interaktif kültür dergisi ocak 2016 kanal carlos fuentes
Transkript
interaktif kültür dergisi ocak 2016 kanal carlos fuentes
KİTAPSANATFİLMTİYATROMÜZİKTARİHFELSEFEBİLİMYAZARDİZİEĞİTİMKİŞİVİDEOEKONOMİOYUNTEKNOLOJİSPOR Y OUREAD S SEYAHATHABERMEKANİLİŞKİLERSAĞLIKYAZILIMSİYASETSORUCEVAPETKİNLİKYEMEİÇMEÇEŞİTLİANKETYOUREADS KANAL KİTAP CARLOS FUENTES FRIEDRICH BALKONUNDA FİLM KIYIDA KÖŞEDE KALMIŞ BİRKAÇ FİLM ÖYKÜ TUTSAK HAYATLAR DENEME-MAKALE -ILLUMİNATI -AMERİKALILAR FUTBOLU NEDEN SEVMEZ YOUREADS SEÇKİSİ Ocak 2016 ŞİİR SEÇKİSİ Ocak 2016 6 İ N TE R A K Tİ F KÜLTÜR DER GİSİ O C AK 2016 EDİTÖR @abi TASARIM @abi YAZARLAR @samurai @sde @tiryaki adam @bona dea @akinburak @berker @jokerhyme ÇİZERLER @yudum cetin @homerosun ilyada KAPAK FOTO @enhalnas Kanal Ocak-2016 Sevgili Kanal Dergisi okurları, uzun bir aradan sonra içimize sinen, enerji dolu bir sayıyla karşınızdayız. Yeni yıla el emeği göz nuru çalışmalarımızla; kitap, film tanıtımları, öykü, deneme, makale çalışmaları, şiirler, taş boyamalar ve çizimlerle giriyoruz. Bütün bir yılın hep birlikte, kültür, sanat, edebiyat, bilim, felsefe, şiir, müzik dolu geçmesi dileğiyle... İyi okumalar dileriz. @abi İçindekiler 4 Yazar Aynası Friedrich Balkonunda - Carlos Fuentes Kimlik - Milan Kundera 6 Beyaz Perde 8 İki Kere İki Beş Kıyıda Köşede Birkaç Film Tutsak Hayatlar 10 İki Kere İki Dört İlluminati Amerikalılar Futbolu Neden Sevmez ? 11 Elde Var Sıfır Şiir Seçkisi 13 Youreads Seçkisi Ocak 2016 page 10 14Görsel Taş Boyama Sanatı Resim M A R C H 2 0 1 1 U Nocak I V E 2016 R S A Lyoureads M A G A Zkanal INE 3 S EyCaTz IaOr Na yNnAaM sE ı @samurai Fr ie d r i ch Balkonunda "Sıcaktan da öte, yapış yapış, bunaltıcı, can sıkıcı bir geceydi. Hani şu gündüzün sıcaklığının hafiflemek bir yana daha da arttığı gecelerden biri. Sanki gündüz, uzun geceye, ancak akşamüstü ölürken, tıpkı kurşun gibi ağır ve kirletilmiş bir sevgili misali, topyekûn bir biçimde teslim edeceği kendi ısısını gün boyu biriktirmişti. Balkonun bana birazcık serinlik hatırlatacağı umuduyla vantilatörsüz odamdan çıktım. (...) Çıktım ve bir meşgale buldum. Zira yandaki balkonda bir adam korkuluğa yaslanmıştı ve o saatte in cin top oynayan geniş caddeye derin bakışlarla bakıyordu." Carlos Fuentes 4 Uyoureads N I V E R Skanal A L Mocak A G A2016 ZINE M A R C H 2 0 11 yazar aynası Friedrich Nietzsche'yi romanına konuk eden carlos fuentes'in başta kadercilik olmak üzere birçok felsefi konunun üzerinde durduğu ve bu konuları devrim ile süsleyen bir olay örgüsüyle okuyucularını etkileyecek romanı. Romanın kahramanı sıcaklardan nefes alamadığı bir gece (sıcak yaz günlerinde romanı okumaya başladığım için romanın içine girmemek çok zor oldu) balkona çıkar ve orada nietzsche'yi görür ve ardı arkası kesilmeyen sorular sorulmaya başlanır. SE Ny u Nm AME @C nT u rI O an Okunması keyifli bir kitap olmasının yanında yazar carlos fuentes'in okurlarına sunduğu en son romanıdır. Felsefe ve nietzsche'e sevenlerin kaçırmaması gereken bir kitap. @samurai Genellikle toplum ve kaderciliğe yönelik sorular sorulur ve bu sorulara cevap yine romandaki karakterler ve olaylar üzerinden verilir. M A R C H 2 0 1 1 Uocak N I V E2016 R S Ayoureads L M A G Akanal ZINE 5 S EyCaTz IaOr Na yNnAaM sE ı @samurai K im l i k Aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet. Yüzünü düşleyecektin. Yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi tasarlayacaktın. Ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün. Ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? Bütünüyle yabancı bir yüz görecektin! Ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın: Yüzün sen değilsin!” Milan Kundera 6 Uyoureads N I V E R Skanal A L Mocak A G A2016 ZINE M A R C H 2 0 11 yazar aynası İlk bakışta bir aşk romanı gibi gözüken fakat özünde varoluşçuluk, günümüzdeki insanları, toplumun insan üzerindeki etkilerini, dostluğun günümüzde nasıl bir konuma geldiğini ve daha birçok şeyi sorgulayan, okuyucularına da sorgulatan bir eser. Kitapta günümüzle ilgili yapılan tespitler insanı aşırı derecede düşünmeye itiyor, kitabın en sevdiğim yönlerinden birisiydi bu.Kitabın kurgusu ise okuyucuyu giderek heyecanlandırıyor, kitabın sonunda sorulan soru ise okuyucuya " kitabı okudun bitti tamam ama ne anladın?" Der niteliğinde. Kitaptan günümüze yapılan bir eleştiriyi ele alacak olursak; SE Ny u Nm AME @C nT u rI O an raklarına aşık köylüler, güzel masaların büyülü yaratıcısı dedem, köydeki insanların tümünün ayak ölçülerini ezbere bilen ayakkabıcılar; ormancılar, bahçıvanlar; o dönemlerde askerlerin bile birbirlerini tutkuyla öldürdüklerini düşünüyorum. Yaşamın anlamı, insanlar için 'bir soru işareti' değildi, yaşam onlarla birlikteydi, tüm doğallığıyla, ilişkilerinde, tarlalarındaydı. Her