bilgi ekonomisiyle güçlendirilmiş türkiye ekonomisi
Transkript
bilgi ekonomisiyle güçlendirilmiş türkiye ekonomisi
Ekonomik Bağımsızlığı olmayan milletlerin, gerçek bağımsızlığından söz edilemez. 1 Teşekkürler! Yaşamımın her anında maddi, manevi desteği ile sürekli yanımda olan ve bugünlere gelmemde büyük katkısı bulunan Babama, çok sevdiğim tüm bu süreç içerisinde bana daima anlayış gösteren, desteklerini esirgemeyen ve hep teşvik ederek yanımda duran Canım Çocuklarıma, özellikle de Eşime çok özel bir teşekkür borçluyum. Bu kitabın, ülkemiz ve milletimiz için hayırlarla birlikte nice güzel çalışmalara vesile olmasını diliyorum. 3 “Sahada kazandık ama masada kaybettik.” sözü aziz milletimiz için çok bilindik bir sözdür. Özellikle Osmanlı’nın duraklama döneminden bugüne kadar Türkiye birçok konuda gerek lobi eksikliği, gerekse mazisi zaferlerle dolu tarihimizde ve özellikle istiklal savaşımızda dünyaya örnek olan ordu-millet birlikteliğinin zayıflatılması ve ayrıştırılmasıyla, demokratik dilin etkin kullanımının eksikliği nedeniyle büyük kayıplarla ayrılmıştır. Ülkemizin dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri olması davasında kararlı bir yolda ilerlediği bu günlerde bu kitabın hazırlanmasında, ulusal ve uluslararası literatürlerin araştırılması ve derlenmesinde gece gündüz fedakar çalışmalarda yanımda olan ve "Bilgi Ekonomisi Gönüllü Kahramanı" Emektar Müdürüm Ayçin KARAHAN’a bu güzide çalışmaya verdiği katkılardan dolayı ülkem ve milletim adına teşekkürü de bir borç biliyorum. 5 Adem ONAR Kimdir? KİŞİSEL BİLGİLER Adı Soyadı Adem ONAR Doğum Yeri/Yılı Bayburt/1968 Medeni Durumu Evli, 3 Çocuk Babası E-posta ademonar@gmail.com Twitter @adem_onar Youtube http://www.youtube.com/ademonar ÖĞRENİM DURUMU Lisans O.D.T.Ü. Elektrik-Elektronik Mühendisliği Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi Bilgisayar Eğitimi (Tez Aşaması) Yabancı Dil İngilizce (Çok İyi), Almanca (Alman Kültür 8. Kur) BULUNDUĞU GÖREVLER Bil-Tab Bilgisayar Danışmanlık Hizmetleri Ltd.Şti. Genel Müdürü (1989) Ankara Büyükşehir Belediyesi Bilgi İşlem Müdür Yardımcısı (1992) Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı Bilgi İşlem Müdürü (1997) Sosyal Güvenlik Kurumu Donanım Ve Altyapı Hizmetleri Daire Başkanı (2008) Sosyal Güvenlik Kurumu Kurum Başkanlık Müşaviri (2010) Sosyal Güvenlik Kurumu Bilgi Sistemleri Ve Güvenliği Daire Başkanı (2011) Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Sunumu Genel Müdürü (2011-2014) Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakanlık Bilişim Koordinatörü (2012-2014) Emek İnşaat Ve İşletme A.Ş Denetim Kurulu Üyesi (2012 ) Emek İnşaat Ve İşletme A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi (2012-2013) 7 PROJE VE ÇALIŞMALAR ÇALIŞMAVE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI BİTİRDİĞİ PROJELER E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında E-Çalışma Projesi Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili Kuruluşlarının E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Yer Alan Her Türlü Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Projeleri Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili Kuruluşlarının Yazılım Ve Donanım Altyapı Projelerinin İhtiyaçlarının Belirlenmesi, Analiz Ve Etütlerinin Yapılması, İhtiyaç Ve Gereksinim Raporlarının Hazırlanması Çalışmaları Çalışma Bakanlığı Merkez Ve Taşra Teşkilatı İle Bakanlığın Bağlı Ve İlgili Kuruluşlarının Türksat A.Ş. İle Yürüttüğü Projelerin Koordinasyonu Çalışma Ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo170 Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Bilgi Sistemi (KADİMBİS) Çalışma İstatistik Bilgi Sistemi (ÇİBS) SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNDA BİTİRDİĞİ PROJELER Sağlık Provizyon Aktivasyon Sistemi (SPAS) E-Ödenek Uygulaması Hizmet Takip Projesi (Hitap) Yurtdışı Hesaplaşma Projesi Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Projesi (Yeşil Kart Uygulaması) Yurtdışı Ödeme İşlemleri Güvence Projesi E-Bildirge Uygulaması E-Borcu Yoktur Uygulaması Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Bilgi Sistemi (KADİMBİS) SGK E-Devlet Uygulamaları Elektronik Belge Yönetim Sistemi Elektronik Arşiv Yönetim Sistemi Doküman Yönetim Sistemi Sosyal Güvenlik Entegrasyon Projesi 8 Veri Ambarı Ve Veri Madenciliği Projesi Büyük Veri Projesi Medula Uygulamaları Biyometrik Kimlik Doğrulama, E-İmza Ve SMS Entegrasyonu Özel Sağlık Hizmet Sunucuları Web Ve Mobil Uygulaması E-Reçete Uygulaması E-Sevk Uygulaması E-Fatura Uygulaması Ismarlama Ortez-Protez Uygulaması Yurtdışı Tedavi Giderleri Projesi E-Maluliyet Uygulaması BT-MR Görüntüleme Uygulaması Risk Odaklı Denetim Uygulaması Coğrafi Bilgi Sistemleri Uygulaması Mobil Sağlık Uygulaması SGK Veri Merkezi Projesi SGK İletişim Hizmeti Projesi (MPLS) SGK Güvenlik Altyapısının Güncelleştirilmesi Projesi Merkez Ve Taşra Teşkilatları Donanım, Ağ Ve İletişim Altyapısının Modernize Edilmesi Aktif Network Cihazlarının İyileştirilmesi Projesi Yedekleme Projesi 81 İl Video Konferans Altyapısı Bulut Bilişim Sanallaştırma Projesi Bulut Bilişim Uygulamaları (400’ün Üzerinde) SGK Akademi (E-Öğrenme Portalı) SGK Çocuk (www.sgkcocuk.gov.tr) SGK Sosyal Medya Uygulamaları SGK Dijital Medya Arşivi SGK Kurumsal TV SGK Web TV SGK Mobil Kitaplık 9 SGK Mobil Haber SGK Portal SMS Bilgilendirme Sistemi İnteraktif SMS Uygulaması (5502 Anlık Sorgulama) Çalışma Ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo170 81 İlde Sosyal Güvenlik Merkezlerinin Kurulması En Yakın SGK (www.harita.sgk.gov.tr) İnsansız Hizmet Noktası Projesi Mobil Sosyal Güvenlik Merkezi Projesi BAŞBAKANLIK DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞINDA BİTİRDİĞİ PROJELER Devlet Memur Sınavı Otomasyonu Altyapısı (DMS) Devlet Personel Başkanlığı İnternet Altyapısının Kurulması 190 Sayılı Kurumlar Dolu Ve Boş Kadrolarının Takibi Otomasyonu Mahalli İdarelerin Kadro Ve Atamaları Otomasyonu Altyapısı KİT’ler Ve Özelleştirme İdaresine Bağlı Kuruluşların Kadro Ve Atamaları Otomasyonu Terörle Mücadele Kanunu Çerçevesinde Atanacak Kadrolara Ait Atamalara Yönelik Otomasyon Disiplin Cezası Alan Veya Devlet Memurluğu Sona Eren Memurlara Yönelik Otomasyon Altyapısı Kamu Kurum Ve Kuruluşlarında Çalışan Özürlü Personele Yönelik Otomasyon Altyapısı Hukuk, Kadro Ve Eğitim Daire Başkanlıkları Elektronik Belge İşleme Ve Arşivleme Otomasyonu Tüm Kamu Kurum Ve Kuruluşları Personelinin Maaş Bütçe Yükünün Hesabının Yapılmasına Yönelik Otomasyon E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Kamu Personeli Kayıt Sisteminin Merkezi Olarak Tutulması Ve Kamu Çalışanlarına Ait Bilgilerin On-Line E-Devlet Ortamında Sunulması Projesi (Per_Net – Kamu Personeli Bilgi Sistemi) ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NDE BİTİRDİĞİ PROJELER Elektronik Bilgisayarlı Kantar Tartım Ve Takip Bilgisayar Otomasyon Sistemi 10 Elektronik Yükleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi Belko Kömür Satış Ve Banka İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi Taksitli Satışlar İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi Perakende Satış Depoları Günlük Satış Ve Stok İzleme Bilgisayar Otomasyon Sistemi ÖZEL SEKTÖR’DE BİTİRDİĞİ PROJELER İlk-San Genel Müdürlüğü Öğretmen Kredi Takip Bilgisayar Otomasyon Sistemi Makine Mühendisleri Odaları Bilgisayar Otomasyon Sistemleri MEB Okul Ünite Dergileri Dağıtım Ve Satış İzleme Sistemleri YAYIMLANMIŞ KİTAPLARI, ESERLERİ, MAKALE ÇALIŞMALARI, RÖPORTAJ, SEMİNER, BİLİŞİM ZİRVELERİ KONUŞMA VE TV PROGRAMLARI Başbakanlık E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kapsamında Çok Sayıda Makale Telekom Dünyası Dergisinde Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Konusunda Çok Sayıda Makale Ve Köşe Yazısı (İşim Bilişim, Bilişim İşim Köşesi) Uluslararası Ve Ulusal Düzeyde Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Ve E-Devlet Altyapıları Konusunda Çok Sayıda Makale, Söyleşi Ve Başarı Öyküsü Makaleler “Bilişim Sektörüne Ve Bilişimle Kalkınmaya Bakış” (Kitap) Güçlü Ve Dünya’da Söz Sahibi Büyük Türkiye Ekonomisi İçin E-Devlet Ajansı Kurulmalıdır… (Kitap) Bilgi Ekonomisiyle Güçlendirilmiş Türkiye Ekonomisi Dünyanın İlk Beş Büyük Ekonomisine Girecektir… (Kitap) Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır… (Kitap) Twitter (@Adem_Onar) ve Youtube (Http://www.Youtube.Com/Ademonar) Adreslerinde Katıldığı Çok Sayıda TV Programı, , Seminer, Bilişim Zirvesi Ve Resmi Açılışlarda Yapmış Olduğu Konuşmaların Videoları Yer Almaktadır. ALDIĞI ÖDÜLLER Devlet Memuru Sınavı (DMS-KPSS) Bilişim Altyapısının Kurumsal İmkânlarla İhalesiz Olarak Herhangi Bir Harcama Yapılmadan Kurulması Ve Devlet Memuru Atamalarının Bu Altyapıyla İnternet Tabanlı Olarak Hatasız Olarak Gerçekleştirilmesi İle Yayımlanmasına Yönelik Başbakanlık Üstün Başarı Ve Takdirname Belgesi En İyi Kurumsal E-Devlet Portalı Ve E-Devlet Yazılım Uygulamaları Yarışmalarında 11 Türkiye Birincilik Ödülleri Bilgi Sistemleri Modernizasyonu, A-Sınıfı Bilişim Ve Sanallaştırma Altyapısı Konusunda, Türkiye Ve Avrupa Birincilikleri Ödülleri Bilgi Sistemleri Modernizasyonu, A-Sınıfı Bilişim Ve Sanallaştırma Altyapısı Konusunda, ISSA (Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumları Ajansı) Tarafından Verilen Dünyanın En İyi Bilişim Altyapısı Uygulaması, Takdirname Ve Mansiyon Ödülleri Yaklaşık 300 E-Devlet Uygulamasının Entegre Olarak Çalıştığı 76 Milyon Vatandaşımızın 7/24 Hizmetinde Olan ÇSGB Bakanlık İletişim Merkezi Alo 170 Projesi İle Avrupa Ve Dünya Birincilikleri Ödülleri (Dünya Çağrı Merkezleri Yarışmaları – İngiltere Ve ABD) E-Reçete, Biyometrik Kimlik Uygulama Sistemi, Optikte Karekod Uygulaması Projeleriyle Issa Ödülleri (Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumları AjansıAvrupa’nın En İyi Uygulamaları, Mansiyon Ve Liyakat Ödülleri) CIO 2013 Ödülü - Yılın En Başarılı Bilişim Projeleri Yöneticisi CIO 2013 Onur Ödülü E-Tr 2013 Türkiye Birinciliği Ödülü – İnternet Üzerinden Görüntü (BT–MR) Paylaşımı Projesiyle E-Tr 2013 Türkiye Birinciliği Ödülü 12 İÇİNDEKİLER TABLOSU GİRİŞ Bilgi Ekonomisiyle Güçlendirilmiş Türkiye Ekonomisi Dünyanın İlk Beş Büyük Ekonomisine Girecektir! ....................................................................................................... 17 BİRİNCİ BÖLÜM Bilişim Teknolojilerinin Ekonomik Gelişime Etkileri ........................................................ 25 Bilgi Çağı / Bilişim Toplumu Nedir? Ülkelerin Dünya Ekonomisindeki Yerini “Bilişim” Belirliyor Ülkemizde Bilişim Ekonomisi Sektörü Ülkemizdeki Durumun Bilişim Ekonomisi Gelişmiş Ülkeler İle Karşılaştırılması Bilişim ve Ekonomi Ülkeye Nasıl Katkı Sağlıyor? Teknoloji Politikaları, Milli Kalkınma Stratejilerinin En Önemli Bileşeni Ekonomide Katma Değer Ve Çarpan Etkisi İçin Bilişim Sektörü Şart Krizden Çıkış ya da Krize Girmemek İçin Yeni Bir İktisat Yaklaşımı Bilgi Toplumu Nasıl Olunur? İKİNCİ BÖLÜM Bilgi Ekonomisi ....................................................................................................................... 55 Bilgi Ekonomisinin Ortaya Çıkışı ve Tanımı Sanayi Ekonomisinden Bilgi Ekonomisine Geçiş Bilgi Ekonomisinin Sanayi Ekonomisine Göre Başlıca Farkları Bilgi Ekonomisinin Temel Özellikleri Bilgi Ekonomisinde Değer Bilgi Ekonomisinin Bileşenleri Bilgi Ekonomisinde İşgücü Bilgi Ekonomisinde İşgücünde Aranan Nitelikler Bilgi Ekonomisi Çarkları Dünya Bankası Bilgi Ekonomisi Göstergeleri Bilgi Ekonomisinde Üretim, Yatırım ve İstihdamda Paradigma Değişiyor ve Ezberler Bozuluyor Mal Üretiminden Hizmet Üretimine Geçiş 13 Ekonomik Faaliyetlerin Gruplandırılması Günümüz Bilgi Ekonomisinde Bilgiye ve İstihbarata Dayalı Çalışan Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler/Firmalar Söz Sahibi Olacaktır Bilgi Ekonomisinde İnovasyon Bilgi Ekonomisinde Yatırımlar Bilgi Ekonomisinde İstihdam Eğitim Kritik Başarı Faktörüdür Ekonomik Kalkınmada Bilişim ve Ar-Ge Faaliyetlerinin Yeri ve Önemi Patent Faaliyetlerinin Bilişim Ekonomisi Üzerindeki Etkileri SWOT Analizi Bilgi Ekonomisi & Büyük Veri Bilgi Pazarı ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bilgi Ekonomisinde Kamu Sektörü .................................................................................... 109 Açık Devlet & E-Dönüşüm E-Devlet Yapılanmasının Faydaları e-Devlet Gelişim Evreleri E-Devletin Etkileşim Alanları Bilişim, Kamunun Tüm Hücrelerine Nüfuz Etmeli DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Bilgi Ekonomisi ve Türkiye ................................................................................................ 121 Bilgi Ekonomisi İndeksi Bilgi Ekonomisi Performans Göstergeleri ve Türkiye Bilgi Yatırımları ve SWOT Analizi Bilgi Teknolojilerinde Aydınlanma Çağı Bilgi Ekonomisinin Konumu İçin Aşağıdakiler Söylenebilir Mobil Cihazların Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri Yükselen Teknolojiler Veri Güdümlü Ekonomi Bağlantı Ekonomisi Bulut Bilişimle Yükselecek 14 Küresel Rekabette Bulut Bilişimin Rolü Türkiye’nin Bilişim ve Yazılım Endüstrileri Yazılım Üretim Sektörü Bildirgesi BEŞİNCİ BÖLÜM Bilgi Ekonomisi İçin Konuşan Kamu Kurumları, Konuşan Kurumları İçin Türkiye Entegre Kamu Merkezi........................................................................................................ 151 Kamu Verilerinin Merkezileştirilmesi Neden Düşünülüyor? Kamu Entegre Veri Merkezi ve Türkiye: Bizi neler bekliyor? Teknolojik İnovasyon Güdümlü Amerika Birleşik Devletleri Ekonomisindeki Teknoparkların Ülke Kalkınmasındaki Rolü ABD’deki Teknolojik İnovasyon Güdümlü Teknopark Uygulamaları Türkiye’nin İlk Bilişim Vadisi Sosyal Ağlar Dev Bir Ekonomi Yarattı Bilişim Suçlarının Dünya Ekonomisine Etkisi Siber Güvenlik ALTINCI BÖLÜM Bilişim Ekonomisi İle Sadece Ekonomik Kalkınma Değil İnsani ve Sosyal Kalkınmada Gerçekleşiyor ........................................................................................................................ 175 Kalkınma Rekabet Gücü Yaşam Kalitesi Sürdürülebilirlik Göstergeleri (Sosyal ve Ekonomik) Bilişim Sektörü Çalışan Ücretleri Araştırması ve Sonuçları Sosyo-Ekonomik Dengesizliklerin Ortadan Kaldırılması, Kadın Ve Engellilerin İstihdama Katılımlarının Sağlanması Ve Ülkemize Katma Değer Üretmesi İle Mümkündür… Engelsiz Bilişim 2013 Sempozyumu Sonuç Bildirisi Bilişim Ekonomisi Demek Kadın İstihdamının Artışı ve Kadının Sosyal Hayata ve Ekonomiye Kazandırılması Demek! 2023 Hedefi İçin Kadın İstihdamı Şart Bu yüzyılda IQ ve EQ birlikte geliştirilmeli... 15 Umut Vaat Eden Sektörler Türkiye'nin Ulusal İstihdam Stratejisi Eylem Planı BM–UNDP 2014 İnsani Gelişme Raporu Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi(EUİGE) ve Türkiye Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE) ve Türkiye Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi(CDGE) ve Türkiye Eğitimin Kalitesi Araştırması'nda(PISA) Türkiye Mesleki ve Teknik Eğitimde Türkiye'nin Durumu Türkiye'de Meslek Yüksek Okulları Yüksek İnsani Gelişmişlikte En Yüksekte Olmak; İnsani Gelişme Devrimi SON SÖZ YEDİNCİ BÖLÜM Bilgi Ekonomisinde Örnek Bir Başarı Hikayesi Sosyal Güvenlik Kurumu ................... 227 SEKİZİNCİ BÖLÜM Bilgi Ekonomisinde Katma Değeri Yüksek Örnek Bir Proje Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (Fatih Projesi) ............................................................... 279 KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 295 16 GİRİŞ BİLGİ EKONOMİSİYLE GÜÇLENDİRİLMİŞ TÜRKİYE EKONOMİSİ DÜNYA’NIN İLK BEŞ BÜYÜK EKONOMİSİNE GİRECEKTİR! Bir toplumun huzuru, güvenliği ve refahı; sahip olunan devletin sosyal politikalarının eseridir. Devlet, vatandaşı için vardır ve onun mutlu olması düşüncesiyle çalışır. Vatandaş, mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürdüğü müddetçe devletine güven duyacak; devlet de güven verdikçe halk ülkesine sahip çıkacaktır. Asırlarca insanlığa adalet ve şefkat yayan ve geçen yüzyılın başında istiklal mücadelesini zaferle sonuçlandıran aziz milletimiz, bugün de yeni ve güçlü Türkiye'nin inşasında el ele, gönül gönülle, birlik ve beraberlik içinde mukaddes topraklarına ilelebet sahip çıkarak, aydınlık yarınlara kavuşacaktır. Büyük değişimlerin, hızlı gelişmelerin yaşandığı, tarihin büyük dönüşüm süreçlerinden birisinden geçiyoruz. Bu değişim sürecini tam manası ile nasıl tamamlanacağı kestirilememekle birlikte değişimin hızlanarak devam edeceği de herkesçe görülmektedir. Bu sürecin galipleri değişimi iyi okuyan ve iyi yönetenler olacaktır. Yeni ekonomi bilginin üretilmesi, paylaşılması, kullanılması ve pazarlanabilir bir ürün haline getirilmesine odaklanmaktadır. Ülkelerin başarısı bilgi odaklı hale gelmeleri ile mümkündür. Zira üretimde verimliliğin, dağıtım sürecinde etkinliğin ve kalitenin belirleyicisi artık büyük oranda bilgidir. Bir üretim faktörü olarak bilgi, kıt olduğu öne sürülen sermaye ve doğal kaynak gibi üretim faktörlerinden farklı olarak kullandıkça ve tüketildikçe bitmemekte tam tersine artmakta ve yayılmaktadır. Böylece, ekonomide "kaynak kıtlığı" anlayışı da geride kalmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ekonomik ve sosyal anlamda istikrarın hakim olduğu son oniki yılda çok büyük atılımlara imza attı. Bu kalkınma, büyüme, madden yükseliş, manen yüceliş ve atılımların arkasında, yukarıda zikrettiğimiz kültür ve medeniyetin gönüllere sirayet eden coşkusu yatmaktadır. Türkiye, bugün ise bölgesel bir dev konumundadır. 77 milyonluk nüfusu, yıllık yüzde 9'luk büyüme oranı, dünyanın en büyük 16'ncı ekonomisine sahip olması, taşmış durumdaki yabancı yatırımcısı, iddialı özgüveni ve uluslararası başarı isteğiyle borç alan değil borç veren bir ülke. Bu Türkiye bugün bilişimi stratejik sektör, bilişimin yeni Türkiye’ye en önemli katkısı olacak bilgi ekonomisi bileşenini ise mikro ve makroekonomik konuların ve bu konuların tüm yaşam süreçlerinin en temel yapıtaşı ve artık olmazsa olmazı olarak görmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim üretim süreçlerinde verimlilik artışı ve rekabet gücünün arttırılması yönünde karşılığını bulmuş ve günümüz dünyasında ekonomik büyümenin ve rekabet gücünün en önemli faktörü haline gelmiştir. Dünyadaki bu değişimin temelinde bilim, bilgisayar ve iletişim alanındaki baş döndürücü gelişmeler yatmaktadır. Bilginin üretilmesi, saklanması, düzenlenmesi, işlenmesi, taşınması, hizmete sunulması ve kullanılmasında devrimsel ölçüde gelişmeler ortaya 17 çıkmaktadır. Bu değişim ve gelişmeleri sağlayan teknolojiler "Bilgi Teknolojileri" (BT) olarak adlandırılmaktadır. Halihazırda dünya, bilişim altyapısı ve bilgi teknolojileri sayesinde; üretim, hizmetlerin sunumu, ticaret ve hatta siyaset ile kamu yönetimi alanları da dahil olmak üzere yaşamın tüm alanlarında önemli bir değişime sebep olmuştur. Söz konusu bilgi teknolojilerinin ve bilişim altyapısı; kamu yönetiminde vatandaş odaklı hizmet verme ve biraz daha ileri boyutu olan vatandaşa bulunduğu yerde ve daha hızlı hizmet verme konusunda devletlere büyük fırsatlar sunmaktadır. Teknolojik anlamda hızla gelişen ve güçlenen ülkeleri gözlediğimiz zaman, ivmelenme üzerinde bilişim sektörünün oynadığı rol rahatlıkla fark edilebilir. Bilişim ve teknoloji artık birbirinden bağımsız düşünülemeyecek kavramlar olarak hepimizin düşüncelerinde yer etmiş durumdadır. Özellikle 1990’lı yıllarda dünyada yaşanan ekonomik ve siyasi krizlere rağmen bazı ülkelerin bilgi teknolojilerine yaptıkları yatırımlarla durumu lehine çevirdiklerini görmekteyiz. ABD, Japonya, İsrail, Kanada, Hindistan, İrlanda gibi ülkeler, henüz bilişim teknolojileri popülarite kazanmamışken, alanın önemini kavrayarak sektöre büyük yatırımlar yapmıştır. Bu nedenle bugün bilgi teknolojileri sektörünün önemli aktörleri haline gelmişlerdir. Bu çerçevede söz konusu ülkeler; ekonomik kriz, işsizlik, enflasyon gibi sorunları minimum seviyeye çekmiş ve koruduğu enerji ve dinamizm ile harcamalarını bilgi teknolojileri sektörüne yöneltmiştir. Bilgi ekonomisinde üretim "bilginin" (teknik bilginin) artan bir fonksiyonu olmuştur. Bir başka deyişle üretimde azalan verimden, artan verime bir dönüşüm yaşanmıştır. Diğer taraftan artan verime paralel azalan maliyetler söz konusudur. Oysa geleneksel ekonomide bu azalma belirli bir seviyeye kadar geçerlidir. Belirli bir üretim miktarından sonra ortalama maliyetler yeniden yükselmeye başlar. Halbuki bilgi ekonomisinde böyle bir engelleyici faktör bulunmamakta, artan üretimle birlikte son birim maliyeti sıfıra doğru yaklaşmaktadır. Bugün Avrupa Birliği ülkeleri 21 inci yüzyılın; en çok otomobil üreten, en çok petrol rezervi olan, altın fiyatlarına hükmeden, tahıl ambarına sahip olan ülkelerin değil, en çok bilgiyi üretip toplumun hizmetine sunan ülkelerin yüzyılı olacağının farkındadırlar. Aynı zamanda çoğu ekonomist, bilgi teknolojisinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının, ekonomik büyümenin ve verimliliğin artmasında bir katalizör görevi gördüğüne işaret etmektedir. Günümüz dünyasında ülkelerin ekonomik büyümeyi sağlaması, bilgi temelli ulusal politikalar geliştirilmesine bağlıdır. Bu anlamda ekonomilerin, bilgiye dayalı bir ekonomik yapıya dönüşmesinde ilk yapılacak iş, insanı bu yeni yapının gerektirdiği niteliklerle donatmaktır. Bunun için "insani yatırımlara" özel önem verilmeli ve eğitim yatırımları artırılmalıdır. Eğitim yatırımları genç beyinlerin yeniliğe yatkınlıklarının ve keşifsel zekaların gelişimine ve oluşumuna yönelik olmalıdır. Zira bir ülkenin geleceği, nitelikli, bilgili ve gelişimi yönlendirebilecek genç nüfusa bağlıdır. 18 Değişim her döneme damgasını vurmuş, hiç gündemden düşmemiş bir kelimedir. Değişim bazen yavaş bazen de radikal bir şekilde olmaktadır. Değişim radikal olduğunda biten ve başlayan bir olay ve bir durum vardır. Yirminci yüzyılın sonlarında başlayan değişimde böyle bir değişimdir. Hemen her alanda bir değişim yaşanmaktadır. Değişimin yaşandığı alanların başında ekonomik alan gelmektedir. Üretimde, çalışma biçimlerinde, ekonominin sektörel yapısında, mesleki yapılarda köklü değişimlerin yaşandığı gözlenmektedir. Değişimin motorunun "bilgi" olduğu yönünde bir ittifak vardır. Bilgi, teknolojiye dönüşüp üretimi, çalışma biçimlerini, çalışan-çalıştıran ilişkisini değiştirmekten öte dönüştürmektedir. Dünya artık emek yoğun, sermaye yoğun, malzeme yoğun değil, "bilgi yoğun"dur. Artık bilgi temel güçtür. Sermaye, maddi sermaye değil, bilgi, bilgiye dayalı sermayedir. Bilgi diğer üretim kaynaklarından oldukça farklıdır. Bilgi en önemli stratejik kaynak haline geldikçe, doğal olarak bütün öteki kaynak ve zenginliklere bakışımızı da değiştiriyor. Bilgi, hem bilgiyi hem de şimdi onun değiştirmekte olduğu yeni emeği, yeni sermayeyi, yeni iş yapma tarzlarını ve yeni işleri nasıl saptayacak, ölçecek, ele alacak, örgütleyecek, yönetecek ve yönlendirecektir. Yaşanmakta olan dönüşüm ya da değişimin baş aktörü olarak teknolojik alandaki gelişmeler görülmekteyse de değişim, teknolojik alandan ziyade düşünsel alanda yaşanmaktadır. Düşünsel ürün olan bilginin üretimi ile başlayan süreç, bilginin ürünlere, süreçlere, sistemlere ve hizmete dönüştürülmesi ile devam etmektedir. Bu döngüsel süreçte bilgi, yetenekli işgücü ve teknik alt yapı önemli rol oynamaktadır. Yapılan çalışmaların birçoğunda temel dönüştürücü faktör olarak teknolojik ilerlemeler gibi tek bir nedene vurgu yapılarak bir hata yapılmaktadır. Dönüşümde baş faktör olduğu ileri sürülen teknolojinin ne olduğu pek anlaşılamamaktadır. Teknoloji; “Bir çıktı mıdır? Yoksa bir girdi midir? Eğer bu bir ürün (çıktı) ise bunun üretiminde etken faktörler (girdiler) nelerdir?” Her şeyden evvel teknolojinin kendisi bir üründür. Bu ürünün temel girdisi ise bilgidir. Hatta teknoloji, "Bilginin Ürün Haline Gelmiş/Getirilmiş Biçimidir" şeklinde tanımlamak mümkündür. Geniş anlamda ise teknoloji, araştırma, geliştirme, üretim, pazarlama, satış ve satış sonrası hizmeti kapsayan bir sanayi sürecinin, etkin ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi için kullanılabilecek bilgi ve becerilerin tümüdür. Teknolojik yenilik de, "üretim süreçlerinde yenilik, yeni ürünler ve yeni kurumsal örgütlenme biçimleri" olarak tanımlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde, ürün rekabeti, bilimsel ve teknolojik yetkinlik rekabetine dönüşmüştür. Klasik anlamda rekabet gücünü belirleyen faktörler arasında doğal hammadde kaynaklarının bolluğu, ucuz işçilik gibi temel üretim faktörleri yer alırken, günümüzde ileri ve özellikli üretim faktörleri belirleyici duruma gelmiştir. İleri üretim faktörleri, nitelikli iş gücünü, Ar-Ge altyapısını, modern bir haberleşme ağını ve bilişim teknolojilerinin etkin kullanımını içerirken, özellikli üretim faktörleri, belirli alanlarda yoğunlaşmış bilgi ve beceriye sahip iş gücü ile bilgi ve deneyim birikimini içermektedir. Teknoloji, ikinci aşamada başka ürünlerin üretimlerinde temel girdilerden birisi olarak kalmamakta, ekonominin ve yaşamın köklü olarak değişimine neden olmaktadır. Mega19 teknolojiler olarak kabul edilen mikro teknoloji ve telekomünikasyon gibi ileri teknolojilerin geliştirilmesi ile, yepyeni bir üretim, çalışma ve yaşam biçimleri (yeni bir uygarlık) gündeme gelmektedir. Bu uygarlığın ekonomisine de bilgi ve teknolojinin yön vermesinden dolayı “Bilgi Ekonomisi” denmektedir. Günümüzde teknoloji temelli sektörler ve çözümleri toplumsal refaha katkıları en yüksek alanlar olarak öne çıkmaktadır. Son 10-20 yılda dünyada fark yaratan ülkelerin başarı hikayelerinde bilişim ekonomisinin rolü açıkça görülebilmektedir. Geleceğe baktığımızda ise ürünlerde, üretim süreçlerinde, toplumsal hayatta bilişim ekonomisinin olanaklarının kullanımının giderek artacağı ve gelişeceği çok net olarak görülmektedir. Bu doğrultuda fiziksel olan aktiviteler internet ve bilişimin gücü sayesinde sanal dünyaya doğru kaymakta, siber güvenlik, e-ticaret, mobil uygulamalar, bulut bilişim, büyük veri, sosyal ağlar gibi yeni ve/veya dönüştürülmüş kavramlar günlük yaşamdaki yerini, hızla artırarak önemini hissettirmeye devam etmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan bazı ülkeler bu kavramların etkilerini öngörerek ve takip ederek önümüzdeki yıllarda oluşacak ekonomik dalgalanmalardan en iyi şekilde çıkabilmeyi hedeflemektedir. Gelişen yeni kavramların gezegenimizi nasıl şekillendireceği, ülke sıralamasını nasıl değiştireceği net olarak öngörülemezken bu değişime karşı hazırlık yapan ülkelerin mevcut değişim içindeki kazanımları bile gözden kaçırılamayacak kadar olumlu etkiler yaratmaktadır. İçinde bulunduğumuz çağda bilgi üretimi önemli bir hale gelmiştir. Üretilen bilgiyi ürüne-teknolojiye dönüştürmek, yeni gelişmelerin başlangıcı olmaktadır. Teknoloji denen ürünlerin, özellikle de bilgi işlem teknolojilerinin, üretimi ve bunların mal ve hizmet üretiminde girdi olarak kullanılması ile verimlilikte ve dolayısıyla da ekonomik büyümede ölçülebilir bir artış sağlanmaktadır. Sektörün büyüklüğüne bakıldığında; 2011 yılı itibariyle dünya bilgi teknoloji pazarının 1,7 trilyon dolar büyüklüğüne ulaştığı görülmektedir. Bununla birlikte sektörün yıllık ortalama %7 büyüme ile 2013 yılında yaklaşık olarak 2 trilyon dolar seviyesine eriştiği değerlendirilmektedir. Dünya’da Amerika Birleşik Devletleri, sektörden yaklaşık %38’lik bir pay alarak, başı çekmektedir. E-devlet ekonomik devlet, ekonomisi güçlü devlettir. E-devlet ekonomiye katma değeri yüksek dünya markaları kazandırıp dünyayla rekabet sağlar. Ülkemizde e-Devlet, verimliliği artırmak amacıyla ve çağdaş toplum olmanın bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojileri ilk kurma maliyeti yüksek olmasına karşın Kamu Kurumlarının e-Devlet uygulamalarını geliştirmesiyle; vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerin kaliteli, hızlı, kolay erişilebilir, zamandan bağımsız bir şekilde sunulması, kurumlar arası bilgi alışverişinin sağlanarak iş ve veri yinelemesinin önlenmesi, karar vericilerin bilgiye dayalı karar verme süreçlerinin geliştirilmesi ve hızlandırılması, kağıt bağımlılığı ve kullanımı azalması, insan yanlışlarının en aza indirgemesi ile harcamalardan ve zamandan tasarruf sağlanmaktadır. Türkiye’de bilgi teknolojilerine yapılan yatırımları değerlendirdiğimizde de, son yıllarda ciddi bir ivmenin yakalandığını ifade etmek yanlış olmaz. Diğer yandan, 20 hükümetimizin 2023 Vizyonunda, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek” hedefleri bulunmaktadır. Bu hedefin ise yıllık %8,5 ekonomik büyüme oranı ile gerçekleşmesinin mümkün olduğu tahmin edilmektedir. İstatistiklere baktığımızda Türkiye’de bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün, ekonomik büyüme için lokomotif sektörlerden biri olduğu görülmektedir. Bunun en önemli göstergesi sektörün, 2013 yılında % 11,3 büyüme göstererek 61,6 milyar TL'ye ulaşmasıdır. Toplam sektör büyüklüğü içinde ise iletişim teknolojileri 43,7 milyar TL, bilgi teknolojileri ise 17,9 milyar TL tutarında bir hacme sahip olmuştur. Ayrıca sektörün 2014 yılında da, %11 ila %15 arasında bir büyüme ile takip edeceği öngörülmektedir. O nedenle Türkiye’nin 2023 vizyonu sözde olmaktan çok ötedir. Ancak, bu söz konusu vizyon hedeflerine ulaşmakta en önemli araçlardan biri olan e-devlet olgusu, sadece hizmetlerin sanal ortamlara taşınması anlamına gelmemekte; bunun yanı sıra verimli iş süreçlerine, kurumlararası işbirliği yeteneğine ve ortak vizyona sahip, bilgiye dayalı kamu yönetimi anlayışını ifade etmektedir. Özellikle Norveç, İsveç, Finlandiya gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, kamu kurumlarınca bilgi teknolojilerini; kaynakların verimli kullanılması ve vatandaşlara eğitim ve sağlık gibi alanlarda en etkin şekilde hizmet verilmesi kapsamında kullanmaları büyük önem arz etmektedir. Ülkelerin teknolojik gelişme düzeyinin ölçümünde, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen “E-Devlet Gelişmişlik Endeksleri” yol gösteren ve durum tespiti yapılmasına imkan veren en önemli verilerdendir. Birleşmiş Milletler tarafından 2014 yılında hazırlanan “E-Devlet Raporu”na göre; E-Devlet Endeksi en yüksek ülke 9.462 ile Güney Kore’dir. Hollanda 8.897 endeks puanı ile Güney Kore’den sonra ikinci sırayı, İngiltere ise üçüncü sırayı almaktadır. Bununla birlikte aynı yıl için dünya ortalaması 4.712 olarak hesaplanan EDevlet gelişmişlik endeksi, Türkiye için 5.443 olarak açıklanmış ve ülkemiz 80 inci sırada yer almaktadır. 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’de Bilgi Teknolojileri alanında yapılan yatırımlar, her yıl artış göstermiştir. Bu çerçevede 2013 yılı itibari ile ülkemizde kamu bilgi iletişim teknolojileri alanına ayrılan yıllık ödenek, 3,6 milyar TL’ye yaklaşmıştır. Ancak E-Devlet Endeksinden bahsederken, insan faktörü unutulmamalıdır. Çünkü E-Devlet Endeksini belirleyen en önemli faktörlerden biri vatandaşların bu uygulamalara ilgisidir. Geleneksel devlet anlayışından E-Devlete geçiş sürecinde, vatandaşların taleplerinin arzı etkilediğini ve devletlerin de bu anlamda gayretlerini hızlandırdığını görüyoruz. E-Devlet, ülkemize gerek ekonomik anlamda gerekse vatandaşların daha kaliteli ve hızlı hizmet alması sonucu toplumsal alanda kazanımlar sağlayacak yeni bir dönüşümdür. E-devlet’e geçiş yolunda ilerleme kaydeden ülkemizin bu alandaki ivmesini arttırması “2023 Vizyonu” hedeflerine ulaşılması açısından büyük önem arz etmektedir. Çok değil, yalnızca son yirmi yılı incelediğimiz zaman, bilişim sektöründe yer alan firmaların çok hızlı bir şekilde yükseldiği ve ülke ekonomisinde çok büyük paylara sahip 21 olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bunun en büyük sebebi; tüm sektörler içinde yer alan faaliyetlere bağlı sorunlara yönelik çözüm olabilen ve aynı şekilde gelişime yönelik cevap verebilen, tek sektörün yine bilişim sektörü olmasıdır. Kısacası bilişim; günlük hayatımızda dahil olmak üzere, gerçekleştirilen tüm faaliyetler için, eksikleri tamamlayan ve mevcudu hızlandıran bir yapıya sahiptir. Zaman ile yarıştığımız günümüz yaşantısında konu ne olursa olsun bize çözüm yaratabilen bilişim, gerek sosyal gerekse iş hayatımız için sürekli andığımız, vazgeçilmez bir kavram haline gelmiştir. Hitap ettiği bu çok geniş alan sayesinde bilişim sektörü de kendini sürekli yenileyerek geliştirme fırsatı bulmuş, çok yönlülüğü sayesinde kendisine yapılan yatırımları hızla karlılığa çevirmeyi başarmıştır. Bugün biliyoruz ki; bir ülkenin, diğer ülkeler üzerinde etkisi yalnızca teknolojik anlamdaki gücüyle değil, teknolojinin beraberinde ekonomik anlamda da güçlü olmasına bağlıdır. Bir ülkeyi ekonomik anlamda ileri götürecek yapıların, büyük yatırımlar ile yüksek karlılık hedefleyen şirketsel yapılar ve kazançları olduğu düşünülür. Buna karşılık, bilişim üzerine yapılan çalışmaların pahalı yatırımlar gerektirmemesi, hammaddesinin bilgi ve yaratıcılık olması, hitap edebileceği sektörlerin sınırsız olması, bilişim firmalarını yukarı taşımaktadır. Bilişim çağında, ülkelerin; büyüme, rekabet etme, istihdam sağlama, dünya ekonomisinde pay sahibi olmaları bilişim ve teknoloji alanın da sahip oldukları üstünlüğe bağlıdır. Bilim ve teknolojinin ülkeler üzerindeki, kalkınma ve verimlilik etkisi büyüktür. ABD’ye baktığımız zaman, 1990’lı yıllarda dünyanın diğer ülkelerinde yaşanan ekonomik durgunluk ve olumsuzluklara rağmen, ABD büyümeyi başarmış, enflasyonunu düşürmüş, işsizliğini en aza indirmiştir. Diğer ülkeler, enflasyon ve işsizlikle mücadele etmeye çalışırken, ABD bilişim ve teknolojiye yaptığı girişim sayesinde ülke ekonomisine büyük katma değer sağlamıştır. Bilişim sektörü ile ilgili başka bir başarı öyküsü de; Dünyada 3 I olarak adlandırılan Hindistan, İrlanda ve İsrail ülkelerine aittir. Bilişim sektörün önemini ve sektördeki boşluğu daha önce fark ederek, devlet desteği ile gerekli yatırımlar yapılarak yazılım ve hizmet ürünleri pazarında büyük paya sahip olmuşlardır. Gelişmekte olan ülkelerde bilişimin ülke ekonomisine sağladığı katma değeri bu üç ülkede açıkça görebiliyoruz. Günümüzün bilgiye dayalı ekonomilerinin önemli bir bileşeni, devletin ta kendisidir. Devletin vatandaşlarına ya da ülkenin şirketlerine ve kurumlarına verdiği hizmetleri daha kaliteli, hızlı ve doğru bir şekilde sağlaması, ancak bilişimle mümkündür. Bunun farkında olan devletler, hem dünya çapında, hem ülke içinde ekonomisini iyi bir yere taşımaktadır, taşıyacaktır. Artık “Sanayi Toplumundan”, “Bilgi Toplumuna” geçiş evresindeyiz. Avrupa Birliği tarafından başlatılan “Bilgi Toplumuna Dönüş” çalışmaları ve dünyada bilişim teknolojilerin önemi her geçen gün artmaktadır. Artık fabrika ve maddi üretim ülke ekonomisinin temel faktörü olmaktan çıkmıştır. Bilişim çağında bilgi ve hizmet ürünleri önem kazanarak, maddi üretim, yerini düşünce üretimine bırakmıştır. Avrupa Konseyi'nin 2000 yılında Lizbon'da yaptığı strateji toplantısı şu sözcüklerle sonuçlandırılmıştı: "Bugün, Birlik, gelecek 10 yıl için kendine yeni bir stratejik hedef 22 belirlemiştir. Daha çok ve daha iyi iş olanakları ve daha büyük bir sosyal uyum aracılığıyla sürdürülebilir ekonomik büyümeyi destekleyebilen, dünyanın en rekabetçi ve en dinamik bilgi temelli ekonomisi haline gelmek." Biz de, ülkemiz kurum ve bireylerinin zaman kaybetmeden buna uygun bir strateji oluşturması gerektiğine inanıyoruz. Bilgi ekonomisi, her şeyden önce, şirketlerin bilgi yönetimi ile verimlilik, üretkenlik ve rekabet güçlerini yükseltebilmelerinin yolu olarak görülüyor. Avrupa Konseyi'nin Lizbon Stratejisini oluştururken, "bilgi temelli ekonomi" tanımını yapmasının nedeni, ABD ve Japonya'nın bilgi ekonomisine geçişte Avrupa'dan daha hızlı davrandığının artık kesin olarak tespit edilmiş olması. Önümüzdeki birkaç yıl, Türkiye'nin global rekabet gücünü gelişmiş ülkeler seviyesine çıkartabilmemiz için kritik bir dönemeç olacaktır. Ülkemiz, dünya bilişim sektöründe hem jeolojik, hem de sosyal yapı olarak başarılı olabilecek ülkeler arasındadır. Sektörlerin tüm bölümlerine hitap eden bilişim ve teknolojiyi üretmek için, gerekli olan hammadde; akıl, bilgi ve yaratıcılıktır. Bilişim sektörünün en önemli sermayesi eğitimli insanlardır. Genç, dinamik nüfusun yoğun olduğu ülkemizin en büyük kaynağı akıl ve insan gücüdür. Bizim, yeni bir enerji kaynağına, hammaddeye, trilyonluk tezgahlara ihtiyacımız yoktur. Biran önce stratejilerimizi belirleyip, vizyonumuzu oluşturmalıyız. İnovasyon ve Ar-Ge çalışmalarına gereken önemi vermeliyiz. Bilgi Teknolojilerinin bugünkü tüketim odaklı yapısı devam ettiği takdirde, bilgi teknolojilerine dayalı olarak ülkemizin büyümesinde katkı sağlayamayacağı, aksine cari açığa olumsuz etki etmekte devam edeceğidir. Stratejik vizyonun aksiyona dönüştürülmesinde henüz aşılmamış ve aşılması gereken engeller bulunmaktadır. Bunların aşılması halinde Türkiye coğrafi konumu, tarihten gelen girişimci kültürü, genç nüfusu, hızla artan eğitim seviyesi ile kısa zamanda bu alanda atılım yapabilecek konumdadır. Ülkemizin jeopolitik konumunun önemini iyi kullanmalı, hem iç hem de dış pazardaki politika ve stratejilerimizi belirleyerek, ithalat ve ihracatı aynı zaman diliminde yürütmeli, gereken teşvik ve desteği devlet kanalıyla almalıyız. Ülkemizi teknolojiyi dışarıdan ithal eden değil, dışarıya ihraç eden konumuna getirmeli, dünya bilişim sektöründe “Biz de Varız” demeliyiz. Sonuç olarak; Bilgi Ekonomisiyle Güçlendirilmiş Türkiye Ekonomisi Dünyanın İlk Beş Büyük Ekonomisine Girecektir. 23 BİRİNCİ BÖLÜM BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EKONOMİK GELİŞİME ETKİLERİ 25 Bilgi Çağı, Bilgi / Bilişim Toplumu Nedir? Yüzyıllar boyu insanoğlu öğrendi, uyguladı ve üretti. Bütün bunları yaparken bilgiye dayandı. Bilemediklerini araştırdı öğrendi yeni bilgiler üretti. Gözleme dayalı ve kuramsal bilgi yaşamın pratiğinden geçti. Matematiksel anlatımı yapıldı. Keşifler, icatlar yapıldı. Savaşlar kazanılıp kaybedildi. Milyonlarca insan yaşamını kaybetti. Şirketler kuruldu gelişti büyüdü ve şirketler battı. Bunların hepsinde bilginin rolü, ilk olmak, önce olmak, zamanında bilmek anlamında vardı. Bilgi büyük bir dönüşüm yaşıyor. Sanayi çağı geride kaldı, artık bilgi çağına doğru gidiliyor. "Sanayi Devrimi", ekonominin tarımdan sanayiye geçişinin temellerini atmış, yaşam standartlarını yükseltmekle kalmamış, kırsal yerleşimlerin egemenliğine son verip, metropoller dönemini başlatmıştı. Geçtiğimiz yüzyılın bilimsel devrimi ise, bilgi üretimi ve yeni buluşların geliştirilme sürecini değişime uğrattı. Bu süreçte, küreselleşmeyle eş zamanlı olarak, üretim ekonomisinden bilgi ekonomisine, kol gücünden beyin gücüne, sanayi işçiliğinden bilgi işçiliğine geçiş gerçekleşti. Artık bilgiyi Thomas Edison gibi kendi başına çalışan ve buluşlar yapan kişiler değil, dev araştırma laboratuvarları üretiyor. Bundan yüzyıl önce, otomobil ya da iş makineleri üretiminde diğerlerini geride bırakan üreticiler nasıl sektörün devleri haline geldilerse, bugün de Bill Gates gibi bilgiyi daha iyi üretmeye uğraşanlar dünyanın en zengin kişileri arasına giriyor. Bilgiyi sadece kullanmak bir zamanlar için yetiyordu. Artık yetmiyor. Bilişim toplumu kavramı ile; bilgiyi üreten, istediği yer ve zamanda kullanan, paylaşan, bunun için teknolojinin sunduğu olanakları refah düzeyini yükseltmek amacıyla kullanabilen, sorgulayan, yönetime katılan özgüveni oluşmuş, vatandaşlık bilinci yüksek, içinde bulunduğu topluma değer katan devletiyle barışık bir toplum anlayışı ifade edilmektedir. Bu nedenle bilişim toplumu dinamik, teknolojiye ve değişime açık üretken bir toplumdur. Refah ve bilgi arasında bağlantı vardır. Batı, eğitime yüzyıllar önce önem vermeye başlamıştır. Bu; teknoloji, yaşam tarzı, eğitim ve anayasal düzene de yansımıştır. Fransız Anayasası 220, ABD Anayasası 230, Londra Borsası ise 200 yıldan fazla zaman önce oluşturulmuştur. Bilgi ve gelir arasında da bağlantı vardır: G. Kore, Tayvan, Singapur, İrlanda ve İsrail gibi ülkeler, son elli yılda gelişmişlik düzeylerini artırdılar. Hızlı kalkınmada en önemli etken bilgi, eğitim ve birikimdir. Bilgi ekonomisi, bilgiden değer yaratmaktır. Ürünlerin bilgi içerikleri önemlidir. Bir kg. iplik 1 dolardır, ama bir kg. kumaş 3-4 dolardır, çünkü bilgi ile ipliğe bir nitelik kazandırılmıştır. Bir üründe ne kadar bilgi kullanılırsa, ürünün hacmine ne kadar bilgi eklenirse, değeri o kadar artar. Bir otomobilin kilosu 100 dolar ise, bir dizüstü bilgisayarın kilosu 300 dolardır, çünkü dizüstü bilgisayarda daha çok bilgi vardır. Eğer bir şirket, sadece kendi içindeki ve çalışanlarının sahip olduğu bilgiyi yönetirse; bu gölden maşrapa ile su almaya benzer. Bilgi devriminin motoru İnternet'tir. İnternet sayesinde binlerce veri tabanına ve kaynakçaya ulaşabiliyoruz. Kurumların bilgi toplumuna yönelmesi demek, dünyadaki tüm bilgilerden yararlanmayı bilmeleri demektir. İleri toplumlarda insan kaynakları yerine artık "Chief Learning Officer" (Öğrenme Yöneticileri) 27 çalışmaktadır. Bu yöneticiler, çalışanlarını geliştirmek ve bilgi seviyelerini artırmak için çaba harcarlar. Yapılan bir araştırmada Türkiye'deki 28 üniversitenin kütüphanelerinde toplam 2,5 milyon cilt olduğunu görülmüştür. Oysa sadece Berkeley Üniversitesi kütüphanesinde 13 milyon cilt bulunuyordu. Dünyanın ileri gelen bir çok üniversitesinde sayılar aşağı yukarı aynıydı. Bu da gösteriyor ki, eski dönemde de bilgiye yönelmiş değildik. Kitap satışı oranımız, bugün Avrupa Birliği ortalamasının onda biri seviyesinde. İnternet ile çok önemli bir imkan doğuyor. Ancak, İnternet kullanımı İskandinavya’da yüzde 70, ABD’de yüzde 40-50, Güney Kore’de yüzde 40 ve gelişmekte olan ülkelerde ortalama yüzde 40 seviyesindeyken, Türkiye’de bu oran yüzde 6’da kalıyor. İnternetteki bilgilerin çoğunluğunun İngilizce olmasının bunda önemli bir etkisi var. Basılı malzeme ile Türkiye’nin bu bilgi açığını kapamasına zaman ve para yetmez, ancak bilgi toplumu ve İnternet çok büyük bir fırsat. Örneğin, Güney Kore günümüzde bunu çok iyi değerlendiriyor. Günümüzde teknoloji temelli sektörler ve çözümleri toplumsal refaha katkıları en yüksek alanlar olarak öne çıkmaktadır. Son 10-20 yılda dünyada fark yaratan ülkelerin başarı hikayelerinde bilişim ekonomisinin rolü açıkça görülebiliyor. Geleceğe baktığımızda ise ürünlerde, üretim süreçlerinde, toplumsal hayatta bilişim ekonomisinin olanaklarının kullanımının giderek artacağı ve gelişeceği çok net olarak görülmektedir. Sadece üretim değil, hizmetler sektörü için de bilişim ekonomisi giderek önem kazanıyor. Özellikle kamu hizmetlerinin elektronik ortama taşınması, e-devlet gibi uygulamalar modern devlet anlayışının bir gereği. Bugün dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alan ABD, Almanya, Güney Kore gibi ülkelerde görüldüğü gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin kamu hizmetlerinde daha fazla kullanılıyor olması, ülkenin bu alandaki kapasitesini artırmasının koşullarını hazırlıyor. Bugün ülkelerin varlığı, bu yeni ekonomi modelinde rekabet edebilmeleri, teknoloji ve bilgi üretmek ve bunları etkin ve verimli olarak tüm ekonomik süreçlerde kullanabilmelerine bağlıdır. Ülkelerin Dünya Ekonomisindeki Yerini “Bilişim” Belirliyor Bilginin üretimi ve dağıtımı, günümüzde giderek ivme kazanan bir hızlanma içinde bulunmaktadır. Artan küresel rekabetçi ortam, refahta ekonomik performans, gelişme için bilgi ve yeniliğin artan önemi, bilginin yakalanması ve etkin kullanımı için eğitim ve güncellenen yeteneğin artan önemi, bilgi kavramında devrim yarattı. Ancak, ileri ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında bilgi uçurumunun artma riski olduğunu da unutmamak gerekiyor. Unutulmaması gereken bir başka nokta da, etkin kullanılan bilginin kalkınma hamlesinin en önemli motoruna dönüşüyor olması. 1960’lı yılların başında, Güney Kore’nin kişi başına geliri 80 dolar, Gana’nın 180 dolar, Türkiye’nin ise 380 dolar olarak belirlenmiş. 1980’li yıllarda Güney Kore’de Bilişim Sektörü devletin birinci derecede stratejik sektörü olarak ilan ediliyor ve Cumhurbaşkanlığının himayesinde çalışmalar başlıyor. Bugün kişi başına düşen gelir Güney 28 Kore’de 27.990$, Türkiye’de 13.737$. Sanayi ürünleri ihracatında yüksek teknolojinin payı, Güney Kore/de %29, Türkiye’de %2… 1960’lı yıllarda Güney Kore firması Samsung sadece balık, sebze ve meyve ihraç ediyordu. 1977’ye kadar renkli TV bile üretemeyen Samsung’un, 1983’te kendi çiplerini tasarladıktan sonra ABD ve Japonya’daki yarı iletken endüstrisinin büyük oyuncularıyla rekabete gireceğine kimse inanmıyordu. Günümüzde dünyanın en değerli şirketi, 415.7 milyar dolarla “Apple”. Apple‘ın ardından en değerli teknoloji şirketi General Electric… Onu Microsoft ve IBM izliyor. Beşinci sırada ise 217,7 milyar dolarla Samsung yer alıyor. Yine bazı teknoloji şirketlerinin piyasa değerleriyse şöyle; Google;258 milyar dolar, Amazon: 111.26 milyar dolar, Facebook 100,7 Milyar Dolar, Twitter 25 Milyar Dolar. ABD Merkez Bankası Başkanı, ABD’nin 1990’larda dünyanın diğer bölümlerinde yaşanan durgunluğa rağmen büyümeyi başarmasındaki en önemli etkenin “Bilişim Teknolojilerini” kullanma olarak belirtiyor. . Bugün yaklaşık 3 milyarı insan 5 milyarı da cihaz, 7 milyar olan internete bağlanabilen nesne sayısının 2020 yılında 50 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bağlantılı (connected) olarak nitelendirilen tüm bu nesneler bir yandan veri üretirken bir yandan da bu verileri paylaşarak olağan üstü bir trafik oluşturmaktadırlar. Bu doğrultuda fiziksel olan aktiviteler internet ve bilişimin gücü sayesinde sanal dünyaya doğru kaymakta, siber güvenlik, mobil uygulamalar, bulut bilişim, büyük veri, sosyal ağlar gibi yeni ve/veya dönüştürülmüş kavramlar günlük yaşamdaki yerini, hızla artırarak önemini hissettirmeye devam etmektedir. Bilişim ekonomisinin geliştiği ülkelerde altyapı da gelişkindir. Bilgi toplumuna dönüşümde en önemli altyapı göstergelerinden biri genişbant aboneliğidir. Ancak sabit genişbant aboneliğinde Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük değere sahiptir. Tüketici kesiminde bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımı en yaygın olan ülke Güney Kore’dir. Türkiye ise Meksika’dan sonra hanelerde internet erişimi oranının en düşük olduğu ülkedir. Bilişim ekonomisinin ekonomik büyümeye olan katkısını vurgulamak üzere etkileyici bir örnek vermek gerekirse, Güney Kore öne çıkmaktadır. Güney Kore, büyüklük ve ekonomik yapı bakımından Türkiye’ye en çok benzeyen, fakat gösterdiği performansla da son 50 yılda Türkiye’den en çok farklılaşan ülkedir. Gelişmiş ekonomiler göz önüne alındığında Bilgi Teknolojileri sektörünün GSMH çerisindeki payı etkileyicidir. Güney Kore’de bilişim ekonomisinin GSYİH içerisindeki payı 2006 yılında % 16’dan fazladır. Aynı yıl bilişim ekonomisinin büyümeye katkısı ise % 40 olarak hesaplanmıştır. Güney Kore’nin 2009 yılı toplam bilişim ekonomisi sektörü ürün ve hizmet ihracatı 120 milyar dolardan fazladır. Bu ihracatın 80 milyar doları ürün ihracatı olup, Güney Kore’nin toplam ihracatının % 21’ine tekabül etmektedir. 2009 yılında bilişim ekonomisi sektörü harcamalarının GSYİH içindeki payı % 8 olan Güney Kore’nin bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik harcamaları AB ve ABD’den daha 29 hızlı artmaktadır. Bilişim ekonomisi sektörü katma değerinin özel sektör katma değeri içindeki payı giderek artan Güney Kore, 2008 yılında % 12’lik oranıyla Finlandiya ve İrlanda’dan sonra en yüksek katma değer oranına sahip üçüncü OECD ülkesi olmuştur. Güney Kore’nin bilişim ekonomisi sektör politikalarının evriminde, kamu sektöründeki bilgisayarlaşma oranını artırmayı hedefleyen politikaların önemi de dikkat çekmektedir. Güney Kore’nin bilgi toplumuna dönüşümünde e-girişim, e-devlet, e-eğitim, e-sağlık, e-lojistik, e-vergi sistemi ve e-ticaret dönüşümleri belirleyici olmuştur. Akamai.com’un raporuna göre internet bağlantı hızında 14,2 Mbps ortalama ile Güney Kore liderken, Türkiye 3,1 Mbps ile 61. sıradadır. Söz konusu raporda ülkemizdeki 2014 yılı 2. Çeyreğinde ortalama internet bağlantı hızı 5,5 Mbps. Bu arada bağlantı hızımız 2014 yılı 1. çeyreğine göre yüzde 10, geçen seneye göre de yüzde 56 artış göstermiş. Bu artışta internet paketlerindeki indirimli fiyat ve gelişmiş hız seçeneklerinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan EMEA (Avrupa, Orta Doğu ve Afrika) bölgesinde en hızlı internete sahip olan ülke 14,9 Mbps ile İsviçre olurken, geçen seneye göre en büyük ivmelenmeyi de yüzde 58 ile İrlanda göstermiş. Ülkemiz, dünya bilişim teknolojilerinin pazarı haline gelmiştir; internet nüfusu 36 milyonu aştı. Türkiye’de Facebook; kullanıcı sayısı 32 milyonu aşan oranı ile dünya dördüncüsü. Foursquare’da Türkiye, ABD’den sonra dünyada en çok check-in yapılan ikinci ülke. Twitter’ın internet kullanıcıları arasındaki yaygınlık yüzdesi Türkiye yüzde 31.1 ile dünya lideri. 60 milyondan fazla cep telefonu ve 35 milyonu aşan akıllı telefonla Türkiye SMS’te açık ara lider. Özetle Dünyanın en değerli 13. şirketi olan Samsung’un 217,7 milyar dolarlık piyasa değerine karşılık Türkiye’nin yazılım ihracatı 1 Milyar dolar olarak hedefleniyor. 30 Gelişmiş ve gelişmekte olan 49 ülkeye ilişkin hisse senedi performanslarını izleyen MSCI Endekslerinin listesinde yer alan Türk şirketlerinin halka açık hisse senetleri mevcut endeksimizin %85’ini kapsamaktadır. Toplam halka açık olan hisselerin değeri ise 55 milyar ABD Doları’na eşittir. GFK Türkiye’nin 2012 yılında yayınladığı rapora göre donanım, yazılım, hizmet, elektronik haberleşme, e-ticaret, savunma sanayii, çağrı merkezi, mobil cihazlar pazarları toplam büyüklüğü 33 milyar ABD Doları kadardır. Büyük bilişim devlerini bir kenara bırakırsak bu değerler elektronik ticaret alanında faaliyet gösteren eBay şirketinin 70 milyar ABD Doları’na karşılık gelen piyasa değerinin bile oldukça altındadır. Dünya’da bilişim ekonomisi sektörünün en önemli bileşeni olan bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) ürünlerinin hacmi, özellikle son yıllarda hızla artmaktadır. Çünkü küresel ticaret içinde, talebi hızla artan en dinamik ürün grubunu bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü (BİTS) ürünleri oluşturmaktadır. 2002 yılında 1 trilyon dolardan daha az olan BİTS ürün ticareti, 2000’li yılların sonlarında 1,5 trilyon doları geçmiştir. Toplam 12,5 trilyon dolar olan dünya ticareti içerisinde bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün ürün ticaretinin payı % 1314 civarındadır. Dünyadaki toplam bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü harcamalarının yaklaşık dörtte üçü OECD ülkelerinde gerçekleşmektedir. Dünya geneline bakıldığında, bilişim sektörüne yönelik harcamaların ağırlıklı olarak iletişim hizmetleri ve donanım alt sektörlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. 31 Sadece üretim değil, hizmetler sektörü için de bilişim ekonomisi giderek önem kazanıyor. Özellikle kamu hizmetlerinin elektronik ortama taşınması, e-devlet gibi uygulamalar modern devlet anlayışının bir gereği. Bugün dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alan ABD, Almanya, Güney Kore gibi ülkelerde görüldüğü gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin kamu hizmetlerinde daha fazla kullanılıyor olması, ülkenin bu alandaki kapasitesini artırmasının koşullarını hazırlıyor. Ek olarak, ABD’deki yüksek büyüme hızlarının arka planında, 1990’ların ortasından beri, bilişim ekonomisi yatırımlarındaki artış ve 2000’li yılların başından itibaren bu sektöre dayalı büyümeyi takip eden hizmet sektöründeki üretim artışları bulunmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde küresel çapta avantaj yaratabilen ülkelerde bu konuda tam bir toplumsal mutabakat sağlanmış olduğu yapılan çalışmalarda ve duyurulan eylem planlarında görülebilmektedir. Dünya üzerinde 2014 yılı itibariyle 3 milyar internet kullanıcısı olacağı öngörülmektedir. Böyle yoğun bir hedef kitlenin olduğu bir ortamı görmezden gelmek, yarattığı ekosistemi dikkate almamak ve kaldıraç etkisi olarak kullanabilmek için gerekli stratejileri uygulamamak ülkeler, kurumlar ve bireyler için çok ciddi kayıplara neden olacaktır. Ülkemizde Bilişim Ekonomisi Sektörü Ülkemizdeki bilişim ekonomisi sektörü ticaretinin yaklaşık % 70’ini bilgisayar, donanım ve elektronik bileşenler yani bilgi teknolojileri ürünleri oluşturmaktadır. Bilişim ekonomisi sektörünün ihracatının ithalatı karşılama oranı yaklaşık % 22 gibi düşük bir seviyededir. Türkiye’nin ürün ithalatının üçte birini bilgisayar ve aksamları ithalatı, bir diğer üçte birini ise telekom cihaz ithalatı oluşturmaktadır. Dünyadaki ticareti en hızlı gelişen ürünlerden bir tanesi olan bilgisayar ihracatı 19802009 yılları için incelendiğinde, Türkiye’nin bu sektörde neredeyse olmadığını görmek mümkündür. Türkiye’nin mamul mal ihracatı içerisinde bilgisayar ihracatının payı hiçbir zaman binde üçü geçememiştir. Yine bu sektörde ihracatın ithalatı karşılama oranı sadece % 4’tür. Çeşitli ülke ve ülke gruplarının dünya ticaretindeki payları incelendiğinde BİTS dışındaki ürün ticaretinin büyük bir kısmının Avrupa Birliği’ne (AB) yapıldığı görülmektedir. AB’nin 75 milyar dolarlık telekom cihaz ithalatına karşılık, bu ürün grubundaki ihracatı 50 milyar dolara ancak yaklaşmaktadır. Türkiye’de 2012 yılında bilişim pazarının büyüklüğü 56 milyar TL. (Yaklaşık 31 milyar dolar.) Bilişim sektörünün özelliklerine göre pazar 3 ayrı alt gruba ayrılıyor: (1) Telekom şirketlerinin pazar payı yüzde 57, (2) BT (bilgi teknolojileri) donanımı ve Telekom donanımı pazarlarının payı yüzde 27, (3) Yazılım ve BT hizmetlerinin payı yüzde 16 oranlarındadır. 32 Bilişim ekonomisi tarafından üretilen ürün ve hizmetler dünya ticaretinde giderek daha fazla alan kazanmaktadır. Ancak Türkiye’nin hem üretimi hem de ihracatı, düşük ve orta teknoloji ağırlıklı olarak gelişmektedir. Diğer bir deyişle yüksek teknoloji tabanlı ticaretimiz henüz atılım boyutunda değildir. Türkiye’de bilişim ekonomisinin ekonomi içindeki payı hangi göstergeye bakarsak bakalım çok küçüktür. Sektörün özel kesimin ekonomik aktiviteleri içindeki payı az, sanayi üretimine katkısı düşük, yaratmış olduğu istihdam sınırlıdır. Türkiye özel sektör genelinin aksine, bilişim ekonomisinin hizmet sektöründe üretkenlik BİTS sanayi sektöründen yaklaşık iki kat daha yüksektir. Türkiye’de bilişim ekonomisinin yarattığı istihdam ve katma değerin geleneksel sektörlerden çok daha üstün olduğu gerçeği Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir hızlı bir büyüme gösterebilmesi için sektörün büyümesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Sektörün gelişmesi için elverişli ortamın olmamasından kaynaklanan bu durum, diğer ülkelerle karşılaştırılınca Türkiye’nin bu alanda performansını yükseltmesi gerektiğine işaret etmektedir. Diğer ülkelerin performansları ya Türkiye’den daha iyidir, ya da hızlı bir gelişme içindedir. Türkiye’de sektörün ekonomik faaliyetler içindeki payının görece küçük olmasına ek olarak, bu payın hızla artmak yerine bazı yıllarda daha da küçüldüğü görülmektedir. Türkiye’de bilişim ekonomisinin toplam özel sektör katma değeri içerisindeki payı 2003’te sadece %5,5 idi. Daha kötüsü, 2003 yılından 2008 yılına kadar bu oranda ciddi bir değişim gözlenmemiştir. Söz konusu dönemde bilişim ekonomisinin payı %5,54’ten ancak %5,65’e yükselebilmiştir. Bilişim ekonomisinin özel sektör içindeki payının düşüklüğünün yanı sıra istihdam açısından da durum çok farklı değildir. 2003 yılında Türkiye’de özel sektörde istihdam edilenlerin sadece %2,09’u bilgi ve iletişim sektöründe istihdam edilmekteyken 2008 yılına gelindiğinde bu pay daha da düşerek %1,5’lara yaklaşmıştır. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bilişim ekonomisi faaliyetlerinin üretkenliği toplam özel sektör ortalama üretkenliğinden çok daha yüksektir. Büyümenin en önemli kaynağının üretkenlik olduğu düşünüldüğünde, Türkiye ekonomisinde bilişim ekonomisinin ne kadar önemli olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de özel sektörde çalışan başına düşen katma değer olarak ölçülen üretkenlik 2008 yılında yaklaşık ortalama yıllık 27 bin TL’dir. Sanayi sektörü üretkenliği hizmet sektöründekinden daha yüksektir (sanayi sektöründe çalışan başına katma değer 34 bin TL iken, hizmet sektöründe 23 bin TL’dir). Bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe ise üretkenlik, toplam özel sektör üretkenliğinin neredeyse dört katıdır (2008 yılında yaklaşık 102 bin TL). Türkiye özel sektörünün genelinde, sanayi sektörlerinde üretkenlik hizmetler sektörünün üzerinde iken, bilişim ekonomisi sektöründe üretkenlik, hizmet faaliyetlerinde sanayiye oranla yaklaşık iki kat daha yüksektir. Bilişim ekonomisi hizmet sektöründe 119 bin TL olan kişi başına katma değer, sanayi sektöründe sadece 57 bin TL’dir. Her alanda olduğu gibi, teknoloji sektöründe de markalaşmaya üretimden çok daha fazla önem verilmesi 33 gerekmektedir. Örneğin dünyanın önde gelen birçok tüketici elektroniği markası bugün üretimini Uzakdoğu’da yaptırıp, pazarlama ve Ar-Ge’ye odaklanıyor. Hindistan örneğinde olduğu gibi, yazılım alanı çok daha hızlı yakalanabilecek ve katma değeri yüksek bir alan. Bu alanda ilerleyebilmemizin en önemli göstergesi de bunları üreteceğimiz araçlar olan bilgisayarlar ve server’lar başta olmak üzere, birçok ürünü kapsayan BT ürünlerinin pazar payını artırması olacaktır. Ülkemizdeki Durumun Bilişim Ekonomisi Gelişmiş Ülkeler İle Karşılaştırılması Dünya geneline bakıldığında, BİT harcamalarının ağırlıklı olarak iletişim hizmetlerinde yoğunlaştığı ve gelişmekte olan ülkelerde iletişim hizmet harcamalarının artış hızının % 7 olduğu görülmektedir. Bilgi teknolojileri hizmet ihracatında 49 milyar dolar ile Hindistan başı çekmektedir. Hindistan’dan sonra Almanya ve ABD gibi ihracatçı ülkeleri Çin ve İspanya takip etmektedir. Türkiye ise 130 milyon dolar ile incelenen ülkeler içinde bilgi teknolojileri hizmet ihracatı en düşük olan ülkedir. 2008 yılı verilerine göre en büyük ithalatçılar ABD ve Almanya’dır. Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ithalatı 3-4 milyar dolar seviyelerindeyken, onları en yakından takip eden iki ülke Brezilya ve İspanya’dır. Güney Kore ve Singapur’un ise bilgi teknolojileri hizmet ithalatı 1 milyar dolardan düşüktür. Türkiye 320 milyon dolar ile en altta yer almaktadır. İncelenen ülkeler arasında Almanya, Çin, Hindistan ve Singapur BİTS hizmetlerinde ticaret fazlası vermektedir. Ancak, OECD (2010) çalışmasında da vurgulandığı gibi OECD ülkelerinin çoğu BİTS hizmetlerinde ticaret açığı vermektedir. İletişim teknolojileri hizmetlerinde ise ticaret verilerini yorumlarken dünya genelinde iletişim sektöründeki özelleştirme ve yapısal değişim düzenlemelerini dikkate almak gerekmektedir. İletişim teknolojisi hizmetleri ihracatında, bilgi teknolojileri hizmetlerinde Hindistan’ın ağırlığına benzer bir lider ülke bulunmamaktadır. 2008 yılında ABD, 9,5 milyar dolar ihracat hacmi ile en çok iletişim teknolojisi ihraç eden ülke konumundadır. İkinci sırada yer alan Almanya’nın ihracatı ABD’nin yarısı kadardır. Hindistan ve İspanya’nın iletişim teknolojisi ihracatı birbirine benzerdir. Hindistan’ın 2003-2008 yılları arasında iletişim teknolojisi ihracatını hızla artırması dikkati çekmektedir. Birbirine yakın seviyelerde olan Çin ve Singapur’un da ihracatları artmaktadır. 2003-2008 yılları arasındaki iletişim teknolojileri hizmet ihracatı üç kat artan Türkiye, 720 milyon dolar ile Brezilya ve Güney Kore’den daha iyi konumdadır. 2008 yılı verilerine göre, 7,8 milyar dolar hacmindeki iletişim teknolojisi hizmetleri ithalatı ile ABD en büyük ithalatçıdır. ABD’yi 7,1 milyar dolar ile Almanya takip etmektedir. Çin, Hindistan, Güney Kore ve Singapur iletişim teknolojileri hizmet ithalatında benzer büyüklüklere sahiptir. Yaklaşık 300 milyon dolar ithalat ile birbirlerine benzer performans sergileyen Türkiye ve Brezilya karşılaştırılan ülkeler içinde ithalatı en düşük olan ülkelerdir. Bilgi teknolojileri hizmetlerinde ticaret fazlası veren ülke sayısı az, ticaret açığı veren ülke sayısı çokken, iletişim teknolojileri hizmetlerinde ticaret açığı veren ülke sayısı az, 34 ticaret fazlası veren ülke sayısı fazladır. İncelenen ülkeler arasında Almanya, İspanya, Güney Kore ve Singapur haricindeki ülkelerde ticaret fazlası görülmektedir. BİTS bilgi teknolojileri ve iletişim hizmetleri alt sektörlerinin ihracat ve ithalat değerlerinin yanı sıra, bu alt sektörlerdeki rekabet gücünün de ülkeler arası karşılaştırılması gerekmektedir. Bilgi teknolojileri hizmetlerinde ihracat ve ithalat verileri 2006 yılı sonrasında başlayan Türkiye’nin rekabet gücü performansı pekiyi görünmemektedir. 2006-2008 yılları arasında Türkiye’nin bilgi teknolojileri hizmetleri alt sektöründe ithalat artış hızı ihracattan fazla olmuş ve rekabet gücü hızla gerilemiştir. İletişim teknolojileri hizmetlerinde Türkiye’nin ihracatını ithalatına göre hızla artırabildiği dikkati çekmektedir. İhracat fazlası veren Hindistan ve Türkiye’nin 2005 yılına kadar ihracatlarını hızla artırdığı görülmektedir. 2005 yılından sonra Hindistan’ın rekabet gücünün giderek azalmasına rağmen Türkiye’de artması sonucunda, Türkiye karşılaştırılan ülkeler içinde en iyi rekabet performansı sergileyen ülke olmuştur. Çin’e göre iletişim teknolojisi hizmetlerinde daha iyi bir rekabet gücü olduğu görülen ABD’de, 2005 sonrası yıllarda ihracat, ithalatın üzerine çıkmıştır. İletişim teknolojileri hizmetleri sektöründe rekabet gücünün bir yıl artış, takip eden yıl azalış eğiliminde olduğu Brezilya, yine Hindistan ve Türkiye gibi ihracat fazlası veren ülkelerdendir. Güney Kore, Singapur ve Almanya ise iletişim teknolojileri hizmetleri sektöründe 2005 sonrası rekabet gücü artmaya başlayan fakat karşılaştırılan ülkeler içinde net ihracatın en geride olduğu (dış ticaret açığı veren) ülkelerdir. Bilişim ekonomisi sektöründe hizmet faaliyetlerinin dünya genelinde çok rekabetçi olması, ücretlerin daha düşük olduğu ülkelere kaymasına yol açmıştır. Bunun en tipik örneği Hindistan’dır. Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye ve Brezilya’nın hizmet ihracatı/ GSYİH oranı % 2 ile Almanya, ABD ve İspanya gibi gelişmiş ülkelere yakındır. Çin’in kişi başına geliri Türkiye’den daha düşük olmasına rağmen hizmet ihracatı/ GSYİH oranı Türkiye’ye benzerdir. Kişi başına geliri yüksek olan Singapur’un yüksek hizmet ihracatı dikkat çekmektedir. Hindistan, kişi başına gelirindeki düşüklüğe rağmen, hizmet ihracatı/GSYİH oranındaki yüksekliği ile bütün ülkelerden farklılaşmaktadır. Kişi başına gelir ve bilişim hizmet ihracatının GSYİH’ye oranındaki değişime bakıldığında: hizmet ihracatının GSYİH içindeki payının büyük olduğu ülkelerde kişi başına gelirin de hızla arttığı görülmektedir Bu ülkelere örnek olarak, Çin ve Hindistan verilebilir. Türkiye’nin hizmet ihracatı/GSYİH oranı Brezilya’ya benzemesine rağmen, bu oran hızla artmaktadır. Türkiye’nin kişi başına geliri, İspanya, Almanya ve ABD gibi ülkelere kıyasla daha hızlı artmasına rağmen, hizmet ihracatı/GSYİH oranındaki artış bu ülkelere benzer ya da bunlardan daha düşüktür. Yani Türkiye’nin yüksek büyüme performansı veri alındığında, hizmet ihracatı/GSYİH oranını daha hızlı artırması beklenebilir. Kişi başına gelir artışı ile hizmet ihracatı/GSYİH oranı arasındaki ilişkiye bakıldığında: Türkiye’de kişi başına gelirin artış hızı, hizmet ihracatı/GSYİH oranı benzer 35 olan Güney Kore, ABD ve Brezilya’dan daha yüksektir. Yani geçmişte Türkiye, hizmet ihracatı/GSYİH oranının işaret ettiğinden daha yüksek bir büyüme hızına ulaşabilmiştir. Ancak gelecekte bu büyümeyi devam ettirebilmesi hizmet ihracatı/GSYİH oranını da artırmasına bağlı olacaktır. Bilişim hizmet ihracatı/GSYİH oranı benzer olan Çin’in büyüme hızı performansı çok daha yüksektir. Karşılaştırılan ülkeler arasında hem kişi başına GSYİH değeri hızlı büyüyen hem de GSYİH içindeki hizmet ihracat payı yüksek olan ülke Hindistan’dır. Bilişim ekonomisi içinde yer alan teknoloji harcamalarının alt bileşenlerine göre bakıldığında Türkiye’de donanım harcamalarının oranı yüksektir. Yazılıma ayrılan harcamaların payı ise çok düşüktür. İletişim harcamalarının bileşenlerine bakıldığında ise, bütün ülkelerde donanım değil hizmet harcamalarının en yüksek paya sahip olduğu görülmektedir. Türkiye’de iletişim alt sektörü harcamaları da ağırlık taşımaktadır. Ekonomik büyüme performansı Türkiye’ye benzer olan Brezilya ve hızlı büyüme performanslarıyla göze çarpan Çin ve Hindistan gibi ülkelerde de, Türkiye gibi iletişimin payı yüksektir. Bilişim ekonomisinin geliştiği ülkelerde altyapı da gelişkindir. Bilgi toplumuna dönüşümde en önemli altyapı göstergelerinden biri genişbant aboneliğidir. Ancak sabit genişbant aboneliğinde Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük değere sahiptir. Tüketici kesiminde bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımı en yaygın olan ülke Güney Kore’dir. Türkiye ise Meksika’dan sonra hanelerde internet erişimi oranının en düşük olduğu ülkedir. Türkiye’de bilgisayar ve internet kullanımı yaş grubu, cinsiyet ve işgücü durumu itibariyle AB27 ülkeleri ortalamalarından önemli ölçüde farklılık göstermektedir. İnternet ve bilgisayar kullanımındaki bu farklılıklar özellikle kadınlarda ve 55 yaş sonrası gruplarda çok belirgindir. Bu farklılığı giderecek politikalar e-dönüşüm sürecinin önemli bir bileşimini oluşturmak durumundadır. Diğer birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de üretkenlik bilişim ekonomisi kapsamındaki alanlarda daha yüksektir. Türkiye’de bilgi ve iletişim teknolojileri üretkenliği, toplam özel sektör üretkenliğinin dört katıdır. Ülkemizde donanım üzerinde yoğunlaşan bilgi ve iletişim teknoloji harcamaları dünyada, ağırlıklı olarak iletişim hizmetlerinde yoğunlaşmıştır. Ancak, ülkeler arasında sektör içi uzmanlaşma ve gelişme farklılıkları dikkati çekmektedir. Hindistan bilgi teknolojileri hizmet ihracatında başı çekerken Türkiye ise 13 milyon dolar ile çok düşük bir pazar payına sahiptir. Bilgi teknolojileri hizmet ithalatında ise ABD ve Almanya gibi ülkeler üst sıralarda yer almaktadır. İletişim teknolojisi hizmet ihracatında ABD başı çekmektedir. Türkiye’nin iletişim teknolojileri hizmet ihracatı 2003-2008 yılları arasındaki üç kat artarak 720 milyon dolara ulaşmıştır. Bu rakam Brezilya ve Güney Kore’den daha yüksektir. İletişim teknolojisi hizmetleri ithalatında da ABD başı çekmektedir. Bu alanda Çin, Hindistan ve Güney Kore benzer büyüklüklere sahipken, Türkiye yaklaşık 300 milyon dolar ithalat hacmiyle düşük bir performans sergilemektedir. 36 Türkiye’nin teknoloji yatırımına yönelik harcamalarının GSYİH içindeki payı Almanya, İspanya ve ABD’den daha düşük olmasına rağmen, büyüme hızını bu ülkelerin üzerine çıkartabilmiştir. Ancak bu büyüme hızı, gelir farklılıklarının kapanması için pek de yeterli değildir. Türkiye’nin bilişim ekonomisi sektörüne yönelik harcamalarının GSYİH içindeki payını 1,5 puan artırabilmesi durumunda, büyüme hızında Çin ve Hindistan’a benzer performans göstermesi mümkün olacaktır. Bilgi ve iletişim sektörü ürün ihracatının GSYİH içindeki payının artması da benzer bir büyüme performansı yaratacaktır. 2014 Yılı İlk Çeyreğinde BT Ürünlerinin Toplam Teknoloji Pazarı İçindeki Payı ÜLKE S.N. Pazar Payı (%) 1 Almanya %35 2 Çek Cumhuriyeti %34 3 Japonya %30 4 Belçika %28 5 Birleşik Arap Emirlikleri %28 6 Hollanda %28 7 Birleşik Krallık %28 8 Slovakya %27 9 İspanya %26 10 Rusya %25 11 Portekiz %25 12 Ukrayna %25 13 Macaristan %24 14 Fransa %24 15 Romanya %24 16 Yunanistan %23 17 Avustralya %22 18 Suudi Arabistan %20 19 İtalya %19 20 Güney Kore %19 21 Çin %17 22 Türkiye %16 23 Brezilya %13 24 Arjantin %13 25 Mısır %10 37 Türkiye’nin 2023 yılında ilk 10 büyük ekonomi arasında yer alması için 2023 yılına kadar yılda ortalama % 8,5 büyümesi gerektiği öngörülmektedir. Mevcut karşılaştırma verilerine göre bilişim ekonomisinin büyümeye etkilerini dikkate alarak, kurum ve kuruluşları teşvik edecek, yaptırımcı faaliyetlere hız vermek gerekmektedir. Türkiye’nin harcamalarının GSYİH içindeki payı Almanya, İspanya ve ABD’ye göre daha düşük olmakla birlikte kişi başına büyüme hızı bu ülkelerin üzerindedir. Eğer Türkiye bilişim ekonomisinin gelişimini hızlandırırsa büyümesini de hızlandırabilecektir. Bilişim ve Ekonomi Ülkeye Nasıl Katkı Sağlıyor? Bilişim ekonomisi sektöründe yer alan ürün ve hizmetlerin hem üretiminin hem de kullanımının ülkelerin büyüme ve üretkenlik performansı açısından son derece önemli olduğu artık tüm dünyada kabul edilen bir gerçektir. Bilişim ekonomisi sektörü birçok başka sektörde etkinlik ve verimlilik artışlarına yol açarak ve kurumsal yapıların da daha etkin çalışmasını sağlayarak ülkelerin ekonomik büyüme performanslarını sadece kısa vadede değil, uzun vadede de olumlu etkileyen unsurlardan birisi olarak kabul edilmektedir. Hızlı etkileşimi tetikleyen teknolojiler, bireyleri, şirketleri, toplulukları ve devletleri hızlı ve etkin olarak birbirlerine bağlamaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik büyümeye katkısı öncelikle bilgiye erişimin, bilginin yaratılmasının ve paylaşılmasının geliştirilmesi yoluyla gerçekleşmektedir. Ayrıca bilgi ve iletişim teknolojileri bir yandan üretim süreçlerini hızlandırırken diğer yandan maliyetleri azaltmaktadır. Büyümedeki hızlanma sadece bilişim ekonomisinin bir üretim alanı olarak genişlemesinden kaynaklanmamaktadır. Yapılan çalışmaların tamamı, büyümedeki hızlanmanın bilgi teknolojileri alanındaki üretim kadar kullanımıyla da yakından ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. OECD tarafından bilişim ekonomisinin ekonomik büyümeye olan artan katkısı daha iyi anlaşıldıkça, dijital devrimin hem bölgesel hem de küresel boyutta önemini kavramış birçok devlet bilgi ve iletişim teknolojileri altyapılarını geliştirmeye yoğun bir çaba harcamaya başlamışlardır. 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme iddiasını ortaya koymuş olan Türkiye’nin bu hedefi tutturabilmesi için büyümesini hızlandırması gerektiği aşikardır. Bugünün dünyasında ise büyümenin hızlanmasının yolunun bilişim ekonomisinden geçtiği inkar edilemez bir gerçektir. Bilgi ve iletişim teknolojileri gibi genel amaçlı teknolojilerin özelliği, büyümeyi uzun dönemde etkiliyor olmalarıdır. Bu nedenle, bugün bu alana yoğun yatırım yapan Güney Kore, Çin gibi ülkelerde bilişim ekonomisinin büyümeyi hızlandırıcı etkisi gelecek on yıllarda da devam edecektir. Bilişim ekonomisinin ekonomik büyümeye olan katkısı 1980’lerin sonundan beri politika tartışmalarının ve ekonomik analizlerin merkezine yerleşmiştir. Bilişim ekonomisi en genel anlamda bilgi ya da bilgiye dayalı teknolojik ürün ve hizmetlerin kullanımını veya üretimini içeren ekonomik faaliyetler olarak tanımlanmaktadır. Bilişim ekonomisinin 38 merkezinde internetin rolü bulunmaktadır. Özellikle, internet kullanımının yayılması beraberinde birçok bilgiye dayalı ürün ve hizmet içeren yeniliklerin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur. Bilişim ekonomisinin ekonomik büyümeye katkısının anlaşılmasındaki en önemli faktör ise, AB ile ABD arasındaki ekonomik performans farkını bu sektörle açıklayan çalışmalar olmuştur. 1990’ların ortalarından beri ABD’deki üretkenlik artışının belirgin bir şekilde hızlanmasına rağmen AB’de görülen üretkenlik artışındaki ciddi yavaşlama, bilişim ekonomisinin ekonomik büyüme içindeki yerinin incelenmesi üzerine yapılan çalışmaların artması ile sonuçlanmıştır. Bu konuda yapılan çalışmalar, ABD’deki üretim artışında sektörün katkısını net olarak ortaya koymaktadır. 