Hareketlerin Gücü - 13th AWID International Forum
Transkript
Hareketlerin Gücü - 13th AWID International Forum
2008 Forumunu Değerlendirirken 11. ULUSLARARASI AWID KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMU Hareketlerin Gücü Cape Town, Güney Afrika Okuduğunuz yayın hakkında 14-17 Kasım 2008 tarihlerinde 144 ülkeden 2000’e yakın kadın hakları aktivisti Cape Town, Güney Afrika’da Hareketlerin Gücünü tartışmak üzere bir araya geldi. Elinizdeki derleme 2008 Forumunun yaklaşımı, etkisi ve kazanımlarının yanı sıra, daha da güçlü, daha da cesur bir 2012 Forumu inşa etmek için nelerin iyileştirilebileceğini incelemektedir. Derleme, dört günlük forum boyunca yer alan tartışma ve faaliyetlerden bazılarına ilişkin bir resim sunmaktadır; her gün gerçekleşen genel oturumlardan yapılmış deşifrasyonlar kadar, yan oturumlar içinde en çok ilgi görenlerden kimilerine ilişkin alıntı ve raporları da dahil etmektedir. Ayrıca gerek kişisel tanıklıklar gerek forum üzerine başka düşünce ve yazılar aldık. Kuşkusuz elimizden geldiğince AWID forumlarının alametifarikası o muazzam enerji, tutkulu tartışma ve ilkeli dayanışmayı kısmen yakalayan fotoğraflarla resimleri de koymaya çalıştık. Bu kaynağın forumda ortaya çıkan büyük fikirlerden bazılarını paylaşmaya, aynı zamanda size yalnız olmadığınızı, kadın hareketlerinin gücünün dünyanın her tarafında fark yarattığını hatırlatmaya faydası dokunacağını umarız. Tadını çıkarın. Sizi İstanbul’daki 2012 Forumunda görmeyi diliyoruz! İçindekiler Tablosu Lütfen kitapçığın ilgili bölümünü okumak için aşağıdaki bağlantılara tıklayın AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” 1. 2. 3. 4. Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5 Nelerde başarılı olduk? Forumun Kazanımları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .8 Neleri iyileştirebiliriz? Kritik Dersler ve Kavrayışlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .12 İleriye Bakmak: 2012 Forumu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15 Genel Oturumlar 1. 2. 3. 4. Oturum: Oturum: Oturum: Oturum: Kadın örgütlenmesi ve dünyayı dönüştürmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .17 Hareketlerimize güç kazandırmak: İçe bakış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .32 Örgütlenmemizin koşulları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .48 Hareketlerin geleceği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .60 Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .68 Forumda Feminist Teknoloji Takası (FTX) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .72 Yan Oturumlar Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .76 İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .80 Savunuculuk olarak Sanat: Dokuzda Bir Kampanyası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .84 Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .85 “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . .90 Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .96 Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .100 Bir Amaç Uğruna Pop Kültür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .105 Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .109 Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .113 Kadının Güçlenmesi - Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .119 Künye Editör: Caroline Sin Transkripsiyonlar: Irma Molina, Kathryn White, Fernanda Yanchapaxi, Katie MacDonald, Cayley Taylor, Lia Brewer, Jessica Bokhout Fotoğraflar: Khumo Ntoane ve Briget Ganske Portreler: Gabrielle Le Roux Tasarım: Claman Chu İngilizceden çeviri: Hatice Pınar Şenoğuz Ayrıca Lina Gomez, Sarah Rosenhek, Bailey Duller, Anna Turley, Sanushka Mudalier, Jessica Bokhout, Cindy Clark ve Lydia Alpizar’a bu yayına yaptıkları çeşitli katkı ve desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. © 2009 Kalkınmada Kadın Hakları Derneği (AWID) 4 Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” 1. Giriş AWID açısından Kadın Hakları ve Kalkınma üzerine büyük bir uluslararası forum düzenlemesi, misyonumuzun odağında yer almaktadır ve kadın hakları savunucuları, örgütleri ve hareketlerinin kadın haklarını daha etkin bir şekilde ilerletmesi için daha güçlü ve koordineli olarak bu uğraşı vermelerinin, harekete geçmelerini sağlamanın önemine karşılık gelmektedir. AWID’in 2008 Kasım’ındaki 11. Uluslararası Kadın Hakları ve Kalkınma Forumu’nun konusu olarak “Hareketlerin Gücü”nün seçilmesi, kolektif güç inşasının gerek feminist gündemler geliştirmede gerek bu sürecin kendi başına gerçekleşmeyeceği (gerçekleştirmemiz gerektiği) bilgisinin kilit önem taşıdığı inancımıza dayanmaktadır. Çeşitli kadın hareketleri ve kadın örgütlenmesi dünya çapında kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilişkili kazanımlarda anahtar rol oynadı. Forumun temasını seçmede bizi yönlendiren analiz, bir yönüyle (bazı alanlarda sınırlı gelişme gösteren ve kendisini stratejilerini giderek olumsuzlaşan koşullara adapte etmenin baskısı altında hisseden) kadın hareketlerinin dünya üzerinde birçok yer ve bağlamda son birkaç yıldır ‘mevziiyi koruması’ oldu. Bu durum kadın hakları aktivistlerinin birlikte nasıl çalıştığımız ve kiminle çalıştığımız üzerine ivedilikle düşünmesi gerektiğini göstermektedir. Mesela geçtiğimiz yıllarda yerli kadın hareketlerinin önemli başarılarını gördük ama ilerlemeleri ana akım feminist aktivistlerle paylaştıkları alanlarda çoğunlukla ortak amacın parçası olarak algılanmamaktadır. Şu halde AWID’in amacı, katılımcıları farklı kadın örgütlenmesi deneyim ve ifadelerinden oluşan yelpazeye bakmaya ve bunun aracılığıyla güç birliği geliştirme imkânlarını tanımaya teşvik etmesi için geniş bir çeşitlilikte aktivisti Forum gündeminin merkezine taşımaktır. Son on yılda zengin bir yelpazede feminist ve kadın örgütlenmesi süreci ve hareketi ortaya çıkmış olmasına rağmen, bize gösterdiklerini tartışmaya ya da yaratabileceğimiz veyahut da öğrenebileceğimiz başka süreçler hakkında düşünmeye sınırlı alan kalmıştır. Bu forumda merceği kararlı bir şekilde içe döndürmeyi amaçlıyoruz: Kendimize, örgütlerimize, stratejilerimize ve kolektif güç oluşturmada nasıl yol aldığımıza bakacağız. Nasıl daha etkin örgütlenip harekete geçebileceğimize bakmak istedik. Keza kadın örgütlerini giderek hareket inşasından ‘somut’ ya da kolayca ölçülebilir olarak adlandırılan çıktı ve hizmetlerin sağlanmasına odaklanan proje yönelimli yaklaşımlara kaymaya zorlayan baskıya güçlü bir şekilde karşı koymak istedik. Kadınların toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, diğer sosyal dışlanma ve ezme biçimlerinin kökenini sarsacak kolektif gücü oluşturma stratejilerine yeniden odaklanacağı bir alan yaratmak istedik. Bu yaklaşımın taşıdığı riskin farkındayız: Koşullara bağlı bu kadar zorluk ve terslik karşısında kendimize odaklanmak pek de gücümüzün yetmeyeceği bir lüks gibi durabilir. Bununla birlikte tam da değişen koşullardan ötürü daha adil bir dünyaya doğru kolektif güç oluşturmanın aracı olarak örgüt ve hareketlerimizi güçlendirmek için tartışma ve strateji geliştirmeye alan açılması acil bir görev olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Forum aşağıdaki altı sonucun elde edilmesi beklentisiyle tasarlanmıştır: i Hareket inşasının ne olduğu, neden önemli olduğu ve hareket inşa süreçlerini güçlendirmek için ne yapabileceğimizin daha iyi anlaşılması ii Dikkati özellikle çeşitlilik ve içerme konularına vererek kadın hareketleri içindeki bölünmenin aşılması için kayda değer adımların atılması iii Çeşitli kadın hakları savunucuları arasında ortak bir siyasal gündemin (yani, belirli bir konu veya kimlikten daha geniş, iktidar ilişkilerini dönüştürmeyi hedefleyen) öğeleri üzerine konuşmaları ve düşünceyi geliştirme iv Diğer toplumsal hareketlerle geniş stratejik işbirlikleri geliştirilmesi, özellikle bu hareketler içinde kadın hakları savunucularıyla bağ kurulması SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 5 AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” v Kadın hareketlerinin kilit tartışma ve stratejilerinde genç kadınların önemli ölçüde görünür kılıp dahil edilmesi, böylelikle birden çok kuşağı içeren daha etkili bir hareket inşasına katkıda bulunulması vi Genel olarak kadın örgütleri ve hareketlerinin, bilhassa Forumun gerçekleştirildiği bölge olan Afrika’da yeniden canlandırılması AWID Forum gündemini oluştururken, oturumları ve genel toplantıların çerçevesini belirlemede bize yardımcı olması için Uluslararası Planlama Komitemizin 31 üyesinin deneyim ve görüşlerinden beslendi. Onların yol göstericiliğinde katılımcıların farklı ilgileriyle örtüşecek, çeşitlilik içeren bir sunumda bulunmayı amaçladık. Oturum konuları ekonomik ve sosyal haklar, eğitim ve kültür, sürdürülebilir kalkınma, birden fazla kuşağa yayılan örgütlenme, bölünmeyi aşma ve güç birliği geliştirme, taban oluşturma, kurumsal güçlenme, cinsellik ve üreme hakları, HIV ve AIDS, iletişim ve teknoloji, kadına yönelik şiddet, çatışma ve çatışma sonrası/barış inşası konularını kapsıyordu. Bilgiyi üreten kolektif sürecin parçasını oluşturmada tek tek kadınların hikâye ve deneyimlerine değerini vererek Forumu feminist bir alan olarak inşa etmek istedik. Dolayısıyla kimlik, beden siyaseti ve cinsellik, iktidar ve hareket inşasıyla ilgili deneyimler hakkında konuşurken ortaya çıkan ve tartışma eksenlerini belirleyen eleştirel konular olmayı sürdürdü. AWID, Feminist Hareket ve Örgütler İnşa Etme stratejik inisiyatifinin önderliğinde ilk defa olarak Forum tartışmalarının temelini yaratan ana içeriği oluşturdu. Dünyalarını Değiştirmek – Kadın Hareketlerinin Kavram ve Pratikleri başlıklı metin, hareketin, özellikle de feminist bir hareketin ne olduğuna ilişkin tanımlar öneriyor ve hareket stratejilerinin esas öğelerini analiz ediyordu. Dünyalarını Değiştirmek Foruma kayıt yaptıran herkese önceden e-postayla gönderildi ve basılı kopyaları Forum alanında İngilizce, İspanyolca ve Fransızca dillerinde hazır bulunduruldu. Okuduğunuz doküman AWID’in Forum perspektifini paylaşmaktadır: Kazanım olduğuna inandığımız yönler, öğrendiklerimiz ve bir sonraki AWID Forumunu planlarken bu derslerden alabileceklerimiz. İç raporlardan, Forum sonrasında internet aracılığıyla yapılan değerlendirme araştırmasının sonuçlarından (591 cevap alındı, neredeyse %33’lük cevaplama oranına ulaşıldı), görüşmelerden ve Forum katılımcılarıyla yapılmış enformel konuşmalardan faydalanıyoruz. Halen Forumun etkisini daha iyi anlamamızı sağlayacak ‘ertesi yıl’ değerlendirmesini yürütmekteyiz. Ayrıca yakında Forumdan kendi projeleri için başlangıç fonu alan 25 kuruluşun raporlarını edinip deneyimlerinden öğreneceğiz. Forumdaki tartışmaların içeriği hakkında bilgilenmek isteyenler için 2008 Forumunu Değerlendirirken (http://www.awid.org/forum08/ adresinden İngilizce metne erişilebilir), genel toplantı kayıtlarından deşifrasyonlar, katılımın çok olduğu 6 Hareketlerin GÜCÜ oturumlardan alıntılar, fotoğraflar ve Forumun başlıca diğer yerlerinden öne çıkan noktaları içermektedir. Forumun dört ay öncesinde ve Forum sırasında geçirdiği ciddi hastalık yüzünden katılamayan yöneticimiz Lydia Alpízar Durán’ın yokluğunda Forumun yapıldığı koşullar ideal denemezdi. Yine de AWID çalışanları, yönetim kurulu ve Uluslararası Planlama Komitesi üyeleri başarılı bir Forum düzenlemek için birlikte son derece etkili bir şekilde çalıştı. Forum ve katılımcı deneyimleri hakkında toplanan bilgileri analiz ettikten sonra AWID Forumunun kadın örgütlenmesinin çeşitli ifadeleri açısından içerici bir alan yarattığı, buna ek olarak örgütlerimiz açısından dosdoğru ele alınması önem taşıyan birçok hassas iç tartışma (örneğin, STK’laşma, rekabet, kadın hareketleri içindeki güç dinamikleri) açtığı veya bunları geliştirdiği açıktır. Keza 2008 AWID Forumu birçok kadın örgütü, onların iş yaptığı kuruluş ve bağışçı kurumların gündemine çok kuşaklı bir hareket inşasını yerleştirmeye yardım eden bir alan olarak akılda kalmıştır. Doğal olarak cevaplanacak çok soru durmaktadır ama edindiğimiz geri bildirimler Forumun güç birliği ve beraber çalışma imkânlarını genişleten faydalı bir katkı sağladığını doğruluyor. 2.000 farklı insan hakları aktivistini bir araya toplama fırsatı çok enderdir ve ortadaki iddia Forumun düzenleyici ve katılımcılar tarafından kaynakların (hem mali hem insani) iyi bir kullanımına denk düşmesini için uğraşmaya itecek kadar büyüktür. Değerli amacına iyi hizmet edebilmesi için Forumu (hem içerik hem yöntem açısından) güçlendirmeye canla başla devam edeceğiz. 2008 Forumunun tüm katılımcılarına, mali destek sağlayan bağışçılara ve büyük bir başarıya ulaşmasına katkıda bulunan herkese içten teşekkürlerimizi ve minnettarlığımızı sunuyoruz. Gelecek AWID Forumunu hazırlarken bu deneyimden çıkarılan birçok dersi uygulamayı dört gözle bekliyoruz, sizi orada görmeyi de! AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 7 AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” 2. Nelerde başarılı olduk? Forumun Kazanımları Forum hareket inşasının ne olduğu, neden önemli olduğu, hareket inşa süreçlerini güçlendirmek için ne yapılabileceği konularının daha geniş kavranmasına katkıda bulundu. “Kadın hareketlerine ilişkin yeni bilgi ve genişlemiş bakış”, değerlendirme anketinde cevap verenlerin Forum sizi nasıl değiştirdi sorusuna cevap verirken (neredeyse %50’sinin) tanımladıkları yegâne geniş değişim kategorisiydi. Diğer anket sorularına cevap olarak %93’ü Forumun kadın hareketlerini güçlendirirken örgütlerinin neyi daha farklı yapabileceğinin daha çok farkına vardığını belirtti, %90’ı hareket inşasının önemi ve zorluklarını daha net gördüklerini düşündü. %91’i sağlam ve yaratıcı bir programla “bu Forumun kendisini faydalı biçimlerde sorgulattığını” kabul etti. Hareketlerin gücünün daha da kavranmasını sağlayan olay, Forumun ikinci gününde Güney Afrika’nın Dokuzda Bir Kampanyası tarafından düzenlenen kadına yönelik şiddete karşı yürüyüş oldu. Mesela birçok blog yazarı yürüyüşün katılımcılar açısından hem hareketlerin gücünü hem bölünmeyi aşmanın, farklı kimlik ve konumlar arasında birlikte çalışmanın gücünü kamçılamadaki derin etkisinden bahsetti. uluslararası kadın hakları forumlarında büyük ölçüde temsiliyet bulamayan kesimlerden 50 aktiviste seyahat ödeneği tahsis eden özel bir “hareket inşa fonu” için kaynak seferber etti. Forumun neredeyse çeyreğini tüm altı kıtadan genç kadınlar oluşturdu; bir AWID Forumunda Ortadoğu, Pasifik ve Sahra Altı Afrika’dan en yüksek kadın katılımına ulaştık. Engelli kadın sayısı, engelli kadınlar tarafından ve onlar üzerine düzenlenen oturum sayısı şimdiye kadar erişilen en yüksek rakama ulaştı. Kayıtlı katılımcılar bölgesel olarak aşağıdaki dağılımı sergiledi: Bölge Sahra Altı Afrika (274’ü Güney Afrika’dandı) 694 Doğu ve Güneydoğu Asya 97 Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğu 73 Batı Avrupa 168 Latin Amerika ve Karayipler 160 Asıl mesele, şimdi kendi şehrim ve ülkemde insanları nasıl harekete geçireceğime dair bazı fikirlere sahip olmam…* Ortadoğu 68 Kuzey Afrika 28 Kuzey Amerika (ABD & Kanada) 261 Çalışmalarımızda kullandığımız stratejiler, bunların hareket inşasına mı katkıda bulunduğu, yoksa daha elitist mi oldukları konusunda daha eleştirel bakmamı sağladı. Pasifik 48 Forum geniş ve çeşitli bir yelpazeden katılımcıları çekti. AWID’in Forum alanında kadın hareketlerinin çeşitliğini yansıtmaya çalışma sözünü dikkate aldığımızda bu önemli bir kazanımdır. İnternet anketimizi cevaplayanların %82’si AWID Forumuna ilk defa katıldıklarını belirtti; bu bize AWID alanını aynı eski konferans müdavimlerinden ziyade bütünüyle yeni bir spektrumdan aktivistlerin kullandığını anlatıyor. Cevaplayanların %67’si kendilerini kadın hakları aktivisti/savunucusu olarak tanımlarken, %11’i “diğer bağımsız kadın hareketiyle” tanımladı. AWID, 216 oturum düzenleyicisi ve konuşmacısına seyahat ödeneği sağlayan Erişim Fonumuza ek olarak Güney Asya 102 Belirtilmemiş 193 Toplam 1892 Forum bana başka yerde kazanamayacağım bir görüş kazandırdı: Birçok ülke ve değişik toplum kesimlerini kapsayan çeşitliliğimizin zenginliği ve kapsamı; tek bir hareket değil, aynı anda gerçekleşen birden çok hareket olarak, çok ses ve dilde patriarkiye ve kapitalist sömürüye karşı koyup stratejiler, bilgi ve deneyimler dağarcığını harekete geçirdiği görüşü. Dünyanın her yanından bu kadar çok kız kardeşle konuşmak bana pek çok açıdan ilham verdi. * Tüm alıntılar Forumun değerlendirmesine katılanların yorumlarından alınmıştır. Değerlendirmelerde ad belirtilmediğinden, konuşanın hangi ülkeden olduğu bilgisini veremedik. 8 Katılımcılar Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” Forum, çeşitli kadın hakları savunucuları arasında ortak bir siyasal gündemin öğeleri üzerine konuşmaları ve düşünceyi geliştirdi. Yukarıda ifade edildiği gibi, Forumla ilgili umutlarımızdan biri, katılımcıların diğer aktivistlerle ortak mücadele hedefi bulması, farklılıklar arası dayanışma ve işbirliği bağlarını kurabilecek belli bir ortak bir amaç düzeyine gelmesiydi. Bu büyük ölçüde geleceğe uzanması gereken uzun vadeli bir çaba olmakla birlikte, Forumda yeni inisiyatiflerin şekillenmesi ve var olanların daha fazla ilgiye mazhar olmasıyla ümit vadeden bazı işaretler gördük. Bir grup Güney Afrikalı kadın ülkenin siyasal sistemi, partileri ve seçilmiş temsilcilerini izleyip hesap sorabilecek feminist bir kampanya başlatmak için ortak bir gündem oluşturmak üzere toplandı. Karşıt bir güç olarak siyasal bir kadın partisi açma olasılığını araştırmayı da amaçlamışlardı. Forumun son günü iklim değişikliğinden yardım gündemlerine, (çoğu katılımcının Forumda önemli bir eksiklik olduğunu belirttiği) mevcut finans krizi ve ekonomik durgunluk hakkında feminist perspektiften yazılmış bir açıklamanın da dahil olduğu geniş bir konu yelpazesinde bildiri ve kampanya sağanağına tanık olduk. Bu bildiri ve kampanyalardan bazıları Forum sırasınca oluşmuş yeni gündemleri ifade etmekle birlikte, diğerleri çok daha önce geliştirilmiş ama Forumda daha çok açığa çıkıp destek toplamıştı. Mücadeleleri için dayanışma talep eden kadınlar (Meksika, Atenco’dan Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne) deneyimlerini diğer aktivistlerle paylaşma fırsatını kullandılar; bazılarından bu kadar farklı kadın arasında ortak hedef bulmanın getirdiği beklenmedik şaşkınlığı işittik. Tümüyle kadın haklarının konuşulduğu bu kadar büyük uluslararası bir organizasyona hiç katılmamıştık. Dünyanın her yerinden bu kadar çok kadının diğer kadınlar için çalıştığını ve mücadele ettiğini görmekten çok heyecanlandık, bu bizim için yeniydi. Kendimizi kadın olarak güçlendirirsek, daha çok bir araya gelir, ihtiyaçlarımıza değer verirsek, daha güçlü katılım gösterdiğimiz toplumsal hareketler yaratabileceğimizi fark ettik. Şehrimizde mücadele eden, direnişin birçok anında, toprağını savunurken ön safta olmak zorunda kalan çok kadın var ama kendimize ya da birbirimize değer vermediğimiz, ihtiyaçlarımızı önemli bulmadığımız zamanlar oluyor. Bu bizi yıpratıp bölüyor. Bir arada bu kadar çok kadını, kadınlar arasında böyle bir dayanışmayı görmek, bir araya gelip beraber mücadele edersek durumumuzu iyileştirebileceğimizi düşündürdü. Forum stratejik işbirlikleri geliştirme sürecine katkıda bulundu. Geniş bir yelpazeden aktivistleri bir araya getirmemizdeki niyet, kısmen bu dışa vurum ve alışveriş için başlangıç fırsatından uzun süreli bazı (karşılıklı zenginleştirici olabilecek ve daha güçlü hareketleri teşvik edecek) bağlantıların doğacağı umuduydu. Forumun birçok katılımcıya normalde şahsen bir arada bulunma fırsatının olmayacağı, başka yerlerden ya da kesimlerden gelenlerle tanışma şansı sunduğunu biliyoruz. Aslına bakılırsa anket sonuçlarımız katılımcıların Forumda farklı türde yeni ilişkiler geliştirdiğini göstermektedir: Sorulara cevap veren 591 kişinin %92’si (%56 = fazlasıyla katılıyor, %36 = biraz katılıyor) Forumun “genelde birlikte çalışma yapmadığı grup veya kesimlerden insanlarla” bağ kurmasını sağladığını belirtmiştir. Kaldı ki tam olarak aynı oranda insan, yani %92’si “bu Forumdan yakında temas kurmayı umduğum yeni müttefiklerle ayrılıyorum” ifadesine katılmıştır (%59 = fazlasıyla katılıyor, %33 = biraz katılıyor). Çeşitli oturumlarda katılımcıların kadın örgütleri arasında daha güçlü ittifak girişimlerini engelleyen iktidar dinamikleriyle başa çıkmaya çalıştıklarını, bu tür engelleri aşmak için bir arada bulunmanın yeni kurallarını yaratmayı amaçladıklarını gördük. Güç birliği oluşturmada çok ilgi görüp katılım gösterilen kritik bir alan da bağış dünyası ve dönüştürücü bir hareket inşa çalışmasına desteği arttırıp kısa erimli projelerle “sihirli değnekler” üzerindeki vurguyu azaltmak için kadın örgütleriyle bağışçılar arasındaki ilişkiyi tanımlamadaki sorunlardı. Fon Kuruluşları Forumuna katılım yüksekti. Bu Forum da gerek hararetli atışmalar gerek gerçek tartışmalar üretti; konuyla ilişkili diğer kimi oturumlar, bağış politikaları, bunların hareket temelli yaklaşımları desteklemek için yeniden nasıl konumlandırılabileceği hakkında canlı tartışmalara tanık oldu. Forumda genel toplantı ve oturumların çoğu, hareket inşasıyla ve hareketlerimizi güçlendirmeye yardım edecek müttefik ve işbirliklerini nasıl yaratacağımızla ilgiliydi. Dünyanın değişik yerlerinden gelen kadınlarla konuşup Forum katılımcılarının zengin çeşitliliğini gözlemledikçe [kuruluşumuzun] Doğu Afrika’da çalıştığı birçok grubun etkin işbirlikleri yapmadığını veya insan çeşitliliğini her zaman içermeyebildiklerini düşündüm. Bu yüzden o kadar çok farklı kadını birlikte çalışırken görmek, Kenya’nın göçer bölgelerinde yerli kadınları ve örgütleri arasında işbirliği ve içerici olmayı arttırma fikrini uyandırdı. AWID Forumu bölgelerinde kadın hareketlerini birleştirme zorunluluğunu tartışan Güney Afrikalı kadınların diyalogunu kolaylaştırdı. Diğer ulusal kadın inisiyatiflerine önem veriyoruz, ülkede tüm kadın yapılarıyla aktif bir şekilde diyalogu teşvik edip bugüne kadar yapılmış çalışmaları temel alacağız. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 9 AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” Forum kadın hareketlerinin kilit tartışma ve stratejilerinde genç kadınları önemli ölçüde görünür kılıp dahil edilmelerine, böylelikle birden çok kuşağı içeren daha etkili bir hareket inşasına katkıda bulundu. Forumda AWID’in Genç Feminist Aktivizm (GFA) programı genç kadınların kadın hareketlerine katkılarını öne çıkarmayı, hareket inşası etrafındaki tartışmanın genç kadınlar, sesleri ve perspektiflerini içerici olmasını sağlamayı, bunlara ek olarak kuşaklar arası dayanışma ile hareket inşasında çok kuşaklı stratejiler üzerine düşünce geliştirmeyi amaçlıyordu. Her yaştan 45 kadının oluşturduğu ‘GFA Forum Komitesi’ Forumdan önceki birkaç ay birlikte çalışıp sonrasında Forumda genç kadınların katılımını en iyi hale nasıl getirileceğine dair strateji belirlemek, birden çok kuşağı içeren bir diyalogu teşvik etmek ve kuşaklar arası etkileşim, tartışma ve işbirliğini yüreklendirmek için yüz yüze buluştu. Forum katılımcılarının kuşaklar arası hareket inşasına destek işareti olarak taşıdığı pembe eşarplar, ‘çok kuşaklı’ teriminin anlamı, güçlü ve etkili hareketler geliştirmede rolü, kuşaklar arası dengeli diyalog ve dayanışmanın nasıl sağlanabileceği üzerine sorgulama ve tartışmaları kışkırtan güçlü bir görsel ifadeye dönüştü. Genç Kadınların Grup Toplantısı gibi yaşla sınırlı faaliyetler genç kadınlara kadın örgütleri ve hareketlerini tartışıp eleştirmelerinde güvenli alanlar yarattı ve genel toplantı ve oturumlarda genç kadınların temsilini sağlama stratejimizle birlikte Forumda genç kadınların çok kuşaklı alanlara aktif katkısında destek oldu. Genç Feminist Fonu (AWID’in yıl içinde daha önce genç feministlerle çalışmasından doğan bir fikir), hareket yaratacak gelecek kuşağı desteklemek için Forumda önemli miktarda kaynak seferber edecek yeni bir çekiş gücü ve destek buldu. Forum delegelerinin %22’si 30 yaşın altındaydı. İnternet anketimize cevap verenlerin %91’i “…genç kadınların hareket inşasına yönelik tartışmaların geliştirilmesinde görünür oldukları ve merkezi rol oynadıkları” ifadesine katıldı veya fazlasıyla katıldı; %95’i Forumun farklı kuşaktan kadınların perspektifinin hazır bulunduğu ve değer gördüğü alanı açmada iyi bir iş yaptığına katıldı. “Pembe” eşarp isteyen kadınlarla … konuştum (renk başlı başına konuşmayı başlatan unsurdu) ve böylelikle hikâyelerini benimle paylaştılar… bu kadınlara (eşarplı olanlara elbette) konuşmak için yaklaşmasaydım muhtemelen hiç duymayacağım hikâyeler dinledim. Konuştuğum kadınlar kadın hareketine aşıklar ve yeni feministleri destekleyip katılmaları için alan açıyorlar. Hikâyelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. 10 Hareketlerin GÜCÜ [Kuşaklar arası diyalog], hem genç hem yaşlı kadınların feminist bilgi ürettiği, kuşaklar arasında geri bildirim, saygı ve kolektif inşanın olduğu kimlikler arası bir diyalog kurmakla ilgilidir. Kimliklerin ve arka planların feminizmi zenginleştirdiğini, …dünyayı … birlikte dönüştürmek için eşitsizlikleri yenmemiz gerektiğini kavramaktır. Forumda Enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kullanımını yaygınlaştırarak Forumun kapsamını ve etkisini de genişlettik. AWID çoğu kadın hakları aktivistiyle feminist aktivist ve hareketlerin çalışmaların iletişim teknolojilerini kullanmadaki zayıflıklarını görerek Forumun bu boyutunu güçlendirmek üzere İleri İletişimler Derneği Kadınların Ağ İletişimini Destek Programı (APC-WNSP) ile ortaklık kurmaktan çok memnun olmuştu. Forum öncesi Feminist Teknoloji Takası (FTX) 100’ün üzerinde kadın katılımcının işitsel ve görsel araçları, sosyal ağ ilişkileri kurmayı, dijital hikâye anlatıcılığı ve daha fazlasını öğrendikleri bir fırsat oldu. Forum boyunca FTX Merkezinde Forumdan bilgi ve deneyimlerini çeşitli dillerde paylaşan, içerik yaratan aktif bir topluluk vardı. Buna ek olarak Forumun genel toplantılarına ilişkin mültimedya dosyalarının aynı zamanda internetten yayını, Feminist International Radio Endeavour’un günlük FIREPLACE yayınları (internetten canlı yayın) ve katılımcıların e-posta iletişimlerinin sağlanması, fiziksel olarak hazır bulunamayacak geniş bir yelpazeden kadın, örgüt ve hareketi Foruma erişebilir kılmaya yardımcı oldu. Salt enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kullanımından öte FTX katılımcıları ve FTX Merkezi Forum katılımcılarını (ve düzenleyicilerini) iletişim hakları ve teknolojiye feminist yaklaşımlar hakkında daha fazla düşünmeye itti. Aslında Forumdan sonra verilen 25 başlangıç fonunun 4’ü FTX’le ilişkili konulara ayrılmıştı. Kadınların kendi kablosuz ağlarını kurmaları için güçlendirilemeyeceğini kim söylemiş? Kadınların peşmelba yapmak için kullandıkları bir şeftali konservesi kutusunun yayına hazır bir antene dönüştürülebileceğini kim bilebilirdi? Dijital hikâyemi AWID Forumunun ana toplantısında gösterilirken izlemek hoş bir sürprizdi. O zaman dijital hikâye anlatıcılığının izleyicilere (marjinalleşmiş bir topluluğun bireyi ve bir Hareket olarak) ne bildiğimiz, kim olduğumuzu ve neye inandığımızı anlatmada kullanılabilecek etkili ve güçlü bir araç olduğunu anladım. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” Katılımcılar Forumdan tazelenmiş bir bağlılık, enerji ve motivasyon duygusuyla ayrıldılar. Yüksek stres ve yorgunluk seviyesinin kadın hareketlerine muazzam ölçüde olumsuz etkide bulunduğunu biliyoruz. Forumun az da olsa katılımcıların uzun yolculuklarında onlara enerji verip ayakta tutan şeyle yeniden bağ kurmasına yardım edebilmesini umuyoruz. Foruma ilişkin internet blogları ve anket sonuçlarının yanı sıra, içten övgüler ve kulak misafiri olunan konuşmalar bizi şüphede bırakmıyor; değerlendirme anketini cevaplayanların %96’sı “Forumun ilham ve güç verdiğine” katıldı. Bu Forumda sunulan sanatsal ve kültürel etkinliklerle bedensel hareket içeren geniş bir etkinlik yelpazesi hem katılımcıları canlandırmayı hem de analiz ve strateji geliştirmemizde ‘akıl alanından’ kaçmanın gücünü hatırlatmayı amaçlıyordu. Benzer bir şekilde çeşitli oturumlar kadın hareketlerinin sürdürülebilirliği için gerekli kendine özen konularını ele alıp meşrulaştırmaya çabaladı. Kadın hareketinde görece yeniyim, bunca enerjiyi görüp bu kadar çok güçlü ve kendini adamış kadınla tanışmak benim için heyecan verici bir deneyimdi. Gerçekten de ‘kolektifteki güce’ … tanık oldum. Bu deneyimin uzun bir süre bende devam edeceğine, beni insan hakları ve kadın hakları hareketinde daha aktif olmaya teşvik edeceğine eminim. Bu forumun bir kadına burasının insanı acıtan, etkileyen, gözlemekten alıkoyan herhangi bir konuyu gündeme getirebileceği bir yer olduğu duygusunu verdiğine inanıyorum. Kadınlar ve özgürlük enerjisi muazzamdı… Kızlarım bu alanda çalışsın çalışmasın AWID forumlarından birine katılmaları gerektiğine karar verdim. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 11 AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” 3. Neleri iyileştirebiliriz? Kritik Dersler ve Kavrayışlar AWID her Forumda hem değerlendirme ve katılımcılardan gelen geri bildirimlerden, başlıca partnerlerle konuşma ve görüşmelerden hem de forum çalışanlarının yansıttıklarından çok şey öğrenmektedir. Bazı eleştirileri doğrudan ele alabiliyoruz, bununla birlikte diğerleri bu tür bir organizasyonu düzenlemede her zaman olan, dengelenmesi zor durumları yansıtıyor. Yerel kadın örgütleriyle ilişkiye geçme: AWID Foruma hazırlanırken organizasyon hakkında bilgi paylaşmak ve yerel kadın hakları gündeminin geliştirilmesinde Forumu kullanım yollarını araştırmak için yerel kadın örgütlerine ulaşmaktadır. AWID Uluslararası Planlama Komitesinde ‘ev sahibi’ ülkeden bazı aktivistlerin bulunmasını sağlar. Forum programına yerel grupların düzenlediği çok sayıda oturum dahil ederiz ve normalde yerel kadın gruplarının temsilcilerinden 100 kadarına ücretsiz kayıt sağlarız (Cape Town Forumunda bu sayı 200’e katlamıştı). Buna ek olarak mümkün oldukça yerel kadın hareketleri mücadelesinin parçası olan kadın hakları konularında görünürlüğü arttırmak için yerel basın veya kamuyu hedefleyen organizasyonları koordine etmeye çalışmaktayız. Cape Town’daki deneyimimizin ardından (burada oturum seçimlerine ilişkin sürecin şeffaf olmadığı ve kayıt ücretlerinin çok yüksek olduğunu düşünen bazı aktivist ve örgütler Foruma karşı harekete geçtiler) bu genişlikteki bir organizasyonda AWID’in özellikle gereksiz gerilimler yaratabilecek yanlış iletişim ve bilgilendirme biçimlerinin önüne geçmek daha ilerisi düşünen bir şekilde insanlara ulaşmaya çalışmasını gerektirdiğini gördük. Bunun anlamı, daha oluşabilecek sorunları dikkate alan yerel elçilerin kadın hareketleriyle yerel iletişim çabalarına daha fazla yoğunlaşmanın yanı sıra, ev sahibi ülkede konuyla ilgili bir dizi aktörle düzenli açık etkileşimdir. Yerel katılımlara büyücek bir ölçüde ücretsiz kaydı mümkün kılmaya ek olarak, Forum programında (Forumu bölge veya ülke odaklı değil, uluslararası bir organizasyon olarak korumaya devam etmekle birlikte) ev sahibi örgütlerin rolü ve görünürlüğüne ilişkin yaklaşımımızı gözden geçirmeyi sürdüreceğiz. derece özel bir siyasal uğrakta bu kadar çeşitlilik içeren bir alanı stratejik olarak kullanmada önemli bir zaaf ve kaçırılmış bir fırsat (mesela ortak eylem başlatılması veya konuyla ilişkili ortak açıklamalara daha fazla görünürlük kazandırmak) olarak algıladı. Geç bir tarihte Forum programında büyük değişiklikler yapma kapasitemizin kısıtlı olmasına rağmen, AWID bu deneyimden bu tür koşullarla bağlı değişiklikler ve bunların kadın hakları örgütlenmesine etkilerine duyarlı olup onları anlamlı bir şekilde içerebilecek, beklenmedik durumları gözeten bir planlama sürdürmenin önemini öğrendi. Açıklık ve Güvenlik: Forum kaydı açık bir süreçtir; geçmiş forumlarda karşılanabilecek sayıdan daha fazla kayıt yaptırmak isteyen insanın olduğu bir durumla Koşullardaki Değişikliklere Duyarlılık: Finans krizi 2008 Forumundan 6 hafta önce patlak verdi. Krizin ve olası sonuçlarının genel toplantılara (özellikle dış koşullarla ilgili toplantıya) ve bazı oturumlara sızmasını bekliyorduk ama konuşmacılardan bilhassa kriz hakkında konuşmalarını talep etmedik (veya bunu yapabilecek yeni konuşmacılar aramadık). Bazı katılımcılardan krizin yeterince tanındığı ve tartışıldığını düşündüklerini duymakla birlikte, çoğunluk, kriz hakkında daha fazla tartışılmamış olmasını, son 12 Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” karşılaşmamıştık. 2008 Forumunda hem kapasitemizi aştığımız için ilgilenen katılımcıları geri çevirmek zorunda kaldığımız hem de forumdaki katılımcılardan bazılarının özellikle LGBTQ (lezbiyen, gay, biseksüel, transeksüel, kuir) hakları üzerine oturumlarda ‘nefret’ konuşmaları yaparak temel feminist, çeşitlilik ve eşitliğe saygı ilkelerini benimsemediklerini gördüğümüz bir pozisyondaydık. Keza hazır bulunan bazı erkeklerin katılımı niteliksel olarak özellikle cinsellik hakkındaki oturumlarda tehdit edici algılandı. Bu gelişmeler, gerek AWID Forumunun ‘açık’ bir alan olduğu ölçüde ne kadar “güvenli” bir alan olabildiği gerek Forum katılımcılarının eleyip eleyemeyeceğimiz ya da nasıl eleyebileceğimiz konusunda önemli soruları ortaya attı. Bu deneyimden anlaşılan şey, forumu böyle içerici ve çeşitli bir alan kılarken AWID olarak hepimizi zenginleştirecek ve katılımcıların orada bulunan herkesin bütünlüğünü koruduğu bir alan yaratmaya yardım edecek şekilde çeşitliliği idare etmek için daha iyi hazırlanmamız gerektiğidir. Gelecek AWID Forumlarında bu sıkıntıları ele nasıl alacağımıza dair Uluslararası Planlama Komitesi ve diğer başlıca aktörlerle strateji geliştiriyor olacağız. Katılımcılar arasında derinlemesine tartışma, strateji geliştirme ve gerçek etkileşim için daha fazla fırsat: Katılımcılar sürekli olarak çeşitli Forum alanlarında daha derin ilişki kurmanın fırsatlarını araştırmıştır; AWID ses ve deneyim çeşitliliğiyle daha derinlemesine analize zaman verme arasında dengelemede zorlukla karşılaşmıştır. Bazı katılımcıların genel toplantılarda daha derinlemesine konuşulması (daha az konuşmacı olması) yönünde istek belirttiğini duyduk. Ayrıca Forum sırasında kararlaştırılan oturumların bazılarının sınırlı etkileşime yer vererek ‘konuşan beyinler’ olmaktan öteye gitmemesi veya oturumlara ayrılan sınırlı zamanın yalnızca bilgi paylaşımına yetecek zaman verip analizi derinleştirmek ya da sondaj yapıp olası stratejileri araştırmaya fırsat tanımamasından duyulan hayal kırıklığından haberdar olduk. Bizi herkesin farkında olduğu güçlük ya da problemleri tekrar özetlemek yerine ‘sebeplerine’, analizine gidip yeni fikirleri ateşleyebilecek sorular sormaya iten geri bildirimler de vardı. Katılımcıların geniş çeşitliliği, Forumda ele alınan konularla değişik düzeylerde haşır neşir olmaları ve deneyimleri de derinlemesine tartışma ve strateji geliştirmeyi karmaşıklaştırabilmektedir; bazıları kendileri için tamamen yeni bir şeyi, mesela farklı bölgelerden veya farklı konularda SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 13 AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” çalışan kadınların örgütlenme deneyimlerini öğrenmek istediği için gelirken, diğerleri alanı konuşmaları genişletmek veya yıllardır boğuştukları konularla ilgili daha fazla derinlemesine düşünüp tartışmak için kullanmak ister. 2008 Forumunda oturum düzenleyicileri daha fazla eşlik etmeye, geçmiş deneyimlerden metodolojik öneri ve ipuçları sağlamaya çalıştık. Gelecek AWID Forumlarında hem derinlik ve etkileşim hem de strateji geliştirme konusunda daha fazla fırsat sağlayabileceğini umduğumuz başka formatları araştıracağız. Katılımcıların yanı sıra konuşmacılarda da daha fazla çeşitlilik: Forum gibi bir organizasyonda temsil siyaseti şiddetle kendini hissettirir, katılımcılardan belli bir sesin gündemde yeterince yer almadığını hissettiklerini duyarız. AWID genel toplantı ve oturumlarda ne kadar sınırlı kontrolü olursa olsun bunlardaki konuşmacı çeşitliliğini sağlamaya çalışmaktadır, konuşmacı çeşitliliği konusunda da yer ve zaman kısıtlamasıyla karşı karşıyayız. 2008 forumuyla normalde uluslararası bir feminist organizasyona katılmayacak, ama “hareketlerin gücü”ne ilişkin diyaloga çokça katkı koyabilecek başka toplumsal hareketler ve taban örgütlerinden daha fazla kadını katılımcı olarak çekebilmeyi umduk. Pratik bize bu tür ilişkilerin çoğunlukla hassas olmasından ötürü bu katılımı sağlamanın yoğun zaman istediğini gösterdi. Sonuç olarak başka toplumsal hareketlerden aktörlerin katılımı umulandan az oldu. Gelecek forumumuzda planlamada hesaba katacağımız bir ders bu. Temsildeki çeşitlilik problemi, (ister mali sıkıntılarla, nitelikli çeviriyle ister başka boyutlarıyla ilişkili olsun) erişilebilirlik problemiyle bağlantılıdır. Foruma kayıt masrafının (toplam Forum masrafının yalnızca bir kısmını kapsıyor olmakla birlikte) önemli ve bazı gruplar açısından engelleyici olduğunu anlıyoruz. Değişken ücret skalasının veya daha düşük bir taban kayıt ücretinin artılarını eksilerini çokça tartıştık ve gelecek Forumda bu sorulara geri döneceğiz. Aynı zamanda bize indirimli ücret talebinde bulunan gruplara karşı da çok esnek olduk. İngilizceArapça-Fransızca-İspanyolca (genel toplantılar ve seçilen oturumlar için) profesyonel çeviri sağlanmakla birlikte, çeviri kalitesi, tüm oturumlarda çeviri olmamasından ötürü hayal kırıklığı gibi meseleler kulağımıza geldi; Arapça, Fransızca ve İspanyolca konuşan delegeleri bu kısıtlılıklar engellemiş oldu. Keza işaret dili ve Braille alfabesinde başlıca materyallerin sağlanmasıyla erişilebilirliği arttırma talepleri aldık. Foruma erişilebilirliği arttırmanın önemli mali sonuçlar getireceğini bilmekle birlikte bu imkânları araştırmayı sürdüreceğiz. Son olarak Forum katılımcılarından bazıları, Forumu ‘yeni gelenlerin’ ilişki kurma ve rahat hissetmekte zorlanacağı bir alan olarak algıladıklarını iletti. Bu da tekrar bahis konusu olan noktalardan biridir; Forumun oryantasyon programını genişletmekle birlikte alanla daha fazla bütünleşmenin başka imkânlarını araştırmaya devam edeceğiz. 14 Hareketlerin GÜCÜ Forum programının genişliği ve dengesi: Forum katılımcılarından devamlı olarak Forum programında çok fazla şey (çok sayıda farklı tercih ve paralel etkinlik) olduğunu duyduk. Ne var ki gündeme almak için birkaç oturum seçmeye sıra geldiğinde AWID üye ve partnerlerden gündemde yer alabilmek için yoğun baskısıyla karşılaştı. Başlangıçta 2008 Forumu için sadece100 oturum hedeflemiştik, fakat öyle güçlü şikayetler aldık ki zaman ve mekân kullanımını maksimize edip 170’in üzerine çıkardık. 2.000’e yakın katılımcı ve sınırlı alanda çeşitli etkinliklerin düzenlenmesi aynı zamanda AWID’in ‘herkes için bir şey vardır’ düsturunu güvenceye almakta kullandığı stratejidir. Öte yandan, gündemde yapılandırılmamış alanların faydasını araştırmanın yanı sıra daha yaratıcı kültürel etkinlikleri forum programının parçası kılmaya dönük yoğun ilgiyi de göz önüne alacağız. Oturumların içeriği AWID’e gelen önerilerle belirlenmektedir. Uygun bir konu çeşitliliğini kapsayan oturum önerileri seçerek oturumlara yansımayan hayati bir konu gördüğümüzde özel ‘boşluk doldurucu’ oturumlar düzenlemeye çalışmamıza karşın, programın bu şekilde ortaya çıkması yüksek nitelikli öneriler ve forumun öneri çağrısında belirlenen kapsamı tutturan konu çeşitliliği içinde seçim yapmanın zorluğunu yansıtmaktadır. 2008 Forumunda belirlenen özel bir zayıflık da kalkınma, iktisat ve ticaret konularıyla ilgili (salt mali ve ekonomik kriz perspektifinden değil, bu konularda kadın örgütlenmesinin hayati rolünü, hayatı idame ve hareket inşa stratejileri arasındaki bağları gören bir bakış açısı) sınırlı oturum (ve panel konuşmacısı) olmasıydı. Forum programı bir anlamda AWID ve Forumla en aktif ilişki kuran kadın hareketleri kesimlerini yansıtıyordu. Bu bize önemli çaba gösterip Forumda kendine yer bulabilmesini sağlamak için ekonomik adalete ilişkin faaliyet gösteren daha fazla kuruluşa ulaşmamız gerektiğini gösteriyor. Daha etkili çok kuşaklı düşünme ve ilişki kurma: Forumda genç kadınların görünürlüğü ve katılımı büyük ölçüde önemli bir başarı olarak kaydedildi, fakat bu durum hareketlerimizdeki başka kuşak (örneğin, eski kuşak) kadınların ihtiyacına cevap veren destek mekanizmalarının eksikliğini de vurguladı. Genç kadın aktivistlerin yaşadığı dışlanma ve yalıtılmışlığı aşma savunusunun diğer kuşaktan kadınları dışlanmış ya da değer görmüyor duygusuyla bıraktığı süreğen bir gerilim ortaya çıktı. Bu gerilimin farklı birer kimlik olarak kuşaklar üzerinde inşa edilecek stratejilerde doğrudan doğruya ele alınması gerekiyor. Çok kuşaklı bir hareket inşası mesajı heyecanla karşılansa da, hâlâ retoriğin ötesine geçip bunun pratiğe nasıl geçirileceği hakkında daha fazla tartışmayı teşvik ihtiyacı olduğu açıktır. ‘Pembe eşarpların’ popülaritesi, bize benimsemesi kolay bir destek işaretinden kuşaklar arası etkili çalışma yürütmenin zorluklarını daha ciddi ele almaya nasıl geçileceğini düşünmeye sevk etti. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” 4. İleriye Bakmak: 2012 Forumu AWID gelecek uluslararası Forumu mevcut finans krizi ve ekonomik durgunluğun önünü açtığı adil, sürdürülebilir kalkınma için feminist alternatiflerin arayışına katkı sunmaya ayıracak. Neoliberal ekonomik modelin kendi ağırlığıyla çöktüğü ve dünyanın alternatif arayışında olduğu açıktır. Ne yazık ki geçmiş deneyimler böyle zamanlarda alternatiflerin iki biçim aldığını gösteriyor: Hafif revize edilmiş ama mevcut iktidar dinamiklerini temelden sorgulamadan geçmiş formüllere dönüş veya kadınların ekonomik hayata ve toplumlarının refahına bakış açıları, rolleri ve katkılarını tamamen göz ardı eden cüretkâr yeni tasarımlar. Feministler olarak bu uğraktan faydalanıp hakikaten feminist alternatifler önerebilir miyiz? Hükümet, çok taraflı kuruluş ve toplumlara, insanların, bilhassa kadınların gerçekten önem taşıdığı yeni bir ekonomi yaratmasına destek verebilir miyiz? Feministler her yerde (aktivistler, iktisatçılar, araştırmacılar) dünyanın ekonomik geleceğini şekillendirmeye önemli ölçüde katkıda bulunabilecekleri eşsiz bir fırsata sahipler. 2008 Forumu sırasında yaratılan zengin deneyim, bilgi ve dersler AWID’in gelecek forumuna cesur ve heyecan verici (Forumu bir organizasyondan ibaret ele almayıp, geniş bir süreç olarak konumlandıran) bir vizyonu kamçıladı. 2012 Forumu, siyasal içeriği daha güçlü ve esaslı kılmaya yardım edeceğini umduğumuz gözden geçirilmiş bir yapı ve formata sahip olacak ama bununla birlikte alanın çeşitli ve içerici yapısını genişletmeyi sürdürecek. Önemli bir farklılığı, Forumun düzenleyici yapısı olarak belli başlı “alt-konulara” başvuruluyor olması oluşturacak. Forumun isteyenler için iktisat üzerine feminist bir halk eğitimi alanı, başkaları açısındansa problemin analizini yapmakla yetinmeyip alternatif yaklaşımlar geliştirerek bunlara stratejik ve siyasal destek kazandığı bir alan olmasını istiyoruz. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 15 AWID 2008 Forum Raporu, “Hareketlerin Gücü” AWID katılımcıların Foruma daha güçlü ve stratejik katılımına hazırlanıp bunu kolaylaştırmak için geleneksel forum planlamasının birçok yönünü içerecek kapsamlı bir hazırlık sürecinin yanı sıra şunları amaçlıyor: • Belli Forum “alt konuları” etrafında içerik belirleme ve Foruma hazırlık sürecindeki diğer toplantıları ya da fırsatları tespit etmede (burada ilgili konuşmalar ilerleme sağlayabilir ve böylece Forum gelişen birçok tartışma üzerine kurulabilir) bize yardım etmeleri için güç birliği yapmak Forumun konusuyla ilgili çalışma yapan gruplarla güç birliği yapmak. • Forumun kavramlaştırmasına katkı sağlayacak analiz ve deneyimi genişletmek, sürece katılımlarını motive etmek, gündemlerimizi tamamlayan şeyleri tespit etmek ve Foruma başlıca kavramsal girdileri hazır etmek için diğer toplumsal hareketlerden ittifak yapılabilecek olanlara özel olarak ulaşmak. • Foruma gidilirken bilinçli bir bilgi inşa stratejisinin parçası olarak seçilmiş arka plan makaleleri hazırlamak, böylelikle Forum öncesi katılımcılara başlıca analitik materyali ve stratejik imkânları hazır ederek Forumun bunların tartışıldığı, forum sonrası dönemde ortak savunu ve eylem gündemleri etrafında konsensüs oluşturulduğu bir alana dönüşmesine fırsat tanımak. • İktisat eğitimi süreci: İktisat ve finans çoğunlukla kadın hakları aktivistlerinin ya çok karmaşık ya eylem alanlarına çok uzak gördükleri konulardandır. (2008 Forumuna gelen 1.000’den fazla oturum önerisinden yalnızca 30’u ekonomik kalkınma konularıyla ilişkiliydi). AWID uluslararası yerlerde (mesela, Kadının Statüsü Komisyonu Pekin +15 görüşmelerinde olduğu gibi) öncelikle e-gruplar ve internet sitemiz aracılığıyla farklı dillerde materyal ve bilgiyi periyodik biçimde yaygınlaştırarak iktisat ve kalkınma üzerine kadın hakları ve feminizm perspektifinden özel eğitim oturumlarına ev sahipliği yapmak üzere güç birliği yapacağı kuruluşlarla çalışacak. Bu süreç forumda düzenlenen özel beceri kazandırma oturumlarıyla da desteklenebilir. AWID’in Kalkınma Aktörleri ve Pratiklerini Etkileme (IDeA) inisiyatifi gelecek Forumu şekillendirmekte güçlü bir rol oynayacak. IDeA Forum öncesi iktisat eğitimi sürecinin gelişimine önderlik edecek; bugünkü krizin çalışma hayatındaki kadınlara etkisini anlamak için makalelerin yanı sıra, başlıca sektörlerde krizin etkisine ilişkin sektörel analiz yazıları belirleyerek şimdiden partnerlerle kalkınma paradigmaları ve feminist yaklaşımlara dair tartışmalara başladı. AWID Forumun hazırlık süreci ve programındaki iyileştirmelere ek olarak Forumun zamanlamasında da önemli bir değişikliğe gidiyor. Geleneksel olarak Forumlar her üç yılda bir, yılsonuna doğru düzenlenmekteydi. Normal bir zaman çizelgesiyle, gelecek Forum 2011 Ekim’inde yer alacaktı. Ancak, Latin Amerikalı ve Karayipli feministlerin canlı bölge toplantısı olan, 2011 sonunda 30. yıldönümünü kutlayacak periyodik Feminist Encuentro’yla çok önceden belli olan zaman çatışmasını dikkate alarak Forumun tarihini değiştirmeye karar verdik. Bu tarih değişikliğinin Forum açısından önemli avantajlar sağlayacağına inanıyoruz. Bize hazırlıklar için daha çok zaman vererek avantaj sağlayacak; ama aynı zamanda Forumu 2012 kuzey baharına taşıyarak katılımcıların programının yıl bitimine doğru şaşmaz bir şekilde olduğundan daha az dolu olacağını umuyoruz. Bu defa 2012 Forumu iki yıl sonra yapılıyor. Bu alanın ve onu ören sürecin neler başarabileceğine ilişkin vizyonumuzu gerçekleştirmek için yapılacak çok şey var. Böyle bir organizasyonu düzenlemek bir ayrıcalık ve onurdur. Sürece katılmanızı ve sizi 2012’de Türkiye’de görmeyi umuyoruz! • Feminist pedagoji ve metodolojilerin Forumu nasıl daha etkili şekillendirip yan oturumların ve önde gelen diğer program bileşenlerinin niteliğini arttırmaya katkı sunabileceğine daha yakından bakacak bir çalışma grubu. 16 Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Genel Toplantı Oturumları Forumun her bir günü harekete geçiren, ilham veren, kışkırtan büyük fikirlerin ortaya çıktığı genel toplantılar üzerine oturtuldu. Bu bölüm dört toplantının her birinden alınan ses kayıtlarını sunmaktadır. Anlaşılırlık ve uzunluk gibi kaygılarla içeriği kısmen düzenlenmiştir. Oturumların tam kayıtlarına www.awid.org adresindeki AWID internet sitesinin Forum08 bölümünden erişilebilir 1. OTURUM Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek “Öfke ve Ret yeterli değil” Geetanjali Misra’nın sunuşu, Hindistan Herkese günaydın. Adım Geeta Misra. AWID’in başkanı, CREA’nın yöneticisiyim. Hepinizi Cape Town’da 11. AWID Hareketlerin Gücü Forumunda ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Bir kelimeyle başlamak istiyorum. Bugün hareketlerin gücü hakkında konuşmak için toplandığımız Güney Afrika’da doğmuş bir kelime. Dünyadaki en abidevi mücadelelerden birini, Güney Afrika’da neredeyse 50 yıldır var olan “apartheid” ya da ırk ayrımına dayalı sisteme karşı mücadeleyi kışkırtan bir kelime. Bu AWID oturumunu açmak istediğim kelime “Amandla”; Xhosa ve Zulu dilinde “iktidar” anlamına geliyor ve “Awethu”yla eşleştiğinde (“Amandla Awethu”) iktidar bize ya da “iktidar halka” anlamına geliyor. İktidarı değiştirme gücü olan kelimeler bunlar, aklıma başka kelimeler de geliyor. “Azaadi” (özgürlük anlamındaki Hintçe kelime) böyle başka bir kelimedir. Bu kelime Hindistan’ın İngiltere’den bağımsızlık mücadelesi için toplanma çığlığıydı ve şimdi Hindistan’da benim geldiğim kadın hareketinin parçası olmuştur. Elbette kelimeler kendi başlarına toplumsal değişim getirmezler. Bununla birlikte İngiliz oyun yazarı Tom Stoppard’ın bir zamanlar dediği gibi, “kelimeler kutsaldır. Doğru yerde doğru olanları söylerseniz, dünyayı biraz kıpırdatabilirsiniz.” Hareketlerle özdeşleşmiş popüler sloganlardan bazılarını paylaşarak dünyayı biraz kıpırdatmış hareketlerin gücünü hatırlatmak isterim. Bu sloganlar sözlerden ibaret değildir, çeşitli cephelerde sosyal adalet için mücadele veren insanların taleplerini ifade eder: • Dünyanın bütün işçileri birleşin! Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok! • Savaşma seviş • Özel olan politiktir • Kadın hakları insan haklarıdır • Kadınlar birleşin. Geceleri geri alın. • Bedenim, benim tercihim! • Bana güvenli zevk ver • Aşk insan hakkıdır • Sessizlik = Ölüm • Eşcinseliz, buradayız. Alışın! • İyi kızlar cennete gider, kötü kızlar her yere! • Bana dikiş makinelerinden bahsetme. Bana işçi haklarından bahset. • Evet başarabiliriz! • Başka bir dünya mümkün. Bu sloganlar bize söylediği gibi, toplumsal hareketler çeşitli baskı ve adaletsizliklere karşı mücadele kök salıyor. Toplumsal hareketler yerel, ulusal, bölgesel veya ulusaşırı olabilir. Herhangi bir yerde patlak verebilir ve herhangi bir yerde tohumlanabilir: Sokaklarda, Güney Afrika gecekondu hareketindeki gibi gecekondu mahallelerinde; Vietnam Savaşı’na karşı öğrenci hareketinde olduğu gibi üniversite kantinlerinde; Polonya’daki Dayanışma hareketinde olduğu gibi işyerlerinde; Hindistan’daki Narmada barajı gibi sözde “kalkınma” projeleriyle yerinden edilen insanların olduğu SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 17 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek bölgelerde ya da Irak savaşına karşı küresel direniş ve infiale kanal açan moveon.org gibi siteler aracılığıyla internette. Demokrasi olan yerlerde, Filistin gibi işgal durumlarında ve mücadele yaratmaya alan olmadığını düşündüğümüz ülkelerde yer alabilirler. Mesela İran’daki kadınlar 1980’lerin başında Humeyni rejimi kadınların 1900 ile 1979 yılları arasında sağladığı hakların neredeyse tamamını lağvettiğinde bir hareket inşa etmeye başladı. Onlara kalan tek şey oy hakkıydı ama bu küçük çatlakta bile kendilerini örgütlediler. Yeni Zelanda ve Hindistan’da engelli kadınlar işaret dilini bu ülkelerde resmi dil haline getirmek için örgütlendi. Tek bir direniş eylemi bir hareketi kıvılcımlandırsa da, kendi başına bir hareket değildir. Hareketler kolektif taleplerle ilgilidir. Kamusal tahayyülde toplumsal hareketler çoğunlukla yalın direniş eylemleriyle bağdaştırılır: Kuzey Hindistan’da Chipko çevre hareketinin parçası olarak kesilmelerine izin vermeyip ağaçlara sarılan kadınlar; siyah bir kadın olan Rosa Parks’ın Amerikan sivil haklar mücadelesinin parçası olarak bir otobüsün beyazlara ayrılan kısmına oturması; Çin’de sevilen bir genel sekreterin öldürülmesini protesto etmek için açlık grevine giden öğrenciler; Çernobil gibi radyoaktif sahalarda nöbet tutan nükleer karşıtı eylemciler; kimsenin onları çekip alamaması için kendilerini çitlere zincirleyen HIV karşıtı protestocular. Bu direniş eylemleri hareketlerin kamusal yüzünü oluşturmakla birlikte, bunun parçası olan hareketler daha derinden işler. Bu anlamda hareketler buzdağları gibidir: yüzeyde az bir kısmı görünür, gerisi görünmez bir kütle olarak bir arada durur. Toplumsal hareketler hakkında düşünmek, anlamak ve kavramlaştırmanın birçok yolu var: Sıradan insanların kamu siyasetine katılımı için bir araç, sıradan insanın diğerlerine kolektif talepte bulunduğu bir süreç veya başka araçlarla (çoğunlukla görece güçsüz grupların elinde olan yegâne araçla) yapılan siyaset. Afro-Amerikalı yazar Alice Walker “içimde yıldızlara başkaldıracak bir öfke var” diye yazdığında toplumsal hareketlerin dili ve kavramlarından bahsediyordu. Fakat öfke ve ret yeterli değildir. Yürek yeterli değildir. Aklın da müttefik olması gerekir. Bütün hareketlerin sahip olduğu ikinci şey de budur: Baskının siyasal bir analizi. Dalit veya alt kasttan bir kadın salt “saflık” yüzünden değil, aynı zamanda kendi cinsel tercihlerini yapmakta özgür olmadığı için kendi kastı dışından birini sevemeyeceğini söylerken kendi siyasal durumunun farkındadır. Lezbiyen bir kadın heteronormatifliğin engellemesinden ötürü sevdiği kadını annesiyle tanıştıramadığını söylediğinde 18 Hareketlerin GÜCÜ siyasal durumunun farkındadır. Siyasal koşullar hakkında söylenebilecek iyi şey, değişebilir olduklarıdır. Tüm toplumsal hareketler güç asimetrilerini aşmak, iktidarı güçlüden güçsüze geçirmekle ilgilidir. Ancak, toplumsal hareketler iktidarı değiştirmeyi hedeflediklerinde bunu hakkaniyet sağlamayı amaçlayarak yapar. Kadınları güçlü kılmanın amacı erkekleri güçsüz kılmak değil, kadınların da güç sahibi olmasını sağlamaktır. Kendi kararlarımızı verme gücü. Siyasal, toplumsal ve ekonomik kaynak ve fırsatların bize akmasını sağlamanın gücü. Gündem belirleme gücü. Gelgelelim, hareketlerimizin dışında güç dengelerini hareket ettirmek bize yetmez. Gücün bugün hareketlerimiz içinde paylaşılmasını sağlamalıyız ki hareketlerimiz baskı hiyerarşilerini yöneten monolitik yapılara dönüşmesin. Hareketlerimiz kimin mücadelesini temsil ediyor? Tüm kolektif mücadelelerimizi mi temsil ediyor yoksa aramızda en güçlü olanlarınkini mi? Tüm hareketlerin paylaştığı son iki şeye geliyorum: Tekin değil çoğun gücüne inanış. Sadece bene değil bize inanış. Tek bir direniş eylemi bir hareketi kıvılcımlandırsa da, kendi başına bir hareket değildir. Hareketler kolektif taleplerle ilgilidir. Peki, kimin kolektif taleplerinden bahsediyoruz? Hangi insanların hareketleri? Kadınsız bir kadın hareketi düşünebilir miyiz? İşçisiz bir işçi hareketi? Lezbiyen, gey, biseksüel ve transeksüel kadınlar olmadan LGBT hareketini? Öğrencisiz bir öğrenci hareketini? Dalitler olmaksızın Dalit hareketini? Hayır. Birçoğumuz hareketlere çalıştıkları kuruluşlar aracılığıyla dahil oluyor. Feminist aktivist Srilatha Batliwala’nın bize hatırlattığı gibi, kuruluşlar hareketlerin kurulup desteklendiği yerlerdir. Ama kuruluşlar, hareketin parçası olsalar da kendi başlarına hareket değildir. Hareketler tek bir kuruluşun iş göremeyeceği bir düzeyde iş görür. Birçoğumuz STK’larla ilişkili olduğumuza göre her birimizin cevaplaması gereken soru şudur: Kendimizi nasıl konumlandırıyoruz? Kendimizi bir kuruluşun parçası olarak görüyor muyuz? Yoksa kendimizi hareketin parçası olarak mı görüyoruz? Yoksa ikisi birden mi? Bu önemli bir sorudur çünkü nihai amacımız olarak gördüğümüz şeyle ilişkilidir. Kendinde bir amaç olarak mı cinsel tacize karşı (veya ev içi şiddet, toprağa ve suya erişim ya da her ne yapıyorsak) çalışma yürütüyoruz? Yoksa hem kendinde bir amaç hem de erkeklerle kadınlar arasındaki güç ilişkilerini dönüştürmenin bir aracı mı? Az gelirli bir topluluğun yakınına su kaynaklarını koyup suya erişimlerini arttırmak bizim için yeterli mi, yoksa suyu elinde kimin bulundurduğunu da sorguluyor muyuz? Toprağın topraksız bir aileye dağıtılmasını sağlamak bizim için yeterli mi, yoksa durup toprağın neden kadının üstüne geçirilemeyeceğini merak ediyor muyuz? Kadının bir işinin olmasını sağlamak bize yetecek mi, yoksa neden kazandığı parayı nasıl harcayacağına karar veremediğini kendimize soruyor muyuz? Hepimiz bir şeyleri değiştirmek için uğraş veriyoruz ama gerçekte soru şu: Değişimi ne kadar itiyoruz? Hangi seviyeye kadar? Kuruluşlarımızın çoğu bileşenlerine AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek hizmet, değerli hizmetler sağlıyor. Ama bu hizmetleri kendinde amaçlar olarak görüyor muyuz? Yoksa hem amaç hem hakları gerçekleştirmenin amacı olarak mı görüyoruz? Kendi STK’larımızda radikal, kökten değişim yaratacak meselenin kökenlere inerek hareketlerin gördüğü işlevi yerine getirdiğimizi düşünüyor muyuz? Yoksa kendimizi kökenlerine bakmadan semptomlarına değinirken mi görüyoruz? Hareketlerin karşısına çıkan sorunlardan biri “hayırsever kapitalizm”dir, iş ilkelerinin toplumsal dönüşüm arayışına uygulanabileceği inancıdır. Hayırsever kapitalist bağışçıların paraları var ve bunu toplumsal değişime yatırmaya hazırlar. Ne var ki çözümler, veri ve sonuçlar için sabırsızlar, değişimin öylece olacağını sanıyorlar. Pat diye! Bir anda! Bildiğimiz her şey, kalıcı değişimi yaratan şeyin yavaş, hareketlerin kalıcı gücü olduğunu, bu değişimi yaratmanın kuşaklar alacağını söylüyor. Büyükannem 16 yaşındayken evlenmiş ve geçimi için hiç çalışmamış. Annem 24 yaşındayken evlenmiş ve evlenene kadar çalışmış. Evlilik benim gündemimde değil, hayatımı idame ettirebilmenin benim iki elime değil de başkalarınınkine baktığını hayal edemiyorum. Yüzyıl önce kadınların da oy vereceğini kim düşünebilirdi? Bugün bazı yerlerde bunu verili kabul ediyoruz. Hareketlerin gücü işte bu. Kadınların bile insan oldukları bizim açımızdan su götürür bir konu değil miydi? Hareketlerin gücü işte bu. Yarım yüzyıl önce kölelik kalkıp ayrımcılık yerinde duruyorken ABD’nin gelecek başkanının Afro-Amerikalı bir adam olacağını kim düşünebilirdi? Hareketlerin gücü işte bu. “Katılımcılar, hepiniz forumun kalbisiniz” Lydia Alpízar Durán’ın sunuşu, Mexico/Costa Rica 11. AWID Uluslararası Kadın Hakları ve Kalkınma, Hareketlerin Gücü Forumuna hoş geldiniz! Bienvenue! ¡Bienvenidas y Bienvenidos! Uluslararası Planlama Komitesi, AWID yönetimi ve çalışanları adına hepinize hoş geldiniz demek istiyorum. Bugün forumun açılışında olmamızdan dolayı ne kadar heyecanlı olduğumu bilmenizi isterim. Önümüzdeki dört gün boyunca birlikte hepimiz, açık yürekli ve candan bir şekilde kadın hakları gündemlerimizi ortaya koymak için kritik konuları tartışabileceğimiz bir alan inşa etmeyi umuyoruz. Genel toplantılar, forum sırasında planlanacak oturumlar, dans, müzik, tartışmalar, atölyeler ve daha pek çok şey aracılığıyla birbirimizden öğrenme, birbirimize karşı çıkma, bilhassa sadece kendi aramızda değil, başka toplumsal hareketlerle de kolektif eylem yollarını inşaya nasıl devam edeceğimizi birlikte hayal etme fırsatına sahip olacağız. Kadın hareketlerinin özellikle son kırk yılda tarihin en önemli dönüşümlerinden bazılarına katkıda bulunduğu buradaki kimse için bir sır değil. Kadın hakları gündemini geliştirirken ulaştığımız bu değişimlerden hiçbirinin bu değişimler için örgütlenen, harekete geçen ve baskı yapan kadınlar olmadan başarılamayacağı da bir sır değil. Zaman içinde kullandığımız bu çeşitli kolektif eylem biçimleri bugüne kadar etkili oldu. Bununla beraber, tarihi bir an geldi ve koşullar, stratejilerimizin çoğunu ıskartaya çıkarmış ya da artık aynı etkiye sahip değilmiş gibi göründüğü denli değişti. Dünyanın birçok yerinde ve farklı düzeylerde örgütlenmemizde bir durgunluk var gibi görünüyor. Benzer şekilde geçmişte kullandığımız başarılı stratejilerimizden bazılarının (özellikle mobilizasyon ve (VIDEO BAĞLANTıSıYLA) taban örgütlenmesine dair olanlar) yerini başka faaliyet ve ifadeler almış gibi görünüyor. Belki geriye bakıp siyasal örgütlenmemize bu eski stratejilerden hangilerinin yeniden dahil edilmesi gerektiğini görmenin zamanıdır. Keza yan yönlere sapıp canlılık ve bilgelik dolu yeni kadın hareketlerinde kullanılan çeşitli kolektif eylem biçimlerinden öğrenmeliyiz. Büyük düşünüp sahiden içerici hareketler üzerine birlikte çalışmanın yeni yollarını bulmakta yaratıcı olmaya devam etmeliyiz. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda kadın haklarını önemli ölçüde ilerletmemize yardımcı olacak yeni kolektif eylem biçimleri geliştirmemiz gerekiyor. Büyük düşünüp sahiden içerici hareketler üzerine birlikte çalışmanın yeni yollarını bulmakta yaratıcı olmaya devam etmeliyiz. Bulunduğumuz koşullarda birçok güçlük olduğu açıktır, ama değişimin sürekli olduğu bir dünyada çok sayıda fırsat da vardır. Bugünkü ekonomik ve mali kriz, ordunun yükselişi, köktendinciliğin güçlü ve artan varlığı, binlerce insanın yoksulluk içinde yaşamasına yol açan artan eşitsizlik, gıda krizi, savaşın hüküm sürmesi ve iklim değişikliği SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 19 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek karşılaştığımız güçlüklerden yalnızca birkaçıdır. Yine de bu güçlüklerle yüzleşip gündemlerimizi oluşturmak için önce farklı bir dizi sorunu ele almamız gerekiyor: Kuruluş ve hareketlerimizin içinde yatan sorunlar. Bu sorunlardan bazıları bölünme ve aşırı uzmanlaşma, kaynak rekabeti, fon eksikliği, kendi aramızdaki ayrımcılık, aktivistlerin sağlık ve stres seviyelerine zarar veren sürdürülemez bir aktivizm yürütme biçimleri, sahiden içerici alanlar açmanın zorluğu ve farklılıklarımızı aşmamıza, çatışmaları çözmemize yardım edecek mekanizmaların yokluğu. Bu forum, sıra sorunlara geldiğinde retoriğin ötesine geçip çeşitli duruş noktaları ve görüşlerimizi dinlemeye, bunların bizi sorgulatmasına açık olmak için bir fırsattır. Kahve (ya da çay) üstüne veya koridorlarda karşılaştığımızda bu konular hakkında çok sık yaptığımız konuşmaların ötesine geçmemiz gerekiyor. Önceliği kadın hareketinin inşasına ilişkin sorunlara vermeliyiz ki mevcut durumda kadın haklarını etkili bir şekilde geliştirebilelim. Birlikte her şeyden önce yaşadığımız dünyayı dönüştürme etkisi ve gücünü arttıracak geçerli ve somut, yeni ya da yenileşmiş hareket inşa stratejileri bulmamız gerekiyor. Forumla ilgili sevdiğim bir şey varsa, o da kolektif bir inisiyatif olmasıdır. AWID düzenlenme sürecini kolaylaştırdı, ama içerik ve programın çoğunluğu dünyanın değişik yerlerinde farklı düzeylerde çalışan düzinelerce çeşitli kuruluş tarafından ortaklaşa belirlendi. Forumun kendisi birlikte çalıştığımızda neyin mümkün olduğuna, çeşitli kadın hareketlerinden gelen katkılardan nasıl yararlanacağımıza ilişkin bir egzersizdir. Katılımcılar, hepiniz forumun kalbisiniz. Sizin aktif katılımınız, farklı düzeylerde hepimizin büyüyüp dünya çapında kadın haklarını yükseltme mücadelelerimizin etkinliğini arttırabildiğimiz bir alan yaratmaya inancınız olmasa bu forumun başarısı mümkün olmazdı. Bu defa 2.100 kadar, beklenmedik sayıda kayıt aldık. Bunun anlamı, kayıt yaptıran yüzlerce “ekstra” katılımcıyı ağırlayabilmek için biraz eğilip bükülmek zorunda kalmamızdır. Bu yüzden, katılımcıların çoğunluğunun çoğalıp, katkı sunmak ve ilham alacağı yeterli alanla birlikte anlamlı bir deneyime sahip olabilmesini sağlamak için sizden işbirliği, sabır ve hoşgörü diliyoruz. Özetlemeden önce geçtiğimiz Haziran’da AWID’in yöneticiliğini ve bu sorumlulukla birlikte forumun son hazırlık ayları boyunca ekibi yönlendirmek gibi zorlu bir görevi geçici olarak devralan Cindy Clark’ı anmak isterim. Uluslararası Planlama Komitesi ve yönetimden aldığımız çaba ve desteğin hakkını vermek de önemli. Ayrıca forumun başarısını sağlayan lojistik destek ve başka önemli tarafların arkasındaki sihirbazı, parlak forum yöneticimiz Caroline Sin’i de anmak istiyorum. Elbette AWID ekibinin parçası olan, bu forumu gerçeğe dönüştürmek için hepsi de yorulmak bilmeden olağanüstü bir bağlılıkla çalışan meslektaşlarıma özel bir takdir borçluyum. Hepinize mükemmel bir forum diliyorum, forumdaki deneyimleriniz ve öğrendikleriniz hakkında birçoğunuzla konuşmayı dört gözle bekliyorum. Çok teşekkürler! “Neyi başarmaya çalışıyoruz? Bugün burada olanlar kimler?” Cindy Clark’ın sunuşu, ABD Geeta ve Lydia “Hareketlerin Gücü”nün neden şu anda yapmakta olduğumuz kadar önemli bir konuşma olduğundan bahsetti. Önümüzdeki günlerde neler bekleyebileceğimizden biraz daha söz etmek istiyorum. Neyi başarmaya çalışıyoruz? 21 ülkeden 31 kadının oluşturduğu Uluslararası Planlama Komitesi’nin rehberliğinde forumu [çok sayıda farklı] hedefler etrafında şekillendirmeye çalıştık. [Birinci olarak] hareketlerimizi nasıl güçlendireceğimize ilişkin daha fazla ortak anlayışa katkı bulunmak [istiyoruz]. Bu neden önemli? Zira Geeta ve Lydia’nın söylediği gibi, hareketlerin (kadınların ve müttefiklerinin kolektif, örgütlü gücünün) kadın haklarını hayata geçirmede hayati öneme sahip olduğuna inanıyoruz. Ayrıca feminist ve kadın hareketlerinin son derece çeşitli olduğunu, gerek bu farklı deneyimlerden gerek başka toplumsal hareketlerin deneyimlerinden öğrenecek çok şey olduğunu biliyoruz. 