanı Paylaşmak aşktan yana var olanı Öyleyse dokun dokunalım duygularımıza ki Varsın Çıldırı ya varsın arzular. Bir dökünüş bin defa ölümsüzleştirir adamı Dokun ki ölümsüzleştirelim aşkı…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Doldum da geldim buraya Doldum da geldim buraya Dostlar meclisine gönül Saldım da geldim buraya İnsan yanımı elime Adlımda geldim buraya Ayırma insanı özden Kan olur dökülür gözden Kendimi nardaki közden Buldum da geldim buraya Ozanın yüreği hardır Dört mevsimi boran kardır Bu yol dönülmez ikrardır Bildim de geldim buraya Yan yana el ele verek İkiliği yere serek Aşk ile yanıyor yürek Doldum da geldim buraya Vurguni’yim dostun hası Dedim ki gönül aynası İçimde ki kiri pası Sildim de geldim buraya Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dost yanına koyun beni DOST YANINA KOYUN BENİ Zamansız göçüp gidersem, Şu koca yaşlı dünyadan, İmam, kuran da istemem, Dost yanına gömün beni. Dünya lanet düzenine, Tanrı sahip ezenine Düşmeden imam eline, Dost yanına gömün beni. Geldim giderim gülmedim, Varından varlık görmedim, Dünya sefanı sürmedim Dost yanına gömün beni, Vurguni‘yim ikrarım var, El sürmesinler imamlar, Bilmem halımdan kim anlar Dost yanına gömün beni. Kefen de istemem hani, Çırılçıplak soyun beni, Karşıyaka'ya götürün, Bir çukura koyun beni. (31 Ekim 2004 tarihinde kalp krizi geçirdiğim gün SSK Hastanesinde yazdım.) Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dönüşü yoktur dağların DÖNÜŞÜ YOKTUR DAĞLARIN Bu coşkuyla sanma bu hasret biter Sularda özlemi çoktur dağların Toprağın üstünden yollanır gider Bir daha dönüşü yoktur dağların Düşe kalka gider dağları aşar Bazen öfkelenir bendinden taşar Deryaya varınca durgunluk başlar Bir daha dönüşü yoktur dağların Bulut olamazsa yoktur çaresi Dalga olur düşer kanar yarası Yanar durur iç de çoban çırası Bir daha dönüşü yoktur dağların Vurguni hasretim yürek çalkalar Kıyıları yıkıp durur dalgalar Boş yere dövünüp durmasın sular Bir daha dönüşü yoktur dağların Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dört Mevsimdir Yaşam Dört mevsimdir yaşam.. Kaç mevsime sığar bir yaşam Kaç ömür bir fazlasıdır son baharın Zamanın gözlerinden topladım sevinçlerimi doğmak ve çoğalmak düştü payıma kaçış yok ötesi olmayan ağıtların Gözleri parlayan bir çocuk seslenirde güvercin kanatlanır içimde. Deniz vurgunudur yüreğim. Çözülür çocukluğunun buzulları Delilik zamanıdır yürür yerinden damarların Sonra ılık bir rüzgar aşktan bahseder Masum sevinçlerde boğulur çılgınlıklar Mevsimler kanatlarında taşır yaşamı Evrimsel devinimine gebedir insan Ve yeniden yaratmanın zamanıdır Kendini kendi bedeniden. Büyüdükçe çocuk yüzlü gülüşler Koruyucu kanatların örtülür senden olanın üstüne. Sen son baharındasındır yaşamın. Gayrı her şey kışa hazırdır Üşütür ılık esen yel dahi Ve sonra ayazda kalmış gibi Bir sabah kaskatı Donuşunu gözlemlersin bedeninin Bir yanın yazdır, bir yanın bahar, Sonbahar der iken. Seni anlatır kışın getirdiği kar. Yitik bir aşkın umut dosyasından…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Duaların Bittiği Yer DUALARIN BİTTİĞİ YER Damarımda alevlenen deli kanımdan tanırım koyakların coşkulu akışını. Güneş yüzlü çocukların Kaçamak bakışlarıyla örtüşür zaman İyi sarıl bana ey sevdalı gözlüm Sakın bırakma. Kurtara bilirsen ellerimi çöküntülerin arasından. Gör nasıl yaratırım kendimi Duaların bittiği yerden İyi sarıl sakın bırakma Hala yarınlara yetecek kadar umut avuçlarımda. Gözlerinin ağırlaştığı yerde Al kızıl bir gül takacağım saçlarına Dudaklarından kırılıp dökülen sözler Dile getirmekte isyanı İçine sızarak akan bir hayattır arzular. Dedim ya iyi sarıl bana Duaların bittiği yerden Başlayacağım kendimi yeniden yaratmaya…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dudaklarımdaki hayat Dudaklarımdaki hayat Oturdum kıyısına sevdanın Seyrettim içimdeki çılgınlığı. Yanı başımda gürül gürül bir hayat Salkım söğüdün dallarına asılarak akıp gidiyor Kenarlardan çiçekler el sallıyor coşkusuna nehir’in, Yatırdım dudaklarımı serinliğine suların Sadece sen vardın usumda Dudaklarından hayatı yudumladım. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Duy DUY Yasak koymuşlar özgürlük kuşunun kanatlarına Mavileri tutuklanmış Bir gök çizmişler albatroslara Gün doğumunun vurulduğu yerde Çatlamış bölünmüş yüreği bulutların Kimyasal gazlar soluğunu kesmiş rüzgarın Kendi göğümüzdeki hayatın Kanı donduran ayazı dökülmekte On dokuz aralık sabahına,Duy Gayrı külrengi bulutlar ıslatmaz Ölüm odalarına sürüyorlar Dağlara sığmayan yüreğimi. Dört duvardan öte yaşam yok Güneşimi çalıyorlar Ayın şavkı düşmez gözlerime Kimse bilmez nasıl öldüğümü,Duy Bizden olmayanlar kuşatmışlar sokaklarımızı Onurlu bir yaşamın görkemine düştük diye Kanatıyorlar ağrılarımı. Bir başka baharı örgütlüyor umut Koklamaktayım baharı Polensiz döllenmekte çiçeklerim Yine tomurcukta dalım Duy Sokaklarda adam sende cinlik Kaldırımlar boyu duyarsızlık. Gün ışığına hasret yüzlere Kap kapa haykıran peçe gibi asılmış utanç. Şimdi kendinden olmayan renklerin ardından koşanlar yaşamakta soluğumu yitirmiş sokaklarda,Duy Ar damarsız bir vaktindeyiz zamanın Fitilsiz ateşlenir anaların yüreğinde barut Rüzgardan yine haber yok Gün doğumuyla tutuklanmış seher yeli Dağlar duymaz çığlığımı Çıplak duvarlar gelir üstüme Sessizce boğar Dudaklarımdan dökülür son nefesim www.antoloji.com - kültür ve sanat Bir tek isyanım kalır yarına Yeniden örgütlemek için Alanları Duy.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar adlı kitabımdan Duy 1 DUY 1 Duy demekle duyulur mu çığlık? Kulaklar duyma özürlüyse Ve görme özürlüyse yürekler……. Ama hep sağır-ve duyarsız Ama hep kör- kalmayacak,Halkım. Duyacak elbette sesini Kendisi için vuruşanın.. Gün gelir Yanık bir türkü sıcaklığında kucaklanır Sevinci ve inancı halkı için savaşanın İşçi tulumuyla halay başında Gün gelir Devrim kıvılcımını alevlendiren Nasırlı ellerde bayrak olur direnç Kızıla kesilir hayat Sınırsız bir dünyayla kucaklar Sınıfsız toklum bilincini Yakındır çatlamaya yüz tutacak Kanla sulanmış toprağımda tohum.Duyyyy... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aralık 2001 Kanayan dağlar adlı kitabımdan. Duygularım sana kul olur gider Duygularım sana kul olur gider Kaç yıldır gözlerim yolunu gözler Yar gelir de benden el olur gider Nasıl koparırım eti tırnaktan Gözlerim dökülür sel olur gider Dilek ağaçları dilek tutmaz mı? Tanrıdan diledim seni yakmaz mı? Yaratan aşkına öldüm yetmez mi? Duygularım sana kul olur gider Hasret çürütürmüş meğer yolları Şakımaz lal olmuş bülbül dilleri Yarsız vurguni’nin açmaz gülleri Dökülür yaprağı çöl olur gider Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dünya Halkları Bu ses senin sesin kulak ver sesime dünya uyan sesine gel ey dünya halkım.. gel ki dünyamızda zulüm bitsin… Dünya Halkları Ezilen tüm halklar uyansın artık Barış için bir gül verelim tutsun Dünya halklarının bütün acısı El ele halaya duralım bitsin Dil din farkı bizi ayrı koymadan Siyah sarı beyaz diye boğmadan Irkçılık sürülsün güzel dünyamdan Faşizmin boynunu vuralım bitsin Suriyelim çık gel İran! dan Çat dan Sofuyu indir ek bindiği attan Bir umudum kaldı emekçi halktan Cehalet çarkını kıralım bitsin Özgürlük meşalesi yak gel Kübalım Meksika citi den çık gel Perulum Sizleri bekler sancılı Ana dolum Emperyaliste ders verelim bitsin Filistin de kanar yürek yarası Vietnam! a gelsin gülme sırası Dünyadan silinsin atom karası Hiroşima dan gül derelim bitsin Abaza Çerkez Boşnak ne demek Hücreler yangında yok olur emek Ürümesin artık kapitalist köpek Ağzına tasmayı vuralım bitsin Dolar çeker durur kendi dengini Arap çöllerinde petrol yangını Domuzlara dönmüş dünya zengini Şunları ocağa sürelim bitsin Somali de telef olur bir yanım Hani dost ellerin ey Afrikalım Tayvanlın Tiranlım haydi Sudanlım Zulmün hesabını soralım bitsin Ozan Vurguni yem halklar kardeşim Sınıfsız bir dünya kurmaktır düşüm Ayaklarım yerde göklerde başım Sosyalist bir dünya kuralım bitsin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Düşlem DÜŞLEM Usulca kırılıp dökülüyor bak Ellerimden hayat et tırnak gibi Bir arzumuz vardı güneşe çıkmak Aşkın ateşiyle kavrulmak gibi Olmasaydık esir yaşam zorunda Gezerdik el ele boz kırlarımda Şu dağların serin rüzgarlarında Göksüne baş koyup savrulmak gibi Şimdi tüm hayaller düşler durağan İçlenmiş kanıyor yürek kırılgan Söylesene nedir gözlerinden yağan El vurup dizine avunmak gibi Söyle canım bize bu yaşam hak’mı Bir lokma ekmekle bir gülüş çok mu Hiç hayalin yok mu düşlerin yok mu Fırtına sonrası sevinmek gibi. Nasılı sormalı niçin nedeni Vurguni yeniden yarat sen seni Bırakma bu yaşlı köhne bedeni Dört mevsim yeniden devinmek gibi Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 2005 Düşlerde Solar Düşlerde Solar Bu şehirde herşey Kendi içinde çürüyor benimle beraber. Güneşin kızıl ışıkları ağarmış saçlarını okşuyordu yanık yürekli Emine Ana’nın. Avludan, seksek oynayan çocukların bağırış çağırışları geliyordu. Bir köpek, sektirilen taşı kapıp kaçtığında bağırtılar daha bir tizleşti. Emine Ana iç geçirip tavukları yemlemeyi bitirdi. Mecalsizdi. Ardından, gözaltına alındı alınalı oğlu yerine koyup, yüreğini açtığı, dertleştiği, sevip kokladığı güle su vermek için seğirtti. Umut’un özlemini gülde gidermeye çalışıyordu Emine Ana. Çiğ düşmüş gibi ıslandı yaprakları gülün. “Ah oğul ah... Sana mı kaldı işçinin, emekçinin hakkını korumak... Sana mı kaldı laikliği savunmak, koca koca adamlar dururken... Bak, komşular dinsiz belledi bizi. Kapımızı çalan kalmadı... Sen mi baş edeceksin yağmacılarla, talancılarla....” Gözyaşlarıyla suluyordu oğlunun alcağızıyla diktiği gülü. Sanki o kurusa, oğlu da yitip gidecekti. Dağları leylak rengi bir sis bürümüştü. Yitip gitmekteydi güneşin kızıllığı. Kondu sokaklarını kuşatan yanık ezgilerin çığlıklaştığı bir akşam üzeriydi. Mahalleli kendi derdinde, Emine Ana’nın derdiyse bambaşka... Ağlamaktan gözleri görmez olmuştu. Ama pencereden yaklaşmakta olan üç karaltıyı seçti. İki kişi birinin koluna girmişler, kapıya doğru sürüyorlardı yürümekte zorlananı. Gözlerinden çok yüreği görmüş, yüreği bilmişti oğlunu. Bir çırpıda tuttu avlunun kapısını. Umut’un harap bedenini birlikte taşıdılar. Emine Ana’ya yıllar kadar uzun gelen süredir kapısını açmadığı oğlunun odasına birlikte taşıdılar kemik yığınına dönmüş acılı gövdeyi. Titreyen elleriyle boş yatağı açtı. Dokunmaya, kıyamadığı fidanının bedeni parça parçaydı şimdi. Yanıklar, morartılar, cop izleri, kelepçe izleri... Oğulcuğunun kanlı ellerine yapıştı, bastırdı göğsüne. Söz bitmişti; sımsıkı dişliyordu dudaklarını. Öfke kördüğüm olmuş, tıkamıştı boğazını. Damarlarının zonkladığını duyumsuyordu. Kafasında yüzlerce yanıtsız soru, attı kendini sokağa Emine Ana. Doktorun kapısına nasıl varmış, onu nasıl yaka paça, sürüye sürü’ye getirmişti kondu sunun kapısına, hiç bilmedi. Doktor oğlunu muayene ederken Tanrı dinginliğinde, başı dik, yüreği öfkeli, arşınlıyordu evin içini. Sandığın üzerinde yığılı yatakları yıkıp çıkardı iki dal bileziğini. Ve de üç altın lirayı. Çeyiz sandığını yeniden kapattı. Muayene bitmişti. Doktor reçetesini yazdı. Emine Ana’nın uzattığı altın liraya bakıp gözlerini kadının acılı-öfkeli yüzüne çevirdi. Elini hafifçe itti Emine Ana’nın. “Oğluna iyi bak,” dedi, çekti, gitti. Gözlerinin nemlendiğini göstermemek için, telaşla. Emine Ana eczaneye koştu. İlaçları hazırlayan eczacıya titreyen elleriyle bileziklerden birini uzatıp telaş telaş evin yolunu tuttu yeniden. Oğulcuğunun, Umut’unun yaralarını bir an önce sarmalıydı. Ağrı kesicileri içirdi önce, solgun dudaklarını aralayarak. Ve okşarcasına yaralarını merhemle meye koyuldu. Sımsıkı sarılmak, canına sokmak istediği oğlunu incitmeye korkuyordu. Uykusuz gecenin bitiminde, tam ağırlaşan gözkapakları günün ilk ışıklarına yenik düşecekti ki, bir iniltiyle sıçradı yerinden. “Su, su...” diye inliyordu Umut. Oğlunun başını göğsüne yasladı. Sanki emziriyordu. Damla damla, yudum yudum içirdi canına suyu. Gözleri oğlunun kuytulaşmış gözlerine dikiliydi, dipsiz bir uçurumun kıyısında duruyormuş gibi duyumsadı kendini Emine Ana. Birden, kocası Murat... Beş yıl önce, işyerinde başına düşen demirle yitirdiği Murat. Ondan geriye kalan tek varlık, tek yaşam tutamağıydı Umut... Neler, neler düşlemişti oğulcuğu için. Babasına benziyordu Umut. O da dayanamıyordu haksızlığa. www.antoloji.com - kültür ve sanat Murat sendika örgütlemeye koyulmuştu işyerinde. Sevilen bir işçi önderiydi. Davullarla, zurnalarla çıkmışlardı greve. “İş kazası,” dediler sonra. Umut inanmadı. “Cinayet,” diyordu. “Babamı öldürdüler...” Patron bununla yetinmedi. İşyerini zarara uğratmaktan dava bile açtılar, ölmüş Murat’a. Çarnaçar, tazminat talebinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Murat’ın ölüsü daha soğumadan patron sarı sendikayı getirdi fabrikaya. Ama babanın haksızlıklara isyanı, direnci, oğula geçmişti. Murat yaşamı boyunca camiye gitmemişti. Cenazesine de kimse gelmedi. İmam “laiklerin cenaze namazı kılınmaz,” buyurmuştu bir kez. Oğlu ve üç-beş işçi arkadaşı kaldırdılar cenazeyi... Bir süre sonra avludan yine çocuk sesleri şakımaya başladı. Emine Ana avluya çıktı. “Umut ağabeyiniz çok hasta... Biraz sessiz olun, çocuklar, gözünüzü seveyim...” Gözlerinden dökülen yaşlara hakim olamadı. Çocuklar ürkek, bakıştılar, hemen kestiler seslerini. Yardıma bile yeltendiler; kimi tavukları yemledi, kimi köpeği besledi. Sonra sessiz, çekip gittiler... Konu komşu ise dinsiz belledikleri bu dirençli aileyi çoktan düşmüştü defterden. Gün boyu, günler boyu kapıyı çalan olmadı. Kavurucu, uzun günler birbirini kovaladı. Emine Ana tam on üç gün bekledi oğlunun başını. Dile kolay, uykusuz, suskun, sancılı, umutlu on üç gün. Güneşin kavurucu ışıkları altında gün be gün boynunu büken gülü ise unutup gitmişti. Kızıl gül, dayanamayıp kendinden geçtiğinde düş olup düşüyordu aklına ancak. Oğluyla birlikte onu suluyorlar, sonra Umut koşup oynamaya koyuluyor, beraberce yuvarlanıyorlardı toprağın üzerinde. Oğlunu doyasıya öpüp kokluyordu Emine Ana. Sonra yine gülün başına gitti, dokundu. Gül yapraklarını döküverdi. Sıçrayarak uyandı Emine Ana. Hemen oğlunun başına koştu. “Oğul, oğul, ses ver anana! Aç gözlerini canım oğul; darıldın mı azıcık kestirdim diye... Haydi Umut, aç gözünü, çıldırtma beni! ” Umut için işkence çok gerilerde kalmıştı artık... Çocuklar Emine Ana’nın çığlığına koşturdular. Geldiler, gördüler. Umut ağabeyleri küsmüştü hayata. O gece oğlunun başından ayrılmadı. Bir komşu çalmadı kapılarını. Parasızdı; adları dinsize çıkmıştı, Hoca da gelmedi cenazeyi yıkamaya. Emine Ana kendi elleriyle yuğdu, yıkadı oğlunu. Kuşluğa dek uğraştı, didindi, avluda, kırmızı gülün yanı başına bir mezar kazdı. İşi bittikten sonra içeri, çeyiz sandığının başına geçti, gelinliğinden kalma iki çarşaf çıkardı sandıktan, dokunulmamış, bembeyaz. Oğlunun kefenini hazırladı. Sonra sırtladı Umut’u, boylu boyunca kazdığı çukura uzattı. Yeniden eve döndü, dolabı sökmeye koyuldu bu kez. Kabrin üstünü tahtalarla kapatıp elleriyle toprağı örttü üzerine. Bitkin düşmüştü. Kalkıp eve gitmek istedi; dizlerine söz geçiremedi; oldugu yerde çöktü, kalakaldı. Gözleri oğlunun diktiği güle ilişti birden. Kurumuştu. Kocasının ölümünden sonra arada bir sigara tüttürme alışkanlığı edinmişti Emine Ana. Oysa oğlu geldi geleli aklına hiç düşmemişti sigara içmek. Elini cebine attı, paketi çıkardı. Bir tane kalmıştı pakette, titreyen ellerle dudaklarının arasına iliştirdi, yavaşça çakmağını çıkardı. İlk çakışta dumanlandı gökyüzü; derin bir nefes çekti Emine Ana, ciğerlerini paralarcasına. Son sözleri dumana karıştı. Savrulan dumana yazıyordu acılarını, özlemlerini. “Düşler de solarmış meğer...” Başı omzundan öne doğru düştü. Çocuklar Emine Ana’yı oracıkta, oğlunun mezarı başında buldular. Sönmüş sigarası ağzında, yanı başında kurumuş bir gül dalı... www.antoloji.com - kültür ve sanat Güneşin kırıldığı yerde Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Üşür gülüşler Düşün DÜŞÜN Vitrin camları gibi insanların yüzleri Kırılıp dağılıyor kendi aykırılığında Tanımlayamıyor kendilerini kopan parçalar Öylece kala kalıyor ayrı yerlere saplanıp Kendi bütünlüğünden uzak Öz varlığından habersiz emekçi Kınıyor kendinden olanı Oysa ki karın aç Papuç delik Pantolon cepsiz O yinede saldırmakta hakkını arayana Kör itatkar ve bilinçsiz Bakmayı unutalar Unutmuşlar görmeyide Bakışsız gözler dökülmekte Kırışık utangaç yüzlerden Çırıl çıplak anadan üryan Kurumuş tüm sevgi dereleri Kör dokunuşlar kalmış sevda damıtılan gecelerden celişki ırzına geçmekte dürtülerin Makul sevinçlerle boğulur cığlıklar Aşk satar köşe başlarında duygu simsarları Kazıntı tarihler içinde savruluyor istenç Belki varoluş sildiklerini yeniden yazacak. Aykırılığın tutsağı mı ki algı Kendi yanlızlığında hapis varlık Tanımlayamıyor öz varlığı Ya neydi bizi böyle yaşamın çüplüğüne savuran Bellek neye gebe...................... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Düşünürken Düşünürken Nehirden yeni çıkmış Gümüş renkli Ay’ın Yakamoz pırıltısı böler uykularımı. Başımda gök Deniz derinliği gözlerin. Bir kuş kanat çırpmaktadır tenimde. Ansızın bedenimi saran ateş Savurur dumanımı göklere. Seni düşünürken Tutuştu sözcükler dudağımda.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Düşüş DÜŞÜŞ dilden yuvarlandıran devinim işgalçisi efil esen rüzgarın yüreğin sahrasında vahasına kavuşan bedevi gibi, elle tutulamayan öncesizliğin sonrasında kendini aşmanın. Kurtulma çabası var, ama neden; düşmanlık kaynağında farklılığın onca ödenen bedelden sonra orda kalan bir özsevgi paylaşılma umudunu ne yapmış ister mi yalnızlığı kendisine birliktelik ve ayrılık neyi anlatır istenmeyen öznellikler kaosunda ve umut katılaşmışsa bakışlarda zor yürümek geleceğe şimdiden gene düşürür dilinden özneyi sevda kokulu şiir yağmuru. bize soramadığı anın yıldızları yağıyordur durmaksızın. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart 1992 Düzensizliğe İÇİMDE KARA YEL Düzensizliğe İçimde bir yara sarsan sarılmaz Çürüdü yanlarım kokuyor dostlar Yaşlı çınar gibi yıprattı yıllar Dallarım yaprağı döküyor dostlar Eğil derler çınar secdeye eğil Eğikli soysuza veresin meyil El etek öpmekse hiç huyum değil Yoksulluk belimi büküyor dostlar Başı gökte çınar dibinden eğri Kalan var mı bilmem yaşamda doğru Beş vakit katlime yapılır çağrı Kara yel vurunca yıkıyor dostlar Kesilmeye dursun nehirin önü Bazen sularda şaşırır yönünü Yargısız boynumdan vurmayın beni Zulüm girdabına çekiyor dostlar Sokaklarda işiz bulunmaz ekmek Tatmadım aylardır sıcak bir yemek Yinede olmadım yolumdan dönek Fırtına kökümden söküyor dostlar Kalmışım çıkmazda eski cağ gibi Eririm yel vurmuş ince yağ gibi Vurgun i dumanlı başım dağ gibi Sular bile yanlış akıyor dostlar.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Edepli erkanlı EDEPLİ ERKANLI GÜNLER DEĞİŞTİ İnsanı evrende Kabe bilirken, Hakka doğru giden yönler değişti. Filiz kıran vurdu gönül bağını, Karışınca renkler tonlar değişti. Dünden bu günlere ne varsa doğru, Kılıç kından çıktı namlular eğri, Hak dedim katlime yaparlar çağrı, Öfke dize geldi kinler değişti. Güneş olup dağdan taştan ağarken, Yağmur olup haktan yana yağarken, Eline beline sahip ol derken, Edepli erkanlı günler değişti. Sıyrılıp dökülür tarih çağlardan, Gayrı akmaz Kevser suyu bağlardan, Çıkar fırtınası eser dağlardan, Mason rüzgarında Dinler değişti. Varlığın içinde insan kendi yok, Yoksul sofrasına oturmuyor tok, Kurt postuna girip dost görünen çok, Mintan eski mintan donlar değişti. İşkencede beden korlanmış ateş, Ne haddine derler patrona dalaş, Gayrı üşütürmü ölüyü güneş, Damarlarım toprak kanlar değişti. Önceleri dostluk için çalardı, Barış tohumunu eker sulardı, İnsanı hak bilir secde kılardı, Katlime çalıyor çanlar değişti. www.antoloji.com - kültür ve sanat Tuzu kuru dibi tutmuş yemeğin, Kölesi olmuşuz kuru ekmeğin, Temelinde alın terim emeğim, Gökdelenler yaptık hanlar değişti. Bu yol nere varır sorsun gidenler, Kimler düşüneni nara itenler, Kimyasal gazlarla erir bedenler, Ölüm yol şaşırdı sonlar değişti. Dünden bugünlere ne varsa doğru, Eğildi büküldü yandıkça bağrı, Beş vakit ezandı katlime çağrı, Hançer tende gizli kınlar değişti. Gün batımlarını kor ateş yalar, Gecenin koynuna şafaklar dolar, Kan kızılı şimdi karaya çalar, Vurguni al kızıl tanlar değişti. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ekmek gibi EKMEK GİBİ 68,ler.de burada değildim uyuyormuşum bütün Yıllar boyunca şimdi bakıyorum da anımsadığım kargaşa,değil. bir direnişti gördüğüm Kanadı kırık sabahlarda Gözlerimi yumruklayarak uyanırken bir pencere gördüm çalışan biri olduğunu bildim hemen Dikiliyordu karavana atıklarına Zenginlerin çöplüğünde Vurulmuş çocukluğum sonra anladım ne yapmalıyım çalışmak birinci kutsalım oldu emek vererek anlamak yaşamı Sevgi dilenilmiyor Savaşmak gerekiyor aşkı paylaşmak istediğinde Ekmek gibi aş gibi………… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat El Ele Dünyayı Sarmamız Gerek El Ele Dünyayı Sarmamız Gerek Sınırlara vura vura başını Sevda kıyısına çarpıyor yürek Yaşanılır kılmak için dünyayı Sevgiyle aşk il örmemiz gerek Madem yaratıldı dünyada ilkler Öyleyse ki nedir şu özel mülkler Unutulmamalı kardeştir halklar Tüm dünya el ele vermemiz gerek Boşa sayıldıkça âlimin sözü Üşütür ısıtmaz ölünün Özüzü Tapınağa değil şu güzel yüzü İnsan birliğine sürmemiz gerek Hakkı kendimizde bulamıyorsak Gönül yapıp sevgi alamıyorsak Varıp aşk sazını çalamıyorsak İnsan sırrımıza ermemiz gerek İnsan ol ki önce kendini tanı Hurafenin olmaz dini imanı Kim dedi Sivas’ta ölüm zamanı İkiliği içten kırmamız gerek Derler ki yazgıymış ve tanrıdandır Özü çürüklerin mayası hamdır İnsanın şeytanı yine insandır Kör şeytanı yere vurmamız gerek Aşalım dağları zulmü kırarak İçteki kötüyü dışa vurarak Kardeşçe el ele halay kurarak Kanayan yarayı sarmamız gerek Önce varlığı bil doğayla özleş İnsan ol ki bir kez kendinle yüzleş Vurguni değil mi tüm dünya kardeş Biraz kendimizi yormamız gerek Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat El Kınar EL KINAR Gayrı uzak kalmış bizden sevdalar Arayıp ta aşkı bulsan el kınar Üşütür estikçe serin rüzgarlar Sevdanın yeliyle dolsam el kınar Hayalini görsem kaynıyor kanım Seni yaşamadan geçmez bir anım Körpeciksin taze güzelsin canım Seni sevdiğinden çalsam el kınar Yaralı kuş gibi çırpınıp dursam Seninle var olan düşleri kırsam Yaralı gönlümü zincire vursam Deli kervanına salsam el kınar Savursam feleğe aşkın taşını Bulutlarım döker gözden yaşını Yücelerden uçan sevda kuşunun Kırsan kanadını yolsam el kınar Zamansız aşk ile yakmışım teni Kereme Mecnuna dön derdin beni Yüreğim ne yana koyayım seni Vurguni aşk ile ölsem el kınar halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Elimi verdim kolumu alamıyorum Nereden geldiyse geldiler bana Finans bank kimdir tanımıyorum Cart Finansa beni üye ettiler El verdim kolumu alamıyorum Kartsızımya veba dedi teşhisin Acı çektirmek mi bana bahşişin Kartını almadım diye keşişin Onlar güler ya ben gülemiyorum Beni garip gördü kesildi aslan Üstüme geliyor aldıkça alttan Amele sümüğü gibi yapışkan Bir türlü yakamdan silemiyorum Vurğuni olmadan kaptalist cani Evveli aşk için yakardın teni Koydular ki öyle bir hale beni Gayrı gönül sazı çalamıyorum Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Emek düşmanı şaire Kaderim değilsin yokluk Ecelim olamazsın EMEK DÜŞMANI ŞAİRE Boynunda tasmanla ağzında salya Olmasaydı insanı zahirdin şimdi. İt gibi uluyan şair olsaydı Bizim kapıda it de şairdi şimdi. Rahman rahim olan hakkı bilseydi Yaratık olmadan insan kalsaydı O hayvan kafanda beyin olsaydı Bileğin bükülmez mahirdin şimdi. İt misin kurt musun yoksa ki koyun Hiç hoşa gitmiyor hırlama huyun Kurt değil, insandan gelseydi soyun Hiç paha biçilmez safirdin şimdi. Kan içici diyor benim için dert Sana gelince bak çifte standart Çeke bilse idin sahibine ret Benim için sende cevherdin şimdi İt uluyor derler varsın ulusun Ulumak değimli senin namusun Üreten emekçi olsaydı dostun Sende benim gibi kafirdin şimdi. Sömüren zorbaya tavır alsaydın Yoksul işçilerle yara sarsaydın Ezilen halklarla kardeş dursaydın Emek dünyasında gevherdin simdi. Söyle koçum neden kırık boynuzun Yoksa altına mı yattın domuzun Vurguniye destek olsa omuzun Dostluk için akan nehirdin şimdi.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 2000. Emekçi EMEKÇİ Bir sağa bir sola yalpa vurursun Ne yana dönmekte çarkın emekçi Seni sömürene secde durursun Kendi ellerine kırgın emekçi Bir doğruya varmaz kesilmiş yollar Sanayide açmış kapkara güller Bak geceye küsmüş nasırlı eller Yıllardır kan kusar yorgun emekçi Çalışma bakanı nutuk atıyor Müfettişler her gün işçi satıyor Bu güzelim ülke böyle batıyor Vatanında yurtsuz sürgün emekçi Sermayenin zulmü düş değil somut Çalış ha çalış der kanını damıt Yoksul sofrasında üşümüş umut Çekilmiş yay gibi gergin emekçi İki bin ikide kalmışsın yaya Hep bedel ödersin geldin dünyaya Sidiğinden tuta içtiğin suya Kimin kursağında vergin emekçi Bir isyan çığlığı olsun dilinde Baksana savurur közün külünde Senin kurtuluşun kendi elinde Neden vurgun iyi yergin emekçi Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Emekçi kimliği EMEKÇİ KİMLİĞİ Düşünüyorum ben kimim Sırtımda parkam Ayağımda eski postallarım İlkokul cahilliğinde yürüyorum Sanayi sokaklarını Bir işçiyim ben sömürü çarklarında Her gün bira daha yok edilerek çalıştırılır Ve devrimciyim birde yürek taşıyorum Ne öyle çatal ne de mangal gibi Cesaretsiz de değilim hani teke tek kavgada Kahramanlığı sevmem kitleden kopuk Mücadelemden alırım aşama gücünü Düşünmemde hani öylesine vurulup öldürülmeyi Kurşun kahpece gelmezse üstüme Yoldaşlarım var benim fırtınalarda koyun koyuna girdiğim Fırtına sonunda acılarını paylaştığım Kavgadan önce helalleşip Kavgadan sonra kucaklaştığım Bir proleterim ben Ne öyle basit ne de sıradan Yüreğimdir ocaklarda yanan Tavlanan demir değil sevdamdır Bu bir inançtır bu başka bir sevda Ne ölümün gücü yeter susturmaya Ne de baskıların Ben kanla sulanmış koca bir ırmağım Bir yanım ter döker Sularımla çoğalırım Bir yanım kan kusar dağlardan boşalırım Bazen durgun sessiz bazen köpürüp taşarım Koca bir ırmağım tersine çeviremezsiniz beni Alıp sularımla emek gemisini aşarım bendimi Korsansız denizlerde coşarım barikat tanımam Bir proleterim ben emeğiyle geçinen Ben koca bir ırmağım Akar giderim Sevdaların içine Vatansız dolaşırım Fırat gibi diyar diyar Şaşırmam yolumu. Bir tarihim ben. www.antoloji.com - kültür ve sanat İlkel komün elle başlayan Kapitalizmin ağına takılan Sosyalizmi haykıran Bir tarihim ben.Ölümleri kucaklayan Abdullah Oral MAYIS 1994, www.antoloji.com - kültür ve sanat Emekçi ye EMEKÇİ YE Kaç bin yıldır dinmez yürek ağrısı Varlık dünyasında yanmış emekçi Derinlere salmış vantuzlarını Umudu topraktan emmiş emekçi Kaç bin ömür sürmüş hayat kazısı Deyip geçmiş her şey alın yazısı Ağzında pas tutmuş tütün sızısı Sevdayı çağlara gömmüş emekçi Buğday tane vermez arazi çorak Ses versen sesime kalmazdı gerek Evvel volkan gibi kaynardı yürek Şimdi sel vurmuşta sönmüş emekçi Şimdi değil zulüm kahır çekilir Sanma ki susmakla bu çark yıkılır Dokunsan ki ağlar hüzün dökülür Dağılıp kırılan cammış emekçi Umut olsan dilde hakkı haykıran Ne yağmur tanırdın nede kar boran Hep Vurguni oldu döşüne vuran Oysa özünden çiğ hammış emekçi. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 18 haziran 2004 Emekçi Yüreğim özensiz yaşantılarda yiten özsaygı yorumlanacak bir şey bırakmazken iki aşırı uçta gidip gelen geçmiş kayboluşun eşiğine geldi Emekçi yüreğim Kumpasında işbirlikçi Kapitalisin öylece bakıyor başkalarının çözümüne tutulacak bir yanı kalmadı mı niteliğin Süte doymamış bebelerin Gülüşleri dökülüriken gözlerinden Toprağı öper alınteri emeğin Sabanı mayına deydiğinden beri kırık üretenin. ellerinde yeşerttiği umut Oysa barıştı başağın dünyaya acılan gözü.. Asılmadan tanyerinin kızıllaştırdığı yere.. Ne saban kaldı ne öküz dünden geriye dağların düşünü kurmak yasak bizim ellerde… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Emekli EMEKLİ İlkel toplumlardan uygar topluma Sömürü çarkında kalmış emekli Böyledir gör anla kapitalist düzen Susma gayrı sesin haykır emekli Sıka sıka bitti delikli kemer Bak torun açlıktan parmağı emer Babadan oğla geçmesin semer Bu zinciri gayrı sen kır emekli Yirmi beş yıl daim hakkın yenilmiş Sıkılmış ta posan suyun alınmış Gelecek umutsuz gençlik çalınmış Susma gayrı sesin haykır emekli Nikah şahidiniz Bağ kur SSK Emekli sandığı verir nafaka Her gün emekliye yaparlar şaka Bu zinciri gayrı sen kır emekli Boynunu eymişsin zorbaya zora Aç susuz geceyi ekmişsin dara Nasıl kapanır bu kanayan yara Susma gayrı sesin haykır emekli Çalındıkça çorban torbanda unun Kölesi olmuşsun suskunluğunun Şimdi bedel öder torunun oğlun Bu zinciri gayrı sen kır emekli Yaşarken ölümü kabulün neden Görse utanırdı rahmetli deden Yiğitlik erdemlik beklerdi senden Susma gayrı sesi haykır emekli Gayrı dur diyelim böyle gidişe Seni darda koyan duysun endişe Şükredip te durma hayale düşe Bu zinciri gayrı sen kır emekli Yaşlandım diyerek öyle kıvırma Koskoca bir ömrü boşa çevirme Kahve köşelerimde paslanıp durma Susma gayrı sesin haykır emekli Vurgun i yurdunda yaşanmaz tutsak Bu nasıl iş sana ellerin yasak Titrer dağlar taşlar sokağa çıksak www.antoloji.com - kültür ve sanat Bu zinciri gayrı sen kır emekli. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Emperyalist savaşlarda yiten çocullar EMPERYALİST SAVAŞLARDA YİTEN BÜTÜN DÜNYA ÇOCUKLARINA Ben açlıkla doyurulmuş bir çocuğum Nişangahında kahpeliğin Dünyanın her yerinde Ölüm adlanır solgun gülüşlerime Bazen başımda kartallar bekler Öldüğümde leşimi yemek için Bazen babamın kollarında vurulurum Filistin sokaklarında Bazen de paletler geçer Masum gülüşlerimden Afganistan’da bombalar yaparken üstüme Vietnam’da hala süngüsündeyim düşmanın Hiroşima dün gibi aklımda II Nedense bütün masallarda Devler hep yemektedir çocukları Kanıma sulanır silahların ağızları Göz yaşlarımı delip geçerken mermiler Neden? bu öfkeniz beyler Neden bu durmayan kan Neden? Beyler Neden? Ben ölmekteyim Bu anlamsız öfkeden Ne Bir Bir Ne istedim ki sizden lokma ekmek sıcacık gülüşten başka istedim ki sizden Bırakın yaşamak istiyorum Yaşıtlarım gibi oynayayım koşayım Onlarca bombanın ağırlığını Nasıl taşırım çocuk omuzlarımda Çağı utandırıyorsunuz beyler III Nasıl duyurabilirim bilmiyorum O sağır kulaklarınıza İçime sığmayan düşleri Ekmeğimi bala banmak Annemin göksünde yatmak istiyorum Babamın elinden tutup Gezmek istiyorum Çocukların öldürülmediği bir dünyada www.antoloji.com - kültür ve sanat Dilim farklı diye Rengim farklı diye Nasıl söylenir bilmem Ben ölmek istemiyorum Az sonra yine bombalar yağacak üstümüze Yine barut kokularını silecek Baygın et kokuları Yine çağın ihanetiyle yüzleşeceğim İki iri zeytin tanesi gibi Anlıma fırlayan gözlerimi sunacağım Amerikan köpeklerine IV Az sonra her şey yitirecek rengini Delik deşik olacak Güzel olan her şeyin yüreği Yatağım yanacak beşiğim kırılacak Yüz bin çocuk olacağım Yüz bin kız yüz bin erkek Körpe yüreğimizi sunacağız çağın celladına Yaralı bir geyiğin üstüne Sırtlanların üşüşmesine benziyor her şey Leş kargalarının sırasını beklemesine Lağım farelerin etimi didiklemesine Bugün ıraktayım Yarın belli değil Hangi ülkede katledileceğim Ölürsem paylaşılacak etim Yaşarsam pazarlanacak bedenim Tutsağı olacağım bu kanlı savaşın Yada ağzı salyalı bir itin V Çocuk diye kandıramazsınız beni Ben yaşıma basmadan büyüdüm Biliyorum az sonra gelecekler Ağızlarında diz boyu salya Elleri kanlı bıçaklı Emperyalistler Çok severlermiş taze çocuk etini Gelecekler Ve ırzına geçecekler bebekliğimin www.antoloji.com - kültür ve sanat Ama ben son olmayacağım Dün Filistin deydim Bugün ıraktayım Yarın belli değil işte Hangi ülkede Hangi yurtta vatansız öleceğim.. VI Siz hala susacak mısınız Anneler babalar Katliama seyircimi kalacaksınız Teyzeler amcalar Sessiz çığlığımın sesi olun Ellerimin bedeni Umudumun yansıması Haydı garı Öfkemi tutun avuçlarınızda Yürek verin sesime Ölmesin sizinde çocuklarınız Sizinde yanmasın yüreğiniz Yarın sizin çocuklarınız olacak Emperyalist namluların ucunda Haydi gayri ağabeylerim ablalarım Umut yarına geç kalmasın Bir daha hiroşimalar olmasın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Şubat 2003 En Güzel Yeri Zamanın En Güzel Yeri Zamanın En güzel yerinde durmuşum zamanın. Suda açan çiçekler gibiYansımakta yıldızların yüzü. Yağmur bulutlarının türküsünü dinliyorum Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler ya Hafiften Bas bir- Bateri tınısı, Işık gösterişi başlıyor ufukların çok uzağında Sanki yerle gök arasına sıkıştırılmış Evren Yaşanmamış zamanların ötesindeyim. En güzel yerindeyim zamanın. Yorgun bedenim direnç şaşkını Koşuyorum yıldızlarıyla kucaklaşmaya Semaya Dilimde türküler durmuşlar halaya…… ___ Dağlara çıkam dedim /Dosta ulaşam dedim dost ben senin derdinden /dağlara vatan dedim… ___ Gurup yorum. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat En Yakını Sen Ol Uzağımın Yar Uzatsam elimi elin varır mı? Tutmaya elinden yüreğimin yar Kaldır başın öpem kara gözünden Pasları silinsin dudağımın yar Gel soluksuz kalsın hüsran yıkılsın Yollarından özlem geri çekilsin Hüzünlü bakıştan gülüş dökülsün Gamzesi sen ol yanağımın yar Gel sineme saram seni gizlice Ellerim dolansın ördüğün saça Tenimi tenine sar ki sıkıca En yakını sen ol uzağımın yar Vurguni nedim yar dünya karını Diz dize paylasak yoksul varımı Aşk ile doldurup güne yarını Sultanı ol gönül konağımın yar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Esir sokaklar Ruhsuz bir tarihin gölgesinde kalmış Göçmen bedenler Tutsağı olmuş hürriyetin Esir sokaklar Tuz çürütmüş yaralarını Munzur Dağının Kırılmış Nur hak Dökmüş eteklerine ölümü. Kızıl ırmak başını vura vura düşmüş yollara Çıldırmış Dicle Fırat Su vermemiş güllere.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Evrene sığmıyor yüreğim EVRENE SIĞMIYOR YÜREĞİM Örselenmiş duyguların Sevecenliğine koşar ateşe düşen yüreğim En aptal durağanlığındayım zamanın Evreni sığdırmaya çalışıyorum Evrene sığmayan yüreğime Yaban çiçeklerini öperin toprak ananın Takılıp kalmışım Yeni doğan bebelerin ilk gülüşlerine Gönül defterimde sevda türküsü Aşka düşen gözlerimde yağmur Özgürlüğüm kanat çırpmakta avuçlarımda Rüzgarın tarifsiz uğultuları Çarpışır sevgi bulutlarımda Kalkar bakarım yücesinden dağların Kokusunu içime çekerek bütün çiçeklerin Aşka susuzluğumu gidermekteyim evrende. Kızılını yüreğime koyuyorum güneşin Sönük kalıyor aşkın kıvılcımından Sonra eriyip tükeniyorum damla! damla Koca bir evreni sığdırayım derken yüreğime Boğulmaktayım aşkın alevli Nehir'inde…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar adlı kitabımdan Ey Tanrı Kimdir seni senden çok kendisi kadar sevmeyi beceren Kırığımı marangozun EY TANRI Yaratmışın derler koca evreni İnsana geçerimi sözün ey tanrı Kula kul olmadık yeni bir dünya Kurmaya yete,mi gücün ey,tanrı Rahip Haham derken çektik imamdan Kurtulmuyor halkım kederden gamdan Mollayı sofuyu güzel yurdumdan Sürmeye yeter,mi gücün ey tanrı Yer batsın dünya dinler töresi Gelmez ağlayana gülme sırası Baksana kanıyor halkın yarası Sarmaya yeter,mi gücün ey tanrı Düşünene neden sofu ecirl Kırılmıyor zulmün paslı zinciri Zalimin bağından üzüm inciri Dermeğe yeter,mi gücün ey tanrı Oturmuş sermaye senin mülküne Güç yetmez bağında bir tek salkıma Zenginden alıp ta yoksul halkıma Vermeye yeter,mi gücün ay tanrı Yoksa güçsüz müsün paradan puldan Görünmezsin neyi saklarsın kuldan Gerçeği görmezsin sapmışsın yoldan Görmeğe yeter,mi gücün ey tanrı Vurgun i umutlar çıktı kaçağa Kurbanlar veririz paslı bıçağa Sende yüreğini bizle ocağa Sürmeğe yeter,mi gücün ey tanrı.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Eylem Eylem Hançerlenmiş türkülerin üstünden Akıp gitmekte yaşam Denizleri Kuşatılmamış ufuklara Havada Kar sesi Çığ esintisinde gök yüzü Özgürlük tutkunu Türküler gezinmekte dağlarda Alın terimizi okşayan Ortak sevinçlerin Eylemleri başlıyor baharla Bulutların ateşli kucaklaşmaları Islatıyor toprağı sırılsıklam Bak gör ilk baharla ben kendimi nasıl yaratırım.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Eylemdir ilk adım EYLEMDİR İLK ADIM Ben bir emekçi şairim Söylemdir ilk adım benim Hak için halka dairim Eylemdir ilk adım benim Bazen kederli şarkıyım Bazen dağlarda türküyüm Proletarya erkiyim Eylemdir ilk adım benim Balyozumuz halay çeker Örse yüreğini döker Öfkemiz dağları yıkar Eylemdir ilk adım benim Potaya yürek dökeriz Haddeden demir çekeriz Zulmü lav olur yıkarız Eylemdir ilk adım benim Vurguni kör bıçak tende Dize gelmez öfke bende Bir umudum gelem günde Eylemdir ilk adım benim Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Haziran2005 Eylül geçti EYLÜL GEÇTİ İhanet içinde yaşanan günler Ölüm sessiz gelir geçer kapımdan İsyan çığlığında dillerim aman Seninde,mi eylül geçti kapından Seller gibi coşup çağlayan gelin Ak üstüne kara bağlayan gelin Sırtında çocuğu ağlayan gelin Seninde,mi eylül geçti kapından Vurgun i der telef olmasın emek Zehrolmuş yoksulun tattığı yemek Neden gülüşlerin üşümüş bebek Seninde,mi eylül geçti kapından Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Eylül Zamanı Öyle uzak duruyor ki yaşan bizden Geceler uyuyor acıların içinde Hayat ormanları kurşunlanıyor Yıkılmış korkunun kirli yanları Kalleş ölüme gönüllü koşuyor çocuklar kurşun eriterek körpe yüreklerinde Yağmurdan yine eser yok Direncin çığlığı yağıyor çağımıza Sevdanın isyanın Boyun eğmek döneklikti zulme Eylülde kanatılmış dağların yüreği Eylül yürekliler Dökülüp gitmekte namluların içine Yılan hikayesi bütün düşler Tüketmeye çalışırken acıları Başlıyor kanamaya gözler Eylül geçiyor kapılardan Bakmayın martın baharı örgütlediğine Dolu vurmuş dallarına Göy ekin biçiliyor şimdi Paletler altında kalmış kardelen Unuttuk kiloları Bir işçi iki baş soğan eder Yada üç patates Duymak kolay olsa duyardı herkes Aç çocukların sesleri tırmalıyor kulağımı Şimdi eylül zamanı Okşayan ölüm yanakları Sen ey baldırı çıplak Yaşama duyarsız insan Sen kulak asma bunlara Sevda türkülerinin söylendiği bir gecede Bölünmemişse uykuların Yürümemişsen yalın ayak Üstüne üstüne korkuların Ürkütmemişse direncim Ürkütmemişse açlık seni Bilemezsin eylülün getirdiklerini Bizimkilerde Acının baharı yaşanıyor şimdi Geriye kalanlar bilir işkencelerde Dağları nasıl kuşatılır yalnızlığın Yeniden doğurmaya Aht etmiş kadınların Şarapnel dökülmekte rahimlerinden www.antoloji.com - kültür ve sanat Analar şallarını örtüyor Ölü çocukların üstüne Dudaklarında paramparça sevdanın çığlığı Çıplak namluya sürülmüş ekmek Dün gibi taze yarına yüklenmiş acılar Kim duyuyor kim görüyor Kapılardan eylül geçiyor Eylül geçiyor Sarkık memeler annenin utancından Aç bebenin gözlerinden Eylül geçiyor Ekmeği çalınmış soframızdan İşçi yutan fabrikalardan Yorgun iş dönüşünden Eylül geçiyor Sokaktan mahpustan hücreden Tüketildikçe yaşam Direniyor insan Şimdi eylül zamanı Eylül geçiyor kapılardan Aldanmayın sakın ha Takvimlerin gösterdiği tarihe Mayıs temmuz aralık yok Şimdi eylül zamanı Yaşamın yüreği hançerlenen Gençliğin sevdası Gelinin tel duvağı İşçinin emeği Annenin özlemi Varlık anlamını yitiriyor her şey Yaşayıp yazamadığım şeyler gibi Mutluluğun resmini çizmek ne kadar zorsa Mutsuzlukta aynı zorlukta Henüz yazılmamış türküler misali Söylenmemiş sözlerle, öpülmemiş yüzlere Otuz marta yazılmış ezgiler okunur şimdi Gözlerimde yağmur başımda bulut Dağlar uzağında güneşin Ne zaman başımı kaldırsam Baksam gökyüzüne Gözlerime yıldızlar yağar O zaman anlarım Yıldızlaşmış umutlar www.antoloji.com - kültür ve sanat Şubat 2001 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Fatsada Kar Yağmakta FATSADA KAR YAĞMAKTA İçimi titreten bir histir dağların beni çağırışı bir çığlığın savrulması taşlardanparçalamış yüreği geçit vermez dağların zulasına yatmış ölüm. Kara bulutlar kuşatmış mavisini gök yüzünün kurşun döken namlulardan barut kokusu dökülmektedağların üstüne.. zemherinin yüreği ocaklarda dağlanan Dalga boyu öfke döküyordudağların eteğine Karadeniz. Fatsa da kar yağmakta şaşkınlığın üstüne. Kan kızılı et parçasını andırıyordişlenmiş dudaklar. Ayva sarısı yanaklardan Nar kızılı yaşlar dökülmekte. Lekesiz delinmiş beyaz bir astara benziyorduSabahattin,in teni. Ahmet doyurmak için dağların kurtlarını Ormana taşımış yaralı bedenini. Sükunet içindeydi gökyüzü Ne kapıdan rüzgar girdi içeri Nede bir kuş havalandı pencereden Kötü bir haber aldık Fatsa,dan Kızıl kar yağıyormuş inceden inceye…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Aralık 1980 Fay Hattı 1 FAY HATTI 1 Ne zaman geçmişe dönsem yüzümü Su dilenir doymamış yanlarım. Tarih sancılarını taşır kendi içinde Deli zamanlarda bir kız doğurur Özlemler alır götürür derinliğine umudu Sessiz bir ölüm girer sokaklarına yüreklerine. Sarsıntıların ortasına düşer Işık sızmaz çığlığı bebeklerin Henüz doğmamışlığın duvarlarından Bedenimin kuytu yerlerine gömülü ellerim Taşıyamıyor acısını çığlığımın Korkuların kırıldığı yerde susmuşİnsanların dilleri. Çocukların gizemli gülüşlerinde kalır sevda. Fay hattında yüreğim. Yaşayan ne varsa sarsıntıda Ölümün adını kazıdığı günlükler Çoğalır sayfa sayfa.. Kabardıkça daralıyor döşüm Son seferinde alabora ümitler İçi boş bir yaşam sundular bizim gibilere. Siren sesleri korku taşıyor. Geceye serpilmiş düşlerime… Göğüs kafesime saplanan sancı Sıyrılıp uykunun tutsaklığından Bulanık yüzleri gömmekte gözlerime. Son sesim dökülüyor bedenimden Dudaklarında saman sarısı yangın Sesimi duyan var! mı. Yarada hançer oynaması gibi. Acıtıyor bedenimi her şey. Fay hattında yüreğim… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Fay Hattı 2 FAY HATTI 2 Ey yüreği parçalayan kurşun Demiri delen çelik Ocaklarda tavlanan bilinç Haberin var mı? Madencinin kazmasıyla sökülüyor dağların yüreği. Görüyor musun? Yenik yanlarımı kuşatan karanlık Gün doğmaz ölü gözlerine cesetlerimizin Sokaklarda depremin ayak izleri Fay hattında yüreğim.. Bataklığın kaba timsahları Az dişlerini bileyerek dolaşıyor Şehrin caddelerinde. Göz yiyen balıklarla dans ederek Sürüngenler sarmış ölü bedenleri. Birden dalıp gidiyorum geçmişime Tarihin derinliğinde. Kendi ciğerlerini parçalıyor aç insanlar Ölü bedenler yağmasında çapulcunun. Altıncı filoya peşkeş çekilirken halkımız Altmış sekizde isyanda yürek Sarsıntıya düştü liman Bahardan önce tutuştu nevroz ateşleri Çiçek düşleminde filizler koparıldı Yetmiş iki martında. Mayıs ta sallantıda yurdum Deniz kuşatmış Ankara sokaklarını. Yetmiş yedi de taksim sallanıyor Ayak esleriyle emekçinin Sokaklar depremin ayak izlerini taşıyor Fay hattında yüreğim.