1990’ların ortasından beri hızla gelişen bilgi ve iletişim sektörüne yapılan yüksek miktardaki yatırımlar ile 2000’li yılların başında bilişim ekonomisine dayalı büyümeyi takip eden hizmet sektöründeki üretim artışları, ABD’nin yüksek büyüme hızını açıklayan temel faktör olarak kabul edilmektedir. Bilişim ekonomisinin gelişmesiyle beraber, ABD 1990’lı yılların ortasından sonra, 1970’lerdeki petrol krizlerinden beri ulaşılamayan üretim artışını yakalama fırsatına kavuşmuştur. Bu durum literatüre yeni bir kavram kazandırmıştır: ABD’de hızlanan büyüme, literatürde üretkenliğin bilişim ekonomisi ile dirilişi olarak adlandırılmıştır. Büyümedeki hızlanma sadece bilişim ekonomisinin bir üretim alanı olarak genişlemesinden kaynaklanmamaktadır. Aynı zamanda bu sektörün ürünlerinin diğer sektörler tarafından kullanılması da büyümeyi hızlandırmıştır. Yapılan çalışmaların tamamı, büyümedeki hızlanmanın bilgi teknolojileri alanındaki üretim kadar kullanımıyla da yakından ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışmalar, bilişim ekonomisi sektörünün sunduğu ürün ve hizmetlerin, diğer sektörlerde maliyet düşüşü ve verimlilik artışına yol açtığını ve büyümeyi hızlandırdığını göstermektedir. Önemli bir tespit ise ABD firmalarının bilgi teknolojilerinden daha yüksek getiriler elde ettiğini ve bu yüksek getirilerin bilgi teknolojilerinin yoğun olarak kullanıldığı sektörler tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir. OECD ülkelerinde de bilişim ekonomisi sektörü diğer sektörlerinden daha hızlı büyümektedir. Bilişim ekonomisinin yaratmış olduğu katma değerin özel sektör katma değeri içindeki payı 1995-2008 yılları arasında bütün OECD ülkelerinde artmıştır. Farklı ülkeler için yapılan çalışmalar, bilişim ekonomisinin gelişiminin, üretkenlikte önemli farklılıklar yaratarak büyümeyi hızlandırdığı ve ülkeler arasındaki gelir farkının kapanmasını kolaylaştırdığını ortaya koymaktadır. Tüm dünyada en hızlı gelişen ve insan hayatına en yakından etki eden sektörlerden olan bilişim ve telekom sektörleri, Türkiye’ye de her anlamda birçok katkı sağlamaktadır. Türkiye’de Bilişim ve Telekom sektörleri çok hızlı bir şekilde büyümektedir. Özellikle veri kullanımı çok hızlı bir şekilde artmaktadır. 2015 yılına kadar IP trafiğinin 4 kat artması beklenilmektedir. Bu açıdan bakıldığında sektörde telekom şirketlerinin gelirlerini geçen yıla göre %25 arttırması olumlu bir durum. Diğer taraftan Bilişim ve Telekom sektörlerinin maddi 39 avantajlarının yanı sıra bu sektörlerin insan hayatına sağladığı katkıların da unutulmaması gerekmektedir. Fakat AR-Ge harcamalarına baktığımızda aynı yüzdeyi göremiyoruz. ArGe’ye daha fazla para harcamak, sektörün tümden gelişmesine destek vermek gerekiyor. 2023 hedeflerine ulaşmanın yolu bu dayanışmadan geçiyor. Ekonomik işleyişin itici gücü haline gelmiş olan bilişim endüstrisini sırtlayan telekomünikasyon sektöründe kaydedilen gelişmeler, diğer tüm sektörlerin ve dolayısıyla ekonominin gelişimini de sağlıyor. Türkiye son yıllarda dünyada bilişim ve telekomünikasyon teknolojileri alanında en hızlı gelişen ülkeler arasında yer alıyor. Önümüzde alınacak daha çok mesafe olduğu bir gerçek. Bilişim ve Telekomünikasyon alanındaki gelişmeler, bitmeyen bir koşuya benzetebileceğimiz bir süreç. Ülkemizin bu alanda dünyanın önemli merkezleri arasına girebilecek bir potansiyele; teknolojiye yoğun ilgisi olan yetenekli ve genç insan gücüne sahip olması da gelecek için ümitli olmamıza imkan vermektedir. Hayatımızın bugün hemen her yerinde yer alan internet, bilişim ve telekom Türkiye ekonomisine de önemli bir katkı yapıyor. Yapılan araştırmalara göre, internetin 2011 yılında Türkiye ekonomisine katkısı (erişim ve çeşitli internet üzerinden harcamalar) 22 milyar TL yani Gayri Safi Milli Hasıla’nın % 1,7′si. Bilişim ve Telekom sektörünün büyüklüğü anlamında ise 63 milyar TL’lik bir hacim hesaplanıyor. Yakın gelecekte ülkelerin bilişim ekonomisi faaliyetleri içinde önemli bir yere sahip olacak mega trendlerin içinde bulut bilişim de yer alacaktır. Microsoft, Amazon, Apple, Google gibi bilişim devleri bulut bilişim alt yapısına çok büyük yatırımlar yapmaya devam etmektedir. Günümüzde, internet ortamında kullanılan verilerin %90’ı son iki yıl içinde üretilmiştir. Bu verileri saklayacak depolama ünitelerinden, kesintisiz bir şekilde çalışmasını sağlayacak sunuculara ve raporlama sistemlerine kadar geniş bir alt yapının, kesintisiz çalışabilecek ve profesyonel yönetim tarafından işletilecek sistemlere ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç, internet kullanımı ve içerik geliştirme devam ettiği sürece ivmelenerek artacaktır. Bulut Bilişim alanında Türkiye’nin bölgesel bir alt yapı sağlayıcı olabilmesi için 8 – 8,5 milyar TL tutarında bir yatırıma ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Yıllara sari olarak yapılacak bu yatırımın çok kısa sürede kendini amorti edebileceği öngörülmektedir. Türkiye’den Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa’ya yapılan veri hizmetleri ihracatının 2023 yılı itibariyle 600-650 milyon TL’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bulut bilişim hizmetlerini ülkelerinde geliştirmeyi, yaygınlaştırmayı ve kullanımı sayesinde kamuda BİT maliyetlerini azaltmayı hedefleyen ülkeler incelendiğinde Güney Kore ve Tayvan kapsamlı politika programlarıyla öne çıkmaktadır. Tayvan önümüzdeki yıllarda bulut pazarını geliştirmeye yönelik 740 milyon dolar ayırdığını açıklamıştır. Güney Kore’de bulut bilişim teknolojisinin gelişmesi için 2010-2014 yılları arasında harcanmak üzere 1 milyar TL bütçe ayırmıştır. Söz konusu bulut bilişim yatırımı ise sadece arz, talep, Ar-Ge ve ekosistem yatırımlarından ibaret değildir. Bulut bilişim hizmetleri için gerekli hukuk sisteminin geliştirilmesi, kurumların ve bireylerin veri gizliliği konusunda kendilerini hukuksal olarak güvence altında hissetmesi yapılan yatırımların hızlı geri dönüşü için önem arz etmektedir. 40 Aslında bilişim ekonomisinin olumlu ekonomik etkileri çok daha geniş bir alana yayılmaktadır. Sektörün gelişiminin, insanın yaşam kalitesini ve ekonomik büyümeyi sağlamada en büyük itici güç olduğunu ileri sürülmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yol açtığı gelişme, ekonomik ve toplumsal hayatta önemli iyileştirmeleri de mümkün kılmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojileri sayesinde bugün Türkiye’nin daha fazla istihdam, daha fazla ihracat, dış ticaret dengesinde azalma, KOBİ’lerin gelişimi ve kurumsallaşması, ekonomik aktivitenin bölgesel dağılımının daha dengeli hale gelmesi, teknolojide ve yenilikçilikte ilerleme, ürün ve hizmet fiyatlarında gerileme, kalitesinde artış, sosyal gelişmede hızlanma ve kamu hizmetlerinin kalitesinde iyileşme, enflasyonda düşüş, daha yüksek ücretler, ekonominin rekabet gücünde iyileşme, kayıtdışının azaltılması, vergi tabanında genişleme ve vergi gelirlerinde artış gibi geniş bir alana yayılan ilerleme alanlarında önemli düzelmeler ve sıçramalar elde etmesi mümkündür. Teknoloji Politikaları, Milli Kalkınma Stratejilerinin En Önemli Bileşeni Teknoloji; bir amaca yönelik olarak kaynakları, bilim ve mühendislik bilgisini ürünlere ve/veya hizmetlere dönüştürmeye yarayan araçtır. Teknoloji aynı zamanda yeni bilginin keşfedilmesinde de kullanılır. Teknoloji; endüstriyel, kültürel ve sosyal gelişimin en önemli temel taşıdır. Ülkelerin kalkınmasında ve büyümesinde ana kaynaktır. Günümüzde özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler milli kalkınma politikalarını destekleyici teknoloji ve yenilik geliştirme politikalarını oluşturmaktadırlar. Ulusal Kapasite; bilim, teknoloji ve üretim/hizmet kabiliyetlerinin bütününden oluşur. Ulusal kapasitesi yüksek olan gelişmiş ülkeler ekonomik refaha ve sosyal kalkınmışlığa sahiptir. Bu gerçeği göz önüne aldığımızda bilim ve teknolojinin ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma üzerinde stratejik önemi olduğunu anlayabiliriz. Bilim, teknoloji ve üretim/hizmet kabiliyetlerinin arttırılması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması ancak yenilikçilik yeteneği (innovative capability) ile mümkündür. Yenilikçilik Yeteneği ise büyük hacimli Ar-Ge Yatırımlarına, yüksek Ar-Ge Harcaması ve Ar-Ge Personeli oranlarına bağlıdır. Teknolojinin işçi gücünün yerini aldığı veya iş yapış şekillerini/iş bilgisini değiştirdiği çok uzun zamandır bilinmektedir. Öyle ki 1990’lardan itibaren artık teknoloji; yapay zeka ve mekatroniğin gelişmesi ile bir noktaya kadar beyin gücünün de yerini alabilmektedir. Teknolojinin, Beyin Gücünün yerine alma süreci, nanoteknoloji, biomekanik ve ileri malzeme teknolojilerindeki gelişmelerle daha da artacaktır. Artık teknoloji lideri olan ülkeler; sanayi, üretim, servis, ihracat, rekabet ve en önemlisi ekonomik alanlarda ve ekonomik kazanımlarda diğer ülkeleri domine etmektedir. Teknoloji ileri ülkeler, toplam ihracatlarındaki teknolojik ürünlerin payı oranlarına ve teknoloji endekslerine üstünlüklerini yansıtmaktadırlar. Bu oran ve endeks listelerinde üst 41 sıradadırlar. Teknolojik üstünlükleri, “ekonomisi en büyük ülkeler” konumlarına da yansımaktadır. Günümüzde hayatımızın her alanına etkisi olan teknolojinin yönetilmesi ve geliştirilebilmesi için; Teknoloji Farkındalığı, Teknolojinin Temini (ToT veya R&D), Teknolojinin Uygulanması, Teknolojinin İyileştirilmesi, Teknolojinin Kullanımdan Kaldırılması safhalarından oluşan Teknoloji Yaşam Döngüsü’nün (Technology Life Cycle) her safhasına hakim olmak, bu döngüyü kopukluklar yaşanmadan takip edebilmek Sürdürülebilir Teknoloji-Sanayi Gelişimi, Teknolojik Kalkınma ve Ekonomik Büyüme için çok önemlidir. Dolar fiyatının artmasının, dolar açığımızın küçülmemesinin temel nedeni, yüksek teknolojili ürün üretemememiz ve ihraç edemememizdir. Bizim ürettiğimiz malların sadece yüzde 3.5’i ileri teknoloji ürünü kabul edilen ürünler. Bizim ihraç ettiğimiz ürünlerin sadece yüzde 3.7’si ileri teknoloji ürünü kabul edilen ürünler. Bizim içeride ithal mallarıyla rekabet edebilmemiz (döviz açığımızı, cari açığı küçültebilmemiz), ihracatta dünya pazarlarında mal satabilmemiz için ileri teknoloji ürünlerinin üretimini artırmamız şart. Gelişmekte olan ülkeler üretime düşük teknolojili üretimle başlıyor. Biz de öyle başladık. Pamuk tohumundan yağ çıkardık. Pamuğu iplik haline getirdik. Dokuduk. Elde edilen kumaşla katma değeri düşük ihraç ürünleri yaptık. Bunları içeride, dışarıda sattık. Gelişmeye başlayan diğer ülkeler de aynısını yapıyor. Onun için ekonomik katma değeri düşük ürünlerinde rekabet şansı yok. Mal bol, fiyat ucuz. Örnek verecek olursak; 1kg Domates 1$ 1kg Tekstil 10 $ 1kg Mutfak robotu 100 $ 1kg Notebook 1000 $ 1kg Uydu 1 milyon $. Bugüne kadar sırasıyla tarım, sanayi ve bilgi ekonomisi olarak üç ekonomik sistem gelişmiştir. ABD, AB, Japonya gibi gelişmiş ülkeler kısmen de olsa bilgi ekonomisine geçmişlerdir. Geri kalmış ülkeler ise, bu sisteme geçememişlerdir. Bu ekonomide bilgi bir üretim faktörüdür. Bilgi üretmenin en önemli faktörleri ar-ge yatırımları, alınan patentler ve bu sektörde çalışacak elemanları yetiştirmektir. İleri teknoloji ürünlerini üretebilmek için ülkenin önce eğitime, sonra bilime ve teknolojiye daha sonra da araştırma ve geliştirme ile yenilikçiliğe önem vermesi gerekiyor. Üretim tesislerinin yüksek teknolojiyi geliştirecek, üretime dönüştürecek kaliteli elemanları kullanabilecek büyüklükte ve güçte olması gerekiyor. Eğitime gereken ölçüde önem vermiyoruz. Bilime teknolojiye önem vermiyoruz. İşletmelerimizin iyi yetişmiş, ileri teknolojiyi geliştirecek ve üretime dönüştürecek elemanları kadrolarına alma gücü yok. Onun için üretimimizde orta ve düşük teknolojiye dayalı ürünler ağırlık taşıyor. Eğitimin önemini küçümsüyoruz. 42 İmalat sanayinde üretimin yüzde 3.5’i yüksek teknolojili ürünlerden oluşuyor. Yüzde 39.1’i düşük, yüzde 33.2’si ortanın altı, yüzde 24.1’i ortanın üstü teknoloji ürünü. İhraç ettiğimiz imalat sanayi ürünlerinde yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3.7 oranında. Avrupa Birliği ülkelerinin toplam ihracatlarında ileri teknoloji ürünlerinin payı yüzde 19.8, ortanın üstü teknoloji ürünlerinin payı ise yüzde 41.1 oranında. Dünyadaki toplam bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü harcamalarının yaklaşık dörtte üçü OECD ülkelerinde gerçekleşmektedir. Dünya geneline bakıldığında, bilişim sektörüne yönelik harcamaların ağırlıklı olarak iletişim hizmetleri ve donanım alt sektörlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Sadece üretim değil, hizmetler sektörü için de bilişim ekonomisi giderek önem kazanıyor. Özellikle kamu hizmetlerinin elektronik ortama taşınması, e-devlet gibi uygulamalar modern devlet anlayışının bir gereği. Bugün dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alan ABD, Almanya, Güney Kore gibi ülkelerde görüldüğü gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin kamu hizmetlerinde daha fazla kullanılıyor olması, ülkenin bu alandaki kapasitesini artırmasının koşullarını hazırlıyor. Son yıllarda dünya ekonomisinde, ekonomik, toplumsal ve teknoloji alanlarında yaşanan değişimler, bilgi ekonomisi kavramı ile açıklanmaktadır. Birbirleriyle yakından ilişkili karmaşık süreçlerden oluşan bu gelişmeler, toplumların artık dünya ölçeğinde düşünüp yaşaması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Enformasyon ve iletişim teknolojilerindeki yenilikler sonucu, ekonomide yaşanan belirgin ve kalıcı etkiler mikro ve makro düzeyde pek çok kavramın yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler kalkınma ve ekonomik büyüme hedeflerini destekleyen bu hedeflerle paralel politikalar geliştirmekte ve geliştirilen politikaları takip etmektedirler. Günümüzde 3 temel teknoloji politika modeli çevresinde ülkeler konumlarını belirlemektedirler. A.B.D, Fransa, İngiltere ve Rusya gibi bazı ülkeler “Misyon Odaklı” (mission oriented) teknoloji politikaları belirlerken, Almanya, İsviçre, Finlandiya, İsviçre gibi ülkeler “Yayılım Odaklı” (diffusion oriented) teknoloji politikalarını benimsemektedirler. Çin ve Japonya gibi ülkeler ise her iki politika modelinin karması bir politikayı sürdürmektedirler. Ülkeler kendilerine uygun teknoloji politika modelini belirlerken; hangi teknoloji ve sektörlerde üstün oldukları, ürünlerinin dünya pazarındaki algısı ve pazar payları, Kalkınma ve Ekonomik Büyüme Planlarındaki hedefleri vb… bilgiler belirleyici rol oynamaktadır. Örneğin; Birinci ve İkinci Dünya Savaşları; Teknoloji ve Sanayi üstünlüğünün çok önemli olduğunu bir kez daha çok açık bir şekilde gözler önüne sermiş oldu. Sayısal üstünlüğün sağlanabilmesinin artık kısa sürede çok sayıda aynı kalitede üretebilme kabiliyetine bağlı olduğu, bunun ise ancak Teknoloji ve Sanayi üstünlüğü ile mümkün olabileceği anlaşıldı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında ortaya çıkan yukarıda bahsettiğim bu somut gerçekler; ülkelerin sosyal, ekonomi, kalkınma ve teknoloji politikalarını şekillendirmiş, değişen politikaların neticeleri istatistiksel verilere olumlu bir şekilde yansımıştır. 43 Ocak-Eylül 2014 dönemi TÜİK istatistiksel verilerine göre; Toplam İhracatımız: $118,5 Milyar / İmalat Sanayi İhracatımız: $111,1 Milyar (%93.7) Yüksek Teknoloji Ürünler İhracatı: $3,6 Milyar (%3) / Orta Yüksek Teknoloji Ürünler İhracatı: $35,1 (%29.6) Düşük Teknoloji Ürünler İhracatı: $39,2 Milyar (%33.1) Toplam İthalatımız: $179,7 Milyar / İmalat Sanayi İthalatımız: $139 Milyar (%77.4) Yüksek Teknoloji Ürünler İthalatı: $19.1 Milyar (%10.6) / Orta Yüksek Teknoloji Ürünler İthalatı: $58.4 Milyar (%32.5) Düşük Teknoloji Ürünler İthalatı: $19,4 Milyar (%10.8) Yüksek Teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payı %3,4; ithalatı içindeki payı ise %14’dür. Gelişmiş ülkelerde yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payı %15 – %30 aralığındadır. Özellikle 1990’lı yılların sonlarından itibaren Türkiye’de makine imalatı sektörü gelişme göstermiştir. İthalatımızda makine imalatının payı 1990lı yıllarda %16’dan günümüzde %11 mertebelerine gerilemiştir. Aynı dönemde ihracatımızdaki durum %5’den %9’a yükseliş göstermiştir. Bu olumu gelişmeye rağmen; 2013 yılı ithalat ($243 Milyar) ve ihracat ($168 Milyar) rakamlarımız değerlendirildiğinde makina ithalat ve ihracat parasal değerleri sırası ile $27 Milyar ve $15 Milyar, fark ithalat yönünde $12 Milyardır, Türkiye; net makina ithalatçı ülke konumundadır. 2012 yılı sonu itibari ile Türkiye genelinde Ar-Ge harcaması $7.4 Milyar’dır. (13.062.263.394 TL, kur = 1,78) Aynı yıl ekonomimizin büyüklüğü (GDP) $820,3 Milyar’dır (Dünya Bankası). Ar-Ge’ye harcanan para ekonomik büyüklüğümüzün sadece %0,91’dir. Türkiye’de Ar-Ge Harcamaları / GDP oranları; %0.32 (1990), %0.63 (2000), %0.91 (2012) iken G.Kore’de Ar-Ge Harcamaları / GDP oranları; %0.38 (1970), %0.77 (1980), %1.87 (1990), %2.39 (2000) %3.4 (2012)dır. Özellikle 1995 yılından bu yana ABD ve Almanya %2.8, İsveç ve Japonya %3.3-3.5, İsrail %4, İngiltere, Hollanda ve Norveç %1.8, Singapur ise %2 civarında Ar-Ge harcama yüzdelerini koruyabilmişlerdir. Ar-Ge harcama yüzdeleri ile doğru orantılı olarak yukarıda saymakta olduğumuz ülkelerin GDP değerleri de 1990 – 2013 yılları arasında krizler haricinde sürekli yükseliş göstermiştir. (İsrail: 52 – 291, G.Kore: 264 – 1305, Norveç: 118 – 513, İsveç: 244 – 559, Almanya: 1714 – 3635, Singapur: 36 – 298, Hollanda: 295 – 800, İngiltere: 1019 – 2521, ABD: 5751 – 16800, milyar$) Türkiye’nin GDP değerleri 1995 için: 170, 2013 için: 820 milyar$’dır. OECD 2013 Factbook verilerine göre; 2009 yılında (bu yıldaki PPP bazında birçok veri mevcut); Türkiye $7.1 Milyar Ar-Ge harcaması yapmıştır. Aynı yıl; İsrail 1.25 kat, İsveç ve Hollanda 1.5 kat, İspanya 2.5 kat, İtalya ve Kanada 3 kat, Rusya 3.5 kat, İngiltere 5 kat, 44 Fransa ve G.Kore 6 kat, Almanya 10 kat, Japonya 18 kat, Çin 20 kat ve ABD 52 kat Ar-Ge harcaması yapmıştır. Avusturya, Belçika ve Finlandiya; Türkiye ile hemen hemen aynı parasal değerlere sahiptir. Ancak Ar-Ge harcamalarının Ekonomik Büyüklüğe (GDP) oranı göz önüne alındığında Türkiye yukarıda saydığımız tüm ülkelerin gerisindedir. OECD ülkelerinden Şili, Slovakya, Yunanistan ve Polonya’yı geçebilmektedir. 1981 yılına kadar kişi başına düşen milli gelir bakımından geri olan G.Kore, Türkiye’yi geçmiş, özellikle 1990’dan sonra Ar-Ge ve Sanayi yatırımlarına daha da ağırlık vermesi ile aradaki farkı hızla artmıştır. Bugün Türkiye $10.000 seviyelerinde bir gelire sahipken G.Kore $25.000 seviyelerindedir. Benzerlik, İspanya’nın ve Portekiz’in gelişiminde de gözlemlenmekte, 1960 yılında kişi başı milli geliri Türkiye’den az olan bu 2 ülke bugün Türkiye’nin önündedir. Avrupa Birliği EU27 2010 istatistiksel verilerine göre; Türkiye’de yüksek teknoloji imalat sektöründe çalışan oranı toplam çalışan sayısının sadece %0,3’üdür. Bu oran EU 27 ülkeleri arasındaki en düşük orandır. Bu oran Almanya’da %1.6, Çek Cum. ve Danimarka’da %1,8, İsviçre’de %2.5 ve İrlanda’da %3’dür. Günümüzde G.Kore, ABD, İsrail, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya, Kanada, Çin, İsveç, İsviçre, Norveç ve Hollanda gibi gelişmiş ülkelerin; ar-geye, teknolojiye, teknolojik ürün/hizmet imalatına yatırım yaparak, ileri teknoloji sektöründe çalışan ve araştırmacı/ar-ge personeli sayısını arttırarak bugün geldikleri gelişmişlik noktasına ulaştıkları yukarıda bir kısmını paylaştığım bilgiler ışığında çok açıktır. Bu ülkeler; bilime, teknolojiye, yeniliğe, eğitime, teknolojik hizmet/ürün imalatına yatırım yapmış, kaynak ayırmış, emek sarf etmiş ve karşılığını almışlardır. Türkiye, son 20 yılda çok ciddi bir ekonomik büyümeyi başarmıştır. Özellikle 2000 – 2013 yılları arasında GDP değerinde adeta bir zıplama yaşanmıştır. 2000 yılında 267 milyar $ olan GDP; 2013 yılında $820 milyara çıkmıştır. Yukarıda bahsettiğim teknoloji, yenilik ve ar-ge ile ilgili veriler ışığında; bilimsel/teknolojik gelişim ve teknolojik hizmet/ürün imalatı ile veya farklı başka kaynaklarla bu kıskandırıcı büyümenin sağlandığının değerlendirme sonucu; gelecekteki kalkınma planlarına ve paralelinde yenilik-teknoloji politikalarına yön verecektir. Türkiye UN, WB ve CIA verilerine göre nominal bazda 820 Milyar $ GDP ile Dünyanın 17nci büyük ekonomisidir. Bu durum gurur vericidir. Ancak; Türkiye; 1995 yılından bu yana GDP’sinin %1.8i ile ar-ge yapmış, 1990 yılındaki 295 Milyar $ GDP’sini 2013 yılında 800 Milyar $ çıkarmış halen 18 sıradaki Hollanda’ya yerini vermek üzeredir. 2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 üncü kuruluş yılı olması ve 2023 yılı için çok büyük hedeflerin konulduğu da dikkate alındığında; 2023 yılına kadar kalan 8-9 yıl içinde ekonomik büyüklük olarak arkamızda yer alan ülkelere de bir bakmakta fayda vardır. 19 ncu ve 20 nci sırada Suudi Arabistan ve İsviçre yer almaktadır. Suudi Arabistan, petrol fiyatlarının da sürekli artmasının etkisi ile 2004 yılında 250 milyar $ olan GDP’sini 2013 yılında 745 milyara $ çıkarmıştır. Petrolün fiyatının bir süre daha artması muhtemeldir. En azından 2008 yılındaki en yüksek değeri olan 140 $ seviyelerine ulaşma potansiyeli vardır. Suudi Arabistan özellikle 2010 yılından itibaren gelecek vaat eden Photovoltaics ve Solar Polysilicon 45 teknolojilerine yatırım yapmaktadır. Bu durum Suudi Arabistan’ın petrol dışındaki bir başka kaynaktan daha gelir elde etmesini sağlayacaktır. Güneş ve çöl kumu; Suudi Arabistan’da nerede ise sınırsızdır. İsviçre, 1990 yılında 244 Milyar $ olan GDP’sini 2013 yılında 650 Milyara $ çıkarmıştır. İsviçre %2.5-3 seviyesinde Ar-Ge harcama oranına sahiptir ve özellikle sağlık, kimya, gıda, makina ve hassas ölçüm cihazları sektörlerinde ileri teknolojiye hakimdir. Suudi Arabistan’ın ve İsviçre’nin sahip olduğu kaynaklar, ar-ge harcamaları, ekonomik büyüme performansları göz önüne alındığında; Türkiye’nin mevcut ekonomik büyüme performansını sürdürememesi durumunda yerini bu ülkelere vererek 20 nciliğe oturması ihtimal dahilindedir. Dünyanın en büyük ekonomileri olan 20 ülke içerisinde Global Innovation Index’e göre; Brezilya, Hindistan, Meksika ve Endonezya, Türkiye’nin gerisindedir. Brezilya, Hindistan ve Meksika ile aramızda büyük fark olduğundan Türkiye’nin bu ülkeleri geride bırakması pek mümkün görünmemektedir. Teknoloji, orta ve uzun vadede başta kalkınma ve ekonomi olmak üzere hayatımızın tüm faktörlerini etkilemektedir. İşte bundandır ki Teknoloji; şirket/kurum, bölge, ülke ve uluslararası seviyelerde tam tanımlı ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmelidir. Teknoloji Politikaları, Milli Kalkınma Stratejilerinin en önemli bileşenidir. Ekonomide Katma Değer ve Çarpan Etkisi İçin Bilişim Sektörü Şart Türkiye’nin 2023’de Dünya’nın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hedefini tutturabilmesi bilgi ve iletişim teknolojileri sektörüne gereken önemin verilmesi ile mümkündür. Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) bir ülkenin, ekonomik büyüklüğünün ve yaşam kalitesinin göstergelerinden biridir. Bilişim ekonomisi gelişmiş ülkelerin kabul ettiği üzere ekonomik büyümede bilişim yatırımlarının özel bir yeri vardır. Bu alandaki önemli değişkenlerden biri de teknoloji harcamalarının GSYİH içindeki payıdır. Bilişim sektöründe yer alan ürün ve hizmetlerin üretimine yönelik yapılan harcamaların ekonominin genelinde üretim artışlarına sebep olduğu tespit edilmiştir. Bu etkiyi görmek üzere, bilişim sektörü harcamalarının GSYİH içindeki payının seçilmiş ülkelerde 2003-2009 yılları arasında nasıl bir gelişme gösterdiğine bakılmıştır. İncelenen ülkelerde bilişim ekonomisi sektörü harcamalarının GSYİH içindeki payının % 3 ile % 10 arasında değiştiği görülmektedir. Ülkeler içinde bilişim sektörü harcamasının payının en yüksek olduğu ülke Güney Kore’dir. Güney Kore’de bilişim sektörü harcamasının GSYİH içindeki payı 2009 yılında düşmesine rağmen % 9 ile diğer ülkelerin hayli üzerindedir. AB ve ABD için bu oran incelenen dönem boyunca fazla değişmemişken, Türkiye ve Hindistan haricindeki diğer ülkelerde azalmıştır. En belirgin azalma Singapur’dadır. Singapur’da bilişim sektörü harcamalarının GSYİH içindeki payı 2003 yılında % 10’ken 2009 yılında % 7’ye düşmüştür. Çin’de de benzer biçimde 2 puanlık düşüş olmuştur. Karşılaştırılan ülkeler arasında GSYİH içinde en düşük bilişim sektörü harcamasına sahip olan ülkeler Türkiye ve Hindistan’dır. 46 Fakat Hindistan, 2003-2008 yılları arasında harcama oranını artıran tek ülke olmuştur. Bu dönemde Hindistan’da harcama oranı bir puan artarken Türkiye’de ise % 4,5 seviyesinde kalmıştır. Dünya Ekonomik Forumu, ülkelerin rekabetçiliğini kişi başına düşen GSYİH’yi sürdürülebilir bir şekilde artırma kapasitesi olarak tanımlamaktadır. Bilişim sektöründeki verimlilik ve üretim artışları, kişi başına GSYİH büyümesinde etkin rol oynamaktadır. 2003-2009 yılları arasında kişi başına gelir ile bilişim harcamalarının GSYİH içindeki payı arasındaki etkileşime bakıldığında, güçlü bir ilişki olduğu görülmektedir. Türkiye Hindistan’a benzer bilişim harcamasına sahip olmakla birlikte Türkiye’nin kişi başına geliri Hindistan’dan büyüktür. Türkiye’de bilişim harcamaları/GSYİH oranı, kişi başına gelirin benzer olduğu Brezilya’dan daha düşüktür. Kişi başına geliri Türkiye’den daha düşük olan Çin’in bilişim harcaması ise çok yüksektir. Çin’in, harcaması Almanya ve ABD gibi gelişmiş ülkeler ile benzer bir yapı göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde bilişim harcamalarının GSYİH içindeki payı da yüksektir. Avrupa ülkelerinde bilişim harcama oranı nispeten daha düşükken, ABD, Singapur ve Güney Kore’de bu oran % 8 ile % 10 arasındadır. Kişi başına gelir ile bilişim ekonomisinin GSYİH içindeki payı arasında bir ilişki varsa, büyüme ile bilişim ekonomisinin gelişim hızı arasında da bir ilişki olmasını bekleriz. Örneğin, Hindistan’ın hem hızla büyümesi, hem de bilişim harcamalarının payının hızla yükseliyor olması bilişim ekonomisinin bu ülkenin büyümesi açısından önemini net bir şekilde göstermektedir. Diğer ülkelerde ise yaklaşık % 3’lük kişi başına GSYİH büyüme hızına karşılık, bilişim harcamalarındaki artış hızı değişkenlik göstermektedir. Bilgi ve İletişim teknolojileri harcama oranının artış hızı açısından Türkiye ancak ortalama bir performansa sahiptir. Bilişim ekonomisinin gelişmişlik seviyesinin gelecekte ülkelerin kişi başına gelirini nasıl etkileyeceğini anlamak için bilişim harcamaları/GSYİH oranı ile kişi başına gelirdeki büyüme hızı arasındaki ilişkiye bakmak gerekir. Şekil, kişi başına gelirdeki büyüme hızı ile bilişim harcamalarının GSYİH içindeki payı arasındaki pozitif ilişkiyi ortaya koymaktadır. Ülkelerin bilişim harcamaları/GSYİH payı arttıkça kişi başına gelirin büyüme hızı da artmaktadır. Türkiye ve Brezilya’nın kişi başına gelirdeki büyüme hızları birbirine yakındır. Ancak Brezilya’nın bilişim harcamaları/GSYİH oranı daha yüksektir. Kişi başına gelirin büyüme hızı Türkiye’den biraz daha yüksek olan Singapur ve Güney Kore’de bilişim harcamaları/ GSYİH oranı da yüksektir. Hindistan ve Türkiye benzer bilişim harcama oranına sahiptir. Hindistan’da bilişim harcamaları süratle artmaktadır ve kişi başına gelirin büyüme hızı da % 6 ile Türkiye’nin çok üzerindedir. 47 Ekonomik büyüme performansı ile bilişim harcamalarının payı arasındaki ilişkide en dikkati çeken ülke ise Çin’dir. Karşılaştırılan ülkeler arasında en yüksek büyüme hızına sahip olan Çin aynı zamanda yüksek bilişim harcama oranına da sahiptir. Örneğin; mobil cihazlar son 3 yıl içinde ciddi bir dönüşüm geçirerek sunduğu alternatifler ile bilişim ekonomisi alanında inanılmaz büyümelere neden olmuştur. Genel bir kırılım ile sınıflandıracak olursak, akıllı telefon, phablet ve tablet formundaki cihazlar tüketicilerin yoğun talep gösterdiği ürünler olmuştur. 2012’nin 2. çeyreğinde tüm dünyada 407 milyon adet mobil telefon satılmıştır. Bu rakam 2013 yılının aynı döneminde yüzde 6’lık bir artış göstererek 432 milyon adede ulaşmıştır. 2012’nin 2. çeyreğinde 156 milyon olan akıllı telefon satışı ise, 2013 yılının aynı döneminde 237.9 milyona çıkarak tam %52.3 oranında bir artış göstermiştir. Türkiye’deki akıllı telefon satışlarındaki artış ise % 88 dir. Yani Türkiye’de akıllı telefondaki büyüme oranı; dünyadaki büyüme oranının da üstündedir. Bilgi teknolojileri sektörü, gelişmiş ülkelerde gayri safi milli hasıladan aldığı pay yanında, ekonominin genelinde getirdiği verimlilik artışı, yenilikçi ve katma değeri yüksek yapısı, istihdam yaratma potansiyeli ve yukarıda bahsedildiği üzere ihracatın ithalatı karşılama oranlarına yapabileceği katkıyla stratejik bir önem arz etmektedir. Krizden Çıkış ya da Krize Girmemek İçin Yeni Bir İktisat Yaklaşımı İktisat, insan dürtülerinin çeşitliliğini göz önünde tutarak insanı, giderek daha gerçekçi bir biçimde kavramak, ekonomik faaliyetleri gerçek insanın davranışlarından yola çıkarak anlama çabalarının yerine, insanı tek boyutlu, mekanik bir varlık olarak ele almıştır. Böylece insan ekonominin gerçeklerinden daha kopuk modeller geliştirme çabaları disiplinine sahip olmuştur. Kişisel davranışlar, kültürel ve ahlaki boyutlardan bütünüyle soyutlanamaz. Oysa geleneksel iktisat etik, ahlak ve toplumsal değerleri dışlamıştır. Geleneksel iktisat homo-economicus, kişisel çıkar peşinde koşma eğilimi ekonomik faaliyetin temel düzenleyicisi olarak kabul edilmiştir. Oysa insan aynı zamanda digergramdır, empati yeteneğine sahiptir, cömerttir. Bu özellikleri ile başkalarının iyiliğini isteme ve ona göre davranma eğilimine sahiptir. İnsanı bu özellikleri ile öne çıkarmayan sistem, zaman içinde kendi varlığının ortadan kalkması sonucunu doğuracaktır. Digergamlık, empati ve cömertlik, insana sosyal bir veçhe kazandıran ruhi-manevi motiflerin güdümünde önemli bir unsurdur. Toplum ve ekonomi onunla ayakta durur. Empati kültürüne sahip insan ekonomik-sosyal sistemin teminatıdır. Krizden çıkışın ve daha insani bir ekonomik modelin inşası için geleneksel iktisadın asosyal adamı, sosyal adama, sevecenlik, bölüşmeyi ve paylaşmayı bilen bir adama dönüştürmeyi becermesiyle mümkündür. Bir başka deyişle ekonomik insanla-etik insan birlikteliği sağlanmadıkça krizden çıkılamaz. Toplumsal birliktelik ve krizden çıkış için böyle bir birlikteliğin kurulmasına ihtiyaç vardır. Aksi halde bugünkü bireysel dengeyi tek boyutta homo-economicus üzerine kuran kapitalizm için homo-ethicus’a geçişi sağlayamazsa kendi sonunu getirecektir. Çıkarcı bireyden sorumlu bireye geçişi sağlayan unsur ahlaklı ve erdemli davranma gerekliliğidir. Bugün yaşanan krizlerin temelinde ahlaktan uzak bencil insan davranışları yatmaktadır. Bu anlamda ekonomik krizden daha çok ahlaki krizden bahsetmek daha doğru bir yaklaşım olur. Ahlaktan yoksun bir bireysel çıkarcılık, toplumsal yarardan çok toplumsal refahı ve toplumsal barışı zedeler. 48 Başka bir deyişle ekonomik anlamda bir ülkenin büyümesi ve küresel başarısı gelecek nesillerin çağın gerektirdiği kafa yapılarına sahip olacak bir eğitim ve öğretimle hazırlanabilmelerine bağlıdır. Çoklu zeka kavramını geliştiren Harvard profesörlerinden Howard Gardner yayınladığı “Gelecek İçin Beş Kafa Yapısı” isimli çalışmasında bir insanda aynı anda bulunması hem mümkün hem de gerekli olan kafa yapısını 5 başlık altında toplamaktadır. Bunlar; 1. Disiplin Kafa Yapısı Bugünün dünyası herkesin belli bir disiplin içinde çalışarak en az bir meslek konusunda derinlemesine bilgi ve uzmanlık sahibi olması ve bu mesleğin gerektirdiği bilimsel düşünce yetisini kazanmasını zorunlu kılmaktır. 2. Sentezci Kafa Yapısı Bilgi bombardımanının ve bilgi kirliliğinin olduğu bu ortamda sağlıklı bilgilerin elde edilmesi ya da üretilmesi sentezci bir kafa yapısını zorunlu hale getirmiştir. 3. Yaratıcı (buluşçu-icatçı) Kafa Yapısı İleri gitmek ve yenilikler icat etmek için henüz yapılmamış olanı ortaya çıkarmak için yenilikçi yaratıcı kafa yapısı gereklidir. 4. Saygı Gösteren Kafa Yapısı Küresel başarı, birikimlere sahip olan insanlarla iletişim ve paylaşım halinde olmayı gerektirmektedir. Küresel dünyadaki farklılıkları (ırk, inanç, mezhep, meşrep) zenginlik kabul edip saygı göstermeyi bilen kafa yapısı olması zorunludur. Aksi takdirde yalnızlık (tecrit) kaçınılmazdır. 5. Ahlaklı Olma Kafa Yapısı Bütün bunlardan daha önemlisi iş ve ekonomi ahlakına sahip olan ve işine sevdalı olan bir bireyin yetiştirilmesini gerektirmektedir. Sonuç olarak iktisat biliminin 21 inci yüzyılda sosyal dünyada olup biteni anlama ve açıklamaya, olayları kontrol etme ve yönlendirmeye çalışan bir bilim olması ve insanın ekonomik problemlerini çözebilmesi için, insana ait değer yargılarını dikkate alan bir yaklaşım içinde olması gerekir. Çünkü iktisadi olaylar, dünya görüşü ya da değerler sisteminden bağımsız değildir. Dolayısıyla insanı bencilliği ile ele alıp değerler sisteminden ayrı tutarak sadece homo-economicus ön kabulü ile iktisadi olaylar ve gelişmelerin tahlil edilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Bu çıkmazdan kurtulmanın yolu insanı tek boyutlu, mekanik bir varlık olmaktan öteye karmaşık psikolojik yapısı, tercih ve değerler sisteminin etkisi ile ekonomik faaliyetlere konu olan bir varlık olarak ele alınmalıdır. Bilgi Toplumu Nasıl Olunur? Bilgi toplumu, toplumsal bir nitelik sıçramasının ifadesidir. 30-40 yıllık bir sürede sonucu alınacak bir büyük projeler bütünüdür. Bir değişim süreci sonunda erişilebilecek bir 49 dönüşümdür. Konuya bu açıdan bakmak başarı için ne kadar çok ve eşgüdüm içinde ve süratli bir şekilde çalışmak gerekliliğinin farkına varılmasını sağlayabilir. Bilişim Çağı devletlerinin vazgeçilmez yapılarından biri taleplere karşı daha duyarlı, katılımcılığa önem veren, hedef ve önceliklerini netleştirmiş, hesap veren, şeffaf ve daha etkin bir kamu yönetimidir. Etkin bir kamu yönetimi ile temel olarak; bürokratik işlemlerin en az düzeyde olduğu, hizmet üretim ve yönetim sürecinde vatandaşın taleplerinin dikkate alındığı, hizmetlerin yaygın ve erişilebilir olduğu ve vatandaş odaklı hizmetin kısa sürede verildiği, çalışanının çağdaş bir ortamda görevini yaptığı, asli görevlerinde yoğunlaşan, mevcut kaynaklarının en iyi şekilde kullanıldığı ve hizmetlerin en az maliyetle fakat en iyi şekilde sunulduğu, diğer kurumlarla hızlı ve doğru etkileşim içinde olan ve herkese eşit ve tarafsız hizmetin sunulduğu bir yönetişim biçimi anlaşılmaktadır. Değişimin ne olduğuna biraz yakından bakarsak; Yüzyıllardır yerleşen bir devlet anlayışı ve devletin işleyiş mekanizmasının tümüyle değişmesi; İş felsefesi, vatandaş odaklılık, teknolojik araç ve gereçler kullanma, verimlilik, şeffaflık, katılımcılık gibi kavramlar işleyiş mekanizmalarında önemli değişikliklere yol açacaktır. Bu büyük ölçüde kültürel kabullenme gerektirdiğinden süreç içinde önemli direnç noktaları oluşacaktır. Küresel ekonomi kavramıyla, bilgiye dayalı yeni bir ekonomik anlayış gündeme gelmiştir. Bugün ülkelerin varlığı, bu yeni ekonomi modelinde rekabet edebilmeleri, teknoloji ve bilgi üretmek ve bunları etkin ve verimli olarak tüm ekonomik süreçlerde kullanabilmelerine bağlıdır. Ekonomi sistemi bilgiye dayalı ekonomi modeline geçmek için değişim süreçlerinin yeniden yapılanması, Tüketim toplumu anlayışını üretim toplumu olma yönüne çevirmek ulusal katma değer yaratma bilinci oluşturmak, bunu desteklemek üzere vatandaş, teknoloji şirketleri ve devletin AR-GE’ye bakışının değişmesi, Karar mekanizmalarında ve yapılan her işte bilgi kullanma ve bilgiye dayanma anlayışının benimsenmesi, Vatandaşlık bilincinin yükseltilmesi ve yönetime katılan sorgulayan ülke yönetiminde söz hakkı olması gerektiğine inanan ve bunu her platformda savunan bir vatandaş kimliğinin yaratılması, Ekonomik ve coğrafi bölge ayrımı olmaksızın tüm vatandaşların hizmetlerden eşitlik ilkesine uygun olarak yararlanabilmesi, teknolojik gereçleri refah düzeyini artırıcı yönde kullanabilme becerisi ve bilgisi ve kültürünün oluşturulması, Küreselleşme olgusu ve yeni dünya düzeninde tüm bunların üstesinden gelebilecek nitelikli insan gücü oluşturma, yaşam boyu öğrenme ve eğitimi başaracak eğitim sisteminin yeniden değerlendirilmesi. 50 Bilgi toplumu olma, bu değişim süreçlerin eşgüdüm içinde paralel ve birbirini tamamlar süreçler olarak ele alınıp siyasi bir sahiplik ve kararlılıkla yürütülmesi sonucu başarılabilir. Türkiye’nin 2023 yılı hedeflerinin en önemli unsurlarından olan bilişimde tüketen değil, üreten ülke olma arzusudur. Üretiyorsan her durumda ayakta kalırsın. Birçok ülkeyi batma noktasına getiren Avrupa krizi Almanya’ya zarar veremediyse, hatta daha da güçlenmesine hizmet ettiyse, bunda "ileri teknoloji ve yüksek katma değere dayalı üretim"in büyük payı vardır. Almanya bu yolda ilerlemenin meyvelerini toplamaktadır. Türkiye de öyle ümit ve tahmin ediyoruz ki bu noktalara doğru hızla yükselecektir. Bundan sonra artık katma değeri en yüksek alanlar olan bilgi ve teknoloji üretimine yoğunlaşmak durumundayız. Teknolojiyi ve bilgiyi elde ellerinde tutan ülkelerin diğerleri karşısındaki gücü ve üstünlüğü bizi bu konuda başarılı olmaya adeta mahkum etmektedir. Çünkü başarının sırrı bilgiyi yönetmektedir. Hep birlikte büyük düşünecek, risk alacağız… Ekonomi Alanında Bilim ve Teknoloji Temelli Değişim ve İnovasyona Dayalı Rekabet Çağın değişimi ile birlikte ekonomik yapılarda değişmiştir. 21 inci yüzyılın ekonomi düzeninde iki unsur ön plana çıkmaktadır. Birincisi bu düzenin “teknoloji, bilgi-işlem ve iletişim” temelleri üzerine kurulması, ikincisi ise bu düzende “rekabetin küresel düzeyde olması”dır. Bu değişimle birlikte alışılagelmiş mevcut ekonomi, üretim ve yönetim sistemlerinin, yenidünya düzeninde yeterli olamayacağı da her geçen gün daha da iyi anlaşılmaktadır. Bu nedenle yeni üretim ve yönetim modelleri geliştirilmektedir. Bir taraftan küreselleşme, diğer taraftan iletişim devriminin bütün üreticiler ve bütün pazarlar hakkındaki bilgiyi herkesin kolayca ulaşabileceği bir pozisyona getirmesi ile bugüne kadar alışılagelmiş bir etkileşim ile karşı karşıya kalınmakta ve dünya ekonomisinde, görülmemiş bir rekabet ortaya çıkmaktadır. Küresel rekabet denilen bu ortamda, rekabette başarının temel şartlarından birisi, en yüksek kalitedeki ürünü, en düşük maliyetle üretmek ve bunu hızlı bir şekilde piyasaya sunmanın ötesinde tüketicinin özel arzularını ve isteklerini dikkate almaktır. İkincisi de sürekli yenilik yapmaktır. Bu iki durumu iyi değerlendirerek rekabette başarılı olmak, yaratıcı (yenilikçi), inisiyatif sahibi ve kişilikli ekiplere gereksinme duyulması sonucunu getirmektedir. Küresel düzeyde ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayabilmek için birçok ülkede dünya ekonomisindeki gelişmelere paralel olarak ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda yeniden yapılanma çabası olduğu görülmektedir. “Global restucturing” olarak isimlendirilen bu süreç, dünya ölçeğinde rekabet edebilir olmak için ülkelerin kendi ekonomik yapılarında gerekli değişimleri gündeme getirmektedir. Söz konusu süreç aşağıdaki dört önemli alanda değişimi öngörmektedir. Bunlar; 1. Teknolojik yenilik (teknik donanım ve üretim teknolojilerinin yüksek teknolojilerin gerektirdiği şekilde güncelleştirilmesi) 2. Ekonomik sistemin modernizasyonu (özelleştirme başta olmak üzere bir takım yöntemlerle sistemin hızlı ve aktif bir rekabet edebilirliğe kavuşturulması) 51 3. Siyasal reformlar (ulusal ve uluslararası alanlarda yeniden düzenlemelerle liberalleşme yolunda gelişmelerin sağlanması) 4. Toplumsal motivasyon (küresel rekabet alanında ülke halkının bilinçlendirilerek motive edilmesi ve böylece ilgili alanlarda yapılacak reformlar konusunda halkın sürece katılması). Yaşanmakta olan bu süreci (global değişim faktörlerinin etkisi ile ortaya çıkan dünya ekonomisinin yeniden yapılanması), kısaca “global değişim süreci” şeklinde tanımlanmaktadır. Global faktörlerin etkisi ile ortaya çıkan dünya ekonomisindeki yeniden yapılanma sürecini birbiri ile alakalı üç farklı düzlemde ele almak mümkündür. Bunları kapsam itibari ile en genişinden başlayarak ifade etmek gerekirse; 1. Uluslararası ekonomi politik açısından dünya ekonomisindeki değişim ve yeniden yapılanma, 2. Ulusal düzeyde makro ekonomiler açısından sanayi ötesi ekonomilere geçiş, 3. Mikro açıdan işletme düzeyinde yeniden örgütleme süreçleridir. Bu üç düzeydeki gelişmeler birbirleri ile yakından alakalıdır. Hatta zaman zaman aralarındaki sebep-sonuç ilişkisi son derece karmaşık hale gelmektedir. Sözgelimi, işletme düzeyinde mikro değişimler bile aslında dünya ekonomisindeki yapısal değişimlerle yakından ilgilidir. Başka bir ifade ile global değişim sürecini ortaya çıkaran faktörlerin bir kısmı dünya ekonomisindeki yapısal değişimler gibi global düzeyde iken bir kısmı da; gelişen teknoloji ve uluslararası Pazar şartlarına uygun olarak işin yeniden organizasyonu gibi işletme düzeyinde gözlenen değişimlerdir. Dünya ekonomisindeki yapısal değişim trendlerinden birisi de piyasaların ulusal sınırları aşması ve pazarın “küresel Pazar” haline gelmesidir. Bu gelişmeye paralel rekabet giderek yoğunlaşmaktadır. Artık ülkeler için, ürettikleri mal ve hizmetleri sadece kendi ulusal piyasalarında satabilmeleri yeterli olmamaktadır. Bu yetersizliği gidermek için bir taraftan ekonomik işbirliği ve entegrasyon anlaşmaları ile aralarındaki müşterek pazarları genişletme çabası içine girerken, diğer taraftan dünyanın farklı bölgelerindeki Pazar paylarını arttırmayı hedeflemektedirler. Bu çerçevede, birbirlerine rakip ticaret bölgeleri küreselleşen dünya ekonomisinde hakimiyet mücadelesini sürdürmektedir. Bu mücadele piyasalardaki rekabetin de yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Rekabetin küresel hale gelmesinin nedenlerini dört başlık altında toplamak mümkündür. Rekabetin küresel hale gelmesinin nedenlerinden birinci mal, sermaye, teknoloji ve hizmetler ile üretim ve dağıtım süreçlerinde küresel düzeyde serbestleşme ve deregülasyon eğilimidir. Son otuz yılda üç alanda iktisadi serbestleşme ve deregülasyon hareketleri söz konusu olmaktadır. 1. Mal ve hizmetlerin ticaretinde uygulanan tarifeye tarife dışı ticaret engellerinde azalma (korumacılığın giderilmesi) 52 2. Ulusal piyasaların dalgalanmaya bırakılması ve dolaysız yabancı sermaye akımları ile teknoloji transferleri önündeki engellerin azaltılması (finans ve sermaye piyasalarının serbestleştirilmesi), 3. Telekomünikasyon, hava taşımacılığı, finans ve sigorta sektörleri başta olmak üzere mal, hizmet ve finansal faaliyetlerin deregülasyonu ve tekellerin ortadan kaldırılması (yurtiçi piyasaların deregülasyonu) Bu gelişmeler küresel düzeyde teknoloji akım ve transferlerinin hız kazanması ile rekabetin artmasına, mal ve hizmet fiyatlarında dramatik düşüşlerin meydana gelmesine imkan sağlamıştır. Rekabetin küresel hale gelmesinin ikinci nedeni, devletlerinin ya da uluslar arası kurumların kontrolü dışında oluşan ve büyük ölçüde teknolojik gelişme ve yeniliklere dayalı faktörler oluşturmaktadır. Küresel ekonomik entegrasyonun ulus devletlerinin rolünü göreceli olarak azaltan ve küreselleşmenin arkasında yatan asıl neden ulaşım, iletişim ve enformasyon alanında yaşanan hızlı teknolojik gelişme ve yeniliklerdir. Teknolojik gelişme bir yandan ulaşım ve iletişimi daha kolay ve ucuz bir hale getirirken, öte yandan bilgi toplama, analiz etme ve transfer etme imkanlarını artırmış kişi ve firmaların küresel düzeyde koordine etmelerini kolaylaştırır. Üçüncü neden ise ulu devletlerin kendi tercihleri ya da GATT, WTO, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslar arası örgütlenmelerin veya bölgesel entegrasyonların politikaları çerçevesinde benimsenen serbestleştirme yönündeki uygulamaları meydana getirmektedir. Bu konudaki dördüncü bir neden de 90’lı yıllardan itibaren çok sayıdaki ulus devletin piyasa ekonomisi modelini ve hukuk devleti ilkesini benimsemesidir. Ülkeler ekonomilerini dış ticarete ve yabancı sermayeye açtıkları ve liberal değerlere dayanan bir siyasi ve iktisadi sistemi benimsedikleri ölçüde rekabet güçlerini artırmak zorunda kalmaktadırlar. Kısaca bir taraftan serbest ticaret bölgeleri türünden bölgesel entegrasyon hareketleri, öbür taraftan Dünya Ticaret Örgütü’nce sürdürülen uluslar arası ticaretin liberalleştirilmesi çabaları ile geleneksel koroma duvarlarının (gümrük vergileri ve kotalar) kalkmasıyla, uluslar arası ticaret, liberal esaslar çerçevesinde yürütülmesi sağlanmıştır. Böylece hem mal hem de hizmetlerin serbest dolaşımı ile küreselleşme büyük boyutlarda ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak bilişim, telekomünikasyon ve ulaşım teknolojilerindeki hızlı gelişmelerde ekonomilerin küreselleşmesine hizmet etmiştir. Ulusal ekonomik sistemler hem birbirine bağlı hem de birbirlerine rakip duruma gelmiştir. Bu yapı içerisinde firmalar, artık sadece ulusal pazarlar için değil, uluslar arası pazarlar için de üretimde bulunmaktadır. Firmaların ya da ulusların artan rekabet ortamında başarılı olmalarını, onların üretimde çeşitliliğe ve esnekliğe verdikleri önemle ilişkilendirilmektedir. Ancak rekabet üstünlüğünün, ender ve kolayca transfer edilemeyen kaynaklar gerektirdiği; bu açıdan bilginin, özellikle örtülü bilginin (çalışanların kayda geçmemiş iş becerileri, yetenekleri ve iş yaparken gözlemlenebilecek davranış şekilleri), bir organizasyonun stratejik açıdan sahip olabileceği en önemli kaynak olarak görüldüğü; rekabetçi bir çevrede, rekabet üstünlüğünü sürdürmek için organizasyonel becerinin, bilgi teorisi üzerine oturtulması gerektiği vurgulanmaktadır. Tarihsel gelişme sürecinde firmaların rekabet gücü sağlayan kaynaklara bakıldığında 19 uncu yüzyılın başlarına kadar insan ve kas gücü karşımıza çıkmaktadır. 20 nci yüzyıl ile birlikte 53 finansal gücün ağırlık kazandığı dikkati çekmektedir. Günümüzde ise rekabette üstünlük inovasyonda (yenilikte) yetkinlik kazanmaya bağlı hale gelmiştir. Yenilik ise teknolojik bulgulardan öte doğrusal bilimsel bulgulara/bilimsel bilgilere dayanır hale gelmiştir. OECD’nin inovasyon konusunda yayınladığı el kitabında açıklandığı gibi inovasyondan kastedilen “teknolojik ürün ve süreç” inovasyonlarıdır. Teknolojik ürün anlamında inovasyon ya daha önce olmayan yeni bulunmuş, icat edilmiş bir ürün olabilir. Süreç anlamında inovasyon ise üretim süreci ve dağıtım sürecidir. Bu süreç yepyeni bir üretim ya da dağıtım süreci olabileceği gibi yenilenmiş/geliştirilmiş bir süreçte olabilir. Bir başka inovasyon türü de örgütsel anlamda olabilir. Bu tür inovasyon örgütün yapısının önemli ölçüde değiştirilmesi, ileri yönetim tekniklerinin uygulanması, yeni ya da yenilenmiş stratejilerin uygulanması şeklinde olabilir. Küresel rekabet ortamında üstünlük kurma inovasyona, inovasyon ise bilim ve teknoloji alanında ortaya konulan fikirlere/yeni bilgilere bağlıdır. Bu yüzden inovasyon süreci giderek bilim ve teknoloji ile daha fazla ilintili hale gelmiştir. Görüldüğü gibi yeniliğin ana kaynağını bilim ve teknoloji alanında ortaya konulan yeni fikirler/yeni bilgiler oluşturmaktadır. Yenilik kavramı son tahlilde yeni fikir ve bilgileri ekonomik ya da toplumsal bir faydaya dönüştürmeyi anlatmaktadır. Buradan hareketle yeniliği, bilimsel süreçlerden geçmiş bilgiyi, insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere ekonomik ya da toplumsal faydaya dönüştürme süreci olarak tanımlamak mümkündür. Gelinen son noktada rekabette üstünlük, bilginin ürünlere, süreçlere (üretim yöntemlerine), sistemlere ve hizmetlere dönüştürülmesindeki yetkinliğe bağlı hale gelmiştir. Bu dönüşümde anahtar unsurlar; bilgi, yetenekli (bilgili) işgücü ve altyapıdır. Sürekli olarak değişen rekabetçi bir ortamda organizasyonların başarısı, kendileri için stratejik öneme sahip bilgileri üretmelerine, elde etmelerine ve çalışanları arasında paylaşmalarına bağlıdır. Bir organizasyon ne kadar özgün ve değerli stratejik bilgiye sahipse, o ölçüde potansiyel stratejik avantaja sahiptir. Dinamik rekabet ortamında stratejik bilgilerin güncel olması gerektiğinden organizasyonun öğrenme kapasitesi yeterli düzeyde olmalıdır. Bunun için firmalar öğrenen organizasyon olma yönünde yeniden yapılanma sürecine girmişlerdir. 54 İKİNCİ BÖLÜM BİLGİ EKONOMİSİ 55 Bilgi Ekonomisinin Ortaya Çıkışı ve Tanımı Bilgi insanlığın gelişiminde önemli bir role sahiptir. Neolitik dönemde (M.Ö.10.0005.000) dünyanın çeşitli bölgelerinde (Çin, Orta Amerika ve Batı Afrika) bitki tohumu, sürme teknikleri, metalürji ve alet yapımı gibi verimli tarımsal uygulamalar yapılmıştır. Toplumların gelişmesine hizmet eden bu süreç Sanayi Devrimi’ne kadar devam etmiştir. Orta Çağ ile birlikte Avrupa; bilim, sanat ve diğer bilgi alanlarında gelişimi hızlandıran Rönesans faaliyetlerini takiben yeniden başrole geçmiştir. Son yıllarda bilgisayar hızındaki ve işlemci gücündeki artış diğer teknolojik sıçramaları kolaylaştırmıştır. Genetik ve biyoteknolojideki gelişmeler fen bilimlerinde ve bunların uygulamalarında muazzam bir ilerlemeyi de beraberinde getirmiştir. Madde’nin manipülasyonundaki gelişmeler ise yeni maddelerin ve nanoteknolojilerin keşfine olanak sağlamıştır. Son olarak enerji alanında da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Günlük hayata sirayet etmiş teknolojik gelişmeler (internet, bilgisayar, cep telefonu) bir dizi değişikliğe neden olmuştur. Örneğin, mikroelektronik ve telekomünikasyondaki ilerlemeler-nanoteknolojinin etkisi tamamıyla görülmemiştir- kısa bir süre içerisinde derin küresel bir etkiyi de beraberinde getirmiştir. Bilgi ekonomisi kavramını literatüre kazandıran Fritz Machlup’tur. Avusturyalı iktisatçı 1962 yılında bilginin üretimi ve yayılımını ölçen bir çalışma yayınlamıştır. Çalışmanın sonucunda ABD GSMH’sının yaklaşık %29’unun bilgi ekonomisine ait olduğunu hesaplamıştır. Machlup’un hesaplamaları bilgi ekonomisinin ölçümü ve bilgi ekonomisi politikalarına ilişkin literatürün genişlemesini sağlamıştır. Bu literatürün ilk dalgası enformasyon ekonomisinin ön plana çıktığı 1970’lere rastlar. Machlup’un hesaplama tekniklerini ve veri kaynağı olarak da Ulusal Hesaplar Sistemi’ni kullanan M.U. Porat, enformasyon ekonomisinin 1967 yılındaki ABD GSMH’sının %46’sını ve işgücü gelirinin %53’ünü oluşturduğunu hesaplamıştır. Bilgi ekonomisine ilişkin ikinci dalga ise 1990’lı yıllarda başlamıştır ve günümüzde de devam etmektedir. 1990’lı yıllar, bazı ülkelerin ekonomilerinin, özellikle de ABD gibi gelişmiş bir ekonominin beklenenin üzerinde hızlı büyüme katettiği yıllar olmuştur. Büyümenin nedenlerine ve bazı ülkelerin diğer ülkelerden neden daha hızlı büyüme kaydedebildiğini anlamaya çalışan araştırmacılar, öncelikle büyüme kaydedilen ülkelerde verimliliğin attığını tespit etmişlerdir. Verimlilik artışının nedenleri incelendiğinde ise bilgi ve iletişim teknolojilerine yapılan yatırımların bu süreçte en önemli halkalarından biri olduğu görülmüştür. Dünya bankası raporlarında da belirtildiği gibi dünyanın teknolojide ileri ülkeleri bilgi ve iletişim sektörüne yapılan yatırımların etkisiyle bilgi temelli ekonomiler 57 haline gelmiştir. Nitekim ABD’de 1980’li yıllarda, bilgi teknolojilerine yapılan yatırımlar, 1990’lı yıllarda tahminlerin üzerinde büyümeye, yüksek istihdama (düşük işsizlik) neden olmuştur. Bilgi ve teknoloji üretimine yönelik bu ekonomi, bilgi ekonomisi olarak adlandırılmıştır. Çok genel bir ifade ile bilgi ekonomisi, bilginin ekonomik ve insani kalkınma için etkili bir biçimde kullanıldığı ekonomik yapı olarak tanımlanabilir. Bu özelliğiyle bilgi ekonomisi, küresel ve ulusal ekonomilerin bütününü kapsamaktadır. Çünkü bilgi sermayenin, bilgi dolaşımı ise ekonomik faaliyetin temeline yerleşmekte, bir ağ yapılanmasıyla dünyayı kuşatan bu dolaşım, sektör ve faaliyet alanı ayrımı olmaksızın tüm ekonomik faaliyetleri bilgi temelli hale getirmektedir. Bilgi her dönem ekonomik faaliyetlerde kullanılmıştır. Ama bilgi üretiminin ve bu üretilen bilginin yeniden üretimde kullanılmasının, sanayi üretimindekinden daha ileri gittiği ekonomik evrim aşamasıdır. Bilgi ekonomisi ifadesi esasen toplumda bir değer yaratma kaynağı olarak bilginin artan önemini vurgulamaktadır. Dünya ekonomisinde önemli bir değişim süreci yaşanmaktadır. Bu değişimin bir sonucu olarak da dünyada bilgi ekonomisi ön plana çıkmaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerdeki iktisadi faaliyetler geleneksel olmaktan çıkmış, teknolojik gelişmişliğin arttığı, girişimci faaliyetlerin yoğunlaştığı ve yeni firma oluşumlarının sıklıkla yaşandığı faaliyetler haline dönüşmüştür. Örneğin, ABD’de 1950’li yıllarda imalat sanayindeki katma değerin yaklaşık %80’i birincil ya da işlenmiş gıda ürünleri, malzeme ve mineral ürünlerinden, %20’si bilgi-yoğun ürünlerden oluşurken, 1995 yılına gelindiğinde birincil ve bilgi-yoğun ürünlerin oranı sırasıyla %30 ve %70 olmuştur. 1975-1995 döneminde patent tescillerinin sayısı yaklaşık %50, 15-24 yaş grubunda olup yükseköğrenim mezunu olanların oranı 1980’de %35 iken, 1993’te %56 olmuştur. Özellikle OECD ülkeleri için endüstriyel ekonomiden bilgi ekonomisine geçiş daha açık bir şekilde gözlemlenebilir. Bilgi ekonomisine geçiş sürecindeki gelişmeler; endüstri ve uluslararası ticaret oluşumlarının, üretim yerinin, istihdamın mesleki ve eğitim yapısının değişmesi, işgücündeki bilgi yoğunluğunun, mal ve hizmet çeşitliliğinin ve bilgi yatırımlarının artması şeklinde sıralanabilir. Bilgi ekonomisindeki üç büyük değişim son yıllarda yaşanmıştır. Bu değişimlerden ilki, teknolojik bilginin bir kamusal mal (kamu yararına bir mal olarak da düşünülebilir) olarak anlaşılmasına yönelik temellerin ele alınması ile ilgili iken, ikincisi bilginin kişiye ait bir mal (yani fikri mülkiyet hakları) olarak değerlendirilmesidir. Yeni bilginin üretilmesi sürecinde dışsal bilginin rolünün belirlenmesi ise üçüncü değişimi nitelemektedir. Kamu yararı geleneğinde teknolojik bilgiye erişim oldukça kolay bir işlem olarak görülmektedir. Diğer taraftan, bu bilginin iktisadi sistemdeki dolaşımını etkileyecek tek faktörün fikri mülkiyet hakları olduğu düşünülmektedir. Bu yönüyle teknolojik bilginin yarı-özel bir mal olduğu belirtilmektedir. Dışsal bilgi ise yeni bilgilerin ve teknolojilerin iktisadi sistem içerisinde etkin bir şekilde dolaşımını sağlamaktadır Yeni ekonominin ortaya çıkışını önemli hale getiren ve bu ekonomiyi endüstriyel ekonomiden ayıran özellikler vardır. Bilgi devrimi, esnek organizasyonlar, bilgi, beceri ve öğrenme, inovasyon ve bilgi ağları, öğrenen organizasyonlar ve inovasyon sistemleri, küresel rekabet ve üretim ile kümelenme bu özelliklerden bazılarıdır. Bilgi teknolojileri devrimi ile birlikte bilginin kodlanmasına yönelik eğilimler yoğunlaşmış ve gelişmiş ekonomilerin bilgi 58 stoku içerisinde kodlanmış bilginin paylaşımı artmıştır. Kodlanmış bilginin avantajı minimum maliyet, maksimum hızla transfer edilebilme özelliğine sahip olmasıdır. BİT, organizasyonların bilgiyi üretme ve işleme kapasitelerini artırmış ve bu işlemlerin yapılmasındaki maliyetleri de azaltmıştır. Bilgi ekonomisi, organizasyonların ve insanların daha fazla ekonomik ve sosyal kalkınma için bilgiyi etkin ve verimli bir şekilde ürettiği, diğer alanlara yaydığı ve kullandığı bir ekonomi olarak nitelendirilebilir. Bilginin öneminin giderek artması, daha etkin mal ve hizmet üretim tekniklerinin geliştirilmesini ve bu tekniklerin insanlara verimli ve düşük maliyetle ulaşmasını sağlamak suretiyle ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınmalarını güçlendirmeleri için ciddi bir potansiyel sunmaktadır. Doğal kaynakların çıkarılması ve işlenmesi yardımıyla refah düzeyinin artırılması yerini insan bilgisine ve yaratıcılık uygulamalarına bırakmıştır. Günümüzde bilgi, değer yaratmak için önemli bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Bilgi ekonomisinin temel tetikleyicileri; tüketici talebi, teknoloji ve küreselleşme olarak sıralanabilir. Son yıllarda talep bileşimi, bilgi-temelli endüstriler tarafından üretilen hizmetlere doğru kaymaktadır. Teknoloji, hem talep, hem de arz cephesi (daha çok bir arz sağlayıcısı) olarak hizmet vermektedir. Bilgisayar ve internet üretim süreçlerinde etkin bir şekilde kullanılmak suretiyle bilgi ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunan ve yatırım ile ulaşım maliyetlerini büyük ölçüde azaltan küresel enformasyon ağlarını tesis etmektedir. Yeni teknolojiler aynı zamanda niş piyasalarının (yeni, uygun piyasaların) da kullanılmasına olanak sağlamaktadır. Bilgi-yoğun sektörlerde yeni piyasaların açılması ve ticaretin uluslararasılaştırılması rekabetin artmasını sağlamaktadır. Sanayi Ekonomisinden Bilgi Ekonomisine Geçiş İnsanoğlunun ulaştığı son ekonomik aşama, OECD’ye üye bir çok ülkenin içerisinde bulunduğu, birçoğunun da girmek için çaba sarf ettiği bilgi toplumu ve onun gerekli kıldığı ekonomik aşamadır. Bilgi toplumu aşamasına gelmiş toplumlarda ekonomik yapı, bilgi yoğun yapıya dönüşmüştür. Bilgi teknolojileri sayesinde gelişen iletişim ağları- fiber optik kablolar, uydular, sabit ve mobil telefon hatları ekonominin işleyişini değiştirmiştir. Başka bir ifade ile bilgi iletişim alt yapıları (bilgi otoyolları) ekonomideki para, mal ve hizmetlerin dolaşımının önündeki fiziki engelleri kaldırmıştır. Böylece bu ekonomik değerlerin ulusal ve küresel düzeyde daha hızlı ve daha ekonomik dolaşımı müsait hale gelmektedir. Bilgi otoyolları sayesinde piyasalar dinamikleşmekte, rekabet ölçeği ulusal olandan küresel olana kaymakta ve küçük oyuncuların küresel dolaşım faaliyetleri artmaktadır. Sanayi ekonomisinde sermaye ve işgücü ile beslenen büyüme, artık kaynağını yenilik ve bilgi üretiminde bulmaktadır. Görüldüğü gibi günümüz ekonomisi dünün ekonomisinden farklılaşmıştır. Fark, yenilik kaynağı olarak bilginin ekonomide üstlendiği rolden kaynaklanmaktadır. Bilginin geleneksel büyüme denkleminde, paylaşıldığında azalan temel üç üretim faktörü olan emek, sermaye ve hammaddeden farklı davranmasıdır. Bilgi dördüncü üretim faktörü olarak üretimde kullanılması ile birlikte, yaratılan katma değerdeki artış, azalan verimler yerine, artan verime geçilmesi, iş yapma kültürünün değişmesi bununda ötesinde iş, ilişki, iletişim ve bilgi süreçlerinin yeniden tanımlanmasını zorunlu kılmasından kaynaklanmaktadır. 59 Son 20-25 yıllık süreçte, özellikle bilgi teknolojilerindeki gelişmeleri ve üretim sürecinde katma değer yaratmadaki dominant faktörü dikkate alarak ekonomik yapılar tanımlanmaya çalışılırsa üç farklı ekonomik yapı ortaya çıkmaktadır. Bunlar tarım, sanayi ve bilgi ekonomisidir. Üretimde, stratejik faktörün ya da katma değer yaratma da dominant faktörün toprak olduğu ekonomik yapıyı tarım ekonomisi; üretimde, sermayenin merkezi konumda bulunduğu yani katma değer yaratmada en etkin faktörün sermaye ve makine olduğu ekonomik yapıyı sanayi ekonomisi şeklinde tanımlamak mümkündür. Bilgi ekonomisi ise; “üretimde, bilginin stratejik konuma geldiği, katma değer yaratmada bilginin öne çıktığı ekonomik paradigma”dır. 21 inci yüzyılla birlikte anılan “bilgi”, bugün reel ekonominin (üretimin) temek faktörü (girdisi) haline gelmiştir. Bilgi, doğal kaynaklardan, ucuz işgücünden daha değerli ve daha etkin bir konuma geldiği gibi rekabette üstünlük sağlama da da bir faktör haline gelmiştir. Bilgiyi üreten ve bunu en etkin bir şekilde katma değere dönüştüren firmaların/ülkelerin rekabette üstün konuma geldiği görülmektedir. Örneğin Wal-Mart, Microsoft ve Toyota’nın büyük şirketler haline gelmesinin nedeni Sears, IBM ve General Motors’dan daha zengin olmaları değildi, bu şirketlerden farklı olarak entelektüel sermaye (bilgi birikimine) sahip olmalarıdır. Entellektüel sermaye; bir organizasyonun çalışanları tarafından bilinen ve ona rekabet üstünlüğü kazandıran bütün birikimlerin toplamı (bilgi stoku) olarak tanımlanır. Firmadaki insanların (işgören) bilgisidir. Başka bir ifade ile entelektüel sermaye, zenginlik yaratmak üzere üretime sokulabilen entelektüel malzeme yani bilgi, enformasyon, entelektüel mülkiyet ve deneyim kısaca kollektif beyin gücüdür. Bilgi ekonomisi öncesinde –sanayi ekonomisinde- üretim, kitlesel ve birbirlerine benzeyen mamullerdi. Bilgi ekonomisinde ise üretim, kişiye özel ve farklı mamuller haline gelmeye başlamıştır. Üretim kendini tekrar eden prosesler yerine yaratıcılığın, kişisel inisiyatifin, farklı ve başkayı aramanın bir sonucu olmaya başlamıştır. Sanayi ekonomisinde en önemli öğe sermaye ve kolayca yerine yenisi konabilen ve birbirine benzeyen insan gücü (vasıfsız emek) iken, bilgi toplumunda ise birey, özellikle “bilgiyi üreten birey” toplumsal odak haline gelmeye başlamıştır. Her geçen gün sermayenin değeri azalmakta ve yerini birey yetenekleri almaktadır. Sanayi ekonomisi bant üretimi ya da standart kitle üretimine ya da kitlesel tüketime dayalı bir paradigma idi. Sanayi çağının temel zenginlik kaynağı, maddi nitelikteki mallardı. (sermaye varlıkları, arazi, bedensel emek, imalat aletleri, fabrikalar vs.) Oysa bilgi çağının zenginlik kaynağı, bilgi ve bilgi ürünü varlıklardır. Dolayısıyla bilgi ekonomisinde bilgi ve bilen insan ön plana çıkmaktadır. Zira “bilgi” insana has bir olgudur. Bu nedenle insan tek başına bir üretim ve karar verme birimi haline gelmiştir. Bir zamanlar kasların yaptığı işleri makinelerin üstlenmesiyle birlikte, 1900’den bu yana imalat çıktısının ek bir birim daha üretmek için gerekli emek miktarı her yıl %1 oranında düşmüştür. Yaklaşık 1950’den itibaren imalat için gerek duyulan enerji miktarı da ek bir çıktı birimi için yılda yine %’lik bir oranla inişe geçmiştir. Bu maddi girdilerdeki azalma zeka ürünü olan gayri maddi girdilerle (bilgi) ikame edilmeye başlanmıştır. Sonuç olarak şirket bordrolarındaki eğitimli işçi sayısı yüzyılın başından beri yıllık %1 oranıyla artış göstermiştir. ABD, Japonya ve Batı Avrupa’dan halen 60 “Sanayileşmiş Dünya” olarak söz edilmektedir. Oysa tarım, inşaat, imalat ve madencilik sektörleri toplam ABD işgücünden dörtte birinden daha azını istihdam etmekte ve ihracat yapacak üretim yapabilmektedir. Bunu kas gücünden çok, bilgilerini kullanarak yapmaktadırlar. İleri sanayi toplumlarının temel toplumsal/ekonomik özelliklerindeki değişim eğilimi; insana ve bilgi üretimine yönelik yatırımların artması, üretimde yardımcı hizmetlerin artması, sermayesi bilgi olan teknik ve profesyonel çalışanlar oranında büyüme, niteliksiz işgücüne talebin düşmesi, makine-kimya gibi sanayi toplumunun lider sanayilerinin yerlerini entelektüel ve enformasyon sanayine bırakmaya başlaması yönünde olduğu gözlenmektedir. Artık ekonominin temel üretim araçları ne sermaye, ne doğal kaynaklar (toprak), ne de emektir. “Bilgi”dir. Şimdi artık değer “verim”le ve “yenilik”le yaratılmaktadır. Bunların ikisi de bilginin işe uygulanmasıdır. Bilgi Ekonomisinin Sektörel, Mesleki ve Teknolojik Yönden Önceki Ekonomilerden Farkı EKONOMİ Sanayi Öncesi Ekonomi (Tarım Ekonomisi) Sanayi Ekonomisi Sanayi Sonrası Ekonomi (Bilgi Ekonomisi) EKONOMİK SEKTÖR İlk Söktör Tarım Madencilik Balıkçılık Ormancılık Orta Sektör (mal retimi) İmalat Üçüncü Sektör Ulaştırma Enerji Dördüncü Sektör Ticaret Maliye Sigorta Gayri Menkul Beşinci Sektör Sağlık Eğitim Araştırma Hükümet Turizm Eğlence MESLEKLER TEKNOLOJİ Çiftçi Madenci Balıkçı Vasıfsız İşçi Yeraltı ve yerüstü hammaddeler Yarı Vasıflı İşçi Mühendis Enerji Makineler Mesleki ve teknik bilim adamları Bilgi Kısaca bilgiye dayalı ekonomi, refahın artması ve yaşam standardının yükseltilmesinde, bilginin üretilmesi ve kullanılmasının etkili olduğu ekonomidir. Bilginin işlenmesi, aktarılması ve depolanmasının marjinal maliyeti sıfıra yakın olduğundan bilginin ve bilgi teknolojilerinin ekonomilerin tüm alanlarında uygulamaya konulması hızlanmakta ve iktisadi faaliyetlerin tümünde bilgi yoğunluğu artmaktadır. 61 Bilgi Ekonomisinin Sanayi Ekonomisine Göre Başlıca Farkları 1. Sanayi ekonomisinde mal ve hizmet üretiminde gelişmenin başlangıcı olan buhar makinelerinin yerini bilgi toplumunda bilgisayarlar almaktadır. 2. Sanayi ekonomisindeki fabrikaların yerini, bilgi ekonomilerinde bilgi kullanımını içeren bilgi ağları ve veri bankaları almaktadır. Böylece bilgi dünyanın her tarafında üretilmekte ve iletişim teknolojisi aracılığıyla anında her tarafa yayılmaktadır. 3. Ekonomi sanayi sektörü yerine hizmetler sektörü etrafında örgütlenmektedir. 4. İstihdam piyasalarında vasıfsız ve orta vasıflı kol gücü yerine üstün vasıflı işgücü (beyin gücü) önemli hale gelmektedir. 5. Bireysel tatmin fonksiyonu açısından, ihtiyaçlar hiyerarşisindeki temel bireysel ihtiyaçların tahmininden karmaşık ihtiyaçların tatminine yönlenmektedir. 6. Üretim teknolojisinde ise, kaynakların kıtlığı prensibinin zorunlu kıldığı “ürün esaslı” stratejiler yerine, küresel pazarlarda rekabeti esas alan üretimde çokluk, çeşitlilik ve esnekliği öngören “Pazar esaslı” üretim stratejileri benimsenmektedir. 7. Bilgi; bölünebilme, kendi kendini besleme, kullanıldıkça değerinin azalmaması, tersine değerinin artması gibi diğer üretim faktörlerinin sahip olmadığı farklı ve üstün özelliklere sahiptir. Bilgi Ekonomisinin Temel Özellikleri 1. Bilgi ekonomisi hizmet üretiminin öne çıktığı bir ekonomidir. Hizmetler, insan ihtiyaçlarını karşılayan, faydası olan gayri maddi unsurlardır. İnsanlar asgari ihtiyaçlarını maddi malların tüketimi ile karşıladıktan sonra hizmet talepleri artmaktadır. Sanayi ekonomisinde üretilen maddi mallar ile insanların maddi ihtiyaçları yeteri ölçüde karşılanınca hizmetlere olan talep artmıştır. İşte bilgi ekonomisi insanların bu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak gelişen iktisadi aşamadır. İnsanların hizmet talebi arttıkça bu talebi karşılamak için hizmetler sektörü hızla büyümeye başlamıştır. Mallar ile hizmet arasındaki temel fark ikincilerin üretildikten sonra hemen tüketilmesidir. Bu anlamda hizmetler akım halindedir, stoklanamaz, başkasına devredilemez. 2. Bilgi ekonomisi krediye dayalı ekonomidir. Günlük yaşamda satın alınan mal ve hizmetlerin bedeli nakit, kredi kartı veya çek, senet gibi enstrümanlarla ödenmektedir. Bunların içerisinde en yaygın ödeme aracı kredi kartıdır. Küresel bir ödeme aracı olma yanında internet ortamında da önemli bir ödeme aracı haline gelmiştir. Bir diğer araç ise “elektronik para”dır. Elektronik para, kişide bulunan elektronik bir araca yüklenmiş mali bir değer veya kişisel fondur. Harcandıkça miktar azalıyor ve ihtiyaç duyulduğunda bu araca yeniden yükleme yapılabilmektedir. Üzerinde yüklü bulunan değer kadar alış-veriş gücü olduğundan kredi kartlarında olduğu gibi provizyon işlemi gerekmiyor ve her türlü küçük ödeme şeklinde kullanılabilmektedir. İki tür elektronik paradan söz edilmektedir. Birisi akıllı kart (smart kart) diğeri elektronik cüzdan (electronic wallet)’dır. Akıllı kartlar barındırdıkları küçük bir elektronik altyapı sayesinde parasal 62 değerleri üzerinde tutabilmekte ve tekrar yükleme mümkün olabilmektedir. Elektronik cüzdan ise tümüyle yazılım yoluyla geliştirilmiş ve kişinin kişisel bilgisayarlarına şifreleme yoluyla yüklenen bir yapıyı temsil etmektedir. Elektronik para çabuk ve pratik sonuçlar üretmesi, hatalı ödemelerin ortadan kaldırılması ve tahsilatların süratlendirilmesi açısından önemli avantajlar sağlamaktadır. Elektronik paranın önümüzdeki 10-15 yıllık süreçte, klasik parayı büyük ölçüde ikame edecek bir mübadele aracı haline gelmesi muhtemeldir. 3. Bilgi ekonomisi küresel (uluslararası ekonomi) bir ekonomidir. Uluslararası ekonomiden kastedilen şirketlerin sınır ötesi sabit sermaye yatırımı, sınır ötesi iştirak, fason imalat anlaşmaları ve başka yöntemlerle mal ve hizmet üretim faaliyetlerini kendi ülkeleri dışına yaymalarıdır. Özellikle mega teknoloji ürünlerinin üretiminin tek bir ülke yerine birden çok ülkenin katkılarıyla üretilmesi kastedilmektedir. Herhangi bir ileri teknoloji ürününün üretilmesi ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüklerine göre farklı parçaları, farklı ülkelerde üretilebilmektedir. Üretimin küreselleşmesinin nedeni firmaların teknolojik üstünlük, ucuz işgücü ve hammadde kaynaklarından yararlanarak piyasada rekabet avantajı elde etmeleridir. Örneğin bir uçağın yapımında motor kısmı İngiltere’de, gövde kısmı ABD’de, elektronik ve bilgisayar kısmı bir başka ülkede imal edilmektedir. Üretimin uluslararası nitelik kazanmasında, ulaşım ve iletişim sistemlerinin hem ucuz hem de hızlı olması etken faktördür. Bu durum firmaların üretimlerini, girdilerin ucuz olduğu yerlere kaydırmalarına neden olmuştur. Diğer taraftan iletişim ağları, uydu erişim alanları küresel sistemler olmuş ve sınırlar aşılabilir hale gelmiştir. Bu durum firmalara küresel boyutta bir üretim ve dağıtım ağı kurma ve küresel piyasaları oluşturma imkanı sunmuştur. 4. Bilgi ekonomisi kurumsal ekonomidir. Devlet, büyük firmalar, sanayi ve ticaret birlikleri, tüketici birlikleri gibi kurumlar ekonomiyi etkileme bakımından bireylerden, hane halkından, küçük firmalardan daha etkilidir. Bu gelişmeye paralel olarak gelişmiş toplumlarda ekonomik içerikli sivil toplum kuruluşlarının sayısı da hızla artmaktadır. 5. Bilgi teknolojileri ekonomiyi, bilgi ekonomisine dönüştürmektedir. Akıllı kartlardan akıllı radyo-TV, ev, araba ve yollara kadar bir seri yenilik yaşanmakta ve yaşamaya devam edilmektedir. Ekonomik değer yaratma bilgiye bağlı hale gelmiştir. Bilgi teknolojileri, yapay zekaya kadar genişleyen bir yapıya sahiptir. Bilgi ekonomisinde malların ve hizmetlerin bireysel içeriği önemli ölçüde artarken, tüketici fikirleri, bilgi ve teknoloji, mal ve hizmetlerin bir parçası olmaktadır. Bilgi ekonomisi insana ait know-how’ın üretilen tüm mal ve hizmetlere nasıl uygulanacağını gösteren bir ekonomidir. Bilgi ekonomisinde, ekonomiye ait artı değerler kas gücünden çok beyin gücüyle oluşturulmaktadır. Bilgi ekonomisinde kuruluşların en önemli kaynağı emek, doğal kaynak ve sermayeden daha çok insan beyninde üretilen bilgidir. 6. Bilgi ekonomisi dijital bir ekonomidir. Bilgi, iletişim ağı üzerinden ışık hızına yetişircesine hareket etmektedir. Bilgi ekonomisinin temel alt yapısı bilgi otoyollarıdır. Bilgi ekonomisi sürecinde ilk yapılması gereken ülkenin bilgi otobanları ile donatılmasıdır. İnsanların ve firmaların haberleşmesi, 63 hükümet kararlarının gönderilmesi, işletme faaliyetleri, fon değişimleri vb. sıfır ve bireye dayalı dijital kodlamalar yardımıyla gerçekleştirilmektedir. Analog haberleşme araçları da (raporlar, toplantılar, telefon görüşmeleri, dizaynlar vb.) dijital kodlara dönüştürülerek ilgililerin hizmetine sunulmaktadır. 7. Bilginin dijitale kayması ile dijital ağlar içinde sanal ekonomi, sanal piyasalar ortaya çıkmıştır. Bilgi teknolojilerinin ekonomiye uygulanması ile ekonominin metabolizması, kurumların yapısı ve aralarındaki ilişkiler ve bir bütün olarak ekonomik faaliyetin doğası değişmiştir. Sanal piyasaların oluşması ile bu piyasalara alıcı ve satıcıların (ürünlerin) giriş ve çıkışı daha da serbestleşmiştir. Sanal ortamda alış-veriş yapılması, hem ekonomik hem de kolay hale gelmiştir. Üstelik piyasaların önemli bir kısmının çalışma süresi 24 saat üzerine kurulu hale gelmiştir. 8. Bilgi teknolojileri, yığınların (devas yapıları) moleküllere ayrılmasına yol açmıştır. Sosyal ekonomik yaşamın kurum ve yapıları bu dönüşümü yaşamak zorunda kalmaktadır. Şirketler ve kurumlar, uzman birimlere bölünerek en iyi yaptıkları işlerde yoğunlaşmaktadır. Bilgi ekonomisine geçiş sürecinde sanayi ekonomilerinin ölçek ekonomilerinden yararlanan kurumsal şirketleri, değişen koşullara uyum sağlama adına dikey hiyerarşik yapıdan, yataylaşmaya ve küçük birimlere ayrılıp ekipler halinde çalışma yönünde yeniden yapılanma içine girmişlerdir. Büyük şirketler bölünüp, daha etkin çalışacak molekül kümeciklere dönüştükçe, esneklik, özerklik ve hızlı hareket etme yetenekleri kazanmaktadırlar. Dijital teknolojinin molekülleştirdiği, birimler yeni bir ağ sistemi içinde yeniden bütünleştirmektedir. Küme içerisindeki işbirliği, etkileşim ve sinerji ağ ekonomisinin temel karakteri olmaktadır. 9. Bilgi ekonomisi, üretici ve tüketiciler arasındaki aracı nitelikteki fonksiyonların dijital iletişim ağları sayesinde ortadan kalktığı bir ekonomidir. Yeni ağ sistemi, eski ilişki ve araçları, dijital şebekeler yoluyla kaldırmaktadır. Kamu ve özel kesimdeki bir çok kurum ve kuruluşlar hizmet sundukları birim ya da bireylerle olan ilişkileri, ağlar aracılığıyla doğrudan ilişki kurmak yönünde yeniden yapılanmaktadır. Bunun sonucu olarak aracı işletmeler devre dışı kalmaktadırlar. Bilgi ekonomisinin öngördüğü bu yapı sayesinde bankalardan sigorta şirketlerine, turizm şirketlerinden havayolu şirketlerine, eğitim öğretim kurumlarından eğlence sektörüne kadar ve nihayet üretici firmadan perakendeciye kadar hemen her kurum/kuruluş bu yönde yapılanma gereği duymaktadır. Devlet işlerinde de e-devlet kırtasiyenin azalmasına hizmet etmektedir. 10. Bilgi ekonomisinde bilgisayar, iletişim, medya ve kişisel hizmet teknolojileri birbirlerini bütünleyerek birlikte sürükleyici ve yönlendirici sektör konumuna gelmektedir. 11. Bilgi ekonomisi, bilgi üretme ve bu bilgiyi ürüne dönüştürerek sürekli yenilikler getiren bir ekonomidir. 