Hareketlerin Gücü - 13th AWID International Forum

Transkript

Hareketlerin Gücü - 13th AWID International Forum
2008 Forumunu
Değerlendirirken
11. ULUSLARARASI AWID KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMU
Hareketlerin Gücü
Cape Town, Güney Afrika
Okuduğunuz yayın hakkında
14-17 Kasım 2008 tarihlerinde 144 ülkeden 2000’e yakın kadın hakları
aktivisti Cape Town, Güney Afrika’da Hareketlerin Gücünü tartışmak
üzere bir araya geldi. Elinizdeki derleme 2008 Forumunun yaklaşımı,
etkisi ve kazanımlarının yanı sıra, daha da güçlü, daha da cesur bir 2012
Forumu inşa etmek için nelerin iyileştirilebileceğini incelemektedir.
Derleme, dört günlük forum boyunca yer alan tartışma ve faaliyetlerden
bazılarına ilişkin bir resim sunmaktadır; her gün gerçekleşen genel
oturumlardan yapılmış deşifrasyonlar kadar, yan oturumlar içinde en çok
ilgi görenlerden kimilerine ilişkin alıntı ve raporları da dahil etmektedir.
Ayrıca gerek kişisel tanıklıklar gerek forum üzerine başka düşünce ve yazılar
aldık. Kuşkusuz elimizden geldiğince AWID forumlarının alametifarikası o
muazzam enerji, tutkulu tartışma ve ilkeli dayanışmayı kısmen yakalayan
fotoğraflarla resimleri de koymaya çalıştık. Bu kaynağın forumda ortaya
çıkan büyük fikirlerden bazılarını paylaşmaya, aynı zamanda size yalnız
olmadığınızı, kadın hareketlerinin gücünün dünyanın her tarafında fark
yarattığını hatırlatmaya faydası dokunacağını umarız. Tadını çıkarın.
Sizi İstanbul’daki 2012 Forumunda görmeyi diliyoruz!
İçindekiler Tablosu
Lütfen kitapçığın ilgili bölümünü okumak için aşağıdaki bağlantılara tıklayın
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
1.
2.
3.
4.
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5
Nelerde başarılı olduk? Forumun Kazanımları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .8
Neleri iyileştirebiliriz? Kritik Dersler ve Kavrayışlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .12
İleriye Bakmak: 2012 Forumu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15
Genel Oturumlar
1.
2.
3.
4.
Oturum:
Oturum:
Oturum:
Oturum:
Kadın örgütlenmesi ve dünyayı dönüştürmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .17
Hareketlerimize güç kazandırmak: İçe bakış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .32
Örgütlenmemizin koşulları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .48
Hareketlerin geleceği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .60
Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .68
Forumda Feminist Teknoloji Takası (FTX) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .72
Yan Oturumlar
Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .76
İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek:
Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .80
Savunuculuk olarak Sanat: Dokuzda Bir Kampanyası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .84
Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .85
“Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . .90
Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .96
Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .100
Bir Amaç Uğruna Pop Kültür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .105
Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .109
Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .113
Kadının Güçlenmesi - Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .119
Künye
Editör: Caroline Sin
Transkripsiyonlar: Irma Molina, Kathryn White, Fernanda Yanchapaxi,
Katie MacDonald, Cayley Taylor, Lia Brewer, Jessica Bokhout
Fotoğraflar: Khumo Ntoane ve Briget Ganske
Portreler: Gabrielle Le Roux
Tasarım: Claman Chu
İngilizceden çeviri: Hatice Pınar Şenoğuz Ayrıca Lina Gomez, Sarah Rosenhek, Bailey Duller, Anna Turley,
Sanushka Mudalier, Jessica Bokhout, Cindy Clark ve Lydia Alpizar’a bu yayına yaptıkları çeşitli katkı ve
desteklerinden dolayı teşekkür ederiz.
© 2009 Kalkınmada Kadın Hakları Derneği (AWID)
4
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
AWID 2008 Forum Raporu,
“Hareketlerin Gücü”
1. Giriş
AWID açısından Kadın Hakları ve Kalkınma üzerine büyük
bir uluslararası forum düzenlemesi, misyonumuzun odağında
yer almaktadır ve kadın hakları savunucuları, örgütleri ve
hareketlerinin kadın haklarını daha etkin bir şekilde ilerletmesi
için daha güçlü ve koordineli olarak bu uğraşı vermelerinin,
harekete geçmelerini sağlamanın önemine karşılık
gelmektedir.
AWID’in 2008 Kasım’ındaki 11. Uluslararası Kadın
Hakları ve Kalkınma Forumu’nun konusu olarak
“Hareketlerin Gücü”nün seçilmesi, kolektif güç inşasının
gerek feminist gündemler geliştirmede gerek bu sürecin
kendi başına gerçekleşmeyeceği (gerçekleştirmemiz
gerektiği) bilgisinin kilit önem taşıdığı inancımıza
dayanmaktadır. Çeşitli kadın hareketleri ve kadın
örgütlenmesi dünya çapında kadın hakları ve toplumsal
cinsiyet eşitliğiyle ilişkili kazanımlarda anahtar rol oynadı.
Forumun temasını seçmede bizi yönlendiren analiz, bir
yönüyle (bazı alanlarda sınırlı gelişme gösteren ve kendisini
stratejilerini giderek olumsuzlaşan koşullara adapte etmenin
baskısı altında hisseden) kadın hareketlerinin dünya
üzerinde birçok yer ve bağlamda son birkaç yıldır ‘mevziiyi
koruması’ oldu. Bu durum kadın hakları aktivistlerinin birlikte
nasıl çalıştığımız ve kiminle çalıştığımız üzerine ivedilikle
düşünmesi gerektiğini göstermektedir.
Mesela geçtiğimiz yıllarda yerli kadın hareketlerinin
önemli başarılarını gördük ama ilerlemeleri ana akım
feminist aktivistlerle paylaştıkları alanlarda çoğunlukla ortak
amacın parçası olarak algılanmamaktadır. Şu halde AWID’in
amacı, katılımcıları farklı kadın örgütlenmesi deneyim ve
ifadelerinden oluşan yelpazeye bakmaya ve bunun aracılığıyla
güç birliği geliştirme imkânlarını tanımaya teşvik etmesi için
geniş bir çeşitlilikte aktivisti Forum gündeminin merkezine
taşımaktır. Son on yılda zengin bir yelpazede feminist ve
kadın örgütlenmesi süreci ve hareketi ortaya çıkmış
olmasına rağmen, bize gösterdiklerini tartışmaya ya da
yaratabileceğimiz veyahut da öğrenebileceğimiz başka
süreçler hakkında düşünmeye sınırlı alan kalmıştır.
Bu forumda merceği kararlı bir şekilde içe döndürmeyi
amaçlıyoruz: Kendimize, örgütlerimize, stratejilerimize ve
kolektif güç oluşturmada nasıl yol aldığımıza bakacağız.
Nasıl daha etkin örgütlenip harekete geçebileceğimize
bakmak istedik. Keza kadın örgütlerini giderek hareket
inşasından ‘somut’ ya da kolayca ölçülebilir olarak adlandırılan
çıktı ve hizmetlerin sağlanmasına odaklanan proje yönelimli
yaklaşımlara kaymaya zorlayan baskıya güçlü bir şekilde
karşı koymak istedik. Kadınların toplumsal cinsiyet ayrımcılığı,
diğer sosyal dışlanma ve ezme biçimlerinin kökenini sarsacak
kolektif gücü oluşturma stratejilerine yeniden odaklanacağı
bir alan yaratmak istedik. Bu yaklaşımın taşıdığı riskin
farkındayız: Koşullara bağlı bu kadar zorluk ve terslik
karşısında kendimize odaklanmak pek de gücümüzün
yetmeyeceği bir lüks gibi durabilir. Bununla birlikte tam da
değişen koşullardan ötürü daha adil bir dünyaya doğru
kolektif güç oluşturmanın aracı olarak örgüt ve
hareketlerimizi güçlendirmek için tartışma ve strateji
geliştirmeye alan açılması acil bir görev olmuştur, olmaya
da devam etmektedir.
Forum aşağıdaki altı sonucun elde edilmesi
beklentisiyle tasarlanmıştır:
i
Hareket inşasının ne olduğu, neden önemli olduğu
ve hareket inşa süreçlerini güçlendirmek için ne
yapabileceğimizin daha iyi anlaşılması
ii
Dikkati özellikle çeşitlilik ve içerme konularına vererek
kadın hareketleri içindeki bölünmenin aşılması için
kayda değer adımların atılması
iii
Çeşitli kadın hakları savunucuları arasında ortak bir
siyasal gündemin (yani, belirli bir konu veya kimlikten
daha geniş, iktidar ilişkilerini dönüştürmeyi hedefleyen)
öğeleri üzerine konuşmaları ve düşünceyi geliştirme
iv
Diğer toplumsal hareketlerle geniş stratejik
işbirlikleri geliştirilmesi, özellikle bu hareketler
içinde kadın hakları savunucularıyla bağ kurulması
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
5
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
v
Kadın hareketlerinin kilit tartışma ve stratejilerinde
genç kadınların önemli ölçüde görünür kılıp dahil
edilmesi, böylelikle birden çok kuşağı içeren daha etkili
bir hareket inşasına katkıda bulunulması
vi
Genel olarak kadın örgütleri ve hareketlerinin, bilhassa
Forumun gerçekleştirildiği bölge olan Afrika’da yeniden
canlandırılması
AWID Forum gündemini oluştururken, oturumları ve
genel toplantıların çerçevesini belirlemede bize yardımcı
olması için Uluslararası Planlama Komitemizin 31
üyesinin deneyim ve görüşlerinden beslendi. Onların yol
göstericiliğinde katılımcıların farklı ilgileriyle örtüşecek,
çeşitlilik içeren bir sunumda bulunmayı amaçladık.
Oturum konuları ekonomik ve sosyal haklar, eğitim ve
kültür, sürdürülebilir kalkınma, birden fazla kuşağa
yayılan örgütlenme, bölünmeyi aşma ve güç birliği
geliştirme, taban oluşturma, kurumsal güçlenme, cinsellik
ve üreme hakları, HIV ve AIDS, iletişim ve teknoloji,
kadına yönelik şiddet, çatışma ve çatışma sonrası/barış
inşası konularını kapsıyordu. Bilgiyi üreten kolektif
sürecin parçasını oluşturmada tek tek kadınların hikâye
ve deneyimlerine değerini vererek Forumu feminist bir
alan olarak inşa etmek istedik. Dolayısıyla kimlik, beden
siyaseti ve cinsellik, iktidar ve hareket inşasıyla ilgili
deneyimler hakkında konuşurken ortaya çıkan ve tartışma
eksenlerini belirleyen eleştirel konular olmayı sürdürdü.
AWID, Feminist Hareket ve Örgütler İnşa Etme
stratejik inisiyatifinin önderliğinde ilk defa olarak Forum
tartışmalarının temelini yaratan ana içeriği oluşturdu.
Dünyalarını Değiştirmek – Kadın Hareketlerinin Kavram
ve Pratikleri başlıklı metin, hareketin, özellikle de feminist
bir hareketin ne olduğuna ilişkin tanımlar öneriyor ve
hareket stratejilerinin esas öğelerini analiz ediyordu.
Dünyalarını Değiştirmek Foruma kayıt yaptıran herkese
önceden e-postayla gönderildi ve basılı kopyaları Forum
alanında İngilizce, İspanyolca ve Fransızca dillerinde
hazır bulunduruldu.
Okuduğunuz doküman AWID’in Forum perspektifini
paylaşmaktadır: Kazanım olduğuna inandığımız yönler,
öğrendiklerimiz ve bir sonraki AWID Forumunu planlarken
bu derslerden alabileceklerimiz. İç raporlardan, Forum
sonrasında internet aracılığıyla yapılan değerlendirme
araştırmasının sonuçlarından (591 cevap alındı,
neredeyse %33’lük cevaplama oranına ulaşıldı),
görüşmelerden ve Forum katılımcılarıyla yapılmış
enformel konuşmalardan faydalanıyoruz. Halen
Forumun etkisini daha iyi anlamamızı sağlayacak ‘ertesi
yıl’ değerlendirmesini yürütmekteyiz. Ayrıca yakında
Forumdan kendi projeleri için başlangıç fonu alan 25
kuruluşun raporlarını edinip deneyimlerinden
öğreneceğiz. Forumdaki tartışmaların içeriği hakkında
bilgilenmek isteyenler için 2008 Forumunu
Değerlendirirken (http://www.awid.org/forum08/
adresinden İngilizce metne erişilebilir), genel toplantı
kayıtlarından deşifrasyonlar, katılımın çok olduğu
6
Hareketlerin GÜCÜ
oturumlardan alıntılar, fotoğraflar ve Forumun başlıca
diğer yerlerinden öne çıkan noktaları içermektedir.
Forumun dört ay öncesinde ve Forum sırasında
geçirdiği ciddi hastalık yüzünden katılamayan
yöneticimiz Lydia Alpízar Durán’ın yokluğunda Forumun
yapıldığı koşullar ideal denemezdi. Yine de AWID
çalışanları, yönetim kurulu ve Uluslararası Planlama
Komitesi üyeleri başarılı bir Forum düzenlemek için
birlikte son derece etkili bir şekilde çalıştı.
Forum ve katılımcı deneyimleri hakkında toplanan
bilgileri analiz ettikten sonra AWID Forumunun kadın
örgütlenmesinin çeşitli ifadeleri açısından içerici bir
alan yarattığı, buna ek olarak örgütlerimiz açısından
dosdoğru ele alınması önem taşıyan birçok hassas iç
tartışma (örneğin, STK’laşma, rekabet, kadın hareketleri
içindeki güç dinamikleri) açtığı veya bunları geliştirdiği
açıktır. Keza 2008 AWID Forumu birçok kadın örgütü,
onların iş yaptığı kuruluş ve bağışçı kurumların gündemine
çok kuşaklı bir hareket inşasını yerleştirmeye yardım
eden bir alan olarak akılda kalmıştır. Doğal olarak
cevaplanacak çok soru durmaktadır ama edindiğimiz
geri bildirimler Forumun güç birliği ve beraber çalışma
imkânlarını genişleten faydalı bir katkı sağladığını
doğruluyor.
2.000 farklı insan hakları aktivistini bir araya toplama
fırsatı çok enderdir ve ortadaki iddia Forumun düzenleyici
ve katılımcılar tarafından kaynakların (hem mali hem
insani) iyi bir kullanımına denk düşmesini için uğraşmaya
itecek kadar büyüktür. Değerli amacına iyi hizmet
edebilmesi için Forumu (hem içerik hem yöntem açısından)
güçlendirmeye canla başla devam edeceğiz. 2008
Forumunun tüm katılımcılarına, mali destek sağlayan
bağışçılara ve büyük bir başarıya ulaşmasına katkıda
bulunan herkese içten teşekkürlerimizi ve minnettarlığımızı
sunuyoruz. Gelecek AWID Forumunu hazırlarken bu
deneyimden çıkarılan birçok dersi uygulamayı dört
gözle bekliyoruz, sizi orada görmeyi de!
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
7
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
2. Nelerde başarılı olduk?
Forumun Kazanımları
Forum hareket inşasının ne olduğu, neden
önemli olduğu, hareket inşa süreçlerini
güçlendirmek için ne yapılabileceği konularının
daha geniş kavranmasına katkıda bulundu.
“Kadın hareketlerine ilişkin yeni bilgi ve genişlemiş bakış”,
değerlendirme anketinde cevap verenlerin Forum sizi nasıl
değiştirdi sorusuna cevap verirken (neredeyse %50’sinin)
tanımladıkları yegâne geniş değişim kategorisiydi. Diğer anket
sorularına cevap olarak %93’ü Forumun kadın hareketlerini
güçlendirirken örgütlerinin neyi daha farklı yapabileceğinin
daha çok farkına vardığını belirtti, %90’ı hareket inşasının
önemi ve zorluklarını daha net gördüklerini düşündü. %91’i
sağlam ve yaratıcı bir programla “bu Forumun kendisini faydalı
biçimlerde sorgulattığını” kabul etti. Hareketlerin gücünün daha
da kavranmasını sağlayan olay, Forumun ikinci gününde Güney
Afrika’nın Dokuzda Bir Kampanyası tarafından düzenlenen
kadına yönelik şiddete karşı yürüyüş oldu. Mesela birçok blog
yazarı yürüyüşün katılımcılar açısından hem hareketlerin
gücünü hem bölünmeyi aşmanın, farklı kimlik ve konumlar
arasında birlikte çalışmanın gücünü kamçılamadaki
derin etkisinden bahsetti.
uluslararası kadın hakları forumlarında büyük ölçüde
temsiliyet bulamayan kesimlerden 50 aktiviste seyahat
ödeneği tahsis eden özel bir “hareket inşa fonu” için kaynak
seferber etti. Forumun neredeyse çeyreğini tüm altı kıtadan
genç kadınlar oluşturdu; bir AWID Forumunda Ortadoğu,
Pasifik ve Sahra Altı Afrika’dan en yüksek kadın katılımına
ulaştık. Engelli kadın sayısı, engelli kadınlar tarafından ve
onlar üzerine düzenlenen oturum sayısı şimdiye kadar
erişilen en yüksek rakama ulaştı.
Kayıtlı katılımcılar bölgesel olarak aşağıdaki dağılımı
sergiledi:
Bölge
Sahra Altı Afrika
(274’ü Güney Afrika’dandı)
694
Doğu ve Güneydoğu Asya
97
Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız
Devletler Topluluğu
73
Batı Avrupa
168
Latin Amerika ve Karayipler
160
Asıl mesele, şimdi kendi şehrim ve ülkemde
insanları nasıl harekete geçireceğime dair bazı
fikirlere sahip olmam…*
Ortadoğu
68
Kuzey Afrika
28
Kuzey Amerika (ABD & Kanada)
261
Çalışmalarımızda kullandığımız stratejiler, bunların
hareket inşasına mı katkıda bulunduğu, yoksa
daha elitist mi oldukları konusunda daha eleştirel
bakmamı sağladı.
Pasifik
48
Forum geniş ve çeşitli bir yelpazeden
katılımcıları çekti. AWID’in Forum alanında kadın
hareketlerinin çeşitliğini yansıtmaya çalışma sözünü
dikkate aldığımızda bu önemli bir kazanımdır. İnternet
anketimizi cevaplayanların %82’si AWID Forumuna ilk defa
katıldıklarını belirtti; bu bize AWID alanını aynı eski konferans
müdavimlerinden ziyade bütünüyle yeni bir spektrumdan
aktivistlerin kullandığını anlatıyor. Cevaplayanların %67’si
kendilerini kadın hakları aktivisti/savunucusu olarak
tanımlarken, %11’i “diğer bağımsız kadın hareketiyle”
tanımladı. AWID, 216 oturum düzenleyicisi ve konuşmacısına
seyahat ödeneği sağlayan Erişim Fonumuza ek olarak
Güney Asya
102
Belirtilmemiş
193
Toplam
1892
Forum bana başka yerde kazanamayacağım bir
görüş kazandırdı: Birçok ülke ve değişik toplum
kesimlerini kapsayan çeşitliliğimizin zenginliği ve
kapsamı; tek bir hareket değil, aynı anda
gerçekleşen birden çok hareket olarak, çok ses
ve dilde patriarkiye ve kapitalist sömürüye karşı
koyup stratejiler, bilgi ve deneyimler dağarcığını
harekete geçirdiği görüşü. Dünyanın her yanından
bu kadar çok kız kardeşle konuşmak bana pek
çok açıdan ilham verdi.
* Tüm alıntılar Forumun değerlendirmesine katılanların yorumlarından alınmıştır.
Değerlendirmelerde ad belirtilmediğinden, konuşanın hangi ülkeden olduğu bilgisini veremedik.
8
Katılımcılar
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
Forum, çeşitli kadın hakları savunucuları
arasında ortak bir siyasal gündemin öğeleri
üzerine konuşmaları ve düşünceyi geliştirdi.
Yukarıda ifade edildiği gibi, Forumla ilgili umutlarımızdan biri,
katılımcıların diğer aktivistlerle ortak mücadele hedefi bulması,
farklılıklar arası dayanışma ve işbirliği bağlarını kurabilecek
belli bir ortak bir amaç düzeyine gelmesiydi. Bu büyük ölçüde
geleceğe uzanması gereken uzun vadeli bir çaba olmakla
birlikte, Forumda yeni inisiyatiflerin şekillenmesi ve var
olanların daha fazla ilgiye mazhar olmasıyla ümit vadeden
bazı işaretler gördük. Bir grup Güney Afrikalı kadın ülkenin
siyasal sistemi, partileri ve seçilmiş temsilcilerini izleyip hesap
sorabilecek feminist bir kampanya başlatmak için ortak bir
gündem oluşturmak üzere toplandı. Karşıt bir güç olarak
siyasal bir kadın partisi açma olasılığını araştırmayı da
amaçlamışlardı. Forumun son günü iklim değişikliğinden
yardım gündemlerine, (çoğu katılımcının Forumda önemli bir
eksiklik olduğunu belirttiği) mevcut finans krizi ve ekonomik
durgunluk hakkında feminist perspektiften yazılmış bir
açıklamanın da dahil olduğu geniş bir konu yelpazesinde
bildiri ve kampanya sağanağına tanık olduk. Bu bildiri ve
kampanyalardan bazıları Forum sırasınca oluşmuş yeni
gündemleri ifade etmekle birlikte, diğerleri çok daha önce
geliştirilmiş ama Forumda daha çok açığa çıkıp destek
toplamıştı. Mücadeleleri için dayanışma talep eden kadınlar
(Meksika, Atenco’dan Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne)
deneyimlerini diğer aktivistlerle paylaşma fırsatını kullandılar;
bazılarından bu kadar farklı kadın arasında ortak hedef
bulmanın getirdiği beklenmedik şaşkınlığı işittik.
Tümüyle kadın haklarının konuşulduğu bu
kadar büyük uluslararası bir organizasyona hiç
katılmamıştık. Dünyanın her yerinden bu kadar
çok kadının diğer kadınlar için çalıştığını ve
mücadele ettiğini görmekten çok heyecanlandık,
bu bizim için yeniydi. Kendimizi kadın olarak
güçlendirirsek, daha çok bir araya gelir,
ihtiyaçlarımıza değer verirsek, daha güçlü
katılım gösterdiğimiz toplumsal hareketler
yaratabileceğimizi fark ettik. Şehrimizde
mücadele eden, direnişin birçok anında, toprağını
savunurken ön safta olmak zorunda kalan çok
kadın var ama kendimize ya da birbirimize
değer vermediğimiz, ihtiyaçlarımızı önemli
bulmadığımız zamanlar oluyor. Bu bizi yıpratıp
bölüyor. Bir arada bu kadar çok kadını, kadınlar
arasında böyle bir dayanışmayı görmek, bir araya
gelip beraber mücadele edersek durumumuzu
iyileştirebileceğimizi düşündürdü.
Forum stratejik işbirlikleri geliştirme
sürecine katkıda bulundu. Geniş bir yelpazeden
aktivistleri bir araya getirmemizdeki niyet, kısmen bu dışa
vurum ve alışveriş için başlangıç fırsatından uzun süreli
bazı (karşılıklı zenginleştirici olabilecek ve daha güçlü
hareketleri teşvik edecek) bağlantıların doğacağı umuduydu.
Forumun birçok katılımcıya normalde şahsen bir arada
bulunma fırsatının olmayacağı, başka yerlerden ya da
kesimlerden gelenlerle tanışma şansı sunduğunu biliyoruz.
Aslına bakılırsa anket sonuçlarımız katılımcıların Forumda
farklı türde yeni ilişkiler geliştirdiğini göstermektedir:
Sorulara cevap veren 591 kişinin %92’si (%56 = fazlasıyla
katılıyor, %36 = biraz katılıyor) Forumun “genelde birlikte
çalışma yapmadığı grup veya kesimlerden insanlarla” bağ
kurmasını sağladığını belirtmiştir. Kaldı ki tam olarak aynı
oranda insan, yani %92’si “bu Forumdan yakında temas
kurmayı umduğum yeni müttefiklerle ayrılıyorum” ifadesine
katılmıştır (%59 = fazlasıyla katılıyor, %33 = biraz katılıyor).
Çeşitli oturumlarda katılımcıların kadın örgütleri arasında
daha güçlü ittifak girişimlerini engelleyen iktidar dinamikleriyle
başa çıkmaya çalıştıklarını, bu tür engelleri aşmak için bir
arada bulunmanın yeni kurallarını yaratmayı amaçladıklarını
gördük. Güç birliği oluşturmada çok ilgi görüp katılım
gösterilen kritik bir alan da bağış dünyası ve dönüştürücü
bir hareket inşa çalışmasına desteği arttırıp kısa erimli
projelerle “sihirli değnekler” üzerindeki vurguyu azaltmak için
kadın örgütleriyle bağışçılar arasındaki ilişkiyi tanımlamadaki
sorunlardı. Fon Kuruluşları Forumuna katılım yüksekti. Bu
Forum da gerek hararetli atışmalar gerek gerçek tartışmalar
üretti; konuyla ilişkili diğer kimi oturumlar, bağış politikaları,
bunların hareket temelli yaklaşımları desteklemek için yeniden
nasıl konumlandırılabileceği hakkında canlı tartışmalara
tanık oldu.
Forumda genel toplantı ve oturumların çoğu,
hareket inşasıyla ve hareketlerimizi güçlendirmeye
yardım edecek müttefik ve işbirliklerini nasıl
yaratacağımızla ilgiliydi. Dünyanın değişik
yerlerinden gelen kadınlarla konuşup Forum
katılımcılarının zengin çeşitliliğini gözlemledikçe
[kuruluşumuzun] Doğu Afrika’da çalıştığı birçok
grubun etkin işbirlikleri yapmadığını veya insan
çeşitliliğini her zaman içermeyebildiklerini
düşündüm. Bu yüzden o kadar çok farklı kadını
birlikte çalışırken görmek, Kenya’nın göçer
bölgelerinde yerli kadınları ve örgütleri arasında
işbirliği ve içerici olmayı arttırma fikrini uyandırdı.
AWID Forumu bölgelerinde kadın hareketlerini
birleştirme zorunluluğunu tartışan Güney Afrikalı
kadınların diyalogunu kolaylaştırdı. Diğer ulusal
kadın inisiyatiflerine önem veriyoruz, ülkede
tüm kadın yapılarıyla aktif bir şekilde diyalogu
teşvik edip bugüne kadar yapılmış çalışmaları
temel alacağız.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
9
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
Forum kadın hareketlerinin kilit tartışma ve
stratejilerinde genç kadınları önemli ölçüde
görünür kılıp dahil edilmelerine, böylelikle
birden çok kuşağı içeren daha etkili bir
hareket inşasına katkıda bulundu. Forumda
AWID’in Genç Feminist Aktivizm (GFA) programı genç
kadınların kadın hareketlerine katkılarını öne çıkarmayı,
hareket inşası etrafındaki tartışmanın genç kadınlar, sesleri
ve perspektiflerini içerici olmasını sağlamayı, bunlara ek
olarak kuşaklar arası dayanışma ile hareket inşasında çok
kuşaklı stratejiler üzerine düşünce geliştirmeyi amaçlıyordu.
Her yaştan 45 kadının oluşturduğu ‘GFA Forum Komitesi’
Forumdan önceki birkaç ay birlikte çalışıp sonrasında
Forumda genç kadınların katılımını en iyi hale nasıl
getirileceğine dair strateji belirlemek, birden çok kuşağı
içeren bir diyalogu teşvik etmek ve kuşaklar arası etkileşim,
tartışma ve işbirliğini yüreklendirmek için yüz yüze buluştu.
Forum katılımcılarının kuşaklar arası hareket inşasına
destek işareti olarak taşıdığı pembe eşarplar, ‘çok kuşaklı’
teriminin anlamı, güçlü ve etkili hareketler geliştirmede
rolü, kuşaklar arası dengeli diyalog ve dayanışmanın nasıl
sağlanabileceği üzerine sorgulama ve tartışmaları kışkırtan
güçlü bir görsel ifadeye dönüştü. Genç Kadınların Grup
Toplantısı gibi yaşla sınırlı faaliyetler genç kadınlara kadın
örgütleri ve hareketlerini tartışıp eleştirmelerinde güvenli
alanlar yarattı ve genel toplantı ve oturumlarda genç
kadınların temsilini sağlama stratejimizle birlikte Forumda
genç kadınların çok kuşaklı alanlara aktif katkısında destek
oldu. Genç Feminist Fonu (AWID’in yıl içinde daha önce
genç feministlerle çalışmasından doğan bir fikir), hareket
yaratacak gelecek kuşağı desteklemek için Forumda önemli
miktarda kaynak seferber edecek yeni bir çekiş gücü ve
destek buldu. Forum delegelerinin %22’si 30 yaşın altındaydı.
İnternet anketimize cevap verenlerin %91’i “…genç kadınların
hareket inşasına yönelik tartışmaların geliştirilmesinde
görünür oldukları ve merkezi rol oynadıkları” ifadesine katıldı
veya fazlasıyla katıldı; %95’i Forumun farklı kuşaktan
kadınların perspektifinin hazır bulunduğu ve değer gördüğü
alanı açmada iyi bir iş yaptığına katıldı.
“Pembe” eşarp isteyen kadınlarla … konuştum
(renk başlı başına konuşmayı başlatan unsurdu)
ve böylelikle hikâyelerini benimle paylaştılar… bu
kadınlara (eşarplı olanlara elbette) konuşmak için
yaklaşmasaydım muhtemelen hiç duymayacağım
hikâyeler dinledim. Konuştuğum kadınlar kadın
hareketine aşıklar ve yeni feministleri destekleyip
katılmaları için alan açıyorlar. Hikâyelerinizi
paylaştığınız için teşekkür ederim.
10
Hareketlerin GÜCÜ
[Kuşaklar arası diyalog], hem genç hem yaşlı
kadınların feminist bilgi ürettiği, kuşaklar
arasında geri bildirim, saygı ve kolektif inşanın
olduğu kimlikler arası bir diyalog kurmakla
ilgilidir. Kimliklerin ve arka planların feminizmi
zenginleştirdiğini, …dünyayı … birlikte
dönüştürmek için eşitsizlikleri yenmemiz
gerektiğini kavramaktır.
Forumda Enformasyon ve iletişim
teknolojilerinin kullanımını yaygınlaştırarak
Forumun kapsamını ve etkisini de genişlettik.
AWID çoğu kadın hakları aktivistiyle feminist aktivist ve
hareketlerin çalışmaların iletişim teknolojilerini kullanmadaki
zayıflıklarını görerek Forumun bu boyutunu güçlendirmek
üzere İleri İletişimler Derneği Kadınların Ağ İletişimini
Destek Programı (APC-WNSP) ile ortaklık kurmaktan çok
memnun olmuştu. Forum öncesi Feminist Teknoloji Takası
(FTX) 100’ün üzerinde kadın katılımcının işitsel ve görsel
araçları, sosyal ağ ilişkileri kurmayı, dijital hikâye anlatıcılığı
ve daha fazlasını öğrendikleri bir fırsat oldu. Forum boyunca
FTX Merkezinde Forumdan bilgi ve deneyimlerini çeşitli
dillerde paylaşan, içerik yaratan aktif bir topluluk vardı. Buna
ek olarak Forumun genel toplantılarına ilişkin mültimedya
dosyalarının aynı zamanda internetten yayını, Feminist
International Radio Endeavour’un günlük FIREPLACE
yayınları (internetten canlı yayın) ve katılımcıların e-posta
iletişimlerinin sağlanması, fiziksel olarak hazır bulunamayacak
geniş bir yelpazeden kadın, örgüt ve hareketi Foruma
erişebilir kılmaya yardımcı oldu. Salt enformasyon ve
iletişim teknolojilerinin kullanımından öte FTX katılımcıları
ve FTX Merkezi Forum katılımcılarını (ve düzenleyicilerini)
iletişim hakları ve teknolojiye feminist yaklaşımlar hakkında
daha fazla düşünmeye itti. Aslında Forumdan sonra verilen
25 başlangıç fonunun 4’ü FTX’le ilişkili konulara ayrılmıştı.
Kadınların kendi kablosuz ağlarını kurmaları için
güçlendirilemeyeceğini kim söylemiş? Kadınların
peşmelba yapmak için kullandıkları bir şeftali
konservesi kutusunun yayına hazır bir antene
dönüştürülebileceğini kim bilebilirdi?
Dijital hikâyemi AWID Forumunun ana
toplantısında gösterilirken izlemek hoş bir
sürprizdi. O zaman dijital hikâye anlatıcılığının
izleyicilere (marjinalleşmiş bir topluluğun bireyi
ve bir Hareket olarak) ne bildiğimiz, kim
olduğumuzu ve neye inandığımızı anlatmada
kullanılabilecek etkili ve güçlü bir araç
olduğunu anladım.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
Katılımcılar Forumdan tazelenmiş bir bağlılık,
enerji ve motivasyon duygusuyla ayrıldılar.
Yüksek stres ve yorgunluk seviyesinin kadın hareketlerine
muazzam ölçüde olumsuz etkide bulunduğunu biliyoruz.
Forumun az da olsa katılımcıların uzun yolculuklarında
onlara enerji verip ayakta tutan şeyle yeniden bağ kurmasına
yardım edebilmesini umuyoruz. Foruma ilişkin internet
blogları ve anket sonuçlarının yanı sıra, içten övgüler ve
kulak misafiri olunan konuşmalar bizi şüphede bırakmıyor;
değerlendirme anketini cevaplayanların %96’sı “Forumun
ilham ve güç verdiğine” katıldı. Bu Forumda sunulan sanatsal
ve kültürel etkinliklerle bedensel hareket içeren geniş bir
etkinlik yelpazesi hem katılımcıları canlandırmayı hem de
analiz ve strateji geliştirmemizde ‘akıl alanından’ kaçmanın
gücünü hatırlatmayı amaçlıyordu. Benzer bir şekilde çeşitli
oturumlar kadın hareketlerinin sürdürülebilirliği için gerekli
kendine özen konularını ele alıp meşrulaştırmaya çabaladı.
Kadın hareketinde görece yeniyim, bunca enerjiyi
görüp bu kadar çok güçlü ve kendini adamış
kadınla tanışmak benim için heyecan verici bir
deneyimdi. Gerçekten de ‘kolektifteki güce’ …
tanık oldum. Bu deneyimin uzun bir süre bende
devam edeceğine, beni insan hakları ve kadın
hakları hareketinde daha aktif olmaya teşvik
edeceğine eminim.
Bu forumun bir kadına burasının insanı acıtan,
etkileyen, gözlemekten alıkoyan herhangi bir
konuyu gündeme getirebileceği bir yer olduğu
duygusunu verdiğine inanıyorum. Kadınlar ve
özgürlük enerjisi muazzamdı… Kızlarım bu
alanda çalışsın çalışmasın AWID forumlarından
birine katılmaları gerektiğine karar verdim.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
11
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
3. Neleri iyileştirebiliriz?
Kritik Dersler ve Kavrayışlar
AWID her Forumda hem değerlendirme ve katılımcılardan
gelen geri bildirimlerden, başlıca partnerlerle konuşma ve
görüşmelerden hem de forum çalışanlarının yansıttıklarından
çok şey öğrenmektedir. Bazı eleştirileri doğrudan ele
alabiliyoruz, bununla birlikte diğerleri bu tür bir organizasyonu
düzenlemede her zaman olan, dengelenmesi zor durumları
yansıtıyor.
Yerel kadın örgütleriyle ilişkiye geçme: AWID
Foruma hazırlanırken organizasyon hakkında bilgi paylaşmak
ve yerel kadın hakları gündeminin geliştirilmesinde Forumu
kullanım yollarını araştırmak için yerel kadın örgütlerine
ulaşmaktadır. AWID Uluslararası Planlama Komitesinde ‘ev
sahibi’ ülkeden bazı aktivistlerin bulunmasını sağlar. Forum
programına yerel grupların düzenlediği çok sayıda oturum
dahil ederiz ve normalde yerel kadın gruplarının
temsilcilerinden 100 kadarına ücretsiz kayıt sağlarız (Cape
Town Forumunda bu sayı 200’e katlamıştı). Buna ek olarak
mümkün oldukça yerel kadın hareketleri mücadelesinin
parçası olan kadın hakları konularında görünürlüğü arttırmak
için yerel basın veya kamuyu hedefleyen organizasyonları
koordine etmeye çalışmaktayız. Cape Town’daki
deneyimimizin ardından (burada oturum seçimlerine ilişkin
sürecin şeffaf olmadığı ve kayıt ücretlerinin çok yüksek
olduğunu düşünen bazı aktivist ve örgütler Foruma karşı
harekete geçtiler) bu genişlikteki bir organizasyonda
AWID’in özellikle gereksiz gerilimler yaratabilecek yanlış
iletişim ve bilgilendirme biçimlerinin önüne geçmek daha
ilerisi düşünen bir şekilde insanlara ulaşmaya çalışmasını
gerektirdiğini gördük. Bunun anlamı, daha oluşabilecek
sorunları dikkate alan yerel elçilerin kadın hareketleriyle
yerel iletişim çabalarına daha fazla yoğunlaşmanın yanı
sıra, ev sahibi ülkede konuyla ilgili bir dizi aktörle düzenli
açık etkileşimdir. Yerel katılımlara büyücek bir ölçüde ücretsiz
kaydı mümkün kılmaya ek olarak, Forum programında
(Forumu bölge veya ülke odaklı değil, uluslararası bir
organizasyon olarak korumaya devam etmekle birlikte)
ev sahibi örgütlerin rolü ve görünürlüğüne ilişkin
yaklaşımımızı gözden geçirmeyi sürdüreceğiz.
derece özel bir siyasal uğrakta bu kadar çeşitlilik içeren bir
alanı stratejik olarak kullanmada önemli bir zaaf ve
kaçırılmış bir fırsat (mesela ortak eylem başlatılması veya
konuyla ilişkili ortak açıklamalara daha fazla görünürlük
kazandırmak) olarak algıladı. Geç bir tarihte Forum
programında büyük değişiklikler yapma kapasitemizin
kısıtlı olmasına rağmen, AWID bu deneyimden bu tür
koşullarla bağlı değişiklikler ve bunların kadın hakları
örgütlenmesine etkilerine duyarlı olup onları anlamlı bir
şekilde içerebilecek, beklenmedik durumları gözeten bir
planlama sürdürmenin önemini öğrendi.
Açıklık ve Güvenlik: Forum kaydı açık bir süreçtir;
geçmiş forumlarda karşılanabilecek sayıdan daha fazla
kayıt yaptırmak isteyen insanın olduğu bir durumla
Koşullardaki Değişikliklere Duyarlılık: Finans
krizi 2008 Forumundan 6 hafta önce patlak verdi. Krizin ve
olası sonuçlarının genel toplantılara (özellikle dış koşullarla
ilgili toplantıya) ve bazı oturumlara sızmasını bekliyorduk
ama konuşmacılardan bilhassa kriz hakkında konuşmalarını
talep etmedik (veya bunu yapabilecek yeni konuşmacılar
aramadık). Bazı katılımcılardan krizin yeterince tanındığı
ve tartışıldığını düşündüklerini duymakla birlikte, çoğunluk,
kriz hakkında daha fazla tartışılmamış olmasını, son
12
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
karşılaşmamıştık. 2008 Forumunda hem kapasitemizi
aştığımız için ilgilenen katılımcıları geri çevirmek zorunda
kaldığımız hem de forumdaki katılımcılardan bazılarının
özellikle LGBTQ (lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel,
kuir) hakları üzerine oturumlarda ‘nefret’ konuşmaları
yaparak temel feminist, çeşitlilik ve eşitliğe saygı ilkelerini
benimsemediklerini gördüğümüz bir pozisyondaydık. Keza
hazır bulunan bazı erkeklerin katılımı niteliksel olarak
özellikle cinsellik hakkındaki oturumlarda tehdit edici
algılandı. Bu gelişmeler, gerek AWID Forumunun ‘açık’ bir
alan olduğu ölçüde ne kadar “güvenli” bir alan olabildiği
gerek Forum katılımcılarının eleyip eleyemeyeceğimiz ya
da nasıl eleyebileceğimiz konusunda önemli soruları ortaya
attı. Bu deneyimden anlaşılan şey, forumu böyle içerici ve
çeşitli bir alan kılarken AWID olarak hepimizi zenginleştirecek
ve katılımcıların orada bulunan herkesin bütünlüğünü
koruduğu bir alan yaratmaya yardım edecek şekilde çeşitliliği
idare etmek için daha iyi hazırlanmamız gerektiğidir. Gelecek
AWID Forumlarında bu sıkıntıları ele nasıl alacağımıza dair
Uluslararası Planlama Komitesi ve diğer başlıca aktörlerle
strateji geliştiriyor olacağız.
Katılımcılar arasında derinlemesine tartışma,
strateji geliştirme ve gerçek etkileşim için
daha fazla fırsat: Katılımcılar sürekli olarak çeşitli
Forum alanlarında daha derin ilişki kurmanın fırsatlarını
araştırmıştır; AWID ses ve deneyim çeşitliliğiyle daha
derinlemesine analize zaman verme arasında dengelemede
zorlukla karşılaşmıştır. Bazı katılımcıların genel toplantılarda
daha derinlemesine konuşulması (daha az konuşmacı
olması) yönünde istek belirttiğini duyduk. Ayrıca Forum
sırasında kararlaştırılan oturumların bazılarının sınırlı
etkileşime yer vererek ‘konuşan beyinler’ olmaktan öteye
gitmemesi veya oturumlara ayrılan sınırlı zamanın yalnızca
bilgi paylaşımına yetecek zaman verip analizi derinleştirmek
ya da sondaj yapıp olası stratejileri araştırmaya fırsat
tanımamasından duyulan hayal kırıklığından haberdar olduk.
Bizi herkesin farkında olduğu güçlük ya da problemleri
tekrar özetlemek yerine ‘sebeplerine’, analizine gidip yeni
fikirleri ateşleyebilecek sorular sormaya iten geri bildirimler
de vardı. Katılımcıların geniş çeşitliliği, Forumda ele alınan
konularla değişik düzeylerde haşır neşir olmaları ve
deneyimleri de derinlemesine tartışma ve strateji geliştirmeyi
karmaşıklaştırabilmektedir; bazıları kendileri için tamamen
yeni bir şeyi, mesela farklı bölgelerden veya farklı konularda
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
13
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
çalışan kadınların örgütlenme deneyimlerini öğrenmek
istediği için gelirken, diğerleri alanı konuşmaları genişletmek
veya yıllardır boğuştukları konularla ilgili daha fazla
derinlemesine düşünüp tartışmak için kullanmak ister. 2008
Forumunda oturum düzenleyicileri daha fazla eşlik etmeye,
geçmiş deneyimlerden metodolojik öneri ve ipuçları
sağlamaya çalıştık. Gelecek AWID Forumlarında hem
derinlik ve etkileşim hem de strateji geliştirme konusunda
daha fazla fırsat sağlayabileceğini umduğumuz başka
formatları araştıracağız.
Katılımcıların yanı sıra konuşmacılarda da
daha fazla çeşitlilik: Forum gibi bir organizasyonda
temsil siyaseti şiddetle kendini hissettirir, katılımcılardan belli
bir sesin gündemde yeterince yer almadığını hissettiklerini
duyarız. AWID genel toplantı ve oturumlarda ne kadar sınırlı
kontrolü olursa olsun bunlardaki konuşmacı çeşitliliğini
sağlamaya çalışmaktadır, konuşmacı çeşitliliği konusunda
da yer ve zaman kısıtlamasıyla karşı karşıyayız. 2008
forumuyla normalde uluslararası bir feminist organizasyona
katılmayacak, ama “hareketlerin gücü”ne ilişkin diyaloga
çokça katkı koyabilecek başka toplumsal hareketler ve
taban örgütlerinden daha fazla kadını katılımcı olarak
çekebilmeyi umduk. Pratik bize bu tür ilişkilerin çoğunlukla
hassas olmasından ötürü bu katılımı sağlamanın yoğun
zaman istediğini gösterdi. Sonuç olarak başka toplumsal
hareketlerden aktörlerin katılımı umulandan az oldu. Gelecek
forumumuzda planlamada hesaba katacağımız bir ders bu.
Temsildeki çeşitlilik problemi, (ister mali sıkıntılarla,
nitelikli çeviriyle ister başka boyutlarıyla ilişkili olsun)
erişilebilirlik problemiyle bağlantılıdır. Foruma kayıt
masrafının (toplam Forum masrafının yalnızca bir kısmını
kapsıyor olmakla birlikte) önemli ve bazı gruplar açısından
engelleyici olduğunu anlıyoruz. Değişken ücret skalasının
veya daha düşük bir taban kayıt ücretinin artılarını eksilerini
çokça tartıştık ve gelecek Forumda bu sorulara geri
döneceğiz. Aynı zamanda bize indirimli ücret talebinde
bulunan gruplara karşı da çok esnek olduk. İngilizceArapça-Fransızca-İspanyolca (genel toplantılar ve seçilen
oturumlar için) profesyonel çeviri sağlanmakla birlikte,
çeviri kalitesi, tüm oturumlarda çeviri olmamasından ötürü
hayal kırıklığı gibi meseleler kulağımıza geldi; Arapça,
Fransızca ve İspanyolca konuşan delegeleri bu kısıtlılıklar
engellemiş oldu. Keza işaret dili ve Braille alfabesinde
başlıca materyallerin sağlanmasıyla erişilebilirliği arttırma
talepleri aldık. Foruma erişilebilirliği arttırmanın önemli mali
sonuçlar getireceğini bilmekle birlikte bu imkânları araştırmayı
sürdüreceğiz. Son olarak Forum katılımcılarından bazıları,
Forumu ‘yeni gelenlerin’ ilişki kurma ve rahat hissetmekte
zorlanacağı bir alan olarak algıladıklarını iletti. Bu da tekrar
bahis konusu olan noktalardan biridir; Forumun oryantasyon
programını genişletmekle birlikte alanla daha fazla
bütünleşmenin başka imkânlarını araştırmaya devam
edeceğiz.
14
Hareketlerin GÜCÜ
Forum programının genişliği ve dengesi:
Forum katılımcılarından devamlı olarak Forum programında
çok fazla şey (çok sayıda farklı tercih ve paralel etkinlik)
olduğunu duyduk. Ne var ki gündeme almak için birkaç
oturum seçmeye sıra geldiğinde AWID üye ve partnerlerden
gündemde yer alabilmek için yoğun baskısıyla karşılaştı.
Başlangıçta 2008 Forumu için sadece100 oturum
hedeflemiştik, fakat öyle güçlü şikayetler aldık ki zaman ve
mekân kullanımını maksimize edip 170’in üzerine çıkardık.
2.000’e yakın katılımcı ve sınırlı alanda çeşitli etkinliklerin
düzenlenmesi aynı zamanda AWID’in ‘herkes için bir şey
vardır’ düsturunu güvenceye almakta kullandığı stratejidir.
Öte yandan, gündemde yapılandırılmamış alanların faydasını
araştırmanın yanı sıra daha yaratıcı kültürel etkinlikleri
forum programının parçası kılmaya dönük yoğun ilgiyi de
göz önüne alacağız.
Oturumların içeriği AWID’e gelen önerilerle
belirlenmektedir. Uygun bir konu çeşitliliğini kapsayan
oturum önerileri seçerek oturumlara yansımayan hayati bir
konu gördüğümüzde özel ‘boşluk doldurucu’ oturumlar
düzenlemeye çalışmamıza karşın, programın bu şekilde
ortaya çıkması yüksek nitelikli öneriler ve forumun öneri
çağrısında belirlenen kapsamı tutturan konu çeşitliliği
içinde seçim yapmanın zorluğunu yansıtmaktadır. 2008
Forumunda belirlenen özel bir zayıflık da kalkınma, iktisat
ve ticaret konularıyla ilgili (salt mali ve ekonomik kriz
perspektifinden değil, bu konularda kadın örgütlenmesinin
hayati rolünü, hayatı idame ve hareket inşa stratejileri
arasındaki bağları gören bir bakış açısı) sınırlı oturum
(ve panel konuşmacısı) olmasıydı. Forum programı bir
anlamda AWID ve Forumla en aktif ilişki kuran kadın
hareketleri kesimlerini yansıtıyordu. Bu bize önemli çaba
gösterip Forumda kendine yer bulabilmesini sağlamak için
ekonomik adalete ilişkin faaliyet gösteren daha fazla kuruluşa
ulaşmamız gerektiğini gösteriyor.
Daha etkili çok kuşaklı düşünme ve ilişki
kurma: Forumda genç kadınların görünürlüğü ve katılımı
büyük ölçüde önemli bir başarı olarak kaydedildi, fakat bu
durum hareketlerimizdeki başka kuşak (örneğin, eski kuşak)
kadınların ihtiyacına cevap veren destek mekanizmalarının
eksikliğini de vurguladı. Genç kadın aktivistlerin yaşadığı
dışlanma ve yalıtılmışlığı aşma savunusunun diğer kuşaktan
kadınları dışlanmış ya da değer görmüyor duygusuyla
bıraktığı süreğen bir gerilim ortaya çıktı. Bu gerilimin
farklı birer kimlik olarak kuşaklar üzerinde inşa edilecek
stratejilerde doğrudan doğruya ele alınması gerekiyor. Çok
kuşaklı bir hareket inşası mesajı heyecanla karşılansa da,
hâlâ retoriğin ötesine geçip bunun pratiğe nasıl geçirileceği
hakkında daha fazla tartışmayı teşvik ihtiyacı olduğu
açıktır. ‘Pembe eşarpların’ popülaritesi, bize benimsemesi
kolay bir destek işaretinden kuşaklar arası etkili çalışma
yürütmenin zorluklarını daha ciddi ele almaya nasıl
geçileceğini düşünmeye sevk etti.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
4. İleriye Bakmak:
2012 Forumu
AWID gelecek uluslararası Forumu mevcut finans krizi ve
ekonomik durgunluğun önünü açtığı adil, sürdürülebilir kalkınma
için feminist alternatiflerin arayışına katkı sunmaya ayıracak.
Neoliberal ekonomik modelin kendi ağırlığıyla çöktüğü ve
dünyanın alternatif arayışında olduğu açıktır. Ne yazık ki
geçmiş deneyimler böyle zamanlarda alternatiflerin iki biçim
aldığını gösteriyor: Hafif revize edilmiş ama mevcut iktidar
dinamiklerini temelden sorgulamadan geçmiş formüllere dönüş
veya kadınların ekonomik hayata ve toplumlarının refahına
bakış açıları, rolleri ve katkılarını tamamen göz ardı eden
cüretkâr yeni tasarımlar. Feministler olarak bu uğraktan
faydalanıp hakikaten feminist alternatifler önerebilir miyiz?
Hükümet, çok taraflı kuruluş ve toplumlara, insanların, bilhassa
kadınların gerçekten önem taşıdığı yeni bir ekonomi yaratmasına
destek verebilir miyiz? Feministler her yerde (aktivistler,
iktisatçılar, araştırmacılar) dünyanın ekonomik geleceğini
şekillendirmeye önemli ölçüde katkıda bulunabilecekleri eşsiz
bir fırsata sahipler.
2008 Forumu sırasında yaratılan zengin deneyim, bilgi ve
dersler AWID’in gelecek forumuna cesur ve heyecan verici
(Forumu bir organizasyondan ibaret ele almayıp, geniş bir
süreç olarak konumlandıran) bir vizyonu kamçıladı. 2012
Forumu, siyasal içeriği daha güçlü ve esaslı kılmaya yardım
edeceğini umduğumuz gözden geçirilmiş bir yapı ve formata
sahip olacak ama bununla birlikte alanın çeşitli ve içerici
yapısını genişletmeyi sürdürecek. Önemli bir farklılığı,
Forumun düzenleyici yapısı olarak belli başlı “alt-konulara”
başvuruluyor olması oluşturacak. Forumun isteyenler için
iktisat üzerine feminist bir halk eğitimi alanı, başkaları
açısındansa problemin analizini yapmakla yetinmeyip alternatif
yaklaşımlar geliştirerek bunlara stratejik ve siyasal destek
kazandığı bir alan olmasını istiyoruz.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
15
AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü”
AWID katılımcıların Foruma daha güçlü ve stratejik katılımına
hazırlanıp bunu kolaylaştırmak için geleneksel forum
planlamasının birçok yönünü içerecek kapsamlı bir hazırlık
sürecinin yanı sıra şunları amaçlıyor:
• Belli Forum “alt konuları” etrafında içerik belirleme ve
Foruma hazırlık sürecindeki diğer toplantıları ya da
fırsatları tespit etmede (burada ilgili konuşmalar ilerleme
sağlayabilir ve böylece Forum gelişen birçok tartışma
üzerine kurulabilir) bize yardım etmeleri için güç birliği
yapmak Forumun konusuyla ilgili çalışma yapan gruplarla
güç birliği yapmak.
• Forumun kavramlaştırmasına katkı sağlayacak analiz ve
deneyimi genişletmek, sürece katılımlarını motive etmek,
gündemlerimizi tamamlayan şeyleri tespit etmek ve
Foruma başlıca kavramsal girdileri hazır etmek için diğer
toplumsal hareketlerden ittifak yapılabilecek olanlara
özel olarak ulaşmak.
• Foruma gidilirken bilinçli bir bilgi inşa stratejisinin parçası
olarak seçilmiş arka plan makaleleri hazırlamak, böylelikle
Forum öncesi katılımcılara başlıca analitik materyali ve
stratejik imkânları hazır ederek Forumun bunların tartışıldığı,
forum sonrası dönemde ortak savunu ve eylem gündemleri
etrafında konsensüs oluşturulduğu bir alana dönüşmesine
fırsat tanımak.
• İktisat eğitimi süreci: İktisat ve finans çoğunlukla kadın
hakları aktivistlerinin ya çok karmaşık ya eylem alanlarına
çok uzak gördükleri konulardandır. (2008 Forumuna gelen
1.000’den fazla oturum önerisinden yalnızca 30’u ekonomik
kalkınma konularıyla ilişkiliydi). AWID uluslararası yerlerde
(mesela, Kadının Statüsü Komisyonu Pekin +15
görüşmelerinde olduğu gibi) öncelikle e-gruplar ve
internet sitemiz aracılığıyla farklı dillerde materyal ve
bilgiyi periyodik biçimde yaygınlaştırarak iktisat ve kalkınma
üzerine kadın hakları ve feminizm perspektifinden özel
eğitim oturumlarına ev sahipliği yapmak üzere güç birliği
yapacağı kuruluşlarla çalışacak. Bu süreç forumda
düzenlenen özel beceri kazandırma oturumlarıyla da
desteklenebilir.
AWID’in Kalkınma Aktörleri ve Pratiklerini Etkileme (IDeA)
inisiyatifi gelecek Forumu şekillendirmekte güçlü bir rol
oynayacak. IDeA Forum öncesi iktisat eğitimi sürecinin
gelişimine önderlik edecek; bugünkü krizin çalışma
hayatındaki kadınlara etkisini anlamak için makalelerin
yanı sıra, başlıca sektörlerde krizin etkisine ilişkin sektörel
analiz yazıları belirleyerek şimdiden partnerlerle kalkınma
paradigmaları ve feminist yaklaşımlara dair tartışmalara
başladı.
AWID Forumun hazırlık süreci ve programındaki
iyileştirmelere ek olarak Forumun zamanlamasında da
önemli bir değişikliğe gidiyor. Geleneksel olarak Forumlar
her üç yılda bir, yılsonuna doğru düzenlenmekteydi. Normal
bir zaman çizelgesiyle, gelecek Forum 2011 Ekim’inde yer
alacaktı. Ancak, Latin Amerikalı ve Karayipli feministlerin
canlı bölge toplantısı olan, 2011 sonunda 30. yıldönümünü
kutlayacak periyodik Feminist Encuentro’yla çok önceden
belli olan zaman çatışmasını dikkate alarak Forumun
tarihini değiştirmeye karar verdik. Bu tarih değişikliğinin
Forum açısından önemli avantajlar sağlayacağına inanıyoruz.
Bize hazırlıklar için daha çok zaman vererek avantaj
sağlayacak; ama aynı zamanda Forumu 2012 kuzey baharına
taşıyarak katılımcıların programının yıl bitimine doğru şaşmaz
bir şekilde olduğundan daha az dolu olacağını umuyoruz.
Bu defa 2012 Forumu iki yıl sonra yapılıyor. Bu alanın
ve onu ören sürecin neler başarabileceğine ilişkin
vizyonumuzu gerçekleştirmek için yapılacak çok şey var.
Böyle bir organizasyonu düzenlemek bir ayrıcalık ve
onurdur. Sürece katılmanızı ve sizi 2012’de Türkiye’de
görmeyi umuyoruz!
• Feminist pedagoji ve metodolojilerin Forumu nasıl
daha etkili şekillendirip yan oturumların ve önde gelen
diğer program bileşenlerinin niteliğini arttırmaya katkı
sunabileceğine daha yakından bakacak bir çalışma grubu.
16
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Genel Toplantı Oturumları
Forumun her bir günü harekete geçiren, ilham veren,
kışkırtan büyük fikirlerin ortaya çıktığı genel toplantılar
üzerine oturtuldu. Bu bölüm dört toplantının her birinden
alınan ses kayıtlarını sunmaktadır. Anlaşılırlık ve uzunluk gibi
kaygılarla içeriği kısmen düzenlenmiştir.
Oturumların tam kayıtlarına www.awid.org adresindeki AWID
internet sitesinin Forum08 bölümünden erişilebilir
1. OTURUM
Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
“Öfke ve Ret yeterli değil”
Geetanjali Misra’nın sunuşu, Hindistan
Herkese günaydın. Adım Geeta Misra. AWID’in başkanı,
CREA’nın yöneticisiyim. Hepinizi Cape Town’da 11. AWID
Hareketlerin Gücü Forumunda ağırlamaktan mutluluk
duyuyorum.
Bir kelimeyle başlamak istiyorum. Bugün hareketlerin
gücü hakkında konuşmak için toplandığımız Güney
Afrika’da doğmuş bir kelime. Dünyadaki en abidevi
mücadelelerden birini, Güney Afrika’da neredeyse 50
yıldır var olan “apartheid” ya da ırk ayrımına dayalı sisteme
karşı mücadeleyi kışkırtan bir kelime.
Bu AWID oturumunu açmak istediğim kelime
“Amandla”; Xhosa ve Zulu dilinde “iktidar” anlamına
geliyor ve “Awethu”yla eşleştiğinde (“Amandla Awethu”)
iktidar bize ya da “iktidar halka” anlamına geliyor. İktidarı
değiştirme gücü olan kelimeler bunlar, aklıma başka
kelimeler de geliyor.
“Azaadi” (özgürlük anlamındaki Hintçe kelime) böyle
başka bir kelimedir. Bu kelime Hindistan’ın İngiltere’den
bağımsızlık mücadelesi için toplanma çığlığıydı ve şimdi
Hindistan’da benim geldiğim kadın hareketinin parçası
olmuştur. Elbette kelimeler kendi başlarına toplumsal
değişim getirmezler. Bununla birlikte İngiliz oyun yazarı
Tom Stoppard’ın bir zamanlar dediği gibi, “kelimeler kutsaldır.
Doğru yerde doğru olanları söylerseniz, dünyayı biraz
kıpırdatabilirsiniz.”
Hareketlerle özdeşleşmiş popüler sloganlardan bazılarını
paylaşarak dünyayı biraz kıpırdatmış hareketlerin gücünü
hatırlatmak isterim. Bu sloganlar sözlerden ibaret
değildir, çeşitli cephelerde sosyal adalet için mücadele
veren insanların taleplerini ifade eder:
• Dünyanın bütün işçileri birleşin! Zincirlerinizden başka
kaybedecek bir şeyiniz yok!
• Savaşma seviş
• Özel olan politiktir
• Kadın hakları insan haklarıdır
• Kadınlar birleşin. Geceleri geri alın.
• Bedenim, benim tercihim!
• Bana güvenli zevk ver
• Aşk insan hakkıdır
• Sessizlik = Ölüm
• Eşcinseliz, buradayız. Alışın!
• İyi kızlar cennete gider, kötü kızlar her yere!
• Bana dikiş makinelerinden bahsetme. Bana işçi haklarından
bahset.
• Evet başarabiliriz!
• Başka bir dünya mümkün.
Bu sloganlar bize söylediği gibi, toplumsal hareketler
çeşitli baskı ve adaletsizliklere karşı mücadele kök salıyor.
Toplumsal hareketler yerel, ulusal, bölgesel veya ulusaşırı
olabilir. Herhangi bir yerde patlak verebilir ve herhangi bir
yerde tohumlanabilir: Sokaklarda, Güney Afrika gecekondu
hareketindeki gibi gecekondu mahallelerinde; Vietnam
Savaşı’na karşı öğrenci hareketinde olduğu gibi üniversite
kantinlerinde; Polonya’daki Dayanışma hareketinde olduğu
gibi işyerlerinde; Hindistan’daki Narmada barajı gibi sözde
“kalkınma” projeleriyle yerinden edilen insanların olduğu
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
17
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
bölgelerde ya da Irak savaşına karşı küresel direniş ve infiale
kanal açan moveon.org gibi siteler aracılığıyla internette.
Demokrasi olan yerlerde, Filistin gibi işgal durumlarında
ve mücadele yaratmaya alan olmadığını düşündüğümüz
ülkelerde yer alabilirler. Mesela İran’daki kadınlar
1980’lerin başında Humeyni rejimi kadınların 1900 ile
1979 yılları arasında sağladığı hakların neredeyse
tamamını lağvettiğinde bir hareket inşa etmeye başladı.
Onlara kalan tek şey oy hakkıydı ama bu küçük çatlakta
bile kendilerini örgütlediler. Yeni Zelanda ve Hindistan’da
engelli kadınlar işaret dilini bu ülkelerde resmi dil haline
getirmek için örgütlendi.
Tek bir direniş eylemi bir
hareketi kıvılcımlandırsa
da, kendi başına bir
hareket değildir.
Hareketler kolektif
taleplerle ilgilidir.
Kamusal tahayyülde toplumsal hareketler çoğunlukla
yalın direniş eylemleriyle bağdaştırılır: Kuzey Hindistan’da
Chipko çevre hareketinin parçası olarak kesilmelerine izin
vermeyip ağaçlara sarılan kadınlar; siyah bir kadın olan
Rosa Parks’ın Amerikan sivil haklar mücadelesinin parçası
olarak bir otobüsün beyazlara ayrılan kısmına oturması;
Çin’de sevilen bir genel sekreterin öldürülmesini protesto
etmek için açlık grevine giden öğrenciler; Çernobil gibi
radyoaktif sahalarda nöbet tutan nükleer karşıtı eylemciler;
kimsenin onları çekip alamaması için kendilerini çitlere
zincirleyen HIV karşıtı protestocular. Bu direniş eylemleri
hareketlerin kamusal yüzünü oluşturmakla birlikte, bunun
parçası olan hareketler daha derinden işler. Bu anlamda
hareketler buzdağları gibidir: yüzeyde az bir kısmı
görünür, gerisi görünmez bir kütle olarak bir arada durur.
Toplumsal hareketler hakkında düşünmek, anlamak ve
kavramlaştırmanın birçok yolu var: Sıradan insanların kamu
siyasetine katılımı için bir araç, sıradan insanın diğerlerine
kolektif talepte bulunduğu bir süreç veya başka araçlarla
(çoğunlukla görece güçsüz grupların elinde olan yegâne
araçla) yapılan siyaset. Afro-Amerikalı yazar Alice Walker
“içimde yıldızlara başkaldıracak bir öfke var” diye yazdığında
toplumsal hareketlerin dili ve kavramlarından bahsediyordu.
Fakat öfke ve ret yeterli değildir. Yürek yeterli değildir.
Aklın da müttefik olması gerekir. Bütün hareketlerin sahip
olduğu ikinci şey de budur: Baskının siyasal bir analizi.
Dalit veya alt kasttan bir kadın salt “saflık” yüzünden değil,
aynı zamanda kendi cinsel tercihlerini yapmakta özgür
olmadığı için kendi kastı dışından birini sevemeyeceğini
söylerken kendi siyasal durumunun farkındadır. Lezbiyen
bir kadın heteronormatifliğin engellemesinden ötürü
sevdiği kadını annesiyle tanıştıramadığını söylediğinde
18
Hareketlerin GÜCÜ
siyasal durumunun farkındadır.
Siyasal koşullar hakkında söylenebilecek iyi şey,
değişebilir olduklarıdır. Tüm toplumsal hareketler güç
asimetrilerini aşmak, iktidarı güçlüden güçsüze geçirmekle
ilgilidir. Ancak, toplumsal hareketler iktidarı değiştirmeyi
hedeflediklerinde bunu hakkaniyet sağlamayı amaçlayarak
yapar. Kadınları güçlü kılmanın amacı erkekleri güçsüz
kılmak değil, kadınların da güç sahibi olmasını sağlamaktır.
Kendi kararlarımızı verme gücü. Siyasal, toplumsal ve
ekonomik kaynak ve fırsatların bize akmasını sağlamanın
gücü. Gündem belirleme gücü.
Gelgelelim, hareketlerimizin dışında güç dengelerini
hareket ettirmek bize yetmez. Gücün bugün hareketlerimiz
içinde paylaşılmasını sağlamalıyız ki hareketlerimiz baskı
hiyerarşilerini yöneten monolitik yapılara dönüşmesin.
Hareketlerimiz kimin mücadelesini temsil ediyor? Tüm
kolektif mücadelelerimizi mi temsil ediyor yoksa aramızda
en güçlü olanlarınkini mi?
Tüm hareketlerin paylaştığı son iki şeye geliyorum:
Tekin değil çoğun gücüne inanış. Sadece bene değil bize
inanış. Tek bir direniş eylemi bir hareketi kıvılcımlandırsa
da, kendi başına bir hareket değildir. Hareketler kolektif
taleplerle ilgilidir. Peki, kimin kolektif taleplerinden
bahsediyoruz? Hangi insanların hareketleri? Kadınsız bir
kadın hareketi düşünebilir miyiz? İşçisiz bir işçi hareketi?
Lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüel kadınlar olmadan
LGBT hareketini? Öğrencisiz bir öğrenci hareketini?
Dalitler olmaksızın Dalit hareketini? Hayır.
Birçoğumuz hareketlere çalıştıkları kuruluşlar
aracılığıyla dahil oluyor. Feminist aktivist Srilatha
Batliwala’nın bize hatırlattığı gibi, kuruluşlar hareketlerin
kurulup desteklendiği yerlerdir. Ama kuruluşlar, hareketin
parçası olsalar da kendi başlarına hareket değildir.
Hareketler tek bir kuruluşun iş göremeyeceği bir düzeyde
iş görür. Birçoğumuz STK’larla ilişkili olduğumuza göre her
birimizin cevaplaması gereken soru şudur: Kendimizi nasıl
konumlandırıyoruz? Kendimizi bir kuruluşun parçası olarak
görüyor muyuz? Yoksa kendimizi hareketin parçası olarak
mı görüyoruz? Yoksa ikisi birden mi?
Bu önemli bir sorudur çünkü nihai amacımız olarak
gördüğümüz şeyle ilişkilidir. Kendinde bir amaç olarak mı
cinsel tacize karşı (veya ev içi şiddet, toprağa ve suya
erişim ya da her ne yapıyorsak) çalışma yürütüyoruz?
Yoksa hem kendinde bir amaç hem de erkeklerle kadınlar
arasındaki güç ilişkilerini dönüştürmenin bir aracı mı? Az
gelirli bir topluluğun yakınına su kaynaklarını koyup suya
erişimlerini arttırmak bizim için yeterli mi, yoksa suyu
elinde kimin bulundurduğunu da sorguluyor muyuz?
Toprağın topraksız bir aileye dağıtılmasını sağlamak bizim
için yeterli mi, yoksa durup toprağın neden kadının üstüne
geçirilemeyeceğini merak ediyor muyuz? Kadının bir işinin
olmasını sağlamak bize yetecek mi, yoksa neden
kazandığı parayı nasıl harcayacağına karar veremediğini
kendimize soruyor muyuz?
Hepimiz bir şeyleri değiştirmek için uğraş veriyoruz
ama gerçekte soru şu: Değişimi ne kadar itiyoruz? Hangi
seviyeye kadar? Kuruluşlarımızın çoğu bileşenlerine
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
hizmet, değerli hizmetler sağlıyor. Ama bu hizmetleri
kendinde amaçlar olarak görüyor muyuz? Yoksa hem
amaç hem hakları gerçekleştirmenin amacı olarak mı
görüyoruz? Kendi STK’larımızda radikal, kökten değişim
yaratacak meselenin kökenlere inerek hareketlerin
gördüğü işlevi yerine getirdiğimizi düşünüyor muyuz?
Yoksa kendimizi kökenlerine bakmadan semptomlarına
değinirken mi görüyoruz?
Hareketlerin karşısına çıkan sorunlardan biri “hayırsever
kapitalizm”dir, iş ilkelerinin toplumsal dönüşüm arayışına
uygulanabileceği inancıdır. Hayırsever kapitalist bağışçıların
paraları var ve bunu toplumsal değişime yatırmaya hazırlar.
Ne var ki çözümler, veri ve sonuçlar için sabırsızlar,
değişimin öylece olacağını sanıyorlar. Pat diye! Bir anda!
Bildiğimiz her şey, kalıcı değişimi yaratan şeyin yavaş,
hareketlerin kalıcı gücü olduğunu, bu değişimi yaratmanın
kuşaklar alacağını söylüyor. Büyükannem 16 yaşındayken
evlenmiş ve geçimi için hiç çalışmamış. Annem 24
yaşındayken evlenmiş ve evlenene kadar çalışmış. Evlilik
benim gündemimde değil, hayatımı idame ettirebilmenin
benim iki elime değil de başkalarınınkine baktığını hayal
edemiyorum.
Yüzyıl önce kadınların da oy vereceğini kim düşünebilirdi?
Bugün bazı yerlerde bunu verili kabul ediyoruz.
Hareketlerin gücü işte bu. Kadınların bile insan oldukları
bizim açımızdan su götürür bir konu değil miydi?
Hareketlerin gücü işte bu. Yarım yüzyıl önce kölelik kalkıp
ayrımcılık yerinde duruyorken ABD’nin gelecek başkanının
Afro-Amerikalı bir adam olacağını kim düşünebilirdi?
Hareketlerin gücü işte bu.
“Katılımcılar, hepiniz forumun kalbisiniz” Lydia Alpízar
Durán’ın sunuşu, Mexico/Costa Rica
11. AWID Uluslararası Kadın Hakları ve Kalkınma,
Hareketlerin Gücü Forumuna hoş geldiniz! Bienvenue!
¡Bienvenidas y Bienvenidos! Uluslararası Planlama
Komitesi, AWID yönetimi ve çalışanları adına hepinize
hoş geldiniz demek istiyorum. Bugün forumun açılışında
olmamızdan dolayı ne kadar heyecanlı olduğumu bilmenizi
isterim.
Önümüzdeki dört gün boyunca birlikte hepimiz, açık
yürekli ve candan bir şekilde kadın hakları gündemlerimizi
ortaya koymak için kritik konuları tartışabileceğimiz bir alan
inşa etmeyi umuyoruz. Genel toplantılar, forum sırasında
planlanacak oturumlar, dans, müzik, tartışmalar, atölyeler
ve daha pek çok şey aracılığıyla birbirimizden öğrenme,
birbirimize karşı çıkma, bilhassa sadece kendi aramızda
değil, başka toplumsal hareketlerle de kolektif eylem
yollarını inşaya nasıl devam edeceğimizi birlikte hayal
etme fırsatına sahip olacağız.
Kadın hareketlerinin özellikle son kırk yılda tarihin en
önemli dönüşümlerinden bazılarına katkıda bulunduğu
buradaki kimse için bir sır değil. Kadın hakları gündemini
geliştirirken ulaştığımız bu değişimlerden hiçbirinin bu
değişimler için örgütlenen, harekete geçen ve baskı yapan
kadınlar olmadan başarılamayacağı da bir sır değil.
Zaman içinde kullandığımız bu çeşitli kolektif eylem
biçimleri bugüne kadar etkili oldu. Bununla beraber, tarihi
bir an geldi ve koşullar, stratejilerimizin çoğunu ıskartaya
çıkarmış ya da artık aynı etkiye sahip değilmiş gibi
göründüğü denli değişti. Dünyanın birçok yerinde ve farklı
düzeylerde örgütlenmemizde bir durgunluk var gibi
görünüyor. Benzer şekilde geçmişte kullandığımız başarılı
stratejilerimizden bazılarının (özellikle mobilizasyon ve
(VIDEO BAĞLANTıSıYLA)
taban örgütlenmesine dair olanlar) yerini başka faaliyet ve
ifadeler almış gibi görünüyor. Belki geriye bakıp siyasal
örgütlenmemize bu eski stratejilerden hangilerinin yeniden
dahil edilmesi gerektiğini görmenin zamanıdır.
Keza yan yönlere sapıp canlılık ve bilgelik dolu yeni
kadın hareketlerinde kullanılan çeşitli kolektif eylem
biçimlerinden öğrenmeliyiz. Büyük düşünüp sahiden içerici
hareketler üzerine birlikte çalışmanın yeni yollarını bulmakta
yaratıcı olmaya devam etmeliyiz. İçinde bulunduğumuz 21.
yüzyılda kadın haklarını önemli ölçüde ilerletmemize
yardımcı olacak yeni kolektif eylem biçimleri geliştirmemiz
gerekiyor.
Büyük düşünüp sahiden
içerici hareketler üzerine
birlikte çalışmanın yeni
yollarını bulmakta
yaratıcı olmaya devam
etmeliyiz.
Bulunduğumuz koşullarda birçok güçlük olduğu açıktır,
ama değişimin sürekli olduğu bir dünyada çok sayıda fırsat
da vardır. Bugünkü ekonomik ve mali kriz, ordunun yükselişi,
köktendinciliğin güçlü ve artan varlığı, binlerce insanın
yoksulluk içinde yaşamasına yol açan artan eşitsizlik, gıda
krizi, savaşın hüküm sürmesi ve iklim değişikliği
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
19
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
karşılaştığımız güçlüklerden yalnızca birkaçıdır.
Yine de bu güçlüklerle yüzleşip gündemlerimizi
oluşturmak için önce farklı bir dizi sorunu ele almamız
gerekiyor: Kuruluş ve hareketlerimizin içinde yatan sorunlar.
Bu sorunlardan bazıları bölünme ve aşırı uzmanlaşma,
kaynak rekabeti, fon eksikliği, kendi aramızdaki ayrımcılık,
aktivistlerin sağlık ve stres seviyelerine zarar veren
sürdürülemez bir aktivizm yürütme biçimleri, sahiden içerici
alanlar açmanın zorluğu ve farklılıklarımızı aşmamıza,
çatışmaları çözmemize yardım edecek mekanizmaların
yokluğu.
Bu forum, sıra sorunlara geldiğinde retoriğin ötesine
geçip çeşitli duruş noktaları ve görüşlerimizi dinlemeye,
bunların bizi sorgulatmasına açık olmak için bir fırsattır.
Kahve (ya da çay) üstüne veya koridorlarda karşılaştığımızda
bu konular hakkında çok sık yaptığımız konuşmaların
ötesine geçmemiz gerekiyor. Önceliği kadın hareketinin
inşasına ilişkin sorunlara vermeliyiz ki mevcut durumda
kadın haklarını etkili bir şekilde geliştirebilelim. Birlikte her
şeyden önce yaşadığımız dünyayı dönüştürme etkisi ve
gücünü arttıracak geçerli ve somut, yeni ya da yenileşmiş
hareket inşa stratejileri bulmamız gerekiyor.
Forumla ilgili sevdiğim bir şey varsa, o da kolektif bir
inisiyatif olmasıdır. AWID düzenlenme sürecini kolaylaştırdı,
ama içerik ve programın çoğunluğu dünyanın değişik
yerlerinde farklı düzeylerde çalışan düzinelerce çeşitli
kuruluş tarafından ortaklaşa belirlendi. Forumun kendisi
birlikte çalıştığımızda neyin mümkün olduğuna, çeşitli kadın
hareketlerinden gelen katkılardan nasıl yararlanacağımıza
ilişkin bir egzersizdir.
Katılımcılar, hepiniz forumun kalbisiniz. Sizin aktif
katılımınız, farklı düzeylerde hepimizin büyüyüp dünya
çapında kadın haklarını yükseltme mücadelelerimizin
etkinliğini arttırabildiğimiz bir alan yaratmaya inancınız
olmasa bu forumun başarısı mümkün olmazdı. Bu defa
2.100 kadar, beklenmedik sayıda kayıt aldık. Bunun anlamı,
kayıt yaptıran yüzlerce “ekstra” katılımcıyı ağırlayabilmek
için biraz eğilip bükülmek zorunda kalmamızdır. Bu yüzden,
katılımcıların çoğunluğunun çoğalıp, katkı sunmak ve
ilham alacağı yeterli alanla birlikte anlamlı bir deneyime
sahip olabilmesini sağlamak için sizden işbirliği, sabır ve
hoşgörü diliyoruz.
Özetlemeden önce geçtiğimiz Haziran’da AWID’in
yöneticiliğini ve bu sorumlulukla birlikte forumun son hazırlık
ayları boyunca ekibi yönlendirmek gibi zorlu bir görevi
geçici olarak devralan Cindy Clark’ı anmak isterim.
Uluslararası Planlama Komitesi ve yönetimden aldığımız
çaba ve desteğin hakkını vermek de önemli. Ayrıca forumun
başarısını sağlayan lojistik destek ve başka önemli
tarafların arkasındaki sihirbazı, parlak forum yöneticimiz
Caroline Sin’i de anmak istiyorum. Elbette AWID ekibinin
parçası olan, bu forumu gerçeğe dönüştürmek için hepsi
de yorulmak bilmeden olağanüstü bir bağlılıkla çalışan
meslektaşlarıma özel bir takdir borçluyum.
Hepinize mükemmel bir forum diliyorum, forumdaki
deneyimleriniz ve öğrendikleriniz hakkında birçoğunuzla
konuşmayı dört gözle bekliyorum. Çok teşekkürler!
“Neyi başarmaya çalışıyoruz? Bugün burada
olanlar kimler?” Cindy Clark’ın sunuşu, ABD
Geeta ve Lydia “Hareketlerin Gücü”nün neden şu anda
yapmakta olduğumuz kadar önemli bir konuşma olduğundan
bahsetti. Önümüzdeki günlerde neler bekleyebileceğimizden
biraz daha söz etmek istiyorum.
Neyi başarmaya çalışıyoruz? 21 ülkeden 31 kadının
oluşturduğu Uluslararası Planlama Komitesi’nin rehberliğinde
forumu [çok sayıda farklı] hedefler etrafında şekillendirmeye
çalıştık.
[Birinci olarak] hareketlerimizi nasıl güçlendireceğimize
ilişkin daha fazla ortak anlayışa katkı bulunmak [istiyoruz].
Bu neden önemli? Zira Geeta ve Lydia’nın söylediği gibi,
hareketlerin (kadınların ve müttefiklerinin kolektif, örgütlü
gücünün) kadın haklarını hayata geçirmede hayati öneme
sahip olduğuna inanıyoruz. Ayrıca feminist ve kadın
hareketlerinin son derece çeşitli olduğunu, gerek bu
farklı deneyimlerden gerek başka toplumsal hareketlerin
deneyimlerinden öğrenecek çok şey olduğunu biliyoruz.
20
Hareketlerin GÜCÜ
Kendimizi farklı kesim, konu ve kimlikler arasında nasıl
bağlantılar kurduğumuzu yeniden düşünmeye zorlayarak
kadın hareketlerinde bölünmenin üstesinden gelmemizi
sağlayacak bazı fikirlerle de ayrılmak istiyoruz. Dünyada
başarmaya çalıştığımız değişimlere ilişkin vizyonumuza
ortak zemin oluşturacak ortak bir siyasal gündemin öğelerini
belirlemeyi umuyoruz. Bu vizyon, bu geniş siyasal gündem
üzerine eğildiğimiz birçok konuda dayanışma örebileceğimiz
ortak bir platform oluşturabilir mi?
Keza her yaştan aktivistin katkısını değerlendirecek,
genç kadınlara görünür kılıp dahil olmalarını sağlayacak,
birden çok kuşakla çalışmanın etkili yollarına dair bilgi
üretmek istiyoruz. [Nihayet] yenilenmiş bir enerji ve ilham
duygusuyla ayrılmak istiyoruz; bu noktada çevrenize
bakmanızdan başka söylenebilecek çok bir şey yok… Bu
salondaki enerji hayranlık ve ilham verici.
O halde bu hedeflere nasıl ulaşmayı bekliyoruz?
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
Lydia’nın dediği gibi, bu gerçekten kolektif bir süreç,
sonuçları da her birimize bağlı. Sonuçta burada oluşturulan
içgörü, bilgi ancak her birimizin getirip bu alana sunduğu
şeylerle mümkün olabilir.
Kuşkusuz program kitapçığından gördüğünüz gibi
gerek genel toplantılarda gerek oturumlarda zengin bir ses
çeşitliliğine sahip olacağız. Toplantılar fikirleri kışkırtmayı,
harekete geçirmeyi ve ateşlemeyi amaçlıyor. Bugün
hepimizi kendi örgütlenmemiz üzerine düşünmeye sevk
edecek hareket deneyimlerinden çıkan eleştiri ve fikirleri
dinleyeceğiz. Yarınki oturum hareketlerimizde değişmesi
gereken iç sorunlar ve dinamikler üzerinde duracak. Pazar
günü kadınların son derece olumsuz koşullarda bile
örgütlenmede kullanabileceği stratejiler etrafında bir konuşma
olacak. Son olarak toplantıda dinleyip öğrendiğimiz ve
bunun bize hareketlerin geleceği hakkında anlattığı şeyler
üzerine düşünce yürüterek forumu kapatmak üzere bir
araya geleceğiz.
Dünyada başarmaya
çalıştığımız değişimlere
ilişkin vizyonumuza ortak
zemin oluşturacak ortak
bir siyasal gündemin
öğelerini belirlemeyi
umuyoruz.
Oturumlar bizi baş döndürücü bir dizi deneyim ve fikirle
tanıştıracak; forumda aldığımız en yaygın şikayet aynı
anda çok fazla şeyin bir arada akıyor olması. Fakat aynı
zamanda çok büyük bir ilgi ve paylaşacak çok şey var. Bu
yıl yalnızca 160 oturumluk yer için 1.000’in üzerinde sunuş
önerisi aldık. Bu noktada ister farklı bir konuda isterse farklı bir
bölgeden, yaptığınız rutin çalışmayla hemen hiç ilgisi yokmuş
gibi duran en az bir oturuma katılmanızı kuvvetle tavsiye
ediyorum. Katılımcıların en değerli buldukları oturumların
bunlar olduğunu duymuşluğum çoktur.
Peki, bugün kimler burada? Kimlerle bu konuşmaları
paylaşıyoruz? Toplamda neredeyse 2.200 kişinin kayıt
yaptırdığı, tarihimizde en büyük AWID forumu bu. Hâlâ
nihai sayıya ulaşmak için kimlerin geldiğine bakıyoruz ama
şu anda size kayıtlı olanları söyleyebilirim:
• Yüzde 11’i Güney Afrika’dan olmak üzere yüzde 43
Sahra altı Afrika’dan,
• Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Karayipler ve Kuzey
Avrupa’dan olmak üzere, her birinden yüzde 10’luk bir
orana sahibiz
• Yüzde altısı Güney Asya’dan, bir diğer yüzde altı Doğu
ve Güneydoğu Asya’dan
• Yüzde altısı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan
Karayip Kız Kardeşliğini
Yaratmak
AWID forumuna katılırken bundan böyle birlikte
çalışacağım bir grup Karayipli kadınla bağlantı
kurabildim. Karayipler’e özgü konuların ayrı
olmasından ötürü forumlarda kendi konularımla
ilgili olarak hep yalnız hissettim. Forumda ise
konular hep Latin Amerika’yla bağlantılı gibi
duruyordu, bu çok etkili olmuyor. Bu kez AWID
bizim de dahil olabileceğimiz bir Karayip alanı
açtı, dolayısıyla daha fazla geliştirebileceğimiz bir
Karayip kız kardeşliği yarattık.
AWID forumu hayata daha geniş bir perspektiften
bakmamı mümkün kıldı. Kız kardeşlerimle ilgili
başka konuları görüp dinledim, daha önce
bilmediğim bazı mücadeleler hakkında daha iyi
fikir sahibi oldum. Büyüyüp olgunlaştım ve aktivist
olarak yürüttüğüm çalışmalarda öğrendiğim her
şeyi dönüştürüyorum. AWID sayesinde forumdan
önce tanıştığım kişilerle yeniden birleşme ve
bağlantı kurma şansım oldu. Ayrıca “beden
hareketlerinin gücü” oturumu sayesinde kendimle
yeniden bağ kurabildim, böylece başkalarının da
benimle bağ kurması mümkün oldu. AWID’e
kızgın, acılı, üzgün biri olarak gelmiştim; daha
sakin, umutlu, pozitif ve açık bir insan olarak
ayrıldım.
- Karayipler’den Kadın Hakları Aktivisti
Forum başka bir yerde
kazanamayacağım bir
bakış sundu
“Forum başka bir yerde kazanamayacağım bir
bakış sundu: Birçok ülke ve farklı kesimleri kat
eden çeşitliliğimizin çapı ve zenginliğine ilişkin bir
bakış; patriarka ve kapitalist sömürüye birçok ses
ve dilde karşı koyup strateji, bilgi ve deneyim
repertuarlarını kullanan, bir değil aynı anda
gerçekleşen birçok hareket olduğuna ilişkin bir
bakış. Dünyanın her yerinden bu kadar çok kız
kardeşimle görüşmek bana pek çok açıdan ilham
verdi.”
- Güneydoğu Asya’dan Kadın Hakları Aktivisti
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
21
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
• Yüzde beşi Orta ve Doğu Avrupa ile Birleşik Devletler
Topluluğu’ndan
• Yüzde üçü Pasifik’ten
Ayrıca temsil edilen 144 farklı ülkemiz var, bu da bizim
için bir rekordur. Kayıt olan kadınların yüzde 20’si 30 yaşın
altındadır.
Bu şaşırtıcı sayıları ve bu kadar kalabalık bir araya
gelmiş olmamızı kutlamakla birlikte, aynı zamanda burada
olmak isteyen herkesin burada bizimle olamadığını biliyoruz.
Seyahat etmeyi planlamış olanlardan bazılarımız sağlık
problemleri, ailevi sebepler veya beklenmedik vize
problemleri yüzünden gelemedi.
Son olarak her birinizin buraya gelerek yaptığınız
özveriyi takdir edip teşekkür etmek istiyorum. Evinizi ve
sevdiklerinizi bıraktınız, işinizden ve rutininizden günlerce
uzak kaldınız. Eve döndüğünüzde bir yığın e-posta
bulacağınızı biliyorum. Bu yüzden bu anı, bir araya
gelişimizi hafife almayalım. Bunun gibi çok az fırsat
ele geçer.
“Korkudansa umut aracılığıyla çok daha güçlü bir
ilham kaynağı olabiliriz” L. Muthoni Wanyeki’nin sunuşu, Kenya
Hepiniz hoş geldiniz. Bu forumu ve konusu Hareketlerin
Gücünü Afrika bağlamına oturtup hareketlerin neden bizim
açımızdan önem taşıdığına, kıtada etkilerinin ne olduğuna
değinmem istendi.
Son dönemde yaşanan aksiliklere karşın, apartheid
karşıtı mücadelede kadınların oynadığı rolden ötürü AWID
forumunun Güney Afrika’da olması yerinde olmuştur. Geeta
daha önce sloganlardan bahsetti. Sanırım şu sloganı hepimiz
hatırlıyoruz: “Bir kadına yumruk atmaya kalktığında bil ki
yumruğunu bir kayaya sallıyorsun.” Apartheid karşıtı
mücadelenin yanı sıra, o zamandan bu yana olup biten her
şeyden alınacak birçok ders var. Çoğumuz apartheid’in
hayatımız boyu biteceğini düşünmemiştik. Ama apartheid
sona erdi ve hem burada Afrika’da hem başka yerlerde
hareketlerin gücü yüzünden sona erdi.