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Fay Hattı 3 Fay hattında yüreğim.. FAY HATTI 3 On iki eylül Cunta yasalarıyla parçalandı ekmek En büyük lokmasını çaldılar soframızın. Grizular patlamakta anaların yüreğinde Aç çocuklar payını aldı göçüklerden Zaman..gerisinde gitmemizin utancıyla çıldırdı. Harabeler altında saklı mutluluğun resmi Yaşamın depremi sevişirken ölümle Sarsıntıya düştü körfez İzmit sallanıyor Yalova-Gölcük sallantıda: Harabeler altında kalıyor çaresizlik Solgun dudaklar yağmasında çapulcunun Yüreğini çalıyorlar ölülerimizin İstanbul sallanıyor bedenimde. Marmara ya akıp gidiyor sevdalar Yılan balıkları iş başında Rant peşinde yönetenler. Ölülerimizin üstünden geçen yasalar Çalıyor çocuklarımızın geleceğini Sessiz ölüm soluksuz düştü geceye On binlerin son nefesi kalıyor dudaklarında Sokaklar çığlık çığlığa Bedenin sallantıda fay hattında yüreğim Sokaklarda depremin ayak izleri……… Yıllardır yaşamın depremleriyle yaralar alarak hayatını sürdüren emekçi halkım.sonunda kırılan fayların, yarattığı depremlere,yenik düştüler. Selam olsun güneşe yüz dönmeden ana karnında karanlığa gömülen yarınlara. Fayın ve hayatın depremlerinde yaşamını yitiren tüm insanların önünde saygıyla eğiliyorum. Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. adlı şiir kitabımdan. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Fındık güzeli FINDIK GÜZELİ Güzel girmiş bahçeye Fındık,mı toplayusun Menekşeler dururken Zakkumu koklayusun Geleceğum bahçeye Seni kaçuracağum Kız ben senun aduni dağlara yazacağum Bir görünür bir kaçar Elle tutulmayisun Aklım başımda midur Benimi yoklayusun Trabzon’dan Orduya Dağları aşacağım Yar ben senin sevdandan Denizi yakacağum Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Fikriler ölmez FİKRİLER ÖLMEZ Sevdalara düşmüş yoldaş yüreğim, Ölür can yoldaşım, yolundan dönmez. Varıp dosta bir arzuhal edeyim, Dostun fikri ile ışığım sönmez, Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez. Karadeniz matemlerde, yastadır. Her sabah çiğ düşer, gözler yaştadır. Bizim kavgamızın, şehri Fatsa’dır, Yanıyor Fatsa’da ışığım sönmez. Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez. Yiğit oğlu yiğit belli sözünden. Hak aşkına düşmüş yanar özünden. Fitne fesat korkar onun közünden Derinlere düştü acın hiç dinmez Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez. Zulüm boy verdikçe, dikleşti başım. İşkencede kaldı Fikri yoldaşım, Karadeniz yasta dağ ile taşın, Alev alev yanar ışığın sönmez. Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Firar FİRAR Gidişinle Kırılan duyguları Hapsettim yüreğime Asırları tırnaklayıp kanattım ardından. şimdi hiçbir şey acıtmıyor düşlerimi. Gaybana gecelere astım gözlerimi de Unuttu ardından dökülmeyi. Duyuyor musun Çığlığımın yansımasını seher yelinden Gönlüme vurdum ya zincire Sesime zincir vuramadım. Biliyorum bir daha dönmeyeceksin Dönsen de sevmeyeceksin İki ayrı yabancı olacağız Bir daha beni tanımayacaksın Hani yüreğimi zincire vurdun dedim ya yalan O senin terk edip gittiğin günden beri hala firarda. Ben seni yüreğimden hiç söküp atamadım ki.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar adlı kitabımdan. Gece yarısı GECE YARISI Elimde bir avuç yaban çiçeği Sığındım koynuna gece yarısı Gülüşüne çizdim bütün renkleri Takmışsım boynuna gece yarısı Gözlerimde büyür sevdanın çarkı Hasretin içimde bitimsiz türkü Dolunayda adın dilimde şarkı Düşmüşsün göy nüme gece yarısı Al çiçekler açmış yanaklarında Şeker bal ezilir dudaklarında Savrulmakta aklım eteklerinde Giymişsin eğnine gece yarısı Vurguni tutuldum dağın karına Koydum yüreğimi avuçlarına Gel de ortak ol yar sevinçlerime Girmişsin beynime gece yarısı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gecenin yüreği olmaz GECENİN YÜREĞİ OLMAZ Karanlık, dar kondu sokaklarındadolaşırken. Kaldırımda patlayan bombanın bacağını kopardığında öğrendi, gecenin yüreği olmadığını. Denizin dalgasını yiyen şamandıra gibi titreşiyordu bedeni. Kaldırımların üstünde az ileride dudağından düşen sigarasına takıldı gözleri Keşke dudaklarımın arasında olsaydı diye içini geçirdi. Belli ki acılar düşmüş yüreğine. Üzerinde kanlı bir vantilatör gibi esen rüzgar dumanlıyordu sigarayı. Bir de dudağında henüz bitmeyen türkülerini mırıldanıyordu. ne kalmışsa içinde sevdadan yana dudaklarından hece hece dökülüyordu. Yaralı vurulmuş mısralar. karanlığın içinden yükselen çocuk sesleriyle yankılanıyordu.sokaklar anaların feryatlarında kurşunlar yankılanırken çığlık sesleri yalıyordu. Kulakları. Kötü bir sis sarıyor her yanımı. Ama görüyorum çocukları kurşunlar parçalarken yüreklerini, çığlıksız düşüyorlar toprağa çocuklar. karanlığın tam orta yerinde.dökülüyorduSessiz çığlığı öfkenin gül gibi sessizce düşmekteydi Çocuklar Ayaklarını öpen. Yüreği yoktu gecenin Pusuda bekleyen cellatlar gibi yüreksiz olmuş karanlıklar. Yoksa gülüm, yoksa yüreği olsaydı.gecenin …. karanlık dehlizlerine gömülür müydü umutlar, www.antoloji.com - kültür ve sanat kasım 1980 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Geceye astım gözlerimi GECEYE ASTIM GÖZLERİMİ Gözlerine Kan kızılı ufku düşmesin akşamın Bir ateş alırki yüreğini Gayrı yangın yeridir bedenin Güllere yakılan türkü çoğalır Kırlangıç ayazı sağanak altında Aşk doğuran,sevgi büyüyen kollarında. Kaçkez bekledim Yatırıp boynumu baltasına aşkın Ipimi çekmesini sevdalımın. Ya kabul etmezse diye sevdamı, sevdalım. Varlığın keşfdelmemiş imgelerini topladım En sevecen en insancıl yerinden Sonra kipriklerimden astım gözlerimi girişine odamın Muson yağmurları silmesin diye izlerini aşkımın. Ve her damla düşergibi tavlanmış çeliğe Süzülürken yanaklarımdan. Yokolup gidiyordu kendi varlığında. Suların akışkanlığı. Hiç dinmeyecek fırtına düşledim Ateşine yandığım gecede sevdanın kac bahar vardır ömründe insanın Çağların üstüne sevgi çişeleyen.. kaç gece kanattım nehir yataklarını sensizliğin acılarını çizdim bir bir geldiğinde ayaklansın diye yüreğim... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Geçmiş Geçmiş Dayadım sırtımı Geçmişin penceresine Dünü seyrediyorum İçimdeki çocuk fırladı birden dışıma Başladı yarım kalan oyunları yeniden oynamaya. Çocukluk aşkım Hemen sokulu verirdi yanıma Başlardık oyunlarımızı yeniden Oynamaya O hemşire olurdu ben hasta Yağmur üşütürken sevdamızı Onun yüzüne İnce bir gül yaprağı gibi düşerdi hüzün Bense bulanır giderdim Sevda sularında aşkın Şimdi çamur çarığı yüzlerinde Son gülüşünü hatırlıyorum da çocukluğumun İnce kıyım olup yüz binlere bölünüyor yüreğim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Geçtim ömrümü GEÇTİM ÖMRÜMÜ Bir güzelin sevdasından Yakıp geçtim ben ömrümü Bağ bozumu orak vakti Biçip geçtim ben ömrümü Nara koymuşum tenimi Boşa geçirdim dünümü Yaşamadan bir günümü Ezip geçtim ben ömrümü Dört bir yanım aşık dolu Dediler yol pirin yolu Hal bilmez elinden dolu İçip geçtim ben ömrümü Hergelen gün dünden harap Bu nasıl dert söyle yarab Ayaklar altına turap Saçıp geçtim ben ömrümü Zaten koca ömür kayıp Vurgun iyi viran sayıp Kefensize kefen deyip Biçip geçtim ben ömrümü Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gel GEL Gel Gel Yer Gel sevdalım ki gözlerim gülsün etmiş yüreğime sevdan ki ölümüne sarayım seni Gel şafağa gidilen yolun Şarkısını söyleyerek birlikte Yakalım özgürlük ateşini Gel yüreğimin kızıl koncası Ölüm çocukların gözlerinde sulanmadan gel Gel ki dinsin yüreklerin sancısı Ekmeğimde tuzum ol Bardağımda suyum Dudağımda sözüm ol Özlem yanığı oldu iki gözüm Gel de kesilsin zulmün soluğu Namlulara mermi sürülmeden gel Yargısız hesabım görülmeden Kızıl güller açsın bahçemizde Korkusuz başı dik yaşasın çocuklarımız Kurtar emekleri sömürü çarkından Özgürlüğe zincir vurulmadan gel Gel de coştur sevdamızı Damarımdaki kanımın ateşiyle gel Gel karanlığıma ışık ol Anaların yüreği yasa düşmeden gel Gel de oğul sıcaklığında sar Gözleri kanayan anaların yüreğini Gel ki kara yel gibi eritsin Buzdan barikatı güneşin Seni bekler çocuklarımız Soğuk çatısız kondular da Tarlada fabrikada Maden ocaklarında İşsiz sokaklarda Ekmeğe doymamış Çocuklar bekler yolunu. Gel de güldür bizi Gülmemişliğimiz son bulsun Güldür ağız dolusu. Umut dolu yüreğim susmadan gel www.antoloji.com - kültür ve sanat Bırakmayız seni ellerimizden Sıkı tutacağız avuçlarımızı. Emeğimiz yağmada Gel alın terimin sularıyla Serinlet yüreğimi Sevdalıma sarıldığım İlk gece gibi gel Sarsın kavgamın ateşi Sarsın dünyanın bütün yüreklerini Gel gayrı sevdalımın kızıl saçlı kızı Gel ki dünyamıza gelin götüreyim seni Ezilen bütün insanlar adına gel Aşk olsun Sevda olsun Hürriyet olsun Özgürlük olsun gelişinin adı Özgürlük olsun... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart 1992 Genç adam GENÇ ADAM Zulüm bayraklarına küfrettiğimiz çağdı Aylardan ağustos fındık zamanı Nehir yataklarını kapatmış dallar Şırıl şırıl akıyordu değirmen derede sular Akşamın süzülen bakışına Dalıp dalıp gidiyor kara deniz dağları Koynunda kurdu kuşu ve insanı uyutarak Gecenin ılıman esintisiyle Yatağında uyandı genç adam Yüreği yoklayan O Tatlı ürpertinin ateş inde idi bedeni Gülümseyerek bakıyor göğe Dolunay düşmüş saçlarına Gökyüzü aynı içtenlikle Gülücükler yolluyordu ona Göz kamaştıran yıldızlarıyla Rüzgar güneşi bekliyor Uyandırmak,için kuşları Yürekte kıvılcımlanan ateşin ışığıyla Yürüyor dağlara doğru genç adam Silahının çıplak yansımasıyla Aydınlanır iken gözleri Tütün düştü aklına Bir sarma çıkardı tabakasından Götürdü dudaklarına Vuruldu ilk nefeste Boylu boyunca düştü Ayaklarını öpen toprağın üstüne Bir eli tetikte,bir eli göksünde dağların Usulca dayadı dipçiği toprağa Yanık bir tebessümle Kalkmak istedi ayağa Beklenmedik bir şeydi Ateşlenen barutun sesi Ama habercisiydi kahpeliğin Kaçıncı kıyımıydı rüzgarın Kaçıncı talanıydı gelinciğin Çiğdemin menekşenin nergis in Karadeniz dağlarında katli vacipti kardeşliğin www.antoloji.com - kültür ve sanat Çınarlar uzandı sonsuza doğru Ustalıkla çaldı sazını fındık dalları Kızılağaç cırtlak sesiyle katıldı koroya Yakamoz karaltılı sesiyle Türkülerimi mırıldanıyordu rüzgar Taşıdığı yürekten hoşnut genç adam Yine gülümseyerek bakıyor dolunaya Nefesinin serinliği üşütmüştü geceyi Başını koymuş göksüne dağların Kanını emziriyordu toprağa Toprak rahat ve sıcak Uyuyor gerilla kanlar içinde Dudaklarında izi kalmış son gülüşün Gözlerinin akıyla bakıyor Mavisine gök yüzünün Çiçekleri kuşatan Ölüm kokusunda buldular Dağlara gömdüler umut güllerini Şimdi sokaklar yürürken Büyür yayılır çiçeklerin kokusu Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ünye 1982 Gidenlerin ardından GİDENLERİN ARDINDAN İlk bahar yeşilliğinde Mayısın ilk sıcağı Doluyor gözlerime Meyveye dönüşümünü izliyorum Kaysı dallarında çiçeklerin Buruk bir bahar sevdası yaşıyorum Mayıslar acılarımı tazeliyor yeniden Yitik anılara dalıyorum Gidenlerin hüzünlendiriyor gözlerimi Öylesine mahcup hüzün dolduruyor yüreğimi ki Meyveye dönmeden Dalında solup gidiyor çiçekler Oysa toprak ıslak toprak sıcak İnsan teriyle yoğrulmuş Nedendir? Neden? Bir çiçek düşleminde Solup gidiyor hayat Neden? Güller Mayıslarda koparılıyor dalından Bahar coşkusunda yaşamak varken Sanki ıslak dudaklar gibi Doymayı bekliyor Toprak Hüzünler hep Mayısta düşüyor yüreğime Gözlerim yazın sıcağında dalar iken Haziran a taşıyorum acılarımı “Toprak” sıcak Toprak örselenmiş Nasır tutmuş ellerim gibi sancıda toprak ve kurumaya yüz tut muş Bedenimi saran İnce bir sızı misali “Göz yaşlarımla doyuruyorum toprağı Gidenlerin ardından Mevsim yaza dönerken Kanamaya yüz tutuyor göz bebeklerim ve kirpiklerimin arasından Habersizce dökülüp gidiyor Saydam damlacıklar Toprak susuz kalmasın diye Toprak çatlamasın diye ve toprak utancından Kararmasın diye Saklıyoruz toprağın koynuna Önce bedenlerimizi Sonra göz yaşlarımızla Doyuruyoruz toprağı Gidenlerin ardından www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nisan 1992 Gidersen Nefesim Tutsak Düşer Gidersen Nefesim Tutsak Düşer Alıp gidiyorsun demek başını Elveda bile demeden Ya bu içimdeki fırtınayı Kim dindirecek gidersen. Tutmasam gözlerim yoluna dökülecek Yine arzular alevlenecek ardından Solacak sana açılan çiçekler Ya bu ateşi kim söndürür gidersen. Gidersen Nefesim tutsak düşer dağların rüzgârlarına Bir esintiye kapılır ki gözlerim Bu rüzgâr benim ateşimle seni yakacak Yanımdayken dinliyorum sensizliği Yıldızlar kayıyor ufkumdan Acık mavisine karışıyorum göklerin. Gidersen yine sensiz kalacak yüreğim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gidiyoruz Gidiyoruz Bu nasıl yaşamak böyle Dolup dolup gidiyoruz Yeşermiyor gayrı dallar Solup solup gidiyoruz Kıran gelmiş neydim Ellerimde kandan kına Ekmeğe kurşun sıkana Gülüp gülüp gidiyoruz Özgürlük sardı düşümü Yoluna koydum başımı Yağmur gibi göz yaşını Silip silip gidiyoruz Çalmışlar donu kıçımdan Aklar boy verdi saçımdan Suskunluğun utancından Dalıp dalıp gidiyoruz Yurtta eser filiz kıran Anadolu’m da kar boran Vurguni yok hesap soran Ölüp ölüp gidiyoruz 12 mart 1981 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Girdap GİRDAP Kıyılarını kemiren dalgaların Saldırgan gel gitlerine takıldı aklım Sular kumsalını yutuyor Yosun tutmuş taşlar tutmaz beni Yatırmışım örse bedenimi Demir tavında dövmekteyim Kızıla durmuş yüreğimi Ve ben direncimi bilerken. Talan ediliyor hayat ormanları Dağların döl yatağı hançerlenen Bedenlerimizin örtüsü toprak kokuyor Yaşam girdabına saplanıp kalmış dehlizlerin Ah ala bilseydim avuçlarıma Tavlanmış çelik kızılı güneşi Bahar yağmuru dökerdi gözlerim Bölük pörçük bulutlar kanıyor Yorgun yüzlerimden Hayat şarkısı dinliyorum Yeniden yaratır gibi kendimi Yenik düşmekte yılgınlığım direncime. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar Git GİT Yüreğim Demek ki kararını verdin Sesini dinlemeye Alıp başını gidiyorsun uzaklara Git Gittiğin yerde Benim içinde Birazcık gök yüzü Birazcık mavi sakla Kim bilir Gün olur düşer gelirim Belki ardından Seni benden Alıp götüren dağlara Olurda gelemezsem Seni bekliyor olacağım Bu yorgun paslanmış şehirde Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat KASIM 2003 Gitmezem GİTMEZEM Hırlı hırsız puşt elini Uzatırya ben tutmazam Namlulara kurşun sürüp Gelirlerya ben gitmezem İkibin ihanet yılı Çaldılar işçiden çulu İmamlar haramı dolu Sunarlarya ben tatmazam Proleter benim özüm Güneşe dönüktür yüzüm Sürüye salınır gözüm Sürelerya ben gitmezem Geçti ömrün güzel çağı Ağız salya tamdiz bağı Duydum kuşatmışlar dağı Vururlarya ben bitmezem Vurguni der sar yaşamı binyıllık uğraş boşamı Yoksulumya öz neşemi Milyar verseler satmazam Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gizli sevda Dokunma gözlerime kanatırsın Duygularımı Fırat olur dökülür yüreğim GİZLİ SEVDA Ne zaman gözlerine baksam Kendimi senden alamıyorum İnce bir kıvılcım yakar kavurur içimi Dipsiz volkanlara düşer gibi Dağlanır yüreğim gözlerinde Ne zaman söylemeye kalksam seni sevdiğimi İlk cümlede sıkar kör bir düğüm boğazımı Tutulur nefesim Zaman soluğunu yitirir Boğulmak üzereyimdir o an Beklide akıldışı bir şey bu sürgün sevda. Ama elimde değil seni sevmemek Nur gibi yağıyorsun gözlerime Dolaşıyorsun damarımda can gibi Seni o ilk gördüğüm günden sonra Yüreğim tutsak avuçlarında.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 2005 Göl Oldum Gel Göl Oldum Gel Yar aşkına düştü gönlüm Yana yana kül oldum gel Baharı beklerken dalım Bak kırıldım çöl oldum gel Kor oldun gönül bağında Bir buse ol yanağımda Son nefesim dudağımda Özlemlerim bal oldu gel Evel gül bahçesi iken Dillendi aşk oldu diken Sevdan beni çöle çeken Bak sahraya yol oldum gel Yar yoluna koydum başı Zalimlerden yedim taşı Damla damla gözüm yaşı Coştu nehir göl oldum gel.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gölge Gölge Karanlığın parladığı yerde Alevlenir düşler. Ağıt yakmaktan güzeldir Tutuşturmak karanlığı. Kara gölgenin saklısında Kim bilir kaç beden yanmaktadır Gün ağarmadan soluğunu yitiren. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gönlüm Sana Tutsak Aklım Firarda Gönlüm Sana Tutsak Aklım Firarda Sensiz aşamam yar canan ben beni. Gel ki gayrı koyma beni zararda Neyleyim ki sensiz bu boş bedeni Gönlüm sana tutsak aklım firarda. Can ile cananı olmazsa payda Hiç bir şey dünyada alınmaz kayda Alemi verseler sensiz ne fayda Gönlüm sana tutsak aklım firarda. Kaç yıldır ki yurtan yurda sürüldüm Ne sesini duydum cemalin gördüm Hasreti gönlümde zincire vurdum Gönlüm sana tutsak aklım firarda.. İste yar yoluna bin kez ölürüm Gel desen dağları yıkar gelirim Vurguni’yim hasret nedir bilirim Gönlüm sana tutsak aklım firarda.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gönlümüz Gönlümüz Ne kaldı ki dünden geri Bir adımlık yol ömrümüz Yarın geç olmadan bu gün Gel ki şad olsun gönlümüz Yaram sancıyor derinde Boşa dolanma evrende Evvela hakkı kendinde Bul ki şad olsun gönlümüz Arılar yapmasaydı bal Nasıl çiçeklenirdi dal Sen haksın ben sana helal Bil ki şad olsun ömrümüz Böyle emir kılmış rahman Sonradan olmasak pişman Ozan Vurguni ye mihman Ol ki şad olsun gönlümüz. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gözlerim Avuç Açtı Tanrıya Gözlerim Avuç Açtı Tanrıya Sen kapımdan çıkıp gittiğin an Boş bıraktığın yere usulca gelip oturdu yalnızlık. Şimdi uzaklara el sallayan Anılar kaldı senden geriye Boşalan şarap şişelerinde. Ardın sıra özlem damıtan Şiirler. Yasak Tutuklanmış sokak başlarında Vurulup kanayan Sevda üstüne. Sonbahardan önce kurudu Gövdesine yaslanıp Seni ilk kez öptüğüm ağaç Gözlerim avuç açtı tanrıya Kaç kez çiçek açtı göz yaşları Hep seni diledi yaratandan Hala bir türlü dinmedi sular. Şimdi sensizliğe uzaklaşır gözler Düşler ölü deniz durağanlığında Ama hala düşmekte üstüme Geç kalmış bir öpücük misali gözlerin. Dudaklarım toprağa kanamakta Yanar sönmüş dağları ellerimin. Gayrın ala bildiğine özgür ve zamansızım. 29 12 2005 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gözlerin Deniz Kalsın Gözlerin Deniz Kalsın Neden uzaksın kendinden ey sevdalı yanaklarından dökülen bu hüzünde ne? hani söylen memişler söylenecektigelen günlerde. hani maviye kanat çırpan duygular... öyle içine tutsak etme bakışlarını. yüreğinde fırtına yaratamıyorsan eğerbırak gözlerin deniz kalsın. bilmezmisin bütün açık denizler meyillidir yeni fırtınalara. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gurbet Gurbet Başımda bir deli sevda Dolaşırın gurbet gurbet Yanar şu yüreğin narda Dolaşırın gurbet gurbet Zalim gurbet olmasaydı Bağda gülüm solmasaydı Bülbül dalına konsaydı Gezer miydim gurbet gurbet Özlen özlem olur gözüm Küllenmiş yanmıyor közüm Ağıt olmuş her bir sözüm Dolaşırım gurbet gurbet Garip bir hal gelir başa Güllerim tutulur taşa Bülbül feryat eder boşa Dolaşırım gurbet gurbet Vurguni ahvalin söyler Dil matemde yürek neyler Akar gözlerimden seller Dolaşırım gurbet gurbet Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gül GÜL Doğan bir güneş yansımakta Umutsuz yaşantıların ortasından Bir gül Yılgınlığın içinden umuda duran sevdam Feri gitmiş gözlere düşen bir ışık Gül ki Gülen gözlerinle aydınlansın dünya Bak nasıl kaçışacak Örümcek ağında saklanan böcekler Gül umut ol yürek ol feri gitmiş gözlere ışık ol Gül ki Kırılsın yılgınlığın paslı zinciri Dişlemesin kelepçeler bileklerimizi Gül Durulsun boz bulanık sular Balıklar oynaşsın yosun tutmuş taşlarda Ne zıpkın olsun Ne olta Avlamasın büyük balıklar küçük balıkları. Bir gül ki Gülüşünle yıkılsın Özgürlüğe örülmüş duvarlar Gülüşün kızıla boyasın şafakları Bir gül ki kızıl saçlım Gülüşünden güller dereyim Gelecek aydınlık günlere Onların gülüşlerinde saklıydı ülkemin aydınlığı. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar adlı kitabımdan. Gül başka olur GÜL BAŞKA OLUR Gelin kaldıralım kirli savaşı Barışı haykıran dil başka olur Dökmesin analar gayrı göz yaşı Dostu dostça saran kol başka olur Uyan ey insanlık hep gafil gezme Diz boyunca kan ayakta çizme Artık dur diyelim emperyalizme Halkların dilinde bal başka olur Sınıfsız bir dünya hayalim düşüm Bırakın bölünsün paylansın aşım Çiçeğe bezenir dağ ile taşım Zemheri sonrası dal başka olur Hoş görü olmalı insanın dini Elbette yeniler doğa kendini Gün gelir sularda yıkar bendini Ana deniz gibi göl başka olur Dünya halklarıyla birlik olalım Kanamasın yara gayrı saralım Bütün silahları vurup kıralım Dosttan cana arzu hal başka olur Yükselsin sesimiz şu yer küreden İkilikler kalksın gayrı aradan Umut yeşer dikçe koca dünyadan Sahraya yüz dönmüş çöl başka olur Uygarlığın yolu barıştan geçer Tüm halklara eşit paylaşım düşer Cehalet halklara yaralar açar Dalında kızarmış gül başka olur Güzellikler sarsın taşı toprağı Barutlar yakmasın dalda yaprağı Özgürlük yolunda halkın bayrağı Kan kızıla kesmiş al başka olur Vurgun i hürriyet düşmeli dile Ölümler düşmesin tomurcuk güle Dünya halklarıyla birlik elele Özgürlüğe giden yol başka olur Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gül getir bana GÜL GETİR BANA Kekik yavşan kokan dağlardan geldim Ben bende değilim bir bak halime Yitirdim kendimi ben bu şehirde Bul beni cananım bul getir bana İnceden bir sızı sardı yar teni Hasretin kor olmuş yakar bedeni Yağmur taneleri söndürmez beni Sel getir cananım sel getir bana Bu bendeki yara eski çağlardan Viranım şehirde viran bağlardan Ara yüreğimi bulda dağlardan Al getir cananım al getir bana Salına salın,a eyle bir geliş Gel ki son bulsun yar hasretten yanış Solgun dudaklardan tatlı bir gülüş Bal getir cananım bal getir bana Değildir özlemim değil bal kaymak Hasretim diz dize çiğ soğan kırmak Zoruma gidiyor ele dert yanmak Kül getir cananım kül getir bana Vurgun,i tezene yarama değer Hasret öldürürmüş insanı meğer Yar yüzüne hasret göçer sem eğer Gül getir cananım gül getir bana Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat MAYIS 1994 Gül olur gider GÜL OLUR GİDER Şu bizim yaylaların suları dostum Aktıkça engine sel olur gider, Alanlara düşen çığlıklar dostum Dalga dalga gelir göl olur gider Emekçi sofrası sonbahar faslı Açılmaz kapısı kilidi paslı Gün be gün yüreği öfkeler bastı Dalga dalga gelir yel olur gider Kim ileri gelir fetbazlık ile Kim ileri gelir kavgaya diye Kim ileri ölür özgürlük diye Dalga dalga gelir gül olur gider Biri sevdasını vurmuş yüreğe Biri saygı ister her gün emeğe Kanayan yürekler düşmüş türküye Dalga dalga gelir dil olur gider Bir yanım dağlarda katlolmaktadır Bir yanım şehirde isyanlardadır Vurguni halk bir gün uyanacaktır Dalga dalga gelir sel olur gider Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gülde Mahsuni GÜLDE MAHSUNİ Bağlar bozulmadan karlar çözüldü Gözlerimden coşan selde Mahsuni Adına şiirler sözler yazıldı Öksüz kalan sazda telde Mahsuni Yıldızlarda kayar göğün ucunda Turnalar yol almış yurtsuz göçünde Dumansız bir ateş yanar içimde Adın alev oldu dilde Mahsuni Hep kırmak isterken bu kötü çarkı Yüreğe sinmiyor dünyayı terki Anadolu kokar bak türkü türkü Kapımdaki kızıl gülde Mahsuni Mahsuni bir candı dizeler canan Sevdası halk olan yürekli ozan Vurgun,i var mıdır bu sırrı çözen Sınıf savaşında yolda Mahsuni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Güller anbeni GÜLLER AN BENİ Yine burcu burcu kokar burnuma Hasret büyüttüğüm dağlar an beni Hayalin sığmıyor gayrı gönlüme Suyunda çimdiğim göller an beni Gitmez kulağımdan turna seslerin Serin rüzgarlarda saklı düşlerim Nasıl anlatılır sana hislerim Gezip dolaştığım yollar an beni Aram uzak görmez oldu gözlerim Rüzgar değmiş bir dal gibi sızlarım Yine alevlendi yanar közlerim Kekik, yavşan kokan dallar an beni Karadeniz hasret yiyip içtiğim Mavi sularına dalıp geçtiğim Uzak düşlerine yelken açtığım Genzi yakan tuzlu yeller an beni Vurguni her derde çare bulurdum Çölleri dolaşır dağdan gelirdim Her çiçekten koklar gıdam alırdım Menekşe, laleler, güller an beni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gülsün Gayrı Gülsün Gayrı Sevdiğime haber verin Durmasın yar gelsin gayrı Onun için ateşlerde Yandığımı bilsin gayrı Üşütür solgun gülüşler Yardan uzak düşer başlar Dinmiyor gözümden yaşlar Yar gelip,te silsin gayrı Yarsız çekilmez buralar Kapandı bütün kapılar Yetmez mi bunca yanmalar Gel hasret son bulsun gayrı Gel n! olur azap etmeden Kurtar bedenim bitmeden Vurguni ölüp gitmeden Gel ki yüzüm gülsün gayrı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gülüm benim GÜLÜM BENİM Bağımdaki güller filiz Sürünce gel gülüm benim. Kuru dal yeşil yaprağa Dönünce gel gülüm benim. Soğuk olur bizim yayla, Zemheride sakın varma, Güneş doğudan batıya Dönünce gel gülüm benim. Kırat gebe beyaz taya, Doğar umut gelen aya, Karlarım yollarda suya, Dönünce gel gülüm benim. Bekle güneş değsin tene, Erken gelir yaz bu sene, Çiçekler yüzünü güne, Dönünce gel gülüm benim. Vurguni hasret yüzüne, Alınmasın yar sözüme, Dilimde özlem türküye, Dönünce gel gülüm benim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Gün gelir Kader değil beynimdeki zincir Kader değil Emekçi dostum Köleleştirilmelerin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Günah Günah Yıldızlar dağlarken başımda karanlığı İnceden alevlenen kıvılcım Yakar kanatır tenimi. Söyle güzel söyle hele Güneş mi savrulan saçının telinde Güller sana özenir Ovalar çiçeğe Bense günah işlemenin Doyumsuz zevkini yaşarım gözlerinde. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Günü yazmak GÜNÜ YAZMAK Bugün nasıl anlatılır bilmiyorum Başka adı var,mı ölümün Zulüm,ün ve ihanetin Yüreğimde buruk bir acı Gözlerimde öfke gezinmekte Dudaklarımla oynaşırken dişlerim Kanamaya yüz tut tu gün Yine yaprak dökümünde dallar yine eylül Öz suyu kesildi dalların Yenik düştük son bahara Can suyunu taşımıyor kökler Bu kaçıncı eylül bu kaçıncı ölüm Ölüm bile şaşırdı yolunu Çıldırtan bir öfke sabahta Kızılcık şerbeti değil dudaklarımda kan Yine yükseliyor güneş ağırdan ağır dan Ben se ölmekteyim bu yutsuz utançtan Bugün28 eylül Ölüme yatanlar kestiler rüzgarın soluğunu Yaprak kıpırdamıyor Güneş yakmıyor teni Eylülün sarı sıcağında Üşümüş Ayşe nin ve özlem in elleri Bugün nasıl anlatılır bilmiyorum Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Eylül 2001 Hakim bey HAKİM BEY Yüzyıllar boyu zindanda Anlatılmak zor hakim bey. Haklıyız biz bu kavgada, Sen kalemi kır hakim bey. Nasıl olsa giden gelmez, Diyorlar emekçi gülmez, Proleter asla ölmez, Sen kalemi kır hakim bey. Öldü sanmayın İmranı, Sitelerde Anıları. İşkencede umutları, Al kalemi kır hakim bey. İmran Aydın haykırıyor, Yaşasın dost devrim! Diyor. Fidanlarım boy veriyor. Sen kalemi kır hakim bey. Vurguni’nin Belli İzi Geçtik Karanlık Dehlizi. Ölüm Öldüremez Bizi. Sen Kalemi Kır Hakim bey, Yanan bir meşale olduk, Sen kalemi kır hakim bey. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Haklılığım HAKLILIĞIM Ey kuşatılmışlığımda Yalınız kalan haklılığım Bilmem kaç nesil Susturdular seni Haksızlığın karşısında Günü geldi oruç ettiler Günü geldi namaz ettiler Senin karşında haksızlığı Bir tek seni susturabilmek için haklılığım Bir tek seni susturabilmek için yok etmek için İnsanca yaşam özlemlerimi. Hep yüreğimde yalnız kaldın Bir öfke oldun tutundun acılara Günü geldi kan kusturdular İşkencelerle Günü geldi Ölüm koydular Haklılığa giden yolun adını Günü geldi Darağaçlarında kaldın Ey kuşatılmışlığımla Yalınız kalan haklılığım…. KASIM 1980 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hani Yiğitlerin Hani Yiğitlerin Çiğdem köyü Çiğdem köyüm Gammazcılık kötü huyun Ölüm gezer dağlarında Hani nerde yiğitlerin Acın yüreğe sığmıyor Günün yarını ağmıyor Dert yağar yağmur yağmıyor Hani nerde yiğitlerin Kaya dibi mahallesi Gitti yiğidimin hası Yas tutar şehit anası Hani nerde yiğitlerin Düz mahalleye yağıyor Kanıyor göz pınarlarım Hem döner hemi yanarım Hani nerde yiğitlerin Alan kaya sana bakar Utancından gönül yıkar Gençliğe kim kurşun sıkar Hani nerde yiğitlerin. Yoksa şaşırdın mı yönü Hemen unuttun mu dünü Elbet gelir eylem günü Hani nerde yiğitlerin. Çiğdemdir çiçeğin hası Kırıldı gönül aynası Vurguni’nin bitmez yası Hani nerde yiğitlerin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Harman yeri HARMAN YERİ Ekin olduk ömür biçtik Katığımız alın teri Zehir zıkkım yedik içtik Emeğimiz harman yeri Bu yıl yine baskı zulüm Dağlara gedik açıyor Ana avrat küfretmenin Zamanı geldi geçiyor Her gün soysuzu güldürdük Görenler sanır çıldırdık Yoklukla sofra kaldırdık Umudumuz harman yeri Vurgun,i gerek yok aha Umutlarım kalksın şaha Ne durursun yoldaş daha Yüreğimiz harman yeri Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 30 Ağustos (Ünye Hasretim HASRETİM Ekin başakları misali Savrulur yüreğim. Genç bir kızın saçlarında Çiçeklenir umut. Avuçlarımda nergiz papatya. Menekşelerini koklamalı Dağların. Sırılsıklam bir ürperti Yapraklarda titreşen Çiğ damlaları. Gözlerim çığlık çığlığa Uyanışında ovaların Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hayalin yeter HAYALİN YETER Gayrı demir almanın zamanı geldi Peronlarından oto garın Bir kere gördüm ya seni. Hayır iki Ne fark eder Sen düşlerimde kal yeter Şimdi bütün otobüsler seni getiriyor Sensizliği götürüyor Adını bile bilmediğim uzaklara Sen gerçeğe dönüşüydün Usumda gizli sevdalarımın Şimdi sevdiğimi bile söylemekten Korkuyorum senden Ya düşleri mide alıp gidersen benden? Söyle ben ne yaparım.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Eylül 2005 Hayatımın kadının'a HAYATIMIN KADINI Kızılında yandığımAteşi körükleyen Gecelerden geçerken öğrendim Sevdayı sevmeyi Gözlerinden öperek İş dönüşü akşamların. Hüzünlü Sevinçlerimizin Paylaşıldığı daracık odamızda Ateşin buz tutmuş yanlarımı Damıtırken damla damla sevdim seni. Sancıya düşmüş Gecelerin doğurganlığında Yaşama sevincim. Ah böle bilseydim acılarını Kızıl yüreklim. Zincirini kıran deli taylar gibi Koşmazmıydım yardımına. Yakmadı,mı sanıyorsun beni de Bedenindeki O yangın geceler boyu Sen sancılarındaydın gecenin Ben ateşinde Bilirim savrulur acılı türkülerin Burukluğunda yüreğin Doğurmak ve doyurmak sana kalmış Alacasında sabahın. Sen kanatlarının sıcaklığına sığındığım Tanrıçamsın benim. Paylaşılan ekmeğin öteki yarısı Bir elmanın ayvanın narın.sen kadınım. Ben senin yoksul soframızda Bir zeytini ikiye bölerken Üşümüş gözlerinde Gülüşlerini sevdim Sevdim seni kadınım Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 1996 Haykır HAYKIR Öyle ağlamaklı durma Netleştir gülüşlerini Yarın senin durma öyle Ayaklandır düşlerini. Esiri olma benliğin Hani emekçi kimliğin İçindeki ikiliğin Dağıt kara kışlarını. Yüreğim deniz vurgunu Gözlerim hasret kırgını Düşlerim tarih yorgunu Kaldır bir bal başlarını. Düş yoluna bilgeliğin Götürür seni yüreğin Umut elinde ekmeğin Şili ver göz yaşlarını. Vurguni onurun aşım Korku salsın uyanışın Emekçi haykır kardeşim Yık zulmüm kör taşlarını…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Haziran 26 26 HAZİRAN Güneşe kaldırdık başlarımızı Umutlara tohum ekenlere bak Rüzgarlara saldık biz sevdamızı Hücrede ölüme gidenlere bak Aşılmaz dediler aşıldı dağlar On iki sevdayla çatladı duvar Ne zincir kar eyler ne prangalar Ölümü taşlara çalanlara bak Umut tohumları toprağa düştü Beyinsiz softalar aklını şaştı Koç yiğitler bulutlara ulaştı Ölümü hücreye gömenlere bak Zalimin kırbacı düştü elinden Kanıyor yaralar daha derinden Vurguni dost akan umut selinden Coştukça bendini yıkanlara bak Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Her Şey HER ŞEY Bir sorudur aslında.. Kirpiğin kaşına düşünce güzel Kanayan gözlerin yaşı silinmez Bir başka sevda bu kanar durulmaz Yar gelip yaşımı siler,mi? Düşmesin gözüne gönül perdesi Görünmez gittiğin yolun ötesi Aşığın yüreği çoban ateşi Gün olur küllenir söner,mi? Aşka düşen bilir aşkın narını Bal eder acıyı görmez yarını Almıştır dünyadan gönül karını Zararını karla böler,mi? Aşığın gözünden ışığı seçin Yol edip ummanı sıratı geçin Sorsalar Ferhat! a şirini için Aşk ile dağları deler,mi? Kanayan yarayı bulunmaz saran Yanarımda aşla dilenmem aman O gün gelip kabre girdiğim zaman Dostlar bizi bellekten siler,mi? ? ? ? _ Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hey Gidi İnsan Hey Gidi İnsan İnsanı anlatmak kolay değil ki Düşmüş bir sevdaya yol olmuş gider Yaşamak nedir ki varolmak ne ki Yaratmış tanrıyı kul olmuş gider Arasan bulunmaz dünyada dengi Öz varlığı ile yapıyor cengi Silinmiş insanın yüzünün rengi Kendi bedenine el olmuş gider Akıl fikir onda düşünür zahir Yitirdi benliği aldı bir gahır İçinde fırtına yaralı nehir Tutunmuş gözlere sel olmuş gider Yudumlar umudu değmez ki cana Yol hasrete varmış deli divane Bir türkü tutturmuş sevdadan yana Sızılı yüreği dil olmuş gider Yalvarıp yakarmak geldikçe içten İnsan kurtaramaz kendini suçtan Efendiye secde kılınca vicdan Beyin sürüsüne mal olmuş gider Zulmün karsısında sevda dır isyan Onuruna yürek katmalı insan Kendi için bir şey yapmayan insan Meyvesiz ağaçta dal olmuş gider Sırrını verdikçe can yoldaşına Gurbette ne haller geldi başına Bakmayın Vurguni, serzenişine O ezelden yanmış kül olmuş gider.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hey yeşil Ünye'm - Oy Karadeniz'im Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im Sen ey sevda sularını ayaklandıran yüreğimin yakamoz karaltısı sen iflah olmaz deli kanlı yüreğim bilmen kaç sevdalı aşıkların saçlarını okşar iskelede rüzgarların. yalı boyu öpüşmeye devam ediyordur şimdi kıyılarında dalgaların sevdalı sesini duyar gibi kulaklarım hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im kırlangıç kanatlarına tutunur umut kaç martı çığlığı kanat çırpmakta yüreğinde Ah nasıl anlatmalı bu yürek yangınını hangi nehirlere sığar bu sevda hangi Ormana içimdeki bu yangın.. Dökülür yüreğinbir şafak vakti balıkçı ağlarına da kendi yüreğimi çekerim sularından Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im umut hangi dağın ardında /sevda hangi dağın bir yay gibi gerilir Çakır tepedenşehrin üstüne doğru akarım. yıldızlara elim erişmez düşler savrulur ben savrulurum yine gelir sende eğleşir duygular kalenin burçlarına asılır kalır. sensin sevda şiirlerimin vatanı hasretimin limanı. aşkımın yakamoz yanı. Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im. şimdi yüreğine koyup kalemimi resmini çiziyorum gök rengi sevdanın Ankara tuzlu çayır semalarında. sana yıldızlar biriktiriyorum çiçek tozları polenler avuçlarımda yakın dır baharda gül takacağım saçlarına. bir oyana bir bu yana Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im. Gülüşü savrulmuş bir kelebeğin katışıksız/ ipeksi dokunuşları var gecende tutmalıyım ateşini sevdanın www.antoloji.com - kültür ve sanat en korlanmış yerinden öpmeliyim güneşini bir dal havalanmış konmuş sulara dil yüreklenmiş serçeciğin yanı başında dalga dalga kabarmış yüreğim sana bak kızıla durdu damarımda ki karaltın nasıl ayırabilirim sizi kendimden lacivert bir ay doğar burun ucundan yalı boyu nazlı bir gelin gibi gün batımı salına salına çekilir sevdiğinin kollarına pembe hayaller çiziyorum gün ağardığındaçıldırasıya koşmak için kıyılarında Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im. haydi yağmur ol yağ ellerimeıslat çocukluğumu. bak gemilere göz kırpıyor lodos kara gözlerine takılmışta kara yel sığınacak yer arıyor balıkcı tekneleri uzatıyorum ellerimi öteki kıyılara kardeşçe sarıyorum bütün halkları yakamoz karaltılı dalgalarınla Yağmur gibi Güneş gibi Ay gibi sana dön derdim yüreğimdeki sevda oklarını gözlerim gerilmiş yay gibi Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im. En güzel yerindeyim sabahın usuldan süzülerek dökülüyor eteklerine Akçay ırmağı Ceviz dere durdurulamaz zamanların kıyısında yüreğim az sonra güneş dökülür ellerime Ah nasıl anlatmalıayaküstü aşklardan kaçarkensağanağa yakalanmaları. bak duyuyor musun doğduğu yerde doymayanların özlem yangını dizelerde alevlenen uyanınca ellerim bir ritim tutturmuşum martı sürüleri girmiş koluma kabardıkça enginleşiyor yüreğim ve sonra sessizce tekleşiyorum sularında dalgaların çarparken yüreğime usulca dökülüyorum kendi içime Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im... www.antoloji.com - kültür ve sanat bir bir bilsen seni hasıl özledim.