meslek, kendine özgü düşünce tarzını, kendine özgü varoluş biçimini yaratmıştı. Bir doktor, bir çiftçiden başka biçimde düşünüyordu, bir askerin davranışı, bir köy öğretmeninin davranışına benzemiyordu. Oysa bugün, hepimiz birbirimizin benzeriyiz; işimize karşı "Eskiden yapılan meslekler, hiç olmazsa birço- gösterdiğimiz ortak ilgisizlik bizi birbirimize ğu, insanın o mesleğe karşı kişisel bir tutkusu bağlıyor. Bu ilgisizlik bir tutku haline geldi. Çayoksa, akla bile getirilmeyen mesleklerdi: top- ğımızın tek büyük, kolektif tutkusu." M A R C H 2 0 1 1 Uocak N I V E2016 R S Ayoureads L M A G Akanal ZINE 7 beyaz perde @sde aruitemo aruitemo Bol ödüllü bir japon filmi. Insanı ve insan ilişkilerinin anlatımındaki ustalık gerçek bir kesit izlemiş hissi uyandırıyor. sex, lies, and videotape Isminden de gayet güzel anlaşıldığı gibi karamsar ve bir o kadar da duygularınıza hitap eden, eski aşklarınıza götüren kaliteli bir dram. Ruhsal sapıklık olarak nitelenebilecek şeylerin haklılık payı kazandığında aslında ne Denli saf ve masum olabileceğini görürüz. punishment park Bit peter watkins klasiği. Hükümetlerin faşizm sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini ve baş kaldıranların rol yaparken bile sinerlenebileceğini gerçek bir hikayeden izleme fırsatı buluruz. Bu tarz oyunculuğun anca böyle bir zeminden doğabileceğini şaşkınlıkla izler ve tüm kışkırtmalarla beraber olanları siz de yaşarsınız. 8 youreads U N I V E Rkanal SAL M A G 2016 AZINE ocak M A R C H 2 0 11 @sde beyaz perde le trou The great escape (1963) gibi bir rakibi varken ayakları üstüne sağlam bir şekilde basan başyapıtlardan. Film hapishaneden kaçış temalı ve 1960 yapımı. Hücreden kurtulmak adına her beton kazıldığında sizin de yüreğinizi pırpır eden bir heyecan barındırıyor. Nihayetinde kaçırılmaması gereken fransız estetiğinden nasibini almış güzel bir seyirlik. la meglio gioventù 2003 yapımı yaklaşık 6 saatlik bir italyan yapımı. Süresine tezat olarak sıkça duyulan eleştirilerden biri filmin tadına doyamadan bitiyor olması. 20. Yüzyılın ikinci yarısında, italya'da, carati ailesinin hayat hikayesini izlemeyi kaçırmayın. @sde M A R C H 2 0 1 1 U N ocak I V E R2016 S A L youreads M A G A Z kanal INE 9 @tir yaki adam iki ker e iki beş Tuts ak Hayatlar "Artık hazırdı. Kafasını kaldırdığında güneş artık kendisini gösteriyordu yavaştan, sanki doğan güneş onun hayatında açacağı yeni sayfanın habercisi gibi parlıyordu." İçinde bir sıkıntı vardı. Ne olduğunu bilmediği bir şey. Çevresindeki insanların sesleri kulaklarında bir uğultu yaratıyordu sadece. Düşüncelerin arasında dolanırken birden herkesin ona baktığını fark etti. Müdür yardımcısı Ahmet Bey’in, kendisine bakarak konuşması ile irkildi. ‘Sizin bu konudaki görüşleriniz neler acaba, diye sormuştum ama bir cevap alabilecek miyiz?’ dedi Ahmet Bey kinayeli bir şekilde. Barbaros soruyu duymasına rağmen umursamamıştı. Ayağa kalktı ve tüm yönetim kurulu üyeleri, müdürler, üst düzey yöneticiler ve çalışma arkadaşlarının meraklı bakışları altında toplantı odasını hızlı adımlarla terk etti. hayaller bunlar mıydı? Burada mı olmak istiyordu? Kendine bu ve benzeri soruları sorarken kapıda bir gölgenin belirmesi bir an korkmasına neden olmuştu. Ne yaptığını bilmez halde odasına girdi. Masanın çevresinde öyle bir dolandı ki kendisi bile bu duruma şaşmış, üzerine fazla düşünmeden sandalyesine atıvermişti kendini. Biraz önce ne yapmıştı öyle. Asıl önemlisi burada ne yapıyordu. Çocukken kuruduğu Daha ne olduğunu bile anlamaya fırsat vermeden Barbaros’u ayakta karşısında görüverdi. ‘siz…’ dedi Barbaros daha cümlesini tamamlamadan geri döndü ve masanın üzerinden boş bir kağıt alıp oracıkta istifa dilekçesini yazdı. Yanına bir bant alıp hışımla -- Nilgün Hanım içeride olanlardan habersiz, her zamanki soğuk tavrı ama biraz meraklı bir ses tonuyla ‘Toplantı bitti demek’ dedi. Ve ekledi. ‘Biliyorsunuz yarın Ankara gidilecek şu fabrika ile görüşülmek üzere…’ Barbaros daha cümlesinin bitmesine izin vermeden ara girdi ve ‘Bana ne. Size ne. Çok merak ediyorsanız siz gidin yarın Ankara’ya.’ Diye tersledi. Nilgün Hanım kendisine söylenen bu sözler karşısında ne diyeceğini bilememişti. M A R C H 2 0 11 U N I V E2016 R S A youreads L M A G A Zkanal INE ocak 10 @tir yaki adam odadan çıkıp istifa dilekçesini holdeki akvaryuma yapıştırıp çıkışa yöneldi. Nilgün Hanım yüzünde acı bir ifade ve bu olanların hesabının kendisinden sorulacağı düşüncesiyle paniklemiş ve Barbaros’un delirmiş olabileceğinden korkmuş bir şekilde, olan bitenlere anlam veremiyor sadece ‘Barbaros bey, Barbaros bey ne yapıyorsunuz’ nidaları ile Barbaros’un peşinden koşturuyordu. Dışarı çıktığında zincirlerinden kurtulmuş bir vahşi hayvan gibi hissediyordu. Bir yılkı atı aylar sonra ilk defa ovaya salındığında yıldırım gibi bir baştan bir başa nasıl koşarsa o şekilde koşmak istiyordu şehrin sokaklarında. Öylesine heyecanlıydı. Ve bu heyecanı tatmayalı sanki yıllar olmuştu. Ama kendisini tuttu. Bu heyecanı saklamak istiyordu. Koşarak kendini yorup bu heyecanın gitmesini istemiyordu. İş yerinin bulunduğu bina ara sokaklardan birinde olduğundan taksi bulması zordu. Kendini hemen ana caddeye attı. İlk el ettiği taksi boş olmasına rağmen durmadı. İstanbul’un bu keşmekeşinde takside bulmak zordu ama birkaç denemeden sonra bir taksiyi durmuştu. Taksiye atlayıp doğruca evine gidiyordu. Yoldayken havayolu şirketini arayıp bir bilet ayırtmak istedi. Ama daha nereye gideceğini kendisi bile bilmiyordu. Bu heyecan ona düşünme fırsatı bile vermiyordu ama kararlıydı gidecekti. Eve vardığında taksimetrede yazandan fazlasını veri paraüstünü dahi almadan altıncı kattaki daireye, adeta uçarak, üçer beşer atlayıp çıktı merdivenlerden. iki ker e iki beş vi değeri olan eşyaları ve birkaç parça şey alacaktı. Hemen arka odadaki ofis olarak kullandığı odaya girdi. Dedesinin üniversiteyi kazandığında kendisine armağan ettiği kalemi kutusuna koyup odadan çıktı. Durdu. Geri dönüp odaya baktı. Odadan başka alabileceği bir şey var mı diye hızlıca bir göz gezdirdi. Yoktu. Odanın kapısını kapatıp salona geçtiğinde kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Öylesine heyecanlıydı ve yaptıklarına kendisi bile hala inanamıyordu. Bu heyecana ihtiyacı vardı ama birazda sakin olmalıydı. Mutfak tarafındaki balkona çıktı. Beklide İstanbul’a ve boğaza son kez bakıyordu. Bu balkonda az efkar dağıtmamıştı. Mutfaktan hemen bir iskemle çekip oturdu. Bir sigara yaktı. Bu heyecan, Britanya’da liseyi yatılı okuduğu zamanlarda eve dönerken yaşadığı heyecanın aynısıydı. Evet yol boyunca da düşündüğü ve içindeki gitme isteğinin nereye olduğunu artık anlamaya başlamıştı. Yatak odasına gidip gardropu açtı. Babaannesinin ördüğü koyu yeşil boğazlı kazağı buldu. Uzun zamandır giymemişti ve bunu giydiği yıllarda daha liseye yeni başlamıştı. Ama buna rağmen eskimemiş gibiydi. Ve sanki daha dün gibiydi hepsi. Hemen salona gidip bunu da çantasına yerleştirdi. Hemen yatak odasına dönüp alacaklarına şöyle bir geçirdi kafasından. Birkaç iç çamaşırı ve çorap aldı. Kapişonlu kazağını da aldı. Uzun, siyah ve özel olarak diktirdiği paltosunu da. Evde çalışırken giymekten hoşlandığı mavi tshirtü ve Beşiktaş’ın yüzüncü yıl formasını Eve girdiğinde ilk iş dağcı sırt çantasını bul- da. Aldığı bu eşyalarını da çantasına koymak oldu. Yanına sadece kendisi için mane- duktan sonra tekrar gitti yatak odasına bu M A R C H 2 0 11 U N I V E2016 R S A youreads L M A G A Zkanal INE ocak 11 @tir yaki adam sefer ortalığı döke saça sanki bir şey arar gibi bakınıyordu etrafa kendisi için önemli bir şey bırakmak istemiyordu ve her şeye bakıyordu. Ortalığı öylesine birbirine katmıştı ki biri görse hırsız girmiş zannedecekti. Ama umurunda bile değildi. Çekmecelerin birinde annesinin ölmeden birkaç yıl önce verdiği yüzüğü buldu. Bunu neredeyse unutuyordu. Eğer bunu geride bıraksaydı kendini ne derece suçlu hissedeceğini düşündü. Mutfağa geçti ketıla su doldurdu. Bir fincan kahve yada çay içmek istemişti. Ve tabi bir de sigara. Bu sırada gezdiği her şehirden aldığı kupa bardak koleksiyonunu tezgahın üzerine dizmeye başladı. Bunları da yanında götürmeden olmazdı. Yüzünde bir gülümseme belirdi. Su kaynayana kadar anca yarısını çıkarabilmişti. Ve içerde salondaki vitrinin dolabında da birkaç bardak daha olabileceğini hatırladı. Elma aromalı sallama çaylardan açtı iki tane. Her zaman iki taneydi. Meyve aromalı ya da değil, sallama çayın tadını tek bir taneden alamıyordu. Tekrar balkona çıktı. Çayından birkaç yudum içtikten sonra sigarasını yaktı. Manzarayı seyrederken aklına teleskopu geldi birden. ‘ne de çok şey varmış’ dedi kendi kendine, biraz sitem dolu bir ses tonuyla. İçeriden bir kağıt ve bir kalem alıp tekrar balkona döndü. Bir yandan çayını yudumlayıp İstanbul ‘a karşı sigarasını tüttürürken, bir yandan da alacağı eşyaların listesini yapmaya koyuldu. Listesi bitmiş olmasına rağmen manzarayı seyretmeye devam etti. Bu arada iki kupa bardak çay ve neredeyse yarım paket sigara içmişti. Yolculuğuna yarın çıkmaya karar ve- iki ker e iki beş reli çok olmuştu. Birkaç eski arkadaşa veda etmesi de gerekiyordu zaten. Teleskopu almak için terasa çıkacaktı. Apartmanda onca insan oturmasına rağmen kendisini haricinde kimsenin orayı kullanmayışı hep tuhafına gitmişti Barbaros’un. Zaten oranın anahtarları bir tek onda vardı. Kapıcıda bile bulunmazdı bir yedeği. Ağır adımlarla merdivenleri çıktıktan sonra terasın sıkışmış kapısı ile bir hayli boğuştu. Bir yandan etrafa küfürler saçıyor bir yandan da terasa kapı yapan zihniyetin