Kongre Kitap - Çocuk Ergen Kongre
Transkript
Kongre Kitap - Çocuk Ergen Kongre
24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA øÇøNDEKøLER ÖNYAZI 3 DÜZENLEME KURULU 5 KONGRE BøLøMSEL PROGRAMI 6 KONUùMA ÖZETLERø 12 SÖZEL BøLDøRøLER 41 POSTER BøLDøRøLERø 65 1 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 2 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Deßerli Meslektağlarñmñz, Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneßi tarafñndan düzenlenen ve Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Anabilim Dalñ’nñn ev sahiplißini yaptñßñ 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi, 9 - 12 Nisan 2014 tarihleri arasñnda Konya Dedeman Otel Kongre Merkezi’nde yapñlmaktadñr. Bu seneki tema "Genomdan Terapilere" olarak belirlenmiğtir. Seçilen bu tema, çocuk ve ergen yağ grubunda görülen ruhsal sorunlarñn sñnñflandñrñlmasñ, etiyolojisi ve tedavileri ile ilgili yeni yaklağñmlarñn tartñğñlmasñnñ amaçlamaktadñr. Dördü uluslararasñ olmak üzere 74 bilim insanÕnÕn katkñlarñ ile bilimsel nitelißi yüksek bir program oluğturulmuğtur: 6 Konferans, 8 Çalñğma Grubu, 15 Panel, 3 Kurs, 3 Uzmanla Buluğma ve 3 Olgu Tartñğmalarñ. Ayrñca 40’ñ sözel olmak üzere 128 bildiri sunumu gerçekleğtirilecektir. Ulusal Kongre Bildiri Kitabñ, bu seneden itibaren Çocuk ve Gençlik Ruh Saßlñßñ Dergisi’nin Ek Sayñsñ olarak yayñnlanacaktñr. Ayrñca Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneßi tarafñndan düzenlenen Yñllñk Toplantñlarñn duyurularñnñ tek adres üzerinden takip edebilirsiniz: www.cocukergenkongre.com Sizleri, Nisan 2014’de Mevlana’nñn ğehri Konya’ya misafir ediyor olmaktan büyük mutluluk duyuyor, tüm katñlñmcñlar için keyifli bir Ulusal Kongre olmasñnñ umuyoruz… Doç. Dr. Sabri Hergüner Prof. Dr. Ayla Aysev Necmettin Erbakan Üniversitesi Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneßi Meram Tñp Fakültesi Kongre Düzenleme Kurulu Bağkanñ Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ A.D. 3 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 4 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Onur Kurulu Prof. Dr. Muzaffer ùeker Prof. Dr. Füsun Çuhadaro÷lu Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Türkiye Çocuk ve Gençlik Psikiyatrisi Derneßi Kongre EúbaúkanlarÕ Doç. Dr. Sabri Hergüner Prof. Dr. Ayla Aysev Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tñp Fakültesi Türkiye Çocuk ve Gençlik Psikiyatrisi Derneßi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ A.D. Kongre Düzenleme Kurulu Bağkanñ Kongre Sekreteri Sayman Doç. Dr. Ayhan Bilgiç Prof. Dr. Fatih Ünal Üyeler Prof. Dr. Ayla Aysev Prof. Dr. Müge Tamar Prof. Dr. Fatih Ünal Doç. Dr. Koray Karabekiroßlu Prof. Dr. Füsun Çuhadoroßlu Doç. Dr. ðbrahim Durukan Yerel Düzenleme Kurulu Doç. Dr. Sabri Hergüner Dr. Rukiye Çolak Sivri Doç. Dr. Ayhan Bilgiç Dr. Saliha Kñlñnç Yrd. Doç. Dr. Savağ Yñlmaz Dr. Burak Açñkel Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Akça Dr. Necati Uzun Yrd. Doç. Dr. Serhat Türkoßlu Dr. Özlem Karakaya Uzm. Dr. Arzu Hergüner Dr. Esra Hoğoßlu Uzm. Dr. Ahmet Yar Psk. Gülçin Naltekin Dr. Ümit Iğñk Psk. Sevinç Günaydñn 5 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA 9 NøSAN 2014 ÇARùAMBA 13:00 14:30 TURKUVAZ SALON TURUNCU SALON BEYAZ SALON PANEL 1 - PRODROMAL PSøKOZ ÇALIùMA GRUBU 1 ÇALIùMA GRUBU 2 FøZøKSEL HASTALIöI OLAN ÇOCUKLAR VE AøLELERø øLE ÇALIùMAK ÇOCUKLARDA ÖFKESALDIRGANLIK øLE BAùA ÇIKMA VE SOSYAL BECERø EöøTøMø Prof. Dr. Ümran Tüzün Prof. Dr. Tümer Türkbay Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Burak Baykara Prodromal Psikoz Nedir? Ne De÷ildir? Doç. Dr. Burak Baykara Prodromal Psikoz Belirtileri ùizofreni için Öngörücü müdür? Uzm. Dr. Gonca Özyurt Psikotik Bozukluklarda Yüksek Risk GruplarÕ ve Tedavi YaklaúÕmlarÕ Doç. Dr. Neğe Fiğ 14:30 14:45 14:45 16:15 16:15 17:15 KAHVE ARASI PANEL 2 – TøK BOZUKLUKLARINDA TEDAVø YAKLAùIMLARI Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. ðbrahim Durukan PANEL 3 - MøZAÇ VE PSøKOPATOLOJø Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Emine Zinnur Kñlñç Tik BozukluklarÕnda Farmakoterapi Mizaç ve Anksiyete BozukluklarÕ Yrd. Doç. Dr. Mehmet Fatih Ceylan Prof. Dr. Emine Zinnur Kñlñç Tik bozukluklarÕnda AlÕúkanlÕ÷Õ Tersine Çevirme Terapisi Mizaç ve DuygulanÕm BozukluklarÕ Uzm. Dr. Koray Kara Doç. Dr. Özlem Özcan ÇALIùMA GRUBU 3 GELøùøM VE RUHSAL SAöLIK DEöERLENDøRMESø (DAWBA) TANILAMA ARACININ KULLANIM EöøTøMø Yrd. Doç. Dr. Onur Burak Dursun Doç. Dr. Taner Güvenir Tik bozukluklarÕna Eúlik Eden Durumlarda Farmakoterapi Mizaç ve Ba÷lanma BozukluklarÕ Doç. Dr. ðbrahim Durukan Doç. Dr. Didem Öztop Tik BozukluklarÕnda AyÕrÕcÕ TanÕ Mizaç ve DavranÕm Bozuklu÷u Yrd. Doç. Dr. Murat Yüce Doç. Dr. Ayhan Bilgiç KONFERANS 1 OLGU TARTIùMALARI 1 OLGU TARTIùMALARI 2 ANNENøN EMZøRDøöø DøL: ANA DøLø ERGEN PSøKøYATRøSøNDE VAKA ÖRNEKLERø ÇOCUK VE AøLEYLE YAS ÇALIùMAK Prof. Dr. Cem Kaptanoßlu Prof. Dr. Emine Zinnur Kñlñç Prof. Dr. Behiye Alyanak 6 (KatÕlÕm 30 kiúi ile sÕnÕrlÕdÕr) 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 17:30 19:00 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA AÇILIù PROGRAMI AÇILIù KONUùMALARI AÇILIù KONFERANSI: Prof. Dr. Mim Kemal Öke ‘Aúk, Dans, Tasavvuf’ DøNLETø: Ali Bektaú ‘Mesnevi’den’ Hikmet KayalcÕ ‘Ney’ 10 NøSAN 2014 PERùEMBE 07:30 08:45 09:00 10:30 TURKUVAZ SALON TURUNCU SALON BEYAZ SALON UZMANLA BULUùMA 1 SÖZEL BøLDøRøLER 1 SB1 - SB10 SÖZEL BøLDøRøLER 2 SB11 - SB20 øLK GÖRÜùME: TERAPÖTøK BøR FIRSATA DÖNÜùTÜRÜLEBøLøR Mø? Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Özalp Ekinci Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Kaßan Gürkan Prof. Dr. Yankñ Yazgan Nörogeliúimsel Bozukluklar YÕkÕcÕ DavranÕú BozukluklarÕ PANEL 4 - DSM- 5 ÇOCUK VE ERGEN PSøKøYATRøSøNE NE GETøRDø? PANEL 5 - HASTA ÇOCUKLARIN HAKLARI NASIL KORUNUR? ÇALIùMA GRUBU 4 Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Mücahit Öztürk Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Bengi Semerci Çocuk Psikiyatrisi AçÕsÕndan DSM-5’e Genel Bir BakÕú Çocuk Hasta HaklarÕnÕ Ailelere ve Okullara KarúÕ Kim Savunacak? Uzm. Dr. Sebla Gökçe Prof. Dr. Bengi Semerci YÕkÕcÕ Duygudurumu Düzenleyememe Bozuklu÷u Tarihsel Süreçte De÷iúen “Çocuklar øçin Özel Gereksinim Raporu” UygulamalarÕ Dr. Kln. Psk. ðlkiz Altñnoßlu Dikmeer Prof. Dr. Mücahit Öztürk Yrd. Doç. Dr. Ğaziye Senem Bağgül Prof. Dr. Gülsen Erden Asperger mi? Toplumsal øletiúim Bozuklu÷u mu? Hasta HaklarÕ UygulamalarÕ BakÕú AçÕsÕndan “Çocuk HaklarÕ” Doç. Dr. Evren Tufan Av. Jülide Iğñl Baßatur YÕkÕcÕ DavranÕú BozukluklarÕ KapsamÕnda Yeni Bir TanÕ: AralÕklÕ PatlayÕcÕ Bozukluk Klinik Uygulamada Hasta HaklarÕnÕn Gözetilmesi Doç. Dr. Ayğe Kñlñçaslan Prof. Dr. Runa ðdil Uslu WECHSLER ÖLÇEKLERø NEYø ÖLÇER, UYGULAMANIN OLMAZSA OLMAZLARI NELERDøR? SONUÇLAR NASIL YORUMLANMALIDIR? WISC-R’DAN WISC-IV’E… POSTER TURU 1 (PB1 - PB22) 10:30 11:00 KAHVE ARASI TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Neğe Fiğ, Doç. Dr. Didem Öztop, Doç. Dr. Burcu Özbaran, Doç. Dr. Özlem Özcan 7 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 11:00 12:30 PANEL 6 – ÇOCUK VE ERGENLERDE ADLø PSøKøYATRøK DEöERLENDøRME 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA PANEL 7 – DUYGULARIN NÖROBøYOLOJøSø Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Ayğe Avcñ Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Ayhan Cöngöloßlu østismar OlgularÕn Psikiyatrik De÷erlendirilmesi, Genel ve AyÕrÕcÕ Özellikler Utanma Doç. Dr. Gonca Gül Çelik Doç. Dr. Ayhan Cöngöloßlu Güvenir Bilgiye Ulaúma; HafÕza Türleri ve Do÷ru Soru Sormak Korku Doç. Dr. Ayğegül Yolga Tahiroßlu Doç. Dr. Koray Karabekiroßlu ÇALIùMA GRUBU 5 ÇOCUK VE ERGENLERDE UYKU SORUNLARINA YAKLAùIM VE KOLAY UYGULANABøLøR YÖNTEMLER Doç. Dr. Sabri Hergüner Adli Raporlama ve øzlem; Olgu Örnekleri, Zor OlgularÕn Yönetimi Çekingenlik Prof. Dr. Ayğe Arman Prof. Dr. Ayğe Avcñ Yrd. Doç. Dr. Murat Yüce Doç. Dr. Ayğe Kñlñçaslan Üzüntü Uzm. Dr. Özhan Yalçñn 12:30 13:30 13:30 15:00 ÖöLE YEMEöø YEùøL SALON PANEL 8 - ATøLLA TURGAY DEHB PANELø: DEHB’YE TÜRKøYE’DEN YAKLAùIM Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan PANEL 9 – OTøZMDE GENETøKTEN TEDAVøYE Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Özgür Yorbñk Türkiye’de DEHB Epidemiyolojisi Otizmde Genetik Uzm. Dr. Taciser Uysal Uzm. Dr. Caner Mutlu DEHB TanÕsÕnda Ö÷retmen ve Ebeveyn Bilgi FarklÕlÕklarÕnÕ NasÕl De÷erlendirmeliyiz? Otizmde Epigenetik Uzm. Dr. Ayğegül Selcen Güler Prof. Dr. Özgür Yorbñk DEHB ve Otizm Birlikteli÷inde ølaç KullanÕmÕ Otizmde Hedefe Dönük Tedaviler Ne Kadar Umut Verici? Uzm. Dr. Ülku Akyol Ardñç Doç. Dr. Kaßan Gürkan KURS 1 YEME BOZUKLUöUNDA ERGEN øLE ÇALIùMAK Prof. Dr. Janet Treasure (Kurs øngilizce olup simültane çeviri yapÕlmayacaktÕr) DEHB’de Alt tiplerin Çoklu Beyin Görüntüleme, Genetik ve BilgisayarlÕ Nöropsikolojik Test BataryasÕyla KarúÕlaútÕrÕlmasÕ Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan POSTER TURU 2 (PB23 - PB44) 15:00 15:30 TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Goncagül Çelik, Doç. Dr. Koray KAHVE ARASI Karabekiroßlu, Doç. Dr. Ayğegül Tahiroßlu, Doç. Dr. A. Evren Tufan 8 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 15:30 17:00 PANEL 10 – BEBEK RUH SAöLIöI 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Koray Karabekiroßlu PANEL 11 - SOSYAL BøLøù VE EMOSYON TANIMA Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Burcu Özbaran 0-4 Yaú Döneminde Anne-Çocuk øliúkisinin Gözlemsel De÷erlendirilmesi Yeme BozukluklarÕ ve Sosyal Biliú Doç. Dr. Koray Karabekiroßlu Doç. Dr. Burcu Özbaran Fetal Maternal Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve Perinatal Psikososyal Faktörler Alkol ve Madde Ba÷ÕmlÕlÕ÷Õnda Sosyal Biliú ve Emosyon TanÕma Uzm. Dr. Tuna Çak Doç. Dr. Zeki Yüncü Anne Bebek Ba÷lanmasÕ ve Perinatal Risk Etmenleri Dikkat Eksikli÷i ve Hiperaktivite Bozuklu÷unda Sosyal Biliú ve Emosyon TanÕma Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Akça Yrd. Doç. Dr. Sezen Köse KURS 1 YEME BOZUKLUöUNDA AøLE øLE ÇALIùMAK Prof. Dr. Janet Treasure (Kurs øngilizce olup simültane çeviri yapÕlmayacaktÕr) 0-4 Yaú Döneminde Psikiyatrik Baúvuruyu Belirleyen Psikososyal Faktörler Dr. Zehra Babadaßñ GENEL KURUL 17:00 19:00 11 NøSAN 2014 CUMA 07:30 08:45 09:00 10:40 TURKUVAZ SALON TURUNCU SALON BEYAZ SALON UZMANLA BULUùMA 2 SÖZEL BøLDøRøLER 3 SÖZEL BøLDøRøLER 4 NÖROGELøùøMSEL BOZUKLUKLARDA ZOR VAKALARA YAKLAùIM SB21 - SB30 Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Neslihan Emiroßlu SB31 - SB40 Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Aynur Akay Prof. Dr. Nahit M. Mukaddes Duygudurum ve KaygÕ BozukluklarÕ Konsültasyon Liyezon ve Adli Psikiyatri øKøLø KONFERANS Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Neslihan Emiroßlu / Doç. Dr. Sabri Hergüner Çocukluk Dönemi Duygudurum BozukluklarÕnda Besleyici Müdahaleler Prof. Dr. Mary Fristad Yeme Bozuklu÷u için HastalÕk BasamaklarÕ KavramÕ Prof. Dr. Janet Treasure 10:40 11:10 POSTER TURU 3 (PB45 - PB66) KAHVE ARASI TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Burak Doßangün, Doç. Dr. ðbrahim Durukan, Doç. Dr. Iğñk Karakaya, Doç. Dr. Burak Baykara 9 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 11:10 12:00 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA KONFERANS Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Nahit Motavallñ Mukaddes Geliúimsel Ba÷lantÕ Bozuklu÷u olarak Otizm Prof. Dr. Jan Buitelaar 12:00 13:00 13:00 14:30 ÖöLE YEMEöø KURS 2 YEùøL SALON PANEL 12 - GÜNÜMÜZ SAöLIK PANEL 13 - NÖROGELøùøMSEL SøSTEMøNDE ÇERSAH BOZUKLUKLARDA UZMANLIK EöøTøMø ENDOFENOTøPLER Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Süha Miral Sa÷lÕk UygulamalarÕnÕn Getirdikleri DUYGUDURUM BOZUKLUKLARINDA PSøKOSOSYAL YAKLAùIMLAR R Prof. Dr. Mary Fristad Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Birim Günay Kñlñç Prof. Dr. Levent Kayaalp Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷unda Endofenotipler Prof. Dr. Birim Günay Kñlñç NasÕl bir ÇERSAH uzmanÕ hedefliyoruz? Özel Okuma Güçlü÷ünde Endofenotipler Prof. Dr. Müge Tamar Doç. Dr. Sennur Zaimoßlu E÷itim Sürecinde Güçlükler ve Güçlü Yönlerimiz Otizm Spektrum BozukluklarÕnda Endofenotipler Uzm. Dr. Gonca Engin Uzm. Dr. Betül Mazlum Neler YaptÕk? Neler YapmalÕyÕz? Prof. Dr. Süha Miral 14:30 15:00 15:00 16:30 POSTER TURU 4 (PB67 - PB88) KAHVE ARASI TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Özden Üneri, Doç. Dr. Ebru Kültür, Doç. Dr. Ayhan Bilgiç, Doç. Dr. Ayğe Kñlñçaslan KURS 2 DUYGUDURUM BOZUKLUKLARINDA PSøKOSOSYAL YAKLAùIMLAR R Prof. Dr. Mary Fristad ÇALIùMA GRUBU 6 ÇALIùMA GRUBU 7 TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUöUNDA DEöERLENDøRME ve BøLøùSEL DAVRANIùÇI YAKLAùIMLAR NÖROPSøKOLOJøK DEöERLENDøRME, NÖROPSøKOLOJøK TESTLER ve ÇOCUK PSøKøYATRøSø PRATøöøNDE KULLANIMI Doç. Dr. Iğñk Karakaya Doç. Dr. Aylin ðlden Koçkar Uzm. Dr. Betül Mazlum 16:30 17:30 UZMANLA BULUùMA 3 OLGU TARTIùMALARI 3 ETøK KENDøNE ZARAR VERME DAVRANIùINA YAKLAùIM Doç. Dr. Osman Elbek Doç. Dr. Burak Doßangün Prof. Dr. Ğahbal Aras Uzm. Dr. Saltuk Dönmez 10 YETERLøLøK KURULU TOPLANTISI 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 17:30 18:30 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA AKILCI øLAÇ KULLANIMI KOMøSYON TOPLANTILARI GALA YEMEöø 19:30 YEùøL SALON 12 NøSAN 2013 CUMARTESø 08:30 09:45 09:45 10:00 TURKUVAZ SALON TURUNCU SALON YEùøL SALON PANEL 14 – SOSYAL KAYGI BOZUKLUöUNDA TEDAVø YAKLAùIMLARI PANEL 15 - ANNE - BABALIK VE ÇOCUK RUH SAöLIöI ÇALIùMA GRUBU 8 Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Ebru Kültür Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Özlem Gencer Sosyal KaygÕ Bozuklu÷unda Psikofarmakolojik YaklaúÕmlar Anne - BabalÕk ve Çocu÷un Ruhsal Geliúimine Etkisi Doç. Dr. Ebru Kültür Doç. Dr. Aylin Özbek Sosyal KaygÕ Bozuklu÷unda Psikodrama UygulamalarÕ Anne - BabalÕk E÷itimleri ve Topluma Etkisi Doç. Dr. Özden Üneri Doç. Dr. Fatma Varol Tağ Sosyal KaygÕ Bozuklu÷unda Biliúsel DavranÕúçÕ Yöntemler Anne - BabalÕk E÷itimi ve Ruhsal Bozukluklara Etkisi Uzm. Dr. Selcen Esenyel Doç. Dr. Özlem Gencer OTøZMDE DEöERLENDøRME ve TEDAVø Prof. Dr. Jan Buitelaar KAHVE ARASI UYDU SEMPOZYUMU (YEùøL SALON) Oturum Bağkanñ: Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan 10:00 11:30 Prof. Dr. Russell Barkley Yürütücü øúlev ve Özdenetim Bozuklu÷u Olarak Dikkat Eksikli÷i ve Hiperaktivite Bozuklu÷u (Jannsen tarafÕndan desteklenmektedir) 11:30 12:00 ÖDÜL TÖRENø - DEöERLENDøRME - KAPANIù DøKKAT EKSøKLøöø HøPERAKTøVøTE BOZUKLUöU KURSU (YEùøL SALON) Prof. Dr. Russell Barkley Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u’nda KanÕta DayalÕ Tedaviler 12:00 17:00 ølaç Tedavileri ve Ebeveyn DanÕúmanlÕ÷Õ Erken Dönemde Sürekli Tedavi Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu’nda Duygunun Önemi TanÕ ve Tedaviye Etkisi (Jannsen tarafÕndan desteklenmektedir) 11 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA KONUùMA ÖZETLERø 12 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA PANEL-1: Prodromal Psikoz 9 Nisan Çarúamba Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Burak Baykara 13:00 - 14:30 Prodromal Psikoz Belirtileri ùizofreni øçin Öngörücü müdür? Uz. Dr. Gonca Özyurt Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Günümüzde psikiyatrik bozukluklarñn ortaya çñkñğñnñ önlemek giderek daha da önem kazanmñğtñr. Psikotik bozukluklar psikiyatirk bozukluklar içinde en fazla yeti yitimine sebep olan bozukluklardñr. Psikozu öngörmek ve önlemek ğizofreni arağtñrmalarñnñn en önemli alanñnñ oluğturmaktadñr. Prodromal dönemde psikotik bozukluklarñ tanñmak; erken tanñ, erken tedavi, biyolojik belirteçlerin tanñmlanmasñ, psikoza giden sürecin anlağñlmasñ, belki de prodromal dönemde tanñnñp olasñ psikotik bozuklußa gidiği önlemek açñsñndan çok önemlidir. Çocukluk ve ergenlik döneminde psikotik belirtilerin ortaya çñkmasñ olaßan biyopsikososyal geliğimin etkilenmesine de sebep oldußundan prodromal belirtileri tanñmak daha da önem kazanmaktadñr. Bu konuda yapñlan en önemli ve en son çalñğmalardan biri olan, The European Prediction of Psychosis Study (EPOS)Avrupa Psikozu Öngörme Çalñğmasñ’nda; ultra-high-risk (UHR)-çok yüksek risk veya the basic symptom–based criterion cognitive disturbances (COGDIS)- biliğsel bozulma kriterine baßlñ temel belirtiler göz önüne alñnarak psikoz için yüksek risk altñnda bulunmuğ yağ ortalamasñ 23.0±5.2 olan 245 kiği Avrupa’daki 6 merkezde çalñğmaya dahil edilmiğ ve 18 ay boyunca izlenmiğtir; izlem sonunda psikoza gidiğ oranñ %19 olarak bulunmuğtur. UHR ve COGDIS’in kombine edilmesine ek olarak pozitif belirtiler, bizar düğünce, uyku bozukluklarñ, geçen yñldaki iğlevsellißin ve eßitim yñllarñnñn deßerlendirilmesi ile de bir öngörme modeli oluğturulmuğtur ve bu modelin pozitif prediktif deßeri %83,3 olarak tespit edilmiğtir ki bu tanñ doßrulußu açñsñndan çok iyi bir sonuçtur. Kuzey Amerika’da 8 merkezin katñlmasñ ile 2008’ de yapñlan “Prediction of Psychosis in Youth at High Clinical Risk: A Multisite Longitudinal Study in North America” çalñğmasñnda 2,5 yñl boyunca prodromal dönem tanñ kriterlerini tağñyan, yağ ortalamasñ 18.1±4.6 olan 291 kiği çalñğmaya dahil edilmiğtir. Ğizofreni için fonksiyonel bozulmaya sebep olmuğ genetik risk, alñğñlmadñk düğünce içerißinin yüksek seviyede olmasñ, paranoya/ğüphecilißin fazla olmasñ, sosyal iğlevsellißin ciddi bozulmasñ, madde kullanñm öyküsü deßiğkenlerinin ikili ve üçlü kombinasyonlarñnñn eklenmesi ile prodromal dönem tanñ kritelerinin öngördürücülüßünün pozitif prediktif deßeri %68’den %80’e yükselmiğtir. Maki P ve ark (2013) tarafñndan yapñlan çalñğmada 1986 kuzey Finlandiya doßumlu 6274 kiğinin katñldñßñ Kohort çalñğmasñnda 2003-2008 yñllarñ arasñnda Finlandiya’daki hastane kayñtlarñ incelendißinde 23 (%0,4) kiğinin psikotik bozukluk nedeniyle, 89 (%1,4) kiğinin de psikotik olmayan psikiyatrik bozukluklar nedeniyle hastaneye bağvurdußu tespit edilmiğtir. Psikotik bozuklußu olanlarñn (n=23) %35’inin bağkalarñ ile iletiğime geçmede zorluk yağadñßñ; yine %30’unun da ergenlik döneminde sosyal içe çekilme belirtilerinin oldußu bulunmuğtur. Psikotik olmayan psikiyatrik bozukluk nedeniyle hastaneye yatñrñlanlarda (n=89) bu belirtilerin oranñ sñrasñyla %10 ve %13 olarak bulunurken hastanede yatarak psikiyatrik tedavi almayan olgularda yani kontrollerde (n=6162) sñrasñyla %9 ve %11 olarak tespit edilmiğtir. Psikotik bozuklußu olanlarla psikotik olmayan psikiyatrik bozuklußu olanlar arasñnda ve yine kontrol grubu arasñnda sosyal içe çekilme belirtileri açñsñndan anlamlñ fark saptanmñğtñr (p<0,01 ve p<0,01). Bu çalñğmada elde edilen sonuçlar ergenlik döneminde görülen sosyal içe çekilme belirtilerinin psikotik bozukluk açñsñndan öngördürücü olabileceßini düğündürmektedir. Alñğñlmadñk düğünce içerißi, bizar düğünce, ğüphecilißin fazla olmasñ, ğizotipal bozukluk, uyku ile ilgili ortaya çñkan zorluklar, akademik ve sosyal iğlevsellikte progresif bozulma, dißerleriyle iletiğime geçmede zorluk ve sosyal içe çekilme belirtileri psikotik bozukluk için öngördürücü olabilecek belirtiler olabilir. Olasñ psikotik belirtiler bazen de duygudurum bozukluklarñ ile iliğkili olabilmektedir. Öncelikle duygudurum bozukluklarñnda ortaya çñkan psikotik belirtiler epizodiktir. Bipolar bozuklußun manik epizodlarñnda psikotik belirtiler daha sñk ortaya çñkmaktadñr. Ergenlik döneminde görülen psikotik depresyon da bipolar bozukluk için yordayñcñdñr. Ergenlerde duygudurum bozukluklarñ, psikotik bozukluklara göre daha sñk görüldüßünden ergenlikte ortaya çñkan psikotik belirtiler de duygudurum bozukluklarñnñn akñlda tutulmasñ önemlidir. Psikotik bozukluklar biliğsel yeti yitimine, sosyal ve akademik iğlevlerde bozulmaya yol açan, tedavi edilmesinin daha öncelikle de önlenmesinin çok önemli oldußu psikiyatrik bozukluklardñr. 13 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Psikotik Bozukluklarda Yüksek Risk GruplarÕ ve Tedavi YaklaúÕmlarÕ Doç. Dr. Neúe PerdahlÕ Fiú Marmara Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Herhangi bir birey, zayñf psikotik belirtilerin ya da tekrarlayñcñ kñsa süreli psikotik belirtilerin varlñßñ, ya da genetik yüklülük ve iğlevsellikte gerileme (kiğide ğizotipal kiğilik bozuklußu ya da birinci derece akrabalarñnda psikotik bozukluk tanñsñ olmasñ koğulu ile) ölçütlerinden birini karğñladñßñnda psikoz için yüksek risk grubunda kabul edilmektedir. Yüksek risk grubundaki bireylerin bir yñl içinde psikoza geçiğ oranlarñnñn yaklağñk %40 oldußu belirtilmektedir. Mevcut bilgilerimize göre; psikozda tedaviye erken bağlamanñn daha iyi prognozla iliğkili oldußu düğünülmekte ve elde edilenpsikofarmakolojik ve nörogeliğimselbilgiler, ğizofreni için koruyucu olabilecek giriğimler üzerine ilgiyi arttñrmaktadñr. Ancak gerek ğizofreni geliğtirebilecek bireylerin ve prodrom döneminin tanñmlanmasñ, gerek hangi ağamada tedavinin bağlanacaßñ, gerekse tedavinin nitelißi ve süresi üzerinde tam bir fikir birlißi oluğmamñğtñr. Halen arağtñrmalar devam etmekte olup, genel kanñ duygudurum ve kaygñ belirtileri önplandaysa duygudurum düzenleyicileri ve antidepresanlarñn; ğizofreniye ait eğik altñ belirtiler için de antipsikotiklerin tercih edilmesi yönündedir. Bu sunumda, bahsi geçengenel bilgiler ñğñßñnda, psikoz için yüksek risk gruplarñnñn tanñmlanmasñ ve tedavide yer alan güncel bilgilerin tartñğñlmasñ amaçlanmñğtñr. ÇALIùMA GRUBU 2 9 Nisan Çarúamba 13:00 - 14:30 Çocuklarda Öfke-SaldÕrganlÕk øle Baúa ÇÕkma ve Sosyal Beceri E÷itimi Prof. Dr. Tümer Türkbay GATA Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Çocuklarda öfke ve saldñrganlñk; mizaç güçlükleri yanñnda sosyal-iletiğimsel yetersizlikler, aile içi çatñğmalarñn ve çocuk yetiğtirmedeki yetersizlikler ile tutum yanlñğlarñnñn sonucu geliğebilmektedir. Erken çocukluk döneminde çocußun mizacñna uygun olarak duygularñn düzenlemesinin ößretilmesi, yağanan iletiğimsel güçlükler karğñsñnda ebeveynin sorun çözme konusunda iyi model ve kñlavuz olmasñ, sosyal becerilerin geliğtirilmesi ile arkadağ edinme ve akran iliğkilerini düzenlemede yeterlilikler kazandñrma öfke ve saldñrganlñßñn yönetilmesinde önemli koruyucu etmenlerdir. Eßer öfke ve saldñrganlñßñn kaynaßñ psikopatolojiler ile iliğkili ise psikoterapötik yaklağñmlarñn uygulanmasñ ve gerekirse psikotrop ilaçlarñn kullanñlmasñna salñk verilir. Çocuklarda öfke ve saldñrganlñkla bağa çñkma; olumsuz duygunun pekiğmesinin önüne geçilebilmesi için erken yağlarda bağlanmalñdñr. Erken çocukluk döneminde okul öncesi eßitimde güç duygularla bağa çñkmada duygularñn tanñnmasñ ve kabul edilebilir ğekilde ifade edilmesine yönelik sosyal beceri eßitimleri ve “Ben Sorun Çözerim” gibi problem çözme stratejilerinin ößretilmesi çocuklara iletiğim yeterlilikleri kazandñrñr. Daha büyük çocuklarda öfke ve saldñrganlñkla bağa çñkmada biliğsel davranñğçñ terapilerin yararlarñ yadsñnamaz düzeydedir. ðliğkilerde otomatik olarak ortaya çñkan gerçekdñğñ saßlñksñz ğemalar üzerine çalñğñlmasñ ve bunlarñn yağama aktarñlmasñ gereklidir. Çocuklarda öfke ve saldñrganlñkla iliğkili psikopatolojilerin tanñnmasñ ve biniğik bozuklarñn ayñrt edilmesi etkili tedavi yaklağñmlarñnñn geliğtirilmesi yönünden önemlidir. Çalñğma grubunda öfke ve saldñrganlñkla bağa çñkmada daha çok biliğsel ve davranñğçñ yaklağñmlar ve sosyal beceri eßitimi üzerinde durulacaktñr. 14 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA PANEL-2: Tik BozukluklarÕnda Tedavi YaklaúÕmlarÕ 9 Nisan Çarúamba Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. øbrahim Durukan 14:45 - 16:15 Tik BozukluklarÕnda Farmakoterapi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Fatih Ceylan YÕldÕrÕm BeyazÕt Üniversitesi TÕp Fakültesi Tik bozukluklarñ çocukluk çaßñnda sñkça görülen nöropsikiyatrik bozukluklardandñr. Tikler ani, kñsa, aralñklñ, istemsiz veya yarñ-istemli motor ve vokal tiklerden oluğur. Tik bozukluklarñ genellikle 5-6 yağlarñnda bağlar ve erkeklerde 4 kat daha fazla görülür. Genellikle tikler bağ, boyun ve üst ekstremitelere yerleğmiğlerdir. Tik bozukluklarñ tourette sendromu, kronik tik bozuklußu, gelip geçici tik bozuklußu ve bağka türlü adlandñrñlamayan tik bozuklußu ğeklinde sñnñflandñrñlñr. Bunun haricinde streptokokla iliğkili tiklerin sñkça görüldüßü, PANDAS bozuklußunu da söyleyebiliriz. Bu grup hastalñklarda kaudat nukleus ve putamene karğñ antikorlar saptanmñğtñr. Tik bozukluklarñnñn etyopatogenezisi tam olarak aydñnlatñlamamñğtñr ancak beyinde bazal gangliyonlar, kortiko-striatal ve talamo-kortikal anormalliklerin rol oynadñßñna yönelik güçlü kanñtlar mevcuttur. Birçok çalñğmada özellikle bazal ganglionlarda artmñğ dopaminerjik aktivite suçlanmaktadñr. Hastalñßñn tedavisinde doßru teğhis yani ayñrñcñ tanñlarñn ekarte edilmesi ve komorbid psikiyatrik rahatsñzlñklar önemlidir. Tedavide ilk ağamada çocuk ve aile hastalñk konusunda bilgilendirilmesi gereklidir. Hafif tiklerin görüldüßü olgularda genellikle ilaç tedavisi önerilmemektedir. Bulgular çocußun okul bağarñsñnñ, kiğisel iliğkilerini ve yağam kalitesini etkilemeye bağladñßñnda, farmakoterapi öncelikli tedavi yöntemidir. Tedavide ana amaç, tiklerin tamamiyle kaybolmasñ deßildir ve bu çoßu zaman gerçekleğmeyebilir. Amacñmñz, çocußun bu tiklerden dolayñ duydußu rahatsñzlñk hissi ve utancñ en düğük seviyede tutacak ğekilde tiklerin kontrolünü saßlamak olmalñdñr. Hastalar belirtilerinin tedavisi için uzun süre ilaç tedavisi almak zorunda kalmakta ve bunun yanñ sñra pek çok ilaç yan etkisi ile karğñlağmaktadñrlar. Tik bozukluklarñnñn tedavisinde Dopamin-2 (D2) reseptör blokaj etkisi güçlü olan atipik (risperidon, aripiprazol, olanzapin, ziprasidon) ve tipik (haloperidol, pimozid) antipsikotik ilaçlar sñklñkla kullanñlmaktadñr. Bunun haricinde alfa 2 reseptör agonostleri (klonidin, guanafasin), antiepileptik ilaçlar (levetiracepam, topiromat) yapñlan çalñğmalarda hastalñßñn tedavisinde faydalñ bulunmuğtur. Son dönemlerde Trans Manyetik Stimülasyon (TMS) teknißi ile talamik çekirdeklerin yüksek frekansta uyarñlmasñnñn tiklerde önemli ölçüde azalmaya yol açtñßñ saptanmñğtñr. Buna ek olarak yapñlan çalñğmalarda biliğsel davranñğçñ terapilerinde tedavide etkin oldußu belirtilmiğtir. Tik bozukluklarñnda düzenli bir yağam, aile ve okul desteßi, stesin azaltñlmasñ ve düzenli egzersizler koruyucu faktörlerdendir. Tiklerin sñklñkla görüldüßü PANDAS bozuklußunda ise tedavide depo penisilinler ve antipsikotik ilaçlar kombine olarak kullanñlmaktadñr. Tik bozukluklarñyla dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu, obsesif kompulsif bozukluk ve anksiyete bozukluklarñ sñklñkla birlikte olabilir. Komorbit durumlar yağam kalitesini büyük ölçüde etkiler ve tedaviyi zorlağtñrmaktadñr. Bu gibi durumlarda komorbid hastalñklarñn ayrñca tedavisi gerekmektedir ve birden fazla medikasyon uygulanmaktadñr. Sonuç olarak tik bozukluklarñ tedavi edilmedikleri takdirde yağam kalitesini düğüren nöropsikiyatrik bozukluklardandñr. Tik BozukluklarÕnda AyÕrÕcÕ TanÕ Yrd. Doç. Dr. Murat Yüce Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Tikler yaklağñk olarak çocuklarñn % 1’inde görülen; genellikle yüz ve vücudun üst kñsñmlarñnda ortaya çñkan kñsa süreli, ani hareketlerdir. Tik bozukluklarñna sñklñkla dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu, obsesif kompulsif bozukluk ve özel ößrenme bozukluklarñ eğlik etmektedir. Tiklere benzeyen dißer tñbbi durumlar bazen tanñ karmağasñna neden olabilir. Tiklerin dißer tñbbi durumlarla birlikte giden davranñğlardan (ör: Huntington hastalñßñ, Lesch-Nyhan sendromu, Sydenham koresi, Wilson hastalñßñ gibi) ya da herhangi bir maddenin doßrudan etkileri nedeniyle ortaya çñkan davranñğlardan (ör: nöroleptikler) ayñrt edilmesi gerekir. Tñbbi ve ailesel öykü, hareketin yapñsñ, ritmi ve harekete etki eden durumlarñn göz önünde bulundurulmasñ doßru tanñnñn konmasñna yardñmcñ olabilir. Bu sunumda tiklerle karñğabilecek durumlar ele alñnacak olup klinik pratikte ayñrñcñ tanñ hakkñnda bilgiler verilecektir. 15 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA PANEL-3: Mizaç ve Psikopatoloji 9 Nisan Çarúamba Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Emine Zinnur KÕlÕç 14:45 - 16:15 Mizaç ve DuygulanÕm BozukluklarÕ Doç. Dr. Özlem Özcan ønönü Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Hipokrattan bu yana psikopatolojiler ve mizaç arasñndaki iliğki bilinmesine raßmen bu iliğkinin nitelißi net olarak aydñnlatñlamamñğtñr. Duygulanñm ve duygulanñm düzenlenmesindeki bireysel farklñlñklar olarak tanñmlanan mizaç, biyolojik temellere dayanñr ancak ana babalñk becerileri gibi çevresel etmenlere de duyarlñdñr. Uzunlamasñna ve eğzamanlñ yapñlan birçok çalñğma depresyon ve bipolar bozukluk gibi duygudurum bozukluklarñ ile mizaç iliğkisini ortaya koymaktadñr. Mizaç ve duygudurum bozukluklarñ arasñndaki iliğki deßiğik modeller çerçevesinde tartñğñlabilir. Kñrñlganlñk modeline göre mizaç özellikleri çocuklarda duygudurum bozukluklarñnñn geliğimi için yatkñnlñk oluğturabilir. Bu durumda risk oluğturan mizaç özellikleri psikopatolojik durumdan daha farklñ olarak görülür. Spekturum modeli boyutsal yaklağñmñ kullanarak duygudurum bozukluklarñnñ mizaç özelliklerinin en uç noktasñ olarak tanñmlar. Bir bağka bakñğ açñsñ ise mizaç özelliklerinin var olan bozuklußun görüngüsünü, gidiği ve prognozunu etkileyebileceßini ileri sürmektedir. Skar modeli yağanan duygudurum bozukluklarñnñn çocußun mizacñnda etkileyerek deßiğtirdißini ileri sürer. Rothbart ve arkadağlarñ pozitif duygulanñm (positive emotionality, PE), negatif duygulanñm (negative emotionality,NE) ve istemli kontrol (effortful control, EC) olarak üç temel mizaç boyutu tanñmlamaktadñr. NE korku, öfke ve üzüntü gibi olumsuz duygulanñmla karakterize iken, PE haz veren, doyum saßlayan duygulanñm ile iliğkilidir.ðstemli kontrol daha az baskñn olan bir tepkiyi gösterebilmek için baskñn bir tepkiyi bastñrabilme becerisi olarak tanñmlanñr. ðstemli kontrol becerisine sahip bir birey isteyerek dikkatini bastñrabilir, aktive edebilir veya deßiğtirebilir ve bu yüzden sonradan açñßa çñkan duygusunu deßiğtirme ve ayarlama potansiyeline sahiptir. Psikopatoloji ve mizaç arasñndaki iliğkiyi inceleyen çalñğmalar, depresyon gibi içe atñm bozukluklarñnñn ortaya çñkmasñnda yüksek NE ve düğük PE düzeyini vurgulamaktadñr. Günümüzde çocuk, genç ve eriğkinlerde duygudurum bozukluklarñnñn tedavisi ve mizaç iliğkisi ilgi çeken bir konu olarak karğñmñza çñkmaktadñr. Duygudurum bozukluklarñnñn tedavisinde mizaç özellikleri, tedavi seçimi ve etkinlißini öngören bir deßiğken olabileceßi gibi uygulan tedavilerde mizacñ yeniden ğekillendirebilir. Bu alanda yapñlan çalñğmalar depresyonu olan eriğkin hastalar üzerine odaklanmñğ olup, çocuk ve genç hastalar ve dißer duygudurum bozukluklarñ ile yapñlan çalñğmalar sñnñrlñdñr. Duygudurum ve mizaç arasñndaki iliğkinin anlağñlmasñ bu bozukluklarñn etiyolojisi, alt tipleri, tedavi, prognoz ve önlenmesi konusunda önemli katkñlar saßlayacaktñr. Mizaç ve Ba÷lanma BozukluklarÕ Doç. Dr. Didem Behice Öztop Erciyes Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Mizaç ve baßlanma arasñndaki iliğki literatürde hem kavramsal hem metodolojik baßlamda yer almaktadñr. Bir dizi arağtñrmacñ mizacñn baßlanmanñn tiplerinin belirlenmesinde güçlü bir rol oynadñßñnñ ve mizacñn yabancñ durum testinde ayrñlma sñrasñnda çocußun davranñğlarñna katkñda bulundußunu tartñğmaktadñr. Arağtñrmacñlarñn bazñlarñ ise erken çocukluk döneminde baßlanma tiplerindeki farklñlñklarñn daha çok bakñm verenin davranñğlarñna baßlñ oldußunu, mizacñn bebeßin baßlanmayñ ortaya çñkaran davranñğlarñn yoßunlußunda ve sñklñßñnda etkili oldußunu ileri sürmektedirler. Baßlanma teorisyenleri mizacñn bebeßin stresle karğñlağtñßñ bir durumda ebeveyni nasñl aradñßñyla iliğkili oldußunu, bakñm verenin yanñt verme biçiminin ise baßlanmanñn kalitesiyle iliğkili oldußunu belirtmiğlerdir. Metodolojik olarak mizaç ve baßlanma arasñndaki iliğkiye yabancñ durum testinde bakñldñßñnda mizacñn bebeßin ayrñlñßa verdißi yanñt sñrasñndaki stresin düzeyini gösterdißi ancak baßlanmanñn asñl belirleyicisinin annenin yanñtñ olabileceßi tartñğñlmaktadñr. Son yñllardaki arağtñrmalar bebeklerin mizaçsal özeliklerinin güvenli ve güvensiz baßlanma ayrñmñnñ belirleyemeyeceßini ileri sürmüğ ve bazñ arağtñrmalarda da baßlanma alt gruplarñnda yer alan bebeklerin mizaç özelliklerine bakñldñßñnda bir fark olmadñßñ gösterilmiğtir. Arağtñrmacñlar mizaçsal özelliklerin baßlanmanñn güvenli ve güvensiz alt tiplerini ayrñmñyla iliğkili olmaktan ziyade, güvenli veya güvenli baßlanmanñn nasñl ifade edildißiyle iliğkili oldußuna dikkati çekmektedir. Tüm bu tartñğmalar dikkate alñndñßñnda bebeßin mizacñnñn annenin yanñtlarñnñ, bu yanñtlarñnda anne-bebek arasñndaki baßlanma iliğkisinin kalitesini etkiledißini söyleyebiliriz. 16 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Mizacñn tepkisel baßlanma bozuklußunun (TBB) klinik görünümüyle iliğkisi olmamasñna raßmen, TBB’na baßlñ ortaya çñkan klinik belirtiler mizaç özellißi olarak tanñmlanabilmektedir. Oysa ki bu belirtiler tamamñyla çocußun yağadñßñ bakñm deneyimleriyle iliğkilidir. TBB’da mizaç muhtemelen parental faktörlere karğñ ya koruyucu ya da zedelenebilirliße katkñda bulunan düzenleyici bir faktör olarak rol oynamaktadñr. Mizaç ve DavranÕm Bozuklu÷u Doç. Dr. Ayhan Bilgiç NEÜ Meram TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim DalÕ Empati yoksunlußu, piğmanlñk ve suçluluk duymama ve sñß ya da yetersiz duygulanñm ile giden katñ ve duygusallñktan uzak mizaç özelliklerinin davranñm bozuklußu geliğimi açñsñndan risk faktörü oldußu görülmektedir. Bu mizaç özelliklerine ikincil olarak geliğen davranñm bozuklußu olgularñnda belirgin düzeyde emosyonel ve davranñğsal disregulasyon bulunmaktadñr. Katñ ve duygusallñktan uzak mizaç özelliklerinin davranñğsal inhibisyonun yoklußu, daha ğiddetli davranñm problemleri, dißer insanlarñn olumsuz duygularñnñ iğlemleyememe, cezalandñrmaya duyarsñzlñk, uyaran arayñğñ ve proaktif agresyon ile iliğkili oldußu bildirilmektedir. Ayrñca mizaç özellißi olarak yüksek yenilik arayñğñ ve düğük zarardan kaçñnma puanñ olan bireylerin de davranñm problemleri açñsñndan risk altñnda oldußu bildirilmektedir. Bu sunumda davranñm problemlerine neden olan mizaç özellikleri ve yapñsal faktörler gözden geçirilecektir. AÇILIù KONFERANSI: Ağk, Dans, Tasavvuf 9 Nisan Çarúamba Prof. Dr. Mim Kemal ÖKE 17:45 - 18:30 Modernite, hatta onun 21. Yüzyñl versiyonu olan postmodernite Küresel Toplum’un sadece tüketiciye indirgenen insanñnñ giderek ñstñrap verici biçimde yalnñzlağtñrñyor, yabancñlağtñrñyor ve yozlağtñrñyor. Ve “ kaygñ çaßñ “ dedißimiz bu dönemin aydñnlarñ soruyor : “ Uygarlağmanñn neresindeyiz? “ Neleri yitirdik? Tezimiz; insanñn metafiziksel derinlißi’ni yitirdißidir. Bize göre günümüz insanlñßñnñn varoluğsal ikilemlerinin, açmazlarñnñn, kñsacasñ tüm bunalñmlarñnñn kaynaßñ buradadñr. Oysa ki, bundan önce “ ilkel, hatta vahği “ dedißimiz geleneksel toplumlarda insanlar müzik ve dans ile kiğisel dinginliklerini ve toplumsal birlikteliklerini, uyum içinde birarada yağayabilme maharetini gösterebilmiğler; mutlu ( olmayñ/) kalmayñ bilmiğlerdi. Müzik, ticarileğmeden salgñladñßñ mistik titreğimlerin esrarñ ile halklara “ dinginlißin “ temel harcñ olan keğf-i ağkñn metodolojisini ößretmiğti. Portelere ağkñn ruhsallñßñnñ nakğetmiğtik. ðnsana, doßaya ve ( seni ) yaradana/yağatana ağktñ bu… Türkler, aynen bağka milletler gibi, müzißin terapik ve tedavi edici vasfñnñ anlamñğ ve Ğamanizm’den ðslamiyet’e deßin hem bilimsel, hem de uygulamalñ biçimde uygarlñk tarihine mal etmiğlerdir. Ğamanlar, ağñklar ve abdallar OrtaAsya’dan Anadolu’ya muazzam bir kültür mirasñ bñrakmñğlardñr, arkalarñnda. ðslam tasavvufu ise ağk imiğ her ne var ise alemde inancñ ile medenileğmek için ağkñn, edebin , terbiyenin önemini vurgulamñğtñr. Ağk’ñn etißi ve estetißi ‘zikir ’ diye anñlarak, daha yüksek bir ruhsal tekamüle talip olanlara eßitim diye verilmiğtir. ðğte, bu baßlamda Hz. Mevlana bir zirve olarak kabul edilmelidir. Sema, elbette bir dans deßildir, ibadettir. ðçinde bulundußu ruhsal yükseliğin görsel, ifadesi ile öte yandan evrensel bir mesaj tağñmakta ve insanoßluna tam da bugün ihtiyacñ oldußu bir dönemde kendisiyle barñğarak uygarlağñlabileceßinin yolunu / yöntemini göstermektedir. Mevlana Celaleddin Rumi Ağkñn Velisidir. Öyle ki, o sema ile “ insanñn Allahñna hayranlñk duygularñnñn, ağka dönüğmesiyle, sevgilide ve sevgide yok oluğu anlatmaktadñr. Sema ile miracñna varan o kiğinin idrakñndaki deßiğim onun yaratñlana karğñ sevgi ve saygñ dolu olmasñnñ saßlayacaktñr ve o yeni algñlama biçimi ile halka hizmet edecektir. Boğuna söylememiğ Mevleviler : “ Sema sefa, cana ğifa, ruha gñdadñr. “ Bu nameler insanñn bedeninin, beyninin ve gönlünün “ ağkla dansñ “nñ müjdelemektedir. 17 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA PANEL-4: DSM-5 Çocuk ve Ergen Psikiyatrisine ne getirdi? 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Mücahit Öztürk 09:00 - 10:30 Çocuk Psikiyatrisi AçÕsÕndan DSM-5’e Genel Bir BakÕú Uz. Dr. Sebla Gökçe Erenköy Ruh ve Sinir HastalÕklarÕ Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi 2013 yñlñnda yayñnlanan DSM V ( Amerikan Psikiyatri Birlißi Ruhsal Bozukluklarñ Tanñsal ve ðstatistiksel El Kitabñnñn Beğinci baskñsñ)’te çocuklarñn yağadñßñ ruhsal bozukluk belirtilerinin ve deneyimlerinin daha açñk olarak kapsanmasñ planlanmñğtñr. Ayrñca çocukluk çaßñ ruhsal bozukluklarñnñ eriğkin dönemde görülen ruhsal bozukluklarñndan izole etmek yerine geliğimsel bakñğ açñsñ ilegeliğim ağamalarñnñn etkileri vurgulanarak sñnñflanmaya çalñğñlmñğtñr. Klinisyenler ve ailelerin çocuklarda gözlemledißi belirtileri kapsayan DSM IV’te bulunmayan iki yeni ruhsal bozukluk DSM V’te tanñmlanmñğtñr. Sosyal ðletiğim Bozuklußu ( SiB ) Sözel ve sözel olmayan iletiğim alanñnda düğük biliğsel kapasite ile tanñmlanamayacak düzeydesüreßen zorlukla karakterizedir. Çocukta alñcñ ve ifade edici dilde ve karğñlñklñ iletiğim kurmada zorluk gözlemlenmektedir. Yñkñcñ duygudurumregülasyon bozuklußu (YDRB) da DSM V ‘te yeni eklenen bozukluklardan biridir. ðçinde bulunulan durumla hem ğiddet hem süre bakñmñndan uygunsuz düzeyde ciddi ve tekrarlayan öfke patlamalarñ ile karakterizedir. Bu öfke patlamalarñnñn ortalama ayda 3 ya da daha fazla ve 1 yñlñ ağkñn süredir görülüyor olmasñ gerekmektedir. Bazñ bozukluklar ise DSM V’te yeniden tanñmlanmñğtñr. Otizm Spektrum Bozukluklarñ DSM IV’te Otistik Bozukluk, Asperger Sendromu, Çocukluk Çaßñ Desentegratif bozuklußu ve bağka türlü adlandñrñlamayan yaygñn geliğimsel bozukluk tanñlarñ altñnda 4 kategoride tanñmlanmakta iken arağtñrmacñlar Otizm Spektrum Bozuklußu tanñsñnñnklinik ve bilimsel olarak daha doßru ve tutarlñ bir ğekilde kullanñlacaßñnñ öngörmüğlerdir. Bu sebeple DSM V’ te tek kategori altñnda toplamñğlardñr. Dikkat Eksiklißi/Hiperaktivite Bozuklußunun (DEHB) DSM IV’te 7 yağñndan önce bağlamasñ önkoğul iken DSM V’te 12 yağ sñnñr kabul edilmiğtir. YÕkÕcÕ Duygudurumu Düzenleyememe Bozuklu÷u Prof. Dr. Mücahit Öztürk Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü Son on yñlda bağta Amerikada olmak üzere çocuk psikiyatrisi kliniklerinde bipolar bozukluk tanñ ve buna baßlñ olarak da tedavi oranñndaki artñğ hayli dikkat çekiciydi. Klinisyenler tarafñndan asñl tartñğñlan ise, bipolar bozuklußun çocukluk dönemi semptomlarñnñn eriğkin dönemden farklñ olup olmadñßñ yönündeydi. Mood deßiğiklikleri olan çocuklarñn bir kñsmi bipolar bozukluk tanñ ölçütlerini karğñlar iken, dißer kñsmñ bu ölçütleri karğñlamñyordu. Bu nedenle DSM 5 de, yoßun, episodik olmayan irritabilite ve ağñrñ uyarñlmñğlñk hali oldußu halde, bipolar bozuklußun temel belirtilerinden olan sñnñrlarñ belirgin kabarmñğ ve irritabl duygudurum periyotlarñ bulunmayan çocuklarda yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußu tanñsñ konmasñ gerektißi bildirildi. Uzunlamasñna yapñlan çalñğmalar sonucunda gençlerdeki episodik olmayan irritabilitenin, eriğkinlik dönemindeki bipolar bozukluktan daha çok, anksiyete ve unipolar depresyon ile ilintili oldußu iddia edildi. Yine bu çalñğmalarda; yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußu olan çocuklarñn ailelerinde, bipolar bozukluk tanñsñ alanlara göre daha az sayñda bipolar bozukluk öyküsü oldußu bildirildi. Yñkñcñ duygu durumu düzenleyememe bozuklußunda sözel ve/veya davranñğsal biçimde ortaya çñkan ve yoßunluk ya da süre açñsñndan büyük ölçüde orantñsñz olan, yineleyici, aßñr öfke patlamalarñ söz konusudur. Haftada üç ya da daha çok kez ortaya çñkan öfke patlamalarñ, çocußun geliğim düzeyine uygun deßildir. Bu öfke patlamalarñ aralarñndaki duygudurum, neredeyse her gün, sürekli olarak çabuk kñzma ya da kñzgñnlñk gösterme ile belirlidir ve bu durum bağkalarñnca rahatlñkla gözlenebilir. Bu tanñ, ilk kez 6 yağñndan önce ya da 18 yağñndan sonra konmamalñdñr. Ayrñca majör depresyon bozuklußu, dikkat eksiklißi/ağñrñ hareketlilik bozuklußu, davranñm bozuklußu ve madde kullanñm bozukluklarñ gibi dißer bozukluklarla birlikte konabilirse de, karğñt olma, karğñ gelme bozuklußu, aralñklñ patlayñcñ bozukluk ya da iki uçlu bozuklukla birlikte konamaz. Belirtileri, hem yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußunun, hem de karğñt olma, karğñ gelme bozuklußunun tanñ ölçütlerini 18 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA karğñlayan kiğilere yalnñzca yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußu tanñsñ konur. Kiği, daha önce bir mani ya da hipomani dönemi geçirmiğse, yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußu tanñsñ konmamalñdñr. Klinisyenler için en önemli sorunlardan biri yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußu ile bipolar bozukluk arasñndaki ayñrñcñ tanñdñr. Burada özellikle üzerinde durulan nokta, sñnñrlarñ belirgin mood ve bununla eğzamanlñ olarak geliğen davranñğ ve biliğsel deßiğim periyotlarñ gözlemlemedikçe, bipolar bozukluk tanñsñ konmamasñ ğeklindedir. Yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußunun tedavisi konusunda çok az sayñda çalñğma vardñr. Hospitalize hastalarda lityumla yapñlan bir çalñğmada lityumun yaralñ oldußu bildirilmiğtir. Dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu ile komorbit durumlarda stimülan tedavisinin etkili oldußu yönünde bir çalñğma vardñr. Medikal tedavinin irritabilite üzerine etkili oldußu varsayñmñ ile klinisyenler tarafñndan antidepresanlar, mood düzenleyiciler ve ikinci kuğak antispiskotikler tedavide kullanñlan psikofarmakolojik ajanlardandñr. Ğurasñ kesindir ki, yñkñcñ duygudurumu düzenleyememe bozuklußu henüz çok yeni bir tanñ kategorisidir. Süreç içinde yapñlacak arağtñrmalar, klinik deneyimler ve bilimsel tartñğmalarla tanñ geçerlilißi ve tedavi protokolü konusunda mesafe kat edilecektir. Asperger mi? Toplumsal øletiúim Bozuklu÷u mu? Doç. Dr. Evren Tufan Abant øzzet Baysal Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ DSM-5 tanñ sistemi içerisindeki Otistik Spektrum Bozuklußu (OSB) tanñ kategorisi DSM-IV-TR’ de Yaygñn Geliğimsel Bozukluklar (YGB) kategorisi içerisinde yer alan Otistik Bozukluk, Asperger Bozuklußu ve BTAYaygñn Geliğimsel Bozukluk tanñlarñnñ içermektedir. DSM-5’te OSB tanñsñ için gerekli semptom gruplarñ 2 gruba indirilmiğtir. Bu gruplar; toplumsal iletiğim ve etkileğimde kalñcñ eksiklikler ve kñsñtlñ, tekrarlayñcñ, davranñğ, ilgi ve etkinlik örüntülerini içermektedir. ðkinci semptom kümesi içerisine duyusal belirtiler eklenmiğ ve semptomlarñn erken çocuklukta olmasñ gerektißi (ancak toplumsal talepler kñsñtlñ kapasiteleri ağana kadar tam olarak belirginleğmeyebileceßi) bildirilmiğtir. DSM-5 ölçütleri ile özellikle küçük yağlardaki çocuklarñn, kñz çocuklarñn ve Asperger Bozuklußu tanñsñnñ alanlarñn sñnñflanmasñnda sorunlar yağanabileceßine iliğkin bulgular yüzünden; DSM-5 metninin son halinde DSM-IV-TR ölçütlerine göre tanñlarñnñn net oldußu durumlarda (DSM-5 içerisindeki OSB ölçütlerini karğñlamasalar da) Otistik Bozukluk, Asperger Bozuklußu ve BTA-Yaygñn Geliğimsel Bozukluk tanñlñ çocuk ve ergenlere OSB tanñsñnñn konmasñ gerektißi bildirilmiğtir (APA 2013). Ancak belirtilen deßiğiklik geçici bir çözümdür ve kliniße yeni bağvuran ve sadece DSM-5 ölçütlerine göre deßerlendirilen olgularñn tanñsñnñ deßiğtirebilir. DSM-5 içerisinde ilk kez tanñmlanan Toplumsal ðletiğim Bozuklußu (TðB) tanñsñ da DSM-IV-TR içerisinde YGB olarak tanñmlanan çocuklar, özellikle kñsñtlñ ve tekrarlayñcñ davranñğ örüntüsü göstermeyenlerin sñnñflanmasñnñ deßiğtirebilir. Bu sunumda ülkemiz ve yurt dñğñndan veri setlerinin analizleri ile Asperger Bozuklußu ve TðB tanñlarñ arasñndaki geçiğmeler tartñğñlacak ve arağtñrma önerileri paylağñlacaktñr. YÕkÕcÕ DavranÕú BozukluklarÕ KapsamÕnda YenÕ BÕr TanÕ: AralÕklÕ PatlayÕcÕ Bozukluk Doç. Dr. Ayúe KÕlÕnçaslan østanbul Üniversitesi, østanbul TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Aralñklñ patlayñcñ bozukluk (APB) yakñn zamanda yayñmlanan DSM-V’in “Yñkñcñ bozukluklar, dürtü denetimi ve davranñm bozukluklarñ” bölümünde yer almaktadñr. APB’deki temel belirtiler yineleyici davranñğ patlamalarñnñ içerir ve bu patlamalar sñrasñnda gösterilen saldñrganlñßñn düzeyi, kñğkñrtmanñn (provakosyon) ya da psikolojik tetikleyici etkenlerin neden olabileceßine göre büyük ölçüde orantñsñzdñr ve bağka bir fiziksel veya psikiyatrik hastalñk ya da madde kullanñmñ ile iliğkili deßildir. Bu patlamalar önceden tasarlanmñğ deßildir ve kiğinin sosyal, mesleki ve kiğiler arasñ iğlevsellißinde belirgin bir sñkñntñya yol açar. Bu dönemler insanlara, hayvanlara, eğyalara yönelmiğ sözel ya da fiziksel ğiddet ile sonuçlanabilir ve çoßu hasta günlük iğ ve kiğisel yağamlarñnda bozulma bildirirler. Genel popülasyonda eriğkin yağ grubunda APB’nin yağam boyu sñklñßñ Amerika’da %4-7, Japonya’da %2.1 ve Irakta %1.7 olarak bildirilmiğtir. Ergen yağ grubundaki sñklñßñ arağtñran bir çalñğmada ise %7.8’lik bir oran bildirilmiğtir. Geriye dönük bildirimler APB’nin tipik olarak çocukluk ya da ergenlik döneminde bağladñßñnñ göstermektedir. APB’in etyolojisinde çocukluk travmalarñ gibi psikososyal nedenlerin yanñ sñra genetik faktörler ve serotonin, noradrenalin ve dopamin gibi çeğitli nörotransmitter sistemlerindeki 19 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA düzensizlikler gibi biyolojik nedenlerinde rol oynadñßñ bildirilmektedir. Bu bozuklußun ayñrñcñ tanñsñnda alkol ve madde intoksikasyonu, antisosyal ve borderline kiğilik bozukluklarñ, genel tñbbi duruma baßlñ kiğilik deßiğiklikleri ve davranñm bozuklußu gibi agresyonun bir belirti olarak yer aldñßñ hastalñklar yer alñr. Hastalñk genellikle inatçñ bir seyir izler ve belirgin bozulmaya yol açsa da ve tedavi için kliniße bağvurma oranlarñ üçte birden daha düğüktür. APB duygudurum, anksiyete ve madde ile iliğkili bozukluklar gibi dißer psikiyatrik hastalñklarla yüksek düzeyde komorbidite gösterir. APB’nin tedavisinde placebo kontrollü tek çalñğmada fluoksetin plasebodan daha etkili bulunmuğ ancak olgularñn ancak %44’ünde yanñt görülürken, %29’u tam remisyona girmiğtir. Dißer çalñğmalarda ise duygudurum dengeleyici antiepileptik ilaçlardan valproat ve levetirasetamñn yanñ sñra çeğitli seçici geri alñm inhibitörü antidepresanlarñn etkinlikleri deßerlendirilmiğ ancak yeterli etki gösterilememiğtir. Günümüzde APB tedavisi için FDA’ñn onayladñßñ bir ilaç bulunmamaktadñr. ðlaç dñğñ tedavi yöntemlerinden Biliğsel Davranñğçñ terapinin etkili oldußuna yönelik küçük randomize kontrollü bir çalñğma mevcuttur. APB’da etkin tedavi stratejilerinin belirlenmesi için çok sayñda çalñğmaya ihtiyaç duyulmaktadñr. Bu sunumda APB’nin tanñ sistemleri içinde bugüne kadar geliğimi, tanñ ölçütleri, epidemiyolojisi, nedenleri ve tedavi yaklağñmlarñ gözden geçirilmeye çalñğñlacaktñr. Travma Sonrasñ Stres Bozuklußu (TSSB) için 6 yağ öncesinde görülen klinik arağtñrmalara dayalñ, belirtilere geliğimsel perspektiften bakan yeni bir alt tip tanñmlanmñğtñr. DSM V’te yer alan Özgül Ößrenme Bozuklußu ise okuma, matematik, yazñlñ ößrenme bozuklußu olarak ayrñlmamñğ olup genel akademik becerilerde bozulmayñ içeren tanñmlama yapñlmñğtñr. Yeme bozukluklarñ ise DSM IV’te ilk olarak bebeklik, çocukluk ve ergenlik çaßñnda tanñ konulan bozukluklar bağlñßñ altñnda yer alñrken DSM V’te beslenme ve yeme bozukluklarñ bağlñßñ altñnda sñnñflandñrñlmñğtñr. PANEL-5: Hasta ÇocuklarÕn HaklarÕ NasÕl Korunur? 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Bengi Semerci 09:00 - 10:30 Çocuk Hasta HaklarÕnÕ Ailelere ve Okullara KarúÕ Kim Savunacak? Prof. Dr. Bengi Semerci Bengi Semerci Enstitüsü Çocuk haklarñ ve hasta haklarñ kavramlarñnñn ülkemizde tartñğñlñr konular yenidir. Çocuk hastalarñn hakalrñ konusunda çeğitli uluslararasñ kuruluğlarñn hazñrladñklarñ temel kurallar bulunmaktadñr. Ancak bu haklar çocuklarñn saßlñk hizmeti alabilmesi, alñnan saßlñk hizmetinin zarar verici olmamasñ, hastane bakñmñ gibi konularñ içermektedir. Yani hasta çocußun haklarñnñ daha çok saßlñk sistemi içnde korumaya yönelik giriğimlerdir. Aynñ zamanda temel olarak ailenin ve yağñna göre çocußun tedavi üzerinde karar verme hakkñ savunulmaktadñr. Çocuklarñn tedavi edilmesi gereken bir psikiyatrik sorunlarñ oldußu zaman tedaviye iliğkin karar ailenindir. Ancak çocußun almasñ gereken tedaviyi red etme, tedaviyi sürdürmeme sonrasñnda oluğan sorunlarda ailenin sorumlulußu konusu açñk deßildir. Gerçi yasal vasisi olarak çocuk haklarñ bildirgesine göre çocußa gereksinimi olan saßlñk hakkñnñn korunmasñ ailenin görevidir. Ancak aile bu görevi yapmadñßñ zaman yapñlmasñ gerekenler tartñğñlmalñdñr. Çocußun belirgin ihmal ve istismarñ oldußu zaman bildirme zorunlulußu vardñr. Tedaviyi red etme ya da sürdürmeme nedeni aile hakkñnda iğlem yapñlmasñ sñk rastlanan bir süreç deßildir. Bu süreçde hekimin rolü ve sorumlulßunun nerede bağlayñp bititßi tartñğñlarak, karar verilmesi gereken bir durumdur. Hasta çocußun çevresi sadece saßlñk kurumlarñndan ve aileden oluğmamaktadñr. Eßitim hakkñ tüm çocuklarñn oldußu gibi hasta çocuklarñn da temel haklarñndandñr. Ancak genel olarak eßitime ulağamayan hasta çocuklarñn yanñ sñra, okulda sorunlarñ nedeni ayrñmcñlñßa, eßitimden uzaklağtñrñlma çabasñna maruz kalan çocuklarñn varlñßñ da yadsñnamaz. Özellikle psikiyatrik sorunlarñ nedeni ile okullarda eßitim hakkñndan yoksun kamaya kadar uzanan ayrñmcñlñk ve zorbalñkla karğñlağan çocuklarñn haklarñnñn korunmasñ nasñl yapñlacaktñr? Çoßu kez hasta çocußun devam ettißi okul ve tedavi eden hekim karğñ karğñya kalmaktadñr. Hekimin bu konudaki sorumluluklarñ ve yapabilecekleri dißer tartñğñlmasñ gereken önemli bir konudur. 20 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA PANEL-6: Çocuk ve Ergenlerde Adli Psikiyatrik De÷erlendirme 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Ayúe AvcÕ 11:00 - 12:30 østismar OlgularÕnÕn Psikiyatrik De÷erlendirmesi, Genel ve AyÕrÕcÕ Özellikler Doç. Dr. Gonca Çelik Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Cinsel istismarñn uzun dönem geliğimsel etkileri çocuk ve ergen yağ grubunda yoßun olarak arağtñrñlmakla birlikte halen yeterince bilinememektedir. ðstismara ußrayan çocuklarñn, travmatik olayñ takip eden hangi zaman diliminde ve ne türde bir ruhsal belirti göstereceßini belirleyen etkenler, çocußun geliğimsel düzeyine, yağñna, cinsiyetine ve genetik özellikleri gibi bireysel yatkñnlñklarñna, istismarcñnñn kimlißine, istismarñn süresine, çevresel ve kültürel özelliklere baßlñ olarak deßiğebilmektedir. Özellikle istismara ußrayan çocuklarda, istismar anñndaki yağ dönemine özgü belli beyin bölgelerindeki yapñsal deßiğikliklerin varlñßñ, nörogörüntüleme çalñğmalarñnda desteklenmektedir. ðstismarñn doßasñ gereßi, maßdurun psikiyatrik deßerlendirmesinin yapñlabilmesi için hastanñn aile yapñsñ, geçmiğ yağam döngüsündeki güçlükler ve ailenin -özellikle annenin- bağ etme düzeneklerinin yeterince anlağñlmasñ gereklidir. Bazen rastlantñsal bir istismar bildiriminin altñndan kuğaklar boyu süregelen bağka bir istismar yağantñsñ bile ortaya çñkmakta, tüm bu süreçler içinde yalnñzca maßdurun ruhsal deßerlendirmesine odaklanmak yetersiz kalabilmektedir. Aynñ istismar olayñna maruz kalmñğ bireylerin ruhsal tepkilerinin oldukça farklñ olabileceßi de gözlenmektedir. Bazñ çocuklar bu zorlayñcñ olay ile bağ edebilmekteyken dißerleri uzun yñllar süren yoßun ruhsal bozukluklar sergileyebilir (thin-skull hypothesis). Bunda çocußun mizaç özellikleri, istismardan baßñmsñz önceki ruhsal bozukluklarñn varlñßñ da belirleyici olabilmektedir. Özellikle Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) tanñsñ olan çocuk ve ergenler hem travma maruziyetine hem de travma sonrasñ herhangi bir ruhsal bozukluk çñkarmaya daha yatkñndñrlar. Son dönemlerde DEHB ve Travma Sonrasñ Stres Bozuklußu (TSSB)’nda karğñlñklñ ailesel kümelenme görüldüßü de belirtilmektedir. Benzer biçimde çoßu TSSB olgusu, ağñrñ uyarñlmñğlñk ve çabuk öfkelenme gibi belirtiler nedeni ile DEHB, zñtlağma ve davranñm bozuklußu tanñsñ almakta ve travmaya baßlñ semptomlarñ yeterince tedavi edilememekte, mevcut klinik tablo daha da karmağñk hale gelebilmektedir. Bununla birlikte adli sürecin getirdißi yükümlülükler, hekimi bu olgularñn ilk deßerlendirilme ağamasñndan klinik izleme kadar geniğ bir alanda zorlamaktadñr. Üstelik cinsel travma sonrasñnda ruhsal bozulmanñn o anki muayenede saptanmamñğ olmasñ, maßdurun ileride gösterebileceßi ruhsal bozukluklara travmanñn ne derece etkisinin olabileceßi tek bir psikiyatrik görüğme ile öngörülememektedir. Erken çocukluktan bu yana süregelen kronik istismarñn kognitif olarak yorumlanmasñ ve anlağñlmasñ, kendilik farkñndalñßñnñn belirginleğtißi ergenlik dönemine rastlamakta ve klinik tablo bu yağ döneminde oldukça karmağñk ve gürültülü bir hal almaktadñr. Son yñllarda, istismarñn sadece anksiyete ve depresyon gibi bozukluklar dñğñnda agresyon, self mutilasyon, kiğiler arasñ iliğkilerde ciddi ve kalñcñ sorunlar, cinsel dürtü denetiminde güçlükler gibi belirtilerle seyredebileceßini belirten “Kompleks Travma Sonrasñ Stres Bozuklußu” kavramñ da gündeme gelmiğtir. Klinik deneyimimize göre Kompleks TSSB daha çok uzun süreli ve aile içi istismarlarda gözlenmektedir. Özetle istismar olgularñnñn deßerlendirilmesi, kesitselden ziyade interaktif ve dinamik bir süreçte daha saßlñklñ olacaktñr. Bu anlamda çocuk ve ergen istismar olgularñna geliğimsel açñdan yaklağñlmasñ ve TSSB tanñ ölçütlerinin geliğimsel bakñğa göre düzenlenmesi, hem klinik hem de adli açñdan daha iğlevsel olabilir. Güvenir Bilgiye Ulaúma; HafÕza Türleri ve Do÷ru Soru Sormak Doç. Dr. Ayúegül Yolga Tahiro÷lu Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Tüm psikiyatrik uygulamalarda oldußu gibi adli olgularda temel ilke öncelikle yeterli güven iliğkisi kurmaktñr. Bu yapñlmadan doßrudan istismar gibi konuğmasñ ve dinlemesi zor bir konuda sorular yönlendirilmesi iletiğimi zorlar. Hekim, polis, hâkim gibi otorite kabul edebileceßi bir eriğkinin sorusu karğñsñnda, küçük çocuklarñn çoßu gerçek cevaptan çok karğñdakinin ne duymak istedißiyle ilgilenirler. Dahasñ bulduklarñ cevabñ görsel imaj içeren biçimde hayal ederlerse, bu sanki gerçek bir olay gibi hafñzada depolanabilir. Görüğmenin bağñnda mümkün oldußunca açñk uçlu, yönlendirici olmayan ve serbest çaßrñğñma izin veren genel sorular ile kendilißinden çñkan 21 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA bilginin kesilmeden alñnmasñ çok önemlidir. Kapalñ uçlu, “evet-hayñr” biçiminde cevaplanacak sorularñ görüğmenin bağñnda kullanmak, ulağñlacak bilginin güvenirlißini etkiler. Bu amaçla; çocußun sözlerini tekrarlama, aktifgeribildirim ve yansñtma teknikleri kullanñlñr. Daha sonra Olayla ilgili gereken ayrñntñlarñnñ ößrenmek için tanñmlayñcñ sorular kullanñlñr (kim-ne-nasñl-nerede-ne zaman). Gerçekte, “kapalñ uçlu sorular asla kullanñlmaz” diye bir ğey de yoktur. Pek çok deneyimli görüğmeci, açñk uçlu sorularla tüm olayñ hiç yorum yapmadan sonuna kadar dinledikten sonra, anlağñlmaz buldußu noktalara dönüp kapalñ uçlu sorularñ ustalñkla kullanñr ve güvenilir bilgilere küçüßü zedelemeden ulağabilir. SÕk YapÕlan hatalar: Zamirler-øliúkiler: Kafa karñğtñrñcñ ifadeler (Amcanñn büyük kñzñnñn oßlu…) yerineisimleri kullanñlmak daha güvenilirdi. Olumsuzluk Ekleri: Bir cümlede birden çok olmamalñ(neden gitmedißinizi söylemedi mi?). Edebi Konuúmak:Çocuklar anlamadñklarñ cümleyi tekrarlama eßilimindedirler.Zaman-Süre:Zamanñ eriğkinlerden farklñ tarif ederler (Küçükken oldu; küçük??). Saat-dakika sorularñnñ cevaplayamazken, tatil, TV programñnñn v.b. olayla iliğkisini daha iyi açñklarlar. Gün-hafta-ay-yñl gibi kavramlarñ doßru bildirilmeleri beklenmez. SÕklÕk-SayÕ:Çocuklar sayñ sayabilse de sayñlarla ilgili kavramlarñtam olmayabilir. Kaç kez? Yerine sorulmasñ gereken: “bir kez-birden çok” olmalñdñr.Tekrar Dönmek-Toparlamak:Daha önce konuğulan konuya tekrar dönmek zordur. “Anlamadñßñm bir yer kaldñ, tekrar dönmek istiyorum” gibi açñkça ifade edilmesi kafa karñğñklñßñnñ azaltacaktñr.TanÕmlar: Çocuklar “nasñl görünüyordu” gibi sorulara “boy, kilo, saç rengi” ile ilgili cevaplar verebilirler. Küçük çocuklar dißerlerinin “çocuk, abi, büyük” oldußunu ayñt ederler; “yağlñ-büyük” tanñmlarñ da görecelidir. Yer-Pozisyon: Çocußun tanñmñ anladñßñndan emin olunmalñdñr. Ayrñca çocuklarñn coßrafi tanñmlarla ilgili bilgileri sñnñrlñdñr; sormaktan kaçñnmak gerekir. Bellek Türleri ve Muayenesi: Olay etrafñnda dönerken çñkan bilginin tutarlñlñßñna “gerçeklik halkasñ” denir, elde edilen bilgi ne kadar tutarlñ ise o kadar güvenilirdir. Soru tiplerinin hangi bellekle ilgili oldußu bilinmelidir. Adli görüğmelerde önemli olan üç temel bellek türü vardñr. Geri Ça÷rÕlan Bellek:en güvenilir bilgileri sunan bellek tipidir. Uzun ve spontan öykü olarak çñkar. Hatalar azdñr ve sñklñkla unutulanihmal edilen ayrñntñlardñr; güvenirlißi azalmaz.Araya girmek, soru sormak, yönlendirmek, geri çaßrñlan belleßi bozan hatalarñn en sñk görülenleridir. FarkÕnda Olunan-AnÕmsanan Bellek: Bilginin güvenirlißi düğük/orta düzeydedir. Seçenekli “onay-red”sorularñ kullanñlñr, cevap kñsadñr. Her zaman geri çaßrñlan ve farkñnda olunan belleße iliğkin sorular birbiri ardñna kullanñlmalñdñr. Sorularla øliúkili Bellek: Güvenirlißi en düğük bilgi kaynaßñdñr. Kapalñ uçlu sorularla çñkan bellek, yönlendirme içerir. Bellek muayenesinin güvenirlißi, hatalñ sorular ve tekrarlayan muayeneler nedeniyle sñklñkla etkilenir. Yalancñ bellek izleri gerçek bellek anñlarñ kadar güçlü anñmsanma eßilimindedir. Yani hatalñ soru-muayene nedeniyle bellek hatalarñ oluğunca bunu geri çevirmek yada gerçekten ayñrmakolasñlñk dñğñdñr. Çoßu Cð olgusunda maddi delil ve görgü tanñßñ yoktur ve tek delil çocußun anlattñklarñ yani belleßidir. Bu durumda güvenilir bilgi alma çocußu korumanñn tek yolu olabilir. Adli Raporlama ve øzlem; Olgu Örnekleri, Zor OlgularÕn Yönetimi Prof. Dr. Ayúe AvcÕ Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Çocuk ve ergenler bir suçun faili ya da kurbanñ olarak adli süreçlerin içinde yer alabilirler. Çocuk ve ergen suçlularda ruhsal bozukluk varsa “suçluluk” ya da “suçun kurbanÕ olma” kavramlarñ tartñğmaya açñktñr. Örneßin, bir çocußun suç davranñğñna eßilim yaratan ruhsal bir bozuklußu varsa, ancak bu bozukluk algñlama ve biliğsel düzeylerde etkilenme yapmñyorsa; küçük olayñn “fariki ve mümeyyizi” olabilir. Yine de küçüße “suçlu” ve “ceza ehliyeti tam” demek yanlñğ olabilir. Bu olgularñn çoßu, aslñnda yñllardñr süregelen ve kolayca tedavi edilebilecek bir ruhsal bozuklußa sahiptir. Tedavi edilmemesi halinde suç iğleyeceßi yüzlerce bilimsel çalñğma tarafñndan, on yñllar önce, tartñğmasñz biçimde ortaya konmuğtur. Bu bilgi birikimine raßmen; mevcut sistem “bu çocuklarñ fark etme” görevini yerine getirmemiğ iken, aile çocußu tedavi ettirmeyip “saßlñk hakkñnñ ihlal etmiğ” iken, mevcut sistem aileyi “eßitme-bilinçlendirme” görevini ihmal etmiğ iken, mevcut saßlñk sistemleri tedavi arayan aile-çocuklara bile yetmezken, bu çocuklarñn suçlu mu yoksa kurban mñ oldußu tartñğmayñ açñktñr. Suç maßduru çocuklarñn deßerlendirilmesi ağamasñnda çocuk ve ergen psikiyatri uzmanlarñndan beklenen; “olaya baßlñ etkilenmesinin” belirlenmesidir. Geliğimsel Özellikler-OlayÕ AlgÕlama Becerisi: Çocuklar cinsel istismara ußradñßñnda bunun ne anlama geldißini kavrayamayabilir. Özellikle küçük çocuklar, sadece istismar deßil, hemen her konuda eriğkinlerin verdißi tepkiye bakarak bir olayñn iyi-kötü oldußuna karar verirler; istismarñ “sevgi gösterisi, oyun, ayrñcalñk” zannedebilirler. Bu durumda düzenlenecek adli raporlarda etkilenme olmamasñnñn nedenin “algñlayamama” oldußu açñkça belirtilmelidir. AlgÕlama-Normaller-Normlar: ðstismar yağantñlarñ, özellikle küçük yağta bağlayan, süreßen ve aile içi özellikte ise, çocuklarñn cinsellik ve istismar ile 22 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA ilgili konularñ deßerlendirilmeleri için beklenen normal kavramlarñ ve yargñlarñ zedelenebilir. “Bir çocuk-ergen fuhuğuörneßinden yola çñkarsak; küçük genellikle yağadñßñ son olayla ilgili gönderilmiğtir, ancak son olay(lara) baßlñ hiçbir ruhsal belirti beklenmez. Ancak böyle bir olguya “ruh saßlñßñ bozulmamñğtñr” demek yine de yanlñğ olacaktñr. Gerçekte, yağadñßñ son olay eskiden beri devam eden travmatik yağantñlarñn sadece bir halkasñdñr; bu olgularda ruh saßlñßñ gerçeßi (olayñ) deßerlendirme yeteneßini, kendini koruma ve davranñğñnñ yönlendirme becerisini ciddi ve kalñcñ olarak etkilenmiğ; topluma tekrar uyum ğansñnñ elinden alacak ciddi iğlev kaybñnñ içerecek biçimde bozulmuğ oldußundan, son olayñn buna ne ölçüte katkñ yaptñßñna karar verilemez. Ruhsal Belirtiler: Adli süreçlerde ruh saßlñßñyla ilgili sorular; “etkilemenin geliğimsel, sosyal, eßitim, aile iliğkileri, kendine bakma-koruma, benlik algñsñ... gibi alanlarñn bir/bir kaçñnda ciddiiğlev kaybñ yapñp yapmadñßñ” bakñğ açñsñyla cevaplanmalñdñr. Ancak kaybñ aßñr olsa da, klasik tanñ-sñnñflandñrma sistemlerinde bunun tam karğñlñßñ olmayabilir. Klinik uygulamalarñnda, “tanñ sñnñflandñrmalarñnñn katñ kalñplarñnñ” kullanmaksñzñn, iğlev düzeyine göre karar vermeye alñğkñn uzmanlar için istismar olgularñnñ “tanñ kalñbñ içine sokmaya çalñğmak” dißer bir güçlüktür. Bilimsel arağtñrmalarda standart saßlamak amacñyla çñkmñğolan klasik sñnñflandñrmalar klinik uygulamalarda kullanñğlñ bulunmazlar. Adli olgularñn deßerlendirilmesinde bu sñnñflandñrmanñn iğlev düzeyi ile ilgili bulgularñn önüne geçmemesine dikkat edilmelidir. AsÕlsÕz Bildirim: Günümüzde deßerini yitirmiğ olan “ensest fantezidir, gerçek yağamda rastlanmaz” görüğügibi, bunun yerini alan “bir çocuk istismardan bahsediyorsa kesinlikle doßrudur” görüğünün de yanlñğ oldußu ortaya konmuğtur. Gerçekte, çocuklarñn asñlsñz bildirimde bulunmasñ nadirdir. Ancak eriğkinlerin etkisi ile davranabilir, yönlendirme ile asñlsñz bildirimde bulunabilirler. Asñlsñz bildirim ğüphesivarsagöz önünde bulundurulmasñ gereken en önemli etmen yağtñr.Küçük çocuklar kendisine birkaç kez söylenen ğeyi hayaller; sonra bu hayali gerçek sanabilirler: bunun yaratacaßñ travmatik etki gerçek istismardan farksñzdñr. Asñlsñz bildirim öncelikle ergen olgularda göz önünde bulundurulmalñdñr. Ergenler, “bağka nedenle kñzgñn oldußu ebeveyni cezalandñrmak, özgürlük kazanmak, dürtüsel davranma eßilimleri” nedeniyle asñlsñz bildirimde bulunabilirler. Buna raßmen asñlsñz bildirim ergenler arasñnda bile nadirdir (tüm bildirimlerin %2-5’i). Öneriler/Önlemler: Adli-psikiyatrik raporlarñn olguya özel öneri ve önlemleri içermesi idealdir. ðzlem ve tedaviye gereksinimi olan maßdurlar için, mahkemeye “saßlñk tedbirinin” alñnmasñ önerilebilir. Aile ortamñ ile ilgili riskler, eßitim hakkñnñn engellenmesi, yağam tehdidi gibi durumlarñn varlñßñnda, “bakñm, barñnma, koruma, ayni-nakdi yardñm...” gereksinimlerinin vurgulamasñ adli süreçlere destek verebilir. PANEL-7: DuygularÕn Nörobiyolojisi 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Ayhan Cöngölo÷lu 11:00 - 12:30 Utanma Doç. Dr. Ayhan Cöngölo÷lu GATA Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Duygu; uygun çaßrñğñmlarñ yaptñracak bir uyarana tepki olarak ortaya çñkan biliğsel algñlama ve deßerlendirme, dñğavurumcu motor davranñğ, subjektif his, fizyolojik uyarñlma ve amaca yönelik davranñğlarñnñn tamamñnñ kapsamaktadñr. Utanma; insanlarda sinir sisteminde kendine has bir nöron ateğleme örüntüsü olan ve doßuğtan var olan 9 duygudan bir tanesidir. Utanmanñn içselleğtirilmesinin aile içinde olmasñ gereken olumlama-tasdik etme üçgeni olarak adlandñrñlan üç sürecin eksiklißinden kaynaklandñßñ iddia edilmektedir. Bu teorideki üçgeni sorumluluk, samimiyet/yakñnlñk ve uygun baßñmlñlñk oluğturmaktadñr. Aile iliğkilerinde bu üçünden biri eksik oldußunda kiği utanma hissetmekte ve bu duyguyu içselleğtirmektedir. Utanç kñsaca içinde bulunulan durumdan kurtulmak isteme durumudur. Utanma sñrasñnda aktif olan nörolojik yapñlar: Utanma saß hemisferik limbik süreçlerle bağlar, özellikle de anlam çñkarma görevine sahip olan amigdala tetißi çeken yapñdñr. Amigdala örtük belleßin yerleğtißi yer olup özellikle yağamñn ilk yñllarñna ait kayñtlarñn bulundußu tek yerdir. Korku anñnda tetiklenen bu devre en bağta otonom sinir sistemi üzerinden bedensel tepkileri ortaya koyar. Burada sempatik sinir sistemi (SSS) ile parasempatik sinir sistemi (PSS) arasñndaki dengede PSS baskñn gelirse “korkunun ardñndan gelen ikinci duygu utanmadñr”. SSS ile PSS arasñndaki denge yanñnda orbital medial prefrontal korteks duygu düzenlenmesinde aktif rol oynamaktadñr. En önemli görevi de dñğarñdan gelen uyarñlara deßer biçmektir. Orbital medial prefrontal korteks SSS’ni baskñlayarak ve PSS’ni aktive ederek görevini yapmaktadñr. Burada PSS baskñnlñßñ abartñlñ seviyelere çñktñßñnda kiği için acñ veren sñkñntñlñ kiğiyi izole eden bir kaçñnma-utanma 23 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA duygusu içine çekilmektedir. Utanç duygusunu kalñcñ hale gelmesinde otonom sinir sisteminin bir parçasñ olan adrenal bezlerden strese tepki olarak stres hormonlarñ (bağlñca da glukokortikoidler) etkin rol oynamaktadñr. Stres uzun süreli oldußunda uzun süre stres hormonlarñna maruz kalan hipokampal hücreler atrofiye ußramaktadñr. Hipokampus örtülü belleßin yeni bilgilerle eğleğtirilmesinde hayati göreve sahiptir. Burada utancñ açñklamaya yönelik ileri sürülen bir iddia da hipokampal atrofiye baßlñ olarak kayñtlardaki ayrñntñlar azaldñßñndan eksik bilgilerle hatalñ eğleğtirmeler yapñldñßñ ve belirgin stres içermeyen ortamlarda da kiğilerin utanma davranñğñ sergiledißi ve neden böyle davrandñklarñnñ anlamlandñramayñp bağa çñkma becerileri geliğtirememeleridir. Bu sunumda yukarñdaki teoriler ve yapñlmñğ olan fMRI çalñğmalarñ ñğñßñnda utanmanñn nörobiyolojisinde yer alan beyin yapñlarñ gözden geçirtilecektir. Korku Koray Karabekiro÷lu Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Korku tehlikeye karğñ verilen ruhsal tepkidir ve kiğiyi tehlikeye karğñ hazñrlayan hñzlñ bir alarm sistemidir. Fiziksel, davranñğsal, emosyonel olarak kiğiyi tek bir amaca, korunmaya odaklar. Kiğinin tehlikeden kaçmasñna ya da tehlike ile savağmasñna yol açar. Korku, beniz sararmasñ, aßñz kurumasñ, kalp ve solunum hñzlanmasñ gibi belirtileri olan karmağñk bir duygudur. Klinik olarak korku fobilere eğ deßerdir, duygusal alarm sistemini harekete geçirerek bireyin iyilik halinin devamñnñ saßlamayñ hedefler. Korku, kaçma, kaçñnma davranñğñ veya panik benzeri cevaplar tüm memeli türlerinde ortaktñr. Bir kemirgenin daha önce korku uyandñran bir uyaranla karğñlağtñßñ kafese girmekten kaçñnmasñ ile fobik bir hastanñn daha önce panik atak yağadñßñ köprüden tekrar geçmek istememesi benzerdir. Daha önce elektrik ğokuyla eğleğtirilmiğ sesi duyan kemirgenin kalp atñm hñzñ ve kan basñncñnñn artñğñ, solunumunun hñzlanmasñ, glukokortikoid salñnñmñ; korku veya panik atakta görülen otonomik fonksiyonlara benzemektedir. Korku ile ilgili “koğullanmñğ uyaranñn duyusal girdisi” ön talamustan geçerek amigdalanñn lateral çekirdeßine transfer edilir. Bu yakñn bir tehlike durumunda emosyonel cevabñn hñzlñ verilmesi açñsñndan önemlidir. Bu hñzla ulağan bilgi amigdalayñ kortikal merkezden gelecek iğlenmiğ bilgiye hazñrlar. Her iki yolak da lateral nukleusta, sñklñkla tek nöronda birleğir. Bu bilgi daha sonra, bazolateral çekirdek ve aksesuar bazomedial çekirdeße ve merkezi çekirdeße gelir. Amigdalanñn merkezi çekirdeßi ise, bilginin yayñlmasñnda merkezi rol oynar ve otonomik, davranñğsal cevaplarñ düzenler. Bu sunumda, “koğullu- koğulsuz uyaran”, “baßlamsal koğullanmakorku”, “savağ ya da kaç yanñtñ”, korku ve anksiyetenin nörobiyolojisinde yer alan beyin yapñlarñ”, korku ve anksiyetenin oluğumundaki beyin yapñlarñnñn iliğkileri” ve “korkunun nöroendokrin düzenlenmesi” gibi bağlñklar kñsaca gözden geçirilecektir. Çekingenlik Yrd. Doç. Dr. Murat Yüce Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Çocuklarda çekingenlik sñk karğñlağñlan ve sosyalleğme zorluklarñna neden olabilen bir problemdir. Kagan ve arkadağlarñ çekingenlißi bilinmedik bir olaydan bağlangñçta kaçñnma ve/veya “uzamñğ davranñğsal inhibisyon” olarak tanñmlamñğlardñr. Onsekiz aylñk çocuklarñn % 15’ inde davranñğsal inhibisyon paterni tanñmlanmñğtñr. Küçük çocuklardaki bu durumun yetiğkinlik döneminde ciddi psikolojik yetersizliklerle giden ağñrñ anksiyete, sosyal kaçñnma ve izolasyon, panik bozuklußu ve duygudurum bozukluklarñ ile iliğkili oldußu bulunmuğtur. Arağtñrmacñlar çekingenlißi olan çocuklarñn çevreye karğñ oluğturduklarñ davranñğsal cevaplarñ ayarlama bakñmñndan genetik ve biyolojik farklñlñklarñnñn oldußunu ileri sürmüğlerdir. Ancak bu cevabñ en çok belirleyen faktörün ne oldußu konusu hala belirsizlißini korumaktadñr. Bu sunumda çocuklarda çekingenlik ile ilgili yapñlmñğ nörobiyolojik çalñğmalar ele alñnacaktñr. 