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hoş göremedik yaşamı HOŞGÖREMEDİK YAŞAMI Gün batımıyla Koşarak dağılan bir akşamdı Telaşsız seyrediyorum Nisan yağmurunu. Ağrılarımı döven dulu taneleri Çiçek dölleyen dallardan Pul pul döküyor beni Sessizce içime akıyor damarlarımda ki kan. Akşamın solgun yüzüyle yeniden sevişme isteği. Örselenmiş açılarımı getiriyor oturuyor yorgunluğumun yanı başına. Çürür gibi dökülmekte yargısız infazlardan geri kalan yanlarım. Süt kokan bebek yaşlı anam gibi okşuyor özlemlerimi. Türküler alazlanır dudaklarımda Gidenlerin kucağında ölüler Beşiklere söylenir ağıtlarım Bilinmez kalmış yarın. Uzak göklerimde yıldızlar soluyor, Tutsaklık zehir! ini tatmış gibi. Tırnak içinde saklı göz yaşlarım Bak görüyor musun Saçlarını okşayan ellerim üşüyor Siyanürle toprağı Nükleer atıklarla havayı Genetik devrimlerle kirlettiler dünyamızı Toprak zehir kusuyor zehir akıyor sular Analar zehir emziriyor bebelerine Son öpüşlerin izlerini taşıyor Çatlamış dudaklar Yoksul yanlarından tutunmuş yaşamın Annesinin utancını sömürüyor bebe Henüz çatlamamış dişleriyle Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hoş göremedik yaşamı 1 HOŞGÖREMEDİK YAŞAMI 1 Kirletilmişliğin ezikliğinde Doğurganlığın utancını yaşıyor kadın Kolay değil içindeki yarayı dışarıdan kaşımak. En görkemli çınarlar bile Yenik düşüyor kirliliğe Taşlı kesekli bir gelecek görünen. Yinede severim baharı Yağmurda titreşen mor karanfili Papatyaları menekşeyi nergisi. Hoştur nisan yağmuru Ağrısı dala vurmuş gül tomurcukta. Çekingen bir çocuk görüntüsüyle Göz kırpmakta güneş tepelerin ardından. Nehirlerden bir telaş koşuşturmakta Atılmak için denizin kollarına. Şimdi geçmişle avunmalar kaldı Kıyımlardan geriye Göremediğimizden kralın çıplaklığını Siyanür cenaze namazını kıldırıyor toprağın Bergama kanatılıyor Kirleniyor insan kirletiliyor Dünya Ayyuka çıkıyor post modern söylenceler Asit yağmurları Somali de açlık Lösemili çocuklar artışta Hoş göremedik yaşamı Bireyselleşemedik kul kaldık Saramadık insanı dostça Yinede umutsuz değilim hani Bir gün yanık yürekli anaların Sıcak tuttukları yüreklerinden doğar güneş. Nehirler coşarda sevdadan yana Yıldız gibi akar gideriz yarına Sevda sularında…….. 20001 Hacıbektaş! ı veli anma töreninde 3. ödülü Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hoyrat Bir Çocuk Hoyrat Bir Çocuk Demir almış limandan Hiçbir kıyıya varamıyor bu sevda Gözler doğmak istemiyor yarınlara. Üşüyorum. Suskunluğum içimi kemiriyor Saklayamıyorum gönlümden güzelliğini Göğüs kafesimde hoyrat bir çocuk Sana çıldırıyorKorkuyorum. Ödünsüz sabahlara saklıyorum sevdanı Yüreğim kurtulur diye delilikten. Usulca suya bırakıyorum sana yazdıklarımı Sığınacak liman bulamıyorum. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hünkarım HÜNKARIM Hergelen ardından ahkam kesiyor Velim diye coşar boşa hünkarım Şerre çevirdiler koca yaşamı Dönderdiler seni kuşa hünkarım Yaşamın borusu güne ötmüyor Tasavvuf ilminden öte gitmiyor İnsanlık kendine gayrı yetmiyor Geçekler geliyor tuşa hünkarım Kör gözler bakmıyor sağı soluna Ozanlar hep şaşkın gider yoluna Herkes çıkar için vurur teline Umutlar dönüyor düşe hünkarım Ölümüyüm bilmem yoksa canlımı Yinede soysuza eğmem anlımı Aşkınla pervane olan gönlümü Çaldılar kaya,ya taşa hünkarım Vurguni der zara koydular günü İnsanlar şaşırmış gittiği yönü Ben gibi bildiğim için dost seni Gelmedik iş kalmaz başa hünkarım Ağustos 1998 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Hüzün HÜZÜN Kaşlarına çiğ’mi yağdı Hüzün çiçekleri açmış Yar sinene ok’mu deydi Gözlerinin feri kaçmış Saçların tel tel elimde Adın bir türkü dilimde Oynayıp durur tenimde Sanki bıçak kından geçmiş Yar yanlış karara varma Zaten ezik içim kırma Öyle dalgın bakıp durma Bakışların senden geçmiş Vurguni bin ömür verir Duygularım sana yürür Seniniçin yanar durur Sanki beden benden geçmiş Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Irmaklar konuştu IRMAKLAR KONUŞTU Soframıza uzanan kirli eller Ekmeğimizi çalmadan öğrenemedik Geleceğimizin alınıp götürüldüğünü Acısına öyle alışmış ki gözyaşları Faşist kurşunların Sustu insanlar Köklere can veren Irmaklar konuştu halkın yerine Geçmişin ağlamaklı kıldığı Şu iki yüzlü zamandan geçerken Düştü aklıma bizimkiler Bütün suçlar Omuzlarına yıkılmış başkaldırının Sevgi sularımızda açan Sevda çiçekleri vurulmuş bir şafak vakti Kanatılırken milyonların yüreği Kızıl dere kana kesmiş koyaklar boyu İsyan ateşinin Alevli rüzgarı savrulmakta Karadeniz dağlarında Özgürlük ve bağımsızlık adına Munzur selamlamış Karadeniz esintisini Nurhak öpmüş alnından Mahirin nefesini Sürmek için amerikan emperyalistini yurttan Almış silahını düşmüş yollara Alpaslan Kadir Sinan Habersiz İşbirlikçilerin kurduğu pusudan Hain kalleş duruşlara Ana avrat küfretmenin Öteki adıdır isyan Yürüyorlar Kanserli hücreyi Söküp atmak için İncirlik toprağından Acılara bırakırken İsyan çığlıları yerini Bir çığ gibi İbrahim’in sesi düşmüş www.antoloji.com - kültür ve sanat Munzur sularına Dersimin direniş türküleri kuşatmış Cudi Şırnak Şemdinli mazı dağını Sönen ocak yanan et Sökülen tırnak gibi Ondandır Dicle nin Fırat ın deli dolu akışı Ondandır Sürgün suların Kızıl derede yürek yakışı Karadeniz dövüne dövüne Munzur devine devine Dile getirmiş isyanı Seslerine Sesimizi katamadığımızdan Vurulup düşenlerin Şimdilerde Mahirlerin türküleri söylenir Onurlu insanların dillerinde Oy dere kızıl dere Böyle akışın nere Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart 1998 İçimde ki kara yel İÇİMDE KARA YEL Düzensizliğe İçimde bir yara sarsan sarılmaz Çürüdü yanlarım kokuyor dostlar Yaşlı çınar gibi yıprattı yıllar Dallarım yaprağı döküyor dostlar Eğil derler çınar secdeye eğil Eğikli soysuza veresin meyil El etek öpmekse hiç huyum değil Yoksulluk belimi büküyor dostlar Başı gökte çınar dibinden eğri Kalan var mı bilmem yaşamda doğru Beş vakit katlime yapılır çağrı Kara yel vurunca yıkıyor dostlar Kesilmeye dursun nehirin önü Bazen sularda şaşırır yönünü Yargısız boynumdan vurmayın beni Zulüm girdabına çekiyor dostlar Sokaklarda işiz bulunmaz ekmek Tatmadım aylardır sıcak bir yemek Yinede olmadım yolumdan dönek Fırtına kökümden söküyor dostlar Kalmışım çıkmazda eski cağ gibi Eririm yel vurmuş ince yağ gibi Vurgun i dumanlı başım dağ gibi Sular bile yanlış akıyor dostlar.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İçimdeki Pas İÇİMDEKİ PAS Üzerinden çekiç sesi eksik olan örs Yavaşça bırakır ağırlığını zamanın kollarına Pas tutmuş yanlarından Başlar tüketmeye kendini... Emekçi İnsanlarsa Örse indirdikleri çekiçle Hızlandırırlar tükenişlerini.. Buharlaşan uykuların Kabusunda tamamlar Denklemler bir birlerini.. Gönül ikileminin üstündeki sevgi. Beyaz bir gelecek sunar sevdalılara. Herkes kendi renklerini yaratsın diye. Yükselen bulutların altında çiçeklenir bahar. Ey alın terim. Haydi gayrı savur eteklerinden yılgınlığımıki güneş döküysün gözlerime Zamanı değil hüzünlü yanık türkülerin. Emekçi türküsü söylenmeli, 'Enternasyonali'hep bir ağızdan. Şimdi pastan kurtulmanın tam zamanı…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İçimdeki şafak sökmüş geliyor Sevda çiçeğini dökmüş kaşına Yar yüzünü bana yıkış geliyor Ateşini sere serpe döşüme Güllerini dize yıkmış geliyor Gün batımı dile getirmiş aşkı Dağılır içimde akşamın ufku Gecenin dudağı kanıyor sanki Özünde ateşi yakmış geliyor Vurguni’yem aşktır evrenin karı Ufukta can diye sarmışım yari Cananım yer tanrı bende gök tanrı İçimdeki şafak sökmüş geliyor. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İçsellik İÇSELLİK Neden bu kadar zor anlaşılmak Edimlerin istenilen bilince sahip olması Kendi çatısında içtepilerde devinim Hangi zorba üretenden daha güçlüdür İçimdeki konuşan ben sancısını çekiyor bu ikilemin tekrar yaşanan çocuklukta ki bilinç öğrenecek kendini aşmayı derinliğinde ben olmak saklı bu savaşımda acı işlevini tamamlamalı kaçmaya başladı yüzeysellik acıdan amaçsız ulaşılmaz çocukluktaki özgün niteliğe Damlaların en hırçın asi halleridir Kendi haklılıklarında boğulurlar Çarparak yanaklarına ezgili yüreğin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 2000 İlan Okuduktan sonra duvarda ilanı öylece durdu bulamadı bir şey Bilemedi çağrımıydı.iş Katline yazılmış ferman Sefalet ücreti altta yazılan. . Yitti anlamlı keşfi çabanın Törpülüyordu yaşamsal duyguları karamsarlık perdesi ardındaki duaların, gerçekleşmesine Yürümekteydi gelecek.. vurulmuş sabahlarda kuş gözünde kamaşan idealler. direnmekte soylu çaba, sonsuz aydınlık, büyük amaç hey sen ne duruyorsun hala öyle bir başına yalnız gayrı coştur duygularını kışkırt yüreğini ki bahar çiçeklensin haydi ne duruyorsun hala giydirsene umutlarına işçi tulumunu kızıla kessin sevdan. sahiplenmek sana kaldı proleter En ağrıyan. yerinde hançer yarasını Gereksinimin yok yoğunlaşmaya karanlığa Emekçi ellerinde, yücelen utku her zaman yürümeli umuda yıkmak için dünyasını emperyalizmin.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İmlek İlmek Yasak koymuşlar Şiirlerin adını Gece çırpınıyor avuçlarımda Kalemim Bir kızın alevli saçları gibi Tavlanmış Çeliğini tutuyorum Yaşamın Bir parça aydınlık Parmaklarımda üşüyen Kara yazmadı anaların Bölünmüş yüreğinde sevinç Umut asılı yanakların Gülüşünde sırıtır acılar Sevinci dişlenen güller Bükmüş boynunu Baltasına celladın Cellat itaatkar elleriyle Geçirmekte Erdal'ın boynuna İlmeği Sarhoş bir çingenenin Ayaklarına düşmüş Susturulamayan sevdanın yüreği Kanı üşütüyor Kırılgan çığlığı öfkenin Dona kalıyor ayrılık Sessiz sedasız Gecenin bedeninde Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Erdal EREN'e 1999 Haziran İnceden Yağan Yağmur İnceden Yağan Yağmur Gün ağarmadan kanayan bulutlar öyküsünü anlatıyor genç kadın’ın İnceden yağan yağmur Serpiliyor dağın eteklerine Bölünmüş uykuların hüznü Ateşli gözlerden dökülen. yuvarlanan çiğ taneleri Yanaklardan dökülüp giderken Açının izlerini bırakır ardında Kadın almış umutlarını avuçlarına Kapılmış yelesine rüzgarın Savrulup gitmekte Bilmediği uzak yönlere… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İncinir İNCİNİR Bir güzele düştü şu garip gönlüm Korkarım gidersem yolu incinir Gelip te göz göze Varsam yanına Tutsam ellerinden eli incinir Neyleyim dünyanın malı mülkünü Bir güzel başımdan aldı aklımı Bastırsam sineme yarin anlını Öpsem dudağından dili incinir Ok eylemiş güzel çatmış kaşını Serin rüzgarlara vermiş döşünü Yatırıp göksüme canan başını Okşasam saçını teli incinir Vurguni der güzel tutsam ilini Koklasam yaz bahar konca gülünü Yar deyip,te sarsam ince belini Kol düşer omuzdan beli incinir Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İnfaz İnfaz Çıplak ayaklarla geçtik Yıldızları asılı gecelerden Korku infaz sofrasında Titremekte bas bir şarkı tınısında Dağılıp parçalanır şimdi. Dağlar yine okşamakta saçlarını Umudun Sevdanın İsyanın. Baksana Baharın bütün renkleri çizilmiş Yeni doğan bebelerin gülüşlerine. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İnsan Olursun İNSAN OLURSUN Yar elinden aşk dolusu İçersen insan olursun İnsan hakkını yemekten Kaçarsan insan olursun Dost için uzat ki eli Konuşsun insanın dili Dikenin içinden gülü Seçersen insan olursun Zalime almazsan alttan Olursun gönlüme sultan Yoksula atlastan mintan Biçersen insan olursun Kötü dür insanın hamı Çektirir düşküne gamı Boş verip dünyada malı Geçersen insan olursun Vurguni yapma hatayı Kırılır sazının yayı Dört makama kırk kapıyı Açarsan insan olursun halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İnsana değer İNSANİ DEĞER Gerçeği arayan bulur insanda Haki katı sırra eren olursa Bir satranç tahtası gibidir yaşam Varlığın farkına varan olursa Direnç yükseldikçe umut boy verir Yapraksız dallarda meyveye durur Dağlarıma kızıl bir sevda yürür Güneşi yar gibi saran olursa duymamalı İnsan kendinde kaygı İnsan ile başlar doğaya saygı İnsanın eseri değimli sevgi Gönlünü dağlara veren olursa Sular bile coşkun girer koyağa Hiçbir canlı laik değil dayağa Vurguni düşer mi insan ayağa İyiyi kötüyü gören olursa… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Temmuz 2004 İnsanca İNSANCA Bir sevda sarardı bütün dünyayı İnsanın elinde gülüm solmasa Bölüşüm olurdu insanın payı Düşünen insana ölüm olmasa. Hakka razı olsa insanlık soyu Geçmezdi insana hayvanlık huyu Akarmıydı kanlar tarihler boyu İnsan doğasında zulüm olmasa Bedrettinler dara çekilir miydi Mansur parça parça kesilir miydi İsyan çığlıkları yükselir miydi Şu hınzır paşalar zalim olmasa Ahmet Yeseviden Bektaşi veli Doğudan batıya eser dost yeli İnsan doğasında bir umut seli Coşar mı sanırsın bilim olmasa Zirvede oturan beyler paşalar Basılır göksüme kızgın maşalar İnsan kanı içer öyle yaşarlar Varoşlardan coşan selim olmasa Nasıl aşka düşmez insanın teni Dostumdan saymışım pir sultan seni Türküler yakmazdı bu kadar beni Her gün mızrap vuran telim olmasa İnsan hak dedikçe taşlanır mıydı Şairler ozanlar suçlanır mıydı İnsanca bir sevda yaşanır mıydı Şu türkü söyleyen dilim olmasa Şu yüce dağlarda kar olur muydu Hoşgörüsüz insan yar olur muydu Örselenmiş ateş nar olur muydu Hünkar Hacıbektaş velin olmasa Aşılmazsa insan hakkıyla yollar Nasıl sarsın dostu dost diye kollar Sevdaya durur mu baharda dağlar Kızıl saçlı yarim gelin olmazsa Uzak etme beni dostluk telinden Özgürlük türküsü söyle dilinden Vurguni kurtulmaz zulmün selinden Birde kalem tutan elim olmasa… www.antoloji.com - kültür ve sanat 16 Ağustos 1999 35.Geleneksel IX Hacıbektaş şenliğinde 2.ödülü Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İrade İRADE Pas kokan bir tarih Gelip oturmuş günün üstüne geçmiş hazırlanmamış mı? bugüne hiçbir bulgu yok an’a ait özneler ayırt edilemiyor nesnelerden sıfır iç eylemde yok büyük güç yaratamıyor kendi sınıfını adım atamıyor yürümeye başlamak için kırsa tutsaklığın zincirlerini çıksa en yüksek değerine sevda. Ah nasıl anlatmalı bu yürek yangınını.. . bu bir hayal mi gerçekleşmeyecek olasımı sevgisiz hürriyet her an biçilmeğimi istesin artık çocuk gülüşlü masum umut ah öldürmeli beni ki, azat olsun bencillik ölü fırtınadan korkar bizde beyler tüketme kendi içinde çareyi dene sonsuzda bir olasılığını belki de yaşama bağlı kalacak irade, yıldız toplar nasırlı ellerde… Şubat 1992 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat İstanbul İSTANBUL Ey güzel İstanbul acılarımın şehri Öylesine susamışım ki sana öylesine hasret Hani diyorum bir gencin güzel bir kıza sevdalanması var ya Kız yaşanan sevdalardan habersiz Genç yan yürek olurda ulaşamaz Özlem yollarında sevdalar derlediğim Ey güzel İstanbul işte öylesine hasretim sana Oysa sana küskün Sana dargın yaşadım Senden uzak ama bir nefes kadar sana yakın Yani senden uzaklarda senden habersiz Öyle bir hüzün ki bu Ne sokakların ne de sen taşıyamazsın Yağmur mu yağar sokakları mı ağlar Anlayamazsın Öylesine bir kederle ayrılmıştım ki Acılarımı paylaştığım sokaklardan Bu yıl yeniden sevdaların sardı yüreğimi Mart ayları baharı kucaklar iken Sevdaların düştü yüreğime Bir başka sevdaydı bu Acıların hüzünlerin İçinden doğan Bir başka sevda Nasıl anlatılır bilmem öylesine hasretim sana İSTANBUL Yılların özleminden mi bilmem Boşanacak liman bulamıyorum Anlatsana ey güzel İstanbul Acılarımı hala saklıyor musun kuytularında Hücrelerinde korkularımı Ya da köprü altında Açlıkla doyurulmuş sokak çocuklarını Saklıyor musun koynunda Doyuruyor musun yine çöplerle onları Hani diyorum Yangın yerimi yine boğazların Ya da Beyazıt meydanında Uçuşuyor mu kuşların Doyumsuz sevdalar yaşanıyor mu yine kuytularında parklarının yoksa hala kanatlarının altında Saklıyor musun Cellatlarını Mayıs aylarında www.antoloji.com - kültür ve sanat Yargısız infazların sürüyor mu Taksimde Haliçte yüzebiliyor mu hala gemilerin Ah seni İstanbul acılarımın şehri Anlatsana yoksul, biçare kız çocuklarının Körpecik bedenleri Satılıyor mu yine Otel odalarında. Sıkıyönetim mahkemelerinde Dipçikleniyor mu yine Suçsuz insanlar. Seni işkencede tanıdım Ah seni İstanbul Acılarımın şehri Nasılda özlemişim seni. Hani diyorum Gün yorar beni de Akşamlar uyutmaz. Ovalar kuşlarını salar dağlara da. Sen cellatlarını salardın sokaklara İnsanlar kokularıyla örtüşürdü korkular gecenin bir yarısında baskınlara devamı yine gecekondularında yoksul insanları Bölünüyor mu gece uykuları yoksulun Söylesene ey güzel İstanbul Yine yüreği yanık anaların Ağıtları Ve ezgileri yükseliyor mu semalarında Gazetelerden okumuştum Cumartesi annelerini Kavuştular mı evlatlarına Yoksa hala anaların Yürekleri Yanıp tutuşuyor mu yangın yeri misali Söylesene İstanbul,Coplanıyor mu yine Üniversite kapılarında öğrenciler Ah seni İstanbul seni Acılarımın şehri Nasılda özlemişim seni Sanki bildik anlamını yitiriyor her şey Ne varsa uzak tutan seni benden Yağmurunu unutmuş bulutlar gibi Yok edemezsin özgürlük düşlemini yollarında bu denli Yaralı yürek var iken Anlamadın işte beni ah seni İstanbul seni Yurdumda vatansız yaşayanların şehri Sürgünlüğümü yaşadım seninle Oysa doyumsuz düşlerim vardı. Florya da sevdalar yaşamak Galata’da balık tutmak. www.antoloji.com - kültür ve sanat Boğazın Serin sularıyla kucaklaşmak Balıkçı ağlarından yosunları koklamak Martıların kanatlarından solumak havayı Sense hep çatık kaşlarında karşıladın beni Bir gülüşü bir tebessümü çok gördün bana Oysa doyumsuz sevgilerle bağlanmışım sana Ah seni İstanbul seni Acılarımın şehri Nasıl da özlemişim seni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Haziran 1997 İyiki Geldin Bebek İYİKİ GELDİN BEBEK Ey Yaşamın uzak dağlarından Sıyrılıp gelem yolcu Sefalar getirdin başım gözüm üstüne Elimde ekmeğim soframda aşım Gel otur şöyle dizim üstüne Varlığın var oluşumun öteki adıdır Merhaba bebeğim Gözlerinden öperim Şu yaşlı dünyamıza hoş geldin Sen geldin bahara durdu dağlar Dallarda tomurcuk Patlamaya yüz tuttu çiçekler Az sonra sere serpe açılır yollarında güller Çiçekli türküler takayım saçlarına Bir o yana bir bu yana Ne iyi etinde geldin Geldin su serptin özlem yangını yüreklere Gelişinle dindi hasret sancıları Bitimsiz sevdalar kaldı günden yarına Ne iyi etinde geldin bak bahar düştü çığlık çığlığa kapıma kuş seslerine karıştı çiçeklerim kokusu hoş geldin dünyamıza.bebek gözlerinden öperim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kabus Kabus Yine sensiz Kıyılarını yıkarak büyüyor İçimdeki fırtına. Nasılda kanıyor nisan yağmurları Çoğaltırken toprak yaşamı Gözlerimde nemi saklı Sensizliğe bakışların Yanaklarımdaen son dökülen yağmur lekelerihala gelip senin silmeni bekliyor. Ne zaman adın düşse dilime Yeniden çoğalmaya başlariçimdeki sevgi rüzgarı. Tenimi ürpertenılık dokunuşunu duyumsarım yelin esintisinden. Uyanırım sen yoksun Gayrı kabusum olur sensiz yaşam… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kader Kader Yaşam yüzünü bizden dönmüş sevdiğim Gayrı ne güldürür nede öldürür Acıdan,öfkeden,başka bir şey kalmadı, yarına. <çok gördüler bir tebessümü yarı ağlamaklı gülmeyi çok. alnımızdaki kalın damarlı çizgiler kader çizgileriymiş meğer öyle söylüyorlar bizi açlığa itenler. öyle ya zorba dindar olunca tanrıda onun dediğine uyar bak işte dağların sessizliği ürperten duyguları. Bir dile gelse ya dağlar.. Yarın pençesinde alıcı kuşların Yada ayaklarında ezilmeye devam edecek Domuzların. Şimdilik Kuzgunlar üşüşmekte kanayan yaralar üstüne /Yarın bilinmeyen... Ne yaparsın - kader…. Yani öyle diyor dini bütün Müslimler. Allahın verdiğini patronlar alır. Bize boş hayallerle avunmak kalır. Yaşam bizden yüzünü dönmüş sevdiğim…. Çalıştığım işyerin de sosyal haklarıma saldıran(sigortamı yatırmayan) İşvereni Bakanlığa şikayet ettim diye her gittiğim yerde iş kapılarını yüzüme kapattıran ve dindar bir patronun yazdığı kader ve 10 ay işsizlik... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankara 1998 1999 Kadermi KADERMİ Her şeyi kaderdir dey ipte geçme Ananı belleyen kişi kader mi. Sen kendi kavgandan korkup ta kaçma Gammazcı yalaka fişi kader mi. Şehirde köylerde ömür biçerken Akşamlar aç susuz için geçerken Zengin viski havyar yiyip içerken Sofranda ki bulgur aşı kader mi. Alın teri döker emek verirsin Yaratan rızkımı veriyor dersin Bir kuru ekmekle eve gelirsin Çocuğun bükülen başı kader mi. Boş hayal peşine düşer gidersin Kuruntun yüzünden erir birersin Ananı babanı inkar edersin Doğuran doyuran dişi kader mi. Eğer kader dersen bu bozuk düzen Öyleyse tanrı mı halkları ezen Yuvasız mekansız şu yurtsuz gezen Yoksul emekçinin işi kader mi. Namluların ağzı kan dilenirken Afrikalı çocuk aç emeklerken Kartallar başımda leşi beklerken Şu yoksul gözlerin yaşı kader mi. Filistin gerçeği ortada açık Babanın kolunda vurur çocuk Demeyin sakın ha akıldan kaçık Baş ezen zalimin taşı kader mi. Yoksulun başında dolanır ölüm İnanın ki kader değil bu zulüm Vurguni üşüyor dalımda gülüm Savaşlar, ölüme koşu kader mi. Şubat 2004 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kadın Kadın Doğurganlığın erdeminde kadın Solgun yüzüne çiçek gibi takar tebessümünü deBir buse verir yanaklarından. Yaratıcı endamında tanrı vari bir aşkla. Dökülüverir tüm benliğim Sevdalımın yorgun kollarına. Kara savruk saçları Yelpazelenir dağılmış yatağın üstüne. Varlığından var etmenin erdeminde Gizemine saklanmış duygular. Odaklanır kendiliğinden İçlenmiş yarınlara. Basarım başını göksüm üstüne İçimde çığlıklaşır sevinç Göksümü parçalarcasına dile gelir sevda. Seviyorum seni kadınım……. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kadınlarımız KADINLARIMIZ Baharı andıran tel duvağıyla Çiçeğe bezenir kadınlarımız Zemheri sonrası bahar gibidir Dalında gül verir kadınlarımız. Karnında büyütür oğlu kızı Güneşle emzirir baharı yazı Ağarır saçları kırışır yüzü Çınardır dal verir kadınlarımız. Anadır teline kurban olduğum Canandır kendimi onda bulduğum Sevdamdır bitimsiz aşkla dolduğum Peteksiz bal verir kadınlarımız. Hasat şarkısıdır kazma kürekli Baskılar örseler onu sürekli Anadolu gibi yiğit yürekli Zalime dil verir kadınlarımız. Savaşır düşmana vermez hakkını Toprağından söker kendi kökünü Hain namlulara gerer göğsünü Yoldaşa yol verir kadınlarımız. Zulme karşı düşer dili türküye Yer vermez içinde kötü korkuya Sürer yüreğini çıplak namluya Dağlara el verir kadınlarımız. Vurgun,i tarihi sallar dizinde Bir isyan ateşi yanar özünde Savrulur dumanı kendi közünde Düşmana kül verir kadınlarımız. Yakar bedenini beylere inat Düşmana kül verir kadınlarımız. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart 2000 Kaldesen kalacaktım KALDESEN KALACAKTIM Bütün renkler çekildi işte Akşam ağır ağır örtüyor üstümüzü İçimde hasret büyümekte Bir çığ gibi Kokun nasılda karışmış havaya Gözlerinin derinliğine düşer gibi Giriyorum karanlığın içine Kal desen kalacaktım sende Dur gitme demeye Yenik düştü dudaklarım Bütün sözlere Düğüm vurulmuş bu akşam Sonsuz sevginin Gamsız dünyasında Hiç bu kadar özlememiştim Dur gitme Bende kal demeni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Temmuz 2002 Kaldır At Beni KALDIR AT BENİ Otunu sürdükçe gülsüz bağların Ardına kör topal düştük çağların Uçurumundayım karlı dağların Nur hak ellerini uzat tut beni Çağına ihanet eder yüzlerim İçime dökülür gayrı gözlerim Kaldımı yarına dair sözlerim Eğil dağlar eğil bükül yut beni Bir çif söz çaresiz olmasa keşke Şarlatan oturur içimde köşke Ne kaldı,ki desem Canımdan başka Eleştirir hala aklı kıt beni Okyanus Dalgalı martı çığlığı Vurgun iyim Deniz sevmez yağlığı Nasıl unutulur halkın sağlığı Dağlar yüreğinden kaldır at beni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kalmadı KALMADI Öyle deli esme rüzgar Kırmadığın dal kalmadı Kökünden kesip aldılar Konuşacak dil kalmadı Poyraz mısın kara yemli Kanatların boran belli Turnaların tutmaz teli Yara saran kol kalmadı Çıkmaza koydun yolumu Soldurdun bağda gülümü Genç yaşta büktün belimi Gideceğim yol kalmadı Hep estin hiç güldürmedin Şu koca ömrümü yedin Varıp gidim dosta dedim Dizlerimde hal kalmadı Bir sağ bir soldan estin Kalmadı takatim kestin Vurguni,ye nedir kastın Dalımda bir gül kalmadı Aralık 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kalmamış Kalmamış Sus pus eylemişler koca dünyayı Vurulmuş ilk bahar nisan kalmamış. Ne yana yüz dönsem serseri mayın Merhaba diyecek insan kalmamış. Nasıl kıydınız şu halklara beyler Satılmış yurtları yıkılmış köyler Zulme teslim olmuş bütün şehirler Merhaba diyecek insan kalmamış. Bütün halklar kardeş içleri geçmiş Kendinden bildiği karnında piç’miş Emperyalist zorba kanını içmiş Merhaba diyecek insan kalmamış. Varlık dünyasını koymuşlar dara Onuru yitirmiş döşümde yara Hiç ehli yok ki yaramı sara Merhaba diyecek insan kalmamış. Görsel medya denen …….. basın Vurguni! yem dedim dediler asın Ha bunlar düşünen herkese hasım Merhaba diyecek insan kalmamış….. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanarım Dağlar Kanarım Dağlar Yar yoluna yaktım dostlar ben teni Varıp yar dizine yatırın beni N! olur sevdiğime götürün beni Nettim size böyle yanarım dağlar Her gök çatlaması uykumu böler İçime yağmadan gözlerim dolar Değil mi ki sevda sürgünü sular Yıllardır göksünde kanarım dağlar Yari saramazsam koca ömrümde Vurguni! yem dinmez sızı gönlümde Değirmen misali sevda yönünde Aşk darına durdum dönerim dağlar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanatır KANATIR Düştüm sevda sularına Sel kanatır yaraları Kurşun gelir geçer ama Dil kanatır yaraları Içimde bir yara sızlar Hüzün kuşanmış ay yüzler Çiğ düşmüş ıslanmış gözler Gül kanatır yaraları Dağlarına haber salmış Sırların içinde kalmış Yen içinde kırık kalmış Kol kanatır yaraları Vurguninin sevgi dini Sevdan ile yaktı günü Bir çıkmaza düştü sonu Yol kanatır yaraları Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan Dağlar Kaç tarih sığar bir takvime Vurulur duvarların önünde Akşamlar saklar sesini namlunun Çıplak bedenler döner durur yivlerde Yada kaç umut tutsak Nişangahında Soğuk namlunun Kanayan dağlarında yurdumun Eksik kalıyor bütün anlatımlar Kollarına düştüğüm nehirler bilir Şarapnel yemiş gibi hırçın. Hançerlenir gözlerimde kamaşan sular. Ağzımda sızılı tadı pas tuttu tütünün Ey kendine çekilmiş gözlerim uyan. Seni benden sökmek isterler Bakışlarımı silmek gülüşlerimden Kent ayaklanıyor fırtına sesiyle Yüreğim kabına sığmıyor gayrı Alıcı kuşlar pek te severler ölüm çığlığını. Güneş ölüleri terletmez Öldürenlere bıraktık terlemeyi. Tam beş yıldır yaşamayı öğrendik ölümle Koyun kuyuna sırt sırta ve omuz omuza Pimi çekilmiş sabahlarda Yalın bir bıçak gibi bilenir öfke Oturur yanı başına isyanın Ateşini bedenlere salarken kurşun. www.antoloji.com - kültür ve sanat Kimyasal gazlarla yaktılar gözlerimi. Direncin karşısında şaşkın. İğdiş edilmiş keşiş edasıyla bağırırken cellat Salyalı dudaklarından Dökmekteydi hırıltılar. teslim olun Aciz bir itin ekmeğe havaması gibi.. Değil dirileri teslim almak Ölülerimiz direniyor teslimiyete Yaşanan her anın hesabı sorulur diyerek. Bakmayın nehirlerin coşkulu akışına Kanayan dağlarıdır yurdun. Et tırnak gibi sökülüp dağlanan Ve anaların gözleri değil dökülen Baharıdır aydınlığı ülkemin............. Abdullah Oral Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Eylül 15 2004 Kanayan gece KANAYAN GECE Hayat durgun ırmak serin bir nehir Yürür düşe kalka kendi halince Sevdalar yürekte kanayan volkan Güneş değdi gözden dökülür gece Koca bir yanardağ kaynıyor özde Volkan mı dökülen izi var yüzde Türküler tutuşup yandıkça sazda Kendi yüreğine çekilir gece Solmuş bir gül benden yar sana kalan Yıllardır şu ömrüm edildi talan Vurguni de bir gün olacak yalan Ben gidersem belki yıkılır gece Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanıyoruz KANIYORUZ Tel örgüler kuşatmış Dört bir yanımızı. Zulüm boy veriyor Yaşamın içinden, Kenger dikeni gibi. Emek katloluyor iken darağaçlarında, İşkencelerde, Okul yollarında, Ve fabrikalarda.. Bizler suskunluğunu Yaşıyoruz hayatın. Faşizmin kanlı elleri Uzanırken Umutlarımıza, KANIYORUZ Paramparça yüreğimiz Kan revan içinde Yinede umarsızlığını yaşıyoruz hayatın Ve bedelini ödüyoruz Suskunluğumuzun, Katledilirken Çocuklarımız KANIYORUZ. Ve çocuklarımızın Acılarıyla Dolarken yüreğimiz İnsanca bir yaşam Düşledi diye coplanırken Alanlarda yarınlarımız Katlolurken iken Yargısız sorgusuz Oğullarımız Genç kızlarımız, Kalırken umut Postallar altında KANIYORUZ. Omuz veremediğimizden Haklı kavgalarına,Çocuklarımızın Yüreksizce yaşıyoruz Diyemiyoruz Biz de seninleyiz Katledilirken Çocuklarımız Onlarla ölemiyoruz, KANIYORUZ. Oysa sarılmayacak Bir yara değil bu, duyarsız kalmazsak yaşama sarılır Sarılırdı bu yara. Çocuklarımızdan önce Çocuklarımızla girebilseydik bu kavgaya, Alanlarda çocuklarımızla Haykıramadığımızdan, Katletmeyin Yarınlarımızı diye, Çocuklarımızdan önce Göğüsleyemediğimizden, Ölüm koşusunda Varış ipini, KANIYORUZ. Ölüm korkusunu yenemediğimizden Acılarla yaşıyoruz. www.antoloji.com - kültür ve sanat tutunmuşuz bir kere, Acılara acıları.Bal eylemişiz Yenemiyoruz ölüm korkusunu KANIYORUZ. Dudaklarımız öfkesinden Tiril tiril, Açtık mı ağzımızı kapanmıyor Küfürün her çeşidi, Kanlı bir tükürük gibi, Savururken gökyüzüne. Yinede omuz veremiyoruz Çocuklarımızın haklı Kavgasına KANIYORUZ. Ölüm korkusunu Yenemediğimizdendir, Salyangoz gibi, Kendi kabuğumuza.çekilmişliğimiz. İçine tükürür gibi yaşıyoruz hayatı, Umarsızca, yüreksizce Seyrederek Çocuklarımızın Katlini. Okul yollarında, Sanayi köşelerinde, Alanlarda, İşkencelerde, KANIYORUZ. Acılar içinde çiçek Devşiriyoruz, Vuruyoruz. Öfkelerimizi yüreğe Susuyoruz.öfkeden Konuşamıyoruz İnce bir alev gibi Yanarken yüreğimiz . Oysa duymalı insanlık Duymalı bütün dünya Çocukların haklı kavgalarında Anneler babalar Katlediliyor diye yazmalı Basın. O zaman son bulur bu kan, O zaman kanamaz bu yürek, Katlolmaz çocuklarımız. Çocuklarımızdan önce Girebilsek copların Altına Çocuklarımızdan önce Göğüsleyebilirsek Özgürlük yolunda Ölüm geçitlerinden Varış ipini. Böyle olmuyor işte Biz yine de duyarsızlığını Yaşıyoruz, Umarsızca kahrolası Hayatın. Ondandır Kanıyoruz KANIYORUZ… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kar Yağıyor Kar Yağıyor Demir aldı sevda gemileri Uzaklaşıyor kıyılarımdan Dalga kıranlar öksüz kalmış çocuklar gibi Yatmış koynuna denizin Yarım kalmış sevgiler Mevsimsiz baharı andırıyor Arzular yaprak dökümünde duygulara kar yağıyor… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kara deniz KARADENİZ Aç kurtlar türemiş dağlarında çakal gibi, Bir haykırış, bir türküsün sen Karadeniz. Umut türküleriyle yaladın sahilleri, Kan tükürdün suratımıza oy Karadeniz. Sevdandı son nefesimde dudağımda kalan, Martıların kalmış, özgürlüğe kanat çalan. Yıllar önce özgürlük için verdiğim kavgam. Dudağımda bir türkü kaldı, oy Karadeniz. Ünye'den, Fatsa'ya uzanmış bitmiyor yollar, Sevdalımı sarmak isterdim tutmuyor kollar, Kızıldere aşmış bendini, seni kucaklar. Dalgalarınla bu bedeni sar Karadeniz. Vurguni‘yim dertlerimize bulunmaz derman, Yozlaşmış beyinler çıkarmış katlime ferman, Mahir gibi dara çekseler dilenmem aman, Dalgalarla beni, al yanına göm Karadeniz. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kara Dut KARA DUT Kökün topraktan kesilmiş İçin oyulmuş yanarsın Derdin çoktur kara dutum Dersiz insan mı ararsın Tel takıp akort ettiler Dilsizdin dil öğrettiler Mızrap vurup söylettiler Dertsiz insan mı ararsın Ağlama be n! olur sazım Kan akıyor iki gözüm Zaten yaralıdır özüm Tel vurup ta deşme beni. Vurguni! yem dertli sazım Sanma ki senden dertsizim Dert ortağım iki gözüm Dertsiz insan mı ararsın. Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kara Kış Kara Kış Alın terinizde ışıyan ateş Okşamakta sevinçlerimizi Yaz desenli gömleğini Kışa giydiriyor son bahar Dökülüyor yapraklarım Kara kış kucaklıyor dallarımı Dona kalıyorum Zemherinin orta yerinde İlk bahar hayli derinlerimde Uyana bilirsem kara kıştan Tutuna bilirsem yaşama Yeniden aşk ile kucaklayacağım Dağları… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kara Sakal Çalıştığım işyerinde yaptığım işin sayısını eksik bildirmemi isteyen iş sahibi kara sakallı bir hacını rüşvet olarak bana çikolata getireceğini söylemesinin ardından bu şiir doğmuştur. KARA SAKAL Çikolatan şerbet bal olsa bile Kara sakal yemem senin elinden Bilirim beladan başka hiçbir şey Kara sakal bulmam senin elinden Çiçek olsam daldan sökersin beni Karanlık girdaba çekersin beni Elden gelse yine yakarsın beni Kara sakal gülmem senin elinden Sularda yol alır bendini aşıp Bazen bulutlardan göllerden taşıp Sivas ta ak saçı gaflete düşüp Kara sakal yolmam senin elinden Cennet denen yere yüzün sürsen Sen beni kendine ilah görsen de Günahıma karşı sevap versen de Kar sakal almam senin elinden Vurguni! ye bir bak karamı ak mı Bunca baskı zulüm insana hak mı Senin Allahın da din iman yok mu Kara sakal ölmem senin elinden Dün dost değildin ki bu gün düşman olmayasın halk ozanları antolojisinden. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Karadeniz De Bir Anı Karadeniz De Bir Anı Mor dağlara cevirdim gözlerimi Yüreğini havan toplarıyla dövülüyordu Dağların Bir telaş içinde yaşayan her şey. Barut kokan dağlara kuşlar konmaz Uzağından geçiyor dağların..... Pusuya düşenler vardı Kan kokusu yayılmıştı göklere Belikli başlarını öne eğmeyenler Çıplak bedenleriyle kucaklıyorlardı ölümü Tarihin sayfalarını kanlarıyla yazanlar Birer dip not gibi düşüyorlardı – Eteklerine dağların. Karadeniz dağlarında kuzgunlar – kan kokusuna koşturuyorlardı. Hangi yürek bu acıyı taşır Bir yanda ölüm /bir yanda ihanet Sular dökülüp gidiyorKayalarına çarpa çarpa düşleri. Kızıl dere kan ağlıyordu Çırpındıkça hançerlenen yüreğine Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Karanlıklar Sızı Verir Sesime Karanlıklar Sızı Verir Sesime Yüzsüz karanlığa salsam sesimi Şerefsizler kızı verir sesime Desem pazarında sattın sen beni Ecelimi yazı verir sesime İçimdeki isyan buluyor arşı Can satıyor gayrı can veren çarşı Dağlar komplo kurar geceye karşı Karanlıklar sızı verir sesime İt oğlu it gelip bakmaz aslına Kurtlar kuduz olmuş yürür üstüme Canavarlar girmiş koyun postuna Dağlar taze kuzu verir sesime Zulüm acımasız hüküm sürüyor Sular koyağından taşmış yürüyor Öfkem içten içe yanıp eriyor Dağlar içte gizi verir sesime İnsanlığı soyan karamı ak mı? Vurguni’yim sofu bir yolu yok mu? Sordum bunca zulüm insana hak mı? Mezarımı kazı verir sesime Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kardeş sofrası Kardeş sofrası Bizde bebeler Emeklemeden yürürler Bilirler ki yarına geç kalmakta var Ve büyürler Ufukların mavisini içerek Gülüşlerini dişleyerek güneşin Barışı taşımak için Kardeş sofralarına Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kaygı Kaygı Gün doğumunda yoktu zaman kaygısı Uyanıyordu kuşlar böcekler Uyuyordu insanlar Habersizce kendi varlıklarından. Öyle bir çağa geldik ki Aslanlar susmakta Fareler kükremekte- Kedilerin yerine Karıncalar ezmekte- filleri. Çığlıkları büyüten Çocuk yüzlü sokaklardan Geceler yollanıp gidiyor Bilinmeyen yolculuklara. Sokaklarda yok zaman kaygısı.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kayıp Kayıp En son yoksul çocuklarla açlığı paylaşıyordu Daha dün vurulmuştu Irak’ta Yüzünü yitirmiş bir kentte yitirdim onu Yüreğimi gördünüz mü? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kayıtsız KAYITSIZ Bazen usulca adlanır insan Kayıtsız heyecanlara Yalın bir alev olur Teninde ürperen tedirginlik Kendine çeker seni Kayıtsız kalamadığın duygular Kanatmaya başlar yüreğini Davetkar ılık bir gülüş O masum gözlerde Esrarlı kaynaktan Yağan İnce kar gibi Serin yumuşak ılık bir pınar misali Yeni bir heyecan Bahar çiçeklerinden Nazlı bir çiğdem gibi Avuçlarımda Yar sıcaklığı Meğer kayıtsız kalamazmışsın Sana yasak sandığın duygulara. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ekim 2003 Kazım KOYUNCU'YA Ne göçebe ne mülteci Nede iltica edecek ülke arayan Bir martı sürüsü kanatlandı uzaklardan Suların şaşkınlığına düşer yaralı bir yürek İşlevine devam ediyor sonsuz devinim yasaları. kendi içinde dağılan değişimlerin. hey kaldırımların çileli yolcusu yarlı vurulmuş sokaklarından daha kaç kazım koyuncu geçecek ansızın alevlenir Karadeniz sularında dövünen umut suskunluğumun dili olur kanar yıkılır, yağmur lekeleri çocukluğumun. ey yaşamın patikasından sıyrılıp gelen yamaçlarıma imge çiseleyen çiğ yağmurları, sevgi üstüne. gayrı martıların ağıt yakar umut üstüne sevda üstüne. Ölümün serseri sarhoşluğunda, Islak gözler karşılamıyor gayrı sabahı Uzatıyorum elimi bir yıldız kayıyor Sessizce parmaklarımdan Dönüşsüz son seferi kazım,ın balıkçı teknesinde Yelkenler çekildi acıların dindiği yere. Gök nerede başlar? nerede biter bilinmez Ölü bir gezegene yollanmış koyuncu... Güle güle dağlarımın türkü dili, yüreğimiz seninle… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 25 HAZİRAN 2005 Kırık sevda KIRIK SEVDA Maçka yollari dolani Dolandıkça darali Kaç yıl yari görmemişem Yürek ondan yarali Oy beni dağlar beni Çürüttü çağlar beni Yangın yeri yar gözlerun yürekten dağlarbeni maçkanın gözü yaşlu da yollari dolambaçlu yaşını nedeyim yarin o her zaman on beşli Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kızım aynura KIZIM AYNUR’A Seninle karşılaştığım O ilk günü hatırlıyorum da Hüzünlü sevinç taşıyordun Tarifi imkansız acılarıma Sen otuz günlük bebek Ben sevda sularında vurulmuş Yaralı bir martı Önce öpüp kokladım Gözlerinde umudu Sonra kırık kanadıma merhem diye sardım seni Toprağa düşen bir umudun Zemheride çiçeğe durmasıydın Yani örgütlenmesi baharın Kardelenim Seninle ağırdı yüzü dağların Bahar düştü kapımıza Yanaklarından kokladım kır çiçeklerini Büyümeyi öğrendim seninle Duyar gibiyim hala O minicik ellerinin sıcaklığını Hani tutarda ellerimden Emeklemeden yürümeyi öğretirdin bana Zaman yok Geç kalmayalım diye yarına Ben bir türlü Öğrenemedim yürümeyi Sen yürüdük çe büyüdün Saklı sevdalar büyüttün O minicik yüreğinde Şimdi tepeden tırnağa Çiçeğe durmuş bahar gibisin Beyaz gelinlik içinde Gayrı zamanımız yok Geri dönüp bakmaya Ayaklanmış içindeki hapis duygular Haydi mutluluk seni bekliyor Koş yüreğinin götürdüğü yere Hatırlıyorum da Nasıl unuta bilirim Hala ellerimde saklı www.antoloji.com - kültür ve sanat Sıcaklığı bebekliğinin… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 18 MAYIS 2003 Kızım Aynur un Evlendiği gün Kim? Kim? Yağmaktan usanmadı yine gözler Oysa yakmıştım ateşinle onları Kör ve itaatkar olmasınlar diye Dağların sürgün sularında yıkadım ellerimi Gitmiyor çağıma sinmiş et kokuları Sahi kim savurdu bizi yaşamın çöplüğüne.