amacının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sesinin apartmanda yankılanmasına aldırış etmiyordu. Sonunda kapıyı açabilmişti. Teleskopunu toparlamadan önce etrafa şöyle bir bakmak isteği uyandı içinde. Evlere insanlara bu şehrin evleri ve insanlarına. Rastgele binalara bakmaya başladı. Camı açık perdesi dışarıda rüzgarla savrulan bir ev fark etti. İçeride ne olduğu net bir biçimde görülüyordu. Bilgisayar başında biri vardı. Uzun saçlı biri. Ve bilgisayarda porn izliyordu. Bir müddet baktı. Bakmasının tek bir nedeni vardı. O pornografik görüntüleri izleyen kişinin cinsiyetini merak ediyordu. Ama o uzun saçlı kişinin yerinden kalkmaya niyeti yok gibiydi. Barbaros’un da bu merakı, yerine giderek umursamazlığa bırakıyordu. Birkaç evi daha dikizledikten sonra farklı ya da heyecan verici bir şey bulamamanın hayal kırıklığı vardı. Hem zaten arkadaşı ile bulaşacaktı. Artık toparlamanın vakti geldiğini düşünürken yaşlı bir adam dikkatini çekti. Tahminen adam apartmanın beşinci ya da altıncı katındaydı. Balkonda oturmuş rakısını yudumluyordu. M A R C H 2 0 11 U N I V E2016 R S A youreads L M A G A Zkanal INE ocak 12 @tir yaki adam Fakat yaşlı adamı onun için çekici kılan şey, adamın kendi kendine konuşup, ara sıra sinirli bir şekilde bir şeyler anlatırken rakı bardağını diğer eline alıp, sağ eliyle masaya vurmasıydı. Bunu neden yaptığına bir anlam veremedi. Adamın el ve kol hareketleri de sanki yanında biri varmışçasına inip kalkıyor, bir şeyleri tasvir ediyor gibiydi. Artık havanında yavaştan karardığını fark etmesi Barbaros’un artı toparlanmak için vaktin geldiğini işaret ediyor gibiydi. Tam bu esnada adam birden bire ayağı kalktı. Evin içinde yürüğünü gördü. Yaşlı adam kapı açıp, hafiften eğilerek içeriye birisini buyur etti. Barbaros, yaşlı adamın o eğilme anında ‘buyurun ekselansları’ dediğini hayal etti. İçeriye giren 20-25 yaşlarında, kızıl renkli saçlı, güzel bir fiziğe sahip bir kadındı. Kadın içeriye girip üzerindeki pardüsesini çıkarırken yaşlı adam tekrardan sanki hiç kimse gelmemiş gibi balkona çıktı ve kaldığı yerden rakısını içmeye koyuldu. iki ker e iki beş utançla ne yaptığı bilemez halde teleskoptan başını kaldırmış ve kıpkırmızı kesilmişken, yaşlı adam kendisini balkondan aşağı bırakı verdi. Bir intihara tanıklık etmişti. Sanki o adamı kendisi itmişçesine bir korku sardı etrafını. Doğru düzgün toparlanmadan teleskopunu da alarak apartmanın içinde doğru koştu. Merdivenlerde halledecekti işini. İçeriye girdi ama elleri titriyordu. Teleskopu düşürme korkusuyla onu hemen yere bıraktı ve kendiside merdivenlere oturdu. Şoktaydı. Bugün için kendi içinde yaşadığı mücadele yetmiyormuş gibi bir intihara şahit olmak Barbaros’un sinirlerini yıpratmıştı biraz. Her şeyi orada bırakıp eve döndü. Bir bardak su içip sakinleşmeye çalıştı ama işe yaramıyordu. Eczadolabını açıp sakinleştirici bir şeyler arıyordu. Bulduğu aspirinden birkaç tane alıp yuttu. Fakat daha ağzına atar atmaz, aklına adamın kendisine kadeh kaldırdığını hatırladı ve kusma isteği belirdi. Klozetin kapağını açıp böğürerek kusmaya başladı ve ağzından ilk çıkan Genç kadın odanın içinden birden kaybolu ver- şeylerin demin aldığı haplar olduğunu görmedi. Barbaros teleskopunu da alıp biraz daha sol si midesini daha da kaldırdı. tarafa geçti. Genç kadının nereye gittiği şimdi anlaşılıyordu. Elleri titreyerek bir sigara yaktı. Adamın kadeh kaldırışı gözünün önünden gitmiyordu. Duşa Evin içinde bir piyano vardı. Ve genç kadın pi- girdi. Sanki gördüğü şeyler başından aşağıya yanonun başına geçmiş bir şeyler çalıyordu. akıp giden suyla akıp gidecekmiş gibi. Duştan Yaşlı adam bu sefer elini bir maestro gibi sal- çıktığında hava kararmıştı. Gördüğü olayın şolamaya başladı bu sefer. Ve sanki bir şarkı da kunu tam olarak atlatamamıştı. mırıldanıyordu hafiften. Adam aninden hiddetlendi içeriye gidip genç kadına bağırmaya Arkadaşına bulaşacağına dair söz verdiğinden, başladı. Genç kadın da tıpkı Barbaros gibi bu hızlıca giyinip dışarıya attı kendini. İstanbul’da yaşlı adamın bu hareketlerine anlam veremi- kaybolmak onun için hem zor hem de çok koyyordu. Genç kadın içerde hıçkırıklarla ağlarken la bir şeydi. yaşlı adam tekrar balkona çıktı. Ama bu sefer oturmadı ve ayakta idi. Barbaros’un kendisini Ara sokaklara girip dolaşmaya başladı. Hava izlediğini fark etti. Ve kadehini Barbaros’a kal- bir insanın bile dayanabileceğinden fazla sodırdı. Barbaros yakalanmış olmanın verdiği ğuk olmasına rağmen yapıyordu bunu. M A R C H 2 0 11 U N I V E2016 R S A youreads L M A G A Zkanal INE ocak 13 @tir yaki adam Birbiri ardına nerede olduğunu bulmaya çalışmaksızın bir sağdaki bir soldaki ara sokağa sapıyordu. Birden aşağıya doğru inen merdivenleri fark etti. Saatine baktı. Arkadaşını bekletmek istemediğinden bu kaybolma oyununa son verip merdivenlerden ana caddeye inmeye karar verdi. Ağır ağır inerken merdivenlerden, soğuktan titreyen bir köpek gördü. köpek insanların merhametli olabileceğini öğrenmiş olacak ki gelip Barbaros’un ayaklarına dolanıverdi. Barbaros hemen eğilip, kolları ile sarmalayıp ısıtmaya çalışmıştı ama bunun kısa süreli bir çözüm olacağını biliyordu. Hem köpek kendisini takip edecekti, bundan da neredeyse emindi Barbaros. Çevresine bakınıp bir şeyler aramaya başladı. Hemen az aşağıda karton yığınları, sanki özelliklere oraya bırakılmıştı. Elleriyle köpeğin kulaklarını okşayıp, ‘hadi bu geceyi atlatabileceğin, kartondan bir kulübe yapalım.’ dedi. Apartmanlardan birinin girişene, hiç kimseyi de rahatsız etmeyecek bir şekilde sağlam kartonları kullanarak, adını wolfie koyduğu köpek için bir sığınak yapıverdi. Oradan ayrılmadan önce sanki kendisini anlayacakmış gibi köpeğin gözlerine bakıp: ‘benim gitmem gerekiyor. Sen bu gece buradan ayrılma. Merak da etme üşümeyeceksin.’ dedi. Wolfie, Barbaros’un bu sözleri karşısında boynunu eğip, sanki ‘teşekkürler’ dercesine kısa ve hafif bir tondan havladı. Bardan içeriye girdiğinde arkadaşının gelip oturmuş olduğunu gördü. Göz göze geldiklerinde, Ayça’nın biraz fazla beklediğini ve bu yüzden kızdığı gözlerinden okunuyordu. Selamlaşıp, öpüştüler. Barbaros, bugün tanık olduğu olayları ve iş yerinde olanları anlatırken, Ayça’nın hayret verici yüz ifadesi karşısında, kendisini gülmekten alamadı. Gece yarısına iki ker e iki beş kadar, koyu bir sohbete dalmışlar, bira, şarap ve ardı ardına yakılan sigarlar onlara eşlik ediyordu. Bardan çıkıp sahil boyunca yürüyerek Ayça’nın evine doğru yol aldılar. Ayça, Barbaros’u beklide son defa göreceğini biliyordu. Apartmanın önüne geldiklerinde, gözlerinin içine bakarak ‘kokunu saklamak istiyorum’ dedi Ayça, bir yandan da ellerini Barbaros’un boynuna dolayarak. Evden içeriye girdikleri andan itibaren öpüşmeye başlamışlardı. Barbaros bütün gün yaşadığı şeylerden sora, alkolün etkisi hala üzerinde olmasına rağmen gergindi. Bunu Ayça da fark etti. Kanepeye geçtiklerinde Ayça onun yüzüstü yatmasını istedi. Kısa bir süre masajdan sonra, Barbaros’u sırt üstü dönmesine yardımcı olup yanına uzandı. Ayça son defa seviştiklerini biliyordu, yatakta çırılçıplak bir vaziyette yatarken. Barbaros üzerine bir şeyler giyip balkona sigara içmeye çıkmıştı. Hiçbir şey düşünmeden öylece sigara içiyordu. İkinci sigarayı yaktığında ezanın sesiyle irkildi birden. İçeriye gidip hızlıca giyindi. Son bir kez Ayça’yı öperken, Ayça’nın göz yaşlarına hakim olmak için kendisini kastığını fark etti. Evden çıkıp Beşiktaş sahiline indi. Boş bir banka oturdu. İstanbul’da son bir kez gün doğumunu izlemek istiyordu. Güneş daha doğmamış ama ufukta hafif bir mavilik belirmişti çoktan. Başını öne eğdi. Nereye gideceğini de biliyordu. Kendisinden emindi. Eve dönüş olacaktı bu yolculuk. Kendisine. Çocukluğuna. Derin bir nefes çekti. Artık hazırdı. Kafasını kaldırdığında güneş artık kendisini gösteriyordu yavaştan, sanki doğan güneş onun hayatında açacağı yeni sayfanın habercisi gibi parlıyordu. @tiryaki adam M A R C H 2 0 11 U N I V E2016 R S A youreads L M A G A Zkanal INE ocak 14 iki ker e iki dör t @bona dea İ l lümi n at i Kelime anlamı "aydınlananlar" anlamına gelen, yüzyıllardır faliyet gösteren, hakkında en çok komplo teorisi üretilen oluşum olarak karşımıza çıkan bu örgüt, dünyadaki her topluluktan askeri, idari, mali güçleri kontrol eder. Amaçları tüm dünyanın mali kaynaklarını ve bunları yönetenleri, kontrol edenleri denetim altına almaktır. Şimdiye dek bu bir varsayımdı ancak özellikle eski Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde KGB belgeleriyle deşifre olmuştur. mek için dünyanın her yerinde kolej ve üniversiteler açmak. 3- Teşkilat içinde başarılı olanları bir şekilde dini, mali kurumlara yerleştirerek bilgi akışı sağlamak ve ajan olarak kullanmak. 4- Etkili medya kurumları kurmak, medyanın gücünü sonuna kadar kullanmak ve kitleleri sorunun çözümü olacak tek bir güce ikna etmek. 5- Her türlü silah ve asker kullanarak tüm dünya halklarına meydan okumak ve sadece İllüminati tarafından kontrol edilen bir ikİllüminati'nin kuruluşu tapınak şovalyeleri- tidar denetimi sağlayana dek buna devam nin ve Haşhaşilerin yer altına çekilmesiyle etmek. başlar. 1 Mayıs 1776 tarihinde Bavyera'da kilise yasaları konusunda üniversitede ders veren Cizvitli hukuk profesörü Johann Adam Weishaupt tarafından kurulmuştur. Simgeleri kilisenin şeytan ilan ettiği Lucifer'dir. Lucifer latince "ışık getiren" olarak isimlendirilir. Resmi mühürleri henüz bitmemiş piramit ve üzerinde tüm yönlere hakim olan gözdür. Bu satanik mühür aynı zamanda İllüminati kardeşliğinin dünyaya hakim olmasını simgeler. Beş temel kuralları vardır: 1- Hükümetleri, mali ve idari kaynakları yönetenleri kontrol altına almak; bunun için para ve seksi araç olarak kullanmak. 