64 Bu yenilik, olmayan bir ürünü veya hizmeti ortaya çıkarmak ya da bir işi daha önce yapılamadığı bir biçimde yapmak ya da bu yenilik orada duran (doğada var olan) ama daha önce görülemeyen (keşfedilmeyen) bir süreci yaşama geçirmek şeklinde de olabilir. Sürekli yenilik ortamı sürdürülebilir örgütsel öğrenmeyle ve yenilikçi anlayışa sahip bireyler ile mümkündür. Bu bireyler sıradan bireyler değildir. Bunların temel özelliği üretken beyine (evrende var olan ama normal insanların göremediği ya da keşfedemediği ilişkileri ortaya çıkartan beyin) sahip olmalarıdır. 12. Bilgi ekonomisi le eskinin kitle üretimi, kitle özelleşmesine dönüşmektedir. Yani üreticiler tek tek bireylerin zevk ve tercihlerini karşılayacak ürünler geliştirme çabası içine girmişlerdir. Bu süreçte üreticilerin, tüketicilerin zevk ve tercihlerini yakalayabilmesi, onları üretim sürecine dahil edilmelerini getirmiştir. Örneğin, bir otomobil firması müşteri siparişine bağlı olarak bir otomobili 16 gün gibi kısa sürede imal edebilmektedir. Eskiden engelli inanlar için yapılan özel tasarımlı ürünler şimdilerde herkes için yapılabilmektedir. Tüketici ile üretici arasındaki ilişki bilgi otoyolu ile kurulmaktadır. Böylece bilgiye dayalı ekonomide tüketici ile üretici arasındaki mesafe ortadan kalkmaktadır. Tüketicinin özel zevklerine uygun üretim için, tüketici üretim sürecinde üretimi yönlendirebilmektedir. İnternet teknolojileri sayesinde, alıcılarla satıcılar geleneksel (somut piyasa) dışında bir ortamda (soyut piyasa) bir araya gelebildiklerinden, alıcı-satıcı ilişkileri değişmektedir. Bu ortamda bazı aracılar ortadan kalkarken, yeni aracılar doğmaktadır. Bazı sektörlerde satıcılar doğrudan alıcıları ile irtibat kurarak dağıtım kanallarını devre dışı bırakabilmektedir. Örneğin hava yolu şirketleri. 13. Bilgi ekonomisi, hızın önemli olduğu bir ekonomidir. Ulaşım, bilgi işlem ve haberleşme teknolojisindeki gelişmeler, haberleşme ve ulaşımdaki olağanüstü hızlanma dünyayı “küresel köy”e dönüştürecek kadar küçültmüştür. Bu gelişme rekabeti kızıştırmıştır. Rekabette üstünlük, bilgiyi ürüne dönüştürmede, ürünü piyasaya sunmada hız, ekonomik bir aktivite de ya da firma başarısında anahtar öneme sahip belirleyici faktör ve değişken haline getirmiştir. Bu ise firmaları esnekleşme yönünde yeniden yapılanmaya zorlamaktadır. 14. Bilgi ekonomisi, araştırma geliştirme harcamalarına (Ar-Ge) dayalı bir ekonomidir. Ekonomik anlamda ayakta kalabilme, yeni teknoloji ve yeni girişimcilik anlamında yenilik (inovasyon) yapmaya bağlı hale gelmiştir. Yeniyi yakalamanın yolu Ar-Ge departmanlarında istihdam edilecek profesyonellerin (yenilikçi personellerin) çalışmalarına bağlı olduğundan firmalar, kurum ve kuruluşları araştırma ve geliştirme faaliyetlerine yöneltmektedirler. Bu yönde bir gelişmenin ve Ar-Ge için harcama yapmanın temel nedeni, firmaların karlarını arttırıcı unsurun buradan elde edilecek yeni bilgilerin ürüne dönüştürülmesinde yattığı gerçeğidir. Bilgi üretme, keşif ve icat yapma çabaları firmaları, kurumları, Ar-Ge çalışmalarına yöneltmektedir. Ar-Ge faaliyetlerini yürüten, uzmanlaşmış kurumlar her geçen gün yaygınlaşmaktadır. Bu yapının giderek daha önemli hale gelmesi üretimde, küresel rekabette, bilginin, yeni buluş ve icatların, tekniğin öneminin artmasının da bir göstergesidir. Bu yüzden 21 inci yüzyıl ekonomilerinde “bilginin” hakim bir üretim unsuru haline gelmesi, firmaları Ar-Ge faaliyetlerine yöneltmiştir. Artık teknolojik gelişmelerin 65 büyük bir bölümü uzmanlaşmış laboratuvarlarda ya da pilot tesislerde, tam zamanlı uzman personel tarafından gerçekleştirilmektedir. Bilgi Ekonomisinde Değer Bilgi ekonomisinin ortaya çıkışı bir üretim faktörü olan bilgiye ve bilginin beceri, öğrenme yetisi, organizasyon ve inovasyon üzerindeki etkisine göre sınıflandırılabilir. Bu bağlamda bilgi ekonomisinin değerleri şu şekilde sıralanabilir. Bilginin kodlanmasında muazzam bir artış söz konusudur. Bu artışta şüphesiz bilginin giderek metalaşmasına yol açan bilgi ve dijital ağlarının etkisi büyüktür. Bilginin kodlanmasındaki artış bilgi stokundaki dengede bir değişime yol açmaktadır (göreceli olarak örtülü bilgi stokunun azalmasına neden olur) Bilgi birikimindeki artış iktisadi büyümeye pozitif yansımaktadır. İnovasyon sistemi ve bu sistemin bilgi dağıtım gücü oldukça önemlidir. Kodlama ve bilgi birikiminin artışı örtülü becerilerin ortaya çıkmasını sağlar. Öğrenme gerek organizasyonlar, gerekse de bireyler açısından merkezi bir rol üstlenir. Öğrenme; eğitimi ve yaparak, kullanarak ve etkileşimde bulunarak öğrenmeyi içermektedir. Bilgi-temelli bir sisteme geçiş piyasa başarısızlıklarını minimuma indirebilir. Aracılar ortadan kalktığı için üretici ve tüketici farkı belirsizleşmektedir. Üretim miktarı arttıkça üretim maliyeti azalmaktadır. Bilgi katma değer yaratan bir üretim faktörüdür. Bilgi teknolojileri gibi oldukça güçlü teknolojik bir itici güce sahiptir. Bağımsız bir güç olarak bilgi; sosyal, ekonomik, teknolojik ve kültürel dönüşümde en belirleyici faktörlerden birisidir. Bilgi Ekonomisinin Bileşenleri Literatürde bilgi ekonomisinin temel bileşenleri ile ilgili farklı sınıflandırmalar bulunmaktadır. Dünya Bankası (2012)’de Bilgi Ekonomisinin; eğitim ve kurumsal rejim, eğitim ve beceri, bilgi ve iletişim altyapısı ve inovasyon sistemi olmak üzere dört bileşeni olduğu belirtilmektedir. 66 Ekonomik ve Kurumsal Rejim Ülkenin ekonomik ve kurumsal rejimi mevcut ve yeni bilginin verimli bir şekilde kullanımı ve girişimciliğin geliştirilmesi için teşvikler sağlamalıdır. Eğitim ve Beceri Ülke vatandaşları bilgiyi; üretmek, paylaşmak ve etkili bir şekilde kullanmak için eğitime ve becerilere ihtiyaç duyar. Bilgi ve İletişim Altyapısı Dinamik bir enformasyon altyapısı; etkili iletişimi, bilginin yayılımını ve enformasyonun işleyişini kolaylaştırmaktadır. İnovasyon Sistemi Ülkenin inovasyon sistemi-firmalar, araştırma merkezleri, üniversiteler, düşünce kuruluşları, danışmanlar ve diğer organizasyonlar, artan küresel bilgi stokunu kendine çekebilmeli, özümseyebilmeli, bunu yerel ihtiyaçlara uyarlamalı ve yeni teknolojiler oluşturmalıdır. Kaynak: World Bank, 2008, Measuring Knowledge in http://siteresources.worldbank.org/INTUNIKAM/Resources/KAM v4.pdf, The World Economies, Kevük (2006), bilgi ekonomisinin bileşenlerinin; BİT, inovasyon ve bilgi işçileri olduğunu ifade etmektedir. Alexander ve Butcher (2011)’de bilginin üretimi, kullanımı ve ediniminin bilgi ekonomisinin temel bileşenleri olduğu, Oort vd., (2009)’de ise bu bileşenlerden farklı olarak Ar-Ge’nin de bir bilgi ekonomisi bileşeni olduğu ifade edilmektedir. Sonuç itibariyle literatürde bilgi ekonomisinin bileşenlerinin; BİT, inovasyon, Ar-Ge, bilgi işçileri ve beşeri sermaye faktörleri ekseninde geliştiği söylenebilir. Bir ülkede BİT yoluyla ekonomik büyüme ve verimliliğin sağlanması ve sürdürülebilir kılınması hedefleri, BİT’i herkesin erişimine açacak bir teknik altyapı ile birlikte, bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak hukuksal altyapının ve uygun bir iş yapma ortamının kurulmasına bağlıdır. Bu altyapının; adil ve eşitlikçi olması, insani ve ekonomik kalkınmaya uygun bir ortam yaratması, ülkenin küresel rekabet avantajını desteklemesi, ancak hukuk devleti ilke ve normlarına uygun olarak demokratik bir ortamda geliştirilmesine bağlıdır. Bilgi Ekonomisinde İşgücü Ekonomideki dönüşümle birlikte, homojenliğe ve standartlaşmaya dayalı ekonomik yapı hızla çözülmekte, üretim birimleri esnek örgütlere dönüşmektedir. Bu dönüşüm beraberinde istihdam yapısında önemli değişiklikler meydana getirmektedir. Vasıfsız işgücünün üretim sürecindeki payı giderek azalırken, yüksek vasıflı işgücüne talebi artırmaktadır. Üretim tasarımı ve uygulamanın bütünleşmesi nedeniyle işgücünün geniş bir mesleki kalifikasyona sahip olması ve çok çeşitli işleri yürütebilmesi gerekmektedir. Çünkü ekonominin yükselen sektörlerinde tek tip, standart, tekrara dayalı iş yapan binlerce işçiye 67 ihtiyaç kalmamıştır. Sistemin ihtiyaç duyduğu üretken, yenilikçi, eğitimli, hatta ferdiyetçi işçilerdir. Bu işçilere “Bilgi İşçisi” denmektedir. İletişim devrimi bütün üreticiler ve bütün pazarlar hakkındaki bilgiyi herkese kolayca sunduğu için bugüne kadar alışılmamış bir etkileşim ile karşı karşıya kalınmakta ve dünya ekonomisinde, görülmemiş bir rekabet ortaya çıkmaktadır. Bu durum doğal olarak tüketicinin özel arzularının tatminini zorunlu kılmakta, bu ise yaratıcı, inisiyatif sahibi ve kişilikli ekiplere gereksinme duyulması sonucunu getirmektedir. Bugünün küresel rekabet ortamında dünyada en kıt olan şey artık sermaye olmaktan çıkmıştır. Kıtlık, iş yapma vasfı olan kalifiye eleman konusunda yaşanmaktadır. Bilgisayarların üretim dönemlerinde kullanılmaya başlanmasıyla emeğin makinelere bağlı durumu tamamen değişmiştir. Artık işgücü makinenin kullandığı, parçalanmış, kendi emeği ve iş aracı üzerindeki kontrolünü yitirmiş işgücü değildir. Tam tersine makine insanın kontrolüne girmiştir. Böylece de insanın üretkenliği, fiziksel ve entelektüel kapasitesi gelişmiştir. Özellikle yeni teknolojilerin üretim sürecine başarıyla yansıtılması, standart nitelikte kitle üretimini sarsıntıya uğratırken, işletmelerin ihtiyacı olan işgücünü de değiştirmiştir. Teknolojik gelişme ve yayılma, rekabetin yoğunlaşması ve üretim modelindeki gelişme, vasıf düzeyi yüksek işgücüne talebi arttırmıştır. Küresel rekabete özellikle mikro teknolojilerdeki ve enformasyon teknolojisindeki hızlı gelişimin eşlik etmesi, sanayi ötesi ekonomilerden başlamak üzere istihdamda köklü değişimlere yol açmıştır. İstihdamın yapısı değişmiştir. Dünya genelinde şirketler yüksek nitelikli “çekirdek işgücü” ve sayısı üretim ihtiyaçlarına göre değişen “çevre işgücü” kullanma eğilimi içine girmişlerdir. Vasıflı işgücü ön plana çıkmıştır. Rekabette yüksek nitelikli personel ve gelişmeye açık organizasyon yapısı belirleyici olmaya başlamıştır. Bilgi ekonomisinde, üretim araçlarının yeni düzenleniş biçimleri işgücünün niteliğinde yapısal değişiklikleri zorunlu kılmaktadır. İşgücünün niteliğinde meydana gelen değişiklik “esnek uzmanlaşma” olarak tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile yeni işgücü “esnek işçi” olarak adlandırılmaktadır. Esnek işgücü; işgücünün yapmakta olduğu işlerin kapsamının genişletilmesi; işgücünün çok işlevli/yönlü durumda olması ve her süreçte, her türlü işi yapabilecek şekilde eğitilmiş olması anlamına gelmektedir. Bu durum talep değişiklikleri sırasında işgücünden tasarruf sağlama olanağı da vermektedir. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler, esnek üretim ve işgücünü gündeme getirmiştir. Böylece, üretimde istihdam edilen vasıfsız işçi yerine, vasıflı işçi çalıştırılmasını zorunlu hale gelmiştir. Artık işgücü, kaliteli üretimi gerçekleştirecek, iş sürecinin her alanında katkısı talep edilen, nitelikli işgücüne dönüşmüştür. Bu nedenle kaliteli üretim, yeni teknoloji ve nitelikli işgücünün bir fonksiyonu olmuştur. Çünkü değeri yaratan teknoloji, değer yaratan nitelikli işgücüdür. EMEK Yeni TEKNOLOJİ Eski Nitelikli Kaliteli Ürün (Mükemmel Ürün) Normal Ürün 68 Niteliksiz Normal Ürün Kalitesiz Ürün Düz emeği robotlar ikame ettikçe, vasıfsız emek toplumda giderek güçsüzleşmektedir. Yaratıcı emek, yüksek vasıflı emek güç kazanmaktadır. Bundan 20-25 yıl önce işletmeler için sermaye, kolay erişim, üstün teknolojiye sahip olmak ya da ucuz üretim girdilerini elde bulundurmak önemli rekabet avantajları olarak kabul edilirken, günümüzün hızlı global rekabet ortamında bunların eski önemini kaybettiği gözlenmektedir. Buna karşı yeni pazar ve ürün stratejilerine adapte olabilecek ve hatta bunları geliştirebilecek üstün nitelikli insan gücüne sahip olmak daha önemli hale gelmektedir. Artık üstün nitelikli insan gücü (beyin gücü ve ya bilgi işçisi) yeni entelektüel teknolojilerin vazgeçilmez unsuru ve işletmeler için küresel rekabetteki görünmez varlıklar olarak değer kazanmaktadır. Başka bir ifade ile bilgi ekonomisinin evrensel ekonomik rekabetinde farkı yaratacak olan, insanların nitelik ve yenilikçiliğidir. Ekonomik yapının değişimi ile sadece insanların çalıştıkları yer değil aynı zamanda yaptıkları işler de değişmektedir. Her yeni teknoloji, bir yandan bazı iş kapılarının kapanmasına yol açarken diğer yandan yeni iş alanlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ancak teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan yeni iş alanları her seferinde daha çok bilgi ve beceri gerektiren işler olmaktadır. Bilgi işlem teknolojisindeki gelişmeler, bilgi yoğun mesleklerin sayısını arttırmaktadır. Bu mesleklerin, bugün itibariyle 25 ile 30 arasında olduğu gözlemlenmektedir. Ama her geçen gün yeni meslekler gündeme gelmektedir. Ortaya çıkan yeni mesleklerin bazıları şunlardır: İş Geliştirme Uzmanlığı Çağrı Merkezi (Call-Center) Yöneticiliği M (mobil) ticaret projeleri Dağıtım kanalları geliştirme uzmanları Çözüm mimarları (solutions architect) Veri tabanı uzmanları, Teknik mimarlar İş mimarı (business architec) Scanner data uzmanı İnternet stratejileri danışmanı Web tasarımcısı Medikal enformatik uzmanı Mikro elektronik mühendisliği Bio-teknoloji uzmanı Entegrasyon projeleri yöneticiliği (içerik yönetimi) Network uzmanları CRM uzmanları ERP Uzmanı E-Ticaret Uzmanı E-Ticaret projeleri uzmanı Varlık yönetimi Vadeli piyasalar uzmanı 69 Teknoloji hisseleri analisti Risk yönetimi uzmanlığı’dır. Yukarıda belirtilen meslekleri ya da işleri icra edecek yeni işgücü “Bilgi İşçisi” ya da “Hizmet İşçisi” olarak tanımlanmaktadır. Bilgi işçileri belli bir kuruluşa bağlı kalmak zorunda değildirler. Çünkü kendilerine verilen işleri, bilgi işlem teknolojileri ve bilgi otoyolları aracılığı ile yerine getirmektedirler. Bilgi işçilerinin sahip olduğu güç (bilgi) onlara aynı zamanda ekonomik ve sosyal statü kazandırmaktadır. Bilgi işçileri için önemli olan sadece para değil, işyeri donanımının en son teknolojiye uygun olması ve görevleriyle ilgili bilgi ve becerilerini ürüne yansıtabilmesi, esnek çalışmaya uygun olması gibi unsurlar önemlidir. Bu nedenle “Bilgi İşçisi”nin değer sistemi içinde, ticari değerler ikinci plandadır. Yeni ekonomik düzende bilgi işçilerinin çalışılan kuruma sadakati azaltmaktadır. Artık geçerli olan kuruluşa karşı sadakat değil; mesleğe ve göreve olan sadakattir. İşverene bağlılığın yerini bilgiye ve işe bağlılık almıştır. Bu nedenle bu üstün eğitimli, yetenekli kişiler rahatlıkla oradan oraya gezebilir ve işyerlerini değiştirebilirler. Aynı unsurlar nedeniyle, işgücünün çalışma sırasında mekana bağlılığı da azalmıştır. Özellikle kişisel bilgisayarların gelişimi evin aynı zamanda bir iş ortamı olarak kullanımına da olanak tanımaktadır. Bu gelişme istihdam biçimlerini kökten değiştirmekte; yarı süreli, düzensiz, evde, telekominike işlerin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Tüm bunlar bilgi işçilerinin kuruluşlara ve patrona bağlılığını azaltan; onu özerkleştiren; işe, zamana, mekana yabancılaşmayı kıran; onu toplum karşısında güçlü yapan; aynı zamanda da kollektif davranışlar geliştirilmesini gereksizleştiren gelişmelerdir. Bilgi işçileri kolayca ikame edilemezler, bu sebeple pazarlık güçleri yüksektir, dolayısıyla kendi haklarının korunması için kitle örgütlerine ihtiyaç duymazlar, gerektiğinde tek başlarına grev yapabilirler, iyi eğitim almışlardır ve ücretleri yüksektir. Yeni işgücünün nitelikleri arasında; çok işlevsellik, eğitimlilik, belli bir yere bağlı olma zorunda kalmama, hiyerarşik düzenlemelerden kurtulma, kafa ve kol emeğini birleştirme, yaratıcılık gibi özellikleri sayılmaktadır. Bilgi Ekonomisinde İşgücünde Aranan Nitelikler: 1) İletişim Kurma Becerisi: Düşünce ve görüşlerini etkili bir şekilde örgütleyebilme ve ifade edebilme, düşüncelerini başkalarını ikna edecek şekilde açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya koyabilmektir. 2) İş Zekası: İşin gerektirdiklerini kolayca kavrayabilme, ayrıntılara egemen olma ve işe kendi fikirlerini katma konusunda yetenekliliktir. 3) Özgüven: Olaylar, insanlar ve sorunlarla karşı karşıya kalındığında pozitif yönde ve etkili bir yaklaşım gösterebilmektir. 4) Sorumluluğu Kabul Etme İsteği: Ne yapılması gerektiğini kavrayabilme ve onu yapmaya, olumlu veya olumsuz tüm sonuçların sorumluluğunu kabullenmektir. 5) İnisiyatif: Yapılması gereken işi tanımlama ve hemen harekete geçme yeteneğine sahip olmaktır. 70 6) Esneklik: Yeni durum ve düşüncelere göre yöntemlerini hızlı bir şekilde değiştirebilmektir. 7) Dinleme Becerisi: İnsanları dinlemeye ve anlamaya çalışmaktır. 8) Analitik Düşünce Yeteneği: Karşılaşılan olayları analiz edip anlayabilmektir. 9) Enerji Düzeyi: Sürdürülebilir çözüm kapasitesini son güne, yani ilk günün heyecanını son güne kadar sürdürebilmektir. 10) Hayal Gücü: Karşılaşılan sorunlara standart çözümlerin dışında yeni çözümler getirebilmektir. 11) Kendini Keşfetmek (özeleştiri): Eksikliklerini ve yeteneklerini gerçekçi bir şekilde görebilmektir. (Kendine dışarıdan bakabilme) 12) Ekip Kimyasına Uygunluk: Birlikte çalışmaya yatkınlıktır. 13) Adanmışlık: Kendini işe verme ve elinden geleni son noktasına kadar yapabilmektir. 14) Verimlilik: Zamanı, kaynakları ve emeği en az kullanarak en yüksek verimi elde etmektir. 15) Hayat Boyu Öğrenme: Sürekli öğrenme isteğine sahipliktir. Gerçekten günümüzde “güvenilir olmak, aktif ve hareketli olmak, insan ilişkilerinde duyarlı ve başarılı olmak, iletişim kurabilir olmak ve en önemli sürekli olarak öğrenime açık olmak, tek kelimeyle etkin olmak, vazgeçilmez vasıflar olarak gözükmektedir. Böyle bir niteliği sahip olmanın yolu ise, eğitimi “ömür boyu eğitim haline getirmede yatmaktadır. Bilgi ekonomisi ömür boyu öğrenme getirmektedir. Çünkü mesleklerin ömrü kısalmıştır. İşgücü kendini yenilemeyi bıraktığı anda iş piyasasından dışlanacaktır. Özellikle hizmet sektöründe ihtiyaç duyulan emek bilişim uzmanlarıdır. Bu uzmanlar, bilişim teknolojisi konusundaki becerilerini, hünerlerini ve bilgilerini devamlı işler halde tutmak ve bu konudaki bilgilerini yenileme ihtiyacı duyar. Bu tip emek sahipleri bilişim teknolojilerindeki en son yenilikleri takip edebilmek, bilgi teknolojilerinin kazandığı ivmeye yetişebilmek için kendilerine “yaşam boyu öğrenme”yi ilke edinmelidirler. 71 Bilgi Ekonomisi Çarkları Bilgi ekonomisinin bileşenlerinden olan inovasyon da yüksek vasıflı işgücünün, yeni ürünlerin, üretim tekniklerinin, yeni organizasyonların geliştirilmesi suretiyle iktisadi büyümeyi tetiklemektedir. Bu süreçte inovasyon sistemleri ise (ulusal ve bölgesel) anahtar bir rol üstlenmektedir. İnovasyon sistemlerinde üniversiteler ve firmalar etkin bir rol üstlenerek ülkenin inovasyon kapasitesini artırmaktadırlar. İnovasyon-temelli ekonomilerde işgücü ve araştırma kurumlarının kalitesi, üretilen ürünlerin katma değeri ve piyasanın rekabet gücü yüksek iken, teknolojik bağımlılık düşüktür. Günümüzde inovasyonun iktisadi gelişmişlik açısından öneminin farkında olan ülkeler Ar-Ge harcamalarına daha fazla ağırlık vermekte, fikri mülkiyeti geliştirmekte ve insan kaynaklarına daha fazla yatırım yapmaktadırlar. BİT gün geçtikçe ekonomik ve sosyal gelişmenin itici gücü haline gelmektedir. BİT; iktisadi büyümeyi, sosyal içerilmeyi, sağlık ve eğitim hizmetlerini ve yönetişimi geliştirmektedir. Birleşmiş Milletler Milenyum Kalkınma Hedefleri (Millennium Development Goals-MDGs) ülkelerin kalkınma süreçlerinde BİT’nin oynağı anahtar role vurgu yapmaktadır. BİT; istihdamın, inovasyonun ve büyümenin en önemli kaynaklarındandır. OECD bölgesinde 2006 yılında BİT sektörünün özel sektör tarafından yaratılan katma değere ve özel sektör istihdamına katkısı sırasıyla %8 ve %5.5 düzeyindedir. BİT sektörü aynı zamanda Ar72 Ge yoğun üretilen ürünleri bünyesinde barındırmaktadır. BİT ekonomik altyapının ve verimliliğin de itici gücü durumundadır. BİT sektörü ve internet ekonomik altyapının temelini oluşturmaktadır. Sektörün faydaları, bu sektörün kullanımının ekonominin ve toplumun tüm katmanlarına yayılması ve inovasyonu teşvik etmesi suretiyle artmaktadır. BİT yatırımları; firma düzeyinde rekabet gücünü ve verimliliği, toplam düzeyde işgücünün beceri düzeyine yatırımı, organizasyonel değişimi (ve endüstrinin yeniden yapılanmasını), inovasyonu ve yeni firmaların ortaya çıkmasını teşvik etmektedir. BİT yatırımları işgücü verimliliğinin artmasına yardım eden sermayeyi derinleştirme sürecine de katkıda bulunur. Son olarak BİT’nin ekonominin genelinde daha yaygın olarak kullanımı; firmalar ile kamu ve sosyal kurumların etkinliğinin, verimliliğinin ve yenilikçiliğin artmasına, yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilmesine ve çoklu faktör verimliliğinin artmasına imkan sağlamaktadır. Bilgi ekonomisinin ekonomik büyüme üzerine olan etkileri üç noktada toplanabilir: Yeni ürün ve hizmetlerin üretilmesi ile toplam üretim artmakta ve yeni iş imkanları doğmaktadır. Elektronik ticaret ile üretim sürecinde verimlilik artmaktadır. Teknolojik donanım elektronik ticarete imkan veren fiziki, beşeri sermaye ve toprakla birlikte en önemli üretim faktörü olarak kabul edilmektedir, Dijital reklam, sınır ötesi üretim, internet satışları, yeni pazarlama, organizasyon ve yönetim teknikleri ile ekonomik etkinlik ve verimlilik artmaktadır. Bilginin ekonomik performans üzerindeki etkileri Dünya Bankası bilgi ekonomisi alt bileşenleri (ekonomik teşvik rejimi, inovasyon, eğitim ve bilgi altyapısı) çerçevesinde analiz edilmiştir. Sonuçlar, incelenen tüm ülke gruplarında bilginin ekonomik büyümenin itici gücü olduğu şeklindedir. Daha da önemlisi ekonomik performans konusunda bu ülke grupları arasında farklılıkların bulunması, ticaret ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını etkileyen; Ar-Ge, eğitim ve enformasyon teknolojilerine yapılan yatırımların zamanlaması ile açıklanmıştır. BİT’in kişi başına düşen milli gelir artışı üzerindeki etkisi iki farklı yönden incelenmiştir. İlkinde BİT, fiziksel sermayenin özel bir türü ve mevcut fiziksel sermaye ölçümlerinin kalitesini artırmak amacıyla bir değişken olarak ele alınmıştır. İkincisinde ise telefon hatları, kişisel bilgisayarlar ve internet yöneticileri bilginin yayılım ve işleyiş sürecini daha kolay hale getiren işgücü verimliliğini artırıcı faktörler olarak kullanılmıştır. Her iki yöntemin uygulanması ile elde edilen analiz sonuçları BİT sektörü ile kişi başına düşen milli gelir artışı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. BİT sektörlerinin seçilmiş OECD ülkelerindeki performansı esas alınarak veri zarflama analizi yöntemi ile test edilmiştir. Teknik verimlilik düzeyi, teknik verimlilikteki değişiklikler, teknolojik değişim ve toplam faktör verimliliğindeki değişiklikler seçilen OECD ülkeleri için hesaplanmıştır. Teknik verimlilik endeksine göre Lüksemburg referans ülke seçilmiştir. Buna göre Güney Kore en kötü performansı sergileyen ülke olmuştur. Analize dahil edilen ülkelerin hepsinde teknolojik ilerleme gözlenmiştir. Meksika dışındaki tüm ülkelerde toplam faktör verimliliğinde pozitif değişim görülmüştür. Toplam faktör verimliliği ve teknik verimlilik endekslerine göre Türkiye OECD ortalamasının altında kalmıştır. 73 Teknolojik değişim endeksi açısından en iyi performansı Japonya gösterirken, Norveç de teknik verimlilik konusunda en başarılı ülke olmuştur. BİT ve iktisadi büyüme arasındaki ilişkiyi, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ülkelerinde Dinamik Panel Veri yaklaşımı çerçevesinde Genelleştirilmiş Momentler Yöntemi yardımıyla analiz etmişlerdir. Tahmin sonuçları OPEC ülkelerinde BİT yatırımlarının iktisadi büyüme üzerinde pozitif bir etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye’de BİT ile iktisadi büyüme arasındaki ilişkiyi zaman serisi analizleri kullanarak test edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, kısa ve uzun dönemde ekonomik büyüme BİT’den pozitif etkilenmektedir. Ayrıca Türkiye’de BİT’in ekonomik büyümeye katkısının diğer üretim faktörlerine göre daha düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Granger nedensellik testleri iktisadi büyüme ile bilgi arasında iki yönlü bir nedenselliğin olduğunu göstermiştir. Ar-Ge faaliyetlerinin yeniliğe ve böylece Çin’deki ekonomik büyümeye olan katkısı analiz edilmiştir. Ar-Ge yoğunluğunun bölgesel inovasyon üzerinde pozitif bir etkiye sahip olması durumunda inovasyonun ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Aynı zamanda; altyapı gelişimi, ekonomik reformların derecesi, hükümet harcamaları, yabancı ve beşeri sermayenin de Çin’in inovasyon ve ekonomik büyüme potansiyelini etkilediği tespit edilmiştir. Ülkelerin ekonomik büyümelerini etkileyen bilgi ekonomisi faktörlerini çok değişkenli regresyon analizi yardımıyla açıklamaya çalışmışlardır. Çalışmada Dünya Bankası tarafından hazırlanan Bilgi Değerlendirme Metodolojisi (Knowledge Assestment Methodology-KAM) kapsamında 118 ülke incelenmiştir. Ülkeler 2006 yılı satın alma gücü paritesine göre (düşük, orta ve yüksek gelirli ülkeler şeklinde) üç gruba ayrılmıştır. Analizde 2007 ve 2008 yılı KAM verileri kullanılmıştır. Bu ülke gruplarının iktisadi büyümelerini etkileyen birçok bilgi ekonomisi faktörü ve değişkeni olduğu görülmüştür. Çalışmada, iktisadi büyüme üzerinde gözlem birimi düşük gelirli ülkeler olduğunda eğitim ve BİT; orta gelirli ülkeler olduğunda yasa ve kurumlar, eğitim ve BİT; yüksek gelirli ülkeler olduğunda ise işgücü kalitesi ve BİT değişkenlerinin pozitif etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Yüksek gelir grubundaki ülkelerde yasa ve kurumlar ile büyüme arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çoklu regresyon analizlerinin diğer ve ilginç olan sonucu da inovasyon potansiyeli ile büyüme arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin tespit edilememiş olmasıdır. Yüksek gelirli OECD ülkelerinde Ar-Ge harcamaları, inovasyon ve iktisadi büyüme arasındaki ilişkiyi panel veri yöntemi kullanarak 1991-2007 dönemi çerçevesinde araştırmıştır. Panel Granger nedensellik test sonuçları yüksek gelirli OECD ülkelerinde ArGe, inovasyon ve iktisadi büyüme arasındaki ilişkiye ilişkin önemli bilgiler sağlamıştır. Buna göre Ar-Ge yatırımları teknolojik değişimin, teknolojik değişim de iktisadi büyümenin Granger nedenidir. Ayrıca iki değişkenli test sonuçları Ar-Ge ile teknolojik değişim arasındaki nedenselliğin ters yönde çalışabileceğini (örneğin inovasyonlardan Ar-Ge yoğunluğuna) göstermiştir. Bu sonuç, Ar-Ge sektörüne yapılan başarılı yatırımların, araştırma ve deneysel geliştirme faaliyetlerine daha fazla yatırım sağlayacağını ortaya koymuştur. 74 2005-2010 döneminde 19 OECD ülkesini esas alarak bilgi ekonomisi ile ekonominin kurumsal rejimi, eğitim, inovasyon ve BİT değişkenleri arasındaki ilişkileri panel veri yöntemi ile analiz etmişlerdir. Analiz sonuçları, bilgi ekonomisi ile incelenen değişkenler arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir. Yani, bilgi ekonomisi ile ekonominin kurumsal rejimi, eğitim, inovasyon ve BİT değişkenleri arasında uzun dönemli bir ilişki vardır. Dünya Bankası Bilgi Ekonomisi Göstergeleri Dünya Bankası bünyesindeki Kalkınma için Bilgi Programı (Knowledge for Development Program-K4D) çerçevesinde gelişmekte olan ülkelere bilgi ekonomisine geçiş sürecinde kullanabilecekleri dört ayaklı bir çerçeve geliştirilmiştir. Kaynak: World Bank, Knowledge for Development, User Guide, KI and KEI Dünya Bankası tarafından derlenen Bilgi Ekonomisi Endeksleri yukarıdaki şekilde görüldüğü gibidir. Bu endekslerden en çok atıf yapılanı, bir ülke ya da bölgenin genel hazırlık düzeyini ölçen Bilgi Ekonomisi Endeksi’dir (Knowledge Economy Index-KEI). Bir diğer gösterge olan Bilgi Endeksi (Knowledge Index-KI) ise, ülkenin bilgiyi üretme, benimseme ve yayma kabiliyetini ölçmektedir. KI, bir ülkedeki genel bilgi gelişimi potansiyelinin bir göstergesidir. 2012 yılı Dünya Bankası KEI ve KI endekslerine göre OECD ülkelerinin sıralamaları yer almaktadır. Tablo’dan da görülebileceği gibi bilgi ekonomisi endeksleri bakımından; İsveç, Finlandiya ve Danimarka ilk üç sırayı paylaşmaktadır. Bilgi ekonomisinin bileşenleri ele alındığında ise, BİT bileşenine göre İsveç, Lüksemburg, Hollanda ve İngiltere en iyi performansı gösteren ülkelerdir. Eğitim bileşenine göre; Yeni Zelanda, Avustralya, Norveç ve Güney Kore; inovasyon göstergesine göre İsviçre; 75 ekonomik teşvik sistemine göre ise Finlandiya en iyi performansı gösteren ülkelerdir. OECD ülkelerinde bilgi ekonomisi açısından en büyük sıçramayı Almanya, Estonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’nın yaptığı görülmektedir. Buna karşın sıralamada geriye gidişin en fazla olduğu ülkeler; Meksika, ABD, Türkiye ve İsrail’dir. Türkiye’nin bilgi ekonomisi performansı değerlendirildiğinde ise OECD ülkeleri arasında sıralama olarak sadece Meksika’yı geride bıraktığı ve en iyi performansın ekonomik teşvik sisteminde gösterildiği görülmektedir. Türkiye’nin, teknolojik gelişmede oldukça önemli olan inovasyon ve BİT konularında arzu edilen noktada olmadığı söylenebilir. Teknolojik gelişmenin iktisadi büyümede üstlendiği anahtar rol göz önüne alındığında, Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarına daha fazla yatırım yaparak, fikri mülkiyeti koruyarak, patent teşviklerini artırarak teknolojik yoğunluğu fazla olan ürünleri üretmesi gerektiği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. 2012 Yılı Dünya Bankası KI ve KEI Endekslerine Göre OECD Ülkelerinin Sıralamaları 76 Sonuç olarak; bilgi ekonomisine geçiş sürecinde başarılı olmak için ülkeler; eğitimi, inovasyon sistemlerini ve entellektüel sermayeyi geliştirmeli, bilgi ve iletişim teknolojileri ürünlerinde ve hizmetlerinde rekabeti güçlendirmeli, Ar-Ge harcamalarını istenilen düzeye getirmeli, teknolojik yoğunluklarını artırmalı, kaynakların yeniden tahsisinde verimliliği sağlamalı ve kalitesi yüksek ekonomik ve kurumsal bir rejimi inşa etmelidirler. Hangi Ülke Ne Satıyor? **Mavi ve gri olanlar teknoloji satıyor... Bilgi Ekonomisinde Üretim, Yatırım ve İstihdamda Paradigma Değişiyor ve Ezberler Bozuluyor Bilgi ekonomisi geçiş süreci yaşayan ülke ekonomileri incelendiğinde ekonomide yapısal bir takım değişmelerin olduğu gözlenmektedir. Söz konusu ekonomiler sanayi üretiminin ana konusu olan mal üretiminden hizmet üretimine doğru bir geçiş olduğu gözlenmektedir. Sanayi doğada ham halde bulunan maddeleri işleyerek nihai ürün haline getirme sürecidir. Bu süreçte iki önemli kaynak ön plana çıkmaktadır. Birisi sermaye diğeri kas gücüne dayalı emektir. Üretim bu iki unsur üzerine oturtulmuştur. Bilgi ekonomisine geçişle birlikte hizmet üretimi öne çıkmaktadır. Buna paralel istihdamın sektörel dağılımında da bir değişim gözlenmektedir. Üretim ve istihdam yapısında ortaya çıkan değişime paralel olarak yatırımlarda da değişim gözlenmektedir. Yatırımlarda, fiziki yatırımlardan gayri fiziki yatırımlara doğru bir geçiş yaşanmaktadır. 77 Mal Üretiminden Hizmet Üretimine Geçiş Sanayi ekonomilerinde üretim yapısı incelendiğinde, maddi varlığı olan mal üretiminin hâkim olduğu görülür. Bu yapı bilgi ekonomisine geçiş süreciyle birlikte değişime uğramaktadır. Ekonominin üretim yapısında mal ağırlıklı üretimden, hizmetler ağırlıklı bir üretimine doğru bir geçiş gözlenmektedir. Hizmetler sektörü değişik şekillerde gruplandırılabilir. Üretimden dağıtıma, sosyal hizmetlerden bireysel hizmetlere kadar çok çeşitli hizmetler gündeme gelmektedir. Bilgi ekonomisine geçiş sürecinde bu hizmetlerin sayısı her geçen gün daha da artmaktadır. Evde hasta bakım hizmetlerinden portföy yönetim hizmetlerine kadar yayılmaktadır. Bu hizmetlerden bazıları bir bütün olarak aşağıdaki tabloda verilmiştir. Ekonomik Faaliyetlerin Gruplandırılması Birinci Sektör İkinci Sektör Dağıtıcı Üretici Sosyal Kişisel Hizmetler Hizmetler Hizmetler Hizmetler Tarım İnşaat Ulaştırma Balıkçılık Gıda Haberleşme Ormancılık Tekstil Madencilik Metal Makine Kimya Diğer İmalat Alt Yapı Toptan Ticaret Bankacılık, sigortacılık ve diğer finansal hizmetler Perakende Ticaret Gayrimenkul alımı-satımı Mühendislik ve Mimarlık hizmetleri Hukuksal Hizmetler Danışmanlık Hizmetleri Sağlık Hizmetleri Eğitim Hizmetleri Ev hizmetleri Otel ve konaklama hizmetleri Sosyal ve Din Hizmetleri Lokantalar Kar dışı kurumlar tarafından yerine getirilen hizmetler Yıkama ve temizleme hizmetleri Posta hizmetleri Hükümet hizmetleri Diğer mesleki ve sosyal hizmetler Tamir hizmetleri Berberler ve güzellik salonları Eğlence hizmetleri Diğer Kişisel Hizmetler Kaynak: Dura, Atik Sanayi ekonomisinden, bilgi ekonomisine geçişin önemli göstergelerinden bir tanesi, mal üretiminden hizmet üretimine geçiştir. Burada anlatılmak istenen mal üretiminden (tarımsal ve sanayi ürünü mallar) tamamen vazgeçilmesi değildir. Ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin ağırlığının hizmetler lehine gelişmesidir. Bu gelişmenin temel nedeni hane halklarının tüketim fa ortaya çıkan değişikliktir. Tüketim yapısının değişmesine ise milli 78 gelirdeki artışlara neden olmaktadır. Milli gelir arttıkça hane halklarının gıda harcamaları göreceli olarak azalmaktadır. Marjinal gelir artışları, ilk aşamada dayanıklı mallar (giyim eşyası, ev eşyası, bilgisayar, televizyon, otomobil vs) için ikinci aşamada lüks mallara, eğlence dinlenme ve benzeri jetler için harcanır. Böylece üçüncü sektör denilen lokantalar, oteller, oto servisleri seyahat, eğlence ve spor hizmetleri sektörü gelişmeye başlar. Hane halklarının geliri arttıkça, gelişen sağlık hizmetlerine olan talep artmaktadır. Bu ise sağlık hizmetleri sektörünün artmasına yol açmaktadır. Diğer taraftan ortaya çıkan yeni mesleklerin, belirli mesleki bilgileri gerekli kılmasından dolayı eğitim-öğretim hizmetleri sektörünün büyümesiyle sonuçlanmıştır. Bütün bu gelişmeler ekonominin mal üreten ekonomiden, hizmet üreten ekonomiye dönüşmesine neden olmaktadır. Bilgi ekonomisinin en önemli kuralı, bilginin etkin kullanılması, yeni bilgiler üretilmesidir. Kalkınmak isteyen bir ülkenin, ekonomik ve sosyal kalkınmayı başarabilmesi için, bilgiyi etkin kullanan ekonomik modelden söz edilmelidir. Bilgi ekonomisi, yabancı bilginin kullanılmasının yanı sıra, kendi özel gereksinimleri için bilgi üretir ve bunu uyarlar... Dünya Bankası, bilgi ekonomisini böyle tanımlamaktadır. Dünya Bankasına göre, bilgi ekonomisi, sadece orta gelirli ülkelerin ekonomileri için geçerli değil. Yalnızca high-tech ya da bilgi ve iletişim teknolojilerinde de değil; ev hanımlarının, çiftçilerin, küçük esnafın da günlük yaşamda kullanmak zorunda oldukları bilgi anlamına gelmektedir. Daha da ötesi, dünya bankası öğreti ve önerilerinde, "bilgi ekonomisi"nin, bir şirkette bilginin etkin kullanımı için teknikler ve uygulamalar geliştiren bilgi yönetimi ve bilgi paylaşımından farklı olduğunu vurgulamaktadır. Dünya Bankası, Ocak 2005'te, bilginin uzun vadede ekonomik büyümeye katkısının, bilginin üç boyutuyla daha iyi görülebileceğini açıkladı. Birinci boyut, "İnsan kaynağı ya da eğitim ve öğretim". Eğitimli ve yetenekli bir iş gücüne sahip insan unsuru, bilginin üretimi, edinilmesi, dağıtımı ve kullanımında çok önemli bir rol oynuyor. "Yenilik ve teknolojiye sahip olmak" boyutunda ise, yeni bilginin üretimi ve kullanılması, verimliliğin artmasında neredeyse ana etken. Bilginin son boyutu olan "Bilgi ve İletişim Teknolojileri'nin kullanımı" da, bilginin uzak mesafelere, geniş alanlara ucuz ve hızlı dağıtılması, dolayısıyla da kalkınmada etkin bir araç olarak nitelemektedir. Dünya Bankası, yukarıda sayılanlara ek olarak, bilgi ekonomisinin dört destekçisi olduğunu da vurgulamaktadır. Var olan ve yeni bilginin etkin kullanımı ile girişimciliği yeşerten olanaklar sunan ekonomik ve kurumsal bir "rejim"; bilgiyi iyi üreten, paylaşan ve kullanan eğitimli, yetenekli bir "nüfus"; bilginin etkin iletişim, dağıtım ve işlenmesini kolaylaştıran dinamik bir bilgi "altyapı"; büyüyen küresel bilgi stokunu kullanan, bunu kendi yerel gereksinimlerine uyarlayarak yeni teknolojiler üreten etkin bir yenilikçi şirket, araştırma merkezi, üniversite, danışman ve diğer organizasyonlar, yani "sistem". Günümüz Bilgi Ekonomisinde Bilgiye ve İstihbarata Dayalı Çalışan Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler/Firmalar Söz Sahibi Olacaktır Sanayi devrimi ile ortaya çıkan üretim tarzı, makine ağırlıklı sermaye yoğun tekniklere dayanmaktaydı. Günümüzde çeşit ekonomisine dayalı küçük ölçekli, ancak ileri teknoloji 79 kullanan sanayi işletmeleri ön plana çıkmaktadır. İş dünyasında büyüklük avantaj olmaktan çıkmıştır. Avantaj daha yalın ve orta büyüklükte, istihbarat ve bilgiye dayanan firmalara geçmiştir. Yarının firmalarının büyük çoğunluğu, büyük firmalar değil, küçük ve orta boy firmalar olacaktır. Küçük ve orta ölçekli firmalar giderek ekonominin motoru haline gelmekte, çünkü devlerin çoğu artık yaşlanmış ve yavaşlamaya başlamıştır. Çoğu endüstride, modern, esnek bilişim teknolojisi, üretken imalat süreçleri ve dış tedarikçilerden giderek daha çok yararlanma eğilimi sonucu, firmaların boyutlarının küçüldüğüne dikkat çekmektedir. Büyük firmaların, rekabette devre dışı bırakan, rakip büyük firmalar değil, daha dinamik ve daha yenilikçi olan; hızla değişebilen küçük firmalardır. Çarpıcı bir şekilde değişen dünyamızda pek çok paradoks vardır. Dünya ekonomisi büyüdükçe, en küçük girişimcilerin gücü artmaktadır. Küresel ekonominin oluşumunda girişimci aynı zamanda en güçlü oyuncu konumuna geçmektedir. Bu nedenle, büyük şirketler merkeziyetçilikten uzaklaşıp kendilerini girişimci ağları olarak yeniden kurmaktadırlar. Böylece dünya ekonomisi büyüyüp açıldıkça, küçük ve orta ölçekli firmalar iş dünyasına hakim olacaklardır. Sanayi ekonomilerinden bilgi ekonomilerine geçiş sırasında, ölçek ekonomisinden, ölçek ekonomisizliğine geçilmektedir. “Daha büyük daha iyidir” den, daha büyük, etkisiz, maliyetli, gereksizce bürokratik, esneklikten uzak ve hantal sonucuna ulaşılmıştır. Daha geniş bir alanda daha küçük ve daha hızlı oyuncular başarılı olacaklardır. Bu nedenle, şirketler ayakta kalabilmek için, küçük ve orta ölçekli ya da kendilerini girişimciler ağı şeklinde yeniden örgütleme içine girmektedirler. Çünkü: 4. Tüm dünyada ticari sınırların kalkması başlangıçta büyük firmalar için büyük bir fırsat gibi göründüyse de, bu durum küçük firmalara yaramaktadır. Küçük firmalar, büyüklerin pazarlarına kolayca girebiliyorlar. Oysa eskiden yerel ve bürokratik engelleri (sınırları) aşmak için gereken maliyeti sadece büyük firmalar karşılayabilmekteydiler. 5. Bilgisayar ve telekomünikasyon araçları küçük firmalara, büyük firmalarla rekabet edebilmeleri için inanılmaz fırsatlar sunmaktadır. 6. Finans piyasalarının katı kurallardan kurtulması ve küreselleşmesi, küçük ve orta boy firmalara daha önce asla sahip olamadıkları büyüklükte sermayeye her yerde ulaşma fırsatı veriyor. Artık küçük şirketler her yerden borç alabiliyorlar. 7. Günümüzde kalite her yerde bulunabilmekte ve kopyalanabilmektedir. Artık oyunun kuralı pazarda ve yenilikçilikte hızlı olmaktır. Bu ise hantal büyük firmalar için yeni bir dezavantajdır. 8. Küçük firmalar personel konusunda da avantajlıdır. Çünkü büyük bir firmada çalışmak eskisi kadar prestijli olmaktan çıkmıştır. Kişinin daha çok sorumluluğa ve kontrole sahip olduğu ve firmanın amacına daha çok katıldığı küçük bir firmada çalışmak heyecan verici ve tatmin edicidir. Bugün en iyi elemanlar ya küçük bir firmada çalışmakta ya da kendi işini kurmaktadır. Özetle; büyük firmalar ayakta kalabilmenin yolunu küçülmede bulmuşlardır. Dev firmalar ayakta kalmak için fonksiyonel olarak çözülüyor; küçük girişimci firmalardan oluşan konfederasyonlar haline geliyorlar. Dolayısıyla küresel ekonomi büyürken, ekonominin yapı taşlarının büyük parçaları küçülmeyi tercih etmektedirler. Dünya ekonomisi büyüyüp 80 açıldıkça, küçük orta boy firmaların hakimiyeti artmaktadır. Zira ticari sınırların kalkması ve dünya ticaretinin serbestleşmesi, küçük boy firmaların küresel pazarlara ulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Teknoloji uygarlığının elektronik dünyası, sanayi uygarlığının mekanik dünyasından hem çok daha hızlı, hem de çok daha esnek bir dünyadır. Bu dünyada, sanayi toplumunun ölçek ekonomilerinin yerini, çeşit ekonomileri almakta, entegre tesisler ise yerlerini ana sanayi/yan sanayi bütünleşmesine yönelik daha esnek modellere bırakmaktadır. Bilgi işlem teknolojileri, genetik, yeni malzemeler gibi alanlardaki ilerlemeler, yeni mal ve hizmetlerin kullanıma sunulduğu hızlı bir dönüşüm gerçekleşmektedir. Bilgi ekonomisi olarak tanımlanan bu oluşumda, bireylerin farklı tercihlerine, hızla yanıt verebilen teknoloji ve bilgi yoğun, yüksek katma değerli mal ve hizmet üretiminin ve özgün tasarımların önemi artmaktadır. Ulaşım, bilgi işlem ve haberleşme teknolojisindeki gelişmeler, haberleşme ve ulaşımdaki olağanüstü hızlanma dünyayı “küresel köy”e dönüştürecek kadar küçültmüştür. Bu gelişme rekabeti kızıştırmıştır. Rekabette üstünlük, bilgiyi ürüne dönüştürmede hızlı hareket eden organizasyon yapısını zorunlu kılmaktadır. Bu ise esnek yapılı firmaların (hareket kabiliyeti yüksek) ön plana çıkartmaktadır. Esnek yapılı firmaların öne çıkmasına etki eden faktörler bilgi işlem, iletişim ve ulaşım teknolojileri uluslararası rekabeti arttırmıştır. Endüstrinin yeniden yapılanmasına, üretim ve yönetim tarzında yeniliklere, iş organizasyonları ve tekniklerinin yeniden düzenlenmesine yol açmıştır. Aynı zamanda üretim metotlarında yalın üretim modeli denilen yeni üretim sistemine geçiş gözlenmektedir. Bu sistem özü itibariyle işyerinde esnekliği gündeme getirmektedir. Ayrıca şu üç gelişme firmaların yapı ve işleyişlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bunlardan birincisi, haberleşme ve bilişim teknolojisindeki gelişmelerdir. Özellikle bilgisayar ve uydu teknolojisindeki gelişmelerle haberleşmede mesafe kavramı ortadan kalmış, istisnasız herkes, her bilgiye istediği zaman istediği yerden ulaşabilir hale gelmiştir. Bu durum en başta organizasyonlarda hiyerarşik yapıyı, iletişim ve yönetim alanını etkilemiştir. İkinci gelişme, uluslararası rekabet, ulusal sınırların anlamını yitirmesi ve küreselleşme gibi gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeler, firmaları ulusal sınırlar dışında düşünmeye zorlamıştır. Hammadde temininden pazarlamaya, para ve personel tedarikinden rakiplerin kim olduğuna kadar tüm firmalar artık dünya düzeyinde düşünmek ve karar vermek zorundadır. Bu durum bir yandan, işletmeleri faaliyetlerinde etkinlik kriterlerini yeniden gözden geçirmeye bir yandan da değişmelere hemen cevap verebilecek esnek organizasyon yapıları oluşturmaya zorlamıştır. Üçüncü gelişme ise insan hakları, insani değerler, kişilik kavramı “insan”ın her şeyden önemli bir varlık olarak eğitim ve yaşam düzeyinin yükselmiş olması, iş alternatiflerinin ve pazarlık güçlerinin artmış olması ve insanların yaratıcılığından daha fazla yararlanma konusundaki gelişmeler ve düşünceler olmuştur. Bilgi Ekonomisinde İnovasyon OECD (2004a) tarafından yayınlanan Oslo Kılavuzu’nda inovasyon, “yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet) veya sürecin; yeni bir pazarlama 81 yönteminin; ya da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanması” şeklinde tanımlanmıştır. Günümüzde ülkelerin iktisadi büyüme ve kalkınma konusunda uyguladıkları politikalar; kalkınmışlık farklılıklarını azaltmanın yanı sıra, kamu ve özel sektör arasındaki koordinasyonu ve dayanışmayı artıracak, bilginin sektörler arasındaki yayılımını kolaylaştıracak, Ar-Ge çalışmalarının artmasını ve rekabetin sürükleyicilerinden biri olan inovasyon süreçlerinin hızlanmasını sağlayacak faaliyetler üzerine yoğunlaşmaktadır. Bir ülkenin kurumsal ve organizasyonel yapılanması ile ilgili olan inovasyon sistemlerinin de iktisadi büyümeye katkısı vardır. Ülke içindeki inovasyon faaliyetlerinin ve taraflarının koordinasyon ve etkileşimini sağlayan üst yapılar olan inovasyon sistemlerindeki kurumsal yapılanmalar inovasyon faaliyetlerini düzenleme ve rekabetçi kalkınma programlarını yürütme ve taşıma görevlerini üstlenirler. Bilgi Ekonomisinde Yatırımlar Yatırım belirli bir dönemde içinde ekonomideki üretim araçları varlığına yapılan eklemeler ve bu eklemeleri mümkün kılan harcamalardır. Sanayi ekonomilerinde üretim araçlarına yapılan harcamalardır. Sanayi ekonomilerinde üretim araçlarına yapılan harcamalar; makine ve teçhizata, inşaata ve ham madde stoklarına yönelik olarak yapılmaktadır. Sanayi ekonomilerinin temelini fiziki yatırımlar oluşturmaktaydı. Bilgi ekonomisine geçişte ise mal için yapılan yatırımlardan, hizmet üretimi için yapılan yatırımlara geçilmektedir. Yatırımlar daha çok teknolojik yeniliğe, eğitime, Ar-Ge’ye ve bilgi işlem teknolojileri üretimine dönük yapılmaktadır. İnsanın eğitimine dönük yatırımlarla ekonomik büyüme, verimlilik ve rekabet gücü arasındaki ilişkiye dair önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda eğitim, formel eğitim ve yaparak öğrenme, görerek öğrenme gibi çeşitli informal öğrenme biçimleriyle şekillenen insan sermayesini bireylerin üretken yeteneklerinin bir göstergesi olarak ele almışlardır. Bilginin kaynağında Ar-Ge ve teknolojik yeniliklere yapılan yatırımlar bulunmaktadır. İnsan sermayesine yapılan yatırımlar ise bilginin kaynağıdır. İnsan sermayesi iki farklı yönden büyüme ya da verimliliğe etki etmektedir. Birincisi bireylerin beceri düzeyleri ile ilgilidir ve sadece bireylerin verimliliğini etkilemektedir. Dolayısıyla eğitim ve diğer öğrenme araçlarıyla kazanılan beceriler bireyleri daha verimli kılmaktadır. İkinci etki ise bireyler arasındaki bilgi paylaşımıdır. Bilgi paylaşımının artması ise hem bilgi stokunu arttırmakta, hem de sermaye ve emek gibi geleneksel üretim faktörlerinin daha etkin kullanımına ve verimlilik artışı yoluyla büyümeye neden olmaktadır. Diğer taraftan Ar-Ge harcamaları, bir ülkenin teknoloji yeteneğini tanımlamakta yaygın olarak kullanılan değişkenlerden biridir. Ar-Ge harcamaları yeni ürün ve üretim yöntemi geliştirme, mevcut veya ithal edilen teknolojinin etkin kullanılması, uyarlanması veya değiştirilmesi süreçleri gibi teknolojik faaliyetlerin her aşamasında büyük önem taşır. Teknoloji yeteneğinin belirlenmesinde veri olarak alınabilecek faktör Ar-Ge harcamaları, hem ekonomik büyüme performansını hem de ülkenin küresel rekabet gücünün belirlenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme arasında pozitif 82 yönlü bir ilişki olduğu yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur. Ar-ge’ye yapılan yatırımlar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde ekonomik büyümeyi sağlayan ana faktörlerinden birisi olmuştur. Son dönemlerde ekonomik büyümeye en büyük katkı, yeni ürün ve yeni teknikleri geliştirilmesi yoluyla olmuştur. Ar-Ge harcamaları ekonomik büyümeye direk katkı sağlayan bir harcama değildir. Üretimde kullanılan teknolojinin üretimine ve geliştirilmesine zemin hazırlayan faktördür. Ar-Ge harcamalarındaki artışa paralel olarak, Ar-Ge çalışmaları sonucu yeni ürün ve üretim yöntemleri ülkelerin rekabet gücünün ve verimliliğin artmasına yol açmaktadır. Yatırımlar fiziki yatırımlar ve fiziki olmayan yatırımlar olmak üzere iki farklı grupta incelenebilir. Fiziki yatırımlar; bina, makine-teçhizat, karayolları, havalimanları, barajlar, enerji üretim tesisleri, maden üretim tesisleri, süt ve yünleri için beslenen hayvanlar gibi maddi unsurlar üzerine yapılan harcamaları kapsar. Fiziki olmayan yatırımlar ise bilgi üretimine yönelik yapılan yatırımlardır. Bunlara bilgi yatırımları denilmektedir. Teknolojik gelişme ve ya verimlilik artışı sağlamada oldukça önemli olan bu yatırımlar gerek mevcut teknolojinin etkin kullanılmasında, gerekse de yeni teknolojilerin geliştirilmesinde büyük önem taşırlar. Eğitime yapılan harcamalar, araştırmageliştirme harcamaları ve yazılım üzerine yapılan harcamalar başlıca fiziki olmayan yatırım türleridir. Gayri fiziki yatırımlar ekonomilerin yapısal değişimiyle birlikte hızla artmaktadır. OECD ülkelerinde gayri fiziki yatırımların 2001 yılında GSMH içindeki payı %2,5’in üzerindedir. Türkiye’de ise bu oran 2001 yılında %0,86 iken 2010 yılında %1,23’e çıkmıştır. 2001 yılında en çok pay ayıran dört ülke sırasıyla İsviçre, Japonya, Almanya ve Danimarka’dır. 2010 yılına gelindiğinde ise gayri fiziki yatırımlara pay ayıran ilk dört ülke sırasıyla Finlandiya, İsveç, Kore ve Danimarka’dır. Yatırımlarda yapısal değişimin bir başka göstergesi bilgi işlem sektörüne yapılan harcamalardır. Bilgi işlem ve iletişim teknolojileri yatırımları 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında yatırımın en dinamik bileşeni olmuştur. Bilgi işlem teknolojilerine yönelik yatırımlar, ekonomilerin bilgi işlemli ekonomilere dönüşme süreci ile birlikte bu sektörde yatırımların genişlemesi, yenilenmesi ve sermaye stokuna ilavelerin yapılması ekonomik büyümenin sürdürülmesinde en önemli hale gelmiştir. BİT yatırımı uzun süreli üretimde kullanılan bilgi teknolojileri ekipmanlarına, bilgisayar ve yazılıma yapılan yatırımdır. BİT yatırımları bu üç bileşenin toplamıdır. OECD ülkelerinin hemen hepsinde ciddi bir bilgi işlem teknolojilerine yatırım yapılmaktadır. Bu sektöre en çok yatırım yapan ülke ABD’dir. İkinci en çok yatırım yapan ülkeler ise Yeni Zelanda, Japonya ve İsveç’tir. Bu ülkeler gayri safi sabit sermaye yatırımlarının %20’den fazlasını bilgi teknolojileri ekipmanlarına, bilgisayar ve yazılıma yapmaktadırlar. Bilgi Ekonomisinde İstihdam Sanayi ekonomisinden bilgi ekonomisine geçişin önemli göstergelerinden birisi de istihdamın sanayi ağırlıklı bir yapıdan hizmet ağırlıklı bir yapıya dönüşmesidir. Kişilerin 83 geliri arttıkça toplam harcamalar içindeki hizmetler sektöründe üretilen ürünlere olan talep artmaktadır. Buna karşılık sanayi sektöründe üretilen mallara olan talep nispi olarak düşmektedir. Yani bir ekonomide hizmet sektöründe üretilen hizmetlere olan talebinin gelir esnekliği, l'den büyüktür. Bu durunda kişisel gelir yükseldikçe nihai tüketicilerin daha fazla hizmet talebinde bulunmalarına yol açar. Bu talep artışı yeni istihdam imkanları yaratır. İkinci bir neden de hizmet sektöründeki işgücünün verimliliğinin sanayi sektöründeki kadar olmaması ve hizmet sektörüne olan talebi karşılamak için daha fazla istihdamı zorunlu kılmasıdır. Bilgi ekonomisi hizmetler sektörü ağırlıklı bir ekonomidir. Ülkeler bilgi temelli bir ekonomi haline geldikçe hizmetler sektörü istihdamında da belirgin bir biçimde artış olmaktadır. Bu anlamda hizmetler sektörü içerisinde bilgi işlem teknolojileri sektöründe artışlar gözlenmektedir. Bunun temel sebebi olarak teknoloji ile bilgi, beceri arasında tamamlayıcılık ilişkisinin olmasıdır. Sanayi ekonomilerinde teknoloji ile işgücü arasındaki ikame ilişkisi, bilgi ekonomisinde teknoloji ile bilgi işçisi arasında tamamlayıcılık ilişkisine bırakmıştır. Bilgi ekonomisinde işlerin çoğunun yüksek bilgi ve beceri gerektirdiğinden bu anlamda bilgi-fikir işçileri artmaktadır. 21. yüzyıl şirketlerinin en değerli varlıkları, bilgi ve bilgi işçileri. Bilgi yönetimi, aslında 50 yıldır denenen yöntemler sonucunda ulaşılan son nokta. Bilginin takviyesi, deneyim, entelektüel varlık ve tüm bunların yönetimindeki eksiklikler, son 50 yıldır geliştirilen yöntemleri tehdit ediyordu. İşte bu tehdit, günümüzde bilgi yönetimi olarak adlandırılan gelişme ile aşılıyor. Bilgi yönetimi; kimi zaman basit bir bilgisayar oyununda, kimi zaman okulda, kimi zaman da şirket ve ülke yönetiminde belirleyici oluyor. Gerek günlük yaşamda, gerekse iş dünyasında bilgiye verilen değerin artırılması, hem ülkeye hem de bireylere farklı bir geleceğin kapılarını aralıyor. Özel bir şirketin genel müdürü, akşam eve geldiğinde, ilkokul çağındaki çocuğunun, bilgisayarda "Sims 2" oynadığını görür. İlk bakışta çocuğunun bilgisayar karşısında zaman geçirmesinden pek hoşnut kalmaz. Daha sonra ekranın karşısına geçip, izlemeye başlar. Oyun, aile yönetimi ile ilgili bir strateji oyunudur. Amaç; oyunculara aile bütçesi, duygusal ilişkiler, eğitim gibi kavramları bir arada düşündürterek, farklı senaryolarda farklı davranış modelleri uygulamalarını sağlamaktır. Verilere dayanılarak bilginin yönlendirildiği, yaratıcılığın ve çözümleme yeteneğinin önemli olduğu bir oyundur bu... Yönetici düşünmeye başlar. Kendi şirketinde geliştirmek istediği sistemle, gerek kumu alanında gerekse özel sektörde kullanılan yönetim modellerini karşılaştırır. Yüzünde tebessümle çocuğuna bakar ve içinden "Bu oyunu bizim çalışanlara da oynatsak hiç fena olmaz" diye geçirir. "Bu küçük öyküyle bilgi yönetimi arasında ne gibi bir bağlantı olabilir ki?" diye sorabilirsiniz. Ama kesinlikle var. Gerek ülkelerin gerekse de firmaların bilgi ekonomisinden yararlanabilmesi büyük ölçüde sahip oldukları insan kaynaklarının kalitesine, yani insanların eğitimlerine, nitelik, beceri ve yeteneklerine bağlı olmaktadır. Bilgi yönetimi (BY), kabaca bilginin işletilmesi, yönetilmesi ve bunun için gerekli sistemlerin kurulması anlamına geliyor. Bilgi yönetimi, yaratıcılığa ve iletişime, iş 84 hedeflerinin gerçekleştirilmesine hizmet edecek her türlü bilginin uygulamaya konmasına olanak tanıyor. Bilgi yönetimi ile ilgili çok sayıda makaleye imza atan Kirk Klasson, bu kavrama şu sözlerle açıklık getiriyor: "Bilgi yönetimi, çekirdek iş yeteneğinden değer yaratmak ve daha çok değeri elinde tutma ehliyetidir." Bilgi yönetimi ile işletmeciler ve yöneticiler, artık asıl servetin binalar, pazar payı ya da ürünler değil, çalışanların bilgi ve yetenekleri olduğunu kabul ediyorlar. Bilgi işçisi, bilgiyi üretme ve kullanma görevini üstlenen kişidir. Örneğin bir bilgi işçisi bilginin dönüşümüne ve ticarileştirilmesine katkıda bulunan; planlama, edinme, araştırma, analiz etme, organize etme, saklama, programlama, dağıtma ve pazarlama görevlerini üstlenmektedir. Bilgi işçileri; bilim adamları, uzmanlar, eğitimciler ve bilgi sistemi tasarımcılarından oluşmaktadır. Zira bilgi işçileri bilginin hem üreticisi hem de transferinin ve kullanımının en önemli en önemli aracı olarak bilgi ekonomisinin vazgeçilmez unsurudur. Bilgi işi ise bilginin kullanımı, yaratıcılık, özgürlük ve benzersiz çalışma durumları ile yakından ilgilidir. Bilgi işçileri fiziksel ürünler üretmek yerine karar vermekte ve nesnelerden çok fikirler ile çalışmaktadırlar. Bilgi işçileri, kas gücünden ziyade zihinsel süreçler üzerinde odaklanmakta ve tekrarı olmayan görevleri yerine getirmektedirler. Olgusal ve teorik bilgiye, bilgiyi uygulama yeteneğine, iletişim becerilerine, motivasyona ve entellektüel yeteneklere sahip olmaları, bilgiyi bulmaları ve bilgiye erişmeleri bu işçilerin temel özellikleri arasında yer almaktadır. Bilgi işçileri için odak noktası işin nasıl yapıldığından çok görevin ne olduğudur. Burada işçiler görevlerine odaklanmakta ve kendilerini görevlerini yerine getirmekten alıkoyan engellerin üstesinden gelmektedirler. İnovasyonun, eğitimin ve öğretimin sürekliliğinin sağlanması bilgi işçilerinin görev ve sorumluluklarının bir parçasıdır. Böylelikle, Ar-Ge’ye yatırılan mali kaynakların katma değere dönüşmesinde, bilim ve teknoloji insan kaynağının niteliği ve niceliği birinci derecede belirleyici olmaktadır. ArGe’ye ayrılan kaynaklar, oluşturulan alt yapılar, yapılan teknoloji transferleri, bu yatırımları verimli bir şekilde değerlendirecek insan kaynağı bulanmadığı sürece atıl kalacak, kalkınma ve rekabet gücünün arttırılmasına hizmet edemeyecektir. Yeterli sayıda nitelikli insan gücünün varlığı Ar-Ge’ye yapılan yatırımın özümsenme kapasitesinin arttırılması, böylece ülkemizdeki Bilgi Ekonomisi birikimin geliştirilmesi, yurtdışı bağımlılığının azalması, ülkemizin insan kaynağı ve yatırımlar açısından çekim merkezi olmasının önkoşuludur. Ülkelerin rekabet gücünün arttırılması Ar-Ge’ye yapılan altyapı yatırım kadar bu kaynağı kullanan yetişmiş insan gücünde saklıdır. Bilgi teknolojileri alanında dünyadaki eğilimler incelendiğinde de insan gücünün, oluşturulan politikaların merkezinde yer aldığı görülmektedir. Hem gelişmiş ekonomilerin hem de gelişmekte olan ülkelerin bilgi teknolojileri stratejilerinde Ar-Ge personeli sayısının arttırılması, kariyer imkanlarının çeşitlendirilmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, yetenek ve deneyimlerinin geliştirilmesi, sektörler arası işbirliklerinin ve dolaşım imkanlarının arttırılması üzerinde durulmaktadır. Bugün artık bilgi işlem teknolojilerinin kullanılmadığı hiçbir sektör yoktur. Yani bilgi işlem teknolojileri her sektörde kullanılmaktadır. Bu durum bilgi işlem teknolojileri sektöründe istihdamının tanımlanmasında belirsizliklere sebep olmaktadır. OECD, bilgi işlem teknolojileri (BİT) kullanıcılarını üç grup altında tanımlamaktadır. Birinci grupta; BİT sis 85 temleri geliştiren, yöneten ve bakımını yapan uzmanlar, İkinci grupta; çalıştığı sektöre özel BİT yazılım gereçlerini kullanan gelişmiş kullanıcılar, üçüncü grupta ise ofis yazılımları gibi günlük iş yaşamında basit BİT gereçlerini kullanan temel kullanıcılar bulunmaktadır. OECD, birinci grup içerisine giren Bilgi İşlem Teknolojileri alanında çalışanlarına ilişkin istihdamı dar tanıma göre BİT istihdamı; bir, iki ve üçüncü grup içerisine giren BİT çalışanlarına ilişkin istihdamı ise geniş tanıma göre BİT istihdamı olarak tanımlamaktadır. OECD, dar ve geniş tanıma göre BİT istihdamı istatistiklerinde Uluslararası Çalışma Örgütü'nün ISCO-88 (Internatiaonal Standard Classifîcation of Occupations) meslek sınıflandırmasını baz almıştır. Aşağıdaki tabloda bilgisayarla ilgili profesyonel meslek mensupları, birinci grup BİT kullanıcıları olarak tarif edilmektedir. Bilgisayar ile ilgili yardımcı profesyonel meslek mensupları, Optik ve elektronik donanım operatörlerinin ikinci grup BİT çalışanları, elektrikli ve elektronik donanım ile ilgili bakım ve onarım işlerinde çalışanları ise üçüncü grup BİT çalışanları olarak tarif edilmektedir. Dar ve Geniş Tanıma Göre BİT İstihdamı ISCO-88 Kodu TANIM 121 Üst Düzey Şirket Yöneticileri 122 Üretim ve İşletme Bölümü Müdürleri 123 Diğer Bölüm Müdürleri 211 Matematikçiler, istatistikçiler ve ilgili profesyonel meslek mensupları 213 Bilgisayarla ilgili profesyonel meslek mensupları 214 Mimarlar, mühendisler ve ilgili profesyonel meslek mensupları 241 İş ile ilgili profesyonel meslek mensupları 242 Hukuk ile ilgili profesyonel meslek mensupları 243 Arşivciler, kütüphaneciler ve ilgili profesyonel meslek mensupları 312 Bilgisayar ile ilgili yardımcı profesyonel meslek mensupları 313 Optik ve elektronik donanım operatörleri 341 Mali işler ve satış işleri ile ilgili yardımcı profesyonel meslek mensupları 342 İş hizmetleri aracıları ve ticari aracılar 343 İdari alanlardaki yardımcı profesyonel meslek mensupları 411 Sekreterler ve klavye kullanan elemanlar 412 Sayısal işlemler yapan büro elemanları 724 Elektrikli ve elektronik donanım ile ilgili bakım ve onarım işlerinde çalışanlar 86 OECD’nin dar ve geniş tanımına göre bilgi işlem sektöründeki istihdamın toplam istihdam içindeki payı ya da bilgi işlem sektörünün toplam istihdama katkısını yakından görmek mümkündür. BİT sektöründe profesyonellerin (uzmanların) yanında aynı sektörde bu profesyonellerin dışında çalışanlarda vardır. Bunlar, bilgisayar ile ilgili yardımcı profesyonel meslek mensupları, optik ve elektronik donanım ile ilgili bakım ve onarım işlerinde çalışanlardır. 2010 yılı istihdam verileri, BİT sektörünün önemli bir istihdam yarattığını ortaya koymaktadır. BİT uzmanlarının (profesyonellerinin)istihdam açısından İsveç, Norveç, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Kanada, Danimarka ve Lüksemburg dikkati çekmektedir. ABD’de BİT uzmanlarının toplam istihdam içindeki oranı %4’ler düzeyinde kalmaktadır. Bu oran Türkiye’de ise %1,7 gibi orandadır. BİT sektöründe uzmanlar dışında çalışanlarda dikkate alındığında BİT sektörünün toplam istihdam içindeki payı %23düzeyindedir. BİT sektöründe en yüksek istihdam %35,3’lük oranla Lüksemburg’dur. Daha sonra ise sırasıyla İngiltere (%28,1), İsveç (%25,5) ve Finlandiya (%25,5) en çok istihdam yaratan BİT sektörüne sahiptir. Aynı sektörde 1995-2010 dönemi itibariyle nasıl bir değişim yaşandığını görmek mümkündür. Buna göre BİT uzmanı istihdamında değişimin en çok yaşandığı dört ülke sırasıyla İsveç, Hollanda, İzlanda ve Estonya’dır. BİT uzmanı istihdamı açısından bu dönemde Türkiye’de %1,7’lik bir değişim olduğu görülmektedir. BİT sektöründe çalışanların toplamı açısından en çok değişimin yaşandığı ilk dört ülke ise sırasıyla Norveç, Slovenya, İsveç ve İzlanda’dır. Aynı dönemde toplam BİT istihdamında Türkiye’de %10,9’luk bir değişim olduğu görülmektedir. Ekonomik yapının değişimi ile sadece insanların çalıştıkları yer değil aynı zamanda yaptıkları işler de değişmektedir. Her yeni teknoloji, bir yandan bazı iş kapılarının kapanmasına yol açarken diğer yandan yeni iş alanlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ancak teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan yeni iş alanları her seferinde daha çok bilgi ve beceri gerektiren işler olmaktadır. Örneğin; dünyada yaşanan küresel krize rağmen, sağladığı istihdam alanıyla dikkat çeken “Çağrı Merkezleri” ülkemizde ekonomik kalkınmaya ve istihdama katkı sağlamaya kesintisiz devam etmektedir. Çağrı merkezi sektörü, sürdürülebilir gelişme için ülke ekonomisine pek çok alanda yüksek katma değer üretme potansiyeline sahiptir. Türkiye’de çağrı merkezi sektörünün yaklaşık 15 yıllık geçmişe sahip genç bir sektör olmasına karşın, yetkin ve uzman yapılanmasının yanı sıra, güçlü deneyimi ve birikimiyle bulunduğu bölgede dikkat çekmektedir. Bu merkezlerde üretilen gelir yıllık 240 milyon dolar civarındadır. Bir çağrı masası için gerekli yatırım bedeli ise sadece 10 bin liradır. Son 5 yılda sektöre 200 milyon lira yatırım yapılmıştır. İstihdam ise 2 katına çıkmıştır. Türkiye’de çağrı merkezleri Anadolu ekonomisine yıllık ortalama 50 milyon lira değer yaratmaktadır. Çağrı merkezi sektörünün sağladığı en büyük katma değerlerin başında hiç şüphesiz istihdam gelmektedir. Özellikle genç nüfusun çok, işsizlik oranının yüksek olduğu ülkemizde Çağrı Merkezi sektörü gençlerin istihdamı için çok iyi bir çözümdür. 87 Türkiye'deki bine yakın çağrı merkezinde yaklaşık 50 bin kişi çalışmaktadır. Çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu'da açılan çağrı merkezleri, hem istihdama katkıda bulunmakta hem de şehrin ekonomisini canlandırmaktadır. Çağrı merkezlerinin, son 2 yılda illerin büyümesine yüzde 12 katkıda bulunduğu tespit edilmiştir. .Çağrı merkezlerinin ülkemiz ekonomisine büyük katkısı vardır. Bir çağrı merkezi çalışanı, dört kişilik bir ailenin geçimini sağlayabilmektedir. Şu an çalışanların % 80'i kadınlardan oluşan çağrı merkezlerinin % 70'i genç ve 20'li, 30'lu yaşlardadır. Çalışanların % 65′i üniversite öğrencisi veya mezunudur ve lise mezunlarının oranı ise % 35’dir. Eğitim Kritik Başarı Faktörüdür Genç nüfusumuzun altyapısının ilkokuldan başlayarak eğitim sistemi ile desteklenmesi, ezberci eğitim mantığından araştırmacı, denemeci ve sürekli arayış içinde olmayı teşvik eden bir eğitim kültürüne dönüşmesi, geleceğimiz ve uzun vadeli hedeflerimiz için çok kritiktir. Eğitimin son aşaması olan yükseköğrenimin iş hayatına hazırlayan bir müfredata dönüşmesi, akademisyenlerin anahtar performans göstergeleri arasına yayınladıkları makalelerin dışında Ar-Ge projelerindeki performanslarının da güçlü bir şekilde eklenmesi, üniversitelerin sanayi ve iş dünyası ile işbirliğinin artması yönünde önemli bir adım olacaktır. Bu şekilde öğretim görenler, iş hayatına atıldıklarında daha az zaman ihtiyacı duyarak hızlıca üretken olabilecekler, böylece şirketlerin yetişmiş insan gücüne sahip olmaları hem daha hızlı hem de daha az maliyetli olarak gerçekleşecektir. Avrupa Birliği, tersine beyin göçü ile AB’ye dönüş yapan araştırmacı akademisyenlere Marie Curie desteği sağlamaktadır. Bu destekten ABD’den Türkiye’ye kesin dönüş yapan birçok Türk araştırmacı da yararlanmaktadır. Ancak ABD’den veya yurtdışından ülkemize dönüş yapan akademisyenler, arzu ettikleri araştırmacı kültüre sahip ortamları üniversite ve araştırma kurumlarımızda çoğu zaman bulamadıklarından potansiyellerini tam anlamıyla kullanma imkanına sahip olamamaktadırlar. Öğrencilere yönelik olarak, teorik derslerin yanında proje derslerinin artırılması sağlanmalı, firmalardaki staj süreleri uzatılmalı, okullara proje bütçelerinin konulması gerekmektedir. Artan üniversite ve eğitim kurumları sayıları, giderek daha fazla öğrencinin bu okullardan mezun olmasına ve daha yüksek seviyede bir eğitim almasına neden olmaktadır, ancak bu mezunların nitelikli işgücüne dönüştürülmesi gerekir. Nitelikli işgücünün aynı zamanda iş ahlakı ve doğru iş yapma kültürüne sahip olması kritiktir. Aksi takdirde şirketler ve kuruluşlar, insana yatırım yapmaktan kaçınırlar. Nitelikli iş gücünü yetiştiren firmaların fikri mülkiyetlerinin korunması önemlidir, değerlere dayanan iş ahlakının sadece işverende ya da istihdam edilen iş gücünde bulunması yetmez, aynı zamanda iş hukukunun ve hukuk mercilerinin bu konuya yaklaşımında gelişimlere ihtiyaç vardır. 88 Her ne kadar Dünya ölçeğinde oyunu büyük oynayan, bu oyun içinde güce dayalı stratejileri ile bütün özel pazarları elinde tutan çok uluslu sistemin, çok uluslu aktörleri her değişen duruma karşı aldıkları pozisyonlar ile hep kazansalar da, BİLGİ gün gelecek onu doğru kullananların, denklemi doğru kuranların ve oluşan farklı resimleri doğru okuyanların 89 elinde bulunduğunda çok önemli bir stratejik güce dönüşecektir. O halde bu bilginin tekellerin değil de pazarda bulunan, bilgi kaynaklarının hem sahibi hem yönetimi gücünü elinde bulunduran kurumlar için çok önemli ve değerli stratejik güç olacaktır. Gecen ay Avrupa Birliği, üye ülkelerinin eğitim bakanlarına gönderdiği mektupta "kodlama eğitiminin mümkün olan en erken yıllarda verilmeye başlanmasının Avrupa’nın geleceği için önemi" vurgulanmaktaydı. Bugünün çocukları ileride hangi mesleği icra ederlerse etsinler, kullanmak zorunda olacakları en temel çözüm ve üretim aracı bilişim olacak. 2023 yılında dünyanın en büyük 10 hata ilk 5 ekonomisinden biri olma yolunda kararlılıkla ilerleyen ülkemiz için BİT en stratejik sektörlerin başındadır. Bütün mesele Yeni Türkiye hedefi için eldeki olanakları doğru bilgi ile doğru bilgi ışığına bindirmektir. Bu çerçeveden bakıldığında Ülkemizin zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine ihtiyacı yoktur. Sahip olduklarımızı doğru bilgi ile yöneterek üreterek elde edilecek Ekonomik değer bizi dünya liginde ilk beşe sokması hiç ama hiç hayal değildir. Ekonomik Kalkınmada Bilişim ve Ar-Ge Faaliyetlerinin Yeri ve Önemi Araştırma ve Geliştirmenin kısaltılmışı olan “Ar-Ge” OECD (İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı) tarafından bilgi dağarcığını artırmak amacıyla sistematik olarak sürdürülen yaratıcı çalışma ve bu bilginin yeni uygulamalar yaratmak için kullanılması" olarak tanımlanmıştır. Ekonomik kalkınma ile Ar-Ge ve bilişim teknolojisi olanakları arasında doğrudan ilişki vardır. Son yüzyıl içerisinde sanayi çağını idrak eden dünya ülkeleri teknolojik gelişime seyirci kalmamak, kalkınmak, daha iyi kalitede mal ve hizmet üretmek, daha az kaynak kullanarak ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile bilişim teknolojisine ve bilimsel AraştırmaGeliştirme faaliyetlerine önem vermeye başlamışlardır. Böylece gelişme ölçütü olarak, artık kişi başına demir-çelik, çimento, otomotiv sanayi ürünleri gibi mal üretimine dayanan ölçüler yanında toplumların bilgi toplumu olup olmadıkları ya da Araştırma- Geliştirme faaliyetlerine ne kadar yatırım yaptıklarına göre değerlendirilmeye dayanan ilkeler de kullanılmaya başlanmıştır. Bilgi; daha etkin mal ve hizmet üretme teknikleri geliştirerek, üretim faktörlerinin daha düşük maliyetle üretim sürecine dâhil edilmesini sağlayarak ve inovatif süreçlerde etkin bir rol üstlenerek ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine katkıda bulunmaktadır. Günümüzde bilgi karar birimleri için önemli bir faktör haline gelmiştir. Bilgi çağı ile birlikte küresel ekonomi hızlı bir dönüşüm geçirmiş, bunun bir sonucu olarak ülkeler bilgiye daha fazla yatırım yapmaya başlamışlardır. Özellikle gelişmiş ülkeler üretim sürecinde geleneksel üretim faktörlerinin yerine, teknoloji-yoğun ürünlerin üretimini sağlayan bilgiyi ikame etmişlerdir. Bu kapsamda bilginin sosyoekonomik gelişme için önemini çabuk kavrayan ülkeler (Güney Kore, Singapur, Çin, Tayland vb.) hızlı bir büyüme süreci yaşamışlardır. Organizasyonların, firmaların ve bireylerin bilgiyi etkin bir şekilde edindiği, ürettiği, yaydığı ve kullandığı bilgi ekonomisi, literatürdeki yerini özellikle 1990’lı yılların başından 90 itibaren almaya başlamıştır. Bilgi ekonomisinin en önemli özelliği bilginin birincil üretim faktörü olarak göz önüne alınmasıdır. Bu ekonominin en önemli bileşenleri; Bilgi İletişim Teknolojileri (BİT), inovasyon kapasitesi, Ar-Ge ve bilgi işçileridir. BİT, hem sermaye birikimini, hem de Toplam Faktör Verimliliği’ni (TFV) etkilemektedir. BİT’ne dayalı mal ve hizmetlerin teknoloji-yoğunluğu üst düzeyde olduğu için, bu mal ve hizmetler ülkenin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü artırırken, ithalat bağımlılığının azalmasına da yardımcı olmaktadır. Küreselleşmenin bir sonucu olarak rekabetin ve tüketici taleplerinin giderek artması, firmaları yeni yöntemler uygulamaya sevk etmektedir. Firmalar rekabetçi yapılarını korumak için; BİT’den etkin bir şekilde faydalanmakta, esnek üretim sistemleri kurmakta, yatay olarak örgütlenmekte, inovasyon faaliyetlerini yürütmekte ve vasıflı işgücünü istihdam etmektedirler. Olgusal ve teorik bilgiye, bilgiyi uygulama yeteneğine, iletişim becerilerine, motivasyona ve entellektüel yeteneklere sahip bilgi işçileri bilgi ekonomisinin etkinliğine katkı sağlamaktadır. Bilgi ekonomisinin bu bileşenleri, BİT ve inovasyon faaliyetleri sayesinde iktisadi karar birimlerinin işlem maliyetlerini de düşürmektedir. Bilgi’nin Türkçe sözlükteki anlamı; “insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü”, “öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, vukuf” ve “insan zekasının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü” şeklinde tanımlanmaktadır. Bilgi ve enformasyon arasında önemli bir ayırım vardır. Enformasyon, kolaylıkla kodlanabilen ve düşük maliyetlerle muhafaza ve transfer edilebilen veri olarak tanımlanabilir. Buna göre enformasyona elektronik olarak (örneğin internet yoluyla) erişmek mümkündür. Diğer taraftan bilgi, genellikle kendine özgü bölünmezlik özelliği nedeniyle kodlanması ve yorumlanması zor olan örgütlü ya da yapılandırılmış enformasyonu içermektedir. Şekilde de görülebileceği gibi veri, enformasyon ve bilgi arasında hiyerarşik bir yapı vardır. Buna göre piramidin en üst kısmında yer alan bilgi en yüksek değere ve içerik düzeyine sahiptir. Enformasyon önemli bir emtia iken, bilgi en kıt kaynak olarak yorumlanır. Bu yaklaşımda bilginin üretimi, kullanımı ve dönüşümü radikal, ekonomik ve teknolojik dönüşüm noktasında oldukça önemlidir. Kurumlar, firmalar ve kamu kurumları bilgi zengini yerel ve bölgesel çevrelerin oluşturulmasında anahtar bir rol üstlenmektedir. Söz konusu birimlerin bilgi ekonomisi ile bireyler ve diğer kurumlarda bulunan bilgi varlıklarının yönetiminde üstlendikleri bu rol, bölgelerin gelişimi ve zenginlikleri açısından oldukça önemlidir. 