24 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Üzüntü Dr. Özhan YalçÕn BakÕrköy Ruh ve Sinir HastalÕklarÕ E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i Duygular belli beyin bölgelerinin iğlevleri ile deßil belli bölgeler arasñndaki nöral aßlarñn fonksiyonlarñ ve etkileğimleri ile ğekillenir. Tanñmlanan beğ temel duygu; öfke, korku, ißrenme/tiksinti, mutluluk ve üzüntüdür. Beyinde duygularñn nöroanatomisindeki temel bölge amigdaladñr. Amigdala dñğñnda insula, üst ve ön temporal bölgeler, prefrontal korteks, hipokampus, beyin sapñ ve bazal ganglionlar duygularñn ortaya çñkmasñnda önem arz ederler. ðnsula üzüntü ile de iliğkili olsa da daha çok tiksinti/ißrenme, korku ve öfke gibi negatif duygularla daha yakñndan iliğkilidir. Korku ve öfke duygusu daha çok travma sonrasñ stres bozuklußu, ißrenme/tiksinti ise obsesif-kompülsif bozuklukla yakñndan iliğkilidir. Duygular ile iliğkili çalñğmalar bundan dolayñ daha çok korku ve ißrenme/tiksinti üzerine odaklanmñğtñr. Mutluluk ve üzüntü üzerine yapñlan nörobiyolojik çalñğmalar daha az sayñdadñr. Üzüntü ile ilgili çalñğmalarñ yapmak öfke, ißrenme/tiksinti ve korku üzerine yapñlan çalñğmalardan daha zordur çünkü üzüntü daha bireysel ve öznel bir duygudur ve otobiyografik bellekle daha yakñndan iliğkilidir. ðßrenme/tiksinti ve korku yaratan uyarñlar ise daha az heterojendir. Üzüntü ile ilgili çalñğmalar daha çok ğizofreni, otizm, bipolar bozukluk, depresyon, travma sonrasñ stres bozuklußu olan bireyler ya da yakñnlarñnda mutsuz yüz ifadeleri ile tetiklenmiğ fonksiyonellißi ölçen çalñğmalardan oluğmaktadñr. Bu sunumda bu çalñğmalara deßinilecekse de daha çok üzüntü nörobiyolojisi üzerinde durulacaktñr. Hem depresyon, hem de geçici, kñsa süreli üzüntüde subgenual singulat, hem de saß prefrontal kortekste aktivite deßiğiklikleri olur. Majör depresyonda daha çok sub/pregenual singulat korteks, supragenual ön singulat korteks, insula, dorsolateral ve ventrolateral prefrontal kortekste, geçici ve kñsa süreli üzüntüde ise daha çok entorhinal korteks, ventromedial ve dorsomedial prefrontal korteks, sol ventrolateral ve sol dorsolateral prefrontal korteks, subkallosal singulat, posterior singulat korteks, sub/pregenual singulat kortekste aktivite deßiğiklikleri olur. Kronik depresyon ve kñsa süreli üzüntüde aktivite farklñlñklarñnñn benzer beyin bölgelerinde gözlenmesi ilginçtir. Bu sunumda üzüntünün nöroanatomisi, nörobiyolojisi, psikonöroendokrinolojisi, yas-kayñp nörobiyolojisi, frustrasyon, üzüntü ve depresyon nörobiyolojisi farklñlñklarñ üzerinde durulacaktñr. ÇALIùMA GRUBU-5: Çocuk ve Ergenlerde Uyku SorunlarÕna 10 Nisan Perúembe YaklaúÕm ve Kolay Uygulanabilir Yöntemler 11:00 - 12:30 Okul Öncesi Çocuklarda Uyku SorunlarÕ ve Uygulanabilir Yöntemler Doç. Dr. Sabri Hergüner N.E.Ü. Meram TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Uyku sorunlarñ okul öncesi dönemde sñk görülen (% 10 – 20) bir durumdur ve genellikle davranñğsal uykusuzluk görülür. Bu yağ grubunda uyku düzeninin saßlanmasñ gün içi hareketlilik, iğtah, dikkat ve duygulanñm gibi dißer alanlara da etki ettißinden psikiyatrik deßerlendirme sñrasñnda mutlaka sorgulanmalñdñr. Uyku sorunlarñ ile ilgili anamnez almada uyku günlüßü kullanñmñ kolay bir yöntemdir. Ayrñca çocußun bir günlük düzeninin aile ile birlikte gözden geçirilmesi mutlaka önemlidir. Tedavi yaklağñmñ olarak uyku alñğkanlñklarñ, uyku hijyeni, kademeli söndürme ve uyku eßitimi uygulanabilir yöntemlerdir. Bu sunumda olgu örnekleri üzerinden uyku sorunlarñnda deßerlendirme ve müdahale anlatñlacaktñr. ølkö÷retim Ça÷Õ ÇocuklarÕnda Uyku SorunlarÕna Geliúimsel BakÕú ve Çözüm Önerileri Prof. Dr. Ayúe Rodopman Arman Marmara Üniversitesi Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ ðlkößretim çaßñ çocuklarñnda uyku düzeni, bir önceki geliğim dönemine göre yeni bir boyut kazanñr. 9-10 saatlik deliksiz kaliteli bir uykunun, çocußun dinlenmesi ve ertesi güne hazñrlanmasñ kadar biliğsel beceriler üzerine etkisi de oldukça önemlidir. Akademik beklentilerin yanñ sñra teknolojik araçlarñn ve ekran maruziyetinin de bu geliğim döneminde sñkça karğñmñza çñktñßñnñ ve uyku hijyenini olmusuz etkiledißini gözlemlemekteyiz. Bu sunumda; ilkößretim yağñndaki çocuklarñn uyku düzeni, döneme özgü geliğimsel uyku deßiğiklikleri yanñnda 25 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA parasomni ve dissomni tablolarñ (Ör: Psikiyatrik tablolara eğlik etmekle birlikte az tartñğñlan huzursuz bacak sendromu, periyodik ekstremite hareket bozuklußu, vb.) gözden geçirilecektir. Yanñ sñra, uyku problemlerinin eğlik ettißi psikiyatrik ve/veya tñbbi bozukluklar (DEHB, gastrointestinal reflü, yaygñn geliğimsel bozukluklar, zihinsel engellilik, Tourette Bozuklußu, kaygñ bozuklußu, depresyon, vb) üzerinde durulacaktñr. 7-12 yağ çocuklarñnda uyku düzeni ve kalitesinin bozulmasñ halinde dikkat edilmesi ve hñzla ele alñnmasñ gereken ipuçlarñ ile pratik çözüm önerileri ve tñbbi yaklağñmlar paylağñlacaktñr. Ergenlerde Uyku BozukluklarÕ ve Klinik YaklaúÕm Doç. Dr. Ayúe KÕlÕnçaslan østanbul Üniversitesi, østanbul TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Ergenlikte meydana gelen biyolojik, psikolojik ve kültürel deßiğiklikler uyku/uyanñklñk döngüsünü etkiler. Ergenler, ergenlik öncesi döneme kñyasla daha fazla uykuya ihtiyaç duyarlar, yavağ dalga uykusu ve REM dönemine geçiğ süreleri kñsalñr ve uyku fazñ gecikmesine daha eßilimli hale gelirler. Ek olarak okul bağlangñç saatlerinin erken olmasñ, uyku düzenlenmesi ile ilgili ebeveyn denetiminin azalmasñ, okul sonrasñ çalñğma, sosyal aktivite ve media kullanñmñ uyku süresini daha da kñsaltñr, uyku paternini bozar ve ergenleri ağñrñ uykululußa eßilimli kñlar. Uykunun bozulmasñ biliğsel iğlev düzeyini ve performansñ olumsuz biçimde etkiler, duygusal düzenlemede yetersizlik, fiziksel saßlñkta bozulma, davranñğ problemleri ve madde kulanñmñ iliğkilidir. Ergenlerde uyku problemleri sñklñkla literatürde insomnia olarak tanñmlanmñğ ve uykuya bağlama ve sürdürmede güçlük, erken uyanma ve dinlendirici olmayan uyku olarak gruplanmñğtñr. Kesitsel epidemiyolojik çalñğmalarda ergenlerin %6 ile %13.9’un uyku problemleri bildirmiğtir. Ayrñca okul anketlerinde son 6-12 ayda ergenlerin %11 ile %16.5’inin sñk, %23 ile %38’inin ara sñra olan uyku problemleri bildirmiğtir. Ayrñca insomnia dñğñnda sirkadien ritim bozukluklarñ ve hipersomni denilen ağñrñ uykululuk da ergenlerde sñk bildirilen durumlardñr. Bu sunumda ergende uykunun özellikleri, insomni, parasomni ve ağñrñ gündüz uykululußu ile gecikmiğ uyku fazñ ile ilgili literatür gözden geçirilecek ve tedavi yaklağñmlarñ özetlenecektir. PANEL-8: Atilla Turgay DEHB Paneli: DEHB’ye Türkiye’den YaklaúÕm 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan 13:30 - 15:00 Türkiye’de Dikkat Eksikli÷i ve Hiperaktivite Bozuklu÷u Epidemiyolojisi Taciser Uysal ùÕrnak Devlet Hastanesi Epidemiyolojik çalñğmalar belirli bir hastalñßñn toplumda daßñlñmñnñ ve bu hastalñkla iliğkili faktörleri inceler. Hastalñklarñn erken tanñ ve tedavisine yönelik saßlñk stratejileri geliğtirmede toplum saßlñßñna önemli yararlar saßlayan epidemiyolojik verilere ihtiyaç duyulmaktadñr. Bütün yönleriyle tñpta en iyi arağtñrñlmñğ bozukluklardan biri olan Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu’nun epidemiyolojisi konusunda da tüm dünyada oldukça fazla sayñda arağtñrma yapñlmñğtñr. Bugüne kadar yapñlan çalñğmalarda Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu sñklñßñnda coßrafik bölgelere göre farklñlñklar oldußu düğünülse de bu farklñlñklarñn temelde metodolojik özelliklerden kaynaklandñßñ belirtilmiğtir. Bu sunumda Türkiye’de Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu epidemiyolojisi konusunda yapñlan çalñğmalarda saptanan bulgular paylağñlacaktñr. DEHB tanÕsÕnda ebeveyn ve ö÷retmen bilgi farklÕlÕklarÕnÕ nasÕl de÷erlendirmeliyiz? Uzm. Dr. Ayúegül Selcen Güler Klinik pratikte DEHB tanñsñ, ebeveyn ve ößretmenden alñnan bilgi ile bakñmverenlerle yapñlan klinik görüğme ve çocußun klinik gözlemi ile konmaktadñr. Epidemiyolojik çalñğmalarda “altñn standart”, ebeveyn ve ößretmenin doldurdußu deßerlendirme ölçeklerini bir araya getirmek ve tanñ kriterlerine göre yapñlandñrñlmñğ bir görüğme yapmaktñr. Bu yöntem hem yorucu hem pahalñdñr. Alternatif yaklağñm, imkâna göre, ebeveyni veya ößretmeni veya her ikisini birden temel alarak tanñya ulağmaya çalñğmaktñr. Ebeveynin de ößretmenin de kendine özgü 26 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA perspektifi ve yaklağñmñ sebebiyle ve her deßerlendiricinin kendi ortamñna özgü ğartlar sebebiyle, her ikisinden alñnan bilgi, DEHB açñsñndan yüksek risk tağñyan çocuklarñ belirlemede daha isabetli olacaktñr. Toplum-temelli çalñğmalarda ebeveyn ve ößretmen deßerlendirmeleri arasñndaki korelasyon zayñf-orta derecededir. Her iki deßerlendirici de tanñsal eğißin üzerinde olan benzer oranda çocußu belirliyor olsa da, deßerlendiriciler tarafñndan DEHB olarak belirlenen çocuklar örtüğmemektedir. Ebeveyn ve ößretmen tarafñndan doldurulan formlar DSM kriterleri temel alñnarak hazñrlanmñğtñr. ðğlevsel bozulma DSM-IV kriterlerinde yer almasñna raßmen, ebeveyn ve ößretmenin doldurdußu formlarda iğlevsel bozulma hakkñnda bir deßerlendirme bulunmamaktadñr. Bu deßerlendirme formlarñ daha ziyade belirti sayñsñ ve ğiddeti ile ilgili bilgi vermektedir. Olgu tanñmñnda yalnñzca belirti sayñsñnñ temel alan yaklağñmlar ile belirlenen DEHB yaygñnlñk oranñ, olgu tanñmñnda belirti sayñsñ ve iğlevsel bozulmanñn birlikte yer aldñßñ yaklağñmlara göre daha yüksek çñkmaktadñr. Deßerlendiricilerin kim olmasñ gerektißi hakkñndaki karara ek olarak yalnñzca belirti sayñsñna mñ (DSM’ye dayalñ ölçekler), belirti sayñsñ ve iğlevsel bozulmaya göre mi deßerlendirme yapñlacaßñna dair seçim, olgu tanñmñnñ ve ruh saßlñßñ hizmeti ile ilgili ihtiyacñn nasñl yorumlanacaßñnñ etkileyecektir. Bu sunumda, ðstanbul’daki bir okul örnekleminde DEHB açñsñndan risk tağñyan çocuklarñn belirlenmesi ve DEHB yaygñnlñk tahmini için, ebeveyn ve ößretmen deßerlendirmelerinin entegrasyonuna yönelik farklñ yaklağñmlar anlatñlacaktñr. DEHB ve Otizm Birlikteli÷inde ølaç KullanÕmÕ Uz. Dr. Ülkü Akyol ArdÕç Çocukluk çaßñ nörogeliğimsel bozukluklarñ içinde önemli bir yer tutan dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) ve yaygñn geliğimsel bozukluklar (YGB) çoßu zaman birbirlerinden net sñnñrlarla ayrñlamayan psikiyatrik problemlerdir. YGB güncel DSM-5 kriterlerine göre otizm spektrum bozukluklarñ (OSB) bağlñßñ altñnda incelenmektedir. Semptomlarñ sñklñkla eğzamanlñ olarak bulunan bu klinik durumlarñn tedavisi de üzerinde arağtñrmalarñn hala sürdüßü bir alandñr. Planlanan sunumda OSB ve eğlik eden DEHB nun tedavi seçeneklerinin yanñ sñra metilfenidat yanñtñnñn CES-1 enzim polimorfizmiyle iliğkisi güncel literatür eğlißinde tartñğñlacaktñr. PANEL-9: Otizmde Genetikten Tedaviye 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Özgür YorbÕk 13:30 - 15:00 Otizmde Genetik Uzm. Dr. Caner Mutlu BakÕrköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve Sinir HastalÕklarÕ Hastanesi Otizm, iletiğimde bozukluk, sñnñrlñ ilgiler ve tekrarlayan davranñğ örüntüleri ile karakterize heterojen nörogeliğimsel bir bozukluktur. DSM-V ile birlikte ayrñ bir tanñ grubu olmaktan çñkarñlarak yaygñn geliğimsel bozukluklarñn tümü Otistik Spektrum Bozukluklarñ (OSB) olarak tanñmlanmñğtñr. Epidemiyolojik çalñğmalar, son 10 yñlda OSB prevelansñnñn %1’lere kadar yükseldißini ortaya koymaktadñr. Erkeklerde kñzlara göre 4 kat daha fazladñr. Kalñtñlabilirlißi yaklağñk %90 olup çalñğmalar çok sayñda geni içeren karmağñk bir kalñtñm varsayñmñnñ desteklemektedir. OSB olgularñnñn çoßunda neden bilinememekte ancak %25’e kadar genetik bir etken saptanabilmektedir. Bu etkenler, nöronal geliğimi çeğitli ağamalarda etkileyen tek gen hastalñklarñ, mikroskobik olarak görünür ve submikroskopik kromozom anomalileri, ve metabolik arağtñrmalardaki bulgularñ içermektedir. Genetik kanñtlar, özellikle sinaps düzeyinde disfonksiyona iğaret etmektedir. Bu sunumda, OSB’de yapñlan genetik çalñğmalarda elde edilen son bulgular ñğñßñnda güncel bir gözden geçirme yapñlacaktñr. Otizmde hedefe dönük tedaviler ne kadar umut verici? Doç. Dr. Ka÷an Gürkan Ankara Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Otizm Spektrum Bozukluklarñ (OSB) etyolojisi çok heterojen olan ve özgün nedensellik iliğkisi içinde etkin bir tñbbi tedavi yöntemi henüz bulunamamñğ olan bir nörogeliğimsel bozukluk grubudur. Çocuk ve aile açñsñndan 27 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA çok yñkñcñ sonuçlarñ olabilen bu durumlarñn çekirdek belirtileri bazñ çocuklarda zaman içerisinde bazñ davranñğsal müdahalelerle deßiğim gösterse de, bu deßiğimin sebepleri henüz yeterince anlağñlamamñğtñr ve bu belirtiler üzerinde etkili tñbbi tedavi yöntemlerinin arağtñrñlmasñna devam edilmektedir. Otizmin etyolojisinde özellikle genetik etkiler çok belirgin olmasñna karğñlñk genetik temelli bir tedavi yönteminden söz etmek ğu an için mümkün görünmemektedir. Ancak son yñllarda Frajil X Sendromu (FXS) gibi genetik etyolojisi kesin olarak belirli olan ve OSB ile sñk olarak bir arada bulunan bozukluklarñn OSB etyolojisinin daha iyi anlağñlmasñna ve hedefe dönük tedavilerin bulunmasñna yol açabileceßi ileri sürülmektedir. FXS X kromozomunun uzun kolunun distalinde yer alan frajil X mental retardasyon geni-1 (FMR1)’in 5’ ucundaki tam mutasyona (200’ün üzerinde CGG tekrarñ) baßlñ olarak geliğen bir genetik sendromdur. Bu mutasyon FMR1’in hipermetilasyonuna ve genin transkripsiyonunun susturulmasñna yol açar ve sonucunda geliğen FMR1 proteini (FMRP) eksiklißi hücre içinde ve sinapslarda pek çok iğlevin deßiğmesine neden olur. FXS tedavisinde denenen hedefe dönük tedaviler FMRP kaybñna baßlñ olarak geliğen bu nörobiyolojik sonuçlarñn geri döndürülmesi düğüncesinden hareket ederek geliğtirilmiğtir. FXS tedavisinde etkili oldußuna dair yayñnlarñn gün geçtikçe arttñßñ matriks metalloproteinaz-9 inhibitörleri (minosiklin), lityum, metabotrobik glutamat reseptör (mGluR) blokerleri, mTOR inhibitörleri ve GABA agonistleri gibi ilaçlar bu konuda umut verici olarak görülmektedir. Bu geliğmelerin potansiyel bir uygulama alanñ da OSB tedavisidir. Çünkü FXS ile birlikte OSB çok sñk görülmektedir (FXS olan çocuklarda %60’lara kadar OSB bildirilmektedir) ve OSB ile FXS’in görülen pek çok nörobiyolojik anormallikler ortaktñr. Sinaptik plastisitede anormallikler, beyin baßlantñlarñnda sorunlar, mitokondriyel iğlev bozukluklarñ, GABA ve glutamat dengesizlikleri ve bu iğlevlerle iliğkili genlerde anormallikler sñklñkla her iki durumda da bulunmaktadñr. Ayrñca ğizofreni, depresyon ve bipolar bozukluk gibi nörogeliğimsel anormalliklerle iliğkili bozukluklarñn yanñnda OSB’lerde de FMRP düzeylerinin düğük oldußu bildirilmektedir. Bu baßlamda FXS tedavisinde kullanñlan hedefe dönük tedavilerin OSB’de de denenmesine bağlanmñğtñr ve ön bulgular olumludur. mGluR antagonistlerinin OSB hayvan modellerinde stereotipileri azalttñßñ bildirilmiğtir. Dißer yandan özellikle fareler üzerinde yapñlan çalñğmalar hedefe dönük tedaviler açñsñndan heyecan uyandñrsa da, ğu ana kadar klinik çalñğmalarda ortaya konan sonuçlardaki bağarñ kñsñtlñdñr. Bir GABA agonisti olan arbaclofen ve glutamat antagonisti olan memantin OSB’li çocuklarda denenmiğ sosyal alanlarda geliğme saßlayabileceßi görülmüğtür. Glutamat agonisti olan D-sikloserinin otizmde sosyal sorunlarñ azaltabileceßi; nöronal proliferasyon ve sinaptik plastisitede rol oynayan oksitosinin de OSB’li çocuklarda etkili olabileceßi ile ilgili yayñnlar ortaya çñkmaya bağlamñğtñr. GABAB agonisti arbaklofenin otizmde irritabiliteyi azaltñcñ ve sosyal eksiklikleri geliğtirici bir etkisinin olabileceßi gösterilmiğtir. Dendritik dallanmalarñ arttñrma potansiyeli olan minosiklinin de otizmli çocuklarda nörotrofik büyüme faktörlerini etkileme yoluyla merkezi sinir sisteminde deßiğiklik yapmasñna raßmen davranñğsal ölçümlerde bir deßiğiklik oluğturmadñßñnñ bildiren bir küçük çalñğma yayñnlanmñğtñr. Ğu ana kadar dramatik tedavi edici etkilerle karğñlağñlmamñğ olsa da bu çalñğmalar OSB’de özgün tedavi hedeflerinin bulunmasñ açñsñndan üzerinde çalñğmaya deßer görünmektedir. Çalñğmalar devam ettikçe tedavi hedefi olabilecek yeni düzeneklerin varlñßñ ortaya çñkmaktadñr. PANEL-10: Bebek Ruh Sa÷lÕ÷Õ 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Koray Karabekiro÷lu 15:30 - 17:00 0-4 Yaú Döneminde Anne-Çocuk øliúkisinin Gözlemsel De÷erlendirilmesi Doç. Dr. Koray Karabekiro÷lu Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Psikopatoloji geliğiminde erken çocukluk dönemi deneyimlerinin, özellikle de bebeßin birincil bakñm verici ile etkileğimin nitelißinin önemi uzun yñllardñr vurgulanmaktadñr. Ancak bu dönemdeki anne-çocuk etkileğimi ile ilgili kuramlar çoßunlukla geriye dönük desene sahip arağtñrmalara ve kuramsal modellere dayanmaktadñr. Yirminci yüzyñlñn ikinci yarñsñnda anne-bebek etkileğimini nesnel ölçütlere göre incelemeye yönelik yapñlandñrñlmñğ deßerlendirme yöntemleri geliğtirilmeye bağlanmñğtñr. Özellikle Bowlby’nin baßlanma teorisi üzerine odaklanan Ainsworth bebeklerde üç temel baßlanma örüntüsü (a:kaçñngan, b:güvenli, c: ikircikli) tanñmlamñğtñr. Bu tanñmlamada “yabancñ durum” (strange situation) yöntemi deßerlendirme aracñ olarak kullanñlmñğtñr. Daha sonralarñ anne-bebek etkileğimini daha ayrñntñlñ gözlemlemek için video kayñtla izlenen yarñyapñlandñrñlmñğ bir inceleme yöntemi olan Crowell gözlemi geliğtirilmiğtir. Tüm bu yöntemler standart bir 28 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA deßerlendirme yöntemi ile anne-bebek arasñ etkileğimi ve baßlanma örüntüsünü incelemeyi kolaylağtñrmñğtñr. Ancak anne-bebek arasñ etkileğimin içerißinde yer alan unsurlarñn ve etkileğimin farklñ boyutlarñnñn puanlamasñ düğünülmemiğtir. Ayrñca etkileğim sadece bir bütün olarak ele alñnmñğ ve bu iliğki ve etkileğime annenin ve bebeßin birbirinden ayrñ bireysel katkñsñ ele alñnmamñğtñr. Bu nedenle günümüzde erken dönemde anne-bebek etkileğiminin daha ayrñntñlñ olarak puanlandñßñ, geçerli ve güvenilir yöntemlere halen gereksinim vardñr. Bir önçalÕúmada, 1-2 yağlarñndaki bebeklerle anneleri arasñndaki etkileğimin nitelißinin laboratuar ortamñnda incelenmesi ve etkileğimin yapñtağlarñnñn puanlanmasñna dayalñ özgün bir yöntemin (anne-bebek etkileğimi çok eksenli deßerlendirme [ABEÇED]) geçerlik ve güvenilirlißi arağtñrmasñnñn ilk bulgularñnñn sunulmasñ hedeflenmiğtir. Bu çalñğmada, 20 preterm doßumlu (ort:16.63±4.0 [12-24] aylñk; 10 kñz, 10 erkek) ve 20 term doßumlu (ort:16.85±4.4 [12-25] aylñk; 11 erkek, 9 kñz) 40 çocuk ve annelerinden oluğmaktadñr. Anneler Annelik Ayrñlma Anksiyetesi Ölçeßi’ni (AAAÖ), Ebeveynlik Tutumlarñnñ Arağtñrma Ölçeßi’ni (ETAÖ) ve Kñsa 1-3 Yağ Sosyal Duygusal Deßerlendirme Ölçeßi’ni (K1/3SDD) doldurmuğlardñr. ðki klinisyen birbirinden baßñmsñz olarak Ebeveyn-Bebek ðliğkisi Global Deßerlendirme Ölçeßi’ni (EBðGDÖ) doldurdu ve bir yapñlandñrñlmñğ deßerlendirme yöntemi olan “Marmara Anne-Bebek Etkileğimi Gözlemi” (MABEG) (serbest oyun, yapñlandñrñlmñğ oyun, ayrñlma-birleğme) video kayñtlarñndan ABEÇED puanlamasñnñ yaptñ. ABEÇED’in iç tutarlñlñßñ mükemmel düzeyde bulunmuğtur (Cronbach ź skorlarñ: Klinisyen A anne:0.94, bebek:0.95, toplam:0.94; Klinisyen B anne:0.94, bebek: 0.92, toplam: 0.94). Kiğiler arasñ güvenilirlik skorlarñ yeterince iyi ile mükemmel arasñnda bulunmuğtur (anne, Spearman’s rho:0.33, p<0.05; bebek, Spearman’s rho:0.55, p<0.001; toplam, Spearman’s rho:0.52, p:0.001). Öte yandan, ABEÇED skorlarñ K1/3SDD, EBðGDÖ ve ETAÖ ile anlamlñ korelasyonlar göstermiğtir. Bu ön bulgular ABEÇED’in anne-bebek etkileğimini deßerlendirmede yeterince geçerli ve güvenilir bir yöntem oldußunu desteklemektedir. Fetal Maternal Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve Perinatal Psikososyal Faktörler Uzm. Dr. Tuna Çak Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Gebelik ve doßum süreci anne ve baba adayñ açñsñndan fizyolojik, psikolojik ve sosyal stres etmenlerinin bir arada oldußu bir dönemdir. Anne olma çaßñndaki kadñnlarda depresyon görülme sñklñßñ oldukça yüksektir, özellikle gebelik sonrasñ dönemde bu sñklñk belirgin olarak artar. Özellikle annelerdeki depresyon hem anneyi, hem bebeßi hem de tüm aileyi psikososyal açñdan oldukça olumsuz etkileyebilir. Bebek ruh saßlñßñ açñsñndan bakñldñßñnda ise, annenin depresyonu ve güvensiz baßlanma biçimi ile bebekte erken yağlardan itibaren görülebilen sosyal, duygusal ve geliğimsel sorunlar arasñnda belirgin bir iliğki oldußu bildirilmektedir. Doßum sonrasñ dönemde depresyon yağayan annelerin bebeklerinde erken dönemde infantil koliße, uyku ve yeme sorunlarñna daha sñk rastlandñßñna dair bulgular vardñr. Doßumdan sonra genellikle 2-3. haftadan sonra bağlayan ve her beğ bebekten birinde görülen özellikle karñn aßrñsñ ve gaz sancñlarñna baßlñ olarak oluğan uzun süreli aßlama krizleri infantil kolik olarak adlandñrñlñr. 2012 yñlñnda tamamladñßñmñz çok merkezli bir çalñğmada anne baba adaylarñnda psikososyal deßiğkenler, psikiyatrik belirtiler, baßlanma biçimi ve algñlanan sosyal desteßin annede doßum sonrasñ depresyon belirtileri ve infantil kolik ile olan iliğkilerinin belirlenmesi amaçlanmñğtñr. Bu amaçla 245 anne ve 150 baba adayñ ile 22-34. gebelik haftalarñ arasñnda yapñlan ilk görüğmede anne baba adaylarñ sosyodemografik veri formunu ile Eriğkin Baßlanma Stili Ölçeßi, Durumluk Kaygñ Envanteri, Edinburgh Doßum Sonrasñ Depresyon Ölçeßi, Çokboyutlu Algñlanan Sosyal Destek Ölçeßi ve Kñsa Semptom Envanteri’ni doldurmuğlardñr. Doßum sonrasñ 4-24. haftalarda yapñlan takip görüğmesinde ise gebelik ve doßum süreci ile bebeßin saßlñk, beslenme, uyku ve aßlama sorunlarñnñ içeren veri formu ile anneler Edinburgh Doßum Sonrasñ Depresyon Ölçeßi ve anne ve babalar Durumluk Kaygñ Envanteri’ni tekrar doldurmuğlardñr. Bulgularda annelerin dörtte birinde eğik üstü doßum sonrasñ depresyon belirtileri oldußu; anne ve babada güvensiz baßlanma ile annede psikiyatrik belirti düzeyi ve doßum sonrasñ kaygñ düzeyinin doßum sonrasñ depresyon belirtilerini yordayan deßiğkenler oldußu anlağñlmñğtñr. Bebeklerin ise beğte birinde infantil kolik belirlenmiğ; anne eßitim süresi, hostilite puanñ ve doßum sonrasñ depresyon belirtileri ile babada güvensiz baßlanma ve psikiyatrik belirti düzeyinin infantil kolißi yordayan temel deßiğkenler oldußu saptanmñğtñr. Sonuç olarak doßum sonrasñ depresyon ve infantil kolißin doßum öncesi çok sayñda psikiyatrik deßiğkenle iliğkili oldußu anlağñlmñğ, özellikle de anne ve baba adaylarñndaki güvensiz baßlanma örüntüsü ve genel psikopatoloji düzeyini doßum sonrasñ görülen her iki durum için de temel yordayñcñlarñn bağñnda geldißi saptanmñğtñr. Annelere iliğkin bu verilerin dünya yazñnñna paralel olmasñnñn yanñ sñra babalarñn da gerek doßum sonrasñ depresyon gerek infantil kolik geliğiminde etkili 29 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA oldußunun gösterildißi bu çalñğma doßum sonrasñ depresyon ve infantil kolißin önlem ve tedavi baßlamñnda sadece anne ve bebeßi ilgilendiren durumlar olmak yerine aile iliğkili durumlar olarak ele alñnmasñnñn daha uygun olacaßñnñ destekler niteliktedir. Anne Bebek Ba÷lanmasÕ ve Perinatal Risk Etmenleri Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Akça Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Baßlanma kuramñna göre, bebeßin yağamñnñn ilk yñllarñnda bebek ile bakñmverenin yoßun etkileğimleri sonucu bakñmveren-bebek baßlanmasñ gerçekleğir. Erken dönemdeki bu etkileğimler ve anne-bebek baßlanmasñ bebeßin kendisi ve dißerleri ile ilgili temsilleri oluğturmasñna katkñda bulunur ve bu temsiller yağamñnñn ilerleyen dönemlerinde dißer insanlarla gerçekleğecek olan etkileğimlerin ve baßlanmalarñn temelini oluğturmaktadñr. Ayrñca anne-bebek baßlanmasñnñn nitelißi bebeßin sosyal ve duygusal geliğimi için çok önemli bir etmen olarak kabul edilmektedir. Yakñn zamana kadar anne-bebek baßlanmasñ ile ilgili arağtñrmalar doßum sonrasñ anne-bebek baßlanmasñ üzerine odaklanmñğ olsa da son zamanlarda çalñğmalar anne-bebek baßlanmasñnñn aslñnda gebelißin ilk haftalarñnda bağladñßñnñ ve gebelik boyunca yoßunlağarak devam ettißini göstermektedir. Ayrñca, gebelik dönemindeki baßlanmanñn nitelißi arttñkça anne adayñnñn kendi saßlñßñna daha fazla dikkat ettißi, kontrollerini daha düzenli takip ettißi ve alkol tüketimi gibi bebeßi olumsuz etkileme ihtimali olan davranñğlardan daha fazla kaçñndñßñ bildirilmektedir. Anne adayñnñn bebeßi ile ilgili temsillerinin doßum sonrasñ dönemdeki anne-bebek baßlanmasñ ve anne-bebek etkileğimini etkiledißi öne sürülmektedir. Dißer yandan doßum öncesi dönemde karğñlağñlan bazñ durumlarñn bu baßlanmayñ etkiledißi bilinmektedir. Gebelik sürecinde yağanan depresyon, anksiyete bozuklußu, ya da gebelikle ilgili saßlñk sorunlarñ gibi anne ile iliğkili etmenlerin yanñ sñra, bebeßin genetik bir hastalñßñnñn olma ihtimali ya da bebekteki herhangi bir anomali gibi bebekle ilgili etmenler de anne ile bebek arasñndaki baßlanmayñ etkileyebilmektedir. Bu sunumda perinatal dönemde anne-bebek baßlanmasñnñ etkileyen etmenlerin literatür bilgileri ñğñßñnda tartñğñlmasñ amaçlanmaktadñr. 1-4 Yaú Döneminde Psikiyatrik Baúvuruyu Belirleyen Psikososyal Faktörler Dr. Zehra Babada÷Õ Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Bebek Ruh Saßlñßñ, yağamñn ilk üç yñlñnñ deßerlendirmeyi ve gerektißinde saßaltmayñ amaçlayan bir bilim alanñ olup, bebeßin saßlñklñ geliğimini korumayñ ve bunu engelleyebilecek sorunlarñ gidermeyi hedefler. Süt çocuklußu (0 - 12 ila 18 ay) ve küçük çocukluk/ erken oyun çocuklußu (12 ila 18 ay – 36 ila 48 ay) her psikiyatrik kuramda “kritik dönem” olarak ifade edilmiğtir. Çocuklardaki davranñğ problemlerinin bir çoßu bebeklik döneminden çocukluk dönemine doßru artñğ göstererek devam etmektedir. Uzunlamasñna çalñğmalar gösteriyor ki 3-4 yağñnda yñkñcñ davranñğ bozukluklarñ gösteren çocuklarñn % 50-60’ñ okul çaßñnda da bu sorunlarñ göstermeye devam etmektedir. Çoßu zaman, özellikle küçük yağ grubu çocuklarda deßerlendirmenin kendisi de tedavi edici yönde bir müdahale olabilmektedir . Bu yüksek oranda görülen davranñğsal sorunlar nedeniyle erken çocukluk dönemi ruh saßlñßñ açñsñndan risk faktörlerini belirlemek önemlidir. Bu konuya yönelik olarak yapñlan çalñğmalarda özellikle düğük sosyoekonomik düzey, annenin eßitim düzeyinin düğük olmasñ, çocußa karğñ yetersiz duyarlñlñk düzeyi , Çocußun biyolojik özellikleri (mizacñ, zeka düzeyi, sosyabilitesi, regülasyon sorunlarñ) , katñ ve cezalandñrñcñ disiplin yöntemlerinin yaygñn olarak kullanñlmasñ, ebeveynlerde depresif belirtiler gibi etkenler ön plana çñkmaktadñr. 2013 yñlñnda Samsun ilinde yaptñßñmñz bir çalñğmada; On Dokuz Mayñs Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk Psikiyatri klinißine en az bir psikiyatrik yakñnma ile ailesi tarafñndan getirilen, erken çocukluk dönemindeki (0-43 aylñk) 207 çocuk ve karğñlağtñrma grubu olarak aynñ ölçme araçlarñnñn kullanñldñßñ ve benzer ğekilde deßerlendirmelerin yapñldñßñ tabakalñ, çok ağamalñ, kümeli, rastgele örneklem yöntemiyle yapñlan saha örneklemini oluğturan 462 çocuk ve anne-babasñ ile klinik ve toplum örnekleminin ğikayetleri sñklñk, psikiyatrik ve geliğimsel hastalñklar açñsñndan karğñlağtñrmayñ amaçlayan bir çalñğma planladñk. Çalñğma sonuçlarñna göre 1-4 yağ döneminde psikiyatrik klißine geliği yordayñcñ etkenler; erkek cinsiyet (p<0,05), komut almama(p<0,01), geç konuğma (p<0,01), hareketlilik (p<0,01), sinirlilik(p<0,01), kendisine zarar verme(p<0,01), bağkasñna zarar verme(p<0,01), ismine bakmama(p<0,01), çevreye ilgisizlik (p<0,01) olarak görüldü. Belirli deßiğkenlerin de 30 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA korku, konuğma bozuklußu, uyku bozuklußu, anne ve baba eßitiminin, anne ve babanñn yağñnñn anlamlñ bir iliğki içinde olmadñßñ görüldü. Bu sunumda literatür eğlißinde verilerimizin sonuçlarñ sunulacak, bebek ruh saßlñßñ alanñnda psikiyatriye geliği yordayan faktörler ve psikiyatrik deßerlendirmenin önemi vurgulanacaktñr. PANEL-11: Sosyal Biliú ve Emosyon TanÕma 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Burcu Özbaran 15:30n - 17:00 Yeme BozukluklarÕ ve Sosyal Biliú Doç. Dr. Burcu Özbaran Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Kiğinin, dißer insanlarñn kendi inancñndan farklñ inançlarñ olabileceßi ve bunlara baßlñ davranabileceßini anlayabilmesi, bağarñlñ sosyal etkileğim ve iletiğim için temeldir. Sosyal biliği zayñf olan çocuklar birçok alanda problem yağmaktadñr; düğük sosyal beceriler sosyal yağantñda olumsuzluklara yol açmaktadñr. Bu sunumda Yeme Bozukluklarñndan AnoreksiaNervosa’nñn sosyal biliğ (kognisyon) özelliklerine ve sosyal biliğ alanñnda yapñlan çalñğmalara, sosyal biliğ sorunlarñnñn anoreksianñn doßasñnda mñ var oldußu yoksa eğ tanñnñn bir sonucu mu oldußu konularñna deßinilecektir. Sosyal problemlerin anoreksianervosaprognozuyla iliğkisine vurgu yapñlacak ve Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anoreksia ve Obesitede Sosyal Biliğ çalñğmasñnñn sonuçlarñ paylağñlacaktñr. Alkol ve Madde Ba÷ÕmlÕlÕ÷Õnda Sosyal Biliú ve Emosyon TanÕma Doç. Dr. Zeki Yüncü Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ, EGEBAM Sosyal biliğ, dißer bireylerin inançlarñnñ ve niyetlerini anlayabilme aracñlñßñyla onlarñn davranñğlarñnñn anlamñnñ çñkarabilme, öngörebilme ve kompleks sosyal çevreler ile etkileğime girebilme yeteneßi olarak tanñmlanabilir. Sosyal biliğ üzerine olan çalñğmalar geniğ bir alana yayñlmñğtñr. Bu süreç çeğitli teorilerle açñklanmaktadñr. ønsanñn sosyal etkileğiminde rol oynayan sosyal biliğsel yetilerin en önemlilerinden birisini anlatmak için kullanñlan bir kavramdñr. Zihin Kuramñ, insan olmanñn bir çok yönü ile iliğkilendirilen empati bağkalarñna acñma ve sempati gibi olumlu ya da aldatma, ihanet etme ve yalan söyleme gibi olumsuz olarak algñlanan birçok özellißi kapsamaktadñr. Zihin teorisi belirli durumlarda hasarlanabilmekte, yoklußu ya da bozuklußu hem çocuklarda, hem de yetiğkinlerde geniğ bir yelpazede davranñğsal anomalilere yol açabilmektedir. Son yirmi yñldñr, zihin teorisinin insan geliğimi ve psikopatolojisindeki rolü ilgi odaßñ olmuğtur. Zihin teorisi hipotezini ğizofrenik bozuklußu olanlarla otizm spektrum bozuklußu olanlarla çalñğñlmñğtñr. Bu iki bozukluk arasñnda bir benzeğme oldußu belirlenmiğtir. Dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu, duygudurum bozuklußu, yeme bozuklußu zihin teorisinin çalñğñldñßñ dißer alanlardñr. Zihin teorisi geliğimi çocuklarñn sosyal davranñğlarñnñ etkilemektedir. Pek çok arağtñrma sonucuna göre; zihin teorisi becerisi iyi olan çocuklar bağarñlñ ğekilde sosyal etkileğim kurabilmektedirler. Zihin teorisi becerileri bireylerin sosyal becerileri yanñ sñra akademik alandaki bağarñsñnñ da etkilemektedir. Tüm bu alanlar madde kullanñm bozuklußu olan bireylerde sorunludur. Bu panel konuğmasñnda madde kullanñm bozuklußu olan ergenlerde zihin teorisi ve biliğsel süreçler deßerlendirilecektir. Dikkat Eksikli÷i ve Hiperaktivite Bozuklu÷unda Sosyal Biliú ve Emosyon TanÕma Yrd. Doç. Dr. Sezen KÖSE Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Sosyal biliğ (SB), inançlarñn ve niyetlerin anlağñlmasñ aracñlñßñyla dißerlerinin davranñğlarñnñn anlamñnñ çñkarabilme, öngörebilme ve kompleks sosyal çevreler ile etkileğime girebilme yeteneßidir. Kiğinin, dißer insanlarñn kendi inancñndan farklñ inançlarñ olabileceßi ve bunlara baßlñ davranabileceßini anlayabilmesi, bağarñlñ sosyal etkileğim ve iletiğim için temeldir. SB’i zayñf olan çocuklar bir çok alanda problem yağmaktadñr; daha fazla çatñğma ve iletiğim problemleri, yağñtlarñ arasñna daha az kabul edilme, daha düğük sosyal beceriler, daha 31 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA fazla davranñğ problemi, akademik becerilerde yetersizlik. Dikkat eksiklißi ve hiperaktivite bozuklußunda (DEHB) biliğsel, akademik, ailesel ve mesleki iğlevler gibi günlük yağamñn çeğitli alanlarñnñn yanñ sñra sosyal iğlevsellikte de bozulma yağanmaktadñr. Dikkat eksiklißi ve hiperaktivite bozuklußu olan çocuklar sñklñkla akranlarñ tarafñndan dñğlanñr, yağñtlarñ ve eriğkinlerle çatñğmalar yağarlar. Aslñnda DEHB’li çocuklarñn dißerleri ile iletiğim kurmaya yönelik bir ilgi eksiklikleri olmadñßñ ancak davranñğlarñnñ dißerlerine uydurmakta zorluk yağayabildißi bildirilmektedir. Gözlemsel çalñğmalarda, DEHB’ li çocuklarñn daha intrusif oldußu ve dißer çocuklar ile iletiğimi daha sñk bağlattñklarñ saptanmñğtñr. DEHB’li çocuklarñn etkileğimlerinin negatif ve agresif doßasñ ve hiperaktif/impulsif davranñğlarñ sosyal bozulmalarla iliğkili bulunmuğtur. ðlk unsurun örnekleri; kurallarñ ihlal etme, düğmanca ve kontrol edici davranñğlar, fiziksel ve sözel agresyondur ve bu davranñğlarñn olumsuz yağñt iliğkilerinin güçlü bir prediktörü oldußu gösterilmiğtir. ðkinci unsur, yerinde duramayan ve zorla araya giren-intrusif- davranñğlardñr, bu davranñğlar ortamda sñklñkla uygunsuzdur ve düzeltilmeye dirençlidirler. ðkinci unsurun örnekleri; baßñrmak, etrafta koğuğturmak, uygunsuz zamanlarda konuğmak ve dißer çocuklarñn oyunlarñnñ bozmak gibi davranñğlardñr. Bu davranñğlar DEHB’li çocuklarñn yağñtlarñ tarafñndan dñğlanmasñyla iliğkili olarak bulunmuğtur. Dikkatsizlik, DEHB’nun bağka bir karakteristik özellißidir ve sosyal ortamlarda dißerini dinlememe, dikkatin daßñlmasñ ve konu dñğñna çñkma, rollerin deßiğmesinde güçlüklerle kendini gösterir. Hiperaktif davranñğlar gibi dikkatsiz davranñğlarda baßñmsñz olarak yağñtlar tarafñndan reddedilmeye katkñda bulunurlar. Klinik belirtiler ile yağñt iliğkileri ve sosyal iğlevsellik iliğkisini inceleyen çalñğmalarñn yanñ sñra zihin kuramñ ve emosyon tanñma tasklarñnñ içeren sosyal biliğ alanñnda yapñlan çalñğmalar, DEHB’li çocuklarda dißerlerinin duygularñnñn farkñndalñßñndaki yetersizlißi destekleme eßilimindedir. DEHB’lilerin affekt tanñma tasklarñnda performanslarñ daha düğük ve emosyonel yanñtlarñ daha yüksek oldußu, tehlike ile iliğkili emsoyon ifadelerinini tanñnmasñnda yetersizlik (öfke, korku) yağadñklarñ gösterilmiğtir. Affekt tanñma ve emosyonel yanñt arasñnda farka dayanan bir iliğki saptanmñğ; DEHB’lilerde yağanan emosyonun yoßunlußu doßru affekt tanñma ile ters olarak iliğkili iken, saßlñklñlarda pozitif yönde iliğkili oldußu belirtilmektedir. Bu sunumda DEHB’li çocuklarda sosyal beceriler ve sosyal biliğ alanñnda yapñlan çalñğmalarñn yanñ sñra, sosyal disfonksiyonun DEHB’nin doßasñnda mñ var oldußu yoksa komorbiditenin bir sonucu mu oldußu, DEHB’ deki sosyal problemlerin prognozla iliğkisi, DEHB’ de sosyal disfonksiyonun tedavisi ile ilgili çalñğmalar aktarñlacaktñr. KURS-1: Yeme BozukluklarÕnda Aile ile TanÕúmak 10 Nisan Perúembe 15:30 - 17:00 Working with families-how to improve the outcome by sharing skills and knowledge Prof. Dr. Janet Treasure Director of Eating Disorder Unit, Institute of Psychiatry, King’s College, London Carers of those with eating disorders are faced with high demands and can have difficulty coping practically and emotionally. Partners receive minimal support from others and have similar levels of burden and distress to mothers. In addition to their role providing care for the individual careers can become entangled in some of the social and emotional consequences of the illness and inadvertently can be involved in the maintenance of the illness. For example carers can develop maladaptive coping strategies (self-blame, denial, behavioral disengagement) which can contribute to the stress of care giving. In addition unhelpful interpersonal difficulties can develop. For example, anxiety in the career can impinge upon the person with AN, and accentuate eating disorder. High expressed emotion and accommodation and enabling behaviors can also contribute to these difficulties. Careers identify a need for information about how to help their loved one recover from the illness A variety of interventions have been developed to address this need and to help make the carer giving role less burdensome. The content of the interventions ranges from the simple provision of information about the illness to those which attempt to share specific management skills (such as the provision of meal support) with the careers. In this workshop I will discuss the theoretical basis and some of the practical background the careers skill sharing intervention we have developed. 32 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA øKøLø KONFERANS 11 Nisan Cuma Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Neslihan Emiro÷lu/ Doç. Dr. Sabri Hergüner 09:30 - 10:40 Nutritional Interventions for Children with Mood Disorders Prof. Dr. Mary Fristad Department of Psychology, The Ohio State University, USA Dr. Fristad will discuss why non-pharmacologic treatments are important in the treatment of youth with depressive and bipolar spectrum disorders. Then, she will provide the rationale for, and evidence supporting the use of a multi-nutrient consisting of 16 minerals, 14 vitamins, 3 amino acids and 3 anti-oxidants. Next, she will provide the rationale for, and evidence supporting the use of omega3 fatty acids. Finally, she will provide a summary of recommendations for complementary and alternative treatments in the overall care for youth with mood disorders. The Concept of Stages of Illness for Eating Disorders Prof. Dr. Janet Treasure Director of Eating Disorder Unit, Institute of Psychiatry, King’s College, London In recent years there has been a growing concern over the utility of existing diagnostic procedures. A major limitation lies in the categorization of symptoms appearing only in later stages of an illness when it is already consolidated. As a result, little consideration is given to earlier prodromal, non-specific “prediagnostic” forms of the illness. According to some authorities, this may hamper the development of treatment geared towards earlier forms of the illness, whilst potentially increasing the risk of its development toward later more treatmentresistant forms. In addition, whereas the more developed clear-cut forms of psychiatric illnesses are largely treated by expert psychiatrists, the milder prodromal forms are largely seen by general practitioners or pediatricians. This is often the case if the onset of symptoms occurs in the earlier years. To overcome these limitations, frameworks have been introduced using a staging model in providing information about lifetime trajectory of mental illnesses. This model would include the full temporal spectrum of the illness as it evolves from the early, often untreated and unrecognized prediagnostic forms, through to the full-blown clear-cut diagnostic entities, to the more chronic, often less-defined, treatment-resistant forms. It will be important to use this model as a template to translate new treatments from experimental medicine into this area. KONFERANS 11 Nisan Cuma Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Nahit MotavallÕ Mukaddes 11:10 - 12:00 Autism as a Developmental Connectivity Disorder Prof. Dr. Jan Buitelaar Department of Cognitive Neuroscience, Donders Institute for Brain, Cognition and Behavior, Hollanda Autism Spectrum Disorders (ASD) affects about 1 in 100 individuals and are characterized by qualitative impairments in social interactions, communication, and repetitive and restricted behaviors and interests. ASDs are very heterogeneous disorders in terms of clinical presentation, etiology and underlying pathogenesis. Therefore, currently many experts prefer to talk about “the autisms” as a umbrella term for a collection of many different disorders which some common clinical characteristics. Clinical manifestations depend on age and ability level, and cognitive deficits and abnormalities in brain structure and brain function are likely to change over development. Recently, brain-based models of ASD have shifted from a focus on localization (“where in the brain is the locus on autism?”) to a focus on neural connectivity. Central to this concept is the observation that all cognitive functions require the integrated activity of multiple specialized, distributed brain areas. Such functional coupling depends on the existence of anatomical connections between the various brain areas as well as physiological processes whereby the activity in one area influences the activity in another area. Within this 33 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA perspective, ASD has been described as connectivity disorder with evidence for both local over-connectivity and long-distance under-connectivity. We will unpack these issues in the lecture and present data that are representative of these models. KURS-2: Duygudurum BozukluklarÕnda Psikososyal YaklaúÕmlar 10 Nisan Perúembe 13:00 - 14:30 Psychosocial Interventions for Children with Mood Disorders Prof. Dr. Mary Fristad Department of Psychology, The Ohio State University, USA Dr. Fristad will discuss the role of psychosocial interventions in the treatment of youth with mood disorders. Then, she will provide a summary of the evidence-base for psychosocial interventions for mood disorders in youth. Next, she will describe multi-family and individual-family psychoeducational psychotherapy (MF-PEP, IF-PEP), treatments she developed and tested. Finally, she will provide a summary of recommendations for psychotherapy in the overall care for youth with mood disorders. PANEL-12: Günümüz Sa÷lÕk Sisteminde ÇERSAH UzmanlÕk E÷itimi 11 Nisan Cuma Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Süha Miral 13:00 - 14:30 E÷itim Sürecinde Güçlükler ve Güçlü Yönlerimiz Uzm. Dr. Gonca Engin Çocuk ve ergenler için ruhsal saßlñk, ideal psikolojik saßlñk ve iğleve sahip olma ve bunu sürdürebilme kapasitesi olarak tanñmlanabilir. Bu yağlarda görülebilecek ruhsal bozukluklar normal psikolojik geliğimi aksatarak çocuk ve gençlerin ideal iğlevselliklerine eriğmesini engelleyebilir. Çocuk ve ergen ruh saßlñßñ ve hastalñklarñ (ÇERSAH) uzmanlñßñ tñp bilgisinin ruhsal, bedensel ve sosyal konularñ kapsayan bilgilerle bütünleğtirilmesini gerektiren disiplinler arasñ bir nitelik tağñr. ÇERSAH uzmanlñßñ alanñnda yer alanlar biyopsikososyal olarak deßiğen ve geliğen, eriğkin olma yolunda ilerleyen, ilerlerken farklñlağan süreçleri yağayan çocuk ve gençlerle çalñğmaktadñrlar. ÇERSAH uzmanlñk dalñ, hastalñklarñn hem biyolojik yönüyle hem de davranñğsal ve toplumsal yönüyle de ilgilenmekte ve bu açñdan eßitime ve koruyucu ruh saßlñßñna yönelik çalñğmalar da yapmaktadñr. ÇERSAH Uzmanlñk dalñ müfredat Avrupa Tñp Uzmanlarñ Birlißi-European Union of Medical Specialists (ATUB-UEMS) Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümünce belirlenen standartlar temel alñnarak Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneßi (çocuk ve ergen ruh saßlñßñ ve hastalñklarñ uzmanlarñnñn meslek kuruluğu) Yeterlik Kurulu Eßitim Komisyonu tarafñndan hazñrlanmñğtñr. Oluğturulan eßitim programñnda yönetici, ekip üyesi, saßlñk koruyucusu, iletiğim kuran, deßer ve sorumluluk sahibi, ößrenen ve ößreten, hizmet sunucusu olarak hekimin yetkinlik kazanmasñ planlanñr. Hizmet sunucusu 6 temel alana ait yetkinliklerin kazanñlmasñ ile ede edilen; klinik yetkinlik yani bilgiyi, kiğisel, sosyal ve/veya metodolojik becerileri tñbbi kararlar konusunda kullanabilme yeteneßi ve giriğimsel yetkinlik yani bilgiyi, kiğisel, sosyal ve/veya metodolojik becerileri tñbbi giriğimler konusunda kullanabilme yeteneßidir. Uzmanlñk eßitim süresince eßitim verenler tarafñndan bu yetkinlikler tñpta uzmanlñk ößrencilerine kazandñrñlmaya çalñğñrken; eßitim süreci birçok farklñ etkenden etkilenebilmektedir. Bu etkenlerin bağñnda genel saßlñk sistemi yer almaktadñr. Saßlñk sisteminde yapñlan herhangi bir deßiğiklißin öncelikle klinikte hasta deßerlendirmeye sonrasñnda da eßitim sürecine etkileri olabilmektedir. Saßlñkta performans sisteminin 06.04.2011 tarihli yönetmelikle yürürlüße girmesi üzerine eßitim kurumlarñnda çalñğan ößretim üyelerinden bir kñsmñ eßitim kurumlarñndan ayrñlñrken daha çok dolayñsñyla daha hñzlñ hasta bakmak durumunda kalan tñpta uzmanlñk ößrencileri hem klinik deneyim hem eßitim açñsñndan sñkñntñ yağamñğtñr. Psikoterapötik iliğkinin çok önemli oldußu ÇERSAH uzmanlñk dalñnda olgulara ayrñlan kñsa süre içinde danñğan danñğñlan iliğkisinin kurulmasñ, anne-baba ile ve olgular ile uygun sürelerde çalñğma olasñlñßñ çok azalmñğtñr. Avrupa Uzmanlar Birlißi Çocuk Psikiyatrisi bölümü yñllñk toplantñsñ, bu yñl 10 ve 11 Temmuz 2013 tarihinde European Society for Children and Adolescents (ESCAP) yñllñk toplantñsñ ardñndan Dublin’de gerçekleğtirilmiğtir. Türkiye; Avrupa birlißinde henüz tam üyelißini gerçekleğtiremedißi için UEMS seçimlerinde 34 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA oy kullanma hakkñna sahip deßilken, Türk Tabipler Birlißinin UEMS’e associate (yarñ) üye olmasñ konumuyla aday gösterme dahil dißer üyelerin sahip oldußu tüm haklara sahiptir. Toplantñda Çocuk psikiyatrisi uzmanlñk süresi en az 3 yñl olarak belirlenmiğ, teorik bilginin ğekillenmesinde teropotik iliğki kurabilme, çocuk geliğimini kilometre tağlarñnñ bilme, kanunsal yapñya hakim olma, akut durumlar, tanñ sistemleri hakkñnda bilgi sahibi olma ve farmakolojik ve psikoteropotik tedavi bilgilerinin iyi olmasñ önemle vurgulanmñğtñr. Avrupa’da pekçok ülke ekonomik güçlükler, ÇERSAH uzmanlñk alanñnda çalñğanlarñn azlñßñ, kimlik sorunu, stigmatizasyon, yeterli eßitim imkanñ olmamasñ gibi sorunlarñ dile getirmiğtir. Ülkemizde de bir çok sorun olmakla beraber ÇERSAH uzmanlñk dalñ, tñp mezunlarñ içinde popüler, puanñ yüksek bir uzmanlñk dalñdñr, derneßimizin çabalarñ ile eßitim müfredatñmñz yapñlandñrñlmñğtñr ve 3 yñldñr yeterlilik sñnavlarñ yapñlmaktadñr. Saßlñk bakanlñßñnñn bu konularda etkili ve belirleyici oldußunu düğünürsek saßlñk bakanlñßñ ile iğbirlißi içinde olmanñn önemi büyüktür. PANEL-13: Nörogeliúimsel Bozukluklarda Endofenotipler 11 Nisan Cuma Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Birim Günay KÕlÕç 13:00 - 14:30 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷unda Endofenotipler Prof. Dr. Birim Günay KÕlÕç Ankara Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) çocukluk çaßñnda yaygñn olarak görülen (%5-8) ve kiğinin geliğimini sosyal, duygusal, biliğsel alanlarda olumsuz yönde etkileyen, ergenlik ve eriğkinlikte bağka psikiyatrik sorunlarñn eklenmesine zemin hazñrlayan, halk saßlñßñ sorunu boyutunda deßerlendirilebilecek nörogeliğimsel bir bozukluktur. DEHB’de altta yatan moleküler mekanizmalar tam olarak aydñnlatñlmñğ olmasa da; aile, evlat edinme ve ikiz çalñğmalarñ fenotipik özelliklerin genetik temeline iğaret etmekte ve “kalñtñlabilirlik” için %80 gibi yüksek bir oran bildirilmektedir. Bozuklußun yüksek prevalansñ, eğ yumurta ikizlerinde yüksek konkordans ve birinci derece akrabalarda orta düzeyli risk artñğñ olmasñ nedeniyle genetik etkinin “polijenik model” ile uyumlu olußu belirtilmektedir. DEHB’ninpatogenezine iliğkin olarak, katekolaminerjiksinapslarda iğlev bozuklußu ve transmisyondan sorumlu olan moleküller en fazla çalñğñlmñğtñr. Bunlar dopamin tağñyñcñ DAT1 (SLC6A3), dopamin reseptörleri (DRD4, DRD5) ve sinaptosomal protein SNAP-25’tir. Yeni yapñlan çalñğmalarda cadherin 13 (CDH13) ve cGMP- baßñmlñ protein kinaz I (PRKG1) gibi nöral geliğim ile ilgili genler de DEHB ile iliğkili bulunmuğtur. Patogenezden sorumlu oldußu varsayñlan çevresel etmenler arasñnda; anne yağñ, annenin gebelikte sigara içmesi, prematürite üzerinde en çok durulan deßiğkenlerdir. Yapñlan çalñğmalar çevresel etmenlerin epigenetik düzenlemeler ile farklñ genomik yapñlar oluğturabildißini göstermektedir. DEHB ile ilgili yapñlan genetik, nörogörüntüleme, nörofizyoloji ve nöropsikoloji temelli çalñğmalar bozuklußun doßasñna iliğkin bilgiler vermekle beraber, kimi zaman bulgular tutarsñzlñk gösterebilmektedir. Bunun nedeni fenotipten sorumlu olan gen sayñsñnñnfazla olmasñdñr. Böylece karmağñk fenotipte genetik analizler güçleğmektedir. Bu noktada aday genetik polimorfizmler ile daha basit ve ölçülebilir davranñğsal, biliğsel, nörofizyolojikfenotipleri iliğkilendirme çalñğmalarñ yapñlmaktadñr. Böylece ara fenotip ya da endofenotipler belirlenmeye çalñğñlmaktadñr. Bu sunumda DEHB’deendofenotip olarak tanñmlanmñğ fenomenler güncel bilgiler ñğñßñnda gözden geçirilecektir. Endofenotip kavramsal kurgusu ve bu konuda indirgemeci yaklağñmlarñn (agresyon geni vb.) olumsuzlußu ve konuyla ilgili çalñğma yöntemlerinin ticarileğmesine iliğkin kaygñlar vurgulanacaktñr. Özel Okuma Güçlü÷ünde Endofenotipler Doç. Dr. Sennur Zaimo÷lu Özel Okuma Güçlüßü (ÖOG), doßru, akñcñ okumada ve anlamadaki zorluklarñ ifade eder. Net bir tanñ kategorisi olmaktan çok, geliğimde, genetik ve çevresel, risk yaratan ve koruyan çok sayñda etkenin ortaya çñkardñßñ davranñğsal bir sonuç olarak deßerlendirilebilir. Konuğma ve dil geliğiminin okumayñ öngörmedeki etkileri bilinmektedir. ÖOG nü açñklamada Ses Bilgisel (Fonoloji) hipotez evrensel ve yağam boyu geçerli olmakla birlikte, olgularñn biliğsel örüntüleri çok deßiğkendir. Dikkat, iğitsel/sözel anlñk bellek, dilin ses bilgisi dñğñndaki bileğenleri, motor koordinasyon ve mental rotasyon gibi görsel-uzamsal yetilerde de sorunlar izlenmiğtir. ÖOG 35 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA nde biliğsel sorunlarñn çok geniğ bir yelpazede izlenmesi, dißer nörogeliğimsel bozukluklarla olan yüksek komorbiditesi genetik temelin çok karmağñk oldußunu göstermektedir. Genetik olarak daha az karmağñk ve biyolojik temelle daha doßrudan iliğkili olan güvenilir endofenotiplerin arağtñrñlmasñ ve tanñmlanmasñ genetik arağtñrmalarda önemli olacaktñr. ÖOG de hñzlñ ve otomatik adlandñrma, anlamsñz sözcük tekrarlarñ, Biçim Bilgisel (morfolojik) farkñndalñk gibi dille baßlantñlñ biliğsel endofenotiplerin yanñ sñra, uzamsal-zamansal iğlemleme süreçlerinde önemli olan iğlemleme hñzñ, motor koordinasyon ve mental rotasyon gibi endofenotiplerde arağtñrma sürecindedir. Elektrofizyolojik bir endofenotip olan Uygunsuzluk Negativitesi (mismatch negativity) nin yağamñn çok erken dönemlerinden itibaren risk altñndaki aile bireylerinde düğük oldußu izlenmiğtir. Bu endofenotiplerin belirlenmesi, ÖOG de klinik deßerlendirme, arağtñrma süreçlerinde, koruyucu ve terapötik yaklağñmda anlamlñdñr. Otizm Spektrum BozukluklarÕnda Endofenotipler Uzm. Dr Betül Mazlum1,2 1 østanbul Üniversitesi, Deneysel TÕp AraútÕrma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim DalÕ, Çocuk ve Ergen Psikiyatri 2 Özel Emsey Hospital, Otizm spektrum bozukluklarñ (OSB), sosyal iletiğim ve etkileğimdeki sorunlara eğlik eden sñnñrlñ tekrarlayñcñ davranñğlar ve ilgi alanlarñ ile karakterize bir hastalñk grubudur. Günümüzde psikiyatrik hastalñklarñn etiyolojisinde tek bir özgün biyokimyasal lezyon arama stratejisinden ziyade kendileri hastalñßa yol açmayan, ancak bir psikiyatrik hastalñk riskine katkñda bulunan kalñtsal veya edinsel risk faktörlerinin tespitine yönelik arağtñrmalar gündemdedir. Etiyolojisinde genetik yatkñnlñßñn etkisinin en fazla oldußu düğünülen geliğimsel nöropsikiyatrik hastalñk grubu otizm spektrum bozukluklarñdñr. Bu hastalar ile yapñlmñğ olan aile ve ikiz çalñğmalarñnñn sonuçlarñ da OSB’da genetik zemini destekleyen en önemli bulgulardñr. Otizmin ortaya çñkmasñnda en az 15 veya daha fazla lokusun etkileğimi söz konusudur ancak lokus heterojenitesi ile allelik heterojenitenin katkñsñ sebebi yatkñnlñk genlerinin keğif süreci daha karmağñk hale gelmektedir. Otizme yatkñnlñk yarattñßñ düğünülen genlerin arağtñrñlmasñ sñrasñnda genetik geçiğ özellikleri daha tutarlñ bir ğekilde gösterilebilen fenotiplerin yani endofenotiplerin tanñmlanmasñ gündemdedir. Ara fenotipler olarak da anñlan endofenotipler hem OSB olan hem de olmayan bireylerde bulunabilen, hastalñßñn etiyolojisinde yatan biyolojik yolaklar ile daha direk baßlantñ içerisinde olan kalñtñlabilen biliğsel, biyokimyasal, nörofizyolojik ve nöropsikolojik markñrlardñr. ÇALIùMA GRUBU-6: Travma SonrasÕ Stres De÷erlendirme ve Biliúsel DavranÕúçÕ YaklaúÕmlar Bozuklu÷unda 11 Nisan Cuma 15:00 - 16:30 Travma SonrasÕ Stres Bozuklu÷unda De÷erlendirme ve Biliúsel DavranÕúçÕ YaklaúÕmlar Doç. Dr. IúÕk Karakaya Kocaeli Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim DalÕ Travma odaklñ biliğsel davranñğçñ tedavi (Travma odaklñ BDT), travmatize olmuğ çocuklarñn tedavisinde yaygñn olarak kullanñlan ve etkinlißine dair pek çok arağtñrma yapñlmñğ bir tedavi modelidir. Bağlangñçta cinsel istismar maßdurlarñna yönelik olarak hazñrlanmñğ olsa da, daha sonra dißer travmatik yağantñlar için de uyarlanmñğtñr. Ana bileğenlerini psikoeßitim, ebeveynlik becerileri, gevğeme teknikleri, duygusal dñğavurum ve modülasyon, biliğsel bağa çñkma becerilerine yönelik çalñğma, travmayñ öyküleme, travmatik deneyim sürecinin deßerlendirilmesi, travma hatñrlatñcñlarñna yönelik çalñğma, çocuk ve ebeveyn oturumlarñnñn birleğtirilmesi ve geleceße yönelik güvenlik tedbirlerinin çalñğñldñßñ kapanñğ oturumunun oluğturdußu kñsa süreli, yapñlandñrñlmñğ bir tedavi yaklağñmñdñr. Bu çalñğma grubunda, çocuklarda TSSB deßerlendirmesinin yanñ sñra, Travma odaklñ BDT tedavisinin temel hedefleri ve tedavi basamaklarñ tanñmlanmaya çalñğñlacaktñr. 36 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi ÇALIùMA GRUBU-7: Nöropsikolojik De÷erlendirme, Nöropsikolojik Testler ve Çocuk Psikiyatrisinde KullanÕmÕ 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA 11 Nisan Cuma 15:00 - 16:30 Nöropsikolojik De÷erlendirme, Nöropsikolojik Testler ve Çocuk Psikiyatrisi Prati÷indeki Yeri Uzm. Dr. Betül Mazlum1,2, Doç. Dr. Psk. Aylin ølden Koçkar3 1 østanbul Üniversitesi, Deneysel TÕp AraútÕrma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim DalÕ, 2Özel Emsey Hospital, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi, 3østanbul Kemerburgaz Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Nöropsikoloji, beyin ile biliğsel iğlevler ve davranñğlar arasñndaki iliğkileri inceleyen ve dißer birçok bilim dalñ (nöroloji, psikoloji, nöropsikiyatri gibi) ile iliğki içinde olan bir bilim dalñdñr. Klinik nöropsikolojide, beyinde meydana gelen iğlev bozukluklarñnñn bireyin biliğsel iğlevleri ve davranñğlarñ üzerine olan etkileri nöropsikolojik testler ile tespit edilmeye çalñğñlñr. Klasik nörolojik muayene hareket (motor) ve duyusal sistemlerimizin bütünlüßünü deßerlendirir. Gerektißinde biliğsel iğlevlerin nöropsikolojik testlerle deßerlendirilmesi ile muayene tamamlanñr. Nöropsikolojik testler, eriğkin ve çocuk psikiyatrisinde de psikiyatrik muayenenin tamamlayñcñ bir parçasñ olarak kullanñlmaktadñr. Nöropsikolojik testler tanñ koyma, hastalñßñn seyrinin takibi, verilen tedavinin etkinlißinin deßerlendirilmesi gibi birçok nedenle klinik kullanñma sahip olmasñnñn yanñnda bilimsel arağtñrmalarda da çok önemli veri araçlarñ olarak öne çñkmaktadñr. Çocuk psikiyatrisi nörogeliğimsel bozukluklarñ bağta olmak üzere psikiyatrik bozukluklarñn ortaya çñkmasñnda genetik yatkñnlñßñn önemi artñk genel olarak kabul görmüğtür ve günümüz çalñğmalarñ çevresel faktörlerle etkileğerek belirli hastalñk fenotiplerinin meydana gelmesine neden olan yatkñnlñk genlerini bulmaya odaklanmñğtñr. Ancak bu genlerin bulunmasñ sürecinde genetik geçiğ özellikleri daha tutarlñ bir ğekilde gösterilebilen ara fenotiplerin yani endofenotiplerin tanñmlanmasñ gerekmektedir. Endofenotiplerin tanñmlanmasñ sñrasñnda kullanñlan ölçüm araçlarñndan biri de nöropsikolojik testlerdir. Bu testlerin özellikle bilgisayar versiyonlarñnñn belli hasta gruplarñna uygulanmasñ sñrasñnda beyinde meydana gelen bazñ deßiğiklikleri kaydeden fonksiyonel MR ve SPECT gibi görüntüleme yöntemleri ile elde edilen veriler heyecan vericidir ve bu hastalñklarñn temellerinin aydñnlatñlmasñ yolunda umut vadedicidir. Bu incelemeler sñrasñnda belli psikiyatrik hastalñklarñn etyopatogenezinde öne çñkan beyin bölgeleri arasñndaki beyaz cevher yolaklarñnñn bütünlüßünü deßerlendiren diffüzyon tensor görüntüleme de önemli deßerlendirme araçlarñndan biri olarak son yñllarda öne çñkmaktadñr. Elde edilen verilerin farklñ ölçüm araçlarñ ile tutarlñ bir ğekilde desteklendißi bilimsel nitelißi yüksek çalñğmalar ile psikiyatrik hastalñklarñn etyopatogenezinin ve genetik temellerinin aydñnlatñlmasñ mümkün olabilecektir. Yurt dñğñnda yñllardñr kullanñlan ve geçerlik-güvenilirlißi farklñ toplumlarda yapñlmñğ ve her biri farklñ birtakñm biliğsel iğlevleri deßerlendirmeye yönelik sayñsñz test ve test bataryasñ mevcuttur. Ülkemizde de bu testlerin bazñlarñ uzun yñllardñr kullanñlmaktadñr ve bir kñsmñna ait geçerlik-güvenilirlik çalñğmalarñ yapñlmñğ bir kñsmñnñnki ise hali hazñrda devam etmektedir. Kuğkusuz bu testlerin ülkemizdeki standardizasyon çalñğmalarñ arttñkça ve geniğ yağ gruplarñnda norm deßerleri elde edildikçe yapñlan bilimsel çalñğmalarñn nitelißi daha da artacak ve elde edilen verilerin yorumu daha saßlñklñ olabilecektir. Bu çalñğma grubunda çocuk psikiyatrisi asistanlarñnñn nörospikolojik deßerlendirmenin içerißi ve ağamalarñ hakkñnda bilgilendirilmesi hedeflenmektedir. Ülkemizde sñk kullanñlan nöropsikolojik testlerin tanñtñlmasñ ve bu testlerin çocuk psikiyatrisi pratißindeki yerinin, ayñrñcñ tanñ ve tedavi takibinde kullanñmñnñn vaka örnekleri ile tartñğñlmasñ amaçlanmaktadñr. PANEL-14: Sosyal KaygÕ Bozuklu÷unda Tedavi YaklaúÕmlarÕ 12 Nisan Cumartesi Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Ebru Kültür 08:30 - 09:45 Sosyal KaygÕ Bozuklu÷unda Psikofarmakolojik YaklaúÕmlar Doç. Dr. S. Ebru Çengel Kültür HacettepeÜniversitesi TÕp FakültesiÇocukRuhSa÷lÕ÷ÕveHastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Korku, üzüntü ve utangaçlñk normal geliğim sürecinde sñk karğñlağñlan durumlardñr. Bu nedenle klinisyenlerin geliğimsel olarak uygun kaygñlar ile kaygñ bozukluklarñnñ ayñrt etmesi gerekir. Geç çocukluk ve ergenlikte okul 37 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA performansñ ve sosyal yeterlilik ile ilgili tipik korku ve üzüntüler olabilir. Sosyal kaygñ bozuklußunda ise bir ya da birden çok sosyal durumda korku ve rahatsñzlñk hissedilir ve kiği sosyal ortamda küçük düğeceßi ya da utanç duyacaßñ bir biçimde davranacaßñndan kaygñlñdñr. Etiyolojisinde genetik etkenlerin yanñ sñra çevresel etkenler de vurgulanmaktadñr. Bunlardan özellikle anababa çocuk iliğkisi ve anababaya ait kaygñ üzerine odaklanmñğtñr. Kaygñlñ anababalarñn korku ve kaygñyñ modelledißi, kaygñlñ bağ etme davranñğlarñnñ pekiğtirdikleri ve farkñnda olmayarak kaçñnma ve önleme davranñğlarñnñ sürdürebilecekleri belirtilmiğtir. Ağñrñ koruyucu, ağñrñ kontrol edici ve fazla eleğtirel anababalñk tarzñnñn uygun mizaçtaki çocuklarda kaygñ bozukluklarñnñn geliğmesine katkñsñ olabilir. Mizaç etkisi olarak tanñdñk olmayana davranñğsal ketlenme genel olarak kaygñ bozukluklarñ ile iliğkilendirilirken izlem çalñğmalarñ ile sosyal kaygñ için mizaç öncülü olarak gösterilmiğtir. Yine güvensiz baßlanma tiplerinden kaygñlñ/dirençli baßlanmanñn kaygñ bozuklußu riskini arttñrabileceßi belirtilmektedir. Tedavisinde çok modelli yaklağñmlarñn kullanñlmasñ önceliklidir. Aile ve çocußun psikoeßitimi yanñ sñra okul ile de çalñğma yapmak gerekebilir. Tedavide grup ya da bireysel biliğsel davranñğçñ tedaviler, psikodinamik psikoterapi, aile tedavisi ve farmakoterapi uygulanabilir. Özellikle küçük yağ çocuklarda olmak üzere anababa tedaviye dahil edilmelidir. Tedavi seçiminde çocuk ve aileye özgü etkenlerin belirlenmesi gerekir. Psikososyal risk etkenleri, kaygñ bozuklußunun ğiddeti ve bozucu etkisi, eğlik eden tanñlar, çocußun yağñ ve geliğimsel iğlevsellißi ve aile iğlevsellißi gibi etkenlerin bilinmesi gerekir. Ayrñca planlanan müdahalelerin uygulanabilir olmasñ, aile ve çocuk tarafñndan kabul edilebilir ve ulağñlabilir olmasñ da önemlidir. Çocuk ve gençlerdeki sosyal kaygñ bozuklußu tedavisinde ilaç tedavisinin rutin bir uygulama olarak önerilmemesi gerekir. Ayrñca ilaç tedavisinde de trisiklik antidepresanlar, benzodiazepinler, antikonvulzanlar ve antipsikotikler ilaç tedavisi rutinlerinde yer almazlar. Psikososyal tedaviler ilk ağamada düğünülmekle birlikte farmakoterapilerin eklenmesi için uygun durumlar gözden kaçñrñlmamalñdñr. Farmakoterapi akut belirtilerin azaltñlmasñ hedeflendißinde, ilaç tedavisi gerektiren eğtanñ durumunda, psikoterapiye kñsmi yanñt oldußunda ve ilaç tedavisi eklenmesinden olumlu geliğme beklendißinde düğünülebilir. Resüdüel belirtiler kaygñ bozukluklarñnñn süreßenleğmesi ve relapsñnda önemli oldußu için sadece belirtilerin deßil iğlevsellißin de takibi gereklidir. ðlaç tedavisinde çocuk ve gençlerde SSRI’larñn (seçici seratonin geri alñm inhibitörleri) etkinlißi gösterilmiğtir.SSRI dñğñndaki ilaçlarñn kullanñmñ noradrenerjik antidepresanlar (SNRI), trisiklik antidepresanlar, buspiron ve benzodiazepinler denenmiğtir. (Birmaher et al., 1998). Çocuk ve ergenlerde çalñğñlmñğ sosyal kaygñ bozuklußu ilaç tedavileri arasñnda plasebo ile karğñlağtñrñlmñğ olan paroksetin (Dineen-Wagner 2004), venlafaksin (March 2007) vefluoksetin (Beidel 2007) arasñnda belirgin farklar bulunamamñğ ve özbildirim ile orta düzeyde etki görülmüğtür. Paroksetin çalñğmasñnda yan etkiler nedeniyle çalñğmayñ bñrakma bildirilmiğtir. ðlaç ve psikososyal tedavilerin karğñlağtñrñldñßñ ve yakñn zamanda 24 ve 36 haftalñk çalñğma sonuçlarñ yayñnlanan CAMS (Child and Adolescent Anxiety Multimodal Study) çalñğmasñnda sertralin ve iyi yapñlandñrñlmñğ biliğsel davranñğçñ tedavinin etki gücü benzer iken kombine tedavinin bazñ alanlarda her ikisine üstün oldußu ve tedavilerin etkinliklerinin 24 ve 36. Haftalarda akut cevap görülen kiğilerin çoßunda (>%80) devam ettißi saptanmñğtñr. Sosyal KaygÕ Bozuklu÷unda Psikodrama UygulamalarÕ Doç. Dr. Özden ùükran Üneri Sa÷lÕk BakanlÕ÷Õ Ankara Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hematoloji Onkoloji E÷itim AraútÕrma Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi Klini÷i Sosyal kaygñ bozuklußu veya sosyal fobi, sosyal ortamlarda bağkalarñ tarafñndan olumsuz deßerlendirilmekten yoßun ğekilde kaygñ duyma ve korkulan durumlardan kaçñnma eßilimi ile ortaya çñkan bir kaygñ bozuklußu tipidir. Sosyal kaygñ bozuklußu tedavisinde farmakoterapi ve psikoterapi teknikleri bir arada veya ayrñ olarak kullanñlmalñdñr. Tedavide en sñk kullanñlan psikoterapi yöntemleri Biliğsel Davranñğçñ Terapi (BDT), Grup Terapisi (GT) ve Davranñğçñ Terapi (DT)’ dir. Grup terapisi bireysel veya kiğiler arasñ sorunlarñ bir grup ortamñnda, terapist yardñmñyla ele alma olarak özetlenebilir. Viyana'lñ hekim J. L. Moreno tarafñndan geliğtirilen psikodrama ise eyleme dayalñ bir grup terapisi teknißidir. Morenoya göre psikodrama, gerçeßin aksiyonla yeniden keğfedilmesidir. Bu sunumda ergen yağ grubundaki sosyal kaygñ bozuklußu olan ergenlerle yapñlan bir psikodrama uygulamasñnñn özelliklerini belirlemek amaçlñ 16 hafta boyunca yürütülen bir çalñğma eğlißinde sosyal kaygñ bozukluklarñnda psikodrama uygulamalarñnñn tartñğñlmasñ hedeflenmiğtir. Psikodrama sosyal kaygñ bozuklußu olan bireye tanñ almasñna yol açan kalñplağmñğ rollerini deßiğtirebilmesi için, rol denemelerini yapacaklarñ güvenli bir ortam saßlamakta, grup üyelerinin davranñğ repertuarlarñnda eksik olan veya var olsa bile kaçñnmalarñ nedeniyle yağayamadñklarñ rolleri tekrarlayan denemeleri ya da bağka üyeler aracñlñßñyla bu rollerin 38 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA denenmesine tanñk olmalarñ, çoßu kez uygulama sonrasñnda bireyin genelleme yapmasñna ve kendi sosyal çevresinde de bu deneyimleri kullanmasñna yol açmaktadñr. Ergen yağ grubu ile yürütülen psikodrama çalñğmalarñnda, ergenlik dönemine özgü deßiğiklikler yapñlmalñdñr. Sosyal kaygñ bozuklußu olan ergenlerle yaptñßñmñz çalñğmamñza göre bu yağ grubunda yer alan sosyal kaygñlñ ergenlerde yapñlacak psikodrama uygulamalarñnda birden çok yardñmcñ terapistin oldußu, haftalñk, yaklağñk 1,5-2 saat süren, ergen yağ grubunun ilgi duyacaßñ ößeleri barñndñran, yarñ yapñlandñrñlmñğ uygulamalarñn tercih edilmesinin yararlñ olacaktñr. Sosyal KaygÕ Bozuklu÷unda Biliúsel DavranÕúçÕ Yöntemler Uzm. Dr. Selcen Esenyel Sosyal fobi (sosyal kaygñ bozuklußu) , sosyal bir ortamda dißer kiğiler tarafñndan incelenme ve bağarñ beklenen durumlardan hastalñk derecesinde korkma ve bunun sonucunda sosyal ortamlardan kaçñnma olarak tanñmlanabilir. Bu korku, toplulukta yemek yeme ya da konuğma, yağñtlarñyla etkileğim, karğñ cinsle buluğma gibi durumlarla sñnñrlñ olabileceßi gibi, aile dñğñndaki tüm sosyal ortamlarda ortaya çñkacak biçimde yaygñn tipte olabilir. Korkulan durumlar; okulda sesli okuma, konuğma yapma, performans sergileme, yeni insanlarla tanñğma, otorite önünde konuğma, dißerlerine aykñrñ fikirlerini ifade etme, genel tuvaletleri kullanma, kalabalñkta yemek yeme,telefon açma,sosyal etkinliklere katñlmayñ içerir. Kronik gidiğli bu bozukluk, çocußun günlük iğlevsellißini bozar çünkü kiği kaygñyñ uyaran durumlardan kaçñnñr ya da yoßun bir baskñ ile karğñ koymaya çalñğñrlar. Sosyal fobik çocuk ve ergenler ağñrñ bir ğekilde utanç, olumsuz anlağñlma ve reddedilme gibi kaygñlara odaklanma eßilimindedirler. Bu çocuklar çoßunlukla korkulan durumla karğñlağtñklarñnda artmñğ kalp atñm hñzñ, terleme, titreme, kas gerginlißi, yüz kñzarmasñ, mide aßrñsñ, boßazñnda ve aßzñnda kuruma, sñcak-soßuk basmalarñ, bağ aßrñsñ gibi fiziksel belirtiler gösterirler. Bu yüzden bu belirtileri ve kaygñyñ yağamaktansa, bu tür ortamlarda kaçma ve kaçñnma davranñğlarñ gösterirler. Sosyal fobi tedavisinde farmakoterapi ve çeğitli psikoterapiler kullanñlmaktadñr. Ancak dißer fobi türlerinde oldußu gibi en etkili terapiler biliğsel davranñğçñ tedavilerdir. Aßñr olgularda biliğsel davranñğçñ tedavilerle birlikte ilaç tedavileri kombine kullanñlñr. Çocuk ve ergenlerde sosyal fobinin tedavisi incelendißinde literatürün hemen çoßunun davranñğçñ ya da biliğsel davranñğçñ terapileri oldußu görülmektedir. PANEL-15: Anne-BabalÕk ve Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ 12 Nisan Cumartesi Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Özlem Gencer 08:30 - 09:45 AnnebabalÕk E÷itimleri ve Topluma Etkisi Doç. Dr. Fatma Varol Taú Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Annebaba eßitimi programlarñ; çocuklarñn yetiğtirilmesi, aile iliğkileri, ailede ve toplumda anne babaya düğen yükümlülüklerin yerine getirilmesi için ebeveynlerin bilgi, tutum ve becerilerinin sistemli biçimde geliğtirilmesidir. Annebaba eßitiminin temel amacñ, anne ve babalarñn özgüvenini güçlendirerek, çocuklarñnñn fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal geliğimi için ebeveynlik becerilerini geliğtirecek ğekilde rehberlik etmektir. Pek çok ülkede uygulanmakla birlikte bu konuda en kapsamlñ annebaba eßitimi programlarñ Amerika, ðngiltere ve Avustralya’da yapñlmaktadñr. Son yñllarda bu ülkelerde yapñlan çalñğmalarñn sonuçlarñ Olumlu Annebabalñk Programñ’nñn (Positive Parenting Program-Triple P) en etkin ve kalñcñ annebaba eßitimi programñ oldußunu göstermiğtir. Olumlu Annebabalñk Programñ-Triple P aile ve toplumla iğbirlißi yapan, risk etmenlerini azaltan, koruyucu etmenleri destekleyen, multidisipliner yaklağñma sahip, kanñt standartlarñ yüksek, randomize kontrollü çalñğmalarñn kullanñldñßñ ve uzun süreli sonuçlarñn elde edildißi dünyadaki en etkili annebaba eßitimi programñdñr. Olumlu Annebabalñk Programñ-Triple P’nin toplum temelli uygulanmasñnñ deßerlendirmek amacñyla Amerika Birleğik Devletleri Güney Carolina bölgesi, Avustralya Brisbane ve Türkiye ðzmirBalçova’da çalñğmalar yapñlmñğtñr. Bu çalñğmalarñn sonuçlarñ paylağñlacaktñr. 