2- Başarılı ve üstün nitelikli üyeler yetiştir1 5 youreads UNIVERS AL M AGA ZINE kanal ocak 2016 M A R C H 2 0 11 iki ker e iki dör t @bona dea Bu beş temel kuralı hayata geçirmek için bir şablona ve örgüt yapısına ihtiyaçları vardı. Bunun için Masonların locasında yer açılacaktı. Baron Vön Kntgge yardımıyla locaya girdiler. Gizliliğe dikkat eden İllüminati, kendini belgelerinde ifşa etmiyordu, her türlü bilgiyi özel bir sistemle kriptoladılar. Karargahları, misyonerleri, örgüt piramidindeki her kişi ya tarihsel bir kişilikle ya da mitolojik savaşçı isimleriyle ifade edildi. bu kripto yöntemi gizliliği sağlıyordu. Baron Vön Kntgge sayesinde aldıkları Mason desteğiyle büyümeye, güçlenmeye ve kök salmaya başladılar. Ama bir taraftan da örgüte karşı muhalefet gelişmeye başlamıştı. Muhalif gruplar, toplumlar ve özellikle kilise bu yapılanmaya karşı çıkıyordu. En büyük muhalefet rahiplerden geliyordu. 1784 yılında kilisinenin de hamleleriyle Bavyera Hükümeti bu örgütün faaliyetlerini yasakladı. Örgütün ileri gelen, yüksek rütbeli birçok ismini ya tutukladı ya da Bavyera dışına sürdü. Bu olaydan sonra 18 yy.'da örgüt yer altına çekildi, silindi sanıldı ama tapınak şövalyeleri, Masonlar, Haşhaşilerle dirsek temasına devam ettiler ve beş temel kurallarına bir altıncıyı eklediler: "Katolik mezhebine sızılacak ve yok edilecek." Örgüt gizli bilgiyi elde etmek ve kullanmak felsefesiyle hareket ediyordu. En büyük hedef Vatikan'dı. Vatikan'ın ve Papa'nın kitleler üzerindeki ruhani gücünü ele geçirmek istiyorlardı. 1990'lı yıllarda eski Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde Rus gizli servisi KGB de çözülme sürecine girdi. Devlet tarafından yüksek düzeyde korunan dosyalar işsiz kalan KGB ajanları tarafından ka1 6 youreads UNIVERS AL M AGA ZINE kanal ocak 2016 M A R C H 2 0 11 raborsada satılmaya başladı. Bu belgelerde üst düzey örgüt grafikleri, isimler, görevler, ajanların raporları ortaya çıktı. Vatikan'a sızmak için örgütün bir KGB ajanını anti-devrimci rahip kimliğiyle buraya yolladığı ve bu ajanın Papa 6. Paul'un ve dini çevrenin güvenini kazandığı gelen raporlarla kanıtlandı. Bu raporlar diğer gizli servisler ve kriptoloji uzmanları tarafından incelendi. Belgelerdeki nokta işaretlerinde örgütün mührü yarım piramit ve tekgöz simgesinin olması belgelerin gerçekliğini aydınlatıyordu. İllüminati, fenomeni ve beslendiği komplo teorileriyle gündemdekini yerini sürekli koruyor. Sinema, müzik, medya alanlarında da varlığını sürdürüyor. Gizli bir kardeşlik örgütü dünyayı kontrol altına mı alıyor? Yoksa bu bir komplo teorisi mi? Dünyayı kaosa sürükleyen planları devrede olabilir mi? Korkunç sonlara yol açacak kitle imha silahları belli yerlere konuşlandırıldı mı?.. derken, bu gizli örgüt çalışmalarına devam ediyor. iki ker e iki dör t @akinburak Amerikalılar Futbolu Neden Sevmez ? 2 Aralık 2010 yılında Futbol Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak ülke açıklandı. Bunun öncesinde Amerikan Başkanı Barrack Obama, Amerika’nın 2018 veya 2022 Dünya Kupası için aday olabileceğini açıkladı. Burada sorulması gereken önemli bir soru var: Ama neden? Futbolun tüm dünyayı sarmış, neredeyse bir din haline gelmiş bir aktivite olduğunu düşünsek de, ortada çok açık bir durum var. Sporun 7 gün 24 saate yayıldığı Amerika’da futbol ne yapılırsa yapılsın sevilmemektedir. Yapılan tüm çalışmalara, pazarlama aktivitelerine, başarılara rağmen futbol hala Amerikalılar için sevimsizdir. 1994 Dünya Kupası organizasyonu, 1999 Bayanlar Dünya Kupası Şampiyonluğu (hem de Amerika’da), Mia Hamm, David Beckham, ki sonuncusu artık son çareydi, hiçbiri işe yaramamıştır. Amerika’da futbolun adı “football” bile değildir, “soccer”dır, ki büyük ihtimal bu kelime berbat anlamına gelen “sucker”dan türemiştir. Peki; Amerikalıların ataları Avrupalıların yaşam sevinci, güney komşuları Güney Amerikalıların ise varoluş nedeni olan futbol, Amerikalıların kendileri tarafından neden sevilmez? Olası nedenleri şu şekilde; konusuna takıntılı, bir şey kazanmadıkları sürece kendilerini rahatsız hissedebiliyor. Bu yüzden, onlar için beraberlik özellikle golsüz beraberlik maçın hiç oynanmaması ile eş değer. Amerikan sporlarının hiçbirinde beraberliğe yer yoktur, biri mutlaka kazanmalıdır. Futbolda turnuvalarda tur atlamak için kullanılan penaltı atışları, Amerikalılar için NBA’de maçın serbest atışlar sonucu kazanılması gibi tuhaf ve anlamsız bir olaydır. Kısacası kazanan yoksa Amerikalılar da yoktur. 