91 Bilginin; know-what, know-why, know-how ve know-who olmak üzere dört türü vardır. Know-what gerçekler ile ilgili olan bilgiyi temsil etmektedir. New York’ta kaç insan yaşıyor? Krep kullanımında kullanılan malzemeler nelerdir? gibi sorular bu tür bilgiye birer örnek olarak verilebilir. Know-why; doğadaki, insan zihnindeki ve toplumdaki hareket kanunları ile bilimsel bilgi ilkelerini açıklamaktadır. Bu bilgiye sahip olunması durumunda teknolojideki gelişmeleri hızlandırmak ve deneme süreçlerindeki hataları minimuma indirgemek mümkündür. Know-how bir şey yapma yeteneğini (ya da üretim tekniğini) ifade eder. Bu, üretimin yanı sıra ekonomik alandaki diğer faaliyetlerle de ilgilidir. Farklı beceri türlerinin karışımından oluşan know-who ise, kimin, neyi ve ne yapılması gerektiğini bilmesi ile ilgili enformasyonu içermektedir. Bilginin üretilmesinde kullanılan en temel yöntem Ar-Ge’dir. Bu süreçte informal yöntemler de (yapılan iş üzerinde yeni fikirlerin üretimi gibi) kullanılmaktadır. Firmalarda bilgi üretimini etkileyen faktörler; yapılan Ar-Ge araştırması, Ar-Ge’nin verimliliği, beşeri sermaye düzeyi, firmanın organizasyonel yapısı ve inovasyon faaliyetleri için verilen teşvikler şeklinde sıralanabilir. Bilgi edinimi; üniversiteler, kamu araştırma organizasyonları ve diğer firmalar gibi firmanın dışında bulunan birimlerden sağlanmaktadır. Girişimcilik, inovasyon, Ar-Ge, yazılım ve ürün tasarımı gibi faktörlerin yanı sıra bilgi de küresel ekonomide büyümenin en önemli kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir. Gelişmekte olan birçok ülke bilgi stokunu artırma ve bunu kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanma noktasında başarısız olmaktadır. Bu ülkelerin bilgiyi gelişme sürecinde etkin ve verimli kullanması; güçlü buldukları yönlerini geliştirmelerine, beşeri sermayeye, verimli kurumlara, iletişim teknolojilerine ve inovatif ve rekabetçi girişimlere bağlıdır. Finlandiya, Kore, İrlanda, Malezya, Singapur, Şili ve daha sonraları Çin ve Hindistan hızlı bir gelişme göstererek bunun yapılabileceğinin örneklerini vermişlerdir. Ekonomik büyümenin ülkeler arasında farklılıklar göstermesinde önemli rol oynayan bir diğer etken ise ülkelerin teknolojik yeteneklerini ne hızda geliştirebildikleridir. Üretimdeki gelişmelerin ve teknolojik yeniliklerin öneminin artmasıyla, dünyada bilim ve teknoloji stratejileri de ekonomik büyümeyi destekleyici yönde şekillenmeye başlamış, Ar-Ge ve teknolojik yenilik faaliyetlerine daha fazla kaynak ayrılmaya başlanmıştır. Teknolojik gelişme 92 ve yenilikçilik hızını ölçmek için kullanılabilecek bir gösterge Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payıdır. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı ile gelişmişlik seviyesi ve ülkelerin büyüme hızı arasında bir ilişki olduğu görülmektedir. AB’ye göre daha hızlı büyüyen ABD’nin 1996-2007 yılları arasında Ar-Ge oranı da daha yüksek olmuştur. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı ABD’de % 2,5 dolaylarında seyrederken, AB’de dönem sonunda % 2’ye yaklaşmıştır. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payını hızla artıran Güney Kore, 2003 yılında ABD’yi yakalamış ve geçmiş, Singapur ise 2007 yılında ABD’yi yakalamıştır. 2007’de Ar-Ge oranı Güney Kore’de % 3,5 ve Singapur’da % 2,5 olmuştur. ArGe harcamalarının GSYİH içindeki payı % 1,5 ve altında olan ülkeler arasında bulunan Çin’in, 2001 yılından sonra Ar-Ge harcamalarını giderek artırdığı görülmektedir. Türkiye ise 1996-2007 yılları arasında karşılaştırılan ülkeler arasında GSYİH içinde en düşük Ar-Ge harcaması payına sahip olan ülkedir. Türkiye’nin geçmiş 50 yılda yüzde 4.5, 2001-2007 yılları arasında yüzde 6.5 büyüdüğü, 2023 hedeflerini yakalayabilmesi için de yıllık yüzde 8.5 büyüme gerçekleştirmesi gerektiği bilinmektedir. Bu büyümeyi sağlamak için bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün büyüme stratejisinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Ülkemizdeki bilişim ekonomisi sektörü ticaretinin yaklaşık % 70’ini bilgisayar, donanım ve elektronik bileşenler yani bilgi teknolojileri ürünleri oluşturmaktadır. Bilişim ekonomisi sektörünün ihracatının ithalatı karşılama oranı yaklaşık % 22 gibi düşük bir seviyededir. Türkiye’nin ürün ithalatının üçte birini bilgisayar ve aksamları ithalatı, bir diğer üçte birini ise telekom cihaz ithalatı oluşturmaktadır. Ülkemizde donanım üzerinde yoğunlaşan bilgi ve iletişim teknoloji harcamaları dünyada, ağırlıklı olarak iletişim hizmetlerinde yoğunlaşmıştır. Dünyadaki ticareti en hızlı gelişen ürünlerden bir tanesi olan bilgisayar ihracatı 19802009 yılları için incelendiğinde, Türkiye’nin bu sektörde neredeyse olmadığını görmek mümkündür. Türkiye’nin mamul mal ihracatı içerisinde bilgisayar ihracatının payı hiçbir zaman binde üçü geçememiştir. Yine bu sektörde ihracatın ithalatı karşılama oranı sadece % 4’tür. Rekabet gücünün üstünlüğü katma değeri yüksek ürün ve hizmet üretmeye bağlıdır. Teknolojik yeniliği içselleştiren Ülkemizde, kendisi üreten ağırlığının ise her şeye rağmen hala orta ve düşük teknoloji ürün ve hizmetlerinden oluşmaktadır. Dünya ticaretinde BT’nin payı yüzde 14, Türkiye’de ise bu oran yüzde 3’tür. TÜBİSAD, tarafından hazırlanan “Atılım için Bilişim” Raporu’nda; Türkiye’de BT’nin yerinin önemi ile doğru orantılı olmadığı ortaya konuluyor. BT harcamalarının GSYİH’ye oranı Singapur, Güney Kore gibi ülkelerde yüzde 8′in üzerindeyken, bu oran Türkiye’de yüzde 4,5 olarak belirtiliyor. Türkiye’deki BİT sektörü harcamalarının yüzde 75’inin iletişim teknolojileri olduğu düşünülürse -hizmet ve yazılım gibi- katma değerli alanlar için bu oran yüzde 1,2’lere kadar düşmektedir. BT’nin Türkiye’de özel sektör içerisindeki payının oldukça düşük olması, sektörün gelişmesini sağlayacak politikaları daha da önemli kılmaktadır. Diğer birçok ülkede 93 olduğu gibi Türkiye’de de üretkenliğin BT’de daha yüksek olduğu, Türkiye’de BT üretkenliği, toplam özel sektör üretkenliğinin dört katıdır. Türkiye’de BT için geliştirilecek yol haritasında yazılım ve hizmet ihracatı, patentlenmesi ve bu sahalardaki Ar-Ge önemli rol oynayacaktır. Türkiye’de bilişim ekonomisinin ekonomi içindeki payı hangi göstergeye bakarsak bakalım çok küçüktür. Sektörün özel kesimin ekonomik aktiviteleri içindeki payı az, sanayi üretimine katkısı düşük, yaratmış olduğu istihdam sınırlıdır. Söz konusu Atılım senaryosunda tanımlanan büyüme politikasının gerçekleşmesi için sektöre dönük bütüncül, sistemli, sürekli ve tüm toplum tarafından benimsenen bir politika ile desteklenmesi gerektiğinin altı çizilerek; Türkiye’nin 2023 yılında en büyük 10 ülke arasında yer alması için gereken politika adımları şöyle sıralanıyor: BT stratejisi, büyüme stratejisinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmelidir. Sektöre yönelik güçlü yasal altyapı oluşturulmalıdır. BT’ye dayalı istihdam yaratılmasına dönük eğitim politikası geliştirilmelidir. Küresel rekabetçi BT için hizmet ve yazılım ihracatı desteklenmelidir. Rekabetçi, yaygın ve ucuz iletişim altyapı ve hizmetleri sağlanmalıdır. BT’nin iş dünyasına etkisi artırılmalıdır. Ar-Ge ve yenilikçilik desteklenmelidir. Girişimci kültürün güçlendirilebilmesi için girişim sermayesinin oluşumu hızlandırılmalıdır. BT’den alınan vergiler büyümeyi teşvik edecek, derinleşmeyi sağlayacak ve ihracatı güçlendirecek şekilde değiştirilmeli ve vergi yükü azaltılmalıdır. Hizmet ve altyapılarda etkin rekabet ortamı tesis edilmeli ve yeni teknolojilere dayalı BT altyapılarının kurulması için uygun ortam yaratılmalıdır. Patent Faaliyetlerinin Bilişim Ekonomisi Üzerindeki Etkileri Ülkelerin yenilikçilik seviyesini ortaya koymada kullanılabilecek diğer bir değişken ise yerleşiklerin yapmış oldukları patent başvurusu sayısıdır. Ar-Ge ve teknolojik yenilik faaliyetlerine ayrılan kaynakları teknolojik yenilik üretmedeki girdiler olarak değerlendirirsek, patent başvurusu sayılarını da bu girdilerin çıktılarından biri olarak nitelendirebiliriz. Türkiye’nin 2008 yılında patent başvuru sayısı 2.021 ile ABD’nin sadece binde biri düzeyindedir. Gelişen ekonomiler incelendiğinde bilişim ekonomisi alanında yapılan en değerli büyümenin patent koruması altındaki yazılım alanında olan büyüme olduğu görülmektedir. Ülkemizde ise yazılım sektörü özelinde patent yasalarının zayıflığı, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun bu alanda yeterli ifadeleri içermemesi, patent ihlali ve lisanssız, korsan kullanım 94 durumunda yaptırımların uygulanmıyor olması yazılım sektörünün gelişimindeki en büyük engellerdir. SWOT ANALİZİ Ülkemize özgün model oluşturulurken, güçlü ve zayıf yönlerimiz analiz edilmiş ve buna göre fırsat ve tehditler ortaya konmuştur. Bu yaklaşım önemlidir, çünkü modeller şekillendirilirken, ülkenin güçlü ve zayıf yönleri ile karşı karşıya bulunduğu fırsat ve tehditler dikkate alınmazsa önerilecek model sağlam bir zemine oturtulamaz. Örneğin, yukarıdaki bölümlerde anlatılan Çin modeli, ağırlıklı olarak ucuz iş gücüne dayalı olarak küresel firmaların üretim tesislerini bu ülkede kurması ve buradan çevreye ve dünyaya ihraç etmesine dayalı bir Bilgi Teknolojileri büyüme modeli oluşturmuştur. Halbuki Türkiye’de insan gücü, Çin ve Hindistan’daki gibi ekonomik değildir, dolayısıyla bu ülkelerin büyüme modeli Türkiye için tümüyle örnek alınacak bir model değildir, ancak mutlaka faydalanılması gereken tarafları vardır. Ülkemizin güçlü yönlerinden biri, genç bir nüfusa, büyüyen bir ekonomiye sahip olmasıdır. Bu aslında sektörün büyüme potansiyelini de ortaya koymaktadır. Genç nüfusumuz, meraklı ve yeniliklere açık olduğundan kolayca, hızlı öğrenebilir, doğru rehberlik, eğitim ve yönlendirmeler sağlandığı takdirde öğrendikleri ile hızlıca üretebilir. Ülkemizde inovasyon veya yüksek teknoloji ile ilgili bir tartışma olduğunda ilk akla gelen teşvikler. "Ülkede yeterince teşvik var, neden ileri teknoloji üretilemez?" vb serzenişler inovasyonun belli bir iklimde yasayabilen bir canlı gibi olduğunun anlaşılmadığını ortaya koyuyor. Bu iklimin binalardan, altyapıdan, makine ve teçhizattan hatta teşviklerden önce gelen en temel bileşeni insan kaynağı. İnsan kaynağı uygun olmayan bir toplumun ar-ge yapması, buradan elde ettiği bilgiyle urun geliştirmesi ve daha sonra da bu urunun yaygın olarak kullanılmasını sağlaması pek mümkün değildir. Bunu yapabilen bir ülke örneği yok. Bir tarihçi "Ne kadar geçmise bakabilirseniz o kadar geleceği görebilirsiniz." der. Dünya teknoloji ve bilim tarihi göstermiştir ki hemen hemen bütün buluşların arkasında iki temel neden vardır: İhtiyaç ve merak. Tarihte çeşitli buluşlara imza atmış bilim adamları ve teknoloji geliştiren girişimciler, dönemlerinin ihtiyaçlarını karşılamak veya kendi meraklarını dindirmek amacıyla başladıkları çalışmalarla toplum hayatını derinden etkileyen inovasyonlar ortaya koymuştur. Bilgi Ekonomisi & Büyük Veri Bilgi ekonomisi, en geniş tanımıyla bilgi toplumunun ekonomik yapısını inceleyen bir iktisat branşıdır. Bu branşın alt dallarında ise, bilginin üretilmesi, kullanılması ve yayılmasını teşvik eden bir “toplumsal yapı (bilgi toplumu)” ile “beşeri sermaye” ve araştırma-geliştirme faaliyetleri ile teknolojik gelişmenin ekonomik etkilerini inceleyen ve yeni büyüme modellerini de içerecek biçimde “teknoloji ve yenilik iktisadı” yer almaktadır. Bilgi ekonomisinin bir diğer temel unsurunu da enformasyon ve iletişim teknolojilerinin ekonomik 95 performans üzerindeki etkilerini ve e-ticareti ele alan “yeni ekonomi” oluşturmaktadır. Bilgi ekonomisi her ne kadar bu dört sütun üzerinde yükseliyorsa da, sütunlar arasındaki duvarlardan da destek almakta ayrıca bu sütunlar temelde birbirleriyle bağlanmaktadır. Dolayısıyla bilgi ekonomisini oluşturan temel unsurların, yan unsurları da içerdiği ve kendi içlerinde de karşılıklı bir etkileşim içerisinde bulunduğu unutulmamalıdır. Kaynak: World Bank (2008:2-3) Bilgi ekonomisinin yukarıda belirtilen unsurları, Dünya Bankası tarafından belirli aralıklarla ülkelerin bilgi ekonomisi düzeylerini gösteren, “Bilgi İndeksleri”nde de biraz farklı olarak yer almaktadır. Bilgi indeksi ve bilgi ekonomisi indeksinden oluşan bilgi indeksleri, ülkelerin bilgi ekonomisi altyapılarını ve düzeylerini göstermesi açısından oldukça önemli göstergeler arasında kabul edilmektedir. Bilgi ekonomisi indeksi, ülkelerin eğitim-öğretim, bilgi altyapısı, ekonomik teşvikler, kurumsal rejim ve yenilik alanlarındaki performanslarına verilen puanların ortalamasına dayanan bir indekstir. Bilgi indeksi ise ekonomik ve kurumsal rejim dışında kalan eğitim, yenilik ve enformasyon-iletişim teknolojisi verilerinden oluşan bir indekstir. Bu açıdan bakıldığında, bilgi ekonomisi indeksi bilgi indeksini de kapsayan ve bilgi ekonomisi altyapısını oluşturan 4 temel sütün üzerine kurulu olan bir indeks olarak değerlendirilmektedir. Bu dört sütün, bilginin ekonomik açıdan etkin biçimde kullanılabileceği ekonomik ve kurumsal rejimden, nüfusunun eğitim ve beceri düzeyini oluşturan eğitim-öğretim altyapısından, buluşların sayısı ile yenilik sisteminden ve enformasyon-iletişim teknolojileri altyapısı ve kullanım düzeyinden oluşmaktadır. Ülkemizde bilgi ekonomisinden kamu yönetiminin yeniden yapılanmasına, demokratikleşmeden kalkınmaya hemen hemen her alanda katılımcı politika ve karar verme ağlarının oluşturulması adına bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanılmaktadır. Türkiye 96 bu toplumsal dönüşüm ve değişim sürecinde geri kalmamak adına cesur adımlar atmakta, gelenekleri ve katı kuralları ile değişime direnen yapıları dönüştürmektedir. Artık korumamız gereken sadece konvansiyonel, milli coğrafi sınırlarımız değildir. Göz ardı edilmemesi gereken önemli bir alan da bilginin elde edilmesinden başlayarak, veriyi toplamak, bilgiye dönüştürmek ve değerlendirmek, bilgiden türevler üretebilmek, bilgiyi koruyabilmektir. Büyük veri adı verdiğimiz teknolojik eğilim bunu açık olarak ortaya çıkarmaktadır. Bu çağı bilgi çağı yapan bilginin çoğalması ve insanların çok daha bilgili olması değil, bilgiye kolay ulaşılarak bilginin kullanılmasıdır. Bilgi çağına girdiğimiz bu yüzyılda, enerjiden tarıma, sağlıktan savunma sanayine bütün sektörlerin en etkin bir şekilde yararlanacağı bu bilgi ağından ülkemizin faydalanmaması düşünülemez. Tüm sektörlerde bilginin valide edilmiş, doğruluk katsayısı çok yüksek olan veriden elde edilmiş bilginin değeri, günümüz bilgi ekonomisi dinamikleri altında değeri paha biçilemez hale gelmiştir. Kurumların elde ettikleri bilginin gücü, bu bilgiyi kullanma yetenekleri ve bilgiye dayalı stratejilerinin kalitesi ile doğru orantılıdır. Bilginin ekonomik değere sahip olabilmesi, yani bilgiden fayda sağlamak için, bilginin üretim ve dağıtım basamağında doğru olmayan bilgiye yer verilmemelidir. Bilgi tüketicilerinin doğru kararlar alabilmesi ve hedeflerini gerçekleştirebilmedeki başarıları kullanılan bilginin doğruluğuna ve güvenilirliğine bağlıdır. Bilgi kavramının ekonomik ve sosyal sistemler içerisinde anahtar bir konuma gelmesi sonucunda bilgiyi üreten ve ürettikleri bilgileri doğru bir şekilde kullanan ülkeler ve organizasyonlar önemli avantajlar elde etmişlerdir. Artık gereksiz veri kavramı sadece sizin veriye bakışınız ile alakalıdır, değersiz veri yoktur, değerlendirilemeyen veri vardır. Yapısal olmasa da her türlü veri işlenebilir ve kullanılabilir. Bunun farkında olmak, kişisel bilgilerden başlayarak, devletin elinde olan, yapısal olsun olmasın, verinin değerini anlamak ve bilginin korunması, mahremiyetinin sağlanması için gerekli adımların atılmasına duyulan ihtiyacı görmeye yeter. Büyük veri ile uğraşmak altın madeni aramak gibidir. Etrafımızda dağ-taş her yer toprak ve aslında hemen hemen her toprakta belli oranda altın madeni var. Bazı bölgeler altın madeni açısından daha zengin toprağa sahiptir. Her yer toprak olmasına rağmen altın madeni belli alanlarda zahmetle, kamyonlarca toprak işletilerek, gram gram elde ediliyor. İşte büyük veride de veriden somut bir sonuç elde etmek; altın elde etmek için maden aramak gibidir. Veri var ama bunu doğru işleyebilmek, bunun için gerekli uygulama ve bu uygulamayı kullanacak ekibi bir araya getirmek şart. Büyük verinin giderek “büyümesi”, analitik ve iş zekâsı gibi yazılımlara duyulan ihtiyacı artırmaktadır. Büyük veriyi (Big Data) oluşturan bilgiler mobil cihazlar, elektronik yazar kasalar, bilgi sistemleri, sosyal ağlar gibi birçok insanla temas noktasından toplanıyor. Bu bilgilerin biriktirilmesi yetmemekte, kategorize edilmesi ve bundan işe yarayacak analizlerin yapılması ve faydalı bilgilerin elde edilmesi önem kazanmaktadır. Yapılan analizlere göre üretilen yeni verilerin tekrar bu temas noktalarına yayımı gerekmektedir. 97 Teknolojik gelişme sürecinde, ülkelerin gelişme düzeylerinin belirlenmesinde, bilgi iletişim alanındaki çeşitli altyapısal gelişmelerin ve vatandaşların Bilgi İletişim Teknolojilerine uyumunu veren ve ülke yönetiminin kamu hizmetlerinin BT ile sunumunda kapasitesini ve istekliliğini ölçen göstergeler yani E-Devlet Gelişmişlik Endeksleri bu noktada yol gösteren ve durum tespiti yapılmasına imkan veren en önemli verilerdendir. E-Devlet Gelişmişlik Endeksleri, ülkelerin e-devlete hazırlık anlamında nerede ve dünya ülkeleri arasında hangi konumda olduğunun görülmesi açısından önemlidir. BM (Birleşmiş Milletler) tarafından belirlenen bu endeksin hesaplanmasında üç temel endeks baz alınır. Bunlar; Çevrimiçi servis (Web Ölçüm) endeksi (online service index); Telekomünikasyon altyapısı endeksi (telecommunication infrastructure index) İnsan Sermayesi (İnsan kaynakları) endeksidir (human capital index). Bu üç temel endeks baz alınarak Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan BM E-devlet raporu 2014’e göre; 2014’te Türkiye’nin e-devlet gelişmişlik indeksi 5.443 olarak gerçekleşirken, dünya genelinde e-devlet gelişmişlik indeksi ortalaması 4.712 olarak gerçekleşmiştir. Küresel endekslerde Türkiye, hep ortalarda yer alıyor. Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu 2013 Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu’nda 144 ülke içinde 45 inci sıradayız. Dünya Ekonomik Forumu 2013 Küresel Rekabetçilik Endeksi’nde 148 ülke arasında 44 üncü sıradayız. Başka küresel endekslerde de durum farklı değil. Ülkemizi daha yukarılara taşımak zorundayız. Türkiye’nin daha rekabetçi olması, katma değeri yüksek üretim ve ihracata yönelmesi, bütün bunların topluma fayda sağlaması ve Bilişim de dahil bütün sektörlerimizi daha iyileştirmesi gerekiyor. Dünyada her ülke, daha rekabetçi olmak için çalışıyor. Türkiye’nin e-devlet gelişmişlik endeksini her yıl artırmasında, son yıllarda BT alanında yaptığı yatırımları artırmasının payı büyüktür. 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’de Bilgi Teknolojileri alanında yapılan yatırımlar her sene artış göstermektedir ve 2014 yılı itibari ile ülkemizde Kamu BİT (Bilgi İletişim Teknolojileri) alanında yapılan yatırım 3,7 milyar TL düzeylerine ulaşmıştır. Kaynak : Kamu Bit Teknolojileri 2014 , T.C Kalkınma Bakanlığı 98 2014 BM E-devlet raporuna dönersek, 2014 yılında e-devlet indeksi en yüksek ülke 9.462 ile Güney Kore olurken, Güney Kore’yi 9.103 e-devlet indeksi ile Avustralya, 9.076 e-devlet indeksi ile Singapur, 8.938 e-devlet indeksi ile Fransa, 8.897 e-devlet indeksi ile Hollanda ve 8.874 e-devlet indeksi ile Japonya takip etmektedir. E-devlet indeksini belirleyen en önemli faktörlerden biri insandır ve bu geleneksel devlet anlayışından e-devlete geçiş sürecinde insanların e-devlete gösterdiği katılım büyük önem arz etmektedir. E-devlete katılım yapan vatandaş anlamında bugün Hollanda, Güney Kore, Uruguay, Fransa ve Japonya başı çekmektedir. Bölgesel olarak ele alındığında e-devlete katılım oranında Avrupa’nın %42 ile öne çıktığını, Okyanusya’nın ise %4 ile Afrika kıtasının bile gerisinde kaldığı görülmektedir. E-Devlet Gelişmişlik Endeksi ile değerlendirme kriterlerine göre 7.500 üstü endekse sahip ülkeler “Çok yüksek E-devlet Gelişmişlik Endeksi” ile adlandırılır. Bölgesel değerlendirmede Afrika 2.661 e-devlet endeksi ile en düşük endekse sahip kıta olurken Avrupa 6.936 e-devlet endeksi ile en yüksek endekse sahip kıta olarak ön plana çıkmaktadır. BM e-devlet raporuna göre on-line e-devlet hizmet türleri; arşivlenmiş bilgiler, indirilebilir (downloadable) formlar, eposta yoluyla güncellemeler ve SMS yoluyla güncellemeler olarak 4 başlıkta ele alınmıştır. Bu hizmet türleri ile 2014 yılında e-devlet çalışmaları yürüten devletlerin ağırlık verdiği sektörler finans, sağlık ve eğitim olarak gerçekleştiği görülmektedir. Örneğin, 2014 yılında finans sektöründe 159 ülke arşivlenmiş bilgi hizmet türünde e-devlet hizmeti vermektedir. Bu sayı sağlık sektöründe 151 ülke iken, eğitimde ise 146 ülkedir. E-devletin bir diğer önemli hizmetlerinden indirilebilir formlar üzerinden e-devlet hizmetinde ise dünya genelinde hizmet veren ülke sayısı eğitimde 122 ülke, sağlıkta 104 ülke ve finansta 127 ülke olarak gerçekleşmiştir. Dünyada son yirmi yıl içerisinde kaydedilen büyük teknolojik gelişmelere karşın, genel verimlilik artışlarının sınırlı olmasının temel nedeni, bu teknolojilerin çok kere mevcut ve verimsiz süreçlere uygulanması ve etkilerinin sınırlı kalmasıdır. Günümüzde modern devletler, kurumsal süreçlerin yalınlaştırılma yoluyla, şekilci ve bürokratik imajlarından sıyrılıp, yurttaşlarına kaliteli hizmet üreten bir hizmet kurumu olmaya yönelmişlerdir. Devlet yurttaşın güvenini kazanmak, karşısında değil, aynı takımda olduğunu hissettirmek için, mevzuat ve yasaları bu anlayışla baştan düzenleyip, kamu hizmetlerini yeni bir yapıya kavuşturmak durumundadır. Artık uzun bekleyişler, evraklarla masadan masaya koşturmalar, bir türlü anlaşılamayan karmaşık süreçler ortadan kalkmalıdır. Bu ise, kamu kurum ve kuruluşlarında mevcut düzeni analiz edip, hiç değiştirmeden bilgisayar ortamına aktarmakla mümkün olmamaktadır. Bilgi teknolojileri kullanımına geçiş tüm kamu hizmetlerinde süreçlerin baştan ele alınması, kısaltılması, şeffaflaştırılması, anlaşılır ve kolayca uygulanabilir hale getirilmesiyle mümkün olacaktır. Özellikle kamu hizmetlerinin elektronik ortama taşınması, e-devlet gibi uygulamalar modern devlet anlayışının bir gereği. Kamu kurumlarında elektronik devlet anlayışına geçen ilk devlet ABD’dir ve bu sisteme geçiş federal ve eyalet yönetimi gibi farklı kamu yönetimi anlayışlarının bir sonucu olarak doğmuştur. Federal Gelirler İdaresi (IRS) vergi tahsili, evrak beyanı gibi online hizmetleri başlatarak ilk e-devlet uygulamalarının temelini atmıştır. 99 Bilindiği üzere Türkiye’de e-Devlet uygulamalarına geçilmesinde ilk önemli adımın 1999 yılında her bir vatandaşa 11 basamaklı bir sayıdan oluşan T.C. Kimlik Numarası verilmesi ve bunların MERNİS sistemi üzerine aktarılması olduğu söylenebilir. Bu çalışmayı takip eden yıllarda işverenlerin sosyal güvenlik bildirimlerini elektronik ortamda yapmalarını sağlayan “eBildirge” (Mayıs 2004), okullar, öğrenciler ve velilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik “e-Okul” (Mayıs 2006) gibi münferit uygulamalar hayata geçirilmiş, ancak kilometre taşı niteliğindeki en önemli gelişme tüm vatandaşların tek bir erişim noktasından mevcut eDevlet uygulamalarına erişimini sağlayan “e-Devlet Kapısı” portalının 18 Aralık 2008’de hizmete girmesi olmuştur. Bu dönemdeki hızlı yapılanmaların bir sonucu olarak, Türkiye 2007 yılı Ağustos ayında Avrupa Birliği tarafından yayımlanan Küresel e-Devlet Raporu’nda (Global eGovernment) 198 ülke içerisinde 9. sırada A.B.D ve İngiltere gibi ülkelerle birlikte aynı grupta yer almıştır. Daha sonraki dönemde e-Pasaport (1 Haziran 2010) ve “e-Yazışma” (15 Nisan 2011) gibi yeni uygulamalar hem merkezi hem de yerel yönetimler bazında hayat geçirilmiştir. Örnek olarak, 2011 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırmada, nüfusa dayalı değerlendirmeye göre yerel yönetimlerin %97’sinin web sitelerinin olduğu, belediye web sitelerinin %80’inde interaktif yerel haritaların bulunduğu, 36 belediyenin ve 70 il özel idaresinin elektronik imza teknolojisi kullandığı, 73 belediyenin ve 2 il özel idaresinin de mobil elektronik imza teknolojisi kullandığı, bu teknolojilerle borç sorgulama ve ödeme, iş lisansı başvuruları, iskan başvurusu, evlilik başvurusu, çevre temizlik ve emlak vergisi beyannameleri ve tüm bunlarla ilgili işlem takibi gibi işlemleri yürüttüğü tespit edilmiştir. Ancak Türkiye ile AB ülkeleri arasında e-Devlet istatistiklerinin karşılaştırmasına bakıldığında, Türkiye’de e-Devlet kullanımın yetersiz olduğu ve bu kullanımın yaygınlaşmasının, vatandaşların öncelikli ihtiyaçları ve BİT becerileri dikkate alınmadan, sadece altyapı ve teknoloji yatırımları ile mümkün olmayacağı anlaşılmaktadır. Bugün dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alan ABD, Almanya, Güney Kore gibi ülkelerde görüldüğü gibi bilgi ve iletişim teknolojilerinin kamu hizmetlerinde daha fazla kullanılıyor olması, ülkenin bu alandaki kapasitesini artırmasının koşullarını hazırlıyor. Bilişim ekonomisi sektörü birçok başka sektörde etkinlik ve verimlilik artışlarına yol açarak ve kurumsal yapıların da daha etkin çalışmasını sağlayarak ülkelerin ekonomik büyüme performanslarını sadece kısa vadede değil, uzun vadede de olumlu etkileyen unsurlardan birisi olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de bilişim ekonomisinin durumu diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak ele alındığında ülkemizin büyüme sürecinde bilişim ekonomisinin sağladığı imkanlardan yeteri kadar yararlanamamış olduğu görülmektedir. Özellikle Bilgi teknolojilerinde son yıllarda dünyada, bulut bilişim ve akıllı uygulamalar vb teknolojilere yatırımlarını arttığını görmekteyiz. 2012 yılında bulut bilişime yapılan toplam yatırım 109 milyar dolar iken 2013 yılında 150 milyar dolara yükselmiştir. 2013 yılında Türkiye Bilgi İletişim Teknolojileri alanında %13’lük bir büyüme yakalamıştır, bu büyüme oranının 2014 yılında ise %5 ile % 8 arasında bir büyüme kaydedeceği öngörülmektedir. 2013 yılında Bilgi teknolojilerinde yaşanan büyüme de özellikle donanım sektöründe yaşanan büyümenin katkısı büyüktür. Örnek verecek olursak, 100 2010 yılında Türkiye’nin ilk 500 şirketinin toplam cirosunun ABD’deki bilişim sektöründeki ilk 10 firmasının 3 te 1’ne denk gelmektedir. Bir diğer ilgi çeken istatistik ise Bilgi İletişim Teknolojileri harcamalarının GSYİH’ye oranı Bilgi teknolojileri alanın da bugün zirveye ortak ülkelerinden Güney Kore ve Singapur da %8’in üzerinde bir orana sahip iken bu oran ülkemizde %4,5 oranında gerçekleşmiştir. Dünya Ekonomik Formu Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu 2014’e göre Türkiye 148 ülke arasında 4,3 puan ile 51. Sırada yer almıştır. Bir önceki yıl 4,2 puan ile 45. Sırada yer alan Türkiye puan indeksi yönünden ilerleme göstermesine rağmen sıralamada 6 sıra gerilemiştir. Dünya Ekonomik Formu Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu 2014’e göre Bilgi Teknolojileri alanında bölgesel anlamda Norveç, İsveç, Finlandiya gibi Kuzey Avrupa ülkeleri ile Asya ülkelerinin gösterdiği ilerleme göze çarpmaktadır. Bu ülkeler bilgi teknolojilerini toplumsal yaşantılarına başarılı şekilde entegre ederek bilgi toplumuna dönüşüm sürecini başarıyla gerçekleştirmişlerdir. Türkiye’nin Bilgi Teknolojileri ve Bilgi Toplumuna geçiş sürecindeki yerini görme açısından yine, Dünya Ekonomik Formu Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu 2014’e ait bazı endekslere bakmanın faydası olacaktır: 101 Bu bağlamda 148 ülkenin genel endekslerini belirlemede göz önünde bulundurulan bazı endeksler ve Türkiye’nin bu endekslerdeki konumu şöyledir: Bilgi ve İletişim Teknolojileriyle ilgili yasalar 68 Fikri hakların korunması 74 En son teknolojilerin edinilmesi 44 Hükümetin gelişmiş teknoloji ihaleleri 23 Kişi başına düşen internet bant genişliği 44 1 Milyon kişiye düşen güvenli internet sunucusu itibarıyla 48 Dijital içeriğe erişilebilirlik 63 Mobil telefon ücretleri 58 Sabit genişbant internet ücretleri 24 100 kişide mobil telefon aboneliğinde 102 İnternet kullanıcılarının yüzdesi itibarıyla 73 Bilgisayara sahip hane halkı sıralamasında 64 İnternete erişen hane halkı sıralamasında 60 Sabit geniş bant internet hattına sahip nüfus yüzdesi itibarıyla 57 Mobil geniş bant internet hattına sahip nüfus yüzdesi itibarıyla 77 Sanal sosyal ağların kullanımı 61 Hükümetin bilgi ve iletişim teknolojilerine yönelik vizyonu 55 Kamunun online hizmet endeksi 77 Hükümetin bilgi ve iletişim teknolojilerini teşvikte başarısı 69 Okullarda internet erişimi 63 Bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı ve hükümetin etkinliği 44 E-Katılım Endeksi 107 102 Ülkemizde 3 ayrı bakanlığın ayrı ayrı çalıştığı bir konu olan Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü henüz “Stratejik Sektör” olarak kabul edilmemiştir. Ancak bu alan o kadar hızlı ilerlemektedir ki, toplum ister istemez Bilişim terminolojisine ve Bilişimle ilgili kavramlara aşina olmaya başlamıştır. Çünkü yeni yaşam biçimi artık sayısal yaşam biçimi olmaya başlamış ve Bilişim, insanların cebinde, masasında, mutfağında, ofisinde, salonunda bahçesinde, otobüste, sokakta her an, her yerde var olduğunu göstermeye başlamıştır. Sanayinin tüm alanlarında Bilgi ve İletişim Teknolojileri olmadan çalışmak, ilerlemek mümkün değildir. Genel olarak tüm alanlarda en önemli konunun Public Private Partnership (PPP: Kamu-Özel Sektör İşbirliği) gereksinimi olduğu ortaya çıkmıştır. Sayısal toplumun oluşturulabilmesi için ülkenin bu yaklaşımı benimseyerek planlarını yapması ve gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bilgi toplumunda teknoloji, bilginin paylaşılmasını ve sanayi alanındaki yeni gelişmelerin daha önceki bilgilerle birleştirilip tamamlanmasını sağlamıştır. Bu üretime yansımış ve üretimde daha çok uzmanlaşmayı meydana gelmiştir. Teknolojinin hızla gelişmesi, tüm değişmelerin bir takım toplumsal ve sosyal temellerini de yeniden oluşturmaktadır. “Bilgi toplumundaki değişimler toplumların sınıf yapısını da etkilemiştir. Bilgi toplumunda hızla gelişen teknoloji, kültürel olarak bir üst yapının ortaya çıkmasını da sağlamıştır. Şuanda sahip olduğumuz bilgilerin yüzde 80’i son yüzyılda oluştu. Buradan yapacağımız çıkarım; hızla artan bir bilgi yumağının içindeyiz. Hangi bilgi faydalı, hangi bilgi vakit kaybettirir tespit edemiyoruz. Biraz şüpheci veya risk alabiliyoruz. Bu durum son yıllarda bilim adamlarının da dikkatini çekti ve bu yönde araştırma yapmalarına vesile oldu. Özellikle büyük kurumların ar-ge çalışmaları müfredatında “Büyük Veri” yer bulmaya başladı. Oluşan bilgi yığını içerisinden geri dönüşüm ile bilgi ayıklama ve karmaşıklığı gidermeye yönelik adımlar atıldı. Bilgi yığını bilgi çöplüğü halini aldığında geri dönüşüm hem kurumların gözden kaçırdıklarını tespit etmelerine yardımcı oldu. Hem de yeni verilere yer açmalarına. En basit tabiriyle aktarmak gerekirse, belirli bir amaç uğruna depolanan veriyi farklı amaçlara uyarlama dersek yalan olmaz. Big data ile alakalı en uygun metaforik örnek ise bir inektir. İneği satın alır ve besleriz. Beslediğimiz inekten süt alırız. Ayrıca bahçede saban sürmek için gücünden yararlanırız. Sonra ineğin gübresiyle bostanımızı ihya ederiz. Damızlık olarak buzağısını alırız. Gün gelir ve ineği keseriz. Etini yer, kemiğini kaynatırız. Ve derisini de satarız. İşte size Big Data. İneği her alanda kullanma becerisine sahip bir çiftçinin üretken ve faydacı bakış açısı. Bir veri kaynağını her alanda kullanabilir hale getirmek veya çeşitli veri yollarını birbirini besleyen ve senkronize hale getirmek big datanın en basit tabiri olabilir. Size gerekli olan veriyi hangi hassasiyetle irdeleyeceğinizi planlayıp sistemi kurmanız gerekir. Bu vesile ile ileride kullanacağınız veriler için de kaynağınızdan yaralanmış olursunuz. Yani “Çöpe Atma! Birgün işe yarar =) ” Kaynakları akılcı kullan Öngörü sahibi ol ve geleceğin veri ihtiyacını tespit et 103 Varolan bilgi akışını detaylandır Dar düşünme, yeni bakış açısı kazan Farklı düşün, farkındalık yarat Görülmeyeni görmek için, özgün ol Dünyadaki tüm verilerin yüzde 60'ı gelişmiş ülkelerden, Türkiye'nin payı ise "Binde 6" IDC tarafından gerçekleştirilen EMC Dijital Evren Araştırması’nın Türkiye sonuçları açıklandı. Buna göre Türk dijital evreninin büyüklüğü ortaya çıkarılırken, Türk Dijital Evreninin yüzde 50’sinin korunmayan, risk altındaki verilerden oluştuğu tespit edildi. Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’deki veri büyümesi şu dinamiklerle ön plana çıkıyor: KOBİ segmentinin güçlü potansiyeli, şirketlerde mobilitenin yaygınlaşmasıyla masaüstü sanallaştırmanın artması ve hareketli yapısıyla dikkat çeken telekomünikasyon segmenti. 2014 yılında 45 EB (Eksabayt) olarak ölçülen Türk Dijital Evreninin, 2020 yılında 284 EB’ye ulaşacağı öngörülüyor. Türkiye’nin, 2013-2020 yılları arasında 4.4 trilyon gigabayttan 44 trilyon gigabayta çıkması beklenen dünya genelindeki Dijital Evren’deki payının ise binde 6'da kalması bekleniyor. Şu an dijital dünyadaki verilerin yüzde 60’ını Almanya, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş pazarlar üretiyor. Araştırmanın sonuçlarından çıkarılan öngörülere istinaden; 2017 yılına kadar, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan pazarların; gelişmiş pazarları geride bırakacağı tahmin ediliyor. Bu yılki araştırma, Türkiye'yi çok fazla potansiyel vaat eden ve dijital evrenin yapılandırılması konusunda hızlı ve emin adımlar atması gereken ülkeler arasında gösteriyor. Türk Dijital Evreni'nin ana hatlarını ve Türkiye'ye özgü bulguları ortaya koyması açısından önemlidir. Nesnelerin İnterneti günlük yaşamda kullanılan milyarlarca nesneden oluşuyor ve Türk Dijital Evrenine ilerki dönemlerde daha fazla katkı sağlaması planlanıyor. 2020 senesinde Nesnelerin İnternetine bağlı olarak artan veri miktarı sayesinde, dünya üzerindeki tüm verilerin yüzde 35’inden fazlası faydalı veri olarak kabul edilebilecek. Nesnelerin internetine yapılan yatırımların yanı sıra düşen maliyetler ve bilgiyi kaydeden, oluşturan, yöneten ve koruyan cihazların artan kullanımı, Türk şirketlerin çeşitli şekillerde yeni değer kaynaklarını gerçekleştirmesine imkan tanıyacak. Nesnelerin internetinin Türk şirketleri için; yeni iş modelleri oluşturmada, kritik sistemlerde gerçek zamanlı bilgiler edinmede, gelir akışlarının çeşitlendirilmesinde, global görünürlük sağlanmasında ve şirket içi etkin, akıllı operasyonlar gerçekleştirilmesinde fırsat yaratacağı tahmin ediliyor. 104 Toplayıcılık ekonomisi ve göçebe yaşam biçimi, tarım ekonomisi ve köy yaşamı, sanayi ekonomisi ve şehir yaşamından sonra yeni ekonomiye adım atıyoruz. Sanayi ötesi ekonomi, bilgi ekonomisidir. Küresellik yaşam biçimidir. 21.yüzyıl ilk yarısı bu geçişle karekterizedir. Yeni çağda, tüm organizasyonlar proje, tüm projeler Ar-Ge, tüm Ar-Ge faaliyeti patent, tüm mübadele lisans odaklı olacaktır. Bilgi ekonomisinde, bireyler doğanın bir bölümünde uzmanlaşacak; Konusu insan olan tüm işler amatörleşecek; herkes teknoloji, işletme, politika, devlet konusunda bilgili olacaktır. Hiç kimse yönetme, yargılama, temsil etme, korunma hakkını devretmeyecek; Bu hakları, doğrudan kendileri kullanacaktır. Organizasyonlar yenilikçi esnek küçük birimlerin küresel ağlarına dönüşecektir. Dünya ekonomisinin entegrasyonuyla oluşacak bilgi toplumu, dünyada tek pazar, tek dil, tek kültür, tek devlet, tek din demektir. Türkler, bir kere devlet kurmuş, asırlardır aynı devleti, rejim değiştirerek sürdürmüş ve dünyada, birden çok kez liderlik yapmış, tek millettir. 21. yüzyıl, dünyadaki yayılmışlıkları, tüm kültürlere açık olma tecrübesiyle Türklerin liderliğinde şekillenecektir… Bilgi, günlük konuşmalarımızda belki de en sık kullandığımız kavramların başında geliyor. Buna karşın tam bir tanımını yapmak zor. Ama en kısa şekliyle bilgiyi, işlenmiş "veri" olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla 'doğru bilgi başarıya, yanlış bilgi felakete götürür', dersek abartmış olmayız. Bunun en güzel örneklerini, bugün bilgi ekonomisine geçmeyi başarmış ülkeleri ya da henüz başaramamış olanları incelediğimizde görebiliriz. Tabii, bilgi, bir takım sınıflara ayrılmakta; bunların başında da bilimsel bilgi gelmekte… Bilimsel bilginin içerisine; matematik, fizik gibi temel bilimlerden ekonomi, hukuk, siyaset gibi sosyal bilimleri, tarih, coğrafya gibi beşeri bilimleri, tarım, gıda, inşaat gibi mühendisliği de içeren bilimleri koyabiliriz. Ancak bilgiyi sınıflarken, biçimine göre de sınıflandırıyoruz. Bugün için en yaygın olan iki çeşidi var; ilki okul, kurs, seminer, danışmanlık gibi eğitim faaliyetlerini kapsıyor. Bir de bundan daha yaygın olan bir biçimi var ki son yıllarda bilginin bu biçimi cep telefonlarımıza kadar anında ulaşıyor. Buna medyatik bilgi diyoruz. Eskiden bu bilgiye çoğunlukla kitap, gazete ve dergilerden ulaşırdık, günümüzde bunlara internet, sosyal medya gibi yeni kavramlar eklendi. Buna yeni medya diyoruz. Ve yeni medya, daha fazla bilginin daha hızlı ve daha çok kişiye yayılmasını sağlıyor. Yapılan araştırmalara göre, sosyal medyada 1 dakikada; 100 binin üzerinde tweet atılıyor, facebookta 684 bin paylaşım yapılıyor, 48 saat uzunluğunda video ve 3 bin 600 yeni fotoğraf paylaşılıyor. Bu iyi bir şey… Ama bir de madalyonun öbür yüzü var; yaratılan bir bilgi kirliliği de aynı hızla yayılıyor. Bilgi kirliliği, bu bilgi bombardımanının arasında kendisine rahatça gidebileceği kanallar bulabiliyor. Örneğin; ekonomik ve finansal bilgi kirliliği, bireylerin, yatırımcıların ve şirketlerin yanlış yatırımlar yapmasına neden olabilir. Sonuçları da çok ağır olur. Bunun birçok örneği var. Bu noktada sadece ekonomik bir takım olumsuzlukların yanında, toplum sağlığı gibi önemli kavramlar devreye giriyor. Stratejik planlarda bile önemli bir risk unsuru olarak belirtilen bilgi kirliliğinin önlenmesi konusunda artık bir şeyler 105 yapılması gerekmektedir. 2023 Vizyonu'na bilgi kirliliği ile değil, bilgi ekonomisi ile geçebiliriz. Bilgi ekonomisinin karakteristik özellikleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir: Bilgi ekonomisi, kıtlık değil bolluk ekonomisidir. Diğer bir deyişle, klasik kaynakların (madenler, insan gücü, sermaye vs.) paylaşılması halinde tükenmesine karşılık, bilgi ekonomisi paylaşım ile artmaktadır. Bilgi Pazarı İnsanlar için birlikte yaşamak, ortak kullanılır bir dil oluşturmayı, buna bağlı kuralları ve işbölümünü getirmiştir. Topluluğun çapı arttıkça iş bölümü çeşitlenmiş, birey, çok çeşit iş yapmaktan daha özel/özgün işler yapmaya, yapmadıkları/yapamadıkları için ise tüketici olmaya başlamıştır. Topluluğun çapı ne kadar büyükse o kadar az çeşit üretebilir ve o kadar çok çeşit tüketebilir olunmuştur. Bu düşünceden şu tip kestirimlerde bulunabiliriz; Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede ancak tarihsel bağları olan ve dünya çapında kabullenilmiş sektörlerde çalışıyorsanız belki bilimle uğraşabilirsiniz. Mesela Newyork’ta dünya ekonomisinin kalbinde yaşıyorsanız, yaptıklarınız her zaman takip edilecek ve gündemi belirleyeceksiniz demektir. Kısaca içinde bulunduğumuz ekosistemin çapı üretkenliğinizin kalitesini ve tüketim yelpazenizin genişliğini belirler. Tarihsel olarak bakıldığında pazarda önce deniz ürünleri vardı, bunu hayvancılık, tarım ve sanayi ürünleri takip etti. 20.yüzyılın son çeyreğinde kişisel bilgisayarların günlük hayata girmesiyle başlayan ve giderek ağırlığını hissettiren bilgi ekonomisi, en geniş ekosistemlerden başlayarak, tarihsel gelişimin bu döneminde, bilgi ürünlerini de pazardaki raflara soktu. Artık en yüksek değişim değerine sahip bu ürünleri tanımanın zamanı geldi. Yazar bu yazısında bilgi ürünlerini konularına göre ve biçimlerine göre okuruna kategorize etmeyi deneyecektir. Konularına Göre Bilginin Sınıflandırılması; Sportif Bilgi: Bu tip bilgiler değişik doğa koşullarında kaslarımızı nasıl kullanacağımız ve duyularımızı nasıl refleks haline getireceğimiz ile ilgilidirler. En yalın hayatta kalma becerilerini kazandırırlar. Sporun bu yaklaşımdan da anlaşılacağı üzere çeşitlemesi de ortama göre yapılır. Örneğin Kış sporları, dağcılık, su sporları, hava sporları, binicilik, saha sporları v.b. Sanatsal Bilgi: Sanat nesnelerin biçimsel tanımıyla ilgilidir. Sanat dalları tanımlamayı hangi araçla yaptığına göre sınıflanır. Müzik, edebiyat, güzel sanatlar aynı nesneleri farklı araçlar ile tanımlar. Bilimsel Bilgi: Bilim nesnelerin özsel tanımlar. Onları biçimden bağımsız modellenebilir, ve üretilebilir hale getirir. İlgilendiği nesne grubuna göre altı temel alana ayrılır. 1.Temel bilimler: Matematik, fizik, kimya, jeoloji, biyoloji gibi, 2.Mühendislik bilimleri: Makine, elektrik, inşaat gibi, 106 3.Zirai bilimler: Botanik, zooloji, zootekni gibi, 4.Tıp bilimleri: Histoloji, fizyoloji, patoloji gibi, 5.Sosyal bilimler: Ekonomi, siyaset, hukuk, askerlik gibi, 6.Beşeri bilimler: Dilbilim, tarih, coğrafya gibi. Biçimlerine Göre Bilginin Sınıflandırılması: Medyatik Bilgi: Bu tip bilgi ürünleri içine geleneksel olarak kitaplar, dergiler, gazeteler, ansiklopediler v.b. girer. Günümüzde ise çoğul ortam ürünleri, vcdler, dvdler, web sayfaları girmektedir. Eğitsel Bilgi: Bu tip ürünler içine kurslar, seminerler, kongreler, danışmanlık hizmetleri v.b. girmektedir. Gömülü Bilgi: Bu tip ürünler pazarda daha önceden varolagelen nesnelerin içinde tüketiciye ulaşırlar. Örneğin ıslah edilmiş domates tohumu; - bir kilosu bugün yaklaşık bir araba değerindedir- Burada satılan şey, bu domates tohumunun bir köy popülasyonuyla arasındaki farkın içinde genetik bilgi içermesidir. Bir tonluk bir araba, bir tonluk demirden belki bin kat pahalıdır. Çünkü içinde birçok mühendislik alanından yoğun bilgi vardır. Tüm yüksek katma değerli ürünler, içerdikleri bu bilgiler sayesinde yuksek değişim değeri kazanırlar. Bir bisküvinin domuz yağı içermemesi bir dinsel bilginin kullanılması sebebiyle daha yüksek katma değer sağlayabilir. Bir dalgıcın denizin derinliklerindeki refleksleri sualtı için tasarlanan bir saatin içinde pazara sunulabilir. Robotik Bilgi: Giderek artan bir hızla robotlar sanayiye giriyorlar. Artık hiç insan emeği olmayan birçok üretim bandına sahibiz. Böylelikle medyatik ürünler ve eğitsel ürünlere zaman içinde talep düşecek. Bilgi üreticileri giderek algoritma yazarlarına dönüşecekler. Bu algoritmalar otomasyonda ve robotlarda kullanılıyor olacak. Bu sebeple giderek öğrenmemiz ve bilgiyi tüketmemiz gereksiz hale gelecek. E.Genetik Bilgi: Sanırım biyoteknolojideki gelişmeleri okurum izliyordur. Artık mikroorganizmalar bir işçi gibi çalışıyorlar ve istenilen bazı ürünleri üretiyorlar. Genetik kod çözüldükçe ve moleküler biyoloji ilerledikçe istenilen amaca uygun genetik tasarım imkânlı hale geliyor. Bu içinde yaşadığımız informatik çağını biyoinformatik çağa dönüştürüyor. Robotlar gibi algoritmayı aktarabileceğimiz yeni alan genetik kodlardır. Bu ne yapacağını bilen genetik materyal tasarlayacağımız anlamına gelmektedir. Örneğin evinize bir gün bir besiyeri içinde belki toplam on gramı geçmeyecek bir cam kutu getirdiğinizi düşünün, cam kutuyu açıp evinizin bazı yerlerine içindeki materyali sürdüğünüzü düşünün, belki o günden sonra bir daha temizlik yapmayacaksınız, belki o kutunun içinde insana dost ama her türlü tanımlı pisliği yiyen ve ortama bahar kokuları veren bir bakteri olacak. Günümüz bir kaos ortamı, çevre kirliliği bir yandan, ekonomik yıkımlar diğer yandan, siyasal çatışmalar bir diğer yandan yumurtanın kabuğu çatlıyor. Biyo-info teknolojilerin şekillendirdiği yeni bir ekonomi, yeni bir toplum doğuyor. Acılar çok olacak ama korkmaya gerek yok. Sadece gelişmeyi kavrayalım yeter. 107 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BİLGİ EKONOMİSİNDE KAMU SEKTÖRÜ 109 Bilgi Ekonomisinde Kamu Sektörü İnsanlık tarihi incelendiğinde ilk çağdan bu yana bütün insan topluluklarında kişilerin yaşamını düzenleyen bir teşkilat ve bir otoritenin varlığı görülmektedir. İlk zamanlarda bu otorite bireye dayalı bir otorite iken zaman içerisinde bireysel otoritenin sakıncaları ortaya çıkmış ve bu sakıncaları gidermek amacıyla siyasal iktidarı gerçek kişiler dışında, hakları ve yükümlülükleri olan bir otoriteye devretme gereği doğmuştur. İşte bu otoriteye “Devlet” adı verilmektedir. Devlet, toplumun genel ihtiyaçlarını karşılamak ve toplumun iyiliğine çalışmak için kurulmuş bir organizasyondur. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere devletin temel var oluş nedeni, devletin kurucu iradesi olan vatandaşlarına hizmet sunmaktır. Bir toplumun huzuru, güvenliği ve refahı; sahip olunan devletin sosyal politikalarının eseridir. Devlet, vatandaşı için vardır ve onun mutlu olması düşüncesiyle çalışır. Vatandaş, mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürdüğü müddetçe devletine güven duyacak; devlet de güven verdikçe halk ülkesine sahip çıkacak. Bu sosyolojik yapı ve toplumsal döngü, tarih boyunca hep böyle olagelmiştir. Nitekim bilgelik kültürümüzde “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Sözü bize bu gerçeği haykırmaktadır. Devletin ekonomide önemli bir aktör olarak ortaya çıkmasının birden çok nedeni vardır. 2) Bireylerin, bazı ihtiyaçlarını piyasadan serbest değişim yoluyla karşılama imkanının olmaması, 3) Ekonominin istikrar içerisinde, tekelleşmelerden uzak, piyasa mekanizmasının düzenli çalışmasının sağlanması, 4) Piyasa mekanizması aracılığı ile karşılama imkanı olmayan ya da sakıncalı olan üretimin gerçekleştirilmesi. Sanayi ekonomisinin son dönemlerinde devletin ekonomi içerisindeki rolü öylesine büyümüştür ki kapitalist ekonomiler içerisinde “karma ekonomi” modeli ortaya çıkmıştır. Bu modelle devletin ekonomi içindeki ağırlığı tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Tehlikenin zirveye ulaştığı 1970’lerden sonra bu hantala devasa devletçi yapıdan vazgeçilmek için özelleştirme başta olmak üzere çeşitli projeler uygulamaya konularak devleti tekrar eski klasik görev noktasına çekmek için yeniden yapılanma içerisine girmiştir. Bu yeni yapılanma sürecinde devlet hizmet kapasitesini arttırmak için, yapılması gerekenlerden birisi, ticaret ve sanayi alanında özel sektörün yapabileceği işlerde özel sektörün önünü açacak düzenlemeler yapmaktır. İkincisi devletin belirli sektörlerde mal ve hizmet üretimini özel sektöre bırakmaktır. Üçüncü olarak da, hizmet etmekle görevli olduğu vatandaşlarıyla ilişkisini elektronik ağlarla kurmaktır. Bu yeni yapıya kısaca “e-devlet” (elektronik devlet) denilmektedir. Elektronik devletin ana amacı, kamu hizmetlerinin daha kaliteli ve daha az maliyetle sunulmasıdır. Bu süreçte en önemli araçlar, elektronik sektörü ve ona bağlı olarak gelişen bilişim teknolojilerinin sunduğu imkanlardır. Özellikle geçtiğimiz 10-15 yıl içerisinde yaşamın her alanını hissedilir ölçüde etkilemeye başlayan bilişim teknolojilerinin, 111 hantallaşmış, gereğinden fazla büyümüş, yüksek maliyetle daha az iş yapabilir hale gelmiş olan kamu yönetiminin iyileştirilmesi çabalarına katkı sağlayacağı fark edilmiştir. Yirminci yüzyılın sanayi ekonomilerinde, ülkeler arasındaki gelişmişlik farkının temel nedeni olarak sermaye açığı gösteriliyordu. 21 inci yüzyıla gelindiğinde ise ülkeler arası ekonomik gelişmişlik farkının sermaye açığı değil bilgi açığından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Bu açığı kapatmak ve ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek için OECD ülkelerinin birçoğu bilim, teknoloji ve yenilikten yararlanma yollarına yönelmişler, daha fazla bilgi tabanlı ekonomik yapılanma çabaları içerisine girmişlerdir. Ülkelerin artan küresel rekabette başarılı olmaya, verimliliği arttırmaya yönelik çalışmaları fikri değerlerin yanı sıra bilimsel ve teknolojik bilgilerin yaratılmasına bağlı hale gelmiştir. Başka bir deyişle yenilik (İnovasyon) verimliliği arttıran bir unsur olarak kabul edilmektedir. İnovasyon hem bir süreci (yenilenmeyi) hem de bir sonucu (yenilik) ifade etmektedir. AB inovasyonu, “bir fikri, pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete dönüştürme” olarak tarif ederken OECD inovasyonu, “teknolojik ürün ve süreç” olarak kabul etmektedir. Teknolojik ürün anlamında inovasyon daha önce olmayan yeni bulunmuş, icat edilmiş bir ürün ya da var olan bir ürünün geliştirilmesi şeklinde olabilir. Süreç anlamında İnovasyon ise üretim süreci (yöntemi) ve dağıtım süreci (yöntemi)’dir. Küresel rekabet ortamında üstünlük kurma inovasyona, İnovasyon ise bilim ve teknoloji alanında ortaya konulan yeni bilgilere bağlıdır. Bilim ve teknolojik bilgilerin yaratılması ve bilgi stokunun arttırılması için ise kamu politikalarına ihtiyaç durulmaktadır. Bu konuda kamunun önemi bilgi üretimine yatırım, Ar-Ge harcamaları ve eğitim harcamaları bağlamında ortaya çıkmaktadır. Eskiden kamu politikaları bilginin üretilmesi anlamında araştırma ve geliştirme harcamalarının finanse edilmesi bağlamında ele alınmaktaydı. Bilgi ekonomilerinde ise bilginin yayılması ve kullanılması anlamında, bilgi altyapısının teknolojik niteliğinin güçlendirilmesine yönelik politikaların da oluşturulması gerekmektedir. Bunun anlamı ulusal yenilik (İnovasyon) sisteminin harekete geçirilmesidir. Sistem içerisinde yenilikleri sağlayan bilgi olgusu sadece bilimsel üretim aşamasından değil, aynı zamanda bilginin dağıtım ve kullanım aşamalarını da kapsamaktadır. Ulusal yenilik sisteminin kurulmasında teknolojik altyapının yanında sistemin üst yapısında bulunan insan unsuruna daha ayrı ve özel önem verilmesi gerekmektedir. Bilimsel bilginin üretilmesi aşamasında bulunan üniversite ve araştırma kurumlarının ihtiyacı olan bilim adamları ve uzmanlarının yetiştirilmesi yanında, toplumun “bilgi okuryazar” oranının yükseltilmesine yönelik politikalar önem kazanmaktadır. Ulusal yenilik sistemi hayata geçirilirken, bilgiyi üretme, kullanma ve yayma konusunda entegre bir yaklaşımın benimsenmesi sistemin başarısı açısından önemlidir. Bilgi ekonomisinin yapılanmasında devletin rolü, ekonomik gelişimi ve zenginliği yaratmak değil, o gelişme imkanını sağlayacak bilgiye, kamusal enformasyona, fırsat eşitliğine ve yaratıcılığa dayalı kamusal enformasyona, fırsat eşitliğine ve yaratıcılığa dayalı kamusal politikaların hayata geçirilmesi noktasında belirginleşmektedir. Bilgi ekonomisinde devletin bilişim altyapısına, dünya standartlarında eğitim ve öğretime, bilgi işlem teknolojilerine, devlet hizmetlerinin dönüşümüne yatırım yapması önem kazanmaktadır. Bu çerçevede bilgi işlem teknolojileri başta olmak üzere, güçlü bir altyapının oluşturulması önem arzetmektedir. Sayısal uçurum olarak ta ifade edilen, değişik coğrafi alanlarda sosyoekonomik koşullar 112 bakımından farklılık gösteren ticari işletmeler ve bireylerin, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim imkanı olanlar ile olmayan çoğunluk arasında oluşan büyük boşluğun azaltılmasında devlete büyük görev düşmektedir. Bu konuda devletin görevi beşeri sermayenin arttırılmasına yönelik olarak çeşitli becerilerin ediniminin kolaylaştırılması, özellikle öğrenme kapasitesinin geliştirilmesi ve ekonomide birbiriyle işbirliği yapan ağlar yoluyla bilginin ve teknolojinin yayılması süreçlerinin yayılması süreçlerinin iyileştirilmesi konusunda ortaya çıkmaktadır. Açık Devlet & E-Dönüşüm Dünyada yaşanan hızlı gelişmeler, devletlerin örgütlenme ve hizmet sunumuna da değiştirmektedir. Ülkemizde e-Devlet, verimliliği artırmak amacıyla ve çağdaş toplum olmanın bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. E-Devlet; Kamu kuruluşları, vatandaşlar ve ticari kurumlar arasındaki bilgi, hizmet ve mal alışverişlerinde bilgi teknolojilerinin (BT) kullanılarak performans ve verimlilik artışını hedefleyen devlet modelidir. Kısacası, devlet ile birey ve kurumlar arasındaki etkileşimin dijital ortama aktarılmış şeklidir. Bilgi ve iletişim teknolojileri ilk kurma maliyeti yüksek olmasına karşın Kamu Kurumlarının e-Devlet uygulamalarını geliştirmesiyle; vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerin kaliteli, hızlı, kolay erişilebilir, zamandan bağımsız bir şekilde sunulması, kurumlar arası bilgi alışverişinin sağlanarak iş ve veri yinelemesinin önlenmesi, karar vericilerin bilgiye dayalı karar verme süreçlerinin geliştirilmesi ve hızlandırılması, kağıt bağımlılığı ve kullanımı azalması, insan yanlışlarının en aza indirgemesi ile harcamalardan ve zamandan tasarruf sağlanmaktadır. Büyük değişimlerin, hızlı gelişmelerin yaşandığı, tarihin büyük dönüşüm süreçlerinden birisinden geçiyoruz. Bu değişim sürecini tam manası ile nasıl tamamlanacağı kestirilememekle birlikte değişimin hızlanarak devam edeceği de herkesçe görülmektedir. Bu sürecin galipleri değişimi iyi okuyan ve iyi yönetenler olacaktır. Yeni ekonomi bilginin üretilmesi ve kullanılmasına ve pazarlanabilir bir ürün haline getirilmesine odaklanmaktadır. Ülkelerin başarısı bilgi odaklı hale gelmeleri ile mümkündür. Zira üretimde verimliliğin, dağıtım sürecinde etkinliğin ve kalitenin belirleyicisi artık büyük oranda bilgidir. Bir üretim faktörü olarak bilgi, kıt olduğu öne sürülen sermaye ve doğal kaynak gibi üretim faktörlerinden farklı olarak kullandıkça ve tüketildikçe bitmemekte tam tersine bilginin artmakta ve yayılmaktadır. Her ne kadar Dünya ölçeğinde oyunu büyük oynayan, bu oyun içinde güce dayalı stratejileri ile bütün özel pazarları elinde tutan çok uluslu sistemin, çok uluslu aktörleri her değişen duruma karşı aldıkları pozisyonlar ile hep kazansalar da, BİLGİ gün gelecek onu doğru kullananların, denklemi doğru kuranların ve oluşan farklı resimleri doğru okuyanların elinde bulunduğunda çok önemli bir stratejik güce dönüşecektir. O halde bu bilginin tekellerin değil de pazarda bulunan, bilgi kaynaklarının hem sahibi hem yönetimi gücünü elinde bulunduran kurumlar için çok önemli ve değerli stratejik güç olacaktır. 113 Günümüzün bilgiye dayalı ekonomilerinin önemli bir bileşeni, devletin ta kendisidir. Devletin vatandaşlarına ya da ülkenin şirketlerine ve kurumlarına verdiği hizmetleri daha kaliteli, hızlı ve doğru bir şekilde sağlaması, ancak bilişimle mümkündür. Bunun farkında olan devletler, hem dünya çapında, hem ülke içinde ekonomisini iyi bir yere taşımaktadır, taşıyacaktır. E-Devlet Yapılanmasının Faydaları 2) Bilginin en verimli şekilde kullanılmasıyla etkin ve güçlü bir devlet yapısı sağlar. 3) Tüm devlet kurumlarının ortak veri tabanı, elektronik arşiv kullanmalarını sağlayarak kurumlar arası entegrasyonu sağlar, uygulama farklılıklarını ortadan kaldırır. 4) Hantal devlet teşkilatlarından daha esnek yapıda organizasyonlara geçilmeyi sağlar. 5) Taşrada, uzak bölgelerde ve yurt dışında yaşayan vatandaşların devlete yakın olmalarını sağlar. 6) Kağıt, posta ve aşırı personel masraflarından kaynaklanan maliyetlerin düşmesini sağlar. 7) İşlem sürelerini kısaltarak verimliliğin artmasına katkıda bulunur. 8) İleri ticari uygulamaların hayata geçirilmesinin kolaylaştırılması ile ticaret hacminde büyümeyi sağlar. 9) İnsan faktörünün azalması ile yolsuzluk ve rüşvet gibi sorunların önlenmesini sağlar. 10) Elektronik sistemler ile entegrasyonu sayesinde kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınmasını sağlar. E-Devlet Gelişim Evreleri Varlık Gösterme Evresi: Kamu kurumlarının kendilerine ait bir web sitesi oluşturup vatandaşlar ile iletişime geçmeleridir. İşlemler kağıt belgeler ile yürütülmeye devam eder ancak vatandaşlar gerekli belgeleri bu siteler aracılığıyla edinirler. Bütünleşme Evresi: Tüm kurumların ayrı ayrı portallar üzerinde verdikleri hizmetler tek bir portalda birleştirilerek ortak online hizmet standartları belirlenir. Vatandaşlar kullanıcı adı ve şifreleriyle hizmetlerden yararlanmaya başlarlar. Entegrasyon Evresi: Kağıt belge kullanımına son verilerek tüm işlemler elektronik belgeler vasıtasıyla gerçekleştirilir. Tüm devlet kurumları ortak bir veritabanına bağlanarak, vatandaşların bir iş için ayrı kurumlara tekrar tekrar başvurmaları önlenmiş olur. Toplumsal Dönüşüm Evresi: Dijital uçurumu engellemek amacıyla tüm bireyleri kapsayacak eğitim kampanyaları gerçekleştirilir. Bu sayede internet tüm topluma ve devlet kurumlarına eş zamanlı benimsetilerek vatandaş ve devletin sanal ortamda buluşmaları sağlanır. 114 E-Devletin Etkileşim Alanları Etkileşimin Yönü Etkileşim Alanları Avantajlar Devlet - Vatandaş Bilgilendirme Vergi Sağlık Eğitim Kültür Alternatif dağıtım kanallarının kullanılması Kişiselleştirilmiş, hızlı ve kolay hizmetler Açıklık Düşük işlem maliyetleri Devlet -Firmalar Destek programları Tavsiye ve yol gösterme Düzenlemeler Vergi Hızlı ve etkin etkileşim Daha az bürokrasi Düşük işlem maliyetleri Devlet - Çalışanlar E-İşlem Verimlilikte artış Düşük işlem maliyetleri Devlet – Kamu Kurum ve Kuruluşları Kamu kurumları arası iletişim Merkezi ve yerel yönetimler arası iletişim Verimlilikte artış Etkin bilgi paylaşımı Esnek çalışma ortamı Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere e-devlet uygulamasında devlet ile vatandaşlar, devlet ile ticari kurumlar, devlet ile devlet yönetimi içerisinde hizmet sunan kurum ve kuruluşların ve devlet ile çalışanların arasında bir etkileşim söz konusudur. Kişi ve kurumlar arasında eğitimden, sağlık hizmetlerine; tapu hizmetlerinden, vergileme hizmetlerine kadar birçok alanda etkileşim ortaya çıkmaktadır. Bu elektronik etkileşim sayesinde ortaya çıkan elde edilen avantajlar küçümsenemeyecek düzeydedir. Her şeyden önce elektronik devlet sayesinde devlet yönetiminde saydamlık gerçekleşebilmekte, işlem maliyetleri azalmakta, verimlilikte ciddi artışlar yaşanmaktadır. 115 Bilgi ekonomisine geçiş süreci ile ekonomiler hizmet ekonomilerine dönüşmüşlerdir. Tüm dünyada yaşanan siyasal, ekonomik ve teknolojik gelişmeler, vatandaşların devletten beklentilerini değiştirip arttırmıştır. Artık vatandaşlar, hizmetlerin hem daha kaliteli, hem de hızlı ve herkes tarafından ulaşılabilir olarak sunulmasını talep etmektedir. Bu gelişim süreci, bir yandan kamu yönetiminde paradigmal bir değişime gitmeyi, yönetimin daha katılımcı, daha saydam, daha hesap verebilir bir yapıya kavuşturulmasını zorunlu kılarken bir yandan da ağ üzerinde birçok veriye birçok kesimin ulaşabilmesini; “açık veri”, “açık erişim” ve “açık kaynaklar” kavramlarını günlük hayatımızın önemli konuları haline getirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, “Açık Veri”nin önemini yaklaşık altı yıl önce “keşfetti”. ABD Başkanı Barack Obama, 21 Ocak 2009’da halka açık devlet taahhüdünde bulundu. Mevcut “Büyük Veri”nin engellerin kaldırılıp altyapı iyileştirilerek herkese açılması durumunda Avrupa’da yılda 150-300 milyar Avro tasarruf sağlayacağı bildiriliyor. Özellikle kamu sektöründeki açık verinin birçok yeniliği ateşlediği, verimlilik ve etkinliği artırdığı ve ekonomik kalkınmayı teşvik ettiğine dikkat çekiliyor. Türkiye geleceğini belirleyecek bir yol ayrımında bulunuyor. Bir yanda özgürlük ve refahı ipotek altına alınmış bir ülke; öte yanda yolsuzluk ve israf ekonomisinden kurtulmuş, ülke kalkınmasını demokratik temeller üzerinde inşa eden, geleceğine güvenle bakan bir Türkiye... Sürdürülebilir kalkınma, insanı temel alarak bilişim toplumu olma yolunda ilerleyen ülkelerce gerçekleştirilecektir. Bu yönde olumlu adımların atılabilmesi ancak bilginin verimli, etkin ve yaygın kullanımı ve iletişimi ile olanaklıdır. Türkiye acilen bilim ve teknoloji alanındaki ulusal politikalarını gözden geçirmek, güçlü bir bilişim seferberliği başlatmak, insani ve ekonomik kalkınmasını demokratik bir temelde hayata geçirmek zorundadır. Çünkü her geçen gün, hem dünya ile arasında hem de ulusal sınırları içinde giderek kapatılması güçleşen bir uçurum belirmektedir. Bu uçurum, yalnızca "dijital" değil aynı zamanda "insani"dir. Yeni Türkiye için artık bir başka adıma geçmemiz lazım. O da “Akıllı Devlet”. “Akıllı” derken “sosyal”, “mobil”, “analitik (ölçülebilir)”, “şeffaf” ve “güvenilir” bir devlet ve IT olmaktan bahsediyoruz. Artık devletin tek taraflı ve limitli paylaşımlar yaptığı bir yapı söz konusu değil. Şu anda vatandaşların istedikleri bilgilere, istedikleri zaman ve istedikleri kanaldan ulaşabildikleri bir yapıdan bahsedebiliyoruz. Dolayısıyla akıllı devlet kavramı, devletin ülke düzeyinde vatandaşlarını farklı alanlarda sunduğu hizmetlerden yararlanma konusunda teşvik ettiği bir yapıyı adresliyor. Bunun bir adım ötesine, bireylerin ya da kurumların ihtiyaçlarını önceden görecek, bu ihtiyaçlara göre çözümler üretebilecek ve önceden harekete geçebilecek bir devlete geçmemiz gerekiyor. Vatandaşlarına ve kurumlarına daha da etkin, verimli ve hızlı hizmet götürebilen bir devletten bahsediyoruz. Verilerin analiz edilebildiği ve dolayısıyla bireylere ve kurumlara daha iyi hizmet götürebilmenin yollarının arandığı bir yapıya geçmenin tam sırası. Artık vatandaşının isteklerini daha önceden tahmin eden, bu isteklere göre çözümler üreten ve daha bu istekler oluşmadan devlet aslında daha önceden çözümleri üreten bir akıllı yani elindeki veriyi analiz eden, sosyal, güvenilir, daha şeffaf, daha hesap verebilir bir devlet olmanın yöntemlerini ama bunları gerçekleştirirken de bilişim teknolojilerini ne kadar çok kullanabilirse, o kadar kolay başarabilecektir. 116 “Akıllı Devlet” demek sadece verimlilik yani hizmet maliyetlerinin ve işlem sürelerinin düşürülmesi anlamına gelmiyor, aynı zamanda vatandaşların devlet kurumlarına olan güvenlerinin ve devlet otoritesine olan inancın artması da, elle tutulabilir olmasa da çok önemli diğer çıktılar olacaktır. Akıllı Devlet, vatandaşlarını daha katılımcı ve yetkin hale getirerek onlara daha iyi hizmet sağlayan ve memnun eden devlettir. Günümüzde akıllı devlet olmanın yolu “Açık”lıktan ve şeffaflıktan geçiyor. Bu da “Açık Devlet” politikalarının yürürlüğe girmesiyle gerçekleşir. Açık Devlet olabilmek için mutlaka PPP adını verdiğimiz, Kamu-Özel Sektör İşbirliği yapılarının kurulması gereklidir. Bu yapıların içinde üniversiteleri ve araştırma kurumlarını da temsil eden akademik yapılar da gereklidir. Açık Devlet olmak salt devletin değil, tüm kurumların ve vatandaşların da süreçlere ortak katılımı ile mümkündür. “Açık Veri” çok geniş bir kapsamda erişilebilir, kişiler ve makinelerce kullanılabilir, teknolojik, yasal ve kullanılabilirlik engellerinden arınmış olabilen kamu verisidir. “Açık veri”, sadece ekonomik değer yaratmaz. Aynı zamanda sosyal değer de yaratır. Posta kutunuzda bulacağınız bilgilerden arama motorlarında bulacaklarınıza kadar her tür bilgi için veriye ulaşmak gerekir. Bunu da sağlayan devlettir. Aynı zamanda açık veri saydamlığı ve katılımcılığı da beraberinde getirir. Vatandaşların devletin yaptıklarından haberdar olması gerekir. Bunu da kamu verisi ve bilgisine serbestçe erişerek ve bunu da diğer vatandaşlarla paylaşarak yapabilir. Açık devlet vatandaşlara hükümet üzerinde etkin bir kamu gözetimi sağlamak için belge ve işlemlere erişim hakkı olduğunu ifade eden bir öğretidir. Varsıllık-açık veri ilişkisi, refahla ilgili. Vatandaş ne kadar müreffeh bir hayat yaşıyorsa, sen ona o oranda hizmet sunuyorsun. Refahla, iyi eğitim arasında ilişki var. Vatandaş ne kadar eğitimliyse, senden o oranda hizmet talep ediyor. Sen de bunu sağlamak için elinde avucunda ne varsa ortaya döküyorsun. Son yıllarda hem kamu, hem özel sektör hem de akademisyenler, hizmet, çalışma ve araştırmalarında İnternet üzerinden erişilebilen verilerden daha fazla yararlanıyorlar. İnternetten erişilebilen, ulaşım, ekonomi, finans, gözlem, eğitim, bilim, kültür, istatistikler, yer/mekan (coğrafya), hava durumu ve çevre ile ilgili genel veriler kullanılarak kamu, özel ve çeşitli sivil toplum kuruluşları ile merkezi ve yerel yönetimler birçok hizmeti sunarken üniversitelerde de bilimsel araştırmalar yapılıyor. Açık verinin aslında sadece kamu yönetiminin şeffaflık düzeyini artırması olmadığı, kamunun yanı sıra iş dünyası, kamuoyu ve tüketicileri de kapsayan bir dönüşümü işaret ettiği kabul ediliyor. 117 Açık Devlet politikalarının uygulanmasıyla birlikte, devletin daha hesap verebilir ve saydam hale gelmesi, vatandaşların daha fazla süreçlere katılımı artacaktır. Vatandaşlar hem daha iyi hizmet alır bir noktaya gelecek hem de kendilerini daha yetkin hissedeceklerdir. Türk vatandaşlarının daha fazla akıllı uygulamaları kullanarak daha iyi hizmet alması buna bir örnektedir. Türkiye’deki potansiyele baktığımızda, özellikle buna yatkın bir kesimin de öne çıktığı görülmektedir. Gerek kamu, gerek özel sektörün geliştirdiği, devreye almak istediği/aldığı uygulama ve hizmetleri bu kesimi hedefleyecek şekilde üretmesi, beklenen etkiyi artıracak ve diğer kesimler için de lokomotif etkisi gösterecektir. Akıllı şehir uygulamalarının geliştirilmesi ve hizmetlerin artırılması, Açık Veri politikalarının gözden geçirilmesi de bu kesim vatandaşların yaşamlarını kolaylaştıracağından memnuniyeti artıracaktır. Kısaca, bütün ülkelerin e-devlet uygulamalarında hedeflenen amaçlar şöyle sıralanabilir: Şeffaf devlet vizyonuna ulaşılması; vatandaşların, devletle olan işlerini daha hızlı halledebilmesi; kamusal hizmet birimlerinin daha verimli olmasının sağlanması; kamu kurumları arasında bilgi bütünlüğünün sağlanarak, her türlü kötüye kullanımın önünün kesilmesi; bireylerin, kamu hizmetlerinden 7 gün 24 saat faydalanmasının sağlanması; kamusal hizmetlerin yaygın ve erişilebilir hale getirilmesi; katılımcı yurttaşlığın arttırılması ve devlet kurumlarının daha rasyonel ve verimli işlemesinin sağlanması. Başarılı e-Devlet uygulamaları yükselen yaşam kalitesi ile işgücü verimliliğini arttıracaktır. Ortaya çıkacak ekonomik canlılık devletin gelirlerinin artmasını sağlayacaktır. Ayrıca e-Devlet uygulamaları kaçakları azaltacak, sistemin basitleşmesinden dolayı mali gelirler artacaktır. Bir çok e-devlet projelerinde devlet yüksek maddi menfaat sağlamıştır. Bilişim, Kamunun Tüm Hücrelerine Nüfuz Etmeli Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sunucunda, sanayi ekonomisi yerini bilgi ekonomisine bırakmıştır. Ekonominin temel unsurları olarak değerlendirilen üretim, tüketim, dağıtım ilişkileri ve ekonomik yapının tümü, bilgi temeli üzerine yeniden yapılanmıştır. Böylece bilgi ekonomisini diğer ekonomilerden ve sanayi ekonomisinden ayıran temel fark, bilginin üretim faktörleri içinde birincil önceliğe sahip olması ve bilişim sistemleri yardımıyla bilginin üretiminde ve kullanımındaki artıştır. Bu noktada bilgi ekonomisinin özellikleri şu şekilde sıralanabilmektedir. Bilgi ekonomisi, bilginin elde edilmesi, işlenmesi ve dönüştürülmesi ile birlikte dağıtımı süreçlerini kapsamaktadır. Bu üç temel süreç, bilginin işlenmesini, elde edilmesini, dağıtımını ve iletişimini sağlayan bilgisayar sisteminden oluşmaktadır. Fiziksel araçları ile birlikte, insan yardımı ile bütün süreci kontrol eden yazılım sistemi sayesinde işlemektedir. Bu doğrultuda ürün ve hizmetlerin en önemli özelliği, bilginin temel üretim faktörü olarak ön plana çıkmasıdır. Ayrıca bilgi, bilgi ekonomisi sektörlerinde beşeri, fiziksel ve bilgi sermayelerini güçlü bir şekilde birleştiren bir rol üstlenmektedir. Bütün bunların ışığında, ekonomik faaliyetlerin bilgi temelli olarak gerçekleştirildiği ekonomik yapı bilgi ekonomisi olarak tanımlanabilmektedir. Diğer bir ifadeyle bilgi ekonomisi, küreselleşme olarak nitelenen 118 evrensel bütünleşme idealinin ekonomik ayağını oluşturan yeni düzendir. Bilgi ekonomisi bilginin üretilmesinin yanı sıra kullanılması ve yayılmasına dayalı bir ekonomidir. Teknolojik gelişme sürecinde, ülkelerin gelişme düzeylerinin belirlenmesinde, bilgi iletişim alanındaki çeşitli altyapısal gelişmelerin ve vatandaşların Bilgi İletişim Teknolojilerine uyumunu veren ve ülke yönetiminin kamu hizmetlerinin BT ile sunumunda kapasitesini ve istekliliğini ölçen göstergeler yani E-Devlet Gelişmişlik Endeksleri bu noktada yol gösteren ve durum tespiti yapılmasına imkân veren en önemli verilerdendir. E-Devlet Gelişmişlik Endeksleri, ülkelerin e-devlete hazırlık anlamında nerede ve dünya ülkeleri arasında hangi konumda olduğunun görülmesi açısından önemlidir. Avrupa Birliği, 28 üye ülkede 2020 yılına kadar “akıllı, sürdürülebilir ve katılımcı büyüme”yi sağlamak amacıyla bu yılın başında Avrupa Dijital Gündemi’ni devreye soktu. Bir başka deyişle AB Komisyonu, bugüne kadar örneği olmayan bir şekilde bilişimi, ekonomik ve sosyal kalkınmanın lokomotifi olarak öne çıkarttı. Bilişim derken de kastedilen, bütün sektörleri enlemesine kesen ortak payda olarak yazılım. AB Sayısal Tek Pazarı kavramı, özellikle Çin’in Avrupa pazarına egemen olmasını engellemek ve dışlayıcı politikalar geliştirebilmek amacıyla düşünülüyor. Türkiye’nin bu politikalardan olumsuz etkilenmemesi için, ulusal teknoloji politikasını AB ile uyumlu hale getirmesi gerekiyor. Dijital Türkiye Platformu İşte bu noktada Dijital Türkiye Platformu (DTP) devreye giriyor. Türkiye’nin AB Dijital Gündemi’ni yakalayabilmesi için bilgi ve iletişim teknolojileri stratejisi olması gerekmektedir. Bilgi ve iletişim stratejisi olmadan, bu konularda politika geliştirmeye imkan bulunmamaktadır. Türkiye, katma değeri yüksek ihracata yönelmek istiyorsa, bunun olmazsa olmazı bilişim! Dolayısıyla DTP’nin hedefi, kamunun bu konudaki farkındalığını artırmak. Sağlık Bakanlığı 10 yıl önce bilişimin mantığını ve yararlarını ilk kavrayan ve uygulayan bakanlık olmuş; zaten sağlık hizmetlerindeki dönüşümde de bunu görüyoruz. Kalkınma, Ulaştırma, Dışişleri, Maliye ve Tarım Bakanlığı gibi pek çok bakanlıkta da bu farkındalığın oluştuğu görülmektedir. Ancak başarılı olmak için önemli olan, bu farkındalığın kamunun bütün hücrelerine nüfuz etmesi gerekmektedir. Sektörün çok taze ve bir o kadar da dinamik, hızlı değişimin algılanması oldukça zor. Bürokraside, kamu ve kamuoyunda, iş dünyasında ve akademide farkındalığı artırmak için tüm paydaşlar tarafından işbirliği benimsenmelidir. Türkiye, kamunun e-dönüşüm sürecinde oldukça hızlı adımlar attı. Kurumlarda verimliliğin artması, vatandaşa sunulan hizmetlerin kalitesinin ve hızının yükselmesinde en büyük rol bilişim temelli projelere ait. Geliştirilen bu e-devlet uygulamalarını bazı eksikliklere rağmen başarıyla kullanıyoruz. Diğer taraftan bilişim sektörü ve STK’lar yazılım ihracatı konusunda adımlar atmaya çalışıyor. Tüm bu açılardan bakıldığında ise e-devlet uygulamalarının yurtdışına özellikle de çevre ülkelere ihracatı konusunda da artık somut adımların atılmasının zamanı geldi. 119 Bu konu üzerinde çalışılmasına rağmen bugüne kadar önemli adımlar atılmasına rağmen genel anlamda başarısızlığın ana unsuru kamu-özel sektör sinerjisinin oluşturulamamasıdır. Uygulamaların geliştirilmesi ve hayata geçmesinde oluşturulan bu sinerjinin ihracata da yansıması konusunda yeni bir stratejinin ortaya konması gerekiyor. Tabi ki bunun içinde ilk önce tüm tarafların yoğun bir iletişim ve işbirliği içinde olmaları gerekiyor. Kamu satın alma politikalarında Bilgi Teknolojileri sektörünün stratejik olduğu göz önünde bulundurularak sektörün gelişimini destekleyecek politikalar geliştirilmelidir. Hali hazırda kamu satın alma modellerinde kullanılan Mal ve Hizmet alım usulleri sektörün sürdürülebilir bir gelişim göstermesini engelliyor. Kamu tarafında yürütülen Bilgi Teknolojileri projelerinde Bilişim Teknolojileri projelerini yönetecek kaynakları artırıcı yönde çalışmalar yapılmasında fayda vardır. Dünya üzerindeki Bilgi Teknolojileri projelerinde uygulanan satın alma modelleri göz önünde bulundurulduğunda ulusal güvenlik nedeniyle yerli firma lehine tercih kullanmaktadır. Devletin Bilgi Teknolojileri projeleri konusunda yerli Bilgi Teknolojileri firmaları lehine düzenlemeler aracılığıyla Bilgi Teknolojileri sektörüne destek vermesi sektörün başarısı için gereklidir. Türkiye, kamunun e-dönüşüm sürecinde oldukça hızlı adımlar attı. Kurumlarda verimliliğin artması, vatandaşa sunulan hizmetlerin kalitesinin ve hızının yükselmesinde en büyük rol bilişim temelli projelere ait. Geliştirilen bu e-devlet uygulamalarını bazı eksikliklere rağmen başarıyla kullanıyoruz. Diğer taraftan bilişim sektörü ve STK’lar yazılım ihracatı konusunda adımlar atmaya çalışıyor. Tüm bu açılardan bakıldığında ise e-devlet uygulamalarının yurtdışına özellikle de çevre ülkelere ihracatı konusunda da artık somut adımların atılmasının zamanı geldi. Bu konu üzerinde çalışılmasına rağmen bugüne kadar önemli adımlar atılmasına rağmen genel anlamda başarısızlığın ana unsuru kamu-özel sektör sinerjisinin oluşturulamamasıdır. Uygulamaların geliştirilmesi ve hayata geçmesinde oluşturulan bu sinerjinin ihracata da yansıması konusunda yeni bir stratejinin ortaya konması gerekiyor. Tabi ki bunun içinde ilk önce tüm tarafların yoğun bir iletişim ve işbirliği içinde olmaları gerekiyor. Kamuda sektörün tek muhatap ihtiyacı karşılanıp koordinasyon sağlanmalıdır. (DMO gibi). Kamu ihaleleri mevzuatının bilgi teknolojileri, sabit telefon, internet ürün ve hizmetlerine yönelik devlet alımları için iyileştirmeler yapılmalıdır. Bilgi teknolojileri hizmetlerinde tüm işletmecilerin adil koşullarda ve etkin rekabet edebilmesi amacıyla standartlar yaygınlaştırılması ve her türlü tedbirin ivedilikle hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir. Mevzuatta bilişim ürün ya da hizmetlerinin anlamlı şekilde lisanslanmasına olanak verecek iyileştirmeler yapılmalı, yazılım ve hizmet sektörünü destekleyecek politikalar oluşturulmalıdır. Devlet, kamuda yerli ürünlerin alımını teşvik ederken, özel sektöre de bu yönde teşvikler vermelidir. 