Şimdi dikkatimizi hareketlere vermek neden? Son
birkaç yılda Dünya Sosyal Forumu süreciyle harekete
geçmemiz (hayal kırıklıklarına rağmen) birçoğumuza ilham
verdi. Bunun hem Dünya Sosyal Forumu içinde hem de
sonrasında ulusal düzeyde gerçekleşen tartışmalarda,
kadın örgütlenmesi ve mobilizasyonunun gelişme biçimine
kendi eleştirimizi seslendirdiğimiz bir alan açtığını
düşünüyorum. Bununla birlikte dikkati bu şekilde
hareketlere yoğunlaştırmak yeniymiş gibi veya geçtiğimiz
birkaç yılda daha fazla güç kazanmış gibi görünse bile,
aslında yeni değildir.
Kadın örgütlenmesi ve mobilizasyonunun başarılarından
(bunların hepsi aynı zamanda kendi güçlüklerine de
barındırmaktadır) söz eden bazı Afrika hikâyelerine
dikkatinizi çekmek istiyorum. Kadın örgütlenmesi ve
mobilizasyonunun dört farklı aşamasından bahsedeceğim.
Birincisi kuşkusuz 1940’lar, 1950’ler ve 1960’lardan
anti-kolonyal kurtuluş hareketleri aşamasıdır. Kıta çapında
kolonyalizme geleneksel dini veya ruhani direnişe önderlik
eden birçok Afrikalı kadın örneği vardı. Burada aklıma
Kenya’da İngiliz sömürgecilere karşı bir ayaklanmada
halkına önderlik eden Giriama’lı kadın peygamber Me
22
Hareketlerin GÜCÜ
Katilili wa Menza geliyor. Sonra siyasal derneklerde güç birliği
yapan Afrikalı kadınlar vardı. Merkezi Kikuyu Derneği’nden
Harry Thuku’nun tutuklanması üzerine tutuklanmasına
protesto etmede erkekler ön ayak olamayacaksa kendisinin
olacağını söyleyen Mary Wanjiru’yu düşünüyorum. Bu
tutuklamaya karşı protesto sırasında vurulan ilk kadınlardan
biriydi. Elbette birlikte çaba gösteren ve silahlı mücadele
yer alan Afrikalı kadınlar vardı. Kenya Toprak ve Özgürlük
Ordusu Mau Mau’nun mareşali Muthoni vardı.
Kadınlar (çoğu zaman sunulduğu üzere salt savaşçıları
beslemeyip) silahlı mücadele kişisel anlamda büyük
maliyetleri olan birçok farklı rol üstlendiler. Kendi örgütüm
bu mücadeledeki birçok kadın tutsağa telafi arayışlarında
destek veriyor.
İkinci aşama 1960’lardan 1980’lere, bağımsızlık
sonrasıydı. Ulusal kadın örgütlerinin çoğunlukla hâkim
siyasal partilerle ittifak yaptığını ya da açık bir şekilde
bağlantılı olduğunu gördük. Tüm ülke çapında yerel kadın
gruplarının muazzam sayılara ulaştığını gördük. Çoğu gelir
getirici faaliyet ve kadınların geçimine odaklanmıştı. Akademi
ve sanatta kadının ulusalcı mücadelelerde kadınların yerini
sorgulamaya ve çoğunlukla kendi kimliklerini tarihimizin
kültürel yorumları ve ulusalcı okumalara zıt bir şekilde,
Afrikalı kadınlar olarak ifade etmeye başladığını gördük.
Pan-Afrikan feminist örgütlenmelerin yükselişiyle birlikte
(ilki 1970’lerde, Araştırma ve Kalkınmada Afrikalı Kadınlar
Derneği’ydi) Pan-Afrikan feminist mücadelenin başlangıcını
gördük. Bu süreç boyunca aynı zamanda mücadeleye
küresel düzeyde büyük katılım olduğunu gördük.
Hiç şüphe yok, hepimiz Afrika’nın Nairobi’de Üçüncü
Dünya Kadın Konferansı’na ev sahipliği yaptığını biliriz. Bu
konferansın askeri darbemizden sadece üç yıl sonra
gerçekleştiğine dikkat çekmenin önemli olduğuna inanıyorum.
O sırada çok düşük bir örgütlenme düzeyi vardı ama her
türlü kesimden Kenyalı kadınlar bir araya geldiler.
Üçüncü aşama Afrika’da ikinci özgürleşme diye
adlandırdığımız, 1990’lar boyunca tüm kıtadaki siyasal
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
çoğulculuk hareketleriydi. Bu aşamada hizmet sağlamaktan
tüm cephelerde savunuculuğa geçen bağımsız kadın
örgütlenmelerinin yükselişine tanık olduk. Kadınların
demokrasi, yönetişim ve insan hakları hareketlerinin yanı
sıra, ortaya çıkan muhalif siyasal partiler içinde önderlik
ettikleri çok önemli roller üstlendiklerine tanık oldu. Burada
aklıma Wangari Maathai geliyor, hepimiz onu ve kamusal
alanı çok büyük bir kişisel maliyeti pahasına koruma
mücadelesini biliyoruz. Son derece zor bir siyasal
dönemde geleneksel protesto biçimlerini kullanarak
protestolarını sürdüren siyasi mahkum annelerini (çabaları
onları Siyasi Mahkumları Serbest Bırakın adlı örgütlenmenin
yaratılmasına götürmüştü) hatırlıyorum. Keza bu dönemde
odağın gelir getirici faaliyetlerle mikro kredi stratejilerinden
ulusal politik ekonomiye kaydığına, toplumsal cinsiyete
dayalı bütçelemeyle yapısal uyum sorunları ve daha sonra
yapısal uyum sonrası yoksulluğu azaltma süreçleri ve
kalkınma finansmanı (borç, yatırım ve ticarete ilişkin
meseleler buna dahildi) üzerine çalışma yönünde çabaların
başladığına tanık olduk.
Bütün bunlar bizi bugüne, güya yeni binyılda ikinci
özgürleşme sonrası döneme getiriyor. Oysa ikinci
özgürleşmenin henüz tamamlanmadığını kestirmek zor
değil. Evet, kadın hareketinde şimdi yeni örgütlenmelerin
yükseldiğini görüyoruz: Bunlar toplumsal cinsiyet kimliği ve
cinsel yönelim gibi yapması son derece zor ve bazı
durumlarda ölümcül meselelere odaklanan örgütlenmeler.
Afrika’daki kadın hareketi içinde hem eşitliğe ilişkin sorunlar
hem üreme hakları mücadelesi temelinde dayanışma
görüyorlar; bu yeni bir durumdur. Sorulması gereken soru, bu
muazzam örgütlenme ve mobilizasyon tablosuna nasıl vardık?
Bizim açımızdan gerçekten hayati önemi olan iki
kazanımın üstünde durmak istiyorum. Birincisi, bölgesel
düzeyde yasal garanti ve koruma meselesidir. Siyasal
çoğulculuk hareketleri [sonrasında] bölgesel entegrasyon
için yeni bir ivme ortaya çıktı. Yeni Afrika Birliği Kuruluş
Yasası, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’na ek Afrika
Kadın Hakları Protokolü (yasal olarak bağlayıcı bir insan
hakları anlaşmasıdır) ve Solemn Deklarasyonu, hepsi de
hepimizin kullanması, eşitlik mücadelesini ilerletmesi için
son derece önemli bölgesel araçlardır. [İkincisi, kadınların]
siyasi katılımındaki artıştır. Liberya’da Afrika’nın ilk kadın
devlet başkanına, Ruanda’da [kadınların] yüzde 50’nin
üzerinde siyasal temsiline tanık olduk. Şunu tekrarlamak
istiyorum: Ruanda’da kadınların yüzde 50’nin üzerinde
siyasal katılımı. Yine, pozitif ayrımcılık ve nispi temsil
sistemleri gibi araçlar sayesinde bu oran Güney Afrika ve
Uganda dahil olmak üzere [diğer] ülkelerde yüzde 30
dolayındadır.
Gelgelelim, bu toplantıda salt sayılar bazında bu
kazanımların genel geçer olmaktan ziyade istisna olduğunu
biliyoruz. Bu noktada daha bu kazanımların tabanda
[anlamlı bir değişime] çevrilmesi gerektiğini biliyoruz. Barış
anlaşmalarının sonuçlandırıldığı alanlarda ısrarcı, uzatmalı
çatışmalara tanık oluyoruz: Kongo Demokratik
Cumhuriyeti, Sudan’da Darfur, Kuzey Uganda. Tüm bu
çatışmalarda kadınlara uygulanan cinsel şiddet biçimlere
ölçüsüz, dehşet verici ve bitmek bilmezdir. Ayrıca
demokraside gerçek krizlere tanık oluyoruz.
Kenya’dan geliyorum ve bu yılın başlarında Kenya’da
olanları tekrar etmeyeceğim. Ama Kenya emsalsiz değildir.
Zimbabwe hâlâ çözüm bulmayı bekliyor ve söylemeden
geçemeyeceğim, burada [Güney Afrika’da] bile demokratik
bir kriz var (bu farklı türde bir kriz gerçi). Kıta boyunca yüzde
yedilik bir ortalama ilerleyen ekonomik büyümeye tanık
oluyoruz. Bununla birlikte ülkeler içinde gelir düzeyindeki,
bölgesel düzeydeki eşitsizlik (bu daima ya etnisite ya da
din açısından yaşanmaktadır) ve toplumsal cinsiyet açısından
görülen eşitsizliğin bir güvenlik ve istikrar sorunu olduğu
bugün öyle açıktır ki eşitlik nihayet kamu politikalarının
gündemine oturmuştur. Eşitsizliğin bu yıl içinde gördüğümüz
sismik küresel dalgalanmalara (gıdadan benzine, ekonomik
sisteme) bakıldığında daha da kötüleşeceği de biliyoruz.
Mücadelemiz yalnızca
daha fazla kadınla,
yalnızca en düşük ortak
paydayla ilgili değildir.
İlerleyerek etrafında
toplanabileceğimiz
bir vizyonu korumakla
ilgilidir.
Bunun bize ne anlam ifade ettiğine işaret ederek
bitirmek istiyorum. Bunun mücadelemizin yalnızca daha
fazla kadınla, yalnızca en düşük ortak paydayla ilgisi
olmadığını anlattığına her zamankinden çok inanıyorum.
İlerleyerek etrafında toplanabileceğimiz bir vizyonu korumakla
ilgilidir bu. Geeta daha önce analize, ezme ilişkilerinin
güçlü bir analizine dayalı bir siyasal gündem ihtiyacından
bahsetti. Barack Obama’nın kampanyasından –affedersinizalınacak ders (bunun hakkında zaten çok şey söylendi ve
daha çok şey söylenecek) vizyonumuzun yabancılaştırıcı
olmaması veya sürekli olarak yalnızca mağduriyetimize
dayalı olmaması gerektiğidir. Korku yerine umut aracılığıyla
(ve hepimize katkıda bulunup farklı bir geleceğin parçası
olabileceğiniz duygusunu aşılayarak) güç verip daha
kuvvetli bir ilham kaynağı olabiliriz.
Şu halde evet, üzerimizdeki baskıyı kabul edip sağlam
bir şekilde analiz etmeliyiz ama aynı zamanda stratejilerimizin
en iyilerini öne sürmeliyiz ki yeni bir güne ilerleyebilelim.
İçinde bulunduğumuz demokratik ve ekonomik krizin bir
alçım sağlayacağına inandığımı ve meselenin her birimizin
ait olduğu hareketler aracılığıyla bu fırsatı değerlendirmeye
hazır olup olmadığını söyleyerek bitireyim.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
23
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
“Engellilik meselesi kadın meselesidir”
Mijoo Kim’in sunuşu, Güney Kore
Adım Mijoo Kim. Gördüğünüz gibi elektrikli bir tekerlekli
sandalyede oturan engelli bir kadınım. Dünyadaki engelli
kadınlar adına size konuşma yapmak büyük bir onurdur.
AWID’in engelli kadın konusuna ilgi göstermesini takdir
ediyorum. Ayrıca engelli kadınların bu foruma katılmasına
yardım edip onları cesaretlendirdiler. Çok teşekkürler.
Kadın hareketlerinden
engelli kadınları dahil
etmesini istemiyorum.
Bu toplantıda zaten
burada olduğumuzu
hatırlatıyorum.
Engellilik meselesinin kadın meselesi olduğunu,
engelli kadın hareketinin kadın hareketi olduğunu söylemek
isterim. Size açık sözlü birkaç soru sorarak [başlamak
istiyorum]. Engellilik size ne ifade ediyor? Garip ve alışılmadık,
acınası ve zavallı bir şeyi mi ifade ediyor? Engelli kadınlar
kim? Size göre sadece engelleri olan insanları mı yoksa
sizinle kadın olarak aynı dünyada yaşayan kadınlar mı?
Birleşmiş Milletler engelli nüfusun [oranının] dünya
çapında 6,5 milyar insanın yüzde 10’unu oluşturduğunu
tahmin ediyor. [Bunun anlamı] dünyada engelli olarak
yaşayan yaklaşık 325 milyon kadın olmasıdır. Ne var ki bu
ciddi rakamlara rağmen engelli kadınların gereksinim ve
isteklerini karşılayacak politikalar neredeyse yoktur.
Bu iç karartıcı gerçeğe cevaben BM bizi “gizli kız
kardeşler” diye anmaktadır. Engelli kadınların sorunları hiçbir
yerde Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması
Sözleşmesi’ne (CEDAW) dahil edilmemiştir ve sonuçta
engelli kadınlar ülkelerinde bununla ilişkili politikaların
yarattığı faydaların aktif yararlanıcısı olamamıştır.
Engelli kadınlar neden kadın hareketinde
görünmezdir? Bu soruyu geçtiğimiz 15 yıl boyunca Kore’de
ve uluslararası düzeyde yürüttüğüm çalışmalarımda
sormuşumdur. Engellilik meselesi sadece engelli kadınlarla
ilişkili mi? Hayır! Kesin olarak hayır diyebilirim. Engellilik
meselesi kadınların meselesidir çünkü engelli aile bireyleri
kadınların sorunudur. Ailenizden bir birey engelliyse [bu
aile bireyine] bakma rolü genellikle kadına bırakılmıştır.
Bazı ülkelerde insanlar engelli çocuk doğuran bir
[kadının] kusurları olup olmadığını merak ediyor. Çoğu
durumda bu kadınlar aileleri içinde fiziksel ve zihinsel
24
Hareketlerin GÜCÜ
şiddete maruz kalır. Bu kadınların kaygıları engelli veya
kadın hareketinde ele alınmıyor. 42 yıl boyunca ağır bir yük
taşıyan annemi düşünüyorum: Ben, 11 aylık olduğundan
itibaren çocuk felciyle yaşayan çocuğu. Annemin tüm
hayatı benim hayatıma adanmıştı. O da benim gibi engelli
bir kadın olarak yaşadı.
İkinci olarak, engelli kadınların yüzde 80’i hastalık,
kaza ve çevre faktörlerinden [ötürü] engelli olmuştur. Engellilik
artık sadece [mevcut durumda] engelleri olan insanlarla
sınırlı bir konu değildir. Çoğu ülke kötü beslenme, açlık ve
savaş ya da çatışma durumlarından muzdariptir; bu
koşullar çoğunlukla insanları engelli olmaya götürür. Bu
koşullar çoğunlukla kadın ve çocukları etkilemektedir.
[Üçüncüsü], bakımla ilgili işler “ikinci sınıf
vatandaşlar” içindir ve genelde kadınlara bırakılmıştır. Yaşlı
ve engelli insanlara bakan sosyal hizmet endüstrisinde
çalışan insanların çoğu kadındır. Düşük ücret karşılığı çok
çalışmaları beklenir. Gelişmiş ülkelerde engelli insanlarla
ilişkili işler çoğunlukla başka seçeneği olmayan ve sonuçta
eşitsiz muamele veya cinsel taciz karşısında savunmasız
kalan göçmen kadınlar tarafından yapılır.
Kadın hareketleri bu konular kadın haklarıyla bu
kadar yakından ilişkiliyken neden gündemlerinin parçası
haline getirmedi? Getirmedi çünkü birçok aktivist kendini
yalnızca engelli olarak görüyor, kadın olarak görmüyor.
Engelli kadınlar sadece kadınlarla ilgili meselelerde
değil engellilikle ilgili meselelerde de görünmez kılındı.
Engelli kadınlar engelli erkeklerden daha fazla ayrıma
uğrayabiliyor. Ayrıca engelli toplumunda toplumsal
cinsiyet ayrımcılığı var. [Birçok engelli hakları aktivisti]
kadınlardan [engelli haklarını savunan toplulukta] lider
olmasını beklemiyor.
Cinsellik –veya aseksüellik- de [bizim için] büyük
[bir] mesele. Engelli kadınların tipik bir şekilde aseksüel
olarak görüldüğü yaygın biçimde belgelenmiştir. Engelli bir
kadının bedeni cinsel bir beden olarak değerlendirilmez.
Evlenmemizden önce kocamın arkadaşları hayatının kalanı
boyunca gerçekten seksten vazgeçmek isteyip istemediği
sordular. Seksi bir kadın olduğum hiç akıllarına gelmedi.
(Alkışlar ve ıslıklar) Teşekkür ederim!
Engelli kadınların [yaşadığı] toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinin engelli toplumunda basit bir problem olarak
tanımlamak yeterli değildir. Engellilik toplumsal cinsiyet
eşitsizliğiyle kesişerek engelli kadınlara yönelik ciddi
ayrımcılık biçimleri üretir. Bununla birlikte “engellilik”
faktörünü “toplumsal cinsiyet” faktörüne eklemek kadar düz
bir durum değildir. Aksine yalnızca engelli kadınların
yaşadığı, tamamen farklı, mücadele etmesi zor bir
ayrımdır. Güç birliği yapmak [için] engelli kadınların özel
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
koşullarını anlamak zorundayız.
Mesela kadın sığınma evlerinden söz edeyim. Duyma
bozukluğu olan bir kadının durumunda bir danışmana bile
gidemez ve dil işareti bilen bir tercüman olmadan bu vaka
kaydedilemez. Ciddi bir engeli olan kadının durumunda
basamaklar varsa veya tuvalet onun erişimine uygun
değilse sığınma evine bile gidemez. Bunun hâlâ bir “kadın
sığınma evi” olduğunu düşünebilir misiniz? Buradaki fikir
ayrı sığınma evleri yapmak değil engelli kadınlar dahil, tüm
kadınları içerecek mekânların nasıl inşa edileceğinden
hepimizin haberdar olmasını sağlamaktır. Yine de engelli
kadınlar arasında bile engelli olmayan kadınlarla güç
birliği oluşturup oluşturmamak konusunda soru işaretleri
bulunmaktadır.
Hareketlerimizin büyümek zorunda olduğuna
inanıyorum. Onları empati yoluyla, birbirimizi dinleyerek,
birbirimizden öğrenerek ve durumumuzu daha iyi anlayarak
güçlendireceğiz. Bu 11. AWID forumuna bakın. Engelli
katılımcılara destek olmak için bir masa açılmış.
Gönüllülerin desteği ve kişisel asistanlarla, erişilebilir
ulaşım var. Engelli kadınlar oturum düzenleyip panellerde
konuşuyorlar. [Ancak], hâlâ önümüzdeki AWID forumunu
daha da iyileştirmek için yapılması gereken çok şey var.
Kadın hareketlerinden engelli kadınları dahil
Acizlikten umuda
ilerlemek…
16 Aktivizm Günü (uluslararası kadın ve çocuklara
yönelik şiddete hayır kampanyası) boyunca büyük
bir üzüntü, korku ve incinmişlikle kadınlara yönelik
mezalimi hatırlıyoruz. Güney Afrika’da 1998’de
KwaMashu’da HIV-pozitif olduğunu açıkladığı için
taşlanarak ölüme mahkum edilen Gugu Dlamini
hatırımızda.
Dayanışma mesajlarımızı 2006’daki tecavüz
davasında dışarıda “cadıyı yakın” şarkılarıyla karşı
karşıya kalan, o zamandan beri hayatından endişe
ettiği için sürgünde yaşamaya zorlanan “Khwezi”ye
gönderiyoruz. Geçtiğimiz sene başında ve köprücük
kemiğinde altı kurşunla ölü bulunan, elleri iç
çamaşırıyla ve ayak bilekleri ayakkabı bağlarıyla
bağlı bulunan kız kardeşimiz Sizakele Sigasa’yı
ıstırapla hatırlıyoruz. Arkadaşı Salome Masooa ile
birlikte Soweto’da öldürülmeden önce feci şekilde
işkence görmüş, muhtemelen tecavüze uğramıştı.
Sınırlarımız üzerinden 13 yaşından itibaren
Sudan iç savaşında dövüşen Alual Koch ve kız
kardeşlerine uzanıyoruz. Yemen’de dokuz yaşındaki
Arwa’nın (satılıp rızası dışında evlendirildi) cesaretini
selamlayıp rejime karşı koyarken tutuklanıp dövülen
Zimbabweli kadınlarla yan yana duruyoruz.
Dünya çapında uğradıkları ihlallerin manşetlere
düştüğü kadınları çaresizlikle anıyoruz: Eğitimin
dışına itilen, okuma yazma bilmeyen, kendi sağlık
ve refahları hakkında karar verme gücünden yoksun
milyonlarca kadın, HIV/Aids yüzünden öksüz
kalan gitgide daha çok sayıda çocuğun bakıcısı
büyükanneler, çocuklarının sırf temel sağlık hizmeti
ve hijyen yokluğu yüzünden ölmesini izleyen anneler.
Kadınlar bu büyük adaletsizliklerle yalnızca 16 gün
boyunca değil devamlı karşılaşıyorlar.
Birkaç hafta önce dünyanın her yanından diğer
2.200 kadın hakları aktivistiyle birlikte toplanıp
meselelerimizi ve feministlerin dünyada neler
yaptığını paylaştık
Kalkınmada Kadın Hakları Derneği (AWID) her
üç yılda bir uluslararası bir forum düzenliyor ve
forumlardan biri ilk defa burada Güney Afrika’da
yapıldı. Dört gün boyunca 144 ülkeden aktivistlerle
renkli, tutkulu, analitik ve heyecanlı oturumlar
gerçekleşti.
Güney Afrika’nın Dokuzda Bir kampanyasının
ikinci günü Güney Afrika ve yerkürenin her yerinden
kadın hakları aktivistlerinin yürüyüşüne ev sahipliği
yaptı.
Yürüyüş güçlü bir birlik duygusuyla mor bir
kampanya aktivisti denizini Cape Town sokakları
boyunca dolaştırdı.
Bundan dayanışma duygusu ve mücadelemize
dair umutla çıktık. İhlaller ne olursa olsun, ister
siyasal, cinsel, ekonomik ister dinsel olsun, birleştik.
İşçilerin sloganını sahiplendik: Birimizin derdi
hepimizin derdidir.
Kolektif bir güç duygusuyla hareketlerin Güney
Afrika’da yerel, bölgesel ve ulusal mücadelelerde
muazzam gücü hakkında düşünmeye başladık.
Aramızda çözümü içeren bir bildiri kaleme aldık.
Güney Afrika boyunca kolektif enerjimizi toplama
isteğiyle yeniden bağlantı kurup siyasal, ekonomik
ve sosyal haklarımıza saldırılar karşısında birbirimize
destek olmak için yeniden birleştik.
- Pregs Govender, Gertrude Fester, Prudence
Mabele ve Promise Mthembu tarafından
yazılmıştır.The Mail ve Guardian’dan alınarak
yeniden basılmıştır, 8 Aralık 2008.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
25
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
etmesini istemiyorum. Bu toplantıda zaten burada
olduğumuzu hatırlatıyorum: Zaten kadın hareketlerinin
parçasıyız. Kadın hareketleri içeriye, kendi çeşitliliğimize
bakıp azınlıktaki kadın seslerine kulak vermeli. Engelli
kadınların uluslararası hareketi güçlü ve hızla büyüyor.
2006’da BM Genel Meclisi engeli kadınlar üzerine
ayrı bir madde içeren -altıncı [madde]- Engelli Bireylerin
Hakları Sözleşmesini onayladı. Bu sözleşme kadınlarla
erkekler arasında eşitlik ilkesini kurar ve engelli kadın ve
kız çocuklarına yönelik şiddete karşı güçlü bir dil içerir.
Sözleşmeye imza atan ülkelerin bunu uygulamak için
harekete geçmeleri beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz
2008 yılı bu sözleşmenin hayata geçeceği ilk yıldır.
Sözleşme bize yeni bir ufuk sunuyor, bu önemli haberi
hepinizle, bu forumdaki kadınlarla paylaşmak istedim.
Bu andan itibaren kadınlarla ilgili meselelerde
sesimizi bulmaya çalışacağım, atölyelerinizde engelli
kadınlara ilişkin konuları hatırlamanızı temenni ediyorum.
Birlikte daha geniş ve güçlü bir kadın hareketi inşa edebiliriz.
Umarım eve, örgütleriniz ve ülkelerinize döndüğünüzde
engelli kadınlarla ilgili meselelerin kadın hareketlerinin
merkezinde durduğunu hatırınızdan çıkarmazsınız.
“Burası dünyayı değiştirebilecek salon”
Nadine M.’in sunuşu, Lübnan
Pekâlâ. Ayağa kalkmalıyım çünkü gerçekten heyecanlıyım
ve sandalyede oturmaya devam edemeyeceğim. Bir yıldır
bu forum için çok heyecanlıydım. Buradan manzarayı
görmenizi isterdim, bu görüntü inanılmaz.
Çalışmalarımın çoğunu Lübnan ve Arap ülkelerinde
yürütüyorum ama sadece 10 dakikam var. Dolayısıyla ne
yaptığımız, nasıl stratejiler ve bunun etrafında politikalar
ürettiğimiz hakkında konuşmayacağım çünkü benim
açımdan sizinle bir hareket olabilmenin ve kendisini
feminist olarak adlandırmanın kriterleri olarak gördüğüm
şeyler hakkında konuşmak çok önemli. Kesinlikle hayati
önem taşıdığına inandığım bir kelime var, “amcık” kelimesi
(İng. cunt).
Bu kelime bize karşı öyle sert ve çirkin bir şekilde
kullanıldı ki bu terimden kendimiz korkmaya başladık.
Duymaktan hoşlanmıyoruz. Cinsellikten konuşmaktan
hoşlanmıyoruz. Kendimizden cinsel varlıklar olarak
bahsetmekten hoşlanmıyoruz çünkü vajinalarımız bize bile
kirli [ve] bunun gibi seçkin, hoş forumlardan saklanması
gereken bir şey gibi görünüyor. Oysa kelimenin feminist
harekete mutlaka ama mutlaka gerekli olduğuna son
derece güçlü bir inancım var. Nedenini açıklayacağım.
“C” harfi yaratıcılığı (cunt kelimesinin ilk harfine atfen
İng. creativity, ç.n.) ifade ediyor. Feminist tekerleği tekrar
tekrar keşfetmeyi ifade ediyor. Örgütlenmenin bir yolu,
izlenecek bir yapı yok. STK’larda veya ağlarda
örgütlendiğimiz çoğu zaman, savaştığımız patriarkal
sistemlerin birebir aynısını yineliyoruz. Onları
hareketlerimize taşıyoruz, evrak işine, yapı ve formalitelere
26
Hareketlerin GÜCÜ
öyle çok gömülüyoruz ki çok yaratıcı düşünebileceğimizi
unutuyoruz.
Eminim çoğunuz buraya ağlarla ilişki kurmak, başka
örgütlenmelerle tanışmak, fon sağlayıcılarla iş bağlamak,
başka olup bitenler hakkında haber almak istediğiniz için
buraya geldiniz. Mümkün olduğu kadar çok broşür alıp eve
dönmek [istiyorsunuz]. Ama bugün sizden bu foruma son
derece yaratıcı bir yaklaşım [almanızı] ve bunu gerçekten
kişisel kılmanızı istiyorum. Çünkü kişisel bağlantılar
hayatlarımızı değiştirir.
Biliyorsunuz, proje veya programlarınızdan biri
hakkında bilgi sahibi olursam veya bana “merhaba, ben bu
örgüttenim” deyip yaptığınız her şeyi anlatmaya
başladığınızda hayatım değişmeyecek. Ama hayatım
sizinle bir kadın olarak tanışırsam ve siz benimle bir kadın
olarak tanışırsanız, bu bağı ve deneyimi paylaşırsak,
birbirimize kişisel sorular sorarsak değişecektir. Feminizm
hakkında bizim için kişisel olduğu için soru soruyoruz. Bu
forum hakkında en harika şeyin bu olduğunu düşünüyorum:
Kişisel bir düzeyde konuşabilmemiz. Burada 2.000
katılımcının olduğunu biliyorum ama bu kişisel bağlantıları
kurmamız gerekiyor. Çünkü feminizmle ilgili profesyonel
hiçbir yan yok; profesyonel kelimesinden hoşlanmıyorum
gerçi. Feminizmle sanki bu uzak kavrammış gibi son
derece formel bir şekilde ele almamızdan da
hoşlanmıyorum.
Öyleyse yaratıcılık kendimizle konuşurken, kendimizi
dinlerken, hatta birbirimizi rahatlatırken açığa çıkar. Çünkü
buraya gelen bütün arkadaşlarım ve ben fazlasıyla
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
yorgunuz. Siz de çok yorgunsanız elinizi kaldırın.
Gördünüz mü, hepimiz son derece yorgun ve tükenmiş
durumdayız ve her şeyi birden yoluna koyacağımız yer
burası? Buraya gelip bu videoları izliyor, bu konuşmaları
dinliyoruz ve tamam diyoruz, bir kere şimdi bunu niye
yaptığımı hatırladım. Burası bir arada konuştuğumuz,
birbirimizi kutladığımız ve birbirimizi insan olarak, kadın
olarak tanıdığımız yer.
Gelelim “U” harfine, “birliği” (cunt kelimesinin ikinci
harfine atfen İng. unity, ç.n.) ifade ediyor; birlik son derece
önemlidir. Geçen hafta birinin hepimiz özgür olana kadar
hiçbirimizin özgür olmayacağını söylediğini işittim. Bunun
(birinin hepimiz özgür olana kadar hiçbirimizin özgür
olmayacağı) mükemmel bir alıntı olduğunu düşündüm.
Şimdi forum programına göz atarsanız kapsanan başlık ve
konular [açısından] bu büyük çeşitliliği göreceksiniz. Bize
karşı inanılmaz güçler var, hepimiz bunu biliyoruz.
Kurumlar, hükümetler ve medya var. Her şey bize karşı
oynuyor. Bütün bu görünür ve görünmez sistemler bize
karşılar. Yanımızda [bu güçlere hitap edecek] olanlar kişiler
tam burada bu odada oturmakta olan insanlardan ibaret.
Çevrenize bakarsanız, sizi destekleyecek, yardım edecek,
fon verecek, ihtiyacınız olan kaynakları verecek insanlar
bunlar. Dünyayı değiştirebilecek salon burası.
Gördüğünüz gibi feminizme inanıyorum. Feminizm
kelimesine aşığım. Bazı insanların Tanrıya inanması gibi
feminizme inanıyorum. [Feminizmin] yeniden icat edilip
kurulacak, sabahın dördüne kadar tartışılıp konuşulacak
kadar esnek olduğuna inanıyorum. Feminizme sürekli
olarak yeni şeyler getirilebilir ve yeni şeylerin dışarı
atılabilir. Yine de feminizmle ilgili en harika şey, bu
akışkanlıkla oynayabilmemizdir. Hareketlerle ilgili harika
olan nokta, hareketin gerçekte bir yere ait olmamasıdır.
Aynı zamanda her yerdedir, Tanrı gibi! Spesifik bir yerde
değil, her yerdedir. Harika olan şey, hiç kimsenin, bütün
dünyada en güçlü kimsenin bile sizi hareketin dışına
atamamasıdır. Bu harika! Kimse gelip “Seni suçluyorum,
hareketten atıldın” diyemez. Hareketi kendimiz yaratıyoruz,
bir STK, bir program, bir koalisyon, bir ağ değil.
Bununla birlikte, aynı zamanda feminizmde bilirsiniz,
Sarah Palin’in feminist olduğunu açıklamak gibi
oynamayacağımız bazı kurallar olduğuna kuvvetle
inanıyorum. Feminizme dair müdahale edemeyeceğiniz
bazı konular vardır ve bunlardan biri lezbiyenler olmaksızın
feminist bir hareket olamayacağıdır. Trans kimlikli insanlar
olmadan da feminist bir hareket olamaz. Aksi halde
homofobik bir hareket olarak adlandırılırdı. Aksi halde
bütün kadınları katan bir hareket olmazdı; feminist hareket
kattığı kadınları da seçen bir harekettir. Keza hepiniz
feminizme ilgili bu kuralı çiğnemeyeceğinizi bilirsiniz.
Feminizm tüm konuları, sınıfları, ırkları, toplumsal cinsiyet
kimliklerini ve cinsel yönelimleri keser. Bu feminizmin temel
kuralıdır.
Daha geçtiğimiz hafta Uluslararası Gey ve Lezbiyen
Derneği’nin konferansındaydım. LGBT insanları feminizmin
onlar için önemli olduğuna ikna etmeye çalıştım. Bildiğiniz
gibi feminizmden fazla hoşlanmıyorlar. Onları feminizmi
LGBT hareketine dahil etmeleri için ikna etmeye çalıştım.
Bir hafta sonra buraya geldim ve siz feministlerle
konuşmaya, LGBT hareketini mücadelemize katmamız
gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.
Muthoni’nin Afrika bağlamında söylediklerinden
gerçekten memnun kaldım. Afrikalı gey ve lezbiyenlerin
kadın hareketinden destek alıyor olmalarından dolayı
gerçekten mutluyum. Tüm kadın örgütlerini dünyanın her
yerinde, Asya’da, Afrika’da, özellikle Ortadoğu’da
lezbiyenlerle ilgili meseleleri kendi kadın meseleleri olarak
almaya teşvik etmeye çalışıyorum. Zira bütün bu
mücadeleler bağlantılıdır. Cinsellik [hakkındaki] bütün
mücadeleler aynıdır. Bedenlerimize yönelik aynı
baskılardır. Bu baskılara karşı mücadele etmemiz
gerekiyor.
Şimdi, “C” ve “U” harflerini geçtik. “N” sayılarla (İng.
numbers, ç.n.) ilgilidir. Sayılar çok önemli. Bu yavaş ve
elitist bir devrim değil. Milyonlarca insana ihtiyaç
duyduğumuz bir devrim bu. Onları yüreklendirmeliyiz.
Obama kampanyasının bize öğrettiği şey, siyasete
bakmaksızın yeterli sayıya ulaştığımızda, farklı baskı
düzeyleriyle mücadele ettiğimizde herkesi bir araya
getirebileceğimizdir. Bir araya getirebileceğimizi hiç
düşünmediğimiz insanlar bir araya gelip bu harekete
katılabilir.
Azametli, hayranlık
uyandıran kadınların
omzunda durduğumu
kabul ediyorum. Ama
bazen, bazen o büyük
isimler gerçekten can
sıkıcı olabiliyor.
Son olarak, “T” zaman (İng. time, ç.n.) ve sürekliliği
ifade ediyor. Burada biraz kuşaklar arası diyalogdan
bahsetmek istiyorum. Çoğu zaman bu yerlere genç
feministler olarak gelip bu ikonlarla, haklarında
okuduğumuz, google’dan araştırdığımız bu büyük liderlerle
tanışıyoruz. Kitaplarınızı okuyoruz, büyürken posterlerinizi
odamıza asıyoruz. Sonra buraya gelip sizinle tanışıyoruz.
Bilirsiniz, azametli, hayranlık uyandıran kadınların
omzunda durduğumu kabul ediyorum. Ama bazen, bazen o
büyük isimler gerçekten can sıkıcı olabiliyor. Anlamamız
gereken şey, genç kadınların bu harekette kuşkusuz hayati
önem taşıyor olmasıdır ve onlara alan açmakla
kalmayacağız. Gelecekler ve bilhassa forumda alana sahip
çıkacaklar. Dün birçok kuşaktan kadının bir araya geldiği
Genç Feminist Aktivist günü yaptık. Şu pembe eşarpları
takarak, hakikaten o hoş fikri görünür kıldılar. Eğer çok
kuşaklı örgütlenmeye inanıyorsanız kendinize bir eşarp
edinin, bunlardan yüzlerce var. Kendiminkini takmadım
çünkü pespembe!
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
27
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
yaşlarında bir kadına gidip nasıl olduğunu, neler yaptığını
sorun. En başta neden feminizmi benimsediğini sorun.
Bunlar burada yaratmamız gereken kişisel konuşmalardır,
bu forumda bunu yapmak önemlidir.
Bunu yaparsak eminim buradan daha zengin,
güçlenmiş ve enerji dolmuş ayrılacağız. Eve dönüp
yapmak istediğimiz şeyleri yapmak için aslında ihtiyacımız
olan değişimi almış olacağız. Çok teşekkür ederim.
Ayrıca çok sayıda aktivite, duvar boyama, grup
toplantısı oluyor. Genç bir kadınsanız katılmanızı öneririm.
Ama bu aynı zamanda daha büyük kuşak için de geçerli.
Ayrıca birbirinizle konuşmanızı ve doğrudan sizinle ilgili
olmayan panellere gitmenizi öneririm. Heteroseksüel bir
kadınsanız, bir lezbiyenle tanışmadıysanız, burada
yüzlerce harika lezbiyen var. Onlarla tanışın, onlar
hakkında biraz bilgi sahibi olun ve onlara hayatları
hakkında soru sorun. Genç bir kadınsanız 20 ya da 30
“Biz yerli kadınlar buraya deneyimlerimizi
sizinle paylaşmanın taze umuduyla geldik”
Monica Aleman’ın sunuşu, Nikaragua
Burada olmak bir onurdur. Sizin seyahat ettiğiniz yollar
sayesinde buradayım. Kız kardeşlerim, dünyanın liderleri,
bugün size hoş geldiniz diyorum ve atalarımız olan
kadınları yürüdüğü yola saygılarımı sunuyorum. Size
bugün yaşadığımız mücadelelerin onuruna hoş geldiniz
diyorum. Size bugün derin bir heyecan ve değişim ruhuyla
hoş geldiniz diyorum.
Bugün burada dünyanın her yanında yerli kız
kardeşlerimin, Afrika kökenli kız kardeşlerimin, Nikaragualı,
Latin Amerikalı ve Karayipli kız kardeşlerimin varlığını
anarak başlayacağım. Bugün Amerika kıtasından derin
yapısal reformların aktörleri ve destekçileri olan binlerce
genç, yaşlı, bilge kadının hatırasını onurlandırıyoruz. Onlar
hepimiz (yerli, Afrika kökenli, melez) atalarımızın mücadele
ettiği haklara kavuşabilelim diye ülkelerimizdeki iktidar
ilişkilerini değiştirmeye çalışıyordu.
Onurunu ve hayatlarını
burada sizinle olabilmek
için feda eden yerli
kadınların binlerce
deneyimi var.
Yerli kadınlar adına bu AWID toplantısının ana hedefi
olarak dünya üzerindeki kadın mücadelelerinin görünürlüğü
ve potansiyelini geliştirme ve çeşitli hareketlerden,
çalışmalarını atalarının mücadeleleri üzerine kuran
kadınlar arasında diyalogu teşvik etme ileri görüşlülüğüne
sahip kız kardeşimiz Lydia’ya [Alpízar] teşekkür etmek
isterim.
Biz yerli kadınlar buraya sizlerle deneyimlerimizi
paylaşmanın taze umuduyla geldik. Bizler Bolivya’daki
madenci diğer kız ve erkek kardeşleriyle 1963’te Bolivya
28
Hareketlerin GÜCÜ
devletinin derin dönüşüm zeminin yaratmaya başlayan yerli
kadın Domitila Chungara’nın mücadelesinin ürünüyüz. Bu
insanlar 20. yüzyılın sınıf, etnisite ve toplumsal cinsiyet
mücadelesini birbirine eklemlediler; bu mücadeleler bugün
Bartolina Sisas [olarak bilinen], Evo Morales’te ve bir Latin
Amerika ülkesinde iktidar ilişkilerini dönüştürme iddiasıyla
yeni bir anayasada somutlaşan kadın hareketinin ta
kendisidir.
Bizler Ekvatorlu yerli bir kadın olan Dolores
Cacuango’nun mücadelesinin sonucuyuz. Bilge, öğretmen,
halkının maruz kaldığı ayrımcılığı önlemek üzere
mücadelenin sadık bir taraftar. İlk iki dilli ve kültürler arası
eğitim programlarının savunucusuydu. Bu programlar kültür
ve kimliği farklı kültürler arasında saygı ilişkilerinin ve bir
arada varoluşun gelişmesi için kültürler arası temeller
olarak değerlendiren [ilk çalışmalar arasındaydı].
Aralarında Guatemalalı Rigoberta Menchu Tum,
Nikaragualı Mirna Cunningham, Perulu Tarcila Rivera Zea,
Meksikalı Komutan Ramona ve Ekvatorlu Nina Pacari’nin
de olduğu bizden önceki kuşaktan kız kardeşlerimizin
adımlarını izlemek için buradayız. Bizlere kadın olarak tüm
kadınların mücadeleleri sonucu kazanılan hakların
taşıyıcısı olduğumuzu öğrettiler. Ne var ki halklarımızın
kolektif hakları tanınmadığında bu haklardan
yararlanamıyoruz. Yerli kadınlar olarak ancak tüm yerli
halkların hakları tanındığında haklarımızdan tümüyle
yararlanabiliyoruz.
Haklarımız için mücadele esastır. Onurunu ve
hayatlarını burada sizinle olabilmek için feda eden yerli
kadınların binlerce deneyimi var. Nikaragua’nın Kuzey
Atlantik özerk bölgesinde ait olduğum Miskita topluluğu’nda
bu kadınlardan bazılarını hatırlıyorum. Vivi Dilia onlardan
birisidir. Hekimlik hakkında bilgi sahibidir. Kasabamdaki
hemen tüm kadınların ebesiydi. Bitkiler hakkında bilgi
sahibidir. Rüyalardan öğrenir ve halkımın görme gücüne
rehberlik eden ruhlarla konuşur. 14 yaşındayken açlık ve
kıtlıktan etkilenen topluluğundan ayrılmak zorunda kaldı
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek
çünkü kolektif toprakları bütün gücünü monokültüre (geniş
topraklarda tek bir tarım ürünü yetiştirme, ç.n.) aktaran
ulusaşırı bir muz şirketi tarafından işgal edilmişti. Ancak,
Vivi [o zamandan bu yana] onurunu yeniden kazandı.
Bilgeliğinden gurur duyarak yaşıyor çünkü 1980’lerde etnik
kimliklerin tanındığı bir otonomiye kavuştuk.
Gelgelelim bugün Nikaragua’daki kadınlar, kıtamızdaki
diğer birçok ülkede olduğu gibi ekonomik durgunluk ve
haklarımızın uygulanmasına yönelik tehditlerle karşılaşıyor.
Kadın hakları, yerli haklarında olduğu gibi siyasi
pazarlıkların ürünü olmaya devam ediyor. Nikaragua’da
kendini “solcu” diye tanımlayan bir hükümet tarafından
[gerçekleştirilen] feminist ve diğer toplum önderlerinin
yaşadığı siyasi işkence ve yıldırmalara izin veremeyiz.
İnsan hakları mücadelesi verip savunan kadınlara yönelik
şiddet ve baskı, birçok ülkede yolumuzu tıkayıp haklarımızı
yok saymak için hükümetlerin kullandığı kontrol
biçimleridir.
Yerli kadınlar olarak, buraya kuşaklar arası diyalog
yeteneğimizi paylaşmaya geldik. Genç yerli kadınlar olarak
Guetamala’da Maya halkının ruhani lideri olan, yerli
kadınların cinsellik ve üreme sağlığı, toplumsal cinsiyet ve
adalet gibi konularla uğraşmaya ihtiyacı olduğunu
söylemekten bıkmayan Doña Virgilia’nın öğretilerini
izlemek istiyoruz. Doña Virgilia her insanın kendi nahual’ı
(her insana ait olduğuna inanılan ruhani ya da animistik
varlık, ç.n.) ölçüsünde sahip olduğu misyonu yerine
getirerek şeffaf olmamız, topluluklarımızın çoğunda çeşitli
cinsel tercihler olduğu gerçeğini paylaşmamız gerektiğini
söylerdi. Aynısını HIV’e karşı mücadelede aktif bir
Meksikalı Zapotek kadın olan Amaranta da söylerdi.
Buraya Kuzey Amerika, Latin Amerika, Afrika ve
Asya’daki yerli kadın hareketlerini birleştiren Uluslararası
Yerli Kadın Forumu’nu temsil etmek üzere geldik. Buraya
bugün yüz yüze kaldığımız ekonomik zorlukların bilinciyle,
ama dünya kadınlarının çok uzun bir yoldan geldiğini
bilerek geldik. Haklarımız için mücadele eden feministler
ve kadınlar yürüdüğümüz yolu açtılar. Çoğunuz
öğretmenimiz oldunuz. Fakat bugün ileriye hareket etmek
için birlikte çalışmanın yollarını bulursak mücadelemizi
büyütebileceğimizi söylüyoruz.
Burada farklılıkları içeren, dayanışma, kültürler arası,
çeşitlilik gibi ilkeleri barındıran ve kuşaklar arası bir
karaktere sahip feminist bir hareketin süregelen inşasında
bir adım daha atmak için buradayız. Kız kardeşler, bu çağrı
ortada duruyor ve değişim bizim ellerimizde. Teşekkür
ederim.
Zihnin gıdası
“Forumun ne bırakacağından tam olarak emin
değilim ama forumda dünyadaki kadınların durumu,
kaynakları ve farklı düşünme biçimlerine ilişkin
kazandığım perspektif üzerine düşünülecek şeyler
verdi. İsrail/Filistin’deki çalışmalarımızı küresel bir
perspektiften görmek her gün yapma şansım olan
bir şey değil. Ulusal söylemin çevremizde son
derece kötü bir şekilde öne çıkmasından ötürü,
dünyadaki kadın hareketleri bağlamında çalışmamızı
yeniden kavramsallaştırmayı başarmak nadir bir
imkândı. Bu iki eksen (kadın hakları ve çatışmayla
ilintili konular) çalışmamızda kesişmektedir ama bu
sefer de içinde çalıştığımız sosyo-politik koşullar
son derece kısıtlayıcıdır. Uzakta olup dünyanın her
şerinden feminist aktivistlerle çevrili olmak,
yaptıklarımız hakkında konuşup başkalarını
dinlemek o birkaç ender “çerçeveyi değiştirme”
anına sahip olmamı sağladı. Bunun son derece
değerli olduğuna inanıyorum; kuşkusuz benim ve
arkadaşlarımın, meslektaşlarımın konuşma ve
düşünme biçimlerinde sonuçları yansıyacaktır. Her
şeyin üstünde, durumumuza, insan hakları ve kadın
hakları çalışmamızı algılama biçimimize ilişkin yeni
bakış açıları kazandım. İnsan haklarının devlet
tarafından sürekli manipüle edildiği, bazen (belki de
çok aceleci bir şekilde) eleştirimizi insan haklarına
yöneltip onu aşan insan hakları projesiyle manipüle
edilme biçimleri arasındaki ayrımı göremediğimiz
yarı liberal koşullarda, bunun ne kadar akıllara
durgunluk verici olduğunu fark ettim.”
- Ortadoğu/Kuzey Afrika’dan Kadın Hakları Aktivisti
Kendimi zihinsel ve
davranışsal açıdan
geliştirdim
“Özellikle genç kadınlar ve Afrikalı kadınlardan
coşkunluk ve kararlılıklarını dinlediğimde kendimi
zihinsel ve davranışsal açıdan geliştirdim. Hatta
müttefiklerin, partnerlerin ve eşitlerin iş birliğinin
değişimi gerçekleştireceği anlayışına daha sıkı bir
şekilde yaklaştım. [Korkarım], her şeyi yapmak
zorunda olmadığımı öğrendim. Ayrıca kız
kardeşlerimin çoğunun hâlâ sorgulatılmaya ihtiyacı
olduğunu öğrendim çünkü engelli kadınlar burada
başka her grubun parçası, marjinalleşenler içinde
bile marjinal olacaklar. En güçlü değişim bu
kadınları, bizi görünür kılmak için gerekli çabanın
farkına varmaktır.”
- Araştırmacı
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
29
Bazı anlarda
tarih bize gelip sorar:
Gerçekten ne istiyorsun?
Ürperir
Kaçarız çoğu zaman.
O dehşete düşürücü,
hareketi seçebileceğimiz
ihtimalinden.
Tam olarak olduğumuz yerde
Bütün o berbat
Kusurluluğumuzda
Başlayabilecek olmamızdan.
Bazı günler dikiliriz
dünyamızın karşısına
ve soru
etrafımızdaki havayı titreştirir:
Neyi seçiyorsun?
Patriarka gibi güçlü
güçlü, kurumlar gibi
güçlü günde iki milyar dolar kadar
askeri işgaller
soykırımla mıhlanmış
neoliberal hırsa saplanmış
terörle payandalanmış
değdiğinde
200 volt şok
vermeye hazır.
Hareketlerin GÜCÜ
Bizi hareket ettiren şeylerin gücü
Boğazımızı açan
Kalçalarımızı tutuşturan
Avazımızı serbest bırakan
Hamleyi harekete geri katan
Hareketi heyecandan çekip çıkaran
Hareket,
Irmak gibi güçlü
neşeli, elastik bir akıntı
dalgalan ve kıvrıl
kırıl ve bükül
biteviye değişen şekiller.
Her bir gün bu mecraya gidenler
Dalgıçların
bu çalkalanan suya
tekrar dalma
cesareti.
Bu günü?
Bu anı?
Bu
yürek hoplatan
sunturlu
macerayı?
30
Sonra gücü var
deveranın
Gözyaşları, acı, hafıza.
Kan, enerji, nefes.
Kolektif eylem.
Sonuçlarına
minnettar
kalamadığında
yadırgayan.
Nihayet
mücadelelerimizin bütünlüğünü
oldukları gibi tam
kucaklamak için
ciğerlerini genişletiyor.
Bazı anlarda hayat bize sorar:
Ne umuyorsun?
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Umut vardır savaş alanı gibi
alıntılardan ibaret umut
binlerce manifestoyu tekrarlayan umut
Ne amaçlıyoruz, neye inanıyoruz, hayal
ediyoruz
ne öneriyoruz, planlıyoruz, düş
kuruyoruz
ne söylüyor, bekliyor, varsayıyoruz
nasıl görünmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Sonra doğruluk var bizi bekleyen.
Her gün
korkulu, kızgın
yorgun, sarsak
boy gösterdiğimizde.
Karmaşık, değerli
yaralı, pırıl pırıl
boy gösterdiğimizde.
Yitip giden her şeyin ardından
Darboğazlarla cebelleşiyoruz
Kalp kırıklığının pazarlığı
On yılların ihanetinin.
Kendimizi zorluyoruz
“ama”yı “ve” ile, “hayır”ı “evet” ile
değiştirmeye
bileriz kendimizi
bizi en çok kudurtanı
dinlemeye.
BİZİ NE HAREKET ETTİRİR
Shailja Patel (Kenya/ABD) tarafından forum için yazılmış ve icra edilmiştir. İzniyle yayımlanmıştır.
Aklımızı ve irademizi
onu hissedene kadar
zorluyoruz
gerçek katı analize
ulaşıncaya dek
sistemleri, yapıları, modelleri
bir bir çözüyoruz
neyin işe yarayıp neyin yaramadığını
bizi gerçekten neyin hareket ettirdiğini
anlayana dek.
Bazı günlerde tarih bize sorar:
Ne yapıyorsun?
Harita çiziyoruz.
Genişleyen bir şey
Güzelliğin tanımı.
Hatırladıkça aşk eden bir şey.
Ayaya akan kına gibi
bir şey.
Düşlerimizde hoplayıp zıplayan
adalet gibi bir şey.
Kendi hikâyesini anlatan
deri gibi.
Bazı yıllarda, bize gelip şöyle der:
Ne biliyorsun?
Kırk yıl, elli yıl, neden buna devam ettik
Neden hiç pişmanlık duymadık.
Bu hareketin hâlâ içimizi
Kıpırdatması
İç organlarımızda, kalçalarımızda,
yüreklerimizde
Bu kahkahanın
bu güvenin
bu kazanılmış, sınanmış, denenmiş
saygının
taş üstüne taş
koyduğumuz ev olduğunu
ve ayakta kalacağını.
Bazı sabahlarda hayat bizi uyandırır
başlatır kalbin çarpmasını
başlatır sinirlerin gerilmesini
uyarır bizi
atlamak üzereyizdir
yürek donduran korkularımıza
en geniş büyümeye
en iç delici sevincimize.
Bazı sabahlarda,
Derin bir nefes alır, şöyle deriz
Evet
tüm bunlara.
Mücadele için
boy gösteririz.
Birbirimiz için
boy gösteririz.
Olduğumuz gibi
çıkarız ortaya.
Değerli, kusurlu
mahdut, muhteşem
İnsan.
Güç için
boy gösteririz.
Hareketi
seçeriz.
Boy göstererek
aşk ederiz.
Bazı akşamlarda, hayat sarmalar
alacakaranlığın yumuşaklığında
sorar:
Neyi bekliyorsun?
Hakikat. Adalet. Tazmin. İyileşme.
Ömrümüz boyu. Ömrümüz boyu.
Ömrümüz
Boyu.
Her gün, aşk gelip şöyle der:
Ne için boy göstereceksin?
Sonuçta kalbinin hakikati
nedir?
Vücudumuzla cevap veririz.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
31
2. OTURUM
Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
“Eleştirel bakmak yaşananlara sahip çıkmanın en
önemli parçasıdır” Jessica Horn’un giriş konuşması, Sierra Leone
Herkese günaydın! AWID Forumu’nun 2. gününe ve gerçek
anlamıyla kışkırtıcı ve ilginç olacağını umduğum bu oturuma
hoş geldiniz. Adım Jessica Horn. Afrika Feminist Forumu’nun
bir üyesiyim ve aynı zamanda AWID Forumu’nun Uluslararası
Planlama Komitesi’nde görev yapıyorum. Hepinize tekrar hoş
geldiniz demek istiyorum.
Eylemliliğimiz sırasında benim sonuçların siyaseti diye
adlandıracağım şeye çok sıklıkla odaklandığımızı
düşünüyorum. Sahip olmak istediğimiz dünyanın tasavvuruna
ve bunun dışında kalan dünyayı değerlendirmeye çok fazla
odaklanıyoruz. Ama gerçek olan şu ki, patriyarka nesillerdir
kendini var ediyor. Onu ortadan kaldırmak da nesillerle
ölçülebilecek bir zaman alacak. Kazandığımız zaferler
çoğunlukla seyrek olarak ya da uzun vadede gerçekleşiyor.
Bazen arzuladığınız zafere kendi ömrünüz boyunca bile
tanıklık etmeyebilirsiniz. Yahut da kazanmış olduğunuz bir
zaferin yeniden kaybedildiğine şahit olabilirsiniz. O yüzden bu
toplantıda yapmaya çalışacağımız şey, kadın hakları ve kadın
özgürlükleri için nasıl bir mücadele ortaya koymamız gerektiği
sorusunu doğrudan içinde barındıran ve benim sürecin siyaseti
32
Hareketlerin GÜCÜ
olarak adlandıracağım şeye dikkatinizi çekmek olacak.
Sanırım, kadın hakları çalışmalarının küresel düzeyde
kadın hakları savunucularının kendilerine zarar verdiğinin artık
farkına varmaya başladık. Kadınlar için insan hakları
savunucularının güvenliği ve aktivistlerin sağlığı gibi meseleleri
gündeme alan gerçekten büyük kampanyaları ancak
şimdilerde, son beş yıldır düzenliyoruz. Bu ilginç bir durum,
çünkü feminist şiar, kişisel olanın politik olduğudur. Hatta
genellikle kendi siyasi pratiğimizde de aslında kişisel olanı
tekrar dahil edip bununla karşılaşmakta başarısız oluyoruz.
Feminist aktivizm ve hareketlerle ilgili bir dizi farklı
meseleye bir dizi farklı bakış açısından faydalanarak bugün
burada yapacağımız şey, sürecin siyasetine yönelik bu
sorulardan bazılarını incelemek ve bunlarla bağlantı kurmak
olacak. Bir keresinde birinin ‘eleştirel bakmak yaşananlara
sahip çıkmanın en önemli parçasıdır’ dediğini duymuştum.
Bugün burada başarmayı umduğumuz şey, gerçek anlamıyla
bir sevgi eylemi ve bir sadakat eylemi olan türden bir eleştiri
biçimini hayata geçirmek olacak.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
“Kendi kuşağımızın ötesine bakmamız gerekiyor”
Sanushka Mudaliar’ın sunuşu, Avusturalya/Doğu Asya
Konuya girmeden önce, birkaç dakikanızı alıp bu odada
bulunanların kim olduğundan bahsetmek istiyorum. Kolektif
gücümüzü nasıl daha fazla arttırabileceğimizi tartışmak üzere
buraya gelmiş ve etrafınızda toplanmış olan forum katılımcıları
kadın hareketinde mücadele eden her kuşaktan aktivisti
içermektedir. Genç ya da yaşlı, hepimizin buraya gelme
sebebi, her birimizin bu konuşma ortamının önemini kavramış
olmasıdır ve bizler bunu gerçekleştirmeye hazırız.
Birçoğunuz farklı kuşaklardan aktivistlerin hareketimize
sunmuş olduğu eşsiz katkılara aşinasınız ve bunları anlama
çabasının destekçisisiniz. Ben bugün burada, kuşaklar arası
farklılıkları anlamanın ardında ne yattığına odaklanmak
istiyorum. Bu noktada bizi bekleyen bir sonraki zorluk, güçlü
bir hareketin yapı taşlarını oluşturan, kuşaklar arası etkin
ilişkiler kurmaktır. Böylesine çok kuşaklı bir hareket, yalnızca
başlanmış olan işi sürdürebilecek birilerinin olması gerekliliği
gibi basit bir sebepten ötürü değil, fakat güçlü bir hareketin
(kadın hakları için tehdit oluşturan şeylerin değişen tabiatına
cevap üretme kapasitesine sahip bir hareket) örgütlenme
sürecinde çok çeşitli yöntem ve stratejilere ihtiyaç duyacağı
için kadın hakları mücadelesinde oldukça merkezi önemdedir.
Güçlü bir hareket, tüm aktivistlerinin farklı fikir ve
görüşlerinden faydalanmak zorundadır.
Eminim buna kimse karşı çıkmayacaktır. Ama görünen o
ki hareketin içinde genç yaşlı demeden yer alan birçok insan
bunun pratikte nasıl bir anlam kazandığından tam olarak emin
değil. Böyle bir noktaya ulaşmak için birbirimizle kaç yaşında
olduğumuz üzerinden ilişki kurmaya son vermemiz gerekiyor.
Hareketteki belli insanların rollerine ilişkin, yaşlarına
dayanarak rastgele genellemeler yapmak konusunda daha
dikkatli davranmamız lazım. Ben sürekli dillendirdiğimiz yaşla
ilgili mitleri burada tekrarlamayacağım. Şimdilik sadece, tüm
genç aktivistler enerjik ve yaratıcı olmadığı gibi, yaşça büyük
aktivistlerin hepsi de birer iktidar düşkünü diva değildir
demekle yetineceğim.
Bu tipte mitlerin tehlikesi, bizi gücün kuşaklar arasında
paylaşımından vazgeçirmesidir. Ayrıca bu mitler, birbiriyle
bağlantısı olmayan farklı kuşakları içeren aktivizm gettolarının
meydana gelmesine yol açmaktadır. Benim bir aktivist olarak
geçmişim, esasen gençlik hareketlerindeki genç feministlerle
çalışmaya dayanıyor. 2006 yılında AWID’e ilk katıldığımda, ne
bekleyeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. İşim dolayısıyla
gittiğim her yerde herkesin belli insanlar, örgütler ve belli
çevrelerle zaten tanışık gözükmesinden öylesine bunalmıştım
ki ilk yılımda neredeyse hiç kimseyle hiçbir şey konuşmadım.
Herkes birbirini eski arkadaşlar olarak görüyordu; kendimi
saha kenarında oturuyor hissediyordum.
Kuşaklar arası dayanışmayı sağlayabildiğimiz zaman,
yaşlı aktivist ya da gençlik temsilcisi gibi etiketler üzerinden
tartışmalar yürütmüyor olacağız. Hepimiz kendi kabiliyetlerimiz
doğrultusunda vermeye, dinlemeye ve eylemeye hazır birer
müttefik olarak hareket içinde yer alacağız. Elbette her zaman
kendi yaş grubumuzla daha sıkı bir şekilde özdeşleşeceğiz.
Kaldı ki her seferinde birbirimizle aynı düşüncelere sahip
olmak zorunda değiliz. Bazen herhangi bir ayrım ortaya
koymayı amaçlamaksızın kendi akranlarımızla hareket etmek
için kendi alanımıza ihtiyaç duyarız, bazen de diğerlerinin bize
alan açmasına gereksinim gösteririz. Ama her şeyin ötesinde,
bir araya gelmeli ve ortaya koyacağımız hareket için birlikte
mücadele etmeliyiz.
Tüm genç aktivistler
enerjik ve yaratıcı
olmadığı gibi, yaşça
büyük aktivistlerin hepsi
de birer iktidar düşkünü
diva değildir
Öyleyse, kuşaklar arası dayanışmayı sağlayabilmek için
neler yapmamız gerekir? Bu kolay yenecek bir lokma değil!
Öncelikle bunu kolektif bir sorumluluk ve tüm günlük mücadele
alanlarımızın bir parçası olarak görmeliyiz. Bunu sağlamak
yalnızca gençlik programının veya genç kadınların işi değildir.
Ayrıca farklı yaş gruplarıyla çalışmak belli bir uzmanlık da
gerektirmez. Aslında kuşaklar arası dayanışma temel olarak
her zamanki pratiklerimizde, örneğin bir toplantı odasında,
birbirinden çeşitli seslerin yükselmesini garantilemek, ardından
tüm bu dile getirilenlere kulak vermek ve birbirimizin bakış
açılarının geçerliliğini sorgulamak anlamına gelir.
İkinci olarak, kuşak temelli yaklaşımlardaki farklılıklarımızı,
ayrıştırıcı gerilimlerdense daha güçlü ve daha etkin stratejilere
dönüştürmeliyiz. Her kuşağın farklı öncelik ve gündemleri,
yaşadıkları dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel bağlamında
şekillenmektedir. Hareket olarak bu değişen bağlamın işimizi
nasıl etkilediğinin son derece farkındayız. Bu durumun doğal
sonucu olarak farklı yaştaki kadınlar olayları farklı
deneyimleyecek, dolayısıyla eylem gündeminde farklı
öncelikler belirleyecektir. Ama biz bunun bir karşılaşma
noktasına dönüşmesine fırsat tanıyoruz.
Örneğin, genç feministlerin, Uganda Feminist Forumu’nda
yer alan bir dizi farklı alandan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika için
düzenlenen bölgesel toplantıya kadar kadın hakları
mücadelelerinin temel dayanağını oluşturan beden ve
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
33
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
toplumsal cinsiyet meselelerine ciddi oranda ağırlık verdiği,
üreme ve cinsel sağlık haklarıyla ilgili geleneksel modellerin
çok ötesine geçen bir gündemin savunuculuğunu yaptığı
açıkça görülüyor. Bu durum bize bir seçim yapma olanağı
sunuyor. Bu ayrışma muhtemelen ya kişisel ve siyasal
gerilimlere yol açar ya da birlikte düşünebilme yeteneğimizi
geliştirmek için bir fırsat halini alır.
İşte bu da üçüncü bir noktayla ilişkilidir: Kendi
kuşağımızın ötesine bakmamız ve birikimimizi daha kapsayıcı
bir şekilde paylaşmaya başlamamız gerektiği. Yeni sesler
arayışına girdiğimizde izlediğimiz en yaygın yol neden
birilerine bizzat ulaşmak yerine insanları kendi bünyemize
davet etmek olsun? Kendi çalışmalarım sırasında genç
kadınlarla bağlantı kurmaya çalışan, bunu da bu genç
kadınların yaptıkları işler hakkında bilgi edinerek değil, onları
önceden planlanmış faaliyetlere katılmaları için davet ederek
gerçekleştirmeye çalışan örgütlerle karşılaşıyorum.
Örneğin Kamboçya’da konfeksiyon işçisi olarak çalışan
genç kadınlar (içlerinden biri şu anda bu odadadır), ülke
çapında işçi haklarıyla ilgili kamuoyu bilincini arttırmak için
diğer genç kadınlarla birlikte çalışıp onları harekete geçirerek
inanılmaz bir iş ortaya koyuyor. Orada köyler arası bilgi
aktarımına imkân tanıyan ve merkezi olmayan bir bilgi ağı
oluşturmak gibi yöntemler kullanıyorlar. Dahası, fazla eğlence
olanakları bulunmayan kırsal köylere gidip şarkılar söyleyen ve
karaoke partileri düzenleyen, tümü kızlardan oluşan bir de
müzik grubu kurmuşlar.
Birçok yerel ve uluslararası STK toplantısına katılmaları
yönünde davet alsalar da, resmi toplantı mekânlarının gözlerini
korkuttuğunu ifade ediyorlar. Ayrıca bu toplantılara gelen,
beklentileri sadece dinleyip öğrenmek olan kendilerinden genç
kadınları doyuracak kültürel değerlerden büyük ölçüde yoksun
olduklarını açıklıyorlar. Buna karşılık, yaşça büyük bazı
uluslararası ve yerel işçi hakları savunucuları, bulundukları
yerlere gidip ziyaret ederek bu genç kadınlara ulaştı ve onların
eylemlerine katılıp, daha büyük toplantılar öncesinde fikir
alışverişi için onlarla beyin fırtınası yaptı.
Var olan bilgi birikimini kuşaklar arasında paylaşmak, aynı
zamanda geçmiş deneyimlerin daha iyi anlaşılması ve
bunlardan daha fazla şey öğrenilmesi anlamına gelir.
Hareketlerimizin tarihi inanılmaz zenginliklerle dolu ve çoğu
durumda bu hikâyeler yalnızca onları deneyimleyen kişilerin
belleğinde kalıyor. Bu birikimi paylaşma sürecinin sadece
yaşlıdan gence doğru tek yönlü bir bilgi aktarımı olmadığını
teslim eden yeni ve dinamik yollar bulmamız gerekli. Tarihimizi
yazmada her kuşaktan kadının katkısı var. Sizin deneyimli
olup olmadığınız, yaşınıza göre değil, neler yapmış
olduğunuza dayanılarak tanımlanmalıdır. Böyle bir yaklaşım
ihtiyacına Malezya’daki ARROW kuruluşundan gelen karşılık,
26 yaşındaki yetenekli bir genci üst düzey yönetici konumuna
yükseltmek olmuştur. Yaş ve güç dinamiklerini göz önüne alan
bu kuruluşta, yönetici müdür fikir alışverişinde bulunmak ve
stratejileri hakkında görüşmek üzere her hafta, zamanının bir
bölümünü daha genç olan müdürle birebir çalışmaya
ayırmaktadır.
Yaş ve deneyimi birbirine paralel şeyler olarak görmekten
vazgeçmemizin zamanı geldi. AWID’in bugünkü yönetici
müdürü Lydia Alpízar aktivistliğe 17 yaşında adım atmıştı.
Lydia sıklıkla çok genç olmasına rağmen kıdemli olduğunu
söyler. Genç insanların hepsi de bu işe yeni başlayanlar
değildir. Bu da şu soruyu akılda bırakmaktadır: Genç olmayıp
hareketimize yeni dahil olmuş insanlar için ne yapıyoruz?
34
Hareketlerin GÜCÜ
Onları nasıl destekliyoruz? Onların da hareketimizde güçlü
aktivistlere dönüşebileceğini nasıl garantiliyoruz?
Son olarak, kuşaklar arası verimli bir çalışma pratiği,
bizleri gücü nasıl kullandığımız ve hangi liderlik biçimlerine yer
verdiğimiz üzerine düşünmeye itiyor. Çok kuşaklı bir hareketin
inşası, beceri ve güç dağılımı süreçlerinin hayata geçirmemizi
gerektiriyor. Bazı örgütler bu duruma yönetici olarak genç bir
asistanın destek olduğu yaşlı bir kişi yerine, her programın
başına bir genç bir de yaşlı kişiyi geçirerek yaklaşmayı tercih
ediyor. Bu her iki personel de programın yürütülmesinde
otorite sahibi olarak kendi aralarında görev ve sorumluluk
dağılımını gerçekleştiriyor. Bu yaklaşım, yeni fikirlerin
oluşmasına imkân tanımanın haricinde, liderlerin diğerlerini
dinleme ve bunlara karşılık verme sorumluluğunu yerine
getirmelerini de garanti altına alıyor.
Bu yılki AWID forumuna gösterilen yoğun ilginin, kadınlar
için insan haklarının karşı karşıya olduğu artan tehditleri
görmemizden ve örgütsel yöntemlerimizin ötesine geçerek
feminist toplumsal hareketlerimizi gerçekten güçlendirecek
yollar üzerine düşünmemiz gerektiğini bilmemizden
kaynaklandığına eminim. Yaş farklılıklarına bağlı ayrımların
arasına köprü kurma zorluğunun üstesinden gelememek,
hareket olarak göze alabileceğimiz bir zayıflık değil.
Hareketimiz yalnızca hep beraber aynı odaya doluşmak
anlamına gelmiyor; bunun da ötesinde, birikim ve görüşlerimizi
hep birlikte tekvücut haline getirmenin yolları için gerçek bir
arayış ile ilgili.
Cape Town’da gerçekleştirilen 11. AWID Forumu
(Kasım 2008) katıldığım üçüncü forumdu. Geçtiğimiz
6 yıllık süreç boyunca AWID Forumu, kişisel ve
profesyonel gelişimimin bir parçası haline gelmenin
yanı sıra, fikirlerimle yaptıklarımın doğruluğunun
tartışılması için heyecanla beklediğim, daha adil bir
dünya için çabalayan çok sayıda inanılmaz insanın
tutku ve enerjisi ile kendimi yenilenmiş hissettiğim bir
yere dönüştü.
Her forumdan belirli meseleler hakkında
bilinçlenmiş olarak ayrıldım. Guadalajara’daki
toplantıda, feminist hareketin barındırdığı yaş
çeşitliliği ve kadın hakları için ayrılan bütçe meseleleri
etrafındaki problemler gündeme getirilmişti.
Bangkok’takinde, cinsellik hakları ve zorlayıcı dini
köktencilik, tanık olduğum tartışmaların önde gelen
konularını oluşturuyordu. Cape Town’daki forumdan
ise engelli kadınlar, savunuculukta işe yarar yenilikçi
teknolojilerin
kullanımı
ve
kadınların
yetkilendirilmelerinde erkeklerin rolü gibi meselelerle
ilgili inanılmaz derecede bilinçlenmiş olarak ayrıldım.
Mücadeleleri sağlık engelleriyle ilgili olan kadınların,
yani “gizli kız kardeşlerin” bizim kendi hareketimiz
içinde dahi susturulmuş olmalarına Mijoo Kim’in
yaptığı gönderme beni çok etkiledi.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
“Kapsayıcılık ve çeşitlilik ilkelerine çok fazla
önem verdik” Ayesha Imam’ın sunuşu, Nijerya
Afrika Feminist Forumu’nun amacı kendi gerçekliğimizi
sorgulama, kendi önceliklerimizi ve stratejilerimizi planlama,
kendimiz için sesimizi yükseltme, kendi aramızda dayanışmayı
inşa edip güçlendirme, hem kuruluşlar hem de bireyler adına
feminist hareketin yeterliliklerini ve gelişme hızını irdelemek için
Afrikalı feministlere imkân tanıyacak otonom bir alan açmaktır.
Lütfen daha fazla psikolojik yıpranma yaşanmasın.
Şimdiye kadar iki Feminist Forum düzenledik (bu anlamda
oldukça genç sayılırız): 2006’da Akra’da ve 2008’de
Kampala’daki Afrika Feminist Forumu. Örgütlenmemiz henüz
genç olmasına rağmen, şimdiden üç yavrusu oldu: Gana
Feminist Forumu, Uganda Feminist Forumu ve Nijerya Feminist
Forumu.
Peki, nasıl başladık?
Yaşımız küçük olsa da, uzun bir gebelik döneminden sonra
hayata geldiğimizi söyleyebilirim; bu süreç, feminizmi ve/veya
Afrika feminizmini nelerin oluşturduğu ve/veya birden fazla
feminizm olup olmadığı gibi acı tartışmalarla geçmiş epey
sancılı bir de düşük dönemini barındırıyor. Bu düşük dönemi de
çekiştirme, bölgesel yönetim ve milliyetçiliğe sapma, birbirini
suçlama, tahammülsüzlük, kişisel saldırılar vb. içerdi.
Son derece sancılı bu süreci başarıyla atlatanlardan
bazıları, demokrasi, kapsayıcılık ve şeffaflıkla ilgili kendi dil ve
değerlerimizin, bir yandan bunları muhafaza ederken,
gerçekleştirmek istediğimiz eleştirel çalışmaları zayıflatmasına
nasıl izin verilmeyeceği sorusunu gündeme getirdiğine inandı.
Yapmamız gereken şeyin, dün Nadine’in de söylediği gibi, Afrika
feminizmini yapılandırması gerektiğini düşündüğümüz açık
ilkeler ve temel kurallar geliştirmek olduğunu hissettik.
Dolayısıyla, Afrikalı Feministler için Feminist İlkeler
Beyannamesi’ni oluşturduk.
Bunu Afrikalı Feministler için Beyanname diye
adlandırmamızın sebebi bu değerlerin Afrika’ya özgü olduğunu
düşünmemizden değil, bizim için yine bizim tarafımızdan
hazırlanmasındandır. [İlkelerimizden biri], feminizmi kamuoyu
nezdinde tanımlayacak olanın yine kendisi olduğudur. Bu yolla,
insanların damgalanma korkusunu reddetmek ve Afrika’da
kadın haklarını savunma ve yeniden yapılandırmamızda
Bu forumdan ayrılırken kendimi yeniden enerji dolmuş ve eşitlikçi
ortaklıklar arayışına girmek için cesaret almış hissediyorum
Bu foruma dair kalıcı izlenimlerimden birini,
kadınların yetkilendirilmesi ve bununla ilgili erkeklerin rolü
hakkındaki oturum oluşturdu. Bu oturum, ilgilenen
katılımcıların salonu dolup taşırması ve heyecanlı
uğultuları sebebiyle konuşmacıların seslerini bu büyük
kalabalığa duyurabilmek için sandalye üstüne çıktığı
geçici bir odaya taşındı. Bu etkileyici konuşmacılar
toplumsal cinsiyet ilişkilerini göz önüne almanın, iktidar
kavramını yapıbozumuna uğratıp eşitsizliği yaratan
unsurları incelemenin ve “kadınsı erkekliklerin” önemi
hakkında konuştu. Erkek konuşmacılar toplumsal cinsiyet
eşitliğinin kendileri için neden önemli olduğundan
bahsederek toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde
erkeklerin de etkin kılınmasına ilişkin herkesi düşünmeye
sevk eden sebepler ve stratejiler sundu.
Bu forumun teması olan hareketin inşası benim için
kişisel açıdan ilginçti çünkü birbirinden çok farklı
katılımcıların birbirleriyle nasıl etkileşime geçtiklerine
şahit oldum. Yine de katılımcılar genel ilgi konusu olan
–birkaçını anmak gerekirse– toplumsal cinsiyet eşitliği,
dillerin çeşitliliği, etnisite, milliyetçilik, sınıf, yaş, toplumsal
cinsiyet, cinsellik ve din gibi konuları içeren oturumlara
çokça eşlik etti. Konferans boyunca belli sayıda insana ve
herkese açık alanlardan oluşan yinelenen bir içerik baş
gösterdi. Son üç foruma dair kişisel takibimin, aynı
zamanda bazı açılardan AWID tabanındaki kapsayıcılığın
ve AWID’in hareketin inşasındaki rolünün evrimini bir
şekilde yansıtıp yansıtmadığını merak ediyorum. Kadın
hareketinde doğrudan kendi yerini bulamayan erkekler ve
diğerleri, AWID’in içericilik açısından zorlaması gereken
bir sonraki sınırı oluşturabilir mi? Bu son soru,
çalışmalarına feminist bir örgüt içinde başlamış olan ve
şu anda uluslararası bir gelişim kuruluşu bünyesinde
toplumsal cinsiyet çalışmalarını yürüten benim için kişisel
olarak oldukça anlamlı.
Bu yılki foruma içinde bulunduğum kuruluşun
harekete daha güçlü bir müttefik olmasını sağlayacak
daha iyi yollar bulmak için katıldım. Beslediğim bu umut
diğerlerinin katkısıyla coşku ve eleştirellik içinde gerçeğe
dönüştü; bunun partnerlerle beraber davranmaya verilen
sürekli önemin ve bunu iyi yapageldiğimiz engebeli tarihin
muhtemel bir ürünü olduğunu düşünüyorum. Bu
forumdan ayrılırken kendimi yeniden enerji dolmuş ve
şeffaf, dürüst diyaloglar sayesinde her iki tarafın
karşılaştırmalı üstünlüğünü arttıracak eşitlikçi ortaklıklar
arayışına girmek için cesaret toplamış hissediyorum. Aynı
zamanda bu forum bana, ortaklık kurmak yerine
birbirimizi tanıdığımızı göstererek daha iyi şeyler ortaya
koyabildiğimizi kabul etme yürekliliği aşıladı.
- Theresa Hwang, ABD
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
35
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
kullanımı için bu kavramı irdelemek istedik. Sonuçta bizlere her
zaman bir takım isimler yakıştırılacak, bu yüzden kendimizi
nasıl adlandırdığımıza dair siyaset önemli.
İkinci olarak, feminizmin Afrika’ya Batı’dan ithal edildiğini
iddia etmenin derin bir aşağılama olarak algıladık. O yüzden bu
fikri tasfiye ediyor ve Afrikalı kadınların Afrika’daki patriyarkaya
karşı göstermiş oldukları direncin, dün başlatmış olduğumuz
Afrikalı Feminist Atalar Projesiyle peşine düştüğümüz, uzun ve
zengin geleneğini savunuyoruz.
Son derece sancılı bu
süreci başarıyla
atlatanlardan bazıları,
demokrasi, kapsayıcılık
ve şeffaflıkla ilgili kendi
dil ve değerlerimizin, bir
yandan bunları muhafaza
ederken, gerçekleştirmek
istediğimiz eleştirel
çalışmaları zayıflatmasına
nasıl izin verilmeyeceği
sorusunu gündeme
getirdiğine inandı.
Üçüncü olarak, dışlama, marjinalize etme ve baskı kurmayı
birbirine kenetleyen sistemleri tanımanın önemli olduğunu
düşündük: Patriyarka, sınıf, ırk, etnisite, din, küresel
emperyalizm, heteroseksizm... Bunlar çok sayıdalar ve birlikte
aynı amaca hizmet ediyorlar. Bunların hepsini irdelememiz
gerekli.
Dördüncü olarak, kadınların kürtaj isteyip istemediğini
seçme hakkı başta olmak üzere kişilerin kendi cinsel kimlik ve
yönelimlerini seçme hakkı gibi üreme ve cinsel sağlık haklarını
kapsayacak şekilde bedenin bütünlüğünü ilgilendiren meseleler
hakkında seçim özgürlüğü ve otonomi ilkesini ileri sürdük.
Bu geniş kapsamlı teorik ilkelere ek olarak, sahip
olduğumuz ama üstüne gidilmemiş bu bölünmüşlüklerimizle ilgili
nasıl çalışma yürüteceğimiz, nasıl yaşayacağımız ve pratiğe
nasıl taşıyacağımızı ele alan ilkeleri irdelememizin de gerekli
olduğunu düşündük. Bu yüzden, örneğin daha genç kadınlara
ya da ev hizmetlilerine veyahut da başkasının gücü altında
ezilen herhangi bir kadın veya erkeğe karşı anaerkil eğilimler
göstermemek gibi, güç ve otoriteyi sorumluluk sahibi bir şekilde
kullanmanın yollarını tartıştık. Sorumluluk adına kadınlara,
hareketin kendisine, kuruluşlara ve bağışta bulunanlara karşı
hesap verilebilirlik hakkında konuştuk. Birbirimizi
desteklememizi, yetiştirmemizi, birbirimize kılavuzluk etmemizi
ve eleştirilere açık olmak da dahil birbirimizle eleştirel bir ilişkiye
girmemizi sağlayacak alanlar yaratıp yaratamayacağımızı
tartıştık.
36
Hareketlerin GÜCÜ
Bütün bunları kapsayıcılık ilkeleri olarak ortaya koymaya
karar verdik. Beyannamenin ilkelerini onaylayan ve
bilebildiğimiz kadarıyla (profesyonel, kurumsal ve özel olması
fark etmeksizin) kendi gündelik hayatlarında söyledikleri
doğrultusunda davranan kadınların bireysel kapasitelerine
paralel olarak Afrika Feminist Forumu’nda yer alması gereken
insanlar olduğuna karar verdik. Nijerya Feminist Forumu da
aynı ilkeleri benimsedi.
Dolayısıyla, her iki forumda da (Nijerya ve Afrika Feminist
Forumları) forumların düzenleyici ve çalışan grupları, grupça
‘evet, bu insanın söylediği gibi davrandığına ve ilkeleri
onayladığına gerçekten inanıyoruz’ şeklindeki fikir birliğine
[varmak için] katılımcı olarak aday gösterilen kadınları daha
yakından tanıma ve sınamayı gerektiren bir süreçten geçti. Bu
arada belirtmeliyim ki, insanların toplantılara gelmeden önce
kendilerini neye adayacaklarına dair bilgileri olmasını sağlamak
için Beyanname bir davet mektubu eşliğinde dolaşıma
sokulmuştu.
Her şeye rağmen, hem Afrika Feminist Forumu hem de
Nijerya Feminist Forumu yine de cinsellik meselelerinden en iyi
ihtimalle rahatsızlık duyan insanlarla baş etmek zorunda kaldı.
Bu durum Nijerya Feminist Forumu’nda, katılımcıların
sahnelediği ‘Vajina Monologları’ performansından sonra yüzeye
çıktı. Katılımcılardan bazıları özellikle cinsel yönelim
meselesiyle ilgili saldırgan bir tavra sahipti. Aynı olaylar, hatta
belki de daha fazlası, Gana ve Uganda’da da patlak vermişti
çünkü ardından Gana ve Uganda’da daha fazla feminist aktivist
çıkarabilmek için forumları bilinçli bir şekilde kendilerini ille de
feminist diye tanımlamayan kadınlara ulaşmak için kullanmaya
karar verdiler.
Peki, bütün bu problemlerle nasıl başa çıktık?
Öncelikle, gerilimleri ortaya çıkarıp homofobi ve içerici
olmayan ilkelerin kabul edilemez olduğunu netleştirmeye
çalıştık. Feminist ilkelerle içimizdeki diğer inançlar ve değerler
arasındaki çelişkileri doğrudan irdelemenin yollarını tartışmaya
çaba gösterdik. Dayanışmanın ilkelerine açıklık kazandırdık,
orada bulunan lezbiyen veya seks işçisi ya da cinsiyet
değiştirmiş veya engelli olan kişilerin, toplantıdaki diğer
feministlerin desteğini alarak, kendi adına seslerini
yükseltebilecekleri bir ortam sağladık.
Söylemem gerekir ki, Uganda Feminist Forumu ve Gana
Feminist Forumu son bulduğunda bu insanlar Beyannameyi
benimseyebilecek duruma gelmişlerdi; bu gerçekten mükemmel
bir şeydi. Fakat sorunlar bununla da bitmiyor: İlkeler
doğrultusunda hesap verebilirliğin sağlanması için Beyannameyi
pratik anlamda nasıl kullanmalıyız? Hayatlarını belirttikleri
ilkelere göre yaşamadığını düşündüğümüz kız kardeşlerimize
karşı sorumluluklarımız nelerdir? Diğer insanlara belki de iyi
davranmayan biri söz konusu olduğunda duruma nasıl
yaklaşırız? Ayrıca içimizdeki homofobiyi irdelemekle ilgili hâlâ
yapmamız gereken çok şey olduğu aşikâr.
Kriterlerimize göre gerçekten feminist olan herkesi
çağıracak kadar yeterli bütçemiz olmadığını hesaba katsak da,
kapsayıcılık ve çeşitlilik ilkelerine çok fazla önem verdik. Bu
yüzden, Afrika Feminist Forumu ve Nijerya Feminist Forumu
davetiyeleri için birbirine bağlı bir dizi kriter geliştirdik. Cinsel
yönelim çeşitliliği, katılacak kişinin kaynak kişisi olarak deneyim
ve uzmanlığı, bölge ya da ülke temsiliyeti gözetilen kriterler
arasında yer aldı. Ayrıca acil durumların gerektirdiği
uygulamaları da onayladık; yaşananlar dikkate alındığında,
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
özellikle bir alan tanınmasına ihtiyaç duyan Zimbabwe
örneğinde olduğu gibi. Keza çok kuşaklılığı, sadece genç ve
yaşlının bir arada olmasının ötesinde bir şey olarak tasarladık.
Peki, çok kuşaklılık için ne yaptık? Küçük çocukların
seyahat ve bakım harcamalarını biz üstlendik. Elbette bu
sağlanan genel bir olanaktı, ama benim gibi kırkından sonra
çocuk doğuranların haricinde en çok genç kadınların işine
yaradığını söyleyebiliriz. Nijerya Feminist Forumu’nda katılımcı
kalabalığının dengeli bir temsiliyete sahip olmasını garanti altına
almak için çaba sarfettik. Orada 4 yaş grubu vardı ve bunlar
neredeyse tam olarak dengelenmişlerdi: 30 yaş öncesi, 30-39,
40-49 ve 50 yaş üstü. Enformel danışma süreçlerini takiben
daha genç olan kadınların tavsiyeleri doğrultusunda özel genç
kadın oturumları düzenlemeye karar verdik; her kuşaktan
kadının tüm oturum ve atölyelerde temsil edilmesini sağladık.
Ayrıca, diğer grup toplantılarının yanında, genç kadınlara da
böyle bir toplantı yapabilecekleri alanı tanıdık.
Aynı zamanda, akıl hocalığının etmenin ne anlama geldiği
ve yaşla (tam olarak bağlantılı olmasa da) ilişkisi hakkında, akıl
hocalığı yapanlarla akıl alanların beklenti ve sorumluluklarının
ne olduğu hakkında tartışmalar yürüttük. Ek olarak, karşılıklı
konuşmayı mümkün kılan çok kuşaklı katılımın sağlandığı
akşam yemekleri düzenledik: Masaya oturtulmuş küçük gruplar
halinde sohbeti iki farklı kuşaktan kadınların kolaylaştırdığı
yemekler. Bununla birlikte, Nijerya Feminist Forumu’nda, içerik
olarak feminist hareketimizin önümüzdeki beş yıl içinde nasıl bir
hal almasını istediğimiz ve bu aşamaya nasıl ulaşacağımıza
ilişkin, yaş grupları etrafında düzenlenen bir oturum
gerçekleştirdik. Esasen bu oturum çerçevesinde 4 farklı kuşak
arasında tam anlamıyla bir fikir birliği olduğunu gözlemledik.
Feministlerin sadece
kadınlarla ve kadın hakları
üzerine çalışanlardan
oluşmadığı gerçeğini göz
ardı etmiyoruz, bu yüzden
topluluğumuzda her
türden uzmanlık alanı ve
hareketle farklı bağ kurma
şekli mevcut
Ayrıca bölgesel ve dilsel çeşitlilik ilkelerine de bağlı kaldık.
Afrika’da binin üzerinde yerel dil ve yanı sıra dört tane eski
kolonilere ait dil mevcut. Biz bu durumu, belgelerin çevirisi ve
eşzamanlı çeviri açısından Fransızca/İngilizceye indirgedik,
ama bunun bir problem teşkil ettiğini biliyoruz. Bizler engelli
kadınların içerilmesini amaçlıyoruz; bu noktada taslağı Afrikalı
feministler tarafından hazırlanmış olan Afrika İnsan ve Halkların
Hakları Şartı'na Ek Afrika Kadın Hakları Protokolü’nün engelli
kadın haklarıyla ilgili özel kanun hükümlerine sahip olduğunu
belirtmek isterim.
Önem verdiğimiz bir diğer şey de mesleki çeşitlilik ve
feminizmle bağ kurma şekillerindeki değişkenlikler oldu.