20 Hareketlerin GÜCÜ Kendimizi farklı kesim, konu ve kimlikler arasında nasıl bağlantılar kurduğumuzu yeniden düşünmeye zorlayarak kadın hareketlerinde bölünmenin üstesinden gelmemizi sağlayacak bazı fikirlerle de ayrılmak istiyoruz. Dünyada başarmaya çalıştığımız değişimlere ilişkin vizyonumuza ortak zemin oluşturacak ortak bir siyasal gündemin öğelerini belirlemeyi umuyoruz. Bu vizyon, bu geniş siyasal gündem üzerine eğildiğimiz birçok konuda dayanışma örebileceğimiz ortak bir platform oluşturabilir mi? Keza her yaştan aktivistin katkısını değerlendirecek, genç kadınlara görünür kılıp dahil olmalarını sağlayacak, birden çok kuşakla çalışmanın etkili yollarına dair bilgi üretmek istiyoruz. [Nihayet] yenilenmiş bir enerji ve ilham duygusuyla ayrılmak istiyoruz; bu noktada çevrenize bakmanızdan başka söylenebilecek çok bir şey yok… Bu salondaki enerji hayranlık ve ilham verici. O halde bu hedeflere nasıl ulaşmayı bekliyoruz? AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek Lydia’nın dediği gibi, bu gerçekten kolektif bir süreç, sonuçları da her birimize bağlı. Sonuçta burada oluşturulan içgörü, bilgi ancak her birimizin getirip bu alana sunduğu şeylerle mümkün olabilir. Kuşkusuz program kitapçığından gördüğünüz gibi gerek genel toplantılarda gerek oturumlarda zengin bir ses çeşitliliğine sahip olacağız. Toplantılar fikirleri kışkırtmayı, harekete geçirmeyi ve ateşlemeyi amaçlıyor. Bugün hepimizi kendi örgütlenmemiz üzerine düşünmeye sevk edecek hareket deneyimlerinden çıkan eleştiri ve fikirleri dinleyeceğiz. Yarınki oturum hareketlerimizde değişmesi gereken iç sorunlar ve dinamikler üzerinde duracak. Pazar günü kadınların son derece olumsuz koşullarda bile örgütlenmede kullanabileceği stratejiler etrafında bir konuşma olacak. Son olarak toplantıda dinleyip öğrendiğimiz ve bunun bize hareketlerin geleceği hakkında anlattığı şeyler üzerine düşünce yürüterek forumu kapatmak üzere bir araya geleceğiz. Dünyada başarmaya çalıştığımız değişimlere ilişkin vizyonumuza ortak zemin oluşturacak ortak bir siyasal gündemin öğelerini belirlemeyi umuyoruz. Oturumlar bizi baş döndürücü bir dizi deneyim ve fikirle tanıştıracak; forumda aldığımız en yaygın şikayet aynı anda çok fazla şeyin bir arada akıyor olması. Fakat aynı zamanda çok büyük bir ilgi ve paylaşacak çok şey var. Bu yıl yalnızca 160 oturumluk yer için 1.000’in üzerinde sunuş önerisi aldık. Bu noktada ister farklı bir konuda isterse farklı bir bölgeden, yaptığınız rutin çalışmayla hemen hiç ilgisi yokmuş gibi duran en az bir oturuma katılmanızı kuvvetle tavsiye ediyorum. Katılımcıların en değerli buldukları oturumların bunlar olduğunu duymuşluğum çoktur. Peki, bugün kimler burada? Kimlerle bu konuşmaları paylaşıyoruz? Toplamda neredeyse 2.200 kişinin kayıt yaptırdığı, tarihimizde en büyük AWID forumu bu. Hâlâ nihai sayıya ulaşmak için kimlerin geldiğine bakıyoruz ama şu anda size kayıtlı olanları söyleyebilirim: • Yüzde 11’i Güney Afrika’dan olmak üzere yüzde 43 Sahra altı Afrika’dan, • Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Karayipler ve Kuzey Avrupa’dan olmak üzere, her birinden yüzde 10’luk bir orana sahibiz • Yüzde altısı Güney Asya’dan, bir diğer yüzde altı Doğu ve Güneydoğu Asya’dan • Yüzde altısı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan Karayip Kız Kardeşliğini Yaratmak AWID forumuna katılırken bundan böyle birlikte çalışacağım bir grup Karayipli kadınla bağlantı kurabildim. Karayipler’e özgü konuların ayrı olmasından ötürü forumlarda kendi konularımla ilgili olarak hep yalnız hissettim. Forumda ise konular hep Latin Amerika’yla bağlantılı gibi duruyordu, bu çok etkili olmuyor. Bu kez AWID bizim de dahil olabileceğimiz bir Karayip alanı açtı, dolayısıyla daha fazla geliştirebileceğimiz bir Karayip kız kardeşliği yarattık. AWID forumu hayata daha geniş bir perspektiften bakmamı mümkün kıldı. Kız kardeşlerimle ilgili başka konuları görüp dinledim, daha önce bilmediğim bazı mücadeleler hakkında daha iyi fikir sahibi oldum. Büyüyüp olgunlaştım ve aktivist olarak yürüttüğüm çalışmalarda öğrendiğim her şeyi dönüştürüyorum. AWID sayesinde forumdan önce tanıştığım kişilerle yeniden birleşme ve bağlantı kurma şansım oldu. Ayrıca “beden hareketlerinin gücü” oturumu sayesinde kendimle yeniden bağ kurabildim, böylece başkalarının da benimle bağ kurması mümkün oldu. AWID’e kızgın, acılı, üzgün biri olarak gelmiştim; daha sakin, umutlu, pozitif ve açık bir insan olarak ayrıldım. - Karayipler’den Kadın Hakları Aktivisti Forum başka bir yerde kazanamayacağım bir bakış sundu “Forum başka bir yerde kazanamayacağım bir bakış sundu: Birçok ülke ve farklı kesimleri kat eden çeşitliliğimizin çapı ve zenginliğine ilişkin bir bakış; patriarka ve kapitalist sömürüye birçok ses ve dilde karşı koyup strateji, bilgi ve deneyim repertuarlarını kullanan, bir değil aynı anda gerçekleşen birçok hareket olduğuna ilişkin bir bakış. Dünyanın her yerinden bu kadar çok kız kardeşimle görüşmek bana pek çok açıdan ilham verdi.” - Güneydoğu Asya’dan Kadın Hakları Aktivisti SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 21 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek • Yüzde beşi Orta ve Doğu Avrupa ile Birleşik Devletler Topluluğu’ndan • Yüzde üçü Pasifik’ten Ayrıca temsil edilen 144 farklı ülkemiz var, bu da bizim için bir rekordur. Kayıt olan kadınların yüzde 20’si 30 yaşın altındadır. Bu şaşırtıcı sayıları ve bu kadar kalabalık bir araya gelmiş olmamızı kutlamakla birlikte, aynı zamanda burada olmak isteyen herkesin burada bizimle olamadığını biliyoruz. Seyahat etmeyi planlamış olanlardan bazılarımız sağlık problemleri, ailevi sebepler veya beklenmedik vize problemleri yüzünden gelemedi. Son olarak her birinizin buraya gelerek yaptığınız özveriyi takdir edip teşekkür etmek istiyorum. Evinizi ve sevdiklerinizi bıraktınız, işinizden ve rutininizden günlerce uzak kaldınız. Eve döndüğünüzde bir yığın e-posta bulacağınızı biliyorum. Bu yüzden bu anı, bir araya gelişimizi hafife almayalım. Bunun gibi çok az fırsat ele geçer. “Korkudansa umut aracılığıyla çok daha güçlü bir ilham kaynağı olabiliriz” L. Muthoni Wanyeki’nin sunuşu, Kenya Hepiniz hoş geldiniz. Bu forumu ve konusu Hareketlerin Gücünü Afrika bağlamına oturtup hareketlerin neden bizim açımızdan önem taşıdığına, kıtada etkilerinin ne olduğuna değinmem istendi. Son dönemde yaşanan aksiliklere karşın, apartheid karşıtı mücadelede kadınların oynadığı rolden ötürü AWID forumunun Güney Afrika’da olması yerinde olmuştur. Geeta daha önce sloganlardan bahsetti. Sanırım şu sloganı hepimiz hatırlıyoruz: “Bir kadına yumruk atmaya kalktığında bil ki yumruğunu bir kayaya sallıyorsun.” Apartheid karşıtı mücadelenin yanı sıra, o zamandan bu yana olup biten her şeyden alınacak birçok ders var. Çoğumuz apartheid’in hayatımız boyu biteceğini düşünmemiştik. Ama apartheid sona erdi ve hem burada Afrika’da hem başka yerlerde hareketlerin gücü yüzünden sona erdi. Şimdi dikkatimizi hareketlere vermek neden? Son birkaç yılda Dünya Sosyal Forumu süreciyle harekete geçmemiz (hayal kırıklıklarına rağmen) birçoğumuza ilham verdi. Bunun hem Dünya Sosyal Forumu içinde hem de sonrasında ulusal düzeyde gerçekleşen tartışmalarda, kadın örgütlenmesi ve mobilizasyonunun gelişme biçimine kendi eleştirimizi seslendirdiğimiz bir alan açtığını düşünüyorum. Bununla birlikte dikkati bu şekilde hareketlere yoğunlaştırmak yeniymiş gibi veya geçtiğimiz birkaç yılda daha fazla güç kazanmış gibi görünse bile, aslında yeni değildir. Kadın örgütlenmesi ve mobilizasyonunun başarılarından (bunların hepsi aynı zamanda kendi güçlüklerine de barındırmaktadır) söz eden bazı Afrika hikâyelerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Kadın örgütlenmesi ve mobilizasyonunun dört farklı aşamasından bahsedeceğim. Birincisi kuşkusuz 1940’lar, 1950’ler ve 1960’lardan anti-kolonyal kurtuluş hareketleri aşamasıdır. Kıta çapında kolonyalizme geleneksel dini veya ruhani direnişe önderlik eden birçok Afrikalı kadın örneği vardı. Burada aklıma Kenya’da İngiliz sömürgecilere karşı bir ayaklanmada halkına önderlik eden Giriama’lı kadın peygamber Me 22 Hareketlerin GÜCÜ Katilili wa Menza geliyor. Sonra siyasal derneklerde güç birliği yapan Afrikalı kadınlar vardı. Merkezi Kikuyu Derneği’nden Harry Thuku’nun tutuklanması üzerine tutuklanmasına protesto etmede erkekler ön ayak olamayacaksa kendisinin olacağını söyleyen Mary Wanjiru’yu düşünüyorum. Bu tutuklamaya karşı protesto sırasında vurulan ilk kadınlardan biriydi. Elbette birlikte çaba gösteren ve silahlı mücadele yer alan Afrikalı kadınlar vardı. Kenya Toprak ve Özgürlük Ordusu Mau Mau’nun mareşali Muthoni vardı. Kadınlar (çoğu zaman sunulduğu üzere salt savaşçıları beslemeyip) silahlı mücadele kişisel anlamda büyük maliyetleri olan birçok farklı rol üstlendiler. Kendi örgütüm bu mücadeledeki birçok kadın tutsağa telafi arayışlarında destek veriyor. İkinci aşama 1960’lardan 1980’lere, bağımsızlık sonrasıydı. Ulusal kadın örgütlerinin çoğunlukla hâkim siyasal partilerle ittifak yaptığını ya da açık bir şekilde bağlantılı olduğunu gördük. Tüm ülke çapında yerel kadın gruplarının muazzam sayılara ulaştığını gördük. Çoğu gelir getirici faaliyet ve kadınların geçimine odaklanmıştı. Akademi ve sanatta kadının ulusalcı mücadelelerde kadınların yerini sorgulamaya ve çoğunlukla kendi kimliklerini tarihimizin kültürel yorumları ve ulusalcı okumalara zıt bir şekilde, Afrikalı kadınlar olarak ifade etmeye başladığını gördük. Pan-Afrikan feminist örgütlenmelerin yükselişiyle birlikte (ilki 1970’lerde, Araştırma ve Kalkınmada Afrikalı Kadınlar Derneği’ydi) Pan-Afrikan feminist mücadelenin başlangıcını gördük. Bu süreç boyunca aynı zamanda mücadeleye küresel düzeyde büyük katılım olduğunu gördük. Hiç şüphe yok, hepimiz Afrika’nın Nairobi’de Üçüncü Dünya Kadın Konferansı’na ev sahipliği yaptığını biliriz. Bu konferansın askeri darbemizden sadece üç yıl sonra gerçekleştiğine dikkat çekmenin önemli olduğuna inanıyorum. O sırada çok düşük bir örgütlenme düzeyi vardı ama her türlü kesimden Kenyalı kadınlar bir araya geldiler. Üçüncü aşama Afrika’da ikinci özgürleşme diye adlandırdığımız, 1990’lar boyunca tüm kıtadaki siyasal AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek çoğulculuk hareketleriydi. Bu aşamada hizmet sağlamaktan tüm cephelerde savunuculuğa geçen bağımsız kadın örgütlenmelerinin yükselişine tanık olduk. Kadınların demokrasi, yönetişim ve insan hakları hareketlerinin yanı sıra, ortaya çıkan muhalif siyasal partiler içinde önderlik ettikleri çok önemli roller üstlendiklerine tanık oldu. Burada aklıma Wangari Maathai geliyor, hepimiz onu ve kamusal alanı çok büyük bir kişisel maliyeti pahasına koruma mücadelesini biliyoruz. Son derece zor bir siyasal dönemde geleneksel protesto biçimlerini kullanarak protestolarını sürdüren siyasi mahkum annelerini (çabaları onları Siyasi Mahkumları Serbest Bırakın adlı örgütlenmenin yaratılmasına götürmüştü) hatırlıyorum. Keza bu dönemde odağın gelir getirici faaliyetlerle mikro kredi stratejilerinden ulusal politik ekonomiye kaydığına, toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemeyle yapısal uyum sorunları ve daha sonra yapısal uyum sonrası yoksulluğu azaltma süreçleri ve kalkınma finansmanı (borç, yatırım ve ticarete ilişkin meseleler buna dahildi) üzerine çalışma yönünde çabaların başladığına tanık olduk. Bütün bunlar bizi bugüne, güya yeni binyılda ikinci özgürleşme sonrası döneme getiriyor. Oysa ikinci özgürleşmenin henüz tamamlanmadığını kestirmek zor değil. Evet, kadın hareketinde şimdi yeni örgütlenmelerin yükseldiğini görüyoruz: Bunlar toplumsal cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim gibi yapması son derece zor ve bazı durumlarda ölümcül meselelere odaklanan örgütlenmeler. Afrika’daki kadın hareketi içinde hem eşitliğe ilişkin sorunlar hem üreme hakları mücadelesi temelinde dayanışma görüyorlar; bu yeni bir durumdur. Sorulması gereken soru, bu muazzam örgütlenme ve mobilizasyon tablosuna nasıl vardık? Bizim açımızdan gerçekten hayati önemi olan iki kazanımın üstünde durmak istiyorum. Birincisi, bölgesel düzeyde yasal garanti ve koruma meselesidir. Siyasal çoğulculuk hareketleri [sonrasında] bölgesel entegrasyon için yeni bir ivme ortaya çıktı. Yeni Afrika Birliği Kuruluş Yasası, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’na ek Afrika Kadın Hakları Protokolü (yasal olarak bağlayıcı bir insan hakları anlaşmasıdır) ve Solemn Deklarasyonu, hepsi de hepimizin kullanması, eşitlik mücadelesini ilerletmesi için son derece önemli bölgesel araçlardır. [İkincisi, kadınların] siyasi katılımındaki artıştır. Liberya’da Afrika’nın ilk kadın devlet başkanına, Ruanda’da [kadınların] yüzde 50’nin üzerinde siyasal temsiline tanık olduk. Şunu tekrarlamak istiyorum: Ruanda’da kadınların yüzde 50’nin üzerinde siyasal katılımı. Yine, pozitif ayrımcılık ve nispi temsil sistemleri gibi araçlar sayesinde bu oran Güney Afrika ve Uganda dahil olmak üzere [diğer] ülkelerde yüzde 30 dolayındadır. Gelgelelim, bu toplantıda salt sayılar bazında bu kazanımların genel geçer olmaktan ziyade istisna olduğunu biliyoruz. Bu noktada daha bu kazanımların tabanda [anlamlı bir değişime] çevrilmesi gerektiğini biliyoruz. Barış anlaşmalarının sonuçlandırıldığı alanlarda ısrarcı, uzatmalı çatışmalara tanık oluyoruz: Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Sudan’da Darfur, Kuzey Uganda. Tüm bu çatışmalarda kadınlara uygulanan cinsel şiddet biçimlere ölçüsüz, dehşet verici ve bitmek bilmezdir. Ayrıca demokraside gerçek krizlere tanık oluyoruz. Kenya’dan geliyorum ve bu yılın başlarında Kenya’da olanları tekrar etmeyeceğim. Ama Kenya emsalsiz değildir. Zimbabwe hâlâ çözüm bulmayı bekliyor ve söylemeden geçemeyeceğim, burada [Güney Afrika’da] bile demokratik bir kriz var (bu farklı türde bir kriz gerçi). Kıta boyunca yüzde yedilik bir ortalama ilerleyen ekonomik büyümeye tanık oluyoruz. Bununla birlikte ülkeler içinde gelir düzeyindeki, bölgesel düzeydeki eşitsizlik (bu daima ya etnisite ya da din açısından yaşanmaktadır) ve toplumsal cinsiyet açısından görülen eşitsizliğin bir güvenlik ve istikrar sorunu olduğu bugün öyle açıktır ki eşitlik nihayet kamu politikalarının gündemine oturmuştur. Eşitsizliğin bu yıl içinde gördüğümüz sismik küresel dalgalanmalara (gıdadan benzine, ekonomik sisteme) bakıldığında daha da kötüleşeceği de biliyoruz. Mücadelemiz yalnızca daha fazla kadınla, yalnızca en düşük ortak paydayla ilgili değildir. İlerleyerek etrafında toplanabileceğimiz bir vizyonu korumakla ilgilidir. Bunun bize ne anlam ifade ettiğine işaret ederek bitirmek istiyorum. Bunun mücadelemizin yalnızca daha fazla kadınla, yalnızca en düşük ortak paydayla ilgisi olmadığını anlattığına her zamankinden çok inanıyorum. İlerleyerek etrafında toplanabileceğimiz bir vizyonu korumakla ilgilidir bu. Geeta daha önce analize, ezme ilişkilerinin güçlü bir analizine dayalı bir siyasal gündem ihtiyacından bahsetti. Barack Obama’nın kampanyasından –affedersinizalınacak ders (bunun hakkında zaten çok şey söylendi ve daha çok şey söylenecek) vizyonumuzun yabancılaştırıcı olmaması veya sürekli olarak yalnızca mağduriyetimize dayalı olmaması gerektiğidir. Korku yerine umut aracılığıyla (ve hepimize katkıda bulunup farklı bir geleceğin parçası olabileceğiniz duygusunu aşılayarak) güç verip daha kuvvetli bir ilham kaynağı olabiliriz. Şu halde evet, üzerimizdeki baskıyı kabul edip sağlam bir şekilde analiz etmeliyiz ama aynı zamanda stratejilerimizin en iyilerini öne sürmeliyiz ki yeni bir güne ilerleyebilelim. İçinde bulunduğumuz demokratik ve ekonomik krizin bir alçım sağlayacağına inandığımı ve meselenin her birimizin ait olduğu hareketler aracılığıyla bu fırsatı değerlendirmeye hazır olup olmadığını söyleyerek bitireyim. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 23 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek “Engellilik meselesi kadın meselesidir” Mijoo Kim’in sunuşu, Güney Kore Adım Mijoo Kim. Gördüğünüz gibi elektrikli bir tekerlekli sandalyede oturan engelli bir kadınım. Dünyadaki engelli kadınlar adına size konuşma yapmak büyük bir onurdur. AWID’in engelli kadın konusuna ilgi göstermesini takdir ediyorum. Ayrıca engelli kadınların bu foruma katılmasına yardım edip onları cesaretlendirdiler. Çok teşekkürler. Kadın hareketlerinden engelli kadınları dahil etmesini istemiyorum. Bu toplantıda zaten burada olduğumuzu hatırlatıyorum. Engellilik meselesinin kadın meselesi olduğunu, engelli kadın hareketinin kadın hareketi olduğunu söylemek isterim. Size açık sözlü birkaç soru sorarak [başlamak istiyorum]. Engellilik size ne ifade ediyor? Garip ve alışılmadık, acınası ve zavallı bir şeyi mi ifade ediyor? Engelli kadınlar kim? Size göre sadece engelleri olan insanları mı yoksa sizinle kadın olarak aynı dünyada yaşayan kadınlar mı? Birleşmiş Milletler engelli nüfusun [oranının] dünya çapında 6,5 milyar insanın yüzde 10’unu oluşturduğunu tahmin ediyor. [Bunun anlamı] dünyada engelli olarak yaşayan yaklaşık 325 milyon kadın olmasıdır. Ne var ki bu ciddi rakamlara rağmen engelli kadınların gereksinim ve isteklerini karşılayacak politikalar neredeyse yoktur. Bu iç karartıcı gerçeğe cevaben BM bizi “gizli kız kardeşler” diye anmaktadır. Engelli kadınların sorunları hiçbir yerde Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’ne (CEDAW) dahil edilmemiştir ve sonuçta engelli kadınlar ülkelerinde bununla ilişkili politikaların yarattığı faydaların aktif yararlanıcısı olamamıştır. Engelli kadınlar neden kadın hareketinde görünmezdir? Bu soruyu geçtiğimiz 15 yıl boyunca Kore’de ve uluslararası düzeyde yürüttüğüm çalışmalarımda sormuşumdur. Engellilik meselesi sadece engelli kadınlarla ilişkili mi? Hayır! Kesin olarak hayır diyebilirim. Engellilik meselesi kadınların meselesidir çünkü engelli aile bireyleri kadınların sorunudur. Ailenizden bir birey engelliyse [bu aile bireyine] bakma rolü genellikle kadına bırakılmıştır. Bazı ülkelerde insanlar engelli çocuk doğuran bir [kadının] kusurları olup olmadığını merak ediyor. Çoğu durumda bu kadınlar aileleri içinde fiziksel ve zihinsel 24 Hareketlerin GÜCÜ şiddete maruz kalır. Bu kadınların kaygıları engelli veya kadın hareketinde ele alınmıyor. 42 yıl boyunca ağır bir yük taşıyan annemi düşünüyorum: Ben, 11 aylık olduğundan itibaren çocuk felciyle yaşayan çocuğu. Annemin tüm hayatı benim hayatıma adanmıştı. O da benim gibi engelli bir kadın olarak yaşadı. İkinci olarak, engelli kadınların yüzde 80’i hastalık, kaza ve çevre faktörlerinden [ötürü] engelli olmuştur. Engellilik artık sadece [mevcut durumda] engelleri olan insanlarla sınırlı bir konu değildir. Çoğu ülke kötü beslenme, açlık ve savaş ya da çatışma durumlarından muzdariptir; bu koşullar çoğunlukla insanları engelli olmaya götürür. Bu koşullar çoğunlukla kadın ve çocukları etkilemektedir. [Üçüncüsü], bakımla ilgili işler “ikinci sınıf vatandaşlar” içindir ve genelde kadınlara bırakılmıştır. Yaşlı ve engelli insanlara bakan sosyal hizmet endüstrisinde çalışan insanların çoğu kadındır. Düşük ücret karşılığı çok çalışmaları beklenir. Gelişmiş ülkelerde engelli insanlarla ilişkili işler çoğunlukla başka seçeneği olmayan ve sonuçta eşitsiz muamele veya cinsel taciz karşısında savunmasız kalan göçmen kadınlar tarafından yapılır. Kadın hareketleri bu konular kadın haklarıyla bu kadar yakından ilişkiliyken neden gündemlerinin parçası haline getirmedi? Getirmedi çünkü birçok aktivist kendini yalnızca engelli olarak görüyor, kadın olarak görmüyor. Engelli kadınlar sadece kadınlarla ilgili meselelerde değil engellilikle ilgili meselelerde de görünmez kılındı. Engelli kadınlar engelli erkeklerden daha fazla ayrıma uğrayabiliyor. Ayrıca engelli toplumunda toplumsal cinsiyet ayrımcılığı var. [Birçok engelli hakları aktivisti] kadınlardan [engelli haklarını savunan toplulukta] lider olmasını beklemiyor. Cinsellik –veya aseksüellik- de [bizim için] büyük [bir] mesele. Engelli kadınların tipik bir şekilde aseksüel olarak görüldüğü yaygın biçimde belgelenmiştir. Engelli bir kadının bedeni cinsel bir beden olarak değerlendirilmez. Evlenmemizden önce kocamın arkadaşları hayatının kalanı boyunca gerçekten seksten vazgeçmek isteyip istemediği sordular. Seksi bir kadın olduğum hiç akıllarına gelmedi. (Alkışlar ve ıslıklar) Teşekkür ederim! Engelli kadınların [yaşadığı] toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin engelli toplumunda basit bir problem olarak tanımlamak yeterli değildir. Engellilik toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle kesişerek engelli kadınlara yönelik ciddi ayrımcılık biçimleri üretir. Bununla birlikte “engellilik” faktörünü “toplumsal cinsiyet” faktörüne eklemek kadar düz bir durum değildir. Aksine yalnızca engelli kadınların yaşadığı, tamamen farklı, mücadele etmesi zor bir ayrımdır. Güç birliği yapmak [için] engelli kadınların özel AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek koşullarını anlamak zorundayız. Mesela kadın sığınma evlerinden söz edeyim. Duyma bozukluğu olan bir kadının durumunda bir danışmana bile gidemez ve dil işareti bilen bir tercüman olmadan bu vaka kaydedilemez. Ciddi bir engeli olan kadının durumunda basamaklar varsa veya tuvalet onun erişimine uygun değilse sığınma evine bile gidemez. Bunun hâlâ bir “kadın sığınma evi” olduğunu düşünebilir misiniz? Buradaki fikir ayrı sığınma evleri yapmak değil engelli kadınlar dahil, tüm kadınları içerecek mekânların nasıl inşa edileceğinden hepimizin haberdar olmasını sağlamaktır. Yine de engelli kadınlar arasında bile engelli olmayan kadınlarla güç birliği oluşturup oluşturmamak konusunda soru işaretleri bulunmaktadır. Hareketlerimizin büyümek zorunda olduğuna inanıyorum. Onları empati yoluyla, birbirimizi dinleyerek, birbirimizden öğrenerek ve durumumuzu daha iyi anlayarak güçlendireceğiz. Bu 11. AWID forumuna bakın. Engelli katılımcılara destek olmak için bir masa açılmış. Gönüllülerin desteği ve kişisel asistanlarla, erişilebilir ulaşım var. Engelli kadınlar oturum düzenleyip panellerde konuşuyorlar. [Ancak], hâlâ önümüzdeki AWID forumunu daha da iyileştirmek için yapılması gereken çok şey var. Kadın hareketlerinden engelli kadınları dahil Acizlikten umuda ilerlemek… 16 Aktivizm Günü (uluslararası kadın ve çocuklara yönelik şiddete hayır kampanyası) boyunca büyük bir üzüntü, korku ve incinmişlikle kadınlara yönelik mezalimi hatırlıyoruz. Güney Afrika’da 1998’de KwaMashu’da HIV-pozitif olduğunu açıkladığı için taşlanarak ölüme mahkum edilen Gugu Dlamini hatırımızda. Dayanışma mesajlarımızı 2006’daki tecavüz davasında dışarıda “cadıyı yakın” şarkılarıyla karşı karşıya kalan, o zamandan beri hayatından endişe ettiği için sürgünde yaşamaya zorlanan “Khwezi”ye gönderiyoruz. Geçtiğimiz sene başında ve köprücük kemiğinde altı kurşunla ölü bulunan, elleri iç çamaşırıyla ve ayak bilekleri ayakkabı bağlarıyla bağlı bulunan kız kardeşimiz Sizakele Sigasa’yı ıstırapla hatırlıyoruz. Arkadaşı Salome Masooa ile birlikte Soweto’da öldürülmeden önce feci şekilde işkence görmüş, muhtemelen tecavüze uğramıştı. Sınırlarımız üzerinden 13 yaşından itibaren Sudan iç savaşında dövüşen Alual Koch ve kız kardeşlerine uzanıyoruz. Yemen’de dokuz yaşındaki Arwa’nın (satılıp rızası dışında evlendirildi) cesaretini selamlayıp rejime karşı koyarken tutuklanıp dövülen Zimbabweli kadınlarla yan yana duruyoruz. Dünya çapında uğradıkları ihlallerin manşetlere düştüğü kadınları çaresizlikle anıyoruz: Eğitimin dışına itilen, okuma yazma bilmeyen, kendi sağlık ve refahları hakkında karar verme gücünden yoksun milyonlarca kadın, HIV/Aids yüzünden öksüz kalan gitgide daha çok sayıda çocuğun bakıcısı büyükanneler, çocuklarının sırf temel sağlık hizmeti ve hijyen yokluğu yüzünden ölmesini izleyen anneler. Kadınlar bu büyük adaletsizliklerle yalnızca 16 gün boyunca değil devamlı karşılaşıyorlar. Birkaç hafta önce dünyanın her yanından diğer 2.200 kadın hakları aktivistiyle birlikte toplanıp meselelerimizi ve feministlerin dünyada neler yaptığını paylaştık Kalkınmada Kadın Hakları Derneği (AWID) her üç yılda bir uluslararası bir forum düzenliyor ve forumlardan biri ilk defa burada Güney Afrika’da yapıldı. Dört gün boyunca 144 ülkeden aktivistlerle renkli, tutkulu, analitik ve heyecanlı oturumlar gerçekleşti. Güney Afrika’nın Dokuzda Bir kampanyasının ikinci günü Güney Afrika ve yerkürenin her yerinden kadın hakları aktivistlerinin yürüyüşüne ev sahipliği yaptı. Yürüyüş güçlü bir birlik duygusuyla mor bir kampanya aktivisti denizini Cape Town sokakları boyunca dolaştırdı. Bundan dayanışma duygusu ve mücadelemize dair umutla çıktık. İhlaller ne olursa olsun, ister siyasal, cinsel, ekonomik ister dinsel olsun, birleştik. İşçilerin sloganını sahiplendik: Birimizin derdi hepimizin derdidir. Kolektif bir güç duygusuyla hareketlerin Güney Afrika’da yerel, bölgesel ve ulusal mücadelelerde muazzam gücü hakkında düşünmeye başladık. Aramızda çözümü içeren bir bildiri kaleme aldık. Güney Afrika boyunca kolektif enerjimizi toplama isteğiyle yeniden bağlantı kurup siyasal, ekonomik ve sosyal haklarımıza saldırılar karşısında birbirimize destek olmak için yeniden birleştik. - Pregs Govender, Gertrude Fester, Prudence Mabele ve Promise Mthembu tarafından yazılmıştır.The Mail ve Guardian’dan alınarak yeniden basılmıştır, 8 Aralık 2008. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 25 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek etmesini istemiyorum. Bu toplantıda zaten burada olduğumuzu hatırlatıyorum: Zaten kadın hareketlerinin parçasıyız. Kadın hareketleri içeriye, kendi çeşitliliğimize bakıp azınlıktaki kadın seslerine kulak vermeli. Engelli kadınların uluslararası hareketi güçlü ve hızla büyüyor. 2006’da BM Genel Meclisi engeli kadınlar üzerine ayrı bir madde içeren -altıncı [madde]- Engelli Bireylerin Hakları Sözleşmesini onayladı. Bu sözleşme kadınlarla erkekler arasında eşitlik ilkesini kurar ve engelli kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddete karşı güçlü bir dil içerir. Sözleşmeye imza atan ülkelerin bunu uygulamak için harekete geçmeleri beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz 2008 yılı bu sözleşmenin hayata geçeceği ilk yıldır. Sözleşme bize yeni bir ufuk sunuyor, bu önemli haberi hepinizle, bu forumdaki kadınlarla paylaşmak istedim. Bu andan itibaren kadınlarla ilgili meselelerde sesimizi bulmaya çalışacağım, atölyelerinizde engelli kadınlara ilişkin konuları hatırlamanızı temenni ediyorum. Birlikte daha geniş ve güçlü bir kadın hareketi inşa edebiliriz. Umarım eve, örgütleriniz ve ülkelerinize döndüğünüzde engelli kadınlarla ilgili meselelerin kadın hareketlerinin merkezinde durduğunu hatırınızdan çıkarmazsınız. “Burası dünyayı değiştirebilecek salon” Nadine M.’in sunuşu, Lübnan Pekâlâ. Ayağa kalkmalıyım çünkü gerçekten heyecanlıyım ve sandalyede oturmaya devam edemeyeceğim. Bir yıldır bu forum için çok heyecanlıydım. Buradan manzarayı görmenizi isterdim, bu görüntü inanılmaz. Çalışmalarımın çoğunu Lübnan ve Arap ülkelerinde yürütüyorum ama sadece 10 dakikam var. Dolayısıyla ne yaptığımız, nasıl stratejiler ve bunun etrafında politikalar ürettiğimiz hakkında konuşmayacağım çünkü benim açımdan sizinle bir hareket olabilmenin ve kendisini feminist olarak adlandırmanın kriterleri olarak gördüğüm şeyler hakkında konuşmak çok önemli. Kesinlikle hayati önem taşıdığına inandığım bir kelime var, “amcık” kelimesi (İng. cunt). Bu kelime bize karşı öyle sert ve çirkin bir şekilde kullanıldı ki bu terimden kendimiz korkmaya başladık. Duymaktan hoşlanmıyoruz. Cinsellikten konuşmaktan hoşlanmıyoruz. Kendimizden cinsel varlıklar olarak bahsetmekten hoşlanmıyoruz çünkü vajinalarımız bize bile kirli [ve] bunun gibi seçkin, hoş forumlardan saklanması gereken bir şey gibi görünüyor. Oysa kelimenin feminist harekete mutlaka ama mutlaka gerekli olduğuna son derece güçlü bir inancım var. Nedenini açıklayacağım. “C” harfi yaratıcılığı (cunt kelimesinin ilk harfine atfen İng. creativity, ç.n.) ifade ediyor. Feminist tekerleği tekrar tekrar keşfetmeyi ifade ediyor. Örgütlenmenin bir yolu, izlenecek bir yapı yok. STK’larda veya ağlarda örgütlendiğimiz çoğu zaman, savaştığımız patriarkal sistemlerin birebir aynısını yineliyoruz. Onları hareketlerimize taşıyoruz, evrak işine, yapı ve formalitelere 26 Hareketlerin GÜCÜ öyle çok gömülüyoruz ki çok yaratıcı düşünebileceğimizi unutuyoruz. Eminim çoğunuz buraya ağlarla ilişki kurmak, başka örgütlenmelerle tanışmak, fon sağlayıcılarla iş bağlamak, başka olup bitenler hakkında haber almak istediğiniz için buraya geldiniz. Mümkün olduğu kadar çok broşür alıp eve dönmek [istiyorsunuz]. Ama bugün sizden bu foruma son derece yaratıcı bir yaklaşım [almanızı] ve bunu gerçekten kişisel kılmanızı istiyorum. Çünkü kişisel bağlantılar hayatlarımızı değiştirir. Biliyorsunuz, proje veya programlarınızdan biri hakkında bilgi sahibi olursam veya bana “merhaba, ben bu örgüttenim” deyip yaptığınız her şeyi anlatmaya başladığınızda hayatım değişmeyecek. Ama hayatım sizinle bir kadın olarak tanışırsam ve siz benimle bir kadın olarak tanışırsanız, bu bağı ve deneyimi paylaşırsak, birbirimize kişisel sorular sorarsak değişecektir. Feminizm hakkında bizim için kişisel olduğu için soru soruyoruz. Bu forum hakkında en harika şeyin bu olduğunu düşünüyorum: Kişisel bir düzeyde konuşabilmemiz. Burada 2.000 katılımcının olduğunu biliyorum ama bu kişisel bağlantıları kurmamız gerekiyor. Çünkü feminizmle ilgili profesyonel hiçbir yan yok; profesyonel kelimesinden hoşlanmıyorum gerçi. Feminizmle sanki bu uzak kavrammış gibi son derece formel bir şekilde ele almamızdan da hoşlanmıyorum. Öyleyse yaratıcılık kendimizle konuşurken, kendimizi dinlerken, hatta birbirimizi rahatlatırken açığa çıkar. Çünkü buraya gelen bütün arkadaşlarım ve ben fazlasıyla AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek yorgunuz. Siz de çok yorgunsanız elinizi kaldırın. Gördünüz mü, hepimiz son derece yorgun ve tükenmiş durumdayız ve her şeyi birden yoluna koyacağımız yer burası? Buraya gelip bu videoları izliyor, bu konuşmaları dinliyoruz ve tamam diyoruz, bir kere şimdi bunu niye yaptığımı hatırladım. Burası bir arada konuştuğumuz, birbirimizi kutladığımız ve birbirimizi insan olarak, kadın olarak tanıdığımız yer. Gelelim “U” harfine, “birliği” (cunt kelimesinin ikinci harfine atfen İng. unity, ç.n.) ifade ediyor; birlik son derece önemlidir. Geçen hafta birinin hepimiz özgür olana kadar hiçbirimizin özgür olmayacağını söylediğini işittim. Bunun (birinin hepimiz özgür olana kadar hiçbirimizin özgür olmayacağı) mükemmel bir alıntı olduğunu düşündüm. Şimdi forum programına göz atarsanız kapsanan başlık ve konular [açısından] bu büyük çeşitliliği göreceksiniz. Bize karşı inanılmaz güçler var, hepimiz bunu biliyoruz. Kurumlar, hükümetler ve medya var. Her şey bize karşı oynuyor. Bütün bu görünür ve görünmez sistemler bize karşılar. Yanımızda [bu güçlere hitap edecek] olanlar kişiler tam burada bu odada oturmakta olan insanlardan ibaret. Çevrenize bakarsanız, sizi destekleyecek, yardım edecek, fon verecek, ihtiyacınız olan kaynakları verecek insanlar bunlar. Dünyayı değiştirebilecek salon burası. Gördüğünüz gibi feminizme inanıyorum. Feminizm kelimesine aşığım. Bazı insanların Tanrıya inanması gibi feminizme inanıyorum. [Feminizmin] yeniden icat edilip kurulacak, sabahın dördüne kadar tartışılıp konuşulacak kadar esnek olduğuna inanıyorum. Feminizme sürekli olarak yeni şeyler getirilebilir ve yeni şeylerin dışarı atılabilir. Yine de feminizmle ilgili en harika şey, bu akışkanlıkla oynayabilmemizdir. Hareketlerle ilgili harika olan nokta, hareketin gerçekte bir yere ait olmamasıdır. Aynı zamanda her yerdedir, Tanrı gibi! Spesifik bir yerde değil, her yerdedir. Harika olan şey, hiç kimsenin, bütün dünyada en güçlü kimsenin bile sizi hareketin dışına atamamasıdır. Bu harika! Kimse gelip “Seni suçluyorum, hareketten atıldın” diyemez. Hareketi kendimiz yaratıyoruz, bir STK, bir program, bir koalisyon, bir ağ değil. Bununla birlikte, aynı zamanda feminizmde bilirsiniz, Sarah Palin’in feminist olduğunu açıklamak gibi oynamayacağımız bazı kurallar olduğuna kuvvetle inanıyorum. Feminizme dair müdahale edemeyeceğiniz bazı konular vardır ve bunlardan biri lezbiyenler olmaksızın feminist bir hareket olamayacağıdır. Trans kimlikli insanlar olmadan da feminist bir hareket olamaz. Aksi halde homofobik bir hareket olarak adlandırılırdı. Aksi halde bütün kadınları katan bir hareket olmazdı; feminist hareket kattığı kadınları da seçen bir harekettir. Keza hepiniz feminizme ilgili bu kuralı çiğnemeyeceğinizi bilirsiniz. Feminizm tüm konuları, sınıfları, ırkları, toplumsal cinsiyet kimliklerini ve cinsel yönelimleri keser. Bu feminizmin temel kuralıdır. Daha geçtiğimiz hafta Uluslararası Gey ve Lezbiyen Derneği’nin konferansındaydım. LGBT insanları feminizmin onlar için önemli olduğuna ikna etmeye çalıştım. Bildiğiniz gibi feminizmden fazla hoşlanmıyorlar. Onları feminizmi LGBT hareketine dahil etmeleri için ikna etmeye çalıştım. Bir hafta sonra buraya geldim ve siz feministlerle konuşmaya, LGBT hareketini mücadelemize katmamız gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Muthoni’nin Afrika bağlamında söylediklerinden gerçekten memnun kaldım. Afrikalı gey ve lezbiyenlerin kadın hareketinden destek alıyor olmalarından dolayı gerçekten mutluyum. Tüm kadın örgütlerini dünyanın her yerinde, Asya’da, Afrika’da, özellikle Ortadoğu’da lezbiyenlerle ilgili meseleleri kendi kadın meseleleri olarak almaya teşvik etmeye çalışıyorum. Zira bütün bu mücadeleler bağlantılıdır. Cinsellik [hakkındaki] bütün mücadeleler aynıdır. Bedenlerimize yönelik aynı baskılardır. Bu baskılara karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Şimdi, “C” ve “U” harflerini geçtik. “N” sayılarla (İng. numbers, ç.n.) ilgilidir. Sayılar çok önemli. Bu yavaş ve elitist bir devrim değil. Milyonlarca insana ihtiyaç duyduğumuz bir devrim bu. Onları yüreklendirmeliyiz. Obama kampanyasının bize öğrettiği şey, siyasete bakmaksızın yeterli sayıya ulaştığımızda, farklı baskı düzeyleriyle mücadele ettiğimizde herkesi bir araya getirebileceğimizdir. Bir araya getirebileceğimizi hiç düşünmediğimiz insanlar bir araya gelip bu harekete katılabilir. Azametli, hayranlık uyandıran kadınların omzunda durduğumu kabul ediyorum. Ama bazen, bazen o büyük isimler gerçekten can sıkıcı olabiliyor. Son olarak, “T” zaman (İng. time, ç.n.) ve sürekliliği ifade ediyor. Burada biraz kuşaklar arası diyalogdan bahsetmek istiyorum. Çoğu zaman bu yerlere genç feministler olarak gelip bu ikonlarla, haklarında okuduğumuz, google’dan araştırdığımız bu büyük liderlerle tanışıyoruz. Kitaplarınızı okuyoruz, büyürken posterlerinizi odamıza asıyoruz. Sonra buraya gelip sizinle tanışıyoruz. Bilirsiniz, azametli, hayranlık uyandıran kadınların omzunda durduğumu kabul ediyorum. Ama bazen, bazen o büyük isimler gerçekten can sıkıcı olabiliyor. Anlamamız gereken şey, genç kadınların bu harekette kuşkusuz hayati önem taşıyor olmasıdır ve onlara alan açmakla kalmayacağız. Gelecekler ve bilhassa forumda alana sahip çıkacaklar. Dün birçok kuşaktan kadının bir araya geldiği Genç Feminist Aktivist günü yaptık. Şu pembe eşarpları takarak, hakikaten o hoş fikri görünür kıldılar. Eğer çok kuşaklı örgütlenmeye inanıyorsanız kendinize bir eşarp edinin, bunlardan yüzlerce var. Kendiminkini takmadım çünkü pespembe! SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 27 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek yaşlarında bir kadına gidip nasıl olduğunu, neler yaptığını sorun. En başta neden feminizmi benimsediğini sorun. Bunlar burada yaratmamız gereken kişisel konuşmalardır, bu forumda bunu yapmak önemlidir. Bunu yaparsak eminim buradan daha zengin, güçlenmiş ve enerji dolmuş ayrılacağız. Eve dönüp yapmak istediğimiz şeyleri yapmak için aslında ihtiyacımız olan değişimi almış olacağız. Çok teşekkür ederim. Ayrıca çok sayıda aktivite, duvar boyama, grup toplantısı oluyor. Genç bir kadınsanız katılmanızı öneririm. Ama bu aynı zamanda daha büyük kuşak için de geçerli. Ayrıca birbirinizle konuşmanızı ve doğrudan sizinle ilgili olmayan panellere gitmenizi öneririm. Heteroseksüel bir kadınsanız, bir lezbiyenle tanışmadıysanız, burada yüzlerce harika lezbiyen var. Onlarla tanışın, onlar hakkında biraz bilgi sahibi olun ve onlara hayatları hakkında soru sorun. Genç bir kadınsanız 20 ya da 30 “Biz yerli kadınlar buraya deneyimlerimizi sizinle paylaşmanın taze umuduyla geldik” Monica Aleman’ın sunuşu, Nikaragua Burada olmak bir onurdur. Sizin seyahat ettiğiniz yollar sayesinde buradayım. Kız kardeşlerim, dünyanın liderleri, bugün size hoş geldiniz diyorum ve atalarımız olan kadınları yürüdüğü yola saygılarımı sunuyorum. Size bugün yaşadığımız mücadelelerin onuruna hoş geldiniz diyorum. Size bugün derin bir heyecan ve değişim ruhuyla hoş geldiniz diyorum. Bugün burada dünyanın her yanında yerli kız kardeşlerimin, Afrika kökenli kız kardeşlerimin, Nikaragualı, Latin Amerikalı ve Karayipli kız kardeşlerimin varlığını anarak başlayacağım. Bugün Amerika kıtasından derin yapısal reformların aktörleri ve destekçileri olan binlerce genç, yaşlı, bilge kadının hatırasını onurlandırıyoruz. Onlar hepimiz (yerli, Afrika kökenli, melez) atalarımızın mücadele ettiği haklara kavuşabilelim diye ülkelerimizdeki iktidar ilişkilerini değiştirmeye çalışıyordu. Onurunu ve hayatlarını burada sizinle olabilmek için feda eden yerli kadınların binlerce deneyimi var. Yerli kadınlar adına bu AWID toplantısının ana hedefi olarak dünya üzerindeki kadın mücadelelerinin görünürlüğü ve potansiyelini geliştirme ve çeşitli hareketlerden, çalışmalarını atalarının mücadeleleri üzerine kuran kadınlar arasında diyalogu teşvik etme ileri görüşlülüğüne sahip kız kardeşimiz Lydia’ya [Alpízar] teşekkür etmek isterim. Biz yerli kadınlar buraya sizlerle deneyimlerimizi paylaşmanın taze umuduyla geldik. Bizler Bolivya’daki madenci diğer kız ve erkek kardeşleriyle 1963’te Bolivya 28 Hareketlerin GÜCÜ devletinin derin dönüşüm zeminin yaratmaya başlayan yerli kadın Domitila Chungara’nın mücadelesinin ürünüyüz. Bu insanlar 20. yüzyılın sınıf, etnisite ve toplumsal cinsiyet mücadelesini birbirine eklemlediler; bu mücadeleler bugün Bartolina Sisas [olarak bilinen], Evo Morales’te ve bir Latin Amerika ülkesinde iktidar ilişkilerini dönüştürme iddiasıyla yeni bir anayasada somutlaşan kadın hareketinin ta kendisidir. Bizler Ekvatorlu yerli bir kadın olan Dolores Cacuango’nun mücadelesinin sonucuyuz. Bilge, öğretmen, halkının maruz kaldığı ayrımcılığı önlemek üzere mücadelenin sadık bir taraftar. İlk iki dilli ve kültürler arası eğitim programlarının savunucusuydu. Bu programlar kültür ve kimliği farklı kültürler arasında saygı ilişkilerinin ve bir arada varoluşun gelişmesi için kültürler arası temeller olarak değerlendiren [ilk çalışmalar arasındaydı]. Aralarında Guatemalalı Rigoberta Menchu Tum, Nikaragualı Mirna Cunningham, Perulu Tarcila Rivera Zea, Meksikalı Komutan Ramona ve Ekvatorlu Nina Pacari’nin de olduğu bizden önceki kuşaktan kız kardeşlerimizin adımlarını izlemek için buradayız. Bizlere kadın olarak tüm kadınların mücadeleleri sonucu kazanılan hakların taşıyıcısı olduğumuzu öğrettiler. Ne var ki halklarımızın kolektif hakları tanınmadığında bu haklardan yararlanamıyoruz. Yerli kadınlar olarak ancak tüm yerli halkların hakları tanındığında haklarımızdan tümüyle yararlanabiliyoruz. Haklarımız için mücadele esastır. Onurunu ve hayatlarını burada sizinle olabilmek için feda eden yerli kadınların binlerce deneyimi var. Nikaragua’nın Kuzey Atlantik özerk bölgesinde ait olduğum Miskita topluluğu’nda bu kadınlardan bazılarını hatırlıyorum. Vivi Dilia onlardan birisidir. Hekimlik hakkında bilgi sahibidir. Kasabamdaki hemen tüm kadınların ebesiydi. Bitkiler hakkında bilgi sahibidir. Rüyalardan öğrenir ve halkımın görme gücüne rehberlik eden ruhlarla konuşur. 14 yaşındayken açlık ve kıtlıktan etkilenen topluluğundan ayrılmak zorunda kaldı AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 1. OTURUM: Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Dönüştürmek çünkü kolektif toprakları bütün gücünü monokültüre (geniş topraklarda tek bir tarım ürünü yetiştirme, ç.n.) aktaran ulusaşırı bir muz şirketi tarafından işgal edilmişti. Ancak, Vivi [o zamandan bu yana] onurunu yeniden kazandı. Bilgeliğinden gurur duyarak yaşıyor çünkü 1980’lerde etnik kimliklerin tanındığı bir otonomiye kavuştuk. Gelgelelim bugün Nikaragua’daki kadınlar, kıtamızdaki diğer birçok ülkede olduğu gibi ekonomik durgunluk ve haklarımızın uygulanmasına yönelik tehditlerle karşılaşıyor. Kadın hakları, yerli haklarında olduğu gibi siyasi pazarlıkların ürünü olmaya devam ediyor. Nikaragua’da kendini “solcu” diye tanımlayan bir hükümet tarafından [gerçekleştirilen] feminist ve diğer toplum önderlerinin yaşadığı siyasi işkence ve yıldırmalara izin veremeyiz. İnsan hakları mücadelesi verip savunan kadınlara yönelik şiddet ve baskı, birçok ülkede yolumuzu tıkayıp haklarımızı yok saymak için hükümetlerin kullandığı kontrol biçimleridir. Yerli kadınlar olarak, buraya kuşaklar arası diyalog yeteneğimizi paylaşmaya geldik. Genç yerli kadınlar olarak Guetamala’da Maya halkının ruhani lideri olan, yerli kadınların cinsellik ve üreme sağlığı, toplumsal cinsiyet ve adalet gibi konularla uğraşmaya ihtiyacı olduğunu söylemekten bıkmayan Doña Virgilia’nın öğretilerini izlemek istiyoruz. Doña Virgilia her insanın kendi nahual’ı (her insana ait olduğuna inanılan ruhani ya da animistik varlık, ç.n.) ölçüsünde sahip olduğu misyonu yerine getirerek şeffaf olmamız, topluluklarımızın çoğunda çeşitli cinsel tercihler olduğu gerçeğini paylaşmamız gerektiğini söylerdi. Aynısını HIV’e karşı mücadelede aktif bir Meksikalı Zapotek kadın olan Amaranta da söylerdi. Buraya Kuzey Amerika, Latin Amerika, Afrika ve Asya’daki yerli kadın hareketlerini birleştiren Uluslararası Yerli Kadın Forumu’nu temsil etmek üzere geldik. Buraya bugün yüz yüze kaldığımız ekonomik zorlukların bilinciyle, ama dünya kadınlarının çok uzun bir yoldan geldiğini bilerek geldik. Haklarımız için mücadele eden feministler ve kadınlar yürüdüğümüz yolu açtılar. Çoğunuz öğretmenimiz oldunuz. Fakat bugün ileriye hareket etmek için birlikte çalışmanın yollarını bulursak mücadelemizi büyütebileceğimizi söylüyoruz. Burada farklılıkları içeren, dayanışma, kültürler arası, çeşitlilik gibi ilkeleri barındıran ve kuşaklar arası bir karaktere sahip feminist bir hareketin süregelen inşasında bir adım daha atmak için buradayız. Kız kardeşler, bu çağrı ortada duruyor ve değişim bizim ellerimizde. Teşekkür ederim. Zihnin gıdası “Forumun ne bırakacağından tam olarak emin değilim ama forumda dünyadaki kadınların durumu, kaynakları ve farklı düşünme biçimlerine ilişkin kazandığım perspektif üzerine düşünülecek şeyler verdi. İsrail/Filistin’deki çalışmalarımızı küresel bir perspektiften görmek her gün yapma şansım olan bir şey değil. Ulusal söylemin çevremizde son derece kötü bir şekilde öne çıkmasından ötürü, dünyadaki kadın hareketleri bağlamında çalışmamızı yeniden kavramsallaştırmayı başarmak nadir bir imkândı. Bu iki eksen (kadın hakları ve çatışmayla ilintili konular) çalışmamızda kesişmektedir ama bu sefer de içinde çalıştığımız sosyo-politik koşullar son derece kısıtlayıcıdır. Uzakta olup dünyanın her şerinden feminist aktivistlerle çevrili olmak, yaptıklarımız hakkında konuşup başkalarını dinlemek o birkaç ender “çerçeveyi değiştirme” anına sahip olmamı sağladı. Bunun son derece değerli olduğuna inanıyorum; kuşkusuz benim ve arkadaşlarımın, meslektaşlarımın konuşma ve düşünme biçimlerinde sonuçları yansıyacaktır. Her şeyin üstünde, durumumuza, insan hakları ve kadın hakları çalışmamızı algılama biçimimize ilişkin yeni bakış açıları kazandım. İnsan haklarının devlet tarafından sürekli manipüle edildiği, bazen (belki de çok aceleci bir şekilde) eleştirimizi insan haklarına yöneltip onu aşan insan hakları projesiyle manipüle edilme biçimleri arasındaki ayrımı göremediğimiz yarı liberal koşullarda, bunun ne kadar akıllara durgunluk verici olduğunu fark ettim.” - Ortadoğu/Kuzey Afrika’dan Kadın Hakları Aktivisti Kendimi zihinsel ve davranışsal açıdan geliştirdim “Özellikle genç kadınlar ve Afrikalı kadınlardan coşkunluk ve kararlılıklarını dinlediğimde kendimi zihinsel ve davranışsal açıdan geliştirdim. Hatta müttefiklerin, partnerlerin ve eşitlerin iş birliğinin değişimi gerçekleştireceği anlayışına daha sıkı bir şekilde yaklaştım. [Korkarım], her şeyi yapmak zorunda olmadığımı öğrendim. Ayrıca kız kardeşlerimin çoğunun hâlâ sorgulatılmaya ihtiyacı olduğunu öğrendim çünkü engelli kadınlar burada başka her grubun parçası, marjinalleşenler içinde bile marjinal olacaklar. En güçlü değişim bu kadınları, bizi görünür kılmak için gerekli çabanın farkına varmaktır.” - Araştırmacı SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 29 Bazı anlarda tarih bize gelip sorar: Gerçekten ne istiyorsun? Ürperir Kaçarız çoğu zaman. O dehşete düşürücü, hareketi seçebileceğimiz ihtimalinden. Tam olarak olduğumuz yerde Bütün o berbat Kusurluluğumuzda Başlayabilecek olmamızdan. Bazı günler dikiliriz dünyamızın karşısına ve soru etrafımızdaki havayı titreştirir: Neyi seçiyorsun? Patriarka gibi güçlü güçlü, kurumlar gibi güçlü günde iki milyar dolar kadar askeri işgaller soykırımla mıhlanmış neoliberal hırsa saplanmış terörle payandalanmış değdiğinde 200 volt şok vermeye hazır. Hareketlerin GÜCÜ Bizi hareket ettiren şeylerin gücü Boğazımızı açan Kalçalarımızı tutuşturan Avazımızı serbest bırakan Hamleyi harekete geri katan Hareketi heyecandan çekip çıkaran Hareket, Irmak gibi güçlü neşeli, elastik bir akıntı dalgalan ve kıvrıl kırıl ve bükül biteviye değişen şekiller. Her bir gün bu mecraya gidenler Dalgıçların bu çalkalanan suya tekrar dalma cesareti. Bu günü? Bu anı? Bu yürek hoplatan sunturlu macerayı? 30 Sonra gücü var deveranın Gözyaşları, acı, hafıza. Kan, enerji, nefes. Kolektif eylem. Sonuçlarına minnettar kalamadığında yadırgayan. Nihayet mücadelelerimizin bütünlüğünü oldukları gibi tam kucaklamak için ciğerlerini genişletiyor. Bazı anlarda hayat bize sorar: Ne umuyorsun? AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Umut vardır savaş alanı gibi alıntılardan ibaret umut binlerce manifestoyu tekrarlayan umut Ne amaçlıyoruz, neye inanıyoruz, hayal ediyoruz ne öneriyoruz, planlıyoruz, düş kuruyoruz ne söylüyor, bekliyor, varsayıyoruz nasıl görünmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sonra doğruluk var bizi bekleyen. Her gün korkulu, kızgın yorgun, sarsak boy gösterdiğimizde. Karmaşık, değerli yaralı, pırıl pırıl boy gösterdiğimizde. Yitip giden her şeyin ardından Darboğazlarla cebelleşiyoruz Kalp kırıklığının pazarlığı On yılların ihanetinin. Kendimizi zorluyoruz “ama”yı “ve” ile, “hayır”ı “evet” ile değiştirmeye bileriz kendimizi bizi en çok kudurtanı dinlemeye. BİZİ NE HAREKET ETTİRİR Shailja Patel (Kenya/ABD) tarafından forum için yazılmış ve icra edilmiştir. İzniyle yayımlanmıştır. Aklımızı ve irademizi onu hissedene kadar zorluyoruz gerçek katı analize ulaşıncaya dek sistemleri, yapıları, modelleri bir bir çözüyoruz neyin işe yarayıp neyin yaramadığını bizi gerçekten neyin hareket ettirdiğini anlayana dek. Bazı günlerde tarih bize sorar: Ne yapıyorsun? Harita çiziyoruz. Genişleyen bir şey Güzelliğin tanımı. Hatırladıkça aşk eden bir şey. Ayaya akan kına gibi bir şey. Düşlerimizde hoplayıp zıplayan adalet gibi bir şey. Kendi hikâyesini anlatan deri gibi. Bazı yıllarda, bize gelip şöyle der: Ne biliyorsun? Kırk yıl, elli yıl, neden buna devam ettik Neden hiç pişmanlık duymadık. Bu hareketin hâlâ içimizi Kıpırdatması İç organlarımızda, kalçalarımızda, yüreklerimizde Bu kahkahanın bu güvenin bu kazanılmış, sınanmış, denenmiş saygının taş üstüne taş koyduğumuz ev olduğunu ve ayakta kalacağını. Bazı sabahlarda hayat bizi uyandırır başlatır kalbin çarpmasını başlatır sinirlerin gerilmesini uyarır bizi atlamak üzereyizdir yürek donduran korkularımıza en geniş büyümeye en iç delici sevincimize. Bazı sabahlarda, Derin bir nefes alır, şöyle deriz Evet tüm bunlara. Mücadele için boy gösteririz. Birbirimiz için boy gösteririz. Olduğumuz gibi çıkarız ortaya. Değerli, kusurlu mahdut, muhteşem İnsan. Güç için boy gösteririz. Hareketi seçeriz. Boy göstererek aşk ederiz. Bazı akşamlarda, hayat sarmalar alacakaranlığın yumuşaklığında sorar: Neyi bekliyorsun? Hakikat. Adalet. Tazmin. İyileşme. Ömrümüz boyu. Ömrümüz boyu. Ömrümüz Boyu. Her gün, aşk gelip şöyle der: Ne için boy göstereceksin? Sonuçta kalbinin hakikati nedir? Vücudumuzla cevap veririz. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 31 2. OTURUM Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış “Eleştirel bakmak yaşananlara sahip çıkmanın en önemli parçasıdır” Jessica Horn’un giriş konuşması, Sierra Leone Herkese günaydın! AWID Forumu’nun 2. gününe ve gerçek anlamıyla kışkırtıcı ve ilginç olacağını umduğum bu oturuma hoş geldiniz. Adım Jessica Horn. Afrika Feminist Forumu’nun bir üyesiyim ve aynı zamanda AWID Forumu’nun Uluslararası Planlama Komitesi’nde görev yapıyorum. Hepinize tekrar hoş geldiniz demek istiyorum. Eylemliliğimiz sırasında benim sonuçların siyaseti diye adlandıracağım şeye çok sıklıkla odaklandığımızı düşünüyorum. Sahip olmak istediğimiz dünyanın tasavvuruna ve bunun dışında kalan dünyayı değerlendirmeye çok fazla odaklanıyoruz. Ama gerçek olan şu ki, patriyarka nesillerdir kendini var ediyor. Onu ortadan kaldırmak da nesillerle ölçülebilecek bir zaman alacak. Kazandığımız zaferler çoğunlukla seyrek olarak ya da uzun vadede gerçekleşiyor. Bazen arzuladığınız zafere kendi ömrünüz boyunca bile tanıklık etmeyebilirsiniz. Yahut da kazanmış olduğunuz bir zaferin yeniden kaybedildiğine şahit olabilirsiniz. O yüzden bu toplantıda yapmaya çalışacağımız şey, kadın hakları ve kadın özgürlükleri için nasıl bir mücadele ortaya koymamız gerektiği sorusunu doğrudan içinde barındıran ve benim sürecin siyaseti 32 Hareketlerin GÜCÜ olarak adlandıracağım şeye dikkatinizi çekmek olacak. Sanırım, kadın hakları çalışmalarının küresel düzeyde kadın hakları savunucularının kendilerine zarar verdiğinin artık farkına varmaya başladık. Kadınlar için insan hakları savunucularının güvenliği ve aktivistlerin sağlığı gibi meseleleri gündeme alan gerçekten büyük kampanyaları ancak şimdilerde, son beş yıldır düzenliyoruz. Bu ilginç bir durum, çünkü feminist şiar, kişisel olanın politik olduğudur. Hatta genellikle kendi siyasi pratiğimizde de aslında kişisel olanı tekrar dahil edip bununla karşılaşmakta başarısız oluyoruz. Feminist aktivizm ve hareketlerle ilgili bir dizi farklı meseleye bir dizi farklı bakış açısından faydalanarak bugün burada yapacağımız şey, sürecin siyasetine yönelik bu sorulardan bazılarını incelemek ve bunlarla bağlantı kurmak olacak. Bir keresinde birinin ‘eleştirel bakmak yaşananlara sahip çıkmanın en önemli parçasıdır’ dediğini duymuştum. Bugün burada başarmayı umduğumuz şey, gerçek anlamıyla bir sevgi eylemi ve bir sadakat eylemi olan türden bir eleştiri biçimini hayata geçirmek olacak. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış “Kendi kuşağımızın ötesine bakmamız gerekiyor” Sanushka Mudaliar’ın sunuşu, Avusturalya/Doğu Asya Konuya girmeden önce, birkaç dakikanızı alıp bu odada bulunanların kim olduğundan bahsetmek istiyorum. Kolektif gücümüzü nasıl daha fazla arttırabileceğimizi tartışmak üzere buraya gelmiş ve etrafınızda toplanmış olan forum katılımcıları kadın hareketinde mücadele eden her kuşaktan aktivisti içermektedir. Genç ya da yaşlı, hepimizin buraya gelme sebebi, her birimizin bu konuşma ortamının önemini kavramış olmasıdır ve bizler bunu gerçekleştirmeye hazırız. Birçoğunuz farklı kuşaklardan aktivistlerin hareketimize sunmuş olduğu eşsiz katkılara aşinasınız ve bunları anlama çabasının destekçisisiniz. Ben bugün burada, kuşaklar arası farklılıkları anlamanın ardında ne yattığına odaklanmak istiyorum. Bu noktada bizi bekleyen bir sonraki zorluk, güçlü bir hareketin yapı taşlarını oluşturan, kuşaklar arası etkin ilişkiler kurmaktır. Böylesine çok kuşaklı bir hareket, yalnızca başlanmış olan işi sürdürebilecek birilerinin olması gerekliliği gibi basit bir sebepten ötürü değil, fakat güçlü bir hareketin (kadın hakları için tehdit oluşturan şeylerin değişen tabiatına cevap üretme kapasitesine sahip bir hareket) örgütlenme sürecinde çok çeşitli yöntem ve stratejilere ihtiyaç duyacağı için kadın hakları mücadelesinde oldukça merkezi önemdedir. Güçlü bir hareket, tüm aktivistlerinin farklı fikir ve görüşlerinden faydalanmak zorundadır. Eminim buna kimse karşı çıkmayacaktır. Ama görünen o ki hareketin içinde genç yaşlı demeden yer alan birçok insan bunun pratikte nasıl bir anlam kazandığından tam olarak emin değil. Böyle bir noktaya ulaşmak için birbirimizle kaç yaşında olduğumuz üzerinden ilişki kurmaya son vermemiz gerekiyor. Hareketteki belli insanların rollerine ilişkin, yaşlarına dayanarak rastgele genellemeler yapmak konusunda daha dikkatli davranmamız lazım. Ben sürekli dillendirdiğimiz yaşla ilgili mitleri burada tekrarlamayacağım. Şimdilik sadece, tüm genç aktivistler enerjik ve yaratıcı olmadığı gibi, yaşça büyük aktivistlerin hepsi de birer iktidar düşkünü diva değildir demekle yetineceğim. Bu tipte mitlerin tehlikesi, bizi gücün kuşaklar arasında paylaşımından vazgeçirmesidir. Ayrıca bu mitler, birbiriyle bağlantısı olmayan farklı kuşakları içeren aktivizm gettolarının meydana gelmesine yol açmaktadır. Benim bir aktivist olarak geçmişim, esasen gençlik hareketlerindeki genç feministlerle çalışmaya dayanıyor. 2006 yılında AWID’e ilk katıldığımda, ne bekleyeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. İşim dolayısıyla gittiğim her yerde herkesin belli insanlar, örgütler ve belli çevrelerle zaten tanışık gözükmesinden öylesine bunalmıştım ki ilk yılımda neredeyse hiç kimseyle hiçbir şey konuşmadım. Herkes birbirini eski arkadaşlar olarak görüyordu; kendimi saha kenarında oturuyor hissediyordum. Kuşaklar arası dayanışmayı sağlayabildiğimiz zaman, yaşlı aktivist ya da gençlik temsilcisi gibi etiketler üzerinden tartışmalar yürütmüyor olacağız. Hepimiz kendi kabiliyetlerimiz doğrultusunda vermeye, dinlemeye ve eylemeye hazır birer müttefik olarak hareket içinde yer alacağız. Elbette her zaman kendi yaş grubumuzla daha sıkı bir şekilde özdeşleşeceğiz. Kaldı ki her seferinde birbirimizle aynı düşüncelere sahip olmak zorunda değiliz. Bazen herhangi bir ayrım ortaya koymayı amaçlamaksızın kendi akranlarımızla hareket etmek için kendi alanımıza ihtiyaç duyarız, bazen de diğerlerinin bize alan açmasına gereksinim gösteririz. Ama her şeyin ötesinde, bir araya gelmeli ve ortaya koyacağımız hareket için birlikte mücadele etmeliyiz. Tüm genç aktivistler enerjik ve yaratıcı olmadığı gibi, yaşça büyük aktivistlerin hepsi de birer iktidar düşkünü diva değildir Öyleyse, kuşaklar arası dayanışmayı sağlayabilmek için neler yapmamız gerekir? Bu kolay yenecek bir lokma değil! Öncelikle bunu kolektif bir sorumluluk ve tüm günlük mücadele alanlarımızın bir parçası olarak görmeliyiz. Bunu sağlamak yalnızca gençlik programının veya genç kadınların işi değildir. Ayrıca farklı yaş gruplarıyla çalışmak belli bir uzmanlık da gerektirmez. Aslında kuşaklar arası dayanışma temel olarak her zamanki pratiklerimizde, örneğin bir toplantı odasında, birbirinden çeşitli seslerin yükselmesini garantilemek, ardından tüm bu dile getirilenlere kulak vermek ve birbirimizin bakış açılarının geçerliliğini sorgulamak anlamına gelir. İkinci olarak, kuşak temelli yaklaşımlardaki farklılıklarımızı, ayrıştırıcı gerilimlerdense daha güçlü ve daha etkin stratejilere dönüştürmeliyiz. Her kuşağın farklı öncelik ve gündemleri, yaşadıkları dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel bağlamında şekillenmektedir. Hareket olarak bu değişen bağlamın işimizi nasıl etkilediğinin son derece farkındayız. Bu durumun doğal sonucu olarak farklı yaştaki kadınlar olayları farklı deneyimleyecek, dolayısıyla eylem gündeminde farklı öncelikler belirleyecektir. Ama biz bunun bir karşılaşma noktasına dönüşmesine fırsat tanıyoruz. Örneğin, genç feministlerin, Uganda Feminist Forumu’nda yer alan bir dizi farklı alandan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika için düzenlenen bölgesel toplantıya kadar kadın hakları mücadelelerinin temel dayanağını oluşturan beden ve SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 33 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış toplumsal cinsiyet meselelerine ciddi oranda ağırlık verdiği, üreme ve cinsel sağlık haklarıyla ilgili geleneksel modellerin çok ötesine geçen bir gündemin savunuculuğunu yaptığı açıkça görülüyor. Bu durum bize bir seçim yapma olanağı sunuyor. Bu ayrışma muhtemelen ya kişisel ve siyasal gerilimlere yol açar ya da birlikte düşünebilme yeteneğimizi geliştirmek için bir fırsat halini alır. İşte bu da üçüncü bir noktayla ilişkilidir: Kendi kuşağımızın ötesine bakmamız ve birikimimizi daha kapsayıcı bir şekilde paylaşmaya başlamamız gerektiği. Yeni sesler arayışına girdiğimizde izlediğimiz en yaygın yol neden birilerine bizzat ulaşmak yerine insanları kendi bünyemize davet etmek olsun? Kendi çalışmalarım sırasında genç kadınlarla bağlantı kurmaya çalışan, bunu da bu genç kadınların yaptıkları işler hakkında bilgi edinerek değil, onları önceden planlanmış faaliyetlere katılmaları için davet ederek gerçekleştirmeye çalışan örgütlerle karşılaşıyorum. Örneğin Kamboçya’da konfeksiyon işçisi olarak çalışan genç kadınlar (içlerinden biri şu anda bu odadadır), ülke çapında işçi haklarıyla ilgili kamuoyu bilincini arttırmak için diğer genç kadınlarla birlikte çalışıp onları harekete geçirerek inanılmaz bir iş ortaya koyuyor. Orada köyler arası bilgi aktarımına imkân tanıyan ve merkezi olmayan bir bilgi ağı oluşturmak gibi yöntemler kullanıyorlar. Dahası, fazla eğlence olanakları bulunmayan kırsal köylere gidip şarkılar söyleyen ve karaoke partileri düzenleyen, tümü kızlardan oluşan bir de müzik grubu kurmuşlar. Birçok yerel ve uluslararası STK toplantısına katılmaları yönünde davet alsalar da, resmi toplantı mekânlarının gözlerini korkuttuğunu ifade ediyorlar. Ayrıca bu toplantılara gelen, beklentileri sadece dinleyip öğrenmek olan kendilerinden genç kadınları doyuracak kültürel değerlerden büyük ölçüde yoksun olduklarını açıklıyorlar. Buna karşılık, yaşça büyük bazı uluslararası ve yerel işçi hakları savunucuları, bulundukları yerlere gidip ziyaret ederek bu genç kadınlara ulaştı ve onların eylemlerine katılıp, daha büyük toplantılar öncesinde fikir alışverişi için onlarla beyin fırtınası yaptı. Var olan bilgi birikimini kuşaklar arasında paylaşmak, aynı zamanda geçmiş deneyimlerin daha iyi anlaşılması ve bunlardan daha fazla şey öğrenilmesi anlamına gelir. Hareketlerimizin tarihi inanılmaz zenginliklerle dolu ve çoğu durumda bu hikâyeler yalnızca onları deneyimleyen kişilerin belleğinde kalıyor. Bu birikimi paylaşma sürecinin sadece yaşlıdan gence doğru tek yönlü bir bilgi aktarımı olmadığını teslim eden yeni ve dinamik yollar bulmamız gerekli. Tarihimizi yazmada her kuşaktan kadının katkısı var. Sizin deneyimli olup olmadığınız, yaşınıza göre değil, neler yapmış olduğunuza dayanılarak tanımlanmalıdır. Böyle bir yaklaşım ihtiyacına Malezya’daki ARROW kuruluşundan gelen karşılık, 26 yaşındaki yetenekli bir genci üst düzey yönetici konumuna yükseltmek olmuştur. Yaş ve güç dinamiklerini göz önüne alan bu kuruluşta, yönetici müdür fikir alışverişinde bulunmak ve stratejileri hakkında görüşmek üzere her hafta, zamanının bir bölümünü daha genç olan müdürle birebir çalışmaya ayırmaktadır. Yaş ve deneyimi birbirine paralel şeyler olarak görmekten vazgeçmemizin zamanı geldi. AWID’in bugünkü yönetici müdürü Lydia Alpízar aktivistliğe 17 yaşında adım atmıştı. Lydia sıklıkla çok genç olmasına rağmen kıdemli olduğunu söyler. Genç insanların hepsi de bu işe yeni başlayanlar değildir. Bu da şu soruyu akılda bırakmaktadır: Genç olmayıp hareketimize yeni dahil olmuş insanlar için ne yapıyoruz? 34 Hareketlerin GÜCÜ Onları nasıl destekliyoruz? Onların da hareketimizde güçlü aktivistlere dönüşebileceğini nasıl garantiliyoruz? Son olarak, kuşaklar arası verimli bir çalışma pratiği, bizleri gücü nasıl kullandığımız ve hangi liderlik biçimlerine yer verdiğimiz üzerine düşünmeye itiyor. Çok kuşaklı bir hareketin inşası, beceri ve güç dağılımı süreçlerinin hayata geçirmemizi gerektiriyor. Bazı örgütler bu duruma yönetici olarak genç bir asistanın destek olduğu yaşlı bir kişi yerine, her programın başına bir genç bir de yaşlı kişiyi geçirerek yaklaşmayı tercih ediyor. Bu her iki personel de programın yürütülmesinde otorite sahibi olarak kendi aralarında görev ve sorumluluk dağılımını gerçekleştiriyor. Bu yaklaşım, yeni fikirlerin oluşmasına imkân tanımanın haricinde, liderlerin diğerlerini dinleme ve bunlara karşılık verme sorumluluğunu yerine getirmelerini de garanti altına alıyor. Bu yılki AWID forumuna gösterilen yoğun ilginin, kadınlar için insan haklarının karşı karşıya olduğu artan tehditleri görmemizden ve örgütsel yöntemlerimizin ötesine geçerek feminist toplumsal hareketlerimizi gerçekten güçlendirecek yollar üzerine düşünmemiz gerektiğini bilmemizden kaynaklandığına eminim. Yaş farklılıklarına bağlı ayrımların arasına köprü kurma zorluğunun üstesinden gelememek, hareket olarak göze alabileceğimiz bir zayıflık değil. Hareketimiz yalnızca hep beraber aynı odaya doluşmak anlamına gelmiyor; bunun da ötesinde, birikim ve görüşlerimizi hep birlikte tekvücut haline getirmenin yolları için gerçek bir arayış ile ilgili. Cape Town’da gerçekleştirilen 11. AWID Forumu (Kasım 2008) katıldığım üçüncü forumdu. Geçtiğimiz 6 yıllık süreç boyunca AWID Forumu, kişisel ve profesyonel gelişimimin bir parçası haline gelmenin yanı sıra, fikirlerimle yaptıklarımın doğruluğunun tartışılması için heyecanla beklediğim, daha adil bir dünya için çabalayan çok sayıda inanılmaz insanın tutku ve enerjisi ile kendimi yenilenmiş hissettiğim bir yere dönüştü. Her forumdan belirli meseleler hakkında bilinçlenmiş olarak ayrıldım. Guadalajara’daki toplantıda, feminist hareketin barındırdığı yaş çeşitliliği ve kadın hakları için ayrılan bütçe meseleleri etrafındaki problemler gündeme getirilmişti. Bangkok’takinde, cinsellik hakları ve zorlayıcı dini köktencilik, tanık olduğum tartışmaların önde gelen konularını oluşturuyordu. Cape Town’daki forumdan ise engelli kadınlar, savunuculukta işe yarar yenilikçi teknolojilerin kullanımı ve kadınların yetkilendirilmelerinde erkeklerin rolü gibi meselelerle ilgili inanılmaz derecede bilinçlenmiş olarak ayrıldım. Mücadeleleri sağlık engelleriyle ilgili olan kadınların, yani “gizli kız kardeşlerin” bizim kendi hareketimiz içinde dahi susturulmuş olmalarına Mijoo Kim’in yaptığı gönderme beni çok etkiledi. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış “Kapsayıcılık ve çeşitlilik ilkelerine çok fazla önem verdik” Ayesha Imam’ın sunuşu, Nijerya Afrika Feminist Forumu’nun amacı kendi gerçekliğimizi sorgulama, kendi önceliklerimizi ve stratejilerimizi planlama, kendimiz için sesimizi yükseltme, kendi aramızda dayanışmayı inşa edip güçlendirme, hem kuruluşlar hem de bireyler adına feminist hareketin yeterliliklerini ve gelişme hızını irdelemek için Afrikalı feministlere imkân tanıyacak otonom bir alan açmaktır. Lütfen daha fazla psikolojik yıpranma yaşanmasın. Şimdiye kadar iki Feminist Forum düzenledik (bu anlamda oldukça genç sayılırız): 2006’da Akra’da ve 2008’de Kampala’daki Afrika Feminist Forumu. Örgütlenmemiz henüz genç olmasına rağmen, şimdiden üç yavrusu oldu: Gana Feminist Forumu, Uganda Feminist Forumu ve Nijerya Feminist Forumu. Peki, nasıl başladık? Yaşımız küçük olsa da, uzun bir gebelik döneminden sonra hayata geldiğimizi söyleyebilirim; bu süreç, feminizmi ve/veya Afrika feminizmini nelerin oluşturduğu ve/veya birden fazla feminizm olup olmadığı gibi acı tartışmalarla geçmiş epey sancılı bir de düşük dönemini barındırıyor. Bu düşük dönemi de çekiştirme, bölgesel yönetim ve milliyetçiliğe sapma, birbirini suçlama, tahammülsüzlük, kişisel saldırılar vb. içerdi. Son derece sancılı bu süreci başarıyla atlatanlardan bazıları, demokrasi, kapsayıcılık ve şeffaflıkla ilgili kendi dil ve değerlerimizin, bir yandan bunları muhafaza ederken, gerçekleştirmek istediğimiz eleştirel çalışmaları zayıflatmasına nasıl izin verilmeyeceği sorusunu gündeme getirdiğine inandı. Yapmamız gereken şeyin, dün Nadine’in de söylediği gibi, Afrika feminizmini yapılandırması gerektiğini düşündüğümüz açık ilkeler ve temel kurallar geliştirmek olduğunu hissettik. Dolayısıyla, Afrikalı Feministler için Feminist İlkeler Beyannamesi’ni oluşturduk. Bunu Afrikalı Feministler için Beyanname diye adlandırmamızın sebebi bu değerlerin Afrika’ya özgü olduğunu düşünmemizden değil, bizim için yine bizim tarafımızdan hazırlanmasındandır. [İlkelerimizden biri], feminizmi kamuoyu nezdinde tanımlayacak olanın yine kendisi olduğudur. Bu yolla, insanların damgalanma korkusunu reddetmek ve Afrika’da kadın haklarını savunma ve yeniden yapılandırmamızda Bu forumdan ayrılırken kendimi yeniden enerji dolmuş ve eşitlikçi ortaklıklar arayışına girmek için cesaret almış hissediyorum Bu foruma dair kalıcı izlenimlerimden birini, kadınların yetkilendirilmesi ve bununla ilgili erkeklerin rolü hakkındaki oturum oluşturdu. Bu oturum, ilgilenen katılımcıların salonu dolup taşırması ve heyecanlı uğultuları sebebiyle konuşmacıların seslerini bu büyük kalabalığa duyurabilmek için sandalye üstüne çıktığı geçici bir odaya taşındı. Bu etkileyici konuşmacılar toplumsal cinsiyet ilişkilerini göz önüne almanın, iktidar kavramını yapıbozumuna uğratıp eşitsizliği yaratan unsurları incelemenin ve “kadınsı erkekliklerin” önemi hakkında konuştu. Erkek konuşmacılar toplumsal cinsiyet eşitliğinin kendileri için neden önemli olduğundan bahsederek toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde erkeklerin de etkin kılınmasına ilişkin herkesi düşünmeye sevk eden sebepler ve stratejiler sundu. Bu forumun teması olan hareketin inşası benim için kişisel açıdan ilginçti çünkü birbirinden çok farklı katılımcıların birbirleriyle nasıl etkileşime geçtiklerine şahit oldum. Yine de katılımcılar genel ilgi konusu olan –birkaçını anmak gerekirse– toplumsal cinsiyet eşitliği, dillerin çeşitliliği, etnisite, milliyetçilik, sınıf, yaş, toplumsal cinsiyet, cinsellik ve din gibi konuları içeren oturumlara çokça eşlik etti. Konferans boyunca belli sayıda insana ve herkese açık alanlardan oluşan yinelenen bir içerik baş gösterdi. Son üç foruma dair kişisel takibimin, aynı zamanda bazı açılardan AWID tabanındaki kapsayıcılığın ve AWID’in hareketin inşasındaki rolünün evrimini bir şekilde yansıtıp yansıtmadığını merak ediyorum. Kadın hareketinde doğrudan kendi yerini bulamayan erkekler ve diğerleri, AWID’in içericilik açısından zorlaması gereken bir sonraki sınırı oluşturabilir mi? Bu son soru, çalışmalarına feminist bir örgüt içinde başlamış olan ve şu anda uluslararası bir gelişim kuruluşu bünyesinde toplumsal cinsiyet çalışmalarını yürüten benim için kişisel olarak oldukça anlamlı. Bu yılki foruma içinde bulunduğum kuruluşun harekete daha güçlü bir müttefik olmasını sağlayacak daha iyi yollar bulmak için katıldım. Beslediğim bu umut diğerlerinin katkısıyla coşku ve eleştirellik içinde gerçeğe dönüştü; bunun partnerlerle beraber davranmaya verilen sürekli önemin ve bunu iyi yapageldiğimiz engebeli tarihin muhtemel bir ürünü olduğunu düşünüyorum. Bu forumdan ayrılırken kendimi yeniden enerji dolmuş ve şeffaf, dürüst diyaloglar sayesinde her iki tarafın karşılaştırmalı üstünlüğünü arttıracak eşitlikçi ortaklıklar arayışına girmek için cesaret toplamış hissediyorum. Aynı zamanda bu forum bana, ortaklık kurmak yerine birbirimizi tanıdığımızı göstererek daha iyi şeyler ortaya koyabildiğimizi kabul etme yürekliliği aşıladı. - Theresa Hwang, ABD SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 35 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış kullanımı için bu kavramı irdelemek istedik. Sonuçta bizlere her zaman bir takım isimler yakıştırılacak, bu yüzden kendimizi nasıl adlandırdığımıza dair siyaset önemli. İkinci olarak, feminizmin Afrika’ya Batı’dan ithal edildiğini iddia etmenin derin bir aşağılama olarak algıladık. O yüzden bu fikri tasfiye ediyor ve Afrikalı kadınların Afrika’daki patriyarkaya karşı göstermiş oldukları direncin, dün başlatmış olduğumuz Afrikalı Feminist Atalar Projesiyle peşine düştüğümüz, uzun ve zengin geleneğini savunuyoruz. Son derece sancılı bu süreci başarıyla atlatanlardan bazıları, demokrasi, kapsayıcılık ve şeffaflıkla ilgili kendi dil ve değerlerimizin, bir yandan bunları muhafaza ederken, gerçekleştirmek istediğimiz eleştirel çalışmaları zayıflatmasına nasıl izin verilmeyeceği sorusunu gündeme getirdiğine inandı. Üçüncü olarak, dışlama, marjinalize etme ve baskı kurmayı birbirine kenetleyen sistemleri tanımanın önemli olduğunu düşündük: Patriyarka, sınıf, ırk, etnisite, din, küresel emperyalizm, heteroseksizm... Bunlar çok sayıdalar ve birlikte aynı amaca hizmet ediyorlar. Bunların hepsini irdelememiz gerekli. Dördüncü olarak, kadınların kürtaj isteyip istemediğini seçme hakkı başta olmak üzere kişilerin kendi cinsel kimlik ve yönelimlerini seçme hakkı gibi üreme ve cinsel sağlık haklarını kapsayacak şekilde bedenin bütünlüğünü ilgilendiren meseleler hakkında seçim özgürlüğü ve otonomi ilkesini ileri sürdük. Bu geniş kapsamlı teorik ilkelere ek olarak, sahip olduğumuz ama üstüne gidilmemiş bu bölünmüşlüklerimizle ilgili nasıl çalışma yürüteceğimiz, nasıl yaşayacağımız ve pratiğe nasıl taşıyacağımızı ele alan ilkeleri irdelememizin de gerekli olduğunu düşündük. Bu yüzden, örneğin daha genç kadınlara ya da ev hizmetlilerine veyahut da başkasının gücü altında ezilen herhangi bir kadın veya erkeğe karşı anaerkil eğilimler göstermemek gibi, güç ve otoriteyi sorumluluk sahibi bir şekilde kullanmanın yollarını tartıştık. Sorumluluk adına kadınlara, hareketin kendisine, kuruluşlara ve bağışta bulunanlara karşı hesap verilebilirlik hakkında konuştuk. Birbirimizi desteklememizi, yetiştirmemizi, birbirimize kılavuzluk etmemizi ve eleştirilere açık olmak da dahil birbirimizle eleştirel bir ilişkiye girmemizi sağlayacak alanlar yaratıp yaratamayacağımızı tartıştık. 