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kime Söyleyim KİME SÖYLEYİM Bizim dünyamıza güneş doğmuyor Bileğe kelepçe düştü neyleyim Yar hasreti ile güzler kanıyor Duvar dert anlamaz kime şöyleyim Cellatlarım gelir halimi sormaz Yare mektup yazsam haberim varmaz Gardiyan Allah’mış sözünde durmaz Duvar dert anlamaz kime şöyleyim Düş ile yaşarız biz her nefeste Yar elinde güller gözler aheste Kuşlarda yaşama küser kafeste Duvar dert anlamaz kime şöyleyim Zindanlarda haklılığım çürüyor Haksız olan bir yol tutmuş yürüyor Düzenbazlar zevki sefa sürüyor Duvar dert anlamaz kime şöyleyim Bir yanım kör duvar bir yanım tutsak Can beş para etmez bedeni satsak Yanar mı karanlık bir kibrit çaksak Duvar dert anlamaz kime şöyleyim Vurguni ezelden yanar özünden Çektiği kendini satan yüzünden Yanmakla döner mi ozan özünden Duvar dert anlamaz kime şöyleyim Eylül 1998 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Konuşur KONUŞUR Kendi koyağında seker taşlardan Dağlardan boşalan sular konuşur Gün susar akşamın karanlığında Sazını okşayan ozan konuşur Kapitalizm sermayeyi Sermaye baskıları Baskılar Sosyalizmi yaratır Tırnakla kaşınmaz aşkın yarası Ozanın kanıdır coşan deresi Tellere düşünce matem sırası Gözlerinden hasret sızan konuşur Ocaklarda kömür demiri yakar Potalardan kızıl sevdalar akar Bak nasırlı eller cevheri döker Umudun resmini çizen konuşur İçimde duygular şahlandı yine Aşka düştü gönül yollandı yine Bakma vurgun,i,nin, dellendiğine Kırılmış aşkları yazan konuşur 11 2000 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 24 Kötülüğe mezar KÖTÜLÜĞE MEZAR İçimdeki sevda boran mı kar mı Çözmeğe çalıştım çözemedim ki Şu kader denen duyarsızlığı Bozmaya çalıştım bozamadım ki Nedir bizi bizden ayıran nedir Yastığımız toprak ranzamız sedir Kurtuluşum senin ellerindedir Yazmaya çalıştım yazamadım ki Ne edeyim ruhsuz bedende eti Paçamızdan tutmuş sermaye iti Sırtımda kan emen yaldızlı biti Ezmeye çalıştım ezemedim ki Dostlar muhabbeti kakıyor başa Neden uğraşırsın diyorlar boşa Her gelen salıyor ayrı bir taşa Umudun resmini çizemedim ki Zoruma gitmezdi aldığım nefes Yarı ağlamaklı gülseydim bir kez Niçin susmuyorsun diyorlar herkes Baktım yüzlerine kızamadım ki Her birisi ayrı dertler yüklenmiş Elleri kokuyor başı bitlenmiş Sanki hayat durmuş yaşam kitlenmiş Kötülüğe mezar kazamadım ki Bana ne diyemem öyle boş yatıp Fikrimden kaçamam yüreğim atıp Vurgun’i sahrayı ummana katıp Sevda deryasında yüzemedim ki Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Köylü Güzeli Köylü Güzeli Kır çiçeklerini takmış saçına Dökerek geliyor köylü güzeli kekik yavşan kokan bahçeden bağdan sekerek geliyor köylü güzeli Düşürmüş yüreği aşkın seline Acem kuşağını sarmış beline Sevdalı yüreği zülfün teline Takarak geliyor köylü güzeli Köylü kızı yaram indi derine Kar! mı dayanır yar aşkın narına Düşürdü sinemi sevda koruna Yakarak geliyor köylü güzeli Türkülere saldım yaktım gülümü Yar diye sar n! olur güzel belimi Vurguni Sineme aşkı tohumunu Ekerek geliyor köylü güzeli.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Köz Köz İçime sığmayan bir ezgi düştü gönül duvarını yıktı toz etti bülbülün feryadı aştı dağları savurdu gülleri yaktı köz etti hasret çiçeklenip düştü kollara yarsız kaç yıl özlem ektim yollara etside sam yeli vurdu dallara savurdu gülleri yaktı köz etti ozan Vurguni yi eyledin deli gayrı kanar durmaz dağların seli filiz kıran mıydı sevdanın yeli savurdu gülleri yaktı köz etti Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kurgu KURGU Ne zaman yaşamı kurgulamaya kalksam İçimdeki kederli türkülerin göçü başlar Öz kaynağını kaybetmeyen yokluk Bozkırların küllenmiş bataklığında Vurur kendini serap kaçkını düşlere. Uzak umutların can çekiştiği yer Her yürekte göllenmiş nehirler vardır Dokun kıyılarına Bak nasıl savrulur insan Boz bulanık sevda sularında Ne zaman yaşamı kurgulamaya kalksam Yüzünü yitiren Şehirler çırım çıplak Vurur sokak çocuklarını yüzüme.. Gözlerim dökülür ufka doğru Yağmur süpürür caddeleri Kanayan türküler Örter yaralı şiirlerin üstünü Akşamların dağılıp yayıldığı yerde. Ne,zaman? - Kavramını çoktan yitirmişim Karanlığın örtüştüğü o son noktada Güneş bekliyorum. Kaosların isimsiz vadilerinde.. Derinlerimde hançerlenmiş kurgular Yaralı çocuklara ağıt yakar,-şimdi. Biraz dünden kalan yorgunluk var ama Her sabah yeniden kurulur dünya…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kurşun Çiçek Açarmı Baba KURŞUN ÇİÇEK AÇARMI BABA Anahtar deliğinde unutulmuş Tanıdık bir yüzdür çocukluk Hep o kapının ardında saklıdır Sevecen masum gülüşler. Derler ki ilmeğin düştüğü yerde düğümlenir umut. Kurşun çiçek açar mı Baba? Çiğ tanesi gibi yanağıma düşen Serin bir buğusuydu sabahın. Yüreğim bazen hırçın bir nehir Bazen deli dolu akış sonrası süt liman. Dudaklarımdan kanayan şarapnel dökülür kuşluk vakti. Kurşun çiçek açar mı Baba? Bedenimi yitirdiğim sokaklarabir daha dönemem. On üç yaşında on iki kurşun On üç yavru ağzı çiçeklenmişti Uğur kaymazın bedeninde Yarını olmayan sabahlarda. Kurşun çiçek açar mı Baba? Işık sızmaz derinliğine düştüm karanlığın Sözcüklerin devinimini yitirdiğiyerden geliyorum. Kurşun çiçekler gördüm Iraklı bebelerin bedeninde Her biri kızıl bir karanfil Papatya Menekşe Gül Rüyamıydı bilmem Kurşun çiçek açar mı Baba? ....... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kül Oldum Gittim. Kül Oldum Gittim. Savrulurken iç güdüler hızlıca Bir türkü söyle dedi özgürce Korkuların içinden gece gizlice Yaratım ben beni kul oldum gittim Bir ben vardı benle hep yüzleşirdi Doğayla barışık dı özleşirdi Evvel ellerimde can çekişirdi Aradım ben bana el oldum gittim Yaratılan nerde bak ben nerdeyim Eğer çalışmasam doymaz bebeğim Üretip yarattım hani emeğim Kapitaliste günlük pul oldum gittim Can evime dalıp durdu sermaye Dedim halkım için geldim ölmeğe Ürettiğim ipten yağlı ilmeğe Uzattım boynumu dal oldum gittim Ürettim başkası aldı kararı Nükleer atıkların yoktur yararı Ben hep bana verdim büyük zararı Kirlettim dünyayı çöl oldum gittim Vurguni sel oldum ben,de akmadım Zulmün duvarını akıp yıkmadım Kendi değerime sahip çıkmadım Sınıf savaşında kül oldum gittim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Liman Liman Sevdanın engin denizinde Fırtınasına tutulmuşum gözlerinin Gönlüm çocuk bahçeleri gibi Islak ilklim ılıklığında Uzak düşler içindeyim yok sığınacak bir liman. Geceye karşı gerinir ateş böcekleri Başka sevgililer uzanır yarınlara. Her aksam yorgun düşer Bu şehrin sokakları kollarıma,ya Ben çoktan demir almışım sevda limanından.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Limit dolmadan gel Anlayamadık sona varmadan Ömür limitinin bittiğini Sindi uzağındasın düşlerimin Kac zamandır yollarına asılı kaldı gözlerim. LİMİT DOLMADAN GEL Gönül bahçemde yar alkızıl gül ol Bahçıvanın olup dereyim seni Çiğ düşmüş yaprağın kurusun diye Gel sinem üstüne sereyim seni Gel bahar yaşasın son kez ömrümüz Aşkın secdesine varsın anlımız Kredi kartına benzer ömrümüz Limit dolmadan gel sarayım seni Vurguni ekin’e katmışım teri Döğülmüş başağı döş harman yeri Kaç bons kaldı bilmem limitten geri Sona varmadan gel göreyim seni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Martı MARTI Bir martı olsam, maviye kanat çalan. Yaşasam çılgınca. Özgürlüğe, doyumsuzluğu, Yırtsam kanat sesleriyle, gökyüzünde matem suskunluğunu. Altta deniz, yeryüzü, üstte mavi gökyüzü. denizi andırıyor sanki, denizin rengini çalmış belli gökyüzü, Ne de güzel kucaklamış, sevdayla birbirlerini. Ne tanrı korkusu var, ne de insan baskısı yırtıyor kanat sesleriyle martılar gökyüzünü, özgürce. İşte hürriyet maviye kanat çalmak. Umutsuzluğu aşıp engine ulaşmak. Yaşamak sevda tadında gözlerim dalar martıların sevdasına. Alır götürür beni benden denizlerin sevdasına Sevda sarar beni, sarar tüm bedenimi yüreğim köpük köpük bulut, Dokunsalar ağlayacağım, Yıkayacağım göz yaşlarımla yer yüzünü…. Nisan 1992 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat , . Martı Çığlığı Martı çığlığı Üreti ayaklarına düşeli sermayenin bütün emekçiler kendi coğrafyalarının sürgünü oldular. özverinin hüküm sürdüğü topraklara şimdilerde hüzün ekiliyor, Gün gelir mavileri çalınmış bir çınar Döker eteklerinden gök yüzünüde. O gün güvercin kanatlı şiirler kuşatır yer yüzünü. Bölüşürken ekmeği güneşin sofrasında. Sonra okyanus olur yüreğinde Yıkar kendi kıyılarını Gayrı sığdıramazsın Göğüs kafesine Her yer de Martı çığlığı … Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mazgallar Mazgallar Ne zaman barış adına seslerini yükseltmeye yeltense halklar Bilinmez bulutlar mı kanar yoksa sokaklar mı ağlar. Kıp kızıl bir yağmur yağar Türkü yangını dudaklarımdan. Bir deniz rüzgarını bekler sabırsız Birde yalnızlık türküsü tutturur ki Sevecen ıslak dudaklarında. Birden güzelleşir bütün özlemler Sürgün sularda adı isyandır Kavuşulamayan dağların… Ne zaman özgürlüğü düşünsem Kocaman bir yalnızlık çiziyorum Mazgalların ardında. Büyük denizlerde yalnız kalır sürgün sular Düşer bıçağına sünger avcılarının. Başlar kuşatılmış zamanlarda, özgürlük dilenmeğe. Oysa bilir,ki Özgürlük dilenilmez alınır... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat .. Meneviş Meneviş ağır yorgun ayakların zorlanıyor taşımaya bedenimi koskoca bir tarih yanıbaşımda soluklanan örse inen balyozun son tınısında hürriyet. ama hala baharındayım umudun hani şimdi bizim oralarda çiçeğe durmuştur kardelen bak baharı örgütlemeye hazırlanıyor çiçeklenmeye yüz tutmuş dallar şimdi örse yeni tınsını kazandırır emekçi ellerim tavlanmış çelik kızılı bilinç az sonra meneviş renginde hazır olaçak bilenmeğe diş tırnak gibi Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Miad Tamam Kara kışı andırıyor bakışların Nefesin nereye dokunsa soluyor Yenik düşüyoruz evrenin devinimine Miat tamam Hiç bonus kalmadı mı yarına Üşüyorum uzat ellerini tut gözlerimden Oysa Bir kuşun kanat çırpışında üşürken yaşam Nefesinin sıcaklığına yenik düşerdi son bahar En üşümüş akşamlar alevlenirdi DudaklarınDudaklarımaDokunduğu zaman. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Misri Kız MİSRİ KIZ Duman eksilmez başından Karlı dağların gülü kız Zemherinin ortasında Yandı yüreğim mirsi kız Mirsi kız gönül şahanı Uçmuş şahinlerin hani Ben gibi kim sever seni Yandı yüreğim mirsi kız Gördüm sende yanıyorsun İçin için kanıyorsun aşka turab dönüyorsun Yandı yüreğim mirsi kız Vefa görmemiş yurdunda Korkar puştun namerdinden Vurguni der yar derdinden Yandı yüreğim mirsi kız halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mustafa suphilerin ardından MUSTAFA SUPİ LERİN ARDINDAN Rüzgarın sesinden tanırım Kabuğunu kıran taşların sesini Kimliksizlik bunalımında sular Başını kıyılarına vurması ondandır dalgaların. Kanat sesleriyle örtüşürken Martıların çığlıkları Ölün yelken açmış kara sulara Kaçak seyirlerde çalkanır yüreğim Güneş koynunda gecenin saat hüzün zamanını gösteriyor Mavi sularda pamuk tarlası misali denizin öfkesi. Ölüm beyazı derlerdi bizde büyükler Kaç can yenik düşmüştü Kaç can pençesinde Beyazı maviyle örtüşen Sürgün suların Karadeniz bu Birazcık deli Bir o kadar dolu Ne zaman sevindirir Ne zaman hüzünle boğar Belirsizdir dostluğu Öylesine yalnız, yaralayıcıdır,ki Payına düşen ihanetin izlerini Ak köpükleriyle Belgeler vurur suyun üstüne. Umudun katili sizlersiniz dercesine Yıllardır dövünür durur can Karadeniz AĞOSTOS 1994 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Müfettiş Beyler MÜFETTİŞ BEYLER Halimi arz eden bir dilekçem var Kaldırıp atmayın müfettiş beyler Günün ortasında geceler yanar Umudum yıkmayın müfettiş beyler Çıldırtır haksızlık geldikçe başa Olmayın çıkarcı kullara maşa Kayıt dışı çalışanları boşa Hep inkar etmeyin müfettiş beyler Gelip görmedin mi kendi gözünle Dilekçeler tuttun elde yazınla Şimdi incitirsin közü sözünle Boş yere çatmayın müfettiş beyler Kendi öz yurdunda vatansız niye Doymadınız gitti hak yiye yiye Üç kuruş paraya emekçi diye Ne olur satmayın müfettiş beyler Satılır mı çıkar için asalet Zengin korumak mı sizde adalet Hani değimliyiz biz sosyal devlet Patronu tutmayın müfettiş beyler Vurgun i yazdıkça doldu gözlerim Kendini satana bütün sözlerim Hep baharsız gelir benim yazlarım Paraya yatmayın müfettiş beyler 2000 yılının 29 Mayısında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Ankara Bölge Müdürlüğünde görevli müfettişler tarafından tarafın dan satıldığımın resmidir bu şiir, Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mürekkeple aşkı yazanlar ne ki MÜREKKEPLE AŞKI YAZAZANLAR NE Kİ Sevenin gözünden eksilmez pınar Nemli bakışlarda gezenler ne ki. Şu benim gönlümde ocaklar yanar Senin yüreğinden tozanlar ne ki. Sevda kızılıdır gönül verenler Divaneyim sanır beni görenler Aşk badesi içtim doldum erenler İki bardak ile sızanlar ne ki. Düşünce aşkına aşk sız zalimin Harabesi oldum koca alemin Gönül volkanıyla dolu kalemim mürekkeple Aşkı yazanlar ne ki. Hasret yangınıdır kanar gözlerim Yari görmediğim her gün sızlarım Gönül umanına daldı dizlerim Irmakta nehirde yüzenler ne ki. Hani hak aşkına yananlar hani Demir işçisiyim giydim cepkeni Örslerde balyoza yatırdım teni Yumrukla göksünü ezenler ne ki. Vurguni canımı eyledim Pazar Sevdim diye dostlar etmesin nazar Ben diri ömrüme kazmışım mezar Ölülere mezar kazanlar ne ki…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat AĞOSTOS 2005 Nasıl hoş göreyim NASIL HOŞ GÖREYİM Her yeni yıldan bir şeyler bekleriz Umut etmek gayrı soldurur beni Öğretmen istiyor, çocuklar suçlu İnsanlık ayıbı öldürür beni Post modern bir pislik gezer evreni Yalancıktan koru derler çevreni Yeni dünya diye zorba düzeni Baksana tarihten sildirir beni Hani nerde kaldı sınıfsal bilinç Her gün maymunlaştık olduk çok gülünç Sofunun yobazın elinde kılıç Ot deyip topraktan yoldurur beni Tutmuyor dizlerim dağları aşam Kim çaldı düşleri söyle ey paşam Hoşgörü derler ya onursuz yaşam Dostun ölümüne güldürür beni Pişmemiş, çiğ kalmış insan hamuru Herkes birbirine atar çamuru Dünyayı kirleten asit yağmuru Zamansız uykuya daldırır beni Hani Avrupa’ydı aydınlar yurdu Söyleyin Bosna'yı kimler kırdırdı Deyyusların hepsi birden kudurdu Gayrı gelecekte yıldırır beni Viyetnam’da solgun gördüm gülümü Afgan’da kestiler kökten dilimi Irak’ta Amerikalı zulümü Toplu mezarlara doldurur beni Vurguni soyguncu kapar hep payı Geceye saklanmış gün görmez ayı Nasıl hoş göreyim böyle dünyayı Somali’de açlık öldürür beni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nazımı anlatmak NAZIM’I ANLATMAK Denizin dibindeki alabalığın Yüzgeçlerine takılmak gibi, Bir şey Nazım’ı anlatmak. Özgürlüğe kulaç atmak, Kara parçalarının gözükmediği Denizin ortasından, Umutlarını avuçlarına alıp, Şafak sökmeden önce karaya ulaşmak ve 1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini Çizmek gibi, Bir şey Nazım’ı anlatmak. Hiroşima’da önce saçları yanan Kız çocuğunun sonra bedeni yanarken, Şeker yemeyi düşlediği gibi, Bir şey Nazım’ı anlatmak. Sabahları aç susuz kalkıp, Bitkinlikten dal gibi titreşen, Çocukların gözlerine mutluluğu Çizmek gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak. Emek katlolurken sokaklarda, Bedenin dayanılmaz acılar Sardığında, Ölüm çığlıkları altında, Haklılığını haykırmak gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak. Nice fırtınalardan ölümlerden sonra, Alanlara özgürlüğün adını, İşçi tulumuyla yazmak gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak. Sevdalını sararken dudaklarının, Dudaklarında alevlendiği gibi, Yüreğinde vatan hasretiyle yanmak, Bursa mahpushanesinden, Bir özgürlük güvercini uçurtmak Gökyüzünün mavisine, Ve martıların kanatlarından almak Denizin kokusunu, Kül rengi bulutların üstünden Güneş toplamak gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak. Zulüm boy verirken bedeninde Gözlerindeki karanlığa Bir kibrit çakmak, www.antoloji.com - kültür ve sanat Ülkemi soyup soğana çeviren Göbekleri yağ bağlamış Tekelci sermayenin ipini çekmek, Ve onların kapı köpekliğini Yapanların yuvasına Bir çomak sokmak, Gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak. Kurtuluş savaşında destan yazmak, Kağnı tekerleklerinin altında Toprak olmak, Gelecek güneşli günler için Sevdaları rüzgara salmak, Uçsuz bucaksız bir ovada Özgürlüğe koşarcasına, Rüzgarla yarışan Başı boş atlara dizgin Vurmak gibiBir şey Nazım’ı anlatmak Ne kadar dizgin vurmaya çalışsanız da Asla semer vuramazsınız sırtına, Ne Amerika’nın yeşil dolarlarıyla Kandırabilirsiniz, Ne de hücre duvarlarıyla korkutabilirsiniz, O sevda ve şiir koşusunun En uzun kilometresini koştu ülkemde. hala en önde Koşuyor. özgürlük, hürriyet, sevda Yarışında Karadeniz gibiydi onun sevdası Bir sahilden diğer sahilleri Kucaklıyordu dalga dalga, Sevda sevda Yanarken vatan hasretiyle Yüreği. Şiir şiir, türkü türkü Sarıyordu ta uzak yerlerden Kucaklayarak ülkemi. Hürriyet aşkıyla. Kayın ormanlarının rüzgarlarıyla Salıyordu sevdasını. Kaleminden dökülürken dizeleri Gözyaşları gibi beyaz kağıtlar Üstüne, Bir yanda vatan, bir yanda Mehmet’in hasretiyle, Yanıp tutuşan bir yürek Gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak. Memleketinden ve Mehmet’inden www.antoloji.com - kültür ve sanat Çok uzaklarda hürriyet ve Özgürlük adına ölmek gibi Bir şey Nazım’ı anlatmak……………… Nazım hikmetin RAN ın 80 inci doğum günü İzmir Foça 1982 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nazımın yüzüncü doğum günü NAZIM'IN 100. DOĞUM GÜNÜ Vay be vay anasını be Vay benim ellerimde serpilip gelişen hayat Vay benim Aydınlık düşlerime Saplanan hançer Vay benim puslu yollarında Düşüp kalktığım yurdum. Düşmüşüz iki kollu uçurumun İki sarkık yanına. Yüzlerini ayaklar altına almış İnsanlar yürüyor Kendi göğünden uzak uçurumlara. Zulmün pençesine düşmüş özgürlüğüm Can telef etmekte Sanayi yollarında Nazım Hikmet Vatan hainliğine devam ediyor hala. II Bugün Yüzüncü yaşına ayak basıyor Nazım Sakın demeyin ha Ölümden sonra yaş mı sayılır. Sayılır lan sayılır Adam gibi yaşayana ölüm mü olur. Onlar Tek duvaklı gelinin Gerdeğine girer gibi Girdiler toprağın koynuna Hücre hücre sararak yurdu. Ölümsüzlüğe kulaç atarak Aştılar ölüm denizini. Onlardan bir çığlık kalır Sokaklarda yansıması dinmeyen Ölümsüzleşirken sevda Ölümsüzleşir isyan. Yıllar öncesinin yansıması Çınlıyor kulakları da Amerikanın yarı sömürgesiyiz Diyor Nazım www.antoloji.com - kültür ve sanat III Ustaya hırlaşıyor Kan buğusunda dişlerini ısıtanlar Salyalı dudaklardan Dehşeti dökülmekte yaşamın. Çok şükür, çok şükür Ölsem de gam yemem gayri Sonunda kurtulduk yarı sömürgecilikten Şimdi Tam sömürgesiyiz Amerikanın. Emek işkenceye mahkum Umut dar ağacında Yargısız katledilmekte hayat Şimdilerde Deli dolu akıyor koyağında sular Başlarını çarpa çarpa taşlara Nazım Hikmet Vatan hainliğine devam ediyor hala. Bir dolar bir buçuk milyon Efendilikten kurtardık köylüyü Kölesi yaptık yoksulluğun İzavura lar bize ağlıyor şimdi IV Bütün kirlenmelere Kapattıkça kapılarımızı Alıcılarımızdan girdiler Odamızın sıcaklığına. Önce kültürlerimizi yozlaştırdılar Sonra çaldılar duygularımızı Gün geçtik çe Kendi maymununu yarattı sermaye. Haber dediler Pisliklerini döktüler eteklerinden Kim kiminle yatmış Kimin şeyi kimin neresinde Piç ettiler yaşamı. Piç ettiler serpilip gelişen hayatı Şimdi Medya maymunlarının Salyalı dudaklarından Hortumlananm kanı dökülmekte Emekçi halkımın. www.antoloji.com - kültür ve sanat İki bacak arasına asılmış sevda. YoksulluğunBekareti satılmakta otel odalarında. Şose boylarında aç kadın Doyurabilmek için bebesini Sarkık memelerini okşatmakta Yüzünü yitiren insana. v Fabrika kapılarında Makina lar dan değersiz Kendi mezarına kazmakta emekçi. Kul edilmiş insanlık kula Nazım Hikmet vatan hainliğine Devam ediyor hala. Vay be- vay anasını be Tükürmeli böyle yaşama Nereden nereye geldik böyle. Vay benim Çürümüş damaklarımda Kırılıp dökülen dişlerim Henüz çiğnenmeden çalınmış lokmam. Vay benim omuzdan düşen kolum Vay benim bir defa bükülüp Bir daha doğrulmayan belim. Nereye böyle ayaklarım Niçin susarsın dillerim Neden görmezsin gözlerim Baksana, duysana, görsene Nazım Hikmet vatan hainliğine Devam ediyor hala. VI Nasırlanmış Çatlak derisinden Kanımı sızdıran Ellerim Bırak yazma gayrı Yarına kalsın güzel sözler Sevdalar aşklar Tutkularım aydınlık özlemim. Sakın ha Abidin Sakın çizme www.antoloji.com - kültür ve sanat Mutluluğun resmini. Hele bir sürelim maviye yelkenleri Hele bir varalım gelecek o günlere Sakın ha Abidin.. Bir umudum kalsın yarına Bak gül yanaklı bebesini emziren Anneler Zehir içiriyor bebesine. Sarı balık yitirdi rengini Sakın ha Abidin... Bu kahır öldürsün beni... Çizersen Çürütürler mutluluğu Kırılır direncim Gelecek nesle kalsın Mutluluğun resmi. VII .. Biraz daha bekle be Abidin Hele bir hanımeli açsın Tanyaların çığlıkları açsın balkonlarımızda. Güneşe başkaldırsın Utancını kasketin altına saklayanlar Gözden kaçan gerçeğin Dile düşen adıdır isyan. Hasret yangını Dudaklarımdan Özgürlük türküsü dökülsün hele bir. Hele bir Yürek diretilsin Diş bilensin Yarınsız kalışlara. Kırılsın bilekte zincir Yıkılsın hücreler Sevdam ulaşsın bulutlara Baksana Abidin... Nazım usta Vatan hainliğine Devam ediyor hala Vııı Özgür bir dünya düşlerken www.antoloji.com - kültür ve sanat Hortumlandı damarımda kan. Emek yenik düştü Kasalarını vatan sayanlara Afrikalılar gibi yaşıyoruz da Avrupalaştık diyoruz. Kendi kabuğuna çekilmiş Cevahir yürekliler. Sarhoş ağızlara yenik düşmüş Direniş türkülerim. Barlar pavyonlar Devrimci tüketiyor Kafatasçı üretiyor Salyalı dudaklarda sarhoş naralar. Umut ayaklar altında Emek katlolmakta fabrikalarda Nazım Hikmet vatan hainliğine Devam ediyor hala... IX Yüz yıllık Bir direniş türküsü Nazım Bazen şiir olur Bazen türkü Bazen kaygısıdır kan içicilerin. O şimdi Başı göklerde bir çınar. Çalamamışlar güneşini. Rüzgarlara bırakmış şiirlerini. Onun türküsü gelir uzaklardan Rüzgarın kanatlarıyla. Dağlar türkü söylüyor Nehirler ağlıyor KalemimPis yüreğine Dalıp dalıp çıkıyor. Kahpeliğin ırkçılığın Ve satılmışlığın Yüreğimde sevdası Nazım'ın Ellerimde isyanı. Yıllanmış bir çınarbaşı yıldızlarda Yüzüncü yaşında. Vatan hainliğine devam ediyor Nazım Hikmet RAN hala....... www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat OCAK 2002 Neden Ağlıyorsun NEDEN AĞLIYORSUN Söyle ey canımın içi Niçin neden ağlıyorsun Yüreğimi ocaklara Sürüp sürüp dağlıyorsun Vurgunum yar gülüşüne Hasret kaldım öpüşüne Tutunmuşum bakışına Şular gibi çağlıyorsun Gülüşlerin bile kırgın Bakma n! olur böyle dargın Kendi koylarında sürgün Olduğun mu söylüyorsun Vurguni dur bir kararda Yüreğim sensiz firarda Bu gün de gönlüm zararda Karaları bağlıyorsun halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Neden Sevda ve İsyan Neden Sevda ve isyan. Zaman kendi ekseninde akıp giderken Koruyu titreten Rüzgarlardan duydum ölümün çığlığını. Oysa ateşi çalmayı düşlerdim göklerden O gün geldiğinde aydınlansın diye ülkem. Derin dalgalarına dalmışım berraklığın Denizler alır götürür beni sevdanın orta yerine. Alevleri ellerinde tutan emekçinin meşalesi Aydınlatacak özgürlüğe giden engebeli yolumu Gayrı anlatılmaz olacak karanlığı insanlığın. Yükselir karanlık dağlardan sis bulutları Neşe ile ayaklarını yıkar ırmakta kızıl dağlar Bilinmeyen ateşlerle sarsılıp uyanırız düşlerden. Ne yazık ki kısır kalır. intikam perileri gibi yorgun kollarım. Kelepçeler düşer bileklerime Oysa bir çocuk kadar suçsuzdur ellerim……… Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız kitabımdan önsöz. Birinci basım Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nereye NEREYE Nereye böyle ey sevdalı Fırtına sesiyle gelen çocuk Sensizliğe ağlamayı unutan gözlerimi sürdüm tepelerin yüksekliğine ancak dağlar anlayabilir diye yüceliğini yüreğimin.. nereye böyle ey yüreğimin kızıl koncası henüz öpülmemiş gülüşlerini bırakarak ardında.. daha başlangıcındayız her şeyin şarkılar saklıyorum sesimde ellerimde bir demet şiir seni anlatıyorum albatroslara.. nereye böyle. türkülerimin kanayan yüreği yüklenmişsin kırık imgeleri her şeyim başlangıçsız bilmez misin uyku girmez sensiz deniz vurgunu gözlerime. bak yanık bir söz kırık bir gülüş yol alıyor ardından hafif seken adımlarla nasıl anlatılır sensiz gök kuşağının gizleri. ey sevda kırlangıçlarını kanatlandıran canımın içi, söyle nereye böyle vazgeçilmez kılarak özgürlük kavgamı söyle daha kaç kez sınanmalıyım düşe kalka sana gelen yollarda.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 09 01 2006- Nereye Böyle Nereye Böyle Fırtına sesiyle gelen çocuk Nereye böyle Sensizliğe ağlamayı unutan gözlerimi sürdüm tepelerin yüksekliğine ancak dağlar anlayabilir diye yüceliğini yüreğimin.. nereye böyle ey yüreğimin kızıl koncası henüz öpülmemiş gülüşlerini bırakarak ardında.. daha başlangıcındayız her şeyin şarkılar saklıyorum sesimde ellerimde bir demet şiir seni anlatıyorum albatroslara.. nereye böyle. türkülerimin kanayan yüreği yüklenmişsin kırık imgeleri her şeyim başlangıçsız bilmez misin uyku girmez sensiz deniz vurgunu gözlerime. bak yanık bir söz kırık bir gülüş yol alıyor ardından hafif seken adımlarla nasıl anlatılır sensiz gök kuşağının gizleri. ey sevda kırlangıçlarını kanatlandıran sevgili, söyle nereye böyle vazgeçilmez kılarak özgürlük kavgamı söyle daha kaç kez sınanmalıyım düşe kalka sana gelen yollarda.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nereye söyle yüreğim NEREYE SÖYLE YÜREĞİM Alıp gitme yar başını Elver ki elim vereyim Böyle selamsız sabahsız Nereye söyle yüreğim Bak şafaklar kanar sensiz Nehir akar içte sessiz Bir meçhule gidiyorsun Hem habersiz hemi bensiz Göz göze gelip bakmadan Aşkın zehrini tadmadan Güneş geceyi yakmadan Nereye söyle yüreğim Sensiz n’olur benim halim Vurguni yar sana kulum Sensiz toprak olsun çulum Nereye söyle yüreğim. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Neylersin NEYLERSİN Gönül bir sevdaya düştüğü zaman Uyutmaz geceler yatsan yatılmaz Diyar diyar gezip Pazar eylesen Neylersin gönül bu satsan satılmaz Eğer bulamazsan aşkta dengini Kendinle yaparsın gönül cengini Kızıl bir alevdir sevda yangını Uzansan elini tutsan tutulmaz Haki katı sırra erer yananlar Sevdanın narında semah dönerler Sevda şerbetini dolu sunarlar Alırsın bir tadım yutsan yutulmaz Canana secdeye koydum alnımı Vurguni sevdayla yaktım ömrümü Zincirlere vurdum deli gönlünü Deli kervanına katsan katılmaz.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ağustos 2005 o-Tabuta Koydular Bizi ODTÜ De. Tabuta Koydular Bizi ODTÜ De. İnsan bahçesinde bahçıvan olduk Ot gibi kıydılar bizi ODTÜ de Evveli bükülmez çelikten yaydık Zulüm ile eydiler bizi ODTÜ de Meğerse katlime çalınmış düdük Anladım sustukça ayvayı yedik Bir kuru ekmeğe eyvallah dedik Yinede soydular bizi ODTÜ de İki bin altıda uğradık darba Zalimler geliyor el çarpa çarpa Bilim merkezini kuşatmış zorba Köleye saydılar bizi ODTÜ de Kaç ömür çekiyor kantarcı tartı Müdürüm eksiler olmaz mı artı Bize zindan ettin üçüncü yurt’u Yaşatmaz kaygılar bizi ODTÜ de Vurguni’yim nice oldu hâllarım Kırıldı çiçeğe duran dallarım Gayrı dost’a varmaz yıkık yollarım Tabuta koydular bizi ODTÜ de. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat O Son Damla O Son Damla Az önce son yolculuğuna hazırlanıyordu Hayallerini aldı avuçlarına Bohçaladı kendi karanlığına Söylemek istediği tek söz Dudaklarında asılı kaldı Son anda öğrenmişti dünya gerçek kendi yalandı. Soluğu yetmedi perde kapandı. Ertesi gün alışmıştı gözler yokluğuna Ne arayanı vardı nede ardından konuşanı. Yaşamın son rüzgarıydı Dudaklarından sözcükleri silip götüren Şamdanda son alevini unutmuş mum gibiydi Son yudumunu içmişti şişeden Ecel treni sessiz düdüğünü çalarak Alıp gitmişti dostumu yaşamın içinden. Tabiatın değişimiydi bende evrimleşen Hiçbir şey takılmadı da aklıma.ya. Okyanusları andırıyordu.. yanağına düşen O son damla …. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat O yar beni O yar beni Bu dert beni iflah etmez Sevdaya düştü yollarım Kırılıp dökülür gider Yari sarmazsa kollarım Beni beni oyar beni Bir sevdaya koyar beni Tabip doktorlar neylesin İlacım O yarin teni Kaşlarını çatıp öyle Yaralıyım ezme böyle Ne ettim ki canan söyle Konuşmaz oldu yar dillerin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat ODTÜ DE..kantin işletmek ODTÜ DE kantin işletmek Rafia hanımın yanında bir çırpıda kendimi dışarıya atar atmaz. Aynı gün kantine giderek Hakana bu günden sonra artık kantinde çalışmayacaksın seni buralarda görürlerse kantinin sözleşmesini fesih edeceklermiş dedim. Ardından sen şu sözleşmeyi bana versene okumadan imzaladığım bu sözleşme ne imiş be resmen yurdumda esir düşmüşüm ver bana şu sözleşmeyi de hiç değilse nasıl tutsak olduğumu öğreneyim dedim. Hakan sözleşmenin bir nüshasını kendine verilmediğini söyledi. ODTÜ’de kantin işletmeciliğine başlamıştım sabah kızım la geliyorum akşam kızımı yolluyorum her gün sabah 7 30 akşam 11 30 artık ayakta duracak gücüm kalmamıştı. oğlum Sinan ın yanımızda olduğunu gören müdür Sinan dan da rahatsız oluyor baktım hiç değilse onu bari kirletmesin bu insanlar diye onu da kantinden uzaklaştırdık tan sonra. Hakanın Annesini yanımıza alarak işi götürmeye çalıştık. Üç hafta falan geçmişti olabildiğince temiz olmaya ve temiz tutmaya çalışıyoruz kantini. ama ne yazık ki şikâyetler yeniden başladı ara sıra müdür hanım geliyor beni fırçalıyor ve gidiyor. Hiç yoktan bahaneler uydurarak gelip gözdağı veriyor, gidiyor aradan günler geçiyor geliyor çayı pahallı satıyormuşsunuz diye bize baskı yapıyor, bende rektörlüğün bize verdiği fiyat 50 ykr ama biz 40 ykr ye satıyoruz diye cevap verince, bu sefer İnegöl köfteyi pahallı satıyormuş sunuz diyor bende rektörlüğün fiyatı 3 ytl olduğunu ama biz iki buçuk ytl ye satıyoruz diyorum, baktı ki fiyatlarla baskı olmuyor bu sefer masların pis olduğu şikayetiyle geliyor. Yurt ta öğrenciler kendi yemeklerini kendileri yapıyorlar kendi çaylarını kendileri demliyorlar ve gelip kantinde yemeklerimi yiyor çaylarını içiyorlar bizden hiç alış veriş yapmadıkları halde onların yemek yediği Masaları da biz temizliyoruz. Hatta Ülker’in ürün dolaplarından alınan ürünlerin pisliğine kadar her şeyin temizliğini biz yapıyoruz. Ve yemeğini yiyen bir kaçı öğrenci kirlettiği masadan kendi tabaklarını kaldırmadan koşarak nesrinin yanına gidiyor nesrin kantine gelmeden dışarıdan bir bakıyor hemen o yalaka öğrenciye masalar pis diye rapor tutturuyor ve şikâyet kutusuna attırıyor. Yılbaşına kadar bu baskılar ve şikâyetler sürdü. Yine bir gün coca cola yazılarının üstünü kapatmamızı istedi rektörlük ben sandalye üstünde yazıları kapatırken müdür hanım geldi buraları pis tutuyormuşsunuz, soda’yı pahallı veriyormuşsunuz, burada televizyonun sesini öğrenciye fazla açtırıyormuşsunuz, ben sizi uyarıyorum sonuna karışmam diyerek tehdit edip gitti. Müdür hanım yarım saat sonra geri geldi, ve bana biz bu yıl başı eğlence yapacağız dedi, bende biz ne yapa biliriz dedim, diğer yurtlar 500ytl eğlenceye katkı veriyor dedi, bende o kadar veremeyiz dedim bizim paramız yok coca cola ve gıda yardımı yapalım dedim. olmaz dedi para vereceksiniz, kasada sadece yüz milyon vardı rica minnet yüz ytl ye razı etmiştik.önceki seneden de kalan borçlar vardı onu ödemekten neredeyse eve gidip gelecek para bulamaz duruma düşmüştüm, birde hakan yok bunu duyan firmalar şu kadar borcun var deyip düşüyor kapıya Hakanı da kantine yanaştırmıyorlar bizde herkesin dediği parayı ödemek zorunda kalıyoruz, işte tam böyle bir zaman diliminden geçiyorduk. Yılbaşından sonra bayram derken borçlar azaldı ve finallerde iki bin ytl ye yakın para birikti, okul sömestr ara tatile giremeden eşim rahatsızlandı ve hasta haneye kaldırdık okul kapanmasına üç gün vardı ben hastaneden kantine gidemez durunda idim. Okulun kapanacağı Salı gün akşamı kızın cepten aradı kasada iki bin ytl ye yakın para www.antoloji.com - kültür ve sanat var dedi sana getireyim mi diye sordu? bende hasta hanede bu kadar para cebimde olmaz dedim. Bırak kasada kalsın benim için ODTÜ içinde daha emniyetliydi, Ama görünen ODTÜ asla güvenilmemesi gereken bir kurtlar vadisiymiş, sonradan öğrendim. Eşimi hastaneden çıkardım ertesi gün ODTÜ ye gidip parayı alacaktım ki, kızım aradı kantinin numarasıydı aradığı yer, kantinde ne aradıklarını sordum kantinin soyulduğunu haber almışlar beni üzülmesin diye apar topar kantine gitmişler, bende komsumu çağırdım hasta eşimin yanına komşumu bırakarak kantinin yolunu tuttum. Jandarma gelmiş beni bekliyordu beraberce kantinin salona giriş kapısını açtık ve salona geçtik ben ilk aklıma geleni jandarmaya bildirdim parmak izi alındı tutanaklar tutuldu oradan ayrıldık. Pazartesi günü jandarmayla ODTÜ girişlerini kameradan inceledik bir şey bulamadık. Ve oradan jandarmalarla kantine geldik kantinde tekrar inceleme yapıldı ve ayrıldık. İçeriden hiç şüphelenmemiştik. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat ODTÜ Nereye gidiyor? yaşadıklarım ODTÜ Nereye gidiyor? 2003 yılında Güdaşın elinden çıkardığı kantinler ODTÜ Rektörlüğü tarafından satışa çıkarılmıştı damat’ım hakan da Güdaşın işçisi olduğundan işsiz kalmıştı. Düğünde toplanan bahşişler ve kendi biriktirdiği birikimiyle herhangi bir kantinin işletmesini almak için harekete geçtik damat’ım Hakan Güdaş işçisi olduğundan Çalışanlara kantin satışı yapmıyorlar ve benin üstüme 3 yurt kantinini aldık. İşletmeci ben görünüyordum. Düğünden gelen para ile bir yıllık kirayı anca karşılıya bildik sıra rektörlük tarafından yapılan baskı ile kantinin içindeki kötü bir fırın ile tost makinesini 12 milyar lira karşılığı almamız gerekiyordu. Güdaş vakfından. Bizde çıkarken rektörlük aynı şartlarla bizimde elinizdeki demir baş olmayan mallar karşılığı para alarak ayrılacağımızı söylendi bu bir nevi hava parası gibi bir şeydi. Bu koşullarla ODTÜ’DE hiç kimsenin istemediği 3 ün çü yurt kantinini bize verdiler kantin sahibi olduk ilk iki ay yurt tamirata girdiğinden boş geçti ben sanayide torna işçisi olarak çalışıyor onlara yük olmuyordum ve maddi yardım yaparak onları ayakta tutmaya çalışıyordum. Yurdun tamiratından sonra ara tatil derken ara tatil sonrası çalışmalar devam ediyordu yurt’ta çalışanlar Güdaş zamanında belleş geçindiklerinden her şeyi bedava almaya alışmışlardı. Bu yüzden yeni sahipleri de idare etmeğe çalışıyordu çalışanları yurt Çalışanları kantinle araları çok iyi idi hata bir gün yurt’un müdürü hakanı yanına çağırarak tüm öğrencilerin resimlerini göstererek bak buna dikkat et bu öğrenci namazında niyazında bunları koru. Bak bu da milliyetçi bundan bir şey esirgeme. Bak şunları görüyor musun bunlar solcular bunlardan uzak dur sakın parasız bir şey verme alamazsan karışmam diye ikazlarda bulunuyor. ve ekliyor bunlar hakkında ne bilirsen bana söyleyeceksin bende seni koruyacağım diyor. Hakan o gün akşam bana geldi müdürün ona anlattıklarını tekrarladı, bende ona sakın ola bir öğrenci hakkında en ufak bir şey söylersin müdüre oral ailesine seni asla kabul etmem dedim hayatta sevmediğim tek şey yalakalık ve ispiyonculuktur diye uyardım Hakanı Yurtta beleşçiliğe alışanlardan ücret talep eteğe başlayan, Hakana bir anda Yurt çalışanı olan ve müdüründe has adamı olan Nesrin isimli bayan başlıyor yurt’a çıngarlık yapmaya ve kantin çalışanlarıyla savaşı başlatıyor. Güdaş döneminde Kantinde çalışan işçi tam 17 milyar açık vermişti hakan daha önce güdaşın kantinlerden sorumlu elamanıydı bakıyor ki işler kötüye gidiyor bu sefer esnaf tavrını koyarak personele ücretsiz hiçbir şey vermiyor. Ve kavga başlıyor. Yurt’ta kalan Öğrencileri kafaya alarak başlıyor sürekli kantin hakkında kötüleme nesrin ve diğrleri kendilerine yakın buldukları öğrencilere temiz değil raporu tutturmaya ve çeşitli raporlar tutturmaya başlıyorlar öğrencilere sene sonuna kadar devan ediyor bu savaş. İkinci yılın sözleşmesini yapıyoruz eğitim ille beraber kantinlerde görevlerine başlıyorlar, hakana kesinlikle bedava bir şey vermemesini söyledim çünkü bir yılın sonuna hiçbir şey kazanamadan gelmiştik, bu yıl işi sıkı tutarsak borçtan kurtula bilirdik. Yine sezon sonuna doğru rektörlüğün bize teslim ettiği kantinin çalışan bir şeyi kalmamıştı ve kantinde çalışa bilmek için tadilat yaptırmamız gerekiyordu. www.antoloji.com - kültür ve sanat 5 milyarlık bir tadilat yaptırarak arka tarafta çalışma masalarını falan tümüne paslanmaz çelikten yaptırdık ki her yer tertemiz dursun buna rağmen şikâyetler durmadan devam ediyordu birileri öğrencilere sürekli hakkımızda şikâyet yazdırıyordu Biz kantinde üçüncü yıllık sözleşmeyi de yaptık bu üçüncü yılda nesrin hanımın bize karşı öfkesi devam ediyor çünkü bizden önce kileri iliğine kadar soymuşlar bizden de güdaş zamanı gibi aynı rüşveti kapamadıkları için öfkeleri yüreklerine sığmıyordu. Birde hakanın Sivaslı ve alevi olduğunu öğrenmişler ki onlar için Alevilerin elinden bir şey yenmez felsefesi ağır basmaya başlamıştı. Peki, yurt müdürü bu arada ne yapıyordu diye soracak olursanız O Nesrin hanımın tek destekçisi nesrinin arkasındaki büyük güçtü Müdür Hanım nesrinin zayıf kaldığı yerde devreye müdür hanım giriyordu. Ağustosta yapılan sözleşme Bu yıl mayıs ayının sonunda yapılıyordu. kantinde üç yılda hiçbir artırım yapamamıştık, ama en azından çocuklar işsiz kalmamıştı, kimselere yük olmadan geçimlerini sağlıyorlardı. Bu yıl sözleşme 3 yıllık yapılmıştı ve formalite ihale oyunları oynanmadan yıllık ödenen ücret üstünden devletin belirlediği enflasyon tutarı zam yapılacak üç yıllık sözleşme bu şekilde yapıldı ama en büyük aptallığım o sözleşmeyi okumadan imzalamak oldu. ODTÜ rektörlüğünün bizimle yaptığı üç yıllık sözleşme meğerse tam bir Kölelik anlaşmasıymış meğer ODTÜ’YÜ ben ülkemizin em büyük bilim merkezi olarak gördüğümden o sözleşmenin böylesine bir Kölelik sözleşmesi olabileceğini aklıma bile getirmemiştim. işte bunu anladığımda her şey için çok geç kalmıştım ben artık ODTÜ’NÜN kölesiydim hemi de 2007 ye girerken. Esir düşmüştüm kendi yurdumda. Oradan Bilirim / en büyük zulüm / insanın kendi yurdunda esir düşmesidir. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat ODTÜ! DE oynanan oyun ODTÜ! DE oynanan oyun 13 eylül 2006 Yeni dönem başlayacak temizlik yapılacak kantin düzeltilecek oğlum Sinan la hakanı ODTÜ ye kantine yolladım ben yıllık izinden döndüm OSTİM de işime başladığım gün iş yerine bir telefon geliyor telefondaki ses Rafia hanımın beni görmek istediğini ve saat 12 de beni beklediğini söyledi birden ne olmuştu da beni ODTÜ ye çağırmışlardı. Bu kadar acele olan neydi. Apar topar iş yerinden ayrıldım bir solukta ODTÜ ye vardım rektörlük binasına girdim ve rafiya hanımın yanına vardım. Yerinde yoktu sekreter beş dakika bekle gelir dedi Az sonra rafia hanım geldi sekreter rafia hanım diye başıyla bana gelenin o olduğunu söyledi bende rafia hanımın ardından odasına girdim. İyi günler efendim beni çağırmışsınız dedim oda sen kimsin dedi bende 3 yurt kantin işletmecisi olduğumu söyledim. Geldin demek diyerek hemen sen bu hakan denilen herife ne kadar güveniyorsun diye dik bir çıkılsa bana sorusunu yöneltti şaşkınlığım henüz geçmemişti ki sen bu damadını ne kadar tanıyorsun ona ne kadar güveniyorsun diye, soru ardına soru ekleyerek bağırırcasına beni rencide ederek sorularını yöneltiyordu. Öylesine şaşırmıştım ki cevap vermeğe fırsat vermeden tekrar sen bu damat’ın olacak herifi nasıl buluyorsun der demez hemen reflekslerine engel olamadan şu söz çıktı ağzımdan Ben bulmadım kızım buldu. O sırada orta boylu tombul biraz kel biri girdi içeri içeriye giren o adanın ardından tekrar soruyor hakan şimdi nerede? ben kantinde dedim. o içeriye giren adam ben ona okul açılınca bir daha kantinde seni görmeyeceğim dedim yoksa sonu felaket olur diye uyardım onu, buna rağmen yine kantine geldi öylemi diyerek bu sefer o adam zıplamaya başladı. Kısa bir şaşkınlıktan sonra nihayet kafamı biraz toparladım beni çağırdınız geldim bana hakaret etme hakkını size kim veriyor diye bende çıkışınca. Rafia hanım Erdal ve hakanı derhal ODTÜ den ve kantinden derhal uzaklaştıracaksın yoksa kantinin sözleşmesini fesh ederim, bir yıllık kiranız gider, biz kantinde hakan ile Erdallı istemiyoruz diye, korkutmaya çalışan bir ses tonuyla tekrarlayıp duruyordu. Ben yine soruyu yönelttim neden ne yaptılar Erdal bir öğrenci ile çıkıyormuş dedi. Bende Erdal’ın nisan ayında kantinden çıktığını arık kantinden çalışmadığını söyledim. Rafia hanım Hakanı da çıkaracaksın dedi, neden dedim bana nedenini söyletme bak damat’ın oluyormuş kızınla ayrılmalarına sebep olma diyerek ardından ekledi. Eğer Hakanı bu günden sonra kantinde görürsem kantin işletme hakkın elinizden alınacak. ayrıca üç yıllık kontrat gereği kira bedelini size mahkemeyle ödetiriz. şimdi ya kantinden hakanı uzaklaştıracaksın ya da kantinin sözleşmesini fesih edeceğim. sonunu sen düşün diye yanındakinde (yani sonradan gelen adamı) şahit gösteriyordu. Ben yeniden hakan ne yapmış onu bana anlatın madem bu iş buraya geldi bende ona göre tedbirimi alayım. Rafia hanın söz konusu olan bir öğrencinin namusu bunu Hakan mı yapmış Evet Dedi Rafia hanım Oda Erdal’ın yaptığını yapmış öğrencilerle ilişkiye girmiş. Asla inanmadım ama ne yapayım ki, bunu söyleyen celladım ipimde elinde. Rafia hanım bak bende kadınım beni kızdırma bundan sen zararlı çıkarsın hemen şu kağıdı imzala, diyerek bana kağıdı uzattı. Rafia hanım o kadar çelişkili davranıyordu ki neye inanacağımı şaşırmıştım. İşte kendi yurdunda tutsak düşmenin en ağır yeri çünkü Şeyh Bedrettin gibi kendi ölüm fermanını kendim imzalamıştım o üç yıllık sözleşmeyi okumadan imzalayarak ODTÜ nün www.antoloji.com - kültür ve sanat köleliğini kabul etmişim meğer. Çaresizdim ya bu insanların hakaretine maruz kalarak onların ağız kokularını çekecektim ya da. Şeyh Bedrettin gibi kendi idam fermanını imzalayacaktım ve bana uzatılan kağıdı aldım ve bana yazdırıyorlar bu tarihten itibaren Hakan kantinde görülürse bu kantinin feshi onaylanmış olacaktır diye -buna yakın bir şeyler yazdırdılar onların bana yaptıkları psikolojik baskıyı sonlandırmak için ne dedilerse yazdım yazdığım kağıdı bana imzalattılar ve ardından da onlar kendileri imzaladı ben de kendi idam fermanını imzalamış oldum.