Feministlerin sadece kadınlarla ve kadın hakları üzerine
çalışanlardan oluşmadığı gerçeğini göz ardı etmiyoruz, bu
yüzden topluluğumuzda her türden uzmanlık alanı ve hareketle
farklı bağ kurma şekilleri mevcut: Sanatçılar, akademisyenler,
meclis üyeleri, STK aktivistleri, bağımsızlar, herhangi bir
kurumla bağlantılı olmayan insanlar, kendi işini kurmuş olanlar.
Sözün kısası, 16 ülkenin temsil edildiği ve LGBTI
kişilerinden (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transeksüel,
İnterseksüel), seks işçilerinden, engelli kadınlardan hiç bir
katılımın görülmediği 2006 yılındaki Afrika Feminist
Forumu’ndan; 26 ülkenin temsil edildiği, Fransızca konuşan ve
Kuzey Afrikalı çok daha fazla katılımcının eşlik ettiği, lezbiyen
kadınlarla AIDS’le yaşayan kadınların daha güçlü bir varlık
sergilediği, bir kısım engelli kadın ve seks işçisinin de katıldığı
2008 yılı forumuna doğru ilerleme kaydettik. Şimdi farkında
olduğumuz ve üzerinde çalıştığımız zorluk ise okula gitmemiş
ve eski koloni dillerini konuşmayan feministleri nasıl içimize
katabileceğimizdir.
Sanırım Afrika Feminist Forumu’nun ve ulusal forumların
daha fazla anlaşılırlık ve feminist ürettiği, siyasi, toplumsal ve
ekonomik anlamda feminist bir değişim meydana getirmemize
yarayan strateji ve taktiklerimizi güçlendirmemize yardım ettiği
konusunda çok güçlü bir mutabakatın bulunduğunu söylemek
yerinde olur. Dans ettik, şiirler okuduk, şarkılar söyledik,
muhteşem tartışmalar yürüttük; Afrika Feminist Hareketi’nin
eksikliklerini masaya yatırdığımız ve sonucunda hareketin
ihmalle yargılandığı bir duruşma provası düzenledik.
En önemlisi, Feminist Forumlar bir kez gerçekleşmiş ve
destek bulmamış olaylar olarak kalmadı. Daha sonra da
faaliyetlerine devam edilen sorumluluk projelerini harekete
geçirdiler.
Uganda ve Nijerya’da LGBTI savunucularını ve insanlarını
korumak amaçlı protesto gösterileri düzenlendi. Diğer başka
forumlara müdahaleler gerçekleştirildi. Nijerya’da, feminist
forumlar sonucunda kurulan e-mail grupları sayesinde, ev içi
şiddet yasa tasarısını destekleme ve edebe aykırı giyinmeye
ilişkin kanun tasarısına karşı çıkma mücadelesi vermek için
ittifak halinde çekirdek kampanyalar düzenleyen feminist bir ağ
oluştu. Uganda’da, birbirlerine eleştirel destek vermek ve analiz
sunmak üzere ayda bir buluşan feminist yöneticilerin bir ağı var.
Birçok ülkede giriştiğimiz işleri değerlendirenler oldu, insanlara
ulaştık. Birbirimize karşı şimdiye kadar olmadığı kadar güçlü
kıtalar arası bir destekleme düzeyine erişildi.
Bununla birlikte Feminist Forumların böylesine
gelişmesinde merkezi olan şeyin, örgütlenme biçimimiz
olduğunu belirtmem gerekir; güçlü ve bağımsız feminist
kuruluşlarla birlikte çalışan feminist bireylerin oluşturduğu
çalışma grupları üzerinden örgütlendik. Bu kuruluşları herkesin
önünde burada bir kez daha anmak istiyorum: Afrikalı Kadınlar
Kalkınma Fonu, Gana Kadın Hakları Ağı, Akina Mama wa
Africa, Alliances for Africa (Afrika için İttifaklar), Kadın Hakları
için BAOBAB, ayrıca Afrika Feminist Forumu ile Uganda, Gana
ve Nijerya Feminist Forumlarının ve yakında hayata geçecek
olan Kenya ve Senegal Feminist Forumu çalışma gruplarının
tüm üyeleri.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
37
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
“Reformlar üzerine mücadele etmek kadın örgütlenmelerini
daha da güçlendirdi” Rabéa Naciri’nin sunuşu, Fas
Bana, ülkemizin tarihini yansıtma ve kadın hareketi olarak
kendimizi bugün içinde bulduğumuz reform sonrası süreçle
ilgili bilgileri hepinizle paylaşma fırsatı verdiği için AWID’e
teşekkür etmek istiyorum.
Öncelikle sizlere biraz Fas bağlamının arka planından
bahsetmek istiyorum. Bugünlerde, birkaç yıl önce başlamış
ve bizim “demokratikleşme” olarak adlandırmaktan
hoşlandığımız bir sürecin içindeyiz. Bu durumun ne kadar
süreceğini veya hangi yöne doğru gittiğini bilmesek de,
düşüncelerimizi sizlerle paylaşmanın önemli olacağını
düşündük. Reformlar üzerine mücadele etmek, daha büyük
kadın hareketlerinin bir parçası olan kadın örgütlenmelerini
bu reform sonrası koşullarda daha da güçlendirdi. Çünkü
ilk kez kadın örgütlenmeleri hem toplum hem de siyasi
seçkinler tarafından toplumsal bir gündemin yürütülmesine
katkıda bulunabilecek bir güç olarak algılandı.
Tüm bunlar kadın haklarıyla
ilgili diyalogların biraz moda
haline gelmiş olması
anlamını taşıyor ve bu
durum elbette feminist
hareketlerin üzerine yük
olan birçok tehditle ilişkili
Bu reform ve demokratikleşme sürecinin esas
sonuçlarından biri, feminist derneklerin Fas’taki sayısının
çokça artması oldu ki bu çok olumlu bir gelişme. (Bununla
ilgili zorluk ve sorunlara daha sonra döneceğim).
Başlangıçta ilk feminizm dalgasının bir parçası olarak
ortaya çıkan feminist örgütler yalnızca Fas’ın büyük
şehirlerinde bulunuyordu. Bugün feminist hareket çeşitlilik
kazanmış durumda ve Fas’taki çoğu bölgeyi kapsıyor; bu
da oldukça önemli bir çıktı. Fakat hareketin karşı karşıya
olduğu bazı tehdit ve zorluklar da var.
Bu dinamik reform süreci hayli zor geçti ve uzun
sürdü. Binlerce kadın sokaklara döküldü, İslami hareket ve
muhafazakâr güçlere karşı bazı mücadelelerimiz oldu. Bu
mücadelelerin sonuçlarından biri bize sunulan fon
kaynaklarının çeşitlenmesiydi. Sadece birkaç ay içinde,
aile kanunu reformu çerçevesindeki projelerle çalışmak
isteyen, dünyanın her yerinden fon sağlayıcılarla tanıştık.
Ancak esas etkilerden biri bu fonların en ince detayına
kadar planlanmış gündemler eşliğinde geliyor olmasıydı.
38
Hareketlerin GÜCÜ
Beraberinde bazı tabulara son vermiş olması reformun
ikinci etkisiydi. Fas hükümetinin artık kadın
hareketlerinden, toplumsal cinsiyet politikalarından ve
cinsiyete dayalı bütçelemeden konuşmaya başlamış olması
anlamına gelen bir “devlet feminizmi”nin ortaya çıktığını
gördük. Fas hükümetinin aynı zamanda kadın haklarını da
bolca ele almaya başlaması benim için bir tehdit anlamı da
taşıyor, ama buna sonra döneceğim.
Fas’taki demokratikleşme sürecinin bir diğer etkisi,
başka Arap ülkelerinde neredeyse hiç var olmayan bir
fenomeni getirmiş veya ortaya çıkarmış olmasıdır: Sivil
toplum ve devlet arasındaki ortaklıklar. Sivil toplum
kuruluşlarının artık hükümetle çalışıyor olması, Fas için
son derece olumlu bir gelişmeydi.
Tüm bunlar kadın haklarıyla ilgili diyalogların biraz
moda haline gelmiş olması anlamını taşıyor ve bu durum
elbette feminist hareketlerin üzerine yük olan birçok
tehditle ilişkili. Ayrıca hareket “saygınlık” kazandıkça,
söylemleri kendilerine mal ettiler ve bu durum da elbette
bugün karşılaştığımız yeni zorlukları ortaya koyuyor.
İzin verirseniz size biraz durumu yansıtmaya
çalışayım. Hareketten bir arkadaşımla yirmi yıl önce
yaptığımız bir konuşmayı hatırlıyorum. Kadının aile birimi
içindeki eşitliğini talep ettiğimiz için karar verecek kişi
bizimle ağız dalaşına girmişti. Böyle bir şeyin bugün
gerçekleşmesi düşünülemez. Birileri bizimle ağız dalaşına
girmiyor diye şikayetçi olduğumu söylemiyorum ama
kültürümüzde meydana gelen bu büyük kaymaya
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Artık bir şeyler öylesine
evrim geçirdi ki bugün bir feminist örgüte dahil olmak
sıradan ve gayet yerinde algılanır bir olgu halini aldı. Bu da
karşılığında bazı fırsat yaratan zorluklar meydana çıkardı.
Birincisi, bir feminist hareketin lideri olmak bugün belli
kapıların size açılmasını sağlayabilir. Örnek vermek
gerekirse, medyayı ve medyada yer alanları düşünebiliriz.
Fas basını ve medyası, kadın hareketinde neler olduğunu
ve bizim ihtiyaçlarımızı epey merak ediyor. Feminist
liderleri televizyonlarda görebilirsiniz. Gazetelerde boy
gösterebiliyoruz.
Aile kanunu reformundan beri bir başka mesele daha
gündeme geldi: Mesleki gelişim. Fon kaynaklarının Fas’a
girmesi, yani fon verenler, devlet ve sivil toplum arasındaki
kamusal-özel ortaklıklar, hükümetin uzman ihtiyacıyla
bağlantılı çok sayıda yeni mesleki gelişim fırsatı yarattı.
Biz, kadın hareketleri, hükümet ve fon verenler arasındaki
bu ilişkiyi “üçgen ortaklıklar” olarak adlandırıyoruz. Bu
üçgen ortaklıklar sayesinde, artık kadın hakları aktivistleri
için hükümet içinde önceden var olmayan mesleki gelişim
imkânları mevcut. Hükümet sahip olmadığı bir uzmanlığa
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
ihtiyaç duyduğunda o uzmanlık için feminist müdürlerle
iletişime geçiyor. Bunun büyük bir fenomen olduğunu
söylemiyorum, ama bunun bugün karşılaştığımız
tehditlerden biri olduğunu söylüyorum.
Diğer bir risk de, uluslararası kuruluşların kendi
ihtiyaçları olan uzmanlık ve deneyime sahip feministleri
kapmasıdır. Bu durum kısmen Fas’ın kadın hakları ve
demokrasi açılarından genç bir ülke olmasından, bu
sebeple ciddi bir deneyim ve uzmanlık eksikliği olmasından
kaynaklanıyor.
Tüm bu beklenti ve sorunlar, feminist örgütlerin çok
sayıda projede ve hükümetin gündemine göre çalışmasının
beklendiği bir bağlam yaratıyor. Bu da beraberinde yeni bir
güç mücadelesini getiriyor (kaynaklar ve güç için rekabet)
ve elbette tüm bunlar harekete zaman kaybettiriyor.
2004’teki reformdan bu yana bir etkinlikten diğerine koşup
duruyoruz ve bu reformun etkilerini kendi aramızda
tartışacak alana ve zamana sahip bile değiliz. Tam tersi
olması gerekirken, bugün birçok örgüt fon verenlerin veya
hükümetin hizmetine yönelik olarak projeler yürütüyor. Bizi
kaybetme riskine sokan ve STK’laşmaya doğru iten bir
sürecin içindeyiz. Bu süreç, ciddi oranda zaman kısıtlılığı
kadar farklı örgütlerin kendi arasında etkin liderlik yarışına
girmesiyle de tanımlanabilir.
Bahsettiğim bu zaman eksikliği, bu reform sonrası
süreçte fikir alış verişi, tartışmalar ve eleştirel düşünme
için gereken alanların oluşturulamamasına yol açıyor. Peki,
böylesi temel bir mücadeleyi kazanmış kadın hareketi için
bu ne anlama gelir? 2004’ten beri tartışma yapacak ne
zamanımız ne de fırsatımız oldu. Kuşaklar arası tartışma
ve diyaloglardan bahsederken, böylesine ciddi bir
zamansızlıktan muzdarip olan kuruluşların nasıl genç
feministleri eğitecek ve onlarla birlikte çalışacak daha yaşlı
liderlere sahip olmasını bekleyebiliriz ki? Benim “büyük kız
kardeş belleği” diye adlandırdığım, birinci dalga feminist
örgütlerin kolektif belleğini paylaşacak zaman ve alanı
yaratmak zorundayız.
Konuşmamı sonlandırmak üzere sizlerle bir deneyim
paylaşmak istiyorum. İki yıl önce, Fas kadın hareketi olarak
“oturma grevleri” olarak isimlendirdiğimiz bir şey
düzenlemeye çalıştık. Çünkü resmi projeler hakkında ve
bunların üstüne çıkan ve özel stratejilerle ilgili tartışma
alanı yaratmamız gerekiyordu; hiçbir çıkarın ve hiçbir güç
mücadelesinin olmadığı serbest alanlar. Geçerli siyasi
gündem ve derneklerin strateji ve projelerinden tamamen
bağımsız alanlar oluşturmamız gerekiyordu.
Bu süreci iki yıl önce başlattık, ama elbette birçok
zorluk çekiyoruz. Hareketin artık rahatça konuşmaya
başlamasına ve Fas’ın farklı bölgelerinden derneklerle
inanılmaz ölçüde çeşitlilik kazanmış olmasına bağlı olarak
bunu da normal karşılıyorum. Bu yine de tartışma
yürütebilmenin biraz karmaşık olduğu anlamına geliyor.
Ama gelecekten umutluyum. Genç aktivistleri bünyemize
katmakta sorunlar yaşamaktayız, ama belki de bu daha
yaşlı kuşak olan bizlerin onların yolunu tıkamasından
kaynaklanıyordur. Umudumuzun Fas’ın küçük bölge ve
şehirlerinde yeşermeye başlamış genç feminist örgütlerde
yattığını düşünüyorum.
Kendimi inanılmaz bir
enerji ve güçle donanmış
hissettim
“Daha önce hiçbir toplantıdan böyle enerji
dolmuş ve yenilenmiş olarak ayrılmamıştım.
Bu, katıldığım ikinci uluslararası ‘kadın’
toplantısıydı ve sıradan bir kişi olarak kadın
hareketleriyle paralel çalıştıkça, kendimi
inanılmaz bir enerji ve güçle donanmış
hissettim. Eğer bizzat kendim güçlenmezsem,
kadınlara güç kazandırmak çok zor bir hal alır.
Forum beni olumlu anlamda çok değiştirdi ve
örgütlenmenin
büyük
önemini
görmemi
sağladı.”the great importance of organizing.”
– Sahra altı Afrika’dan Kadın Hakları Aktivisti
Gerçekten bundan daha
iyisinin olamayacağını
düşündüm
Vay canına! AWID’de geçirdiğim o muhteşem ilk
günün ardından, gerçekten bundan daha iyisinin
olamayacağını düşündüm... Yanılmışım. İkinci
günkü oturumdan çıktığımda enteresan bir
duyguya kapıldım... Feminist olmaktan gurur
duyan bir erkek olarak, burada dünyanın her
yanından gelmiş neredeyse 2000 civarındaki
hayranlık uyandıran kadın hakları savunucusunun
arasında bulunmak için artık bir bahane bulmam
gerekmediği duygusu. Feminizmin temelini
oluşturan ilkelere tüm benliğimle inanıyor olduğum
gerçeği zaten başlı başına bir sebep teşkil ediyor.
Önceki Afrika Ulusal Kongresi milletvekili
Pregs Govender, delegeleri aynı zamanda
hareketlerin gücü anlamına gelen, adeta
içimizdeki gücü yansıtan bir iç depremden başka
bir şeye benzemeyen ‘temsiliyet oturumu’na
katılma yönünde teşvik ettiğinden beri resmen
benim kahramanım haline geldi.
Cape Town ticaret merkezi boyunca Dokuzda
Bir Kampanyası’nın düzenlediği yürüyüşe
katılmak için Kongre Merkezi’nden ayrıldığımda,
hareketlerin gücünün yankısı ve sesini yükselten
kadınlarla gurur içinde dayanışma gösteren kadın
VE erkeklerin tüm varlığı ortam havasında açıkça
hissediliyordu. Yaşasın Kadın Hakları Mücadelesi
– Wathint Abafazi Wanthint Mbokodo, Bir Kadına
Yumruk Atmaya Kalktığında Bil ki Yumruğunu bir
Kayaya Sallıyorsun!!!
– Tian Johnson, Güney Afrika
www.ngopulse.org/blogs/sheroes-awid-2008
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
39
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
“Bir hareketin parçası olma duygumuzu
güçlendirmek için bu sürece giriştik”
Morena Herrera Argueta’nın sunuşu, El Salvador
Herkese günaydın. Bugün sizlerle paylaşacağım şey, kısa
bir zaman önce Lydia ile paylaştığım şeylerin bir yansıması
olacak. El Salvador’da üstlendiğimiz, kadın hareketini
güçlendirmeyi amaçlayan bir süreci özetlemeye
çalışacağım. Bugünkü oturumun çıktılar veya
başarılardansa süreçlere yoğunlaşmış olmasından
hareketle, konuşmalarımın odağında bu sürecin ortaya
çıkardığı problemler ve gerilimler olacak.
Ama öncelikle bu sürecin gerçekleştiği yere dair bir
bağlam oluşturabilmeniz açısından sizlere biraz arka plan
bilgisi vermek istiyorum. 1992 yılında El Salvador’da on iki
yıldır süregelmiş iç savaşı sonlandıran barış anlaşmaları
imzalandı. Bu tarihten önce çok az sayıda örgüt kendisini
feminist olarak tanımlıyordu çünkü feminizm kötü bir
sözcük olarak algılanıyordu. “Feminist” sözcüğü, burjuva
ideolojilerinden veya Amerikan emperyalizminden
etkilenmeyi çağrıştırıyordu. O sıralarda kadın örgütleri
esas olarak insan hakları, çatışmaların çözümlenmesi ve
kadın haklarıyla ilgili bazı özel taleplerle ilgileniyordu.
Savaşın bitimini takiben ortaya çıkan siyasi geçiş
dönemiyle birlikte (tam olarak demokrasiye geçişi
kastetmiyorum) birçok beklenti oluştu. Bu geçiş döneminin
kadınlar için iyi bir fırsat yaratacağını düşündük. Kadın
örgütleri savaş sonrasında ilk seçimler için ulusal bir
platform oluşturdu. Ek olarak, Pekin etkisinin ardından
kadınların koşullarını ve yaşam kalitelerini geliştirecek
siyasi değişimlere ulaşacağımızı düşündük. Hem katılımcı
hem de örgüt sayıları açısından bir hareket halini alacak
kadar büyüdük. Ama çok geçmeden, hükümet ve siyasi
seçkinlerin direnciyle karşılaşınca, bu dönemde siyasi
seçkinlerin arasında bazı geçmiş mücadele yoldaşlarımız
da olduğu halde, beklentilerimiz parçalanmaya başladı.
Beklentilerimizin parçalanmasına katkıda bulunan bir
diğer şey de, Katolik Kjlisesine bağlı köktendincilerin
yükselişi oldu. El Salvador, “doğmamış bebek”e övgü
niteliğinde bir ulusal bayramı onaylayan ilk Latin Amerika
ülkesiydi. 1997 ve 1999 yılları arasında, önceden cezaya
tabi olmayan tüm kürtaj biçimleri (toplamda üç tane)
cezalandırıldı ve bu kanunları değiştirmeyi neredeyse
imkânsız kılacak şekilde bir anayasa reformu
gerçekleştirildi.
Kadın hareketleri ve feminist hareketler olarak, diğer
Latin Amerika ülkelerindeki muadillerimizle birlikte aynı
meselelerle karşı karşıya kaldık. Bazı feminist örgütler
kendilerini STK’lar altında birleştirdiler, diğerleri pratik
olarak yok oldular ve geri kalanları kadına yönelik şiddet,
sağlık, cinsiyetçilik karşıtı eğitim v.b. meselelerde tematik
uzmanlaşmaya gittiler. Sonuç olarak, feminist STK’larla
40
Hareketlerin GÜCÜ
yerel ve iş kolu-odaklı kadın örgütleri arasındaki uçurum
daha da genişledi. Bu yerel örgütler, feminist STK’lar
tarafından kitleleri sokağa dökmek gerektiğinde işe
yarayan yararlanıcılar olarak görülmeye başladılar.
Ayrıca belirtmeliyim ki, artan bu uçuruma rağmen 10
yıl önce kurduğumuz ve merkezi başkentte olan bir
feminist STK ortaklığını korumayı başarabildik. Prudencia
Ayala Derneği, kamu idareleri ve fon sağlayıcılar
tarafından sıklıkla kadın hareketi temsilcisi olarak anılıyor.
Gerçekte, yalnızca merkezi başkentte olan feminist STK’lar
ve az sayıda bağımsız feminist bu derneğin üyelerini
oluşturuyor.
Kürtajın
cezalandırılmasına
karşı koyarken sahip
olduğumuz oto sansür
üzerine düşündük ve
cinsellik meselesini
nasıl marjinalize
ettiğimizi sorguladık
Biz böyle bir çerçeve içinde içimize dönmeye, analitik
kapasitemizi ve hareket olarak strateji oluşturmamızı
güçlendirmemize yarayacak özeleştirel bir süreç için işe
koyulmaya karar verdik. Başka bir deyişle, bir hareketin
parçası olma duygumuzu güçlendirmek için bu sürece
giriştik.
Buna karar verdikten sonra neler yaptığımızı
özetleyeceğim. İlk olarak feminist mücadelenin beş iş
kolunu belirledik ve son 10 yıl boyunca bu sektörlere ilişkin
olarak kullanmış olduğumuz kavramları, pratikleri ve
stratejileri inceledik. Sürece katılan her feminist örgüt kendi
içinde bu sorgulamayı yürüttü ve bunu yaparken sadece
kendilerinin neler yapmış olduğunu değil, aynı zamanda o
kesimde diğer herkesin neler yaptığını da
değerlendirecekleri ilkesine bağlı kaldılar. Baktığımız bu
beş sektör şunlardı: Kadına yönelik şiddetle mücadele,
üreme ve cinsel sağlık hakları mücadelesi, ABD’yle
gerçekleştirilen ve Orta Amerika için çok önemli olan
(elbette yarar sağlaması bakımından değil) serbest ticaret
anlaşmaları kapsamında işçi hakları, gelir elde edimi
açısından kadınları destekleme ve kırsal bölge kadınlarını
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
güçlendirme stratejileri. Bu başlangıç süreci, farklı
grupların neler yapmış olduğunu öğrenmemize ve hangi
alanlarda daha çok çalışmamız gerektiğini görmemize
olanak tanıdı.
Eş zamanlı olarak yürütülen bir başka süreç, aynı
zaman zarfı içinde diğer kadın örgütleri tarafından veya
onlarla ilgili hazırlanmış tüm yayınları, araştırmaları ve
teklif çağrılarını toplamaktı. Her şeyi 450 dizinlik bir
kaynakça altında topladık. Bunları inceleyerek 11 yıl önce
kullandığımız bir başka dizindeki kategorilere benzer
şekilde farklı kategorilerde sınıflandırdık. Bunu yapmak,
hangi iş kollarında hareketin daha fazla bilgi üretmeye
devam ettiğini anlamamıza ve sistemli çalışma
yetersizliğine veya fon bulma eğilimlerindeki
değişikliklerden kaynaklanarak hangi iş kollarında sürecin
işlemediğini veya ilerleme göstermeye devam etmediğini
görmemize olanak tanıdı.
Ayrıca bu süreç, kendimizin ve diğerlerinin yaptığı işler
hakkında hareketimiz ve örgütlerimiz dahilindeki düşük
bilgi seviyesini görmemize yardımcı oldu. Örneğin,
örgütteki bir bölümün bir belge üretebildiğini, aynı örgütteki
diğer bölümlerin bu belgenin varlığı hakkında fikir sahibi
bile olmadığını gördük. Çoğu zaman kendi ürettiğimiz
şeyleri bile okumadığımızın farkına vardık. Araştırma
raporları ve yayınlar genellikle bir projenin yürütülme
sürecinin son etkinlikleridir. Projenin son haftalarında
bulgularımızı içeren bir rapor yayınlıyoruz, sonra bunu
sunuyor, arşivliyor ya da dolaşıma sokuyoruz. Yayınlar ve
araştırma raporları, kendi hareketimize bakmak ve
pratiklerimiz üzerine düşünmek için nadiren
başvurduğumuz kaynaklar oluyor.
Yaklaşık 14 ayımızı alan bu süreç dahilinde başka iki
şey daha yaptık. Hareketteki güncel problemleri
tanımlamamıza ve adlandırmamıza yardımcı olacak bir
özeleştiriye giriştik. Yanı sıra, düşündüklerimize daha çok
güvenmeye ve sadece birlikte eyleme geçmenin dışına
çıkabilecek stratejiler hakkında düşünmeye başladık.
Kendimizi toparlayabildik. Ardından da, patriyarkanın ve
toplumsal cinsiyetin siyasal bağlamından
uzaklaştırılmasıyla ilgili eleştirel görüşlerimiz gibi bazı kritik
önemdeki meseleleri tekrar masaya yatırdık. Kürtajın
cezalandırılmasına karşı koyarken sahip olduğumuz oto
sansür üzerine düşündük. Ayrıca, kadınların baskı altında
tutulmasını açıklamadaki önemine ve kendi bireysel ve
kolektif özgürlüğümüzü kazanmada bize yardımcı olan bir
araç olduğu gerçeğine kayıtsız kalarak cinsellik meselesini
nasıl marjinalize ettiğimizi sorguladık. İşte böyle bir
özeleştiri temelinde yeni bir diyalog oluşturduk.
Sizlerle bu sürecin son bölümünü paylaşmak istiyorum
(ekrandaki slaytı işaret ediyor). Bu harita yerel düzeyde
çalışan kadın örgütlerini göstermektedir. Bu bilgileri
inceleyip haritalandırdık ve ülkenin 262 belediyesini içeren
bir dizin oluşturduk. Yerel halk tabanlı kadın örgütlerine ait
bir de rehber hazırladık. Eş zamanlı olarak, merkezi
başkentte bulunan feminist STK’ların çalışmalarının
kapsamını kaydettik ve onları da bu ikinci haritada
işaretledik. Harita üstünde de görebileceğiniz gibi,
işaretlenmiş olan belediyeler feminist STK’ların çalıştığı
yerlerdir. Beyaz olan alanlar, bu feminist STK’ların
bulunmadığı yerlere işaret etmektedir. Gördüğünüz gibi,
ikinci haritayı birincisinin üstüne bindirdiğimizde, bu
haritalar birbiriyle çakışmıyor.
Bu çalışma bize El Salvador’da yerleşik örgütler ve
kadın haklarıyla ilgili var olan her şeyin feminist STK’ların
eylemleri sonucunda gerçekleştiği mitiyle ilgili gerçeği
görme fırsatı verdi. Feministler olarak, kendilerini feminist
diye tanımlamayan diğer kadın örgütlerine de aslında
ihtiyaç duyduğumuzu anlayabilmek, bir ilk adımdır. Ayrıca
bu meseleyi irdelemek için kendi hareketimizdeki ilişkileri
ve güç dinamiklerini de gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu
diyalogu başlattık ama daha henüz başlangıç
aşamasındayız.
Dünkü oturumda biri; sanırım Kenya’dan bir
katılımcıydı, kendi parçalarının birleşiminden de büyük
olan bir hareket istiyoruz demişti. Buna İspanyol bir
yazarın romanında yazdığı bir şeyi eklemek istiyorum.
Diyor ki, “bütün, parçalarının toplamından ancak tüm
parçalar birbirini tanıdığı zaman daha büyük olur.” Başka
bir deyişle, feministler ve feminist olarak tanımlanmayan
kadın örgütlenmelerinin başka biçimleri, hareketlerimizin
gücünü arttırmak için birbirlerini görmek ve kabul etmek
zorundadır.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
41
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
“Kendi farklılıklarımızı açıklıkla irdeleyemezken,
nasıl kız kardeşlikten ve dayanışmadan bahsedebiliriz?”
Lynnsay Rongokea’nın sunuşu, Cook Adaları
“Beyaz çam gibi dur yerinde,
Fırtınaya karşı eğilmeden,
Birlikte ve birleşmiş,
Ayakta kalacağız hep beraber”
Beyaz çam ağacının toprak altında bulunan kısmı sığ bir kök
sistemidir. Kökler, ağacın çok büyük yüksekliklere kadar
büyümesini sağlayan, iç içe geçerek birbirini sarmalayan
örgüler oluşturur.
Bu kökler, kadın hareketleri ve feminist hareketlerin içinde
yer alan ve bugünkü konuşmamın kalbini oluşturan birbirini
sarmalamış tüm kadınları simgelemektedir; bu harekete
destek sağlamak, gücün, dayanıklılığın ve hayatın kaynağı bu
ağacı oluşturmak, onu çok yükseklere erişecek kadar
büyütmek için hepimizin bir araya gelmesi…
(Şarkı söylüyor) Kia orana, Kotou katoatoa. Herkese
Pasifik’ten kucak dolusu bir merhaba!
Buraya Cook Adaları’ndan geliyorum; bilmeyenleriniz için
söyleyeyim, burası Güney Pasifik’in ortasında bir grup küçük
adadan oluşan bir ülke. Pasifik’in yerlisi bir kadın olarak bu
topraklardaki ilk ulusların insanlarını burada anmak ve
deneyimlerimi sizlerle paylaşmak ve beraberinde sizlerin
dikkatine sunmak fırsatını bana verdiği için AWID
düzenleyicilerine teşekkür etmek istiyorum. Bir Pasifik Adalı ve
kadın olarak, forumda Pasifik’i temsil eden %3’ü
oluşturanlardan biri olma fırsatının beni onurlandırdığını ve
kendimi ayrıcalıklı hissettirdiğini belirtmeliyim. Az evvel sizlerle
paylaştığım dörtlük, Yeni Zelanda, yani Aotearoa’lı bir Maori*
müzisyen ve bestecisinin şarkısıydı. Ben de bu dizelerin
bugünkü tartışmama uygun düşeceğini düşündüm.
İçinde bulunduğum ağa gelirsek; APWLD (Kadın, Hukuk
ve Kalkınma için Asya Pasifik Forumu) 23 ülkeyi kapsayan,
Orta Asya, Doğu Asya, Güneydoğu Asya ve Güney Asya
bölgelerinin her yanına yayılmış yaklaşık 150 üyeye sahip bir
ağdır. Bu dinamik örgüt, tıpkı hayatın döngüsü gibi daima
değişmektedir. Farklı siyasal, sosyoekonomik ve kültürel
geçmişlere sahip, farklı deneyimler, ideolojiler, hayat yolları ve
eğitim imkânlarından gelen çeşitli üyelerin oluşturduğu çok
kuşaklı bir ağdır. Şimdi, örgütlerimizin liderleri olarak bizi
bekleyen zorluk, tüm bu insanları ve bu çeşitliliği nasıl bir
araya getireceğimizdir. Bu kolay değil.
Ben mali krizdeki, bölünmüş bir örgüte dahil oldum. Ve
bilirsiniz, hakkımdaki yorum “Bu beyaz kadın buraya gelerek
ve Asya-Pasifik meselelerden bahsederek ne yapmaya
çalışıyor?” yönündeydi. Burnum çok sivriydi; yanlış ten rengine
sahiptim. Fakat ben Cook Adaları’ndanım, Pasifik Adalı kız
kardeşlerim kalkıp sahip olduğumuz çok sayıdaki ortaklıkları
paylaşmamı istedi.
Her örgüt farklı aşamalarda kriz yaşar. Gerilimler olur;
çözümlenmemiş uyuşmazlıklar olur. Bunlar derin bir şekilde
yerleşmişse, nasıl irdeleriz? Bu gerilimler örgütlerimizde ve
hareketlerimizde bölünmelere yol açtı. Bazıları hiçbir zaman
çözümlenemeyebilir, ama yine de işe yarar çözümler bulma
yönünde çalışmak zorundayız.
Hareketimiz karakterlerimize, diğer kadınlarla olan
ilişkilerimize, ortaklıklarımıza ve farklılıklarımıza dayanmaktadır.
Hiyerarşiler karakterlerin etrafında şekillenir. Güvenirliği,
şeffaflığı ve verimliliği sağlama almak için hiyerarşik
yapılanmalar içinde çalışıyoruz. Ama bu yapılanmalar aynı
zamanda ters tepebilir ve güç dengesizliği oluşturabilirler.
Örgütlerimizdeki karar verici bu küçük klikleri, yani karakterler
hiyerarşisini irdelememiz gerekiyor. “Ağımızda 150 üyemiz var
ama sadece 5 tanesi meseleye tepki verdi” sözünü kaç kez
duymuşuzdur? Böyle bir şey tüm 150 sesi yansıtır mı? Bu
şekilde örgütün seslerini temsil ettiğimizi gerçekten iddia
edebilir miyiz? Kararı kim verdi? Kime danıştık? Neden tüm
toplantılara aynı kişiler katılıyor? Hep aynı yüzler… Yeni yüzler
görmek istiyoruz. Yeni sesler duymak istiyoruz.
Kadınların cinsiyetçi
değerleri nasıl
içselleştirdiğini ve diğer
kadınları nasıl patriyarkal
biçimlerde yargıladıklarını
görüyoruz. Pasifik’te,
kadınların birbirlerini
itelediği, birbirlerine
gözlerini devirdiği
toplantılara katıldım.
İşte yine yapacağını
yapan o kadın tipi…
Kadınların cinsiyetçi değerleri nasıl içselleştirdiğini ve
diğer kadınları nasıl patriyarkal biçimlerde yargıladıklarını
görüyoruz. Pasifik’te, kadınların birbirlerini itelediği, birbirlerine
gözlerini devirdiği toplantılara katıldım. İşte yine yapacağını
yapan o kadın tipi. Ayrıca Asya’da, kadınların içlerindeki şeyleri
söylemedikleri sessizliklere ve dışlayıcılığın görünmez
* Yeni Zelanda’nın yerli Polinezyalı halkına verilen ad. Bu halkın dilinde ülkenin adı Aotearoa’dır. (ç.n.)
42
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
duvarlarına tanık oldum. Desmond Tutu’nun sözlerini
hatırlarsınız: “Eğer kendimize değer verirsek, başkalarının
değerine saygı gösterir, hayata karşı derin saygı duyarız.”
Bugün artan militarizm, köktendincilik, küreselleşme;
mevcut mali kriz ve güç veya kontrol sahibi çok fazla insanın
karakterine karşı güvensizlikle birlikte yeni zorluklarla karşı
karşıya kalıyoruz. Şeffaflığa, fikir ve amaçların paylaşımına,
gerektiğinde değişim yaratan, teminatı verildiğinde hesap
verilebilir olan bir örgüt mentalitesine bugün daha baskın
olarak ihtiyaç var.
Fikir uyuşmazlıkları bulunsa da, değişim yaratmak uğruna
birlikte çalışmaya elverişli ortak bir zemin bulmaya ve farklı
görüş ve fikirleri kabullenmeye sürekli çaba sarf etmeliyiz. Yeni
seslere, kılavuzlara ve ortaklara alan tanıyacak ve daha genç
kuşaklar da dahil savunduğumuz kişileri kendi savunularını
yapmak üzere güçlendirecek şekilde daha kapsayıcı olmalıyız.
‘Birikim dünyasının kapı bekçilerinin’ bilgilerini daha genç
kadınlarla ve daha az deneyimlilerle paylaşması önemlidir.
Zor zamanlardan geçiyoruz ve ortada birçok kazanım
bulunsa dahi, kadına yönelik şiddet ailelerimizde,
topluluklarımızda ve ulusumuzda sert gerçekliğini koruyor.
Artık psikolojik istismarı da içeren bir şiddet tanımına sahibiz.
Çoğumuzun ülkesinde bununla ilgili yasalar, politikalar ve
düzenlemeler mevcut. Hepsi de meseleyi kontrol altına alma
ve irdeleme çabasına yönelik olarak gözden geçiriliyor. Buna
karşın kendi hareketimizde, bizlerde stres yaratan, ruh
sağlığımızı ve refahımızı etkileyen örgütlerimiz içindeki,
kadınlar arasındaki psikolojik şiddet ve çatışmaları görmezden
geliyoruz.
Sorulan sorulardan biri şuydu: “Kadın hareketlerindeki
çeşitliliği nasıl irdeleyebiliriz?” Belki de bunun yerine şunu
sormalıyız: “Birbirimize olumsuz yaklaşmamızın ne kadarından
sorumluyuz?” Kendi kendimize söylediğimiz veya
düşündüğümüz şey şu oluyor: “Kadınlar gerçek bir baş belası
olabiliyor, küçümseyici ve kibirli.” Kadınlar birbirlerinin canını
acıtıp, aşağılıyorlar ve dedikodu yapıyorlar. İyi dedikodulara
diyecek bir şeyim yok, ama benim bahsettiğim etrafa yayılan
kötü niyetli ve zarar verici olanları. Kadınlar diğer kadınlardan
korkuyor.
Kendi yönetim kurulum ve üyelerimizin karşısına çıkıp,
benim hakkımda ve benim hakkımda olduğu kadar yönetici
birimlerimizin performansı hakkında bir sürü dedikodu
dolaştığını ve bunun irdelenmesi gereken bir mesele olduğunu
söyledim. Kendi farklılıklarımızı açıklıkla irdeleyemezken, nasıl
kız kardeşlikten ve dayanışmadan bahsedebiliriz? Kadınların
insan haklarının geliştirilmesi ve korunmasından bahsediyoruz
ama yine de birlikte çalıştığımız ya da yanımızda oturan kadını
savunup koruyamıyoruz. Birbirimize karşı daha açık ve dürüst
olmalıyız. Toplantıların dışında konuşmak yerine, konuları
açılması için tam da buralara, uygun olan mekân ve alanlara
Matutus †, keçiler ve feminizm
AWID tarafından düzenlenen 11. kadın forumuna katıldım.
Böyle bir organizasyon ilk kez Afrika’da gerçekleştiriliyordu...
Belirtmem gerekirse, ortamın enerjisi inanılmazdı. Feminist
bir bağlam içine oturtulması şart olmaksızın, tümü toplumsal
cinsiyet eşitliğine erişmek için çaba gösteren bu kadar çok
sayıda kadınla tanışmak ve onları dinlemek gerçekten ilham
vericiydi.
Afrika’daki kuir hakları üzerine çalışan kadınlarla
tanışmak beni çok heyecanlandırdı. Daha önce Kenya’da hiç
LGBTI kuruluşu görmemiştim, gerçi biliyordum, var
olmalıydılar. Birçok ülkede eşcinselliğin yasa dışı kabul
edilmesinden ve bu konudaki damgalamanın hâlâ çok
kuvvetli olduğundan kaynaklı, bu tip kuruluşlar her an
yargılanma korkusuyla faaliyetlerini sıklıkla yeraltından
yürütüyorlar. Kendi varlıkları bu kadar düşmanca tepkiler çeken
ülkelerde mücadele eden kadınlara karşı korkuyla karışık bir
saygı duydum; bu kadınlar her şeye rağmen hayatta
kalabiliyor, kavgalarını sürdürebiliyorlar çünkü herkes için eşit
haklar bulunması gerektiğine güçlü bir şekilde inanıyorlar. O
kadar ki doğrunun kavgasını vermekten, istedikleri kişilere
âşık olmaktan gocunmuyor; onur ve saygı ile muamele görmek
hakkını, “yakışıksız” giyindikleri/gözüktükleri ya da toplum
içinde sevgilileriyle el ele tutuşmak veya (Allah korusun)
öpüşmek gibi bir sebeple dövülmemek ya da öldürülmemek
hakkını savunmaktan dolayı utanç duymuyorlar.
Bu konferansa katılmanın, gelecekte tamamen
feminist ve kuir dostu bir ortamda çalışmak isteyeceğimi
fark ettirmesi açısından bana çok şey kazandırmış
olduğunu düşünüyorum; bu bahsettiğim özellikler benim
için oldukça önemli ve bunların bir çalışma ortamında da
gözetildiğini görmek istiyorum. Hâlâ yerli hakları
konusunda çok tutkulu olsam ve belli bir seviyeye kadar
bu alandaki işlerle meşguliyetimin devam etmesini
istesem de, iş yapılacak başka alanlar da olduğunu
düşünüyorum. Bunlardan özellikle kadın hakları konusu
daha fazla ilgimi çekiyor. Önümüzdeki yıllarda ufkumu
biraz daha genişletebilmeyi çok isterim.
Büyük konferanslara eşlik eden enerjiyi ve çeşitliliği
sevmeme rağmen, böyle toplanmaların gün ışığına çıkardığı,
insanın içini sıkan meselelerin çokluğu karşısında dehşete
düşüyorum. İrdelenmesi gereken o kadar çok şey var ki! Daha
yapılacak ne kadar çok iş olduğunu görmek bile bazen insana
fazla geliyor. Ama yine de, dünya her ne kadar kocaman ve
korkutucu bir yer olabiliyorsa da, en azından sizin yanınızda
durmak, düştüğünüzde sizi ayağa kaldırmak, artık sesiniz
çıkmadığında sizin için söz söylemeyi devralmak ve sizi bu
kadar hassas olduğunuz için kesinlikle deli olmadığınız
konusunda temin etmek için çabalayan diğerlerini de
barındırıyor olduğunu bilmek insanın içini rahatlatıyor.
– KD Bloğundan (Kenya) alınarak tekrar basılmıştır
www.liminalworld.blogspot.com/2008/11/power-ofmovements.html
† Kenya’da kullanılan bir toplu taşıma aracı. (ç.n.)
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
43
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
taşımalıyız. Orada olmadıkları için kendi adlarına
konuşamayanlar için kalkıp onlar adına konuşmalıyız.
Feminizmin temel prensiplerinden birinin kız kardeşlerimizi
savunmak olduğuna inanmıştım.
Ko au, ko au - ben ve kendim. Toplumsal değişimin
özneleri olarak başlangıç noktamız, kendimiz ve içinde
çalıştığımız, davranışlarımızı sergilediğimiz siyasi, toplumsal
ve kültürel ortamı anlamak olmalıdır. Bir başka kişinin
karakterini ya da davranışlarını değiştiremeyiz, ama kendi
tepkilerimizi uyumlu hale getirebiliriz. Tavrımız çok daha fazla
önemlidir. Bu tavrı ifade eden bir deyiş şöyledir: “Başkalarına,
kendine davranılmasını beklediğin gibi değil, onların
kendilerine davranılmasını istediği gibi davran.”
Zor bir kararla karşı karşıya kaldığım zaman tek başıma
yol almadığımı fark ettim. Güvenebileceğim ve sırtımı
dayayabileceğim kızlarım, ailem, dostlarım ve iş arkadaşlarım
var. Beni yargılamadıklarını biliyorum. Bana destek sağlayacak
ve zor zamanlarda bana rehberlik edecekler. İnsanları
dinleyerek ve onlarla iletişim kurarak birçok engel ve zorluğun
üstesinden geldim. Bir fark yaratabileceğimi biliyorum ve bir
fark yarattım. Yasaların, politikaların ve pratiklerin değişimi
üzerine konuştuk. Ama asıl zor olan tavırsal değişimlerdir.
Hepimizin devam eden bir şekilde ara sıra durup karşı
karşıya kaldığımız durumlarla ilgili daha objektif olmaya ve
bunun için çabalamaya gereksinimimiz var. Hepimizin hayatta
yürüdüğü yollar farklı ve hepimiz farklı geçmişleri ve
deneyimleri masaya getiriyoruz. Kimse bir diğer kişinin
aklından geçenleri asla gerçek anlamda bilemez. Hepimiz tek
tek farklı zamanların, farklı kültürlerin, farklı aile koşullarının ve
farklı ilişkilerin ürünüyüz. Meselelere yaklaşırken, ne
düşünürsek düşünelim, vizyonumuzu genişletmek ve diğer
tarafı da görmeye çalışmak her zaman beraber attığımız ilk
adım olmalıdır. Hepimiz, çok yükseklere büyüyen bir ağaca
destek sağlayan birbirini sarmalamış kök örgüsünün bir
parçasıyız. Bu destek mekanizmasındaki kendi rolümüz her
duruma yaklaşımımıza ve katkılarımıza bağlıdır.
Pasifik’ten bir diğer bilindik söz de şöyledir: “E a’a te mea
nui o te ao? E tangata, e tangata e.” Yani, “Dünyadaki en
önemli şey nedir? İnsanlar, insanlar, insanlar.”
Hepimiz aynı yolculuğa çıkmış bulunuyoruz. Büyümesi
için aynı ağacı destekliyoruz. Kendilerini savunmak için bir
araya geldiğimiz kişilere yaklaşımımızdaki aynı ruhla
birbirimize yönelmemizin ve aynı yolda yürüdüğümüz kız
kardeşlerimize onlara verdiğimiz aynı gücü ve desteği
sunmanın vakti geldi. Sizlere desteğiniz ve öğrettikleriniz için
teşekkür ediyor ve tartışmaları sabırsızlıkla bekliyorum.
“Patriyarkanın en güçlü araçlarından biri, bizi kendimize
yabancılaştırmaktır.” Pregs Govender’ın sunuşu, Güney Afrika
Kendilerinden çok şey öğrendiğim ve önümüzdeki yıllarda da
öğrenmeye devam edeceğim bu kadar çok kadınla burada
birlikte olmaktan derin bir onur duyuyorum.
“Sevgi ve Cesaret: Bir İtaatsizlik Hikâyesi” adlı kitabımdan
bir bölüm okuyarak başlamak istiyorum. Bu bölüm apartheid
sırasında benim ticaret birliği üyesi olarak giysi ve tekstil
sendikasında çalıştığım dönemden bir alıntıdır.
Düşük ücretler ve yetersiz çalışma koşullarının üstüne,
yetmezmiş gibi, kadınlar bir de sıkça cinsel taciz ve
elbiselerinin çıkartılarak aranmasına katlanıyorlardı;
buna karşılık yine de tatlı tatlı itaat etmeleri
bekleniyordu. Karşılığında aldıkları ödül ise, sektörde
çokça tanıtımı yapılmış Bahar Kraliçesi yarışması
kapsamında patronları tarafından günün kraliçesi
seçilmekti. Çoğu kadın için bir lider, kendileri gibi
görünen biri değil, kendilerinin saygı besleyip üstün
gördükleri bir adamdı. Sektördeki işçilerin
azımsanamayacak kadar büyük çoğunluğunu kadınlar
oluşturmasına rağmen, kadınlar bölgesel ya da ulusal
düzeyde nadiren diğer kadınları fabrikadaki liderlik
pozisyonlarına seçiyorlardı.
Kadın liderlere yönelik olarak hazırladığım ilk atölye
çalışması için buluştuğumuz gece, herkes kafasındaki
44
Hareketlerin GÜCÜ
fikir ve kadın imgelerini anlattı. Verdikleri cevapları
büyük bir tabloya yazdım: “Kadınlar dedikodu demek”,
“birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar”, “kıskançlar”, “ayağını
kaydırırlar”, “hiçbir şey uğruna birlik oluşturmazlar”, “asla
bir kadına güvenme” – bize hep olduğumuz söylenen
stereotiplerin tümünden ibaret iç karartıcı bir tekrar. Bir
fikir öne atıp, ‘eğer kadınların ne olduğuna dair
inancımız buysa, bu aynı zamanda kendimize dair
inancımızın da ne olduğunu gösteriyor çünkü bizler de
kadınız’ dedim. Katılımcılardan biri “ Hayır, kesinlikle!”
diye atıldı, “Bu söylediklerimiz bizimle ilgili değil ki; diğer
kadınlarla ilgili.”
Ama eğer diğer kadınlar hakkında düşündüklerimiz
bunlarsa, eşyalarımızı toplayıp evlere dağılmamız gayet
yerinde olabilir çünkü bu sendika ciddi sayıda kadın
içeriyor. Birleşmemiz ve bir şeyleri değiştirmemiz
gerekecek.
Bu olanları çok yoğun bir tartışma izledi. Kadınlar
hep birlikte, kendi ve kızlarımızın yaşamlarını
değiştirmek için birlik olup hareket etmemizi engelleyen
toplum inançlarını nasıl içselleştirmiş olduğumuz üzerine
düşündüler. Salondaki kadınlar, kızlık çağlarından bu
yana benlik algılarını zayıflatan deneyimlerini bir bir
anlattılar: Önce ebeveynler sonra kocalar tarafından
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
atılan dayaklar, tek ebeveynle büyümeler, evdeki ve
fabrikadakilerin toplamı olarak çifte iş yükü, sendika
çalışmaları da eklenince üç katlık bir yük, cinsel taciz,
tecavüz. Trajik olan, neredeyse hepimizin çocuk veya
yetişkin olarak benzer acı hikâyelere sahip olmamızdı.
Bu problemleri çözmede kolektif gücümüzden
faydalanmak bir yana, her şeyin ötesinde kadınlar
bazen, çoğunlukla erkekler tarafından başlatılan ve
birliğimizi bozulma tehlikesine sokan güç oyunlarının
içine çekiliyordu. 1988’deki Güney Afrika Sendikaları
Kongresi (Cosatu) kadınlar konferansında, Cosatu’da
kadın komiteleri kurmak veya ulusal bir kadın örgütü
oluşturmak üzerinde sert kavgalar yaşandı. Ve
sendikalar birbirine karşıt görüşlerde gruplara ayrıldı.
O konferansta neler yaşandığını detaylıca anlatmaya
uğraşmayacağım ama temel olarak bol miktarda etiketleme
mevcuttu. Eğer bir yönde tutum alıyorsanız, güya “popülist”
oluyordunuz. Eğer diğer yönde tutum alıyorsanız, güya
“işçici” oluyordunuz. Bunlar küfür sözcükleriydi; en azından o
şekilde kullanılıyorlardı.
İçimizde iki kişinin bir çözüm taslağı hazırlaması istendi;
uzlaşmalı bir çözüm olacaktı. Hazırladığımız taslak, hem
Ticaret Birliği Federasyonu içinde kadın işçilerin, özellikle iş
yerinde ve sendikada karşı karşıya kaldıkları problemleri
irdeleyecek yapılanmaları hem de sektördeki kadınları birlik
olmaya davet edecek bir yapılanmayı öngörüyordu.
Bölünmenin değil ama birlik olmanın ilkeleri, bizim
topluluklarımız ve sendikalarımızdaki kadınların çıkarlarına
en uygun düşeniydi. Böyle bir birliği sendikamızda sağlamak
liderliğin yüzünü değiştirdi. Kadınlar görülmemiş biçimde
diğer kadınları desteklemeyi ve onları liderlik pozisyonlarına
seçmeyi öğrendi. İki yıllık süreç içinde, fabrika düzeyinden
ulusal düzeye kadar liderlikte kadınlar ağırlık kazandı ve bu
durum kitlenin üyeliğinin gerçek bir temsiliydi.
O andan bugüne gelene kadar gerçekleşen Ticaret ve
Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması gibi küresel politikalar bu
ülkedeki giysi ve tekstil endüstrisinin büyük kısmını yok etti.
Bu kadınların çoğu bugün, en az korundukları, en
savunmasız ve değiştirme mücadelesi verdiğimiz sektörlerin
olabilecek en kötüsü olan ve ‘enformal sektör’ olarak anılan
alanda çalışıyor.
Patriyarka tüm otoriter sistemlerle etkileşime girer: Dini,
ekonomik, siyasi ve toplumsal. Bu etkileşim inanılmayacak
kadar güçlü ve baskın olabilir. Bunu entelektüel bir seviyede
değerlendirsek, eleştirsek, sorgulasak… bile ne olduğunu
anlıyoruz. Bedenlerimizin içine işlemiş durumda. Aklımızın,
kalbimizin içine işlemiş durumda. Ruhlarımızı kemiriyor, bizi
birbirimizden ve kendimizden uzaklaştırıyor. Nefret etmenin,
korkmanın ve açgözlülüğün patriyarkal gücü ile kendimizin
dışında, bambaşka bir mecrada mücadele etmiyoruz;
verdiğimiz bu kavga içimizde. Hareketlerimizde sıklıkla, bizim
için zorlayıcı olan şeylerle nasıl mücadele ettiğimize
gerçekten bakmak yerine, birbirimizi mahvetmenin bize daha
kolay geldiğini görüyoruz.
İktidar anlamında az sayıda modelden bahsedebiliriz.
Çoğunlukla kendimizi, Amerikan kapitalizminin ahmak
tüketiciliğiyle Stalinizmin akılsız kolektivizmi arasında
sıkışmış buluyoruz. Patriyarkanın en güçlü araçlarından biri
bizi kendimize, içimizdeki ve her birimizdeki güce
yabancılaştırmaktır. Hareketlerden ve bunlardan
öğrenilebilecek derslerden detaylıca bahsetmeyeceğim. Ben
bu özel meseleye odaklanmak istiyorum çünkü bence bu
merkezi meselelerden biri. Sevgi ve Cesaret: Bir İtaatsizlik
Hikayesi kitabımda, bu alternatif iktidarın ne anlama
geldiğini, nasıl işleyebileceğini, patriyarkal toplumlarda,
bizimki de dahil, patriyarkal sistemler ve yapılanmalar içinde
çalışan feministler olarak bunu nasıl kullandığımızı
keşfetmeye çaba gösterdim.
Bu ülkede parçası olduğum farklı hareketler üzerine
düşünme süreci, beraberinde büyük acı getirdi. Benim için en
acı verici misilleme, bir zamanlar benim de parçası olduğum
hiyerarşik ve patriyarkal siyasi bir parti olan Afrika Ulusal
Kongresi’nin misillemesi değildi. Bana yakın olan kişilerden
gelen tepkilerdi. Silah sağlama anlaşmasına karşı oy
kullandığımda, “Afrika Ulusal Kongresi’ne ihanet ettin,
hareketimize ihanet ettin” diyen bir kız kardeşin tepkisiydi
örneğin. Ya da HIV-AIDS meselesindeki görevimden
ayrıldığım için, ben konuşmaya başladığımda ayağa kalkıp
salonu terk eden ve hükümette çalışan kız kardeşinki.
Başıma gelen şey, iktidar sahibi kişilerin konumlarının
karşısında dikilme cüreti gösterdiğim için insanların derlediği
tarihten çıkarılmakla ilgiliydi.
Patriyarka tüm otoriter
sistemlerle etkileşime
girer: Dini, ekonomik,
siyasi ve toplumsal. Bu
etkileşim inanılmayacak
kadar güçlü ve baskın
olabilir
Geriye dönük bu yolculuğu yaparken çeşitli şeyleri
inceledim, bunlardan biri de kitabımdaki “Tasfiye” adlı
bölümdü. Bölüm, gerçekten de Afrika Ulusal Kongresi’nin
yeraltı tabakasında benim tasfiyeme yönelik olarak
başlatılmış bir taleple ilgiliydi. Tasfiyenin her türlüsüyle sürekli
karşılaştık, şimdi birbirleriyle ilintileri ortaya çıkıyor. Sadık
olmak ne anlama gelir, kime sadık olmalıyız? Tasfiye
talebinde bulunulmasının sebebi benim itaatsiz olmamdı.
Mesela bizim ülkemizde geçen hafta tüm kadınları işaret
ederek verilen demeçteki gibi, bir devlet başkanı ergen
hamilelikleriyle baş etmemizin yolunun anne ve bebeği zor
kullanarak ayırıp bebeği anneanneye bırakmak olması
gerektiğini söylediğinde, kendimize ve birbirimize dürüst
olmak ne ifade eder? Ergen anne, yetiştirilip yeniden
eğitilene vs. kadar bebeğine kavuşma hakkına sahip
olmayacak. Söylediklerini başka sözcüklerle tekrarlıyorum
ama eminim tam ne kastettiğini yakalayabilirsiniz.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
45
2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış
Ülkemizin seçimle iş başına getirilmiş başkanının, bu
genç kadınların devletten çocuk ödeneği alarak saçlarını
yaptırıp tırnaklarını boyamak için çocuk doğurduğunu iddia
etmesi ne anlama gelir? Ülkemizdeki tüm insanlar ve
dünyanın her tarafındaki insanlar için bu ne anlam taşır? Bu
genç kadınlarla nasıl bir dayanışma göstereceğiz?
Birbirimizle nasıl bir dayanışma göstereceğiz? Bunu mümkün
olan en güçlü şekliyle nasıl gerçekleştireceğiz? Çünkü
hakkında tartıştığımız şeyler, patriyarkayı ve mizojiniyi (kadın
düşmanlığını) pekiştirme yollarından başka bir şey değil.
Böyle bir durum herhangi bir yerde yaşandığında kimse karşı
çıkmazsa, durum fark edilmeden, hiç göze çarpmadan
ilerlemiş olur ve yayılır, yayılır, yayılır… Peki, birbirimizle
böylesi bir dayanışmayı nasıl inşa edeceğiz?
Bir dakikanızı rica ederek, hep birlikte küçük bir alıştırma
yapalım istiyorum. Bu çok basit bir alıştırma ama bence en
önemli şeylerden biri. Yanınızdaki kişiye dönüp, onunla bir
anlığına ortaklık kurmanızı rica ediyorum. Bu sırada,
yapabilirseniz önce biraz zaman tanıyıp kendi kendinizle
kalmanızı, kendinizle derin bir bağ kurmanızı, kalbinizdeki
sevgi, neşe ve huzurla derinden ilişki kurmanızı isteyeceğim.
Bu oturumun tanım olarak açılımı, “hareketlerimize ayna
tutsaydık, ne görecektik?” şeklinde ifade edilebilir.
Birbirinize dönüp, konuşmaksızın diğer kişinin
gözlerindeki sevgi, neşe ve huzuru görmenizi ve sizin
gözlerinizdekilerin karşınızdaki tarafından görünmesini rica
ediyorum. Kaldırdığınız o aynada karşınızdaki sessiz, hiç
konuşmayan, mutlak sessizlik içindeki kişinin en güzel
resmini hapsetmenizi istiyorum. Canınız isterse,
yanınızdakine sarılabilirsiniz de (kahkaha atıyor).
Çok erken öğrendiğimiz şeylerden biri eleştirelliktir.
Eleştirmemiz gerekir, eleştiri çok önemlidir. Ama esasen, çok
daha önemli olan bir şey de tanımadır. Karşıdakini tanıyıp
kabul etmek sadece. Bu en basit kuraldır. Bu en güçlü
kuraldır. Fantastik bir teknik ya da teknoloji gerektirmez.
Sadece varlığımıza ihtiyaç duyar. Ülkemizde ve bence
küresel anlamda, bizi bekleyen gelecek yıllarda
karşılaşacağımız zorluklar içinde debelenirken kim
olduğumuzu unuttuğumuz her an, bir dakikalığına durup
birbirimizin aynasına bakarsak ve kim olduğumuz
hatırlatılırsa ve birlikte kim olabileceğimizin farkına
varabilirsek, bence çok ama çok güçlü bir şekilde çalışarak iş
yapabiliriz.
1974’ten bugüne, çoğunlukla ülkemdeki ama son birkaç
yıldır da yurt dışındaki kadın hareketlerinden öğrenmiş
olduğum her şeyin… annelerimden, kız kardeşlerimden, kız
çocuklarımdan öğrenmiş olduğum her şeyin yeteneğin
bolluğu, fedakârlık, büyük çaptaki fedakârlık, alçak
gönüllülük, kadınların paylaştığı bilgelik… açıklık, stratejik
kabiliyetler, saygı, öz saygı, neşe, haz, analiz, örgütlenme,
harekete geçme, sevgi, cesaret ve itaatsizlik hakkında
olduğunu düşünüyorum. Hepinize teşekkürler.
46
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Bir zamanlar bir ses yükseldi. Sesin
sahibi o cesur şişkinliğin, kalçasının yani
/ ve baldırlarının / yuvarlak güzel
kıvrımlarına / oturan şirin bir kot
giyiyordu. Kırmızıyı / seviyordu. Ve
Motown’da yaşamayı. Ve gümüş halka
küpeleri ve limon aromalı her şeyi. Ama
her şeyden çok / oğlunun minik
bedeninden yayılan / fıstık ezmesinin
sütümsü kokusunu. West Oakland’da
asfaltı arşınlıyordu / annesine seslenerek
/ nasıl bir şeye benzediğini / hatırlamaya
çalıştığı annesine. Sağ eli güçlüce
bastırdı / hemen sol göğsünün altındaki /
çukurluğa / ne zamandır bir ağrıya ev
sahipliği yapan / adını koyamadığı o
ağrıya.
Diyorsun ki: Beni görüyor musun?
Dikkatli bak – ve ne gördüğünü anlat
bana.
Şimdi size bakıyorum. Bedenlerinizin o
sevimli / o yorgun hatlarına.
Göbeklerinizin heybeti, o göbekler ki
içlerinde çocukları olgunlaştırdılar, hayat
verme işini yaptılar. Bu kıtayı yerinden
oynatacak kadar güç barındıran göbekler
/ bir kara parçasını Richmond’dan
Hayward’a uzanan / bir krep gibi
döndürüp havada / Körfez’e atacak
kadar.
Eğer bildiğim bir şey varsa / bu korku
dolu ve iğrenç dünyada / o da şu.
Göbekleriniz / birine daha hayat vermek
zorunda. Kendinize.
Eğer güvendiğim bir şey varsa / bu korku
dolu ve bağışlayıcı dünyada / o da şu.
Tüm sevgilerin ilk adımı görmekle atılır.
Yazmayı öğrendiğimden beri, sevmeyi de
öğrendim. Çünkü yazmak için herhangi
bir şeyi / onu görmem gerekir önce. Tüm
bütünlüğü içinde ve direnç göstermeden.
Tüm detaylarıyla ve yargılamadan. Ve
ONUR PROJESİNİN
KADINLARI İÇİN
Shailja Patel (Kenya/ABD) tarafından forum için yazılmış ve icra edilmiştir.
İzniyle yayımlanmıştır.
şimdi sizler kendinize bakarken ben size
bakıyorum: yeterince iyi, yeterince derin,
yeterince doğru, yeterince sert / kendinizi
iyi ve derin ve doğru ve sert yazmanız /
kendinizi iyi, derin, doğru, sert sevmeniz /
iyiliğin, derinliğin, doğruluğun, sertliğin ta
kendisi olmanız / işte bu dünyayı
sarsacak.
Bir zamanlar bir ses yükseldi. Sesin
sahibi saklamak için çatlaklarla dolu
göbeğini / büyük bol beyaz tişörtler
giyiyordu. Devamlı saçını buruyordu / tek
bir / sigaranın hasretiyle / tutkudan deliye
dönmüş parmağını susturmak için. Sosisli
sandviçleri seviyordu. Ve salamlı pizzayı.
Ve step dansı ve okyanus serinliğinin
yüzüne değmesini ve biberiyeli duş jelini.
Ama her şeyden çok sevdiği / ağzındaki
ayık tat. Bir banyo kapısının ardında
ayakta dikildi / annesine seslenerek /
sonuna kadar yenmiş tırnağı, diğer eli
kulağında / korkusunu anahtar deliğinden
sokarak duruyor / adını koyamadığı bir
çığlığı bastırmak için.
Diyorsun ki: Beni görüyor musun? Kimse
beni duyuyor mu?
Şimdi seni dinliyorum. Okudukça nefesini
tuttuğun yerde / sanki Sosyal Güvenlik
gelip de / götürmek üzere senden
uzaklara / onu göğsüne bastırdığın yerde.
Kalbinin kırılışını dinliyorum / tekrar tekrar
kırılırken sayfa ilerledikçe / kırık camları
birleştirip / hayatını tekrar kurmanı
dinliyorum. Hiçbir şeyin asla
bastıramadığı / ve hâlâ kalçalarını
kıkırdatan / müziği dinliyorum. Senin
büyüklüğüne / erişmek için yükselen
canlar için / 27. Sokak ve San Pablo’nun
/ kesişme noktasında uğuldayan / açlığını
dinliyorum.
Ve eğer inandığım bir şey varsa / bu
korku dolu ve susturulmuş dünyada / o
da bir maç için öylece bekleyen /
gırtlaklarınızdaki ateş ve öfke. Eğer
inandığım bir şey varsa / bu korku dolu
ve şarkı çığıran dünyada / o da ellerinizin
şükredişidir. Bebekleri, bebek arabalarını
ve beşikleri kaldıran / kefalet duyumları
ve 16 ay daha ve tanrım sırtım ağrıyor ve
adam şimdi kiminle ve ya hiç şunu
yapmasaydım…lara katlanan / bebek
bezi izli, yorgun eller. O eller ki tekrar ve
tekrar uzanıyor / sayfadaki tek bir /
kelimeye ve saklıyor onu / uzanıyor /
ikinci bir / kelimeye ve onu da koyuyor
birincinin yanına, ve bazen / bir
hayırduası gibi / üçüncüsü sana
gönderiliyor, ve sen de yazıyorsun –
kalbinin / tehlikeli ve kutsal olan / yeri
doldurulamaz gerçeklerini.
Diyorsun ki: Beni hissedebiliyor musun?
Hissetmeye başlayabilir misin – ne
yaşamam gerektiğini?
Bir zamanlar bir ses yükseldi. Kadının
gözleri umutla ışın ışın ve aklıyla
alevlenmişti, bedeni yaşayan bir soru
işareti. Etrafındaki dünyayı soludu,
beynine gönderdi ciğerlerine çektiği
havayı ve sordu: Neden? Ve kimin çıkarı
için? Kim bundan para kazanıyor? Ve
ben nasıl / bu kahretsin ki-çirkinliğindenkomik-bile olamayan resmin / bir parçası
olurum? Blues severdi. Ve davulu. Ve
kızının sorduğu her soruyu, tenindeki
yumuşak pamuğu, ama her şeyden çok /
aklının kaslarını severdi. Ritim
başladığında / parti havasında harekete
geçmesi gereken güçlü ayakları vardı.
Onur Projesi’nin koridorları boyunca /
kalçasını bir aşağı bir yukarı titretti /
yeniden öğrenerek / annesinin nasıl
hissetmiş olduğunu; yeniden
tanımlayarak / bir annenin nasıl
hissedebileceğini, yeniden bütünleşerek /
anne sahibi olmanın ne anlama
geldiğiyle. Göbeği yuvarlak ve yumuşaktı
/ farkında olduğu bir gönül ferahlığıyla
dolu. Samimiyetle. Ve adını koydu bunun
/ iyileşmek.
Ve eğer bildiğim bir şey varsa / bu
ışıldayan ve kırılgan dünyada / o da şu.
Hepiniz / o kadar / güzelsiniz ki. O ka-dar
güzel! Tüm canlılığın yükseldiği / o
zengin, koyu, verimli topraksınız / asfaltın
altında uzanan. Erişmek istediğiniz büyük
bütünlüksünüz.
Şimdi seni hissediyorum. Merdivenlerin
en üstünde dizlerindeki hançer,
kollarındaki tüylerin dikenleşmesi / tam
olarak bebeğinin bedeninin / biçimlenimi.
Sahneye adım atıp defterini açtığında /
ve başladığında / pelvisindeki derin vadi.
Korkudansa, neşe içinde yaşamak için /
seçim yaptığında her gün / ve seçim
yaptığında / ve seçim yaptığında yine /
hissediyorum / dilindeki hasret çığlığını /
ve ayak parmaklarındaki ürpertiyi.
Hissediyorum / tüm kayıp yıllar için /
omurunda biriken üzüntüyü, göğüs
kafesinde ağlıyor bir savaşçı: Bir daha
asla! Eve dönmenin en küçük
hücrelerindeki mırıltı. Kendine dönmenin.
Ve eğer bu çıplak dönen dünyada uğruna
dua ettiğim bir şey varsa, o da şu.
Kendinizle buluşabilmeniz / bir aynada.
Kendinizi kutsal addetmeniz. Kendinizi
güçlü addetmeniz. Kendinizi gerçek ve
dehşete düşürülmüş, kutsanmış ve kana
bulanmış, yırtılmış ve yeniden dikilmiş,
parçalanmış ve kutsanmış addetmeniz.
Ve seslerinizle yükselmeniz / sizin için
beklemiş olan sesler / mesela
çocuklarınız gibi, yürekleriniz gibi / her
zaman tanınan sesler, kendisinden hiç
şüphe duyulmayan sesler / sizlerin / bu
sesler için / geri dönmeniz için dua
ediyorum.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
47
3. OTURUM
Örgütlenmemizin Koşulları
Joanna Kerr: Günaydın, buenos días, bonjour… Nasılsınız?
Elleri göreyim, kaç kişi dün gece yeterince uyuyamadı? Kaç
kişi dün akşam dansta gerçekten güzel zaman geçirdi? Kaç
kişi bu inanılmaz forumun geri kalan iki gününü iple çekiyor?
Kaç kişi bu sabah kendini biraz huysuz hissediyor? Havada
birkaç el görüyorum… hemen burada, yanı başımda bir tane!
Bu sabahki oturumu yönlendirmek benim için bir ayrıcalık.
Bu sabah örgütlenmemizin bağlamlarını sorgulayacağız ve
hareketlerimizin el verdiği ölçüde kullandığımız stratejilerin
derinine ineceğiz. Ancak oturuma geçmeden önce ortaya
çıkardıkları bu muhteşem iş nedeniyle AWID ekibine teşekkür
etmek istiyorum. Sanırım bizlerden bir alkışı hak ettiler.
Özellikle de, zorlu hastalığı henüz geçmediği için aramızda
bulunamayan AWID yönetici müdürü Lydia Alpízar’a
teşekkürlerimi sunmak isterim.
Adım Joanna Kerr, hepinizin bileceği üzere AWID’in
önceki yönetici müdürüydüm. Ailemde yaşanan bir trajedi
nedeniyle düzenlenen son foruma katılamadım. Kimileri bunun
AWID’in ahı olduğunu iddia ediyor, şaka bir yana bu durum
aslen örgütlenmenin ne kadar güçlü olduğunu ve neden
herhangi bir bireyin yokluğunda dahi sorunsuz bir şekilde
devam edecek örgütler inşa etmemiz gerektiğini gösteriyor.
Dünkü oturumlardan birinde kendimizi nasıl asla vazgeçilmez
olarak göremeyeceğimizi dinledik. O yüzden hepimize küçük
bir hatırlatma olsun, işler devam eder: Bu da hareketimizin
gücü anlamına gelir.
Bugün hep birlikte, bu masada benimle beraber oturan bu
inanılmaz altı kadının hikâyelerini, stratejilerini ve analizlerini
paylaşacağız. İsterseniz sizlere, kadın haklarından insan
haklarına, üreme ve cinsel sağlık haklarından, ekonomik
eşitliğe ve tedaviye erişebilirlik konularına ve HIV taşıyan ve
AIDS’li insanların haklarına kadar bütün bunlar için örgütlenmenin
gerçek anlamda ön saflarında mücadele eden bu muhteşem
kadınların kim olduğundan bahsedeyim. Hindistan’dan gelen
ve seks işçileri üzerine çalışan Meena Seshu ile
başlayacağım. Onun ortaya koyduğu inanılmaz işi birazdan
öğreneceğiz. Bir sonraki konuğumuz Johannesburg’da
yaşayan Natasha Primo, kendisi bir araştırmacı ve İlerici
İletişim Derneği bünyesinde çalışan bir aktivist. Natasha aynı
zamanda AWID yönetim kurulunda görev yapıyor ve iletişim
hakları mücadelesinin ön saflarında yer alıyor.
Solumda oturan kadına geçmeden önce, bugün burada
olması gereken bir kadın daha vardı. İran’dan Sussan
Tahmasebi. İran hükümeti kendisine iki yıl sürecek olan
seyahat engeli getirdi. Hemen bu konferans öncesinde, Ekim
ayının sonunda pasaportuna yine el kondu. İki defa
sorgulandı, baskıcı gözler onun üzerinde. Foruma katılımıyla
ilgili kendisiyle birçok konferans bağlantısı gerçekleştirildi ve
48
Hareketlerin GÜCÜ
bugün burada olamaması bizim için büyük bir kayıp. Bu durum
bizim mücadelemizin bir gerçekliği. Ama bilmenizi isterim ki,
Sussan için yapabileceğiniz bir şey var. Hükümete Sussan’ı
serbest bırakması ve ona tekrar örgütlenme ve seyahat etme
özgürlüğü tanıyacak seyahat belgelerini geri vermesi yönünde
bir baskı oluşturmak amacıyla, dışarıda oturum bitiminde
imzalayabileceğiniz bir dilekçe olacak.
Ama bakın onun yerine aramıza kim katıldı! Bir insan
hakları avukatı ve yargıç olan Dr. Shirin Ebadi bugün bizimle
birlikte. Mülteciler ve çocuklarla ilgili gerçekleştirdiği
çalışmaları ve tabii ki kadın hakları çalışmalarından dolayı
2003 yılında Nobel Barış Ödülü’nün sahibi oldu.
Sağımda Polonya’dan Wanda Nowicka var. Wanda son
yirmi yıldır son derece karmaşık bir bölgede sağlık, kadın
hakları, üreme ve cinsel sağlık hakları üzerine çalışmalarını
sürdürüyor. Polonya’da, Kadın ve Aile Planlaması için Polonya
Federasyonu ile birlikte çalışıyor, ama aynı zamanda kendisi
bölge boyunca üreme ve cinsel sağlık hakları üzerine
çalışmalar yürüten ASTRA iletişim ağının da kurucularından.
Ayrıca diğer birçok yeteneğinin arasında harika bir dansçı
olması da var.
Onun sağında oturan konuğumuz aramıza Zimbabwe’den
katılan Martha Tholanah. Martha inanılmaz bir HIV ve AIDS
aktivisti. Kendisi HIV ve AIDS ile yaşayan Uluslararası
Kadınlar Koalisyonu’nun bir üyesi. Çok kısa zaman önce,
Uluslararası AIDS Kongresi’nin bir davetlisi olarak HIV ve
AIDS ile yaşayan kadınları temsilen Meksika’daydı. Ayrıca
çalışmalarını Güney Afrika’da yapılandıran JASS hareketinin
de aktif bir üyesi.
Sonuncu ve çok önemli bir diğer konuğumuz,
Endonezya’dan JASS Güneydoğu Asya yardımcı yöneticisi
Nani Zulminarni. Nani aynı zamanda, dul kadınların ve
kadınlar tarafından yönetilen barınakların ekonomik
kalkınmasına yönelik olarak Endonezya’da kadın gruplarıyla
çalışan PEKKA’nın da kurucusudur.
Şu halde, oturumun birincil amacı örgütlenmemizin
bağlamının ne olduğunu gerçekten kavramak olacak.
Oturumun ikinci amacı, her şeyin başı olan, neden hareketler
için çalışıyoruz sorusuna cevap aramak olacak. Kadın ve
erkeklerin yaşamını gerçek anlamda dönüştüren hareketlerin
gücü aslında ne anlama geliyor? Stratejilerimizi bu kadar güçlü
ve hayata geçirmesi bu kadar zor kılan şey tam olarak ne?
Kendi topluluklarımıza geri götürebileceğimiz ve burada
kolektif olarak paylaşabileceklerimiz neler?
Shirin ile başlamak istiyorum. Shirin, bugünlerde İran’da
neler oluyor? İran’da şu anda hâkim siyasi bağlam nedir?
Neden Sussan bizimle birlikte burada olamıyor? On yıl önce
bilmediğimiz ve bugünle ilgili farklı olan şey nedir?
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
Shirin Ebadi: İranlı kadınların yaşadığı en önemli sıkıntı
ayrımcı kanun hükümleridir. Bu kanunlar devrimden sonra
onaylandı. Ne zaman kadınlar bu yasalara karşı isyan etse,
hükümetten gelen cevap bunların İslamî Kanunlar olduğu ve
dolayısıyla değiştirilemeyeceği yönünde oluyor. Diğer taraftan,
bir yandan İran’da adalet ve kanun önünde eşitlik için
mücadele ederken, aslında demokrasi mücadelesi
girişimlerinde de bulunmuş oluyoruz çünkü kadın hakları ve
demokrasi madalyonun birbirinden bağımsız
düşünülemeyecek iki yüzünü oluşturuyor. Vatandaşlarının
yarısını haklarından mahrum ederken demokratik olduğunu
iddia eden hiçbir hükümet olamaz. İran’da ve Orta Doğu’nun
birçok ülkesinde yaşananlar bundan ibaret.
Joanna Kerr: Ne değişti? Neden bugün böyle bir baskı var?
Shirin’in ne kadar akıllı bir siyasetçi olduğunu gördünüz; ilk
sorumu tam olarak cevaplamadı. Neler oluyor Shirin?
Shirin Ebadi: İran hükümeti kadınların hareketini şüphe
uyandırıcı buluyor. Birçok kadın hakları savunucusunu
yargıladılar ve onlar için bir sürü zorluk yarattılar. Bu sabah
onlardan bir tanesinden, Sussan Tahmasebi’den sizin de
haberiniz oldu. Maalesef, bu durumda olan tek kadın o değil.
Çok sayıda kadına yurt dışına çıkma ve yabancı ülkelere
gitme yasağı getirildi: Mansoureh Shojaee ya da Olaf Palme
Ödülü’nü kazanmış Parvin Ardalan. Ödülünü almak için yola
çıkmış, havaalanı polislerini ve gümrüğü geçmiş, pasaportuna
çıkış damgası vurulmuştu ve uçağa geçmişti. Aslında bu teknik
olarak İran’dan ayrılmış anlamına geliyordu. Bütün bunlara
rağmen, devrim muhafızları geldi ve onu uçaktan indirdiler. O
zamandan beri de okyanus ötesi bir yolculuğa çıkması yasak
altında. Sizlerden sadece Sussan’ı değil, onunla birlikte
hükümet tarafından sindirilen tüm kadınları desteklemenizi
talep ediyorum. Bir kadını tutukladıklarında, hareketin
sinmeyip daha da güçlü bir şekilde tepki vereceğini bilmeleri
çok önemli. Bir kadın hapse atıldığı zaman 10 tane daha aktif
kadın harekete katılıyor. Bu hükümette şaşkınlık uyandıran bir
gerçek.
Joanna Kerr: Evet bu doğru, bu feministin baskıya verdiği ters
tepki. Söylediğin şey, daha fazla kadın tutuklandıkça, daha
fazla kadının harekete geçtiği. Bu bizim baskılar karşısında
verdiğimiz güçlü tepki. Şimdi Meena’ya geçmek istiyorum.
Meena, Hindistan’da ve dünyada seks işçilerinin hayatları
açısından neler oluyor? Seks işçileri haklarını talep etmek için
kurdukları mücadelelerini, şu anda bilhassa bu kadar zorlayıcı
olan, nasıl bir bağlam içinde yürütüyorlar?
Meena Seshu: Seks işçileri hakları hareketinin, maalesef,
mevcut durumda onların haklarını (örneğin talep ettikleri
hakların doğru haklar olmaması sebebinden hareketle)
baskılamaya çalışan diğer birçok hareketle mücadele ettiğini
düşünüyorum. Şimdilerde çok sayıda hareket seks işçilerinin;
onların görünürlüğünün, sesinin, savlarının sorunlu olduğu
kanaatinde çünkü onlara göre bu işçiler kazanç endeksli seks
işinin haklarından bahsediyorlar. En genelinde, seks işçilerinin
vatandaşlık ve karne edinmeleri, sağlık ve eğitim hakkına
sahip olmaları gerektiği konusunda ortaklaşıyorlar. Bunlar çok
fazla tartışılır alanlar değil. Tabii bir de, seks işçiliğini tamamen
yasaklama taraftarı kölelik karşıtları var ki onlar apayrı bir alanı
teşkil ediyorlar. Fakat hak hareketleri ve çeşitli diğer hareketler
içinde, seks yapma hakkı son derece tartışmaya açık bir konu.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
49
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
Tam bu noktada inanılmaz bir rahatsızlık var. Bu iyi bir iş mi?
Hatta buna iş denebilir mi? Seks işçiliği köleliğin bir biçimi
değil mi? Bu kaçakçılık değil mi? Bunlar seks işçilerinin
devamlı baş etmek zorunda olduğu çeşitli tartışma konularını
teşkil ediyor.
Sanırım mesele şu ki, bahsettiğimiz çoğu seks işçisi
yetişkin olan, dolayısıyla seks işçiliğine rıza gösterebilecek
erkek, kadın ve transeksüellerden oluşuyor. Ne yazık ki, bu
insanların rıza gösterme yetkinliklerini sorgulayan bir sürü
‘haklarla mücadele insanı’ var. Bu son söylediğim yaklaşım, bir
kadın hakları savunucusu olarak beni çok ürkütüyor. Çünkü
bunca zamandır kavgasını verdiğimiz şey bu; kendi
gerçeklerimizi kavrama ve olası en iyi seçeneği seçme hakkı.
Ama böyle yapıldığında bu hakların kendisi sorgulanıyor diye
düşünüyorum. Dolayısıyla, maalesef, hak hareketlerimizde
bunlar gibi kutuplaşmış tartışmalar mevcut.
Joanna Kerr: HIV ve AIDS endüstrisinde durum nasıl? Seks
işçileri nasıl tanımlanıyor, nasıl saldırılara uğruyor, nasıl
isimlendiriliyor, nasıl sembolize ediliyor?
Fon bulmak bölgede
çok zor. Bizi
desteklemek isteyecek
az sayıda uluslararası
kuruluş mevcut
Meena Seshu: İşte bu noktada devletten bahsetmeye
başlıyorsunuz. HIV/AIDS virüsü bizi vurur vurmaz, devlet hızla
devreye girdi ve çoklu seks ilişkisine giren insanların
hedeflenmesi gerektiğini beyan etti. Seks işçileri açısından
hedef gösterilme, HIV’in yayılmasında taşıyıcı bir mekanizma
oldukları yönünde oldu. Devlet seks işçilerinin HIV’i yaymada
bu tip bir taşıyıcılığı olduğuna inandığı için prezervatif
kullanmalarını talep etti.
Joanna Kerr: Sadece bir açıklık getirme ihtiyacı ile sormak
istiyorum, tüm devletlerin mi böyle yaptığını söylüyorsun?
Bunun küresel bir fenomen olduğunu mu ifade ediyorsun?
Meena Seshu: Bu küresel bir fenomen. Devletin prezervatif
kullanımını seks işçilerinin kendi sağlığı için teşvik etmediğini
(ki aslında düşüneceğimiz şey, bu olurdu değil mi), aksine
seks işçilerine giden erkekler olarak tanımlanan “taşıyıcı
nüfusu” korumak için bu uygulamaya teşvik ettiğinden
bahsediyorum. Şimdi söyleyeceğim şey için nefeslerinizi tutun:
Bu taşıyıcı nüfusun sağlığı önemsenmeli ki evlerdeki iyi
kadınların da sağlığı önemsenmiş olsun. Erkekleri kurtarmaya
çabalayan tüm bu programları yaratıyoruz. Yani bu tam bir
saçmalık, seks işçilerini ya da virüsü kaparlarsa onlara ne
olacağını, hastalanabileceklerini umursamıyoruz bile.
Seks işçilerinin HIV’in yayılmasındaki taşıyıcılardan biri
50
Hareketlerin GÜCÜ
olarak etiketlenmeleri, sonuç olarak çifte damgalamayı getirdi.
Zaten geleneksel olarak en çok damgalanan işi yapıyorsun ve
şimdi buna bir de HIV tehlikesini ekledin. Artık ayrımcılık o
kadar kuvvetli ki seks işçilerinin ‘yeter’ dedikleri durumlarla
karşı karşıya kalıyoruz. HIV ve seks işçiliğinin çifte darbe
etkisi, karşılığında mücadele etmek için seks işçilerinin
hareketlerine aslında inanılmaz bir güç verdi.
Joanna Kerr: Devletin etkisi hakkında konuştun, ama yanı
sıra kölelik karşıtlarından ve bunların hareketinin gücünden de
bahsetmiştin. Bu konuyu biraz açabilir misin? Kim bu insanlar?
Nereden fon alıyorlar?
Meena Seshu: Bağlamı hakkında size biraz bilgi vermem
gerekirse, kölelik karşıtı hareket seks işçiliğinin seksüel kölelik
olduğu savını taşıyor. Böyle düşündükleri için de, yapılabilecek
tek şeyin bunu tamamen ortadan kaldırmak ya da yasaklamak
olduğuna karar vermişler. Ne yazık ki, Bush yönetimiyle
birlikte, maddi destek sunulan STK’lardan talep edilen fuhuş
teminatı (yani diğer şeylerin önünü almak için fuhşa da karşı
durmaları gerektiği) kaçakçılık ve seks işçiliğinin bir ve aynı
şey olduğu anlayışının yerleşmesine sebep oldu. Fuhuş karşıtı
teminatla çalışacak, maalesef sonradan tek stratejisi devletin
en baskıcı kolunu, polisi devreye sokarak baskın yapmak ve
seks işçilerini “kurtarmak” olan çok sayıda inanç temelli
oluşum halini alan kuruluşlara bir sürü para akıtıldı. Kendilerini
örgütlemede biraz güç kazanmaya başlamış topluluklar, bu
fuhuş teminatı uygulaması sonrasında baskına uğrayıp
kurtarıldılar.
Joanna Kerr: Şimdi Wanda’ya dönmek istiyorum. Siz de baskı
güçleri ile karşı karşıyasınız, genellikle de bunun cisimleştiği
yer Katolik Kilisesi. Bize, kadınların üreme ve cinsel sağlık
hakları açısından Polonya’da ve bölgede neler olduğunu
anlatır mısın?
Wanda Nowicka: 21. yüzyıl Polonya’sı ikinci dalga
muhafazakâr ve köktenci güçlerin hakimiyetini yaşıyor. İlk
dalga, Polonya’nın tekrar bağımsızlık kazanıp demokrasiye
kavuşmasına paradoksal bir şekilde 90’ların başında hâkimdi.
Fakat bu bağımsızlık ve demokrasi kadınlar ve özellikle de
onların üreme hakları için geçerli değildi. Bu yüzden, sonradan
kadın hakları konusunda oldukça muhafazakâr olduğu
anlaşılan Dayanışma hareketinin bir sonucu olarak
Polonya’daki kadınlar kürtaj haklarını 1993’te kaybetti. 90’larda
bu kısıtlayıcı yasaya karşı mücadele veriyorduk. Şimdi, 21.
yüzyılda, yeni bir muhafazakâr dalgayı yaşıyoruz. Sizin de
doğru bir şekilde belirttiğiniz gibi esas olarak Katolik
Kilisesi’nden gelme bu köktenciler zaten kısıtlayıcı olan bu
yasayı daha da kısıtlamak için diretiyorlar. Örneğin, iki yıl önce
Polonya anayasasına gebe kalma anından itibaren hayatın
korunmasıyla ilgili bir kanun hükmünü sokma girişiminde
bulundular. Neyse ki başarılı olamadılar, ama tasarı meclisten
çok küçük bir oy farkıyla geçmedi. O zamandan beri, biri
diğerini takip eden bu tip girişimlerle karşı karşıyayız. Durum
Polonyalı kadınlar için oldukça zor. Benzer eğilimleri Orta ve
Doğu Avrupa’nın diğer ülkelerinde de görmek mümkün.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
Joanna Kerr: Bölgede devletin sekülerlikten uzaklaştığını
görüyor musunuz? Bu gidişatta etkin olan devlet mi? Özel
aktörler mi? Bu gündemi gerçekten kim sürdürüyor?
Wanda Nowicka: Bundan bir sonraki ASTRA oturumunda,
şimdiki Polonya devlet başkanı Lech Kaczynski’nin Papa XVI.
Benedict’in elini öptüğü bir fotoğraf göstereceğim. Bu fotoğraf
Vatikan’ın ve kilisenin Polonya devleti üstündeki etkisini açıkça
gösteriyor. Polonya’da Katolik ayinle başlamayan hiçbir halk
toplaşması veya tören hayal edemezsiniz. Prensipte hâlâ
seküler bir devletiz, ama pratikte dini bir devlet olduğumuzu
söyleyebilirim.
Joanna Kerr: Bush yönetiminin dış politikalarının sizin
bölgenizde bir etkisi oldu mu?