36 Hareketlerin GÜCÜ Bütün bunları kapsayıcılık ilkeleri olarak ortaya koymaya karar verdik. Beyannamenin ilkelerini onaylayan ve bilebildiğimiz kadarıyla (profesyonel, kurumsal ve özel olması fark etmeksizin) kendi gündelik hayatlarında söyledikleri doğrultusunda davranan kadınların bireysel kapasitelerine paralel olarak Afrika Feminist Forumu’nda yer alması gereken insanlar olduğuna karar verdik. Nijerya Feminist Forumu da aynı ilkeleri benimsedi. Dolayısıyla, her iki forumda da (Nijerya ve Afrika Feminist Forumları) forumların düzenleyici ve çalışan grupları, grupça ‘evet, bu insanın söylediği gibi davrandığına ve ilkeleri onayladığına gerçekten inanıyoruz’ şeklindeki fikir birliğine [varmak için] katılımcı olarak aday gösterilen kadınları daha yakından tanıma ve sınamayı gerektiren bir süreçten geçti. Bu arada belirtmeliyim ki, insanların toplantılara gelmeden önce kendilerini neye adayacaklarına dair bilgileri olmasını sağlamak için Beyanname bir davet mektubu eşliğinde dolaşıma sokulmuştu. Her şeye rağmen, hem Afrika Feminist Forumu hem de Nijerya Feminist Forumu yine de cinsellik meselelerinden en iyi ihtimalle rahatsızlık duyan insanlarla baş etmek zorunda kaldı. Bu durum Nijerya Feminist Forumu’nda, katılımcıların sahnelediği ‘Vajina Monologları’ performansından sonra yüzeye çıktı. Katılımcılardan bazıları özellikle cinsel yönelim meselesiyle ilgili saldırgan bir tavra sahipti. Aynı olaylar, hatta belki de daha fazlası, Gana ve Uganda’da da patlak vermişti çünkü ardından Gana ve Uganda’da daha fazla feminist aktivist çıkarabilmek için forumları bilinçli bir şekilde kendilerini ille de feminist diye tanımlamayan kadınlara ulaşmak için kullanmaya karar verdiler. Peki, bütün bu problemlerle nasıl başa çıktık? Öncelikle, gerilimleri ortaya çıkarıp homofobi ve içerici olmayan ilkelerin kabul edilemez olduğunu netleştirmeye çalıştık. Feminist ilkelerle içimizdeki diğer inançlar ve değerler arasındaki çelişkileri doğrudan irdelemenin yollarını tartışmaya çaba gösterdik. Dayanışmanın ilkelerine açıklık kazandırdık, orada bulunan lezbiyen veya seks işçisi ya da cinsiyet değiştirmiş veya engelli olan kişilerin, toplantıdaki diğer feministlerin desteğini alarak, kendi adına seslerini yükseltebilecekleri bir ortam sağladık. Söylemem gerekir ki, Uganda Feminist Forumu ve Gana Feminist Forumu son bulduğunda bu insanlar Beyannameyi benimseyebilecek duruma gelmişlerdi; bu gerçekten mükemmel bir şeydi. Fakat sorunlar bununla da bitmiyor: İlkeler doğrultusunda hesap verebilirliğin sağlanması için Beyannameyi pratik anlamda nasıl kullanmalıyız? Hayatlarını belirttikleri ilkelere göre yaşamadığını düşündüğümüz kız kardeşlerimize karşı sorumluluklarımız nelerdir? Diğer insanlara belki de iyi davranmayan biri söz konusu olduğunda duruma nasıl yaklaşırız? Ayrıca içimizdeki homofobiyi irdelemekle ilgili hâlâ yapmamız gereken çok şey olduğu aşikâr. Kriterlerimize göre gerçekten feminist olan herkesi çağıracak kadar yeterli bütçemiz olmadığını hesaba katsak da, kapsayıcılık ve çeşitlilik ilkelerine çok fazla önem verdik. Bu yüzden, Afrika Feminist Forumu ve Nijerya Feminist Forumu davetiyeleri için birbirine bağlı bir dizi kriter geliştirdik. Cinsel yönelim çeşitliliği, katılacak kişinin kaynak kişisi olarak deneyim ve uzmanlığı, bölge ya da ülke temsiliyeti gözetilen kriterler arasında yer aldı. Ayrıca acil durumların gerektirdiği uygulamaları da onayladık; yaşananlar dikkate alındığında, AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış özellikle bir alan tanınmasına ihtiyaç duyan Zimbabwe örneğinde olduğu gibi. Keza çok kuşaklılığı, sadece genç ve yaşlının bir arada olmasının ötesinde bir şey olarak tasarladık. Peki, çok kuşaklılık için ne yaptık? Küçük çocukların seyahat ve bakım harcamalarını biz üstlendik. Elbette bu sağlanan genel bir olanaktı, ama benim gibi kırkından sonra çocuk doğuranların haricinde en çok genç kadınların işine yaradığını söyleyebiliriz. Nijerya Feminist Forumu’nda katılımcı kalabalığının dengeli bir temsiliyete sahip olmasını garanti altına almak için çaba sarfettik. Orada 4 yaş grubu vardı ve bunlar neredeyse tam olarak dengelenmişlerdi: 30 yaş öncesi, 30-39, 40-49 ve 50 yaş üstü. Enformel danışma süreçlerini takiben daha genç olan kadınların tavsiyeleri doğrultusunda özel genç kadın oturumları düzenlemeye karar verdik; her kuşaktan kadının tüm oturum ve atölyelerde temsil edilmesini sağladık. Ayrıca, diğer grup toplantılarının yanında, genç kadınlara da böyle bir toplantı yapabilecekleri alanı tanıdık. Aynı zamanda, akıl hocalığının etmenin ne anlama geldiği ve yaşla (tam olarak bağlantılı olmasa da) ilişkisi hakkında, akıl hocalığı yapanlarla akıl alanların beklenti ve sorumluluklarının ne olduğu hakkında tartışmalar yürüttük. Ek olarak, karşılıklı konuşmayı mümkün kılan çok kuşaklı katılımın sağlandığı akşam yemekleri düzenledik: Masaya oturtulmuş küçük gruplar halinde sohbeti iki farklı kuşaktan kadınların kolaylaştırdığı yemekler. Bununla birlikte, Nijerya Feminist Forumu’nda, içerik olarak feminist hareketimizin önümüzdeki beş yıl içinde nasıl bir hal almasını istediğimiz ve bu aşamaya nasıl ulaşacağımıza ilişkin, yaş grupları etrafında düzenlenen bir oturum gerçekleştirdik. Esasen bu oturum çerçevesinde 4 farklı kuşak arasında tam anlamıyla bir fikir birliği olduğunu gözlemledik. Feministlerin sadece kadınlarla ve kadın hakları üzerine çalışanlardan oluşmadığı gerçeğini göz ardı etmiyoruz, bu yüzden topluluğumuzda her türden uzmanlık alanı ve hareketle farklı bağ kurma şekli mevcut Ayrıca bölgesel ve dilsel çeşitlilik ilkelerine de bağlı kaldık. Afrika’da binin üzerinde yerel dil ve yanı sıra dört tane eski kolonilere ait dil mevcut. Biz bu durumu, belgelerin çevirisi ve eşzamanlı çeviri açısından Fransızca/İngilizceye indirgedik, ama bunun bir problem teşkil ettiğini biliyoruz. Bizler engelli kadınların içerilmesini amaçlıyoruz; bu noktada taslağı Afrikalı feministler tarafından hazırlanmış olan Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı'na Ek Afrika Kadın Hakları Protokolü’nün engelli kadın haklarıyla ilgili özel kanun hükümlerine sahip olduğunu belirtmek isterim. Önem verdiğimiz bir diğer şey de mesleki çeşitlilik ve feminizmle bağ kurma şekillerindeki değişkenlikler oldu. Feministlerin sadece kadınlarla ve kadın hakları üzerine çalışanlardan oluşmadığı gerçeğini göz ardı etmiyoruz, bu yüzden topluluğumuzda her türden uzmanlık alanı ve hareketle farklı bağ kurma şekilleri mevcut: Sanatçılar, akademisyenler, meclis üyeleri, STK aktivistleri, bağımsızlar, herhangi bir kurumla bağlantılı olmayan insanlar, kendi işini kurmuş olanlar. Sözün kısası, 16 ülkenin temsil edildiği ve LGBTI kişilerinden (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transeksüel, İnterseksüel), seks işçilerinden, engelli kadınlardan hiç bir katılımın görülmediği 2006 yılındaki Afrika Feminist Forumu’ndan; 26 ülkenin temsil edildiği, Fransızca konuşan ve Kuzey Afrikalı çok daha fazla katılımcının eşlik ettiği, lezbiyen kadınlarla AIDS’le yaşayan kadınların daha güçlü bir varlık sergilediği, bir kısım engelli kadın ve seks işçisinin de katıldığı 2008 yılı forumuna doğru ilerleme kaydettik. Şimdi farkında olduğumuz ve üzerinde çalıştığımız zorluk ise okula gitmemiş ve eski koloni dillerini konuşmayan feministleri nasıl içimize katabileceğimizdir. Sanırım Afrika Feminist Forumu’nun ve ulusal forumların daha fazla anlaşılırlık ve feminist ürettiği, siyasi, toplumsal ve ekonomik anlamda feminist bir değişim meydana getirmemize yarayan strateji ve taktiklerimizi güçlendirmemize yardım ettiği konusunda çok güçlü bir mutabakatın bulunduğunu söylemek yerinde olur. Dans ettik, şiirler okuduk, şarkılar söyledik, muhteşem tartışmalar yürüttük; Afrika Feminist Hareketi’nin eksikliklerini masaya yatırdığımız ve sonucunda hareketin ihmalle yargılandığı bir duruşma provası düzenledik. En önemlisi, Feminist Forumlar bir kez gerçekleşmiş ve destek bulmamış olaylar olarak kalmadı. Daha sonra da faaliyetlerine devam edilen sorumluluk projelerini harekete geçirdiler. Uganda ve Nijerya’da LGBTI savunucularını ve insanlarını korumak amaçlı protesto gösterileri düzenlendi. Diğer başka forumlara müdahaleler gerçekleştirildi. Nijerya’da, feminist forumlar sonucunda kurulan e-mail grupları sayesinde, ev içi şiddet yasa tasarısını destekleme ve edebe aykırı giyinmeye ilişkin kanun tasarısına karşı çıkma mücadelesi vermek için ittifak halinde çekirdek kampanyalar düzenleyen feminist bir ağ oluştu. Uganda’da, birbirlerine eleştirel destek vermek ve analiz sunmak üzere ayda bir buluşan feminist yöneticilerin bir ağı var. Birçok ülkede giriştiğimiz işleri değerlendirenler oldu, insanlara ulaştık. Birbirimize karşı şimdiye kadar olmadığı kadar güçlü kıtalar arası bir destekleme düzeyine erişildi. Bununla birlikte Feminist Forumların böylesine gelişmesinde merkezi olan şeyin, örgütlenme biçimimiz olduğunu belirtmem gerekir; güçlü ve bağımsız feminist kuruluşlarla birlikte çalışan feminist bireylerin oluşturduğu çalışma grupları üzerinden örgütlendik. Bu kuruluşları herkesin önünde burada bir kez daha anmak istiyorum: Afrikalı Kadınlar Kalkınma Fonu, Gana Kadın Hakları Ağı, Akina Mama wa Africa, Alliances for Africa (Afrika için İttifaklar), Kadın Hakları için BAOBAB, ayrıca Afrika Feminist Forumu ile Uganda, Gana ve Nijerya Feminist Forumlarının ve yakında hayata geçecek olan Kenya ve Senegal Feminist Forumu çalışma gruplarının tüm üyeleri. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 37 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış “Reformlar üzerine mücadele etmek kadın örgütlenmelerini daha da güçlendirdi” Rabéa Naciri’nin sunuşu, Fas Bana, ülkemizin tarihini yansıtma ve kadın hareketi olarak kendimizi bugün içinde bulduğumuz reform sonrası süreçle ilgili bilgileri hepinizle paylaşma fırsatı verdiği için AWID’e teşekkür etmek istiyorum. Öncelikle sizlere biraz Fas bağlamının arka planından bahsetmek istiyorum. Bugünlerde, birkaç yıl önce başlamış ve bizim “demokratikleşme” olarak adlandırmaktan hoşlandığımız bir sürecin içindeyiz. Bu durumun ne kadar süreceğini veya hangi yöne doğru gittiğini bilmesek de, düşüncelerimizi sizlerle paylaşmanın önemli olacağını düşündük. Reformlar üzerine mücadele etmek, daha büyük kadın hareketlerinin bir parçası olan kadın örgütlenmelerini bu reform sonrası koşullarda daha da güçlendirdi. Çünkü ilk kez kadın örgütlenmeleri hem toplum hem de siyasi seçkinler tarafından toplumsal bir gündemin yürütülmesine katkıda bulunabilecek bir güç olarak algılandı. Tüm bunlar kadın haklarıyla ilgili diyalogların biraz moda haline gelmiş olması anlamını taşıyor ve bu durum elbette feminist hareketlerin üzerine yük olan birçok tehditle ilişkili Bu reform ve demokratikleşme sürecinin esas sonuçlarından biri, feminist derneklerin Fas’taki sayısının çokça artması oldu ki bu çok olumlu bir gelişme. (Bununla ilgili zorluk ve sorunlara daha sonra döneceğim). Başlangıçta ilk feminizm dalgasının bir parçası olarak ortaya çıkan feminist örgütler yalnızca Fas’ın büyük şehirlerinde bulunuyordu. Bugün feminist hareket çeşitlilik kazanmış durumda ve Fas’taki çoğu bölgeyi kapsıyor; bu da oldukça önemli bir çıktı. Fakat hareketin karşı karşıya olduğu bazı tehdit ve zorluklar da var. Bu dinamik reform süreci hayli zor geçti ve uzun sürdü. Binlerce kadın sokaklara döküldü, İslami hareket ve muhafazakâr güçlere karşı bazı mücadelelerimiz oldu. Bu mücadelelerin sonuçlarından biri bize sunulan fon kaynaklarının çeşitlenmesiydi. Sadece birkaç ay içinde, aile kanunu reformu çerçevesindeki projelerle çalışmak isteyen, dünyanın her yerinden fon sağlayıcılarla tanıştık. Ancak esas etkilerden biri bu fonların en ince detayına kadar planlanmış gündemler eşliğinde geliyor olmasıydı. 38 Hareketlerin GÜCÜ Beraberinde bazı tabulara son vermiş olması reformun ikinci etkisiydi. Fas hükümetinin artık kadın hareketlerinden, toplumsal cinsiyet politikalarından ve cinsiyete dayalı bütçelemeden konuşmaya başlamış olması anlamına gelen bir “devlet feminizmi”nin ortaya çıktığını gördük. Fas hükümetinin aynı zamanda kadın haklarını da bolca ele almaya başlaması benim için bir tehdit anlamı da taşıyor, ama buna sonra döneceğim. Fas’taki demokratikleşme sürecinin bir diğer etkisi, başka Arap ülkelerinde neredeyse hiç var olmayan bir fenomeni getirmiş veya ortaya çıkarmış olmasıdır: Sivil toplum ve devlet arasındaki ortaklıklar. Sivil toplum kuruluşlarının artık hükümetle çalışıyor olması, Fas için son derece olumlu bir gelişmeydi. Tüm bunlar kadın haklarıyla ilgili diyalogların biraz moda haline gelmiş olması anlamını taşıyor ve bu durum elbette feminist hareketlerin üzerine yük olan birçok tehditle ilişkili. Ayrıca hareket “saygınlık” kazandıkça, söylemleri kendilerine mal ettiler ve bu durum da elbette bugün karşılaştığımız yeni zorlukları ortaya koyuyor. İzin verirseniz size biraz durumu yansıtmaya çalışayım. Hareketten bir arkadaşımla yirmi yıl önce yaptığımız bir konuşmayı hatırlıyorum. Kadının aile birimi içindeki eşitliğini talep ettiğimiz için karar verecek kişi bizimle ağız dalaşına girmişti. Böyle bir şeyin bugün gerçekleşmesi düşünülemez. Birileri bizimle ağız dalaşına girmiyor diye şikayetçi olduğumu söylemiyorum ama kültürümüzde meydana gelen bu büyük kaymaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Artık bir şeyler öylesine evrim geçirdi ki bugün bir feminist örgüte dahil olmak sıradan ve gayet yerinde algılanır bir olgu halini aldı. Bu da karşılığında bazı fırsat yaratan zorluklar meydana çıkardı. Birincisi, bir feminist hareketin lideri olmak bugün belli kapıların size açılmasını sağlayabilir. Örnek vermek gerekirse, medyayı ve medyada yer alanları düşünebiliriz. Fas basını ve medyası, kadın hareketinde neler olduğunu ve bizim ihtiyaçlarımızı epey merak ediyor. Feminist liderleri televizyonlarda görebilirsiniz. Gazetelerde boy gösterebiliyoruz. Aile kanunu reformundan beri bir başka mesele daha gündeme geldi: Mesleki gelişim. Fon kaynaklarının Fas’a girmesi, yani fon verenler, devlet ve sivil toplum arasındaki kamusal-özel ortaklıklar, hükümetin uzman ihtiyacıyla bağlantılı çok sayıda yeni mesleki gelişim fırsatı yarattı. Biz, kadın hareketleri, hükümet ve fon verenler arasındaki bu ilişkiyi “üçgen ortaklıklar” olarak adlandırıyoruz. Bu üçgen ortaklıklar sayesinde, artık kadın hakları aktivistleri için hükümet içinde önceden var olmayan mesleki gelişim imkânları mevcut. Hükümet sahip olmadığı bir uzmanlığa AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış ihtiyaç duyduğunda o uzmanlık için feminist müdürlerle iletişime geçiyor. Bunun büyük bir fenomen olduğunu söylemiyorum, ama bunun bugün karşılaştığımız tehditlerden biri olduğunu söylüyorum. Diğer bir risk de, uluslararası kuruluşların kendi ihtiyaçları olan uzmanlık ve deneyime sahip feministleri kapmasıdır. Bu durum kısmen Fas’ın kadın hakları ve demokrasi açılarından genç bir ülke olmasından, bu sebeple ciddi bir deneyim ve uzmanlık eksikliği olmasından kaynaklanıyor. Tüm bu beklenti ve sorunlar, feminist örgütlerin çok sayıda projede ve hükümetin gündemine göre çalışmasının beklendiği bir bağlam yaratıyor. Bu da beraberinde yeni bir güç mücadelesini getiriyor (kaynaklar ve güç için rekabet) ve elbette tüm bunlar harekete zaman kaybettiriyor. 2004’teki reformdan bu yana bir etkinlikten diğerine koşup duruyoruz ve bu reformun etkilerini kendi aramızda tartışacak alana ve zamana sahip bile değiliz. Tam tersi olması gerekirken, bugün birçok örgüt fon verenlerin veya hükümetin hizmetine yönelik olarak projeler yürütüyor. Bizi kaybetme riskine sokan ve STK’laşmaya doğru iten bir sürecin içindeyiz. Bu süreç, ciddi oranda zaman kısıtlılığı kadar farklı örgütlerin kendi arasında etkin liderlik yarışına girmesiyle de tanımlanabilir. Bahsettiğim bu zaman eksikliği, bu reform sonrası süreçte fikir alış verişi, tartışmalar ve eleştirel düşünme için gereken alanların oluşturulamamasına yol açıyor. Peki, böylesi temel bir mücadeleyi kazanmış kadın hareketi için bu ne anlama gelir? 2004’ten beri tartışma yapacak ne zamanımız ne de fırsatımız oldu. Kuşaklar arası tartışma ve diyaloglardan bahsederken, böylesine ciddi bir zamansızlıktan muzdarip olan kuruluşların nasıl genç feministleri eğitecek ve onlarla birlikte çalışacak daha yaşlı liderlere sahip olmasını bekleyebiliriz ki? Benim “büyük kız kardeş belleği” diye adlandırdığım, birinci dalga feminist örgütlerin kolektif belleğini paylaşacak zaman ve alanı yaratmak zorundayız. Konuşmamı sonlandırmak üzere sizlerle bir deneyim paylaşmak istiyorum. İki yıl önce, Fas kadın hareketi olarak “oturma grevleri” olarak isimlendirdiğimiz bir şey düzenlemeye çalıştık. Çünkü resmi projeler hakkında ve bunların üstüne çıkan ve özel stratejilerle ilgili tartışma alanı yaratmamız gerekiyordu; hiçbir çıkarın ve hiçbir güç mücadelesinin olmadığı serbest alanlar. Geçerli siyasi gündem ve derneklerin strateji ve projelerinden tamamen bağımsız alanlar oluşturmamız gerekiyordu. Bu süreci iki yıl önce başlattık, ama elbette birçok zorluk çekiyoruz. Hareketin artık rahatça konuşmaya başlamasına ve Fas’ın farklı bölgelerinden derneklerle inanılmaz ölçüde çeşitlilik kazanmış olmasına bağlı olarak bunu da normal karşılıyorum. Bu yine de tartışma yürütebilmenin biraz karmaşık olduğu anlamına geliyor. Ama gelecekten umutluyum. Genç aktivistleri bünyemize katmakta sorunlar yaşamaktayız, ama belki de bu daha yaşlı kuşak olan bizlerin onların yolunu tıkamasından kaynaklanıyordur. Umudumuzun Fas’ın küçük bölge ve şehirlerinde yeşermeye başlamış genç feminist örgütlerde yattığını düşünüyorum. Kendimi inanılmaz bir enerji ve güçle donanmış hissettim “Daha önce hiçbir toplantıdan böyle enerji dolmuş ve yenilenmiş olarak ayrılmamıştım. Bu, katıldığım ikinci uluslararası ‘kadın’ toplantısıydı ve sıradan bir kişi olarak kadın hareketleriyle paralel çalıştıkça, kendimi inanılmaz bir enerji ve güçle donanmış hissettim. Eğer bizzat kendim güçlenmezsem, kadınlara güç kazandırmak çok zor bir hal alır. Forum beni olumlu anlamda çok değiştirdi ve örgütlenmenin büyük önemini görmemi sağladı.”the great importance of organizing.” – Sahra altı Afrika’dan Kadın Hakları Aktivisti Gerçekten bundan daha iyisinin olamayacağını düşündüm Vay canına! AWID’de geçirdiğim o muhteşem ilk günün ardından, gerçekten bundan daha iyisinin olamayacağını düşündüm... Yanılmışım. İkinci günkü oturumdan çıktığımda enteresan bir duyguya kapıldım... Feminist olmaktan gurur duyan bir erkek olarak, burada dünyanın her yanından gelmiş neredeyse 2000 civarındaki hayranlık uyandıran kadın hakları savunucusunun arasında bulunmak için artık bir bahane bulmam gerekmediği duygusu. Feminizmin temelini oluşturan ilkelere tüm benliğimle inanıyor olduğum gerçeği zaten başlı başına bir sebep teşkil ediyor. Önceki Afrika Ulusal Kongresi milletvekili Pregs Govender, delegeleri aynı zamanda hareketlerin gücü anlamına gelen, adeta içimizdeki gücü yansıtan bir iç depremden başka bir şeye benzemeyen ‘temsiliyet oturumu’na katılma yönünde teşvik ettiğinden beri resmen benim kahramanım haline geldi. Cape Town ticaret merkezi boyunca Dokuzda Bir Kampanyası’nın düzenlediği yürüyüşe katılmak için Kongre Merkezi’nden ayrıldığımda, hareketlerin gücünün yankısı ve sesini yükselten kadınlarla gurur içinde dayanışma gösteren kadın VE erkeklerin tüm varlığı ortam havasında açıkça hissediliyordu. Yaşasın Kadın Hakları Mücadelesi – Wathint Abafazi Wanthint Mbokodo, Bir Kadına Yumruk Atmaya Kalktığında Bil ki Yumruğunu bir Kayaya Sallıyorsun!!! – Tian Johnson, Güney Afrika www.ngopulse.org/blogs/sheroes-awid-2008 SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 39 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış “Bir hareketin parçası olma duygumuzu güçlendirmek için bu sürece giriştik” Morena Herrera Argueta’nın sunuşu, El Salvador Herkese günaydın. Bugün sizlerle paylaşacağım şey, kısa bir zaman önce Lydia ile paylaştığım şeylerin bir yansıması olacak. El Salvador’da üstlendiğimiz, kadın hareketini güçlendirmeyi amaçlayan bir süreci özetlemeye çalışacağım. Bugünkü oturumun çıktılar veya başarılardansa süreçlere yoğunlaşmış olmasından hareketle, konuşmalarımın odağında bu sürecin ortaya çıkardığı problemler ve gerilimler olacak. Ama öncelikle bu sürecin gerçekleştiği yere dair bir bağlam oluşturabilmeniz açısından sizlere biraz arka plan bilgisi vermek istiyorum. 1992 yılında El Salvador’da on iki yıldır süregelmiş iç savaşı sonlandıran barış anlaşmaları imzalandı. Bu tarihten önce çok az sayıda örgüt kendisini feminist olarak tanımlıyordu çünkü feminizm kötü bir sözcük olarak algılanıyordu. “Feminist” sözcüğü, burjuva ideolojilerinden veya Amerikan emperyalizminden etkilenmeyi çağrıştırıyordu. O sıralarda kadın örgütleri esas olarak insan hakları, çatışmaların çözümlenmesi ve kadın haklarıyla ilgili bazı özel taleplerle ilgileniyordu. Savaşın bitimini takiben ortaya çıkan siyasi geçiş dönemiyle birlikte (tam olarak demokrasiye geçişi kastetmiyorum) birçok beklenti oluştu. Bu geçiş döneminin kadınlar için iyi bir fırsat yaratacağını düşündük. Kadın örgütleri savaş sonrasında ilk seçimler için ulusal bir platform oluşturdu. Ek olarak, Pekin etkisinin ardından kadınların koşullarını ve yaşam kalitelerini geliştirecek siyasi değişimlere ulaşacağımızı düşündük. Hem katılımcı hem de örgüt sayıları açısından bir hareket halini alacak kadar büyüdük. Ama çok geçmeden, hükümet ve siyasi seçkinlerin direnciyle karşılaşınca, bu dönemde siyasi seçkinlerin arasında bazı geçmiş mücadele yoldaşlarımız da olduğu halde, beklentilerimiz parçalanmaya başladı. Beklentilerimizin parçalanmasına katkıda bulunan bir diğer şey de, Katolik Kjlisesine bağlı köktendincilerin yükselişi oldu. El Salvador, “doğmamış bebek”e övgü niteliğinde bir ulusal bayramı onaylayan ilk Latin Amerika ülkesiydi. 1997 ve 1999 yılları arasında, önceden cezaya tabi olmayan tüm kürtaj biçimleri (toplamda üç tane) cezalandırıldı ve bu kanunları değiştirmeyi neredeyse imkânsız kılacak şekilde bir anayasa reformu gerçekleştirildi. Kadın hareketleri ve feminist hareketler olarak, diğer Latin Amerika ülkelerindeki muadillerimizle birlikte aynı meselelerle karşı karşıya kaldık. Bazı feminist örgütler kendilerini STK’lar altında birleştirdiler, diğerleri pratik olarak yok oldular ve geri kalanları kadına yönelik şiddet, sağlık, cinsiyetçilik karşıtı eğitim v.b. meselelerde tematik uzmanlaşmaya gittiler. Sonuç olarak, feminist STK’larla 40 Hareketlerin GÜCÜ yerel ve iş kolu-odaklı kadın örgütleri arasındaki uçurum daha da genişledi. Bu yerel örgütler, feminist STK’lar tarafından kitleleri sokağa dökmek gerektiğinde işe yarayan yararlanıcılar olarak görülmeye başladılar. Ayrıca belirtmeliyim ki, artan bu uçuruma rağmen 10 yıl önce kurduğumuz ve merkezi başkentte olan bir feminist STK ortaklığını korumayı başarabildik. Prudencia Ayala Derneği, kamu idareleri ve fon sağlayıcılar tarafından sıklıkla kadın hareketi temsilcisi olarak anılıyor. Gerçekte, yalnızca merkezi başkentte olan feminist STK’lar ve az sayıda bağımsız feminist bu derneğin üyelerini oluşturuyor. Kürtajın cezalandırılmasına karşı koyarken sahip olduğumuz oto sansür üzerine düşündük ve cinsellik meselesini nasıl marjinalize ettiğimizi sorguladık Biz böyle bir çerçeve içinde içimize dönmeye, analitik kapasitemizi ve hareket olarak strateji oluşturmamızı güçlendirmemize yarayacak özeleştirel bir süreç için işe koyulmaya karar verdik. Başka bir deyişle, bir hareketin parçası olma duygumuzu güçlendirmek için bu sürece giriştik. Buna karar verdikten sonra neler yaptığımızı özetleyeceğim. İlk olarak feminist mücadelenin beş iş kolunu belirledik ve son 10 yıl boyunca bu sektörlere ilişkin olarak kullanmış olduğumuz kavramları, pratikleri ve stratejileri inceledik. Sürece katılan her feminist örgüt kendi içinde bu sorgulamayı yürüttü ve bunu yaparken sadece kendilerinin neler yapmış olduğunu değil, aynı zamanda o kesimde diğer herkesin neler yaptığını da değerlendirecekleri ilkesine bağlı kaldılar. Baktığımız bu beş sektör şunlardı: Kadına yönelik şiddetle mücadele, üreme ve cinsel sağlık hakları mücadelesi, ABD’yle gerçekleştirilen ve Orta Amerika için çok önemli olan (elbette yarar sağlaması bakımından değil) serbest ticaret anlaşmaları kapsamında işçi hakları, gelir elde edimi açısından kadınları destekleme ve kırsal bölge kadınlarını AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış güçlendirme stratejileri. Bu başlangıç süreci, farklı grupların neler yapmış olduğunu öğrenmemize ve hangi alanlarda daha çok çalışmamız gerektiğini görmemize olanak tanıdı. Eş zamanlı olarak yürütülen bir başka süreç, aynı zaman zarfı içinde diğer kadın örgütleri tarafından veya onlarla ilgili hazırlanmış tüm yayınları, araştırmaları ve teklif çağrılarını toplamaktı. Her şeyi 450 dizinlik bir kaynakça altında topladık. Bunları inceleyerek 11 yıl önce kullandığımız bir başka dizindeki kategorilere benzer şekilde farklı kategorilerde sınıflandırdık. Bunu yapmak, hangi iş kollarında hareketin daha fazla bilgi üretmeye devam ettiğini anlamamıza ve sistemli çalışma yetersizliğine veya fon bulma eğilimlerindeki değişikliklerden kaynaklanarak hangi iş kollarında sürecin işlemediğini veya ilerleme göstermeye devam etmediğini görmemize olanak tanıdı. Ayrıca bu süreç, kendimizin ve diğerlerinin yaptığı işler hakkında hareketimiz ve örgütlerimiz dahilindeki düşük bilgi seviyesini görmemize yardımcı oldu. Örneğin, örgütteki bir bölümün bir belge üretebildiğini, aynı örgütteki diğer bölümlerin bu belgenin varlığı hakkında fikir sahibi bile olmadığını gördük. Çoğu zaman kendi ürettiğimiz şeyleri bile okumadığımızın farkına vardık. Araştırma raporları ve yayınlar genellikle bir projenin yürütülme sürecinin son etkinlikleridir. Projenin son haftalarında bulgularımızı içeren bir rapor yayınlıyoruz, sonra bunu sunuyor, arşivliyor ya da dolaşıma sokuyoruz. Yayınlar ve araştırma raporları, kendi hareketimize bakmak ve pratiklerimiz üzerine düşünmek için nadiren başvurduğumuz kaynaklar oluyor. Yaklaşık 14 ayımızı alan bu süreç dahilinde başka iki şey daha yaptık. Hareketteki güncel problemleri tanımlamamıza ve adlandırmamıza yardımcı olacak bir özeleştiriye giriştik. Yanı sıra, düşündüklerimize daha çok güvenmeye ve sadece birlikte eyleme geçmenin dışına çıkabilecek stratejiler hakkında düşünmeye başladık. Kendimizi toparlayabildik. Ardından da, patriyarkanın ve toplumsal cinsiyetin siyasal bağlamından uzaklaştırılmasıyla ilgili eleştirel görüşlerimiz gibi bazı kritik önemdeki meseleleri tekrar masaya yatırdık. Kürtajın cezalandırılmasına karşı koyarken sahip olduğumuz oto sansür üzerine düşündük. Ayrıca, kadınların baskı altında tutulmasını açıklamadaki önemine ve kendi bireysel ve kolektif özgürlüğümüzü kazanmada bize yardımcı olan bir araç olduğu gerçeğine kayıtsız kalarak cinsellik meselesini nasıl marjinalize ettiğimizi sorguladık. İşte böyle bir özeleştiri temelinde yeni bir diyalog oluşturduk. Sizlerle bu sürecin son bölümünü paylaşmak istiyorum (ekrandaki slaytı işaret ediyor). Bu harita yerel düzeyde çalışan kadın örgütlerini göstermektedir. Bu bilgileri inceleyip haritalandırdık ve ülkenin 262 belediyesini içeren bir dizin oluşturduk. Yerel halk tabanlı kadın örgütlerine ait bir de rehber hazırladık. Eş zamanlı olarak, merkezi başkentte bulunan feminist STK’ların çalışmalarının kapsamını kaydettik ve onları da bu ikinci haritada işaretledik. Harita üstünde de görebileceğiniz gibi, işaretlenmiş olan belediyeler feminist STK’ların çalıştığı yerlerdir. Beyaz olan alanlar, bu feminist STK’ların bulunmadığı yerlere işaret etmektedir. Gördüğünüz gibi, ikinci haritayı birincisinin üstüne bindirdiğimizde, bu haritalar birbiriyle çakışmıyor. Bu çalışma bize El Salvador’da yerleşik örgütler ve kadın haklarıyla ilgili var olan her şeyin feminist STK’ların eylemleri sonucunda gerçekleştiği mitiyle ilgili gerçeği görme fırsatı verdi. Feministler olarak, kendilerini feminist diye tanımlamayan diğer kadın örgütlerine de aslında ihtiyaç duyduğumuzu anlayabilmek, bir ilk adımdır. Ayrıca bu meseleyi irdelemek için kendi hareketimizdeki ilişkileri ve güç dinamiklerini de gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu diyalogu başlattık ama daha henüz başlangıç aşamasındayız. Dünkü oturumda biri; sanırım Kenya’dan bir katılımcıydı, kendi parçalarının birleşiminden de büyük olan bir hareket istiyoruz demişti. Buna İspanyol bir yazarın romanında yazdığı bir şeyi eklemek istiyorum. Diyor ki, “bütün, parçalarının toplamından ancak tüm parçalar birbirini tanıdığı zaman daha büyük olur.” Başka bir deyişle, feministler ve feminist olarak tanımlanmayan kadın örgütlenmelerinin başka biçimleri, hareketlerimizin gücünü arttırmak için birbirlerini görmek ve kabul etmek zorundadır. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 41 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış “Kendi farklılıklarımızı açıklıkla irdeleyemezken, nasıl kız kardeşlikten ve dayanışmadan bahsedebiliriz?” Lynnsay Rongokea’nın sunuşu, Cook Adaları “Beyaz çam gibi dur yerinde, Fırtınaya karşı eğilmeden, Birlikte ve birleşmiş, Ayakta kalacağız hep beraber” Beyaz çam ağacının toprak altında bulunan kısmı sığ bir kök sistemidir. Kökler, ağacın çok büyük yüksekliklere kadar büyümesini sağlayan, iç içe geçerek birbirini sarmalayan örgüler oluşturur. Bu kökler, kadın hareketleri ve feminist hareketlerin içinde yer alan ve bugünkü konuşmamın kalbini oluşturan birbirini sarmalamış tüm kadınları simgelemektedir; bu harekete destek sağlamak, gücün, dayanıklılığın ve hayatın kaynağı bu ağacı oluşturmak, onu çok yükseklere erişecek kadar büyütmek için hepimizin bir araya gelmesi… (Şarkı söylüyor) Kia orana, Kotou katoatoa. Herkese Pasifik’ten kucak dolusu bir merhaba! Buraya Cook Adaları’ndan geliyorum; bilmeyenleriniz için söyleyeyim, burası Güney Pasifik’in ortasında bir grup küçük adadan oluşan bir ülke. Pasifik’in yerlisi bir kadın olarak bu topraklardaki ilk ulusların insanlarını burada anmak ve deneyimlerimi sizlerle paylaşmak ve beraberinde sizlerin dikkatine sunmak fırsatını bana verdiği için AWID düzenleyicilerine teşekkür etmek istiyorum. Bir Pasifik Adalı ve kadın olarak, forumda Pasifik’i temsil eden %3’ü oluşturanlardan biri olma fırsatının beni onurlandırdığını ve kendimi ayrıcalıklı hissettirdiğini belirtmeliyim. Az evvel sizlerle paylaştığım dörtlük, Yeni Zelanda, yani Aotearoa’lı bir Maori* müzisyen ve bestecisinin şarkısıydı. Ben de bu dizelerin bugünkü tartışmama uygun düşeceğini düşündüm. İçinde bulunduğum ağa gelirsek; APWLD (Kadın, Hukuk ve Kalkınma için Asya Pasifik Forumu) 23 ülkeyi kapsayan, Orta Asya, Doğu Asya, Güneydoğu Asya ve Güney Asya bölgelerinin her yanına yayılmış yaklaşık 150 üyeye sahip bir ağdır. Bu dinamik örgüt, tıpkı hayatın döngüsü gibi daima değişmektedir. Farklı siyasal, sosyoekonomik ve kültürel geçmişlere sahip, farklı deneyimler, ideolojiler, hayat yolları ve eğitim imkânlarından gelen çeşitli üyelerin oluşturduğu çok kuşaklı bir ağdır. Şimdi, örgütlerimizin liderleri olarak bizi bekleyen zorluk, tüm bu insanları ve bu çeşitliliği nasıl bir araya getireceğimizdir. Bu kolay değil. Ben mali krizdeki, bölünmüş bir örgüte dahil oldum. Ve bilirsiniz, hakkımdaki yorum “Bu beyaz kadın buraya gelerek ve Asya-Pasifik meselelerden bahsederek ne yapmaya çalışıyor?” yönündeydi. Burnum çok sivriydi; yanlış ten rengine sahiptim. Fakat ben Cook Adaları’ndanım, Pasifik Adalı kız kardeşlerim kalkıp sahip olduğumuz çok sayıdaki ortaklıkları paylaşmamı istedi. Her örgüt farklı aşamalarda kriz yaşar. Gerilimler olur; çözümlenmemiş uyuşmazlıklar olur. Bunlar derin bir şekilde yerleşmişse, nasıl irdeleriz? Bu gerilimler örgütlerimizde ve hareketlerimizde bölünmelere yol açtı. Bazıları hiçbir zaman çözümlenemeyebilir, ama yine de işe yarar çözümler bulma yönünde çalışmak zorundayız. Hareketimiz karakterlerimize, diğer kadınlarla olan ilişkilerimize, ortaklıklarımıza ve farklılıklarımıza dayanmaktadır. Hiyerarşiler karakterlerin etrafında şekillenir. Güvenirliği, şeffaflığı ve verimliliği sağlama almak için hiyerarşik yapılanmalar içinde çalışıyoruz. Ama bu yapılanmalar aynı zamanda ters tepebilir ve güç dengesizliği oluşturabilirler. Örgütlerimizdeki karar verici bu küçük klikleri, yani karakterler hiyerarşisini irdelememiz gerekiyor. “Ağımızda 150 üyemiz var ama sadece 5 tanesi meseleye tepki verdi” sözünü kaç kez duymuşuzdur? Böyle bir şey tüm 150 sesi yansıtır mı? Bu şekilde örgütün seslerini temsil ettiğimizi gerçekten iddia edebilir miyiz? Kararı kim verdi? Kime danıştık? Neden tüm toplantılara aynı kişiler katılıyor? Hep aynı yüzler… Yeni yüzler görmek istiyoruz. Yeni sesler duymak istiyoruz. Kadınların cinsiyetçi değerleri nasıl içselleştirdiğini ve diğer kadınları nasıl patriyarkal biçimlerde yargıladıklarını görüyoruz. Pasifik’te, kadınların birbirlerini itelediği, birbirlerine gözlerini devirdiği toplantılara katıldım. İşte yine yapacağını yapan o kadın tipi… Kadınların cinsiyetçi değerleri nasıl içselleştirdiğini ve diğer kadınları nasıl patriyarkal biçimlerde yargıladıklarını görüyoruz. Pasifik’te, kadınların birbirlerini itelediği, birbirlerine gözlerini devirdiği toplantılara katıldım. İşte yine yapacağını yapan o kadın tipi. Ayrıca Asya’da, kadınların içlerindeki şeyleri söylemedikleri sessizliklere ve dışlayıcılığın görünmez * Yeni Zelanda’nın yerli Polinezyalı halkına verilen ad. Bu halkın dilinde ülkenin adı Aotearoa’dır. (ç.n.) 42 Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış duvarlarına tanık oldum. Desmond Tutu’nun sözlerini hatırlarsınız: “Eğer kendimize değer verirsek, başkalarının değerine saygı gösterir, hayata karşı derin saygı duyarız.” Bugün artan militarizm, köktendincilik, küreselleşme; mevcut mali kriz ve güç veya kontrol sahibi çok fazla insanın karakterine karşı güvensizlikle birlikte yeni zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz. Şeffaflığa, fikir ve amaçların paylaşımına, gerektiğinde değişim yaratan, teminatı verildiğinde hesap verilebilir olan bir örgüt mentalitesine bugün daha baskın olarak ihtiyaç var. Fikir uyuşmazlıkları bulunsa da, değişim yaratmak uğruna birlikte çalışmaya elverişli ortak bir zemin bulmaya ve farklı görüş ve fikirleri kabullenmeye sürekli çaba sarf etmeliyiz. Yeni seslere, kılavuzlara ve ortaklara alan tanıyacak ve daha genç kuşaklar da dahil savunduğumuz kişileri kendi savunularını yapmak üzere güçlendirecek şekilde daha kapsayıcı olmalıyız. ‘Birikim dünyasının kapı bekçilerinin’ bilgilerini daha genç kadınlarla ve daha az deneyimlilerle paylaşması önemlidir. Zor zamanlardan geçiyoruz ve ortada birçok kazanım bulunsa dahi, kadına yönelik şiddet ailelerimizde, topluluklarımızda ve ulusumuzda sert gerçekliğini koruyor. Artık psikolojik istismarı da içeren bir şiddet tanımına sahibiz. Çoğumuzun ülkesinde bununla ilgili yasalar, politikalar ve düzenlemeler mevcut. Hepsi de meseleyi kontrol altına alma ve irdeleme çabasına yönelik olarak gözden geçiriliyor. Buna karşın kendi hareketimizde, bizlerde stres yaratan, ruh sağlığımızı ve refahımızı etkileyen örgütlerimiz içindeki, kadınlar arasındaki psikolojik şiddet ve çatışmaları görmezden geliyoruz. Sorulan sorulardan biri şuydu: “Kadın hareketlerindeki çeşitliliği nasıl irdeleyebiliriz?” Belki de bunun yerine şunu sormalıyız: “Birbirimize olumsuz yaklaşmamızın ne kadarından sorumluyuz?” Kendi kendimize söylediğimiz veya düşündüğümüz şey şu oluyor: “Kadınlar gerçek bir baş belası olabiliyor, küçümseyici ve kibirli.” Kadınlar birbirlerinin canını acıtıp, aşağılıyorlar ve dedikodu yapıyorlar. İyi dedikodulara diyecek bir şeyim yok, ama benim bahsettiğim etrafa yayılan kötü niyetli ve zarar verici olanları. Kadınlar diğer kadınlardan korkuyor. Kendi yönetim kurulum ve üyelerimizin karşısına çıkıp, benim hakkımda ve benim hakkımda olduğu kadar yönetici birimlerimizin performansı hakkında bir sürü dedikodu dolaştığını ve bunun irdelenmesi gereken bir mesele olduğunu söyledim. Kendi farklılıklarımızı açıklıkla irdeleyemezken, nasıl kız kardeşlikten ve dayanışmadan bahsedebiliriz? Kadınların insan haklarının geliştirilmesi ve korunmasından bahsediyoruz ama yine de birlikte çalıştığımız ya da yanımızda oturan kadını savunup koruyamıyoruz. Birbirimize karşı daha açık ve dürüst olmalıyız. Toplantıların dışında konuşmak yerine, konuları açılması için tam da buralara, uygun olan mekân ve alanlara Matutus †, keçiler ve feminizm AWID tarafından düzenlenen 11. kadın forumuna katıldım. Böyle bir organizasyon ilk kez Afrika’da gerçekleştiriliyordu... Belirtmem gerekirse, ortamın enerjisi inanılmazdı. Feminist bir bağlam içine oturtulması şart olmaksızın, tümü toplumsal cinsiyet eşitliğine erişmek için çaba gösteren bu kadar çok sayıda kadınla tanışmak ve onları dinlemek gerçekten ilham vericiydi. Afrika’daki kuir hakları üzerine çalışan kadınlarla tanışmak beni çok heyecanlandırdı. Daha önce Kenya’da hiç LGBTI kuruluşu görmemiştim, gerçi biliyordum, var olmalıydılar. Birçok ülkede eşcinselliğin yasa dışı kabul edilmesinden ve bu konudaki damgalamanın hâlâ çok kuvvetli olduğundan kaynaklı, bu tip kuruluşlar her an yargılanma korkusuyla faaliyetlerini sıklıkla yeraltından yürütüyorlar. Kendi varlıkları bu kadar düşmanca tepkiler çeken ülkelerde mücadele eden kadınlara karşı korkuyla karışık bir saygı duydum; bu kadınlar her şeye rağmen hayatta kalabiliyor, kavgalarını sürdürebiliyorlar çünkü herkes için eşit haklar bulunması gerektiğine güçlü bir şekilde inanıyorlar. O kadar ki doğrunun kavgasını vermekten, istedikleri kişilere âşık olmaktan gocunmuyor; onur ve saygı ile muamele görmek hakkını, “yakışıksız” giyindikleri/gözüktükleri ya da toplum içinde sevgilileriyle el ele tutuşmak veya (Allah korusun) öpüşmek gibi bir sebeple dövülmemek ya da öldürülmemek hakkını savunmaktan dolayı utanç duymuyorlar. Bu konferansa katılmanın, gelecekte tamamen feminist ve kuir dostu bir ortamda çalışmak isteyeceğimi fark ettirmesi açısından bana çok şey kazandırmış olduğunu düşünüyorum; bu bahsettiğim özellikler benim için oldukça önemli ve bunların bir çalışma ortamında da gözetildiğini görmek istiyorum. Hâlâ yerli hakları konusunda çok tutkulu olsam ve belli bir seviyeye kadar bu alandaki işlerle meşguliyetimin devam etmesini istesem de, iş yapılacak başka alanlar da olduğunu düşünüyorum. Bunlardan özellikle kadın hakları konusu daha fazla ilgimi çekiyor. Önümüzdeki yıllarda ufkumu biraz daha genişletebilmeyi çok isterim. Büyük konferanslara eşlik eden enerjiyi ve çeşitliliği sevmeme rağmen, böyle toplanmaların gün ışığına çıkardığı, insanın içini sıkan meselelerin çokluğu karşısında dehşete düşüyorum. İrdelenmesi gereken o kadar çok şey var ki! Daha yapılacak ne kadar çok iş olduğunu görmek bile bazen insana fazla geliyor. Ama yine de, dünya her ne kadar kocaman ve korkutucu bir yer olabiliyorsa da, en azından sizin yanınızda durmak, düştüğünüzde sizi ayağa kaldırmak, artık sesiniz çıkmadığında sizin için söz söylemeyi devralmak ve sizi bu kadar hassas olduğunuz için kesinlikle deli olmadığınız konusunda temin etmek için çabalayan diğerlerini de barındırıyor olduğunu bilmek insanın içini rahatlatıyor. – KD Bloğundan (Kenya) alınarak tekrar basılmıştır www.liminalworld.blogspot.com/2008/11/power-ofmovements.html † Kenya’da kullanılan bir toplu taşıma aracı. (ç.n.) SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 43 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış taşımalıyız. Orada olmadıkları için kendi adlarına konuşamayanlar için kalkıp onlar adına konuşmalıyız. Feminizmin temel prensiplerinden birinin kız kardeşlerimizi savunmak olduğuna inanmıştım. Ko au, ko au - ben ve kendim. Toplumsal değişimin özneleri olarak başlangıç noktamız, kendimiz ve içinde çalıştığımız, davranışlarımızı sergilediğimiz siyasi, toplumsal ve kültürel ortamı anlamak olmalıdır. Bir başka kişinin karakterini ya da davranışlarını değiştiremeyiz, ama kendi tepkilerimizi uyumlu hale getirebiliriz. Tavrımız çok daha fazla önemlidir. Bu tavrı ifade eden bir deyiş şöyledir: “Başkalarına, kendine davranılmasını beklediğin gibi değil, onların kendilerine davranılmasını istediği gibi davran.” Zor bir kararla karşı karşıya kaldığım zaman tek başıma yol almadığımı fark ettim. Güvenebileceğim ve sırtımı dayayabileceğim kızlarım, ailem, dostlarım ve iş arkadaşlarım var. Beni yargılamadıklarını biliyorum. Bana destek sağlayacak ve zor zamanlarda bana rehberlik edecekler. İnsanları dinleyerek ve onlarla iletişim kurarak birçok engel ve zorluğun üstesinden geldim. Bir fark yaratabileceğimi biliyorum ve bir fark yarattım. Yasaların, politikaların ve pratiklerin değişimi üzerine konuştuk. Ama asıl zor olan tavırsal değişimlerdir. Hepimizin devam eden bir şekilde ara sıra durup karşı karşıya kaldığımız durumlarla ilgili daha objektif olmaya ve bunun için çabalamaya gereksinimimiz var. Hepimizin hayatta yürüdüğü yollar farklı ve hepimiz farklı geçmişleri ve deneyimleri masaya getiriyoruz. Kimse bir diğer kişinin aklından geçenleri asla gerçek anlamda bilemez. Hepimiz tek tek farklı zamanların, farklı kültürlerin, farklı aile koşullarının ve farklı ilişkilerin ürünüyüz. Meselelere yaklaşırken, ne düşünürsek düşünelim, vizyonumuzu genişletmek ve diğer tarafı da görmeye çalışmak her zaman beraber attığımız ilk adım olmalıdır. Hepimiz, çok yükseklere büyüyen bir ağaca destek sağlayan birbirini sarmalamış kök örgüsünün bir parçasıyız. Bu destek mekanizmasındaki kendi rolümüz her duruma yaklaşımımıza ve katkılarımıza bağlıdır. Pasifik’ten bir diğer bilindik söz de şöyledir: “E a’a te mea nui o te ao? E tangata, e tangata e.” Yani, “Dünyadaki en önemli şey nedir? İnsanlar, insanlar, insanlar.” Hepimiz aynı yolculuğa çıkmış bulunuyoruz. Büyümesi için aynı ağacı destekliyoruz. Kendilerini savunmak için bir araya geldiğimiz kişilere yaklaşımımızdaki aynı ruhla birbirimize yönelmemizin ve aynı yolda yürüdüğümüz kız kardeşlerimize onlara verdiğimiz aynı gücü ve desteği sunmanın vakti geldi. Sizlere desteğiniz ve öğrettikleriniz için teşekkür ediyor ve tartışmaları sabırsızlıkla bekliyorum. “Patriyarkanın en güçlü araçlarından biri, bizi kendimize yabancılaştırmaktır.” Pregs Govender’ın sunuşu, Güney Afrika Kendilerinden çok şey öğrendiğim ve önümüzdeki yıllarda da öğrenmeye devam edeceğim bu kadar çok kadınla burada birlikte olmaktan derin bir onur duyuyorum. “Sevgi ve Cesaret: Bir İtaatsizlik Hikâyesi” adlı kitabımdan bir bölüm okuyarak başlamak istiyorum. Bu bölüm apartheid sırasında benim ticaret birliği üyesi olarak giysi ve tekstil sendikasında çalıştığım dönemden bir alıntıdır. Düşük ücretler ve yetersiz çalışma koşullarının üstüne, yetmezmiş gibi, kadınlar bir de sıkça cinsel taciz ve elbiselerinin çıkartılarak aranmasına katlanıyorlardı; buna karşılık yine de tatlı tatlı itaat etmeleri bekleniyordu. Karşılığında aldıkları ödül ise, sektörde çokça tanıtımı yapılmış Bahar Kraliçesi yarışması kapsamında patronları tarafından günün kraliçesi seçilmekti. Çoğu kadın için bir lider, kendileri gibi görünen biri değil, kendilerinin saygı besleyip üstün gördükleri bir adamdı. Sektördeki işçilerin azımsanamayacak kadar büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturmasına rağmen, kadınlar bölgesel ya da ulusal düzeyde nadiren diğer kadınları fabrikadaki liderlik pozisyonlarına seçiyorlardı. Kadın liderlere yönelik olarak hazırladığım ilk atölye çalışması için buluştuğumuz gece, herkes kafasındaki 44 Hareketlerin GÜCÜ fikir ve kadın imgelerini anlattı. Verdikleri cevapları büyük bir tabloya yazdım: “Kadınlar dedikodu demek”, “birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar”, “kıskançlar”, “ayağını kaydırırlar”, “hiçbir şey uğruna birlik oluşturmazlar”, “asla bir kadına güvenme” – bize hep olduğumuz söylenen stereotiplerin tümünden ibaret iç karartıcı bir tekrar. Bir fikir öne atıp, ‘eğer kadınların ne olduğuna dair inancımız buysa, bu aynı zamanda kendimize dair inancımızın da ne olduğunu gösteriyor çünkü bizler de kadınız’ dedim. Katılımcılardan biri “ Hayır, kesinlikle!” diye atıldı, “Bu söylediklerimiz bizimle ilgili değil ki; diğer kadınlarla ilgili.” Ama eğer diğer kadınlar hakkında düşündüklerimiz bunlarsa, eşyalarımızı toplayıp evlere dağılmamız gayet yerinde olabilir çünkü bu sendika ciddi sayıda kadın içeriyor. Birleşmemiz ve bir şeyleri değiştirmemiz gerekecek. Bu olanları çok yoğun bir tartışma izledi. Kadınlar hep birlikte, kendi ve kızlarımızın yaşamlarını değiştirmek için birlik olup hareket etmemizi engelleyen toplum inançlarını nasıl içselleştirmiş olduğumuz üzerine düşündüler. Salondaki kadınlar, kızlık çağlarından bu yana benlik algılarını zayıflatan deneyimlerini bir bir anlattılar: Önce ebeveynler sonra kocalar tarafından AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış atılan dayaklar, tek ebeveynle büyümeler, evdeki ve fabrikadakilerin toplamı olarak çifte iş yükü, sendika çalışmaları da eklenince üç katlık bir yük, cinsel taciz, tecavüz. Trajik olan, neredeyse hepimizin çocuk veya yetişkin olarak benzer acı hikâyelere sahip olmamızdı. Bu problemleri çözmede kolektif gücümüzden faydalanmak bir yana, her şeyin ötesinde kadınlar bazen, çoğunlukla erkekler tarafından başlatılan ve birliğimizi bozulma tehlikesine sokan güç oyunlarının içine çekiliyordu. 1988’deki Güney Afrika Sendikaları Kongresi (Cosatu) kadınlar konferansında, Cosatu’da kadın komiteleri kurmak veya ulusal bir kadın örgütü oluşturmak üzerinde sert kavgalar yaşandı. Ve sendikalar birbirine karşıt görüşlerde gruplara ayrıldı. O konferansta neler yaşandığını detaylıca anlatmaya uğraşmayacağım ama temel olarak bol miktarda etiketleme mevcuttu. Eğer bir yönde tutum alıyorsanız, güya “popülist” oluyordunuz. Eğer diğer yönde tutum alıyorsanız, güya “işçici” oluyordunuz. Bunlar küfür sözcükleriydi; en azından o şekilde kullanılıyorlardı. İçimizde iki kişinin bir çözüm taslağı hazırlaması istendi; uzlaşmalı bir çözüm olacaktı. Hazırladığımız taslak, hem Ticaret Birliği Federasyonu içinde kadın işçilerin, özellikle iş yerinde ve sendikada karşı karşıya kaldıkları problemleri irdeleyecek yapılanmaları hem de sektördeki kadınları birlik olmaya davet edecek bir yapılanmayı öngörüyordu. Bölünmenin değil ama birlik olmanın ilkeleri, bizim topluluklarımız ve sendikalarımızdaki kadınların çıkarlarına en uygun düşeniydi. Böyle bir birliği sendikamızda sağlamak liderliğin yüzünü değiştirdi. Kadınlar görülmemiş biçimde diğer kadınları desteklemeyi ve onları liderlik pozisyonlarına seçmeyi öğrendi. İki yıllık süreç içinde, fabrika düzeyinden ulusal düzeye kadar liderlikte kadınlar ağırlık kazandı ve bu durum kitlenin üyeliğinin gerçek bir temsiliydi. O andan bugüne gelene kadar gerçekleşen Ticaret ve Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması gibi küresel politikalar bu ülkedeki giysi ve tekstil endüstrisinin büyük kısmını yok etti. Bu kadınların çoğu bugün, en az korundukları, en savunmasız ve değiştirme mücadelesi verdiğimiz sektörlerin olabilecek en kötüsü olan ve ‘enformal sektör’ olarak anılan alanda çalışıyor. Patriyarka tüm otoriter sistemlerle etkileşime girer: Dini, ekonomik, siyasi ve toplumsal. Bu etkileşim inanılmayacak kadar güçlü ve baskın olabilir. Bunu entelektüel bir seviyede değerlendirsek, eleştirsek, sorgulasak… bile ne olduğunu anlıyoruz. Bedenlerimizin içine işlemiş durumda. Aklımızın, kalbimizin içine işlemiş durumda. Ruhlarımızı kemiriyor, bizi birbirimizden ve kendimizden uzaklaştırıyor. Nefret etmenin, korkmanın ve açgözlülüğün patriyarkal gücü ile kendimizin dışında, bambaşka bir mecrada mücadele etmiyoruz; verdiğimiz bu kavga içimizde. Hareketlerimizde sıklıkla, bizim için zorlayıcı olan şeylerle nasıl mücadele ettiğimize gerçekten bakmak yerine, birbirimizi mahvetmenin bize daha kolay geldiğini görüyoruz. İktidar anlamında az sayıda modelden bahsedebiliriz. Çoğunlukla kendimizi, Amerikan kapitalizminin ahmak tüketiciliğiyle Stalinizmin akılsız kolektivizmi arasında sıkışmış buluyoruz. Patriyarkanın en güçlü araçlarından biri bizi kendimize, içimizdeki ve her birimizdeki güce yabancılaştırmaktır. Hareketlerden ve bunlardan öğrenilebilecek derslerden detaylıca bahsetmeyeceğim. Ben bu özel meseleye odaklanmak istiyorum çünkü bence bu merkezi meselelerden biri. Sevgi ve Cesaret: Bir İtaatsizlik Hikayesi kitabımda, bu alternatif iktidarın ne anlama geldiğini, nasıl işleyebileceğini, patriyarkal toplumlarda, bizimki de dahil, patriyarkal sistemler ve yapılanmalar içinde çalışan feministler olarak bunu nasıl kullandığımızı keşfetmeye çaba gösterdim. Bu ülkede parçası olduğum farklı hareketler üzerine düşünme süreci, beraberinde büyük acı getirdi. Benim için en acı verici misilleme, bir zamanlar benim de parçası olduğum hiyerarşik ve patriyarkal siyasi bir parti olan Afrika Ulusal Kongresi’nin misillemesi değildi. Bana yakın olan kişilerden gelen tepkilerdi. Silah sağlama anlaşmasına karşı oy kullandığımda, “Afrika Ulusal Kongresi’ne ihanet ettin, hareketimize ihanet ettin” diyen bir kız kardeşin tepkisiydi örneğin. Ya da HIV-AIDS meselesindeki görevimden ayrıldığım için, ben konuşmaya başladığımda ayağa kalkıp salonu terk eden ve hükümette çalışan kız kardeşinki. Başıma gelen şey, iktidar sahibi kişilerin konumlarının karşısında dikilme cüreti gösterdiğim için insanların derlediği tarihten çıkarılmakla ilgiliydi. Patriyarka tüm otoriter sistemlerle etkileşime girer: Dini, ekonomik, siyasi ve toplumsal. Bu etkileşim inanılmayacak kadar güçlü ve baskın olabilir Geriye dönük bu yolculuğu yaparken çeşitli şeyleri inceledim, bunlardan biri de kitabımdaki “Tasfiye” adlı bölümdü. Bölüm, gerçekten de Afrika Ulusal Kongresi’nin yeraltı tabakasında benim tasfiyeme yönelik olarak başlatılmış bir taleple ilgiliydi. Tasfiyenin her türlüsüyle sürekli karşılaştık, şimdi birbirleriyle ilintileri ortaya çıkıyor. Sadık olmak ne anlama gelir, kime sadık olmalıyız? Tasfiye talebinde bulunulmasının sebebi benim itaatsiz olmamdı. Mesela bizim ülkemizde geçen hafta tüm kadınları işaret ederek verilen demeçteki gibi, bir devlet başkanı ergen hamilelikleriyle baş etmemizin yolunun anne ve bebeği zor kullanarak ayırıp bebeği anneanneye bırakmak olması gerektiğini söylediğinde, kendimize ve birbirimize dürüst olmak ne ifade eder? Ergen anne, yetiştirilip yeniden eğitilene vs. kadar bebeğine kavuşma hakkına sahip olmayacak. Söylediklerini başka sözcüklerle tekrarlıyorum ama eminim tam ne kastettiğini yakalayabilirsiniz. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 45 2. OTURUM: Hareketlerimize Güç Kazandırmak: İçe Bakış Ülkemizin seçimle iş başına getirilmiş başkanının, bu genç kadınların devletten çocuk ödeneği alarak saçlarını yaptırıp tırnaklarını boyamak için çocuk doğurduğunu iddia etmesi ne anlama gelir? Ülkemizdeki tüm insanlar ve dünyanın her tarafındaki insanlar için bu ne anlam taşır? Bu genç kadınlarla nasıl bir dayanışma göstereceğiz? Birbirimizle nasıl bir dayanışma göstereceğiz? Bunu mümkün olan en güçlü şekliyle nasıl gerçekleştireceğiz? Çünkü hakkında tartıştığımız şeyler, patriyarkayı ve mizojiniyi (kadın düşmanlığını) pekiştirme yollarından başka bir şey değil. Böyle bir durum herhangi bir yerde yaşandığında kimse karşı çıkmazsa, durum fark edilmeden, hiç göze çarpmadan ilerlemiş olur ve yayılır, yayılır, yayılır… Peki, birbirimizle böylesi bir dayanışmayı nasıl inşa edeceğiz? Bir dakikanızı rica ederek, hep birlikte küçük bir alıştırma yapalım istiyorum. Bu çok basit bir alıştırma ama bence en önemli şeylerden biri. Yanınızdaki kişiye dönüp, onunla bir anlığına ortaklık kurmanızı rica ediyorum. Bu sırada, yapabilirseniz önce biraz zaman tanıyıp kendi kendinizle kalmanızı, kendinizle derin bir bağ kurmanızı, kalbinizdeki sevgi, neşe ve huzurla derinden ilişki kurmanızı isteyeceğim. Bu oturumun tanım olarak açılımı, “hareketlerimize ayna tutsaydık, ne görecektik?” şeklinde ifade edilebilir. Birbirinize dönüp, konuşmaksızın diğer kişinin gözlerindeki sevgi, neşe ve huzuru görmenizi ve sizin gözlerinizdekilerin karşınızdaki tarafından görünmesini rica ediyorum. Kaldırdığınız o aynada karşınızdaki sessiz, hiç konuşmayan, mutlak sessizlik içindeki kişinin en güzel resmini hapsetmenizi istiyorum. Canınız isterse, yanınızdakine sarılabilirsiniz de (kahkaha atıyor). Çok erken öğrendiğimiz şeylerden biri eleştirelliktir. Eleştirmemiz gerekir, eleştiri çok önemlidir. Ama esasen, çok daha önemli olan bir şey de tanımadır. Karşıdakini tanıyıp kabul etmek sadece. Bu en basit kuraldır. Bu en güçlü kuraldır. Fantastik bir teknik ya da teknoloji gerektirmez. Sadece varlığımıza ihtiyaç duyar. Ülkemizde ve bence küresel anlamda, bizi bekleyen gelecek yıllarda karşılaşacağımız zorluklar içinde debelenirken kim olduğumuzu unuttuğumuz her an, bir dakikalığına durup birbirimizin aynasına bakarsak ve kim olduğumuz hatırlatılırsa ve birlikte kim olabileceğimizin farkına varabilirsek, bence çok ama çok güçlü bir şekilde çalışarak iş yapabiliriz. 1974’ten bugüne, çoğunlukla ülkemdeki ama son birkaç yıldır da yurt dışındaki kadın hareketlerinden öğrenmiş olduğum her şeyin… annelerimden, kız kardeşlerimden, kız çocuklarımdan öğrenmiş olduğum her şeyin yeteneğin bolluğu, fedakârlık, büyük çaptaki fedakârlık, alçak gönüllülük, kadınların paylaştığı bilgelik… açıklık, stratejik kabiliyetler, saygı, öz saygı, neşe, haz, analiz, örgütlenme, harekete geçme, sevgi, cesaret ve itaatsizlik hakkında olduğunu düşünüyorum. Hepinize teşekkürler. 46 Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Bir zamanlar bir ses yükseldi. Sesin sahibi o cesur şişkinliğin, kalçasının yani / ve baldırlarının / yuvarlak güzel kıvrımlarına / oturan şirin bir kot giyiyordu. Kırmızıyı / seviyordu. Ve Motown’da yaşamayı. Ve gümüş halka küpeleri ve limon aromalı her şeyi. Ama her şeyden çok / oğlunun minik bedeninden yayılan / fıstık ezmesinin sütümsü kokusunu. West Oakland’da asfaltı arşınlıyordu / annesine seslenerek / nasıl bir şeye benzediğini / hatırlamaya çalıştığı annesine. Sağ eli güçlüce bastırdı / hemen sol göğsünün altındaki / çukurluğa / ne zamandır bir ağrıya ev sahipliği yapan / adını koyamadığı o ağrıya. Diyorsun ki: Beni görüyor musun? Dikkatli bak – ve ne gördüğünü anlat bana. Şimdi size bakıyorum. Bedenlerinizin o sevimli / o yorgun hatlarına. Göbeklerinizin heybeti, o göbekler ki içlerinde çocukları olgunlaştırdılar, hayat verme işini yaptılar. Bu kıtayı yerinden oynatacak kadar güç barındıran göbekler / bir kara parçasını Richmond’dan Hayward’a uzanan / bir krep gibi döndürüp havada / Körfez’e atacak kadar. Eğer bildiğim bir şey varsa / bu korku dolu ve iğrenç dünyada / o da şu. Göbekleriniz / birine daha hayat vermek zorunda. Kendinize. Eğer güvendiğim bir şey varsa / bu korku dolu ve bağışlayıcı dünyada / o da şu. Tüm sevgilerin ilk adımı görmekle atılır. Yazmayı öğrendiğimden beri, sevmeyi de öğrendim. Çünkü yazmak için herhangi bir şeyi / onu görmem gerekir önce. Tüm bütünlüğü içinde ve direnç göstermeden. Tüm detaylarıyla ve yargılamadan. Ve ONUR PROJESİNİN KADINLARI İÇİN Shailja Patel (Kenya/ABD) tarafından forum için yazılmış ve icra edilmiştir. İzniyle yayımlanmıştır. şimdi sizler kendinize bakarken ben size bakıyorum: yeterince iyi, yeterince derin, yeterince doğru, yeterince sert / kendinizi iyi ve derin ve doğru ve sert yazmanız / kendinizi iyi, derin, doğru, sert sevmeniz / iyiliğin, derinliğin, doğruluğun, sertliğin ta kendisi olmanız / işte bu dünyayı sarsacak. Bir zamanlar bir ses yükseldi. Sesin sahibi saklamak için çatlaklarla dolu göbeğini / büyük bol beyaz tişörtler giyiyordu. Devamlı saçını buruyordu / tek bir / sigaranın hasretiyle / tutkudan deliye dönmüş parmağını susturmak için. Sosisli sandviçleri seviyordu. Ve salamlı pizzayı. Ve step dansı ve okyanus serinliğinin yüzüne değmesini ve biberiyeli duş jelini. Ama her şeyden çok sevdiği / ağzındaki ayık tat. Bir banyo kapısının ardında ayakta dikildi / annesine seslenerek / sonuna kadar yenmiş tırnağı, diğer eli kulağında / korkusunu anahtar deliğinden sokarak duruyor / adını koyamadığı bir çığlığı bastırmak için. Diyorsun ki: Beni görüyor musun? Kimse beni duyuyor mu? Şimdi seni dinliyorum. Okudukça nefesini tuttuğun yerde / sanki Sosyal Güvenlik gelip de / götürmek üzere senden uzaklara / onu göğsüne bastırdığın yerde. Kalbinin kırılışını dinliyorum / tekrar tekrar kırılırken sayfa ilerledikçe / kırık camları birleştirip / hayatını tekrar kurmanı dinliyorum. Hiçbir şeyin asla bastıramadığı / ve hâlâ kalçalarını kıkırdatan / müziği dinliyorum. Senin büyüklüğüne / erişmek için yükselen canlar için / 27. Sokak ve San Pablo’nun / kesişme noktasında uğuldayan / açlığını dinliyorum. Ve eğer inandığım bir şey varsa / bu korku dolu ve susturulmuş dünyada / o da bir maç için öylece bekleyen / gırtlaklarınızdaki ateş ve öfke. Eğer inandığım bir şey varsa / bu korku dolu ve şarkı çığıran dünyada / o da ellerinizin şükredişidir. Bebekleri, bebek arabalarını ve beşikleri kaldıran / kefalet duyumları ve 16 ay daha ve tanrım sırtım ağrıyor ve adam şimdi kiminle ve ya hiç şunu yapmasaydım…lara katlanan / bebek bezi izli, yorgun eller. O eller ki tekrar ve tekrar uzanıyor / sayfadaki tek bir / kelimeye ve saklıyor onu / uzanıyor / ikinci bir / kelimeye ve onu da koyuyor birincinin yanına, ve bazen / bir hayırduası gibi / üçüncüsü sana gönderiliyor, ve sen de yazıyorsun – kalbinin / tehlikeli ve kutsal olan / yeri doldurulamaz gerçeklerini. Diyorsun ki: Beni hissedebiliyor musun? Hissetmeye başlayabilir misin – ne yaşamam gerektiğini? Bir zamanlar bir ses yükseldi. Kadının gözleri umutla ışın ışın ve aklıyla alevlenmişti, bedeni yaşayan bir soru işareti. Etrafındaki dünyayı soludu, beynine gönderdi ciğerlerine çektiği havayı ve sordu: Neden? Ve kimin çıkarı için? Kim bundan para kazanıyor? Ve ben nasıl / bu kahretsin ki-çirkinliğindenkomik-bile olamayan resmin / bir parçası olurum? Blues severdi. Ve davulu. Ve kızının sorduğu her soruyu, tenindeki yumuşak pamuğu, ama her şeyden çok / aklının kaslarını severdi. Ritim başladığında / parti havasında harekete geçmesi gereken güçlü ayakları vardı. Onur Projesi’nin koridorları boyunca / kalçasını bir aşağı bir yukarı titretti / yeniden öğrenerek / annesinin nasıl hissetmiş olduğunu; yeniden tanımlayarak / bir annenin nasıl hissedebileceğini, yeniden bütünleşerek / anne sahibi olmanın ne anlama geldiğiyle. Göbeği yuvarlak ve yumuşaktı / farkında olduğu bir gönül ferahlığıyla dolu. Samimiyetle. Ve adını koydu bunun / iyileşmek. Ve eğer bildiğim bir şey varsa / bu ışıldayan ve kırılgan dünyada / o da şu. Hepiniz / o kadar / güzelsiniz ki. O ka-dar güzel! Tüm canlılığın yükseldiği / o zengin, koyu, verimli topraksınız / asfaltın altında uzanan. Erişmek istediğiniz büyük bütünlüksünüz. Şimdi seni hissediyorum. Merdivenlerin en üstünde dizlerindeki hançer, kollarındaki tüylerin dikenleşmesi / tam olarak bebeğinin bedeninin / biçimlenimi. Sahneye adım atıp defterini açtığında / ve başladığında / pelvisindeki derin vadi. Korkudansa, neşe içinde yaşamak için / seçim yaptığında her gün / ve seçim yaptığında / ve seçim yaptığında yine / hissediyorum / dilindeki hasret çığlığını / ve ayak parmaklarındaki ürpertiyi. Hissediyorum / tüm kayıp yıllar için / omurunda biriken üzüntüyü, göğüs kafesinde ağlıyor bir savaşçı: Bir daha asla! Eve dönmenin en küçük hücrelerindeki mırıltı. Kendine dönmenin. Ve eğer bu çıplak dönen dünyada uğruna dua ettiğim bir şey varsa, o da şu. Kendinizle buluşabilmeniz / bir aynada. Kendinizi kutsal addetmeniz. Kendinizi güçlü addetmeniz. Kendinizi gerçek ve dehşete düşürülmüş, kutsanmış ve kana bulanmış, yırtılmış ve yeniden dikilmiş, parçalanmış ve kutsanmış addetmeniz. Ve seslerinizle yükselmeniz / sizin için beklemiş olan sesler / mesela çocuklarınız gibi, yürekleriniz gibi / her zaman tanınan sesler, kendisinden hiç şüphe duyulmayan sesler / sizlerin / bu sesler için / geri dönmeniz için dua ediyorum. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 47 3. OTURUM Örgütlenmemizin Koşulları Joanna Kerr: Günaydın, buenos días, bonjour… Nasılsınız? Elleri göreyim, kaç kişi dün gece yeterince uyuyamadı? Kaç kişi dün akşam dansta gerçekten güzel zaman geçirdi? Kaç kişi bu inanılmaz forumun geri kalan iki gününü iple çekiyor? Kaç kişi bu sabah kendini biraz huysuz hissediyor? Havada birkaç el görüyorum… hemen burada, yanı başımda bir tane! Bu sabahki oturumu yönlendirmek benim için bir ayrıcalık. Bu sabah örgütlenmemizin bağlamlarını sorgulayacağız ve hareketlerimizin el verdiği ölçüde kullandığımız stratejilerin derinine ineceğiz. Ancak oturuma geçmeden önce ortaya çıkardıkları bu muhteşem iş nedeniyle AWID ekibine teşekkür etmek istiyorum. Sanırım bizlerden bir alkışı hak ettiler. Özellikle de, zorlu hastalığı henüz geçmediği için aramızda bulunamayan AWID yönetici müdürü Lydia Alpízar’a teşekkürlerimi sunmak isterim. Adım Joanna Kerr, hepinizin bileceği üzere AWID’in önceki yönetici müdürüydüm. Ailemde yaşanan bir trajedi nedeniyle düzenlenen son foruma katılamadım. Kimileri bunun AWID’in ahı olduğunu iddia ediyor, şaka bir yana bu durum aslen örgütlenmenin ne kadar güçlü olduğunu ve neden herhangi bir bireyin yokluğunda dahi sorunsuz bir şekilde devam edecek örgütler inşa etmemiz gerektiğini gösteriyor. Dünkü oturumlardan birinde kendimizi nasıl asla vazgeçilmez olarak göremeyeceğimizi dinledik. O yüzden hepimize küçük bir hatırlatma olsun, işler devam eder: Bu da hareketimizin gücü anlamına gelir. Bugün hep birlikte, bu masada benimle beraber oturan bu inanılmaz altı kadının hikâyelerini, stratejilerini ve analizlerini paylaşacağız. İsterseniz sizlere, kadın haklarından insan haklarına, üreme ve cinsel sağlık haklarından, ekonomik eşitliğe ve tedaviye erişebilirlik konularına ve HIV taşıyan ve AIDS’li insanların haklarına kadar bütün bunlar için örgütlenmenin gerçek anlamda ön saflarında mücadele eden bu muhteşem kadınların kim olduğundan bahsedeyim. Hindistan’dan gelen ve seks işçileri üzerine çalışan Meena Seshu ile başlayacağım. Onun ortaya koyduğu inanılmaz işi birazdan öğreneceğiz. Bir sonraki konuğumuz Johannesburg’da yaşayan Natasha Primo, kendisi bir araştırmacı ve İlerici İletişim Derneği bünyesinde çalışan bir aktivist. Natasha aynı zamanda AWID yönetim kurulunda görev yapıyor ve iletişim hakları mücadelesinin ön saflarında yer alıyor. Solumda oturan kadına geçmeden önce, bugün burada olması gereken bir kadın daha vardı. İran’dan Sussan Tahmasebi. İran hükümeti kendisine iki yıl sürecek olan seyahat engeli getirdi. Hemen bu konferans öncesinde, Ekim ayının sonunda pasaportuna yine el kondu. İki defa sorgulandı, baskıcı gözler onun üzerinde. Foruma katılımıyla ilgili kendisiyle birçok konferans bağlantısı gerçekleştirildi ve 48 Hareketlerin GÜCÜ bugün burada olamaması bizim için büyük bir kayıp. Bu durum bizim mücadelemizin bir gerçekliği. Ama bilmenizi isterim ki, Sussan için yapabileceğiniz bir şey var. Hükümete Sussan’ı serbest bırakması ve ona tekrar örgütlenme ve seyahat etme özgürlüğü tanıyacak seyahat belgelerini geri vermesi yönünde bir baskı oluşturmak amacıyla, dışarıda oturum bitiminde imzalayabileceğiniz bir dilekçe olacak. Ama bakın onun yerine aramıza kim katıldı! Bir insan hakları avukatı ve yargıç olan Dr. Shirin Ebadi bugün bizimle birlikte. Mülteciler ve çocuklarla ilgili gerçekleştirdiği çalışmaları ve tabii ki kadın hakları çalışmalarından dolayı 2003 yılında Nobel Barış Ödülü’nün sahibi oldu. Sağımda Polonya’dan Wanda Nowicka var. Wanda son yirmi yıldır son derece karmaşık bir bölgede sağlık, kadın hakları, üreme ve cinsel sağlık hakları üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Polonya’da, Kadın ve Aile Planlaması için Polonya Federasyonu ile birlikte çalışıyor, ama aynı zamanda kendisi bölge boyunca üreme ve cinsel sağlık hakları üzerine çalışmalar yürüten ASTRA iletişim ağının da kurucularından. Ayrıca diğer birçok yeteneğinin arasında harika bir dansçı olması da var. Onun sağında oturan konuğumuz aramıza Zimbabwe’den katılan Martha Tholanah. Martha inanılmaz bir HIV ve AIDS aktivisti. Kendisi HIV ve AIDS ile yaşayan Uluslararası Kadınlar Koalisyonu’nun bir üyesi. Çok kısa zaman önce, Uluslararası AIDS Kongresi’nin bir davetlisi olarak HIV ve AIDS ile yaşayan kadınları temsilen Meksika’daydı. Ayrıca çalışmalarını Güney Afrika’da yapılandıran JASS hareketinin de aktif bir üyesi. Sonuncu ve çok önemli bir diğer konuğumuz, Endonezya’dan JASS Güneydoğu Asya yardımcı yöneticisi Nani Zulminarni. Nani aynı zamanda, dul kadınların ve kadınlar tarafından yönetilen barınakların ekonomik kalkınmasına yönelik olarak Endonezya’da kadın gruplarıyla çalışan PEKKA’nın da kurucusudur. Şu halde, oturumun birincil amacı örgütlenmemizin bağlamının ne olduğunu gerçekten kavramak olacak. Oturumun ikinci amacı, her şeyin başı olan, neden hareketler için çalışıyoruz sorusuna cevap aramak olacak. Kadın ve erkeklerin yaşamını gerçek anlamda dönüştüren hareketlerin gücü aslında ne anlama geliyor? Stratejilerimizi bu kadar güçlü ve hayata geçirmesi bu kadar zor kılan şey tam olarak ne? Kendi topluluklarımıza geri götürebileceğimiz ve burada kolektif olarak paylaşabileceklerimiz neler? Shirin ile başlamak istiyorum. Shirin, bugünlerde İran’da neler oluyor? İran’da şu anda hâkim siyasi bağlam nedir? Neden Sussan bizimle birlikte burada olamıyor? On yıl önce bilmediğimiz ve bugünle ilgili farklı olan şey nedir? AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları Shirin Ebadi: İranlı kadınların yaşadığı en önemli sıkıntı ayrımcı kanun hükümleridir. Bu kanunlar devrimden sonra onaylandı. Ne zaman kadınlar bu yasalara karşı isyan etse, hükümetten gelen cevap bunların İslamî Kanunlar olduğu ve dolayısıyla değiştirilemeyeceği yönünde oluyor. Diğer taraftan, bir yandan İran’da adalet ve kanun önünde eşitlik için mücadele ederken, aslında demokrasi mücadelesi girişimlerinde de bulunmuş oluyoruz çünkü kadın hakları ve demokrasi madalyonun birbirinden bağımsız düşünülemeyecek iki yüzünü oluşturuyor. Vatandaşlarının yarısını haklarından mahrum ederken demokratik olduğunu iddia eden hiçbir hükümet olamaz. İran’da ve Orta Doğu’nun birçok ülkesinde yaşananlar bundan ibaret. Joanna Kerr: Ne değişti? Neden bugün böyle bir baskı var? Shirin’in ne kadar akıllı bir siyasetçi olduğunu gördünüz; ilk sorumu tam olarak cevaplamadı. Neler oluyor Shirin? Shirin Ebadi: İran hükümeti kadınların hareketini şüphe uyandırıcı buluyor. Birçok kadın hakları savunucusunu yargıladılar ve onlar için bir sürü zorluk yarattılar. Bu sabah onlardan bir tanesinden, Sussan Tahmasebi’den sizin de haberiniz oldu. Maalesef, bu durumda olan tek kadın o değil. Çok sayıda kadına yurt dışına çıkma ve yabancı ülkelere gitme yasağı getirildi: Mansoureh Shojaee ya da Olaf Palme Ödülü’nü kazanmış Parvin Ardalan. Ödülünü almak için yola çıkmış, havaalanı polislerini ve gümrüğü geçmiş, pasaportuna çıkış damgası vurulmuştu ve uçağa geçmişti. Aslında bu teknik olarak İran’dan ayrılmış anlamına geliyordu. Bütün bunlara rağmen, devrim muhafızları geldi ve onu uçaktan indirdiler. O zamandan beri de okyanus ötesi bir yolculuğa çıkması yasak altında. Sizlerden sadece Sussan’ı değil, onunla birlikte hükümet tarafından sindirilen tüm kadınları desteklemenizi talep ediyorum. Bir kadını tutukladıklarında, hareketin sinmeyip daha da güçlü bir şekilde tepki vereceğini bilmeleri çok önemli. Bir kadın hapse atıldığı zaman 10 tane daha aktif kadın harekete katılıyor. Bu hükümette şaşkınlık uyandıran bir gerçek. Joanna Kerr: Evet bu doğru, bu feministin baskıya verdiği ters tepki. Söylediğin şey, daha fazla kadın tutuklandıkça, daha fazla kadının harekete geçtiği. Bu bizim baskılar karşısında verdiğimiz güçlü tepki. Şimdi Meena’ya geçmek istiyorum. Meena, Hindistan’da ve dünyada seks işçilerinin hayatları açısından neler oluyor? Seks işçileri haklarını talep etmek için kurdukları mücadelelerini, şu anda bilhassa bu kadar zorlayıcı olan, nasıl bir bağlam içinde yürütüyorlar? Meena Seshu: Seks işçileri hakları hareketinin, maalesef, mevcut durumda onların haklarını (örneğin talep ettikleri hakların doğru haklar olmaması sebebinden hareketle) baskılamaya çalışan diğer birçok hareketle mücadele ettiğini düşünüyorum. Şimdilerde çok sayıda hareket seks işçilerinin; onların görünürlüğünün, sesinin, savlarının sorunlu olduğu kanaatinde çünkü onlara göre bu işçiler kazanç endeksli seks işinin haklarından bahsediyorlar. En genelinde, seks işçilerinin vatandaşlık ve karne edinmeleri, sağlık ve eğitim hakkına sahip olmaları gerektiği konusunda ortaklaşıyorlar. Bunlar çok fazla tartışılır alanlar değil. Tabii bir de, seks işçiliğini tamamen yasaklama taraftarı kölelik karşıtları var ki onlar apayrı bir alanı teşkil ediyorlar. Fakat hak hareketleri ve çeşitli diğer hareketler içinde, seks yapma hakkı son derece tartışmaya açık bir konu. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 49 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları Tam bu noktada inanılmaz bir rahatsızlık var. Bu iyi bir iş mi? Hatta buna iş denebilir mi? Seks işçiliği köleliğin bir biçimi değil mi? Bu kaçakçılık değil mi? Bunlar seks işçilerinin devamlı baş etmek zorunda olduğu çeşitli tartışma konularını teşkil ediyor. Sanırım mesele şu ki, bahsettiğimiz çoğu seks işçisi yetişkin olan, dolayısıyla seks işçiliğine rıza gösterebilecek erkek, kadın ve transeksüellerden oluşuyor. Ne yazık ki, bu insanların rıza gösterme yetkinliklerini sorgulayan bir sürü ‘haklarla mücadele insanı’ var. Bu son söylediğim yaklaşım, bir kadın hakları savunucusu olarak beni çok ürkütüyor. Çünkü bunca zamandır kavgasını verdiğimiz şey bu; kendi gerçeklerimizi kavrama ve olası en iyi seçeneği seçme hakkı. Ama böyle yapıldığında bu hakların kendisi sorgulanıyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla, maalesef, hak hareketlerimizde bunlar gibi kutuplaşmış tartışmalar mevcut. Joanna Kerr: HIV ve AIDS endüstrisinde durum nasıl? Seks işçileri nasıl tanımlanıyor, nasıl saldırılara uğruyor, nasıl isimlendiriliyor, nasıl sembolize ediliyor? Fon bulmak bölgede çok zor. Bizi desteklemek isteyecek az sayıda uluslararası kuruluş mevcut Meena Seshu: İşte bu noktada devletten bahsetmeye başlıyorsunuz. HIV/AIDS virüsü bizi vurur vurmaz, devlet hızla devreye girdi ve çoklu seks ilişkisine giren insanların hedeflenmesi gerektiğini beyan etti. Seks işçileri açısından hedef gösterilme, HIV’in yayılmasında taşıyıcı bir mekanizma oldukları yönünde oldu. Devlet seks işçilerinin HIV’i yaymada bu tip bir taşıyıcılığı olduğuna inandığı için prezervatif kullanmalarını talep etti. Joanna Kerr: Sadece bir açıklık getirme ihtiyacı ile sormak istiyorum, tüm devletlerin mi böyle yaptığını söylüyorsun? Bunun küresel bir fenomen olduğunu mu ifade ediyorsun? Meena Seshu: Bu küresel bir fenomen. Devletin prezervatif kullanımını seks işçilerinin kendi sağlığı için teşvik etmediğini (ki aslında düşüneceğimiz şey, bu olurdu değil mi), aksine seks işçilerine giden erkekler olarak tanımlanan “taşıyıcı nüfusu” korumak için bu uygulamaya teşvik ettiğinden bahsediyorum. Şimdi söyleyeceğim şey için nefeslerinizi tutun: Bu taşıyıcı nüfusun sağlığı önemsenmeli ki evlerdeki iyi kadınların da sağlığı önemsenmiş olsun. Erkekleri kurtarmaya çabalayan tüm bu programları yaratıyoruz. Yani bu tam bir saçmalık, seks işçilerini ya da virüsü kaparlarsa onlara ne olacağını, hastalanabileceklerini umursamıyoruz bile. Seks işçilerinin HIV’in yayılmasındaki taşıyıcılardan biri 50 Hareketlerin GÜCÜ olarak etiketlenmeleri, sonuç olarak çifte damgalamayı getirdi. Zaten geleneksel olarak en çok damgalanan işi yapıyorsun ve şimdi buna bir de HIV tehlikesini ekledin. Artık ayrımcılık o kadar kuvvetli ki seks işçilerinin ‘yeter’ dedikleri durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. HIV ve seks işçiliğinin çifte darbe etkisi, karşılığında mücadele etmek için seks işçilerinin hareketlerine aslında inanılmaz bir güç verdi. Joanna Kerr: Devletin etkisi hakkında konuştun, ama yanı sıra kölelik karşıtlarından ve bunların hareketinin gücünden de bahsetmiştin. Bu konuyu biraz açabilir misin? Kim bu insanlar? Nereden fon alıyorlar? Meena Seshu: Bağlamı hakkında size biraz bilgi vermem gerekirse, kölelik karşıtı hareket seks işçiliğinin seksüel kölelik olduğu savını taşıyor. Böyle düşündükleri için de, yapılabilecek tek şeyin bunu tamamen ortadan kaldırmak ya da yasaklamak olduğuna karar vermişler. Ne yazık ki, Bush yönetimiyle birlikte, maddi destek sunulan STK’lardan talep edilen fuhuş teminatı (yani diğer şeylerin önünü almak için fuhşa da karşı durmaları gerektiği) kaçakçılık ve seks işçiliğinin bir ve aynı şey olduğu anlayışının yerleşmesine sebep oldu. Fuhuş karşıtı teminatla çalışacak, maalesef sonradan tek stratejisi devletin en baskıcı kolunu, polisi devreye sokarak baskın yapmak ve seks işçilerini “kurtarmak” olan çok sayıda inanç temelli oluşum halini alan kuruluşlara bir sürü para akıtıldı. Kendilerini örgütlemede biraz güç kazanmaya başlamış topluluklar, bu fuhuş teminatı uygulaması sonrasında baskına uğrayıp kurtarıldılar. Joanna Kerr: Şimdi Wanda’ya dönmek istiyorum. Siz de baskı güçleri ile karşı karşıyasınız, genellikle de bunun cisimleştiği yer Katolik Kilisesi. Bize, kadınların üreme ve cinsel sağlık hakları açısından Polonya’da ve bölgede neler olduğunu anlatır mısın? Wanda Nowicka: 21. yüzyıl Polonya’sı ikinci dalga muhafazakâr ve köktenci güçlerin hakimiyetini yaşıyor. İlk dalga, Polonya’nın tekrar bağımsızlık kazanıp demokrasiye kavuşmasına paradoksal bir şekilde 90’ların başında hâkimdi. Fakat bu bağımsızlık ve demokrasi kadınlar ve özellikle de onların üreme hakları için geçerli değildi. Bu yüzden, sonradan kadın hakları konusunda oldukça muhafazakâr olduğu anlaşılan Dayanışma hareketinin bir sonucu olarak Polonya’daki kadınlar kürtaj haklarını 1993’te kaybetti. 90’larda bu kısıtlayıcı yasaya karşı mücadele veriyorduk. Şimdi, 21. yüzyılda, yeni bir muhafazakâr dalgayı yaşıyoruz. Sizin de doğru bir şekilde belirttiğiniz gibi esas olarak Katolik Kilisesi’nden gelme bu köktenciler zaten kısıtlayıcı olan bu yasayı daha da kısıtlamak için diretiyorlar. Örneğin, iki yıl önce Polonya anayasasına gebe kalma anından itibaren hayatın korunmasıyla ilgili bir kanun hükmünü sokma girişiminde bulundular. Neyse ki başarılı olamadılar, ama tasarı meclisten çok küçük bir oy farkıyla geçmedi. O zamandan beri, biri diğerini takip eden bu tip girişimlerle karşı karşıyayız. Durum Polonyalı kadınlar için oldukça zor. Benzer eğilimleri Orta ve Doğu Avrupa’nın diğer ülkelerinde de görmek mümkün. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları Joanna Kerr: Bölgede devletin sekülerlikten uzaklaştığını görüyor musunuz? Bu gidişatta etkin olan devlet mi? Özel aktörler mi? Bu gündemi gerçekten kim sürdürüyor? Wanda Nowicka: Bundan bir sonraki ASTRA oturumunda, şimdiki Polonya devlet başkanı Lech Kaczynski’nin Papa XVI. Benedict’in elini öptüğü bir fotoğraf göstereceğim. Bu fotoğraf Vatikan’ın ve kilisenin Polonya devleti üstündeki etkisini açıkça gösteriyor. Polonya’da Katolik ayinle başlamayan hiçbir halk toplaşması veya tören hayal edemezsiniz. Prensipte hâlâ seküler bir devletiz, ama pratikte dini bir devlet olduğumuzu söyleyebilirim. Joanna Kerr: Bush yönetiminin dış politikalarının sizin bölgenizde bir etkisi oldu mu? Wanda Nowicka: Hem de nasıl. Bu politikaların bölgemizde çok güçlü bir etkisi oldu. Anlamanız gerekir ki, bizim orda ABD bir zamanlar… Cennet gibi algılanıyordu (gülüyor). İnsanlar Amerika’ya, yani Bush’a ve Cennet’e, takip edilecek bir model, bir ilerleme modeli olarak bakıyorlardı. Muhafazakâr politikalar üreten Bush yönetimi onlar için, kendi muhafazakâr siyasetleri için ek delil oluşturuyordu. Komünizm varken yaşadığımız şey böyle bir şey değildi. Komünizmde yasal kürtaj mevcuttu ve bu onlar için ilerleme anlamına gelmiyordu. Onlar için ilerlemenin işareti Bush yönetiminin devreye soktuğu muhafazakâr politikalardı. Joanna Kerr: Bölgenizdeki fon olanakları için neler söyleyebilirsiniz? Wanda Nowicka: Zor bir mesele. Fon bulmak bölgede çok zor. Bizi desteklemek isteyecek az sayıda uluslararası kuruluş mevcut, kadın hakları mücadelesinde yerel fonlara güvenemeyeceğinizi size söylememe gerek bile yok. Ayrıca, Avrupa Birliği’ne girme sürecinde olduğumuz için (bölgedeki bazı ülkeler AB’ye girdiler bile) çoğu kuruluş fonlarını geri çekti, fakat kuruluş fonlarının yerini alması beklenen AB fonları ülkeye gelmedi. Yani, fonlar dikkate alındığında gerçekten vakumlanmış gibiyiz. Joanna Kerr: Bu konuya geri döneceğiz. Martha, bu odadaki kimi insanlar dünyanın diğer bölümlerinden, çok uzun yollardan geldiler ve yine de hemen yanı başımızda bir tür siyasi baskı, fevkalade zor bir mali kriz var. Zimbabwe’de bugünlerde neler oluyor? Martha Tholanah: Senin de söylediğin gibi Zimbabwe’de işler iyice zorlaştı. Yaşananlar, 27 yıl önce bağımsızlığımızı kazandığımızda kimsenin gerçekleşebileceğine inanmadığı kadar hesaplamalar dışında. Şu anda sahip olduğumuz çoğu problem var olan siyasi sistemle bağlantılı. Siyasi sistem, en fazla marjinalize edilmiş insanlara daha çok etki etti. Gıda bulmak çok zor. Cebinizde para olsa bile gıda almak çok zor ki çoğu insanın parası da yok. Forum daha eleştirel yaklaşmamı sağladı “Forum, çalışmalarımızda kullandığımız stratejiler ve bunların hareketin inşasına katkıda bulunup bulunmadıkları ya da gereğinden fazla seçkinci olup olmadıklarına daha eleştirel yaklaşmamı sağladı. Ayrıca, diğer kadın gruplarıyla (seks işçileri, ev hizmetlileri, lezbiyenler, vb.) tanışmaktan ve onların adalet arayışlarına tanık olmaktan çok memnun oldum. Önceden onlarla ilgili pek düşünmezdim çünkü hiçbir zaman ihtiyaçlarını anlamak için zaman ayırmamıştım.” – Kadın Hakları Savunucusu Psikolojik olarak yıprandığımı hissetmeye başlamıştım “15 yıldır kadın hakları savunuculuğu yapıyorum. Benim aktivizmim, toplumsal cinsiyet ve güç kavramlarını entelektüel olarak kavramaya başlamam ve biz kadınların deneyimlediği çok sayıda ve türdeki baskı biçimlerine derin bir empati beslememle gelişti. Belki de ortamdan ve katılımcıların hallerinden dolayı, kendimi çaba sarf etmeksizin hareket ederken, daha fazla gülerken, daha çok dinlerken ve hareketlerin gücünü duygusal olarak hissederken buldum. Benim gerçekten böyle bir alana ihtiyacım var çünkü buraya gelmeden önce psikolojik olarak yıprandığımı hissetmeye başlamıştım. Toplumsal hareketler dahilinde tüm kalbimiz ve ruhumuzla çalışmanın yolları olduğunu unutmuştum. Ve olduğu gibi, dürüst, korunmasız ve arayış içinde buraya gelmiş olan katılımcıların birçoğu bu durumu bana örneklemiş oldular. Değiştim.” – Kuzey Amerika’dan bir Kadın Hakları Savunucusu Gerçek anlamda “kolektifin barındırdığı güce” tanık oldum “Ben kadın hareketlerinde görece yeni biriyim ve benim için böylesine bir enerjiye tanıklık etmek ve bu kadar çok sayıda güçlü ve kendini adamış kadınla tanışmak geliştirici bir deneyim oldu. Gerçek anlamda “kolektifin barındırdığı güce” tanık oldum. Eminim bu deneyim daha uzun bir süre boyunca bana fayda sağlayacak ve insan hakları ve kadın hakları hareketlerinde daha faal olmam için bana ilham verecek.” – Güneydoğu Asya’dan bir Kadın Hakları Savunucusu SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 51 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları Joanna Kerr: Güç paylaşımı, seçimlerin etrafında dönen kavganın ana sebebi olduğu gibi, seçimlerin ardından gerçekleşmesini beklediğiniz şeydi. Güç paylaşımı söz konusu mu? Şu anda tünelin sonunda görebildiğiniz siyasi bir ışık var mı? tarafından düzenlenen faaliyetler açısından bir tür Araf dönemi anlamına geliyordu. İnsanlar kamplara götürüldü. İnsanlar kendi evlerinde saldırılara uğruyordu ve ben inanıyorum ki bu da SADC tarafından hazırlanan… Martha Tholanah: Prensipte güç paylaşımının kağıt üstünde gerçekleşeceği sanılıyordu fakat özellikle HIV-pozitif kadınlar iletişim ağı içinde yer alan çoğumuz bunun işe yarayacağına inanmadık çünkü daha önceden de toplanan imzaların hakkı verilmeyen güç paylaşımı girişimlerine şahit olmuştuk. Dün, partilerden birinin anlaşmadan geri çekildiğini okudum. Yani daha fazla güç paylaşımı olmayacak; geri adım atan parti, insanları daha çok marjinalize etmeye katkıda bulunmayacaklarını açıkladı. Bunun daha büyük zorluklar yaratıp yaratmayacağına emin değilim, ama bir yandan da, güç paylaşımının sıradan insanlara herhangi bir yarar sağlayıp sağlamayacağına da emin değilim. Joanna Kerr: SADC nedir? Joanna Kerr: O zaman kimsenin hiçbir şekilde umudu yok? Martha Tholanah: Yok. Joanna Kerr: Yüksek enflasyonla ilgili ne söylenebilir? Kırsal kesimdeki bir kadına bunun ne anlama geldiğini açıklar mısın? Şimdi sahip olduğunuz banknot tutarı… 5 milyon dolar mıydı? Bunun Zimbabwe’deki ekonomik kriz açısından gerçekte ne anlama geldiğini bize anlatır mısın? Martha Tholanah: Salı günü Zimbabwe’den ayrıldığımda 1 milyon dolarlık banknot tutarı söz konusuydu ve şimdi bu miktarın ne kadar olabileceği konusunda emin değilim. Joanna Kerr: Bu para birimini nasıl çevirmek mümkün? 1 milyon dolar mesela kaç Rand (Güney Afrika para birimi) veya ABD doları ediyor? Martha Tholanah: Bunu söylemek çok zor. Kurlar bazen günde üç kez değişiyor. Geçtiğimiz haftadan bir önceki hafta, paranız karşılığında değer alabildiğiniz tek adil piyasa olan sokağa gittim. 20 ABD doları bozdurarak karşılığında neredeyse 2.000.000 ZB doları aldım ve bu kişi para bozumunu düşük değerden yapan biriydi. Sonra hesabıma para aktarmalarını talep ettiğimde, 50 ABD dolarına karşılık 3 katrilyon ZB doları aldım! Bu meblağının kaç tane sıfırı olduğu konusunda emin değilim ama hesabıma gönderilen miktar bu kadardı. Ama şu ana kadar, bu miktarın aylık temel ihtiyaçlarımı karşılamaya bile yetecek değerde olup olmadığından emin değilim. Joanna Kerr: Bu politik baskı ortamında kadınlara karşı gerçekleştirilen korkunç saldırı hikâyelerinden haberimiz oldu. Biraz bundan bahsedebilir misin? Martha Tholanah: Elbette. Seçimler Mart’ın 29’unda gerçekleştirildi. Sonrasında sayımla ilgili bir takım anormallikler oldu ve sonuçların açıklanması epey uzun zaman aldı. 27 Haziran’da seçimlerin tekrarı olacaktı, bu da örgütler 52 Hareketlerin GÜCÜ Martha Tholanah: Güney Afrika Kalkınma Topluluğu (The Southern African Development Community). Derneklerin özgürlüğü ve medyada konunun yer alması açılarından seçim sürecini bu topluluk hazırladı. Bu gerçekten adil değildi; ana akım medyada yalnızca bir kısım muhalefete yer veriliyordu ve bu da insanların desteklediği partiler konusunda açık olduğu anlamına geliyordu. Ama bu açıklık, 29 Mart’tan sonra iktidardaki partinin kaybedeceğinin kaçınılmaz olduğu anlaşılınca geri tepmeye başladı. Komik olan şey şu ki, oylama tekrar edildiğinde sonuçların açıklanması saatler bile sürmedi. Fakat HIV-pozitif kadın iletişim ağından ve Zimbabwe’nin her tarafından kadınlar cep telefonuma saldırıya, tecavüze uğradıklarını söyleyen mesajlar gönderiyorlardı. Bazıları olayları ihbar etmek için karakola gitti. Joanna Kerr: Neden? Neden kadınlara saldırılıyor? Martha Tholanah: Çünkü yanlış partiye oy vermekle suçlanıyorlardı. Muhalefet partisinin sembolü açık avuç olduğu için bazı kadınların elleri kesildi. Saldırganlar bu ellerini bir daha hiç kullanamayacak olmalarının onlara bir ders olması gerektiğini söylemiş. Kadınlar cinsel anlamda şiddete maruz kaldılar, evler yakıldı… Joanna Kerr: Ama neden özellikle HIV-pozitif kadınları ya da seks işçilerini hedef alsınlar? Martha Tholanah: Sanırım onların hedeflenmesi daha kolay. Onlar daha kolay günah keçisi ilan edilebiliyorlar. Karmaşanın olduğu her durumda insanların hedefleneceğini düşünüyorum, ama sanırım kadınlar daha çok acı çekti. Yeni enfeksiyonlar ortaya çıktı. Sıklık oranlarında geçen yıl duyurulan bir düşüşe şahit olmuştuk, ardından hâkim olan bu şiddet olaylarının etkisiyle, kaynakların halihazırda pozitif olan insanlara gerçek anlamda cevap vermede kısıtlı olduğu böyle bir ortamda daha fazla enfeksiyonun ortaya çıkacağı çok açık. Seçimlerden sonra işlerin yoluna gireceğini düşünmüştük, ama seçim süreci neredeyse sonsuz zaman aldı, şimdi de geri çekilme söz konusu. Sanırım bu yaşananlar, en çok marjinalize edilmiş, en korunmasız insanları gerçekten koruyabilmemizi garanti etmek için tüm süreçlerin bir parçası olmamız gerektiği dersini verdi bize. Joanna Kerr: Sanıyorum bu noktada biraz durmak adına elverişli bir geçiş yapabiliriz. Buradan çok da uzak olmayan Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde korkunç bir krizin yaşandığını biliyoruz. Kadınların maruz kaldığı cinsel şiddet, yani şahit olduğumuz türlü zulümler, bir takım insanların bunlardan milenyumun soykırımı diye bahsetmesine yol açmış. Ortak bir bildiri hazırlamış olan Kongo’dan temsilciler şu anda burada bizimle birlikteler; bize yakışan onların bu özel AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları mücadelesini gündeme getirip onlarla dayanışma içinde bulunmaktır. Aslında eğer mümkünse bildiriyi yukarı koyacağız ve ben yüksek sesle okuyacağım. Herkesi Kongolu kadınlar adına yetkilileri harekete geçirmek için bu eylem çağrısını imzalamaya davet ediyoruz; daha önce de söylediğimiz gibi, eğer birimiz bile özgür değilsek hiçbirimiz özgür değiliz. Şimdi hızlıca bildiriyi okuyacağım: [Alıntı] Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden kadın kuruluşlarını temsilen 11. AWID Forumu’nda toplanmış olan bizler, Büyük Göller bölgesinde barış anlaşmaları imzalayan komşu ülkeler aracılığıyla dış güçlerin Halk Savunması Ulusal Kongresi’ne verdiği desteği kınıyoruz. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, aktif olarak savaşa katılmayan sivilleri hedef alan Ulusal Kongre saldırılarını kınıyoruz. Ayrıca, Ocak 2008’de imzalanan Goma barış anlaşmasına karşı gelerek, Kongo ordusu (FARDC) da dahil, tüm silahlı grupların suç işleyerek insan hakları istismarı gerçekleştirmesini kınıyoruz. Kongo’daki savaşın sonlandırılması için 11. AWID Forumu’nda toplanan iki bini aşkın kadından bizimle birlikte dayanışma desteğinde bulunmasını talep ediyoruz… Dünyanın dört bir yanındaki tüm uluslara sesleniyoruz; uluslararası toplumun tüm kayıtsızlığı ve duyarsızlığı eşliğinde bugün Kongo’da yaşanan milenyum soykırımının farkına varın! Altı milyon ölü, 2 milyon yerinden edilmiş insan, tecavüze uğramış binlerce kadın ve genç kız. Sivilleri korumak için Kongo hükümetinin bunu sağlamadaki yetersizliğine bağlı olarak Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği’ne acilen harekete geçmeleri yönünde çağrıda bulunuyoruz. Joanna Kerr: Nani, şimdi sana geçmek istiyorum. Kadın hakları üzerine çalışan çoğumuz, ekonomik güçlenme ve ekonomik hakların rolünü tamamen atlıyoruz. Hem de şu anda uluslararası bir ekonomik kriz hüküm sürerken. Kadın hareketlerinin çoğunun ekonomik haklar sorunuyla uğraşmıyor olmasının sebebi sence ne olabilir? Nani Zulminarni: Öncelikle, bunun gerçekten kadınları ekonomik aktörler olarak algılamama ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu her zaman yüzleştiğimiz bir şey. Ekonomik aktörler olmadığımız yaşamlarımızda kültürel olarak şekillendirilmiş bir anlayış. Gerçekte ise benim ülkemdeki çoğu kadın, özellikle de en fakir olanları, çalışıyor, para kazanıyor ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunuyorlar. Ekonomik sorunların kadın hareketinde marjinalize edilmiş olmasının ana sebebinin bu bakış olduğunu düşünüyorum. Hatta geçmişte, ekonomik konular üzerinde çalışmanız, kalkınma konularında çalıştığınız ve bir kalkınmacı olduğunuz yönünde bile yorumlanıyordu. Strateji bu değildi; pratik olarak böyle oluyordu. Joanna Kerr: Dünyadaki en büyük Müslüman çoğunluğa sahip ülke olan Endonezya’da çalışıyorsunuz. Kadınlar tarafından yönetilen barınaklarla beraber çalışıyorsunuz. Bu temel ekonomik sorunların bazılarını gerçekten kavrayabileceğiniz bu kadınları örgütleme yolunuza özgü olan şeyler nelerdir? Nani Zulminarni: Kadınlar tarafından yönetilen barınaklarla ilgili olarak en azından Endonezya’da ve dünyanın diğer bölümlerinde iki ana problemin mevcut olduğunu düşünüyorum. Birincisi görünmezlik. İçinde bulunduğumuz bağlamlarda, bir kadın eğer kocası yoksa görünmezdir. Birinin kızı, birinin kız kardeşi ya da birinin karısı olmak durumundasınız. İkincisi, kocası olmayan kadınların, özellikle de örneğin boşanmış olanların, karşı karşıya kaldığı damgalanma. Boşanmışsanız, kötü bir kadınsınız. Joanna Kerr: İnsanlar niye orada koca sahibi olmamaktan dolayı damgalanıyor? Ekonomik aktörler olmadığımız yaşamlarımızda kültürel olarak şekillendirilmiş bir anlayış. Gerçekte ise benim ülkemdeki çoğu kadın, özellikle de en fakir olanları, çalışıyor, para kazanıyor ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunuyorlar Nani Zulminarni: Kültür böyle. İyi kadınların evlenmeleri gerektiğini dillendiren de kültürel değerlerin ta kendisi. Kadının amacının erkeğe sahip olması ve bunu devam ettirmesi olduğu sanılıyor. Bizim kanlı evlilik olarak adlandırdığımız şekilde, ailede şiddet olsa bile kadının evli kalması gerekiyor. İnşa edilmiş olan görüş bu. Birçok kadın bu görüşü çok iyi bir şekilde içselleştirmiş. Eğer evli değilseniz, eğer bir kocanız yoksa o zaman siz kötü bir kadınsınız. Joanna Kerr: Küreselleşmenin Endonezya’daki kadınlar üzerine etkisi açısından son 10 yılda bir eğilim görmüş müydünüz? Nani Zulminarni: Hem de nasıl. Bu etki inanılmaz büyük. 2000’lerin başında kadınlar tarafından yönetilen barınakları örgütlemeye başladığımızda, kadınlar tarafından yönetilen barınakların sayısı (her ne kadar inanmıyor olsak da, devlet istatistiklerine göre) %13’ü oluşturuyordu. Şimdi %17 oldu. Var olan eğilim çerçevesinde, erkekler para kazanmak için diğer ülkelere ya da diğer bölgelere göç edip, arkalarında çocuklarla ve yetersiz kaynakla yalnız baş etmek zorunda kalan kadınları bırakıyorlar. Güncel ekonomik kriz ve küresel piyasalar SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 53 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları nedeniyle, daha önceden serbest piyasa koşullarından doğrudan etkilenmemiş olan kadınlar şimdi durumdan etkileniyorlar. Artık kaynaklar çok azaldı ve fiyatlar küresel sistemlerin ve küresel düzeydeki karar verme mekanizmalarının çok büyük etkisi altında. Dolayısıyla, hayat şimdi çok daha zor ve her geçen gün daha fazla kadın kendi başına ev yönetiyor. Bu kadar kısıtlı kaynaklar söz konusu olunca durum iyice güçleşiyor. Joanna Kerr: Devletin rolü üzerine biraz konuştuk. Artan köktendincilerin etkilerinden konuştuk. Militarizmin yükselişinden kesinlikle konuştuk. Bütün bunlar Güneydoğu Asya’da nasıl işliyor? Birbirlerine hangi noktalarda bağlanıyorlar? Nani Zulminarni: Hepsi birbiriyle oldukça bağlantılı. Birbirlerini etkiliyorlar. 1997-98 yılları bizim bölgemiz için oldukça kritik dönemlerdi. Ekonomik kriz siyasi çalkantılara, bölge değişim geçirdikçe de siyasi kargaşalara yol açtı. Endonezya’da çoğu bölge özerklik talebinde bulundu. Farklı seviyelerde çatışmalar yaşandı; yatay (insanlar bu noktada din ve etnisite gibi farklı sorunları gündeme getirdiler) ve sonra bir de dikey olarak (durumu kontrol etmesi için hükümetin orduyu ileri sürdüğü ve halk ile hükümet arasında gerçekleşen gerilimler). Tüm bunlar gerçekten kadınları doğrudan etkiledi. Sadece aile içi değil, kadınları gerçekten travmatize eden devlet şiddeti de dahil, çok fazla şiddet yaşandı. Joanna Kerr: Tamam, buna geri döneceğiz. Ben şimdi iletişim hakları üzerine çalışan Natasha’ya dönmek istiyorum. Medyayı ve internetin rolünü nasıl görüyorsun? Yükseltilen seslere erişimimiz ve bu sesleri kontrol edişimiz açısından özellikle şu anda zorluk çekilen noktalar neler? Natasha Primo: Pekâlâ. Öncelikle internetin kurulmasındaki niyeti ve interneti inşa edenlerin kafasındakileri belirtmem gerekiyor. Joanna Kerr: İnternet uygulamasını başlatan Amerikan ordusu değil miydi? Natasha Primo: Yani, bir bölümü onlarla alakalı. Bu teknolojinin gelişiminde payı olan araştırmacıların aklında olan, internetin bilginin serbest dolaşımı için kullanılacak olmasıydı. İnsanların birbirleriyle bağlantı kurması için kullanılacaktı. Ama son 10-15 yıldır internetin idari olarak yönetilen bir mecraya dönüşmesine sebep olan şirket çıkarları ve ulusal güvenlik çıkarlarının hakimiyetinin söz konusu olduğunu görüyoruz. Bunun söz hakkı, kendimizle ilgili bilgiyi kontrolümüz, kendimizi temsil ediş şeklimizi kontrolümüz, bilginin dolaşma şeklini kontrolümüz ve kişilerin bu bilgiye erişimi üzerinde derin etkileri var. Bu hakimiyet aynı zamanda bizim topluluk oluşturma, dayanışmamızı ifade etme ve bizim için önemli konuların savunuculuğunu yapma imkânlarımıza müdahale ediyor. İşte, iletişim hakları ve toplumsal cinsiyetin içinde mücadele ettiği bağlam böyle bir şey. Bu alanda çalışan bizler için sorunlardan bir tanesi, 54 Hareketlerin GÜCÜ iletişim haklarının farklı feminist mücadeleler için ne kadar kilit önemde olduğunu, feminist harekete ve feminist hareket içindeki farklı sektörlere nasıl kavratabileceğimizdir. Bu kısmen, feminist hareketteki farklı sektörlerle bu konuları ele almanın gerekliliği etrafında diyalog kurularak yapılabilir. Çünkü bunlar sadece araç değiller. Bir aracı kullanırken başlangıçta kendisinin yapmak üzere tasarlanmadığı şeyleri yapmasını istediğinizde aracı dönüştürmüş oluyorsunuz. Örneğin istismarlar hakkında bilgi yayıyorsunuz, cep telefonu mesajlarını kullanarak dayanışma inşa ediyorsunuz veya bunu blog sayfaları ve ‘wiki’ler aracılığıyla yapıyorsunuz. Bunlar, bu araçların mutlaka sağlaması tasarlanan hizmetler değil. Ama araçlar dönüştürülebilirler. Aracı kullanırken, aynı zamanda onu dönüştürüyoruz. Önemli konulardan bazıları bunlar. Joanna Kerr: İçinde çalıştığımız inanılmaz zor bağlamlar hakkında epey konuştuk ve yine de çok azından bahsedebildik. Ama bu konferans, Hareketlerin Gücü, nasıl yüzleşeceğimizi, nasıl direneceğimizi ve nasıl güçlü tepkiler vereceğimizi sorgulamakla ilgili bir toplanma fırsatı. Aslında, Shirin, iletişim Bir Milyon İmza Kampanyasında kritik bir malzeme olmuştu. Bize İran’daki kadınların eşitlik mücadelesi gündemlerini ilerletmek için hangi yenilikçi yollarla iletişim kurduğundan bahseder misin? Shirin Ebadi: Ne yazık ki müdahalelerden dolayı kadın hakları mücadelesinde teknolojinin kullanımı çok yüksek değil. Kadın haklarıyla ilgili tüm internet sitelerinin İran’da filtrelenmiş olduğunu öğrenmek sizin için ilginç olabilir. Hatta hükümetin feminizme teşvik edecek hiçbir filmin yapılmaması, hiçbir tiyatro oyununun sahnelenmemesi ve hiçbir kitabın yazılmaması yönünde verdiği emir daha çok ilginizi çekecektir. Hükümetin kadın haklarına yaklaşımı bu. Bir Milyon İmza Kampanyası’na gelince imza toplamak için kapı kapı dolaşma stratejisine ek olarak bir internet sitesi oluşturduk. Evet, bir internet sitemiz oldu! Ama onu filtrelediler. İran’da bu siteye erişilemiyordu. Biz de yeni bir site daha oluşturduk. Ve yine, yine, yine filtrelediler. Bu durum tam sekiz kez tekrarlandı. Yeni bir site daha yapacağız, ama kitlelerimizi haberdar etmeden önce uzun bir zaman geçmesi gerekecek. Aslında İran’da teknolojiye ve çok sayıda bilgisayara sahibiz. Bilgisayar kullanabilme oranı İran’da oldukça yüksek. Ama hükümet bunları filtreleyerek insanların kolay erişime sahip olmasına izin vermiyor. Ayrıca hükümet herkese hızlı internet bağlantısı sağlamıyor. İran’da bağlantı hızı o kadar düşük ki, bir müddet sonra sıkılıyor ve kullanmaktan vazgeçiyorsunuz. İran’da teknolojiyi kullanmakla ilgili sıkıntılar doğrudan hükümetle ilintili. Joanna Kerr: Elbette, ama İran’daki kadınlar internet sitelerini değiştirmek, yeni URL’ler kullanmak açısından her zaman bir adım önde oldular. Biliyorsunuz, örgütlenme için en baskıcı ortamlardan biri olması açısından bu gerçek bir model teşkil ediyor. Ve Meena’ya dönüyorum… Geçen yıl Sangli’ye gidip Meena’yı görme ayrıcalığım oldu. İlk olarak, onunla tanıştığım zaman Meena’nın seks işçisi olduğunu sanmıştım ama sonradan öğrendim ki Meena üç çocuklu evli bir kadınmış ve AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Biz bütünleşmeye inanıyoruz. Engelli kadınlar olarak, ayrı tutulmamız gerektiğine inanmıyoruz. AWID, Nijerya’daki Aile-Merkezli Engelli Bireyler Girişimi’nden forum katılımcısı Ekaete Umoh’a mikrofon uzattı. AWID: İsminiz nedir? olarak çok daha fazlasını başarabiliriz. Bu çok ama çok önemli bir şey çünkü bir STK’nın asla tek başına erişemeyeceği bir başarıya erişecek. EU: İsmim Ekaete Umoh. AWID: Hangi bölgede yaşıyorsunuz? EU: Ben Afrika’dayım. Nijerya’dan geliyorum. AWID: Kuruluşunuzun yaptığı işten bize biraz bahsedebilir misiniz? EU: Kuruluşum, engelli kadınlarla ilgili konuları geliştirmek için çalışan Aile-Merkezli Engelli Kişiler Girişimi isminde bir STK. Amacımız engelli kadınların toplumsal cinsiyet ve kalkınma programlarıyla ilgili sorunlarını hâkim anlayışa taşımak. Savunma davaları yürütüyoruz, araştırmalar ve engelli kadınların gündelik hayatlarında karşılaştıkları engellerle ilgili bilinçlendirme yapıyoruz, kadın hareketleri veya örgütlerinin bunu kendi çalışmalarına nasıl dahil edebileceği üzerine çalışıyoruz. Biz bütünleşmeye inanıyoruz. Engelli kadınlar olarak, ayrı tutulmamız gerektiğine inanmıyoruz. Yaptığınız işler çerçevesinde engelli kadınlar için de bir alan yaratabiliyor olmalısınız. AWID: Siz veya kuruluşunuz, kendisini hangi hareket veya hareketlerin bir parçası gibi görüyor ve neden? EU: Öncelikle, AWID’in hareketleri tanımlamamız için bize gerçekten alan açmış olduğunu söyleyerek başlayayım. 2006 yılının bir zamanında AWID tarafından düzenlenen genç feministler için eğitim programına katılmak üzere Meksika’ya gittim. Bu ortam da bilinçlenmemize ve kendimize nasıl alan açabileceğimiz ile ilgili düşünmemize olanak tanıdı, böylece çeşitli kadın hareketlerini tanıma fırsatımız oldu ve o günden beri de onlarla işbirliği yapmaktayız. Ayrıca, kısa bir zaman önce AWID’in desteğinde Feminist Teknoloji Takası programına katıldık. Çok ilginç bir deneyimdi. Benim katıldığım eğitim programı dijital hikâye anlatımı üzerineydi. Biliyorum ki ülkeme geri dönüp öğrendiğim bu teknikleri kullanacağım. Sadece tematik konuları değil, paralel konuları da tanımladık. Böylelikle, mümkün olduğu kadar engelli kadınların yararlanabileceği alanlar açan her hareketle özdeşleşme fırsatımız oldu. AWID: Hareketin inşası neden önemli? EU: Bu ilginç bir durum çünkü burada kolektif olarak hepimizin güç sahibi olduğunu düşünüyorum. Tek bir STK ağının başaramayacağı şeye, hareketin inşası erişebilir çünkü küreseldir, daha güçlüdür ve kolektif AWID: Kadın hakları hareketlerindeki dayanışma nasıl görünüyor? EU: (gülüyor) Bu zaten kendi kendini açıklayan bir durum. Kadın hareketleri içinde biçimlenmiş müttefikler farklı görüşlerle, kolektif çıkarlarla ve kendi sorunlarımızı gerçek anlamda savunmamıza imkân tanıyan bir alanla bir araya gelmek anlamını taşıyor. Mücadelelerle, başarılarla ve kız kardeşlerinin tutkusuyla özdeşleşiyorsun. Toplumsal konularla özdeşleşiyor ve ardından sahip olduğumuz tüm zorluklar veya engeller ya da kutlamalarla yüzleşmeye devam ediyoruz. İşte buna dayanışma deniyor. Kadınların feminist hareketlerinde, her ne kadar sorunlarımız farklı ve çeşitli olsa da, sorunlarla ilgili kolektif bir gündemimiz oluyor. Zaten kolektif olarak başarıya ulaşmamıza yardımcı olan şey çeşitliliğin ta kendisi. AWID: Kuruluşunuzun diğer toplumsal hareketlerle ilgili kurumsal deneyimlerinden bazıları neler oldu? EU: Dürüst olmak gerekirse, diğer kadın hareketleriyle çalışmak epey zorlayıcı. Bunu AWID’i övmek için söylemiyorum. Başka birkaç harekete dahil olmuştuk ve sorun şu ki engellilik konularının neden gündeme yansıtılması gerektiğini hiçbir zaman anlayamadılar. Kadın toplantılarına katıldım, oralarda kadınların sorunlarından bahsediyorduk. Ben kalkıp şunu sordum: “Affedersiniz, söylevinizde engelli kadınlar nerede yer tutuyor?” Birisi bana açık açık şunu söyledi: “Kadınlar hakkında konuşuyoruz, engellilik hakkında değil.” Dürüstçe söyleyeyim, epey utandım. Bunu hiçbir zaman unutmayacağım. Ama o sırada yaptığım şeye inancım sonsuz olduğu için geri çekilmedim ve şöyle söyledim: “Ayrımcılığa karşı mücadele veriyorsunuz ama bu da ayrımcılık içinde ayrımcılık! Ben engelli bir kadından önce, bir kadınım.” Benim karşılaştığım zorluk bu oldu. AWID bize o alanı gerçekten tanıdı ve burada kendimizi ifade etmek konusunda özgürüz. Sizin de görebileceğiniz gibi forum çok çeşitli insanlarla dolu. Herkes öyle rahat hissediyor ki, canları neyi istiyorsa o etkinliğe katılıyorlar. Herkesin kimliğine ve inançlarına karşı kolektif bir saygı ve anlayış mevcut. Benim için bu çok önemli ve çok hoşuma gitti. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 55 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları bir erkekle evliymiş. Burada hiçbir varsayım gütmemeliyiz! Onunla birlikte genelevlerin etrafındaki dar sokaklarda yürüdüm, bu yolculuk boyunca kadınlar Meena’ya sarılmak ve onunla gülüşmek için genelevlerden dışarı fırladılar. Aslında, seks işçilerinin hareketi açısından iletişim ve cep telefonları çok merkezi önemde faktörler oldu. Bize biraz bundan bahsetsene Meena. Hadi seni biraz zorlayayım. Elinizde tüm bu belgeler, politika savunusu var. Yeni ve muhteşem bir belgeseliniz var. Bunların bir değişiklik yaratacağına gerçekten inanıyor musun? Meena Seshu: İlk olarak, seks işçileri elbette cep telefonunu müşterileriyle iletişim kurmak için kullanıyor. Okuma-yazma bilmeyen seks işçilerinin cep telefonu aracılığıyla daha iyi müşteriler bulması bence süper bir durum. İkinci olarak, cep telefonları baskın haberini yaymada elbette çok kullanışlılar. Baskın olduğunda herkesin cep telefonu çalıyor. Anında iletişim kurulabiliyor. Bundan dolayı, cep telefonlarının kullanımı çok iyi oldu çünkü okuma-yazma bilmeyen kadınlar internetten faydalanamıyorlar. E-postalarla nasıl baş edeceklerini bilmediklerinden internet onlar için kapalı bir alan. Ama cep telefonları kritik bir öneme sahip oldular. Bir diğer şey de internet hizmetlerinin gerçekten yardım etmiş olması. Bildiğiniz gibi Sangli oldukça uzak bir yer. Ama ne zaman bir baskın gerçekleşse, öbür sabah bütün dünyaya baskının neyle ilgili olduğunu duyurabiliyoruz. İmza kampanyalarını yürütebiliyoruz. Aslına bakarsanız, işçilerimizden birinin sağcı siyasi partiler tarafından saldırıya uğramasını takiben Hindistan’daki ilk e-posta kampanyasında biz de görev aldık. Bu kampanyanın iyi tarafı, seks işçileri hareketinin gerçek anlamda ilk kez kadın hareketlerine tanıtılmış olmasıydı. Çünkü gerçekten onlara ulaşıp neler olduğunu anlatabildik ve onlar da konunun ciddiyetini anlayabildiler; bir seks işçisinin, bir kadının, nasıl saldırıya uğramış olduğunu görebildiler. Joanna Kerr: Wanda, siz bir süredir bazı epey yenilikçi stratejiler yürütüyorsunuz. Belki bunları bizimle paylaşabilirsin, öncelikle de bazılarımızın halihazırda bilebileceği Women on Waves Derneği. Kadınların üreme ve cinsel sağlık haklarına karşı girişilen saldırılar karşısında elinizden geldiğince geri baskı uygulamak için neler yapıyorsunuz? 56 Hareketlerin GÜCÜ Wanda Nowicka: Women on Waves Derneği’ni Polonya’ya çağırmak, belki dünya çapında değil ama kesinlikle benim ülkem için en büyük savunuculuk projelerinden biriydi. Women on Waves, 2003 yılında Polonya’ya gelmiş gezici bir kürtaj kliniği. Onların gelişi medyanın tüm dikkatlerini üzerine topladı ve kadınların kısıtlayıcı yasalar sonucunda çektiği zulümler hakkında toplumumuzu bilinçlendirmemize yardımcı oldu. Diğer stratejilere gelince, elbette geleneksel olanların hepsini gerçekleştiriyoruz; dilekçeler, yasal savunma vb. Ama belki kimi diğer uygulamalarımızdan da bahsedebilirim. Örneğin, feminizm sözcüğüne yapışmış damgadan dolayı olumlu feminizm imgelerini arttırmaya çalışıyoruz… Joanna Kerr: Neden? Hangi açıdan kullanışlı bu? Wanda Nowicka: İzin verirseniz önce ne yaptığımızı açıklayayım, o zaman bunları neden yaptığımızı anlayabileceksiniz. Temel olarak, sanatsal yarışmalar düzenliyoruz. Feminizmin olumlu bir imgesinin oluşmasına katkıda bulunacak sloganlar ve posterler ya da diğer sanatsal nesneler yaratacak sanatçıları davet ediyoruz. Bunu, feminizmin olumlu yönlerini görünür kılmada yalnızca sanatçıları dahil etme yolu olarak görmüyor, aynı zamanda diğer seçim bölgelerine ulaşmanın bir yolu olarak da görüyoruz. Feministler mutlaka sanatçılardan oluşmuyor ve sanatçılar da her zaman feminist değil, o yüzden bu uygulama hep birlikte çalışabildiğimiz bir alan oluşturuyor. Stratejilerimizden biri bu. Bölgesel düzeyde ise ASTRA belgeselini anmak istiyorum. Belgesel, Orta ve Doğu Avrupa’daki çok sayıda üreme ve cinsel sağlık sorunlarını işliyor. Örneğin, Moldova’da ergen cinselliği yani ergen hamilelikler büyük bir problem. Gürcistan’a ait başka hikâyeler ve başka örnekler de mevcut. Eğer belgeseli görmeye can atan birileri varsa, lütfen gelin, bir kopyasını edinmenizi sağlayayım. Joanna Kerr: Hadi seni biraz zorlayayım. Elinizde tüm bu belgeler, politika savunusu var. Yeni ve muhteşem bir belgeseliniz var. Bunların bir değişiklik yaratacağına gerçekten inanıyor musun? Wanda Nowicka: Öncelikle, önemli olan şu, bizim olmadığımızı düşünün… Joanna Kerr: ‘Biz’ kim? Wanda Nowicka: Biz; kadınlar için daha iyi haklar edinmek için mücadele vermeye çalışan kadın grupları olarak biz. Eğer biz olmazsak… eğer bu kadar çaba sarfetmeseydik, bugün nasıl bir noktada olabileceğimizi düşünemiyorum. İşin bir noktası bu. Ama öte yandan, toplumda da bir takım değişiklikler gözlemliyorum. Örneğin, toplumumuzda gözümüze çarpan şey, feminizmin genç kuşaklarda ve üniversitelerde bir moda halini almış olması. Gösterilerde kadın hareketleri tarafından kullanılan sloganlardan bir tanesi, “Feminizm; Ben buna layığım.” Böylelikle görüyorsunuz ki toplum değişiyor. Toplum, şanslıyız ki politikacılardan oluşmuyor. Demek ki bize doğru yönde ilerlediğimizi gösteren umut var biraz. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları Joanna Kerr: Harika, teşekkür ederim. Peki, Martha. Feminizm. Zimbabwe’de buna layık mısınız? HIV-pozitif kadın ağının ve HIV-pozitif kadınların feminizmi benimseme şekilleri nasıl? Martha Tholanah: HIV-pozitif kadınlar olarak ‘ona layığız’. Feminizmi benimseme şeklimiz aslında HIV-pozitif kadınların yaşadığı her yerde bir fark yaratıyor. Joanna Kerr: İçinde bulunduğunuz bağlamda nasıl örgütleniyorsunuz? Martha Tholanah: Diğer organizasyonlara, diğer faaliyetlere eşlik eden faaliyetlerden yararlanıyoruz; böyle ortamlarda birbirimizle bağlantı kuruyoruz. Bir diğer faaliyet alanımız klinikler veya hastaneler; bu mekânlarda bire bir ya da küçük gruplar halinde buluşmalar düzenliyoruz. Hükümetin kısıtlamalarına bağlı olarak örgütlenmekte epey zorluk çekiyoruz. Dernek kurma özgürlüğü aslında şu anda tersine döndürüldü. İnsanları bir araya getirmeyi aslen zorlaştıran bir de para politikaları konusu var. Diğer sebeplerle seyahate çıktığınızda, kadınlara şu gün, şu bölgede, şu mekânda olacağım diye haber veriyorsunuz. İletişimimizin ilerleme şekli böyle oluyor. Ayrıca, SMS mesajları kullanmak da oldukça zor çünkü çoğu kadın cep telefonunu birinden ödünç almak zorunda kalıyor. Diğer yandan, elektrik kesintileri sorunu da var. Bazen birinin şarjı bittiğinde, bu durum bir hafta boyunca değişmeyebilir, fakat biz ağızdan ağıza yöntemiyle de haberleşiyoruz. Joanna Kerr: Afrika Feminist Forumu’nda da öğrendiğimiz gibi, feministler mahkemeye çıkarılabiliyor. Son 10 yıldır HIV/AIDS konularına gerektiği gibi yaklaşmadıkları gerekçesiyle feministler mahkemeye çıkarılabiliyor. Kadın hareketleri ve feminist hareketler açısından, HIV-pozitif kadınlar ve HIV/AIDS savunucuları ile bağlantı kurmada bir değişiklik görüyor musun? Martha Tholanah: Değişikliğin artık çok açık bir şekilde gözlemlenebildiğini düşünüyorum. HIV’in aktarımı ile ilgili ilk haberler yayıldığında bir damgalama söz konusuydu. HIV pozitif olduğu anlaşılan ya da bunu kendileri bildiren kadınlara hafifmeşrep kadın gözüyle bakılıyordu. Bazen bu kadınlar dul oluyordu ve insanlar gerçekten bu HIV-pozitif kadınların kocalarını çalacağını veya onları enfekte edeceğini düşünüyorlardı… Ama şimdi insanlar herkesin aslında HIV enfeksiyonu kapabileceğini söylüyor. Tam da değişimin yaklaştığını gördüğümüz nokta bu. Ayrıca, feminist hareketler HIV ve HIV hareketiyle ilgili konuları gerçekten desteklemeye başladılar. Artık feminizmin, işimizi yapma şeklimizin ve yaşama şeklimizin bir parçası olması gerekliliği çok açık. Joanna Kerr: Bu konferansta duyduğum bir şeye göre, insanların HIV/AIDS ve yoksulluk arasındaki bağlantıyı keşfetmesi için epey zaman geçmesi gerekmiş. Ben insanların bu bağı kuramamış olmasını inanılmaz derecede tuhaf buluyorum. Yani, bu durum son derece açık değil mi? Orada HIV ile yoksulluğu bağlama adına daha güçlü analizler ve stratejiler oluşturulması neden bu kadar uzun zaman aldı sence? Orada neler oluyordu? Martha Tholanah: Sanırım verilen ilk mesajlar, HIV’in gey erkeklerin yakalandığı bir hastalık olduğu yönündeydi. HIV’i sadece Batılı beyaz insanlar kaptı. Eğer sende varsa, beyaz bir adamla yattın demekti. Yani yoksullukla ilintilendirilmemişti çünkü bizim bölgemizde beyaz olmanın yoksullukla hiçbir alakası yoktu. Bu anlamda, ortalıkta bir sürü yanlış kanı dolaşıyordu. Yanlış kanılarımızın farkına varabildiğimiz zaman geldiğinde ise, HIV bir sürü zarara yol açmıştı. Şimdi bile Zimbabwe’de HIV pozitif lezbiyen kadınlar daha fazla marjinalize edilmiş durumda. HIV-pozitif kadın ağında bu konu üzerinde çalışmaya çaba gösterdik. Biliyorsunuz ki, hepimiz ayrımcılığa uğramış durumdayız ve birbirimizi desteklemeye çalışıyoruz çünkü yaşanan senin cinsel yöneliminle ilgili bir şey değil; sadece bir enfeksiyon kaptın. Joanna Kerr: O zaman, söylemeye çalıştığın şey şu, geçen birkaç yıllık süre zarfında stratejilerinizden biri homofobiyi ve feminizmi açıkça benimsemiş olmanız oldu. Bir yandan da Meena’ya bakıyorum. Damgalamanın ortadan kaldırılması ve ‘hafifmeşrep’ kadınlardan bu damgayı silme çabaları açısından…Yani, hepimiz hafifmeşrepliğimizi kabul ediyor ve kucaklıyoruz, değil mi? (Alkışlar) Bu bir eğilim mi?… bu, hakkında çok umutlanabileceğimiz bir şey mi? Meena Seshu: “Hafifmeşrep kadın” dendiği an hemen not aldım. Biliyorsunuz ki, beni seks işçileri ile çalışmaya gerçekten iten şey hafifmeşrep kadın kurgusuydu. Ben de onlar kadar hafifmeşrebim, ben de onlar kadar iyi yürekliyim! Gerçek şu ki, bu hafifmeşrep kadınlar erkekleri prezervatif kullanımı konusunda zorlayacak kadar özgürleşmiş kişilerdir. Prezervatif kullanımı konusunda kendi kocasını zorlayamayan kadınlarla dolu olan ülkemizde bu kadınların bunu gerçekten yapabilmiş olması bence muhteşem bir şey. Joanna Kerr: Son olarak, nasıl hatalarınız oldu? Neleri daha farklı yapmak isterdiniz? Shirin Ebadi: Hatalarımızdan dolayı kendimizi suçlamamamız gerektiğine inanıyorum. Hata yapmak insan hakkıdır. Hata yapma hakkına sahibiz! Önemli olan hata yaptığımızda hatamızı fark etmek ve onu itiraf edecek kadar cesur olmak ve bir daha bu hatayı tekrarlamamak. Ben birçok hata yaptım…bunlardan bahsetmemi isterseniz, ay gökyüzünde belirene kadar burada oturmak ve beni dinlemek zorunda kalırsınız. Fakat söyleyebilirim ki, hatalarımdan biri üniversiteden mezun olduğum ilk yıllarda bir feminist olmamamdı. O sırada avukatlık yapıyordum. Devrimden sonra ve kadınlarla ilgili yasalarımızın çarpıcı bir şekilde değişmesini takiben, üzerimde baskı hissettim ve yolumu buldum. Ve ömür boyu feminist kalmam gerektiğini anladım. Natasha Primo: Kendimi feminist olarak görmek, benim de Shirin gibi biraz zamanımı aldı. Benim daha çok ırk ve sınıf bilincim gelişmişti. Beni feminizmle ilgili bilinçlenme noktasına SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 57 3. OTURUM: Örgütlenmemizin Koşulları aslında bir erkek getirdi; şimdi düşününce garip geliyor. Fakat benim için tüm bu konular oldukça önem taşıyor. Ben kendi bağlamımda, içimdeki bu değişik tarafların farkında olmadan bir aktivist olamam. Benim için neden bu kadar zaman aldığıyla ilgili kısmı iyice anlamam gerekir çünkü güçlü kadınlarla dolu bir aileden geliyorum. Erkek otorite figürünün olmadığı bir ailede büyüdüm, bu nedenle erkek otorite figürü benim için sorunlu bir şey olmadı. En sonunda başka kuruluşlarda ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığım zaman…bunlar da benim için kilit önemde öğrenme anları haline geldiler. Ve bu ayrımcılıklar her yerde mevcut, yani tüm potansiyelinizle yaşamaya çalıştığınızda patriyarkal iktidarla yüzleşmek zorunda kalacaksınız ve bir feminist olmanız gerekecek. Hata yapma hakkına sahibiz! Önemli olan hata yaptığımızda hatamızı farketmek ve onu itiraf edecek kadar cesur olmak ve bir daha bu hatayı tekrarlamamak Meena Seshu: Çok fazla hata yaptım; o kadar çok ki sayısını bilmiyorum. Ama bir kolektif içinde çalışıyor olmam gerçeğinden kaynaklı bu hataların çoğunun etkisi yatıştırıldı. Bir kolektif içinde yer aldığınızda ve hata yaptığınızda birileri sizi tekrar yukarı çekiyor. Bu nedenle, bunlar güzel deneyimlere dönüştü. Ama kişisel seviyede ve bir aktivist olarak, aktivist olma durumuna o kadar hayran kaldım ve cazibesine öylesine kapıldım ki, sıradan bir kadın olmayı unuttum… Joanna Kerr: Bu ne anlama geliyor? Meena Seshu: Mesela cinsel hayatım olduğunu unuttum. Biliyorsunuz bilgisayar çok daha fazla seksi…ama bu komik değil! Bir problemimiz var, buna kesinlikle katılıyorum! Özellikle Sangli gibi kırsal bir kesimde yaşadığınızda, dışarıdaki dünyada gerçekleşen olayların heyecanı çok ama çok çekici olabiliyor. Bir diğer şey de sürekli arkadaşlarımı, yakın işbirliğinde bulunduğum kişileri, yani hep hareketin içinden kişileri düşünüyor olmam. Her dakika buluşuyoruz, siyaset konuşuyoruz. Bu şartlarda normal bir hayata yer yok gibi. Sanırım aktivistler olarak özlediğimiz şey de bu. Rahat alanlara yapışıp kalma eğilimimiz var ve dış dünyadan arkadaşlıklar kurmuyoruz. Ama aslında bunu yapmamız gerekli. Eğer dışarıdaki dünyayı değiştirmek istiyorsak, bunu yapmamız gerekli. Joanna Kerr: Hiçbirinizin örgütlenmenize ilişkin olarak rol çatışmasından bahsetmemiş olması komik. Ama hepimiz biliyoruz ki çatışmadan ve krizden birçok yeni fırsat doğar. Belki de tüm bunların meta-analizi şöyle özetlenebilir: İçinde çalıştığımız dünya her türlü ideoloji biçimleri ve her türlü ekonomik yapılanma açısından öylesine çatışma alanlarıyla dolu ki, aslında buradan hareketle yeni bir feminizm bağlılığına hayat veriyoruz; sınıf, ırk ve cinsel yönelim farklılıklarını parçalayan ve engelli kadınları bünyesine davet eden türdeki feminist analize karşı oluşturulmuş yeni bir bağlılık. Etrafımızda yaşananlara karşı gerçekten güçlü bir feminist tepki oluştuğunu düşünüyorum. Henüz Obama hakkında konuşmaya fırsat bulamadık… Ben kendi adıma, Amerikan hükümetinin rolü açısından ve örgütlenmemizin gelişimi açısından, stratejilerimizin belki de daha ileri gitme yönünde değişebileceğini düşündüm. Wanda, hızlıca sen de bir şeyler söylemek ister misin? Wanda Nowicka: Evet, hızlıca. Polonya’daki tüm sağcı politikacılar Obama’nın kampanyasını takip etmek üzere Amerika’ya gitti. Bugünlerde herkes Obama’nın kampanyalarını kullanacak, o yüzden bunun farkında olmalıyız. Herkes öğreniyor. Joanna Kerr: Ve hepimizin bildiği gibi, Obama’nın kampanyalarını yürütme şekli ve sonuçları, hareketin inşasının ve bunun gücünün doğrulanmasından ibaretti (alkışlar). Ama senin söylemeye çalıştığın şey, dikkatli olmamız gerektiği. Bize muhalefet olanlar, güçlü feminist tepkilerimizi nasıl ele almaları gerektiği açısından hareket inşasının gücü hakkında bizim kadar bilgi sahibi oldu. Zamanımız doldu, ama kimse bir yere gitmiyor çünkü bu oturumun sonu için çok büyük bir sürpriz hazırlandı. Sizlerden bu inanılmaz aktivistler için kocaman bir alkış istiyorum ve hatırlatmak isterim, kendileri düzenlenecek birçok atölyeye katılacaklar, dolayısıyla onlarla gerçekten bire bir bağlantı kurma fırsatınız olacak. Oturum simgeleşmiş Güney Afrikalı şarkıcı ve apartheid karşıtı aktivist Miriam Makeba’ya övgü niteliğinde bir doğaçlama ile son buldu. Gelecek vaat eden bir şarkıcı ve aktivist olan Khethi, Makeba’nın “Pata Pata” isimli şarkısını söylerken Jazz müzisyeni Edwina Thorne da ona eşlik etti. 58 Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR ÇIĞLIK Shailja Patel (Kenya/ABD) tarafından forum için yazılmış ve icra edilmiştir. İzniyle yayımlanmıştır. I. Bir sürü mücadele alanı ve bir sürü yara ben ben dayanamıyorum bilmek istemiyorum Inez Garcia ömür boyu hapse çarptırıldı o adamı öldürdüğü için hem de diğer ikisi ona tecavüz ederken onu öyle kıstıran Tıkayıp kulaklarımı çığlık atmak istiyorum kimilerine şarkı gibi gelen tüm o sesleri bastırmak için bilmek istemiyorum Piah Njoki’nin gözlerinin kocası tarafından oyulduğunu ona bir çocuk veremediği için bir erkek çocuk Cinayetten muaf olmak istiyorum ihtimali beynimde tekrar tekrar çınlayan çünkü bir yılda altı yüz kadın yalnızca Delhi’de parafine batırılıp yakılan yakılıp kül olan işledikleri suç yeterince drahoma getirememek Benim başıma hiç gelmeyecekmiş gibi davranmak istiyorum Bilir miydiniz? Sussex Üniversitesi’nde bir öğrenci daha oradaki ilk gecesinde tecavüze uğradı elini kolunu sallayarak yürüyen bir adam tarafından elini kolunu sallayarak onun odasına yürüyen ben bu kanayan yaranın bir parçası değilim değilim bir bileşeni bu çığlığın ‘zorlukları aşmak’ ‘tartışma yürütmek’ ‘kavga etmek’ istemiyorum ‘yapılandırmak’ ‘yüzleşmek’ veya ‘uzlaşmak’ ‘değişim’ için yalvarmak sesimi duyan var mı! Sığınmak istiyorum insanlarla dolu bir odaya geceyi sonlandıran korku ve acıyı dindiren insanlar ve içimdeki çığlığın durduğunu duymak ve çözmek soluğumu sorması için kısık duyulmayacak kadar kısık bir sesle nasıl gücüm yeter? bu sesin doğru olduğuna inanmaya bu ses ki çığlık atmaktan aciz II. Öğrenene kadar kavga etmeyi bilmiyordum seksi olabileceğimi kalçam artık daha iyi salınıyor eşlik ederek yükselttiğim yumruğuma saçlarımı uzattım bir yandan etim sıkılaşırken ruj sürmeye başladım ve başladım omuzlarımı açmaya hızlı bir yumruğun nasıl atılacağını öğrendiğim an ve gözlerin kasıkların şah damarının nereler olduğuna aklım erdiği an artık ancak eminken öfkemin eyleme dönüşebileceğine başladım bir sokakta yürüyebilmeye ve artık biliyordum ki o aynı sokakta horozlana horozlana yürüyebileceğimi geniş adımlarımı atarken evet güzel göründüğümü düşünüyorum evet bedenim beni mest ediyor evet tenime vuran güneşi seviyorum benim bu beden öğrendikçe onu daha iyi savunmayı daha büyük azametle gösteriyorum onu katıksız bir neşe içinde III. hakiki tecrübe de böyle ya her şey bedende savaşçıyken ben bedenim bir silah aşıkken ben bedenim bir gıda şimdi bedenim bir boya fırçası hikâye gerçeğin bir yanılgısı uzuvlarım boyunca akıyor şarkı söyleyerek hem de buz gibi suyun şok edici etkisiyle hadi bana yardım et de temiz soluk alayım özgür soluk alayım ait olduğum yerde soluk alayım SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 59 4. OTURUM Hareketlerin Geleceği “Buradan nereye gidiyoruz?” Brigid Inder’in giriş konuşması, Hollanda Adım Bridget Inder. AWID’in yönetim kurulundayım ve Toplumsal Cinsiyet Adaleti için Kadın İnisiyatifleri’nin yöneticisiyim. Bu forumun son dört gününde 160’tan fazla panel, toplantı ve atölye vardı. 800 kadın Güney Afrikalı feministlerle dayanışma içinde kadına yönelik şiddete son verilmesi talebiyle yürüdü. Grup toplantıları, Genç Feminist Aktivism Komite günü vardı, performanslar, oyunlar, şiir vardı… Birkaç kadın her sabah birlikte koşmak ya da yürümek için buluştular. Müzik, partiler, dans, gözyaşları ve mizah vardı. Küresel bir kadın hareketi inşa etmenin yolu bu değilse nedir bilmiyorum. 60 Hareketlerin GÜCÜ Ancak bütün bunlardan sonra, buradan nereye gidiyoruz? Hareketlerimizin ihtiyacı olan olası gelecekler neler? Boyutumuzu ve gücümüzü biliyoruz ama etkimiz nedir? Neyi hayal etmeye cüret ediyoruz, o noktaya nasıl ulaşıyoruz? Bu panel forum sırasında ortaya çıkan bazı yeni fikirler, yeni içgörü, ders, boşluk, sessizlik ve ana konular üzerinde duracak; ayrıca kolektif gücümüzün kullanılıp büyütüleceği yolları tespit edecek. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği “Kendimizi alternatif bir şekilde örgütlemeye ihtiyacımız var” Sindi Blose’un sunuşu, Güney Afrika Bütün acıya, haklarımızın bütün ihlallerine rağmen kendimi hâlâ iyi hissediyorum. Kendinizi iyi hissetmiyor musunuz? Ben kendimle ilgili böyle hissediyorum. Benim bu forumdan aldığım şey, kendimizi daha iyi örgütlemek sayımızın gücünü arttırmak, görmek istediğimiz değişimi görmek için kendi içimde bir yer, kendi aramızda bir yerdir. Konferanstan edindiğim diğer bir şey de kendimizi örgütlememiz ve bugünkü mevcut yapılarda yer alabilmek için mücadele ediyor oluşumuzdur. [Çabalarımızın] belli faydaları oldu, ama süreç içinde pek çok hakkımızdan ödün verdik. Ait olduğumuz kurumlardan, siyasal örgütlenmelerden, karma gruplar olarak yer aldığımız, seslerimizin duyulması için alan açmaya çalıştığımız bazı STK’lardan bahsediyorum. Kendimizi alternatif bir şekilde örgütlememiz gerektiğine inanıyorum. Bizim başlattığımız, bizim koşullarımıza göre bir alan yaratmamız gerekiyor. Güney Afrika koşullarından bir örnek verecek olursak, geçtiğimiz günün tarihsel bir gün olduğuna inanıyorum. Güney Afrika’dan bir grup birlikte foruma gelip şöyle dedi: “Ülkemizde olup bitenlerden yorulduk. Haklarımıza daha fazla saldırıyı göğüsleyemiyoruz. Kadın hareketi olarak taban düzeyinde örgütlüyüz ama parçalıyız. Hareketimizi ve gücümüzü ulusal düzeyde pekiştirmeye ihtiyacımız var.” Bu ülkedeki 2009 seçimlerine doğru [yaklaştığımızda] siyasal partilerden [hiçbirinin] sesimizi temsil etmeyeceğine karar verdik. [Şu halde] oy kullanamıyoruz, çünkü oy kullanırsak iktidara geldiğinde [bizi] temsil etmeyecek birilerine oyumuzu vermiş olacağız. Öte yandan, eğer evde oturup oy kullanmazsak, bu sefer de sessiz kalacağız ve sessiz kalmayı göze alamayız. Sonuç olarak bir kadın partisi açıp bürosunu yürütme seçeneklerini araştırmaya karar verdik. Bugünden itibaren ve bunu takip eden birçok günde Güney Afrika’daki kadınlar olarak ileriyi planlamak üzere toplanıyor olacağız. Beş dakika konuşacağımı ve bir beş dakika da size bir şey göstereceğimi söylemiştim. Kaç kişi şu şarkıyı biliyor (söylüyor)? Kaldırılan elleri görerek bilmek istiyorum. Şu şarkı hakkında ne hissediyorsunuz? Ben de o şarkıyı sevmiyorum! Diğer taraftan, inşa ettiğimiz harekette görmek istediğimiz değişimi göstermemiz gerekiyor. Şimdi bu şarkıyı kullanarak görmek istediğim değişimi göstermek istiyorum. 2004’te Durban’daki Toplumsal Cinsiyet ve AIDS forumunda öğrendiğim bir şey var. Derler ki iblisinizi alıp onu baş aşağı çevirmeli ve başının üstüne koymalısınız. Şarkıyla bunu yapmak istiyorum, bunu hep beraber yapmamızı istiyorum. Bugünden itibaren ve bunu takip eden birçok günde Güney Afrika’daki kadınlar olarak ileriyi planlamak üzere toplanıyor olacağız. Zuma tecavüz davasından yargılanırken, sorgulamasında kullandığı savunmalardan biri kadının tanga giyiyor olmasıydı. Tanga kalçayı saran bir çamaşırdır, kadının böyle bir şey giymesi ancak seks yapmak istemesine işaret ediyor olabilir. Şimdi, bu kabul edilemez. Oysa böyle, mini etek giyiyorsanız erkeğin ne şekilde ve ne zaman isterse sizin seks istediğinizi düşünen çok sayıda erkek var. Şu halde o şarkıyı değiştirmek istiyorum … tanga vücudu saran bir giysidir … şarkı böyle devam ediyor (söylüyor). Dolayısıyla burada şarkıyla size görmek istediğim değişimi gösteriyorum çünkü [Zuma] şarkıyı meşhur etti ama bizim açımızdan meşhur olduğunu anlamadı. Çünkü bu şarkıyı alıp kullanacağımız. Ama mesajı değiştireceğiz. Şu halde şarkıyı bilen bütün kadınlar, takip ederek tekrarlamanızı istiyorum (oturum şarkı söyleyerek sonlanıyor). SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 61 4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği “Hepimiz dünyayı değiştirmek için birleştik” Aninha Adeve’nin sunuşu, Brezilya Son toplantının son oturumda konuşmaya davet edildiğimde aşık biri gibi karnımda kelebekler uçuştuğunu hissettim. Büyük bir meydan okuma gibiydi! Benim için burada sizlerle birlikte olmak bir rüya gibi. Genç bir kızken ve küresel mücadelelerle yeni tanıştığımda apartheid’e karşı mücadele hakkında birçok metin okudum. Sürdürdüğüm aktivizm konusunda bu metinlerden çok ilham almışımdır. Zaman içinde kimliğimin güçlü bir kısmını kapsayan dört şey seçtim: Feministim, Afro-merkezciyim, antikapitalistim [ve] vejetaryenim. Benim için bu dört siyasal tercih çalışmalarımı ve feminist aktivizmimi yapılandırmaktadır. Bunları nerden geldiğimi ve nasıl analiz ettiğimi bilmeniz açısından söylüyorum. Ekvator’dan bir kız kardeşimin iktidarın bir yerde, durağan olmadığını söylediğini işittim. Bu fikirden, iktidarın elden ele değişebileceği, kuzeyden güneye, merkezden çeperlere gelebileceği fikrini benimsiyorum. Bana öyle geliyor ki feminist hareketlerin gücü hakkında konuşmak için hareketi oluştururken yaptığımız siyasal tercihler hakkında da konuşmamız gerekir. Bana bu forum hakkında en çok güven veren şeyin iktidar sorusu olduğuna inanıyorum. Bu forumda yürütülen tartışmaların çoğu iktidar sorusuna ilişkin analizimizi derinleştirme, feminist hareket içinde hareketin merkezinden çeperlere ne tür bir iktidardan bahsettiğimiz hakkında konuşma ihtiyacına işaret ediyordu. Ekvator’dan bir kız kardeşimin iktidarın tek bir yerde, durağan olmadığını söylediğini işittim. Bu fikirden, iktidarın elden ele değişebileceği, kuzeyden güneye, merkezden çeperlere gelebileceği fikrini benimsiyorum. Yaşlı kuşak kadınların elinde bulundurmasından farklı bir hal alabileceği, sonra genç kuşağa devredilebileceği… Bu iktidarla dans etmemize imkân tanıyacak bir dans yaratmamız gerektiğini düşünüyorum. İktidarla bir süre dans ediyorum, sonra onu bir başkasına, bir başkasına ve bir başkasına 62 Hareketlerin GÜCÜ devrediyorum. Bu şekilde onu paylaşmayı sürdürüyorum. Peki, hangi iktidardan bahsediyoruz? Hangi iktidarı yaratıyorum? Hangi iktidar bizi güçlendiriyor? İktidarı hangi konumlardan bakarak tanımlıyoruz? İktidarın doğrusal bir tanımını oluşturmamız gerektiğini düşünmüyorum. Belki birçok iktidardan, iktidar üretme ve yaratmanın birçok yolundan bahsediyoruz. Yeniden sormak isterim: Hangi sebeple iktidar istiyoruz? Dünyayı değiştirmek için, değil mi? Bütün ezme biçimlerine son vermek, toplumsal adaletsizlikleri sonlandırmak, kadınlar ve insanlık için başka bir dünya yaratmak. Şimdi ellerimde gibi görünen iktidar hakkında çok konuşuyorum. Ellerim hâlâ çok terlemeye devam ediyor. Görebiliyorsunuz değil mi? Dün başıma ilginç bir şey geldi. Bir kadınla gençlik ağımızda kuşaklar arası kopukluk hakkında yapmakta olduğumuz bir proje hakkında konuşuyorduk. Ancak [başka] biri bize hatırlattığında iktidara sahip olduğumuzu fark ettiğimizi tartışıyorduk. Basit bir nokta olabilir, belki birçoğunuzun zaten farkında olduğu bir şey bu. Ama benim için bu ilişkiyi algılamak inanılmazdı. Sonuçta muhalefet bizi tanımlar. İktidara sahipseniz ve başkası sahip değilse, bunun farkında olmam gerekir. İktidar hakkında konuşurken kendini gösteren başka bir nokta, iktidar yaratma arzumuzdan konuşmak için ayrıcalıklarımız ve bunların yoksunluğu hakkında da konuşmamız gerektiği düşüncesiydi. Hepimizin aynı pozisyonda olmadığıyla yüzleşmemiz gerekir. Ayrıca farklılıkları da paylaşmak zorundayız. Brezilya’da Afro-Brezilyalı kız kardeşlerim dünyayı değiştirmek isteyen beyaz bir kadın olarak feminist bir devrim yapma uğruna ayrıcalıklarımdan vazgeçmeye gönüllü olup olmadığımı hep sorguladılar. Sizler ne düşünüyorsunuz? Feminist hareket her zaman iktidar ilişkilerini sorgulayan bir toplumsal hareketti ve gündemdeki konu başlıkları etrafında daima ateşli tartışmalar üretti. Şimdi bu forumda hem dışardan hem içerden iktidar hakkında birçok hararetli fikir ürettiğimize inanıyorum. Bunun hepimiz açısından bir meydan okuma olduğunu düşünüyorum; tüm kuşaklardan, etnik kimliklerden, cinsel yönelimlerden, feminist hareketi oluşturan, dünyayı değiştirme arzusuna sahip herkes için… Bütün bu pembe eşarplara bakmak heyecan verici. Başka bir genç kadına verdiğim için benimki boynumda değil. Kuşaklar arası konuşmaları başlatabilmek inanılmaz bir şey. Bugün biz genç kadınlar buradaysak, feminist hareket içinde birçok şeyin işliyor olmasındandır. Bugün burada feminist hareket içindeki iktidar ilişkilerini sorguluyorsak, bizi eleştirel düşünmeye teşvik ettiğiniz içindir. Gençlerin görünmezliğinden bahsederken iktidar ilişkilerinden bahsettiğimiz kesindir. Farklı kuşaktan AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği feministler olarak ne tür bir iktidar ürettiğimizi sorguluyoruz. Aynı hareketin parçasıyız ve mücadeleye devam etmemiz gerekiyor. Feminist hareket içinde şiirsellik üretmek için buradayız. Mücadelemizi her gün, her saniye yeniden tanımlamak, ileri atılmış bir adımdır. Gelecek hâlâ verili, önceden saptanmış değil. Mücadelemiz de öyle. Bu forumda feminist hareket içinde iktidar hakkında konuşabileceğimiz daha güvenli alanlar açma ihtimalini gördüm. Diğer kuşaklardan feministlerle çalışmak için daha güçlü bir arzuyla burada bırakıyorum. Ayrıca forumdan birçok ses, şarkı, yüz, deneyim ve bilginin olduğu çoğul bir feminizm (feminizmler) fikrini edindim. Forumdan sınırların bir önem taşımadığı, birlikte yürüyen birçok kadın hissiyatıyla ayrılıyorum. Hepimiz dünyayı değiştirmek için birleştik. Keza birçok genç feministin bu forumda gerçekleşen hayalinin somutlaştığını görüyorum: Genç feministler için bir fon yaratılması. Genç veya değil, hepimizin fona katkı yapacağına dair taahhüdünü yineliyorum. Son olarak ülkeme tüm şarkıları ve güçleriyle Afrikalı kadınların direnişini götüreceğim. Aynı dili konuşmasak da bir gülümseme ya da tek bir bakışla birçok şeyi paylaşabildiğimiz izlenimine sahibim. Nihayet bitirmek için hepimizin mücadele etmeye devam edeceğini umduğumu söyleyeyim. İlerleyin kız kardeşlerim! Zamana önem veriyoruz, bir şeylerin kendi başına olmasını bekleyemeyiz. Birlikte çalışan aktivistlerin enerjisini duyumsadım Tatil bitti, yeni yıl başladı. Neşe, umut ve coşkunun dinip zorlu, günden güne çalışmanın kaldığı yerden devraldığı zaman bu. Benim için AWID konferansı neşe, umut ve coşkunun parçasıydı. Kendini gösteriveren ihtimaller gördüm, güçlü kadınlarla derin bağlar kurduğumu hissettim ve birlikte çalışan aktivistlerin enerjisini duyumsadım. Forum, atölye ve oturumlarda aktivist olmayı seçen kadınların tutku ve sarsılmaz azmini gördüm. Bazılarına kalsa yaptıkları şeyi seçtiklerini söylemezdi ama onların koşulları, istismar edilen, susturulan veya öldürülen kadınları görmek onları cevap vermeye mecbur bırakmıştı. Bazen kendi hayatları tehlikeye düştü, hayatta kalmak için yapmaları gereken şeyi yaptılar. Yine de mücadele içinde kalma, başka kadınlara yardım etme ve susturulan lehine konuşma yönünde tercihte bulundular. Hikâyelerinin beni şaşkınlığa düşürüp ilham vermesine ek olarak, alttan alta üzüntü, yorgunluk, tükenme duygularını da işittim. Konferans düzenleyicileri bunu doğrudan doğruya kabul ettiler. “Dans Edemeyeceğimiz Devrimin Anlamı Ne” oturumunda, aktivistler sancılı hikâyelerini ve her şeye rağmen azimle devam etmeyi nasıl başardıklarını paylaştı. Herkesin mücadele sebepleri farklıydı. Bazıları için gündelik temelde karşı karşıya kaldıkları önyargı ve ayrımcılıktı. Diğerleri için çalışmayı sürdürürken ailelerine bakma mücadelesiydi. Fon başvurusu, raporlama, daha fazla fon başvurusunun süregiden döngüsü, çalışmalarından, tutkularından çalmıştı. Görünüşe göre aktivizm dengenizi asla bulamayacağınız yerde sürekli bir dengeleme çabasıdır. Katıldığım bir oturum Güney Afrika’daki kadın hareketleriyle ilgiliydi. Bu oturuma katılmaktan fazlasıyla kıvanç duydum; ülkedeki çok aktif, tutkulu, kışkırtıcı, yeni Güney Afrika vaadine nasıl ulaşılacağı hakkında fikirlerini tartışan bazı kadınların oturma odasında (tamam, çok geniş bir oturma odası) oturmak gibiydi. Bu oturumun Güney Afrika’da, yozlaşma, açgözlülük ve kayıtsızlık dalgası altında kaybolan mücadeleci aktivistleri gördüğüm günlük hayat deneyimime nasıl tezat olduğunu ifade etmek zor. Yine de her kadının yüz yüze kaldığı bu çok sayıda yükümlülüğün bu oturumda üretilen güçlü fikirlerin çabucak solması anlamına geldiğinden kaygılıyım. İşte benim gibi birinin hareket inşasına katılabileceği yer de burası. Bütçeleme, fon başvurusu ve idari görevler, altyapı oluşturmaya odaklanmış, kendini buna hasreden birine devredilebildiği ölçüde, bu liderlerin inanılmaz tutku ve enerjisi de ofislerden çıkıp eşitlik ve adaletin önünde duran dağları aşabilir. – Ronda Ansted, Güney Afrika SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 63 4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği “Akımlar, alt akımlar, görülen ve duyulan, yokluklar ve sessizlikler, ileri büyük sıçrayışlar” Srilatha Batliwala’nın sunuşu, Hindistan Bu hayranlık verici son toplantısının son resmi sözünü söyleme sorumluluğu ve yükü beni neredeyse dilsiz bırakacak kadar ürküttü, beni bilenler bunun ender bir durum olduğunu da bilir. Neyse ki farklı oturumları izleyip bize geri bildirimde bulunacak birçok insanın gönüllü olduğu bir süreç işliyor, böylece forumun sonunda sizin için birlikte bir tür sentez yapabileceğiz. Bunun hemen üstüne, sizden bu sentezin eksiklikleri AWID’e değil, bana atfetmenizi istediğimi belirtmeliyim. Bu foruma gelirken dahi feminizm kelimesiyle rahat olmayan birçok insanın kavrama sahip çıkmasına şaşırdık ve sanırım kabul gördük. Akımlar, alt akımlar, görülen ve duyulan, yokluklar ve sessizlikler, ileri büyük sıçrayışlar kategorilerinde gelen farklı geri bildirim biçimlerini düzenlemeye çalıştım. İzninizle Akımlarla başlayayım. Bunların geçtiğimiz dört gün boyunca hepimizi üstüne çarpıp sırılsıklam eden dalgalar olduğunu düşünüyorum. Kuşaklar arası çalışma tarzının önemini gerçekten benimsemeye başladığımıza inanıyorum. Bu burada kalsın. Genç kadınlar bir yere gitmiyor, yaşlılar da keza. Şu halde yaşa bakmaksızın tüm feministlerin güç ve kaynaklarını kullanacak şekilde örgütler, hareketler ve çalışma inşa etmenin biçimleriyle pençeleşmeye başladık aslında. Sanırım kız kardeşim iktidar ve iktidar analizine tartışmalarımızda ne kadar yaygın değinildiğinden az önce bahsetti. Yalnızca tıpkı aşığımıza sarılır gibi kendi iktidarımızı neredeyse kutlayıp bağrımıza bastığımızı hissettiğimi eklemek istedim. Sanıyorum bunu feminizmin örgütlenmemizi hakiki anlamda belirleyen bir ideoloji olarak canlanmasına bağlayabiliriz. Bu foruma gelirken dahi feminizm kelimesiyle rahat olmayan birçok insanın kavrama sahip çıkmasına şaşırdık ve sanırım kabul gördük. Sanırım iktidarı kendi kullanma ve istismarı biçimimize bakmaya, onunla yeni ilişki kurma biçimleri bulmaya güçlü bir ihtiyaç var. Kendi alanımızdaki derin 64 Hareketlerin GÜCÜ iktidar yapılarını tanır hale, bunları inceleyip yüzeye çıkarmaya ve birbirimizle iktidarı kendi kullanımımızı dönüştürmenin işler araçlarını yaratmaya ihtiyaç duyar hale geldik. Dolayısıyla temel kurallara (yeni angajman kurallarına), bunları açık seçik hale getirmeye ve birbirini bunlardan sorumlu tutmaya ihtiyacımız olduğunu anladığımızı düşünüyorum. Kız kardeşlerimin de belirttiği üzere, hareketlerimizin çeşitliliği yaygın bir şekilde kutlandı ve geçmişte bunca acı ve yalıtılmaya sebep olan içerme ve dışlama politikalarını neyse ki geride bıraktık. Bu forumda “iyi ama gerçek feministler kimler?” sorusunu bir kere bile duymamak ferahlatıcı oldu. Kız kardeşimiz açılış konuşmasında lezbiyenler, translar olmadan feminist bir hareketin var olamayacağını söyledi. Listeye taban örgütlenmesinden kadınlar, küresel kadınlar, özel ve farklı yetenekleri olan hepimizi ekleyeceğinden eminim. Daha önce sesleri ve gündemlerinin kıyıya itildiğini hisseden, meşruiyet için mücadele eden, şimdi oturumları hınca hınç dolu birçok kız kardeşin neşesini duyumsadık. Bunun hiç olmadığı kadar geniş bir hareket ve feminist aktör çeşitliliğini bir araya getiren son derece içerici bir alan olduğu görüşünde neredeyse herkes hemfikirdi. Bilhassa genç feministler arasında, sadece burada ve her yerde kalabalık oldukları değil, gerçek bir öğrenme, saygı ve dinleme sürecine dahil oldukları yönünde güçlü bir görüş vardı. Finansman politikası ve bağış fonları ilişkilerini kontrol altına alma ve bunların nasıl dönüştürüleceği konusunda güçlü bir çabaya tanık olduk. Buna bağlı olarak birçok koşulda ve oturumda hareket inşamızın karşı karşıya kaldığı bir sorun, ama aynı zamanda bir imkân ve bir engel olarak STK’laşmayla mücadele vardı. Bazı yerlerde sırf bir STK kurmanın, örgütlenme hakkının geri çekildiği veya reddedildiği, STK’ların hareketin ikamesi haline geldiği, hareketlerimizi depolitize ettiği ya da kendilerine hak etmedikleri hareket unvanını yakıştırdıkları yerleri dinledik. Bunların aynı zamanda hareketlerin ayakta kaldığı alanlar olduklarını gördük. Şu halde yapılması gereken şey, kendimizi ve yapılarımızı yeni bir şekilde tanımlamaktadır. Bir kız kardeşin dediği gibi, “ ‘hükümet dışı örgütler’, neden kendimizi bir şey dışı olarak tanımlamak isteyelim ki?” Kahkaha, dans, müzik ve her türlü sanatsal ifadeyle kucaklandık. Ama daha da önemlisi, bir hareket olarak eğlenmeyi kabul edilebilir kıldık ve bunun inanılmaz AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR 4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği derecede korkutucu, müthiş baskıcı durumlarda hayatta kalmamızı mümkün kılan şey olduğunu anladık. Son derece siyasal kutlama biçimlerini nasıl yaratacağımızı öğrendik. Yanı sıra, kız kardeşlerimizin karşı karşıya kalmaya devam ettiği şiddet ve gaddarlık hikâyelerine ağladık, kalbimiz parçalandı. Çoğumuz bu alanda kendini güvende ama buraya girip bilerek veya bilmeyerek burayı güvensiz hale getirenler karşısında dehşete düştü. Bu konferansta dikkate değer bir eğilim kendine özenle ilgili tartışmalara verilen önem ve meşruiyet olmuştur. Kendi isteklerimize düşkünlüğümüz değil, yorgunluğumuz, mali problemlerimiz, yaşlandıkça güvenliğimiz ve sağlığımız hakkındaki korkularımız hakkında önceleri koridorlarda fısıltıyla yaptığımız suçlu konuşmalar değil, hareketlerimizin sürdürülebilirliği ve geleceğinin güvenceye alınması hakkında meşru bir konuşma. Çok önemli bir gerçeği, bedenlerimiz, aklımız ve ruhlarımızla (çoğu zaman her üçüne de zarar vererek) dünyadaki toplumsal adalet işini sübvanse ettiğimizi anlamayı öğreniyoruz ve nihayet dans edemeyeceğimiz bir devrimi istemediğimizi söylüyoruz. Alt akımlar: Bazıları iyi, bazıları o kadar değil. Sanırım, alanımızın güvenliği kimi zaman kendi kanaatleri doğrultusunda illa dinleyip anlamaya gelmemiş, ama belki başka oluş biçimlerini ve sonsuz sevme ve sevilme kapasitemizi ifade etmenin farklı biçimlerini merak edip yargılayanlar tarafından kısmen tehlikeye atıldı. Bazıları buraya Protestanca bir gayretle, cehenneme yollanacaklarına veya inançlarını tehdit ettiğine inandıkları kız kardeşlerinin ruhlarını kurtarmaya geldi. Dahil oluş kurallarının hayati önem taşıdığı nokta burasıdır. Hepimiz bu alanı açıp güvenli kılmak için çok çalıştığımızı, ama bu alanı mümkün olduğu kadar çok açıp genişletmeye çabalamadıkça bunun (güvenliğin ne demek olduğunu) ne anlama geldiğini hâlâ bilmediğimizi hatırımızda tutmalıyız. Güvenliğini nasıl sağlıyoruz? Önceleri benim gibi birinin bile bu toplantıda olamadığını hatırlamalıyız. Güneyli oldukları, aktivist oldukları için çoğunun dışlandığını. Bu alanla mücadele eden sizleri ve bazılarımızın başka yerde meselelerimiz hakkında konuşamadığını akla getiren söylemi hatırlatıyoruz. Bu seslerin burada susturulmasına veya mahkum edilmesine izin veremeyiz. Hepinizin aynı fikirde olmasını beklemiyoruz. Sizden kabul etmenizi veya anlamanızı bile istemiyoruz. Öte yandan dinlemenizi ve saygı duymanızı istiyoruz. Dikkat: Hepimiz bu toplantıdaki muazzam genç kadın topluluğu karşısında, bu noktada olmamızın ne muhteşem olduğu hakkında kendimizi kutlayarak kuşaklar arasılığın önemini benimsedik. 700 pembe eşarbın dağıtıldığını söylediler. Çoğumuz dört gündür bunları gururla takıyor. Buna karşın, bugünkü çok kuşaklı diyaloga 35 yaşın altında yalnızca 7 kadın katıldı. Bağışçılar ve fon alanlar arasında bir gerilim oldu. Yapıcı bir diyalog içinde bile kaynaklara açlık var. Bu alana gelmek için yeterince ayrıcalığınız olduğu için üzerinizde geri biraz para götürmeniz gerektiği konusunda memleket baskısı vardı. Bağışçılar kuşatılmış hissettiler. Öte yandan, kaynak rekabetinde daha derin ve gerçekten ciddi ikilemler ve bu finansal krizin zaten sınırlı olan kaynak havuzumuzu nasıl etkileyeceğini dahi bilmememizin yaygın korkusu da vardı. Hepimiz hâlâ bir ölçüde ikili düşünmekten kendimizi alamıyoruz: İyi ve kötü, doğru ve şer, suçlu ve masum… Keza tabandan veya küresel, daha genç veya daha yaşlı, cinsellik veya yoksulluk. Kendimizi bu ikilikleri aşmaya, ya o ya bu hakkında olmayan daha kucaklayıcı çerçeveler inşa etmeye zorlamalıyız. Birçok paradigmada (beden/zihin ikiliğini kıran, engelli olmanın en iyi taraflarından bahseden) ince bir kayma oldu. Benzer bir konuşmayı 10 sene önce kimse hayal edemezdi. Hâkim dünya dili dışındaki dillerde yeni bilgi ve fikirler üretildiğine, en iyi, en güçlü yeni kavram, strateji ve fikirlerin geldiği yerde [bu yerler açısından] görünmez engellerin nihayet aşıldığına tanık olduk. Kız kardeşlerim, bunlar güneyden geliyor. Genç kadınlardan geliyor. Bir zamanlar hareketlerimizin çeperinde olan mücadelelerden ve tabandan geliyor. Hayal edilebilecek en baskıcı alanlardan geliyor. Görülen ve duyulan. Bir alıntı yapmak istiyorum: Kız kardeşim sözlerimizin duyulmayacağı veya hoş SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 65 4. OTURUM: Hareketlerin Geleceği karşılanmayacağından korktuğumuzu söylediğimizde bize sessiz kaldığımızda hâlâ korkuyorsak o halde pekâlâ konuşabileceğimizi hatırlatmıştı. Kardeşimiz Nadine’in ilk toplantıda söylediğinde, belki biraz fazla ciddiye aldığı bir mesele bu. Hâlâ o kelimeyi, a ile başlayan kelimeyi söyleyemiyorum. Yaşlıyım. (Dinleyenler ısrar ediyor) Amcık! Tamam! Bunu atlattık. Bana bunu yaptıracağımızı biliyordum. Pekâlâ, gerçekten zamanım kalmadı. Çok yol aldın bebeğim. 1993 AWID Forumunda, açış konuşmasını yapanlar Dünya Bankası ve USAID’den iki adamdı. 1999’da Hillary Clinton’ı istediler Kısa alıntılar. “Hareket ve örgütlerimizde kadın haklarını koruyamıyoruz ve hâlâ dışarıdaki dünyada haklarımıza saygı talep ediyoruz.” “Farklılıklar arasında yalnızca en az farklı olanla mı iletişim kuruyoruz” “Lezbiyenlerin grup toplantısı nerede? Lanet forumun tamamı lezbiyen bir toplantı.” (Dinleyenlerden tepki geliyor). Durun, heteroseksüel bir kadın “Neden bu kadar dışlayıcısınız?” diyor. Çok yol aldın bebeğim. 1993 AWID Forumunda, açış konuşmasını yapanlar Dünya Bankası ve USAID’den iki adamdı. 