2) Futbolun bir kız oyunu sayılması: Amerikan futboluna baktığımızda bizim futbolumuza neden kız oyunu dediklerini anlamak çok zor olmasa gerek. Futboldaki en sert faul, ceza sahasında yapılan her türlü kusurlu hareket, kasti faul, hatta Fenerbahçe - Galatasaray maçındaki olaylar bile Amerikan futbolu için hafif kalır. Futbolun estetik ve zarif yanı Amerikalılar için kadınsıdır. Amerika’da çocuğunu futbola yazdıran annelerin (soccer moms) çocuğunun zarar görmesini istemeyen aşırı korumacı anneler olduğuna inanılır. Sonuç; kadınlarda Amerika dünya şampiyonu olabilir; ama erkeklerde asla. 1) Futboldaki beraberlik kuralı: Amerikalı- 3) Futboldaki istatistik azlığı: Amerikan ların futboldan nefret etmesinin en büyük sporlarını izlediğinizde ekranda bir sürü sayı nedeni sanırım bu. Amerikan halkı kazanma görürsünüz, spiker de size sürekli bir takım 1 7 youreads UNIVERS AL M AGA ZINE kanal ocak 2016 M A R C H 2 0 11 iki ker e iki dör t @akinburak bilgiler verir. Bir oyuncu o sezon kaç yard koştu, kaç sayısı var, maç içinde kim kaç kere yer değiştirmiş, asist sayısı, double double, triple double vs vs. Sürekli bir sayı ve istatistik bombardımanı. Futbolda da istatistik vardır, ama sadece kaç gol atıldığı ve kaç maç kazanıldığı ile ilgilidir. Hangi maçtan önce izlediğiniz takımların o sezonki korner sayılarını, deplasmanda kullandıkları taç sayısını veya en basitinden bir oyuncunun o sezon kaç asist yaptığını ekranda görürdünüz? Diyelim ki gördünüz, hatırlıyor musunuz? Matematikleri kötü de olsa sayı çokluğu Amerikalıların hoşuna gidiyor. Futbolda ise ne yazık ki sayı yok, sadece oyun var. de kaç tane böyle maç vardır? Hele tek bir lige bakarsak çoğunlukla ondan azdır. Ama Amerikan sporlarının çoğu bol skorlu sporlardır. Şöyle ki, Amerikan futbolunda sadece bir “touchdown” 7 sayı demektir; bir takımın 100 sayıya ulaşmadığı NBA maçları ise azınlıktadır. Yani “1-0 olsun bizim olsun” Amerikalılara uymaz. Sonuç olarak; Amerikalıların futbolu sevmemek için kendilerine göre pek çok nedenleri vardır. Bu durumu magazin ve moda ikonu David Beckham bile değiştirememiştir. “Sports marketing”in de sınırları vardır, dünya kupası falan gibi aktivitelerle zorlamanın bir anlamı olmaz. Amerikalılar futbolu sev4) Futbolun Amerika’da sosyal ve kültürel miyor ve sevmek de istemiyor. altyapısı olmaması: Futbolun en heyecanlı maçları kuşkusuz derbilerdir. Bir Barcelona – Real Madrid, Celtic- Rangers, Boca JuniorsRiver Plate derbileri futbolun olmazsa olmaz maçlarıdır. Bu maçların hepsinin arkasının bir tarih, sosyal - kültürel çekişmeler yatar. Maçların tarihi, toplum tarihinin yansımasıdır. Amerika’daki futbol takımlarının bir geçmişi, bir tarihi, en önemlisi toplumu temsil eden bir sosyal bağı yoktur. Bu sebeple derbi de yoktur, heyecan da. 5) Futboldaki skor azlığı: Barcelona- Real Madrid derbisi 6-2 veya Chelsea –Liverpool maçı 4-4 bitmiş olabilir ama bir sene için1 8 youreads UNIVERS AL M AGA ZINE kanal ocak 2016 M A R C H 2 0 11 elde var sıfır Doğanın Ritimleri Ladin ve kayınla dolu orman ve göknar ve sarıçam Günlerdir yağan kar yeni dinmiş Ben ise ilk izleri bırakmış olmanın verdiği keyfi çıkartarak Toprağı kaplamış karın üstünde adımlarımı atıyorum Rüzgarın esmesi dallarda kalmış kartanelerini uçuşturuyor İlk defa yaşarmışcasına hoşuma gidiyor bu an Bir ağacın gövdesine yaslanıp tekrar tekrar aynı manzarayı görmek Ardından hemen orada en güzel uykuma dalmak istiyorum Kurt ulumaları ormanın derinliklerinde yankılanıyor Bastığım yerlerin üzerinden onlarında geçeceği Hatta karşıma çıkabilecekleri düşüncesi Korku duygusu ama gerçekleşmesi isteğini de ardında getiriyor İşte doğanın sarsılmaz uyumu Az önceki sesler yaşamak yanımın ne kadar ağır bastığını farkettirdi Aslında daha çok ölümü kabullenememe durumu Her anın sürpriz olduğu yadsınamaz bir gerçekken Dağ toprak su öylesine ihtişamlı öylesine bereketliyken Yaşamak güzeldir doğada Yaşamak yalınlıkla Hava kararıyor Yaptığım barınağımın içinden dünyayı dinliyorum Ateş böcekleriyle kurbağaların senfonisi duyuluyor En güzel orkestradan daha ahenkli Ki zaten en güzel sesler ormanlardadır Hayatın boyunca duyabileceğin en net ve en güzel sesler Bir an başka bir gezegende Tüy misali boşlukta oradan oraya savrulduğumu hissettim Huzurun son noktasında oluşan bir hâl bu İnsan anca sonsuz özgürlük içerisindeyken hisseder sanırım böyle bir şeyi Derme çatma barınağımın aralarından yüzüme düşen karlar Uykumdan uyanmamı sağladı Sönmemek için can çekişen ateşe odun atmak için doğruldum Kar sesi yuttuğu için etrafı sessizleştirir 1 9 youreads U N I V E R kanal SAL M AGA ZINE ocak 2016 M A R C H 2 0 11 Tarifi imkansız müthiş bir sessizlik oluşmuştu Oysa sessizlik de buradaydı yalnızlığın en büyüğü de Özlem de hemen yanıbaşımızdaydı sevinç de Bulutların yağmur olup yağması Toprağa olan özleminden değil midir İlkbahar geldiğindeki sevinç nice kavuşmalara taş