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat ODTÜ’DE soygun ODTÜ’DE soygun Kantin soygunu ardından nihayet ara tatil bitmeye az kalmış yeniden kantinde çalışmalar devam ediyordu kızımla oğlum Sinan iki gün kantinin salonunun temizliğine gittiler çamlarını ve yerleri silip temizlemişler. Çay kazanı temizlenecekti bir günde kızımla ben gittim o gün yeni işe aldığımız bir bayan elemanda gelmişti onlar mutfağı temizlerken bende çay kazanının temizliğini yaptım. O gün biz çalışırken yurt’ta çalışanlar bizden fırını istemek için salonun kapısını açarak kantine geldiler kantinin soyulduğunda salondan yurt’a açılan kapı zincirliydi ve kilidini ancak yurtlar müdürlüğü izniyle açılabileceğini söylediler bize, hatta jandarmaya bile o kapı açılmamıştı, oysa içeride çalışanlar istedikleri gibi açıp kapatıyorlardı buna şahit olmuştuk. Ogün eve geldiğimde eşimin yeniden ayaklarının üstüme basamadığını gördüm ertesi gün tekrar doktora götürdüm yeniden Emar istediler yeniden Emar’ı çekildi tekrar doktoruna götürdüm Doktoru yeniden ameliyat edilmesi gerektiğini söylediler yapılan ameliyatta, bir hata olmuş sanırım, ben eşimle hastanede uğraşırken kızım Aynur kantinden aradı kantine bir mektup geldiğini söyledi, bende hemen jandarmaya götürmesini ve yurdun aradaki kamerasının izlemesini istediğini söyle dedim. Eşimin ameliyatından sonra eve getirdim ertesi bir hafta sonra komşulardan rica ettim eşimin yanında duracaklar bende kantine gidip durumların ne olduğunu öğreneyim dedim. Kantine atılan mektubun jandarmadan fotokopisini alan kızım, mektubun bir fotokopisini Yurt müdürüne veriyor. Mektubu alan yurt müdürünü bir telaş sarıyor koşturarak doğru yurtlar müdürünün yanına gidiyor ve, alelacele Nesrini başka bir yurt’ta görev yapmak için Üçüncü yurt’tan uzaklaştırıyorlar. 7 Mart Çarşamba günü öğleye doğru kantine gittim kantine atılan mektubun fotokopisini o gün okumak nasip oldu mektubu atan kişi ara tatilde Nesrinin kantinin camını açtığını anlatıyordu ve öğrencilere kantini kötülemek için tutanaklar tutturduğunu yazıyordu. Ve mektubun üstüne de vicdanımı rahatlatmak için size yazdın diyordu Ben hemen Hakanı oradan uzaklaştırmak için bana tehditler savuran Rafia hanımın yanına gittim yerinde yoktu bir saat sonra ara dediler. Bir saat sonra aradım yerinde idi ben kapıdan girer girmez niye geldin dedi, kantin soygunu için dedim, ve kantine bir mektup atıldığını söyledim. Rafia hanım ben mektubu vermeden, biliyorum ve o kız böyle bir şey yapmaz bu da senin damat’ın olacak kişinin bir oyunu diye dikildi karşıma ve ardından sen damat’ını ne kadar tanıyorsun diye yine aynı sözleri sıralamaya başladı. Bende damat’ım ne yapmış Rafia Hanım Onu söyle diye ısrar edince, o senin damat’ın olacak kişi var ya işte o kıza seni seviyorum demiş. Ben tekrar soruyorum hangi kıza, Nesrine. Yani Hakanın onca öfkeyle kantinden uzaklaştırılmasının altında sadece nesrine sevdiğini mi söylemesi yatıyor, sadece birileri birilerine sevdiğini söylemesi bu kadar kötü nasıl olabilir. Yani bir insan birilerine onu sevdiğini söylediğinde her türlü belaya layık mı oluyor peki sevgi olmasa insan nasıl yasar. Bu nasıl bir üniversite ki rektör yardımcısı bir bayan birileri karşı cinsine sevdiğini söyledi diye hayatını karatıyor yani hakana ve bana yapılan onca baskılar damat’ım birine onu sevdiğini söylemiş diye öylemi ben sizin medeniyetinizin içine tüküreyim Koskoca ODTÜ rektör yardımcısı bu kadar çağdaş işte. Kadın eğer erkeğin sınırlarını zorlayıp erkeği umutlandırmasa bir erkek asla ona sevdiğini söyleyemez hiçbir erkekte bu cesaret yoktur. www.antoloji.com - kültür ve sanat Rafia hanıma tekrar soruyorum sadece Nesrine sevdiğini mi söylemiş başıyla beraber evet daha ne olsun diye onayladı .(İçimden keşke becerseydi de kantin feda olsun diye bir şeyler geçmedi de değil hani) Bir insan birilerine sevdiğini söylediğinde illaki altında Çinsel sapıklık mı aranmalı, işte benin ülke gerçeğim Hemi de ODTÜ destekli. Namus söz konusu olduğunda sadece kadının apış arasını görüyoruz neden mi asıl namussuzluğu beyinlerimizde saklı tutuğumuzdan. Ben tekrar demek ki biz bu ODTÜ de istenmiyoruz ki sizler bize bunun zulmünü yapıyorsunuz, onun için bizimle üç yıllık sözleşme yapılmış ki bizi ODTÜ den kaçırmak için Kantin soygunu bile tezgâhlanmış baksanıza. Artık kantin falan gözümde yok ama ne yapayım ki yapılan O Kölelik anlaşması beni kendi yurdumda esir ediyor dedim. Rafia Hanım sen gitmek istiyorsan biz sana yardımcı olalım buraya bir yıllık kira fazladan ödemeden seni ODTÜ den kurtarmaya çalışayım dedi. Fakat karşılığında sende Nesrini suçlamaktan vazgeç dedi, ve arkasından Nesrinin böyle bir şey yapmayacağını telkin edip durdu. Bende kimseyi suçlamadığımı sadece yurt’un içindeki kamerayı izleyelim jandarmaya verilen ifade de nesrin 27 ocakta yurt a hiç gelmemiş kamerayı izleriz Nesrin yurt ta ise bu işi tezgahlayanlar belli olacak diyerek önce yurt’taki kameraların izlenmesini istediğimi ve kimseyi suçlamadığımı söyledim kamera izlenir ve yurt ta yoksa ve o gün yurt’a gelmemişse zaten suçsuz olduğu anlaşılıyor o zaman bu mektupta Nesrine kızgın olan biri tarafından yazıldığına ikna olur ve bende Nesrinden Özür dilerim dedim ve oradan ayrıldım.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Oğul OĞUL Ne getirir gelen günler bilinmez Dağa yakma çoban ateşi oğul Senden geçinene inan dost denmez Dost bilip te yeme taşını oğul Gün gelir olur ya olacak elbet Kefenim olacak beyaz bir tülbent Sanma duyar gayrı sesimi bu kent Düşürme gözünden yaşını oğul Sakın durma boşa umut selinde İnan kurtuluşun senin elinde Herkes düşman olur kötü gününde Bilmelisin kendi işini oğul Kimseler kırmadan gülünü dermez Zor gününde kötü dost kol kanat germez Sana senden başka kinse elvermez Eğme hal bilmeze başını oğul Onurunu yazdır kimlik kartına Riyakar dostunu alma sırtına Korkma savuramaz seni fırtına Açık tut rüzgara döşünü oğul Vurguni‘yim korku gelmesin dile Özü bozulursa kurt düşer güle Sakın aç itlerle girme bir yola Bırakmazlar senin leşini oğul oğlum sinan'a Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Olmazmıyım OLMAZMIYIM Ak düşen siyah saçının Telleri ben olmaz mıyım Kurumuş göz pınarların Selleri ben olmaz mıyım Olmaz mıyım olmaz mıyım kız ben seni almaz mıyım dağlar gibi için için aşka düşüp yanmaz mıyım yar düşerse bana yolun tutarsa elimden elin tomurcuğa durmuş dalın gülleri ben olmaz mıyım salınıp gel bir göreyim saçını tel tel öreyim harlanıp yanmış yüreğin külleri ben olmaz mıyım Vurguni’yim yandı özüm Küllenmez yürekte közüm Mızrapla dövülen sazın Telleri ben olmaz mıyım Nisan 2000 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Olur'ya OLUR'YA Olurya Gülüm Gün olur devran döner Ayrı düşeriz birbirimizden Birileri gelir sorar beni Sakın söyleme öldüğümü Varsın bilmesinler Susturulamayan bir sevda olsun yaşayan Düşmana inat Olur'ya gülüm Bilinmez yarınların neler getireceği Belki gazete sayfalarından Yada radyo alıcılarından söylenir öldüğüm Sen kulak asma bunlara Ölmediğimi söyle inadına Sonra rüzgarın akışına bırak kendini Beni dinle rüzgarların fısıltısından Derinlerden gelen isyan çığlığıdır sesim Olur'ya gülüm Nice fırtınalardan sonra Bir bahar sabahı kapını çalar yoksul bir çocuk Sakın şekersiz yollama onu Biliyor musun Doymamış çocukluğumdur kapına düşen Şekerlerin en güzelini uzat ona Sonra unutma gözlerine bakmayı O yoksul üşümüş gözlerde bulursun beni Okşa yanaklarını Birde öpücük kondurursan hani Bütün sıcaklığımla bulacaksın beni Ateş olacağım dudaklarında Olur'ya gülüm olacak elbet Gün gelecek duracak damarımda akan kan O sıcacık tenin yerine Toprakla sevişecek bedenim O gün iyi bak avludaki kırmızı güle Bahar kokusunu taşıyacağım sana Kardelenden öğrendim Zemheride baş kaldırmayı Ne yağmur üşüte bilir bu sevdayı ne kar boran…… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Orta Doğu Gözler ölüm uykusuna Dalıyor orta doğuda Sabah uyanır bir yanım Kanıyor orta doğuda Filistin de Allahsız dert Ne vatan koymuş ne de yurt Leş yiyici gelmişte dört Dönüyor orta doğuda Rice pis bir kara bulut Diyor ölen ölsün unut Ana karnındaki umut Soluyor orta doğuda Biraz kalınca ensesi Amerikan fahişesi İnsan kanına lokması Banıyor orta doğuda Arap çöl de yakmış dağı İnsanlıkla kopmuş bağı Siyomizmin pis uşağı Bunuyor orta doğuda Bombalar vurmuş yüzünü Yakmış bebeğin özünü Aç köpeklere gözünü Sunuyor orta doğuda Duyar gelmez yasımıza Din kardeşim sesimize Akbabalar leşimize Dönüyor orta doğuda Dokun hani gözbebeğim Ülkem tutsağı köpeğin Vurguni her gün yüreğim Yanıyor orta doğuda Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ostim Bir umuttur Düşer yağlı kollarına Sarmalarsın onu Çekersin koynuna Baskıyla eğitilir azarla işlenir Hürriyet sanır ezilmişliği Bir günlük oyuna bile hasret bırakılmış Çırak diye hırpalanan Ostim sanayi çocukları Anahtar ve çekiç taşıtılır önce Küfür ile eğitilir ana avrat Kokmaya başlar nefesinde Yanmış yağ karpit potas Sömürü çarkına yeni bir dişli Bir zincir daha eklenir Dönerek çeker ondan sonrakileri Mengene ağzında boyanır sevdası Ağır ağır yaklaşmaya çalışır ışığa Kalfa olacaktır Sonrada ustası yaptığı işin Vurur hırsla çekice örse Öfkenin yüreğe vurduğu gibi Hasret kalmıştır sabah uykularına Doğan güneşe hasret Ustası olmak için sanatın Takmak için koluna altın bileziği Katlanır tüm baskılara Yaşları küçükmüş Benizleri solukmuş Ölecekmiş kalacakmış kimin umurunda Bir zincir daha eklensin çarka Bir dişli daha fazla dönsün yeter ki Zaten öyle söylemiştir babası Eti senin kemiği benim Bu sözlerle perçinlenir köleliği Büyürler küfür duya duya tokat yiye yiye Suyuna zehir konmuş Bıçaklar gibi bilenerek büyürler Yaralı parmaklarına İşeyerek birbirlerinin Altın bilezik Kölelik zinciri olurken bileklerde www.antoloji.com - kültür ve sanat Gülen bir yüze hasret Tatlı bir söze hasret Açmaya başlar güller Tomurcuk güle dönüşürken Hayata bir sevda başlar Bir başka sevdadır bu Suyla değil Yanık yağ ile sulanmış Sımsıcak öpüşlerin özlemi çekilirken Bir türkü tutuşur dillerde Sevdadan yana hasretten yana Yaşanmadan yiten çocukluğu Bir özlem oluşturur dillerde Büyürler yavaş yavaş Ama hep çocuk kalırlar Ostim sanayi işçileri En güzelini öğrenmişlerdir küfrün Kendinden sonrakilere miras kalsın diye Oda ondan sonraki kuşaklara Öğretir küfür ile sanatı Direnmek çok yabancı sözdür Hak aramak yüz kızartıcı bir suçtur Patronun yüzüne konuşmak zordur Ardından küfrün en güzeli savrulur Onlar bizim işçilerimiz Hoşnut değildir ya baskılardan Baskıyla işlenmişler bir kere Özgürlük sanırlar Yarı ağlamaklı gülüşleri Bir tokat gibi şakağında patlayan Yoksulluğun utancıdır Zulme direnmek uzağında onların Açlığa ve Zemherinin soğuğuna direnmeyi öğrenmişler Boyun eğmezler yoksulluğa Ancak hastalık yıkar onları Yinede yenik düşmemek için hayata Direnirler yürek yürek Hastalığa direnirler Doğaya meydan okurcasına Buz tutmuş yaşamı ısıtmaya direnirler Gripmiş zat üreymiş Oracıkta ölecekmiş Umursamaz yaşamı www.antoloji.com - kültür ve sanat Yeter ki işinden olmasın Yaşama direnirler Hastahane kapılarında SSK'dır çalacakları tek kapı İnsan yerine bile koymazlar İterler kakarlar dışlarlar onları Onlar ki ostim sanayi işçileri Kolay değil şafağın ardında kalmış Umutların gün ışığına çıkması Nakış nakış işlerler çelikleri Kaynakla elektrot la yazarlar Ezilmişlikten özgürlüğe özlemlerini Yanık motor yağıyla süslenmiş Çırağın ustası kalfası Rengin desenin en güzelini yaratırlar Boyacı elleriyle yaşatırlar güzelliği Ama istediği rengi veremez umutlarına Ostim sanayi işçileri Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ülkemde yaşayan bütün emekçilerin Ortak sorunudur Ostim'ler Şubat 1987 Ot Olmak Marifet Oldu Hayasız soysuz elinde bak namus ar iffet oldu insan olmak zor gelince İt olmak marifet oldu kuyruğu ardında saklı sorarsın her zaman haklı düşünceden yıksun aklı kıt olmak marifet oldu Vurguni çekme sözünü bak gösterdi it yüzünü sür dağlara öküzünü Ot olmak marifet oldu Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Otogar Acıyı tat madan Sevicin erdemi bilinmez OTOGAR Ürkek yağmurların cama vuran serpintisinde Titreşmekte yüreğim Sensizlik dökülürken gözlerimden Göğüs kafesime sığmayan Hasret çürümekte ellerimde Kalkan otobüsle bölünürken Çığırtkanın sesinde tutkular Arzular buz tutar düş yollarında Kalbimin yarısı dünde Diğer yarısı Düşlerimde sonsuz sevişmelerin Bir kez bile öpmeden seni Şimdi hergelen otobüs Düşlerini getiriyor kollarıma Sensizliği sarıyor gözlerim Açılıyor kapılar 'yoksun' Kendi hıçkırığında boğuluyor yüreğim Gayrı bir sığınak ararım Fırtınaya tutulmuş hasret denizinde Peronlarına zincir atmışım oto garın Yüreğim herkesi sen gibi karşılıyor Her gelende seni yaşıyor ğözlerim Yudum yudum Hasret sunuyorum sevenlere Bütün gelmelerin sensiz Yorgun düştü gözlerime Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Temmuz 2000 Otuz dört kez yanıyorum 34 KEZ YANIYORUM Hangi suyla yıkanır Kanlı yüzü tarihin Hangi suyla. Kahretsin. Baygın et kokularına Yenik düşmüş güneş Dörtyüz yıl öncesinin yansımasıdır İçimi dağlayan Bu amansız Ateş Varsın bir başına Aka dursun Kızılırmak. Çare değilse içimdeki yangına Derman değilse susuz kalışıma Ateşime düşmüyorsa bir damlası Serinletmiyorsa yüreğini 2 temmuz akşamının Nasıl unutula bilir ki Bedenlerdeki alevin Çığlıklaşan yansıması Almışsın sevdanı avuçlarına Yüreğini salmışsın bozkırlara Temmuz güneşi inceden inceden Yobazın ateşi yakarmış geceden Kızılırmak Yürüye dursun yoluna Çarpa çarpa başını taşlara Ben yudumlarım dumanını Bu kalleş yangının Bu ağır koşulsuz yalnızlığın Ateşini içmek düşmüşse payına Başı dik ve dingin yürüyüşümün www.antoloji.com - kültür ve sanat Biz ölümüne de yürürüz Bu özgürlük yolunda Uçurumlar kolay yutamaz bizi Sazda özümüz Tezenede sözümüz var Birde tele düşmeye dursun yangın Perdelerinde gezinirim O zaman Şairin, Ozanın, Aşığın Suların çıplak yansıması gibidir İçime sığmayan bu sevda Kızılırmak kıskanır Yobaz ayaklanır Namussuzlar alkış tutar Madımak ateşine düşünce beden Nasıl unutulabilir ki Ateşe verilmiş pir sultanlar 34 kez Asılıyorum 34 kez yanıyorum Ozanlar diyarında Sevdalı bulutlarla kucaklaşmakta Varmış hani. Şimşekleri tutmak Avuçlarında Nice gök çatlamasından sonra yüreğin Yağmur olup yağmak Tutarken ellerinden güneşin Can suyunu içirir fidanlara Sinesinde şehidi öpercesine toprak. Gök kuşağının yakamozlarıyla Yeniden kucaklaşır www.antoloji.com - kültür ve sanat Nergiz, Kardelen, yüklü sabahlarda. Bir tomurcuk açılı verir Kızıla çalar bütün renkler.. Yüz binlerce polen olur Döllenir yeniden yaşam, Umut yine filizlenir ağırdan ağrıdan Elbette her çiçekte yeniden yaşayacak Yüz Binlerce PİRSULTAN. 2003 pir sultan der.sıvasın.10,yılı.anmasında 3,Mansiyon Ödülü. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Oy cano CANO Sessiz akan bir nehirdim Kandırdın beni çano Gözyıkıp kaşın dökerek Öldürdün beni cano Cano cano oycanoda Doldurdun beni cano Geçmeden ömrün baharı Soldurdun beni cano Yaram indi de derine Kimi koyam kız yerine Düşürdün aşkın narına Yandırdın beni cano Vurguniyim sensiz deli Sardı beni aşkın seli Değirmen taşı misali Döndürdün beni cano Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Oy Tutulmuşum Sevdana Oy Tutulmuşum Sevdana Ne zaman aklıma düşsen Dağlara dönerim yüzümü Irmakların akışına karışır gözlerim Suskun bir ağrı çıkar gelirSaklısından yüreğimin. Yalın ayak düşer yollarına Adınla başlayan türküler yakarım.Haberin var mı? Ey dağlarımın şiir dili Oy tutulmuşum sevdana. Her bakışta sen çıkar gelirsim gözlerime Gayrı yâre ulaşılamayan yolların yaralısıyım Sensizlik damarlarıma karıştığı yerdenBaşlarım kanamaya Oy ben tutulmuşun sevdana Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ozanca söz OZANCA SÖZ İnsan olan insana cana sözümüz Her yarayı saran bezimiz vardır Kan ile yoğrulmuş aşımız bizim Tarihin içinde özümüz vardır Meyil vermeyiz biz hile yalana Dost diye sarıldım yaşım silene Halkları ağlatıp kendi gülene Elbette ozanca sözümüz vardır Kaldırsın başını gayrı ezilen Mansur gibi diri diri yüzülen Yıkık duvarlara kanla yazılan Yürekte dinmeyen sızımız vardır Sınıfsız bir toplum düşlerken halklar Sefalete mahkum usta çıraklar İsyan çığlığında kaldı yürekler On beş hazirandan sızımız vardır Sığmaz iken öfke düne yarına Düşmüşüz hortumcu hırsız darına Sermaye adlanır durur varıma Özgür dünya için tezimiz vardır Elbet doğar güneş şehirde köyde Dostlar sofrasında eşitlik payda Yarin yanağından gayrı her şeyde Hep beraber diyen şeyhimiz vardır Ruhi Su çaldığın gönül sazımdır Çakırcalılar,la dağlar bizimdir Nur hakta kanayan iki gözümdür Patika yollarda izimiz vardır Düşen güllerim soldu sanmayın Asmakla vurgun i öldü sanmayın İçimdeki volkan söndü sanmayın Denizin içinde Közümüz vardır Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Öğretmenler günü Öğretmemler günü Kaç olasılık yaşar ekmeği çalınmış soframızda Sızılı bir ırmaktır gecede kanayan Kim bilir saklısında kaç ömür tükendi suların Biz,ki yüreği yanık anaların içindeki ateşi giydirmişiz türkülere Yaralı şiirlerle süsledik ezilmişliğimizi Sevdayla aşkla ve isyanla Gayrı kurşun kar etmez türküye kanasa,da yürekler Ozanca Biliyorum tasarım annelerin ama Aydınlığın elbisesi öğretmenlerimizin elleriyle biçilecek ülkeme. Ogün hürriyeti yaşayacak Dünyamızda bütün çocuklar Paylaşarak çoğalacağız özgürlüğü. Gün gelir belki beni de alır götürür Kucaklaştırır sevda bulutlarıyla Sürgün sular… (Eğitim emekçileri) Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat öğretmenlerimize.sevgilerle.. 26.kasım.04 Ölüm Öldürmez Bu şehir her şeyi çürütüyor kendi içinde Et tırnağı diş damağı Omuzlarımdan ellerim dökülüyor Gözlerim, İçimdeki hapis duyguların tutsağı Kaç kez kaçmayı düşündüm Yıkıp duvarlarını esaretin Doğduğu yere güneşin Kent dışı özlem sarhoşluğuna Sürgünlük ağrılarıyla ağlayanların Yurtsuzluk ağrıları dökülürmüş Yanaklarından. Bir şeyler bulup yitirmiş gibi Sancıda nasırlı ellerimde zincir Prangalarım Gidersem dayanamaz bensizliğe Çürür dökülür hasretimden O kadar uzak duruyor ki yaşam bizden Ne günü yaşaya biliyoruz Nede yaşatabiliyoruz umudu Sessiz bir ölü gibi sokaklar Gayrı suskunluk öldürür de beni Ölüm öldürmez Abdullah Oral Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat EKİM 2003 Ölümü Sevdim ÖLÜMÜ SEVDİM Ne zaman haykırsam haklılığımı İsyana düşse yüreğim Soğuk taş duvarlar kuşatır yaşamı Nefesim donuyor dudaklarımda Çarmıha geriliyor günahsız gecelerim. Gün doğmuyor karanlığına hücrenin Dayanılmazlığını yaşıyorum hayatın Unuttuk sevmeyi Doğayı insanı kuşu kelebeği Kemirgen duyguların Çaprazın fişekliğinde bedenim Bir başına ve yalnız Çaldım acılarımı taş duvarlara acılarımı Duvarlar duymaz, duvarlar görmez Demir parmaklıklara takılmış umut. Ve bir başıma duvarlaştım kas katı Soğuk ayaz gecelerde. Toprağın sıcaklığını düşündüm Yavuklunun sevdalısını sardığı gibi Sarar ısıtır beni diye. Çiğ yağmış gibi dudaklarımın ıslaklığında samyeli olur rüzgarın soluğu. okşar iken bedenimi. Toprağın sıcaklığını düşler iken sevdim ölümü. Çılgınca bir yaşam sevdasıyla Çırpınırken yüreğim Bir tek ölümü sevdim temmuz sıcağında Oysa O kadar sevdalıyım, ki, yaşama Ölümler beni hep sarsarda Bu kadar şaşırtmazdı. Simdi ölümün çirkin yüzünün yenilişini örüyorum. Cellatların acizliğini. Görüyorum sevdamızın direnci Öldürüyor ölümü. Yıkılıyor taş duvarlar ışık sızıyor içeriye. www.antoloji.com - kültür ve sanat Birden ansızın Yenik düşüyor karanlıklar aydınlığa Yenik düşüyor ölüm oruçlara 1996. ölümü sevdim Ezilen ve sömürülen insanlar adına… Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ötesi Olmayan Ötesi Olmayan Cama vuran yağmurun sesi Bozuyor sessizliğimi Konuşumdan baka kalırım Masuniyetin gözlerine Şişelerin dibine vuran ihanet Dökülüverdi duaların üstüne Sonra sarıldı beline sevdiğinin Taşımak için sevgiyi ve aşkı Yarınların ötesine. Neydi hayalle gerçek arasında ki fark Dokunmak hissetmek değimli varlığı. Yada duymadan şuursuzca sarmak yokluğu. Sevgilerin çoğaldığı yere çizdim Usumdaki unumdun son resmini.. Ötesi olmayan aşkların vurgunuyum gayrı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Öz sevi ÖZ SEVİ Üreten:emek öldü – içi boş bilinçsiz bilinçli istenç; kendiliğinden doğan sonuç verdi yaşamın gerçek koşullarında Şimdi kendini yeniden yaratmakta direniş Şartele uzanan kolda yenik çelişki ikilemi düşün olanın dışında birleşti sonunda, çetin çaba filiz boy verdi bir yerlerden tutmak getirdi yaşamı düşünme bir damla nedeni oldu öz sevinin başardı yönünü değiştirmeyi karmaşa dolu yaşamın Kaç bıçak darbesi saklı içinde tenin nerede saklıdır gücü istencin Düşüncenin yaşantıya dönüştürülmesi Bireyin savaşımı olacak emek üstünde Ve üreti kazanacak yeniden kendi değerini... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs 2000 Özgür insan Büyük denizlerde yalnız kalır sürgün sular, Düşer bıçağına sünger avcılarının Başlar kuşatılmış zamanlarda, özgürlük dilenmeğe Oysa bilir ki özgürlük dilenilmez alınır... ÖZGÜR İNSAN Geçmişini süzüp bugüne baktım Yolu dosta gider özgür insanın İncinse incitmez hiçbir ademi Dili dosta gider özgür insanın Dost mekanı dünya, evren ilinde Zehri şerbet eder barış dilinde Bağ bozumu hasat derme selinde Balı dosta gider özgür insanın İnsanı kazanmak en büyük karmış Edebi, erkanı yurdumu sarmış Anadolu’muz da meyveye durmuş Dalı dosta gider özgür insanın Dem olur dolusu pirin elinde Dikenler çiçeğe durur dalında Bülbül avazında turna telinde Gülü dosta gider özgür insanın Vatan vatan, diyar diyar savrulsa Zorbaya elvermez yolu çevrilse İçindeki aşkla yansa kavrulsa Külü dosta gider özgür insanın İkiliği bilmez düşürmez öze Halkıyla verir hep omuz omuza Baş eğmez zalime, yobaza,yoza Kolu dosta gider özgür insanın Vurguni yoluna düştüm ilgiyle Tepeden tırnağa dolmuş bilgiyle Kızılırmak gibi coşkun sevgiyle Seli dosta gider özgür insanın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Özgür olmakmı? ÖZGÜR OLMAKMI? Öyle kolay değil çocuğum Yollarında O kadar yaralı yürek var ki Ne zaman adı anılsa özgürlüğün Bilinmez Sokaklar mı kanar Bulutlar mı ağlar Her şey in bir bedeli var Ekmek gibi aş gibi Yediğin lokmanın İçtiğin suyun Soluduğun havanın Denizin soluğunu Tutabilirmisin avuçlarında. Gözlerinde mavisini Gökyüzünün Ellerinde umudu tutarak Yürüye bilir misin Engebeli yolunda özgürlüğün Çize bilir misin resmini Üşümüş titrek yansımasını Sokak lambalarının Yani çocuğum özgür olmak Yürek ister kavga ister Sevdaların uğruna ölmek ister Haydi bas çığlığını Haykır haykıra bildiğin kadar Sesinin çıktığı an kadar özgürsün Ya süreklileştireceksin çığlığını Yada unutacaksın özgürlüğü Özgür olmak kolay iş değil çocuğum Özgür olmak emek ister Özgür olmak yürek ister çocuğum... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat EYLÜL 1998 Özgürlük ÖZGÜRLÜK Ertelendi gözyaşları Sokaklar da sustu yanık yürekler Uzun bekleyiş başladı Mutluluk uçtu gitti gözlerinden çocukların Kimdi acep kim olacaktı son düşen Büyük ütopyalara gebeydi bellek Anlamak kolay değildi onları ve şeylerin üstünde özgürlük terk edilmesiyle küçük aşamaların gerçekleşmeye başlayabilir artık düş ağır basıyor ve ket vuruyor Direniyor ölümü hücresine hapsedenler. karşıdan gelen yoksulluk ve ölüm içindeki dirençle ve yürekte bilgelikle beliriyorlar zamanın oyununda kendi rolünü Güneşin çocuklarıyla özgür bir dünyayı oynuyorlar ölüme yatanlar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Özgürlük Uğruna Ölüm yaslanmış Hücre duvarlarına Kanını emiyor suyumuzun Tarihe dip not gibi düşüyor. Ölüme yatan bedenler Özgürce. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Özle! yi Özle! yi Özle! yi Özle! yi Aşkından mecnuna döndün Güzel özle! yi özle! ye İçe düştü bakışlarım Yolun gözle! yi gözle! yi Kar eridi buz kırıldı Bulanık sular duruldu Sana gelen yol yoruldu Göksüm dizle! yi dizle! yi Güller boynu bükük kaldı Ömrün kredisi doldu Bak gözlerim şaşı oldu Seni özle! yi özle! yi Vurguni’de yangın ezel Hiç limit kalmadı güzel Sürgünler döküyor gazel Dallar sızla! yı sızla! yı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Özlem Yangını Özlem Yangını Ne zaman hüznüne kapadıysam kapımı Bakışlarımın boşluğundan daldılar içime Ama inat olsun pes etmeyeceğim Havlu atan ben olmayacağım bu aşk oyununda. Az sonra Nehirlerini boşaltacağım gözlerimim Seni suların önüne katıp Süreceğim yüreğimin en uzak yerine Sen uzaklarımda tükeneceksin kendi kendine. Senin gidişinle tutuşacak yeni aşklarla yüreğim. Bak yıldızlar dolduruyor gayrı yokluğunu Üçer beşer girerek penceremden içeriye Güneşin altında rüzgarı beklemekteyim. Ya alıp çok uzaklara götürsünBendeki özlem yangın küllerini. Yada nefesinin sıcaklığındaseni bana getirsin geriye diye. Belli ki yine havlu atan ben olacağımBir türlü unutamadın seni…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Özlemin ardından Hayat yaşamak için 'ÖZLEMİN' Ardından Savaştığında güzeldir A Oral SUSUN Susun ve dinleyin Çarpıntısını Şu deli yüreğimin Deli diyorum Tanımlamakta zorlanıyorum İçimdeki devleşeni Zulasında keder büyüten Gecelerden geçerken Ardımda binlerce yıldız bırakarak Yüz dördüncü sırada gidiyorum Gün ateşini tutmaya Tutunmuşum kanadına Özgürlük kuşunun Kanat çırpmaktayım Ateşten türkülere Bilirim bu ateş yakar insanı Yine de söylemeli diye türküler Yaşanası özgür bir dünya için Yasak cümlelerle boğuşmakta notalar Bu yangın ki Ne çöl yangınına Ne madımak yangınına benzer İçten içe eritir bedeni Aynı on dokuz aralık misali Aynı Eylül Aynı Temmuz,Mayıs,Mart Yani Pir Sultan, Bedrettin gibi İçinde patlayan Kimyasal mani küller Dişlerine sıkıştırır dilini Sonra fırlar dudaklarından yüreğin Kana kesilir gece Ama sen yinede Gülümseyerek yürürsün Ölümün üstüne Zulüm yakına yakın a Ölüm utana utana gelir www.antoloji.com - kültür ve sanat Bağırırsın sağır kulaklara Susun Susun ve dinleyin Ateşten uçurtmalar saldım gökyüzüne Yüz üç yürekle koşuyorum Yüz dördü tamamlamaya Hangi engel tutabilir Hangi barikat Kıyılarını yıkan Sular gibi giriyorum koyaklara Dünyamızı kirleten Pis yürekleri sökmeye Yüreğim gökyüzü Ellerim dünya kadar büyük Geride kalanlara bıraktım Yalnızlıkları kuşatmayı Tarifsiz öfkeler içinde Alıp gidiyorum İşkence izleri dolu gövdemi Şimdi Polisler sizi bekliyor Faşist namlular sizi Gözaltı işkence Yani inadına bir yaşam Çınarlar yaprak dökerken Ateş ateş oluşundan ar eder Namlular kızarırda utancından Utanmayı bilmez katiller Oysa yıllardır Güzel günlerin sevdasını Taşımaktayım Şu deli yüreğimde Şimdi ise Kazanılmış zafer türkülerindeyim Tenime İşkence darbeleriyle yazılmış notalar Susun Susun ve dinleyin Duyuyor musunuz Rüzgarların kanatlarına tutunmuş türkülerim Sarıyor yurdumu vatan vatan.... www.antoloji.com - kültür ve sanat 11-01-2003 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Paslı Potinler Paslı Potinler Sanayi çocuklarını izledim Koşarak dağılan akşamın ardından Bakır çarığı yüzlere asılı kalmış buruk bir hüzün kara bakışlarında tavlanmış çelik ocaklar yanıyordu yüreklerinde. çıplak ayaklarda yırtık paslı potinler yarına geri dönüşe yürümekteler… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Pervasız Zamanlar Pervasız Zamanlar Kuşlar terk ediyor bu şehri Gün akşam enkazında Düşe kalka birikti acılar Gökyüzü şiir sağanağına tutuldu Sokaklarda yağmurun türküsü Günün yorgunluğu ağır iniyor dizlere Sızılar mayalıyor bedenimde Kırık çizgilerine yaslanıp bakışlarının Sevgi dileniyorum tut gözlerimden. Aşk mabedimsin sen benimTapınağım kolların. Döşüne sığınmaya geldim açar mısın göksünü Kalbim pervasız zamanlara kanat vuruyor Dudaklarınla dudaklarımı ıslatır mısın? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Proleterya Proleterya Ar damarsız bir vaktindeyiz zamanın Yüzlerini Ayaklarının altına alanlar Irzına geçmekte masumiyetin Sosyete kaldırımlarında Süs köpeklerini andırıyor papatyalar Erkekler buldok... Üretmeden tüketmekle meşguller Bizlerse dişlerimizle Tırnaklarımızla çevirdiğimiz Sömürü çarklarında Can telef etmekteyiz Böyle gelmiş. böyle gitmeyecek... sevgi tohumları çiseler iken yamaçlarına. eteklerine karanfiller yayılmış dağların. Kardeşliği örgütlercesine. Vurulmuş çiçekler kanar kuşluk vakti Dil yüreklenir ses verir serçeciğin yanı sıra İsyandadır sığıntı çırpınışları ellerimizin Sular gayrı deli dolu akmakta yıkarak kıyılarını Gün gelir dağlar isyana çağırır şehirleri Yürürüz yıkarak barikatını kanlı gecenin Yürür direnç güllerim Ağır dingin adımlarla yürür, proletarya. Gün gelir kızıl bir şafak kuşatır ülkeyi Dağlar secde kılar güneşe Çırılçıplak isyana durur şehirler Sokaklar yürür caddeler boyu Selamlayarak al kızıl bayrağı Gün gelir Ufukların mavisinden doldururuz da www.antoloji.com - kültür ve sanat Susuz kadehlerimizi Dostluk şerbeti diye sunarız sevdiklerimize Proletarya nın nasırlı ellerinden Yazmak için adını özgürlüğün Tutmak için soluğunu sevdanın yürürüz varoşlardan Yılanın diş yarasından Emerek ışığını hürriyetin. O gün Düşenler olsa da Kalanlar inatla Tırnakla aşındırarak barikatları Başlar yürümeye proletarya. Bakmayın öyle suskun durduğuma Kayıtsız değiliz yargısız katliama Susmak aykırıdır benim doğama Gün gelir yeniden dikleşir başlarımız Elbet yaratır kendini PROLETARYA Temmuz 2003 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Remzi öğretmen REMZİ ÖĞRETMEN Yıl 1976 Bir yaz sıcağıydı. Nemli bir hava Nefes almak güç Karadeniz kıyılarında. Denizin tuzlu suları Buharlaşmış, Boğuyor beni Sigaramın dumanıyla Aldığım nefes, nem ve tuz. Yapış yapış üstüm başım Havada kahrolası Bir matem suskunluğu. Sessizlik sarmıştı kenti birden! Bir tek motor sesleri bozuyordu sessizliği. sanki yasa büründü de Gökyüzü. Sesleri kesildi Martıların sakin sessiz dalışlar Yapıyorlar, Denizden mahallenin üstüne doğru ölüm sessizliğini taşıyor, sanki mahalleye martılar. Bir hüzün düşmüşte sanki, Toz rengi bulutların üstüne. ürkek, saldırgan,Martılar Ansızın gelen ölümün Habercisi gibiydi Ansızın bir ses bir silah sesi, Ardından bir daha, Kan kusmaya başladı silahlar Bilmem kaç kez dokundu tetiğe faşist bilekler. Elinde iki ekmek ile Giderken evine, Bir selvi ağacı yıkılır gibi dibinden, Düşüyordu dizlerinin üstüne Remzi Öğretmen. Nasıl düşürürdü kaldırımların üstüne ekmeği. O ekmekle doyacaktı çocukları. Binlerce ayak basmış Nice itler dolanıp durmuştu orada Gayrı zordur tutunmak bulutlara Sızılı parmaklarından damlayan kan. Acıyı taşıyordu doymamış çocuklara. Direnci yitiren remzi hoca Birden yıkılıverdi elindeki ekmeklerin üstüne. Bazen tutkular www.antoloji.com - kültür ve sanat Çivilenmiş zamandır, dirilişe tutsak gözlerde. Kan kızılı,çocukların doyacağı ekmekler… Yakındır acıların kıyılarına tutunarak Yeniden çiçeklenmesi baharın Gün olur kanla sulanan umut sevdayla çiçeklenir Karadeniz sahillerinde. Yaklaştıkça uzaklaşan ellerle yaklaştıkça büyüyen ufuklara yazılır kırık sevdaları Remzi öğretmenlerin……. Abdullah Oral Ünye 1976 haziran www.antoloji.com - kültür ve sanat Ruhi Su'ya Başımda dikleşen sarı sıcağı güneşin Suya ateş düştü Türkülere yangın Dizlerimde yorgunluğu Geçmişin Akşamın hüznü dökülürken Gözlerimden Alın terini yitirmiş nasırlı eller Suya türkü yazmakta Kızılırmak kanatmakta dizeleri Dicle’nin coşkusuyla Kucaklaşırken Fırat'ın ezgileri Yaralı bir martı vurulmuş Sularımda... Çığlığında yurtsuz ezgiler Ben gibi sen gibi Vurulup düşen gibi Düşlemimde özgürlüğün... İnsan olmanın ağırlığı Yorgun düşen kollarıma Kelepçeler sıkar yüreğini Hasan dağının... Bilekte zincir kanatan sevdaları Bir kuşun kanat çırpmasıdır Aşılmayan tel örgülerde... Hasretin 'sevdanın' vurgunu Zulamdaki mahpus türküler... Bir acem kızının Kaş altından yürek yakışı değil mi Drama köprüsünde yiğitlik destanı Ve ekinin harmanlanması Köroğlu dağlarında... Suya yazılan türkülerde bu hasret Kağnılar geçerken ayın altından Ağıtlar yükselir dilimizden Nesimi'den Pir Sultan'a... Sivastopol önünde selamlarız Öfkeyi bilinci ve kavgayı İnce bir kıvılcımdır Yakıp geçen Ezgili yürekleri Seferberlik destanında... Bolu beyinin zalimliğidir Köroğlu'nun öfkesinde Savrulan rüzgar Ve küfrettiren ana avrat www.antoloji.com - kültür ve sanat Hain kalleş duruşlara... Şimdi hep bir ağızdan söylenir Dostlar korosuyla suya türküler Yürek yüreğe omuz omuza Sırt sırta vermişiz dağlarla... Koyaklardan sessiz bir çığlık Büyümekte Yürüdükçe engine... Dile gelmiş suya yazılmış türküler Sabahın bir sahibi var Sorarlar bir gün sorarlar... Sular denizleştikçe, Deryalaştı denizler. Sevda türkülerinde yalın bir çığlık Dünya emekçilerinin Ve onlar için vatanı yok denildi... Kendi yurtlarında Vatansız kalışındandır Türkülerin sulardaki sürgünlüğü... Suya yazılmış Türküler sürüklenir Girdabında gecenin Türküler kanamakta, Dağların göksünden Bir telaş koşuşturmakta Koyaklardan Suyun türküsü yayılır ovalara Bahar coşkusunda Savrulur Çiçeklerin kokusu Burçak tarlasından Karanfil yüklü sabahlara 'Suya türkü' ozanın halka niyazından 'Güle türkü' bülbülün güle avazından gelir 'Emeğin' türküsüdür, suya yazılan Dünyayı saran yurtsuz ezgiler Bu örselenmiş ateş Bu sürgün kavga... Yarin yanağından gayrı Her şeyde Hep beraber dercesine Kucaklar Ruhi SU'yu Bedrettin yürekliler El kapılarında... Mayıs 1996 www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ruhi Su RUHİ SU Türküleri yele vermiş Yurdumda eser Ruhi su Gönülden gönül’e bir yol Eylemiş gezer Ruhi su Halkımın kulağı gözü Balyoz olmuş her bir sözü Çiçeğe saklamış özü Sırları çözer Ruhi su Haksızlığa cephe almış Öfkesi yüreğe dolmuş Damıtılmış bade olmuş Sözleri dizer Ruhi su Yanmış halkın çırasına Merhem çalmış yarasına Kapılmış aşk deryasına Sevdaya yüzer Ruhi su Can verendir cana kıymaz Soysuzları insan saymaz Neşter olsa tene deymez Dostluğu yazar Ruhi su Ruhi su gülünüm dalda Vurgun i gittiğin yolda Dostluk şerbetini dilde Bal eder süzer Ruhi su Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sakın azat edip salma çöle yar Sakın azat edip salma çöle yar Sensizliğe mahkûm etme gönlümü Gelmesin içimde deli dile yar Zaten fırtınalı dumanlı başım Vurmasın gönlümü coşkun selle yar Sensizliğe mahkûm etme yar teni Görsün garip gönlüm göz ile seni Alda bakışına köle et beni Sakın azat edip salma çöle yar Dağılsın içimde sancım savrulsun Bırak ki dağlarım kokunla dolsun Masum gülüşlerin saklımda kalsın Zaten gülüşüne oldum köle yar Vurguni’yi sensiz olmak soldurur Duygular adını ansam çıldırır Bir anlık yokluğun bin kez öldürür Savurma gölümü esen yele yar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Salıver Çöllere Çöller Yaslansın Salıver Çöllere Çöller Yaslansın Gün olur yar senden uzak kalırsam Şu gönlümü nara koy ki uslansın İçime dökülen sulara bakma Çiğ düşen gözlerim bırak ıslansın Islansın da deli gönül uslansın Asırlara sığmaz çektiğim çile Mecnun oldum Ferhat gelince dile Şu gönlümü kerem aslısı ile Salıver çöllere çöller yaslansın Yas tutsun da deli gönül uslansın Vurguni yoluna kurban olurum Sahrayı çölleri aşar gelirim Sonu kavuşmaksa bin kez ölürüm Yar başını şu sineme yaslansın Yaslansın da deli gönül uslansın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Saman Yolu Saman Yolu Kirletildikçe kent de insanlar Harabeleşiyor şehir sokakları Kaybediyor ağaçlar gölgesiniÇiçekler renginiKaybediyorumBen kendimi bu şehirde. Çocukça bir hüzün başlıyor usumda Uçurtmalara takılıyor çocukluğum Düşlerim kırmış zincirlerini Yıldız toplamaya koşuyorum Saman yolundan. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sana dökülür zaman Sana dökülür zaman Nefesimin kesildiği an’dı Usulca içimden göçüp gidişin. Sanma ki sensiz yaşadım Sakın aklına bile getirme sensizliği Bir bilsen nasıl yağar yokluğuna gözlerim. İçime sığmayan sevdaların tutsağıyım Gayrı hep sana dökülür zaman. Bilirmisin. Hasret kuşunun kanadı değmiş Umudun gözüne. Ondandır Yılladır kanaması içimdeki dağların. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sanayi Yolları Sanayi Yolları Kömür karası bir sevda Başaklanır içimde Ana avrat küfrettiren sabahlarda Kırılmayan bir zincir Bileklerde tutsaklığım Yeniden düşer sanayi yollarına Oysa ayaz yangını aşklar Saplanır kalır döşümde Başımda dumanı dağların. Aşktan kaçılamaz zamanlardayım Genç bir kızın bakışları kırılır içimde Düğümlenir yüreğime sevda Yine sabahın uyandığı yerde Uykulu gözlerin sersemliğinde Yürür sömürü çarklarında Emeğini pazarlamaya Bizim Varoşların çocukları. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sancılar Kaldı Sancılar Kaldı Dingin adımlarla umuda giden Fırtına sesinde çocuklar kaldı Umutlar dirilttik çok kıyımlardan Közleri küllenmiş acılar kaldı Fırtına biçerken yırttık kasları Vurulduk kanımızla sildik pasları Sevinçlerimizle boğduk yasları İçimde kanayan geceler kaldı Hükümsüz yaşasın sevinçlerimiz Biz aşksız günlerin kaçaklarıyız Büyüdü düşlerin seyrindeki kız Aştık enginleri yüceler kaldı. Rengini aldık gök kuşağından Kızıl aşklar büyür gönül dağımdan Sürgünler boy verir gönül bağımdan Yarınlara gebe baçılar kaldı. Vurguni sermaye kalkmış amuda Ayılar adlanmış dalda armuda Dağlar bu yıl yine gebe umuda Yarına gül yüzlü sancılar kaldı.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sarhoş SARHOŞ İnsanlar içmeden geçmişler Kendilerinden İtişip kakışıp duruyorlar İçine tükürdüğüm şu dünyada. Bir ben deyilim sarhoş Beni sarhoş eden ne varsa sarhoş Gün sarhoş gece sarhoş Otomobillerin ışığı sokak lambaları Çankırı caddesinde pavyonlar sarhoş Sakarya’da barlar Ulus’ta akşamın hüznüyle Yürüyen insanlar Rüzgarlıda akşamcılar Simitçiler Seyyarcılar Kaldırımlar sarhoş Öyle umarsız yaşanıyor ki hayat Sömürü çarkları sarhoş Yöneten sarhoş Düzen sarhoş Yine de sıcacık bir çorbanın Özlemini duyumsarız Sıcacık bir yatağın Sıcacık bir gülüşün Evimiz sığınağımızdır Varırız saadet yuvasına Çocuklar sarhoş Kadın sarhoş ev sarhoş Yoksulluğun utancı olur Suratında bir tokat gibi patlayan Yaratılmışlığın ezikliğiyle Tanrı sarhoş Yaşam sarhoş Ben sarhoş Abdullah Oral ARALIK 1990 - ANKARA www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen Gelince SEV GELİNCE Yollarında ki dikenler Güle döndü sen gelince Gözlerim seyrine dalmış Sele döndü sen gelince Sevda doldu yüreğime Yıldızlar doldu geceme Şafak düştü gözlerime Güne düştü sen gelince Kururken bağımda dallar Hasret kaldı sana kollar Susuz çatlamış sokaklar Güle döndü sen gelince Vurguni sevda da teller Esiyor başımda yeller Yasın tutarken bülbüller Dile döndü sen gelince Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen Ölmüyorsun SEN ÖLMÜYORSUN Kaç bin yıl önce doğurdular seni Bilmiyorum. On beş mi? Yirmi bin yıl önce mi? Ama seni doğuran ana öldü, Baba öldü, Tarihler ölüyor, Tarihin koynundaAğaçlar, kurtlar, kuşlar, Ve insanlar ölüyor-….. Sen ölmüyorsun. Ben neden ölüyorum? Korkulardan doğurdu seni doğuran Yetmedi kendine de içlendi kendinden Sonra köleleştirdi kendini senin korkundan Katliamlar süre geldi adına yıllar boyu. Yüz binler ölüyor her defasında Hendek Savaşından, Uhut, Bedir Savaşı’na bir Devlet kuruluyor, Bir Devlet yıkılıyor. başlıyor haçlı seferleri kan ile yıkanıyor tarih. Ben yandığıma yanmam sana yanarın Nasılsa avuturum kendimi Belki senden habersiz ama senin adına ölüyor milyonlarca insan. Sen ölmüyorsun. Ben neden ölüyorum? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen Ölmüyorsun 1 Sen Ölmüyorsun 1 Çırılçıplak giriyorum tarihin içine. Ve görüyorum dün gibi, Kitapların arasına sıkıştırılmış Tarihi. Nesimi yüzülüyor /Mansur kesiliyor, Ve yok ediliyor Baba İshak/ Demirci Kava. Şeyh Bedrettin kendi ölüm fermanını imzalıyor. Pir Sultan asılıyor. Kör oğlu kendi destanını yazıyor. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu. Çakırcalının kellesi dağlarda geziyor Dadal oğlu hala içimde yaşıyor Ferman padişahın dağlar bizimdir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir. Adına katledilirken insanlar, Tarihin sayfalarından, günümüze geliyorum. Katliamlardan geriye kalan zamana. Senin adına yok sayılıyor Yaşam haklarımız. Körpecik çocuklar parçalanıyor. Salyalarında kana susamışların Senin adına Maraş ta çöp bidonlarını Dolduruyor öldürülmüş bebeler Çorum’da buğday tarlalarında Kokmaya yüz tutuyor İnsan cesetleri Ve senin adına otuz yedi can Yakılıyor Sivas'ta. yüreğimde boy veriyor alevler. sen ölmüyorsun ben neden ölüyorum? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen Ölmüyorsun 2 Sen Ölmüyorsun2 Ne zaman adını ansam Kör bir kurşun gelir oturur sol göksümüm üstüne Sıkılırın utanırım ağlayamam. Uçurumlardan esen rüzgarlar ayaklandırır içimdeki hapis duyguları Güneş batar ben doğarın ardından. Sen yine günah keçisi seçilirsin sizinkilerce Onlar öldürür sen suçlanırsın kader diye Ve faili meçhullere karışır adın. Senin adına /Turan Dursun öldürülürMuammer Aksoy/ Bahriye Üç okUğur Mumcu. Ve adı bilinmeyen faili meçhuller sen neden ölmüyorsun. Hasta hane bakmıyor parasız bebeye Bende de para yok ki göndereyim geriye. Sahip çıkmıyorsun sana emanete Ölüyor Asker Babanın emaneti bebesi, Sen yoksun /görmüyorsun Duymuyorsun/ açlık çığlığını. varlığından zulüm doğuyor. adın ölümüm oluyor ya Sen ölmüyorsun. ben neden ölüyorum? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen Ölmüyorsun 3 Sen Ölmüyorsun 3 Deli dolu gezmek varken yeryüzü bahçesinde Umutlara kurşun yağar Güneşli gök yüzünün altında kendi Kimliği içinde kaybolanlar yüreklerini sererler huzuruna ya, sen görmezsin deniz sıçrayıp vurur mavisini kanatları kırık martılar dökülür ellerime. Sevgisizliğin hükümdarlığı egemen Şimdi Büyük kentlerde. Gazi’de katlediliyor umutlar. Metin’in ölüsü duvarın ardına Atılıyor. Haklılıklarını haykırdıkları için Her 1 Mayıs’ta insanlar ölüyor. Ve yirmi dört Temmuz’da insanlar Ölüm oruçlarıyla kucaklıyor ölümü. Biz diyorlar, kendimizi Öldürüyoruz. Gel yüreğin yeterse Sen de öl bizimle, diyorlar Ama sen korkuyorsun ölümden, insanlar ölürken ölüm oruçlarında. Sen ölmüyorsun Ben neden ölüyorum? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen Ölmüyorsun 4 Sen Ölmüyorsun 4 Şimdi senin adına yaşamı namaza ve oruca çevirenler çalıyorlar soframızdan en büyük payı ve yok pahasına çalıştırıp ta işçiyi kısadan dönüyorlar köşeyi umudu arsızca uyandırıp her sabah el açtığım çok oldu sana hiç olmayacak hayaller taşıdım budala düşlere odaklanmış ilk çağlardan kalma yabanın bir sızı ellerimden kanayan. Kazanılamayan zamana yazdım adını da Dualar çürüdü ellerimde Yoksul soframda Üşüdü çocuk yüzlü sevinçler Sevda bizsiz olmaz dedik vurulduk Oysa zinde sevinler hazırlamıştık gün doğumuna. Şimdi sızılı ırmak gibi akarken yarına Sen ölmüyorsun Ben neden ölüyorum? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen ölmüyorsun 5 Sen Ölmüyorsun 5 Varsın Ege taşısın yüreğini Ak Denize Benin içimde Karadeniz kanar. Sanılmasın ki Ferhat delerken dağları Biz ellerimiz bağlı hareketsiz kalır Biz ölümlerden kendimizi yeniden yaratırız. İkrarım var ben ölmeden Öldüreceğim seni. Önce, sana ait ne varsa Söküp atacağım içimden. Sonra Yavaş ça öldüreceğim sana ait hisleri. Belki başkalarında yaşayacaksın. ama asla kullanamayacaksın beni. Senin adına öldürüldüğünü sandığın insanlara açtım yüreğimi. Katledilen tüm hayatlar adına Seni,söküp aldım Düşüncelerimin içinden. Çaldım seni yokluğun Duvarına hey......... Öldürdüm sonunda bendeki seni, Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 1983 İzmir Foça /1996/ 2000, Ankara. Sen Ve Ben Sen Ve Ben En soğuk yerinde durdum yaşamın Küçük sevinçlerle ovuşturdum avuçlarımı Gök kuşağını saklıyordum elinde. Karşılamak istedim seni her köşe başında Uçurum kenarlarına açıp kollarımı Mavilerin koyulaştığı yerde Yönü belirsiz akan sular gibi Her defasında bir adım kalmıştı sana Ya benden önce geçiyordun Ya ben geç kalıyordum sana Bu kadar derin kanamazdı yüreğim Ellerine uzanıp tutsaydı ellerim Asardım yüreğimi başak saçlarına Ya hiç ayrılmadan asılı kalsın orada Ya da duvarlar çökseydi uykularıma Sen ve ben birlikte yürüseydik sonsuzluğa… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen Yoksan Sen yoksan Kentler vurulur yaralı sokaklarda öksüz kalır deniz Kıyıya vurur balinalar Herkes kendi sularında yüzüyor şimdi Ağır ağır dökülmeye başladı yüzümden söktüğüm duvar. Hürriyet.... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni anlattım SENİ ANLATTIM Seni anlattım. sessizce gözlerimden akan yaşlara, Eylül vurgunu bir bahardı. Bir nehir gibi boşaldı, Gözlerimden sürgün sular Seni bulutlara,anlattım. Okyanuslara sığmayan sevdanı. Kavrulurken ateşinden mavi gökyüzü, Bendini aşan sular gibicoştu bulutların gözyaşı. Seni maviye kanat çalan, martılara anlattım. kesildi kanat sesleri. çığlığından hasret döküldüalbatrosların kan kızılı. Seni anlattım, Yüreğime Susuz kuyulara su doldu. seni anlattım göz bebeklerime dökülüp durdu boşluğuna dipsiz kuyunun, Seni anlattım, kaktüs ağaçlarına Zulüm boy verdi kenger dikeni gibi Bir tarih akmaktaydı ki gözlerimdendikenler güle döndü. Seni anlattım, bozkır gecelerine sızısı dinmeyen türkü oldun dilerimde. Ay ışığının şavkı altında, bir bebeye ninni söyler gibi, Başladın acılara tutunarak emeklemeye. Seni anlattım, dolunaylı bozkır gecelerine. Aşk susmuş hasret dara çekilmiş Boynu bükük kalmış çocuksu sevinçlerkızılında düşlerin. Seni anlattım Geceye serpilmiş düşlerin serinliğine Dudaklarıma asılı sözler İlmeğinde kaldı celladın.. Seni anlattım, www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni parçalanan yüreğime. Albatroslar denizi selamladılar Sırıl sıklım bir ezginin notalarında… Seni anlattım Umudu ansızın uyandıran sabahlara Çiğ yağdı gün doğumuna Döküldü kızıl dere gözlerime Nur hak henüz su vermedi güller. Seni anlattım seni. Sevdasına kurban olduğum. Gelişin dünden uzak olsa da Ki, bilirim yarından yakın Sosyalizm rüyasıdırezilen tüm dünya halklarının. Ve benin özgürlüğüm.. 1987 6 mayıs karşı yaka Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni aradım SENİ ARADIM Seni aradım, Umutlar tazelenirken yüreğimde. Seni aradım, Yaşamın kuytularında Boy verirken hayat. Seni aradım, Çocukluğum Karanlık gecelerin Dehlizine gömülürken. Seni aradım, Fabrika köşelerinde, Karpit, potas, yanık yağ Kokularıyla dolarken bronşlarım. Anahtarda, çekiçte Kumpasta, mikrometrede, Demiri delen çelikte, Dönerken torna aynası Sömürüden yana, Akıp giden demir talaşlarına karışan Alın terimde seni aradım. Seni halklılığın linç olurken Sanayi köşelerinde, Alanlarda çığlık çığlığa Ekinde, tütünde, pamukta Ve narenciye tarlasında Kıpkırmızı narın çekirdeklerindeseni aradım. Seni aradım. Seni açlığa doyurulmuş bebelerin Solmuş benizlerinde, Seni yeni doğan bebelerin Dünyaya açtığı gözlerinde, Sömürürken Annesinin memelerini Bebelerin damaklarında çatlayan dişlerde, Seni aradım. Seni gökyüzü ve yeryüzü arasında, Karadeniz gibi çalkalanırken yüreğim, Sahilleri kucaklayan dalgalarda Çakıl taşlarında seni aradım. Seni alev alev yanarken Aynı gökyüzünün altında. Sevdadan yana Kadınımın kollarında Umutlar devşirirken yarınlara Seni aradım. www.antoloji.com - kültür ve sanat Nem rutubet kokan Kondu muzun kuytu bir odasında, Çocuk devrederken sırdaşıma, Seni aradım. Seni özgürce akıp giden nehirlerde, Alabalığın yüzgeçlerinde, Seni fırtınalı gökyüzünde, Uçuşan kırlangıçların kanadında, Seni türkülerde, Seni şiirlerde, Seni 1968’ler de Ortadoğu yollarında, İnsanca bir yaşam düşlediği için Kurşunlanırken gençlerimiz, Kan kusan namlulardan Fırlayan mermilerde, Seni 1972’ de dar ağaçlarında, Seni yargısız infazlarda, Seni 1977 yılında Şişli meydanında, Seni Kahramanmaraş’ta, Seni Sivas’ta, Seni Gazi’de, Seni 1996 yılının Temmuz ayında Ölüm oruçlarında. Zulüm boy verirken demir parmakların arkasında, Taş duvarlarla Paylaşırken acılarımı,Seni aradım. Seni işkencelerde, Ölümler düşerken gözlerime Açlığın kollarında seni aradım. Ama sen hiç yoktun. Ülkemden çok uzaklardaydın, Ulaşamadığım bir sevdaydın, Sen özgürlüktün, Her zaman ülkeme yabancı kalan. Sen özgürlüksün, Uğruna sol yanlarımın Mahpuslarda kaldığı. Sen özgürlüksün, Dili yüreklenmiş serçeciğin yanı başında Sen özgürlüksün Düşler savrulur yamaçlarında Sen özgürlüksün Soluğu kesilen yiğitlerimizin Dudaklarında adı kalan. Sen özgürlüksün, www.antoloji.com - kültür ve sanat Sen özgürlük ……….. Abdullah Oral Temmuz 1996 www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni Düşlerimden Silemiyorum Seni Düşlerimden Silemiyorum Gözlerine esir düştü gözlerim Ben kendimi senden alamıyorum Neyleyim dünyayı sen olmayınca Kendimi evrende bulamıyorum Yürekte küllenmez yanan közlerim Sam yeli vurmuş dal gibi sızlarım Sensiz ağlamaklı her gün gözlerim Aşkına düşeli gülemiyorum Nehirler boyunca sel olup aktım Ot oldum topraktan kökümü söktüm İçimde sevdanın dağını yıktım Seni düşlerimden silemiyorum Vurguni’yim gayrı göçüp de gide! m Ne kaldı geriye bunca sevgiden Ölem de kurtul! am dedim sevdadan. Ruhum sende tutsak ölemiyorum Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni Düşünmek Seni düşünmek Ne zaman seni düşünsem Küçük bir serçe çıldırır göğüs kafesimde. Parmaklarımın arasından kayaraksana uzaklaşır benden yüreğim. Ne zaman seni düşünsem. Unutur dudaklarım – sensiz soluklanmayı da Boğulur kalırım kendi içimde… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni koklarım Bir albaros kanat çırpmakta içimde Düşlerinde Sürgün Sular SENİ KOKLARIM Ne zaman içime yumsam gözümü Yıldızlı gecede seni yoklarım Alın terin düşmüş avluda güle Gülün yaprağından seni koklarım Uzak dağlarında rüzgarlardan mı Kardelen giyinmiş şu dağlardan mı Bilmem yazdan mı İlk bahardan mı Gülün yaprağından seni koklarım Ne kadar karışmış kokun rüzgara Sinmiş ovalara kıra bayıra Saldım yüreğimi boz kırlarına Gülün yaprağında seni kokladım Vurgun i dalgalı hırçınlığında Derinlik vurgunu gönül ağında Albatrosların O ilk çığlığında Gülün yaprağında seni koklarım (Albaros) Deniz kuşu Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni Satıyor Seni Satıyor Haberin var mı ki bilmiyom ya Rap Herkes senin için dilenir oldu Yetkiler vermişsin yobaza yoza Kör bıçak boynumda bilenir oldu Doğruyu söylemek dünyamızda suç Hakikati dile getirmek çok güç Bak çıplak bedene dökülüyor tunç Soyguncu hırsızlar kollanır oldu Kimi kuran İncil –teni satıyor Kimisi müzikle seni satıyor Dokunsam it olup bana çatıyor Adın hep kötüde dillenir oldu Diyorlar ki sen depremler yapmışsın İnsanı moloza taşa katmışsın Diri otuz yedi canı yakmışsın İsmin kötülükte dallanır oldu El açıp göklere sema dönmüşüm Sona gelip tahta ata binmişim Vurguni’yim senden evvel yanmışım Gayrı bende her şey küllenir oldu… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Seni yaşıyorum SENİ YAŞIYORUM Bir bahar günüydü Toprağa ilk tohumu serpiştiriyorduk Yeniden yeşermeye yüz tutsun diye hayat Umutlar boyversin diye topraktan Toprağı tırnak tırnak belliyorduk Ansızın Nisan yağmurları Kuşatmıştı yeryüzünü Bulutlar kararmış Gök çatlamış Sular taşmıştı bendinden Sırılsıklam olmuştuk Yazının düzünde. Nisan yağmurlarından İmece dört bir yana dağılırken Bir ceviz ağacının Duldasına sığınmıştık seninle Ve sen sırılsıklam Saçların darmadağındı Yağmur dostluğu başlamıştı yüreğimizde Kaçınılmazlığın dönemiydi Aşktan Yağmur taneleri süzülüp Dökülürken ıslak dudaklarından Gözlerinin derinliklerinde seni yaşıyordum İlk kez baş başa kalışımdı bir genç kızla Yağmur sen ve ben Birde ceviz ağacı vardı Üstümüze kanat geren Kuşlar bile terk etmişti Ceviz ağacını Yağmurun serinliğinde Titreşirken bedenim Seni yaşıyordum nisan yağmurlarında Ellerim ellerinde sırım sıklım….. Çiğdem köyü 1987 NİSAN Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Senin değil Şiir gerektiğinde kurşun olup vuramıyorsa hedefini on ikiden O şiir utansın şiir oluşundan utansın SENİN DEĞİL Düşlerine serpiştirdim yalnızlığımı Zaman çıldırmaya vardı Başladı kendiliğinden içlenmeye varlık. Bir dünyayı sığdırdığım yüreğime Sığdıramıyorum sensizliği. Vurulup kalıyorum Sana gelen hasret duvarlarında. Beni kendine tutsak eden bakışların. Yeni başlangıçların Uzağında duruyor şimdi. İçimde can çekişmekte yaratılışın doğruları. Kanımın koyuluğunda katranlaşan akşamlar Kapatamıyor kanayan yaraları. Sesinden kalan izlere dökülüyor İmbikten damıtılırcasına içime. Gayrı senin değil. Sensizliğin sarhoşuyum…. Şiir gerektiğinde kurşun olup vuramıyorsa hedefini on ikiden O şiir utansın şiir oluşundan utansın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sensiz SENSİZ Sensiz kanayan yaramı Dindirseydin olmaz mıydı Yoksun sancıda geceler Öldürseydin olmaz mıydı Sensiz soldu koca yazım Aşkınla söylenir sazım Dudağımda yandı sözüm Söndürseydin olmaz mıydı Sensiz coşmaz sevda seli Yılan olur elin dili Kapımda ki paslı zili Çaldırsaydın olmaz mıydı Yıkılmış bendimin arkı Yoktur viraneden farkı Kırılmış yaşamın çarkı Döndürseydin olmaz mıydı Kapatmasaydın kapımı Almazdın canan ahtı mı Son bir kez boş kadehimi Doldursaydın olmaz mıydı halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sensiz Bahar Düşlemedim Sensiz Bahar Düşlemedim Günün ilk ışınlarıyla Açtım güzümü dünyaya Mayıs yeşili sürmüş gözlerime Yeşil sevdayı Sevdan filizlerini büyütüyor yüreğimde Dalgaların durağanlığı Duyguların yoğunluğundayım Sınırı var mı? gökyüzünün Ki sevda sınır tanımaz. Yüreğimin sınırlarını yıkıyor Kıyılarına vuran dalgalar Sere serpe dökülürüm kollarına Ben baharı sende yaşarım İnadına doyasıya. Ben sensiz bahar düşlemedim ki. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sensiz olmuyor SENSİZ OLMUYOR Senin için kanar durur yüreğim Her güzele gönül verilmiyor yar Yabanın ilinde gül deste deste Diken içinde gül derilmiyor yar Söyle neydi garip gönlümün suçu Yetmez,mi cananım çektiğim acı Haydi gayrı çık gel canımın içi Sensiz buralarda durulmuyor yar Sensizlik ağrısı düştü boynuma İnceden bir sızı girdi göy nüme Yıldızları aldım yattım koynuma Şu dinsiz geceler sarılmıyor yar Vurgun i kör bıçak idim bilendim Sensiz gecelerden sevda dilendim Geleceksen tez gel bittim tükendim Şu gönlüme zincir vurulmuyor yar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sensiz Tadı Yok Bu akşam Kendimi vurdum sokaklarına şehrin Biraz dağılıp dökülmeliydim Amacım içmek değil İçimden geliyor sarhoş olmak Ne çıkardı birazcık dağılıp dağıtmaktan Öyle yorgunuyum ki yılların Bu sokakları taşıyamıyor artık ayaklarım Yaşamam gerekenler varmış sanırdım. Sensiz tadı olur mu sokakların Belki biraz saçmalıktı benimki Ne yapayımYüreğime dur diyemedim ki. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sensizliğe Hani bırakıp gittiğin o gün var ya O an kavgasını verdim sensizliğin Önce sana ait anıları kovdum odamdan Sonra sensizliğe Hüzün damıtırken gözlerimden Anladım ki söküp atamamışım Seni yüreğimden Yokluğunla yandığım Ateşi körükleyen Hasret dizeleşiyordu sensiz Cigaram kalemim ve ben Mısralarda sen Sensizliği paylaştık Geceyi gün ağartır-ken Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ocak 2001 Sensizliğe Büyür Sevda Sensizliğe Büyür Sevda İçimdeki sana arzular Öyle sensiz öyle kocaman ki Gittiğin günden beri toprağa sığınır gözlerim. Sensizliğe büyür sevda. Biliyorum akıldışı bir şey ama Bir gün göz göze geldiğimizde Bir birimizin içinden İki yabancı gibi geçeceğiz. Yanacak içimizde sessizce dağlar Ama ateşimizin dumanlarını Biz yine kendi küllerimizden içeceğiz. Ayrı düşenler bilir Nasıl güneş altında susuz yanarsa bitki Bizde öylesine yanıp tükeneceğiz Sen ne kadar ateş olacaksın – Ben ne kadar kül bilemeyiz. Bildiğim tek şey ikimizdebir gün tükeneceğiz... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sensizliği Anlatamadım Sensizliği Anlatamadım Sensiz yaşamhayatın sınırlarına çarparak sevdanın kıyılarında çığlık çığlığa dağılıp kırılmakmış bir tanem. her şeyi anlatımda şu deli gönlüme. bir seni sevmemeyi anlatamadım. Bendeki hiçbir şey taşıyamıyor sensizliği Herkes ekmeğine yorulur Ben sensizliğin yorgunuyum Senin gözlerinde tutuklu kaldın Bir tanem. Sakın kapama gözlerini Sakın canımın içi- düşer kırılırım. Bazen gözyaşlarına karışırım Yanakların Yüreğinin okyanuslarına Zamanın ötesine taşır beni Geri dönemem Sana vurulur kalkırım. Sonunda yitiririm sende kendimi Sınırların yutar beni Kar etmez en son çırpınışlar Kıyılarına tutunamadan Sürüklenir giderim yüreğinin nehirlerinde. Sonunda her şeyi anlatımda şu deli gönlüme. bir seni sevmemeyi anlatamadım. kaybolurum gözlerinin derinliğinde Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sesime düşen SESİME DÜŞEN Ölüm yaslanmış Hücre duvarlarına Kanını emiyor suyumuzun Tarihe dip not gibi düşüyor Ölüme yatan bedenler Özgürce. Yüreğim bam telinden la çekiyor Bas bir gitar gibi ürperen çığlık tınısında Sesime düşen Hürriyet. Bu gece bütün melodiler Ağıt halayına diz vuruyor Bel kırıyor Omuz yıkıyor Sonu gelmeyen Direniş türküleri misali Yarınlar. Direnç şaşkını bütün tanrılar İsyan toprağını öpüyor ölümün. Ellerimin gölgesine sığınarak Kendinden kendi yüzünü saklıyor Gökyüzü …. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 27 EYLÜL 2002 Sevda SEVDA Seni ilk gördüğüm günden beri Sensizliğin hüznünü taşımakta Lacivert akşamlar gözlerime Seni yaşadım Gün ağarana kadar Çıldırmaya Yüz tuttu Bütün arzular Uyandım kan ter içinde Yoksun Başladı dökülmeye Yanaklarımdan hasretin. Bazen şaşardım Durgun suların deli dolu akışına Yüreğime sordum Şaşkınlığımı Nedendir damarlarımda Deli dolu coşan bu kan Dile geldi yüreğim Fısıldadı Kulağıma usuldan Dedi, ki, Sevdadandır, sevdadan. EKİM 2003 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sevda kapısı SEVDA KAPISI Ehil olmayanlar aşk şerbetini İçtikçe kendinden geçebilir mi? Kefensize kefen diye ömrünü Ak libas kumaştan biçebilir mi? Yaşam dediğimiz koca bir çınar Her gelen geçen kuş dalına konar Duldasında ölüm izleri var yar Gönül bu ateşten kaçabilir mi? Kurumuş dallarda açar mı çiçek Düş içinde sevgi olur mu gerçek Arı bal yaparken oturan böcek Sevda kapısını açabilir mi? Vurguni bu sevda üşütür bizi Dilek ağacına yazılmış yazı Aşık olanların kör imiş gözü Kuşlar gibi konup göçebilir mi? Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sevda üstüne SEVDA ÜSTÜNE Derler ki bir günah meyvesiyiz biz Her insanın gönlü aşkla dolmaz mı Sevip sevilmeyi haram bilmişiz İnsan sevdiğinde hakkı bulmaz mı Bir sevda başımda pervane dönen Yar sevdası ile tutuşup yanan Yar olmazsa gönül köşküne canan Bahçıvansız bağın gülü solmaz mı Sevda ummanın,a daldım erenler Aşk badesi içtim doldum erenler Perdede kendimi buldum erenler Aşık olan gönül sazı çalmaz mı Sofular yalanmış derler dünyayı Balçıkla sıvarlar güneşi ayı Haram bellemişler aşkı sevdayı Şu sizin tanrınız aşkı bilmez mi Vurguni yim yar yar yüreğim erir Tüm duygular sana secdeye durur Yardan gayrısına secde mi olur İnsan sevdiğine secde kılmaz mı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sevdan Beni SEVDAN BENİ Güneş düştü ellerime Dil eyledi sevdan beni Ateş düştü gözlerime Gül eyledi sevdan beni Mağrur bakan gözlerinle Sevda dolu sözlerinle Şiirlerle türkülerle Tel eyledi sevdan beni Yanımdayken hasretimsin Hem gündüzün hem gecemsin Dilimde bitmez hecemsin Del eyledi sevdan beni Vurguni divane gönlüm Açmadı bağımda gülüm Gelip geçti koca ömrüm Kül eyledi sevdan beni Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sevdiğim Sevdiğim Kaç yıldır ki sana yakıldım durdum Bir gün demedin ki bana sevdiğim Koskoca bir ömür seni bekledim Aşk ile deymedin tene sevdiğim Sineme saplanmış kirpikte okun Buzlar mı çözülür hele bir dokun Hücrelerim sana ediyor akın Hani ellerinde kına sevdiğim Her şey siliniyor ellerin gibi Pas tutmuş yar için dillerin gibi Soldurma beni de güllerin gibi Gel bir sarıl değsin cana sevdiğim Vurguni sel olsak sevdaya aksak Şöyle bir gülüşle dağları yıksak Son kez el ele göz göze bir çıksak Gün doğduğu yere tana sevdiğim Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Seve seve Seve seve En aydın şafaklara ulaşacaksa ülkem, İsterlerse bir gün göğsümü haince gelen kurşunlara siper Seve seve, açacağım göğsümü, seve seve anacığım. Yılmam ölümden, özgürlük ateşiyle yanacaksa. alev alev bir gün ülkem. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sevsen Ne Fayda Sevsen Ne Fayda Neyleyim boş kalmış aşkı sevdayı Bülbül gülden ayrı kaldıktan sonra Yaşatmazmış aşkın demi sevdayı Yar doluyu zehir sunduktan sonra Aşk dolusu içtim coştum sel gibi Düştüm uçuruma konca gül gibi Fidandım kırıldım kuru dal gibi Yar yüzünü benden döndükten sonra Firarda duygular esmer tenlime Onu sevmek yazgı olmuş anlıma Nasıl dur diyeyim deli gönlüme Aşkın ateşiyle yandıktan sonra Yarsız şu gönlüm enginde koyda Düşler içindeyim semada ayda Gayrı Vurguni! yi sevsen ne fayda Yüreğinde ateş söndükten sonra Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sıcak düş SICAK DÜŞ Ey kendini benim ateşimden çalan Başımda asılı çığlıklaşan düş Sen aydınlığısın firari düşlerin Haydi yık duvarlarını ki karanlıkların Umut filizlensin derinliklerden Söyle hangi coğrafyanın sürgünüyüz biz Hangi düşlerim yorgunluğu Ya bu akıp dökülen ne İnsan yanlarından hayatın Yada buz tutmuş yanlarımızdan damıtılan bu bahar.. mahzun ve hüzünlü acı çekmiş dün inatla tutunur yarınlara bir tırnak izi sıyrık kanar dökülür amansız yağan sevgi pınarlarından ve aydınlatır yarınlarını üreten güç kucaklar gibi denizi pupa yelken.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 26 aralık 2005 Sığınak SIĞINAK Gözlerinin derinliğinde Boğulup gitmek istiyorum bu akşam Otur şöyle karşıma Sus hiç bir şey konuşma Yüreğin yüreğime çivilendiği gibi Saplansın gözlerin gözlerime Sonsuzluk olsun adı aşkımızın Sus sakın konuşma Bırak konuşsun gözlerin Kanamasın neşter deymiş tenin Gülün al rengi düşmüş tenine Buğulanmış akşam gibi gözlerin Korsansız denizlere sürüklüyor yüreğimi Sularında yelken açmışım sevdanın Yüreğim alabora sevda denizinde Bütün limanlar bana yasak Bütün sevmeler benden uzak Aç kollarını emek yüzlüm Demir atayım yüreğinin limanına Adı sonsuzluk olsun sığınağımın Eşim ameliyat olduğunda 26 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 11 2001 Sınırlar Ötesinde Mülteci Yüreğim. Sınırlar Ötesinde Mülteci Yüreğim. Mavi bir gök boyuyorum Çocukların masum gülüşleriyle Bedenimin sol yanında bir yürek ayaklanır İçimdeki acıların altını çizerek Vakit gece yarısı- günlerden sonsuzluk Yağmursuzluklara hüküm giydim Sınırlar ötesinde mülteci yüreğim. Hiç kimsem yok avutacak Kızıl bir yağmur yağıyor- olmayan zamana Işıltılı sesler geliyor ülkemin uzaklardan Gök çatlar gibi sırım sıklım gözlerim Kendi göğünde uçması yasak kırlangıçların Tutsak zamanlara /Ayaklanıyor mülteci duygular İçimdeki yangın kanatlandı Toprağıma- küllerimi savuruyor Uçmaya meyillidir turna sürüleri Hangi güç engelleye bilirRüzgârların taşıdığıMemleket kokusunu. Hangi güç durdurabilir kiKanımın Aşkla Vatanıma doğru akışı’nı. Olmayan zamana hasret damıtıyor gözlerim Tanırsan çocuksu gülüşümden tanırsın, Beni Ey güzel Vatanım, al gülüşlerimi sakla Bir tek onları getire bildim sana Gülüşlerim hatıra kalsın Bedenimi toprağınla saklasan da-unutma Sınırlar ötesinde hala mülteci yüreğim… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sır İnsan Sır İnsan Asırlara sığmaz olmuş kaygılar Zerreden kendimi var etmişim ben Sırra kadem bastı bütün duygular Kendime dünyayı dar etmişim ben Kucaklayıp aşkla dünyayı sarmış İlk baharda yeni çiçeğe durmuş Her çiçek bir vermiş o yedi vermiş Gönül bahçesini sarartmışım ben Bizgillerden ama bak soyu ayı Duygusuz olana verdik biz payı Ruhlar alemine salıp dünyayı Kendi güneşimi karartmışım ben Farz edelim adil bir yaratan var Öyleyse neden hep yoksul başı dar Vahdeti vücutta gizlidir sırlar Her şeye insanda ar etmişim ben Çıldırtan ihtiras aşk sonrasında Mayalanmış yarın döl yuvasında Kaç ömür tükendi aç sofrasında Yarattığımı da sır etmişim ben Kimse üreteni sayamaz hiçe Düşünüyorum da kendi halimce Korkular içinden sessiz gizlice Beni yaratanı yaratmışım ben Asıl değer insan görmez saygıyı Vurguni yıpratma boşa duyguyu yıkmadım elden bunca kaygıyı Kendi içimi kör etmişim ben Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sineme El Vurur Belim Kırılır Bu yıl dağlarımı kar boran vurdu Dökülür dalların kolum kırılır Hal bilmez elinde sarılır yaram Sineme el vurur belim kırılır Aşkın deryasına gönül koyduğum Yürek deltasına düşüp yandığım Öyle garip mahzun bakma sevdiğim Henüz tomurcukta dalım kırılır Sensiz divaneyim dönsen ne yana Gel beraber çıkalım güneşe güne Vurguni’yim nettim güzel ben sana Aşkı muhabbette dolum kırılır Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sizi yüreğime yazdım SİZİ YAZDIM YÜREĞİME Adını rüzgara yazdım Dağlar kulaksız dinliyor Mezarın yüreğe kazdım Seller türkünü söylüyor Eser dağlardan rüzgarlar Umut oluyor çığlıklar Türküye donmuş şafaklar Yeller türkünü söylüyor Her yanımı zulüm sardı Canan Zehra bir isyandı Adına türkü yazıldı Diller türkünü söylüyor Haklılığa ölüm niye Dillerim düştü türküye İdil’ler hiç ölmez diye Teller türkünü söylüyor Faşizimdir halkı ezen Yere batsın böyle düzen Vurguni yandıkça özden Güller türkünü söylüyor Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Soğuk sularda Sevdan çok ağır basıyor Dağlar öfkeni kusuyor Şimdi uzak yel esiyor Düşlerin ılık yerinden SOĞUK SULARDA Tozlu raflarında kaldık geçmişin Döşümde yüreğim mayın tarlası Dudaklarımda kızıla çalan türküler Ateşler fitilini başkaldırının Dökülür gecenin yüreğine. Vurulur düşer sevdalı En güzel yerinde sohbetin Gayrı akortsuz tele vurur gibi Dağılır dudaklardan yanık ezgiler. Türküleşir kızılcık yayılır sokaklara. Ayaklarım kaçak gezgini Dağlar el vermez elime Kulaç atmak zor soğuk sularda Uçurumdan sarkan kollarım Yeryüzü kadar ağır Kulaç atmıyor mavisine denizlerin. Kızıla çalıyor ezgiler içine akan ırmak Dalga kıran tarih dökülüyor aramızdan Sızarak yapraklarından dağların Gül yaprakları kapanıyor yavaştan Kıyımlardan artakalan kıyılara.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ocak 2006 Solmasın artık Yargısız hükümler giydirilmiş Alacasında vurulur şafaklar Kanayan diller kaç imkan yaşar Umut elden ele dolaşır Irak sokaklarında.. SOLMASIN ARTIK Dur diyelim gayrı kirli savaşa Dünyada çocuklar ölmesin artık Anadan doğduğu o ilk gününde Ölümle yüz yüze gelmesin artık Halkları sömüren emperyaliste Çizilmeli gayrı kara bir liste Kan içici vampir ırkçı Faşiste Kolay lokma azık olasın artık Revamı ağlayıp gözyaşı dökmek Doğduğun gün zulme boynunu bükmek Anası babası öldükçe bebek Dalında gül gibi solmasın artık İki bin yılının büyük ayıbı İnsan hak etmedi bunca kayıbı Dünya savaşlara açıp,ta kapı Çocuklar yarınsız kalmasın artık Vurgun i dilimiz olsa,da ayrı Tüm dünya barışa yapmalı çağrı Silah yapımları son bulsun gayrı Çocuklar yaşamdan yılmasın artık (Umutlar yarınsız kalmasın artık) Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Soluğumu Çaldı Gece Soluğumu Çaldı Gece Bak ellerim bomboş kaldı Mühür gözlüm sen gidince içime yağmurlar yağdı gözlerime doldu gece El değmez içte sancıma Tuz bassam dinmez acıma Hayalin sığmaz geceme İlk baharda soldu gece Yürekte orman yangını Kırdın kolum kanadımı Düşürmez ki dil adını Soluğumu çaldı gece Vurguni yandı narında Düşler soldu baharında Din iman yok ki yarında Düşle donup kaldı gece Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Son Nefes Son nefes Neyleyim ki garip gönlüm Sevdi diye yakamazsın Bir gülüşün yeter canım Beni böyle yıkamazsın Neden benden kaçarsın yar Derdime dert açarsın yar Candan bile geçersin yar Yine bensiz yapamazsın Kaçma n! olur canan benden Ne gelir yazgıdır elden Canım çıkar ya şu tenden Sevdiğinden kopamazsın Zaten dumanlıdır başım Vurguni yem sevmek işim Son nefeste yar gülüşüm Kalır sana öpemezsin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sonra SONRA Gün gelir ne renkler doğar Solgun gülüşlerin den yurdumun Dirilir yılgınlık Ayaklanır umut Deli bir isyan yükselir dağlardan Nehir sığmaz olur taşar koyaklar Sonra Deniz düşer gözlerine mavinin Başlar içinde kızıllaşmaya Tadını yitirmiş sarım tırak öyküler Ve yeniden düşer de yollara bilinç Kılcal damarlarında yürür yaşamın… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sonuna kadar SONUNA KADAR Bir sevdaya düştü şu deli gönlüm Uyutmaz geceler dön yana yana Durmak yok kavgamız çetin olsa da Ogünlere koşacağız düşene kadar Sonuna kadar yoldaş sonuna kadar Sınıfsız bir dünya kurana kadar Tohumlar toprağı kızıla kesti Çiçekler yürüdü dağlara kadar Gelir günler gelir gül ayaklanır Boy verir fidanlar bahara kadar Sonuna kadar yoldaş sonuna kadar Durmak yok bu kavgada ölene kadar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Şubat 2002 Sorgu SORGU . Varsın sürgün kalsın varlığını unutan yaratı yineleyecekse eskiyi,durmadan sorulmayacaksa. Niçin. Neden. istek ezber edilecekse gerçekleştirilmeden Daha çok bekleyecek umut Kendi kendini doğurmak için yeniden.. Ey olanaksızı gerçekleştiren kök asalet ağacım Balta yaralarından boy veren sürgün Unutulanları birde halklar için sen düşün. Nedir anlat bana içinde tıkanan Neden hep bedel ödemekte direncimin dili. Eritilerek potalarda emekçi kimliğim Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ekim 2004 Sorulmadımı Sorulmadımı Sanmayın kayıptan gelir kötülük İnsanlığa zulüm eden insandır Yaratılan şeyin kölesi olduk Sonra asırlardır dil vermedik mi. Emekçi ellerim sana can veren Biz olmasak olmaz yaranı saran Üreten elleri zincire vuran Bu eller sana hiç gül vermedi mi. Açtı ellerini dedi ki amen Bahseder yedi gün yedi geceden Hani ol deyince olurdu hemen Emekçi yıllardır yalvarmadı mı Anlarsın ya sana ey tanrı sözüm Sahi neden kanar hep benim gözüm Kirli savaşlara yok muydu çözüm Barış için zeytin dal vermedi mi Yoksul ekmek ister belayı bulur Elleri üretir beyleri alır Hani hep onların dediği olur Yoksa ki sermaye hal sormadı mı Açlığa yetmiyor savaşa gücün cehennemde benden niye ki öcün sen varsan değimli hep senin suçun yoksa sana hiç yol verilmedi mi kötü olanları başa sarmışsın Namazla niyazla boynum vurmuşsun Vurguni! ye kaynar kazan kurmuşsun yoksa bur! da hesap görülmedi mi Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Sorulmuyor SORULMUYOR Ayrılığın acısını Çeken bilir benim gibi Susuz toprağa umudu Eken bilir benim gibi Sinem yara sarılmıyor Dosta gidim varılmıyor Her nere varsam kovarlar Arzuhalim sorulmuyor Varsan dağımın başına Düşer zalimler peşime Aşkın narını döşünde Yakan bilir benim gibi Sıla yolu özlem yolu Kuşatmışlar sağı solu Gözyaşını dolu dolu Döken bilir benim gibi Vurguni geçtim kırkımdan Sermaye doyar sırtımdan Her gün kapılar ardından Bakan bilir benim gibi Mayıs 1996 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Söz SÖZ Ne zaman sevdadan yana Söz söylemeye kalk sam Güzel bir kıza Söz şarapnel yemiş gibi Paramparça olur dudaklarımda Sözden geri Tedirginlik şaşkınlık ve utanç kalır Birde dişlerimde yaralanmış dudağım ben oldum olalı sözleri böyle yutarım Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Su tvye SU TV ye vurulmuş kalmış zemheride tipi vurgunu Sular. Uyanmasını bekliyor doğanın. Koyaklardan deli dolu sürmek için yüreğini Denizlerin sevdalı dalgalarına. Bir sabah uyandım ki. Kıyılarını okşayarak sular Can suyunu emziriyordu köklerin. Yakındır umut sürgünü düşlerden Çiçeklenmesi kardelenlerin. İlk bahar ile Kızıla kesmiş sevdalar Boy verir toprağın derinliklerinden. Sus duyuyor musun, Derinlerden gelen suların seslerini. Yakındır serpilir yürek yangını döşlere. Sular Aşarak gece kavisli girintilerini kanalların. dökülür yüreğine umudun. akarken En güzel yerine sabahın. Gayrı güneş serpilir ellerine Hüzün’e tutsak gecelerin Simdi bütün Sular Deniz sürgünü. Ve gözelerinde Adalılar saklı Çığlığım eteklerinde saklı dağların. Şimdilerde Sular tozlarını savurarak ilerliyor Alıcılarımıza kurulmuş barikatın. Nihayet Ekranlarımızdan Sevgi çiseliyor yamaçlarıma dağların Umut serperek sevda vurgunu yüreklere. SU TV’yi halkımıza kazandıran yürek ağrılarıma Bitimsiz sevgilerimle Abdullah ORAL. Tüm halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu der kurucu meclis üyesi. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Suç SUÇ Şu beylerin konağından Ateşi çalmak istedim Aydınlansın diye ülkem Dağları delmek istedim Ermek istedikçe sırra Sürdüm yüreğimi nara Çekmişim özümü dara Gerçeği bilmek istedim Bulunmuyor zulme çözüm Pul dahi etmiyor sözüm Kanamasın diye gözüm Yaşımı silmek istedim Umudu solmuş nineye Sütü kesilmiş anneye Açlıktan ölen bebeye Ekmeği bilmek istedim Alanlarda görünmek suç Hak aramak direnmek suç Patralardan döküldü tunç Alanda olmak istedim Vurgun iyim düştüm zana Can veririm gelen güne Gülenle gülmedim amma Ölenle ölmek istedim… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Suda bir akmak bellemiş SUDA BİR AKMAK BELLEMİŞ Toprağın derinliklerinden. Duvarlarını yıkarak ulaştı güneşe. Hayat verebilmek için Kuruyan ağaca otlara, güle, çiçeğe Ve insana, yaşayan ne varsa Damarda dolaşan kan Bedende yaşayan can gibi Bir damla su bir yudum mutluluk Yüreği yanmış güzelliklere Oysa sürgündür yüreği enginlere Ben gibi başı boş Dökülür gider gözesinden Yana yana döne döne Sekerek taşlardan Çarpa çarpa kıyılara Suda bir akmak bellemiş Alır başını dağlardan Gider yüreğinin götürdüğü yere Aktıkça dere olur Coştukça nehir Yıkarak yürür kıyılarını Coşkusuyla kucaklaşmak için denizin Sonradan koyar hasreti dağların Çelik kafesler içinde çırpınan bir kuş gibidir Yavaş yavaş hüzün alır Sevdanın coşkulu yerini Denizin durgunluğu Koyakların coşkulu akışına çeker düşleri Oysa dönüşü yoktur zamanın geriye Dönüşü yoktur suların yeniden dağlara O artık özgür tutsağıdır deryaların Öfkeleşir içinde sevdanın akışı Bazen sularda yitirir barışı İsyan kuşatır bitimsiz kavuşmaların sevincini Başlar dalga dalga dövmeye sahilleri. Vura vura başını taşlara Kıra kıra dalgalarını Köpük köpük titreşir yüreği Şafakla yorgun düşer süt liman olur Başlar içten içe www.antoloji.com - kültür ve sanat Parçalamaya kendi yüreğini Akşamları dağların serinliği Yeniden kışkırtır özlemleri Kanat vurur martıların özgürlüğüne Bel vurur kenarına limanların Ve aşılmaz barikatına kıyıların Bir daha dönüşü yoktur dağların Suda bir akmak bellemiş Buluta çıkmak bellemiş Şu benim divane gönlüm Bendini yıkmak bellemiş Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mart 2002 Susma SUSMA Nedendir bilmiyorum Her şey sustu bu akşam Yaşam yüreğini yakmış kara gözlümün Gözlerine Bir hançer gibi saplanmış isyan Geceye Kor bir ateş parçası gibi Düşüyor isyan Susma sevdasına kurban olduğum Ne olur konuş Enginliğine düşmüşüm gözlerinin Derinliğinde boğulurum yar Bak büyük aşklar yatar Vurulmuş sokaklarda Susma Uğuldayan rüzgarı dinle Üşümüş yalnızlıklardan Zehirli çiçekler akıyor şimdi Kanımı kemiriyor çıyanlar Akrep kıskacında özlemlerim Bak şu kan buğusunda Dişlerini ısıtanlara Susma Susarsan ıslanır bulutlar Öksüz kalır yarınların Usulca kırılır sevgiler Yıldızlar kayar gökyüzünden Kan akar göksünden gecenin Susmak Parçalanması değimli çığlıkların Bilmez misin ölüm koymuşlar adını suskunluğun. Susma belli olsun yaşadığın Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar Susmadı bu yürek SUSMADI BU YÜREK Bir gün şafaktan önce gelirse, ölüm kaşlarımın üstüne. Alıp götürün beni. Götürün bir meçhule gömün. Bilinmesin mezarım, Görmesin güzel insanlar, sevda dolu yüreğimin, sustuğunu. Demesinler bir kitapsız şair geçti buradan. Ama bilsinler ki, ölüm bile susturamadı yüreği, Ben dolunaylı bozkır gecelerinin sessizliğine yalnızlığına saldım, sevda şiirlerimi Rüzgarlar söylesin diye, Rüzgarlar. sevda türkülerimi…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 1996 temmuz Sürgün SÜRGÜN Filiz kıran gibi düştü Şu yüce dağlara zulüm Yüreği çatlar taşların Kirpiğimde yaşlar sürgün Sürgün umutlarım Sürgün sevdalarım Sürgün emekçi halk Kendi yurdun da sürgün Acılarla gönül eyler Yalan bilmez doğru söyler Yakılmış ovalar köyler Yıkılmış dört yanım sürgün Kefen giymiş ölü gibi Zemheriye yatmış dağlar Yakındır uyanır toprak Göğsünde boy verir sürgün Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ocak 2003 Sürgün sular SÜRGÜN SULAR Topraktan güneşe yüz çevirince Çekilmiş yay gibi gergindir sular Alır da başını dökülür gider Düşer koyaklara sürgündür sular Yıllardır halkımın içindedir göç Ekmek demek bizde büyük suç Anadolu gibi özgürlüğe aç Uzak topraklara sürgündür sular Sanki ezgisini söyler yılların Neşesi yeşeren kuru dalların Yoksul yamacından doğar dağların Yurtsuz umutlara sürgündür sular Sular denizlere insan şehirlere Göçtükçe içinden vermekte fire Bakmayın sırtımda küf tutmuş kire Yeni hayatlara sürgündür sular Ne dal suya doyar ne su toprağa Hayat veren odur ovaya dağa Vurguni el varmaz kurumuş bağa Yine alanlarda sürgündür sular Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Şafak ŞAFAK Gün gelir Zamansız bir ayrılık kuşatır yaşamı Nereden bilinecek Şafak özleminde Gün ağırmadan göçtüğüm Belki de öpülmemiş dudaklarda Yarım kalmış bir özlem Alır ğötürür beni Dönüşü olmayan sonsuzluğa Ama inat olsun Ayrılık ne şafaktan önce Nede sonra olacak Güneşsiz doğdum Şafakla gideceğim Yarınlara umut besleyenlere Bırakacağım güneşi Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Dış kapı SSK hastanesi Ocak 1996 Şekil Şekil Belki ağır ama ölüyor Bu kentte Çürüyen ne varsa seninle Yaratan ve yaratılan gibi. Bir tek şekil kaldı. emekçi ellerimde Biçimlenen Yeniden döllenen bir yaşam misali Hayat veren her şeye… Gayrı yıldızlarda kayar göğünden Arayışa kilitlenir de Bakışlar Ayrılıklar düşer boynu bükük türkülere Gayrı söner mi dillerde yangın Bir kıvılcım daha eklenmiş hasrete. Gün gelir inceden bir meltem eser Yele karışır haykırışlarım Yaşam sancılı bir türküdür ağrısı dinmeyen Alevlenir ırgalanan dallarımda çiçekler. Belki ağır ama ölüyor yine sensiz içimde bir şeyler.