39 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi ÇALIùMA GRUBU-8: Otizmde De÷erlendirme ve Tedavi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA 12 Nisan Cumartesi 08:30-09:45 Assessment and Medication Treatment of Autism Prof. Dr. Jan Buitelaar Department of Cognitive Neuroscience, Donders Institute for Brain, Cognition and Behavior, Hollanda Autism Spectrum Disorder (ASD) is a complex neurodevelopmental disorder with both core symptoms (impairments of social interaction and communicationand restrictive and repetitive behaviours) and associated symptoms (eg, irritability, aggression, impulsivity, inattention and hyperactivity, self-injury, anxiety and mood problems) that affect both the individual and the family/systems around them. In this workshop, we will discuss common pitfalls in diagnosing ASD, both in very young children, as in adolescents and adults. We will also discuss the merits and demerits of using structured instruments (such as ADI-R and ADOS), specific questionnaires (such as the SRS, CSBQ, SCQ) and clinical judgement. Various medication options are available to improve clinical management of the comorbid symptoms of ASD. Currently, there is no first-line medication treatment for the core symptoms, but there are several promising options in the pipeline. The participants of the workshop are asked to bring each 1-2 clinical vignettesof diagnostic and/or medication problems that can be discussed. 40 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA SÖZEL BøLDøRøLER 41 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA SÖZEL BøLDøRøLER-1 (SB1 – SB10) 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Özalp Ekinci 07:30 - 08:45 SB-1 Nonsendromik Otizmli Olgularda Neurexin1 (NRXN1) Genindeki MutasyonlarÕn AraútÕrÕlmasÕ Hüseyin Onay1, Burcu Özbaran2, Duygu Kaçamak1, Meriç YalçÕnlÕ3, Bilça÷ Akgün3, Ayúe Nur Güleço÷lu1, Derya Erkuú4, Sezen Köse1 1 3 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, TÕbbi Genetik Anabilim DalÕ, 2Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ, Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, 4Muú Devlet Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Klini÷i Amaç: Otizm, karğñlñklñ sosyal etkileğim ve iletiğim becerilerinde gecikme ve sapmalar, stereotipik davranñğlar ve kñsñtlñ ilgi daßarcñßñ ve sñnñrlñ aktiviteler ile karakterize bir bozukluktur. Otizm Spektrum Bozuklußu (OSB) prevalansñnñn % 0,6 ile % 2,64 arasñnda oldußu bilinmektedir. Etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte çevresel etkenler, prenatal-postnatal etkenler, nörobiyolojik faktörler ve genetik yatkñnlñßñn hastalñßñn ortaya çñkmasñnda etkili olabileceßi öne sürülmektedir. Otizm olgularñnñ sendromik (kompleks) ve nonsendromik olarak iki grupta incelemek otizm genetißinin anlağñlmasñ açñsñndan oldukça önemlidir. Nonsendromik otizm ile iliğkilendirilmiğ 200’ün üzerinde gen bulunmaktadñr. NRXN1 geni sinaptik hücre adezyonunda görevlidir ve bu genin otizmde gözlenen glutamerjik sinaps anormallikleri nedeniyle otizm etiyolojisinde rolü oldußu gösterilmiğ önemli bir gendir. Bu çalñğmada nonsendromik otizm tanñsñ almñğ karyotip ve Frajil X çalñğmasñ normal olan 30 olguda NRXN1 geninin taranmasñ ve NRXN1 geninin otizm etyolojisindeki yerinin aydñnlatñlmasñ hedeflenmiğtir. Yöntem: Bu çalñğmaya Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Poliklinißine bağvuran Nonsendromik Otizm tanñlñ, 4 ile 18 yağlarñ arasñndaki 30 hasta alñnmñğtñr. DSM-IV-TR tanñ kriterlerine göre psikiyatrik görüğme yapñlñp, Çocukluk otizmi derecelendirme ölçeßi (Childhood Autism Rating ScaleCARS) uygulanarak kesin tanñ alan olgularñn NRXN1 genindeki tüm ekzonlarñn DNA dizi analizi yöntemiyle taranmasñ EÜTF Tñbbi Genetik AD tarafñndan yapñlmñğtñr. Sonuç: Çalñğñlan 30 hastanñn 2’sinde (%6,6) NRXN1 geninde daha önce tanñmlanmñğ ve otizmle iliğkilendirilmiğ S14L ve L708I mutasyonlarñ saptanmñğtñr Bunun yanñnda hastalarda daha önce protein düzeyinde etkisi olmadñßñ gösterilmiğ olan L171L ve G17V polimorfizmleri saptanmñğtñr. TartÕúma: Olgulardan birinde saptanan heterozigot S14L mutasyonu bugüne kadar OSB tanñsñ almñğ 4 bireyde tanñmlanmñğtñr ve 1201 kontrol örneßinde bu mutasyona rastlanñlamamñğtñr. S14L mutasyonu neurexin1 Ż’ nin sinyal peptidi bölgesinde yer almaktadñr. Her ne kadar yapñlan fonksiyonel çalñğmalarda bu mutasyonun hücre yüzey sinyalleğmesini bozmadñßñ gösterilse de, kontrol grubunda bu mutasyonun hiç gösterilmemiğ olmasñ hastalñkla iliğkilendirilebileceßini göstermektedir. Dißer bir olguda saptanan L708I mutasyonu genin EGF (epidermal growth factor) benzeri domaininde yer almaktadñr. Bu mutasyon daha önce OSB’ li 2 ailede tanñmlanmñğtñr ve inkomplet penetrans gösteren bir yatkñnlñk alleli olarak deßerlendirilmiğtir. NRXN1 geni, karyotip ve frajil X çalñğmasñ normal olan nonsendromik otizmli olgularda genetik etiyolojinin aydñnlatñlmasñ açñsñndan öncelikli olarak çalñğñlmasñ gereken genlerden bir tanesidir. SB-2 Otizm Spektrum Bozuklu÷u TanÕlÕ Çocuk ve Ergenlerin Annelerinde Psikopatoloji ve øliúkili Olabilecek Faktörlerin AraútÕrÕlmasÕ Tuba Mutluer1, Handan Noyan2, Osman AbalÕ3 Van Bölge E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Klini÷i, 2østanbul Üniversitesi, østanbul TÕp Fakültesi, Psikiyatri A.D., 3østanbul Üniversitesi, østanbul TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. 1 Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ OSB (Otizm Spektrum Bozuklußu) tanñlñ çocuk ve ergenler ile saßlñklñ kontrol grubu olusturan çocuk ve ergenlerin annelerindeki psikopatoloji düzeyinin karğñlağtñrñlmasñ ve OSB tanñlñ çocuklarñn annelerindeki psikopatoloji ile iliğkili olmasñ olasñ bazñ klinik parametrelerin (otizmin ğiddeti, eğlik eden davranñs sorunlarñ, tekrarlayñcñ davranñslar, kendine zarar verme, asñrñ hareketlilik gibi) arağtñrñlmasñdñr. Yöntem: Arağtñrmaya yaslarñ 6-18 arasñnda OSB tanñlñ 64 çocuk ve ergen ile bu gruptan yağ, cinsiyet ve aile aylñk gelir düzeyi bakñmñndan farklñ olmayan 53 saßlñklñ çocuk ve ergen alñndñ. Çalñğmaya alñnma ve çalñğmadan dñğlanma ölçütleri göz önünde bulundurularak bu ğartlarñ saßlayan çocuklar ve aileleri ile görüğmeler tamamlandñ. DSM-4 TR’ye göre OSB tanñsal görüsmesi yapñldñ, Sosyodemografik Veri Formu, Çocukluk Otizmi Derecelendirme Ölçeßi (ÇODÖ) arağtñrmacñlar tarafñndan uygulandñ. Çocuklara yönelik Sorun Davranñğ Kontrol Listesi (SDKL), Çocuk ve Gençlerde Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi (ÇGDÖ), annelere yönelik ise Ruhsal Belirti Tarama Ölçeßi (SCL-90-R) aileler ile birlikte dolduruldu. Sonuç: Otistik çocuklarñn anneleri ile saßlñk kontrol grubunu oluğturan annelerin psikopatoloji varlñßñ ve düzeyi açñsñndan deßerlendirilmesinde Non-Parametrik Mann Whitney-U testi uygulanmñğtñr. Sonuçta OSB tanñlñ çocuklarñn annelerinin, saßlñk kontrol grubundaki çocuklarñn annelerine göre SCL-90 Somatizasyon (Z=-5.46, p= 0.000), Anksiyete (Z=-5.85, p=0.000), Obsesyon (Z=-6.69, p= 0.000), Depresyon (Z=6.97, 42 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA p=0.000), Duygu Durum (Z= 5.91, p= 0.000), Psikotik (Z= -4.20, p= 0.000), Paranoid (Z= -4.76,p=0.00), Öfke (Z= -3.89, p=0.000), Fobi (Z= -4.92, p= 0.000) alt test skorlarñ ile herhangi bir psikiyatrik hastalñk (Z= -6.91, p= 0.000) alt test skorlarñ anlamlñ derecede daha yüksek bulunmuğtur. OSB tanñlñ çocuklarñn CDDÖ’ e göre total davranñğ sorunlarñ ile annedeki Obsesyon, Psikotik bulgular ve Paraniod bulgular arasñnda kuvvetli pozitif iliğki bulunmuğtur. (pख़.001; Spearman korelasyon deßerleri sñra ile .521,.517, .512). ÇDDÖ içe atñm total puanñ ile annedeki Depresyon, Obsesyon, Öfke ve Genel Semptom ðndeksi arasñnda kuvvetli pozitif korelasyon oldußu tespit edilmiğtir (pख़.001; Spearman korelasyon deßerleri sñra ile .529,.470, .478, .482). OSB tanñlñ çocuklarñn Sorun Davranñs Kontrol Listesi (SDKL)toplam puanñ ve SDKL Yineleyen Davranñğlar alt test puanñ ile annede anlamlñ olarak iliğkili bulunan tek psikopatoloji Obsesyon olarak bulunmuğtur (pख़.05; Spearman korelasyon deßeri sñra ile .270, .258). OSB tanñlñ çocuklarñn Çocukluk Otizmi Derecelendirme Ölçeßi (ÇODÖ) total puanlarñ ile annedeki psikopatoloji arasñnda anlamlñ bir iliğki bulunamamñğtñr (P>.05). TartÕúma: OSB olan çocuklarñn annelerdeki psikopatoloji düzeylerinin yüksek oldußu bundan önceki birçok çalñğmada gösterilmiğtir. Bununla birlikte bu durumun annede spesifik olarak hangi psikopatolojiye yol açtñßñ, otistik belirtilerle veya eğlik eden durumlar ile iliğkisi net deßildir. Çalñğmamñzda özellikle de annedeki obsesyon, depresyon, psikotik ve paranoid bulgularñn ile Otizme eğlik eden davranñğsal sorunlar ile birliktelik gösterdißi bulunmuğtur. Ayrñca Otizme eğlik eden tekrarlayñcñ davranñğlarñn annedeki obsesif psikopatoloji ile olan iliğkisi ilgi çekici bir bulgu olarak tespit edilmiğtir. Bildirimizde Otizme eğlik eden davranñğ probremleri ile annede tespit edilen psikopatoloji alt tipleri arasñndaki olasñ iliğkiler güncel literatur ñğñßñnda tartñğñlacaktñr. SB-3 YaygÕn Geliúimsel Bozuklukta Semptom ùiddetinde Vitamin D Eksikli÷inin OlasÕ Rolü Özge Metin1, Mehmet KaracÕ2, Ayúegül Yolga Tahiro÷lu1,Goncagül Çelik1, Ayúe AvcÕ1. 1 Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., Fakültesi Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. 2 Bülent Ecevit Üniversitesi TÕp Amaç: Yaygñn Geliğimsel Bozukluklar (YGB) çoklu genetik ve çevresel risk faktörlerinin rol oynadñßñ kompleks Nörogeliğimsel bir bozukluklar kümesidir. 1980’lerden bu yana ğehir yağam tarzñnñn artñğ göstermesi, obezite oranlarñndaki artñğ ve güneğten korunmanñn önemi üzerinde sñklñkla durulmasñ gibi faktörlere baßlñ olarak vitamin D (25(OH)Vit-D) eksiklißi oldukça yaygñnlağmñğtñr. Son zamanlarda gebelik dönemi de dahil olmak üzere erken dönem 25(OH)Vit-D yetersizlißinin YGB’de olasñ çevresel bir risk faktörü oldußu ileri sürülmektedir. Bu çalñğmanñn amacñ YGB spektrumunda yer alan çocuk ve ergenlerdeki otizm ve iliğkili semptomlarñn ğiddetinde Vitamin D eksiklißinin olasñ rolünü deßerlendirmektir. Hipotezimiz; vitamin D eksiklißinin semptom ğiddeti üzerinde pozitif etkisinin olabileceßi ğeklindedir. Yöntem: Eylül-Aralñk 2013 tarihleri arasñnda Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ poliklinißine bağvuran ve DSM-IV’e dayalñ klinik görüğmelerle Otizm ve BTA Otizm tanñsñ konan 30 çocuk ve ergenin dosya bilgileri retrospektif olarak deßerlendirilmiğtir. Hastalarñn ebeveynleri tarafñndan doldurulmuğ ve klinisyen tarafñndan yeniden deßerlendirilmiğ olan Otizm Davranñğ Kontrol Listesi (ODKL), Turgay DSM-IV Kökenli Yaygñn Geliğimsel Bozukluklar Belirti Tarama Ölçeßi (Turgay YGB), Sorun Davranñğlar Kontrol Listesi (SDKL) puanlarñ hesaplanmñğtñr. Serum 25(OH)Vit-D, Kalsiyum, Parathormon düzeyleri klinißimize bağvuran ve geliğimsel gerilik olasñlñßñ açñsñndan deßerlendirilen olgulardan rutin olarak istenen incelemeler arasñnda yer almaktadñr. Bu tetkik sonuçlarñ ile ilgili bilgilere de geriye dönük dosya kayñtlarñndan toplanmñğtñr. Sonuç: Çalñğmaya 25’i erkek (%83.3), 5’i (%16.7) kñz, toplam 30 YGB olgusu alñndñ (yağ aralñßñ: 27-144 ay; ortalama: 80.5±32.1 ay). Olgularñn ortalama serum 25(OH)Vit-D düzeyi 29.1±4.9ug/L (E=28.8±4.8; K=30.9±5.5), kalsiyum düzeyi 12.6±15.1 mg/dl (E=13.1±16.6; K=9.8±0.4) ve parathormon düzeyi 46.8±52.3 pg/mL (E=47.3±57.4; K=44.5±8.3) idi. 25(OH)Vit-D ile total ODKL (r=-.27), ODKL-ðK (r=-.39), ODKLBNK (r=-.31), toplam SDKL (r=-.30), SDKL-A (r=-.47), SDKL-YD (r=-.24) ve toplam Turgay YGB puanlarñ arasñnda negatif yönde korelasyon saptandñ (r=-.25). Olgular Vitamin-D düzeylerine göre düğük ve normal ğeklinde iki gruba ayrñlarak analiz edildi (Kesme noktasñ; 30 ug/L). 25(OH)Vit-D düzeyi düğük olan grubun ODKL total puan, ODKL-ðK ve SDKL-A alt ölçek puanlarñ anlamlñ olarak daha yüksek saptandñ (sñrasñyla: p=0.049, p=0.018, p=0.014). TartÕúma: Vitamin D’nin yağamñn erken dönemlerinden itibaren nöronal farklñlağma, aksonal baßlantñlarñn kurulmasñ ve birçok nörotransmiter sistemi üzerinde etkili oldußu yazñnda bildirilmektedir. Epidemiyolojik çalñğmalar otizm ve merkezi sinir sistemi geliğimi ve iğlevinde önemli bir rolü oldußu düğünülen vitamin D arasñndaki etiyolojik baßlantñya dikkati çekmektedir. Otizmli çocuklarda yapñlan çalñğmalarda Vitamin D düzeylerinin saßlñklñ kontrollere göre düğük oldußu, 25(OH)Vit-D düzeyleri ile semptom ğiddeti arasñnda negatif yönde iliğki oldußu gösterilmiğtir. Ülkemizde YGB olan çocuklarda Vit-D ve iliğkili parametreler ile ilgili henüz yapñlmñğ bir çalñğma yoktur, uluslararasñ literatürde ise birkaç küçük çalñğma verisine dayanan sñnñrlñ bilgiler yer almaktadñr. Çalñğmamñzñn verilerinin otizmle iliğkili klinik semptomatolojide vitamin D eksiklißinin olasñ etkisine iğaret edebileceßi, tedavi ve etiyolojiye yönelik süregelen arağtñrmalara ñğñk tutabilecek çñkñğ noktalarñ sunabileceßi düğüncesindeyiz. 43 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA SB-4 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Olan Çocuklarda Serum D Vitamini Düzeylerinin De÷erlendirilmesi øbrahim Adak1, S.Salih Zoro÷lu1 1 østanbul Üniversitesi, østanbul TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) tanñsñ ile takipli 75 çocuk ve DEHB tanñsñ olmayan 75 saßlam çocukta serum 25 (OH) D Vitamini düzeyleri deßerlendirilerek iki grubun sonuçlarñnñn karğñlağtñrñlmasñ amaçlanmaktadñr. Yöntem: Çalñğmaya katñlan tüm olgular için Okul Çaßñ Çocuklarñ (6-18) için Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu Türkçe Uyarlamasñnñn (ÇDĞG-ĞY-T) DEHB ile ilgili kñsmñ uygulandñ. Olgu grubu ößretmenleri tarafñndan ößrencileri hakkñnda doldurmalarñ için DuPaul DEHB derecelendirme ölçeßi verildi. Sonrasñnda tüm çocuklardan alñnan kan örnekleri serum D vitamini düzeylerini deßerlendirmek amacñ ile kullanñldñ. Serum D vitamin düzeyleri yüksek basñnçlñ sñvñ kromatografisi (HPLC) yöntemi ile saptandñ. Sonuç: DEHB grubunun ortalama 25 (OH) D Vitamin deßeri 18,11±5,98 ng/ml, kontrol grubunun ise ortalama 25 (OH) D Vitamin deßeri 18,95±7,27 ng/ml bulundu. TartÕúma: Çalñğmamñzñn sonucunda; 25 (OH) D Vitamini düzeyleri açñsñndan, DEHB ve kontrol gruplarñ arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ fark saptanmadñ (p>0,05). Yalnñz; her iki grupta da ortalama D vitamini düzeyleri eksik bulundußu için; polikliniße bağvuran çocuklara 25 (OH) Vitamin D taramasñ yapmak, koruyucu saßlñk hizmetleri açñsñndan ciddi fayda saßlayabilir. D vitamininin DEHB etiyoloji ve tedavisindeki yerini anlayabilmek için ise daha geniğ kapsamlñ arağtñrma ve çalñğmalara ihtiyaç vardñr. SB-5 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷unda Metilfenidat YanÕtÕnÕ Etkileyen Faktörler Gökçe Nur Say1, Zehra Babada÷1, Koray Karabekiro÷lu1, Murat Yüce1 1 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Stimulanlar DEHB’de en sñk kullanñlan tedavi seçeneßidir. Metilfenidatñn (MTF) tedavide etkinlißi bilinmekle beraber vakalarñn bir kñsmñnda kñsmi yanñt veya yanñtsñzlñk gözlenmektedir. Bu sebeple, MTF yanñtñ üzerine öngörücü faktörlerin belirlenmesi tedavinin etkinlißi açñsñndan önemlidir. Bu çalñğmanñn amacñ, DEHB olan çocuk ve ergenlerde sosyodemografik, klinik (DEHB semptom ğiddeti, DEHB alttipi, komorbid bozukluklar, içevurum ve dñğavurum sorunlarñ, öz-kavramñ düzeyi) ve ailesel faktörlerin (ebeveynlerde psikopatoloji) MTF yanñtñ üzerine öngörücü etkilerinin deßerlendirilmesidir. Yöntem: Çalñğma natüralistik desende yapñlmñğtñr ve sonuçlar geriye dönük olarak deßerlendirilmiğtir. DEHB ve komorbid psikiyatrik bozukluklarñn tanñsñ Çocuk ve Gençler için Duygulanñm Bozuklußu ve Ğizofreni ÖlçeßiĞimdi ve Yağam boyu Versiyonu (ÇGDBĞÖ-ĞY) kullanñlarak çocuklar ve ebeveynleri ile yapñlan klinik görüğme ile konulmuğtur. ðlk bağvuruda ebeveynlere ve ößretmenlere Turgay Yñkñcñ Davranñm Bozukluklarñ için DSM-IV’e Dayalñ Tarama ve Deßerlendirme Ölçeßi (T-DSM-IV-Ö), Çocuklar için Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi (ÇDDÖ); çocuklara Çocuklar için Depresyon Envanteri (CDI), Çocuklarda Anksiyete Bozukluklarñnñ Tarama Ölçeßi (ÇATÖ), Piers-Harris’in Çocuklarda Öz-Kavramñ Ölçeßi (PHÇÖKÖ) uygulanmñğtñr. Ebeveynlerde psikopatolojinin deßerlendirilmesi için hem anne hem babalara Belirti Tarama Listesi (SCL-90-R) verilmiğtir. Bu deßerlendirmenin ardñndan MTF tedavisi bağlanarak, ikinci görüğme için randevu (4-8 hafta sonra) verilmiğtir. ðkinci görüğmede MTF yanñtñ ebeveynlere verilen T-DSM-IV-Ö ve klinisyen tarafñndan yapñlan görüğme ve Klinik Global ðzlem-ðyileğme (KGð-ð) skoru ile deßerlendirilmiğtir. Hastalarñn dosya kayñtlarñ geçmiğe dönük olarak incelenerek 1) DEHB tanñsñ alan, 2) 7-18 yağ arasñ, 3) daha önce DEHB tedavisi almayan, 4) deßerlendirme ölçeklerini tamamlayan, 5) en az 4 hafta MTF tedavisi alan, 6) kontrol görüğmesine gelen hastalar çalñğmaya dahil edilmiğtir. Tedaviye iyi yanñt kriterleri: 1) T-DSM-IV-Ö ile deßerlendirilen dikkatsizlik ve/veya hiperaktiviteimpulsivite puanlarñnda %30’dan fazla azalma olmasñ, 2) KGð-ð skorunun 1 veya 2 olmasñ ğeklinde belirlenmiğtir. Sonuç: Çalñğmaya yağ ortalamasñ 9,32 ± 0.21 yñl olan 54 çocuk ve ergen (36 erkek, 18 kñz) dahil edilmiğtir. Katñlñmcñlarñn %26’sñnda dikkat eksiklißi alttipi, %74’ünde kombine alttip saptanmñğtñr. Komorbid psikiyatrik bozukluk sñklñßñ %70 olup, KOKGB sñklñßñ %35, davranñm bozuklußu sñklñßñ %15, anksiyete bozuklußu sñklñßñ %25, depresif bozukluk sñklñßñ %11, tik bozuklußu sñklñßñ %7.5, dñğaatñm bozuklußu sñklñßñ %9.5 olarak bulunmuğtur. Vakalarñn %72’sine uzun etkili, %28’ine kñsa etkili MTF önerilmiğtir. Ortalama MTF kullanñm süresi 6.87± 1,46 haftadñr. Yazarlar tarafñndan belirlenen kriterlere göre MTF tedavisine iyi yanñt oranñ % 45 olarak saptanmñğtñr. Lojistik regresyon analizi sonucunda, komorbid anksiyete bozuklußu (p= 0.027), komorbid dñğaatñm bozuklußu varlñßñ (p= 0.029) ve düğük öz-kavramñ puanñ (p= 0.042) zayñf MTF yanñtñnñn öngörücüleri olarak bulunmuğtur. TartÕúma: Komorbid anksiyete bozuklußu varlñßñnñn MTF yanñtñ üzerindeki olumsuz etkisi literatürle uyumlu bir bulgudur. Çalñğmamñzñn sonuçlarñ, komorbid dñğa atñm bozuklußunun ve düğük özkavramñnñn zayñf MTF yanñtñ ile iliğkisini göstermesi bakñmñndan dikkat çekicidir. 44 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA SB-6 Dikkat Eksikli÷i ve Hiperaktivite Bozuklu÷u Olan Çocuklarda Kalp HÕzÕ De÷iúkenli÷i ve Bu De÷iúkenlerin Klinik Parametrelerle øliúkisi Tu÷ba Yüksel1, Özlem Özcan1, Cemúit Karakurt2, Serkan Çelik2 ønönü Üniversitesi, 1Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D., 2 Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ ilaç tedavisi kullanmayan DEHB (Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu) tanñlñ hastalarda KHD (Kalp Hñzñ Deßiğkenlißi) parametrelerini saßlñklñ çocuklarla karğñlağtñrmak ve KHD parametreleriyle klinik deßiğkenlerin iliğkisini arağtñrmaktñr. Yöntem: Arağtñrmaya ðnönü Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Anabilim Dalñ poliklinißine dikkat eksiklißi ve hareketlilik yakñnmalarñ ile bağvuran DSM IV tanñ kriterleri ve Okul Çaßñ (6-18 Yağ) Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi -Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu- Türkçe (ÇGDĞ-ĞY-T) göre DEHB tanñsñ alan 8-12 yağ aralñßñndaki 51 çocuk alñnmñğtñr. Aynñ yağ grubunda ve cinsiyetteki 51 saßlñklñ çocuktan kontrol grubu oluğturulmuğtur. Tüm çocuklar, Çocuklar için Durumluk-Sürekli Kaygñ Envanteri (ÇDSKE), Çocuklar için Depresyon Ölçeßi (ÇDÖ) ve Çocuklar için Anksiyete Duyarlñlñßñ ðndeksi (ÇADð) ile deßerlendirilmiğtir. Anne ve babalar, sosyodemografik bilgi formu ve Conners Ebeveyn Deßerlendirme Ölçeßi-Yenilenmiğ Uzun Formu (CEDÖ Y:U) ile deßerlendirilmiğtir. Klinik deßerlendirmeleri yapñlan çocuklar, 24 saatlik ritim Holter cihazñ ile KHD parametreleri açñsñndan deßerlendirilmiğtir. Sonuç: Arağtñrma ve kontrol grubu arasñnda KHD parametreleri açñsñndan her iki grup arasñnda anlamlñ bir fark bulunamamñğtñr. DEHB’nin alt tipleri ile KHD parametreleri arasñndaki iliğki incelenmiğ, fakat anlamlñ bir fark saptanmamñğtñr. DEHB’si olan çocuklarñn saßlñklñ kontrol grubuna göre ÇDSKE, ÇDÖ ve ÇADð puanlarñ daha yüksek bulunmuğtur. TartÕúma: DEHB’li çocuklar ile saßlñklñ kontrol grubu, Otonom Sinir Sistemini (OSS) deßerlendirmede duyarlñ bir yöntem olan 24 saatlik holter cihazñ takñlarak deßerlendirilmiğ ve KHD açñsñndan her iki grup arasñnda fark bulunamamñğtñr. Bu sonuç DEHB’de KHD yöntemi ile ölçülen otonom sinir sistemi (OSS) iğlevlerinde farklñlñk olmadñßñnñ desteklemektedir. SB-7 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷unda Anti-Gangliozid, Anti Glutamat, Anti-Gad Antikor Düzeyleri Sevgi Özmen1, Didem Behice Öztop1, Esra Demirci1, Fatih Kardaú2, Selma Gökahmeto÷lu3, Hüseyin Per4 Erciyes Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Çocuk Endokrinoloji A.D., 3 Mikrobiyoloji A.D., 4Çocuk Nöroloji A.D. Giriú: Dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) dikkat eksiklißi, ağñrñ hareketlilik ve dürtüsellik belirtileriyle kendisini gösteren çocukluk çaßñnñn en sñk nöropsikiyatrik bozukluklarñndan birisidir. Dünya çapñnda yaygñnlñßñ %8 ile 12 arasñnda deßiğmektedir. Ülkemizde DEHB yaygñnlñßñ toplum örneklemlerinde %8.6 ile %8.1; klinik örneklemlerde ise %8.6 ile %29.4 arasñnda bildirilmiğtir. DEHB nedeni bilinmeyen heterojen bir bozukluktur. Frajil-X, fetal alkol sendromu, çok düğük doßum aßñrlñßñ ve daha seyrek olarak da genetik kökenli tiroid bozukluklarñ gibi durumlar DEHB belirtileri gösterirler. Ancak böylesi olgular tüm DEHB olan çocuklarñn çok küçük bir bölümünü oluğturmaktadñr. Konu ile ilgili arağtñrmalarda bazñ olasñ sebepler ileri sürülmektedir. Bunlar genetik nedenler, beyin hasarñ, nörotransmitterler, gñda-katkñ maddeleri ve toksik maddeler, psikososyal etkenlerdir. Otoimmünite ve oradan kaynaklanan hedef antikorlarñn (otoantikorlarñn), birçok dokuda ve özellikle santral sinir sisteminde (SSS) deßiğik hastalñk tablolarñ oluğturdußu uzun zamandan beri bilinmektedir. Güncel çalñğmalara göre bazñ SSS hastalñklarñnda otoimmün etiyolojinin sorumlu olabileceßi düğünülmektedir. Psikiyatrik hastalñklardan ğizofreni,obsesif kompulsif bozukluk ve anoreksia nervosa gibi hastalñklarñn etyolojisinde bu konu ile çalñğmalar giderek artmaktadñr. Özellikle glutamat NMDA reseptörlerine, glutamik asit dekarboksilaz’a (GAD) ve gliadin’e karğñ oluğan antikorlarñn SSS bozukluklarñ ile yakñn iliğkili oldußu gösterilmiğtir. Otoantikorlarñn direkt etkisinin oldußu düğünülen beyin bölgeleri ise hipotalamus, hipokampüs ve amigdala, limbik sistemin komponentleridir ve emosyonel cevap ile hafñzadan sorumludur. DEHB’nin etiyolojisi net olmamakla birlikte, dißer nedenler yanñnda otoimmün mekanizmalarñn rolü olabileceßine dair kanñtlar giderek artmaktadñr. Bu kanñtlar arasñnda; serumda bazñ otoantikorlarñn artmñğ bulunmasñ, bu antikorlarñn deneysel çalñğmalarda epileptojenik oldußunun gösterilmesi ve nöbetlerin immünomodulasyona yanñt vermesi sayñlabilir. Yöntem: Arağtñrmaya Erciyes Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Poliklinißine bağvuran ve bilinen bağka bir hastalñßñ olmayan, DSM 4 tanñ kriterlerine göre DEHB tanñsñ alan 35 hasta ve kontrol grubu olarak 21 saßlñklñ çocuk alñndñ. Tüm olgularda Anti-Gangliozid Antikorlarñ (ðmmunoblot yöntemi), Anti Glutamat Reseptör Antikorlarñ (indirekt immunfloresan antikor (IFA) yöntemiyle), Anti-GAD Antikorlarñ (Elisa yöntemi) ile Erciyes Üniversitesi Tñp Fakültesi Mikrobiyoloji Laboratuarñnda çalñğñldñ. Sonuç: DEHB grubunda yağ ortalamasñ 9.34 olup, 5 kñz ve 31 erkek çocußundan oluğmakta idi. Kontrol grubunda yağ ortalamasñ 7.8 olup, 16 kñz ve 5 erkek çocuktan oluğmakta idi. DEHB grubu Anti-Gangliozid Antikorlarñ, Anti Glutamat Reseptör Antikorlarñ, Anti-GAD Antikor düzeyleri kontrol grubu ile kñyaslandñßñnda iki grup arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ fark ortaya çñkmamñğtñr. TartÕúma: Bu çalñğma DEHB etyolojisinde antinöronal antikorlarñn deßerlendirildißi ilk çalñğmadñr. Daha önceki çalñğmalara bakñldñßñnda, antinöronal antikorlarñn otizm, nöropsikiyatrik sistemik lupus eritematozus ve multiple skleroz etyopatolojisinde rol oynayabileceßine dair kanñtlar mevcuttur. DEHB’nin de santral sinir sistemi kaynaklñ bir hastalñk olmasñ sebebiyle mevcut bilgiler eğlißinde 45 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA otoimmün faktörlerin etyopatolojide sorumlu olabileceßi düğünülmüğ ancak DEHB ile antinöronal antikor düzeyleri arasñnda baßlantñ bulunamamñğtñr. Bu durum daha önceki çalñğmalardaki mevcut hastalñklar ile DEHB’nin farklñ etyolojik sebeplerinden kaynaklanñyor olabilir. Ayrñca çalñğma grubumuzun sayñsñnñn kñsñtlñ olmasñ ve kontrol grubunun yağ ve cinsiyet açñsñndan hasta grubu ile birebir eğlenmemiğ olmasñ bu duruma katkñ saßlamñğ olabilir. Çocukluk çaßñnñn en sñk nöropsikiyatrik hastalñßñ olan DEHB’nin etyolojisinin henüz netleğmemiğ olmasñ sebebiyle konu ile ilgili daha geniğ örneklemli çalñğmalara ihtiyaç vardñr. SB-8 Triple P Olumlu Anne BabalÕk E÷itimi’nin Dikkat Eksikli÷i Ve Hiperaktivite Bozuklu÷u Olan 7-12 Yaú ArasÕ Çocuklarda Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Belirtileri Üzerine Etkilerinin AraútÕrÕldÕ÷Õ Randomize Kontrollü Bir ÇalÕúma Yusuf Öztürk1, Özlem Gencer1, Gonca Özyurt1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) tanñsñ alan ve en az 2 ay ilaç tedavisi almñğ olan 7-12 yağ arasñ çocuklarda Üç P Olumlu Anne-Babalñk Eßitim Programñ’nñn çocuklardaki DEHB belirtileri üzerine etkisini deßerlendirmektir. Bu deßerlendirmeye ek olarak DEHB olan ve en az 2 ay ilaç tedavisi alan 7-12 yağ arasñ çocuklarda, anne-babalarñn Üç P Olumlu Anne-Babalñk Eßitim Programñ almñğ olmalarñnñn, çocuklarñn iğlevsellißi, çocuklardaki DEHB hastalñk ğiddeti ve yine çocuklardaki davranñğsal ve duygusal sorunlar üzerine etkilerinin deßerlendirilmesi amaçlanmaktadñr. Yöntem: Çalñğma randomize kontrollü olarak planlanmñğtñr. Arağtñrmanñn olgu grubu 23 çocuk ve ebeveyninden, kontrol grubu ise 25 çocuk ve ebeveyninden oluğturulmuğtur. Sosyo-demografik Veri Toplama Formu, Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu (ÇDĞG-ĞY), Çocuklar için Genel Deßerlendirme Ölçeßi (ÇGDÖ), Du Paul DEHB Deßerlendirme Ölçeßi, Klinik Global ðzlenim Ölçeßi- hastalñk ğiddeti (KGðÖ-HĞ) klinisyen tarafñndan deßerlendirilmiğtir. Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA), Aile Hayatñ ve Çocuk Yetiğtirme Tutum Ölçeßi (ÇYTÖ), Aile Deßerlendirme Ölçeßi (ADÖ), ailelere verilerek ailelerin doldurmasñ saßlanmñğtñr. Olgu grubuna 8 hafta süren Triple P Olumlu Anne babalñk Eßitim Programñ uygulanmñğtñr. Veriler eßitim bağlamadan önceki hafta ve eßitimden hemen sonraki hafta toplanmñğtñr. Veriler Mann Whitney-U testi, Willcoxon iğaretli sñralar testi, ki-kare analizi kullanñlarak deßerlendirilmiğtir. Bulgular: Çalñğmaya katñlan olgularñn yağ ortalamasñ 10,25±1,39, katñlanlarñn 10 tanesi kñz (%20,8), 38 tanesi erkek (%79,2), ebeveynlerin yağ ortalamasñ 39,69±6,00 olarak saptanmñğtñr, Triple P Olumlu Anne Babalñk Eßitim Programñnñn olgu grubu içinde program öncesi ve sonrasñ karğñlağtñrñldñßñnda; ÇGDÖ puanlarñnda anlamlñ artñğ ve KGðÖ-HĞ puanlarñnda anlamlñ azalma; GGA alt ölçeklerinde; emosyon, davranñğ, hareketlilik, akran iliğkileri puanlarñnda anlamlñ azalma; DuPaul DEHB dikkat eksiklißi, hiperaktivite alt testlerinde ve toplam puanda istatistiksel olarak anlamlñ azalma, bulunmuğtur. ADÖ alt ölçeklerinden problem çözme, iletiğim, aile içi roller, affektif duyarlñlñk, davranñğ kontrolü ve genel iğlevsellik alt ölçek puanlarñnñn istatistiksel olarak anlamlñ azalma, ÇYTÖ alt ölçeklerinden ise ağñrñ anne-babalñk tutumu, düğmanca ve reddedilme turumu ve otoriter tutum açñsñndan istatistiksel olarak anlamlñ azalma, demokratik tutumda ise istatistiksel olarak anlamlñ artñğ saptanmñğtñr. Triple P Eßitim Programñnñn ardñndan olgu ve kontrol grubu karğñlağtñrñldñßñnda ÇGDÖ puanlarñnda anlamlñ artñğ ve KGðÖ-HĞ puanlarñnda anlamlñ azalma; GGA alt ölçeklerinde; emosyon, dikkat eksiklißi ve hareketlilik puanlarñnda anlamlñ azalma; DuPaul DEHB dikkat eksiklißi, hiperaktivite alt testlerinde ve toplam puanda istatistiksel olarak anlamlñ azalma bulunmuğtur. ÇYTÖ alt ölçeklerinden ise demokratik tutumda istatistiksel olarak anlamlñ artñğ saptanmñğtñr. TartÕúma: DEHB tanñsñ alan çocuklar; gelecekte duygudurum ve anksiyete bozukluklarñ bağta olmak üzere pek çok ruhsal bozukluk açñsñndan büyük bir risk tağñmaktadñr. Bu açñlardan DEHB’nin tedavisi ayrñ bir önem tağñmaktadñr. Çalñğmamñzdan elde edilen sonuçlar ilaç tedavisi alan DEHB tanñlñ çocuklarñn tedavisinde Triple P Olumlu Anne Babalñk Eßitim Programñ’nñn ek bir tedavi yöntemi olarak yer alabileceßini ve bu programñn ilaç tedavisi (stimülan) alan DEHB tanñlñ çocuklarñn DEHB belirtileri, hastalñßñn ğiddetini ve davranñğsal, duygusal sorunlarñnñ azalttñßñnñ ve çocuklarñn iğlevsellißi üzerine olumlu etkileri oldußunu göstermektedir ancak daha geniğ örneklemlerle desteklenmeye ihtiyaç vardñr. SB-9 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u’nda Uzun Etkili Metilfenidat Dozu ile Plazma Düzeyi øliúkisi Özgür YorbÕk,1 Caner Mutlu,2 Selma Özilhan,3 Gül EryÕlmaz,4 Nüket øúiten,1 Serdar Alparslan,1 Esra Sa÷lam 5 1 Üsküdar Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü, Çocuk ve Ergen Psikiyatri Birimi, 2BakÕrköy Prof Dr Mazhar Osman Ruh ve Sinir HastalÕklarÕ E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i, 3Üsküdar Üniversitesi, Klinik Farmakogenetik LaboratuvarÕ, 4Üsküdar Üniversitesi, ønsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Eriúkin Psikiyatri Birimi, 5Üsküdar Üniversitesi, Mühendislik ve Do÷a Bilimleri Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Amaç: Çocuk ve ergenlerde uzun salñnñmlñ metilfenidat (OROS-MPH) dozu ile plazma düzeyi arasñndaki iliğkiyi inceleyen sñnñrlñ sayñda çalñğma bulunmaktadñr. Bu çalñğmanñn amacñ, OROS-MPH dozu ile plazma düzeyi arasñndaki iliğkiyi ve 46 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA aripiprazol, risperidon, fluoksetin ve sertralin gibi sñk kullanñlan ilaçlarñn plazma MPH düzeyine etkisini incelemekti. Yöntem: DSM-IV kriterlerine göre dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) tanñsñ alan 6-18 yağ arasñnda 100 olgunun (76 erkek, 24 kñz) dosyasñ geriye dönük tarandñ. Plazma MPH düzeyi, Yüksek Basñnçlñ Likit Kromatografi-Ardñğñk Kütle Spektrometre ölçümü kullanñlarak belirlendi. Sonuç: Olgularñn yağ ortalamasñ 11.5 (ss=±3.8) yñl idi. Günlük ortalama OROS-MPH dozu 0.7±0.2 mg/kg (range: 0.3-1.3 mg/kg) ve ortalama plasma MPH düzeyi 11.6 ± 7.3 ng/mL (range: 0.5-43.4 ng/mL) bulundu. Aripiprazol (n=25), risperidon (n=10), fluoksetin (n=16), sertralin (n=10) gibi ilaçlarñ ek olarak kullanan olgular ile bu ilaçlarñ kullanmayan olgular arasñnda ortalama plazma MPH düzeyi açñsñndan fark bulunmadñ (p>.05). OROS-MPH dozu (mg/kg) ile plazma MPH düzeyi arasñnda anlamlñ olarak pozitif korelasyon saptandñ (Pearson correlation= 0.40; p<.001). Olgularñn %65’inde plazma MPH düzeyi 13 ng/mL’ñn altñnda bulundu. TartÕúma: Bu çalñğma, MPH’nñn aripiprazol, risperidon, fluoksetin ve sertralin gibi sñk kullanñlan ilaçlarla etkileğmedißini düğündürmektedir. Ayrñca benzer dozlarda çok geniğ aralñkta plazma MPH düzeyi deßiğiklikleri saptanmñğtñr. Terapötik ðlaç Monitorizasyonu, MPH dozlarñnñn optimize edilmesinde yardñmcñ olabilir. SB-10 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u TanÕsÕ Alan Çocuk ve Ergenlerde TanÕ DevamlÕlÕ÷Õ ve øliúkili Etmenler Ayúe Burcu Ayaz1, Muhammed Ayaz1, Sebla Gökçe ømren2 1 Sakarya Üniversitesi E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, 2Erenköy Ruh ve Sinir HastalÕklarÕ Hastanesi Amaç: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) çocuk ve ergenlerde en sñk görülen ruhsal bozukluklardan biridir. Çocukluk ve ergenlik yağlarñndaki DEHB tanñ devamlñlñßñ ile ilgili bilgilerimiz kñsñtlñdñr ve çalñğma bulgularñ birbirinden bazñ farklñlñklar göstermektedir. Bu çalñğmada DEHB tanñsñ alan çocuk ve ergenlerde ilk deßerlendirmeden 3 yñl sonra tanñ devamlñlñßñnñn belirlenmesi ve tanñ devamlñlñßñ ile iliğkili etmenlerin arağtñrñlmasñ amaçlandñ. Yöntem: Çalñğmaya 142 çocuk ve ergen alñndñ. DEHB tanñ devamlñlñßñ DSM-IV’e göre tüm kriterlerin karğñlanmasñ olarak tanñmlandñ. ðlk deßerlendirmede Turgay DSM-IV’e göre Yñkñcñ Davranñm Bozukluklarñ Tarama Ölçeßi (T-DSM-IV-S) ile belirlenen semptom ğiddetinin, Wechsler Çocuklar ðçin Zeka Ölçeßi ile belirlenen zeka düzeyinin ve sosyodemografik özelliklerin ilk deßerlendirmeden üç yñl sonraki tanñ devamlñlñßñ ile iliğkisi incelendi. Sonuç: Çalñğmaya alñnan çocuklarñn ilk deßerlendirme sñrasñndaki yağ ortalamasñnñn 9,21 ± 2,26 (min: 6; max: 14,42) oldußu, ikinci deßerlendirme sñrasñnda ise 12,32 ± 2,27 (min: 9,08; max: 17,58) oldußu belirlendi. Çalñğmaya alñnan çocuklardan %77,5’inin (n=110) DEHB tanñsñnñ almaya devam ettikleri saptandñ. Uygulanan lojistik regresyon modelinde bağlangñçtaki yağñn küçük olmasñ, zeka düzeyinin düğük olmasñ, T-DSM-IV-S dikkat eksiklißi ve davranñm bozuklußu skorlarñnñn yüksek olmasñnñn tanñ devamlñlñßñ ile iliğkili oldußu belirlendi. TartÕúma: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu tanñsñ çocuk ve ergenlik yağlarñnda yüksek oranda devam etme eßilimindedir. DEHB tanñ devamlñlñßñ ile ilgili risklerin belirlenmesi tedavinin planlanmasñ ve uygun müdahalelerin yapñlmasñna katkñ saßlayabilir SÖZEL BøLDøRøLER-2 (SB11 – SB20) 10 Nisan Perúembe Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Kaßan Gürkan 07:30 - 08:45 SB-11 Dikkat Eksikli÷i ve Hiperaktivite Bozuklu÷u OlgularÕnda Emosyon TanÕma ve Sosyal Biliú Becerilerinin De÷erlendirilmesi Sezen Köse1, Burcu Özbaran1, Sümeyra Selcen Güney Uzunköprü1, Senay Çelenay1, Rezzan AydÕn1, øpek Perçinel1, Zeki Yüncü1, Cahide AydÕn1 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Geçmiğ arağtñrmalar Otizm Spektrum Bozuklußu (OSB) olan çocuklarda sñklñkla Dikkat Eksiklißi ve HiperaktiviteBozuklußu (DEHB) komorbiditesi oldußunu göstermekle birlikte, güncel çalñğmalar DEHB’si olan çocuklarda da tanñmlanmamñğ otistik özelliklerin olabileceßini bildirmektedir. Sosyal iğlevsellikte, emosyon tanñmada ve sosyal biliğsel becerilerdeki yetersizlik OSB’nñn çekirdek belirtilerindedir. DEHB’de de biliğsel, akademik, ailesel ve mesleki iğlevler gibi günlük yağamñn çeğitli alanlarñnda görülen bozukluklar yanñ sñra sosyal iğlevsellik alanñnda da güçlükler yağanmaktadñr. Bu çalñğmada DEHB olgularñ ile normal kontrol grubununemosyon tanñma ve sosyal biliğ becerilerinin karğñlağtñrñlmasñ hedeflenmiğtir. Yöntem: Çalñğmaya Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Poliklinißi’nde takip edilen DEHB tanñlñ, düzenli tedavi gören ve psikiyatrik ek hastalñßñ olmayan 20 hasta ile 20 kontrol grubu alñnmñğtñr. Olgulara Anlam ve ðliğkileri Kavrayabilme testi (ComprehensionTest), Gaf testi (FauxPau), Gözlertesti (Eyes Test) ve Yüzlertesti (Faces Test) uygulanmñğtñr. Hasta verileri SPSS 16.0paket programñ kullanñlarak deßerlendirilmiğtir. Bulgular: 20 DEHB olgusunun, %80’i (n=16) erkek, %20’si (n=4) kñz olgulardan oluğmaktaydñ. Kontrol 47 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA grubunun ise %5’i (n=1) erkek ve %95’i (n=19) kñz olgulardan oluğmaktaydñ. DEHB olgularñnñn yağ ortalamasñ 11.95 +1.50, kontrol olgularñnñn yağ ortalamasñ 13,75 + 1,37 olarak saptandñ. DEHB olgularñ ve normal kontrol grubu arasñnda Yüzler(p:0,000), Gözler (p:0,000),Gaf(p:0,000) ve Anlam ve ðliğkileri Kavrayabilme (p:0,000) testlerindeanlamlñ farklñlñk saptandñ. Gruplar arasñnda saptanan yağ ve cinsiyet farkñnñn test performanslarñnñ etkilemedißi istatistiksel olarak gösterildi. ðlacñnñ kullanmadan test uygulanan 10 hasta ile ilacñnñ kullanarak test uygulanan 10 hasta arasñnda test performanslarñnda anlamlñ farklñlñk saptanmadñ. ðlacñnñ kullanan ve kullanmayan grup normal kontrollerden kötü performans sergilemiğtir. TartÕúma: DEHB olan grubun emosyon tanñma ve sosyal biliğ alanlarñnda yetersizlik yağadñßñ saptanmñğtñr.DEHB olgularñnñn tedavi sürecinde sosyal iğlevsellik ve sosyal biliğ alanñnda yağadñklarñ yetersizliklerinin de ele alñnmasñnñn önemli oldußu düğünülmüğtür.Daha geniğ örneklemler ile DEHB’deki sosyal biliğsel yetersizliklerin iliğkili oldußu faktörlerin ve sosyal yetersizlißi olan ya da OSB-iliğkili DEHB alt tipi olup olmadñßñnñn önemli bir arağtñrma konusu oldußu düğünülmüğtür. SB-12 Üniversite Ö÷rencilerinden Oluúan Bir Örneklemde Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Belirtileri ile Otistik Özellikler ArasÕndaki øliúki: Ön Veriler Arzu Hergüner1, Ümit IúÕk1, Hatice Özayhan1, Sabri Hergüner1 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Gerek klinik gerekse toplum temelli çalñğmalarda dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) ve otizm spektrum bozuklußu (OSB) birliktelißinin yüksek oranlarda oldußu gösterilmiğtir. OSB tanñsñ alan çocuk ve ergenlerde % 59 ile % 75 arasñnda DEHB eğlik ettißi ayrñca DEHB olan olgularñn da özellikle sosyal etkileğim ve iletiğim alanlarñnda sorun yağadñklarñ belirtilmektedir. Bu çalñğmada üniversite ößrencilerinden oluğan bir genç eriğkin örneklemde DEHB belirtilerinin OSB özellikleri ile iliğkisinin incelenmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: Çalñğmanñn örneklemi Meram Tñp Fakültesi 1., 2. ve 3. sñnñf ößrencileri oluğturmuğtur. Arağtñrmanñn yapñlmasñ için gerekli izinleri Meram Tñp Fakültesi Dekanlñßñ'ndan alñnmñğ, çalñğma Meram Tñp Fakültesi Etik Kurulu tarafñndan onaylanmñğtñr. Katñlñmcñlara çalñğmanñn amacñ anlatñldñktan sonra onamlarñ alñnmñğ, demografik özellikleri içeren bir formu doldurmalarñndan sonra Wender Utah Deßerlendirme Ölçeßi (WUDÖ), Eriğkin DEHB Kendi Bildirim Ölçeßi (ASRS) ve Otizm Anketi (OA) doldurmalarñ istenmiğtir. Bulgular: Çalñğmaya 256 (104 erkek, 152 kadñn) kiği katñlmñğtñr. WUDÖ ve ASRS kesim noktalarñna göre DEHB sñklñßñ erkeklerde % 11.5, kadñnlarda % 9.3 olarak bulunmuğtur. DEHB olan grupta hem kadñn hem erkek cinsiyette OA puanlarñ anlamlñ olarak daha yüksek bulunmuğtur (23.1 / 19.3; 22.3 / 19.2). Baßñntñ analizinde gerek erkek grubunda gerekse kadñn grubunda Otizm Anketi Toplam Puanñ ile ASRS Toplam ve Dikkatsizlik Alt Puanlarñ arasñnda ileri düzeyde anlamlñlñk oldußu görülmüğtür. Bu iliğki Hiperaktivite Dürtüsellik Alt Puanñnda görülmemiğtir. TartÕúma: Son yñllarda çocuk ve ergen yağ gruplarñnda yapñlan çalñğmalarda dikkat eksiklißi belirtilerinin otizm özellikleri ile iliğkili oldußu ancak hiperaktivite belirtilerinin iliğkisinin olmadñßñ gösterilmiğtir. Çalñğmamñzda genç eriğkinlerden oluğan bir grupta dikkat eksiklißi belirtileri ile otistik özellikler arasñnda iliğki oldußu görülmüğ, DEHB belirtileri daha yoßun olanlarda otizm özelliklerinin de daha yüksek oldußu bulunmuğtur. Bu sonuçlar çocuk ve ergen yağ grubundan yapñlan çalñğmalar ile uyumluluk göstermektedir. Ancak dikkat eksiklißi belirtileri ile otizm özellikleri arasñndaki iliğkinin nedensellißine yönelik daha ileri arağtñrmalara gereksinin vardñr. SB-13 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Olan Çocuk ve Ergenlerin Sorunlu ønternet KullanÕmÕ ile øliúkili Etmenler Fatma Hülya YaylalÕ¹, Cihat Ka÷an Gürkan² ¹Aksaray Devlet Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Klini÷i, ²Ankara Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ, klinik pratikte görülme sñklñßñ artmakta olan internetin sorunlu kullanñmñnñn; DEHB, kiğisel risk etmenleri ve ailesel etmenler açñsñndan iliğkisini arağtñrmak, saßlñklñ kontrol grubuyla karğñlağtñrarak varsa riske etki eden etmenler hakkñnda bilgi sahibi olmaktñr. Yöntem: Çalñğma grubu, Ankara Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ poliklinißine Nisan 2013- Haziran 2013 tarihleri arasñnda bağvuruda bulunan, DEHB tanñsñyla takip edilmekte olan, 12-16 yağlarñ arasñnda, 34 çocuk ve ailelerinden oluğmuğtur. Kontrol grubu, bir ilkößretim okulu ve bir lisede okuyan, 12-16 yağlarñ arasñnda, yağ ve cinsiyet olarak çalñğma grubuna eğlenerek seçilen 36 çocuk ve ailelerinden oluğmuğtur. Çalñğma ve kontrol grubundaki çocuklarñn, Okul Çaßñ Çocuklarñ için Duygulanñm Bozuklularñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi- Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu (ÇGDĞ-ĞY) uygulanarak DSM-IV tanñ ölçütlerine göre psikiyatrik tanñlarñ belirlenmiğtir. Çocuklara, Çocuk ve Ergenlerde ðnternet/Bilgisayar Kullanñmñ Deßerlendirme Anketi (Çocuk formu), Güçler ve Güçlükler Anketi –Ergen formu (GGA) ve ðnternette Biliğsel Durum Ölçeßi (ðBDÖ) uygulanmñğtñr. Anne ve babalara, Sosyodemografik Bilgi Formu, Çocuk ve Ergenlerde ðnternet/Bilgisayar Kullanñmñ Deßerlendirme Anketi (Ebeveyn formu), GGA- Ebeveyn formu ve Aile Deßerlendirme Ölçeßi (ADÖ) uygulanmñğtñr. Çocuk ve Ergenlerde ðnternet/Bilgisayar Kullanñmñ Deßerlendirme Anketi ile çocußun interneti kullanñm süresi (saat/hafta), interneti kullanñm örüntüleri gibi 48 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA deßiğkenler sorgulanmñğtñr. Sonuç: DEHB grubunun haftalñk internet kullanma süresinin, kontrol grubundan daha fazla oldußu saptanmñğtñr. ðBDÖ toplam puanlarñn ve tüm alt ölçek puan ortalamalarñnñn DEHB grubunda anlamlñ düzeyde yüksek oldußu saptanmñğtñr. Uygulanan GGA sonuçlarñna göre, DEHB’si olan çocuklarda hiperaktivite, davranñm problemleri ve arkadağ iliğkilerinde sorunlar daha çok saptanmñğtñr. ADÖ genel aile iğlevleri, iletiğim, roller ve davranñğ kontrolü alt ölçek puanlarñ DEHB grubunda anlamlñ düzeyde yüksek bulunmuğtur. Gruplar arasñnda günlük hayatta internet kullanma, evde bilgisayar olmasñ ve evlerinde internet eriğimi bulunmasñ gibi etmenler açñsñndan iki grup açñsñndan faklñlñk olmadñßñ saptanmñğtñr. DEHB grubunun interneti, e-posta kullanñmñ, çevrimiçi oyun oynama ve sohbet etme (“chat” yapma) amaçlarñ ile daha sñk kullandñklarñ saptanmñğtñr. Kontrol grubunun interneti kullanñm amaçlarñndan herhangi bir bilgiyi arama, ödev yapmanñn DEHB grubuna kñyasla daha fazla oldußu saptanmñğtñr. DEHB grubunda, eğlik eden psikiyatrik bozukluklar ile ðBDÖ ve haftalñk internet kullanñm süresi arasñndaki iliğki incelendißinde; Karğñt Olma Karğñ Gelme Bozuklußu ve Davranñm Bozuklußu tanñlarñ ile istatistiksel olarak anlamlñ bir iliğki oldußu saptanmñğtñr. DEHB grubunda, ADÖ’nün duygusal tepki verebilme alt ölçeßi ile ðBDÖ puanlarñ arasñndaki istatistiksel olarak anlamlñ bir iliğki bulunmuğtur. TartÕúma: Çalñğmamñzda DEHB’de sorunlu internet kullanñmñnñn daha sñk oldußu ortaya konmuğtur. DEHB tedavisinde sorunlu internet kullanñmñ da bir tedavi hedefi olarak ele alñnmalñdñr. Sorunlu internet kullanñmñna yönelik müdahaleler aile içi duygu ifadesini de göz önünde bulundurmalñdñr. DEHB’nin etkin tedavisi, bu sorunun azalmasñna katkñda bulunabilir. Çalñğmamñz, ülkemizde internetin sorunlu kullanñmñ alanñnda DEHB ile kontrol grubunun karğñlağtñrñldñßñ, aile iğlevlerinin deßerlendirilerek internet kullanñm örüntüleri ile iliğkisinin incelendißi ilk çalñğmadñr. Bu konuda daha geniğ ölçekli, uzunlamasñna, karğñlağtñrmalñ arağtñrmalar yapñlmalñdñr. SB-14 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u TanÕlÕ Çocuklarda HastalÕ÷a Özgü øúlevsellikte BozulmanÕn De÷erlendirilmesi Mahmut Cem TarakçÕo÷lu1, Nursu ÇakÕn-Memik2, Nesligül Nihal Olgun2, Belma A÷ao÷lu2 1 BakÕrköy Dr. Sadi Konuk E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi Klini÷i, 2Kocaeli Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Bu çalñğmada, dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) tanñsñ alan çocuk ve ergenlerde DEHB ile iliğkili iğlevsellikte bozulmanñn deßerlendirilmesi, belirti ğiddeti ile iğlevsellikte bozulma arasñndaki iliğkinin incelenmesi ve sonuçlarñn saßlñklñ kontrol grubu ile karğñlağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi Ğimdi ve Yağam Boyu Ğekli-Türkçe Uyarlamasñ (ÇDĞG-ĞY-T) ile yapñlan görüğmede ilk kez DEHB tanñsñ alan 1-8. sñnñfa devam eden 250 çocuk çalñğma grubunu oluğturmuğtur. Kontrol grubu ise iki farklñ okulda ößrenim gören DEHB grubu ile yağ ve cinsiyet olarak eğleğtirilen 250 saßlñklñ çocuktan oluğturulmuğtur. ðğlevsellikte bozulmanñn ve DEHB ile ilgili belirtilerin deßerlendirilmesi için DEHB ve kontrol grubu ebeveynleri tarafñndan Weiss ðğlevsellikte Bozulma Ölçeßi Ebeveyn-Formu (WðBÖ-E) ve Conners Aile Deßerlendirme Ölçeßi-Kñsa Formu (CADÖ48) Türkçe versiyonlarñ doldurulmuğtur. DEHB tanñsñ alan olgularda DEHB belirti ğiddeti Yñkñcñ Davranñğ Bozukluklarñ için DSM-IV’e Dayalñ Tarama ve Deßerlendirme Ölçeßi-Ebeveyn formu (YDBÖ-E) ile deßerlendirilmiğtir. Sonuç: DEHB grubunun kontrol grubuna göre WðBÖ-E’nin aile, okul, yağam becerileri, sosyal etkinlikler ve ölçek toplam puanlarñndan istatistiksel olarak yüksek puan aldñßñ saptanmñğtñr. DEHB belirti ğiddeti ile iğlevsellikte bozulma arasñndaki iliğki incelendißinde WðBÖ-E’nin toplam ve alt boyut puanlarñ ile YDBÖ-E dikkat eksiklißi, hareketlilik-dürtüsellik ve toplam puanlarñ arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ korelasyonlar bulunmuğtur. TartÕúma: Günlük yağam iğlevlerini birçok yönden olumsuz etkileyen belirtilerle seyreden yaygñn nörodavranñğsal bozukluklardan biri olan DEHB’nin iğlevsellikte bozulmaya yol açtñßñ görülmektedir. DEHB’de iğlevsellißin deßerlendirilmesinin tanñ, tedavi planñ oluğturulmasñ, prognoz ve iyileğmenin deßerlendirilmesinde faydalñ olacaßñ düğünülebilir. SB-15 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Olan Çocuklarda Sosyal Anksiyete Bozuklu÷u Komorbiditesi: Anksiyöz Ve KarúÕ Gelen ÇocuklarÕn Klinik KarúÕlaútÕrÕlmasÕ Miraç BarÕú Usta1, Koray Karabekiro÷lu1 1 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu’nda (DEHB) komorbidite önemli bir sorun oluğturmaktadñr. Bazñ hastalarda devam eden DEHB bulgularñna eğlik eden psikiyatrik durumlarñ ayñrt etmek zor olabilir. Öte yandan, hangi klinik belirtilerin daha öncelikle tedavi edilmesi gerektißine karar verilmesi bazen güçtür. DEHB klinißinde sñklñkla dißer yñkñcñ davranñm bozukluklarñ bildirilmesine karğñn, anksiyete ve sosyal iğlevsellik ile ilgili bilgiler bazen arka planda kalmaktadñr. Bu klinik çalñğmada DEHB tanñlñ çocuklarda bir içe dönük bozukluk olan sosyal anksiyete bozuklußu (SAB) ile dñğa dönük bir bozukluk olan karğñ olma-karğñ gelme bozuklußu (KOKGB) komorbiditelerinin benzer ve farklñ yönlerini incelemek amaçlanmñğtñr. Yöntem: Bu takip çalñğmasñna OMÜ Çocuk Psikiyatrisi Klinißi’nde DEHB tanñsñ konan ve metilfenidat tedavisi bağlanan hastalar alñnmñğlardñr. Klinißimizde her çocußun ebeveynine ve ößretmenine bağvuru öncesi verilen 49 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA ölçekler arasñnda yer alan Çocuk ve Ergen Davranñğ Bozukluklarñ için DSM-IV’e Dayalñ Tarama ve Deßerlendirme Ölçeßi (ÇEDB-Ö), Çocuklar ðçin Depresyon Ölçeßi (ÇDÖ), Çocuklar için Sosyal Anksiyete Ölçeßi-Yenilenmiğ Biçim (ÇSAÖ-Y) doldurulmuğtur. ðlk bağvuruda ailelerin çocußu akademik, sosyal ve davranñğsal iğlevsellißinin her birini 5 üzerinden puanlamasñ istenmiğtir (toplam: 3-15). DEHB klinik ğiddeti belirlemede Klinik Global ðzlem (KGð) kullanñlmñğtñr. Klinik görüğme sonrasñ konan psikiyatrik tanñlar ile DEHB+KOKGB, DEHB+SAB, DEHB ğeklinde üç grup oluğturulmuğtur. Sonuç: DEHB grubu 73 (59 erkek, 14 kñz, yağ ort:10,1), DEHB+SAB grubu 16 (10 erkek, 6 kñz, yağ ort:11,5) ve DEHB+KOKGB grubu 29 (22 erkek, 7 kñz, yağ ort: 11,3) kiğiden oluğmaktadñr. Yağlar benzer ancak, DEHB+SAB grubu dißer gruplara göre anlamlñ olarak daha düğük erkek/kñz oranñna sahiptir. Her üç grupta da “dikkat daßñnñklñßñ” ve “ders bağarñsñzlñßñ” bağvuru ğikayetleri arasñnda anlamlñ oranda fazla bulundu. DEHB+KOKGB grubu ilk bağvuruda aileler tarafñndan bildirilen davranñğsal, sosyal iğlevsellik puanlarñ açñsñndan her iki gruptan da anlamlñ derecede düğük (p<0,05) bir iğlevsellik düzeyine sahip bulundu. DEHB+KOKGB grubunda aileler dißer gruplara göre anlamlñ oranda daha fazla (%68) “ilaç tedavisi beklentisi” ifade etmiğtir. ÇEDB-Ö sonuçlarñna göre, DEHB+SAB grubunun, DEHB grubuna göre ößretmen ve aile yñkñcñ davranñm puanlarñ anlamlñ olarak daha düğüktü. DEHB+KOKGB grubunun ÇDÖ puanlarñ yine her iki gruptan anlamlñ derecede yüksekti. Üç grup arasñnda ilk bağvuruda DEHB KGð puanlarñ arasñnda anlamlñ fark yok iken, takip görüğmesinde DEHB+KOKGB KGð düzelme puanlarñ anlamlñ derecede daha düğük bulundu. TartÕúma: Bu örneklemde DEHB tanñsñ alan çocuklarda DEHB ile komorbid durumlarñn okul ve evdeki iğlevsellißi önemli ölçüde etkiledißini göstermiğtir. SAB komorbiditesi ile karğñlağtñrñldñßñnda KOKGB komorbid durumunun varlñßñ iğlevsellißi anlamlñ ölçüde daha fazla bozmakta ve metilfenidat tedavisine yanñt anlamlñ düzeyde daha düğük olmaktadñr. Bu sonuç, özellikle farmakolojik tedavi yanñtñnñn farklñ komorbid gruplar arasñnda farklñ olabileceßini göstermektedir. DEHB'li çocußa yaklağñmda kormobid durumlarñn incelenmesi önemlidir. Komorbidite durumlarñnñn iğlevselliße ve tedavi yanñtñna etkisi kontrollü çalñğmalarla deßerlendirilmelidir. SB-16 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u’nda Talasemi ve Demir Eksikli÷i Anemisinin Nöropsikiyatrik AçÕdan KarúÕlaútÕrÕlmasÕ Gonca Çelik1, Özge Yüre÷ir, Ayúegül Tahiro÷lu1, Sevcan Bozdo÷an2, Ayúe AvcÕ1, Perihan Ray 1,Özge Metin1, Özlem Keskiner1, Dilek VarmÕú1, Belgin Yoruldu1, øpek Süzer1 1 Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Adana Numune E÷itim AraútÕrma Hastanesi Genetik HastalÕklarÕ AraútÕrma Birimi. Giriú: Demir metabolizmasñnñn Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu’ndaki önemi, son çalñğmalarda artan biçimde vurgulanmaktadñr. Çukurova Bölgesinde kan hastalñklarñ arasñnda en yaygñn olarak bilinenleri demir eksiklißi ve talasemidir. Bu nedenle organik etyolojiyi dñğlamak amaçlñ poliklinißimizde tüm bağvurularda, hemogram ve demir metabolizmasñ rutin olarak tetkik edilmektedir. Demir eksiklißi, hemoglobin (Hb) oluğumunu engellemeyecek miktarda vücut demirinin eksik olmasñdñr. Demir eksiklißi anemisi (DEA) ise demir eksiklißi sonucu Hb miktarñnñn azalmasñdñr. Talasemi ise hemoglobini oluğturan globin zincirlerinden biri veya daha fazlasñnñn sentezinin azalmasñ veya hiç sentezlenememesi ile karakterize otozomal resesif geçiğ gösteren hastalñk grubudur. Bu çalñğmanñn amacñ, 8-15 yağ aralñßñndaki Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu tanñsñ alan Talasemi tağñyñcñsñ ve Demir Eksiklißi Anemisinin eğlik ettißi iki grubun alt tipler, psikometrik ölçümler ve komorbidite açñsñndan karğñlağtñrñlmasñdñr. Yöntem: Çalñğmaya, Adana Numune Eßitim ve Arağtñrma Hastanesi Genetik Tanñ Merkezinde mutasyon analizi yapñlarak talasemi tağñyñcñlñßñ saptanan ve Ç.Ü.T.F Çocuk Ruh Saßlñßñ Bölümüne yönlendirilen çocuk ve ergenler alñndñ. Olgulara, Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağam Boyu Ğekli (KSADS) tanñ koydurucu ölçeßi ve Stroop nöropsikolojik test bataryasñ uygulandñ. Aile ve ößretmene Conners deßerlendirme ölçekleri verildi. Her iki grup yağ, cinsiyet ve komorbidite açñsñndan birebir eğlendi. Bulgular: DEHB tanñsñ olan her grupta n=26 (%65), toplam 52 olgu (%65) vardñ. DEHB-BT her grupta 14 (%35) toplam 28 (%35); DEHB-DE her grupta 12 (%30) toplam 24 (%30). DEHB dñğñnda bir tanñ alan her grupta 5 (%12.5) olgu toplam 10 (12.5) olgu var. Her grupta herhangi bir tanñ almayan 9 (%22.5), toplam 18 (%22.5) olgu vardñ. Dißer tanñlar gruplarda eğlendi. Gruplar arasñnda Conners Ößretmen ölçeßi puan ortalamasñ farklñ bulunmazken Conners Aile Ölçekleri ortalamalarñ karğñlağtñrñldñßñnda demir eksiklißi grubunda 40.1±18.1 ; talasemi grubunda 30.0±17.3 p= 0,018 olarak bulundu. Her iki grup Stroop alt puanlarñ açñsñndan karğñlağtñrñldñßñnda talasemi grubundaki stroop hata ortalamasñ demir eksiklißi grubundan daha yüksek olarak bulundu.( 2.2±3.6; 0.4±0.9, p=0,001) Talasemi tağñyñcñsñ grubundaki DEHB de serum demir düzeyi ve ferritin düzeyi ile stroop süre, pozitif korelasyon göstermekteyken (r=0,42) demir eksiklißi grubundaki DEHB de serum demir düzeyleri ve stroop arasñnda herhangi bir korelasyon bulunmamaktaydñ. TartÕúma ve Sonuç: Bu çalñğmada ilgi çekici olarak anemi türlerine göre Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußunun psikometrik ölçümler ve dikkat testlerinde farklñ bir profil sergiledißi gözlenmektedir. Bu sonucun hemoglobin ve demir yapñlarñnñn farklñ biçimde bozulmasñna baßlñ olarak tirozin hidroksilaz sistemine baßlñ nörotransmitter sentezindeki etkileğimler ile iliğkili olabileceßi düğünülmüğtür. Hem molekülünün bozuklußu, tağñnan oksijen miktarñndaki düğmeye neden olarak da DEHB patofizyolojisine neden olabilir. Literatürde sadece demir ve ferritin düzeyi ile yapñlan arağtñrmalar DEHB grubunda talasemi tağñyñcñlarñnñn gözden 50 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA kaçmasñna ve yanlñğlñkla demir eksiklißi anemisi olarak yorumlanmasñna da neden olabilir. Dahasñ demir ve hem metabolizmalarñnñn farklñ bozukluklarñ, her gruptaki ilaç tedavisi yanñtñnñ ve yan etki profilini de deßiğken biçimde etkileyebilecektir. Demir ya da hem proteini metabolizmasñndaki bozuklußun, DEHB nin hangi alt tipi ile iliğkilendirilebileceßinin destekleneceßi klinik çalñğmalara ihtiyaç duyulmaktadñr. SB-17 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u ve YÕkÕcÕ Duygudurumu Düzenleyememe Bozuklu÷u Olan Çocuk ve Ergenlerin Sosyodemografik YapÕlarÕnÕn, Psikiyatrik Eú TanÕlarÕnÕn ve Aile øúlevlerinin KarúÕlaútÕrÕlmasÕna øliúkin ÇalÕúma PÕnar Uran1, Birim Günay KÕlÕç1 1 Ankara Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) ve Yñkñcñ Duygudurumu Düzenleyememe Bozuklußu (YDDB) olan çocuk ve ergenlerin sosyodemografik yapñlarñnñn, psikiyatrik eğ tanñlarñnñn, davranñğ örüntülerinin ve aile iğlevlerinin birbirleri ve saßlñklñ kontrollerle karğñlağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: A.Ü.T.F. Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Anabilim Dalñ’na Eylül 2010- Eylül 2011 arasñnda ardñğñk bağvurmuğ 7-18 yağ aralñßñnda, Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi Ğimdi ve Yağam Boyu Ğekli Türkçe Uyarlamasñ ve DSM-IV Tanñ Sñnñflamasñna göre DEHB bileğik tip ve Aßñr Duygudurum Düzensizlißi (ADD) tanñsñ konulan ve psikiyatrik eğ tanñlarñ belirlenen, IQ > 80 olan, toplam 114 çocuk (75 DEHB bileğik tip, 24 ADD, 15 saßlñklñ kontrol) çalñğmaya dahil edilmiğtir. ADD tanñsñna sahip çocuklardan DSM-V ölçütlerine göre YDDB tanñsñnñ karğñlayan 18 çocuk çalñğmaya alñnmñğtñr. Aileler tarafñndan Sosyodemografik Veri Formu, Aile Deßerlendirme Ölçeßi (ADÖ) ve Conners Anne-Baba Derecelendirme ÖlçeßiUzun Formu (YCABDÖ-UF), ößretmenler tarafñndan da Conners Ößretmen Derecelendirme Ölçeßi-Uzun Formu (YCÖDÖUF) doldurulmuğtur. Sonuç: Gruplarda anne, baba yağlarñ ve boğanma oranlarñ dñğñnda sosyodemografik yapñlar birbirine benzer bulunurken, YDDB tanñsñna sahip çocuklarñn ğimdiki ve geçmiğ zamana ait psikiyatrik eğ tanñ oranlarñ DEHB bileğik tip tanñsñna sahip çocuklardan anlamlñ ğekilde yüksek bulunmuğtur (p<0.05). YDDB tanñsñna sahip çocuklarñn iki ve üzeri eğ psikiyatrik tanñ alma oranñ DEHB grubundan anlamlñ ğekilde yüksek bulunmuğtur (p<0.05). Ebeveynlerin doldurduklarñ YCABDÖ-UF’de “karğñ gelme”, “hiperaktivite”, “sosyal problemler”, “DEHB ðndeksi”, “huzursuzluk-impulsivite”, “duygusal deßiğkenlik” ve “global indeks toplam” alt ölçeklerinde; YDDB grubu ortalama puanlarñ DEHB grubu ve kontrol grubu ortalama puanlarñndan anlamlñ ğekilde yüksek çñkmñğtñr (p<0.05). YDDB ve DEHB gruplarñnda iki ve üzeri eğ psikiyatrik tanñsñ olanlarñn YCABDÖ-UF “karğñ gelme”, “dikkatsizlik”, “DEHB ðndeksi” alt ölçekleri ortalama puanlarñ, ikiden az eğ tanñsñ olanlara göre anlamlñ ğekilde yüksek bulunmuğtur (p<0.05). YDDB grubunda ADÖ’nün “iletiğim”, “duygusal tepki verebilme” alt ölçek ortalama puanlarñ DEHB grubundan anlamlñ ğekilde yüksek bulunmuğ, “gereken ilgiyi gösterme” ve “genel iğlevler” alt ölçek ortalama puanlarñ ise hem DEHB hem de kontrol grubundan anlamlñ ğekilde yüksek bulunmuğtur (p<0.05). YCABDÖ-UF “karğñ gelme”, “hiperaktivite”, “dikkatsizlik”, “DEHB ðndeksi” alt ölçek puanlarñ ile ADÖ’nün “gereken ilgiyi gösterme” alt ölçeßi puanñ arasñnda ve YCABDÖ-UF “sosyal problemler” alt ölçeßi ile ADÖ’nün “roller” alt ölçeßi puanlarñ arasñnda pozitif yönde iliğki, YCÖDÖ-UF “mükemmeliyetçilik” alt ölçeßi ile ADÖ’nün “genel iğlevler” alt ölçeßi puanlarñ arasñnda ise negatif yönde iliğki saptanmñğtñr. YDDB ve DEHB gruplarñnda iki ve üzeri eğ psikiyatrik tanñsñ olanlarñn ADÖ alt ölçekleri ortalama puanlarñ, ikiden az eğ tanñsñ olanlarla anlamlñ farklñlñk göstermemektedir (p>0.05). TartÕúma: Çalñğmamñzda YDDB tanñsñ konulan çocuklarñn DEHB grubundaki çocuklara kñyasla daha fazla psikiyatrik eğ tanñya, daha problemli davranñğ örüntülerine ve daha bozuk aile iğlevlerine sahip oldußu anlağñlmñğtñr. Bu çocuklarñn erken dönemde bütüncül olarak ele alñnmasñ, aile tedavilerinin de beraberinde sürdürülmesi önem arz etmektedir. SB-18 Ergenlik Öncesi Yaú Grubunda Risperidon KullanÕmÕnÕn Kilo ve Karaci÷er Fonksiyon Testleri Üzerine Etkisi Burcu Ersöz Alan1, Sadriye Ebru Çengel Kültür2 1 2 Dr. Sami Ulus KadÕn Do÷um, Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ E÷itim AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatri Klini÷i; Hacettepe Üniversitesi øhsan do÷ramacÕ Çocuk Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: 18 yağ altñnda kullanñmñ FDA onaylñ ilk antipsikotik olan risperidon, psikiyatrik hastalñklarñn nörobiyolojik yönlerinin daha iyi anlağñlmasñ, daha küçük yağlarda tanñlarñn konulabilmesi sonucunda belirtilerde daha hñzlñ iyileğme saplanmasñnñn hedeflenmesi amacñyla ekstrapramidal yan etkilerinin daha az görülmesi nedeniyle küçük yağ grubunda tercih edilmektedir. Ancak kilo artñğñ ve kardiyometabolik yan etkilere çocuklarñn daha duyarlñ oldußu bildirilmektedir. Karacißer fonksiyon testleri (KCFT)’nde asemptomatik yükselmeye neden oldußu da saptanmñğtñr; kilo artñğñ sonucu yaßlñ karacißer bulgusu olabileceßi hipotezi öne sürülmüğtür. Ancak çalñğmalarda örneklemin ergenlik durumlarñ göz ardñ edilmiğ, yağ aralñßñ geniğ tutulmuğtur. Bu çalñğmada amaç ergenlik öncesinde risperidon kullanñmñnñn KCFT üzerine etkisi arağtñrñlmñğtñr. Yöntem: 10 yağ altñnda 30 prepubertal çocußun kilo, vücut kitle indeksi (VKð), VKð-z skor, VKð-persentil (VKð-p) ile KCFT (ALT, AST, 51 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA GGT, ALP, T.bilirubin, D. bilirubin) deßerleri risperidon tedavisine bağlamadan öncesi ile 14-16 hafta sonrasñnda karğñlağtñrñlmñğtñr. VKð-p deßerlerine göre hastalar normal, fazla kilolu ve obez olarak kategorize edilmiğtir. Sonuç: 2.58-10.5 (ort. 5.31 ± 1.82) yağlarñ arasñnda 27 erkek, 3 kñz hasta çalñğmaya dahil edilmiğtir. DSM-IV’e göre tanñlar; yñkñcñ davranñm bozuklußu (n: 14), otizm spektrum bozuklußu (n: 12) ve mental retardasyon (n: 4)’dur. Risperidon 0.25-1 mg/gün doz aralñßñnda (0.01-0.07 mg/kg/gün) ortalama 120.30 ± 17.37 gün kullanñlmñğtñr. Geçici kağñntñ (n:2) ve sedasyon (n: 1) aileler tarafñndan belirtilen dißer yan etkilerdir. 