Wanda Nowicka: Hem de nasıl. Bu politikaların bölgemizde
çok güçlü bir etkisi oldu. Anlamanız gerekir ki, bizim orda ABD
bir zamanlar… Cennet gibi algılanıyordu (gülüyor). İnsanlar
Amerika’ya, yani Bush’a ve Cennet’e, takip edilecek bir model,
bir ilerleme modeli olarak bakıyorlardı. Muhafazakâr politikalar
üreten Bush yönetimi onlar için, kendi muhafazakâr siyasetleri
için ek delil oluşturuyordu. Komünizm varken yaşadığımız şey
böyle bir şey değildi. Komünizmde yasal kürtaj mevcuttu ve bu
onlar için ilerleme anlamına gelmiyordu. Onlar için ilerlemenin
işareti Bush yönetiminin devreye soktuğu muhafazakâr
politikalardı.
Joanna Kerr: Bölgenizdeki fon olanakları için neler
söyleyebilirsiniz?
Wanda Nowicka: Zor bir mesele. Fon bulmak bölgede çok
zor. Bizi desteklemek isteyecek az sayıda uluslararası kuruluş
mevcut, kadın hakları mücadelesinde yerel fonlara
güvenemeyeceğinizi size söylememe gerek bile yok. Ayrıca,
Avrupa Birliği’ne girme sürecinde olduğumuz için (bölgedeki
bazı ülkeler AB’ye girdiler bile) çoğu kuruluş fonlarını geri
çekti, fakat kuruluş fonlarının yerini alması beklenen AB fonları
ülkeye gelmedi. Yani, fonlar dikkate alındığında gerçekten
vakumlanmış gibiyiz.
Joanna Kerr: Bu konuya geri döneceğiz. Martha, bu odadaki
kimi insanlar dünyanın diğer bölümlerinden, çok uzun
yollardan geldiler ve yine de hemen yanı başımızda bir tür
siyasi baskı, fevkalade zor bir mali kriz var. Zimbabwe’de
bugünlerde neler oluyor?
Martha Tholanah: Senin de söylediğin gibi Zimbabwe’de işler
iyice zorlaştı. Yaşananlar, 27 yıl önce bağımsızlığımızı
kazandığımızda kimsenin gerçekleşebileceğine inanmadığı
kadar hesaplamalar dışında. Şu anda sahip olduğumuz çoğu
problem var olan siyasi sistemle bağlantılı. Siyasi sistem, en
fazla marjinalize edilmiş insanlara daha çok etki etti. Gıda
bulmak çok zor. Cebinizde para olsa bile gıda almak çok zor ki
çoğu insanın parası da yok.
Forum daha eleştirel
yaklaşmamı sağladı
“Forum, çalışmalarımızda kullandığımız stratejiler ve
bunların hareketin inşasına katkıda bulunup
bulunmadıkları ya da gereğinden fazla seçkinci olup
olmadıklarına daha eleştirel yaklaşmamı sağladı.
Ayrıca, diğer kadın gruplarıyla (seks işçileri, ev
hizmetlileri, lezbiyenler, vb.) tanışmaktan ve onların
adalet arayışlarına tanık olmaktan çok memnun
oldum. Önceden onlarla ilgili pek düşünmezdim
çünkü hiçbir zaman ihtiyaçlarını anlamak için zaman
ayırmamıştım.”
– Kadın Hakları Savunucusu
Psikolojik olarak
yıprandığımı hissetmeye
başlamıştım
“15 yıldır kadın hakları savunuculuğu yapıyorum.
Benim aktivizmim, toplumsal cinsiyet ve güç
kavramlarını entelektüel olarak kavramaya başlamam
ve biz kadınların deneyimlediği çok sayıda ve türdeki
baskı biçimlerine derin bir empati beslememle gelişti.
Belki de ortamdan ve katılımcıların hallerinden
dolayı, kendimi çaba sarf etmeksizin hareket
ederken, daha fazla gülerken, daha çok dinlerken ve
hareketlerin gücünü duygusal olarak hissederken
buldum. Benim gerçekten böyle bir alana ihtiyacım
var çünkü buraya gelmeden önce psikolojik olarak
yıprandığımı hissetmeye başlamıştım. Toplumsal
hareketler dahilinde tüm kalbimiz ve ruhumuzla
çalışmanın yolları olduğunu unutmuştum. Ve olduğu
gibi, dürüst, korunmasız ve arayış içinde buraya
gelmiş olan katılımcıların birçoğu bu durumu bana
örneklemiş oldular. Değiştim.”
– Kuzey Amerika’dan bir Kadın Hakları Savunucusu
Gerçek anlamda “kolektifin
barındırdığı güce” tanık
oldum
“Ben kadın hareketlerinde görece yeni biriyim ve
benim için böylesine bir enerjiye tanıklık etmek ve bu
kadar çok sayıda güçlü ve kendini adamış kadınla
tanışmak geliştirici bir deneyim oldu. Gerçek
anlamda “kolektifin barındırdığı güce” tanık oldum.
Eminim bu deneyim daha uzun bir süre boyunca
bana fayda sağlayacak ve insan hakları ve kadın
hakları hareketlerinde daha faal olmam için bana
ilham verecek.”
– Güneydoğu Asya’dan bir Kadın Hakları Savunucusu
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
51
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
Joanna Kerr: Güç paylaşımı, seçimlerin etrafında dönen kavganın
ana sebebi olduğu gibi, seçimlerin ardından gerçekleşmesini
beklediğiniz şeydi. Güç paylaşımı söz konusu mu? Şu anda
tünelin sonunda görebildiğiniz siyasi bir ışık var mı?
tarafından düzenlenen faaliyetler açısından bir tür Araf dönemi
anlamına geliyordu. İnsanlar kamplara götürüldü. İnsanlar
kendi evlerinde saldırılara uğruyordu ve ben inanıyorum ki bu
da SADC tarafından hazırlanan…
Martha Tholanah: Prensipte güç paylaşımının kağıt üstünde
gerçekleşeceği sanılıyordu fakat özellikle HIV-pozitif kadınlar
iletişim ağı içinde yer alan çoğumuz bunun işe yarayacağına
inanmadık çünkü daha önceden de toplanan imzaların hakkı
verilmeyen güç paylaşımı girişimlerine şahit olmuştuk. Dün,
partilerden birinin anlaşmadan geri çekildiğini okudum. Yani
daha fazla güç paylaşımı olmayacak; geri adım atan parti,
insanları daha çok marjinalize etmeye katkıda
bulunmayacaklarını açıkladı. Bunun daha büyük zorluklar
yaratıp yaratmayacağına emin değilim, ama bir yandan da,
güç paylaşımının sıradan insanlara herhangi bir yarar sağlayıp
sağlamayacağına da emin değilim.
Joanna Kerr: SADC nedir?
Joanna Kerr: O zaman kimsenin hiçbir şekilde umudu yok?
Martha Tholanah: Yok.
Joanna Kerr: Yüksek enflasyonla ilgili ne söylenebilir? Kırsal
kesimdeki bir kadına bunun ne anlama geldiğini açıklar mısın?
Şimdi sahip olduğunuz banknot tutarı… 5 milyon dolar mıydı?
Bunun Zimbabwe’deki ekonomik kriz açısından gerçekte ne
anlama geldiğini bize anlatır mısın?
Martha Tholanah: Salı günü Zimbabwe’den ayrıldığımda 1
milyon dolarlık banknot tutarı söz konusuydu ve şimdi bu
miktarın ne kadar olabileceği konusunda emin değilim.
Joanna Kerr: Bu para birimini nasıl çevirmek mümkün? 1
milyon dolar mesela kaç Rand (Güney Afrika para birimi) veya
ABD doları ediyor?
Martha Tholanah: Bunu söylemek çok zor. Kurlar bazen
günde üç kez değişiyor. Geçtiğimiz haftadan bir önceki hafta,
paranız karşılığında değer alabildiğiniz tek adil piyasa olan
sokağa gittim. 20 ABD doları bozdurarak karşılığında
neredeyse 2.000.000 ZB doları aldım ve bu kişi para
bozumunu düşük değerden yapan biriydi. Sonra hesabıma
para aktarmalarını talep ettiğimde, 50 ABD dolarına karşılık 3
katrilyon ZB doları aldım! Bu meblağının kaç tane sıfırı olduğu
konusunda emin değilim ama hesabıma gönderilen miktar bu
kadardı. Ama şu ana kadar, bu miktarın aylık temel
ihtiyaçlarımı karşılamaya bile yetecek değerde olup
olmadığından emin değilim.
Joanna Kerr: Bu politik baskı ortamında kadınlara karşı
gerçekleştirilen korkunç saldırı hikâyelerinden haberimiz oldu.
Biraz bundan bahsedebilir misin?
Martha Tholanah: Elbette. Seçimler Mart’ın 29’unda
gerçekleştirildi. Sonrasında sayımla ilgili bir takım anormallikler
oldu ve sonuçların açıklanması epey uzun zaman aldı. 27
Haziran’da seçimlerin tekrarı olacaktı, bu da örgütler
52
Hareketlerin GÜCÜ
Martha Tholanah: Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (The
Southern African Development Community). Derneklerin
özgürlüğü ve medyada konunun yer alması açılarından seçim
sürecini bu topluluk hazırladı. Bu gerçekten adil değildi; ana
akım medyada yalnızca bir kısım muhalefete yer veriliyordu ve
bu da insanların desteklediği partiler konusunda açık olduğu
anlamına geliyordu. Ama bu açıklık, 29 Mart’tan sonra
iktidardaki partinin kaybedeceğinin kaçınılmaz olduğu
anlaşılınca geri tepmeye başladı. Komik olan şey şu ki,
oylama tekrar edildiğinde sonuçların açıklanması saatler bile
sürmedi. Fakat HIV-pozitif kadın iletişim ağından ve
Zimbabwe’nin her tarafından kadınlar cep telefonuma
saldırıya, tecavüze uğradıklarını söyleyen mesajlar
gönderiyorlardı. Bazıları olayları ihbar etmek için karakola gitti.
Joanna Kerr: Neden? Neden kadınlara saldırılıyor?
Martha Tholanah: Çünkü yanlış partiye oy vermekle
suçlanıyorlardı. Muhalefet partisinin sembolü açık avuç olduğu
için bazı kadınların elleri kesildi. Saldırganlar bu ellerini bir
daha hiç kullanamayacak olmalarının onlara bir ders olması
gerektiğini söylemiş. Kadınlar cinsel anlamda şiddete maruz
kaldılar, evler yakıldı…
Joanna Kerr: Ama neden özellikle HIV-pozitif kadınları ya da
seks işçilerini hedef alsınlar?
Martha Tholanah: Sanırım onların hedeflenmesi daha kolay.
Onlar daha kolay günah keçisi ilan edilebiliyorlar. Karmaşanın
olduğu her durumda insanların hedefleneceğini düşünüyorum,
ama sanırım kadınlar daha çok acı çekti. Yeni enfeksiyonlar
ortaya çıktı. Sıklık oranlarında geçen yıl duyurulan bir düşüşe
şahit olmuştuk, ardından hâkim olan bu şiddet olaylarının
etkisiyle, kaynakların halihazırda pozitif olan insanlara gerçek
anlamda cevap vermede kısıtlı olduğu böyle bir ortamda daha
fazla enfeksiyonun ortaya çıkacağı çok açık. Seçimlerden
sonra işlerin yoluna gireceğini düşünmüştük, ama seçim süreci
neredeyse sonsuz zaman aldı, şimdi de geri çekilme söz konusu.
Sanırım bu yaşananlar, en çok marjinalize edilmiş, en korunmasız
insanları gerçekten koruyabilmemizi garanti etmek için tüm
süreçlerin bir parçası olmamız gerektiği dersini verdi bize.
Joanna Kerr: Sanıyorum bu noktada biraz durmak adına
elverişli bir geçiş yapabiliriz. Buradan çok da uzak olmayan
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde korkunç bir krizin
yaşandığını biliyoruz. Kadınların maruz kaldığı cinsel şiddet,
yani şahit olduğumuz türlü zulümler, bir takım insanların
bunlardan milenyumun soykırımı diye bahsetmesine yol
açmış. Ortak bir bildiri hazırlamış olan Kongo’dan temsilciler
şu anda burada bizimle birlikteler; bize yakışan onların bu özel
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
mücadelesini gündeme getirip onlarla dayanışma içinde
bulunmaktır. Aslında eğer mümkünse bildiriyi yukarı koyacağız
ve ben yüksek sesle okuyacağım. Herkesi Kongolu kadınlar
adına yetkilileri harekete geçirmek için bu eylem çağrısını
imzalamaya davet ediyoruz; daha önce de söylediğimiz gibi,
eğer birimiz bile özgür değilsek hiçbirimiz özgür değiliz. Şimdi
hızlıca bildiriyi okuyacağım:
[Alıntı] Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden kadın
kuruluşlarını temsilen 11. AWID Forumu’nda toplanmış
olan bizler, Büyük Göller bölgesinde barış anlaşmaları
imzalayan komşu ülkeler aracılığıyla dış güçlerin Halk
Savunması Ulusal Kongresi’ne verdiği desteği kınıyoruz.
Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, aktif olarak
savaşa katılmayan sivilleri hedef alan Ulusal Kongre
saldırılarını kınıyoruz. Ayrıca, Ocak 2008’de imzalanan
Goma barış anlaşmasına karşı gelerek, Kongo ordusu
(FARDC) da dahil, tüm silahlı grupların suç işleyerek
insan hakları istismarı gerçekleştirmesini kınıyoruz.
Kongo’daki savaşın sonlandırılması için 11. AWID
Forumu’nda toplanan iki bini aşkın kadından bizimle
birlikte dayanışma desteğinde bulunmasını talep
ediyoruz… Dünyanın dört bir yanındaki tüm uluslara
sesleniyoruz; uluslararası toplumun tüm kayıtsızlığı ve
duyarsızlığı eşliğinde bugün Kongo’da yaşanan milenyum
soykırımının farkına varın! Altı milyon ölü, 2 milyon
yerinden edilmiş insan, tecavüze uğramış binlerce kadın
ve genç kız. Sivilleri korumak için Kongo hükümetinin
bunu sağlamadaki yetersizliğine bağlı olarak Birleşmiş
Milletler ve Afrika Birliği’ne acilen harekete geçmeleri
yönünde çağrıda bulunuyoruz.
Joanna Kerr: Nani, şimdi sana geçmek istiyorum. Kadın
hakları üzerine çalışan çoğumuz, ekonomik güçlenme ve
ekonomik hakların rolünü tamamen atlıyoruz. Hem de şu anda
uluslararası bir ekonomik kriz hüküm sürerken. Kadın
hareketlerinin çoğunun ekonomik haklar sorunuyla uğraşmıyor
olmasının sebebi sence ne olabilir?
Nani Zulminarni: Öncelikle, bunun gerçekten kadınları
ekonomik aktörler olarak algılamama ile ilgili olduğunu
düşünüyorum. Bu her zaman yüzleştiğimiz bir şey. Ekonomik
aktörler olmadığımız yaşamlarımızda kültürel olarak
şekillendirilmiş bir anlayış. Gerçekte ise benim ülkemdeki çoğu
kadın, özellikle de en fakir olanları, çalışıyor, para kazanıyor
ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunuyorlar. Ekonomik
sorunların kadın hareketinde marjinalize edilmiş olmasının ana
sebebinin bu bakış olduğunu düşünüyorum. Hatta geçmişte,
ekonomik konular üzerinde çalışmanız, kalkınma konularında
çalıştığınız ve bir kalkınmacı olduğunuz yönünde bile
yorumlanıyordu. Strateji bu değildi; pratik olarak böyle
oluyordu.
Joanna Kerr: Dünyadaki en büyük Müslüman çoğunluğa
sahip ülke olan Endonezya’da çalışıyorsunuz. Kadınlar
tarafından yönetilen barınaklarla beraber çalışıyorsunuz. Bu
temel ekonomik sorunların bazılarını gerçekten kavrayabileceğiniz
bu kadınları örgütleme yolunuza özgü olan şeyler nelerdir?
Nani Zulminarni: Kadınlar tarafından yönetilen barınaklarla
ilgili olarak en azından Endonezya’da ve dünyanın diğer
bölümlerinde iki ana problemin mevcut olduğunu
düşünüyorum. Birincisi görünmezlik. İçinde bulunduğumuz
bağlamlarda, bir kadın eğer kocası yoksa görünmezdir. Birinin
kızı, birinin kız kardeşi ya da birinin karısı olmak
durumundasınız. İkincisi, kocası olmayan kadınların, özellikle
de örneğin boşanmış olanların, karşı karşıya kaldığı
damgalanma. Boşanmışsanız, kötü bir kadınsınız.
Joanna Kerr: İnsanlar niye orada koca sahibi olmamaktan
dolayı damgalanıyor?
Ekonomik aktörler
olmadığımız
yaşamlarımızda kültürel
olarak şekillendirilmiş
bir anlayış. Gerçekte ise
benim ülkemdeki çoğu
kadın, özellikle de en
fakir olanları, çalışıyor,
para kazanıyor ve
ekonomik kalkınmaya
katkıda bulunuyorlar
Nani Zulminarni: Kültür böyle. İyi kadınların evlenmeleri
gerektiğini dillendiren de kültürel değerlerin ta kendisi. Kadının
amacının erkeğe sahip olması ve bunu devam ettirmesi
olduğu sanılıyor. Bizim kanlı evlilik olarak adlandırdığımız
şekilde, ailede şiddet olsa bile kadının evli kalması gerekiyor.
İnşa edilmiş olan görüş bu. Birçok kadın bu görüşü çok iyi bir
şekilde içselleştirmiş. Eğer evli değilseniz, eğer bir kocanız
yoksa o zaman siz kötü bir kadınsınız.
Joanna Kerr: Küreselleşmenin Endonezya’daki kadınlar
üzerine etkisi açısından son 10 yılda bir eğilim görmüş
müydünüz?
Nani Zulminarni: Hem de nasıl. Bu etki inanılmaz büyük.
2000’lerin başında kadınlar tarafından yönetilen barınakları
örgütlemeye başladığımızda, kadınlar tarafından yönetilen
barınakların sayısı (her ne kadar inanmıyor olsak da, devlet
istatistiklerine göre) %13’ü oluşturuyordu. Şimdi %17 oldu. Var
olan eğilim çerçevesinde, erkekler para kazanmak için diğer
ülkelere ya da diğer bölgelere göç edip, arkalarında çocuklarla
ve yetersiz kaynakla yalnız baş etmek zorunda kalan kadınları
bırakıyorlar. Güncel ekonomik kriz ve küresel piyasalar
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
53
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
nedeniyle, daha önceden serbest piyasa koşullarından
doğrudan etkilenmemiş olan kadınlar şimdi durumdan
etkileniyorlar. Artık kaynaklar çok azaldı ve fiyatlar küresel
sistemlerin ve küresel düzeydeki karar verme
mekanizmalarının çok büyük etkisi altında. Dolayısıyla, hayat
şimdi çok daha zor ve her geçen gün daha fazla kadın kendi
başına ev yönetiyor. Bu kadar kısıtlı kaynaklar söz konusu
olunca durum iyice güçleşiyor.
Joanna Kerr: Devletin rolü üzerine biraz konuştuk. Artan
köktendincilerin etkilerinden konuştuk. Militarizmin
yükselişinden kesinlikle konuştuk. Bütün bunlar Güneydoğu
Asya’da nasıl işliyor? Birbirlerine hangi noktalarda
bağlanıyorlar?
Nani Zulminarni: Hepsi birbiriyle oldukça bağlantılı. Birbirlerini
etkiliyorlar. 1997-98 yılları bizim bölgemiz için oldukça kritik
dönemlerdi. Ekonomik kriz siyasi çalkantılara, bölge değişim
geçirdikçe de siyasi kargaşalara yol açtı. Endonezya’da çoğu
bölge özerklik talebinde bulundu. Farklı seviyelerde çatışmalar
yaşandı; yatay (insanlar bu noktada din ve etnisite gibi farklı
sorunları gündeme getirdiler) ve sonra bir de dikey olarak
(durumu kontrol etmesi için hükümetin orduyu ileri sürdüğü ve
halk ile hükümet arasında gerçekleşen gerilimler). Tüm bunlar
gerçekten kadınları doğrudan etkiledi. Sadece aile içi değil,
kadınları gerçekten travmatize eden devlet şiddeti de dahil,
çok fazla şiddet yaşandı.
Joanna Kerr: Tamam, buna geri döneceğiz. Ben şimdi iletişim
hakları üzerine çalışan Natasha’ya dönmek istiyorum. Medyayı
ve internetin rolünü nasıl görüyorsun? Yükseltilen seslere
erişimimiz ve bu sesleri kontrol edişimiz açısından özellikle şu
anda zorluk çekilen noktalar neler?
Natasha Primo: Pekâlâ. Öncelikle internetin kurulmasındaki
niyeti ve interneti inşa edenlerin kafasındakileri belirtmem
gerekiyor.
Joanna Kerr: İnternet uygulamasını başlatan Amerikan
ordusu değil miydi?
Natasha Primo: Yani, bir bölümü onlarla alakalı. Bu
teknolojinin gelişiminde payı olan araştırmacıların aklında olan,
internetin bilginin serbest dolaşımı için kullanılacak olmasıydı.
İnsanların birbirleriyle bağlantı kurması için kullanılacaktı. Ama
son 10-15 yıldır internetin idari olarak yönetilen bir mecraya
dönüşmesine sebep olan şirket çıkarları ve ulusal güvenlik
çıkarlarının hakimiyetinin söz konusu olduğunu görüyoruz.
Bunun söz hakkı, kendimizle ilgili bilgiyi kontrolümüz,
kendimizi temsil ediş şeklimizi kontrolümüz, bilginin dolaşma
şeklini kontrolümüz ve kişilerin bu bilgiye erişimi üzerinde derin
etkileri var. Bu hakimiyet aynı zamanda bizim topluluk
oluşturma, dayanışmamızı ifade etme ve bizim için önemli
konuların savunuculuğunu yapma imkânlarımıza müdahale
ediyor. İşte, iletişim hakları ve toplumsal cinsiyetin içinde
mücadele ettiği bağlam böyle bir şey.
Bu alanda çalışan bizler için sorunlardan bir tanesi,
54
Hareketlerin GÜCÜ
iletişim haklarının farklı feminist mücadeleler için ne kadar kilit
önemde olduğunu, feminist harekete ve feminist hareket
içindeki farklı sektörlere nasıl kavratabileceğimizdir. Bu
kısmen, feminist hareketteki farklı sektörlerle bu konuları ele
almanın gerekliliği etrafında diyalog kurularak yapılabilir.
Çünkü bunlar sadece araç değiller. Bir aracı kullanırken
başlangıçta kendisinin yapmak üzere tasarlanmadığı şeyleri
yapmasını istediğinizde aracı dönüştürmüş oluyorsunuz.
Örneğin istismarlar hakkında bilgi yayıyorsunuz, cep telefonu
mesajlarını kullanarak dayanışma inşa ediyorsunuz veya bunu
blog sayfaları ve ‘wiki’ler aracılığıyla yapıyorsunuz. Bunlar, bu
araçların mutlaka sağlaması tasarlanan hizmetler değil. Ama
araçlar dönüştürülebilirler. Aracı kullanırken, aynı zamanda
onu dönüştürüyoruz. Önemli konulardan bazıları bunlar.
Joanna Kerr: İçinde çalıştığımız inanılmaz zor bağlamlar
hakkında epey konuştuk ve yine de çok azından
bahsedebildik. Ama bu konferans, Hareketlerin Gücü, nasıl
yüzleşeceğimizi, nasıl direneceğimizi ve nasıl güçlü tepkiler
vereceğimizi sorgulamakla ilgili bir toplanma fırsatı. Aslında,
Shirin, iletişim Bir Milyon İmza Kampanyasında kritik bir
malzeme olmuştu. Bize İran’daki kadınların eşitlik mücadelesi
gündemlerini ilerletmek için hangi yenilikçi yollarla iletişim
kurduğundan bahseder misin?
Shirin Ebadi: Ne yazık ki müdahalelerden dolayı kadın hakları
mücadelesinde teknolojinin kullanımı çok yüksek değil. Kadın
haklarıyla ilgili tüm internet sitelerinin İran’da filtrelenmiş
olduğunu öğrenmek sizin için ilginç olabilir. Hatta hükümetin
feminizme teşvik edecek hiçbir filmin yapılmaması, hiçbir
tiyatro oyununun sahnelenmemesi ve hiçbir kitabın
yazılmaması yönünde verdiği emir daha çok ilginizi çekecektir.
Hükümetin kadın haklarına yaklaşımı bu. Bir Milyon İmza
Kampanyası’na gelince imza toplamak için kapı kapı dolaşma
stratejisine ek olarak bir internet sitesi oluşturduk. Evet, bir
internet sitemiz oldu! Ama onu filtrelediler. İran’da bu siteye
erişilemiyordu. Biz de yeni bir site daha oluşturduk. Ve yine,
yine, yine filtrelediler. Bu durum tam sekiz kez tekrarlandı. Yeni
bir site daha yapacağız, ama kitlelerimizi haberdar etmeden
önce uzun bir zaman geçmesi gerekecek.
Aslında İran’da teknolojiye ve çok sayıda bilgisayara
sahibiz. Bilgisayar kullanabilme oranı İran’da oldukça yüksek.
Ama hükümet bunları filtreleyerek insanların kolay erişime
sahip olmasına izin vermiyor. Ayrıca hükümet herkese hızlı
internet bağlantısı sağlamıyor. İran’da bağlantı hızı o kadar
düşük ki, bir müddet sonra sıkılıyor ve kullanmaktan
vazgeçiyorsunuz. İran’da teknolojiyi kullanmakla ilgili sıkıntılar
doğrudan hükümetle ilintili.
Joanna Kerr: Elbette, ama İran’daki kadınlar internet sitelerini
değiştirmek, yeni URL’ler kullanmak açısından her zaman bir
adım önde oldular. Biliyorsunuz, örgütlenme için en baskıcı
ortamlardan biri olması açısından bu gerçek bir model teşkil
ediyor. Ve Meena’ya dönüyorum… Geçen yıl Sangli’ye gidip
Meena’yı görme ayrıcalığım oldu. İlk olarak, onunla tanıştığım
zaman Meena’nın seks işçisi olduğunu sanmıştım ama
sonradan öğrendim ki Meena üç çocuklu evli bir kadınmış ve
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Biz bütünleşmeye inanıyoruz. Engelli kadınlar olarak,
ayrı tutulmamız gerektiğine inanmıyoruz.
AWID, Nijerya’daki Aile-Merkezli Engelli Bireyler Girişimi’nden forum katılımcısı Ekaete Umoh’a mikrofon uzattı.
AWID: İsminiz nedir?
olarak çok daha fazlasını başarabiliriz. Bu çok ama
çok önemli bir şey çünkü bir STK’nın asla tek başına
erişemeyeceği bir başarıya erişecek.
EU: İsmim Ekaete Umoh.
AWID: Hangi bölgede yaşıyorsunuz?
EU: Ben Afrika’dayım. Nijerya’dan geliyorum.
AWID: Kuruluşunuzun yaptığı işten bize biraz
bahsedebilir misiniz?
EU: Kuruluşum, engelli kadınlarla ilgili konuları
geliştirmek için çalışan Aile-Merkezli Engelli Kişiler
Girişimi isminde bir STK. Amacımız engelli kadınların
toplumsal cinsiyet ve kalkınma programlarıyla ilgili
sorunlarını hâkim anlayışa taşımak. Savunma davaları
yürütüyoruz, araştırmalar ve engelli kadınların
gündelik hayatlarında karşılaştıkları engellerle ilgili
bilinçlendirme yapıyoruz, kadın hareketleri veya
örgütlerinin bunu kendi çalışmalarına nasıl dahil
edebileceği üzerine çalışıyoruz.
Biz bütünleşmeye inanıyoruz. Engelli kadınlar
olarak, ayrı tutulmamız gerektiğine inanmıyoruz.
Yaptığınız işler çerçevesinde engelli kadınlar için de bir
alan yaratabiliyor olmalısınız.
AWID: Siz veya kuruluşunuz, kendisini hangi hareket
veya hareketlerin bir parçası gibi görüyor ve neden?
EU: Öncelikle, AWID’in hareketleri tanımlamamız için
bize gerçekten alan açmış olduğunu söyleyerek
başlayayım. 2006 yılının bir zamanında AWID
tarafından düzenlenen genç feministler için eğitim
programına katılmak üzere Meksika’ya gittim. Bu
ortam da bilinçlenmemize ve kendimize nasıl alan
açabileceğimiz ile ilgili düşünmemize olanak tanıdı,
böylece çeşitli kadın hareketlerini tanıma fırsatımız
oldu ve o günden beri de onlarla işbirliği yapmaktayız.
Ayrıca, kısa bir zaman önce AWID’in desteğinde
Feminist Teknoloji Takası programına katıldık. Çok
ilginç bir deneyimdi. Benim katıldığım eğitim programı
dijital hikâye anlatımı üzerineydi. Biliyorum ki ülkeme
geri dönüp öğrendiğim bu teknikleri kullanacağım.
Sadece tematik konuları değil, paralel konuları da
tanımladık. Böylelikle, mümkün olduğu kadar engelli
kadınların yararlanabileceği alanlar açan her hareketle
özdeşleşme fırsatımız oldu.
AWID: Hareketin inşası neden önemli?
EU: Bu ilginç bir durum çünkü burada kolektif olarak
hepimizin güç sahibi olduğunu düşünüyorum. Tek bir
STK ağının başaramayacağı şeye, hareketin inşası
erişebilir çünkü küreseldir, daha güçlüdür ve kolektif
AWID: Kadın hakları hareketlerindeki dayanışma nasıl
görünüyor?
EU: (gülüyor) Bu zaten kendi kendini açıklayan bir
durum. Kadın hareketleri içinde biçimlenmiş
müttefikler farklı görüşlerle, kolektif çıkarlarla ve kendi
sorunlarımızı gerçek anlamda savunmamıza imkân
tanıyan bir alanla bir araya gelmek anlamını taşıyor.
Mücadelelerle, başarılarla ve kız kardeşlerinin
tutkusuyla özdeşleşiyorsun. Toplumsal konularla
özdeşleşiyor ve ardından sahip olduğumuz tüm
zorluklar veya engeller ya da kutlamalarla yüzleşmeye
devam ediyoruz. İşte buna dayanışma deniyor.
Kadınların feminist hareketlerinde, her ne kadar
sorunlarımız farklı ve çeşitli olsa da, sorunlarla ilgili
kolektif bir gündemimiz oluyor. Zaten kolektif olarak
başarıya ulaşmamıza yardımcı olan şey çeşitliliğin ta
kendisi.
AWID: Kuruluşunuzun diğer toplumsal hareketlerle
ilgili kurumsal deneyimlerinden bazıları neler oldu?
EU: Dürüst olmak gerekirse, diğer kadın hareketleriyle
çalışmak epey zorlayıcı. Bunu AWID’i övmek için
söylemiyorum. Başka birkaç harekete dahil olmuştuk
ve sorun şu ki engellilik konularının neden gündeme
yansıtılması gerektiğini hiçbir zaman anlayamadılar.
Kadın toplantılarına katıldım, oralarda kadınların
sorunlarından bahsediyorduk. Ben kalkıp şunu
sordum: “Affedersiniz, söylevinizde engelli kadınlar
nerede yer tutuyor?” Birisi bana açık açık şunu söyledi:
“Kadınlar hakkında konuşuyoruz, engellilik hakkında
değil.”
Dürüstçe söyleyeyim, epey utandım. Bunu hiçbir
zaman unutmayacağım. Ama o sırada yaptığım şeye
inancım sonsuz olduğu için geri çekilmedim ve şöyle
söyledim: “Ayrımcılığa karşı mücadele veriyorsunuz
ama bu da ayrımcılık içinde ayrımcılık! Ben engelli bir
kadından önce, bir kadınım.”
Benim karşılaştığım zorluk bu oldu. AWID bize o
alanı gerçekten tanıdı ve burada kendimizi ifade etmek
konusunda özgürüz. Sizin de görebileceğiniz gibi
forum çok çeşitli insanlarla dolu. Herkes öyle rahat
hissediyor ki, canları neyi istiyorsa o etkinliğe
katılıyorlar. Herkesin kimliğine ve inançlarına karşı
kolektif bir saygı ve anlayış mevcut. Benim için bu çok
önemli ve çok hoşuma gitti.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
55
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
bir erkekle evliymiş. Burada hiçbir varsayım gütmemeliyiz!
Onunla birlikte genelevlerin etrafındaki dar sokaklarda
yürüdüm, bu yolculuk boyunca kadınlar Meena’ya sarılmak ve
onunla gülüşmek için genelevlerden dışarı fırladılar. Aslında,
seks işçilerinin hareketi açısından iletişim ve cep telefonları
çok merkezi önemde faktörler oldu. Bize biraz bundan
bahsetsene Meena.
Hadi seni biraz
zorlayayım. Elinizde
tüm bu belgeler, politika
savunusu var. Yeni ve
muhteşem bir
belgeseliniz var.
Bunların bir değişiklik
yaratacağına gerçekten
inanıyor musun?
Meena Seshu: İlk olarak, seks işçileri elbette cep telefonunu
müşterileriyle iletişim kurmak için kullanıyor. Okuma-yazma
bilmeyen seks işçilerinin cep telefonu aracılığıyla daha iyi
müşteriler bulması bence süper bir durum. İkinci olarak, cep
telefonları baskın haberini yaymada elbette çok kullanışlılar.
Baskın olduğunda herkesin cep telefonu çalıyor. Anında
iletişim kurulabiliyor. Bundan dolayı, cep telefonlarının
kullanımı çok iyi oldu çünkü okuma-yazma bilmeyen kadınlar
internetten faydalanamıyorlar. E-postalarla nasıl baş
edeceklerini bilmediklerinden internet onlar için kapalı bir alan.
Ama cep telefonları kritik bir öneme sahip oldular.
Bir diğer şey de internet hizmetlerinin gerçekten yardım
etmiş olması. Bildiğiniz gibi Sangli oldukça uzak bir yer. Ama
ne zaman bir baskın gerçekleşse, öbür sabah bütün dünyaya
baskının neyle ilgili olduğunu duyurabiliyoruz. İmza
kampanyalarını yürütebiliyoruz. Aslına bakarsanız,
işçilerimizden birinin sağcı siyasi partiler tarafından saldırıya
uğramasını takiben Hindistan’daki ilk e-posta kampanyasında
biz de görev aldık. Bu kampanyanın iyi tarafı, seks işçileri
hareketinin gerçek anlamda ilk kez kadın hareketlerine
tanıtılmış olmasıydı. Çünkü gerçekten onlara ulaşıp neler
olduğunu anlatabildik ve onlar da konunun ciddiyetini
anlayabildiler; bir seks işçisinin, bir kadının, nasıl saldırıya
uğramış olduğunu görebildiler.
Joanna Kerr: Wanda, siz bir süredir bazı epey yenilikçi
stratejiler yürütüyorsunuz. Belki bunları bizimle paylaşabilirsin,
öncelikle de bazılarımızın halihazırda bilebileceği Women on
Waves Derneği. Kadınların üreme ve cinsel sağlık haklarına
karşı girişilen saldırılar karşısında elinizden geldiğince geri
baskı uygulamak için neler yapıyorsunuz?
56
Hareketlerin GÜCÜ
Wanda Nowicka: Women on Waves Derneği’ni Polonya’ya
çağırmak, belki dünya çapında değil ama kesinlikle benim
ülkem için en büyük savunuculuk projelerinden biriydi. Women
on Waves, 2003 yılında Polonya’ya gelmiş gezici bir kürtaj
kliniği. Onların gelişi medyanın tüm dikkatlerini üzerine topladı
ve kadınların kısıtlayıcı yasalar sonucunda çektiği zulümler
hakkında toplumumuzu bilinçlendirmemize yardımcı oldu.
Diğer stratejilere gelince, elbette geleneksel olanların hepsini
gerçekleştiriyoruz; dilekçeler, yasal savunma vb. Ama belki
kimi diğer uygulamalarımızdan da bahsedebilirim. Örneğin,
feminizm sözcüğüne yapışmış damgadan dolayı olumlu
feminizm imgelerini arttırmaya çalışıyoruz…
Joanna Kerr: Neden? Hangi açıdan kullanışlı bu?
Wanda Nowicka: İzin verirseniz önce ne yaptığımızı
açıklayayım, o zaman bunları neden yaptığımızı
anlayabileceksiniz. Temel olarak, sanatsal yarışmalar
düzenliyoruz. Feminizmin olumlu bir imgesinin oluşmasına
katkıda bulunacak sloganlar ve posterler ya da diğer sanatsal
nesneler yaratacak sanatçıları davet ediyoruz. Bunu, feminizmin
olumlu yönlerini görünür kılmada yalnızca sanatçıları dahil
etme yolu olarak görmüyor, aynı zamanda diğer seçim
bölgelerine ulaşmanın bir yolu olarak da görüyoruz.
Feministler mutlaka sanatçılardan oluşmuyor ve sanatçılar da
her zaman feminist değil, o yüzden bu uygulama hep birlikte
çalışabildiğimiz bir alan oluşturuyor. Stratejilerimizden biri bu.
Bölgesel düzeyde ise ASTRA belgeselini anmak istiyorum.
Belgesel, Orta ve Doğu Avrupa’daki çok sayıda üreme ve
cinsel sağlık sorunlarını işliyor. Örneğin, Moldova’da ergen
cinselliği yani ergen hamilelikler büyük bir problem.
Gürcistan’a ait başka hikâyeler ve başka örnekler de mevcut.
Eğer belgeseli görmeye can atan birileri varsa, lütfen gelin, bir
kopyasını edinmenizi sağlayayım.
Joanna Kerr: Hadi seni biraz zorlayayım. Elinizde tüm bu
belgeler, politika savunusu var. Yeni ve muhteşem bir
belgeseliniz var. Bunların bir değişiklik yaratacağına gerçekten
inanıyor musun?
Wanda Nowicka: Öncelikle, önemli olan şu, bizim
olmadığımızı düşünün…
Joanna Kerr: ‘Biz’ kim?
Wanda Nowicka: Biz; kadınlar için daha iyi haklar edinmek
için mücadele vermeye çalışan kadın grupları olarak biz. Eğer
biz olmazsak… eğer bu kadar çaba sarfetmeseydik, bugün
nasıl bir noktada olabileceğimizi düşünemiyorum. İşin bir
noktası bu. Ama öte yandan, toplumda da bir takım
değişiklikler gözlemliyorum. Örneğin, toplumumuzda
gözümüze çarpan şey, feminizmin genç kuşaklarda ve
üniversitelerde bir moda halini almış olması. Gösterilerde
kadın hareketleri tarafından kullanılan sloganlardan bir tanesi,
“Feminizm; Ben buna layığım.” Böylelikle görüyorsunuz ki
toplum değişiyor. Toplum, şanslıyız ki politikacılardan
oluşmuyor. Demek ki bize doğru yönde ilerlediğimizi gösteren
umut var biraz.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
Joanna Kerr: Harika, teşekkür ederim. Peki, Martha. Feminizm.
Zimbabwe’de buna layık mısınız? HIV-pozitif kadın ağının ve
HIV-pozitif kadınların feminizmi benimseme şekilleri nasıl?
Martha Tholanah: HIV-pozitif kadınlar olarak ‘ona layığız’.
Feminizmi benimseme şeklimiz aslında HIV-pozitif kadınların
yaşadığı her yerde bir fark yaratıyor.
Joanna Kerr: İçinde bulunduğunuz bağlamda nasıl
örgütleniyorsunuz?
Martha Tholanah: Diğer organizasyonlara, diğer faaliyetlere
eşlik eden faaliyetlerden yararlanıyoruz; böyle ortamlarda
birbirimizle bağlantı kuruyoruz. Bir diğer faaliyet alanımız
klinikler veya hastaneler; bu mekânlarda bire bir ya da küçük
gruplar halinde buluşmalar düzenliyoruz. Hükümetin
kısıtlamalarına bağlı olarak örgütlenmekte epey zorluk
çekiyoruz. Dernek kurma özgürlüğü aslında şu anda tersine
döndürüldü. İnsanları bir araya getirmeyi aslen zorlaştıran bir
de para politikaları konusu var. Diğer sebeplerle seyahate
çıktığınızda, kadınlara şu gün, şu bölgede, şu mekânda
olacağım diye haber veriyorsunuz. İletişimimizin ilerleme şekli
böyle oluyor. Ayrıca, SMS mesajları kullanmak da oldukça zor
çünkü çoğu kadın cep telefonunu birinden ödünç almak
zorunda kalıyor. Diğer yandan, elektrik kesintileri sorunu da
var. Bazen birinin şarjı bittiğinde, bu durum bir hafta boyunca
değişmeyebilir, fakat biz ağızdan ağıza yöntemiyle de
haberleşiyoruz.
Joanna Kerr: Afrika Feminist Forumu’nda da öğrendiğimiz
gibi, feministler mahkemeye çıkarılabiliyor. Son 10 yıldır
HIV/AIDS konularına gerektiği gibi yaklaşmadıkları
gerekçesiyle feministler mahkemeye çıkarılabiliyor. Kadın
hareketleri ve feminist hareketler açısından, HIV-pozitif
kadınlar ve HIV/AIDS savunucuları ile bağlantı kurmada bir
değişiklik görüyor musun?
Martha Tholanah: Değişikliğin artık çok açık bir şekilde
gözlemlenebildiğini düşünüyorum. HIV’in aktarımı ile ilgili ilk
haberler yayıldığında bir damgalama söz konusuydu. HIV
pozitif olduğu anlaşılan ya da bunu kendileri bildiren kadınlara
hafifmeşrep kadın gözüyle bakılıyordu. Bazen bu kadınlar dul
oluyordu ve insanlar gerçekten bu HIV-pozitif kadınların
kocalarını çalacağını veya onları enfekte edeceğini
düşünüyorlardı… Ama şimdi insanlar herkesin aslında HIV
enfeksiyonu kapabileceğini söylüyor. Tam da değişimin
yaklaştığını gördüğümüz nokta bu. Ayrıca, feminist hareketler
HIV ve HIV hareketiyle ilgili konuları gerçekten desteklemeye
başladılar. Artık feminizmin, işimizi yapma şeklimizin ve
yaşama şeklimizin bir parçası olması gerekliliği çok açık.
Joanna Kerr: Bu konferansta duyduğum bir şeye göre,
insanların HIV/AIDS ve yoksulluk arasındaki bağlantıyı
keşfetmesi için epey zaman geçmesi gerekmiş. Ben insanların
bu bağı kuramamış olmasını inanılmaz derecede tuhaf
buluyorum. Yani, bu durum son derece açık değil mi? Orada
HIV ile yoksulluğu bağlama adına daha güçlü analizler ve
stratejiler oluşturulması neden bu kadar uzun zaman aldı
sence? Orada neler oluyordu?
Martha Tholanah: Sanırım verilen ilk mesajlar, HIV’in gey
erkeklerin yakalandığı bir hastalık olduğu yönündeydi. HIV’i
sadece Batılı beyaz insanlar kaptı. Eğer sende varsa, beyaz
bir adamla yattın demekti. Yani yoksullukla ilintilendirilmemişti
çünkü bizim bölgemizde beyaz olmanın yoksullukla hiçbir
alakası yoktu. Bu anlamda, ortalıkta bir sürü yanlış kanı
dolaşıyordu. Yanlış kanılarımızın farkına varabildiğimiz zaman
geldiğinde ise, HIV bir sürü zarara yol açmıştı. Şimdi bile
Zimbabwe’de HIV pozitif lezbiyen kadınlar daha fazla
marjinalize edilmiş durumda. HIV-pozitif kadın ağında bu konu
üzerinde çalışmaya çaba gösterdik. Biliyorsunuz ki, hepimiz
ayrımcılığa uğramış durumdayız ve birbirimizi desteklemeye
çalışıyoruz çünkü yaşanan senin cinsel yöneliminle ilgili bir şey
değil; sadece bir enfeksiyon kaptın.
Joanna Kerr: O zaman, söylemeye çalıştığın şey şu, geçen
birkaç yıllık süre zarfında stratejilerinizden biri homofobiyi ve
feminizmi açıkça benimsemiş olmanız oldu. Bir yandan da
Meena’ya bakıyorum. Damgalamanın ortadan kaldırılması ve
‘hafifmeşrep’ kadınlardan bu damgayı silme çabaları
açısından…Yani, hepimiz hafifmeşrepliğimizi kabul ediyor ve
kucaklıyoruz, değil mi? (Alkışlar) Bu bir eğilim mi?… bu,
hakkında çok umutlanabileceğimiz bir şey mi?
Meena Seshu: “Hafifmeşrep kadın” dendiği an hemen not
aldım. Biliyorsunuz ki, beni seks işçileri ile çalışmaya
gerçekten iten şey hafifmeşrep kadın kurgusuydu. Ben de
onlar kadar hafifmeşrebim, ben de onlar kadar iyi yürekliyim!
Gerçek şu ki, bu hafifmeşrep kadınlar erkekleri prezervatif
kullanımı konusunda zorlayacak kadar özgürleşmiş kişilerdir.
Prezervatif kullanımı konusunda kendi kocasını zorlayamayan
kadınlarla dolu olan ülkemizde bu kadınların bunu gerçekten
yapabilmiş olması bence muhteşem bir şey.
Joanna Kerr: Son olarak, nasıl hatalarınız oldu? Neleri daha
farklı yapmak isterdiniz?
Shirin Ebadi: Hatalarımızdan dolayı kendimizi suçlamamamız
gerektiğine inanıyorum. Hata yapmak insan hakkıdır. Hata
yapma hakkına sahibiz! Önemli olan hata yaptığımızda
hatamızı fark etmek ve onu itiraf edecek kadar cesur olmak ve
bir daha bu hatayı tekrarlamamak. Ben birçok hata
yaptım…bunlardan bahsetmemi isterseniz, ay gökyüzünde
belirene kadar burada oturmak ve beni dinlemek zorunda
kalırsınız. Fakat söyleyebilirim ki, hatalarımdan biri
üniversiteden mezun olduğum ilk yıllarda bir feminist
olmamamdı. O sırada avukatlık yapıyordum. Devrimden sonra
ve kadınlarla ilgili yasalarımızın çarpıcı bir şekilde değişmesini
takiben, üzerimde baskı hissettim ve yolumu buldum. Ve ömür
boyu feminist kalmam gerektiğini anladım.
Natasha Primo: Kendimi feminist olarak görmek, benim de
Shirin gibi biraz zamanımı aldı. Benim daha çok ırk ve sınıf
bilincim gelişmişti. Beni feminizmle ilgili bilinçlenme noktasına
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
57
3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları
aslında bir erkek getirdi; şimdi düşününce garip geliyor.
Fakat benim için tüm bu konular oldukça önem taşıyor. Ben
kendi bağlamımda, içimdeki bu değişik tarafların farkında
olmadan bir aktivist olamam. Benim için neden bu kadar
zaman aldığıyla ilgili kısmı iyice anlamam gerekir çünkü
güçlü kadınlarla dolu bir aileden geliyorum. Erkek otorite
figürünün olmadığı bir ailede büyüdüm, bu nedenle erkek
otorite figürü benim için sorunlu bir şey olmadı. En sonunda
başka kuruluşlarda ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığım
zaman…bunlar da benim için kilit önemde öğrenme anları
haline geldiler. Ve bu ayrımcılıklar her yerde mevcut, yani
tüm potansiyelinizle yaşamaya çalıştığınızda patriyarkal
iktidarla yüzleşmek zorunda kalacaksınız ve bir feminist
olmanız gerekecek.
Hata yapma hakkına
sahibiz! Önemli olan hata
yaptığımızda hatamızı
farketmek ve onu itiraf
edecek kadar cesur olmak
ve bir daha bu hatayı
tekrarlamamak
Meena Seshu: Çok fazla hata yaptım; o kadar çok ki
sayısını bilmiyorum. Ama bir kolektif içinde çalışıyor olmam
gerçeğinden kaynaklı bu hataların çoğunun etkisi yatıştırıldı.
Bir kolektif içinde yer aldığınızda ve hata yaptığınızda birileri
sizi tekrar yukarı çekiyor. Bu nedenle, bunlar güzel
deneyimlere dönüştü. Ama kişisel seviyede ve bir aktivist
olarak, aktivist olma durumuna o kadar hayran kaldım ve
cazibesine öylesine kapıldım ki, sıradan bir kadın olmayı
unuttum…
Joanna Kerr: Bu ne anlama geliyor?
Meena Seshu: Mesela cinsel hayatım olduğunu unuttum.
Biliyorsunuz bilgisayar çok daha fazla seksi…ama bu komik
değil! Bir problemimiz var, buna kesinlikle katılıyorum!
Özellikle Sangli gibi kırsal bir kesimde yaşadığınızda,
dışarıdaki dünyada gerçekleşen olayların heyecanı çok ama
çok çekici olabiliyor. Bir diğer şey de sürekli arkadaşlarımı,
yakın işbirliğinde bulunduğum kişileri, yani hep hareketin
içinden kişileri düşünüyor olmam. Her dakika buluşuyoruz,
siyaset konuşuyoruz. Bu şartlarda normal bir hayata yer yok
gibi. Sanırım aktivistler olarak özlediğimiz şey de bu. Rahat
alanlara yapışıp kalma eğilimimiz var ve dış dünyadan
arkadaşlıklar kurmuyoruz. Ama aslında bunu yapmamız
gerekli. Eğer dışarıdaki dünyayı değiştirmek istiyorsak, bunu
yapmamız gerekli.
Joanna Kerr: Hiçbirinizin örgütlenmenize ilişkin olarak rol
çatışmasından bahsetmemiş olması komik. Ama hepimiz
biliyoruz ki çatışmadan ve krizden birçok yeni fırsat doğar.
Belki de tüm bunların meta-analizi şöyle özetlenebilir: İçinde
çalıştığımız dünya her türlü ideoloji biçimleri ve her türlü
ekonomik yapılanma açısından öylesine çatışma alanlarıyla
dolu ki, aslında buradan hareketle yeni bir feminizm
bağlılığına hayat veriyoruz; sınıf, ırk ve cinsel yönelim
farklılıklarını parçalayan ve engelli kadınları bünyesine davet
eden türdeki feminist analize karşı oluşturulmuş yeni bir
bağlılık. Etrafımızda yaşananlara karşı gerçekten güçlü bir
feminist tepki oluştuğunu düşünüyorum. Henüz Obama
hakkında konuşmaya fırsat bulamadık… Ben kendi adıma,
Amerikan hükümetinin rolü açısından ve örgütlenmemizin
gelişimi açısından, stratejilerimizin belki de daha ileri gitme
yönünde değişebileceğini düşündüm. Wanda, hızlıca sen de
bir şeyler söylemek ister misin?
Wanda Nowicka: Evet, hızlıca. Polonya’daki tüm sağcı
politikacılar Obama’nın kampanyasını takip etmek üzere
Amerika’ya gitti. Bugünlerde herkes Obama’nın
kampanyalarını kullanacak, o yüzden bunun farkında
olmalıyız. Herkes öğreniyor.
Joanna Kerr: Ve hepimizin bildiği gibi, Obama’nın
kampanyalarını yürütme şekli ve sonuçları, hareketin
inşasının ve bunun gücünün doğrulanmasından ibaretti
(alkışlar). Ama senin söylemeye çalıştığın şey, dikkatli
olmamız gerektiği. Bize muhalefet olanlar, güçlü feminist
tepkilerimizi nasıl ele almaları gerektiği açısından hareket
inşasının gücü hakkında bizim kadar bilgi sahibi oldu.
Zamanımız doldu, ama kimse bir yere gitmiyor çünkü bu
oturumun sonu için çok büyük bir sürpriz hazırlandı.
Sizlerden bu inanılmaz aktivistler için kocaman bir alkış
istiyorum ve hatırlatmak isterim, kendileri düzenlenecek
birçok atölyeye katılacaklar, dolayısıyla onlarla gerçekten
bire bir bağlantı kurma fırsatınız olacak.
Oturum simgeleşmiş Güney Afrikalı şarkıcı ve apartheid
karşıtı aktivist Miriam Makeba’ya övgü niteliğinde bir
doğaçlama ile son buldu. Gelecek vaat eden bir şarkıcı ve
aktivist olan Khethi, Makeba’nın “Pata Pata” isimli şarkısını
söylerken Jazz müzisyeni Edwina Thorne da ona eşlik etti.
58
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
ÇIĞLIK
Shailja Patel (Kenya/ABD) tarafından forum için yazılmış ve icra edilmiştir. İzniyle yayımlanmıştır.
I.
Bir sürü mücadele alanı
ve bir sürü yara
ben
ben dayanamıyorum
bilmek istemiyorum
Inez Garcia ömür boyu hapse
çarptırıldı
o adamı öldürdüğü için hem de
diğer ikisi ona tecavüz ederken
onu öyle kıstıran
Tıkayıp kulaklarımı çığlık atmak
istiyorum
kimilerine şarkı gibi gelen
tüm o sesleri bastırmak için
bilmek istemiyorum
Piah Njoki’nin gözlerinin
kocası tarafından oyulduğunu
ona bir çocuk veremediği için
bir erkek çocuk
Cinayetten muaf olmak istiyorum
ihtimali beynimde tekrar tekrar çınlayan
çünkü bir yılda altı yüz kadın
yalnızca Delhi’de
parafine batırılıp yakılan
yakılıp kül olan
işledikleri suç
yeterince drahoma getirememek
Benim başıma hiç gelmeyecekmiş gibi
davranmak istiyorum
Bilir miydiniz?
Sussex Üniversitesi’nde bir öğrenci
daha oradaki ilk gecesinde
tecavüze uğradı
elini kolunu sallayarak yürüyen bir
adam tarafından
elini kolunu sallayarak
onun odasına yürüyen
ben bu kanayan yaranın bir parçası
değilim
değilim bir bileşeni bu çığlığın
‘zorlukları aşmak’ ‘tartışma yürütmek’
‘kavga etmek’
istemiyorum
‘yapılandırmak’ ‘yüzleşmek’ veya
‘uzlaşmak’
‘değişim’ için yalvarmak
sesimi duyan var mı!
Sığınmak istiyorum
insanlarla dolu bir odaya
geceyi sonlandıran
korku ve acıyı dindiren insanlar
ve içimdeki çığlığın
durduğunu duymak
ve çözmek
soluğumu sorması için
kısık
duyulmayacak kadar
kısık bir sesle
nasıl gücüm yeter?
bu sesin doğru olduğuna inanmaya
bu ses ki
çığlık atmaktan aciz
II.
Öğrenene kadar kavga etmeyi
bilmiyordum
seksi olabileceğimi
kalçam artık daha iyi salınıyor
eşlik ederek yükselttiğim yumruğuma
saçlarımı uzattım
bir yandan etim sıkılaşırken
ruj sürmeye başladım
ve başladım
omuzlarımı açmaya
hızlı bir yumruğun
nasıl atılacağını öğrendiğim an
ve gözlerin
kasıkların
şah damarının
nereler olduğuna aklım erdiği an
artık ancak eminken
öfkemin eyleme dönüşebileceğine
başladım
bir sokakta yürüyebilmeye
ve artık
biliyordum ki
o aynı sokakta
horozlana horozlana yürüyebileceğimi
geniş adımlarımı atarken
evet güzel göründüğümü düşünüyorum
evet bedenim beni mest ediyor
evet tenime vuran güneşi seviyorum
benim bu beden
öğrendikçe
onu daha iyi savunmayı
daha büyük azametle gösteriyorum onu
katıksız bir neşe içinde
III.
hakiki tecrübe de böyle ya
her şey bedende
savaşçıyken ben
bedenim bir silah
aşıkken ben
bedenim bir gıda
şimdi bedenim
bir boya fırçası
hikâye
gerçeğin bir yanılgısı
uzuvlarım boyunca
akıyor
şarkı söyleyerek hem de
buz gibi suyun
şok edici etkisiyle
hadi bana yardım et de
temiz soluk alayım
özgür soluk alayım
ait olduğum yerde soluk alayım
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
59
4. OTURUM
Hareketlerin Geleceği
“Buradan nereye gidiyoruz?”
Brigid Inder’in giriş konuşması, Hollanda
Adım Bridget Inder. AWID’in yönetim kurulundayım ve
Toplumsal Cinsiyet Adaleti için Kadın İnisiyatifleri’nin
yöneticisiyim. Bu forumun son dört gününde 160’tan fazla
panel, toplantı ve atölye vardı. 800 kadın Güney Afrikalı
feministlerle dayanışma içinde kadına yönelik şiddete son
verilmesi talebiyle yürüdü. Grup toplantıları, Genç Feminist
Aktivism Komite günü vardı, performanslar, oyunlar, şiir
vardı… Birkaç kadın her sabah birlikte koşmak ya da
yürümek için buluştular. Müzik, partiler, dans, gözyaşları ve
mizah vardı. Küresel bir kadın hareketi inşa etmenin yolu
bu değilse nedir bilmiyorum.
60
Hareketlerin GÜCÜ
Ancak bütün bunlardan sonra, buradan nereye
gidiyoruz? Hareketlerimizin ihtiyacı olan olası gelecekler
neler? Boyutumuzu ve gücümüzü biliyoruz ama etkimiz
nedir? Neyi hayal etmeye cüret ediyoruz, o noktaya nasıl
ulaşıyoruz? Bu panel forum sırasında ortaya çıkan bazı
yeni fikirler, yeni içgörü, ders, boşluk, sessizlik ve ana
konular üzerinde duracak; ayrıca kolektif gücümüzün
kullanılıp büyütüleceği yolları tespit edecek.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği
“Kendimizi alternatif bir şekilde örgütlemeye
ihtiyacımız var” Sindi Blose’un sunuşu, Güney Afrika
Bütün acıya, haklarımızın bütün ihlallerine rağmen kendimi
hâlâ iyi hissediyorum. Kendinizi iyi hissetmiyor musunuz?
Ben kendimle ilgili böyle hissediyorum.
Benim bu forumdan aldığım şey, kendimizi daha iyi
örgütlemek sayımızın gücünü arttırmak, görmek istediğimiz
değişimi görmek için kendi içimde bir yer, kendi aramızda
bir yerdir. Konferanstan edindiğim diğer bir şey de
kendimizi örgütlememiz ve bugünkü mevcut yapılarda yer
alabilmek için mücadele ediyor oluşumuzdur.
[Çabalarımızın] belli faydaları oldu, ama süreç içinde pek
çok hakkımızdan ödün verdik. Ait olduğumuz kurumlardan,
siyasal örgütlenmelerden, karma gruplar olarak yer
aldığımız, seslerimizin duyulması için alan açmaya
çalıştığımız bazı STK’lardan bahsediyorum.
Kendimizi alternatif bir şekilde örgütlememiz
gerektiğine inanıyorum. Bizim başlattığımız, bizim
koşullarımıza göre bir alan yaratmamız gerekiyor. Güney
Afrika koşullarından bir örnek verecek olursak, geçtiğimiz
günün tarihsel bir gün olduğuna inanıyorum. Güney
Afrika’dan bir grup birlikte foruma gelip şöyle dedi:
“Ülkemizde olup bitenlerden yorulduk. Haklarımıza daha
fazla saldırıyı göğüsleyemiyoruz. Kadın hareketi olarak
taban düzeyinde örgütlüyüz ama parçalıyız. Hareketimizi
ve gücümüzü ulusal düzeyde pekiştirmeye ihtiyacımız var.”
Bu ülkedeki 2009 seçimlerine doğru [yaklaştığımızda]
siyasal partilerden [hiçbirinin] sesimizi temsil etmeyeceğine
karar verdik. [Şu halde] oy kullanamıyoruz, çünkü oy
kullanırsak iktidara geldiğinde [bizi] temsil etmeyecek
birilerine oyumuzu vermiş olacağız. Öte yandan, eğer evde
oturup oy kullanmazsak, bu sefer de sessiz kalacağız ve
sessiz kalmayı göze alamayız. Sonuç olarak bir kadın
partisi açıp bürosunu yürütme seçeneklerini araştırmaya
karar verdik. Bugünden itibaren ve bunu takip eden birçok
günde Güney Afrika’daki kadınlar olarak ileriyi planlamak
üzere toplanıyor olacağız.
Beş dakika konuşacağımı ve bir beş dakika da size bir
şey göstereceğimi söylemiştim. Kaç kişi şu şarkıyı biliyor
(söylüyor)? Kaldırılan elleri görerek bilmek istiyorum. Şu
şarkı hakkında ne hissediyorsunuz? Ben de o şarkıyı
sevmiyorum! Diğer taraftan, inşa ettiğimiz harekette
görmek istediğimiz değişimi göstermemiz gerekiyor. Şimdi
bu şarkıyı kullanarak görmek istediğim değişimi göstermek
istiyorum. 2004’te Durban’daki Toplumsal Cinsiyet ve AIDS
forumunda öğrendiğim bir şey var. Derler ki iblisinizi alıp
onu baş aşağı çevirmeli ve başının üstüne koymalısınız.
Şarkıyla bunu yapmak istiyorum, bunu hep beraber
yapmamızı istiyorum.
Bugünden itibaren ve
bunu takip eden birçok
günde Güney Afrika’daki
kadınlar olarak ileriyi
planlamak üzere
toplanıyor olacağız.
Zuma tecavüz davasından yargılanırken,
sorgulamasında kullandığı savunmalardan biri kadının
tanga giyiyor olmasıydı. Tanga kalçayı saran bir
çamaşırdır, kadının böyle bir şey giymesi ancak seks
yapmak istemesine işaret ediyor olabilir. Şimdi, bu kabul
edilemez. Oysa böyle, mini etek giyiyorsanız erkeğin ne
şekilde ve ne zaman isterse sizin seks istediğinizi düşünen
çok sayıda erkek var. Şu halde o şarkıyı değiştirmek
istiyorum … tanga vücudu saran bir giysidir … şarkı böyle
devam ediyor (söylüyor).
Dolayısıyla burada şarkıyla size görmek istediğim
değişimi gösteriyorum çünkü [Zuma] şarkıyı meşhur etti
ama bizim açımızdan meşhur olduğunu anlamadı. Çünkü
bu şarkıyı alıp kullanacağımız. Ama mesajı değiştireceğiz.
Şu halde şarkıyı bilen bütün kadınlar, takip ederek
tekrarlamanızı istiyorum (oturum şarkı söyleyerek
sonlanıyor).
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
61
4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği
“Hepimiz dünyayı değiştirmek için birleştik”
Aninha Adeve’nin sunuşu, Brezilya
Son toplantının son oturumda konuşmaya davet
edildiğimde aşık biri gibi karnımda kelebekler
uçuştuğunu hissettim. Büyük bir meydan okuma gibiydi!
Benim için burada sizlerle birlikte olmak bir rüya gibi.
Genç bir kızken ve küresel mücadelelerle yeni
tanıştığımda apartheid’e karşı mücadele hakkında
birçok metin okudum. Sürdürdüğüm aktivizm konusunda
bu metinlerden çok ilham almışımdır.
Zaman içinde kimliğimin güçlü bir kısmını kapsayan
dört şey seçtim: Feministim, Afro-merkezciyim, antikapitalistim [ve] vejetaryenim. Benim için bu dört
siyasal tercih çalışmalarımı ve feminist aktivizmimi
yapılandırmaktadır. Bunları nerden geldiğimi ve nasıl
analiz ettiğimi bilmeniz açısından söylüyorum.
Ekvator’dan bir kız
kardeşimin iktidarın bir
yerde, durağan
olmadığını söylediğini
işittim. Bu fikirden,
iktidarın elden ele
değişebileceği, kuzeyden
güneye, merkezden
çeperlere gelebileceği
fikrini benimsiyorum.
Bana öyle geliyor ki feminist hareketlerin gücü
hakkında konuşmak için hareketi oluştururken
yaptığımız siyasal tercihler hakkında da konuşmamız
gerekir. Bana bu forum hakkında en çok güven veren
şeyin iktidar sorusu olduğuna inanıyorum. Bu forumda
yürütülen tartışmaların çoğu iktidar sorusuna ilişkin
analizimizi derinleştirme, feminist hareket içinde
hareketin merkezinden çeperlere ne tür bir iktidardan
bahsettiğimiz hakkında konuşma ihtiyacına işaret
ediyordu.
Ekvator’dan bir kız kardeşimin iktidarın tek bir
yerde, durağan olmadığını söylediğini işittim. Bu
fikirden, iktidarın elden ele değişebileceği, kuzeyden
güneye, merkezden çeperlere gelebileceği fikrini
benimsiyorum. Yaşlı kuşak kadınların elinde
bulundurmasından farklı bir hal alabileceği, sonra genç
kuşağa devredilebileceği… Bu iktidarla dans etmemize
imkân tanıyacak bir dans yaratmamız gerektiğini
düşünüyorum. İktidarla bir süre dans ediyorum, sonra
onu bir başkasına, bir başkasına ve bir başkasına
62
Hareketlerin GÜCÜ
devrediyorum. Bu şekilde onu paylaşmayı
sürdürüyorum. Peki, hangi iktidardan bahsediyoruz?
Hangi iktidarı yaratıyorum? Hangi iktidar bizi
güçlendiriyor? İktidarı hangi konumlardan bakarak
tanımlıyoruz?
İktidarın doğrusal bir tanımını oluşturmamız
gerektiğini düşünmüyorum. Belki birçok iktidardan,
iktidar üretme ve yaratmanın birçok yolundan
bahsediyoruz. Yeniden sormak isterim: Hangi sebeple
iktidar istiyoruz? Dünyayı değiştirmek için, değil mi?
Bütün ezme biçimlerine son vermek, toplumsal
adaletsizlikleri sonlandırmak, kadınlar ve insanlık için
başka bir dünya yaratmak. Şimdi ellerimde gibi görünen
iktidar hakkında çok konuşuyorum. Ellerim hâlâ çok
terlemeye devam ediyor. Görebiliyorsunuz değil mi?
Dün başıma ilginç bir şey geldi. Bir kadınla gençlik
ağımızda kuşaklar arası kopukluk hakkında yapmakta
olduğumuz bir proje hakkında konuşuyorduk. Ancak
[başka] biri bize hatırlattığında iktidara sahip
olduğumuzu fark ettiğimizi tartışıyorduk. Basit bir nokta
olabilir, belki birçoğunuzun zaten farkında olduğu bir
şey bu. Ama benim için bu ilişkiyi algılamak
inanılmazdı. Sonuçta muhalefet bizi tanımlar. İktidara
sahipseniz ve başkası sahip değilse, bunun farkında
olmam gerekir.
İktidar hakkında konuşurken kendini gösteren başka
bir nokta, iktidar yaratma arzumuzdan konuşmak için
ayrıcalıklarımız ve bunların yoksunluğu hakkında da
konuşmamız gerektiği düşüncesiydi. Hepimizin aynı
pozisyonda olmadığıyla yüzleşmemiz gerekir. Ayrıca
farklılıkları da paylaşmak zorundayız.
Brezilya’da Afro-Brezilyalı kız kardeşlerim dünyayı
değiştirmek isteyen beyaz bir kadın olarak feminist bir
devrim yapma uğruna ayrıcalıklarımdan vazgeçmeye
gönüllü olup olmadığımı hep sorguladılar. Sizler ne
düşünüyorsunuz? Feminist hareket her zaman iktidar
ilişkilerini sorgulayan bir toplumsal hareketti ve
gündemdeki konu başlıkları etrafında daima ateşli
tartışmalar üretti. Şimdi bu forumda hem dışardan hem
içerden iktidar hakkında birçok hararetli fikir
ürettiğimize inanıyorum. Bunun hepimiz açısından bir
meydan okuma olduğunu düşünüyorum; tüm
kuşaklardan, etnik kimliklerden, cinsel yönelimlerden,
feminist hareketi oluşturan, dünyayı değiştirme
arzusuna sahip herkes için…
Bütün bu pembe eşarplara bakmak heyecan verici.
Başka bir genç kadına verdiğim için benimki boynumda
değil. Kuşaklar arası konuşmaları başlatabilmek
inanılmaz bir şey.
Bugün biz genç kadınlar buradaysak, feminist
hareket içinde birçok şeyin işliyor olmasındandır. Bugün
burada feminist hareket içindeki iktidar ilişkilerini
sorguluyorsak, bizi eleştirel düşünmeye teşvik ettiğiniz
içindir. Gençlerin görünmezliğinden bahsederken iktidar
ilişkilerinden bahsettiğimiz kesindir. Farklı kuşaktan
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği
feministler olarak ne tür bir iktidar ürettiğimizi
sorguluyoruz. Aynı hareketin parçasıyız ve mücadeleye
devam etmemiz gerekiyor. Feminist hareket içinde
şiirsellik üretmek için buradayız. Mücadelemizi her gün,
her saniye yeniden tanımlamak, ileri atılmış bir adımdır.
Gelecek hâlâ verili, önceden saptanmış değil.
Mücadelemiz de öyle.
Bu forumda feminist hareket içinde iktidar hakkında
konuşabileceğimiz daha güvenli alanlar açma ihtimalini
gördüm. Diğer kuşaklardan feministlerle çalışmak için
daha güçlü bir arzuyla burada bırakıyorum. Ayrıca
forumdan birçok ses, şarkı, yüz, deneyim ve bilginin
olduğu çoğul bir feminizm (feminizmler) fikrini edindim.
Forumdan sınırların bir önem taşımadığı, birlikte
yürüyen birçok kadın hissiyatıyla ayrılıyorum. Hepimiz
dünyayı değiştirmek için birleştik.
Keza birçok genç feministin bu forumda
gerçekleşen hayalinin somutlaştığını görüyorum: Genç
feministler için bir fon yaratılması. Genç veya değil,
hepimizin fona katkı yapacağına dair taahhüdünü
yineliyorum. Son olarak ülkeme tüm şarkıları ve
güçleriyle Afrikalı kadınların direnişini götüreceğim.
Aynı dili konuşmasak da bir gülümseme ya da tek bir
bakışla birçok şeyi paylaşabildiğimiz izlenimine sahibim.
Nihayet bitirmek için hepimizin mücadele etmeye
devam edeceğini umduğumu söyleyeyim. İlerleyin kız
kardeşlerim! Zamana önem veriyoruz, bir şeylerin kendi
başına olmasını bekleyemeyiz.
Birlikte çalışan aktivistlerin
enerjisini duyumsadım
Tatil bitti, yeni yıl başladı. Neşe, umut ve
coşkunun dinip zorlu, günden güne çalışmanın
kaldığı yerden devraldığı zaman bu. Benim için
AWID konferansı neşe, umut ve coşkunun
parçasıydı. Kendini gösteriveren ihtimaller
gördüm, güçlü kadınlarla derin bağlar kurduğumu
hissettim ve birlikte çalışan aktivistlerin enerjisini
duyumsadım.
Forum, atölye ve oturumlarda aktivist olmayı
seçen kadınların tutku ve sarsılmaz azmini
gördüm. Bazılarına kalsa yaptıkları şeyi
seçtiklerini söylemezdi ama onların koşulları,
istismar edilen, susturulan veya öldürülen
kadınları görmek onları cevap vermeye mecbur
bırakmıştı. Bazen kendi hayatları tehlikeye
düştü, hayatta kalmak için yapmaları gereken
şeyi yaptılar. Yine de mücadele içinde kalma,
başka kadınlara yardım etme ve susturulan
lehine konuşma yönünde tercihte bulundular.
Hikâyelerinin beni şaşkınlığa düşürüp ilham
vermesine ek olarak, alttan alta üzüntü,
yorgunluk, tükenme duygularını da işittim.
Konferans
düzenleyicileri
bunu
doğrudan
doğruya kabul ettiler. “Dans Edemeyeceğimiz
Devrimin Anlamı Ne” oturumunda, aktivistler
sancılı hikâyelerini ve her şeye rağmen azimle
devam etmeyi nasıl başardıklarını paylaştı.
Herkesin mücadele sebepleri farklıydı. Bazıları
için gündelik temelde karşı karşıya kaldıkları
önyargı ve ayrımcılıktı. Diğerleri için çalışmayı
sürdürürken ailelerine bakma mücadelesiydi. Fon
başvurusu,
raporlama,
daha
fazla
fon
başvurusunun
süregiden
döngüsü,
çalışmalarından,
tutkularından
çalmıştı.
Görünüşe
göre
aktivizm
dengenizi
asla
bulamayacağınız yerde sürekli bir dengeleme
çabasıdır.
Katıldığım bir oturum Güney Afrika’daki kadın
hareketleriyle ilgiliydi. Bu oturuma katılmaktan
fazlasıyla kıvanç duydum; ülkedeki çok aktif,
tutkulu, kışkırtıcı, yeni Güney Afrika vaadine
nasıl ulaşılacağı hakkında fikirlerini tartışan bazı
kadınların oturma odasında (tamam, çok geniş
bir oturma odası) oturmak gibiydi. Bu oturumun
Güney Afrika’da, yozlaşma, açgözlülük ve
kayıtsızlık dalgası altında kaybolan mücadeleci
aktivistleri gördüğüm günlük hayat deneyimime
nasıl tezat olduğunu ifade etmek zor. Yine de her
kadının yüz yüze kaldığı bu çok sayıda
yükümlülüğün bu oturumda üretilen güçlü
fikirlerin çabucak solması anlamına geldiğinden
kaygılıyım.
İşte benim gibi birinin hareket inşasına
katılabileceği yer de burası. Bütçeleme, fon
başvurusu ve idari görevler, altyapı oluşturmaya
odaklanmış, kendini buna hasreden birine
devredilebildiği ölçüde, bu liderlerin inanılmaz
tutku ve enerjisi de ofislerden çıkıp eşitlik ve
adaletin önünde duran dağları aşabilir.
– Ronda Ansted, Güney Afrika
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
63
4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği
“Akımlar, alt akımlar, görülen ve duyulan,
yokluklar ve sessizlikler, ileri büyük sıçrayışlar”
Srilatha Batliwala’nın sunuşu, Hindistan
Bu hayranlık verici son toplantısının son resmi sözünü
söyleme sorumluluğu ve yükü beni neredeyse dilsiz
bırakacak kadar ürküttü, beni bilenler bunun ender bir
durum olduğunu da bilir. Neyse ki farklı oturumları
izleyip bize geri bildirimde bulunacak birçok insanın
gönüllü olduğu bir süreç işliyor, böylece forumun
sonunda sizin için birlikte bir tür sentez yapabileceğiz.
Bunun hemen üstüne, sizden bu sentezin eksiklikleri
AWID’e değil, bana atfetmenizi istediğimi belirtmeliyim.
Bu foruma gelirken dahi
feminizm kelimesiyle
rahat olmayan birçok
insanın kavrama sahip
çıkmasına şaşırdık ve
sanırım kabul gördük.
Akımlar, alt akımlar, görülen ve duyulan, yokluklar
ve sessizlikler, ileri büyük sıçrayışlar kategorilerinde
gelen farklı geri bildirim biçimlerini düzenlemeye
çalıştım. İzninizle Akımlarla başlayayım. Bunların
geçtiğimiz dört gün boyunca hepimizi üstüne çarpıp
sırılsıklam eden dalgalar olduğunu düşünüyorum.
Kuşaklar arası çalışma tarzının önemini gerçekten
benimsemeye başladığımıza inanıyorum. Bu burada
kalsın. Genç kadınlar bir yere gitmiyor, yaşlılar da keza.
Şu halde yaşa bakmaksızın tüm feministlerin güç ve
kaynaklarını kullanacak şekilde örgütler, hareketler ve
çalışma inşa etmenin biçimleriyle pençeleşmeye
başladık aslında.
Sanırım kız kardeşim iktidar ve iktidar analizine
tartışmalarımızda ne kadar yaygın değinildiğinden az
önce bahsetti. Yalnızca tıpkı aşığımıza sarılır gibi kendi
iktidarımızı neredeyse kutlayıp bağrımıza bastığımızı
hissettiğimi eklemek istedim. Sanıyorum bunu
feminizmin örgütlenmemizi hakiki anlamda belirleyen bir
ideoloji olarak canlanmasına bağlayabiliriz. Bu foruma
gelirken dahi feminizm kelimesiyle rahat olmayan birçok
insanın kavrama sahip çıkmasına şaşırdık ve sanırım
kabul gördük.
Sanırım iktidarı kendi kullanma ve istismarı
biçimimize bakmaya, onunla yeni ilişki kurma biçimleri
bulmaya güçlü bir ihtiyaç var. Kendi alanımızdaki derin
64
Hareketlerin GÜCÜ
iktidar yapılarını tanır hale, bunları inceleyip yüzeye
çıkarmaya ve birbirimizle iktidarı kendi kullanımımızı
dönüştürmenin işler araçlarını yaratmaya ihtiyaç duyar
hale geldik. Dolayısıyla temel kurallara (yeni angajman
kurallarına), bunları açık seçik hale getirmeye ve
birbirini bunlardan sorumlu tutmaya ihtiyacımız
olduğunu anladığımızı düşünüyorum.
Kız kardeşlerimin de belirttiği üzere,
hareketlerimizin çeşitliliği yaygın bir şekilde kutlandı ve
geçmişte bunca acı ve yalıtılmaya sebep olan içerme ve
dışlama politikalarını neyse ki geride bıraktık. Bu
forumda “iyi ama gerçek feministler kimler?” sorusunu
bir kere bile duymamak ferahlatıcı oldu.
Kız kardeşimiz açılış konuşmasında lezbiyenler,
translar olmadan feminist bir hareketin var
olamayacağını söyledi. Listeye taban örgütlenmesinden
kadınlar, küresel kadınlar, özel ve farklı yetenekleri olan
hepimizi ekleyeceğinden eminim. Daha önce sesleri ve
gündemlerinin kıyıya itildiğini hisseden, meşruiyet için
mücadele eden, şimdi oturumları hınca hınç dolu birçok
kız kardeşin neşesini duyumsadık. Bunun hiç olmadığı
kadar geniş bir hareket ve feminist aktör çeşitliliğini bir
araya getiren son derece içerici bir alan olduğu
görüşünde neredeyse herkes hemfikirdi. Bilhassa genç
feministler arasında, sadece burada ve her yerde
kalabalık oldukları değil, gerçek bir öğrenme, saygı ve
dinleme sürecine dahil oldukları yönünde güçlü bir
görüş vardı.
Finansman politikası ve bağış fonları ilişkilerini
kontrol altına alma ve bunların nasıl dönüştürüleceği
konusunda güçlü bir çabaya tanık olduk. Buna bağlı
olarak birçok koşulda ve oturumda hareket inşamızın
karşı karşıya kaldığı bir sorun, ama aynı zamanda bir
imkân ve bir engel olarak STK’laşmayla mücadele
vardı. Bazı yerlerde sırf bir STK kurmanın, örgütlenme
hakkının geri çekildiği veya reddedildiği, STK’ların
hareketin ikamesi haline geldiği, hareketlerimizi
depolitize ettiği ya da kendilerine hak etmedikleri
hareket unvanını yakıştırdıkları yerleri dinledik. Bunların
aynı zamanda hareketlerin ayakta kaldığı alanlar
olduklarını gördük. Şu halde yapılması gereken şey,
kendimizi ve yapılarımızı yeni bir şekilde
tanımlamaktadır. Bir kız kardeşin dediği gibi, “ ‘hükümet
dışı örgütler’, neden kendimizi bir şey dışı olarak
tanımlamak isteyelim ki?”
Kahkaha, dans, müzik ve her türlü sanatsal ifadeyle
kucaklandık. Ama daha da önemlisi, bir hareket olarak
eğlenmeyi kabul edilebilir kıldık ve bunun inanılmaz
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği
derecede korkutucu, müthiş baskıcı durumlarda hayatta
kalmamızı mümkün kılan şey olduğunu anladık. Son
derece siyasal kutlama biçimlerini nasıl yaratacağımızı
öğrendik. Yanı sıra, kız kardeşlerimizin karşı karşıya
kalmaya devam ettiği şiddet ve gaddarlık hikâyelerine
ağladık, kalbimiz parçalandı. Çoğumuz bu alanda
kendini güvende ama buraya girip bilerek veya
bilmeyerek burayı güvensiz hale getirenler karşısında
dehşete düştü.
Bu konferansta dikkate değer bir eğilim kendine
özenle ilgili tartışmalara verilen önem ve meşruiyet
olmuştur. Kendi isteklerimize düşkünlüğümüz değil,
yorgunluğumuz, mali problemlerimiz, yaşlandıkça
güvenliğimiz ve sağlığımız hakkındaki korkularımız
hakkında önceleri koridorlarda fısıltıyla yaptığımız suçlu
konuşmalar değil, hareketlerimizin sürdürülebilirliği ve
geleceğinin güvenceye alınması hakkında meşru bir
konuşma. Çok önemli bir gerçeği, bedenlerimiz, aklımız
ve ruhlarımızla (çoğu zaman her üçüne de zarar
vererek) dünyadaki toplumsal adalet işini sübvanse
ettiğimizi anlamayı öğreniyoruz ve nihayet dans
edemeyeceğimiz bir devrimi istemediğimizi söylüyoruz.
Alt akımlar: Bazıları iyi, bazıları o kadar değil.
Sanırım, alanımızın güvenliği kimi zaman kendi
kanaatleri doğrultusunda illa dinleyip anlamaya
gelmemiş, ama belki başka oluş biçimlerini ve sonsuz
sevme ve sevilme kapasitemizi ifade etmenin farklı
biçimlerini merak edip yargılayanlar tarafından kısmen
tehlikeye atıldı. Bazıları buraya Protestanca bir
gayretle, cehenneme yollanacaklarına veya inançlarını
tehdit ettiğine inandıkları kız kardeşlerinin ruhlarını
kurtarmaya geldi. Dahil oluş kurallarının hayati önem
taşıdığı nokta burasıdır. Hepimiz bu alanı açıp güvenli
kılmak için çok çalıştığımızı, ama bu alanı mümkün
olduğu kadar çok açıp genişletmeye çabalamadıkça
bunun (güvenliğin ne demek olduğunu) ne anlama
geldiğini hâlâ bilmediğimizi hatırımızda tutmalıyız.
Güvenliğini nasıl sağlıyoruz? Önceleri benim gibi
birinin bile bu toplantıda olamadığını hatırlamalıyız.
Güneyli oldukları, aktivist oldukları için çoğunun
dışlandığını. Bu alanla mücadele eden sizleri ve
bazılarımızın başka yerde meselelerimiz hakkında
konuşamadığını akla getiren söylemi hatırlatıyoruz. Bu
seslerin burada susturulmasına veya mahkum
edilmesine izin veremeyiz. Hepinizin aynı fikirde
olmasını beklemiyoruz. Sizden kabul etmenizi veya
anlamanızı bile istemiyoruz. Öte yandan dinlemenizi ve
saygı duymanızı istiyoruz.
Dikkat: Hepimiz bu toplantıdaki muazzam genç
kadın topluluğu karşısında, bu noktada olmamızın ne
muhteşem olduğu hakkında kendimizi kutlayarak
kuşaklar arasılığın önemini benimsedik. 700 pembe
eşarbın dağıtıldığını söylediler. Çoğumuz dört gündür
bunları gururla takıyor. Buna karşın, bugünkü çok
kuşaklı diyaloga 35 yaşın altında yalnızca 7 kadın
katıldı.
Bağışçılar ve fon alanlar arasında bir gerilim oldu.
Yapıcı bir diyalog içinde bile kaynaklara açlık var. Bu
alana gelmek için yeterince ayrıcalığınız olduğu için
üzerinizde geri biraz para götürmeniz gerektiği
konusunda memleket baskısı vardı. Bağışçılar
kuşatılmış hissettiler. Öte yandan, kaynak rekabetinde
daha derin ve gerçekten ciddi ikilemler ve bu finansal
krizin zaten sınırlı olan kaynak havuzumuzu nasıl
etkileyeceğini dahi bilmememizin yaygın korkusu da
vardı. Hepimiz hâlâ bir ölçüde ikili düşünmekten
kendimizi alamıyoruz: İyi ve kötü, doğru ve şer, suçlu
ve masum… Keza tabandan veya küresel, daha genç
veya daha yaşlı, cinsellik veya yoksulluk. Kendimizi bu
ikilikleri aşmaya, ya o ya bu hakkında olmayan daha
kucaklayıcı çerçeveler inşa etmeye zorlamalıyız.
Birçok paradigmada (beden/zihin ikiliğini kıran,
engelli olmanın en iyi taraflarından bahseden) ince bir
kayma oldu. Benzer bir konuşmayı 10 sene önce kimse
hayal edemezdi. Hâkim dünya dili dışındaki dillerde
yeni bilgi ve fikirler üretildiğine, en iyi, en güçlü yeni
kavram, strateji ve fikirlerin geldiği yerde [bu yerler
açısından] görünmez engellerin nihayet aşıldığına tanık
olduk. Kız kardeşlerim, bunlar güneyden geliyor. Genç
kadınlardan geliyor. Bir zamanlar hareketlerimizin
çeperinde olan mücadelelerden ve tabandan geliyor.
Hayal edilebilecek en baskıcı alanlardan geliyor.
Görülen ve duyulan. Bir alıntı yapmak istiyorum: Kız
kardeşim sözlerimizin duyulmayacağı veya hoş
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
65
4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği
karşılanmayacağından korktuğumuzu söylediğimizde
bize sessiz kaldığımızda hâlâ korkuyorsak o halde
pekâlâ konuşabileceğimizi hatırlatmıştı. Kardeşimiz
Nadine’in ilk toplantıda söylediğinde, belki biraz fazla
ciddiye aldığı bir mesele bu. Hâlâ o kelimeyi, a ile
başlayan kelimeyi söyleyemiyorum. Yaşlıyım.
(Dinleyenler ısrar ediyor) Amcık! Tamam! Bunu atlattık.
Bana bunu yaptıracağımızı biliyordum. Pekâlâ,
gerçekten zamanım kalmadı.
Çok yol aldın bebeğim.
1993 AWID Forumunda,
açış konuşmasını
yapanlar Dünya Bankası
ve USAID’den iki
adamdı. 1999’da Hillary
Clinton’ı istediler
Kısa alıntılar. “Hareket ve örgütlerimizde kadın
haklarını koruyamıyoruz ve hâlâ dışarıdaki dünyada
haklarımıza saygı talep ediyoruz.” “Farklılıklar arasında
yalnızca en az farklı olanla mı iletişim kuruyoruz”
“Lezbiyenlerin grup toplantısı nerede? Lanet forumun
tamamı lezbiyen bir toplantı.” (Dinleyenlerden tepki
geliyor). Durun, heteroseksüel bir kadın “Neden bu
kadar dışlayıcısınız?” diyor.
Çok yol aldın bebeğim. 1993 AWID Forumunda,
açış konuşmasını yapanlar Dünya Bankası ve
USAID’den iki adamdı. 1999’da Hillary Clinton’ı
istediler. Çok yol aldın bebeğim. Hareketlerin inşası
bayrak yarışı gibidir: Sopayı elinde sıkıca nasıl
tutacağını bilmek, düşmesine izin vermemek, ama aynı
zamanda ne zaman kime geçireceğini bilmekle ilgilidir.
Eksiklikler ve sessizlikler: Sessizlik değilse de kız
kardeşlerimizin çoğunun ekonomik haklar geçtiğimiz 20
yıl boyunca hayata geçirilen neoliberal model ve
yapıların içe patlamasının sonuçları üzerine daha güçlü
bir tartışma dalgasının yokluğunu duyumsadığı devasa
bir eksiklik. Kuşkusuz, kadınlar yemek yiyemiyor, su
bulamıyor veya çalışamıyorsa bir devrim olamaz. Dünya
üzerinde kadınların ve sevdikleri insanların hayatlarını
iyileştirmeye çalışan toplumsal cinsiyet savunucuları ve
kadın hakları aktivistlerinin yaptığı gibi, alternatif
[ekonomik] modellere, bilhassa alternatif feminist
paradigmalara daha kararlı bir şekilde dikkat
yöneltilmesine ihtiyaç var. Ayrıca gelecek forumda bu
canlı tartışmanın olacağına dair güçlü bir algıya da
ihtiyacımız var.
Gerek çatışma veya engellilik gerek köktendincilik
veya cinsellik hakkında konuşuyor olalım, bütün
tartışmalarımızda farklı konuları birbiriyle kesiştiren bir
66
Hareketlerin GÜCÜ
yaklaşıma ihtiyacımız olduğu ya da bundan yoksun
olduğumuz duygusunun baskın olduğuna inanıyorum.
Bunu daha iyi yapmayı öğrenmeliyiz.
Ana akım medyanın dünyamızı, feminizm ve kadın
haklarına dönük tutumları şekillendirmede oynadığı
muazzam role ilişkin tartışma yapılmadığı algısı da
vardı. [Medyanın] önemsediğimiz konular hakkındaki
kamusal algı ve kamuoyunu kontrol etmede oynadığı
büyük rol. Bunun yıkıcı bir örneğini vermek mümkün:
Somali’de 13 yaşındaki küçük bir kız binlerce seyircinin
önünde bir halk stadyumunda taşlanarak öldürülmesi.