1999’da Hillary Clinton’ı istediler. Çok yol aldın bebeğim. Hareketlerin inşası bayrak yarışı gibidir: Sopayı elinde sıkıca nasıl tutacağını bilmek, düşmesine izin vermemek, ama aynı zamanda ne zaman kime geçireceğini bilmekle ilgilidir. Eksiklikler ve sessizlikler: Sessizlik değilse de kız kardeşlerimizin çoğunun ekonomik haklar geçtiğimiz 20 yıl boyunca hayata geçirilen neoliberal model ve yapıların içe patlamasının sonuçları üzerine daha güçlü bir tartışma dalgasının yokluğunu duyumsadığı devasa bir eksiklik. Kuşkusuz, kadınlar yemek yiyemiyor, su bulamıyor veya çalışamıyorsa bir devrim olamaz. Dünya üzerinde kadınların ve sevdikleri insanların hayatlarını iyileştirmeye çalışan toplumsal cinsiyet savunucuları ve kadın hakları aktivistlerinin yaptığı gibi, alternatif [ekonomik] modellere, bilhassa alternatif feminist paradigmalara daha kararlı bir şekilde dikkat yöneltilmesine ihtiyaç var. Ayrıca gelecek forumda bu canlı tartışmanın olacağına dair güçlü bir algıya da ihtiyacımız var. Gerek çatışma veya engellilik gerek köktendincilik veya cinsellik hakkında konuşuyor olalım, bütün tartışmalarımızda farklı konuları birbiriyle kesiştiren bir 66 Hareketlerin GÜCÜ yaklaşıma ihtiyacımız olduğu ya da bundan yoksun olduğumuz duygusunun baskın olduğuna inanıyorum. Bunu daha iyi yapmayı öğrenmeliyiz. Ana akım medyanın dünyamızı, feminizm ve kadın haklarına dönük tutumları şekillendirmede oynadığı muazzam role ilişkin tartışma yapılmadığı algısı da vardı. [Medyanın] önemsediğimiz konular hakkındaki kamusal algı ve kamuoyunu kontrol etmede oynadığı büyük rol. Bunun yıkıcı bir örneğini vermek mümkün: Somali’de 13 yaşındaki küçük bir kız binlerce seyircinin önünde bir halk stadyumunda taşlanarak öldürülmesi. Zina yapan 23 yaşında bir kadın olduğu söylenmişti. Medya “çok daha yaşlı göründüğünü” söyledi. İleri büyük sıçrayışlar. Hazır mısınız? Önümüzdeki basit birkaç görev duruyor. Yapmamız gereken şey, feminist siyasal analiz ve pratiği yeniden çerçevesini çizmek, değiştirmek ve yeni yörüngelere oturtmak. Hareket inşasının temel taşları olacak mobilizasyon ve örgütlenme stratejilerini geliştirip yeniden icat etmeliyiz. Hepimiz ileri giderek çalışmamızı götürmek istediğimiz kesimlere ulaşmak için daha açık ve stratejik düşünüp davranacak, kendi içlerinde ve bu gruplar arasında köprüler kuracak, kolektif gücümüzü ve hareketlerimizin gücünü arttırmak için kuşaklar arası ve farklı konuları kesiştirecek şekilde eylemlerini yürütecek. Örgütlerimizi, hareketlerimizi ve çalışmalarımızı, laf ola değil bu amacı gerçekleştirmek için birlikte mücadele ederek hakikaten kuşaklar arası hale getirmenin yolları üzerinde ciddiyetle duracağız. Kendi derin iktidar yapılarımızla boğuşup birbirimize iyi davranmamızı, geçmişte bize zarar veren hiyerarşi ve tahakküm biçimleri olmaksızın çeşitli güç ve deneyimlerden yararlanmamızı sağlayacak, daha iyi örgütlenme kuralları yaratmak için mücadele edeceğiz. Pregs’in söylediği gibi, bizi kendi içimizde bölüp aramıza nifak sokacak güçleri tanımayı öğreneceğiz. Her tür ayrımcılığın üstesinden geleceğiz! En az iki heyecan verici yeni inisiyatifin doğuşuna tanık olduk. Genç feminist fonu tam burada bu forumda doğdu. Aynı şekilde yeni bir siyasal parti de mümkün görünüyor. En azından Güney Afrikalı kız kardeşlerimizle Güney Afrika’daki siyasal kültürü sorgulayıp meydan okuyacak, geri kalanımızı bunun nasıl yapılacağını öğretecek yeni bir siyasal strateji müjdelendi. Süremi yedi dakika aşmış durumdayım. Biliyorum. Tamam. İşim zordu. Kadınların nerede olurlarsa olsunlar, gıda güvenliği, geçimleri, fiziksel güvenlik ve bedensel bütünlüğü için mücadelesini daha iyi anlayıp bütün çalışmalarımıza dahil etmek için kendimizi sorgulayarak makroekonomik ortamı çok ciddiye alacağız. Bitirirken ikinci bir ayaklanmanın vaktinin geldiğini haber veren kız kardeşim Muthoni’nin sözlerine başvurmak istiyorum. Önümüzde duran en büyük görevin yeni bir büyük feminist ayaklanma başlatmak olduğunu söylüyorum. Ne yapıp edin, siz de orada olun! AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Bize yöneltilen soru rauntları genç feministlere tatlı bir sürpriz oldu AWID Forumu’nun “Hareketlerin Gücü”ne odaklanmasının 20 yaşlarında bir feminist aktivist olarak benim için özel bir anlam taşıyordu. Annelerimizin kuşağından sağlam bir şekilde inşa edilmiş yapıları, onların zor kazanılmış becerilerini öğrenmek için onlarla çalışarak devralmamız mı bekleniyor? Yoksa onların yaptığı gibi aşağıdan yukarı başlayıp, kendi kuşağımızın fermanını taşıyan hareketler mi inşa etmeliyiz? Bir atölye çalışması bilhassa sivil toplum yapılarında görülen kuşaklar arası iletişim ve çatışmalara özel olarak yoğunlaşmıştı. İlerici ve empati kuran bir şekilde hepimiz önce aynı yaşlardaki kadınlarla tartışarak kuşak çatışmasının gerçekçi bir anlatısını okuduk. Yaşça daha büyük kadınlar “çocukların bugün nelerle alakadar olduğunu” anlamaya çalıştıkça bize yöneltilen soru rauntları, her yönden bakış açısına kulak açan genç feministler için tatlı bir sürpriz oldu. Zorlu bir ekonomik dönemle ikiye katlanan üniversitenin borcu gençleri kriz durumuna itti. İnandığımız şey için savaşmaya devam ediyor muyuz yoksa karnımızı mı doyuruyoruz? Yavaş yavaş ilerlemek için daha fazla bedavaya veya can sıkacak kadar düşük ücretlere çalışmamız beklenemez. Başarısızlık ve reddedilmeden ölesiye korkuyoruz. Hareketlerin Gücü değer ve saygının grubun bütün üyelerini kapsamasında yatar. Genç kadınlar internet ve teknolojik bilgiden daha fazla değer görmek istiyor. Bu atölyeye katılacak kadar şanslı olan kadınlar duygusal meseleleri tarafsız ve dürüst bir şekilde açıkça tartışarak bu ciddi konular ele alabildiler. Farklı kuşaklardan kadınlarla bire bir konuşabildiğimizde savunduğumuz noktalara açıklık getirmek için anekdotlardan faydalandık. Mutlak derecede açık olan şey, genç kadınların harekette istendiğiydi. O gün hepimiz bir süreliğine askıya alınan yakıcı çatışmalarımızı geride bırakabildik. Hareketin güçlü kalması için genç feministlere ihtiyaç var ama biz de bize ulaşılması için gücü olanlara ihtiyaç duyuyoruz. Feminizm annelerimizin yaptığı gibi patriarkanın acımasızlığı aracılığıyla mücadele etmek değildir. Yabancılaşmayı amaçlamıyoruz; dahil edilmeyi ve ait olduğumuz konumu bulmayı umuyoruz. Hareket patriarkal hareketlerin ironik bir yansıması olamaz. Gereken tek şey, konuşmaların yenilenmesi ve açıklık yoluyla ana/kız içtenliğinin devamını getirmektir. – Lynsey Bourke, Güney Afrika Feminizmde bir canlanma görülüyor Herkesin içinde ayağa kalk ve konuş “Forum bize kadın hareketleriyle ilişkimizi nasıl ilerleteceğimizi bulmamız için düşünme ve özeleştiri imkânı tanıdı. 14 yıllık örgütlenme tarihimizde davet edildiğimiz ilk uluslararası feminist organizasyondu bu. Bize forumla ilgili bilhassa etkileyen şey, genç kadınların kendilerini kadın hareketlerine dahil ettiğini ve daha açık fikirli olduklarını görmekti. Onlarla tartışmalar yürüttük ve bir anlaşmaya varamasak da, onların bizi dinlemeye istekli olduklarını algıladık. Forumda genç feministlerle tanıştığımızda, bir tartışma açıp farklılık temelinde birlikte bir şeyler inşa etmek için Arjantin’de yeni kuşak kadın hareketleriyle bağlar kurmaya da çalışmayı düşündük. Forum feminizm içinde bir canlanma yaşandığını görmemizi sağladı.” – Latin Amerika’dan bir seks işçisi “Forum bana herkesin içinde ayağa kalkıp konuşmam için bu itici gücü verdi. Başka bir sürü kadının kadınları kalkındırmaya ve güçlendirmeye yönelik çalışma yürüttüğünü fark etmemi sağladı. Değişime benim de katkım olabileceğine güvenimi getirdi. Ülkemde olumsuz gözle bakılan başka insanları, mesela homoseksüelleri ve seks işçilerini farklı bir gözle görmeme yardım etti. Erişilebilirlik ekibinde yer alan bir gönüllü olarak forumdaki deneyimim engelli insanlarla çalışma becerilerimi arttırdı.” – Kadın Hakları Aktivisti SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 67 Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma AWID’in Genç Feminist Aktivizm Programı ekibinden düşünceler Sanushka Mudaliar, Avustralya/Doğu Asya & Ghadeer Malek, Filistin/Kanada Meslektaşlarımız Hadil ve Lindiwe’yle forumu planlamaya başlamak için ilk oturduğumuzda bunun yaş, genç kadınlar ve kadın hareketi hakkında daha fazla tartışma yürütülmesini teşvik etmek için harika bir fırsat olacağını biliyorduk. Diğer taraftan, bunu yapmanın forumda gençlerin başını çektiği oturumlar için destekleyici bir ortam yaratmaktan daha fazlasını içereceğini de biliyorduk. Guadalajara ve Bangkok forumlarındaki deneyimlerimizden gençlerin başını çektiği oturumlara daha yaşlı forum katılımcılarının rağbet göstermediğini, bunun da birden çok 68 Hareketlerin GÜCÜ kuşağın katıldığı tartışmaları sınırladığını öğrenmiştik. Bu dinamiği değiştirmek istedik. Planlama sürecini önemli birkaç gözlem ve kararla başlattık. Genç kadınların katılımına verilen destekle birlikte kadın hakları aktivizmindeki rollerinin daha çok tanındığını belirledik. Bununla beraber, bu destek çoğunlukla basit, “genç kadınlara da ekle ve karıştır” modeli bir bütünleşmeye tahvil edildi. Keza farklı kuşaktan kadınların yan yana çalıştığı durumlarda bile kuşaklar arası etkileşimin çoğu zaman zayıf olduğunu gördük. Kadın hakları aktivistlerini katılımın ötesine geçip kendi özel koşullarında kuraklar arası ilişkileri aktif bir şekilde güçlendirmeye başlamaları için daha fazla teşvik etmemiz gerekti. Başka türlü söylersek “genç ve yaşlı” ikiliğinden uzaklaşıp her kuşağın kendine özgü ihtiyaç ve katkıları hakkında konuşmaya başlamamız gerekti. Forumun konusu (Hareketlerin Gücü) hareketlerimiz içinde kuşaklar arası ilişkiler üzerine diyalog yaratmak açısından mükemmel bir platform sunuyordu. Ama bunu tam olarak nasıl başaracaktık? Bir komitenin iş başına geçmesine karar verdik ve dünyadan çeşitli yaşlarda hayranlık verici ve yetenekli kadınlardan bir isim listesi hazırladık. Ne var ki doğruca forumu planlamaya geçmek yerine genç ve yaşlı kadın hakları aktivistleri olarak kişisel deneyimlerimizi tartışmakla başladık. Yaşla bağlantılı iktidar dinamikleri, bunların kuşaklar arası öğrenme çabalarımızı nasıl etkilediğine dair çok konuştuk. Dahası hepimizin anlaştığı üzere genç aktivistler açısından destekleyici bir topluluk oluşturmada hayati önem taşıyan “genç kadın kimliğinin” etkisi hakkında birbirimizi sorguladık. Aynı zamanda bu kimlik hem diğer kuşaklardan kadınları yabancılaştırdı hem de genç kadınlar arasında çok ciddi farklılıkları ört bas etti. Zihinlerimizde bu tartışmalar tazeyken, komite forum için bir dizi faaliyet ve tavsiye geliştirdi. Katılım tartışmasız ilk adımdı, dolayısıyla AWID çalışanlarıyla birlikte değişik yaşlardan sunum yapacak insanların genel toplantı ve önceden yan oturumlara katılmasını garantiye almaya çalıştık. Genç Kadınlar Grup Toplantısının genç kadınların buluşup deneyim paylaşacağı, fikir alışverişinde bulunacağı bir yer olarak duyurduk. Gelgelelim “gençlik AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma kimliğiyle” ilgili olarak daha önce tartışılan zorlukları dikkate alarak Grup Toplantısının forumun son gününde değişik kuşaklara açık bir öğle yemeğine ev sahipliği yaparak tüm kadınlara ulaşması gerektiğinde karar kıldık. Ayrıca her yaştan katılımcının aktivizm alanlarında başkalarıyla tanışmaları için bir karşılama standı kurup “arkadaş arabuluculuğu” hizmeti verdik. Bunu foruma her yeni katılanın genç olmadığının farkında olarak yaptık. Yine, forumun duvar resmi projesinde ideal kuşaklar arası ilişkilere dair vizyonlarını yaratıcı temsillere dökmeleri için katılımcıları aktif bir şekilde destekledik. Sonuncusu ve çok önemlisi, foruma yüzlerce pembe eşarp getirmeyi planladık. Birden çok kuşağı içine alacak bir süreç hakkında en ilginç ve yararlı konuşmaların insanları bu karmaşık konuya gerçekten yoğunlaşmalarını sağlayacak küçük gruplarda birebir sürdürülebileceğinde anlaştık. Bu daha içten tartışmaların ayrıca tartışmalara kişisel aktivizm hikâyelerini paylaşma fırsatı sunacağını, bunu yaparak aslında sözünü ettiğimiz bu ilişkileri kuracaklarını düşündük. Tartışmaları başlatmak için bazı sorular yazdık, sonra insanların bizimle bu konuşmayı gerçekten yapmaya heves etmelerini sağlayacak şeyler aramaya başladık. Eşarbı seçtik çünkü insanların bunları forumda taşımalarını, konuşmaların bir hatırası olarak eve götürmelerini umduk. Ha neden pembe? Mesajımızın mümkün olduğu kadar göze çarpmasını istedik! Taktiğin işe yarayacağına dair en ufak fikrimiz yoktu, bu durum her forumda genç kadınlar, kuşaklar arası ilişki ve çok kuşaklı bir hareket inşasına desteklerini gururla sergilemek için toplanan insanları görmeyi daha da heyecan verici kıldı. Pembe eşarpların görünürlüğü başını çevirdiğiniz her yerde kadın hareketlerine bu konuların önemini hatırlattığınız anlamına geliyordu. Bu hatırlatma da yeni liderlik ve yaşa özgü örgütlenme yöntemlerini destekleyen stratejilerden hareketlerimiz ve örgütlerimizde çeşitliliği benimsemeye her konuda yoğun bir dizi tartışmayı kışkırttı. Forum komitesinin harika üyelerine ve dinleyip katkıda bulunan hepinize teşekkür ederiz. Kuşaklar arası ilişkileri büyütüp hareketlerimizdeki rollerini tartışmaya devam etmenizi umuyoruz. Kahkaha ve göz teması her yerde hep vardı Kadın Örgütlenmesi ve Dünyayı Değiştirmek toplantısının ilk oturumunun sonunda kendimi yabancılar, tanıdıklar ve arkadaşlarla koridorda oturmuş kişisel konuşmalara dalmış buldum. Genç Feminist Aktivizm Komitesi’nin bir üyesi olarak rollerimden biri forum delegelerinden oluşan küçük gruplarla kadın hareketlerine kişisel ve profesyonel olarak nasıl girdiklerini konuşmaktı. Bu etkileşimler kaydedilmedi veya videoya alınmadı; ayaküstü ve sahiciydi. Kucaklaşmalar yaygındı, kahkaha ve göz teması her an her yerde vardı. Yakın arkadaşların keşif ve itirazlarından, diğerlerinin başarı ve düşüncelerinden öğrendim. Bazı kadınlar hareketin içine doğmuş, siyasal koşullar onları dönüştürmüştü; başkaları akıl hocaları ve toplumsal adalet eğitimiyle feminizmin içinde büyümüştü. Bu kadınlarla konuşmak için onlara yaklaşmasam muhtemelen hiç duyamayacağım hikâyeleri dinledim. Bu samimi konuşmaları teşvik etmek için isteyenlere parlak renkli pembe eşarplar taşımalarını önerdik. Birçok kadınla bu şekilde tanıştım. Konuştuğum kadınlar gönlünü kadın hareketine vermiş, kadın hareketine tutkun kadınlardı, kendilerini yeni feministleri destekleyip alan açmaya adamışlardı. Hikâyelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. – Margot Baruch (Kadının Küresel Liderlik Merkezi), ABD SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 69 Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma Kuşaklar Arası Diyalog Perla Sofía Vázquez Díaz, Mexico, REDLAC-ELIGE Cape Town’daki foruma vardık ve birkaç günlük şikayet, konuşma, koridorlarda ya da genç feministlerin diğer kuşakları sohbet etmeye ve pembe bir eşarp taşımaya davet ettiği Genç Kadınlar Grup Toplantısı’nda yapılan kulis faaliyetlerinden sonra bize şunu söylediler: “Kuşaklar arasındaki diyalogu destekliyorum. Onlarla konuşmaya ve bizim için birlikte öğrenmeye hazırım.” – AWID forumundaki genç bir Latin kadın İster kendilerini feminist diye nitelendirsin ister nitelendirmesin ama kesin olarak dünyayı değiştirmeyi kafasına koymuş genç kadınlar Güney Afrika’da, Cape Town’da 2008 AWID forumuna katıldı. Kadın hareketinde gençliğin önemini anlamaları için toplumsal mücadelelerdeki meslektaşlarımıza güçlü bir eylem çağrısı yapmak için fırsatı değerlendirdik. Mesajımız şuydu: Hareketlerin gücünü kabul etmek bu hareketler içinde yeni ve eski kuşakların varlığını ve diyalog geliştirme ihtiyacını kabul etmektir. Hareketlerin gücü bu dünyayı dönüşümüne öncü olarak genç kadınları tanıyıp desteklemekte yatar. Hiç değilse bazı genç aktivist kadınların görüşü budur. Forumun düzenlenmesinden uzun zaman önce (üç ya da dört ay önce) farklılığa ilişkin düşünmeyi teşvik etmek, özellikle hareketteki genç kadınları tanımayan veya genç kadınlara hâlâ korunmaya ihtiyacı olduklarını düşünen meslektaşlara farkındalık kazandırmak için stratejiler geliştirdik. Kendilerine genç kadınların bir daha asla salt kız çocukları olarak veya anneleriyle birlikte düşünülmek istemediklerini hatırlatmak isteriz; ‘kız kardeş’ olmak istiyoruz. Eşarplar forumu sembolik olarak pembeye boğdu. Boyunlara, giysilerin üzerine dolanmışlardı ya da eyleme katılanların saçına bağlanmıştı; genç kadınların var olduğunu, tanınmaya ve diyaloga davet ettiğimizi hatırlatıp fısıldıyorlardı. Forum boyunca Genç Kadın Grup Toplantısına her gün genç kadınları davet ettik. Onları gündemlerimizi, itirazlarımızı, farklı bölgelerden değişik diller konuşan genç kadınlar arasında diyalog ihtimalini tartışıp yeniden düşünmeye davet ettik. Grup toplantılarının son gününde gençler diyaloga gireceğini söyleyen, pembe eşarp takmaktan mutlu olacağını söyleyen herkesi öğle yemeği boyunca bu deneyime zamanlarından birkaç saat ayırmaları için davet ettik. 70 Hareketlerin GÜCÜ Meksika’da söylediğimiz gibi, eylemler sözlerden daha yüksek sesle konuşur: Grup toplantısında birçok genç kadın kuşaklar arası diyaloga katılmasını öngördüğümüz geniş sayıda kadınla nasıl diyalog sürdürebileceğimizi planlamak üzere hazır bulundu. Forumda bulunan kadınların kültürel çeşitliliğiyle dil farklılıklarını gözeterek dünyadaki bölgelere dayalı bir metodolojide karar kıldık. Sonuçta birçok genç kadının sayılarını 10’u geçmeyen yaşlı kadınlardan daha hazırlıklı (yaklaşık 50) olduğu aşikârdı. Bu sonuç, diyalog ihtimalinin sınırlı olduğunu ama durumdan azami ölçüde yararlandığımızı gösteriyordu. Olup bitenler hakkında genç kadınlar arasında bir diyalog yürütmeye karar verdik. Latin Amerikalı genç kadınlar bölge bölge gruplar halinde yerini alarak kendi bölgelerinde kuşaklar arasında bu tür ittifaklarda ne olduğunu tartışmaya başladı; azar azar, yağmurdan önceki çiseleme gibi Latin Amerika’dan daha yetişkin meslektaşlarımız gelmeye başladı. Az bir zaman sonra zengin ve lezzetli bir kuşaklar arası diyalogu resmen açmıştık; grupta bu türden ilk diyalogdu. Kendinizi ne zaman feminist olarak nitelendirmeye başladınız? Gençken nasıl biriydiniz? Feminist harekete nasıl dahil oldunuz? Diyaloga bu üç soruyla başladık. Düzenli bir paylaşım, tartışma ve anı aktarımı dalgasını serbest bırakmaya yeterli oldukları görüldü. Başkalarının tarihleri üzerine düşünerek, Nikaragua, Almanya, Kolombiya, ABD, Bolivya ve Meksiko’da İspanyolca konuşan kadınların gençlik tarihlerinin değerini anlayarak bir saat konuştuk. Kendimize feminist demekten veya başkasının, genellikle babalarımız, erkek kardeşlerimiz ya da arkadaşlarımızın bize feminist demesinden korktuğumuzun farkında vardık. Diğer kadınlarda annelerimizle olan eleştirel ve gergin ilişkilerini gördük. Karikatürleri hatırladığımızda kendimizi suç ortağı veya Orta Amerika devrimci gerilla savaşı veya kurtuluş teolojisi ideallerinin hayatlarımızdaki etkisini hatırladığımızda dönemin yadigârı gibi gördük. Tutkulu aşklarımızın, yaşadığımız aile içi tacizin yanı sıra, lezbiyen aşkı kabullendiğimiz zamanı hatırladığımızda yüreğimize dokundu. Hiç değilse grup toplantılarının son gününde konuştuğumuz bazı Latin kardeşlerimiz için kuşaklar arası diyalogların bizi siyasal gündemlerden veya gençliğin toplumsal değişime hak sahibi ya da öncüleri olarak tanınmasından daha fazla yakınlaştırdığını anladık. Hareketlerin gücünün toplumsal değişimi kendi yüreklerinde başlatan, mücadele içindeki başka bir arkadaşında kendi tarihimizi terk etmeden birlikte inşa etme kapasitesini gören insanlarda yattığını hatırladı(k)lar. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Genç feminist aktivizmi ve kuşaklar arası ilişki kurma Genç Kadınlar Grup Toplantısında Çok Kuşaklı Diyalog Genç Kadınlar Grup Toplantısının son oturumda yaşlı ve genç feministler arasında çok kuşaklı bir diyalog oldu. Grup üyeleri işaretleri olan pembe eşarplardan 700 kadar Forum katılımcısına dağıtmak için çok çalışmıştı ama oturuma katılan 30 yaşın üstünde insan sayısı azdı. Yine de yaşı büyük kadınların gösterdiği neşesizlik haline karşın oturum zengin ve anlamlı tartışmalar üretti. Çok kuşaklı diyalog yandaşlarının sürekli olarak baş etmek zorunda kaldığı ana konulardan biri, feminist hareketlerdeki iktidar dinamikleridir. Malezyalı bir aktivist Rathi Ramanathan, feminist alanların klik mantığı güdebildiğini, kendisinin ve başka birçok kadının demokrasi yanlısı hareketler içinde kendilerini evde hissettiklerini söylüyor. Barbados’tan 73 yaşındaki Peggy Antrobus önemli bir bakış sunuyor; “genç” olmak her zaman yaşla ilgili değildir. Peggy kadın hareketine katıldığında 40 yaşındaymış. “Bana akıl veren insanlar benden gençti” diyor, “her zaman onları kendime örnek aldım.” Bununla beraber, yaş, sınıf ve diğer farklılıklarla ilgili iktidar meseleleri olduğunu kabul ediyor. Mesela bazı durumlarda genç beyaz bir kadın, yaşlı siyah bir kadından daha güçlü görülebiliyor. Hintli feminist Ponni Arasu yaşlı kadınların genç kadınlardan öğrenebileceğine hak veriyor. Çoğunlukla farklı beceriler taşıdıklarını anlamaksızın genç kadınların rolüne ilişkin bir varsayımda bulunulduğunu söylüyor. Yine Hindistan’dan Vinita Sahasranaman, çok kuşaklı ilişkiler hakkında endişenin kısmen feminist örgütlerin yapısından kaynaklandığını düşünüyor. Örgütlerin bir kuşaktan öbürüne geçiş stratejilerinin olması, yaşça büyük feministlerin gençlerin önünü açmanın zamanının geldiğini anlaması gerekiyor. “Bir taraf yerini bırakmadığında diyalog ve tartışma işe yaramaz” diye belirtiyor. Yaşlı feministler çoğunlukla genç arkadaşlarına destek olmak istiyorlar ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Bazıları genç feministlerinin ne tür bir desteğe ihtiyaç duyduklarını net bir şekilde ifade edilmediğini düşünüyor. İsviçre’den Bonnie-Lou Fatio, “zihin okuyamadıklarını, dolayısıyla neye ihtiyacınız olduğunu bilmeleri gerektiğini” söylüyor. Mısırlı Marwa Sharafeldin gibi birçok genç feministin kendisinden yaşça büyük, son derece destekleyici akıl hocaları olmuş. Marwa’nın akıl hocası ona konferans gibi önemli fırsatları haber verir, onu profesyonel gelişimine katkıda bulunacak insanlarla tanıştırırmış. Marwa birbirimizle konuşma biçimimizi incelemeyi öneriyor, çünkü bazen söylediğimiz geçerliyken, söyleyiş biçimimiz sözlerimizi geçersiz kılıyor. “Güneyde yaşlılara hürmet edip saygı gösteriyor ve karşılığında saygı görüyoruz” diyor. “Genç kadınlar olarak bu saygı paradigmasında hem haklarımız hem yükümlülüklerimiz olduğunu anlamamız gerekiyor.” Birçok genç feminist dinlediği ya da hakkında okuduğu yaşlı feministlere hayranlıkla bakıyor, onlarla tanıştırılmak veya konuşmalarını bölmekten tedirgin oluyorlar. Amerikalı Abiosseh Davis “bunun gibi toplantılarda hayranlık duyduğumuz ve kendilerine özendiğimiz insanlarla tanıştığımızı” söylüyor. “Çoğunlukla yanlarına gidip onlarla konuşmak istemiyoruz ama bunu yapamayacağız diye kendimizi yiyip bitirmemeliyiz.” Öte yandan, büyüklerin de o kadar soğuk durmaması gerektiğini söylüyor. Onların da genç kadınları onaylaması gerekir. Güney Afrikalı Charlotte Young bazı yaşlı feministlerin hayıflandıkları durumları içtenlikle anlattıkları duyduğunda bunu takdirle karşılıyor. “Bunu duymak mükemmel olmadığımı anlamama yardım ediyor. Bu kadınlar inanılmazlar ama insan olduklarını bilmek yardımcı oluyor.” Britanya’dan Merle Van Den Bosch davranışımızın acı veren çocukluk deneyimlerinden güçlü bir şekilde etkilendiğini, birçok insanın yetişkinliğinde bile acıyla baş etmediğini düşünüyor. Bu acının başkalarıyla ilişkilenme biçimlerimize yansıdığını, kuşaklar arası gerilimleri belirlediğini söylüyor. Charlotte farklı kuşaklar arasında uyumu teşvik etmek için duygusal iyileşmeyi savunuyor. Peggy Antrobus genç kadınların dünyayla daha fazla ilişki içinde olduğunu, dünyanın sürekli değiştiğini söylüyor. “Ne söylediklerine kulak vermeliyiz” diyor, “genç kadınlardan gelen fikirler aklımı uçuruyor.” – Kathambi Kinoti (AWID), Kenya SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 71 Forumda FTX (Feminist Teknoloji Takası) Anna Turley’in raporu Kadın hakları aktivistleri olarak teknolojiye nasıl yaklaşıyoruz? İletişim hakları kadın haklarında nereye oturuyor? Kadının güçlenmesi için teknolojiyle ilgili nasıl talepte bulunabiliriz? Feminist Teknoloji Takası (FTX) feminist hareketler ve kadın hakları hareketlerinden yeni gelişen teknolojileri, kadınların hakları ve hayatlarındaki imkân ve etkilerini daha iyi anlamak için yaptıkları çağrıya cevap olarak geliştirildi. Feminist bir perspektiften iletişim hakları, enformasyon ve iletişim teknolojileri üzerine bilgi ve beceri paylaşıp geliştirmeleri için dünyadaki kadın hakları aktivistlerini bir araya getirdi. FTX beceri paylaşımı, enformasyon değiştokuşu ve tartışmalar aracılığıyla feminist pratikleri ve teknoloji politikalarını inceleyip kadın haklarını dünya çapında ilerletme mücadelesinde iletişim haklarının hayati rolüne ilişkin farkındalık yarattı. Yerel sunucu Women’sNet’in yanı sıra, AWID ve İlerici İletişim Derneği Kadınların Ağ İletişimini Destek Programı tarafından düzenlenen FTX’in üç öğesi vardı: FTX takası, FTX merkezi ve çevrimiçi FTX. 72 Hareketlerin GÜCÜ AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Forumda FTX (Feminist Teknoloji Takası) FTX Takası | 10-12 Kasım 2008 FTX iletişim hakları, enformasyon ve iletişim teknolojileri alanında kadın hakları savunucuları ve örgütlerinin beceri ve bilgisin arttırmayı amaçlayan, çığır açıcı bir kapasite geliştirme organizasyonu oldu. Stratejik olarak 2008 AWID forumundan hemen önce düzenlenen, beş eğitim serisi, genel toplantı tartışmaları ve beceri paylaşım etkinliklerinden oluşan üç günlük bir organizasyondu. FTX Asya, Pasifik, Afrika, Latin Amerika, Avrupa ve Kuzey Amerika’dan, kadın hakları, araştırma, kalkınma ve iletişim hakları için enformasyon ve iletişim teknolojileri alanında çalışan 100’ün üzerinde savunucu ve aktivisti ağırladı. Katılımcılar birlikte yaratıcı ve stratejik görsel-işitsel, sosyal ağ iletişim platformları, yeni gelişen enformasyon ve iletişim teknoloji araçları, dijital hikâye anlatıcılığı, cep telefonları ve dönüşüm, aktivizm, savunuculuk ve ağ oluşturmak için kablosuz toplumsal ağların kullanımını incelediler. Ayrıca enformasyon ve iletişim teknolojileri, kadın hakları ve hareket inşasının birbiriyle bağları hakkında geniş tartışmalar yürüterek bunu kendi feminist pratikler ve teknoloji politikalarına ilişkin görüşleriyle bütünleştirdiler. Bazen başımızı döndüren, tüylerimizi ürperten, kalbimizin güm güm içinde çalan şarkıya eşlik ederek çaldığı sihirli anlarımız olur. Burada Güney Afrika’daki ilk AWID deneyimimde böyle birçok an yaşadım. – Lisa’nın blogu, FTX katılımcısı FTX’teki ilk gecemde harika bir kız kardeş ve Rastafaryan feministle tanıştım. Onunla ve başka bir arkadaşla Rastaryanizm, feminizm, bunların denk düşüp denk düşmediği yerler hakkında konuşmalarımızdan ve hepimizin YAŞAM DOLU, ideolojileri alıp kendimizinkileri üretmek için onları karıştırarak DÜŞÜNÜYOR olmasından çok etkilendim. – Jessica’nın blogu, FTX katılımcısı “AWID gibi büyük çaplı bir forumun en zor yanlarından biri, yeni gelenlerin taşıyabileceği kararsızlık duygusudur. FTX tüm katılımcılar arasında bir topluluk duygusu yaratmaya çok yardım etti; böylelikle foruma geldiklerinde gittikleri hemen her yerde en az bir tanıdık yüz gördüler. FTX merkezinin FTX takası ve forum arasında köprü kurma tarzı da öyle iyiydi ki insanlara bir devamlılık olduğunu hissettirdi.” – Margarita Salas, FTX Tematik Diyaloglar Koordinatörü Kadınların kendi kablosuz ağlarını kurarak güçlenemeyeceğini kim söylemiş? Kadınların peşmelba yapmak için kullandıkları bir şeftali kutusunun yayına hazır bir antene dönüştürülemeyeceğini kim bilebilirdi? – Nyaki’nin blogu, FTX Katılımcısı SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 73 Forumda FTX (Feminist Teknoloji Takası) FTX Merkezi | 14-17 Kasım 2008 Binanın ilk katında ana toplantıların gerçekleştirildiği 1. Oditoryumum dışında sağa yerleştirilen FTX merkezi AWID forumu katılımcılarına geniş bir dizi aktivite için her gün 08:00 – 20:00 arası açıktı: İçerik oluşturma: Forum boyunca katılımcılar forum deneyimleri ve perspektifleri üzerine içerik oluşturup yayınlamak için Merkezde toplandılar. Blogların yazıldığı, video çekilip kurgulandığı, röportajların yapıldığı ve bunların yayınlandığı, aktiviteyle uğuldayan dinamik bir mekândı. Feminist Uluslararası Radyo Girişimi FIRE, FTX Merkezinde internet üzerinden yayın yaptığı FIREPLACE sistemini kurup günlük radyo programları ve röportajları yayını yaptı. Kubatana alternatif telefon iletişimi sağlayan Freedom Fone’u kurdu ve İnteraktif Ses Cevaplama menüsünü kullanarak Güney Afrika yerel telefon numaraları aracılığıyla erişilebilen kısa işitsel programlar yarattı. Forumda sunuş yapanlarla kısa röportajlar, oturumlardan seçilmiş alıntılar, feminist haber başlıklarının yanı sıra, şiir ve ilham verici özlü sözler Freedom Fone aracılığıyla Forum boyunca kendine yer buldu. FTX Merkezi ayrıca Fransızca konuşanlara seslenen alternatif medya kolektifi Genre en Action öncülüğünde günlük yayın toplantılarına ev sahipliği yaptı; toplantılar daha geniş ve çeşitlilik içeren dinleyicilere ulaşmak için İngilizce dışındaki dillerde içerik oluşturmayı desteklemede hayati rol oynadı. Forumdan veya forum hakkında içeriğe katkıda bulunan diğer partner kurumlar arasında Global Fund for Women (Küresel Kadın Fonu), International Museum of Women (Uluslararası Kadın Müzesi) ve World Pulse da vardı. 74 Hareketlerin GÜCÜ Beceri paylaşımı: Merkezde her gün geniş bir dizi kadın hakları ve iletişim kuruluşu tarafından açık oturumlar düzenlendi. Fikir alışverişi yapılan oturumlar kadın hakları savunucusu ve örgütlerine kadın haklarının ilerlemesi için çeşitli enformasyon ve iletişim teknolojilerini kullanım deneyimlerini paylaşma, bunun üzerine düşünme ve öğrenme fırsatı tanıdı. Wiki ve basit animasyon tekniklerinden aktivizm için mobil telefonlara ve dijital hikâyelere, forum katılımcıları dünyada çalışmalarını destekleyecek en yeni araçlarla tanıştılar. Gösterimler: FTX Merkezi ayrıca her gün bir saati bulan kısa video ve dijital hikâye gösterimlerini ağırladı. Women’sNet ve Silence Speaks (her ikisi de dijital hikâye anlatıcılığı eğitimlerinin öncü kuruluşları) dünyanın değişik yerlerinde düzenlenen eski atölye çalışmalarında üretilmiş bir dijital hikâye hazinesini paylaştı. Bu hikâyelerin konuları kadına yönelik şiddet, HIV/AIDS ve kadın sağlığı, silahlı çatışma durumlarındaki kadınlar, ekonomik güçlenme ve cinsel hakları içeriyordu. FTX takasında yaratılan videolar da Merkezde ve forum boyunca gösterildi, FTX Merkezine sayısız katılımcı uğrayıp savundukları konulara ilişkin video ve belgesellerini gösterilmesi için paylaştılar. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Forumda FTX (Feminist Teknoloji Takası) “Kültürler arası bir bağlamda 15 saatin altında 10 dijital hikâye geliştirirken kısıtlar ve zorluklarla karşılaştık. Buna karşın kız kardeşliği, anlayışı, cesareti ve ipi bir sıra geçirerek bu renkli kilimin dokunmasına katkıda bulunma istekliliğini paylaştık.” – Itandehui, FTX katılımcısı Kampanya aktiviteleri: İlerici İletişim Derneği’nin Kadınların Ağ İletişimini Destek Programı tarafından yaratılan “Teknolojiyi Geri Al” kampanyası forum sırasında yer alan bir Teknoloji Avı düzenledi. Katılımların güvenli çevrimiçi iletişimle ilgili basit ipuçlarını çözdükçe internet aracılığıyla yönlendirildikleri bir aktiviteydi bu. Süreç içinde katılımcılar enformasyonun nasıl çevrimiçi depolandığına ilişkin farklı yönleri keşfedip mahremiyet ve güvenlik konularıyla ilgili daha fazla şey öğrendi. Teknolojiyi Geri Al ayrıca Merkezde kadına yönelik şiddet üzerine çalışma yürüten kuruluşlarla kampanyayı nasıl yerelleştirebileceklerini veya savunuculuk yaptıkları alanlarda enformasyon ve iletişim teknolojilerini yaratıcı ve stratejik biçimde nasıl kullanacaklarını incelemek için birkaç strateji toplantısı düzenledi. World Pulse yeni kullanıcıları kadınların hikâyelerini anlatmasını, kaynak alışverişi yapmasını, çözüm paylaşmasını ve gruplar halinde işbirliği yapmasını kolaylaştıran araçların sunulduğu ortak buluşma noktasıyla tanıştırarak bir dizüstü bilgisayar için çekiliş düzenledi. Çevrimiçi FTX: http://ftx.apcwomen.org FTX internet sitesi FTX katılımcılarının blog postaları, işitsel yayınlar, video bağlantıları, enstantaneler ve bunlar üzerine çok dilde düşünceler yayınladığı açık bir sitedir. Bu konuşmalar FTX e-posta listesinde devam etmektedir. FTX hakkında (İngilizce, Fransızca ve İspanyolca) okumak için siteyi ziyaret edip feminist teknoloji pratikleri hakkında daha fazlasını öğrenin. Bu cümle ağızdan ağza öyle sık ve öyle uzun dolaştı ki gerçekten ne anlama geldiği konusunda gitgide daha çok kafam karıştı. Kadın hakları grupları çoğu zaman “aynı fikirde olmamada anlaşmanın” daha iyi olduğunu söyledi. Oysa bir konsensüse varamamak dışında hangi konuda aynı fikirde olmamak konusunda anlaşabiliyorduk ki? Artan muhafazakârlık ve köktendincilik birlikte, kadın hakları gruplarının çalışmaları ve edindikleri kazanımların siyasal, ekonomik ve sosyal krizlerle hızla eridiğini gördükçe “aynı fikirde olmamakta anlaşmak” gibi bir lüksü devam ettirebilir miydik? – Toddler’in blog yazarı, Forum katılımcısı “Mobil iletişim savunusu ve kablosuz ağdan bahsediyorsak artık bunları kanıksamış bir teknisyen olduğumu söyleyebilirim.” – Oluwatoyin, FTX katılımcısı Ne kadar ilham verici bir organizasyon. 11. AWID forumu dünyanın her yerinden çok sayıda kadını bir araya getirdi. Bu kadınlar kendilerini feminist olarak tanımlıyorlar. Artık ben de güvenle davranıyorum. Katılması ne kadar eğlenceli bir olay! Değişim için kolektif bir hareketin parçasıyım. Öne çıkan pek çok kadınla özdeşleşiyorum, eve dönüp bilgiyi paylaşmaya gerçekten cesaret topladım. – Keba’nın blogu, FTX katılımcısı SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 75 Yan Oturumlar Forum aynı anda gerçekleşen, bugün dünyada kadın hakları ve hareket inşasını etkileyen geniş bir dizi konuda daha küçük çaplı ve daha odaklı konuşma ve tartışmaya izin veren çok sayıda önceden yan oturuma ev sahipliği yaptı. Okuyacağınız bölüm forum değerlendirmesinde değinildiği gibi, forum sırasında planlanıp gerçekleştirilen en popüler oturumlardan çoğunun redakte edilip kısaltılan deşifrasyonlardan bir seçki sunmaktadır. Bu ve diğer birçok oturumun ses dosyalarına AWID’in internet sitesinin Forum08 bölümünden ulaşılabilir: www.awid.org. Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl Srilatha Batliwala’nın sunuşundan redakte edilmiş bölümler Bu sunuştaki kavramlar Srilatha Batliwala’nın “Dünyayı Değiştirmek” başlıklı İngilizce makalesinde bulunabilir; http://www.awid.org/eng/Issues-andAnalysis/Library/Changing-Their-World Taban aktivisti olarak uğraş verdiğim yirmi otuz yıldan sonra bir Amerikan üniversitesinde bağlı olduğum Merkezde çokça ders vermeye başladım. Beni “pratakademisyen” diye çağırıyorlar; akademisyen gibi davranan bir pratisyen. Ama derste olduğum durumlarda ne hakkında konuştuğumuzu tanımlayarak başlamayı her zaman yararlı bulmuşumdur. Bir hareket en azından kolektif eylem yoluyla değişime yönelik ortak bir siyasal gündemi takip eden bir dizi örgütlü destekçidir (insanlar). Bu tanıma içkin olan çok önemli birçok anahtar kavram vardır: Sözgelimi örgütlü destekçiler fikri, bir yerde kurulan bir güç reaktörü veya yeni bir fabrikayı protesto etmek için kendiliğinden bir ayaklanmadan çok farklıdır. Kadınlar için daha iyi bir dünya talep eden muğlak bir gündeme [karşıt olarak] değişime yönelik ortak siyasal gündem de hayati önem taşır. Hareketler son derece keskin, eleştirilen değişim analiz ve gündemlerine sahiptir. Bu sabah toplantıda duyduğumuz üzere en çok işlerliği olan kelime kolektif eylemdir. Birlikte eylemek (hareket etmek). Hareketlerin bazı karakteristiklerine daha ayrıntılı bakalım. Örgütlü bir destek tabanı ne olabilir? Bireyler olabilir, gruplar, topluluklar olabilir. Ayrıca bir hareket 76 Hareketlerin GÜCÜ oluşturmak için bir araya gelen örgütler (destekleyicilerin örgütleri) olabilir. Mesela yarın Dokuzda Bir Kampanyası tarafından düzenlenen protesto yürüyüşü bir araya gelerek destekleyici tabanlarıyla bir hareket oluşturan bir dizi örgütlenmeye örnektir. Hareketler tipik bir şekilde hem değiştirmek istedikleri problematiğin, değiştirmek istedikleri paradigmanın son derece derin ve eleştirel bir analizi hem de daha adil düzen olarak gördükleri şeye ilişkin açık bir vizyona sahiptir. [Bir hareket] birden çok düzeyde liderliğe, destekçileri arasından liderlere sahiptir. Burada biraz durmak istiyorum çünkü bu çoğunlukla hareketlerimizin gerçekliği değildir. Genellikle tepede çok güçlü bir liderlik olur ama aşağıya gittikçe liderlik katmanlarının çok derin olmadığını veya diğer liderlik katmanlarının hareketin gündeminde pek aynı sesi çıkaramadığını görürsünüz. [Hareketler] kolektif ve birleşik eylemlere katılır [ve] zaman içinde sürekliliğe sahiptir. Hareketler ve kampanyalar ya da kendiliğinden ayaklanmalar arasında ayrım yapmalıyız çünkü süreklilik yeni bir siyasal değişime ulaşmak için gereken şeydir. Bunu bağışçınıza gönderdiğiniz üç yıllık iş planınızdaki gibi yapamazsınız. Son olarak [hareketler] çeşitli siyasal mücadele stratejilerinden yararlanır. Şimdi, “siyasal” kelimesini kullandığımda sizden hareketlerin bir siyasal parti oluşturmasını kastetmediğimi anlamınızı istiyorum; siyasal olanla anlatmak istediğim bu değil. Siyasal olan, AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl The Dynamic of Change Birey İçselleştirilen tutumlar, değerler, pratikler Enformel Kaynaklara erişim&kontrolü Topluluk Kültürel normlar, inançlar, pratikler Formel Yasalar, politikalar, kaynak dağıtımı Sistemik iktidar, iktidar yapılarının ve iktidar yapısında yapmak istediğiniz değişikliğin keskin bir analizi anlamına gelir. Şimdi feminist hareketlere ilişkin kafamızı netleştirelim çünkü bunların bazıları aşikâr. Yine de ayrıntılandırmak gerekiyor. Bir feminist hareketi diğer toplumsal hareketlerden ne ayırır? Güçlü bir feminist perspektife sahip toplumsal bir hareketi diğer toplumsal hareketlerden ne ayırır? [Feminist hareketler] en başta toplumsal cinsiyete dayalı bir siyasal analize ve siyasal hedeflere sahip olmalıdır. Çok basit bir örnek alalım. Mevcut dönemde iklim değişikliği üzerine çok eylemlilik görüyoruz. Küresel düzeyde çevre hareketi şu anda muhtemelen dünyadaki en güçlü toplumsal harekettir. Ama feminist bir toplumsal hareket mi? Sanmıyorum çünkü sözgelimi dünyadaki en güçlü çevre kuruluşlarından birinin liderlerinin iklim değişikliğinin yoksullar üzerindeki etkisine dair bir sunum yaptığını ve bir kere bile kadınları ağzına almadığını duydum. Toplumsal cinsiyete dayalı bir siyasal analiz ve bir dizi siyasal hedeften bunu anlıyorum. Aynı örnekle [devam edelim]. Kadınların, bilhassa yoksul kadınların iklim değişikliğinin etkisini nasıl yaşayıp başa çıktıkları açısından ayrı bir destek grubu olarak tanımıyorsanız, stratejilerinizin onları strateji önerebilecek insanlar olarak dahil etmesi olası değildir. Oysa bilin kim her yerde iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkabilecek en yaratıcı yollarla boy gösteriyor? Kadınlar. Geleneksel çiftçilik pratiklerini yeniden canlandırıyor, doğal kaynakları yönetiyor, doğal kaynak havuzunu yenileyip canlandırmaya çalışıyorlar. Kullandıkları stratejiler bu topluluklarda erkeklerin yalnızca onlarla konuşacak olsa önerebileceği stratejilerden çok, çok farklı. Son olarak feminist hareketlerde siyasal hedefleri, siyasal analizi ve kullandığımız stratejileri şekillendiren bizim destekçilerimizdir. (Kaldı ki henüz o noktada vardığımızı söylemiyorum.) Feminist STK’larda oturan insanlar değildir. Feminist bir hareketten bahsediyorsak bunun analiz, hedefler ve stratejileri tanımlayıp şekillendiren, gayet aşağıdan yukarı bir süreç olması gerekir. Şimdi, etkin bir feminist hareket inşasının öğeleri nelerdir? Bu sabah Lydia’nın konuşmasında unuttuğumuz ya da bir kenara bıraktığımız veyahut da kolektif tarihimizin parçası olmayan bazı strateji ve metodolojileri geri kazanmamız gerektiğini anlatırken dinledik. Bu stratejilerin nasıl tekrar kullanılacağını öğrenmeliyiz çünkü çalışmalarımızın büyük bölümü birçok yerde savunuculuk, araştırma ve politika üretmeye vb. odaklanmıştı. Artık bu yeterli değil. Özellikle tabandan geniş bir destek örgütlemek istiyorsak temel feminist halk eğitim tekniklerinden bazılarına geri dönmeliyiz. Kadınları kolektif yapılarda toplayıp bu kitlesel tabanı oluşturarak bilinç yükseltme çalışmaları yapmalıyız. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 77 Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl Net bir iktidar analizi ve siyasal gündeme sahip olmalıyız; bu sürecek bir çalışmadır. Durağan bir şey değildir. Dışsal değişiklere bakarak düzeltmeye, güçlendirmeye, değiştirmeye devam edeceğiniz bir şeydir. [Gündemin] formel ve hakiki değişimlere odaklanması gerekir ama aynı zamanda merkezinde arkadaşım Michel Friedman’ın normlar dediği şeyi değiştirmek için ne yapılacağını da ele almalıdır. Paradigma değişikliği ve yeni normlar yaratması gerekir. Evlilik içinde tecavüzün tecavüz sayılmadığı bir topluluk varsa, bir normu değiştirmeye çalışırsınız ve tek başına yasayı değiştirerek bu normu değiştiremezsiniz. Bunu adeta her toplulukta her hane halkını mobilize edip bilinç yükselterek ve bunu sorgulatarak değiştirmeniz gerekir. Başka önemli (ama çok da popüler olmayan) ilke, iktidar pratiğini içte ve dışta değiştirmektir. Kısaca söylemek gerekirse, hepimiz çok partriarkal olmayan iktidar pratiği kavramlarını içselleştirmişizdir ama iktidar elde ettiğimizde, “iktidarla ilişkim nedir, iktidarla tarihim nedir” sorularını gerçekten sormaksızın çok farklı bir şekilde işlev görmeyi bekleriz. Bu hareket içinde birçoğumuzun olduğunu unuturuz çünkü son derece kötüye kullanılmış baskıcı iktidar biçimlerini deneyimlemişizdir. Bunu üzerimizden atamamışızdır, ama yine de hareketlerimizde gayet sağlıklı liderler olarak görev yapmayı isteriz. Dolayısıyla bu bizim için aşılması gereken son derece kilit bir noktadır. Hareketlerin neden önem taşıdığını şimdilik atlıyorum. Hareketlerin muhteşem gücü hakkındaki kitapta bir bölümün ilk taslağını yazdığımda “pekâlâ neden bu değişimi yaratmak için bir harekete ihtiyacın var?” diye soran genç meslektaşıma cevap vermekte zorlanmıştım. Meslektaşım güya hareket olmaksızın gerçekleşen büyük değişimlerin gerçekleştiği çeşitli örnekleri saydı. Tam olarak hak vermemiştim, geçtiğimiz 30 yılda gördüğümüz bütün değişimlerin arkasında muhakkak bir hareket olduğuna inanıyorum. Lincoln köleleri özgürleştirmiş olabilir ama arkasında bütün bir kölelik karşıtı hareket vardı. Her ne olursa olsun, günümüz bağlamında bütün bu STK’laşma ve “proje iştahlılığı” içinde hareketlerin neden önem taşıdığına bakmanın önemli olduğuna inanıyorum. Kullanışlı bulduğum bir çerçeve de bu (grafiğe işaret ediyor). Yalnızca bir çerçeve değil, aynı zamanda hareketleri bu kadar güçlü kılan ne rol oynadıklarına bakmaya başlamanın faydalı bir yolu. Başardıklarımıza bakarsanız, Muthoni’nin bu sabah bahsettiği bazı kazanımlara bakarsanız iki alanda çok fazla kazanım var. (Grafiğin sağ tarafına işaret ederek) Buraya bakarsanız, ayrımcılık, eşitsizlik ve yoksulluk düzeylerini azaltmak için politika müdahaleleriyle arttırmaya çalıştığımız kaynaklara erişim ve kontrolü [temsil eden] çok fazla yasa göreceksiniz. Mücadelelerimiz bilhassa son yirmi yılda bu iki alanda gayet iyi yol kat etti. Mesela formel siyasette kadınların katılım düzeyine bakın. Birçok yerde bireylerin en azından yasada haklarının olabilmesi için bu formel, 78 Hareketlerin GÜCÜ sistemik değişimleri elde etmede çok iyi gittik. (Grafiğin sol tarafına işaret ediyor) Burası normlardaki değişikliklere baktığımız enformel alan. Şiddet, taciz, ayrımcılık ve sömürü biçimlerini sürdürerek üreten (bu biçimler de sınıflar, etnik gruplar, bölgeler içinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden yaratıp üretir) bu norm, inanç ve pratiklerin ta kendisini değiştirmeye çalışıyoruz. Ayrıca bireyi, bu normlar dizisinin insanların kadın haklarını ihlal eden biçimlerde davranmasına fırsat tanıyarak cevaz verdiği içselleştirilmiş tutum, değer ve pratikleri değiştirmeye çaba gösteriyoruz. Kitle tabanlı hareketler olmazsa bunları nasıl değiştiririz? Ayrımcılık sistemlerinin iyiden iyiye kuşattığı bu yerlerde çalışmanın yollarını bulmazsak, hareketsiz kalırız. Hareketlerin en güçlü müdahale biçimleri haline geldiği yer burası. İşte bu, hareketlerin gücü. SORULAR VE TARTIŞMA: REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER Srilatha Batliwala: Şimdi ortaya atmak istiyorum. Planladığım güzelim egzersiz… Mümkün olduğunu sanmıyorum. Çok kalabalığız. Yine de çaba gösterip deneyelim mi? Merak ediyorum da hareket olmayan bir şeye örnek düşünebilecek veya gösterebilecek misiniz? Sonra hareket olmayan koşullarda nasıl hareket yaratabileceğimizi incelemek için kolektif gücümüzü kullanabilir miyiz? Bu size anlam ifade ediyor mu? Katılımcı: HIV ve AIDS’le ilgili tüm hareket ve faaliyetler meselesini ele alalım sonra başka bir konuyla ilgilenelim. Srilatha Batliwala: Herkes HIV-AIDS konusunu ele almak konusunda hemfikir mi? Bu iyi bir örnek mi? Tamam. O halde bize HIV-AIDS etrafında neden bir hareket ve feminist bir hareket olmadığını düşündüğünüzü anlatmakla başlamak ister misiniz? Katılımcı: Yalnızca Güney Afrika’dan değil, Güney Afrika kıtasındaki bütün ülkelerden bahsediyorum. Uzun bir süre bu bölgede şunları şunları sağlamak için gelen çok sayıda grup oldu ama toplumsal cinsiyet temelinde bir yaklaşıma sahip değillerdi. “Neden HIV virüsüne en çok maruz kalanlar kadınlar? Neden HIV’li insanların bakımını üstlenenler kadınlar?” gibi soruları sormak anlamında feminist bir yaklaşım yok. Yeterli yiyecek olmadığından bahsetmiyorlar. Yalnızca yetersiz beslenen kadınlara anti-retroviral ilaçları pompalıyorlar. Analiz yok. Birçok faaliyet var. Bir sürü para akıtılıyor, konuyla ilgili kararlar alınıp duruyor ama toplumsal cinsiyet analizi yok. Şimdi paranın gerçekte feminist bir bakış açısından kullanılır hale gelmesi için bulunduğumuz noktadan nasıl çıkabileceğimizi görmek isterdim. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl Katılımcı: Makedonya’dan geliyorum. Avrupa’daki Romen kadın aktivistlerdenim. “Romen hareketini” bir hareket olarak adlandırabilir miyim emin değilim. Romen topluluklar tarafından kullanılan en canlı stratejilerden biri dışarıdan ve Romen olmayanların hayatlarından tümden ve mutlak bir şekilde dışlanması olmuştur. Romenlerin kendileri de dışarlıklı olabilir. Avrupa’daki toplulukların çoğunda birçok sebepten ötürü (bekâr olmak, çocuğu olmamak, yalnız yaşamak, bağımsız olmak vb.) Romenler tarafından kendilerinden olmayan biri olarak değerlendirildim. Soruyu tam burada sormak isterim: Dışarıdan ve Romen olmayanları hayatlarından izole eden Romenler gibi bir durumda bir hareket inşa etmeye nasıl başlayacağız? Böyle bir durumda hareket neye benzer? Soruyu tam burada sormak isterim: Dışarıdan ve Romen olmayanları hayatlarından izole eden Romenler gibi bir durumda bir hareket inşa etmeye nasıl başlayacağız? Böyle bir durumda hareket neye benzer? Romen hareketinin çabaları 1970’lerin başında başladı ama tek destekçileri bireyler ve kurumlardı. [Şimdi bu oturumda] [bireyler ve kurumlardan oluşan bir hareketin] mümkün olduğunu duydum, ama bugüne kadar Romenler açısından bu işe yaramadı. Toplulukların hedef ve stratejileri şekillendirmeye dahil olmaması Avrupa’da Romen toplulukları hedefleyen birçok program, inisiyatif ve politikanın başarısızlığına mükemmel bir sebeptir. Çok fazla para harcandı. Farklı liderlik katmanlarının mümkün olduğunu da duyduk. Romenler bağlamında topluluk liderliği tabandaki insanlar açısından bir anlam ifade eder; halbuki Romenlerin durumunu iyileştirmeye çalışan hükümetlere, uluslararası kuruluşlara ve bağışçılar için kurumlar, STK’lar ve bireyler bazındaki siyasal liderlik önemlidir. Bir tarafta topluluk liderliği (geleneksel liderler biçimde) ile kurumlar ve aktivist bireyler bazındaki siyasal liderlik arasında görünür bir boşluk vardır. Romen hareketinin kurumlar tarafından inşa edilmesinde ötürü dış fonlara bağımlı olduğu sonucuna varmak son derece mantıklıdır. Hareket bağışçılar tarafından yönlendirilir ve yukarıdan aşağı bir yaklaşıma sahiptir. Gerçi şimdi muhtemelen kadınlar nerede diye merak ediyorsunuz? Kadınlar sadece seslerini yükseltip 1990’ların sonunda kadın meselelerini ele almaya çalıştılar. [Bu kadınlar] ağırlıkla erkeklerden oluşan liderlerin onları Romen kimliğini kadın kimliğinin üstünde değerlendirmek zorunda bırakmasıyla karşı karşıya kaldılar. Toplumsal cinsiyet ve ırkın kesişir olması bilinen bir konu değildi. Srilatha Batliwala: Şu halde iki örnek arasında iki ortak faktör olduğunu dinledik: Çok fazla kurum var ve para var. Çoğunlukla kaynağımız olmadığı için hareket inşa edemediğimizi söyleriz. [Bu iki örneğin] kaynağı var, çok fazla kurumu var. Katılımcı: Ne ilginçtir, Güney Afrika’da HIV ve AIDS’le ilgili olarak problem paranın orada olması ama meselenin dışsal olarak tanımlanmasıdır: “Sizin sorununuz ne, çok hafifmeşrepsiniz? Sizin sorununuz ne, hastalarınıza bakmıyorsunuz? Sizin sorununuz ne, ilaç tedavisi almıyorsunuz?” Ne yapalım? Hepimiz bize yapmamız gerektiği söylenen o şeyleri yapmak üzere para için sıraya diziliyoruz. Size nasıl düzgün prezervatif kullanılacağını söylüyoruz. Size anti-retroviral ilaç veriyoruz ve sizi hastaya bakmak zorunda bırakıyoruz. Paranın aktığı yerde bu müdahalelerin bizi Güney Afrika’da HIV ve AIDS’e ilişkin temel, başlıca meselelerle ve kadınlara etkisini ele almamıza izin verip vermeyeceğini eleştirel biçimde sorgulamaya yerimiz ve zamanımız olmadı. Şu halde çok haklısınız. Benim açımdan bu bir hareket değil. Para orada, mesele hakkında konuşuyoruz ama kesinlikle hareketten bahsedemeyiz. Düşünüyorum da şimdi Güney Afrika’da “bilirsiniz, önceliklerimiz şunlar diyeceğimiz bilgiyi geri sunduğumuz alanları nasıl yaratacağımızı” sormanın zamanı olabilir. Tanımladığımız o öncelikler etrafında bir hareket oluşturmamız ve kaynakları en kullanışlı şekilde yeniden kanalize etmemiz [gerekiyor]. Katılımcı: Kanada’dan geliyorum. Burada Güney Afrika’da altı aydır staj yapıyorum. Kadınlar olarak bir araya gelebileceğimiz, gündemi belirleyenin kadınlar olacağı alanlar açmamız gerektiğini düşünüyorum. Soracağım soru, bu kolektif, tabandan [gelen gündemleri] nasıl STK gündemleriyle ilişkilendireceğimiz, çünkü buna ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Srilatha Batliwala: Buna cevap olarak hızlı bir nabız yoklaması yapmanın ilginç olacağını düşündüm. Gerçekten bu salonda kaç kişi bir toplulukla bilinç yükseltme ve örgütlenme yapmıştır? Öyleyse yarımız kadar. Bu tür bir çalışma yapmaya başlamayı istediğiniz varsayarak, kaçınız bugün o eğitimi almak için nereye gideceğini biliyor? Zira konuştuğumuz şey, (bu alanları inşa etmenin dışında) çok fazla iş yapan çok ama çok sayıda kuruma sahip olduğumuzdur. Bu alanları inşa etme teknolojisi bir dizi beceridir. Farklı koşullarda bunu SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 79 Yan Oturumlar: Hareket İnşasının ABC’si: Neden, Niçin ve Nasıl yapmanın çok özel yolları vardır. [Hindistan’daki] Dalit hareketi örneğinde, orada bunu yapmasını bilen insanlar vardı. Bu topluluklara gidip o alanı yarattılar. Romenler örneğinde mücadele ettikleri şey, Romen kadın aktivistlerin ABD’ye gidip kar amacı gütmeyen işletme eğitimi almaları için tonlarca para olmasıdır. Ama Romen bir feminist aktivistin Dalit hareketiyle çalışma yürütmesi için Hindistan’a gönderilmesi, onlardan taban örgütlenmesini nasıl gerçekleştirdiklerini öğrenmesi duyulmuş değildir. Hem siz de biliyorsunuz, ironik olan şey, Romenlerin Hindistan’dan gelmiş olmasıdır! Daha fazlasını söylemiyorum. Katılımcı: Hareket diyaloguna katmak istediğim başka bir öğe, en yoksul topluluklarla çalışırken sizin de hayatta kalma sorunlarıyla baş etmek zorunda kalmanızdır; “meselenin özü” gayet budur ve çok fazla fon gerektirir. Bu taban [bilincini] inşa etmiş feminist hareket açısından başka bir sorunda ikisini nasıl birleştireceğidir. Hareket inşa sürecinde uğraşılması gereken başka bir güçlüktür bu. Srilatha Batliwala: Özür dilerim ama bitirmek zorundayım. Lütfen başka oturumlara gittiğinizde sohbete ve sorulara devam edin! İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği 1. KONUŞMACI: İRAN’DAKİ DURUM İran devrimi sırasında kadınlara karşı çok sayıda ayrımcı yasa geçirildi. Burada size birkaç örnek vereceğim. Bir kadınla bir adam sokağa çıkıp münakaşaya girdiklerinde eşit şekilde zarar görürse, kadına ödenen masraf erkeğe ödenenin yarısıdır. İki kadının mahkemede şahitliği bir erkeğin şahitliğine eşittir. Bir adam dört kadınla evlenip hiçbir bahane göstermeden boşanabilir ama kadının boşanması zor, bazen imkânsızdır. Bunlar İran’da kadınlara karşı ayrımcı yasalardan bazılarıdır. Bu yasalar eğitimli kadın sayısının gerçekte eğitimli erkek sayısından fazla olduğu bir ülkede çıkarılmıştır. İran’da üniversite öğrencilerinin yüzde 65’inden fazlası kadındır. Kadınlarımız toplumumuzda mesleki pozisyonları elinde bulundurmaktadır: Avukatlar, doktorlar, mühendisler ve mali işler müdürleri. Büyük şirketlerin genel müdürleri kadındır. İran’daki başkan yardımcılarından biri (bir köktendinci) bile kadındır. Ama İran’daki yasalara uygun olarak, bir kadın ülke dışına seyahat etmek istediğinde kocasından izin alması gerekir. Devlet başkanlığına bir kadının geçmesi, kadınla kocası arasında bir kavga olması ve kocasının izni vermeyi reddetmesi durumunda İran’ın Birleşmiş Milletler’deki koltuğuna ne olacağını bilinmiyor! Bu küçük örnekler İran’daki kültürün İran’da var olan ayrımcı yasalardan ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Bu yüzden eşitlik hareketi çok, çok güçlüdür. İran’da feminist hareket Ortadoğu’da en güçlü hareketlerden biridir. Bu hareketin lideri yoktur, merkezi karargâhları ya da şubeleri yoktur. Bununla beraber, hakların eşitliğine inanan her İranlı ailenin evinde vardır. Bu yüzden bu hareket çok güçlüdür. Hareketin birkaç lideri veya aktivisti olsaydı hükümet tarafından tutuklanıp idam edilirlerdi ve hareket sona ererdi. 80 Hareketlerin GÜCÜ Bu hareket geçtiğimiz birkaç yılda muzaffer oldu. Mesela devrimden sonra boşanma sonrası 7 yaşına kadar olan kız çocukların ve 2 yaşına kadar olan erkek çocukların velayetini anneye veren bir yasa geçirildi. Bu yaşlardan sonra çocuklar anneden alınıp babaya veriliyor. Hükümet her zaman bunun İslam hukuku olduğunu, [dolayısıyla] değiştirilemeyeceğini [iddia ediyordu]. Ancak, kadınlar direnişlerini arttırınca hükümet pes etmek zorunda kaldı ve yasa değişti. Öte yandan, [bu zaferler] yeterli değil, hem de hiç. Kadın ve erkeğin tam eşitliğine [kavuşana] kadar, İran’daki feminist hareket devam edecek. 2. KONUŞMACI: BİR MİLYON İMZA KAMPANYASINA GİRİŞ Bir Milyon İmza kampanyası resmen 27 Ağustos 2006’da başlatıldı. Kampanya İran Parlamentosuna hitaben kadınlara yönelik ayrımcılığı destekleyen mevcut yasalarda revizyon ve reform talep eden bir imza dilekçesine destek olarak bir milyon imza toplamayı amaçlamıştır. Kampanyanın ana amaçlarından biri, vatandaşları, özellikle kadınları bu yasaların hayatlarındaki olumsuz etkileri hakkında eğitmektir. Kampanyaya hak verenler dilekçeyi imzalayarak destek vermiştir. Daha fazla dahil olmak isteyenler komitelerimizde, yerel gruplarımızda ve kampanyada çalışabilir. Taşrada kampanyanın yapısına ve çalışmalarını yerel ihtiyaç ve kaynaklar dahilinde nasıl sürdürüleceğine yerel gönüllüler karar vermektedir. Kampanyanın değiştirilmesini istediği yasalar [şu kategoriler altında] sınıflandırılabilir: 1) evlilikte kadına eşit haklar. 2) boşanmada kadına eşit haklar. 3) çokeşlilik ve geçici evliliğin kaldırılması. 4) hem kız hem erkek çocuklar için cezai ehliyet yaşının 18’e çıkarılması. 5) kadının AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği çocuklarını kendi tabiiyetine geçirebilmesi. 6) eşit kan parası. 7) eşit miras hakları. 8) namus cinayetlerinde ceza indirimi öngören yasalarda reform. 9) erkek ve kadınlara mahkemede eşit tanıklık hakları. 10) taşlama gibi kadınlara yönelik ayrımcılığı destekleyen diğer yasalar. Kampanya bazı özel stratejilere sahiptir. Birincisi, yüz yüze yaklaşımıdır. Kampanya gönüllüleri hemcinsleri vatandaşlarla çok yakın temas içindedir. İkinci strateji atölyelerdir. Kampanya aktivistleri ayrımcı yasalar ve bunların insanların olağan hayatları üzerindeki etkileri hakkında değişik atölyeler düzenlemektedir. Yasa ve etkilerine ilişkin doğru bir perspektifin [sunulması] için atölye çoğunlukla avukatlarca desteklenir. Atölyeler kampanyanın başlıca hedeflerinden biri olan yasalara ilişkin kamusal farkındalığı arttırma hedefine ulaşmamıza yardımcı olmaktadır. Üçüncü strateji enformasyon ve iletişim teknolojileridir. Kampanya gönüllüleri enformasyon ve iletişim teknolojilerinin farklı yönlerinden geniş biçimde yararlanır. Arkadaşım daha sonra bu konuda konuşacak. Dördüncü strateji sanatsaldır. Kampanya organizasyonunun perde arkasını gösteren “fotoğraf değişimi” isimli bir fotoğraf blogumuz var. Bunun gibi kampanya sembolleri ve logolarını taşıyan rozetlerimiz, bunun gibi aynı logolarla tişörtlerimiz var. [Keza] tiyatro gösterimlerimiz [var]. Kamusal alanlarda, parklarda ve başka yerlerde gizlice sergiliyoruz. Kampanya destekçileri ikili üçlü gruplar halinde parka ya da kamusal alana gidip aniden hayatlarımızı etkileyen (evlilik, boşanma veya herhangi bir şeyle ilgili) yasalar hakkında konuşmaya başlıyorlar. İnsanlar konuşmaya dahil olduğunda, kampanya destekçileri onları konuyla ilgili sıkıştıran sorular sorup insanlara bilgi ve daha fazla fikir vermiş oluyorlar. örneği bu. Çünkü bu telefon kullanma riskinden ötürü kampanyaya katılan hemen herkesin e-posta kullandığını söyleyebilirim. Tüm annelerin e-postalarını kontrol etmek, haber okumak ve internet sitesindeki makalelere bakmak için çocuklarının bilgisayarlarını kullandığını söylemekten çok kıvanç duyuyorum. E-posta listesi ya da e-posta grupları: Normalde bunları herkes gibi haber bültenleri için kullanıyoruz. Bununla beraber, e-posta gruplarının diğer kullanımı acil durumlarda gerçekten çabuk kararla vermek içindir. Çevrimiçi toplantılar düzenlemekte zaman harcamadığımız için bu yöntem işimizi kolaylaştırıyor. Çevrimiçi enformasyon paylaşım araçları ve sosyal ağ iletişim: Bir Milyon İmza kampanyası sanal ortamda da aktiftir. Orkut’ta, Facebook’ta varız, [videolarımız] Youtube’da [yer alıyor]. Facebook veya Orkut’ta bu grupların bir üyesi olabilirsiniz. Son konu internet siteleri. Kampanyanın internet sitesi kampanyanın ilk günlerinde açıldı. Günde 4.000’den fazla ziyaretçi alan çok dilli bir internet sitesi bu. İnternet sitemiz başlıca ortamımız. Bugüne kadar başka il [ve] ülkelerden gönüllülerce 15 internet sitesi ve blog yaratıldı. Bu demektir ki 16 kadar veya daha fazla internet sitemiz var. 3. KONUŞMACI: KAMPANYADA ENFORMASYON VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ Teknoloji, enformasyon ve iletişim teknolojileri kampanyada önemli bir rol oynuyor. Çok kısa kullandığımız enformasyon ve iletişim teknolojileri türleri, bunların faaliyetimizdeki rolü hakkında konuşmak istiyorum. Mobil telefonlar ve SMS’le başlamak istiyorum. Mobil telefonlar gerek SMS yoluyla kazanımlarımız hakkında haber ve tebrik mesajları yollamak, gerek insanların tutuklanması gibi kötü haberi yapmak için kullanılıyor. SMS’i ucuz, çabuk ve güvenilir olduğunu için kullanıyoruz. [Ayrıca] dijital belgeleme açısından bilgisayar yazılımı [kullanıyoruz]. Ürettiğimiz veya edindiğimiz her şeyin elektronik kopyasını çıkarmaya çalışıyoruz. Güvenli bir yerde olması için bütün imzaların dijital bir kopyasını da saklıyoruz. Bir yandan da insanlara daha ilginç gelecek işitsel ve görsel dosyalar hazırlıyoruz, böylelikle ürettiğimiz videoları indirip birbirlerine gönderebiliyorlar. Bir sonraki, e-posta ve mesajlaşma yazılımları. Eposta ve mesajları [sizlerin çoğundan daha] farklı biçimlerde [kullanıyoruz]. Toplantılarımızı ayarlamak için telefon yerine e-posta ve Skype gibi yazılımları kullanıyoruz, çünkü bu günlerde telefon görüşmeleri güvenli değil. Bir rizikoyu fırsata dönüştürmenin iyi bir Filtreleme. Bu, internetteki başlıca problemimiz. [Her] iki ayda bir internet sitemiz filtrelenir, yani İran içinde erişilemez hale gelir. Doğrudan erişilebilir olmayan siteleri güncellemenin ne kadar güç olduğunu tahmin edin! İnternet sitemiz filtreleneceği zaman DNS alan adını (internet adresimizi) yenisiyle değiştirmenin bir yolunu bulduk ama alan adlarını değiştirmek paraya mal olmaktadır. Finansal maliyet ve teknik zorlukların yanında, her seferinde ne kadar çok ziyaretçi kaybettiğimizi, arama motorlarında kaç sıra aşağı düştüğümüzü tahmin edebilirsiniz. Kampanya şimdi iki yıldır sürüyor. Bu iki yılda internet sitemiz 17 kez filtrelendi. [Yine de] hâlâ her gün internet sitemizi ziyaret edip makalelerimizi okuyan 4.000 kişiden fazla kişi var. İki yıllık faaliyet süresince, Bir Milyon İmza kampanyası hiç uluslararası veya dış fon kullanmadı. 4. KONUŞMACI: ÇOK KUŞAKLILIK, FİNANSMAN VE KAMPANYADA ERKEKLERİN ROLÜ İran’da Bir Milyon İmza kampanyasının üç farklı karakteristik yönü üzerine konuşmak istiyorum. Birincisi, bu kampanyadaki üç kadın kuşağının varlığıdır. İran tarihinde ilk defa üç kuşak kadının birbiriyle çalıştığına inanıyorum. İlk kuşak, onlara devrimciler diyorum, genellikle 50’lerinde ve 60’larındalar, 1979 SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 81 Yan Oturumlar: İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği devrimini yaşamışlar. Bazı üyeler siyasal grupların parçasıymış, bazıları bu devrimin yalnızca gözlemcisi olmuş. Ama çoğu devrimden önce eğitimlerini tamamlamış veya evlenmiş. Dolayısıyla hafızalarında kadının devrimden önceki durumunun açık bir görüntüsü var, kadınların devrimden sonraki kazanımları ve kayıpları hakkında konuşabiliyorlar. İkinci ders İran’daki acı devrim deneyiminden geliyor. Kadınlar İran’da devrime çok katkı yaptı ama devrimden sonra birçok hakkını kaybetti. Bu onlar için gerçek bir hayal kırıklığı oldu. Sonra 30’larında, 40’larında olan ikinci kuşak var. Onlar İran toplumunu “feminizm” ve “kadın hareketi” kelimeleriyle tanıştıranlar. Çoğunlukla yazar, çevirmen ve gazeteciler. Kadın hareketine inanan kişiler. Bundan önce, sosyal veya siyasal olarak aktif olan kadınlar bile başka grupların parçasıydı. Bu kuşak İran’da bağımsız bir kadın hareketinden [bahsetmeye başlamadan] [önce] kadın hareketi diye bir şey yoktu. Sonra üçüncü ve son kuşak, benim kuşağım geliyor. Genellikle 20’lerindeler. Bu kampanyanın çoğu aşamasında (diğer iki kuşağın deneyimini kullanarak elbette) örgütleniyorlar. Bizden büyük kız kardeşlerimiz ve annelerimizden büyük destek aldık ve onlardan iki temel ders öğrendik. Onlardan öğrendiklerimizden biri, siyasal gruplardan bağımsız olup kendimizi, sıradan kadınları temsil etmek. İkinci ders İran’daki acı devrim deneyiminden geliyor. Kadınlar İran’da devrime çok katkı yaptı ama devrimden sonra birçok hakkını kaybetti. Bu onlar için gerçek bir hayal kırıklığı oldu. Kadın meselelerinin bir öncelik olduğunu artık biliyoruz. Devrim gibi büyük bir şey olmasını bekleyip sonrasında kadınlara cennet olacağını düşünemeyiz. Buna inanmıyoruz. Tartışmamın ikinci kısmı bir milyon imza kampanyasının finansmanıyla ilgili. İki yıllık faaliyet süresince, Bir Milyon İmza kampanyası hiç uluslararası veya dış fon kullanmadı. Kampanyadaki bütün para doğrudan üyelerin ceplerinden çıktı. Herhangi bir şekilde örgütlü bir finansmanımız yok, sadece yılda 5$ kadar üyelik harcı. Bu bizi gerçekten güçlü kıldı çünkü bağımsız olmamıza, kararlarımızı bağımsız almamıza yardım etti. Bu yüzden çoğumuz yarı zamanlı aktivistleriz. Aynı zamanda mühendis, sanatçı, işçiyiz. Hep çalışıyoruz. Ayrıca öğleden sonraları, hafta sonları bunun için çalışıyoruz. Şu halde maaşımızı kazanıp sonra bunu bir şeyler üretmek ve 82 Hareketlerin GÜCÜ savunmak için kaynak olarak kullanıyoruz. Üçüncü konu bir milyon imza kampanyasında erkeklerin varlığıdır. Bu gerçekten önemli çünkü İran çok geleneksel bir ülke. Erkeklerin varlığı İran kültüründe çok iyi bir değişimin işareti. İran tarihinde erkeklerin kadın hareketlerinin gururla parçası olduğu ilk defa [görülüyor]. [Daha önce] İran’da kadınların durumu hakkında konuşmuş veya yazmışlar, ama hiç doğrudan İran’daki kadın hareketine dahil olmamışlardı. 5. KONUŞMACI: GÖZDAĞI VE DİRENİŞ Kampanyanın başladığı iki yıldan [bu yana], bize yönelik birçok tehdit [oldu]. Birincisi güvenlik güçleri faaliyetlerine son vermeleri için çocuklarıyla konuşsun diye ailelere baskı [yapmaya] çalışıyor. Bu işe yaramazsa üniversite, iş yerinde problem çıkarıyorlar. Çalışmamızı yürütmek istediğimiz [yerler olan] kamusal alanlarda da tehditler [oluyor.] Aktivistleri usandırmanın başka bir yolu, onların uluslararası konferanslar için yurtdışına seyahatlerini yasaklamak. Geçtiğimiz iki yıl [boyunca], kampanyanın 50’den fazla üyesi farklı yerlerde ve farklı zamanlarda tutuklandı. Bu çok enerji ve dikkat dağıtıyor çünkü biri hapiste olduğunda ailesi, arkadaşları ve meslektaşlarına da çok baskı biniyor. Kişinin bırakılmasından sonra bile sorgulamaya devam ediyorlar. Çoğunlukla birkaç yıl ertelenen hapis cezaları alıyoruz. Devlet bu [ertelenmiş] cezası olan bu kişinin şöyle ya da böyle daha pasif olmasını bekliyor. Meslektaşlarımdan biri Tahran’daki parkta imza toplarken tutuklandı. Ben diğer 32 aktivistle birlikte Devrim Mahkemesinin önünde tutuklandım. Genellikle kamu güvenliğine aykırı eylem [gibi şeylerden] suçlanıyoruz. Kampanya üyelerimizden ikisi hâlâ cezaevinde. Bununla beraber, bu zor durumlarında bile kamusal cezaevi hayatının uzun günleri [boyunca], [hapisteki aktivistler] gerçekte toplumun daha önce görmedikleri bir kesimine, tutuklu [olan sıradan [kadınlara] ulaştılar. [Bu kadın tutuklular] değiştirmek istedikleri eşit olmayan yasaların mutlak kurbanları olduklarını anlıyorlar. Çok eşlilik gibi eşitsiz yasaların ayak seslerinde veya bir kadının boşanma hakkı olmadığı zaman, suç işleyebilecek, belki kocasını öldürecek bir seviyeye gelebiliyor. Demek ki [ayrımcı yasalardan ötürü] birçok kötü şey gerçekleşebilir. Bu durumlarda bu tutuklulardan çok fazla bilgi edinebiliyoruz. Çalışma arkadaşlarımın bırakılmasından sonra bile [bazen cezaevindeki kadınlarla] bağlantıları [korudular]. Onların bırakılmasını sağlamaya ya da cezaevi içinde bir kitaplık oluşturmaya veyahut da bırakıldıklarında kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için onları güçlendirmeye çalışıyorlar. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: İran’da Hukuki Ayrımcılığı Ele Almak ve Kadın Eşitliğini Güçlendirmek: Bir Milyon İmza Kampanyası Örneği SORU VE TARTIŞMA: REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER Katılımcı: Çabalarınızı candan tebrik ediyorum. Mısır’dan, Kuzey Afrika’dan geliyorum. Bu deneyimi son derece ilham verici buluyoruz. İran’da çok güçlü bir kadın hareketi olduğunu son derece gururlu bir şekilde söylediniz, bu beni gerçekten etkiledi. Bilmek istiyorum, buna nasıl ulaştınız? Mısır’da bir STK grubuyla çalışıyorum ve bu benim son derece ilgili olduğum bir şey: İslam’ın çoğunluk dini olduğu bir Ortadoğu ülkesinde güçlü bir hareketin nasıl inşa edileceği. Cevap: İslami ülkelerde kadınların problemi bir şekilde aynıdır. Problem ne zaman eşitlikten bahsetsek, hükümetin İslam’ın arkasına sığınıp bunun İslami bir konu olduğunu söylemesidir. Bu şekilde hükümet kadınları İslam karşıtı olarak sunup böylece [daha kolay] ezebilir. Taleplerimizi ortaya koyma konusunda kurallar yoktu. Eğer dindarsanız, dini konulardan konuşabiliyordunuz ve değilseniz, o zaman insan hakları ve kadın haklarından bahsedebiliyordunuz. [Taktiklerimizden biri] dini metinler üzerinde çalışmaktır. Genellikle kapsamlı araştırmadan sonra taleplerimizi bu tür araştırmanın temelinde yapabilmek için değişik İslami veya dini yorumları kullanıyoruz. [Argümanlarımızı desteklemeleri] için bugün modern ruhbanların fetvalarını bile kullanmışızdır. Bu fetvaları hükümeti İslam karşıtı olmadığımızı söylemek için kalkan olarak kullanıyoruz. Tutuklanıp mahkemeye çıkarılan kadınlar arasında öyle kusursuz ve başarılı olduk ki hiçbiri İslam karşıtı olmaktan ötürü tutuklanmadı. Genç çalışma arkadaşımın size daha önce söylediği gibi, tutuklanmaları genellikle ulusal güvenlikle ilgilidir. Size problemimizin dinden kaynaklansaydı, onu da din aracılığıyla çözmek zorunda olduğumuzu söylemeliyim. Katılımcı: İran kadın hareketinin tarihinde birçok bölünmenin sıkıntı yarattığını, dolayısıyla aktivistlerin harekette dinin rolü hakkında farklı siyasal ideolojileri veya fikirleri olduğunu biliyorum. Ama bir milyon imza kampanyası arka planına bakılmaksızın bu değişik aktivistleri bir araya getirmekte çok başarılı oldu. Bir milyon imza topladıktan sonra bu imzalarla ne yapılacağına ilişkin bir plan var mı merak ediyorum? Hareketteki bu değişik fraksiyonların bir milyon imza topladıktan sonra kampanyanız açısından problem oluşturacağını düşünüyor musunuz, sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz? Cevap: Plan, yasaların değişmesi için [imzaları] Parlamentoya yollamak. Planımız bu. Ancak biliyorsunuz, sonuç gerçekten önemli ama süreç de gerçekten önemli. Zira [kampanya] imza toplamaktan ibaret değil. Aynı zamanda bu meseleyi savunup [hakkında] konuşmakla ilgili. Geçtiğimiz iki yıl [boyunca], kadınlara ilişkin [tartışmalara] ayrılan kamu ilgisinde veya kamusal alanda gerçekten artış olduğunu gördük. Bunun bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Fraksiyonlar hakkında, evet haklısınız. Kampanyanın kazanımlarından biri, [bu fraksiyonları] bir şekilde yakınlaştırmak oldu. Bunun sebebi taleplerimizin kimsenin kendisini orda göremeyeceği kadar genel olmasıydı. Bir de, taleplerimizi ortaya koyma konusunda kurallar yoktu. Eğer dindarsanız, dini konulardan konuşabiliyordunuz ve değilseniz, o zaman insan hakları ve kadın haklarından bahsedebiliyordunuz. Bu yüzden kampanya siyasi, siyasi olmayan birçok arka plandan ve birçok yaştan çok sayıda insanın ilgisini çekiyor. Katılımcı: Her şeyden önce sizi selamlıyorum ve yaptığınız harika çalışmaları takdir ediyorum. Cesursunuz, cesur yüreklersiniz. Birçok İslam ülkesinde çok sayıda dini reformcu olduğuna inanıyorum. Sıraladığınız konulardan bazılarına ilişkin son derece ilerici görüş ve fikirlere sahipler. Şu halde stratejilerinizden biri olarak İran’daki Ayetullahları veya dini liderleri dahil etmek mümkün olur muydu? İkisiyle tanıştım ve aydınlanmış fikirlerinden büyülendim. Cevap: Size %100 katılıyorum. İslam’ın demokrasi ve insan haklarıyla çelişki içinde olmadığını daima söylemişimdir. [Daha önce söylediğim gibi] modern ruhbanların fetvalarını kullandık ve bunu yapmayı sürdüreceğiz. Ama mesele, hükümetin bu ilerici ruhbanların fetvalarına dikkat etmemesi ve henüz yasaları değiştirmemiş olmasıdır. İran’da feminist hareketin yalnızca kadınlar arasında değil, erkekler arasında da çok sayıda sempatizanı bulunuyor. Filmde imza toplamaya gönüllü olan genç erkekleri gördünüz. Ama hükümet düzeyinde ne mutlu ki ya da ne yazık ki müttefiklerimiz yok. Gerçi bu yaptığımız şeyi yapmaktan vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor. Söylememiz gereken şeyi söyleyeceğiz. Hükümet bunu bugün kabul eder ya da etmez ama günün birinde kabul etmek zorunda kalacaklardır. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 83 Yan Oturumlar: Savunuculuk olarak Sanat: Dokuzda Bir Kampanyası Savunuculuk olarak Sanat: Dokuzda Bir Kampanyası Dawn Cavanaugh: Kaçınızın Dokuzda Bir kampanyasından haberdar olduğundan emin değilim. Şu anda bilhassa 2006’da kampanyanın başlangıcında, en yoğun anlardan bazılarını resmeden kimi slaytlar göstereceğiz. 2005’in sonlarında o zaman Afrika Ulusal Kongresi’nin başkanı olan Bay Jacob Zuma harikulade bir genç kadın ve aktivist olan, Kwezi diye çağırdığımız bir çalışma arkadaşımıza tecavüzle suçlanıyordu. 13 Şubat 2006’da Bay Zuma tecavüz suçlamasıyla Johannesburg Yüksek Mahkemesi’ne çıkarıldı. Orada o gün, Ulusal Kongre içindeki arkadaşları ve diğer toplumsal hareketlerin içindeki arkadaşları tarafından siyasi olarak hassas olmasından ötürü davadan uzak durmaları için gözdağı verilmiş veya uyarılmış olmasına rağmen mahkemenin dışarısında bekleyen 20 kişi vardı. Yine de beş değişik örgütten 20 84 Hareketlerin GÜCÜ insan hakları savunucusu ve aktivisti dışarıda durdu. Sonraki birkaç ay boyunca sayı büyüdü. Bir aşamaya gelindiğinde Johannesburg yüksek mahkemesinin dışında duran 600-800 kişi olmuştuk. Çoğunuzun o suçlamalardan tümüyle cezasız kurtulduğunu, davadaki kadının sürgüne zorlandığını bildiğinizi sanıyorum. Tam şimdi onu, Kwezi ve hemcinsi aktivistleri, kadın insan hakları savunucularını selamlamak istiyorum. Bizim için 15 Mayıs’taki yargılama sonrasında devam etmemiz gerektiği son derece aşikârdı. Güney Afrika’da kadına yönelik şiddete ilişkin çalışmalar gerçekten de daima güçlü olmuştur. Ama Dokuzda Bir kampanyası bir sürü şeyin odağını kaydırdı. Bunlardan birisi, mesajlarımızı güçlendirmek için gerçekten kasıtlı, gerçekten inisiyatif alan ve yaratıcı biçimlerde görüntü ve medya AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Savunuculuk olarak Sanat: Dokuzda Bir Kampanyası kullanımıydı. [İster] 50 [ister] 12 kişi olalım, mesajımızın kamusal alana en inanılmaz biçimlerde [ulaştırabileceğimizi] anladık. 12 kişi gösteri yapmak için izne ihtiyaç duymuyorsunuz. Dolayısıyla mahkemenin dışına tanga giyen 12 kişiyi koyardık ve görüntüler çok güçlü, çok kuvvetli, çok dayatıcı olduğu için BBC’de yer alırdı. Ama niye yürüyoruz? Yüzlerce sebebi var değil mi? Neden bu tişörtü giyiyorum? Neden tepesi atmış kadınlarız? Bu oturum feminist kadınlar, insan hakları savunucuları ve aktivistler olarak bizim yaratıcılığımızı tanımakla ilgili. Sizin arkanızdaki kitleler olmadan bile, kitleler partriarkanın yanındayken bile, bir hareketi gerçekten inşa etmek için yaratıcı fikirlerimizi kullanabiliriz. Bunu burada bırakacağım… Carrie Shelver: Yarın sokaklara çıkacağız. Hem forumdan hem de Cape Town’daki ve çevresindeki yerlerden büyük sayıda kadının olacağını umuyoruz. Ama niye yürüyoruz? Yüzlerce sebebi var değil mi? Neden bu tişörtü giyiyorum? Neden tepesi atmış kadınlarız? Suç işleyenlerin devletten, cezai adalet sisteminden, toplumdan aldığı dokunulmazlığı [protesto etmek için] yürüyoruz. O halde bunun bir yönü, dokunulmazlığın kaldırılması talebinde bulunmaktır. Bir yönü daha iyi, daha etkili, daha duyarlı bir cezai adalet sisteminden bahsedebilmektir. Ama elbette kadının insan hakları savunucularını desteklemek için de yürüyoruz. Bunlar yarın Cape Town’da sokaklarda taşıyacağımız mesajlardır. Ülkelerimizin hepsindeki genel duruma ilişkin olarak ama aynı zamanda adaletin yerine gelmediği bu özel kadınların adına da yürüyoruz. Dolayısıyla biraz yarınki yürüyüş hakkında bilgi vermek gerekirse, çeşitli hükümet temsilcilerine yönelik dilekçiler dağıtıyor olacağız. Konuşma yapmaları istenmeyecek. Onlara bu talepleri özetleyen bir muhtıra dağıtıyor olacağız. Dawn Cavanaugh: (Çalışma istasyonlarına hareket eden katılımcılara seslenerek) Beş çalışma istasyonumuz mu var? Yarınki yürüyüş ve aynı zamanda geniş bir insan grubunun kolektif olarak propaganda üretebileceği harika bir tarzın deneyimlenebileceği bir çerçeve sunmayı planlıyoruz. Posterlerimizde kullandığımız içerik ve mesaj üretimini aklımızda tutarsak, bunlar bir imgeyi harekete geçirebilir… İstediğimiz tek şey, ülkenizi sizin ifade etmeniz, böylece gerçekten uluslararası meseleleri temsil ettiğimizi bilelim. Elbette elimizdeki imajların üstüne baskı, boyama, işaretler koyma, parmak boyası, ayak izi, ne isterseniz yapmakta tamamen özgürsünüz … Siyah, beyaz ve mor olmak üzere üç rengimiz var … İki boyda fırçalarımız var. Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek Samira: Adım Samira. Filistinli Eşcinsel Kadınlar grubu Aswat’ın genel koordinatörüyüm. Aswat 2002’de bir e-liste olarak başladı. 2003’te ilk sosyal, yüz yüze buluşmamızı gerçekleştirdik. Orada, o toplantıda hissettiğim duyguları tarif edecek söz bulamıyorum hâlâ. O nihayet sizin bütün bir [kişi] olarak [var olmanıza] izin veren bir yer bulmuş olma duygusuydu. Yüz yüze buluşmadan ilk bahsettiğimizde e-postalarla ve mektuplaşmalarla altı aydır temas halindeydik. Büyük bir korkumuz vardı, deşifre olma, insanları tanımadığımız bir yerde olma korkusu. Aynı toplumdan gelen ama değişik şehirlerden, değişik köylerden, değişik yaşlardan, farklı eğitimlerden, farklı ekonomik durumlardan gelen farklı kadınlardık. Ama yine de tüm bu farklılıklara rağmen bir araya [gelmiş] herkes için doğru olan bir şey [vardı]: Evde yabancı, toplumda ve evlerimizde sürgün hissettiren hayat deneyimimiz. Bugün bu panelde birkaç nokta ya da soruyu tartışacağız. Arap dünyasında bir LGBT hareketinin var olması ne ifade eder? Neye benzer? Neye benzeyecek? Karşımızdaki güçlükler neler? Arap dünyasında LGBT topluluğu ve hareketi inşa etmeye yönelik olarak feminist hareketin rolü nedir? Inaam: Adım Inaam, grup üyesiyim. Aswat’a dört yıl önce katıldım ama gruba katılmadan önce cinsel kimliğim ve yönelimim hakkında tereddüt yaşıyordum. Farklı olduğumun, eşcinsel olduğumun ayırtına varmaya başladım. Bütün dünyadaki yegâne Arap lezbiyen olduğumu düşünüyordum. Arapça materyaller aramaya başladığımda hiçbir şey bulamadım. Yalnızca İngilizce ve İbranice kitaplar buldum. Batı toplumundaki gruplarla Yahudi toplumundaki gruplar hakkında okudum. Sonunda bu gruplardan birine katıldım. Fakat onlarla bana ait SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 85 Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek olmayan bir dilde iletişim kurmak zorundaydım ve aralarındaki tek Arap lezbiyen olarak kaldım. Bir yıl sonra Aswat grubu beni sekiz üyeli Filistinli eşcinsel bir kadın grubu olduğunu söylemek için aradığında inanmadım! Gruba katılıp ilk toplantıya gitmem bir yarım yıl [daha] aldı. O zamandan beri toplantılara gitmeyi bırakmadım. Bir arkadaşımdan alıntı yapacağım, sahip olduğunu bilmediğim bir eve geri dönmek gibiydi. Tek olmadığımı, acayip olmadığımı fark ettiğim an benim için hayati bir an, bir dönüm noktasıydı. O anda birdenbire beraberimde taşıdığım tüm şeyler, korku ve yalnızlık, ağır sır… Diğer kadınlarla, beni anlayan kadınlarla paylaşabilmiştim. Bu benim için hareketin başladığı zaman, Arap bir lezbiyenin yüreğinde yalnız olmadığını ve sesinin anlam taşıdığını fark ettiği andı. Arap dünyasında bir LGBT hareketinin ne anlam ifade ettiğini son iki hafta çok düşündüm. Neye benzerdi diye hayal etmeye çalışıyorum ama gözümün önüne net bir görüntüsünü getiremiyorum. “Hareket” kelimesi zihnimde görünürlük ve elle dokunurlukla bağlantılı. Aklıma gelen ilk görüntü açık alanlarda toplanan, birlikte yürüyen, seslerini olanca yükselten insanlar. Bu beni düşündürüyor, Arap dünyasında bir Arap LGBT kadın hareketi, görünür, somut bir hareket inşa etmenin mümkün olur muydu? Ama sonra kendime soruyorum, bu hareketin görünür olması mı gerekir? Gerekmiyorsa bu var olmadığı anlamına mı gelir? Bu hareket bir ilüzyon mudur yoksa gerçeklik mi? Hareket neye benzerdi, hangi güçlükler ve sorunlarla karşılaşırdı? Engeller ve sorunlarla başlayacağım çünkü hareketin geleceğini etkileyeceklerini düşünüyorum. Bütün Arap kadınların, hatta bütün Filistinli eşcinsel kadınların karşı karşıya kaldığı sorunların tümünden bahsedemem. Bununla beraber eşcinsel birçok Arap kadının kişisel olarak karşı karşıya kaldığım güçlüklerde ve Arap eşcinsel kadınlarla yürüttüğüm çalışmalardan öğrendiğim sorunlarla özdeşleştirebileceğine inanıyorum. Arap bir kadın olarak son derece patriarkal ve muhafazakâr bir toplumda evlenene kadar anne ve babamla aynı evde yaşamam bekleniyor. Yükseköğrenim görmek için taşınmış olsam bile geri dönmem beklenirdi. Ancak, dört ay önce anne babamın evinden sahiden çıkmayı başardım. Mali olarak ayakta durabilecek hale gelebilmem ve neden taşınmaya ihtiyaç duyduğumu açıklayan ikna edici bir hikâye bulabilmem beş yılımı aldı. Çok şanslıyım. Birçok Arap kadını ebeveyn evinden taşınıp kendi başına yaşama ihtimalini düşünmek için kendine izin dahi veremiyor. Şu halde Arap eşcinsel kadınlar ve Filistinli eşcinsel kadınlar için başlıca zorluklardan biri, bu koşullar altında diğer kadınlarla nasıl iletişim kurulacağıdır. Anne ve babamla yaşarken bir toplantıya gitmek istediğim her sefer ikna edici bir hikâye bulmak zorundaydım, bu kolay bir iş değildi. Bilhassa zor bir işti çünkü toplantıların çoğu öğleden sonra veya bazen evimin olduğu yerden çok uzaktaydı. Çoğu kadın belli bir saatte eve dönmek zorunda olduğu, çalıştığı ya da o gün derse gittiği için ve evden neden çıkması gerektiğine dair iyi bir bahaneye sahip olmadığı için bu toplantılara katılamıyor. 86 Hareketlerin GÜCÜ Diğer tarafta, bağımsızlaşıp kendi başına yaşamayı başaran benim gibi kadınlar var. Gelgelelim hâlâ toplumun parçası değiller. Bazıları sesini siyasal bir bağlama kavuşturmak istemiyor ama bunu isteyen ve ihtiyaç duyan, başka lezbiyenlere bile açılmaktan korktukları için bunu yapamayan birçokları var. Filistin toplumundaki lezbiyenlerin çoğu sırf Yahudi LGBT gruplarına katılmak için İsrail içinde yaşar, çünkü onlar için en güvenli yer olduğuna inanır. Burada kendilerini kazara akrabalarından birine ve sonunda ebeveynlerine ifşa edecek başka bir lezbiyenle karşılaşmayacaklardır. Bu onlar için çok korkutucu bir düşünce. Homoseksüellik konusu toplumumuzda konuşmadığımız ya da duymadığımız bir mesele. Birçok ülkede hâlâ bir suç, Arapların çoğunun gözünde hâlâ bir hastalık. Bu benim için hareketin başladığı zaman, Arap bir lezbiyenin yüreğinde yalnız olmadığını ve sesinin anlam taşıdığını fark ettiği andı. Durumun kasvetli bir resmini sunmaya çalışmıyorum. Yalnızca önümüzdeki zorluklardan [bazılarını] göstermeye çalışıyorum. Batı toplumu ve dünyadaki LGBT hareketi ve feminist hareketlerden çok şey öğrenebileceğimize inanıyorum ama bunu kendi dünyamıza kopyalayabileceğimizi sanmıyorum. Farklı gerçekliklerimiz, farklı toplumlar olmasından ötürü mesela Mısır’daki bir grubun dahi Aswat’la aynı şeyi yapabileceğini sanmıyorum hatta. Yine de tepki göstermeye, lezbiyenler olarak kendi içimizde, sonra dışımızda Filistin toplumunda, sonra daha geniş çapta vb. değişimi gerçekleştirmeye başlamamızın önemli olduğuna inanıyorum. Hareket kendi sesimizin “ben Arap, eşcinsel, lezbiyenim. Buradayım, istediğim gibi olmak ve var olmak için her hakka sahibim” dediğini duyabildiğimizde başlar. Suzan: (Orijinali Arapça) Adım Suzan. Aswat’ın idari koordinatörüyüm. Samira’nın başta belirttiği gibi “sesler” anlamına gelen Aswat, başlangıçta buluşup kimliğini ifşa etmekten korkan kadınların sesleriyle başladı. [Samira’dan sonra] Inaam dört duvar arasında olma ve açılmaya dair kendi kişisel hikâyesini ekledi. Burada Inaam’ın dört duvarından başka dört duvarlarla ilişki kurup, Arap kadınlar olarak, hatta özgürleşmiş Arap kadınlar olarak hepimizin kendi dört duvarı olduğuna geçmek isterim. [Bahsetmek] istediğim dört duvar toplumsal ve siyasal dört duvar. İsrail devletinin gölgesinde ve baskıcı, muhafazakâr toplum koşullarında, bizim için diğer Arap ülkelerinden kadın gruplarıyla buluşup bağlantı kurmak çok güçtür. Burada kendi kişisel hikâyemi aktarmak isterim. Altı AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek ay kadar önce bir Arap kadınla tanıştım ve ilişkimiz başladı. Fakat sevdiğim ve hayatımın kalanını geçirmek isteyeceğim kadın yasalara göre düşman devlet sayılan bir ülkede yaşıyor. Aramızda aşılması çok zor olan sınırlar ve engeller var. Ama aramıza yasaları koyup duvarlar inşa etmek irademizin gücünü asla durdurmayacak. Bugün yasalara göre düşman sayıldığımız Lübnanlı kız kardeşlerimizle oturuyoruz. Öte yanda, diğer düşman devletlerden olduğu varsayılan başka Arap ülkelerinden başka kız kardeşlerimizle de tanıştık. Arap kadınlar olarak birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bazıları kadınlar olarak hepimize aşina, bazıları haklarımızı talep eden (bu bizim yaşamımıza da mal olabilir) Arap lezbiyen kadınlar olarak bize özel. Ya da haklarımızı talep etmek hayatla ölüm arasında bir yerde, tamamen görünmez olmamıza sebep olabilir. Hangisi daha iyi, toprağın üstü mü altı mı? Araplar ve Filistinliler olarak bizi koruyan bir yasa yok. Vurgulamak istediğim ikinci, daha büyük zorluk bizi destekleyen kadın örgütlerinin rolüdür. Burada sizden bizim için savaşmanızı istemiyoruz. Sizden istediğimiz, yanımızda durup bizi desteklemeniz ve bizi kısmen kabul etmeye kalkmamanızdır. “Seni kabul ediyorum ama ancak dört duvar içinde kalırsan” demeyin. Destek dediğimiz şey bu mu? Bazen özgürlük ve kadın hakları için uğraşan kadınların gerçekte çok zayıf olduğunu düşünüyorum. Zayıf ve korkak. Kendime neden korktuklarını soruyorum. Bir seferinde lezbiyen bir arkadaşımla konuşurken hatırlıyorum, arkadaşlarına açıldığında onun yanında görünmekten korktuklarını, ona bundan sonra merhaba demeyi bıraktıklarını anlatmıştı. Derneğin onları eşcinsel olarak görmesinden korkuyorlarmış! Arapçada bir deyiş vardı: “Bana arkadaşlarını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Arap kadın örgütlerinin pozisyonu bu mu? Bilmiyorum. Arap lezbiyen seslerimize içeride ve dışarıda destek olan Arap kadın örgütlerinin varlığını inkâr etmek istemiyorum. Kadın örgütlerinin bir Arap lezbiyen hareketi inşa edilmesindeki yeri nedir? Deneyimlerinden çıkarak birlik olan yerde güç olduğunu söyleyebilirim. Arap kadın hareketinin Arap dünyasında lezbiyen hareket inşa etmekteki rolü çok geniştir. Fakat neresinden bakarsanız bakın, hepimiz ortak feminist hedefler oluşturup gerçekleştirme arayışındaki Arap kadınlarız. Eşcinsel olduğum gerçeği, birinin kim olduğuma kapısını kapatmasına izin vermemeli. Şimdi herkes için gerçeği kabul etme zamanıdır. Daha fazla görmezden gelemezsiniz. İster açık ister değil, gerçek burada, evlerimizde, aramızda, toplumlarımızda. Buradayız ve daha fazla bizi görmezden gelmenize katlanmayacağız. Konuşmacı: Lezbiyenlerin Arap dünyasındaki görünmezliği büyük, büyük, büyük bir mesele. Bölgemizde erkek homoseksüelliğinden çok daha fazla bahsedilir. Bunun sebebi cinselliği dışa vurmanın kadınlar için başlı başına garip bir açıklama olmasıdır çünkü oturmuş kuralların ötesine taşar. Çünkü bir kadının cinselliği olduğun varsayılmaz. Çünkü kadın cinselliği başlı başına kısıtlanmıştır. O halde aseksüel biri, bu kısıtlanmış cinsellikle fallus merkezi bir toplumda eşcinsel bir edime kendini nasıl bıraksın? İlginçtir, toplumsal cinsiyet alanında çalışma yürüten birçok grup LGBT gruplarıyla özdeşleştirilmekten korkar çünkü ortak iş yaptığı kurumları kaybetmekten, damgalanmaktan ve STK seçkinlerinin dışına itilmekten korkuyorlar. Ülkelerimizde feminizm zaten lezbiyenlikle özdeşleştirilmiştir. Bir kız sokağa çıkıp “feministim” derse, dizginleri elinde tutan kadındır ve kadınları sevmesi gerekir. Erkeklerden nefret etmek dışında başka neden feminist olursunuz ki değil mi? Ne yazık ki bu gruplar bizimle ilişkilendirilmek istemiyorlar. Sessiz kalmak yerine devlet televizyonuna, halk konferanslarına gidip bize karşı bir görüşü seslendiriyorlar. [Sizden] yarın sokağa çıkıp LGBT hakları için bağırmanızı istemiyoruz. Ama bizimle değilseniz de bize karşı olmayın. Bunu kışkırtmayın. Ortadoğu’daki birkaç örnekte birkaç yıl geriye bakmak bize bölgedeki durum hakkında fikir verecektir. Mesela Kuveyt’te, Arap Emirlikleri’nde ‘Boyat’lar (erkeksi ve transeksüel kelimelerinden devşirilmiş, kadınlar için kullanılan bir sözcük) var. Boyatlar kim? Bu ülkelerde okullarda kız ve erkek çocuklar ayrılmıştır. Kız okullarının başına gelen şey, okulda lezbiyenliği yayan bu genç kadın gruplarının ortaya çıkmasıdır. Bu durum hükümeti yıllar yılı savunduğu kızların erkeklerden ayrı olması gerektiğini söyleyen ideolojiyi yeniden düşünmeye sevk etti. Şimdi “tamam, belki daha fazla lezbiyenlerin olmaması için onları karma sistemde bir arada tutmalıyız” diyorlar. “Seni kabul ediyorum ama ancak dört duvar içinde kalırsan” demeyin. Destek dediğimiz şey bu mudur? Evliliğe itilen, iyileşmek için psikolojik olarak ıslah olmaya zorlanan kızlarla ilgili örnekler de var. Bunlar maalesef her gün baş etmek zorunda kaldığımız şeyler. Arap ülkelerinde cinsel baskı, heteroseksüel koşullarda bile birçok tutuklamaya sebep olmuştur. Mesela Dubai’de geçtiğimiz iki ay içinde kamusal alanda bir bankta iki kadının öpüştüğü (akıllarından ne geçiyordu bilmiyorum) ve tutuklandıkları bir örneği gördük. Ama bu yalnızca lezbiyenlere ilişkin bir mesele değildir. Aynı zamanda kamuya açık yerde öpüşen heteroseksüel çiftler için de geçerlidir. Bu ülkeler cinselliği bastırmıştır. [Bizim örgütümüz Meem’in oluştuğu] siyasal koşullar budur. Size nasıl başladığımızı, nerden başladığımızı ve neden başladığımızı sunacağım. Ama Meem’i Lübnan’da LGBT’nin örgütlediği mücadelelerin tarihsel bağlamına yerleştirmeden sunmam mümkün değil. 1999 yılı dolaylarında, Hurriyyat Khassa adlı bir grup kuşkusuz SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 87 Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek cinsel yönelimin de dahil olduğu bireysel özgürlükleri koruyacak bir örgütlenme olarak başladı. Ne var ki Hurriyat Khassa’da cinsel yönelim üzerine çalışma yürüten küçük grup LGBT konularına ve Lübnan ceza yasalarından biri olan 534 no.lu yasanın kaldırılmasına daha fazla odaklanmak gerektiğine karar verdi. Bu yasa her homoseksüel davranışı doğal olmayan bir ahlak olarak belirler ve temelde oğlancılığa karşı bir yasadır. Arap dünyasında homoseksüellik hakkında konuşmaya alan açan, bize nasıl yardım edeceklerini sormakla yetinmek yerine üyelerimizi gönderip yardım edebileceğimiz herhangi bir inisiyatif arıyoruz. [Bu grup yeni bir örgütlenme olan] Helem’i, asıl misyonu bu yasadan kurtulmak olan bir savunuculuk örgütünü [oluşturdu]. Daha sonra HIV ve AIDS üzerine çalışma yürütmeye [de] başladılar. Helem’deki kadınlar sayıca azlardı; yalnızca az sayıda kadın üye olmasından ötürü değil, eşcinsel erkeklerin kadınlara karşı geleneksel erkek rollerine alışık olmasından dolayı da güç dinamikleri ortaya çıktı. Bu yüzden iki yıl önce bir grup kadın Helem içinde bir destek grubu oluşturmaya karar verdi. Kimse bir ayrışmayı öngörmüyordu. Buna Helem Kızları dedik. Feminizm, toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsel yönelimde köklenen meseleleri tartışmak için alan açmaya ihtiyacımız olduğuna inandık. Ancak, bir yıl sonra hâlâ Helem’le işbirliği yapmasına karşın, [Helem Kızları’ndan] ayrı bir varlık olarak Meem doğdu. Bunun sebebi LGBT kadınları ve sorgulayan kadınlar için bir güçlendirme ve destek topluluğu olmaya karar vermemizdi. Daha önce LGBT’lerin yokluğunu görmüş olmanın asıl olarak savunuculuğun fazlaca alenen yapılmasına bağlı olduğunu düşündük. Helem çok kamusallaşmaya başlamıştı, oraya gelen insanların kimliklerini şekillendirebileceği mahrem bir yere ihtiyaç duyuyordu. Meem elektronik bir liste olarak başladı. Başlangıçta daha çok takma adlar ve ilk isimler vardı. Kimse ne söyleyeceğinden, ne zaman söyleyeceğinden emin değildi. Sonra kendimize “pekâlâ, neden tanışmıyoruz?” dedik. Böylece bir gün belirledik, üyelerimizden birinin evi olan bir ev ayarladık ve buluştuk. Bundan sonra haftalarca her Cumartesi bir yoga merkezinde buluşup farklı konularla ilgili iki saatlik tartışmalar yapacaktık. Bu tartışmalardan 88 Hareketlerin GÜCÜ birinde güvenli bir yer, bir kadın evi edinme fikri ortaya atıldı. Herkes gülüyordu çünkü hadi canım, ciddi olamazsınız… Bir kadın evi, lezbiyen araştırma üzerine çalışma yürütmek? Neden sonra, pat diye evimiz oldu, güzel bir ev. Ona çekidüzen vermeye başladık. Bu daha Şubat ayıydı. Bu evde bir kez toplandığımızda insanlar da toplanmaya başladılar, komiteler oluşturmaya başladık. Araştırmaya koyulduk çünkü kendi kelimelerimizi, bizi tanımlayan ve bizden gelen kelimeleri bulmak istiyorduk. Kendi sesimizle konuşmak istiyorduk. Lübnan’da öyle çok dil konuşuyoruz ki. Temsilleri tartışmak, onları analiz etmek, tartışmayı, çeşitliliği desteklemek istedik. Yeraltında bir grup olmamıza rağmen acil durumlarda baş ettik, hâlâ da ediyoruz. Yakınlarda ilk lezbiyen dergimizi çıkardık. Ayrıca danışmanlık hizmeti sunmaya başladık ve kocaman hale geldi. Şimdi haftada 30 kadar danışmanlık oturumu sunuyoruz. Geçtiğimiz ay evi aile üyeleri ve destekçilere açtık ve muhteşem, muhteşem bir tartışma yürüttük. Dolayısıyla şu anda bizi destekleyen müttefiklerin ve insanların eve gelip desteklerini arkadaşlarımızla paylaşmasını nasıl sağlayacağımız üzerinde duruyoruz. Bunların hepsi gönüllülük temelinde yapılıyor. Meem bir taban örgütü olarak başladı; her birimizle birlikte yola koyuldu. Eve gelip zili çalmak ve takma adınızı vermek çok fazla çaba istiyor. Çoğumuz kendi isimlerimizi vermekten korkuyoruz çünkü ailesini tanıyan birine denk gelirse ne olacak? İnsanlar o kapıdan ağlayarak giriyordu. Meem her birimiz oldu, bir yılda ulaştığımız 266 üyenin (alkışlar) her birindeki genel duygu Meem’in biz olduğudur, biz Meem’iz. Güçlenmemiz yalnızca ahlaki ve psikolojik değil. Teknolojiden feminist tarihe, toplumsal cinsiyet ve cinsellik atölyelerine, cinsel sağlığa, gelişme imkânlarını, araçlarını sunmanın azami önem taşıdığına inanıyoruz. Zira güçlü, akıllı bir çalışma topluluğu oluşturarak kendimizi de daha güçlü inşa ediyoruz. Size yapıyı ve bütün bunları nasıl yerli yerine oturttuğumuz, stratejilerimizi anlatması için Nadine’e bırakacağım. Teşekkürler. Nadine: Zamanımız azalıyor. O halde biraz stratejilerimizden bahsedelim çünkü bu oturum Arap dünyasında bir LGBT hareketi inşa etmeye ilişkin konuşuyoruz. Arap dünyasındaki durum kadınlar açısından genel olarak çok kötü. Feminist hareket bağlamı dışında bir LGBT hareketine sahip olamayız. Dolayısıyla karar verdiğimiz şey, kadınlar adım atıp feminist sınırları itmeyeceklerse onlara bunu yapmalarında yardım etmek olacaktır. Mesela Meem’de yaptığımız şeylerden biri, bu yeni fantastik yasa üzerine çalışma yürüten kadın örgütüne onlara yönelen şiddete karşı koyacak 40-50 kadar gönüllü göndermek oldu. Çalışmalarını tek başına yürütüyorlar, bir destek tabanları yok, dolayısıyla onlara gerçekten de üye gönderdik. Arap dünyasında homoseksüellik hakkında konuşmaya alan açan, bize nasıl yardım edeceklerini sormakla yetinmek yerine üyelerimizi gönderip yardım edebileceğimiz herhangi bir inisiyatif arıyoruz. Başka bir konu da siyasal durumdur. Grupta bize neler AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Arap dünyasında Kuir ve LGBT kadın hareketi inşa etmek olup bittiğini anlatacak dehaya sahip bazı siyasi analistlerimiz var. Bize durumun nereye gittiğini, ülkenin siyasal bağlamını anlatıyorlar. Zira çoğu zaman olup bitenlere son derece naif yaklaşma tuzağına düşebiliyorsunuz. Koşullarımızı öyle çok belirleyen şey var ki bu ülkelerde bir şeyler yapmak için güçlü bir analize sahip olmasınız. Görünürlük hakkında çok konuştuk. (Meem’in AWID Forumuna katılımına ilişkin) bu maddeye gelene kadar, stratejimiz bir yer altı örgütlenmesi olarak kalıp her şeyi son derece gizlice yapmaktı. Hareketin temelinin bu olduğuna inanıyoruz. Neden? Çünkü lezbiyen veya gey biriyseniz aktivizme gelip dayanıyorsunuz ama aktivizm hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz. Sırf kendi bedeniniz yüzünden oradasınız. Bunu illa ki incelemiş değilsiniz, eğitimlere katılmadınız. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Birçok eşcinsel grup bocalıyor ve birbiriyle kavgaya düşüyor. Bir topluluk olarak hareket etme kapasiteleri olmadan, birbirlerini sevmeden aslında o noktaya gelemezler. Bu yüzden değişik Arap şehirlerinde şu anda yapmakta olduğumuz şey, bu şehirlerden lezbiyenleri [bir araya toplayıp] aralarında destek konuşmaları başlatmaktır. Böylelikle orada birbirini halihazırda destekleyen çekirdek bir insan grubu olacak. Aşağıdan yukarı başlamadıkça Arap dünyasında değişim gerçekleşmeyecektir. Kadın örgütlerinin son derece önemli rolü burada devreye giriyor. Bunu kadın örgütleri olmadan cidden gerçekleştiremeyiz. Gerekirse onlarla konuşmak, onlara yalvarmak, her gün çiçek ve çikolata almak, arabalarını yıkamak (ikna etmemizi sağlayacak ne varsa) yıllarımızı alsın. Bizimle birlikte olmuyorlarsa o zaman bırakalım yaptığımız çalışmaları kolaylaştırsınlar. Bu kullandığımız bir numaralı strateji ve böyle yerlere geldiğinde bu yüzden çok önemli. Burada bu kuruluşlardan daha fazla olmasını isterdim. Yine de bütün forum boyunca, bunun gibi yerlerde, bize gerçekleştirmek istediklerimizde yardım için finansman sağlamayı üstelenecek kuruluşları arayıp bulduk. SORU VE TARTIŞMA: ALINTILAR Katılımcı: Burada oturmuş, bu kadar kısa bir zaman zarfında yaptıklarını dinlemekten gerçekten onur duydum. Bugün başka oturumlarda öğrendiğimden çok daha fazlasını öğrendiğime yemin edebilirim. Hepiniz tutkuyla hissettiğimiz bir mücadele ruhunuzu vermişsiniz. Yalnızca bir sorum var: Ülkelerinizdeki dini inançlar varken, insanlara ruhani yönünüz olduğunu, kendi cinsel ve dinsel kimliğiniz olabildiğini tekrar tekrar açıklama mecburiyetiyle nasıl başa çıkıyorsunuz? Katılımcı: Kadın hareketlerinin sorunu kendilerini lezbiyenlerle ilişkilendirmek istememesidir… Bunu son derece rahatsızlık verici buluyorum. Bunun bizi kadınlara yönelik baskıya karşı bizi birleştiren bir şey olduğuna inanıyorum. Eğer lezbiyenler özgür değilse, bu tüm kadınların özgür olmadığı anlamına gelir. Medyayla ilgili probleme gelince, medya hakkında aktarılanları dinlediğimde medyanın ne kadar ilerici olduğunu bilemiyorum. Yine de medyayı sorgulatıp medyayla ittifaklar geliştirmeye ihtiyacımız var. Bunun sizin ülkenizde ne kadar zor olacağını bilmiyorum ama medyayla ilişki geliştirip medyayı eğitmenin önemli olduğuna inanıyorum. Katılımcı: Şöyle bir deyiş vardır: “En iyi şeyler sizin izlemediğiniz zaman gerçekleşir.” Bir LGBT hareketinin nasıl yaratılacağı sorusunu sormanın kendisinin bir şeylerin olduğuna işaret ettiğini düşünüyorum. On, hatta sekiz yıl önce Filistin toplumunda kimse o tür sesler için Aswat’ın olacağını hayal bile edemezdi. Feminist hareketle ilişki konusunda şunu söylemek isterim: Bunu evde yıllardır, iki üç yıldır tartışıyoruz. Ben de feminist hareket içinde [lezbiyenlerin] aktivizmi sayesinde kendimi yeniden eğittim. Diğerlerinin de bu süreçten geçmesi gerek, bu yüzden feminist hareket içinde bizi sorgulatmaya devam edin. Çünkü sizin karşı çıkışlarınız bizi çok daha iyi bir noktaya getiriyor. Katılımcı: Endonezya’dan geliyorum. Ben de kendi deneyimimi paylaşmak isterim. Kamusal alana çıkmaya hazır olup olmadığımıza ilişkin düşünmenin bizim için çok önemli olduğuna inanıyorum. Ailelerimizi düşünmemiz gerek. Bu, iyi bir aile imajı için heteroseksüel olunması gerektiğine inanan [bir] kültürün takipçisi olmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Annelerimiz, örneğin, ebeveynlerimiz… Bunu öğrenirlerse yaşadığımız toplumdan ve [geniş] ailelerinden baskı görecekler. Bizim için aktivist olup LGBT kimliklerini savunmanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Ama önce ailelerimizi savunup sonra topluma açılmalıyız. Böylelikle aile haberi öğrendiğinde cevap vermeye, ayıplamayla yüzleşmeye, toplum baskısını göğüslemeye de hazır olur. Bu konuda ilgili gerçekten dikkatli olmalıyız. İkincisi, itirazımı belirtmek isterim çünkü burada İslamofobik yorumlar duydum. Lezbiyen ve müslümanım. Tüm İslamın böyle olmadığını söylemek isterim. Aşk İçin Cihad filmini gördünüz mü? Bunlar İslam ve homoseksüellik hakkındadır. Bu köktendincilik problemidir, İslam değil. Homofobi istemiyorsanız, lütfen İslamofobik olmayın. Feministler olarak diğer dinlere saygı gösterin. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 89 Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek Jessica Horn: Hepinize Afrika Feminist Forumu adına hoş geldiniz diyorum. [Afrika Feminist Forumu] feminist aktivist bireylerden oluşan bir kolektiftir. Bir örgüt değiliz. Bir fona sahip değiliz. Bir STK değiliz. Afrika’da kendini feminist kurtuluşa adamış bağımsız bir aktivist bireyler platformuyuz. Buradaki bütün kız kardeşlerimiz bu sürece katılmıştır. Dolayısıyla bugün örüyoruz. En sevdiğim şairlerden biri olan Sandra Maria Esteves örmenin kadın işi olduğunu söylerdi. Kadınlar ruhlardan sağalma örer. Kadınlar hayattan varlığı dokur. Kadınlar toplumlardan özgürlüğü örer. Bugün bu sohbette örüyoruz. Feminist ve Afrikalı olmanın anlamına ilişkin ortak bir anlayışı örüyoruz. Feministler olarak farklı bedenleri işgal ediyor olmanın anlamına ilişkin bir anlayışı örüyoruz. Farklı yaşlar, farklı diller, farklı yerler. Bu örme sürecine hepiniz hoş geldiniz. Bugün sohbetimizin konuğu Afrikalı Hope, Hope Chigudu’nun soru soracağı kadınlardan bazılarını tanıştırmak istiyorum. Coumba Toure mor bir sepet örüyor. Coumba Senegalli, çok ilham alınabilecek bir kadın. Eğitim aktivisti. Yazar. Yayıncı. Senegal’de çok, çok dezavantajlı topluluklardaki genç kadınları seslerini bulup yazmaya başlamaları için harekete geçirmeye çalışıyor. Birçok farklı toplumsal hareket arasında bir dizi aktivist çalışma sürdürüyor. Kuşkusuz son derece gururlu bir feminist. Gerçekten dans edebilecek biri. Sarah Mukasa halen Gana’da yaşayan Ugandalı bir feminist. Afrikalı Kadınlar Kalkınma Fonu’nun program direktörü. Sarah uzun zamandır bu işin içinde. Liderlik eğitimi aracılığıyla, feminist savunuculuk aracılığıyla genç kadınları örgütlüyor. Uganda kadın hareketine ve Avrupa’daki siyah kadınların örgütlenmesine büyük katkıda bulunuyor. Hoş geldin Sarah. Ve en sağda Kenyalı feminist özgürlük savaşçısı mareşal Muthoni. Çok sayıda kuruluşu ele geçirdi, halen Kenya İnsan Hakları Komisyonu’nda. Kenya’da yakın dönemde gerçekleşen darbedeki suçlara şiddetle karşı koyup demokrasi hedefini savunmada sesi çok duyulan ve çok görünür biriydi. Muthoni gazeteci ve yayımcıdır. Her hafta East African Reader’da yazıları yayınlanmaktadır. İnternetten okuyabilirsiniz. Sonuncu fakat aynı ölçüde önemlisi, Afrikalı Hope. Hope hareketlerin açtığı alana gelip bizi kendine döndüren insanlardan biridir. Hayal gücü yüksek inanılmaz bir zihne sahiptir, yaratıcı bir sapkındır. Yaptığı her şey bizi farklı düşünmeye iter. Zira aktivizm farklı düşünme pratiğidir. Hope her zaman bize kendimizi sorgulattı, bugün bu insanları sorularıyla gerçekten 90 Hareketlerin GÜCÜ sıkıştıracak gibi duruyor. Uganda’daki feminist hareketin genel müfettişi olarak da çağrılır. İzleyin. Hope Chigudu: Bu tartışmaya hoş geldiniz. Son derece arkadaş canlısı bir tartışma. Sizin de akıllıca seçtiğiniz üzere ilginç bir tartışma olacak. Benden önce eski kuşak feministler var. Bazılarının yaraları var, bazıları aksıyor, bazıları yorgun. Ama feministler, aktivistler ve kıtada büyük işler yapıyorlar. Bize neden ‘eğer’siz, ‘ama’sız, ‘şışt’sız feministler olduklarını anlatabilirler mi? Coumba Toure: Herkese merhaba. Burada olmaktan mutluyum, bu sabah yapılan genel toplantıdan çok etkilendim. Feministim ve bunu mazur göstermeye çalışmıyorum. İnsanların feminist olmanın ne anlama geldiği hakkında ne düşündüğü beni ilgilendirmiyor. ‘Eğer’lerden, ‘ama’lardan söz etmiyorum çünkü çoğu zaman feminist olarak adlandırılmaktan, buna atfedilebilecek her şeyden ötürü utanıp uzak durduğumuzu düşünüyorum. Şu halde bir şeyi mazur göstermeye çalışmadığımızı söylüyoruz. Bunda ne olduğunu düşünüyorsanız odur. Bunu sahipleniyoruz. ‘Eğer’siz, ‘ama’sız. Hope Chigudu: Teşekkür ederim. Eskilerden Sarah? Sarah Mukasa: Feministim. ‘Eğer’siz, ‘ama’sız çünkü feminizm bana nasıl dans edileceğini öğreten devrimdir. Kim olduğumu kutladığım bir harekettir. Bana kim olduğumdan, ne yaptığımdan bağımsız, onur ve saygıyı hak ettiğimi anlatan bir harekettir. Sürekli olarak özgürleşmeyi bulduğum bir yerdir. Bazen tepinerek, çığlık atarak gittiğim yerlere götürmüştür. Ama oraya vardığımda yaşadığım kendini keşif, büyüme ve ilham inanılmazdı. Dolayısıyla kendimi bu harekete adadım. Bir sürü yumrum var. Bir sürü kusurum var. Ama Afrika’daki feminist harekete sahip olduğum şeyi veriyorum ve vermeye kararlıyım. Hope Chigudu: Teşekkür ederim Sarah. Feminist güçlerin başkomutanı Muthoni? Muthoni Wanyeki: Afrika kadın hareketinde bu kadar çok ‘eğer’in, bu kadar çok ‘ama’nın hâlâ ağır basmasından dolayı hepimizin Afrika Feminist Forumunun ‘eğer’siz, ‘ama’sız sloganını benimsediğimize inanıyorum. ‘Eğer’e, ‘ama’ya hayır, feministlerin bu alana dair iddiasıdır. Kıtamızda bütün kadınlar için sahip çıkmaya çalıştığımız bir iddia olduğuna inanıyorum. Feministim çünkü AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek feminizmin bizi kendimi özdeşleştirdiğim pan-Afrikanizm, sol vb. diğer ideolojilerinden daha ziyade kişisel pratiklerimize bakmaya zorlayan bir alan olduğunu düşünüyorum. Bizi kendi davranışlarımıza ve çalıştığımız kuruluşlara bu davranışı nasıl taşıyacağımıza dair soru sormaya itiyor. Hope Chigudu: Çok teşekkürler. Bu dünyada birçok meslek var. Doktor olmayı seçebilirdiniz. Hemşire olmayı seçebilirdiniz. Öğretmen olmayı seçebilirdiniz. Yaptığımız bu iş için yeterince ücret alamayacağımızı bilerek neden örgücü olmayı seçtiniz. Sarah seninle başlayalım mı? Sarah Mukasa: İşi gerçekten ben mi buldum bilmiyorum. Sanırım bu iş beni buldu. İngiltere’de yaşayan genç bir Afrikalı kadındım. Annem orada mülteciydi. Annemin pozisyonundaki kadınların yaşadıkları bütün o zorlukları gördüm. Birçok genç kadın gibi oturup bu şeylerden dolayı eziyet çekerdim. Sonra bir gün bir arkadaşım bana şöyle dedi: “Bu şikayetlerle ilgili duygusallaşmayı bırak. Bu kuruluşa gel ve bu kadınlara yardım etmek için gönüllü zaman ayır.” Yapabileceğim fazla bir şey olmadığını düşündüm ama buna karşın gittim. Bu küçücük kuruluşta koca bir kitaplık buldum. Okul müfredatında daha önce hiç görmediğim, Afrikalı kadınların deneyimi hakkında Afrikalı kadınlarca yazılmış kitaplardı. “Bir ev buldum” diye düşündüm. Gönüllü olarak başladım ve işler bir şekilde devam etti. Başka bir şey yapabileceğimi sanmıyorum. Coumba Toure: Buraya nasıl vardım? Dahil olmak yetiştiriliş tarzımın parçasıydı. Annemin her şeye dahil olduğunu gördüm. Bir hareketin veya örgütün parçası değildi ama bir komşunun bir şeye ihtiyacı olsa onunla yürür, onu bir yere götürürdü (veya onunla şu kağıdı bulmaya, bu doktoru görmeye giderdi). Bir şeye tanık olduğunuzu bilerek büyüdüğünüzde onun parçasısınız ve bununla ilgili bir şey yapmak zorundasınız. Beni buraya getiren şeyin kısmen bu olduğuna inanıyorum. Ama aynı zamanda bu harekette iyi akıl hocalarının varlığının ispatı olduğumu düşünüyorum. Buradayım çünkü benden büyük, beni destekleyen kadınlar var. Yapmak istediğim şeyi yapmama fırsat, alan tanıdılar. Muthoni Wanyeki: Sanırım hepimizin dahil olduğu şekilde dahil oldum ben de. Bunun geldiğin yerin koşullarında kendini sürekli olarak anlama arayışı olduğuna inanıyorum. Kenya’dan, orta sınıf, karma ırktan bir aileden geliyorum. Ama etrafımda olup biten Moi rejimi ve bu rejim baskısının koşullarıyla ilgiliydi. Sonra okumak için Kanada’ya gittim ve yabancı olma duygusunu taşıyarak ırkçılıkla baş etmek zorunda kaldım. Feminizm ve feminizmin var olduğuna inandığım farklı damarlarında dünyadaki yerimi ve yükümlülüğümü anlamama yardım eden bir analiz olduğunu gördüm. Şu halde feminizm başkasını kurtarmak kadar kendimi de kurtarmakla ilgilidir. Hope Chigudu: İşte size bedenimiz ören ve bu kadınların neden ördüklerinin hikâyesi. Sana bir sorum var Sarah. Afrika Feminist Forumu hakkında konuştuk. Nedir bu forum? Buradan çıkan heyecan verici fikirler neler? Renkleri neler? Kimliği nedir? Sarah Mukasa: Kadın örgütlenmesi kıtada çok, çok uzun bir zamandır ilerliyor. [90’ların] sonuna doğru, bazılarımız Afrika’nın değişik bölgelerinde kendi içimizde bir tartışma yürütmeyi düşünmeye [başlamıştık]: Bu hareket nedir? Değerlerimiz neler? İlkelerimiz neler? Kendimizi içinde bulduğumuz bu alanı nasıl müzakere edeceğiz? Hepimizin analizimizi derinleştirip farklı süreçlere dahil olacağımız araçları keskinleştirmeye ihtiyacı vardı. ‘Eğer’siz, ‘ama’sız çünkü feminizm bana nasıl dans edileceğini öğreten devrimdir. Kim olduğumu kutladığım bir harekettir. Dolayısıyla birkaçımız 2003’te Tanzanya, Zanzibar’da hepimizin gelip oturarak “Bu hareketin kazanımı neler? Karşılaştığı güçlükler neler? Bununla ilgili ne yapacağız” diyeceği bu alanı yaratmak için buluştuk. Bu süreç [Afrika Feminist Forumu için] bir tür çerçeveye evrildi. Tam üç yıl sonra 2006’da Gana, Accra’da ilk toplantımızı yaptık. Bu toplanma Afrika’nın her yerinden farklı angajman düzeyleri, farklı aktivizm düzeyleri ve feminist gündemi taşımaya çalıştıkları farklı konumlara sahip kadınları bir araya getirdi. Hope Chigudu: Neler başarıldığına ilişkin yorum yapabilir misin? İkişer kere buluştunuz ve belli bir noktaya varılabildi mi? Sarah Mukasa: Güzel soru. Afrika Feminist Forumu’nun en önemli sonucunun gelen kadınlara ilerlemeye ve Afrika’da tercih, toplumsal cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim gibi çok zor meseleler de dahil olmak forumun temsil ettiği her şeye açık olduğuna dair güven duygusu vermesidir. Dolayısıyla sanırım bu muazzam bir sonuç. Bireysel güven duygusu dışında, BM’ye bağlı olmayan pan-Afrikan otonom bir alanın yaratılmasıdır. Bu noktaya dek hep politika çerçevelerinden küçük kırıntılar koparmaya uğraş vererek BM koridorlarında toplanıyorduk. Daha yakın zamanda Afrika Birliği’nde muazzam kazanımlar elde ettik ama toplantılarımız daima öfkeliydi ve hukuk politikaları alanında son derece spesifik sonuçlara odaklanıyordu. Bu, gerçekten savlarınızı öne sürebileceğiniz, gerçekten tartışabileceğiniz otonom bir alandır. Diğer sonuçlar: Beyanname. Hareket içinde hepimizin SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 91 Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek yaşadığı korkunç şeyleri ele alan Afrika Feminist İlkeler Beyannamemiz var. Yolsuzluktan, yönetim kurullarımız ve idaremiz tarafından gerçekten kötü muamele görmeye, dışlanmaya, bedeli ne olursa olsun feminizme taraf olmanın her zaman bütün kadınlardan taraf olmak anlamına geldiğinde ısrar etmeye kadar her şey. Bu beyanname inanılmaz. Kıtada kadın örgütlerinin tartışmalarını yönlendiren bir araç olmaya başladığını düşünüyorum ve bu muazzam bir noktaya ulaştı. Bu beyanname inanılmaz. Kıtada kadın örgütlerinin tartışmalarını yönlendiren bir araç olmaya başladığını düşünüyorum ve bu muazzam bir noktaya ulaştı. Ortaya çıkan diğer bir şey de ulusal Feminist Forumlardır. Bazı kadınlar ilkinden öyle etkilendi ki [kendilerininkini yarattılar]. Nijerya ilk Feminist Forumunu düzenledi. Uganda ilk Feminist Forumunu düzenledi. Tanzanya, Feminist Forumu toplumsal cinsiyet festivaline taşıdı. Kenyalılar buluşmaya henüz başladılar. Bizim biraz arkadan geldiğimizi söylemeye utanıyorum. [Afrika Feminist Forumunun] kadın hareketinin yapıcı bir eleştirisini (bizi ve pratiklerimizi ilerleten bir eleştiri) tetiklediğini düşünüyorum. Dolayısıyla değişik şekillerde sonuç veriyor. Hope Chigudu: Afrika Feminist Forumu önümüzdeki beş yıl neye odaklanmalı? Muthoni, neleri kıtada odaklanılması gereken başlıca konular olarak görüyorsun? Muthoni Wanyeki: Bu sabah biraz bunun hakkında konuştuğumu sanıyorum. Kıtada gerçek bir demokrasi krizi var. Bunun üstünde durmamız gerekiyor çünkü kriz, bütün kıtada barış anlaşmalarının başarısızlığa uğramasına sebep olan şey. Liderlerin bu çatışmayı çözmek için yaptıkları anlaşmalar, demokratik ilerleme yolunda yaptıkları anlaşmalar etrafında verdikleri sözleri tutmamalarına sebep oluyor. Gerçek iktisadi meselelere odaklanacağımızı da düşünüyorum. Gıda krizi gerçek. Benzin krizi gerçek. Afrika kadın kitlesinin pek çoğu rizikolu sermaye fonlarına yatırım yapmasa bile, olumsuz sonuçlarını çok geçmeden muhakkak hissedeceğiz. Bu yüzden siyasal örgütlenmenin gerçek temellerine, ekonomik örgütlenmenin gerçek temellerine geri döndüğümüzü düşünüyorum. Hope Chigudu: Eski kuşak feministler, feminist hareketin generalleri hayatları ve mücadeleyi örmeye nasıl başladıkları, neden ördükleri, nasıl ördükleri hakkında 92 Hareketlerin GÜCÜ konuştular. Şimdi söze dönüp onlara sorularınız var mı diye sormak istiyorum. Hepimizin kendi çapımızda mücadeleyi ördüğünü düşünüyorum. Bu yüzden buradayız. O halde çok, çok güçlü, devasa bir sepet örelim. Herhangi bir soru, yorum, itiraz, öfke, neşe, acı varsa alalım. Bunları tartışalım. SORU VE TARTIŞMA: REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER Katılımcı: Kenya’dan gelen bir feministim. Sorum Kongo’yla, Kongo Cumhuriyeti’nde soykırım yaşayan kadınlarla ilgili. Yarı ABD’de yerleşik biri olarak, soykırımın Batılı feministler arasında meşhur bir davaya dönüştüğünü gördüm. Eve Ensler, Suze Orman ve bir grup Batılı feministten Kongolu kadınları dinlemekten sıkıldım. Ama buna karşı koyacak somut bir şeye sahip değilim, bizim bir şey yapmasını istiyorum. Yine de bu konuda “Afrikalı feministler olarak bu konuda bu noktada duruyoruz ve bunun etrafında böyle örgütleniyoruz” diyebilecek ölçüde, nerede durduğumuzu bilmiyorum. Sarah Mukasa: Kongo’yla ilgili yoruma, Afrika kadınlarının buna cevap üretmede neler yaptığına cevap vereceğim. Topluluklarının hakları için mücadele veren çok sayıda Afrikalı kadın (birçokları bu salonda bulunan Kongolu kadınlar, dışarıdan kadınlar) var. Afrika Kadınlarının Kalkınma Fonu Kongo’da çalışma yapan bir dizi kuruluşa fon aktarıyor. Bu durum diğer fonlar, sahada kadınların örgütlenme çabasına destek veren tüm bu kadın fonları, feminist fonlar (Acil Eylem Fonu, MamaCash) için geçerli. Sanırım belki de yapmaktan imtina ettiğimiz şey, bu hikâyeleri geçmek. Belki yapmadığımız şey budur. Ama kesinlikle bu çabalar var. Örgütüm ve bahsettiğim örgütler bu çalışmayı yürüten yegâne kuruluşlar değil. Başka pek çok, pek çokları var. Bizim gidip bazı yayınlara, bazı belgesellere bakmamızı öneririm. Kongolu kadınların aktif rolünü, neler yaptıklarını ve tüm kıtada edindikleri desteği anlatan sayısız belgesel ve hikâye var. Belki bu hikâyeyi yeterince yüksek sesle anlatmıyoruz, ama bu çabalar kesinlikle orada var. Kıta çatışmayla kuşatılmış durumdadır. Bununla birlikte Afrikalı kadınların bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. Liberya gibi bir ülkeye, kadınların Liberya’daki örgütlenme çabalarından ortaya ne çıktığına bakıyorum. Bu adamları silahlarını toplayıp geldikleri yere geri gönderdiler. Orada da durmadı kadınlar. Sonra Afrika’nın ilk kadın başkanının koltuğa oturması için örgütlendiler. Sadece bu da değil. Dikkate alınan kadınlar olarak ihtiyaç ve isteklerinin sağlanması için devlet çatısı içinde başlıca bakanlıkları ele geçirmek için örgütlendiler. Sierra Leone’de de aynı şey. Bu örnekler kıta boyunca devam ediyor. Şu halde, evet, tüm bu güçlüklerle karşı karşıya kalırken, çaba gösterildiği gerçeğini, yeterli olmaktan AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek uzak, hepsi kendi problemlerini barındırıyor ama bu çabaların olduğunu kutlamamız gerektiğine inanıyorum. Afrika’dan gelen feministler olarak bunları kutlamayı, cefamız yüzünden gözden yitirmemeyi ve bir düzeyden bir başkasına geçerken bunlardan esinlenmek için yararlanmayı kendimize borçluyuz. Muthoni Wanyeki: Kadınların Kongo’da sahada başka herhangi bir çatışma durumunda ne yapıyorlarsa onu yaptığına inanıyorum. En önemlisi kadınların başına ne geldiğini belgeliyorlar, bunu on yıldan fazla bir süredir yapıyorlar. Yerel radyo ağları, kadın hareketi vb. aracılığıyla kitlesel tecavüz ve cinsel şiddetin hikâyesini ilk duyuranlardan oldular. Üstelik son derece çetin savaşıyorlar, müzakere ve tartışmaların gerçekleştiği masada çok çetin savaş vermeye devam ediyorlar. Daha geçen hafta Uluslararası Büyük Göller Konferansı Nairobi’de toplandı. Bir kez daha kadınlar kıyıda kalmıştı, seslerini duyurmaya çalıştılar. Birkaç hafta önce, Burundi, Ruanda ve Kongo’dan, hem parlamenter düzeyde hem kadın örgütlerinden kadınlar süreç açısından nasıl daha iyi ilerleyebileceklerini tartışmak için buluştular. Çabalar bundan ibaret de değil. Gerek feminist fonlar gibi, onlara fon sağlayacak gerekse çatışma çözümüne ilişkin siyasal süreçlerde pozisyonlarına güç kazandıracak kuruluşlar aracılığıyla kadınlara ulaşma araçlarını bulmak için kadınların pratik çalışmanın içinde (çünkü hayatın içindeler) olduklarını daima kabul etmekle yükümlüyüz. BM Kadın Kalkınma Fonu’nun büroları bu bölgede tam olarak aynı tür çalışmayı yürütmeye çok zaman harcadı. Onlara sorunlardan bahsedebilecek kadınları tespit edip barış masasına getirmeye çalıştı. Bu kadınlara ulaşmanın yolları var. Sadece kadınların orada olduğunu daima aklımızda tutup onlara ulaşmamız gerek. Katılımcı: Tanzanyalı bir feministim. Toplumlarımızda olup biteni belgeleyip gerçekten anlamaya ihtiyacımız olduğuna hak vermek istedim. Tanzanya’dan bir örneği paylaşmak isterim, şu anda bir araştırmada üstüne çalışıyoruz. Buna kadın hareketi/feminist hareket araştırması diyoruz. Bu çalışma kadın hareketi ve feminist hareketlere bakarak kendi süreçlerimizde ne olup bittiğini anlamaya çalışmanın bir yolu. İlk bulgular bize kadınların kendi önderlikleri altında örgütlendiğini, kendi meseleleri üzerine çalışma yürüttüğünü ve mücadele ederken kutlamayı ihmal etmediğini gösteriyor. Mücadele ederken nasıl kutladıklarını gerçekten vurgulamak istiyorum. Ulusal düzeyde ve başka düzeylerde her zaman “bunu yapmadık, şunu yapmadık” der dururuz. Bize bu konuda ders verdiklerini düşünüyorum. Bunun yerine şunu söylemekten bıkmıyorlar: “Bunu yaptık, şunu yaptık. Henüz orada değiliz ama ilerlemek için enerjimiz var.” Katılımcı: Amerikalıyım. Yazarım, Global Fund for Women kuruluşunun iletişim biriminde çalışıyorum. Bu hikâyelerimiz, seslerimiz fikri (Kongo’da olanlar ve bunun medyada neden yer almadığı) doğrudan ele almaya çalıştığımız ve gerçekleştirilmesinde yardıma ihtiyaç duyduğumuz bir şey. Bu hikâyeleri paylaşmak, stratejimizin büyük bir parçası. Burada olduğunda basınla çalışıyorduk. Financial Times’tan buradaki Kongolu kadınlarla konuşmaya istekli biri var çünkü somut olarak neler olup bittiğini bilen kadınlar olduğu anlaması için medyayı zorluyoruz. Öte yandan, bu aynı zamanda Feminist Teknoloji Takasıyla birlikte bizim açımızdan kendi bildiğimizi gerçekleştirmek, kendi hikâyelerimizi anlatmak için büyük bir fırsat, çünkü medya daima yeniden yorumlayacak ve çoğu zaman sizin söylemeniz gerekenin sadece bir parçasını verecek. Dolayısıyla hepimizin dahil olmasını ve stratejik davranmayı gerektiren çok yönlü bir süreç. Hareketimizdeki ilham verici genç insanlardan bahsediyoruz. Onların karşılarında çarpıştıkları pek çok şeyin kendilerini harap etmesinden ötürü kaçmak isteyecekleri değil öykünecekleri insanlar görmelerini istiyorum. Sormak istediğim başka bir şey de Obama hakkında. Barack Obama ABD’nin başkanı seçildi. Bu biz Afrikalı Amerikalılar için hayret verici bir an. Burada Güney Afrika’da geçirdiğim zaman boyunca herkes bana bunu sordu. Gel gör ki Güney Afrika’nın şimdi nerede olduğunu anlıyorum. Güney Afrika’ya 90’larda müthiş bir umutla bakıyorduk. Dünyadaki siyahlar olarak şu anda gerçekleşmekte olan bu değişimin (ABD’de olan bu değişim anının) korunmasını nasıl sağlayacağız? Afrikalılar olarak nasıl bağlantı kurup onu destekleyeceğiz? Katılımcı: Londra’dan geliyorum. Kişisel gelişim eğitmeniyim, bir sorum var. Bireysel iyileşme süreçleriyle (o acı, birinin ailesinin katledildiğini gördüğünde geçirdiği duygusal kanama) ilgili olarak bu kıtada neler olduğunu bilmek istiyorum. Londra’dayım ve göçmenlerle uğraşıyorum. Size o acıyı işittiğimi söyleyebilirim. O acı bir okulla, barajla, yeni bir yolla gitmiyor. Kişisel düzeyde ne olup bittiğiyle ilgileniyorum. Yatağa gittiğiniz o sakin anda, bu psişik yaraları taşıyorsunuz, hatıralar geri geliyor. Nasıl bir iyileşme süreci seyrediyor? SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 93 Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek Muthoni Wanyeki: Yeni, göreve yeni başlayan ABD başkanıyla gelen değişimi destekleme sorusuna cevap vermek istiyorum. Elbette hepimiz fazlasıyla sevindik. Hayatınız boyu göreceğinizi düşünmediğiniz o anlardan biri kuşkusuz ve siz ordasınız. Bu muhteşem. Yine de son derece pratik düzeyde hepimizin bunun gerçekte Demokratların iktidara geri geldiğini hatırlaması gerektiğine inanıyorum. Afrika için bu durum Amerikan dış politika alanında uzun süredir bekleyen sorunlara gerçekten seslenecek bir açılım anlamına geliyor muhtemelen. Öyle görünüyor ki niyet, 3D Amerikan stratejisini (İngilizcede savunma, diplomasi, kalkınma kelimelerine atıfla Bush’un şahin dış politikasını yumuşaması, ç.n.) kırmaktı, bütünüyle destekliyoruz. Ve elbette, pardon, öyle kaptırdım ki Afrika kadınları açısından en önemli şeylerden birini, kıtada üreme haklarına verilen desteği yerle bir eden [Bush tarafından getirilip Obama’nın yürürlükten kaldırdığı] küresel susturma (konunun konuşulmasını kısıtlayan hukuki düzenlemeler, ç.n.) kuralına ilişkin bütün sorunu unuttum. Sarah Mukasa: İçine girmek istediğimiz süreçleri belgelememiz ve bu süreçleri kavrayışımız hakkında tabanda yapılan yorumlardan bazılarına katılmak isterim. Kendimizi bize yardımı dokunacak bilgilerle donatmamız gerektiğine hakikaten inanıyorum çünkü bu sesimizi yükseltme sürecinin bir parçası. Muthoni’nin vurguladığı noktayı tekrarlamak gerekirse, daima en kırılgan konumlara sahip, ama yine de çok sayıda güçlükten 94 Hareketlerin GÜCÜ bazılarına dair hiç karar almamış veya bunların üstüne gidip değerlendirmek için cesur adım atmamış kadınlarla bir şeylerin yürüdüğünü düşünelim. Muthoni Barack Obama hakkında her şeyi söyledi. Tüm göstergeler gerçekleşeceğine işaret etse de ben bunun olacağına inanmamıştım. Coumba Toure: Ben de not düşeyim. Birlikte çalıştığım çocuklarla oynarken yeni bir slogan edindim: Evet, başarabiliriz! Ve bunu istediğimiz yönde sürdürebiliriz. Benim açımdan bu, yani insanlara ilham vermek işimizin bir parçası. Hepimiz gerçekten bizi buraya neyin getirdiğine bakarsak birilerinden bir şekilde bir yerde etkilendiğimizi görürüz. Ayrıca biraz da iyileşme hakkında konuşmak istiyorum, bir cevap getireceğimden değil zira cevabım yok ama tam burada hissettiğim bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Daha önce biri “Kim yorgun? Elini kaldırsın” diyordu. Feministler olarak çoğumuzun yorgun olduğunu düşünüyorum. Çok sayıda feminist akıl hocası yıllarca devam ediyor; dövüşüyor, dövüşüyor, dövüşüyor ve dövüşüyor, sonunda düşüyor. Onların kendilerini iyileştirebileceği bir alan göremiyorum. Benim açımdan bu üzerinde durulması gereken bir sorundur. Hareketimizdeki ilham verici genç insanlardan bahsediyoruz. Onların karşılarında çarpıştıkları pek çok şeyin kendilerini harap etmesinden ötürü kaçmak isteyecekleri değil öykünecekleri insanlar görmelerini istiyorum. Tam burada aklımda birileriyle bir şeyler AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: “Eğer”siz, “Ama”siz Feminist! – Afrika’da Feminist Aktivizmi Harekete Geçirmek yapmak istediğimde baktığım alanlardan, yerlerden bildiğim insanlarla ilgili imgeler ve hikâyeleri var ve bunlarla ne yapacağımı bilmiyorum. Constance’ın adını anmak istiyorum. Onunla daha bu sabah konuştum. Fildişi Sahilleri’nden geliyor, mücadele eden, çok fazla şey başarmış bir feminist. Polis tarafından çırılçıplak soyulmuş, dövülmüş. Polis karakollarında tecavüz edilen kadınlar adına konuşmayı sürdürmüş ve bir isyancı olmaktan suçlanmış. Bugün hâlâ Fildişi Sahillerinde yaşıyor, ama çabalayıp ona yardım ettiğimizde bile ne yapacağımızı bilemez haldeydik çünkü çok harap olmuştu. Feminist veya değil, zarar gören kadınlarla ilgilenmeye hazır herhangi bir kuruluş görmüyorum. Dolayısıyla bu hakikaten üzerine düşünülmesi gereken bir konu. Foruma katıldığımız bu yerde bile bu böyledir. Yenilenme, iyileşme alanlarına ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Hope Chigudu: Korkarım zamanımız dolduğu için bitirmek zorundayız. Üzgünüm, daha birçok soru olduğunun farkındayım. Konuşmacılarımıza verdikleri bilgiler ve hep birlikte örmeye (mor, kırmızı, kahverengi, neyse) başlamamız gerektiğini adamakıllı vurguladıkları için teşekkür etmek isterim. Dayanışmayı örelim, birbirimizi destekleyelim ve çok ama çok güçlü bir hareket yaratalım. Hepimiz sepetlerimizi getirip birlikte dağlara tırmanabiliriz. Birlikte örersek gerçekten bir dağ inşa edebiliriz. Yaptığım şeyden daha fazla emin oldum “Forum zihnimin açılıp kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini daha geniş açıdan görmemi sağladı. Dünyanın çeşitli yerlerinden ne kadar çok kadının haklarımızın gelişmesi ve korunması yönünde harekete geçtiğini görmeme yardım etti! Yaptığım şeyden daha fazla emin oldum çünkü ülkemde çalışma arkadaşlarımla yalnız değiliz. Dünyada hepimiz hep birlikteyiz. Forum ve Feminist Teknoloji Takası da kadınların teknolojiye erişimi konusunda görüşlerimi değiştirdi. Bu sadece erkeklerin öncelikli alanı veya işi değil. Bunu kendimiz yapabiliriz.” – Kadın Hakları Aktivisti Tüm kadınları izlemek karşı konulmaz bir duyguydu Feminist Teknoloji Takası hayatımda kişisel anlamda önemli bir uğraktı. Burada dijital hikâye anlatıcılığı üzerine çalışma yürüten bir grubun parçası oldum. Başkaları radyo, video, toplumsal ağ iletişimini içeren programlara katıldılar; bunların hepsi mobil ve bilgisayar tabanlı teknolojileri içeriyordu. Orada dört gün boyunca bana haberdar olduğum, ama hiç deneyimim olmayan birçok şey öğrettiler. Forum, ülkemde küçük bir yerden gelen bir kadın ve lezbiyen olarak hayatımda çarpıcı bir yer işgal etti. Dünyanın her yanında bir araya gelip kendi dillerinde bu kadar gururla ve acıyla konuşabilen tüm kadınları izlemek karşı konulmaz bir şeydi. Havadaki atmosferi hissetmek hayatı daha da çok sevip yaşamama yetti. Hepimiz geldiği yerlerdeki güçlüklere karşın, sırf bütün bu güzel ve güçlü kadınlarla orada bulunmak bile hayranlık verici bir deneyimdi. Şu güne kadar hâlâ aklımdan çıkmadı ve her zaman kalbimde yeri olacak. – Fiji’den bir katılımcı SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 95 Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler Köktendinciliğe Karşı Çıkış ve Direniş programı hakkında daha fazla bilgi almak ve ilgili araştırma ve raporların kopyalarını indirmek için şu adresi ziyaret edebilirsiniz: http://www.awid.org/eng/AboutAWID/AWID-Initiatives/Resisting-and-ChallengingReligious-Fundamentalisms Shareen Gokal: Köktendinciliği ve kimin köktendinci olduğunu biraz dinledik. Köktendincilerin kadın örgütlenmesine etkilerinden biraz bahsetmek isterim. [Araştırmamızda] etkinin nerede hissedildiğini daha derinlemesine öğrenmek istedik. Bu yüzden bu açık uçlu bir soru olarak sorduk ve dünyanın her yanından 600’den fazla son derece ayrıntılı örnek elde ettik. Bunları geniş kategoriler altında sınıflandırmaya çalıştık. Çok sayıda örnek olmasından ötürü her birine derinlemesine giremeyeceğim ama belki en görünür etkilerle birlikte ortak başlıklar çıkarmaya çalışacağım. Kadın bedenlerinin kontrolü ve cinsellik konuları: Örneklerin yaklaşık %50’si kendi bağlamlarında bu hakların kısıtlanması açısından başlıca sorun olarak üreme haklarına odaklanıyor veya bundan bahsediyordu: Doğum kontrol araçlarına erişim, kürtajın suç olarak görülmesi veya kürtajı, seks eğitimini yasallaştıracak herhangi bir değişikliğe direniş. Yalnız daha geniş kapsamlı sağlık konularından bahseden örneklerimiz de vardı. Mesela hem Müslüman köktendinciler hem Vatikan ölümlere yol açan çocuk felci konusunda aşılamaya direnmişti, ama bunu köktendinciliğe bağlayamayabiliriz. Ahlak ve cinsellik meseleleri de çok sık anıldı. Bunların farklı bölgelerde farklı dışavurumlar aldığını, fakat hepsinin ahlakı kontrol etme, ahlak ve cinsellik etrafında norm tanımlama meselesiyle ilişkili olduğunu gördük. LGBTIQ (lezbiyen-gey-biseksüel-transeksüel-interseksüel-cinsel yönelimini heteroseksüel olmayan yönde sorgulayan) toplulukları da sık sık (gözden geçirdiğimiz örneklerin %75’inde) hedef gösteriliyordu. Kadına yönelik şiddet: Köktendinci gruplar tarafından kadınlara uygulanan son derece sert şiddet örneklerinden çok sayıda edindik. Bununla birlikte bu örnekler, köktendinci grupların sözgelimi kadınların kötü muamele gördükleri durumda kalmaya teşvik eden veya bu durumlardan kurtulmaları için kadınların yardım aramasına izin vermeyen daha incelikli şiddet örneklerini de içeriyordu. Bazı din yetkililerinin topluluk içinde şiddetin sürmesine göz yuman bir sessizlik içinde olduğu da vakiiydi. Kalkınmaya olumsuz etkisi: Dinin en pozitif ve 96 Hareketlerin GÜCÜ ilerici formlarında bile oldukça dönüştürücü bir gücü olabileceğini, ama dinin çok köktenci yorumlarında bu rolü gerçekleştiremediğini biliyoruz. Aslında köktendincilik o günün iktidar yapısıyla ve son derece adaletsiz bu iktidar yapılarını yerinde tutmak konusunda güçlü bir suç ortağı olmuştu. Dolayısıyla aynı zamanda bütün yoksula yardım retoriğine rağmen kalkınmaya olumsuz etkisi vardır. Sivil topluma olumsuz etkisi: Köktendinciliğin ya doğrudan taciz ettiği, tehdit ettiği ya da sivil toplumda kadın haklarının katılımını engellediği çok sayıda örneğimiz vardı. Diğer taraftan, kadın hakları aktivistleri de bize [dolaylı etkilerden] söz etti; mesela, köktendinciliğin bu tepkisiyle mücadeleye öyle çok enerjilerini vakfediyorlardı ki başka şeylere (sözgelimi, sürdürülebilirlik, hakkaniyet, ekonomik adalet konuları) verilebilecek tüm kaynak ve enerji üreme hakları ve cinsellik konusundaki mücadeleye harcanıyordu. Kamu politikaları: Bundan söz edilmesi önemli çünkü köktendinci grupların kamu politikalarını nasıl etkilediklerine ilişkin birçok olumsuz örnek var. Mesela ABD’den aldığımız örnekte son derece köktendinci eğilimlerle gelen bir lider ve küresel susturma emrini (sivil toplum kuruluşlarını kürtajı tartışmaktan men eden yasa) düzenlemesi söz konusu. Evlilik yaşının düşürülmesi veya kürtajın, evlilik dışı ilişkinin veyahut da pornografinin, seks işçiliğinin suç haline getirilmesi vb. bir dizi alanda kamu politikalarının etkisine ilişkin örnekler edindik. Kadın hakları aktivistleri ayrıca köktendinciliğin çoğulculuk ve hoşgörünün altını oyarak yarattığı son derece bölücü etkiden söz etti, bu etki kendini değişik yerlerde göstermektedir. Mesela Hindistan’da bu örnek toplumsal gerilimin yükselmesi, Pakistan’da mezhebe yönelik şiddet olarak kendini göstermektedir. Mesela Batıdaki birçok ülkede ayrı okullar ve ayrı hukuk yapıları için mücadele veriyorlar, bu yönelim köktendinciliğin son derece tecrit edici yönünü gayet iyi göstermektedir. Ayrıca “iç grup” ve “dış grup” yaratılması söz konusudur. Köktendinci grupların oluşturduğu normlara uyan gruplar ve dış gruba düşmeyen herhangi bir kişi. Son olarak psikolojik bir etki söz konusudur. Kadın hakları aktivistlerinin çoğu buna köktendinciliğin kadınların düşünce ve eylem alanını daraltması açısından atıfta bulunmuştur. [Bu daraltma] kadın hakları aktivistlerinin son derece dar bir kimlik grubuna ve psikolojik şiddet, korku ve gözdağına başvurulmasına diğer siyasi güçlerin sağlamadığı AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler tarzda uyum sağlamasına yol açmaktadır. Cassandra Balchin: Shareen köktendinciliğin hayli olumsuz etkilerinden bahsetti. Yalnız burada biraz dikkatli yaklaşılması konusunda uyarmak isterim. Köktendincilerin başka yönlerini de hatırlamamız gerektiğine inanıyorum. Mesela aynı zamanda yoksuldan yanalar, yoksulluğa karşı kampanya yürütüyorlar, temel hizmetleri sağlıyorlar, bize insan toplumunda ailenin asli önemini hatırlatıyorlar. Kaldı ki diğer siyasi güçlerden daha az yozlaşmışlar ve daha dürüstler, küreselleşme saldırısı karşısında ulusal ve yerel gelenekleri savunuyorlar. Son olarak herhangi bir siyasi güç gibi onların da bir siyasi güç ve demokratik bir alanda var olmaya hakları yok mudur? Aslında araştırmamız yapılan açıklamalardan her birinin büyük ölçüde bir mit olduğunu ortaya çıkardı. Kadın hakları savunucularının köktendincilik hakkında inandığı pek çok mit ve köktendincilerin toplumun kendileri hakkında inanmasını istediği pek çok mit var. Araştırmamızda başlıca mitlerden on tanesine odaklandık. Bütün mitleri ayrıntısıyla sunmaya vaktimiz yok ama çıkardığımız yayınlardan birinde yer alıyor. Juan Marco Vaggione: Kısaca [bu ilk iki] mit aynı paranın iki yüzü gibi. Bir mit bizi dini takip etmenin bir köktendinci olmakla aynı şey olduğuna inandırıyor. Bunun tersi olan diğer mit, köktendinciliğin başka bir siyasi güç gibi, salt siyasi olduğuna inanmak. Köktendinciliğin yalnızca dinle ilgili olmadığı açıktır. Ama sırf siyasi de değildir. Sembolizm, metinlerin varlığı ve kutsal olanın öne çıkarılması köktendinciliğin özellikleridir. Köktendinciliği göğüsleyecek stratejiler, dini olan ile siyasal olan arasındaki bu ikilikte önemli bir yer tutar. Cassandra Balchin: Köktendinciliğin başka herhangi siyasi güç gibi olduğu, demokratik alanda onlara izin vermemiz gerektiği mitine daha ayrıntılı bakacağım. Bunun geçerli olabilmesi çoğu zaman gerek hükümetlerin gerek çok taraflı kurumların köktendincilere demokratik alanın parçası olarak yer verilmesinde ısrar etmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla sözgelimi Bangladeş’te ciddi suç ithamlarıyla karşı karşıya kalan köktendinci gruplarla sıklıkla konuşan bir yabancı elçilik var. [Bu pratiğe] karşı çıkan kadın hakları avukatlarına “evet ama bu gruplar sizin demokratik siyasal alanınızın parçası” deniyor. Köktendincilerin başka herhangi bir siyasi güç gibi olduğu [iddiasını] gerçekten sorgulamak isterim. Aslına bakılırsa değiller. Hareket etme tarzları çok ama çok değişik. Köktendinciler başka herhangi bir siyasi güç gibi değiller çünkü Allah’ın onların tarafında olduğunu söylüyorlar ve bu son derece güçlü bir silah. Mesela toplumsal cinsiyet rollerinin doğal ve Allah tarafından bahşedilmiş olduğu söylendiğinde böyle bir şeyle başa çıkmak çok zor. Başa çıkmak çok zor çünkü ampirik kanıt sunamıyorsunuz. Metafizik sorular baş edilmesi son derece zor sorulardır. Diyelim ki Brezilya’da Protestan grupların topladığı, insanları neden var oldukları sorusuna cevap vermek için bir araya getiren devasa duygusal gösteriler var. Diğer siyasi güçler bunu yapmıyor. Diğer siyasi güçler bunu yapamaz. Köktendinci akımlar sıradan siyasi güçler değildir çünkü mutlakıyetçi ve hoşgörüsüzdür. Fazlasıyla da gaddardır. Siyasi rakiplerine karşı gaddardır, başka dinlere karşı gaddardır, kendi dini görüşü içindeki siyasal rakiplerine karşı gaddardır. Ayrıca esasen çoğulculuk karşıtı ve anti-demokratiktir. Yalıtılmış bir örnek vermek gerekirse Hindistan’daki Hindu köktendinciler Müslüman aileleri şiddetle kovarak Müslümanlardan arındırılmış köyler yaratmaya çalıştılar. Başka bağlamlarda toplumu dindar ve dindar olmayan gerilimi üzerinden kutuplaştırdılar. Bize köktendincilerin kamu eğitim sistemine saldırdığı, bunu dini saflarda ayrıştırmaya çalıştığı, böylelikle toplumun aslında çoğulcu değil, atomize ve bölünmüş olduğu pek çok örnek verildi. Köktendinciler başka herhangi bir siyasi güç gibi değiller çünkü Allah’ın onların tarafında olduğunu söylüyorlar ve bu son derece güçlü bir silah. Ayrıca bize köktendincilerin siyasi rakiplerini nasıl finansman akışından yoksun bırakmaya çalıştığına ilişkin çok somut örnekler verildi. Mesela Meksika’da köktendincilerden etkilenen sağlık bakanı lezbiyen-geytranseksüel-tranvestilere ilişkin konularda çalışma yürüten tüm STK’ların finansmanını engelledi. Bangladeş’te köktendinciler bir koalisyon hükümeti aracılığıyla sosyal refah bakanlığını ele geçirip ilerici STK’ların kayıtlarını silebildiler. Kanada’da Protestanlık yanlısı muhafazakâr hükümet Kanada hükümetini izleyerek hesap verebilirlik çalışması yürüten kadın örgütlerinin fonlarını kesti. Köktendinciler aynı zamanda feministlere ve kolektif örgütlenmeye de saldırıyor. Demokrasi veya demokratik aktivizmi geliştirdiklerini iddia edebiliyorlar ama kolektif örgütlenmeye saldırıyorlar. Mesela ABD’deki ilerici kilise köktendincilerle 1980’ler ve 1990’lar boyunca stratejik olarak zayıflatıldı. Latin Amerika’da sözgelimi Özgür Seçim için Katolikler kampanyasını yürüten kuruluşların kayıtlarını silme girişimleri görüldü. Köktendincilerin demokrasiyle aşk ilişkisi gayet kendilerinden menkuldür. Juan Marco Vaggione: Köktendinci akımlarla ilgisi olan başka bir mit, yalnızca bazı bölgelerde ve dinlerde SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 97 Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler geçerlidir. Bu mitin iki farklı yüzü bulunmaktadır. Bir tarafta bazen başka bir tarafta, başka bir yerde veya başka insanların başına bir şey geldiğine duyulan bir inanç söz konusudur. Diğer tarafta, yalnızca bana, benim bölgeme, benim insanlarıma, benim mücadeleme bunun olduğuna duyulan inanç söz konusudur. Bizim çalışmamızda ortaya çıkan şey, bölgesel ve dinsel farklılıklara rağmen, kadın hakları aktivistlerinin köktendinci akımlarla ilgili deneyimlerini anlattıklarında veya bu akımları tanımladıklarındaki görüş ve tutumlarında pek çok benzerlik olmasıdır. Bu benzer kavramlaştırma eğiliminin ulusaşırı stratejileri düşünmeye önemli yer açtığına inanıyoruz. Deepa Shankaran: [Başka bir mit] köktendinci akımların yoksulun ve mazlumun yanında adaletten, küçük insanlardan yana durmasıdır. Bunun sebebi adalet bayrağını dalgalandırmanın köktenci amaçlara destek kazanmanın güçlü bir yolu olmasıdır. Köktendinci hareketler hizmet ulaştırma ve yardım yoluyla ve bazı durumlarda insan hakları, hatta toplumsal cinsiyet dilini kendi dillerine dönüştürerek meşruiyet kazanabilmektedir. Bu yolla hükümetlerden ve yardım kuruluşlarından destek toplamaktadırlar. Hatta bazıları kalkınma kuruluşları ve bazı kadın hakları gruplarıyla ortak çalışma yürütebilmiştir. [Bu taktiklerden dolayı] köktenci grupların retorik düzeyinde sürdürdükleri kampanyanın içini açıp bunu somut eylem ve etkilerle kıyaslamak hayati önem kazanmıştır. Köktendinciler yoksulun yanında durduklarını iddia ederken pratikte çoğunlukla toplumun ekonomik ve toplumsal gerilimlerden faydalanmaktadır. Köktendinciler yoksulun yanında durduklarını iddia ederken pratikte çoğunlukla toplumun ekonomik ve toplumsal gerilimlerden faydalanmaktadır. Birçok kadın hakları aktivisti hizmet sağlamanın eğreti bir çözüm, yüzeysel ve kısa ömürlü olduğuna dikkat çekmektedir. Bu hizmetler mevcut ekonomik yapının pasif kabullenişini teşvik ederek yoksulluk ve eşitsizliğin kökenlerini sorgulamada toplulukları desteklemek yerine kurtuluş için insanları içe dönmeye sevk etmektedir. Köktendinciler ne yoksulu korur ne de küçük insanları destekler. İnsan hakları dilinde adaleti savunmak, ayrımcılığa uğramamanın sağlanması ve bu hakkın güvence altında alınması, marjinalleştirilenin korunması olarak anlaşılır. AWID’in araştırması tersine marjinal grupların (LGBTIQ grupları dahil) sıklıkla köktendincilerin hedefi olduğunu ortaya koydu. Etno- 98 Hareketlerin GÜCÜ milliyetçi söylem, homofobik söylem ve ırkçı söylem köktendinciler tarafından sömürülmektedir. Kadınların hedef alınması da çok yaygındır: Kadın hakları aktivistlerinin %77’si kadınların sıklıkla ya da bazen sözel veya fiziksel saldırının hedefi olmaktadır. Bunun anlamı, sırf kadın oldukları için köktenci şiddete maruz kaldıklarıdır. Saira Zuberi: Baktığımız bir sonraki mit köktendincilerin geleneksel tarzlarımızı ve otantik kimliklerimizi savunduklarıydı. Köktendinciler yaptıkları yorumların “hakiki” kiliseyi, “saf” İslam’ı, “doğru” Budist, Yahudi ya da Hindu pratiğini temsil ettiğini savunarak, kendilerini “hakiki otantik benliklerimizin” savunucusu ve koruyucusu olarak tanımlayıp konumlandırıyorlar. Bu ideolojilerin bizi yabancı veya batılı tahakkümden koruduğunu ileri sürüyorlar. Bazen bu iddialar etnik, milliyetçi veya kültürel üstünlük ideolojilerini köktendinci olanlardan ayrıştırmayı zorlaştırıyor. Herhangi bir dinin “hakiki”, “doğru” ya da “otantik” haline yapılan vurgu, köktendinci akımlara karşı koymayı çok güçleştirebiliyor. Öte yandan araştırmadaki cevaplarda ve yapılan görüşmelerde dini vecibeleri güya “hakiki” biçimde yerine getirmenin gerçekte hiç de geleneksel olmadığını gösteren birçok örnek gördük. Çoğunlukla 20. yüzyılın ve Opus Dei, Hindi RSS (Rashtriya Swayamsevak Sangh), Müslüman Kardeşlik ve Dünya Yahudi Birliği gibi güçlü ulusaşırı kuruluşların ürünüler. Köktendinci ideolojilerin otantik yerel tarz ve kimlikleri ne kadar koruduğu araştırmamızda sürekli olarak sorgulandı. Araştırmayı cevaplayanlardan biri Puerto Rico’da kürtaj yanlısı hareketten bahseden reklamların gerçekte nasıl Puerto Rico aksanına sahip olmayan aktörleri kullandığına işaret ediyor. Dolayısıyla bu reklamları pazarlamakta kullanılan gerçek materyalin bir pazarda yaratılıp başka pazarlarda nasıl kullanıldığını görebiliyoruz; son derece ulusaşırı bir süreç. Shareen Gokal: Köktendinci akımlar hakkında ifşa etmek istediğimiz son mit, gerçekten iyi: Yenilmez oldukları gerçeği. Köktendinci akımların etkisini inkâr etmek istemesek de, abartmak da istemeyiz. Gerçek şu ki toplumda son derece güvenilir, meşru, etkili güçler olarak tanımlanmak istiyorlar ve çoğu zaman öyle değiller. Onlara itibar ve meşruiyet kazandırmamaya veya etkilerini abartmamaya dikkat etmeliyiz. Aslına bakılırsa bize yenilmez ya da yaşam gücünden büyük olduklarını düşünmememiz gerektiğini (gerçekte iktidara geldiklerinde çoğunlukla vaaz ettiklerini kendileri bile yerine getiremeyen gayri meşru, yozlaşmış güçler olarak hakiki yüzlerini ifşa ettiklerini) anlatanlar, en baskıcı köktendinci rejimler altında yaşayan veya yaşamış kadınlar oldu. Maalesef iktidara geldiklerinde kadın ve insan hakları açısından hakikaten büyük bir kayıp gerçekleşiyor. Bununla birlikte, onların çok fazla iktidar kazanmalarına izin vermemeliyiz. İktidara geldiklerinde genelde kendi yıkımlarının tohumlarını AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler ekiyorlar, [çünkü] kendileri vaaz ettikleri fikirlere göre yaşayamıyorlar. Aynı zamanda hareketlerimizin gücünü hatırlatmak istiyoruz. Araştırmamız köktendinciliğin yükseldiğini gösteriyor olsa da, aynı zamanda kadın hareketleri olarak köktendinci akımlar dikkate alındığında birçok kazanım [elde edebildik]. Bu yüzden elde ettiğimiz bütün bu kazanımları unutmamalıyız. Böyle olumlu bir not düşerek oturumumuzu bitirmek ve size düşündüklerinizi dile getirmek için fırsat vermek isteriz. Sizin kendi koşullarınızda deneyimlediğiniz şey bu anlattıklarımız gibi mi? Yaptığımız araştırmayla ilgili bize sorularınız var mı? SORU VE TARTIŞMA: REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER Katılımcı: Köktendinciliğin siyasi bir güç olması, demokrasi ve demokratik sürecin parçası olmasıyla ilgili açıklamalar açısından yaklaştığımızda, marjinal ve sakıncalı olarak değerlendirilen diğer siyasi güçleri dengeleme çabasına oynamasına karşılık vermeye çalışmakta gerçek bir tehlike görüyorum. Sorum, köktendinciliğin kendi yasalarını demokratik olarak gören diğer grupları tehdit etmeksizin demokratik olabilecekleri iddialarıyla nasıl başa çıkmayı öneriyorsunuz? Katılımcı: Meksika’da Özgür Seçim için Katolikler’in yöneticisiyim. AWID’i bu araştırması için kutlamak istiyorum. Yaptığınızın doğru olduğuna inanıyorum. Köktendinci akımlarla baş etme stratejileriyle ilişkili bir şey var mı diye sormak istedim. Katılımcı: Özetlediğiniz mitlerin listesine bakıldığında, aslında köktendinci akımlar diye adlandırdığımız şeyin bir inanç sistemi, dinin de bu inanç sistemlerinin sadece bir parçası olduğunu görüyorum. Cemaatlerimiz veya toplumlarımızda olanlar gibi kültürel sistemlerde başka inançlar da var. Kadın sünneti bir inanç sistemi; dini bir sistem değil ama görünüşte köktenci. Bu yüzden köktendinci akımların yalnızca inanç sisteminin parçası olduğuna ve inanç köktenciliğinden bahsettiğimizi düşünüyorum. Sharen Gokal: Strateji sorusunda doğrudan cevap verebilirim. Aslında bu yaz kadın hakları aktivistlerinden köktendinci akımlara direnip mücadele etmek için strateji sunmalarını istedik ve bu çağrıya 200 cevap aldık. Bu cevaplara dayanarak vaka incelemelerinden bir seçki yaptık. Yazarların on biri burada forumdalar ve yarın iki bölümlük bir oturum düzenleyecekler. Sizi o oturuma katılmaya davet ediyoruz. Önümüzdeki yıl yapmayı umduğumuz şey, bu stratejilerin yanı sıra bölgeler ve dinler bazında başka 12 kısa stratejiyi aktaran bir yayın çıkarmaktır. Cassandra Balchin: Demokratik olduklarını iddia eden köktendinci akımlarla nasıl baş ediyoruz? Tam olarak verdiğimiz örnekler, sizin bulunduğunuz koşullarda nasıl çoğulculuk karşıtı, mutlakıyetçi ve hoşgörüsüz [olduklarına] ilişkin örnekler aracılığıyla onları ifşa ederek. Demokrasinin özünü zayıflatacak ne yapıyorlar? Sizin içinde bulunduğunuz yerel koşullarda demokrasi kendine özgü biçimde kendini gösterebilir ama hepimizin adına demokrasi diyeceğimiz bazı temel kalıplara oturacaktır. Köktendincilerin bu özel koşullarda temelde anti-demokratik olarak yaptığı şey nedir? Bazı ortaklıklar bulduk: Çoğulculuk karşıtı, kolektif örgütlenme karşıtı olmaları ve en önemlisi (en azından benim açımdan) insanların finansman kaynaklarını kesme zahmetine girmeleridir. Başka bazı sağ ideolojilerin çoğulculuk karşıtı olduklarını söyleyebilirsiniz ama köktendincilerin başka herkesin finansman kaynaklarını kurutmaya çalıştığının çok açık örneklerini gördük. Ayrıca köktendincilerin demokrasiyi araçsallaştırmaları salt kendilerine hizmet edecek şekildedir ve bunun da ifşa edilmesi yararlıdır. Juan Marco Vaggione: “Madem demokratik alanın parçası olduklarını açıklıyorlar, ne yapmalıyız?” meselesiyle ilgili daha Latin Amerika perspektifinden bir şeyler eklemek istiyorum. Latin Amerika’da laiklik ya da laik devletler fikri pekâlâ kamusal alanda olmayı, demokrasi içinde bir yeriniz olmasını istiyorsunuz demek için hayati bir strateji haline geldi. Demokrasiler bazı ölçüleri, mesela Kilise-Devlet ayrımını gerektirir. Dolayısıyla kamusal olabilir, demokraside bir rol sahibi olursunuz ama her örgüt, her siyasal parti, her bireyin olduğu gibi rolünüzün sınırları vardır. Demokrasinin köktendincilerin de tabi olması gereken kuralları vardır. Şu halde Latin Amerika bağlamında düşündüğümüzde, demokrasi kendi içinde kamusal alanda hareket ederken köktendinci aktörler açısından kısıtlamaların neler olduğunu söyleyecek stratejileri sağlar. Cassandra Balchin: Köktendinci akımların bir inanç sistemi olduğuna ilişkin üçüncü soruya ilişkin: Açıkça köktendinci akımlar sağ ideolojilerin geniş bir bileşiminin parçasıdır, bunu biliyoruz. Bazı anlarda köktendinci akımları başka köktenci akımlardan, özellikle etnik fundamentalizmden ayırmak son derece güçtür. Dolayısıyla yine etno-dinsel fundamentalist akımların birlikte çalışmasına çok açık bir örnek olarak Sri Lanka örneğini düşünebiliriz. Araştırmamızda köktendinci akımlara özel olarak bakmak istedik çünkü hareket ettikleri farklı özel bir tarzları varmış gibi duruyor. Bu bizi daha önce konuştuğumuz, bazı şeyleri Allah vergisi olduğunu iddia edebildikleri o mite geri götürüyor. Bu iddia köktendinci akımların etkisini oldukça farklılaştıran bir şeydir; araştırmayla varmak istediğimiz nokta, aslında özellikle köktendinci akımların SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 99 Yan Oturumlar: Köktendinciliğin İçyüzünü Kavramak İçin Yeni Bilgiler kadının insan hakları açısından ne anlam taşıdığına bakmaktı. Katılımcı: Women’s UN Report Network kuruluşundanım ve bunun gibi örnekleri her gün izliyoruz. Gerçekten de geçtiğimiz beş yılda hükümet iktidarıyla kesişen köktendinciliğin giderek kutuplaştığına tanık olduğumu söyleyebilirim. İster Pakistan’da diri diri gömülen beş kadın, ister namus cinayeti olsun, din ve siyasetin kesişmesi derindir. Ancak, hiçbir hükümet zor durumda kalmayı istemez ve bu meseleleri gündeme getirebilmemizin yollarından biri belgelemek, resimleri göstermek olmuştur. Başka bir yol günden güne baskı yapmayı sürdürmektir. Bu parlak bir çalışma, fakat bir kere yayınlayıp bırakmak yeterli değil. Tekrar tekrar gündeme girmeli. Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından Sonuçları Dzodzi Tsikata: İyi günler kız kardeşlerim ve az sayıdaki erkek kardeşim. Bugün bu panelde bulunan hepimiz biliyoruz ki STK’laşma hareketimiz için büyük bir meseledir. Ayrıca STK’laşmanın, geçmişteki bilinçlendirme örgütlerinden ve kadınların şimdiye kadar hep başarıyla kotardıkları kitle örgütlenmelerinden farklı nitelikteki bir örgütsel biçimin artan hakimiyetini açıkça temsil etmekte olduğunu da eklemek isterim. Gerçi STK’laşma yalnızca kadınlara özgü değildir; adeta sivil toplum örgütlenmelerinin hepsini yutmuş koca bir dalgadır. Bence bu konuyu gündeme almakta son derece haklıyız. Bu sunum çerçevesinde sizlerle Gana’daki kadın STK’larının, STK’laşma yüzünden karşılaştığı güçlüklerin bir kısmına nasıl tepkiler geliştirdikleri hakkında tartışmak istiyorum. Kendi örgütlenmemiz için araç olarak seçtiğimiz birincil strateji, STK’lara içkin yetersizliklerin bazılarının üstesinden gelebilmek için STK’ların güçlü yanlarını çoğaltmak yönünde olmuştur. STK’laşma sürecinin izlerini kadın örgütlerinin politika meselelerine el atmaya başladığı 1970’li yıllara kadar sürebilmek mümkün. Bu süreç zarfında ülkemizde askeri rejim vardı, ama aynı zamanda küçük, yapmak istediklerine odaklanmış, her türlü mesele üzerinde çalışan ve belirlediğimiz ufak bölgelerde oldukça etkili olan kadın STK’ları da zaman içinde çoğalmaktaydı. 1990’lı yılların sonuna doğru bazı olaylar gerçekleşti ve bunlar kadınların ortak bir platform eksikliğinin problem yarattığına karar vermesine yol açtı. İlk olarak, kadınlar için işleyecek ulusal mekanizma üzerine yapılan bir çalışma söz konusuydu. Bu çalışma 8 Afrika ülkesinde gerçekleştirildi, Gana da bunlardan biriydi. Çok sayıda Ganalı STK bu çalışmaya katıldı. Çalışma, ulusal mekanizmayı etkileyemiyor olmalarının sebeplerinden birinin ortak platform eksikliği olduğunu ortaya çıkardı. Böylece, Gana Kadın Hakları Ağı’nın kurulmasını çözüm olarak gördüler. Bu oluşum bireylerden, STK’lardan ve bir de şaşırtıcı bir biçimde kimi kitle örgütlerinden ibaret bir kolektifti. Gana Sendikalar Kongresi de esasen Gana Kadın Hakları Ağı’nın bir parçasıydı. Bu kayda değer koalisyon, üyeliğimizle ilgili meselelerin, yani kimin işin içinde kimin dışında olduğunun, kitle politikalarının vb. ilk kez masaya yatırılması anlamına 100 Hareketlerin GÜCÜ geliyordu. Dolayısıyla, Kadın Hakları Ağı (Netright) her ne kadar kurucularının umduğu kitlesel üyeliğe hiçbir zaman ulaşamamış olsa da, bu oluşum STK’lara ilişkin manzarayı değiştiren bir şeyler ortaya çıkardı. Artık STK’ların bir platformu vardı: Birlikte çalışmak ve böylece STK yaklaşımındaki kimi zorlukları azaltma amacını taşıyordu. Netright’ın yaptığı bir diğer şey, örgütlenmemizin merkezinde hakların yer alması gerektiği ve ihtiyaç meselesinin bazen ikincil plana geçirilmesi gerektiği konusunda ısrar etmek oldu. Kaldı ki aynı doğrultuda, gelişimci yaklaşımın da kimi zaman ikincil plana geçmesi gerekiyordu. Ayrıca Netright, para gereksinimiyle doğrudan bağışlayıcılara gitmeyerek, kendisini olası bağışlayıcı taleplerine karşı korumaya karar verdi. Netright, örgütün yaşayan canlı bir yapı olmasını güvence altına almak için üyelere bireysel olarak aidat ödeme yükümlülüğü getirerek, örgütü finanse etmesi gereken organı kendi sahip olduğu üyelik olarak belirledi. Netright çeşitli başarılara imza atmıştır. Öncelikle, Gana’daki kadın örgütlerinin var olan yaşam gücüne yeni bir örgütlenme biçimi kazandırdı. Akabinde bu kazanım Kadın Manifesto Koalisyonu’nun oluşmasına yol açtı. Bu muazzam kadın girişimi, sendikalar, ögretmenler, hemşireler v.b. her türden kitle örgütünü kadınlar için manifesto hazırlanması amacıyla aynı şemsiye altında toplamayı başarabildi. Böylesi bir girişim Gana bölgesi için eşi benzeri pek görülmemiş nitelikteydi. Üçüncü olarak, aile içi şiddet mevzuatı ile ilgili itici güç oluşturmayı hedefleyen bir kolektif olan Aile İçi Şiddet Kanun Tasarısı Koalisyonu’nun kurulmasına ön ayak oldu. Aile içi şiddet kanun tasarısının meclisten geçmesi bu koalisyonun altı yılına mâl oldu. Bu koalisyon Gana kadın hareketinin olgunlaşmış olup olmadığı konusunda gerçek bir sınamayı teşkil etti çünkü devlet kanun tasarısına tam anlamıyla karşı çıkıyordu. Bu anlamda, çoğu kadının devletle olan ilişkilerin sınırlarının farkına varması Aile İçi Şiddet Kanun Tasarısı Koalisyonu aracılığıyla gerçekleşti. Çünkü kilit meselelerden biri de şu ki, STK’lar devletle kötü ilişkiler kurmak istemiyor. STK’ların kayıt altında olması gerekir. Devletin gölgesinde çalışmak zorundadırlar. Maddi destek veren bağışlayıcıların çoğu politika savunuculuğuna angaje olduklarını görmek isterler; bu da AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları politika çalışmalarının dışına çıkamayacağın anlamına gelir. Ancak, aile içi şiddet kanun tasarısı hususunda verilen mücadeleyle birlikte STK’lar da, devletin kadın hareketinin bir kolu veya kadın hareketlerine dost bir yapılanma olmadığını öğrenmiş oldu. Her ne kadar STK’laşma Gana kadın hareketi için hâlâ büyük bir meseleyi teşkil etse de, bence Gana’daki kadın örgütleri zamanla kendi ortaya çıkardıkları işlerle gördü ki STK’lar ne sivil toplum ile ne de kadın hareketi ile tam olarak aynı anlama gelmiyor. Kadın örgütleri ortak bir platformun önemini kavramış durumda. Öncekilerden daha iyi işleyen bazı yöntemler öğrendik. Ayrıca yükselen sesimizi kendimiz tayin ettiğimizde, hedeflerimize ulaşmanın daha kolay olduğunu da gördük. Bir manifesto ortaya çıkarabildik; bu herkesin kutladığı muazzam bir başarıydı. Aile içi şiddet kanun tasarısı konusunda bir sürü korku vardı ama sonunda kanun meclisten geçti. İçinde yer almasını istediğimiz bazı hükümler onay almadı ama STK’lar kanunun uygulanmasını garantilemek için hâlâ kararlı bir şekilde çalışmalarına devam ediyor. Saba Khatak: Ben Pakistan’daki kadın hareketini Pakistan ülke siyasetinin de üstüne çıkan bir bağlama oturtmak istiyorum. 1970’lerde askeri yönetim başa geldi ve ondan kısa bir süre sonra 1979 yılında ise Afganistan’ın savaşı patlak verdi. Savaş İslam Mücahitleri’ne ve ayrıca Pakistan’da kadın karşıtı ayrımcı hukuk sistemlerini getiren Zia-ul-Haq’a çok fazla destek sağladı. Kadın Eylem Forumu’nun kuruluşu böyle bir zaman ve ortamda gerçekleşti. Sanırım bu forum tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak ortaya çıkan ve hiçbir bağış kabul etmeyen feminist örgütlerin ilklerindendi. Çok güçlü bir örgüttü ve bugün hâlâ kadınların taleplerini duyurmasına aracı bir ana platform olmaya devam ediyor. STK’ların çoğalmaya başladığı 80’li ve 90’lı yıllarda, üniversitelerdeki görevlerinin yanı sıra hareketin ön saflarında mücadele eden çoğu kadın, üniversitelerde kadınların eşitlik haklarına yönelik her türlü aktivizmin alanı daraldığından üniversitelerinden ayrılmak zorunda kaldı. STK’lar, bu kadınların bir çoğuna inandıkları doğrular için mücadele edebilecekleri alternatif bir alan sağlamış oldu. Bu durum feministler için ikilem yarattı çünkü feminist hareket bir taraftan bağış kabul etmezken, diğer taraftan da kendilerine alternatif bir alan oluşturmak için STK’lar bünyesinde çalışmak zorundaydı. Böylece, aktivizm belli bir seviyede STK’laşmış oldu. Elbette kadınlar, koşulları kendimizin belirleyeceği şekilde çalışacağımızı savundular. Kendi ilkelerimiz açısından kabul edilemez olan projelerde yer almayacağız, vb. Ama sonuç olarak hükümetin güvenilmez verilerine dayanarak da olsa, 1990’larda STK’ların %45’inin çalışma odaklarını kadınlar ve çocuklar olarak açıkladığını biliyoruz. Yani, evet, kadın ve çocuk meseleleri üzerine çalıştığını iddia eden çok sayıda STK mevcuttu çünkü bu meselelere ayrılmış bol miktarda fon vardı. Süreç boyunca feminist gündem körleşti. STK’laşma fenomeniyle ilgili artılar ve eksiler mevcuttu. Bir yandan, kadınlar için alanlar yarattı. Diğer yandan, mesela aile güçlendirmesine ayrılmış fonlar bulunduğundan, aile kavramını sorgulamak yerine aileyi güçlendirmeye çalışan STK’lar bulunuyordu. Feminist gündem nereye evriliyordu? Tartışılan şey buydu. 1999 yılında, daha ilerici olacağını vaad etmesiyle Zia rejiminden biraz farklı olan bir diğer askeri hükümet göreve geçti. Elbette bu kadro bir karışımdı. Tamamen ilerici değildi. Sonuçta askeri bir rejimdi. Ancak hareketin kendisi biraz bölünmüş görünüyordu. Başlangıçta herkes yönetimi askerlerin devralmasına karşıydı, ama zamanla geçmişte askeri yönetime karşı çıkmış çoğu kadın aktivist bu rejimin oluşturduğu çeşitli komitelere hizmet etmeye başladı ve bir noktada devletle işbirliği yapıyorlardı. Feminist kadın hareketi için artık esas zorluk aşırı sağdan kaynaklanmaya başlayınca, STK’laşma fenomeninin sorgulanma aciliyeti ortadan kalkmıştı Aynı tarihlerde, özellikle Afganistan-Pakistan sınır bölgelerinde, dini siyasi partilerin yükselişi söz konusuydu. Kadın hareketi olarak aşırı sağcı, din merkezli siyasi partiler ve onların kadın kollarından gelen muazzam bir zorlayıcılığa sahiptiniz. Dolayısıyla, feminist kadın hareketi için artık esas zorluk aşırı sağdan kaynaklanmaya başlayınca, STK’laşma fenomeninin sorgulanma aciliyeti ortadan kalkmıştı. Aşırı sağ gerçek Pakistan kadınlarını kendilerinin temsil ettiğini iddia ediyordu. Hudud yasalarına, ayrımcı yasalara karşı gelen kadınları sorgulayan mitingler organize eden az sayıda topluluktan biriydiler. Onlar ‘bu yasaları istiyoruz ve biz Müslüman kadınlarız’ dediler. Bu 1995 yılında yaşandı. Böylece, hareket o günkü haliyle bir yandan fon bağışlayıcılardan kaynaklı “projeleşme” fenomeniyle, yani ille de feminist bilince sahip olması gerekmeyen, belli tipte projelerin fonlandırılmasıyla karşı karşıya kaldı. Bu süreçte, evet, kültür sorgulanmaya başlandı. Ama sonra, Dünya Bankası politikaları ve ekonomik başarısızlık politikalarından kültürü sorumlu tutan diğer kuruluşlar aracılığıyla kültür yeniden sorgulandı. Yani, yapısal uyum politikaları altında gerçekleştirilen eğitim politikaları işlemezse, yerel kültürü suçluyorsun. Böylesi tabii çok kolay. Pakistan’daki zorluk şu ki, STK’laşma fenomeni ile baş etmeye çalışıyoruz, ama buna ek olarak bir de acil çözüm bekleyen, aşırı sağ kanattan, Müslüman seslere ve kadınlara karşı daha anlayışlı olması gereken ve kimi destekleyeceği konusunda kafası karışmış olan Batı’daki çeşitli diğer insanlardan kaynaklanan zorluklar var. Dolayısıyla, aynı zamanda karşı karşıya kaldığımız temsiliyet ve Müslüman olma ile ilgili tüm bu mesele var. Seküler feminist ilerici hareketler bu nedenle Pakistan kadınlarını temsil etme yeterlilikleri hakkında sorgulanıyorlar. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 101 Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları Aida Touma: Burada oturmuş meslektaşlarımın anlattıklarını dinliyordum ve size doğruyu söylemem gerekirse durumun dünyanın dört bir yanındaki çoğu yerde bu kadar benzer olduğunu görmek çok ürkütücü. Bir taraftan, deneyimlerimizi paylaşabileceğimizi ve birbirimizden bir şeyler öğrenebileceğimizi bilmek insanı mutlu ediyor. Ama diğer taraftan, tüm anlatılanlar beni az önce söylediğim gerçeğe geri döndürüyor; yani eğer durum bu kadar benzeşiyorsa, eğer birçok ülkede aynı yöne evriliyorsa, o zaman belki de sebebini aramamız gerekiyor. Ve yaşananların neden ve nasıl bu şekilde geliştiği üzerine düşünmemiz gerekiyor. Birçok STK, gittikçe daha fazla kadınlar arasında bir tür seçkin kitle olan, çoğu akademik, dürüst kadınların oluşturduğu bir grup tarafından yönetiliyordu Ben bir akademisyen değilim. Bir aktivistim. O yüzden söyleyeceklerim daha çok gözlem niteliğinde olacak. Filistinli kadınlar uzun yıllardır sürekli işgal altında olmanın acısını çekiyor ve durum başlangıca göre daha da kötüleşmekte. İmzalanmış olan tüm anlaşmalar duruma daha fazla karmaşıklık katmaktan başka bir işe yaramadı. 1967 yılından sonra çoğu kadın yeraltı politik hareketleri ve partileri ile birlikte faaliyet gösteriyordu. Kadınlar kadın meseleleri üzerine de çalışıyordu, ama bunları işgalin sona erdirilmesiyle bağlantılı olarak ele alıyorlardı. Siyasi partilerin ve hareketlerin kendilerini daha açıkça örgütleyebildikleri Oslo 1993’ten sonra siyasi partilerle ilişki içinde olan çoğu kadın hareketi STK kurma veya STK olarak kayıt altına alınma aşamasına geçti. O sırada, bu yöntem kadınları örgütlemek için çok iyi bir seçenek gibi geldi çünkü Filistinli insanların kendi devletini inşa ettiğini düşünüyorduk ve kadınların hazırlanacağı iddia edilen anayasada ve kanunlarda yer alacak eşitlik meselelerine katkıda bulunması gerektiğine inanıyorduk. Ama tabii ki Oslo Anlaşması ile birlikte neler olduğunu, ve durumun nasıl daha da kötüleştiğini ve sonuçta verdiği sözleri yerine getiremeyecek bir otoriteyle nasıl karşı karşıya kaldığımızı hepimiz gördük. 1993 yılı ile İkinci İntifada’nın patlak verdiği 2000 yılı arasında çoğu kadın azar azar proje-odaklı işlere geçiş yapmak suretiyle, kadına yönelik şiddet meselelerini ve kişisel meseleleri merkeze alarak, kadınlara hizmet verdi. Bu türde faaliyetler, sonunda örgütlerin kendi seçmenlerinden, seçim bölgelerinden, kitle örgütlülüğünden uzaklaşarak daha profesyonelleşmiş kuruluşlar halini almasına neden oldu. Bu da birçok STK’nın, gittikçe daha fazla kadınlar arasında bir tür seçkin kitle olan, çoğu akademik, dürüst kadınların oluşturduğu bir grup tarafından gittikçe daha fazla yönetilmesi durumunu ortaya çıkardı. Bu seçkinler, sıradan kadınlar için; her örgütte aktif olarak rol alması gereken kadınlar için, fazla alan yaratmıyordu çünkü iş yapmak için eğitimli profesyonel 102 Hareketlerin GÜCÜ kadınlara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu da karar verme sürecinde boşluklara neden oldu. Örgüt içinde karar verenler aktivistler değildi. Aktivistler azar azar gözden kayboluyordu. Gönüllüler azar azar gözden kayboluyordu. Kararların çoğunu alanlar ya STK’ların yönetim kurullarıydı ya da işi yürüten profesyonel insanlar. Bu da, durumu analiz ederken STK’ların kullandığı söylem ile yerinde faaliyet gösteren gerçek aktivizm arasında bir boşluk yarattı. Bu iki seviye arasındaki boşluk bir tür yabancılaşmayı ortaya çıkardı. Kritik önemde ve gerekli olduğunda kadın kitlelerini harekete geçirme ve örgütleme yeteneği kaybedildi. İkinci İntifada tüm bunları ortaya çıkaracak şekilde gerçekleşti. Filistinli kadınlar Birinci İntifada’da önemli bir rol oynamıştı. Fakat STK’lar ve kadın örgütleri İkinci İntifada’da böyle bir rol oynayamadı. O noktada Filistinli kadınlar olarak birbirimizle bağlantı kurmak veya harekete geçirmek veya kendimizi örgütlemekten yoksunduk. İkinci İntifada’dan sonra hakim olan genel politik durum problemi daha da derinleştirdi. STK’lar bünyesinde aktif olan çoğu kadın, geçmişte sol siyasi partiler veya hareketlerde faaliyet göstermiş ve o partiler ve politik projelerle hayal kırıklığına uğramış kadınlardı. O partiler kadınlara söz verdikleri şeyleri yerine getirmediler. Gereken alanı ya da gündemi sunmadılar. Hatta belli bir noktada söylemi bile sunmadılar. Kadınlar hayal kırıklığına uğramıştı ve kitleler halinde siyasi partilerden koparak STK’lar içinde kendi alanlarını yarattılar. İkinci İntifada gerçekleştiğinde, STK’lar ve siyasi partiler arasındaki bağlantının tekrar nasıl kurulabileceğini kestirmek gerçekten zordu. Pakistan kadın hareketinin bugün karşılaştığı esas zorlukların aşırı sağdan kaynaklandığını dinlediniz. Bizim de aynı durumla karşı karşıya olduğumuz son derece aşikâr. Kadınların temsiliyet meselesini zora sokanlar sadece aşırı dinci veya köktenci erkekler değil. Onlar akıllılar. Onlar, kalkıp “Siz bizim adımıza konuşamazsınız!” diyen kendi kadın örgütlerini ve hareketlerini oluşturuyorlar. Tüm kaynaklara sahipler ve kendilerini STK’lar yerine hareketler olarak örgütlüyorlar. Halk tabanı ile bağlantı kuruyorlar. Kendileri halk tabanından geliyormuş gibi yapıyorlar. Bence bu bugünlerde yüzleşmek zorunda olduğumuz en büyük zorluk. Sonia Alvares: Ben Sonia Alvares ve sizlere aslında genelleme tanımayan bir bölge olan; ama ben yine de biraz yapacağım, Latin Amerika’dan bahsedeceğim. 1990’ların Latin Amerika STK hareketi olarak adlandırılan şeye dair kısa bir özet sunmaya çalışacağım ve sonra da neden Latin Amerika’daki hareketin, ve belki de STK’laşmanın, ötesine geçiyor olabileceğimizi düşündüğüm ile ilgili bazı görüşler ortaya atacağım. Birçoğunuzun belki de bildiği gibi, Latin Amerika’da yürüyen STK’laşma tartışması, kibarca belirtmek gerekirse, özellikle ısıtılmış ve sıklıkla iğneleyici nitelikteydi. Aslında, onların sadık eleştirmenleri gözünde STK’lar feminist etik ilkelerine hainlik edenlerdi. STK’lar feminist gündemleri depolitize etti ve neoliberal olanlarla işbirliği yaptı. Ancak, feminist STK’ları küresel neoliberal patriyarkanın bir hizmetçisi olarak gören bu türde üstü kapalı değerlendirmeler, belli ülkeler AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları ve bölgeler ve hatta aynı mahallelerdeki STK’ların kendi içlerinde veya aralarındaki çok anlamlılığı ve çeşitliliği yakalamada esasen başarısız oldu. İyi STK’lar/kötü STK’lar ikiliği, açık bir şekilde feminist STK’ların çift yönlü veya melez kimliklerine karşı adaletli yaklaşmıyor: teknik örgütler oldukları kadar, aynı zamanda bazıları “hareket” dediğimiz şeyin girift parçalarını oluşturuyor. Benim burada yapmak istediğim, eğer siz de isterseniz, bu ikiliğin ötesine geçen fikirler sunmak ve 1990’lı yılların sonlarında yapılan feminist STK eleştirisine dair bir eleştiri yapmak olacak. Bu noktada 1990’lardaki iddiaların çoğunu tekrar gözden geçiren Julie Hemment ve Donna Murdock gibi diğerleriyle aynı göreve soyunuyorum. Rus feminist STK’ları hakkında yazan Julie Hemment, STK’larda iyi ve kötü olanın sıklıkla iç içe geçmiş ve birbirine bağımlı olduğunu anlamamız gerektiğini söylüyor. Rusya’daki durum için Julia, STK’ların ortaya attığı eleştirilerin anti-demokratik, insan hakları karşıtı güçlerle birlikte yankılandığını, bunun da fonların hak mücadelesini teşvik eden projelerden geri çekilmesiyle sonuçlandığını savunuyor. Dolayısıyla, eleştirilerimiz hareketin manevra alanını sıklıkla telaffuz edilen yerlere sıkıştırabiliyorken, bence yaptığımız eleştirilerle ilgili daha vicdanlı olmalıyız. Mesela Kolombiya örneğinde olduğu gibi, bazı Latin Amerika bağlamlarında STK’lar, kendilerini ek yıkıcı odak olarak gören paramiliter güçler tarafından hedef haline bile getirildi. Başkan Uribe’nin kendisi insan hakları STK’ları için “terörizm savunucusu” deyimini kullandı. 1990’lı yılların STK eleştirilerine dair eleştirisinde feminist Julie Hemment’e katılmanın da ötesinde, Latin Amerika feminizminin şimdiden STK patlamasının ötesine geçmiş olabileceğini ileri sürmek istiyorum. En azından Latin Amerika’da, STK’laşmanın ötesine geçmeye hazırlanıyor olabileceğimiz ihtimalini burada sizlerle birlikte keşfetmek istiyorum. Ama daha fazla ilerlemeden önce, STK’laşma sözcüğünü hiçbir zaman STK’ların sayıca çoğalmasına istinaden kullanmadığımı açıklamak isterim. Benim için ‘STK’laşma’ daha fazla sayıda STK’nın kurulması değil, belli türde STK’ların bolca kurulması anlamına gelmektedir. 1990’ların Latin Amerika’sında benim deyimimle STK patlamasına daha fazla politik işbirliği içindeki ve teknik olarak daha uzman feminist pratiklerin teşviki yol açtı. Bu patlama bölgedeki çoğu feminist STK’nın, benim deyimimle, melez kimliğini zorladı, en sonunda da sarstı. Bunun sonucunda bazıları stratejik bir ertelemeyle gündemlerine yetkilendirme hedeflerini ve geniş yelpazedeki hareket odaklı faaliyetleri aldı. Aciliyetle önceledikleri “gösterilebilir sonuçlar” (ya da kalkınma için daha fazla para koparma) kısa erimli projeler, geniş kapsamlı atölyeler/forumlar ve politika arenasına daha açık katılımlar gerçekleştirmek oldu. Latin Amerika’daki bu önceliklendirilen faaliyetler 1990’larda gerçekleşen üç gelişmeyle daha da ön plana çıkarıldı. İlk olarak, devlet kuruluşları ve hükümetler arası kuruluşlar feminist STK’ları gittikçe artan bir şekilde, kadın haklarını savunan vatandaşlardan oluşma örgütler yerine, toplumsal cinsiyet uzmanları olarak görmeye başladı. İkinci olarak, STK’lara sivil toplumun vekilleri olarak davranılmaya başlandı. Bu durum, politika oluşturmada ve uygulamada sivil Forum beni sakinleştirdi, cesaretlendirdi ve kendime getirdi “Çeşitliliğe kucak açmasıyla; kadınları, onların dünyaya ve hayata getirdiği anlam taşıyan herşeyi kutlamasıyla forum beni sakinleştirdi, cesaretlendirdi ve kendime getirdi. Hiçbir şey imkânsız görünmüyordu. Çok fazla dans ettim ve akıllı, güçlü, güzel, kendine güvenli, seksi, cesaretli, acayip, cömert ve bilge kadınlarla tanıştım. Çok umut verici.” – Kadın Hakları Aktivisti Benim ülkemde “feminizm” sözcüğü hâlâ bilinmiyor “AWID 2008 forumu, bana kendi evimdeki ağ hareketini inşa etmeye ve güçlendirmeye dair yeni bir vizyonunu kattı. Genç Feminist Aktivizmi ile yaşadığım deneyim muhteşemdi. Benim ülkemde “feminizm” sözcüğü hâlâ bilinmiyor. Kadın örgütleri feminizmin ne olduğunu bile bilmiyor. Fountains Otel’de 13 Kasım günü gerçekleştirdiğimiz [Genç Feminist Aktivist] toplantısında, genç kadınların hareketlere ne kadar angaje olduklarını gördüm. Bu kadınlarla birlikte olmak benim için epey ilgi çekici, heyecan ve ilham vericiydi. Ayrıca daha deneyimli bazı kadınlarla da tanıştım ve onlarla kendi mütevazı deneyimlerimi paylaştım. Onlardan bol miktarda tavsiye aldım. Hiç şüphe etmeden söyleyebilirim ki AWID’le ilk deneyimim bana birçok olumlu avantaj sağladı. Cape Town’dan eve geri döndüğümde, güçlü ağlar kurarak kendi ülkemdeki kadınların durumunu iyileştirmek ve ülkem için sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunmak isteği yaratan bir vizyonla donatılmıştım. Bu Forum’la birlikte hareketlerin gücünü; dünyayı değiştirebilecek o gücü, artık anlamış durumdayım. AWID’in şu cümlesine katılıyorum: “İnsanlar birlikte mücadele etmeye başladıkça, bir zamanlar hayal etmesi zor olan şey, birden mümkün oldu.” Dünyamızı pozitif bir liderlik eşliğinde değiştirip hep birlikte mücadele edebilmek adına Kamerun’daki tüm genç kadınları biraraya getirmek için elimden gelen herşeyi yapacağım.” – Sahra altı Afrika’dan Kadın Hakları Aktivisti SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 103 Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları toplumun fikirlerine danıştığınızı iddia etmeyi epey kolaylaştırıyordu çünkü en sevdiğiniz üç STK’yı toplantıya çağırmış oluyordunuz. Son olarak, devlet hükümetin kadın programları hakkında fikirlerini almak ve bunları yürütmeleri için feminist STK’ları gittikçe daha fazla taşeronlaştırıyordu. Birçok örgüt, giderek daha hiyerarşik bir şekilde yapılanmış hale gelerek ve bazen kurumsal iş yönetimi ilkeleriyle yönetilerek (ya da Kolombiyalı bir feministin dediğine gönderme yaparsak birer “empresas sociales” veya “toplumsal şirketler” halini alarak) kendini bu STK patlamasının içinde buldu ve artan bir hızla projeler yürütmeye koyuldu. Neredeyse herkes STK temelli feminist hareket modelinin limitlerinden memnuniyetsiz ve zor kazanılan hak mücadelelerini yürütmenin kamuoyu baskısı gerektireceğini anlamaya başlamış durumda Herşeye rağmen, patlamanın en yüksek olduğu zamanlarda dahi, profesyonelleşmiş STK’ların hizmet vermenin de ötesinde üç önemli rolü oynamaya devam ettiği gerçeği, geç 1990’lar eleştirisinin gözden kaçırdığı bir şeydi. İlk olarak, feminist STK’lar çoğul anlamda feminist bilgi ve birikimini üretmekten sorumluydu. Çeşitli türden alternatif bilgiler. İkinci olarak, STK’lar feminist söylemlerin yaygınlaştırılmasında akademideki veya medyadaki insanlardan çok daha fazla etkindi ve hâlâ da öyle. Ve üçüncüsü, her zamankinden daha farklı ve dağınık feminist aktörler arasında bağlantı sağlayan, hem çoklu ağlardaki hem de iletişim portallarındaki kritik düğüm noktalarını STK’lar teşkil ediyordu. Hâlâ STK’laşma ötesi hareket meselesine geçemedim. Belirgin olan şeylerden bir tanesi, Latin Amerika’daki feminist STK’ların hareketle ilgili çalışmalarını ön plana almaya başlamış olmaları. Birçoğu hedeflerini yeniden vurgulamanın ve feminist alan içindekilerin yanı sıra diğer sivil toplum ve toplumsal hareket aktivistleriyle yeni köprüler kurmanın veya var olanları güçlendirmenin yollarını arıyor. Böyle bir sürecin Latin Amerika’da başlıyor olmasının belirli sebepleri var. Neredeyse herkesin STK temelli feminist hareket modelinin limitlerinden memnuniyetsiz olması ve zor kazanılan hak mücadelelerini yürütmenin kamuoyu baskısı gerektireceğini anlamaya başlaması genellenebilir sebeplerden bir tanesi. Şimdi, belli türdeki örgütler üzerinde farklı etkileri olduğunu düşündüğüm, ulusal-yerel-küresel güçlerdeki değişimlere geçeceğim. STK’laşmanın belli tipteki pratikleri onaylamayı ve teşvik etmeyi gerektirdiğinden bahsetmiştim. Ama bunlar, antropolog Bill Fisher’ın ünlü teşbihiyle “geçici fantezi” de olabilir. Kalkınma alanı değişken bir endüstridir ve şimdiye kadar öyle şekillerde değişmiştir ki bunlar feminist ve diğer 104 Hareketlerin GÜCÜ toplumsal hareketlerin STK’ları için çarpıcı sonuçlar vermiş olabilir. Bugün küresel neoliberalizm krizinin STK’laşmanın en sağlam temellerini sarsabileceği bir kesişim noktasındayız. Bu gerçeği, liberalizme meydan okumaya zaten 1990’ların sonunda başlamış ve STK’ları 1990’lı yıllarda zayıflamaya başlamış Latin Amerika’da halihazırda görmeye başlamış durumdayız. Bu “pembe-kravatlı” hükümetler (kızıl olmadıkları kesin) gerçek toplumsal destek gruplarına sahip STK’larla ortaklık kurmanın peşindeydiler. Sanırım STK’lar, en azından Latin Amerika’da, düşüşte olabilirler ama bence STK’lar bir geleceğe sahip. Hareketin inşasında hayati olabilirler. Herhangi türde içkin bir antipati söz konusu değil. STK’lar hareketin inşasının anti-tezi gibi düşünülmemelidir. Aksine, STK’lar hareketin inşası için kritik önemde olmalıdır ve şimdiye kadar da olmuştur. SORULAR VE TARTIŞMA: ALINTILAR Katılımcı: Benim dikkat çekmek istediğim nokta, STK’ları mutlaka ilerici kuruluşlar olarak görme eğilimine sahip olduğumuz. Aslında STK’ların büyük çoğunluğu sağcıdır. Büyük çoğunluğu kilise ve din tabanlı. Pakistan’da STK’ların büyük bir kısmının camiilerden geldiğini görürsünüz. Benim için asıl soru, neden bu STK’ların daha başarılı hale geldiğinde yatmaktadır. Zannımca onlar için önemli olan, bizim kendi hareketimizde kaybettiğimiz şeyin ta kendisi, yani ideolojidir. Katılımcı: Üç gündür ilk kez AWID konferansında “neoliberal” sözcüğünün kullanıldığını duyuyorum. Sonunda bugün bu kelimenin anılmasından büyük mutluluk duydum. Hindistan yerelinde, belki bunu Güney Asya için genelleştirebilirim, tartıştığımız söylemsel alanda üç eğilim göze çarpmaktadır. Birincisi, STK’ları yeniden yapılandırmada profesyonel-idariteknik becerileri ön plana çıkarma gayretidir. Burada henüz konuşulmamış olan ikincisi, devlet destekli STK’lar veya isterseniz devlet destekli hareketler olarak adlandırabileceğiniz kuruluşların oluşturulmasına ilişkin Hindistan’da yükselen eğilimdir. Üçüncüsü ise hepimizin birlikte iş yapmak isteyeceği türden radikal ruha sahip STK’lardır. Bu noktada temel olan çelişki şu ki, kadınların karşı karşıya olduğu muazzam bir duygu karmaşası söz konusu. Tüm bu ideolojiler birbiriyle eş zamanlı olarak var olduğundan, aynı kadının çeşitli taleplerine ulaşma doğrultusunda farklı tipte hareketlerin parçası olmak zorundalığı, siz onları örgütlemeye koyulduğunuzda problem teşkil ediyor. Bilincinde olunması gereken durumlardan biri budur. Her ne kadar STK’laşmaya dair özeleştiri yapmak yerinde bir yaklaşımsa da, bu türde eleştirel düşünme pratikleri bazen feminizmin aleyhinde işleyebiliyor; farkında olunması gereken diğer bir şey de budur. Hindistan’da neoliberal devletin STK’ları daha zayıf ve küçük bir hale gelmeleri için zorladığını gözlemliyorum. Bu da, kadınları daha az sayıda çalışanla iş yapmaları ve bütçelerini bunun yerine hareketin inşasına kanalize etmeleri yönünde zorlamak anlamına geliyor. Ben bu çelişkileri dikkate almanın önemli olduğunu düşünüyorum. Katılımcı: Ben, “STK’laşma” teriminin icadından çok daha önce kurulmuş bir örgütten geliyorum ve bence bu terim üzerine AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Kadın Hareketlerinin STK’laşması ve Feminist Örgütlenme açısından sonuçları düşünmemiz lazım. Sivil toplum örgütü ne demektir? Bu, hükümetin bir parçası olmadığınız için BM tarafından ortaya atılmış bir terimdir. Ancak biz çalışmalarımıza başladığımızda, kendimizi ‘kolektif’ olarak adlandırıyorduk. Başka varyasyonlar da mevcuttu; toplumsal hareketler oluyordunuz, dernekler oluyordunuz, kooperatifler oluyordunuz. Ülkem Pakistan’da on yıllardır kullanageldiğimiz gayet normal kelimeler mevcuttu, ama artık herkes bir STK. Kendini bir şeyin parçası olmamak üzerinden tanımlayan bir terimle adlandıramazsın. Bizim tam aksine ‘bir şey’ olmamız gerek! (Kahkahalar ve alkışlar) Hareketler kadın örgütlerine indirgendiğinde çok mutsuz oluyorum. Hareketin kendisi değişimle ilgilidir ve tek tip örgütten daha fazlasını kapsamalıdır. Bence üzerine düşünmemiz gereken çok fazla şey var. Bunlardan bir tanesi, eskiye kıyasla artık yeterince gönüllü bulunmamasından çok yakınıyor oluşumuz. Biz bu durumdan şikayetçiyiz ama ben genç kadınlarla konuştuğumda bana şunu söylüyorlar: “Bize ne söylediğinizi hatırlıyor musunuz? Asla kendinizi kullandırmayın. Bizim yaptığımızı tekrar etmeyin. Sizin tavsiyenizi dinlediğimiz için şimdi kalkıp bizi eleştiriyorsunuz.” Bu arada, sivil toplumun ya da STK’nın tamamen iyi bir şey olduğunu varsayıyoruz. Mutlaka böyle diye bir şey söz konusu değil. Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak Ellen Sprenger: Herkes oturuma hoşgeldi! Birlikte eğlenceli eğitim veya amaç taşıyan pop kültür konuları hakkında konuşacağız. Bu alanın dört küresel öncüsünden konunun teorik ve pratik yanlarını dinleyeceksiniz. Ben Ellen Sprenger ve bu oturumu yönetme şerefi bana verildi. Sizlere biraz panelden bahsedeyim. Solumdaki konuğumuz Arvind Singhal. Kendisi bir profesör ve derslerinde eğlenceli iletişim stratejilerini öğretmekte. Onun yanında Mallika Dutt var. Breakthrough adlı insan hakları örgütünün kurucusu ve yönetici müdürüdür. Breakthrough, Hindistan ve Amerika’da kadın hakları, cinsiyet, HIV-AIDS, ırk eşitliği ve göçmenlik hakları üzerine çalışan yenilikçi ve çok etkili bir örgüt. Sonra, Yerina Rock bizlerle birlikte; o da Nikaragua merkezli Puntos de Encuentro bünyesinde çalışmalarını yürütüyor. Bu feminist STK, zorlayıcı toplumsal normlar karşısında gençlik ve kadın haklarını teşvik etmeyi hedeflemektedir. Bu arada, aramızdaki panel katılımcılarının ürettikleri milyonlarca, bazen on milyonlarca ve hatta daha fazla insan tarafından izlenmektedir. Lebo Ramafoko Güney Afrika’daki Soul City Sağlık ve Kalkınma İletişimi Enstitüsü’nün üst düzey yöneticisi konumundadır ve Soul City ile 10 yılı aşkın süredir çalışmaktadır. Başlamadan önce, Arvind bize biraz yardımcı olsun. Eğlenceli eğitim tam olarak ne demektir ve bunun etkin olup olmadığını nasıl ölçeriz? Arvind Singhal: Bana en son bu soruyu yönelttiklerinde Uganda, Kampala’da bir masaj masasının üstündeydim Ellen. Bir profesörün masaj masasının üstünde ne yaptığını tahmin edebilirsiniz; bırakın hayal gücünüz sonsuz serbestlikte koşsun. Masaj terapistine verdiğim cevap, eğlenceli eğitimin bir tam vücut deneyimi olduğuydu. Sizi duygusal olarak içine çeken, beyninize ulaşan, size içgüdüsel olarak dokunan ve karnınızdan hissettiğiniz bir masaj düşünün; işte size eğlenceli eğitim. Televizyonda popüler bir diziyi açabilirsiniz veya bir çizgi romanı şöyle bir karıştırabilirsiniz. Diyelim ki, beş yaşında bir kız çocuğu gördünüz, diyelim ki hikâye Hindistan’ın kırsal kesiminde geçiyor, yine diyelim ki kız şu soruyu soruyor: “Anne, nasıl oluyor da ben beş yaşındayken ve henüz doğum günümü hiç kutlamamışken, erkek kardeşim bir yaşını kutlayabiliyor?” Bu öyle bir mesaj türü ki, çeşitli seviyelerde sizin karşınıza çıkabiliyor ve popüler bir biçimin içine gömülü olarak sunulmasıyla da milyonlarca insana birden ulaşıyor. Özünde bu bir profesörün masaj terapistine verdiği tanım! Ellen Sprenger: Şimdi Mallika’yı dinleyeceğiz. Mallika sen bir avukatsın ve 2000 yılında Breakthrough’yu kurdun. Bu işe girişmek için seni motive eden neydi? Mallika Dutt: Ben bir avukatım, ama ondan da öte, son yirmi yıldır bir feminist ve insan hakları savunucusu olarak hayatımı sürdürüyorum. Kendi feminist pratiğimde beni gerçekten zorlamaya başlayan şeylerden bir tanesi, sanırım, aynı insanlarla tekrar tekrar aynı şeyleri konuşuyor olduğumu hissetmeye başlamamdı. Deneyimlediğim diğer bir şey de, feminist çalışmalarla geçen 20 yılın sonunda annemin ne yapmaya çalıştığımızı hâlâ anlayamıyor oluşuydu. Dolayısıyla, benim için soru şu hali aldı: “Sahip olduğumuz feminist değerleri ve insan hakları ilkelerini alıp, bunları daha geniş bir kamuoyu sohbetinin gerçek bir parçası haline nasıl getiririz?” Medyanın veya müzik videolarının hakkında tek kelime bile bilmiyordum! Ancak pop kültür ve eğlence endüstrisi, insanların angaje olduğu ve kendilerini meşgul ettikleri çok önemli alanlar olarak açıkça gelişmekteydi. Bu yüzden, dolaşıma sokmayı 2000 yılında başarabildiğimiz, aile içi şiddetle ilgili bir albüm ve müzik videosu çıkarmaya çalışma işine soyundum. Videoyu iki AWID forumu önce göstermeye başladık, bu sebeple de bu foruma dahil etmedik. Ama bilirsiniz, bu serüven de hareketteki çok sayıda kadının hakkında çok eleştirel düşündüğü türdendi ve şöyle sorularla tepki gösteriyorlardı: “Neden kadınları nesneleştiren ve kadına yönelik şiddeti ebedileştiren eğlence endüstrisi aracılığıyla böyle bir iş yapıyorsunuz? Neden erkek SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 105 Yan Oturumlar: Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak söz yazarı, erkek müzik direktörü ve erkek video yönetmeni ile çalıştınız?” Benim içinse, bizi baskılayan araçları ele geçirip, kullanım amaçlarını tersine döndürerek, bu alanlara farklı bir ideoloji ve vizyon katmanın nasıl mümkün olabileceğini anlamaya çalışmak çok önemliydi. Ayrıca, kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için giriştiğimiz bu yolda erkeklerle birlikte çalışmanın da gerçekten önemli olduğunu düşünmeye başladım çünkü böylece erkekler bu tür şiddetlerin son bulmasına giden yolda aktif birer katılımcıya dönüşüyorlardı. Feminist çalışmalarla geçen 20 yılın sonunda, annem ne yapmaya çalıştığımızı hâlâ anlayamıyordu Benim düşüncem bu yöndeydi. Son derece deneysel bir çalışma olan video Ulusal Ekran Ödülü’ne layık görüldü. Hindistan’da birkaç ay boyunca ilk 10 listelerinde yer aldı. Ve hepimizi Breakthrough üzerine daha ciddi düşünmeye sevk etti. İşte son sekiz yıldır içinde olduğumuz serüven böyle bir şey. Ellen Sprenger: İnsanları sadece eğlendirmediğinizden veya onlarda belki de bir fikirden fazlasını oluşturmadığınızdan nasıl emin olabiliyorsunuz? Aksini ifade etmek gerekirse, gerçekten bir şeyleri yerinden oynattığınızı ve toplumsal adaleti teşvik ettiğinizi nasıl anlıyorsunuz? Mallika Dutt: İtiraf etmeliyim ki, Breakthrough bünyesinde çalışan hepimiz bu masada birlikte oturduğumuz panel konuşmacılarına aslında ciddi oranda borçluyuz. Etki ve sonuçlarımızı topluluk seviyesinde, bireysel ve kitlesel düzeyde değerlendirme yetimiz büyük oranda Arvind gibi kişilerin, Puntos gibi kuruluşların deneyimlerinin sağladığı bilgilerle mümkün oluyor. Biz, hedef toplulukları tanımlamak ve güncel eğilimlerin ne olduğunu anlamamızı sağlayacak bir temel oluşturmak gibi işler yapmıştık. Feminist bir insan hakları örgütü olduğumuzdan, bizim geliştirdiğimiz göstergeler, mesela HIV pozitif kadınların karşı karşıya oldukları damgalanmada olduğu gibi özellikle yoğunlaştığımız meselelerle ilgili oldu. Bu damgalanma nasıl şekillere girer? Evlerinden dışarı atılan veya masada yemek şansından mahrum bırakılan veya çocuklarını kaybetmiş veya sağlık hizmetlerine ulaşamayan kadınların başına gelen özel durumlar nelerdir? Yürüttüğümüz son kampanya, eşleriyle yaşadıkları evden tahliye edilen kadınlarla ilgili soru işaretlerine odaklanıyordu çünkü yaptığımız bütün konuşmalarda, kadınlar tekrar tekrar evsizliğin bu tür bir kadın ayrımcılığının en büyük ve en tehlikeli sonuçlarından biri olduğunu anlatıyorlardı. Kampanya bittikten sonra geriye dönüp neler olduğuna bir baktık. Tutum ve davranışlardaki değişiklikler açısından nasıl bir etkimiz olmuştu? Bir yandan da, kaç sayıda insanın 106 Hareketlerin GÜCÜ gerçekten duyurularımızı gördüğüne iyice bakmak için televizyon ölçüm verilerinden yararlandık. İnsanların kaçı onları hatırlıyordu? Böyle şeylerin hatırlanma değeri nedir? Ve tüm bunların sonucunda, mutfak masasının etrafında veya toplumsal seviyedeki sohbetlerde neler değişir? Bu tam anlamıyla bilimsel bir süreç değil. Ölçmek epey zorlayıcı, ayrıca ucuz da değil. Bu da başka bir faktör; bu tip ölçümleri yapabilmek için gerçekten güçlü bir örgütsel bağlılığa ve kaynaklara ihtiyaç var. Ama bu diyalogları daha geniş medya alanlarında ve toplumsal alanlarda başka şeylere dönüştürmenin, kadın hareketinin ve feministlerin önemli bir hedefi olması gerektiğine de kesinlikle inanıyorum. Ellen Sprenger: Bir sonraki konuşmacıya geçmeden önce son bir soru sormak istiyorum. Hareketin inşası açısından çalışmalarınızda karşılaştığınız veya daha genel anlamda dinleyicilerimizle paylaşmak isteyebileceğiniz zorluklardan bazıları neler? Mallika Dutt: Sanırım kadın hareketi olarak aşmamız gereken şeylerden biri, tepkisel ve eleştirel bir alan içinde görev yapmaktan, toplum için ileriye dönük planlar yapabilen bir güç haline nasıl dönüşebileceğimizi bulmak ve büyük meselelerle bunların büyüklüğüne yaraşır şekillerde uğraşmaktır. Yeterlilik ve kaynaklar konusunda devamlı zorluklarla karşılaşıyoruz. Kadın örgütlerini diğer örgütlerle kıyasladığınızda her zaman baş edilmesi gereken ciddi bir kaynak çıkmazı olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla, hareketin inşası veya değişim için kitle iletişimini araç olarak kullanmak istediğinizde, kaynaklarla ilgili hep bu tarz sorunlar karşınıza çıkıyor. Hindistan’da, kampanyamız kamu hayrına iş yapmayı kabul eden reklam ajanslarıyla kurduğumuz ortaklıklar aracılığıyla yayıldığı için şanslıydık. Bu ajanslar olmasaydı, kampanyamızın ulaştığı bölgesel etkileri yaratabileceğimizi iddia bile edemezdik. Medya ve eğlence alanlarının, kadın haklarını ciddi anlamda zayıflatan söylem ve eylemlere sahip çok sayıda güç tarafından işgal edilmiş olması ise diğer bir zorluk. Yani, müdahaleleriniz anlık kalıyor ve asla savaşmaya çalıştığınız güçler kadar yaygınlaşmıyor. Bu yüzden, kitle iletişim stratejilerini videomuzda gördüğünüz toplum tabanlı eğitim gibi kimi şeylerle bağlantılı hale getirmek oldukça önemli. Çünkü ancak bu bağ kurulursa, sadece televizyondaki arayüzle karşılaşmanın veya bir yerlerde bir ilan panosu görmenin ötesine geçebilirsiniz. Artık yaptığınız iş, toplumsal diyalog ve toplumsal hareketlerin (ve umarız, toplumsal değişimin) yaşayan, nefes alan bir parçası halini alır. Ellen Sprenger: Amy Bank, “mucize karışımın içindedir” demeyi sever. Elbette bu mücadelede tek bir değişken söz konusu değil; birbirine yaklaşan ve bir araya gelen bir sürü şey var. Biliyorum, Puntos’un bu konuyla ilgili de söyleyeceği çok şey var. Yerina, birazdan izleyeceğimiz videoyu bize nasıl tanıtmak istersin? Yerina Rock: Herkese merhaba. Önce sizlere bir video göstereceğim, ardından da neler yaptığımızdan ve Orta AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak Amerika bölgesi ve Nikaragua’daki dizilerle ilgili nasıl çalışmalar yürüttüğümüzden biraz bahsedeceğim. (Videoyu başlatıyor) Ellen Sprenger: Bu izlediklerimiz hakkında bize daha ayrıntılı bilgi verir misin? Yerina Rock: Dört yıl önce Nikaragua’ya geldiğimde, bu proje beni çok heyecanlandırmıştı ve Puntos’u kendileri için çalışmama izin vermeleri konusunda ikna etmeyi başarmıştım. Puntos 1991 yılında üç feminist kadın tarafından kurulmuştur. Bu işe hepimiz bir şekilde ilgi gösterdik. Herhangi bir televizyon endüstrisi olmayan bir ülkede, aslında bizim bir TV dizisi yapabileceğimizi düşünmeye başlamamıza sebep olan iki “aha!” anı oldu. Bizi baskılayan araçları ele geçirip kullanım amaçlarını tersine döndürerek, bu alanlara farklı bir ideoloji katmanın nasıl mümkün olabileceğini anlamaya çalışmak benim için çok önemliydi İlk “aha!” anı, 90’ların ortasında Pekin konferansının yapıldığı sırada belirdi. “Pekin’de bunca inanılmaz şey gerçekleşiyor olmasına rağmen, bunlar bölgede yaşayan çoğu insana, mesela Nikaragua’dakilere gerçek anlamda ulaşmıyor. Peki, bu durum kadınların gündelik hayatları açısından gerçekte ne manâya geliyor?” diye düşünüyorduk. Aklımızda televizyonda gösterilmek üzere bir tür konuşan kafalar programı yapmak vardı; çok sıradan ve biraz da sıkıcı bir yapım. Sadece birkaç bölüm yayınladık. Ama sonradan, programı sunan kadının sokakta tanınır olmaya başladığını farkettik. Kendi kendimize, “Aman Tanrım, eğer gerçekten sıkıcı bir programla bunu sağladıysak, daha ilginç bir şey yapmayı başardığımızda neler olabileceğini hayal edebiliyor musunuz?” diye düşündük. Puntos için diğer önemli “aha!” deneyimi, 90’larda uygulanmış olan birçok stratejinin değerlendirildiği süreçte gerçekleşti. Öğrendik ki insanlar stratejilere daha çok maruz kaldıkça, posterleri daha sık gördükçe veya radyoda daha fazla dinledikçe ya da TV’de izledikçe, gönderilen mesajı almaya daha açık oluyordu. Şöyle düşünüyorduk: “Aman Tanrım, ya gerçekten TV dizisi yapmayı becerebilirsek, o zaman neler olur?” Sadece çok daha uzun süre yayınlanacak olan bir programa sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda insanların yaşadıkları deneyimlere gerçekten bakma fırsatımız olurdu. Hepimizin eninde sonunda ilgilendiği şey olan gerçek insan deneyimlerinin, gerçek yaşamların tüm derinliğine inme fırsatımız olurdu. Bu iş bizim 5-6 senemize mal oldu. Çok uzun zaman aldı ama artık emekleme dönemi geride kaldı ve şimdi bazı sonuçlarını sizler de izleyebildiniz. Tüm bunların arkasındaki kilit düşünce radikal fikirleri ortalığa atmak, dolaşıma sokmaktı. Fikirler ve bağlamlarla konuştuğunuzda bazen bağlantıyı sağlamak epey zor oluyor, ama bir kez bu fikirleri gerçek yaşanmış deneyimler olarak ortama fırlatıp cisimleştirdiğinizde ve insanların duygularına ulaştığınızda, az önce videoda da gördüğünüz gibi inanılmaz bir karşılık almaya başlıyorsunuz. Ellen Sprenger: Bu yaptığınız gerçekten çok para gerektirmiyor mu? Böyle bir işin maliyetine değer mi? Yerina Rock: Evet, pahalı. Para harcıyorsunuz, ama aslında izleyici başına maliyete baktığınız zaman bu o kadar da fazla bir miktar değil. İnanılmaz bir insan kitlesine ulaşıyorsunuz. Sexto Sentido Nikaragua içi bir yapımdı ama Nikaragua’nın yanı sıra şimdiye kadar yedi ülkede ve Amerika’daki bir Latin kanalında gösterildi. Yani, muazzam bir insan sayısına ulaşıyorsunuz. Sadece Nikaragua’daki genç izleyicilerin sayısına ve bölüm başına düşen maliyete bakarak yaptığımız kabaca bir hesaplamada…Bölüm başı maliyetin ne kadar olduğunu tahmin etmek isteyen var mı? Katılımcı: Bir dolar? Yerina Rock: Eğer gösteriminin Nikaragua’da 3 kez tekrarlandığını ve dizinin yedi farklı ülkede izlendiğini hesaba katarsanız, cevap dört sent. Yani, izleyici başına düşen inanılmaz küçük rakamlardan bahsediyorsunuz. (Sadece Nikaragua’daki genç izleyiciler açısından, bu maliyet genç izleyici başına 3,20 Amerikan doları ediyor.) Ellen Sprenger: Breakthrough’da olduğu gibi, siz de mucizenin karışımın içinde olduğunu biliyorsunuz. Belli bir noktada birleşen sürüyle faaliyetiniz var. Üstelik rol alanlar da profesyonel oyuncular yerine genç insanlar, öyle değil mi? Bize kısaca nasıl bağlantı kurduğunuza, karışımın nasıl işlediğine dair bir örnek verebilir misin? Yerina Rock: Aslında bu, iş ilerledikçe gelişiyor. Aslında kadın oyuncularımızdan biri burada. Orada gördüğünüz kadın ve erkek oyuncularımızın çoğu, bir şekilde birbirlerinin örgüt içindeki rollerini filtrelemeye başladılar. Bir sürü insan kendiliğinden farklı rollere oturdu. Şimdiki yönetmenimiz Adeline. Dizinin son kısmını o yönetti, ayrıca yeni bölümleri de o yönetecek. Ellen Sprenger: O zaman doğrudan ona sorabilir miyim? Bize nasıl oyuncu olduğunu, bu sürecin nasıl geliştiğini anlatabilir misin? Adeline: Dizideki baş karakterlerin çoğu projeye şans eseri dahil olmuş kişiler ve hepimiz Puntos de Encuentro kuruluşuna hayran olduk. Dünyayı değiştirme hayali kurduğumuz için deli olmadığımızın farkına vardık. Profesyonel oyuncular SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 107 Yan Oturumlar: Bir Amaç Uğruna Pop Kültür: Toplumsal Değişim için Eğitlenceden (Eğlenceli Eğitimden) Faydalanmak olmamamıza karşın bu projeye giriştik ve şimdi yeni ve daha genç oyuncuları eğitiyor, onlara kendi deneyimlerimizi aktarıyoruz. İlk bölümler bir miktar facia şeklinde geçti. Oyunculuk o kadar da başarılı değildi ama tutku ve inanç barındırıyordu. Dizide, ülkede tartışmalı olan konuları sunuyorduk. Yerina Rock: Projeye başlama noktasına gelmiş çoğu insan, daha sonra farklı rollere oturdu ve bu rollerin büyük bir kısmı Nikaragua’daki farklı topluluklara girmeyi ve başka ülkelere gitmeyi gerektirdi. Ellen Sprenger: Ayrıca oyuncular senaryo yazımına da yardımcı oldular; yani çok katılımcı bir süreç. Şimdi Güney Afrika’ya Soul City’ye geçecek olursak, sizin de bize sunacağınız bir görsel var. İzlemeden önce kısaca tanıtmak ister misiniz? Lebo Ramafoko: Aile içi şiddet kanunu Güney Afrika’da 1999 yılında meclisten geçmiş ama henüz uygulanmaya başlanmamıştı. Bunun nedenlerinden bazıları adalet çalışanlarının bu konuda eğitilmemiş olmaları, polisin bir kadını dövmenin suç olduğunun farkına varmamış olması ve toplumun da bu konuda bilinçli olmamasıydı. Hâlâ bunun karıkoca arasında geçen özel bir konu olduğuna inanıyorlardı. İstismara uğrayan kadınlar başlarına gelen şeyin bir sır olduğunu düşünüyor ve bunun hakkında seslerini yükseltebilecekleri bir konu olmadığına inanıyorlardı. (Videoyu başlatıyor) Ellen Sprenger: (Videoyu kastederek) Bu inanılmaz ölçüde güçlü. Toplumda nasıl karşılandığını bize anlatır mısın? – sayılar, sonuçlar. Bize hikâyeyi anlat. Lebo Ramafoko: İzlediğimiz, SABC 1 adlı en geniş kapsamlı yayın yapan resmi yayın istasyonunda döndürülen 13 bölümlük bir televizyon dizisinden alıntıydı. Kadına yönelik şiddetle ilgili dört farklı dilde milyonlarca kitapçık bastık. Doktorun Matakala’ya verdiği küçük broşürün üzerinde ücretsiz danışma hattının numarası görünüyor. İzleyen kadınların da arayabilmesi için, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Ulusal Ağ ile işbirliği içinde böyle bir hat oluşturduk. Benim için dizinin esas kazanımlarından biri Kadına Yönelik Şiddete Karşı Ulusal Ağın kurulması oldu. Maliyetin ne kadar etkin olduğu sorusu… Böyle araçların kullanımının ortaya çıkarabildiği şey, diğer örgütlerin de kendilerini işin içine katmasına yardımcı oluyor; benim için bu sorunun basit cevabı bu. Böyle bir iş, örgütlerin geri planda yaptıkları çoğu çalışmayı ana akım platforma dahil etmelerinin bir yolunu sunuyor. Ellen Sprenger: Hareketin inşasına gelince, bu tip işlerin bazı açılardan STK’ların meseleyi çoğaltması için bir kanal işlevi de gördüğünü söylediniz. Pratikte bu nasıl gerçekleşiyor? Soul City’nin etrafındaki diğer örgütlerle nasıl çalışıyorsunuz? Nasıl bağlantı kuruyorsunuz? 108 Hareketlerin GÜCÜ Lebo Ramafoko: Bu bizim araştırma aşamamızla başlıyor. Hükümetteki ve sivil toplumdaki farklı ortaklarımız aracılığıyla mesajlarımızı geliştiriyoruz. Bir projenin başlangıcında, işlememiz gereken meseleleri ve göndermemiz gereken mesajları araştırıyoruz. Eş zamanlı olarak, birlikte iş yapabileceğimiz zeminde çalışmalar yürüten örgütlerin de arayışına giriyoruz. Mesela dizi projesini yaparken, birbiriyle bağlantısı olmayan belli sayıda küçük örgütle karşılaştık ve para toplamaya koyulduğumuzda bu ağ oluşmuş oldu. Yani böyle şeyler araştırma aşamasında başlıyor. Ellen Sprenger: Arvind, sen bu örgütlerin çalışmalarını gayet iyi biliyorsun. Soru ve yorumları almaya başlamadan önce bizimle, dinleyicilerimizle paylaşmak isteyebileceğin gözlemlerin veya düşüncelerin neler? Arvind Singhal: Bence bu işleri nasıl deneyimleyeceğiniz tamamen sizin bunları tüketme şeklinizde yatıyor. Bu üç muhteşem örgütün çıkardığı işlerin küçük bir parçasını sizler de gördünüz. Bence Breakthrough, Puntos ve Soul City popüler medyanın gücünü kullanmada lider kuruluşlar. Ama elbette, medya çalışmalarını zemindeki diğer faaliyetleriyle destekliyorlar ve bu faaliyetler bazen diğer örgütlerle, müttefiklerle veya başka hareket türleriyle ortaklık kurmayı içeriyor. Bu örgütler her gün on milyonlarca insana ulaşıyor. İnsanlara proaktif bir şekilde ulaşıyorlar, var olan ortamlardaki söylemleri şekillendiriyor ve yeni söylemlerin ortaya çıkma ihtimalini yaratıyorlar. Esasen, insanların hergün yaşadığı hikâyeleri değiştiriyorlar. Yeni hikâyelerin ortaya çıkma ihtimalini arttırıyor, insanların kendileri için daha önce mümkün olmayan olasılıkları yaşamasını sağlıyorlar. İlk bölümler bir miktar facia şeklinde geçti. Oyunculuk o kadar da başarılı değildi ama tutku ve inanç barındırıyordu. Dizide, ülkede tartışmalı olan konuları sunuyorduk Bence bu örgütleri bu kadar eşsiz kılan şey, bir bakıma sezgisel yerli hareketleri olmalarıdır; yerel derken, Soul City’nin Güney Afrikalılar için, Güney Afrikalılar tarafından kurulmuş bir Güney Afrikalılar örgütü olmasını kastediyorum. Puntos da Nikaragualılar için çalışan Nikaragualılardan oluşma bir örgüt. Dolayısıyla, yaptıkları iş bir bakıma yerel bilgelikten, yerel yaratıcılıktan, yerel tutku ve stratejilerden besleniyor. Bu yüzden, bence bu faktörlerin birleşimi ortaya çıkan stratejiyi potansiyel olarak çok güçlü hale getiriyor. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor Veronica Magar: Seks işçileri hareketine ilişkin derin bir feminist ikilem yaşanıyor. Bazı feministler mutlakçı bir konum alıyor, yani fahişeliğin kalkmasını istiyorlar. Öbür tarafta [diğer feministlerin] aldığı seks işçilerinin hakları pozisyonu duruyor, seks işçiliğini yasallaştırmak istiyorlar. Bu oturumlarda bu kutuplaşmayı aşıp bu meselelerin hükümet düzeyinde ve politikalar açısından nasıl gündeme geldiğine bakabilmeyi umuyoruz. Meena Seshu: Birlikte çalıştığım kolektif (VAMP – Seks İşçisi Kadınlar) HIV/AIDS konusunda 16 yıl önce çalışmaya başladı. Hindistan hükümeti STK’ları seks işçileriyle çalışmaya itiyordu; böylece “taşıyıcı nüfusu” (yani, seks işçilerine giden erkekleri) kurtaracaktı. Yazılan bu politikadan ötürü şaşkınlığa uğramıştık. Kadın hakları aktivistleri olarak “kim seks işçileriyle ilgili endişe ediyor?” diye merak ettik. Oysa seks işçileri gündemin parçası değildi. Gündemleri erkeklerdi, şu “taşıyıcı nüfus” tu. Aynı zamanda kendi fahişelik anlayışımla boğuşuyordum çünkü fahişeliğin sömürü, kurbanlaştırma, ezme olduğunu öğreten son derece tipik bir eğitim arka planına sahiptim. Topluluklarla birlikte çalışma yapmaya gittiğimde bunu düşünmeye programlandığım için bunu arıyordum. Kendime kurbanların nerede olduğunu sordum. Ama mağduriyet kurgusunu kabul etmeye gönüllü değillerdi. Bu beni dehşete düşürdü. Prezervatifi zorla kabul ettirmenin imkânsız olduğu anlayışıyla prezervatifleri teşvik etmeye çalışıyorduk. Önceki hayatımda drahoma kurbanlarıyla çalışmıştım ve prezervatifin pazarlık edilemeyecek bir şey olduğunu biliyordum. Oysa güya tamamen mağdur diye gördüğüm bu kadınlar prezervatifleri şıp diye (parmaklarını şıklatıyor) almış, erkeklerin direnişinden, prezervatifi zorla kabul ettirmekten bahsediyordu. Nasıl oluyordu da güya mağdur olan koca bir grup kadın gerçekte prezervatifte bu kadar kolay diretebiliyordu? Beni endişelendiren şey kimsenin seks işçiliğindeki şiddeti ele almamasıydı. Herkes seks işçiliği ve fahişeliğin kendi başına şiddet olduğunu, bunu kaldırmaktan bahsediyordu sadece. Seks işçiliği sektöründeki kadınlar için hiçbir şey yapılamazdı. Muazzam bir şiddet vardı ve kimse bunun üstünde durmuyordu. O zamanlar sarhoş bir adamın bir kadına tecavüz edip öldürdüğünü hatırlıyorum, kimse ilgilenmemişti. Hiç kimse. Kadınları her düzeyden (siyasal partilerden, polisten, çetelerden) gelen şiddete karşı koymaları için bir araya getirebilirse, bu soruna çözüm olabilir diye düşünüyordum. Yapmaya başladığımız şey bu oldu. Kolektifleşmeye başladık, süreç içinde bir grup kadını alıp kendilerine uyguladıkları şiddet hakkında polisle bir çete hakkında konuşmaya gittik. Polis müfettişi bir kadındı, “Meena, kadın olduklarını düşünmüyorum” dedi. “Ne olduklarını düşünüyorsunuz?” dedim. Şöyle cevapladı: “Küçük suçlular, kadın değiller.” Beni deliye döndürmüştü çünkü gerçekten de her gece farklı erkeklerle yattıkları için kadın olmadıklarını düşünüyordu. Yasayı uygulayan bir polis memuru olarak onlara küçük suçlu muamelesi yapması gerektiğine, bunun yeterli olduğuna inanıyordu. Gerek Meena gerek ben aslında bu oturumla ilgili aslında çok gergin olduğumuzu kabul ettik. Bu konuya kişisel bir düzeyden girmek istiyorum. Zira bu gerginliğin konunun feminist harekette tartışılma biçimiyle ilgili olduğunu düşünüyorum, en çok da bu harekete seslenmek istiyorum. Sözünü etmek istediğim diğer katman, fahişeliğe zorlanma konusu. Kadınlar bu kurguyu sarsmışlardı, ama aklımın bir köşesinde seks işçiliğindeki çoğu kadının aslında buna zorlandığı fikri vardı. “Burada olmayı tercih mi ediyorsunuz?” diye soruyordum. “Burada olmayı ne seçtik ne de buna zorlandık” diye cevap veriyorlardı. Anlamadığımı söylüyordum, şunu söylüyorlardı: “Bak, seçim çok zalim bir seraptır. Şurada durur, diyelim 10 [tür] dondurma vardır ve senin istediğin çileklisidir. Ama işler böyle yürümez. Gerçek hayatta [sınırlı sayıda] tercih şansın vardır, kendin için mümkün olan en iyi seçeneği tercih edersin.” Kadınların çoğunun yaptığını söylediği şey buydu. Bu konuyla boğuşmama sebep olan şey, bu kadınların çok ciddi sorular sorup, son derece güçlü patriarkal normlara karşı çıkmalarıydı. Tam anlamıyla muhteşem bulduklarımdan biri, rahmi kimin kontrol ettiğiydi. Seks işçileri bize şunu söyleyip durdular: “Bu bebek benim. SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 109 Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor Hiçbir erkeğe ait değil. O sadece süreçte rastlantısal bir rol oynuyor.” Bu beni mülkiyet konusuna getiriyor, çünkü bu kadınlar kendi ailelerinin reisleri, kendi adlarına kayıtlı mülkleri var. Kırsalda kaç kadının kendi üstüne mülk alabileceğini bilmiyorum, ama geniş bir grup seks işçisinin kendi adlarına kayıtlı birçok mülkü var. Benim açımdan bu son derece ilginç. Beni tasalandıran şeyler… Bir tanesi, seks işçiliğinin ya bir kölelik biçimi ya da yelpazenin diğer ucunda çalışma hakkının uygulanması olduğu bir durumla karşılaştım. Bunlar birbirini dışlayan pozisyonlardı. Bundan çok rahatsız oldum çünkü iki insan hakkı ihlalini birbirine karşı koyuyordum: Bir tarafta kölelik ve mağduriyet, diğer tarafta tercih ve çalışma hakkı. Feminist olarak “tamam, benim çalıştığım katmanlardan biri” halindeydim ama benim ilgimi çok çeken diğer katman, kadının cinsel durumu diye adlandırdığım şeyle cinsel denetimdi. Kabul edilebilir cinsel davranışa ilişkin böyle bir kurgu vardı, kesinlikle cinsel benliğin para kazanma uğruna kullanılamayacağı anlamına geliyordu. Kadınlar saf olmalıydı. Bütün bunlar bana gerçekten iyi ayrı dünya gibi gelmişti: Birincisi, cinselliği toplumsal normlar ya da türlerin iyiliğine indirgeyerek kontrol etmek isteyenlerin dünyasıyla diğeri, normları yıkıp iyi ahlakçıların ya da norm savunucularının kabul edemeyeceği kurallarla yaşayan direnişçilerin dünyası. Seks işçileriyle yolculuk, seks, aşk, birden çok seks partnerinin olması, salt fiziksel bir aktivite veya aşktan yoksun bir zevk aktivitesi olarak seksten rahatsızlık duymaya ilişkin tartışmalarla doluydu. Cinsel ahlak, cinsel kutsallık, cinsel zevk, cinsel tercih, cinsel çeşitlilik, cinsel sağlık ve cinsel haklar kavramları… Hepsi de hayat bilmecesinde çok önemli hale gelmişti, feministlerin analizleriyle bu karmaşıklığın biraz açıklığa kavuşturulmasında seks işçilerinin hakları hareketine gerçekten yardımı dokunacağına derinden inanıyorum. Charlotte Bunch: Gerek Meena gerek ben aslında bu oturumla ilgili aslında çok gergin olduğumuzu kabul ettik. Bu konuya kişisel bir düzeyden girmek istiyorum. Zira bu gerginliğin konunun feminist harekette tartışılma biçimiyle ilgili olduğunu düşünüyorum, en çok da bu harekete seslenmek istiyorum. Bu paneli gerçekleştirebilecek miyim diye düşünüyordum, konuyla ilgilenmediğimden değildi. Daha ziyade [bu kadar] kutuplaştığı için tartışma olmayan bunca acıtıcı, parçalayıcı, kaba bir yere kendimi koymak istiyor muydum? Dolayısıyla sanırım her ikimizin de istediği şey, bugün bizim için önemli olanın kafa karışıklıklarımızın ne olduğunu, sorularımızın ne olduğunu, ne öğrenmeye, duymaya ve düşünmeye ihtiyacımız olduğunu söylemek konusunda korkusuz davranmak olduğunu söyleyerek başlamaktır. Bunu birbirimizi onaylayarak veya severek halledeceğimizi söylemiyorum. Bu son derece zor bir mesele çünkü feminizm açısından çok önem taşıyan, bedenlerimizin kontrolüyle son derece ilgili pek çok konuyu bir araya topluyor. Onları kim kontrol eder? Nasıl kontrol ederiz? Bu ne anlama gelir? Ayrıca bunların feminizmdeki “mağduriyet” ve “faillik” 110 Hareketlerin GÜCÜ arasında gidip gelen devasa bir tartışmayla da çok ilgisi olduğuna inanıyorum. Aynı anda hem kurban hem fail olduğumuz konusunda sizinle fazlasıyla hemfikirim. Ya sadece kurban ya da sadece özgür tercihlerde bulunan fail olduğumuz nosyonu mağdurlaştırıldığımız yerle kısıtlı bir evrende tercihler yaptığımız yerin kesişimine gitmemize yardım etmiyor. Burada kısıtlı bir tercih evreninde yaşadığımızı düşünmeyen kimse olduğunu sanmıyorum. Yaptığımız tercihlerin korunabilmesini istiyoruz. Kadın bedenleri üzerindeki cinsel kontrolün yaşadığımız tüm kurumlarda bu kadar merkezi olduğu bir dünyada bütün bunları nasıl yerine getireceğiz? Meena’nın bu konuşmayı yaparak bana getirdiği sorgulamalardan biri, feminist harekette yer alan bizlerin seks işçilerini gerçekten dinlemeye nerede alan bıraktığımızdır. Elbette tüm seks işçilerinin aynı fikirde olmadığını kabul ediyorum. Hepimiz şunun söylenmesine çok alışmışızdır: “Kadınlar bölünmüş, birbirinizle anlaşamıyorsunuz.” Elbette hepimiz aynı fikirde değiliz, seks işçileri de değil. Neden olsunlar? Neden herhangi bir grubumuz her konuda aynı fikirde olsun? Ama kendimizi bunu konuşurken bundan en çok etkilenen kadınlarla aynı zemine koyarsak, sanırım bu alanda etkili bir şekilde eyleme geçmedeki belirsizlik ve güçlükleri kavramada daha ileri gidebiliriz. Meena’nın söylediği çoğu şeye katılıyorum, kendi çalışmamla ilgili olarak bundan bahsetmek istiyorum. İki tarih açısından bu konuların kesişimine geleceğim, bu kesişim burada farklı damarlar keşfetmemi sağlamıştı. Birincisi, çoğunuzun bildiği, kadına yönelik şiddet üzerine çalışmalarım. (Buna 1980’lerde kadının cinsel köleliği üzerine uluslararası bir atölye düzenlenmesinde yardım ettiğim zaman başladığı insan ticaretine karşı çalışmalar da dahil.) Çalışmanın başlangıcında ilgim büyük ölçüde ticareti yapılan kadınlara yönelikti elbette. İnsan ticareti çok gerçektir, bu kadınların kurbanlaştırılması da çok gerçektir. Bunların insan hakları gündeminde anlaşılmasını nasıl sağlar, insan hakları savunucusu erkeklerin 80’lerde devletten gelen siyasi baskıya karşı verdikleri mücadelelerden gelen, devletten elde ettikleri tür çözüm ve kaynakları nasıl kazanırız? Başlangıçta ilgim (sanırım feminist hareketteki çoğumuzun) seks işçiliğinin sömürüye dayalı, gerçek anlamda kaçırılma ve zorlanmayla ilgili bu insan ticareti yönüne çevrilmişti. Ne var ki buna ilişkin politikaların nasıl yaratılacağını tasarlamaya çalışırken bu çalışmanın koruma şantajının başka bir versiyona dönüşmeye meylettiğini oldukça erken fark ettim. Bu gerçek bir koruma da değildi, haklarınızdan vazgeçmelerine mal olacak bir korumaydı. Bunun insan hakları mücadelesindeki herkesin sorusu olduğunu düşünüyorum: Kadınları son derece gerçek bir istismardan cinsellik ve dolaşım haklarından vazgeçmelerine mal olmayacak bir koruma olmadan nasıl koruyabiliriz? İnsan ticaretine karşı başlangıçtan bu yana devreye sokulan önlemlerin çoğu göçü engelleyici önlemlerdi. Keza [kadınlara] bedenimizi nasıl kullanabileceğimizin [anlatıldığına ilişkin kaygılarım] vardı. Lezbiyen feminist AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor hareketteki deneyimlerim hakkında düşünüp şöyle demiştim: “Hoppala, birisi bana yine doğru seksin ne olduğunu, bedenimi ne zaman ve nasıl kullanacağımı, onunla ne yapabileceğimi anlatıyor.” Gey ve lezbiyen çocukları heteroseksüel yapmak için eve kapatan bütün o insanları hatırladım, lezbiyen veya gey olmanın dünyada başınıza çok bela açacağını düşünüyorlardı. Bilirsiniz, hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğine dair başkalarının fikrine, kendimizi içinde bulduğumuz tercih ve durumlarda başımıza ne geldiğine dair başkalarının görüşüne dayanmayan bir koruma tarzını yeniden oluşturmamakta hakikaten dikkatli olmamız gerektiğini düşündüm. İzninizle seks işçileri hareketinin küçümsendiğini söyleyeceğim. Birçoğumuz üniversiteye gitmedik, çoğu zaman ilkokul bile görmedik. Ama size 30 yıldır bir köşede ya da genelevde göğüs gerdiğimizi söyleyeceğim. Bu otuz yıl bize bizim ne istediğimizi söyleme hakkı ve deneyimi sunuyor. Bu konuda mücadele veren birçok kadın gibi, kadınlara nasıl koruma sağlayacağımız hakkında konuşmayı gerçekten sürdürebileceğimiz bir alan yaratmanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Görmüş geçirmiş kadın hareketinde çalışma yürütmüş herkes bu ikilemi bilir: Bir şekilde şiddete maruz kaldıkları yerde kadınlara nasıl koruma sağlayıp ne yapmak istediklerine onlar adına karar vermeyeceksin? Hayatlarını nerede geçireceklerine, kiminle yaşayacaklarına ve kiminle birlikte olmaya tercih edeceklerine karar vermek hakkımız değil. Sanırım bu konunun aslında en zor kısmı bu. Bu yüzden zorla fahişelik ve seks işçiliği arasında bu hatalı ayrımlara gidiyoruz; bunları yeniden düşünmek gerektiğine katılıyorum. Buna [gösterilen] bir dikkat söz konusu; para olan yerde hükümet de iş yapıyor. Bu [çalışmaların] hem seks işçiliğindeki kadınları çalışırken yaşadıkları şiddetten koruyacağından hem de [seks işçiliğinde] kalmak istemezlerse cevabın ne olduğunu önceden tayin etmeksizin tercihlerini genişleteceğinden nasıl emin oluruz? Sanırım asıl sorunun yattığı yer burası çünkü hepimiz tercihlerimizi kontrol eden güçlerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hepimiz daima kadınların tercih şansı sağlamak için mücadele ediyoruz. Bununla birlikte, seks işçiliğinde cinsellik meselesine bağlanan belli bir dizi varsayım olduğuna inanıyorum; [seks işçilerinin] ne istediğini bir şekilde biliyoruz. Bu konuda kendimizle gerçekten hesaplaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu söylemek, kadınlara eğer isterlerse durumlarını değiştirmek için bir fırsat ve yol sunulmaması gerektiği anlamına gelmez. Fakat cevabı öngören bir şekilde, başka haklarını inkâr ederek, onları ya illegal konuma düşürerek ya da örgütlenmelerini olanaksız kılarak bunu yaparsak çıkarı olmayacaktır. İllegal olmamayı başarmak, iş görebilmek ve işinizde bazı haklara sahip olmak, o koşulları iyileştirmek ve istediğinizi bu olup olmadığını görmekten daha fazla hakkınızın olduğunu hissetmekten başka, daha iyi yol düşünemiyorum. Eğer buna sıkışırsanız istediğinizin bu olup olmadığını görme şansınız da olmaz. Aynı zamanda bu işte çok para döndüğünün, çoğu zaman kadınların bu parayı kazanamadıklarının gayet farkında olmanız gerekir. Şu halde bu damarları nasıl çekip çıkarır, ne anlama geldiğini keşfederiz? Bu noktaya nasıl geleceğimize ilişkin benim muğlak fikirlerim, bu konuyu farklı bir şekilde nasıl ele alacağımız kadar önemli de değildir. Bu meseledeki bağlantıları nasıl gerçekten yakalayıp bir ikilemle karşı karşıya olduğumuzu anlamaya başlayabiliriz: Kadınların seks işçisi olarak gücünün olmamasının kökeni, kuşkusuz kadınların hayatın her alanında karşılaştığı eşitsizlikle aynı [kökene] sahiptir. Dolayısıyla [seks işçiliği] konusunda yapmaya çalıştığımız çalışmaları eşit ölçüde tüm kadınları güçlendirmeye yönelik gerçekleştirmeye çalıştığımız çalışmalarla ilişkilendirirsek, sanırım gerek kadınlar açısından tercihlerin artmasında gerek seks işçiliğindeki kadınların durumunun iyileşmesinde daha fazla ilerleme kaydedebiliriz. SORU VE TARTIŞMA: REDAKTE EDİLMİŞ BÖLÜMLER Katılımcı: Günaydın. Asociación Mujeres Meretrices de la Republica Argentina’nın genel sekreteriyim. Aynı zamanda Latin Amerika ve Karayipler seks işçisi kadın ağının bölge sekreteriyim. İlk olarak bu tartışma için sizi kutlamak isterim. Öte yandan seks işçilerinin bazı konularda şimdiden aşama kaydettiğini belirtmek istiyorum. Birincisi, seks işçiliğiyle insan ticaretinin ayrıştırılması. Seks işçiliğinin rıza gösteren reşit yetişkinler için olduğunu söylüyoruz. Bu seks işçiliğidir; bunu böyle tanımlıyoruz. İnsan ticaretinden, çocukların cinsel sömürüsü ve kölelikten farklıdır. Kuşkusuz köleliğe karşıyız. Köleliğin ne olduğunu biliyoruz, birçok kadın köle olarak fahişelik yapıyor. Sömürü ayrı konu. Yalnızca seks işçileri değil, bütün işçiler sömürüye maruz kalıyor. İzninizle seks işçileri hareketinin küçümsendiğini söyleyeceğim. Birçoğumuz üniversiteye gitmedik, çoğu zaman ilkokul bile görmedik. Ama size 30 yıldır bir köşede ya da genelevde göğüs gerdiğimizi söyleyeceğim. Bu otuz yıl bize bizim ne istediğimizi söyleme hakkı ve deneyimi sunuyor. Bizi yargılamaya devam etmemenizi, hatta esasen bizim adımıza konuşmaya devam etmemenizi bekliyoruz. Düşüncemizi söylemeye hakkımız var ve bu SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 111 Yan Oturumlar: Seks İşçileri Feminizmle Tanışıyor alanlarda da oy sahibi olmak istiyoruz. Çok teşekkür ederim. Katılımcı: Burada olmaktan mutluluk duydum. 