120 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BİLGİ EKONOMİSİ VE TÜRKİYE 121 Bilgi Ekonomisi Ve Türkiye Bilgi ekonomisi açısından bir ülkenin içinde bulunduğu durumu değerlendirme, potansiyelini ortaya çıkarmak ve bilgi ekonomisine geçiş sürecinde bir stratejiler seti oluşturmak için ilgili ülkenin güçlü ve zayıf yönlerini, fırsat ve tehditleri ortaya koymak gerekmektedir. Bilgi ekonomisi açısından bir ülkenin konumunu tespit etmek için iki farklı yöntemden faydalanılmaktadır. 2) Bilgi Ekonomisi İndeksi 3) Ar-Ge, BİT harcamaları, Bilgi yatırım harcamaları, araştırmacı personel sayısı, yüksek eğitim harcamalarına ayrılan pay vb. göstergelerden yararlanılmaktadır. Bilgi Ekonomisi İndeksi Ülkelerin bilgi ekonomisi açısından hangi düzeyde olduklarını tespit etmek amacıyla Dünya Bankası belirli periyotlarda bilgi ekonomisi endeksi düzenlemektedir. Bu indeks, bir ülkenin bilgi ekonomisinin neresinde olduğunu, bilgi ekonomisine ne kadar yakın ya da uzak olduklarını göstermesi bakımından oldukça önemli bir göstergedir. Bilgi ekonomisi indeksi (BEİ), bilgi ekonomisi le ilişkili dört değişkeni dikkate alarak hesaplanmaktadır. Bu değişkenler; eğitim ve öğretim, bilgi altyapısı (bilgi otoyolu) ekonomik teşvik, kurumsal rejim ile yeniliktir. Performans Göstergeleri: Bir ülkenin performansını gösteren iki değişken kullanılır. Birincisi Yurtiçi Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH), ikincisi ise İnsani Gelişme İndeksi (İGİ)’dir. Yıllık GSMH büyümesi, bir ülkenin ekonomik gelişmesini ölçer. İnsani Gelişme İndeksi (İGİ) ise yaşam beklentisi ile ölçülen yaşam uzunluğu, yetişkin okuryazarlık oranı ile birlikte bulunulan yılda oluşan bilgi düzeyi ve satın alma parametresine göre kişi başına reel GSMH’nın belirlendiği yaşam standardı bileşenlerinden oluşmaktadır. İnsani gelişme indeksi, ekonomik gelişmenin insani gelişme yönü üzerine bilgi vermektedir. 2010 yılından bu yana İGİ için maksimum değerler 1980-2010 döneminde gözlemlenen değerlerden elde edilmiştir. Minimum değerler arasında kişi başı GSMH’nın minimum değeri (kişi başı GSMH 16 $) aynı dönemde gözlemlenen en düşük değerdir. Yaşam beklentisi ve eğitim için ise, insani gelişmenin gerçekleşmesinin olanaksız olduğu değerler, 20 – 0 yıl olarak belirlenmiştir. 123 Bilgi Ekonomisi İndeksine Göre İlk 30 Ülke ve Türkiye (2012) Sıra Ülke Bilgi Ekonomisi İndeksi Bilgi İndeksi Ekonomik Teşvikler ve Kurumsal Rejim Yenilik Eğitim Bilgi Altyapısı 1 İsveç 9,43 9,38 9,58 9,74 8,92 9,49 2 Finlandiya 9,33 9,22 9,65 9,66 8,77 9,22 3 Danimarka 9,16 9,00 9,63 9,49 8,63 8,88 4 Hollanda 9,11 9,22 8,79 9,46 8,75 9,45 5 Norveç 9,11 8,99 9,47 9,01 9,43 8,53 6 Y.Zelanda 8,97 8,93 9,09 8,66 9,81 8,30 7 Kanada 8,92 8,72 9,52 9,32 8,61 8,23 8 Almanya 8,90 8,83 9,10 9,11 8,20 9,17 9 Avustralya 8,88 8,98 8,56 8,92 9,71 8,32 10 İsviçre 8,87 8,65 9,54 9,86 6,90 9,20 11 İrlanda 8,86 8,73 9,26 9,11 8,87 8,21 12 ABD 8,77 8,89 8,41 9,46 8,70 8,51 13 Tayvan, Çin 8,77 9,10 7,77 9,38 8,87 9,06 14 İngiltere 8,76 8,61 9,20 9,12 7,27 9,45 15 Belçika 8,71 8,68 8,79 9,06 8,57 8,42 16 İzlanda 8,62 8,54 8,86 8,00 8,91 8,72 17 Avusturya 8,61 8,39 9,26 8,87 7,33 8,97 18 Hong Kong, Çin 8,52 8,17 9,57 9,10 6,38 9,04 19 Estonya 8,40 8,26 8,81 7,75 8,60 8,44 20 Lüksemburg 8,37 8,01 9,45 8,94 5,61 9,47 21 İspanya 8,35 8,26 8,63 8,23 8,82 7,73 22 Japonya 8,28 8,53 7,55 9,08 8,43 8,07 23 Singapur 8,26 7,79 9,66 9,49 5,09 8,78 24 Fransa 8,21 8,36 7,76 8,66 8,26 8,16 25 İsrail 8,14 8,07 8,33 9,93 7,47 7,37 26 Çek Cumhuriyeti 814 8,00 8,53 7,90 8,15 7,96 27 Macaristan 8,02 7,93 8,28 8,15 8,42 7,23 28 Slovenya 8,01 7,91 8,31 8,50 7,42 7,80 29 Kore 7,97 8,65 5,93 8,80 9,09 8,05 30 İtalya 7,89 7,94 7,76 8,01 7,58 8,21 69 Türkiye 5,16 4,81 6,19 5,83 4,11 4,50 124 Bilgi Ekonomisi Performans Göstergeleri ve Türkiye Bilgi ekonomisi açısından bir ülkenin durumunu değerlendirirken yukarıda bahsedilen bilgi ekonomisi indeksinin dışında, bilgi ekonomisine geçiş sürecinde kritik öneme sahip performans göstergeleri vardır. Bunlar; 1) Bilgi üretiminin kaynağı olarak araştırma ve geliştirme faaliyeti ve bunun için yapılan harcamaların boyutu, harcamaların finansmanı 2) Bilim ve teknoloji insan kaynağı (TZE Ar-Ge Personeli ve TZE araştırmacı sayısı 3) Başta yüksek öğrenim ve Ar-Ge harcamaları olmak üzere bilgi elde etmeye yönelik yatırımlar 4) Bilgi yatırımlarının çıktısı olarak bilimsel yayın ve patentler 5) Bilgi işlem teknolojilerinde sektöründeki gelişmeler 6) Gençliğin bilime ilgisi Bu göstergeler ışığında bir ülkenin bilgi ekonomisi performansı ortaya konulabilmektedir. Aşağıdaki tablo 2001 – 2009 dönemi itibariyle Türkiye’nin bilgi ekonomisi performans göstergeleri adı altında AB27, OECD ortalamaları ile karşılaştırması görülmektedir. TÜRKİYE / YILLAR GÖSTERGELER AB27 OECD 2013 Toplam (2009) Toplam (2008) (Hedef) 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 0,54 0,53 0,48 0,52 0,59 0,60 0,72 0,73 0,85 2 1,91 2,34 46 46 42 53 67 78 98 106 122 124 598,6 803,2 23 24 33 34 39 43 50 53 58 120 1.531 4.190 28 29 38 40 49 54 63 67 74 150 2.479 Özel Sektör Ar-Ge Harcaması 33,7 28,7 23,2 24,2 33,8 35,6 41,3 44,2 40,0 60 61,6 69,6 Kamu Sektör Ar-Ge Harcaması 7,4 7 10,4 8 11,6 11,2 10,6 12 12,6 14 13,5 10,9 58,9 64,3 66,3 67,9 54,6 53,2 48,2 43,8 47,4 26 23,7 17,0 120 156 186 227 243 272 309 324 348 400 1.262 1.416 9 8 8 13 12 17 22 21 100 14.525 46.691 Ar-Ge Harcamasının GSMH'ya oranı (1988 Bazlı Seri) Kişi Başına Ar-Ge Harcaması (SAGP $) Toplam Araştırmacı Sayısı (1000 TZE) Toplam Ar-Ge Personeli Yüksek Öğrenim Kurumu Sektör Ar-Ge Harcaması Milyon Kişi Başına Bilimsel Yayın Sayısı Üçlü (Tiriadik) Patent Sayısı Kaynak : Tübitak (2010) Bu tablodaki ilk dikkati çeken husus, her göstergenin bir artış trendi içerisinde olduğunu göstermekle birlikte AB ve OECD ortalamalarının çok uzağında olmasıdır. Öne çıkan bir diğer husus ise özel kesimin Ar-Ge faaliyetlerine katılımdaki düşüklüğüdür. Türkiye ulusal Ar-Ge harcamaları içerisinde %40 olan özel kesimin payı AB ve OECD ortalamalarının çok altında kalmaktadır. Kişi başına Ar-Ge harcaması AB ve OECD ortalamalarıyla karşılaştırılamayacak düzeydedir. AB ve OECD ortalamalarını aştığımız tek 125 gösterge Yüksek Öğretim sektörü Ar-ge harcamalarıdır. Özel sektör Ar-Ge harcamalarında ise AB’yi yakalamış, OECD düzeyine ise yaklaşılamamıştır. Milyon kişi başına bilimsel yayın sayısı bakımından Türkiye AB ortalamasının üçte biri düzeyindedir. Türkiye üçlü patent sayısı bakımından karşılaştırılamayacak bir göstergeye sahiptir. Bilgi Yatırımları Bilgi ekonomisinde, üretimin fiziki yatırımlardan bilgi üretimine yönelik maddi olmayan yatırımlar kayması ile bilgi yatırımları olarak adlandırılan, Ar-Ge harcamaları, yüksek öğretim harcamaları ve yazılım sektörü yatırımları önemli yatırım alanları olmaktadır. Bu yatırımların ekonomik büyümeye katkısı, yeni istihdam yaratması ve yaşam standartlarının yükseltilmesine etkisi bakımından çok önemli yatırımlar haline gelmiştir. SWOT ANALİZİ 126 Bilgi Teknolojilerinde Aydınlanma Çağı İnsanoğlu bilgisini sanayi devrimiyle 1700 sonları 1900 arasında bir kat artırmıştır. 1900’lerde elektriğin yaygınlaşmasıyla 1950 ye kadar bu bilgi havuzu bir kat daha artmıştır. 1950’lerden sonra bilgisayarın hayata girmesiyle, artık her on senede, evrensel bilginin katlandığını gördük. 1990’lar nanoteknolojilerin ortaya çıkmasıyla, her 2 yıl, bildiklerimizin tümünün değişmesi için yeter oldu. Neredeyse bu bilgi okyanusu içinde herhangi birimizin bildikleri bir su zerreciği olacak. Değişime çok hızlı ayak uydurmak, daha hızlı koşmak ama nerden gelip nereye gidebileceğini unutmamak gerekiyor. Biz en iyimserinden yüzyıl sonra sanayileşmeyle tanıştık. Elektrikle tanışmamız lider ülkelerinden 50 sene sonra oldu. Bilişimde de treni kaçırdık. Yine lokomotiflerden değiliz. Takip eden, izleyen, taklit eden, tabi olan biziz. Yapılacak bir şeyler yok mu ? Hızlıca nasıl atak yaparız? Bunun halen bir yolu var. Mademki yazılımlar kodlardan oluşuyor; O halde bilgi teknolojilerinde açık kaynak kodlu yazılımlara yönelmek tek çözümdür. Emperyal güçlerin bağımlılık yaratan, elektronik güvenliği ellerinde tuttukları, maliyeti neredeyse sıfırlandığı halde dünyanın kaynağını kendilerine transfer ettikleri kapalı kaynak kodlu yazılımlardan hızlıca uzaklaşmak gereklidir. Başkasının size çizdiği sınırlar içinde çözüm üretmek yerine GPL lisanslı (kamuya açık) yazılımlar, ileri bir başlangıç noktası kabul edilmelidir. Açık yazılım üreticiler açısından çok hızlı geliştirme ve üretme imkanı sunar; Tekrar tekrar aynı kodların üretilmesi israfını ortadan kaldırır. Tüketiciler için daha güvenlidir. Açık yazılım ekonomisi üründen değil hizmetten gelir elde etmek üzerine kurulduğundan katlarca daha ucuzdur. Bu ekonomi gelir dağılımdaki eşitsizliğin önüne geçer. Kapalı kaynak kodlu yazılımlarda gelir hep belli odaklara akar. İçinde ne olduğu bilinmeyen bir mal nasıl alınır? Neye hizmet eder? Tüketiciyi nasıl korur? Aslında bilgi teknolojilerinde açık yazılım, üçüncü dünyanın teknolojiyi yakalama umudunun ta kendisidir. Milli sanayici bilgi teknolojilerindeki tercihini dışa bağımlılıktan yana kullanmamalı ve açık yazılımlarla tanışmalıdır. Toplayıcılık ekonomisi ve göçebe yaşam biçimi, tarım ekonomisi ve köy yaşamı, sanayi ekonomisi ve şehir yaşamından sonra yeni ekonomiye adım atıyoruz. Sanayi ötesi ekonomi, bilgi ekonomisidir. Yeni çağda, tüm organizasyonlar proje, tüm projeler Ar-Ge, tüm Ar-Ge faaliyeti patent, tüm mübadele lisans odaklı olacaktır. Bilgi ekonomisinde, bireyler doğanın bir bölümünde uzmanlaşacak; Konusu insan olan tüm işler amatörleşecek; Herkes teknoloji, işletme, politika, devlet konusunda bilgili olacaktır. Hiç kimse yönetme, yargılama, temsil etme, korunma hakkını devretmeyecek; Bu hakları, doğrudan kendileri kullanacaktır. Organizasyonlar yenilikçi esnek küçük birimlerin küresel ağlarına dönüşecektir. Elbette tüm toplumsal tarih boyunca insan ihtiyaçlarının nasıl daha çok, daha kolay, daha hızlı, daha ucuz, daha kullanışlı, daha estetik, daha çevreci, daha sürekli, daha güvenli karşılanacağı sorusuna verilen cevabın niteliği ekonomik organizasyonlar için belirleyici olmuştur. Bu soruları daha iyi yanıtlayan bilgi sahipleri, toplumsal güç ve büyüklük kazanmıştır. Böylelikle bilgi her zaman toplumsal yaşamın içinde olmuştur ve önemsenmiştir. Ancak bilgi toplumunda olan, zaman içinde bilgi ekonomisi dışında bir ekonomiyi olanaksız 127 hale getirmektir. Artık tüm bireyler, ilişkiler, süreçler, organizasyonlar ve devletler bilgi yarışı içerisinde olacaktır. Bu yarışın dışındaki her oyuncu oyunun dışına itilecektir. Çünkü insanlığın ilk buhar makinesine kadar ürettiği bilgi (1700'ler sonu), elektriğin keşfi ve toplumsal hayata girmesine (1900'ler başı) kadar olan sürede bir kat daha artmıştır. Aynı şekilde transistörün keşfi ve ekonomiye katılımı (1950' ler) ile tüm insanlık bilgisi üçüncü çevirimini tamamlamıştır. Kişisel bilgisayarların ortaya çıkması (1970'ler) ile dördüncü çevirim olmuştur. Sonrasında çevirim süresi giderek kısalmaya başlamıştır. Öyle ki Google'dan sonra insanoğlu her 12 saatte bir, tüm tarih boyunca ürettiği bilgiyi, yeniler olmuştur. Bu gerçek, bu çağda bilgili insanlara yer olmadığını anlatmaktadır. Bir şeyi öğrenmek ve onu hayata geçirmek için gereken sürede o bilgi ekonomik değerini kaybetmektedir. Artık örgün okul sitemine ihtiyacımız yoktur. Öğretmek amacıyla çok büyük bir kesimi ekonomi dışında tutmaya ihtiyaç yoktur. Yeni birey; sürekli öğrenen, ama kendi kendine öğrenen, kendi deneyiminden öğrenen bireydir. Yeni birey; güçlü iletişim becerileri olan ve takım çalışması yapan bireydir. Yeni ekonomi, kendi özgün bilgisini sürekli geliştiren ve bunun ekonomisi üzerinde duran organizasyonlar gerektirmektedir. Peki buraya nasıl gideceğiz, bu dönüşüm hangi ana başlıklar altında olacak? Ne yapmalıyız? 1. OTOMASYON: Tarihte insanlar diğer memelilerden, ihtiyaçlarını karşılamak için alet kullanma ile ayrıldılar. Alet kullanmanın altında ise topluluk halinde yaşama vardır. Bu ise varlığını, bireyleri arasındaki iletişime yani dile borçludur. Ortak bir dille bir arada yaşam, uzmanlaşmayı, alet kullanmayı getirmiştir. Uzmanlaşma yukarıda bahsi geçen; makineleşme, elektrifikasyon, kontrol, otomatik kontrol ve yapay zeka teknolojik aşamalarına ulaştırmıştır. Artık üretim, karanlık ortamda, insansız yapılabilir olmuştur. Günümüzde üretim, akıllı otomasyon süreçlerine neyin, hangi şartlarda, nasıl, ne zaman, nerede yapılacağı bilgisinin aktarılmasından ibarettir. İnsanlar sadece özgün, ileri ve kullanılabilir bilgi üretmekle meşgul olacaktır. Bir üretim organizasyonu için yapılması gereken; üretim teknolojisini akıllı otomatlara çevirmektir. Tabi bu dönüşümün gerektirdiği yatırım önemli bir kaynak gerektirebilir. Bu ise dönüşümün ikinci boyutunu tartışmaya açmamızı gerektiriyor. 2. ENTEGRASYON: Bu yüzyıl sanılanın aksine büyük işletmelerin değil, kobilerin yüzyılı olacaktır. Büyük, kurumsallaşmış organizasyonların yaratıcılık gücü, bilgi üretme hızı, karar alma hızı çağımız gerçeği ile bağdaşmayacak kadar yavaştır. Peki nasıl olacak? Şöyle hayal edin; Bir küçük organizasyon, bir üretim sürecinin bazı alt süreçlerini gerçekleyecek ve bir diğeri başka süreçleri ve bir diğerleri başka süreçleri...Bazı organizasyonlar orada, bazı organizasyonlar burada dağılımı, bazıları yönetimi, bazıları ise tedariği üstlenecektir. Birbirine esnek bağlı bir çok organizasyonun oluşturduğu sanal bir kurumu gözünüzde canlandırın; Geleceğin iş modeli budur. Günümüzde, yeni kapasiteler oluşturmadan önce mevcut olan kapasiteleri en iyi kullananlar başarılı olacaktır. Büyük organizasyonlar ise, esnek ve yaratıcı küçük ünitelere ayrışmak zorundadır Bir küçük organizasyon için yapılması gereken, kapasitesinin çok iyi nitel ve nicel analizini yapmak ve hazır kapasitelerle paydaşlıklar oluşturarak esnek entegrasyonlar oluşturmaktır. 128 3. GLOBALİZASYON: Sanayileşmiş, büyük devletlerin pek yayılmış iddiaları, ABD'nin liderliğinde bir dünya düzenidir. Bu böyle olmayacaktır. Tarih ve coğrafya hangi üretim süreçleri için ilgili kaynakları sunuyorsa, orada esnek, yaratıcı KOBİ entegrasyonları oluşacaktır ve girişimciliği kobilere bırakmış olan devletler standart, insansız ve yığınsal üretimi gerçekleştireceklerdir. Üretim süreçlerinin karmaşıklaşması, uzmanlaşmanın derinleşmesi, entegrasyonun çapı, dile bağlı devlet birliklerini, daha da ileride dünya devletini gerekli kılacaktır. O halde günümüz küçük üretici organizasyonları, içinde bulundukları coğrafyanın tarihsel derinliklerini dikkate alarak hangi üretim alanında ve o üretim alanının hangi sürecinde çalışması gerektiğini çok iyi belirlemelidir. Bu onlar için olmak yada olmamak sorunudur. Kısaca globalleşme yerel ihtisaslaşması olmayan oyuncuları oyun dışına itecektir. Tüketici gözüyle dünya ülkelerinde dolaşıyor olsak, pazarı nasıl görürüz? Az gelişmiş ülkelerde, baskın olarak tarımsal ürünlerin sokaklarda, en fazlasından gölgelikli pazar yerlerinde satıldığını görürüz. Gelişmekte olan ülkelerde baskın olarak, şehir merkezindeki caddelerde, dükkanlar içinde sanayi ürünlerini görürüz. Gelişmiş ülkelerde artık ihtiyaçlarımız için esnek çözümler alışveriş ve yaşam merkezlerinde insanlara dünya markaları garantileri ile hizmet olarak sunulmaktadır. Tüketici az gelişmiş ülkede domates alır salçasını yapar, gelişmekte olan ülkede salça alır yemeğinde kullanır, gelişmiş ülkede bir gıda zincirinde mesela hamburger alır, sosunda salça vardır. Gelecek, yerel ihtisaslaştığımız konuda otomasyonla ve dünya çapında bir entegrasyonla bir dünya markası içinde yer almaktan geçmektedir. Türk Dünyası'ndan dünyaya türkçe markalar sunma becerisi, milletimizin varlığının en temel gücünü oluşturacaktır. Bilginin ekonomik değere sahip olabilmesi, yani bilgiden fayda sağlamak için, bilginin üretim ve dağıtım basamağında doğru olmayan bilgiye yer verilmemelidir. Bilgi tüketicilerinin doğru kararlar alabilmesi ve hedeflerini gerçekleştirebilmedeki başarıları kullanılan bilginin doğruluğuna ve güvenilirliğine bağlıdır. Başta ilaç ve sağlık sektörü olmak üzere her anlamda bilginin valide edilmiş, doğruluk katsayısı çok yüksek olan veriden elde edilmiş bilginin değeri, günümüz bilgi ekonomisi dinamikleri altında değeri paha biçilemez hale gelmiştir. Hele kurumların pazara sundukları ürünlerini serbest piyasa ekonomisi dinamikleri altında hedef pazarlarında hayatta kalabilmeleri, elde ettikleri bilginin gücü, bu bilgiyi kullanma yetenekleri ve bilgiye dayalı stratejilerinin kalitesi ile doğru orantılı olacaktır. Bilgi Ekonomisinin Konumu İçin Aşağıdakiler Söylenebilir: Yer ihtiyacı azaltılmıştır. Örneğin sanal organizasyonlar kurulabilir, sanal pazarlarda ticaret yapılabilir. Hatta dünyanın farklı noktalarında sadece birer taşınabilir bilgisayar ile çok sayıda kişi herhangi bir yer ihtiyacı ve beraber bulunma ihtiyacı olmadan üretim yapabilir. Diğer ekonomik modellerde olduğu gibi bazı iş kümeleri (cluster) oluşturulabilir. Örneğin tekstil firmalarının benzer iş sahaları ile birlikte üretim yapmaları (düğme, fermuar, toka, dokumalık kumaş, iplik vs. üreten firmalar ile birlikte) gibi bilgi 129 ekonomisindeki üretim de kümelemeye gidebilir. Örneğin üniversiteler, araştırma enstitüleri, laboratuvarlar gibi alanlar bu amaçla kullanılabilir. Bilgi ekonomisinin önüne engel çekilmesi (hukuksal, vergi, devlet engelleri gibi) çoğu zaman mümkün değil veya çok güçtür. Bilgi ekonomisi, ihtiyacın yüksek olduğu yöne doğru bir şekilde kayacaktır. Bilgideki gelişmeler, bilgi yoğun olarak etkiledikleri ürünler üzerinde fiyat ve pazarlama gücü gibi avantajlar sağlamasının yanında, bilgi seyrek ekonomiler üzerinde etkinliği olacaktır. Fiyatlandırma ve değerlendirme genel olarak bilginin konusu ile ilgilidir. Örneğin enerji sektöründeki bilgi ekonomisi ile tarım sektöründeki veya eğitim sektöründeki bilgi ekonomisinin değeri çok farklı olabilir. Bilgi ekonomisi, bir ürün veya servise entegre edildiğinde, yani sahada uygulandığında daha değerlidir. Fikir seviyesindeki veya uygulanmamış bilgilerin değeri görece olarak daha azdır. İnsan sermayesi ve rekabet durumu, bilgi temelli şirketler için (bilgi yoğun işletmeler için) anahtar önemdedir. Örneğin çoğu firma için harcama azaltma yöntemi olarak küçülme bir çözüm olarak görülürken, sadece az sayıdaki firmada bilgi ekonomisine yapılan yatırım ve bu yatırımın geri dönüşü bir rekabet üstünlüğü olarak görülebilmekte ve yıllık tablolarda yer almaktadır (bu durum aynı zamanda ölçmede yaşanan sorunlar veya ölçmedeki yetersizliklerden de kaynaklanmaktadır). Bilgi ekonomisi, bir ekonomi sisteminde tüm faaliyetlerin bilgi temelli olarak gerçekleştirildiği ve söz konusu faaliyetlerin bilgiyle bütünleştirildiği ekonomik yapıdır. Geleneksel ekonomide, üretim talebin azalması ya da artmasına bağlı olarak yapılır, talep düştüğünde fiyatlar da düşer, bu durum arzın düşmesine yol açar. Bilgi ekonomisinde ise arz artarken fiyatlar düşer ve bu durum talebin artmasına yol açar. Geleneksel ekonomide bir ürün ne kadar kıtsa değeri de o kadar fazlayken bilgi ekonomisinde bu kural tersine işlemektedir. Bilgi ekonomisi, üretimde maliyetleri önemli ölçüde düşürmüştür. Bilgi ekonomisinde maliyetler, üretim miktarı arttırıldıkça azalır, bilginin katma değer meydana getirdiği kabul edilir. Katma değerli ürünler daha çok bilgiyi gerektirirken, daha çok bilgi de daha fazla katma değer meydana getirir. Bu durum döngüsel olarak devam eder. Örneğin 5.6 milyon çiftçimiz 664 bin Avustralya çiftçisi kadar üretmektedir. İlk 10 ekonomiye girmek için tarımda reform şart! 130 Bilgi günümüzde toplumların ulaşması kolay ve fakat ulaşılması kadar elde tutularak korunması o denli zor olan değeri haline gelmiştir. Bilgi ve bilgi teknolojisine sahip olmak toplumlar için son derece önem taşımaktadır. Çünkü toplumların gelişmişlik düzeyleri bilgiye sahip olmak ve bilgi teknolojilerini etkili kullanabilmek ile doğrudan ilişkilidir. Çağımızın bilişim çağı, günümüz gelişmiş toplularının da bilgi toplumu olarak nitelendirilmesi toplumlar arasında bilgi rekabetini beraberinde getirmiş ve başta gelişmiş olan devletlerin bilgi teknolojilerine sahip olması ve bu teknolojiyi geliştirme istekleri dikkatleri çekmiştir Ülkemiz Tarım Bakanlığı da tarımdaki gelişmeleri ya da gelişmelerin teknolojik olarak hız kazanmasını bilgi toplumlarından beklemektedir. Türkiye Tarım Bakanlığı, üretimin çeşitlendirilmesi, artırılması, pazarlama kanallarının oluşturulması, iç ve dış ticarette rekabet gücünün artırılması, çiftçinin refah düzeyinin yükseltilmesi, tarımsal sanayinin geliştirilmesi ve kurumlararası koordinasyonun artırılması bilgi çağının gereğidir. Bilgi ekonomisi bilişimin tüm tarımsal süreçlerde verimliliği arttırmasını sağlayacaktır. 131 Bugün hemen hemen her sektörde etkisini hissettiren bilgi teknolojileri şüphesiz sosyal güvenlik ve sağlık uygulamalarının da vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Özellikle son yıllarda sağlık web siteleri üzerinde hastaların, doktorların ve hastane gruplarının bir araya getirilmesi ile ilgili Türkiye de olduğu gibi tüm dünyada çalışmalar yapılmıştır. Bu siteler sayesinde klinik veriler ve dijital ortamda kayıt altına alınan kayıtların paylaşımı daha kolay hale getirilmiş ve reçete, sigorta bilgisi, laboratuar bilgileri ve sonuçları hastalara daha kolay şekilde sunulmuştur. Bu sayede ayrıca daha verimli bir Sağlık ve Sosyal Güvenlik Sistemi oluşturulmuştur. 2000’li yılların başlarında ABD’de hasta ve doktor görüşmelerinin acil olmadığı durumlarda internet ortamında görüşmeyi sağlayan WEB-Visit uygulaması bu alanda en ilgi çeken uygulamalardan bir diğeridir. Hasta sorularını bir mesaj ile oluşturur ve görevli sağlık personelleri de hastanın internet üzerinde sağlık profili ve davranışına göre veritabanına erişip sorusunu cevaplar. Günümüzde hastaneler yönetim işlemlerini gerçekleştirmek ve tıbbi verilerini saklama amacı ile Hastane bilgi Sistemleri ile Bilgi teknolojilerinden faydalanmaktadırlar. Ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde kullanılan Hastane Bilgi Sistemi bileşenleri; hasta kayıt kabul, hasta yatış/taburcu, hasta takip, hasta sevk, merkezi yatış, acil servis, insan kaynakları, 132 gönüllü çalışma, sağlık kurulu, satınalma/malzeme, genel muhasebe, telefonla randevu sistemi, laboratuar ve eczaneden oluşmaktadır. İnternet Girişimciliği her ne kadar yeni bir konu olmasa da, küresel olarak henüz yeterince sahip olduğu potansiyeline ulaşmamış bir konudur. İnternet Girişimciliği’nin önündeki en büyük engel ise girişimcilik, platform, ekosistem ve standartların yapı itibarı ile çelişmesinden dolayı bir araya henüz gelememiş olmasıdır. İnternet Girişimciliği kültürünün tüm topluma yayılması, “Açık Veri”nin hem kamu hem özel sektörde bir ihtiyaç ve mecburiyet olarak değerlendirilmesi, Kuluçka Merkezleri’nin girişimcilere standart platform alt yapıları sağlaması, sağlanacak katma değerin en yüksek seviyeye ulaşması için geliştirilen her uygulamanın yeni girişimcilere ekosistem içinde yer açacak şekilde standartlara uyumlu ve dışa açık ara yüz barındırmasının sağlanması, mozaikteki açık noktaları kapatacak, süreç ve politikaları birbirine bağlayacak ve İnternet Girişimciliğinin potansiyeline ulaşmasını sağlayacaktır. Bununla birlikte, şu anda tüm dünyanın aynı anda odaklandığı konu olan 5G ile ilgili araştırma ve bilimsel çalışmalarda Türkiye olarak yer almak, bu konuda fikri mülkiyet hakları elde etmek, rekabet edilebilirliği çok fazla artıracaktır. Aynı zamanda ağ yapıların yazılımlaştırılmasıyla, teknolojide, yazılım ve donanım hizmetlerinde çok daha ileri bir rekabet noktasına gelmek mümkündür. Tüm Bilişim ekonomisinin temel taşı güven ve güvenliktir. Kullanıcının güven duyması, çözüm ve altyapı sağlayanın yeterli güvenliği sunabilmesi esastır. Aksi durumda bilgi altyapısı ekonomisi kırılgan hale gelecektir. Bu alanda teknoloji üretebilir olmak gereklidir. 5G, Nesnelerin İnterneti, Sanal Para gibi yeni 133 teknoloji alanları beraberinde çok ciddi güvenlik problemlerini de getirmektedir. Bu alandaki çözümlerin ekonomik değerleri de çok yüksek olacaktır. Türkiye Bilişim konusunda büyük bir potansiyel barındırmaktadır. Ülkemizde genç nüfus bu tarz uygulamalara çok açık ve yeni iş geliştirme konusunda Bilişim ve alt konularını izleyebilecek ve yeni sistem ve ürünler geliştirebilecek bir yapıdadır. Devletin sayısallaşması insanların devletle olan karşılaşmalarının sayısal platformlarla çok kolay hale gelmesi verilen hizmet ve prosedürlerin yalınlaşmasına ve ülkenin şeffaflaşmasına büyük katkı sağlayacaktır. Akıllı şehirleri kullanan akıllı insanların varlığı medeniyet saygı ve emniyet açısından bir sonraki boyuta taşınacaktır. Bu koşulların getirdiği eğitimli ve sayısal kültürü edinmiş bireylerin yaşam koşullarının da iyileşmesi söz konusu olacaktır. Özellikle akıllı kent yaşamı sürdürebilme sayesinde stres, trafik sıkışıklığı gibi şu an olumsuz etkiler yapan bazı durumlar azalacak ya da ortadan kalkacaktır. İşletmeler açısından yeni ve özel alanlarda çalışma söz konusu olacaktır. Mobil Cihazların Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri Mobil cihazlar son 3 yıl içinde ciddi bir dönüşüm geçirerek sunduğu alternatifler ile bilişim ekonomisi alanında inanılmaz büyümelere neden olmuştur. Genel bir kırılım ile sınıflandıracak olursak, akıllı telefon, phablet ve tablet formundaki cihazlar tüketicilerin yoğun talep gösterdiği ürünler olmuştur. Bu ürünler bilişim ekonomisi sektöründe bir çok yeni girişimciyi teşvik ederek eko sistemi canlandırmış hizmet sektörüne çok büyük değerler kazandırmıştır. 2012’nin 2. çeyreğinde tüm dünyada 407 milyon adet mobil telefon satılmıştır. Bu rakam 2013 yılının aynı döneminde yüzde 6’lık bir artış göstererek 432 milyon adede ulaşmıştır. 2012’nin 2. çeyreğinde 156 milyon olan akıllı telefon satışı ise, 2013 yılının aynı döneminde 237.9 milyona çıkarak tam %52.3 oranında bir artış göstermiştir. Mobil telefon artışının 9 katı bir büyümeye denk gelen artış oranı sonrası akıllı telefonlar, 2013 yılı 1. yarıyılı sonunda mobil telefon pazarının yaklaşık yüzde 55’ini oluşturmaktadır. Türkiye’deki akıllı telefon satışlarındaki artış ise % 88 dir. Yani Türkiye’de akıllı telefondaki büyüme oranı; dünyadaki büyüme oranının da üstündedir. 2016 yılında satılan akıllı telefon adedinin ise tüm dünyada 1 milyarı geçeceği tahmin edilmektedir. Tablet formuna sahip cihazların pazara hızlı girişi sonrasında asıl ivmelenmeyi 2014 yılı içinde yapacağı öngörülmektedir. 2014 yılı içinde tabletlerin PC piyasasında yüzde 50 oranına ulaşması beklenirken sene içinde 285 milyon adet tablet satılması bekleniyor. Bu rakamın 2017'de 396 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın yürüttüğü Fatih Projesi başta olmak üzere, bazı taleplere yönelik yerli üretim ortamı tetiklenmiş olsa bile, donanım bileşenlerinin detayına girildiğinde neredeyse tamamının yabancı menşeli olduğu, toplanan ürünlerin ülkemizde birleştirilmesine yönelik bazı aktiviteler olduğu görülmektedir. Akıllı telefon üretimi konusunda ise Türk mühendis ve tasarımcıları tarafından geliştirilen ilk cihazın yerli üretimi 2013 yılında yurtdışına paralel olarak Vestel’in Manisa’daki tesislerinde başlamıştır. 134 Mevcut veriler ışığında ülkemizin bu talebe yönelik ürün geliştirme faaliyetlerinde çok büyük bir fırsatı kaçırdığını söyleyebiliriz. Asıl soru işareti ise mevcut üretim faaliyetleri dikkate alındığında hızlı bir şekilde değişim rüzgarlarının yön verdiği pazarda mevcut konumları itibariyle devleşen üreticilerin benzer ürünleri ile rekabete girilmesi yönündeki aksiyonların fayda veya zarar sağlayacağının bilinmemesidir. Tüketici elektroniği sektöründeki talepler inanılmaz bir hızla yön değiştirebilmektedir. Bu değişimi analiz edebilecek ve talebi öngörerek yerli üretimi tetikleyecek bir Ar-Ge yatırımı ihtiyacı tartışılmaz bir gerçektir. Mobil Piyasası Şu Anda E-Ticaret Trafiğinin %50.3’ünü Kapsıyor Sektörün önde gelen bir e-ticaret şirketinin yaptığı araştırmada 100.000 e-ticaret sitesinden gelen verilere göre trafiğin 50.3% lük kısmı mobilden (40.3% akıllı telefonlar, 10% tabletler) geldiği anlaşıldı. Sadece 49.7% luk pasta payı ise masa üstü bilgisayarlardan. Bundan iki sene önce özel bir konferansta e-ticaret sektörünün bu yönde gideceğini belirtmiştim, nitekim öyle oldu ve olmaya devam edecek. Verilere bakılırsa mobil cihazlardan alışveriş artık insanlar için birinci alışveriş modeli olma yolunda ilerliyor. Mobil cihazlardaki trafiği tetikleyen ana unsurlardan biride sosyal medyanın ana reklam ve pazarlama kanallarından bir tanesi olmasından kaynaklanıyor. Örnek olarak Facebook e-ticaret sitelerine masa üstü bilgisayarlara sadece yüzde 5 trafik gönderirken, bu yüzde mobil cihazlar için yüzde 7. Google’a baktığımız zaman ise masa üstü bilgisayarlara yüzde 18 trafik gönderirken mobil cihazlara sadece yüzde 12. Bu verinin böyle olmasının sebebi, sosyal medya mobil cihazlarda daha çok spontane, keşif tabanlı alımlar için kullanılırken, bilgisayarlar daha fazla mal (commodity) tarzındaki ürünler için kullanıldığı görülüyor. Mobil alışverişinin yükselişi de tabir ettiğimiz “her-zaman-açık-alışveriş’ trendini önümüze getiriyor. E-ticaret siteleri için masa üstü bilgisayarlardan yapılan alışverişler geleneksel olarak Pazartesi-Cuma günleri arası doruğa ulaşıp hafta sonu boyunca azalmıştır. Mobil cihazlarda ise tam tersi bir davranış sergileyerek alışverişler hafta sonu doruğa ulaştığı görülüyor. Yani mobil, tablet ve masa üstü bilgisayarların e-ticaret sitelerine olan trafiğini kombine ettiğiniz zaman artık alışveriş oranları hafta içi ve hafta sonu olarak ikiye ayrılıp düşüş yaşamadan denge sağlayacaktır. Diğer bir deyişle, insanlar artık gidip alışveriş yapmıyorlar, insanlar her zaman alışveriş yapabiliyorlar demek oluyor. Rekabet gücü artışı sürekli yeniliğe bağlıdır. Yenilik ise dijital teknolojilerin uygulanması ile mümkündür. Günümüzde BİT temelli teknoloji geliştiren ya da inovasyon yapan ulusların rekabet gücünün daha fazla olduğu bir gerçektir. BİT’in ekonomik ve sosyal yaşama etkisini belirleme amaçlı araştırmalar yapılıyor buna göre, Türkiye 2013 yılı Ağ Hazırlılık Endeksi raporunda 144 ülke arasında 45’inci sırada bulunduğu sıralamada 2014 yılı raporunda1 altı sıra gerileyerek 148 ülke arasında 51’inci oldu. TÜBİSAD’ın yayınladığı “Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörü 2013 Pazar Verileri” raporuna göre ülkemizde 2013 yılı Bilgi ve İletişim Teknolojileri pazarı 61.6 Milyar TL olarak gerçekleşti.2 Türkiye'de 3G hizmeti alan abone sayısı, 2013 yılında % 18 artarak 49 Milyon 300 bine ulaştı. BTK 135 raporlarına göre 2008 yılında 6 Milyon geniş bant İnternet abonesi varken geçen beş yıllık sürede dört buçuk kata yakın artışla 2013 yılı dördüncü çeyrek sonu itibariyle geniş bant İnternet abone sayısı 32,6 Milyon olmuştur. Nereye satıyoruz? İthalatın da ihracatın da yarıdan fazlası Avrupa ile, sadece Orta Doğu ve Afrika fazla veren bölgeler. Savunma sanayi ihracatımız 1 milyar doları aştı Türkiye savunma sanayisinin yılın 8 ayındaki ihracatı 1 milyar doları aşarken, bu dönemde en çok satış Amerika’ya yapıldı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerinden derlenen bilgilere göre, kendi ihtiyaçlarının yarısından fazlasını yine kendi imkanlarıyla karşılayan Türk savunma sanayisinin ihracat atağı hız kesmeden devam etmektedir. Geçen sene ağustosta 90 milyon dolarlık ihracat yapan sektör, bu yıl ihracatını yaklaşık yüzde 10 artırarak 99 milyon 70 bin dolara yükseltti. Yılın ilk iki çeyreğinde geçen yıl 872 milyon dolarlık ihracat yapan sektör, bu yılın aynı dönemindeyse 1 milyar 51 milyon 525 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Söz konusu dönemde, savunma sanayi ihracatındaki artış yaklaşık yüzde 21 olarak hesaplandı. İhracatta ilk sıra değişmedi Söz konusu dönemde en çok savunma ve havacılık ihracatı daha önce de olduğu gibi yine ABD’ye yapıldı. Bu ülkeye yapılan ihracat 370 milyon doları aştı. Sektörde en çok ihracat yapılan ülkeler sıralamasında ABD’yi 62 milyon dolarla Malezya, 59 milyon dolarla Birleşik Arap Emirlikleri ve İtalya, 57 milyon dolarla İspanya ve 52 milyon dolarla Fransa takip etti. Türk savunma ve havacılık sanayisi, böylece ocak-ağustos döneminde yaklaşık 150 ülke ve serbest bölgeye toplam 1 milyar dolardan fazla ihracat yapma başarısına imza attı. Savunma sanayi sektöründe yılın ilk iki çeyreğinde en çok ihracat yapılan ilk 5 ülke ve dolar bazında ihracat tutarları şöyle: ABD 370.034.000 $, Malezya 62.042.000 $, Birleşik Arap Emirlikleri 59.886.000 $, İtalya 59.621.000 $ ve İspanya 57.858.000 $. Nüfusu bizden az ama bizden çok üreten ülkelerin sırrı nedir? Daha fazla Ar-Ge'nin girdisi nedir? 136 Yükselen Teknolojiler Artan siber güvenlik sorunları kuantum kriptografi, kuantum bilgisayarı, post quantum kripto, lightweight kripto, güvenli imobil iletim sistemleri gibi teknoloji alanlarının önemini artırmaktadır. Büyük Veri, Nesnelerin İnterneti, Gerçek Zamanlı Veri Analizi, Anlam Temelli Web Teknolojileri (Semantic, Web 3.0), Sosyal Sensör Ağları, Çok Boyutlu Görselleştirme, Animasyon ve Oyun Teknolojileri, Federated Cloud ve Nöromorfik Bilişim Süreçleri Mimarisi ile uçtan uca Enerji verimliliği konuları, neredeyse tüm sektörleri de içine alan Sanallaşma – Sanal Fabrikalar, Sanal Kurum, Sanal Dağıtım gibi iş dünyasının yeni araştırma alanlarını oluşturmakta olup, Ölçümleme-Süreç-Ağ üçgeni etrafında gelişmektedir. Bu yöndeki gelişmeler doğrudan tıp alanına yansımakta, bir yandan canlı yapısını çözmek üzere molekül seviyesini de aşarak parçacık düzeyine kadar inilmekte, buradan elde edilen sonuçlar da diğer alanlara uygulanmaktadır. Özetle yukarıda sıralanmış olan yükselen teknolojilere özel öncelikler vererek, çok disiplinli, çok uluslu ortak çalışma ve araştırmaları oluşturulmalıdır. BİT sektörü de tüm bu çalışmaları hem sürükleyen, destekleyen hem de gerek ara çıktıları gerekse sonuçlarından beslenen fark yaratarak yeni iş fırsatları yönünden en önemli alanı oluşturan sektör olarak, yatırımların teşvik edilmesi gereklidir. Yazılım bir sanayi dalı olarak tanımlanmalı, yazılım üreten kişi ve kuruluşların ürettikleri yazılımların tescil ve kayıt mekanizmaları ile koruma altına alınarak fikri mülkiyete esas envanter oluşturulmalı, markalaşma ve çoklanabilir ürünleşme yazılım için özel olarak ele alınmalı ve bu yönde STK’larla işbirliğine gidilerek gerekli yasal platform tesis edilmelidir. Gömülü yazılım bugün ilgili endüstri kolunun içinde görülmekte ancak “Nesnelerin İnterneti” kavramı ile artık tek başına çalışan sistemler olmaktan çıkmış, tümüyle İnternet ve Bulut mimarisinden izole edilmesi mümkün olmayan bir yapıya dönüşmüştür. Özellikle 137 enerji, finans, üretim, ulaşım, savunma gibi dallardaki gömülü yazılımlar sistemi oluşturan ana yazılımların tamamlayıcısı olup bütünün uç yapılarını oluşturmakta, standart donanımları farklılaştırıldığı ve katma değer yaratan en önemli öğe olarak ortaya çıkmaktadır. Gömülü yazılım alanında nitelikli eleman ihtiyacının karşılanmasına yönelik eğitim yapılanmasına süratle cevap verilmelidir. Açık İnternet en fazla yararın tüm toplum tarafından elde edilebilmesine yönelik gerekli düzenlemelerin tümünü kapsamaktadır. Engelli vatandaşların bu altyapıdan faydalanması ayrıca gözetilmelidir. Bu doğrultuda altyapı, içerik ve hizmet sağlayanların eşit şartlarda rekabet edebilmeleri için gerekli düzenlemelerin tüketici hakları gözetilerek yapılmış olması hedeflenmelidir. Veri Güdümlü Ekonomi Türkiye “Veri Güdümlü Ekonomi”ye geçiş için, politikalarını düzenlemelidir. Bunun için hem kamu, hem akademi, hem özel sektör tarafında medyayı da işin içine katarak bu konuda acil olarak çalışmalara başlamalıdır. Özellikle, “Büyük Veri” konusunda teknolojik gelişmelerin ötesinde verinin kullanımı ve ticareti ile ilgili mevzuatların oluşturulması gerekmektedir. Türkiye’nin 2011 yılında imzaladığı Açık Devlet İşbirliği protokolünde, tüm diğer ulus devletler gibi yapılmasını taahhüt ettiği çalışmaları uygulamaya almalıdır. “Açık Veri” kavramını yaygınlaştırmak ve kullandırmak üzere, bu konudaki yasal düzenlemeler yapılmalıdır. “Açık Veri” standardı Avrupa düzeyinde ISA Programı tarafından ulusal yönetimlere ortak veri standardı oluşturma konusunda kolaylık sağladığından, ISA Programından yararlanmak için çalışmalar yapılmalıdır. “Açık Veri” kullanımını yaygınlaştırmak üzere farkındalık çalışmaları yapılmalıdır. Veri ile ilgili Kamu-Özel İşbirliği platformu oluşturulmalı ve Avrupa’daki Veri Kamu-Özel İşbirliği Platformu ile uyum çalışmaları yapılmalıdır. Bu platform kendi araştırma stratejisini de ortaya koymalıdır. Türkiye’nin bir “Açık Veri” portalının olması hedeflenmelidir. Daha önce Açık Devlet İşbirliği protokolü çerçevesinde hedeflenmiş olan saydamlık platformuna bütünleşmiş bir portal olarak düşünülebilir. Açık Veri mobil uygulamalar gibi veri güdümlü sektörlerde yatırım tetikleyen yenilikçi katma değerli ürün ve hizmetlerde kullanım için bir temel oluşturur. Verilerin belli bir standartta açılması yeterli değildir. Bu anlamda, hava, trafik, emlak değer verileri ve haritalara kısacası Açık Veri’ye daha kolay erişimin de aynı zamanda sağlanması ve erişim rehberi oluşturulması gerekmektedir. Bu rehberde lisanslama, veri seti ve maliyet gibi konuların nasıl olması gerektiği açıkça belirtilmiş olmalıdır. Türkiye e-Devlet uygulamaları çeşitliliğinde ön sıralarda olmasına rağmen, bu uygulamaların kullanımı çok çok az. Bunun en büyük sebebi de, kamu-vatandaş iletişiminin yetersizliğidir. Bu sadece e-Devlet uygulamalarında değil, tüm alanlarda karşımıza çıkmaktadır. Bunun için sosyal inovasyon gereklidir. Sosyal inovasyon ile vatandaşlarla devlet aynı hedefler doğrultusunda, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla birlikte hareket etmeyi öğrenecek, toplum da ortak algılamayı geliştirecektir. Bu doğrultuda, vatandaşlarla diyaloğu artıracak, BİT’in kullanımı konusunda farkındalığı artırıp, bilgi sahibi olmayı artıracak faaliyet ve politikalara ihtiyaç var. 138 Kısaca, bütün ülkelerin e-devlet uygulamalarında hedeflenen amaçlar şöyle sıralanabilir: Şeffaf devlet vizyonuna ulaşılması; vatandaşların, devletle olan işlerini daha hızlı halledebilmesi; kamusal hizmet birimlerinin daha verimli olmasının sağlanması; kamu kurumları arasında bilgi bütünlüğünün sağlanarak, her türlü kötüye kullanımın önünün kesilmesi; bireylerin, kamu hizmetlerinden 7 gün 24 saat faydalanmasının sağlanması; kamusal hizmetlerin yaygın ve erişilebilir hale getirilmesi; katılımcı yurttaşlığın arttırılması ve devlet kurumlarının daha rasyonel ve verimli işlemesinin sağlanması. Türkiye’nin 2013 itibari ile Dünyada en büyük 10 ekonomi arasına girme vizyonunun yıllık %8,5 büyüme oranı ile gerçekleşeceği varsayılmaktadır ve bu sebeple teknoloji üretme, teknoloji ihraç etme bu hedefi gerçekleştirme anlamında ülkemiz için kritik öneme sahip bir sektör haline getirmektedir. Bilgi İletişim Teknolojileri üretkenliğinin 2014 yılında özel sektör üretkenliğinin yaklaşık 4 katı oranda gerçekleşmesi Bilgi teknolojilerinin Türkiye açısından önemini, potansiyelini göstermektedir. Yazılım sektörü yüksek katma değere sahip ve Türkiye’nin kalkınmasında da önemli bir rol üstlenmektedir. Yazılım artık her sektörü destekleyen bir konuma gelmiştir. Günümüzde yazılımın girmediği bir alan yok. Yazılımsız hiçbir şey gelişmiyor. Bu bağlamda, geleceğin en önemli sektörlerinden biri olarak görülmektedir. Katma değerinin yüksek olmasının sebebi ise ham maddesinin akıl olması. En önemli girdilerinden bir tanesi de insan kaynağı. Dolayısıyla, bugün burada üretmiş olduğunuz bir yazılımı dünyanın her yerine rahatlıkla ihraç edebilme şansımız var. Şu anda dünyada 4.5 trilyon dolarlık bir yazılım pazarı bulunuyor. Türkiye’nin ise sektördeki yeri hala çok küçük. 2013 sonu itibariyle gelinen nokta yaklaşık 1.7 milyar dolar. Bu nedenle, almamız gereken çok fazla yol bulunmaktadır. Soru ise bu yolu nasıl çizmemiz gerektiğinden başlıyor. 2001 senesinde devlet Ar-Ge alanında bazı kanunlar çıkardı. Yeni vergi kanunu çıkarıldı, teknoparklar oluşturuldu. Ancak bunlar atılan ilk adımlardı. Şimdi ise ikinci, üçüncü adımlara geçmemiz gerekiyor. Bundan sonrası için ne yapmamız gerektiğini düşünmemiz ve ülke olarak gidilecek yolun stratejisinin oluşturulması lazım. Bugün, Türkiye’de özel sektörün geliştiği alanlara dikkat edecek olursak, devletin bu sektörlerden çekilmiş olduğu görülmektedir. Örneğin; ulaşım, turizm ve inşaat sektörleri. Devlet, özel sektörün bu konuda yolunu açarak kanunlar oluşturmuş ve denetlemeler yapmaktadır. Şimdi baktığımızda, inşaat şirketleri dünyanın pek çok yerinde önemli işler yapıyor. Turizm sektörümüzde çok ciddi marka değerleri oluştu. Eğer devlet bu sektörlerde varlığını sürdürseydi, bu noktalara gelinemezdi. Yazılımda da aynı şekilde yapılması gerekiyor. Devlet, stratejiyi oluşturup denetleyen konumda olmalı ve sektörden çekilerek özel sektöre bırakmalı. Çünkü özel sektör artık bunu yapabilecek konuma ulaştı. En büyük eksikliği ise sermaye. Bu da ancak yapacağımız ürünlerin ihracatından ve de içerde kamuya satışından kazanılabilir. Dolayısıyla, devlet özellikle yerli yazılım ürünlerini tercih ederek destek olmalı. En azından referans olma yolunda önemli bir görev görmelidir. Yazılım firmalarımız uluslararası şirketlerle eşit şartlarda değildir. Devlet, yabancı bir ürünü satın aldığında kutu içinde ne çıkarsa o kadarı biliniyor ve kullanılıyor. Bizde böyle bir şartname olmadığı için ürünün yapım aşamasında sürekli yeni bir şey ekleniyor ve proje de bir türlü sonlanamıyor. Sonrasında da yerli ürün sorunlu olarak görülüyor. Ayrıca, yabancı 139 ürün ve yerli ürün arasında vergi farkları var. Devletin, ulusal yazılım firmalarını yabancı şirketlerle eşitlemesini ya da bize avantaj sağlamasını değil özellikle tercih etmesi gerekmektedir. Bunun için de bu konuda sadece özel sektörün yoğunlaşması, devletin ise denetleyici olmasının daha iyi olacaktır. Böylece Türkiye’deki yazılım iklimi çok farklı boyutlara ulaşır. Her sektörün gelişmesi için kendi yerli teknolojilerini de geliştirmesine ihtiyaç var. Tabii bu teknoloji kavramının içine yazılım da giriyor. Tekstil, turizm, otomotiv gibi sektörlerde de artık kendi yazılımlarımızı kendimiz üretmeliyiz. Sonuçta yerli ürünün kullanılmasını desteklemekle aynı şey. Her ne kadar yerli malı kullanın denilse de özel sektör kazancına bakar. Ancak, bu kazancı düzgün bir şekilde özümseyecek olan devlettir. Örneğin; Alman hükümeti zamanında SAP’ye destek olmasaydı, şimdi şirket yazılım dünyasında büyük bir dev olmazdı. Türkiye’de de 3G lisansları dağıtılırken konmuş olan küçük bir maddeyle yerli üretime bir takım destekler oluştu. Zamanında böyle bir şey düşünülmeseydi bugün böyle bir kazanım elde edilmezdi. Bugün mobil yazımda sıçramamızın en büyük desteği orasıdır. Teknolojiyi üreten mi yoksa tüketen mi olmak istiyoruz önce bunu kendimize sormalıyız. Biz teknolojiyi tüketen ülke olma konusunda çok başarılıyız. Bizim genç nüfusumuz bu konuda zaten büyük bir pazar oluşturuyor. Ülkemizde satılan telefon ve sosyal medya kullanıcısının sayıları belli. Yani, baktığımızda Türkiye ciddi anlamda teknolojiyi kullanan bir ülke. Teknoloji de üretiyoruz, bu noktaya da geldik. Ama bu iki kıskaçtan da kurtulmak lazım. Tüketen ya da üreten olmamız yeterli değil. Teknolojinin sahibi olmamız gerekiyor. Sadece teknoloji üretiyor ya da tüketiyorsanız, her türlü müdahaleye de açıksınız demektir. Marka olmak istiyorsanız, teknolojinin sahibi olmanız şart. Bizim artık özellikle yazılım ve bilişim gibi yüksek teknolojilerin sahibi olma konumuna gelecek stratejiyi oluşturmamız gerek. Bu doğrultuda e-devlet uygulama çalışmaları ulusal plan ve stratejilerle birlikte ele alınmalı; e-devlet uygulamalarını yönetecek yetkili ve sorumlu bir kurum ve yönetici olmalı; örgütsel değişme yönetilmeli, değişime olan direnç kırılmalıdır; ayrıca yasal düzenlemelere gidilmeli, e-imza, kişisel bilgilerin korunması, siber suçların önlenmesi gibi alanlarda düzenlemelere gidilmelidir Klasik Adam Smith teorisine göre kıt kaynakları verimli kullanmak zorundasınızdır. Ancak bilgi teknolojisinde kıt kaynak yok. Çünkü bilgi paylaştıkça çoğalan bir şey. Verdiği zaman çoğalan bir ekonomiden bahsedince bu klasik anlayış da feshediyor. Paylaşmakla kazanabileceğini ise Türkiye daha yeni anladı. Yurtdışında ise iklim oluşmuş durumda. Çünkü orada melek yatırımcılar, risk yatırımcıları, teknoloji şirketlerinin değer gördüğü bir borsa var. Türkiye’de bu altyapı çok yeni. Bunun gelişmesi için de strateji gerekiyor. Biz şu anda her şeyi yapabilecek konumdayız. Mühendislikte bir sıkıntımız yok. Mobil teknolojilerde Avrupa’nın en iyisiyiz. Amerika’da olmayan teknoloji ve platformlar bizde var. Ancak eğitim aşamasında bazı sıkıntılarımız var. Örneğin, hala devlet üniversitelerinde yazılım mühendisliği bölümleri yok. Nitelikli ara eleman bulmak da çok güç. YASAD’ın yapmış olduğu bir araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de toplam 3263 tane meslek lisesi var. Bunların 1689 tanesi bilişime yönelik eğitim veriyor. 2012 yılında buradan 43.429 öğrenci mezun 140 olmuş. 2013’te ise sayı 44.121’e çıkmış. Ancak sektörde açık olmasına rağmen nitelikli eleman bulmakta güçlük yaşanmaktadır. Bilgiyi üreten, dağıtımını sağlayan ve sonunda fayda elde edenler; günümüzde beyaz yakalılar olarak adlandırılan bilgi işçileridir. Bilgi işçilerinin yetişmesi ancak eğitim ile mümkün olmaktadır. Bilginin üretim ve dağıtım sürecinde bilgi ve iletişim teknolojileri etkin rol oynarken, bilgiyi faydalı hale dönüştürmede inovasyon ve Ar-Ge önem taşımaktadır. Bağlantı Ekonomisi Bulut Bilişimle Yükselecek Yakın gelecekte ülkelerin bilişim ekonomisi faaliyetleri içinde önemli bir yere sahip olacak mega trendlerin içinde bulut bilişim de yer alacaktır. Günümüzde, internet ortamında kullanılan verilerin %90’ı son iki yıl içinde üretilmiştir. Bu verileri saklayacak depolama ünitelerinden, kesintisiz bir şekilde çalışmasını sağlayacak sunuculara ve raporlama sistemlerine kadar geniş bir alt yapının, kesintisiz çalışabilecek ve profesyonel yönetim tarafından işletilecek sistemlere ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç, internet kullanımı ve içerik geliştirme devam ettiği sürece ivmelenerek artacaktır. Bilişim ve iletişim teknolojilerinin gelişimi, küreselleşmenin etkileri ve bu iki dinamiğin bileşiminden doğan "ağ ekonomileri", toplumsal boyutta da kaçınılmaz bir paradigma dönüşümüne yol açmıştır. Bu, zamanımıza damgasını vuran ve "enformasyon devrimi", "bilgi toplumu" gibi nitelendirmelerle tanımlanan dönüşümdür. Bilgi sermayenin, bilgi dolaşımı ise ekonomik faaliyetin temeline yerleşmekte, bir ağ yapılanmasıyla dünyayı kuşatan bu dolaşım, salt ekonomiyle sınırlı kalmamakta, toplumsal ilişkilerin kurduğu ağlara egemen olan etkileşim boyutunun sunduğu artı değerle birlikte gelişmektedir. Bu sosyo-ekonomik dönüşüm, yönetim biçimlerini, dolayısıyla devletin işleyiş mekanizmalarını da doğrudan etkilemektedir. Bilgi çağında ağ temelli yeniden yapılanma ihtiyacının ortaya çıkması sonucunda devletler de bu gelişmeleri takip etmek zorunda kalmış ve hizmetlerini bu platformlara daha etkin bir şekilde sürdürmek istemişlerdir. Çünkü bilgi toplumunda devleti yönetmek, klasik devlet anlayışı ile ve örgüt yapısıyla mümkün olamamaktadır. Bilgi çağına girdiğimiz bu yüzyılda, enerjiden tarıma, sağlıktan savunma sanayine bütün sektörlerin en etkin bir şekilde yararlanacağı bu bilgi ağından faydalanmaması düşünülemez. The Economist Intelligence Unit tarafından ağ ekonomisinin geleceğini araştıran bir rapor yayınlanmıştır. Araştırmaya göre, 2020’de 26 milyar adede ulaşacak birbirine bağlı makinenin ve 9 milyara erişecek insan nüfusunun hayat vereceği ağ ekonomisi, önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde 90 trilyon dolarlık bir hacim yaratacak. İşletmelerin yüzde 86’sı ise önümüzdeki beş yıl içinde, bağlantı ekonomisine yön veren bulut bilişime yatırım yapacağını söylüyor. Bireylerin, cihazların ve kurumların sürekli bağlantılı olarak her an gerçek zamanlı iletişim halinde yaşadığı çağımızda ortaya çıkan ekonomik değeri tarif eden bağlantı 141 ekonomisi, önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın gayrisafi hasılasını en az iki katına çıkaracak potansiyele sahip. Hazırlanan raporda, hiper bağlantılı ekonominin (the hyperconnected economy) yaratacağı dönüşümün ipuçları veriliyor. Öngörülere göre dijital bağlantılı kurumların ve bireylerin hayat vereceği ekonomi 2020 yılında toplam 90 trilyon dolarlık bir hacme erişecek. Ağ ekonomisinde sadece kurumların ve bireylerin değil, cihazların ve makinelerin de gerçek zamanlı ve yoğun bir veri akışıyla sürekli iletişim halinde çalışacağı öngörülüyor. Nesnelerin interneti (internet of things) kavramının temelini oluşturan bağlantılı makinelerin, 10 yıl içinde 30 kat büyüyerek 2009’da 900 milyon adetten 2020’de 26 milyar adede erişeceği tahmin ediliyor. Sadece birbirine bağlı makinelerin 2020’de 1,9 trilyon dolarlık bir global gelir fırsatı yaratması bekleniyor. Yapılan anket araştırmasında bulut bilişim, ağ ekonomisine ivme katan en önemli aktör olarak belirlendi. Dünya çapında kurumlar, bulut bilişimi ve mobil çözümleri benimseyerek müşterileriyle ve iş ortaklarıyla iletişimlerini güçlendirebiliyor. Ankete göre şirketlerin mobil bulut stratejisini benimsemelerinin temel sebepleri; %31 ile müşterilerle etkileşim fırsatı, %23 ile verimliliği artırmak %14 ile elektronik ortamda etkileşim ve iş yapma imkanı olarak sıralanıyor. İşletmelerin %46’sı ise yeni yatırım ve donanım satın alırken bulutu öncelikli görüyor. Bulut yatırımlarında söz sahibi olan yöneticilerin tamamı gelecek iki yıl içinde bulut yatırımlarının artıracağını söylüyor. Teknoloji liderlerinin %44’ü bulut tabanlı iş ağlarında (business network) yeni iş fırsatlarına erişimin karar aşamasında önem taşıdığını dile getirmektedir. Çağımızın “bilgi” ile karakterize edilen toplumsal yapısı içinde, yönetilebilirlik bilginin paylaşımıyla mümkün olmaktadır. Bilginin paylaşımı iktidarın paylaşımıdır. Küreselleşme, hükümetleri, kültürleri ve kurumsal yapıları farklı biçimlerde birbirlerine bağlayan, bir enformasyon ağıyla harekete geçirilmektedir. Ekonomi gibi, kültür gibi, siyaset ve yönetim de “enformasyonel” hale gelmektedir. Küreselleşme sürecinin hız kazanması ve yaygınlaşması ile birlikte, ülkelerin kamu yönetimlerinde gözlemlenen en önemli revizyon; e-devlet modellerinin uygulanmaya başlanmasıdır. Bu kapsamda, vatandaşlar e-devlet uygulama sürecine uyum sağladıklarında ve bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanabilir hale geldiklerinde, politik karar alma süreçlerinde daha aktif rol almaya başlamaktadırlar. Bu kapsamda e-devlet uygulamaları, özellikle kamu yönetimlerinde hesap verebilirliğin ve saydamlığın sağlanabilmesi açısından önem arz etmektedir. En geniş anlamıyla e-devlet, gayri merkezi ve yatay koordinasyona dayalı katılımcı bir yönetsel organizasyon modeli olarak “ağ yönetişimi” (veya “e-yönetişim”) temelinde örgütlenmiş; tüm kamu yönetim birimlerinin birbirleri arasında bağlantılı ve yurttaşların erişimine açık olduğu; bilişim ve iletişim teknolojilerinin etkin kullanımıyla kamu hizmetlerinin en az maliyet ve emek karşılığında en kaliteli bir biçimde üretilmesini sağlayan; 142 yani fiyat/kalite performansı ölçütlerine uygun bir biçimde yedi gün/yirmi dört saat hizmet sürekliliğine sahip; nihai hedefi yurttaşların demokratik sürece katılım imkanlarının güçlendirilmesi bakımından“e-demokrasi”nin tesisi olan bir kamu yönetim biçimidir. Etkin ve uygulanabilir bir e-Devlet yapısı oluşturulabilmesi için Türkiye’deki ve uluslararası alandaki yapıların incelenmesi gerekmektedir. Bu çalışmalar incelenerek e-Devlet stratejilerinin belirlenmesi ve uygulamaya sokulabilmesi için bir e-Devlet modeline ihtiyaç vardır. Asıl hedeflenen ise bilgi işleme kapasitesi artırılmış, acil karar alabilen, ihtiyaçlara hızla cevap verebilen bir e-Devlet modeli oluşturup, kamu hizmetlerinin daha iyi ve daha az maliyetle yapılabilmesinin yollarını aramak ve açıklamaktır. Bir ülkenin dijitalleşme puanındaki yüzde 10’luk bir artış, o ülkenin kişi başına gayrisafi milli hasılasında yüzde 0.75’lik bir artış anlamına gelmektedir. Bilgi teknolojileri sektörü, gelişmiş ülkelerde gayri safi milli hasıladan aldığı pay yanında, ekonominin genelinde getirdiği verimlilik artışı, yenilikçi ve katma değeri yüksek yapısı, istihdam yaratma potansiyeli ve yukarıda bahsedildiği üzere ihracatın ithalatı karşılama oranlarına yapabileceği katkıyla stratejik bir önem arz etmektedir. Türkiye’nin coğrafi konumu da Bilgi Teknolojileri sektörü için önemli bir fırsat sağlamaktadır. Pergeli haritada Türkiye’nin üzerine koyup bir daire çizdiğinizde, uçakla 4 saatlik mesafede dünyanın en kalabalık bölgelerinden biri bulunmaktadır. Türkiye’nin konumu itibariyle bir sunucu ve veri merkezi olmak için önemli bir potansiyel barındırmaktadır. Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasında adeta bir teknoloji koridoru konumundadır. Ancak bunun için katma değerli projelere önem verilmelidir. “Dijital Dünya Araştırması” sonuçlarına göre, dünyadaki verilerin yalnızca yüzde 0.5’inin analiz edilmektedir. Öncelikle büyük verinin detayları çok net şekilde anlaşılmalıdır. Kurumların yarattığı verinin süzülmesi, ayrıştırılması, raporlanması gibi farklı aşamalar söz konusu. Gartner’a göre büyük veri, 2015’e kadar 3.7 trilyon dolarlık bir ürün ve hizmet pazarı ve 4.4 milyon kişilik yeni istihdam yaratacak olan büyük veri, gerekli önemin gösterilmesi durumunda tüm sektörleri olumlu etkileyecektir. Bugün itibariyle Türkiye’nin istihdam haritasında önemli bir yere sahip olan büyük veri yöneticileri, ileriki yıllarda daha kritik sorumluluklara sahip olacakları için çok daha fazla yetkinliğe sahip olmaları gerekecek. Büyük veri ile şekillenen bu dijital ortamda M2M’den sanallaştırmaya, veri tekilleştirmeden felaket yönetimine kadar yeni BT dünyasındaki baskınlığını ortaya koyan her türlü altyapı ve entegrasyon sistemi hakkında bilgi sahibi olması gerekecektir. Bu kadar büyük bir verinin işlenmesi ve kullanılması için sunucuların büyüklüğünün yanı sıra performansı da giderek kritik hale gelmiştir. Artık bilgiye her yerden ve her an ulaşmak ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bulut çözümler bu ihtiyacı karşılamak için giderek gelişecektir. Özel şirketlerin büyümesini sağlayacak ticari bilgi teknolojileri alanları dışında bulut bilişim, mobil uygulamalar, analitik ve Big Data artık devletler için de stratejik alan haline gelmiştir. Bulut Bilişim alanında Türkiye’nin bölgesel bir alt yapı sağlayıcı olabilmesi için 8 – 8,5 milyar TL tutarında bir yatırıma ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Yıllara sari olarak 143 yapılacak bu yatırımın çok kısa sürede kendini amorti edebileceği öngörülmektedir. Türkiye’den Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa’ya yapılan veri hizmetleri ihracatının 2023 yılı itibariyle 600-650 milyon TL’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bulut bilişim hizmetlerini ülkelerinde geliştirmeyi, yaygınlaştırmayı ve kullanımı sayesinde kamuda BİT maliyetlerini azaltmayı hedefleyen ülkeler incelendiğinde Güney Kore ve Tayvan kapsamlı politika programlarıyla öne çıkmaktadır. Tayvan önümüzdeki yıllarda bulut pazarını geliştirmeye yönelik 740 milyon dolar ayırdığını açıklamıştır. Güney Kore’de bulut bilişim teknolojisinin gelişmesi için 2010-2014 yılları arasında harcanmak üzere 1 milyar TL bütçe ayırmıştır. Söz konusu bulut bilişim yatırımı ise sadece arz, talep, arge ve ekosistem yatırımlarından ibaret değildir. Bulut bilişim hizmetleri için gerekli hukuk sisteminin geliştirilmesi, kurumların ve bireylerin veri gizliliği konusunda kendilerini hukuksal olarak güvence altında hissetmesi yapılan yatırımların hızlı geri dönüşü için önem arz etmektedir. Türkiye’yi dışarıda bırakan Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa veri merkezi hizmetleri pazarının geçmiş yıllardaki büyümesi göz önüne alındığında 2023 yılında 3,46 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’nin pazardan %10 pay alması 2023 yılında 625 milyon TL ihracat yapması beklenmektedir. Bu hedef artan 2023 yılına doğru doygunluğa ulaşan bir ihracat eğrisiyle 2015 – 2023 yılları arasında 3,4 milyar TL ihracat rakamına tekabül etmektedir. Küresel Rekabette Bulut Bilişimin Rolü… Tek başına belirleyici olmasa da, ülkelerin kalkınmasında bol ve ucuz enerji kaynaklarının önemli bir rol oynadığı bir gerçektir. Ülkeler tarafından uygulanan enerji politikaları oluşturulma süreci ülkenin enerji ihtiyacı ve sahip olduğu enerji kaynaklarının potansiyeli gibi değişkenlerin belirlenmesi ile başlamaktadır. Bir ülkenin enerji politikasına etki eden unsurların enerji politika belirleyicileri tarafından dikkatli bir şekilde irdelenmesi, ülke koşullarına göre değerlendirilmesi ve enerji politikasının bu gerçeklik içerisinde belirlenebilmesi enerji politikasının başarısı ve devamlılığı açısından önem arz etmektedir. Bu durum enerji sektöründe bilişim teknolojilerinin kullanımını artık zorunlu hale getirmektedir. Dünyamızda artan enerji maliyetleri ve rekabet koşulları, kaynakların etkin kullanımını son derece önemli bir konu haline getirmiştir. Enerji tüketiminin gittikçe artan bir ivme kazanması ve buna paralel olarak geleneksel enerji kaynaklarının büyük bir hızla tükeniyor olması dünya ülkelerini bir yandan mevcut enerji potansiyelini daha verimli, etkin bir şekilde kullanmaya ve yönetmeye iterken diğer yandan da yeni enerji kaynakları bulmaya zorlamaktadır. Çevre konusu yaşamın sürdürülebilmesi açısından son derece önemlidir. Burada doğal çevrenin korunması ve bu alandaki çalışmaların sayısal platformlara taşınması gibi konular ön plana geçmektedir. Yeşil bilişim, bilişim ürün ve hizmetlerinin doğa dostu bir biçimde üretilmesi, kullanılması ya da bu kullanım sonucu faaliyetlerin çevresel olarak sürdürülebilir hale gelmesidir. Türkiye dahil bütün dünyada giderek daha önemli hale gelmektedir. 144 Yeşil Bilişimin önemli bir unsuru yazılım sektörüdür. Algoritmalar sayesinde büyük miktarda enerji tasarrufu sağlanabilmektedir. Yazılım sektörünün yeşil bilişim çabaları arasında, firmaların faaliyetlerinin otomasyonu ve elektronikleşmesi, verilerin enerjinin daha ucuz olduğu yerlerde saklanması, karbon dioksit salımını azaltan verimli aramalar, işletim sistemlerinin enerji tasarrufu sağlayacak biçimde ayarlanması gösterilebilir. Yeşil bilişim, bilişim sektörü ürün ve hizmetlerinin üretim ve kullanımının ve bu nedenlerle yapılan kaynak sarfının sürdürülebilir hale gelmesini hedeflemektedir. Aynı zamanda, bu ürün ve hizmetler sayesinde ekonominin diğer sektörlerinin daha çevre dostu bir hale dönüşmelerine katkı yapmayı amaçlamaktadır. Bulut bilişim, sanallaşma ve telekomünikasyon, makinelerin ve insanların konuşlandıkları yerden bağımsız olan ya da uzaktaki makine ve insanlarla irtibatını olanaklı hale getiren yenilikler ve segmentler olarak, yeşil bilişime katkıda bulunmaktadır. Bulut bilişim, kaynakları paylaşarak kurum ve tüketici üretkenliğini artırıcı uygulamaları daha verimli kullanmaya yarayan bir olgudur. Bulut Bilişim gibi ortamlar ise kaynakları paylaşarak kurum ve tüketici üretkenliğini artırıcı uygulamaları daha verimli kullanmaya yarar. Sanallaşma, kullanıcıların konumlarından bağımsız olarak sunuculara erişimi ve sunucu konsolidasyonu gibi olanaklarla önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bilişim ürün ve hizmetleri, özellikle İnternet ve telekomünikasyon sektörü sayesinde, uzaktan çalışma, telekonferans, elektronik ticaret gibi olguları mümkün hale getirmekte, böylece girdi ve giderler azalmaktadır. 145 Genel görüş olarak enerji endüstrisinin bu alanla ilgili diğer sanayi dallarıyla birlikte daha verimli ve çevre dostu çözümlere doğru yol alacağı öngörülüyor. ‘Enerji İnterneti’ olarak kabul edilebilecek ‘Akıllı Ağ’ yaklaşımı bu konudaki vizyonun ana unsuru olacaktır. Ancak doğru önlemler alındığı ve gerekli planlamalar yapıldığı takdirde, yeşil kalkınma mümkündür. Özellikle orta ve uzun vadede daha rekabetçi bir ekonomi ve sürdürülebilir bir kalkınma için çevrenin de gözetilmesi gerekmektedir. Dünyaya karşı sorumluluğunun farkında olan yeşil bilişim teknolojileri, enerji tasarrufundan, geri dönüşümlü sarf malzeme kullanımına kadar çeşitli özel çözümler içermektedir. Şirketler yeşil bilişim için çevre dostu süreçler, enerji tüketimi, kağıt kullanımı, baskı malzemeleri ve veri depolama gibi farklı alanlarda çalışmalar yürütmektedir. İleri teknoloji yazılımları, kağıt tasarrufu, enerji kontrolü gibi çözümler yeşil bilişim anlayışı kapsamında özgün ve bütünleşik çözümler içermektedir. Bugün küresel rekabette öne geçebilmek, bilgi tabanlı, öğrenen, inovatif organizasyonlar kurmaktan ve yeni gereksinimler, yeni müşteriler yaratmaktan geçiyor. Bunun öncelikli yolu da gelişen bilişim teknolojilerini yakından izleyerek iş süreçlerini bu teknolojilere göre uyarlamak. Bulut bilişim, şirketlere çabuk karar verebilmek, hızlı hareket etmek, tasarruf ve verimlilik vadeden eden en güncel veri tutma ve işleme sistemi. 2020’de dünyada 250 milyar dolarlık bir pazara ulaşacağı düşünülen bulut bilişim, özellikle kendi iş kolunda kalarak en yeni bilişim teknolojisini kullanmak isteyen KOBİ’ler için de çok önemli bir fırsat olarak görülüyor. Doğru teknoloji kullanımı rekabette belirleyici bir unsurdur. Rekabet gücü genel olarak yerel bazdadır ancak bulut bilişimde rekabet mekandan bağımsız bir yapıya doğru gitmektedir. Öncü firmaların önderliğinde bulut, daha tasarrufa yönelik bir devlete gidilmesini taahhüt etmektedir. Bulut bilişim bir süreç inovasyonudur. Türkiye için bulut bilişim önerileri: Özel sektör desteklenmeli, Kamuda devletin buluta geçmesi önemli bir güven tahsis eder, Teknolojik altyapıya önem verilmeli, Yasal çerçeve (gizlilik, güvenlik) oluşturulmalı, Yeşil bilişim göz önünde tutulmalı, İstihdam önem taşıyor (AB’de 1 milyon kişinin istihdam edileceği düşünülüyor) Uluslar arası ilişkiler ihmal edilmemeli KOBİ’ler finansal açıdan desteklenmeli. 146 Uluslar arası ticaret, KOBİ’lerin rekabeti ve “Rol-Model” noktalarında Türkiye’nin küresel güç olacağı düşünülmektedir. Kamu yapacağı yatırımlarla girişimcileri cesaretlendirecektir. Kamunun işbirlikçi, yol açıcı ve regülasyonları gerçekleştirici bir rolü bulunmaktadır. Bulut bilişim, “kurumların özel bilişim altyapılarına sahip olmak yerine, ortak yapıları kullanarak bilişim ihtiyaçlarının karşılanması” olarak tanımlanmaktadır. Uzun yıllardır kullanılan ücretsiz e-posta çözümlerinin (GMail, Yahoo v.b. ) bulut bilişim örneğidir. 2012 Norton Siber Suç Raporu’na göre Türkiye’de siber suç maliyetini 566 milyon dolar ve 10 milyon kişi siber suç mağduru. Türkiye’de bilgi güvenliği açısından alınan önlemlerin oldukça düşük. Bulut bilişimin yararları; İlk Yatırım Maliyeti Yok - Düşük, İşletim ve Yönetim Kolaylığı, Daha Düşük Kesinti - Kayıp Riski ve Daha İyi Güvenlik Bulut Güvenlik Platformu (Cloud Security Alliance) ve Gartner’ın bulut bilişim güvenlik kriterlerini belirlemektedir. Metodolojiler ( ITIL, COBIT v.b.) regülasyonlar (ISO 9001, 27001-2, BS 25999 v.b.) ve uzman kadroya (CISSP, OSCE, CISA, CCIE, GIAC v.b.) dikkat edilmesi gerekmektedir. Bulut bilişim bir teknoloji değil bir iş modelidir. Bulut bilişimde sadece veriler saklanmıyor. İş süreçleri ve planları da saklıyor. Türkiye’de bulut bilişimin kamudaki kullanımı gerçekten çok kritik. Kamunun küresel rekabette gücünü artırılmasında bulut bilişimin etkisi oldukça fazla. Bulut bilişim “verimlilik ve iş analizleri” 147 açısından da çok önemli Kamu, bulut bilişim kullanımını gerçekleştirdiğinde güvenliğini ve standardını de geliştirmek durumunda. Bunu yaptığımızda rol modeli olabiliriz. Türkiye’nin yapacağı şey içerik üretimi. Yazılım geliştirmek bizim için bir avantaj olabilir. Türkiye’nin Bilişim ve Yazılım Endüstrileri Bilgi toplumu yolunda atılan adımların ivme kazanması ile birlikte, kamu kurum/kuruluşlarında verilerin dijital ortamda saklanması yaygınlaşmakta, bununla birlikte sayısal bilgi miktarı da katlanarak artmaktadır. Bu durum verilere teknik olarak erişimi kolaylaştırmakla beraber, bu bilgilerin özel sektörde katma değerli üretime konu olmak üzere kullandırılmasını amaçlayan yaklaşımlara gereken önem verilmemektedir. Hızla değişip dönüşmekte olan Türkiye’nin bugün karşı karşıya bulunduğu yol ayırımını daha sonra, bugünkü yol ayırımından Türkiye’nin Bilişim ve Yazılım Endüstrileri ile sağ çıkması için kritik başarı faktörlerindendir. Türkiye’yi orta gelir tuzağından kurtaracak kaldıraç, yerli yazılım üretim endüstrisidir. Yazılım sektörü yüksek katma değere sahip ve Türkiye’nin kalkınmasında da önemli bir rol üstlenmektedir. Yazılım artık her sektörü destekleyen bir konuma gelmiştir. Günümüzde yazılımın girmediği bir alan yok. Yazılımsız hiçbir şey gelişmiyor. Bu bağlamda, geleceğin en önemli sektörlerinden biri olarak görülmektedir. Katma değerinin yüksek olmasının sebebi ise ham maddesinin akıl olması. En önemli girdilerinden bir tanesi de insan kaynağı. Dolayısıyla, bugün burada üretmiş olduğunuz bir yazılımı dünyanın her yerine rahatlıkla ihraç edebilme şansımız var. Şu anda dünyada 4.5 trilyon dolarlık bir yazılım pazarı bulunuyor. Türkiye’nin ise sektördeki yeri hala çok küçük. 2013 sonu itibariyle gelinen nokta yaklaşık 1.7 milyar dolar. Bu nedenle, almamız gereken çok fazla yol bulunmaktadır. Soru ise bu yolu nasıl çizmemiz gerektiğinden başlıyor. 2001 senesinde devlet Ar-Ge alanında bazı kanunlar çıkardı. Yeni vergi kanunu çıkarıldı, teknoparklar oluşturuldu. Ancak bunlar atılan ilk adımlardı. Şimdi ise ikinci, üçüncü adımlara geçmemiz gerekiyor. Bundan sonrası için ne yapmamız gerektiğini düşünmemiz ve ülke olarak gidilecek yolun stratejisinin oluşturulması lazım. Kamu kurum/kuruluşlarında en fazla efor aynı işi birkaç kez yaparak, örneğin bir ödeme sistemi geliştirdiğinizde bunu internete, kurumsal ekranlara, varsa çağrı merkezinde kullanılan sisteme, mobil uygulama yüzüne yazmakla, yani farklı platformlar ve farklı teknolojiler için uygulamayı 4 dört kere geliştirmekle geçmektedir. Bu da ayrı ayrı kaynak havuzu tutmak, dolayısıyla maliyet demektir. Tek platform her bir kanala odaklı olduğunda kamu kaynaklarının verimli kullanılabilmesi sağlanmış olacaktır. “Uygulamayı bir kere geliştir, tüm kanallara bir kere yükle.” Türkiye’nin hızlı büyümesini ancak yerli yazılımlar kaldırabilir. Düşük büyüme hızlarına göre geliştirilmiş yabancı yazılımların Türk kuruluşlarına uyarlanması, başlangıç yatırımı ve toplam sahip olma maliyetlerinin yanı sıra, uzman eksikliği ve esnek olmayan 148 yapıları, uzun uyarlama süreleri dolayısıyla aslında Türkiye gibi hızlı büyüyen bir ülkenin dinamiklerine uygun olarak ihtiyaçları çok hızlı artan kurumların hızlarını aşağıya çekebilmektedir. Bu kısır döngünün kırılması için yerli ürünlere öncelikle kamu şirketlerinin ve büyük özel sektör şirketlerinin sahip çıkması gerekir. Bunun için uzman, sorumluluk alabilen, vizyoner ve cesaretli Bilgi Teknolojileri yöneticileri ve bunların arkasında duran üst düzey yöneticilere ihtiyaç vardır. Bilindiği gibi, kamuya yazılım geliştirmekte olan şirketler, benzer kodlan tekrar yazmamak ve kurumsal standartları oluşturmak gibi amaçlar çerçevesinde, kendi kurumsal yazılım kütüphanelerini oluşturmaktalar. Ancak bu kütüphaneleri sürekli güncel tutmak, bilgi güvenliğine ilişkin gereksinimlerini karşılamak, standartlara uymak, mevzuatı ve teknolojiyi takip etmek ve başka yazılım çözümleri ile uyumu sağlamak gibi birçok ihtiyaç, bu kütüphanelerin sürdürülebilirliği açısından için ciddi bir maliyet anlamına geliyor. 2023 Türkiye’si için kritik senaryo doğal olarak, bugün önemli bir teknik bilimsel başarı düzeyi yakalamış olan yazılım üretim endüstrimizin çökmemesine bağlı. Özellikle bilgi teknolojilerinin yazılım alanına yapılacak yatırımlar, hızlı ve katma değerli olarak geri dönecektir. Çünkü bütün alanlarda gelişmeyi ve verimliliği tetikleyen, destekleyen bir kesimdir bilişim kesimi. İşin en güç bölümünü aştık, bir teknik birikim sağladık; bunu koruyabilmeliyiz. 2023’te yeryüzünün ilk 10 ekonomisi içinde olmamız öngörüldü. Şu anda 16’ıncı17’nci sıradayız. Bu yalnızca dış satım artışıyla olacak iş değildir. Bunu ancak yüksek teknik bilim alanlarına kaydırabileceğimiz üretim gücümüzle başarabiliriz; bu da yazılımsız olamaz. TÜBİSAD verilerine göre, 2013 yılı sonunda Türkiye Bilgi ve İletişim Teknolojileri Sektörünün büyüklüğünün 61.6 milyar TL’ye ulaştığı görülmektedir. Sektör içinde Bilgi Teknolojileri pazarının büyüklüğü 17.9 Milyar TL olurken, bu rakamın 4.9 Milyar TL’si yazılım pazarından elde edilmiştir. Yazılıma verilen destekler sürdürülür ve iyelik hakları korunursa, kamu alımlarında yerli ürünlere gereken ilgi de gösterilirse; yıllık 9.7 trilyon dolar yurtiçi üretimle 6’ncı hatta 5’inci sıraya yükselebiliriz. Yeter ki biz Bilişim Devrimi’ne ayak uydurmada yeniden geriye savrulmayalım; bilişim ve yazılım alanlarındaki teknik birikimimizi geliştirmeyi sürdürebilelim. Hoş bi,r benzetme ile yapacak olursak; “Siz yarış pistindesiniz; üstelik de ayağınızda son model spor ayakkabılar var. Ayağınız takılıp düşecek olsanız, hemen kalksanız bile 2-3 metre geride kalırsınız.” Sonuç olarak, bunu gerçekten isteyip gerekenleri yapmakta geç kalmazsak, 21 inci yüzyılda Türkiye’nin Japonya, Almanya, Fransa’nın önünde yeryüzünün 9 uncu büyük ekonomisi olacağını ileri süren Goldman Sachs’ın öngördüğünden daha ileride Türkiye dünyanın 6’ncı hatta 5’inci gücü olacaktır. 149 Yazılım Üretim Sektörü Bildirgesi (TBD Genel Kurul Kararı, 16 Mart 2013) Türkiye’de 42 yıllık birikimi olan Yazılım Üretim Sektörü, içinde bulunduğu darboğazda 2013’te bugün çökme tehlikesiyle karşı karşıyadır. 1- Oysa bu sektörde, 1971’den beri elde edilen teknik deneyim ve yapabilme bilgisi, Türkiye’yi bilişim uygulamalarında en ileri ülkelerden biri düzeyine çıkarmıştı. 2- Sürdürülebilir büyüme koşulları sağlanabilirse, Yazılım Üretimi Alt Sektörümüzün, ülkemizi bugün içinde bulunduğu “ Orta Gelir Tuzağı”ndan çıkararak, ekonomisi bilgiye ve yüksek teknolojiye dayalı yenilikçi bir “Merkez Ülke” yapabileceğine inanıyoruz. 3- Yazılım sektörünün güvencesi olan hukuk sisteminde, iyelik (telif) haklarını koruyan yasal düzenlemelerin (örn. KİK, madde 22a, 22b) yapılmış olmasına karşın, kamu yönetimi, uygulamada bunları kullanmaktan kaçınmaktadır. Yazılım Bakım hizmetlerinin edinilmesinde kamu kuruluşları, kendilerine teslim edilmiş kaynak kodları korumak yerine, bunları kendi çalışanlarına ya da açık ihale ile üçüncü kişilere vererek ya da göstererek bu endüstriyel birikimlerin yağmaya uğramasına yol açmakla, yasal anlamda “suç” işlemektedirler. 4- TÜBİTAK, TÜRKSAT gibi kamu kuruluşları Türkiye’de filizlenen yazılım üretim endüstrisinin küresel düzeyde gelişmesi için önlemler almak yerine, yazılım üretim hizmetlerini doğrudan kendi kadroları eliyle vermeyi yeğlemektedirler. Rekabeti ortadan kaldırdığı için ülkemizin geleceği bakımından çok tehlikeli bu yaklaşım, bu konuda teknoloji geliştirmiş kırık yıllık birikime sahip şirketlerin yok olmasına yol açacak bir Devlet Tekeli yaratmaktadır. 5- Yazılım üretim sektörünün gelişmesini desteklemek üzere TÜBİTAK/TEYDEB, KOSGEB gibi, kuruluşlar eliyle verilen Teşvikler ve Teknoparklar, bugünkü Türk yazılım üretim gücünün oluşmasında önemli katkı sağlamıştır. Ancak bu teşviklerle üretilen üstün nitelikli yazılım ürünlerinin kamu alımlarında tercih edilmemesi, bu birikimin sürekliliğine ket vurmaktadır. Oysa, ne ABD, Almanya gibi ileri ülkelerde, ne Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin (BRIC) ya da Güney Kore gibi, bu alanda atılım yapan rakiplerimizde, ne de Türkiye’de, yazılım ürünlerinin, ilkin o ülkenin kamu kesiminde yaygın biçimde kullanılmadan küresel pazarlara açılabildiği bir örnek yaşanmamıştır. 