Zina yapan 23 yaşında bir kadın olduğu söylenmişti.
Medya “çok daha yaşlı göründüğünü” söyledi.
İleri büyük sıçrayışlar. Hazır mısınız? Önümüzdeki
basit birkaç görev duruyor. Yapmamız gereken şey,
feminist siyasal analiz ve pratiği yeniden çerçevesini
çizmek, değiştirmek ve yeni yörüngelere oturtmak.
Hareket inşasının temel taşları olacak mobilizasyon ve
örgütlenme stratejilerini geliştirip yeniden icat etmeliyiz.
Hepimiz ileri giderek çalışmamızı götürmek istediğimiz
kesimlere ulaşmak için daha açık ve stratejik düşünüp
davranacak, kendi içlerinde ve bu gruplar arasında
köprüler kuracak, kolektif gücümüzü ve hareketlerimizin
gücünü arttırmak için kuşaklar arası ve farklı konuları
kesiştirecek şekilde eylemlerini yürütecek.
Örgütlerimizi, hareketlerimizi ve çalışmalarımızı, laf
ola değil bu amacı gerçekleştirmek için birlikte
mücadele ederek hakikaten kuşaklar arası hale
getirmenin yolları üzerinde ciddiyetle duracağız. Kendi
derin iktidar yapılarımızla boğuşup birbirimize iyi
davranmamızı, geçmişte bize zarar veren hiyerarşi ve
tahakküm biçimleri olmaksızın çeşitli güç ve
deneyimlerden yararlanmamızı sağlayacak, daha iyi
örgütlenme kuralları yaratmak için mücadele edeceğiz.
Pregs’in söylediği gibi, bizi kendi içimizde bölüp
aramıza nifak sokacak güçleri tanımayı öğreneceğiz.
Her tür ayrımcılığın üstesinden geleceğiz!
En az iki heyecan verici yeni inisiyatifin doğuşuna
tanık olduk. Genç feminist fonu tam burada bu forumda
doğdu. Aynı şekilde yeni bir siyasal parti de mümkün
görünüyor. En azından Güney Afrikalı kız
kardeşlerimizle Güney Afrika’daki siyasal kültürü
sorgulayıp meydan okuyacak, geri kalanımızı bunun
nasıl yapılacağını öğretecek yeni bir siyasal strateji
müjdelendi. Süremi yedi dakika aşmış durumdayım.
Biliyorum. Tamam. İşim zordu.
Kadınların nerede olurlarsa olsunlar, gıda güvenliği,
geçimleri, fiziksel güvenlik ve bedensel bütünlüğü için
mücadelesini daha iyi anlayıp bütün çalışmalarımıza
dahil etmek için kendimizi sorgulayarak makroekonomik
ortamı çok ciddiye alacağız.
Bitirirken ikinci bir ayaklanmanın vaktinin geldiğini
haber veren kız kardeşim Muthoni’nin sözlerine
başvurmak istiyorum. Önümüzde duran en büyük
görevin yeni bir büyük feminist ayaklanma başlatmak
olduğunu söylüyorum. Ne yapıp edin, siz de orada olun!
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Bize yöneltilen soru rauntları genç feministlere
tatlı bir sürpriz oldu
AWID
Forumu’nun
“Hareketlerin
Gücü”ne
odaklanmasının 20 yaşlarında bir feminist aktivist
olarak benim için özel bir anlam taşıyordu.
Annelerimizin kuşağından sağlam bir şekilde inşa
edilmiş yapıları, onların zor kazanılmış becerilerini
öğrenmek için onlarla çalışarak devralmamız mı
bekleniyor? Yoksa onların yaptığı gibi aşağıdan
yukarı başlayıp, kendi kuşağımızın fermanını
taşıyan hareketler mi inşa etmeliyiz?
Bir atölye çalışması bilhassa sivil toplum
yapılarında görülen kuşaklar arası iletişim ve
çatışmalara özel olarak yoğunlaşmıştı. İlerici ve
empati kuran bir şekilde hepimiz önce aynı
yaşlardaki kadınlarla tartışarak kuşak çatışmasının
gerçekçi bir anlatısını okuduk. Yaşça daha büyük
kadınlar “çocukların bugün nelerle alakadar
olduğunu” anlamaya çalıştıkça bize yöneltilen soru
rauntları, her yönden bakış açısına kulak açan genç
feministler için tatlı bir sürpriz oldu.
Zorlu bir ekonomik dönemle ikiye katlanan
üniversitenin borcu gençleri kriz durumuna itti.
İnandığımız şey için savaşmaya devam ediyor
muyuz yoksa karnımızı mı doyuruyoruz? Yavaş
yavaş ilerlemek için daha fazla bedavaya veya can
sıkacak kadar düşük ücretlere çalışmamız
beklenemez. Başarısızlık ve reddedilmeden ölesiye
korkuyoruz. Hareketlerin Gücü değer ve saygının
grubun bütün üyelerini kapsamasında yatar. Genç
kadınlar internet ve teknolojik bilgiden daha fazla
değer görmek istiyor.
Bu atölyeye katılacak kadar şanslı olan kadınlar
duygusal meseleleri tarafsız ve dürüst bir şekilde
açıkça tartışarak bu ciddi konular ele alabildiler.
Farklı
kuşaklardan
kadınlarla
bire
bir
konuşabildiğimizde savunduğumuz noktalara açıklık
getirmek için anekdotlardan faydalandık. Mutlak
derecede açık olan şey, genç kadınların harekette
istendiğiydi. O gün hepimiz bir süreliğine askıya
alınan yakıcı çatışmalarımızı geride bırakabildik.
Hareketin güçlü kalması için genç feministlere
ihtiyaç var ama biz de bize ulaşılması için gücü
olanlara ihtiyaç duyuyoruz. Feminizm annelerimizin
yaptığı gibi patriarkanın acımasızlığı aracılığıyla
mücadele
etmek
değildir.
Yabancılaşmayı
amaçlamıyoruz; dahil edilmeyi ve ait olduğumuz
konumu bulmayı umuyoruz. Hareket patriarkal
hareketlerin ironik bir yansıması olamaz. Gereken
tek şey, konuşmaların yenilenmesi ve açıklık yoluyla
ana/kız içtenliğinin devamını getirmektir.
– Lynsey Bourke, Güney Afrika
Feminizmde bir canlanma
görülüyor
Herkesin içinde ayağa
kalk ve konuş
“Forum bize kadın hareketleriyle ilişkimizi nasıl
ilerleteceğimizi bulmamız için düşünme ve özeleştiri imkânı tanıdı. 14 yıllık örgütlenme
tarihimizde davet edildiğimiz ilk uluslararası
feminist organizasyondu bu. Bize forumla ilgili
bilhassa etkileyen şey,
genç kadınların
kendilerini kadın hareketlerine dahil ettiğini ve
daha açık fikirli olduklarını görmekti. Onlarla
tartışmalar yürüttük ve bir anlaşmaya varamasak
da, onların bizi dinlemeye istekli olduklarını
algıladık.
Forumda
genç
feministlerle
tanıştığımızda, bir tartışma açıp farklılık
temelinde birlikte bir şeyler inşa etmek için
Arjantin’de yeni kuşak kadın hareketleriyle bağlar
kurmaya da çalışmayı düşündük. Forum
feminizm içinde bir canlanma yaşandığını
görmemizi sağladı.”
– Latin Amerika’dan bir seks işçisi
“Forum bana herkesin içinde ayağa kalkıp
konuşmam için bu itici gücü verdi. Başka bir sürü
kadının
kadınları
kalkındırmaya
ve
güçlendirmeye yönelik çalışma yürüttüğünü fark
etmemi sağladı. Değişime benim de katkım
olabileceğine güvenimi getirdi. Ülkemde olumsuz
gözle
bakılan
başka
insanları,
mesela
homoseksüelleri ve seks işçilerini farklı bir gözle
görmeme yardım etti. Erişilebilirlik ekibinde yer
alan bir gönüllü olarak forumdaki deneyimim
engelli insanlarla çalışma becerilerimi arttırdı.”
– Kadın Hakları Aktivisti
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
67
Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar
arası ilişki kurma
AWID’in Genç Feminist Aktivizm Programı ekibinden düşünceler
Sanushka Mudaliar, Avustralya/Doğu Asya &
Ghadeer Malek, Filistin/Kanada
Meslektaşlarımız Hadil ve Lindiwe’yle forumu planlamaya
başlamak için ilk oturduğumuzda bunun yaş, genç kadınlar
ve kadın hareketi hakkında daha fazla tartışma
yürütülmesini teşvik etmek için harika bir fırsat olacağını
biliyorduk. Diğer taraftan, bunu yapmanın forumda
gençlerin başını çektiği oturumlar için destekleyici bir
ortam yaratmaktan daha fazlasını içereceğini de biliyorduk.
Guadalajara ve Bangkok forumlarındaki deneyimlerimizden
gençlerin başını çektiği oturumlara daha yaşlı forum
katılımcılarının rağbet göstermediğini, bunun da birden çok
68
Hareketlerin GÜCÜ
kuşağın katıldığı tartışmaları sınırladığını öğrenmiştik. Bu
dinamiği değiştirmek istedik.
Planlama sürecini önemli birkaç gözlem ve kararla
başlattık. Genç kadınların katılımına verilen destekle
birlikte kadın hakları aktivizmindeki rollerinin daha çok
tanındığını belirledik. Bununla beraber, bu destek
çoğunlukla basit, “genç kadınlara da ekle ve karıştır”
modeli bir bütünleşmeye tahvil edildi. Keza farklı kuşaktan
kadınların yan yana çalıştığı durumlarda bile kuşaklar arası
etkileşimin çoğu zaman zayıf olduğunu gördük. Kadın
hakları aktivistlerini katılımın ötesine geçip kendi özel
koşullarında kuraklar arası ilişkileri aktif bir şekilde
güçlendirmeye başlamaları için daha fazla teşvik etmemiz
gerekti. Başka türlü söylersek “genç ve yaşlı” ikiliğinden
uzaklaşıp her kuşağın kendine özgü ihtiyaç ve katkıları
hakkında konuşmaya başlamamız gerekti.
Forumun konusu (Hareketlerin Gücü) hareketlerimiz
içinde kuşaklar arası ilişkiler üzerine diyalog yaratmak
açısından mükemmel bir platform sunuyordu. Ama bunu
tam olarak nasıl başaracaktık? Bir komitenin iş başına
geçmesine karar verdik ve dünyadan çeşitli yaşlarda
hayranlık verici ve yetenekli kadınlardan bir isim listesi
hazırladık. Ne var ki doğruca forumu planlamaya geçmek
yerine genç ve yaşlı kadın hakları aktivistleri olarak kişisel
deneyimlerimizi tartışmakla başladık. Yaşla bağlantılı
iktidar dinamikleri, bunların kuşaklar arası öğrenme
çabalarımızı nasıl etkilediğine dair çok konuştuk. Dahası
hepimizin anlaştığı üzere genç aktivistler açısından
destekleyici bir topluluk oluşturmada hayati önem taşıyan
“genç kadın kimliğinin” etkisi hakkında birbirimizi
sorguladık. Aynı zamanda bu kimlik hem diğer kuşaklardan
kadınları yabancılaştırdı hem de genç kadınlar arasında
çok ciddi farklılıkları ört bas etti.
Zihinlerimizde bu tartışmalar tazeyken, komite forum
için bir dizi faaliyet ve tavsiye geliştirdi. Katılım tartışmasız
ilk adımdı, dolayısıyla AWID çalışanlarıyla birlikte değişik
yaşlardan sunum yapacak insanların genel toplantı ve
önceden yan oturumlara katılmasını garantiye almaya
çalıştık. Genç Kadınlar Grup Toplantısının genç kadınların
buluşup deneyim paylaşacağı, fikir alışverişinde
bulunacağı bir yer olarak duyurduk. Gelgelelim “gençlik
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma
kimliğiyle” ilgili olarak daha önce tartışılan zorlukları
dikkate alarak Grup Toplantısının forumun son gününde
değişik kuşaklara açık bir öğle yemeğine ev sahipliği
yaparak tüm kadınlara ulaşması gerektiğinde karar kıldık.
Ayrıca her yaştan katılımcının aktivizm alanlarında
başkalarıyla tanışmaları için bir karşılama standı kurup
“arkadaş arabuluculuğu” hizmeti verdik. Bunu foruma her
yeni katılanın genç olmadığının farkında olarak yaptık.
Yine, forumun duvar resmi projesinde ideal kuşaklar arası
ilişkilere dair vizyonlarını yaratıcı temsillere dökmeleri için
katılımcıları aktif bir şekilde destekledik.
Sonuncusu ve çok önemlisi, foruma yüzlerce pembe
eşarp getirmeyi planladık. Birden çok kuşağı içine alacak
bir süreç hakkında en ilginç ve yararlı konuşmaların
insanları bu karmaşık konuya gerçekten yoğunlaşmalarını
sağlayacak küçük gruplarda birebir sürdürülebileceğinde
anlaştık. Bu daha içten tartışmaların ayrıca tartışmalara
kişisel aktivizm hikâyelerini paylaşma fırsatı sunacağını,
bunu yaparak aslında sözünü ettiğimiz bu ilişkileri
kuracaklarını düşündük. Tartışmaları başlatmak için bazı
sorular yazdık, sonra insanların bizimle bu konuşmayı
gerçekten yapmaya heves etmelerini sağlayacak şeyler
aramaya başladık. Eşarbı seçtik çünkü insanların bunları
forumda taşımalarını, konuşmaların bir hatırası olarak eve
götürmelerini umduk. Ha neden pembe? Mesajımızın
mümkün olduğu kadar göze çarpmasını istedik!
Taktiğin işe yarayacağına dair en ufak fikrimiz yoktu,
bu durum her forumda genç kadınlar, kuşaklar arası ilişki
ve çok kuşaklı bir hareket inşasına desteklerini gururla
sergilemek için toplanan insanları görmeyi daha da
heyecan verici kıldı. Pembe eşarpların görünürlüğü başını
çevirdiğiniz her yerde kadın hareketlerine bu konuların
önemini hatırlattığınız anlamına geliyordu. Bu hatırlatma da
yeni liderlik ve yaşa özgü örgütlenme yöntemlerini
destekleyen stratejilerden hareketlerimiz ve örgütlerimizde
çeşitliliği benimsemeye her konuda yoğun bir dizi
tartışmayı kışkırttı.
Forum komitesinin harika üyelerine ve dinleyip katkıda
bulunan hepinize teşekkür ederiz. Kuşaklar arası ilişkileri
büyütüp hareketlerimizdeki rollerini tartışmaya devam
etmenizi umuyoruz.
Kahkaha ve göz teması
her yerde hep vardı
Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Değiştirmek
toplantısının ilk oturumunun sonunda kendimi
yabancılar, tanıdıklar ve arkadaşlarla koridorda
oturmuş kişisel konuşmalara dalmış buldum.
Genç Feminist Aktivizm Komitesi’nin bir üyesi
olarak rollerimden biri forum delegelerinden
oluşan küçük gruplarla kadın hareketlerine
kişisel ve profesyonel olarak nasıl girdiklerini
konuşmaktı. Bu etkileşimler kaydedilmedi veya
videoya alınmadı; ayaküstü ve sahiciydi.
Kucaklaşmalar yaygındı, kahkaha ve göz
teması her an her yerde vardı. Yakın
arkadaşların keşif ve itirazlarından, diğerlerinin
başarı ve düşüncelerinden öğrendim. Bazı
kadınlar hareketin içine doğmuş, siyasal
koşullar onları dönüştürmüştü; başkaları akıl
hocaları ve toplumsal adalet eğitimiyle
feminizmin içinde büyümüştü. Bu kadınlarla
konuşmak
için
onlara
yaklaşmasam
muhtemelen hiç duyamayacağım hikâyeleri
dinledim. Bu samimi konuşmaları teşvik etmek
için isteyenlere parlak renkli pembe eşarplar
taşımalarını önerdik. Birçok kadınla bu şekilde
tanıştım. Konuştuğum kadınlar gönlünü kadın
hareketine vermiş, kadın hareketine tutkun
kadınlardı,
kendilerini
yeni
feministleri
destekleyip
alan
açmaya
adamışlardı.
Hikâyelerinizi paylaştığınız için teşekkür
ederim.
– Margot Baruch (Kadının Küresel Liderlik
Merkezi), ABD
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
69
Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma
Kuşaklar Arası Diyalog
Perla Sofía Vázquez Díaz, Mexico, REDLAC-ELIGE
Cape Town’daki foruma vardık ve birkaç günlük
şikayet, konuşma, koridorlarda ya da genç
feministlerin diğer kuşakları sohbet etmeye ve pembe
bir eşarp taşımaya davet ettiği Genç Kadınlar Grup
Toplantısı’nda yapılan kulis faaliyetlerinden sonra bize
şunu söylediler: “Kuşaklar arasındaki diyalogu
destekliyorum. Onlarla konuşmaya ve bizim için
birlikte öğrenmeye hazırım.”
– AWID forumundaki genç bir Latin kadın
İster kendilerini feminist diye nitelendirsin ister
nitelendirmesin ama kesin olarak dünyayı değiştirmeyi
kafasına koymuş genç kadınlar Güney Afrika’da, Cape
Town’da 2008 AWID forumuna katıldı. Kadın hareketinde
gençliğin önemini anlamaları için toplumsal
mücadelelerdeki meslektaşlarımıza güçlü bir eylem çağrısı
yapmak için fırsatı değerlendirdik. Mesajımız şuydu:
Hareketlerin gücünü kabul etmek bu hareketler içinde yeni
ve eski kuşakların varlığını ve diyalog geliştirme ihtiyacını
kabul etmektir. Hareketlerin gücü bu dünyayı dönüşümüne
öncü olarak genç kadınları tanıyıp desteklemekte yatar.
Hiç değilse bazı genç aktivist kadınların görüşü budur.
Forumun düzenlenmesinden uzun zaman önce (üç ya da
dört ay önce) farklılığa ilişkin düşünmeyi teşvik etmek,
özellikle hareketteki genç kadınları tanımayan veya genç
kadınlara hâlâ korunmaya ihtiyacı olduklarını düşünen
meslektaşlara farkındalık kazandırmak için stratejiler
geliştirdik. Kendilerine genç kadınların bir daha asla salt
kız çocukları olarak veya anneleriyle birlikte düşünülmek
istemediklerini hatırlatmak isteriz; ‘kız kardeş’ olmak
istiyoruz.
Eşarplar forumu sembolik olarak pembeye boğdu.
Boyunlara, giysilerin üzerine dolanmışlardı ya da eyleme
katılanların saçına bağlanmıştı; genç kadınların var
olduğunu, tanınmaya ve diyaloga davet ettiğimizi hatırlatıp
fısıldıyorlardı.
Forum boyunca Genç Kadın Grup Toplantısına her gün
genç kadınları davet ettik. Onları gündemlerimizi,
itirazlarımızı, farklı bölgelerden değişik diller konuşan genç
kadınlar arasında diyalog ihtimalini tartışıp yeniden
düşünmeye davet ettik. Grup toplantılarının son gününde
gençler diyaloga gireceğini söyleyen, pembe eşarp
takmaktan mutlu olacağını söyleyen herkesi öğle yemeği
boyunca bu deneyime zamanlarından birkaç saat
ayırmaları için davet ettik.
70
Hareketlerin GÜCÜ
Meksika’da söylediğimiz gibi, eylemler sözlerden daha
yüksek sesle konuşur: Grup toplantısında birçok genç
kadın kuşaklar arası diyaloga katılmasını öngördüğümüz
geniş sayıda kadınla nasıl diyalog sürdürebileceğimizi
planlamak üzere hazır bulundu. Forumda bulunan
kadınların kültürel çeşitliliğiyle dil farklılıklarını gözeterek
dünyadaki bölgelere dayalı bir metodolojide karar kıldık.
Sonuçta birçok genç kadının sayılarını 10’u geçmeyen
yaşlı kadınlardan daha hazırlıklı (yaklaşık 50) olduğu
aşikârdı. Bu sonuç, diyalog ihtimalinin sınırlı olduğunu ama
durumdan azami ölçüde yararlandığımızı gösteriyordu.
Olup bitenler hakkında genç kadınlar arasında bir diyalog
yürütmeye karar verdik. Latin Amerikalı genç kadınlar
bölge bölge gruplar halinde yerini alarak kendi bölgelerinde
kuşaklar arasında bu tür ittifaklarda ne olduğunu
tartışmaya başladı; azar azar, yağmurdan önceki çiseleme
gibi Latin Amerika’dan daha yetişkin meslektaşlarımız
gelmeye başladı. Az bir zaman sonra zengin ve lezzetli bir
kuşaklar arası diyalogu resmen açmıştık; grupta bu türden
ilk diyalogdu.
Kendinizi ne zaman feminist olarak nitelendirmeye
başladınız? Gençken nasıl biriydiniz? Feminist
harekete nasıl dahil oldunuz? Diyaloga bu üç soruyla
başladık. Düzenli bir paylaşım, tartışma ve anı aktarımı
dalgasını serbest bırakmaya yeterli oldukları görüldü.
Başkalarının tarihleri üzerine düşünerek, Nikaragua, Almanya,
Kolombiya, ABD, Bolivya ve Meksiko’da İspanyolca konuşan
kadınların gençlik tarihlerinin değerini anlayarak bir saat
konuştuk. Kendimize feminist demekten veya başkasının,
genellikle babalarımız, erkek kardeşlerimiz ya da
arkadaşlarımızın bize feminist demesinden korktuğumuzun
farkında vardık. Diğer kadınlarda annelerimizle olan
eleştirel ve gergin ilişkilerini gördük. Karikatürleri
hatırladığımızda kendimizi suç ortağı veya Orta Amerika
devrimci gerilla savaşı veya kurtuluş teolojisi ideallerinin
hayatlarımızdaki etkisini hatırladığımızda dönemin yadigârı
gibi gördük. Tutkulu aşklarımızın, yaşadığımız aile içi
tacizin yanı sıra, lezbiyen aşkı kabullendiğimiz zamanı
hatırladığımızda yüreğimize dokundu.
Hiç değilse grup toplantılarının son gününde
konuştuğumuz bazı Latin kardeşlerimiz için kuşaklar arası
diyalogların bizi siyasal gündemlerden veya gençliğin
toplumsal değişime hak sahibi ya da öncüleri olarak
tanınmasından daha fazla yakınlaştırdığını anladık.
Hareketlerin gücünün toplumsal değişimi kendi
yüreklerinde başlatan, mücadele içindeki başka bir
arkadaşında kendi tarihimizi terk etmeden birlikte inşa
etme kapasitesini gören insanlarda yattığını hatırladı(k)lar.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma
Genç Kadınlar Grup Toplantısında
Çok Kuşaklı Diyalog
Genç Kadınlar Grup Toplantısının son oturumda
yaşlı ve genç feministler arasında çok kuşaklı bir
diyalog oldu. Grup üyeleri işaretleri olan pembe
eşarplardan 700 kadar Forum katılımcısına
dağıtmak için çok çalışmıştı ama oturuma katılan
30 yaşın üstünde insan sayısı azdı. Yine de yaşı
büyük kadınların gösterdiği neşesizlik haline
karşın oturum zengin ve anlamlı tartışmalar
üretti.
Çok kuşaklı diyalog yandaşlarının sürekli
olarak baş etmek zorunda kaldığı ana konulardan
biri, feminist hareketlerdeki iktidar dinamikleridir.
Malezyalı bir aktivist Rathi Ramanathan, feminist
alanların klik mantığı güdebildiğini, kendisinin ve
başka birçok kadının demokrasi yanlısı
hareketler içinde kendilerini evde hissettiklerini
söylüyor.
Barbados’tan 73 yaşındaki Peggy Antrobus
önemli bir bakış sunuyor; “genç” olmak her
zaman yaşla ilgili değildir. Peggy kadın
hareketine katıldığında 40 yaşındaymış. “Bana
akıl veren insanlar benden gençti” diyor, “her
zaman onları kendime örnek aldım.” Bununla
beraber, yaş, sınıf ve diğer farklılıklarla ilgili
iktidar meseleleri olduğunu kabul ediyor. Mesela
bazı durumlarda genç beyaz bir kadın, yaşlı
siyah bir kadından daha güçlü görülebiliyor. Hintli
feminist Ponni Arasu yaşlı kadınların genç
kadınlardan öğrenebileceğine hak veriyor.
Çoğunlukla
farklı
beceriler
taşıdıklarını
anlamaksızın genç kadınların rolüne ilişkin bir
varsayımda bulunulduğunu söylüyor.
Yine Hindistan’dan Vinita Sahasranaman, çok
kuşaklı ilişkiler hakkında endişenin kısmen
feminist örgütlerin yapısından kaynaklandığını
düşünüyor. Örgütlerin bir kuşaktan öbürüne geçiş
stratejilerinin olması, yaşça büyük feministlerin
gençlerin önünü açmanın zamanının geldiğini
anlaması
gerekiyor.
“Bir
taraf
yerini
bırakmadığında diyalog ve tartışma işe yaramaz”
diye belirtiyor.
Yaşlı
feministler
çoğunlukla
genç
arkadaşlarına destek olmak istiyorlar ama nasıl
yapacaklarını
bilmiyorlar.
Bazıları
genç
feministlerinin ne tür bir desteğe ihtiyaç
duyduklarını net bir şekilde ifade edilmediğini
düşünüyor. İsviçre’den Bonnie-Lou Fatio, “zihin
okuyamadıklarını, dolayısıyla neye ihtiyacınız
olduğunu bilmeleri gerektiğini” söylüyor.
Mısırlı Marwa Sharafeldin gibi birçok genç
feministin kendisinden yaşça büyük, son derece
destekleyici akıl hocaları olmuş. Marwa’nın akıl
hocası ona konferans gibi önemli fırsatları haber
verir, onu profesyonel gelişimine katkıda
bulunacak insanlarla tanıştırırmış. Marwa
birbirimizle konuşma biçimimizi incelemeyi
öneriyor, çünkü bazen söylediğimiz geçerliyken,
söyleyiş biçimimiz sözlerimizi geçersiz kılıyor.
“Güneyde yaşlılara hürmet edip saygı gösteriyor
ve karşılığında saygı görüyoruz” diyor. “Genç
kadınlar olarak bu saygı paradigmasında hem
haklarımız hem yükümlülüklerimiz olduğunu
anlamamız gerekiyor.”
Birçok genç feminist dinlediği ya da hakkında
okuduğu yaşlı feministlere hayranlıkla bakıyor,
onlarla
tanıştırılmak
veya
konuşmalarını
bölmekten tedirgin oluyorlar. Amerikalı Abiosseh
Davis “bunun gibi toplantılarda hayranlık
duyduğumuz
ve
kendilerine
özendiğimiz
insanlarla tanıştığımızı” söylüyor. “Çoğunlukla
yanlarına gidip onlarla konuşmak istemiyoruz
ama bunu yapamayacağız diye kendimizi yiyip
bitirmemeliyiz.” Öte yandan, büyüklerin de o
kadar soğuk durmaması gerektiğini söylüyor.
Onların da genç kadınları onaylaması gerekir.
Güney Afrikalı Charlotte Young bazı yaşlı
feministlerin hayıflandıkları durumları içtenlikle
anlattıkları duyduğunda bunu takdirle karşılıyor.
“Bunu duymak mükemmel olmadığımı anlamama
yardım ediyor. Bu kadınlar inanılmazlar ama
insan olduklarını bilmek yardımcı oluyor.”
Britanya’dan
Merle
Van
Den
Bosch
davranışımızın
acı
veren
çocukluk
deneyimlerinden güçlü bir şekilde etkilendiğini,
birçok insanın yetişkinliğinde bile acıyla baş
etmediğini düşünüyor. Bu acının başkalarıyla
ilişkilenme biçimlerimize yansıdığını, kuşaklar
arası gerilimleri belirlediğini söylüyor. Charlotte
farklı kuşaklar arasında uyumu teşvik etmek için
duygusal iyileşmeyi savunuyor.
Peggy Antrobus genç kadınların dünyayla
daha fazla ilişki içinde olduğunu, dünyanın
sürekli değiştiğini söylüyor. “Ne söylediklerine
kulak vermeliyiz” diyor, “genç kadınlardan gelen
fikirler aklımı uçuruyor.”
– Kathambi Kinoti (AWID), Kenya
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
71
Forumda FTX
(Feminist Teknoloji Takası)
Anna Turley’in raporu
Kadın hakları aktivistleri olarak teknolojiye nasıl yaklaşıyoruz?
İletişim hakları kadın haklarında nereye oturuyor?
Kadının güçlenmesi için teknolojiyle ilgili nasıl talepte bulunabiliriz?
Feminist Teknoloji Takası (FTX) feminist hareketler ve kadın hakları hareketlerinden yeni gelişen teknolojileri, kadınların
hakları ve hayatlarındaki imkân ve etkilerini daha iyi anlamak için yaptıkları çağrıya cevap olarak geliştirildi. Feminist bir
perspektiften iletişim hakları, enformasyon ve iletişim teknolojileri üzerine bilgi ve beceri paylaşıp geliştirmeleri için
dünyadaki kadın hakları aktivistlerini bir araya getirdi. FTX beceri paylaşımı, enformasyon değiştokuşu ve tartışmalar
aracılığıyla feminist pratikleri ve teknoloji politikalarını inceleyip kadın haklarını dünya çapında ilerletme mücadelesinde
iletişim haklarının hayati rolüne ilişkin farkındalık yarattı. Yerel sunucu Women’sNet’in yanı sıra, AWID ve İlerici İletişim
Derneği Kadınların Ağ İletişimini Destek Programı tarafından düzenlenen FTX’in üç öğesi vardı: FTX takası, FTX merkezi
ve çevrimiçi FTX.
72
Hareketlerin GÜCÜ
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Forumda FTX (Feminist Teknoloji Takası)
FTX Takası | 10-12 Kasım 2008
FTX iletişim hakları, enformasyon ve iletişim teknolojileri
alanında kadın hakları savunucuları ve örgütlerinin beceri
ve bilgisin arttırmayı amaçlayan, çığır açıcı bir kapasite
geliştirme organizasyonu oldu. Stratejik olarak 2008 AWID
forumundan hemen önce düzenlenen, beş eğitim serisi,
genel toplantı tartışmaları ve beceri paylaşım
etkinliklerinden oluşan üç günlük bir organizasyondu.
FTX Asya, Pasifik, Afrika, Latin Amerika, Avrupa ve Kuzey
Amerika’dan, kadın hakları, araştırma, kalkınma ve iletişim
hakları için enformasyon ve iletişim teknolojileri alanında
çalışan 100’ün üzerinde savunucu ve aktivisti ağırladı.
Katılımcılar birlikte yaratıcı ve stratejik görsel-işitsel, sosyal
ağ iletişim platformları, yeni gelişen enformasyon ve
iletişim teknoloji araçları, dijital hikâye anlatıcılığı, cep
telefonları ve dönüşüm, aktivizm, savunuculuk ve ağ
oluşturmak için kablosuz toplumsal ağların kullanımını
incelediler. Ayrıca enformasyon ve iletişim teknolojileri,
kadın hakları ve hareket inşasının birbiriyle bağları
hakkında geniş tartışmalar yürüterek bunu kendi feminist
pratikler ve teknoloji politikalarına ilişkin görüşleriyle
bütünleştirdiler.
Bazen başımızı döndüren, tüylerimizi
ürperten, kalbimizin güm güm içinde
çalan şarkıya eşlik ederek çaldığı
sihirli anlarımız olur. Burada Güney
Afrika’daki ilk AWID deneyimimde
böyle birçok an yaşadım.
– Lisa’nın blogu, FTX katılımcısı
FTX’teki ilk gecemde harika bir kız
kardeş ve Rastafaryan feministle
tanıştım. Onunla ve başka bir
arkadaşla Rastaryanizm, feminizm,
bunların denk düşüp denk düşmediği
yerler hakkında konuşmalarımızdan ve
hepimizin YAŞAM DOLU, ideolojileri
alıp kendimizinkileri üretmek için onları
karıştırarak DÜŞÜNÜYOR olmasından
çok etkilendim.
– Jessica’nın blogu, FTX katılımcısı
“AWID gibi büyük çaplı bir forumun en
zor yanlarından biri, yeni gelenlerin
taşıyabileceği kararsızlık duygusudur.
FTX tüm katılımcılar arasında bir
topluluk duygusu yaratmaya çok
yardım etti; böylelikle foruma
geldiklerinde gittikleri hemen her yerde
en az bir tanıdık yüz gördüler. FTX
merkezinin FTX takası ve forum
arasında köprü kurma tarzı da öyle
iyiydi ki insanlara bir devamlılık
olduğunu hissettirdi.”
– Margarita Salas,
FTX Tematik Diyaloglar Koordinatörü
Kadınların kendi kablosuz ağlarını
kurarak güçlenemeyeceğini kim
söylemiş? Kadınların peşmelba
yapmak için kullandıkları bir şeftali
kutusunun yayına hazır bir antene
dönüştürülemeyeceğini kim bilebilirdi?
– Nyaki’nin blogu, FTX Katılımcısı
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
73
Forumda FTX (Feminist Teknoloji Takası)
FTX Merkezi | 14-17 Kasım 2008
Binanın ilk katında ana toplantıların gerçekleştirildiği 1.
Oditoryumum dışında sağa yerleştirilen FTX merkezi AWID
forumu katılımcılarına geniş bir dizi aktivite için her gün
08:00 – 20:00 arası açıktı:
İçerik oluşturma:
Forum boyunca katılımcılar forum deneyimleri ve
perspektifleri üzerine içerik oluşturup yayınlamak için
Merkezde toplandılar. Blogların yazıldığı, video çekilip
kurgulandığı, röportajların yapıldığı ve bunların
yayınlandığı, aktiviteyle uğuldayan dinamik bir mekândı.
Feminist Uluslararası Radyo Girişimi FIRE, FTX
Merkezinde internet üzerinden yayın yaptığı FIREPLACE
sistemini kurup günlük radyo programları ve röportajları
yayını yaptı. Kubatana alternatif telefon iletişimi sağlayan
Freedom Fone’u kurdu ve İnteraktif Ses Cevaplama
menüsünü kullanarak Güney Afrika yerel telefon
numaraları aracılığıyla erişilebilen kısa işitsel programlar
yarattı. Forumda sunuş yapanlarla kısa röportajlar,
oturumlardan seçilmiş alıntılar, feminist haber başlıklarının
yanı sıra, şiir ve ilham verici özlü sözler Freedom Fone
aracılığıyla Forum boyunca kendine yer buldu. FTX
Merkezi ayrıca Fransızca konuşanlara seslenen alternatif
medya kolektifi Genre en Action öncülüğünde günlük yayın
toplantılarına ev sahipliği yaptı; toplantılar daha geniş ve
çeşitlilik içeren dinleyicilere ulaşmak için İngilizce dışındaki
dillerde içerik oluşturmayı desteklemede hayati rol oynadı.
Forumdan veya forum hakkında içeriğe katkıda bulunan
diğer partner kurumlar arasında Global Fund for Women
(Küresel Kadın Fonu), International Museum of Women
(Uluslararası Kadın Müzesi) ve World Pulse da vardı.
74
Hareketlerin GÜCÜ
Beceri paylaşımı:
Merkezde her gün geniş bir dizi kadın hakları ve iletişim
kuruluşu tarafından açık oturumlar düzenlendi. Fikir
alışverişi yapılan oturumlar kadın hakları savunucusu ve
örgütlerine kadın haklarının ilerlemesi için çeşitli
enformasyon ve iletişim teknolojilerini kullanım
deneyimlerini paylaşma, bunun üzerine düşünme ve
öğrenme fırsatı tanıdı. Wiki ve basit animasyon
tekniklerinden aktivizm için mobil telefonlara ve dijital
hikâyelere, forum katılımcıları dünyada çalışmalarını
destekleyecek en yeni araçlarla tanıştılar.
Gösterimler:
FTX Merkezi ayrıca her gün bir saati bulan kısa video ve
dijital hikâye gösterimlerini ağırladı. Women’sNet ve
Silence Speaks (her ikisi de dijital hikâye anlatıcılığı
eğitimlerinin öncü kuruluşları) dünyanın değişik yerlerinde
düzenlenen eski atölye çalışmalarında üretilmiş bir dijital
hikâye hazinesini paylaştı. Bu hikâyelerin konuları kadına
yönelik şiddet, HIV/AIDS ve kadın sağlığı, silahlı çatışma
durumlarındaki kadınlar, ekonomik güçlenme ve cinsel
hakları içeriyordu. FTX takasında yaratılan videolar da
Merkezde ve forum boyunca gösterildi, FTX Merkezine
sayısız katılımcı uğrayıp savundukları konulara ilişkin
video ve belgesellerini gösterilmesi için paylaştılar.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Forumda FTX (Feminist Teknoloji Takası)
“Kültürler arası bir bağlamda 15 saatin
altında 10 dijital hikâye geliştirirken kısıtlar
ve zorluklarla karşılaştık. Buna karşın kız
kardeşliği, anlayışı, cesareti ve ipi bir sıra
geçirerek bu renkli kilimin dokunmasına
katkıda bulunma istekliliğini paylaştık.”
– Itandehui, FTX katılımcısı
Kampanya aktiviteleri:
İlerici İletişim Derneği’nin Kadınların Ağ İletişimini Destek
Programı tarafından yaratılan “Teknolojiyi Geri Al” kampanyası
forum sırasında yer alan bir Teknoloji Avı düzenledi.
Katılımların güvenli çevrimiçi iletişimle ilgili basit ipuçlarını
çözdükçe internet aracılığıyla yönlendirildikleri bir aktiviteydi
bu. Süreç içinde katılımcılar enformasyonun nasıl çevrimiçi
depolandığına ilişkin farklı yönleri keşfedip mahremiyet ve
güvenlik konularıyla ilgili daha fazla şey öğrendi. Teknolojiyi
Geri Al ayrıca Merkezde kadına yönelik şiddet üzerine çalışma
yürüten kuruluşlarla kampanyayı nasıl yerelleştirebileceklerini
veya savunuculuk yaptıkları alanlarda enformasyon ve iletişim
teknolojilerini yaratıcı ve stratejik biçimde nasıl kullanacaklarını
incelemek için birkaç strateji toplantısı düzenledi.
World Pulse yeni kullanıcıları kadınların hikâyelerini
anlatmasını, kaynak alışverişi yapmasını, çözüm
paylaşmasını ve gruplar halinde işbirliği yapmasını
kolaylaştıran araçların sunulduğu ortak buluşma noktasıyla
tanıştırarak bir dizüstü bilgisayar için çekiliş düzenledi.
Çevrimiçi FTX:
http://ftx.apcwomen.org
FTX internet sitesi FTX katılımcılarının blog postaları, işitsel
yayınlar, video bağlantıları, enstantaneler ve bunlar üzerine
çok dilde düşünceler yayınladığı açık bir sitedir. Bu
konuşmalar FTX e-posta listesinde devam etmektedir. FTX
hakkında (İngilizce, Fransızca ve İspanyolca) okumak için
siteyi ziyaret edip feminist teknoloji pratikleri hakkında daha
fazlasını öğrenin.
Bu cümle ağızdan ağza öyle sık ve öyle
uzun dolaştı ki gerçekten ne anlama
geldiği konusunda gitgide daha çok
kafam karıştı. Kadın hakları grupları
çoğu zaman “aynı fikirde olmamada
anlaşmanın” daha iyi olduğunu söyledi.
Oysa bir konsensüse varamamak
dışında hangi konuda aynı fikirde
olmamak konusunda anlaşabiliyorduk ki?
Artan muhafazakârlık ve köktendincilik
birlikte, kadın hakları gruplarının
çalışmaları ve edindikleri kazanımların
siyasal, ekonomik ve sosyal krizlerle
hızla eridiğini gördükçe “aynı fikirde
olmamakta anlaşmak” gibi bir lüksü
devam ettirebilir miydik?
– Toddler’in blog yazarı, Forum katılımcısı
“Mobil iletişim savunusu ve kablosuz
ağdan bahsediyorsak artık bunları
kanıksamış bir teknisyen olduğumu
söyleyebilirim.”
– Oluwatoyin, FTX katılımcısı
Ne kadar ilham verici bir organizasyon. 11.
AWID forumu dünyanın her yerinden çok
sayıda kadını bir araya getirdi. Bu kadınlar
kendilerini feminist olarak tanımlıyorlar.
Artık ben de güvenle davranıyorum.
Katılması ne kadar eğlenceli bir olay!
Değişim için kolektif bir hareketin
parçasıyım. Öne çıkan pek çok kadınla
özdeşleşiyorum, eve dönüp bilgiyi
paylaşmaya gerçekten cesaret topladım.
– Keba’nın blogu, FTX katılımcısı
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
75
Yan Oturumlar
Forum aynı anda gerçekleşen, bugün dünyada kadın
hakları ve hareket inşasını etkileyen geniş bir dizi konuda daha
küçük çaplı ve daha odaklı konuşma ve tartışmaya izin veren
çok sayıda önceden yan oturuma ev sahipliği yaptı.
Okuyacağınız bölüm forum değerlendirmesinde
değinildiği gibi, forum sırasında planlanıp gerçekleştirilen
en popüler oturumlardan çoğunun redakte edilip
kısaltılan deşifrasyonlardan bir seçki sunmaktadır.
Bu ve diğer birçok oturumun ses dosyalarına AWID’in internet
sitesinin Forum08 bölümünden ulaşılabilir: www.awid.org.
Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl
Srilatha Batliwala’nın sunuşundan redakte edilmiş bölümler
Bu sunuştaki kavramlar Srilatha Batliwala’nın “Dünyayı
Değiştirmek” başlıklı İngilizce makalesinde bulunabilir;
http://www.awid.org/eng/Issues-andAnalysis/Library/Changing-Their-World
Taban aktivisti olarak uğraş verdiğim yirmi otuz yıldan
sonra bir Amerikan üniversitesinde bağlı olduğum
Merkezde çokça ders vermeye başladım. Beni
“pratakademisyen” diye çağırıyorlar; akademisyen gibi
davranan bir pratisyen. Ama derste olduğum durumlarda
ne hakkında konuştuğumuzu tanımlayarak başlamayı
her zaman yararlı bulmuşumdur.
Bir hareket en azından kolektif eylem yoluyla
değişime yönelik ortak bir siyasal gündemi takip eden
bir dizi örgütlü destekçidir (insanlar). Bu tanıma içkin
olan çok önemli birçok anahtar kavram vardır: Sözgelimi
örgütlü destekçiler fikri, bir yerde kurulan bir güç
reaktörü veya yeni bir fabrikayı protesto etmek için
kendiliğinden bir ayaklanmadan çok farklıdır. Kadınlar
için daha iyi bir dünya talep eden muğlak bir gündeme
[karşıt olarak] değişime yönelik ortak siyasal gündem de
hayati önem taşır. Hareketler son derece keskin,
eleştirilen değişim analiz ve gündemlerine sahiptir. Bu
sabah toplantıda duyduğumuz üzere en çok işlerliği olan
kelime kolektif eylemdir. Birlikte eylemek (hareket
etmek).
Hareketlerin bazı karakteristiklerine daha ayrıntılı
bakalım. Örgütlü bir destek tabanı ne olabilir? Bireyler
olabilir, gruplar, topluluklar olabilir. Ayrıca bir hareket
76
Hareketlerin GÜCÜ
oluşturmak için bir araya gelen örgütler (destekleyicilerin
örgütleri) olabilir. Mesela yarın Dokuzda Bir Kampanyası
tarafından düzenlenen protesto yürüyüşü bir araya
gelerek destekleyici tabanlarıyla bir hareket oluşturan
bir dizi örgütlenmeye örnektir.
Hareketler tipik bir şekilde hem değiştirmek
istedikleri problematiğin, değiştirmek istedikleri
paradigmanın son derece derin ve eleştirel bir analizi
hem de daha adil düzen olarak gördükleri şeye ilişkin
açık bir vizyona sahiptir.
[Bir hareket] birden çok düzeyde liderliğe,
destekçileri arasından liderlere sahiptir. Burada biraz
durmak istiyorum çünkü bu çoğunlukla hareketlerimizin
gerçekliği değildir. Genellikle tepede çok güçlü bir
liderlik olur ama aşağıya gittikçe liderlik katmanlarının
çok derin olmadığını veya diğer liderlik katmanlarının
hareketin gündeminde pek aynı sesi çıkaramadığını
görürsünüz.
[Hareketler] kolektif ve birleşik eylemlere katılır [ve]
zaman içinde sürekliliğe sahiptir. Hareketler ve
kampanyalar ya da kendiliğinden ayaklanmalar arasında
ayrım yapmalıyız çünkü süreklilik yeni bir siyasal
değişime ulaşmak için gereken şeydir. Bunu bağışçınıza
gönderdiğiniz üç yıllık iş planınızdaki gibi yapamazsınız.
Son olarak [hareketler] çeşitli siyasal mücadele
stratejilerinden yararlanır. Şimdi, “siyasal” kelimesini
kullandığımda sizden hareketlerin bir siyasal parti
oluşturmasını kastetmediğimi anlamınızı istiyorum;
siyasal olanla anlatmak istediğim bu değil. Siyasal olan,
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl
The Dynamic of Change
Birey
İçselleştirilen tutumlar,
değerler, pratikler
Enformel
Kaynaklara
erişim&kontrolü
Topluluk
Kültürel normlar,
inançlar, pratikler
Formel
Yasalar, politikalar,
kaynak dağıtımı
Sistemik
iktidar, iktidar yapılarının ve iktidar yapısında yapmak
istediğiniz değişikliğin keskin bir analizi anlamına gelir.
Şimdi feminist hareketlere ilişkin kafamızı
netleştirelim çünkü bunların bazıları aşikâr. Yine de
ayrıntılandırmak gerekiyor. Bir feminist hareketi diğer
toplumsal hareketlerden ne ayırır? Güçlü bir feminist
perspektife sahip toplumsal bir hareketi diğer toplumsal
hareketlerden ne ayırır?
[Feminist hareketler] en başta toplumsal cinsiyete
dayalı bir siyasal analize ve siyasal hedeflere sahip
olmalıdır. Çok basit bir örnek alalım. Mevcut dönemde
iklim değişikliği üzerine çok eylemlilik görüyoruz.
Küresel düzeyde çevre hareketi şu anda muhtemelen
dünyadaki en güçlü toplumsal harekettir. Ama feminist
bir toplumsal hareket mi? Sanmıyorum çünkü sözgelimi
dünyadaki en güçlü çevre kuruluşlarından birinin
liderlerinin iklim değişikliğinin yoksullar üzerindeki
etkisine dair bir sunum yaptığını ve bir kere bile
kadınları ağzına almadığını duydum. Toplumsal cinsiyete
dayalı bir siyasal analiz ve bir dizi siyasal hedeften bunu
anlıyorum.
Aynı örnekle [devam edelim]. Kadınların, bilhassa
yoksul kadınların iklim değişikliğinin etkisini nasıl
yaşayıp başa çıktıkları açısından ayrı bir destek grubu
olarak tanımıyorsanız, stratejilerinizin onları strateji
önerebilecek insanlar olarak dahil etmesi olası değildir.
Oysa bilin kim her yerde iklim değişikliğinin etkileriyle
başa çıkabilecek en yaratıcı yollarla boy gösteriyor?
Kadınlar. Geleneksel çiftçilik pratiklerini yeniden
canlandırıyor, doğal kaynakları yönetiyor, doğal kaynak
havuzunu yenileyip canlandırmaya çalışıyorlar.
Kullandıkları stratejiler bu topluluklarda erkeklerin
yalnızca onlarla konuşacak olsa önerebileceği
stratejilerden çok, çok farklı.
Son olarak feminist hareketlerde siyasal hedefleri,
siyasal analizi ve kullandığımız stratejileri şekillendiren
bizim destekçilerimizdir. (Kaldı ki henüz o noktada
vardığımızı söylemiyorum.) Feminist STK’larda oturan
insanlar değildir. Feminist bir hareketten bahsediyorsak
bunun analiz, hedefler ve stratejileri tanımlayıp
şekillendiren, gayet aşağıdan yukarı bir süreç olması
gerekir.
Şimdi, etkin bir feminist hareket inşasının öğeleri
nelerdir? Bu sabah Lydia’nın konuşmasında
unuttuğumuz ya da bir kenara bıraktığımız veyahut da
kolektif tarihimizin parçası olmayan bazı strateji ve
metodolojileri geri kazanmamız gerektiğini anlatırken
dinledik. Bu stratejilerin nasıl tekrar kullanılacağını
öğrenmeliyiz çünkü çalışmalarımızın büyük bölümü
birçok yerde savunuculuk, araştırma ve politika
üretmeye vb. odaklanmıştı. Artık bu yeterli değil.
Özellikle tabandan geniş bir destek örgütlemek
istiyorsak temel feminist halk eğitim tekniklerinden
bazılarına geri dönmeliyiz. Kadınları kolektif yapılarda
toplayıp bu kitlesel tabanı oluşturarak bilinç yükseltme
çalışmaları yapmalıyız.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
77
Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl
Net bir iktidar analizi ve siyasal gündeme sahip
olmalıyız; bu sürecek bir çalışmadır. Durağan bir şey
değildir. Dışsal değişiklere bakarak düzeltmeye,
güçlendirmeye, değiştirmeye devam edeceğiniz bir
şeydir. [Gündemin] formel ve hakiki değişimlere
odaklanması gerekir ama aynı zamanda merkezinde
arkadaşım Michel Friedman’ın normlar dediği şeyi
değiştirmek için ne yapılacağını da ele almalıdır.
Paradigma değişikliği ve yeni normlar yaratması gerekir.
Evlilik içinde tecavüzün tecavüz sayılmadığı bir topluluk
varsa, bir normu değiştirmeye çalışırsınız ve tek başına
yasayı değiştirerek bu normu değiştiremezsiniz. Bunu
adeta her toplulukta her hane halkını mobilize edip bilinç
yükselterek ve bunu sorgulatarak değiştirmeniz gerekir.
Başka önemli (ama çok da popüler olmayan) ilke,
iktidar pratiğini içte ve dışta değiştirmektir. Kısaca
söylemek gerekirse, hepimiz çok partriarkal olmayan
iktidar pratiği kavramlarını içselleştirmişizdir ama iktidar
elde ettiğimizde, “iktidarla ilişkim nedir, iktidarla tarihim
nedir” sorularını gerçekten sormaksızın çok farklı bir
şekilde işlev görmeyi bekleriz. Bu hareket içinde
birçoğumuzun olduğunu unuturuz çünkü son derece
kötüye kullanılmış baskıcı iktidar biçimlerini
deneyimlemişizdir. Bunu üzerimizden atamamışızdır,
ama yine de hareketlerimizde gayet sağlıklı liderler
olarak görev yapmayı isteriz. Dolayısıyla bu bizim için
aşılması gereken son derece kilit bir noktadır.
Hareketlerin neden önem taşıdığını şimdilik
atlıyorum. Hareketlerin muhteşem gücü hakkındaki
kitapta bir bölümün ilk taslağını yazdığımda “pekâlâ
neden bu değişimi yaratmak için bir harekete ihtiyacın
var?” diye soran genç meslektaşıma cevap vermekte
zorlanmıştım. Meslektaşım güya hareket olmaksızın
gerçekleşen büyük değişimlerin gerçekleştiği çeşitli
örnekleri saydı. Tam olarak hak vermemiştim, geçtiğimiz
30 yılda gördüğümüz bütün değişimlerin arkasında
muhakkak bir hareket olduğuna inanıyorum. Lincoln
köleleri özgürleştirmiş olabilir ama arkasında bütün bir
kölelik karşıtı hareket vardı.
Her ne olursa olsun, günümüz bağlamında bütün bu
STK’laşma ve “proje iştahlılığı” içinde hareketlerin
neden önem taşıdığına bakmanın önemli olduğuna
inanıyorum. Kullanışlı bulduğum bir çerçeve de bu
(grafiğe işaret ediyor). Yalnızca bir çerçeve değil, aynı
zamanda hareketleri bu kadar güçlü kılan ne rol
oynadıklarına bakmaya başlamanın faydalı bir yolu.
Başardıklarımıza bakarsanız, Muthoni’nin bu sabah
bahsettiği bazı kazanımlara bakarsanız iki alanda çok
fazla kazanım var. (Grafiğin sağ tarafına işaret ederek)
Buraya bakarsanız, ayrımcılık, eşitsizlik ve yoksulluk
düzeylerini azaltmak için politika müdahaleleriyle
arttırmaya çalıştığımız kaynaklara erişim ve kontrolü
[temsil eden] çok fazla yasa göreceksiniz.
Mücadelelerimiz bilhassa son yirmi yılda bu iki alanda
gayet iyi yol kat etti. Mesela formel siyasette kadınların
katılım düzeyine bakın. Birçok yerde bireylerin en
azından yasada haklarının olabilmesi için bu formel,
78
Hareketlerin GÜCÜ
sistemik değişimleri elde etmede çok iyi gittik.
(Grafiğin sol tarafına işaret ediyor) Burası
normlardaki değişikliklere baktığımız enformel alan.
Şiddet, taciz, ayrımcılık ve sömürü biçimlerini
sürdürerek üreten (bu biçimler de sınıflar, etnik gruplar,
bölgeler içinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden
yaratıp üretir) bu norm, inanç ve pratiklerin ta kendisini
değiştirmeye çalışıyoruz. Ayrıca bireyi, bu normlar
dizisinin insanların kadın haklarını ihlal eden biçimlerde
davranmasına fırsat tanıyarak cevaz verdiği
içselleştirilmiş tutum, değer ve pratikleri değiştirmeye
çaba gösteriyoruz. Kitle tabanlı hareketler olmazsa
bunları nasıl değiştiririz? Ayrımcılık sistemlerinin iyiden
iyiye kuşattığı bu yerlerde çalışmanın yollarını
bulmazsak, hareketsiz kalırız. Hareketlerin en güçlü
müdahale biçimleri haline geldiği yer burası. İşte bu,
hareketlerin gücü.
SORULAR VE TARTIŞMA:
REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER
Srilatha Batliwala: Şimdi ortaya atmak istiyorum.
Planladığım güzelim egzersiz… Mümkün olduğunu
sanmıyorum. Çok kalabalığız. Yine de çaba gösterip
deneyelim mi? Merak ediyorum da hareket olmayan bir
şeye örnek düşünebilecek veya gösterebilecek misiniz?
Sonra hareket olmayan koşullarda nasıl hareket
yaratabileceğimizi incelemek için kolektif gücümüzü
kullanabilir miyiz? Bu size anlam ifade ediyor mu?
Katılımcı: HIV ve AIDS’le ilgili tüm hareket ve faaliyetler
meselesini ele alalım sonra başka bir konuyla
ilgilenelim.
Srilatha Batliwala: Herkes HIV-AIDS konusunu ele
almak konusunda hemfikir mi? Bu iyi bir örnek mi?
Tamam. O halde bize HIV-AIDS etrafında neden bir
hareket ve feminist bir hareket olmadığını
düşündüğünüzü anlatmakla başlamak ister misiniz?
Katılımcı: Yalnızca Güney Afrika’dan değil, Güney
Afrika kıtasındaki bütün ülkelerden bahsediyorum. Uzun
bir süre bu bölgede şunları şunları sağlamak için gelen
çok sayıda grup oldu ama toplumsal cinsiyet temelinde
bir yaklaşıma sahip değillerdi. “Neden HIV virüsüne en
çok maruz kalanlar kadınlar? Neden HIV’li insanların
bakımını üstlenenler kadınlar?” gibi soruları sormak
anlamında feminist bir yaklaşım yok. Yeterli yiyecek
olmadığından bahsetmiyorlar. Yalnızca yetersiz
beslenen kadınlara anti-retroviral ilaçları pompalıyorlar.
Analiz yok. Birçok faaliyet var. Bir sürü para akıtılıyor,
konuyla ilgili kararlar alınıp duruyor ama toplumsal
cinsiyet analizi yok. Şimdi paranın gerçekte feminist bir
bakış açısından kullanılır hale gelmesi için
bulunduğumuz noktadan nasıl çıkabileceğimizi görmek
isterdim.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl
Katılımcı: Makedonya’dan geliyorum. Avrupa’daki
Romen kadın aktivistlerdenim. “Romen hareketini” bir
hareket olarak adlandırabilir miyim emin değilim. Romen
topluluklar tarafından kullanılan en canlı stratejilerden
biri dışarıdan ve Romen olmayanların hayatlarından
tümden ve mutlak bir şekilde dışlanması olmuştur.
Romenlerin kendileri de dışarlıklı olabilir. Avrupa’daki
toplulukların çoğunda birçok sebepten ötürü (bekâr
olmak, çocuğu olmamak, yalnız yaşamak, bağımsız
olmak vb.) Romenler tarafından kendilerinden olmayan
biri olarak değerlendirildim.
Soruyu tam burada sormak
isterim: Dışarıdan ve
Romen olmayanları
hayatlarından izole eden
Romenler gibi bir durumda
bir hareket inşa etmeye
nasıl başlayacağız?
Böyle bir durumda hareket
neye benzer?
Soruyu tam burada sormak isterim: Dışarıdan ve
Romen olmayanları hayatlarından izole eden Romenler
gibi bir durumda bir hareket inşa etmeye nasıl
başlayacağız? Böyle bir durumda hareket neye benzer?
Romen hareketinin çabaları 1970’lerin başında başladı
ama tek destekçileri bireyler ve kurumlardı. [Şimdi bu
oturumda] [bireyler ve kurumlardan oluşan bir hareketin]
mümkün olduğunu duydum, ama bugüne kadar
Romenler açısından bu işe yaramadı. Toplulukların
hedef ve stratejileri şekillendirmeye dahil olmaması
Avrupa’da Romen toplulukları hedefleyen birçok
program, inisiyatif ve politikanın başarısızlığına
mükemmel bir sebeptir. Çok fazla para harcandı.
Farklı liderlik katmanlarının mümkün olduğunu da
duyduk. Romenler bağlamında topluluk liderliği
tabandaki insanlar açısından bir anlam ifade eder;
halbuki Romenlerin durumunu iyileştirmeye çalışan
hükümetlere, uluslararası kuruluşlara ve bağışçılar için
kurumlar, STK’lar ve bireyler bazındaki siyasal liderlik
önemlidir. Bir tarafta topluluk liderliği (geleneksel liderler
biçimde) ile kurumlar ve aktivist bireyler bazındaki
siyasal liderlik arasında görünür bir boşluk vardır.
Romen hareketinin kurumlar tarafından inşa edilmesinde
ötürü dış fonlara bağımlı olduğu sonucuna varmak son
derece mantıklıdır. Hareket bağışçılar tarafından
yönlendirilir ve yukarıdan aşağı bir yaklaşıma sahiptir.
Gerçi şimdi muhtemelen kadınlar nerede diye merak
ediyorsunuz? Kadınlar sadece seslerini yükseltip
1990’ların sonunda kadın meselelerini ele almaya
çalıştılar. [Bu kadınlar] ağırlıkla erkeklerden oluşan
liderlerin onları Romen kimliğini kadın kimliğinin üstünde
değerlendirmek zorunda bırakmasıyla karşı karşıya
kaldılar. Toplumsal cinsiyet ve ırkın kesişir olması
bilinen bir konu değildi.
Srilatha Batliwala: Şu halde iki örnek arasında iki ortak
faktör olduğunu dinledik: Çok fazla kurum var ve para
var. Çoğunlukla kaynağımız olmadığı için hareket inşa
edemediğimizi söyleriz. [Bu iki örneğin] kaynağı var, çok
fazla kurumu var.
Katılımcı: Ne ilginçtir, Güney Afrika’da HIV ve AIDS’le
ilgili olarak problem paranın orada olması ama
meselenin dışsal olarak tanımlanmasıdır: “Sizin
sorununuz ne, çok hafifmeşrepsiniz? Sizin sorununuz
ne, hastalarınıza bakmıyorsunuz? Sizin sorununuz ne,
ilaç tedavisi almıyorsunuz?”
Ne yapalım? Hepimiz bize yapmamız gerektiği
söylenen o şeyleri yapmak üzere para için sıraya
diziliyoruz. Size nasıl düzgün prezervatif kullanılacağını
söylüyoruz. Size anti-retroviral ilaç veriyoruz ve sizi
hastaya bakmak zorunda bırakıyoruz. Paranın aktığı
yerde bu müdahalelerin bizi Güney Afrika’da HIV ve
AIDS’e ilişkin temel, başlıca meselelerle ve kadınlara
etkisini ele almamıza izin verip vermeyeceğini eleştirel
biçimde sorgulamaya yerimiz ve zamanımız olmadı.
Şu halde çok haklısınız. Benim açımdan bu bir
hareket değil. Para orada, mesele hakkında
konuşuyoruz ama kesinlikle hareketten bahsedemeyiz.
Düşünüyorum da şimdi Güney Afrika’da “bilirsiniz,
önceliklerimiz şunlar diyeceğimiz bilgiyi geri
sunduğumuz alanları nasıl yaratacağımızı” sormanın
zamanı olabilir. Tanımladığımız o öncelikler etrafında bir
hareket oluşturmamız ve kaynakları en kullanışlı şekilde
yeniden kanalize etmemiz [gerekiyor].
Katılımcı: Kanada’dan geliyorum. Burada Güney
Afrika’da altı aydır staj yapıyorum. Kadınlar olarak bir
araya gelebileceğimiz, gündemi belirleyenin kadınlar
olacağı alanlar açmamız gerektiğini düşünüyorum.
Soracağım soru, bu kolektif, tabandan [gelen
gündemleri] nasıl STK gündemleriyle
ilişkilendireceğimiz, çünkü buna ihtiyacımız olduğunu
biliyoruz.
Srilatha Batliwala: Buna cevap olarak hızlı bir nabız
yoklaması yapmanın ilginç olacağını düşündüm.
Gerçekten bu salonda kaç kişi bir toplulukla bilinç
yükseltme ve örgütlenme yapmıştır? Öyleyse yarımız
kadar. Bu tür bir çalışma yapmaya başlamayı istediğiniz
varsayarak, kaçınız bugün o eğitimi almak için nereye
gideceğini biliyor? Zira konuştuğumuz şey, (bu alanları
inşa etmenin dışında) çok fazla iş yapan çok ama çok
sayıda kuruma sahip olduğumuzdur. Bu alanları inşa
etme teknolojisi bir dizi beceridir. Farklı koşullarda bunu
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
79
Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl
yapmanın çok özel yolları vardır.
[Hindistan’daki] Dalit hareketi örneğinde, orada bunu
yapmasını bilen insanlar vardı. Bu topluluklara gidip o
alanı yarattılar. Romenler örneğinde mücadele ettikleri
şey, Romen kadın aktivistlerin ABD’ye gidip kar amacı
gütmeyen işletme eğitimi almaları için tonlarca para
olmasıdır. Ama Romen bir feminist aktivistin Dalit
hareketiyle çalışma yürütmesi için Hindistan’a
gönderilmesi, onlardan taban örgütlenmesini nasıl
gerçekleştirdiklerini öğrenmesi duyulmuş değildir. Hem
siz de biliyorsunuz, ironik olan şey, Romenlerin
Hindistan’dan gelmiş olmasıdır! Daha fazlasını
söylemiyorum.
Katılımcı: Hareket diyaloguna katmak istediğim başka
bir öğe, en yoksul topluluklarla çalışırken sizin de
hayatta kalma sorunlarıyla baş etmek zorunda
kalmanızdır; “meselenin özü” gayet budur ve çok fazla
fon gerektirir. Bu taban [bilincini] inşa etmiş feminist
hareket açısından başka bir sorunda ikisini nasıl
birleştireceğidir. Hareket inşa sürecinde uğraşılması
gereken başka bir güçlüktür bu.
Srilatha Batliwala: Özür dilerim ama bitirmek
zorundayım. Lütfen başka oturumlara gittiğinizde
sohbete ve sorulara devam edin!
İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve
Kadın Eşitliğini Güçlendirmek:
Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği
1. KONUŞMACI: İRAN’DAKİ DURUM
İran devrimi sırasında kadınlara karşı çok sayıda ayrımcı
yasa geçirildi. Burada size birkaç örnek vereceğim. Bir
kadınla bir adam sokağa çıkıp münakaşaya girdiklerinde
eşit şekilde zarar görürse, kadına ödenen masraf erkeğe
ödenenin yarısıdır. İki kadının mahkemede şahitliği bir
erkeğin şahitliğine eşittir. Bir adam dört kadınla evlenip
hiçbir bahane göstermeden boşanabilir ama kadının
boşanması zor, bazen imkânsızdır. Bunlar İran’da
kadınlara karşı ayrımcı yasalardan bazılarıdır.
Bu yasalar eğitimli kadın sayısının gerçekte eğitimli
erkek sayısından fazla olduğu bir ülkede çıkarılmıştır.
İran’da üniversite öğrencilerinin yüzde 65’inden fazlası
kadındır. Kadınlarımız toplumumuzda mesleki pozisyonları
elinde bulundurmaktadır: Avukatlar, doktorlar, mühendisler
ve mali işler müdürleri. Büyük şirketlerin genel müdürleri
kadındır. İran’daki başkan yardımcılarından biri (bir
köktendinci) bile kadındır. Ama İran’daki yasalara uygun
olarak, bir kadın ülke dışına seyahat etmek istediğinde
kocasından izin alması gerekir. Devlet başkanlığına bir
kadının geçmesi, kadınla kocası arasında bir kavga olması
ve kocasının izni vermeyi reddetmesi durumunda İran’ın
Birleşmiş Milletler’deki koltuğuna ne olacağını bilinmiyor!
Bu küçük örnekler İran’daki kültürün İran’da var olan
ayrımcı yasalardan ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Bu
yüzden eşitlik hareketi çok, çok güçlüdür. İran’da feminist
hareket Ortadoğu’da en güçlü hareketlerden biridir. Bu
hareketin lideri yoktur, merkezi karargâhları ya da şubeleri
yoktur. Bununla beraber, hakların eşitliğine inanan her
İranlı ailenin evinde vardır. Bu yüzden bu hareket çok
güçlüdür. Hareketin birkaç lideri veya aktivisti olsaydı
hükümet tarafından tutuklanıp idam edilirlerdi ve hareket
sona ererdi.
80
Hareketlerin GÜCÜ
Bu hareket geçtiğimiz birkaç yılda muzaffer oldu.
Mesela devrimden sonra boşanma sonrası 7 yaşına kadar
olan kız çocukların ve 2 yaşına kadar olan erkek
çocukların velayetini anneye veren bir yasa geçirildi. Bu
yaşlardan sonra çocuklar anneden alınıp babaya veriliyor.
Hükümet her zaman bunun İslam hukuku olduğunu,
[dolayısıyla] değiştirilemeyeceğini [iddia ediyordu]. Ancak,
kadınlar direnişlerini arttırınca hükümet pes etmek zorunda
kaldı ve yasa değişti.
Öte yandan, [bu zaferler] yeterli değil, hem de hiç.
Kadın ve erkeğin tam eşitliğine [kavuşana] kadar, İran’daki
feminist hareket devam edecek.
2. KONUŞMACI: BİR MİLYON İMZA
KAMPANYASINA GİRİŞ
Bir Milyon İmza kampanyası resmen 27 Ağustos 2006’da
başlatıldı. Kampanya İran Parlamentosuna hitaben
kadınlara yönelik ayrımcılığı destekleyen mevcut yasalarda
revizyon ve reform talep eden bir imza dilekçesine destek
olarak bir milyon imza toplamayı amaçlamıştır.
Kampanyanın ana amaçlarından biri, vatandaşları, özellikle
kadınları bu yasaların hayatlarındaki olumsuz etkileri
hakkında eğitmektir. Kampanyaya hak verenler dilekçeyi
imzalayarak destek vermiştir. Daha fazla dahil olmak
isteyenler komitelerimizde, yerel gruplarımızda ve
kampanyada çalışabilir. Taşrada kampanyanın yapısına ve
çalışmalarını yerel ihtiyaç ve kaynaklar dahilinde nasıl
sürdürüleceğine yerel gönüllüler karar vermektedir.
Kampanyanın değiştirilmesini istediği yasalar [şu
kategoriler altında] sınıflandırılabilir: 1) evlilikte kadına eşit
haklar. 2) boşanmada kadına eşit haklar. 3) çokeşlilik ve
geçici evliliğin kaldırılması. 4) hem kız hem erkek çocuklar
için cezai ehliyet yaşının 18’e çıkarılması. 5) kadının
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği
çocuklarını kendi tabiiyetine geçirebilmesi. 6) eşit kan
parası. 7) eşit miras hakları. 8) namus cinayetlerinde ceza
indirimi öngören yasalarda reform. 9) erkek ve kadınlara
mahkemede eşit tanıklık hakları. 10) taşlama gibi kadınlara
yönelik ayrımcılığı destekleyen diğer yasalar.
Kampanya bazı özel stratejilere sahiptir. Birincisi, yüz
yüze yaklaşımıdır. Kampanya gönüllüleri hemcinsleri
vatandaşlarla çok yakın temas içindedir. İkinci strateji
atölyelerdir. Kampanya aktivistleri ayrımcı yasalar ve
bunların insanların olağan hayatları üzerindeki etkileri
hakkında değişik atölyeler düzenlemektedir. Yasa ve
etkilerine ilişkin doğru bir perspektifin [sunulması] için
atölye çoğunlukla avukatlarca desteklenir. Atölyeler
kampanyanın başlıca hedeflerinden biri olan yasalara
ilişkin kamusal farkındalığı arttırma hedefine ulaşmamıza
yardımcı olmaktadır. Üçüncü strateji enformasyon ve
iletişim teknolojileridir. Kampanya gönüllüleri enformasyon
ve iletişim teknolojilerinin farklı yönlerinden geniş biçimde
yararlanır. Arkadaşım daha sonra bu konuda konuşacak.
Dördüncü strateji sanatsaldır. Kampanya
organizasyonunun perde arkasını gösteren “fotoğraf
değişimi” isimli bir fotoğraf blogumuz var. Bunun gibi
kampanya sembolleri ve logolarını taşıyan rozetlerimiz,
bunun gibi aynı logolarla tişörtlerimiz var. [Keza] tiyatro
gösterimlerimiz [var]. Kamusal alanlarda, parklarda ve
başka yerlerde gizlice sergiliyoruz. Kampanya destekçileri
ikili üçlü gruplar halinde parka ya da kamusal alana gidip
aniden hayatlarımızı etkileyen (evlilik, boşanma veya
herhangi bir şeyle ilgili) yasalar hakkında konuşmaya
başlıyorlar. İnsanlar konuşmaya dahil olduğunda,
kampanya destekçileri onları konuyla ilgili sıkıştıran sorular
sorup insanlara bilgi ve daha fazla fikir vermiş oluyorlar.
örneği bu. Çünkü bu telefon kullanma riskinden ötürü
kampanyaya katılan hemen herkesin e-posta kullandığını
söyleyebilirim. Tüm annelerin e-postalarını kontrol etmek,
haber okumak ve internet sitesindeki makalelere bakmak
için çocuklarının bilgisayarlarını kullandığını söylemekten
çok kıvanç duyuyorum.
E-posta listesi ya da e-posta grupları: Normalde
bunları herkes gibi haber bültenleri için kullanıyoruz.
Bununla beraber, e-posta gruplarının diğer kullanımı acil
durumlarda gerçekten çabuk kararla vermek içindir.
Çevrimiçi toplantılar düzenlemekte zaman harcamadığımız
için bu yöntem işimizi kolaylaştırıyor.
Çevrimiçi enformasyon paylaşım araçları ve sosyal ağ
iletişim: Bir Milyon İmza kampanyası sanal ortamda da
aktiftir. Orkut’ta, Facebook’ta varız, [videolarımız]
Youtube’da [yer alıyor]. Facebook veya Orkut’ta bu
grupların bir üyesi olabilirsiniz.
Son konu internet siteleri. Kampanyanın internet sitesi
kampanyanın ilk günlerinde açıldı. Günde 4.000’den fazla
ziyaretçi alan çok dilli bir internet sitesi bu. İnternet sitemiz
başlıca ortamımız. Bugüne kadar başka il [ve] ülkelerden
gönüllülerce 15 internet sitesi ve blog yaratıldı. Bu
demektir ki 16 kadar veya daha fazla internet sitemiz var.
3. KONUŞMACI: KAMPANYADA ENFORMASYON VE
İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ
Teknoloji, enformasyon ve iletişim teknolojileri kampanyada
önemli bir rol oynuyor. Çok kısa kullandığımız enformasyon
ve iletişim teknolojileri türleri, bunların faaliyetimizdeki rolü
hakkında konuşmak istiyorum.
Mobil telefonlar ve SMS’le başlamak istiyorum. Mobil
telefonlar gerek SMS yoluyla kazanımlarımız hakkında
haber ve tebrik mesajları yollamak, gerek insanların
tutuklanması gibi kötü haberi yapmak için kullanılıyor.
SMS’i ucuz, çabuk ve güvenilir olduğunu için kullanıyoruz.
[Ayrıca] dijital belgeleme açısından bilgisayar yazılımı
[kullanıyoruz]. Ürettiğimiz veya edindiğimiz her şeyin
elektronik kopyasını çıkarmaya çalışıyoruz. Güvenli bir
yerde olması için bütün imzaların dijital bir kopyasını da
saklıyoruz. Bir yandan da insanlara daha ilginç gelecek
işitsel ve görsel dosyalar hazırlıyoruz, böylelikle ürettiğimiz
videoları indirip birbirlerine gönderebiliyorlar.
Bir sonraki, e-posta ve mesajlaşma yazılımları. Eposta ve mesajları [sizlerin çoğundan daha] farklı
biçimlerde [kullanıyoruz]. Toplantılarımızı ayarlamak için
telefon yerine e-posta ve Skype gibi yazılımları
kullanıyoruz, çünkü bu günlerde telefon görüşmeleri
güvenli değil. Bir rizikoyu fırsata dönüştürmenin iyi bir
Filtreleme. Bu, internetteki başlıca problemimiz. [Her]
iki ayda bir internet sitemiz filtrelenir, yani İran içinde
erişilemez hale gelir. Doğrudan erişilebilir olmayan siteleri
güncellemenin ne kadar güç olduğunu tahmin edin!
İnternet sitemiz filtreleneceği zaman DNS alan adını
(internet adresimizi) yenisiyle değiştirmenin bir yolunu
bulduk ama alan adlarını değiştirmek paraya mal
olmaktadır. Finansal maliyet ve teknik zorlukların yanında,
her seferinde ne kadar çok ziyaretçi kaybettiğimizi, arama
motorlarında kaç sıra aşağı düştüğümüzü tahmin
edebilirsiniz.
Kampanya şimdi iki yıldır sürüyor. Bu iki yılda internet
sitemiz 17 kez filtrelendi. [Yine de] hâlâ her gün internet
sitemizi ziyaret edip makalelerimizi okuyan 4.000 kişiden
fazla kişi var.
İki yıllık faaliyet
süresince, Bir Milyon
İmza kampanyası hiç
uluslararası veya dış
fon kullanmadı.
4. KONUŞMACI: ÇOK KUŞAKLILIK, FİNANSMAN VE
KAMPANYADA ERKEKLERİN ROLÜ
İran’da Bir Milyon İmza kampanyasının üç farklı
karakteristik yönü üzerine konuşmak istiyorum.
Birincisi, bu kampanyadaki üç kadın kuşağının
varlığıdır. İran tarihinde ilk defa üç kuşak kadının birbiriyle
çalıştığına inanıyorum. İlk kuşak, onlara devrimciler
diyorum, genellikle 50’lerinde ve 60’larındalar, 1979
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
81
Yan Oturumlar: İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği
devrimini yaşamışlar. Bazı üyeler siyasal grupların
parçasıymış, bazıları bu devrimin yalnızca gözlemcisi
olmuş. Ama çoğu devrimden önce eğitimlerini tamamlamış
veya evlenmiş. Dolayısıyla hafızalarında kadının
devrimden önceki durumunun açık bir görüntüsü var,
kadınların devrimden sonraki kazanımları ve kayıpları
hakkında konuşabiliyorlar.
İkinci ders İran’daki acı
devrim deneyiminden
geliyor. Kadınlar İran’da
devrime çok katkı yaptı
ama devrimden sonra
birçok hakkını kaybetti.
Bu onlar için gerçek bir
hayal kırıklığı oldu.
Sonra 30’larında, 40’larında olan ikinci kuşak var.
Onlar İran toplumunu “feminizm” ve “kadın hareketi”
kelimeleriyle tanıştıranlar. Çoğunlukla yazar, çevirmen ve
gazeteciler. Kadın hareketine inanan kişiler. Bundan önce,
sosyal veya siyasal olarak aktif olan kadınlar bile başka
grupların parçasıydı. Bu kuşak İran’da bağımsız bir kadın
hareketinden [bahsetmeye başlamadan] [önce] kadın
hareketi diye bir şey yoktu. Sonra üçüncü ve son kuşak,
benim kuşağım geliyor. Genellikle 20’lerindeler. Bu
kampanyanın çoğu aşamasında (diğer iki kuşağın
deneyimini kullanarak elbette) örgütleniyorlar.
Bizden büyük kız kardeşlerimiz ve annelerimizden
büyük destek aldık ve onlardan iki temel ders öğrendik.
Onlardan öğrendiklerimizden biri, siyasal gruplardan
bağımsız olup kendimizi, sıradan kadınları temsil etmek.
İkinci ders İran’daki acı devrim deneyiminden geliyor.
Kadınlar İran’da devrime çok katkı yaptı ama devrimden
sonra birçok hakkını kaybetti. Bu onlar için gerçek bir hayal
kırıklığı oldu. Kadın meselelerinin bir öncelik olduğunu
artık biliyoruz. Devrim gibi büyük bir şey olmasını bekleyip
sonrasında kadınlara cennet olacağını düşünemeyiz. Buna
inanmıyoruz.
Tartışmamın ikinci kısmı bir milyon imza
kampanyasının finansmanıyla ilgili. İki yıllık faaliyet
süresince, Bir Milyon İmza kampanyası hiç uluslararası
veya dış fon kullanmadı. Kampanyadaki bütün para
doğrudan üyelerin ceplerinden çıktı. Herhangi bir şekilde
örgütlü bir finansmanımız yok, sadece yılda 5$ kadar
üyelik harcı. Bu bizi gerçekten güçlü kıldı çünkü bağımsız
olmamıza, kararlarımızı bağımsız almamıza yardım etti. Bu
yüzden çoğumuz yarı zamanlı aktivistleriz. Aynı zamanda
mühendis, sanatçı, işçiyiz. Hep çalışıyoruz. Ayrıca öğleden
sonraları, hafta sonları bunun için çalışıyoruz. Şu halde
maaşımızı kazanıp sonra bunu bir şeyler üretmek ve
82
Hareketlerin GÜCÜ
savunmak için kaynak olarak kullanıyoruz.
Üçüncü konu bir milyon imza kampanyasında
erkeklerin varlığıdır. Bu gerçekten önemli çünkü İran çok
geleneksel bir ülke. Erkeklerin varlığı İran kültüründe çok
iyi bir değişimin işareti. İran tarihinde erkeklerin kadın
hareketlerinin gururla parçası olduğu ilk defa [görülüyor].
[Daha önce] İran’da kadınların durumu hakkında konuşmuş
veya yazmışlar, ama hiç doğrudan İran’daki kadın
hareketine dahil olmamışlardı.
5. KONUŞMACI: GÖZDAĞI VE DİRENİŞ
Kampanyanın başladığı iki yıldan [bu yana], bize yönelik
birçok tehdit [oldu]. Birincisi güvenlik güçleri faaliyetlerine
son vermeleri için çocuklarıyla konuşsun diye ailelere
baskı [yapmaya] çalışıyor. Bu işe yaramazsa üniversite, iş
yerinde problem çıkarıyorlar. Çalışmamızı yürütmek
istediğimiz [yerler olan] kamusal alanlarda da tehditler
[oluyor.] Aktivistleri usandırmanın başka bir yolu, onların
uluslararası konferanslar için yurtdışına seyahatlerini
yasaklamak.
Geçtiğimiz iki yıl [boyunca], kampanyanın 50’den fazla
üyesi farklı yerlerde ve farklı zamanlarda tutuklandı. Bu
çok enerji ve dikkat dağıtıyor çünkü biri hapiste olduğunda
ailesi, arkadaşları ve meslektaşlarına da çok baskı biniyor.
Kişinin bırakılmasından sonra bile sorgulamaya devam
ediyorlar. Çoğunlukla birkaç yıl ertelenen hapis cezaları
alıyoruz. Devlet bu [ertelenmiş] cezası olan bu kişinin
şöyle ya da böyle daha pasif olmasını bekliyor.
Meslektaşlarımdan biri Tahran’daki parkta imza toplarken
tutuklandı. Ben diğer 32 aktivistle birlikte Devrim
Mahkemesinin önünde tutuklandım. Genellikle kamu
güvenliğine aykırı eylem [gibi şeylerden] suçlanıyoruz.
Kampanya üyelerimizden ikisi hâlâ cezaevinde.
Bununla beraber, bu zor durumlarında bile kamusal
cezaevi hayatının uzun günleri [boyunca], [hapisteki
aktivistler] gerçekte toplumun daha önce görmedikleri bir
kesimine, tutuklu [olan sıradan [kadınlara] ulaştılar. [Bu
kadın tutuklular] değiştirmek istedikleri eşit olmayan
yasaların mutlak kurbanları olduklarını anlıyorlar. Çok
eşlilik gibi eşitsiz yasaların ayak seslerinde veya bir
kadının boşanma hakkı olmadığı zaman, suç işleyebilecek,
belki kocasını öldürecek bir seviyeye gelebiliyor. Demek ki
[ayrımcı yasalardan ötürü] birçok kötü şey gerçekleşebilir.
Bu durumlarda bu tutuklulardan çok fazla bilgi
edinebiliyoruz.
Çalışma arkadaşlarımın bırakılmasından sonra bile
[bazen cezaevindeki kadınlarla] bağlantıları [korudular].
Onların bırakılmasını sağlamaya ya da cezaevi içinde bir
kitaplık oluşturmaya veyahut da bırakıldıklarında kendi
ayakları üzerinde durabilmeleri için onları güçlendirmeye
çalışıyorlar.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği
SORU VE TARTIŞMA:
REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER
Katılımcı: Çabalarınızı candan tebrik ediyorum.
Mısır’dan, Kuzey Afrika’dan geliyorum. Bu deneyimi son
derece ilham verici buluyoruz. İran’da çok güçlü bir
kadın hareketi olduğunu son derece gururlu bir şekilde
söylediniz, bu beni gerçekten etkiledi. Bilmek istiyorum,
buna nasıl ulaştınız? Mısır’da bir STK grubuyla
çalışıyorum ve bu benim son derece ilgili olduğum bir
şey: İslam’ın çoğunluk dini olduğu bir Ortadoğu
ülkesinde güçlü bir hareketin nasıl inşa edileceği.
Cevap: İslami ülkelerde kadınların problemi bir şekilde
aynıdır. Problem ne zaman eşitlikten bahsetsek, hükümetin
İslam’ın arkasına sığınıp bunun İslami bir konu olduğunu
söylemesidir. Bu şekilde hükümet kadınları İslam karşıtı
olarak sunup böylece [daha kolay] ezebilir.
Taleplerimizi ortaya
koyma konusunda kurallar
yoktu. Eğer dindarsanız,
dini konulardan
konuşabiliyordunuz ve
değilseniz, o zaman
insan hakları ve
kadın haklarından
bahsedebiliyordunuz.
[Taktiklerimizden biri] dini metinler üzerinde
çalışmaktır. Genellikle kapsamlı araştırmadan sonra
taleplerimizi bu tür araştırmanın temelinde yapabilmek için
değişik İslami veya dini yorumları kullanıyoruz.
[Argümanlarımızı desteklemeleri] için bugün modern
ruhbanların fetvalarını bile kullanmışızdır. Bu fetvaları
hükümeti İslam karşıtı olmadığımızı söylemek için kalkan
olarak kullanıyoruz. Tutuklanıp mahkemeye çıkarılan
kadınlar arasında öyle kusursuz ve başarılı olduk ki hiçbiri
İslam karşıtı olmaktan ötürü tutuklanmadı. Genç çalışma
arkadaşımın size daha önce söylediği gibi, tutuklanmaları
genellikle ulusal güvenlikle ilgilidir. Size problemimizin
dinden kaynaklansaydı, onu da din aracılığıyla çözmek
zorunda olduğumuzu söylemeliyim.
Katılımcı: İran kadın hareketinin tarihinde birçok
bölünmenin sıkıntı yarattığını, dolayısıyla aktivistlerin
harekette dinin rolü hakkında farklı siyasal ideolojileri veya
fikirleri olduğunu biliyorum. Ama bir milyon imza
kampanyası arka planına bakılmaksızın bu değişik
aktivistleri bir araya getirmekte çok başarılı oldu. Bir milyon
imza topladıktan sonra bu imzalarla ne yapılacağına ilişkin
bir plan var mı merak ediyorum? Hareketteki bu değişik
fraksiyonların bir milyon imza topladıktan sonra
kampanyanız açısından problem oluşturacağını düşünüyor
musunuz, sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Cevap: Plan, yasaların değişmesi için [imzaları]
Parlamentoya yollamak. Planımız bu. Ancak biliyorsunuz,
sonuç gerçekten önemli ama süreç de gerçekten önemli.
Zira [kampanya] imza toplamaktan ibaret değil. Aynı
zamanda bu meseleyi savunup [hakkında] konuşmakla
ilgili. Geçtiğimiz iki yıl [boyunca], kadınlara ilişkin
[tartışmalara] ayrılan kamu ilgisinde veya kamusal alanda
gerçekten artış olduğunu gördük. Bunun bir kazanım
olduğunu düşünüyorum.
Fraksiyonlar hakkında, evet haklısınız. Kampanyanın
kazanımlarından biri, [bu fraksiyonları] bir şekilde
yakınlaştırmak oldu. Bunun sebebi taleplerimizin kimsenin
kendisini orda göremeyeceği kadar genel olmasıydı. Bir
de, taleplerimizi ortaya koyma konusunda kurallar yoktu.
Eğer dindarsanız, dini konulardan konuşabiliyordunuz ve
değilseniz, o zaman insan hakları ve kadın haklarından
bahsedebiliyordunuz. Bu yüzden kampanya siyasi, siyasi
olmayan birçok arka plandan ve birçok yaştan çok sayıda
insanın ilgisini çekiyor.
Katılımcı: Her şeyden önce sizi selamlıyorum ve
yaptığınız harika çalışmaları takdir ediyorum. Cesursunuz,
cesur yüreklersiniz. Birçok İslam ülkesinde çok sayıda dini
reformcu olduğuna inanıyorum. Sıraladığınız konulardan
bazılarına ilişkin son derece ilerici görüş ve fikirlere
sahipler. Şu halde stratejilerinizden biri olarak İran’daki
Ayetullahları veya dini liderleri dahil etmek mümkün olur
muydu? İkisiyle tanıştım ve aydınlanmış fikirlerinden
büyülendim.
Cevap: Size %100 katılıyorum. İslam’ın demokrasi ve
insan haklarıyla çelişki içinde olmadığını daima
söylemişimdir. [Daha önce söylediğim gibi] modern
ruhbanların fetvalarını kullandık ve bunu yapmayı
sürdüreceğiz. Ama mesele, hükümetin bu ilerici ruhbanların
fetvalarına dikkat etmemesi ve henüz yasaları
değiştirmemiş olmasıdır.
İran’da feminist hareketin yalnızca kadınlar arasında
değil, erkekler arasında da çok sayıda sempatizanı
bulunuyor. Filmde imza toplamaya gönüllü olan genç
erkekleri gördünüz. Ama hükümet düzeyinde ne mutlu ki ya
da ne yazık ki müttefiklerimiz yok. Gerçi bu yaptığımız şeyi
yapmaktan vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor.
Söylememiz gereken şeyi söyleyeceğiz. Hükümet bunu
bugün kabul eder ya da etmez ama günün birinde kabul
etmek zorunda kalacaklardır.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
83
Yan Oturumlar: Savunuculuk olarak Sanat: Dokuzda Bir Kampanyası
Savunuculuk olarak Sanat:
Dokuzda Bir Kampanyası
Dawn Cavanaugh: Kaçınızın Dokuzda Bir kampanyasından
haberdar olduğundan emin değilim. Şu anda bilhassa
2006’da kampanyanın başlangıcında, en yoğun anlardan
bazılarını resmeden kimi slaytlar göstereceğiz.