28 hastada 0.30-6 kg artñğñ saptanmñğ; VKð (ʏ: 0.71 ± 1.29), VKð-p (ʏ: 9.75 ± 16.68) ve VKð-z skoru (ʏ: 0.31 ± 1.04) ortalamalarñnda anlamlñ artñğ saptanñrken, KCFT deßerlerinde istatistiksel olarak anlamlñ bir deßiğiklik saptanmamñğtñr. Bazal VKð-p kategorileri ile kilo artñğñ arasñnda korelasyon saptanmamñğtñr. VKð-p kategorileri arasñndaki deßiğim anlamlñ bulunmuğtur. ALP düzeyindeki deßiğim ile kilo ve VKð deßiğimi arasñnda, ALT düzeyindeki deßiğim ile VKð-p ve AST düzeyinde deßiğim arasñnda korelasyon anlamlñ saptanmñğtñr. TartÕúma: Kilo ve kilo ile ilgili deßerlerde (VKð, VKð-p, VKð-z skor) literatürle uyumludur; düğük dozda kñsa süreli kullanñmda dahi risperidon tedavisi sñrasñnda büyüme eßrileri ile hastalarñn takibinin gerekli oldußunu göstermektedir. Kilo artñğñnñn neden oldußu yaßlñ karacißer neticesinde asemptomatik KCFT deßiğimleri olabileceßi hipotezi bu çalñğmada desteklenmemiğtir. Bu sonuç, ergenlik öncesinde metabolizma farklñlñßñ sonucu olabileceßi gibi KCFT bakñlma zamanñyla iliğkili de olabilir. Ergenlik öncesinde KCFT açñsñndan risperidon güvenli gözükmekle birlikte örneklem sayñsñnñn azlñßñ çalñğmanñn bağlñca kñsñtlñlñklarñndandñr. SB-19 Anksiyete, Anksiyete DuyarlÕlÕ÷Õ ve Görsel AlgÕ øliúkisi Savaú YÕlmaz1, Ömer Faruk Akça1, Burak AçÕkel1, Ayhan Bilgiç1, Emine Zinnur KÕlÕç2 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ AD, 2Özel Hekim Amaç: Görsel algñlama duygu, motivasyon, yağam olaylarñ, koğullar, bulunulan yer, algñlanan nesne gibi çeğitli faktörlerden etkilenir. Anksiyete, korku ve görsel algñ konusunda yapñlmñğ çoßu çalñğma anksiyeteli bireylerin biliğsel çarpñtmalarñ oldußunu, özellikle de tehdit ile iliğkili uyaranlara maruz kaldñklarñ durumlarda dikkat ve yorumlama konusunda yanlñ olduklarñnñ göstermiğtir. Ancak önceki çalñğmalar cinsiyetler arasñnda algñ ile ilgili herhangi bir farklñlñk bildirmemiğlerdir. Bunun yanñnda anksiyete bozukluklarñnñn geliğiminde etkisi oldußu bildirilen anksiyete duyarlñlñßñ kavramñnñn algñ üzerine olan etkisi ile ilgili veriler kñsñtlñdñr. Bu çalñğmada anksiyete ve anksiyete duyarlñlñßñnñn yüksüz (anksiyete uyandñrmayan) bir uyaranñn boyutunu algñlama üzerindeki etkisinin arağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Bununla birlikte bu iliğkinin cinsiyetler arasñnda farklñlñk oluğturup oluğturmayacaßñnñn arağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: Çalñğmanñn örneklemi tñp fakültesi 4. ve 5. Sñnñf ößrencisi olan 74 genç eriğkinden oluğturulmuğtur. Karñğtñrñcñ faktörlerin ortadan kaldñrñlmasñ için (zeka, yağ vs.) kiğiler birbirine yakñn sñnñflardan alñnmaya çalñğñlmñğtñr. Çalñğmaya katñlan tüm gönüllüler bir sñnñfa alñnmñğ ve yazarlar tarafñndan geliğtirilen görsel algñ deßerlendirme testi (V-SPAT) uygulanmñğtñr.Anksiyete seviyesini deßerlendirmek için Beck Anksiyete Ölçeßi (BAÖ) , anksiyete duyarlñlñßñnñ deßerlendirmek için Anksiyete Duyarlñlñßñ Ölçeßi -3 (ADÖ-3) kullanñlmñğtñr. BAÖ, ADÖ-3 ve V-SPAT arasñndaki iliğkiyi deßerlendirebilmek için parsiyel korelasyon testi uygulanmñğtñr. Sonuç: Parsiyel korelasyon testinde tüm örneklem (yağ, cinsiyet, boy ve kilo kontrol edildißinde) deßerlendirildißine yalnñzca V-SPAT kalabalñk-seyrek alt tipi ile BAÖ arasñnda zayñf anlamlñ bir iliğki tesbit edilmiğtir. (p =0.06) Aynñ analiz iki cinsiyet için ayrñ ayrñ yapñldñßñnda kñzlarda ADÖ’nün biliğsel alt ölçeßi ve BAÖ ile V-SPAT testinin kalabalñk-seyrek alt testi arasñnda baßñntñ oldußu görülmüğtür (p<0.05). Ek olarak zayñf anlamlñlñk deßerleri tesbit edilse de toplam ADÖ toplam ve ADÖ sosyal alt ölçek puanlarñ ile V-SPAT testinin kalabalñk-seyrek ve uzun-kñsa alt testleri arasñnda baßñntñ oldußu görülmüğtür . Erkeklerde ise ADÖ fiziksel alt ölçeßinin V-SPAT testinin uzun-kñsa alt testi ile zñt yönde baßñntñlñ oldußu görülmüğtür. Ek olarak zayñf düzeyde anlamlñlñk göstermekle birlikte ADÖ-3 biliğsel alt ölçeßi ile V-SPAT testinin kalabalñk-seyrek alt testi ile zñt yönde baßñntñlñ oldußu görülmüğtür. TartÕúma: Bu çalñğmanñn hipotezine göre, anksiyete düzeyi yüksek olan gönüllülerin yüksüz görsel imajlarñ daha büyük, uzun, geniğ ve daha kalabalñk olarak tanñmlamalarñ beklenmekteydi. Hipoteze uygun olarak erkeklerde anksiyete duyarlñlñßñ fiziksel ve biliğsel alt ölçek puanlarñ, daha uzun ve daha kalabalñk algñlama ile iliğkili bulunmuğtur. Ancak kadñnlarda anksiyete , anksiyete duyarlñlñßñ toplam ve biliğsel alt ölçeßi puanlarñnñn daha seyrek algñlama ile, anksiyete duyarlñlñßñ sosyal alt ölçek puanlarñnñn ise daha kñsa algñlama ile iliğkili oldußu görülmüğtür. Daha önceki çalñğmalarda yüklü(anksiyeteyi tetikleyebilecek) uyaranlarñn daha büyük algñlandñßñ veya daha küçük olarak resmedilebildißi ile ilgili çalñğmalar bulunmaktadñr. Ancak bu çalñğmalarda cinsiyet farklñlñßñndan bahsedilmemiğtir. Bu çalñğma yüksüz uyaranlarñn algñlanmasñnñ arağtñran ve cinsiyetlere göre farkñnñ deßerlendiren yazñndaki ilk çalñğma olma nitelißi tağñmaktadñr. SB-20 Uçucu Madde KullanÕm Bozuklu÷u Olan Ergenlerde Anormal Beyaz Madde Bütünlü÷ü Ve Biliúsel øúlevlerde Bozulma Zeki Yüncü1, Nabi Zorlu2, Hozan SaatçÕo÷lu1, Bürge Baúay3, Ömer Baúay3, FazÕl Gelal4, Burcu Özbaran1, Sezen Köse1, Cahide AydÕn1 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Katip Çelebi Üniversitesi, Atatürk E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Psikiyatri Klini÷i, 3AydÕn KadÕn Do÷um ve Çocuk HastalÕklarÕ Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i, 4Katip Çelebi Üniversitesi, Atatürk E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Radyodiagnostik Klini÷i 52 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Amaç: Uçucu madde baßñmlñlñßñ (UMB), özellikle ergen ve genç eriğkinlerde önemli bir saßlñk sorunu oluğturmaktadñr. Ancak, UMB olan ergenlerde, beyaz madde(BM) mikroyapñsñ hakkñnda henüz yeterli düzeyde bilgiye sahip deßiliz. Bu çalñğmada, UMB olan ergenlerde beyaz cevher deßiğikliklerini diffüzyon tensor görüntüleme yöntemi kullanñlarak incelenmesi amaçlandñ. Ayrñca UMB olan ergenlerde beyaz cevherdeki deßiğimlerle nöropsikolojik deßerlendirme sonuçlarñ arasñnda herhangi bir iliğkinin varlñßñnñn saptanmasñ amaçlandñ. Yöntem: Çalñğmaya 19 UMB olan ve 21 saßlñklñ kontrol grubu dahil edildi. Gruplar arasñnda anormal beyaz cevher bölgeleri tespit etmek için, beyaz cevher mikro yapñsñnñn tüm beyin analizi, sistem-tabanlñ uzamsal istatistikler (TBSS) kullanñlarak yapñldñ. Nöropsikolojik performansñ ölçmek için Wisconsin Kart Eğleme Testi (WKET) ve Stroop Testi kullanñldñ. Sonuç: UMB olan grubun bilateral frontal ve sol parietal BM‘de aksiyal yayñnñm (AY) deßerlerinin saßlñklñ kontrol grubuna göre anlamlñ olarak daha yüksek oldußunu bulduk. Uçucu madde baßñmlñlarñ ve kontrol gruplarñnda fraksiyonel anizotropi (FA) ve radyal difüzivite (RD) deßerleri üzerinde anlamlñ bir farklñlñk yoktu. UMB olan grubun WKET ve Stroop testinde kontrol grubuna kñyasla kötü bir performans gösterdißi görüldü. UMB ve kontrol grubu ile nöropsikolojik test performanslarñ ile AY deßerleri arasñnda anlamlñ iliğki bulunamadñ. TartÕúma: Bu çalñğmamñzda nöropsikolojik test performansñ ve beyaz cevher bütünlüßünde farklñ bozukluklarñ tespit ettik. Ancak beyaz cevher deßiğiklikleri ile biliğsel performans arasñnda doßrudan bir iliğki göstermemiz mümkün olmadñ. Gelecekteki çalñğmalarda, UMB olan bireylerin beyin anormalliklerinin tespiti için, beyin yapñsñ, fonksiyonu ve baßlantñlarñnñn boylamsal arağtñrmalarla deßerlendirilmesi gerekli oldußu düğüncesindeyiz. SÖZEL BøLDøRøLER-3 (SB21 – SB30) 11 Nisan Cuma Oturum BaúkanÕ: Doç. Dr. Neslihan Emiroßlu 07:30-08:45 SB-21 Obsesif Kompulsif Bozuklu÷u olan Çocuk ve Ergenlerde miR18a-5p, miR22-3p, miR24-3p, miR106b-5p, miR107, miR125b-5p ve miR155a-5p Seviyelerinin De÷erlendirilmesi Hasan Kandemir1, Mehmet Emin Erdal2, Salih Selek3, Özlem øzci Ay2, øbrahim Fatih Karababa4, Mustafa Ertan Ay2, Sultan BasmacÕ Kandemir5, ùenay Görücü YÕlmaz6, Suat Ekinci7, Bahar Taúdelen8 1 Harran Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i, 2Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi, TÕbbi Biyoloji, Medeniyet Üniversitesi TÕp Fakültesi, Psikiyatri, 4Harran Üniversitesi TÕp Fakültesi, Psikiyatri, 5BalÕklÕgöl Devlet Hastanesi, Psikiyatri, 6Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi, TÕbbi Biyoloji ve Genetik, 7BalÕklÕ Rum Hastanesi, Psikiyatri, 8 Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi, Bioistatistik 3 Amaç: OKB yineleyici obsesyonlar veya kompulsiyonlarñn görüldüßü, süregen, kimi zaman da dönemsel gidiğ gösteren, kiğinin toplumsal ve günlük iğlevlerini belirgin olarak etkileyen psikiyatrik bir bozukluktur. OKB klinik görünüm olarak semptomlar bakñmñndan heterojenite göstermektedir. Fenotipteki bu farklñlñklar etiyolojide genetik, çevresel , psikolojik, sosyal, ve biyokimyasal faktörlerin rol aldñßñnñ düğündürmektedir. Gen regülasyonu, bir genin fonksiyonel olarak üretimine bağlamasñ (ekspresyon) için zamanlamanñn yapñlmasñ ve üretilecek ürün miktarñnñn ayarlanmasñ için gerçekleğtirilen hücresel bir yönetimdir. Hücrenin yapñsñ ve fonksiyonu üzerinde kontrol imkânñ tanñr, hücresel geliğim, farklñlağma, apoptozis için temeldir ayrñca organizmanñn uyum yeteneßine katkñda bulunur. Gen ekspresyon mekanizmasñnñn, RNA’nñn transkripsiyonundan proteinlerin translasyon sonrasñ deßiğikliklerine kadar herhangi bir adñmñ ayarlanabilir. Son dönemde gen ekspresyonunun regülasyonunda miRNA’larñn rolü üzerinde çalñğñlmaktadñr. miRNA’lar, translasyon ve transkripsiyon sonrasñ gen düzenlemesinde gerekli olan küçük, kodlanmayan,tek zincir RNA’lardñr. Hücre içinde ve serum, plazma, idrar, süt gibi dißer vücut sñvñlarñnda da bulunur. Psikiyatrik rahatsñzlñklarda mirNA çalñğmalarñ artñğ göstermektedir. Çocuk Psikiyatrisi alanñnda yapñlacak çalñğmalarñn da literatüre katkñ sunacaßñnñ düğünüyoruz. Bu çalñğmamñzda Obsesif Kompulsif Bozuklußu olan Çocuk ve Ergenlerde miR18a-5p, miR22-3p, miR24-3p, miR106b-5p, miR107, miR125b-5p ve miR155a-5p seviyelerini deßerlendirmeyi amaçladñk. Yöntem: Çalñğmaya Harran Üniversitesi Tñp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Ana Bilim Dalñ’na bağvuran DSM-IV ölçütlerine göre Obsesif Kompulsif Bozukluk tanñsñ konulan toplam 23 hasta ve 40 saßlñklñ birey dahil edildi. Bu bireylerden alñnan kan örneklerinden RNA izolasyonu Tri-Reagent (Sigma) kullanñlarak yapñldñ. Real Time PCR cihazñnda ʏʏCT metodu ile kantitatif olarak belirlendi. Endojen kontrol olarak hsa-miR26b-5p, referans RNA örneßi olarak da kontrol grubundan alñnan RNA’lardan elde edilen RNA karñğñmñ kullanñldñ. Veriler SPSS-11.5 ile deßerlendirildi. Shapiro Wilk testinde normal daßñlñm özellikleri görülmedißinden , deßerler median, birinci çeyrek (25th percentile), üçüncü çeyrek (75th percentile), olarak hesaplandñ Mann-Whitney U testi ile karğñlağtñrñldñ. Sonuç: Çalñğmaya alñnan 23 (15erkek, 8 kñz) OKB hastasinin yağ ortalamasñ 10,60±2,06 (7-16) ve 40 (26 erkek, 14 kñz) kontrol grubun yağ ortalamasñ 11,25±2,93 (7-17)yñl bulundu. Iki grubun yağ ve cinsiyetlerinin karğñlağtñrñlmasñnda istatistiksel olarak anlamlñ bir fark bulunmadñ (pȸ0.05). Hasta larda miR22-3p, miR24-3p, miR106b-5p, miR125b-5p ve miR155a-5p seviyelerinin kontrollere göre anlamlñ derecede yüksek oldußu (pȷ0.05), miR18a-5p, miR107 seviyelerinin ise iki grup arasñnda anlamlñ farklñlñk göstermedißi (pȸ0.05) bulundu. TartÕúma: Çalñğmamñzda miR22-3p, miR24-3p, miR106b-5p, 53 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA miR125b-5p ve miR155a-5p deßerleri hasta grubunda kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu. Muinos ve ark mir22 ile panic bozukluk arasñnda iliğki olabileceßini bu mirNA nñn farklñ anksiyete bozukluklarñ için aday genleri ve iliğkili yolaklarñ etkileyebileceßini belirtmiğlerdir. Moreau ve ark ğizofreni ve bipolar bozuklukta mir22 seviyelerinde farklñlağma saptamñğlar. Yine depresyon hastalarñnda mir155 farklñlñklarñ bulan çalñğmalar literatürde mevcuttur. Lñtyum tedavisi esnasñnda artmñğ mir155 seviyesi bildirilmiğtir. Huntington , otism ve alzheimer hastalñklarñnda mir125-5p seviyelerindeki deßiğimlerin anlamlñ olabileceßi bazñ çalñğmalarda ortaya çñkmñğtñr. Ğizofreni, bñpolar bozukluk ve otizm gibi psikiyatrik hastalñklarda mir 106b ve mir24 seviyelerinde kontrollere göre anlamlñ farklñlñklar bildiren yayñnlar da mevcuttur. Çalñğmamñz herrnekadar vaka sayñsñ ve bakñlan mirNA çeğitleri yönünden kñsñtlñlñklar göstersede bu alanda yapñlacak çalñğmalara öncülük edecegini düğünüyoruz. SB-22 Pediatrik Obsesif Kompulsif Bozukluk ile Toxoplasma Gondii ArasÕndaki øliúki Nursu ÇakÕn Memik1, Gülden Sönmez Tamer2, Hatice Ünver1, Özlem YÕldÕz Gündo÷du1 Kocaeli Üniversitesi 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕlarÕ A.D., 2Mikrobiyoloji Klini÷i Amaç: Çocuk ve ergenlerde obsesif kompulsif bozuklußun (OKB) %2-4 yaygñnlñkta görüldüßü bilinmektedir. OKB’de genetik, nörobiyolojik, nörokimyasal ve immünolojik etkenlerin yanñnda enfeksiyon hastalñklarñ da etyolojik açñdan deßerlendirilmektedir. Bu çalñğmada pediatrik OKB tanñsñ almñğ olan hastalarda Toxoplasma gondii seropozitiflik oranñnñn arağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: Klinik ve yarñ yapñlandñrñlmñğ klinik görüğme ile OKB tanñsñ alan 42 hastanñn ve kontrol grubu olarak 45 saßlñklñ bireyin serumunda enzyme linked immunosorbent assay (ELISA) yöntemi kullanñlarak antitoxoplasma IgG, anti-toxoplasma IgM ve toxoplasma avidite düzeyleri arağtñrñlmñğtñr. Sonuç: OKB olgularñnda antitoxoplasma IgG seropozitiflißi iki (%4.8) hastada bulunmuğtur. Anti-toxoplasma IgM seropozitiflißi hiçbir hastada saptanmamñğtñr. Anti-toxoplasma IgG seropozitiflißi saptanan hastalarda toxoplasma avidite düzeyi 35±7.07 bulunmuğtur. OKB olmayan grupta ise anti-toxoplasma IgG seropozitiflißi dört (%8.9) çocukta saptanmñğtñr. Toxoplasma IgM seropozitiflißi ise hiçbir çocukta saptanmamñğ ve toxoplasma avidite düzeyi 33±2.44 bulunmuğtur. OKB grubu ile saßlñklñ kontrol grup arasñnda anti-toxoplasma IgG, anti-toxoplasma IgM seropozitiflißi ve toxoplasma avidite düzeyi arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ bir fark bulunmamñğtñr (p>0.005). TartÕúma: Bu çalñğma pediatrik OKB ile toxoplasma enfeksiyonu arasñndaki iliğkiyi deßerlendiren ilk çalñğmalardandñr. Çalñğmamñz pediatrik OKB’nin etyolojisinde toxoplasma enfeksiyonunun önemli bir rolünün bulunmadñßñnñ düğündürmüğtür. SB-23 Triple P Olumlu Anne BabalÕk E÷itimi’nin Anksiyete Bozuklu÷u Olan 8-12 Yaú ArasÕ Çocuklarda ve Ebeveynlerde Anksiyete Düzeyi Ve Ruh Sa÷lÕ÷Õ Üzerine Etkilerinin AraútÕrÕldÕ÷Õ Randomize Kontrollü Bir ÇalÕúma Gonca Özyurt1, Özlem Gencer1, Yusuf Öztürk1, Aylin Özbek1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ; ailelere yönelik bir biliğsel davranñğçñ tedavi yöntemi olan Triple P Olumlu Anne-Babalñk Eßitim Programñ’nñn anksiyete bozuklußu tanñsñ olan çocuklarda; çocuklarñn davranñğsal ve duygusal sorunlarñ, çocuklardaki anksiyete düzeyi, anksiyete bozuklußunun ğiddeti ve çocuklarñn psikososyal iğlevsellißi üzerine etkilerini deßerlendirmektir. Triple P Olumlu Anne-Babalñk Eßitim Programñnñn Anksiyete Bozuklußu olan çocuklarñn ebeveynlerinin, kendi anksiyete düzeyi ve ruh saßlñßñ üzerine olasñ etkilerini deßerlendirmek de çalñğmanñn bir dißer amacñdñr. Yöntem: Arağtñrma randomize kontrollü prospektif desende bir arağtñrmadñr. Arağtñrmanñn örneklemi Okul Çaßñ Çocuklarñ için Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu (ÇDĞG-ĞY) ile Anksiyete Bozuklußu tanñsñ konulmuğ 74 çocuktan oluğmaktadñr. Örneklemin eğit olarak iki gruba randomizasyonunu takiben olgu grubunun ebeveynleri 8 hafta boyunca Grup Triple P Olumlu Anne Baba Eßitim Programñna katñlñrken, kontrol grubunun ebeveynleri katñlmamñğtñr. ðki grup eßitimden (giriğimden) hemen önce ve eßitim (giriğim) sonrasñnda sosyodemografik, duygusal ve davranñğsal deßiğkenlerle karğñlağtñrñlmñğtñr. Veriler, Sosyodemografik Veri Toplama Formu, Çocuklar için Genel Deßerlendirme Ölçeßi (ÇGDÖ), Klinik Global ðzlenim Ölçeßi-Hastalñk Ğiddeti (KGðÖ-HĞ), Çocuklarda Anksiyete Tarama Ölçeßi Ebeveyn ve Çocuk Formu (ÇATÖ), Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA), Durumluk-Sürekli Kaygñ Envanteri, Genel Saßlñk Anketi–28 (GSA–28) kullanñlarak toplanmñğtñr. Çalñğmanñn verileri Mann Whitney-U testi, Willcoxon iğaretli sñralar testi, ki-kare analizi kullanñlarak deßerlendirilmiğtir. Sonuç: Çalñğmada Triple-P Olumlu Anne-Babalñk Eßitim Programñ uygulamasñnñn ardñndan olgu grubunda ÇGDÖ’de anlamlñ artñğ (düzelme) (p<0,001), KGðÖ-HĞ’de anlamlñ düğme (p<0,001) oldußu bulunmuğtur. Ayrñca GGA akran iliğkisi ve duygusal problemler alt ölçekleri skorlarñnda ve toplam güçlük puanñ skorunda anlamlñ azalma saptanmñğtñr (p=0,02, p=0,001, p=0,008, sñrasñyla). Triple P Eßitim Programñnñn ardñndan çocuklarñn anksiyete düzeyinin olgu grubunda hem ÇATÖ-çocuk formunda hem de ebeveyn formunda anlamlñ olarak düğtüßü belirlenmiğtir (p<0,001, p<0,001, sñrasñyla). Çocuklarñn sosyal davranñğlarñ ile ebeveynlerin anksiyete düzeyi ve ebeveynlerin ruh saßlñßñ üzerine ise olgu grubu içinde program öncesi ve sonrasñ karğñlağtñrñldñßñnda anlamlñ geliğme saptanñrken (p=0,06, p=0,001, p=0,015 sñrasñyla), olgu ve kontrol grubu arasñnda eßitim sonrasñnda anlamlñ fark bulunmamñğtñr (p=0,426, p=0,380, 54 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA p=0,567, sñrasñyla). TartÕúma: Anksiyete Bozuklußu benlik saygñsñnñ, sosyal iliğkileri, akademik bağarñyñ ve iğlevsellißi etkileyen önemli bir psikiyatrik bozukluktur. Anksiyete Bozuklußu tanñsñ olan çocuklar; gelecekte duygudurum ve anksiyete bozukluklarñ bağta olmak üzere pek çok ruhsal bozukluk açñsñndan büyük bir risk tağñmaktadñr. Bu açñlardan Anksiyete Bozuklußunun tedavisi ayrñ bir önem tağñmaktadñr. Bu çalñğmada Anksiyete Bozuklußu olan çocuklarñn anne-babalarñna Triple-P uygulanarak, çocuklarñn anksiyete düzeyinin ve hastalñßñn ğiddetinin azaldñßñ ve çocußun iğlevsellißinin düzeldißinin bulunmuğ olmasñ; ailelere yönelik bir BDT yöntemi olan Triple-P’nin, çocuk ve ergenlerde görülen Anksiyete Bozuklußunun tedavisinde etkin bir yöntem olarak kullanñlabileceßini akla getirmektedir. Çalñğmamñzda çocußun duygusal ve davranñğsal sorunlarñnñ ölçen GGA skorlarñnda anlamlñ bir azalma saptamñğ olmamñz; Anksiyete Bozuklußu olan çocuk ve ergenlerin ebeveynlerinde Triple-P uygulamasñnñn çocuk ve ergenlerdeki duygusal ve davranñğsal sorunlarñ azalttñßñnñ göstermektedir. Bu arağtñrma bulgusu ilgili yazñndaki Triple P Olumlu Anne Babalñk Eßitim Programñ ile yapñlan ve GGA‘nñn kullanñldñßñ dißer arağtñrmalarñn bulgularñ ile benzerlik göstermektedir Çalñğmanñn sonuçlarñ Triple P Olumlu Anne Babalñk Eßitim Programñnñn çocuklarda Anksiyete Bozuklußunun tedavisinde kullanñlabileceßini düğündürmektedir; ancak bu konuda yapñlacak bağka çalñğmalara da ihtiyaç vardñr. SB-24 Atomoksetin KullanÕmÕnÕn Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u SemptomlarÕ Üzerine Etkisi ve Tedavi Sürecine Etki Eden Faktörler Burak Do÷angün, ørem HamamcÕo÷lu, Veysi Çeri østanbul Üniversitesi Cerrahpaúa TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: DEHB’nun farmakoterapisinde nonstimulan bir tedavi seçeneßi olan atomoksetinin (ATX) etkililißi ve güvenlißini deßerlendiren çok sayñda uluslararasñ çalñğma bulunmakla beraber, ülkemizde bu konuyla ilgili yapñlmñğ çalñğmalar kñsñtlñdñr. Bu çalñğmada, klinik popülasyonda ATX’in DEHB semptomlarñ üzerine etkililißinin ve yan etki profilinin incelenmesi, tedavi sonucuna etki eden faktörlerin belirlenmesi hedeflenmiğtir. Yöntem: Çalñğmaya, Haziran 2011- Nisan 2013 tarihleri arasñnda klinißimizde dikkat eksiklißi ve hiperaktivite belirtileri sebebiyle ATX kullanmñğ veya kullanmakta olan 6-16 yağ arasñ 98 hasta dahil edilmiğtir. Tedavi etkililißi, Turgay Çocuk ve Ergenlerde Davranñm Bozukluklarñ için DSM-IV’e Dayalñ Tarama ve Deßerlendirme Ölçeßi’nde tedavi öncesi ve tedavi sonrasñ oluğan puan farkñ ile, yan etkiler ise arağtñrmacñlar tarafñndan oluğturulan 20 maddelik bir yan etki listesi ile, hastalar ve aileleriyle yapñlan yarñ yapñlandñrñlmñğ görüğmelerle retrospektif olarak deßerlendirilmiğtir. Ölçek puanlarñnda tedavi öncesine göre %25 azalma yanñt, %40 azalma remisyon olarak kabul edilmiğtir. Verilerin deßerlendirilmesinde SPSS 19.0 paket programñ kullanñlmñğ, Mann-Whitney U, KruskalWallis, Eğleğtirilmiğ Örneklem T, Pearson Ki kare, Pearson korelasyon testleri uygulanmñğtñr. Sonuç: Çalñğmaya katñlan 98 hastanñn verileri deßerlendirildißinde ATX tedavisi ile hastalarñn ölçek puanlarñnda %25,6 azalma oluğtußu gözlemlenmiğtir. Tüm hasta grubunda yanñt oranñ %46,9, remisyon oranñ %23,5 olarak saptanmñğtñr. ATX’in KOKGB komorbid grupta, KOKGB semptomlarñ üzerinde de etkili oldußu saptanmñğtñr. Hastalarñn %95,9’unda tedavi ile iliğkili en az bir yan etki gözlenmiğtir. En sñk görülen yan etkiler iğtahsñzlñk, bulantñ ve uykuya meyildir (%44,9). Çalñğmamñzdan elde ettißimiz veriler, hastalarñn %63,3’ünde iğtahsñzlñk, %45,9’unda bulantñ, %36,7’sinde karñn aßrñsñ, %35,7’sinde kilo kaybñ, %27,6’sinda hazñmsñzlñk, %16,3’ünde kusma, %11,2’sinde ise kabñzlñk yan etkilerinin görüldüßünü ortaya koymaktadñr. Kilo kaybñ verileri daha detaylñ incelendißinde, tüm hastalarda ortalama kilo kaybñnñn %4,3 oranñnda oldußu, hastalarñn %25’inde kilo kaybñnñn %10 ve üzerinde, %3,1’inde ise %20’nin üzerinde oldußu dikkati çekmektedir. ATX ile iliğkili kardiyovasküler yan etkilerden biri olan çarpñntñnñn görülme sñklñßñ %28,6 olarak saptanmñğtñr. Duygudurum dalgalanmalarñ (%40.,8), mutsuzluk (%35,7), huzursuzluk (%33,7), saldñrganlñk (%20,4), intiharla iliğkili düğünceler (%16,3) ve intiharla iliğkili davranñğlar (%6,1) gibi psikiyatrik yan etkilerin, literatüre oranla daha yüksek oranlarda görüldüßü dikkati çekmektedir. Bağlangñç semptom ğiddeti, tedavi etkililißi ile iliğkili bulunmuğ; cinsiyet, yağ, KOKGB komorbiditesi, önceki stimulan kullanñmñ ve doz ile, etkililik ve yan etki oranlarñ açñsñndan anlamlñ iliğki elde edilmemiğtir. TartÕúma: Klinik pratikte çeğitli komorbiditeler varlñßñnda DEHB tedavisine yönelik ATX kullanñlmaktadñr. Komorbid hastalñklarñn dñğlanmadñßñ, tedaviden fayda görmeyen veya yan etkiler sebebiyle tedaviyi bñrakmñğ olan hastalarñn da dahil edildißi klinik popülasyonda ATX tedavisi ile, katñ dñğlama kriterlerinin uygulandñßñ geniğ katñlñmlñ etkililik çalñğmalarñndan elde edilen sonuçlara oranla tedavi yanñtlarñnñn daha düğük seviyede kaldñßñ, birçok yan etkinin daha yüksek oranlarda görüldüßü, yan etkilerin tedaviye devamñ olumsuz etkiledißi ve ATX kullanan hastalarñn intiharla iliğkili düğünce ve davranñğlar açñsñndan yakñn takip edilmeleri gerektißi sonuçlarñ elde edilmiğtir. SB-25 Depresif KÕz Ergenlerde øntihar DavranÕúÕnÕn Klinik Özellikleri Çi÷dem Yektaú¹, Tezan Bildik², N. Burcu Özbaran², Sezen Köse², Serpil Erermiú² 1 Tokat Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, 2Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ major depresyon tanñlñ kñz ergenlerde intihar davranñğñnñn doßasñ ve klinik özelliklerini deßerlendirmektir. Yöntem: Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü Ergen Birimi’ne ardñ sñra ilk 55 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA kez bağvuran ve son 12 ayda intihar davranñğñ olan, 15-17 yağ arasñndaki kñz ergenler arasñndan, Okul çaßñ çocuklarñ için duygulanñm bozukluklarñ ve ğizofreni görüğme çizelgesi- Ğimdi ve yağam boyu versiyonu (ÇDGĞG-ĞY) ile Major Depresif Bozukluk tanñsñ alan 79 hasta arağtñrma örneklemini oluğturmuğtur. Çalñğmada Sosyoekonomik düzey ölçeßi (SED), Beck Depresyon Envanteri ve klinisyenlerce hazñrlanmñğ olan Özkñyñm Deßerlendirme Formu kullanñlmñğtñr. Sonuç: Giriğimlerin %95’i impulsif doßadadñr. Giriğimler için en sñk kullanñlan yöntem ilaç içme yöntemidir. Giriğim yapan grubun yaklağñk üçte birinde geçmiğte bir ya da daha fazla giriğim öyküsü saptanmñğtñr. Giriğimlere yönelik dinamik nedenler arasñnda en sñk emosoyonel stresin ifadesi, ümitsizlik ya da çaresizlik durumlarñ karğñsñnda yağanan kontrol kaybñ ve aileyle iliğkili algñlanan sorunlar yer almñğtñr. Giriğimlere yönelik en sñk belirtilen motivasyonlar ise sorunlardan kaçma, yakñn çevrede davranñğ deßiğiklißi yaratma ve dißerlerini üzme ya da cezalandñrma isteßi olmuğtur. TartÕúma: Bu çalñğmada MDB ve intihar düğünce grubundaki ergenlerin önemli bir oranñnda pasif doßada ölüm düğünceleri oldußu bulunmuğtur. MDB ve intihar giriğim grubunda ise, bir plan ya da öncesinde herhangi bir hazñrlñk davranñğñnñn eğlik etmedißi dürtüsel doßada giriğimlerin yapñldñßñ saptanmñğtñr. Depresyon tanñlñ ergenlerde intihar giriğimlerine yönelik en sñk belirtilen motivasyon, sorunlardan kurtulma ve çatñğma yağadñßñ kiğilerde davranñğ deßiğiklißi yaratmaktñr. SB-26 Bipolar Bozukluk TanÕlÕ Ergenlerde Aile Odakli Psikososyal Sa÷altim Uygulamalari; Aile Odakli Terapinin Erken Dönemde Hastalik Belirtileri ve øúlevsellik Üzerine Etkisi Dilay Karaarslan1, Neslihan ønal Emiro÷lu1, David David J. Miklovitz2 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fak. Çocuk ve Ergen Psikiyatri A.D., Enstitüsü, Çocuk ve Ergen Psikiyatri DepartmanÕ 2 UCLA Semel Sinirbilim ve ønsan DavranÕúlarÕ Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ Bipolar Bozukluk (BB) tanñsñ olan ve ilaç tedavisi almakta olan 12-18 yağ arasñ ergenlerde Aile Odaklñ Terapi- Yüksek Risk Grubu (AOT-YRG) uygulamasñnñn ergenlerdeki BB belirtilerinin ve hastalñk ğiddetinin üzerine etkisini deßerlendirmektir. Bu deßerlendirmeye ek olarak, uygulamanñn BB tanñlñ ergenlerin yağam kalitesi, ailelerinin iğlevsellißi ve ebeveynlerinin depresif belirtileri üzerine etkilerinin deßerlendirilmesi amaçlanmaktadñr. Yöntem: Çalñğma randomize kontrollü olarak planlanmñğtñr. Arağtñrmanñn olgu grubu 8 ergen ve ebeveyninden, kontrol grubu ise 6 ergen ve ebeveyninden oluğturulmuğtur. Sosyo-demografik Veri Toplama Formu, Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu (ÇDĞG-ĞY), Çocuklar için Depresyon Derecelendirme Ölçeßi (ÇDDÖ), Young Mani Derecelendirme Ölçeßi (YMDÖ), Duygudurum Ğiddeti ðndeksi (DĞð), Çocuklar için Genel Deßerlendirme Ölçeßi (ÇGDÖ), Klinik Global ðzlenim Ölçeßi- hastalñk ğiddeti (KGðÖ-HĞ) klinisyen tarafñndan deßerlendirilmiğtir. Çocuklar ðçin Yağam Kalitesi Ölçeßi (ÇðYKO) gençler ve ebeveynlere, Aile Deßerlendirme Ölçeßi (ADÖ), Beck Depresyon Ölçeßi (BDÖ) ebeveynlere verilerek doldurulmasñ saßlanmñğtñr. Olgu grubuna 16 hafta süren Aile Odaklñ Terapi- Yüksek Risk Grubu uygulanmñğtñr. Veriler uygulama bağlamadan önce ve uygulama bitiminin sonrasñnda toplanmñğtñr. Veriler Mann Whitney-U testi, Willcoxon iğaretli sñralar testi, ki-kare analizi, Pearson korelasyon analizi kullanñlarak deßerlendirilmiğtir. Bulgular: Çalñğmaya katñlan olgularñn yağ ortalamasñ 16,29±1,26, katñlanlarñn 8 tanesi kñz (%57,1), 6 tanesi erkekti (%42,9). AOT-YRG uygulamasñ ile olgu grubunda kontrol grubuna göre ÇGDÖ puanlarñnda anlamlñ artñğ ve KGðÖ-HĞ, ÇDDÖ, YMDÖ, DĞð puanlarñnda anlamlñ azalma bulunmuğtur. ADÖ alt ölçeklerinden problem çözme, iletiğim, aile içi roller, affektif duyarlñlñk, affektif baßlñlñk, davranñğ kontrolü ve genel iğlevsellik alt ölçek puanlarñnñn istatistiksel olarak anlamlñ azalma, ÇðYKO alt ölçeklerinden ise duygusal iğlevsellik, sosyla iğlevsellik ve okul iğlevsellißi ve ölçek toplam skorlarñnda istatistiksel olarak anlamlñ artñğ saptanmñğtñr. Uygulama ile ebeveynlerin depresif belirtilerinde istatistiksel olarak anlamlñ azalma saptanmñğtñr. TartÕúma: Bulgularñmñz AOT-YRG’ nun BB belirtileri ve hastalñk ğiddeti, olgularñn yağam kalitesi ve iğlevsellikleri ile aile iğlevsellißi üzerine olumlu etkileri oldußunu göstermektedir ancak daha geniğ örneklemlerle desteklenmeye ihtiyaç vardñr. SB-27 Mardin ølinde ki Lise Ö÷rencilerinin AlgÕladÕklarÕ Sosyal Destek Düzeyleri øle Depresyon ùiddeti ve øntihara E÷ilimleri ArasÕndaki øliúki Özlem ùireli 1, Mehmet Çolak 2, Yavuz Orak 3, Naime SakÕnç 4 1 Mardin Devlet Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i, 2 Mardin KadÕn Do÷um ve Çocuk Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i, 3Mardin Devlet Hastanesi, Anestezi Klini÷i, 4 Mardin Devlet Hastanesi, Klinik Psikolog Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ; ergenlerin algñladñklarñ sosyal destek ile depresyon ğiddeti ve intihar olasñlñßñ arasñndaki iliğkiyi belirlemektir. Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tñp Fakültesinden etik kurul onayñ ve Mardin ðli Milli Eßitim Müdürlüßünden yazñlñ izin alñndñktan sonra Mardin il merkezinde lise 2 ,lise 3 ve lise 4.sñnflardaki toplam 5856 ößrenci arasñndan; alfa=0,01, d=0,03 deßerlerine göre hesaplanan örneklem büyüklüßüne göre 927 ößrenci çalñğmaya alñnmñğtñr. Ößrenciler bir arağtñrmacñ gözetiminde, Sosyodemografik ve Klinik Veri Formu, Çocuklar için Depresyon Ölçeßi(ÇDÖ), Çocuk ve Ergenler ðçin Sosyal Destek Deßerlendirme Ölçeßi(Ç-SDDÖ) ve ðntihar Olasñlñßñ Ölçeßi(ðOÖ) ile deßerlendirilmiğtir. Sonuçlar: 56 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Çalñğmaya alñnan olgularñn yağ ortalamalarñ 15,89 (SS=0,77 yñl) olup 489’u erkek (%52,8),438 ‘i kñzdñr(%47,2). Ç-SDDÖ’ nün alt ölçek skorlarñ ile ðOÖ toplam skorlarñ deßerlendirildißine; ðOÖ skorlarñ ile arkadağtan alñnan alt destek (r=-0.312, p <0.001),ößretmenden alñnan destek (r=-0.302, p <0.001) alt ölçek skorlarñ ve Ç-SDDÖ toplam (r=-0.341, p <0.001) skorlarñ arasñnda negatif zayñf düzeyde iliğki saptanmñğtñr. Ç-SDDÖ’ nün alt ölçek skorlarñ ile ÇDÖ skorlarñ deßerlendirildißinde; ÇDÖ skorlarñ ile ößretmenden alñnan destek (r=-0.463, p <0.001) alt ölçek skorlarñ arasñnda negatif zayñf iliğki, arkadağtan alñnan alt destek (r= -0.514, p <0.001) alt ölçek skorlarñ ve Ç-SDDÖ toplam (r= -0.572 , p <0.001) skorlarñ arasñnda negatif orta düzeyde iliğki saptanmñğtñr. ðOÖ ’nün alt ölçek skorlarñ ile ÇDÖ skorlarñ deßerlendirildißinde; ÇDÖ skorlarñ ile umutsuzluk (r=0.532, p <0.001), intihar düğüncesi (r=0.532, p <0.001) ,düğmanlñk (r=0.538, p <0.001) alt ölçek skorlarñ ve ðOÖ toplam (r=0.579, , p <0.001)skorlarñ arasñnda pozitif orta düzeyde iliğki saptanmñğtñr. TartÕúma: Çalñğmamñzñn sonuçlarñ ergenlerin algñladñklarñ sosyal destek düzeyleri ile depresyon ğiddetleri ve intihar eßilimleri arasñnda anlamlñ negatif iliğki oldußunu göstermektedir. Ergenlik döneminde depresyon ve intihar giriğimi en önemli halk saßlñßñ sorunlarñndan biridir. Çalñğmamñz; ergenlerin; depresyon gibi mevcut psikopatolojilerinin tedavisinin yanñ sñra sosyal desteklerinin de deßerlendirilerek artñrñlmasñna yönelik giriğimlerin, intihar davranñğlarñnñn önlenmesi açñsñndan önemli oldußunu göstermiğtir. SB-28 EÜTF Çocuk Psikiyatrisi YataklÕ Servis Örne÷i ve YatÕúÕn øyileúmeye KatkÕsÕ Ebru YÕlmaz¹, Ayúe Nur AydÕn¹, T. EceDurmuúo÷lu², NazlÕ Burcu Özbaran ¹, Sezen Köse¹ Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Psikiyatri A.D. Amaç: Çocuk ve ergen psikiyatrisi 1979 yñlñnda Ege Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalñ’na baßlñ bilim dalñ olarak kurulmuğtur. Ancak çocuk ve ergen psikiyatrisine poliklinik koğullarñnda tedavi edilemeyecek düzeyde aßñr ruhsal sorunlar yağayan çocuk ve ergenlerin hastaneye yatñrñlarak tedavi edilmesi gerekebilmektedir. Günümüzde, çocuk ve ergenlerin yataklñ tedavisi; belli koğullarda bağvurulan, çocuk ve ergenin tedavisi sñrasñnda bireysel deßerlendirilip, hasta çocuk, ergen ve ailelerinin ihtiyaçlarñnñ dikkate alan, poliklinik, kurum tedavisi ve rehabilitasyonla birlikte, toplam tedavinin bir parçasñ olarak kullanñlmaktadñr. Son yñllarda artan bağvuru sayñsñ ile beraber yataklñ tedavi gereksinimi de artmñğtñr. Bunun üzerine ğartlarñn olgunlağmasñ ile beraber 4 Mart 2013 tarihinde Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi içinde 12 yatak kapasiteli yataklñ tedavi birimimiz açñlmñğtñr. Bu çalñğmada Mart 2013- Mart 2014 tarihleri arasñndaki bir yñllñk dönemde klinißimizde yatarak tedavi almñğ olan 108 hastanñn klinik global izlem ölçeßine göre deßerlendirmeleri yapñlmñğ ve yatñğ öncesi ve taburculuk sonrasñ kñyaslanarak yatñğtan saßlanan fayda deßerlendirilmeye çalñğñlmñğtñr. Yöntem: Mart 2013- Mart 2014 tarihleri arasñndaki bir yñllñk dönem içerisinde Ege Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi yataklñ biriminde tedavi gören 108 hastanñn kayñtlarñ incelenmiğtir. Hastalarñn ilk yatñğ sñrasñndaki klinik global izlem ölçeßi- ğiddeti (CGI- S) puanlarñyla taburculuk sonrasñ klinik global izlem ölçeßi puanlarñ karğñlağtñrñlmñğtñr. Sonuç: Yataklñ servisler, çeğitli ruhsal sorunlar yağayan çocuk ve ergenlere güvenli, ilgili ve anlayan bir ortam sunarak tedavi edici çalñğmalarñn gerçekleğmesine olanak saßlar. Yatarak tedavi deneyimi çocuk ve ergen için sadece belirti düzeyinde düzelme deßil, aynñ zamanda kiğilik geliğiminde ve benlik saygñsñnda da olumlu bir etki saßlar. Klinißimizde yatarak tedavi görmüğ olan 108 hastanñn yatñğ öncesi ve taburculuk sonrasñ klinik global izlem ölçeßine göre deßerlendirmeleri yapñlmñğtñr. Disiplin sorunu nedeniyle taburculußu yapñlmak zorunda kalan 6 hasta çalñğma dñğñ bñrakñlmñğ, veriler 102 hasta üzerinden deßerlendirilmiğtir. ðlk yatñğ sñrasñndaki muayenede deßerlendirilen CGI-S ortalama puanñ; 4.89 olarak belirgin düzeyde hasta düzeyine yakñn bulunmuğtur. Taburculuk sonrasñ CGI- S ortalama puanñ; 2.05 olarak hastalñk sñnñrñnda saptanmñğtñr. Klinißimize yatñğñ saßlanan 13 hastanñn yatñğ sñrasñndaki CGI- S puanlarñ 7 (çok aßñr hasta) iken, toplamda 32 hastanñn CGI- S puanlarñ 6 (aßñr hasta) olarak saptanmñğtñr. TartÕúma: Çocuk ve ergen psikiyatrisi yataklñ tedavi birimleri ülkemizde yeni geliğmekte olan bir tedavi seçeneßi durumundadñr. Daha önceki yñllarda yatñğ gerektiren ruhsal hastalñßñ bulunan özellikle ergen grubundaki hastalarñn izlem ve tedavisi yetiğkin psikiyatrisi yataklñ tedavi birimlerinde sürdürülmekteydi. Ancak çocuklarñn bu tür servislerde saßaltñmlarñnñn zor olmasñ nedeniyle saßaltñmdan yararlanamamalarñ, çocuk ve ergenlerin geliğim dönemlerine özgü klinik sorunlarñn yetiğkin psikiyatri servislerinde yeterince tanñnñp, uygun saßaltñm planñnñn yapñlamamasñ, yetiğkin hastalardan semptom kapabilmeleri gibi sorunlar mevcuttu. Bu nedenle hastalarñn sadece çocuk ve ergenlere yönelik tedavi merkezlerinde saßaltñmñ, önerilen ve geliğmiğ ülkelerde yerleğmiğ bir sistemdir. Klinißimiz yeni bir birim olmasñna karğñn izledißimiz hastalarda klinik global izlem ölçeßine göre yaptñßñmñz deßerlendirme sonuçlarñ göz önüne alñndñßñnda anlamlñ iyileğme olmuğ olmasñ umut vericidir. SB-29 Türk ÇocuklarÕnda Psikiyatrik BozukluklarÕn YaygÕnlÕ÷Õ: Bozulma Etkisi ve Sosyodemografik Özellikler Öznur Bilaç¹, Taciser Uysal², Eyüp Sabri Ercan³ 1 Manisa Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, Çocuk ve Ergen Birimi, 2ùÕrnak Devlet Hastanesi, Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. 3 Ege Üniversitesi Amaç: Türkiye'de oldußu gibi geliğmekte olan ülkelerde çocuk ve ergenlerde psikiyatrik bozukluklarñn yaygñnlñßñ ve iliğkili risk faktörlerini arağtñrmñğ olan epidemiyolojik çalñğmalar sñnñrlñdñr. Bu arağtñrma, epidemiyolojik çalñğmalarda psikiyatrik 57 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA bozukluklar için önerilen metodoloji kullanñlarak yeterli bir ilkokul örnekleminde psikiyatrik hastalñk yaygñnlñßñnñ ve bozulma (impairment) kriterinin yaygñnlñk üzerindeki etkisini saptamak için tasarlanmñğtñr. Yöntem: ðzmir ðl Milli Eßitim Müdürlüßü tarafñndan resmi sñnñflamaya göre alt/orta/üst sosyoekonomik gruba göre belirlenen 12 okuldan, %5 hata payñyla, alfa (t) %1 olarak belirlenen 419 olgu rastgele örneklem alñnmasñ yöntemiyle seçildi. 417 olguya ulağñldñ, yanñt oranñ %99.5 olarak saptandñ. Olgular yarñ yapñlandñrñlmñğ tanñ görüğmesi (K-SADS-PL) ve bozulma kriterleri kullanñlarak deßerlendirildi. Sonuç: Bozulma kriteri dahil edilmeden yani sadece klinik görüğme ileörneklem grubunun %36,7’si, bozulma kriteri klinik görüğmeye dahil edildißinde ise % 14.1’i herhangi bir DSM-IV tanñsñ almñğtñr. En sñk saptanan psikiyatrik tanñlar sñrasñyla dikkat eksiklißi/hiperaktivite bozuklußu (DEHB) ve anksiyete bozukluklarñydñ. Sosyodemografik özellikler açñsñndan dñğa atñm bozukluklarñnda tanñ almayan gruptan anlamlñ farklñlñklar saptanñrken, içe atñm bozukluklarñnda anlamlñ bir farklñlñk saptanmamñğtñr. TartÕúma: Bu arağtñrma bilebildißimiz kadarñyla belirli bir Türk çocuk örnekleminde epidemiyolojik çalñğmalar için önerilen metodoloji kullanñlarak DSM-IV’ de tanñmlanmñğ çocukluk çaßñnda en sñk görülen psikiyatrik bozukluklarñn yaygñnlñßñ ile ilgili ilk verileri vermiğtir. Literatürle uyumlu olarak davranñğ bozuklußu dñğñndaki tüm psikiyatrik bozukluklarñn yaygñnlñßñ bozulma kriteri eklendißinde belirgin olarak azalmñğtñr. Bu arağtñrmanñn sonuçlarñ, Türkiye'nin farklñ bölgelerinde yapñlacak daha ileri çalñğmalar ile desteklenmelidir. SB-30 Psikiyatri Klini÷ine Baúvuran Çocuklarda Mizaç Özellikleri, Aile øúlevleri ve Çocuk Yetiútirme TutumlarÕ ile øçe Yönelim/DÕúa yönelim SorunlarÕ ArasÕndaki øliúki Halime ùenay Güzel1 1 Madalyon Psikiyatri Merkezi, Çocuk ve Ergen Birimi Amaç: Çocuk psikiyatri birimlerine her geçen gün içe yönelim ve dñğa yönelim sorunlarñ nedeniyle bağvuran anne-baba sayñsñ artmaktadñr. Dolayñsñyla bu konunun en iyi ğekilde anlağñlmasñ, bu sorunlar üzerinde etkili olan faktörlerin çok iyi bir ğekilde ele alñnmasñna gerek duyulmaktadñr. Bu arağtñrmanñn amacñ mizaç, aile iğlevleri ve çocuk yetiğtirme tutumu ile içe yönelim ve dñğa yönelim sorunlarñ arasñndaki iliğkiyi incelemek; ayrñca çocußun ve ebeveynlerinin hangi özelliklerin içe yönelim ve dñğa yönelim sorunlarñ üzerinde etkili oldußunu görmektir. Bir dißer amaç ise, içe yönelim ve dñğa yönelim sorunlarñnñ doßrudan ve aracñ yollarla yordayan deßiğkenlerin belirlenmesi için yol analizi kullanñlarak uyumlu modeller oluğturmaktñr. Yöntem: Ankara Dñğkapñ Çocuk Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Hematoloji Onkoloji Eßitim ve Arağtñrma Hastanesi Psikiyatri Poliklinißi’ne ayaktan bağvuran 8-11 yağ arasñ 157 çocuk ile anne-babalarñ, arağtñrma hakkñnda bilgilendirildikten sonra çalñğmaya dahil edilmiğtir. Yaygñn geliğimsel bozukluk, mental retardasyon ve özgül ößrenme güçlüßü tanñlarñ olan çocuklar çalñğmanñn dñğñnda tutulmuğtur. Okul Çaßñ Çocuklarñ için Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğmesi Çizelgesi-Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu (ÇDĞG-ĞY-T) uygulandñktan sonra, Okul Çaßñ Çocuklarñ için Mizaç Ölçeßi, 618 Yağ Çocuk ve Gençler için Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi (ÇDDÖ/6-18), Aile Deßerlendirme Ölçeßi (ADÖ) ve Aile Hayatñ ve Çocuk Yetiğtirme Tutumu Ölçeßi (AHÇYTÖ) ebeveynler tarafñndan doldurulmuğtur. Elde edilen ölçek puanlarñ açñsñndan ANOVA, regresyon ve yapñsal eğitleme modeli yapñlmñğtñr. Sonuç: Varyans analizi sonuçlarñna göre, içe yönelim sorunlarñ kñz çocuklarñnda (F (1, 157)= 7.733, p<.05), dñğa yönelim sorunlarñ erkek çocuklarñnda daha çok görülmektedir (F (1,157)= 13.711, p<0.001). Ayrñca ebeveynin psikiyatrik tedavi almasñnñn sadece içe yönelim sorunlarñ üzerinde etkili oldußu bulunmuğtur (F (1,157)= 6.127, p<.05). Fiziksel istismara ußramanñn dñğa yönelim sorunlarñ üzerinde etkili oldußu bulgusuna ilaveten (F(1,157)= 5.49, p<.05), ailenin son 6 aydñr stresli yağam olayñ yağama durumu sadece içe yönelim sorunlarñ için anlamlñ bulunmuğtur (F (1, 157)= 13.07, p<.001). ðçe yönelim ve dñğa yönelim sorunlarñ modelinin iyi uyum gösterdißi gözlenmiğtir ( Ɛ² (3, n = 157) = 3.913, p = .271; Ɛ² (9, n = 157) = 9.474, p = .395). Model testi, duygusal tepki verme özellißinin, demokratik tutum, ev kadñnlñßñnñ reddetme ve evlilik çatñğmasñ özellißi ile içe yönelim ve dñğa yönelim sorunlarñ arasñndaki iliğkide aracñ (mediator) rolünü ortaya koymuğtur. Bunun yanñ sñra model testi, davranñğ kontrolü özellißinin, artñk boyut/disiplin özellißi ile dñğa yönelim sorunlarñ arasñndaki iliğkide aracñ rolünü ortaya koymuğtur. TartÕúma: Yñllardñr çocuk psikopatolojisine iliğkin olarak alanyazñnda çevre mi genetik mi etkilidir sorusuna verilen cevap her ikisinin de etkileğimde oldußu ğeklindedir. Ancak bu çalñğmada, hem içe yönelim hem de dñğa yönelim sorunlarñna iliğkin olarak önerilen modele mizaç girememiğtir. Sonuç olarak, ev kadñnlñßñnñ reddeden ve evlilik çatñğmasñ olan, ayrñca demokratik tutum sergilemeyen ebeveynler, duygusal tepkilerini yerinde / zamanñnda gösterememektedir ve bu durum hem içe yönelim hem de dñğa yönelim sorunlarñ üzerinde etkili olmaktadñr. Bunun yanñ sñra, sñkñ disipline inanan, çocußu fazlasñyla zorlayan ve kesinlikle demokratik davranmayan ebeveynler, davranñğ kontrolü açñsñndan iğlevsellik gösterememektedir; bu da dñğa yönelim sorunlarñ üzerinde etkili olmaktadñr. Mizacñn modele girmemiğ olmasñ, mizaç ve psikopatolojinin aynñ yapñlar oldußu sadece mizacñn ağñrñ boyutunun psikopatoloji olarak adlandñrñldñßñ görüğüyle açñklanabilir. 58 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA SÖZEL BøLDøRøLER-4 (SB31 – SB40) 11 Nisan Cuma Oturum BaúkanÕ: Prof. Dr. Aynur Pekcanlar Akay 07:30 - 08:45 SB-31 Obezite TanÕsÕ Alan Çocuk ve Ergenlerin Annelerinin Anksiyete ve Depresyon Düzeyleri, Ebeveyn TutumlarÕ ve Aile øúlevselli÷i Aynur Pekcanlar Akay1, Yeúim Öztürk2, Sibel Nur Avcil3, Canem Kavurma4 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. 2Çocuk Gastroenteroloji B.D., 3A dnan Menderes Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 4øzmir Dr. Behçet Uz Çocuk HastalÕklarÕ ve Cerrahisi E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi Amaç: Vücutta depolanan yaß miktarñnñn fazla olmasñ biçiminde tanñmlanan obezite kavramñnñ klinik olarak deßerlendirmek için kilonun boyun karesine oranlanmasñ (kg/m2) ile bulunan beden kitle indeksi kullanñlmaktadñr. Buna göre eriğkinlerde beden kitle indeksi (BKð)'nin 25'in üzerinde olan kiğiler ağñrñ kilolu (overweight), 30'un üzerinde olanlar ise obez olarak tanñmlanñr. Çocuklarda ise yağ ve cinsiyete göre hazñrlanan BKð persentil eßrileri kullanñlarak >85 persentil olan çocuklar ağñrñ kilolu, >90 persentil olanlar ise obez olarak deßerlendirilmektedir. Bu çalñğmada obezite tanñsñ alan çocuk ve ergenlerde ile normal kiloda olan çocuk ve ergenlerin annelerinin anksiyete ve depresyon düzeyleri, ebeveyn tutumlarñ ve aile iğlevsellißi açñsñndan normal kilolu çocuk ve ergenlerin annelerinin karğñlağtñrñlmasñ ve elde dilen sonuçlar ile obezite arasñndaki iliğkinin deßerlendirilmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem:Çalñğmaya Dokuz Eylül Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk Saßlñßñ ve Hastalñklarñ polikliniklerine bağvuran 50 obez ve 50 normal kiloda çocuk ve ergen dahil edilmiğtir. Çalñğmaya katñlanlarñn annelerine, ebeveyn tutumlarñnñ deßerlendirmek için Aile Hayatñ ve Çocuk Yetiğtirme Tutumu Ölçeßi (PARð) ile Aile Deßerlendirme Ölçeßi (ADÖ) kullanñlñrken; ebeveynlerin anksiyetesini deßerlendirmek için Spielberger Durumluk ve Sürekli Anksiyete Envanterleri (STAI-S ve STAI-T) ve ebeveynlerin depresif durumlarñnñ deßerlendirmek için Beck Depreyon Ölçeßi (BDÖ) kullanñlmñğtñr. Çalñğmanñn verileri t testi, pearson korelasyon ve ki-kare analizi kullanñlarak deßerlendirilmiğtir. Sonuç: Çalñğmaya katñlan obezite grubunun yağ ortalamasñ 11,74±2,21 iken kontrol grubunun yağ ortalamasñ 11,76±2,78 olarak bulunmuğtur ve iki grup arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ bir farklñlñk saptanamamñğtñr (p=0,053). Obezite tanñsñ alan çocuklarñn annelerinin durumluk kaygñ düzeyleri (STAI-S) kontrol grubu annelerin kaygñ düzeylerinden anlamlñ derecede farklñ bulunmuğtur(p=0,028). Problem Çözme, øletiúim, Roller, Duygusal Tepki Verebilme, Gereken ølgiyi Gösterme, DavranÕú Kontrolü ve Genel øúlevsellik adñ altñnda yedi alt ölçekten oluğan Aile Deßerlendirme Ölçeßinin Gereken ølgiyi Gösterme (p=0,048) ve DavranÕú Kontrolü (p=0,000) alt ölçeklerinde obezite ve kontrol grubu arasñnda anlamlñ fark saptanñrken dißer alt ölçeklerde anlamlñ farklñlñk saptanmamñğtñr. Yapñlan Pearson korelasyon analizinde beden kitle indeksi ile ADÖ’nün Duygusal Tepki Verebilme, ve Genel øúlevsellik alt ölçekleri ile; STAI-S skorlarñ arasñnda anlamlñ korelasyon saptanmñğtñr (sÕrasÕyla r=0,363, r=0,373, r=0,375; p=0,011, p=0,009, p=0,08).TartÕúma: Bu çalñğmanñn bulgularñ, obezite tanñsñ alan çocuk ve ergenlerin annelerinin anksiyete düzeylerinin yüksek oldußunun ve aile iğlevselliklerinin etkilendißini kanñtlar niteliktedir. Buldußumuz sonuçlar, obezite tanñsñ alan çocuklarñn annelerinin de varolan bu durumdan etkilendiklerinin akñlda tutulmasñ gerektißinin ve tedavide sadece çocuk ve genç ile deßil annebaba ile çalñğmanñn önemini vurgulamaktadñr. SB-32 Anoreksiya Nervoza ve Ekzojen Obezite TanÕlÕ Olgularda Dikkat Eksikli÷i ve Hiperaktivite Bozuklu÷u Belirtileri ve DavranÕú Örüntülerinin Yeme TutumlarÕ øle øliúkisi Sezen Köse1, øpek Perçinel2, Burcu Özbaran1, ùükran Darcan3, Damla Gökúen ùimúek3, Kemal Utku YazÕcÕ4 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Osmaniye Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 3Ege Üniversitesi Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Çocuk Endokrinolojisi B.D., 4FÕrat Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Klini÷i Amaç: Literatürde yemek yeme davranñğñnñn, Dikkat eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) belirtileri ve özellikle dürtüsel davranñğ paterni iliğkisini inceleyen çalñğmalara rastlanmaktadñr. Halen psikiyatrik sñnñflandñrma sistemleri içerisinde yer almayan Ekzojen Obezite (EO) tanñlñ olgularñn yeme bozukluklarñ ile örtüğen özellikleri bulunmaktadñr. Çalñğmamñzñn amacñ, AN tanñlñ 11-18 yağ arasñndaki gençler ile EO tanñlñ 11-18 yağ arasñ gençlerde DEHB belirtilerinin, olgularñn yeme tutumlarñ ile iliğkisinin deßerlendirilmesi, bulgularñn kendi aralarñnda ve saßlñklñ kontrollerle (SK) karğñlağtñrñlmasñdñr. Yöntem: AN ve EO olgularñ Ege Üniversitesi (EÜ) Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalñ ve EÜ Pediatrik Endokrinoloji Bilim Dalñ Poliklinißi hastalarñndan oluğturuldu. Psikiyatrik tanñlama Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi ile yapñldñ. DSM-IV-TR 1. eksende psikiyatrik hastalñßñ olan olgular çalñğmaya dahil edilmedi. Saßlñklñ kontrolleri gönüllü hastane çalñğanlarñnñn çocuklarñ oluğturdu. Olgulara Sosyodemografik Veri Formu, 4-18 Yağ Çocukluk Çaßñ Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi (ÇÇDDÖ), Turgay DEHB ölçeßi aile ve ößretmen formu (T-DEHB) ve 59 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Yeme Tutumu Testi (YTT) uygulandñ. Çalñğmada, tanñ kriterlerini karğñlamayacak düzeyde olan eğik altñ bulgular deßerlendirildi. Sonuç: 18 AN, 30 EO ve 30 SK olmak üzere toplam 78 olgu alñndñ. Gruplarñn yağ ortalamalarñ AN:15.33, EO:14.57, SK:14.73 bulundu (p=0.43). Dikkat eksiklißi puanlarñ incelendißinde, DEHB-Aile ölçeßinde, her iki hasta grubunun, SK’dan daha yüksek puan aldñßñ saptandñ (p<0.001). AN ve EO gruplarñ kendi aralarñnda farklñlağmadñ. DEHBÖßr ölçeßinde ise yalnñzca EO grubu, SK’dan yüksek puan aldñ (p=0.001). AN grubu, SK ve EO ile farklñlağmadñ. Hiperaktivite/ðmpulsivite (HI) puanlarñ incelendißinde, hem DEHB-Aile ölçeßinde hem DEHB-Ößr ölçeßinde, EO grubunun, AN ve SK’dan daha yüksek puan aldñßñ saptandñ (p<0.001). AN ve SK gruplarñ kendi aralarñnda farklñlağmadñ. Karğñ olma puanlarñ incelendißinde, hem aile hem ößretmen ölçeßinde her iki hasta grubunun kontrollerden yüksek puan aldñßñ saptandñ. Hasta gruplarñ kendi aralarñnda farklñlağmadñ. Davranñm bozuklußu puanlarñnda gruplar arasñnda farklñlñk saptanmadñ. YTT ile iliğkisi incelendißinde, AN grubunda YTT puanlarñ ile DEHB ölçek puanlarñ arasñnda korelasyon olmadñßñ, EO grubunda ise sadece DEHB-Ößr ölçeßinde HI puanlarñ ile negatif korelasyon oldußu bulundu (r=-.410, p=0.02). ÇÇDDÖ’de AN grubunda toplam içe yönelim puanlarñ ile YTT puanlarñ arasñnda pozitif korelasyon saptanñrken (r=.487, p=0.04). EO grubunda ÇÇDDÖ toplam puanlarñ ile YTT puanlarñ arasñnda bir iliğki saptanmadñ. TartÕúma: Yeme bozukluklarñnda yeme davranñğñ üzerinde bir kontrol bozuklußu vardñr. AN’de yeme davranñğñnñ ağñrñ kontrol etme ve kñsñtlama görülürken, EO’da yeme davranñğñnñ durduramama ve yüksek kalorili besinlere karğñ ilgiyi kontrol edememe izlenir. Literatüre bakñldñßñnda yeme bozukluklarñnñn DEHB bulgularñ ve özellikle dürtüsellikle ilgisi oldußunu belirten çalñğmalara rastlanmaktadñr. Çalñğmamñzda DSM-IV’e göre tanñ ölçütlerini karğñlayan DEHB olgularñ çalñğma dñğñ bñrakñlmñğtñr. Olgular eğik altñ belirtiler açñsñndan deßerlendirildißinde de her iki grupta DEHB belirti puanlarñ saßlñklñ kontrollere göre daha yüksek bulunmuğtur. DEHB belirtileri ve özellikle dürtüsellißinin yeme bozukluklarñnda hastalñßñn gidiğini olumsuz olarak etkiledißi bildirilmektedir. AN olgularñnñn T-DEHB puanlarñ kontrollerden farklñ çñkmasñna raßmen YTT ile iliğkili çñkmamñğtñr ancak olgu sayñmñzñn azlñßñnñn da buna etkisinin olabileceßi düğünülmüğtür. Çalñğmamñzñn sonuçlarñna göre özellikle EO olgularñnñn tedavi sürecinde eğik altñ DEHB belirtilerinin de deßerlendirilmesinin yararlñ olabileceßi düğünülmüğtür. SB-33 Gerilim Tipi Baú A÷rÕsÕ Olan Çocuk ve Ergenlerde Psikopatoloji ve Yaúam Kalitesinin De÷erlendirilmesi: Bedia ønce Taúdelen1, Didem Behice Öztop1, Saliha Demirel Özsoy2, Hatice Gamze Poyrazo÷lu3, Sema Ekmekçi1 Erciyes Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., Çocuk Nöroloji B.D. 3 Amaç: Gerilim tipi bağ aßrñsñ olan çocuk ve ergenlerde psikiyatrik hastalñklar, depresyon ve anksiyete düzeyleri ve yağam kalitesi düzeylerini belirlemek ve bu parametreler arasñndaki iliğkinin deßerlendirilmesi hedeflenmiğtir. Yöntem: Çalñğmaya Erciyes Üniversitesi Tñp Fakültesi çocuk nöroloji bilim dalñnda Eylül 2012- Ğubat 2013 tarihleri arasñnda takip edilmekte olan gerilim bağ aßrñsñ hastalarñndan 8-16 yağ aralñßñnda 25 çocuk ve ergen ile bu hastalarla yağ ve cinsiyet açñsñndan eğleğtirilmiğ saßlñklñ 25 çocuk ve ergen dahil edildi. Çalñğmaya alñnan tüm çocuk, ergen ve ailelerinden sosyodemografik veri formu doldurmalarñ istendi. Arağtñrma kapsamñndaki olgular ile Çocuklar ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi- Ğimdi ve Yağam Boyu Ğekli (ÇGDĞ-ĞY-T) ile klinik görüğme yapñlarak psikiyatrik hastalñklar tarandñ. Çalñğmaya katñlan tüm çocuk ve ergenlerden çocuk depresyon ölçeßi, durumluk sürekli kaygñ envanteri, çocuklar için yağam kalitesi ölçeßi doldurmalarñ istendi. Gerilim bağ aßrñlñ olgulara ayrñca migren kñsñtlñlñk derecesini saptamaya yönelik pedMðDAS ölçeßi ve aßrñ ğiddetini saptamaya yönelik VAS ölçeßi uygulandñ. Bulgular: Gerilim bağ aßrñsñ olan hastalarñn %36’sñ ÇGDĞ-ĞY-T ye göre en az bir psikiyatrik tanñ aldñ. Kñz ve erkek hasta grubunda psikiyatrik tanñ alma sñklñßñ arasñnda fark yoktu. Gerilim bağ aßrñsñ grubunun depresyon ölçeßi puanlarñ kontrol grubuna göre yüksek bulundu. Anksiyete skorlarñ arasñnda ise istatistiksel anlamlñ fark saptanmadñ. Yağam kalitesi ölçeklerine bakñldñßñnda ise gerilim bağ aßrñlñ çocuk ve ergenlerin yağam kalitesi kontrol grubundan düğük saptanñrken, ailelerinin çocuklarñyla ilgili yağam kalitesi algñsñ arasñnda hasta ve kontrol grubu arasñnda anlamlñ fark saptanmadñ. Depresyon ölçeßi puanlarñnñn yağam kalitesinin tüm puanlarñ ile güçlü bir negatif korelasyon gösterdißi saptandñ.(p<0.001 düzeyinde) Psikopatoloji saptanan hastalar ile psikopatoloji saptanmayan hastalar arasñnda yağam kalitesi açñsñndan istatistiksel anlamlñ fark saptanmadñ. TartÕúma –sonuç:Bu çalñğma gerilim tipi bağ aßrñsñnñn çocuk ve ergenlerde psikiyatrik hastalñk açñsñndan önemli bir risk faktörü oldußunu ve yağam kalitesini de düğürdüßünü göstermektedir. Ayrñca bu hastalar psikiyatrik tanñ almasalar bile eğik altñ düzeyde depresif belirtileri yoßun olarak sergilemektedirler. Bunlara ek olarak psikiyatrik tanñ alan ve almayan hastalar iki ayrñ gruba ayrñldñßñnda yağam kalitesi puanlarñnñn deßiğmemesi de düğük yağam kalitesine psikopatolojinin deßil gerilim bağ aßrñsñnñn neden oldußu ğeklinde yorumlamamñza yol açmñğtñr. SB-34 Diú Hekimleri Için Bir Not: A÷Õz Hijyeni Bozuk Çocuklarda DavranÕm Bozuklu÷u, Çok Fazla Çürü÷ü Olan Çocuklarda Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Olma OlasÕlÕ÷Õ Daha Yüksektir ve Çocuk Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ Uzmanlari øle øúbirli÷i AkÕlda BulundurulmalÕdÕr Onur Burak Dursun1, Fatih ùengül2, øbrahim Selçuk Esin1, Nermin Yücel1, Tevfik Demirci2, Mehmet Melih Ömezli3 60 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Atatürk Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Diú Hekimli÷i Fakültesi, Pedodonti A.D., 3Ordu Üniversitesi Diú Hekimli÷i Fakültesi, A÷Õz ve Çene Cerrahisi A.D. Amaç: Diğ çürükleri ve bozuk aßñz hijyeni çocukluk çaßñ halk saßlñßñ sorunlarñ arasñnda önemli bir yere sahiptir. Bu çalñğmanñn amacñ, kötü aßñz saßlñßñ, ebeveynlerin ve çocuklarñn aßñz hijyeni davranñğlarñ ve çocukluk çaßñ psikiyatrik bozukluklarñ arasñndaki iliğkiyi incelemektir. Yöntem: Çalñğmaya 3-15 yağ arasñndaki 323 çocuk dahil edilmiğtir. Çalñğmada çürük, eksik ve dolgulu diğ endeksi (DMF) ve basitleğtirilmiğ oral hijyen endeksi(OHð-S) aßñz saßlñßñnñ deßerlendirmek için kullanñlmñğtñr. Psikiyatrik ve sosyal deßiğkenleri deßerlendirmek amacñyla ise sosyodemografik veri formu, Güçler ve güçlükler Anketi ve Aile Hayatñ ve Çocuk Yetiğtirme Tutum Ölçeßi (PARI) ölçekleri uygulanmñğtñr. Sonuç: Çalñğmamñzda dikkat eksiklißi hiperaktivite skorlarñ ile kötü aßñz saßlñßñ ve aburcubur tüketimi arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ bir iliğki oldußu saptandñ. Davranñm bozuklußu riski saptanan çocuklarñn diğ fñrçalama sñklñßñnñn daha düğük oldußu tespit edildi. TartÕúma: Diğ saßlñßñ ve aßñz hijyeni davranñğlarñ ile psikiyatrik bozukluklar ve psikososyal sorunlar arasñnda yakñn bir iliğki bulunmaktadñr. Çocuk ergen ruh saßlñßñ uzmanlarñ ve diğ hekimleri arasñndaki iğbirlißinin arttñrñlmasñ hem çocukluk dönemi aßñz saßlñßñ sorunlarñnñn önlenmesinde hem de ruhsal sorunlarñn erken tespitinde fayda saßlayabilir. SB-35 Tip 1 Diyabetes Mellitus TanÕlÕ Hastalarda DavranÕúsal ve Psikolojik De÷iúiklikler Filiz Uçar1, Abdullah Bozkurt1, Koray Karabekiro÷lu1, Cengiz Kara2 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Giriú: Tip 1 Diyabetes Mellitus çocuklarda diyabetin en yaygñn tipidir. Bu çalñğmamñzda Tip 1 Diyabetes Mellitus tanñlñ çocuklardaki psikolojik ve davranñğsal deßiğiklikleri incelemeyi amaçladñk. Method: Ondokuz Mayñs Üniversitesi Tñp Fakültesi Endokrinoloji Poliklinißinde Tip 1 Diyabetes Mellitus tanñlñ 36 hasta çalñğmaya alñndñ. Glikolize hemoglobin deßerleri kaydedildi. Hastalardaki psikolojik ve davranñğsal deßiğiklikleri deßerlendirmek için aileleri Çocuk Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi (ÇDDÖ) doldurdu. Amerikan Diyabet Birlilißinin önerilerine uygun olarak göre Glikolize hemoglobilin deßeri 8 ve üstü olan hastalar kan ğekeri regülasyonu iyi saßlanamayan hastalar olarak kabul edildi. 36 hastadan kan ğekeri 8 ya da altñ olan 4 hasta çalñğmadan çñkarñlarak çalñğmaya kan ğekeri regülasyonu saßlanamayan 18 erkek, 14 kñz olmak üzere 32 hasta alñndñ. Kontrol grubu olarak 4278 kiğiyi içeren toplum örnekleminden elde edilen veriler kullanñldñ. Sonuç: Hastalarñn yağ ortalamasñ 12±3.7, HbA1c ortalama deßeri 9,5±1.3 idi. Tip 1 Diyabetes Mellitus tanñlñ hastalar toplum örnekleminden elde edilen ÇDDÖ puan ortalamalarñ ile karğñlağtñrñldñßñnda anksiyete/depresyon, sosyal içe dönüklük/depresyon, somatik yakñnmalar, düğünce sorunlarñ, dikkat sorunlarñ, karğñ gelme davranñğñ ve saldñrgan davranñğlarda anlamlñ derecede daha yüksek puan ortalamalarñ görüldü(p<0.05). Sosyal sorunlarda anlamlñ derecede farklñlñk görülmedi. TartÕúma: Bu çalñğmanñn sonuçlarñ Tip 1 Diyabetes Mellitus hastalarñnñn davranñğsal problemler açñsñndan yüksek riskli olabileceßini göstermektedir. Bu davranñğsal problemlerin nedeni hastalarñn dißer çocuklardan farklñ olarak insülin enjeksiyonu yaptñrmak ve diyet uygulamak zorunda olmalarñ, ailelerin hastalñk hakkñnda uygunsuz tutumlarñ ve yanlñğ bilgilenmeleri, sñnñf ortamñ ve akran iliğkilerinde yağadñklarñ sorunlar gibi faktörler olabileceßi gibi kan ğekeri regülasyonunun saßlanamamasñ da neden olabilir. Tip 1 Diyabetes Mellitus tanñlñ hastalarda kan ğekeri regülasyonu ile davranñğsal ve psikolojik problemler arasñnda görülen bu iliğki daha ileri arağtñrmalarla incelenmelidir. Bu iliğkiye etki eden etmenler arağtñrñlmalñdñr. SB-36 Organik Olmayan Gö÷üs A÷rÕsÕ Olan Ergenlerde Somatik YakÕnmalar ve Psikiyatrik Belirtiler Arzu Hergüner1, Derya Arslan2, Osman Güvenç3, Derya Çimen3, Sabri Hergüner4 Konya E÷itim AraútÕrma Hastanesi, 1Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi, 2Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ, 3Selçuk Üniversitesi TÕp Falültesi, Çocuk Kardiyoloji, 4Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Amaç: Gößüs aßrñsñ okul çaßñ çocuklarñnda sñk görülen (%10) ve pediatrik kardiyoloji kliniklerine en sñk ikinci bağvuru nedenini oluğturan bir belirtidir. Tñbbi incelemeler sonucunda nadiren kardiyovaskuler bir neden ortaya çñkar ve çoßunlukla durumu açñklayñcñ tñbbi bir sebep bulunamaz. Açñklanamayan gößüs aßrñsñ olan çocuk ve ergenlerde yapñlan kñsñtlñ sayñda çalñğmada kaygñ belirtilerinin ve kaygñ duyarlñßñnñn daha yüksek oldußu gösterilmiğtir. Bu çalñğmanñn amacñ gößüs aßrñsñ nedeniyle çocuk saßlñßñ ve hastalñklarñ, kardiyoloji klinißine bağvuran ve gößüs aßrñsñnñ açñklayacak organik bir neden bulunamayan ergenlerde psikiyatrik belirtilerin incelenmesidir. Yöntem: Çalñğma örneklemini Selçuk Üniversitesi Tñp Fakültesi, Çocuk Saßlñßñ ve Hastalñklarñ AD, Pediatrik Kardioloji Klinißi’ne gößüs aßrñsñ nedeniyle bağvuran ve yapñlan deßerlendirmeler sonucunda gößüs aßrñsñnñ açñklayacak tñbbi bir durumu olmayan 12-18 yağ arasñndaki ergenler oluğturmuğtur. Kontrol grubunu ise masum üfürüm nedeniyle takip edilen yağ ve cinsiyet açñsñndan çalñğma grubuyla eğlenmiğ ergenler oluğturmuğtur. Çalñğmaya katñlanlar Ergen Öz Bildirim Ölçeßi, Anksiyete Duyarlñlñßñ Ölçeßi ve Çocukluk 61 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA çaßñ Somatizasyon Ölçeßi’ni doldurmuğlardñr. Bulgular: Çalñğma grubunda (ÇG) 50, kontrol grubunda 50 (KG) olma üzere çalñğmaya 100 ergen (14±1.7) alñnmñğtñr. ÇG’de Ergen Öz Bildirim Ölçeßi’nde ðçe Atñm, Anksiyete/Depresyon, Somatizasyon, ðçe Çekilme puanlarñ, Anksiyete Duyarlñlñk Ölçeßi’nde sadece Fiziksel alt ölçek puanñ, Çocukluk çaßñ Somatizasyon Ölçeßi toplam puanñ anlamlñ olarak daha yüksek bulunmuğtur. TartÕúma: Çalñğmamñzñn sonuçlarñna göre organik bir nedeni olmayan gößüs aßrñsñ nedeniyle kardiyoloji klinißine bağvuran ergenlerde özellikle içe atñm sorunlarñnñn daha fazla oldußu ve dißer somatik yakñnmalarñn da var oldußu görülmüğtür. Bu nedenle gößüs aßrñsñ olan olgularda organik bir neden bulunamadñßñnda psikiyatrik deßerlendirme açñsñndan yönlendirme gereklidir. SB-37 Cinsel østismar Ma÷durlarÕnÕn Takibi: Bir Ön ÇalÕúma Merve ÇÕkÕlÕ Uytun1, Didem Behice Öztop1 1 Erciyes Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Giriú ve Amaç: Cinsel istismar kavramñ, ‘henüz cinsel geliğimini tamamlamamñƕ bir çocußun ya da ergenin, bir eriğkin tarafñndan cinsel arzu ve gereksinimlerini karƕñlamak için güç kullanarak, tehdit ya da kandñrma yolu ile kullanñlmasñ’ olarak tanñmlanmaktadñr. Çocuklarda cinsel istismar önemli bir halk saßlñßñ sorunudur ve uzun dönem olumsuz sonuçlara yol açmaktadñr. Cinsel istismar maßduru çocuklarñn geliğebilecek psikopatolojiler açñsñndan takibi bu açñdan son derece önem tağñmaktadñr. Bu çalñğmamñzda cinsel istismar maßduru çocuklardan psikopatoloji geliğmiğ olanlar toplam 1 yñl takip edilerek durumlarñ incelenmiğtir. Yöntem: Çalñğmamñza Erciyes Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ bölümümüze Ocak 2011- Haziran 2013 tarihleri arasñnda “cinsel istismar nedeniyle ruh saßlñßñnñn bozulup bozulmadñßñnñn” soruldußu, daha önce herhangi bir cinsel istismara maruz kalmamñğ, muayenesinde mental retardasyon saptanmamñğ ve öncesinde herhangi bir psikopatoloji nedeniyle ilaç kullanmayan 114 hasta dâhil edilmiğtir. Çalñğma klißimizde devam etmektedir. Bulgular: Çalñğmaya dahil edilen 114 hastanñn 93 ‘ ü (%81,6) kñz, 21 ‘i (% 18,4) erkek cinsiyetteydi. Hastalarñn yağ ortalamalarñ 12,8±3,2 idi. Hastalarñn ilk tanñlarñ deßerlendirildißinde 54’ ünde (%47,4) herhangi bir psikopatoloji saptanmadñßñ, 24’ünde (%21,1) akut stres reaksiyonu, 23’ ünde (%20,2) uyum bozuklußu, 8’inde (%7) travma sonrasñ stres bozuklußu (tssb), 3’ ünde (%2,6) depresyon, 2 ‘sinde(%1,8) impulsif intihar giriğimi tanñlarñ saptanmñğtñr. Psikopatoloji saptanan toplam 60 hastanñn 6 ay sonraki durumlarñ deßerlendirildißinde 26’sñnñn (%42,6) tedavi oldußu, 27’inin (%44,3) tedavi olmadñßñ, 6’ sñnñn (%5,3) kñsmen düzeldißi, 2’ sinin (%3,3) takibe gelmedißi için deßerlendirilemedißi belirlendi. Hastalarñn 6.aydaki tanñlarñ deßerlendirildißinde 79’ unda (%69,3) herhangi bir psikopatoloji saptanmadñßñ, 17’ sinde (%14,9) uyum bozuklußu, 11’inde (%9,6) travma sonrasñ stres bozuklußu (tssb), 5’ inde (%4,4) depresyon, 1 ‘inde (%0,9) dissosiyatif bozukluk, 1 ‘inde (%0,9) cinsel geliğimde bozukluk tanñlarñ saptanmñğtñr. Psikopatoloji saptanan ve 6. Ayda tedavi olmayan, kñsmen düzelen ve takibe gelmeyen toplam 35 hastanñn 9.aydaki durumlarñna bakñldñßñnda 35 hastanñn 2’sinin (%5,7) düzeldißi, 4 ‘ünün (%11,4) kñsmen düzeldißi, 3’ünün (%8,6) hiç düzelme kaydetmedißi, 26’sñnñn (%74,3) ise takibe gelmedißi belirlendi. 12.ayda ise sadece 8 hasta takibe gelmiğ ve bunlardan 4 ‘ü düzelmiğ (%50), 2’si (%25) kñsmen düzelmiğ, 2’si (%25) ise düzelmemiğ olarak saptandñ. TartÕúma: Çocuk ruh saßlñßñ polikliniklerine adli makamlarca gönderilen en sñk deßerlendirme istemi çocuk yağta olanlara karğñ iğlenen cinsel suçlara yönelik olarak, bu eyleme maruz kalan çocuklarñn ruh saßlñßñnñn bozulup bozulmadñßñnñn belirlenmesidir. Cinsel istismarñn çocußun ruhsal yağantñsñna etkisi son derece karmağñktñr. Finkelhor ve arkadağlarñ cinsel istismara maruz kalan çocuklarñn %40’ñndan fazlasñnda hiç semptom görülmedißi veya çok az semptom görüldüßünü belirtirken, Bizim çalñğmamñz da ilk deßerlendirmede %47,4’ ünde psikopatoloji saptanmamñğ, 6.ayda bu oran % 69,3’ e çñkmñğtñr. Bu bulgu Finkelhor ve arkadağlarñnñn çalñğmasñ ile benzer olmakla birlikte yüksek oldußu düğünülmüğtür. Yapñlan çalñğmalar, cinsel istismara ußrayan çocuklarda travma ile iliğkili bozukluklarñn (travma sonrasñ stres bozuklußu, akut stres bozuklußu, uyum bozuklußu vb.) ve duygudurum bozukluklarñnñn daha sñk gözlendißini göstermiğ olup, bizim çalñğmamñz da bu sonuçlarñ desteklemektedir. Hastalarñmñzñn %48,3’ ünde bu bozukluklar bulunmaktaydñ. Ayrñca, ruh saßlñßñnda bozulma saptanan ve kontrole çaßñrñlan olgularñn sadece %25.7’ sinin kontrollerine düzenli olarak gelebildißi ve geri kalan olgularñn tedaviyi sürdürmedikleri saptanmñğtñr. Bu durum, adli deßerlendirmeler sonrasñnda tedavi gerektiren olgularñn takipleri ile ilgili sorunlar oldußuna iğaret etmektedir. SB-38 Ergen Cinsel østismar OlgularÕnda Psikopatoloji Geliúiminde Rol Oynayan Faktörlerin Ve Serotonin Gen Polimorfizminin AraútÕrÕlmasÕ Gresa Çarkaxhiu Bulut1, Necati Serkut Bulut2, PÕnar Gültepe3, ølter Güney3, Ayúe Rodopman Arman4 Serbest Hekim1, Marmara Üniversitesi TÕp Fakültesi 2Psikiyatri Anabilim DalÕ, 3Genetik Anabilim DalÕ, Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. 4 Çocuk ve Ergen Giriú: Çocuklarñn ¼’ ünden fazlasñ, eriğkin döneme ulağana dek beklenmedik ve ürkütücü deneyimlere ve travmalara maruz kalmaktadñr. Bu çalñğmada, cinsel travmaya maruz kalan ergenlerde bireyler arasñ semptomatoloji deßiğkenlißini belirleyen etmenlerin ve serotonin tağñyñcñ gen polimorfizminin olasñ rolünün arağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: Klinißimize adli 62 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA olgu olarak bağvuran ve cinsel istismar maruziyeti öyküsü olan, 11-17 yağ arasñ ergenlere arağtñrma hakkñnda bilgi verilmiğ ve arağtñrmaya katñlmaya gönüllü olanlar çalñğmaya dahil edilmiğtir. Psikopatoloji ve iğlevsellik deßerlendirmeleri klinik görüğme esnasñnda, Çocuklar için Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağam boyu Versiyonu-Türkçe Versiyonunu (ÇGDĞ-ĞY-T) ile yapñlmñğtñr. Çocuklar ayrñca, “Travma Sonrasñ Tepki Ölçeßi”, “Beck Depresyon Envanteri”, “Beck Anksiyete Envanteri”, “Yeme Tutumu Testi”, “Dissosiyatif Yağantñlar Ölçeßi”, “Eysenck Kiğilik Envanteri” ve “Stresle Bağa Çñkma Tarzlarñ Ölçeßi” ile; ebeveynlerin çocuklarñ için doldurduklarñ “Uyku Alñğkanlñklarñnñ Deßerlendirme Ölçeßi” ve “Olumsuz Yağam Olaylarñ Listesi” ile deßerlendirilmiğtir. Ebeveynlerin deßerlendirmeleri için de “Beck Depresyon Envanteri”, “Beck Anksiyete Envanteri” ve “Aile Yñlmazlñk Ölçeßi” doldurmalarñ istenmiğtir. 18 gönüllü bireyden, uygun bilgilendirme yapñldñktan ve onay alñndñktan sonra elde edilen 10 ml EDTA' lñ kanlardan DNA izolasyonu yapñlmñğtñr. 5-HTT (serotonin tağñyñcñsñ) geninin, intron 2'sindeki VNTR (Variable Number of Tandem Repeat) polimorfizmi ve transkripsiyonel kontrol bölgesindeki insersiyon / delesyon polimorfizmi (5HTTLPR), Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) yöntemiyle belirlendi. Sonuç: Örneklem 16 kñz (%88,9) ile 2 erkekten (% 11,1) oluğmakta ve yağ ortalamalarñ 14,58±1,97 idi. Olgularñn %50’sinde istismar esnasñnda tamamlanmñğ cinsel birleğme var olup, %66,7 (12)’ si önceden tanñdñßñ bireyler tarafñndan istismar edildiklerini bildirdi. Deßerlendirmeler sonucunda en sñk anksiyete bozukluklarñ (%72,2 n=13) tanñsñ saptandñßñ; bunu depresif bozukluk (%66,7, n=12) tanñsñnñn takip ettißi; travma sonrasñ stres bozuklußunun (%44,4, n=8) ise 3. sñrada saptandñßñ gözlenmiğtir. Olgularñn %27,8’ inin (n=5) olay öncesinde çeğitli sebeplerle psikiyatri bağvurularñ mevcuttu. %50’sinde (n=9) intihar giriğimi, %27,8’ inde (n=5) intihar amaçlñ olmayan kendine zarar verme davranñğñ öyküsü vardñ. ðntihar giriğiminde bulunanlarñn %77,7’ si (n=7) ve zarar verme davranñğñ sergileyenlerin %40’ ñ (n=2) bu eylemleri yağanan istismar olayñ sonrasñnda gerçekleğtirdiklerini belirttiler. ðstatistiksel olarak anlamlñ sonuçlarñn çñkmamasñ ile birlikte, olay sonrasñ depresyon ve TSSB tanñsñ alan çocuklarñn annelerinde Yñlmazlñk Ölçeßi (resilience) puanlarñnda düğüklük saptanmñğtñr. Örneklemde 5-HTT geninin transkripsiyonel kontrol bölgesindeki insersiyon/delesyon polimorfizminin (5-HTTLPR) genotiplenmesi yapñldñßñnda; 8 bireyin (%44,4) LL, 7 bireyin (%38,8) LS ve 3 bireyin (%16,6) SS genotipinde oldußu belirlenmiğtir. Bağ etme tarzlarñ ile genetik varyantlar arasñndaki iliğki incelendißinde ise problem odaklñ bağ etme tarzñ sergileyen olgularñn %87,5’inin (n=7) LL aleli tağñdñßñ; bağ etme tarzlarñ duygu odaklñ olanlarñn ise %90’ ñnñn (n=9) SS-LS alel tağñyñcñsñ olduklarñ saptanmñğtñr (p=0,003). TartÕúma: ðstismarñn çocukta uzun vadede ğiddetli-yñkñcñ düzeyde olumsuz etkiler yaratma riskinin genetik faktörler yoluyla deßerlendirmesine yönelik arağtñrmalar, ileride riskli olgularñn daha yakñn takibe alñnmasñ ve saßaltñm müdahalelerinin yoßunlağtñrñlmasñna imkan saßlayabilir. SB-39 østismarda ve ÖzkÕyÕmda En Önemli Koruyucu Faktör? Yaú, Cinsiyet, Aile, Okul? M. Burak Baytunca1, Emsal Ata1, Burcu Özbaran 1, Ahsen Kaya2, Sezen Köse1, Rezzan AydÕn1, Selcen Güney1, Zeki Yüncü1, Serpil Erermiú1, Tezan Bildik1, Ekin Özgür Aktaú2, Cahide AydÕn1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk Ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Adli TÕp A.D. Amaç: Arağtñrmamñzda Ege Üniversitesi Çocuk Adli Kurulunca Temmuz 2012- Temmuz 2013 tarihleri arasñnda deßerlendirilen 181 adli vaka olgusunda istismarñn tipine göre; yağ, cinsiyet, aile yapñsñ, eßitime devam ediyor olup olmayñğñ gibi faktörlerin tanñ daßñlñmñna etkilerini arağtñrmak; özkñyñm giriğimini arttñran faktörleri saptamak amaçlanmñğtñr. Yöntem: Temmuz 2012- Temmuz 2013 arasñ Ege Üniversitesi Çocuk Adli Kurulunda uzman çocuk psikiyatristi ve adli tñp hekimlerince deßerlendirilen; yağñna uygun olarak CDI, Beck depresyon ölçeßi, Travma Sonrasñ Stres Bozuklußu Ölçeßi, Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu, Ößretmen Bilgi Formu, Okul Çaßñ Çocuk ve Gençler için Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi gibi ölçek sonuçlarñ ve klinik gözlem neticesinde deßerlendirme sonucu tamamlanan 181 olgu basit ve nitelikli cinsel istismar olarak iki farklñ kategoriye alñnarak retrospektif yöntemle deßerlendirildi. Deßerlendirmede vakalarñn cinsiyeti, olay anñndaki yağñ, aile özellikleri, eßitime devam ediyor olup olmadñßñ, istismarcñnñn vakaya yakñnlñk derecesi gözetilerek istatiksel olarak karğñlağtñrñldñ. Özkñyñm giriğimi ayrñ bir bağlñk olarak iki ana grup için ( basit ve nitelikli ) aynñ faktörler gözetilerek incelendi. Sonuçlarda anlamlñ farklñlñk yaratan faktörler; dißer faktörlerin etkisinden arñndñrñlmak amacñyla çoklu regresyon analiziyle tekrar deßerlendirilerek baßñmsñz olarak tek bağñna etkili olup olmadñßñ saptandñ. Bulgular: Arağtñrmamñzda 3-18 yağlarñ arasñnda yağ ortalamasñ 12,3 olan 37 erkek (%20,4) ve 144 kñz (%79,6) deßerlendirmeye alñndñ. 102 olgu (%56,4) basit cinsel istismar; 79 olgu (%43,6) nitelikli cinsel istismara maruz kalmñğtñ. En sñk rastlanan tanñlar sñrasñyla Major Depresif Bozukluk (%10,5), Post Travmatik Stres Bozuklußu (%8,8) ve Anksiyete Bozuklußu (%5,5) idi. Çalñğma neticesinde nitelikli cinsel istismara ußrayan vakalarda özkñyñm giriğiminin anlamlñ olarak kñz çocuklarñnda ve puberte döneminde daha fazla görüldüßü (p:0, 016); yağ, cinsiyet, aile yapñsñ ya da eßitim grubu gibi faktörlerin bu grupta tanñ almaya anlamlñ farklñlñk ya da koruyuculuk getirmedißi saptandñ. Basit cinsel istismar grubu incelendißinde eßitime devam ediyor olmanñn tanñ alma üzerine anlamlñ bir katkñ saßladñßñ; (p: 0,013) eßitimine devam etmeyen vakalarda tanñ alma oranñnñn 3,5 kat daha fazla oldußu saptandñ. Yine bu grupta aile baßlarñnñn kopmuğ olmasñnñn özkñyñm giriğimini yaklağñk 10 kat daha arttñrdñßñ gözlendi. TartÕúma: Çocukluk çaßñ cinsel istismarñ sanñldñßñndan daha fazla prevelansa sahip olmasñ sebebiyle ciddi bir sorundur. Arağtñrmamñzda eßitime devam ediyor olmanñn basit cinsel istismarda tanñ alma oranñnñ anlamlñ olarak azaltmasñ ve eßitim devamlñlñßñnñn çekirdek aileye mensup vakalarda anlamlñ ğekilde daha fazla görülüyor olmasñ; istismar sonrasñ süreçte okul devamlñlñßñna ve aile kurumuna ciddi ğekilde önem verilmesi ve üzerine 63 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA çalñğñlmasñ gerektißini göstermektedir. Özkñyñm giriğimlerinin nitelikli istismar vakalarñnda puberte dönemi (<12 yağ) ve kñz çocuklarñnda daha sñk gözlenmesi bu özellikteki çocuklarñn daha sñk aralñklarla gözlenmesi gerektißini düğündürtmüğtür. Basit cinsel istismarda parçalanmñğ aileye sahip vakalarda özkñyñm giriğimi yükseklißinin yaklağñk 10 kat fazla olmasñ yine aile kurumunun istismar sonrasñ süreçte ciddi ilgi odaßñ olmasñ gerektißine iğaret etmiğtir. SB-40 Prenatal Anne - Bebek Ba÷lanmasÕnda Oksitosin ve Kortizol Düzeylerinin Etkisi Sabri Hergüner1, Emine Türen2, Harun Toy2, Haluk Dülger3 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2KadÕn HastalÕklarÕ ve Do÷um A.D., 3Biyokimya A.D. Amaç: Baßlanma, anne ile bebek arasñndaki etkileğim sonucunda geliğen ve süreklilik gösteren bir iliğkidir. Baßlanmanñn gebelik döneminde oluğmaya bağladñßñ, geliğiminde ve ğekillenmesinde genetik, sosyokültürel, psikolojik etmenler ve bazñ hormonlar etkili olmaktadñr. Bu çalñğmanñn amacñ gebelik dönemindeki anne bebek baßlanmasñ üzerine oksitosin ve kortizol seviyelerinin etkisini incelemek ve annenin kaygñ ve depresyon düzeyleri ile olan iliğkisini arağtñrmaktñr. Yöntem: Çalñğmanñn örneklemini Meram Tñp Fakültesi, Kadñn Hastalñklarñ ve Doßum Anabilim Dalñ Gebe Ayaktan Tedavi Ünitesi'nde takip edilen 28-36. hafta arasñnda, ilk ve tekil gebelißi olan, kronik psikiyatrik bozuklußu bulunmayan 145 gebe oluğturmuğtur. Katñlñmcñlara çalñğmanñn amacñ anlatñldñktan ve yazñlñ onamlarñ alñndñktan sonra plazma oksitosin ve kortizol düzeyleri çalñğñlmak üzere kan alñnmñğ ardñndan Maternal Fetal Baßlanma Ölçeßi, Edinburg Doßum Sonrasñ Depresyon Ölçeßi (EDSDÖ), Süreklilik ve Durumluluk Kaygñ Ölçeßi doldurmalarñ istenmiğtir. Deßiğkenler arasñnda baßñntñ Pearson Korelasyon Analizi ile deßerlendirilmiğtir. Baßlanma ve depresyon puanlarñnñ yordayan deßiğkenler Lineer Regresyon Analizi ile incelenmiğtir. Anlamlñlñk p<0.05 olarak kabul edilmiğtir. Bulgular: Çalñğmamñzda EDSDÖ’ye göre 13 ve üzeri puanñ alanlar depresyon grubu olarak kabul edilerek grup ikiye ayrñlmñğ, depresyon olan grupta (28/145) olmayanlara göre (117/145) baßlanma puanlarñ anlamlñlñßa yakñn (p=.086), oksitosin seviyesi ise anlamlñ düzeyde düğük bulunmuğtur. Depresyon puanlarñnñn, süreklilik ve durumluluk anksiyetesi ile pozitif (p=.000) ve baßlanma puanlarñ ile negatif yönde (p=.018) korelasyon gösterdißi görülmüğtür. Oksitosinin baßlanma ile baßñntñ göstermedißi, depresyon ile korelasyon gösterdißi (p=.049), kortizol düzeylerinin ise baßlanma ile yakñndan iliğkili oldußu (p=.058) görülmüğtür. Regresyon Analizinde ise baßlanma puanlarñnñ yordayan tek deßiğkenin kortizol düzeyi oldußu (p=.000), depresyon puanlarñnñ ise, durumluluk ve süreklilik anksiyetesi, anne ve baba eßitim düzeyleri ve gebelik haftasñnñn yordadñßñ bulunmuğtur. TartÕúma: Çalñğmamñzda gebelik döneminde baßlanma puanlarñ üzerine oksitosin yerine kortizol düzeylerinin daha etkili oldußu görülmüğtür. 