6- Sonuç olarak, Yazılım üretim birikimimizin yağmaya uğrayarak çökme tehlikesine karşı yaşam savaşı verdiği bu ortamda, Türk yazılım üreticileri adına, yasalarımızda öngörülen önlemlere karşın süregiden bu yanlış uygulamalara son verecek, genelge niteliğinde bir yönetmeliğin hükümetimizce ilgili yönetim birimlerine ve kamu yöneticilerine duyurulmasını gerekli görüyoruz. Böylece Türkiye’nin 2023’te yeryüzünün en güçlü 10 ekonomisi arasına girmesi için gerekli %8,5 yıllık büyüme oranının gerçekleşmesini sağlayabiliriz. Yazılım Üretimi Alt Sektörümüzün, ülkemizi “Orta Gelir Tuzağı”ndan çıkararak ekonomisi bilgiye ve yüksek teknolojiye dayalı yenilikçi bir “Merkez Ülke” yapabileceğine, gerçekten inanıyoruz. 150 BEŞİNCİ BÖLÜM BİLGİ EKONOMİSİ İÇİN KONUŞAN KAMU KURUMLARI, KONUŞAN KURUMLARI İÇİN TÜRKİYE ENTEGRE KAMU MERKEZİ 151 Bilgi Ekonomisi İçin Konuşan Kamu Kurumları, Konuşan Kurumları İçin Türkiye Entegre Kamu Merkezi Bilgi toplumu yolunda atılan adımların ivme kazanması ile birlikte, kamu kurum/kuruluşlarında verilerin dijital ortamda saklanması yaygınlaşmakta, bununla birlikte sayısal bilgi miktarı da katlanarak artmaktadır. Bu durum verilere teknik olarak erişimi kolaylaştırmakla beraber, bu bilgilerin özel sektörde katma değerli üretime konu olmak üzere kullandırılmasını amaçlayan yaklaşımlara gereken önem verilmemektedir. Büyük veri merkezlerinin kurulumunu gerektiren bu durum beraberinde pek çok risk, dezavantaj ve tehlikeyi de getirmektedir. Kamu Verilerinin Merkezileştirilmesi Neden Düşünülüyor? Verinin ve veri merkezlerinin bu kadar büyümesiyle “Bilgi Çağı” olarak ta adlandırılan günümüzde siber evren; pek çok yeni imkan ve fırsat yanında “Siber Güvenlik” olarak adlandırılan çok sayıda tehdit ve tehlikeyi de bünyesinde barındırmaktadır. Bu aslında kamuda “bilişim” ve “bilgi işlem” kavramının kristalleşmeye yani derinleşmeye başladığını bir işareti. Son yıllarda UYAP – MERNİS – TAKBİS ve benzeri büyük kamu projeleri, devletin elindeki verilerin de büyümesine neden oldu. Dolayısıyla bu verilerin ayrı ayrı yönetilmesi ve güvenlik önemli sorunlar olarak ortada. Bugüne kadar her kurumda ayrı ayrı toplanan verilerin, merkezileştirilmesinin amacının; Mükerrer Yatırımların Önlenmesi Ortak Kaynak Kullanımı İş Sürekliliği Erişilebilirlik ve Performans Standartlaşma Kolay ve Güvenli Bilgi Paylaşımı Bilgi Güvenliğinin Sağlanması Yedeklilik Enerji Verimliliği / Çevre Kamu Zekası olduğu raporlanıyor. Her bir kurumda bulunan veri depolama faaliyetlerinin ayrı ayrı sunucu ve donanım, ayrı eleman, ayrı yazılım maliyetlerini düşündüğümüz zaman, bu tür bir çalışmanın efektif olduğu zaten görülüyor. Bu açıdan bireysel, Kurumsal ve Ulusal güvenliğin en önemli unsurlarından biri haline gelen Veri Merkezleri ve Siber güvenliğin sağlanmasında her düzeyde farkındalığın oluşturulması, bilgi ve bilinç düzeyinin arttırılması, veri merkezleri ve bilgi güvenliğine 153 ilişkin ülkemiz mevcut durum analizi, eğilimler ve düzenleme ihtiyaçları ile teknolojik gelişmeler ve bilgi güvenliğinin sağlanması ana konularında değerlendirmelere katkı sağlaması amacıyla Güney Kore E-Devlet altyapısı detaylıca incelenmiştir. Türkiye’de E-Devlet Ajansı’nın kurulmasıyla; Türkiye Kamu Entegre Veri Merkezi (KEVM) tümüyle Açık Sistem Stratejine göre şekillendirilmeli, Açık Sistem altyapısı stratejik karar olarak alınmalı ve açık sistem mimarisinde olmayan donanımlar Türkiye KEVM’ye taşınmamalıdır. Yatay da sınırsız büyüyebilen ve tümüyle Bulut Mimari topolojisiyle KEVM kurulmalıdır. Her kurum ve kuruluşun kendi özel Veri Merkezini (VM) kurması önemli ölçüde kaynak israfına, güvenlik risklerine ve veri paylaşımında zorluklara neden olmaktadır. Güney Kore, ABD ve Malezya gibi E-Devlette en önde olan ülkelerde VM’leri konsolide edilerek sayılarının azaltılıp kapasite ve standartlarının yükseltilmesi yönünde bir eğilim vardır. KEVM’leri konsolidasyonu ve bazı hizmetlerin bulut bilişim yapılarından servis olarak alınması ülkemiz için de kaçınılmazdır. Ancak bunun için kanuni düzenlemelere ve uygun regülasyonlara ihtiyaç vardır. Türkiye’de Kamu BİT alımlarına her yıl milyarlarca dolar harcanmakta ve bu rakamın çoğu donanım ve yazılım lisansları olarak yurtdışına gitmektedir. Bu açıdan bakıldığında bu alımlarda yapılabilecek tasarruf büyük önem arz etmektedir. Kurumların ayrı ayrı milyonlarca dolar vererek aldıkları donanım ve yazılım lisansları KEVM tarafından tüm kurumlar adına tek bir elden çok daha ucuza alınabilecektir. Böylelikle hem ciddi anlamda tasarruf, hem donanım ve altyapı yatırımlarında standart, hem de tüm Kamu Kurum ve Kuruluşları arasında entegrasyon sağlanacaktır. Veri Merkezlerinin Bir Araya Toplanması ABD’de 3 Milyar $ Tasarruf Yarattı Neden merkezileşme diye sorarken; dünyadan bazı verilere göz atalım; benzer bir yaklaşımla ABD’de 1098 veri merkezinden 746’sı kapatılmış ve 3 milyar $ tasarruf edilmiş. Bu tasarrufun 2017’ye kadar 7,7 milyar $’a çıkacağı hesaplanmış. İngiltere’de ise 8000 veri merkezi, 12 veri merkezinde toplanmış ve yatırım ile operasyonel maliyetlerde % 35 tasarruf yapıldığı raporlanmış. Güney Kore’de 48 veri merkezinin 2 veri merkezine indirildiği ve 2011 rakamlarına gore yine % 30 maliyet tasarrufu yapıldığı anlaşılmış. Veri Merkezleri bütün dünyada en büyük elektrik tüketicisi olarak biliniyor. Dünyada IT tarafından tüketilen yıllık enerji ise 1.500 TeraWh olarak raporlanıyor. Bu rakam toplam tüketimin % 10’unu oluşturuyor. Entegre Veri merkezlerinin ABD enerji tasarruf rakamı ise %60 olarak veriliyor. Veri merkezlerindeki enerji harcamasının % 30’unu İletişim, % 30’unu Soğutma, % 30’unu Sunucular ve geri kalan % 10’unu diğer kalemler oluşturuyor. Tek merkezde konsolidasyonla ortalama BİT den yıllık yüzde 25 ila 30 arası bir tasarruf elde edilecektir. Bu ise özellikle yerli yazılım ve hizmet sektörüne kaynak olarak aktarılaraktır. Çok sayıda dünya ve ihraç markasının ülkemizde de üretilmesine yol açacak bu kaynak aktarımı milli ekonominin güçlenmesine, milli kalkınmanın artmasına, istihdamın 154 yazılım ve hizmet sektörünün de büyümesine büyük katkılar sağlayacak ve ulusal anlamda büyük kaynak israfını sona erdirecektir. Türkiye Kamu Entegre Veri Merkezi (KEVM) şu anda yüzde 70 donanım ve yüzde 30 olarak yazılım hizmetlere ayrılan BİT bütçesinin, konsolidasyon sonrası yüzde 30 donanım ve yüzde 70 olarak BİT yazılım ve hizmetlere ayrılması anlamına gelecektir ki bu gelişmiş ülkelerdeki orandır. Ayrıca KEVM ile tüm kamu kurum ve kuruluşları merkezi bir noktadan erişim sağlayacağından bu yeni durum ağ ve iletişim optimizasyonunu gerekli kılacak ve telekomünikasyon ve iletişim giderlerinden yaklaşık %25’lik bir tasarruf elde edilecektir. Gerek donanım ve sistem altyapı konsolidasyonu gerekse ağ ve iletişim altyapısı optimizasyonu ile yıllık 36 milyar dolar olan ve yaklaşık olarak her yıl yüzde yirmi artan BİT giderinden yaklaşık yüzde yirmibeş ile otuz arasında yani 8 ile 10 milyar dolarlık bir tasarruf elde edilecektir. Katma değerli hizmetlere ayrılacak bu kaynaklar BİT nin ülkemizin stratejik sektörü olmasına büyük katkı sağlayacaktır. Bu anlamda zaten BİT ülke ekonomilerinin stratejik sektörlerinden ve en önemli dinamiklerinden biridir. Kamu Entegre Veri Merkezleri konsolidasyonu ülke ekonomisi açısından büyük önem taşıyan Büyük Veri konusunda birbirinden uzak coğrafyalarda bulunan çok kıymetli veritabanları ve veri merkezlerinin aynı çatı altında toplanmasıyla çok hızlı ve daha verimli sonuçlar elde edilecektir. Hem de ülke ekonomisi anlamında çok değerli katma değerli büyük veri çalışmaları ve karar destek sistemleri geliştirilerek ülke ekonomisi açısından çok büyük öneme sahip çıktılar çok daha verimli, hızlı ve etkin bir biçimde ama çok daha az masraflarla alınabilecektir. Böylece işlenmiş veriden elde edilen ve tecrübe de katılarak büyük değer kazanan bilgi, milli ekonominin can damarlarından biri haline gelecek ve bilgiyle üreten, bilgiyle sanayi ve milli üretim kapasitesini arttıran, bilgiden kazanan, bilgiyle uluslararası markalar çıkaran ve uluslararası rekabette çok avantajlı ve önde bir ülke olma imkanımız olacaktır. Ülkemizdeki Veri Merkezlerinin (VM) çoğu düşük kapasite ve standartta olup bu durum güvenlik ve güvenilirlik zafiyeti ve risklerinin oluşmasına neden olmaktadır. Mevcut kamu istihdam politikası ve kamu alım prosedürleri nedeniyle yüksek kaliteli VM’leri kurmak ve onları yüksek standartlarda işletmek çok zordur. Bu sebeple E-Devlet tek elden ve güçlü bir karar mekanizmasıyla ele alınmalıdır. Gerek bütçe gerek kanunlar anlamında çok özel yetkilerle donatılmalı ve özel sektör mantığında ve kamu disipliniyle olgunlaştırılmış yönetmelikleri olmalıdır. Kamu Entegre Veri Merkezi ve Kamu Bilişim Personeli bu yeni süreçte Bilişim Uzmanı statüsünde çalışmalıdır. Mevcut maaş ve özlük hakkı statüleri kamuda istenilen iş ve 155 hizmet kalitesini sağlayamamaktadır. Bu da çok daha fazla kaynak israfına ve gereksiz harcamalara yol açmaktadır. Kamuda özel sektör maaş düzeyi esas alınmalıdır ve kurumsal kapasite sağlanmalıdır. Aksi takdirde kamuda BT Yönetimi değil Outsource Kaynak Yönetimi yapılacaktır ki bu da hem ülke bütçesine hem de kurum ve devlet güvenilirliğine zarar verir. Bilgi güvenliği sonradan temin edilemez, sistemlerin tasarlanıp kurulumu sırasında oluşturulmalı ve risk yönetimi mantığıyla yönetilmelidir. Siber dünyada güvenlik açısından en zayıf halka insandır. Bağlantılı durumdaki herkesin bu konuda bilgilendirilmesi ve risk ve tehditlere karşı farkındalığının arttırılması zorunludur. Bu anlamda yine Türkiye Siber Güvenlik Ajansı kurulmalıdır. Bu ajans Kamu, Bankalar ve Özel Sektör ve Devletin kritik kurum ve kuruluşlarından sorumlu olacaktır. Başta belediyecilik uygulamaları ve Doküman Yönetim Sistemi olmak üzere tüm eDevlet yazılım uygulamaları Açık Sistem üzerinde geliştirilerek Bulut Bilişim altyapıları üzerinden ihtiyaç duyulan kamu kurum ve kuruluşlarına ve vatandaşlara sunulmalıdır. Ayrıca Doküman Yönetim Sistemlerinde Açık Sistem Milli ve Güvenli Belge Editörü, yine Açık Sistem Milli ve Güvenli Belge formatı kullanılmalıdır. Yine Ulusal İşletim Sistemi Pardus uç ve sunucu bilgisayarlarda gerek ulusal bilgi güvenliği gerekse ulusal tasarruflar anlamında kamu tarafından zorunlu olarak kullanılmalı ve bununla ilgili kanuni düzenlemeler vakit geçirilmeden hızlıca yapılmalıdır. E-Devlet Ajansı’nın kurulmasıyla tüm Kamu Kurum ve Kuruluşları’nın verisi tek bir merkezde ve güvenli bir şekilde toplanacak olup, özellikle ekonomide karar verici Makamlara (Başbakanlık, EKK, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı vb.) karar destek sistemi olarak çok ciddi bilgi akışı sağlanacaktır. Ülkemiz bu vesileyle bilgiyi üretebilen, bilgi ekonomisine geçmiş ve bilgiyle kalkınan bir ülke haline gelecektir. Tek elden, tek karar verici ile yapılacak merkezi bilgi toplama ile ülkemizde bugüne kadar sağlanamayan e-Devlet projeleri arasındaki entegrasyon ve bilgi alışverişi de en üst düzeyde ve güvenli olarak sağlanabilecektir. Örneğin ABD 38 Milyar $ bilgi ekonomisine yatırım yapmış, bu yatırım üç sene içerisinde ABD ekonomisine 789 Milyar $ olarak geri dönmüştür. Bilgiyle yönetim ve bilgi ekonomisi bilgi toplumunun en önemli unsurudur. Ekonomik anlamda ve Milli Kalkınmada en değerli katma değer ancak ve ancak bilgi ekonomisiyle sağlanabilir. 2023 yılında dünyanın en büyük 10 hatta ilk 5 ekonomisinden biri olma yolunda kararlılıkla ilerleyen ülkemiz için BİT en stratejik sektörlerin başındadır. Bu husus dikkate alınarak ekonomide karar verici Makamlar tarafından E-Devlet Ajansı’nın kurulması en önemli gündem olarak canlılığını ve öncelik sırasını daima korumalıdır. Önümüzdeki yıllarda verinin bilgiye dönüşümünün hızlanacağı, kamu, özel sektör ve üniversitelerin açık veriden yararlanacakları yöntemlere daha fazla yönelecekleri biliniyor. Bu noktada ulusal ve uluslararası stratejilerin belirlenmesi ve politikaların uygulanmasında kimlerin nasıl bir görev ve sorumluluk üstlenmesi gerektiği önem taşıyor. Ayrıca açık verinin Türkiye’de kamu ve firmalar tarafından yeni iş fırsatları olarak görülüp hizmet ve uygulamalarda kullanılabilmesinin önündeki engelleri kaldıracak yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. 156 Bilgiye erişimin önündeki engellerin kaldırılması, üretilen bilginin niteliğini yükseltirken yüksek katma değerli ürün ve hizmetler, toplumun hızla gelişip kalkınmasına olanak sağlıyor. Bunun için gelişmiş toplumlar kamu kaynaklarıyla toplanan birçok veriye herkesin ücretsiz olarak erişebilmesi için yasal düzenlemeler yapıp bu konuda önemli teşvikler uyguluyorlar. Henüz kurumsal sahiplenme ve liderlik üstlenecek bir kurumun olmadığı, yasal düzenleme ve teknolojik altyapı açısından belirsizlerin bulunduğu Türkiye’de, kamu özel sektör ve üniversitelerin açık veriyi yeni iş fırsatı olarak görmesi ve farklı uygulama ve modelleri sunması pek mümkün gibi görünmüyor. Bu nedenle Türkiye’de açık veri kullanılan uygulama ve projeler, şimdilik çok fazla yok. Türkiye’nin de bir an önce “Veri Güdümlü Ekonomi”ye geçiş politikalarını düzenlemesi; kamu, özel sektör ve akademi ile veri kullanımı, yaygınlaştırılması ve ticareti ile ilgili yasa ve mevzuatları oluşturması gerekmektedir. Ayrıca veri ile ilgili kamu özel işbirliği platformu oluşturulması, bunun Avrupa’daki benzer platformla uyum çalışmaları yapıp kendi stratejisi belirlemesi önerilmektedir. Açık Veri mobil uygulamalar gibi veri güdümlü sektörlerde yatırım tetikleyen yenilikçi katma değerli ürün ve hizmetlerde kullanım için bir temel oluşturur. Verilerin belli bir standartta açılması yeterli değildir. Bu anlamda, hava, trafik, emlak değer verileri ve haritalara kısacası Açık Veri’ye daha kolay erişimin de aynı zamanda sağlanması amacıyla Türkiye’nin bir “Ulusal Veri Merkezi” ve “Açık Veri” portalı kurması, veri yönetim politika ve stratejisi ile açık veriye kolay erişimi sağlayacak “erişim rehberi” oluşturması gerekmektedir. Bu rehberde lisanslama, veriseti ve maliyet gibi konuların nasıl olması gerektiği açıkça belirtilmiş olmalıdır. Kamu Entegre Veri Merkezi ve Türkiye: Bizi neler bekliyor? Veri merkezini yönetmek dediğimizde karşımıza çıkan en temel bileşenler sunucular, depolama üniteleri, enerji altyapısı, soğutma sistemleri, fiziki ve siber güvenlik, yönetim merkezi ve nitelikli insan kaynağı olarak görülmektedir. Tüm bu bileşenler ile sürdürülebilirliği sağlamak ciddi maliyetlere sebep olmaktadır. Nitekim 2012 verilerine göre dünyada yıllık veri merkezi harcamaları 1.5 trilyon dolar iken bunun yüzde 75'i işletme masrafları adı altında, bahsettiğimiz kalemlerin ayakta tutulmasına harcandığı, sadece yüzde 25'inin veri merkezine ilişkin yeni projelere aktarılabildiği ölçülmüştür. Bu kapsamda ele alınabilecek başlıklardan birisi olan enerji verimliliği, veri merkezlerinde en Öne çıkan konulardan birisidir. Dünyada BT tarafından tüketilen yıllık enerji 1.500 Terawatt saat ile toplam enerji tüketiminin yüzde 10'u iken, veri merkezlerinde bu enerjinin yüzde 30'u iletişim altyapısı, yüzde 30'u soğutma ve yüzde 30'u da sunucular için harcanmaktadır. Veri merkezlerinin birleştirilmesi ile sadece soğutma ve iletişim altyapısından yüzde 60 civarında enerji tasarrufu sağlanacağı ve daha çevreci bir yapıya kavuşulacağı görülmüştür. Fiziki ve siber güvenlik, nitelikli insan kaynağı, yangın koruma, soğutma, enerji, iletişim vb. altyapılar ile bunlara ait yedeklilik maliyetleri, standartlara uyum, çevresel yükümlülükler, teknik ve idari yönetim gibi işletmeye yönelik zorluklar ve maliyetler, veri merkezi sahipliğinde ciddi bir yük oluşturmaktadır. Bu hususlar ile konsolidasyondan 157 doğacak tasarruf fırsatları dikkate alınarak, son yıllarda ülkelerde, kamu kurumlarının veri merkezlerinin birleştirilerek bütüncül bir yapı oluşturma çabaları boy göstermiş ve bu deneyimi yaşayan ülkeler sağladıkları kazanımları ölçümlemeye başlamışlardır. Örneğin ABD'de 1998 yılında 432 veri merkezi mevcut iken bu sayı 2010 yılında 2094'e ulaşınca, benzer hedefler çerçevesinde veri merkezlerinin birleştirilmesine ilişkin karar alınmış, 1 Ekim 2014 tarihine kadar 962 veri merkezinin birleştirilmek suretiyle kapatılması hedeflenmiş, bugüne kadar 746'sı kapatılmış, bu sayede 3 milyar dolar tasarruf öngörülmüştür. Güney Kore'de benzer yaklaşımla 2006 yılında dünyadaki ilk Kamu Entegre Veri Merkezi kurulmuş ve 48 bakanlık 2 ayrı şehirdeki yedekli merkezde bir araya getirilerek yıllık 550 milyon dolar tasarruf elde edilmiştir. Ülkemizde de benzer hedefler doğrultusunda, 15.01.2013 tarihinde Bilim, Teknoloji Yüksek Kurulu'nun kararı ile, "Türkiye Kamu Entegre Veri Merkezi (KEVM)" kurulma çalışmalarının yapılmasına karar verilmiştir. Bu konudaki başarılı ülkelerin oldukça uzun süreçler neticesinde ciddi analizler ve aşamalı geçişler ile tamamladığı bu çalışmaların ülkemizde de en verimli biçimde hayata geçebilmesinde; kamu kurumları, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının etkin katılımı ile oluşacak ortak aklın önemi büyüktür. Bu yaklaşım bize, ulusal siber güvenlikte güçlü bir altyapı, büyük veri ve açık veride daha büyük ekonomik fırsatların oluşacağı bir ortam, kamu bilişim projelerine KOBİ'lerin katılımı ile sektör desteği gibi önemli fırsatları da beraberinde getirecektir. Veri güdümlü ekonomiler devasa büyüklükteki ekonomik hareket ve büyüme fırsatları sağlar. “Açık veri”, inovasyonu artırmayı ve ekonomideki her sektörde dönüşümü sağlayacak potansiyele sahiptir. Kamu burada özellikle ekonominin diğer paydaşlarının bilgiden değer elde etmelerini sağlamak üzere kritik bir role sahiptir. Kamu değer yaratılmasını sağlar, riskleri yönetir ve “açık veri” paydaşlarını devreye sokar. Açık verinin kullanımının artmasıyla ile oluşan akan bilgi ve artırdığı performans ve inovasyon küresel boyutta yıllık 3 Trilyon. ABD’dan fazla bir ekonomik değer yaratacak boyuta gelmiş durumda. Öyle ki; bu akan bilgi elektronik olarak okunabilir, çok geniş kitlelerce çok az ya da sıfır maliyetle erişilebilir, paylaşılabilir ve dağıtılabilir bir bilgidir. Açık verinin değer kaynakları; tüketici finansı ve ürünleri, eğitim, elektrik, sağlık ve bakım, petrol, gaz ve ulaşım gibi konularda yeni ve artan cirolar, tasarruflar ekonomik kazanımlardan oluşmaktadır. Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Beyaz Saray, New York şehri ve ABD Federal Hükümeti gibi dünyanın en büyük kurumlarının “Açık veri” inisiyatifleri bulunuyor. Artık diyebiliriz ki; “Açık veri, 21. yüzyılı ‘olsa iyi olur’ tarzı ihtiyaçların çok ötesine geçirmiştir. Açık veri, açık API adını verdiğimiz, açık standartlar ve açık lisanslara sahip açık geliştirme platformları ile sunulmaktadır. Bu da bugünkü düşünce biçimlerini değiştiren ve çok ötesine geçen ağlarla ve ilişkisel düşünceyi tetikleyen bir yapıdır. Günümüzde büyük, küçük tüm kurumların bu düşünce biçimiyle hareket etmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Kurumlar, “açık veri” ile hizmet inovasyonunu gerçekleştirebilirler. Dünyadaki kazanımlara bakarsak; - Finlandiya’da coğrafik verilerle yapılan çalışmalar sonucunda, KOBİ’ler açık verilere ulaşarak ve verilere para ödemeyi reddederek yüzde 15 büyümüşler, etkisi ilk yılda görülmüş, ikinci yılda daha da güçlenmiş. 158 İspanya’da kamu verisinin yeniden kullanımıyla, 5000’den fazla yeni istihdam yaratılmış. Danimarka’da 2002’de verilerin açılmasıyla, 2005-2009’da 62 Milyon Avro fayda sağlarken, 2002-2009 yılları arasında 2 Milyon Avro’luk harcamaya karşılık, yatırımın geri dönüşü 2010’da 14 Milyon fayda sağlamış. İngiltere’de 300 bin otobüs durağına ait bölgesel veriler paylaşılmış, halk bu verilerin 18 binini düzeltmiş ve sonuçta resmi olarak verilerde doğruluk sağlanmış. Manchester’da açık veri ile yerel yönetimlerde verimliliği artırarak ve finansal ve operasyonel maliyetleri düşürerek yılda 8,5 Milyon İngiliz Sterlini tasarruf sağlanmış. İngiltere’de 2004’te Kalp Cerrahı Sir Bruce Keogh’un diğer cerrahların klinik sonuçları ile ilgili verilerini açtırmasından 7 yıl sonra, ameliyatlarda hayatta kalma oranlarında şaşırtıcı sonuçlar elde edilmiş. ABD’de Memphis’te açık veri üzerinde yapılan tahminsel analizlerle 2006 ve 2010 yılları arasında suç oranında yüzde 30, şiddet suçlarında ise yüzde 15 düşüş olmuş. “Açık veri”,çok geniş bir kapsamda erişilebilir, kişiler ve makinelerce kullanılabilir, teknolojik, yasal ve kullanılabilirlik engellerinden arınmış olabilen kamu verisidir. “Açık veri”, sadece ekonomik değer yaratmaz. Aynı zamanda sosyal değer de yaratır. Posta kutunuzda bulacağınız bilgilerden arama motorlarında bulacaklarınıza kadar her tür bilgi için veriye ulaşmak gerekir. Bunu da sağlayan devlettir. Aynı zamanda açık veri,saydamlığı ve katılımcılığı da beraberinde getirir. Vatandaşların devletin yaptıklarından haberdar olması gerekir. Bunu da kamu verisi ve bilgisine serbestçe erişerek ve bunu da diğer vatandaşlarla paylaşarak yapabilir. Ayrıca, devlet artık vatandaşlarının ve yerel iş dünyasının ne istediğini artık daha hızlı anlamanın yollarına sahiptir. Bu da teknoloji ve açık veri ile mümkündür. Artık veriler her yerde ve birbirileriyle ilişkilendirilebiliyor, anlamlaştırılabiliyor ve analiz edilerek bilgiye ve işe dönüştürülebiliyor. Dünyada sadece bu konuya odaklı bilimsel araştırmalar ve teknoloji geliştirme çalışmaları projeler yapılıyor. Artık verinin her yerde olduğu, paylaşıldığı ve kullanıldığı ve tüm bunların çok hızlı bir biçimde yapıldığı yeni bir dünyanın içindeyiz. Devlet veri ekonomisine geçiş sağlarsa ülke inanılmaz gelişir ve zenginleşir. Teknolojik İnovasyon Güdümlü Amerika Birleşik Devletleri Ekonomisindeki Teknoparkların Ülke Kalkınmasındaki Rolü Sürdürülebilir iktisadi büyüme birçok iktisadi faktör ile değişkenin bir araya gelmesinden meydana gelmektedir. Geleneksel olarak ekonomistlerin çoğunluğu iktisadi büyümenin üretim faktörlerine (emek, sermaye ve toprak) bağlı olduğunu dile getirirken, diğer bir kısmı ise iktisadi büyümeyi sadece üretim faktörleri ile izah etmenin yeterli olamayacağını ifade etmişlerdir. Bu ekonomistlere göre iktisadi kalkınmanın en önemli belirleyicilerinden ilki teknolojik inovasyondur. Fakat ileri teknolojik değişimler ile inovasyonun iktisadi büyüme üzerindeki katkıların değerlendirilmesindeki problemler nedeniyle, teknolojik inovasyon daha önceleri iktisadi 159 büyüme ile ilgili faaliyetlere dahil edilmezken, günümüzde ise ortaya konulan teknolojik inovasyonlar iktisadi büyümenin merkezi olarak kabul edilmektedir. Ekonomik kalkınma; faktör-güdümlü ekonomi, verimlilik-güdümlü ekonomi ve inovasyon-güdümlü ekonomi olmak üzere üç önemli aşamada toplanmaktadır. Kalkınmanın en alt aşamasındaki ekonomi faktör-güdümlü ekonomide temelde vasıfsız işgücü ile bazı doğal kaynaklarının konumlandığı ortamlardır. Faktör güdümlü ekonomiyi barındıran ülkeler, ileri teknolojiyi kendi içyapılarında geliştirmek yerine diğer bazı ülkelerden temin ederler. Yatırım ve verimlilik güdümlü ekonomiler ise; vasıflı işçilerin ortaya çıkmasını sağlayan eğitim ve öğretim kurumlarının içyapılarından çıkan ve belirli düzeyde verimlilik artışı sağlayan etmenlere yatırım yapmasıdır. ABD’nin yeni başkanı Obama tarafından ifade edilmiş olan ekonomi strateji planında AR-GE ve inovasyon çalışmalarında sergilenen buluşların patenti ile ilgili reformlar için, geleceği şekillendirecek inovasyon güdümlü ekonomi için, Başkan Obama’nın tarihsel daha da önemli adımlar atacağı, stratejik inovasyon ekonomisi için; temel araştırmalar, inovasyon, yenilenebilir enerji, ileri taşıt teknolojileri, nano-teknoloji, innovatif tıp, ileri teknoloji donanımlı hızlı trenler, patent reformu ve denizde rüzgar tarlaları gibi inovasyon ekonomisindeki çok önemli stratejik planlama ve yasal düzenleme yapılacağı vurgulanmaktadır. Raporda “Amerikan İnovasyon Yapı Taşlarına Yatırım” başlığı altında; başarılı inovasyon ekonomisi için lazım olan tüm araçların ekonomik sistem içerisinde olmasından emin olması gerektiği bildirilmektedir. Ekonomik kalkınmada en önde olan ülkeler ise; inovasyon güdümlü ekonomiler, yani inovasyon endeksi, AR-GE harcamaları, sağlık, altyapı ve üniversite-sanayi işbirliği ile risk sermayesi gibi aşamaları içinde barındıran ülkeler oldukları için her zaman başarılı olmaktadırlar. Bunun en güzel örneği; ABD’nin uyguladığı başarılı ulusal inovasyon sistemi tasarımı politikaları ile ortaya koydukları Silikon Vadisi’dir. ABD Ekonomisine giren paranın büyük bir kısmı yaklaşık %60 oranında ileri teknolojik inovasyonların ve buluşların sergilendiği Silikon Vadisinden gelmektedir. Silikon Vadisinin çok başarılı inovasyon güdümlü ileri teknolojilerin üretildiği ve buluşların sergilendiği ve yurt dışından çekim sağlamasının önemli bir nedeni de; ABD’nin patent reformu çabalarının önemli bir yeri vardır. Patentin incelenmesi ve patentleme süresinin azaltılması yönündeki çalışmalar, ABD’nin start-up ve teknoloji odaklı girişimciler için önemli bir ortam sağladığını, bu avantajlı ortamını sağlayan ABD patent sistemi ile yurt dışından önemli ölçüde çekim sağladığını, böylelikle patentlerin hemen hemen yarısını kendi bünyesine aldığı hem de beyin gücü sağladığını bilmek gerekir. ABD’nin silikon vadisindeki ileri teknolojilerini bünyesine alarak başrollerde oynadığı, bunun devamı için de, patent reformunu daha da zenginleştirmek için, ABD’nin ekonomi politikasında 1 numaralı gündem maddesi olmuştur. İleri teknolojik inovasyonların merkezindeki ABD Teknoparklarından kaynaklanan ekonomik büyüme de, ABD patent sisteminin çok etkili olduğu bilinmektedir. 160 Teknolojik inovasyonların yapı taşlarının kilit noktasındaki teknoparklar, üniversitesanayi işbirliğinin yoğun bir biçimde yaşandığı yerler olarak bilinen, üniversite ya da araştırma kurumunun önderliğinde üretilen bilginin ticarileştirilmesine zemin hazırlamak ve böylelikler katma değeri yüksek ürünler elde etmek için bölge ya da ülkenin iktisadi kalkınmasına katkı sağlamayı amaç edinir. Teknoparklar; “Teknoloji transferi girişimidir.” şeklinde tanımlanmakta ve asıl faaliyetini teknoloji transferi olarak belirtmektedir. Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere teknoparklar üniversite-sanayi-devlet arasında teknoloji transferinin sağlanmasında önemli rollere sahip alanlardır ve asıl amaçları teknoloji transferini gerçekleştirmektir. ABD’deki Teknolojik İnovasyon Güdümlü Teknopark Uygulamaları ABD’de uzun yıllardır faaliyet gösteren Silikon Vadisi, Boston-Cambridge-Route 128 Bölgesi, Research Triangle Park ve diğer bölgeler iktisadi kalkınmada önem arz etmektedir. Silikon Vadisi ( Silicon Valley) Teknoparkı İlk olarak 1950’li yıllarda ABD’de ortaya çıkmıştır. 1952 yılında Stanford Üniversitesi tarafından ilk kurulan “Silikon Vadisi” dünyanın ilk teknoparkı ünvanını taşımaktadır. Silikon Vadisinin mimarı olan Stanford Üniversitesi, 1891 yılında Stanford Ailesi tarafından kurulmuştur. Stanford Üniversitesi Silikon Vadisi ekosisteminin en önemli ve temel bileşeni ve doğal tetikleyicisi olmuştur. Google, Yahoo, Cisco Sistemleri, Sun Mikrosistemler Stanford Üniversitesi öğrencileri tarafından geliştirilen girişimler arasındadır. ABD’deki Silikon Vadisi olarak bilinen Stanford Teknoparkı, günümüzde bilgisayar, elektronik bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimi açısından önemli bir yere sahiptir. 1983 yılında ileri teknoloji firmalarının sayısı 8.000 civarını bulan Silikon Vadisinde konumlanmış firmalar, farklı dönemlerde Nobel bilim ödüllerinin %60’ının sahibi olmuştur. Dünyanın en büyük teknoloji üssü olarak bilinen Silikon Vadisi, 300 bin çalışanı, 8 binin üzerinde şirketi ve milyarlarca dolarlık para akışıyla geleceği elinde tutmaktadır. Modern yönetim modelleri geliştiren Silikon Vadisi, 100 bin hektarlık alan üzerine kurulmuş dev bir bilgi fabrikası durumundadır. Bu büyük teknoloji kentinde 8 binden fazla şirket araştırma ve geliştirme faaliyetleri uygulamaktadır. Bu şirketlere bağlı bulunan 6 bini doktoralı olmak üzere toplam 300 bin teknik eleman çalışmaktadır. Silikon Vadisi’ndeki ileri teknoloji işçi istihdam oranı, her 1000 özel sektör çalışanı başına 285.9 olup, 144.800 Amerikan dolarlık ortalama maaş oranı ile dünyada bu alanda en ileri teknoparktır. Silikon Vadisi, kendiliğinden gelişen bir ekosistemdir. Risk alma eğilimi yüksek bir kültürel yapının varlığı olması, kaliteli üniversiteler ile buralardan yetişen kalifiye işgücü, girişimciliği teşvik eden ortam ve yüksek hızda fikir akışı bu ekosistemin doğal bir biçimde oluşmasını tetiklemiştir. Öğrencilerin şirket kurmaya teşvik edilmesi, profesörlerin bu şirketlerde Yönetim kurulu üyesi ve danışman olmaya teşvik edilmesi, üniversitede oluşturulan fikri mülkiyet haklarının bu şirketlere kullandırılması ve profesörlerin özel sektöre yönlendirilmesi etkili 161 olmuştur. Bu kapsamda, gerçekleştirmektedirler. girişimci üniversite olgusunun en somut örneklerini İleri Teknolojik açıdan tüm zenginlikleri kendi bünyesinde barındıran 70 yaşındaki Silikon Vadisi’nin bugününe ait veriler, ilk kurulduğu günden itibaren kat edilen aşamayı gözler önüne sermektedir. Bölgedeki şirketlerde 1 milyon 381 bin kişi çalışıyor. Bu bölgede çalışanların % 44’ü üniversite mezunu. (Bunların % 55’i göçmen ve ABD ortalamasından 3 kat daha fazla). Bu bölgede çalışanların % 48’i iki veya daha fazla dil biliyor. (ABD ortalaması ise % 19) Şirketlerin % 53’ü göçmen kökenlilerce kurulmuş. (California ortalaması %39, ABD ortalaması ise % 25) Silikon Vadisi, ABD milli gelirinin %2,1’ini, bulunduğu California milli gelirinin ise % 16’sını üretiyor. Özetle, Silikon Vadisi’nin ABD’de bu denli başarılı olmasının en önemli 6 faktörü şu şekilde belirtilmektedir : Teknik Uzmanlara Erişim Altyapı Kuruluş Sermayesi İş Gücü Dolaşımı Bilgi Paylaşım Networkleri 162 Var Olan Firmalardan Yeni Firmaların Oluşması Mantarlama) (Mushrooming, Cambridge-Boston-Route 128 Ekosistemi Boston şehri, eğitim kurumları ve bu eğitim kurumlarının özellikle tıp, biyoteknoloji ve ileri teknoloji alanlarındaki başarılı araştırmaları ile anılmaktadır. MIT (Massachusetts Institute of Technology), Harvard Üniversitesi, Tufts Üniversitesi, Boston Üniversitesi ve Boston Koleji gibi 50’den fazla saygın eğitim kurumunun bulunduğu Boston, aynı zamanda ‘Yaşambilimleri Küme’si ile ülkede ve dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. 2008 verilerine göre, ABD’nin 6. dünyanın ise 12. büyük ekonomisi kabul edilen Boston’da son 20 yılda istihdam, geleneksel iş alanlarından, teknoloji ve servis bazlı işlere kaymıştır. Boston’un ekonomisi büyük ölçüde yüksek teknoloji, finans, profesyonel hizmet ve iş servisleri, savunma, eğitim ve yaşambilimleri alanlarındaki kurum ve kuruluşların faaliyetlerine dayanmaktadır. Şehir merkezinde finans, iş, hizmet, eğitim ve araştırma sektörleri öne çıkarken, kırsal kesimlerde daha çok ileri teknoloji ve savunma sanayi ön plandadır. Boston, üniversite ve araştırma kurumlarının, yerel ekonomiye en çok katkı yaptığı bölgelerin başında gelmektedir. Boston’da bilhassa MIT mezunlarının, bölgede faaliyette olan yaklaşık 26.000 firmaya sahip olduğu bildirilmekte, bu şirketlerin yıllık satışlarının 2 trilyon ABD Doları civarında olduğu söylenmektedir. Şehir, 2006 yılı verilerine göre; 191.700 iş ile Silikon Vadisi, New York ve Washington’dan sonra ileri teknoloji alanında iş imkanı sağlayan dördüncü önemli büyük şehir olarak nitelendirilmiştir. Büyük bölgesel ekonomilerinden bahsedildiğinde, batıda Silikon Vadisi bölgesinin ardından akla gelen bölge olan Cambridge-Boston-Route 128 Ekosistemi, diğer ülkeler tarafından da model olarak alınan, yatırım ve istihdam oluşturmada örnek bir bölge olarak dikkat çekmektedir. Bölge, özellikle fakülte üyeleri, araştırmacılar ve öğrencilere sağlanan girişimci atmosfer ve yeni kurulan teknoloji tabanlı firmaların başarıları ile öne çıkmaktadır. Üniversitelerin sağladığı imkanların yanı sıra, bölge ayrıca, organik olarak gelişen kurum ve kuruluşlar ile desteklenmiş, teknoloji tabanlı firmaları, araştırma kurumlarını ve girişimcileri korumak üzere farklı insiyatifler gelişmiştir. Bunun sonucunda, bölgede yeni ve ileri teknolojilerin gelişmesi ve riskli girişimlerin kurulması için gerekli ortamı besleyen, bölgenin kalkınmasında kilit rol üstlenen farklı bir dinamizm ortaya çıkmıştır. Yatırımcılar, servis sağlayıcılar, bölgesel ticaret acenteleri, bölgesel yayınlar, girişimci destek ajansları, kamu ve özel sektör inisiyatifleri bölgede yer alan kurum ve kuruluşların başında gelmektedir. Silikon Vadisi’nde girişim sermayesi şirketlerinin daha geniş ağa sahip ve köklü bir yapıda olduğu, buradaki araştırma kurumları ve laboratuvarların büyük şirketler ile olduğu kadar yerel start-up firmaları ile işbirliği içinde olduğu bildirilmektedir. Buna karşılık, Cambridge-Boston-Route 128 atmosferinin, genç ve girişimci yabancılar için çok cazip olmadığı ve bölgenin teknolojide mini bilgisayarlardan kişisel bilgisayarlara geçiş fazını 163 kaçırdığı ifade edilmektedir. Buna rağmen, Route 128 bölgesi, girişim sermayesi fonları çekmede ülkenin halen ikinci büyük bölgesi konumundadır ve özellikle biyoteknoloji ve sağlık bilimleri alanında ciddi bir üstünlüğü olduğu söylenmektedir. Cambridge-Boston-Route 128 Ekosistemi içerisinde konumlanan Harvard Üniversitesi-Teknoloji Geliştirme Ofisi Harvard üniversitesinde yeni buluş ile icatların ticarileştirilmesi ve korunabilmesi için strateji geliştirmek ve uygulamaya koymak üzere stratejik faaliyet göstermektedir. Ofis, bilhassa üniversitedeki araştırmacıların fon bulma, sanayi ilişkileri (kontratlı araştırmalar, lisanslama ve yeni firma kurma yolu ile), patent alma, firma kurma, araştırmaların ticarileştirilme potansiyelini değerlendirme ve fikri mülkiyet haklarını koruma konularındaki ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Yüksek lisans ve doktora derecelerine sahip, aralarında avukat, patent ve iş geliştirme uzmanı 40 kişinin çalıştığı ofis aracılığı ile yıllık yaklaşık 80-90 patentin alındığı bildirilmiştir. Harvard Üniversitesi-Teknoloji Geliştirme Ofisi aynı zamanda, ‘Teknoloji Geliştirme Hızlandırıcı Fonu’ adında bir erken aşama fonu da sağlamaktadır. Harvard Üniversitesi-Teknoloji Geliştirme Ofisi aynı zamanda, ‘Teknoloji Geliştirme Hızlandırıcı Fonu’ adında bir erken aşama fonu da sağlamaktadır. Harvard Üniversitesi’nde Teknoloji Transfer Süreci Harvard Üniversitesi fikri mülkiyet hakları politikasına göre, üniversitede yapılan araştırmaların tüm hakları üniversiteye aittir. Ancak araştırmacılar, araştırmalarının ticarileştirilmesi sonucunda alınan lisans ücreti ve şerefiyelerden yararlanabilmektedirler. Araştırmacılara genellikle elde edilen gelirin %50’si (şahsi ödemeler ve laboratuardaki ekipmanlar vb. için) ödenmektedir. Bu oranın birçok ABD üniversitesine kıyasla daha yüksek bir oran olduğu ifade edilmektedir. Raleigh ve Research Triangle (Araştıma Üçgeni) Ekosistemi Kuzey Karolina bölgesinde konumlanan Araştırma Üçgeni Parkı (Research Triangle Park, RTP), hem bölgenin hem de eyaletin iktisadi kalkınmasını tetiklemek için başarılı iş adamları, kamu ile üniversite temsilcileri tarafından kurulmuştur. Bölgenin üst düzeydeki rekabetçi işbirliği ile araştırmaya dayalı ileri teknolojilerin gelişmesi için uygun ortamın sağlandığı parka, toplam 1 milyar ABD Doları tutarında yatırım yapılmış olup, 37.000’den fazla kişiye iş imkanı verilmiştir. RTP’de çalışan kişilere ödenen maaşların yıllık toplamının yaklaşık 2,7 milyar ABD Doları civarında olduğu söylenmektedir. 1950‘lerin başında, ekonomik gelirini bilhassa tütün, mobilya işçiliği ile küçük ölçekli tarım işlerinin oluşturduğu ve o zamanlar ABD‘deki eyaletler içinde kişi başına düşen gelir sıralamasında sondan ikinci sırada olan Kuzey Karolina’nın bugünkü etkin rekabetçi konumuna ulaşmış olması, o zamanlardaki önde gelen liderlerinin bölge için yeni bir vizyon belirlemesi ile başlamıştır. Araştırma odaklı büyük firmalar için uygun altyapıyı sağlamak, onları çekim merkezi bölgeye sevk etmek üzerine kurulan bu stratejik vizyon, bugün parkın sayılı önemli bilgi bölgelerinden birisi olarak anılmasını sağlamıştır. 164 1965 yılında IBM’in ve daha sonrasında ABD Sağlık Bakanlığı’nın yerleşmesi parkın ilerlemesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Parkta, özellikle büyük şirketlerin faaliyet göstermesi ile küçük şirketlerin ve start-up firmalarının yaşayabilecekleri bir ortamın gelişeceğine dair olan inanç, başarılı sonuçların elde edilmesini sağlamış ve bugün parkta büyük şirketlerin yanı sıra küçük şirketlerin sayılarının hızla arttığı gözlenmiştir. Austin Ekosistemi Austin, Teksas eyaletinin başkenti olup, Teksas’ın dördüncü, ABD’nin ise, onbeşinci büyük şehri konumundadır. 2000-2006 yılları arasında ABD’nin en hızlı büyüyen 3. Şehri olarak dikkat çekmiştir. 90‘dan fazla araştırma birimine ev sahipliği yapan, yıllık araştırma harcaması 500 milyon ABD Dolarını geçen, 400 patentin sahibi, ABD’nin en büyük lisansüstü okullarına sahip üniversitelerinden birisi olan Teksas Üniversitesi Austin’de bulunmaktadır. Austin’in bir bilim ve teknoloji merkezi olarak gelişmesi ve ABD’nin en başarılı ekosistemleri arasında yer alması, 1977 yılında üniversiteye bağlı olarak faaliyet gösteren IC2 (Innovation, Creativity, Capital) Enstitüsü’nün kurulması ile başlamıştır. IC2 Enstitüsü / IC2- Innovation, Creativity, Capital Institute IC2 Enstitüsü, Teksas üniversitesinin girişimcilik konusunda bilhassa teorik ve pratik çalışmalar yapan araştırma birimlerinden birisidir. IC2’de geliştirilen modeller arasında, ‘Austin Teknoloji İnkübatör’ü (Austin Technology Incubator), ‘İş Araştırmaları Bürosu (The Bureau of Business Research)’, ‘Küresel Ticarileştirme Grubu (Global Commercialization Group)’ gibi pratik uygulamalar ve programlar ile test edildiği vurgulanmaktadır. IC2 Enstitüsü’nün ana hedefleri arasında, bölgesel kalkınma ile zenginliğin önünde engel olarak duran önemli yapısal problemleri tespit etmek ve araştırmak, bilim ve teknolojinin ekonomik gelişmenin ana kaynağı olduğunu ispat etmek olarak ifade edilmiştir. Austin bu şekilde, Cambridge-Boston bölgesinde bulunan geniş yatırımcı veya iş melekleri ağlarına sahip olmamasına rağmen, teknoloji transfer modellerini geliştirebilecek ve uygulayabilecek ekosistemi ortaya koyacak şansa sahip olmuştur. Bu başarının sonucu olarak Austin ekosistemi, Silikon Vadisi ve Boston-Route 128 bölgelerinden sonra literatürde en çok ele anılan bölgelerden birisi olmuştur. Üniversite, son 5 yılda 1.000’in üzerinde patent başvurusunda bulunmuş, bu da üniversitenin patent başvuru sıralamasında ülke içinde 3 sırada yer almasını sağlamıştır. Chevron, ExxonMobil, Intel, Cisco, Abbott, Samsung, BASF, Boeing, Lockheed Martin, Merck ve Pfizer gibi büyük şirketler, üniversitede gerçekleşen 60 milyar ABD Doları tutarındaki araştırma ve geliştirme faaliyetlerine sponsor olmaktadır. Sonuç olarak; iktisadi kalkınma ve inovasyon performansı arasındaki yüksek ilişkinin olduğu, ABD’nin büyümesi üzerinde teknolojik gelişmenin büyük etkisi olduğu bildirilmektedir. Bilhassa küreselleşme, rekabetteki artış, bilişim ve iletişim teknolojisindeki hızlı yükseliş, ileri teknolojik ve bilimsel gelişmeler gibi faktörlerin etkisiyle işletmeler yüksek düzeyde inovasyona gitmektedir. 165 Söz konusu İnovasyon ekonomisinde, teknolojik inovasyonlarının ABD’nin ekonomik gelişmişliğinde önemli bir model teşkil ettiği belirtilmektedir. Ulusal rekabet için çok önem arz eden inovasyon ekonomisi temel araştırmalara kaynak ayrılması ve yeni iş alanları ve küresel rekabet avantajı sağlayacak start-up ve teknolojik inovasyon odaklı girişimciler için iyi bir ortam sağladığını, böylelikle yurt dışından çekim sağlayarak endüstriyel gelişim ile istihdamın artacağı ve ABD ekonomisinin gelişmesinde önemli rol oynadığı belirtilmektedir. 166 İngilizce’nin İş Ve Sanayi Dili Olmasının Getirdiği Avantaj Üzerine: Chris Evdemon, Innovation Works: “Silikon Vadisi dünyanın en yetenekli kişilerini çekebilmektedir (ve bunu yapmaya devam edecektir) çünkü herkes iletişim becerisine sahiptir. Aynı zamanda kendi endüstrileri tarafından kullanılan aynı dildir. Bu avantajın bir benzerinin oluşturulması çok zordur”. Hiroshi Mikitani, CEO of Rakuten: “İngilizce iletişim becerilerinin düşük olması Japonya’nın küresel lider olmasını engellemiştir. Gerçekten uyanmak ve gözlerimizi açmak zorundayız”. Başarılı girişimcilerin tekrar yatırıma yönelmesinin Silikon Vadisi’ne sağladığı avantaj üzerine: Chris Evdemon, Innovation Works: “Önemli olan bir kriter de döngüdür: Girişimlerinden çıktıktan sonra bilgi ve sermayelerini tekrarlı şekilde eko-sisteme geri koyan başarılı girişimciler bu döngüyü oluşturur. Şimdiye kadar bunu Silikon Vadisi’nden başka kimse başaramadı”. Türkiye‘mizdeki yurt dışına giden beyin göçünün tekrar Ülkemize getirilmesi bağlamında önemli adımlar atılmaya başlanmıştır. ABD Silikon Vadisindeki Microsoft’ta 350, İnternet arama motoru Google’da 35 ve ABD’li havacılık şirketi Boeing firmasında 75 Türk Mühendis görev yapmaktadır. Bu bağlamda; Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Teknoparklarından bilhassa Silikon Vadisindeki dünyanın önde gelen şirketlerinin sahipleri ve CEO'ları ile görüşerek Türkiye'ye yatırım çağrısı yapmış olması Ülkemizin İleri teknolojik seviyeye gelmesi açısından çok önem arz etmektedir. Türkiye'nin coğrafi konumu, Avrupa Birliği ve Balkanlar ile Ortadoğu ve Asya arasında bir köprü olması, yatırımcılar için de oldukça cazip imkanlar sunmaktadır. Türkiye’nin İlk Bilişim Vadisi Türkiye'nin teknoloji geleceğini inşa edecek 2023 vizyon projelerinden biri "3 milyon metrekare üzerine kurulacak, 420 futbol sahası büyüklüğündeki Türkiye'nin ilk Bilişim Vadisi. Bilişim Vadisi ile 150 bin Ar-Ge personeline istihdam yaratılması hedeflenmektedir. Projenin 4 etapta tamamlanması planlanmaktadır. Birinci etap, 1A ve 1B olarak ikiye ayrılmıştır. 1A denilen bölge içinde, 15 bin metrekarelik idari bina ve çok amaçlı Ar-Ge ofisleri yer alacak, Bilişim Vadisi içinde yaşayacakların bütün ihtiyaçlarına cevap verecek okul, kreş, hastane, ibadethane, konaklama, banka, spor merkezleri, kültürel tesisler gibi sosyal donatı alanları da bulunacaktır. Burası ArGe çalışanları için aynı zamanda bir yaşam kompleksi olması düşünülmektedir. Bilişim Vadisi ile Türkiye, bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe dünyanın önde gelen cazibe merkezlerinden biri haline getirilmesi planlanmaktadır. Bilişim Vadisi'nin kurulmasıyla ilgili ilk çalışmalara 2010 yılında başlanmış ve 2012 yılında Gebze'de kurulmasına karar verilmişti. Bilişim Vadisi'nde yerli ve yabancı büyük firmalara kampüs tarzında yerler tahsis edilecek ve bu firmalar kendi inşaatlarını yapacaklar. Proje içinde büyük 167 firmaların hem Ar-Ge hem de üretim yapması da yine Türkiye'de bir ilk olacak. Firmalar ancak Ar-Ge yaptıkları sürece kira sözleşmelerini yenileyebilecek. Bilişim Vadisi'nde yer alacak yabancı firmalar Türkiye'deki insan kaynağından yararlanacak. Ayrıca üniversitelerle görüşülerek, hangi bölümde, bilişim Ar-Ge'sinde çalışabilecek ne kadar yüksek lisanslı ve doktoralı bilim insanı olduğu tespit edilecektir. Sosyal Ağlar Dev Bir Ekonomi Yarattı Toplumsal Bilişim Ağları", günlük yaşantıların sayısal ortama yansımasını sunuyor. Sanal sandığımız şey, aslında gerçeğin ta kendisi. İnsanlar, karşılıklı etkileşimde bulunmadığında günlük yaşamlarının dışında bir kişilik eğilimi gösterseler de toplumsal ağlar, kişiliklerimizden oluşan, bizleri yansıtan aynalardan başka bir şey değil. ABD ve AB'de, toplumsal ağlar yoluyla oluşan yeni işe alma sayıları, birkaç yıl öncesiyle kıyaslanamaz ölçülere ulaştı. Oluşan yeni alanlarda çalışmaya başlayan işgücünün yarattığı ek ekonomik değer, otomotiv ve turizm gibi, uzun yıllardır lokomotif olan sektör rakamlarını şimdiden sollamış durumda. Amerikan Maryland Universitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre Facebook'da yer alan "uygulama ekonomisi" yalnızca ABD'de yüz seksen iki bin kişiye yeni iş olanağı sağladı. Bu sağlanan yeni olanak, ülke ekonomisine on beş milyar dolar civarında katkı yaptı. Marka değerleri ve uygulamalardan elde edilen gelirler hesaba katılmadan bile ortaya çıkan rakamlar şaşırtıcı. Çalışmada elde edilen verilere göre, sosyal medya uygulamalarının ortaya çıkardığı yeni sanal ortam, yepyeni bir ekonomi yaratıyor. Facebook ve öbür ortamlardaki büyüme, doğru orantıyla çalışma yaşamı ve genel ekonomiye katkı yapıyor. Toplumsal ağlar için uygulama geliştirmek, en önemli iş kaynaklarından biri olarak göze çarpıyor günümüzde. Dünya genelinde sekiz yüz milyona yaklaşan aktif kullanıcı sayısıyla Facebook, bugünün başta gelen toplumsal medya uygulamasıdır. Kendi geliştirdiği uygulamaların yanında, üçüncü parti olarak adlandırdığımız öbür yazılım geliştirici firma uygulamaları ile, birbirleriyle ortak noktası bulunmadığı sanılan bağımsız kitleleri, çatısı altında toplamayı başarmıştır. Facebook, 2007 yılının Mayıs ayında ABD'de, üniversite öğrencileri arasında iletişimi sağlama ereği ile ve dar bir çevrede başlamıştı. Altmışbeş yazılım geliştirici firma, yüze yakın uygulama ve yirmi milyon kullanıcıya ulaştı kısa sürede. Bugün ise dünyanın çeşitli yörelerinde yerleşik altmış bin sunucu üzerindeki iki buçuk milyondan fazla bilgisunar ile içice geçmiş biçimde çalışmaktadır. Kayıtlı kullanıcılar her gün yirmi milyondan fazla sayıda Facebook uygulamasını bilgisayarlarına kuruyorlar. Farmville türü oyunlardan, Spotify türü müzik uygulamalarına dek. Facebook uygulamaları başlıca iki türlü: Oldukça yoğun kullanılan "Words with Friends" ve "Mafia Wars" gibi oyunların iyesi Zynga gibi üçüncü parti uygulamalar (Apps). Bu uygulamalar "beğen - like this" ve 168 "hareket duvarı - activity feed" gibi öbür Facebook bileşenlerini de destekleyip, kullanıcıların da katkısını isteyen eklentileri (plug-in) içerirler. Facebook ana sayfasından kullanıcı adı ve şifre ile giriş yapılan bireysel, korumalı alanda ise arkadaşların kimlik bilgilerini kullanma onayı verilerek açılan oturumlarda, arkadaşlar ve onların arkadaşlarınca önerilen öykü, fotoğraf, yorum vb. türü paylaşımlar vardır. Facebook bileşenlerince oluşturulan genel ortam, yasakçı yaklaşım bir yana bırakılıp akılcı destekler verildiğinde, ülke ekonomilerine oldukça büyük katkı sağlayarak yeni iş alanları yaratıyor. Son kullanıcı “beğen”i tıklatarak, ekonomik varlığını ortaya koyar. Bir değer yaratır. Arkadaşlar arasında yapılan eş zamanlı iletişim trafiğinin artması ile birlikte, uygulama geliştiren firma ve çalışanları, var olan işlerini korurlarken yenileri işe alınır. Benzer yeni uygulamalar ve şirketler, artan sayıda ortaya çıkarlar. Herkes, Facebook'ta bir uygulama geliştirip, para kazanmaya başlayabilir. Uygulama tutulur ise, ek yazılımlar için yeni yazılımcılara iş alanı açılır. Daha da tutulur ise, kurucu kişi ya da firma, yeni uygulamalar geliştirmek isteyecek, yasal firma olmanın gerektirdiği parasal danışmanlık, halkla ilişkiler, masabaşı görevleri gibi ek çalışma alan ve çalışanları ortaya çıkacaktır.(ör: Zynga, Playfish, Playdom) Facebook üzerinde en başarılı girişimler oyun alanında olmuştur. 2007'de kurulan Zynga, hızlı bir biçimde toplumsal platformlara girerek oyun alanında lider oldu. Farmville gibi, kullanıcıların çokça oynadığı oyunları geliştirerek, 15 - 20 milyar dolarlık değerde 2.000 çalışanı olan bir şirket haline geldi. Yine 2007'de kurulup, Facebook'da "Playfish" oyununu geliştiren firma, 2009'da Electronic Arts tarafından 300 milyon $ satın alındı. 2008'de kurulan Playdom, yalnızca iki yıl sonra Disney tarafından 763 milyon $ satın alındı. Facebook ortamlarında uygulama geliştirmek isteyen firmalara danışmanlık yapıp yol göstererek yeni alanlar açan "Facebook Uygulama Geliştirme Danışmanları", dünyadaki doksan adet çözüm ortağı ve yüz yetmiş adet ofisi ile, ortama yeni giren oyuncuları desteklemekteler. Bu yoldan, tasarımcılar, pazarlamacılar, müşteri ilişkileri çalışanları gibi gruplar da yeni ortama çekilerek yeniden yapılanmaları konusunda destek alabilmektedirler. Ortam herkese açık olduğundan, Facebook ekodizgesi dışında geniş bir topluluğu da etkilediğini söyleyebiliriz. Bir başka deyişle bu yeni ortam, dünya ekonomisi için yeni iş alanları (New Bussiness) ve yeni meslekler (New Jobs) yaratmaktadır. Bu yeni ekonomik gelişmeyi, "Facebook Uygulama Ekonomisi" olarak adlandırıyoruz. Maryland Üniversitesi'ndeki araştırma, sözünü ettiğimiz bu uygulama ekonomisinin çalışma alanı üzerindeki etkilerini araştırmaya yönelik olarak yapılmış ve Eylül 2011 de açıklanmıştır. Avrupa’daki durum da ABD ile benzer özellikler gösteriyor. Facebook'un operasyonlardan sorumlu yöneticisi Sheryl Sandberg'un, 22-24 Ocak 2012 de Münih'te gerçekleştirilen Sayısal Yaşamın Tasarlanması (Digital Life Design) konferansının kapanış oturumu sırasında yaptığı sunumda açıkladığı verilere göre Facebook, 2011 yılında Avrupa ekonomisine 15,3 milyar dolar değer yaratırken, 230 bin yeni iş alanının oluşmasına yardımcı oldu. Sandberk'e göre toplumsal medyanın geldiği bu durum "yaşamımızın her yönünü etkileyen bir devrim". 169 Ülkemizde Durum Çalışma alanındaki dönüşüm, gözle görülür biçimde gerçekleşmeye başladı. Ülkemizde sosyal ağlar üzerinde oluşan ekonominin değerlerini, tam anlamıyla ölçemesek de, dünya ekonomisinin bu yönde ilerlediği bir gerçek. Türkiye'de ise her zamanki gibi, toplumsal ağlara ilginin ne denli büyük olduğu her defasında vurgulanıyor, ancak buna uygun kaynak aktarımı ve iş alanı yaratma ereği henüz ortada yok. Üniversitelerin yeni bölümler açarak, oluşan yeni iş alanlarına uygun eleman yetiştirmesi, şirketlerin de müşterilerine en fazla yaklaşabildikleri bu alana önem vermesi gerekiyor. Türkçe konuşan nüfusun fazlalığı, insanların bu alanlara çabucak uyum sağlayarak ilgi göstermesi, en önemli üstünlüklerimiz. Temel ve süregelen aksaklığımız ise, yönetimsel ve parasal konularda düzenleyici kamu kuruluş yöneticilerinin yetki sarhoşluğuna kapılıp, oyun sürerken kural değiştirmeleri ve "ben yaptım oldu" bireysel tutumlarıyla araya girmeleri sonucu, önü kesilen yeni oluşumların saman alevi gibi parlayıp, kurumlaşamadan kısa sürede yok olmalarıdır. Facebook açılınca ülkemizde kaç kişi iş ortamını değiştirmek zorunda kaldı bilinmez ama, ABD'de yüz seksen iki bin, Avrupa'da iki yüz otuz bin kişinin bir biçimde bu alanda çalışabilmesi, olağanüstü bir durumun göstergesi. Bizim de bu dev ekonomiden pay almamızın önünde -bitimsiz (kronik) sayrılıklarımızdan başka-hiçbir engel bulunmuyor. Bilişim Suçlarının Dünya Ekonomisine Etkisi Tüm Dünyada Bilişim Suçlarının Ekonomiye Etkisinin 445 milyar ABD doları ve İnternet tarafından oluşturulan değerin yüzde 15’i ila 20’si arasında olduğu tahmin ediliyor. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nin (CSIS) yayınladığı bir rapor, bilişim suçlarının tüm dünyadaki ekonomiler üzerindeki önemli etkisini ortaya koyuyor. “Net Losses - Estimating the Global Cost of Bilişim suçları” adını taşıyan raporda, bilişim suçlarının tüm dünyada işletmelere yaklaşık 400 milyar dolara mal olduğunu, ayrıca ABD’de yaklaşık 200 bin, AB’de ise 150 bin işi etkilediği sonucuna varılıyor. Bilişim suçlarının en önemli maliyeti, şirket performansına ve ulusal ekonomilere verdiği zarardan ileri geliyor. Bilişim suçları ticarete, rekabet edebilirliğe, inovasyona ve küresel ekonomik büyümeye zarar veriyor. Yapılan çalışmalarda, küresel ekonominin hızla büyümesi beklenen bir paydası olan İnternet ekonomisinin yılda 2 trilyon ila 3 trilyon dolar gelir yarattığı tahmin ediliyor. CSIS tahminleri esas alındığında, bilişim suçları İnternet tarafından yaratılan değerin yüzde 15 ila 20’sine mal oluyor. Raporda yer alan bulgulara göre; bilişim suçlarının fikri mülkiyet hakları (IP) üzerindeki etkisi, özellikle yıpratıcı. IP oluşturmanın ve IP-yoğun sektörlerin zenginlik yaratmada önemi olduğu ülkeler ise; ticaret, istihdam ve bilişim suçlarından ileri gelen gelirler açısından, tarıma ve düşük düzey imalat yapılan sanayi sektörlerine daha fazla bağımlı olan 170 ülkelere göre daha çok kaybediyor. Buna göre, yüksek gelirli ülkeler düşük gelirli ülkelere göre GSYH yüzdesi olarak daha fazla kayba uğradı. Bilişim suçları, inovasyonun sırtında bir yüktür; yenilikçilere ve yatırımcılara geri dönüş oranını azaltarak küresel inovasyonun hızını keser. Kalkınmış ülkelerde, bilişim suçlarının istihdam üzerinde ciddi etkileri bulunmaktadır. Bilişim suçlarının etkisi, istihdamın en çok değer yaratan işlerden alınması şeklinde vuku buluyor. GSYH’deki küçük değişiklikler dahi istihdamı etkileyebilmektedir. İşletmeler Ve Tüketiciler Üzerindeki Ekonomik Etkiler CSIS’teki araştırmacılar, ABD’nin 2013 yılında hackerların en gözde hedefi olarak perakendeciler başta olmak üzere 3000 şirkete hacklendiklerine dair bildirim gönderildiğini ortaya çıkardı. Birleşik Krallık’ta perakendecilerin hackerlara 850 milyon dolardan fazla para kaptırdığı bildiriliyor. Avustralyalı yetkililer ise, bir havayolu şirketi, otel zincirleri ve mali hizmet şirketlerine yönelik büyük çaplı saldırılar neticesinde tahmini olarak 100 milyon dolar maliyet ortaya çıktığını ifade ediyor. Uygun koruma önlemleriyle bu tür kayıpların önüne geçilebilir. Rapora göre, “kişisel bilgi” ihlallerine ilişkin küresel kayıplar 160 milyar doları bulabiliyor. ABD’de kırk milyon kişi (kabaca nüfusun yüzde 15’i) kişisel bilgilerini hackerlara çaldırdı. Çalışmada, tüm dünyadaki üst düzey ihlallerin izi sürüldü: Türkiye’de 54 milyon; Kore’de 20 milyon; Almanya’da 16 milyon ve Çin’de 20 milyonu aşkın. Bilişim suçlarından ileri gelen kayıpların bir kısmı, uzmanların “kurtarma maliyeti” adını verdikleri bir maliyetle veya bir saldırı gerçekleştikten sonra yapılması zorunlu olan dijital ve elektronik temizlik ile doğrudan ilişkilidir. Söz konusu raporda, suçluların çaldıkları tüm bilgileri paraya çevirememekle birlikte, kurbanlarının her bilgi paraya dönüştürülebilirmiş gibi düşünerek ciddi kaynaklar harcaması gerektiğini oraya koydu. Örneğin İtalya’da, hackleme faaliyetinin kendisinin yarattığı kayıp toplam 875 milyon doları bulurken, kurtarma veya temizlik maliyetleri ise 8,5 milyar dolara ulaştı. Bir başka ifadeyle, doğrudan hackerlara atfedilen gerçek kayıplarla şirketlerin bu tür saldırılarda sonra uygulamak zorunda olduğu kurtarma önlemleri arasında on kat artış görülebiliyor. Kayıptan Potansiyel Ekonomik Kazanıma Dönüş Hükümetler, ülkelerin ve şirketlerin risk ve politika konularında daha iyi seçimler yapmalarına yardımcı olmak üzere bilişim suçları hakkında veri toplamak ve yayınlamak için ciddi, sistematik çalışmalar başlatıyor. Geliştirilmiş uluslararası işbirliği, ayrıca kamu/özel sektör ortaklıkları da bilişim suçlarının azaltılmasında elle tutulur sonuçlar vermeye başlıyor. Geçtiğimiz hafta, 11 ülke GameOver Zeus adlı zombi PC ağıyla ilintili bir suç şebekesinin çökertildiğini duyurdu. Bilişim suçlarının küresel ekonomi üzerinde gerçek ve olumsuz bir etkisi olduğu aşikardır. Bilişim suçları zamanla büyüyen bir sektör haline gelmiş; sağladığı kazanç muazzam olmuş, riskler ise düşük düzeyde kalmıştır. Ancak, bu durum telafisi imkansız noktada değildir; zira daha güçlü hale getirilen teknoloji savunmaları, ülkeler arasında daha fazla işbirliği ve geliştirilmiş kamu-özel sektör ortaklıkları bilişim suçlarından ileri gelen kayıpları önleyebilir ve azaltabilir. Bu değişiklikler üzerinde ilerleme kaydedebilmek için; riskleri etkin biçimde değerlendirmek ve uygun eyleme başvurmak üzere bilişim suçlarının 171 ekonomiye etkisini bildirme ve ölçmede kullanılacak daha güçlü bir yöntem yaratmak amacıyla devletlerin ve işletmelerin birlikte çalışması gerekecektir. İnternet ortamına taşınan şirket ve internete bağlanan tüketici sayısı arttıkça, bilişim suçları için fırsatlar da artacaktır; bu nedenle, bilişim suçlarıyla proaktif bir biçimde mücadele etmek için artık ülkelerin birlikte çalışmaları elzemdir. Siber Güvenlik Teknoloji toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Günümüzde bilgisayarların yaygınlaşması ve bilişim (bilgi-iletişim) teknolojilerinin gelişmesi insanları birçok bakımdan bu teknolojiye bağımlı hale getirmiştir. Bilgisayar, internet, cep telefonu, uydu gibi bilişim ürünleri günlük hayatın vazgeçilmezleri arasındadır. İnternetin özellikle her kendini yenilediği noktada faydalarının yanında risklerinin de ortaya çıktığı görülmektedir. Bilişim teknolojisi ürünlerine olan talebin ve internet kullanımının hızla artmasıyla birlikte; teknolojinin önemli faydalarıyla beraber çok önemli zararları da toplumsal yaşamı ve uluslararası ilişkileri etkilemektedir. Gerçek dünyanın varlığına ek olarak yaygın elektronik alt yapı kullanımıyla meydan gelen siber dünya; hem fiziki dünyada olan somut olaylardan etkilenmekte hem de siber alanda düzenlenen saldırılar yüzünden gerçek dünyayı etkilemektedir. Siber Savaş, bir ülkenin başka bir ülkenin bilişim ve iletişim sistemlerine zarar vermek veya onları kullanım dışı bırakmak amacıyla internet veya iletişim ağları ve bilgisayarları kullanarak müdahale etmesi olarak tanımlanmaktadır. Geleneksel kara, deniz, hava savaşlarında olduğu gibi siber savaşta da uygun yetkinlik ve techizata sahip ordular kullanılmaktadır. Siber Ordu, ülkeyi ya da kurumu siber dünyadan gelebilecek tehdit ve saldırılara karşı koruyacak ve gerektiğinde karşı siber saldırılar gerçekleştirebilecek yetenekteki bilgi güvenliği uzmanlarından oluşturulmaktadır. Bütün ülkelerin bilgisayar ve iletişim teknolojilerine kaçınılmaz olarak bağımlı olması, içinde bulundukları risk durumlarının da, buna bağlı olarak artmasına yol açmaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte, terör yöntemleri de bu gelişen teknolojilere paralel olarak kabuk değiştirmekte ve dünya üzerindeki tüm ülkeleri siber terör saldırıları tehdit etmektedir. Siber savaşta etkin savunma yapılabilmesi için siber güvenlik konusunun iyi kavranması gerekiyor. Bu bağlamda yasal düzenlemelerin yapılması, uluslar arası hukuktan kaynaklanan hakların kullanılabilmesi için hazırlık yapılması, ulusal bilgisayar olaylarına müdahale organizasyonunun oluşturulması, ulusal siber güvenlik altyapısının güçlendirilmesi, siber güvenlik alanında insan kaynağı yetiştirilmesi, siber güvenlikte milli teknolojilerin geliştirilmesi için seferber olunması gerekiyor. Tüm Dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’nin de siber güvenliğinin sağlanması için acil olarak alınması gereken tedbirler vardır. Ülkemizde; bilişim sektörünün tamamına ilişkin küresel gelişmelerin yakından izlenmesi, bu alanda risklerin, fırsatların ve tehditlerin ayrıntılı olarak analiz edilmesi, bilişim alanında ulusal düzeyde hedef, ilke, politika ve stratejilerin geliştirilmesi, bu alanda ulusal koordinasyonun sağlanması ve uluslararası hukukun iç hukuk 172 sistemine uyarlanmasının koordine edilmesi ile ulusal siber güvenlik ve bilgi güvenliği stratejilerinin oluşturulması gibi alanlarda merkezi bir kurumsal yapıya ihtiyaç duyulmaktadır. Sonuç olarak; kişilerden kurumlara, kurumlardan tüm ülkeye varan boyutu ile Siber Güvenlik, Ulusal güvenliğin en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir. Dolayısıyla bu konuda oluşacak herhangi bir zaafiyet doğrudan ülke güvenliğine tehdit anlamına gelmektedir. Siber güvenlik, bir risk yönetim sürecidir. İnsandan başlayıp cihaz/altyapı ile devam eden, süreçler ve uygulamalar ile vücut bulan bu olguda strateji ve politikalar büyük önem taşımaktadır. Bu sürecin en zayıf halkası insandır. Bu süreçte kullanıcı, uygulayıcı ve karar verici konumundaki her insanın konunun öneminin farkında olmasına, bilgi ve bilinç düzeyinin arttırılmasına ihtiyaç vardır. 2023 yılına kadar en az üç nükleer enerji santrali inşa etmek isteyen Türkiye’nin stuxnet/flame/duqu benzeri siber saldırılara hedef olmamak için gerekli siber savunma altyapısını kurması ve hazırlıklarını yapması gerekiyor. 173 ALTINCI BÖLÜM BİLİŞİM EKONOMİSİ İLE SADECE EKONOMİK KALKINMA DEĞİL İNSANİ VE SOSYAL KALKINMADA GERÇEKLEŞİYOR 175 Bilişim Ekonomisi İle Sadece Ekonomik Kalkınma Değil İnsani ve Sosyal Kalkınmada Gerçekleşiyor İnsanlık ne zaman ortaya çıkmışsa, kalkınma çabaları da o tarihten bu yana hep var olagelmiştir. Bir toplumun huzuru, güvenliği ve refahı; sahip olunan devletin sosyal politikalarının eseridir. Devlet, vatandaşı için vardır ve onun mutlu olması düşüncesiyle çalışır. Vatandaş, mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürdüğü müddetçe devletine güven duyacak; devlet de güven verdikçe halk ülkesine sahip çıkacaktır. Bu sosyolojik yapı ve toplumsal döngü, tarih boyunca hep böyle olagelmiştir. İnsanoğlunun karşı koyamadığı tek şey gülümseyen bir yüz ifadesidir zira güven verir. Gülümsemek veya somurtmak bireysel raporlamadır. Nitekim bilgelik kültürümüzde “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözü bize bu gerçeği haykırmaktadır. İnsanlık tarihi göstermiştir ki bütün gelişimlerin ve dönüşümlerin tohumları yüreklere atılmıştır. Bilgi ise bu tohumların fidan halidir. Bu fidan yeşerip köklerini saldığında dallarında insani ve sosyal kalkınma, yapraklarında eğitim, bilim, ahlak ve irfan ve gölgesinde ise mutlu bir toplumun gölgelendiği bir çınar ağacı görülecektir... Asil bir milletin torunlarıyız. Asil bir milletin ufukları, dar kalıpların içine hapsolup kalamayacağı için bu mutlu toplum bilgi ekonomisi ile her turlu dar kalıplardan kurtulmuş olacaktır. Kalemin kılıçtan, aklın paradan, daha kuvvetli olduğunu bizlere açık seçik gösteren yeni bin yılda, insanlık tarihindeki yerimizi de bu vesileyle almış olacağız. Üç kıta yedi denize hükmeden ve gittiği her karış toprağa adalet, hoşgörü ve insanlık götüren ecdadımız, sağlıklı bir toplum inşa etmek düşüncesiyle büyük işler başarmıştır. Kuru bir cihangirlik davası gütmeyen Türk milleti “devlet-i ali” adıyla bir imparatorluk kurmuştur. Hanları, hamamları, çeşmeleri, köprüleri ve ibadet yerleriyle sosyal devlet modelini en güzel şekliyle ortaya koymuştur. Bugün Anadolu’da, Balkanlarda, Kuzey Afrika’da bu büyük idealin varlığı, yüzümüze bakarak her gün şahitlik yapmaktadır. Bu millet, bırakın insanları, hayvanların yaşamı için bile sosyal politikalar geliştirmiştir. Dünyada yaşanan tüm ekonomik krizlerin temelinde ahlaki değerlerden uzak insan davranışları vardır. Ekonomik kriz değil ahlaki kriz vardır. Ülkemiz ise bilgi ekonomisiyle ve bu ekonominin gereği olan ahlaklı yapısıyla tüm krizlere karsı da çok dayanıklı olacaktır. Ahlak dini olduğu kadar insani bir kavramdır. Bilgi ekonomisi ise ekonominin ve ekonomik değerlerin ahlaki ve insani değerlerle buluşmasıdır. "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" sözü gerçek olmuş, dünyanın her yerinde bilenlerin üretim gücü, bilmeyenlerin üretim gücünü geçmiştir. Dünya üzerindeki ülkelere bakıldığında ülkeler arasında bilgi ekonomisi açısından farklılıkların olduğu bilinmektedir. Bazı ülkeler gelişmiş teknolojilerin yardımıyla bireylerin yaşam kalitelerini sürekli iyileştirirken bazı ülkeler ise bu konuda oldukça geridedir. Türkiye açısından bakıldığında ise ülkemizin bilgi ekonomisi konjonktüründeki konumunun gelişmekte olduğu ancak bu alandaki gelişim önünde de bir takım engellerin varlığı görülmektedir. 177 Kalkınma Kalkınma, genel anlamda bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanda ilerlemesini, kurumsal kapasitesinin güçlenmesini, insan kaynakları niteliğinin artmasını, çevreye duyarlılığın gelişmesini ve bireysel refahın yükselmesini ifade eden çok boyutlu ve kapsamlı bir kavramdır. Kısaca ekonomik gelişme anlamında kullanılır. Ekonomideki nicel ve nitel iyileşme olarak da tanımlanır. İnsan sermayesi, kritik altyapı, bölgesel rekabet, sürdürülebilirlik, girişimcilik, sağlık, güvenlik, eğitim alanlarındaki gelişime işaret eder. Kalkınma ekonomik büyümeden farklıdır. Ekonomik gelişme/ kalkınma iyi bir duruma işaret ederken, ekonomik büyüme nicel değişikliğe işaret eder. Kalkınma, toplumun iyiliğini; büyüme, piyasanın genişlemesini anlatır. Gelişme; ekonomik büyüme, gelir dağılımı, eğitim düzeyi, sağlık hizmetleri, beslenme düzeyi, iletişim ve kadının statüsü gibi kapsadığı unsurlar nedeniyle çok boyutlu bir olgudur. İnsani ve sosyal kalkınma, kişi başına gelirin artırılması şeklinde özetlenebilecek ekonomik büyüme kavramıyla birlikte, yapısal ve insani gelişmeyi içine alan sosyal değişkenleri kapsamaktadır. Ekonomik gelişme ile ekonomik büyüme sık sık karıştırılır. Herhangi bir şeyin büyüklüğü onun iyi olma niteliği değildir. Örneğin büyük bir ev düşünelim. İçindeki insanların kullanmayacağı büyüklükte bir ev insanlara zararlıdır. Evin idare edilmesi, ısıtmak, temizlik, tamirat gibi işleri büyüklüğü olumsuzluğa çevirir. Para birimindeki büyüklük gibi de düşünebiliriz. Bir paranın değeri alım gücüyle ölçülür. Takas edildiği malı ne kadar az tutarda karşılıyorsa o kadar değerlidir. Paranın büyüklüğü ile değeri ters orantılıdır. Üç milyon Türk Lirası nicel olarak büyüktür, ancak bir Avrupa para birimi (Avro)’nden daha değersizdir. İyi bir ekonomi içindeki insanların mutluluğu ile ölçülebilir. Gelir dağılımındaki adaletin kalkınma ve gelişmişlik niteliklerinin temeli olduğunu söyleyebiliriz. Devlet gibi insanların oluşturduğu büyük gövdenin parçalarına dikkat edilmelidir. Gelişmiş, iyi bir gövde büyük olan değil; sağlıklı olandır. Sağlıksız bir bedende vücudun yalnızca bir kısmına çok iyi alaka göstermek gelir dağılımındaki adaletsizliği betimleyebilir. Devletin temel işlevi adaleti sağlamak, insanlar arası işbirliği ve örgütlenmeyi ayarlamaktır. Bir devletin gelir dağılımındaki dengesizlik, geri kalmışlığın sembolüdür. Devlet bunun için vardır. Eğitimsiz bireylerin eğitimi, düşkünlerin bakımı, fırsat eşitliğinin sağlanması devletin temel görevidir. Kalkınma; geri kalmış ülkelerin sosyo-kültürel ve ekonomik bakımdan düzenlemeler yaparak gelişmiş ülkeler standardını yakalama çabasıdır. Bu çabalara; milli gelirin ve üretimin arttırılması, sosyal ve ekonomik yapının geliştirilmesi, halkın değer yargılarının dünya standartlarında geliştirilmesi gibi değişmelerde dahil edilmektedir. Kalkınmanın amacı; ekonomik büyüme olmayıp, temel olarak insan yaşam kalitesinin arttırılması anlamına gelmektedir. Altyapı geliştirme, tarımsal ve endüstriyel kalkınma, çevresel koruma, doğal kaynakları geliştirme, sosyal hizmetler, ekonomik büyümeye katkı yapanlarda dahil olmak üzere, tüm faaliyetler sürdürülebilir bir tarzda insanın yaşam kalitesine yaptıkları katkıları değerlendirmektir. 178 Sürdürülebilir kalkınmanın tanımını ise şöyle yapmak mümkündür; insan ve doğa arasında denge kurarak, doğal kaynaklara zarar vermeden, kaynakların bilinçli olarak tüketilmesini sağlayarak gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkan verecek şekilde bugünün ve geleceğin yaşamının ve kalkınmasının planlanmasıdır. Kalkınmanın odağında insan vardır ve sürdürülebilir kalkınma; sosyal, ekonomik, ekolojik, mekansal ve kültürel boyutlarla insanın yönetiminde şekillenmektedir. Bu bağlamda sürdürülebilir kalkınma sadece ekonomik verilerin ışığında incelenmemeli, sosyal ve siyasal boyutlarla bir bütün içerisine analiz edilmelidir. Var olan kaynakların etkin kullanılmaya çalışılması, ekonomi ve çevre koşullarının bir arada ele alınmasının daha faydalı olacağı inancının yanı sıra, teknolojik gelişmelerinde sürdürülebilir kalkınmaya olumlu katkıları olacağı inancı hakimdir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin doğal kaynakların daha verimli kullanımı ve tükenmekte olan kaynaklara alternatiflerin bulunması yönünde yeni olanaklar sağladığı bir gerçektir. Örneğin; enerji gereksinimini tükenen fosil yakıtlar yerine yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılamak, fosil yakıtların kullanımında atıkları yeniden kazanmak, biyoteknoloji gibi jenerik teknolojilerle insan yapısına hammaddeler oluşturmak ya da tarımsal üretim süreçlerini kontrol edebilmek gibi bir çok gelişme ortaya çıkmaktadır. Tüm bu süreçte sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması için; keşfetmeye, teknolojiye ve bilgiye sahip çıkılmalı, süreç en iyi şekilde yönetilebilmelidir. Yönetimin ve planlamanın kaliteli bir şekilde gerçekleşmesi durumumda sosyo-kültürel ilerleme sağlanabilir, ekonomik gelişmeler ve ekosistem korunabilir, riskler azaltılabilir, yaşam kaliteleri arttırılabilir. Sürdürülebilirlik kavramı altında karşılaşılan sorunları şu şekilde sıralayabiliriz; nüfus artışı, bireyler arasın paylaşım ve işsizliktir. Yaşamımızı sürdürmemiz için gerekli malzeme ve enerji sınırsız bir kaynaktan gelmemektedir. Teknolojik ve toplumsal büyümemizi yönlendirebilme şansımız elimizdedir. Kaynak akışlarını göz önüne alarak sürdürülebilir bir gelecek yaratmak “Bilgi Ekonomisi” ile mümkündür. Günümüz küresel piyasalarında ülkenin, bölgenin ulusal ve/veya uluslararası sürekli ve önemli bir yer edinebilmesi, yeni bilgi geliştirebilme kapasitesi ile ilişkilidir. Yenilikçilik kapasitesini belirleyen önemli faktörlerden biri, bir bölgenin sahip olduğu kaynakları ekonomik değeri olan ürünlere dönüştürebilme konusundaki yaratıcılığıdır. Dolayısıyla bir bölgenin yenilikçilik kapasitesi ile verimlilik, istihdam, gelir düzeyi ve bunların ötesinde yaşam kalitesi arasında, güçlü bir bağlantı bulunmaktadır. Bu bağlantı nedeniyle bugün, insanın yeni bilgi yaratabilme kapasitesi ve dolayısıyla bölgenin rekabet gücü üzerinde önemli rol oynayan faktörler (fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik) ve bunların geliştirilebilmesine olanak sağlayan yönetişim modelleri üzerine yapılan araştırmalar giderek artmaktadır. Bilim ve teknoloji uzun dönemli ekonomik ve toplumsal gelişmenin en önemli unsurlarından birisi, bilim ve teknoloji politikaları ise bu gelişimin hızını ve yönünü etkilemenin bir aracıdır. Dünyada ekonomik ve sosyal anlamda gelişmiş ülkelerin tümü (ABD, Japonya, AB üyesi birçok ülke) uzun dönemli toplumsal, ekonomik ve siyasi hedefleri ile uyumlu bir bilim ve teknoloji vizyonu geliştirmişlerdir ve bu vizyonu güncellerken teknoloji öngörüsü çalışmalarını etkin bir araç olarak kullanmaktadırlar. 179 Türkiye’nin 2023 Vizyonunda, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek” hedefleri bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılında, Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda bilim ve teknolojiye hakim, teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir "refah toplumu" yaratmak olarak belirlenmiştir. Bilişim çağında, ülkelerin; büyüme, rekabet etme, istihdam sağlama, dünya ekonomisinde pay sahibi olmaları bilişim ve teknoloji alanın da sahip oldukları üstünlüğe bağlıdır. Bilim ve teknolojinin ülkeler üzerindeki, kalkınma ve verimlilik etkisi büyüktür. Günümüz dünyasında ülkelerin ekonomik büyümeyi sağlaması, bilgi temelli ulusal politikalar geliştirilmesine bağlıdır. Bu anlamda ekonomilerin, bilgiye dayalı bir ekonomik yapıya dönüşmesinde ilk yapılacak iş, insanı bu yeni yapının gerektirdiği niteliklerle donatmaktır. Bunun için "insani yatırımlara" özel önem verilmeli ve eğitim yatırımları artırılmalıdır. Eğitim yatırımları genç beyinlerin yeniliğe yatkınlıklarının ve keşifsel zekaların gelişimine ve oluşumuna yönelik olmalıdır. Zira bir ülkenin geleceği, nitelikli, bilgili ve gelişimi yönlendirebilecek genç nüfusa bağlıdır. Ülkemizin güçlü yönlerinden biri, genç bir nüfusa, büyüyen bir ekonomiye sahip olmasıdır. Türkiye şuan Avrupa’daki en düşük yaşlı oranında sahiptir. Ancak ileriki yıllar bu demografik fırsat penceresinin kapanacağı bir dönemi getirecektir. 2012 de ortanca yaş 30.1, 2013’te 34 ve 2075 te 57’ye kadar ulaşacaktır. Genç nüfusumuz, meraklı ve yeniliklere açık olduğundan kolayca, hızlı öğrenebilir, doğru rehberlik, eğitim ve yönlendirmeler sağlandığı takdirde öğrendikleri ile hızlıca üretebilir. 