2005’in sonlarında o zaman Afrika Ulusal Kongresi’nin
başkanı olan Bay Jacob Zuma harikulade bir genç kadın ve
aktivist olan, Kwezi diye çağırdığımız bir çalışma
arkadaşımıza tecavüzle suçlanıyordu. 13 Şubat 2006’da Bay
Zuma tecavüz suçlamasıyla Johannesburg Yüksek
Mahkemesi’ne çıkarıldı. Orada o gün, Ulusal Kongre içindeki
arkadaşları ve diğer toplumsal hareketlerin içindeki
arkadaşları tarafından siyasi olarak hassas olmasından
ötürü davadan uzak durmaları için gözdağı verilmiş veya
uyarılmış olmasına rağmen mahkemenin dışarısında
bekleyen 20 kişi vardı. Yine de beş değişik örgütten 20
84
Hareketlerin GÜCÜ
insan hakları savunucusu ve aktivisti dışarıda durdu.
Sonraki birkaç ay boyunca sayı büyüdü. Bir aşamaya
gelindiğinde Johannesburg yüksek mahkemesinin dışında
duran 600-800 kişi olmuştuk.
Çoğunuzun o suçlamalardan tümüyle cezasız
kurtulduğunu, davadaki kadının sürgüne zorlandığını
bildiğinizi sanıyorum. Tam şimdi onu, Kwezi ve hemcinsi
aktivistleri, kadın insan hakları savunucularını selamlamak
istiyorum. Bizim için 15 Mayıs’taki yargılama sonrasında
devam etmemiz gerektiği son derece aşikârdı.
Güney Afrika’da kadına yönelik şiddete ilişkin çalışmalar
gerçekten de daima güçlü olmuştur. Ama Dokuzda Bir
kampanyası bir sürü şeyin odağını kaydırdı. Bunlardan birisi,
mesajlarımızı güçlendirmek için gerçekten kasıtlı, gerçekten
inisiyatif alan ve yaratıcı biçimlerde görüntü ve medya
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Savunuculuk olarak Sanat: Dokuzda Bir Kampanyası
kullanımıydı. [İster] 50 [ister] 12 kişi olalım, mesajımızın
kamusal alana en inanılmaz biçimlerde [ulaştırabileceğimizi]
anladık. 12 kişi gösteri yapmak için izne ihtiyaç
duymuyorsunuz. Dolayısıyla mahkemenin dışına tanga
giyen 12 kişiyi koyardık ve görüntüler çok güçlü, çok
kuvvetli, çok dayatıcı olduğu için BBC’de yer alırdı.
Ama niye yürüyoruz?
Yüzlerce sebebi var değil
mi? Neden bu tişörtü
giyiyorum? Neden tepesi
atmış kadınlarız?
Bu oturum feminist kadınlar, insan hakları savunucuları
ve aktivistler olarak bizim yaratıcılığımızı tanımakla ilgili.
Sizin arkanızdaki kitleler olmadan bile, kitleler partriarkanın
yanındayken bile, bir hareketi gerçekten inşa etmek için
yaratıcı fikirlerimizi kullanabiliriz. Bunu burada
bırakacağım…
Carrie Shelver: Yarın sokaklara çıkacağız. Hem forumdan
hem de Cape Town’daki ve çevresindeki yerlerden büyük
sayıda kadının olacağını umuyoruz.
Ama niye yürüyoruz? Yüzlerce sebebi var değil mi?
Neden bu tişörtü giyiyorum? Neden tepesi atmış kadınlarız?
Suç işleyenlerin devletten, cezai adalet sisteminden,
toplumdan aldığı dokunulmazlığı [protesto etmek için]
yürüyoruz. O halde bunun bir yönü, dokunulmazlığın
kaldırılması talebinde bulunmaktır. Bir yönü daha iyi, daha
etkili, daha duyarlı bir cezai adalet sisteminden
bahsedebilmektir. Ama elbette kadının insan hakları
savunucularını desteklemek için de yürüyoruz. Bunlar yarın
Cape Town’da sokaklarda taşıyacağımız mesajlardır.
Ülkelerimizin hepsindeki genel duruma ilişkin olarak ama
aynı zamanda adaletin yerine gelmediği bu özel kadınların
adına da yürüyoruz.
Dolayısıyla biraz yarınki yürüyüş hakkında bilgi vermek
gerekirse, çeşitli hükümet temsilcilerine yönelik dilekçiler
dağıtıyor olacağız. Konuşma yapmaları istenmeyecek.
Onlara bu talepleri özetleyen bir muhtıra dağıtıyor olacağız.
Dawn Cavanaugh: (Çalışma istasyonlarına hareket eden
katılımcılara seslenerek) Beş çalışma istasyonumuz mu var?
Yarınki yürüyüş ve aynı zamanda geniş bir insan grubunun
kolektif olarak propaganda üretebileceği harika bir tarzın
deneyimlenebileceği bir çerçeve sunmayı planlıyoruz.
Posterlerimizde kullandığımız içerik ve mesaj üretimini
aklımızda tutarsak, bunlar bir imgeyi harekete geçirebilir…
İstediğimiz tek şey, ülkenizi sizin ifade etmeniz, böylece
gerçekten uluslararası meseleleri temsil ettiğimizi bilelim.
Elbette elimizdeki imajların üstüne baskı, boyama, işaretler
koyma, parmak boyası, ayak izi, ne isterseniz yapmakta
tamamen özgürsünüz … Siyah, beyaz ve mor olmak üzere
üç rengimiz var … İki boyda fırçalarımız var.
Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi
inşa etmek
Samira: Adım Samira. Filistinli Eşcinsel Kadınlar grubu
Aswat’ın genel koordinatörüyüm. Aswat 2002’de bir e-liste
olarak başladı. 2003’te ilk sosyal, yüz yüze buluşmamızı
gerçekleştirdik. Orada, o toplantıda hissettiğim duyguları
tarif edecek söz bulamıyorum hâlâ. O nihayet sizin bütün
bir [kişi] olarak [var olmanıza] izin veren bir yer bulmuş
olma duygusuydu.
Yüz yüze buluşmadan ilk bahsettiğimizde e-postalarla
ve mektuplaşmalarla altı aydır temas halindeydik. Büyük
bir korkumuz vardı, deşifre olma, insanları tanımadığımız
bir yerde olma korkusu. Aynı toplumdan gelen ama değişik
şehirlerden, değişik köylerden, değişik yaşlardan, farklı
eğitimlerden, farklı ekonomik durumlardan gelen farklı
kadınlardık. Ama yine de tüm bu farklılıklara rağmen bir
araya [gelmiş] herkes için doğru olan bir şey [vardı]: Evde
yabancı, toplumda ve evlerimizde sürgün hissettiren hayat
deneyimimiz.
Bugün bu panelde birkaç nokta ya da soruyu
tartışacağız. Arap dünyasında bir LGBT hareketinin var
olması ne ifade eder? Neye benzer? Neye benzeyecek?
Karşımızdaki güçlükler neler? Arap dünyasında LGBT
topluluğu ve hareketi inşa etmeye yönelik olarak feminist
hareketin rolü nedir?
Inaam: Adım Inaam, grup üyesiyim. Aswat’a dört yıl önce
katıldım ama gruba katılmadan önce cinsel kimliğim ve
yönelimim hakkında tereddüt yaşıyordum. Farklı
olduğumun, eşcinsel olduğumun ayırtına varmaya
başladım. Bütün dünyadaki yegâne Arap lezbiyen
olduğumu düşünüyordum. Arapça materyaller aramaya
başladığımda hiçbir şey bulamadım. Yalnızca İngilizce ve
İbranice kitaplar buldum. Batı toplumundaki gruplarla
Yahudi toplumundaki gruplar hakkında okudum. Sonunda
bu gruplardan birine katıldım. Fakat onlarla bana ait
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
85
Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek
olmayan bir dilde iletişim kurmak zorundaydım ve
aralarındaki tek Arap lezbiyen olarak kaldım. Bir yıl sonra
Aswat grubu beni sekiz üyeli Filistinli eşcinsel bir kadın
grubu olduğunu söylemek için aradığında inanmadım!
Gruba katılıp ilk toplantıya gitmem bir yarım yıl [daha] aldı.
O zamandan beri toplantılara gitmeyi bırakmadım. Bir
arkadaşımdan alıntı yapacağım, sahip olduğunu
bilmediğim bir eve geri dönmek gibiydi. Tek olmadığımı,
acayip olmadığımı fark ettiğim an benim için hayati bir an,
bir dönüm noktasıydı. O anda birdenbire beraberimde
taşıdığım tüm şeyler, korku ve yalnızlık, ağır sır… Diğer
kadınlarla, beni anlayan kadınlarla paylaşabilmiştim. Bu
benim için hareketin başladığı zaman, Arap bir lezbiyenin
yüreğinde yalnız olmadığını ve sesinin anlam taşıdığını
fark ettiği andı.
Arap dünyasında bir LGBT hareketinin ne anlam ifade
ettiğini son iki hafta çok düşündüm. Neye benzerdi diye
hayal etmeye çalışıyorum ama gözümün önüne net bir
görüntüsünü getiremiyorum. “Hareket” kelimesi zihnimde
görünürlük ve elle dokunurlukla bağlantılı. Aklıma gelen ilk
görüntü açık alanlarda toplanan, birlikte yürüyen, seslerini
olanca yükselten insanlar. Bu beni düşündürüyor, Arap
dünyasında bir Arap LGBT kadın hareketi, görünür, somut
bir hareket inşa etmenin mümkün olur muydu? Ama sonra
kendime soruyorum, bu hareketin görünür olması mı
gerekir? Gerekmiyorsa bu var olmadığı anlamına mı gelir?
Bu hareket bir ilüzyon mudur yoksa gerçeklik mi? Hareket
neye benzerdi, hangi güçlükler ve sorunlarla karşılaşırdı?
Engeller ve sorunlarla başlayacağım çünkü hareketin
geleceğini etkileyeceklerini düşünüyorum. Bütün Arap
kadınların, hatta bütün Filistinli eşcinsel kadınların karşı
karşıya kaldığı sorunların tümünden bahsedemem.
Bununla beraber eşcinsel birçok Arap kadının kişisel olarak
karşı karşıya kaldığım güçlüklerde ve Arap eşcinsel
kadınlarla yürüttüğüm çalışmalardan öğrendiğim sorunlarla
özdeşleştirebileceğine inanıyorum.
Arap bir kadın olarak son derece patriarkal ve
muhafazakâr bir toplumda evlenene kadar anne ve
babamla aynı evde yaşamam bekleniyor. Yükseköğrenim
görmek için taşınmış olsam bile geri dönmem beklenirdi.
Ancak, dört ay önce anne babamın evinden sahiden
çıkmayı başardım. Mali olarak ayakta durabilecek hale
gelebilmem ve neden taşınmaya ihtiyaç duyduğumu
açıklayan ikna edici bir hikâye bulabilmem beş yılımı aldı.
Çok şanslıyım. Birçok Arap kadını ebeveyn evinden taşınıp
kendi başına yaşama ihtimalini düşünmek için kendine izin
dahi veremiyor. Şu halde Arap eşcinsel kadınlar ve Filistinli
eşcinsel kadınlar için başlıca zorluklardan biri, bu koşullar
altında diğer kadınlarla nasıl iletişim kurulacağıdır.
Anne ve babamla yaşarken bir toplantıya gitmek
istediğim her sefer ikna edici bir hikâye bulmak
zorundaydım, bu kolay bir iş değildi. Bilhassa zor bir işti
çünkü toplantıların çoğu öğleden sonra veya bazen evimin
olduğu yerden çok uzaktaydı. Çoğu kadın belli bir saatte
eve dönmek zorunda olduğu, çalıştığı ya da o gün derse
gittiği için ve evden neden çıkması gerektiğine dair iyi bir
bahaneye sahip olmadığı için bu toplantılara katılamıyor.
86
Hareketlerin GÜCÜ
Diğer tarafta, bağımsızlaşıp kendi başına yaşamayı
başaran benim gibi kadınlar var. Gelgelelim hâlâ toplumun
parçası değiller. Bazıları sesini siyasal bir bağlama
kavuşturmak istemiyor ama bunu isteyen ve ihtiyaç duyan,
başka lezbiyenlere bile açılmaktan korktukları için bunu
yapamayan birçokları var. Filistin toplumundaki
lezbiyenlerin çoğu sırf Yahudi LGBT gruplarına katılmak
için İsrail içinde yaşar, çünkü onlar için en güvenli yer
olduğuna inanır. Burada kendilerini kazara akrabalarından
birine ve sonunda ebeveynlerine ifşa edecek başka bir
lezbiyenle karşılaşmayacaklardır. Bu onlar için çok
korkutucu bir düşünce. Homoseksüellik konusu
toplumumuzda konuşmadığımız ya da duymadığımız bir
mesele. Birçok ülkede hâlâ bir suç, Arapların çoğunun
gözünde hâlâ bir hastalık.
Bu benim için hareketin
başladığı zaman, Arap
bir lezbiyenin yüreğinde
yalnız olmadığını ve
sesinin anlam taşıdığını
fark ettiği andı.
Durumun kasvetli bir resmini sunmaya çalışmıyorum.
Yalnızca önümüzdeki zorluklardan [bazılarını] göstermeye
çalışıyorum. Batı toplumu ve dünyadaki LGBT hareketi ve
feminist hareketlerden çok şey öğrenebileceğimize
inanıyorum ama bunu kendi dünyamıza
kopyalayabileceğimizi sanmıyorum. Farklı gerçekliklerimiz,
farklı toplumlar olmasından ötürü mesela Mısır’daki bir
grubun dahi Aswat’la aynı şeyi yapabileceğini sanmıyorum
hatta. Yine de tepki göstermeye, lezbiyenler olarak kendi
içimizde, sonra dışımızda Filistin toplumunda, sonra daha
geniş çapta vb. değişimi gerçekleştirmeye başlamamızın
önemli olduğuna inanıyorum. Hareket kendi sesimizin “ben
Arap, eşcinsel, lezbiyenim. Buradayım, istediğim gibi
olmak ve var olmak için her hakka sahibim” dediğini
duyabildiğimizde başlar.
Suzan: (Orijinali Arapça) Adım Suzan. Aswat’ın idari
koordinatörüyüm. Samira’nın başta belirttiği gibi “sesler”
anlamına gelen Aswat, başlangıçta buluşup kimliğini ifşa
etmekten korkan kadınların sesleriyle başladı. [Samira’dan
sonra] Inaam dört duvar arasında olma ve açılmaya dair
kendi kişisel hikâyesini ekledi. Burada Inaam’ın dört
duvarından başka dört duvarlarla ilişki kurup, Arap kadınlar
olarak, hatta özgürleşmiş Arap kadınlar olarak hepimizin
kendi dört duvarı olduğuna geçmek isterim.
[Bahsetmek] istediğim dört duvar toplumsal ve siyasal
dört duvar. İsrail devletinin gölgesinde ve baskıcı,
muhafazakâr toplum koşullarında, bizim için diğer Arap
ülkelerinden kadın gruplarıyla buluşup bağlantı kurmak çok
güçtür. Burada kendi kişisel hikâyemi aktarmak isterim. Altı
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek
ay kadar önce bir Arap kadınla tanıştım ve ilişkimiz
başladı. Fakat sevdiğim ve hayatımın kalanını geçirmek
isteyeceğim kadın yasalara göre düşman devlet sayılan bir
ülkede yaşıyor. Aramızda aşılması çok zor olan sınırlar ve
engeller var.
Ama aramıza yasaları koyup duvarlar inşa etmek
irademizin gücünü asla durdurmayacak. Bugün yasalara
göre düşman sayıldığımız Lübnanlı kız kardeşlerimizle
oturuyoruz. Öte yanda, diğer düşman devletlerden olduğu
varsayılan başka Arap ülkelerinden başka kız
kardeşlerimizle de tanıştık. Arap kadınlar olarak birçok
sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bazıları kadınlar olarak
hepimize aşina, bazıları haklarımızı talep eden (bu bizim
yaşamımıza da mal olabilir) Arap lezbiyen kadınlar olarak
bize özel. Ya da haklarımızı talep etmek hayatla ölüm
arasında bir yerde, tamamen görünmez olmamıza sebep
olabilir. Hangisi daha iyi, toprağın üstü mü altı mı? Araplar
ve Filistinliler olarak bizi koruyan bir yasa yok.
Vurgulamak istediğim ikinci, daha büyük zorluk bizi
destekleyen kadın örgütlerinin rolüdür. Burada sizden bizim
için savaşmanızı istemiyoruz. Sizden istediğimiz,
yanımızda durup bizi desteklemeniz ve bizi kısmen kabul
etmeye kalkmamanızdır. “Seni kabul ediyorum ama ancak
dört duvar içinde kalırsan” demeyin. Destek dediğimiz şey
bu mu?
Bazen özgürlük ve kadın hakları için uğraşan
kadınların gerçekte çok zayıf olduğunu düşünüyorum. Zayıf
ve korkak. Kendime neden korktuklarını soruyorum. Bir
seferinde lezbiyen bir arkadaşımla konuşurken
hatırlıyorum, arkadaşlarına açıldığında onun yanında
görünmekten korktuklarını, ona bundan sonra merhaba
demeyi bıraktıklarını anlatmıştı. Derneğin onları eşcinsel
olarak görmesinden korkuyorlarmış! Arapçada bir deyiş
vardı: “Bana arkadaşlarını söyle, sana kim olduğunu
söyleyeyim.” Arap kadın örgütlerinin pozisyonu bu mu?
Bilmiyorum. Arap lezbiyen seslerimize içeride ve dışarıda
destek olan Arap kadın örgütlerinin varlığını inkâr etmek
istemiyorum. Kadın örgütlerinin bir Arap lezbiyen hareketi
inşa edilmesindeki yeri nedir?
Deneyimlerinden çıkarak birlik olan yerde güç
olduğunu söyleyebilirim. Arap kadın hareketinin Arap
dünyasında lezbiyen hareket inşa etmekteki rolü çok
geniştir. Fakat neresinden bakarsanız bakın, hepimiz ortak
feminist hedefler oluşturup gerçekleştirme arayışındaki
Arap kadınlarız. Eşcinsel olduğum gerçeği, birinin kim
olduğuma kapısını kapatmasına izin vermemeli. Şimdi
herkes için gerçeği kabul etme zamanıdır. Daha fazla
görmezden gelemezsiniz. İster açık ister değil, gerçek
burada, evlerimizde, aramızda, toplumlarımızda. Buradayız
ve daha fazla bizi görmezden gelmenize katlanmayacağız.
Konuşmacı: Lezbiyenlerin Arap dünyasındaki görünmezliği
büyük, büyük, büyük bir mesele. Bölgemizde erkek
homoseksüelliğinden çok daha fazla bahsedilir. Bunun
sebebi cinselliği dışa vurmanın kadınlar için başlı başına
garip bir açıklama olmasıdır çünkü oturmuş kuralların
ötesine taşar. Çünkü bir kadının cinselliği olduğun
varsayılmaz. Çünkü kadın cinselliği başlı başına
kısıtlanmıştır. O halde aseksüel biri, bu kısıtlanmış
cinsellikle fallus merkezi bir toplumda eşcinsel bir edime
kendini nasıl bıraksın?
İlginçtir, toplumsal cinsiyet alanında çalışma yürüten
birçok grup LGBT gruplarıyla özdeşleştirilmekten korkar
çünkü ortak iş yaptığı kurumları kaybetmekten,
damgalanmaktan ve STK seçkinlerinin dışına itilmekten
korkuyorlar. Ülkelerimizde feminizm zaten lezbiyenlikle
özdeşleştirilmiştir. Bir kız sokağa çıkıp “feministim” derse,
dizginleri elinde tutan kadındır ve kadınları sevmesi
gerekir. Erkeklerden nefret etmek dışında başka neden
feminist olursunuz ki değil mi? Ne yazık ki bu gruplar
bizimle ilişkilendirilmek istemiyorlar. Sessiz kalmak yerine
devlet televizyonuna, halk konferanslarına gidip bize karşı
bir görüşü seslendiriyorlar. [Sizden] yarın sokağa çıkıp
LGBT hakları için bağırmanızı istemiyoruz. Ama bizimle
değilseniz de bize karşı olmayın. Bunu kışkırtmayın.
Ortadoğu’daki birkaç örnekte birkaç yıl geriye bakmak
bize bölgedeki durum hakkında fikir verecektir. Mesela
Kuveyt’te, Arap Emirlikleri’nde ‘Boyat’lar (erkeksi ve
transeksüel kelimelerinden devşirilmiş, kadınlar için
kullanılan bir sözcük) var. Boyatlar kim? Bu ülkelerde
okullarda kız ve erkek çocuklar ayrılmıştır. Kız okullarının
başına gelen şey, okulda lezbiyenliği yayan bu genç kadın
gruplarının ortaya çıkmasıdır. Bu durum hükümeti yıllar yılı
savunduğu kızların erkeklerden ayrı olması gerektiğini
söyleyen ideolojiyi yeniden düşünmeye sevk etti. Şimdi
“tamam, belki daha fazla lezbiyenlerin olmaması için onları
karma sistemde bir arada tutmalıyız” diyorlar.
“Seni kabul ediyorum
ama ancak dört duvar
içinde kalırsan” demeyin.
Destek dediğimiz şey
bu mudur?
Evliliğe itilen, iyileşmek için psikolojik olarak ıslah
olmaya zorlanan kızlarla ilgili örnekler de var. Bunlar
maalesef her gün baş etmek zorunda kaldığımız şeyler.
Arap ülkelerinde cinsel baskı, heteroseksüel koşullarda bile
birçok tutuklamaya sebep olmuştur. Mesela Dubai’de
geçtiğimiz iki ay içinde kamusal alanda bir bankta iki
kadının öpüştüğü (akıllarından ne geçiyordu bilmiyorum) ve
tutuklandıkları bir örneği gördük. Ama bu yalnızca
lezbiyenlere ilişkin bir mesele değildir. Aynı zamanda
kamuya açık yerde öpüşen heteroseksüel çiftler için de
geçerlidir. Bu ülkeler cinselliği bastırmıştır.
[Bizim örgütümüz Meem’in oluştuğu] siyasal koşullar
budur. Size nasıl başladığımızı, nerden başladığımızı ve
neden başladığımızı sunacağım. Ama Meem’i Lübnan’da
LGBT’nin örgütlediği mücadelelerin tarihsel bağlamına
yerleştirmeden sunmam mümkün değil. 1999 yılı
dolaylarında, Hurriyyat Khassa adlı bir grup kuşkusuz
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
87
Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek
cinsel yönelimin de dahil olduğu bireysel özgürlükleri
koruyacak bir örgütlenme olarak başladı. Ne var ki Hurriyat
Khassa’da cinsel yönelim üzerine çalışma yürüten küçük
grup LGBT konularına ve Lübnan ceza yasalarından biri
olan 534 no.lu yasanın kaldırılmasına daha fazla
odaklanmak gerektiğine karar verdi. Bu yasa her
homoseksüel davranışı doğal olmayan bir ahlak olarak
belirler ve temelde oğlancılığa karşı bir yasadır.
Arap dünyasında
homoseksüellik hakkında
konuşmaya alan açan,
bize nasıl yardım
edeceklerini sormakla
yetinmek yerine
üyelerimizi gönderip
yardım edebileceğimiz
herhangi bir inisiyatif
arıyoruz.
[Bu grup yeni bir örgütlenme olan] Helem’i, asıl
misyonu bu yasadan kurtulmak olan bir savunuculuk
örgütünü [oluşturdu]. Daha sonra HIV ve AIDS üzerine
çalışma yürütmeye [de] başladılar. Helem’deki kadınlar
sayıca azlardı; yalnızca az sayıda kadın üye olmasından
ötürü değil, eşcinsel erkeklerin kadınlara karşı geleneksel
erkek rollerine alışık olmasından dolayı da güç dinamikleri
ortaya çıktı. Bu yüzden iki yıl önce bir grup kadın Helem
içinde bir destek grubu oluşturmaya karar verdi. Kimse bir
ayrışmayı öngörmüyordu. Buna Helem Kızları dedik.
Feminizm, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel yönelimde
köklenen meseleleri tartışmak için alan açmaya ihtiyacımız
olduğuna inandık.
Ancak, bir yıl sonra hâlâ Helem’le işbirliği yapmasına
karşın, [Helem Kızları’ndan] ayrı bir varlık olarak Meem
doğdu. Bunun sebebi LGBT kadınları ve sorgulayan
kadınlar için bir güçlendirme ve destek topluluğu olmaya
karar vermemizdi. Daha önce LGBT’lerin yokluğunu
görmüş olmanın asıl olarak savunuculuğun fazlaca alenen
yapılmasına bağlı olduğunu düşündük. Helem çok
kamusallaşmaya başlamıştı, oraya gelen insanların
kimliklerini şekillendirebileceği mahrem bir yere ihtiyaç
duyuyordu.
Meem elektronik bir liste olarak başladı. Başlangıçta
daha çok takma adlar ve ilk isimler vardı. Kimse ne
söyleyeceğinden, ne zaman söyleyeceğinden emin değildi.
Sonra kendimize “pekâlâ, neden tanışmıyoruz?” dedik.
Böylece bir gün belirledik, üyelerimizden birinin evi olan bir
ev ayarladık ve buluştuk. Bundan sonra haftalarca her
Cumartesi bir yoga merkezinde buluşup farklı konularla
ilgili iki saatlik tartışmalar yapacaktık. Bu tartışmalardan
88
Hareketlerin GÜCÜ
birinde güvenli bir yer, bir kadın evi edinme fikri ortaya
atıldı. Herkes gülüyordu çünkü hadi canım, ciddi
olamazsınız… Bir kadın evi, lezbiyen araştırma üzerine
çalışma yürütmek?
Neden sonra, pat diye evimiz oldu, güzel bir ev. Ona
çekidüzen vermeye başladık. Bu daha Şubat ayıydı. Bu
evde bir kez toplandığımızda insanlar da toplanmaya
başladılar, komiteler oluşturmaya başladık. Araştırmaya
koyulduk çünkü kendi kelimelerimizi, bizi tanımlayan ve
bizden gelen kelimeleri bulmak istiyorduk. Kendi sesimizle
konuşmak istiyorduk. Lübnan’da öyle çok dil konuşuyoruz
ki. Temsilleri tartışmak, onları analiz etmek, tartışmayı,
çeşitliliği desteklemek istedik. Yeraltında bir grup olmamıza
rağmen acil durumlarda baş ettik, hâlâ da ediyoruz.
Yakınlarda ilk lezbiyen dergimizi çıkardık.
Ayrıca danışmanlık hizmeti sunmaya başladık ve
kocaman hale geldi. Şimdi haftada 30 kadar danışmanlık
oturumu sunuyoruz. Geçtiğimiz ay evi aile üyeleri ve
destekçilere açtık ve muhteşem, muhteşem bir tartışma
yürüttük. Dolayısıyla şu anda bizi destekleyen müttefiklerin
ve insanların eve gelip desteklerini arkadaşlarımızla
paylaşmasını nasıl sağlayacağımız üzerinde duruyoruz.
Bunların hepsi gönüllülük temelinde yapılıyor. Meem
bir taban örgütü olarak başladı; her birimizle birlikte yola
koyuldu. Eve gelip zili çalmak ve takma adınızı vermek çok
fazla çaba istiyor. Çoğumuz kendi isimlerimizi vermekten
korkuyoruz çünkü ailesini tanıyan birine denk gelirse ne
olacak? İnsanlar o kapıdan ağlayarak giriyordu. Meem her
birimiz oldu, bir yılda ulaştığımız 266 üyenin (alkışlar) her
birindeki genel duygu Meem’in biz olduğudur, biz Meem’iz.
Güçlenmemiz yalnızca ahlaki ve psikolojik değil.
Teknolojiden feminist tarihe, toplumsal cinsiyet ve cinsellik
atölyelerine, cinsel sağlığa, gelişme imkânlarını, araçlarını
sunmanın azami önem taşıdığına inanıyoruz. Zira güçlü,
akıllı bir çalışma topluluğu oluşturarak kendimizi de daha
güçlü inşa ediyoruz. Size yapıyı ve bütün bunları nasıl yerli
yerine oturttuğumuz, stratejilerimizi anlatması için Nadine’e
bırakacağım. Teşekkürler.
Nadine: Zamanımız azalıyor. O halde biraz
stratejilerimizden bahsedelim çünkü bu oturum Arap
dünyasında bir LGBT hareketi inşa etmeye ilişkin
konuşuyoruz. Arap dünyasındaki durum kadınlar açısından
genel olarak çok kötü. Feminist hareket bağlamı dışında
bir LGBT hareketine sahip olamayız. Dolayısıyla karar
verdiğimiz şey, kadınlar adım atıp feminist sınırları
itmeyeceklerse onlara bunu yapmalarında yardım etmek
olacaktır. Mesela Meem’de yaptığımız şeylerden biri, bu
yeni fantastik yasa üzerine çalışma yürüten kadın örgütüne
onlara yönelen şiddete karşı koyacak 40-50 kadar gönüllü
göndermek oldu. Çalışmalarını tek başına yürütüyorlar, bir
destek tabanları yok, dolayısıyla onlara gerçekten de üye
gönderdik. Arap dünyasında homoseksüellik hakkında
konuşmaya alan açan, bize nasıl yardım edeceklerini
sormakla yetinmek yerine üyelerimizi gönderip yardım
edebileceğimiz herhangi bir inisiyatif arıyoruz.
Başka bir konu da siyasal durumdur. Grupta bize neler
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek
olup bittiğini anlatacak dehaya sahip bazı siyasi
analistlerimiz var. Bize durumun nereye gittiğini, ülkenin
siyasal bağlamını anlatıyorlar. Zira çoğu zaman olup
bitenlere son derece naif yaklaşma tuzağına
düşebiliyorsunuz. Koşullarımızı öyle çok belirleyen şey var
ki bu ülkelerde bir şeyler yapmak için güçlü bir analize
sahip olmasınız.
Görünürlük hakkında çok konuştuk. (Meem’in AWID
Forumuna katılımına ilişkin) bu maddeye gelene kadar,
stratejimiz bir yer altı örgütlenmesi olarak kalıp her şeyi
son derece gizlice yapmaktı. Hareketin temelinin bu
olduğuna inanıyoruz. Neden? Çünkü lezbiyen veya gey
biriyseniz aktivizme gelip dayanıyorsunuz ama aktivizm
hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz. Sırf kendi bedeniniz
yüzünden oradasınız. Bunu illa ki incelemiş değilsiniz,
eğitimlere katılmadınız. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz.
Birçok eşcinsel grup bocalıyor ve birbiriyle kavgaya
düşüyor. Bir topluluk olarak hareket etme kapasiteleri
olmadan, birbirlerini sevmeden aslında o noktaya
gelemezler. Bu yüzden değişik Arap şehirlerinde şu anda
yapmakta olduğumuz şey, bu şehirlerden lezbiyenleri [bir
araya toplayıp] aralarında destek konuşmaları başlatmaktır.
Böylelikle orada birbirini halihazırda destekleyen çekirdek
bir insan grubu olacak.
Aşağıdan yukarı başlamadıkça Arap dünyasında
değişim gerçekleşmeyecektir. Kadın örgütlerinin son
derece önemli rolü burada devreye giriyor. Bunu kadın
örgütleri olmadan cidden gerçekleştiremeyiz. Gerekirse
onlarla konuşmak, onlara yalvarmak, her gün çiçek ve
çikolata almak, arabalarını yıkamak (ikna etmemizi
sağlayacak ne varsa) yıllarımızı alsın. Bizimle birlikte
olmuyorlarsa o zaman bırakalım yaptığımız çalışmaları
kolaylaştırsınlar.
Bu kullandığımız bir numaralı strateji ve böyle yerlere
geldiğinde bu yüzden çok önemli. Burada bu kuruluşlardan
daha fazla olmasını isterdim. Yine de bütün forum
boyunca, bunun gibi yerlerde, bize gerçekleştirmek
istediklerimizde yardım için finansman sağlamayı
üstelenecek kuruluşları arayıp bulduk.
SORU VE TARTIŞMA:
ALINTILAR
Katılımcı: Burada oturmuş, bu kadar kısa bir zaman
zarfında yaptıklarını dinlemekten gerçekten onur duydum.
Bugün başka oturumlarda öğrendiğimden çok daha
fazlasını öğrendiğime yemin edebilirim. Hepiniz tutkuyla
hissettiğimiz bir mücadele ruhunuzu vermişsiniz. Yalnızca
bir sorum var: Ülkelerinizdeki dini inançlar varken,
insanlara ruhani yönünüz olduğunu, kendi cinsel ve dinsel
kimliğiniz olabildiğini tekrar tekrar açıklama mecburiyetiyle
nasıl başa çıkıyorsunuz?
Katılımcı: Kadın hareketlerinin sorunu kendilerini
lezbiyenlerle ilişkilendirmek istememesidir… Bunu son
derece rahatsızlık verici buluyorum. Bunun bizi kadınlara
yönelik baskıya karşı bizi birleştiren bir şey olduğuna
inanıyorum. Eğer lezbiyenler özgür değilse, bu tüm
kadınların özgür olmadığı anlamına gelir. Medyayla ilgili
probleme gelince, medya hakkında aktarılanları
dinlediğimde medyanın ne kadar ilerici olduğunu
bilemiyorum. Yine de medyayı sorgulatıp medyayla
ittifaklar geliştirmeye ihtiyacımız var. Bunun sizin ülkenizde
ne kadar zor olacağını bilmiyorum ama medyayla ilişki
geliştirip medyayı eğitmenin önemli olduğuna inanıyorum.
Katılımcı: Şöyle bir deyiş vardır: “En iyi şeyler sizin
izlemediğiniz zaman gerçekleşir.” Bir LGBT hareketinin
nasıl yaratılacağı sorusunu sormanın kendisinin bir
şeylerin olduğuna işaret ettiğini düşünüyorum. On, hatta
sekiz yıl önce Filistin toplumunda kimse o tür sesler için
Aswat’ın olacağını hayal bile edemezdi. Feminist hareketle
ilişki konusunda şunu söylemek isterim: Bunu evde
yıllardır, iki üç yıldır tartışıyoruz. Ben de feminist hareket
içinde [lezbiyenlerin] aktivizmi sayesinde kendimi yeniden
eğittim. Diğerlerinin de bu süreçten geçmesi gerek, bu
yüzden feminist hareket içinde bizi sorgulatmaya devam
edin. Çünkü sizin karşı çıkışlarınız bizi çok daha iyi bir
noktaya getiriyor.
Katılımcı: Endonezya’dan geliyorum. Ben de kendi
deneyimimi paylaşmak isterim. Kamusal alana çıkmaya
hazır olup olmadığımıza ilişkin düşünmenin bizim için çok
önemli olduğuna inanıyorum. Ailelerimizi düşünmemiz
gerek. Bu, iyi bir aile imajı için heteroseksüel olunması
gerektiğine inanan [bir] kültürün takipçisi olmamız gerektiği
anlamına gelmiyor. Annelerimiz, örneğin, ebeveynlerimiz…
Bunu öğrenirlerse yaşadığımız toplumdan ve [geniş]
ailelerinden baskı görecekler. Bizim için aktivist olup LGBT
kimliklerini savunmanın çok önemli olduğuna inanıyorum.
Ama önce ailelerimizi savunup sonra topluma açılmalıyız.
Böylelikle aile haberi öğrendiğinde cevap vermeye,
ayıplamayla yüzleşmeye, toplum baskısını göğüslemeye de
hazır olur. Bu konuda ilgili gerçekten dikkatli olmalıyız.
İkincisi, itirazımı belirtmek isterim çünkü burada
İslamofobik yorumlar duydum. Lezbiyen ve müslümanım.
Tüm İslamın böyle olmadığını söylemek isterim. Aşk İçin
Cihad filmini gördünüz mü? Bunlar İslam ve
homoseksüellik hakkındadır. Bu köktendincilik problemidir,
İslam değil. Homofobi istemiyorsanız, lütfen İslamofobik
olmayın. Feministler olarak diğer dinlere saygı gösterin.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
89
Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek
“Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! –
Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek
Jessica Horn: Hepinize Afrika Feminist Forumu adına
hoş geldiniz diyorum. [Afrika Feminist Forumu] feminist
aktivist bireylerden oluşan bir kolektiftir. Bir örgüt değiliz.
Bir fona sahip değiliz. Bir STK değiliz. Afrika’da kendini
feminist kurtuluşa adamış bağımsız bir aktivist bireyler
platformuyuz. Buradaki bütün kız kardeşlerimiz bu sürece
katılmıştır.
Dolayısıyla bugün örüyoruz. En sevdiğim şairlerden
biri olan Sandra Maria Esteves örmenin kadın işi
olduğunu söylerdi. Kadınlar ruhlardan sağalma örer.
Kadınlar hayattan varlığı dokur. Kadınlar toplumlardan
özgürlüğü örer. Bugün bu sohbette örüyoruz. Feminist ve
Afrikalı olmanın anlamına ilişkin ortak bir anlayışı
örüyoruz. Feministler olarak farklı bedenleri işgal ediyor
olmanın anlamına ilişkin bir anlayışı örüyoruz. Farklı
yaşlar, farklı diller, farklı yerler. Bu örme sürecine hepiniz
hoş geldiniz.
Bugün sohbetimizin konuğu Afrikalı Hope, Hope
Chigudu’nun soru soracağı kadınlardan bazılarını
tanıştırmak istiyorum. Coumba Toure mor bir sepet
örüyor. Coumba Senegalli, çok ilham alınabilecek bir
kadın. Eğitim aktivisti. Yazar. Yayıncı. Senegal’de çok,
çok dezavantajlı topluluklardaki genç kadınları seslerini
bulup yazmaya başlamaları için harekete geçirmeye
çalışıyor. Birçok farklı toplumsal hareket arasında bir dizi
aktivist çalışma sürdürüyor. Kuşkusuz son derece gururlu
bir feminist. Gerçekten dans edebilecek biri.
Sarah Mukasa halen Gana’da yaşayan Ugandalı bir
feminist. Afrikalı Kadınlar Kalkınma Fonu’nun program
direktörü. Sarah uzun zamandır bu işin içinde. Liderlik
eğitimi aracılığıyla, feminist savunuculuk aracılığıyla genç
kadınları örgütlüyor. Uganda kadın hareketine ve
Avrupa’daki siyah kadınların örgütlenmesine büyük
katkıda bulunuyor. Hoş geldin Sarah.
Ve en sağda Kenyalı feminist özgürlük savaşçısı
mareşal Muthoni. Çok sayıda kuruluşu ele geçirdi, halen
Kenya İnsan Hakları Komisyonu’nda. Kenya’da yakın
dönemde gerçekleşen darbedeki suçlara şiddetle karşı
koyup demokrasi hedefini savunmada sesi çok duyulan
ve çok görünür biriydi. Muthoni gazeteci ve yayımcıdır.
Her hafta East African Reader’da yazıları
yayınlanmaktadır. İnternetten okuyabilirsiniz.
Sonuncu fakat aynı ölçüde önemlisi, Afrikalı Hope.
Hope hareketlerin açtığı alana gelip bizi kendine
döndüren insanlardan biridir. Hayal gücü yüksek
inanılmaz bir zihne sahiptir, yaratıcı bir sapkındır. Yaptığı
her şey bizi farklı düşünmeye iter. Zira aktivizm farklı
düşünme pratiğidir. Hope her zaman bize kendimizi
sorgulattı, bugün bu insanları sorularıyla gerçekten
90
Hareketlerin GÜCÜ
sıkıştıracak gibi duruyor. Uganda’daki feminist hareketin
genel müfettişi olarak da çağrılır. İzleyin.
Hope Chigudu: Bu tartışmaya hoş geldiniz. Son derece
arkadaş canlısı bir tartışma. Sizin de akıllıca seçtiğiniz
üzere ilginç bir tartışma olacak. Benden önce eski kuşak
feministler var. Bazılarının yaraları var, bazıları aksıyor,
bazıları yorgun. Ama feministler, aktivistler ve kıtada
büyük işler yapıyorlar. Bize neden ‘eğer’siz, ‘ama’sız,
‘şışt’sız feministler olduklarını anlatabilirler mi?
Coumba Toure: Herkese merhaba. Burada olmaktan
mutluyum, bu sabah yapılan genel toplantıdan çok
etkilendim. Feministim ve bunu mazur göstermeye
çalışmıyorum. İnsanların feminist olmanın ne anlama
geldiği hakkında ne düşündüğü beni ilgilendirmiyor.
‘Eğer’lerden, ‘ama’lardan söz etmiyorum çünkü çoğu
zaman feminist olarak adlandırılmaktan, buna
atfedilebilecek her şeyden ötürü utanıp uzak
durduğumuzu düşünüyorum. Şu halde bir şeyi mazur
göstermeye çalışmadığımızı söylüyoruz. Bunda ne
olduğunu düşünüyorsanız odur. Bunu sahipleniyoruz.
‘Eğer’siz, ‘ama’sız.
Hope Chigudu: Teşekkür ederim. Eskilerden Sarah?
Sarah Mukasa: Feministim. ‘Eğer’siz, ‘ama’sız çünkü
feminizm bana nasıl dans edileceğini öğreten devrimdir.
Kim olduğumu kutladığım bir harekettir. Bana kim
olduğumdan, ne yaptığımdan bağımsız, onur ve saygıyı
hak ettiğimi anlatan bir harekettir. Sürekli olarak
özgürleşmeyi bulduğum bir yerdir. Bazen tepinerek, çığlık
atarak gittiğim yerlere götürmüştür. Ama oraya
vardığımda yaşadığım kendini keşif, büyüme ve ilham
inanılmazdı. Dolayısıyla kendimi bu harekete adadım. Bir
sürü yumrum var. Bir sürü kusurum var. Ama Afrika’daki
feminist harekete sahip olduğum şeyi veriyorum ve
vermeye kararlıyım.
Hope Chigudu: Teşekkür ederim Sarah. Feminist
güçlerin başkomutanı Muthoni?
Muthoni Wanyeki: Afrika kadın hareketinde bu kadar çok
‘eğer’in, bu kadar çok ‘ama’nın hâlâ ağır basmasından
dolayı hepimizin Afrika Feminist Forumunun ‘eğer’siz,
‘ama’sız sloganını benimsediğimize inanıyorum. ‘Eğer’e,
‘ama’ya hayır, feministlerin bu alana dair iddiasıdır.
Kıtamızda bütün kadınlar için sahip çıkmaya çalıştığımız
bir iddia olduğuna inanıyorum. Feministim çünkü
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek
feminizmin bizi kendimi özdeşleştirdiğim pan-Afrikanizm,
sol vb. diğer ideolojilerinden daha ziyade kişisel
pratiklerimize bakmaya zorlayan bir alan olduğunu
düşünüyorum. Bizi kendi davranışlarımıza ve çalıştığımız
kuruluşlara bu davranışı nasıl taşıyacağımıza dair soru
sormaya itiyor.
Hope Chigudu: Çok teşekkürler. Bu dünyada birçok
meslek var. Doktor olmayı seçebilirdiniz. Hemşire olmayı
seçebilirdiniz. Öğretmen olmayı seçebilirdiniz. Yaptığımız
bu iş için yeterince ücret alamayacağımızı bilerek neden
örgücü olmayı seçtiniz. Sarah seninle başlayalım mı?
Sarah Mukasa: İşi gerçekten ben mi buldum bilmiyorum.
Sanırım bu iş beni buldu. İngiltere’de yaşayan genç bir
Afrikalı kadındım. Annem orada mülteciydi. Annemin
pozisyonundaki kadınların yaşadıkları bütün o zorlukları
gördüm. Birçok genç kadın gibi oturup bu şeylerden
dolayı eziyet çekerdim. Sonra bir gün bir arkadaşım bana
şöyle dedi: “Bu şikayetlerle ilgili duygusallaşmayı bırak.
Bu kuruluşa gel ve bu kadınlara yardım etmek için
gönüllü zaman ayır.” Yapabileceğim fazla bir şey
olmadığını düşündüm ama buna karşın gittim. Bu küçücük
kuruluşta koca bir kitaplık buldum. Okul müfredatında
daha önce hiç görmediğim, Afrikalı kadınların deneyimi
hakkında Afrikalı kadınlarca yazılmış kitaplardı. “Bir ev
buldum” diye düşündüm. Gönüllü olarak başladım ve işler
bir şekilde devam etti. Başka bir şey yapabileceğimi
sanmıyorum.
Coumba Toure: Buraya nasıl vardım? Dahil olmak
yetiştiriliş tarzımın parçasıydı. Annemin her şeye dahil
olduğunu gördüm. Bir hareketin veya örgütün parçası
değildi ama bir komşunun bir şeye ihtiyacı olsa onunla
yürür, onu bir yere götürürdü (veya onunla şu kağıdı
bulmaya, bu doktoru görmeye giderdi). Bir şeye tanık
olduğunuzu bilerek büyüdüğünüzde onun parçasısınız ve
bununla ilgili bir şey yapmak zorundasınız. Beni buraya
getiren şeyin kısmen bu olduğuna inanıyorum. Ama aynı
zamanda bu harekette iyi akıl hocalarının varlığının ispatı
olduğumu düşünüyorum. Buradayım çünkü benden büyük,
beni destekleyen kadınlar var. Yapmak istediğim şeyi
yapmama fırsat, alan tanıdılar.
Muthoni Wanyeki: Sanırım hepimizin dahil olduğu
şekilde dahil oldum ben de. Bunun geldiğin yerin
koşullarında kendini sürekli olarak anlama arayışı
olduğuna inanıyorum. Kenya’dan, orta sınıf, karma ırktan
bir aileden geliyorum. Ama etrafımda olup biten Moi rejimi
ve bu rejim baskısının koşullarıyla ilgiliydi. Sonra okumak
için Kanada’ya gittim ve yabancı olma duygusunu
taşıyarak ırkçılıkla baş etmek zorunda kaldım. Feminizm
ve feminizmin var olduğuna inandığım farklı damarlarında
dünyadaki yerimi ve yükümlülüğümü anlamama yardım
eden bir analiz olduğunu gördüm. Şu halde feminizm
başkasını kurtarmak kadar kendimi de kurtarmakla ilgilidir.
Hope Chigudu: İşte size bedenimiz ören ve bu kadınların
neden ördüklerinin hikâyesi. Sana bir sorum var Sarah.
Afrika Feminist Forumu hakkında konuştuk. Nedir bu
forum? Buradan çıkan heyecan verici fikirler neler?
Renkleri neler? Kimliği nedir?
Sarah Mukasa: Kadın örgütlenmesi kıtada çok, çok uzun
bir zamandır ilerliyor. [90’ların] sonuna doğru, bazılarımız
Afrika’nın değişik bölgelerinde kendi içimizde bir tartışma
yürütmeyi düşünmeye [başlamıştık]: Bu hareket nedir?
Değerlerimiz neler? İlkelerimiz neler? Kendimizi içinde
bulduğumuz bu alanı nasıl müzakere edeceğiz?
Hepimizin analizimizi derinleştirip farklı süreçlere dahil
olacağımız araçları keskinleştirmeye ihtiyacı vardı.
‘Eğer’siz, ‘ama’sız çünkü
feminizm bana nasıl dans
edileceğini öğreten
devrimdir. Kim olduğumu
kutladığım bir harekettir.
Dolayısıyla birkaçımız 2003’te Tanzanya, Zanzibar’da
hepimizin gelip oturarak “Bu hareketin kazanımı neler?
Karşılaştığı güçlükler neler? Bununla ilgili ne yapacağız”
diyeceği bu alanı yaratmak için buluştuk. Bu süreç [Afrika
Feminist Forumu için] bir tür çerçeveye evrildi. Tam üç
yıl sonra 2006’da Gana, Accra’da ilk toplantımızı yaptık.
Bu toplanma Afrika’nın her yerinden farklı angajman
düzeyleri, farklı aktivizm düzeyleri ve feminist gündemi
taşımaya çalıştıkları farklı konumlara sahip kadınları bir
araya getirdi.
Hope Chigudu: Neler başarıldığına ilişkin yorum
yapabilir misin? İkişer kere buluştunuz ve belli bir noktaya
varılabildi mi?
Sarah Mukasa: Güzel soru. Afrika Feminist Forumu’nun
en önemli sonucunun gelen kadınlara ilerlemeye ve
Afrika’da tercih, toplumsal cinsiyet kimliği ve cinsel
yönelim gibi çok zor meseleler de dahil olmak forumun
temsil ettiği her şeye açık olduğuna dair güven duygusu
vermesidir. Dolayısıyla sanırım bu muazzam bir sonuç.
Bireysel güven duygusu dışında, BM’ye bağlı
olmayan pan-Afrikan otonom bir alanın yaratılmasıdır. Bu
noktaya dek hep politika çerçevelerinden küçük kırıntılar
koparmaya uğraş vererek BM koridorlarında
toplanıyorduk. Daha yakın zamanda Afrika Birliği’nde
muazzam kazanımlar elde ettik ama toplantılarımız daima
öfkeliydi ve hukuk politikaları alanında son derece
spesifik sonuçlara odaklanıyordu. Bu, gerçekten
savlarınızı öne sürebileceğiniz, gerçekten
tartışabileceğiniz otonom bir alandır.
Diğer sonuçlar: Beyanname. Hareket içinde hepimizin
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
91
Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek
yaşadığı korkunç şeyleri ele alan Afrika Feminist İlkeler
Beyannamemiz var. Yolsuzluktan, yönetim kurullarımız ve
idaremiz tarafından gerçekten kötü muamele görmeye,
dışlanmaya, bedeli ne olursa olsun feminizme taraf
olmanın her zaman bütün kadınlardan taraf olmak
anlamına geldiğinde ısrar etmeye kadar her şey. Bu
beyanname inanılmaz. Kıtada kadın örgütlerinin
tartışmalarını yönlendiren bir araç olmaya başladığını
düşünüyorum ve bu muazzam bir noktaya ulaştı.
Bu beyanname inanılmaz.
Kıtada kadın örgütlerinin
tartışmalarını yönlendiren
bir araç olmaya başladığını
düşünüyorum ve bu
muazzam bir noktaya ulaştı.
Ortaya çıkan diğer bir şey de ulusal Feminist
Forumlardır. Bazı kadınlar ilkinden öyle etkilendi ki
[kendilerininkini yarattılar]. Nijerya ilk Feminist Forumunu
düzenledi. Uganda ilk Feminist Forumunu düzenledi.
Tanzanya, Feminist Forumu toplumsal cinsiyet festivaline
taşıdı. Kenyalılar buluşmaya henüz başladılar. Bizim biraz
arkadan geldiğimizi söylemeye utanıyorum. [Afrika
Feminist Forumunun] kadın hareketinin yapıcı bir
eleştirisini (bizi ve pratiklerimizi ilerleten bir eleştiri)
tetiklediğini düşünüyorum. Dolayısıyla değişik şekillerde
sonuç veriyor.
Hope Chigudu: Afrika Feminist Forumu önümüzdeki beş
yıl neye odaklanmalı? Muthoni, neleri kıtada
odaklanılması gereken başlıca konular olarak
görüyorsun?
Muthoni Wanyeki: Bu sabah biraz bunun hakkında
konuştuğumu sanıyorum. Kıtada gerçek bir demokrasi
krizi var. Bunun üstünde durmamız gerekiyor çünkü kriz,
bütün kıtada barış anlaşmalarının başarısızlığa
uğramasına sebep olan şey. Liderlerin bu çatışmayı
çözmek için yaptıkları anlaşmalar, demokratik ilerleme
yolunda yaptıkları anlaşmalar etrafında verdikleri sözleri
tutmamalarına sebep oluyor. Gerçek iktisadi meselelere
odaklanacağımızı da düşünüyorum. Gıda krizi gerçek.
Benzin krizi gerçek. Afrika kadın kitlesinin pek çoğu
rizikolu sermaye fonlarına yatırım yapmasa bile, olumsuz
sonuçlarını çok geçmeden muhakkak hissedeceğiz. Bu
yüzden siyasal örgütlenmenin gerçek temellerine,
ekonomik örgütlenmenin gerçek temellerine geri
döndüğümüzü düşünüyorum.
Hope Chigudu: Eski kuşak feministler, feminist hareketin
generalleri hayatları ve mücadeleyi örmeye nasıl
başladıkları, neden ördükleri, nasıl ördükleri hakkında
92
Hareketlerin GÜCÜ
konuştular. Şimdi söze dönüp onlara sorularınız var mı
diye sormak istiyorum. Hepimizin kendi çapımızda
mücadeleyi ördüğünü düşünüyorum. Bu yüzden
buradayız. O halde çok, çok güçlü, devasa bir sepet
örelim. Herhangi bir soru, yorum, itiraz, öfke, neşe, acı
varsa alalım. Bunları tartışalım.
SORU VE TARTIŞMA:
REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER
Katılımcı: Kenya’dan gelen bir feministim. Sorum
Kongo’yla, Kongo Cumhuriyeti’nde soykırım yaşayan
kadınlarla ilgili. Yarı ABD’de yerleşik biri olarak,
soykırımın Batılı feministler arasında meşhur bir davaya
dönüştüğünü gördüm. Eve Ensler, Suze Orman ve bir
grup Batılı feministten Kongolu kadınları dinlemekten
sıkıldım. Ama buna karşı koyacak somut bir şeye sahip
değilim, bizim bir şey yapmasını istiyorum. Yine de bu
konuda “Afrikalı feministler olarak bu konuda bu noktada
duruyoruz ve bunun etrafında böyle örgütleniyoruz”
diyebilecek ölçüde, nerede durduğumuzu bilmiyorum.
Sarah Mukasa: Kongo’yla ilgili yoruma, Afrika
kadınlarının buna cevap üretmede neler yaptığına cevap
vereceğim. Topluluklarının hakları için mücadele veren
çok sayıda Afrikalı kadın (birçokları bu salonda bulunan
Kongolu kadınlar, dışarıdan kadınlar) var. Afrika
Kadınlarının Kalkınma Fonu Kongo’da çalışma yapan bir
dizi kuruluşa fon aktarıyor. Bu durum diğer fonlar, sahada
kadınların örgütlenme çabasına destek veren tüm bu
kadın fonları, feminist fonlar (Acil Eylem Fonu,
MamaCash) için geçerli. Sanırım belki de yapmaktan
imtina ettiğimiz şey, bu hikâyeleri geçmek. Belki
yapmadığımız şey budur. Ama kesinlikle bu çabalar var.
Örgütüm ve bahsettiğim örgütler bu çalışmayı yürüten
yegâne kuruluşlar değil. Başka pek çok, pek çokları var.
Bizim gidip bazı yayınlara, bazı belgesellere bakmamızı
öneririm. Kongolu kadınların aktif rolünü, neler
yaptıklarını ve tüm kıtada edindikleri desteği anlatan
sayısız belgesel ve hikâye var. Belki bu hikâyeyi
yeterince yüksek sesle anlatmıyoruz, ama bu çabalar
kesinlikle orada var.
Kıta çatışmayla kuşatılmış durumdadır. Bununla
birlikte Afrikalı kadınların bir etkisinin olduğunu
düşünüyorum. Liberya gibi bir ülkeye, kadınların
Liberya’daki örgütlenme çabalarından ortaya ne çıktığına
bakıyorum. Bu adamları silahlarını toplayıp geldikleri yere
geri gönderdiler. Orada da durmadı kadınlar. Sonra
Afrika’nın ilk kadın başkanının koltuğa oturması için
örgütlendiler. Sadece bu da değil. Dikkate alınan kadınlar
olarak ihtiyaç ve isteklerinin sağlanması için devlet çatısı
içinde başlıca bakanlıkları ele geçirmek için örgütlendiler.
Sierra Leone’de de aynı şey. Bu örnekler kıta boyunca
devam ediyor.
Şu halde, evet, tüm bu güçlüklerle karşı karşıya
kalırken, çaba gösterildiği gerçeğini, yeterli olmaktan
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek
uzak, hepsi kendi problemlerini barındırıyor ama bu
çabaların olduğunu kutlamamız gerektiğine inanıyorum.
Afrika’dan gelen feministler olarak bunları kutlamayı,
cefamız yüzünden gözden yitirmemeyi ve bir düzeyden
bir başkasına geçerken bunlardan esinlenmek için
yararlanmayı kendimize borçluyuz.
Muthoni Wanyeki: Kadınların Kongo’da sahada başka
herhangi bir çatışma durumunda ne yapıyorlarsa onu
yaptığına inanıyorum. En önemlisi kadınların başına ne
geldiğini belgeliyorlar, bunu on yıldan fazla bir süredir
yapıyorlar. Yerel radyo ağları, kadın hareketi vb.
aracılığıyla kitlesel tecavüz ve cinsel şiddetin hikâyesini
ilk duyuranlardan oldular.
Üstelik son derece çetin savaşıyorlar, müzakere ve
tartışmaların gerçekleştiği masada çok çetin savaş
vermeye devam ediyorlar. Daha geçen hafta Uluslararası
Büyük Göller Konferansı Nairobi’de toplandı. Bir kez daha
kadınlar kıyıda kalmıştı, seslerini duyurmaya çalıştılar.
Birkaç hafta önce, Burundi, Ruanda ve Kongo’dan, hem
parlamenter düzeyde hem kadın örgütlerinden kadınlar
süreç açısından nasıl daha iyi ilerleyebileceklerini
tartışmak için buluştular. Çabalar bundan ibaret de değil.
Gerek feminist fonlar gibi, onlara fon sağlayacak
gerekse çatışma çözümüne ilişkin siyasal süreçlerde
pozisyonlarına güç kazandıracak kuruluşlar aracılığıyla
kadınlara ulaşma araçlarını bulmak için kadınların pratik
çalışmanın içinde (çünkü hayatın içindeler) olduklarını
daima kabul etmekle yükümlüyüz. BM Kadın Kalkınma
Fonu’nun büroları bu bölgede tam olarak aynı tür
çalışmayı yürütmeye çok zaman harcadı. Onlara
sorunlardan bahsedebilecek kadınları tespit edip barış
masasına getirmeye çalıştı. Bu kadınlara ulaşmanın
yolları var. Sadece kadınların orada olduğunu daima
aklımızda tutup onlara ulaşmamız gerek.
Katılımcı: Tanzanyalı bir feministim. Toplumlarımızda
olup biteni belgeleyip gerçekten anlamaya ihtiyacımız
olduğuna hak vermek istedim. Tanzanya’dan bir örneği
paylaşmak isterim, şu anda bir araştırmada üstüne
çalışıyoruz. Buna kadın hareketi/feminist hareket
araştırması diyoruz. Bu çalışma kadın hareketi ve
feminist hareketlere bakarak kendi süreçlerimizde ne olup
bittiğini anlamaya çalışmanın bir yolu. İlk bulgular bize
kadınların kendi önderlikleri altında örgütlendiğini, kendi
meseleleri üzerine çalışma yürüttüğünü ve mücadele
ederken kutlamayı ihmal etmediğini gösteriyor. Mücadele
ederken nasıl kutladıklarını gerçekten vurgulamak
istiyorum. Ulusal düzeyde ve başka düzeylerde her
zaman “bunu yapmadık, şunu yapmadık” der dururuz.
Bize bu konuda ders verdiklerini düşünüyorum. Bunun
yerine şunu söylemekten bıkmıyorlar: “Bunu yaptık, şunu
yaptık. Henüz orada değiliz ama ilerlemek için enerjimiz
var.”
Katılımcı: Amerikalıyım. Yazarım, Global Fund for
Women kuruluşunun iletişim biriminde çalışıyorum. Bu
hikâyelerimiz, seslerimiz fikri (Kongo’da olanlar ve bunun
medyada neden yer almadığı) doğrudan ele almaya
çalıştığımız ve gerçekleştirilmesinde yardıma ihtiyaç
duyduğumuz bir şey. Bu hikâyeleri paylaşmak,
stratejimizin büyük bir parçası. Burada olduğunda basınla
çalışıyorduk. Financial Times’tan buradaki Kongolu
kadınlarla konuşmaya istekli biri var çünkü somut olarak
neler olup bittiğini bilen kadınlar olduğu anlaması için
medyayı zorluyoruz. Öte yandan, bu aynı zamanda
Feminist Teknoloji Takasıyla birlikte bizim açımızdan
kendi bildiğimizi gerçekleştirmek, kendi hikâyelerimizi
anlatmak için büyük bir fırsat, çünkü medya daima
yeniden yorumlayacak ve çoğu zaman sizin söylemeniz
gerekenin sadece bir parçasını verecek. Dolayısıyla
hepimizin dahil olmasını ve stratejik davranmayı
gerektiren çok yönlü bir süreç.
Hareketimizdeki ilham
verici genç insanlardan
bahsediyoruz. Onların
karşılarında çarpıştıkları
pek çok şeyin kendilerini
harap etmesinden ötürü
kaçmak isteyecekleri değil
öykünecekleri insanlar
görmelerini istiyorum.
Sormak istediğim başka bir şey de Obama hakkında.
Barack Obama ABD’nin başkanı seçildi. Bu biz Afrikalı
Amerikalılar için hayret verici bir an. Burada Güney
Afrika’da geçirdiğim zaman boyunca herkes bana bunu
sordu. Gel gör ki Güney Afrika’nın şimdi nerede olduğunu
anlıyorum. Güney Afrika’ya 90’larda müthiş bir umutla
bakıyorduk. Dünyadaki siyahlar olarak şu anda
gerçekleşmekte olan bu değişimin (ABD’de olan bu
değişim anının) korunmasını nasıl sağlayacağız?
Afrikalılar olarak nasıl bağlantı kurup onu
destekleyeceğiz?
Katılımcı: Londra’dan geliyorum. Kişisel gelişim
eğitmeniyim, bir sorum var. Bireysel iyileşme süreçleriyle
(o acı, birinin ailesinin katledildiğini gördüğünde geçirdiği
duygusal kanama) ilgili olarak bu kıtada neler olduğunu
bilmek istiyorum. Londra’dayım ve göçmenlerle
uğraşıyorum. Size o acıyı işittiğimi söyleyebilirim. O acı
bir okulla, barajla, yeni bir yolla gitmiyor. Kişisel düzeyde
ne olup bittiğiyle ilgileniyorum. Yatağa gittiğiniz o sakin
anda, bu psişik yaraları taşıyorsunuz, hatıralar geri
geliyor. Nasıl bir iyileşme süreci seyrediyor?
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
93
Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek
Muthoni Wanyeki: Yeni, göreve yeni başlayan ABD
başkanıyla gelen değişimi destekleme sorusuna cevap
vermek istiyorum. Elbette hepimiz fazlasıyla sevindik.
Hayatınız boyu göreceğinizi düşünmediğiniz o anlardan
biri kuşkusuz ve siz ordasınız. Bu muhteşem. Yine de son
derece pratik düzeyde hepimizin bunun gerçekte
Demokratların iktidara geri geldiğini hatırlaması
gerektiğine inanıyorum. Afrika için bu durum Amerikan dış
politika alanında uzun süredir bekleyen sorunlara
gerçekten seslenecek bir açılım anlamına geliyor
muhtemelen. Öyle görünüyor ki niyet, 3D Amerikan
stratejisini (İngilizcede savunma, diplomasi, kalkınma
kelimelerine atıfla Bush’un şahin dış politikasını
yumuşaması, ç.n.) kırmaktı, bütünüyle destekliyoruz. Ve
elbette, pardon, öyle kaptırdım ki Afrika kadınları
açısından en önemli şeylerden birini, kıtada üreme
haklarına verilen desteği yerle bir eden [Bush tarafından
getirilip Obama’nın yürürlükten kaldırdığı] küresel
susturma (konunun konuşulmasını kısıtlayan hukuki
düzenlemeler, ç.n.) kuralına ilişkin bütün sorunu unuttum.
Sarah Mukasa: İçine girmek istediğimiz süreçleri
belgelememiz ve bu süreçleri kavrayışımız hakkında
tabanda yapılan yorumlardan bazılarına katılmak isterim.
Kendimizi bize yardımı dokunacak bilgilerle donatmamız
gerektiğine hakikaten inanıyorum çünkü bu sesimizi
yükseltme sürecinin bir parçası. Muthoni’nin vurguladığı
noktayı tekrarlamak gerekirse, daima en kırılgan
konumlara sahip, ama yine de çok sayıda güçlükten
94
Hareketlerin GÜCÜ
bazılarına dair hiç karar almamış veya bunların üstüne
gidip değerlendirmek için cesur adım atmamış kadınlarla
bir şeylerin yürüdüğünü düşünelim. Muthoni Barack
Obama hakkında her şeyi söyledi. Tüm göstergeler
gerçekleşeceğine işaret etse de ben bunun olacağına
inanmamıştım.
Coumba Toure: Ben de not düşeyim. Birlikte çalıştığım
çocuklarla oynarken yeni bir slogan edindim: Evet,
başarabiliriz! Ve bunu istediğimiz yönde sürdürebiliriz.
Benim açımdan bu, yani insanlara ilham vermek işimizin
bir parçası. Hepimiz gerçekten bizi buraya neyin
getirdiğine bakarsak birilerinden bir şekilde bir yerde
etkilendiğimizi görürüz.
Ayrıca biraz da iyileşme hakkında konuşmak
istiyorum, bir cevap getireceğimden değil zira cevabım
yok ama tam burada hissettiğim bir şeyi sizinle
paylaşmak istiyorum. Daha önce biri “Kim yorgun? Elini
kaldırsın” diyordu. Feministler olarak çoğumuzun yorgun
olduğunu düşünüyorum. Çok sayıda feminist akıl hocası
yıllarca devam ediyor; dövüşüyor, dövüşüyor, dövüşüyor
ve dövüşüyor, sonunda düşüyor. Onların kendilerini
iyileştirebileceği bir alan göremiyorum. Benim açımdan bu
üzerinde durulması gereken bir sorundur.
Hareketimizdeki ilham verici genç insanlardan
bahsediyoruz. Onların karşılarında çarpıştıkları pek çok
şeyin kendilerini harap etmesinden ötürü kaçmak
isteyecekleri değil öykünecekleri insanlar görmelerini
istiyorum. Tam burada aklımda birileriyle bir şeyler
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek
yapmak istediğimde baktığım alanlardan, yerlerden
bildiğim insanlarla ilgili imgeler ve hikâyeleri var ve
bunlarla ne yapacağımı bilmiyorum.
Constance’ın adını anmak istiyorum. Onunla daha bu
sabah konuştum. Fildişi Sahilleri’nden geliyor, mücadele
eden, çok fazla şey başarmış bir feminist. Polis
tarafından çırılçıplak soyulmuş, dövülmüş. Polis
karakollarında tecavüz edilen kadınlar adına konuşmayı
sürdürmüş ve bir isyancı olmaktan suçlanmış. Bugün hâlâ
Fildişi Sahillerinde yaşıyor, ama çabalayıp ona yardım
ettiğimizde bile ne yapacağımızı bilemez haldeydik çünkü
çok harap olmuştu. Feminist veya değil, zarar gören
kadınlarla ilgilenmeye hazır herhangi bir kuruluş
görmüyorum. Dolayısıyla bu hakikaten üzerine
düşünülmesi gereken bir konu. Foruma katıldığımız bu
yerde bile bu böyledir. Yenilenme, iyileşme alanlarına
ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
Hope Chigudu: Korkarım zamanımız dolduğu için
bitirmek zorundayız. Üzgünüm, daha birçok soru
olduğunun farkındayım. Konuşmacılarımıza verdikleri
bilgiler ve hep birlikte örmeye (mor, kırmızı, kahverengi,
neyse) başlamamız gerektiğini adamakıllı vurguladıkları
için teşekkür etmek isterim. Dayanışmayı örelim,
birbirimizi destekleyelim ve çok ama çok güçlü bir hareket
yaratalım. Hepimiz sepetlerimizi getirip birlikte dağlara
tırmanabiliriz. Birlikte örersek gerçekten bir dağ inşa
edebiliriz.
Yaptığım şeyden daha
fazla emin oldum
“Forum zihnimin açılıp kadın hakları ve
toplumsal cinsiyet eşitliğini daha geniş açıdan
görmemi sağladı. Dünyanın çeşitli yerlerinden
ne kadar çok kadının haklarımızın gelişmesi ve
korunması
yönünde
harekete
geçtiğini
görmeme yardım etti! Yaptığım şeyden daha
fazla emin oldum çünkü ülkemde çalışma
arkadaşlarımla yalnız değiliz. Dünyada hepimiz
hep birlikteyiz. Forum ve Feminist Teknoloji
Takası da kadınların teknolojiye erişimi
konusunda görüşlerimi değiştirdi. Bu sadece
erkeklerin öncelikli alanı veya işi değil. Bunu
kendimiz yapabiliriz.”
– Kadın Hakları Aktivisti
Tüm kadınları izlemek
karşı konulmaz bir
duyguydu
Feminist Teknoloji Takası hayatımda kişisel
anlamda önemli bir uğraktı. Burada dijital
hikâye anlatıcılığı üzerine çalışma yürüten bir
grubun parçası oldum. Başkaları radyo, video,
toplumsal ağ iletişimini içeren programlara
katıldılar; bunların hepsi mobil ve bilgisayar
tabanlı teknolojileri içeriyordu. Orada dört gün
boyunca bana haberdar olduğum, ama hiç
deneyimim olmayan birçok şey öğrettiler.
Forum, ülkemde küçük bir yerden gelen bir
kadın ve lezbiyen olarak hayatımda çarpıcı bir
yer işgal etti. Dünyanın her yanında bir araya
gelip kendi dillerinde bu kadar gururla ve acıyla
konuşabilen tüm kadınları izlemek karşı
konulmaz bir şeydi. Havadaki atmosferi
hissetmek hayatı daha da çok sevip yaşamama
yetti.
Hepimiz geldiği yerlerdeki güçlüklere
karşın, sırf bütün bu güzel ve güçlü kadınlarla
orada bulunmak bile hayranlık verici bir
deneyimdi. Şu güne kadar hâlâ aklımdan
çıkmadı ve her zaman kalbimde yeri olacak.
– Fiji’den bir katılımcı
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
95
Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler
Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak
İçin Yeni Bilgiler
Köktendinciliğe Karşı Çıkış ve Direniş programı
hakkında daha fazla bilgi almak ve ilgili araştırma ve
raporların kopyalarını indirmek için şu adresi ziyaret
edebilirsiniz: http://www.awid.org/eng/AboutAWID/AWID-Initiatives/Resisting-and-ChallengingReligious-Fundamentalisms
Shareen Gokal: Köktendinciliği ve kimin köktendinci
olduğunu biraz dinledik. Köktendincilerin kadın
örgütlenmesine etkilerinden biraz bahsetmek isterim.
[Araştırmamızda] etkinin nerede hissedildiğini daha
derinlemesine öğrenmek istedik. Bu yüzden bu açık
uçlu bir soru olarak sorduk ve dünyanın her yanından
600’den fazla son derece ayrıntılı örnek elde ettik.
Bunları geniş kategoriler altında sınıflandırmaya
çalıştık. Çok sayıda örnek olmasından ötürü her birine
derinlemesine giremeyeceğim ama belki en görünür
etkilerle birlikte ortak başlıklar çıkarmaya çalışacağım.
Kadın bedenlerinin kontrolü ve cinsellik
konuları: Örneklerin yaklaşık %50’si kendi
bağlamlarında bu hakların kısıtlanması açısından
başlıca sorun olarak üreme haklarına odaklanıyor veya
bundan bahsediyordu: Doğum kontrol araçlarına erişim,
kürtajın suç olarak görülmesi veya kürtajı, seks
eğitimini yasallaştıracak herhangi bir değişikliğe direniş.
Yalnız daha geniş kapsamlı sağlık konularından
bahseden örneklerimiz de vardı. Mesela hem Müslüman
köktendinciler hem Vatikan ölümlere yol açan çocuk
felci konusunda aşılamaya direnmişti, ama bunu
köktendinciliğe bağlayamayabiliriz. Ahlak ve cinsellik
meseleleri de çok sık anıldı. Bunların farklı bölgelerde
farklı dışavurumlar aldığını, fakat hepsinin ahlakı
kontrol etme, ahlak ve cinsellik etrafında norm
tanımlama meselesiyle ilişkili olduğunu gördük. LGBTIQ
(lezbiyen-gey-biseksüel-transeksüel-interseksüel-cinsel
yönelimini heteroseksüel olmayan yönde sorgulayan)
toplulukları da sık sık (gözden geçirdiğimiz örneklerin
%75’inde) hedef gösteriliyordu.
Kadına yönelik şiddet: Köktendinci gruplar
tarafından kadınlara uygulanan son derece sert şiddet
örneklerinden çok sayıda edindik. Bununla birlikte bu
örnekler, köktendinci grupların sözgelimi kadınların kötü
muamele gördükleri durumda kalmaya teşvik eden veya
bu durumlardan kurtulmaları için kadınların yardım
aramasına izin vermeyen daha incelikli şiddet
örneklerini de içeriyordu. Bazı din yetkililerinin topluluk
içinde şiddetin sürmesine göz yuman bir sessizlik içinde
olduğu da vakiiydi.
Kalkınmaya olumsuz etkisi: Dinin en pozitif ve
96
Hareketlerin GÜCÜ
ilerici formlarında bile oldukça dönüştürücü bir gücü
olabileceğini, ama dinin çok köktenci yorumlarında bu
rolü gerçekleştiremediğini biliyoruz. Aslında
köktendincilik o günün iktidar yapısıyla ve son derece
adaletsiz bu iktidar yapılarını yerinde tutmak konusunda
güçlü bir suç ortağı olmuştu. Dolayısıyla aynı zamanda
bütün yoksula yardım retoriğine rağmen kalkınmaya
olumsuz etkisi vardır.
Sivil topluma olumsuz etkisi: Köktendinciliğin ya
doğrudan taciz ettiği, tehdit ettiği ya da sivil toplumda
kadın haklarının katılımını engellediği çok sayıda
örneğimiz vardı. Diğer taraftan, kadın hakları aktivistleri
de bize [dolaylı etkilerden] söz etti; mesela,
köktendinciliğin bu tepkisiyle mücadeleye öyle çok
enerjilerini vakfediyorlardı ki başka şeylere (sözgelimi,
sürdürülebilirlik, hakkaniyet, ekonomik adalet konuları)
verilebilecek tüm kaynak ve enerji üreme hakları ve
cinsellik konusundaki mücadeleye harcanıyordu.
Kamu politikaları: Bundan söz edilmesi önemli
çünkü köktendinci grupların kamu politikalarını nasıl
etkilediklerine ilişkin birçok olumsuz örnek var. Mesela
ABD’den aldığımız örnekte son derece köktendinci
eğilimlerle gelen bir lider ve küresel susturma emrini
(sivil toplum kuruluşlarını kürtajı tartışmaktan men eden
yasa) düzenlemesi söz konusu. Evlilik yaşının
düşürülmesi veya kürtajın, evlilik dışı ilişkinin veyahut
da pornografinin, seks işçiliğinin suç haline getirilmesi
vb. bir dizi alanda kamu politikalarının etkisine ilişkin
örnekler edindik.
Kadın hakları aktivistleri ayrıca köktendinciliğin
çoğulculuk ve hoşgörünün altını oyarak yarattığı son
derece bölücü etkiden söz etti, bu etki kendini değişik
yerlerde göstermektedir. Mesela Hindistan’da bu örnek
toplumsal gerilimin yükselmesi, Pakistan’da mezhebe
yönelik şiddet olarak kendini göstermektedir. Mesela
Batıdaki birçok ülkede ayrı okullar ve ayrı hukuk
yapıları için mücadele veriyorlar, bu yönelim
köktendinciliğin son derece tecrit edici yönünü gayet iyi
göstermektedir. Ayrıca “iç grup” ve “dış grup”
yaratılması söz konusudur. Köktendinci grupların
oluşturduğu normlara uyan gruplar ve dış gruba
düşmeyen herhangi bir kişi.
Son olarak psikolojik bir etki söz konusudur. Kadın
hakları aktivistlerinin çoğu buna köktendinciliğin
kadınların düşünce ve eylem alanını daraltması
açısından atıfta bulunmuştur. [Bu daraltma] kadın
hakları aktivistlerinin son derece dar bir kimlik grubuna
ve psikolojik şiddet, korku ve gözdağına
başvurulmasına diğer siyasi güçlerin sağlamadığı
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler
tarzda uyum sağlamasına yol açmaktadır.
Cassandra Balchin: Shareen köktendinciliğin hayli
olumsuz etkilerinden bahsetti. Yalnız burada biraz
dikkatli yaklaşılması konusunda uyarmak isterim.
Köktendincilerin başka yönlerini de hatırlamamız
gerektiğine inanıyorum. Mesela aynı zamanda
yoksuldan yanalar, yoksulluğa karşı kampanya
yürütüyorlar, temel hizmetleri sağlıyorlar, bize insan
toplumunda ailenin asli önemini hatırlatıyorlar. Kaldı ki
diğer siyasi güçlerden daha az yozlaşmışlar ve daha
dürüstler, küreselleşme saldırısı karşısında ulusal ve
yerel gelenekleri savunuyorlar. Son olarak herhangi bir
siyasi güç gibi onların da bir siyasi güç ve demokratik
bir alanda var olmaya hakları yok mudur?
Aslında araştırmamız yapılan açıklamalardan her
birinin büyük ölçüde bir mit olduğunu ortaya çıkardı.
Kadın hakları savunucularının köktendincilik hakkında
inandığı pek çok mit ve köktendincilerin toplumun
kendileri hakkında inanmasını istediği pek çok mit var.
Araştırmamızda başlıca mitlerden on tanesine
odaklandık. Bütün mitleri ayrıntısıyla sunmaya vaktimiz
yok ama çıkardığımız yayınlardan birinde yer alıyor.
Juan Marco Vaggione: Kısaca [bu ilk iki] mit aynı
paranın iki yüzü gibi. Bir mit bizi dini takip etmenin bir
köktendinci olmakla aynı şey olduğuna inandırıyor.
Bunun tersi olan diğer mit, köktendinciliğin başka bir
siyasi güç gibi, salt siyasi olduğuna inanmak.
Köktendinciliğin yalnızca dinle ilgili olmadığı açıktır.
Ama sırf siyasi de değildir. Sembolizm, metinlerin
varlığı ve kutsal olanın öne çıkarılması köktendinciliğin
özellikleridir. Köktendinciliği göğüsleyecek stratejiler,
dini olan ile siyasal olan arasındaki bu ikilikte önemli bir
yer tutar.
Cassandra Balchin: Köktendinciliğin başka herhangi
siyasi güç gibi olduğu, demokratik alanda onlara izin
vermemiz gerektiği mitine daha ayrıntılı bakacağım.
Bunun geçerli olabilmesi çoğu zaman gerek
hükümetlerin gerek çok taraflı kurumların
köktendincilere demokratik alanın parçası olarak yer
verilmesinde ısrar etmesinden kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla sözgelimi Bangladeş’te ciddi suç
ithamlarıyla karşı karşıya kalan köktendinci gruplarla
sıklıkla konuşan bir yabancı elçilik var. [Bu pratiğe]
karşı çıkan kadın hakları avukatlarına “evet ama bu
gruplar sizin demokratik siyasal alanınızın parçası”
deniyor.
Köktendincilerin başka herhangi bir siyasi güç gibi
olduğu [iddiasını] gerçekten sorgulamak isterim. Aslına
bakılırsa değiller. Hareket etme tarzları çok ama çok
değişik. Köktendinciler başka herhangi bir siyasi güç
gibi değiller çünkü Allah’ın onların tarafında olduğunu
söylüyorlar ve bu son derece güçlü bir silah. Mesela
toplumsal cinsiyet rollerinin doğal ve Allah tarafından
bahşedilmiş olduğu söylendiğinde böyle bir şeyle başa
çıkmak çok zor. Başa çıkmak çok zor çünkü ampirik
kanıt sunamıyorsunuz. Metafizik sorular baş edilmesi
son derece zor sorulardır. Diyelim ki Brezilya’da
Protestan grupların topladığı, insanları neden var
oldukları sorusuna cevap vermek için bir araya getiren
devasa duygusal gösteriler var. Diğer siyasi güçler bunu
yapmıyor. Diğer siyasi güçler bunu yapamaz.
Köktendinci akımlar sıradan siyasi güçler değildir
çünkü mutlakıyetçi ve hoşgörüsüzdür. Fazlasıyla da
gaddardır. Siyasi rakiplerine karşı gaddardır, başka
dinlere karşı gaddardır, kendi dini görüşü içindeki
siyasal rakiplerine karşı gaddardır. Ayrıca esasen
çoğulculuk karşıtı ve anti-demokratiktir. Yalıtılmış bir
örnek vermek gerekirse Hindistan’daki Hindu
köktendinciler Müslüman aileleri şiddetle kovarak
Müslümanlardan arındırılmış köyler yaratmaya çalıştılar.
Başka bağlamlarda toplumu dindar ve dindar olmayan
gerilimi üzerinden kutuplaştırdılar. Bize köktendincilerin
kamu eğitim sistemine saldırdığı, bunu dini saflarda
ayrıştırmaya çalıştığı, böylelikle toplumun aslında
çoğulcu değil, atomize ve bölünmüş olduğu pek çok
örnek verildi.
Köktendinciler başka
herhangi bir siyasi güç gibi
değiller çünkü Allah’ın
onların tarafında olduğunu
söylüyorlar ve bu son
derece güçlü bir silah.
Ayrıca bize köktendincilerin siyasi rakiplerini nasıl
finansman akışından yoksun bırakmaya çalıştığına
ilişkin çok somut örnekler verildi. Mesela Meksika’da
köktendincilerden etkilenen sağlık bakanı lezbiyen-geytranseksüel-tranvestilere ilişkin konularda çalışma
yürüten tüm STK’ların finansmanını engelledi.
Bangladeş’te köktendinciler bir koalisyon hükümeti
aracılığıyla sosyal refah bakanlığını ele geçirip ilerici
STK’ların kayıtlarını silebildiler. Kanada’da Protestanlık
yanlısı muhafazakâr hükümet Kanada hükümetini
izleyerek hesap verebilirlik çalışması yürüten kadın
örgütlerinin fonlarını kesti.
Köktendinciler aynı zamanda feministlere ve kolektif
örgütlenmeye de saldırıyor. Demokrasi veya demokratik
aktivizmi geliştirdiklerini iddia edebiliyorlar ama kolektif
örgütlenmeye saldırıyorlar. Mesela ABD’deki ilerici kilise
köktendincilerle 1980’ler ve 1990’lar boyunca stratejik
olarak zayıflatıldı. Latin Amerika’da sözgelimi Özgür
Seçim için Katolikler kampanyasını yürüten kuruluşların
kayıtlarını silme girişimleri görüldü. Köktendincilerin
demokrasiyle aşk ilişkisi gayet kendilerinden menkuldür.
Juan Marco Vaggione: Köktendinci akımlarla ilgisi olan
başka bir mit, yalnızca bazı bölgelerde ve dinlerde
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
97
Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler
geçerlidir. Bu mitin iki farklı yüzü bulunmaktadır. Bir
tarafta bazen başka bir tarafta, başka bir yerde veya
başka insanların başına bir şey geldiğine duyulan bir
inanç söz konusudur. Diğer tarafta, yalnızca bana,
benim bölgeme, benim insanlarıma, benim mücadeleme
bunun olduğuna duyulan inanç söz konusudur. Bizim
çalışmamızda ortaya çıkan şey, bölgesel ve dinsel
farklılıklara rağmen, kadın hakları aktivistlerinin
köktendinci akımlarla ilgili deneyimlerini anlattıklarında
veya bu akımları tanımladıklarındaki görüş ve
tutumlarında pek çok benzerlik olmasıdır. Bu benzer
kavramlaştırma eğiliminin ulusaşırı stratejileri
düşünmeye önemli yer açtığına inanıyoruz.
Deepa Shankaran: [Başka bir mit] köktendinci
akımların yoksulun ve mazlumun yanında adaletten,
küçük insanlardan yana durmasıdır. Bunun sebebi
adalet bayrağını dalgalandırmanın köktenci amaçlara
destek kazanmanın güçlü bir yolu olmasıdır.
Köktendinci hareketler hizmet ulaştırma ve yardım
yoluyla ve bazı durumlarda insan hakları, hatta
toplumsal cinsiyet dilini kendi dillerine dönüştürerek
meşruiyet kazanabilmektedir. Bu yolla hükümetlerden
ve yardım kuruluşlarından destek toplamaktadırlar.
Hatta bazıları kalkınma kuruluşları ve bazı kadın hakları
gruplarıyla ortak çalışma yürütebilmiştir. [Bu
taktiklerden dolayı] köktenci grupların retorik düzeyinde
sürdürdükleri kampanyanın içini açıp bunu somut eylem
ve etkilerle kıyaslamak hayati önem kazanmıştır.
Köktendinciler yoksulun
yanında durduklarını iddia
ederken pratikte çoğunlukla
toplumun ekonomik ve
toplumsal gerilimlerden
faydalanmaktadır.
Köktendinciler yoksulun yanında durduklarını iddia
ederken pratikte çoğunlukla toplumun ekonomik ve
toplumsal gerilimlerden faydalanmaktadır. Birçok kadın
hakları aktivisti hizmet sağlamanın eğreti bir çözüm,
yüzeysel ve kısa ömürlü olduğuna dikkat çekmektedir.
Bu hizmetler mevcut ekonomik yapının pasif
kabullenişini teşvik ederek yoksulluk ve eşitsizliğin
kökenlerini sorgulamada toplulukları desteklemek yerine
kurtuluş için insanları içe dönmeye sevk etmektedir.
Köktendinciler ne yoksulu korur ne de küçük
insanları destekler. İnsan hakları dilinde adaleti
savunmak, ayrımcılığa uğramamanın sağlanması ve bu
hakkın güvence altında alınması, marjinalleştirilenin
korunması olarak anlaşılır. AWID’in araştırması tersine
marjinal grupların (LGBTIQ grupları dahil) sıklıkla
köktendincilerin hedefi olduğunu ortaya koydu. Etno-
98
Hareketlerin GÜCÜ
milliyetçi söylem, homofobik söylem ve ırkçı söylem
köktendinciler tarafından sömürülmektedir. Kadınların
hedef alınması da çok yaygındır: Kadın hakları
aktivistlerinin %77’si kadınların sıklıkla ya da bazen
sözel veya fiziksel saldırının hedefi olmaktadır. Bunun
anlamı, sırf kadın oldukları için köktenci şiddete maruz
kaldıklarıdır.
Saira Zuberi: Baktığımız bir sonraki mit
köktendincilerin geleneksel tarzlarımızı ve otantik
kimliklerimizi savunduklarıydı. Köktendinciler yaptıkları
yorumların “hakiki” kiliseyi, “saf” İslam’ı, “doğru” Budist,
Yahudi ya da Hindu pratiğini temsil ettiğini savunarak,
kendilerini “hakiki otantik benliklerimizin” savunucusu
ve koruyucusu olarak tanımlayıp konumlandırıyorlar. Bu
ideolojilerin bizi yabancı veya batılı tahakkümden
koruduğunu ileri sürüyorlar. Bazen bu iddialar etnik,
milliyetçi veya kültürel üstünlük ideolojilerini köktendinci
olanlardan ayrıştırmayı zorlaştırıyor.
Herhangi bir dinin “hakiki”, “doğru” ya da “otantik”
haline yapılan vurgu, köktendinci akımlara karşı
koymayı çok güçleştirebiliyor. Öte yandan araştırmadaki
cevaplarda ve yapılan görüşmelerde dini vecibeleri
güya “hakiki” biçimde yerine getirmenin gerçekte hiç de
geleneksel olmadığını gösteren birçok örnek gördük.
Çoğunlukla 20. yüzyılın ve Opus Dei, Hindi RSS
(Rashtriya Swayamsevak Sangh), Müslüman Kardeşlik
ve Dünya Yahudi Birliği gibi güçlü ulusaşırı kuruluşların
ürünüler. Köktendinci ideolojilerin otantik yerel tarz ve
kimlikleri ne kadar koruduğu araştırmamızda sürekli
olarak sorgulandı. Araştırmayı cevaplayanlardan biri
Puerto Rico’da kürtaj yanlısı hareketten bahseden
reklamların gerçekte nasıl Puerto Rico aksanına sahip
olmayan aktörleri kullandığına işaret ediyor. Dolayısıyla
bu reklamları pazarlamakta kullanılan gerçek materyalin
bir pazarda yaratılıp başka pazarlarda nasıl kullanıldığını
görebiliyoruz; son derece ulusaşırı bir süreç.