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Şerefsiz ŞEREFSİZ tüm işyerlerinde yalakalara. Otuz yılı geriledik Hep tilki oldu yüreksiz Koskoca bir ömür yedik Gelir üstüme şerefsiz Teknikte mega olurmu İtlerden ağa olurmu Satılmış caka olurmu Gelir üstüme şerefsiz Kaldırsa işçi başını Yapar altına çişini Bilemişte it dişini Gelir üstüme şerefsiz Vurguni uyma cahile Varsın kalsın puşt ah ile Her gün altta yatmak ile Gelir üstüme şerefsiz Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kasım 2005 Şiirler Vurulur Şiirler Vurulur Rüzgâra terk edilmiş duygular Düşleri de alır götürür ardı sıra Akşamın kara gölgesine tutulur yankılar Ardından gök çatlamasına karışır Çocuk sesleri. Yaşamı ayartan çığlığa iliştirilen heves Hasret türküsünü çırasını tutuşturur Şiirler vurulur ocaklarına yüreğin Giz perdeleri başlar ışıldamaya gözlerde Bir ömür törpüsüdür yaşam Tüketir yankısı Dağları içten içe. Kaçamak aşkların üstünde Başlar gezinmeye duygular. Sarhoş zamanlarda kendisini arar. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Şose Boyları Şose Boyları Kırık yüreklerin kıyılarına çarpıyor Hırçın ve öfkeli dalgalar Şosede bir adam Sürüyerek götürmeye çalışıyor ayağını. İlk öksürükte dudaklarından fırlayan Sigarasına takıldı gözleri. Kendinden bir adım ötede Geçmeye çalışıyor İki koldan kesilmiş yolu Tutulmuş köprü başları Sahil geçit vermez Aşmaya çalışıyor barikatı. Zorlanıyor taşımaya bacağını Göksüne inen dipçik darbesiyle Yıkılıyor gerisin geriye…. Yanı başında havayı dumanlayan Sigarasına takıldı gözleri. İkisi de aynı uzaklıktaydılar barikatlara.. Şose boylarında Biri dumanını yitiriyor du Diğeri hayatını…….. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Talan Talan Uçsuz bucaksız tarlalardan Baş kaldırmakta buğdaylar semaya doğru. Ekinin sarısında başaklanır umut Güçlerinin bilinçsizliğinde emekçi Büküverir ince boynunu Baltasına celladın Şuursuzca kör ve itaatkar Oysa ki onlar değimliydi yaratan: Aşkla /sevdayla/ dölleyen yaşamı. Ya neydi nasırlı ellerde Kan kızılı sevdaya duran.. Bu kaçıncı talan edilmesiydi Anadolu bahçelerinin… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Tan yeri TAN YERİ Ne zaman yüreğimi Açsam güzelliğine dünyanın Dumanı vurulmuş Bir ateş sarar bedenimi Acımtırak sevdalar Külleri kurşunlanmış türkü olur sızısı dinmeyen Ağrıtır göğüs kafesimde direnci Gök çatlar bulutlar dökülür ellerime Güneşinde haziranın Ne zaman ağrısı düşse gözlerime şafağın Bölünür dağların yüreği de Orada kanamaya Yüz tutar tan yeri. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Haziran 1996 Tanıksız Karanlıklar Tanıksız Karanlıklar Kanımın alevi Tutuştururken geceyi Şiirler dökülür Hasret yangını dudaklarımdan. Haykırmak yazmak isterim Çığlığımda adı saklı isyanı Yasaktır bana kendi ellerim Karanlık kan tadı Sırrını saklıyor içimde Yüz yılların hasret sularıdır dökülen Tanıksız karanlıklarda. Demir potalarında erir gider bir sevdalı bakış Yürek atışlarını taşır gibi Dökülür geceye sızılar Ve gözlerin hamak kurmuştur acıların orta yerine. Kanayan gölgesinde saklanır Gizler gecenin Sonrada Başlar yurdunda sürgünlük ağrıları Gün ışığından derin yaralar almış gibi. yüreğinizde fırtına koparamıyorsanız eğer bırakın gözleriniz deniz kalsın.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Tanrı Huzuru TANRI HUZURU İnsanlık borcunu hiç ödemeyen Hemi kıt akıllılar hem de çoklar Başkasına tahammül edemeyenler Nasıl kendisine sadakat bekler Cihat için yanıp durdukça bağrı Sanır ki bir tek kendisi doğru Ki ondan dır insan katline çağrı Günde beş vakit Us! ta saklım haklar Üretene düşman hiç üretmemiş Yiyip içtiğine aklı yetmemiş Bir gün insan hakkı diye gitmemiş Tanrı huzurunda aradım yoklar Din iman diyerek saltanat sürmüş Bazen koyun kuzu it olup ürümüş Her dem zenginlerle fakiri vurmuş Vurguni yem bilmem puşt neyi saklar. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Tanrı Senin Sabrını Deniyor Tanrı senin sabrını deniyor Yaklaşık 45 gündür yaşam o kadar benden yüzünü döndü ki sanki her türlü olumsuzluk beni bulmak zorunda eşim 5 yıl önce bel fıtığından ameliyat olmuştu ve rahattı Daha sonrada eşimin Tiroit bezlerinde ayrı hücreler oluştu ve irili ufaklı 5 tane nodül izlenmeğe başladı.Biz boğazındaki hücrelerle savaşırken 45 gün önce eşim ayağa kalkamaz oldu hastaneye götürdük.Doktoru yeniden bel fıtığı ameliyatı olması gerektiğini söyledi. Eşimi 23 Ocak 2007 de ameliyat ettirdim. Eşim hastaneden çıktı eve getirdiğim o gün akşam haber geldi 27 Ocak cumartesi ODTÜ’DE çalıştırdığım 3 yurt kantininin soyulduğunu öğreniyorum. Hastayı komşulara bırakıp kantine gittim. Kantinin camları falan kırılmamış birileri kantin salonunun camlarını içeriden açmış. Ön taraftaki buzdolaplarını geriye bastırarak kantinle salonun arasındaki camları da yerinden oynatarak camları açıp kantinin içine girmişler. Eşimin ameliyatında her an gerekebilir diye saklı tuttuğum parayı para kasasıyla beraber çalıp götürmüşler ve üst raftaki ürün kolilerini de alıp kantinden uzaklaşmışlar. Jandarmaya haber verilmişti. Jandarma tutanağını tuttu, parmak izi almaya gelen amir parmak izi bulamadı. ODTÜ benim için daha güvenli olduğunu düşündüğümden dolayı parayı kasada bırakmıştım çünkü tatilde de olsa güvendeydi. Soygunun olduğu gün sabah görevi teslim eden elaman iyi arkadaşım idi ve o giderken camlar açık değilmiş, ve zaten açık olan camın önüne arabasını koyduğundan, cam açık olsa görmeme sansı yok, ve kendi de ayrılırken kontrol ediyor o gün yurtta bulunan müdür hanımda saat ikide yurttan ayrıldığını ve camın açık olmadığını belirtiyor. Neyse demek ki ODTÜ de soygun yapılabiliyormuş öğrendik. Eşimin ameliyat yaralarını iyileştirelim derken 11 Şubatta eşim yeniden ayağının üstüne basamadığını söyledi bu ara ben ağır bir grip geçirdim 21 şubat eşimi tekrar hastaneye yatırdım ilk ameliyat ta görülmeyen bir aksilikten dolayı 26 ocak da eşim yeniden bel fıtığı ameliyatı oldu. Aynı yerden ikinci kez neşter yarası aldı eşim ameliyattan çıktı. O gün akşam ODTÜ Kantinden oğlum Sinan aradı. Maliye müfettişleri geldi rafların altını üstüne getirdiler sipariş verdiğimiz firmanın sipariş fişne ceza kestiler yazar kasaya da ceza kestiler diye haber verdi Birden beynimden vurulmuşa döndüm ve hemen aklıma yaptığım hata geldi. Yıllardır, Ülker ürün dolapları ve Nestle, Pepsinin ürün dolapları fiş kesmeden trilyonlarca ytl tutarında satış yaptıklarını ama fiş vermediğini bununla ülkede ki diğer esnaflara çifte standart yapıldığını ve bu ürün dolaplarının da alıcıyı mağdur etmemesi gerektiğini vurgulayan bir dilekçe yazmıştım. Bana gelen maliyeden yanıt o firmaların vergi mahremiyetinden dolayı sizlere bilgi veremeyiz oldu. Bilgi vermediler ama benim vergi mahremiyetinin ırzına geçtiklerinde yasalar onlara izin veriyor küçücük bir kantini yerle bir ediyorlar.Haklılarda, sen kim oluyorsun da bu ülkenin kapitalistine dil uzatıyorsun adamın dilini sökerler. Eşimin ameliyatı bayağı ağır olmuştu 20 gün içinde aynı yaraya ikinci kez neşter vurulmasını düşünmek bile beni harap etmeye yetiyordu ve aynı stresten dolayı da artık kalbim dayanamaz olmuş sürekli çarpıntı devam ediyor ve hala devam ediyor ki eşime ben bakmasan bakacak kimsem yok durumunda bakıcı tutacak seviyede değil İşte tamda bu durumda yaşama direnmeğe çalışırken yan yatakta ki hasta yakınları Allah de Allaha sığın diye bana telkinde bulunuyorlar dı.Bende Allaha değil doktorlara sığındım eşimin sağlığı onların elinde birde benim ayakta kalarak ona iyi baka bildiğimde iyi olabileceğini anlatınca Sus Allaha büyük konuşma Allah sevdiği kullarına acı çektirirerek onların sabrını dener diye karşılık verdiler. Bende demek ki Allah sizleri eşinizi sevmiyor. Eğer sizleri ve eşinizi sevse size de benim çektiğim dertleri verir sizde Allahın sevgili kulları olarak www.antoloji.com - kültür ve sanat mutlu yaşardınız, deyince sus sus sen dinini imanını kaybetmişsin haşa tövbe estağfurullah diyerek sen nasıl konuşuyorsun böyle beddua eder gibi diyerek neredeyse beni döveceklerdi. Ben sustum aradan 30 dakika geçti karı koca 4 kişi de bana bakınca burunlarından soluyorlardı. Bende Onlara dönerek özür diliyorum dedim baktım biraz yumuşadılar ardından ekledim meğer sizde benim kadar Allah’ı sevmiyormuşsunuz da çaktırmıyormuşsunuz yoksa Allahtan gelecek dertten insan kaçar mı, diye devam ediyordum ki, içlerinden biri bakmayın siz bu adama bu adan Allah’a inancını yitirmiş diyerek yeniden bana olmayan yüzlerini asmışlardı. Tanrı benim sabrımı neye göre deniyor eşime azap çektirerek mi. Yoksa ODTÜ kantininin soygunundan da mı onun haberi vardı ya da maliye müfettişlerini o mu yönlendiriyordu bana da bunca sıkıntının arasında sürekli bir kalp çarpıntısı onun Hediyemsimiydi bilmiyorum. Bildiğim tek şey Tanrı varsa ve insana dert verip ateşlerde yakmak için yaratmış olamaz çünkü beyninde hayvani düşünce taşımayan hiçbir baba eziyet etmek için çocuk sahibi olmaz. İlk bel Fıtığı Ameliyatında eşime yazdığın bir şiir SIĞINAK Gözlerinin derinliğinde Boğulup gitmek istiyorum bu akşam Otur şöyle karşıma Sus hiç bir şey konuşma Yüreğin yüreğime çivilendiği gibi Saplansın gözlerin gözlerime Sonsuzluk olsun adı aşkımızın Sus sakın konuşma Bırak konuşsun gözlerin Kanamasın neşter deymiş tenin Gülün al rengi düşmüş tenine Buğulanmış akşam gibi gözlerin Korsansız denizlere sürüklüyor yüreğimi Sularında yelken açmışım sevdanın Yüreğim alabora sevda denizinde Bütün limanlar bana yasak Bütün sevmeler benden uzak Aç kollarını emek yüzlüm Demir atayım yüreğinin limanına Adı sonsuzluk olsun sığınağımın Eşim ameliyat olduğunda 26 Abdullah oral Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 11 2001 Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beni Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beni İşkâl edilmişiz öteden beri Ülkem elim olsa yazardı beni Koskoca geçmişi dize indirdik Tarih ressam olsa çizerdi beni Görsel basın ile boşaldı beynim Genetiğe teslim edildi kinim En büyük afyon imanım dinim Tarih ressam olsa çizerdi beni Sınıf bilincimi saymışlar hiç’e Kendi yurdumuzda dönmüşüz piç’e Geleceği her gün iterler suç’a Tarih ressam olsa çizerdi beni Yağmura sırtını vermiş cananım Ellerinde sağanak dökülen kanım Acıya tutunmuş bakın her yanım Tarih ressam olsa çizerdi beni Sanma Vurguni nin değil umurunda Kaç bağ bozunu var saklı karnımda Kanlı kırbaçların şavkı alnımda Tarih ressam olsa çizerdi beni. Bakar körler sizde görürdünüz ya,utanır mıydınız bilmem. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Temmuzlar Üşür TEMMUZLAR ÜŞÜTÜR Öyle bir bahçe ki şu Anadolu Yakmış yüreğini yozda insanlar Kardeşliğin katli vacip olalı Ot gibi biçilir bizde insanlar Kızılırmak akar kendi halinde Turnalar geziyor sevda gölünde Bir it ulur uzak Arap çölünde Yakar türküleri sözde insanlar Güneş küsmüş dönmez şu kssara güce Bu nasıl sır bilmem nasıl bilmece Kap kara öfkeye tutunmuş gece Üşümüş temmuzda yazda insanlar Ovalarım çimen, gül yaprakları Kan ile yuğmuşlar bu toprakları Unutulmuş bizde insan hakları Can verir elleri sazda insanlar Vurguni der sofu birazcık düşün İnsan katletmek mi hep senin işin Yakar mı türküyü o kör ateşin Semah tutar döner közde insanlar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Toprak sen kokuyor TOPRAK SEN KOKUYOR Koşarak dağılan akşamın Solgun yüzüne asılmakta Bulutların ağrısı Yine dumanlandı gökyüzü Yitik aşkların üstüne yağıyor gözler Sokaklar kanıyor İçimi ürperten Serin duyguların Serpintisinde yüreğim Duygular ıslak öpüşlerin Titreyişinde Dudaklarımda sevdanın izleri Toprağını koklarım Duldasında saklandığım ağacın Yaprak sen kokuyor Bulut sen Yağmur sen Belli ki Bütün çiçekler Almış kokusunu senden Serin rüzgarlardan çekerim Kokunu içime Ciğerlerimi patlatırcasına Çıldırtan labirentlerinden Geçmekteyim yaşamın İhtiras ateşiyle dövünmekte arzular Kara gözlerine asıyorum geceyi Firara kalkıyor hapis duygular Depreştikçe büyümekte Yüreğimde sevdalar Emekliyor zavallı kalbim Bitimsiz aşkların Aşılması zor yollarında Toprak sen kokuyor Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ocak 1996 Etlik SSK Polikliniği Enfektüs Geçirdiğim Zaman Mayıs 2000 Tornacı TORNACI (GÖZBEBEKLERİMİ ASIYORUM) Göz yaşlarımla yoğururken demir tozları. Demir çapakları dolduruyor gözlerimi. Sancılar düşüyor göz bebeklerime. Geceler acılarla sararken bedenimi. Çarmıha geriyorum, boylu boyunca umutlarımı. Gözlerimin sancısı vururken yüreğime, gözbebeklerinden asıyorum kendimi, nem, rutubet kokan odamın dört bir köşesine. Sırılsıklam oluyor Gözyaşımdan, başımı koyduğum yastık. Tan yerinin ağarmasını bekliyorum. Kurtulsun diye gözlerim, gecenin tutsaklığından… Bir türlü sökmüyor şafaklar Sanki, ölüm uykusuna yatmış güneş . Karanlık dehlizlere dönüşen gecenin kollarında… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nisan 1991 Tuzlu Çayırda Sancıda Yüreğim Tuzlu Çayırda Sancıda Yüreğim Bütün dünya duysun bu utancı Anneler saçını yoldu Mamak ta Sevda demlendiğim iğde çiçeği Baharı görmeden soldu Mamak ta Hep ister hiç vermez bizim şebekler Sokakta başı boş gezer köpekler Gül gibi solarken körpe bebekler Gözlerim yaşla doldu Mamak ta Çağlayana güneş doğmaz bebeğim Çöplükte kesilmiş senin göbeğin Tuzlu çayırda sancıda yüreğim İsyanlarım dile geldi Mamak ta Tuzlu çayır bitmez matemin yasın Bilirim eğilmez dikleşmiş başın Kavgamın izini taşır her taşın Zulüm can evime daldı Mamak ta Yurtsuzluk sürgünü yurdumda köyler Zalimin zulmü ölüme neyler Duyun feryadımı utanın beyler Bebeler açlıktan öldü Mamak ta 5 mart 2000 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uğultu Ağır ağır dökülmeye başladı yüzümden söktüğüm duvar Herkes kendi sularında yüzüyor şimdi UĞULTU Masumiyetinden asılır halklar İğne deliğinden geçer mi dünya Çıldırdı bedende dönüp duran kan Damar uğultusu vurur dünyaya Denizler rüzgarı bekler sabırsız Gün gelirde bende ölürüm yalnız Çocuk yüreğinde yaşar mı hırsız Damar uğultusu vurur dünyaya Esme rüzgar gayrı çalma sazını Gösterme soysuza O gül yüzünü Kaldıramaz dağlar bunca hüznünü Damar uğultusu vurur dünyaya Vurgun i umudum kaldı yarında Gün dolanır gece yürür kanında Öfkeyi kuşandık durur kınında Damar Uğultusu vurur dünyaya Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Umut UMUT Umut Özgürlüğe Bir adımsa, Bizler Binler, Binlerce Adım attık. Maratonda Koşar olduk Neredeyse, Özgürlük nerede? En zamansız Bir anda Kurşuna Göğüs gerdik. Patlarken Şakağımızda Kurşun, Özgürlüğe değil, Ölüme Bir adım koştuk. Umut İki kaşım Arasında, Bir kurşun oldu, Tam da Yaşama sevinci Dolmuş iken Yüreğim, Ne özgürlük kaldı Ne de umut. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Utanıyorum UTANIYORUM Kim yazmışsa bozsun alın yazımı Çözün bu düğümü utanıyorum İnsanlık yitirmiş güzel yanını Demeyin yazgıymış utanıyorum Savurur acının dağı neşemi Bırakmaz rüzgarlı ölüm peşimi Görmesin bu berbat rezil yaşamı Sökün şu gözümü utanıyorum Esiri olmuşuz Konağın köşkün Kendini yitirmiş İnsanlar şaşkın İhaneti çalar özünde aşkın Kırın şu sazımı utanıyorum Ozanın dilin de söylence narin Aşıklarda şimdi yaşama serin Rüzgarlı saçını kim öper yarin Yakın şu özümü utanıyorum Hangi yola düşsem çıkmaz ve eğri Yenik düşmüş gülüş dostundan ayrı Bağlayın açmasın çiçekler gayrı Silin gökyüzünü utanıyorum Ölüm düşmüş bağa bayıra dağa Zulüm nasıl sığar bu güzel cağa Vurguni ölmeden kara toprağa Çevirdim yüzümü utanıyorum Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kasım 2001 Uyan UYAN Neden dalgın dalgın bakar gözlerin Yüreğimi ateş sardı yar uyan Bak bahar kapıda bizi bekliyor Erikler çiçeğe durdu yar uyan Garip gönlüm aşka düştü yanıyor Türküler şiirler sana kanıyor Sensiz eller beni deli sanıyor Hergelen bir zincir vurdu yar uyan Dostluğu paylaştık ekmeği aşı Birlikte ısıttık kos koca kışı Hani gözlerinde baharın düşü Kirpiğim yağmura durdu yar uyan Yakındır kuşatır güller bağları Vurguni kardelen sardı dağları Yaşayalım senle güzel çağları Güneş zemheriyi kırdı yar uyan… halk ozanları antolojisinden. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uyan I Uyan I Gündoğumuna nasıl sevdalanırsa bir çocuk. Mısralarını. Öyle düşürür yaşam kavgasına şair. Sabahın sürgün gözlere düştüğü yerde Ayaklanır hapis duygular. Ki Barikatların arkasında direnenler El sallarlar gelen güne Kaç kez çöl rüzgarlarından kaçırdımılık meltemleri. Üşütür diye sevdiklerimi kar yel Sakladım yüreğimin kuytularını sam yelini. Biz değimliydik güler yüzle günleri karşılayan Ayıt yaktığımız gecelere aldırmadan Ey tüm zamanların sancısını içinde saklayan Silkin gayrı ölüm uykularından. Bak meneviş yeşilinden Patlıcan moru ayva sarısına döndü Üzerine doğan al kızıl tan Haydi gayrı uyan Haydı gayrı uyan Haydı gayrı uyan Lan… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uyan III Uyan III Biz ki hiç hak etmedik Bu kadar incinip dökülmeyi Paslanmış yerlerinden hayatın Köleliğim bile esir durmamıştı bu kadar.. Genlerimizde başkaldırı vardı Teknoloji amelesi olmadan. Şimdiyse can telef etmekteyiz Varlık ve yokluk arasında.. Günün yüzüne yayılmış tutsak korkularım Muştusunda alaca karanlığın Düşeriz yollara gün ağarmadan. Zinde sevinçler yüklemek için sabaha. Kömür karası bedenlerde gizli mutluluğun resmi. Oysaki ten kararmış/öfke kocamış Harmanlanır dile gelir/ ter ter yanık ezgiler. Esmer bir sevda geçer içimden Uzun türkülerde kaybolurum. Martılar ağlar limanlar susar Dolu dizgin geçer ellerimden uçarı yaşam. Bezgin akşamların sevdasındayım. Kendinden kaçan insanlar içinUmut deriyorum yıldızlardan. Alkışlayarak kendi infazımı.. Nehirler kanıyorDünyanın uzak yerlerinde. En aymaz zamanındayız tarihin. Barut kokusu yakmış yüreğini dağların Her yer Her yer kan gölü Her yer Ana DoluEvlatları vurulmuş Uyan…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uyan IV Uyan IV Bozkır yalnızlığına kucak açmış umut Işık sızdırmaz labirentlerindeKayboldum sokakların. Soykırımların tanığı tarihsel dokular Ayaklanmış içimdeki suskun çocuk Gülümsüyor öylesine içten. sabırsız Biz susarız da gözlerimiz konuşur dercesine. Yaşama -aşk kadar uzak yüreklerinEllerinden nasıl tutar ölümSoldurur soğutarak düşlerin bedenini. Dişleri sökülmüş yılan gibi sessiz gece Çarparak geçiyor kulaklarımaSessiz tınısı geçmişin Solgun bir tebessüm bırakarak tarihe.. Zorlu yolların dikey yolcusuyum. Sürgün zamanların yorgunu dizler. Uzak ülkelerde çoğalırız yeniden Öfkesi camlarda buğulanır korkunun.. İşte uzattım ellerimi Haydi ne duruyorsunuz tutsanıza Çığlığımı gömdüm seherin ıssızlığına da Ötesi olmayan aydınlıklar getirdim sizlere. Bir demet gül takarken düşlerimde yar saçlarına. İrkildim silah sesleriyleTamda uyanmak üzereyken- Faili meçhulüm. Kadavralarım geleceğe emanet. Barut yanığı gözlerimden baksınlarGeçmişine emekçi yoksul halkımın.. Belki bir çare bulunur emperyalist zulme . Uyan....... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uyan V Uyan V Hani bir kez uyanmıştın İlk kez yürümeye başlamıştın. Hayli yol almıştın emeklemeden. Yıl bin dokuz yüz yetmiş yedi On beşiydi aylardan Haziran Hani bir yumruk gibi perçinlemiştinKara gözleriniSınıf tarihimin orta yerine,deKızıl bir ateş sarmıştıYurdu bir baştan bir başa… Haydi gayrı anımsa yıldız yutan geceleri İdam sehpasına türkü söyler gibibaşları dik çıkanları. Ölüm cesaret bulur ellerindeyırtardı sokakları. Sen sustukçayuvarlanan bir çığ büyümekte- kap kara. Telef oluyor -çocuk yüzlü sevecenliğim. Sen uyudun- ben ateşkeslere hüküm giydim. Nerede bir yaprak kıpırdasa Koşturarak gelir başıma cellatlarım. Şimdi karanlığın bir ışık boyu derinindesin Haydi gayrı kıpraştır kirpiklerini ki Karanlığıma ışık sızsın Sonra başla yumruklamaya Daha Daha Daha çok yumrukla ki Gözlerin güneşe döküksün.. Uyan ey emekçi halkım. Haziranlar Unutulmasın… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uyan ki 15 16 Uyan II Şimdi senin yürümeni bekler(Ayaklanmanı Tarih.) Sen ki çökmüşsün dizlerinin üstüne. Sıkıştırmışsın avuçlarına başını Yürümeni beklerken Unutmuşsun emeklemeyi de. Ne yapsam da sana doğru kanatlandırsam dizeleri. Sana yıldızlar saklıyorum avuçlarımda Ellerime dökülen hasret Zincirleşti bileğimde Felaketim olmuş esmer bakışların. Söyle ey kızıl saçlı sevgili söyle yüreğimde kabaran bu okyanus ne ya bu yakan ateş/ bu sürgün kavga söylesene sevdasına vurulduğum. bu aşk değilse ne. Ya bu kanayan günün ağardığı yerde Yağmalanan tenimdeki sızı bu şehir ne kadar unutturmak istediyse seni ölümüne diledi seni benden içimde ki sevda hangi dalga kıran dayanabilir ki,sana. sokaklarında uçuk gölgelerin volta attığıbir kent düşlemedim hiç. biliyorum sen yoksan ben hiç var olmadım ki. Onurunu yitirenlerin açlığa tecavüz ettiği gecelerden geçerken hırçınlığımı gizledim zemheri ayazına Emek cephesinde bozguna uğradım Uyan.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uyanış Uyanış Ekin başakları misali Savrulur yüreğim. Genç bir kızın saçlarındaÇiçeklenir unut. Avuçlarımda nergis papatya Menekşelerine koklamalı dağların Yapraklarda titreşirken çiğ damlaları Sırım sıklım bir ürperti tenimde Bedenim çığlık çığlığa uyanışında ovaların. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Uyuttu Bizi UYUTTU BİZİ At gözlüğü takıp baktık dünyaya Çerçeveli camlar uyuttu bizi Kimde hıyar görsek tuz alıp koştuk Özleri çiğ hamlar uyuttu bizi Sahip çıkamadık elde oylara Yoksulluk götürdü bizi koylara Kumlu toprak diye daldık saylara Sıcak esen samlar uyuttu bizi Tanımadan seçtik başa vekili Bakanlıkla bozdu soysuz akılı Namlusunda süngü halka şekilli Göremedik zamanlar uyuttu bizi Halk dedikçe derler yolunu kesin Düşünen insanı diyorlar asın Görsel medyasıyla boyalı basın Dost görünen canlar uyuttu bizi Kimseler görmedi büyük lokmayı Özgürlük dedikçe yedik tekmeyi Kendi kanımıza bandık ekmeği Vurgun iyim kanlar uyuttu bizi Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ücretli köle ÜCRETLİ KÖLE Ayın kaçı diye sormayın bana Yetmiş ikinci gün yine maaş yok Geceler uyutmaz dön yana yana Sabaha tadımlık bir tas aşım yok Yoksulu görür mü patronun gözü Tükürsen kızarmaz keçedir yüzü Yıllardır suskunluk kul etti bizi Şimdi ağarmadık tek bir dişim yok İşçiyim pul dahi etmiyor sözüm Bilirim yakarmak değildir çözüm Kanaya kanaya kurudu gözüm Vursalar boynumu damla yaşım yok Ne yapayım ki ben bana edenim Olmadı dünyada nasıl nedenim Toprağa düşecek çıplak bedenim Bir kefen biçimlik kirli bezim yok Hani özgürlüğüm, umudum hani Yüreğim ne yana koyayım seni Gün yorar da gece uyutmaz beni Hayıra yoracak bir tek düşüm yok Vurma dedim soysuz ağrıma vurma Henüz tomurcukta dalımı kırma Vurguni boş yere dövünüp durma Sınıf savaşından başka çözüm yok… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ülkem olur ÜLKEM OLUR Dillerim seni arıyor Özlemimsin Karadeniz Yayılır yürekte yaram Tuz deydikçe Yanar deniz Baksana zincir kolumda Kanar hep senin yolunda Çok canlar verdik uğrunda Sanma bu kan diner deniz Bazen çıldırır coşarsın Coştukça yürek yakarsın Yaş olur gözden akarsın Ülkem olur kanar deniz Yine bir umudum sende Alevlendi hasret tende Bırak kalsın sancın bende Bir gün olur diner deniz Kanasa da dağın özü Alnından öper gökyüzü Vurgun i solsa da benzi Bir gün sana döner deniz.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ünüversite sınavında kızıma/Yarına koşu Kitaplar.la dost olanlar Yaşama dost kalırlar. Ünüversite sınavında kızıma YARINA KOŞU Saat 9:45 Şimdi şu anda Kendi geleceklerine İlk adımı atıyor çocuklarımız Düzenin engelli barikatları Aşılması zor dikenli teller Kimileri aşacak engelleri Kimi düşecek daha ilk adımda Kara duvarların Aydınlık yüzleri düşerken Kiminin gözlerine Kimisi elleri kolları bağlı Nişangahında düzenin Vurulup düşecekler Karanlığın ortasına Şimdi şu anda Kahrolsun şuan yok Yarının basamaklarına Tırmanıyor çocuklarımız Ellerinde bir kalem bir kağıt Tutunacak bir dal aramakta geleceğe Beklemekteyim Tellere takılan kızımın Barikatları aşmasını Ağır hantal bedenim Kollarımı uzatamayacak kadar yorgun Ve ellerim ihanet içinde Kaşımıyor kendi yarasını Saat 10:30 Göğüs kafesime sığmayan Bir yürek depişmekte Sol tarafımda Çıldırdı Zamanın gerisinde gitmenin Utancıyla Başımda haziran güneşi Dumanı titriyor Dudaklarımda ıslanan sigaramın Sam yeli vurmuş yanağıma www.antoloji.com - kültür ve sanat Gözlerim güneş yanığı Çerçevesine tutunmuş bakışlar Camlarına asılı kaldı okulun Yelkovan on birin üstüne düşmek üzere Yüreğimde ağrısı bekleyişin Çocuklar hala ter dökmekte Gelecek için Şimdi şuanda Neresinde acaba kızım Aşılması zor barikatın Yüzünü yitirmiş Sorular kuşatmış zamanı Soğuk terler içinde Çelişkilerle savaşmakta bakışlar Her yanlış adım Tabanlara,da patlayan Serseri bir mayın gibi Zaman Dibi delik bir kovada Suyun kendi kendini Tüketişi misali akıp gidiyor Saat 11:52 Çocuklarımız Suyu tutabildiler mi avuçlarında Yada Kaç damlasını yudumladılar umudun Islandı mı dudaklar gelecek adına Tırnaklarım dişlerimle oynaşıyor Dişlerim dudaklarımı yontmakta Saniyeler yelkovanı kovaladıkça Akrep, ağır hantal adımlarla Devam ediyor yoluna Ağırlaştıkça dizlerim Yavaşça sırtımı verdim toprağa Güneşi emzirmekteyim gözlerime Birazcık gökyüzü Birazcık mavi Ufkumda kül rengi bulutlar Nasılda aranırmış yaz yağmuru Gölgesine sığınacak dal olmayınca Üç saatlik maraton bitmek üzere Kaçıncı saati koşuldu yolun Kaçıncı dakikada düşenler oldu Kopanlar yarıştan www.antoloji.com - kültür ve sanat Sıkışıp kaldı gözlerim Okulun kapılarına Acı duymuyorum ama Güneşin sarı sıcağı Yanaklarımda alevlenen Esen yelden duyuyorum O türküyü hala Ruhi Su söylüyor Vatanı olmayanların Dizelerdeki yurtsuz sürgünlüğü Dudaklarıma asılı kalan Saat 12:35 Aralandı kapılar Gözüktü Yarına koşmaktan yorgun Deniz gözlüm Kamaşan gözlerini yumrukluyor Dizlerinde yurtsuzluk ağrıları Önce uzak dağların Havasını çekti içine Sonra Koşarak geldi yanıma Sarıldım Yüreğimdeki nehirlerin ıssızlığına Alnındaki kader çizgilerini Bastım göksüm,ün üstüne Bütün özlemlerin sarhoşluğuyla Başladık yürümeye Halkımızın ortak türküsünü Paylaşarak...... Söz ibrahim karaca.müzik Grup yorum Bu kente ayrılık düştüğü zaman Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz Alıp,ta başını gitmek istersin Karanlık sokaklar kör sağır dilsiz Kızımı üniversite Sınavında beklerken Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat 16 Haziran Üşümesin ÜŞÜMESSİN Olurda kuşatırsa zulüm Çiekli dalını Avluda gülünü Sevdaya durmuş dilini Vur yüreğine öfkeni Dağlar dökülsün yanaklarından Kankızılı çiçeklensin Ovaların sessizliği Yaşanmamış aşklariçin Bükülmemiş başlariçin Yık duvarını kör bakışların Aydınlık düşsün Geceyi kuşatan yarınlara Ve sen hürriyeti ol Tutsaklığımın Ey aydınlık Dökül ellerime Serpil yüreğimde ki Üşümesin Yoksul çocukların Masum gülüşlerinde UMUT Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Üşümüş yar ÜŞÜMÜŞ YAR Sana gelen yollar özlem Neden ıslak bakışlarım Aşılmaz dağlar kış imiş Üşümüş yar gülüşlerin Gün ağırdı düşte misin Bahar geldi yasta mısın Benim için yasta mısın Üşümüş yar gülüşlerin Araya hasret düşeli Bazen eser seher yeli Senin için oldum deli Üşümüş yar gülüşlerin Saçlarına dolmuş aklar Alazlanmış yar yanaklar Vurgun i ıslak dudaklar Üşümüş yar gülüşlerin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Var olan 1 Çalışmak ne kadar önemli is VAR OLAN Mücadelede o kadar gereklidir A Oral. 1 Fabrikalarda köylerde Sokaklarda alanlarda Emektir var olan En kutsal değerdir emek Düşünceyle birleşirSosyalizm doğar Kim demiş sosyalizm Öldü diye İşte biz ölmedik Ölümler boy verdikçe Yaşarız yüreklerde Sevda sevda Gün gelir apansız bir gecenin Karanlığı çatlatan Şafaklar gibi doğar Düşüncelerim Düşünüyor diye Öldürülüyoruz Ama yılmıyoruz Sosyalizm bir düşüncedir ölmez. Ey ellerini yüreğimde Kanayan yaraya basmış katiller Sizin gücünüz yetmez Öldürmeye sosyalizmi Sömürüden alır gücünü Kolay mı, sömürünün olduğu yerde Sosyalizm ölsün. Yürürüm başım dik boyun eğmem Bir proleterim ben ben kolay ölmem.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Var Olan 2 Var olan 2 Kuşkusuz öldürebilirsiniz beni Ama düşüncelerim Her doğan bebekle Yeniden yeşerecek Ülkemin her bir yerinden Zemheri sonrası kardelen gibi Çatısız gecekondulardan Sömürü çarkı gibi çalışan fabrikalardan Düşer gelirim yollarına özgürlüğün Yaşarım inat olsun diye Bombalar parçalasa da yüreğimi Yaşar düşüncelerim Ülkemin dört bir yanında Ezilen sınıfımda yaşar Gün gelir Kırsaldan Ağa ırgatından Üç çocuklu Ayşe kadından. Kestiğiniz filizler gibi boy verir düşünce .. Sizler ister asın kesin beni Bir nehir gibi akarım Yolumdan dönmem Bir proleterim ben ben kolay ölmem Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Var Olan 3 Var olan 3 Öldürebilirmişsiniz? Selviyi kesseniz dibinden Ölmez yanılmayın sakın Bir selvi kesseniz Binlerce filiz sürer Kökünden söküp atmalısınız Koparmalısınız topraktan. Ama gücünüz yetmez buna Milyonlarca selvi filizlendi Umut umut bu ülkede Bitirmeye çalışırken Selvileri Sizler ey kokuşmuş düzenin Kirli yüzlüleri Sizler tükeneceksiniz.. Kokuşmuş düzeniniz Yıkacak sizleri Baskılar sömürüler Yaşatacak sosyalizmi Yaşama sevdası saracak Tüm benliğimizi İşte o gün doğacağım yeniden Bir proleterim ben Ben kolay ölmem Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Var Olan 4 Var olan 4 Orakta çekiçte ben varım Başakları toplarım orakla Alın terim kokar çekicimin sapı Mengene ağzında İşkencede kalır sevdam Kaynak makinesiyle puntalanmış Yaşama direncim Kolay kopmaz Torna aynasına sıkışmış gözlerim. Tavlanan çelik değil Yüreğimdir ocaklarda Tavlandıkça kızaran Kızardıkça kızıllaşan Meneviş rengi sevdalardayız O gün geldiğinde pul pul dökülür Nasırlı ellerden sevda Aşktan ve sevgiden yana Doğar sosyalizm Güneşim Tanyeri ağartan Kızıllığıyla doğar ilk ışıkla doğacağım yeniden O günü görecektir benden gelen Bir proleterim ben Ben kolay ölmem Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Var Olan 5 Var olan 5 Uçaklarda ben varım Uydularda ben Bastığınız toprakta ben Kara sapanın sapında ben varım Buğdayların başaklarında ben.. Üreten benim Yaratan ben Nasırlı ellerim bilir Lokomotiflerde teker Gemilerde motorum ben Maden ocağında Katledilen emek Tanklarda paletim ben Makinelinin ateş kustuğu tetiğim Potalarda eritilen maden Kolay mı madeni çeliğe dönüştürmek İşlemek boy boy Panzerlerde bağlı cıvatayım ben. Namluda mermiyi patlatan iğneyim Çekilmeye hazır tetiğim ben Bir proleterim ben Ben kolay ölmem. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Var Olan 6 Var olan 6 Yattığınız yatakta ben varım İçtiğiniz çayda ben Mısırda, buğdayda ben varım Zeytinde, şekerde ben Demlendiğiniz rakıda ben varım Sigaranın tütününde ben Varolan benim... Nasırlı ellerde sancı ben Attığınız her adımda ben varım Gecekonduların kuytularında ben Doğuda katledilen yürek benim Sanayide yok sayılan emek ben Köyde ben Şehirde ben İşkencede ben Ölümlerde ben Namlunun ucunda Kurşun benim Polisin önünde hedef ben Bir proleterim ben BEN KOLAY ÖLMEM Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Varlığın Ötesi Varlığın Ötesi Tarih kendi içinde hareketini oluşturuyor Tepesine güneşi asmış dünyanın Işık yolunu göstersin diye insanlığın On iki saatte bir yakmış yüzünü karanlığın. İnsan sessiz anılarla çekilmiş kendi içine Ve aranır olmuş ölümün ötesinde aydınlık Şiirlere vurmuş sevdayıDüşleri tuvale. Ve destanlar yaratmış kendi içinde Kölesi olmuş renklerin- yitirmiş benliğini Yaşlandıkça evren Dayanamamış aptallığına yaşayanın. Kendi kuytularına dönmüşte bakışlarını Kusar gibi savurmuş yüzüne öfkeyi İhanetin ve ihmalkârlığın. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Varlığın sırrına erilmedi ki VARLIĞIN SIRRINA ERİLMEDİ Kİ İlkel Komünalden geldik bu güne Çağların karnı hiç yarılmadı ki Kötülük çözülmez kördüğüm oldu İnsan birliğine varılmadı ki Evvel yurtsuz idik konar göçerdik Kara yel içinde gülü seçerdik Bazen yağmur eker dolu biçerdik Doğayla barışık durulmadı ki Ne kaderdir varlık nede yazgı Düşmedi dillerden sızılı ezgi Haki katı sırra varmadı sezgi Meydana er postu serilmedi ki Ne fark edersarı beyaz ve kara İnsanı hak bilip duralım dara Asırlardır kanar Halklarda yara Sarmaya dotca el verilmedi ki Madem ki biz halkız bu ayrım ne ki Her yerde aynı sömüren yanki Göz yaşının rengi ayrımı sanki Yıllardır kanadı durulmadı ki Bedrettin hak için post’a oturmuş Kötü nefsi bir bir nara yatırmış Barışı sevgiyi bize getirmiş Varlığın sırrına erilmedi ki Derler incinsende incitme canı Boşyere akıtma damarda kanı Değilmi ki Dünya alemin malı Doğruluk yüküyle girilmedi ki Dede Sultan yapmış halka çağrıyı Hoş görü içinde bulmuş doğruyu Meclise koymamış kötü eğriyi Kanayan yaralar sarılmadı ki Hürriyet değilmi menzile varış Savaşmadan olmaz inanki barış Kavgaya girmeden boşa yakarış Tutsaklık zinciri kırılmadı ki Sömürülen İnsan yedi kafayı Üretir süremez bir gün sefayı Eğile büküle çekmiş cefayı Ezenlerle hesap görülmdi ki www.antoloji.com - kültür ve sanat Her şey bozuk kendi içinde başka Can olmaz ise canan gelirmi aşka Koskoca bir ömrü doldurduk teşte İnsan hamuru çiğ karılmadı ki Hoşgörü barışla düştü bir gama Dünya kalmış yanki puşt bir yam yama Kötülük öldükçe dirilmiş amma İyilik bir türlü dirilmedi ki Herzaman koydular işçiyi yaya Üreten kim söyle giden kim aya vurguni sanmayın küstü dünyaya O halkına bir gün darılmadı ki Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Varlık VARLIK Doğa can katar kanıma Atomlarda ara beni. Madde olup gel yanıma Emek verip ekem seni. Ne ruh vardır ne de ruhban, Gerçek olandır yaşayan, Maddedir hakta olmayan, Nesillere serem seni. Nötron olasın ufkumda, Yüz binlere bölsem seni. Yüzlerce yıl sonra gülüm, Milyonlarca görsem seni. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Varmısın VAR MISIN? Nehir gibi akan alın terimizle dolduracağız deryaları. Sonsuz denizler yaratacağız, korsansız denizler. Emek gemisini yürüteceğiz, alın terimizle. Ve sen sevdalı gözlüm, Var mısın? Var mısın benimle uzun bir Deniz yolculuğuna? Sen kaptan ol, ben tayfan. Yelken açalım emek gemisiyle sonsuz deniz yolculuğuna. Birlikte ulaşalım emekçinin varolduğu kara parçalarına. Güneşin kızıl şafaklarıyla dolsun gözlerimiz. Var mısın emek yüzlüm? Çıkar mısın benimle özgürlük türküsüyle dolan kara parçalarına? Seyir notlarımızı paylaşırız seninle martıların kanatlarından Soluruz denizin kokusunu. Yalar iken balıkçı ağları denizin mavi sularını. Ağımıza takılan uskumrudan alırız yosun kokularını. Var mısın? Var mısın emek yüzlüm? Var mısın emek gemisinde yelken açalım? Mavinin sonsuzluğuna. Ve ter dökelim, gelecek için emek gemisinin güvertesinde. Engin sulara karıştıralım İnsan terini, www.antoloji.com - kültür ve sanat ve sonra var mısın? Emek yüzlüm var mısın? suları ayaklandıralım. Gelecek aydınlıkpaylaşılası günler adına…. 1993 haziran Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini Vatan Haini Vay be vay anasını be Vay benim ellerimde serpilip gelişen hayat Vay benim Aydınlık düşlerime Saplanan hançer Vay benim puslu yollarında Düşüp kalktığım yurdum Düşmüşüz iki kollu uçurumun İki sarkık yanına Yüzlerini ayaklar altına almış İnsanlar yürüyor Kendi göğünden uzak uçurumlara Zulmün pençesine düşmüş özgürlüğüm Can telef etmekte Sanayi yollarında Nazım Hikmet Vatan hainliğine devam ediyor hala Bugün Yüzüncü yaşına ayak basıyor Nazım Sakın demeyin ha Ölümden sonra yaş mı sayılır Sayılır lan sayılır Adam gibi yaşayana ölüm mü olur Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini Vatan Haini IV IV Bütün kirlenmelere Kapattıkça kapılarımızı Alıcılarımızdan girdiler Odamızın sıcaklığına. Önce kültürlerimizi yozlaştırdılar Sonra çaldılar duygularımızı. Gün geçtik çe Kendi maymununu yarattı sermaye Haber dediler Pisliklerini döktüler eteklerinden. Kim kiminle yatmış Kimin şeyi kimin neresinde Piç ettiler yaşamı Piç ettiler serpilip gelişen hayatı. Şimdi Medya maymunlarının Salyalı dudaklarından Hortumlananm kanı dökülmekte Emekçi halkımın. İki bacak arasına asılmış sevda. Yoksulluğun-utancı. yarınlarımızınBekareti satılmakta otel odalarında. Şose boylarında aç kadın Doyurabilmek için bebesini Sarkık memelerini okşatmakta Yüzünü yitiren insana Fabrika kapılarında Makina lar dan değersiz Kendi mezarına kazmakta emekçi Kul edilmiş insanlık kula Nazım Hikmet vatan hainliğine Devam ediyor hala Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini III Vatan Haini III Emek işkenceye mahkum Umut dar ağacında Yargısız katledilmekte hayat Bir dolar bir buçuk milyon Efendilikten kurtardık köylüyü Kölesi yaptık yoksulluğun İzavra lar bize ağlıyor şimdi. Şimdi varoşlarda Deli dolu akıyor koyağında sular Başlarını çarpa çarpa taşlara Nazım Hikmet Vatan hainliğine devam ediyor hala. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini V Vatan Haini V Vay be vay anasını be Tükürmeli böyle yaşama Nereden nereye geldik böyle Vay benim Çürümüş damaklarımda Kırılıp dökülen dişlerim Henüz çiğnenmeden çalınmış lokman Vay benim omuzdan düşen kolum Vay benim bir defa bükülüp Bir daha doğrulmayan belim Nereye böyle ayaklarım Niçin susarsın dillerim Neden görmezsin gözlerim Baksana, duysana, görsene Nazım Hikmet vatan hainliğine Devam ediyor hala Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini VIII Vatan Haini VIII Özgür bir dünya düşlerken Hortumlandı damarımda kan. Emek yenik düştü Kasalarını vatan sayanlara Afrikalılar gibi yaşıyoruz da Avrupalaştık diyoruz. Kendi kabuğuna çekilmiş Cevahir yürekliler. Sarhoş ağızlara yenik düşmüş Direniş türkülerim. Barlar pavyonlar Devrimci tüketiyor Kafatasçı üretiyor Salyalı dudaklarda sarhoş naralar. Umut ayaklar altında Emek katlolmakta fabrikalarda Nazım Hikmet vatan hainliğine Devam ediyor hala Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini II Vatan Haini II Onlar. Tek duvaklı gelinin Gerdeğine girer gibi Girdiler toprağın koynuna Hücre hücre sararak yurdu. Ölümsüzlüğe kulaç atarak Aştılar ölüm denizini Onlardan bir çığlık kalır Sokaklarda yansıması dinmeyen Ölümsüzleşirken sevda Ölümsüzleşir isyan Yıllar öncesinin yansıması Çınlıyor kulakları da Amerikanın yarı sömürgesiyiz Diyor Nazım Ustaya hırlaşıyor Kan buğusunda dişlerini ısıtanlar Salyalı dudaklardan Dehşeti dökülmekte yaşamın Çok şükür, çok şükür Ölsem de gam yemem gayri Sonunda kurtulduk yarı sömürgecilikten Şimdi Tam sömürgesiyiz Amerikanın. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini IX Vatan Haini IX Yüz yıllık Bir direniş türküsü Nazım Bazen şiir olur Bazen türkü Bazen kaygısıdır kan içicilerin O şimdi Başı göklerde bir çınar Çalamamışlar güneşini. Rüzgarlara bırakmış şiirlerini Onun türküsü gelir uzaklardan Rüzgarın kanatlarıyla. Dağlar türkü söylüyor Nehirler ağlıyor. Kalemim Pis yüreğine Dalıp dalıp çıkıyor Kahpeliğin ırkçılığın. Ve satılmışlığın. Yüreğimde sevdası Nazım'ın Ellerimde isyanı Yıllanmış bir çınar Başı yıldızlarda. Yüzüncü yaşında Vatan hainliğine devam ediyor Nazım Hikmet RAN hala NAZIMIN YÜZÜNCÜ DOĞUM GÜNÜ OCAK 2002 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini VI Vatan Haini VI Nasırlanmış Çatlak derisinden Kanımı sızdıran ellerim Bırak yazma gayrı Yarına kalsın güzel sözler. Sevdalar aşklar Tutkularım aydınlık özlemim.. Sakın ha Abidin Sakın çizme Mutluluğun resmini Hele bir sürelim maviye yelkenleri Hele bir varalım gelecek o günlere Sakın ha Abidin Bir umudum kalsın yarına Bak gül yanaklı bebesini emziren AnnelerZehir içiriyor bebesineSarı balık yitirdi rengini.. Sakın ha Abidin... Bu kahır öldürsün beni Çizersen Çürütürler mutluluğu Kırılır direncim Gelecek nesle kalsın Mutluluğun resmi Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vatan Haini VII Vatan Haini VII .. Biraz daha bekle be Abidin Hele bir hanımeli açsın Tanyaların çığlıkları açsın balkonlarımızda Güneşe başkaldırsın Utancını kasketin altına saklayanlar Gözden kaçan gerçeğin Dile düşen adıdır isyan. Hasret yangını alevlenenDudaklarımdan Özgürlük türküsü dökülsün hele bir. Hele bir Yürek diretilsin Diş bilensin Yarınsız kalışlara. Kırılsın bilekte zincir Yıkılsın hücreler Sevdam ulaşsın bulutlara. Baksana Abidin Nazım usta Vatan hainliğine Devam ediyor hala Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Veremedim VEREMEDİM Kaç leylim bahar yaşadım Dalında gül deremedim Yar bağında güller derip Yollarına seremedim Sis kuşatmış dört bir yanı Eksilmez dağın dumanı Geldi ayrılık zamanı Bir deste gül veremedim Bir başıma koydun beni Yaban okşar olmuş teni El açıp tanrıdan seni Soram dedim soramadım Sensiz ömrüm geçti boşa Yar hayalin sığmaz düşe Şimdi başım taştan taşa Vuram dedim vuramadım Tatmadan balı inciri Yürekte aşkın hançeri Vurguni paslı zinciri Kıram dedim kıramadım Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vuruldum VURULDUM Seni dağdan taştan sordum Yüreğine bak dediler Özümü kanattım durdum Sular gibi ak dediler Aşılmaz zor yollar çetin Gidem dedim gidemedim Dedim dostadır hasretim Biraz daha çek dediler Arar oldum bende beni Dedim ki ellerin hani Görsün şu gözlerim seni Karanlıktan çık dediler Gün tutuşur gece ağlar Yüreğimde özlem çağlar Geçit vermez sana dağlar Ferhat olda yık dediler Seni vatan seni yurdum Seni aşıklardan sordum Düşe kalka sana vardım Ama evde yok dediler Sen olmazsan dağlar kızı Dinmez şu günlümün yası Yetmez mi bunca göz yaşı Biraz daha dök dediler Oysa ben dağlarda kıştım Baharla bendimden taştım Koyaklara yenik düştüm Bunlar sana hak dediler Diyar diyar sürüldüğüm Dedim uğruna öldüğüm Hani benim özgürlüğüm Sen kendini yak dediler Sen güneşimsin al yüzlüm Sen mevsim sin bahar gözlüm Zulamda tutsak hürlüğüm Sana umut çok dediler Senin için suçlu oldum Hücrede mahpusta kaldım Yargısız infazlar aldım Bir komut diz çök dediler VURULDUM www.antoloji.com - kültür ve sanat Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Vurulur VURULUR Düğümünü tende çözerken kırbaç Şiiri kurşunla tartar cellatlar Dilimde tuzlaşır bal yozlaşan ses Gün tersine döner düşer vurulur Iraklı bebeye ölümler yağar Vurur beşiklerini uçak savar Dilsiz yüzlerinden sökülür duvar Çığlıklar dudaktan taşar vurulur Düşmesin yürekler harlı közlere Dalgın uzaklıklar düşer gözlere Günün ilk ışığı doğmaz yüzlere Umut kaf dağını aşar vurulur Kaç olanak yaşar savaş içinde Yıldızlar vurulmuş kanar saçında Kendimi dinledim onun sesinde Vatan sevdasında koşar vurulur Sınır komşuların duymaz sesini Baksana yitirmiş herkes yüzünü Barut kokuları yakar genzimi İçimde bir çocuk yaşar vurulur Irakta kara yel lodos yönünde Vurgun i dostsuz,ya iyi gününde Tüm Müslümanların gözü önünde Haklılık sel olur coşar vurulur Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yabancı YABANCI Doğduğumuz yere düştü yolumuz. Sıla mı yabancı, ben mi yabancı. Ana yurdumuzda akmıyor suyumuz. Sıla mı yabancı, ben mi yabancı. Kaç yıldır da ayrı kaldım köyümden, Kurumuş da suyum akmaz özümden, Karıncalar bile ırak kalır gözümden, Sıla mı yabancı, ben mi yabancı. Anam babam hiç yüzüme bakmıyor, Gözden ırak gönülden ırak diyor, Yüreğimde yanan köz külleniyor, Sıla mı yabancı, ben mi yabancı. Kulak vermez kimse bir çift sözüme, Dost yabancı görür bakmaz yüzüme, Yaşlar dolar dolar gider gözüme, Sıla mı yabancı, ben mi yabancı. Sıladayım hasret gitmez gözümden, Vurguni boşa mı yandı özünde, Mahrum kaldım dostun bir çift sözünden, Sıla mı yabancı, ben mi yabancı. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yabu içimdeki Yabancı Kim BEDENİMİZDEKİ HÜCRELERİ NASIL TESLİM ALDILAR? BİZ NASIL BU KADAR TEPKİSİZ TOPLUM OLDUK? YÂDA NASIL NEDEN GENLERİMİZLE OYNUYORLAR? Genetikte her gün yeni bir gelişmenin yaşandığı günümüzde bilimin şifre dili çözülerek emperyalizmin hizmetine sunulduğu bilinmektedir. İnsanlığın gelişimi için yürütülen tüm çabalar egemen güçlerin ellerinde tutulduğu için bu gelişimi egemenler yani kapitalist’ler kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır Bedenlerimizde bulunun DNA ve RNA’ları nasıl kontrol altına alıyorlar da bizlerin kendi istedikleri gibi bir toplum olmanızı sağlıyorlar. Yani tepkisiz vurdumduymaz ve sadece kendisi için yaşayan çevresine bakmayı bil unutan bir toplum haline nasıl getirildik? Tabiî ki genlerimizle oynayarak bizleri yaşama sağırlaştırdılar Nuray Pekdemir’in yazdığı GENETİK DEVRİM Adlı Kitabı okumayanların mutlaka okuması gerekir diye düşünüyorum tabi ki hala kendiniz iseniz yani bana ne dey ipte kendinizden kaçmıyorsanız mutlaka okunması gerekli olan bir kitap Şimdi soracaksınız genlerimizle yani DNA’larınızla nasıl oynuyorlar Ülkemizin insanlarından alınan kan örneklerindeki hücreleri inceleyerek DNA’larımızı yanıltacak virüsler üretiyorlar ve bunları bize paranızla satıyorlar, nasıl mı Sokaklarımızın en ücra köşelerine kadar giren İngiliz Firmasının ürettiği DORİTOS Cipsleriyle ve Süper marketlerden mahalle bakkalına kadar ücretsiz Stantlar kurarak ve Stantları bir kereye mahsus ücretsiz Ürünleriyle doldurarak daha sonra damağa bıraktığı tatla kendini arattıran DORİTOSLAR LA rahatlıkla bedenlerimizi kontrol altında tutabilirler ve öylede oluyor Sadece Doritoslarlamı bu işi yapıyorlar hayır mesela coca cola veya Kola Turka gibi bir çok sıvı içeceklerle de DNA’larımızı yanıltarak Asıl üretici olan RNA’YA yanlış bir hücre göndermesi sağlanabilir ve RNA DNA’dan okey alan hücrelerin yararını zararını düşünmeden başlar sürekli yanlış hücreyi üretmeye onun için yazar RNA’ya şapşal demektedir aynı şu anki bize ne derlerse kabullenip yaptığımız gibi. 1980 öncesini düşünüyorum da insanlarda haksızlığa uğradığında haklarına saldırıldığında sosyal güvencesine dokunmaya çalışıldığında bir tepki vardı ve anında öfkelerini alanlara dolduruyorlardı. Şimdi ne oldu da yaşama bu kadar duyarsızlaştık Emekçilerin Alın terinin ürünü olan SSK dağıtılıp yok ediliyor kimsenin sesi çıkmıyor sosyal güvenlik yasası adı altında işçinin tüm sosyal hakları yok edilerek ücretli köleliği getiriliyor yine kimsede ses yok Şimdi yemi çıkan yasayla tüm sosyal güvencesi olanlar artık grip ilacını kendi cebinden ödeyerek alıyor yılbaşından sonra yine tüm sosyal güvencesi olanlar dahil hastanelerdeki Tetkiklerin ücretini artık kendileri ödeyecekler yani tüm tahliller ücretli olacak. Ayrıca emekli maaşıyla açlıktan ölüme terk edilen insanların küçükte olsa ek bir iş yapmasını engellemek için aldığı ücretin üçte birini kesmeyi amaçlayan yasada meclisten sanırım geçmek üzere Yani halklara yapılan bunca baskıya karşı sessiz ve tepkisiz kalışının tek sebebi BİO Katalizimle gerçekleştirilen genetik saldırı gibi gözüküyor yakında kapımıza düşer. BİOFAŞİZİM.Önce ne olur kendimizi kendimiz olarak bir Dinleyelim. Sonra” LÜTFEN ÇOCUKLARIMIZI DORİTOSLARDAN KORUYALIM www.antoloji.com - kültür ve sanat GENETİK DEVRİM Nuray Pekdemir Mutlaka okuyalım kendimiz kalmak için... Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yağmuru sevdim YAĞMURU SEVDİM Sırım sıklım sevdim yağmuru İşten kaytarmak Kırmak için günün belini Ne güzel olurdu Yağmurlu bir havada oturmak dulda' da Hele de çatının serpintisinde Demlenmek çayı Toprak kokusunu yudumlamak Taze çay buğusunda Koklamak burcu burcu dağ çiçeklerini Ben yağmuru Ihlamur çiçeğinde sevdim Üşüten bir gecede Sevdalıyı sarar gibi sırıl sıklam. Nisan 2001 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yağmurun türküsü YAĞMURUN TÜRKÜSÜ Bir hüzün sarmış bulutları Gökyüzünün kaşları çatık Sanki kararmaya yüz tutmuş Güneş Havada bir matem suskunluğu İnceden inceye dökülüyor Bulutların gözyaşı Bir garip duyguyla Titreşiyor bedenim Kondu muzun kuytu bir odasında Yağmurun türküsünü dinliyorum Rüzgarlar fon tutuyor Yağmurun türküsüne Sonra bandolarını Çalıyor gökyüzü Gümbür gümbür Şimşekler Yanar döner ışıldaklar gibi Işıklandırıyor yeryüzünü Ardından yağmurun türküsü başlıyor Yeryüzü ve gökyüzü Arasına sıkıştırılmış Sanki bedenim Anlamsız bir ihtirasın Çelişkisini yaşamaktayım Kendimi aşamamanın Umarsızlığı içinde Yağmurun türküsünü dinliyorum Bir yandan sevdalar Devşirirken yüreğim Bir yandan sımsıcak bir Ürperti sarıyor bedenimi Kondumun kırık dökük çatısından Dökülüyor odamın içine Yağmur taneleri Bazen sıcacık bir özlemin Doyumsuzluğunu yaşıyorum Bazen bir dal gibi Titreşiyor bedenim Bir yandan yağmurun Soğuk damlalarıyla Dolup gidiyor gözlerim Yağmurun türküsünü dinliyorum Yani sırılsıklam www.antoloji.com - kültür ve sanat Yağma pazarında kalmış Haraç mezat yıkık Kondu muzun kuytu bir Odasında Sevdalımı sardığım İlk gece gibi Sırılsıklam sarıyor beni Yağmur taneleri Odamızın camına vuran her damla Sanki ritim veriyor yağmurun sesine Dillerimde bir türkü Tutuşurken alev alev Bedenim sırılsıklam Yağmurun türküsünü Dinliyorum Nisa 1997 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yakar Seni Yakar seni Her rüyaya meyil verme Düşler bir gün yutar seni Düşme yobazın eline Girdap olur çeker seni Yeşeren dalları kırma Çaresiz olanı yerme Güçlüysen güçsüze vurma Bir gün olur yıkar seni Sırrını verme cahile Geç,mesin ömrün ah ile Kalma faydasız vah ile Toprağından söker seni Cahilde söz talan olur Önce hep o gülen olur Elin dili yılan olur Bir gün gelir sokar seni Vurguni her şeyi görme Namert! e sırrını verme Vakitsiz gülleri derme Ateş olur yakar seni halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yakına gel seni sarayım güzel Yakına gel seni sarayım güzel Hicap perdesini kaldır aradan Aç ki cemalini göreyim güzel Gönlümü gönlüne yazmış Yaratan Saklı bakışına ereyim güzel Mekânımız yoktur esen yeldenim Aynı coğrafyadan aynı ildenim Yabancı değilim Keremgil denim Yakına gel seni sarayım güzel Deli gönül bir gün mekân bulur mu? Dedim bir güzele varıp kalır mı? İnsan sevdiğine haran olur mu? Bahçende al gül ol dereyim güzel Vurguni’yem kimse yaşım silmedi Mecnun Leyla diye çölde inledi Binlerce yıldır ki bir gün dinmedi Bin yıllardır kanar yarayım güzel Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yakışmaz YAKIŞMAZ Kavgada yiğit olmalı Kaçmak yakışmaz insana Sevdim deyip sevdiğinden geçmek yakışmaz insana Varmıdır bey benden farkın İnsan değimlidir ırkın Güzeller içinden çirkin Seçmek yakışmaz insana Alıp yoksulun mülkünü Yüklemeyin dert yükünü Başaktaki göğ ekini Biçmek yakışmaz insana Vurgun i sevdayı yazar Olur,mu hiç insan pazar Emekçi ölmeden Pazar Açmak yakışmaz insana Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yalanmı YALANMI Şu dünyaya yalan diyen ey cahil Yiyip te doyduğun ekmek yalan mı Uğruna öldüğün bir güzel için Seni seviyorum demek yalan mı İnkar mı edersin sevdiğin yari Üşütmez mi seni dağların karı Üzümü inciri ayvayı narı Dalından koparıp yemek yalan mı Şöyle bir bak iyi gözle çevreni Boşa mı sayarsın koca evreni İnkara kalk madan düşün sen seni Tenindeki ateş sevmek yalan mı Değil miydi sevdan dağlardan yüce Aşk ateşi ile yandığın gece Sevgisiz varılmaz inan bu güce Doğanın sırrına ermek yalan mı Yalan mı dalında açılan güller Yalan mı dağlardan boşalan seller Yalan mı çiçeğe bezenmiş dallar Gündüzü geceyi görmek yalan mı Diyelim ki yalan bu koca düny Neden tapıyorsun bilmem paraya Birde yalakalık girer araya Dost başına çorap örmek yalan mı Dinle bire cahil sözümü dinle Bilenip te gelme üstüme kinle Gerçek örtülür mü imanla dinle Kapıda it gibi ürmek yalan mı Olmasın diyenler insan kula kul Gözaltında kayıp faili meçhul Vurgun,i açmadan solmakta al gül Yargısız sorgusuz ölmek yalan mı Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Haziran 1996 Yanağına Düşer Koklarım Seni. Yanağına Düşer Koklarım Seni. Sensiz zamanlara yıkılır kollar Her gece us’umda yoklarım seni Yıpratmasın diye şu zalim yıllar Düşlerime koyup saklarım seni. Şu garip gönlümde bir güzel yatar Duyumlar rüzgardan sesini tutar Gözünde bir damla yaş olsam yeter Yanağına düşer koklarım seni. Döşümde bir deli içe sığmaz yar Vurguni’yim gönlüm senden ağmaz yar Bilsem de yolların bana varmaz yar Yine son nefese beklerim seni. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yankiler YANKİLER Ufkun bildik yerlerinden Yavaş yavaş siliniyor renkler Yasak düşlerden sıyrıldıkça kanatılıyor gece. Aykırılığı kuşanmış duruş yağmasında çapulcunun. Yine adlanmakta çağın kana susayanları ilk gülüşlerine bebeklerin. Biz ki kendi coğrafyasında kazıntı tarihine çığ düşen suskunluk. Kaçak seyirlerde yitirdik var oluşları Simdi Afgan ırak derken İran’da mülteci yüreğim. Devşirme sevinçler büyüyor içinde gecenin. Sesime çığ düşen suskunluk. Yırtar kendini kanatır. Zaman üstüme çivilenmiş bir hançer gözlerimde. Boğulmaktayım yanı başında uygarlığın. Sağır tiranlar duymuyor çığlığımı. Sesine soluklanmak düştü direncin. Belki tarihin sildikleriyle yeniden başlayacak. Yine beşiklerini kırmaya hazırlanıyor Misket bombaları, bebeklerin. Ölüm yine adını kazımış beşiğine bebeklerin. Ve çocukların etinde dişlerini bilemeye hazırlanıyor yankiler. Seferberlikleri yatırdım dizlerime Yakındır cesaret filizlenir Korku iflas sofrasında İran sokakların da Tanık olmak istercesine zamana Yalıtılmış duygular çoğaltır sevinçleri Öfkeyi dişe takarak. Yankiler belki gelecekler Ama geldikleri gibi gidemeyecekler. Irak ne ki Vietnam gibi. Geçmişten bildiğim tek şey var Tarihi direnenler yazar. www.antoloji.com - kültür ve sanat Kaçıncı yıkılışı umutların Bu kaçıncı ölümü olacak yankilerin. Söyleyin umut çığırtkanlığı değilse ne İlk baharda toprağın karnını yaran çiçekler Yitirdim tutsak korkuları Uzat ellerini ey güneş. Yaratan ve yaratılan aşkına. Yıkmaya hazırız surlarımızdan Amerikan kabuslarını. Doymayı bilmeyen amerikan ve dünya emperyalistlerini Bir gün hak ettikleri şekilde doyurmak dileklerimle A Oral 16 01 2006. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yaratılış Biz insanlar her zaman her şeyi ister arzularız da hiç düşünmeyiz sonrasının ne olacağını ve yarattığımız değerleri vergi olarak kabulleniriz sonrasını tanrıya havale ederiz bir öğrene bilsek kendi içimize bakmayı o an sorular kalmayacak …. YARATILIŞ Tarih yıkamaz keskin direncini bilgeliğin Bir avuç yürek değişimlerde alevlenen Ve kardelen kızılı deli hoyrat korkular Biz ki mantar gibi biten aşkların öyküsü Ki bizsiz soluklanamaz şafaklar.. Kaçıncı yaratılışın ilk kıvılcımlarıdır bilinmez Özlem yangını gözlerden akıtılan Ter dökülen gecelerden soluk soluğa Devşirme sevinçler yüreğinde gecenin Bebek yüzlü gülüşlere adanan…. Tarumar edilmiş evrenin incinmiş yüzlerinden süzülerek dökülmekte hüzünle tutsak sevdalar kırılıp dökülen kadınlar vardı çocuk harcında insanın. Varlığı varlığımızın öteki adı Yaşamın mayalandığı döl yatağında. Sancılı gecelere yayılır iken gergin sinirler Varlığa kök salmaktadır yeni canlar Rengi silinir yürek çarpıntılı seslerin Tırnak içinde ihanet yücelmesidir değerler Sezgisel dünyalar topluyorum avuçlarımda.. Suluğunu tutmuş iki çift göz açılır dünyaya Umudun sevdanın ve yaşamın rengidir evren Bazen hırpalanıp kırılsa’da tutkuları belleğimizin Ki kırılma noktasıdır varlığın. Sen yinede kulak asma bunlara Umut gayrı kızıla çalar çocuk. Kara yüzlerine kıvılcım düştü dağların Şimdi bütün ağaçla ağırdan mora çalar Nehirler asılı insan yüzlerinde Dökülmeğe hazır gülüşler saklı Ki önümüze katıp kovalamak kaldı sefaleti. Yurtsuzluk ağrıları büyütenler vardır döşlerinde Bil ki gün gelecek onlar Engebeli yollarında düşe kalka yaşamın www.antoloji.com - kültür ve sanat Nasırlı elleriyle çizecekler resmini aydınlığın O gün Dışlanmışlar sokak lambaları gibi uzaktan bakmayacaklar zengin sofralarına bizim çocuklar. 13 aralık 2005 Abdullah Oral Ankara hasta hanesinde sakat bir çocuğun beyin ameliyatımı yaptıra bilmek için yaratmışlığın utanç veren ezikliği ile bir annenin çaresiz çırpınışlarıydı yaşadıklarım. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yaredemezsin YAREDEMEZSİN Sıkma boğazını yaşlı dünyanın Hayat hayli cimri kar edemezsin Boşyere saklama kara gözlerin Sen kendini yoktan var edemezsin Düşürdünya gülüm aşkı dillere Savurdun umudu uzak yerlere Seni benden alan yaban ellere Sen kendini gayrı yar edemezsim Ne kaldı yar söyle günden yarına Çektin yüreğimi gönül darına Ölürüm gülüşüm kalır yarına Güneşi dünyana dar edenessin Vurguniyim dinle güzel sesimi Senden uzakların bırak peşini Yelleme boşuna aşk ateşini Küllenmiş yüreği kor edemessin Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yarına YARINA Varsın fırtınalar döksün yaprağı Kim demiş ki güneş doğmaz yarına Elbet yağmur döller bir gün toprağı Sanmayın ki bahar gelmez yarına. Kapitalist her daim umudu yıkar Zülüm boş meydana kanımı döker Bilirmisin ki sen öfkem kaç çeker Hiçbir soysuz yaren olmaz yarına. Nasırlı ellerin ben sancısıyım Şu emperyalizmin mezarcısıyım Proleterim ya biraz asiyim Sanmayın emekçi gülmez yarına. Esaretim oldu taptığım dinim Biledikçe büyür içimde kinim Elbette yaşanılır olur yarınım Sevda güllerimiz solmaz yarına. Vurguni’yim belki, bir gün gülerim Uzak değil benim gelen günlerim Nasırlı ellerden coşar sellerim Yaşanan acılar kalmaz yarına. Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yarına Gidersin Ama Dün Çıkar Yarına Gidersin Ama Dün Çıkar Tarihin karnını yarıp ta baksan Ölüm çıkar zulüm çıkar kan çıkar Hayasız bir yare gönül verirsen Bedeni terk edip gider can çıkar. Aşk narına düşer gönül pişersin Umudun kalmaz ki bağlar yeşersin İçine kapanıp düşer gidersin Yarına gidersin ama dün çıkar Sofular oturup zikir çekerler Kimi gelir cennet cehennem ister İşte böyle rezil dünyada körler Önüne aşılmaz iki yön çıkar Aşık olmak sevip sevilmek suçtur Kadın şeytan derler uğraşmak güçtür Dört kadın helalmiş yeteri üçtür Akıllı bildiğin aptal bön çıkar. Taşıyınca rüzgar sevda közünü Her insan yakmalı aşkla özünü Ey insan yobazdan çevir yüzünü İçindeki şeytan geri dön çıkar. Vurguni! yem özü öze serelim Gönül bahçesinde güller derelim Yeter ki sevgiye emek verelim Karanlık tutuşur nasıl gün çıkar Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yarına kaç var YARINA KAÇ VAR Ne zaman başımı kaldırsam yukarı Gözlerime güneşi emzirmek için Yağmur içerim ateşinden rüzgarın.. Kötü bir it ulur uzaklardan Çatlar ikiye bölünür gökyüzü Mavisine bulutlar düşer sevda sularımın Toprağıma kan.. Gözlerim süzülür ufka doğru Hafif bir serpinti içime akan Bilirmisin. Gökyüzüdür avuçlarımda ağlayan.. Sevdam nazlı bir gelin misali serin ve yumuşak Esrarlı kaynaktan yağan kar gibi Umut sıcacık nefesinde Soğuk namlunun Vurulur aydınlık düşünceler içinde Düşenlerin o gür sesi Belleğimde çarpışan Bilmem kaç arpa boyu yürüdük Aydınlığa giden yolda Kaç buğday tanesi içtik güneşi ne zaman uzatsam ellerimi Avuçlarımda güneşi tutmak için Hançeri boynumda bilenir celladın Kurşun sekmeden bulur hedefini İki kaşın orta yerinde. Hiç unutmam Tarihin derinliklerinden gelen o sesleri Mansuru Nesimiyi Börklüceyi Torlak kemali Bugün Bedrettin yürekliler Ölüme yatırmışlar sevdalı yürekleri. Acıyı tuz çürüttü zinciri öfke Ay donar dudaklarımda Gözlerime perçinlenir gökyüzü Bir avuç aydınlık Bir damla su berraklığı Gizlerimde saklı kalan Ne zaman kaldırsam ellerimi Aydınlık bir dünya adına www.antoloji.com - kültür ve sanat Düşürür prangalar omuzdan koluma Vurulur saniyeler büyür gelir dakikalar Oturur yanı başıma işkencelerde Sorarsın kendi kendine yarına kaç var …. 2004 uluslar arası hacı Bek taş senliklerinde BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ. YARINA KAÇ VAR Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yaşam YAŞAM Bir avuç sevda Bir damla göz yaşı Ve bir yudum sevgi Kıyımlardan geri kalan Ne gül eskisi kadar güzel Ne bahar eski bahar Sam yeli vurmuş dallara Can suyu kesilmiş köklerin Meyve dönüşümünde dökülmekte çiçekler Yarım sevişmelerden maraz çocuklar doğuyor Oysa yaşam oynaşmak değil mi İçindeki çılgın çocukla Nedense doğum sonrası Savaş çığırt kanlığında bebenin dudakları Mahşer sancılarını yaşar gibi Hırsla sarılır göksüne annesinin İlk çekişte. yanaklarını patlatırcasına doldurur ağzın Yoksa yaşam Yemek içmek tıkınmak mı? Ve sonra koşturmak mı? Yönünü bilmeden. Ne kadar zor şu yaşamı tanımlamak Savaşmak sevişmek ve ölmek hiçbir şey değilmiş tabi ki. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Kanayan dağlar Yaşam Döngüsü yaşam döngüsü sıfır bilincindeyken Bilendi öfkeler taş duvarların ardında Kurşun sesinde seken bıçak düştü Karanlığın tamda göbeğinin üstüne yığılırken üst üst’e gene umudun yaşam gerekleri hayat ın ilk ışıkları sızıyordu labirentlerinden hücrenin kendi benliğin şarkısını söylüyor katışıksız “zor anlarında gelen esini geçmişin” Başladı tarihin içinde-yoklamaya kendini İçinde dürtüsüyle-devam etmenin yoluna tek özne kalsa da zincirini kıracak çevrenin. ki kurulu sorgulanmayan anlardan bir’an o zaman duracak gönül borcuyla geçmişine. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yaşam ve özlem YAŞAM VE ÖZLEM Hayallerimiz var özlemlerin içinde Düşlerimizin enginliğinden doğan Barış gibi Özgürlük gibi Bazen akan bulanık suların Durulmasıdır özlem Doyumsuzluğudur sevdaların İnsanın insanı katletmediği Bir yaşamın düşlemidir özlem İlkbaharda kuruyan dalların Yaprağa dönüşmesi Yeşeren dallardan Bir çiçek düşlemidir özlem Meyveye dönüşen sevda. Taşlarının sekerek geçtiğimiz Bir nehirdir. Kirlenmemiş Berrak sularda Balıkların Sevdayla oynaşmasıdır İnsan kanıyla sulanmamış Bir toprak bellenirken İnsan teriyle sulandığında Katledilmeyen emektir Özlem Yıkılmamış bir umudun Kirlenmemiş bir nehirin Kumsalında Bedenimi kavuran güneşle Çakıl taşlarının sıcaklığıdır Özlem Açlıkla doyurulmuş Bir çocuğun dudaklarında Soluğu kesilmeden önce Şeker yemeyi düşlemesidir Kırlangıçların kanadında savrulan umut Ulaşılamayan barışlar Ve sevdam özgürlüğümdür Özlem Emek kavgasında yiten yoldaşların Sevdalarını yeniden yaşatabilmesidir Kondu kuytularında Bir annenin Soğuktan buruşmuş Memelerinden www.antoloji.com - kültür ve sanat Yavrusunun dudaklarına Verebilmeyi düşlediği Bir damla süttür Özlem Doğacak güneştir özlem Açlığa doymamaktır Özgürce bir yaşamın varolacağı Umut dolu yarınlarımızdır Özlem…. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yaşamadım ben seni Yaşamadım ben seni Karadeniz kara gözlüm Aşamadım ben seni Yiğidim’ya vuruldum Yaşamadım ben seni Bir başına eğlen dur İçin için söylen dur Al başını taşlara vur Yaşamadım ben seni Ne Fatsa koydun ne Ünye Tabuta kazındı künye Göksümde patladı fünye Yaşamadım ben seni Vurguni’yi deniz vurdu Boş yere dolandı yurdu Damarda akan kan durdu Yaşamadım ben seni Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yaşanası Bir Dünya çin Yaşanası bir dünya için Yollarında coşkun ırmaklar akar Yıkarak bendinden taşar sevdanın Yolunda çiçeğe durur ovalar Dağlar dizlerine düşer sevdanın Aşı emekçiye oldukça zehir İnsanı öldürür bu yurtsuz kahır Evvel damla idi şimdiyse nehir Sular ardı sıra koşar sevdanın Boyun eğmez zulme işkencelere Acı dır yoldaşı yar gecelere İsyanlar düştükçe son dizelere Cellat direncine şaşar sevdanın Vurguni’nin dost! a gül kucakları Yamandır dağların yaz sıcakları Ardı sırta yürür kır çiçekleri Sol yanı kızıla keser sevdanın. Sevdasını dağlara yazanlara bin selam olsun 1992 halk ozanları antolojisinden Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yaşanmamış YAŞANMAMIŞ Deniz vurgunu yalnızlıklardayım Sende sürgün kaldı yine duygular Ağrılar damıttı kara geceye Senden uzaklarda mülteci yüreğim. Buğulu gözlerden hüzün çaldığım seni taşıdım usumda sonsuza Yaşanmamış nasıl derim yaşadım anlar var aşkına hasret kaldığım zaten zor saydılar bize yaşamı birde aşk narında yakma yar teni bari dağlarıma gömseler beni şu kaybana şehir yıktı neşemi. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Nisan 2004 Yeni Sevdalar Yeni sevdalar Duyguların yoğunlaştığı yerde Ağıtsız türküler yakılır geceye Kabuk bağlayan yüreklerden Kanatlanır aşkın gülleri Sıcacık öpüşler düşlerken Yaralı bir yalnızlık üşümektedir Sevda yangını dudaklardan Yeni sevdalara. Ah şu kenar semt çocukları Kanatılmış gecelerde kalır Aşktan yana yaşanmamışları. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yeniden Aşk Yeniden Aşk Gecenin labirentlerinden bakıyorum Savunmasız suskun şu koca Kente. Gel gör ki sensiz yaralı mevsimler Yüreğimde yokluğunun deriniziSessiz sedasız kanamakta…. Gözlerimde çiçeklenen bahar Sisli bir sabahı silerken. Yağmur ısmarladım bulutlardan Geldiğinde sırın sıklım sarayım diye belinden. Sonra düşeriz yine çırım çıplak Aştan sarhoş zamanlara Sevda sarhoşluğunda türküleşir Yeniden aşk şiirleri.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yetmedi YETMEDİ Önce ekmeğimize saldırdılar, sonra çorbamıza tükürdüler, Yetmedi… Çocuklarımızı katlettiler birer birer, yetmedi sevdalarımıza taktılar pençelerin, söküp atmak için yüreğimizden, sevdalarımızı Yetmedi can dostum, yine yetmedi. Umutlarımızı diyorum, umutlarımızı can yoldaşım, umutlarımızı kurşunladılar. Yetti mi dersin… Yetmedi, emek yüzlüm Yine yetmedi Şimdi varoşlarda boy veren, fidanlarımızı kırıyorlar, başları göklere ermesin diye. Yetinecekler mi dersin, hayır dostum, hayır can yoldaşım yetinmezler. Öyleyse ne duruyoruz hala? Susarak ödemeyelim haklılığımızın bedelini, göstermeliyiz yılmayacağımızı, gösterelim onlara, öldürülemeyeceğimizi. Her gün alanlarda üçer beşer ölerek, gösterelim sevdamızın direncini. Yürüyelim varoşlardan alanlara, bir nehir gibi coşarak. Alın terimizin sularıyla boğalım, Yetinemeyenleri……. Mayıs 1986 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yıkılır gider YIKILIR GİDER Çorap kaçığına Benziyor yaşam Tutsam bir ucundan sökülür gider Anlatsam bir dile gelse dertlerim İçimden bir Fırat dökülür gider Hele sokaklar bir isyana dursun Yüreklerde öfke dillere vursun Emekçi paslanmış zinciri kırsın Ağrı Nemrut kalmaz yıkılır gider Meyil vermeyelim gayrı yozluğa Yüreklerde güller açsın dostluğa Bir yürüsün dağlar insin düzlüğe Deryalar kendine çekilir gider Vurguni yim kimler tarihi yazan Gün gelirde çıkar oyunu bozan Gör şu emperyalist kokuşmuş düzen Köklerinden nasıl sökülür gider Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yıl 1996 YIL 1996 Caddeler kan gölü. Panzer sesleriyle doluyor alanlar. Haklılıklar dönüşüyorken haksızlığa, Ölüme meydan okuyor, Hücresinde güzel insanlar. Demir parmaklıkların ardında, Oturuyorlar ölüm oruçlarına, Ve haykırıyorlar Sizin gücünüz yetmez! Düşüncelerimize zincir vurmaya. Ne taş duvarlar tutabilir bizleri, Ne dikenli teller, Biz bulutlara saldık sevdamızı, Bir başka sevdadır bu Adı duvara kanla yazılan. Bir başka sevdadır, Ölüm oruçlarıyla haykırılan. Temmuz sıcağında yanar iken Alev alev sokaklar, Onlar açlığa direniyorlar, Onlar susuzluğa direniyorlar, Onlar insan olmanın onuruyla, Sevdalarıyla yıkıyorlar. hücre duvarların Tanrı da çaresiz kalıyor, insanların direnci karşısında. Ve ölümü yeniyor güzel insanlar, Ölüm diyorlar, Ölüm senin adın kalleşlik olsun, Ve çalıyorlar ölümü hücre duvarlarına. Gelecek aydınlık güzel günler adına. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yıldızsız Hilaller Yıldızsız Hilaller Aydın bir gökyüzünün Bekleyişinde idi bebekler Bazen yaşama şiir olan şehirler Kendi bakışlarından korkar yüzlerini değiştirirler Sınıf duvarlarına asılan ferman netliğinde. Yine analar ağlamakta Gecenin damarsız bir vaktinde Yine yıldızlar koparılmakta gökten Güneşten yüzünü saklayanlar Dolaşıp durmaktaydılar Yoksul semt kaldırımlarında Adlarına adlanarak çocuklarımızın Yıldızsız hilaller kuşatmış geceyi Tecavüze uğrayan ülkenin bakireleri Ölü bedenlerini sundular, kana susamış köpeklere. Yoksulluğun kırıldığı yerden Tutuşur direniş türkülerim Gene yollanır yeniden başlangıçlara.. Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yokluğunu Değiştiremiyorum Yokluğunu Değiştiremiyorum Kıyısındayım durgun zamanların Kendi devinimini yaşıyor bendeki, an Her şey değişiyor kendi içinde. Kırılıyor dökülüyor Tükeniyor yaşayan ne varsa. Yani tarihten bana ait her şeyi Bir dip not gibi silip değiştiriyorum da. Bir tek içimdeki- yokluğunu değiştiremiyorum. Şimdi sensizliğe yıkılıyor zaman… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yoksun YOKSUN Yoksun Dumanlıyorum gecenin karanlığını Bekledikçe büyümekte sevdalar Aşk çölde dondururmuş insanı Tırnaklıyorum dişlerimi Kanatıyorum geceyi Kuruyan damaklarımı ıslatmıyor şarap Yoksun Hala nefesinin sıcaklığını duyuyorum Ürperiyor bedenim Sana dökülüyor gözlerim Sen yoksun Sıcaklığın buz tutmuş yanlarımı damıtmakta. Şimdi yüreğim Israrlı bir kalbin hatırladıklarıyla yetiniyor Haydi gel artık Yanıp kül olmadan Tırnaklarınla söküp çıkar Göz bebeklerimden özlemlerini…… Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yol YOL Panzer paletlerine düştüğü günden beri Oyunlarına ateş düştü çocukların Bütün gülüşler toprağa düşüyor gayrı Çiçekleri vurulmuş sokaklarda.. hiç denenmemişe umut var. Seçkisiz mi nereye varacağı anlamının Şahdamarımızda amerikan kabusu Bunalımın bitmesi bekler iken. Duru anlak neye gebe.. hiçbir şey salt kişiye mahsus değil ve böylesine güzelken yinede yaşam yaratılacak elbet öznel yol sevgiyle Düşenlerin bıraktığı yerden.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yolun sonunda YOLUN SONUNDA yaşam döngüsü sıfır bilincindeyken Bilendi öfkeler taş duvarların ardında Kurşun sesinde seken bıçak düştü Karanlığın tamda göbeğinin üstüne yığılırken üst üst’e, gene umudun yaşam gerekleri hayat ın ilk ışıkları sızıyordu labirentlerinden hücrenin kendi benliğin şarkısını söylüyor katışıksız “zor anlarında gelen esini geçmişin” Başladı tarihin içinde yoklamaya kendini İçinde dürtüsüyle devam etmenin yola tek özne kalsa da zincirini kıracak çevrenin ki kurulu sorgulanmayan anlardan bir’an o zaman duracak gönül borcuyla geçmişine. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Mayıs1993 Yoruldum Artık Yoruldum Artık El açıp tanrıya yakarmam gayrı Seni dilemekten yoruldum artık İçinde çağlayan sızılı nehir Sana dökülmekten yoruldum artık Ateşi koynunda saklar geceler Sensiz kör bir düğüm bende acılar Küllerin içinden aşkın köz eler Yana yakılmaktan yoruldum artık Vurgun iyi yuttu bu aşkın çarkı Gayrı hissetmiyor çürüdü doku Hep yönünü şaştı aşkımın oku Yayla çekilmekten yoruldum artık. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yön YÖN İçimde bir yara kanar El varmaz ki sarayım Bu yol nere gider böyle Bilen yok kime sorayım Hayat yolu taşlı tozlu Bazen bencil iki yüzlü Şiir yüklü kara gözlü Yol göster yare varayım Her şey yitirdi kendini Yıktı yoksulluk bendimi Yitirmeden ben kendimi Bu elde nasıl durayım Yaşamadan bir gününü Kesmiş hainler önünü Vurguni yakmış dününü Diyor ki yarim göreyim Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yüreğim neden kanıyor YÜREĞİM NEDEN KANIYOR? Demir talaşları Parçalamış ellerini, Tamirci çırağının. Kandan gözükmüyor, Minicik körpe parmaklar. Ama hiç aldırmıyor yüreğim neden kanıyor? Kan düşmüş ellerine Tamirci çırağının. Çırağın kanayan elleri umurunda değil O kırmaya devam ediyor Direncini parmaklarında ki acının. Daha, daha Yaşın kaç senin çocuk? Nasıl dayanıyor Körpecik yüreğin Onca acılara. On bir yaşındaydı Tamirci çırağı, Aldırmıyor Elindeki kanayan yaraya. yüreğim neden kanıyor? İlkokul üçten mezun Açlığın kuytularına düşmüş. bacaksız, kuru Sıska bir çocuk On bir yaşında. Parmaklarından akan kanla suluyordu bilincini Önce dudaklarıyla yalıyor kanını Kan durmuyor. Sonra gidiyor bir köşeye Sırtını bana dönüp. başlıyor yaralı parmaklarına işemeye Ve yaşadığı hayatın İçine tükürür gibi Tükürüyordu Dudaklarındaki kanı Çaresizliğin içine. Yüreğim neden kanıyor? Bir yandan bağırıyor ustası Gel ulan buraya velet. Topla şu anahtarları sil, temizle Yine bahane buldun Eşek oğlu eşek. Çocuğun gözlerine diktim Gözlerimi. Ne hüzün var yüzünde, Ne de gözyaşı var gözünde. Kaskatı kesilmiş bedeni,de Yüreğine vuruyordu öfke. Yine de aldırmaz bir tavırla Gülüyor, Sanki umarsızlığını Yaşıyor. yaşamın www.antoloji.com - kültür ve sanat Kazanılamayan zamanların sefaletiydi Haklı kavgalardan geride kalan……. Benim yüreğim neden kanıyor? Yaklaştım çocuğa Dedim Suyuna Kim kattı zehrini Ama konuşamadım bile. Konuşsam Ağlayacaktım çocuklar gibi, Ama görüyorum, görüyorum Umutlar fışkırıyor yaşamın içinden, Parmaklardan akan kan gibi. Kızıllaşıyordu gözlerimde hayat, Benim, benim neden Kanıyor yüreğim? Belli ki Gülmeyi unuttuğu gün Unutmuştu Ağlamayı çocuk Yaşama direnci büyütüyor Gözlerimde çocuğu. Çocukluğumu yaşıyorum yeniden gözlerinde Çocuğun. Yüreğim kanıyor……. OSTİM Mayıs1992 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yüreğim neyana koyayım seni YÜREĞİM NE YANA KOYAYIM SENİ Sığmadın içime depreşip durdun Ne yana çevirsem eğemem seni Bazen süt limansın bazen çıldırdın Yüreğim ne yana koyayım seni Irak’ta oturmuş Kapitalist paya Kan ile örüldü zulüm Dünya’ya Koskoca bir tarih düşmüş yağmaya Yüreğim ne yana koyayım seni Kötü bir it ulur ta uzaklardan Katlime çalmakta kiliseler çan Geriye ne kaldı koca bir halktan Yüreğim ne yana koyayım seni İki bin üç yılı kuşattı zulüm Körpe bebelere düşüyor ölüm Çiçeğe durmadan kırılır dalım Yüreğim ne yana koyayım seni Doymaz kan içmeye Emperyalistler İşbirlikçi müslüm, sofu, faşistler Ne kadar dirense azdır milisler Yüreğim ne yana koyayım seni Gördükçe biçare aç çocukları Göğüs kafesimde yırtmışsın zarı Vurguni çözüldü dağların karı Yüreğim ne yana koyayım seni. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yürüyoruz YÜRÜYORUZ Yürüyoruz ağır yorgun adımlarla. karanlık dehlizleri adım adım aşarak. Yürüyoruz sömürüden yana dönen işkence çarkını durdurmak için Yürüyoruz ülkemin karanlık yollarına, söner iken umutlar bir ışık düşüverdi. Feri gitmiş gözlere Yürüyoruz karanlığın ortasında. Seçilmeye yüz tuttu umut, kaldırın sevdanızı ayağa. Ey güzel insanlar, Öfkeniz yüreğinizde kalsın, umutlarınızı ayağa kaldırın. Yürütün, koşturun, kışkırtın, bir his düştü yüreğime, açlığın içinden. Bir umut iştahı doğuyor sanki, Yürüyoruz Karanlıkları yırtıyor ayak seslerimiz. Durmak geri kalmaktır, daha büyük adımlarla yürüyoruz alanlara Katlolmasın diye çocuklarımız Okul kapılarında. Zincirler vurulmasın diye emekçi bileklerimize. Yürüyoruz bir umut ihtirasının ilk ateşi yandı Çürüyor bilekteki kelepçeler, prangaları kırıyor ayaklarım. Yürüyoruz, az kaldı aydınlığa, dallar yaprağa papatyalar çiçeğe duruyor yollarımda Bir nefeslik yol kaldı Haydi biraz daha gayret umut ateşi alevlendi, alevlenecek. Yürüyoruz Tozların arasında seçilmeye başladı. İnsanlar. Görüyorum kırılmış bileklerinden dökülüyor kelepçeler. Aşıyorlar zulmün dehlizini.direnenler. www.antoloji.com - kültür ve sanat Yürüyoruz karanlığı yutan Işıkların altında Çomak sokuyoruz Arı kovanına, böcekler kıpırdıyor, böcekler örümcek ağında. Yürüyoruz sokaklar titreşiyor ayaklarımın altında Yürüyoruz düşe kalka Ağır yorgun adımlarla Yürüyoruz umuda. Maden işçilerimin Ankara yürüyüşüne yazıldı Şubat 1992 Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yüzler dondu YÜZLER DONDU Bir bakın şu kondular,a Süte hasret gözler dondu Nasıl yaşar aç çocuklar Dudağında sözler dondu Sormaz kimse halin nedir Sen çalış Patrona yedir Yeni dünya işte budur Ateş almış Yazlar dondu Solan gül açar mı daha Ölüme biçilmez paha Öfke nasıl kalkmaz şaha Üşümüş aç yüzler dondu İçimden bir nehir taşar Dağlarımda zulüm yaşar Vurulmuş türküler düşer Mızrap deymiş sazlar dondu Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Yüzleşme YÜZLEŞME Kaç gündür yatarım kimsem yok gelsin Dağların rüzgarı eksildi mi ne Gayrı her şey kendi içine döner Özveri hoşgörü asıldı’mı ne Ya ne oldu iyi gün dostları yok Değimliydi sevgi biz insana hak Rüyamıydı her şey bende bir ahmak Yoksa dost sohbeti kesildi mi ne Herkesin geliyor ağası beyi Dostsuz garip gönlüm yıktı neşeyi Kırıp incitmedin ki hiç kimseyi Sevgi pınarları kısıldı mı ne Sustu telefonlar gayrı çalmıyor Kime başım eğsem selam almıyor Bir intizar olsun oda gelmiyor Günahım sevaptan düşüldü mü ne Belleğim düşünme kıvırıyon çok Desene Vurguni sevenin hiç yok Yalnızlık laiğin bunlar sana hak Yoksa bütün yollar aşıldı mı ne Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankara eğitim hasta hanesi 29 12 2005 Zamanın delisi Ala deli derlerdi bir güzel insandı oturduk bahçeye geçmişi yad ediyorduk Hanım sesleniyor bırakın benim deliyi,de gelsin (Aladeli) haydar amca Hanıma cevap veriyor O artık halkın delisi Kendine yar edemezsin. O günün anısına zamanın delisini yazdım Anısı önünde saygıyla eğiliyorum ZAMANIN DELİSİ Ben beni bileli bana yetmiyom Şu yaşlı dünyanın çilesiyim ben Bazen isyanlara Düşer bir yanım Bütün zamanların delisiyim ben Yoksulu dalarsa zenginin iti Ben yanarım çoban ateşi gibi Tortusuz kalmıyor çorbamın dibi Bütün zamanların delisiyim ben Ben istemem hakka hile katmayı Değer bellemişim gönül yapmayı Onursuzluk saydım dostu satmayı Bütün zamanların delisiyim ben Düşerken dalından kan çiçeklerim Toprağı üşütür bak gülüşlerim Geceleri biçer bazen dişlerim Bütün zamanların delisiyim ben Emek işkencede bedenim sürgün Yaratandan vefa görmeyiz bir gün Öfkeyle dişleriz dudağı her gün Bütün zamanların delisiyim ben Bir yandan it ürür kervanlar yürür Barış diyenler hep yargısız ölür Yüreğime isyan ateşi vurur Bütün zaman ların delisiyim ben Zulmün karşısında kör oğlu oldum Dadal oğlu ile kavgaya daldım İnce Memet gibi Dağlar dolandım Bütün zamanların delisiyim ben Bazen Deniz oldum Taylan yoldaşı Bazen Mahir İbo zulüm’e karşı Dağlarıma sığmaz Özgürlük aşkı Bütün zamanların delisiyim ben Zalimin hançeri saplı bedende www.antoloji.com - kültür ve sanat Bıçak cer yan olmuş oynuyor tende Bir umudum kaldı şu gelem günde Bütün zamanların delisiyim ben Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Zamanın Kıyısı Zamanın Kıyısı Ateşi üşüten zamanın kıyısında Düşe kalka gezmekte bir yalnız adam. Durgun akan ırmağın Akışı yanaklarından süzülen. Yaşamın labirentlerinde Yönünü bulmaya çalışırken. Kanını donduran soğuğun Duyumsuyor soluğunu kestiğini ya Yürüyor dinsiz gecelerin üstüne. Yaşanmadan geçen gençlik Törpüleyerek kanatıyor içinde bir yerleri Kan katılaştıkça Kasılıp kalıyor bedeni Sevdasına vurulduğu kentin varoşlarında… Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ziyaret ZİYARET Belleğe yazmamış ki dostlar beni Hatırlayıp gelsin yaram üstüne Kaç gündür sızılı kan tuttu gözler Dost merhem olmaz ki sürem üstüne Uzattım elimi yıldız kayıyor Umut yine uzak dağı ağıyor Çağların üstüne hüzün yağıyor Çaput değil beden saram üstüne Gök asık yüzünü dikmiş başımda Olmaz şeyler saklı durur düşümde Çağırır sonsuzluk beni usumda Bulutsuz uzağa evren üstüne Bilmem ki ne haldir dost ta vaziyet Vurguni arama boşa mazeret Artıya bir dönse günlük ziyaret Dost gelse de canım versem üstüne….. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Ankara eğitim hata hanesi 31 12 2005 Zulüm ZULÜM Zorba dünyası başımı Nere dönsem yoldu gülüm Kanile yuğdu aşımı Can evime daldı gülüm Gözlerimiz kör görmüyor Göcüm yetmez elvarmıyor Zalim hakkımı vermiyor Ekmeğimi çaldı gülüm Dört kıtabın dördü de hak Ondan payımızdır dayak Şu Allahın işine bak İnsanlığı böldü gülüm Avraya postum serdiler Kiliseye dönderdiler Camide fetva verdiler Varlığımı sildi gülüm Rahip Haham Hak der yolum Dinler zehir zıkkım dolum İslamiyet kırık kolum Yeniçinde kaldı gülüm Musa Tevratı düşküne İsa İncili şaşkına Muhammet Kuran aşkına Canazemi kıldı gülüm Vurguni yaralıdı günüm Ekmeğim aşımdır dinim Üreten hak dedim benim Zulüm kat kat geldi gülüm. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat Zulüm yaşamaz Zulüm Haksızlıklara İsyanların Sustuğunda yaşar Yani Yenilgiyi kabullenmekte Hani diyorum İsyanların içinde zulüm yaşamaz İsyanlar öldürür zulmü.. Abdullah Oral www.antoloji.com - kültür ve sanat