13 yıldır seks işçisiyim ve haklarım, neredeyse aynı süredir seks işçiliği yapan kız ve erkek kardeşlerimin hakları için mücadele eden bir aktivistim. Birkaç şey söylemek istemiştim. Birincisi, çalıştığımız her yerde her zaman haklarımız için mücadele ettiğimizin anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Haklarımızın ne olduğunu biliyoruz ve sadece kendi haklarımızı değil, birlikte çalıştığımız kız kardeşlerimiz ve erkek kardeşlerimizkini de korumak için aktif bir şekilde savaşıyoruz. Bu çoğunlukla anlaşılmıyor, çalışma koşullarımızı iyileştirmek, polis şiddetine ve devlet eziyetine karşı durmak için yaptığımız muazzam işler… Hapiste olduğumuz zaman birbirimizi koruma yollarımız çoğunlukla bilinmiyor. Yalnızca sağcı siyasetçilerin saldırılarından değil, aynı zamanda seks işçiliğine karşı feministlerden gelen saldırılardan birbirimizi nasıl koruduğumuz bilinmiyor. Seks işçilerinin hakları hareketine feminist hareketten açık destek sunulması gerektiğini düşünüyorum çünkü aslında feminist bir hareketiz. Oysa [bunun yerine] “feminizm” adına yapılmış, bize karşı teorik noktaları kanıtlamak için gerçekleştirilmiş muazzam zararlar ve insan hakları ihlalleriyle uğraşmak zorundayız. Mesela 2001’de Montreal’da sokakta çalışmaya başladığımda, bir grup feminist fahişelik karşıtı bir saldırganlığa girişmeye karar vermiş, bunun için sağcı insanlar ve dini gruplarla (ki hiç de garip bir birleşim değildir) ittifak yapmıştı. ABD’de bütün dünyadaki seks işçilerinin hayatı pahasına, seks işçisi grupların aldığı HIV fonunu kısıtlamak için yardım sınırlamalarını geçirmede [işbirliği yapan] sağcı Hıristiyan gruplar, köktendinciler ve birçok ana akım feminist grup arasındaki güçlü ittifakta bunu gördük. 2001’de gördüğümüz şey, bizi yaklaşık 20, 30 yıldır çalıştığımız, çoğu zaman yaşadığımız mahallelerden kovalamaya çalışan yerel huzur çetelerinin [hedeflediği] seks işçileriydi. Bizi beysbol sopalarıyla, ayrıca son derece banal ve kutsal kitaba uygun olduğunu düşündüğüm bir şekilde, taş atarak (kahkahalar) kovalıyorlardı. O sırada başlıca feminist gruplar İsveç modeli dedikleri şey için, seks işçiliğiyle baş etmenin sözüm ona feminist bir modeli olarak müşterilerin tutuklanması için sıkıştırıyordu. Sonuç olarak [polis] 600’den fazla müşteriyi tutukladı. Ne var ki bu onların seks işçilerini [de] tutuklamaktan alıkoymadı. Millet, ne olursa olsun kendimizi hapiste buluyoruz! Seks işçiliği suç haline getirildikçe, kendimizi hapiste bulacağız. Mesele sonradan feminist anlatıda halkın bir nevi suçlu tabakasına dönüşen müşteriyi tutuklamaktı. Bütün bu adamları tutukladılar… Göçmen erkekler, yoksul erkekler, sokaklara karışan erkekler. Asla zengin erkekler değil. Bu iş aynı zamanda böyle dönüyor. Bunlar düşman görmediğimiz erkeklerdi. Birlikte çalıştığımız, polis baskısına karşı müttefik gözüyle baktığımız erkekler. Sonuçta olan şey, seks işçiliğinin yeraltına çekilmesi, müşteri tercihlerimizin kısıtlanması oldu; artık yaşamayı ve 112 Hareketlerin GÜCÜ para kazanmayı sürdürmek için daha küçük bir müşteri havuzundan, bazen sarhoş ya da potansiyel olarak daha fazla şiddet riski taşıyanları seçmek zorunda kalıyorduk. Seks işçileri tarafından veya onlar adına seks merkezine rapor edilen şiddet oranları üç katına çıkmıştı. Müşterilerin üstüne gidildiği için, sözüm ona feminist bir stratejiden ötürü şiddet içerikli saldırıların sayısı [üçe katlamıştı]. Ölümcül silahla saldırıların sayısı beş katına çıkmıştı. Feminist grupların seks işçiliği karşıtı duruşlarının sebep olduğu zararlar için feminist harekette hesap tutma ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sadece seks işçilerinin haklarına güçlü bir destek verilmesine değil, kendi örgütlenmemizin gücü, bunu yapma koşulları ve biçimlerinin feminist hareket tarafından tanınmasına da ihtiyaç var. Katılımcı: Hollanda’dan geliyorum ve sizinle bir ikilemi paylaşmak istiyorum. Hükümetin mutlakçı bir yaklaşım sergilemediği bir ülkeden geliyorum ama yine de aynı problemleri paylaşıyoruz. Evet, konumları iyileşen birkaç seks işçisi var ama sokaklarda pek çok seks işçisi duruyor. Hiç korunma sağlanmayan göçmen seks işçileri ve bağımlı seks işçileri var. Aynı zamanda aracı meselesi çözülmesi, suç çevrelerinden seks işçiliği endüstrisine yeni bir dizi şiddet biçimiyle birlikte çok para giriyor. Katılımcı: Bu konu hakkında uzun bir zamandır Hollanda’da çalışıyorum. Hollanda’da fahişeliğin yasallaşması hakkında biraz ekleme yapmak istiyorum. İnsan ticareti karşıtı hareket olarak biz aynı zamanlarda örgütlenen fahişelik hakları örgütü Kırmızı Alarm’la çok sıkı çalışma yürütüyoruz. Lobi oluşturduğumuz konu, fahişeliği yasallaştıran bir yasanın [oluşturulmasından] ibaret değildi. Sektörde çalışan kadınların kendi işlerini kurabilmesi, bağımsız olması, kendi işlerini kontrolüne almasını nasıl destekleyeceğinizle ilgiliydi. İşte buna izin verilmedi. Dolayısıyla yasallaşma hâlâ bir kontrol mekanizmasıydı. Söylendiğine göre insan ticaretini durdurmaktı… [Oysa] böyle işlemedi. Endüstri o kadar temiz değil, motivasyonlar o kadar temiz değil. Temel nokta, kadınların kendi işlerini, hayatlarını, nasıl para kazanacaklarını, nasıl para harcayacaklarını kontrol edememeleridir. O zaman problemler başlar. İnsanları koruyamazsınız. Korunmaya ihtiyaçları varsa kendilerini korumaları, yardıma ihtiyaç duyuyorlarsa yardım almaları, kendi hayatlarını ve bedenlerini kontrol etmek için onları daha güçlü kılabilirsiniz sadece. O kadar basit değil. Yasallaştırın ya da yasallaştırmayın, problemler ortadan kaybolup gitmeyecek. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık Bisi Adeleye-Fayemi (Moderatör): Önümüzde duran münazara önerisinde “Zamanımızı kadınları karar alma pozisyonlarına itmekle harcadık. Bir fark yaratmadılar” yazıyor. Burada bu teklifi savunacak ve buna karşı çıkacak iki münazara ekibimiz var. Afrika kadın hareketinde çok sayıda başarı kaydettik. Devlet yapıları ve tek tek yapılara yönelik mücadele açısından yaptığımız yatırımların çoğu belli ölçüde karşılık buldu. Mesela bugün parlamentolarda öncesinden çok daha fazla kadın olmasından övünç duyabiliyoruz. Ruanda parlamentodaki kadın sayısı açısından yüzde 50’nin üzerine çıkarak dünya rekorlarını kırdı. Yakın dönemde oluşturulan pan-Afrikan parlamentosu sözcüleri olarak bir kadını seçmişti. Üç yıl önce Afrika’da Ellen JohnsonSirleaf’in demokratik olarak ilk kadın başkan seçilebilmesinden mutluluk duyduk. O halde bu alandaki başarılarımız açısından birkaç kutuya tik attık. Gelgelelim, zaman zaman bazı kadınların karar alma pozisyonuna getirdiğimiz ve oraya sırtımızın teriyle (araştırmamız, aktivizmimiz ve oynadığımız rolle) gelen bazı kadınların beklentileri boşa çıkardığına ilişkin çok uzun şikayet ve yakınma duyuyoruz. Dolayısıyla bu sıkıntılı kız kardeşlerimiz bu öneriyi ileri sürdü. Münazara önerisine gelince, solumdaki ekibi tanıtmak isterim. Solome Nakaweezi-Kimbugwe’yle başlayayım, elini sallıyor. Solome feminist bir aktivist ve ünlü Afrika Kadınları Liderlik Enstitüsü toplantılarını düzenleyen Akina Mama wa Afrika’nın yönetici müdürü. Onun yanında Nijerya’dan gazeteci, aktivist ve Alliances for Africa (Afrika için İttifaklar) kuruluşunun yönetici müdürü Iheoma Obibi yer alıyor. Alliances for Africa, Nijerya’nın bazı yerlerinde kadınları karar alma pozisyonlarına getiren pek çok çalışma yürüttü. Son ve bir o kadar önemlisi, hemen solumda şu anda ActionAid International’da kadın hakları programının başında yer alan son derece ünlü feminist aktivist Everjoice Win var. Eğer böyle bir pozisyon yoksa sizi oraya terfi ettirdim demektir! Solumda bu münazara önerisine karşı Nijeryalı, Gana’da yaşayan güzel Thelma Ekiyor duruyor. Araştırmacı, barış aktivisti, feminist aktivist ve çatışma çözümleri uzmanı. Halen West Afrika Civil Society Institute’ün yönetici müdürü. Onun yanında sevgili Rose Mensah Kutin’imiz ya da Gana’nın birçok yerinde tanındığı üzere Dr. Rose. Ekonomist, kamu politikaları uzmanı ve feminist aktivist. Gana’da Netright’in, aynı zamanda Abantu for Development’ın kurucu üyesi. Rose’un yanında başka ünlü bir kızkardeş; bu sabah adı geçen Zimbabweli Margaret Dongo. Margaret bir özgürlük savaşçısı, bağımsız bir muhalefet adayı ve kadın hakları aktivisti. Hepiniz hoş geldiniz. Öneri lehine: Teşekkür ederim sayın divan başkanı. Kadınların siyasal katılımına yatırım yapmak açısından ne yaptığımızı bağlamsallaştırmakla başlayayım, yoksa öbür türlü hiçbir şey yapmadığımızı söyleyenler tarafından sıkıştırılacağız. “Biz”den bütünlüğü içinde kadın hareketlerini, özellikle feminist hareketleri kastediyorum. Birincisi yasa ve politikaların yerine getirilmesini savunduk. Kadınların iktidar pozisyonlarına getirilmesini kolaylaştırdık. Küresel düzeyde kadınlara seçme hakkını savunan hareketleriyle başlayarak, birçok ülkede oy hakkı, sivil haklar hareketleri: Feminist aktivistler oradaydı. Ülkelerimizin çoğunda anayasal reformlar, hukuk reformları: Çalışma yürütenler feministler ve kadın hareketleriydi. Şimdi bölgesel anayasalarda artık [kotamız] var ve Güney Afrika Kalkınma Topluluğu gibi bölgesel kurumlarda şimdi yüzde 30’u hedefliyoruz. Gelgelelim, zaman zaman bazı kadınların karar alma pozisyonuna getirdiğimiz ve oraya sırtımızın teriyle … gelen bazı kadınların beklentileri boşa çıkardığına ilişkin çok uzun şikayet ve yakınma duyuyoruz. Bütün bunlar feminist hareketler ve kadın hareketlerinin yaptığı yatırım ve çalışmalar sayesinde gerçekleşti. Yine de çoğu zaman bu pozisyonlara gelen kadınlardan ilk duyduğunuz şey, “Ben kendi bacağımdan asıldım. Bu noktaya geldim çünkü gerçekten çok çalıştım ve bu kadınlarla hiç alakam yok” demeleri olur. Bu en büyük problemlerimizden biri. İkincisi, birçok Afrika ülkesine baktığınızda ilk başlarda kadın hakları için mücadele edenler siyasal partilerdeki kadınlar değildi. Çoğunlukla sivil toplumdaki, feminist gruplardaki kadınlardı. Siyasal partiler tarafından [ancak sonradan] devşirildiler. Vurgulamak istediğimiz başka bir nokta, milyonlarca dolar, saymaya bile başlanamayacak kadar yatırım yaptığımızdır. Kadın örgütlerimizin çoğu bağışçılardan para buldu, para bulmanın ne kadar zor olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Peki, bu para neye kullanıldı? Bir büronun SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 113 Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık nasıl yönetileceğine ilişkin ilk şeyi bile bilmeyen bu kadınlardan bazılarının eğitimine. Tam anlamıyla tişörtlerini, flamalarını basarak, mitinglerine fon vererek kampanyalarına finansman sağlanması açısından para yatırdık. Bu kadınlara medyada alan ve fırsat yaratılmasına yardım ettik. Bu örneklerin bazılarında, onlar için reklam yayınına fon sağlanması için para ayırdık. Bu kadınlardan bazıları siyasal şiddetin hedefi olduğunda onlara sığınak sağlamak, danışmanlık sağlamak, tıbbi destek sağlamak için orda olan feminist hareketti. Ama tüm bu çabamız karşılığında ne alıyoruz? Ofislerine yerleşiyorlar ve ilk yaptıkları şey, bütün feminizm ideolojisini ve değerlerini reddetmek oluyor. İkincisi, kadın hareketlerini reddediyorlar. Şöyle diyecekler: “Ben gerçekten kötü olanlar, kocaları olmayanlar gibi değilim”. Bu kadınların getirdiği yeni bir değer sistemi görmedik. Afrika ülkelerinin çoğunda hırsızlar yönetiminin parçası olup çıktılar. İktidar pozisyonlarını kötüye kullanıyorlar. Yeni bir tarzda liderlik uygulamadılar. Liderliğin nasıl yerine getirileceğine ilişkin yeni bir çerçeve oluşturmadılar. Şimdilik burada bırakıyorum. Bisi Adele-Fayemi (Moderatör): Şimdi diğer ekibe geçeceğim. Öneri aleyhine: Teşekkür ederim sayın sunucu. İzninizle erkekler ne kadar ayrı olursa olsun, yine de örgütlü olduklarını, birbirlerini desteklediklerini söyleyerek başlayacağım. Bu yüzden iktidarı ellerinde tutuyorlar. Çalışma arkadaşlarıma siyasetin bayrak yarışı gibi olduğunu anlatıyorum. Sopayı nasıl tutacağınızı, elden ele nasıl geçireceğinizi ve kime geçireceğinizi bilmeniz gerekir. Yapılacaklar ve yapılmayacaklar bellidir: “Birbirinizi suçlamayın.” Zimbabweli kadınların yaptığı gibi ev içi şiddete karşı bir yasa tasarısını geçirdik. Zimbabweli kadınlar olarak tarihten beri [kendi] beyanlarımızın imzacısı olmamıza izin verilmiyordu ama bugün kadınlar imzalayabiliyor. Yerli haklarıyla ilgili yasa tasarısında kadınlar artık iş dünyasına özgürce katılabiliyor. Bu kazanım sizin hiçbir şey yapmadığını söylediğiniz kadınlar tarafından gerçekleştirildi. 1990’dan beri siyasetteyim, 1992’den 2000’e kadar parlamento üyesiydim. Hiç ofisimin kapısını şunu söylemek için çalmadınız: “Kız kardeşim, mücadele içindeydin. Hiç okula gitme fırsatın olmadı. Bunlar parlamentoya eğitimli bir bakış açısından getirilecek konulardır.” Zimbabwe’de feministler var ama feminizm zarar gördü. Yıllardır feminizme ilişkin mücadele veriyoruz. Ama bugün söyleyecek olsanız, mücadelenin kazanımları geri gitmiştir. Neden? Çünkü sayıca azalmaya devam ediyoruz. Birbirimizin altını oyuyoruz, birbirimize yardım etmiyoruz. Daima kendi yolumuzun önemli olduğunu düşünüyoruz. Evet bağış topladınız. Size soruyorum, para nerede? Son seçimde meslektaşım Everjoice Win imza vermeye geldi ve bu kadınların desteğe ihtiyacı olduğunu anladı. Bir şeyler yapmak, bağımsız olarak adaylıklarını koyan üç kadın için 114 Hareketlerin GÜCÜ sembolik bir meblağ toplamak için koşuşturduğuna inanıyorum. Bunu takdir ediyorum. Ama bugün bizi suçluyorsunuz. Oysa değişimlere bakın. Biz olmadan Güney Afrika Kalkınma Topluluğu’yla bir protokol yapılmayacaktı. Siz genç kızlar, meslek sahipleri için istihdam yarattık. Mutlu olmalısınız. Şimdi klimalı ofislerde yaşıyor ve bize yukardan bakıyorsunuz. Yaptığımız işleri tanımıyorsunuz çünkü lüks içinde oturuyorsunuz. Bizim hiçbir zaman lüks ofislerimiz olmadı. Şiddetten bahsediyor, çalışmalarınız için para alıyorsunuz, biz şiddet görmüş kadınlarız. İşkenceden bahsediyorsunuz, biz işkenceden geçtik. Teşekkür ederim sayın sunucu. Bisi Adele-Fayemi (Moderatör): Sizin ardınızdan solumdaki ekip. Sırada kim var? Öneri lehine: Kız kardeşlerim, parlamentodaki o kadınlara ve neler yaptıklarına bakmanın bizim açımızdan önemli olduğunu düşünüyorum. Zira benim ülkemde özel bir kadın bu konuma geldi ve nasıl giyineceğim hakkında bir yasa teklifi verdi. Başka ülkelerde parlamentodaki kadınlar benzer şeyler yapıyorlar. Onları yapması için gönderdiğimiz şeyi yapmıyor. Bizi temsil etmiyor. Zihni bulanık. Ama orada. Eğitime katılmayı reddetti. Sizi eğitimlere davet etmediğimizden şikayet ediyorsunuz ama gelmiyorsunuz. Diğerleri gibi o da hiçbirine gelmedi. [Siyasetçiler] muazzam miktarlarda harcırah istiyor. Lüks otellerde kalmak istiyorlar. Hilton’da kalmak istiyorlar. Eğer onları Cape Town’da Ritz’e yerleştirirseniz gelmezler. Ama beş yıldızlı bir yerde kalacaklardır. Hükümetten para alıyorlar, özel yardımcılarıyla, muhtemelen kocalarıyla, eşleriyle ve çocuklarıyla geliyorlar. O halde söyleyin bana kız kardeşler, hayatlarımızda nasıl bir fark yaratacaklar? Nasıl? Söyleyin! Söyleyemezsiniz. Çünkü ülkemde bir fark yaratmadılar. Öneri aleyhine: Nasıl bir fark yarattıklarını size anlatacağım. Kadınları dışarıda tutan cam tavanda şimdi en az 53 çatlak var. Tarif ettiğiniz bu kötü kadınlar; tüm kadınları tarif etmiyorlar. Bu kadınları gönderdiğimiz işlevsiz bir sistemi tarif ediyorlar. Su altı savaşlarına kara askerlerini gönderiyoruz. Yapmamız gereken şey, özel güçleri, deniz komandolarını, kadınları oraya girip sistemi dönüştürecek altüst edici taktiklerle birlikte yollamaktır. Böylece o çatlaklar iyi kadınlar, duyulması gereken ve temsil gücü olan kadın seslerine açılabilir. Öneri lehine: Bu salonda toplanan kız kardeşler, sayılardan mı yoksa etkiden mi bahsediyoruz? Bizim için hangisi daha önemli? Tamam, sistem kusurlu. [Öte yandan] buraya gönderilen kadınların ilk yaptığı şey sistemin parçası olmak. Bizi reddediyorlar. Gündemimizi taşımıyorlar. Kendi var oluşumuzla ilgili konulardan (cinsellik, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, şiddet vb.) bahsettiğimizde şöyle diyorlar: “Ah şu radikal feministler. Onlar hakkında bir şey duymak bile AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık istemiyoruz.” Kapılarını bize kapatıyorlar. Eninde sonunda bir değer katmış olmuyorlar. Mesela Afrika’da Kadın Hakları Protokolünü onaylamamış tüm bu ülkelerde sahip olduğumuz en büyük direniş karar alma pozisyonlarındaki kadınlardan geliyor çünkü cinsellik ve üreme sağlığı ve haklarıyla ilgili maddeden rahatsızlar. Uganda’da aile yasasına en büyük direniş siyasal alanlardaki kadınlardan geliyor. Toprakla ilgili değişikliklere en büyük direniş kadınlardan geliyor çünkü toprakları var. Toprağı olmayan büyük çoğunluktaki kadını düşünmüyorlar. Münazara ekibimdeki arkadaşlar zamanımızı ve kaynaklarımızı harcadığımızı, stratejimizi değiştirmemiz gerektiğini söylüyor. Öneri aleyhine: Sevgili kız kardeşler, binlerce kilometrelik bir yolculuk bir adımla başlar. Kaldı ki sayılar önem taşır. Sayılar önem taşır çünkü bahsettiğiniz etkiye orada ulaşabilirsiniz. Bugün Afrika’daki devlet başkanlarının bir toplantısı olduğunda, bir başın aradan fırladığını göreceksiniz. Sözünü ettiğimiz kişi Ellen JohnsonSirleaf’tir. Bahsettiğimiz fark bu. Devlet başkanlarının toplantısına daha fazla baş sokuşturmaya çalışıyoruz. Kadınları eğitime davet ettiğinizde onlara ne üzerine eğitim veriyorsunuz.? Giyim kuşam, çatal bıçağın nasıl kullanılacağı, nasıl hesap tutacakları hakkında eğitiyorsunuz. Öncelikle onlara para vermelisiniz. En başta onlara para verdiniz mi? Onları güçlendirecek araçları sağladınız mı? Bu kadınları desteklemiyorsunuz; onları hor görüyorsunuz. İşgal ettikleri alanlar kamusal alanlar ve size açık. Etkiyle ilgili şikayetinize gelirsek, bir etki yarattık. Ülkelerimizin çoğunda artık ev içi şiddetle ilgili yasalar var. Bu yalnız sivil toplumla gerçekleşmedi. Oradaydık, bu yasalardan yana taraf olup geçmesi için oy kullandık. Dolayısıyla bu etki gerçekleşti. Ekonomi politikalarımız var, kadınlar olarak ihtiyaçlarımız ve sorunlarımızı duyarlı bu ekonomi politikalarını yapan yasaları geçiriyoruz. Sayımızın artmasını sağlamak için böyle çalışmaya devam etmeliyiz çünkü sayılar önem taşıyor. Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Sessizlik, sessizlik, sessizlik! Şimdi, her iki taraf da birbirine karşı olumsuz, lekeleyici, iftira içeren ithamlarda bulundu. Bazılarınız gerçekte bel altından vurdu. Şu halde şimdi bu son derece ciddi, suçlayıcı ithamlara cevap verme fırsatına sahipsiniz, böylece bu salonu karşılıklı saygınlığınız olumsuz etkilenmeden terk edebilirsiniz. Öneri lehine: Değerli rakiplerimizin gündeme getirdiği bazı konulara cevap vereyim. “Binlerce kilometrelik bir yolculuk küçük bir adımla başlar.” Ne yazık ki 30 santimetreden öteye bile gidemedik. İşin doğrusu, değerli çalışma arkadaşlarımızın söylediğinin aksine, temelden başlamak gerektiği, bizim iddiamızdır. Bu temelleri inşa edip yatırım yaptık. Bununla birlikte, birçok ülkede binanın yükseleceği yer olarak temelden başlayacak yerde, düzensiz yapılaşmaya geri dönüyoruz. Neden bunu söylüyorum? Çünkü çalışma arkadaşlarımın dediği gibi, bu alanlara giren bazı kadınlar kadınların gündeme getirdiği feminist meseleleri ilk kötüleyenler oldular. Kendi hayatımdan parçalar gördüm AWID forumu ve Güney Afrika’ya ilk kez gelmek, benim için hayat boyu sürecek bir deneyim oldu. Çeşitli kültürlerden farklı insanlarla tanışıp ortak deneyimlerimizi keşfetmek hakikaten fevkaladeydi. Kültürel ve bireysel dinamiklerin ötesinde, kadınlar olarak birbirine kenetlenen deneyimlerimizin hızlı tepki verebilen bir toplumsal hareket inşasına çok katkıda bulunduğunu anladım. Katıldığım oturumların çoğu ilginç olmakla kalmadı. Aynı zamanda kadınların direnişine tarihi kanıtlar sunan, gerçek hikâyeye dayanan öğrenmeyi de ortaya çıkardılar. Bu oturumlardan bazılarını, savunulan konuların uzantısı olarak kendi hayatımdan parçalar gördüğüm için katıldığımı kabul etmeliyim. Toplumsal olarak baskıcı normlara bireysel veya kolektif direnişi paylaşma biçimleri beni etkiledi, kadın olarak beni bir şekilde iyileştirdi. Bu AWID forumu aynı zamanda toplumsal cinsiyete duyarlı Kalkınma için Enformasyon ve İletişim Teknolojileri geliştirme yönündeki çabalarla kadınların güçlenmesini destekledi. Enformasyon ve iletişim teknolojilerinin kadınların bu dijital çağda eşit katılımını hızlandıracak güçlü bir araç olarak incelenmesine dönük geniş bir anlayış gelişmesini sağladı. Dijital hikâye anlatıcılığı ve sosyal ağ geliştirmenin bu ortak yararlarını halihazırda ülkemde yürüttüğüm, sağır kadınlarla katılımcı video kullanımı üzerine pratiğimin parçası haline getireceğim. Sağır kadınların bu küresel kadın hareketine içerici, artan erişimine deneyimlerinin yenilikçi, toplumsal cinsiyet odaklı, katılımcı bir belgeseline destek sağlamayı umuyorum. AWID’in düzenleyicilerine tebrikler, beni AWID 2008 forumunun parçası yaptığınız için çok teşekkür ederim! – Gichelle Cruz, Filipinler SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 115 Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık Bu meseleler neler? Örnek vereyim. HIV’li kadınlara ilişkin yasalara direnenler bu kadınlardı. Gerçekten bugün Sierra Leone’de bir kadın hamileyse, HIV virüsü taşıyorsa ve çocuğu HIV virüsüyle doğarsa cezaevine gideceğini söyleyen bir yasa geçirildi. Çünkü bilerek doğmamış bir çocuğa hastalık bulaştırıyorsunuz. Bu durum yine kadınların siyasi makamlarda olması için savaştığımız bir ülkede gerçekleşiyor. Sierra Leone bu yasayı geçirirken bu kadınlar neredeler? kuşamdan, nasıl çatal tutulacağından öteye geçiyoruz. Hukuk sisteminin nasıl çalıştığı, gündeme getirilmesine ihtiyaç duyduğunuz konuların neler olduğuna, rakiplerinizle nasıl baş edeceğinize, medyayla nasıl ilgileneceğinize dair eğitim verdik. Feminist hareketler olarak bunlara yatırım yaptık. Bu yüzden bu o becerilere sahip olmalarını sağlamak için bu kadınlardan bazılarını kendi cebimizden uluslararası alanlara taşıdık. Ancak yine çabamızın karşılığında ne gördük? Çok az. Değerli muhaliflerim, o halde alternatif nedir? Karar alma mekanizmasında hiç kadın olmaması mı? Erkekler ellerine yüzlerine bulaştırdığında onlara zamanlarını harcadıklarını söylemiyoruz. Neden daima kadınların yaptıkları hatalara işaret edip bunları öne çıkarıyoruz da ilerlemeyi hiç vurgulamıyoruz? Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Peki, öyleyse bu konuşulanlarla birlikte kadınları yalnızca giyim kuşam konusunda eğittikleri ithamını bir kenara koyabiliriz. Çünkü medya ışıkları altında akmayacak güzel bir makyaja yaraşacak başka bir şey de olmalı. Şimdi oraya geliyoruz. Sadece bir şeyleri açıklamaya çalışıyorum! Sizin söylediklerinizin üstüne. Bizim açımızdan mesele, kadınların [siyasette] [savunmayı] tercih ettiği konuların neler olduğudur. Buradaki kritik kelime “tercih etme”dir. Birçok durumda tartışmalı konular üzerine çalışmamayı tercih ettiklerini düşünüyoruz. Bir değer katmamayı tercih ediyorlar. Bu yüzden bugün Afrika ülkelerinin çoğunda birçok yıldan sonra cinsellik meseleleri veya kürtaj meseleleri üzerine olumlu bir değişim görmüyorsunuz. Bizim görüşümüze göre bu kadınlar güvenli alanlar diyebileceğimiz konumlarda kalma eğilimdeler çünkü gelecek seçimlerde mevkilerinden olmak istemiyorlar. Gündeme getirilen eğitimin içeriği konusunda [yorum yaparak] bitirmek istiyorum. Kız kardeşlerim, istediğimiz kadar feminist olalım, istediğimiz kadar ilerici olalım, siz ve ben şu ünlü deyişi biliriz: “İlk izlenimi yaratmak için ikinci bir şansın asla olmayacak.” Bu yüzden siyasi mevkilere gelen kadınları eğittiğimiz başlıca alanlardan biri [imaj üzerinedir] çünkü hep söylediğimiz gibi “imaj önemlidir”. Benim dilimde söyleyecek olursak, bir mevkie geldiğinizde nasıl oturursanız öyle yargılanırsınız. Siz ve ben bugün iktidardaki birçok erkeğin aslında hiçbir şey söylemediğini biliyoruz. Laf var, icraat yok. Siyaset sanatında eğitilmişler sadece ve bu yüzden kadınları siyaset sanatında eğitiyoruz. Ama [eğitimlerin] içeriğine bakarsanız, giyim 116 Hareketlerin GÜCÜ Öneri aleyhine: Kız kardeşim, bir yılanı ancak yılan orda değilken ölçebilirsin. Oysa ben bu salondayım. Ölçü olarak kullanılabilecek bir örnek oluşturuyorum. Daha cevaplamadığınız bir soru [var]. 1990’dan bu yana, bana bir gün kapımı çalıp “sevgili çalışma arkadaşlarım, görev süreniz boyunca dikkatinizi yöneltmenizi istediğim konular olduğunu” söyleyebilir misiniz? İkinci nokta, siyasetçilere çeki düzen vermeye çok para yatırdığınızı söyleyebilir misiniz? 1990-2000 yılları arasında parlamentoda olup eğitimlerinizden geçen bayanlara örnek verebilir misiniz? Öneri aleyhine: Değerli muhaliflerim, o halde alternatif nedir? Karar alma mekanizmasında hiç kadın olmaması mı? Erkekler ellerine yüzlerine bulaştırdığında onlara zamanlarını harcadıklarını söylemiyoruz. Neden daima kadınların yaptıkları hatalara işaret edip bunları öne çıkarıyoruz da ilerlemeyi hiç vurgulamıyoruz? Kadınların parlamentoda hiçbir şey yapmadıklarından bahsediyorsunuz. Orda kaç kişiler? Sizlere kesin veriler sunayım. Gana’da 230 parlamenterden 25’i kadındır. Daha fazla kadın girmezse bu sesler her zaman susturulacaktır. Kadınların girmesini sağlayalım ki meseleleri gündeme getirebilelim. Hepimiz hâlâ Amerikan seçimlerinin mutluluğu içindeyiz. İki tip kadın görüyoruz. Hillary Clinton’ı görüyoruz, Sarah Palin’i görüyoruz. Sarah Palin yüzünden daha fazla kadının başkan yardımcılığı için yarışmaması gerektiğini mi söylemeliyiz? Hayır. Kadınları doğru şekilde temsil edebilecek daha fazla kadına ihtiyacımız var. Öyleyse vazgeçmeyeceğiz ve zamanımızı harcamış değiliz. Öneri lehine: Beni şaşırtan şey, kadınlara sivil toplum ve feminist hareket eğitimlerinde [kullandıklarımızla] kadınlara [siyasal] önderlik eğitimlerinde aynı içeriği [veya materyali] [kullanmamızdır]; kaldı ki iki eğitim farklı sonuçlar üretmektedir. Bunun anlamı, kadınların siyasal alanlardaki varlığının hâlâ çok netameli olmasıdır. Canlı bir sivil topluma sahibiz, canlı bir harekete sahibiz. Ama siyasal alanlardaki kadınlar, tam tersi. Aynı içerik, farklı sonuçlar. Başka bir konu iletişimdir. İki yönlü bir kanal bu. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık Sizinle iletişim kuramazsam benimle iletişim kuramazsınız. Bir kez oraya geldiğinizde kız kardeşim, değişirsiniz. Feminizmi reddedersiniz, bizi reddedersiniz. Şu halde iletişim ilkeleri üzerinde anlaşmadığımız [zaman] nasıl iletişim kuracağız? Başka bir mesele, [iktidara] geldiğinizde, başka kadınlara akıl hocalığı yapmak istemenizdir. Bu alanları tutuyorsunuz, bu koltuklara çivileniyorsunuz ve ne zaman işin içine girsek, sizin siyasi alanlarınızı almak istediğimizi düşünüyorsunuz! Başka bir konu, yol göstermesi için köre nasıl güveneceğiz? Siyasal alanlardaki kadınlar seçmenlerinin gerçekliklerine körler. Mücadelemizin gerçekliğine körler. Öyleyse neden tüm bu sorumluluğu size emanet edelim? Kendimden yola çıkıyorum. Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Şimdi münazara ekibinin taraftarlarını araya girmeleri için davet edeceğim. Bunu birkaç şekilde yapıyoruz. Taraftarlardan bazılarının spontane bir şekilde söz almak için araya girmesini umabilirsiniz veya savunduğunuz görüşten yana konuşabileceğini düşündüğünüz belli kişileri fiilen toplayabilirsiniz. Taraftarlar, konuşmaya istekli olmalısınız, aksi takdirde taraftar olmakla ilginiz yok ve zamanımızı harcıyorsunuz demektir! Taraftar, öneri aleyhine: Günaydın kız kardeşler. Çok şey dinledik. Buna rağmen unuttuğumuz bir nokta, bize özel şeyler yapması için belirli kadınları bir mevkie getirmediğimizdir. Örneğin gücüyle ilgili bir mesele bu. Başlarsak ve beklentilerimize göre hareket etmeyen insanlar varsa, yıllar sonra daha fazla insanın geleceğini, daha etkili kadınların hükümete katılacağını biliyoruz. Çok sabırsız olduğumuzu düşünüyorum. Kısa vadecilik hep yaptığımız şey olmuştur. Hemen sonuçları görmek istiyoruz. Bunu yapamayız. Ayrıca çoğu kadın için sistemlerin çok zor olduğunu daima hatırlamamız gerekiyor. Solome kadın hareketinde etkin olmaları için eğitilen kadınlardan bahsediyordu, ama yönetimdeki kadınlar etkin değiller. Sorun kadınlar değil. Sorun mesajları değil. Sistem. Kaç kişi parlamentonun yüzde 90’ını oluşturan erkeğe karşı çıkabilir? Çok zor. İkincisi, kadınların mevkilerini kaybedebildiklerini söyler dururuz. Bu kadınlar mevki kaybediyorsa, nasıl bir örnek sunmuş oluyorlar? Kadınların iktidarda bile tutunamadıklarını! Bu yüzden birçok kadın çok dikkatli davranır hale geldi. Ürkek oldukları için değil, oyunu oynamak üzere orada kalmak zorunda oldukları için. Şimdi siyasetteki kadınlar arasında birkaç çürük yumurta olabilir. Gelgelelim onlara kadın hareketinin çeki düzen vermesi gerekir. Bunu yapmaktan korkmamalıyız. Onları kendilerine çeki düzen vermeye çağırmalı ve “Bizi temsil etmediklerini, hareketimizin üyeleri olarak onlardan daha fazlasını beklediğimizi” söylemeliyiz. Bunun yerine onları kötüleyip yabancılaşıyor, üzerinden asla atlayıp bize ulaşmaları mümkün olmayan yüksek bir duvar örüyoruz. Dolayısıyla gelin siyasetteki kadınlara bir örneğin gücü olarak bakalım. Nihayet, kritik bir kitleye ulaştığımızda parlamentolar değişmek zorundadır. Şimdi ihtiyacımız olan şey bu, kritik sayıda bir kitle. Öneri lehine: Kadınların kapasitesini geliştirmeye çalıştığımız 12 yıllık bir deneyimden bahsedeceğim. Parlamentoya giden kadınların kapasitesini geliştirmek için Uganda’nın her köşesine seyahat ettim. Orada bana bakıp şunu söyleyen kadınlar var: “Buraya gelmemde bana yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.” Ama oraya geldiklerinde ne yaptılar? Onlardan bir randevu almak için arıyorum ve “Seçmen bölgesine gideceğini, beni görecek zamanı olmadığını” söylüyorlar. Parlamentonun her açılışında bizim (Ugandalı Kadınlar Ağı) parlamentoya giren kadınlar için partimiz olur; bu her şeyden önce onların oraya gelmesini kutlamak ve ikincisi onlara gündemimizi sunup şunu söylemek için yapılır: “Kadınlar olarak beklediğimiz şey budur. Toprak sorunumuz, ev içi ilişkilerle ilgili sorunlarımız var, hayata geçmeyen toplumsal cinsiyete duyarlı bir anayasamız var. Lütfen oraya geldiğinizde sorunlarımızı dile getirin.” Oraya geldiklerinde, onlardan randevu aldık ve bir tanesi yüzümüze şunları söyledi: “Sizin kadın meseleleriniz için siyasi geleceğimi riske atmaya istekli değilim.” Oraya gelmek için benim eğitim programımdan geçmişti! İkinci olarak, kadınlar için asgari gündemler geliştirdik. Oraya gelmelerinden önce bu kadınlara verilmek üzere her türlü yayını çıkardık. Eğer bulundukları alan ya da sistem sorunlu idiyse de bu kadınlardan hiçbirinin sokağa protesto etmeye çıktığını görmedim. Yine de en azından erkekler bazen sokağa çıkma, hatta geri yürüme cesaretini buluyor. Oysa bu kadınların kendileri söz söylemeden önce başkanın bu konular hakkında ne hissettiğini duyana kadar beklemesi gerekiyor. Benim burada durup orada kalmalarını söylememi mi bekliyorsunuz? Hayır! Siyaset risk alanlar içindir, bu kadınlar risk almak istemiyorlarsa, bırakalım geri dönsünler. Bisi Adelye-Fayemi (Moderatör): Birçok heyecanlı el görüyorum ama böyle sürdürürsek öğle yemeğine gidemeyeceğiz. Şimdi iki takımdan toparlamalarını istiyorum. Eminim kimin ne yapacağına karar vermişsinizdir. Öneri lehine: Kategorik olarak konumumuzun siyasal liderlik pozisyonunda feminist kadınlara ihtiyaç duymamız olarak belirtmek isteriz. Bununla birlikte, sayıların ötesinde feminist liderliğe yatırım yapmaya ihtiyaç duyuyoruz. Neden her zaman kadınların daha yüksek standarda ulaşmasını destekliyoruz? Çünkü ülkelerimizin çoğunda siyasetteki beklenti çok düşük. Bu beklentiyi yükseltmeye çalışıyoruz. Feministler olarak savaş çığlıklarımızdan biri de bu. Zira siyasi ölçütlerin çok düşük olmasından dolayı ülkelerimizin hâlihazırda nasıl krizde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla kadınlardan bir şeyleri farklı yapmalarını, kadınlardan yeni bir gündemle gelmelerini, kadınlardan fazladan bir kilometre daha gitmelerini istiyoruz çünkü kadınlar olarak son derece kötü sistemlerinden, gayet SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 117 Yan Oturumlar: Zamanımızı Kadınları Karar Alma Pozisyonlarına İtmekle Harcadık düşük siyasi ölçütlerden zaten muzdarip olduğumuzu söylüyoruz ve kız kardeşlerimizden beklentiyi yükseltmelerini istiyoruz. Neden her zaman kadınların daha yüksek standarda ulaşmasını destekliyoruz? Çünkü bunlar feministler olarak savaştığımız, talep ettiğimiz alanlar ve fırsatlar. Bu yüzden kadınlar siyasi mevkilere geldiğinde onlardan hesap sorulabilmesini istiyoruz. Hesap sorulamayan bir kültürü, dokunulmaz kültürünü, halka hesap vermeyen tek büyük adam kültürünü sürdürmek istemiyoruz. Bu kadınlardan hesap vermesini istiyoruz çünkü aslında bazıları feminist hareketin talep etmesiyle hayata geçen pozitif ayrımcılık politikalarının faydalanıcıları. Bazı ülkelerde özel olarak kadınların temsilcisi diye adlandırdığımız insanlara ayrılmış makamlar var. Bir kadın temsilcisi olarak adlandırıldığında kadınları temsil etmen gerekir! Bize dönüp şunu söylemeyin: “Bütün ülkeyi temsil ediyorum. Sadece bir cinsten yana olamam. Ben herkese hesap verebilir durumdayım”. Herkes kim? Siz bunu söylerken, erkekler kendi hemcinslerine hesap veriyor. Neden kadınlar açısından kadınları kendi seçmen kitlesi olarak görmek bu kadar zor? Gündeme getirilen nokta, sistemleri değiştirmenin ne kadar zor olduğudur. Açıkça feministler olarak sistemleri değiştirmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. İster aile sistemi, ister STK’lardaki örgütsel sistemler, ister parlamenter veya siyasal sistemler olsun, bunları değiştirmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Parlamentoya girdiğinizde veya karar alma pozisyonuna geldiğinizde kendi başına didinip sistemi değiştirebileceğini neden düşünüyorsunuz? Bu yüzden arkanızda bir hareket olmasına ihtiyacınız var, zira hareket sistemleri değiştirmenize yardım eder. Sistemleri ancak arkanızda kolektif güç olduğunda değiştirebilirsiniz. Benim yaşımda çocukları olanlar Shrek filmini biliyordur. Filmde küçük insanlardan oluşan ufak bir ordunun Shrek’i tutuklamaya gönderildiği harika bir bölüm var. Shrek’in bataklığına geliyorlar ve önde duran tümgeneral o küçük kağıdı kaldırıp şöyle diyor: “Kral tarafından bu yeri boşaltmanızı söylemeye gönderildik.” Şimdi tümgeneralin fark etmediği şey, Shrek’in kulübesinden çıkar çıkmaz bütün ordunun kendisini bırakıp gideceğidir. Shrek cevaplar: “Beni mi tutuklayacaksınız? Siz mi, hangi orduyla?” Küçük tümgeneral dönüp bakar, ordunun yerinde yeller esiyor. Acı bir şekilde kız kardeşlerim siyaset içinde ve hesap vermeyen birçok kadının gerçekliği bu olacaktır, bu olmuştur. Öneri aleyhine: Gerçekten şaşkınlık içindeyim. Shrek şimdi feminizm sembolü mü? Kendisine feminist diyen kız kardeşlerim, kenarda ne yapıyorsunuz? Neden sistemin içine girip oradan değiştirmeyesiniz? Bize büyüklük taslıyorsunuz. Diliniz bize tanıdık değil. Gelip parlamentolarımızda yerel dillerin kullanımını bile savunmuyorsunuz. Büyüklük taslayan sesinizle gelip bizden hepimizin ihtiyacı olan değişimi yapmamızı bekliyorsunuz. Neden kadın olarak sesimizi güçlendirmek 118 Hareketlerin GÜCÜ üzere siyasete katılmıyorsunuz? Dışardan değil içerden mücadele verilmesine ihtiyacımız var. Kapasite geliştirme programlarınız: Çok kısıtlılar çünkü siyasal bir gündeminiz yok. Siyasal gündeminiz nerde? Siyasal bir gündem olmadan, sizi parlamentoda nasıl destekleyebiliriz? Konforlu alanlarınızda kalmaya karar verdiniz. Ne olduğunu biliyor musunuz? Bazı ülkelerde kadınlar başkan yardımcılığı pozisyonlarına gelmeyi reddettiler çünkü daha iyisine ihtiyaç duyduklarını hissediyorlar. Bunun olabilmesi kadınların sunduğu bir siyasal gündem sayesinde mümkün olmuştur. Kadınlar olarak farklılıklarımızı tanıyan, bizi çeşitli sınırlarımız, çeşitli farklılıklarımız, çeşitli yönelimlerimiz üzerinden birleştiren bir gündeme ihtiyacımız var. Homojen bir grup değiliz. Değişik insan kategorilerinden oluşuyoruz, dönüştürücü bir değişimden [bahsediyoruz]. Bu yalnızca kadınlarla olmayacak. Bu boşluklara köprü kurmak, bu ittifakları gerçekleştirmemiz gerek. Konforlu alanlarında tarafsız kalıp bize siyasetin nasıl yapılacağını söyleyen o sözde feministler, onları içeride istiyoruz. Bisi Adeleye-Fayemi (Moderatör): Bayanlar ve bizimle olan birkaç centilmen, artık bu heyecan verici, bilgilendirici, neşeli, canlandırıcı, ilginç tartışmayı sonlandırmamız gerekiyor. Bütün duyduklarımızı özetlemeye kalkmayacağım. Sadece sizleri bazı düşüncelerle bırakmak istiyorum. Bu gündem için pek çok çalışma yapılmış, gerçekten muazzam çalışma yapılmış gibi duruyor. Ama bir noktada çalışmayı yürütürken karar alma pozisyonundaki kadınlardan taleplerimiz ve beklentilerimizde açık değildik. Dolayısıyla belki bundan sonra güçlendirme programlarınızı, mobilizasyon programlarınızı, özel eğitim programlarınızı sürdürdükçe bunların kadınlar bir kez karar alma pozisyonlarına geldiğinde onlardan görmek istediğiniz açık talep ve açık beklentilerle kol kola gitmesini sağlarsınız. Karar alma pozisyonlarındaki kadınlar olarak daha iyi iletişim için itirazlarınızı duyuyoruz. Son derece meşgul kadınlar olduğunuzu biliyoruz. Taleplerinizi siyasi makamınızla, partilerinizle, seçmenlerinizle, ailelerinizle dengelemeniz gerek. Resmi ve resmi olmayan sebeplerle yapmanız gereken [birçok] yolculuk [var]. Bununla birlikte, bu pozisyonlara gelmeniz için çok sıkı mücadele eden feminist hareketin kadın haklarıyla ilgili son derece özel kaygıları var. Kadın yoksulluğu, kadının toprağa erişimi, kadına yönelik şiddet, kadının kürtaj hakkı ve sizin de önemli bulduğunuz geniş bir dizi mesele. Yine de çok tanımadığınız ve size düşman olan bir sistemi manipüle etmeye çalışmakla çok meşgul olduğunuz için zamanınız yok. Her iki tarafın da ilerlediğimiz ölçüde belli bir buluşma zemini bulacağını umuyoruz, zira bunun devam eden bir sohbet olduğunun farkındayız. Tartışma bugün başlamadı, yıllar önce başladı ve gelecek süre boyunca da devam edecek. İki taraftan ve taraftarlarından dinlediğim kadarıyla kadınları karar alma pozisyonuna getirmekle zamanımızı harcamadığımıza inanmak istiyorum! AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var? Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var? Samia Rahim: Günaydın. Burada olduğunuz için hepinize teşekkür ederim. Kadının güçlenmesi ve erkeklerin bununla ne ilgisi var başlıklı tartışmamıza hoş geldiniz. Feministlerin çoğunda toplumsal cinsiyet ve kalkınma konularıyla ilgili erkeklere büyük bir direniş var. Aslında çoğu feministe erkekleri mücadelelerimize katmak konusunda ciddi bir düşmanlık var çünkü erkekler geleneksel olarak baskıyla bağdaştırılıyor ve kadınlar bu baskının mağdurları. Diğer taraftan birçoğumuz hayatlarımızda babalarımız, kardeşlerimiz ve oğullarımız, damatlarımız, sevgililerimiz ve kocalarımızla ilişkilerimiz üstünden erkeklerle samimi bağlar paylaşıyoruz. Şu halde erkeklerin hepsini toptan bir kenara atıp onları problem olarak düşünmek gerçekten yararlı değil, zira çoğunlukla problem onlar değil. Öyleyse erkekleri feminist harekete nasıl dahil ederiz? Bu nasıl gerçekleşir? Neden erkekler maskülen imajlarını sorgulayıp bundan vazgeçiyorlar? Erkekleri feminist [ve] toplumsal hareketler içinde mobilize etmek için ne gerekir? Öyleyse erkekleri feminist harekete nasıl dahil ederiz? Bu nasıl gerçekleşir? Neden erkekler maskülen imajlarını sorgulayıp bundan vazgeçiyorlar? Erkekleri feminist [ve] toplumsal hareketler içinde mobilize etmek için ne gerekir? Bunlar burada konuşmacılarımıza sormak istediğim sorular, bizimle paylaşacakları şeylerin erkekleri hayatımıza ve feminist hareketlere katmamızı teşvik edeceğini umuyorum. Konuşmacılarımızı tanıtmak [istiyorum]. İlk olarak Henri Armas, Perulu insan hakları avukatı. Henri GRUPA adlı STK’nın yöneticisidir ve halen Lahey’de Sosyal Çalışmalar Enstitüsü’nde öğretimini sürdürmektedir. Sonrasında Sussex’te Kalkınma İncelemeleri Enstitüsü’nde burslu olarak eğitimine devam eden Andrea Cornwall var. Sosyal antropoloji eğitimi görmüştür ve Pathways to Women’s Empowerment adlı kuruluşun yöneticisidir. Son olarak Güney Afrikalı Erkekler Forumu’nun genel sekreteri Mbyiselo Botha da var. Yeni Güney Afrika’da erkeklerde bilinç yükselttiği için Mbeki Ndiki ve Women’s State Celebrations’ın övgülerini kazanmıştı. Samia Rahim: Erkekler ve oğlan çocukları mevcut toplumsal cinsiyet hiyerarşileri tarafından kayırılıyorsa erkekler toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya çalışırken nerede inisiyatif alabilir? Mbuyiselo Botha: Güney Afrika’dan geliyorum. Anne ve babamın vurulduğunu [gördükten sonra] özgürlüğüne kavuşmuş bir ülkeden geliyorum. Afrika Ulusal Kongresi bize özgürlüğün hepimiz için olduğunu öğretti. Vatandaşlarının çoğunluğu özgür değilken özgürlüğü destekleyip özgür bir ülkede olduğunuzu söyleyemezsiniz. Yaptığım çalışmada maddi bir çıkarım var; iki genç kız yetiştiriyorum. Üç çocuğum var: 29 Eylül 1979’da doğmuş bir oğlan, 19 Şubat 1990’da doğmuş bir kız ve 15 Eylül 1994’te doğmuş bir kız. Kızlarımın özgürlüklerinin kendi özgürlüğümde yattığını, dünya nüfusunun çoğunluğu baskı gördükçe benim de ezildiğimi anlamayacak ve takdir edecek şekilde yetiştirmek istiyorum. Bu ülkeden olup bitenlerden [ders] çıkarıyorum. Beyaz insanlar halklarının çoğunluğu zulüm gördükçe asla özgür olmayacaklar. İnandıklarımı açıkça dile getireyim. Bunları kendi çıkarımdan başka bir sebeple yapmıyorum. Bana bu sabah kişisel çıkarımın ne olduğunu soruyorsanız, size iki kızımın yaşayacağı ve kapıdan çıkıp yürüdüklerinde arkalarını kontrol etmelerine gerek olmadığını bildikleri bir ortam yaratmak olduğunu söylerim. Gece dışarı çıkarken iki kere düşünmek zorunda olmayacaklar. Bu yüzden 50 yaşında, Güney Afrika’da yaşayan bir erkek olarak bu çalışmanın bir sonuç uğrunda başarılı olmasını sağlamak bana kalmıştır diyorum: Bu ülkenin vatandaşları özgür olmadıkça asla tam özgürlük iddiasında bulunmayacağım. Samia Rahim: Sonraki sorum Andrea’ya. Feminist hareketin şu anda erkeklerle kurduğu ilişki biçimlerine ilişkin hayal kırıklıklarınız neler? Erkekler ve erkeklik söyleminde ne gibi değişiklikler gerekiyor? Andrea Cornwall: Geriye bakmaya değdiğini düşünüyorum. Bütün bu erkeklik meselesine R.W. Connell gibi insanların çalışmalarından etkilenen son derece heyecan verici bir araştırma dalgasının görüldüğü 80’lerin sonunda bulaştım. Birçok kitap ve yoğun bir tartışma vardı. Öğrenciydim ve feminist meslektaşlarım gerçek bir zaman kaybı [olduğunu] düşünse de, bütün bunları çok heyecan verici bulmuştum. Bir şey araştıracaksan kadınları araştır. Kadınlarla ilgili şeyleri incele. Zamanını erkeklerle ilgili veya erkekler üzerine şeyler yaparak harcama. [İtirazlara rağmen] erkekler ve erkeklik üzerine ilk antropolojik temel kitaplardan biri olan bir kitabı toparladım ve erkekleri düşünme, [onları] özselleştirmenin kısıtlayıcı biçimlerine ilişkin bir sav ortaya koymaya çalıştım. Ama sonra SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 119 Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var? şevkim fazlasıyla kırıldı. Zaman ilerledikçe erkeklerin eşit ücret konusunda hiç de aktif, hatta ilgili görünmediğini anladım. Erkekleri orada sokaklarda siyasi temsilin eşit hale gelmesi için kadınlara daha fazla siyasi temsiliyet talep ederken göremedim. Erkekleri ev işi veya çocuk bakımında eşit yük paylaşmamaları veya yeniden üretime dönük ücretsiz emeğe ilişkin meselelere eğilme konusunda özellikle heveskâr görmedim… Aynı zamanda erkekler ve erkeklik söylemi çok fazla mahrem olana odaklanıyordu. Erkeklere partner olarak eğilmişti, erkeklerin cinselliğine, erkekler ve şiddete odaklanmıştı. Ama bunun ötesine geçmiyordu. (Erkeklerin toplumdan gördükleri ayrıcalığın avantajını değerlendirerek almış olabileceği kişisel yatırımlara girmiyordu). Bundan da çok hayal kırıklığına uğradım. Aynı zamanda bütün bu şeylerden usanmaya başlamıştım ki benim açımdan gündemimi değiştiren bir organizasyona katıldım. Kalkınma İncelemeleri Enstitüsü’nde toplumsal cinsiyet üzerine araştırmalara feminist katkılara ve toplumsal cinsiyet gündeminde neyin yanlış gittiğine bakan bir yayının tanıtımını yaptık. Orada 70-80 kadar kişiydik. Beş erkek vardı ve erkekler bütün toplantıyı bu kitapta neden erkeklerin olmadığını söyleyerek geçirdiler. En başta neden bu toplantıya daha fazla erkek davet edilmemişti? Hepimiz şiddet üzerine çalışıyorduk; bu konuları neden daha fazla ciddiye almıyorduk? İnsanlar gerçekten hüsrana uğramıştı. Neden erkekleri davet etmedik? Denedik. Gerçekten denedik. Çok fazla çaba gösterme sorumluluğumuz olmadığını düşünmüştük. Erkekler neredeydi? Neden davetlerimize cevap vermemişlerdi? Neden bu tartışmalara başka erkekleri katmıyorlardı? Böylece ilgimi kaybettim. Ama bu kopukluk beni gerçekten rahatsız etmişti. Salondan dışarı çıktım ve beni uğraştığım şeyler için fazlasıyla eleştiren feminist bir meslektaşıma şöyle dedim: “Biliyorsun, yerden göğe haklılar. Burada duruyorum.” Oysa bu hayal kırıklıklarının bana ‘biraz bekle’ dedirttiğini anladım. Ya yeter, bu benim karışmak istediğim bir şey değil diyecektim ya da dönüp yapısal konulardaki bu kaygıların nerede yattığını soracaktım. Siyasallığından gayet arınmış bir hale bürünen, yeniden siyasallaşması gereken fırsatlar ve giriş noktaları neredeydi? Konuya yeniden müdahil olduğumda hayal kırıklıklarımı bu sorulardan bazıları, yapıya ilişkin, iktidara ilişkin, ayrıcalığa ilişkin sorular hakkında düşünmeye kanalize edebilmiştim. Samia Rahim: Henri’ye sormak istiyorum; baskıcı toplumsal cinsiyet hiyerarşileri ve ideolojilerini güçlendirip yeniden üreten kurumlarda dönüşüm sağlamak için neye ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz? Henry Armas: Yüksek lisans programına [başlamadan] önce GRUPA [adlı bir kuruluşta] çalışıyordum. Yaptığımız şeylerden biri, yoksul mahallelerde okul çağındaki, 12-16 yaşlarındaki çocuklarla yaptığımız “Vatandaşlık Okulları”ydı. Atölyelerimizde [dönüp dolaşıp] gelinen konulardan biri cinsellikle ilgili kaygılarıydı… Kişisel deneyimleriyle, kimliklerini nasıl yaşayacaklarıyla ilgili kaygı duyuyorlardı. Bu kaygıları [ifade 120 Hareketlerin GÜCÜ etmek] için hangi kavramı kullanacaklarını bilmiyorlardı. [Sonunda] bu kaygılardan çoğunun toplumsal cinsiyet kavramına oturduğunu anladım. [Tartışılan] çok fazla toplumsal cinsiyet meselesi yoktu. Dolayısıyla yapmaya çalıştığımız şeylerden biri, bu meseleleri akranları arasında konuşmaları için ek oturumlar ve ek fırsatlar yaratmak oldu. Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet söylemini toplumsal cinsiyet, feminizm sözcükleriyle ifade etmenin endişe verici olabileceğini anladık. [Bilhassa] genç erkekler için. Onlarla toplumsal cinsiyet hakkında, feminizm hakkında konuşmamızı kolaylaştıran şeylerden biri demokrasiydi. Toplumsal cinsiyet ilişkilerini demokratikleştirmek hakkında konuşmaya başladığımızda işler yürümeye başladı. Dışlamanın çeşitli boyutlarını [açıklamak] için feministlerce kullanılan bazı metodolojileri kullanabilmiştik. “Çiçek gücü” denen bir şeyi kullanmıştık [mesela]. Dolayısıyla mesele, yoksul bir bölgede yaşayan genç bir erkek çocuk olarak yalnız senin suyunun olmaması, sağlıkla ilgili önlemlerin olmamasıyla sınırlı değildi. Kız kardeşinin ya da annenin ya da komşunun, hatta öğretmeninin kadın olduğu gerçeği de vardı. [Başka bir deyişle], farkında olmanın önem taşıdığı ek dışlanma öğeleri de vardı, demokrasiden konuşmak [toplumsal cinsiyet ve feminizmden] bahsetmemizi kolaylaştıran bir köprü oluşturuyordu. Bu yüzden demokrasi [kavramının] işleyebilecek, feminizm tarafından kullanılabilecek, farklı bir yaklaşım geliştirmeyi ve erkeklerle farklı bir çalışmayı sağlayacak iyi bir araç olduğuna inanıyorum. Öte yandan bir politika çerçevesi [var]. Nafaka davaları için avukat tutabilecek gücü olmayan insanlara yardım eden bir avukat olarak çalıştığım sıralar dikkatimi çeken şeylerden biri Peru hukukunda erkeklerin rollerini yansıtan [veya] yeniden üreten geniş sayıda normun [varlığıydı]. [Bu normlardan] biri, bilhassa çiftler ayrıldığında babayı bir tür para makinesi olarak [görmekti]. Hukukun erkekleri cezalandırdığını fark ettim. Erkeklere para getiren rol biçilmişti, ama erkeklerin çocuğa şefkat sunmasına izin verilmiyordu. Değer yargılarımız, aile yasalarımız [ve] farklı politikalarımız bir erkeğin bu şekilde özel olarak kurulmasına ne ölçüde yansıyor? Bu politikalara dikkat göstermemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü bu pratikleri yansıtıp yeniden üretiyorlar. Önemli gördüğüm üçüncü öğe, gündelik pratikler. İnsanların büroda, işyerinde, üniversitelerde söyleme alışkanlığı kazandığı bu küçük [cinsiyetçi] şakalar. Bu küçük yorumlar. Birinin kalkıp söylemesi gerekiyor: “Hey, bu komik değil” [veya] “Neden bunu söylüyorsun?” [Birinin] artık bunu sorgulaması, bu kişiyi utandırması ve en azından verili kabul edilen şeyleri tartışma fırsatı yaratması [gerekiyor]. Gündelik pratiklerde bu savaşı, bu mini savaşı vermenin önemli olduğuna inanıyorum. Kelebek etkisine kesinlikle inanıyorum; bu küçük değişiklikler başka değişimlere yol açabilir çünkü bunu kendi çevremde Peru’daki meslektaşlarımla, yurtdışındaki meslektaşlarımla yaşadım. Bu küçük savaşlar bir fark yaratabiliyor. Samia Rahim: Mbuyiselo, Güney Afrika’da ulusal bağlamda yaptığınız çalışmadan bizimle daha eşitlikçi toplumsal cinsiyet ilişkileri oluşturmada, yaratmaya çalışmada karşılaştığınız AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var? güçlükleri paylaşır mısınız? Mbuyiselo Botha: Güney Afrikalı Erkekler Forumu’nda yaptığımız çalışma… Yalnızca onlar ve biz hakkında değil. Mesele erkeklerin dışına çıkıyor çünkü iktidarın [kaybedildiğine] dair bir algı var. Erkekliğimin sorgulandığına ilişkin bir algı var. Forumda, Bir Erkek Yapabilir diye adlandırdığımız çalışma daha eşitlikçi bir toplumun [ve] [bu iktidar kaybına ilişkin] korkuları giderebilmenin mümkün olduğunu söylemek için yapıldı. İktidarı geri kazanıp şu tür soruları sormaya ihtiyacım var: “Gerçek erkeği yapan nedir? Fiziğin mi? Bir erkek olarak fiziksel bir varlıktan mı ibaretsin? Yoksa seni erkek yapan başka önemli şeyler de var mı?” Meseleleri kadın meselesi olarak yaftalandırmanın üretken olamayacağını düşünüyorum. Birçok mesele herkesin meselesidir. “Toplumsal cinsiyet” hakkında konuştuğunuzda, insanların aklına “kadınlar” geliyor. Bu aslında adaletsizlikle ilgili. Güney Afrika bağlamında geleneksel liderlerin belli şeyleri yapmayı gelenek diye [açıkladıkları] bir durumla karşı karşıyasınız. Son üç günde köktendinci akımlarla ilgili bazı oturumlara katıldım ve ülkemizde aynı durumla [mücadelelerimizi] gözden geçirdim. Bunu kiliseye giden biri olarak çelişkiye düşme korkusu olmaksızın söylüyorum. [Kilisemde] papazlardan biri gelip şunu söyledi: “Mbuyiselo, Erkekler Forumunda ne yapıyorsun, böyle şeyler buraya uygulanabilir değil. [Burada] bize İncil yol gösteriyor. Erkeğin baş olduğu yazılar bize yol gösteriyor. Bu seküler düşünme şeklinden etkilenmişsin. Kafası karışık, tuhaf bir yaklaşım içindesin. Afrika koşullarına böyle şeyler uymaz ya da burada var olmazlar.” Bu bir yalan! Afrikalıların bir deyişi vardır: “Sen sensin çünkü ben benim; ben benim çünkü sen sensin.” Bu söz, bu çalışmanın ne hakkında olduğunu anlatan başlangıç noktası. Kızınız geri gelip lezbiyen olduğunu söylediğinde ne diyorsunuz? Sessiz mi kalırdınız? Yoksa ertesi gün uyanıp [gazetelerde] Soweto’da iki lezbiyenin cinsel yönelimlerinden başka bir sebepten öldürülmediğini okuduğunuzda, sessiz kalacak mısınız? Bu benim kızım. Bu benim oğlum. Onları seviyorum. Bugün sessiz kalırsak yarın ne olacak? Yarın kime gidecekler? Sanırım şunu dile getiren bir Alman teologdu: “Konuşmadım çünkü Katoliktim. Konuşmadım çünkü Protestandım. Konuşmadım çünkü Yahudiydim.” Söylediğim şey, bu bariyerlere bakarsanız sessiz kalacağınızdır…. Bu şeyler sizin evinizde gerçekleştiğinde ne olacak? Bu bariyerler aşılmaz değil. Bu bariyerler tek bir basit sebeple aşılabilir: İçinde insan olarak bizim ulaşmamızı bekleyen bir şey barındırıyor. Samia Rahim: Kadın hareketiyle sinerji oluşturmada hangi stratejilere ihtiyaç var, erkekleri eşitlikçi toplumsal cinsiyet ilişkileri ve toplumsal adalet uğruna çalışmaya nasıl katarız? Belki Andrea başlayabilir. Andrea Cornwall: Benim açımdan üç şey var… Kadınları güçsüz, erkekleri güçlü olarak konumlandıran bu toplumsal cinsiyet mitlerine karşı koymak [için] gerçekten kadın ve erkeklerin bilfiil gündelik deneyimlerine karşı koymamız, sorgulamamız, değiştirmemiz ve bunlara ilişkin araştırma yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bu özcülüklere son derece derin biçimde karşı çıkmamız gerekiyor. Düşünmemizi çok fazla sınırladıklarına inanıyorum. Erkeklerin kendileri hakkında kendilerini özdeşleştirdikleri imgelerin sunulma biçimlerini gerçekten belirliyorlar. Sözgelimi mikrokredi ve şartlı nakit transferi programlarını düşünün. Burada erkeklerin sorumsuz olduğu mesajı var. Erkeklere para vermenin bir anlamı yok. Çocuklarına ve ailelerine bakamıyorlar. Kadınlar daha fazla sorumluluk sahibi. Kadınları yoksulluğa karşı silah haline getirmemiz gerektiğini söylemişti kuruluşlardan biri. Kadınlar ekonominin motoru haline geliyorlar, kadınlar kalkınmayı gerçekleştirecek olanlar. Bu bakış erkekleri nerede bırakıyor? Erkeklere ne tür mesajlar verilmiş oluyor? Erkekler ve şiddet üzerine çok fazla mesaj [işitiyoruz]. Erkekler haşindir. Kadınların erkek şiddetinden korunması gerek. Bu bakış erkeklere nasıl bir mesaj veriyor? Erkek arkadaşlarımdan biri Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma söyleminde tarif edilen türden bir iktidar ilişkisi içinde tek bir çift, heteroseksüel bir çifte örnek vermemi isteyerek bana karşı çıktığında, birçok ülkede olan kişisel ilişki ağımdan tek bir tanesi örnek düşünemedim. Üstelik pek çok farklı yerde pek çok farklı konumda çok arkadaşım var. Bundan uzaklaşmamız gerek. Bize yardımı dokunmuyor… Oğullarımızı böyle özselleştirmekten uzaklaşmalıyız. Bu çocukların bir erkek olmanın ne olduğu hakkında aldığı mesajları düşünüldüğünde, burada çok kişisel bir şey var. Farklı temsil edilselerdi … kendileri hakkında nasıl hissederlerdi? İkinci olarak vurgulamak istediğim nokta, meseleleri kadın meselesi olarak yaftalandırmanın üretken olamayacağını düşünüyorum. Birçok mesele herkesin meselesidir. “Toplumsal cinsiyet” hakkında konuştuğunuzda, insanların aklına “kadınlar” geliyor. Bu aslında adaletsizlikle ilgili. Yanlış olan şeylerle ilgili, insanların yanlış olduğunu düşündüğü şeyler için harekete geçmesiyle ilgili… Bunlar [çok etkili] olabilir. Bunun çok önemli bir nokta olduğuna inanıyorum. Alan Greig insanları harekete geçirmenin en iyi yolunun kimlik aracılığıyla değil, özdeşleşme yoluyla olduğunu söyler. Kadın olduğumu, dolayısıyla bunun bir kadın sorunu olduğunu göstererek değil. Üçüncü noktam, erkeklerin mücadelemizde müttefik olabilecekleridir. Bizimle dayanışma içinde olabilirler, ayrıca yapabilecekleri işler var. Yapabilecekleri çok iş var. Erkeklerin SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 121 Yan Oturumlar: Kadının Güçlenmesi – Erkeklerin Bununla Ne İlgisi Var? farklı şekilde oy kullanmasını sağlamak için çalışabilirler. Siyasi mevkie geldiklerinde toplumsal cinsiyet açısından ilerici veya eşitlikçi yasalara karşı oy kullanan erkekleri sorumlu tutulmasını sağlamak için çalışabilirler. İşverenlerine kadınlara daha fazla değer verip terfi etmeleri için baskı yaparak insanları işyerlerinde, sokakta sorumlu kılmak için çok fazla şey yapabilirler. Etraflarındaki kadınların terfi almadığını gördüklerinde terfi edilmeyi reddederek. Ayrıcalıklarının farkında olup bunları görünür kılarak…. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu davranışı sorgulayıp değiştirmekle ilgili. Cinsel ilişkilerde ve şiddetle ilişkide erkek olmanın alternatif biçimleri üzerine çok fazla fantastik çalışma var. Biraz daha ileri götürelim. Siyasal kurumlara taşıyalım ve parlamentoda erkek olmanın alternatif yollarına değer verip görünür hale getirelim. Fabrikada erkek olmanın alternatif yolları. Bunları yapmanın değişik yolları var. Bunun erkeklerle ilgili olduğunu düşünüyorum, muazzam bir sorumluluk altındalar. Onların müttefikleri olacağız, onlarla dayanışma içinde çalışacağız. Bu alanlarda onların işini biz yapamayız. Bunun için kendilerinin sorumluluk alıp hesap vermeye açık olmaları gerekiyor. Henry Armas: Daha önce söylediklerime geri dönmek istiyorum. Gündelik alanlarda neler yapmamız gerektiğine ilişkin yeterince konuştuğumu düşünüyorum. Hayatlarımızda vermemiz gereken bu küçük savaşlar. Demokrasinin önemi. Zira [demokrasinin] erkeklerle kadınlar [arasında] farklı bir ilişki olmasına yardım etmekle kalmayacağına inanıyorum. Ek olarak medenileşmemize yardım edecek: Yöneten kim, cahil kim, HIV pozitif olan kim, ayrımcılığa uğrayan kim? Demokratik söylemin hepimizin medeni olmasına katkı sunacak güçlü bir araç olduğuna inanıyorum. Feminizmle diğer epistemolojik deneyimler [arasında] köprüler inşa etmenin önemli olduğunu belirtmek isterim. Herkes sivil toplumdan konuşuyor olmalı. Herkes hareket [inşasından] bahsediyor olmalı. Katılım için alan açalım. Feminizmin bize bunu nasıl inşa edeceğimize, dışlanmayla nasıl mücadele vereceğimize ilişkin inanılmaz dersler sunduğunu düşünüyorum. Bütün haklarımızı nasıl talep edeceğimiz. Feminizmin bu çok güçlü katkısının geniş kabul görmesi gerektiğine inanıyorum. Kişisel olan politiktir, evet. Ama sadece feministler için değil. Mbuyiselo Botha: Sanırım benim için kadın hareketiyle çalışmak politik. Kadınların çekmeye devam ettiği acıyı anlamak biz erkeklere düşüyor. Kendi evimde nasıl patriarkiden faydalanmaya devam ettiğim gerçeğine gözümüzü kapayamayız. Bir gün eve geleceğim ve kızım karıma şöyle diyecek: “Biliyor musun anne, bugünden itibaren babamdan çoraplarını yıkamasını gerçekten isteyeceğim.” Mandela bu eksikliğime daha sempatik bakabilirdi! Onun yerine şunu söyledi: ‘Çoraplarınızı yıkamak zorunda kaldığınız zaman bir takvim edinmemiz gerekecek’. Benim için sembolik bir şeydi. Kötülük yoktu. Benim açımdan bunun arkasında sembolizm yatıyor. Başka söylediğime geri dönmek istiyorum: Kadın hareketleriyle çalışmak, keza erkekler olarak dinlemeye, kulak 122 Hareketlerin GÜCÜ vermeye başlamak önemlidir. Erkekler, yönetmek istemek, bunu yaparken patriarkinin kötü biçimlerini yeniden canlandırmak gibi büyük bir sorunu taşıyor. Dolayısıyla yönetilmek önemli çünkü kibrimizi kırmak, [kadınlardan gelen] şikayet ve kızgınlığın yersiz olmadığını anlamak önemli. Bunun bir tarihi var. [Kadınlara] şükran sunmak, bunu kapalı kapılar arkasında değil, aleni bir şekilde yapmak önemli. Bir örnek vereceğim. İngiltere Uluslararası Kalkınma Dairesi’nden alınan bir fonla Limpopo bölgesinde çalışma yürütüyorum… Bu çalışmayı geçtiğimiz 15 yıldır yürütüyordum, ama orada oturup yaptıkları işler için hiç kaynakları olmayan kadınlardan öğreniyorum. Benim için onları dinlemek ilham ve cesaret verici. Söylemek istediğim bunun, anlamak, dinlemek, takdir etmek, onaylamak ama ayrıca [takdirimizi] söze döküp diğer erkekleri de harekete geçirmek için deneyimlerin bizim için çok önemli olduğudur. Bununla beraber, kendileri de işçi olan kadın gruplarına bu toplumu hangi biçimlerde değiştirebileceğimizi sormak da önemlidir. En önemli pozisyonlarda neden hep erkeklerin olduğunu her zaman dert etmişimdir. Güney Afrika Sendikaları Kongresi’nin (Cosatu) genel sekreteri erkektir, ama üyelerin çoğunluğu kadındır. Neden diğer kadınlar erkeklerin kazanması için oy verir? Bu yıl Nelson Mandela’nın 90. yaş dönümünü kutluyoruz. Afrika Ulusal Kongresi kıtadaki en geniş özgürlük hareketidir. Neden böyle bir gün ve devirde Kongre bir kadını başkan olarak seçmeye istekli değil? Neden? Çoğunluk (bunu bana mantık söyletiyor), Afrika Ulusal Kongresi’nde üyelerin çoğunluğu kadın. Neden kadınlar bile bunu yapma cesaretinde değiller? Kiliselerde, hareket içinde, üniversitelerde yaptığımız eğitimler, atölyeler… Bunlar küçük ama önemli adımlar. Bu zor bir [iş]. Kaçınız erkeklerin hareketi içinde yaptığımız işler hakkında bilgi sahibisiniz. Bu yalnız yürünen bir yol. Bazen değer mi diye düşünüyorsunuz. Devam etmek istiyor musunuz? Sizi yalnızlaştıran şey, yaptığımız iş yüzünden yaftalanıyor olmanız. Sizde mi bir terslik var? Önemli, yapıcı bir iş yapamaz mısınız? Yapacak esaslı bir şey bulamıyor musunuz? Size belli bir eksikliğiniz olduğu için bu işi yaptığınızı söylüyorlar! Benim için üzücü olan kısmı, erkeklik hakkında [erkeklerin] ne düşündüğüne ilişkin çok şey söylemesi. Dünya çapında yürütülen [Toplumsal Cinsiyete yönelik Şiddete Karşı] 16 Aktivizm Günü’nü (başka bir hafta) bu ülkede kutlayacağımızı söyleyerek bitireyim. Benim açımdan bu önemli. Bu bir başlangıç. Çalışma arkadaşlarımdan biriyleyim ve onun desteğini alıyorum. Delikanlı damgası yemiş biri ve o bunun mümkün olduğunu söylüyor. Demek ki gerçekleşebilir. AWID’İN 11. KADIN HAKLARI VE KALKINMA FORUMUNDA GÖZE ÇARPANLAR Küresel kadın hareketi yerli hareketinden çok şey öğrenebilir Latin Amerika, Afrika ve Asya’dan yerli temsilcilerinin katılımı AWID forumunda yerli kadınların seslerinin katılımının ayrılmaz bir parçasıdır. Gelişlerinin ardından her katılımcı Uluslararası Yerli Kadınlar Forumu tarafından hazırlanan, (önerilen) aktivite takvimi ve iletişim bilgileri içeren bir rapora ek olarak program bilgisi ve Cape Town şehrine ilişkin ayrıntıların bulunduğu bir çanta aldı. Yerli kadınların kendilerine özgü ihtiyaçlarını ele alması için seçilen AWID temsilcisi AWID’in Meksika ofisinden Zazil Canto’ydu. Kadınlar kaldıkları süre boyunca aşağıdaki aktivitelerden seçme fırsatına sahip oldular: • Liderliğin Dönüşümü: Pratikten Yukarıya Feminizm öğrenmesi aynı şekilde önemli. Bayan Corpuz’a göre yerli haklar meseleleri dile getirmeye başladılar ama bir görev düzeyine çıkarmadılar. AWID forumunda Bayan Corpuz’un benzer duygular paylaştığı başka yerli kadınlarla etkileşime girme fırsatı oldu ve birçok yerli kadının dünya çapında benzer meselelerle karşılaştığını öğrendi. Gerek yerli gerek yerli olmayan diğer Filipinli katılımcılarla ilişkiye girmenin kendisi için önemli olduğunu kaydetti. Bayan Corpuz forumdan sonra genç kadınların AWID gibi küresel forumlara katılma fırsatı olmasının çok önemli olduğunu tekrarladı. Forum sırasında kazanılan ortaklık ve perspektifler çalışmalarını etkilemeye devam ederek gelecek forumda tam olarak katılmaya sevk ediyor. Anneta Bok, Khomani San Halkları, Güney Afika • Köktenci Hareketlere karşı Kadınlar • Yerli Afrika Hareketinin Oluşturulması için Diyalog • Bağışçılarla diyalog • Şehre ve yakındaki turistik şehirlere tur Delegeler AWID’deki, feminizm ve yerli kadınlarla deneyimlerine ilişkin olarak küresel bir alanın nasıl yaratılacağı üzerine düşündüler; bu küresel alanda katılımcılar kültürel bariyerleri kırıp kendilerini hareketin başka yönlerine açabilmeliydi. Jennifer Tauli Corpuz, Kankana-ey Halkları, Filipinler Filipinler’deki deneyimlerinden ötürü Bayan Corpuz AWID forumuna katılmak konusunda oldukça temkinliydi. “Kendimi hiçbir zaman feminist olarak algılamadım” diye vurguluyor Bayan Corpuz. Fakat AWID forumunda dünyanın her yerinden değişik feministler ve feminizm fikirleriyle olumlu etkileşimlerinden sonra farklı feminizm kavramlarının uluslararası yerli insan haklarına ilişkin çalışmalarına denk düşebileceğini fark etti. Bayan Corpuz, “küresel kadın hareketinin yerli hareketinden çok şey öğrenebileceğini düşünüyorum” diye belirtiyor iki hareket arasında daha fazla diyalog ihtiyacını vurgularken. Feminist hareket kültür ve toplulukları anlamalı. Ne var ki yerli hakların feminist görev ve pratik duygusundan “Uluslararası büyük bir kadın konferansına ilk kez katılıyorum. Başlangıçta feminizm ve kadın hareketinde iktidarın anlamı konusunda kafam karışmıştı… Ama sonunda forum beni daha güçlü, gerçekten önemli ve kadın iktidarının nihayet dünyada tanındığı konusunda güvenli hissettirdi.” Bayan Bok AWID forumuna katılmanın onu uluslararası katılımını genişletmeye, 18-29 Mayıs 2009 tarihlerinde New York’taki BM genel merkezinde yer alacak Yerli Konularında BM Daimi Forumu gibi başka konferanslarda sesini yükseltmeye yöneltti. AWID forumundan sonra topluluğuna döner dönmez Cape Town’daki etkileşimlerinden öğrendiği araç ve fikirlerle mali yönetim üzerine bir eğitim oturumu düzenledi. Elli beş katılımcı, topluluğundaki genç kadınlar katılarak bu eğitim fikirlerini, bilhassa HIV/AIDS’i önleme üzerine olanı kullanmaktan çok heyecan duymuşlardı. Topluluğundaki yaşlılarla uyumsuzluk gösterse de Bayan Bok halkının geleneksel bilgisini AWID’de edindiği fikirlerle dengeleyebilmişti. “Farklı ülkelerden insanlarla tanışmak her zaman çok hoş oluyor” diye açıklıyor Bayan Bok. “Bazen topluluğunuzda problemlerle karşı karşıya kalan bir tek siz varmışsınız gibi hissediyorsunuz, ama başka kadınlarla konuşmaya başladığınızda birçok şeyin aynı olduğunu, çözüm için fikir alışverişi yapabileceğinizi anlıyorsunuz.” – Uluslararası Yerli Kadınlar Forumu’nun temsilcileri SEÇİLEN FORUM OTURUMLARININ TAM SES DEŞİFRASYONLARINA www.awid.org ADRESİNDEN ULAŞABİLİRSİNİZ 123 AWID’in Bağışçıları AWID kuruluşumuza ve 2008 forumunda son derece cömert desteklerinden dolayı aşağıdaki kurumlara teşekkür eder ActionAid International • ActionAid International Americas • Afrikalı Kadınlar Kalkınma Fonu • Avustralya Uluslararası Kalkınma Dairesi • Channel Vakfı • Cordaid • Hollanda Dışişleri Bakanlığı • Global Fund for Women • The Humanist Institute for Development Cooperation - Hivos • International Fellowship of Reconciliation • Irish Aid – Dışişleri Departmanı • Levi Strauss Vakfı • Mama Cash • Oxfam Novib • Norveç Dışişleri Bakanlığı • Yeni Zelanda Uluslararası Kalkınma Dairesi • The Sigrid Rausing Trust • The Sister Fund • İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı • İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı … ve AWID’in “Bir kız kardeş gönder” fonuna cömert katkıları sunan başka pek çokları. Teşekkürler!! Portreler hakkında Yukarıda görünen portreler forum yerinde sanatçı-aktivist Gabrielle Le Roux ve Sipho Mthathi tarafından forum katılımcılarıyla işbirliği içinde yaratılan “Geleceğimizi Korumak” sergisinden alınmıştır. Sergi dünyanın her yerinden toplumsal hareket inşa eden cesur insanları kutlayıp selamlamış ve yukarıda resimlerin yanı sıra katılımcıların kendileri ve deneyimleri hakkında yazdıkları değişik tiplerde metinler barındırmıştır. Sergiye daha yakından bakmak, katılımcıların yazdıklarını okumak için internet adresimizi ziyaret edebilirsiniz: www.awid.org/eng/Forum-08-in-Review/Forum-08/Defending-our-Futures-Exhibition.