Shareen Gokal: Köktendinci akımlar hakkında ifşa
etmek istediğimiz son mit, gerçekten iyi: Yenilmez
oldukları gerçeği. Köktendinci akımların etkisini inkâr
etmek istemesek de, abartmak da istemeyiz. Gerçek şu
ki toplumda son derece güvenilir, meşru, etkili güçler
olarak tanımlanmak istiyorlar ve çoğu zaman öyle
değiller. Onlara itibar ve meşruiyet kazandırmamaya
veya etkilerini abartmamaya dikkat etmeliyiz. Aslına
bakılırsa bize yenilmez ya da yaşam gücünden büyük
olduklarını düşünmememiz gerektiğini (gerçekte iktidara
geldiklerinde çoğunlukla vaaz ettiklerini kendileri bile
yerine getiremeyen gayri meşru, yozlaşmış güçler
olarak hakiki yüzlerini ifşa ettiklerini) anlatanlar, en
baskıcı köktendinci rejimler altında yaşayan veya
yaşamış kadınlar oldu. Maalesef iktidara geldiklerinde
kadın ve insan hakları açısından hakikaten büyük bir
kayıp gerçekleşiyor. Bununla birlikte, onların çok fazla
iktidar kazanmalarına izin vermemeliyiz. İktidara
geldiklerinde genelde kendi yıkımlarının tohumlarını
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler
ekiyorlar, [çünkü] kendileri vaaz ettikleri fikirlere göre
yaşayamıyorlar.
Aynı zamanda hareketlerimizin gücünü hatırlatmak
istiyoruz. Araştırmamız köktendinciliğin yükseldiğini
gösteriyor olsa da, aynı zamanda kadın hareketleri
olarak köktendinci akımlar dikkate alındığında birçok
kazanım [elde edebildik]. Bu yüzden elde ettiğimiz
bütün bu kazanımları unutmamalıyız.
Böyle olumlu bir not düşerek oturumumuzu bitirmek
ve size düşündüklerinizi dile getirmek için fırsat vermek
isteriz. Sizin kendi koşullarınızda deneyimlediğiniz şey
bu anlattıklarımız gibi mi? Yaptığımız araştırmayla ilgili
bize sorularınız var mı?
SORU VE TARTIŞMA:
REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER
Katılımcı: Köktendinciliğin siyasi bir güç olması,
demokrasi ve demokratik sürecin parçası olmasıyla ilgili
açıklamalar açısından yaklaştığımızda, marjinal ve
sakıncalı olarak değerlendirilen diğer siyasi güçleri
dengeleme çabasına oynamasına karşılık vermeye
çalışmakta gerçek bir tehlike görüyorum. Sorum,
köktendinciliğin kendi yasalarını demokratik olarak
gören diğer grupları tehdit etmeksizin demokratik
olabilecekleri iddialarıyla nasıl başa çıkmayı
öneriyorsunuz?
Katılımcı: Meksika’da Özgür Seçim için Katolikler’in
yöneticisiyim. AWID’i bu araştırması için kutlamak
istiyorum. Yaptığınızın doğru olduğuna inanıyorum.
Köktendinci akımlarla baş etme stratejileriyle ilişkili bir
şey var mı diye sormak istedim.
Katılımcı: Özetlediğiniz mitlerin listesine bakıldığında,
aslında köktendinci akımlar diye adlandırdığımız şeyin
bir inanç sistemi, dinin de bu inanç sistemlerinin sadece
bir parçası olduğunu görüyorum. Cemaatlerimiz veya
toplumlarımızda olanlar gibi kültürel sistemlerde başka
inançlar da var. Kadın sünneti bir inanç sistemi; dini bir
sistem değil ama görünüşte köktenci. Bu yüzden
köktendinci akımların yalnızca inanç sisteminin parçası
olduğuna ve inanç köktenciliğinden bahsettiğimizi
düşünüyorum.
Sharen Gokal: Strateji sorusunda doğrudan cevap
verebilirim. Aslında bu yaz kadın hakları aktivistlerinden
köktendinci akımlara direnip mücadele etmek için
strateji sunmalarını istedik ve bu çağrıya 200 cevap
aldık. Bu cevaplara dayanarak vaka incelemelerinden
bir seçki yaptık. Yazarların on biri burada forumdalar ve
yarın iki bölümlük bir oturum düzenleyecekler. Sizi o
oturuma katılmaya davet ediyoruz. Önümüzdeki yıl
yapmayı umduğumuz şey, bu stratejilerin yanı sıra
bölgeler ve dinler bazında başka 12 kısa stratejiyi
aktaran bir yayın çıkarmaktır.
Cassandra Balchin: Demokratik olduklarını iddia eden
köktendinci akımlarla nasıl baş ediyoruz? Tam olarak
verdiğimiz örnekler, sizin bulunduğunuz koşullarda nasıl
çoğulculuk karşıtı, mutlakıyetçi ve hoşgörüsüz
[olduklarına] ilişkin örnekler aracılığıyla onları ifşa
ederek. Demokrasinin özünü zayıflatacak ne yapıyorlar?
Sizin içinde bulunduğunuz yerel koşullarda demokrasi
kendine özgü biçimde kendini gösterebilir ama
hepimizin adına demokrasi diyeceğimiz bazı temel
kalıplara oturacaktır. Köktendincilerin bu özel koşullarda
temelde anti-demokratik olarak yaptığı şey nedir? Bazı
ortaklıklar bulduk: Çoğulculuk karşıtı, kolektif
örgütlenme karşıtı olmaları ve en önemlisi (en azından
benim açımdan) insanların finansman kaynaklarını
kesme zahmetine girmeleridir. Başka bazı sağ
ideolojilerin çoğulculuk karşıtı olduklarını
söyleyebilirsiniz ama köktendincilerin başka herkesin
finansman kaynaklarını kurutmaya çalıştığının çok açık
örneklerini gördük. Ayrıca köktendincilerin demokrasiyi
araçsallaştırmaları salt kendilerine hizmet edecek
şekildedir ve bunun da ifşa edilmesi yararlıdır.
Juan Marco Vaggione: “Madem demokratik alanın
parçası olduklarını açıklıyorlar, ne yapmalıyız?”
meselesiyle ilgili daha Latin Amerika perspektifinden bir
şeyler eklemek istiyorum. Latin Amerika’da laiklik ya da
laik devletler fikri pekâlâ kamusal alanda olmayı,
demokrasi içinde bir yeriniz olmasını istiyorsunuz
demek için hayati bir strateji haline geldi. Demokrasiler
bazı ölçüleri, mesela Kilise-Devlet ayrımını gerektirir.
Dolayısıyla kamusal olabilir, demokraside bir rol sahibi
olursunuz ama her örgüt, her siyasal parti, her bireyin
olduğu gibi rolünüzün sınırları vardır. Demokrasinin
köktendincilerin de tabi olması gereken kuralları vardır.
Şu halde Latin Amerika bağlamında düşündüğümüzde,
demokrasi kendi içinde kamusal alanda hareket
ederken köktendinci aktörler açısından kısıtlamaların
neler olduğunu söyleyecek stratejileri sağlar.
Cassandra Balchin: Köktendinci akımların bir inanç
sistemi olduğuna ilişkin üçüncü soruya ilişkin: Açıkça
köktendinci akımlar sağ ideolojilerin geniş bir
bileşiminin parçasıdır, bunu biliyoruz. Bazı anlarda
köktendinci akımları başka köktenci akımlardan,
özellikle etnik fundamentalizmden ayırmak son derece
güçtür. Dolayısıyla yine etno-dinsel fundamentalist
akımların birlikte çalışmasına çok açık bir örnek olarak
Sri Lanka örneğini düşünebiliriz. Araştırmamızda
köktendinci akımlara özel olarak bakmak istedik çünkü
hareket ettikleri farklı özel bir tarzları varmış gibi
duruyor. Bu bizi daha önce konuştuğumuz, bazı şeyleri
Allah vergisi olduğunu iddia edebildikleri o mite geri
götürüyor. Bu iddia köktendinci akımların etkisini
oldukça farklılaştıran bir şeydir; araştırmayla varmak
istediğimiz nokta, aslında özellikle köktendinci akımların
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
99
Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler
kadının insan hakları açısından ne anlam taşıdığına
bakmaktı.
Katılımcı: Women’s UN Report Network
kuruluşundanım ve bunun gibi örnekleri her gün
izliyoruz. Gerçekten de geçtiğimiz beş yılda hükümet
iktidarıyla kesişen köktendinciliğin giderek
kutuplaştığına tanık olduğumu söyleyebilirim. İster
Pakistan’da diri diri gömülen beş kadın, ister namus
cinayeti olsun, din ve siyasetin kesişmesi derindir.
Ancak, hiçbir hükümet zor durumda kalmayı istemez ve
bu meseleleri gündeme getirebilmemizin yollarından biri
belgelemek, resimleri göstermek olmuştur. Başka bir yol
günden güne baskı yapmayı sürdürmektir. Bu parlak bir
çalışma, fakat bir kere yayınlayıp bırakmak yeterli değil.
Tekrar tekrar gündeme girmeli.
Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist
Örgütlenme açısından Sonuçları
Dzodzi Tsikata: İyi günler kız kardeşlerim ve az sayıdaki erkek
kardeşim. Bugün bu panelde bulunan hepimiz biliyoruz ki
STK’laşma hareketimiz için büyük bir meseledir. Ayrıca
STK’laşmanın, geçmişteki bilinçlendirme örgütlerinden ve
kadınların şimdiye kadar hep başarıyla kotardıkları kitle
örgütlenmelerinden farklı nitelikteki bir örgütsel biçimin artan
hakimiyetini açıkça temsil etmekte olduğunu da eklemek
isterim. Gerçi STK’laşma yalnızca kadınlara özgü değildir;
adeta sivil toplum örgütlenmelerinin hepsini yutmuş koca bir
dalgadır. Bence bu konuyu gündeme almakta son derece
haklıyız.
Bu sunum çerçevesinde sizlerle Gana’daki kadın
STK’larının, STK’laşma yüzünden karşılaştığı güçlüklerin bir
kısmına nasıl tepkiler geliştirdikleri hakkında tartışmak
istiyorum. Kendi örgütlenmemiz için araç olarak seçtiğimiz
birincil strateji, STK’lara içkin yetersizliklerin bazılarının
üstesinden gelebilmek için STK’ların güçlü yanlarını çoğaltmak
yönünde olmuştur.
STK’laşma sürecinin izlerini kadın örgütlerinin politika
meselelerine el atmaya başladığı 1970’li yıllara kadar
sürebilmek mümkün. Bu süreç zarfında ülkemizde askeri rejim
vardı, ama aynı zamanda küçük, yapmak istediklerine
odaklanmış, her türlü mesele üzerinde çalışan ve belirlediğimiz
ufak bölgelerde oldukça etkili olan kadın STK’ları da zaman
içinde çoğalmaktaydı. 1990’lı yılların sonuna doğru bazı olaylar
gerçekleşti ve bunlar kadınların ortak bir platform eksikliğinin
problem yarattığına karar vermesine yol açtı. İlk olarak,
kadınlar için işleyecek ulusal mekanizma üzerine yapılan bir
çalışma söz konusuydu. Bu çalışma 8 Afrika ülkesinde
gerçekleştirildi, Gana da bunlardan biriydi. Çok sayıda Ganalı
STK bu çalışmaya katıldı. Çalışma, ulusal mekanizmayı
etkileyemiyor olmalarının sebeplerinden birinin ortak platform
eksikliği olduğunu ortaya çıkardı. Böylece, Gana Kadın Hakları
Ağı’nın kurulmasını çözüm olarak gördüler. Bu oluşum
bireylerden, STK’lardan ve bir de şaşırtıcı bir biçimde kimi kitle
örgütlerinden ibaret bir kolektifti. Gana Sendikalar Kongresi de
esasen Gana Kadın Hakları Ağı’nın bir parçasıydı.
Bu kayda değer koalisyon, üyeliğimizle ilgili meselelerin,
yani kimin işin içinde kimin dışında olduğunun, kitle
politikalarının vb. ilk kez masaya yatırılması anlamına
100
Hareketlerin GÜCÜ
geliyordu. Dolayısıyla, Kadın Hakları Ağı (Netright) her ne
kadar kurucularının umduğu kitlesel üyeliğe hiçbir zaman
ulaşamamış olsa da, bu oluşum STK’lara ilişkin manzarayı
değiştiren bir şeyler ortaya çıkardı. Artık STK’ların bir platformu
vardı: Birlikte çalışmak ve böylece STK yaklaşımındaki kimi
zorlukları azaltma amacını taşıyordu. Netright’ın yaptığı bir
diğer şey, örgütlenmemizin merkezinde hakların yer alması
gerektiği ve ihtiyaç meselesinin bazen ikincil plana geçirilmesi
gerektiği konusunda ısrar etmek oldu. Kaldı ki aynı doğrultuda,
gelişimci yaklaşımın da kimi zaman ikincil plana geçmesi
gerekiyordu. Ayrıca Netright, para gereksinimiyle doğrudan
bağışlayıcılara gitmeyerek, kendisini olası bağışlayıcı
taleplerine karşı korumaya karar verdi. Netright, örgütün
yaşayan canlı bir yapı olmasını güvence altına almak için
üyelere bireysel olarak aidat ödeme yükümlülüğü getirerek,
örgütü finanse etmesi gereken organı kendi sahip olduğu üyelik
olarak belirledi.
Netright çeşitli başarılara imza atmıştır. Öncelikle,
Gana’daki kadın örgütlerinin var olan yaşam gücüne yeni bir
örgütlenme biçimi kazandırdı. Akabinde bu kazanım Kadın
Manifesto Koalisyonu’nun oluşmasına yol açtı. Bu muazzam
kadın girişimi, sendikalar, ögretmenler, hemşireler v.b. her
türden kitle örgütünü kadınlar için manifesto hazırlanması
amacıyla aynı şemsiye altında toplamayı başarabildi. Böylesi
bir girişim Gana bölgesi için eşi benzeri pek görülmemiş
nitelikteydi. Üçüncü olarak, aile içi şiddet mevzuatı ile ilgili itici
güç oluşturmayı hedefleyen bir kolektif olan Aile İçi Şiddet
Kanun Tasarısı Koalisyonu’nun kurulmasına ön ayak oldu. Aile
içi şiddet kanun tasarısının meclisten geçmesi bu koalisyonun
altı yılına mâl oldu.
Bu koalisyon Gana kadın hareketinin olgunlaşmış olup
olmadığı konusunda gerçek bir sınamayı teşkil etti çünkü
devlet kanun tasarısına tam anlamıyla karşı çıkıyordu. Bu
anlamda, çoğu kadının devletle olan ilişkilerin sınırlarının
farkına varması Aile İçi Şiddet Kanun Tasarısı Koalisyonu
aracılığıyla gerçekleşti. Çünkü kilit meselelerden biri de şu ki,
STK’lar devletle kötü ilişkiler kurmak istemiyor. STK’ların kayıt
altında olması gerekir. Devletin gölgesinde çalışmak
zorundadırlar. Maddi destek veren bağışlayıcıların çoğu politika
savunuculuğuna angaje olduklarını görmek isterler; bu da
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları
politika çalışmalarının dışına çıkamayacağın anlamına gelir.
Ancak, aile içi şiddet kanun tasarısı hususunda verilen
mücadeleyle birlikte STK’lar da, devletin kadın hareketinin bir
kolu veya kadın hareketlerine dost bir yapılanma olmadığını
öğrenmiş oldu.
Her ne kadar STK’laşma Gana kadın hareketi için hâlâ
büyük bir meseleyi teşkil etse de, bence Gana’daki kadın
örgütleri zamanla kendi ortaya çıkardıkları işlerle gördü ki
STK’lar ne sivil toplum ile ne de kadın hareketi ile tam olarak
aynı anlama gelmiyor.
Kadın örgütleri ortak bir platformun önemini kavramış
durumda. Öncekilerden daha iyi işleyen bazı yöntemler
öğrendik. Ayrıca yükselen sesimizi kendimiz tayin ettiğimizde,
hedeflerimize ulaşmanın daha kolay olduğunu da gördük. Bir
manifesto ortaya çıkarabildik; bu herkesin kutladığı muazzam
bir başarıydı. Aile içi şiddet kanun tasarısı konusunda bir sürü
korku vardı ama sonunda kanun meclisten geçti. İçinde yer
almasını istediğimiz bazı hükümler onay almadı ama STK’lar
kanunun uygulanmasını garantilemek için hâlâ kararlı bir
şekilde çalışmalarına devam ediyor.
Saba Khatak: Ben Pakistan’daki kadın hareketini Pakistan
ülke siyasetinin de üstüne çıkan bir bağlama oturtmak
istiyorum. 1970’lerde askeri yönetim başa geldi ve ondan kısa
bir süre sonra 1979 yılında ise Afganistan’ın savaşı patlak
verdi. Savaş İslam Mücahitleri’ne ve ayrıca Pakistan’da kadın
karşıtı ayrımcı hukuk sistemlerini getiren Zia-ul-Haq’a çok fazla
destek sağladı.
Kadın Eylem Forumu’nun kuruluşu böyle bir zaman ve
ortamda gerçekleşti. Sanırım bu forum tamamen gönüllülük
esasına dayalı olarak ortaya çıkan ve hiçbir bağış kabul
etmeyen feminist örgütlerin ilklerindendi. Çok güçlü bir örgüttü
ve bugün hâlâ kadınların taleplerini duyurmasına aracı bir ana
platform olmaya devam ediyor.
STK’ların çoğalmaya başladığı 80’li ve 90’lı yıllarda,
üniversitelerdeki görevlerinin yanı sıra hareketin ön saflarında
mücadele eden çoğu kadın, üniversitelerde kadınların eşitlik
haklarına yönelik her türlü aktivizmin alanı daraldığından
üniversitelerinden ayrılmak zorunda kaldı. STK’lar, bu
kadınların bir çoğuna inandıkları doğrular için mücadele
edebilecekleri alternatif bir alan sağlamış oldu. Bu durum
feministler için ikilem yarattı çünkü feminist hareket bir taraftan
bağış kabul etmezken, diğer taraftan da kendilerine alternatif
bir alan oluşturmak için STK’lar bünyesinde çalışmak
zorundaydı. Böylece, aktivizm belli bir seviyede STK’laşmış
oldu. Elbette kadınlar, koşulları kendimizin belirleyeceği şekilde
çalışacağımızı savundular. Kendi ilkelerimiz açısından kabul
edilemez olan projelerde yer almayacağız, vb. Ama sonuç
olarak hükümetin güvenilmez verilerine dayanarak da olsa,
1990’larda STK’ların %45’inin çalışma odaklarını kadınlar ve
çocuklar olarak açıkladığını biliyoruz. Yani, evet, kadın ve
çocuk meseleleri üzerine çalıştığını iddia eden çok sayıda STK
mevcuttu çünkü bu meselelere ayrılmış bol miktarda fon vardı.
Süreç boyunca feminist gündem körleşti.
STK’laşma fenomeniyle ilgili artılar ve eksiler mevcuttu. Bir
yandan, kadınlar için alanlar yarattı. Diğer yandan, mesela aile
güçlendirmesine ayrılmış fonlar bulunduğundan, aile kavramını
sorgulamak yerine aileyi güçlendirmeye çalışan STK’lar
bulunuyordu. Feminist gündem nereye evriliyordu? Tartışılan
şey buydu.
1999 yılında, daha ilerici olacağını vaad etmesiyle Zia
rejiminden biraz farklı olan bir diğer askeri hükümet göreve
geçti. Elbette bu kadro bir karışımdı. Tamamen ilerici değildi.
Sonuçta askeri bir rejimdi. Ancak hareketin kendisi biraz
bölünmüş görünüyordu. Başlangıçta herkes yönetimi askerlerin
devralmasına karşıydı, ama zamanla geçmişte askeri yönetime
karşı çıkmış çoğu kadın aktivist bu rejimin oluşturduğu çeşitli
komitelere hizmet etmeye başladı ve bir noktada devletle
işbirliği yapıyorlardı.
Feminist kadın hareketi için
artık esas zorluk aşırı
sağdan kaynaklanmaya
başlayınca, STK’laşma
fenomeninin sorgulanma
aciliyeti ortadan kalkmıştı
Aynı tarihlerde, özellikle Afganistan-Pakistan sınır
bölgelerinde, dini siyasi partilerin yükselişi söz konusuydu.
Kadın hareketi olarak aşırı sağcı, din merkezli siyasi partiler ve
onların kadın kollarından gelen muazzam bir zorlayıcılığa
sahiptiniz. Dolayısıyla, feminist kadın hareketi için artık esas
zorluk aşırı sağdan kaynaklanmaya başlayınca, STK’laşma
fenomeninin sorgulanma aciliyeti ortadan kalkmıştı. Aşırı sağ
gerçek Pakistan kadınlarını kendilerinin temsil ettiğini iddia
ediyordu. Hudud yasalarına, ayrımcı yasalara karşı gelen
kadınları sorgulayan mitingler organize eden az sayıda
topluluktan biriydiler. Onlar ‘bu yasaları istiyoruz ve biz
Müslüman kadınlarız’ dediler. Bu 1995 yılında yaşandı.
Böylece, hareket o günkü haliyle bir yandan fon
bağışlayıcılardan kaynaklı “projeleşme” fenomeniyle, yani ille
de feminist bilince sahip olması gerekmeyen, belli tipte
projelerin fonlandırılmasıyla karşı karşıya kaldı. Bu süreçte,
evet, kültür sorgulanmaya başlandı. Ama sonra, Dünya
Bankası politikaları ve ekonomik başarısızlık politikalarından
kültürü sorumlu tutan diğer kuruluşlar aracılığıyla kültür yeniden
sorgulandı. Yani, yapısal uyum politikaları altında
gerçekleştirilen eğitim politikaları işlemezse, yerel kültürü
suçluyorsun. Böylesi tabii çok kolay.
Pakistan’daki zorluk şu ki, STK’laşma fenomeni ile baş
etmeye çalışıyoruz, ama buna ek olarak bir de acil çözüm
bekleyen, aşırı sağ kanattan, Müslüman seslere ve kadınlara
karşı daha anlayışlı olması gereken ve kimi destekleyeceği
konusunda kafası karışmış olan Batı’daki çeşitli diğer
insanlardan kaynaklanan zorluklar var. Dolayısıyla, aynı
zamanda karşı karşıya kaldığımız temsiliyet ve Müslüman olma
ile ilgili tüm bu mesele var. Seküler feminist ilerici hareketler bu
nedenle Pakistan kadınlarını temsil etme yeterlilikleri hakkında
sorgulanıyorlar.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
101
Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları
Aida Touma: Burada oturmuş meslektaşlarımın anlattıklarını
dinliyordum ve size doğruyu söylemem gerekirse durumun
dünyanın dört bir yanındaki çoğu yerde bu kadar benzer
olduğunu görmek çok ürkütücü. Bir taraftan, deneyimlerimizi
paylaşabileceğimizi ve birbirimizden bir şeyler
öğrenebileceğimizi bilmek insanı mutlu ediyor. Ama diğer
taraftan, tüm anlatılanlar beni az önce söylediğim gerçeğe geri
döndürüyor; yani eğer durum bu kadar benzeşiyorsa, eğer
birçok ülkede aynı yöne evriliyorsa, o zaman belki de sebebini
aramamız gerekiyor. Ve yaşananların neden ve nasıl bu
şekilde geliştiği üzerine düşünmemiz gerekiyor.
Birçok STK, gittikçe daha
fazla kadınlar arasında bir
tür seçkin kitle olan, çoğu
akademik, dürüst kadınların
oluşturduğu bir grup
tarafından yönetiliyordu
Ben bir akademisyen değilim. Bir aktivistim. O yüzden
söyleyeceklerim daha çok gözlem niteliğinde olacak. Filistinli
kadınlar uzun yıllardır sürekli işgal altında olmanın acısını
çekiyor ve durum başlangıca göre daha da kötüleşmekte.
İmzalanmış olan tüm anlaşmalar duruma daha fazla
karmaşıklık katmaktan başka bir işe yaramadı. 1967 yılından
sonra çoğu kadın yeraltı politik hareketleri ve partileri ile birlikte
faaliyet gösteriyordu. Kadınlar kadın meseleleri üzerine de
çalışıyordu, ama bunları işgalin sona erdirilmesiyle bağlantılı
olarak ele alıyorlardı. Siyasi partilerin ve hareketlerin kendilerini
daha açıkça örgütleyebildikleri Oslo 1993’ten sonra siyasi
partilerle ilişki içinde olan çoğu kadın hareketi STK kurma veya
STK olarak kayıt altına alınma aşamasına geçti. O sırada, bu
yöntem kadınları örgütlemek için çok iyi bir seçenek gibi geldi
çünkü Filistinli insanların kendi devletini inşa ettiğini
düşünüyorduk ve kadınların hazırlanacağı iddia edilen
anayasada ve kanunlarda yer alacak eşitlik meselelerine
katkıda bulunması gerektiğine inanıyorduk. Ama tabii ki Oslo
Anlaşması ile birlikte neler olduğunu, ve durumun nasıl daha
da kötüleştiğini ve sonuçta verdiği sözleri yerine getiremeyecek
bir otoriteyle nasıl karşı karşıya kaldığımızı hepimiz gördük.
1993 yılı ile İkinci İntifada’nın patlak verdiği 2000 yılı
arasında çoğu kadın azar azar proje-odaklı işlere geçiş
yapmak suretiyle, kadına yönelik şiddet meselelerini ve kişisel
meseleleri merkeze alarak, kadınlara hizmet verdi. Bu türde
faaliyetler, sonunda örgütlerin kendi seçmenlerinden, seçim
bölgelerinden, kitle örgütlülüğünden uzaklaşarak daha
profesyonelleşmiş kuruluşlar halini almasına neden oldu.
Bu da birçok STK’nın, gittikçe daha fazla kadınlar arasında
bir tür seçkin kitle olan, çoğu akademik, dürüst kadınların
oluşturduğu bir grup tarafından gittikçe daha fazla yönetilmesi
durumunu ortaya çıkardı. Bu seçkinler, sıradan kadınlar için;
her örgütte aktif olarak rol alması gereken kadınlar için, fazla
alan yaratmıyordu çünkü iş yapmak için eğitimli profesyonel
102
Hareketlerin GÜCÜ
kadınlara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu da karar verme sürecinde
boşluklara neden oldu. Örgüt içinde karar verenler aktivistler
değildi. Aktivistler azar azar gözden kayboluyordu. Gönüllüler
azar azar gözden kayboluyordu. Kararların çoğunu alanlar ya
STK’ların yönetim kurullarıydı ya da işi yürüten profesyonel
insanlar.
Bu da, durumu analiz ederken STK’ların kullandığı söylem
ile yerinde faaliyet gösteren gerçek aktivizm arasında bir
boşluk yarattı. Bu iki seviye arasındaki boşluk bir tür
yabancılaşmayı ortaya çıkardı. Kritik önemde ve gerekli
olduğunda kadın kitlelerini harekete geçirme ve örgütleme
yeteneği kaybedildi. İkinci İntifada tüm bunları ortaya çıkaracak
şekilde gerçekleşti.
Filistinli kadınlar Birinci İntifada’da önemli bir rol oynamıştı.
Fakat STK’lar ve kadın örgütleri İkinci İntifada’da böyle bir rol
oynayamadı. O noktada Filistinli kadınlar olarak birbirimizle
bağlantı kurmak veya harekete geçirmek veya kendimizi
örgütlemekten yoksunduk. İkinci İntifada’dan sonra hakim olan
genel politik durum problemi daha da derinleştirdi. STK’lar
bünyesinde aktif olan çoğu kadın, geçmişte sol siyasi partiler
veya hareketlerde faaliyet göstermiş ve o partiler ve politik
projelerle hayal kırıklığına uğramış kadınlardı. O partiler
kadınlara söz verdikleri şeyleri yerine getirmediler. Gereken
alanı ya da gündemi sunmadılar. Hatta belli bir noktada
söylemi bile sunmadılar. Kadınlar hayal kırıklığına uğramıştı ve
kitleler halinde siyasi partilerden koparak STK’lar içinde kendi
alanlarını yarattılar. İkinci İntifada gerçekleştiğinde, STK’lar ve
siyasi partiler arasındaki bağlantının tekrar nasıl
kurulabileceğini kestirmek gerçekten zordu.
Pakistan kadın hareketinin bugün karşılaştığı esas
zorlukların aşırı sağdan kaynaklandığını dinlediniz. Bizim de
aynı durumla karşı karşıya olduğumuz son derece aşikâr.
Kadınların temsiliyet meselesini zora sokanlar sadece aşırı
dinci veya köktenci erkekler değil. Onlar akıllılar. Onlar, kalkıp
“Siz bizim adımıza konuşamazsınız!” diyen kendi kadın
örgütlerini ve hareketlerini oluşturuyorlar. Tüm kaynaklara
sahipler ve kendilerini STK’lar yerine hareketler olarak
örgütlüyorlar. Halk tabanı ile bağlantı kuruyorlar. Kendileri halk
tabanından geliyormuş gibi yapıyorlar. Bence bu bugünlerde
yüzleşmek zorunda olduğumuz en büyük zorluk.
Sonia Alvares: Ben Sonia Alvares ve sizlere aslında
genelleme tanımayan bir bölge olan; ama ben yine de biraz
yapacağım, Latin Amerika’dan bahsedeceğim. 1990’ların Latin
Amerika STK hareketi olarak adlandırılan şeye dair kısa bir
özet sunmaya çalışacağım ve sonra da neden Latin
Amerika’daki hareketin, ve belki de STK’laşmanın, ötesine
geçiyor olabileceğimizi düşündüğüm ile ilgili bazı görüşler
ortaya atacağım.
Birçoğunuzun belki de bildiği gibi, Latin Amerika’da
yürüyen STK’laşma tartışması, kibarca belirtmek gerekirse,
özellikle ısıtılmış ve sıklıkla iğneleyici nitelikteydi. Aslında,
onların sadık eleştirmenleri gözünde STK’lar feminist etik
ilkelerine hainlik edenlerdi. STK’lar feminist gündemleri
depolitize etti ve neoliberal olanlarla işbirliği yaptı. Ancak,
feminist STK’ları küresel neoliberal patriyarkanın bir hizmetçisi
olarak gören bu türde üstü kapalı değerlendirmeler, belli ülkeler
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları
ve bölgeler ve hatta aynı mahallelerdeki STK’ların kendi
içlerinde veya aralarındaki çok anlamlılığı ve çeşitliliği
yakalamada esasen başarısız oldu. İyi STK’lar/kötü STK’lar
ikiliği, açık bir şekilde feminist STK’ların çift yönlü veya melez
kimliklerine karşı adaletli yaklaşmıyor: teknik örgütler oldukları
kadar, aynı zamanda bazıları “hareket” dediğimiz şeyin girift
parçalarını oluşturuyor.
Benim burada yapmak istediğim, eğer siz de isterseniz, bu
ikiliğin ötesine geçen fikirler sunmak ve 1990’lı yılların
sonlarında yapılan feminist STK eleştirisine dair bir eleştiri
yapmak olacak. Bu noktada 1990’lardaki iddiaların çoğunu
tekrar gözden geçiren Julie Hemment ve Donna Murdock gibi
diğerleriyle aynı göreve soyunuyorum. Rus feminist STK’ları
hakkında yazan Julie Hemment, STK’larda iyi ve kötü olanın
sıklıkla iç içe geçmiş ve birbirine bağımlı olduğunu anlamamız
gerektiğini söylüyor. Rusya’daki durum için Julia, STK’ların
ortaya attığı eleştirilerin anti-demokratik, insan hakları karşıtı
güçlerle birlikte yankılandığını, bunun da fonların hak
mücadelesini teşvik eden projelerden geri çekilmesiyle
sonuçlandığını savunuyor. Dolayısıyla, eleştirilerimiz hareketin
manevra alanını sıklıkla telaffuz edilen yerlere
sıkıştırabiliyorken, bence yaptığımız eleştirilerle ilgili daha
vicdanlı olmalıyız. Mesela Kolombiya örneğinde olduğu gibi,
bazı Latin Amerika bağlamlarında STK’lar, kendilerini ek yıkıcı
odak olarak gören paramiliter güçler tarafından hedef haline
bile getirildi. Başkan Uribe’nin kendisi insan hakları STK’ları
için “terörizm savunucusu” deyimini kullandı.
1990’lı yılların STK eleştirilerine dair eleştirisinde feminist
Julie Hemment’e katılmanın da ötesinde, Latin Amerika
feminizminin şimdiden STK patlamasının ötesine geçmiş
olabileceğini ileri sürmek istiyorum. En azından Latin
Amerika’da, STK’laşmanın ötesine geçmeye hazırlanıyor
olabileceğimiz ihtimalini burada sizlerle birlikte keşfetmek
istiyorum. Ama daha fazla ilerlemeden önce, STK’laşma
sözcüğünü hiçbir zaman STK’ların sayıca çoğalmasına
istinaden kullanmadığımı açıklamak isterim. Benim için
‘STK’laşma’ daha fazla sayıda STK’nın kurulması değil, belli
türde STK’ların bolca kurulması anlamına gelmektedir.
1990’ların Latin Amerika’sında benim deyimimle STK
patlamasına daha fazla politik işbirliği içindeki ve teknik olarak
daha uzman feminist pratiklerin teşviki yol açtı. Bu patlama
bölgedeki çoğu feminist STK’nın, benim deyimimle, melez
kimliğini zorladı, en sonunda da sarstı. Bunun sonucunda
bazıları stratejik bir ertelemeyle gündemlerine yetkilendirme
hedeflerini ve geniş yelpazedeki hareket odaklı faaliyetleri aldı.
Aciliyetle önceledikleri “gösterilebilir sonuçlar” (ya da kalkınma
için daha fazla para koparma) kısa erimli projeler, geniş
kapsamlı atölyeler/forumlar ve politika arenasına daha açık
katılımlar gerçekleştirmek oldu.
Latin Amerika’daki bu önceliklendirilen faaliyetler
1990’larda gerçekleşen üç gelişmeyle daha da ön plana
çıkarıldı. İlk olarak, devlet kuruluşları ve hükümetler arası
kuruluşlar feminist STK’ları gittikçe artan bir şekilde, kadın
haklarını savunan vatandaşlardan oluşma örgütler yerine,
toplumsal cinsiyet uzmanları olarak görmeye başladı. İkinci
olarak, STK’lara sivil toplumun vekilleri olarak davranılmaya
başlandı. Bu durum, politika oluşturmada ve uygulamada sivil
Forum beni sakinleştirdi,
cesaretlendirdi ve
kendime getirdi
“Çeşitliliğe kucak açmasıyla; kadınları, onların
dünyaya ve hayata getirdiği anlam taşıyan
herşeyi kutlamasıyla forum beni sakinleştirdi,
cesaretlendirdi ve kendime getirdi. Hiçbir şey
imkânsız görünmüyordu. Çok fazla dans ettim
ve akıllı, güçlü, güzel, kendine güvenli, seksi,
cesaretli, acayip, cömert ve bilge kadınlarla
tanıştım. Çok umut verici.”
– Kadın Hakları Aktivisti
Benim ülkemde
“feminizm” sözcüğü
hâlâ bilinmiyor
“AWID 2008 forumu, bana kendi evimdeki ağ
hareketini inşa etmeye ve güçlendirmeye dair
yeni bir vizyonunu kattı. Genç Feminist
Aktivizmi ile yaşadığım deneyim muhteşemdi.
Benim ülkemde “feminizm” sözcüğü hâlâ
bilinmiyor. Kadın örgütleri feminizmin ne
olduğunu bile bilmiyor. Fountains Otel’de 13
Kasım günü gerçekleştirdiğimiz [Genç Feminist
Aktivist]
toplantısında,
genç
kadınların
hareketlere ne kadar angaje olduklarını
gördüm. Bu kadınlarla birlikte olmak benim için
epey ilgi çekici, heyecan ve ilham vericiydi.
Ayrıca daha deneyimli bazı kadınlarla da
tanıştım
ve
onlarla
kendi
mütevazı
deneyimlerimi
paylaştım.
Onlardan
bol
miktarda tavsiye aldım. Hiç şüphe etmeden
söyleyebilirim ki AWID’le ilk deneyimim bana
birçok olumlu avantaj sağladı. Cape Town’dan
eve geri döndüğümde, güçlü ağlar kurarak
kendi
ülkemdeki
kadınların
durumunu
iyileştirmek ve ülkem için sürdürülebilir
kalkınmaya katkıda bulunmak isteği yaratan bir
vizyonla donatılmıştım. Bu Forum’la birlikte
hareketlerin gücünü; dünyayı değiştirebilecek o
gücü, artık anlamış durumdayım. AWID’in şu
cümlesine katılıyorum: “İnsanlar birlikte
mücadele etmeye başladıkça, bir zamanlar
hayal etmesi zor olan şey, birden mümkün
oldu.” Dünyamızı pozitif bir liderlik eşliğinde
değiştirip hep birlikte mücadele edebilmek
adına Kamerun’daki tüm genç kadınları
biraraya getirmek için elimden gelen herşeyi
yapacağım.”
– Sahra altı Afrika’dan Kadın Hakları Aktivisti
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
103
Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları
toplumun fikirlerine danıştığınızı iddia etmeyi epey
kolaylaştırıyordu çünkü en sevdiğiniz üç STK’yı toplantıya
çağırmış oluyordunuz. Son olarak, devlet hükümetin kadın
programları hakkında fikirlerini almak ve bunları yürütmeleri için
feminist STK’ları gittikçe daha fazla taşeronlaştırıyordu. Birçok
örgüt, giderek daha hiyerarşik bir şekilde yapılanmış hale
gelerek ve bazen kurumsal iş yönetimi ilkeleriyle yönetilerek
(ya da Kolombiyalı bir feministin dediğine gönderme yaparsak
birer “empresas sociales” veya “toplumsal şirketler” halini
alarak) kendini bu STK patlamasının içinde buldu ve artan bir
hızla projeler yürütmeye koyuldu.
Neredeyse herkes STK
temelli feminist hareket
modelinin limitlerinden
memnuniyetsiz ve zor
kazanılan hak
mücadelelerini yürütmenin
kamuoyu baskısı
gerektireceğini anlamaya
başlamış durumda
Herşeye rağmen, patlamanın en yüksek olduğu
zamanlarda dahi, profesyonelleşmiş STK’ların hizmet vermenin
de ötesinde üç önemli rolü oynamaya devam ettiği gerçeği, geç
1990’lar eleştirisinin gözden kaçırdığı bir şeydi. İlk olarak,
feminist STK’lar çoğul anlamda feminist bilgi ve birikimini
üretmekten sorumluydu. Çeşitli türden alternatif bilgiler. İkinci
olarak, STK’lar feminist söylemlerin yaygınlaştırılmasında
akademideki veya medyadaki insanlardan çok daha fazla
etkindi ve hâlâ da öyle. Ve üçüncüsü, her zamankinden daha
farklı ve dağınık feminist aktörler arasında bağlantı sağlayan,
hem çoklu ağlardaki hem de iletişim portallarındaki kritik
düğüm noktalarını STK’lar teşkil ediyordu.
Hâlâ STK’laşma ötesi hareket meselesine geçemedim.
Belirgin olan şeylerden bir tanesi, Latin Amerika’daki feminist
STK’ların hareketle ilgili çalışmalarını ön plana almaya
başlamış olmaları. Birçoğu hedeflerini yeniden vurgulamanın
ve feminist alan içindekilerin yanı sıra diğer sivil toplum ve
toplumsal hareket aktivistleriyle yeni köprüler kurmanın veya
var olanları güçlendirmenin yollarını arıyor. Böyle bir sürecin
Latin Amerika’da başlıyor olmasının belirli sebepleri var.
Neredeyse herkesin STK temelli feminist hareket modelinin
limitlerinden memnuniyetsiz olması ve zor kazanılan hak
mücadelelerini yürütmenin kamuoyu baskısı gerektireceğini
anlamaya başlaması genellenebilir sebeplerden bir tanesi.
Şimdi, belli türdeki örgütler üzerinde farklı etkileri olduğunu
düşündüğüm, ulusal-yerel-küresel güçlerdeki değişimlere
geçeceğim. STK’laşmanın belli tipteki pratikleri onaylamayı ve
teşvik etmeyi gerektirdiğinden bahsetmiştim. Ama bunlar,
antropolog Bill Fisher’ın ünlü teşbihiyle “geçici fantezi” de
olabilir. Kalkınma alanı değişken bir endüstridir ve şimdiye
kadar öyle şekillerde değişmiştir ki bunlar feminist ve diğer
104
Hareketlerin GÜCÜ
toplumsal hareketlerin STK’ları için çarpıcı sonuçlar vermiş
olabilir. Bugün küresel neoliberalizm krizinin STK’laşmanın en
sağlam temellerini sarsabileceği bir kesişim noktasındayız. Bu
gerçeği, liberalizme meydan okumaya zaten 1990’ların
sonunda başlamış ve STK’ları 1990’lı yıllarda zayıflamaya
başlamış Latin Amerika’da halihazırda görmeye başlamış
durumdayız. Bu “pembe-kravatlı” hükümetler (kızıl olmadıkları
kesin) gerçek toplumsal destek gruplarına sahip STK’larla
ortaklık kurmanın peşindeydiler.
Sanırım STK’lar, en azından Latin Amerika’da, düşüşte
olabilirler ama bence STK’lar bir geleceğe sahip. Hareketin
inşasında hayati olabilirler. Herhangi türde içkin bir antipati söz
konusu değil. STK’lar hareketin inşasının anti-tezi gibi
düşünülmemelidir. Aksine, STK’lar hareketin inşası için kritik
önemde olmalıdır ve şimdiye kadar da olmuştur.
SORULAR VE TARTIŞMA: ALINTILAR
Katılımcı: Benim dikkat çekmek istediğim nokta, STK’ları
mutlaka ilerici kuruluşlar olarak görme eğilimine sahip
olduğumuz. Aslında STK’ların büyük çoğunluğu sağcıdır. Büyük
çoğunluğu kilise ve din tabanlı. Pakistan’da STK’ların büyük bir
kısmının camiilerden geldiğini görürsünüz. Benim için asıl soru,
neden bu STK’ların daha başarılı hale geldiğinde yatmaktadır.
Zannımca onlar için önemli olan, bizim kendi hareketimizde
kaybettiğimiz şeyin ta kendisi, yani ideolojidir.
Katılımcı: Üç gündür ilk kez AWID konferansında “neoliberal”
sözcüğünün kullanıldığını duyuyorum. Sonunda bugün bu
kelimenin anılmasından büyük mutluluk duydum. Hindistan
yerelinde, belki bunu Güney Asya için genelleştirebilirim,
tartıştığımız söylemsel alanda üç eğilim göze çarpmaktadır.
Birincisi, STK’ları yeniden yapılandırmada profesyonel-idariteknik becerileri ön plana çıkarma gayretidir. Burada henüz
konuşulmamış olan ikincisi, devlet destekli STK’lar veya
isterseniz devlet destekli hareketler olarak adlandırabileceğiniz
kuruluşların oluşturulmasına ilişkin Hindistan’da yükselen
eğilimdir. Üçüncüsü ise hepimizin birlikte iş yapmak isteyeceği
türden radikal ruha sahip STK’lardır. Bu noktada temel olan
çelişki şu ki, kadınların karşı karşıya olduğu muazzam bir
duygu karmaşası söz konusu. Tüm bu ideolojiler birbiriyle eş
zamanlı olarak var olduğundan, aynı kadının çeşitli taleplerine
ulaşma doğrultusunda farklı tipte hareketlerin parçası olmak
zorundalığı, siz onları örgütlemeye koyulduğunuzda problem
teşkil ediyor. Bilincinde olunması gereken durumlardan biri
budur. Her ne kadar STK’laşmaya dair özeleştiri yapmak
yerinde bir yaklaşımsa da, bu türde eleştirel düşünme pratikleri
bazen feminizmin aleyhinde işleyebiliyor; farkında olunması
gereken diğer bir şey de budur. Hindistan’da neoliberal devletin
STK’ları daha zayıf ve küçük bir hale gelmeleri için zorladığını
gözlemliyorum. Bu da, kadınları daha az sayıda çalışanla iş
yapmaları ve bütçelerini bunun yerine hareketin inşasına
kanalize etmeleri yönünde zorlamak anlamına geliyor. Ben bu
çelişkileri dikkate almanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Katılımcı: Ben, “STK’laşma” teriminin icadından çok daha önce
kurulmuş bir örgütten geliyorum ve bence bu terim üzerine
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları
düşünmemiz lazım. Sivil toplum örgütü ne demektir? Bu,
hükümetin bir parçası olmadığınız için BM tarafından ortaya
atılmış bir terimdir. Ancak biz çalışmalarımıza başladığımızda,
kendimizi ‘kolektif’ olarak adlandırıyorduk. Başka varyasyonlar
da mevcuttu; toplumsal hareketler oluyordunuz, dernekler
oluyordunuz, kooperatifler oluyordunuz. Ülkem Pakistan’da on
yıllardır kullanageldiğimiz gayet normal kelimeler mevcuttu,
ama artık herkes bir STK. Kendini bir şeyin parçası olmamak
üzerinden tanımlayan bir terimle adlandıramazsın. Bizim tam
aksine ‘bir şey’ olmamız gerek! (Kahkahalar ve alkışlar)
Hareketler kadın örgütlerine indirgendiğinde çok mutsuz
oluyorum. Hareketin kendisi değişimle ilgilidir ve tek tip
örgütten daha fazlasını kapsamalıdır. Bence üzerine
düşünmemiz gereken çok fazla şey var. Bunlardan bir tanesi,
eskiye kıyasla artık yeterince gönüllü bulunmamasından çok
yakınıyor oluşumuz. Biz bu durumdan şikayetçiyiz ama ben
genç kadınlarla konuştuğumda bana şunu söylüyorlar: “Bize ne
söylediğinizi hatırlıyor musunuz? Asla kendinizi kullandırmayın.
Bizim yaptığımızı tekrar etmeyin. Sizin tavsiyenizi dinlediğimiz
için şimdi kalkıp bizi eleştiriyorsunuz.” Bu arada, sivil toplumun
ya da STK’nın tamamen iyi bir şey olduğunu varsayıyoruz.
Mutlaka böyle diye bir şey söz konusu değil.
Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için
Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak
Ellen Sprenger: Herkes oturuma hoşgeldi! Birlikte eğlenceli
eğitim veya amaç taşıyan pop kültür konuları hakkında
konuşacağız. Bu alanın dört küresel öncüsünden konunun
teorik ve pratik yanlarını dinleyeceksiniz. Ben Ellen Sprenger
ve bu oturumu yönetme şerefi bana verildi.
Sizlere biraz panelden bahsedeyim. Solumdaki
konuğumuz Arvind Singhal. Kendisi bir profesör ve derslerinde
eğlenceli iletişim stratejilerini öğretmekte. Onun yanında
Mallika Dutt var. Breakthrough adlı insan hakları örgütünün
kurucusu ve yönetici müdürüdür. Breakthrough, Hindistan ve
Amerika’da kadın hakları, cinsiyet, HIV-AIDS, ırk eşitliği ve
göçmenlik hakları üzerine çalışan yenilikçi ve çok etkili bir
örgüt. Sonra, Yerina Rock bizlerle birlikte; o da Nikaragua
merkezli Puntos de Encuentro bünyesinde çalışmalarını
yürütüyor. Bu feminist STK, zorlayıcı toplumsal normlar
karşısında gençlik ve kadın haklarını teşvik etmeyi
hedeflemektedir. Bu arada, aramızdaki panel katılımcılarının
ürettikleri milyonlarca, bazen on milyonlarca ve hatta daha
fazla insan tarafından izlenmektedir. Lebo Ramafoko Güney
Afrika’daki Soul City Sağlık ve Kalkınma İletişimi Enstitüsü’nün
üst düzey yöneticisi konumundadır ve Soul City ile 10 yılı
aşkın süredir çalışmaktadır.
Başlamadan önce, Arvind bize biraz yardımcı olsun.
Eğlenceli eğitim tam olarak ne demektir ve bunun etkin olup
olmadığını nasıl ölçeriz?
Arvind Singhal: Bana en son bu soruyu yönelttiklerinde
Uganda, Kampala’da bir masaj masasının üstündeydim Ellen.
Bir profesörün masaj masasının üstünde ne yaptığını tahmin
edebilirsiniz; bırakın hayal gücünüz sonsuz serbestlikte
koşsun. Masaj terapistine verdiğim cevap, eğlenceli eğitimin
bir tam vücut deneyimi olduğuydu. Sizi duygusal olarak içine
çeken, beyninize ulaşan, size içgüdüsel olarak dokunan ve
karnınızdan hissettiğiniz bir masaj düşünün; işte size eğlenceli
eğitim.
Televizyonda popüler bir diziyi açabilirsiniz veya bir çizgi
romanı şöyle bir karıştırabilirsiniz. Diyelim ki, beş yaşında bir
kız çocuğu gördünüz, diyelim ki hikâye Hindistan’ın kırsal
kesiminde geçiyor, yine diyelim ki kız şu soruyu soruyor:
“Anne, nasıl oluyor da ben beş yaşındayken ve henüz doğum
günümü hiç kutlamamışken, erkek kardeşim bir yaşını
kutlayabiliyor?” Bu öyle bir mesaj türü ki, çeşitli seviyelerde
sizin karşınıza çıkabiliyor ve popüler bir biçimin içine gömülü
olarak sunulmasıyla da milyonlarca insana birden ulaşıyor.
Özünde bu bir profesörün masaj terapistine verdiği tanım!
Ellen Sprenger: Şimdi Mallika’yı dinleyeceğiz. Mallika sen bir
avukatsın ve 2000 yılında Breakthrough’yu kurdun. Bu işe
girişmek için seni motive eden neydi?
Mallika Dutt: Ben bir avukatım, ama ondan da öte, son yirmi
yıldır bir feminist ve insan hakları savunucusu olarak hayatımı
sürdürüyorum. Kendi feminist pratiğimde beni gerçekten
zorlamaya başlayan şeylerden bir tanesi, sanırım, aynı
insanlarla tekrar tekrar aynı şeyleri konuşuyor olduğumu
hissetmeye başlamamdı. Deneyimlediğim diğer bir şey de,
feminist çalışmalarla geçen 20 yılın sonunda annemin ne
yapmaya çalıştığımızı hâlâ anlayamıyor oluşuydu. Dolayısıyla,
benim için soru şu hali aldı: “Sahip olduğumuz feminist
değerleri ve insan hakları ilkelerini alıp, bunları daha geniş bir
kamuoyu sohbetinin gerçek bir parçası haline nasıl getiririz?”
Medyanın veya müzik videolarının hakkında tek kelime bile
bilmiyordum! Ancak pop kültür ve eğlence endüstrisi,
insanların angaje olduğu ve kendilerini meşgul ettikleri çok
önemli alanlar olarak açıkça gelişmekteydi.
Bu yüzden, dolaşıma sokmayı 2000 yılında
başarabildiğimiz, aile içi şiddetle ilgili bir albüm ve müzik
videosu çıkarmaya çalışma işine soyundum. Videoyu iki AWID
forumu önce göstermeye başladık, bu sebeple de bu foruma
dahil etmedik. Ama bilirsiniz, bu serüven de hareketteki çok
sayıda kadının hakkında çok eleştirel düşündüğü türdendi ve
şöyle sorularla tepki gösteriyorlardı: “Neden kadınları
nesneleştiren ve kadına yönelik şiddeti ebedileştiren eğlence
endüstrisi aracılığıyla böyle bir iş yapıyorsunuz? Neden erkek
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
105
Yan Oturumlar: Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak
söz yazarı, erkek müzik direktörü ve erkek video yönetmeni ile
çalıştınız?” Benim içinse, bizi baskılayan araçları ele geçirip,
kullanım amaçlarını tersine döndürerek, bu alanlara farklı bir
ideoloji ve vizyon katmanın nasıl mümkün olabileceğini
anlamaya çalışmak çok önemliydi. Ayrıca, kadına yönelik
şiddeti sonlandırmak için giriştiğimiz bu yolda erkeklerle birlikte
çalışmanın da gerçekten önemli olduğunu düşünmeye
başladım çünkü böylece erkekler bu tür şiddetlerin son
bulmasına giden yolda aktif birer katılımcıya dönüşüyorlardı.
Feminist çalışmalarla
geçen 20 yılın sonunda,
annem ne yapmaya
çalıştığımızı hâlâ
anlayamıyordu
Benim düşüncem bu yöndeydi. Son derece deneysel bir
çalışma olan video Ulusal Ekran Ödülü’ne layık görüldü.
Hindistan’da birkaç ay boyunca ilk 10 listelerinde yer aldı. Ve
hepimizi Breakthrough üzerine daha ciddi düşünmeye sevk
etti. İşte son sekiz yıldır içinde olduğumuz serüven böyle bir
şey.
Ellen Sprenger: İnsanları sadece eğlendirmediğinizden veya
onlarda belki de bir fikirden fazlasını oluşturmadığınızdan nasıl
emin olabiliyorsunuz? Aksini ifade etmek gerekirse, gerçekten
bir şeyleri yerinden oynattığınızı ve toplumsal adaleti teşvik
ettiğinizi nasıl anlıyorsunuz?
Mallika Dutt: İtiraf etmeliyim ki, Breakthrough bünyesinde
çalışan hepimiz bu masada birlikte oturduğumuz panel
konuşmacılarına aslında ciddi oranda borçluyuz. Etki ve
sonuçlarımızı topluluk seviyesinde, bireysel ve kitlesel
düzeyde değerlendirme yetimiz büyük oranda Arvind gibi
kişilerin, Puntos gibi kuruluşların deneyimlerinin sağladığı
bilgilerle mümkün oluyor. Biz, hedef toplulukları tanımlamak ve
güncel eğilimlerin ne olduğunu anlamamızı sağlayacak bir
temel oluşturmak gibi işler yapmıştık. Feminist bir insan
hakları örgütü olduğumuzdan, bizim geliştirdiğimiz göstergeler,
mesela HIV pozitif kadınların karşı karşıya oldukları
damgalanmada olduğu gibi özellikle yoğunlaştığımız
meselelerle ilgili oldu. Bu damgalanma nasıl şekillere girer?
Evlerinden dışarı atılan veya masada yemek şansından
mahrum bırakılan veya çocuklarını kaybetmiş veya sağlık
hizmetlerine ulaşamayan kadınların başına gelen özel
durumlar nelerdir? Yürüttüğümüz son kampanya, eşleriyle
yaşadıkları evden tahliye edilen kadınlarla ilgili soru
işaretlerine odaklanıyordu çünkü yaptığımız bütün
konuşmalarda, kadınlar tekrar tekrar evsizliğin bu tür bir kadın
ayrımcılığının en büyük ve en tehlikeli sonuçlarından biri
olduğunu anlatıyorlardı.
Kampanya bittikten sonra geriye dönüp neler olduğuna bir
baktık. Tutum ve davranışlardaki değişiklikler açısından nasıl
bir etkimiz olmuştu? Bir yandan da, kaç sayıda insanın
106
Hareketlerin GÜCÜ
gerçekten duyurularımızı gördüğüne iyice bakmak için
televizyon ölçüm verilerinden yararlandık. İnsanların kaçı
onları hatırlıyordu? Böyle şeylerin hatırlanma değeri nedir? Ve
tüm bunların sonucunda, mutfak masasının etrafında veya
toplumsal seviyedeki sohbetlerde neler değişir?
Bu tam anlamıyla bilimsel bir süreç değil. Ölçmek epey
zorlayıcı, ayrıca ucuz da değil. Bu da başka bir faktör; bu tip
ölçümleri yapabilmek için gerçekten güçlü bir örgütsel bağlılığa
ve kaynaklara ihtiyaç var. Ama bu diyalogları daha geniş
medya alanlarında ve toplumsal alanlarda başka şeylere
dönüştürmenin, kadın hareketinin ve feministlerin önemli bir
hedefi olması gerektiğine de kesinlikle inanıyorum.
Ellen Sprenger: Bir sonraki konuşmacıya geçmeden önce
son bir soru sormak istiyorum. Hareketin inşası açısından
çalışmalarınızda karşılaştığınız veya daha genel anlamda
dinleyicilerimizle paylaşmak isteyebileceğiniz zorluklardan
bazıları neler?
Mallika Dutt: Sanırım kadın hareketi olarak aşmamız gereken
şeylerden biri, tepkisel ve eleştirel bir alan içinde görev
yapmaktan, toplum için ileriye dönük planlar yapabilen bir güç
haline nasıl dönüşebileceğimizi bulmak ve büyük meselelerle
bunların büyüklüğüne yaraşır şekillerde uğraşmaktır. Yeterlilik
ve kaynaklar konusunda devamlı zorluklarla karşılaşıyoruz.
Kadın örgütlerini diğer örgütlerle kıyasladığınızda her zaman
baş edilmesi gereken ciddi bir kaynak çıkmazı olduğunu
görürsünüz. Dolayısıyla, hareketin inşası veya değişim için
kitle iletişimini araç olarak kullanmak istediğinizde, kaynaklarla
ilgili hep bu tarz sorunlar karşınıza çıkıyor. Hindistan’da,
kampanyamız kamu hayrına iş yapmayı kabul eden reklam
ajanslarıyla kurduğumuz ortaklıklar aracılığıyla yayıldığı için
şanslıydık. Bu ajanslar olmasaydı, kampanyamızın ulaştığı
bölgesel etkileri yaratabileceğimizi iddia bile edemezdik.
Medya ve eğlence alanlarının, kadın haklarını ciddi anlamda
zayıflatan söylem ve eylemlere sahip çok sayıda güç
tarafından işgal edilmiş olması ise diğer bir zorluk. Yani,
müdahaleleriniz anlık kalıyor ve asla savaşmaya çalıştığınız
güçler kadar yaygınlaşmıyor.
Bu yüzden, kitle iletişim stratejilerini videomuzda
gördüğünüz toplum tabanlı eğitim gibi kimi şeylerle bağlantılı
hale getirmek oldukça önemli. Çünkü ancak bu bağ kurulursa,
sadece televizyondaki arayüzle karşılaşmanın veya bir
yerlerde bir ilan panosu görmenin ötesine geçebilirsiniz. Artık
yaptığınız iş, toplumsal diyalog ve toplumsal hareketlerin (ve
umarız, toplumsal değişimin) yaşayan, nefes alan bir parçası
halini alır.
Ellen Sprenger: Amy Bank, “mucize karışımın içindedir”
demeyi sever. Elbette bu mücadelede tek bir değişken söz
konusu değil; birbirine yaklaşan ve bir araya gelen bir sürü şey
var. Biliyorum, Puntos’un bu konuyla ilgili de söyleyeceği çok
şey var. Yerina, birazdan izleyeceğimiz videoyu bize nasıl
tanıtmak istersin?
Yerina Rock: Herkese merhaba. Önce sizlere bir video
göstereceğim, ardından da neler yaptığımızdan ve Orta
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak
Amerika bölgesi ve Nikaragua’daki dizilerle ilgili nasıl
çalışmalar yürüttüğümüzden biraz bahsedeceğim. (Videoyu
başlatıyor)
Ellen Sprenger: Bu izlediklerimiz hakkında bize daha ayrıntılı
bilgi verir misin?
Yerina Rock: Dört yıl önce Nikaragua’ya geldiğimde, bu proje
beni çok heyecanlandırmıştı ve Puntos’u kendileri için
çalışmama izin vermeleri konusunda ikna etmeyi başarmıştım.
Puntos 1991 yılında üç feminist kadın tarafından kurulmuştur.
Bu işe hepimiz bir şekilde ilgi gösterdik. Herhangi bir
televizyon endüstrisi olmayan bir ülkede, aslında bizim bir TV
dizisi yapabileceğimizi düşünmeye başlamamıza sebep olan
iki “aha!” anı oldu.
Bizi baskılayan araçları ele
geçirip kullanım amaçlarını
tersine döndürerek, bu
alanlara farklı bir ideoloji
katmanın nasıl mümkün
olabileceğini anlamaya
çalışmak benim için çok
önemliydi
İlk “aha!” anı, 90’ların ortasında Pekin konferansının
yapıldığı sırada belirdi. “Pekin’de bunca inanılmaz şey
gerçekleşiyor olmasına rağmen, bunlar bölgede yaşayan çoğu
insana, mesela Nikaragua’dakilere gerçek anlamda ulaşmıyor.
Peki, bu durum kadınların gündelik hayatları açısından
gerçekte ne manâya geliyor?” diye düşünüyorduk. Aklımızda
televizyonda gösterilmek üzere bir tür konuşan kafalar
programı yapmak vardı; çok sıradan ve biraz da sıkıcı bir
yapım. Sadece birkaç bölüm yayınladık. Ama sonradan,
programı sunan kadının sokakta tanınır olmaya başladığını
farkettik. Kendi kendimize, “Aman Tanrım, eğer gerçekten
sıkıcı bir programla bunu sağladıysak, daha ilginç bir şey
yapmayı başardığımızda neler olabileceğini hayal edebiliyor
musunuz?” diye düşündük.
Puntos için diğer önemli “aha!” deneyimi, 90’larda
uygulanmış olan birçok stratejinin değerlendirildiği süreçte
gerçekleşti. Öğrendik ki insanlar stratejilere daha çok maruz
kaldıkça, posterleri daha sık gördükçe veya radyoda daha
fazla dinledikçe ya da TV’de izledikçe, gönderilen mesajı
almaya daha açık oluyordu. Şöyle düşünüyorduk: “Aman
Tanrım, ya gerçekten TV dizisi yapmayı becerebilirsek, o
zaman neler olur?” Sadece çok daha uzun süre yayınlanacak
olan bir programa sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda
insanların yaşadıkları deneyimlere gerçekten bakma fırsatımız
olurdu. Hepimizin eninde sonunda ilgilendiği şey olan gerçek
insan deneyimlerinin, gerçek yaşamların tüm derinliğine inme
fırsatımız olurdu. Bu iş bizim 5-6 senemize mal oldu. Çok uzun
zaman aldı ama artık emekleme dönemi geride kaldı ve şimdi
bazı sonuçlarını sizler de izleyebildiniz.
Tüm bunların arkasındaki kilit düşünce radikal fikirleri
ortalığa atmak, dolaşıma sokmaktı. Fikirler ve bağlamlarla
konuştuğunuzda bazen bağlantıyı sağlamak epey zor oluyor,
ama bir kez bu fikirleri gerçek yaşanmış deneyimler olarak
ortama fırlatıp cisimleştirdiğinizde ve insanların duygularına
ulaştığınızda, az önce videoda da gördüğünüz gibi inanılmaz
bir karşılık almaya başlıyorsunuz.
Ellen Sprenger: Bu yaptığınız gerçekten çok para
gerektirmiyor mu? Böyle bir işin maliyetine değer mi?
Yerina Rock: Evet, pahalı. Para harcıyorsunuz, ama aslında
izleyici başına maliyete baktığınız zaman bu o kadar da fazla
bir miktar değil. İnanılmaz bir insan kitlesine ulaşıyorsunuz.
Sexto Sentido Nikaragua içi bir yapımdı ama Nikaragua’nın
yanı sıra şimdiye kadar yedi ülkede ve Amerika’daki bir Latin
kanalında gösterildi. Yani, muazzam bir insan sayısına
ulaşıyorsunuz. Sadece Nikaragua’daki genç izleyicilerin
sayısına ve bölüm başına düşen maliyete bakarak yaptığımız
kabaca bir hesaplamada…Bölüm başı maliyetin ne kadar
olduğunu tahmin etmek isteyen var mı?
Katılımcı: Bir dolar?
Yerina Rock: Eğer gösteriminin Nikaragua’da 3 kez
tekrarlandığını ve dizinin yedi farklı ülkede izlendiğini hesaba
katarsanız, cevap dört sent. Yani, izleyici başına düşen
inanılmaz küçük rakamlardan bahsediyorsunuz. (Sadece
Nikaragua’daki genç izleyiciler açısından, bu maliyet genç
izleyici başına 3,20 Amerikan doları ediyor.)
Ellen Sprenger: Breakthrough’da olduğu gibi, siz de
mucizenin karışımın içinde olduğunu biliyorsunuz. Belli bir
noktada birleşen sürüyle faaliyetiniz var. Üstelik rol alanlar da
profesyonel oyuncular yerine genç insanlar, öyle değil mi?
Bize kısaca nasıl bağlantı kurduğunuza, karışımın nasıl
işlediğine dair bir örnek verebilir misin?
Yerina Rock: Aslında bu, iş ilerledikçe gelişiyor. Aslında kadın
oyuncularımızdan biri burada. Orada gördüğünüz kadın ve
erkek oyuncularımızın çoğu, bir şekilde birbirlerinin örgüt
içindeki rollerini filtrelemeye başladılar. Bir sürü insan
kendiliğinden farklı rollere oturdu. Şimdiki yönetmenimiz
Adeline. Dizinin son kısmını o yönetti, ayrıca yeni bölümleri de
o yönetecek.
Ellen Sprenger: O zaman doğrudan ona sorabilir miyim? Bize
nasıl oyuncu olduğunu, bu sürecin nasıl geliştiğini anlatabilir
misin?
Adeline: Dizideki baş karakterlerin çoğu projeye şans eseri
dahil olmuş kişiler ve hepimiz Puntos de Encuentro kuruluşuna
hayran olduk. Dünyayı değiştirme hayali kurduğumuz için deli
olmadığımızın farkına vardık. Profesyonel oyuncular
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
107
Yan Oturumlar: Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak
olmamamıza karşın bu projeye giriştik ve şimdi yeni ve daha
genç oyuncuları eğitiyor, onlara kendi deneyimlerimizi
aktarıyoruz. İlk bölümler bir miktar facia şeklinde geçti.
Oyunculuk o kadar da başarılı değildi ama tutku ve inanç
barındırıyordu. Dizide, ülkede tartışmalı olan konuları
sunuyorduk.
Yerina Rock: Projeye başlama noktasına gelmiş çoğu insan,
daha sonra farklı rollere oturdu ve bu rollerin büyük bir kısmı
Nikaragua’daki farklı topluluklara girmeyi ve başka ülkelere
gitmeyi gerektirdi.
Ellen Sprenger: Ayrıca oyuncular senaryo yazımına da
yardımcı oldular; yani çok katılımcı bir süreç. Şimdi Güney
Afrika’ya Soul City’ye geçecek olursak, sizin de bize
sunacağınız bir görsel var. İzlemeden önce kısaca tanıtmak
ister misiniz?
Lebo Ramafoko: Aile içi şiddet kanunu Güney Afrika’da 1999
yılında meclisten geçmiş ama henüz uygulanmaya
başlanmamıştı. Bunun nedenlerinden bazıları adalet
çalışanlarının bu konuda eğitilmemiş olmaları, polisin bir kadını
dövmenin suç olduğunun farkına varmamış olması ve
toplumun da bu konuda bilinçli olmamasıydı. Hâlâ bunun karıkoca arasında geçen özel bir konu olduğuna inanıyorlardı.
İstismara uğrayan kadınlar başlarına gelen şeyin bir sır
olduğunu düşünüyor ve bunun hakkında seslerini
yükseltebilecekleri bir konu olmadığına inanıyorlardı. (Videoyu
başlatıyor)
Ellen Sprenger: (Videoyu kastederek) Bu inanılmaz ölçüde
güçlü. Toplumda nasıl karşılandığını bize anlatır mısın? –
sayılar, sonuçlar. Bize hikâyeyi anlat.
Lebo Ramafoko: İzlediğimiz, SABC 1 adlı en geniş kapsamlı
yayın yapan resmi yayın istasyonunda döndürülen 13
bölümlük bir televizyon dizisinden alıntıydı. Kadına yönelik
şiddetle ilgili dört farklı dilde milyonlarca kitapçık bastık.
Doktorun Matakala’ya verdiği küçük broşürün üzerinde
ücretsiz danışma hattının numarası görünüyor. İzleyen
kadınların da arayabilmesi için, Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Ulusal Ağ ile işbirliği içinde böyle bir hat oluşturduk. Benim için
dizinin esas kazanımlarından biri Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Ulusal Ağın kurulması oldu.
Maliyetin ne kadar etkin olduğu sorusu… Böyle araçların
kullanımının ortaya çıkarabildiği şey, diğer örgütlerin de
kendilerini işin içine katmasına yardımcı oluyor; benim için bu
sorunun basit cevabı bu. Böyle bir iş, örgütlerin geri planda
yaptıkları çoğu çalışmayı ana akım platforma dahil etmelerinin
bir yolunu sunuyor.
Ellen Sprenger: Hareketin inşasına gelince, bu tip işlerin bazı
açılardan STK’ların meseleyi çoğaltması için bir kanal işlevi de
gördüğünü söylediniz. Pratikte bu nasıl gerçekleşiyor? Soul
City’nin etrafındaki diğer örgütlerle nasıl çalışıyorsunuz? Nasıl
bağlantı kuruyorsunuz?
108
Hareketlerin GÜCÜ
Lebo Ramafoko: Bu bizim araştırma aşamamızla başlıyor.
Hükümetteki ve sivil toplumdaki farklı ortaklarımız aracılığıyla
mesajlarımızı geliştiriyoruz. Bir projenin başlangıcında,
işlememiz gereken meseleleri ve göndermemiz gereken
mesajları araştırıyoruz. Eş zamanlı olarak, birlikte iş
yapabileceğimiz zeminde çalışmalar yürüten örgütlerin de
arayışına giriyoruz. Mesela dizi projesini yaparken, birbiriyle
bağlantısı olmayan belli sayıda küçük örgütle karşılaştık ve
para toplamaya koyulduğumuzda bu ağ oluşmuş oldu. Yani
böyle şeyler araştırma aşamasında başlıyor.
Ellen Sprenger: Arvind, sen bu örgütlerin çalışmalarını gayet
iyi biliyorsun. Soru ve yorumları almaya başlamadan önce
bizimle, dinleyicilerimizle paylaşmak isteyebileceğin
gözlemlerin veya düşüncelerin neler?
Arvind Singhal: Bence bu işleri nasıl deneyimleyeceğiniz
tamamen sizin bunları tüketme şeklinizde yatıyor. Bu üç
muhteşem örgütün çıkardığı işlerin küçük bir parçasını sizler
de gördünüz. Bence Breakthrough, Puntos ve Soul City
popüler medyanın gücünü kullanmada lider kuruluşlar. Ama
elbette, medya çalışmalarını zemindeki diğer faaliyetleriyle
destekliyorlar ve bu faaliyetler bazen diğer örgütlerle,
müttefiklerle veya başka hareket türleriyle ortaklık kurmayı
içeriyor. Bu örgütler her gün on milyonlarca insana ulaşıyor.
İnsanlara proaktif bir şekilde ulaşıyorlar, var olan ortamlardaki
söylemleri şekillendiriyor ve yeni söylemlerin ortaya çıkma
ihtimalini yaratıyorlar. Esasen, insanların hergün yaşadığı
hikâyeleri değiştiriyorlar. Yeni hikâyelerin ortaya çıkma
ihtimalini arttırıyor, insanların kendileri için daha önce mümkün
olmayan olasılıkları yaşamasını sağlıyorlar.
İlk bölümler bir miktar facia
şeklinde geçti. Oyunculuk
o kadar da başarılı değildi
ama tutku ve inanç
barındırıyordu. Dizide,
ülkede tartışmalı olan
konuları sunuyorduk
Bence bu örgütleri bu kadar eşsiz kılan şey, bir bakıma
sezgisel yerli hareketleri olmalarıdır; yerel derken, Soul
City’nin Güney Afrikalılar için, Güney Afrikalılar tarafından
kurulmuş bir Güney Afrikalılar örgütü olmasını kastediyorum.
Puntos da Nikaragualılar için çalışan Nikaragualılardan oluşma
bir örgüt. Dolayısıyla, yaptıkları iş bir bakıma yerel bilgelikten,
yerel yaratıcılıktan, yerel tutku ve stratejilerden besleniyor. Bu
yüzden, bence bu faktörlerin birleşimi ortaya çıkan stratejiyi
potansiyel olarak çok güçlü hale getiriyor.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor
Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor
Veronica Magar: Seks işçileri hareketine ilişkin derin bir
feminist ikilem yaşanıyor. Bazı feministler mutlakçı bir
konum alıyor, yani fahişeliğin kalkmasını istiyorlar. Öbür
tarafta [diğer feministlerin] aldığı seks işçilerinin hakları
pozisyonu duruyor, seks işçiliğini yasallaştırmak istiyorlar.
Bu oturumlarda bu kutuplaşmayı aşıp bu meselelerin
hükümet düzeyinde ve politikalar açısından nasıl gündeme
geldiğine bakabilmeyi umuyoruz.
Meena Seshu: Birlikte çalıştığım kolektif (VAMP – Seks
İşçisi Kadınlar) HIV/AIDS konusunda 16 yıl önce çalışmaya
başladı. Hindistan hükümeti STK’ları seks işçileriyle
çalışmaya itiyordu; böylece “taşıyıcı nüfusu” (yani, seks
işçilerine giden erkekleri) kurtaracaktı. Yazılan bu
politikadan ötürü şaşkınlığa uğramıştık. Kadın hakları
aktivistleri olarak “kim seks işçileriyle ilgili endişe ediyor?”
diye merak ettik. Oysa seks işçileri gündemin parçası
değildi. Gündemleri erkeklerdi, şu “taşıyıcı nüfus” tu.
Aynı zamanda kendi fahişelik anlayışımla
boğuşuyordum çünkü fahişeliğin sömürü, kurbanlaştırma,
ezme olduğunu öğreten son derece tipik bir eğitim arka
planına sahiptim. Topluluklarla birlikte çalışma yapmaya
gittiğimde bunu düşünmeye programlandığım için bunu
arıyordum. Kendime kurbanların nerede olduğunu sordum.
Ama mağduriyet kurgusunu kabul etmeye gönüllü
değillerdi. Bu beni dehşete düşürdü. Prezervatifi zorla
kabul ettirmenin imkânsız olduğu anlayışıyla prezervatifleri
teşvik etmeye çalışıyorduk. Önceki hayatımda drahoma
kurbanlarıyla çalışmıştım ve prezervatifin pazarlık
edilemeyecek bir şey olduğunu biliyordum. Oysa güya
tamamen mağdur diye gördüğüm bu kadınlar prezervatifleri
şıp diye (parmaklarını şıklatıyor) almış, erkeklerin
direnişinden, prezervatifi zorla kabul ettirmekten
bahsediyordu. Nasıl oluyordu da güya mağdur olan koca
bir grup kadın gerçekte prezervatifte bu kadar kolay
diretebiliyordu?
Beni endişelendiren şey kimsenin seks işçiliğindeki
şiddeti ele almamasıydı. Herkes seks işçiliği ve fahişeliğin
kendi başına şiddet olduğunu, bunu kaldırmaktan
bahsediyordu sadece. Seks işçiliği sektöründeki kadınlar
için hiçbir şey yapılamazdı. Muazzam bir şiddet vardı ve
kimse bunun üstünde durmuyordu. O zamanlar sarhoş bir
adamın bir kadına tecavüz edip öldürdüğünü hatırlıyorum,
kimse ilgilenmemişti. Hiç kimse. Kadınları her düzeyden
(siyasal partilerden, polisten, çetelerden) gelen şiddete
karşı koymaları için bir araya getirebilirse, bu soruna
çözüm olabilir diye düşünüyordum. Yapmaya başladığımız
şey bu oldu. Kolektifleşmeye başladık, süreç içinde bir
grup kadını alıp kendilerine uyguladıkları şiddet hakkında
polisle bir çete hakkında konuşmaya gittik. Polis müfettişi
bir kadındı, “Meena, kadın olduklarını düşünmüyorum”
dedi. “Ne olduklarını düşünüyorsunuz?” dedim. Şöyle
cevapladı: “Küçük suçlular, kadın değiller.” Beni deliye
döndürmüştü çünkü gerçekten de her gece farklı erkeklerle
yattıkları için kadın olmadıklarını düşünüyordu. Yasayı
uygulayan bir polis memuru olarak onlara küçük suçlu
muamelesi yapması gerektiğine, bunun yeterli olduğuna
inanıyordu.
Gerek Meena gerek ben
aslında bu oturumla ilgili
aslında çok gergin
olduğumuzu kabul ettik.
Bu konuya kişisel bir
düzeyden girmek istiyorum.
Zira bu gerginliğin konunun
feminist harekette tartışılma
biçimiyle ilgili olduğunu
düşünüyorum, en çok da
bu harekete seslenmek
istiyorum.
Sözünü etmek istediğim diğer katman, fahişeliğe
zorlanma konusu. Kadınlar bu kurguyu sarsmışlardı, ama
aklımın bir köşesinde seks işçiliğindeki çoğu kadının
aslında buna zorlandığı fikri vardı. “Burada olmayı tercih
mi ediyorsunuz?” diye soruyordum. “Burada olmayı ne
seçtik ne de buna zorlandık” diye cevap veriyorlardı.
Anlamadığımı söylüyordum, şunu söylüyorlardı: “Bak,
seçim çok zalim bir seraptır. Şurada durur, diyelim 10 [tür]
dondurma vardır ve senin istediğin çileklisidir. Ama işler
böyle yürümez. Gerçek hayatta [sınırlı sayıda] tercih
şansın vardır, kendin için mümkün olan en iyi seçeneği
tercih edersin.” Kadınların çoğunun yaptığını söylediği şey
buydu.
Bu konuyla boğuşmama sebep olan şey, bu kadınların
çok ciddi sorular sorup, son derece güçlü patriarkal
normlara karşı çıkmalarıydı. Tam anlamıyla muhteşem
bulduklarımdan biri, rahmi kimin kontrol ettiğiydi. Seks
işçileri bize şunu söyleyip durdular: “Bu bebek benim.
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
109
Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor
Hiçbir erkeğe ait değil. O sadece süreçte rastlantısal bir rol
oynuyor.” Bu beni mülkiyet konusuna getiriyor, çünkü bu
kadınlar kendi ailelerinin reisleri, kendi adlarına kayıtlı
mülkleri var. Kırsalda kaç kadının kendi üstüne mülk
alabileceğini bilmiyorum, ama geniş bir grup seks işçisinin
kendi adlarına kayıtlı birçok mülkü var. Benim açımdan bu
son derece ilginç.
Beni tasalandıran şeyler… Bir tanesi, seks işçiliğinin
ya bir kölelik biçimi ya da yelpazenin diğer ucunda çalışma
hakkının uygulanması olduğu bir durumla karşılaştım.
Bunlar birbirini dışlayan pozisyonlardı. Bundan çok
rahatsız oldum çünkü iki insan hakkı ihlalini birbirine karşı
koyuyordum: Bir tarafta kölelik ve mağduriyet, diğer tarafta
tercih ve çalışma hakkı. Feminist olarak “tamam, benim
çalıştığım katmanlardan biri” halindeydim ama benim ilgimi
çok çeken diğer katman, kadının cinsel durumu diye
adlandırdığım şeyle cinsel denetimdi. Kabul edilebilir cinsel
davranışa ilişkin böyle bir kurgu vardı, kesinlikle cinsel
benliğin para kazanma uğruna kullanılamayacağı anlamına
geliyordu. Kadınlar saf olmalıydı. Bütün bunlar bana
gerçekten iyi ayrı dünya gibi gelmişti: Birincisi, cinselliği
toplumsal normlar ya da türlerin iyiliğine indirgeyerek
kontrol etmek isteyenlerin dünyasıyla diğeri, normları yıkıp
iyi ahlakçıların ya da norm savunucularının kabul
edemeyeceği kurallarla yaşayan direnişçilerin dünyası.
Seks işçileriyle yolculuk, seks, aşk, birden çok seks
partnerinin olması, salt fiziksel bir aktivite veya aşktan
yoksun bir zevk aktivitesi olarak seksten rahatsızlık
duymaya ilişkin tartışmalarla doluydu. Cinsel ahlak, cinsel
kutsallık, cinsel zevk, cinsel tercih, cinsel çeşitlilik, cinsel
sağlık ve cinsel haklar kavramları… Hepsi de hayat
bilmecesinde çok önemli hale gelmişti, feministlerin
analizleriyle bu karmaşıklığın biraz açıklığa
kavuşturulmasında seks işçilerinin hakları hareketine
gerçekten yardımı dokunacağına derinden inanıyorum.
Charlotte Bunch: Gerek Meena gerek ben aslında bu
oturumla ilgili aslında çok gergin olduğumuzu kabul ettik.
Bu konuya kişisel bir düzeyden girmek istiyorum. Zira bu
gerginliğin konunun feminist harekette tartışılma biçimiyle
ilgili olduğunu düşünüyorum, en çok da bu harekete
seslenmek istiyorum.
Bu paneli gerçekleştirebilecek miyim diye
düşünüyordum, konuyla ilgilenmediğimden değildi. Daha
ziyade [bu kadar] kutuplaştığı için tartışma olmayan bunca
acıtıcı, parçalayıcı, kaba bir yere kendimi koymak istiyor
muydum? Dolayısıyla sanırım her ikimizin de istediği şey,
bugün bizim için önemli olanın kafa karışıklıklarımızın ne
olduğunu, sorularımızın ne olduğunu, ne öğrenmeye,
duymaya ve düşünmeye ihtiyacımız olduğunu söylemek
konusunda korkusuz davranmak olduğunu söyleyerek
başlamaktır. Bunu birbirimizi onaylayarak veya severek
halledeceğimizi söylemiyorum. Bu son derece zor bir
mesele çünkü feminizm açısından çok önem taşıyan,
bedenlerimizin kontrolüyle son derece ilgili pek çok konuyu
bir araya topluyor. Onları kim kontrol eder? Nasıl kontrol
ederiz? Bu ne anlama gelir?
Ayrıca bunların feminizmdeki “mağduriyet” ve “faillik”
110
Hareketlerin GÜCÜ
arasında gidip gelen devasa bir tartışmayla da çok ilgisi
olduğuna inanıyorum. Aynı anda hem kurban hem fail
olduğumuz konusunda sizinle fazlasıyla hemfikirim. Ya
sadece kurban ya da sadece özgür tercihlerde bulunan fail
olduğumuz nosyonu mağdurlaştırıldığımız yerle kısıtlı bir
evrende tercihler yaptığımız yerin kesişimine gitmemize
yardım etmiyor. Burada kısıtlı bir tercih evreninde
yaşadığımızı düşünmeyen kimse olduğunu sanmıyorum.
Yaptığımız tercihlerin korunabilmesini istiyoruz. Kadın
bedenleri üzerindeki cinsel kontrolün yaşadığımız tüm
kurumlarda bu kadar merkezi olduğu bir dünyada bütün
bunları nasıl yerine getireceğiz?
Meena’nın bu konuşmayı yaparak bana getirdiği
sorgulamalardan biri, feminist harekette yer alan bizlerin
seks işçilerini gerçekten dinlemeye nerede alan
bıraktığımızdır. Elbette tüm seks işçilerinin aynı fikirde
olmadığını kabul ediyorum. Hepimiz şunun söylenmesine
çok alışmışızdır: “Kadınlar bölünmüş, birbirinizle
anlaşamıyorsunuz.” Elbette hepimiz aynı fikirde değiliz,
seks işçileri de değil. Neden olsunlar? Neden herhangi bir
grubumuz her konuda aynı fikirde olsun? Ama kendimizi
bunu konuşurken bundan en çok etkilenen kadınlarla aynı
zemine koyarsak, sanırım bu alanda etkili bir şekilde
eyleme geçmedeki belirsizlik ve güçlükleri kavramada daha
ileri gidebiliriz.
Meena’nın söylediği çoğu şeye katılıyorum, kendi
çalışmamla ilgili olarak bundan bahsetmek istiyorum. İki
tarih açısından bu konuların kesişimine geleceğim, bu
kesişim burada farklı damarlar keşfetmemi sağlamıştı.
Birincisi, çoğunuzun bildiği, kadına yönelik şiddet üzerine
çalışmalarım. (Buna 1980’lerde kadının cinsel köleliği
üzerine uluslararası bir atölye düzenlenmesinde yardım
ettiğim zaman başladığı insan ticaretine karşı çalışmalar
da dahil.) Çalışmanın başlangıcında ilgim büyük ölçüde
ticareti yapılan kadınlara yönelikti elbette. İnsan ticareti
çok gerçektir, bu kadınların kurbanlaştırılması da çok
gerçektir. Bunların insan hakları gündeminde anlaşılmasını
nasıl sağlar, insan hakları savunucusu erkeklerin 80’lerde
devletten gelen siyasi baskıya karşı verdikleri
mücadelelerden gelen, devletten elde ettikleri tür çözüm ve
kaynakları nasıl kazanırız?
Başlangıçta ilgim (sanırım feminist hareketteki
çoğumuzun) seks işçiliğinin sömürüye dayalı, gerçek
anlamda kaçırılma ve zorlanmayla ilgili bu insan ticareti
yönüne çevrilmişti. Ne var ki buna ilişkin politikaların nasıl
yaratılacağını tasarlamaya çalışırken bu çalışmanın
koruma şantajının başka bir versiyona dönüşmeye
meylettiğini oldukça erken fark ettim. Bu gerçek bir koruma
da değildi, haklarınızdan vazgeçmelerine mal olacak bir
korumaydı. Bunun insan hakları mücadelesindeki herkesin
sorusu olduğunu düşünüyorum: Kadınları son derece
gerçek bir istismardan cinsellik ve dolaşım haklarından
vazgeçmelerine mal olmayacak bir koruma olmadan nasıl
koruyabiliriz? İnsan ticaretine karşı başlangıçtan bu yana
devreye sokulan önlemlerin çoğu göçü engelleyici
önlemlerdi.
Keza [kadınlara] bedenimizi nasıl kullanabileceğimizin
[anlatıldığına ilişkin kaygılarım] vardı. Lezbiyen feminist
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor
hareketteki deneyimlerim hakkında düşünüp şöyle
demiştim: “Hoppala, birisi bana yine doğru seksin ne
olduğunu, bedenimi ne zaman ve nasıl kullanacağımı,
onunla ne yapabileceğimi anlatıyor.” Gey ve lezbiyen
çocukları heteroseksüel yapmak için eve kapatan bütün o
insanları hatırladım, lezbiyen veya gey olmanın dünyada
başınıza çok bela açacağını düşünüyorlardı. Bilirsiniz,
hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğine dair başkalarının
fikrine, kendimizi içinde bulduğumuz tercih ve durumlarda
başımıza ne geldiğine dair başkalarının görüşüne
dayanmayan bir koruma tarzını yeniden oluşturmamakta
hakikaten dikkatli olmamız gerektiğini düşündüm.
İzninizle seks işçileri
hareketinin küçümsendiğini
söyleyeceğim. Birçoğumuz
üniversiteye gitmedik, çoğu
zaman ilkokul bile
görmedik. Ama size 30
yıldır bir köşede ya da
genelevde göğüs
gerdiğimizi söyleyeceğim.
Bu otuz yıl bize bizim ne
istediğimizi söyleme hakkı
ve deneyimi sunuyor.
Bu konuda mücadele veren birçok kadın gibi, kadınlara
nasıl koruma sağlayacağımız hakkında konuşmayı
gerçekten sürdürebileceğimiz bir alan yaratmanın çok
önemli olduğuna inanıyorum. Görmüş geçirmiş kadın
hareketinde çalışma yürütmüş herkes bu ikilemi bilir: Bir
şekilde şiddete maruz kaldıkları yerde kadınlara nasıl
koruma sağlayıp ne yapmak istediklerine onlar adına karar
vermeyeceksin? Hayatlarını nerede geçireceklerine,
kiminle yaşayacaklarına ve kiminle birlikte olmaya tercih
edeceklerine karar vermek hakkımız değil. Sanırım bu
konunun aslında en zor kısmı bu. Bu yüzden zorla fahişelik
ve seks işçiliği arasında bu hatalı ayrımlara gidiyoruz;
bunları yeniden düşünmek gerektiğine katılıyorum. Buna
[gösterilen] bir dikkat söz konusu; para olan yerde hükümet
de iş yapıyor. Bu [çalışmaların] hem seks işçiliğindeki
kadınları çalışırken yaşadıkları şiddetten koruyacağından
hem de [seks işçiliğinde] kalmak istemezlerse cevabın ne
olduğunu önceden tayin etmeksizin tercihlerini
genişleteceğinden nasıl emin oluruz?
Sanırım asıl sorunun yattığı yer burası çünkü hepimiz
tercihlerimizi kontrol eden güçlerin olduğu bir dünyada
yaşıyoruz. Hepimiz daima kadınların tercih şansı sağlamak
için mücadele ediyoruz. Bununla birlikte, seks işçiliğinde
cinsellik meselesine bağlanan belli bir dizi varsayım
olduğuna inanıyorum; [seks işçilerinin] ne istediğini bir
şekilde biliyoruz. Bu konuda kendimizle gerçekten
hesaplaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu söylemek,
kadınlara eğer isterlerse durumlarını değiştirmek için bir
fırsat ve yol sunulmaması gerektiği anlamına gelmez.