64 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA POSTER BøLDøRøLERø 65 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA POSTER TURU-1 (PB1 – PB22) 10 Nisan Perúembe TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Neğe Fiğ, Doç. Dr. Didem Öztop, 10:30 - 11:00 Doç. Dr. Burcu Özbaran, Doç. Dr. Özlem Özcan PB-1 Otizm ve Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷unda Perinatal Özellikler: Vaka Kontrollü Bir ÇalÕúma Gökçe Nur Say1, Koray Karabekiro÷lu1, Murat Yüce1, Zehra Babada÷1 1 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Otizm ve Dikkat Eksiklißi Hipeaktivite Bozuklußu (DEHB), biliğsel, davranñğsal ve sosyal alanlarda sorunlara yol açan, yağamboyu devam eden nörogeliğimsel bozukluklardñr. Genetik ve çevresel faktörlerin her iki bozuklußun etiyolojisinde rol oynadñßñ bilinmektedir. Perinatal faktörlerin bu bozukluklarñn etiyolojisinde arağtñrñldñßñ çok sayñda çalñğma bulunmaktadñr. Bildißimiz kadarñyla literatürde bu iki bozuklußun birbiriyle ve saßlñklñ kontrollerle karğñlağtñrñldñßñ çalñğma bulunmamaktadñr. Bu çalñğmanñn amacñ otizm, DEHB ve saßlñklñ kontrol gruplarñnda prenatal, natal ve postnatal özelliklerin arağtñrñlmasñdñr. Yöntem: Çalñğmaya yağ ve cinsiyet bakñmñndan eğleğtirilmiğ olan, otizm tanñsñ konulan (n=100), DEHB tanñsñ konulan (n=100) çocuk ve ergenler ile saßlñklñ gönüllüler (n=80) dâhil edilmiğtir. Otizm ve DEHB tanñlarñ çocuklar ve aileleri ile yapñlan DSM-IV’e dayalñ psikiyatrik görüğme ile konulmuğtur. Katñlñmcñlarñn annelerine sosyodemografik, prenatal, natal ve postnatal özelliklerin deßerlendirildißi yazarlar tarafñndan hazñrlanan form verilmiğtir. Prenatal dönemle ilgili olarak; annenin gebe iken yağñ, kilo artñğñ, gebelikte ilaç/sigara/alkol kullanñmñ, medikal sorunlar (düğük tehdidi, diyabet, hipertansiyon, tiroid hastalñßñ vs.), travmatik olaylar, stres faktörleri, ğiddet görme, en az iki hafta süren mutsuzluk/isteksizlik, psikiyatrik bağvuru ve depresyon tanñsñnñn varlñßñ deßerlendirilmiğtir. Natal dönemle ilgili olarak; bebeßin doßum haftasñ, doßum kilosu, doßum ğekli, obstetrik komplikasyonlar (uzamñğ eylem, kordon dolanmasñ, makat geliğ, vakum/forseps kullanñmñ) sorulmuğtur. Postnatal dönemle ilgili olarak ise; doßumda morarma/ geç aßlama, küvözde kalma, annede doßumdan sonraki ilk iki hafta mutsuzluk/ isteksizlik, psikiyatrik bağvuru, depresyon tanñsñ ve anne sütü alma süresi deßerlendirilmiğtir. Sonuç: Otizm grubunun yağ ortalamasñ 8.73± 3.86 yñl (%77 erkek, %23 kñz), DEHB grubunun yağ ortalamasñ 8.80± 1.98 yñl (%71 erkek, %21 kñz), saßlñklñ kontrol grubunun yağ ortalamasñ 8.45± 4.61 yñl (%78 erkek, %22 kñz) olup, gruplar yağ ve cinsiyet bakñmñndan benzerdi. Gruplar arasñnda ebeveynlerin yağñ, eßitim düzeyi ve sosyoekonomik düzeyi arasñnda anlamlñ farklñlñk yoktu. Gebelikte annenin kilo artñğñ, DEHB grubunda anlamlñ olarak daha düğüktü (p= 0.001). Gebelikte olumsuz ailevi olaylar, otizm ve DEHB gruplarñnda saßlñklñ kontrollere göre anlamlñ olarak daha sñk bulundu (p< 0.001). Gebelikte en az iki hafta süren mutsuzluk/isteksizlik, otizm grubunda dißer gruplara göre anlamlñ derecede daha sñktñ (p= 0.005). Gebelik süresi, DEHB grubunda anlamlñ olarak düğüktü (p< 0.001). Doßumda morarma, otizm ve DEHB gruplarñnda benzer, saßlñklñ kontrollere göre anlamlñ derecede yüksekti (p< 0.001). Otizm grubunda, doßumdan sonraki ilk iki hafta mutsuzluk/ isteksizlik öyküsü daha sñk olarak saptandñ (p= 0.001). Anne sütü alma süresi DEHB grubunda anlamlñ derecede düğüktü (p= 0.005). TartÕúma: Bu çalñğmanñn sonuçlarñ, otizm ve DEHB’nin etiyolojisinde rol oynayan gebelikte psikolojik stres yağama gibi önlenebilir faktörlerin vurgulanmasñ ve koruyucu ruh saßlñßñ tedbirlerinin geliğtirilmesi açñsñndan önemlidir. DEHB’de anne sütü alma süresinin kñsa olmasñ literatürle uyumlu ve detaylñ arağtñrmayñ bekleyen bir konudur. PB-2 Bir Üniversite Hastanesinin Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Poliklini÷ine Dört AylÕk Bir Sürede Sa÷lÕk Kurul Raporu Almak AmacÕyla Baúvuran Örneklemde Klinik ve Sosyodemografik Özellikler: Bir Ön ÇalÕúma Nuran Demir1, Zehra Topal1, U÷ur SavcÕ1, M. Akif CansÕz1, Ali Evren Tufan1 1 Abant øzzet Baysal Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Çeğitli nedenlerle, bireysel geliğim ve eßitim gereksinimleri açñsñndan yağñtlarñ için beklenilen düzeyden anlamlñ fark gösteren bireylere özel eßitime ihtiyacñ olan bireyler olarak tanñmlanñr. Özel eßitim ise bu bireylerin geliğim düzeylerine, ihtiyaçlarñna, özür ve özelliklerine uygun ğartlarda ve özel olarak yetiğtirilmiğ personel aracñlñßñ ile gerçekleğtirilen eßitimdir (1). Ülkemizde çeğitli merkezlere Özel Eßitim için Saßlñk Kurulu Raporu almak üzere bağvuran hastalarñn klinik ve sosyodemografik özelliklerinin incelenmesi bu alandaki bilgilerimizi artñrabilir ve bölgeler arasñ olasñ farklarñ ortaya koyabilir. Bu arağtñrmada bir Üniversite Hastanesinin ÇERSAH AD poliklinißine dört aylñk süre içerisinde özel eßitim için SKR almak üzere bağvuran hastalarñn sosyodemografik ve klinik özellikleri deßerlendirilmiğtir. Yöntem: 2013 yñlñ Haziran ve Ekim aylarñ arasñnda Abant ðzzet Baysal ÜTF ÇERSAH AD’na SKR almak üzere bağvuran hastalarñn verileri SPSS 16.0 (SPSS Inc., Chicago, IL., USA) aracñlñßñ ile hazñrlanan bir veritabanñna girilmiğ ve tanñmlayñcñ istatistikler ile deßerlendirilmiğtir. Bulgular: Çalñğmaya yağlarñ ortalamasñ 95.0 ay olan (Ranj 4.0 – 301.0 ay, S.D. 46.1 ay) 395 hasta dâhil edilmiğtir ( % 68.1 Erkek). Anne (% 66.1) ve babalarñn (% 60.2) çoßunun ilkokul mezunu oldußu, annelerin çoßunun (% 87.5) ev hanñmñ iken, babalarñn çoßunun (% 61.9) iğçi olarak çalñğtñßñ saptanmñğtñr. Ailelerin çoßu (% 61.5) çekirdek aile 66 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA biçimindedir. Ailelerin % 30.1’i birinci veya ikinci derece akrabalarda tedavi almalarñnñ gerektirecek psikopatoloji bulundußunu belirtmiğtir. Bağvuran çocuklar çoßunlukla ebeveynlerinin 1. (% 37.0) veya 2. (% 30.8) çocuklarñdñr ve % 55.6’sñnda fiziksel hastalñklar da bulunmaktadñr (çoßunlukla epilepsi/ nörolojik/ % 29.8). Bağvuran çocuklarñn çoßu (% 66.2) zamanñnda ve normal, spontan, vajinal doßum ile (% 63.3) doßmuğtur. Doßum sonrasñ (sarñlñk/ morarma/ nefes almama/ kuvöz bakñmñ) sorun olgularñn % 27.6’sñnda tariflenmiğtir. Anneler doßum öncesi sorunu % 13.4 oranñnda belirtmektedir. Örneklemin % 54.2’si daha önce özel eßitim almamñğtñr. Bağvuru nedenleri deßerlendirildißinde en sñk nedenin Özel Eßitim aldñrmak veya alñnan Özel Eßitime devam etmek oldußu (% 88.8), ardñndan maağ baßlanmasñ (% 6.1) ve fizik tedavi aldñrma (% 5.3) taleplerinin geldißi görülmüğtür. Özel eßitim amacñyla getirilen çocuk ve ergenlerde en sñk tanñlar Hafif Mental Retardasyon (% 34.4), ÖB (% 21.3), Orta Mental Retardasyon (% 12.4), OSB (% 8.4), DEHB (% 5.6), Aßñr MR (% 4.3) ve sñnñrda entelektüel iğlevsellik (% 1.5) ğeklindedir. Örneklemin % 10.1’i herhangi bir tanñ almamñğtñr. Sonuç: Arağtñrmamñzda Özel Eßitim amacñyla SKR almak üzere getirilen çocuklarda en sñk tanñlarñn Hafif MR ve Ößrenme Bozukluklarñ oldußu görülmüğtür. Örneklemin % 10.1’i herhangi bir tanñ almamñğtñr. Bulgularñmñzñn dißer merkezlerdeki örneklemlerin de deßerlendirildißi ileri arağtñrmalarla desteklenmesi gerekmektedir. PB-3 Psikotik Ergenlerde Kardeú SÕralamasÕ ve Kardeú SayÕsÕ ùeref ùimúek1, Tu÷ba Yüksel1, Cuma Taú 2 1 DÜTF Çocuk Psikiyatri A.D, 2DÜTF Psikiyatri A.D. Amaç: Bu çalñğma genç ergenlerde psikoz ve kardeğ özellikleri arasñndaki iliğkiyi inceledi. Bu çalñğmada doßum sñrasñ ve aile büyüklüßünün genç yağta geliğen psikoz ile iliğkili olup olmadñßñ arağtñrñldñ. Yöntem: Çalñğma Dicle Üniversitesi Tñp Fakültesi (DÜTF) Çocuk Psikiyatri poliklinißinde yürütüldü. 2011-2013 yñllarñ arasñnda poliklinißimize bağvuran ve DSMIV’e göre ğizofreni, kñsa psikotik bozukluk, ğizoaffektif bozukluk, ğizofreniform bozukluk ve psikotik bozukluk BTA tanñsñ konan 37 erkek hasta çalñğmaya alñndñ. Kontrol grubunu ise DÜTF Çocuk bölümüne bağvuran, yağ olarak hasta grubu ile eğleğtirilmiğ 33 erkek ergen oluğturdu. Sonuç: Hasta grubun yağ ortalamasñ 15,32±1,68, kardeğ sayñsñ ortalamasñ 5,92±2,31 iken kontrol grubunun yağ ortalamasñ 14,67±1,49, kardeğ sayñsñ ortalamasñ 6,76±2,97 idi. Yağ ortalamasñ ve kardeğ sayñsñ ortalamasñ açñsñndan gruplar arasñnda fark saptanmadñ. Hasta grubunda 7 kiği ilk çocuk, 21 kiği orta sñralarda, 9 kiği ise son çocuktu. Kontrol grubunda ise 6 kiği ilk çocuk, 22 kiği orta sñralarda, 5 kiği ise son çocuktu. Gruplar arasñnda kardeğ sñralamasñ açñsñndan fark saptanmadñ. TartÕúma: Bu çalñğmanñn ana bulgusu kardeğ sñralamasñ açñsñndan psikotik grup ile saßlñklñ grup arasñnda farkñn olmamasñydñ. Çalñğmamñzla uyumlu olarak, Westergaard ve arkadağlarñnñn yaptñßñ toplum temelli çalñğmada da ğizofreni riski ve kardeğ sñralamasñ arasñnda iliğki saptanmamñğtñr. Bununla beraber birçok çalñğmada ğizofreni riski ve kardeğ sñralamasñ arasñnda iliğki saptanmñğtñr. Daha geniğ örneklemde ve prospektif çalñğmalarla bulgumuzun desteklenmesi gerekmektedir. PB-4 Down Sendromlu ÇocuklarÕn Dil Geliúim Özellikleri Profili Betül Mazlum1, ù. Senem Baúgül2, Füsun Çetin3, Hakan Gürvit4 1 Emsey Hospital, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Poliklini÷i, 2Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Psikoloji A.D., 3Hacettepe Üniversitesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 4østanbul Üniversitesi, Nöroloji A.D. Amaç: Down sendromlu hastalar klinik olarak ößrenme, bellek, dil ve konuğma alanñnda ciddi bozukluklar gösterirler. DS’lu çocuklardaki biliğsel süreçler ile ilgili çalñğmalar dünya literatüründe mevcut olmakla beraber sñnñrlñdñr, ülkemizde ise bu konuda yapñlmñğ çalñğma bulunmamaktadñr. Bu hastalardaki biliğsel süreçlere dair veriler aßñrlñklñ olarak eriğkin populasyonuna aittir. Oysa ki yağ ilerledikçe kognitif iğlevsellikte Alzheimer tipi demansa iliğkin patogenetik süreçlerin de katkñsñ olabileceßinden mevcut sorunlarñn ne kadarñnñn sendromun doßasñndan kaynaklanan nörogeliğimsel sorunlar ne kadarñnñn demans sürecine ait oldußunu kestirmek zordur. Burada Fogarty International Center/NIMH Mental Health/Developmental Disabilities Program tarafñndan desteklenen (D43TW5807) ve Down sendromlu çocuk ve ergenlerin kognitif profilleri ile beyinlerindeki majör beyaz cevher yolaklarñnñn bütünlüßünün ve eğlik eden psikiyatrik eğtanñlarñn deßerlendirildißi bir çalñğma kapsamñnda konuğma ve dile iliğkin deßerlendirmelerden elde edilen bazñ ön bulgular verilecektir. Yöntem: Hastalarñn alñcñ ve ifade edici kelime bilgi düzeylerini ölçmek amacñ ile TðFALDð-Türkçe ðfade Edici ve Alñcñ Dil Testi kullanñlmñğtñr. Hastalarñn her iki alt testten aldñklarñ ham puanlarñn karğñlñk geldißi yağ düzeyleri belirlenmiğtir. Ayrñca hastalar konuğma sesi bozukluklarñ, konuğma akñcñlñßñ ve iletiğim bozukluklarñ açñsñndan da DSM-IV kriterlerine göre deßerlendirilmiğtir. TartÕúma: Literatür ile uyumlu olarak Türk toplumundaki Down sendromlu çocuk ve ergen hastalarñn çoßunda ifade edici dil becerilerinin alñcñ dil becerilerine göre oldukça fazla etkilendißi ve kronolojik yağlarñndan geri oldußu gözlenmiğtir. Hastalarñn çoßunda hem ifade edici hem de alñcñ kelime bilgi düzeyleri kronolojik yağlarñndan oldukça geri iken ilginç olarak hastalarñn bazñlarñnda alñcñ ve/veya ifade edici kelime bilgisi düzeyleri kronolojik yağlarñna yakñn bulunmuğtur. Bu durum hastalarñn aldñklarñ eßitimden kaynaklanabileceßi gibi bireysel farklñlñklarñn da etkisi söz konusu olabilir. Literatürde Down sendromlu hastalar arasñnda da alñcñ ve ifade edici kelime bilgi düzeyleri bakñmñndan 67 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA farklñlñklar olabileceßi belirtilmektedir. Dißer yandan Down sendromunda hem dile hem de konuğmaya iliğkin bozukluklarñn sñklñkla görüldüßü bilinmektedir. Bu çalñğmada da hastalarñn büyük kñsmñnda konuğma sesi bozukluklarñ, kekemelik ve/veya ifade edici dil bozuklußu eğlik etmiğtir. PB-5 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Alt GruplarÕnda Ebeveyne Ba÷lanma Hatice Do÷an1, Didem Öztop2, Sevgi Özmen3, Özlem Olguner Eker2 Erciyes Üniversitesi TÕp Fakültesi 1Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D., 2Psikiyatri A.D. Amaç: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) dikkatsizlik, hiperaktivite ve dürtüsellik ile karakterize, okul çaßñ çocuklarñnñn %3-7’sinde görülen bir bozukluktur. Hiperaktivitenin ön planda oldußu, dikkat eksiklißinin baskñn oldußu ve birleğik tip olmak üzere üç alt gruba ayrñlñr. Geliğimsel, biliğsel, duygusal ve akademik alanlarda önemli bozulmalarla iliğkilidir. Çocußun yağamñnñn hemen her alanñnda görülen yetersizlikler sonucu çocukta özgüven azalmasñ, mutsuzluk, bağarñsñzlñk, kiğiler arasñ iliğkilerde bozulma ğeklinde kendini gösterir ve ruhsal iyilik halini olumsuz yönde etkiler. Baßlanma, bireyin hem içsel dünyasñnñ, hem de yakñn iliğkilerini etkileyen bir durumdur. DEHB hastalarñnda güvenli baßlanmadan ziyade güvensiz baßlanmanñn oldußunu bildiren çalñğmalar mevcuttur. Buradan yola çñkarak yapñlan bu çalñğmada DEHB alt gruplarñnñn ebeveyne baßlanma üzerindeki etkisi incelenecektir. Yöntem: Erciyes Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri poliklinißine bağvuran hastalardan, DEHB tanñsñ alan, 11-17 yağ aralñßñnda herhangi bir psikiyatrik eğ tanñsñ ve kronik hastalñßñ bulunmayan 50 hasta çalñğmaya dahil edildi. Kontrol grubuna yağ ve cinsiyet açñsñndan hasta grubuyla eğleğtirilmiğ, gönüllü olan 50 saßlñklñ çocuk ve ergen alñndñ. Çalñğmaya alñnan tüm olgulara ÇDĞGĞY (Okul Çaßñ Çocuklarñ için Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağamboyu Ğekli ) ve WISC-R (Wechsler çocuklar için zeka ölçeßi) yapñldñ. Arağtñrma kapsamñndaki ebeveynlerden çocuklarñ hakkñnda sosyodemografik veri formu, Atilla Turgay Çocuk ve Ergenlerde Davranñm Bozukluklarñ için DSM IV’e Dayalñ Tarama ve Deßerlendirme Ölçeßini doldurmalarñ istendi. Çalñğmaya katñlan hasta ve kontrol gruplarñna ðliğkiler Ölçeßi Anketi ve Ebeveyn Akran Baßlanma Envanteri uygulandñ. Sonuç: Çalñğmaya katñlan hasta ve kontrol grubunun yağ ortalamasñ 12.78±1.67 idi. Gruplardaki kñz sayñsñ 15, erkek sayñsñ 35 idi. 29 hastaya birleğik tip, 13 hastaya dikkat eksiklißinin ön planda oldußu tip, 8 hastaya hiperaktivitenin ön planda oldußu tip DEHB tanisi kondu. Hiperaktivitenin baskñn oldußu tipte anneye baßlanma ortalamasñ 63.13±8.52, babaya baßlanma ortalamasñ 64.63±7.05 idi. Dikkat eksiklißinin ön planda oldußu tipte anneye baßlanma ortalamasñ 73.69±8.02, babaya baßlanma ortalamasñ 67.54±17.21 idi. Birleğik tipte ise anneye baßlanma ortalamasñ 66.00±10.03 iken babaya baßlanma ortalamasñ 60.31±15.88 idi. TartÕúma: DEHB alt tiplerinin anne-babaya baßlanmasñ deßerlendirildißinde dikkat eksiklißinin ön planda oldußu olgularda, dißer alt tip olgulara göre anneye baßlanma istatistiksel olarak anlamlñ düzeyde yüksek bulundu. Bu durumu birleğik ve hiperaktivite/dürtüsellik alt tipinin ebeveyn tarafñndan daha fazla uyarñlmasñ, çocuk- ebeveyn arasñnda daha çok sözel ve duygusal çatñğma yağamalarñ, böylece giderek kalitesizleğen iletiğimin uzun vadede karğñlñklñ baßlanmayñ etkilemesi ile açñklamak mümkündür. Bir çalñğmada DEHB’li çocuklardaki mizaç ve ebeveynlik stilinin baßlanma örüntüsüne etkileri arağtñrñlmñğ, bileğik ve hiperaktivitesi baskñn olan tiplerdeki çocuklar, dikkat eksiklißi baskñn olanlara göre anksiyöz ve kaçñngan baßlanmada daha yüksek puanlar aldñklarñ, ailelerinin bu çocuklar üzerinde kontrol stilinin daha yüksek oldußu saptanmñğtñr. Sonuç olarak DEHB her ne kadar biliğsel ve yürütücü iğlevlerdeki bozukluklar ile tanñmlansa da, DEHB’li çocuk ve ergenlerde sosyal kñsñtlñlñklar görüldüßü, bu düzenleme zorlußunun akran iliğkilerine yansñdñßñ, bu nedenle güvensiz baßlanmayla ortak etiyolojik faktörlere sahip oldußu ve birbirlerinin oluğmasñna zemin hazñrladñklarñ düğünülmektedir. Bu konuya dair daha geniğ örneklemli daha fazla çalñğmaya ihtiyaç vardñr. PB-6 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Alt GruplarÕnda Akran Ba÷lanmasÕ Hatice Do÷an1, Didem Öztop2, Sevgi Özmen3, Özlem Olguner Eker2 Erciyes Üniversitesi TÕp Fakültesi 1Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D., 2Psikiyatri A.D. Amaç: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) dikkatsizlik, hiperaktivite ve dürtüsellik ile karakterize, okul çaßñ çocuklarñnñn %3-7’sinde görülen bir bozukluktur. Hiperaktivitenin ön planda oldußu, dikkat eksiklißinin baskñn oldußu ve birleğik tip olmak üzere üç alt gruba ayrñlñr. Geliğimsel, biliğsel, duygusal ve akademik alanlarda önemli bozulmalarla iliğkilidir. Çocußun yağamñnñn hemen her alanñnda görülen yetersizlikler sonucu çocukta özgüven azalmasñ, mutsuzluk, bağarñsñzlñk, kiğiler arasñ iliğkilerde bozulma ğeklinde kendini gösterir ve ruhsal iyilik halini olumsuz yönde etkiler. Baßlanma, bireyin hem içsel dünyasñnñ, hem de yakñn iliğkilerini etkileyen bir durumdur. DEHB hastalarñnda güvenli baßlanmadan ziyade güvensiz baßlanmanñn oldußunu bildiren çalñğmalar mevcuttur. Buradan yola çñkarak yapñlan bu çalñğmada DEHB alt gruplarñnñn akran baßlanmasñ üzerindeki etkisi incelenecektir. Yöntem: Erciyes Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri poliklinißine bağvuran hastalardan, DEHB tanñsñ alan, 11-17 yağ aralñßñnda herhangi bir psikiyatrik eğ tanñsñ ve kronik hastalñßñ bulunmayan 50 hasta çalñğmaya dahil edildi. Kontrol grubuna yağ ve cinsiyet 68 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA açñsñndan hasta grubuyla eğleğtirilmiğ, gönüllü olan 50 saßlñklñ çocuk ve ergen alñndñ. Çalñğmaya alñnan tüm olgulara ÇDĞGĞY (Okul Çaßñ Çocuklarñ için Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağamboyu Ğekli ) ve WISC-R (Wechsler çocuklar için zeka ölçeßi) yapñldñ. Arağtñrma kapsamñndaki ebeveynlerden çocuklarñ hakkñnda sosyodemografik veri formu, Atilla Turgay Çocuk ve Ergenlerde Davranñm Bozukluklarñ için DSM IV’e Dayalñ Tarama ve Deßerlendirme Ölçeßini doldurmalarñ istendi. Çalñğmaya katñlan hasta ve kontrol gruplarñna ðliğkiler Ölçeßi Anketi ve Ebeveyn Akran Baßlanma Envanteri uygulandñ. Sonuç: Çalñğmaya katñlan hasta ve kontrol grubunun yağ ortalamasñ 12.78±1.67 idi. Gruplardaki kñz sayñsñ 15, erkek sayñsñ 35 idi. 29 hastaya birleğik tip, 13 hastaya dikkat eksiklißinin ön planda oldußu tip, 8 hastaya hiperaktivitenin ön planda oldußu tip DEHB tanisi kondu. Hiperaktivitenin baskñn oldußu tipte en yüksek ortalama 4.20±1.47 ile kayñtsñz baßlanmada görüldü. 4.12±0.91 ile güvenli baßlanma, 3.15±1.10 ile saplantñlñ baßlanma ve 3.06±1.24 ile korkulu baßlanma sñrasñyla onu takip etmekteydi. Dikkat eksiklißinin ön planda oldußu tipte güvenli baßlanma 4.41±1.32 ortalamayla en yüksek orandaydñ. Onu sñrasñyla 4.39±1.48 ile kayñtsñz baßlanma, 3.88±1.57 ile korkulu baßlanma ve 3.65±0,57 ile saplantñlñ baßlanma izledi. Birleğik tipte ise en yüksek ortalama 4.47±0.99 ile kayñtsñz baßlanmadaydñ. Sonrasñnda sñrasñyla 3.76±0.94 ile güvenli baßlanma, 3.75±1.45 ile korkulu baßlanma ve son olarak 3.62±1.01 ile saplantñlñ baßlanma yer aldñ. TartÕúma: Çalñğmamñzda DEHB alt tipleri akran baßlanmasñ açñsñndan deßerlendirildißinde gruplar arasñnda anlamlñ farklñlñk saptanmadñ. DEHB-B ve DEHB-HA’da kayñtsñz baßlanma yüksekken, DEHB-DE’de güvenli baßlanma daha yüksek oranda görüldü. 2006 yñlñnda yapñlan bir çalñğmada kombine ve hiperaktivitesi baskñn olan tiplerdeki çocuklar dikkat eksiklißi baskñn olanlara göre anksiyöz (kaygñlñ) ve kaçñngan baßlanmada daha yüksek skorlar almñğlardñr. Bu bulgu bizim bulgumuzla uyumluluk göstermektedir. Sonuç olarak DEHB her ne kadar biliğsel ve yürütücü iğlevlerdeki bozukluklar ile tanñmlansa da, DEHB’li çocuk ve ergenlerde sosyal kñsñtlñlñklar görüldüßü, bu düzenleme zorlußunun akran iliğkilerine yansñdñßñ, bu nedenle güvensiz baßlanmayla ortak etiyolojik faktörlere sahip oldußu ve birbirlerinin oluğmasñna zemin hazñrladñklarñ düğünülmektedir. Bu konuya dair daha geniğ örneklemli daha fazla çalñğmaya ihtiyaç vardñr. PB-7 Yaúam Kalitesi ve øúlevsellikte Bozulma KavramlarÕ ArasÕndaki øliúkinin Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u Örnekleminde øncelenmesi Mahmut Cem TarakçÕo÷lu1, Nursu ÇakÕn-Memik2, Nesligül Nihal Olgun2, Belma A÷ao÷lu2 1 BakÕrköy Dr. Sadi Konuk E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi Klini÷i, 2Kocaeli Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölümü Amaç: Bu çalñğmada dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) tanñlñ çocuklarda DEHB’ye özgü iğlevsellikte bozulma ile genel yağam kalitesi arasñndaki iliğkinin incelenmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi Ğimdi ve Yağam Boyu Ğekli-Türkçe Uyarlamasñ (ÇDĞG-ĞY-T) ile yapñlan görüğmede ilk kez DEHB tanñsñ alan 1-8. sñnñfa devam eden 250 çocuk ve ergenin katñldñßñ çalñğmada, ebeveynler tarafñndan DEHB’ye özgü iğlevsellikte bozulmayñ deßerlendiren Weiss ðğlevsellikte Bozulma Ölçeßi Ebeveyn-Formu (WðBÖ-E) ve genel yağam kalitesini deßerlendiren Çocuklar için Yağam Kalitesi Ölçeßi Ebeveyn Formu (ÇðYKÖ-E) Türkçe versiyonlarñ doldurulmuğtur. Sonuç: WðBÖ-E aile, okul, yağam becerileri, çocußun benlik algñsñ, sosyal etkinlikler, riskli eylemler ve toplam puanlarñ ile ÇðYKÖ-E fiziksel saßlñk, psikososyal saßlñk ve ölçek toplam puanlarñ arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ korelasyonlar bulunmuğtur. TartÕúma: Çalñğmamñzda DEHB ile iliğkili iğlevsellikte bozulma ile genel yağam kalitesi arasñnda anlamlñ ancak mükemmel düzeyde olmayan korelasyonlar elde edilmiğtir. Bu durum iğlevsellikte bozulma ve yağam kalitesi kavramlarñnñn birbirleriyle iliğkili ancak farklñ kavramlar olduklarñnñ desteklemektedir. DEHB tanñ ve tedavisinde DEHB belirtilerine ek olarak iğlevsellikte bozulma ve yağam kalitesi kavramlarñnñn da deßerlendirilmesinin, DEHB’nin bütüncül olarak ele alñnmasñnda önemli olacaßñ düğünülmüğtür. PB-8 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u-KarúÕt Olma KarúÕ Gelme Bozuklu÷u Komorbiditesi ve Geliúen Olumsuz Sonuçlar Ayúe Burcu Ayaz1, Muhammed Ayaz1, Sebla Gökçe ømren2 1 Sakarya Üniversitesi E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi Amaç: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) tanñsñ alan çocuk ve ergenlerde karğñt olma karğñ gelme (KOKGB) komorbiditesinin hastalñßñn seyrini olumsuz etkiledißi bildirilmektedir. Bu çalñğmada sadece DEHB tanñsñ alan çocuk ve ergenlerle DEHB-KOKGB komorbiditesi olanlarñn geliğen olumsuz sonuçlar açñsñndan karğñlağtñrñlmasñ amaçlandñ. Yöntem: Çalñğmaya sadece DEHB tanñsñ alan 109, DEHB-KOKGB komorbiditesi olan 79 çocuk alñndñ. Çocuklarñn bağlangñçtaki belirti ğiddeti Turgay DSM-IV’e göre Yñkñcñ Davranñm Bozukluklarñ Tarama Ölçeßi (T-DSM-IV-S) ile deßerlendirildi. Gruplar ilk deßerlendirmeden sonraki 4 yñllñk sürede okulda aldñklarñ disiplin cezalarñ, sigara kullanñmñ, alkol ve/veya madde kullanñmñ, suç iğleme davranñğlarñ ve kazalardan kaynaklanan yaralanmalar açñsñndan karğñlağtñrñldñ. Sonuç: Okuldaki disiplin cezalarñ, sigara kullanñmñ ve kazalardan kaynaklanan yaralanmalarñn DEHB-KOKGB grubunda DEHB grubuna kñyasla daha 69 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA yüksek oranda geliğtißi saptandñ. Suç iğleme davranñğlarñ ve alkol ve/veya madde kullanñmñ açñsñndan iki grup arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ bir fark saptanmadñ. ðlk deßerlendirmedeki T-DSM-IV-S davranñm bozuklußu puanlarñnñn yüksek olmasñnñn okuldaki disiplin cezalarñyla, T-DSM-IV-S karğñ gelme puanlarñ ve davranñm bozuklußu puanlarñnñn yüksek olmasñnñn sigara kullanñmñyla ve T-DSM-IV-S hiperaktivite/dürtüsellik ve davranñm bozuklußu puanlarñnñn yüksek olmasñnñn kazalardan kaynaklanan yarlanmalarla iliğkili oldußu belirlendi. TartÕúma: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu tanñsñ alan çocuk ve ergenlerde KOKGB komorbiditesi çocukluk ve ergenlik yağlarñnda okuldaki disiplin cezalarñ, sigara kullanñmñ ve kazalardan kaynaklanan yaralanmalar açñsñndan risk oluğturmaktadñr. PB-9 ÇocuklarÕn Ev KazalarÕna Maruz KalmasÕnda Ebeveynlerde Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u BulgularÕ OlmasÕnÕn Rolü Olabilir Mi? Ethem Acar1, Onur Burak Dursun2, øbrahim Selçuk Esin2, Hakan Ö÷ütlü2 1 Mu÷la SÕtkÕ Koçman Üniversitesi TÕp Fakültesi, Acil TÕp A.D., 2Atatürk Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Ev kazalarñ çocukluk çaßñnda en sñk ölüm nedenleri arasñndadñr. Ebeveynlerdeki psikopatoloji ve ebeveynlik tutumlarñnñn çocuklarñn ev kazalarñna ußramalarñ ile iliğkili olabileceßi düğünülse de bu alanda yapñlan çalñğmalar kñsñtlñdñr. Bu çalñğmanñn amacñ; acil servise ev kazalarñ nedeniyle bağvuran okul öncesi çocuk ve ebeveynlerinde psikiyatrik nedenlerin arağtñrñlmasñ; kazalar ile ebeveynlerin Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite (DEHB) bulgularñ, ebeveyn tutumlarñ ve çocuklardaki davranñğsal problemleri arasñnda iliğki olup olmadñßñnñn incelenmesidir. Yöntem: Çalñğmaya Erzurum Bölge Eßitim ve Arağtñrma Hastanesi acil servisine ev kazalarñ nedeniyle bağvuran 1-5 yağ arasñ 40 çocuk ve bu olgularla yağ ve cinsiyet açñsñndan eğleğtirilmiğ basit enfeksiyonlar nedeniyle acil servise bağvuran 40 çocuk dâhil edildi. Sonuç: Ev kazalarñ nedeniyle bağvuran çocuklarñn babalarñnda DEHB bulgularñnñn kontrol grubuna oranla anlamlñ ölçüde fazla oldußu gözlendi (p=0.020). Ebeveynin daha fazla serbestlik ve göreceli olarak daha az kontrolcülüßü ile karakterize olan demokratik ebeveyn tutumu ile olgularñn geçirdikleri toplam kaza sayñlarñ arasñnda pozitif korelasyon oldußu saptandñ (p=0.007). Ev kazalarñ nedeniyle bağvuran çocuklarda ise hem içe atñm hem de dñğa vurum bulgularñnñn anlamlñ olarak daha fazla oldußu tespit edildi. TartÕúma: Ev kazalarñ küresel önemi gün geçtikçe artan önemli bir mortalite ve morbidite sebebidir. Özellikle sñk kazaya maruz kalan çocuklarñn kendileri ve ebeveynlerinde psikopatoloji deßerlendirmesi; ebeveynlerinde tutum hatalarñnñn incelenmesi koruyucu hekimlik açñsñndan önem arz etmektedir. PB-10 Bir Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Poliklini÷inde ølaç Tedavisi UygulamalarÕnÕn 10 YÕllÕk Süreçteki De÷iúimi ùahbal Aras1, Gonca Engin1, Önder Küçük1, Fatma Varol Taú1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu çalñğmada, bir çocuk ve ergen psikiyatrisi poliklinißine bağvuran hastalarda ilaç tedavisi uygulamalarñnñn deßiğiminin deßerlendirilmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: Altñ aylñk süre içinde poliklinikte izlenen yeni hastalarñn dosyalarñ geriye dönük olarak incelenmiğtir. Hastalarñn bağvuru yakñnmalarñ ve tanñlarñ, ilaç tedavisi oranñ, ilaç kullanñmñ ile ilgili deßiğkenler (kullanñlan ilaçlar, bağlama zamanñ, çoklu ilaç kullanñmñ, tanñlara göre daßñlñm vb.) deßerlendirilmiğ ve elde edilen veriler 10 yñl önce aynñ klinikte yapñlan çalñğmanñn bulgularñyla karğñlağtñrñlmñğtñr. Sonuç: Çalñğmanñn ön bulgularñ 10 yñl öncesine göre Poliklinikte aßñrlñklñ olarak öncelikli gereksinimi olan hasta bağvurusu oldußunu ve ilaç tedavisi oranñnñn arttñßñnñ göstermektedir. Çalñğmanñn veri toplama süreci devam etmektedir. TartÕúma: Zaman içinde ve saßlñk sisteminde yağanan deßiğimin ilaç tedavisi uygulamalarñna etkilerinin deßerlendirilmesi çocuk ve ergen psikiyatrisi alanñndaki tedavi hizmetlerinin iyileğtirilmesine katkñda bulunabilir. PB-11 Dikkat Eksikli÷i Hiperaktivite Bozuklu÷u TanÕsÕ Alan Çocuk ve Ergenlerde Tedavi DevamlÕlÕ÷Õ Muhammed Ayaz1, Ayúe Burcu Ayaz1, Nusret Soylu2, Serhat Yüksel3, 1 3 Sakarya Üniversitesi E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, 2ønönü Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi ABD, Özel Kurum Amaç: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu, çocuk ve ergenlerde en sñk görülen ruhsal bozukluklardan biridir. Yeterli sürede ve düzeyde tedavi almamanñn DEHB seyrini olumsuz etkiledißi bilinmekle birlikte, DEHB tanñsñ konulan çocuklarda tedavi devamlñlñßñnñn düğük oranlarda oldußu ve tedavileri kesmenin yaygñn oldußu bildirilmektedir. Bu çalñğmada ilk kez DEHB tanñsñ alan çocuklarda sosyodemografik özelliklerin, DEHB belirti ğiddetinin, eğlik eden ruhsal bozukluk tanñlarñnñn 70 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA ve tedaviyle iliğkili etmenlerin tedavi devamlñlñßñ üzerindeki etkilerinin arağtñrñlmasñ amaçlandñ. Yöntem: 6-18 yağ aralñßñndaki ilk kez DEHB tanñsñ konulan ve ilaç tedavisi bağlanan 877 çocußun 12 aylñk tedavi devamlñlñßñ deßerlendirildi. Çocuklarñn tedavi devamlñlñßñ çocuklarñ deßerlendiren çocuk psikiyatrisi uzmanlarñ tarafñndan tanñ konulup tedavi bağlandñktan 12 ay sonra tedavinin devam edilmesi olarak tanñmlandñ. DEHB belirti ğiddeti Turgay DSM-IV’e göre Yñkñcñ Davranñm Bozukluklarñ Tarama Ölçeßi (T-DSM-IV-S) ve ilk tedaviyle saßlanan tedavi etkinlißi Klinik Global ðzlenimDüzelme Ölçeßi (CGI-I) ile deßerlendirildi. Sonuç: Çalñğmamñzda 12 aylñk tedavi devamlñlñßñnñn %30.2 (n=265) oranñnda oldußu belirlendi. Uygulanan hiyerarğik regresyon analizi modelinde çocuklara küçük yağta tedavi bağlamanñn, T-DSM-IV-S hareketlilik/dürtüsellik puanlarñnñn yüksek olmasñnñn, yan etki oluğmamasñnñn, DEHB ilaçlarñnñ birlikte kullanñmñnñn, aynñ anda bağka bir psikofarmakolojik ajan kullanñmñnñn ve ilk tedaviyle saßlanan tedavi etkinlißinin yüksek olmasñnñn tedavi devamlñlñßñnñ arttñrdñßñ saptandñ. Uzun etkili metilfenidat kullanñmñnda, kñsa etkili metilfenidat ve atomoksetin kullanñmñna göre tedavi devamlñlñßñnñn daha fazla oldußu belirlendi. Çocußun cinsiyeti, kronik fiziksel hastalñk varlñßñ, ebeveynlerin eßitim düzeyleri, ebeveynlerin birliktelik durumlarñ, ailede ruhsal bozukluk öyküsü, eğlik eden ruhsal bozukluk varlñßñ, TDSM-IV-S dikkat eksiklißi, karğñ gelme ve davranñm bozuklußu puanlarñ ile tedavi devamlñlñßñ arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ bir iliğki saptanmadñ. TartÕúma: Dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu tanñsñ alan çocuklarda tedavi devamlñlñßñnñ arttñran nedenlerin ve tedaviyi kesme nedenlerinin anlağñlmasñ daha etkili tedavi, belirti kontrolü ve gelecekteki risklerin azaltñlmasñna katkñ saßlayabilir. PB-12 Selektif Mutizmi Olan Çocuklar Yunus KÕllÕ1, Serkan Güneú1, Veli YÕldÕrÕm1, Özalp Ekinci1, Fevziye Toros1 1 Mersin Üniversitesi TÕp FakültesiÇocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Amaç: Türkiye’de henüz SelektifMutizm (SM) ile ilgili yapñlmñğ bir çalñğmanñn bulunmamasñ ve SM’nin nadir görülen bir bozukluk olmasñ nedeniyle olgularñn sosyodemografik ve klinik bazñ özelliklerini belirlemeyi amaçladñk. Yöntem: Poliklißimize 2005 yñlñndan itibaren bağvurmuğ olan olgulara retrospektif olarak arğivimizden taranarak ulağñlmñğtñr. Olgularñn yağ, cinsiyet, özgeçmiğ, soygeçmiğ ve bazñ klinik özellikleri SPSS veri programñnagirilerek tanñmlayñcñ ve frekans analizleri yapñlmñğtñr. Sonuç: 16541 olguiçinde 31(%0,018) SM tanñsñkonanolguyaulağñlmñğtñr. Yağortalamalarñ 6,2 ±1,9 olup, olgularñn17’si (%54,8) erkek, 14’ü (%45,2) kñzdñr. Olgularñmñzñn 20’sinde (%64,5) bir eğtanñ olmakla birlikte, 11’inde iki eğtanñ (%35,4) ve 6’sñnda (%19,4) üç eğtanñ bulunmaktaydñ. Eğtanñlar iğlevsellikte kayñp ve ğiddete göre sñralanarak tablo 2’de gösterilmiğtir. TartÕúma: SM hakkñnda 125 yñlönce ilk yazñlarñn olmasñna raßmen literatürde bu bozukluk hakkñnda çok az çalñğma mevcuttur. Aileleri de çekingen özellikle re sahip olan bu çocuklar, kliniklere dißer çocuklara göre daha nadir getirilmektedir. Shwartz ve arkadağlarñ 33 SM olgusu ile ilgili yaptñklarñ bir çalñğmda, aile hekimlerinin ‘sadece utangaçlñk’ diyerek olgularñn %70’ini yanlñğ tanñ veya etiketleme ile doßru yönlendiremediklerini tespit etmiğlerdir. Bu bakñğ açñsñsñ da kliniße bağvuruyu azaltmaktadñr. ðlkokul 1.sñnñf ve okul öncesi eßitimde olan çocuklarda yapñlan tarama çalñğmalarñnda SM sñklñßñnñn %2 civarñnda oldußu gösterilmiğtir. Okullarda bu kadar sñk karğñlağñlan bu bozukluk; ößretmenler tarafñndan da ‘sadece utangaçlñk’ denilerek çoßu kez memnun olunan bir durum haline gelebilmektedir. Toplum tabanlñ yapñlan prevalans çalñğmalarñnda da SM’nin prevalansñ %0,47-1,90 arasñnda bildirilmektedir. Bizim poliklinißimize bağvuran tüm olgular içinde SM’nin sñklñßñnñn %0,018 gibi düğük olmasñ, Türkiye’de bağvurularñn ve doßru yönlendirmelerin çok yetersiz oldußunu göstermektedir. SM; kñzlarda erkeklere oranla 1,6-3 kat daha sñk görülmektedir. SM’ye en sñk iletiğim bozukluklarñ, nörogeliğimsel bozukluklar ve eliminasyon bozukluklarñ eğlik etmektedir. Sosyal fobi, kaçñngan kisȫilik, ayrñlñk anksiyetesi bozuklugȕu, panik bozuklugȕu ve özgül fobi gibi anksiyete bozukluklarñnñn SM olan çocuklarda çok yüksek oranlarda bulundugȕu birçok çalñsȫma da bildirilmiğtir. Sonuç olarak; eğtanñ oranlarñnñn yüksek oldußu, akademik ve sosyal iğlevsellikte belirgin düğüğe neden olan SM üzerine, Türkiye’deki çocuklarñn özelliklerini daha geniğ örneklemlerle inceleyen çok merkezli çalñğmalarñn yapñlmasñnñn oldukça önemli oldußunu düğünmekteyiz. PB-13 Triple P Olumlu Anne BabalÕk E÷itimi’nin Anksiyete Bozuklu÷u Olan Çocuklar ve Ebeveynlerin Ruh Sa÷lÕ÷Õ Üzerine Uzun Dönem Etkilerinin De÷erlendirilmesi Gonca Özyurt1, Özlem Gencer1, Yusuf Öztürk1, Aylin Özbek1, Erdem Erkoyun2 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Halk Sa÷lÕ÷Õ A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ; ailelere yönelik bir biliğsel davranñğçñ tedavi yöntemi olan Triple P Olumlu Anne-Babalñk Eßitim Programñ’nñn anksiyete bozuklußu tanñsñ olan çocuklarda; çocuklarñn davranñğsal ve duygusal sorunlarñ, çocuklardaki anksiyete düzeyi, anksiyete bozuklußunun ğiddeti ve çocuklarñn psikososyal iğlevsellißi üzerine etkilerini Triple P Olumlu Anne-Babalñk Eßitim Programñ uygulandñktan 4 ay sonra deßerlendirmek ve programñn uzun dönem etkinlißini saptamaktñr. Yöntem:Arağtñrma randomize kontrollü prospektif desende bir arağtñrmadñr. Arağtñrmanñn örneklemi Okul Çaßñ Çocuklarñ 71 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA için Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi-Ğimdi ve Yağam Boyu Versiyonu (ÇDĞG-ĞY) ile Anksiyete Bozuklußu tanñsñ konulmuğ 74 çocuktan oluğmaktadñr. Örneklemin eğit olarak iki gruba randomizasyonunu takiben olgu grubunun ebeveynleri 8 hafta boyunca Grup Triple P Olumlu Anne Baba Eßitim Programñna katñlñrken, kontrol grubunun ebeveynleri katñlmamñğtñr. ðki grup eßitimden hemen önce, eßitimden hemen sonra ve eßitim verildikten 4 ay sonra sosyodemografik, duygusal ve davranñğsal deßiğkenlerle karğñlağtñrñlmñğtñr. Veriler, Sosyodemografik Veri Toplama Formu, Çocuklar için Genel Deßerlendirme Ölçeßi (ÇGDÖ), Klinik Global ðzlenim Ölçeßi-Hastalñk Ğiddeti (KGðÖ-HĞ), Çocuklarda Anksiyete Tarama Ölçeßi Ebeveyn ve Çocuk Formu (ÇATÖ), Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA), Durumluk-Sürekli Kaygñ Envanteri, Genel Saßlñk Anketi–28 (GSA–28) kullanñlarak toplanmñğtñr. Sonuç: Çalñğmanñn verilerinin toplama iğlemi henüz bitmiğtir ve istatistik ağamasñndadñr. TartÕúma: Anksiyete bozuklußu tanñsñ olan ergenlerde Biliğsel Davranñğçñ Terapi (BDT) yönteminin etkinlißi gösterilmiğ olsa da daha küçük yağtaki çocuklar için BDT’nin etkinlißini gösteren çok az çalñğma vardñr. Yine BDT’nin biliğsel temellerine göre BDT çocuklarda ergenlere göre daha az etkinlik gösterebilir. Çocuklarda BDT tedavisine alternatif yöntem olarak BDT temelli materyallerin ailelere uygulanmasñ deßerlendirilmektedir. Thienemann tarafñndan yapñlan 7-16 yağ arasñndaki anksiyete bozuklußu tanñsñ olan çocuklarda anne babalara BDT temelli eßitim verilmiğ ve etkin bulunmuğtur. Yine Waters tarafñndan yapñlan arağtñrmada anne babalara BDT temelli verilen eßitim ile hem çocuklarñ hem de aileleri içeren tedavinin etkinlißi benzer bulunmuğtur. Yaptñßñmñz literatür taramasñna göre Triple P Olumlu Anne-babalñk eßitminin anksiyete bozuklußu olan çocuklarda etkinlißini deßerlendiren ilk çalñğma bu çalñğmadñr. Gelecekte yapñlacak daha fazla çalñğma ile biliğsel davranñğçñ aile eßitimi yöntemlerinin çocuklarda anksiyete bozuklußu üzerine etkisi deßerlendirilebilir ve belki de çocuklarda anksiyete bozuklußunun tedavisinde anne babalñk eßitimi de yer alabilir. PB-14 Anksiyete Bozuklu÷u Olan Çocuk Ve Ergenlerde Tükrük Alfa-Amilaz Düzeyi Özgür YorbÕk,1 Caner Mutlu,2 Özlem Özturk,3 Derya Koç AltÕnay,4 ølhan Asya Tanju,5 øsmail Kurt 3 1 Üsküdar Üniversitesi, Sa÷lÕk Bilimleri Fakültesi, Çocuk Geliúimi Bölümü, Çocuk ve Ergen Psikiyatri Birimi, 2BakÕrköy Prof Dr Mazhar Osman Ruh ve Sinir HastalÕklarÕ E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i, 3 GATA E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Biyokimya Anabilim DalÕ, 4 Maltepe Üniversitesi, E÷itim Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik DanÕúmanlÕk Bölümü, 5GATA Haydarpaúa E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Tükrük alfa-amilaz (TAA)’ñn sempatoadrenal medüller sistemin aktivitesinin bir göstergesi olabileceßi düğünülmektedir. Dolayñsñyla, anksiyete bozukluklarñ ile TAA arasñnda bir iliğki olabilir. Bu çalñğmanñn amacñ, anksiyete bozuklußu olan çocuk ve ergenlerde tükrük alfa-amilaz düzeylerini saßlñklñ kontrol grubu ile karğñlağtñrmaktñ. Yöntem: Çalñğmaya, anksiyete bozuklußu tanñsñ konulan ve ilaç kullanmayan 8-16 yağ arasñ 30 çocuk ve ergen ile benzer sosyodemografik özellikleri olan 36 saßlñklñ kontrol alñndñ. Hastalar ve kontrol grubu, klinik olarak ve Çocuklar için Anksiyete Tarama Ölçeßi ve Çocuk Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi/6-18 ile deßerlendirildi. Sonuç: Kontrol grubuna göre, anksiyete grubunda TAA düzeyleri anlamlñ olarak yüksek bulundu (p=.003). Anksiyete bozuklußunu belirlemede TAA için kesim deßeri %60 duyarlñlñk ve %83.3 özgüllükle 153.3 U/mL bulundu. (ROC eßrisinin altñndaki alan [AUC]=0.717; 95% CI: 0.593-0.821). TAA düzeyi ile ölçeklerin anksiyete puanlarñ arasñnda korelasyon saptanmadñ. TartÕúma: Bu çalñğma, çocuk ve ergenlerde anksiyete bozukluklarñnñn artmñğ sempatik aktivite ile iliğkili olabileceßini düğündürmüğtür. Geniğ örneklemli daha fazla çalñğmaya ihtiyaç vardñr. PB-15 Bir E÷itim AraútÕrma Hastanesinde De÷erlendirilen Obsesif-Kompulsif Bozukluk TanÕlÕ Çocuk ve Ergenlerin Klinik ve Demografik Özellikleri Sabide Duygu Tunas1, Zeynep Göker1, Gülser Dinç1, Özlem Hekim1, Esra Güney1, Özden ùükran Üneri1 1 Ankara Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hematoloji Onkoloji E÷itim AraútÕrma Hastanesi, Çocuk Psikiyatrisi Klini÷i Amaç: Bu çalñğmada Mayñs 2013-Aralñk 2013 tarihleri arasñndaki toplam 6 aylñk sürede, Ankara Çocuk Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Hematoloji-Onkoloji Eßitim Arağtñrma Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi bölümüne bağvuran çocuk ve ergenlerden Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) tanñlñ olgularñn sosyodemografik ve klinik özelliklerinin deßerlendirilmesi amaçlandñ. Yöntem: Belirtilen tarihlerde klinißimize bağvuran toplam 6010 olgunun kayñtlarñ geriye dönük taranarak OKB tanñlñ 94 olgu ayrñntñlñ deßerlendirmek üzere seçildi. Tanñsñ DSM-IV-TR ölçütleri esas alñnarak konulan bu olgularñn, obsesyon ve kompulsiyon içerikleri, eğlik eden dißer psikiyatrik bozukluklar ve bunlarñn sosyodemografik özellikler ile arasñndaki iliğki SPSS 17,0 programñ kullanñlarak analiz edilerek, p<0,05 istatistiksel olarak anlamlñ kabul edildi. Bulgular: Toplam 6 aylñk süre içinde saptanan OKB sñklñßñ %1,5 idi. 94 OKB’li olgularñn %52,7’ini kñz, %47,3’ünü erkek cinsiyeti oluğturuyordu. Yağ ortalamasñ 12,0±2,9 (4-17 yağ) yağ idi. Olgularñn %41,9’unun çocuk, %58,1’inin ergen yağ grubunda oldußu ve %96,8’inin Ankara ilinde yağadñßñ saptandñ. Olgularñn %72’si arağtñrñlan süre içindeki ilk bağvuru sonrasñnda tanñsñ konulmuğ çocuk ve ergenlerdi. Olgularñn %28’i ise tanñsñ daha önceden konulmuğ olan ve takip edilen olgulardñ. “Fiziksel zarar verme, zarar görme ya da saldñrganlñk” obsesyonlarñ bulunan çocuk ve ergenlerde “kontrol etme” kompulsiyonu (X2=28,429, 72 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA p=0,0001);“Bulağ, kirlenme, hastalñk kapma ya da hastalanma ile ußrağ” obsesyonlarñ bulunanlarda “yñkama, temizleme, belli bir düzen ile temizleme ya da kaçñnma” kompulsiyonlarñ (X2=26,705, p=0,0001); “Simetri, uyum ya da düzen için ußrağ” obsesyonlarñ saptananlarda “tekrarlama, sñralama, düzenleme, sayma, dokunma” kompulsiyonlarñ (X 2=51,814, p=0,0001); ve “Cinsel ya da dini içerikli” obsesyonlarñ bulunan çocuk ve ergenlerde “onaylatma, belli kelimeleri içinden tekrarlama, sessizce dua etme” kompulsiyonlarñ varlñßñ (X2=16,180, p=0,001) anlamlñ düzeyde yüksek saptandñ. “Simetri, uyum ya da düzen için ußrağ” obsesyonlarñnñn kñz cinsiyetindeki varlñßñ sñnñrda düzeyde anlamlñlñßa sahipti (kñzlarñn %30,6’sñnda, erkeklerin %13,6’sñnda; X2=3,822, p=0,05). Benzer ğekilde “tekrarlama, sñralama, düzenleme, sayma, dokunma” kompulsiyonlarñ kñz çocuklarñnda anlamlñ düzeyde yüksek (kñzlarñn %22,4’ünde, erkeklerin %4,5’inde; X 2=6,180, p=0,013) bulundu. Obsesyon ve kompulsiyonlarñn çocuk-ergen yağ gruplarñ arasñndaki daßñlñmlarñ açñsñndan ise istatistiksel bir anlamlñlñk saptanmadñ. Olgularñn %65,6’sñnda herhangi bir komorbid bir psikiyatrik bozukluk saptanmazken, %11,8’inde DEHB, %7,5’inde yaygñn anksiyete bozuklußu, %3,2’sinde sosyal anksiyete bozuklußu saptandñ. Tedavisinde yalnñzca davranñğçñ öneriler %10,8’ini oluğturuyorken,%64,6’sñnñ SSRI grubu ilaçlarla monoterapi ve %25,5 ile kombine farmakoterapiler oluğturuyordu. Farmakoterapi uygulamasñnñ yordayan etkenler; “ergen yağ grubunda olmak (X2=6,677, p=0,010), “bulağ, kirlenme, hastalñk kapma ya da hastalanma ile ußrağ” obsesyonlarñ (X 2=4,119, p= 0,042)” varlñßñ olarak belirlendi. TartÕúma: OKB’nin yağam boyu görülme sñklñßñnñn %1 ile %3 arasñnda deßiğtißi belirtilmektedir. Bu oran çalñğma bulgumuz olan %1,5 ile uyumludur. Erkek cinsiyetinde çocukluk çaßñ OKB bozuklußunu daha fazla bildiren çalñğmalar vardñr. Bizim kesitimizde yaklağñk eğit olarak bulunmuğtur. Çocuk ve ergenlerde en sñk gözlenen obsesyonlar “saldñrganlñ, zarar verme-zarar görme”, “bulağ, kirlenme, hastalñk kapma” ve “simetri, düzenleme ve sñralama” obsesyonlarñ iken; en sñk görülen kompulsiyonlar “temizleme”, “tekrarlama ve kontrol etme” kompulsiyonlarñdñr. OKB bozukluklarñna DEHB, tik bozuklußu ve dißer anksiyete bozukluklarñ sñklñkla eğlik etmektedir. Biliğsel davranñğçñ terapi (BDT), SSRI kullanñmñ çocuklarda OKB bozuklußu tedavisinde ilk ve etkin seçeneklerdir. Çalñğma bulgularñmñz klinißimizde de benzer tedavi seçeneklerine öncelik verildißini göstermektedir. Sonuç: OKB, kñz ve erkek çocuklarñnñ eğit ğekilde etkileyen, ergen yağ grubunda anlamlñ olarak daha fazla görülen bir bozukluk olup tedavisinde SSRI monoterapisi çoßu kez ilk seçenek olarak kullanñlmaktadñr. PB16- Çocuk ve Ergenlerde Anksiyete ile iliúkili BozukluklarÕn Klinik ve Demografik Özellikleri: Bir YÕllÕk Kesitsel Bir Örneklem Zeynep Göker1, Esra Güney1, Gülser Dinç1, Özlem Hekim1, Özden ùükran Üneri1 1 Ankara Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hematoloji Onkoloji E÷itim AraútÕrma Hastanesi, Çocuk Psikiyatrisi Klini÷i Amaç: Bu çalñğmada Mayñs 2012-Mayñs 2013 tarihleri arasñndaki 1 yñllñk sürede, Ankara Çocuk Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Hematoloji-Onkoloji Eßitim Arağtñrma Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi bölümüne bağvuran anksiyete bozuklußu tanñlñ olgularñn sosyodemografik ve klinik özelliklerinin deßerlendirilmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: Belirtilen tarihlerde klinißimize bağvuran toplam 25.013 olgunun kayñtlarñ geriye dönük taranarak anksiyete bozuklußu tanñlñ 1.910 olgu ayrñntñlñ deßerlendirmek üzere seçilmiğtir. DSM-IV-TR ölçütleri esas alñnarak konulan “Anksiyete bozukluklarñ” tanñlarñnñn daßñlñmlarñ, eğlik eden psikiyatrik dißer bozukluklar ve bunlarñn sosyodemografik özellikler ile arasñndaki iliğki SPSS 17,0 programñ kullanñlarak analiz edilmiğ, p<0,05 istatistiksel olarak anlamlñ kabul edilmiğtir. Sonuç: Toplam 1.910 olguda en az bir anksiyete bozuklußu varlñßñ saptanmñğtñr (1 yñllñk sñklñk oranñ %7,6). Anksiyete bozuklußu tanñsñ ile deßerlendirilen olgulardan oluğan örneklemimizin %51,7’inin (n=988) kñz cinsiyette oldußu, yağ ortalamasñnñn 11,3±3,5 (4-18) yağ oldußu, olgularñn %49,1’inin (n=938) çocuk, %50,9’unun (n=972) ergen yağ grubunda oldußu, %98,7’sinin Ankara ilinde yağadñßñ bulunmuğtur. Örneklemimizde ek sñk saptanan anksiyete bozukluklarñ sñrasñyla bağka türlü adlandñrñlamayan (BTA) anksiyete bozuklußu (%36,5; n=697), yaygñn anksiyete bozuklußu (YAB) (%29,0; n=554) ve sosyal anksiyete bozuklußu (SAB) (%9,7; n=185) olarak belirlenmiğtir. Tanñ daßñlñmlarñ cinsiyet ve yağ gruplarñna göre incelendißinde; kñz cinsiyetinde ve ergen yağ grubunda YAB (sñrasñyla p=0,014; p=0,0001) ve SAB (sñrasñyla p=0,027; p=0,0001) tanñlarñnñn; erkek cinsiyetinde (p=0,045) ve çocuk yağ grubunda (p=0,0001) ise ayrñlñk anksiyetesi bozuklußu (AAB) tanñsñnñn anlamlñ oranda daha yüksek bulundußu saptanmñğtñr. Örneklemimiz psikiyatrik eğ tanñ açñsñndan deßerlendirildißinde ise olgularñn %82,5’ine eğlik eden bir dißer psikiyatrik bozukluk varlñßñ saptanmazken, %5,5’inde (n=105) major depresif bozukluk, %4,3’ünde (n=83) dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) ve %1,0’inde (n=20) bir bağka anksiyete bozuklußu varlñßñ saptanmñğtñr. Tedavi uygulamalarñ deßerlendirildißinde; olgularñn %23,9’unun yalnñzca biliğsel-davranñğçñ tedavi ile; %62,9’ünün (n=1202) “Seçici serotonin geri-alñm inhibitörü” (SSRI) monoterapisi ile; %8’inin (n=153) kombine farmakoterapi ile (%3,8’ine SSRI+antipsikotik kombinasyonu; %3,3’üne SSRI+psikostimülan kombinasyonu) tedavi edildißi görülmüğtür. Farmakoterapi uygulamasñnñ yordayan etkenler; ergen yağ grubunda olmak, BTA-anksiyete bozuklußu, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) ve YAB varlñßñ olarak belirlenmiğtir (bütün yordayñcñlar için p=0,0001). TartÕúma: Amerika Birleğik Devletleri (ABD), ðngiltere ve Kanada’da yapñlan çalñğmalarda anksiyete bozukluklarñnñn çocuk ve ergenlerde sñk rastlanñlan psikiyatrik bozukluklardan oldußu ve görülme sñklñßñnñn %3,1 ile %17,5 arasñnda deßiğtißini belirtilmektedir. Bu oran çalñğma bulgumuz ile uyumludur. Çalñğmamñz sonuçlarñna benzer ğekilde çoßu çalñğmada çocukluk çaßñ anksiyete bozukluklarñnda kñz/erkek oranñnñn yaklağñk eğit oldußu belirtilmektedir. Anksiyete bozukluklarñna depresyon ve dißer 73 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA anksiyete bozukluklarñ sñklñkla eğlik etmektedir. Çalñğmamñzda anksiyete bozukluklarñna eğlik eden hastalñk gruplarñ yazñn bilgisiyle benzer olsa da eğ hastalanñm oranñ dißer çalñğmalardan düğüktür. Bu durum kesitsel olarak yapñlan örneklem özellißine baßlñ olabilir. Biliğsel davranñğçñ terapi (BDT), SSRI kullanñmñ çocuklarda anksiyete bozukluklarñ tedavisinde ilk ve etkin seçeneklerdir. Çalñğma bulgularñmñz klinißimizde de benzer tedavi seçeneklerine öncelik verildißini göstermektedir. PB-17 Duygusal Özerklik Ölçe÷i’nin (DÖÖ) Madde Cevap KuramÕ KullanÕmÕ ile Türkçe’ye UyarlanmasÕ ve Psikometrik Özelliklerinin øncelenmesi Arkun Tatar1, Tezan Bildik2, Çi÷dem Yektaú3, FÕrat Hamidi4 1 FSM VakÕf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, 2Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi A.D., . Tokat Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, 4Kayseri E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, 4. Kayseri Emel-Mehmet Tarman Çocuk HastalÕklarÕ Hastanesi 3 Amaç: Bu çalñğmada Duygusal Özerklik Ölçeßinin (DÖÖ; Steinberg & Silverberg, 1986) doßrulayñcñ faktör analizi ve madde cevap kuramñ kullanñmñ ile Türkçe’ye uyarlanmasñ ve psikometrik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: Bu çalñğma ðzmir’de farklñ sosyodemografik düzeyden gelen dört lisedeki 14-20 yağ arasñndaki 600 kñz, 445 erkekten oluğan 1051ößrenci ile gerçekleğtirilmiğtir. Çalñğmada veri toplam aracñ olarak Duygusal Özerklik Ölçeßi ve Ergen-Ebeveyn ðliğki Envanteri kullanñlmñğtñr. 20 maddeli DÖÖ idealleğtirmeme, ebeveyne baßñmlñlñk, ebeveyni insan olarak algñlama ve bireyleğme alt ölçeklerini kapsamaktadñr. Sonuç: Ölçeßin güvenirlik ve geçerlik bulgularñ batñ kültüründe yürütülen birkaç çalñğmanñn bulgularñ ile oldukça benzerdir. Ölçeßin iç tutarlñk katsayñsñ 0,78 ve Guttman iki yarñm test güvenirlißi 0,79. Üç hafta arayla yapñlan test-tekrar test güvenirlik katsayñsñ 0,65 olarak bulunmuğtur. Madde cevap kuramñ ile yapñlan analizlerde 1, 2, 4, 9, 11 ve 18 numaralñ maddelerde iki parametreli modele uyumu gözlenmiğtir. 3, 16, 10, 19, 8 ve 14 numaralñ maddeler en düğük seviyede madde ayñrt edicilißi, 17, 18 ve 7. maddeler düğük, 10, 6 ve 8. maddeler yüksek madde güçlük düzeyi göstermiğlerdir. Ölçeßin dört faktörlü yapñsñnñn test edildißi Doßrulayñcñ Faktör Analizi sonucunda iyi uyum katsayñsñ 0,81 olarak elde edilmiğtir. Ölçeßin Ergen-Ebeveyn ðliğki Envanteri Global Distres ve Bütünlük alt ölçekleri ile baßñntñ düzeyi sñrasñyla 0,55 ve 0,48 bulunmuğtur. TartÕúma: Madde cevap kuramñ ile yapñlan analizler bu ölçeßin bazñ sorunlu yönlerini göstermiğtir. Bu sonuç; büyük olasñlñkla duygusal özerklißin çok boyutlu doßada olmasñndan kaynaklanmaktadñr. Bu nedenle ileride duygusal özerklißin belirleyicileri ve sonuçlarñna iliğkin yapñlacak çalñğmalarda çok boyutlulußu hesaba katñlmalñdñr. Bazñ sñnñrlñlñklara karğñn geniğ bir Türk ößrenci örnekleminde yapñlan derinlemesine yapñsal analizlerle DÖÖ’nin kullanñğlñ bir yapñda oldußu sonucuna varñlabilir. PB-18 Depresyon TanÕsÕ Olan KÕz Ergenlerde AlgÕlanan Ergen-Ebeveyn øliúkisi ve Kimlik Bocalama YaúantÕsÕnÕn øntihar DavranÕúÕ Üzerine Etkisi Çi÷dem Yektaú¹, Tezan Bildik² 1 Tokat Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, 2Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ major depresyon tanñlñ kñz ergenlerde ergen ebeveyn iliğkisi ve kimlik bocalama yağantñlarñnñn intihar davranñğñ üzerine etkilerini arağtñrmaktñr. Yöntem: Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü Ergen Birimi’ne ilk bağvuru yapan ergenler arasñndan, K-SADS yarñ yapñlandñrñlmñğ görüğme ile Major Depresif Bozukluk tanñsñ alan ve yağlarñ 15 ile 17 arasñnda deßiğen 111 kñz ergen çalñğmaya alñnmñğtñr. Kontrol grubu ise yağlarñ 15 ile 17 arasñnda deßiğen, ruhsal ya da bedensel herhangi bir rahatsñzlñßñ ve intihar davranñğñ öyküsü olmayan 46 kñz ergenden oluğturulmuğtur. Çalñğmada Sosyoekonomik düzey ölçeßi (SED), Beck Depresyon Envanteri (BDE), Ana-Baba ve Ergen ðliğki Envanteri–Ergen Formu (PARQ) ve Kimlik Duygusu Deßerlendirme Aracñ (KDDA) kullanñlmñğtñr. Sonuç: Çalñğmamñzda arağtñrma grubunun ölçek puan ortalamalarñ karğñlağtñrñldñßñnda klinik grupta yer alan ergenlerin kontrol grubundakilere göre PARQ genel anlağmazlñk puanlarñnñn daha yüksek oldußu saptanmñğtñr (p<0.001). PARQ bütünlük puanlarñ açñsñndan ise intihar giriğimi olan ergenlerin kontrol grubu ve intihar düğüncesi olan gruba göre anlamlñ olarak daha düğük puanlar aldñßñ belirlenmiğtir (p<0.001). Kimlik Duygusu Deßerlendirme Aracñ (KDDA) ölçeßi puanlarñ açñsñndan da gruplar arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ fark oldußu görülmüğtür (p<0.001). Buna göre kontrol grubunda yer alan ergenlerin kimlik bocalama yağantñsñnñ gösteren KDDA puanlarñ anlamlñ olarak klinik gruba göre daha düğük bulunmuğtur. Ayrñca depresyon grubundan giriğim grubuna doßru gidildikçe istatistiksel olarak anlamlñ olmamakla birlikte KDDA puanlarñnñn arttñßñ belirlenmiğtir (80.69>81.78>85,95 puan). Ergen ebeveyn iliğkisinde algñlanan genel anlağmazlñk ve bütünlük algñsñnñn intihar giriğimine katkñsñnñ arağtñrmak amacñ ile kontrol ve hasta gruplarñnñn genel anlağmazlñk ve bütünlük alt ölçek puan ortalamalarñ bir arada alñnarak ordinal regresyon analizi ile incelenmiğtir. Yapñlan analiz sonucunda Ana-Baba ve Ergen ðliğki Envanteri–Ergen Formu (PARQ) genel anlağmazlñk alt ölçeßinin intihar giriğimi üzerine anlamlñ etki yaptñßñ görülmüğtür. Buna göre her bir PARQ genel anlağmazlñk puanñ artñğñ ile intihar giriğimi davranñğñna doßru gidiğ daha fazla gözlenmektedir. Kimlik duygusu ile iliğkili sorunlarñn intihar giriğimi üzerine yaptñßñ katkñyñ arağtñrmak için kontrol ve hasta 74 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA gruplarñnñn KDDA puan ortalamalarñ bir arada ordinal regresyon analizi ile incelenmiğtir. Yapñlan analiz sonucunda kimlik duygusu ile iliğkili sorunlarñn artñğñnñn intihar giriğimi üzerinde anlamlñ bir katkñ yaptñßñ görülmüğtür. TartÕúma: Çalñğmamñzda ergen ebeveyn iliğkisi ile ilgili deßiğkenlerden (genel anlağmazlñk ve bütünlük) genel anlağmazlñk ölçeßinin intihar giriğimine anlamlñ bir katkñ yaptñßñ belirlenmiğtir. Buna göre ergenin ebeveynle olan iliğkisindeki genel anlağmazlñk ve çatñğma algñsñ arttñkça intihar giriğim riski artmaktadñr. Çalñğmamñzda, KDDA ile ölçülen kimlik bocalama düzeyinin de intihar giriğimi üzerinde anlamlñ bir katkñ yaptñßñ görülmüğtür. Buna göre kimlik bocalamasñ yağantñsñ arttñkça intihar giriğim riski de artmaktadñr. PB-19 Depresyon TanÕsÕ Olan KÕz Ergenlerde AlgÕlanan Yaúam Kalitesi ve øntihar DavranÕúÕ Üzerine Etkisi Çi÷dem Yektaú¹, Tezan Bildik² 1 Tokat Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, 2Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ major depresyon tanñlñ kñz ergenlerde algñlanan yağam kalitesi düzeyinin intihar davranñğñ üzerine etkisini arağtñrmaktñr. Yöntem: Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü Ergen Birimi’ne ilk bağvuru yapan ergenler arasñndan, K-SADS yarñ yapñlandñrñlmñğ görüğme ile Major Depresif Bozukluk tanñsñ alan ve yağlarñ 15 ile 17 arasñnda deßiğen 111 kñz ergen çalñğmaya alñnmñğtñr. Kontrol grubu ise yağlarñ 15 ile 17 arasñnda deßiğen, ruhsal ya da bedensel herhangi bir rahatsñzlñßñ ve intihar davranñğñ öyküsü olmayan 46 kñz ergenden oluğturulmuğtur. Çalñğmada Sosyoekonomik düzey ölçeßi (SED), Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Kiddo-Kindl (Kiddl Ergen Formu) Yağam Kalitesi Ölçeßi kullanñlmñğtñr. Sonuç: Arağtñmada KINDL toplam yağam kalitesi puan ortalamalarñ açñsñndan arağtñrma gruplarñ arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ fark bulunmuğtur (p<0.001). Klinik örneklem gruplarñ arasñnda ise KINDL toplam yağam kalitesi skoru açñsñndan istatistiksel olarak anlamlñ fark bulunmamñğtñr (p=0.069). Bonferroni düzeltmesi yapñldñßñnda gruplar arasñndaki farkñn kontrol grubu klinik örneklem gruplarñnñn KINDL toplam yağam kalitesi skorlarñ arasñndaki farktan kaynaklandñßñ görülmüğtür (p<0.008). Algñlanan yağam kalitesinin intihar giriğimi üzerine katkñsñnñ belirlemek için kontrol ve hasta gruplarñnñn yağam kalitesi ölçeßi toplam puanlarñ bir arada ordinal regresyon analizi ile incelenmiğtir. Buna göre KINDL yağam kalitesi ölçeßi toplam puanñ arttñkça intihar giriğimi davranñğñna doßru gidiğ daha az gözlenmektedir. TartÕúma: Çalñğmamñzda hasta grubunda yer alan ergenlerin yağam kalitesi ölçeßinden saßlñklñ ergenlere göre anlamlñ olarak daha düğük puanlar aldñklarñ gözlenmiğtir. Hasta gruplarñnñn ise yağam kalitesi ölçeßi toplam puanñ açñsñndan kendi aralarñnda farklñlağmadñßñ görülmüğtür. Buna göre intihar davranñğñ olan ve olmayan depresif ergenler, kontrol grubundaki ergenlere göre genel yağam kalitelerini daha düğük düzeyde algñlamaktadñr. PB-20 Depresyon TanÕsÕ Olan KÕz Ergenlerde Duygusal Özerklik Düzeyi ve øntihar DavranÕúÕ Üzerine Etkisi Çi÷dem Yektaú¹, Tezan Bildik² 1 Tokat Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, 2Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi A.D. Amaç: Bu çalñğmanñn amacñ major depresyon tanñlñ kñz ergenlerde duygusal özerklik düzeyinin intihar davranñğñ üzerine etkisini arağtñrmaktñr. Yöntem: Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümü Ergen Birimi’ne ilk bağvuru yapan ergenler arasñndan, K-SADS yarñ yapñlandñrñlmñğ görüğme ile Major Depresif Bozukluk tanñsñ alan ve yağlarñ 15 ile 17 arasñnda deßiğen 111 kñz ergen çalñğmaya alñnmñğtñr. Kontrol grubu ise yağlarñ 15 ile 17 arasñnda deßiğen, ruhsal ya da bedensel herhangi bir rahatsñzlñßñ ve intihar davranñğñ öyküsü olmayan 46 kñz ergenden oluğturulmuğtur. Çalñğmada Sosyoekonomik düzey ölçeßi (SED), Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Duygusal Özerklik Ölçeßi (DDÖ) kullanñlmñğtñr. Sonuç: Çalñğmada DÖÖ ölçeßi toplam puan ortalamasñ açñsñndan gruplar arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ fark oldußu görülmüğtür (p<0.001). Çalñğmada ayrñca DÖÖ’nün bireyleğme, ebeveyne baßñmlñ olmama, ebeveynin deidealizasyonu ve ebeveyni insan olarak algñlama alt ölçekleri açñsñndan da arağtñrma gruplarñ arasñnda da istatistiksel olarak anlamlñ fark oldußu görülmüğtür (p<0.05). Duygusal özerklik toplam puanñ ve alt ölçeklerinin intihar giriğimi üzerine yaptñßñ katkñyñ arağtñrmak için kontrol ve hasta gruplarñnñn duygusal özerklik toplam puan ve alt ölçek puan ortalamalarñ ayrñ ayrñ ordinal regresyon analizi ile incelenmiğtir. Yapñlan analiz sonucunda duygusal özerklik toplam puanñ ve deidealizasyon ve ebeveynin insan olarak algñlanmasñ alt ölçek deßiğkenlerinin intihar giriğimi üzerine katkñlarñ anlamlñ bulunmuğtur. Buna göre her bir DÖÖ toplam puanñ, deidealizasyon ve ebeveynin insan olarak algñlanmasñ alt ölçek puanñ artñğñ ile intihar giriğimi davranñğñ daha fazla gözlenmektedir. TartÕúma: Arağtrñmada klinik örneklem gruplarñnda yer alan ergenlerin DÖÖ toplam puanlarñ saßlñklñ ergenlerden anlamlñ olarak yüksektir. Ayrñca DÖÖ puanñnñn intihar giriğim riski üzerine anlamlñ bir etkisi oldußu ve DÖÖ puanlarñ arttñkça giriğim riski arttñßñ belirlenmiğtir. Sonuç olarak; ergenin ebeveyninden ‘emosyonel kopuğu’ (emotional detachment) arttñkça intihar davranñğñ riski belirgin olarak artmaktadñr. PB-21 Serebellopontin BölgedekiKistin ÇÕkarÕlmasÕ Sonucu Geliúen DEHB: Olgu Sunumu Aziz Kara1, Bedia ðnce Tağdelen1 75 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 1 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Erciyes Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Dikkat Eksiklißi/Hiperaktivite Bozuklußu çocuk veya ergenlerde yağ ve geliğim düzeyinden beklenen daha düğük dikkati sürdürme becerisinin ve daha fazla dürtüsellißin oldußu örüntü ile karakterizedir. Hiperaktivitenin genellikle dürtü kontrolünün zayñf olmasñna ikincil olarak ortaya çñktñßñ düğünülmektedir. DEHB’deki ağñrñ hareketlilik ve dürtüsellik belirtilerinden sorumlu dopaminerjik ve noradrenerjik yolaklar dikkat bozuklußundan sorumlu yolaklardan farklñ gibi görünmektedir. Nigrostrial dopamin yolaßñ DEHB’deki ağñrñ hareketlilik ve dürtüsellißi açñklamaya adaydñr. DEHB etiyolojisinde genetik, geliğimsel, nörokimyasal, nörofizyolojik, psikososyal faktörler ve beyin hasarñ suçlanmaktadñr. DEHB'den etkilenen bazñ çocuklarñn fötal ve perinatal dönemlerde MSS ve beyin geliğimi üzerine hafif ğiddette etkilenmeye maruz kaldñßñ varsayñlmaktadñr. Varsayñlan bu beyin hasarñ enfeksiyon, inflamasyon ve travma nedeniyle beyne dolağñmsal, toksik, metabolik, mekanik veya fiziksel yollarla zarar verilmesi ile iliğkili olabilir.Son çalñğmalar çocuklardaki travmatik beyin hasarñnñn DEHB semptomlarñna ve davranñğsal problemlere sebep olabileceßini göstermiğtir. Yapñlan bir çalñğmada da hasarñn ğiddeti ve oluğtußu yağa göre uzun dönem takiplerde DEHB oluğabileceßini ortaya koymuğtur. Yapñlan bir çalñğmada da DEHB’lilerin beyin hacimlerinin saßlñklñ kontrollere göre daha küçük oldußunu, bu farkñnda en fazla serebellumda oldußu belirtilmiğtir. Bu olgu sunumunda serebellopontin bölgede bulunan kistin çñkarñlmasñ sonucu bağlayan DEHB'yi sunmak amaçlanmñğtñr. Olgu: E.K, 7 yağñnda, erkek hasta, 2. sñnñf ößrencisi. Poliklinißimize "dikkat daßñnñklñßñ, ağñrñ hareketlilik ve çok konuğma" ğikayetleri ile bağvurdu. 2. sñnñfa gitmesine raßmen okuma yazmayñ ößrenememiğ. Harfleri, rakamlarñ, renkleri bilmezmiğ. Sayñ sayamazmñğ. Ößretmeni derste sñnñf içerisinde dolağtñßñnñ, ders dinlemedißini, arkadağlarñna satağtñßñnñ, sñnñf düzenini bozdußunu, tuvalete gitme bahanesi ile sñk sñk izin alñp bahçede dolağtñßñnñ söylüyormuğ. Evde de sürekli hareket halindeymiğ, koğtururmuğ, kanepe ve koltuklarñn üzerinde dolağñrmñğ. Çok konuğurmuğ, iki kiği konuğurken sabredemez araya girermiğ. Sabñrsñzlñßñ varmñğ, istedißi birğey hemen olsun istermiğ. Anne ve babanñn zorlamasñ ile ders bağñna otururmuğ fakat çabuk sñkñldñßñ için dikkatini sürdüremezmiğ. Rehberlik Arağtñrma Merkezi'nde yapñlan zeka testinde Hafif Mental Retardasyon tanñsñ konarak özel eßitim verilmeye bağlanmñğ. Hasta yaklağñk 3 yñl önce serebellopontin bölgedeki kist sebebiyle Beyin Cerrahisi tarafñndan ameliyat edilmiğ. Ameliyat öncesinde bir ğikayeti olmayan hastanñn hareketlilik ve çok konuğma problemleri bu tarihten sonra bağlamñğ. Hastada organik patolojiye baßlñ DEHB düğünüldü ve Pediatrik Nöroloji bölümüne konsülte edilerek tedavisine bağlandñ. TartÕúma: DEHB'nin çoßu zaman genetik, geliğimsel, nörokimyasal, nörofizyolojik, psikososyal faktörlerin katkñsñ ile oluğtußu düğünülsede; kimi zamanda travma, tümör ve nöbet sonrasñ bağladñßñ da bildirilmiğtir. Bizim vakamñzda da hastanñn geçirdißi beyin ameliyatñndan sonra semptomlarñn bağladñßñ görülmektedir. Son dönemde yapñlan çalñğmalar DEHB'de semptomlarñ açñklamada alternatif bir cevap olarak cerebellumun rolünü göstermiğtir. Hastamñzda da serebellopontin bölgedeki kistin çñkarñlmasñndan sonra ğikayetlerin bağlamasñ bunu düğündürmektedir. Ancak bu konuda daha fazla örneklemli çalñğmalara ihtiyaç vardñr. PB-22 BaúÕna Televizyon Düúüren Çocukta Diabetes ønsipidus, DEHB ve øhmal: Bir Olgu Sunumu Recep Bostan1, Berna Polat1, Veli YÕldÕrÕm1, Özalp Ekinci1, Fevziye Toros1 1 Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Ergen Ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Dikkat Eksiklißi Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB), yağñtlarñna oranla kalñcñ ve sürekli dikkatsizlik ve/veya daha sñk hiperaktivite, dürtü kontrolünde yetersizlikle karakterize kronik psikiyatrik bir bozukluktur. Sürekli hareket halinde olma, sñkça düğme, ciddi yaralanmalarñn olmasñ DEHB’li çocuklarñn en bilinen özellikleri arasñndadñr. Söz konusu belirti kümesi aileler tarafñndan bir süre sonra kanñksanmakta kaza ve yaralanmalar bozuklußun bir parçasñymñğ gibi algñlanmaktadñr. Çocuk ihmali çocußun ruhsal ve bedensel geliğimi için gerekli olan ihtiyaçlarñn karğñlanmamasñdñr. DEHB gibi bozuklußun doßasñndan kaynaklanan sakarlñk, sñkça yaralanma öykülerinin olmasñ bağlangñçta ihmali gölgeleyebilmektedir. Evde televizyonun düğmesi ile kafa travmasñ olan bu olgu, hem DEHB olmasñ, hem de annesinin psikiyatrik durumunun çocußun ihmaline neden olmasñ, kaza sonucu acil servise bağvuran bir çocukta multidisipliner yaklağñmñn ve çocuk ihmali açñsñndan deßerlendirme yapñlmasñnñn önemini tartñğmak amacñyla paylağñlmaktadñr. Olgu: 7 yağñnda kñz olgu polikliniße ağñrñ hareketlilik, hñrçñnlñk, kardeğlerine vurma ve arkadağlarñyla sürekli kavga etme ğikayetleri getirildi. Olgunun öyküsünde “evde kafasñnñn üstüne televizyon düğtüßü, bu kaza sonrasñ acil serviste çekilen kranial bilgisayarlñ tomogrofide hipofizinde kanama gözlenen olguya çocuk endokrinoloji tarafñndan diabetes insipidus tanñsñ konuldußu, kazadan sonra facial paralizi, saß kulaßñnda iğitme kaybñ, saß gözünde görme kaybñ, epileptik nöbet geliğtißi, psikiyatrik açñdan deßerlendirilmesi için çocuk nöroloji tarafñndan takip edilen olgunun izleme esnasñnda çocuk psikiyatri poliklißine konsülte edildißi’’ ößrenildi. Aile öyküsünde annesinin ve babasñnñn okuma yazma bilmedißi, ailenin sosyoekonomik düzeyinin düğük oldußu, annenin hafif düzeyde biliğsel yetersizlißi oldußu gözlendi. Kazadan önce annenin çocußun davranñğlarñndan bir ğikayeti olmadñßñnñ ancak ößretmen formunda ve incelenen psikometrik testleriyle yoßun dikkat eksiklißi ve hiperaktivitesinin kaza öncesinde de oldußu gözlendi. Kaza sebebiyle okuluna devam edemeyen olguyla ve ailesiyle yapñlan klinik görüğme sonucunda olguya DSM-IV tanñ ölçütlerine göre DEHB tanñsñ konuldu. Ailenin çocußun ihtiyaçlarñna ve saßlñk sorunlarñna yeterince duyarlñ davranamadñßñ, eßitimini de ihmal ettißi gözlendi. Aile DEHB konusunda ayrñntñlñ bilgilendirilerek, babanñn da tedaviye dahil edilmesi saßlandñ. TartÕúma: DEHB ve yaralanmalarñ kapsayan bir çok arağtñrma yaralanma riskiyle DEHB’li olgularñn 76 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA yaygñnlñßñ arasñnda iliğkiyi göstermektedir. Bununla birlikte yaralanma ile DEHB dñğñndaki dißer psikopatolojiler arasñnda da bir iliğki mevcuttur. Arağtñrmalar kazalar, ciddi yaralanmalar, yanñklar, zehirlenmeler ve dißer kasñtsñz yaralanmalarñn DEHB olan kiğilerde çok daha fazla oldußunu göstermektedir. Örneßin; ABD’de 1997-2002 yñllarñ arasñnda 6-17 yağ arasñ okul çaßñ çocuklarñnñ kapsayan bir çalñğmada son 3 ay içinde olan yaralanma olgularñnda DEHB olan ve olmayan çocuklar karğñlağtñrñlmñğ yaralanma riski anlamlñ olarak DEHB olan çocuklarda daha fazla bulunmuğtur. Çocußun geliğmesi, büyümesi ve bakñmñndan ailenin sorumlulußu çocußun olgu oldußu durumda daha da artmaktadñr. Özellikle psikiyatrik hastalñßñ olan bir çocußa sahip ailelerle çalñğñlñrken ailenin çocußa yaklağñmñ, hastalñßñ kabulü gibi etmenlerin tedavi üzerinde önemli oldußunu ortaya koymaktadñr. DEHB ile ihmal olgusunun birliktelißini irdeleyen çalñğmalara literatürde rastlanmamñğtñr. Buna karğñn DEHB çocuk ihmali için bir risk faktörüdür. Sonuç olarak; yanñk, ciddi yaralanma ve kaza öyküleriyle kliniklere bağvuran çocuklarñn DEHB açñsñndan deßerlendirilmesi ve bununla birlikte yaralanma öyküsü olan DEHB’li çocuklarñn da fiziksel istismar ve ihmal yönünden ayrñntñlñ sorgulanmasñ gelecekte ortaya çñkabilecek daha ciddi yaralanmalarñ önleyebilir. POSTER TURU-2 (PB23 – PB 44) 10 Nisan Perúembe TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Goncagül Çelik, Doç. Dr. Koray Karabekiroßlu, 15:00 - 15:30 Doç. Dr. Ayğegül Tahiroßlu, Doç. Dr. A. Evren Tufan PB-23 Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Servisine Yatarak Tedavi AmacÕyla Yönlendirilen Hastalarda YatÕúÕn Gerçekleúmeme Nedenlerinin AraútÕrÕlmasÕ Burçin ùeyda Karaca1, Ayça Ece ÇÕtak1, Pelin Ünal, Özlem Gencer1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Ülkemizde Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi yataklñ birimleri, son dönemde sayñlarñ artmakla birlikte; son derece kñsñtlñ sayñdadñr ve yataklñ tedavi gereksinimi karğñsñnda ihtiyaca yanñt verememektedir. Bu durumda mevcut potansiyelin en etkin ve verimli olarak kullanñlmasñ ayrñ bir önem arz etmektedir. Bu çalñğmada; klinisyenler tarafñndan yatarak tedavi endikasyonu konulan olgular ve aileleri ile toplam 2,5 saat süren ve olgunun bu servise yatñğñnñn uygun olup olmadñßñnñn deßerlendirildißi görüğmeler sonrasñnda; bu olgularñn yatmama oranlarñnñn ve nedenlerinin saptanmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: Çalñğma; retrospektif tanñmlayñcñ olarak planlanmñğtñr. Çalñğmaya; Ekim 2012 ile Ğubat 2014 tarihleri arasñndaki; servise yatñğ için yönlendirilen ve deßerlendirme sürecinden geçen toplam 83 kiği alñnmñğtñr. Tüm olgularñn geriye dönük olarak deßerlendirme görüğme formlarñ incelenmiğ; eksik verilerin tamamlanmasñ amacñyla 3 olgunun video kayñtlarñ izlenmiğ; 12 olgunun ise yönlendiren hekimleri görüğülmüğ ve poliklinik dosya kayñtlarñ incelenmiğtir. Bu çalñğmada tüm olgular sosyodemografik deßiğkenler, psikiyatrik bulgular, bireysel, ailesel ve çevresel risk deßerlendirmeleri ve deßerlendirme süreci ile iliğkili deßiğkenler açñsñndan tanñmlanmñğ ve ardñndan iki grup birbiriyle karğñlağtñrñlmñğtñr. Sonuçlar: Çalñğmaya alñnan 8-18 yağ aralñßñndaki 83 olgunun yağ ortalamasñnñn (SD) 14,51 ± 2,27 oldußu saptandñ. Olgularñn 48’i kñz (%57,8), 35’i erkekti (%42,2). Toplam 83 olgunun 55’inin (%66) servise yatñğñnñn gerçekleğip, yatarak tedavi edildißi görülürken; 28’inin (%33) yatñğñnñn yapñlamadñßñ saptandñ. Yatan 55 olgunun 33’ü kñz (%60), 22’si (%40) erkekti. Yatñğñ gerçekleğemeyen 28 olgunun ise 15’i kñz (%53,3), 13’ü(%46,7) erkekti. TartÕúma: Yataklñ psikiyatri kliniklerinde tedavi uyumuna iliğkin mevcut yazñn incelendißinde; daha çok ilaç ve tedavi reddi ve hastaya ait etkenlerle iliğkili uyum sorunlarñna yönelik arağtñrmalarñn yapñlmñğ oldußu; ancak yatarak tedaviye yönlendirilen hastalarñn yatñrñlamama nedenlerini inceleyen herhangi bir arağtñrma bulunmadñßñ dikkat çekmektedir. Bu çalñğma sonucu elde edilecek olan verilerle klinisyenlere yatñğ kararñ verirken göz önünde bulundurabilecekleri ek bir bakñğ açñsñ sunulabileceßi öngörülmüğtür. Böylece ülkemizde oldukça az sayñda bulunan ve bir o kadar da ihtiyaç duyulan çocuk ve ergen ruh saßlñßñ yataklñ servislerinde, yatñğñn gerçekleğememe ve dolayñsñyla yatñrñlarak tedavi edilememe riskinin azaltñlabileceßi; bu yolla da yatñğ sñrasñnda bekleme süresinin kñsalabileceßi, dolayñsñyla daha çok hastaya hizmet verilebileceßi ve nitelikli iğ gücünün daha etkin kullanñlabilmesinin saßlanabileceßi düğünülmüğtür. PB-24 Bir Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Servisinde Yatarak Tedavi Gören OlgularÕn Biliúsel ve Kiúilik Özellikleri: 1 YÕllÕk Deneyim Gökül Er1, Gizem Özkan Beden1, Sezen Köse1, N. Burcu Özbaran1, Ayúenur AydÕn1, Ömer Kardaú1, Zehra Çakmak1, Ebru YÕlmaz1, Ece Durmuúo÷lu1, Hasibe Özdemir1 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu çalñğmada Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ ABD klinißinde yatarak tedavi gören çocuk ve ergen olgularñn biliğsel ve kiğilik özelliklerinin geriye dönük deßerlendirilmesi amaçlanmñğtñr. 77 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Yöntem: Bu çalñğma 04.03.2013 – 14.02.2013 tarihleri arasñnda yatarak tedavi gören 18 yağ altñ tüm olgularñn deßerlendirildißi tanñmlayñcñ bir çalñğmadñr. Bu çalñğmada yataklñ tedavi birimimizde tedavi gören tüm olgularñn biliğsel özellikleri ve kiğilik özellikleri yataklñ servis psikoloßunun uyguladñßñ “WISC-R (Wechsler Intelligence Scale for Children, AGTE (Ankara Geliğim Tarama Envanteri) ve TAT (Thematic Apperception Test - CAT (Children Apperception Test) ”testleri ile elde edilmiğtir. Bu çalñğma kapsamñnda elde edilen veriler SPSS 16 ( Statistical PackageforTheSocialSciences) paket programñ kullanñlarak bilgisayara kodlanmakta ve elde edilen verilerin istatistiksel çözümlemeleri yine bu program aracñlñßñyla gerçekleğtirilmektedir. Sonuç: Tüm olgularñn cinsiyet, yağ, biliğsel düzey özellikleri ve TAT - CAT testi kapsamñnda olgularñn yağamlarñndaki ana tema, hakim duygularñ, kaygñlarñ ve çatñğmalarñ gibi kiğilik özellikleri belirlenmiğtir. 1 yñllñk deneyim içerisinde yatarak tedavi gören 111 olgunun 69’u (%62.2) kadñn, 42’si (%37.8) erkektir. Bu olgulardan 85 tanesi (%76.6) WISC-R testini, 2 tanesi (%1,8) AGTE testini alabilmiğ ve 24 ( %21.6) olgu ise test alamamñğtñr. 111 olgudan 87 tanesi (%78.4) TAT - CAT testini alabilirken, 24 tanesi (%21,6) bu testi alamamñğtñr. TartÕúma: Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ ABD kliniklerinde yataklñ tedavi birimlerinin Türkiye’de sñnñrlñ sayñda oldußu göze çarpmaktadñr. Yataklñ tedavi birimlerinde tedavi gören olgularñn biliğsel özellikleri ve kiğilik özelliklerinin belirlenmesinin biyo-psiko-sosyal tedavilerinin bütünlüßü açñsñndan önem tağñdñßñ düğünülmektedir. PB-25 Bir Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Servisinde Yatarak Tedavi Gören OlgularÕn Ailesel ve Sosyo-Demografik Özellikleri: 1 YÕllÕk Deneyim Gizem Özkan Beden1, Gökül Er1, Burcu Özbaran1, Sezen Köse1, Cahide AydÕn1, Ayúenur AydÕn1, Ömer Kardaú1, Zehra Çakmak1, Ebru YÕlmaz1, Ece Durmuúo÷lu1, Nurdane Konak1 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ ABD klinißinde yatarak tedavi gören çocuk ve ergen hastalarñn ailesel özellikleri ve sosyo-demografik özelliklerinin geriye dönük deßerlendirilmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: 04.03.2013 – 14.02.2013 tarihleri arasñnda yatarak tedavi gören 18 yağ altñ tüm olgularñn deßerlendirildißi tanñmlayñcñ bir çalñğmadñr. Bu çalñğmada yataklñ tedavi birimimizde tüm olgularñn ailesel özellikleri ve sosyo-demografik özellikleri sosyal hizmet uzmanñnñn yaptñßñ görüğme ve doldurdußu “Aile Görüğme Formu” ile elde edilmiğtir. Bu çalñğma kapsamñnda elde edile verilerin SPSS 16 ( Statistical PackageforTheSocialSciences ) paket programñ kullanñlarak bilgisayara kodlanmakta ve elde edilen verilerin istatistiksel çözümlemeleri yine bu program aracñlñßñyla gerçekleğtirilmektedir. Sonuç: Tüm olgularñn cinsiyet, yağ, eßitim düzeyi, ortalama yatñğ süreleri, ebeveyn medeni durumu, anne – baba eßitim düzeyi gibi ailesel ve sosyo-demografik özellikleri belirlenmiğtir. 