çıkartır Acınınca en beterlerinden biri yaşanıyor yıllardır Doğaananın karşılıksız sunduğu o eşsiz güzelliklere İnsanların cevabı hep sert bir tokat oluyor Doğaya hükmedemeyeceğini anladığı an mı yaşamayı öğrenecek insanoğlu Doğaana ağlıyor Oldukça da sinirli Bilmiyorum üzüntüsü diner mi Ama bildiğim birşey var ki Unutmayacak hiçbir zaman kendisine yapılan hainliği @berker elde var sıfır Gaz, Sıvı, Sen Haşmetli büyük kapı beni içeri çağırıyor. Ellerim ve ayaklarım henüz küçük. Bir kadın var, teyzelere benziyor. Fakat bilgili de bir kadın, gözlüğü var! Sağ elinde tebeşir, sol elinde cetvel. Tebeşir güzel gözüküyor tahtada tamam da; Cetvel parmaklarımın ucunu acıtıyor. Kadının sağ elinde batı, sol elinde doğu. "Maddenin üç hali vardır!" diyor. Büyüyorum. Büyüdükçe parmaklarımın acısı geçiyor. Ama büyüdükçe, kalbimde bir acı patlak veriyor. Anlıyordum bu dünyada maddenin üç hali vardı. Fen bilgisi öğretmedi bunu, Şiirden anlamayan bir kadın öğretti. Kokusu gül bahçesi üzerinden gelme bir gaz, Gözleri okyanusun iki parçası kadar sıvı. Titanic'i bilirsiniz dostlarım. Kalbi ise, Titanic'in çarpıtığı buz kütlesi kadar katıydı! @jokerhyme/Remzi Ünal Densiz Ve şimdi ruhum gece üç buçuk gibi sessiz. Kışın ortasında lastik yanışları. Aniden patlak veren, Kim daha çok acıyla ölür yarışları. Densizin biri çıkıp "kim daha çok acıyla yaşar?" der. Sessizliğin sokaklarda icadı böyle başlar. Biri yaklaşıp sigara ister, vermem. Benim nikotine daha çok ihtiyacım var! Ne dersiniz? Şu arabanın lastiklerini de yakalım mı? Eşsiz toplantımızı motor sesiyle böldü. Söylesene ağabey Bu sokaklarda kaç ayyaş öldü? Ya da böyle sokaklar gördü mü, İçimin sessizliğini? Toparlanmıyoruz, gidemiyoruz bir yere. Biz hiçbir yere ait değiliz. Ne biz sokaklara, Ne sokaklar bize. Sessizce kaybolup giden ayaklarım mı? Saatin üç buçuğuna deniz olup yağalım mı? @jokerhyme/Remzi Ünal M A R C H 2 0 11 U N I V E2016 R S A youreads L M A G A Zkanal INE ocak 20 youreads seçkisi youreads itiraf milliyetçilik b. russell, sorgulayan denemeler adlı eserinde milliyetçilik üzerine der ki, "bir komşunuz kendisinin sizden üstün olduğunu iddia etse ve biat beklese onu tımarhaneye kapatırsınız fakat bunu topyekün bir halk yaptığında arkasında binlercesini sürükler." onun deyimiyle üstünlük anlayışına bağlı bir milliyetçilik toplumsal delilikten başka bir şey değildir. @421 sarhoş olmak hiç kitap okumayan birine sorsan, ihtiyaç hissetmedim böyle mutluyum diyecektir. hiç gezmemiş birine sorsan, memleketim gibisini bulamayacağım ki neden yorulayım der. hayatta, kimseye zarar vermeden, kendince deneyimler, özel anlar yaşayabildiğin zamanlar vardır. bunlardan biri de sarhoş olmaktır. yaşamadan karar verilmemelidir. milyonlarca insan bu önyargılarla neler kaçırdığının farkında dahi olmadan geçip gitmektedir bu dünyadan. @vvbbvv 2 1 youreads U N I V E Rkanal S A L ocak M A G2016 AZINE yı seviyorum. böylece hem biraz kafamı dağıtmış olubazen sitede dolanıp yapı- yorum, hem de okuma istelan eski yorumları okuyorum. ğimi köreltmemiş oluyorum. okurken önüme öyle bir yo- @regina falange rum geliyor ki "ya bu ne salak saçma bir yorum kim yazıyor niçin yalnızım ? bunları" diye sitem ediyorum. eksiyi basıyorum tabi. yalnızım çünkü arkamda sonra o hüzünlü mesaj geli- bana destek çıkan kimse olyor... madan bir şeyler başarabildiğimi gördüm. kendi kendime kendi yorumunu oylayamaz- mutlu olmayı başardım. sın! !---- spoiler ----! allahın sopası yok... @lelouch yalnız yaşamak istiyordum, yalnız olunca daha iyi hisseolasılıksız - adam fa- diyordum kendimi, daha tewer miz , ama onlardan kurtulacak kadar zeki değildim. lise zamanı okuyunca vay be - charles bukowski kitaba bak! diye heyecan yapıyorsunuz. herkese kitabı !---- spoiler ----! bir günde bitirdim efsaneydi! diye anlatıyorsunuz ama yıl- ne yani ? bukowski'den daha lar geçip arşiviniz büyüyüp mı zekiyim? ufkunuz da genişledikçe çe@georgella. rezlik bir kitap olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. sevilen şiirin en can alıcı kısmı peki zaman kaybı mı? okunmaz mı? okunur tabi ki de. yokluğun, cehennemin öbür kitabın tarzı, konusu, sürük- adıdır. leyiciliği gayet güzel. hani üşüyorum, kapama gözlerini. bazen okuma rutininiz yavaş- "ahmed arif" lar, yorulmuş gibi hisseder@lavinia siniz. işte öyle zamanlarda ben araya bunun gibi kolay okunan kitaplardan koyma- M A R C H 2 0 11 S Et C T IbOoNy aNm AaM E aş 2 2 youreads U N I V E R kanal SAL M AGA ZINE ocak 2016 @yudum çetin M A R C H 2 0 11 S EçC ON NAME i zTiIm 2 3 youreads U N I V E R kanal SAL M AGA ZINE ocak 2016 @homerosun ilyada M A R C H 2 0 11 sE S E C TyI o OuNr eNaAdM youreads kanal ocak 2016 iletişim: kanaldergisi@youreads.net M A R C H 2 0 1 1 youreads U N I V E Rkanal S A L ocak M A G2016 AZINE 24