Fakat cevabı öngören bir şekilde, başka haklarını inkâr
ederek, onları ya illegal konuma düşürerek ya da
örgütlenmelerini olanaksız kılarak bunu yaparsak çıkarı
olmayacaktır. İllegal olmamayı başarmak, iş görebilmek ve
işinizde bazı haklara sahip olmak, o koşulları iyileştirmek
ve istediğinizi bu olup olmadığını görmekten daha fazla
hakkınızın olduğunu hissetmekten başka, daha iyi yol
düşünemiyorum. Eğer buna sıkışırsanız istediğinizin bu
olup olmadığını görme şansınız da olmaz. Aynı zamanda
bu işte çok para döndüğünün, çoğu zaman kadınların bu
parayı kazanamadıklarının gayet farkında olmanız gerekir.
Şu halde bu damarları nasıl çekip çıkarır, ne anlama
geldiğini keşfederiz? Bu noktaya nasıl geleceğimize ilişkin
benim muğlak fikirlerim, bu konuyu farklı bir şekilde nasıl
ele alacağımız kadar önemli de değildir. Bu meseledeki
bağlantıları nasıl gerçekten yakalayıp bir ikilemle karşı
karşıya olduğumuzu anlamaya başlayabiliriz: Kadınların
seks işçisi olarak gücünün olmamasının kökeni, kuşkusuz
kadınların hayatın her alanında karşılaştığı eşitsizlikle aynı
[kökene] sahiptir. Dolayısıyla [seks işçiliği] konusunda
yapmaya çalıştığımız çalışmaları eşit ölçüde tüm kadınları
güçlendirmeye yönelik gerçekleştirmeye çalıştığımız
çalışmalarla ilişkilendirirsek, sanırım gerek kadınlar
açısından tercihlerin artmasında gerek seks işçiliğindeki
kadınların durumunun iyileşmesinde daha fazla ilerleme
kaydedebiliriz.
SORU VE TARTIŞMA:
REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER
Katılımcı: Günaydın. Asociación Mujeres Meretrices de la
Republica Argentina’nın genel sekreteriyim. Aynı zamanda
Latin Amerika ve Karayipler seks işçisi kadın ağının bölge
sekreteriyim. İlk olarak bu tartışma için sizi kutlamak
isterim. Öte yandan seks işçilerinin bazı konularda
şimdiden aşama kaydettiğini belirtmek istiyorum. Birincisi,
seks işçiliğiyle insan ticaretinin ayrıştırılması. Seks
işçiliğinin rıza gösteren reşit yetişkinler için olduğunu
söylüyoruz. Bu seks işçiliğidir; bunu böyle tanımlıyoruz.
İnsan ticaretinden, çocukların cinsel sömürüsü ve
kölelikten farklıdır. Kuşkusuz köleliğe karşıyız. Köleliğin ne
olduğunu biliyoruz, birçok kadın köle olarak fahişelik
yapıyor. Sömürü ayrı konu. Yalnızca seks işçileri değil,
bütün işçiler sömürüye maruz kalıyor.
İzninizle seks işçileri hareketinin küçümsendiğini
söyleyeceğim. Birçoğumuz üniversiteye gitmedik, çoğu
zaman ilkokul bile görmedik. Ama size 30 yıldır bir köşede
ya da genelevde göğüs gerdiğimizi söyleyeceğim. Bu otuz
yıl bize bizim ne istediğimizi söyleme hakkı ve deneyimi
sunuyor. Bizi yargılamaya devam etmemenizi, hatta
esasen bizim adımıza konuşmaya devam etmemenizi
bekliyoruz. Düşüncemizi söylemeye hakkımız var ve bu
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
111
Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor
alanlarda da oy sahibi olmak istiyoruz. Çok teşekkür
ederim.
Katılımcı: Burada olmaktan mutluluk duydum. 13 yıldır
seks işçisiyim ve haklarım, neredeyse aynı süredir seks
işçiliği yapan kız ve erkek kardeşlerimin hakları için
mücadele eden bir aktivistim. Birkaç şey söylemek
istemiştim. Birincisi, çalıştığımız her yerde her zaman
haklarımız için mücadele ettiğimizin anlaşılması gerektiğini
düşünüyorum. Haklarımızın ne olduğunu biliyoruz ve
sadece kendi haklarımızı değil, birlikte çalıştığımız kız
kardeşlerimiz ve erkek kardeşlerimizkini de korumak için
aktif bir şekilde savaşıyoruz. Bu çoğunlukla anlaşılmıyor,
çalışma koşullarımızı iyileştirmek, polis şiddetine ve devlet
eziyetine karşı durmak için yaptığımız muazzam işler…
Hapiste olduğumuz zaman birbirimizi koruma yollarımız
çoğunlukla bilinmiyor. Yalnızca sağcı siyasetçilerin
saldırılarından değil, aynı zamanda seks işçiliğine karşı
feministlerden gelen saldırılardan birbirimizi nasıl
koruduğumuz bilinmiyor.
Seks işçilerinin hakları hareketine feminist hareketten
açık destek sunulması gerektiğini düşünüyorum çünkü
aslında feminist bir hareketiz. Oysa [bunun yerine]
“feminizm” adına yapılmış, bize karşı teorik noktaları
kanıtlamak için gerçekleştirilmiş muazzam zararlar ve
insan hakları ihlalleriyle uğraşmak zorundayız. Mesela
2001’de Montreal’da sokakta çalışmaya başladığımda, bir
grup feminist fahişelik karşıtı bir saldırganlığa girişmeye
karar vermiş, bunun için sağcı insanlar ve dini gruplarla (ki
hiç de garip bir birleşim değildir) ittifak yapmıştı. ABD’de
bütün dünyadaki seks işçilerinin hayatı pahasına, seks
işçisi grupların aldığı HIV fonunu kısıtlamak için yardım
sınırlamalarını geçirmede [işbirliği yapan] sağcı Hıristiyan
gruplar, köktendinciler ve birçok ana akım feminist grup
arasındaki güçlü ittifakta bunu gördük.
2001’de gördüğümüz şey, bizi yaklaşık 20, 30 yıldır
çalıştığımız, çoğu zaman yaşadığımız mahallelerden
kovalamaya çalışan yerel huzur çetelerinin [hedeflediği]
seks işçileriydi. Bizi beysbol sopalarıyla, ayrıca son derece
banal ve kutsal kitaba uygun olduğunu düşündüğüm bir
şekilde, taş atarak (kahkahalar) kovalıyorlardı. O sırada
başlıca feminist gruplar İsveç modeli dedikleri şey için,
seks işçiliğiyle baş etmenin sözüm ona feminist bir modeli
olarak müşterilerin tutuklanması için sıkıştırıyordu. Sonuç
olarak [polis] 600’den fazla müşteriyi tutukladı. Ne var ki
bu onların seks işçilerini [de] tutuklamaktan alıkoymadı.
Millet, ne olursa olsun kendimizi hapiste buluyoruz! Seks
işçiliği suç haline getirildikçe, kendimizi hapiste bulacağız.
Mesele sonradan feminist anlatıda halkın bir nevi suçlu
tabakasına dönüşen müşteriyi tutuklamaktı. Bütün bu
adamları tutukladılar… Göçmen erkekler, yoksul erkekler,
sokaklara karışan erkekler. Asla zengin erkekler değil. Bu
iş aynı zamanda böyle dönüyor. Bunlar düşman
görmediğimiz erkeklerdi. Birlikte çalıştığımız, polis
baskısına karşı müttefik gözüyle baktığımız erkekler.
Sonuçta olan şey, seks işçiliğinin yeraltına çekilmesi,
müşteri tercihlerimizin kısıtlanması oldu; artık yaşamayı ve
112
Hareketlerin GÜCÜ
para kazanmayı sürdürmek için daha küçük bir müşteri
havuzundan, bazen sarhoş ya da potansiyel olarak daha
fazla şiddet riski taşıyanları seçmek zorunda kalıyorduk.
Seks işçileri tarafından veya onlar adına seks merkezine
rapor edilen şiddet oranları üç katına çıkmıştı. Müşterilerin
üstüne gidildiği için, sözüm ona feminist bir stratejiden
ötürü şiddet içerikli saldırıların sayısı [üçe katlamıştı].
Ölümcül silahla saldırıların sayısı beş katına çıkmıştı.
Feminist grupların seks işçiliği karşıtı duruşlarının
sebep olduğu zararlar için feminist harekette hesap tutma
ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sadece seks işçilerinin
haklarına güçlü bir destek verilmesine değil, kendi
örgütlenmemizin gücü, bunu yapma koşulları ve
biçimlerinin feminist hareket tarafından tanınmasına da
ihtiyaç var.
Katılımcı: Hollanda’dan geliyorum ve sizinle bir ikilemi
paylaşmak istiyorum. Hükümetin mutlakçı bir yaklaşım
sergilemediği bir ülkeden geliyorum ama yine de aynı
problemleri paylaşıyoruz. Evet, konumları iyileşen birkaç
seks işçisi var ama sokaklarda pek çok seks işçisi duruyor.
Hiç korunma sağlanmayan göçmen seks işçileri ve bağımlı
seks işçileri var. Aynı zamanda aracı meselesi çözülmesi,
suç çevrelerinden seks işçiliği endüstrisine yeni bir dizi
şiddet biçimiyle birlikte çok para giriyor.
Katılımcı: Bu konu hakkında uzun bir zamandır
Hollanda’da çalışıyorum. Hollanda’da fahişeliğin
yasallaşması hakkında biraz ekleme yapmak istiyorum.
İnsan ticareti karşıtı hareket olarak biz aynı zamanlarda
örgütlenen fahişelik hakları örgütü Kırmızı Alarm’la çok sıkı
çalışma yürütüyoruz. Lobi oluşturduğumuz konu, fahişeliği
yasallaştıran bir yasanın [oluşturulmasından] ibaret değildi.
Sektörde çalışan kadınların kendi işlerini kurabilmesi,
bağımsız olması, kendi işlerini kontrolüne almasını nasıl
destekleyeceğinizle ilgiliydi. İşte buna izin verilmedi.
Dolayısıyla yasallaşma hâlâ bir kontrol mekanizmasıydı.
Söylendiğine göre insan ticaretini durdurmaktı… [Oysa]
böyle işlemedi. Endüstri o kadar temiz değil, motivasyonlar
o kadar temiz değil. Temel nokta, kadınların kendi işlerini,
hayatlarını, nasıl para kazanacaklarını, nasıl para
harcayacaklarını kontrol edememeleridir. O zaman
problemler başlar. İnsanları koruyamazsınız. Korunmaya
ihtiyaçları varsa kendilerini korumaları, yardıma ihtiyaç
duyuyorlarsa yardım almaları, kendi hayatlarını ve
bedenlerini kontrol etmek için onları daha güçlü
kılabilirsiniz sadece. O kadar basit değil. Yasallaştırın ya
da yasallaştırmayın, problemler ortadan kaybolup
gitmeyecek.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık
Zamanımızı Kadınları Karar Alma
Pozisyonlarına İtmekle Harcadık
Bisi Adeleye-Fayemi (Moderatör): Önümüzde duran
münazara önerisinde “Zamanımızı kadınları karar alma
pozisyonlarına itmekle harcadık. Bir fark yaratmadılar”
yazıyor. Burada bu teklifi savunacak ve buna karşı çıkacak
iki münazara ekibimiz var.
Afrika kadın hareketinde çok sayıda başarı kaydettik.
Devlet yapıları ve tek tek yapılara yönelik mücadele
açısından yaptığımız yatırımların çoğu belli ölçüde karşılık
buldu. Mesela bugün parlamentolarda öncesinden çok
daha fazla kadın olmasından övünç duyabiliyoruz. Ruanda
parlamentodaki kadın sayısı açısından yüzde 50’nin
üzerine çıkarak dünya rekorlarını kırdı. Yakın dönemde
oluşturulan pan-Afrikan parlamentosu sözcüleri olarak bir
kadını seçmişti. Üç yıl önce Afrika’da Ellen JohnsonSirleaf’in demokratik olarak ilk kadın başkan
seçilebilmesinden mutluluk duyduk. O halde bu alandaki
başarılarımız açısından birkaç kutuya tik attık.
Gelgelelim, zaman zaman bazı kadınların karar alma
pozisyonuna getirdiğimiz ve oraya sırtımızın teriyle
(araştırmamız, aktivizmimiz ve oynadığımız rolle) gelen
bazı kadınların beklentileri boşa çıkardığına ilişkin çok
uzun şikayet ve yakınma duyuyoruz. Dolayısıyla bu sıkıntılı
kız kardeşlerimiz bu öneriyi ileri sürdü.
Münazara önerisine gelince, solumdaki ekibi tanıtmak
isterim. Solome Nakaweezi-Kimbugwe’yle başlayayım, elini
sallıyor. Solome feminist bir aktivist ve ünlü Afrika
Kadınları Liderlik Enstitüsü toplantılarını düzenleyen Akina
Mama wa Afrika’nın yönetici müdürü. Onun yanında
Nijerya’dan gazeteci, aktivist ve Alliances for Africa (Afrika
için İttifaklar) kuruluşunun yönetici müdürü Iheoma Obibi
yer alıyor. Alliances for Africa, Nijerya’nın bazı yerlerinde
kadınları karar alma pozisyonlarına getiren pek çok
çalışma yürüttü. Son ve bir o kadar önemlisi, hemen
solumda şu anda ActionAid International’da kadın hakları
programının başında yer alan son derece ünlü feminist
aktivist Everjoice Win var. Eğer böyle bir pozisyon yoksa
sizi oraya terfi ettirdim demektir!
Solumda bu münazara önerisine karşı Nijeryalı, Gana’da
yaşayan güzel Thelma Ekiyor duruyor. Araştırmacı, barış
aktivisti, feminist aktivist ve çatışma çözümleri uzmanı. Halen
West Afrika Civil Society Institute’ün yönetici müdürü. Onun
yanında sevgili Rose Mensah Kutin’imiz ya da Gana’nın birçok
yerinde tanındığı üzere Dr. Rose. Ekonomist, kamu politikaları
uzmanı ve feminist aktivist. Gana’da Netright’in, aynı zamanda
Abantu for Development’ın kurucu üyesi. Rose’un yanında
başka ünlü bir kızkardeş; bu sabah adı geçen Zimbabweli
Margaret Dongo. Margaret bir özgürlük savaşçısı, bağımsız bir
muhalefet adayı ve kadın hakları aktivisti. Hepiniz hoş geldiniz.
Öneri lehine: Teşekkür ederim sayın divan başkanı.
Kadınların siyasal katılımına yatırım yapmak açısından ne
yaptığımızı bağlamsallaştırmakla başlayayım, yoksa öbür
türlü hiçbir şey yapmadığımızı söyleyenler tarafından
sıkıştırılacağız. “Biz”den bütünlüğü içinde kadın
hareketlerini, özellikle feminist hareketleri kastediyorum.
Birincisi yasa ve politikaların yerine getirilmesini savunduk.
Kadınların iktidar pozisyonlarına getirilmesini
kolaylaştırdık. Küresel düzeyde kadınlara seçme hakkını
savunan hareketleriyle başlayarak, birçok ülkede oy hakkı,
sivil haklar hareketleri: Feminist aktivistler oradaydı.
Ülkelerimizin çoğunda anayasal reformlar, hukuk
reformları: Çalışma yürütenler feministler ve kadın
hareketleriydi. Şimdi bölgesel anayasalarda artık [kotamız]
var ve Güney Afrika Kalkınma Topluluğu gibi bölgesel
kurumlarda şimdi yüzde 30’u hedefliyoruz.
Gelgelelim, zaman zaman
bazı kadınların karar alma
pozisyonuna getirdiğimiz ve
oraya sırtımızın teriyle …
gelen bazı kadınların
beklentileri boşa çıkardığına
ilişkin çok uzun şikayet ve
yakınma duyuyoruz.
Bütün bunlar feminist hareketler ve kadın
hareketlerinin yaptığı yatırım ve çalışmalar sayesinde
gerçekleşti. Yine de çoğu zaman bu pozisyonlara gelen
kadınlardan ilk duyduğunuz şey, “Ben kendi bacağımdan
asıldım. Bu noktaya geldim çünkü gerçekten çok çalıştım
ve bu kadınlarla hiç alakam yok” demeleri olur. Bu en
büyük problemlerimizden biri.
İkincisi, birçok Afrika ülkesine baktığınızda ilk başlarda
kadın hakları için mücadele edenler siyasal partilerdeki
kadınlar değildi. Çoğunlukla sivil toplumdaki, feminist
gruplardaki kadınlardı. Siyasal partiler tarafından [ancak
sonradan] devşirildiler.
Vurgulamak istediğimiz başka bir nokta, milyonlarca
dolar, saymaya bile başlanamayacak kadar yatırım
yaptığımızdır. Kadın örgütlerimizin çoğu bağışçılardan para
buldu, para bulmanın ne kadar zor olduğunu hepiniz
biliyorsunuz. Peki, bu para neye kullanıldı? Bir büronun
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
113
Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık
nasıl yönetileceğine ilişkin ilk şeyi bile bilmeyen bu
kadınlardan bazılarının eğitimine. Tam anlamıyla
tişörtlerini, flamalarını basarak, mitinglerine fon vererek
kampanyalarına finansman sağlanması açısından para
yatırdık. Bu kadınlara medyada alan ve fırsat yaratılmasına
yardım ettik. Bu örneklerin bazılarında, onlar için reklam
yayınına fon sağlanması için para ayırdık. Bu kadınlardan
bazıları siyasal şiddetin hedefi olduğunda onlara sığınak
sağlamak, danışmanlık sağlamak, tıbbi destek sağlamak
için orda olan feminist hareketti.
Ama tüm bu çabamız karşılığında ne alıyoruz?
Ofislerine yerleşiyorlar ve ilk yaptıkları şey, bütün feminizm
ideolojisini ve değerlerini reddetmek oluyor. İkincisi, kadın
hareketlerini reddediyorlar. Şöyle diyecekler: “Ben
gerçekten kötü olanlar, kocaları olmayanlar gibi değilim”.
Bu kadınların getirdiği yeni bir değer sistemi görmedik.
Afrika ülkelerinin çoğunda hırsızlar yönetiminin parçası
olup çıktılar. İktidar pozisyonlarını kötüye kullanıyorlar. Yeni
bir tarzda liderlik uygulamadılar. Liderliğin nasıl yerine
getirileceğine ilişkin yeni bir çerçeve oluşturmadılar.
Şimdilik burada bırakıyorum.
Bisi Adele-Fayemi (Moderatör): Şimdi diğer ekibe
geçeceğim.
Öneri aleyhine: Teşekkür ederim sayın sunucu. İzninizle
erkekler ne kadar ayrı olursa olsun, yine de örgütlü
olduklarını, birbirlerini desteklediklerini söyleyerek
başlayacağım. Bu yüzden iktidarı ellerinde tutuyorlar.
Çalışma arkadaşlarıma siyasetin bayrak yarışı gibi
olduğunu anlatıyorum. Sopayı nasıl tutacağınızı, elden ele
nasıl geçireceğinizi ve kime geçireceğinizi bilmeniz gerekir.
Yapılacaklar ve yapılmayacaklar bellidir: “Birbirinizi
suçlamayın.”
Zimbabweli kadınların yaptığı gibi ev içi şiddete karşı
bir yasa tasarısını geçirdik. Zimbabweli kadınlar olarak
tarihten beri [kendi] beyanlarımızın imzacısı olmamıza izin
verilmiyordu ama bugün kadınlar imzalayabiliyor. Yerli
haklarıyla ilgili yasa tasarısında kadınlar artık iş dünyasına
özgürce katılabiliyor. Bu kazanım sizin hiçbir şey
yapmadığını söylediğiniz kadınlar tarafından
gerçekleştirildi. 1990’dan beri siyasetteyim, 1992’den
2000’e kadar parlamento üyesiydim. Hiç ofisimin kapısını
şunu söylemek için çalmadınız: “Kız kardeşim, mücadele
içindeydin. Hiç okula gitme fırsatın olmadı. Bunlar
parlamentoya eğitimli bir bakış açısından getirilecek
konulardır.”
Zimbabwe’de feministler var ama feminizm zarar
gördü. Yıllardır feminizme ilişkin mücadele veriyoruz. Ama
bugün söyleyecek olsanız, mücadelenin kazanımları geri
gitmiştir. Neden? Çünkü sayıca azalmaya devam ediyoruz.
Birbirimizin altını oyuyoruz, birbirimize yardım etmiyoruz.
Daima kendi yolumuzun önemli olduğunu düşünüyoruz.
Evet bağış topladınız. Size soruyorum, para nerede? Son
seçimde meslektaşım Everjoice Win imza vermeye geldi ve
bu kadınların desteğe ihtiyacı olduğunu anladı. Bir şeyler
yapmak, bağımsız olarak adaylıklarını koyan üç kadın için
114
Hareketlerin GÜCÜ
sembolik bir meblağ toplamak için koşuşturduğuna
inanıyorum. Bunu takdir ediyorum.
Ama bugün bizi suçluyorsunuz. Oysa değişimlere
bakın. Biz olmadan Güney Afrika Kalkınma Topluluğu’yla
bir protokol yapılmayacaktı. Siz genç kızlar, meslek
sahipleri için istihdam yarattık. Mutlu olmalısınız. Şimdi
klimalı ofislerde yaşıyor ve bize yukardan bakıyorsunuz.
Yaptığımız işleri tanımıyorsunuz çünkü lüks içinde
oturuyorsunuz. Bizim hiçbir zaman lüks ofislerimiz olmadı.
Şiddetten bahsediyor, çalışmalarınız için para alıyorsunuz,
biz şiddet görmüş kadınlarız. İşkenceden bahsediyorsunuz,
biz işkenceden geçtik. Teşekkür ederim sayın sunucu.
Bisi Adele-Fayemi (Moderatör): Sizin ardınızdan
solumdaki ekip. Sırada kim var?
Öneri lehine: Kız kardeşlerim, parlamentodaki o kadınlara
ve neler yaptıklarına bakmanın bizim açımızdan önemli
olduğunu düşünüyorum. Zira benim ülkemde özel bir kadın
bu konuma geldi ve nasıl giyineceğim hakkında bir yasa
teklifi verdi. Başka ülkelerde parlamentodaki kadınlar
benzer şeyler yapıyorlar. Onları yapması için
gönderdiğimiz şeyi yapmıyor. Bizi temsil etmiyor. Zihni
bulanık. Ama orada.
Eğitime katılmayı reddetti. Sizi eğitimlere davet
etmediğimizden şikayet ediyorsunuz ama gelmiyorsunuz.
Diğerleri gibi o da hiçbirine gelmedi. [Siyasetçiler]
muazzam miktarlarda harcırah istiyor. Lüks otellerde
kalmak istiyorlar. Hilton’da kalmak istiyorlar. Eğer onları
Cape Town’da Ritz’e yerleştirirseniz gelmezler. Ama beş
yıldızlı bir yerde kalacaklardır. Hükümetten para alıyorlar,
özel yardımcılarıyla, muhtemelen kocalarıyla, eşleriyle ve
çocuklarıyla geliyorlar. O halde söyleyin bana kız
kardeşler, hayatlarımızda nasıl bir fark yaratacaklar?
Nasıl? Söyleyin! Söyleyemezsiniz. Çünkü ülkemde bir fark
yaratmadılar.
Öneri aleyhine: Nasıl bir fark yarattıklarını size
anlatacağım. Kadınları dışarıda tutan cam tavanda şimdi
en az 53 çatlak var. Tarif ettiğiniz bu kötü kadınlar; tüm
kadınları tarif etmiyorlar. Bu kadınları gönderdiğimiz
işlevsiz bir sistemi tarif ediyorlar. Su altı savaşlarına kara
askerlerini gönderiyoruz. Yapmamız gereken şey, özel
güçleri, deniz komandolarını, kadınları oraya girip sistemi
dönüştürecek altüst edici taktiklerle birlikte yollamaktır.
Böylece o çatlaklar iyi kadınlar, duyulması gereken ve
temsil gücü olan kadın seslerine açılabilir.
Öneri lehine: Bu salonda toplanan kız kardeşler,
sayılardan mı yoksa etkiden mi bahsediyoruz? Bizim için
hangisi daha önemli? Tamam, sistem kusurlu. [Öte yandan]
buraya gönderilen kadınların ilk yaptığı şey sistemin
parçası olmak. Bizi reddediyorlar. Gündemimizi
taşımıyorlar. Kendi var oluşumuzla ilgili konulardan
(cinsellik, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, şiddet
vb.) bahsettiğimizde şöyle diyorlar: “Ah şu radikal
feministler. Onlar hakkında bir şey duymak bile
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık
istemiyoruz.” Kapılarını bize kapatıyorlar. Eninde sonunda
bir değer katmış olmuyorlar. Mesela Afrika’da Kadın
Hakları Protokolünü onaylamamış tüm bu ülkelerde sahip
olduğumuz en büyük direniş karar alma pozisyonlarındaki
kadınlardan geliyor çünkü cinsellik ve üreme sağlığı ve
haklarıyla ilgili maddeden rahatsızlar. Uganda’da aile
yasasına en büyük direniş siyasal alanlardaki kadınlardan
geliyor. Toprakla ilgili değişikliklere en büyük direniş
kadınlardan geliyor çünkü toprakları var. Toprağı olmayan
büyük çoğunluktaki kadını düşünmüyorlar. Münazara
ekibimdeki arkadaşlar zamanımızı ve kaynaklarımızı
harcadığımızı, stratejimizi değiştirmemiz gerektiğini
söylüyor.
Öneri aleyhine: Sevgili kız kardeşler, binlerce kilometrelik
bir yolculuk bir adımla başlar. Kaldı ki sayılar önem taşır.
Sayılar önem taşır çünkü bahsettiğiniz etkiye orada
ulaşabilirsiniz. Bugün Afrika’daki devlet başkanlarının bir
toplantısı olduğunda, bir başın aradan fırladığını
göreceksiniz. Sözünü ettiğimiz kişi Ellen JohnsonSirleaf’tir. Bahsettiğimiz fark bu. Devlet başkanlarının
toplantısına daha fazla baş sokuşturmaya çalışıyoruz.
Kadınları eğitime davet ettiğinizde onlara ne üzerine
eğitim veriyorsunuz.? Giyim kuşam, çatal bıçağın nasıl
kullanılacağı, nasıl hesap tutacakları hakkında
eğitiyorsunuz. Öncelikle onlara para vermelisiniz. En başta
onlara para verdiniz mi? Onları güçlendirecek araçları
sağladınız mı? Bu kadınları desteklemiyorsunuz; onları hor
görüyorsunuz. İşgal ettikleri alanlar kamusal alanlar ve size
açık. Etkiyle ilgili şikayetinize gelirsek, bir etki yarattık.
Ülkelerimizin çoğunda artık ev içi şiddetle ilgili yasalar var.
Bu yalnız sivil toplumla gerçekleşmedi. Oradaydık, bu
yasalardan yana taraf olup geçmesi için oy kullandık.
Dolayısıyla bu etki gerçekleşti. Ekonomi politikalarımız var,
kadınlar olarak ihtiyaçlarımız ve sorunlarımızı duyarlı bu
ekonomi politikalarını yapan yasaları geçiriyoruz.
Sayımızın artmasını sağlamak için böyle çalışmaya devam
etmeliyiz çünkü sayılar önem taşıyor.
Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Sessizlik, sessizlik,
sessizlik! Şimdi, her iki taraf da birbirine karşı olumsuz,
lekeleyici, iftira içeren ithamlarda bulundu. Bazılarınız
gerçekte bel altından vurdu. Şu halde şimdi bu son derece
ciddi, suçlayıcı ithamlara cevap verme fırsatına sahipsiniz,
böylece bu salonu karşılıklı saygınlığınız olumsuz
etkilenmeden terk edebilirsiniz.
Öneri lehine: Değerli rakiplerimizin gündeme getirdiği bazı
konulara cevap vereyim. “Binlerce kilometrelik bir yolculuk
küçük bir adımla başlar.” Ne yazık ki 30 santimetreden
öteye bile gidemedik.
İşin doğrusu, değerli çalışma arkadaşlarımızın
söylediğinin aksine, temelden başlamak gerektiği, bizim
iddiamızdır. Bu temelleri inşa edip yatırım yaptık. Bununla
birlikte, birçok ülkede binanın yükseleceği yer olarak
temelden başlayacak yerde, düzensiz yapılaşmaya geri
dönüyoruz. Neden bunu söylüyorum? Çünkü çalışma
arkadaşlarımın dediği gibi, bu alanlara giren bazı kadınlar
kadınların gündeme getirdiği feminist meseleleri ilk
kötüleyenler oldular.
Kendi hayatımdan parçalar gördüm
AWID forumu ve Güney Afrika’ya ilk kez gelmek,
benim için hayat boyu sürecek bir deneyim oldu.
Çeşitli kültürlerden farklı insanlarla tanışıp ortak
deneyimlerimizi
keşfetmek
hakikaten
fevkaladeydi. Kültürel ve bireysel dinamiklerin
ötesinde, kadınlar olarak birbirine kenetlenen
deneyimlerimizin hızlı tepki verebilen bir
toplumsal hareket inşasına çok katkıda
bulunduğunu anladım.
Katıldığım oturumların çoğu ilginç olmakla
kalmadı. Aynı zamanda kadınların direnişine
tarihi kanıtlar sunan, gerçek hikâyeye dayanan
öğrenmeyi de ortaya çıkardılar. Bu oturumlardan
bazılarını, savunulan konuların uzantısı olarak
kendi hayatımdan parçalar gördüğüm için
katıldığımı kabul etmeliyim. Toplumsal olarak
baskıcı normlara bireysel veya kolektif direnişi
paylaşma biçimleri beni etkiledi, kadın olarak
beni bir şekilde iyileştirdi.
Bu AWID forumu aynı zamanda toplumsal
cinsiyete duyarlı Kalkınma için Enformasyon ve
İletişim Teknolojileri geliştirme yönündeki
çabalarla kadınların güçlenmesini destekledi.
Enformasyon
ve
iletişim
teknolojilerinin
kadınların bu dijital çağda eşit katılımını
hızlandıracak
güçlü
bir
araç
olarak
incelenmesine
dönük
geniş
bir
anlayış
gelişmesini sağladı.
Dijital hikâye anlatıcılığı ve sosyal ağ
geliştirmenin bu ortak yararlarını halihazırda
ülkemde yürüttüğüm, sağır kadınlarla katılımcı
video kullanımı üzerine pratiğimin parçası haline
getireceğim. Sağır kadınların bu küresel kadın
hareketine içerici, artan erişimine deneyimlerinin
yenilikçi, toplumsal cinsiyet odaklı, katılımcı bir
belgeseline destek sağlamayı umuyorum.
AWID’in düzenleyicilerine tebrikler, beni
AWID 2008 forumunun parçası yaptığınız için çok
teşekkür ederim!
– Gichelle Cruz, Filipinler
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
115
Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık
Bu meseleler neler? Örnek vereyim. HIV’li kadınlara
ilişkin yasalara direnenler bu kadınlardı. Gerçekten bugün
Sierra Leone’de bir kadın hamileyse, HIV virüsü taşıyorsa
ve çocuğu HIV virüsüyle doğarsa cezaevine gideceğini
söyleyen bir yasa geçirildi. Çünkü bilerek doğmamış bir
çocuğa hastalık bulaştırıyorsunuz. Bu durum yine
kadınların siyasi makamlarda olması için savaştığımız bir
ülkede gerçekleşiyor. Sierra Leone bu yasayı geçirirken bu
kadınlar neredeler?
kuşamdan, nasıl çatal tutulacağından öteye geçiyoruz.
Hukuk sisteminin nasıl çalıştığı, gündeme getirilmesine
ihtiyaç duyduğunuz konuların neler olduğuna, rakiplerinizle
nasıl baş edeceğinize, medyayla nasıl ilgileneceğinize dair
eğitim verdik. Feminist hareketler olarak bunlara yatırım
yaptık. Bu yüzden bu o becerilere sahip olmalarını
sağlamak için bu kadınlardan bazılarını kendi cebimizden
uluslararası alanlara taşıdık. Ancak yine çabamızın
karşılığında ne gördük? Çok az.
Değerli muhaliflerim, o
halde alternatif nedir? Karar
alma mekanizmasında hiç
kadın olmaması mı?
Erkekler ellerine yüzlerine
bulaştırdığında onlara
zamanlarını harcadıklarını
söylemiyoruz. Neden daima
kadınların yaptıkları
hatalara işaret edip bunları
öne çıkarıyoruz da
ilerlemeyi hiç
vurgulamıyoruz?
Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Peki, öyleyse bu
konuşulanlarla birlikte kadınları yalnızca giyim kuşam
konusunda eğittikleri ithamını bir kenara koyabiliriz. Çünkü
medya ışıkları altında akmayacak güzel bir makyaja
yaraşacak başka bir şey de olmalı. Şimdi oraya geliyoruz.
Sadece bir şeyleri açıklamaya çalışıyorum! Sizin
söylediklerinizin üstüne.
Bizim açımızdan mesele, kadınların [siyasette]
[savunmayı] tercih ettiği konuların neler olduğudur.
Buradaki kritik kelime “tercih etme”dir. Birçok durumda
tartışmalı konular üzerine çalışmamayı tercih ettiklerini
düşünüyoruz. Bir değer katmamayı tercih ediyorlar. Bu
yüzden bugün Afrika ülkelerinin çoğunda birçok yıldan
sonra cinsellik meseleleri veya kürtaj meseleleri üzerine
olumlu bir değişim görmüyorsunuz. Bizim görüşümüze göre
bu kadınlar güvenli alanlar diyebileceğimiz konumlarda
kalma eğilimdeler çünkü gelecek seçimlerde mevkilerinden
olmak istemiyorlar.
Gündeme getirilen eğitimin içeriği konusunda [yorum
yaparak] bitirmek istiyorum. Kız kardeşlerim, istediğimiz
kadar feminist olalım, istediğimiz kadar ilerici olalım, siz ve
ben şu ünlü deyişi biliriz: “İlk izlenimi yaratmak için ikinci
bir şansın asla olmayacak.” Bu yüzden siyasi mevkilere
gelen kadınları eğittiğimiz başlıca alanlardan biri [imaj
üzerinedir] çünkü hep söylediğimiz gibi “imaj önemlidir”.
Benim dilimde söyleyecek olursak, bir mevkie geldiğinizde
nasıl oturursanız öyle yargılanırsınız. Siz ve ben bugün
iktidardaki birçok erkeğin aslında hiçbir şey söylemediğini
biliyoruz. Laf var, icraat yok. Siyaset sanatında eğitilmişler
sadece ve bu yüzden kadınları siyaset sanatında
eğitiyoruz.
Ama [eğitimlerin] içeriğine bakarsanız, giyim
116
Hareketlerin GÜCÜ
Öneri aleyhine: Kız kardeşim, bir yılanı ancak yılan orda
değilken ölçebilirsin. Oysa ben bu salondayım. Ölçü olarak
kullanılabilecek bir örnek oluşturuyorum. Daha
cevaplamadığınız bir soru [var]. 1990’dan bu yana, bana
bir gün kapımı çalıp “sevgili çalışma arkadaşlarım, görev
süreniz boyunca dikkatinizi yöneltmenizi istediğim konular
olduğunu” söyleyebilir misiniz? İkinci nokta, siyasetçilere
çeki düzen vermeye çok para yatırdığınızı söyleyebilir
misiniz? 1990-2000 yılları arasında parlamentoda olup
eğitimlerinizden geçen bayanlara örnek verebilir misiniz?
Öneri aleyhine: Değerli muhaliflerim, o halde alternatif
nedir? Karar alma mekanizmasında hiç kadın olmaması
mı? Erkekler ellerine yüzlerine bulaştırdığında onlara
zamanlarını harcadıklarını söylemiyoruz. Neden daima
kadınların yaptıkları hatalara işaret edip bunları öne
çıkarıyoruz da ilerlemeyi hiç vurgulamıyoruz? Kadınların
parlamentoda hiçbir şey yapmadıklarından
bahsediyorsunuz. Orda kaç kişiler? Sizlere kesin veriler
sunayım. Gana’da 230 parlamenterden 25’i kadındır. Daha
fazla kadın girmezse bu sesler her zaman susturulacaktır.
Kadınların girmesini sağlayalım ki meseleleri gündeme
getirebilelim. Hepimiz hâlâ Amerikan seçimlerinin
mutluluğu içindeyiz. İki tip kadın görüyoruz. Hillary Clinton’ı
görüyoruz, Sarah Palin’i görüyoruz. Sarah Palin yüzünden
daha fazla kadının başkan yardımcılığı için yarışmaması
gerektiğini mi söylemeliyiz? Hayır. Kadınları doğru şekilde
temsil edebilecek daha fazla kadına ihtiyacımız var.
Öyleyse vazgeçmeyeceğiz ve zamanımızı harcamış
değiliz.
Öneri lehine: Beni şaşırtan şey, kadınlara sivil toplum ve
feminist hareket eğitimlerinde [kullandıklarımızla] kadınlara
[siyasal] önderlik eğitimlerinde aynı içeriği [veya materyali]
[kullanmamızdır]; kaldı ki iki eğitim farklı sonuçlar
üretmektedir. Bunun anlamı, kadınların siyasal alanlardaki
varlığının hâlâ çok netameli olmasıdır. Canlı bir sivil
topluma sahibiz, canlı bir harekete sahibiz. Ama siyasal
alanlardaki kadınlar, tam tersi. Aynı içerik, farklı sonuçlar.
Başka bir konu iletişimdir. İki yönlü bir kanal bu.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık
Sizinle iletişim kuramazsam benimle iletişim kuramazsınız.
Bir kez oraya geldiğinizde kız kardeşim, değişirsiniz.
Feminizmi reddedersiniz, bizi reddedersiniz. Şu halde
iletişim ilkeleri üzerinde anlaşmadığımız [zaman] nasıl
iletişim kuracağız?
Başka bir mesele, [iktidara] geldiğinizde, başka
kadınlara akıl hocalığı yapmak istemenizdir. Bu alanları
tutuyorsunuz, bu koltuklara çivileniyorsunuz ve ne zaman
işin içine girsek, sizin siyasi alanlarınızı almak istediğimizi
düşünüyorsunuz!
Başka bir konu, yol göstermesi için köre nasıl
güveneceğiz? Siyasal alanlardaki kadınlar seçmenlerinin
gerçekliklerine körler. Mücadelemizin gerçekliğine körler.
Öyleyse neden tüm bu sorumluluğu size emanet edelim?
Kendimden yola çıkıyorum.
Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Şimdi münazara
ekibinin taraftarlarını araya girmeleri için davet edeceğim.
Bunu birkaç şekilde yapıyoruz. Taraftarlardan bazılarının
spontane bir şekilde söz almak için araya girmesini
umabilirsiniz veya savunduğunuz görüşten yana
konuşabileceğini düşündüğünüz belli kişileri fiilen
toplayabilirsiniz. Taraftarlar, konuşmaya istekli olmalısınız,
aksi takdirde taraftar olmakla ilginiz yok ve zamanımızı
harcıyorsunuz demektir!
Taraftar, öneri aleyhine: Günaydın kız kardeşler. Çok şey
dinledik. Buna rağmen unuttuğumuz bir nokta, bize özel
şeyler yapması için belirli kadınları bir mevkie
getirmediğimizdir. Örneğin gücüyle ilgili bir mesele bu.
Başlarsak ve beklentilerimize göre hareket etmeyen
insanlar varsa, yıllar sonra daha fazla insanın geleceğini,
daha etkili kadınların hükümete katılacağını biliyoruz. Çok
sabırsız olduğumuzu düşünüyorum. Kısa vadecilik hep
yaptığımız şey olmuştur. Hemen sonuçları görmek
istiyoruz. Bunu yapamayız.
Ayrıca çoğu kadın için sistemlerin çok zor olduğunu
daima hatırlamamız gerekiyor. Solome kadın hareketinde
etkin olmaları için eğitilen kadınlardan bahsediyordu, ama
yönetimdeki kadınlar etkin değiller. Sorun kadınlar değil.
Sorun mesajları değil. Sistem. Kaç kişi parlamentonun
yüzde 90’ını oluşturan erkeğe karşı çıkabilir? Çok zor.
İkincisi, kadınların mevkilerini kaybedebildiklerini söyler
dururuz. Bu kadınlar mevki kaybediyorsa, nasıl bir örnek
sunmuş oluyorlar? Kadınların iktidarda bile
tutunamadıklarını! Bu yüzden birçok kadın çok dikkatli
davranır hale geldi. Ürkek oldukları için değil, oyunu
oynamak üzere orada kalmak zorunda oldukları için.
Şimdi siyasetteki kadınlar arasında birkaç çürük
yumurta olabilir. Gelgelelim onlara kadın hareketinin çeki
düzen vermesi gerekir. Bunu yapmaktan korkmamalıyız.
Onları kendilerine çeki düzen vermeye çağırmalı ve “Bizi
temsil etmediklerini, hareketimizin üyeleri olarak onlardan
daha fazlasını beklediğimizi” söylemeliyiz. Bunun yerine
onları kötüleyip yabancılaşıyor, üzerinden asla atlayıp bize
ulaşmaları mümkün olmayan yüksek bir duvar örüyoruz.
Dolayısıyla gelin siyasetteki kadınlara bir örneğin gücü
olarak bakalım. Nihayet, kritik bir kitleye ulaştığımızda
parlamentolar değişmek zorundadır. Şimdi ihtiyacımız olan
şey bu, kritik sayıda bir kitle.
Öneri lehine: Kadınların kapasitesini geliştirmeye
çalıştığımız 12 yıllık bir deneyimden bahsedeceğim.
Parlamentoya giden kadınların kapasitesini geliştirmek için
Uganda’nın her köşesine seyahat ettim. Orada bana bakıp
şunu söyleyen kadınlar var: “Buraya gelmemde bana
yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.” Ama oraya
geldiklerinde ne yaptılar? Onlardan bir randevu almak için
arıyorum ve “Seçmen bölgesine gideceğini, beni görecek
zamanı olmadığını” söylüyorlar. Parlamentonun her
açılışında bizim (Ugandalı Kadınlar Ağı) parlamentoya
giren kadınlar için partimiz olur; bu her şeyden önce
onların oraya gelmesini kutlamak ve ikincisi onlara
gündemimizi sunup şunu söylemek için yapılır: “Kadınlar
olarak beklediğimiz şey budur. Toprak sorunumuz, ev içi
ilişkilerle ilgili sorunlarımız var, hayata geçmeyen toplumsal
cinsiyete duyarlı bir anayasamız var. Lütfen oraya
geldiğinizde sorunlarımızı dile getirin.”
Oraya geldiklerinde, onlardan randevu aldık ve bir
tanesi yüzümüze şunları söyledi: “Sizin kadın
meseleleriniz için siyasi geleceğimi riske atmaya istekli
değilim.” Oraya gelmek için benim eğitim programımdan
geçmişti! İkinci olarak, kadınlar için asgari gündemler
geliştirdik. Oraya gelmelerinden önce bu kadınlara
verilmek üzere her türlü yayını çıkardık. Eğer
bulundukları alan ya da sistem sorunlu idiyse de bu
kadınlardan hiçbirinin sokağa protesto etmeye çıktığını
görmedim. Yine de en azından erkekler bazen sokağa
çıkma, hatta geri yürüme cesaretini buluyor. Oysa bu
kadınların kendileri söz söylemeden önce başkanın bu
konular hakkında ne hissettiğini duyana kadar beklemesi
gerekiyor. Benim burada durup orada kalmalarını
söylememi mi bekliyorsunuz? Hayır! Siyaset risk alanlar
içindir, bu kadınlar risk almak istemiyorlarsa, bırakalım
geri dönsünler.
Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Birçok heyecanlı el
görüyorum ama böyle sürdürürsek öğle yemeğine
gidemeyeceğiz. Şimdi iki takımdan toparlamalarını
istiyorum. Eminim kimin ne yapacağına karar
vermişsinizdir.
Öneri lehine: Kategorik olarak konumumuzun siyasal
liderlik pozisyonunda feminist kadınlara ihtiyaç duymamız
olarak belirtmek isteriz. Bununla birlikte, sayıların ötesinde
feminist liderliğe yatırım yapmaya ihtiyaç duyuyoruz.
Neden her zaman kadınların daha yüksek standarda
ulaşmasını destekliyoruz? Çünkü ülkelerimizin çoğunda
siyasetteki beklenti çok düşük. Bu beklentiyi yükseltmeye
çalışıyoruz. Feministler olarak savaş çığlıklarımızdan biri
de bu. Zira siyasi ölçütlerin çok düşük olmasından dolayı
ülkelerimizin hâlihazırda nasıl krizde olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla kadınlardan bir şeyleri farklı yapmalarını,
kadınlardan yeni bir gündemle gelmelerini, kadınlardan
fazladan bir kilometre daha gitmelerini istiyoruz çünkü
kadınlar olarak son derece kötü sistemlerinden, gayet
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
117
Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık
düşük siyasi ölçütlerden zaten muzdarip olduğumuzu
söylüyoruz ve kız kardeşlerimizden beklentiyi
yükseltmelerini istiyoruz.
Neden her zaman kadınların daha yüksek standarda
ulaşmasını destekliyoruz? Çünkü bunlar feministler olarak
savaştığımız, talep ettiğimiz alanlar ve fırsatlar. Bu yüzden
kadınlar siyasi mevkilere geldiğinde onlardan hesap
sorulabilmesini istiyoruz. Hesap sorulamayan bir kültürü,
dokunulmaz kültürünü, halka hesap vermeyen tek büyük
adam kültürünü sürdürmek istemiyoruz. Bu kadınlardan
hesap vermesini istiyoruz çünkü aslında bazıları feminist
hareketin talep etmesiyle hayata geçen pozitif ayrımcılık
politikalarının faydalanıcıları. Bazı ülkelerde özel olarak
kadınların temsilcisi diye adlandırdığımız insanlara ayrılmış
makamlar var. Bir kadın temsilcisi olarak adlandırıldığında
kadınları temsil etmen gerekir! Bize dönüp şunu
söylemeyin: “Bütün ülkeyi temsil ediyorum. Sadece bir
cinsten yana olamam. Ben herkese hesap verebilir
durumdayım”. Herkes kim? Siz bunu söylerken, erkekler
kendi hemcinslerine hesap veriyor. Neden kadınlar
açısından kadınları kendi seçmen kitlesi olarak görmek bu
kadar zor?
Gündeme getirilen nokta, sistemleri değiştirmenin ne
kadar zor olduğudur. Açıkça feministler olarak sistemleri
değiştirmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. İster aile
sistemi, ister STK’lardaki örgütsel sistemler, ister
parlamenter veya siyasal sistemler olsun, bunları
değiştirmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz.
Parlamentoya girdiğinizde veya karar alma pozisyonuna
geldiğinizde kendi başına didinip sistemi değiştirebileceğini
neden düşünüyorsunuz? Bu yüzden arkanızda bir hareket
olmasına ihtiyacınız var, zira hareket sistemleri
değiştirmenize yardım eder. Sistemleri ancak arkanızda
kolektif güç olduğunda değiştirebilirsiniz.
Benim yaşımda çocukları olanlar Shrek filmini
biliyordur. Filmde küçük insanlardan oluşan ufak bir
ordunun Shrek’i tutuklamaya gönderildiği harika bir bölüm
var. Shrek’in bataklığına geliyorlar ve önde duran
tümgeneral o küçük kağıdı kaldırıp şöyle diyor: “Kral
tarafından bu yeri boşaltmanızı söylemeye gönderildik.”
Şimdi tümgeneralin fark etmediği şey, Shrek’in
kulübesinden çıkar çıkmaz bütün ordunun kendisini bırakıp
gideceğidir. Shrek cevaplar: “Beni mi tutuklayacaksınız?
Siz mi, hangi orduyla?” Küçük tümgeneral dönüp bakar,
ordunun yerinde yeller esiyor. Acı bir şekilde kız
kardeşlerim siyaset içinde ve hesap vermeyen birçok
kadının gerçekliği bu olacaktır, bu olmuştur.
Öneri aleyhine: Gerçekten şaşkınlık içindeyim. Shrek
şimdi feminizm sembolü mü? Kendisine feminist diyen kız
kardeşlerim, kenarda ne yapıyorsunuz? Neden sistemin
içine girip oradan değiştirmeyesiniz? Bize büyüklük
taslıyorsunuz. Diliniz bize tanıdık değil. Gelip
parlamentolarımızda yerel dillerin kullanımını bile
savunmuyorsunuz. Büyüklük taslayan sesinizle gelip
bizden hepimizin ihtiyacı olan değişimi yapmamızı
bekliyorsunuz. Neden kadın olarak sesimizi güçlendirmek
118
Hareketlerin GÜCÜ
üzere siyasete katılmıyorsunuz? Dışardan değil içerden
mücadele verilmesine ihtiyacımız var.
Kapasite geliştirme programlarınız: Çok kısıtlılar çünkü
siyasal bir gündeminiz yok. Siyasal gündeminiz nerde?
Siyasal bir gündem olmadan, sizi parlamentoda nasıl
destekleyebiliriz? Konforlu alanlarınızda kalmaya karar
verdiniz. Ne olduğunu biliyor musunuz? Bazı ülkelerde
kadınlar başkan yardımcılığı pozisyonlarına gelmeyi
reddettiler çünkü daha iyisine ihtiyaç duyduklarını
hissediyorlar. Bunun olabilmesi kadınların sunduğu bir
siyasal gündem sayesinde mümkün olmuştur. Kadınlar
olarak farklılıklarımızı tanıyan, bizi çeşitli sınırlarımız,
çeşitli farklılıklarımız, çeşitli yönelimlerimiz üzerinden
birleştiren bir gündeme ihtiyacımız var. Homojen bir grup
değiliz. Değişik insan kategorilerinden oluşuyoruz,
dönüştürücü bir değişimden [bahsediyoruz]. Bu yalnızca
kadınlarla olmayacak. Bu boşluklara köprü kurmak, bu
ittifakları gerçekleştirmemiz gerek. Konforlu alanlarında
tarafsız kalıp bize siyasetin nasıl yapılacağını söyleyen o
sözde feministler, onları içeride istiyoruz.
Bisi Adeleye-Fayemi (Moderatör): Bayanlar ve bizimle
olan birkaç centilmen, artık bu heyecan verici, bilgilendirici,
neşeli, canlandırıcı, ilginç tartışmayı sonlandırmamız
gerekiyor. Bütün duyduklarımızı özetlemeye kalkmayacağım.
Sadece sizleri bazı düşüncelerle bırakmak istiyorum.
Bu gündem için pek çok çalışma yapılmış, gerçekten
muazzam çalışma yapılmış gibi duruyor. Ama bir noktada
çalışmayı yürütürken karar alma pozisyonundaki
kadınlardan taleplerimiz ve beklentilerimizde açık değildik.
Dolayısıyla belki bundan sonra güçlendirme
programlarınızı, mobilizasyon programlarınızı, özel eğitim
programlarınızı sürdürdükçe bunların kadınlar bir kez karar
alma pozisyonlarına geldiğinde onlardan görmek istediğiniz
açık talep ve açık beklentilerle kol kola gitmesini
sağlarsınız.
Karar alma pozisyonlarındaki kadınlar olarak daha iyi
iletişim için itirazlarınızı duyuyoruz. Son derece meşgul
kadınlar olduğunuzu biliyoruz. Taleplerinizi siyasi
makamınızla, partilerinizle, seçmenlerinizle, ailelerinizle
dengelemeniz gerek. Resmi ve resmi olmayan sebeplerle
yapmanız gereken [birçok] yolculuk [var]. Bununla birlikte,
bu pozisyonlara gelmeniz için çok sıkı mücadele eden
feminist hareketin kadın haklarıyla ilgili son derece özel
kaygıları var. Kadın yoksulluğu, kadının toprağa erişimi,
kadına yönelik şiddet, kadının kürtaj hakkı ve sizin de
önemli bulduğunuz geniş bir dizi mesele. Yine de çok
tanımadığınız ve size düşman olan bir sistemi manipüle
etmeye çalışmakla çok meşgul olduğunuz için zamanınız
yok.
Her iki tarafın da ilerlediğimiz ölçüde belli bir buluşma
zemini bulacağını umuyoruz, zira bunun devam eden bir
sohbet olduğunun farkındayız. Tartışma bugün başlamadı,
yıllar önce başladı ve gelecek süre boyunca da devam
edecek. İki taraftan ve taraftarlarından dinlediğim kadarıyla
kadınları karar alma pozisyonuna getirmekle zamanımızı
harcamadığımıza inanmak istiyorum!
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var?
Kadının Güçlenmesi –
Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var?
Samia Rahim: Günaydın. Burada olduğunuz için hepinize
teşekkür ederim. Kadının güçlenmesi ve erkeklerin bununla ne
ilgisi var başlıklı tartışmamıza hoş geldiniz.
Feministlerin çoğunda toplumsal cinsiyet ve kalkınma
konularıyla ilgili erkeklere büyük bir direniş var. Aslında çoğu
feministe erkekleri mücadelelerimize katmak konusunda ciddi
bir düşmanlık var çünkü erkekler geleneksel olarak baskıyla
bağdaştırılıyor ve kadınlar bu baskının mağdurları. Diğer
taraftan birçoğumuz hayatlarımızda babalarımız, kardeşlerimiz
ve oğullarımız, damatlarımız, sevgililerimiz ve kocalarımızla
ilişkilerimiz üstünden erkeklerle samimi bağlar paylaşıyoruz.
Şu halde erkeklerin hepsini toptan bir kenara atıp onları
problem olarak düşünmek gerçekten yararlı değil, zira
çoğunlukla problem onlar değil.
Öyleyse erkekleri feminist
harekete nasıl dahil ederiz?
Bu nasıl gerçekleşir? Neden
erkekler maskülen imajlarını
sorgulayıp bundan
vazgeçiyorlar? Erkekleri
feminist [ve] toplumsal
hareketler içinde mobilize
etmek için ne gerekir?
Öyleyse erkekleri feminist harekete nasıl dahil ederiz? Bu
nasıl gerçekleşir? Neden erkekler maskülen imajlarını
sorgulayıp bundan vazgeçiyorlar? Erkekleri feminist [ve]
toplumsal hareketler içinde mobilize etmek için ne gerekir?
Bunlar burada konuşmacılarımıza sormak istediğim sorular,
bizimle paylaşacakları şeylerin erkekleri hayatımıza ve feminist
hareketlere katmamızı teşvik edeceğini umuyorum.
Konuşmacılarımızı tanıtmak [istiyorum]. İlk olarak Henri
Armas, Perulu insan hakları avukatı. Henri GRUPA adlı
STK’nın yöneticisidir ve halen Lahey’de Sosyal Çalışmalar
Enstitüsü’nde öğretimini sürdürmektedir. Sonrasında Sussex’te
Kalkınma İncelemeleri Enstitüsü’nde burslu olarak eğitimine
devam eden Andrea Cornwall var. Sosyal antropoloji eğitimi
görmüştür ve Pathways to Women’s Empowerment adlı
kuruluşun yöneticisidir. Son olarak Güney Afrikalı Erkekler
Forumu’nun genel sekreteri Mbyiselo Botha da var. Yeni
Güney Afrika’da erkeklerde bilinç yükselttiği için Mbeki Ndiki
ve Women’s State Celebrations’ın övgülerini kazanmıştı.
Samia Rahim: Erkekler ve oğlan çocukları mevcut toplumsal
cinsiyet hiyerarşileri tarafından kayırılıyorsa erkekler toplumsal
cinsiyet eşitliğini sağlamaya çalışırken nerede inisiyatif alabilir?
Mbuyiselo Botha: Güney Afrika’dan geliyorum. Anne ve
babamın vurulduğunu [gördükten sonra] özgürlüğüne
kavuşmuş bir ülkeden geliyorum. Afrika Ulusal Kongresi bize
özgürlüğün hepimiz için olduğunu öğretti. Vatandaşlarının
çoğunluğu özgür değilken özgürlüğü destekleyip özgür bir
ülkede olduğunuzu söyleyemezsiniz.
Yaptığım çalışmada maddi bir çıkarım var; iki genç kız
yetiştiriyorum. Üç çocuğum var: 29 Eylül 1979’da doğmuş bir
oğlan, 19 Şubat 1990’da doğmuş bir kız ve 15 Eylül 1994’te
doğmuş bir kız. Kızlarımın özgürlüklerinin kendi özgürlüğümde
yattığını, dünya nüfusunun çoğunluğu baskı gördükçe benim
de ezildiğimi anlamayacak ve takdir edecek şekilde yetiştirmek
istiyorum. Bu ülkeden olup bitenlerden [ders] çıkarıyorum.
Beyaz insanlar halklarının çoğunluğu zulüm gördükçe asla
özgür olmayacaklar.
İnandıklarımı açıkça dile getireyim. Bunları kendi
çıkarımdan başka bir sebeple yapmıyorum. Bana bu sabah
kişisel çıkarımın ne olduğunu soruyorsanız, size iki kızımın
yaşayacağı ve kapıdan çıkıp yürüdüklerinde arkalarını kontrol
etmelerine gerek olmadığını bildikleri bir ortam yaratmak
olduğunu söylerim. Gece dışarı çıkarken iki kere düşünmek
zorunda olmayacaklar. Bu yüzden 50 yaşında, Güney Afrika’da
yaşayan bir erkek olarak bu çalışmanın bir sonuç uğrunda
başarılı olmasını sağlamak bana kalmıştır diyorum: Bu ülkenin
vatandaşları özgür olmadıkça asla tam özgürlük iddiasında
bulunmayacağım.
Samia Rahim: Sonraki sorum Andrea’ya. Feminist hareketin
şu anda erkeklerle kurduğu ilişki biçimlerine ilişkin hayal
kırıklıklarınız neler? Erkekler ve erkeklik söyleminde ne gibi
değişiklikler gerekiyor?
Andrea Cornwall: Geriye bakmaya değdiğini düşünüyorum.
Bütün bu erkeklik meselesine R.W. Connell gibi insanların
çalışmalarından etkilenen son derece heyecan verici bir
araştırma dalgasının görüldüğü 80’lerin sonunda bulaştım.
Birçok kitap ve yoğun bir tartışma vardı. Öğrenciydim ve
feminist meslektaşlarım gerçek bir zaman kaybı [olduğunu]
düşünse de, bütün bunları çok heyecan verici bulmuştum. Bir
şey araştıracaksan kadınları araştır. Kadınlarla ilgili şeyleri
incele. Zamanını erkeklerle ilgili veya erkekler üzerine şeyler
yaparak harcama.
[İtirazlara rağmen] erkekler ve erkeklik üzerine ilk
antropolojik temel kitaplardan biri olan bir kitabı toparladım ve
erkekleri düşünme, [onları] özselleştirmenin kısıtlayıcı
biçimlerine ilişkin bir sav ortaya koymaya çalıştım. Ama sonra
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
119
Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var?
şevkim fazlasıyla kırıldı.
Zaman ilerledikçe erkeklerin eşit ücret konusunda hiç de
aktif, hatta ilgili görünmediğini anladım. Erkekleri orada
sokaklarda siyasi temsilin eşit hale gelmesi için kadınlara daha
fazla siyasi temsiliyet talep ederken göremedim. Erkekleri ev
işi veya çocuk bakımında eşit yük paylaşmamaları veya
yeniden üretime dönük ücretsiz emeğe ilişkin meselelere
eğilme konusunda özellikle heveskâr görmedim… Aynı
zamanda erkekler ve erkeklik söylemi çok fazla mahrem olana
odaklanıyordu. Erkeklere partner olarak eğilmişti, erkeklerin
cinselliğine, erkekler ve şiddete odaklanmıştı. Ama bunun
ötesine geçmiyordu. (Erkeklerin toplumdan gördükleri
ayrıcalığın avantajını değerlendirerek almış olabileceği kişisel
yatırımlara girmiyordu). Bundan da çok hayal kırıklığına
uğradım.
Aynı zamanda bütün bu şeylerden usanmaya başlamıştım
ki benim açımdan gündemimi değiştiren bir organizasyona
katıldım. Kalkınma İncelemeleri Enstitüsü’nde toplumsal
cinsiyet üzerine araştırmalara feminist katkılara ve toplumsal
cinsiyet gündeminde neyin yanlış gittiğine bakan bir yayının
tanıtımını yaptık. Orada 70-80 kadar kişiydik. Beş erkek vardı
ve erkekler bütün toplantıyı bu kitapta neden erkeklerin
olmadığını söyleyerek geçirdiler. En başta neden bu toplantıya
daha fazla erkek davet edilmemişti? Hepimiz şiddet üzerine
çalışıyorduk; bu konuları neden daha fazla ciddiye
almıyorduk? İnsanlar gerçekten hüsrana uğramıştı. Neden
erkekleri davet etmedik? Denedik. Gerçekten denedik. Çok
fazla çaba gösterme sorumluluğumuz olmadığını
düşünmüştük. Erkekler neredeydi? Neden davetlerimize cevap
vermemişlerdi? Neden bu tartışmalara başka erkekleri
katmıyorlardı? Böylece ilgimi kaybettim. Ama bu kopukluk beni
gerçekten rahatsız etmişti.
Salondan dışarı çıktım ve beni uğraştığım şeyler için
fazlasıyla eleştiren feminist bir meslektaşıma şöyle dedim:
“Biliyorsun, yerden göğe haklılar. Burada duruyorum.” Oysa bu
hayal kırıklıklarının bana ‘biraz bekle’ dedirttiğini anladım. Ya
yeter, bu benim karışmak istediğim bir şey değil diyecektim ya
da dönüp yapısal konulardaki bu kaygıların nerede yattığını
soracaktım. Siyasallığından gayet arınmış bir hale bürünen,
yeniden siyasallaşması gereken fırsatlar ve giriş noktaları
neredeydi? Konuya yeniden müdahil olduğumda hayal
kırıklıklarımı bu sorulardan bazıları, yapıya ilişkin, iktidara
ilişkin, ayrıcalığa ilişkin sorular hakkında düşünmeye kanalize
edebilmiştim.
Samia Rahim: Henri’ye sormak istiyorum; baskıcı toplumsal
cinsiyet hiyerarşileri ve ideolojilerini güçlendirip yeniden üreten
kurumlarda dönüşüm sağlamak için neye ihtiyaç olduğunu
düşünüyorsunuz?
Henry Armas: Yüksek lisans programına [başlamadan] önce
GRUPA [adlı bir kuruluşta] çalışıyordum. Yaptığımız şeylerden
biri, yoksul mahallelerde okul çağındaki, 12-16 yaşlarındaki
çocuklarla yaptığımız “Vatandaşlık Okulları”ydı. Atölyelerimizde
[dönüp dolaşıp] gelinen konulardan biri cinsellikle ilgili
kaygılarıydı… Kişisel deneyimleriyle, kimliklerini nasıl
yaşayacaklarıyla ilgili kaygı duyuyorlardı. Bu kaygıları [ifade
120
Hareketlerin GÜCÜ
etmek] için hangi kavramı kullanacaklarını bilmiyorlardı.
[Sonunda] bu kaygılardan çoğunun toplumsal cinsiyet
kavramına oturduğunu anladım. [Tartışılan] çok fazla toplumsal
cinsiyet meselesi yoktu. Dolayısıyla yapmaya çalıştığımız
şeylerden biri, bu meseleleri akranları arasında konuşmaları
için ek oturumlar ve ek fırsatlar yaratmak oldu.
Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet söylemini toplumsal
cinsiyet, feminizm sözcükleriyle ifade etmenin endişe verici
olabileceğini anladık. [Bilhassa] genç erkekler için. Onlarla
toplumsal cinsiyet hakkında, feminizm hakkında konuşmamızı
kolaylaştıran şeylerden biri demokrasiydi. Toplumsal cinsiyet
ilişkilerini demokratikleştirmek hakkında konuşmaya
başladığımızda işler yürümeye başladı. Dışlamanın çeşitli
boyutlarını [açıklamak] için feministlerce kullanılan bazı
metodolojileri kullanabilmiştik. “Çiçek gücü” denen bir şeyi
kullanmıştık [mesela]. Dolayısıyla mesele, yoksul bir bölgede
yaşayan genç bir erkek çocuk olarak yalnız senin suyunun
olmaması, sağlıkla ilgili önlemlerin olmamasıyla sınırlı değildi.
Kız kardeşinin ya da annenin ya da komşunun, hatta
öğretmeninin kadın olduğu gerçeği de vardı. [Başka bir
deyişle], farkında olmanın önem taşıdığı ek dışlanma öğeleri
de vardı, demokrasiden konuşmak [toplumsal cinsiyet ve
feminizmden] bahsetmemizi kolaylaştıran bir köprü
oluşturuyordu. Bu yüzden demokrasi [kavramının]
işleyebilecek, feminizm tarafından kullanılabilecek, farklı bir
yaklaşım geliştirmeyi ve erkeklerle farklı bir çalışmayı
sağlayacak iyi bir araç olduğuna inanıyorum.
Öte yandan bir politika çerçevesi [var]. Nafaka davaları
için avukat tutabilecek gücü olmayan insanlara yardım eden
bir avukat olarak çalıştığım sıralar dikkatimi çeken şeylerden
biri Peru hukukunda erkeklerin rollerini yansıtan [veya] yeniden
üreten geniş sayıda normun [varlığıydı]. [Bu normlardan] biri,
bilhassa çiftler ayrıldığında babayı bir tür para makinesi olarak
[görmekti]. Hukukun erkekleri cezalandırdığını fark ettim.
Erkeklere para getiren rol biçilmişti, ama erkeklerin çocuğa
şefkat sunmasına izin verilmiyordu. Değer yargılarımız, aile
yasalarımız [ve] farklı politikalarımız bir erkeğin bu şekilde özel
olarak kurulmasına ne ölçüde yansıyor? Bu politikalara dikkat
göstermemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü bu pratikleri
yansıtıp yeniden üretiyorlar.
Önemli gördüğüm üçüncü öğe, gündelik pratikler.
İnsanların büroda, işyerinde, üniversitelerde söyleme
alışkanlığı kazandığı bu küçük [cinsiyetçi] şakalar. Bu küçük
yorumlar. Birinin kalkıp söylemesi gerekiyor: “Hey, bu komik
değil” [veya] “Neden bunu söylüyorsun?” [Birinin] artık bunu
sorgulaması, bu kişiyi utandırması ve en azından verili kabul
edilen şeyleri tartışma fırsatı yaratması [gerekiyor]. Gündelik
pratiklerde bu savaşı, bu mini savaşı vermenin önemli
olduğuna inanıyorum. Kelebek etkisine kesinlikle inanıyorum;
bu küçük değişiklikler başka değişimlere yol açabilir çünkü
bunu kendi çevremde Peru’daki meslektaşlarımla,
yurtdışındaki meslektaşlarımla yaşadım. Bu küçük savaşlar bir
fark yaratabiliyor.
Samia Rahim: Mbuyiselo, Güney Afrika’da ulusal bağlamda
yaptığınız çalışmadan bizimle daha eşitlikçi toplumsal cinsiyet
ilişkileri oluşturmada, yaratmaya çalışmada karşılaştığınız
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var?
güçlükleri paylaşır mısınız?
Mbuyiselo Botha: Güney Afrikalı Erkekler Forumu’nda
yaptığımız çalışma… Yalnızca onlar ve biz hakkında değil.
Mesele erkeklerin dışına çıkıyor çünkü iktidarın
[kaybedildiğine] dair bir algı var. Erkekliğimin sorgulandığına
ilişkin bir algı var. Forumda, Bir Erkek Yapabilir diye
adlandırdığımız çalışma daha eşitlikçi bir toplumun [ve] [bu
iktidar kaybına ilişkin] korkuları giderebilmenin mümkün
olduğunu söylemek için yapıldı. İktidarı geri kazanıp şu tür
soruları sormaya ihtiyacım var: “Gerçek erkeği yapan nedir?
Fiziğin mi? Bir erkek olarak fiziksel bir varlıktan mı ibaretsin?
Yoksa seni erkek yapan başka önemli şeyler de var mı?”
Meseleleri kadın meselesi
olarak yaftalandırmanın
üretken olamayacağını
düşünüyorum. Birçok
mesele herkesin
meselesidir. “Toplumsal
cinsiyet” hakkında
konuştuğunuzda, insanların
aklına “kadınlar” geliyor. Bu
aslında adaletsizlikle ilgili.
Güney Afrika bağlamında geleneksel liderlerin belli şeyleri
yapmayı gelenek diye [açıkladıkları] bir durumla karşı
karşıyasınız. Son üç günde köktendinci akımlarla ilgili bazı
oturumlara katıldım ve ülkemizde aynı durumla
[mücadelelerimizi] gözden geçirdim. Bunu kiliseye giden biri
olarak çelişkiye düşme korkusu olmaksızın söylüyorum.
[Kilisemde] papazlardan biri gelip şunu söyledi: “Mbuyiselo,
Erkekler Forumunda ne yapıyorsun, böyle şeyler buraya
uygulanabilir değil. [Burada] bize İncil yol gösteriyor. Erkeğin
baş olduğu yazılar bize yol gösteriyor. Bu seküler düşünme
şeklinden etkilenmişsin. Kafası karışık, tuhaf bir yaklaşım
içindesin. Afrika koşullarına böyle şeyler uymaz ya da burada
var olmazlar.” Bu bir yalan!
Afrikalıların bir deyişi vardır: “Sen sensin çünkü ben
benim; ben benim çünkü sen sensin.” Bu söz, bu çalışmanın
ne hakkında olduğunu anlatan başlangıç noktası. Kızınız geri
gelip lezbiyen olduğunu söylediğinde ne diyorsunuz? Sessiz
mi kalırdınız? Yoksa ertesi gün uyanıp [gazetelerde]
Soweto’da iki lezbiyenin cinsel yönelimlerinden başka bir
sebepten öldürülmediğini okuduğunuzda, sessiz kalacak
mısınız?
Bu benim kızım. Bu benim oğlum. Onları seviyorum.
Bugün sessiz kalırsak yarın ne olacak? Yarın kime gidecekler?
Sanırım şunu dile getiren bir Alman teologdu: “Konuşmadım
çünkü Katoliktim. Konuşmadım çünkü Protestandım.
Konuşmadım çünkü Yahudiydim.” Söylediğim şey, bu
bariyerlere bakarsanız sessiz kalacağınızdır…. Bu şeyler sizin
evinizde gerçekleştiğinde ne olacak? Bu bariyerler aşılmaz
değil. Bu bariyerler tek bir basit sebeple aşılabilir: İçinde insan
olarak bizim ulaşmamızı bekleyen bir şey barındırıyor.
Samia Rahim: Kadın hareketiyle sinerji oluşturmada hangi
stratejilere ihtiyaç var, erkekleri eşitlikçi toplumsal cinsiyet
ilişkileri ve toplumsal adalet uğruna çalışmaya nasıl katarız?
Belki Andrea başlayabilir.
Andrea Cornwall: Benim açımdan üç şey var… Kadınları
güçsüz, erkekleri güçlü olarak konumlandıran bu toplumsal
cinsiyet mitlerine karşı koymak [için] gerçekten kadın ve
erkeklerin bilfiil gündelik deneyimlerine karşı koymamız,
sorgulamamız, değiştirmemiz ve bunlara ilişkin araştırma
yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bu özcülüklere son derece
derin biçimde karşı çıkmamız gerekiyor. Düşünmemizi çok
fazla sınırladıklarına inanıyorum. Erkeklerin kendileri hakkında
kendilerini özdeşleştirdikleri imgelerin sunulma biçimlerini
gerçekten belirliyorlar.
Sözgelimi mikrokredi ve şartlı nakit transferi programlarını
düşünün. Burada erkeklerin sorumsuz olduğu mesajı var.
Erkeklere para vermenin bir anlamı yok. Çocuklarına ve
ailelerine bakamıyorlar. Kadınlar daha fazla sorumluluk sahibi.
Kadınları yoksulluğa karşı silah haline getirmemiz gerektiğini
söylemişti kuruluşlardan biri. Kadınlar ekonominin motoru
haline geliyorlar, kadınlar kalkınmayı gerçekleştirecek olanlar.
Bu bakış erkekleri nerede bırakıyor? Erkeklere ne tür mesajlar
verilmiş oluyor? Erkekler ve şiddet üzerine çok fazla mesaj
[işitiyoruz]. Erkekler haşindir. Kadınların erkek şiddetinden
korunması gerek. Bu bakış erkeklere nasıl bir mesaj veriyor?
Erkek arkadaşlarımdan biri Toplumsal Cinsiyet ve
Kalkınma söyleminde tarif edilen türden bir iktidar ilişkisi içinde
tek bir çift, heteroseksüel bir çifte örnek vermemi isteyerek
bana karşı çıktığında, birçok ülkede olan kişisel ilişki ağımdan
tek bir tanesi örnek düşünemedim. Üstelik pek çok farklı yerde
pek çok farklı konumda çok arkadaşım var. Bundan
uzaklaşmamız gerek. Bize yardımı dokunmuyor… Oğullarımızı
böyle özselleştirmekten uzaklaşmalıyız. Bu çocukların bir
erkek olmanın ne olduğu hakkında aldığı mesajları
düşünüldüğünde, burada çok kişisel bir şey var. Farklı temsil
edilselerdi … kendileri hakkında nasıl hissederlerdi?
İkinci olarak vurgulamak istediğim nokta, meseleleri kadın
meselesi olarak yaftalandırmanın üretken olamayacağını
düşünüyorum. Birçok mesele herkesin meselesidir. “Toplumsal
cinsiyet” hakkında konuştuğunuzda, insanların aklına
“kadınlar” geliyor. Bu aslında adaletsizlikle ilgili. Yanlış olan
şeylerle ilgili, insanların yanlış olduğunu düşündüğü şeyler için
harekete geçmesiyle ilgili… Bunlar [çok etkili] olabilir. Bunun
çok önemli bir nokta olduğuna inanıyorum. Alan Greig
insanları harekete geçirmenin en iyi yolunun kimlik aracılığıyla
değil, özdeşleşme yoluyla olduğunu söyler. Kadın olduğumu,
dolayısıyla bunun bir kadın sorunu olduğunu göstererek değil.
Üçüncü noktam, erkeklerin mücadelemizde müttefik
olabilecekleridir. Bizimle dayanışma içinde olabilirler, ayrıca
yapabilecekleri işler var. Yapabilecekleri çok iş var. Erkeklerin
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
121
Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var?
farklı şekilde oy kullanmasını sağlamak için çalışabilirler.
Siyasi mevkie geldiklerinde toplumsal cinsiyet açısından ilerici
veya eşitlikçi yasalara karşı oy kullanan erkekleri sorumlu
tutulmasını sağlamak için çalışabilirler. İşverenlerine kadınlara
daha fazla değer verip terfi etmeleri için baskı yaparak
insanları işyerlerinde, sokakta sorumlu kılmak için çok fazla
şey yapabilirler. Etraflarındaki kadınların terfi almadığını
gördüklerinde terfi edilmeyi reddederek. Ayrıcalıklarının
farkında olup bunları görünür kılarak….
Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu davranışı
sorgulayıp değiştirmekle ilgili. Cinsel ilişkilerde ve şiddetle
ilişkide erkek olmanın alternatif biçimleri üzerine çok fazla
fantastik çalışma var. Biraz daha ileri götürelim. Siyasal
kurumlara taşıyalım ve parlamentoda erkek olmanın alternatif
yollarına değer verip görünür hale getirelim. Fabrikada erkek
olmanın alternatif yolları. Bunları yapmanın değişik yolları var.
Bunun erkeklerle ilgili olduğunu düşünüyorum, muazzam bir
sorumluluk altındalar. Onların müttefikleri olacağız, onlarla
dayanışma içinde çalışacağız. Bu alanlarda onların işini biz
yapamayız. Bunun için kendilerinin sorumluluk alıp hesap
vermeye açık olmaları gerekiyor.
Henry Armas: Daha önce söylediklerime geri dönmek
istiyorum. Gündelik alanlarda neler yapmamız gerektiğine
ilişkin yeterince konuştuğumu düşünüyorum. Hayatlarımızda
vermemiz gereken bu küçük savaşlar. Demokrasinin önemi.
Zira [demokrasinin] erkeklerle kadınlar [arasında] farklı bir ilişki
olmasına yardım etmekle kalmayacağına inanıyorum. Ek
olarak medenileşmemize yardım edecek: Yöneten kim, cahil
kim, HIV pozitif olan kim, ayrımcılığa uğrayan kim? Demokratik
söylemin hepimizin medeni olmasına katkı sunacak güçlü bir
araç olduğuna inanıyorum.
Feminizmle diğer epistemolojik deneyimler [arasında]
köprüler inşa etmenin önemli olduğunu belirtmek isterim.
Herkes sivil toplumdan konuşuyor olmalı. Herkes hareket
[inşasından] bahsediyor olmalı. Katılım için alan açalım.
Feminizmin bize bunu nasıl inşa edeceğimize, dışlanmayla
nasıl mücadele vereceğimize ilişkin inanılmaz dersler
sunduğunu düşünüyorum. Bütün haklarımızı nasıl talep
edeceğimiz. Feminizmin bu çok güçlü katkısının geniş kabul
görmesi gerektiğine inanıyorum. Kişisel olan politiktir, evet.
Ama sadece feministler için değil.
Mbuyiselo Botha: Sanırım benim için kadın hareketiyle
çalışmak politik. Kadınların çekmeye devam ettiği acıyı
anlamak biz erkeklere düşüyor. Kendi evimde nasıl
patriarkiden faydalanmaya devam ettiğim gerçeğine gözümüzü
kapayamayız. Bir gün eve geleceğim ve kızım karıma şöyle
diyecek: “Biliyor musun anne, bugünden itibaren babamdan
çoraplarını yıkamasını gerçekten isteyeceğim.” Mandela bu
eksikliğime daha sempatik bakabilirdi! Onun yerine şunu
söyledi: ‘Çoraplarınızı yıkamak zorunda kaldığınız zaman bir
takvim edinmemiz gerekecek’. Benim için sembolik bir şeydi.
Kötülük yoktu. Benim açımdan bunun arkasında sembolizm
yatıyor.
Başka söylediğime geri dönmek istiyorum: Kadın
hareketleriyle çalışmak, keza erkekler olarak dinlemeye, kulak
122
Hareketlerin GÜCÜ
vermeye başlamak önemlidir. Erkekler, yönetmek istemek,
bunu yaparken patriarkinin kötü biçimlerini yeniden
canlandırmak gibi büyük bir sorunu taşıyor. Dolayısıyla
yönetilmek önemli çünkü kibrimizi kırmak, [kadınlardan gelen]
şikayet ve kızgınlığın yersiz olmadığını anlamak önemli.
Bunun bir tarihi var. [Kadınlara] şükran sunmak, bunu kapalı
kapılar arkasında değil, aleni bir şekilde yapmak önemli. Bir
örnek vereceğim. İngiltere Uluslararası Kalkınma Dairesi’nden
alınan bir fonla Limpopo bölgesinde çalışma yürütüyorum…
Bu çalışmayı geçtiğimiz 15 yıldır yürütüyordum, ama orada
oturup yaptıkları işler için hiç kaynakları olmayan kadınlardan
öğreniyorum. Benim için onları dinlemek ilham ve cesaret
verici. Söylemek istediğim bunun, anlamak, dinlemek, takdir
etmek, onaylamak ama ayrıca [takdirimizi] söze döküp diğer
erkekleri de harekete geçirmek için deneyimlerin bizim için çok
önemli olduğudur.
Bununla beraber, kendileri de işçi olan kadın gruplarına
bu toplumu hangi biçimlerde değiştirebileceğimizi sormak da
önemlidir. En önemli pozisyonlarda neden hep erkeklerin
olduğunu her zaman dert etmişimdir. Güney Afrika Sendikaları
Kongresi’nin (Cosatu) genel sekreteri erkektir, ama üyelerin
çoğunluğu kadındır. Neden diğer kadınlar erkeklerin
kazanması için oy verir? Bu yıl Nelson Mandela’nın 90. yaş
dönümünü kutluyoruz. Afrika Ulusal Kongresi kıtadaki en geniş
özgürlük hareketidir. Neden böyle bir gün ve devirde Kongre
bir kadını başkan olarak seçmeye istekli değil? Neden?
Çoğunluk (bunu bana mantık söyletiyor), Afrika Ulusal
Kongresi’nde üyelerin çoğunluğu kadın. Neden kadınlar bile
bunu yapma cesaretinde değiller?
Kiliselerde, hareket içinde, üniversitelerde yaptığımız
eğitimler, atölyeler… Bunlar küçük ama önemli adımlar. Bu
zor bir [iş]. Kaçınız erkeklerin hareketi içinde yaptığımız
işler hakkında bilgi sahibisiniz. Bu yalnız yürünen bir yol.
Bazen değer mi diye düşünüyorsunuz. Devam etmek
istiyor musunuz? Sizi yalnızlaştıran şey, yaptığımız iş
yüzünden yaftalanıyor olmanız. Sizde mi bir terslik var?
Önemli, yapıcı bir iş yapamaz mısınız? Yapacak esaslı bir
şey bulamıyor musunuz? Size belli bir eksikliğiniz olduğu
için bu işi yaptığınızı söylüyorlar! Benim için üzücü olan
kısmı, erkeklik hakkında [erkeklerin] ne düşündüğüne
ilişkin çok şey söylemesi.
Dünya çapında yürütülen [Toplumsal Cinsiyete yönelik
Şiddete Karşı] 16 Aktivizm Günü’nü (başka bir hafta) bu
ülkede kutlayacağımızı söyleyerek bitireyim. Benim açımdan
bu önemli. Bu bir başlangıç. Çalışma arkadaşlarımdan
biriyleyim ve onun desteğini alıyorum. Delikanlı damgası yemiş
biri ve o bunun mümkün olduğunu söylüyor. Demek ki
gerçekleşebilir.
AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR
Küresel kadın hareketi yerli hareketinden
çok şey öğrenebilir
Latin Amerika, Afrika ve Asya’dan yerli
temsilcilerinin katılımı AWID forumunda yerli
kadınların seslerinin katılımının ayrılmaz bir
parçasıdır. Gelişlerinin ardından her katılımcı
Uluslararası Yerli Kadınlar Forumu tarafından
hazırlanan, (önerilen) aktivite takvimi ve iletişim
bilgileri içeren bir rapora ek olarak program bilgisi
ve Cape Town şehrine ilişkin ayrıntıların bulunduğu
bir çanta aldı.
Yerli kadınların kendilerine özgü ihtiyaçlarını ele
alması için seçilen AWID temsilcisi AWID’in Meksika
ofisinden Zazil Canto’ydu. Kadınlar kaldıkları süre
boyunca aşağıdaki aktivitelerden seçme fırsatına
sahip oldular:
• Liderliğin Dönüşümü: Pratikten Yukarıya
Feminizm
öğrenmesi aynı şekilde önemli. Bayan Corpuz’a
göre yerli haklar meseleleri dile getirmeye başladılar
ama bir görev düzeyine çıkarmadılar.
AWID forumunda Bayan Corpuz’un benzer
duygular paylaştığı başka yerli kadınlarla etkileşime
girme fırsatı oldu ve birçok yerli kadının dünya
çapında benzer meselelerle karşılaştığını öğrendi.
Gerek yerli gerek yerli olmayan diğer Filipinli
katılımcılarla ilişkiye girmenin kendisi için önemli
olduğunu kaydetti.
Bayan Corpuz forumdan sonra genç kadınların
AWID gibi küresel forumlara katılma fırsatı
olmasının çok önemli olduğunu tekrarladı. Forum
sırasında kazanılan ortaklık ve perspektifler
çalışmalarını etkilemeye devam ederek gelecek
forumda tam olarak katılmaya sevk ediyor.
Anneta Bok, Khomani San Halkları, Güney Afika
• Köktenci Hareketlere karşı Kadınlar
• Yerli Afrika Hareketinin Oluşturulması için Diyalog
• Bağışçılarla diyalog
• Şehre ve yakındaki turistik şehirlere tur
Delegeler AWID’deki, feminizm ve yerli kadınlarla
deneyimlerine ilişkin olarak küresel bir alanın nasıl
yaratılacağı üzerine düşündüler; bu küresel alanda
katılımcılar kültürel bariyerleri kırıp kendilerini
hareketin başka yönlerine açabilmeliydi.
Jennifer Tauli Corpuz, Kankana-ey Halkları,
Filipinler
Filipinler’deki deneyimlerinden ötürü Bayan Corpuz
AWID forumuna katılmak konusunda oldukça
temkinliydi. “Kendimi hiçbir zaman feminist olarak
algılamadım” diye vurguluyor Bayan Corpuz. Fakat
AWID forumunda dünyanın her yerinden değişik
feministler ve feminizm fikirleriyle olumlu
etkileşimlerinden
sonra
farklı
feminizm
kavramlarının uluslararası yerli insan haklarına
ilişkin çalışmalarına denk düşebileceğini fark etti.
Bayan Corpuz, “küresel kadın hareketinin yerli
hareketinden
çok
şey
öğrenebileceğini
düşünüyorum” diye belirtiyor iki hareket arasında
daha fazla diyalog ihtiyacını vurgularken. Feminist
hareket kültür ve toplulukları anlamalı. Ne var ki
yerli hakların feminist görev ve pratik duygusundan
“Uluslararası büyük bir kadın konferansına ilk kez
katılıyorum. Başlangıçta feminizm ve kadın
hareketinde iktidarın anlamı konusunda kafam
karışmıştı… Ama sonunda forum beni daha güçlü,
gerçekten önemli ve kadın iktidarının nihayet
dünyada tanındığı konusunda güvenli hissettirdi.”
Bayan Bok AWID forumuna katılmanın onu
uluslararası katılımını genişletmeye, 18-29 Mayıs
2009 tarihlerinde New York’taki BM genel
merkezinde yer alacak Yerli Konularında BM Daimi
Forumu gibi başka konferanslarda sesini
yükseltmeye yöneltti.
AWID forumundan sonra topluluğuna döner
dönmez Cape Town’daki etkileşimlerinden öğrendiği
araç ve fikirlerle mali yönetim üzerine bir eğitim
oturumu düzenledi. Elli beş katılımcı, topluluğundaki
genç kadınlar katılarak bu eğitim fikirlerini, bilhassa
HIV/AIDS’i önleme üzerine olanı kullanmaktan çok
heyecan duymuşlardı. Topluluğundaki yaşlılarla
uyumsuzluk gösterse de Bayan Bok halkının
geleneksel bilgisini AWID’de edindiği fikirlerle
dengeleyebilmişti.
“Farklı ülkelerden insanlarla tanışmak her
zaman çok hoş oluyor” diye açıklıyor Bayan Bok.
“Bazen topluluğunuzda problemlerle karşı karşıya
kalan bir tek siz varmışsınız gibi hissediyorsunuz,
ama başka kadınlarla konuşmaya başladığınızda
birçok şeyin aynı olduğunu, çözüm için fikir
alışverişi yapabileceğinizi anlıyorsunuz.”
– Uluslararası Yerli Kadınlar Forumu’nun temsilcileri
SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA
www.awid.org
ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ
123
AWID’in Bağışçıları
AWID kuruluşumuza ve 2008 forumunda son derece cömert desteklerinden dolayı aşağıdaki kurumlara teşekkür eder
ActionAid International • ActionAid International Americas • Afrikalı Kadınlar Kalkınma Fonu
• Avustralya Uluslararası Kalkınma Dairesi • Channel Vakfı • Cordaid • Hollanda Dışişleri Bakanlığı • Global Fund for Women
• The Humanist Institute for Development Cooperation - Hivos • International Fellowship of Reconciliation
• Irish Aid – Dışişleri Departmanı • Levi Strauss Vakfı • Mama Cash • Oxfam Novib • Norveç Dışişleri Bakanlığı
• Yeni Zelanda Uluslararası Kalkınma Dairesi • The Sigrid Rausing Trust • The Sister Fund
• İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı • İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı
… ve AWID’in “Bir kız kardeş gönder” fonuna cömert katkıları sunan başka pek çokları. Teşekkürler!!
Portreler hakkında
Yukarıda görünen portreler forum yerinde sanatçı-aktivist Gabrielle Le Roux ve Sipho Mthathi tarafından forum katılımcılarıyla
işbirliği içinde yaratılan “Geleceğimizi Korumak” sergisinden alınmıştır. Sergi dünyanın her yerinden toplumsal hareket inşa eden
cesur insanları kutlayıp selamlamış ve yukarıda resimlerin yanı sıra katılımcıların kendileri ve deneyimleri hakkında yazdıkları
değişik tiplerde metinler barındırmıştır. Sergiye daha yakından bakmak, katılımcıların yazdıklarını okumak için internet adresimizi
ziyaret edebilirsiniz: www.awid.org/eng/Forum-08-in-Review/Forum-08/Defending-our-Futures-Exhibition.