1 yñllñk deneyim içerisinde yatarak tedavi gören 111 olgunun 69’u (%62.2) kadñn, 42’si (%37.8) erkektir. 111 olgunun eßitim düzeyi: 2 tanesi (%1.8) okul öncesi, 3 tanesi(%2.7) özel eßitim-kaynağtñrma, 9 tanesi (%8.1) ilkokul, 26 tanesi(%23.4) ortaokul, 3 tanesi (%2.7) açñk lise, 41 tanesi(%36.9) lise, 27 tanesi ( %24.3) okula devam etmiyor olarak belirlenmiğtir. Olgularñn ebeveynlerinin 81 tanesinin (%73) evli, 24 tanesinin (%21.6) boğanmñğ oldußu görülmüğtür. Olgularñn 6 tanesinin (%6.4) parçalanmñğ aileye sahip oldußu belirlenmiğtir. 111 olgunun 4 tanesinin tedbir kararñ uygulatñlabilmesi için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlñßñ ðzmir ðl Müdürlüßü’ne bildirimi yapñlmñğtñr. 4 olgu ise istismar açñsñndan deßerlendirebilmesi için Çocuk ðzlem Merkezi’ne bildirilmiğtir. TartÕúma: Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ ABD kliniklerine bakñldñßñnda; yataklñ tedavi birimlerinin Türkiye’de sñnñrlñ sayñda oldußu göze çarpmaktadñr. Yataklñ tedavi birimlerinin yatan olgularñn aile geçmiğlerinin detaylñ incelenmesi ve tanñmlanmasñnñn, olgularñn ruhsal tedavisinde oldukça büyük önem tağñdñßñ düğünülmektedir. PB-26 Bir Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷inde Yatarak Tedavi Gören HastalarÕn Klinik ve Sosyodemografik Özellikleri: Bir YÕllÕk Deneyim Ayúe Nur AydÕn 1, Ebru YÕlmaz1, T. Ece Durmuúo÷lu 2, NazlÕ Burcu Özbaran 1, Sezen Köse 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Psikiyatri A.D. Amaç: Çocuk ve Ergen Psikiyatrisinde poliklinik koğullarñnda tedavi edilemeyecek düzeyde aßñr ruhsal sorunlar yağayan çocuk ve ergenlerin hastaneye yatñrñlarak tedavi edilmesi gerekebilmektedir. Bu yazñda, geliğmiğ ülkelerde yaygñn olarak kullanñlan ancak ülkemizde henüz yeterince geliğme fñrsatñ bulamamñğ; Türkiye'de az sayñdaki çocuk ve ergen ruh saßlñßñ yataklñ birimlerinden biri olan servisimizde yatarak tedavi gören hastalarñn sosyodemografik özellikleri, tanñ daßñlñmlarñ ve ilaç kullanñmñ ile ilgili uygulamalarñnñ deßerlendirmek amaçlanmñğtñr. Bu nedenle Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalñ’nda 04 Mart 2013’te kurulmuğ olan yataklñ serviste tedavi gören hastalar incelenmiğtir. Yöntem: Bu çalñğmada Ege Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ Hastalñklarñ Yataklñ biriminde Mart 2013-Mart 2014 tarihleri arasñnda izlenmiğ hastalarñn dosya kayñtlarñ taranmñğtñr. Hastalarñn verileri SPSS 16,0 programñna girilerekdeßerlendirilmiğtir. Sonuç: Mart 2013- Mart 2014 tarihleri arasñnda çocuk ve ergen psikiyatrisi yataklñ servisinde tedavi gören ve taburcu edilen 108 çocuk ve ergen deßerlendirilmeye alñndñ. Yataklñ birimde izlenen hastalarñn %4,6’sñ (n=5) 0-6 yağ grubu aralñßñnda, %9,3’ü(n=10) 7-10 yağ aralñßñnda, %38,9’u (n=42) 11-14 yağ aralñßñnda, %47,2’si (n=51) 15-18 yağ 78 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA aralñßñndaydñ. Hastalarñn %61,1’i kñz hasta iken (n=66), %38,9’u erkek hastaydñ (n=42). Hastalarñn yağ ortalamasñ 14,2 (yağ aralñßñ 5-18) yñl idi. Erkeklerin yağ ortalamasñ 13,6 iken, kñzlarñn yağ ortalamasñ 14,5’ti. Hastalarñn eßitim durumlarñ göz önüne alñndñßñnda 23 olgu (%21,3) eßitimini lise veya daha öncesi dönemde bñrakmñğtñ. Eßitimine devam eden olgulardan 40’ñ (%37) lise,3’ü (%2,8’i) açñk lise, 26’sñ (%24,1) ortaokul ve 8’i (%7.4) ilkokul ößrencisi, 2’si (% 1.9’u) kaynağtñrma ößrencisiydi. Hastalarñn ortalama yatñğ süreleri 23 gün olarak saptanmñğtñr. Hastalarñn tanñ daßñlñmlarñna bakñldñßñnda en sñk Duygudurum Bozukluklarñ görülmekle beraber bu tanñyñ takiben sñrasñyla DEHB ve Psikotik Bozukluklar saptanmñğtñr. Çalñğmada yer alan hastalarñn tümünde servis yatñğñ sñrasñnda psikotropilaçlar kullanñlmñğtñr. En sñk tercih edilen ilaçlarñn antidepresanlar ve antipsikotikler oldußu sonucuna ulağñlmñğtñr. Sñklñk açñsñndan deßerlendirildißinde kullanñlan dißer ilaçlar sñrasñyla anksiyolitikler, duygudurum düzenleyicileri, stimulanlarlardñr. Antidepresanlardan en sñk SSRI grubu, antipsikotik grupta en sñk risperidon ve aripiprazol, anksiyolitiklerden en sñk diazepam tercih edilmiğtir. TartÕúma: Yataklñ servisler, çeğitli ruhsal sorunlar yağayan çocuk ve ergenlere güvenli, ilgili ve anlayan bir ortam sunarak tedavi edici çalñğmalarñn gerçekleğmesine olanak saßlar. Bizim çalñğmamñzda hastalarñn yaklağñk yarñsñnñn DuygudurumBozukluklarñ ve Psikotik Bozukluklar nedeniyletakip edildißi görülmektedir. Tanñ ile iliğkili olarak yatñğ sürelerinin Psikotik Bozuklußu olan hasta grubunda uzadñßñ belirlenmiğtir. Ülkemizde bu yağgrubunda yatan hastalarda benzer tanñlar sözkonusudur.Uygulanan tedavilerde yazñnla benzer ğekilde antidepresan ve antipsikotiklerin kullanñmñ ilk sñradadñr.Bu deßerlendirme sonuçlarñ kñsñtlñ sayñdaki yataklñ tedavi hizmetlerinin yaygñnlağmasñna yardñmcñ olabilir ve ortak tedavi protokolleri geliğtirilmesine ñğñk tutabilir. PB-27 Çocuk ve Ergen Psikiyatri Klini÷inde Yatarak Tedavi Gören Hastalarda Klinik ve Sosyodemografik Özellikler Öznur Bilaç¹, Birsen ùentürk Pilan¹, Zahide Orhon² Manisa Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Birimi, 2Psikiyatri Birimi Amaç: Çocuk ve ergen psikiyatrisi kliniklerine bağvuran hastalara sunulan tedavinin daha uygun koğullarda planlanmasñ ve saßlñk politikalarñnñn biçimlendirilmesi için çocuk ve ergen psikiyatrisi kliniklerinin yatak kapasitelerinin ve yñllñk hasta yatñğñnñn ve tanñ daßñlñmlarñnñn bilinmesi önemlidir. Manisa Ruh Saßlñßñ ve Hastalñlarñ Çocuk ve Ergen Birimi yataklñ servisi ülkemizde ilk kurulan yataklñ birimlerden biridir. 11 ile bölge hastanesi olarak hizmet vermektedir. Bu sebeple yoßun ve her türlü hasta bağvurusu olmaktadñr ve bu hastalara gerek poliklinik gerekse yataklñ servis hizmeti verilmektedir. Bu çalñğmada Manisa Ruh Saßlñßñ ve Hastalñlarñ Çocuk ve Ergen Birimi yataklñ servis uygulamalarñnñn Eylül 2011 – Eylül 2012 tarihleri deßerlendirilmiğtir. Yöntem: Eylül 2011 – Eylül 2012 tarihleri arasñnda Manisa Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ, Çocuk ve Ergen Birimi yataklñ servisinde tedavi gören 212 hasta deßerlendirmeye alñnmñğtñr. Geriye dönük olarak, yatan hasta protokol defteri ve yatan hasta dosyalarñndan elde edilen veriler incelenmiğtir. ðstatistiksel analiz için SPSS 16.0 kullanñlmñğtñr. Sonuç: Yatarak tedavi gören 212 hastanñn yağ daßñlñmñ 9 ile 18 arasñndaydñ, yağ ortalamasñ 15,18 idi (SD=1,65). Hastalarñn 103’ü (%48,6) erkek, 109’u (%51,4) kñz hastaydñ. Hastalarñn 190’ñnñn (%89,6) ilçe/il’de, 22’sinin (%10,4) köy/kasabada yağadñßñ saptandñ. 81 (%38,2) hastanñn eßitimini sürdürdüßü, 106’sñ (%50) eßitimini lise veya daha öncesi dönemde bñrakmñğ oldußu görüldü. Hastalarñn serviste ortalama yatñğ süresinin 29 (SD=13,43) gün oldußu belirlendi. 201 hastanñn psikotrop ilaç kullandñßñ %76,9’i çoklu ilaç kullanñmñ, %.23,1’i ise tek ilaç kullanñmñ ğeklindeydi. En sñk kullanñlan ilaç grubu antipsikotik (%84,9) ilaçlardñ. Hastalarda davranñm bozukluklußu (%44,3), madde kötüye kullanñm/baßñmlñlñßñ bozuklußu (%19,8), depresif bozukluklar (%19,3), mental retardasyon (%14,2) ve bipolar bozukluk (%12,3) en fazla tespit edilen tanñ gruplarñydñ. TartÕúma: Hastalarñn çoßunlußunun ergen yağ grubunda oldußu ve kronik sorunlar için yataklñ çocuk ve ergen psikiyatirisi birimine bağvurdußu saptanmñğtñr. Davranñm bozuklußu, madde kullanñmñ ve mental retardasyon nedeniyle yatñğlarñn daha sñk yapñlmñğ olmasñ Manisa Ruh Saßlñßñ Hastanesi’ne özellikle daha kronik ve komplike olmuğ vakalarñn bağvurmasñ ve 11 ile bölge hastanesi olarak hizmet vermesi nedeniyle dñğ merkezlerden yatñğ için yönlendiriliyor olmasñyla açñklanabilir. Ülkemizde çocuk ve ergen ruh saßlñßñ yataklñ servisleri çok az sayñdadñr. Yataklñ servislerde tedavi gören çocuk ve ergenlerin klinik ve sosyodemografik özellikleriyle ilgili arağtñrmalarñn yapñlmasñ ve deneyimlerin paylağñlmasñ önemli katkñlar saßlayacaktñr. PB-28 Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Poliklini÷ine Baúvuran Hastalarda TanÕ Da÷ÕlÕmlarÕ Serhat Türko÷lu1 1 Selçuk Ünviversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu arağtñrmada çocuk ve ergen psikiyatrisi poliklinißine bağvuran hastalarñn tanñ daßñlñmlarñnñn saptanmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: Ordu Devlet Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölümüne Ocak 2012-Nisan 2013 tarihleri arasñnda bağvuran 2109 hastanñn dosyalarñ geriye dönük olarak incelenmiğtir. Bulgular: Olgularñn %59.6’si (n=1258) erkek, %40.4’ü (n=851) kñzlardan oluğmaktadñr. Olgularñn %21.4’ü 0-6 yağ, %49.0’ü 7-12 yağ, %29.6’si ise 12-18 yağ arasñndadñr. Bağvuran olgularñn %74.8’sine bir ya da birden çok tanñ kondußu, 0-6 yağ arasñ olgularda tanñ konma oranñnñn %44.8, 7-11 yağ arasñ olgularda %84.6, 12-18 yağ arasñ olgularda %80.3 oldußu saptanmñğtñr. Olgularñn %9.7’sinin birden fazla tanñ 79 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA aldñßñ saptanmñğtñr. Eğtanñ saptanma oranñnñn en sñk dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) grubunda oldußu belirlenmiğtir. Tüm olgular göz önüne alñndñßñnda, en sñk saptanan tanñlarñn, sñrasñyla DEHB, depresyon, yaygñn anksiyete bozuklußu, enürezis ve zeka gerilißi oldußu, tüm yağ gruplarñnda en sñk DEHB tanñsñ kondußu, erkek çocuklarda en sñk DEHB, enürezis, depresyon, yaygñn anksiyete bozuklußu, zeka gerilißi; kñzlarda ise DEHB, depresyon, yaygñn anksiyete bozuklußu, enürezis, zeka gerilißi tanñsñnñn oldußu saptanmñğtñr. Sonuç: Hangi tanñlarñn daha sñk oldußunun bilinmesi, yağ gruplarñ ve cinsiyetler arasñ tanñ farklñlñklarñnñn belirlenmesi, çocuk ve ergen psikiyatrisi poliklinik hizmetlerinin iyileğtirilmesine katkñda bulunacaktñr. PB-29 Cinsel Kimlik Bozuklu÷u Olan HastalarÕn Klinik ve Demografik Özellikleri Abdullah Bozkurt 1, Seher Akbaú 1, Burak Tander 3, Cengiz Kara 2, Ünal BÕçakçÕ 3 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastanesi, 1Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D., 2Çocuk Endokrinolojisi A.D., Çocuk Cerrahisi A.D. 3 Giriú: Çalñğmalar sonucunda yetiğkin cinsel kimlißinin en önemli göstergesinin kromozom, gonad yada genitallerin deßil, çocuklukta yetiğtirilen cinsel kimlißin oldußunu belirtmiğtir. Gerçek cinsiyeti belirlemeye yönelik yaklağñmlarñn yerini “en uygun” cinsiyeti belirlemeye yönelik yaklağñmlar almñğ ve psikoseksüel geliğim, üreme, genel psikolojik fonksiyon en uygun cinsiyeti belirlemede göz önüne alñnmñğtñr. Bu çalñğma cinsel geliğim bozuklußu olan çocuk ve ergenlerin; aldñklarñ tanñ ve ruhsal deßerlendirme özellikleri, cinsiyet tayinlerinin deßerlendirilmesi hakkñnda bilgi sunmayñ amaçlamñğtñr. Yöntem: Ondokuz Mayñs Üniversitesi Tñp Fakültesi Hastanesindeki cinsel kimlik bozuklußu heyetindeki kayñtlñ 45 hastadan 25 hastanñn dosyasñna ulağñlmñğ ve olgular retrospektif olarak deßerlendirilmiğtir. Bulgular: Hastalarñn yağ ortalamasñ 6,3 6,1 dir. Hastalarñn %17.4’sinde diği dñğ genital mevcutken, %82.6’sinde ambigius genitalye saptanmñğtñr. Hastalarñn karyotipleri; %39.1’inde 46 XX, %47.8’sinde 46 XY ve %13’sinin karyotip sonucuna ulağñlamamñğtñr. Hastalarñn %43.5’i konjenital adrenal hiperplazi tanñsñ almñğtñr. Bu hastalarñn %44’ünde ruhsal deßerlendirme yapñlmñğtñr. Heyet kararñ sonucu cinsiyet düzeltme operasyonu yapñlan hastalarñn %64.3 de biyolojik kimliße uygun ğekilde karar çñkarken hastalarñn %35.7 de biyolojik kimlißine uygun olmayan ğekilde cinsiyet düzeltme operasyonu yapñlmñğtñr. Karyotipleri 46 XY olan hastalarñn %45.4 ü aileler tarafñndan kñz çocuk olarak yetiğtirilmiğ, karyotipi 46 XX olan hastalarñn %22.2 si ise aileler erkek çocuk olarak yetiğtirmiğtir. TartÕúma:. KAH olan çocuklarñn çoßu, prenatal dönemde androjen maruziyeti yağamñğ olsalar da bu bireylerin çoßu kendilerinin yetiğtirildikleri cinsiyete uygun cinsel kimlik geliğtirirler. Cinsel kimlik, farklñ faktörlerin geliğimi ve karğñlñklñ etkileğimleri ile ilgili kritik süreçlerdir. PB-30 Ergenlerde AlgÕlanan Aile øúlevlerinin BazÕ De÷iúkenler AçÕsÕndan øncelenmesi Rüveyda Yüksel¹, Simla Adagide¹, Nurvet Büyükyörük² ¹Nevúehir HacÕ Bektaú Veli Üniversitesi, Semra ve Vefa Küçük Sa÷lÕk Yüksekokulu, ²Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sa÷lÕk Yüksekokulu Amaç: Pek çok deßiğimin yağandñßñ bir geçiğ süreci olarak kabul edilen ergenlik döneminde ergenin bağarmasñ gereken görevlerden biri de deßiğimlere uyum saßlayabilmektir. Ergenin ebeveynleriyle iliğkisi ise ergenlik döneminde uyumu etkileyen önemli faktörlerden biridir. Ergenlik döneminde ebeveynleriyle olumsuz iliğkiler yağamak, ergenin uyumunu olumsuz etkilemekte, ebeveynlerle kurulan yakñn ve sñcak iliğkiler, ergenin bireyselleğmesine ve yağadñßñ deßiğimlere kolay uyum saßlamasñna yardñmcñ olmaktadñr. Bu arağtñrmada ergenlerde algñlanan aile iğlevlerinin bazñ deßiğkenlerle iliğkisinin incelenmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: Arağtñrma tanñmlayñcñ tipte olup, arağtñrmanñn evrenini Nevğehir ili Avanos ilçesinde lise birinci sñnñfta eßitim-ößrenim gören 1152 ößrenci oluğturmuğtur. Örnekleme arağtñrmaya katñlmaya gönüllü ve ulağñlabilen 425 ößrenci alñnmñğtñr. Veri toplama aracñ olarak kiğisel bilgi formu ve Aile Deßerlendirme Ölçeßi (ADÖ) kullanñlmñğtñr. SONUÇ: Ößrencilerin %46.5’i kñz, %53.5’i erkek ve yağ ortalamalarñ 15’tir. Ößrencilerin %40.7’si ailenin ilk çocußu olup, % 36.6’sñnñn kardeğ sayñsñ 2’dir. Ößrencilerin %42.2’sinin babasñ, %60.2’sinin annesi ilkokul ve altñ eßitim düzeyine sahip olup, %60’ñ ailelerinin sosyoekonomik düzeyini orta olarak deßerlendirmektedir. Ößrencilerin %10.3’ünün ebeveyni boğanmñğ, % 89.7’sinin ise evlidir. Ößrencilerin aile deßerlendirme ölçeßinin alt boyutlarñndan aldñklarñ puanlarñn aritmetik ortalamalarñ; problem çözme boyutunda x=ޝ1.91±0.62, iletiğim boyutunda x=ޝ2.02±048, roller boyutunda x=ޝ1.92±0.52, duygusal tepki verebilme boyutunda x=ޝ2.02±0.60, gereken ilgiyi gösterme boyutunda x=ޝ2.17±0.56, davranñğ kontrolü boyutunda x=ޝ1.89±0.45 ve genel fonksiyonlar boyutunda x=ޝ1.77±0.54 olarak hesaplanmñğtñr. Ößrencilerin algñladñklarñ aile iğlevleri deßerlendirildißinde; iletiğim, duygusal tepki verebilme ve gereken ilgiyi gösterme iğlevlerini saßlñksñz, problem çözme, roller, davranñğ kontrolü ve genel fonksiyonlar iğlevlerini saßlñklñ algñladñklarñ saptanmñğtñr. TartÕúma: Ößrencilerin iletiğim, duygusal tepki verebilme ve gereken ilgiyi gösterme aile iğlevlerini saßlñksñz algñlamalarñ aile içi iletiğimlerinin kapalñ ve dolaylñ oldußunu, aile üyelerinin belli durumlar karğñsñnda duygularñnñ uygun biçimde ve miktarda ifade etmekte güçlük çektiklerini, ayrñca birbirlerine gösterdikleri ilgi, bakñm ve sevgide fazla baßñmlñ veya az ilgili 80 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA olduklarñnñ düğündürmektedir. Ößrencilerin babalarñnñn eßitim düzeyi arttñkça iletiğim ve duygusal tepki verebilme iğlevini daha saßlñklñ algñladñklarñ saptanmñğ olup, aralarñndaki fark anlamlñ bulunmuğtur. Bu durum aile iliğkilerinde erkeßin baskñn rolünün etkili oldußuyla açñklanabilir. Bireylerin ößrenim düzeyi arttñkça olaylara, insanlara ve durumlara iliğkin bakñğ açñlarñ ve bunlarla ilgili algñlayñğlarñ da deßiğmektedir. Babalarñn, eßitim düzeyinin artmasñyla bilgi edinmeye ve edindikleri bilgileri deßerlendirmeye açñk olacaklarñ düğünülmektedir. Bu baßlamda, aile üyeleri arasñnda iletiğimin açñk ve yüksek olacaßñ, olaylar karğñsñnda duygularñn zorluk çekmeden saßlñklñ bir biçimde ifade edilebileceßi düğünülmektedir. ðletiğimin yüksek oldußu ailelerde aile üyelerinin beklentilerini daha iyi ifade edebilecekleri; samimiyet, destek, sevgi, mutluluk, ğefkat ve hoğnutluk gibi olumlu duygusal tepkileri daha rahat verilebilecekleri söylenebilir. Ößrencilerin ailelerinin sosyoekonomik düzeyi arttñkça iletiğim ve gereken ilgiyi gösterme iğlevini daha saßlñklñ algñladñklarñ saptanmñğ olup, aralarñndaki fark anlamlñ bulunmuğtur. Bu durum ailelerin sosyoekonomik düzeyi arttñkça aile üyelerinin açñk, dolaysñz ve etkin iletiğim kurabilme yeteneßine sahip olabilecekleri ve sosyal aktivitelerindeki farklñlñklarñn aile içi etkileğimi ve iletiğimi niteliksel yönden arttñrabileceßi ğeklinde açñklanabilir. Ayrñca sosyoekonomik düzeyi yüksek ailelerde aile sisteminin rahatlamasñ, ekonomik problemlerin daha az yağanmasñ dolayñsñyla aile üyelerinin birbirlerine gereken ilgiyi göstermelerinin ve ortak bir iletiğim dili oluğturmalarñnñn daha kolay olabileceßi düğünülmektedir. Sonuç olarak; ößrenciler baba eßitim düzeyi ve ailenin sosyoekonomik düzeyi arttñkça iletiğim, duygusal tepki verebilme ve gereken ilgiyi gösterme aile iğlevlerini daha saßlñklñ algñlamaktadñrlar. PB-31 Anoreksiya Nervoza ve Ekzojen Obezite TanÕlÕ 11-18 Yaú ArasÕ Gençlerde Duygu Düzenleme Güçlüklerinin De÷erlendirilmesi Burcu Özbaran1, Sezen Köse1, øpek Perçinel2, Damla Gökúen ùimúek3, ùükran Darcan3 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Osmaniye Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Klini÷i, 3Ege Üniversitesi Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Çocuk Endokrinolojisi B.D. Amaç: Anoreksiya Nervoza (AN) psikiyatrik hastalñklar içerisinde en yüksek mortalite oranñna sahip yeme bozuklußu tablosudur. Tedavisi halen tartñğmalñdñr. Hasta ile kalñcñ ve etkin iğbirlißi kurmak tedavinin bağarñsñ için çok önemlidir. Obezite, çocukluk çaßñnñn en sñk görülen kronik hastalñklarñndan biridir. Altta yatan bağka hastalñßñn olmadñßñ durumlarda “Ekzojen Obezite” (EO) olarak adlandñrñlñr ve çoßunluk bu gruptur. EO tanñlñ gençlerde, tñbbi komplikasyonlarñn yanñnda birçok psikososyal sorunun ortaya çñktñßñ izlenmektedir. Tedavisi oldukça zordur, ilaç ve egzersizin yanñnda bireylerin biliğsel ve ruhsal özelliklerinin iyi bilinmesi önemlidir. Son yñllarda ruhsal hastalñklarda duygu düzenleme becerilerinin önemi sñklñkla vurgulanmaktadñr. Çalñğmamñzñn amacñ, AN tanñlñ 11-18 yağ arasñndaki gençler ile EO tanñlñ 11-18 yağ arasñ gençlerin duygu düzenleme becerilerinin deßerlendirilmesi, bulgularñn kendi aralarñnda ve saßlñklñ kontrollerle (SK) karğñlağtñrñlmasñdñr. Yöntem: AN grubu Ege Üniversitesi (EÜ) Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalñ Poliklinißi ve EO grubu EÜ Pediatrik Endokrinoloji Bilim Dalñ Poliklinißi hastalarñndan oluğturuldu. Psikiyatrik tanñlama Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi ile yapñldñ. EO tanñsñ için Beden Kitle ðndeksi 30 ve üzerinde olma kriteri kabul edildi. Deßerlendirmede Sosyodemografik Veri Formu, 4-18 Yağ Çocuk Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi uygulandñ. Olgularñn duygu düzenleme becerilerini deßerlendirmek için Duygu Düzenlemede Güçlükler Ölçeßi kullanñldñ. Sonuç: Çalñğmamñza 18 AN, 30 EO ve 30 SK olmak üzere toplam 78 olgu alñndñ. Gruplarñn yağ ortalamalarñ AN:15.33, EO: 14.57, SK: 14.73 bulundu (p=0.43). AN olgularñnñn %83.3’ü (n=15), EO ve SK olgularñnñn %86.7’si (n=26) kñz olgulardan oluğmaktaydñ. Toplam Duygudurum Düzenlemede Güçlük Puanñ sñralamasñ AN > EO > SK olarak belirlendi. Buna göre AN ve EO olgularñnñn saßlñklñ olgulardan anlamlñ olarak daha fazla duygu düzenleme güçlüßü gösterdikleri saptandñ. En fazla güçlük AN grubunda tespit edildi (p<0.001). Olgular ek olarak ölçek alt puanlarñna göre de deßerlendirildi. TartÕúma: Duygu düzenleme, kiğinin bir amaca ulağmak için duygularñnñ deßerlendirebilme ve gerektißinde duygusal tepkilerinde düzenleme yapabilme becerisidir. Duygu düzenleme güçlükleri pek çok ruhsal hastalñkla iliğkili bulunmuğtur. Literatürde yeme bozuklußu olgularñ ile yapñlan çalñğmalarda, olgularñn duygularñ düzenleme becerilerinde sorunlar oldußu belirtilmekte; bu durumun uzun dönemdeki klinik gidiği ve tedaviyi etkiledißi ifade edilmektedir. Çalñğmamñzda hem EO hem de AN tanñlñ olgularñn duygu düzenleme becerilerinde güçlükler oldußu saptanmñğtñr. Çalñğmamñzñn sonuçlarñ, söz konusu hastalñklarñn daha etkin ve kalñcñ tedavisi için, olgularñn emosyonel özelliklerinin tanñnmasñ, hastaya özgü tedavi yaklağñmlarñnñn buna göre belirlenmesinin önemini vurgulamaktadñr. Çalñğmamñzda, halen sñnñflandñrma sistemlerinde yeme bozukluklarñ içerisinde yer almayan EO’ye farklñ bir açñdan bakñlmñğ; obezite tanñlñ olgularñn, duygu düzenleme becerileri yönünden de AN olgularñyla örtüğtüßü ortaya çñkmñğtñr. PB-32 Anoreksiya Nervoza ve Ekzojen Obezite TanÕlÕ 11-18 Yaú ArasÕ Gençlerde Sosyal Biliúsel øúlevlerin De÷erlendirilmesi øpek Perçinel1, Burcu Özbaran2, Sezen Köse2, Damla Gökúen ùimúek3, ùükran Darcan3 81 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA 1 Osmaniye Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Klini÷i, 2Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 3Ege Üniversitesi Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Çocuk Endokrinolojisi B.D. Amaç: Bir bilgi iğlem süreci olan sosyal biliğ, kiğinin, kendisi ve dißerleri arasñndaki iliğkiyi temsil eder. Sosyal biliğsel becerilerin; duygu algñlama, duygu tanñma, sosyal algñ, sosyal bilgi, atñf yanlñlñßñ ve zihin kuramñ alanlarñnda deßerlendirilmesi önerilmektedir. Son yñllarda Anoreksiya Nervoza (AN) etiyolojisinde, bilgi iğleme süreçlerinin önemli oldußunu vurgulayan çalñğmalara rastlanmaktadñr. Her ne kadar psikiyatrik sñnñflandñrma sistemleri içerisinde yer almasa da Ekzojen Obezite (EO) tanñlñ gençlerde de, tñbbi komplikasyonlarñn yanñnda pek çok psikososyal sorunun ortaya çñktñßñ izlenmekte, hastalñßñn pek çok özellißinin yeme bozukluklarñ ile örtüğtüßü bildirilmektedir. Çalñğmamñzñn amacñ, AN tanñlñ 11-18 yağ arasñndaki gençler ile EO tanñlñ 11-18 yağ arasñ gençlerin sosyal biliğsel becerilerinin deßerlendirilmesi, varsa bu konuda örtüğen yönlerinin saptanmasñ, bulgularñn kendi aralarñnda ve saßlñklñ kontrollerle (SK) karğñlağtñrñlmasñdñr. Yöntem: AN grubu Ege Üniversitesi (EÜ) Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalñ Poliklinißi ve EO grubu EÜ Pediatrik Endokrinoloji Bilim Dalñ Poliklinißi hastalarñndan oluğturuldu. Psikiyatrik tanñlama Okul Çaßñ Çocuklarñ ðçin Duygulanñm Bozukluklarñ ve Ğizofreni Görüğme Çizelgesi ile yapñldñ. EO tanñsñ için Beden Kitle ðndeksi 30 ve üzerinde olma kriteri kabul edildi. Deßerlendirmede Sosyodemografik Veri Formu, Genel Deßerlendirme Ölçeßi, Genel Klinik ðzlenim Ölçeßi-Ğiddet, Çocuklar ðçin Depresyon Ölçeßi, Beck Depresyon Ölçeßi, Spielberger’in Sürekli-Durumluk Kaygñ Envanteri kullanñldñ. Olgularñn sosyal biliğsel iğlevleri; Yüzler Testi, Gözler Testi, ðma Testi, Beklenmedik Sonuçlar Testi, Gaf Testi, Anlamñ ve ðliğkileri Kavrayabilme Testi ile deßerlendirildi. Sonuç: Çalñğmamñza 18 AN, 30 EO ve 30 SK olmak üzere toplam 78 olgu alñndñ. Gruplarñn yağ ortalamalarñ AN:15.33, EO: 14.57, SK: 14.73 bulundu (p=0.43). AN olgularñnñn %83.3’ü (n=15), EO ve SK olgularñnñn %86.7’si (n=26) kñz olgulardan oluğmaktaydñ. Sosyal biliğsel becerileri deßerlendirdißimiz tüm testlerde AN grubu, kontrol grubuna göre anlamlñ düzeyde bozukluk gösterdi (p<0.001). AN tanñlñ olgularñn, obezite tanñlñ olgulara göre de daha düğük performans gösterdikleri saptandñ (p<0.001). Obezite grubundaki olgular ise ðma Testi dñğñndaki tüm testlerde kontrol grubundan anlamlñ olarak düğük performans sergilediler (p<0.001). Obezite olgularñnñn ðma Testi’nde de kontrol grubundan daha düğük puan aldñklarñ ancak bu durumun istatistiksel olarak anlamlñlñk düzeyine ulağmadñßñ görüldü (p=0.63). TartÕúma: Bu çalñğmada hem EO hem de AN tanñlñ olgularñn sosyal biliğsel becerilerinde (yüzlerden duygu tanñma, duygu düzenleme, göz ifadesine bakarak zihinsel durumu çñkarsama, dolaylñ olarak söylenmiğ ifadelerin arkasñndaki gerçek niyeti tahmin edebilme) bozukluk oldußu saptanmñğtñr. Bulgularñmñz literatürle uyumludur. Literatürde yeme bozuklußu olgularñ ile yapñlan çalñğmalarda, olgularñn duygularñ tanñma, anlamlandñrma, zihinsel çñkarñmlarda bulunma becerilerinde sorunlar oldußu belirtilmekte; bozulmuğ sosyal fonksiyonlarñn, uzun dönemdeki klinik gidiği etkiledißi ifade edilmektedir. Çalñğmamñzñn sonuçlarñ, söz konusu hastalñklarñn daha etkin ve kalñcñ tedavisi için, olgularñn sosyal biliğsel özelliklerinin tanñnmasñ, hastaya özgü tedavi yaklağñmlarñnñn buna göre belirlenmesinin önemini göstermiğtir. Çalñğmamñzda, halen sñnñflandñrma sistemlerinde yeme bozukluklarñ içerisinde yer almayan EO’ye farklñ bir açñdan bakñlmñğ; obezite tanñlñ olgularñn, sosyal biliğ özellikleri yönünden de AN olgularñyla örtüğtüßü ortaya çñkmñğtñr. Ayrñca çalñğmamñz, görebildißimiz kadarñyla, obezite olgularñnñn sosyal biliğsel iğlevlerini uygun testlerle deßerlendiren, literatürdeki ilk çalñğmadñr. PB-33 Psikojenik Non-Epileptik Nöbeti Olan Ergenlerde Benlik SaygÕsÕ ve Psikiyatrik Özelliklerin Epilepsi ve Sa÷lÕklÕ Kontrol GruplarÕ ile KarúÕlaútÕrÕlmasÕ Gökçe Nur Say1, H. Ali Taúdemir 2, Seher Akbaú1, Murat Yüce1, Koray Karabekiro÷lu1 1 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D., 2Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk Nörolojisi A.D. Amaç: Psikojenik non-epileptik nöbetler (PNEN) ve epilepsi psikososyal sorunlarñn sñk görüldüßü bozukluklardñr. Bu çalñğmanñn amacñ; psikojenik nöbeti olan ergenlerin, psikososyal sorunlar, stresli/ travmatik olaylar/ istismar öyküsü, psikiyatrik bozukluklar ve benlik saygñsñ bakñmñndan epilepsisi olan ve saßlñklñ ergenler ile karğñlağtñrñlmasñdñr. Yöntem: Bu amaçla 11-18 yağ arasñ psikojenik nöbetleri olan 34 ergen (23 kñz, 11 erkek), epilepsisi olan 23 ergen (16 kñz, 7 erkek) ve 35 saßlñklñ gönüllü (23 kñz, 12 erkek) çalñğmaya dahil edilmiğtir. Psikojenik nöbet tanñsñ video-EEG monitörizasyonu ile konulmuğtur. Sosyodemografik özellikler, psikososyal sorunlar (ebeveynlerle, kardeğlerle, yağñtlarla, ößretmenlerle iliğkilerde sorun), stresli/ travmatik olaylar/ istismar öyküsü (ebeveynler arasñ çatñğma/ boğanma, ayrñlñk, tağñnma, hastalñk, ölüm, okul bağarñsñzlñßñ, maddi sorunlar, fiziksel/ cinsel istismar) yazarlar tarafñndan hazñrlanan form ile deßerlendirilmiğtir. Komorbid psikiyatrik bozukluklarñn tanñsñ Çocuk ve Gençler için Duygulanñm Bozuklußu ve Ğizofreni Ölçeßi-Ğimdi ve Yağam boyu Versiyonu (ÇGDBĞÖ-ĞY) kullanñlarak yapñlan klinik görüğme ile konulmuğtur. Ergenlerin benlik saygñsñ ise Rosenberg Benlik Saygñsñ Ölçeßi (RBSÖ) ile deßerlendirilmiğtir. Sonuç: Gruplar arasñnda yağ, cinsiyet, ebeveynlerin medeni hali/ eßitim durumu ve sosyoekonomik düzey bakñmñndan anlamlñ farklñlñk yoktu. PNEN grubunda ebeveynler arasñ çatñğma, kardeğler ve yağñtlarla iliğkide sorunlar, okul bağarñsñzlñßñ, travmatik olaylar, fiziksel ve cinsel istismar öyküsü epilepsi ve saßlñklñ kontrol grubuna göre anlamlñ olarak yüksek bulundu. Psikiyatrik komorbidite sñklñßñ PNEN grubunda %64.7, epilepsi grubunda %47.8 olarak saptandñ ve iki grup arasñndaki fark istatistiksel olarak anlamlñ deßildi. PNEN grubundaki gençlerin 82 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA benlik saygñsñ dißer gruplara göre anlamlñ olarak düğük bulundu. Benlik saygñsñ bakñmñndan epilepsi grubu ile saßlñklñ kontroller benzerdi. TartÕúma: Çalñğmamñzñn sonuçlarñ yüksek psikiyatrik bozukluk sñklñßñ sebebiyle PNEN ve epilepside çocuk ve ergen psikiyatrisi konsultasyonunun önemini desteklemektedir. Bu çalñğma ayrñca, PNEN olan ergenlerde psikososyal sorunlarñn yanñ sñra benlik saygñsñnñn düğük olabileceßini göstermektedir. PB-34 In vitro Fertilizasyon Yöntemiyle Gerçekleúen Gebeliklerde Prenatal Ba÷lanma ve øliúkili Faktörler Harun Toy1, Ömer Faruk Akça2, Refika Purtul1,Rukiye Çolak Sivri2, Sabri Hergüner2 Meram TÕp Fakültesi, 1KadÕn HastalÕklarÕ ve Do÷um A.D., 2Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Giriú: Anne ile bebek arasñndaki güvenli baßlanma bebeßin sosyal ve biliğsel geliğiminin yanñ sñra bebeßin eriğkinlik dönemindeki baßlanmasñnñ ve buna baßlñ olarak da sosyal iliğki tarzñnñ etkilemektedir. Gebelik döneminde annenin bebeßine olan baßlanmasñ, doßum sonrasñ baßlanmayñ ve bebekle ilgili algñ ve düğüncelerini öngörmektedir. Gebelik döneminde anne adayñnñn bebeßi ile baßlanma kalitesini arağtñran çalñğma sayñsñ oldukça sñnñrlñdñr. Bu çalñğmada invitro fertilizasyon (ðVF) yöntemi ile gebe kalan anne adaylarñnñn bebeklerine olan baßlanmalarñ, ayrñca, depresyon, durumluk ve sürekli kaygñ düzeylerinin karğñlağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: Meram Tñp Fakültesi Kadñn Hastalñklarñ ve Doßum Anabilim Dalñ’nda ðVF yöntemi uygulanarak gebe kalan gebelerden arağtñrmaya katñlmayñ kabul eden 50 anne adayñ ve normal yolla gebe kalan 50 anne adayñ olmak üzere toplam 100 kiği arağtñrmaya alñnmñğtñr. Arağtñrmaya alñnma ölçütleri; daha önce doßum yapmamñğ olmak, 3. trimesterde bulunmak (28 – 34 hafta arasñnda) ve en az ilkokul mezunu olmak olarak belirlenmiğtir. Arağtñrmanñn dñğlama kriterleri olarak kronik bir hastalñßñnñn olmasñ, son 6 ay içinde psikiyatrik tedavi almñğ olmak ve anne veya bebeßin saßlñßñnñ tehdit eden gebelikle ilgili herhangi bir saßlñk sorununun olmasñ olarak belirlenmiğtir. Arağtñrma kapsamñnda katñlñmcñlara Sosyodemografik Veri Formu, Prenatal Baßlanma Ölçeßi, Edinburgh Postpartum Depresyon Ölçeßi ve Durumluk-Sürekli Kaygñ Envanteri uygulanmñğtñr. ðki gruptaki anne adaylarñ bu ölçeklerden aldñklarñ puan bakñmñndan karğñlağtñrñlmñğtñr. Ayrñca Edinburgh Depresyon Ölçeßi’nden 12’den yüksek puan alan anne adaylarñnñn depresyon tanñsñ aldñßñ varsayñlarak depresyon tanñsñ alma bakñmñndan iki grup karğñlağtñrñlmñğtñr. Bulgular: ðVF ve normal gebelik sürecindeki (NG) anne adaylarñ yağ, gebelik haftasñ ve eßitim düzeyleri bakñmñndan karğñlağtñrñlmñğ ve gruplar arasñnda farklñlñk saptanmamñğtñr (p>0.05). Her iki grubun Prenatal Baßlanma Ölçeßi (t=1.3, p=0.18) ve Edinburgh Postpartum Depresyon Ölçeßi (t=-0.8, p=0.39) puanlarñ bakñmñndan benzer oldußu görülmüğtür. Ayrñca, ðVF grubunun Durumluk (t=4.6, p<0.001) ve Sürekli (t=5.3, p<0.001) Kaygñ puanlarñnñn normal gebelerden daha yüksek oldußu görülmüğtür. Edinburgh Depresyon Ölçeßi’ne göre ðVF grubundan 8, NG grubundan 7 kiği depresyon tanñsñ almñğtñr ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlñ bulunmamñğtñr (x2=0.01, p=0.93). TartÕúma: Bu çalñğmanñn sonuçlarñna göre ðVF yöntemiyle gebe kalan anne adaylarñnñn baßlanmalarñ normal yolla gebe kalan annelerin bebeklerine olan baßlanmalarñ ile farklñlñk göstermemektedir. Ayrñca depresif belirti bakñmñndan iki grup arasñnda farklñlñk bulunmazken, durumluk ve sürekli anksiyete düzeyleri ðVF yöntemiyle gebe kalan anne adaylarñnda daha yüksek olarak bulunmuğtur. Bu çalñğmanñn sonuçlarñna göre ðVF yoluyla gebe kalan annelerin anksiyete düzeyleri bakñmñndan takip edilmeleri, anksiyete nedeniyle hem kendisi ile ilgili, hem de bebeßine bakñm verme becerileri ile ilgili ilerleyen dönemlerde ortaya çñkabilecek sorunlarñn önlenmesinde yardñmcñ olabileceßi düğünülmektedir. PB-35 Bir Üniversite Hastanesinde Yatan Hasta için østenen Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi KonsültasyonlarÕnÕn De÷erlendirilmesi Bilge Merve KalaycÕ, ùükran Gülin Evinç, Dilúad Foto Özdemir Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bedensel hastalñklarñn tedavi sürecinde çocuk ve ergenlerde psikiyatrik eğtanñ ve buna baßlñ iğlev kaybñ sñklñkla görülmektedir. Buna baßlñ olarak konsültasyon liyezon psikiyatrisinin önemi dikkat çekmektedir. Bu çalñğmada Hacettepe Üniversitesi Tñp Fakültesi (HÜTF) Pediatri Anabilim Dalñ’nñn çeğitli servislerinde yatarak tedavi gören çocuk hastalar için bir yñl içinde istenen psikiyatri konsültasyonlarñnñn deßerlendirilmesi ve izleme sürecinin arağtñrñlmasñ amaçlandñ. Yöntem: HÜTF Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ’na pediatri servislerinden danñğñlan hastalarñn deßerlendirmeleri yarñ yapñlandñrñlmñğ konsültasyon formuna kaydedildi. Bir yñl içerisinde 192 hasta deßerlendirildi. Konsültasyonun hangi servislerden istendißi, konsültasyonun nedeni, yatñğ süreleri, hastaneye yatñğ sayñsñ, çocuklarñn ruhsal ve bedensel hastalñk tanñlarñ, tedavi planñ ve demografik veriler kaydedildi. Çocuklara, Çocuk Depresyon Ölçeßi, Durumluluk - Sürekli Kaygñ Ölçeßi, Rosenberg Benlik Saygñsñ Ölçeßi; annelere Beck Depresyon Ölçeßi, Durumluluk - Sürekli Kaygñ Ölçeßi verildi. Sonuç: Bu çalñğmada çocuk ve ergen psikiyatrisinden konsültasyon istenen hastalarñn mevcut bedensel hastalñßñnñn tanñsñ, eğlik eden psikiyatrik tanñ ve tedavisinin yanñ sñra anne yağñ, annenin psikiyatrik hastalñßñ, hastanede yatñğ süreleri, duygudurum belirtileri, çocukla ebeveynin iliğkileri ve ebeveynlerin birbiriyle olan iliğkisi gibi parametreler deßerlendirilmiğtir. Literatürde çocuk ve ergenlerde konsültasyon liyezon psikiyatrisi ile ilgili yeterli sayñda çalñğma bulunmamaktadñr. Bu çalñğmanñn dißer çalñğmalardan farkñ birçok farklñ deßiğkenin bir arada deßerlendirilmiğ olmasñdñr. TartÕúma: Çocuk ve ergenlerdeki tñbbi 83 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA hastalñk sürecinde ortaya çñkan psikiyatrik hastalñklarñn tedavisinin saßlanmasñyla tñbbi hastalñßñnñn prognozu olumlu olarak etkilenebilir. Gelecekte bağarñlñ bir ekip çalñğmasñ sonucunda hastanede yatan çocuk ve ergenlerin tedavi sürecinde konsültasyon liyezon psikiyatrisine giderek daha çok ihtiyaç duyulacaßñ düğünülmektedir. PB-36 Çocuk Psikiyatrisi Bölümüne DanÕúÕlan Hastalar: 2012-2013 KarúÕlaútÕrmasÕ Tolga Karaosman, Mahmut Müjdeci, Mahmut ÇakÕr, Koray Karabekiro÷lu Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Tñbbi hastalñklarñ nedeniyle hastanede yatan ve acil servise bağvuran 0-18 yağ aralñßñndaki hastalarñn eğlik eden psikiyatrik belirtilerinin tanñ ve tedavisinin, çocuk psikiyatrisi uzmanlarñ tarafñndan deßerlendirilmesine çoßu zaman ihtiyaç duyulmaktadñr. Bu çalñğmada OMÜ Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalñ’ndan 2012 ve 2013 yñllarñnda tüm yataklñ servisler ve acil servisden istenen konsültasyonlarñn ayrñntñlñ olarak deßerlendirilmesi ve iki yñlñn karğñlağtñrñlmasñ amaçlanmñğtñr. Yöntem: OMÜ Tñp Fakültesi Hastanesi’nde takip edilen ve çocuk psikiyatrisine danñğñlan 2012 yñlñnda 368, 2013 yñlñnda 446 (toplam: 814) hasta çalñğmaya alñnmñğtñr. Bu çalñğmada istenen konsültasyonlar ve karğñlama notlarñ geriye dönük olarak deßerlendirilmiğtir. Hastalarñn demografik özelliklerine, konsültasyonlarñn en sñk hangi bölümlerden istendißine, konsültasyon istek nedenlerine, hastalara konan psikiyatrik tanñlara, hastalarñn tedavi ğekillerine iliğkin veriler incelenmiğtir. Sonuç: En küçük hasta 1 ay 16 günlük, en büyük hasta 18 yağñndadñr. 2012 ve 2013 yñllarñnda benzer ğekilde, kñz/erkek oranñ yaklağñk 4:3 düzeyindedir. 2013 yñlñnda çocuk psikiyatrisine danñğñlan hasta sayñsñ (n:446), 2012 yñlñnda danñğñlan hasta sayñsñndan (n: 368) %21,2 daha fazladñr. En sñk konsültasyon isteme sebepleri, 2012 yñlñnda oldußu gibi 2013 yñlñnda da “suicid giriğimi” (2012: %28; 2013: %30)’’ ve “depresif duygudurumdur” (2012: %45, 2013: %16). 2012 yñlñnda konsültasyon istenen bölümlerin bağñnda Çocuk Hastalñklarñ Servisi (%46) ve Çocuk Acil Servisi (%38) gelmekte iken, 2013 yñlñnda ilk iki sñra yer deßiğtirmiğ olup Çocuk Acil Servis (%42) ve Çocuk Hastalñklarñ Servisi (%40) yer almaktadñr. Psikiyatrik deßerlendirmenin sonunda 2013 yñlñnda hastalarñn %83‘üne psikiyatrik hastalñk tanñsñ konulmuğtur ve 2012 yñlñ ile (%80) benzerlik göstermektedir. 2012 yñlñnda (%45) oldußu gibi, en sñk psikiyatrik tanñ Depresif Bozukluk (%33) olmuğtur, ancak oran olarak anlamlñ bir düğüğ göstermiğtir. TartÕúma: Tñbbi hastalñklarñ nedeniyle hastaneye bağvuran 0-18 yağ aralñßñndaki hastalarda psikiyatrik belirtiler de görülebilmektedir. Çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanlarñna bu sebeplerle danñğñlan hasta sayñsñ her yñl daha da artmaktadñr. Bizim çalñğmamñzda da bu artñğ bir önceki yñla göre % 21 düzeyindedir. Bu hastalarñn psikiyatrik belirtilerinin çocuk psikiyatrisi uzmanñ tarafñndan zamanñnda ve uygun bir ğekilde deßerlendirilmesi mevcut tñbbi hastalñklarñnñn prognozu açñsñndan daha önemli ve geniğ çaplñ çalñğmalarñn ortaya çñkmasñna zemin hazñrlamaktadñr. Bu nedenle 0-18 yağ arasñndaki hastalarñ deßerlendiren uzmanlarla çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanlarñnñn iğbirlißi içerisinde çalñğmalarñ psikiyatrik hastalñklarñn atlanmamasñ ve gerekli tedavinin verilebilmesi açñsñndan önemlidir. PB-37 Suça Sürüklenen ÇocuklarÕn Sosyodemografik ve Klinik Özellikleri Hatice Altun, Feyza Hatice Sevgen Kahramanmaraú Sütçü ømam Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu çalñğmada Kahramanmarağ’ta suça sürüklenen çocuklarñn sosyodemografik ve klinik özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: 1 Ocak 2012 - 1 Ocak 2013 tarihleri arasñnda, Kahramanmarağ Sütçü ðmam Üniversitesi Tñp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ anabilim dalñna 12-17 yağ arasñ suç iğledißi iddiasñ ile adli rapor düzenlenmesi amacñyla adli makamlarca yönlendirilen 30 olgunun dosyasñ retrospektif olarak deßerlendirilmiğtir. Olgular yağ, cinsiyet, eßitim, iğledißi iddia edilen suç, suç sayñsñ, aile tipi, ekonomik düzeyleri, zeka düzeyi, DSM-IV-TR’ye psikiyatrik hastalñklarñ, düzenlenen adli rapor sonuçlarñ açñsñndan incelenmiğtir. Sonuç: Olgularñn çoßunlußunu (%90,n=27) erkeklerin oluğturdußu, en fazla (%26.7, n=8) 14 yağ grubundaki çocuklarñn suç iğledißi belirlenmiğtir. Olgularñn %63.3’ünün ortaokul, %20’sinin lise ößrencisi oldußu, %16.7’nñn ise okula gitmedißi saptanmñğtñr. En sñk hñrsñzlñk %36.7(n=11) ile kavga etme ve kasten yaralama %33.4(n=10) suçlarñnñn iğlendißi tespit edilmiğtir. Olgularñn %60’ñnda psikiyatrik hastalñk saptanmadñßñ, davranñğ bozuklußu (%23.3) ve dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußunun (%10) en sñk görülen psikiyatrik hastalñk oldußu belirlenmiğtir. Çoßunlußunun %93.3’ünün (n=28) tek suç iğledißi saptanmñğtñr. Olgularñn tamamñnñn düğük %33.3(n=10) ve orta %66.7(n=20) gelirli ailelere sahip oldußu, %20 olgunun ise boğanmñğ aile çocußu oldußu tespit edilmiğtir. %66.7(n=20) olguda normal zeka, %16.7(n=5) sñnñr zeka, %13.3(n=4) hafif düzeyde zeka gerilißi, %3.3(n=1) orta düzeyde zeka gerilißi oldußu saptanmñğtñr. %46.7’sinin (n=14) iğledißi iddia edilen suçun hukuki anlam ve sonuçlarñnñ algñlama ve bu fiille ilgili davranñğlarñnñ yönlendirme yeteneßinin yeterince geliğmemiğ oldußu, %33.3’nun (n=10) yeterince geliğtißi, %20 (n=6) olguda ise suçun hukuki anlam ve sonuçlarñnñ algñlama yeteneßinin geliğtißi ancak fiille ilgili davranñğlarñnñ yönlendirme yeteneßinin yeterince geliğmemiğ oldußu tespit edilmiğtir. TartÕúma: Çalñğmamñzda suça sürüklenen çocuklarñn çoßunlußunun erkek olmasñ, en sñk hñrsñzlñk, kavga etme ve kasten yaralama suçlarñnñn iğlenmesi, sosyoekonomik düzeyi düğük gelirli ailelerin çocuklarñnñn olmasñ, davranñğ bozuklußu ve dikkati eksiklißi hiperaktivite bozuklußunun en sñk saptanan psikiyatrik hastalñk olmasñ bu konudaki ülkemizde yapñlan çalñğmalarñ desteklemektedir. 84 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Çocuk suçlulußu ülkemizde ve dünyanñn birçok ülkesinde artñğ göstermektedir. Çocuklarñn suça yönelmesinde esas önemli faktör çevresel nedenlerdir. Çocußun zekasñ, yetenekleri, içinde yetiğip büyüdüßü aile, sosyal çevre ve yağam koğullarñ çocuk suçlulußunu etkileyen önemli faktörlerdir. Suça karñğmñğ çocuklarñn özellikle aile ortamñ, arkadağ grubu gibi suça sürükleyen nedenler açñsñndan arağtñrñlmasñ ve gerekli durumlarda uygun müdahalelerin yapñlmasñ önemlidir. Çocuk ve ergen psikiyatrisi poliklinik çalñğmalarñnda adli olgularñn deßerlendirilmesi büyük önem tağñmasñ nedeniyle bu konuda yapñlacak çalñğmalarñn bu alandaki bilgi ve deneyimlerimizi artñracaßñ düğünülmektedir. PB-38 Suça Sürüklenen Çocuklar: Suç ve TanÕ Da÷ÕlÕmlarÕnÕn øncelenmesi Öznur Bilaç¹, Birsen ùentürk Pilan¹, Zahide Orhon², Alper Bayrak¹ Manisa Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Hastanesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Birimi, 2Psikiyatri Birimi Amaç: Bu çalñğmada adli rapor düzenlenmesi amacñyla Manisa Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Hastanesi, Çocuk ve Ergen Birimin’e yönlendirilen ‘Suça Sürüklenen Çocuk’ (SSÇ) vakalarñnñn suç türü, suç yağñ, eğlik eden psikiyatrik tanñ iliğkisinin ve düzenlenen rapor sonuçlarñnñn incelenmesi amaçlanmñğtñr. Yöntem: Bu çalñğmada Manisa Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Hastanesi, Çocuk ve Ergen Birimine Mart 2012- Haziran 2013 tarihleri arasñnda adli merciler tarafñndan psikiyatrik muayeneleri yapñlarak rapor düzenlenmek üzere bağvurmalarñ saßlanan çocuk ve ergen yağ grubunundaki 721 adli olgunun hastane kayñtlarñ geriye dönük olarak incelenmiğtir ve suça karñğtñßñ iddia edilen 111 olgunun adli rapor ve dosyalarñ deßerlendirilmiğtir. ðstatistiksel analiz için SPSS 16.00 ðstatistiksel Paket Programñ kullanñlmñğtñr. Sonuç: Deßerlendirmeye alñnan 111 olgunun yağ aralñßñ 12-18 (15±1.5) arasñndaydñ, 16’sñ (%14,4) kñz, 95'i (% 85,6) erkekti. Bağvurduklarñnda olgularñn 42’si (%37) 12-14 yağ grubunda, 69’u (%63) 15-18 yağ grubundaydñ. Ğuça karñğma yağlarñnñn ortalama 14 (±1.4) oldußu ve olgularñn 62’sinin (%55,8) ğuça karñğtñßñnda 12-14 yağ aralñßñnda oldußu, 59’unun (%44,2) ise 15-18 yağ aralñßñnda oldußu görülmüğtür. Suça karñğtñßñ iddia edilen 27 (%24,3) olgunun birden fazla kez suça karñğtñßñ, 40 (%36) olgunun daha önce de poliklinik bağvurusu oldußu saptanmñğtñr. Suça karñğtñßñ iddia edilen olgularñn yapñlan psikiyatrik deßerlendirmesinde 61’i (%55) davranñm bozuklußu, 9’u (%8,1) “Hafif Derecede Mental Retardasyon’’, 2’si (%1,8) “Orta Derecede Mental Retardasyon”, 5’i (%4,5) “Sñnñr Zeka Potansiyeli’’tanñlarñ almñğtñr. Suça karñğtñßñ iddia edilen 34 (%30,6) olgu ise herhangi bir psikiyatrik tanñ almamñğtñr. TartÕúma: Suça sürüklenen çocuklarñn çoßunlußunun erkek çocuk ve ergen oldußu belirlenmiğtir. Literatürde de erkek çocuk ve ergenlerde saldñrgan davranñğlarñn ve suça sürüklenmenin daha sñk oldußu bildirilmektedir. Suça sürüklenen çocuk ve ergenlerde ruhsal bozukluk sñklñßñ yüksek bulunurken, en sñk görülen ruhsal bozukluklar davranñm bozuklußu (DB),ve mental retardasyon (MR) olarak saptanmñğtñr. Yapñlan çalñğmalar gerek batñ ülkelerinde, gerekse ülkemizde, hñrsñzlñk gibi mala yönelik suçlarñn daha fazla görüldüßünü ortaya koymuğtur. Türkiye de yayñnlanmñğ istatistik verilere bakñldñßñnda, mala karğñ iğlenen suçlarñn, özellikle hñrsñzlñk suçunun fazla oldußu görülmektedir. Bizim çalñğmamñzda da benzer ğekilde en sñk rastlanan suç hñrsñzlñk olarak saptanmñğtñr. PB-39 Çocuk østismarÕ ile ÇalÕúmak, Profesyonellerin Ebeveynlik TutumlarÕnÕ ve Kendi ÇocuklarÕnÕn Ruh Sa÷lÕ÷ÕnÕ Etkiler mi? Onur Burak Dursun1, Mustafa Talip ùener2, øbrahim Selçuk Esin1, Yüksel AnçÕ2, ùermin YalÕn Sapmaz3 Atatürk Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Adli TÕp A.D., 3Celal Bayar Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: ðstismara ußramñğ çocuklarla çalñğmak oldukça zordur ve profesyoneller üzerinde ciddi ölçüde duygusal yük oluğturabilir. Oluğan bu yükün bireysel etkileri üzerine çok sayñda çalñğma bulunmakla birlikte profesyonellerin evlerine ve kendi çocuklarñ ile iliğkilerine bunun ne kadar yansñdñßñ ile ilgili çalñğmalar kñsñtlñdñr. Bu çalñğmada, istismara ußramñğ çocuklarla çalñğmanñn saßlñk ve adliye çalñğanlarñnñn yağamlarñ, çocuklarñ ile iliğkileri ve çocuklarñnñn ruhsal durumlarñ üzerine etkisi incelenmiğtir. Yöntem: Erzurum ilinde çocuk istismarñ olgularñyla çalñğan ve çocuk sahibi olan 43 saßlñk ve adliye çalñğanñ, çalñğmanñn olgu grubunu oluğturdu. Olgu grubundaki bireylerle aynñ meslekten; aynñ iğ yerinde çalñğñp benzer iğ yüküne maruz kalan ancak çocuk istismarñ olgularñ ile çalñğmayan 66 kiği ise kontrol grubu olarak seçildi. Katñlñmcñlardan, çalñğma için hazñrlanmñğ sosyodemografik veri formu, ebeveyn tutumunu deßerlendirmek amacñyla Aile Hayatñ ve Çocuk Yetiğtirme Tutum Ölçeßi (PARI), çocuklardaki davranñğ sorunlarñnñ deßerlendirmek amacñyla Çocuklar ðçin Davranñğ Deßerlendirme Ölçeßi (CBCL 1.5-5 ve 6-18) ve ebeveynlerdeki süreßen kaygñ düzeyini deßerlendirmek amacñyla da Durumluluk-Süreklilik Kaygñ Envanterleri/Süreklilik Bölümü Ölçeßini (STAI-T) doldurmalarñ istendi. Sonuç: Çocuk istismarñ ile çalñğan profesyonellerin kontrol grubundaki meslektağlarñna kñyasla demokratik ebeveynlik tutumlarñnñ anlamlñ derecede daha fazla kullandñklarñ saptandñ. Meslek alt gruplarñ ayrñ ayrñ incelendißinde ise istismar vakalarñ ile çalñğan adliye çalñğanlarñnda otoriter ebeveynlik tutumunu, istismarla çalñğmayan meslektağlarñndan daha fazla kullandñklarñ saptandñ. ðstismar olgularñyla çalñğmanñn saßlñk çalñğanlarñnñn ebeveynlik tutumlarñ üzerinde bir fark oluğturmadñßñ gözlendi. Olgu ve kontrol grubu arasñnda STAI-T skorlarñ ve çocuklardaki CBCL skorlarñ arasñnda istatistiksel olarak anlamlñ fark bulunmadñ. 85 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA TartÕúma: ðstismara ußrayan çocuklarla çalñğmak profesyonellerin ebeveynlik tutumunu etkileyebilir. Çalñğma sonuçlarñ özellikle adliye çalñğanlarñnñn bu etkiye daha fazla açñk oldußunu göstermektedir. PB-40 Adana øli Milli E÷itim BakanlÕ÷Õ Psikolojik DanÕúmanlÕk ve Rehberlik Ö÷retmenleri’ne Yönelik øntihara YaklaúÕm Konulu E÷itim: Anket ÇalÕúmasÕ Gonca Gül Çelik1, Ayúe AvcÕ1, Ayúegül Yolga Tahiro÷lu1, Perihan Çam Ray1, øpek Süzer1, Zeynep Tunç Yeúilda÷1, Özge Metin1 1 Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Çocuk ve ergenlerde intihar giriğimi, acil müdahale gerektiren bir kriz olarak kabul edilmekte ve bu yağ grubundaki ölüm sebeplerinin önemli bir kñsmñnñ oluğturmaktadñr. Ergenlerde özkñyñmñn en sñk nedenleri arasñnda çocußun cinsel istismarñ ve ihmali, aile içi ğiddet gibi travmatik yağam olaylarñ, duygudurum bozukluklarñ ve madde kullanñmñ yer almaktadñr. ðntihar giriğimlerine yaklağñmda psikiyatrik bozuklußun deßerlendirilmesi yanñnda, psikososyal müdahalelerin hem tedavi edici oldußu hem de intiharñ önleyici oldußu vurgulanmaktadñr. Krize ilk müdahelede bağta ruh saßlñßñ çalñğanlarñ olmak üzere, okul çalñğanlarñnñn ve ailenin iğbirlikçi tutum ve yaklağñmlarñnñn da önemli oldußu bilinmektedir. Bu çalñğmanñn amacñ Adana ðli Milli Eßitim Bakanlñßñ’na baßlñ görev yapan psikolojik danñğmanlñk ve rehberlik ößretmenlerinin çocuk ve ergenlerin intihar davranñğñna karğñ tutumlarñnñn deßerlendirilmesi ve krize müdahale becerilerinin geliğtirilmesine katkñda bulunmaktñr. Yöntem: Adana ðli Milli Eßitim Bakanlñßñ’na baßlñ görev yapan psikolojik danñğmanlñk ve rehberlik ößretmenlerine, çocuk ve ergenlerde intihara yaklağñmlarñ hakkñnda mevcut tutumlarñn deßerlendirilmesi ve verilen bilgilendirme sonrasñ krize müdahale becerilerinin geliğtirilmesine yönelik 10 maddeden oluğan anketler verilmiğtir. Sonuçlar, intihara yönelik yaklağñmda rehber ößretmen meslek grubunun tutumlarñnñ etkileyen sosyo demografik veriler ñğñßñnda tartñğñlmñğtñr. Sonuçlar: “Krize Yaklağñm” bağlñklñ eßitim toplantñsñna katñlan 80 kiğiden 40’ñ anket yanñtlamayñ onayladñ ve bunlarñn 35’inin anket verileri eksiksiz olarak tamamlandñ. Katñlñmcñlarñn 29’u kadñn, 6’sñ erkek idi. Anketteki sorulara verilen yanñt sñklñklarñ açñsñndan kadñn erkek arasñnda anlamlñ fark yoktu. Anketteki sorulardan “ðntiharñ sorgulamak intihara teğvik eder mi” sorusuna, ”evet”, “hayñr” ve “fikrim yok” ğeklindeki seçeneklerden katñlñmcñlarñn eßitim öncesi verdikleri “hayñr” yanñt oranñ %62.9 (n= 22) iken eßitim sonrasñ “hayñr” yanñt oranlarñ %96.8 (n=30) idi (p=0,003). Yine “Genç ile intihar kontratñ düzenlenmesi, intihar önleyici ve tedavi edicidir” cümlesine ”evet”, “hayñr” ve “fikrim yok” ğeklindeki seçeneklerden, eßitim sonrasñ verdikleri “evet” yanñt oranlarñ istatistiksel olarak anlamlñydñ (p=0.003). TartÕúma: Literatürde, daha önce intihar giriğimi öyküsünün olmasñnñn, sonraki intihar giriğimlerini ön görebilen en önemli risk oldußu belirtilmekte ve intihar giriğimlerinin büyük kñsmñnñn önlenebilir oldußu vurgulanmaktadñr. Bu nedenle intihar giriğimine neden olan risk etkenlerinin önceden belirlenmesi, risk altñndaki çocußun aile, sosyal ve eßitim ortamlarñnda uygun desteßinin saßlanmasñ koruyucu ruh saßlñßñ açñsñndan büyük önem tağñmaktadñr. Multidisipliner yaklağñm gerektiren krize müdahalede çoßunlukla çocuk ya da ergenle ilk temas, okulda görevli danñğmanlar aracñlñßñyla olmaktadñr. Bu sñrada yapñlacak giriğim sonraki ağamalarda ruh saßlñßñ çalñğanñnñn tedavi ğemasñnñ belirleyici de olabilir. Sonuç olarak düzenli aralñklarla, okul çalñğanlarñnñn istismar, intihar gibi zorlu yağam olaylarñ konusunda eßitilmeleri gereklidir. PB-41 ZanlÕsÕ Fethi Kabir ile Belirlenen Bir Ensest Olgu Sunumu Mustafa Yasin Irmak¹, Tu÷ba BahadÕr¹, Duygu Murat¹, Nesime YaycÕ², Ayúe Rodopman Arman¹ Marmara Üniversitesi TÕp Fakültesi, ¹Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., ² Adli TÕp A.D. Amaç: Ensest, aile içerisinde kanunen evlenmesine izin verilmeyen iki kiği arasñndaki cinsel iliğki olarak tanñmlanñr. Çoßunlukla öz baba veya üvey baba ile çocuk arasñnda olup, kñzlar erkeklere oranla bu istismar tipine daha fazla maruz kalmaktadñrlar. Ensest çoßunlukla gizli kalmaktadñr, bu durum ensestin tanñnmasñnñ ve takibini zorlağtñrmaktadñr. Olgumuzda da uzun süre zanlñsñ belirlenemeyen ve sonrasñnda fethi kabir yapñlarak zanlñsñ tespit edilen bir adli durum tartñğñlacaktñr. Mahkeme kararñ sonrasñ mezar açñlarak ölülerin incelenmesi “Fethi Kabir” olarak tanñmlanmakta ve hukuki olarak yeni iddialarñn ortaya atñlmasñyla fethi kabir yapñlabilmektedir. Olgu: Hastanemize adli makamlarca ruh saßlñßñnñn deßerlendirilmesi için Haziran 2012’de hastanemiz Çocuk Koruma Birimi’ne yönlendirilen hasta, babasñ tarafñndan yaklağñk 6 ay süresince birçok kez vajinal yoldan iliğkiye zorlandñßñnñ, bu olay sonrasñnda gebe kaldñßñnñ ve doßum sonrasñnda Osteogenezis imperfekta tanñsñ alan ve 2 ay yağadñktan sonra ölen bir bebek doßurdußunu, karnñnñn büyümesinin annesi tarafñndan fark edildißini ifade etti. Bu olaydan sonra korktußu için durumu annesine söyleyemedißi ve babasñnñn annesine kendi isteßi ile birisiyle ile birlikte oldußunu söylemesini istedißi ößrenildi. Anne ve hasta daha sonra bağvurduklarñ bir doktorun çocußu aldñrmakta geç kaldñklarñnñ söyledißini ifade ettiler. Doßumun hastanede gerçekleğmesiyle hastane polisinin cinsel istismardan haberdar oldußunu, olay tarihinde 15 yağñn altñnda olmasñ nedeniyle adli sürecin bağladñßñnñ belirttiler. 86 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Doßumdan 2 ay sonra bebeßin bir hastanenin yoßun bakñmñna alñndñßñnñ ve 2 ay sonra orada hastalñßñ nedeniyle öldüßünü ifade ettiler. Kolluk kuvvetlerince yürütülen çalñğmalarda hastanñn tarif ettißi zanlñya benzer kimsenin tespit edilememesi sebebiyle ve annesinin ñsrarlarñ sonucunda hastanñn kendisini istismar eden kiğinin babasñ oldußunu ifade ettißi ößrenildi. Bunun üzerine annenin bu olayñ polislere bildirdißi ve ölen bebeßin mezarñnñn açñlarak DNA analizi için parça alñndñßñ, DNA analizi sonrasñnda hastanñn babasñnñn istismar zanlñsñ oldußunun kanñtlandñßñ ve babanñn cezaevine gönderildißi ößrenildi. Yapñlan psikiyatrik deßerlendirme sonucunda hastada Travma Sonrasñ Stres Bozuklußu ve Major Depresyon tanñlarñ saptandñ. Hastaya sertralin 50 mg/gün bağlandñ. Hasta yaklağñk 1,5 yñl hastanemiz çocuk psikiyatri poliklinißinde takip edildikten sonra 18 yağñnñ doldurmasñ nedeniyle eriğkin psikiyatriye yönlendirildi. PB-42 Cinsel østismar SonrasÕ Alevlenme Gösteren Ergen Psikozu: Bir Olgu Örne÷i Nuran GözpÕnar1, Özalp Ekinci1 1 Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Amaç: Çocukluk ve ergenlik döneminde yağanan cinsel istismar tüm hayat boyu geliğebilecek psikopatolojiler açñsñndan risk oluğturmaktadñr. ðstismara ußrayan olgularda en sñk görülen psikiyatrik tanñlar travma sonrasñ stres bozuklußu, anksiyete bozukluklarñ ve depresyondur. Olgularñn premorbid psikiyatrik öyküye sahip olmasñ genellikle daha aßñr bir seyirle iliğkili olmaktadñr. Bu olgu sunumunda daha önce bağka türlü adlandñrñlamayan psikotik bozukluk tanñsñ ile izlenen bir ergende travma sonrasñ geliğen klinik tablo özetlenecektir. Olgu: 16 yağñnda kñz olgu adli birimler tarafñndan istismar sonrasñ deßerlendirme için klinißimize yönlendirildi. Olgu 3 ay öncesinde cinsel istismara ußradñßñnñ ve o dönemden beri gece uykuya dalmakta zorlandñßñnñ, istismarcñnñn kendisine zarar vereceßinden korktußunu ve sñk sñk aßladñßñnñ ifade etti. Yapñlan görüğmede olgunun istismarñ sñk sñk hatñrladñßñnñ ve korku içerikli rüyalar gördüßü ößrenildi. Yapñlan görüğmede olgunun istismarcñnñn sesini içeren iğitsel halusinasyonlarñ oldußu ifade edildi. Olgunun ruhsal durum muayenesinde kñsñtlñ duygulanñm gösterdißi gözlendi. Düğünce akñğñnda bozulmalar oldußu ve düğünce içerißinde hem istismar olayñ ile ilgili hem de bir okul arkadağñnñn kendisine zarar vereceßine iliğkin temalar oldußu belirlendi. Annesi ile yapñlan görüğmede olgunun 2 yñldñr davranñğ deßiğiklikleri gösterdißi, kendine zarar verici davranñğlarñ oldußu ve okulda arkadağlarñ ile uyum sorunlarñ oldußu ößrenildi. Aile öyküsünde olgunun ablasñnñn paranoid ğizofreni ve babaannesinin de psikoz tanñlarñ ile tedavi altñnda olduklarñ bildirildi. Olgu travma sonrasñ stres bozuklußu ve bağka türlü adlandñrñlamayan psikotik bozukluk ön tanñlarñ ile takibe alñndñ ve risperidon 3mg/gün ve sertralin 50 mg/gün tedavileri bağlandñ. Tartñğma: Travma sonrasñ süreçte görülen olgularda olgunun bütüncül olarak deßerlendirilmesi büyük önem tağñmaktadñr. Özellikle premorbid psikiyatrik tanñlarñ ve aile öyküsü olan olgularda mevcut psikiyatrik tanñlarda ve genetik yatkñnlñklarda alevlenme olabileceßi akñlda tutulmalñdñr. Bu olgu sunumunda oldußu gibi ğizofreni açñsñndan aile öyküsü olan olgularda ergenlikte yağanacak cinsel istismar hem travma sonrasñ stres bozuklußu hem de psikotik belirtilerin birlikte oldußu karñğñk bir tabloyla sonuçlanabilmektedir. PB-43 Kortikosteroid KullamÕnÕn Neden Oldu÷u ve Komorbid Psikopatolojinin Eúlik Etti÷i Anoreksiya Nervosa Olgusu Abdullah Bozkurt, 1 Mahmut ÇakÕr1, Koray Karabekiro÷lu1 1 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastenesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Kortikosteroid (KS) ilaç kullanñmñ sñrasñnda ortaya çñkabilen psikiyatrik belirtiler daha önceden kestirilememekte ve tedavinin bağlangñcñ dahil olmak üzere her hangi bir anda ortaya çñkabilmektedirler. Kortizon tedavisi bağlandñktan sonra en sñk öfori tablosu görülse de tedavinin uzamasñ ile ise depresif tablolar daha ön plana çñkmaktadñr. Aßñr depresyon, mani ve psikotik hastalñklar, intihar eßilimi de görülebilir. Sundußumuz olguda kronik multifokal osteomiyelit tanñsñ nedeniyle kortizol tedavisi sonrasñ geliğen ve komorbid psikopatoloji ile birlikte olan Anoreksiya Nervosa (AN) tablosu tartñğñlmñğtñr. Olgu: ð.B, 12 yağñnda kñz hasta, 1 yñl önce vertebrada çökme kñrñßñ olan hasta arağtñrmalar sonucunda kronik multifokal osteomiyelit tanñsñ almñğ. 2.5 aydñr 45 mg kortizol kullanñyor. 2 ay öncesine kadar iğtahñ normal olan hastada son 2 ayda toplam 6 kg kilo kaybñ mevcut. (vucut kitle indeksi:16.6). Kortizol bağlamadan önce ‘kilo alabilirsin’ diye bilgilendirmenin ardñndan kilo almaktan korkma, bu konuyu devamlñ kafasñna takmasñ, iğtah ve yemek yeme miktarñnda azalma olmuğ. Kilolu oldußunu düğünmüyor, sadece yanaklarñnñn ğiğman oldußunu kafasñna takñyormuğ. 2 aylñk süreçte ani sinirlenmeleri, kendisini mutsuz hissetmesi, halsizlißi, enerjisizlißi, hiçbir ğey yapmak istememesi, iyileğemeyeceßi konusunda karamsarlñßñ, uyku süresinde artma, arkadağ iliğkilerinde azalma, kimseyle konuğmak istememe, içine kapalñ biri olmaya bağlamñğ. Hareketlerinde yavağlama, kñyafetlerini yavağ giyme, ödevleri uzun sürede yapma ğeklinde belirtiler bağlamñğ. Alñnan öykü ve ruhsal deßerlendirme sonrasñ hastaya Depresif bozukluk (DB) ve AN tanñsñ ile 50 mg/gün ile bağlanñp 75 mg/gün ile devam edilen sertralin ve 1 mg risperdal ğeklinde ilaç tedavisi verildi. Aynñ anda 45 mg/gün olan kortizol dozu azaltñlarak bir ay sonrasñnda kesildi. Kortizolün kesilmesi ve verilen psikotrop ilaç tedavisi ile yaklağñk 40 gün sonra hastanñn depresif belirtileri ile birlikte besin alñmñnda artma ve kilo alma ile ilgili olumsuz düğüncelerde gerileme ğeklinde AN klinik ğiddetinde belirgin düzelme saßlandñ. TartÕúma: Yapñlan çalñğmalarda perinatal dönemde bebeßi etkileyen perinatal asfiksi 87 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA gibi stres faktörlerinin kortikosteroid reseptör gen polimorfizmine neden oldußu, bunun sonucu olarak bu çocuklarñn perinatal risk faktörü ile karğñlağmayan çocuklara göre çocukluk çaßñ ve ergenlikte kortikosteroid kullanñmñ sonucunda daha fazla psikopatoloji geliğtirdikleri saptanmñğtñr. Ayrñca anoreksia olgularñnda hastalñßñn ğiddeti ile HPA döngüsü aktivite artñğñ ve yüksek serum kortizol düzeyleri arasñnda bir iliğkinin oldußu belirlenmiğtir. Bu bilgilerle çeliğen ve yüksek doz KS kullanñmñnñn AN’yñ iyileğme saßladñßñna yönelik olgu bildirimleri vardñr. Olgumuzda ise 2 aydñr kortikosteroid kullanñmñ sonucu komorbid psikopatolojinin eğlik ettißi AN klinißinin geliğtißi görülmektedir. Olgumuzda kortikosteroid tedavisi sonrasñ ağñrñ kilo alacaßñ kaygñsñ sonrasñ hastanñn bilinçli olarak besin alñmñnñ azalttñßñ ve sonrasñnda AN klinißinin geliğtißi düğünüldü. KS kullanñmñ sonrasñ çok nadir ortaya çñkann AN klinißi olmasñ nedeni ile olgumuz gerçekten ilgi çekicidir. PB-44 Panik Bozukluk ve Paroksismal Supraventriküler Taúikardi Birlikteli÷i: Bir Olgu Sunumu Fatih Özbek1, Gülay Günay1, Canan TanÕdÕr1 1 BakÕrköy Ruh ve Sinir HastalÕklarÕ E.A.H, Çocuk ve Ergen Psikiyatri Klini÷i Amaç: Panik bozukluk tekrar eden ve beklenmedik panik ataklarla karakterize bir anksiyete bozuklußudur. Temel belirti ve bulgularñ çarpñntñ, titreme, solukluk, mide bulantñsñ, terleme, tağipne, ölüm korkusu, çñldñrma korkusu, etrafñndaki olaylarñ gerçek deßilmiğ gibi hissetmedir. Panik bozuklußun en sñk görüldüßü dönem geç adolesan ve erken eriğkin dönemidir. Özellikle 14 yağñndan sonra ve kñzlarda daha sñk görülür. Prepubertal dönemde görülmesi nadirdir. Panik bozukluk, endokrin deßiğiklikler, epileptik nöbetler, vestibuler problemler ve kardiyak patolojiler gibi çok çeğitli tñbbi durumlarla karñğabilmektedir. Bu yazñda panik bozukluk tanñsñyla poliklinißimizde takip edilen fakat daha sonra ayrñntñlñ kardiyolojik deßerlendirme sonucu paroksismal supraventriküler tağikardi tanñsñ konan 8 yağñnda bir olgunun klinik özellikleri, prognozu ve panik bozuklußun ayñrñcñ tanñsñ tartñğñlacaktñr. Olgu: 8 yağñnda, erkek, iki kardeğin küçüßü, 2. sñnñfta okuyor. Poliklinißimize ilk olarak Ocak 2013’te nefes darlñßñ, nefes alamamaktan korkma, çarpñntñ ve sñkñntñ ataklarñ, anneye kötü bir ğey olacak korkusu ile bağvurdu. Herhangi bir zamanda olabilen, aniden bağlayan çarpñntñ, nefes darlñßñ, sñkñntñ hissi ve o sñrada ölüm korkusunun eğlik ettißi ataklardan dolayñ ailenin çocuk acil poliklinißine çok sayñda bağvurusunun oldußu, acilde yapñlan tetkik ve incelemelerde önemli bir bulgu saptanmadñßñ bu nedenle ailenin çocuk psikiyatri bölümüne yönlendirildißi bilgisi ößrenildi. Bu belirtiler nedeniyle ailenin iki ay önce bağvurdußu bağka bir çocuk psikiyatrisi poliklinißinden fluoksetin 20mg/gün ve risperidon 1 mg/gün tedavisi bağlanmñğtñ Olguda panik bozukluk tanñsñ düğünülerek ilaç tedavisine aynen devam edildi. 6 aylñk takipte hastanñn yakñnmalarñnda belirgin iyileğme oldu. Yakñnmasñz geçen 8 ay sonrasñnda olgu poliklinißimize tekrar nefes alñrken sñkñntñ hissi, nefes alamamaktan korkma ğikâyetiyle bağvurdu. Poliklinik kontrollerine gelmedikleri dönemde (yaklağñk 2 ay öncesinde) olguya nefes darlñßñ ğikâyetiyle bağvurdußu çocuk kardiyoloji bölümünde paroksismal supraventriküler tağikardi tanñsñ kondußu, psikiyatrik ilaçlarñnñn kesildißi ve radyofrekans ablasyon tedavisinin uygulandñßñ bilgisi alñndñ. TartÕúma: Panik bozukluk belirtileri; hipertiroidi, hipoglisemi, feokromositoma gibi endokrin patolojiler, paroksismal supraventriküler tağikardi, atriyal tağikardiler, mitral valv prolapsusu gibi kardiyak patolojiler, parsiyel kompleks nöbetler, migren gibi nörolojik patolojiler ile karñğabilmektedir. Yapñlan çalñğmalarda psikiyatrik semptomlar ile kardiyak semptomlarñn sñk olarak bir arada görülebildißi bildirilmektedir. Bazñ çalñğmalarda ise paroksismal supraventriküler tağikardi tanñsñ alan hastalarñn yarñsñndan fazlasñna daha evvelden panik bozukluk, anksiyete bozuklußu gibi tanñlarñn konuldußu saptanmñğtñr. Olgumuzun panik bozukluk semptomlarñyla çocuk acil poliklinißine birden fazla bağvurusunun oldußu görülmektedir. Ancak belirtilerinin psikiyatrik tedavi sonrasñnda da devam etmesi üzerine çocuk kardiyoloji bölümündeki ayrñntñlñ incelemelerden sonra altta yatan aritmi tablosu anlağñlabilmiğtir. Olguda ilk bağvuru sñrasñnda olan semptomlarñn fluoksetin tedavisi ile düzelmesi ve aritmi tedavisinden bir süre sonra yeniden ortaya çñkmasñ da bu olguda aritmi problemi ile anksiyete bozuklußunun bir arada oldußunu göstermektedir. Yazñnda psikiyatrik problemler ve kardiyak patolojilerin %4 oranñnda eğ zamanlñ görülebileceßini belirten çalñğmalar mevcuttur. Bizim olgumuza benzer ğekilde, yazñnda bu tür olgularñn bazñlarñnda çarpñntñ ve panik bozukluk semptomlarñnñn katater ablasyon tedavisinden sonra bile devam ettißi vurgulanmaktadñr. Birçok tñbbi hastalñk panik bozukluk belirtilerine benzer belirtiler göstermektedir. Bu nedenle panik bozukluk belirtileri ile bağvuran çocuklarda ayrñntñlñ tñbbi inceleme ve kardiyolojik muayene yapñlmasñ önemlidir. POSTER TURU-3 (PB45 – PB66) 11 Nisan Cuma TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Burak Doßangün, Doç. Dr. ðbrahim Durukan, 10:40 - 11:10 Doç. Dr. Iğñk Karakaya, Doç. Dr. Burak Baykara PB-45 Kafa TravmasÕna Ba÷lÕ Geliúen Organik Duygudurum Bozuklu÷u Zehra Çakmak Çelik1, Ömer Kardaú1, Hozan Saatçio÷lu1, Meryem DalkÕlÕç1, Burcu Atar1, Emsal Ata1, Selcen Güney Uzunköprü1, Tuna Ocako÷lu1, Senay Çelenay1, Fatma Apak1, Tezan Bildik1 88 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 1 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Birbirinden farklñ nedenlerle beynin belirli bir bölgesinin etkilenmesi sonucu kalñcñ ve karmağñk nöropsikiyatrik tablolar görülebilir. Bunlar bazen nörolojik bir defisit olmaksñzñn, psikiyatrik bir bozukluk olarak karğñmñza çñkabilirler. Bu olgu sunumunda kafa travmasñ sonrasñ afektif insitabilite, dürtü denetim bozuklußu, agresyon, öfke patlamalarñ, madde denemeleri, akademik bağarñda gerileme meydana gelen bir olgu tartñğñlmñğtñr. Olgu: Olgumuz; 16 yağñnda kñz, 10. Sñnñf ößrencisidir. Özgeçmiğinde ve soygeçmiğinde belirgin özellik yoktur. Anneden hastanñn önemli bir saßlñk problemi olmadñßñ, motor ve mental geliğiminin normal oldußu, ðlkokul ve kazaya kadar olan ortaokul döneminde disiplinli, bağarñlñ bir ößrenci oldußu ößrenilmiğtir. 2010 yñlñnda geçirdißi araç içi trafik kazasñ sonrasñnda 2 kez beyin operasyonu geçirmiğ, 16 gün yoßun bakñmda, bir aya yakñn süre de serviste yatmñğtñr. Annesinden alñnan öyküye göre kazadan sonra geliğen sinirlilik, sñk sñk erkek arkadağ deßiğtirme, gün içinde duygudurmunda dalgalanmalar, çok para harcama isteßi, akademik bağarñsñzlñklar, evden ve okuldan kaçma, izinsiz eğya ve para alma, sigara ve madde kullanñmñ gibi ğikayetleri mevcuttur. Okuldan kaçma, bali kullanñmñ, derse girmeme davranñğlarñ nedeniyle üç defa okuldan uzaklağtñrma disiplin cezasñ almñğtñr. Hasta Eylül 2013’te ergen birimi poliklinißimize bağvuru yapan hastanñn yapñlan psikiyatrik bakñsñ sonucu organik duygudurum bozuklußu tanñsñ konmuğtur. Hastaya WISC-R, Stroop, GISD-B, Bender, Wisconsin kart eğleme, Beck Envanteri ve KIDDSADS testleri uygulanmñğtñr. Hastaya valproik asit tedavisi bağlanmñğ olup hastalñk bulgularñnda kñsmi iyileğme mevcuttur. TartÕúma: Travmatik beyin yaralanmalarñndan sonraki 6 ay içinde duygudurum semptomlarñnñn görülme olasñlñßñ %10-20 gibidir. Sonraki yñllarda da giderek artan oranlar gösterir. Olgumuz araç içi trafik kazasñ sonucu, saß temporal, bilateral frontal ve kortikal hemorajik kontüzyo serebri, epidural ve subdural hematom sonrasñ 2 kez beyin operasyonu geçirmiğti. Olgumuzda bu olaylar sonucunda; topluma uygunsuz davranñğlar, premorbid yapñsñyla uyumsuz kiğilik özellikleri, öfke nöbetleri, nedensiz agresyon, duygulanñmda oynaklñk, cinsel ilgi artñğñ, disforik duygudurum, uyku ihtiyacñnda azalma, dikkat daßñnñklñßñ, alñğveriğ yapma isteßinde artñğ bulgularñ, bu bulgularñn iğlevsellikte belirgin bozulmalara yol açmasñ, bunlarñn genel tñbbi bir duruma baßlanmasñ, bağka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açñklanmamasñ sebebiyle, “genel tñbbi duruma baßlñ duygudurum bozuklußu tanñsñ konulmuğtur. Olgumuzda Valproik asit ile tedaviye yanñt mevcuttur. PB-46 Psikiyatrik BulgularÕn Eúlik Etti÷i Otoimmün Enselopati: Bir Olgu Sunumu Bilge Merve KalaycÕ1, Füsun Çuhadaro÷lu Çetin1 1 Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu sunumda 11 yağñnda, klinißimizde özgül ößrenme güçlüßü ve anksiyete bozuklußu tanñlarñyla takip edilen bir kñz hastanñn izlemi sñrasñnda ortaya çñkan epilepsi, ilerleyici kognitif yñkñm ve disinhibe davranñğlarla giden süreç tartñğñlacaktñr. Olgu: ðlk görüğmede hastanñn ders bağarñsñnñn kötü oldußu, okula uyum sorunlarñ yağadñßñ, iç sñkñntñsñnñn oldußu, annesine kötülük yapmasñnñ söyleyen bir ses duydußu ößrenilmiğtir. Yapñlan deßerlendirmeler sonucu hastada DEHB, özgül ößrenme güçlüßü ve anksiyete bozuklußu düğünülmüğ, gerekli tedaviler bağlanmñğtñr. Hastanñn izleminde klinißimize bağvurusundan iki yñl önce bağlayan epilepsi nöbetlerinde artñğ oldußu, hastanñn kendini kontrol etmekte güçlük çektißi, belirgin unutkanlñßñnñn ortaya çñktñßñ, ders bağarñsñnda hñzlñ bir düğmenin oldußu, evdeki yağñna uygun olmayan davranñğlarñ nedeniyle ebeveynleri ile sorun yağadñßñ ve okuldaki uygunsuz davranñğlarñ nedeniyle arkadağlarñ tarafñndan dñğlandñßñ görülmüğ ve hastada bu dñğlanmaya baßlñ oldußu düğünülen depresif belirtiler gözlenmiğtir. Tekrarlanan zeka testinde hastada belirgin kognitif yñkñm oldußu saptanmñğtñr. Bu nedenle gönderilen metabolik tetkiklerinde anormallik saptanmayan hastadan otoimmün ensefalopati ğüphesiyle otoantikorlar da gönderilmiğtir. Otoimmün ensefalopati tanñsñ kesinleğmemekle birlikte bu öntanñya yönelik verilen IVIG tedavisinin hastanñn belirtilerinde belirgin düzelme saßlamasñ bu tanñyñ düğündürmektedir. ðzlem süresince hastanñn aile ve akran iliğkilerindeki zorluklar ele alñnmaktadñr. Depresif semptomlarñna yönelik SSRI ve dürtüsellißine yönelik düğük doz antipsikotik tedavisi verilmektedir. Yaklağñk iki yñl boyunca düzenli aralñklarla yapñlan görüğmeler, farmakoterapi ve IVIG tedavisi sonucunda hastanñn yakñnmalarñnda gerileme oldußunu göstermiğtir. TartÕúma: Otoimmun ensefalit; nöral antijenlere karğñ geliğen immün reaksiyon sonucunda ortaya çñkan klinik bir tablodur. Hastalarda bağlangñçta kiğilik deßiğiklißi, depresyon, halüsinasyon, kaygñ bozuklußu, unutkanlñk gibi psikiyatrik bulgular izlenebilir. Hastalñk ilerledikçe nörolojik bulgular daha da belirginleğerek epileptik nöbetler, bilinç kaybñ, felçler görülebilir. Literatürde otoimmün ensefalit olgularñnda santral sinir sistemi bulgularñ yanñnda sñklñkla anksiyete, ajitasyon, bizar davranñğlar, halüsinasyon, delüzyon, dezorganize düğünce içerißi gibi psikiyatrik bulgularñn eğlik ettißi belirtilmektedir. Bu hastalarñn takibinde dikkat bozukluklarñ, planlama yeteneßine azalma, dürtüsellik gibi frontal lob disfonksiyonundan kaynaklanan bulgular da ortaya çñkabilmektedir. Dikkat bozukluklarñ, dürtüsellik ve anksiyete bozuklußu belirtileri ile bağvuran hastalarda ilerleyici bir yñkñm söz konusu oldußunda altta yatan organik nedenin arağtñrñlmasñnñn erken tanñ konulmasñnñ saßlayarak tedavideki gecikmeyi önleyebileceßi düğünülmektedir. PB-47 Cinsel østismar øddiasÕ øle Baúvuran Psikotik Atak Olgusu Zeynep Tunç1, Ayúegül Yolga Tahiro÷lu1, Ayúe AvcÕ1, Gonca Gül Çelik1, øpek Süzer GamlÕ1, Necmi Çekin2, Nurdan Evliyao÷lu3 89 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Adli TÕp A.D., 3Sosyal Pediatri A.D. Giriú: Cinsel istismar çocuklarñn psikolojik, sosyal, biliğsel geliğimlerini etkileyen evrensel bir sorundur. Cinsel istismar iddiasñ mutlaka ciddiye alñnmasñ ve ayrñntñlñ arağtñrñlmasñ gereken bir konudur. Çocuklarñn cinsel istismar iddialarñ sñklñkla gerçek olmakla birlikte asñlsñz iddialara da rastlanabilmektedir. Asñlsñz bildirimlerin sñklñkla boğanma-velayet çatñğmalarñ sñrasñnda ortaya çñktñßñna inanñlmaktadñr. Bu durumun sñklñßñ hakkñnda kesin bir bilgi bulunmamaktadñr. Asñlsñz bildirim olgularñnñn annelerin ¾’ünde bir kiğilik bozuklußuna rastlandñßñ belirtilmektedir. Asñlsñz bildirim kimi zaman çocußun psikolojik durumuyla iliğkili olabilmektedir. Bu sunumda tekrarlayan anal istismar iddiasñ sonrasñ adli sürecin bağladñßñ, çocußun psikotik atak tanñsñ ile asñlsñz bildiri oldußu anlağñlan bir olgu ve tedavisi tartñğñlacaktñr. Olgu: Geliğim basamaklarñnñ zamanñnda tamamlamñğ, 15 yağñnda kñz çocußu. Erkek arkadağñ, dißer 2 arkadağñ ve edebiyat ößretmeni tarafñndan kendi evlerinde birden fazla anal istismara maruz kaldñßñnñ anlatmasñ üzerine aile adli süreç bağlamñğ. Poliklinißimize tñbbi yardñm almak amacñyla getirilmiğtir. Ailesinden alñnan öyküde; az uydußu, hiçbir konuda iletiğime girmedißi, yemek yemedißi, son 3 gündür içe kapanma, gece korkularñ, uykusuzluk, yeme-içme reddi, tuvalete hatñrlatñlmadñkça gitmeme ve bazen altñna kaçñrmaya yakñnmalarñ bağlamñğ. Uykusunda ößretmenin adñnñ sayñkladñßñnñ gören babasñnñn neler oldußunu sormasñ üzerine cinsel istismara maruz kaldñßñnñ anlatmñğ. Adli birimde alñnan ifadesinde anal istismar öncesi kayganlağtñrñcñ herhangi bir madde sürülüp sürülmedißi sorusuna “Evet” diye cevaplamñğ, kirli çamağñrlarñ keserek sakladñßñnñ anlatmñğ, , küçüßün eve gelen polis memurlarñna çekmecesindeki temiz-kesilmemiğ çamağñrlarñ kesik diye göstermiğ ve evde olaya iliğkin bulguya rastlanmamñğ. Anlattñßñ olaylarñn tutarsñzlñßñnñ ve hayatñn doßal akñğñna uygun olmadñßñnñ fark eden aile gerçeklißinden kuğku duymaya bağlamñğ. Özgeçmiğinde; geçen yñl aynñ dönemlerde benzer bir dönem geçirdißi, soygeçmiğinde ise babasñnda ve halasñnda duygu durum bozuklußu öyküsü bildirildi. Ruhsal Muayenesinde: Öz bakñmñ yetersizdi. Duygulanñmñn künt, düğünce içerißi fakirdi. Dñğa vuran davranñğlarñnda; göz temasñ kurmaktan kaçñndñ, mñrñldanñr tarzda sesler stereotipik hareketler ve psikomotor retardasyonun gözlendi. Algñda iğitsel ve görsel varsanñlarñ vardñ. ðzlem; Erkek arkadağñ olarak bildirdißi kiğinin aslñnda erkek arkadağñ olmadñßñ, bahsettißi dißer iki kiğinin ise gerçekte var olmadñßñ anlağñldñ. Küçüßün adli tñp muayenesinde istismarñ destekleyecek bulguya rastlanmadñ. Psikotik Atak öntanñsñ ile önerilen Risperidon 1mg/gün tedavisinin birinci ayñnda kñsmi düzelme olmasñ ve hastanñn ilacñ yutamadñßñnñ bildirmesi üzerine tedavi Olanzapin 5mg/gün ğeklinde düzenlendi. Düzelme-kötüleğmeyle giden evreler, aile hikayesi ve cinsel içerikli varsanñlar birlikte deßerlendirildißinde, ayñrñcñ tanñda duygudurum bozuklußu düğünülerek tedaviye duygu durum düzenleyici Lamotrijin 150mg/gün eklendi ve Olanzapin dozu 10mg/gün olarak artñrñldñ. Bu uygulamadan belirgin fayda gören olgunun iyilik haliyle izlemi 1 yñldñr sürmektedir. TartÕúma: ðstismarñnñn tanñ ve tedavisinde etik, ahlaki ve kanuni yükümlülükleri olan hekimlerin istismarñnñn bulgu-belirtilerini bilmeleri gerekir. Cinsel istismarlarda multidisipliner yaklağñmñn parçasñ olarak çocuk-ailenin psikiyatrik deßerlendirmesinin yapñlmasñ öncelik tağñr. Duygudurum bozukluklarñ veya psikotik bozukluklar gibi kiğinin gerçeßi deßerlendirmesinin bozuldußu durumlarda asñlsñz bildirimlere rastlanabilir. Bu nedenle ruhsal deßerlendirme süreçlerinde karardan önce mutlaka bu gibi tanñlarñn uygun yöntemlerle sorgulanmñğ olmasñ gerekir. Öte yandan, istismarñn yol açtñßñ travmatik etkilenmenin de psikotik belirtileri tetikleme olasñlñßñnñ akñlda tutmak önemlidir. PB-48 Tuvalet E÷itiminde Fiziksel ùiddet Sonucu Bir Çocuk Ölümü Ahmet Hamdi Alpaslan1, Arda Yeúil2, Kerem ùenol Coúkun2, Cansu Çobano÷lu1 Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., HastalÕklarÕ A.D. 2 Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve Amaç Biz bu yazñda, bir çocußa tuvalet eßitimi yöntemi olarak ‘fiziksel ğiddet’ kullanñmñnñn ölümle sonuçlandñßñ bir olgu sunuyoruz. Olgu: Babasñnñn fiziksel ğiddeti sonrasñ 4 yağ 3 aylñk iken yağamñnñ yitiren olgumuzun, 5 yağ 7 aylñk olan ve de olayñn tek tanñßñ olan abisi, mahkemece ‘beyanlarñna itibar edilip edilemeyeceßi ve olaylarñ karñğtñrma ihtimalinin bulunup bulunmadñßñ’ hususlarñnda bilirkiği raporunun tanzim edilmesi istemiyle tarafñmñza yönlendirilmiğti. Anne ile yapñlan görüğmede; 7 yñllñk evli oldußunu eğiyle isteyerek evlendißini bu evlilikten 2 erkek çocuklarñnñn dünyaya geldißini, eğinin yaklağñk 8 aydan beri iğsiz oldußunu ifade ediyordu. Kendisi iğte iken eğinin çocuklara baktñßñnñ, yağamñnñ yitiren küçük çocußunun ara ara gündüzleri altñnñ ñslattñßñnñ ve bu nedenle eğinin genelde baßñrdñßñnñ, öfkelendißini bu duruma karğñ tahammülsüz oldußunu birkaç kez de vurdußunu ifade ediyordu. Yağamñnñ yitiren olgumuzun doßum, nöromotor geliğim ve tñbbi öyküsü soruldußunda; gündüz tuvalet sorunu ve ara ara üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmek dñğñnda özellik olmadñßñ ößrenildi. Olgumuzun 5 yağ 7 aylñk olan abisinin yapñlan psikiyatrik muayenesinde: Yağñnda gösterdißi, göz kontaßñ kurdußu, konuğma dil geliğimi ve mentalkapasitesinin yağñyla uyumlu oldußu, dikkat konsantrasyonunun normal oldußu, bellek fonksiyonlarñnñn tabii oldußu, algñ ve yargñ kusurunun bulunmadñßñ saptandñ. Mahkeme dosya suretinde yapñlan inceleme, klinik deßerlendirme ve alñnan tñbbi öykü sonucunda abinin ifadeleri tutarlñ ve güvenilir bulunmuğ olup olay nedeniyle abide ‘Travma Sonrasñ Stres Bozuklußu’ ortaya çñktñßñ saptanmñğtñr. Anne eğinin fevri birisi oldußunu, bencil bir tabiata sahip oldußunu, çocuklarñndan büyük olanñna daha düğkün oldußunu, her iki çocußunun tuvalet eßitimi sürecinde de babanñn ağñrñ hassas, tahammülsüz, suçlayñcñ ve cezalandñrñcñ oldußunu ifade etmiğtir. Ölen çocußunun altñnñ ñslatmasñna yönelik tutumlarñ 90 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA nedeniyle birkaç kez tartñğtñklarñnñ, ‘Korkutup dövmezsem yapmaya devam eder, küçüklüßümüzde ana babamñzdan böyle gördük.’ dedißini ifade etmiğtir. Son olarak; mahkeme dosya suretinden olgumuzun otopsi raporu incelenmiğ ve ölüm nedeninin künt kafa travmasñna baßlñ beyin hasarñ olarak belirlendißi saptanmñğtñr. TartÕúma: Türkiye’de ebeveynleri tarafñndan doßrudan fiziksel olarak istismar edilen çocuklarñn sayñsñ açñsñndan, herhangi bir ulusal istatistik mevcut deßildir. Fiziksel çocuk istismarñ, hafif yumuğak doku lezyonlarñndan ölüme yol açan beyin zedelenmesine kadar deßiğebilen bulgularla ortaya çñkabilmektedir. Ülkemizde kronik istismar bulgularñyla pediatrik acil servislere bağvurup ve de ölümle sonuçlanan olgular bildirilmiğtir. Bizim olgumuzun takvim yağñ göz önüne alñndñßñnda DSM ye göre bir tanñ alamayacaßñ için yağadñßñ durumun ‘Gecikmiğ Mesane Kontrolü’ oldußu görülmektedir. Bildißimiz kadarñyla ülkemizde mesane ya da baßñrsak kontrolü sorununa baßlñ olarak fiziksel ğiddetin bir terbiye veya cezalandñrma yöntemi olarak kullanñlmasñ sonucu ölümle sonuçlanan bir olgu bildirimi bulunmamaktadñr. Olgumuzda da babanñn yağam kaybñna yol açan davranñğlarñnñn salt ğiddetten daha çok patolojik bir disiplin yöntemi oldußunu düğünüyoruz. Disiplin amacñyla veya bağka nedenlerle aile içinde çocußa yönelik ğiddet tüm kültürlerde rastlanabilen bir durumdur. Terbiye, eßitim ve benzeri nedenlerle bağvurulan her türlü ğiddetin sürekli bir nitelik kazanabileceßi ve de ölümcül sonuçlarñnñn olabileceßini çocuk ve ergenlerle çalñğan klinisyenlerin akñlda tutmalarñnñ öneriyoruz. PB-49 Çocukta Genital Si÷il; Cinsel østismarÕn Habercisi mi? Berna Polat1, Recep Bostan1, Veli YÕldÕrÕm1, Özalp Ekinci1, Fevziye Toros1 1 Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi AraútÕrma ve Uygulama Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Giriú: Genital HPV enfeksiyonlarñnñn büyük çoßunlußu cinsel yolla bulağmakta; geçici ve asemptomatik olmaktadñr. Düğük riskli olan HPV tip 6 ve 11 Kondiloma akuminata'nñn bağlñca nedenidir ve çocuklarda bu tiplerin geçiği perinatal horizontal, otoinokülasyon, heteroinokülasyon veya cinsel yolladñr. Cinsel olarak aktif bireylerde klinik olarak belirgin genital sißilin çñkma olasñlñßñ %1-2 iken, yağam boyu riski yaklağñk olarak %10'dur. Cinsel aktif olmayan çocuklarda görülen genital sißiller cinsel istismar ğüphesini düğündürmektedir. Dermatoloji poliklinißine genital sißil ile gelen olgunun cinsel istismar olup olmadñßñnñn deßerlendirilmesinde daha dikkatli olmayñ vurgulanmak amacñyla bu olguyu tartñğmayñ amaçladñk. OLGU SUNUMU: 8 yağñnda erkek, anogenital bölgede öncerleri kñzarñklñk ve kağñnma ve pullanma ğikayeti olan, daha sonra ise küçük lezyonlarñn oluğmasñ nedeniyle dermatoloji klinißine bağvurdu. Dermatoloji klinißi genital sißil tanñsñ koyarak tedavisini düzenleyerek ve klinißimize cinsel istismar ğüphesiyle konsülte etti. Anne, baba ve çocuk ile ayrñ ayrñ görüğüldü. Anne baba ößretmen ve sosyoekonomik düzeyleri orta seviyede, babanñn feminen tavñrlarñ mevcuttu. Çocußun rahat bir ortamda ail eve serbest resim çizmesi saßlandñ. Aileden ve çocuktan alñnan öyküde yaklağñk üç ay önce sitenin havuzunda birkaç hafta yüzdüßü ifade edildi. Daha sonra bu ğikayetler çñktñßñ ößrenildi. Yapñlan görüğmede cinsel istismar öyküsüne ait herhangi bir bulgu yada ipucuna ulağñlamadñ. Hasta klinißimizce takibe alñnmñğtñr. Özellikle anne bu muayenenin amacñ hakkñnda bilgilendirildi. Çocukta vucudunun özel bölgeleri, hayñr diyebilme, iyi ve kötü dokunmalar, sñrlar ve tehditler gibi konularda uygun bir ğekilde bilgilendirildi. TartÕúma: Genital sißili olan çocuklarda cinsel istismar raporlarñ %0-80 arasñnda deßiğmekte, cinsel istismara ußramñğ çocuklarda genital sißil %0,3-2 görülmekte; HPV DNA ve/veya pap sitoloji %3,4-33 arasñnda rapor edilmektedir. Cinsel istismar için genital sißil varlñßñnda; pozitif prediktif deßeri 2-12 yağ arasñ çocuklar için % 37 ve yağla birlikte artmñğtñr (8 yağ üzeri çocuklar için 70%). Aynñ zamanda cinsel istismar için hiç bir kanñt olmayan çocuklarda da genital sißil tespit edilmiğtir. Çoßu çalñğmalarda cinsel istismara ußrayan çocuklarda normal veya spesifik olmayan genital bulgulara sahip olabileceßi gösterilmiğtir. Ergen ve eriğkinlerde HPV'ye baßlñ genital sißillerin ortalama inkübasyon süresi 3 aydñr (3 hafta 8 ay), fakat çocuklarda bu süre bilinmemektedir. Yapñlan bir çalñğmada; özellikle 5 yağñn üzerinde anogenital sißili olan çocuklarda cinsel istismar ğüphesinin güçlü bir ğekilde arttñßñ gösterilmiğtir. Anogenital sißil ve çocuk cinsel istismarñ arasñndaki baßlantñyñ düzgün yorumlamak için bulağ yolu inkübasyon dönemini bilmeyi gerektirir. Sonuç: Genital sißil tespit edilen çocuk ve ergenlerde ayrñntñlñ klinik öykü almak, aileden bilgi almak önemlidir. Cinsel istismara ußramñğ çocuklarñn çoßunlußunun muayenesinde herhangi bir genital ve perineal yaralanma vardñr. Bu nedenle dikkatli bir fiziki inceleme gerekir ve ilgili bölümlere sevk edilmelidir. Uygun davranñğsal ve sosyal yönden deßerlendirilmelidir. Duygusal destek ve eßitim verilmelidir. PB-50 Otoerotizm AmaçlÕ YabancÕ Cisim øle Rektum Perforasyonu Geliúen Olguda Psikiyatrik øzlem Süreci Melek Demir Bulut1, Serpil Erermiú1, ønci AltÕntaú1, Tezan Bildik1, Burcu Özbaran1, Sezen Köse1, Ahmet Çelik2, Bade Toker2, Cahide AydÕn1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk ve Ergen Psikiyatri A.D., 2Çocuk Cerrahi A.D. Amaç: Bu yazñda ergenlik yağ döneminde otoerotizm amaçlñ yabancñ cisim sokulmasñ sonrasñ geliğen komplike rektum perforasyonu olgusunun tedavi süreci ve bu süreçte yağanan psikolojik ve sosyal sorunlar irdelenmektedir. Olgu: 16 yağñnda erkek olgu internet sitesinden otoerotizm ile ilgili edindißi bilgi sonrasñ cinsel haz amaçlñ anüsüne yabancñ cisim olarak temizlik sopasñnñ soktuktan 1 gün sonra Marmaris Devlet Hastanesi acil servisine karñn aßrñsñ, ateğ yükseklißi, rektal kanama 91 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA ğikayetleriyle bağvurmuğ. Hasta akut batñn olarak deßerlendirilmiğ ve genel cerrahi tarafñndan opere edilmiğ.Hastada operasyon sñrasñnda rektum perforasyonu saptanmasñ üzerine Hartman Prosedürü uygulanmñğ.Hasta postoperatif 10.gün genel durum bozuklußu,ateğ yükseklißi ile Ege Üniversitesi Çocuk Cerrahisi klinißine sevk edilmiğ. Burada yapñlan tetkiklerinde plevraleffüzyon, batñn içi abse ve hipoalbüminemi saptanan hastaya geniğ spektrumlu antibiyoterapi, toraks tüpü yerleğtirilmesi ile 14.gün sonunda ğikayetleri gerileyen ve toraks tüpü çekilen hasta ğifa ile taburcu edilmiğ. Hasta yatñğñnñn 10.gününde kaygñlarñ ve uyku bozuklußu nedeniyle Ege Üniversitesi Konsültasyon Liyezon poliklinißine yönlendirilmiğtir. TartÕúma: Ergenlik döneminde cinsel ilgi artñğñ beklenen bir durum olmakla beraber gençlerin geliğen teknoloji aracñlñßñyla uygunsuz internet sitelerinden edinilen yanlñğ bilgiler doßrultusunda yağadñklarñ saßlñksñz deneyimler beklenmeyen ve tehlikeli sonuçlara yol açabilmektedir. Nitekim olgumuzda görülen otoerotizm amaçlñ rektal yabancñ cisim kullanñmñ sonrasñ rektalperforasyon hastaneye bağvuruda gecikme ve buna baßlñ tedavi yönetiminde zorluklar hasta tarafñndan olayñn gizlenmesi ve hazin sonuçlarñnñn tahmin edilemeyip baßlantñ kurulamamasñyla ilgilidir. Hastanñn izlem sürecinde yağamñğ oldußu tñbbi sorunlarñ önemsememesi rektum perforasyonu yerine hastalñßñnñ farklñ ğekilde açñklama çabalarñ kendini oldußundan iyi gösterme yolundaki ußrağlarñ dikkat çekicidir. PB-51 Atomoksetin ile düzelen enkoprezis; Olgu sunumu Hasan Bozkurt1 1 Gaziosmanpaúa Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Atomoksetin norepinefrin geri alñm inhibitörü olup, dikkat eksiklißi ve hiperaktivite (DEHB) tedavisinde FDA (Food and Drug Administration) tarafñndan onaylanan ilk stimulan dñğñ ilaçtñr. Bu yazñda DEHB ve enkoprezis tanñlarñyla takip edilen ve Atomoksetin kullanñmñyla her iki bozuklußa baßlñ ğikâyetleribüyük oranda azalan bir olgu sunulmasñ amaçlanmñğtñr. Olgu: A, 10 yağñnda erkek çocußu; anne, baba ve erkek kardeğiyle yağñyor ve 4.sñnñfa gidiyordu. Annesi tarafñndan kliniße ders yaparken çabuk sñkñlma, unutkanlñk, ağñrñ hareketlilik ğikâyetleriyle getirildi. Psikiyatrik muayenesinde dikkat süresinin kñsa oldußu, hareketlilißi ve dürtüsellißi gözlendi. Ayrñca 3 yñldan beri, haftada 5-6 kez olan enkoprezisi oldußu ößrenildi. DEHB ve enkoprezis tanñsñ alan hastanñn daha önce herhangi psikiyatrik bağvurusu yoktu. Enkoprezis için davranñğçñ ödevler verildi fakat A bu ödevleri yapmak istemedißini belirtti. Bunun üzerine DEHB tedavisine yönelik Atomoksetin 18 mg/gün bağlanarak, doz 2 hafta sonra 40 mg/gün olacak ğekilde titre edildi. 1 ay sonra yapñlan kontrol muayenesinde dikkat eksiklißi ve hiperaktivite ile ilgili ğikâyetler büyük oranda azaldñßñ gibi enkoprezis son bir ay içerisinde sadece 1 kez olmuğtu. 5 aydñr takip edilen hastanñn durumu stabil olup enkoprezis daha sonra hiç tekrarlamadñ. TartÕúma: Enkoprezisi olan çocuklarda DEHB sñklñßñnñn genel popülasyona oranla 10 kat daha fazla oldußu bildirilmektedir. Metilfenidat ve imipraminin enkoprezis tedavisinde fayda oldußuna dair yazñnda olgu sunumlarñ vardñr. Yine Atomoksetinin DEHB ve enurezis semptomlarñnda etkili oldußu belirtilmiğtir. Yakñn zamanda iki çocukta Atomoksetin ile enkoprezis ğikâyetlerinde azalma oldußu olgu sunumu olarak sunulmuğtur. Bizim olgumuzda da Atomoksetinin enkopreziste etkili oldußu olasñdñr. Bu poster sunumunda Atomoksetin ve muhtemel antienkopretik etkisi olasñ mekanizmalar ñğñßñnda tartñğñlacaktñr. PB-52 Atomoksetin KullanÕma Ba÷lÕ Akatizi: Bir Olgu Sunumu Kemal Utku YazÕcÕ1, øpek Perçinel2 FÕrat Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ, 2Osmaniye Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ 1 Amaç: Atomoksetin, FDA tarafñndan altñ yağ ve üzeri dikkat eksiklißi ve hiperaktivite bozuklußu (DEHB) tanñlñ olgularda kullanñmñ onaylanmñğ ilk stimulan dñğñ ilaçtñr. Etkisini presinaptik norepinefrin tağñyñcñsñnñ bloke ederek sinaptik aralñktaki norepinefrin düzeyini artñrma ğeklinde göstermektedir. Atomoksetin tedavisi sñrasñnda en sñk bildirilen yan etkiler; bulantñ, kusma, kabñzlñk, iğtahsñzlñk, kilo kaybñ, karñn aßrñsñ, bağ dönmesi, bağ aßrñsñ, irritabilite, agresyon, yorgunluk ve uyku halidir. Bu yazñda atomoksetin tedavisi sonrasñnda akatizi geliğen sekiz yağñnda bir erkek olgu sunulmuğtur. Olgu: Sekiz yağñnda erkek olgu poliklinißimize “ağñrñ hareketlilik, sñnñfta dersi dinlememe, ders çalñğmak istememe, dikkat daßñnñklñßñ, unutkanlñk ve sabñrsñzlñk” yakñnmalarñyla annesi tarafñndan getirildi. Ğikayetlerinin 3-4 yağñndan beri var oldußu, özellikle okula bağladñßñ dönem sñkñntñlarñnñn iyice arttñßñ, o dönem ößretmeninin de yönlendirmesiyle bir çocuk psikiyatrisi poliklinißine bağvurduklarñ, olguya uzun etkili metilfenidat 18 mg/gün bağlandñßñ, ilaç tedavisi sonrasñ yoßun iğtahsñzlñk, kilo kaybñ ve uykusuzluk geliğtißi, ailenin hem bu yan etkiler hem de ilacñn kñrmñzñ reçeteli ilaç olmasñ nedeniyle tedaviyi yaklağñk iki ay kullandñktan sonra bñraktñklarñ, yakñnmalarñnñn devamñ üzerine poliklinißimize bağvurduklarñ ößrenildi. Yapñlan deßerlendirmeler sonucunda olguya DEHB-Bileğik Tip tanñsñ konuldu. Ailenin kñrmñzñ reçeteli ilacñ kabul etmemesi nedeniyle atomoksetin bağlanmasñna karar verildi. Atomoksetin 10 mg/gün dozunda bağlanarak iki hafta sonra 25 mg/gün’e yükseltildi (yaklağñk 1.13 mg/kg/gün). Olgu, atomoksetin dozu 25 mg/gün’e yükseltildikten iki gün sonra geliğen huzursuzluk, yerinde duramama ve sürekli hareket etme isteßi nedeniyle tekrar poliklinißimize bağvurdu. Yapñlan 92 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA deßerlendirmede, belirtilerin ilaç dozunun yükseltilmesinden iki gün sonra aniden ortaya çñktñßñ, atomoksetin dñğñnda bağka bir ilaç ya da madde kullanmadñßñ saptandñ. Fizik muayenesinde, yapñlan rutin kan sayñmñ ve biyokimya tetkiklerinde olgunun yakñnmalarñnñ açñklayacak herhangi bir patolojik bulguya rastlanmadñ. Barnes Akatizi Ölçeßi’nde 9 puan üzerinden 7 puan aldñ. Bu bulgularla tablonun atomoksetine baßlñ akatizi olabileceßi düğünüldü. Atomoksetin tedavisi kesildi. Tedavinin kesilmesinden üç gün sonra olgunun yakñnmalarñ ortadan kalktñ. Tekrar uygulanan Barnes Akatizi Ölçeßi’nde 9 puan üzerinden 1 puan aldñ. Naranjo ðlaç Yan Etki Olasñlñßñ Ölçeßi’nden 6 puan alan olgumuzun akatizi tablosunun “kuvvetle muhtemel (probable)” atomoksetin ile iliğkili oldußu düğünüldü. Aileyle görüğülerek kñsa etkili metilfenidat bağlanmasñna karar verildi ve 15 mg/gün dozunda bağlanarak bir hafta sonra 30 mg/gün dozuna çñkñldñ. Ilñmlñ iğtahsñzlñk dñğñnda herhangi bir yan etki ile karğñlağñlmadñ. TartÕúma: Bu yazñda, atomoksetin kullanñmñ ile akatizi ortaya çñkan bir DEHB olgusu tartñğñlmñğtñr. DEHB olgularñnñn tedavisi sñrasñnda ortaya çñkabilecek huzursuzluk, yerinde duramama gibi ğikayetlerin, yanlñğlñkla, mevcut hastalñßñn ğiddetinde artñğ olarak deßerlendirilme ihtimali bulunabilir. Bu durumda ilaç dozunun arttñrñlmasñ, akatizi tablosunun daha da kötüleğmesine neden olabilir. Bu sebepten dolayñ, DEHB tedavisi sñrasñnda semptomlarñn ğiddetinde artñğla karğñlağñldñßñnda, bu durumun, ilaç yan etkisi olup olmadñßñnñn da deßerlendirilmesi önemlidir. Bu tür yakñnmalarla karğñlağñldñßñnda, bu yakñnmalarñn atomoksetine baßlñ akatizi olma ihtimalinin düğünülmesinin ve duruma uygun müdahale edilmesinin hastalarñn tedaviye uyumunu arttñrabileceßi düğünülmüğtür. PB-53 OROS-MPH øle DEHB Tedavisi SÕrasÕnda Geliúen Geçici Görme KaybÕ, Çift ve BulanÕk Görme Aziz Kara1, Bedia ønce Taúdelen1, Didem Behice Öztop1 1 Erciyes Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Dikkat Eksiklißi/Hiperaktivite Bozuklußu çocukluk çaßñnda sñk görülen, çocußun geliğimini sosyal, ailesel ve biliğsel alanlarda etkileyen ergenlik ve eriğkinlik dönemlerinde bağka psikiyatrik sorunlarñn eklenmesine zemin hazñrlayan nöropsikiyatrik bir bozukluktur. DEHB'li çocuklarda ek tanñ olarak Karğñt Olma- Karğñ Gelme Bozulußu, Anksiyete Bozukluklarñ, Ößrenme Bozukluklarñ ve Duygu Durum Bozuklarñ, Davranñm Bozuklußu sñk olarak bulunmaktadñr. Ülkemizde yapñlan bir çalñğmaya göre DEHB ve Enürezis Nokturna birliktelißi %22 olarak bulunmuğtur. DEHB tedavisinde farmakolojik tedaviler ilk sñrada yer alan yöntemler olarak kabul edilmekte ve %75 oranñnda kullanñlmaktadñr. Bu tedaviler kñsa ve uzun etkili metilfenidat türevleri, amfetamin türevleri, atomoksetin, bupropiyon ve venlafaksin gibi antidepresanlar, klonidin ve guanfasin gibi alfa adrenerjik reseptör agonistleri ve modafinil v.b ilaçlardñr. Yapñlan bir çalñğmada dopamin agonisti olan metilfenidat tedavisiyle hiperaktif çocuklarñn %75'inde dikkat becerilerinde ve akademik etkinliklerinde belirgin iyileğme gösterdikleri bulunmuğtur. MPH ile tedavide en sñk görülen yan etkiler bağ ve karñn aßrñsñ, bulantñ, uykusuzluk ve iğtah kaybñ gelmektedir. Bu olgu sunumunda DEHB tedavisinde sñk kullanñlan OROS-MPH ile ender görülen bir yan etkiyi sunmak amaçlanmñğtñr. Olgu: D.K, 11 yağñnda erkek hasta, 6. sñnñf ößrencisi. Poliklinißimize ilk defa 2008 yñlñnda "derslere karğñ ilgisizlik ve ağñrñ hareketlilik" ğikayetleriyle ebeveynleri tarafñndan bağvurusu yapñlmñğ. Ailesinden ve ößretmeninden alñnan anamnez bilgileri ve doldurulan ölçekler ñğñßñnda Dikkat Eksiklißi/Hiperaktivite Bozuklußu Bileğik Tip ve Primer Enürezis Nokturna tanñlarñ konulmuğ. Yapñlan WISC-R testinde de Donuk–Normal Zeka Düzeyi tespit edilmiğ. Hastaya 18 mg/g OROS-MPH bağlanmñğ. Yapñlan takiplerinde hastanñn ilaçtan hareketlilißinin azalmasñ, derslerine ilgisinin artmasñ, dikkatini daha fazla sürdürebilmesi, ders düzenini bozmamasñgibi faydalar saßladñßñ görülmüğ. Verilen davranñğçñ ödevlerle de Enürezis Nokturna ğikayeti kalmamñğ. Yapñlan takiplerinde ilaç dozu kiloya uygun olarak 54 mg/g kadar çñkñlmñğ. Ailenin isteßi üzerine yaz tatilinde ilaç arasñ verilmiğ.Okul döneminde ilaç tedavisi bağlandñktan sonra görme problemi olan hastanñn ilacñ ailesi tarafñndan kesilmiğ. Bir süre sonra tekrar bağlandñßñnda yine aynñ problemler ortaya çñkmñğ. Hastanñn 3 ay önceki kontrolünde birkaç dakikalñk görme kaybñ, ara ara çift ve bulanñk görme gibi ğikayetleri olmasñ üzerine OROS-MPH kesilerek ilaçsñz takibe alñndñ. Bu süreçte Pediatrik Nöroloji ve Göz Hastalñklarñ bölümleri ile konsulte edilen hastada bu durumu açñklayacak organik bir patolojiye rastlanmadñ. ðlaçsñz takip sürecinde hareketlilißinde artñğ ve dikkat süresinde belirgin düğme olan hastaya doz titrasyonu yapñlarak 60 mg/g Atomoksetin tedavisi verildi. Herhangi bir ğikayeti olmayan hastanñn takipleri sürmektedir. TartÕúma: DEHB okul çaßñ çocuklarñnda çok sñk görülen nöropsikiyatrik bozukluk olmasñna raßmen farmakolojik ve psikososyal müdahaleler ile bağarñlñ bir ğekilde tedavi edilebilmektedir. Olgumuzda oldußu gibi birçok hastada OROS-MPH ile kñsa sürede belirgin olarak dikkat süreklilißinde artñğ, hareketlilißinde azalñğ olmaktadñr. Bu da hastalarñn akademik, sosyal ve aile iliğkilerine olumlu olarak yansñmaktadñr. MPH ile tedavide bağ aßrñsñ, karñn aßrñsñ, uykusuzluk, iğtahsñzlñk ve kilo kaybñ gibi yan etkiler sñk görülmesine raßmen, seyrek görülen görme problemleri de olabilmektedir. Deßerlendirme sñrasñnda çocuklarda sñk görülen yan etkiler sorgulanñrken daha nadir görülen görme problemlerine de dikkat etmek gerekir. Böyle durumlarda bu durumu açñklayabilecek organik durumlar ekarte edildikten sonra bağka bir medikal ajana geçmekte fayda vardñr. PB-54 Metilfenidat øle øliúkili Kendine Zarar Verme DavranÕúÕ: Bir Olgu Sunumu Hatice Altun1, Feyza Hatice Sevgen1 1 Kahramanmaraú Sütçü ømam Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. 93 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Amaç: Kendine zarar verme davranñğñ çocuk ve ergenlerde otizm, mental retardasyon, yñkñcñ davranñğ bozukluklarñ, duygudurum bozukluklarñ gibi bir çok psikiyatrik hastalñkta görülebilmektedir. Kendine zarar verme davranñğñ intihar amacñ olmaksñzñn yalnñzca bir kez, ara sñra veya tekrarlñ olarak meydana gelebilen ve deßiğen derecelerde doku tahribatñna yol açan, kendini tahrip etme davranñğñ biçimi olarak tanñmlanmaktadñr. Bu olgu sunumunda atipik otizm ve dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu tanñlarñ metilfenidat bağlanan ve metilfenidat kullanñmñ sonrasñnda diğ etlerini kanatma, diğlerini çñkarmaya çalñğma ğeklinde kendine zarar verme davranñğñ geliğen bir hasta sunulmuğtur. Olgu: Klinißimizde 6.5 yağñnda atipik otizm ve dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu tanñsñ ile takip edilen erkek hasta, hareketlilik, sinirlilik, stereotipik davranñğlar nedeniyle 1.5 yñldñr Risperidon 0,75 mg /gün kullanmaktaydñ. Risperidon ile sinirlilik ve stereotipik davranñğlarñnda belirgin düzelme, hareketlilik ğikayetinde ise kñsmen bir düzelme gözlendi. Anaokulunda yerinde duramama, hareketlilik, faaliyetlere katñlmama, dikkat daßñnñklñßñ, uyum saßlayamama ğikayetleri nedeniyle hastanñn tadavisine Ritalin 5 mg/gün eklendi, daha sonra Ritalin 10 mg/gün ğeklinde düzenlendi. Hastanñn, ilacñ kullanmaya bağladñktan birkaç gün sonrasñnda huzursuzlußunun arttñßñ, elleriyle diğ etlerini kanattñßñ, diğlerini çñkarmaya çalñğtñßñ ailesi tarafñndan bildirildi. Hastanñn Ritalin kullanmaya bağlamadan önce herhangi bir kendine zarar verme davranñğñnñn olmadñßñ Ritalin kullanñmñ sonrasñnda yoßun bir ğekilde diğ etlerine ve diğlerine zarar verdißi ößrenildi. Hastada metilfenidata baßlñ kendine zarar verme davranñğñ geliğtißi düğünülerek hastanñn Ritalin tedavisi sonlandñrñldñ, Risperidon tedavisine aynen devam edildi. Ritalin kesildikten sonra hastada kendine zarar verme davranñğñ gözlenmedi. TartÕúma: Kendine zarar verme davranñğñnñn biyolojik temeli kesin olarak bilinmemekle birlikte opiyat, dopamin ve seratonin sistemlerin etkilli oldußu çeğitli çalñğmalarda bildirilmektedir. Bu hastada Metifenidat dopaminerjik sistemi etkilemesi nedeniyle kendine zarar verme davranñğñnñ tetiklemiğ olabilir. Literatürde amfetaminler ve metilfenidat kullanñmñna baßlñ kendine zarar verme davranñğñ ile bilgiler çok kñsñtlñ sayñdadñr. Klinikte nadir olarak karğñlağtñßñmñz bu yan etkinin bilinmesinin hekimler ve hastalar açñsñndan önemli oldußu düğünülmüğtür PB-55 Metilfenidat Tedavisi øle øliúkili Nadir Bir Yan Etki: Kendini Yaralama DavranÕúÕ Ümit IúÕk1, Savaú YÕlmaz1 1 N.E.Ü. Meram TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) çocuk ve ergenlerde en sñk görülen psikiyatrik bozukluklardan biridir ve tedavisinde yaygñn olarak metilfenidat kullanñlmaktadñr. Metilfenidatñn etkinlißi, güvenirlißi ve yan etki profili oldukça iyi bilinmektedir. En sñk görülen yan etkileri; uykuya dalmakta zorluk, iğtah azalmasñ, karñn aßrñsñ ve bağ aßrñsñdñr. Metilfenidata baßlñ çok seyrek ortaya çñkan kendini ñsñrma davranñğñ da bildirilmiğtir. Bu yazñda metilfenidat tedavisine baßlñ ortaya çñkan parmaßñnñ ñsñrma davranñğñ gösteren 13 yağñndaki erkek olgu sunulmuğtur. Olgu: 13 yağñnda 7.sñnñf ößrencisi erkek olgu ailesi tarafñndan dikkatsizlik, ders çalñğmama, unutkanlñk, çabuk sñkñlma, acelecilik ve ağñrñ hareketlilik ğikayetleri ile ayaktan tedavi klinißine getirildi. Hastanñn ğikayetlerinin kreğe bağladñßñ dönemden itibaren oldußu, anasñnñfñ ve ilkokul ößretmeninin yönlendirmesine raßmen çocuk psikiyatri poliklinißine bağvurmadñklarñ ößrenildi. Normal bir gebelißi takiben zamanñnda doßan hastanñn geliğim öyküsünde dikkati çeken bir özellik bulunmamakta olup yürümesi ve kelimesi 13 aylñk, cümle kurmasñ ise 20 aylñkken gerçekleğmiğtir. Önemli bir çocukluk çaßñ hastalñßñ geçirmeyen hastanñn normal bir psikososyal ve motor geliğimi oldußu görülmüğtür. Aile öyküsünde psikiyatrik ve nörolojik bir hastalñk öyküsü bulunmamaktadñr. Hasta ve ailesi ile yapñlan görüğmeler sonrasñnda DSM-IV kriterleri temel alñnarak DEHB tanñsñ konuldu, metilfenidat 18 mg/gün tedavisi bağlandñ. Bir ay sonraki kontrolünde ğikayetlerde bir miktar gerilme olmasñ ve herhangi bir yan etki olmamasñ nedeniyle metilfenidat 27 mg/gün tedavisine çñkñldñ. Hasta metilfenidat 27 mg/gün kullanñrken tedavinin 2. haftasñnda parmaßñnñ ñsñrma ğeklinde kendini yaralama davranñğñ geliğti. Parmaßñnñ ñsñrma sonrasñ parmakta yumuğak doku enfeksiyonu geliğen hastanñn metilfenidat tedavisi kesildi. Tedavinin kesilmesini takiben 1 hafta içinde parmaßñnñ ñsñrma davranñğñ ortadan kalkan hastanñn dikkatsizlik, ders çalñğmama ve ağñrñ hareketlilik ğikayetlerinin tekrar ortaya çñkmasñ nedeniyle metilfenidat 27mg/gün tedavisi ailesi tarafñndan tekrar bağlanmñğ ve tedavinin 4.gününde parmaßñnñ ñsñrma davranñğñ tekrar ortaya çñkmñğtñr. TartÕúma: Yazñnda metilfenidata baßlñ kendini yaralama davranñğñ ile ilgili günümüze kadar bilinen 4 vaka sunumu yer almaktadñr. Bu yazñ Türkçe yazñnda yazñlan ilk olgu sunumu özellißini içermektedir. Kendi kendini yaralamanñn niyeti, motivasyonu ve amacñ nörolojik/geliğimsel bozukluk olan popülasyonda açñk deßildir ve belki de tümüyle biyokimyasal bir kökene dayanmaktadñr. ðliğkili bozukluklar içerisinde; Tourette Sendromu (TS), Lesch-Nyhan Sendromu, Cornelia de Lange Sendromu, otizm, temporal lob epilepsisi ve mentalretardasyon sayñlabilir. Arağtñrmacñlar Lesch-Nyhan Sendromu ve TS bulunan hastalarda kendine zarar verici davranñğlarñn, dopaminerjik aktivite disregulasyonu ve dopamin reseptörü ağñrñ duyarlñlñßñyla iliğkili olabileceßini ileri sürmüğtür. Sokol MS ve ark. (1987) DEHB bulunan 4 hastada uyarñcñlar (metilfenidat ve dekstroamfetamin) verilmesiyle kendini ñsñrma davranñğñnñn ortaya çñktñßñnñ bildirmiğtir. DEHB’ de dopamin hipoteziyle uyumlu olarak, bu hastalarda dopamin iğlevinde disregulasyon bulundußunu ileri sürmüğlerdir. Arağtñrmacñlar ayrñca, süpersensitifdopaminerjik sistemde bu uyarñcñlarñn dopaminagonisti aktivitesinin kendini ñsñrmayla sonuçlandñßñ ğeklinde bir spekülasyon ifade etmiğtir. Çeğitli sñçan ve maymun çalñğmalarñnda da bu bilgi doßrulanmñğtñr. Bizim vakamñzda da metilfenidat tedavisiyle iliğkili parmaßñnñ ñsñrma ğeklinde kendini yaralama davranñğñ gözlenmiğtir. Bu 94 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA tür yan etkilerin dopaminerjik aktivite disregulasyonu ve dopamin reseptör ağñrñ duyarlñlñßñ olan hastalarda görülebileceßi göz önüne alñnmalñdñr PB-56 MetilfenidatÕn SÕk KarúÕlaúmadÕ÷ÕmÕz Yan Etkisi: Deri Döküntüsü Sümeyra FÕrat1, Ayúegül Efe1, Bedriye Öncü1 Ankara Üniversitesi TÕp Fakültesi Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Ergen Ünitesi Amaç: Metilfenidat (MPH), dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußunda bir tedavi seçeneßidir. Metilfenidatñn en sñk karğñlağñlan yan etkileri; uykusuzluk, iğtah azalmasñ, irritabilite, karñn aßrñsñ ve bağ aßrñsñdñr. Yazñnda, normal çocuk ve ergenlerde MPH kullanñmñnda nadir olarak dermatolojik yan etkiler görülebileceßi bildirilmiğtir. Türkiye’de 2006-2007 yñllarñnda ayaktan bağvuran DEHB tanñlñ ve stimulan tedavisi alan 153 çocußun 1 tanesinde tedavi esnasñnda deri lezyonlarñnñn geliğtißi belirtilmiğtir. Çok az görünen bu yan etkiye farkñndalñßñ arttñrmak amacñ ile sunulan bu vakanñn yararlñ olacaßñnñ düğündük. Olgu: 18 yağñnda erkek hasta, ders çalñğñrken ve dinlerken konsantre olamama ve dikkatini sürdürememe, sñnavlarda dikkat hatalarñ yapma, ders bağarñsñnda düğme, bağladñßñ iğleri bitirememe, organize olamama, unutkanlñk, insanlarla konuğurken dalma, sürekli hareket halinde olma, ğikayetleri ile annesi ile birlikte poliklinißimize bağvurdu. Hastanñn, Ruhsal Bozukluklarñn Tanñsal ve Sayñmsal El Kitabñ dördüncü basñmñnñn ölçütlerine göre Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu, Bileğik tip oldußuna karar verildi. Hastaya 27mg/gün metilfenidat OROS bağlandñ. Hastanñn bir sonraki kontrolünde, hasta ve annesi ğikayetlerinin oldukça azaldñßñnñ belirtti. Tedavisinin altñncñ ayñnda metilfenidat OROS 27 mg/gün’den ilk bağladñßñ zamanlar kadar fayda görmedißini ifade etmesi üzerine metilfenidat OROS 36 mg/güne çñkarñldñ. Beğ gün sonra kontrole gelen hasta metilfenidat OROS 36 mg’ñ aldñßñ ilk gün vücudunda yaygñn olarak kabarma, kñzarma ve kağñnma ğikayeti ile acile bağvurdußunu, tedavi uygulanmasñ üzerine gün içinde kñzarñklñk ve kağñntñlarñn geçtißini ifade etti. Ertesi gün metilfenidat OROS 36 mg’ñ tekrar aldñßñnda aynñ ğikayetlerin olmasñ üzerine tedivinin acildeki doktor tarafñndan kesildißi ößrenildi. Hastanñn metilfenidat OROS 36 mg’ñ her aldñßñnda döküntünün aynñ ğekilde tekrarladñßñ ve ilacñn kesilmesi ile birlikte döküntü tekrar oluğmadñßñ için bu döküntülerin metilfenidat OROS 36 mg’a baßlñ oldußu düğünüldü. TartÕúma: Metilfenidat klinikte yaygñn olarak kullanñlmasñna raßmen metilfenidat ile iliğkili deri lezyonlarñna dair az miktarda vaka bildirileri bulunmaktadñr. Metilfenidatñn bildirilmiğ dermatolojik yan etkileri arasñnda deride döküntü, ürtiker, ateğ, artralji, sabit ilaç erüpsiyonu, exfolyatif dermatit ve eritema multiforme sayñlabilir. Rothschild, metilfenidat kullanñmñ sonrasñ alerji geliğen bir olgu, Cohen, metilfenidat kullanñmñnñ takiben skrotumda sabit ilaç erüpsiyonu olan iki vaka, Confino-cohen makülopapüler düküntü oluğan bir hasta bildirmiğtir. Yine bağka bir çalñğmada metilfenidat kullanñmñ ile deride rash geliğen üç olgu bildirilmiğtir. Bizim vakamñzda uzun etkili metilfenidat kullanñmñnda doz artñmñ sonrasñ makülopapüler döküntüler ortaya çñkmñğtñr. Yazñnlardaki vakalarñn yağ aralñßñ 3-15 yağ arasñndadñr. Bizim vakamñzñn yağñ 18 olmasñ nedeni ile dißerlerinden farklñlñk arz etmektedir. PB-57 Uzun Etkili Metilfenidat øliúkili Görsel Halüsinasyon Hamiyet øpek Toz1, Hilal Adaletli1 1 Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Klini÷i, BakÕrköy Ruh ve Sinir HastalÕklarÕ E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi Amaç: Metilfenidat, dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu (DEHB) tedavisinde tüm dünyada yaygñn bir ğekilde kullanñlan psikostimülan ajanlardan biridir. Metilfenidatñn en sñk karğñlağñlan yan etkileri iğtahta azalma, karñn aßrñsñ ve bağaßrñsñdñr. Literatürde metilfenidat ile iliğkili psikotik bulgular hakkñnda veriler bulunmakla beraber çoßu vaka bildirimlerine dayanmaktadñr. Kanada’da 1989-1995 yñllarñnda ayaktan bağvuran DEHB tanñlñ ve stimulan tedavisi alan 98 çocußun 6’sñnda tedavi esnasñnda psikotik semptomlarñn geliğtißi bildirilmiğtir. Bu makale ile, nadir karğñlağñlan bir yan etki olan metilfenidat iliğkili halüsinasyonlara, klinisyenlerin dikkatini çekmek istedik. Olgu: 7 yağñnda kñz hasta , dikkat daßñnñklñßñ, unutkanlñk, ağñrñ hareketlilik, ders bağarñsñnda düğme ve akran iliğkilerinde sorun yağama yakñnmalarñyla annesi eğlißinde poliklinißimize bağvurdu. Hasta, Ruhsal Bozukluklarñn Tanñsal ve Sayñmsal El Kitabñ dördüncü basñmñnñn ölçütlerine göre Dikkat eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu, karma tip olarak deßerlendirildi. Tedaviye 18 mg/gün uzun etkili metilfenidat ile bağlandñ. Bir sonraki poliklinik kontrolünde, hastanñn yakñnmalarñnda belirgin gerileme oldußu hasta ve annesi tarafñndan bildirildi. Yan etki sorgulandñßñnda, ilaç kullanmaya bağladñßñ ilk birkaç gün içinde, hastanñn ailenin dißer bireylerinin görmedißi çeğitli görüntüler gördüßü bildirildi. Tartñğma: ðlaç kullanñmñnñ takiben birkaç kaç gün içinde görsel varsanñ tarifleyen vakanñn yakñnmasñ, mevcut bağka bir psikotik belirtinin olmamasñ ve aile hikayesinde psikoz yoklußu nedeniyle metilfenidat iliğkili yan etki olarak deßerlendirildi. Literatüre göre, metilfenidat iliğkili psikotik semptomlar ilacñn kesilmesini takiben 2 gün içinde kaybolmasñ beklenir. Nadiren 6 gün veya daha fazla süren vakalar bildirilmiğtir. Metilfenidat iliğkili varsanñlar, yüksek doz veya normal dozda intravenöz metilfenidat kullanñm ile iliğkilendirilmiğtir. Psikostimülan grubundan dißer bir ajan metamfetaminin psikozla olan yakñn iliğkisi bilinmektedir. Ğizofrenideki dopaminerjik hipoteze göre, metilfenidat tedavisi sñrasñnda geliğen psikotik yakñnmalar, dopamin artñğñ ile iliğkilendirilmiğtir. Bu vaka, çocuk 95 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA psikiyatrisi pratißinde sñklñkla kullanñlan stimulan tedavisinin nadir görülen bir yan etkisine dikkat çekmesi bakñmñndan önem tağñmaktadñr. PB-58 KÕsa Etkili Metilfenidat øle Tetiklenen øúitsel ve Görsel Halüsinoz Ender Atabay1, Ayúe Rodopman Arman1 1 Marmara Üniversitesi Pendik E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Metilfenidat, amfetamin grubu ilaçlardan biri olup temel etkisi, presinaptik sinir uçlarñndan katekolaminlerin serbest bñrakñlmasñ ğeklindendir. Bu etki, tegmental alandan korteks ve limbik sisteme uzanan dopaminerjik yolaklarda daha belirgindir. Metilfenidatñn hñzlñ etki gösteren yapñsñndan dolayñ, davranñğsal yanñtñ ve yan etkisi de hñzlñca ortaya çñkmaktadñr. Literatürde daha çok intravenöz ya da yüksek dozda nadiren varsanñlara neden oldußu, ancak görsel ve somatik varsanñlara terapötik dozlarda da rastlanñldñßñ bildirilmektedir. Varsanñlar, ilaç kan düzeyinin zirve noktasñnda oluğmakta ve tedavinin sonlandñrñlmasñ ile ortadan kaybolmaktadñr. Bu algñsal karmağanñn olasñ mekanizmasñnñn; merkezi sinir sistemindeki duyusal alanlarñn olaßan dñğñ uyarñlmasñndan kaynaklandñßñ düğünülmektedir. Olgu: 7 yağñnda erkek olgu, hastanemiz poliklinißine çok hareketli olma ve akademik bağarñsñzlñk nedeni ile ailesi ile bağvurdu. Öyküsünde hastanede normal doßumla dünyaya geldißi, doßum komplikasyonu yağanmadñßñ, geliğimsel gecikmesi olmadñßñ görüldü. Ailesinde psikiyatrik rahatsñzlñk öyküsü yoktu. Alñnan hikaye ve yapñlan klinik deßerlendirme neticesinde olguya “dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu, bileğik tip” tanñsñ konarak rutin kan tetkikleri, elektrokardiyografi ve akademik güçlük tablosu için WISC-R deßerlendirmesi yapñlmasñ planlandñ. Tetkiklerinde sorun olmayan ve 20 kg aßñrlñßñnda olan olguya kñsa etkili metilfenidat günde iki kez 5 mg olarak bağlandñ ve herhangi bir yan etki geliğmemesi durumunda günde iki kez 10 mg alñnmasñ planlandñ. Tedavinin ilk haftasñnda bir akğam üzeri çocuk, “ilaçtan çok faydalandñm, o yüzden aldñm” ğeklinde ifade ettißi dürtüsel bir hareket ile aynñ anda iki tablet kñsa etkili metilfenidat almñğtñr. ðlaç alñmñndan yaklağñk bir- iki saat sonra etrafñnda miyavlayan kediler, evin etrafñnda ayak sesleri, mutfakta birilerini görme ğeklinde görsel ve iğitsel varsanñlar yağanmñğtñr. Bu belirtiler yaklağñk 3-4 saat kadar sürdükten sonra çocuk nihayet uykuya dalmñğ ve sabah kalktñßñnda ise herhangi bir ğikayet tanñmlanmamñğtñr. TartÕúma: Olgu sunumumuza benzer ğekilde, yaratñk, sivrisinekler, atsinekleri, yñlanlar, hamamböceßi, tahtakurularñ, böcekler ve son olarak da tavğanlar ğeklinde canlñ görsel varsanñlar literatürde sunulmuğtur. Etyopatogenezde; sinaptik aralñkta olasñ olaßan dñğñ bir dopaminerjik değarjtan bahsedilmektedir. Kusurlu görsel iğlemleme sürecinin yanñsñra talamokorikal yolaklarñn ağñrñ uyarñlmasñ sonucu “release phenomenon” karğñmñza çñkmaktadñr. DEHB olgularñnda, olaßan terapötik metilfenidat dozlarñnda idiosenkratik reaksiyon olarak da tanñmlanabilen halüsinoz tablosuna hazñrlñklñ olmak önemlidir. PB-59 Sertralin Tedavisi øle Ortaya ÇÕkan øúitsel Halüsinasyonlar: Olgu Sunumu Veysi Ülgen1, Ender Atabay1, Ayúe Rodopman Arman1 1 Marmara Üniversitesi Pendik E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Sertralin, serotonin geri alñmñnñ seçici ve güçlü olarak inhibe eden antidepresan bir ilaçtñr. Çocuk ve ergen hasta grubunda, iyi tolere edilmesi ve zayñf ilaç etkileğimine girmesi nedeniyle yaygñn kullanñm alanñ bulmuğtur. En sñk rastlanñlan yan etkileri gastrointestinal sisteme iliğkin olmakla birlikte aßñz kurumasñ, uykusuzluk, tremor, yorgunluk, ajitasyon, somnolans da sñkça gözlenmektedir. Yan etki nedenli ilaç kesilmesi yaklağñk %1-10 arasñnda görülmektedir. Nadir de olsa psikotik yan etkilere yol açabildißi literatürde olgu sunumlarñ ile gösterilmiğtir. Bu yazñmñzda 9 yağñndaki bir çocuk olguda sertralin tedavisi ile ortaya çñkan iğitsel halüsinasyonlar sunulmuğtur. Olgu: Dokuz yağñnda erkek olgu, hastanemiz poliklinißine annesi ve babasñ ile, “sinirlilik, dikkat daßñnñklñßñ, ağñrñ hareketli olma” yakñnmasñ ile bağvurdu. Klinik deßerlendirmesinde aile öyküsünde ve özgeçmiğinde psikiyatrik bir rahatsñzlñk olmayan olguya “dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu, bileğik tip”(DEHB), “karğñt olma karğñt gelme bozuklußu” tanñlarñ ile kñsa etkili metilfenidat tedavisi bağlandñ, daha sonra uzun etkili metilfenidat tedavisine geçildi. Hastanñn DEHB belirti ve bulgularñnda ilerleyen görüğmelerde ciddi azalma gözlendi. Takiplerinde arñ, karanlñk, yüksek ses, asansör gibi geliğimine uygun olmayan korkularñ, tñrnak yeme, parmak emme gibi kaygñnñn fiziksel belirtileri olmasñ nedeniyle anksiyete bozuklußu tanñsñyla sertralin 25mg/gün tedavisine bağlandñ. Yaklağñk 3 hafta sonra aile yeni geliğen yakñnmalar nedeniyle polikliniße bağvurdu. Görüğmede “kendini arabanñn altñna at, yüksekten atla, intihar et” ğeklinde emir veren iğitsel halüsinasyonlar tariflendi. Bağka herhangi bir psikotik belirtiye rastlanmadñ. Geliğen halüsinasyonlar nedeniyle sertralin tedavisi kesildi. Psikotik belirtilerinde gerileme olan hasta halen takibimiz altñndadñr. TartÕúma: Sertralin ile ilgili halüsinozis olgularñ daha önce de literatürde bildirilmiğtir. Bu olgularda psikotik belirtiler ilaç kullanñmñndan 3 gün ile 7 hafta arasñ süre içine bağlamakta ve ilaç kesilmesi ile belirtiler kñsa süre içinde ortadan kalkmaktadñr. Bu durumun nörobiyolojik temelleri tam olarak bilinmemekle birlikte; sertralinin bir çok kaynakta sadece serotonerjik deßil aynñ zamanda dopaminerjik geri alñm üzerinde etki gösterebileceßi böylece belli duyarlñlñklarñ olan kiğilerde psikotik belirtiler oluğturabileceßi ya da var olan belirtileri aßñrlağtñrabileceßi üzerinde 96 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA durulmaktadñr. Geçmiğ psikoz öyküsü, ailede psikoz öyküsü, madde kullanñmñ, sertralin ile tetiklenen psikoz için risk faktörü olarak tanñmlanmñğtñr. Klinisyenler terapötik dozlarda dahi, olasñ nadir görülen yan etkilere karğñ uyanñk olmalñdñr. PB-60 Ergen Bir Hastada Sertralin KullanÕmÕyla øliúkili Tortikollis Hamza AyaydÕn1 1 Edirne Devlet Hastanesi Amaç: Selektifserotonin gerialñm inhibitörlerinin(SSGð) çocuk ve ergenlerde bir çok psikiyatrik hastalñkta kullanñm endikasyonu vardñr. Sertralinserotonin geri alñm pompasñnñ bloke eder, ayrñca dopaminnörotransmisyonunu arttñran dopamin geri alñm pompasñ blokajñ etkiside vardñr. ðlaçlarñn yol açtñßñ devinim bozukluklarñ çocuk ve ergen psikiyatri pratißinde genellikle antipsikotik kullanñmñna baßlñ olsa da SSGð de aynñ yan etkiye neden olabilir. Literatürde ergenlerde SSGð kullanñmñna baßlñ opistotonus ve oromandibulerdistoni olgularñnñn oldußu belirtilmiğtir. Bu yazñda panik bozuklußu nedeniyle sertralin 50 mg/gün dozunun takipte 100 mg/gün e çñkñlmasñndan sonra ilaçlarñn yol açtñßñ akut distoni(tortikollis) geliğtiren ve tedavi edilen bir olgu sunulmuğtur. Olgu:16 yağñnda kñz hasta,5.sñnñftan terk,ellerde uyuğma ve çarpñntñğikayetiyleçocuk psikiyatri poliklinißimize getirildi.Alñnan anamnezde yaklağñk iki aydñr var olan ve sñklñk ve ğiddetinde artma eßilimi gösteren ellerde uyuğma, titreme, çarpñntñ, solußunun daralmasñ, bağ dönmesi, bulantñ ve ateğ basmasñ gibi ataklarñnñn oldußu, bu ataklarñn 30 dakika kadar sürebildißi ve bağka panik ataklarñnñn olacaßñ yönünde tasalanmasñ mevcuttu. Hastaya panik bozukluk tanñsñ ile sertralin 50 mg/ gün ve hidroksizin 25 mg/gün tedavisi bağlandñ. Bir ay sonra kontrole geldißinde ğikayetlerinin sñklñk ve ğiddetinde azalma oldußu deßerlendirilmiğtir ve hidroksizin kullanñmñ durdurulup sertralin tedavisi 100 mg/gün e çñkñlmñğtñr. Doz artñrñmñndan birkaç gün sonra tortikollis nedeniyle hastanemiz aciline bağvurmuğtur.tam kan sayñmñ, elektrolit ve biyokimya deßerleri normal sñnñrlar içinde tespit edildi.Akut distonik reaksiyonun tedavisi için biperidenampul IM yapñldñktan yaklağñk 1 saat sonra ğikayetleri düzelen hastanñn tedavisi tekrar sertralin 50 mg/gün e iniliptakibi planlandñ. TartÕúma: Akut distonik reaksiyonlar hastalarñn kaygñsñnñ arttñrñp tedaviyi yarñda bñrakmalarñna neden olabilir. Bu nedenle ergenlerde antipsikotik ilaçlarñn kullanñmñnñn yanñ sñra sertralin kullanñmñnñn da akut distonik reaksiyonlara neden olabileceßi göz önüne alñnmalñdñr. PB-61 “Ondine’nin Laneti” ve Risperidon ile Tetiklenen TekrarlayÕcÕ Hipotermi AtaklarÕ Gülseda AyrancÕ1, Ender Atabay1, Veysi Ülgen1, Nagehan Üçok Demir1, Ayúe Rodopman Arman1 1 Marmara Üniversitesi Pendik E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Ondine’nin laneti (Konjenital Santral Hipoventilasyon Sendromu, KSHS) ileri düzeyde uyku hipoventilasyonu ve ventilator baßñmlñlñßñ ile seyreden, nadir görülen bir nörorespiratuar hastalñktñr. Risperidon ise bilindißi üzere tipik antipsikotiklere göre daha iyi tolere edilen ve yan etki bakñmñndan daha güvenilir olmasñ nedeniyle Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi’nde sñkça kullanñlan ikinci kuğak antipsikotiklerden biridir. Risperidon, asñl etkisini Serotonin tip 2 (5HT2) ve Dopamin tip 2 (D2) reseptör antagonizmasñ üzerinde gösterir. Aynñ zamanda antiadrenerjik ve antihistaminerjik etki göstermektedir. ðğtah artñğñ, kilo alñmñ, gastrointestinal ve ekstrapiramidal sistem yakñnmalarñ sñk görülmekle beraber, nadiren Nöroleptik Malign Sendrom ve vücut ñsñsñnñn 35º C derecenin altñna düğmesi ile tanñmlanan hipotermi gibi yan etkileri gösteren olgular literatürde bildirilmiğtir. Bu yazñmñzda KSHS nedeniyle takip edilen ve Risperidon tedavisi altñndayken tekrarlayñcñ hipotermi ataklarñ geliğen olguyu sunacaßñz. Olgu: Altñ yağñnda kñz olgu, KSHS ve epilepsi tanñlarñyla Çocuk Nörolojisi ve Çocuk Gößüs Hastalñklarñ tarafñndan takip edilirken; ajitasyon, uyku problemleri, anlamsñz korku, kontrolsüz davranñğlar ve çevreye zarar verme yakñnmalarñ için Çocuk Psikiyatri konsültasyonu istendi. Klinik görüğmeler sonucunda hastaya davranñm problemlerine yönelik 0.25 mg/gün Risperidon bağlanñp 0.75 mg/gün dozuna kademeli yükseltildi. Yaklağñk bir hafta içinde hastanñn yakñnmalarñnñn azalmasñyla beraber, üç kez hipotermiye girdißi ößrenildi. Risperidon tedavisinin sonlandñrñlmasñyla hipotermi ataklarñ sonlandñ. Ancak hastanñn psikiyatrik bağvuru yakñnmalarñnñn tekrar artmasñ üzerine; doktor önerisi olmadan aile tarafñndan Risperidon’un tekrar kullanñldñßñ, bunun üzerine hipotermi ataßñnñn tekrarladñßñ ve ailenin acile bağvurdußu anlağñldñ. Ardñndan hasta tarafñmñza bağvurdußunda Risperidon tedavisi sonlandñrñlarak Haloperidol 0.3mg/gün bağlandñ, hastanñn klinißine göre doz ayarlamasñ planlandñ. TartÕúma: Hipotermi, antipsikotiklerin ciddi ve öngörülemeyen nadir bir yan etkisidir. Hatta bazñ arağtñrmacñlar bu durumun açñklanamayan ölümlerin küçük bir kñsmñnñ karğñladñßñnñ savunmaktadñr. Literatürde tipik ve atipik antipsikotiklerle ortaya çñkan hipotermi olgularñna rastlanmaktadñr. Bu durumun oluğum mekanizmasñ tam olarak bilinmememektedir. Olasñ mekanizmalar arasñnda ilaç-reseptör profili, termoregulasyonu saßlayan beyin bölgelerinde hasar ile yatkñnlñk oluğturan hasta faktörleri, çevre ñsñsñ ve bazñ olgu sunumlarñnda bildirildißi gibi eğzamanlñlñk gösteren enfeksiyonlar sayñlmaktadñr. Hipoterminin oluğumu ile ilgili en çok üzerinde çalñğñlan nokta Risperidon’un 5HT2 reseptörü üzerine olan potent etkisidir. Çünkü deneysel çalñğmalar 5HT2 ve D2 reseptör stimulasyonunun vücut ñsñsñnñ arttñrdñßñnñ, aksine 5HT2 reseptör blokajñnñn hipotermiyi tetikledißini göstermiğtir. Bilindißi üzere Risperidon 5HT2 reseptörlerine D2 reseptörlerinden daha güçlü affinite göstermektedir. Dünya Saßlñk Örgütü 97 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA veri tabanñna göre en sñk Risperidon olmak üzere atipik antipsikotikler tüm psikotrop ilaçlar arasñnda en sñk hipotermiye yol açan ilaç grubudur. Klinisyenler, antipsikotiklerle gözlenen ve hayati tehlike gösteren bu duruma karğñ uyanñk olmalñdñrlar. PB-62 Çoklu Antipsikotik KullanÕmÕna Ba÷lÕ Geliúen Priapism Nazike Ak1, Hilal Akköprü1, CansÕn Ceylan1, IúÕk Görker1 1 Trakya Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Priapism cinsel uyarñ olmaksñzñn uzun süreli ve aßrñlñ penil ereksiyon olarak tanñmlanmaktadñr. Hemopoetik sistem hastalñklarñ, malingniteler, ilaçlar, perineal travma gibi birçok etyolojik faktörün priapisme yol açabileceßi bildirilmektedir. Priapisme neden olan ilaçlar arasñnda antihipertansifler , antikoagülanlar , antidepresanlar ve antipsikotikler yer almaktadñr. Antipsikotiklerden ise risperidon, ketiapin, olanzapin, aripiprazol gibi ilaçlar priapisme sebep olmaktadñr.Bu çalñğmada aripipirazol ve risperidon birlikte kullanñmñna baßlñ oluğan bir priapism olgusu sunulacaktñr. Olgu: 16 yağñndaki erkek olgu 2009 yñlñndan beri poliklinißimizden davranñm bozuklußu, mental retardasyon, serebral palsi tanñlarñ ile takip edilmektedir. Olguya davranñm bozuklußu semptomlarñ nedeniyle 1 mg/gün risperidon bağlanmñğtñr. Bu tedavi süresince ağñrñ kilo artñğñ yan etkileri nedeni ile risperidon kademeli bir ğekilde azaltñlñp kesilirek, aripiprazol 10 mg bağlanmñğtñr. Aripiprazolle davranñm bozuklußu semptomlarñnñn devam etmesi üzerine risperidon 0,5 mg/gün eklenmiğtir. Bu tedavinin üçüncü ayñnda olgunun cinsel organñnda sertleğme, aßrñ, kñzarñklñk ve idrar yapmada güçlük ğikayetiyle acil servise bağvurmuğtur. Acil serviste idrar yolu enfeksiyonu öntanñsñ ile sefiksim 400 mg/gün 1*1, ğeklinde antibiyotik tedavisi bağlandñßñ ifade edilmiğtir. Beğ gün sonunda kñzarñklñk dñğñndaki yakñnmalarñnñn devam etmesi üzerine üroloji poliklinißine bağvuran olgunun yataklñ servise yatñğñ yapñldñßñ ößrenilmiğtir. Üroloji servisi tarafñndan priapism etyoloji ve tedavisinin düzenlenmesi amacñyla poliklinißimizden istenen konsültasyon deßerlendirmesinde, olgunun kullandñßñ antipsikotiklerin kesilmesine karar verilmiğtir. Antipsikotiklerin bñrakñlmasñndan üç gün sonra olgunun semptomlarñ ortadan kaybolmuğtur. TartÕúma: Antipsikotiklere baßlñ geliğen priapismin mekanizmasñ tam olarak bilinmese de corpora cavernosadaki alfa-1 adrenerjik blokaja baßlñ oldußu düğünülmektedir. Bu mekanizma sempatik sistemin inhibisyonu ve parasempetik sistemin aktive olmasñna sebep olmakta ve arteriyodilatasyon ile sonuçlanmaktadñr. Antipsikotik kullanñmñna baßlñ priapism geliğmesini kolaylağtñran faktörler: doz artñğñ, uzun etkili parenteral ilaç formlarñ ve oral formlarñn üst üste kullanñlmasñ, tedaviye verilen uzun bir aradan sonra tekrar antipsikotik bağlanmasñ, birden fazla antipsikotik kullanñmñ olmaktadñr. Dißer faktörler ise orak hücreli anemi,kokain kullanñmñ olarak sñralanabilir. Olgumuzda aripiprazol ve risperidon kullanñmñ sonrasñ priapism oluğmasñ birden fazla atipsikotik kullanñmñna baßlñ oldußunu düğündürmektedir. Antipsikotiklerin kesilmesi sonrasñnda bulgularñn ortadan kalkmasñ bu düğünceyi desteklemektedir. PB-63 Bulimia Nervosa øle Takip Edilen HastanÕn Aile TutumlarÕnÕn Gözden Geçirilmesi Ve DavranÕú De÷iúikliklerinin Tedaviye Etkisi øsmail Yasir KÕrtÕl1, Ayúe PÕnar Vural1 1 Uluda÷ Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ AD. Amaç: Bulimia nervosa; geliğiminde kiğilik özellikleri ve travmatik olaylarñn rolü olan,sñklñkla aile öykülerinde cinsel,fiziksel yada duygusal kötüye kullanñm, ihmal ve ilgisizliße kadar uzanan travmatik yağantñlarñn oldußu bilinen yeme bozuklußudur.Geliğiminde biyolojik,psikolojik ve sosyal etmenler belirgindir.Bizim olgumuzda travmatik olarak duygusal istismar ve ihmale ußramñğ bir ergen hastada aile tutumlarñ arağtñrñlarak saßaltñm açñsñndan ailedeki tutum deßiğikliklerinin tedaviye olumlu etkisi vurgulanmak istenmiğtir. Olgu: Y, 15 yağñnda erkek hasta. Tñkñnñrcasñna yeme ataklarñ, depresif duygudurum, azalmñğ benlik saygñsñ olan hasta.ðlk olarak Acil Pediatri tarafñndan elektrolit dengesizlißi nedeniyle takip edilen olgunun mevcut ğikâyetlerinin ößrenilmesi üzerine hasta klinißimizde yatñrñlarak gözlendi. Hastada; kendini ifade etmekte zorluk, sürekli onay ihtiyacñ, yağñna uygun olmayan immatür davranñğlarñn da oldußu görüldü. Klinik yatñğñ sñrasñnda annesinin sürekli müdahale ettißi, sürekli hastayñ eleğtirdißi, gerçekçi olmayan beklentiler geliğtirdißi gözlendi, anneden alñnan bilgiye göre baba figürünün zayñf oldußu, çocußuyla ilgilenmedißi, çocußu hakkñnda negativist eßilimlerinin oldußu görüldü. Aileyle yapñlan poliklinik görüğmeleri ile çocußun yağñna uygun destekleyici aile tutumlarñ anlatñlarak ailenin tedaviye katñlñmñ saßlanñlmaya çalñğñldñ. 4 ayñn sonunda hastayla yapñlan görüğmelerde hastanñn kendini ifade etme becerisinde artñğ oldußu, immatür davranñğlarñnda azalma oldußu, tekrarlayñcñ yeme ataklarñnñn son bir ay içerisinde tekrarlamadñßñ görüldü. TartÕúma: Yeme bozukluklarñnñn tedavisinde aile görüğmelerini etkinlißi giderek daha çok fark edilmektedir. Kimi arağtñrmacñlar ailenin ele alñnmadñßñ bir yeme bozukluklarñ tedavisinin bağarñsñz olacaßñnñ öne sürmektedir. Bizim olgumuzda da ailenin sürece olumlu müdahale ve motivasyonu ile tedavinin olumlu süreçte ilerledißi görülmüğtür. Bu sebeple bu tip vakalarda aile öyküsü iyi alñnmalñ ve tedavinin bir ayaßñnñn da aile oldußu unutulmamalñdñr. PB-64 KaçÕngan/KÕsÕtlÕ Yiyecek AlÕmÕ Bozuklu÷u: Olgu Sunumu 98 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Berkan ùahin1, Mahmut ÇakÕr1, Mahmut Müjdeci1, Seher Akbaú1 1 Ondokuz MayÕs Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: “Bebeklerde ya da küçük çocuklarda beslenme bozuklußu” tanñ ölçütlerinin yeme bozuklußu bulunan pek çok hastada tanñ koyma noktasñnda yeterli olmadñßñnñn görülmesi, DSM-5’ te “Beslenme ve Yeme Bozukluklarñ” bağlñßñ altñnda “Kaçñngan/Kñsñtlayñcñ Yiyecek Alñmñ Bozuklußu” tanñsñnñ gerekli kñlmñğtñr. DSM-5’in yeni yayñnlanmasñ nedeniyle yazñnda bu tanñ kapsamñnda çok az olgu sunumu/çalñğma bulunmaktadñr. Klinißimizdeki kaçñngan/kñsñtlayñcñ yiyecek alñmñ bozuklußu (KKYAB) tanñlñ olgumuzu tartñğarak bu yeni tanñya dikkat çekmek ve yazñnda az bulunan olgu sunumlarñna katkñda bulunmayñ amaçladñk. Olgu: S.P, 17 yağñnda erkek hasta, poliklinißimize kilo alamama, yemek yerken mide bulantñsñ, büyüme ve geliğme gerilißi ğikâyetleriyle çocuk gastroenteroloji bölümünün yönlendirmesiyle bağvurdu. Bağvuru sñrasñnda boyu 1,53 m 35 kg (BMI: 14,95), kilosu ve boyu yağñna göre 3 persentilin altñnda idi. Daha önce 2 kez çocuk endokrinoloji bağvurusu olan ve Tanner evre 4, ailesel boy kñsalñßñ dñğñnda endokrinolojik patoloji tanñsñ almayan hastanñn psikiyatri bağvuru öyküsü yoktu. Hastanñn öyküsünde çocukluk döneminden itibaren iğtahñnñn az oldußu, özellikle 2009’dan beri fazlalağtñßñ ößrenildi. Yemeße bağladñktan sonra bulantñsñ oluyormuğ, sevdißi yemeklere karğñ olmamakla birlikte yemeklerin özellikle kokularñnñn rahatsñzlñk verdißi, bulantñ hissiyle birlikte kusma isteßi oldußu, bu nedenle de yemeßi yarñda bñraktñßñ ößrenildi. Bulantñ dñğñnda kusma, ishal, karñn aßrñsñ vb. gastrointestinal yakñnma tariflemiyor. Beden algñsñnda bozukluk olmamakla birlikte kendini eskiden beri zayñf buldußu, zayñflñßñ nedeniyle arkadağ iliğkilerinin bozuldußu ve sosyal iğlevsellißinin azaldñßñna dair ğikâyetleri oldu. Ruhsal muayenesinde kilosuyla ilgili kaygñsñnñn oldußu, yemek yedißinde aynñ ğeylerin tekrar olacaßñyla ilgili obsesif düğünceleri vardñ. Ayrñca kendini ifade ederken zorlanma, utanma ve göz temasñnñ kesmesi gibi sosyal fobi belirtileri de gözlendi. Hasta organik açñdan çocuk gastroenteroloji tarafñndan deßerlendirildi. Hastada organik etyoloji düğünülmedi, hastaya ensure plus beslenme desteßi önerildi. Takiplerde yemeye devam etme kaygñsñ, bulantñ, kusma kaygñsñ, kokusunu sevmedißi yemeßin bulantñ ve kusmaya neden olacaßñ ğeklindeki düğüncelerinin yemek yemesini engelleyen faktörler oldußu görüldü. Hastaya sertralin 25 mg/gün bağlanñp 100 mg/gün’ e çñkñldñ. Servise yattñktan ve ilaç tedavisi bağlandñktan sonra yemekten kaçñnma davranñğñ ile bulantñ ve kusma kaygñsñ azalan, geldißine oranla ößünlerindeki yemek miktarñnda artñğ gözlenen hasta taburcu edilerek ayaktan takibe bağlandñ. 3 hafta sonraki kontrolünde ğikâyetlerinin daha da azaldñßñ ve 5 kg alarak 40 kg oldußu görüldü. TartÕúma: Büyüme-geliğme gerilißi beden aßñrlñßñnñn standart büyüme eßrisinde 3. persentilin altñnda olmasñdñr. Toplumdaki sñklñßñ % 3-4 oldußu gösterilmiğtir. Bunlarñn % 25’ i organik nedenlere baßlñ iken, %55’ i tanñmlanabilir tñbbi bir neden olmaksñzñn psikososyal etkenlere baßlñ geliğir. %20 si ise karma tip olarak geliğir. Psikososyal etkenlerin içerisinde yeme bozukluklarñ önemli yer tutmaktadñr. DSM IV-TR’ nin sundußu yeme bozuklußu tanñ ölçütleri farklñ beslenme bozukluklarñnñ belirleme ve ayñrt etmede yetersiz kaldñßñ için DSM5’ e KKYAB tanñsñ eklenmiğtir. Bizim vakamñz DSM IV-TR daki yeme bozuklußu kriterlerini tam karğñlamñyordu. DSM 5’ deki KKYAB tanñsñnñ karğñlñyordu. Yazñnda yeme bozuklußu tedavisinde SSRI’ larñn etkisini gösteren çalñğmalar mevcut oldußu için olgumuzda sertralin tercih ettik ve hastanñn ğikayetleri azaldñ. Bu olgu sunumunda KKYAB tanñsñ ve tedavisine yaklağñmda yazñna katkñ amaçlanmñğtñr. PB-65 Erken BaúlangÕçlÕ Bir YaygÕn Reddetme Sendromu Olgusu Y.Sümeyra Karagöz1, Serkan Karadeniz1, Selma Tural HesapçÕo÷lu1, Sema Kandil1 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Çocuk Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: “Yaygñn reddetme sendromu” (Pervasive refusal syndrome) organik bir neden olmaksñzñn yemeyi, içmeyi, konuğmayñ, hareket etmeyi, kendine bakñmñ ve yardñm almayñ reddetme ile karakterize bir bozukluktur. ðlk kez 22 yñl önce dört vaka ile bildirilen bu durum için son yñllarda “Yaygñn uyarñlma-içe çekilme sendromu” (Pervasive arousal- withdrawal syndrome) ismi önerilmektedir. Yaygñn reddetme sendromu yağamñ tehdit eden bir bozukluktur. Literatürde bildirilen olgular genellikle 7-15 yağ arasñ kñz olgulardñr. Ancak 4 yağñnda bildirilen bir olgu da mevcuttur. Bu yazñda erken bağlangñçlñ yaygñn reddetme sendromu düğünülen, tedavi ile belirtileri ortadan kalkan erkek olgu sunulmuğtur. Olgu: 4 yağ 7 aylñk erkek hasta pediatrik nöroloji bölümü tarafñndan öncesinde geliğimi ve konuğmasñ normal olmasñna karğñn 1 aydñr yemeyi reddetme, ani bir aßlama nöbetini takip eden 10 gündür konuğmama, içmeyi reddetme yakñnmalarñ ile konsülte edildi. Damar yoluyla beslendißi ößrenildi. ðstedißi olmayñnca hñrçñnlñk yapan bir çocuk oldußu ößrenilen hasta, görüğme sñrasñnda hareket etmeyi ve konuğmayñ reddediyordu. Elektroensefalografi, kranial manyetik rezonans görüntüleme, biyokimyasal testler, otoantikor testler, lumbal ponksiyon gibi çok sayñda tetkik yapñldñ ancak patolojik bir bulguya rastlanmadñ. Altta yatan bir neden saptanamamasñyla birlikte olgunun kilo kaybñ ilerleyen günlerde de devam etti. Olguya fluoksetin 10 mg/gün tedavisi bağlandñ ve aileye davranñğsal önerilerde bulunuldu. Yemeye ve konuğmaya bağlamasñyla kreğe bağlatñlan ve okulun 2. günü yemeyi, içmeyi, konuğmayñ, hareket etmeyi reddetme, hñrçñnlñk, huzursuzluk yakñnmalarñ olan olgunun tedavisine risperidon 0,25 mg/gün eklendi. On gün sonraki kontrolünde reddetme dönemlerinin süresinde ve sñklñßñnda azalma oldußu ößrenildi. Tedavinin üçüncü ayñnda reddetme dönemleri tamamen ortadan kalktñ. Hastanñn mevcut tedavileriyle takiplerine devam edildi. TartÕúma: Yemeyi, içmeyi, konuğmayñ, hareket etmeyi, kendine bakñmñ ve yardñm almayñ reddeden olgunun hiçbir 99 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA bozuklußun DSM-5 kriterlerini tam olarak karğñlamadñßñ izlendi. Literatürde az rastlanan yaygñn reddetme sendromunun depresyon, konversiyon bozuklußu, katatoni, selektif mutizm, yeme bozuklußu, yapay bozukluk, anksiyete bozuklußu gibi psikiyatrik bozukluklarla ayrñcñ tanñsñ yapñlmalñdñr. Yaygñn reddetme sendromu için tanñ kriterlerinin oluğturulmasñnñn bozuklußun tanñnmasñnñ kolaylağtñrabileceßi düğünüldü. PB-66 Psikojenik Polidipsi ile Giden Travma SonrasÕ Stres Bozuklu÷u Perihan Çam Ray1, Gonca Gül Çelik1, Ayúegül Yolga Tahiro÷lu1, Ayúe AvcÕ1, Özge Metin1, Necmi Çekin2, Nurdan Evliyao÷lu3 Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi, 1Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Adli TÕp A.D., 3Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Psikojenik polidipsi, ağñrñ su içme ve idrara çñkma ile karakterize klinik bir sendromdur ve altta yatan psikopatolojik mekanizmalar henüz yeterince bilinmemektedir. Polidipsi, ğizofreni ve mental retardasyon olgularñ arasñnda sñk rastlanan bir durum olup, çoßu zaman hastalñßñn seyri sñrasñnda veya ilaç yan etkileri olarak da ortaya çñkabilmektedir. Polidipsi, eriğkin psikiyatrisi alanñnda daha iyi bilinen bir durum olmakla birlikte, çocuk ve ergenlerle ilgili literatür bilgisi sñnñrlñdñr. Bu sunumda cinsel istismara ußrayan bir ergen olguda, Travma Sonrasñ Stres Bozuklußuna baßlñ kaçñnma davranñğñ olarak geliğen psikojenik polidipsi tartñğñlacaktñr. Olgu: 16 yağñnda kñz olgu, poliklinißimize psikiyatrik muayene ve adli rapor düzenlenmesi amacñ ile yönlendirildi. Hastadan alñnan öyküye göre 12 yağñnda iken erkek arkadağñ tarafñndan zorla ve 14 yağñnda farklñ bir erkek arkadağñ tarafñndan tehdit ve fiziksel ğiddet ile cinsel istismara ußradñßñ belirtilmiğtir. ðkinci olayda, istismarcñ tarafñndan alñkonulmuğ, yaklağñk 20 saat susuz bñrakñlmñğ, istediklerini yapmasñ karğñlñßñnda su içmesine izin verilmiğtir. Bunun ardñndan hasta, 1-2 hafta sonra ağñrñ su içmeye ve idrar çñkarmaya bağlamñğ. Olayñn aklñna gelmesiyle aßñz kurulußu oluğuyor ve olayñ aklñndan uzaklağtñrmak için su içiyormuğ. Su içme davranñğñnñn kendini güvende hissettirdißi ve kirlenme hissinin ortadan kalkacaßñnñ düğündürmesi nedeniyle günde 5-6 litre su içmeye bağlamñğ. Dñğarñ çñkarken yanñndan su ğiğesini hiç ayñramñyormuğ. Aynñ zamanda istismar sonrasñnda okula gidemedißini, uyuyamadñßñnñ, sosyal geri çekilmesinin oldußunu, geleceße dair ümitsizlik bağladñßñnñ, olayñ aklñndan uzaklağtñramadñßñnñ belirtmekteymiğ. Çocuk Adli Olgularñ Deßerlendirme Heyeti’nde deßerlendirilen olguya Travma Sonrasñ Stres Bozuklußu ve Depresif Uyum Bozuklußu tanñlarñ ile Mirtazapin 15 mg/g bağlandñ. Takibinin üçüncü haftasñnda sinirlilik, uyuyama, yeniden yağantñlama ğikâyetlerinin devam etmesi üzerine tedaviye Risperidon 0,5 mg/g eklendi. Ruhsal belirtilerinde deßiğiklik olmayan hasta, poliüri ve polidipsi ğikayetlerinin devam etmesi nedeniyle Çocuk Nefroloji bölümüne konsulte edildi. Olgu Diabetes ðnsipitus ayñrñcñ tanñsñ yapñlmak üzere Çocuk Saßlñßñ ve Hastalñklarñ bölümünde yatñrñlarak tetkik edildi ve almakta oldußu psikotrop ilaçlar sonlandñrñldñ. Olgunun yapñlan su kñsñtlama testi ile idrar dansitesi 1003’ten 1015’e yükseldi, kan ve idrar osmolaritesi normal düzeye geldi. Nefrojenik ve Santral Diabetes ðnsipitus açñsñndan ayñrñcñ tanñsñ yapñlan hastaya Psikojenik Diabetes ðnsipitus tanñsñ ile taburcu edildi. Poliklinißimizdeki ayaktan tedavisinin birinci ayñnda, belirtilerin halen devam etmesi nedeniyle Fluvoksamin 100 mg/gün bağlandñ. ðlaç tedavisine, duyarsñzlağtñrma, kademeli maruz bñrakma gibi davranñğçñ yaklağñmlar eklenen olgunun günlük su alñmñ 1.5-2 litreye geriledi. Takibinin dördüncü ayñnda olan olgunun TSSB belirtilerinden özellikle yeniden yağantñlama ve kaçñnma alt kümelerinde büyük ölçüde ve kompulsif su içme davranñğñnda tümüyle düzelme oldußu gözlenmiğtir. TartÕúma: Cinsel istismar sonrasñnda geliğen ruhsal belirtiler çeğitlilik göstermekte ve strese baßlñ nörohormonal etkileğimler nedeniyle organik etyolojiyi psikiyatrik tablodan ayñrt etmek güçleğmektedir. Olgumuzda Psikojenik Polidipsi, TSSB belirtileri ile uyumlu biçimde kaçñnma ve bağ etme davranñğñ olarak geliğmiğtir. Bedensel ve ruhsal geliğimi ön görülemez biçimde etkileyen cinsel istismara multidisipliner açñdan yaklağñlmasñ, olgularñn gerekirse yatñrñlarak izlenmesi klinik ve adli açñdan yol gösterici olabilir. POSTER TURU-4 (PB67 – PB88) 11 Nisan Cuma TartÕúmacÕlar: Doç. Dr. Özden Üneri, Doç. Dr. Ebru Kültür, 14:30 - 15:00 Doç. Dr. Ayhan Bilgiç, Doç. Dr. Ayğe Kñlñçaslan PB-67 Geç Baúlayan Otistik Regresyonda TanÕsal Zorluklar: Bir Olgu Örne÷i Nuran GözpÕnar1, Özalp Ekinci1, Veli YÕldÕrÕm1, Berna Polat1, Fevziye Toros1 1 Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Otistik regresyon sosyal beceriler ve dil kullanñmñnda gerileme ve basmakalñp davranñğlarñn ortaya çñkmasñ ile karakterizedir ve büyük sñklñkla 2 yağ öncesinde görülmektedir. Çocukluk çaßñ dezintegratif bozuklußu ise 2 yağ öncesindeki 100 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA normal geliğimin ardñndan ortaya çñkar ve otistik regresyonun yanñ sñra yaygñn biliğsel ve motor regresyonu içerir. Bazñ olgularda bu iki regresyonla karakterize klinik durumun özellikleri tanñ kriterleri tam olarak karğñlanmadan görülebilmektedir. Bu olgu sunumunda öncesinde var olan bağka türlü adlandñrñlamayan otistik bozukluk üzerine ergenlikte ortaya çñkan yaygñn regresyon tablosundan bahsedilecektir. Olgu: 13 yağñndaki kñz olgu klinißimize dil kullanñmñnda kñsñtlñlñk ve sosyal etkileğimde zorluk ğikayetleri ile bağvurdu. Olgunun erken çocukluk döneminden beri akran etkileğimine isteksiz oldußu ve oyunlara nadir olarak katñldñßñ ößrenildi. Aileden alñnan ifade olgunun 15 aylñkken ilk kelimelerini söyledißi ve 2,5 yağñnda ilk cümlesini kurdußu yönündeydi. Ailesi olgunun erken çocukluk yñllarñndan itibaren ğakalarñ yorumlayamadñßñnñ, arkadağ edinmekte zorlandñßñnñ ve daha çok yalnñz oynamayñ tercih ettißini bildirdi. Olgunun 1. Sñnñf 2. dönemde okumayñ ößrendißi ancak ders bağarñsñnñn hep sñnñf ortalamasñnñn altñnda kaldñßñ ößrenildi. Olgu 10 yağñndaki ößretmen deßerlendirmesinde kimi zaman tekrarlayñcñ konuğmasñnñn oldußu, yalnñzlñßñ tercih ettißi ve etkinliklere katñlmadñßñ ğeklinde tanñmlanmñğtñ. Aileden alñnan öykü olguda 12 yağñndan itibaren kademeli olarak sosyal becerilerde ve dil kullanñmñnda belirgin gerileme oldußu yönündeydi. Olgunun daha önceden anladñßñ kelimeleri anlayamadñßñ ve önceden kullandñßñ sözcük ve cümleleri kullanamadñßñ ifade edildi. Yapñlan görüğmede olgunun 30-40 kelimeyi anlamlñ olarak kullanabildißi ve yaygñn ekolalisi oldußu ößrenildi. Ruhsal durum muayenesinde göz temasñnñn kñsñtlñ oldußu, ismine bakmadñßñ ve diyaloßa uygun yanñtlar vermedißi gözlendi. Aile olgunun son birkaç aydñr tuvalet alñğkanlñklarñnda ve özbakñmñnda gerileme oldußunu, yürüyüğünün dengesizleğtißini ve arkadağlarñndan tamamen uzaklağtñßñnñ bildirdi. Yapñlan MR ve EEG deßerlendirmeleri normal sñnñrlarda idi. Genetik incelemede bilinen bir genetik bozukluk olmadñßñ belirlendi. Yapñlan görüğme ve incelemeler sonucunda olgu bağka türlü adlandñrñlamayan dezintegratif bozukluk ön tanñsñ ile takibe alñndñ. TartÕúma: Geç bağlangñçlñ regresyon olgularñnñn tanñsal deßerlendirmesi klinisyenleri zorlayñcñ olabilmektedir. Hem dezintegratif bozukluk hem de otistik regresyon temel otizm semptomlarñnñ içermesine karğñn, dezintegratif bozukluk normal ya da normale yakñn geliğimin ardñndan ortaya çñkmasñ ve daha aßñr bir klinik tablonun varlñßñ ile otistik regresyon ayrñlabilir. Otistik regresyon olgularñnñn bir bölümünde regresyon öncesinde bazñ otizm belirtilerinin var oldußu bildirilmektedir. Motor becerilerde ve barsak kontrolünde gerileme dezintegratif bozukluk olgularñnda tanñsal deßer tağñrken otistik regresyon olgularñnda genellikle görülmemektedir. Dezintegratif bozuklukta epileptik nöbetler ve EEG anomalileri karakteristik olarak deßerlendirilirken otistik regresyonda epilepsi altta yatan santral sinir sistemi bozuklußunu yansñtan bir epifenomen olarak yorumlanmaktadñr. Her iki durumun etiyoloji, seyir ve belirti kümelerindeki farklñlñklar gelecekte yapñlacak arağtñrmalarla aydñnlanacaktñr. PB-68 46 XY, t(7;14) (p21.2;q11.2) Dengeli Translokasyonu ve Otistik Bozukluk Birlikteli÷i Betül Gül1, Nagihan Saday Duman1, Cihat Ka÷an Gürkan1, Ayla Soykan Aysev1 1 Ankara Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Otizm Spektrum Bozuklußu (OSB); sosyal etkileğim ve iletiğimde bozulma, tekrarlayñcñ, kñsñtlñ davranñğ ve ilgi alanlarñ ile karakterize nörogeliğimsel bir bozukluktur. Yapñlan epidemiyolojik çalñğmalarda otizmin multifaktöriyel bir etiyolojisinin oldußu sonucuna varñlmñğtñr. OSB hastalarñnñn %10-15’inde çeğitli genetik hastalñklar belirlenmiğtir. Burada kromozom analizinde saßlñklñ annedeki aynñ dengeli translokasyona sahip bir otizm olgusundan bahsedilecektir. Olgu: 12 yağ 7 aylñk erkek çocuk, hñrçñnlñk, kendine zarar verme, ağñrñ hareketlilik ğikayetleri ile ilk kez 9 yağñnda iken klinißimize getirilmiğtir. Yapñlan psikiyatrik deßerlendirmede 3 yağñndayken bağka bir merkezde konuğmada gecikme, sosyal iliğki kurmada zorlanma, tekrarlayñcñ hareketler, daralmñğ ilgi alanñ belirtileriyle otizm tanñsñ konuldußu ößrenilmiğtir. Yapñlan Kranial MRG, EEG, BAER, idrar organik asitleri, kan ve idrarda aminoasit, karnitin ve açilkarnitin analizi normal sonuçlanmñğtñr. Olgunun yapñlan kromozom analizinde 46 XY, t(7;14) (p21.2;q11.2) dengeli translokasyon saptanmñğ, saßlñklñ anne ve kñz kardeğte de aynñ dengeli translokasyon tespit edilmiğ, anne ve kñz kardeğin tağñyñcñ oldußu belirtilmiğtir. Babanñn kromozom analizi normal olarak saptanmñğtñr. Yapñlan psikiyatrik deßerlendirmelerde sosyal iletiğiminin ve etkileğiminin kñsñtlñ oldußu, yağñtlarñyla iliğki kuramadñßñ ößrenilmiğtir. ðsmine tutarlñ olarak bakmadñßñ, ancak basit komutlarñ anladñßñ ve yerine getirebildißi, kendilißinden konuğmayñ bağlatmadñßñ saptanmñğtñr. Cümle kurmakta zorlanan, kelime daßarcñßñ kñsñtlñ olan olguya Ankara geliğim tarama envanteri (AGTE) ile geliğim deßerlendirmesi yapñlmñğ ve Orta Düzeyde Mental Retardasyonu oldußu belirlenmiğtir. Otizm Davranñğ Kontrol Listesi (ABC) formu uygulanmñğ ve bu formdan toplam 89 puan ve uygulanan Çocukluk Otizmi Puanlama Ölçeßi’nden 40 puan almñğtñr. Olguya DSM-IV tanñ ölçütlerine göre “Otistik Bozukluk” belirtilerinin tarandñßñ Otizm Deßerlendirme Formu uygulanmñğtñr ve DSM-IV ölçütlerine göre “Otistik Bozukluk” tanñsñ konulmuğtur. TartÕúma: OSB’nin etyolojisinde genetik faktörlerin önemli rol oynadñßñ gösterilmiğtir. Klinik uygulamalarda rutin olarak genetik analizlerin yapñlmasñ önerilmektedir. Burada sundußumuz olguda hem anne ve kñz kardeğte, hem de erkek çocukta aynñ dengeli translokasyonun varlñßñ ve otistik bozukluk birliktelißi saptanmñğ ve yazñn bilgisi tarandñßñnda bu birlikteliße rastlanmamñğ olmasñ olgunun sunulmasñna neden olmuğtur. PB-69 XYY Sendromunun Eúlik Etti÷i Bir Otizm Olgusu Leyla Ezgi Tü÷en1, Nagehan Üçok Demir1, Gülseda AyrancÕ1, Ayúe Rodopman Arman1 101 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 1 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Marmara Üniversitesi, Pendik E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Otizm spektrum bozukluklarñ(OSB);çocukluk çaßñ nörogeliğimsel bozukluklarñ içinde yer alan bir klinik tanñ grubudur. Belirtileri erken çocukluk çaßñnda bağlamakta olup, sosyal iletiğimsel alanda belirgin yetersizlikler ve sñnñrlñ tekrarlayñcñ davranñğlar ve ilgi alanlarñ ile seyreden bir bozukluktur. Kromozomal anomalileri inceleyen çalñğmalar OSB'lilerde %10-37 oranñnda kromozomal anomali bildirmiğtir. XYY sendromu 47,XYY karyotipi ile birlikte görülen nadir bir kromozomal bozukluktur, her 1000 canlñ doßumdan birinde görülür. 47, XYY'li bireyler karakteristik bir özellik göstermediklerinden yağam boyunca tanñ almadan kalabilirler. Ancak bazñ XYY vakalarñna otizm/otistik bozukluk eğlik edebilmektedir. Toplum tabanlñ bir çalñğmada otizme eğlik eden medikal durumlar incelenmiğ vakalarñn %12,3'üne kromozomal bozukluklarñn eğlik ettißi, XYYsendromunun da bu anomaliler içinde %0,5 oranñnda yer aldñßñ saptanmñğtñr. Bu yazñnda otizme eğlik eden nadir bir genetik anomali olan XYY sendromlu bir vakanñn sunulmasñ amaçlanmñğtñr. Olgu: 4,5 yağñnda erkek hasta poliklinißimize konuğma gecikmesi, sinirlilik ve takñntñlñ davranñğlar nedeniyle bağvurdu. Çocußun tek bağñna oynadñßñ, akranlarñna ilgi göstermedißi,yeniliklere dirençli oldußu ve zamanñnñn büyük bir kñsmñnñ kendi etrafñnda dönerek geçirdißi ößrenildi. Daha önce herhangi bir psikiyatrik bağvurusu olmayan hastanñn bütün geliğim basamaklarñnda gerilik saptandñ. Ruhsal durum muayenesinde yağñnda gösteren,özbakñmñ yerinde iliğki kurmaya isteksiz oldußu gözlenen hastanñn göz temasñ kñsñtlñydñ. Seslenildißinde ismine nadiren bakñyordu. Ortak dikkat ve hayali oyun becerileri yeterince geliğmemiğti. Zaman zaman cümle kurdußu ancak bu cümlelerin ilgisini paylağma amaçlñ olmadñßñ gözlendi. Bu belirtilerle otistik bozukluk tanñsñ konulan hastanñn fizik muayenesinde makrosefali ve düğük kulak gözlenmesi üzerine genetik konsültasyon istenmiğ olup, genetik incelemede 47,XYY saptanmñğtñr. Otizmin yanñ sñra 47,XYY tanñlarñyla izlenen hasta özel eßitime yönlendirilmiğ olup halen poliklinißimizce takip edilmektedir. TartÕúma: 47,XYY oluğumu kromozomal anomaliler içinde nadir görülmesine raßmen, cinsiyet kromozom anormallikleri içinde en sñk görülen anormalliklerden birisidir. 47,XYY erkeklerde fazla sayñda olan Y kromozom genleri, normal erkeklere göre daha büyük kraniofasiyel boyutlara neden olabilir . Bizim olgumuzda da kafa çevresinin büyük olmasñ ve düğük kulak saptanmasñ nedeniyle genetik konsültasyon istenmiğ olup, incelemeler sonucunda 47,XYY saptanmñğtñr. Otizme pek çok genetik anomali eğlik ettißinden, otizmli çocuklarla çalñğan klinisyenlerin bu konuda dikkatli olmalarñ ve anormal yüz görünümü veya bedensel dismorfizmi olan hastalarda genetik konsültasyonun istenmesi önem tağñmaktadñr. PB-70 Sesletim Bozuklu÷u, Sözel Ö÷renme SorunlarÕ, Manik Atak ve Epileptiform Anormallik ile Seyreden 18p11.2 Delesyonu: Olgu Sunumu Betül Mazlum1, Sennur Zaimo÷lu2, Dilúad Türkdo÷an 3, Ayça Aslanger4, Seda Eyilikeder5 Emsey Hospital, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Poliklini÷i, 2Marmara Üniversitesi, Nörolojik Bilimler Enstitüsü, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Poliklini÷i, 3Marmara Üniversitesi, Çocuk Nöroloji Bilim DalÕ, 4Kocaeli Derince E÷itim ve AraútÕrma Hastanesi, TÕbbi Genetik Poliklini÷i, 5Anadolu Üniversitesi, Dil ve Konuúma Terapisi Bölümü 1 Giriú: 18p delesyonu sñk görülen kromozom anormalliklerinden biridir. Klinik bulgulardaki deßiğkenlik çok fazladñr. Olgularñn bazñlarñ çok hafif bulgulara sahip olup tesadüfen tanñ alabilirken, bazñlarñnda klinik çok daha aßñr seyredebilmektedir. Burada sözel ößrenme güçlüßü, sesletim sorunlarñ, geliğimsel epileptiform anormallik ve manik ataklarñn tabloya hakim oldußu, duygudurum sorunlarñ antiepileptik tedavi ile kontrol altñna alñnabilen 18p delesyonuna sahip olgudan bahsedilecektr. Olgu: Hasta ilk olarak 8 yağ 8 aylñkken akademik bağarñsñzlñk, uyum problemleri ve sesletim sorunlarñ ile çocuk psikiyatrisi poliklinißine getirildi. Geç konuğma öyküsü olan ve sözel ifadede zorlanmasñ belirgin olan hastanñn yapñlan WISC-R zeka testinde Sözel Zeka Bölümü aleyhine 32 puanlñk bir fark saptanñrken Performans Zeka Bölümü 79 olarak saptandñ. 13 yağñndaki EEG incelemesinde epileptiform anormallik izlenen hastanñn EEG bozuklußu 17 yağñnda iken sonlandñ. Mani ataklarñ ile uyumlu olabilecek duygudurum dalgalanmalarñ olan hastanñn EEG anormallikleri için kullandñßñ antiepileptik ilacñnñn kesilmesi ile birlikte duygudurum salñnñmlarñnñn artmasñ üzerine EEG incelemesinin normal olmasñna raßmen valproik asit tedavisine devam edildi. Hastanñn tñbbi genetik konsültasyonu ve kromozom analizi sonucunda 18p11.2 delesyonu saptandñ. TartÕúma: 18p delesyonu olgularñnda 18. kromozomun kñsa kolunun nereden kñrñldñßñna ve delesyona ußrayan parçanñn büyüklüßüne baßlñ olarak klinik bulgular deßiğkenlik göstermektedir ve bu koldaki bazñ yatkñnlñk genlerinin kaybñ ile dißer yatkñnlñk faktörlerinin etkileğimine baßlñ olarak farklñ bozukluklar görülmektedir. Zeka gerilißi, ößrenme güçlüßü, konuğma ve iletiğim bozukluklarñnñn sñklñkla görülmesi ile bu hastalar çocuk psikiyatrisi polikliniklerine de bağvurabilmektedir. Olgularñn prognozlarñnñ etkileyeceßinden ve ailelerde tağñyñcñlñk olmasñ halinde genetik danñğma önem kazanacaßñndan bu vakalarñn atlanmamasñ önem arzetmektedir. Ailesinde bipolar öyküsü olmamasñna raßmen bu hastada bipolar bozuklußu telkin eden ataklarñn olmasñ vakayñ ilginç kñlmaktadñr çünkü literatürde bipolar bozukluk ile 18p11 lokusunun baßlantñlñ oldußuna dair çalñğma sonuçlarñ mevcuttur. Dißer yandan holoprozensefaliye yatkñnlñk yaratan lokusun 18p’nin distal segmentinde oldußu belirtilmektedir. Ancak yatkñnlñk yaratan dißer genlerin de katkñsñ sözkonusu olmalñ ki bu segmentin kayñp oldußu her vakada holoprozensefali görülmez. Epilepsi, vakalarñn çok azñnda eğlik etmekte ve çoßunlukla daha aßñr etkilenen ve holoprozensefalisi olan hastalarda bulunabilmektedir. Olgumuz holoprozensefalisi olmamasñna raßmen 18p delesyonununa epileptiform anormallißin eğlik etmesi bakñmñndan da özellikli bir olgudur. Hastada bu 102 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA sendromda sñk görülen sesletim bozuklußu, ifade edici dil sorunlarñ ve sözel ößrenme güçlüßü de izlenmiğtir. Bu olgu, 18p delesyonunun yol açtñßñ psikiyatrik bozukluklarñ vurgulamasñ açñsñndan eßitici ve önemli bulunmuğtur. PB-71 Postoperatif Geliúen Süregen ødrar Retansiyonu Olgusu: Oyun Terapisi ile Sa÷altÕmÕ Betül Mazlum1, Melih Tugay2 Emsey Hospital, 1Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Poliklini÷i, 2Çocuk Cerrahisi Poliklini÷i Amaç: ðdrar retansiyonu nedenlerinden olan nörojen mesane çocuklarda da sñklñkla görülebilen ve konjenital veya edinilmiğ patolojiler sonucunda ortaya çñkabilen bir hastalñktñr. Burada, geçirdißi ameliyat sonrasñnda idrar retansiyonu geliğen çocuk hastanñn cerrahi disiplinler ve çocuk psikiyatrisi ile ortak ele alñnan deßerlendirme ve saßaltñm sürecinden bahsedilecektir. Olgu: 4 yağñnda kñz hasta geçirdißi tonsilektomi ameliyatñ sonrasñnda idrar çñkaramamaya bağlamñğ. Sorunun süregen hale gelmesi ile birlikte hasta aylarca kateterize bir ğekilde takip edilmiğ ve yapñlan spinal MR sonucunda spina bifida occulta izlenmesi üzerine nörojen mesane ğüphesi ile beyin cerrahisine devredilmiğ. Nörojen mesane ön tanñsñ ile ürodinami yapñlmasñ için hastanemize sevk edilen hastanñn ürodinami incelemesinin normal gelmesi sebebi ile çocuk psikiyatriye danñğñldñ. Hasta geliğimsel olarak deßerlendirilip aile öyküsü alñndñktan sonra ikincil kazançlarñn ortadan kaldñrñlmasñ için aile ile çalñğñldñ ve hasta oyun terapi seanslarñna alñndñ. Çocuk cerrahi tarafñndan sondasñz izlenen hasta 3. oyun terapi seansñndan sonra idrar çñkarmaya bağladñ. TartÕúma: ðdrar retansiyonunun önemli nedenlerinden biri de nörojen mesanedir ve çocuklarda en sñk embriyolojik dönemde oluğan nöral tip defektleri sonucu oluğmaktadñr. Bu vaka, mevcut klinik durum için risk teğkil edebilecek bir kapanma defektine sahip olsa da klinißin organik olarak tam açñklanamadñßñ durumlarda ikincil kazançlarñn da dahil olabileceßi psikojenik etmenlerin gözönüne alñnmasñnñn önemini yansñtmaktadñr. Dißer yandan spina bifida occulta bu hastada oldußu gibi nörolojik bir soruna neden olmadan da mevcut olabilir. Tñbbi uzmanlñk dallarñnñn konsültasyon-liyezon baßlamñnda iletiğim içinde olmasñnñn önemi kuğkusuz oldukça fazladñr ancak bu fiziksel ve psikolojk etmenlerin iç içe geçtißi karñğñk klinik durumlarda kuğkusuz çok daha kritiktir ve gereksiz tñbbi müdahalelerin önlenmesi açñsñndan da önem arzetmektedir. PB-72 Bir Olgu Sunumu: “Erkek Olursam Annem Benden Nefret Eder” Mert Beúenek1, Gonca Özyurt1, Burak Baykara1, Aynur Akay Pekcanlar1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Cinsel kimlik; kiğinin kendisini erkek, kadñn veya dißer bir “üçüncü” tip cinsel öznellik olarak algñsñ ve bu algñyñ kendine özgü deneyimleme ğekli olarak tanñmlanmaktadñr. Cinsel kimlik, kimlißin vazgeçilmez parçalarñndan biridir. Bu sunumda çocuk ve ergen psikiyatrisi pratißinde özellikle ergenlik döneminde sñk karğñlağtßñmñz, bazen kimlik bunalñmñ ya da kimlik karmağasñnñn bir parçasñ olabilen bazen ise cinsel kimlik bozuklußunun öncüsü olabilen cinsel kimlik sorunlarñ hakkñnda son literatürler gözden geçirilerek bir olgu tartñğmasñ amaçlanmñğtñr. Sunulan olguda; ön-ergenlik döneminde karğñlağñlan cinsel kimlik sorununun aile dinamikleri ve benlik kavramñnñn geliğim süreci ile iliğkileri incelenmiğtir. Olgu: Ö.D. 11 yağñnda biyolojik cinsiyeti erkek olan önergen. Çocuklußundan beri kñzlarñn oynadñßñ oyunlarñ oynama, kñzlar gibi davranma ve oyun arkadağñ olarak kñzlarñ tercih etme nedeni ile Ocak 2012’de klinißimize bağvurmuğtur. Yapñlan klinik görüğmede olgu erkek olmaktan memnun oldußunu belirtmiğ olmakla beraber; olgunun feminen davranñğlarñ, ses tonu ve konuğma biçimi mevcuttur. Olgunun mutsuzluk, içine kapanma, kolayca aßlama, deßersizlik düğünceleri gibi depresif yakñnmalarñna ek olarak okulda erkek arkadağlarñ tarafñndan dñğlanma; erkek arkadağlarñnñn oynadñklarñ oyunlarñ oynamama ve oyuna girmeye çalñğmama gibi sosyal özellikleri vardñr. Klinik izlemde olgunun annesi ile yapñlan görüğmelerde; aile içi iliğki sorunlarñnñn belirgin oldußu, annenin erkeklerden nefret ettißi, istemedißi halde babasñnñn zoruyla evlendirildißi, istemeden hamile kaldñßñ ve evlendißinden itibaren kocasñndan ğiddet gördüßü ößrenilmiğtir. Olgunun babasñnñn olgu ile hiç ilgilenmedißi, olgu uyuduktan sonra eve geldißi, olgunun babasñna yönelik ‘babam beni sevmiyor, onu kaybettim’ gibi düğüncelerinin oldußu ve yine ‘eßer erkek olursa annesinin de onu sevmeyeceßi’ni düğünen olgunun annesini kaybetmeye yönelik korkularñnñn bulundußu ößrenilmiğtir. Süreçte depresif yakñnmalarñna yönelik fluoksetin 20 mg/gün bağlanmñğ, bireysel görüğmeler ve anne görüğmeleri yapñlarak izlenmiğtir. TartÕúma: Yaklağñk 3 yağlarñndaki çoßu çocuk, kendi cinsel kimliklerini etiketleme açñsñndan ilkel bir iğlev göstermekte ve kendilerini kñz veya erkek olarak tanñmlayabilmektedirler. Ancak “cinsiyet” kavramñnñ, kendilik algñsñnñn deßiğtirilemez bir parçasñ olarak kavrama yeteneßi ğeklinde tanñmlanan “cinsiyet süreklilißi”ni tam olarak algñlayabilme kapasitesi daha sonraki birkaç yñlda kazanñlmaktadñr. Çocuklarñn oyun arkadağlarñnñn cinsiyetlerindeki, oyun rollerindeki, oyuncaklarñndaki ve ußrağ alanlarñndaki seçimleri ve karğñ cinse ait kñyafetleri giyme alñğkanlñklarñ; cinsel kimlik ve biyolojik cinsiyet arasñndaki uyuğmazlñk durumunda kolayca farkedilebilen temel göstergelerdir ve sunulan olgunun klinik özelliklerinde de belirgin olarak mevcutturlar. Ergenlik döneminde ise bu göstergelere ek olarak, kendi biyolojik cinsiyetlerine ait somatik özelliklere karğñ yoßun bir rahatsñzlñk hissi eklenebilmektedir. Kimlißin oluğumu ve biçimlenmesi sürecinde yağanan ve çözümlenemeyen güçlükler, özellikle ergenlik döneminde ğiddetli olarak ortaya çñkabilmekte ve bu durum “Kimlik Bocalamasñ” olarak isimlendirilmektedir. Çocukluk 103 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA döneminde yağantñlanan utanç, suçluluk, deßersizlik ve güvensizlik duygularñ ile iliğkisi olan kimlik bocalamasñ; cinsel bocalama, ait olmama veya kabul edilmeme hissi, deßer çatñğmalarñ ve olumsuz kendilik algñsñ ğeklinde belirtilerle kendini gösterebilmektedir. Sunulan olguda da ön-ergenlik döneminde yağantñlamakta oldußu kimlik oluğumu sürecindeki sñkñntñlarñna eğlik eden depresif belirtiler dikkat çekicidir. Cinsel kimlik sorunlarñ; genellikle çocußun bakñm verenle olan iliğki örüntüsünde mevcut olan ayrñlma anksiyetesi ve bakñm verenlerin cinsel kavramlara tepkileri ile de iliğkilendirilmektedir. Anlatñlan olgunun öyküsünde mevcut olan annenin olumsuz ve hatta nefrete varan “erkeklik algñsñ”, bu duruma eklenen çocußun anneyi kaybetme ve terk edilme kaygñsñ bu verilerle örtüğmektedir. . PB-73 Aile Sistemleri KuramÕ Ba÷lamÕnda Konversiyon Bozuklu÷u : “Ben Hanginize Anne Demeliyim?” Semih Erden1, Tuna Çak1, ùevin Hun2, Fatih Ünal1 Hacettepe Üniversitesi 1 Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2 Psikiyatri A.D. Amaç: Aile sistemleri kuramñ, aile üyelerinin birbirleriyle iliğkilerini, ailenin bir bireyini dißer bireylerden ayñrarak anlamanñn güçlüßünü ve alt sistemlerden oluğan kaygñ ve kriz durumlarñ ile bağ edebilen iğlevsel aile yapñsñnñ vurgulamaktadñr. Bu sunumda biyolojik anne babasñ ve yine “ anne” olarak tanñmlanan babanñn dißer eği ile birlikte yağayan, iki aydñr havlar tarzda kronik öksürük nedeniyle sokaßa çñkamayan ve okula gidemeyen on yağñnda bir erkek çocußunun aile sistemleri ve yapñsal aile tedavisi baßlamñnda ele alñnmñğ olan deßerlendirme ve tedavi süreci tartñğñlacaktñr. Olgu: Yaklağñk bir yñl önce babanñn geçirdißi koroner arter hastalñßñ ataßñndan kñsa süre sonra bağlayan ve astñm tedavisi ile bir iki ay gibi bir sürede tama yakñn iyileğen kronik öksürük yakñnmasñ olan hastanñn yakñnmasñ iki ay kadar önce tekrar bağlamñğ ancak aynñ tedaviye bu kez yanñt alñnamamasñ, öksürüßün giderek ğiddetlenmesi ve evden çñkmaya dahi izin vermez hale gelmesi nedeniyle Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hastanesi’ne sevk edilmiğtir. Ğikayetlerine tek taraflñ göz kapaßñnda düğüklük de eklenen hasta Çocuk Hastalñklarñ, Çocuk Nöroloji ve Kulak Burun Boßaz bölümleri tarafñndan deßerlendirilmiğ ve yapñlan tetkiklerde durumu açñklayacak herhangi bir organik patolojiye rastlanmamasñ üzerine Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ poliklinißine yönlendirilmiğtir. Alñnan öyküde öksürüßün, 5 - 10 dakikada bir ve 15-20 kez art arda olan ritmik bir karakterde günün her saatinde olabildißi, uykuda kayboldußu, hastanñn kendi isteßiyle durduramadñßñ ve ataklar ardñndan yorgunluk hissi zaman zaman ise aßlamanñn olabildißi ößrenildi. Bekleme salonunda annesi izlenimi veren iki kadñnñn arasñnda ikisi ile de elele kñğlñk kñyafetler ile sñkñca sarñlmñğ olarak oturmasñ dikkat çekiciydi. Aile üyeleri ile öykünün alñnmasñ için tek tek görüğüldüßünde babanñn ilk evlilißinden çocußu olmayñnca, eğinin seçtißi ikinci bir eğin aileye katñldñßñ ve hastanñn bu ikinci evlilikten ikinci ve tek erkek çocuk olarak dünyaya geldißi anlağñldñ. Aile içinde çocuklarñn her iki eğe de “anne” olarak hitap ettißi ve çocuklara uzun süre “üst tarafñnñ bir annen, alt tarafñnñ dißer annen doßurdu” ğeklinde açñklama yapñldñßñ ve dißer iki kardeğte de çeğitli somatik yakñnmalarñn oldußu ößrenildi. Hasta ile yapñlan görüğmede gündelik konulardan bahsedilirken konuğmasñnñn kendilißinden ve akñcñ oldußu, aile içi roller ve düzen sorgulandñßñnda ise donuklağtñßñ ve aßlama ile sonlanan öksürük ataklarñnñn geliğtißi gözlendi. Aileye yakñnmanñn psikojenik kökenli oldußu hakkñnda bilgi verilmesi ve tutum önerilerine ek olarak hastaya sertralin tedavisi bağlandñ. Aile içi rollerin ve sñnñrlarñn yeniden düzenlenmesi açsñndan hasta ve ebeveynleri ile ayrñ ayrñ görüğmeler yapñldñ. Üçüncü görüğmede hastanñn her iki eğe de anne ifadesi önüne ayrñ ayrñ isimlerini ekleyerek hitap etmeye bağladñßñ, öksürüßünün ise tama yakñn düzeldißi ve okula düzenli olarak devam ettißi ößrenildi. TartÕúma: Aile sistemleri kuramñna göre durumsal ya da geliğimsel sorunlar karğñsñnda esnek olmayan, gerekli yapñsal deßiğikliklerin yapñlamadñßñ ailelerde iğlevsel bozukluklar görülür. Herhangi bir aile bireyinde ortaya çñkan psikiyatrik belirti aile yapñsñndaki bozukluk tarafñndan beslendißi için tedavinin asñl hedefi söz konusu belirtiden çok ailenin var olan yapñsñnda deßiğiklik yapabilmektir. Ele alñnan söz konusu olgu sunumundaki farklñ aile biçimimde de aile yapñsñ, alt sistemler ve sñnñrlar çalñğñlmñğ, sonuç olarak ise çocukta ortaya çñkan psikojenik öksürük belirtisinin kayboldußu görülmüğtür. PB-74 Psikotik Bozukluk Tablosunu Taklit Eden Konversiyon Bozuklu÷u: Bir Olgu Sunumu Dursun Karaman1, Mahmoud Almbaidheen1 1 Gülhane Askeri TÕp Akademisi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Giriú: Konversiyon bozuklußu hareket, duyu ve nörovejetatif sistem organlarñnda organik bir sebebe dayanmayan yeti yitimi, iğlev azalmasñ ya da çoßalmasñ olarak tanñmlanmaktadñr. Konversiyon bozuklußunda klinik belirti olarak; uyuğma, duyu azalmasñ gibi çeğitli duyu belirtileri astazi, abazi gibi motor belirtiler, katñlmalar ya da konvülziyonlar, globus histerikus, aerofaji gibi nörovejetatif belirtiler;varsanñ, sanrñ gibi dißer belirtiler görülebilir. Olgu: 14 yağñnda kñz hasta, son 1 aydñr dißer birilerini izleme ve onlarla konuğma, heyecanlandñßñ zaman birkaç kez iç çekme tarzñnda nefes aldñktan sonra kontrollü bir ğekilde düğme ğikayetleri ile çocuk hematolojisi poliklinißinden konsültasyon amaçlñ gönderildi. Hastaya 2007 yñlñnda akut lenfoblastik lösemi (ALL) tanñsñ konulmuğ ve 2 kez kemik ilißi transplantasyonu (KðT) yapñlmñğ, Kasñm 2013’te görme kaybñ nedeni ile müracaat etmesi üzerine serebral lösemik infiltrasyon teğhisiyle kranio-spinal radyoterapi uygulanmñğtñr. Uygulanan ikinci radyoterapi seansñ sonrasñ hastada konuğma ve konuğulanñ anlamada bozulma, gaita ve idrar inkontinasñ 104 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA geliğmesi sonucu tedavi durdurulmuğtur. Aynñ dönemde hastanñn yüzünde meydana gelen kasñlma ğikayeti olmuğ ve epilepsi tanñsñ ile antiepileptik tedavi bağlanmñğtñr. Hasta halen metotreksat 15 mg/hafta, tegretol 1000 mg/gün ve keppra 800 mg/gün kullanmaktadñr. Psikiyatrik deßerlendirmede hasta basit cümleleri anlayabilmekte ve kñsa cümlelerle cevap verebilmekte, ancak hastalñßñ ve ailesinin belirttißi yakñnmalarla ilgili sorulara basit ve ilgisiz cevaplar vermektedir. Duygulanñmñnñn endifere, sosyabilitesinin sñnñrsñz, mizacñnñn neğeli oldußu görülmüğtür. Ailesinden alñnan bilgiye göre hastanñn birilerini izliyormuğ gibi davrandñßñ, onlarla konuğtußu, ne yaptñßñ soruldußunda hiçbir ğey yokmuğ gibi ailesi ile iletiğime geçtißi, heyecanlandñßñnda kontrollü bir ğekilde düğtüßü ve bayñlmadñßñ, bu düğmelerin gün içinde koğullara göre sñklñßñnñn deßiğtißi ifade edilmektedir. Yapñlan psikiyatrik görüğme sonucu hastanñn ğikayetlerinin konversiyon ile uyumlu oldußu kanaatine varñlarak hastanñn fiziksel yakñnmalara döndürülen anksiyetesine yönelik haloperidol 0.5 mg/gün bağlandñ. Tedavinin bağlangñcñndan itibaren hastanñn düğme ve kendi kendine konuğma ve bir ğeyler görme ğikayetleri düzeldi. TartÕúma: Konversiyon bozuklußu organik kökenli hastalñklarñ taklit ettißi için öncelikle organik etyoloji ekarte edilmelidir. Bunun için öykü, fizik muayene, laboratuar ve görüntüleme tetkiklerinin yanñ sñra ruhsal muayene önemlidir. Olgumuzda öykü ve ruhsal muayene ile hastada konversiyon bozuklußu teğhis edilmiğ ve uygulanan düğük doz haloperidol tedavisinden olumlu sonuç alñnmñğtñr. PB-75 Deri Yolma DavranÕúÕnda Glutamaterjik Disfonksiyonun Rolü: Bir Çocuk Olgunun N-Asetilsistein ile Tedavisi øpek Perçinel1, Kemal Utku YazÕcÕ2 1 Osmaniye Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ, 2FÕrat Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Amaç: Deri yolma davranñğñ (DYD, Skin Picking Disorders), deri lezyonlarñ ile sonuçlanan tekrarlayñcñ ve kompulsif yolma davranñğñ ile karakterize bir bozukluktur. DYD, “Ruhsal Bozukluklarñn Tanñsal ve Sayñmsal Elkitabñ, dördüncü baskñ (DSMIV),”sñnda, “Bağka Türlü Adlandñrñlamayan Dürtü Kontrol Bozuklußu” grubu içerisinde sñnñflandñrñlñrken; DSM-5’de “Obsesif Kompulsif Bozukluk Spektrumu” grubunda sñnñflandñrñlmñğtñr. N-asetilsistein (NAC), beyinde glutamat transmisyonunu module eden antioksidan bir moleküldür. OKB patofizyolojisinde glutamaterjik disfonksiyon oldußunun ve NAC’ñn OKB olgularñnda etkili oldußunun gösterilmesiyle, son yñllarda DYD olgularñnda da NAC kullanñlmaya bağlamñğtñr. Bu yazñda 12 yağñnda DYD tanñlñ bir kñz olgunun NAC ile tedavi süreci tartñğñlmñğtñr. Olgu: 12 yağñnda kñz olgu sñkñntñ, gerginlik, yüz, kol ve bacak derisini yolarak yara oluğturma ğikayetleriyle annesi tarafñndan poliklinißimize getirildi. Yapñlan deßerlendirilmesinde, yüz, kol ve bacak bölgesinde çeğitli büyüklüklerde ve farklñ iyileğme evrelerinde çok sayñda cilt yarasñ oldußu izlendi. Özellikle yakñnmalarñnñn artñğ gösterdißi son altñ aydñr sosyal izolasyon, akran iliğkilerinde sorun ve akademik bağarñda düğüklük oldußu belirlendi. Herhangi bir madde-ilaç kötüye kullanñm öyküsü saptanmadñ. Olgu, organik etiyolojinin deßerlendirilmesi açñsñndan dermatoloji klinißine konsülte edildi. Dermatolojik herhangi bir problem belirtilmedi. Tekrarlayñcñ davranñğlarñn görülebildißi psikiyatrik bozukluklar da dñğlandñktan sonra olguya DSM-5’e göre DYD tanñsñ kondu. CGI-Ğiddet ölçeßine göre 5-Belirgin Düzeyde Hasta oldußu düğünüldü. Önceki ilaç öyküsü ayrñntñlñ olarak deßerlendirilen olgunun tedavisinde NAC bağlanmasñna karar verildi. 600 mg/gün dozunda bağlandñ. ðzlemde kontrollü olarak 1800 mg/gün’e yükseltildi. ðlaçla ilgili herhangi bir yan etki gözlenmedi. Tedavi uyumu iyi olan olgunun son kontrolünde vücudunda yeni yara oluğumu saptanmadñ. Eski yaralarñnda belirgin iyileğme mevcuttu. Olgunun deri yolma davranñğñnñn tamamen ortadan kalktñßñ, çok nadir olarak yolma isteßi olsa da bunu kolayca kontrol edebildißi belirlendi. Sñkñntñ ve gerginlik yakñnmalarñnñn düzeldißi, sosyal iliğkilerinin eskiye göre çok daha iyi oldußu izlendi (CGI-Düzelme: 1Çok Düzeldi, CGI-Ğiddet: 2-Hastalñk Sñnñrñnda). TartÕúma: Bu yazñda, DSM-5’e göre DYD tanñsñ konulan ve NAC ile belirgin iyileğme gösteren 12 yağñnda bir kñz olgu tartñğñlmñğtñr. NAC, beyinde glutamat transmisyonunu modüle eden antioksidan bir moleküldür. Etkisini özellikle nucleus acumbens üzerinde gösterir. NAC etkisiyle oluğan nucleus acumbensdeki glutamat modulasyonunun, tekrarlayñcñ ödül arayan davranñğlara etkili oldußu ifade edilmiğtir. Literatür incelendißinde, son yñllarda OKB ve OKB spektrumu içinde yer alan trikotillomani, tñrnak yeme ve DYD tedavisinde NAC kullanñmñna sñklñkla rastlanmaktadñr. Çalñğmalarñn çoßunda NAC’ñn etkili oldußu bildirilmiğtir. Olgumuzun önceki ilaç öyküsü ayrñntñlñ olarak deßerlendirildißinde; monoamin, dopamin ve ikincil mesajcñ sistemlerinin dñğñnda yakñnmalarñna yol açabilecek, farklñ bir nörobiyolojik mekanizma olabileceßi düğünüldü. OKB etiyopatogenezinde rolü oldußu gösterilen glutamaterjik disfonksiyonun, OKB spektrumu içinde olan DYD’nin etiyopatogenezinde de rolü olabilir. Tüm bu bilgiler göz önüne alñnarak olgumuza NAC tedavisi bağlandñ (600-1800 mg/gün). 10 haftalñk NAC tedavisi sonrasñ DYD tamamen düzeldi. Görebildißimiz kadarñyla olgumuz DYD ile iliğkili komorbid psikiyatrik ya da tñbbi hastalñßñ olmayan çocuk yağ grubunda “pür DYD”de, NAC kullanñlan ve belirgin iyileğme gösteren ilk olgudur. Tedavi süresince herhangi bir yan etki gözlenmemesi, bizlere NAC’ñn çocuk yağ grubunda güvenle kullanñlabileceßini düğündürmüğtür. Daha net bulgularñn elde edilebilmesi için geniğ örneklemli, uzun süreli ve kontrollü arağtñrmalara gereksinim vardñr. PB-76 Siyalore tedavisinde ek bir seçenek olarak Pirasetam: Olgu sunumu Hasan Bozkurt1 105 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 1 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA Gaziosmanpaúa Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Ağñrñ tükrük salgñsñ artñğñ olarak bilinen siyalorenin tedavisinde antikolinerjikler, santral etkili alfa agonistler ve botulinum toksini olmak üzere birçok farmakolojik ajan kullanñlmaktadñr. Pirasetam bir GABA türevi olup mental fonksiyonlar üzerinde olumlu etkilerinden ötürü çocuk ruh saßlñßñ alanñnda yaygñn olarak kullanñlan ilaçlardan biridir. Bu yazñda orta derece mental retardasyonu olan ve Pirasetam kullanñmñyla siyaloresi düzelen bir olgu sunulmasñ amaçlanmñğtñr. Olgu: A, 4 yağñnda erkek çocußu; anne, baba ve kardeğleriyle yağñyordu. Babasñ tarafñndan kliniße konuğma gecikmesi nedeniyle getirildi. Psikiyatrik muayenesinde konuğma dñğñnda dißer biliğsel fonksiyonlarñnñn yağñtlarñndan geri oldußu ve aßzñnda çok fazla miktarda salya artñğñoldußu gözlendi. Nöbet öyküsü olmayan ve yapñlan geliğim testi sonucu orta derece biliğsel düzeyde gecikme saptanan olgu bireysel eßitim almasñ için özel eßitime yönlendirildi. Mental fonksiyonlarñna katkñda bulunmasñ açñsñndan Pirasetam 200 mg/gün bağlandñ. 2 ay sonra yapñlan rutin kontrol muayenesinde aile Pirasetam kullanmaya bağladñktan 2 hafta kadar sonra aßzñndaki salya artñğñnñn durdußunu belirtti. Son iki ay içinde ek bir ilaç kullanmayan ve 6 aydñr takip edilen hastanñn Pirasetam tedavisine devam edilmekte olup siyalorenin son 6 ay içinde hiç tekrarlamadñßñ tespit edilmiğtir. TartÕúma: Siyalore çocuklar ve aileleri için rahatsñz edici bir durum olup etyolojisi ve tedavisi için çeğitli stratejiler önerilse de Pirasetam ile düzelen herhangi bir olguya yazñnda rastlanmamñğtñr. Olgumuzda Pirasetamñn hipersalivasyon üzerinde etkili oldußu görülmüğtür. Bu poster sunumunda siyalorenin Pirasetam ile düzelmesi olasñ mekanizmalar ñğñßñnda tartñğñlacaktñr. PB-77 Geç TanÕ AlmÕú Hiperexpleksianedeniyle Geliúen Okul Reddi Hamza AyaydÕn1, AslanTekataú2, Sedat Alpaslan Tuncel2 1 Edirne Devlet Hastanesi, 2Trakya Üniversitesi TÕp Fakültesi, Radyoloji A.D. Giriú: Hiperexpleksia, dokunsal veya iğitsel ani dñğ uyaranlara karğñ belirgin irkilme yanñtñ ve hipertoni ile karakterize nadir görülen nonepileptik bir bozuklukturve inhibitör bir nörotransmitter olan Glisininnorotransmisyonunda genetik mutasyonlardan kaynaklanmaktadñr.Bu yazñda okula gitmek istememe ğikayeti ile bağvuran, yapñlan klinik ve laboratuar deßerlendirmeleri sonucunda hiperexpleksia tanñsñ konan ve tedavi edilen bir olgu sunulmuğtur. Olgu: 15 yağñnda erkek hasta, okula gitmek istememe ğikayetiyle çocuk psikiyatri poliklinißimize getirildi. Ani seslere karğñ yerinden sñçrama gibi ağñrñ irkilmelerinin oldußunu, bu durumundan dolayñ sñnñftaki bazñ arkadağlarñnñn ani sesler çñkararak kendisini rahatsñz ettiklerini, bu nedenle artñk okula gitmek istemedißini belirtmiğtir. Öz geçmiğindeserebralpalsi nedeniyle takip edildißini, bebeklißinden bu yana ani seslere karğñ irkilme ve kasñlma ğikayetlerinin oldußunu, ve bu irkilmeleri için dñğ merkezde yaklağñk 4 aydñr diazepam 5mg/gün ve sitalopram 40 mg/gün kullandñßñnñ belirtmiğtir. Ancak bu tedaviyle mevcut durumunda hiç bir düzelme olmadñßñnñ belirtmiğtir.Soygeçmiğinde aile bireylerinde benzer bir durum ve epilepsi öyküsü yoktu. Muayene esnasñnda ani iğitsel ve dokunsal uyaranlara karğñ irkilme ve sñçrama ğeklinde hareketlerinin oldußu görüldü. Laboratuar incelemelerinde tam kan sayñmñ, biyokimyasñ, elektroensefalografisi(EEG) ve beyin magnetikrezonans görüntülemesinde herhangi bir anormallik saptanmadñ. Hiperexpleksia tanñsñ ile hastanñn kullandñßñ diazepam ve sitalopram kesildi ve klonazepam (2 mg/gün) tedavisi bağlandñ. Hasta kontrolde deßerlendirildißinde günlük hayatta ani uyaranlara karğñ oluğan bu tarz hareketlerinin çoßunlukla azaldñßñnñ, okulda da daha rahat oldußunu belirtmiğtir. Yapñlan muayenesinde ani iğitsel ve dokunsal uyaranlara hafif irkilmeleri dñğñnda özellik yoktu. TartÕúma: Hiperexplexiakalñtsal ya da sporadik olmaktadñr. Hastada fiziksel ve ya cinsel istismar öyküsü yoktu. Beyin ve beyin sapñ lezyonlarñ hiperexplexia ya neden olabilmektedir ancak hastada görüntüleme çalñğmalarñnda bir patoloji saptanmadñ. Yapñlan EEG nin normal olmasñ ve muayenede irkilme ve sñçramalarñn olmasñ mevcut durumun hiperexpleksia olmasñ açñsñndan önemli bulgulardñr. Hiperexplexia tedavisinde klonazepamñn yeri oldukça önemlidir. Olgumuzda da gözle görülür bir fayda saßlamñğtñ ve okula gitmek istememe durumu kñsa sürede çözülmüğtü. Bu nedenle nadir görülenbir hastalñk olan hiperexplexianñn etkin bir ğekilde farkedilmesi hastalarñn daha iyi bir ğekilde tedavi olmalarñnñ saßlayacaktñr. PB-78 Yeni Bir TanÕ; SÕnÕrsÕz Toplumsal KatÕlÕm Bozuklu÷u Begüm ùahbudak1, Dilay Karaarslan1, Fatma Varol Taú1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Sñnñrsñz toplumsal katñlñm bozuklußu , DSM 5’ te travma ile iliğkili bozukluklar bağlñßñ altñnda yeni bir tanñdñr. Baßlanma bozukluklarñ DSM-IV’te ketlenmiğ ve ketlenmemiğ tip olarak iki farklñ grupta sñnñflandñrñlñrken, etyoloji, tanñ, prognoz açñsñndan belirgin farklñlñklar göstermeleri nedeniyle DSM 5 te iki farklñ tanñ olarak yer almñğlardñr. Bu okul öncesi yağ grubundaki olguda, DSM 5 te yeni bir tanñ olarak karğñmñza çñkan, nadir görülen ve prevalansñ tam olarak bilinmeyen sñnñrsñz toplumsal katñlñm bozuklußunun cinsel istismar ile iliğkisi, travmanñn anne- çocuk iliğkisine yansñmasñ ve reaktif baßlanma bozuklußunun alt tipi iken farklñ bir tanñ olarak yer almasñnñn sebepleri literatür eğlißinde tartñğñlacaktñr. Olgu: Adli deßerlendirmesi yapñlamadñßñ için saßlñk tedbiri nedeni ile görülen 3 yağñnda kñz bebeßin öyküsünde; plansñz ancak 106 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA babanñn kñz cinsiyet beklentisi olan gebelik sonrasñ zamanñnda normal yolla doßdußu, 4.aydan itibaren babanñn cinsel istismarñna ußradñßñnñn anne tarafñndan fark edildißi ve 11. Aya kadar devam ettißi, erken bebeklik döneminden itibaren özellikle yabancñlarla çok çabuk iliğki bağlattñßñ ve ebeveynini aramadñßñ, annenin saç mağasñnñ aßzñna sokma gibi alñğñlmadñk davranñğlarñnñn 1 yñldñr var oldußu ve devam ettißi, ebeveynine kñzgñnlñßñnñ saçlarñnñ yolma aßlama ğeklinde gösterdißi; annenin mutsuzluk, sinirlilik, deßersizlik düğünceleri, suçluluk duygularñ, keyifsizlik yakñnmalarñ oldußu ößrenilmiğtir. Olgunun ruhsal muayenesinde; bu bozuklußun bulgusu olarak engellendißinde irritabilite ya da kaçñnma davranñğñ gösterdißi , dil ve konuğma becerisinin yağñna göre geri oldußu, tekrarlayan biçimde tüm insan ve hayvan figürlerini yan yana yatñrma, pembe renkli oyun masasñnñ yanaklarñna ve aßzñna sürme ğeklinde oyun oynadñßñ, gözlemciyle çok çabuk iliğkiye geçebildißi gözlenmiğtir. Yapñlandñrñlmñğ görüğmesinde; anneden ayrñlmaya tepki vermedißi, gözlemciye zaman zaman yapñğkan davranñğlarñnñn oldußu, annenin odaya dönmesine itiraz ettißi, anne odaya döndüßünde tepkisiz kaldñßñ, kolay- orta – zor olarak görevler verildißi olgunun kolay görevi annenin yardñmñ ile gerçekleğtirdißi ancak orta ve zor görevleri hem anne hem çocußun yerine getiremedißi,çocußun yatñğmak için anneyi aramadñßñ, engellendißinde kaçñnma davranñğñ gösterdißi, coğkusal paylağñmñn olmadñßñ gözlenmiğtir. Yapñlan geliğim testinde tüm alanlarda % 30’ dan fazla geliğim gerilißi saptanmñğtñr. TartÕúma: John Bowlby’ñn geliğtirdißi baßlanma kuramñ, Freud’un psikanalitik kuramñndan köken almaktadñr. Bu kurama göre; yenidoßan bebekler, yalnñzca onlara bakmaya ve korumaya istekli temel bir bakñm veren varlñßñnda yağamlarñnñ sürdürebilirler. Ainsworth’e göre de güvenli baßlanmanñn geliğmesi için çocußun kesintisiz, tutarlñ tepki veren, duyarlñ ve her zaman ulağñlabilir bir bakñm verene sahip olmasñ gerekmektedir. Baßlanma kuramñ erken bebeklik döneminde primer bakñm veren ile olan iliğkiye ñğñk tutmaktadñr. Literatürde farklñ birçok çalñğmada cinsel istismara ußrayan çocuklarda güvensiz baßlanma geliğtißi gösterilmiğtir. Cinsel istismar baßlanmanñn nitelißini etkiledißi gibi kñsa ya da uzun vadede psikopatoloji geliğmesine de neden olmaktadñr. DSM 5’ te sñnñrsñz toplumsal katñlñm bozuklußu, travma ile iliğkili bozukluklar altñnda yer almñğtñr. Bunun sebebi; bu yağta kalñnan patolojik bakñmñn bu yağ grubunun en önemli travmatik olayñnñ oluğturmasñdñr. DSM IV’ te reaktif baßlanma bozuklußunun bir alt tipi olarak adlandñrñlñrken, ilk kez 2010 yñlñnda Zeanah ve Gleason tarafñndan DSM 5’e yönelik deßiğiklik önerilerinde; söz konusu iki tipin farklñ kodlanmasñ gereken durumlar olabileceßi ğeklinde yer almñğ ve alternatif sñnñflandñrma kriterleri geliğtirilmiğtir. PB-79 Capgras Sendromu: Bir Olgu Sunumu Ayúe Nur AydÕn1, Hozan SaatçÕo÷lu1, Ömer Kardaú1, Sezen Köse1, N. Burcu Özbaran1 1 Ege Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Capgras Sendromu, yakñnlarñnñn ya da nesnelerin ikizleri ile yerdeßiğtirmesi ğeklinde sanrñlarla karakterize bir sendromdur. ðlk defa 1923 yñlñnda Capgras ve Reboul-Lachaux tarafñndan “ l’illusion des sosies” olarak adlandñrñlmñğtñr. Capgras sendromu, Delüzyonel Misidentifikasyon sendromlarñ arasñnda en sñk rastlananñdñr ve kiğilerin ikizleri veya sahtekarlarñ ile yer deßiğtirdißine inanan sanrñlarñ içerir. Bununla birlikte son yñllarda daha sñk tanñmlanmakta ve bildirilmektedir. Psikotik hastalarñn %4’ünden fazlasñnda ve Demanslñ hastalarñn %30’undan fazlasñnda CS’nin ortaya çñktñßñ gösterilmiğtir. CS sendromunun %25-40 oranñnda genel tñbbi bozuklußa baßlñ olarak da geliğebildißi tahmin edilmektedir Bu çalñğmada Capgras Sendromu tanñsñ konan olgunun klinik ve nörogörüntüleme özellikleri literatür ñğñßñnda tartñğñlarak sendromun tanñtñlmasñ amaçlanmñğtñr. Olgu: 13 yağñnda kñz, 7. Sñnñf ößrencisi. Anne-baba ve ikiz kardeği ile beraber yağñyorlarmñğ. ðlk ğikayetleri 6. Sñnñfta yatñlñ bir okula bağladñktan sonra bağlamñğ. ðçe kapanma, sinirlilik ve ğüphecilik ğikayetleri olan olgunun psikiyatrik bağvurusu olmamñğ. 6. Sñnñf bitiminde yaz dönemi ailesinin yanñndayken iç sñkñntñsñ, evinden dñğarñ çñkmak istememe, ellerim-ayaklarñm uyuğuyor deme ğikayetleri olmuğ. Olgunun anne ve babasñna ‘’siz benim anne ve babam deßilsiniz, bağkalarñ ile deßiğmiğsiniz’’ deme ğikayetleri ile beraber aßlama ataklarñ, ‘’kimseye korkularñnñ anlatma’’ diyen sesler duyma, hareketlilißinde artñğ ğikayetleri ile tarafñmñza bağvurmasñ üzerine yatñrñlarak tedavisi düzenlendi. Bize bağvurmadan önce aripiprazol kullanan olgunun tedavisine risperidon ve haloperidol eklendi. Klinik izleminde pozitif semptomlarñnda belirgin düzelme gözlenen hastada depresif duygudurum ön plana çñktñ. Bunun üzerine hastanñn tedavisine essitalopram eklendi. Essitalopram bağlandñktan sonra hastanñn negatif semptomlarñnda kñsmi düzelme, depresif duygudurum ve kognitif fonksiyonlarda belirgin düzelme gözlendi. TartÕúma: Capgras Sendromu tam olarak anlağñlmamñğ ruhsal bir sendrom olmasñna raßmen bozuklußun açñklanmasñnda deßiğik etiyolojik teoriler öne sürülmüğtür. ðlk teoriler psikodinamik olarak açñklanmaya çalñğñlmñğ, ancak daha sonra tñbbi ve nörolojik durumlar arasñndaki iliğkilerin bildirilmesi sanrñlarñn geliğmesinin temelinde beynin nörobiyokimyasal bozukluklarñnñn rol oynadñßñ fikrinin aßñrlñk kazanmasñna sebep olmuğtur. Nöroanatomik bulgular CS hastalarñnda iki hemisferde tutulum olabilmekle birlikte saß hemisfer lezyonlarñnñn sñk oldußunu göstermiğtir. BT kullanñlarak yapñlan bir çalñğmada CS olan ğizofreni hastalarñnda bilateral temporal ve frontal kortex atrofisi, CS olmayanlardan daha sñk bulunmuğtur. Dißer bir yaklağñmda da CS’nun prozopagnozi olabileceßi öne sürülmüğtür. Ancak prozopagnozinin saß ventromedial oksipitotemporal ve medial temporal limbik bölgeleri içeren lezyonlarda gözlendißi arağtñrmalarda ortaya konulmuğtur. Yapñlan çalñğmalarda, bu hasta grubunda tedavi seçiminde atipik antipsikotiklerden faydalanñm öne çñkmñğtñr. Buna SSRI ile kombinasyonun tedavi yanñtñnñ artñrdñßñ vurgulanmñğtñr. Bizim olgumuzun da benzer tedaviden yararlandñßñ görülmüğtür. 107 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA PB-80 Ebeveyn YabancÕlaútÕrma Sendromu: Olgu Sunumu øpek Süzer GamlÕ1, Ayúegül Yolga Tahiro÷lu1, Zeynep Tunç1, Ayúe AvcÕ1, Evliyao÷lu3 Gonca Gül Çelik1, Necmi Çekin2, Nurdan Çukurova Üniversitesi TÕp Fakültesi 1Çocuk Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2 Adli TÕp Anabilim DalÕ, 3 Sosyal Pediatri A.D. Giriú: Ebeveyn Yabancñlağtñrma Sendromu (EYS), bir ebeveynin, dißer ebeveyne karğñ olumsuz nitelikte yüklenmesi, çocußun haksñz ve asñlsñz ğekilde dißer ebeveyne karğñ iftiraya maruz bñrakñlmasñ ve programlñ olarak yabacñlağtñrñlmasñ olarak tanñmlanabilir. Bu durum, artan boğanma ve velayet davalarñ sonrasñnda daha fazla tanñnmaya bağlanmñğtñr. Bu olguda, EYS’ye dikkat çekmek amacñyla boğanma sonrasñnda velayet davasñ nedeniyle, anneleri ile görüğtürülmeleri sonucunda ruh saßlñklarñnñn bozulup bozulmadñßñ, annelerinin ile ne sñklñkla görüğtürülmelerinin uygun olacaßñ hususlarñnda rapor düzenlenmesi amacñyla tarafñmñza adli vaka olarak yönlendirilmiğ 2 kñz kardeğte saptanan EYS bulgularñna yer verilmiğ, ayñrñcñ tanñ ve takibi tartñğñlmñğtñr. Olgu: Geliğim basamaklarñnñ zamanñnda tamamlamñğ 6 (ĞD) ve 12 (FD) yağlarñnda iki kardeğ babalarñ ve üvey anneleri eğlißinde poliklinißimize bağvurmuğtur. Alñnan öyküde, 2011 yñlñnda ebeveynlerinin boğandñklarñ, velayetin babaya verildißi, babalarñnñn annelerinin yanñndan her geldiklerinde huzursuzluk ve yemek reddi oldußu, bunun üzerine davanñn açñldñßñ ößrenilmiğtir. FD, annelerinin kendilerini terk ettißi, artñk babasñyla kalmak istedißini, babasñnñn kendisine çok iyi baktñßñ, annesinin kötü oldußu, kendisine sürekli kñzdñßñ, sñrtñna yumruk attñßñ, bacaßñna terlikle vurdußu, annelerinin kendi yanlarñnda kalmalarñ için kendisine ve kardeğine babalarñnñn yanlarñnda iken evlerinde yemek yememeleri, huysuzluk yapmalarñnñ söyledißini aktardñßñ gözlenmiğtir. ĞD’nin annesine ‘o kadñn’ diye hitap ettißi dikkati çekmiğ, o kadñnñ görmek istemedißini, annesinin kendisine terlikle bacaßñna vurdußu, yemek yememesini söyledißini aktarmñğtñr. Daha ayrñntñlñ soruldußunda, olaylarñ kendisinin hatñrlamadñßñnñ, ablasñnñn anlatñmñ ile hatñrladñßñnñ, anlatmasa hatñrlayamayacaßñnñ aktarmñğtñr. Bu olguda, özellikle ĞD’nin annesine karğñ olumsuz ößelerle yüklü oldußu, yağñndan ve geliğiminden beklenmeyecek cümlelerle annesini olumsuzladñßñ düğünüldüßünde bu olgular EYS olarak deßerlendirilmiğ, ilgili mahkemeye çocuklarñn anneleri ile mevcut sñklñkta görüğtürülmelerinin devam etmesi gerektißi belirtilmiğtir. Olgularñn takip ve tedavileri sürecektir. TartÕúma: Neredeyse tamamen boğanma ve velayet davalarñ esnasñnda görülen EYS, Gardner tarafñndan 1985 yñlñnda bu ğekilde adlandñrmñğ; bir ebeveynin dißerine karğñ bilinçli veya bilinçdñğñ bir ğekilde çocußun iftira yoluyla programlñ ve sistematik bir beyin yñkama süreciyle yabancñlağtñrñldñßñnñ belirtmiğtir. Çocuk, ebeveyne karğñ “nefret” doludur, onu kötüleme eßilimindedir. Çocuklar, ebeveynlere ait ambivalan duygulardan yoksundur; sevilen ebeveyn tamamen “iyi” iken, nefret edilen ebeveyn tamamen “kötü”dür. Bizim olgularñmñz da babadan söz edilirken hep olumlu, annede ise hem olumsuz içerißin olmasñ bu belirti ile uyumludur. EYS, duygusal istismarñn bir türü olarak kabul edilmekte, ruhsal etkilenmenin dißer istismar türlerinden daha fazla olabileceßi belirtilmektedir. EYS, DSM-IV ‘te yer almamasñ, farklñ terimlerle anñlmasñ gibi eleğtiriler alsa da, DSM V’te de bu durum net olarak yer almamakta, Anababa-Çocuk ðliğkisi Sorunu tanñsñnñn EYS’yi kapsayabileceßi önerilmiğ, ancak bu tanñnñn EYS ile ortak belirtileri oldußu kadar, farklñ belirtileri de bulunmaktadñr. Bizim olgumuzda da oldußu gibi, EYS çocuklar ve ebeveynler için yñpratñcñ bir süreç olmakta, özellikle hedefteki ebeveyn-çocuk arasñndaki iliğkilerin zayñflamasñna neden olmaktadñr. Çocuklarñn yabancñlağtñran ebeveynle birlikte muayeneye getirilmesi, nesnel raporlamayñ zorlağtñrmaktadñr. Bu nedenle, bu davalarda deßerlendirme titiz olmalñ, gerekirse birden fazla hekimin görüğü alñnmalñdñr. Tedavide en önemli nokta, çocußun iftiraya maruziyetinin önlenmesi, hedef ebeveynle görüğtürülmesi, ebeveynlerin düğmanca tutumunu bñrakmasñ ve iğbirlißi içinde olmalarñdñr. PB-81 DEHB’den Bipolar Affektif Bozuklu÷a TanÕ Süreci Hilal Aydemir1, Didem Behice Öztop1, Sevgi Özmen1, Aziz Kara1 1 Erciyes Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bipolar Affektif Bozukluk çocukluk ve ergenlik döneminde görece seyrek görülen bir hastalñk olmakla birlikte bu tanñyñ alan çocuk hasta sayñsñnñn artmasñ, ayñrñcñ tanñda yağanan güçlükler BAB’a verilen önemin artmasñnñ saßlamñğtñr.Çocuklarda ve adolesanlarda BAB ve DEHB komorbiditesine dair son yñllarda yapñlan çalñğmalar bu konuya geniğ bir ilgi uyanmasñna neden olmuğtur.Bu iki bozuklußun etyolojisi ve gidiğatñ açñsñndan günümüz bilgilerine katkñ saßlayacak daha detaylñ arağtñrmalarñn yapñlmasñ gerekli görülmektedir.Bu sebeple olgularñn sunulmasñ amaçlanmñğtñr. OLGU 1 13 yağñnda, erkek hasta, klinißimize ilk olarak 7 yağñndayken sinirlilik, hareketlilik, okula uyumsuzluk, okuma yazmayñ ößrenememe ğikayetleriyle getirilmiğ, yapñlan psikiyatrik muayene ve psikometrik deßerlendirmesi sonucu DEHB +Hafif düzeyde Mental Retardasyon tanñsñ konmuğtu. Hastaya Atomoksetin ve Risperidon tedavisi bağlanmñğ, özel eßitime yönlendirilmiğti. Hastanñn takipleri devam ederken 9 yağñnda küfürlü konuğma ve gün içinde ataklar halinde öfke nöbetleri oluyormuğ. Dönem dönem de hüzünlenmesi, aßlamasñ oluyormuğ. Hastanñn poliklinißimizde takipleri sürerken kendi kendine gülme, konuğma, TV’den mesaj alma, ses duyma ve insanlardan kötülük göreceßi ğeklinde düğünceleri bağlamñğtñ. Bu belirtilerin psikotik süreç ile ilgili olabileceßi düğünülerek hastanñn kullanmakta oldußu risperidonun dozu artñrñldñ, Atomoksetin tedavisi stoplandñ, ketiapin eklendi.Hastanñn psikotik belirtileri kñsmen gerilemekle birlikte devamlñ namaz kñlmak,ibadet etmek istedißi,çok fazla konuğtußu,bir hafta boyunca hiç uyumadñßñ ,kendini çok güçlü hissettißi 108 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA ößrenildi.Hastaya mevcut ğikayetleriyle Bipolar Affektif Bozukluk tanñsñ konularak tedaviye sodyum valproat eklendi ,ketiapin dozu artñrñldñ.Hastanñn takiplerinde sinirlilißi,öfke nöbetleri,çok konuğmasñ azaldñ,okula bağladñ ,okul uyumunun iyi oldußu ößrenildi. OLGU 2 8 yağñnda kñz hasta klinißimize ilk olarak dikkat daßñnñklñßñ, sinirlilik ğikayetleriyle getirilmiğti.Hastamñzñn yağñtlarñyla uyumu iyi deßilmiğ,oyun oynamak istemiyormuğ.Okuma yazma ößrenmekte çok zorlanmñğ.Yapñlan psikiyatrik muayene ve psikometrik deßerlendirme sonucu DEHB tanñsñ konuldu,metilfenidat tedavisi bağlandñ.Hastanñn poliklinik takiplerinde Tv de cinsel içerikli sahnelere ilgisi,makyaj yapñp süslenmesi oluyormuğ.Eriğkin erkeklere ağñk oluyormuğ.Az uyuyormuğ.Ayrñca hastamñzñn pubik kñllanmasñ olmasñ üzerine pediatrik endokrinoloji poliklinißinde puberte prekoks tanñsñ konmuğ.Mevcut bulgularla hastaya BAB tanñsñ konuldu.Aripiprazol 5 mg.bağlanarak tedrici olarak doz artñrñldñ.Hastanñn takiplerinde sinirlilißi azaldñ,arkadağlarñyla uyumu arttñ.Uykusu düzenliydi.Makyaj yapñp süslenmesi kalmamñğtñ.Hastanñn takipleri poliklinißimizde devam etmektedir. TartÕúma: BAB, ergenlik döneminde daha sñk psikotik ozellikli, ergenlik oncesi cocukluk doneminde ise daha kronik gidiğli ve kñsa iyileğme dönemleri sonrasñ sñk tekrarlayan bir bozukluk olarak tanñmlanmñğtñr. Bu dönemde sñk görülen ve BAB ile örtüğen belirtiler içeren DEHB ayrñcñ tanñsñ önemli bir sorundur. Bu sorunun nedeninin, bu yağ grubunda görülen BAB’nin DEHB ile hiperaktivite,çok konuğma,distraktibilite,kñsa dikkat süresi gibi ortak belirtiler tağñmasñndan kaynaklandñßñ ileri sürülmektedir. Hastalarñmñzñn bağlangñçta DEHB tanñsñ almasñ, her iki bozuklußun ayñrñcñ tanñsñndaki güçlüßü doßrular niteliktedir. Bütün bu görüğler DEHB tanñsñ alan bipolar olgularñmñzdaki 7 yağ öncesi belirtilerin DEHB’ye yönelik bulgular mñ yoksa bipolar bozuklußun öncül belirtileri mi oldußu tartñğmasñnñ akla getirmektedir. DEHB okul öncesi bağlar ve kroniktir. BAB’da semptomlar epizotlar halinde gözlenir.Manideki grandiyözite,yükselmiğ duygu durum ve fikir uçuğmalarñ DEHB’de gözlenmez.Manideki azalmñğ uyku ihtiyacñ DEHB’de daha hafiftir.DEHB komorbiditesi hastalñßñn seyrini olumsuz etkilemekte,iyilik dönemlerini kñsaltmakta,olumsuz yağam olaylarñna maruz kalmaya neden olmakta ve yağam kalitesini bozmaktadñr.BAB’ñ olan ebeveynlerin çocuklarñnda DEHB sñklñßñ artmñğtñr.DEHB’lilerin yakñnlarñnda da BAB riski iki kat daha fazladñr fakat DEHB BAB’ñn öncüsü deßildir.Yine de DEHB’li olgular takip edilirken BAB açñsñndan uyanñk olunmalñ,aile öyküsü iyi sorgulanmalñdñr PB-82 Ba÷lanma KuramÕ ve Terapötik øttifak Çerçevesinde Bir Ergen Tedavi Süreci Funda Kütük1, Tuna Çak1 1 Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Terapötik ittifak, terapist ve hasta arasñndaki iliğkinin doßasñnñ açñklamak amacñyla kavramsallağtñrñlmñğ, terapist ve hasta arasñnda görevler ve tedavi amaçlarñ konusunda yapñlan anlağmaya ilaveten karğñlñklñ güven ve kabulü içeren duygulanñmsal baßñ da kapsayan iliğki olarak tanñmlanmñğtñr. Baßlanma kuramñnda, erken dönem baßlanma yağantñlarñndaki zihinsel modellerle biçimlenen ben ve önemli dißerine yönelik beklentilerin terapötik iliğkiyi önemli ölçüde etkileyebileceßi belirtilmektedir. Bir anlamda terapötik iliğki ve birincil bakñm veren-bebek iliğkisi arasñnda benzerlikler bulunmaktadñr. Bu sunumun amacñ, riskli davranñğlar nedeniyle bağvuran bir ergenin tedavi sürecinin baßlanma kuramñ ve terapötik ittifak açñsñndan tartñğñlmasñdñr. Olgu: 16 yağñnda, 3 aydñr anne babasñndan ayrñ halasñyla yağamaya bağlayan, liseye devam etmeyen kñz hasta ilk bağvurusunda sinirlilik ve insanlara güvenememekten yakñnmaktayken; halasñ evden kaçmalarñndan ve riskli davranñğlarñndan yakñnmaktaydñ. Hastanñn yakñnmalarñnñn üç yñl önce anne babasñyla yağarken artmaya bağladñßñ, bazñ geceleri habersiz olarak ev dñğñnda geçirdißi, bu gecelerde “sñßñnak”adñnñ verdißi madde kullanñmñnñn yoßun oldußu bir evde arkadağlarñyla kaldñßñ, çeğitli kavgalara karñğtñßñ, halen devam eden darp ve mala zarar verme nedeniyle yargñlandñßñ 3-4 mahkemesinin oldußu ößrenilmiğtir. Riskli davranñğlarñ sonrasñnda babasñndan fiziksel ğiddet görmüğ ve Sosyal Hizmetler tarafñndan koruma altñna alñnarak bir süre kurum bakñmñnda kalmñğ ancak oradan da sñk sñk kaçmasñ nedeniyle halasñ ve babaannesiyle ortam deßiğiklißi planlanarak Ankara’da yağamaya bağladñßñ ve artñk anne babasñyla görüğmedißi anlağñlmñğtñr. Geliğim öyküsünde zor yatñğtñrñlan bir bebek oldußu, bakñmñnñ sñklñkla babaannenin devralmasñ gerektißi ößrenilmiğtir. Babaanne ve hala anneyi “annelik içgüdüsü olmayan bir kadñn” olarak tanñmlamaktadñr. Doßduktan sonra bir süre isimsiz kalmñğ, annesi herhangi bir öneri sunmamñğ, halanñn önerdißi isim konmuğ ancak genç ğu an babasñnñn önerdißi isimi kullanmakta ve bu ismi 18 yağñna geldißinde ekleteceßini belirtmektedir. ðlkokulda “zñpñr, asi, aklñna geleni hemen yapan, kñpñr kñpñr, sabñrsñz” bir çocuk olarak anlatñlmakta ve çocuklußunun çoßunlukla ev dñğñnda babaannede veya sokakta geçtißi aktarñlmaktadñr. Çocukluk döneminde anne baba arasñnda yoßun evlilik çatñğmasñ, sayñsñz kez ayrñlñp birleğme ve annenin hastayñ yanñna almadan uzun süreli evi terk etmesi tarif edilmektedir. Hastanñn ruhsal durum muayenesinde düğünce içerißinde anneye yoßun öfke, aile bireylerine güvensizlik ve onlarñn da kendisine güvenmemesi temalarñnñn ön planda oldußu gözlenmiğtir. Hastada tanñmlayñcñ tanñlar olarak dikkat eksiklißi hiperaktivite bozuklußu ile davranñm bozuklußu düğünülerek metilfenidat ve risperidon tedavisi bağlanmñğ, dinamik açñdansa baßlanma kuramñ çerçevesinde ele alñnarak güvenli, kabul edici, tutarlñ ve yakñn bir iliğki kurularak terapötik ittifakñn saßlanmasñ hedeflenmiğtir. Haftalñk izlem ve terapi süreci sonrasñnda hasta liseye bağlamñğ, riskli davranñğlarñ belirgin olarak azalmñğ, ilaç tedavisine tam uyum saßlamñğ ve aile bireyleriyle daha olumlu bir iliğki geliğtirebilmiğtir. TartÕúma: Birincil baßlanma figürleriyle kurulan iliğkinin terapist ve hasta arasñndaki iliğkiye de genellenebileceßi varsayñmñndan hareket edildißinde, baßlanma ve terapötik ittifak olgularñ önemli bir çalñğma alanñ olarak karğñmñza çñkmaktadñr. Ergenler söz konusu oldußundaysaterapötik ittifak kurmak geliğimsel 109 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA özellikleri nedeniyle çeğitli farklñlñklar tağñmaktadñr. Ergenin biliğsel kapasitesi, özerklik ve motivasyonuyla baßlanmanñn da dahil oldußu ailesel ve çevresel etmenler terapötik ittifak kapsamñnda duygulanñmsal baß, amaç ve görev bileğenlerinde anlağmayñ etkiler ve baßlanma kuramñ psikoterapinin düzeltici bir iliğki olarak ele alñnmasñnñn gereklilißi hakkñnda daha kapsamlñ bir çerçeve sunabilir. PB-83 Çocukluk Ça÷Õ Gece Teröründe Melatonin KullanÕmÕ Yunus Emre Dönmez1, Özlem Özel Özcan1 1 ønönü Üniversitesi TÕp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Uyku terörü NREM uyku sñrasñnda görülen bir parasomnidir. Gece terörünün çocuklarñn yaklağñk % 3’ünü ve yetiğkinlerin <1% etkiledißi bildirilmektedir. Gece terörü etyolojisi tam olarak aydñnlatñlamamñğ olmakla beraber tedavide de tam bir netlik yoktur. Bu olgu sunumunda ğiddetli gece terörü tanñsñ konularak melatonin tedavisi bağlanan küçük yağta bir erkek hastada tedaviye yanñtñn literatür bilgileri eğlißinde tartñğñlmasñ amaçlanmaktadñr. Olgu: 36 aylñk erkek hasta, çocuk psikiyatrisi klinißimize uykuda düzensizlik ve gece sñk sñk uyanma ğikayetleri olmasñ üzerine getirildi. Uykuya daldñktan yaklağñk 30 dakika sonra baßñrarak çñrpñnma hareketleri ğeklinde hareketleri oldußu ößrenilen hastanñn hemen her gece 5 kez bu ğekilde ğikayetlerinin oldußu ößrenildi. Yapñlan psikiyatrik deßerlendirme sonucunda gece terörü tanñsñ konularak takibe alñnan hastaya günlük 1 mg Melatonin tedavisi bağlanarak hasta haftalñk takibe alñndñ. Takiplerine düzenli gelen hastanñn melatonin kullanñmñndan sonra ğikayetlerinin tamamñnñn ortadan kalktñßñ, melatonin kullanñmñ neticesinde herhangi bir yan etkinin ortaya çñkmadñßñ ve hastanñn melatonini iyi tolere ettißi gözlemlendi. Tartñğma: Tedavisi konusunda tam bir netlik bulunmayan gece terörünün farmakolojik tedavisinde en çok kullanñlan ilaçlar benzodiazepinler ve antidepresanlardñr. Ayrñca melatonin, imipramine, carbamazepine, levodopa, pramipexole, donepezil, sodium oxybate, triazolam, zopiclone, quetiapine, and clozapine gibi çeğitli ilaçlar farmakolojik tedavide kullanñlmñğtñr. Olgumuzun tedavisinde kullanmñğ oldußumuz melatonin, aßñrlñklñ olarak epifiz kökenli bir hormon olup, karanlñk sñrasñnda salgñlanmakta ve parlak ñğñßa maruz kalñndñßñnda baskñlanmaktadñr. N -asetil 5-metoksi triptamin olarak da bilinen melatonin hormonunun en önemli görevi gecegündüz ve uyku-uyanñklñk döngüsünü düzenlemesidir. Çocuklarda uykusuzluk tedavisinde oldukça popüler olan melatonin uygun dozda kullanñlñrsa etkin bir tedavi saßlamaktadñr. Sunmuğ oldußumuz 3 yağñndaki gece terörü olgusunun tedavisinde melatonin kullanñlmñğ olup hastanñn ğikayetlerinin tamamñnñn ortadan kalktñßñ gözlemlenmiğtir. Sonuç olarak melatonin tedavisinin gece terörü olgularñnda etkili bir tedavi seçeneßi olabileceßi düğünülmüğ olup olgumuzda da oldußu gibi küçük yağ gurubu çocuklarda da iyi tolere edilerek faydalñ olabildißi görülmüğtür ancak bu konuda kapsamlñ çalñğmalara ihtiyaç oldußu açñktñr. PB-84 Metilfenidat Tedavisiyle Düzelen Somnambulizm Olgusu Serkan Güneú1, Yunus KÕllÕ, Gülen Güler1, Veli YÕldÕrÕm1, Özalp Ekinci1, Fevziye Toros1 1 Mersin Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Somnambulizm, genç eriğkinliße kadar devam edebilen çocukluk çaßñnñn iyi huylu bir uyku bozuklußudur. Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu (DEHB) ise okul çaßñ çocuklarñ arasñnda %3-5 sñklñßñnda görülen, aile içi ve akran arasñ iliğkilerde ve akademik iğlevlerde önemli ölçüde kñsñtlñlñßa neden olan bir bozukluktur. Bu olgu sunumunda, DEHB tedavisinde kullanñlan metilfenidatñnsomnambulizm üzerine etkilerinin tartñğñlmasñ amaçlanmñğtñr. Olgu:15 yağñnda erkek hasta poliklinißimize uyurgezerlik, dikkat daßñnñklñßñ ve unutkanlñk ğikayetleri ile bağvurdu. Hastanñn yaklağñk 4 yağñndan itibaren devam eden ve hemen hemen her gün ortaya çñkan uyurgezerlißinin oldußu, gece uykuya daldñktan 1-2 saat sonra yataktan kalkñp yürümeye bağladñßñ ve bu durumun yaklağñk 10dakika kadar devam ettißi ößrenildi. Hastanñn bu sñrada tuvalet yerine salona gidip idrarñnñ uygunsuz yerlere yaptñßñ, kendi kendine konuğtußu, sorulan sorulara bazen cevap verip bazen vermedißi, evin içinde dolağtñktan sonra tekrar yataßñna döndüßü ve sabah uyandñßñndaysa olayñ hatñrlamadñßñ bilgisi edinildi. Hastanñn ayrñca küçükken çok hareketli oldußu, büyüdükçe hareketlilißinin azaldñßñ, ders çalñğñrken dikkatinin daßñldñßñ ve çok çabuk sñkñldñßñ, sñnav sorularñnñ yanlñğ okudußu, aceleci, sabñrsñz ve unutkan oldußu ößrenildi. Ößretmenleriyle yapñlan telefon görüğmeleri sonucunda sñnñfta çok konuğtußu, dikkatinin çabuk daßñldñßñ, ani kararlar verdißi ve derse konsantre olmakta güçlük çektißi anlağñldñ. Bununla birlikte hastanñn daha önceden uyku bozuklußu nedeniyle Çocuk Nöroloji bölümüne bağvurdußu, yapñlan tetkik ve incelemeler sonucunda nörolojik bir patolojisinin olmadñßñ bilgisine ulağñldñ. Hastanñn vücut aßñrlñßñ 93kg ve boyu 182cm olarak ölçüldü. Yapñlan görüğmeler sonucunda hastaya Dikkat Eksiklißi ve Hiperaktivite Bozuklußu ve Somnambulizm tanñlarñ konuldu. Hastaya uzun etkili metilfenidat 54mg/gün bağlandñ ve uykuya yönelik tutum önerilerinde bulunuldu. Hastanñn 1 ay sonraki poliklinik kontrolünde uyurgezerlik sñklñßñnñn belirgin azaldñßñ, son 1 aylñk dönemde sadece 2 kez uyurgezerlißinin oldußu, ayrñca ders çalñğñrken sñkñlmalarñnñn azaldñßñ ve ders bağarñsñnñn arttñßñ ößrenildi. Hastanñn tedavisinde metilfenidat dozu 72mg/güne çñkarñldñ. 2 ay sonraki kontrol muayenesinde ise uyurgezerlißin sadece bir kez ortaya çñktñßñ buna ek olarak ders bağñnda daha uzun süre kalabildißi, ders notlarñnda anlamlñ derecede artñğ oldußu ve unutkanlñßñnñn azaldñßñ saptandñ. TartÕúma: Sunulan olguda 15 yağñndaki bir DEHB 110 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA hastasñnñn tedavisinde kullandñßñmñz uzun etkili metilfenidatñn eğlik eden somnambulizmde de düzelme saßlamasñ anlatñlmñğtñr. Metilfenidat DEHB tedavisinde sñklñkla kullanñlan bir santral sinir sistemi stimülanñdñr. Metilfenidatñn etki mekanizmasñ; sinaptik aralñkta dopamin ve noradrenalingeri alñmñnñ bloke ederek bu nörotransmitterlerinmiktarñnñ arttñrmaktñr. Somnambulizm etiyopatogenezinde serotonerjik sistemde meydana gelen düzensizliklerin rol oynadñßñ düğünülmektedir. Dopaminerjik ve noradrenerjik etki gösteren metilfenidatñn olgumuzda da görüldüßü üzeresomnambulizm üzerine olumlu etkileri, bu nörotransmitterlerin de somnambulizmetiyopatognezinde rol oynuyor olabileceßini düğündürmektedir. Sonuç olarak metilfenidatñn uyurgezerlik olan olgu serilerinde kullanñlmasñ ve bu konuda ileri çalñğmalarñn olmasñ; bu etkinin daha iyi açñklanmasñna yarar saßlayacaktñr. PB-85 Çok Erken BaúlangÕçlÕ ùizofreni TanÕsÕnda Bipolar Bozukluk’la AyÕrÕcÕ TanÕ ve Tedavide Klozapi U÷ur Tekin1, Orhan Kocaman2, Senay Çelenay1 1 Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D., 2Süleyman Demirel Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi A.D. Amaç: Çok erken bağlangñçlñ ğizofreni (ÇEBĞ), biliğsel ve sosyal becerilerde fonksiyon kaybñ oluğturan, çok nadir görülen ve oldukça kötü seyreden nörogeliğimsel bir bozukluktur. Eriğkinler için kullanñlan tanñ kriterleri ÇEBĞ’nin tanñsñ için de kullanñlmaktadñr fakat, çocuklardaki klinik görünüm farklñ olabilmekte, bu nedenle de dißer psikiyatrik bozukluklar ile ayñrñcñ tanñda ve tedavi planlamasñnda güçlükler yağanabilmektedir. ÇEBĞ tanñsñ konmadan önce hastalara bipolar bozukluk, epilepsi, mental retardasyon, DEHB, anksiyete bozuklußu, obsesif kompulsif bozukluk gibi tanñlar konulmaktadñr. Bunun sonucunda da çoßu hastada ÇEBĞ tanñsñ konmasñ geç olmaktadñr. Bu yazñda ÇEBĞ tanñsñ konan ancak öncesinde bağka bir çok tanñ ve tedavi almñğ olan bir olgunun klinik görünümü, ayñrñcñ tanñ güçlükleri ve tedavi algoritmasñ tartñğñlacaktñr. Olgu: 15 yağñnda, kñz hasta, 10. Sñnñf kaynağtñrma ößrencisi. Kendi kendine konuğma ve gülme, kendine zarar verme, korku ve ğüphecilik, çiß et-balñk yeme ğikayetleri mevcut. Süt çocuklußu döneminden itibaren nörogeliğimsel gerilikleri olan hastanñn altñ yağñnda hayali arkadağ görme ve onun yönlendirmesiyle intihar giriğimi olmuğ. Okul çaßñnda biliğğel ve sosyal becerilerinde gerilik olan hastanñn dönem dönem ağñrñ neğelenme ve hareketlilik gibi duygu durum belirtileri de oluyormuğ. O dönemden beri hafif düzey mental retardasyon, bipolar bozukluk, DEHB gibi çeğitli tanñlarla takip ve tedavi edilmiğ. Hastanñn soy geçmiğinde babada alkol baßñmlñlñßñ, kardeğinde otizm spektrum bozuklußu ve iki amcada psikiyatri servisine yatñğ gerektiren rahatsñzlñklar mevcut. Daha önce dñğ merkezlerde takip edilen olgu on yağñndan itibaren klinißimizde bipolar bozukluk tanñsñyla ayaktan takip edilmekteydi. Tedavilere raßmen belirtilerinde gerileme olmayan hastaya, servisimize yatñrñldñktan sonra takibinde ÇEBĞ tanñsñ kondu. Tedavide risperidon ve aripiprazol’e yetersiz yanñt alñnmasñ üzerine klozapin tedavisi düzenlendi. Tedaviyle hastanñn kñsa süre içinde pozitif ve negatif belirtilerinde gerileme oldu. Ayaktan takip edilebilecek düzeye gelen hasta kñsmi remisyonda taburcu edildi. TartÕúma: Olgunun premorbid özelliklerine ve iğlevsellißinin kötü olmasñna raßmen, izlem sürecinde ortaya çñkan pozitif belirtiler, negatif belirtiler, dezorganize konuğma ve davranñğlar sayesinde tanñsñ netlik kazanabilmiğ ve hasta tedavi edilebilmiğtir. ÇEBĞ’nin erken tanñ ve tedavisinin yapñlabilmesi için prodrom belirtilerini daha iyi tanñmak gerekmektedir. Pozitif psikotik bulgularñn deßerlendirilmesi yağñn küçülmesiyle birlikte zorlağmaktadñr. Çoßu zaman psikotik benzeri belirtiler ile gerçek psikotik belirtiler arasñnda kararsñz kalñnmasñ sonucu hastalara ğizofreni tanñsñ konmadan önce bağka tanñlar konmakta ve çeğitli tedaviler düzenlenmektedir. Sonuç olarak erken tanñ ve tedavi için çocukluk döneminde görülen psikotik bozukluklarñ tanñmaya ve anlamaya yönelik çalñğmalara ciddi ihtiyaç vardñr. PB-86 Çocuk Psikiyatrisi Prati÷inde Gözden Kaçabilen Bir Durum: Landau-Kleffner Sendromu TanÕlÕ Bir Olgunun øzlem Süreci 1 M.Burak Baytunca, 2øpek Perçinel, 3Hande Gazeteci, 3Gül Serdaro÷lu, 3Sarenur Gökben 1 Ege üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D., 2Osmaniye Devlet Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Klini÷i, 3Ege Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ Anabilim DalÕ Çocuk Nörolojisi Bilim DalÕ Amaç: Landau-Kleffner Sendromu (LKS), kazanñlmñğ dil yetisinin kaybñ ile birlikte epileptiform elektoensefalografi (EEG) veya klinik nöbetler ile karakterize edinsel afazi tablosudur. LKS’de bazñ olgularñn daha yaygñn davranñğsal bozukluklar ve nörokognitif regresyon gösterdißi saptanmñğtñr. Bir takñm arağtñrmalar, LKS’yi Yaygñn Geliğimsel Bozukluklar’ñn (YGB) bir varyantñ olarak ele almakta ve LKS’de erken bağlangñç oldußunda otizme benzeyen davranñğsal özelliklerin ortaya çñkacaßñnñ öne sürmektedirler. Semptomatoloji benzerlißinden dolayñ, LKS olgularñn ilk olarak çocuk psikiyatrisi klinißine bağvurduklarñ ve yanlñğlñkla YGB ya da davranñm bozuklußu gibi psikiyatrik bozukluk tanñlarñyla izlendiklerine rastlanmaktadñr. Bu yazñda, öncesinde herhangi bir sorunu olmayan, yakñnmalarñnñn davranñğ deßiğiklikleri ve konuğmada gerileme ile ortaya çñktñßñ sekiz yağñndaki bir erkek olgunun tanñ öncesi ve sonrasñndaki klinik gidiğinin, tedavi sürecinin ve ayñrñcñ tanñsñnñn tartñğñlmasñ planlanmñğtñr. Olgu: Sekiz yağ erkek hasta yağñt iliğkilerinde bozulma, sinirlilik, konuğmada 111 24. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Saßlñßñ ve Hastalñklarñ Kongresi 9 – 12 Nisan 2014 / KONYA gerileme, dikkat daßñnñklñßñ sebebiyle poliklinißimize getirildi. Alñnan öyküde, yakñnmalarñnñn ilk olarak altñ yağñnda konuğmada gerileme ile bağladñßñ, sonrasñnda sinirlilik, yağñt iliğkilerinde bozulma, kendisine ve etrafñna zarar verici davranñğlar, idrarñnñ uygunsuz yerlere yapma ğeklinde yakñnmalarñnñn da eklendißi ößrenildi. Olgunun bu yakñnmalar ile bir çocuk psikiyatrisi hekimi tarafñndan depresif bozukluk ve davranñm bozuklußu olarak deßerlendirilip, fluoksetin ve atipik antipsikotik bağlandñßñ ancak irritabilitede artma olmasñ sebebiyle tedavinin kesildißi sonrasñnda yakñnmalarñnda artñğ olußu ößrenildi. ðlk yakñnmalarñnñn bağlamasñndan yaklağñk bir yñl kadar sonra saß parsiyel nöbeti olmasñ üzerine çocuk nöroloji klinißinde izlenmeye bağlanan olguya yapñlan deßerlendirmeler sonucunda LKS tanñsñ kondu. LKS defisit skorlamasñ 16 olarak bulundu. Steroid ve antiepileptik tedavi bağlandñ. ðzlemde davranñğsal sorunlarñnñn geriledißi, konuğma yetisinin arttñßñ saptandñ. Bu ağamada olgunun LKS defisit puanñ 5 olarak hesaplandñ. TartÕúma: Bu yazñda altñ yağñna kadar herhangi bir sorunu olmayan, sonrasñnda davranñğ deßiğiklikleri ve konuğmada gerileme yakñnmalarñ ile çocuk psikiyatrisi klinißinde depresyon ve davranñm bozuklußu tanñsñ ile izlenen, nöbetlerinin bağlamasñ ile çocuk nöroloji klinißinde LKS tanñsñ konulan, uygulanan steroid ve antiepileptik tedaviyle bulgularñnda belirgin düzelme görülen sekiz yağñnda bir erkek olgu sunulmuğtur. Özellikle konuğma yetilerinde bozukluk ve davranñğsal sorunlar gösteren üç yağ ve daha küçük yağtaki olgularñn, öncelikle çocuk psikiyatrisi klinißine bağvurduklarñ izlenmekte, olgular yanlñğlñkla YGB ya da Yñkñcñ Davranñğ Bozukluklarñ olarak deßerlendirilmekte ve ayñrñcñ tanñlarñnda zorluk yağanmaktadñr. Olgularñn erken dönemde tanñ alabilmeleri ve geç kalñnmadan tedaviye bağlanmasñ; tedavinin bağarñsñ için çok önemlidir. Bu sebeplerle, benzer olgularñn LKS açñsñndan da düğünülüp, EEG deßerlendirmelerinin yapñlmasñnñn hastalñßñn ayñrñcñ tanñsñ ve tedaviden fayda görme ğansñ açñsñndan önemli oldußu düğünülmüğtür. PB-87 Trikotillomani TanÕlÕ Hastalarda Aile øúlevselli÷inin De÷erlendirilmesi Aybüke Tu÷çe KÕlÕnç1, Merve Onat1, Begüm ùahbudak1, Aylin Özbek1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi TÕp Fakültesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Trikotillomani, bireyin kendi saçlarñnñ fark edilebilen açñklñk ortaya çñkacak biçimde tekrar tekrar yolmasñ ile kendini gösteren, benlik saygñsñnda düğüklük, toplumsal iliğkilerde belirgin kñsñtlñlñk ve iğlevsel bozulma ile seyreden süreßen, DSM 5’de obsesifkompulsif spektrum bozukluklarñ altñnda sñnñflandñrñlan bir bozukluktur. Trikotillomanide;etiyoloji, klinik prezentasyon ve tedaviye odaklanan çok sayñda çalñğma olmasñna karğñn bu olgularñn aile özellikleri, ebeveyn tutumlarñ ve aile iğlevsellißi oldukça kñsñtlñ verinin bulundußu bir alandñr. Bu olgu serisinde, trikotillomani tanñlñ 10-17 yağ aralñßñnda 5 kñz olgu klinik özelliklerinin yanñsñra aile özellikleri, ebeveyn tutumlarñ ve aile iğlevsellißi ile iliğkili ölçek sonuçlarñ ile birlikte sunularak güncel literatür eğlißinde ayrñntñlñ tartñğñlacaktñr. PB-88 Çok Erken BaúlangÕçlÕ ùizofreni TanÕsÕ Alan Bir Ergen Olgu Ceren Sö÷üt1, Nazike Ak1, Leyla BozatlÕ1, IúÕk Görker1 1 Trakya Üniversitesi TÕp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sa÷lÕ÷Õ ve HastalÕklarÕ A.D. Amaç: Bu yazñda Çok erken bağlangñçlñ ğizofreni (ÇEBĞ)ve duygu durum bozuklußu semptomlarñ arasñndaki benzerlikler ve tanñ güçlükleri bir olgu üzerinden tartñğñlacaktñr. Olgu: 13 yağñnda erkek hasta,okula gitmiyor.ðçe kapanma,çekingenlik,gece korkularñ yakñnmasñ ile getirilen hastanñn ilk kez 9 yağñnda iken yakñnmalarñ bağlamñğ..ðlkokul döneminden beri sessiz,sakin bir çocuk olan hastanñn 7.sñnñfta bağlayan ve son zamanlarda artan içe kapanma yakñnmasñ varmñğ..2 aydñr nedensiz aßlamalarñ bağlamñğ.Uyku ve iğtahñ azalmñğ.Bağvurduklarñ psikiyatrist tarafñndan duygu durum bozuklußu tanñsñ konularak fluoksetin ve imipiramin bağlanmñğ.1 ay sonra hastanñn yakñnmalarñ artmñğ.Kelebeklerin kendisine kötü kötü baktñßñnñ,günlük hayat içerisinde tabut ve mezar gördüßünü söylüyormuğ.Poliklinikte deßerlendirilen hasta “Çok erken bağlangñçlñ ğizofreni” tanñsñ ile ayaktan izleme alñndñ.Fluoksetin ve ðmipiramintedavisi kesildi.Risperidon 1mg/gün bağlandñ.Üç hafta sonra yapñlan kontrol muayenesinde yakñnmalarñnñn geriledißi,çevre ile iletiğiminin arttñßñ ößrenildi. TartÕúma: ÇEBĞ, 13 yağ öncesinde bağlayan önemli düzeyde biliğsel, duygulanñm ve sosyal iğlev kaybñ yaratan nörogeliğimsel bir bozukluktur. Hastalñßñn henüz geliğimin tamamlanmadñßñ çocukluk döneminde görülmesi ve bu dönemde hastalñßñn görünümüne ait bilgi birikiminin az olmasñ tanñ koymayñ güçleğtirmektedir. ÇEBĞ tanñsñ depresif belirtilerin çok sñk görülmesinden dolayñ duygu durum bozuklußu ile karñğmaktadñr. Bazñ çalñğmalarda ise ğizofreni tanñsñ alan hastalarñn yarñsñnñn duygu durum bozuklußu tanñsñ aldñßñ bildirilmiğtir. Olgumuzda da poliklinißimize bağvuru öncesi içe kapanñklñk, çekingenlik, isteksizlik, uykudüzensizlißi, iğtah kaybñ bulgularñnñn var oldußu ve duygu durum bozuklußu tanñsñ ile tedavi uygulandñßñ ößrenilmiğtir. Yakñnmalarñn artmasñ üzerine poliklinißimize bağvuran hastaya ÇEBĞ tanñ konulmuğ ve uygun tedavi düzenlenmiğtir. ÇEBĞ tanñ özelliklerini belirleyebilmek için olgunun aile öyküsü,ruhsal belirtilerin ayrñntñlñ muayenesi,yakñn izlem ve tedaviye yanñtlarñnñn deßerlendirilmesinin uygun olacaßñ kanaatine varñlmñğtñr. 112