2023 Vizyonuna ulaşmanın yolu bilgi ekonomisinden geçmektedir. Avrasya’nın Pasifik’in olağanüstü hızla geliştiği bir “Küreselleşme” ortamında, geleceğin “çok kutuplu” dünyasında, bunu güler yüzle ve barışçıl söylemlerle, milli ve manevi değerlerimize bağlı kalarak, herkesin tam eşit olduğu bir vatandaşlık kavramıyla başaracağımız kesindir. Bilgi ekonomisine geçmiş Güçlü Türkiye toplumu çevreyi, ahlakı, hukuku ve geleceği ciddiye alan adaletli ve güçlü bir toplum demektir. Rekabet Gücü Günümüzün küresel dünyasında rekabet gücü, sürdürülebilir kalkınmalarla mümkündür. Rekabet gücü düşük olan ülkeler kalkınmamış ülkelerdir. Ülkelerin kalkınmışlığını belirleyen faktörde şüphesiz teknolojik üstünlüğüdür. Uzun dönemde bilgi ve teknolojinin gücü ekonomik büyümenin belirleyici rolü olmuştur. Yenilikçinin gücü, onu belirleyen teknolojik yatırımlar ve araştırma geliştirme yapısı, kalkınmanın anahtarları olmuşlardır. Rekabet gücü kavramını, makro ve mikro ekonomik düzeyde tanımlamak mümkündür. Mikro-Ekonomik Perspektif: Firma (mikro ekonomi) düzeyinde rekabet gücü, firmanın büyümek ve kar elde etmek için sahip olduğu kapasite, olarak algılanır. Bu düzeyde rekabet gücü, firmaların istikrarlı ve karlı bir şekilde üretim yapabilmesi anlamına gelir. Rekabet gücüne sahip bir firma, rakiplerinden daha büyük bir pazar payını elde edebilecektir. 180 Gerekli rekabet gücüne sahip olmayan bir firmanın pazar payı düşecek ve bu firma eğer özel bir destek veya koruma görmüyorsa kapanacaktır. Kısacası mikro veya firma düzeyinde rekabet gücü kavramında karlılık, pazar payı, istikrar (sürdürülebilirlik) kavramları öne çıkmaktadır. Rekabet gücünün ölçümünde çoğunlukla, firmanın çıktı ile ilgili performans göstergeleri kullanılır. Bu açıdan en önemli gösterge firmanın verimlilik değerleridir. Rakiplerine göre aynı düzeydeki üretim miktarını daha az girdi kullanarak üretme yeteneğine sahip olan firmalar, rekabet gücü açısından rekabet ettikleri piyasalarda avantajlı bir konumda olacaklardır. Rekabet gücü anlamına gelen verimlilik ise firmanın “girişimciliğine” bağlıdır. Firmanın girişimciliği, firmanın üretim sürecinde yenilik yaratma, yeni ve özel piyasalara farklı ve geleneksel olmayan yöntemlerle ulaşma ve yeni veya yeniden tasarlanmış mallar ve hizmetler üretme kapasitesi tarafından belirlenir. Dolayısıyla firmanın rekabet gücü sadece verimliliğin etkinlik temelli tanımıyla sınırlandırılamaz, aynı zamanda benzersizlik ve kaliteden kaynaklanan ürün ve hizmet değerlerine dayalıdır. Makro-Ekonomik Perspektif: Bir ülkenin veya bölgenin (makro ekonomi düzeyinde) rekabet gücünün arttırılması ekonomi politikasının temel amaçlarından biri gösterilmekte ve bu kavrama ilişkin su noktalarda görüş birliği bulunmaktadır. Bir ülkenin ekonomik performansındaki artısın bir diğerininkinin pahasına olmaması ve verimliliğin rekabet gücünün temel unsurlarından biri olarak kabul edilmesi. Ülke Düzeyinde Rekabet Gücü Kavramını Aşağıdaki Şekillerde Tanımlamak Mümkündür: Bir ülkenin rekabet gücü, serbest ve adil piyasa koşullarında ülkenin, uluslararası piyasalarda kabul gören ürün ve hizmetler üretirken, aynı zamanda vatandaşlarının reel gelirlerini de arttırabilme derecesidir. Ulusal düzeydeki rekabet gücü, yüksek verimlilik performansına ve ekonominin üretimini, sonuçta yüksek reel gelirlere yol açacak yüksek düzeyde verimli faaliyetlere kaydırma yeteneğine dayalıdır. Rekabet gücü, artan yaşam standardı, istihdam olanakları ve bir ülkenin uluslar arası yükümlülüklerini yerine getirebilme yeteneğiyle ilgilidir. Rekabet gücü, ülkenin yalnızca dışarıya mal satabilmesi değil, aynı zamanda ticaret dengesini de sağlayabilmesidir. Rekabetçilik, açık piyasa koşulları altında, bir ülkenin yabancı rekabet sınavını geçebilecek mal ve hizmetler üretirken aynı zamanda reel ulusal geliri de arttırabilme derecesi olarak tanımlanabilir. Bir ekonomi, içinde yaşayanlar yüksek ve artan yaşam standartlarından faydalanabiliyorsa ve sürdürülebilir bir şekilde yüksek istihdam söz konusuysa, rekabetçidir. Daha açık olarak, ekonomik faaliyetin düzeyi, ekonominin dış dengesinin sürdürülemez bir şekilde bozulmasına ve gelecek nesillerin refahını tehlikeye atılmasına neden olmamalıdır. Yukarıdaki tanımlamalarda yer alan bazı önemli noktalar şunlardır: Bir ülkenin rekabet gücü, daha yüksek yaşam standardı ve reel gelir düzeyi ifade edilir. Daha geniş bir tanımla, iyi-durumda olmak, yalnızca gelirleri (tüketimi) kapsamaz, sosyal ve çevresel hedeflerin yerine getirilmiş olmasını da kapsar. Bölgesel düzeyde rekabet gücü kavramı ise çok genel anlamda: Bir ülke veya bölgenin, ulusal ve özellikle de küresel ihraç pazar payında, diğer ülke veya bölgeler ile yaptığı rekabetteki başarısı ile birlikte, yüksek ve sürdürülebilir bir gelir düzeyi sağlayabilme yeteneği olarak, tanımlanabilir. 181 Bölgesel Rekabet Gücünün Piramit Modeli Bölgesel rekabet gücü veya rekabet edebilirliğin sonuçta “bölgedeki yaşam kalitesini artırmaya” yönelik bir çaba olduğu ve ölçümünde işgücü verimliliği, istihdam oranı, gayri safi bölgesel ürün değerlerinin kullanıldığı tablodan görülmektedir. Literatürde gerek bölgesel gerekse de ulusal düzeyde rekabet gücünün belirlenmesi, ölçülmesi ile ilgili çalışmalarda (özellikle neo-klasik) faktör verimliliği konusunun ön plana çıktığı görülmektedir. Klasik Teori’ye göre (Adam Smith’in “işbölümü” tarzındaki) uzmanlaşma, ölçek ekonomilerinin ve ülkeler arasındaki verimlilik farklılıklarının ortaya çıkmasına neden olur. Smith’e göre, sermayeye yatırım (daha gelişmiş makineler) ve ticaret (artan pazar payı) uzmanlaşmayı kolaylaştırır, verimliliğin ve çıktı miktarının da artmasına neden olur. Artan çıktı miktarı daha fazla işbölümüne fırsat verir ve bu da daha fazla büyüme getirir. Adam Smith’in mutlak üstünlük kavramından hareketle, David Richard iki ülkenin “karşılaştırmalı üstünlüğe” sahip olduğu ürünlerde uzmanlaşması durumunda, dış ticaretten kazançlı çıkacaklarını belirtmiştir. Ricardo’nun modelinde, endüstriler ve ülkeler arasındaki üretim teknolojisi farklılıkları karşılaştırmalı işgücü verimliliğindeki (çalışan basına çıktı) farklılıklardan kaynaklanır. Ricardo’nun iki ülke ve iki maldan oluşan modelinde, bir ülkedeki çalışanlar her iki malın üretiminde daha verimli olsalar bile (her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip olmaları durumunda), bu ülkenin mallardan birinde görece daha verimli olduğu (karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu) ve diğer ürünün üretiminden vazgeçerek görece üstün olduğu üründe uzmanlaşması gerektiği vurgulanır. Neo-klasik büyüme modelinde, verimlilik artısı (işgücü basına çıktının artısı); işgücü basına sermaye, ve teknik gelişmeye (veya toplam faktör verimliliğine) bağlıdır. Dolayısıyla bölgeler arası verimlilik artısındaki farklılık, (dışsal) teknik gelişme ile sermaye/işgücü 182 oranındaki farklılıklar, ile açıklanmaktadır. Modelin varsayımları nedeniyle; bölgeler arası verimlilik farklılıkları zaman içinde azalarak, düşük verimliliğe sahip bölgeler yüksek verimliliğe sahip bölgelerin verimlilik düzeyine ulaşacak ve bölgeler arası bir yakınsama söz konusu olacaktır. Modelin varsayımları; ölçeğe göre sabit getiri, işgücü ve sermayenin azalan getirisi, tam faktör hareketliliği ve teknolojik gelişmenin hiçbir engel olmadan bölgeler arasında yayılması, olarak belirtilebilir. Bölgesel yakınsamanın neo-klasik büyüme modeline ilişkin, literatürde çok sayıda ampirik çalışma bulunmaktadır. Diğer taraftan, teknolojik değişimin büyüme sürecinin kendisi tarafından belirlendiği ifade edilen içsel büyüme modellerinde, bölgesel verimlilik farklılıklarının zaman içerisinde nasıl bir eğilim göstereceği, teknolojik gelişme süreci ile ilgili yapılan varsayımlara dayalı olarak açıklanmaktadır. Örneğin içsel büyüme modelinin Romer versiyonunda, teknolojik bilginin büyüme oranı, bilgi-üreten sanayilerde istihdam edilen işgücü sayısındaki artısın bir fonksiyonu olduğu kabul edilmiştir. Teknolojik gelişmenin bölgeler arasında hızla yayıldığı varsayılırsa, teknoloji düzeyi düşük bölgeler, işgücü verimliliğini hızlı bir şekilde artırarak teknoloji düzeyi yüksek bölgeleri yakalayabilirler. Bunun anlamı, içsel büyüme modellerinin bu açıklamasında, verimlilikte bölgesel yakınsamanın beklenmesidir. Ancak çok sayıda çalışma, teknolojinin bölgeler arasında, kısa bir sürede yayılmadığını göstermektedir. Bu teknoloji yayılımında bölgeye özgü yapının çok önemli olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun da ötesinde buluş ve yenilikler konusunda lider olan bölgeler, diğer bölgelerin bilgisini ve becerili işgücünü (skilled labour) çekiyorsa, yakınsamanın tam tersine, bölgelerarası verimlilik farklılıkları daha da artmaktadır. Verimliliğin bölgesel farklılıkları üzerine bir diğer yaklaşım “yeni ekonomik coğrafya” modelleridir. İçsel büyüme teorisiyle benzerlikler taşıyan ve son yıllarda popüler olan bu modele göre, bölgelerarası büyüme farkları; bölgelerin artan getiri yaratma konusundaki, kapasite farklılıklarına dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre; artan getiri, ölçek ekonomisi ve eksik rekabet, ticaret ve uzmanlaşma yaratma konusunda sabit getiri, tam rekabet ve mukayeseli üstünlükten çok daha önemlidir. Artan getirinin kaynağı olan dışsallıklar, dışsal ölçek ekonomileri bölgesel veya yerel bir ekonomik kümeleşme sürecince ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla rekabet gücünü açıklayabilmek için artan getiriyi anlamak, artan getiriyi anlamak için de bölgesel ekonomik yoğunlaşma ve uzmanlaşmayı incelemek gereklidir. Yaşam Kalitesi Kalkınma Disiplini 1945 sonrasında ortaya çıkmış ve bugüne kadar geçen sürede kalkınmaya ilişkin paradigmalarda (hedefler, politikalar, araçlar, kurumlar) önemli değişimler olmuştur. Kalkınma, en genel anlamda toplum veya bölgelerin var olan bir durumdan daha iyi bir duruma geçmesini içermektedir. Kalkınma dediğimiz toplumsal değişim ve dönüşüm olgusunu dört temel boyutta açıklamak mümkündür. Birincisi; kalkınmanın anlamı, diğer bir ifadeyle daha iyi durumdan neyin anlaşıldığıdır. İkincisi bu tanımlanan amaca/duruma nasıl varılacağı yani sürecin nasıl 183 işleyeceğini içeren kalkınma politikaları ve stratejilerinin neler olduğu ve hangi hedeflere odaklanıldığıdır. Üçüncüsü bu sürecin yürütücü gücü ve temel aktör/aktörlerinin kim olduğudur. Dördüncüsü ise kalkınma performansının nasıl ölçüleceği bir diğer ifadeyle kalkınmanın göstergelerinin neler olduğudur. İkinci Dünya Savası sonrasında iktisat literatürüne giren kalkınma kavramı, 1970’lerin ikinci yarısına kadar, “kalkınmışlık” olarak adlandırılan yaklaşımda bir modernleşme projesi olarak tanımlanmıştır. Bu dönemin hakim kalkınma yaklaşımlarındaki temel amaç, az gelişmiş ülkelerin/bölgelerin batılı/gelişmiş ülkelerin toplumsal ve ekonomik refah düzeyine erişebilmesi olmuştur. Bu sürecin itici gücü ise sanayileşmeye dayalı ekonomik büyüme olarak anlaşılmıştır. Bu dönemdeki kalkınma anlayışı “toplumsal mühendislik projesi” olarak adlandırılmaktadır. Bu yaklaşım 80’lerin basından itibaren bir çözülme ve kriz dönemine girmiştir. Günümüzde hakim olan kalkınma paradigması “Sürdürülebilir İnsani Kalkınma” dır. 1990 yılından bu yana UNDP her yıl yayınladığı İnsani Kalkınma Raporlarında (Human Development Report-HDR) insani kalkınmayı islemektedir. İnsani kalkınmanın temel amacı “insanların ekonomik, sosyal ve politik alanlara ilişkin tercihlerini hayata geçirebilmesi ve aynı zamanda bu tercihlerini geliştirebilmelerine olanak tanıyan ortam veya çevrenin oluşturulmasıdır”. Diğer bir ifade ile insanların, uzun ve sağlıklı bir hayat sürebilmesi, bilgiye/eğitime ulaşabilmesi ve elde edebilmesi, kabul edilebilir bir hayat sürebilmeleri için gereken kaynaklara, gelire, iş olanaklarına ulaşabilmeleri, içinde yaşadığı topluma kendini ait hissedebilmesi ve tercihlerini gerçekleştirebilme ve yaşamlarını etkileyecek karar süreçlerine katılabilme özgürlüğünün olmasıdır. Bu paradigmaya göre, toplumların esas zenginliği insanlardır. Kalkınmanın ana hedefi ekonominin zenginliğinden çok, insan hayatının zenginliğini arttırmaktır. İnsani Kalkınma gerek bugünkü insanların gerekse gelecek nesillerin tercihlerini, yapabilirliklerini ekonomik, politik ve sosyal alanlarda hayata geçirebilecekleri, yüksek hayat kalitesine erişimi arttıracak ortamı yaratan kalkınmadır. Kalkınma literatüründeki paradigmal değişim bölgesel kalkınma literatürüne de yansımıştır. Literatürde yerel ve bölgesel kalkınmayı tanımlarken ekonomik boyutun büyüme, refah yaratımı ve istihdam yönünün tarihsel süreçte ön plana çıktığı görülmektedir. Bir bölgenin ekonomik refahını artırmaya yönelik çalışmalar genel olarak, ekonomik kalkınma stratejisi, araştırma, girişimcilik, işgücü piyasası, teknoloji girişimleri, politik lobicilik gibi faaliyetlere önem verirler. Yerel ve bölgesel kalkınmaya hakim olan bu ekonomik yönlü bakış açısı 1990’ların ortasından itibaren içine sosyal, ekolojik, politik ve kültürel konuları da içerecek şekilde genişletilmiştir. Sosyal eşitsizliği azaltıcı, çevresel sürdürülebilirliğe önem veren, kültürel farklılığı tanıyan, çok düzeyli, katılımcı yönetim ve yönetişimi teşvik eden politikalar çeşitli düzeylerde yerel ve bölgesel kalkınma tanımlarına dahil edilmiştir. Yerel ve bölgesel kalkınma tanımına entegre edilen kavramlara daha sonra daha kapsamlı kavramlar olan yaşam kalitesi, sosyal uyum ve refah kavramları entegre edilmiştir. 184 Başka bir ifadeyle yerel ve bölgesel kalkınma literatürünün odak noktası, miktarın (büyüme) nasıl artırılabileceği konusundan, kalitenin (yaşam) nasıl artırılabileceği konusuna doğru kaymıştır. Başlangıçta ekonomik kalkınmanın doğal çevreye etkisi ve bunun kalkınmanın önüne çıkaracağı engeller tartışılırken daha sonra konu çok genel olarak yaşam kalitesi sorununu da kapsayacak şekilde genişlemiştir. Bu değişim ekonomik boyuta odaklanan ve esas olarak istihdam ve geliri artırmaya yönelik yerel ve bölgesel kalkınma politikalarından, daha kapsamlı ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik politikalara geçilmesine yol açmıştır. İnsani kalkınma politikasının performansını değerlendirirken kullanılan göstergeler ile bir bir ülke, bölge veya şehrin yaşam kalitesi düzeyini belirleyen göstergeler ile benzer içeriktedir: Politik ve toplumsal ortam (siyasi istikrar, suç, hukukun uygulanması, vb), ekonomik ortam, sosyo-kültürel ortam (sansür, kişisel özgürlük ile ilgili sınırlamalar, vb.), sağlık ve sıhhi temizlik (tıbbi tedarikler ve hizmetler, bulaşıcı hastalıklar, kanalizasyon, atık elden çıkarma, hava kirliliği, vb.), okullar ve eğitim, kamu hizmetleri ve ulaşım (elektrik, su, toplu taşımacılık, trafik sıkışıklığı, vb.), eğlence ve dinlenme (restoranlar, tiyatrolar, sinemalar, spor ve dinlence, vb.), tüketim malları (gıda/günlük tüketim kalemlerinin temin edilebilirliği, arabalar, vb.), konut, doğal çevre (iklim, doğal afet kayıtları). Ekonomik büyüme yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin azaltılmasında gerekli unsurlardan biridir. Çünkü bir ülkedeki yoksulluk miktarı, kişi başına ortalama gelir düzeyi ve gelir eşitsizliği derecesiyle yakından ilişkilidir. Ortalama gelirdeki artış yoksulluğu azaltırken, gelir eşitsizliğindeki artış yoksulluğu artırmaktadır. Büyümeyle yoksulluk arasındaki ilişki, büyüme ile gelir dağılımı ilişkisini de içeren karmaşık bir yapıya sahiptir. Gelir dağılımı ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiyi açıklamakta Kuznets Hipotezinin önemli bir yeri vardır. Kuznets’in Ters-U olarak bilinen hipotezine göre, ekonomik gelişmenin ilk aşamalarında gelir eşitsizliği artma eğiliminde iken, ekonomik gelişmeyle birlikte gelir eşitsizlikleri azalma eğilimine girer. Çünkü büyüme süreci başlangıçta kaynakların düşük üretkenliğe sahip sektörlere transferi sonucunda eşitsizlik düzeyinin giderek artmasına, daha yüksek kişi başına gelir düzeylerine ulaşıldığında ise azalmasına neden olmaktadır. Gelir düzeyinin yükselmesine paralel olarak demokrasinin gelişimi gibi faktörlerde gelir dağılımı bozukluklarının düzelmesini ve bu düzelmenin kalıcı olmasını sağlayacaktır. Rostow’un “İktisadi Gelişmenin Aşamaları” isimli çalışması, aşamalı kalkınma modellerinin en önemlisidir. Rostow bu çalışmasında yaptığı çözümlemede, her toplumun tarihsel olarak beş aşamadan geçerek kalkınmasını tamamlayacağını ileri sürmüştür. Rostow’a göre gelişmenin aşamaları ve özellikleri şöyledir: a) Geleneksel Toplum: Bu aşamada verimlilik çok düşüktür ve bilgisizlik vardır. Toplumda geleneksel kesim hakimdir. Halk değişim için ihtiyaç duymaz. b) Kalkışa Hazırlık: Bu dönemde girişimci ortaya çıkar. Girişimciler yenilik yapmaya ve üretimin riskini karşılamaya hazırdırlar. Emek kalitesi yükselmiş, alt yapı tamamlanmak üzeredir. Tasarrufların artış hızı nüfus artışından yüksektir. Ekonomide tarımın önemi azalırken sanayi ve ticaret kesimleri gelişmeye başlar. 185 c) Kalkış: Bu aşamada tüm geleneksel davranışlar kırılır. Milli gelirin % 10’undan fazlası yatırımlara yönelir. Sürükleyici endüstri kollarının değeri artar. d) Olgunluğa Geçiş: Yeni teknoloji tüm ülkeye yayılır ve üretim miktarı bütün talebi karşılayacak duruma gelir. İhracat daha çok sanayi ürünlerinden oluşur. Üretim zinciri tamamlanmıştır. e) Kitle Tüketim Çağı: Bu aşama da kişilerin hangi ürünü alacakları konusunda seçim yapma imkanı artmıştır. Sosyal refah ve güvenlik ön plana geçmiştir. Temel ihtiyaçlar artık sorun yaratmaz ve dayanıklı tüketim malları tüketimi hızlıdır. Bu sıralamada bugünün azgelişmiş yoksul ülkeleri, gelişmenin ilk aşamalarındadır. Rostow’a göre onlarda tüm toplumlar için geçerli olan aşamaları birer birer geçecekler ve yoksulluktan kurtularak bugünün gelişmiş toplumlarının yapısına ulaşacaklardır. Türkiye ekonomisi, yapısal dönüşüm ve uluslararası piyasalara adaptasyon bakımından büyük ilerlemeler kaydetmiş olmasına rağmen, bölgeler arası gelişmişlik farklılıkları bugün de önemli bir sorun olarak hala gündemi işgal etmektedir. Türkiye’nin son dönemde kaydettiği ekonomik büyüme performansı, bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde beklenen yeterli olumlu etkiyi yaratamamıştır. Uygulanmakta olan politikalar bazı yörelerde yerel potansiyellerin harekete geçirilmesinde önemli katkılar sağlamış olmakla birlikte, ülke genelinde bölgesel dengesizliklerin azaltılmasında yetersiz kalmıştır. Bu yetersizliklerin önüne geçmek için bölgesel gelişmişlik farklarının azalması için ulusal kalkınma planlarındaki hedeflerle, bölgesel düzeydeki kalkınma eksenlerinin ve hedeflerinin uyum sağlaması gerekmektedir. Yerel ihtiyaçların en iyi yerel bireyler, gruplar ve kurumlar tarafından algılanabildiği söylenebilir. Bölgesel kalkınma açısından izlenmesi gereken politikaların genel kalkınma hedeflerine uyumu ise ancak bölgesel gelişmişliğin ölçülmesi ile mümkün olduğu öne sürülebilir. Bu anlamda bölgesel gelişmişlik indeksleri bölgesel düzeyde ekonomik ve sosyal anlamda gelişmişliğin önündeki engelleri tespit etmeye yarayan nicel ve nitel ölçüm araçlarından birisidir. Bu indekslerle genel gözlemlerle tespit edilen sorun alanlarıyla örtüşen faktörler ve tespitler yanında fazla öne çıkmayan ancak gelişmişliğe etki eden başka faktörlere ulaşmak mümkün olmaktadır. İstatistiki anlamda varılan tespitlerin bize yol haritası çizmekte ve ekonomik politikaları şekillendirmekte yardımcı olmaktadır. Eğer bu politikalar yerinde ise genel kalkınma politikaları da başarılı olacaktır. En önemlisi genel kalkınma politikalarının, bölgesel düzeyde yürütücüsü bölgesel kalkınma ajanslarının politika önerilerine göre belirlenmesi ve izlenmesi bölgesel kalkınmışlık farklarının azaltılmasında daha etkili olacaktır. Kıt kaynakların bölgesel düzeydeki plan ve stratejilerdeki önceliklere göre kullanılması ise ekonomik etkinliği artıracak ve kaynak israfını azaltacaktır. Sürdürülebilir kalkınma, toplumların ekonomik kalkınma yaklaşımı arayışı içinde olurken aynı zamanda da çevre ve yaşam kalitesi olarak da yararlandıkları bir stratejidir. Sürdürülebilir bir kalkınma hedefi için mevcut kaynakların korunması ve atıkların kontrol altına alınması gerekmektedir. Ancak, bu kavramın günümüz insanlığının karşı karşıya olduğu çevre sorunlarını çözebilmesi için eşitlik, adalet, toplumsallık, demokrasi, insani gereksinim ve çevresel değer kavramlarının bütünüyle kapsaması gerekmektedir. Fakat 186 günümüzde, sürdürülebilir kalkınmanın amacı tanımlananın ötesine taşmış; maksimum kar hedefi için kaynakların sürdürülebilirliği şekline dönüşmüştür. Bunun önüne geçilmesi için, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu (UNCSD) tarafından “Sürdürülebilirlik Göstergeleri” oluşturulmuştur. SOSYAL GÖSTERGELER Tema EŞİTLİK Gösterge Alt tema Fakirlik Fakirlik sınırının altında yaşayan nüfus oranı Gini gelir eşitsizliği endeksi İşsizlik oranı SAĞLIK Cinsiyet Eşitliği Ortalama kadın işçi ücretinin erkek işçi ücretine oranı Beslenme Durumu Çocukların beslenme durumu Ölüm Oranı 5 yaş altı çocuk ölüm oranı Doğumda yaşam belirtisi Hijyen Koşulları Yeterli kirli su atık hizmeti alan nüfusun oranı İçme Suyu Temiz içme suyu bulabilen nüfusun oranı Sağlık Hizmetleri Temel sağlık hizmeti alabilen nüfusun oranı Bulaşıcı çocuk hastalıklarına karşı aşılama Doğum kontrol yöntemlerinin kullanılma oranı EĞİTİM Eğitim düzeyi İlkokul mezunu çocuk sayısı Lise mezunu yetişkin sayısı Okuryazarlık Yetişkin okuryazar oranı BARINMA Yaşama Koşulları Kişi başına yaşam alanı GÜVENLİK Suç 100.000 kişi başına kayıtlı suç oranı NÜFUS Nüfusun değişimi Nüfus artış oranı 187 EKONOMİK GÖSTERGELER Tema EKONOMİK YAPI Gösterge Alt tema Ekonomik Performans Kişi başına GSMH Ticaret Mal ve hizmetlerde ödemeler dengesi Mali Durum Borçların GSMH’ya oranı GSMH’da yatırımların oranı GSMH’nın yüzdesi olarak alınan dış yardımlar TÜKETİM VE Malzeme Tüketimi ÜRETİM Enerji Kullanımı KALIPLARI Malzeme kullanım yoğunluğu Kişi başına yıllık enerji tüketimi Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım oranı Enerji kullanımı yoğunluğu Atık Üretimi Yönetimi ve Sanayi ve belediyelerin katı atık üretimi Tehlikeli atık üretimi Radyoaktif atıkların yönetimi Atıkların geri dönüşümü ve yeniden kullanımı Tablolardaki bu göstergeleri incelendiğinde, sürdürülebilir toplumun ilkeleri açıklık kazanmaktadır. Bu ilkeler; yaşama saygı duymak, insanın yaşam kalitesini artırmak, yeryüzündeki yaşamın çeşitliliğini korumak, yenilenemeyen kaynakların tüketimini en aza indirmek, yeryüzünün taşıma kapasitesini aşmamak, alışkanlıkları değiştirmek, herkesin kendi yöresine sahip çıkmasına olanak tanımak, kalkınma ve çevreyi bütüncül politikalar çerçevesinde ele almak olarak özetlenebilmektedir. Bilişim Sektörü Çalışan Ücretleri Araştırması ve Sonuçları Dünyanın karmaşıklığı ve eğitimde çoklu disiplin yaklaşımı, günümüzde gençlerin başarılı olabilmek için daha fazlasını bilmeye ve daha fazlasını yapabilmeye olan ihtiyacını gösteriyor. Peki, gençlerin aldığı örgün eğitim, gençleri gerçekten ihtiyaç duydukları bu yetkinliklerle mi hazırlıyor? Mesleki bilgi, beceri ve yetkinlikler, gençlerin eğitim ve daha sonraki hayat boyu öğrenme süreçlerinde hangi stratejiler ile arttırılabilir? Örgün eğitim sisteminin, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Endüstriyel Çağ için iyi olan fakat Bilgi Çağı için pek de elverişli olmayan akademik nitelikleri arttırma yönünde 188 daha kuvvetli bir yapıda olduğu şüphesizdir. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)’ne göre şu anda okulların içinde bulunduğu ikilem; yeteneklerin mi yoksa bilginin mi daha kolay öğretilebileceği ve iş hayatında yetkinlik kazanmanın mı yoksa o iş sürecinin dış kaynak kullanılarak çözülmesinin mi daha efektif olacağıdır. Türkiye’de yüzlerce Meslek Lisesi ve Meslek Yüksek Okulu bulunduğunu ve bu eğitim kurumlarından mezun olanların kolaylıkla iş bulamadıklarını görüyoruz. Bu durumun sebeplerinin başında iş arayanların sahip olduğu yetkinliklerin işverenlerin iş gücü profillerine uygun olmaması ve ne yazık ki meslek liselerinden mezun olanların çoğunun kendi alanında çalışmayı hedeflemiyor olması gelmektedir. Mesleki eğitim pahalı bir eğitimdir ve bu nedenle kaynaklarımızı ve insanlarımızı heba ettiğimizi, ekonomiye ciddi katma değer oluşturması gereken bilişim alanında bunu başaramadığımızı görüyoruz. Bu sebeple Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK)’nun Ulusal Meslek Standartları ve Ulusal Yeterlilikler ile ilgili gerçekleştirdiği tüm çalışmalarında toplumun daha dikkatli ve özverili olması gerekmektedir. “Bilişim Sektörü Çalışan Ücretleri Araştırması” na göre elde edilen sonuçlar aşağıda yer almaktadır. Söz konusu çalışmada 6.572 çalışan ve 423 işveren tarafından meslekler (bilişim alanındaki meslek alt kırılımları), çalışan sayısı, demografik dağılımlar ve ücret dağılımları üzerine sorulan sorulara verilen cevaplar kullanılmıştır. Bilişim alanında Meslek Standartlarının ve Yeterliliklerinin belirlenmesi ve Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından kabul edilmesi, Türk Bilişim Teknolojileri (BT) sektörüne bu yeterliliklere uygun kişilerin istihdamı için yapılması gereken çalışmaları ve eğitim/istihdam ilişkisine uygun yapıların geliştirilmesi gerekliliklerini ortaya çıkarmaktadır. Şekilde de görüldüğü gibi sektör çalışanları daha çok gençlerden oluşmaktadır. Meslek Lisesi, Meslek Yüksek Okulu ve Üniversitelerin Lisans bölümlerinden mezun olanların sayısı diğer sektörler ile karşılaştığında BT alanında daha fazla olduğu görülmektedir. Günümüzde birçok platformda artık Türkiye’de farklı sektörlerdeki işsizlik sorununun aslında mesleksizlik sorunu olduğu ve eğitim istihdam ilişkisinin önemi vurgulanmaktadır. İş 189 piyasalarında iş arayanların yanı sıra işveren açısından da belirli iş profillerine uygun işçi bulamayanların sayısı da azımsanmayacak durumdadır. Bu sorun o kadar belirgin hale gelmiştir ki artık işverenler “Türkiye’de aslında işsiz çok değil, işten anlayan işçi yok.” şeklinde serzenişte bulunmaktadır. Bilişim sektöründe de iş gücü profilleri ve iş arayanların mesleki bilgi beceri ve yetkinliklerinin işverenlerin aradıkları niteliklere uygun olmayışı istihdam sorunlarının başında gelmektedir. Bugün Türkiye’de istihdamdaki iş gücümüz ve işsizlerin toplamının %60’ı sadece ilkokul ve alt düzeyde eğitimlidir; mesleksizdir. Bundan daha acı olanı ise mesleki eğitim almış olanlarda iş bulamayanların oranının da çok yüksek olmasıdır. Çalışmada farklı eğitim seviyelerinden çalışanların aldığı ücretler analiz edilmiş, örgün öğrenim kurumlarından mezun olanların (özellikle Düz Lise, Meslek Lisesi veya Melek Yüksek Okulu seviyelerinde) mesleki bilgi, beceri ve yetkinlikler açısından yeterli olmadığı, 190 çalışanların aldığı ücretlerle açıkça görülmüştür. Ancak Lisans ve Yüksek Lisans seviyesinde çalışanların aldığı ücretlerin biraz daha arttığı görülmektedir. Araştırmanın sonucu olarak mesleki eğitimin iş piyasası gereklerine uygun olmasının önemi ortaya çıkmaktadır. MYK ile yürüttüğümüz bu çalışmalar sayesinde iş piyasasının gereklerine uygun meslek standartları ve belirlenen bu standartlara göre çalışabilecek elemanların bilgi, beceri ve yetkinliklerinin yani yeterliliklerinin eğitim kurumları tarafından daha çok dikkate alınması gerektiği görülmektedir. Bu çalışmalar sayesinde mesleki eğitim programlarının iş piyasasında aranan nitelikleri kapsamasını bekliyoruz. MYK Mesleki Sınav ve Belgelendirme çalışmaları çerçevesinde sektör ihtiyaçları, kamudan gelen talepler, küresel yeterlilik yapılarının gelişimi de göz önüne alınarak bilişim alanındaki iş piyasasında ihtiyaç duyulan tüm alt meslekleri kavrayacak meslek adlarını, standartları ve yeterlilikleri belirlemenin ilk aşaması olarak tespit edilmektedir. Araştırma ve analiz yapabilmek, değerlendirmek, karşılaştırılabilirliği sağlamak ve ölçülebilirlik amacıyla, kariyer ve rehberlik için meslek tanımlamaya yardımcı olma ve istihdam hizmetleri amacıyla, mevcut işlerle çalışanları doğru eşleştirme ve bilgi sistemleri arasında ortak bir meslek dili sağlamaya yardımcı olmak için meslek tanımları yapılır. Aşağıda bilişim alanındaki temel meslekler, Avrupa Yeterlilik Çerçevesi (AYÇ) Seviyesi ve bu alanda meslek standardını/yeterlilikleri hazırlayan STK adları görülmektedir. 191 Aşağıdaki şekilde ise meslek ağacı ve meslekte ilerleme yolları belirtilmiştir. Donanım, yazılım, bilişim hizmetleri ve benzeri alanların tamamını dahil edersek Bilişim Teknolojileri sektöründe 80-90.000 çalışan olduğu varsayılabilir. Yapılan araştırmada çalışanların meslek alt sektörlerine göre dağılımı verilmiştir. Diyagramda ilk dikkatimizi çeken husus Meslek Lisesi ve/veya Meslek Yüksek Okulu mezunlarının yoğunlukta olduğu donanım, destek ve yazılım alanlarında giriş seviyesinde çalışan sayısının çokluğudur. Araştırma sonuçlarının bir diğeri de çalışanların hangi kadroda çalıştıkları konusunda tereddütlü olduğudur. BT Çözüm Uzmanı gibi aslında lisans seviyesinde eğitim almış ve en az 4-5 sene tecrübeli bir elemanın istihdam edilmesi gereken kadrolarda, asgari ücretle ve orta öğrenim mezunu çalışanların bulunması bunu göstermektedir. Yine Meslek Lisesi Mezunu, sadece 1-2 sene tecrübeli ve yine asgari ücret ile çalışan “Yazılım Geliştirici” kadroları dikkat çekmektedir. Araştırma raporu mümkün olduğunca bu uyumsuzluklardan arındırılmaya çalışılmıştır. Özellikle MEB’in meslek liseleri eğitim müfredatının önemli bir iyileştirmeye ihtiyaç duyması ve mesleki yetkinliklerin tüm alt meslek grupları için tanımlanmamış olması bu karışıklığa neden olmakta ve bu durumun sonucunda aslında alanında yetkin olmayan birçok çalışan kendini “Yazılımcı” veya “Danışman” gibi kadrolarda görmektedir. 192 Aşağıda bilişim Sektöründe çalışanların genel olarak ücret dilimleri görülmektedir. Yine bu diyagramda giriş seviyesi alt meslek gruplarının doğal etkisi hissedilmektedir. Araştırmada %7.5 oranıyla 4.000 TL. ve üzeri ücret alan çalışanların belirgin kümelenmesi ile Bilişim Teknolojileri alanında bilgi, beceri ve yetkinlik özelliklerinin çalışana katkısının büyük olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmaya katılan çalışanların belirttiği kadrolarda çalıştığı süreye göre dilimlenmiş ortalama ücretler görülmektedir. Bu noktada da Bilişim Sektörünün yeni bir sektör olduğu, geçmişinin ancak 30-35 yıl sayılabileceğini belirtmemiz gerekir. Elektrik Mühendisleri ve Bilgisayar Mühendisleri Odalarının farklı araştırmalarındaki istatistiklerine göre bu alanlarda mezun olan mühendis sayısı yılda 8.000 – 10.000′dir. Yine MEB ve YÖK istatistiklerine göre Teknik Lise ve Meslek Yüksek Okullarının ilgili bölümlerinden her yıl on binlerle ifade 193 edilen öğrenci mezun olmaktadır. Ancak ne yazık ki mesleki eğitim almış bu kişilerin sektörümüzde çoğunlukla çalışmadığı ve aldıkları teknik eğitimin bir anlamda heba olduğu görülmektedir. Bilişim Sektöründe ücretlerin demografik dağılımı üzerine daha geniş bir çalışma yapılması gerekmektedir. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde büyük ölçekli şirketlerin daha fazla bulunması nedeniyle yöresel bir ayrımın sübjektif sonuçları olması kaçınılmazdır ancak demografik farklılıkların çok büyük olduğunu vurgulamak için büyükşehirler ve diğerleri arasındaki ayrım tablosunu görülmektedir. BÖLGESEL AYRIM ORTALAMA ÜCRET Ankara, İstanbul, İzmir 2.350 TL Diğer Şehirler 1.870 TL 194 Bilişim Teknolojileri alanında alt mesleklerin aldığı ücretler ise aşağıdaki şekilde ücret dilimlerine göre görülmektedir. Donanım ve Yazılım gibi kırılımı daha belirgin alt mesleklerin yanında daha çok “Hizmet Ağırlıklı” olarak tanımlayabileceğimiz; satış ve pazarlama, BT Çözümleri, Sistem işletmenliği ve eğitim hizmetleri alt meslek gruplarına ait ücret dağılımları görülmektedir. 195 Günümüzün hızla değişen bilişim sektöründe bireyin kendine bir kariyer sağlayabilmesi için bilgi, beceri ve deneyimlerini belgelemesi istenmektedir. Sertifikasyonlar, tanımı belirlenmiş bir bilgi ve beceri düzeyi için gerekli birikimi ölçüp değerlendiren belgeleme standartlarıdır. Bilişim teknolojilerine yapılan yoğun yatırımlarla şirketlerde bu yatırımlarını tecrübeye ve sertifikaya sahip bilişim teknolojileri profesyonellerine emanet etme arzusu çoğalmaktadır. İş başvurularında öne geçmeyi, sektörde yer edinmeyi sağlayabilecek olan bu sertifikalar uluslararası alanda da kabul görmeyi, dünyaya açılabilmeyi de sağlamaktadır. Sertifikasyon bilişim sektörü açısından bakıldığında uzmanlığın bir ispatı demektir. Ancak tüm dünyada olduğu gibi yasal bir zorunluluğu olmayan mesleki yeterliliğe dayalı sınav ve belgelendirme gönüllük esaslarında çalışmaktadır; ihtiyaridir. Mesleki Yeterlilik Belgesi, işverenin kendi tanımladığı iş gücü profillerine uygun eleman bulmasını sağlarken işçiler için de kendini ispat etme, kanıtlama imkanı sağlayacaktır. 196 Sosyo-Ekonomik Dengesizliklerin Ortadan Kaldırılması, Kadın Ve Engellilerin İstihdama Katılımlarının Sağlanması Ve Ülkemize Katma Değer Üretmesi İle Mümkündür… Bilgiyi üretme, kullanma ve yayma yeteneği olarak tanımlanabilecek teknolojik yetenek uluslararası rekabet gücünün ve ekonomik büyümenin, dolayısıyla toplumların refahının en kritik belirleyicisi haline gelmiştir. Rekabet gücü, artan yaşam standardı, istihdam olanakları ve bir ülkenin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirebilme yeteneğiyle ilgilidir. Rekabet gücü, ülkenin yalnızca dışarıya mal satabilmesi değil, aynı zamanda ticaret dengesini de sağlayabilmesidir. Rekabetçilik, açık piyasa koşulları altında, bir ülkenin yabancı rekabet sınavını geçebilecek mal ve hizmetler üretirken aynı zamanda reel ulusal geliri de arttırabilme derecesi olarak tanımlanabilir. Bir ekonomi, içinde yaşayanlar yüksek ve artan yaşam standartlarından faydalanabiliyorsa ve sürdürülebilir bir şekilde yüksek istihdam söz konusuysa, rekabetçidir. Daha açık olarak, ekonomik faaliyetin düzeyi, ekonominin dış dengesinin sürdürülemez bir şekilde bozulmasına ve gelecek nesillerin refahını tehlikeye atılmasına neden olmamalıdır. Çağımızda insan kaynaklarının niteliği rekabetin odak noktası haline gelmiştir. Çin geçmiş 30 yılda eğitime ve mesleki eğitime yapmış olduğu yatırımların meyvelerini toplamaya başlamış ve dünya dengelerini değiştirecek bir potansiyel ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bir yandan eğitime ağırlık verilirken, beyin göçünü tersine çevirmenin yolları da araştırılmalıdır. En büyük doğal zenginliğimiz olan genç işgücümüz, sosyoekonomik bir sorun olmaktan çıkarılmalı, Türkiye genç ve dinamik nüfus gücünü, kalkınmada itici bir güce dönüştürmek için öncelikle onu ideal bir eğitimden geçirerek nitelikli işgücü haline getirmelidir. Engelli bireylerin, sosyo-ekonomik hayata katılabilmelerinin ve hizmetlerden yararlanabilmelerinin önündeki en büyük engellerden birisi de sunulan bilişim teknolojileri ve hizmetlerindeki erişilebilirlik ve kullanılabilirlik sorunudur. “Eğitim”, en temel insan haklarından biri olduğu kadar, toplumsal gelişme için de en önemli unsurlardan birisidir. Bu anlamda, eğitimin kalitesini ve içeriğini iyileştirmeye katkı sağlamak, erkek çocukların yanı sıra kız çocukların da, engellilerin de tam fırsat eşitliği içinde eğitime katılması için çalışmak, sosyal sorumluluk sahibi herkesin görevi olmalıdır. Engelsiz Bilişim 2013 Sempozyumu Sonuç Bildirisi 1. Engelsiz Bilişimin Önemi: Engelli bireylerin sosyo-ekonomik hayata katılabilmeleri ve daha kaliteli bir yaşam sürdürebilmeleri açısından bilişim teknolojileri ve hizmetleri oldukça büyük öneme sahiptir. Bilişim teknolojilerini engellilere uygun bir şekilde sunulması ve engellilerin bilişim yeteneklerini geliştirmeyi sağlayacak teknolojiler ve yazılımların desteklenmesi çok önemlidir. Ayrıca bilişim sektörü engellilerin istihdamı açısından en parlak alanlardan biridir. 197 2. Kurumlar Arası İşbirliği ve Kaynakların Daha Etkin Kullanımı: Başta devlet kurumları olmak üzere, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve firmaların engellilere yönelik bilişim teknolojileri ve hizmetleri alanında ve daha çok kurumsal/bireysel kalan önemli çabaları bulunmaktadır. Ancak bu çabalar kişisel olmanın ötesinde daha organize hale getirilmelidir. Engelsiz Türkiye için bilişim teknolojileri ve hizmetlerindeki bu çabaların güçlendirilerek devam ettirilmesi ve kurumlar ve bireyler arasında işbirliğinin geliştirilmesi önemlidir. Özellikle birbirlerinden kopuk veya rekabet içeresinde gözüken engellilerle ilgili derneklerin hepsinin temel amaçlarının benzer olduğundan hareketle yeni bir dönüşüm sağlamalarında ve birlikteliğin sinerjisinden yararlanmalarında fayda vardır. Engelsiz bilişim için kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerinin ilk başta yapmaları gereken, engelli bireyler için yapılacak tüm iyileştirmelerin, engelli bireyler açısından bir hak, hizmet verenler açısından ise bir görev olduğunu net olarak anlamaları olacaktır. Çünkü konuya sadece engelli bireylere yardım penceresinden bakıldığı sürece gerçekçi ve kalıcı bir çözüm elde etmek neredeyse imkansızdır. Yapılması gereken önemli bir husus da, konunun çözümü için kamu kurum ve sivil toplum örgütlerinin daha çok işbirliğine gitmesidir. Bu sayede kaynaklar daha bilinçli ve doğru kullanılacak, mikro düzeydeki başarılı proje ve uygulamalar ulusal düzeyde yaygınlaştırılabilecek ve bu teknoloji ve hizmetlerden herkesin yararlanabilmesinin önü açılabilecektir. 3. Ulusal Engelli Veri Tabanı: Türkiye’de engelli bireylerle ilgili en önemli sorunlardan biri sağlıklı istatistiki verilerin olmamasıdır. Tek ve ulusal bir engelli veri tabanının olmaması, engelli bireylerle ilgili mevcut durum tespitlerinin, sorun tespitinin ve çözüm önerilerinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesinin önündeki en büyük engeldir. Tüm bu sorunların giderilmesi engelli bireyler için daha sağlıklı politikalar üretilmesini ve hizmetlerden tam olarak yararlanmalarını sağlayacaktır. Bu amaçla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü “Ulusal Engelliler Veri Tabanı Projesi” nin kurumlararası işbirliğiyle desteklenmesi ve tek bir Ulusal Engelli Veri Tabanının oluşturulması sürecinin hızlandırılması gerekmektedir. 4. Bilişim Teknolojileri ve Hizmetlerinde Erişilebilirlik ve Kullanılabilirlik Sorunu Engelli bireylerin, sosyo-ekonomik hayata katılabilmelerinin ve hizmetlerden yararlanabilmelerinin önündeki en büyük engellerden birisi de sunulan bilişim teknolojileri ve hizmetlerindeki erişilebilirlik ve kullanılabilirlik sorunudur. Kamu nezdinde erişilebilirliği desteklemeye yönelik önemli girişimler bulunmaktadır ancak bunlar aynı kararlılıkla devam ettirilememektedir. Türkiye’nin de imza attığı “Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi”nde çok detaylı bir şekilde erişilebilirlik ile ilgili hususlara yer verilmiştir. Bu maddeler incelendiğinde engelli bireylerin bilgiye erişiminde bilişim teknoloji ve hizmetlerinin önemi yadsınamaz. Ancak Türkiye’deki yasal düzenlemelerde erişilebilirlik hususunda bilişim teknoloji ve 198 hizmetlerinin erişilebilirliği ve kullanılabilirliği konusu yeterince ele alınmamaktadır. Mevcut yasal düzenlemelerin mutlak suretle bu kapsamda yeniden ele alınması gerekmektedir. Bilişim teknolojileri ve hizmetlerinde erişilebilirlik ve kullanılabilirlik sorununda önerilecek çözümün başında web sayfalarının erişilebilirliği ve kullanılabilirliği gelmektedir. Hiç şüphesiz ki, bilgi toplumuna giden yolda en önemli unsurlardan birisi e-hizmettir. Ancak başta kamu kurumları web sayfaları olmak üzere erişilebilirlik anlamında ülke genelinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Bu eksikliklerin giderilebilmesi maksadıyla devlet kurumları ve üniversiteler öncülüğünde, komisyonlar kurulması, ülke genelinde eğitim seminerleri düzenlenmesi ve farkındalık çalışmaları yapılması gerekmektedir. Özellikle son yıllarda devlet kurumlarında engelli istihdamında önemli artış olmuştur. Alınan ve alınacak engelli personel düşünülerek mevcut bilişim teknolojileri ve yazılımlarının kullanılabilir ve erişilebilir olmasının sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde bu personel ya atıl durumda kalacak ya da uzmanlık alanı dışında işlerde görevlendirilmek zorunda kalacaktır. Kamuda bulunan mevcut bilişim teknolojileri ve yazılımlarının erişilebilirlik ve kullanılabilirlik açısından gözden geçirilmeli ve gerekli iyileştirilmeler yapılmalıdır. Yeni geliştirilecek ya da alınacak bilişim teknolojileri ve yazılımlarında ise erişilebilirlik ve kullanılabilirlik şartı getirilmelidir. Konunun çözümüne katkı sağlaması amacıyla yükseköğrenimde bilgisayar alanındaki lisans ve önlisans programlarında ders müfredatlarına “Kullanılabilirlik ve Erişilebilirlik” konusu mutlaka alınmalı geleceğin bilişimcileri şimdiden bu konularda bilinçli olarak yetiştirilmelidir. Gerek ilk ve orta öğrenimde gerekse yükseköğrenimde ders materyallerinin (sunu, word belgesi, pdf) erişilebilir olması için akademik personel ve öğretmenlere yönelik bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarına ihtiyaç vardır. 5. Bilişim Teknolojileri ve Hizmetlerinin Pahalı Oluşu ve Yaygın Olmaması Türkiye’de engelli bireylerin bilişim teknoloji ve hizmetlerinden yararlanmasının önündeki en önemli engellerden biri de bu hizmetlerin ve teknolojinin yetersiz ve yaygın olmaması, aynı zamanda oldukça pahalı olmasıdır. Öncelikle oluşturulacak bir komisyon ile engellilere yönelik bilişim teknolojileri ve hizmetleri konusunda, farklı engelli guruplarını da dikkate alarak mevcut durum envanteri ve ihtiyaçlara ait bir raporlama çalışması gerekmektedir. Bu teknoloji ve özel yazılımları, engelli bireylerin daha ekonomik şartlarda temin edebilmelerine yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir. Engelli vatandaşlara yönelik cihazların ve özel yazılımların geliştirilmesinin ve satışının teşvik edilmesi önemlidir. Engellilere yönelik bilişim teknoloji ve hizmetlerinde, elektronik haberleşmede vergi muafiyetleri/indirimleri ile ilgili mevcut düzenlemelerin gözden geçirilerek daha yaygın ve teşvik edici hale getirilmeleri için çalışmalar yapılması konuya ciddi katkı sağlayacaktır. Görme engellilere yönelik birçok teknoloji ve yazılım söz konusuyken otizmli bireyler, zihinsel engelliler, işitme engelli bireyler gibi farklı engelli gruplarında aynı 199 durumdan bahsetmek zordur. Bu engelli grupları için de yeni teknoloji ve yazılımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu alanlarda ki çalışmaların özel olarak teşvik edilmesi gerekmektedir. Devlet kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları işbirliğiyle ortak AR-GE çalışmaları yapılması gerekmektedir. Yapılacak bu tarz AR-GE çalışmaları yalnızca ülkemiz engellileri için değil tüm dünyadaki engellilere de fayda sağlayabilecektir. Bu alanda hizmet veren kurumlar gerek kendi bünyelerinde oluşturacakları AR-GE birimleri ile gerekse diğer kurumlarla işbirliği içerisinde bu alanda araştırma ve ürün geliştirme çalışmaları yapmalı ve ekonomik açıdan uygun cihaz ve yazılımların geliştirilmesine önayak olmalıdırlar. Üniversitelerde bu alandaki araştırma faaliyetleri ve tez çalışmaları artırılmalı ve teşvik edilmelidir. 6. İstihdam: Bilişim Sektöründe Engelli İstihdamı Önemli Bir Fırsat Olabilir Bilişim aynı zamanda engelli bireyler açısından meslek olarak da önemlidir. Engelli bireyler bilişim sektöründe kendilerini geliştirebilir ve istihdam edilebilirler. Engelli bireylerin sosyo-ekonomik yapıya katılmaları ve toplumsal dönüşümün içinde yer alabilmeleri bağlamında bilişim sektöründe istihdam fırsatlarından yararlanmaları için bu yönde çalışmaların artırılması ve teşvik edilmesi önemlidir. Ayrıca bilişim engelli bireylerin diğer meslek alanlarında istihdamı içinde önemli bir araç olabilir. Geliştirilecek bilişim teknoloji ve hizmetleri engelli bireylerin çok farklı alanlarda istihdamının önünü açacaktır. Bu alanda girişimcilik ve inovasyon teşvik edilmelidir. Bu aynı zamanda bilişim sektöründe engellilere yönelik cihaz üretme ya da yazılım geliştirme gibi donanım ve yazılım anlamında yeni sektörlerin oluşmasına ve ülke kalkınmasına bu anlamada da fayda yaratılmasına sebep olabilir. 7. Engelsiz Pazar Ağı İhtiyacı: Engellilerin, ürünlere rahatlıkla ulaşabileceği veya üretici veya satıcıların engellilere ulaşabileceği bir ağ bulunmamaktadır. Bu sistem olmadığı için ise ne engelliler ürüne, ne de satıcılar engellilere ulaşabilmektedir. Dolayısıyla pazar da kurulamamaktadır. Bilişim teknoloji ve hizmetlerinden yararlanılarak çevrimiçi ya da mobil Engelsiz Pazar Yerleri oluşturularak, üretici, satıcı, alıcı, engelli vatandaş bu platformda toplanılmalıdır. Bu platform aynı zamanda engelli bireylerin/STK’ların üretmiş oldukları ürünleri pazarlamaları ve gelir elde edebilmelerinin de önünü açabilecektir. 8. FATİH Projesi Bir Fırsat Olabilir Son yıllarda bilişim teknoloji ve hizmetlerinin eğitim sistemimizde yoğun bir şekilde kullanılması engelli bireyler açısından da oldukça önemli bir fırsat oluşturmaktadır. FATİH projesi gibi herkes tarafından büyük bir fırsat olarak görülen proje ile bir taraftan toplum olarak bilgi toplumuna dönüşümümüzü sağlayabilecekken bir taraftan da engelli bireylerin eğitim sistemine aktif olarak katılmasının yolu açabilecektir. Bu sayede engelli bireylerin gerek eğitim seviyelerinin yükselmesi gerekse sosyoekonomik hayata daha aktif katılabilmelerini sağlama konusunda önemli gelişmeler olacağı beklenmektedir. Bu konuda engelli bireyler açısından bazı toplumsal kaygılar bulunmaktadır. Bu kaygıların giderilebilmesi ve projenin daha başarılı bir hale gelebilmesi anlamında, ilgili 200 kurumlar, üniversiteler ve sivil toplum kurumlarının ortak toplantılar yapması, bu çalışmalarda farklı engelli gruplarının da dikkate alınması gerekmektedir. Engelli engelsiz tanımaksızın proje kapsamında yer alan ve seçilmiş olan aynı cihazlardan yararlanılması ancak bu cihazlara engellere uygun program veya ekipman eklenmesi uygun olacaktır. Engellilerin eğiticilerine yönelik eğitimlerin artırılarak engellilere uygun eğiticinin eğitimi programları ile desteklenmesi çok önemli ve gereklidir. Bunun temel bilgisayar bilgisinin dışında engelli kullanımına ve ihtiyacına yönelik olarak hazırlanması gerekmektedir. Bu çalışmalara ilave olarak, gerçekleştirilecek pilot uygulamaların denetlenmesi, sorunların yerinde ve zamanında tespit edilerek raporlanması, gerekli hallerde revize edilmesi için koordinasyon merkezleri ve kurulları oluşturulabilir. Bunun sonucunda FATİH projesinin engelli bireyler açısından daha sağlıklı işlemesi ve sonuç vermesi sağlanabilecektir. 9. Öğretim Elemanlarının Hazır Bulunurluğu Sempozyum kapsamında “Öğretim Elemanlarının Engellilerin Eğitimine Hazır Bulunurluklarının Artırılmasına Yönelik Stratejilerin Belirlenmesi” konulu uluslararası katılımlı özel oturumda; Anadolu Üniversitesi tarafından desteklenen ve 12 üniversiteden 700’e yakın öğretim elemanının katkı verdiği bir araştırma projesi tanıtılarak “Öğretim üyelerinin özel gereksinimi olan öğrencilere destek sağlama konusunda istekli oldukları ancak genellikle yapılabilecekleri konusunda yeterli bilgi ve yönlendirmeye sahip olmadıkları, bu konuda kurumsal altyapı ve organizasyon eksiklikleri olduğu, bilişim teknolojilerine dayalı destek sistemlerinden yeterince yararlanılmadığı” yönündeki bulgular sunulmuştur; Ülkemizdeki deneyimler ve beklentiler yanında uluslararası örnekler ve bilişim teknolojilerinin sunduğu olanaklar ışığında; “Türkiye’de özel gereksinim öğrencilerin eğitim ortamlarına fiziksel olarak erişimlerini sağlayacak düzenlemelere öncelik verildiği ve bu konuda önemli gelişmeler kaydedildiği; ancak eğitim-öğretim süreçlerinde sağlanabilecek destekler konusunda henüz arzu edilen düzeye gelinmediği gibi kurumsal politika ve sistemlerin yeterli olmadığı, öğretim elemanlarının özel gereksinimlere karşılamak için bireysel çaba içinde oldukları” konusu vurgulanmış; Öğretim elemanlarının “konuyla ilgili mevzuat yanında karşılaşabilecekleri özel gereksinimler konusunda genel olarak bilgilendirilmeleri, özel gereksinimi olan öğrenciye verebilecekleri somut destek konusunda ise ilgili öğrenciyle işbirliği içinde kurumsal çözümlerin geliştirilmesine yönelik politikaların oluşturulması ve destek sistemlerinden yararlanılması ” için ilgili üst kuruluşların ve kurumların çalışma yapmasının gerekliliği üzerinde fikir birliğine varılmıştır. 201 Bilişim Ekonomisi Demek Kadın İstihdamının Artışı ve Kadının Sosyal Hayata ve Ekonomiye Kazandırılması Demek! Türkiye'nin 2023'de dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde yer alma hedefini gerçekleştirebilmesi için kadınların işgücüne katılım oranının, yüzde 50’nin üzerine çıkarılması olmazsa olmaz. Türkiye, Cumhuriyet'in 100. yılında GSYH büyüklüğü bakımından dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde yer almayı, kişi başına milli gelirini 25 bin dolara çıkarmayı, en az 2 trilyon dolarlık bir ekonomi büyüklüğüne ulaşmayı ve işsizlik oranını yüzde 5'e düşürmeyi hedefliyor. İstihdama katılımı artırmanın büyük önem taşıdığı “10 büyük ekonomi içinde yer alma hedefi” için çeşitli gerekçelerle işgücü piyasasının dışına itilen kadınları da ekonomide daha etkin kılmak gerekiyor. Çalışma hayatının yanında aile hayatlarına ilişkin sorumlulukları nedeniyle kadınlar, işverenler açısından tercih edilmeyebiliyor. Asıl görevi çocuk bakımı ve ev işleri olarak görülen kadınların istihdamını artırmak üzere çocuk teşvikini de içeren paketin, önümüzdeki ayın başında yasallaştırılması planlanıyor. Doğum iznini uzatacak düzenleme kapsamında, kadınların doğum izninde olduğu dönemde işverene, geçici eleman verilmesi de gündemde. Çocuk sahibi kadınların çalışma hayatına dönebilmesi için pakette yer alması planlanan kreş desteği de heyecanla bekleniyor. Kadınların çalışma hayatında daha çok yer almaları ve kariyer açısından desteklenmeleri Türkiye'nin ekonomik gelişimi açısından büyük önem taşıyor. Türkiye'de işgücüne katılım oranının düşük olmasının, kadınların çalışma hayatında daha az yer almasından kaynaklandığı ifade ediliyor. TÜİK verilerine göre, 2012'de Türkiye genelinde işgücüne katılım oranı yüzde 50 olarak gerçekleşirken, bu oran erkeklerde yüzde 71, kadınlarda ise yüzde 29.5 oldu. İstihdam edilen kadın nüfus oranı yüzde 26.3'te kalırken, erkek nüfus oranı yüzde 65'e çıktı. İşgücüne katılımı az olduğu gibi kadınlardaki işsizlik oranı daha yüksek. Erkeklerde yüzde 8.5 olan oran, kadınlarda yüzde 10.8'e çıkıyor. İşgücü piyasasına katılımın düşük olması kadının erkeğe bağımlı olması sonucunu doğuruyor. 202 İşgücü piyasasındaki toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri gidermek üzere "Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması" ile "İşyerlerinde Psikolojik Tacizin Önlenmesi" hakkında Başbakanlık genelgeleri ile son yıllarda kadın istihdamında artış yaşanmasına karşın gelinen nokta hala istenilen seviyede değil. Rakamlar; son yıllarda daha çok kadının çalışma hayatına girdiğini gösterse de kadın istihdamının sadece 3'te 2'sinin gerçek anlamda ve fiilen iş hayatında bulunan kadınlardan oluştuğu görülüyor. Araştırmalar; çocuk ve yaşlıların bakımıyla ilgili hizmetlerin yetersizliği, kadınların çalışmasıyla ilgili ön yargılar ve bu ön yargı nedeniyle kariyer imkanlarının daha düşük olması, kadınların eğitim düzeyinin yetersizliği ve toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün kadınların işgücüne katılımının düşük olmasının en önemli nedenlerini oluşturduğunu ortaya koyuyor. Bu engeller sadece istihdamda değil, girişimcilikte, toplumsal ve siyasi yaşamda da kadının önüne çıkıyor. Eğitim düzeyinin düşüklüğü ve kayıtlı sektördeki istihdam imkanlarının sınırlı olması, kadın işgücünün kayıtdışı sektörde düşük sektörle, sosyal güvenceden yoksun şekilde istihdam edilmesine de yol açıyor. Kadın istihdamında gelinen noktaya bakıldığında, bugüne kıyasla 1980'li yıllarda tablonun daha parlak olduğu dikkati çekiyor. 1989'de yüzde 36.1 olan işgücüne katılım oranının, sonraki yıllarda düşüşe geçtiği, 2000'de yüzde 26.6, 2005'te 23.3 ve 2010'da yüzde 27.6 olduğu görülüyor. 2008'den bu yana artış gösteren işgücüne katılım oranına karşın Türkiye, 2012 sonunda ulaştığı yüzde 29.5'luk (TÜİK'e göre) oran (OECD'ye göre yüzde 32.3) ile hala OECD ülkeleri içinde son sırada yer alıyor. Türkiye'ye en yakın ülke yüzde 47.8 ile Meksika olurken, OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 62.3. Türkiye'de sosyal hayatta olduğu gibi işgücüne katılımda da kadınlar, doğurganlık ve anne özelliklerinden dolayı hep erkeklerden sonra geliyor. Çocuk bakımının kadın tarafından üstleniyor ve aldığı ücretin çocuk bakım maliyetini karşılamıyor olması da yine kadın istihdamının önündeki en önemli engellerden birini oluşturuyor. Eğitimi ve dolayısıyla maaşı daha düşük olan kadınlarda, çalışmanın getirisi çocuk bakımının maliyetine oranla daha düşük olabildiği için, işgücüne katılım kararı, çalışma ya da çocuk bakma kararı ile aynı anlama gelebiliyor. 203 2023 Hedefi İçin Kadın İstihdamı Şart Verilere göre, Türkiye'de 2 milyon 300 bin kadın okuma yazma bilmiyor. 83 bin olan kadın girişimci sayısı geçen yıl 93 bine çıkmasına karşın Türkiye'de her 100 girişimciden sadece yüzde 7'si kadın. Kadınların eğitim aracılığıyla iş hayatına ve sosyal yaşama katılım seviyesinin yükselmesinin ülkelerin gelişimini etkileyecek önemli faktörlerden biri olması nedeniyle kadın işgücü; Türkiye'nin 2023 hedefleri için de büyük önem taşıyor. 18 yaşın üzerindeki kadınların işveren primlerini son 5 yıldır Hazine tarafından karşılayan Türkiye, 2023'e kadar kadınların işgücüne katılımını yüzde 38’e çıkarmayı planlıyor. Yüzde 38'lik hedefi iddiasız görenler de, düşük bulanlar da var. 2023'te dünyanın 10 büyük ekonomisi arasında yer almayı hedefleyen Türkiye'nin, son verilere göre yüzde 51.9 olarak açıklanan işgücüne katılım oranı ile bunu başarmasının "mümkün olmadığı" belirtilirken, nüfusun çok daha büyük bir bölümünün çalışma hayatına katılması gerektiği ifade ediliyor. Bu süreçte kadınların iş hayatına daha fazla katılımı büyük önem taşıyor. AB'nin 20-64 yaş arasındaki kadınlarda 2020 yılı için belirlediği istihdam hedefi ise yüzde 75 olarak erkekler ile aynı orana sahip. Bu arada, 10. Kalkınma Planı'na göre, 2012'de yüzde 29.5 olan işgücüne katılım oranının bu yılın sonunda yüzde 30.9 ve 2018'de de yüzde 34.9'a yükseleceği tahmin ediliyor. Kadın istihdamında 10. Kalkınma Planı ve 2023 hedefleri tatmin edici gözükmüyor, yetersiz görülüyor. Araştırmalar da; kadın istihdamının Türkiye'nin 2023 hedefleri için önemini ortaya koyuyor. TEPAV'dan Güneş Aşık'ın yaptığı araştırmaya göre, kadınların işgücüne katılımında bir değişiklik olmaması, erkeklerin katılımının yüzde 71'den yüzde 100'e çıkması halinde dahi 2023 hedefi olan kişi başı 25 bin dolarlık milli gelire ulaşmak mümkün değil. Erkeklerin katılımının yüzde 71'den yüzde 100'e yükselmesi, kadınların katılımının ise yüzde 61'e çıkması halinde 25 bin dolarlık hedefe ulaşılabilecek. Nüfus içinde çeşitli nedenlerle çalışmayan bir kesimin olacağı düşünüldüğünde ise yüzde 100 katılım, pratikte mümkün gözükmüyor. TÜİK'in "İstatistiklerle Kadın 2012" araştırmasına göre, Türkiye'nin 75.6 milyonluk nüfusunun yüzde 49.8'ini kadınlar oluşturuyor. Türkiye'de çalışan kadın sayısı yaklaşık 8 milyon. 2004'den bu yana 2.3 milyondan fazla kadın istihdamı gerçekleşti.15-64 yaş grubu baz alınarak OECD ülkeleri arasında yapılan karşılaştırmada, kadın işgücüne katılım oranının en düşük olduğu ülke Türkiye. Türkiye'de yüzde 32.3 olan orana karşın, kadın işgücüne katılımın en yüksek olduğu ülke yüzde 83.3 ile İzlanda. Son yıllarda uygulanan kadın istihdam teşvik programlarının verdiği olumlu sonuçlara karşın kadın istihdamında istenilen noktaya bir türlü ulaşılamıyor. TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırması'na göre, Haziran 2013 döneminde işgücüne katılma oranı bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 1.1 puan artarak yüzde 51.9 oldu. Bu dönemde işgücüne katılma oranı erkeklerde 0.8 puan artarak yüzde 72.5 olarak gerçekleşirken, kadınlarda 1.3 puan artışla yüzde 31.9’a yükseldi. Bu arada, 10. Kalkınma Planı'nda bu yıl sonu için öngörülen hedef de birkaç ay önce aşıldı. TÜİK'in "İstatistiklerle Kadın 2012" araştırmasına göre, çalışan kadınların yaklaşık 3'te biri ücretsiz aile işçisi durumunda. Ücretli veya yevmiyeli olarak çalışan kadınların oranı yüzde 54.3 iken, kendi hesabına çalışan kadınların oranı yüzde 10.8. TEPAV İstihdam İzleme 204 Bülteni’nde, Mart 2009-Mart 2013 döneminde tarım dışı kadın istihdamının 3.4 milyondan 4 milyon 847 bine ulaştığı belirtiliyor. Bunun yüzde 27’sini oluşturan 1.3 milyonu “kaçak”, kayıtdışı çalışan kadınlardan oluştu. Tarım dışı istihdamda kadın payı yüzde 20’den yüzde 25’e çıktı. Çalışmada, küresel krizin etkisinin 2008 ile birlikte hanelerde ağır biçimde hissedilmesiyle eve gelir getirmek için kadınların da işgücü piyasasına çıktığına işaret edildi. Bültene göre, Mart 2012-2013 döneminde 603 bin artan kadın istihdamının yüzde 20’si tarım dışında, yüzde 24’ü imalat sanayinde sağlanan işlerden oluşurken; ancak asıl olarak kadına iş sağlayan sektör eğitim, sağlık ve turizm ile hizmetler sektörü oldu. Mart 2012’de 12.2 milyon olan ev kadını sayısı 12 ay sonra 11.4 milyona indi. 2004'te yüzde 23.3 olan, 2011'de 28.8'e yükselen devlette kadının istihdam oranı da Temmuz 2012'de 30.2'ye çıktı. Çalışabilir nüfusunun yarısını oluşturan kadınların kentlerde işgücüne katılım oranının yüzde 25 civarında olduğunu belirledi. 2012'nin ilk 3 ayından bu yılın birinci çeyreğine kadar Türkiye'de 1 milyon 208 bin istihdam artışı olmuş ve bu artışın yüzde 46.4'ünün kadın istihdamında yaşanmıştır. 205 Yeni bir dünya düzenindeyiz. Sınırların kalktığı küresel dünyada bilgiyi ve teknolojiyi yönetmek zorundayız. Atalarımızın 91 yıl önce verdiği mücadeleyi biz de bugün bilgi ekonomisini yöneterek ilerleyebiliriz. Artık tank ve tüfekle savaşlar bitti ve bilgi, teknoloji çağında kafalarla bu savaşlar yapılıyor. Rekabetin yönetildiği ve ekonomisi büyüyen yeni bir dünya düzenindeyiz. Genç olan nüfusumuzun en önemli kısmı kadınlardır. Toplumun yarısı olan kadınları yok saymak bizleri hedeflerimize ulaştırmaz. Eğer 2023-2070 hedeflerinden bahsediyorsak bugünden itibaren çalışmamız gerekiyor. Fırsat eşitliğini yakalamamız gerekiyor. 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' dedik. Bunu söylediğimiz zaman genç, yaşlı, kadın engelli demeden fırsat eşitliği sağlamaya çalışmalıyız. Şimdi baktığımız zaman temel eğitimde fırsat eşitliğini yakaladık. Teknolojinin imkanlarından faydalanmada eğitim çok önemli. Sosyal medya üzerinden bilgiye ulaşmak çok önemli. Yer altı zenginliklerimiz yok. Peki neyimiz var? İnsanımız var genç beşeri sermayemiz var. AB yaşlanıyor bizde genç nüfusumuzu çok iyi şekilde yetiştirerek dünyayı yönete bilen insanları aramızdan ortaya çıkarmalıyız. Kadınların sadece eğitim, sağlık gibi belli sektörlerde istihdam edilmesi ve kadın istihdamı konusunda AB ülkelerinden hayli gerisindeyiz. SGK verilerine dikkate alınarak sektörel olarak bakıldığında 291 bin yeni kayıtlı kadın ücretlinin 45 bininin eğitim sektöründe, 25 bine yakınının sağlık sektöründe, 21 bininin yemeiçme hizmeti, 20 bininin de büro yönetimi ve desteği faaliyetlerinde ve giyim eşyaları imalatı sektöründe olduğu görülüyor. Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu’nun Kasım 2012’de hazırladığı 12 İlde “Kadın İstihdamını Artırma Ve Fırsat Eşitliğini Sağlama” Politika Sonuçlarının Değerlendirilmesi raporuna göre sektörlere göre kadın istihdamının dağılımına bakıldığında “emek piyasasındaki yatay ayrışma”nın oldukça yüksek olduğu söylenebilir. Diğer bir ifadeyle “kadın işi-erkek işi” ayrımı, kadınların belli sektörlerde yoğunlaşmasına neden olduğu tespiti yapılabilir. Kadın işgücünün en çok istihdam edildiği faaliyetler “kadınlar için uygun alanlar” olarak toplumsal kabul görmüşlerdir. Kadınlar ağırlıkla hizmetler, imalat sanayinin emek-yoğun kesimlerinde ve tarım sektöründe istihdam ediliyor. Bilişim dünyasında da üst düzey kadın yöneticilerin oranı hayli düşük. Teknoloji şirketlerinde daha fazla kadının istihdam edilmesi ve bu durumun değişmesi önem verilmelidir. Örneğin; Almanya, teknik mesleklerde kadınların oranına bakıldığında ABD'nin oldukça gerisinde. Kesinlikle zamanla daha iyi olacak. Bilişim dünyası, proje ve danışmanlık konuları, sosyal iş, büyük veriler ve mobilite derken artık bambaşka kabiliyetler gerektiriyor. Bu şekilde kadın yeteneklere gelecekte daha fazla hitap edebilecektir. Bu mesleklere kadınların ilgisinin artmasını sağlamak için, zihniyetin değişmesi gerekmektedir. Şirketlerde sunulan alanlar pek kadın dostu değil. Oysa elimizde teknolojiler var. Elimizde internet var, mobil çalışabiliyoruz ve çalışma saatlerini düzenleyebiliyoruz. Bu imkanlar değerlendirilmeli. Diğeri ise kadınsal özgüven. Kadınları, kendilerine güvenmeleri konusunda teşvik etmeliyiz. Kadınlara teknik mesleklerdeki potansiyeli fark etmeleri için cesaret vermek gerekiyor. Fakat kadınlar, matematik, enformatik, fen bilimleri ve teknolojiye dayalı mesleklerde hala oldukça düşük oranlarda temsil ediliyor. Meslek edinme imkanlarının kısıtlı olması ve yükselme şansının düşüklüğü bunun nedenleri arasında sayılmaktadır. 206 Wegner’in, Berlin Sosyal Bilimler Araştırmaları Merkezi'nin 2005 yılında yürüttüğü bir araştırmanın sonuçlarına göre, kadın mühendisler arasındaki işsizlik oranı, erkek mühendislere göre iki kat daha fazla. Alman Sendikalar Birliği tarafından 2013 yılında bir araştırma ise o dönemden bu yana fen bilimleri alanlarındaki işlerde istihdam edilen kadınların oranının yüzde 44 dolayında arttığını gösteriyor. Mühendisler arasında ise artış sadece yüzde 25. SGK verileri mutlak sayı olarak kayıtlı kadın oranında önemli artışa işaret etse de, TÜİK istatistiklerinin aynı zamanda kayıt dışı kadınları da içermesi bakımından halen kayıt dışılık oranında çok büyük bir iyileşmeye işaret etmiyor. Mart 2013’te toplam kayıt dışı çalışan kadın oranı yüzde 52 olarak dikkat çekiyor. TEPAV’ın 15 Ağustos 2013 tarihli İstihdamını İzleme Bülteni’ne göre 15 yaşın üstündeki nüfustan işgücü olarak iş piyasasından geri duranların sayısı 2012 yılın da 28 milyonu bulurken Mart 2013’te 27 milyon 549 bine indiği gözleniyor. Bu azalmadaki en önemli etkenin özellikle ev kadını olarak işgücü dışında duran nüfusun işgücü piyasasına çıkmasının etkili olduğu söylemek yanlış olmaz. Mart 2012’de 12,2 milyon olan ev kadını sayısı 12 ay sonra 11,4 milyona düşmüş durumda. Bu, 800 bin dolayında bir azalma anlamına geliyor. Dolayısıyla işgücü dışı nüfus içinde ev kadını oranı da yüzde 43,8’den yüzde 41,4’e kadar düşmüş oluyor. 2008’in şubat ayında 3,2 milyon kişi olarak belirlenen kadın çalışan sayısı, 2013’ün Şubat ayında 4,8 milyona yaklaştı. Yani 6 yılda yüzde 50 dolayında bir artış gerçekleşti. Son 6 yılda kentlerde kadın çalışan sayısında 1,5 milyonun üstünde bir artış gözlendi. Hükümetin asgari ücretli kadından işveren payına düşen SGK primini almayacağı ve bunu 5 yıl süre ile kademelendirerek uygulayacağı teşviki, kadın istihdamının özellikle hizmet sektöründe artmasına sağlıyor. Dijital devrim dediğimiz olgu çeşitlilikten besleniyor. Farklı görüşler, fikirler, yaratıcılık farklı açılardan bir araya geliyor. Karşı karşıya olduğumuz sorunları artık hiç kimse tek başına çözemez. Ülkemizde “Gençlerin Meslek Tercihi” konulu araştırma, öğrencilerin gelecekten beklentilerine dair çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Araştırmaya göre gençler gelecek vadeden en popüler meslekler içinde sivil havacılık ve yönetim bilişim sistemleri bölümlerini ilk sırada görüyor. Araştırmaya katılan üniversite çağındaki gençlerin yüzde 9,8'i havacılık sektörünün, yüzde 7,5’i ise bilişim sektörünü en popüler ve geleceği parlak olan meslek grupları içinde tanımladı. Havacılık sektörü içinde en yüksek oranlı bölüm sivil havacılık ve ulaştırma işletmeciliği seçilirken, bilişim sistemlerinde en çok tercih edilen bölüm de yönetim bilişim sistemleri oldu. Araştırmada, kadınların yüzde 6,6'sı kendilerini havacılık, erkeklerin yüzde 7,8’i bilişim sektörüne yakın gördüğü sonucuna ulaşıldı. Kadınların havacılık sektöründen sonraki tercihleri ekonomi ve finans olurken, erkeklerin bilişim sektöründen sonra tercihleri ise havacılık sektörü oldu. Küresel rekabetin teknoloji ve inovasyon üzerinden yürümesinin bilişim sistemleri alanına yönelik istihdam talebini yüksek tutmaktadır. Güncel yaşamın ve şirketlerin tüm süreçlerinin sanal ortama taşındığı bir dünyada bilgisayar mühendislerinin geliştirdikleri program ve sistemler olmadan dünya ekonomisi çökebilir. Üretim maliyetlerini düşürecek yüksek teknolojiye sahip ürünler yine bilişim sektöründe çalışacak gençlerimizin çabalarıyla 207 hayata geçirilecek. Dünyada çekim merkezi olan bir ülke konumuna gelmek istiyorsak bunu bilişim sektörünün sunduğu fırsat pencereleri ile yapacağız. Önümüzdeki yıllarda dünyada 4.5 milyar insan bilişim sektörü ile ilgili herhangi bir hizmeti almak isteyecek. Bu durum bilişime ağırlık verilmesi ve bilişimde katma değeri yüksek olan gelişmelerin yaratılması gerekliliğini doğuruyor. 2023 hedefi olan dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girebilmek için yapmamız gereken sıçramayı bilişim sektörü ile yakalayabiliriz. Bütün küresel ve makro ekonomik gelişme ve trendlerin hizmet, turizm ve havacılık sektörü açısından büyük önem taşımaktadır. Başta Çin ve Hindistan olmak üzere aralarında Türkiye’nin de bulunduğu E7 ülkelerinin halen devam eden, yakın ve orta vadede de süreceği öngörülen ekonomik gelişme ve büyümeleriyle, sahip oldukları çalışan nüfus sayı ve oranlarındaki artışın önem arz etmektedir. Toplum hayatını kolaylaştırmak için inovasyonu ön plana alarak iki taraflı düşünebilen ve birden çok alanda bilgi sahibi olan gençler yetiştirmeyi hedeflenmektedir. Artık gençler ekonomi ve finans, uluslararası ticaret ve lojistik, halkla ilişkiler ve tanıtım, sivil havacılık ve ulaştırma işletmeciliği, yönetim bilişim sistemleri gibi aynı anda iki kritik öneme sahip alanda birden ihtisaslaşacakları ön lisans ve lisans programlarını tercih edip, kendilerini öne çıkaracak meslek alanları seçiyor. Halen çok popüler olan mühendislik, mimarlık gibi bölümleri okuyanlar ise lisans öğretimlerini tamamladıktan sonra yönetim alanında Executive MBA olarak ifade edebileceğimiz ihtisaslaşmış işletme yönetimi yüksek lisans programlarını da alıyorlar. Gençlerimizin markalaşması çok önemli. Artık gençlerimiz kendi projelerini hem tasarlayabilecek hem de pazarlayabilecek seviyelere gelmelidir. Bilindiği gibi hükümetin 2023 hedefleri arasında kadın istihdamının artırılması da yer alıyor. 2023 yılına kadar kadınların işgücüne katılımında hedef yüzde 38’e çıkmak. OECD ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı ortalama yüzde 61,8 iken ülkemizde bu oran yüzde 28,8. OECD ülkeleri arasında Türkiye’den sonra en düşük katılım oranına sahip ülke yüzde 46 ile Meksika. 2005’ten bu yana kadın çalışanların iş gücüne katılım oranlarına bakıldığında, her yıl katılımın yaklaşık 1 puan artması halinde hükümetin 2023 hedefi olan yüzde 38’lik kadın katılım oranı hedefi yakalanabilir görünüyor. 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı kadın istihdamı konusunda kadın işgücüne katılım oranında 2012’deki yüzde 29,5’lik düzeyden 2018’de yüzde 34,9 doğru bir yükseliş hedefleniyor. Bu kapsamda kadın işgücü oranına yönelik hedefi, 2018 yılında 16 bin dolarlık kişi başı gelire ulaşma hedefiyle da uyumlu görünüyor. Ancak son aylarda kadın işsizliğinin hafif bir yükselişe geçiş olması da dikkat çekici bir gelişme olarak görülebilir. Mevsimsellikten arındırılmış kadın işsizlik oranı Mart 2012’de yüzde 10,6 olurken, Mart 2013’te yüzde 11,6’ya yükseldiği gözleniyor. Sonuç olarak; Türkiye’de kadınların ve engellilerin işgücüne katılımının orta ve uzun dönemde nasıl artırılabileceğine odaklanmalı, istihdam politikaları, kadınlar ve engelliler odaklı sosyal içerikli özel istihdam politikaları şeklinde geliştirilmelidir. İşe almada kadınlara ve engellilere yönelik pozitif ayrımcı uygulamalar yapılmalıdır. 208 Bu Yüzyılda IQ Ve EQ Birlikte Geliştirilmeli 21. yüzyılın öğreneni kimdir tartışmaları her yerde devam ediyor. Sistemin merkezinde eğitim sisteminin çıktısı olan 21. yüzyılın öğreneni var. Sistem içindeki tüm paydaşların amacı bu kimliği elde etmek olduğu için sondan başa doğru tasarım yaklaşımıyla merkezdeki öğrenenden başladığımızda sırasıyla halkaları dışarıya doğru genişleterek sonuçları tasarlamalıyız. İlk dış çemberde sayısal ve sözel becerileri gelişmeli yaklaşımı var. Bu aslında 21. yüzyılın öğreneninin Daniel Pink tarafından "The Whole New Mind" kitabında da anlattığı yaklaşımla sağ beyin ve sol beyini birlikte kullanabilen bireyler yetiştirmek gerekliliğinin göstergesi. Bu yüzyılda IQ ve EQ birlikte geliştirilmeli... Bir üst çemberde ise sayısal ve sözel becerilerin geliştireceği 21. yüzyıl yeterlilikleri var ki bunların kolaylıkla iş dünyası tarafından aranan özellikler olduğunu söyleyebiliriz. 1. Dijital Çağ Okuryazarlığı; dikkat etmemiz gereken nokta bilgisayar okuryazarlığı değil dijital çağ okuryazarlığı. Bilişim çağı olarak adlandırabileceğimiz dönem 19802000 yılları arasında yaklaşık 20 yılda bitti. Şimdi hız çağını yaşarken ihtiyacımız dijital çağ okuryazarlığı... 2. Eleştirel Düşünme Ve Problem Çözme; bu yüzyılda öğrenenlerin önünde geçmiş yüzyıllardan daha büyük sorunlar var ve bunları çözerek yeni bir dünya, yeni bir yaşam tasarlamak zorundalar. İnsanlık doğayı ve ilişkilerini hızla tükettiği için yeni kaynaklar ve yeni bir yaşam biçimi ihtiyacı hızla ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Bunun için de eleştirel düşünme ve problem çözme hayati önem taşıyan bir yeterlilik. 3. İletişim; küreselleşen dünyada savaş ve barış, yaşam ve ölüm, yeni bir toplumsal yaşam düzenini belirleyecek faktör. 4. Yaşam Boyu Öğrenen, Öz Yönlendirme Ve Kişisel Yönetim; hız çağı diye adlandırdığımız bu çağda bireyin öz farkındalığı ve yönetimi becerisiyle beraberinde yaşam boyu öğrenen olması kısacası öğrenme yoldaşı olması gerekiyor. 5. İşbirlikçi Çalışma Ve Liderlik; her bireyin içinde olan liderlik becerilerini açığa çıkaran ve etki alanları içinde işbirlikçi liderlik sergilemeleri yeterliliği ki ülkemiz çocuklarının da küresel rekabette olabilmeleri için bu yeterliliğin altını çizmeliyiz... 6. Yaratıcılık ve İnovasyon; yine hız çağı etkilerine bakınca kişisel ve kurumsal başarının yaratıcılık ve inovasyondan olduğunu görebiliriz. Okullar bu yeterliliği geliştirmek için programlarına bilişsel olarak geliştirmek için bu yaklaşımla bakmalılar. 7. Sosyal Sorumluluk, Kültürel, Evrensel ve Çevre Farkındalığı; yine yeni bir toplumsal yaşam biçimi ihtiyacı bu yeterliliği ortaya çıkarıyor. Bazı kaynaklarda işaret edildiği gibi bu yüzyılın sivil toplum yüzyılı olacağını da burada eklemek gerekiyor. Belki de insanlık kaybettiği değerlerini ararken bu görevi çocuklarına bırakıyor... 209 En dış halkada ise Sayısal ve sözel alanda geliştirilmiş ve yukarıda saydığımız yedi yeterlilikle donatılmış 21. yüzyıl öğrenenlerinin tanımlanabileceği üç kimlik bulunuyor... 1. Girişimci Ruh 2. Derinlemesine Düşünür 3. Etik Vatandaş Özetle, bir eğitim sistemini geleceğe taşıyacak olan sürekli değişiklik değil aksine tüm tarafların anlayabileceği ve paydaş olabileceği bir yol haritasıdır. Bu haritanın sondan başa doğru tasarlanması ve bu yolda kararlılıkla yürünmesi için de işbirlikçi çalışma ve liderlik becerisi gösterilmesi gerekiyor... “Bilgeliği üç yolla öğrenebiliriz; ilki yansıtma ki bu en asil yoldur, ikincisi taklit ederek ki bu en kolay olanıdır, üçüncüsü tecrübe ederek ki bu en acı verenidir.” Konfüçyüs Duygular öğrenmenin en önemli, bütünleyici parçasıdır; Eğer bir öğrenen evde ve/veya okulda mutsuzsa kalıcı, etkili öğrenme gerçekleşemez. Bu nedenle öğrenmenin öğrenenlerin motivasyonunu sağlayacak şekilde tasarlanması gerekir. Kısacası bilginin İKEA gibi sunulması halinde kalıcı öğrenme gerçekleşebilecektir. İlginç Kullanışlı Eğlenceli Anlamlı Her öğrenen farklı ve biriciktir, inovatif öğrenme ortamları her bir öğrenenin geçmiş tecrübelerini ilişkilendirecek etkinliklerden oluşturulur. Öğrenciler zorlanmalılar ancak süreçten kopmayacak kadar; İnsan beyni zorlanmayı seviyor. Bu nedenle de her zaman kolay ve rutin işlerden sıkılırken zorlandıkça daha çok performans üretiyor. Öte yandan bu zorlamanın miktarı beyin tarafından tehdit olarak algılandığı anda sürüngen beyin devreye giriyor ve öğrenmeye ket vuruyor. Böyle bir durumda da ya kaçmaya ya da savaşmaya karar veriyor. Sınıfta uyuyan ilgisiz öğrenen kaçmaya karar vermiş, yaramaz dediğimiz dersin düzenini bozan ise savaşmaya karar vermiş öğrenen… Kısacası kentlileşen toplum, tarıma dayalı işlerden hızla uzaklaşırken, daha iyi eğitimle kentte yeni iş alanları aramaya başladı. Fakat bilim ve teknolojide inovatif gelişmeler de hızla mevcut bilinen işlerin insan bağımlılığını yok ediyor. Bizim gibi genç nüfusu yüksek ülkelerde ise gençler için hızla artan yeni iş alanları ihtiyacı da söz konusu. Bu yüzyılı tanımlayan en önemli beceri, hızla değişen dünyaya ve yeni koşullara uyum becerisi. Bu sebeple, bu yüzyılın başarılı toplumları, eğitim sistemlerinde inovasyon üretebilen ve bu sorunları çözebilen ülkeler olacaktır. Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılına enerji, otomotiv, tekstil, telekomünikasyon/iletişim, bilişim sistemleri ve teknoloji, savunma ve hava teknolojileri, eğitim, perakende, elektronik, çevre ve geri dönüşüm, güvenlik ve danışmanlık olmak üzere 15 sektörün damga vuracağı ve 210 Türkiye'de en çok yatırım ve istihdamın gerçekleşeceği sektörlerin bunlar olacağı öngörülmektedir. Umut Vaat Eden Sektörler 1. Bilişim Sistemleri Ve Teknoloji Sektörü: Türkiye'nin bundan sonraki bütün konsantrasyonu teknoloji, inovasyon ve yenilikçilik üzerinde olacak. Çünkü, Ar-Ge ile başlayan süreçte, teknoloji gelişiyor, bu kalite ve verimlilik artışı olarak artan üretime yansıyor. Bu alanda nanoteknoloji; genetik ya da biyoteknoloji; yeni nesil nükleer yakıtlar ve teknolojileri; hidrojen ve yakıt pili teknolojileri; ile süper-iletkenlerin üretimi öne çıkacak. 2. Eğitim: Teknik eğitimden tarımdan göçenlerin dönüştürülmesine kadar her alanda değişen ekonomi ve değişen rekabet, buna uygun üretim, Ar-Ge ve nitelikli insan gücü gerektiriyor. Sektörler ya kendi elemanlarını yetiştirecek ya da bu işi başkalarına yaptıracaklar, yani standartlarını koyup, siparişini verip satın alacak. Bu alanda mesleğe dönük eğitimin derinleşmesi bekleniyor. Hayat boyu sürekli eğitim (çalışmayanlar için), mesleki eğitim (ara elemanlar için) ve meslek içi eğitim (çalışanların gelişmesi için), uzaktan eğitim (zaman ve mekandan bağımsız) önem kazanacaktır. 3. Enerji Ve Doğal Kaynaklar: Enerji sektörü hem dünyada hem de Türkiye'de katlanarak büyüyecek. Ülkemizde enerji tüketimi dünya ortalamasının iki katından fazla büyüyeceği tahmin edilmektedir. Global ekonomide önümüzdeki 10 yılda yıllık yüzde 3-4 civarında bir büyüme olacağı varsayımına göre, enerji sektörü büyüme ve refahı belirleyecek temel parametre olacak. Hesaplamalara göre, Türkiye'nin enerji sektöründeki açığını kapatması için tam 130 milyar dolarlık yatırım yapması gerekiyor. Bu, aynı zamanda büyük bir istihdam sahası anlamına da geliyor. Yerli madenler ve doğal kaynakların önemi anlaşılacak özellikle enerji/hammadde/ürün üretiminde temiz, yenilenebilir yerli doğal kaynaklar geliştirilerek değerlendirilecektir. İthale dayalı fosil yakıtların önemi kısmen azalacaktır. 4. Otomotiv: Son yılların Türkiye'de en rekabetçi ve en hızla yükselen sektörü olarak kabul ediliyor. İhracat 2006 yılına göre 2007'de yüzde 33,8 artarken, ithalattaki artış ise yüzde 8,7 düzeyinde kaldı. Yani Türkiye otomotivde dış ticaret fazlası vermiş oldu. Türkiye otomotiv sektöründe yakaladığı bu ivmeyi sürdürmek zorunda olduğundan, yatırımlara ve istihdama uzun vadede devam edecek. Ekonomik krizler nedeniyle kısa süreli duraksamalar olsa da uzun vadede bu sektör ülkemiz için lokomotif sektörlerden biri olmaya devam edecektir. 5. Tekstil: Dünya pazarının yaklaşık üçte ikisini Çin'in ele geçirmesi, Türkiye'nin tekstil ve hazır giyim sektörlerinde ihracat hacmini fiziksel olarak azaltmış bulunuyor. Ancak, kalite, hız, dar alandaki özel taleplere cevap verebilme, esneklik, AB piyasalarına olan yakınlık gibi üstünlükleri sayesinde Türkiye, bu sektörde küresel aktör olma konumunu halen muhafaza ediyor. Ülkemizde tekstil sektörü döviz kurlarından kısa vadeli sorunlar yaşasa da uzun vade de büyük firmalar biraz sarsılsa da ayakta kalabilecek fakat küçük firmalar sıkıntı çekebilecekler. 211 6. Telekomünikasyon: Sektör, 15 yıl içinde yeni oyuncularla ciddi bir büyüme içine girecek. Büyük şirketler olduğu gibi, taşeron firmalar da gelişecek. Telekom sektöründe bugüne kadar ön planda olan daha çok GSM firmalarıydı. Ama önümüzdeki 15 yılda sektör daha farklı bir tablo çizecek. Alternatif telekom operatörleri büyük atılım içine girecek. Telekomünikasyon alanında ülkemizdeki yabancı firmalar Türk çalışanlarını daha fazla oranda yurt dışındaki işyerlerine çalışmaya gönderecektir. 7. Savunma Ve Havacılık Teknolojileri: Savunma sektörünün dünyadaki yıllık bütünlüğü 1,3 trilyon dolar. Bunun yansını tek başına ABD karşılıyor. Türkiye'nin Aselsan, Roketsan, Havelsan, Kale Savunma Sanayi gibi bazı şirketleri bu piyasadan pay almaya başladılar. Son yıllardaki atılım sayesinde Türkiye, silah sanayii ihtiyaçlarını yüzde 45 oranında içeriden tedarik ediyor. Uçak, helikopter ve havacılık sanayine parça üreten firmalar (Tusaş, TAİ, Alp Havacılık vs) gelecekte önemli görevler yapacağı tahmin edilmektedir. 8. Perakendecilik: Sektördeki hareketlilik yeni açılacak alışveriş merkezleri ile daha büyük bir boyut kazanacak. Sektörde büyük oyuncuların yanı sıra küçük oyuncular da harekete geçecek. Perakende sektöründe yetişmiş insan sayısı çok az olduğu için ciddi transferler olacak, eğitim veren şirketlere ihtiyaç duyulacak. Bazı illerde gereğinden fazla açılan AVM’lerde sıkıntılar yaşanacakta olsa AVM’lerin geleceği oldukça parlak gözükmektedir. AVM’lerden daha iyi yaşam alanları yaratanlar, promosyon yapanlar, topluma daha fazla çekici faaliyetlerde bulunan AVM’ler başarılı olacaklardır. Gıda ürünleri mobilya, ev-bahçe, aydınlatma, banyo ve mutfak eşyaları sunan yapı marketler daha önem kazanacaktır. 9. Elektronik: Elektronik sektörü perakendecilikte büyük bir yol alacak. Mağazacılık yapan firma sayısı gittikçe artacak, yurtdışı elektronik devlerinin Türkiye'ye olan ilgisi sürecek ve yatırımlar yapacaklar. Diğer bir dalga ise sektördeki birleşmeler ve evlilikler olacak. 10. Taşımacılık Ve Lojistik: Hem havayolu taşımacılığı hem de lojistik alanında büyük bir patlama yaşanıyor. Bunu ülkemizde piyasa uyumlu reformların ve vergisel teşviklerin tetiklediği görülüyor. 17 milyar dolar civarında bir büyüklüğe sahip olan sektörün ilk dinlenme yeri 40 milyar doları bulacak. Bu arada parlayan yıldız ise depoculuk/ antrepoculuk olacaktır. Yabancı ve yerli firmalar evlenecek. Kara yolu yolcu taşımacılığı pazar payının yaklaşık %10’luk kesimini hava, demir ve deniz taşımacılığına kaptıracaktır. 11. Sağlık: Büyüklüğü 25 milyar dolan aşan sektörde hedef on yıl için 50 milyar dolar olarak gösteriliyor. Artan kişi başı gelir ve sağlık bilinci nedeniyle kişi başına düşen doktor, kişi başına sağlık ve ilaç harcamaları artacak. Yeni özel hastaneler, tesisler ve klinikler açılacak. Sağlık sektöründe mesleğin haricinde eğitimler gündeme gelecek. Bilhassa Tıbbi kongre turizmi Türkiye'nin önümüzdeki yıllardaki gündemi olmaya devam etmelidir. 12. Çevre Ve Geri Dönüşüm: Sanayileşmenin yol açtığı tahribatı yok etmek veya bunlara kısmen mahal vermemek için alınacak tedbirler dev sektörlerin doğmasına sebep olacak. Türkiye'nin AB çevre standartlarına geçmesi ve Kyoto Protokolü'nün gereklerini yerine getirmek için yaklaşık 140 milyar dolar gerektiği anlaşılıyor. Bu, gelecekteki yeni iş hacmine işaret ediyor. Ülkemizde bundan sonra çevre dostu üretim, madencilik, geri dönüşüm 212 sektörleri önem kazanacaktır. Yarınların başladığı yerin geri dönüşüm sektörü olduğu anlaşılacaktır. Hurdaların atık olmadığı, geri dönüşümünde nihai yok etme olmadığı anlaşılacaktır. ABD’de 2006 yılında geri dönüşüm sektörünün büyüklüğü 65 milyar $’ı aşmıştır. Özellikle e-atık, hurda araçlar, demir-çelik, kağıt, lastik geri dönüşümü önem kazanacaktır. Kurumsal olarak çevre standartları alma ve uygulama konularında uzmanlara ihtiyaç artacaktır. 13. Güvenlik: Güvenliğin her alanı terör, hacker gibi birçok tehdide bağlı olarak katlanarak büyüyecek. Bilgi güvenliği, müşteri güvenliği, altyapı ve kimlik güvenliği, işletme, sokak, bina, kişi güvenliği hızla gelişecek. Güvenlik hizmetlerindeki tüm pozisyonlarda yetişmiş insana ihtiyaç duyulacak. Özel güvenlik kurumları sayısı artacaktır. Güvenlik görevlilerinin eğitimi önem kazanacaktır. Ev ve işyeri elektronik güvenlik ekipmanları satış ve montaj sektörü büyüyecektir. 14. Danışmanlık: İmalat sanayiinin gelişimi sonucunda ortaya çıkan refah artışı ve yüksek gelir seviyesi hizmet sektörünün önemini artırıyor. Hizmet sektörünün bir kolunu oluşturan danışmanlık, kişisel ve kurumsal alanlarda hızlı bir büyüme gösterecek. Teknik, hukuksal, mali danışmanlık daha da önem kazanacaktır. Medya takibi, webometrik değerlendirme, kalite, e-devlet, sertifikasyon hizmetlerinde danışmanlığın önemi artacaktır. 15. Tarım: Dünya nüfusu ile gıda kaynakları arasındaki makas her geçen yıl artıyor. Bu da gıda arzı güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Küresel ısınma, su kıtlığı, tarıma dayalı alanların azalması gibi unsurlar Türkiye'nin bu alanda yıldızını parlatmaktadır. Verilmekte olan teşvikler ve yapılan yasal düzenlemelerin de katkısıyla ölçekler büyüyecek, bilinçli tarım pratiklerine yer verilecek. Özellikle organik tarım, damlama sulama, topraksız tarım, suda tarım önem kazanacaktır. Türkiye'nin Ulusal İstihdam Stratejisi Eylem Planı Türkiye'nin ulusal istihdam stratejisi için oluşturduğu eylem planı belirlendi. Yeni stratejide girişimcilik ön planda tutuluyor. Özellikle üzerinde durulan sektörlerin başında bilişim geliyor. Yeni yol haritasına göre, bilişim sektörü için her yıl için 10 bin uzman yetiştirilecek. Bilişim için toplam istihdamda hedeflenen pay ise yüzde 3 olarak belirlendi. Sözkonusu eylem planında Bilişim sektörüne çok önem verildiği görülmektedir. Önümüzdeki dönemin en parlak en gözde alanı bilişim olacak. Ayrıca istihdamın girişimcilikle sağlanması ön plana çıkarılmış Ar-Ge teşvikleri getirilmiş. İstihdam stratejisinde finans sektörü de önemli bir yer tutuyor. Hedef İstanbul'u dünyanın önde gelen finans merkezlerinden birine dönüştürmek. Bu konuda istihdam teşviklerinden yurtdışı fonların özendirilmesine kadar pek çok farklı başlıkta adım atılacak. Finansla ilgili planlar sadece İstanbul'la sınırlı değil. Küçük yerleşim alanlarında eğer banka şube açarsa, burada çalışan insanların sigorta priminin belirli bir kısmını devlet ödeyecek. Yeni istihdam stratejisi bilişim ve finansın yanı sıra tekstil, turizm ve inşaat sektörlerinde eğitimli iş gücü ve iş güvenliği gibi konularda önemli yenilikler getirecek. 213 Hangi Sektörlerde Ne Yapılacak? Bilişim Her yıl 10 bin bilişim uzmanı yetiştirilecek. Bilişim sektöründe istihdamın toplam istihdam içerisindeki payı 2017 yılında yüzde 1.3; 2023 yılında ise yüzde 3 seviyelerine çıkarılacak. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları için uygun ortam oluşturulacak. Bu yolla sektörel bazda teknoloji transferi sağlanacak, firmaların uluslararası kalite sertifikasyonlarına sahip olmaları, iş yapma yetkinliklerinin geliştirilmesi ve finansmana erişimin kolaylaştırılmasına yönelik tedbirler hayata geçirilecek. Sektörün rekabet gücü artırılarak ihracata yönlendirilecek, ihracatta proje odaklı hizmetlere ve katma değeri yüksek telekomünikasyon, eğitim, sağlık ve savunma sanayi gibi sektörlere özel yazılım ürünlerine odaklanılacak. Finans Sektörün istihdamdaki payı yüzde 1’den 2023 yılına kadar yüzde 2 düzeyine yükseltilecek. Engelli istihdamı düzeyi 2015 yılına kadar yüzde 10 oranında artırılacak. İnşaat Sektörün tarım dışı istihdam içindeki payı 2015 yılından itibaren yüzde 10’a çıkarılacak. Sektörde çalışanların yüzde 30’u 2023 yılına kadar mesleki yeterlilik sertifikasına sahip hale getirilecek. Tarım Tarım sektörünün toplam istihdam içindeki payı 2009 yılındaki yüzde 24.7 oranından 2023 yılına kadar tedricen yüzde 15’e indirilecek. Tekstil Sektörde kadın istihdam oranı 2015 yılına kadar yüzde 50 artırılacak. Turizm 2023 yılında kadar 400 bin işçi meslek içi eğitimden geçirilecek, 1 milyon kişiye sektöre yönelik işgücü yetiştirme eğitimi verilecek. Turizmin toplam istihdam içindeki payı 2023 yılına kadar yüzde 15’e çıkarılacak. BM–UNDP 2014 İnsani Gelişme Raporu Ekonomik kalkınmanın ayrılmaz bir parçası olan sosyal kalkınma, BM’nin kurulduğundan beri yaptığı çalışmaların temel taşı olmuştur. Onlarca yıldır BM, kalkınmanın toplumsal yönünün önemini ve bütün insanlara daha iyi bir hayatın kalkınma yoluyla başarılabileceğini vurgulamıştır. BM–UNDP 2014 İnsani Gelişme Raporu ekonomik büyüme, kalkınma ve toplumsal refah yönünden Türkiye’nin yakın geleceğine ışık tutmaktadır. 2023 214 yılı için önüne ışıldayan hedefler koymuş olan Türkiye’nin o noktaya varabilmesi için yoğunlaşması gereken dönüşüm alanlarını ve radikal reformları, sektörel verilerle gösteriyor: 1. Eğitimde geriliğin acilen giderilmesi ve kalitenin yükseltilmesi. 2. Bölgesel insani gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılması. 3. Eğitimde, istihdamda, gelirde, siyasal ve sosyal yaşamın bütün alanlarında kadın– erkek eşitsizliğine son verilmesi. “İnsani Gelişme” ile “Ekonomik Kalkınma ve Gelişme” arasında bir ilişki son derece sıkı bir ilişki vardır. “Ekonomik Kalkınma ve Gelişme” ya da “Büyüme” bize “İnsani Gelişme” nin imkan ve araçlarını sunar. Bu imkan ve araçları biz “İnsani Gelişme” için kullanırız. ‘Ekonomik Gelişme’ son tahlilde insanın mutluluğu için yapılan bir toplumsal faaliyettir. Ekonomik gelişmenin başarısı ‘İnsani Gelişme’nin ölçülmesiyle saptanır. ‘İnsani Gelişme’ dinamiğinin ölçülmüş düzeyi ise bize, günümüzün en çarpıcı ve kapsayıcı kavramı olan “Sürdürülebilir Kalkınma” açısından nerede olduğumuzu gösterir. Bunu gördüğümüz noktada ise kamu ve özel; kurumsallaşmış bütün toplumsal gücümüzü en uygun politikaları üretmek ve uygulamaları gerçekleştirmek için kullanırız. UNDP 2014 İnsani Gelişme Raporu ile ortaya çıkan Türkiye görünümü, ekonomik büyümeye odaklanmış politikalarla geleceği inşa etmemizin imkansızlığını ve ülke olarak kılcal damarlarımıza kadar inen bir reformlar gündemiyle yüz yüze olduğumuzu gösteriyor. UNDP Raporu ‘İnsani Gelişmişliği’, en son noktaya bakarak ölçmüyor, konuyu geniş bir zaman kesitinde ele alıyor. Böylece, ülkenin geleceğini doğru tahmin etmemize de imkan sağlıyor. UNDP 2014 İnsani Gelişmişlik Raporu el attığı zaman kesiti içinde bize çok dinamik bir Türkiye gösteriyor. Örneğin; Türkiye'deki tahmini yaşam süresi 1980-2013 yılları arasında 16.6 yıl artmış, Aynı dönemde ortalama öğrenim görme süresi 4.7 yıl, öğrenim görme süresi beklentisi ise 6.9 yıl yükselmiş, Kişi başına düşen milli gelir ise yaklaşık yüzde 112.5 artış göstermiş. Bu veriler Türkiye’yi adeta kısa mesafe sürat koşucusu suretinde tasvir ediyor. Demek ki son 33 yılda girdiğimiz liberalleşme ve küreselleşme kulvarında nefesimiz açılmış, gelirde “orta düzey” denilen hedeflere sağ salim ulaşabilmişiz. İnternet kullanım oranımız yüzde 45.1, okur-yazarlık oranımız yüzde 94.1, istihdam oranımız yüzde 48.5 olabilmiş. Bunlar ve diğer insani gelişmişlik göstergeleri açısından geldiğimiz bugünkü noktada ve dünya planında boyumuzun ölçüsü nedir diye baktığımızda şunu görüyoruz: ‘İnsani Gelişme Endeksi'nde (İGE) ilk sırayı Norveç alırken bu ülkeyi Avustralya, İsviçre, Hollanda ve ABD izliyor. Almanya'nın 6., İngiltere'nin 14., Japonya'nın 17., Fransa'nın 20., Yunanistan'ın 29. sırada bulunduğu endekste, en az insani gelişmeye sahip ülkeler ise Nijer, Kongo, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Sierra Leone görünüyor. Türkiye ise İGE'de 187 ülke arasında 69'uncu sırada. Türkiye’nin de bulunduğu yere "Yüksek İnsani Gelişme" kategorisi adı veriliyor. Avrupa ve Orta Asya ülkelerini kapsayan 2013'teki İGE sıralaması ve nüfus büyüklüğü 215 bakımından Türkiye'ye yakın ülkeler, sırasıyla 78. ve 76. olan Sırbistan ve Azerbaycan oluyor. Türkiye'nin İGE değeri, yüksek insani gelişme kategorisindeki ülkeler ile Avrupa ve Orta Asya ülkeleri ortalamasının üstünde bir yere işaret ediyor. Bu kapsamda; UNDP 2014 İnsani Gelişmişlik Raporu’nu Türkiye açısından analiz ederek güçlü ve zayıf yönlerimizi göstermeye çalışacağız. Bu bize aynı zamanda, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde odaklanması gereken reform alanlarını da gösterecektir. Ekonomik büyüme ve kalkınma sorunlarına bu açıdan yaklaşırsak, ülkenin gündemine giren yaşamsal reformlara kısır siyasi tartışmaların ötesinde bir ülke vizyonu olarak bakabiliriz. İGE, insani gelişmenin üç temel boyutundaki uzun vadeli gelişmeyi değerlendirmek için kullanılan özet bir ölçüm yöntemidir. Bu üç temel boyut, uzun ve sağlıklı bir yaşam, bilgiye erişim ve insana yakışır bir yaşam standardı olarak sıralanıyor. 2013 İnsani Gelişme Raporu’nda da olduğu gibi, uzun ve sağlıklı yaşam boyutu, ortalama yaşam beklentisiyle ölçülüyor. Bilgiye erişim ise; 25 yaş ve üstündeki bireylerin ömürleri boyunca ortalama eğitim alabildikleri süreyle ve okula başlama yaşındaki çocuklar için toplam öğrenim görme süresi beklentisiyle değerlendiriliyor. Yaşam standardı da, kişi başına düşen Gayri Safi Milli Gelir’den (GSMG) alınıyor ve bu değer, uluslararası doların 2011’deki değeri sabit alınarak satınalma gücü paritesine (SGP) göre hesaplanıyor. Türkiye'nin İGE değeri ve sıralamadaki yerine göre eğitimde Türkiye çok geride. Ülkemizin 2013 ve 2014 İGE değeri 0.759’dur. Bu değerle Türkiye, yüksek insani gelişme kategorisinde yer aldı ve 187 ülke ve bölge arasında 69. oldu. 1980 ve 2013 yılları arasında Türkiye’nin İGE değeri 0.496’dan 0.759’a yükseldi. Bu, 33 yılın toplam artışı yüzde 53 olarak gerçekleşti. Yıllık artışlar ortalaması ise yüzde 1.30 olarak hesaplandı. Türkiye’de doğumda beklenen tahmini yaşam süresi son 33 yılda 16.6 yıl yükselerek 58.7 yıldan 75.3 yıla yükseldi. Öğrenim görme süresi beklentisi 33 yıl önce 7.5 yıl olan Türkiye’de beklenti bugün, yüzde 92 artışla 14.4 yıla ulaştı. Artış net 6.9 yıl oldu. Gerçekleşen ortalama eğitim süresi ise 2.9 yıl iken 33 yılda, yüzde 162 artışla 7.6 yıla çıktı. Net artış 4.7 yıl oldu. Burada eğitim görme süresindeki “beklenti” ile “gerçekleşme” arasındaki farka dikkatle bakmamız gerekiyor. 1980 yılında beklenti 7.5 yıl fakat 2.9 yıl olarak gerçekleşmiş. Fark 4.6 yıl oluyor. Demek ki öğrenimde 100 beklerken 38.67 gerçekleştirmişiz. 2013 yılında beklenti ile gerçekleşen öğrenim süresi arasındaki fark 6.8 yıl olmuş. O halde 100 beklerken 52.78 gerçekleşmiş. Özellikle 1990 yılından sonra bir gelişme görülüyor ama hiç yeterli değil. Demek ki Türkiye öğrenim beklentisi ile gerçekleşen öğrenim arasındaki derin farkı aşacağı yeterli bir açılım veya atılım yapamamış. Türkiye Gayri Safi Milli Gelir’de (GSMG), –satınalma paritesi ve 2011 yılı dolar sabit hesabıyla– 1980-2013 arasında yüzde 112.5 ekonomik büyüme kaydediyor; 8.656 dolardan 18.391 dolara yükseliyor. Bu, çarpıcı bir ekonomik büyüme gösterdiğimiz anlamına gelir. Net ekonomik büyüme 33 yılda; yüzde 124 olarak gerçekleşmiş. Bu tablo bize, elde ettiğimiz ekonomik büyüme ile, insani gelişmişliğimizin öğrenim görme süresi endeksi arasındaki orantısızlığı gösteriyor. Çıkarmamız gereken sonuç şu 216 olmalıdır: Ekonomik büyüme ve gelişme insani gelişmişliğe doğrudan yansımıyor, toplumlar bu yansımayı oluşturdukları politikalar aracılığıyla ve doğru öncelik sıralamasıyla başarıyorlar. İnsani gelişmişlik sağlıklı ekonomik büyümenin altyapısı oluyor. Görüyoruz ki yüksek insani gelişme kategorisindeki ülkelerin tümü için ortalama İGE değeri “0.735” olarak belirlenmiş. Türkiye 2013 yılında 0.759 düzeyinde ölçülen İGE değeri ile ortalamanın üstünde kalıyor. Üstünkörü bakınca bu sevindirici bir sonuçmuş gibi gözüküyor. Ancak durumu tam anlayabilmek için öğrenim görme süresi beklentisi ile bu beklentinin ne oranda gerçekleştiğine kıyaslamalı olarak bakmamız yeterli oluyor. Çünkü sıralamada geri basamaklara inmemiz, bu ölçümde kaybettiğimiz puanlar nedeniyle oluyor. Ayrıca 33 yıllık bir dönem ortalamasına bakıldığı için tablonun bize gösterdiği sonuçların “yapısal” olduğu da anlaşılıyor. Kıyaslamalı sonuçlar şu şekildedir: Beklenti Gerçekleşen Realizasyon Türkiye 14.4 yıl 7.6 yıl % 52.78 Sırbistan 13.6 yıl 9.5 yıl % 69.86 Azerbaycan 11.8 yıl 11.2 yıl % 94.92 Avrupa ve Orta Asya 13.6 yıl 9.6 yıl % 70.59 Yüksek İGE 13.4 yıl 8.1 yıl % 60.45 Şunu görüyoruz; Toplam İGE değerinde kıyaslandığımız ülke ve bölgelerin üzerindeyiz. Ama sıra eğitim süresindeki beklentiyi gerçekleştirmeye geldiği zaman hem ortalama yüksek İGE değerinin, hem de kıyaslandığımız ülkelerin gerisinde kalıyoruz. Bu, ders çıkarmamız gereken çok çarpıcı bir göstergedir ve Türkiye’nin önüne bu konuda reformları da aşan, “devrim” niteliğinde bir görev çıkarmaktadır. Ülkeler eğitim görme süresindeki geriliği “açık öğrenim”, “dijital öğrenim”, “yaşam boyu öğrenim”, “kurs” ve “seminer” gibi formel ve informel eğitim modelleriyle kapatmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin önünde bu konuda yapılacak çok önemli işler bulunuyor. Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi (EUİGE) ve Türkiye Ortalamaya dayalı tüm ölçme yöntemleri gibi, İGE’de insani gelişmenin ülke düzeyindeki dağılımında ortaya çıkan eşitsizlikleri göstermiyor. Çünkü her ülkede, İGE değerleri açısından yöresel ve bölgesel eşitsizlikler mevcut bu eşitsizlik ülkenin gelişmesini olumsuz etkiliyor. Türkiye gibi bir çok ülkede yöresel ve bölgesel eşitsizlik uçurum düzeyinde olabiliyor. Bu nitelikteki eşitsizlikler o ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınmasını 217 sekteye uğratıyor. UNDP 2014 İnsani Gelişme Raporu bu eşitsizliği çok önemsiyor. Türkiye bu alana son 8 yılda el attı, Bölgesel Kalkınma Ajansları’nı kurdu. Bu konuda atılacak daha çok adım var. Yöresel ve bölgesel eşitsizlikleri dikkate alan Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi (EUİGE) değeri, İGE’nin her bir gelişme boyutunun ortalama değerinden eşitsizlik düzeyinin çıkartılmasıyla hesaplanıyor. İnsani gelişmede eşitsizlikten kaynaklanan ‘kayıp’, EUİGE değerinin İGE değerinden çıkartılmasıyla elde edilen farkla gösteriliyor. Bir ülkedeki eşitsizlik arttığında, insani gelişmedeki kayıp da artıyor. Türkiye’nin 2013’teki İGE değeri 0.759. Ancak insani gelişmede eşitsizlik farkı düşüldüğünde, Türkiye’nin değeri boyut endekslerinin dağılımındaki eşitsizliğe bağlı olarak yüzde 15.8’lik bir kayıpla 0.639’a iniyor. Sırbistan ve Azerbaycan’ın eşitsizlik nedeniyle puan kayıplarıysa sırasıyla yüzde 10.9 ve 11.8 düzeylerinde. Yüksek İGE değerine sahip ülkelerin eşitsizlik nedeniyle kaybı, ortalama yüzde 19.7 iken Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde bu oran kendini yüzde 13.3 olarak gösteriyor. Türkiye’nin insani eşitsizlik katsayısı da yüzde 15.6 düzeyinde. Türkiye’nin 2013’te bazı ülkeler ve ülke gruplarıyla EUİGE karşılaştırması yapılıyor. Türkiye’de, eğitimde eşitsizlik yüzde 14.1 ile Yüksek İGE ölçüsü yüzde 17.4’ün altında ama kıyaslandığı ülke ve ülke gruplarının çok üstünde. Gelirde eşitsizlikte ise Türkiye yine yüzde 21.8 ile Yüksek İGE barajının altında fakat kıyaslandığı ülkeler ve bölgeye göre “en eşitsiz ülkelerden biri” görünümü veriyor. Demek ki Türkiye’nin acilen el atacağı alanlardan birini eğitim reformu oluştururken bir diğerini de gelir dağılımındaki bölgesel adaletsizlikleri giderecek reformlar oluşturuyor. O halde tıpkı Kalkınma Ajansları sisteminde olduğu gibi, insani gelişmişliğin diğer alanlarında da eşitsizliği giderecek sistemlere olan ihtiyaç sürüyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE) ve Türkiye Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE) cinsiyete dayalı eşitsizlikleri üç boyutta yansıtıyor. Bu boyutlar; a) üreme sağlığı, b) kadının güçlendirilmesi ve c) ekonomik faaliyetler şeklinde sıralanıyor. Üreme sağlığı, anne ölüm ve ergen doğurganlık oranlarıyla ölçülüyor. Kadının güçlendirilmesi, parlamentodaki kadın milletvekillerinin sandalye sayısı ve her iki cinsiyetin orta ve yükseköğrenime devam etme oranlarıyla ölçülüyor. Ekonomik faaliyetler ise kadın ve erkek olmak üzere her iki cinsiyetin işgücüne katılımları ile değerlendiriliyor. TCEE, her üç TCEE boyutundaki kadın ve erkek başarıları arasındaki eşitsizliklerin insani gelişmede yarattığı kayıp olarak nitelendiriliyor. ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği’, Türkiye’nin en zayıf olduğu gelişme alanlarından birini oluşturuyor. Tablo 4’ten Türkiye’nin cinsiyet eşitsizliği durumunu izliyoruz. Türkiye, 2013 endeksinde 0.360’lık TCEE değeriyle 149 ülke arasında 69. sırada yer aldı. Türkiye’de parlamentodaki kadın milletvekili oranı yüzde 14.2. Bu oran Azerbaycan’da yüzde 16.0, Avrupa ve Orta Asya’da yüzde 18.2 ve Yüksek İGE değeri olarak yüzde 18.8 düzeyinde ve Türkiye bunların tümünün gerisinde. 218 Orta öğrenim görmüş olmak ve işgücüne katılmak açısından Türkiye’nin durumunu Azerbaycan ile kıyaslamak bile yeterince açıklayıcı olabiliyor. Türkiye’de kadınların yüzde 39’u orta öğrenim görüyor, bu oran Azerbaycan’da yüzde 93.7. Türkiye’de her yüz kadından 29.4’ü işgücüne katılırken bu oran Azerbaycan’da yüzde 62.5. Aynı oranlara kadın-erkek bazında bakıldığında Azerbaycan’da eşitliğe çok yakın bir durum sağlanmış ama Türkiye’de kadınlar erkeğin yarısından da az bir düzeyde bulunuyor. ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği’ konusunda Türkiye’nin son yıllarda yüksek sesle konuştuğu söylenebilir fakat ortaya herhangi bir kapsamlı reform iradesi koyduğu söylenemez. Hayatın her alanında kadın lehine bir pozitif ayrımcılığı benimsemeden ve bunu; başta anayasa olmak üzere kanunlar ve sıkı uygulamalar ile desteklemeden bir yere varılacağı düşünülemez. Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi (CDGE) ve Türkiye 2014 İnsani Gelişme Raporu’nda cinsiyet farkına dayalı yeni bir ölçüm kriteri kullanılıyor. Bu hesaplamada; kadın İGE değerlerinin erkek İGE değerlerine oranı temel alınıyor. Böylece ortaya yeni ve çok daha çarpıcı bir İnsani Gelişme Endeksi ölçüm yöntemi çıkıyor. Bu yeni ölçüm yöntemine, Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi (CDGE) deniyor. Yöntemle insani gelişmenin üç temel boyutundaki cinsiyet eşitsizlikleri ölçülmüş oluyor. Bu üç boyut şunlar oluyor: a) Kadın ve erkeklerin doğumda ortalama yaşam beklentisi, b) Kız ve erkek çocukların ortalama öğrenim görme süresi beklentisi ve c) 25 yaş ve üstü yetişkinler için ortalama öğrenim görme süresi. Ve bir de; ekonomik kaynaklar üzerindeki hakimiyetin kadın ve erkek payları ile kadın ve erkeğin kişi başına elde ettikleri milli gelir ölçülüyor. Türkiye’de 2013 kadın İGE değeri 0.704 iken erkek İGE değeri 0.796 olarak ölçülüyor. Buna göre Türkiye’nin CDGE değeri 0.884 oluyor. Azerbaycan’da ise CDGE değeri 0.952 çıkıyor. Gelirde durum şöyle: Türkiye’de kadının geliri 100 dolar ise erkeğin geliri 321.32 dolar oluyor. Azerbaycan’da kadının geliri 100 dolar ise erkeğin geliri 187.29 dolar oluyor. Avrupa ve Orta Asya’da kadının geliri 100 dolar ise erkeğin geliri 245.19 dolar oluyor. Yüksek İGE ortalamasında kadının geliri 100 dolar ise erkeğin geliri 180 dolar oluyor. Değerler Türkiye’de gelecekle ilgili bütün hedeflerini gölgeleyen derin bir cinsiyet eşitsizliği olduğunu gösteriyor. Sonuç olarak bakıldığında, UNDP 2014 İnsani Gelişme Raporu’nun ortaya çıkardığı Türkiye değerleri ve bu değerlerin kıyaslanmasıyla ulaşılan sonuçlar bize, kalkınma hedeflerimiz açısından realist olmamız gerektiğini öğretiyor. Kalkınmamız ve ekonomik büyümemiz iç dinamiklerin gücünden çok, dış dinamiklerle ilişkilerimize bağlı olduğu için kalkınma odaklı ekonomik büyümemiz sürekli olamıyor, konjonktürel gelişmelerden kolayca etkileniyor. 219 Bu yüksek kırılganlık doğal olarak kalıcı bir belirsizlik kaynağı oluşturuyor ve biz Türkiye’de diken üstünde yaşamış oluyoruz. 2014 İnsani Gelişme Raporu’nu gördükten sonra bir de işin çözüm tarafına bakarsak karşımıza şu üç temel sorun çıkıyor. 1. Gelişmişlik unsurları yönünden bölgesel ve yöresel eşitsizlikler hala çok derindir ve ekonomik büyüme ve kalkınma hedeflerimize gölge düşürmektedir. 2. Türkiye, eğitim görme süresi beklentisi ile fiilen gerçekleşen eğitim süresi arasındaki farkın büyüklüğü bakımından da çok gerilerdedir ve ekonomik kalkınma kapasitemiz bu nedenle ve ihtiyaçlarımıza nispetle yetersizdir. 3. Doğuştan yaşam beklentisi hariç tutulursa–ki tüm dünyada böyledir– öğrenim, gelir ve işgücüne katılma oranları yönünden de erkeğin durumuna göre Türkiye’de kadının durumu, kabul edilemez düzeyde geridir ve bu konuda köklü reformlara olan ihtiyaç farkedilmiş olmakla birlikte ortaya henüz güçlü bir toplumsal irade çıkabilmiş değildir. UNDP 2014 İnsani Gelişme Raporu’nun gözümüze soktuğu Türkiye gerçeğinin doğrudan ekonomiyi ilgilendiren bir önemli özelliği de günümüzün başta gelen çözümleri olarak saydığımız ‘Ar-Ge, İnovasyon, Girişimcilik’ gibi alanlarda yaşadığımız yetersizliklerin toplumsal “niçin?” lerine götürmesidir. Eğitimsiz toplum mesleksiz toplumdur. Ayrıca Türkiye uzun yıllar, eğitimini yükselttiği oranda meslek eğitimini yükseltemeyen ülkelerden biri olmuştur. Demek ki eğitim konusunu ele aldığımızda çift katmanlı bir sorunla yüz yüze olduğumuzu görürüz. Ayrıca bir de bu arada, ‘Eğitimin Kalitesi’ne bakmamız gerekli ve zorunlu olacaktır. Eğitimin Kalitesi Araştırması'nda(PISA) Türkiye; 65 Ülke İçinde 45. Olmak! Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üç yılda bir yapılan ve 15 yaş grubundaki öğrencilerin zorunlu eğitim sonunda hayata hazır oluş durumlarını ölçen dünyanın en kapsamlı eğitim araştırması PISA 2012 (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçlarına göre Türkiye değerlendirilen 65 ülke arasında 45. sırada yer aldı. Türkiye, 2002–2012 döneminde matematikte ortalama 3.2, okumada 4 ve fen bilimlerinde 6 puanlık artış sergilemesine rağmen Hırvatistan, Sırbistan, Yunanistan, Macaristan, İsrail ve Litvanya gibi kendi kategorisindeki ülkelerin gerisinde kaldı. PISA sonuçlarına göre Türkiye’de gelir seviyesi düşük bölgelerde okuyan öğrencilerin eğitim kalitesi arttı. Ancak PISA sınavında üst düzey başarı gösteren Türk öğrencilerin oranı OECD ortalamasının çok altında kaldı. Türkiye, fen bilimleri kategorisinde ise yine OECD ortalamasının altında kalarak 42. sırada yer aldı. Bilim kategorisindeki en zayıf ülkeler arasında yer almasına rağmen Türkiye’nin son 3 yılda ortalama yıllık 6 puan artış gösterdiği dikkat çekti. Bilim alanında OECD ortalamasının altındaki ülkeler arasında en hızlı iyileşme gösteren ülke, Kazakistan’la birlikte Türkiye oldu. PISA raporuna göre, Türk öğrencilerde yüksek performans gösteren 220 öğrencilerin sayısında bir artış olmazken düşük performans gösteren öğrencilerin sayısında önemli bir düşüş yaşandı. Türkiye, matematik formüllerini anlamada ise 65 ülke arasında 62, formel matematikte 25 ve uygulamalı matematikte de 30. sırada yer aldı. Bu değerlendirme bize; Türkiye’nin eğitime odaklanıp öğrenim görme süresini artırmak, fakat aynı zamanda eğitimde kaliteyi yükseltmek gibi, ertelenmesi veya savsaklanması gelecekte çöküntü yaratacak iki yaşamsal eğitim reformunu birlikte geliştirmek zorunda olduğunu haber veriyor. Mesleki ve Teknik Eğitimde Türkiye'nin Durumu Mesleki eğitim zorunlu oldu: Türkiye bir ara neredeyse “Mesleksizler ülkesi” denecek duruma düşmüştü. Kalifiye ve ara eleman noksanlığı üretici sektörlerin ortak sorunuydu. Eğitim ve ekonomi, birbirinden uzaklaşmış ve hatta biri diğerine kapanmış alanlar haline gelmişti. Bereket; siren sesleri duyuldu da 2006 sonrasında harekete geçildi ve önemli adımlar atıldı. Bilindiği gibi İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği yasa ve yönetmelikleri ile Türkiye’de işyerlerinin tamamına yakını tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işler kapsamına alındı ve bu işyerlerinde, mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenlerin çalıştırılması yasaklandı. Bu adıma paralel bir başka adımla Türkiye genelinde 378 genel lise meslek lisesine dönüştürüldü. Ayrıca; okul çeşitliliği yerine program çeşitliliğini esas alan bir yapının kurulması amaçlandı. Bu durumda; zaten mesleki eğitim almış personel temininde güçlük yaşayan Türkiye’de mesleki eğitim, yaşadığımız ekonomik sorunların çözümü ve aşılmasında büyük önem kazandı. Mesleki ve teknik okullaşmamız: OECD verileri; mesleki ve teknik eğitimin ortaöğretim içindeki payında ülkeden ülkeye ekstrem farklılıklara işaret eder. Örneğin; Kanada’da yüzde 5.6, Japonya’da yüzde 22.6, Kore’de yüzde 23.7, Almanya’da yüzde 51.5, Hollanda’da yüzde 67.0, Avusturya’da yüzde 76.7, İtalya’da yüzde 60.0, Fransa’da yüzde 44.3, Türkiye yüzde 51.0, OECD ortalaması yüzde 46.0, 21 AB ülkesi ortalaması yüzde 52.8. Türkiye ortaöğrenim düzeyinde, kendi ekonomik-sosyal yapı ve gereksinmesine göre mesleki ve teknik okullaşmada 2003 yılında, yüzde 35.8 ile çarpık bir durumdaydı. Yükseköğrenime sınavsız geçiş vb. önlemlerle 2013 yılında orta öğrenimde mesleki ve teknik okullaşma oranını yüzde 51’e çıkardı. Mesleki ve teknik okullaşma için orta öğrenim basamağında yapılan bu hamle “somun sıkacak eleman bulamıyoruz” diyen imalat sanayisinin günübirlik ‘KALKINMA’ (büyüme ve istihdam) gereksinmesi bakımından zorunlu idi. Acaba ülkenin topyekün ‘GELİŞME’ vizyonu açısından sorunu çözüyor muydu, buna bakalım. Türkiye’nin topyekün gelişmesi açısından mesleki ve teknik eğitim başarısı, esas olarak kendini akademik düzeydeki okullaşmada gösterir. Çünkü imalat sanayisinde 221 uygulamada “ara eleman” ne kadar önemli ise endüstriyel tüm süreçleri yönetecek “lider eleman” da o kadar önemlidir. Verileri bize, teknik ve mesleki lise düzeyinde okullaşma hamlesinin akademik düzeye yeterince yansımadığını göstermektedir. 2 yıllık ön lisans programlarına geçiş değişik sektörel eğitimlerde yüzde 36–58 arasında olurken 4 yıllık lisans programlarına geçiş yüzde 1.0–18 düzeyinde kalmaktadır. Endüstri liselerinde akademik eğitime geçişte yaşanan tıkanıklık ise daha bir çarpıcıdır. Hizmet sektöründe akademik okullaşma düzeyi nispeten artarken önüne yüksek katma değerli üretime geçmek gibi bir hedef koyan Türkiye’nin bu sonuçlardan çıkarması gereken önemli dersler bulunmaktadır. Bu noktada ayrıca mesleki ve teknik eğitimin liseler düzeyindeki kalitesine de bakılacaktır. Bugünkü durum şöyledir: Ortaokulu bitiren öğrencilerden akademik başarısı yüksek olanlar çoğunlukla genel ortaöğretim okullarını tercih ederken orta ya da düşük akademik başarı gösterenler mesleki ve teknik eğitim liselerini tercih etmektedir. İnsan kaynaklarımızı heba ettiğimiz geçiş noktası işte burasıdır. ÖSYM verileri incelendiğinde uzun yıllardır mesleki ve teknik eğitim liselerinin yükseköğretime giriş sınavlarında en düşük başarıya sahip oldukları görülmüştür. Tablo 6’da, mesleki ortaöğrenimden yükseköğrenime geçişte halen yaşanmakta olan önemli bir kırılma noktasını görüyoruz. 2012 yılında meslek liselerinin son sınıflarından yükseköğretime giriş sınavlarına başvuran 227.283 öğrencinin sadece yüzde 7.06’sı dört yıllık lisans programına yerleşmiştir. Bu oran ve sayı genel liselerde yüzde 30.24 ile 487.314 öğrencidir. Buradan çıkarmamız gereken en önemli sonuç, meslek liselerinde eğitimin “ara eleman” yetiştirmeye hapsedilmemesi, “girişimci, vizyoner, lider” nitelikleri de olan ara eleman yaratacak şekilde desteklenmesi gereğidir. Türkiye'de Meslek Yüksek Okulları Son iki yılda meslek yüksekokullarının bugün de konusu olan öğrencilerin iş dünyası ile işbirliği ve çevreyle olan ilişkilerinden dolayı 10 bin nüfusun altındaki ilçelere de meslek yüksekokulları izni vermeye başladık. Türkiye’de 985 meslek yüksekokulu var. Bunların 750 bini örgün olmak üzere 1.5 milyon öğrencisi bulunmaktadır. Bugün 71’i vakıf, 104’ü de devlet olmak üzere 175 üniversitemiz var. Hemen hepsinin meslek yüksekokulları var. Ama bugün itibarıyla geldiğimiz ve en çok sıkıntısını çektiğimiz mesele kalitesizliktir. 4 yıllık kurumların birçoğuna 180’in üzerindeki puanlarla yerleşilebiliyor. 2 yıllıklar yani meslek yüksekokulları daha çok öğrenci alıyor. Ama yükseköğretime giren öğrencilerin ne denli yetiştirildiği ve yükseköğretimin kalitesi meselesi devasa bir problem olarak önümüzde durmaktadır. YÖK’ün bu konuda benimsediği amaçlar ve yürüttüğü çalışmalar şöyle özetleniyor: Mesleki eğitim ve öğretim kurumlarında modüler müfredat programlarının geliştirilmesi. Modüler müfredat işletmelerin, özel sektörün beklentilerini esas alan bir ölçme-değerlendirme sistemidir. 222 Avrupa Kalite Güvence sistemiyle uyumlu; sosyal ortakların işbirliğiyle geliştirilen ve uygulanan; nitelik ve yeterliliklerin tamamen aktarılmasını sağlayan bir kalite sistemini oturtmak. İş Piyasası ile Mesleki Eğitim ve Öğretim Kurumları arasında aktif işbirliği sağlayacak mevzuat altyapısının hazırlanması. Mesleki Eğitim Kalite Geliştirme Merkezi’nin kurulması. Eğitimler yoluyla mesleki ve teknik eğitim ve öğretimin kalitesini ve içeriğini geliştirecek öğretmenlerin pedagojik ve profesyonel yeterliliklerinin geliştirilmesi. Ortaöğretim, mesleki eğitim kurumları ve meslek yüksek okullarındaki mesleki ve kariyer danışmanlığı hizmetlerinin artırılması. Yüksek İnsani Gelişmişlikte En Yüksekte Olmak; İnsani Gelişme Devrimi Otuz-kırk yıllık zaman dilimlerinden bakıldığında Türkiye’nin el attığı hemen her konuda amacına ulaştığını görürüz. Türkiye’nin İnsani Gelişme unsurlarını bir arada görüyoruz. Bunlar Türkiye’nin toplumsal kapasitesine uygun düşmeyen sonuçlardır. İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde, Yüksek Gelişme kategorisinde olduğumuz halde bu kategorinin en geri sıralarında oyalanıp durmaktayız? Bunun nedeni; el attığımız konulara “tek başına” konularmış gibi bakmamızdır. Oysa artık hepimiz biliyoruz ki; eğitim sorunu ekonomiyle, ekonomi sağlıkla, işsizlik sorunu siyasetle, siyaset sorunları eşitsizlikle, cinsiyet eşitsizliği sorunu kültürle, kültür sorunları özgürlük anlayışı ile yakından ve tümü birden toplumsal duruşumuzla ilgilidir. Dolayısıyla İnsani Gelişme yönünden açıklarımızı sektörel bazda fakat ortak bir ulusal amacın parçası gibi görmemiz, çözümü de bu bütünlük içinde aramamız gerekir. Türkiye’nin ‘İnsani Gelişme’ sorunlarını bu şekilde kavramak ve çözmeye çalışmak doğru yöntemi bulmak demektir. Bunu, bugünkünden çok daha geniş ve derinleştirilmiş bir “Sosyal Sorumluluk” anlayışı ve hatta “Sosyal Mecburiyet” ile desteklemek gerekir. Bu durumda, ölçeğinden bağımsız olarak her kurumun ‘İnsani Gelişme’ ile bağ kurmuş bir “Sosyal Anayasa”sı olmalıdır. Böyle bir ekosistem içinde sosyal sorumluluk anlayışı bireylere kadar derinleşebilecek, ekonomik faaliyet ‘Büyüme ve Kalkınma’ odaklı olmaktan çıkarak ‘Sosyal Refah’ın kazanılmasına yönelecektir. SON SÖZ Türkiye'nin bilgi ekonomisini yakalaması için, bir taraftan sanayileşmesini tamamlaması, diğer yandan da teknolojik yapısını değiştirerek, emek yoğun teknolojiyi bırakıp, hızla ileri teknolojiye geçmesi gerekmektedir. Ekonomik reformların hayata geçmesinin başında ise “bölgesel kalkınma” konusu geliyor. “Bölgesel kalkınma” ulusal bir konudur. Bölgelerimiz geliştikçe, düşük gelirli bölgelerimizdeki illerimiz kalkındıkça, bundan diğer bölgelerimiz, diğer illerimiz de kazançlı 223 çıkacak. Düşük gelirli bölgelerimiz Ermenistan standardında, yüksek gelirli bölgelerimiz ise Portekiz’in yaşam standardına sahip. Batı ile Doğu’nun etkileşimini iyileştirdiğimiz ölçüde, Doğu’da kalkınmanın hızlanması, Batı’da da ekonomik büyümeyi hızlandırmaktadır. Bölgesel kalkınmayı hızlandırarak, bölgelerarası gelir farklılıklarını azaltarak, ülkemizin sadece yüksek büyüme hızlarına değil, aynı zamanda dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme çizgisine de ulaşacağını düşünüyoruz. Bunları başarırsak ülkenin düşük gelirli bölgeleri Sırbistan’daki yaşam standartlarına, yüksek gelirli bölgeleri ise İngiltere’deki standartlara ulaşacaktır. Bugün Türkiye’de verilen mücadele, özellikle Türk özel sektörünün üretim kabiliyetini geliştirmeye yönelik atılan her adım, aslında ekonomik kazanımların yanısıra eğitimde, kültürde, sağlıkta, kısaca insana dair her şeyin standardını yükseltmek içindir. Türkiye ürettikçe, insanımızın yaşam kalitesi de artacaktır. Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve atılım için, bilişim sektörünün diğer sektörlerle entegrasyonunun güçlenmesi, kamu ve özel sektör etkileşiminin hızlandırılması gerekmektedir. Ülkemizdeki tüm bireylerin, bilişim ekonomisi kavramı ve sektörü ile entegre edilmesine ve farkındalığının geliştirilmesine yönelik faaliyetler planlanmalı ve hayata geçirilmelidir. Bilişim ekonomisinin geliştirilmesinin, rekabetçi ve sürdürülebilir ekonomik büyümedeki önemli her kesim tarafından kabul edilmelidir. Bu Türkiye bugün bilişimi stratejik sektör, bilişimin yeni Türkiye’ye en önemli katkısı olacak bilgi ekonomisi bileşenini ise mikro ve makroekonomik konuların ve bu konuların tüm yaşam süreçlerinin en temel yapıtaşı ve artık olmazsa olmazı olarak görmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişim üretim süreçlerinde verimlilik artışı ve rekabet gücünün arttırılması yönünde karşılığını bulmuş ve günümüz dünyasında ekonomik büyümenin ve rekabet gücünün en önemli faktörü haline gelmiştir. Türkiye’de bir bilişim toplumu yaratmanın ön koşulu hiç kuşku yok ki bağımsız bir merkez ülke olarak kendi mühendislik birikimimizi koruyarak ileri ülkelerle küresel pazarlarda yarışabilmekten geçer. Türkiye’yi orta gelir tuzağından kurtaracak kaldıraç, yerli yazılım üretim endüstrisidir. 2023 Türkiye’si için kritik senaryo doğal olarak, bugün önemli bir teknik bilimsel başarı düzeyi yakalamış olan yazılım üretim endüstrimizin çökmemesine bağlı. Çünkü bütün alanlarda gelişmeyi ve verimliliği tetikleyen, destekleyen bir kesimdir bilişim kesimi. İşin en güç bölümünü aştık, bir teknik birikim sağladık; bunu koruyabilmeliyiz. 2023’te yeryüzünün ilk 10 ekonomisi içinde olmamız öngörüldü. Şu anda 16’ıncı17’nci sıradayız. Bu yalnızca dış satım artışıyla olacak iş değildir. Bunu ancak yüksek teknik bilim alanlarına kaydırabileceğimiz üretim gücümüzle başarabiliriz; bu da yazılımsız olamaz. Türkiye’nin yalnızca ekonomik gücüyle değil, bilişim ve yazılım gücüyle de, bütün insanlığa yönelttiği bir barış çağrısı gibi değerlendirilebilecektir. Türkiye’nin Japonya, Almanya, Fransa’nın önünde yeryüzünün 9 uncu büyük ekonomisi olacağını ileri süren Goldman Sachs bizim yazılım gücümüzü bilmiyor; Türkiye 6 ncı, belki de 5 inci güç olacak. 224 Yeter ki biz Bilişim Devrimi’ne ayak uydurmada yeniden geriye savrulmayalım; bilişim ve yazılım alanlarındaki teknik birikimimizi geliştirmeyi sürdürebilelim. Bunu gerçekten isteyip gerekenleri yapmakta geç kalmazsak, 21 inci yüzyılda gönenç, barış ve uygarlık bayrağımı Türkiye dalgalandıracak. Çağımızda, kurum ve kuruluşların uluslararası standartları benimsemeleri, değişime ayak uydurabilmeleri, kurumların geleceği ve başarıları açısından son derece önemlidir. Kurumların temel yapısını oluşturan, çalışan, vatandaş ve diğer paydaşlar ile iletişiminin doğru teknolojiler ve doğru iletişim kanalları ile kurgulanması, çağın gerektirdiği araç, gereç ve yöntemlerle olabilmektedir. Kamu yönetiminde merkezi bir yapıya sahip olan ülkemizde, ekonomik ve sosyal gelişme sürecinin etkin yönetimini sağlamak üzere kamu yönetiminin vatandaş odaklı, kaliteli, etkili ve hızlı hizmet sunabilen; esneklik, saydamlık, katılımcılık, hesap verme sorumluluğu, öngörülebilirlik gibi kavramları öne çıkaran çağdaş bir anlayışa, yapıya ve işleyişe kavuşturulması bir gereklilik halini almıştır. Ülkelerin başarısı bilgi odaklı hale gelmeleri ile mümkündür. Zira üretimde verimliliğin, dağıtım sürecinde etkinliğin ve kalitenin belirleyicisi artık büyük oranda bilgidir. Bir üretim faktörü olarak bilgi, kıt olduğu öne sürülen sermaye ve doğal kaynak gibi üretim faktörlerinden farklı olarak kullandıkça ve tüketildikçe bitmemekte tam tersine artmakta ve yayılmaktadır. Böylece, ekonomide "kaynak kıtlığı" anlayışı da geride kalmaktadır. Sonuç olarak, yaklaşık yarım yüzyıllık düşlerimizin birçoğu gerçekleşti. Bu gerçekleşenler, daha çok altyapıyla ilgili olduğu için, işin belki de en güç, en gözükmeyen bölümleriyle ilgili. Şimdilik hala bir fidan gibi kırılgan gözüken ulusal bilişim gücümüz, geçmişten biraz ders almayı başarabilirsek, kısa sürede kökleri ekonomimizin, bütün kesimlerini besleyecek güçlü, verimli bir ağaca dönüşebilir. 225 YEDİNCİ BÖLÜM BİLGİ EKONOMİSİNDE ÖRNEK BİR BAŞARI HİKAYESİ SOSYAL GÜVENLİK KURUMU 227 Bilgi Ekonomisinde Örnek Bir Başarı Hikayesi Sosyal Güvenlik Kurumu Ülkemizin de gelişmiş toplumların yaşam standartlarına ulaşması için büyük bir karar alınarak bir reform gerçekleştirildi. Bu reform Sosyal Güvenlik Reformudur. Sosyal Güvenlik Kurumu; halkın günlük yaşamını kolaylaştırmak, ihtiyaçlarını en etkin, hızlı ve verimli biçimde karşılamak, hizmet kalitesini yükseltmek ve toplumun memnuniyetini artırmak için çıktığı yolda önemli projeleri başarı ile sonuçlandırmış, merkez ve taşra teşkilatı ile hep birlikte çalışarak birçok ülkenin gıpta ile izlediği bir Reformu hayata geçirmiştir. 01 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren Reform, bugün ve yarın arasında denge kuran, vatandaş odaklı yapısıyla vatandaşlarımızın yüzünü güldürmeyi başarmıştır. Dünya konjonktüründe birçok ülkenin ekonomik kriz ile mücadele ettiği bir dönemi ülkemiz sağlam temeller üzerinde bulunması nedeniyle sorunsuz geçirmektedir. Gelinen noktada, süreci iyi yönetilen Sosyal Güvenlik Reformu’nun payı da büyüktür. Bugün ekonomik kriz ile mücadele eden gelişmiş ülkeler, ülkemizin sosyal güvenlik sisteminden övgüyle bahsedilmektedir. Bilindiği üzere Kurumumuz hayata geçirdiği uygulamalarla, ülkemizde değişim ve dönüşümün adı olmuş, sloganını da “Değişimi Hisset, Dönüşüme Ortak Ol” olarak belirlemiştir. Vatandaşlarımızın, işverenlerimizin, emeklilerimizin ve Kurumumuzdan hizmet alan tüm kesimlerin bugünlerini garanti altına alıp, yarınlara umutla bakmalarını sağlamak adına birçok önemli adım attık. Söz konusu reform sürecinde, norm ve standart birliğinin sağlanması bizim için çok önemliydi. Bunun için öncelikle düzenli olarak işleyen bir kurumsal alt yapı sistemi oluşturduk. Bu doğrultuda bilgi teknolojilerinden azami düzeyde yararlanmamız gerektiğinin farkına vardık. Bilgi ve iletişim teknolojileri ilk kurma maliyeti yüksek olmasına karşın Kamu Kurumlarının e-Devlet uygulamalarını geliştirmesiyle; vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerin kaliteli, hızlı, kolay erişilebilir, zamandan bağımsız bir şekilde sunulması, kurumlar arası bilgi alışverişinin sağlanarak iş ve veri yinelemesinin önlenmesi, karar vericilerin bilgiye dayalı karar verme süreçlerinin geliştirilmesi ve hızlandırılması, kağıt bağımlılığı ve kullanımı azalması, insan yanlışlarının en aza indirgemesi ile harcamalardan ve zamandan tasarruf sağlanmaktadır. Bu anlamda, doğumdan ölüme 75 milyon insanımıza hizmet veren Kurumumuzda, vatandaşlarımıza ve iş dünyasına sunduğumuz hizmetlerin daha etkin, hızlı, kolay erişilebilir ve verimli sunulması konusunda daha çok işimiz, alacağımız daha çok yol var. Türkiye o kadar hızlı değişiyor ve gelişiyor ki; problemler de çeşitleniyor, farklılaşıyor. Yaşanan bu değişim ve gelişmelerin hızına ayak uydurarak, sürekli kendimizi kendimizle kıyaslayıp, vatandaşlarımızın iş ve işlemleri daha farklı, daha çabuk nasıl yapabilirim arayışı bizi mükemmele ulaştıracaktır. SGK olarak sunmuş olduğumuz hizmetlerde Bilgi ve İletişim Teknolojilerini en üst seviyede kullanmaktayız. Bu noktada belirtmek gerekirse kamu kurumları içerisinde 229 kullanılan e-devlet uygulamalarının (kamu.turkiye.gov.tr) % 65 si SGK tarafından sunulmaktadır. 2013 yılı sonunda ise e-devlet uygulamaları ile daha önce manuel ortamda yapılan birçok işlem ve uygulama artık elektronik ortamda sigortalı, hak sahipleri, hizmet sunucuları ve paydaşların hizmetine sunulmuştur. Emeklilik tarihi ve emekli aylığı hesaplanması, iş kazası ve meslek hastalığı bildirimi, e-borcu yoktur ve e-ilişiksiz belgelerinin alınması, emekli aylığı bağlanması taleplerinin alınması, e-işyeri uygulaması ile işyeri bildirgelerinin elektronik ortamda verilmesi, e-eczane, e-optik, emekli aylığı ve ikramiye hesaplama, askerlik borçlanması gibi birçok yeni hizmet uygulanmaya başlanmıştır. Son iki yılda bilişim teknolojilerine yaklaşık 130 Milyar TL. yatırım yapılmıştır. SGK’nın sanallaştırma altyapısına geçmiş olduğu 2008 Aralık ayı itibariyle yaklaşık olarak çalışan 100 civarı kurumsal uygulama ve 100 adet fiziksel sunucu vardı. Bu sunucular hem kurumsal ve 3. parti uygulamaları (OBT, Sigortalı Tescil, hizmet dökümü, mail sunucuları, web sunucuları vb) hem temel network servislerini (Aktif dizin, DNS, DHCP vs) hem de veritabanı servislerini çalıştırmaktaydı. Dolayısıyla ilk satın alma maliyeti, elektrik, sunucuların kapladığı fiziksel alan, bu sunucuların bakım maliyetleri, sunucularla ilgili diğer bağlantı ekipmanları ve bu ürünlerin lisansları (switch, SAN switch, kablolama vb), iklimlendirme gibi konular belirli bir maliyet oluşturuyorlardı. O tarihten bugüne sadece kurumsal uygulamalarımız 100 rakamından 370 rakamına çıktı. Bunun dışında devreye alınan 3.parti uygulamalar (Sharepoint sunucuları, URL Filtering, monitörleme yazılımları vb) ve bunlara bağlı veritabanı ve Web sunucularını da sayarsak yaklaşık 500 civarında uygulamamız olduğunu söyleyebiliriz. Bu rakama paralel olarak kullandığımız sanal sunucu sayısı da Şubat 2013 tarihi itibariyle 520 oldu. Uygulama sayısının 4 sene içerisinde 4-5 katına çıktığı bu süre zarfında fiziksel sunucu sayımız ise tam 4’te birine indi. Şu anda sanallaştırma platformumuzda 25 fiziksel sunucu çalışmakta. Dolayısıyla kabaca bir hesap yapmak gerekirse 100 fiziksel sunucu için yapılan (ilk satın alma maliyeti, elektrik, soğutma, kablolama, bakım, çevre eleman ihtiyacı vs) harcamalar 4’te birine inmiş durumda. Yani verilen hizmetler 400% artmışken, yapılan harcamalarda 75% tasarruf sağladığımız rahatlıkla söylenebilir. Eğer sanallaştırmaya geçmemiş olsak masraflarımız 4 sene öncesine göre yaklaşık 5 katına çıkmış olacak hem belki de şu anda bulunduğumuz Mamak lokasyonu bize yetmeyecek ve yeni bir veri merkezine taşınmak zorunda kalmış olacaktık. Ortalama 15.000 dolardan 500 sunucu alacaktık. Bu alıma 7.500.000 $ yerine 25 sunucunun maliyeti olan sadece 375.000$ ödedik. Ayrıca fazladan alınacak 475 sunucunun elektrik, iklimlendirme, kablolama, personel ve bakım giderlerinden kurtulduk. Bu ise işletme maliyetlerinden bize yıllık yaklaşık en az milyon 1,5 milyon $ kazandırdı. Şu anda halen 4 sene önce aldığımız sunucuları kullanmaktayız. Yaklaşık 500 uygulamamızla ilgili hiç bir kesinti yaşamamaktayız. SGK Kurumsal kararlılık ile, uluslararası yazılım, işletim sistemi, veri tabanı üreticilerinin lisans, güvenlik, bakım, onarım ve güncelleme bedellerinde %80-90 arasında bir tasarruf sağlamıştır. Reel kazanç yıllık 2.5- 3 milyon $ civarındadır. Sağlanan bu tasarruf ile hizmet sektörüne yatırım yapılabilir. (Örn. Çağrı Merkezi; 300 kişilik bir çağrı merkezinin 230 yıllık maliyetinin 10.000$ olduğu düşünülürse elde edilecek bu yıllık kazanç ile 250-300 çağrı merkezi büyüklüğünde hizmet sektörüne yatırım yapılması sağlanabilir.) Bütün amacımız temel işlevlerin başarılı bir şekilde yerine getirilmesine yöneliktir. SGK olarak son yıllarda teknolojiyi sağlık giderlerini ve kayıt dışı istihdamı azaltmak anlamında çok etkin kullanmaktayız. 2008 yılında yapılan reformla birlikte sosyal güvenlik açıklarının azalış eğilimine girdiği görülmektedir. 2012 yılında 142 Milyar 929 Milyon TL olan SGK toplam gelirimiz 2013 yılında %14,05’lik artışla 163 Milyar 14 Milyon TL olarak gerçekleşti. Toplam gelirin artış göstermesinde özellikle prim gelirlerindeki artışın önemli bir etkisi oldu. 2013 yılı gerçekleşmelerine bakıldığında yapılandırma dahil prim gelirlerinin 2013 yılsonunda 118 Milyar 729 Milyon TL olarak gerçekleştiğini ve 2012 yılına göre % 19,5, 2013 yılı bütçesine göre ise % 3,2 artış gösterdiğini görmekteyiz. Prim gelirlerindeki iyileşmeyle birlikte toplam gelirlerin toplam giderleri karşılama oranının 2013 yılsonunda % 89,2 olarak gerçekleştiğini görmekteyiz. 2006-2013 yılları arasında Sosyal Güvenlik Kurumunun toplam gelir ve giderleri yıllara göre tabloda gösterilmektedir. Ekonomik büyüme ve istihdam teşviklerine ek olarak kayıt dışı istihdamın önlenmesine yönelik yaptığımız çalışmaların etkisiyle sigortalı sayımızı Ekim ayı itibariyle 10 ayda 481 bin kişi arttırarak toplamda 18,8 Milyon kişi seviyesine çıkarmayı başardık. 2008 yılında %2,72 olan Sosyal Güvenlik açığının gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH)’ya oranı 2013 yılında %1,26 seviyelerine inmiştir. 2013 Bütçesine göre Kurum gelirlerinin 156.3 Milyar TL, Kurum giderlerinin ise 181.2 milyar TL, dolayısıyla Sosyal Güvenlik açığının 24.8 milyar TL olması beklenmekte iken, mevcut durum itibarıyla gelirlerimizin 163.02 milyar TL (163 milyar 25 milyon), giderlerimizin ise 182.7 milyar TL (182 milyar 689 milyon) olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla 1990’lı yıllardan itibaren 16 yıllık Sosyal Güvenlik açığı 400500 Milyar $ arasında seyretmekte iken büyük bir kararlılıkla yürütülen Sosyal Güvenlik Reformu sonrası açığımız 19.6 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 231 Görüldüğü üzere SGK’nın teknolojiyi etkin kullanmaya başlaması ile birlikte, kötü niyetli uygulamalar önlenmekte, sağlık giderlerinin azaltılması ve kayıt dışı istihdamı azaltmak anlamında etkin rol üstlenilmektedir. Kurumun en büyük giderlerinden olan sağlık giderlerini ve kayıt dışı istihdamı azaltacak her türlü önlem ülke ekonomisine ve milli kalkınmaya ciddi katkılar sağlamaktadır. Bilişim teknolojilerini en iyi şekilde kullanarak "Bilgi Ekonomisine" geçilmiş ve 2012 yılında SGK bütçesine 10 Milyar TL, 2013’de 13 Milyar TL katkı sağlanmış olup, 2014 yılında bu rakamın 17 Milyar TL olması bekleniyor. SGK’nın teknolojiyi etkin kullanımı sadece iki yılda 23 Milyar TL’lik bir tasarruf sağlamıştır. İlerleyen yıllarda da başta kayıt dışı istihdamla mücadele ve sağlık usulsüzlüklerini bitirmeye yönelik bilişim temelli risk odaklı ve sürekli denetimlerle yıllık 33 Milyar TL milli ekonomiye katkı sağlanması hedeflenmektedir. Tüm bu çalışmalar, görüldüğü üzere, toplumun tüm kesimlerinin hayatını kolaylaştırıcı adımlardır. Ancak biz, her zaman verilecek daha fazla hizmet, gidilecek daha çok yol vardır felsefesiyle çalışmalarımızı gece-gündüz demeden sürdürmekteyiz. Dolayısıyla, yenilik ve ilerleme her zaman gündemimizde. Bu sayede sürekli ve düzenli kurumsal iletişimin oluşturulması sağlanacaktır. Bilgi Ekonomisine Katkı Sağlayan Vizyoner, Yenilikçi ve Vatandaş Odaklı E-Devlet Uygulamalarımız Vatandaşlarımızın, işverenlerimizin, emeklilerimizin ve Kurumumuzdan hizmet alan tüm kesimlerin bugünlerini garanti altına alıp, yarınlara umutla bakmalarını sağlamak için birçok adım attık. Bilgi teknolojilerinden her zaman azami düzeyde faydalandık. Şu anda da gündemimizde birçok proje bulunmaktadır. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" düsturuyla 78 milyon vatandaşımızın ayağına "Mobil Sosyal Güvenlik Merkezlerimiz ve İnsansız Sosyal Güvenlik Merkezimizle " hizmet götürüyoruz... Sosyal Güvenlik Kurumu olarak amacımız hizmeti vatandaşlarımızın ayağına götürmektir. Merkez müdürlüklerimiz vatandaşlarımızın hizmete en kısa zamanda ulaşabilmesini sağlayan en etkili birimlerimizdir. Bu amaçla ilçelerde açılan merkez müdürlük sayımız 477 olmuştur. Sunmuş olduğumuz hizmetlerin vatandaşlarımızın ayağına götürülmesi gayesi ileriki dönemlerde de bu anlayış içerisinde ihtiyaç duyulan ilçelerimizde merkezlerimizi açmaya devam edeceğiz. SGK olarak “Akıllı Devlet, Mutlu Vatandaş” anlayışıyla, vatandaş odaklı projelerle vatandaşın hayatını kolaylaştıracak ile İnsansız Hizmet Noktalarını ve Mobil Sosyal Güvenlik Merkezleri (Mobil SGM) kurmayı planlamaktayız. Halen ülke genelinde nüfus, sigortalı sayısı, mesafe yönünden sosyal güvenlik merkezi kurulması kriterlerine uygun olmayan olmayan 514 ilçe mevcuttur. Sosyal güvenlik merkezlerinin bulunmadığı 514 ilçelerde yaşayan yaklaşık 16.500.000 vatandaşımız 232 bulunmaktadır. Bu sayı toplam nüfusun yaklaşık %23’üne tekabül etmektedir. Dolayısıyla gözardı edilemeyecek kadar büyük bir kitleye hizmet ulaştırma gerekliliği doğmaktadır. Bu nedenle, 2013 yılında 1 adet İnsansız Hizmet Noktası pilot uygulaması başlatılmıştır. İnsansız hizmet noktaları projesi ile vatandaşların beklentilerinin de üzerinde bir hizmet anlayışı çerçevesinde vatandaşın ihtiyaçları tespit edilerek, elektronik hizmetlerin geliştirilmesi, sunumu ve iyileştirilme süreçlerinde bu ihtiyaçlar doğrultusunda bütünleşik hizmet sunumu sağlanacaktır. İlk etapta verilecek hizmetlerde öncelikli olarak vatandaşın en çok ihtiyaç duyduğu konulara öncelik verilecektir. Sistem ilk etapta bilgilendirme platformu şeklinde hizmet verecek olsa da ilerleyen aşamalarda edevlet uygulamasına paralel olarak vatandaşlarımızın gerek bilgi alma gerekse talep ve sonuçlarını alabileceği, sağlık aktivasyonlarını yaptırabileceği, kredi kartları ile sigorta primlerini ödeyebileceği 7/24 hizmet verebilecek bir platform oluşturulması ve hizmet sunum kalitesinin artırılması ile Vatandaşın hizmete ihtiyaç duyacağı anda, kolay erişebileceği şekilde yanında olabilmek adına 2014 yılında çeşitli merkezlerde (Hastane, AVM, Metro, Üniversiteler, Kaymakamlık Binalarının Bahçeleri, Organize Sanayi Bölgeleri vb) 12 adet insansız hizmet noktalarının kurulması planlanmaktadır. Yine Mobil SGM’lerin de vatandaşın tüm işlemlerini sosyal güvenlik merkezlerinde gitmeden yapabileceği bir araç olması hedeflenmektedir. Mobil SGM’ler sosyal güvenlik merkezleri tarafından verilen yüzlerce hizmetin tamamını verebileceklerdir. Vatandaşlarımızın dilekçe ve başvuruları elektronik ortamda alınabilecektir. Ayrıca, mobil pos cihazları vasıtasıyla vatandaşlarımız kredi kartı kullanarak her türlü prim ve ödeme işlemlerini yapabileceklerdir. Yine ihtiyaç duyulduğunda kimlik doğrulamaya yönelik (Nüfus cüzdanı, ehliyet, fotoğraf vb) işlemler gerçekleştirilebilecektir. Bu proje ile birlikte Mobil SGM’ler başta kayıt dışılığın yoğun olduğu tarım bölgelerimizde olmak üzere kayıt dışılığı önlemede büyük görev üstleneceklerdir. Sosyal güvenlik merkezi bulunmayan ilçelere, beldelere, köylere kadar koordinat ve rakımdan bağımsız olarak en ücra köşelere hatta yaylalara kadar tüm vatandaşlarımıza bir sosyal güvenlik merkezinde verilen tüm hizmetler 3G, 4G ve uydu teknolojileri aracılığıyla ulaştırılacaktır. Bu proje ile SGK hizmetlerinin vatandaşın bulunduğu mümkün olan her yere mobil olarak ulaştırılması hedeflenmektedir. Bu uygulama ile Vatandaşlarımız uzun mesafe kat etmeden, hızlı ve çabuk olarak mahallinde hizmet alabileceklerdir. 2014 yılında 14 adet Mobil SGM kurulması hedeflenmektedir. 233 Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Bilgi Sistemi (KADİMBİS) Bilindiği gibi ülkemizin son yıllardaki en önemli sorunlarından biri kayıt dışılık ve işsizliktir. Gelişmekte olan bir ülke olarak işsizlikle başa çıkabilmek için etkin mücadele vermekteyiz. Ancak istihdam politikalarındaki ve stratejilerindeki yetersizlikler, yatırımların yeterli olmaması, nüfus artışının hızlı olması ülke ekonomisindeki dengesizlikler, eğitimli işgücüne olan ihtiyacımız sorunun ciddiyetini ve önemini arttırmaktadır. Genç nüfusun istihdamının sağlanamaması, eğitimli, kalifiye işgücü ihtiyacının karşılanamaması çift yönlü bir etki ile ülke ekonomisine yansımaktadır. İşsizlik sorunun yanı sıra çalışma hayatındaki işgücünün kayıt dışı çalıştırılması da istihdamdaki sorunları arttırmaktadır. Kayıt dışı istihdamla mücadele kapsamında kısa adı KADİMBİS olan kayıt dışı istihdamla mücadele bilgi sistemi kurulmuştur. ÇSGB, İŞKUR, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve SGK olarak koordineli çalışma olanağı sağlanarak, denetim ve kontrol mekanizmaları daha etkin hala getirilmesi amacıyla denetim elemanlarının kullanımına münhasır olmak üzere ÇSGB, SGK, İŞKUR ve İSGGM sistemlerine tek bir uygulama üzerinden ulaşımın sağlandığı “İşyerleri Elektronik Sicil Merkezi” ve “İşyeri Elektronik Denetim Defteri” pilot olarak kullanılmaya başlanmıştır. (işyeri kayıtları ve işçi sayılarının bildiriminin kontrolü, kaçak sigortasız çalışmaların SGK’ya bildirilmesi, kurumların denetim elemanları tarafından yapılan denetimlerin takibi vb.) Bu kapsamda; Kurumların veri tabanlarına, teftiş ve denetim birimlerine tek bir sistem üzerinden erişim sağlanarak dağınık olan bilgiler daha değerli hale getirilmiştir. KADİMBİS öncesi işyeri ve sigortalı denetimi; Müfettiş veya denetmenle bir işyerinin denetlenmesi sürecinde; kendi kurumlarına ait veri tabanlarında var olan bilgilere kendi kurum intraneti üzerinden ulaşabilmekte, diğer kurumlara ait verileri ise kurumlararası yazışmalar ile elde edebilmektedir. KADİMBİS sonrası işyeri ve sigortalı denetiminde ise; sisteme Masaüstü PC, Tablet PC, Laptop, Akıllı Telefon ve PDA ile bağlanabilmekte, internet bağlantısının olduğu her 234 yerden 7/24 sistemdeki verilere erişebilmektedir. Böylelikle bilgiye daha hızlı erişim sağlanarak Teftiş ve Denetim süresi kısalacak ve Teftiş ve Denetim Raporlarının ilişkilendirilmesiyle mükerrer denetim önlenecektir. Ayrıca Alo170 – KADİMBİS yazılım entegrasyonu sağlanarak, vatandaşlarımız tarafından iletişim merkezine yapılan kayıtdışı başvurularının da KADİMBİS ekranları üzerinden denetim elemanları tarafından görülmesi sağlanmıştır. Böylelikle işyeri denetimi öncesinde ilgili denetim elemanı o işyeri ile ilgili bir ihbar olup olmadığına da görebilmektedirler. Oluşturulan mevcut sistemin geliştirilmesi ve bileşenlerinin sahip olduğu fonksiyonların yeni gereksinimler çerçevesinde güncellenmesi yoluyla sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla KADİMBİS Eylem Planı çalışmaları başlatılmıştır. Söz konusu eylem planı ile Bakanlık ile ilgili ve bağlı kuruluşları arasında etkin veri paylaşımı ile denetim ve kontrol mekanizmaları daha etkin hala getirilmesi hedeflenmiştir. Çalışma İstatistikleri Bilgi Sistemi (ÇİBS) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hazırlanan Resmi İstatistik Programı kapsamında Bakanlığımız, belirli istatistik konularda Bakanlığımızın ulusal ve uluslararası düzlemde yetkili ve sorumlu olduğu ilan edilmiştir. Bu amaçla, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İstatistik Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi” çerçevesinde Çalışma İstatistikleri Bilgi Sistemi (ÇİBS) oluşturulmuştur. Projenin hizmet ettiği genel amaç Bakanlığın ve ilgili ve bağlı kuruluşlarının (SGK, İŞKUR, Çalışma Genel Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı) ürettiği istatistiklerin tek çatı altında toplanması sağlanarak, ilgili değişkenlere ait tablolar ve grafikler oluşturulabilmektedir. Çalışma İstatistikleri Bilgi Sistemi öncesinde; Birimlerin ve Kurumların kendi sorumlulukları çerçevesinde ürettikleri istatistikler her birimin kendi bünyesinde, dağınık halde bulunmakla birlikte veriler birbiriyle konuşamaz durumdaydı. Bunun yanı sıra, farklı veri tabanlarının farklı normlarda, standartlarda, tanımlarda ve sınıflamalarda veriler tutuyor olması, diğer kamu kuruluşlarıyla veri paylaşımını olanaklı kılacak bağlantılara sahip olunmaması gibi birçok problem yaşanmaktaydı. 235 Çalışma İstatistikleri Bilgi Sisteminin oluşturulması ile; Çalışma istatistikleri Bilgi Sistemi’nin oluşturulması, istatistiklerin elde edilmesini bilgiyi talep eden adına kolaylaştırmakta ve arka plandaki karmaşıklığı izole etmektedir. İstatistik tek bir noktadan kısa sürede erişilebilir durumdadır. Oluşturulan mevcut ÇİBS sistemine yeni bileşenlerin eklenmesi ve mevcut bileşenlerin sahip olduğu fonksiyonların yeni gereksinimler çerçevesinde geliştirilmesi yoluyla sürdürülebilirliğinin sağlanması ve daha sağlıklı istatistiklerin üretilmesinin Bakanlığımız açısından son derece faydalı olacağından hareketle, ÇİBS Eylem Planı çalışmaları başlatılmıştır. Söz konusu eylem planı ile Bakanlık ile ilgili ve bağlı kuruluşları arasında etkin veri paylaşımı hedeflenmiştir. Dünya Birincisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi Alo 170 Kayıt Dışı İstihdamla Mücadelenin ve Sosyal Sorumluluğun En Etkili Aracı… Çağımızda, kurum ve kuruluşların uluslararası standartları benimsemeleri, değişime ayak uydurabilmeleri, kurumların geleceği ve başarıları açısından son derece önemlidir. Kurumların temel yapısını oluşturan, çalışan, vatandaş ve diğer paydaşlar ile iletişiminin doğru teknolojiler ve doğru iletişim kanalları ile kurgulanması, çağın gerektirdiği araç, gereç ve yöntemlerle olabilmektedir. Kurumların amaç ve hedeflerine ulaşması ve paydaşlarla sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile ortak bir iletişim merkezi kurulmuştur. Vatandaş odaklı hizmet anlayışının bir ürünü olan “Alo 170 Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi” ilk defa Ankara’da 28 Mayıs 2008 tarihinde açılmıştır. İletişim Merkezi, 15 Kasım 2010 tarihinde 7 gün 24 saat hizmet veren bir yapıya dönüştürülerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ve Sosyal Güvenlik 236 Kurumu (SGK) ile ortak bir iletişim merkezi haline dönüştürülmüş ve Karaman ilinden hizmet vermeye başlamıştır. Hem Alo 170 İletişim Merkezinin işlevselliğinin arttırılması ve bilgiye kolay erişimin sağlanması hem de vatandaşlarımızın Alo 170 İletişim Merkezine gösterdiği yoğun ilgi ve bağımsız firmaya yaptırılan memnuniyet anketlerinin sonuçlarının olumlu olması nedeniyle ikinci ALO 170 iletişim merkezi 15.10.2012 tarihinde Şanlıurfa, üçüncü Alo170 ise 15.09.2013 tarihinde Sivas ilinde açılmıştır. Karaman ilinde hizmet vermekte olan ALO 170 İletişim Merkezi 15 Kasım 2010’da ilk olarak 50 kişi ile hizmete başlamış, Ocak 2011 tarihinden itibaren 50 kişi daha istihdam ederek toplam 100 çalışanıyla hizmet vermeye devam etmektedir. Çalışanlarının %50’si engelli kişilerden oluşan İletişim Merkezi, engelli çalışanların tüm ihtiyaçları göz önünde bulundurularak engelli dostu bir binada hizmet vermektedir. Karaman ilindeki personelin %45’i kadın, %55’i erkeklerden oluşmaktadır. Alo 170 İletişim Merkezi, Karaman ilinden hizmet vermekle hem şehirde önemli bir istihdam yaratmış hem de çalışanlarının %50’sinin engelli kişilerden seçilmesiyle Türkiye’nin en büyük Kamu Sosyal Sorumluluk projesi olmuştur. Sosyoekonomik dengesizliklerin ortadan kaldırılması, kadın ve engellilerin istihdama katılımlarının sağlanması amacıyla Şanlıurfa ilinde açılan iletişim merkezinde 200 kişi istihdam edilmektedir. Şanlıurfa ilindeki personelin yüzde 60'ını kadın, yüzde 40'ını erkekler oluşturmaktadır. Söz konusu iletişim merkezinde 2'si görme ve 5'i fiziksel engelli toplam 7 engelli personel çalışmaktadır. Alo 170 Şanlıurfa lokasyonunda görev yapmakta personelden çok iyi derecede 8’i Arapça, 12’si İngilizce dillerini bilmektedir. Böylelikle İletişim merkezimizi arayan yabancı uyruklu kişilere de hizmet verilebilmektedir. Yine Sivas ilinde açılan iletişim merkezinde ise 200 kişi istihdam edilmektedir. Sivas ilindeki personelin %20’si şehit ve gazi yakınları ve gazilerden oluşmaktadır. Ayrıca Alo 170’e gelen mobbing başvurularını cevaplanması ve vatandaşlarımıza danışmanlık yapılabilmesi amacıyla Karaman ilinde 1 kişi, Şanlıurfa ilinde 2 kişi olmak üzere toplam 3 psikolog görev yapmaktadır. Hem Alo 170 İletişim Merkezinin işlevselliğinin arttırılması ve bilgiye kolay erişimin sağlanması hem de vatandaşlarımızın Alo 170 İletişim Merkezine gösterdiği yoğun ilgi ve bağımsız firmaya yaptırılan memnuniyet anketlerinin sonuçlarının olumlu olması nedeniyle yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın yoğun olarak bulunduğu ülkelerden de iletişim merkezine kolay erişebilmesi için çalışmalara başlanmıştır. Vatandaşlarımız 90 216 170 12 22 numarası üzerinden ALO170 İletişim Merkezini 7 gün 24 saat ulaşmaları sağlanmıştır. Alo 170 ile vatandaşlarımız bir taraftan doğru bilgiye doğru iletişim kanalından ve kaynağından ulaşmakta, diğer taraftan da başta Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele ve Risk Odaklı Denetim Sistemi olmak üzere denetim farkındalığını geliştirerek, kayıp, kaçak ve suiistimallerin ortadan kaldırılmasında kamuoyu için otokontrolü getirecek, caydırıcı bir rol oynayarak, Kayıt Dışı İstihdamın ortadan kaldırılmasına önemli katkılar sağlamaktadır. 237 ALO 170 Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi’nin uygulamalarından bir yenisi de yaklaşık 3 milyon işitme engelli vatandaşımızın ALO 170 ile 3G üzerinden görüntülü görüşme yapabilmeleri. İşitme engelli vatandaşlarımız 0850 222 7 170 numarasını tuşlayarak işaret dili eğitimi almış çalışanlarına bağlanarak, ALO 170’in tüm uygulamalarından faydalanabilmektedirler. Sivas hizmetinin devreye girmesiyle birlikte, www.alo170.gov.tr adresi üzerinden vatandaşlarımıza hizmet verilmeye başlanmış, sosyal medya mecralarında (Facebook, Google+, Twitter ve FriendFeed v.b.) ÇSGB, SGK ve İŞKUR ile ilgili sosyal medya takibi ALO170 tarafından gerçekleştirilmiştir. 2014 yılı itibariyle kurumların ve Alo170 web sitesi üzerinden webchat hizmeti verilmektedir. Yine ALO 170 Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi’nin yeni başlattığı bir diğer uygulaması ise Web Chat uygulaması. Web Chat uygulaması ile vatandaşlarımız 09.0024.00 saatleri arasında internet erişimi olan her yerden www.alo170.gov.tr adresinde bulunan canlı yardım linkine iletişim bilgilerini girerek sorularına anında cevap alabilmektedirler. Vatandaş odaklı yönetim anlayışıyla, vatandaşların beklentilerinin de üzerinde bir hizmet anlayışını benimseyen Alo 170;, ÇSGB, İŞKUR ve SGK’nın 300 den fazla ana ve yardımcı e-devlet yazılımı uygulaması ve e-devlet servisleriyle entegre bir şekilde Türkiye’nin her yerinden 170 numarasıyla 7 gün 24 saat hizmet vermektedir . İletişim Merkezi’nin hayata geçtiği günden bu güne kadar, vatandaşlardan ALO 170’e yaklaşık 4,1 Milyon çağrı gelmiştir. Karşılanan çağrıların yaklaşık %87’lık yüksek oranıyla ilk temasta çözümlenmiş, daha detaylı araştırma gerektiren başvurular için sistem üzerinden başvuru oluşturularak yaklaşık 1700 kurum çalışanından online destek alınmaktadır. ALO 170 ve kurumların entegre bir şekilde çalıştığı güçlü altyapı sayesinde ilk temasta cevaplanamayan bu başvurular da 3 iş günü içinde çözüme kavuşturulmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi ALO 170, Türkiye’deki Mobbing şikayetlerini alan ilk ve tek çağrı merkezi… Bilindiği üzere İşyerinde Psikolojik Taciz (Mobbing) çalışma hayatımıza, 2011/2 sayılı başbakanlık genelgesi ile girmiştir. Genelge kapsamında mobbing’e maruz kalan vatandaşlarımız ALO 170 Hattını, psikologlar aracılığı ile bilgi ve destek almak amacı ile arayabildikleri gibi, ayrıca işyeri şikâyeti, mobbing kapsamında öneri ve taleplerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerine iletebilmektedirler. Alo 170 hattına yapılan başvurular çalışanın bağlı olduğu kurumun mevzuatı çerçevesinde yapılmaktadır. Özel sektör çalışanlarından gelen başvurular Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüklerine yönlendirilerek, iş müfettişleri aracılığı ile denetlenerek sonuçlandırılmaktadır. Kamu sektörü çalışanları ise bağlı bulundukları kurumlara başvurarak denetim talebinde bulunabilmektedir. Alo 170’in Milli İstihdama ve Ülke Ekonomisine Katkısı Dünyada yaşanan küresel krize rağmen, sağladığı istihdam alanıyla dikkat çeken “Çağrı Merkezleri” ülkemizde ekonomik kalkınmaya ve istihdama katkı sağlamaya kesintisiz devam etmektedir. Çağrı merkezi sektörü, sürdürülebilir gelişme için ülke ekonomisine pek çok alanda yüksek katma değer üretme potansiyeline sahiptir. Türkiye’de çağrı merkezi sektörünün 238 yaklaşık 15 yıllık geçmişe sahip genç bir sektör olmasına karşın, yetkin ve uzman yapılanmasının yanı sıra, güçlü deneyimi ve birikimiyle bulunduğu bölgede dikkat çekmektedir. Bu merkezlerde üretilen gelir yıllık 240 milyon dolar civarındadır. Bir çağrı masası için gerekli yatırım bedeli ise sadece 10 bin liradır. Son 5 yılda sektöre 200 milyon lira yatırım yapılmıştır. İstihdam ise 2 katına çıkmıştır. Türkiye’de çağrı merkezleri Anadolu ekonomisine yıllık ortalama 50 milyon lira değer yaratmaktadır. Çağrı merkezi sektörünün sağladığı en büyük katma değerlerin başında hiç şüphesiz istihdam gelmektedir. Özellikle genç nüfusun çok, işsizlik oranının yüksek olduğu ülkemizde Çağrı Merkezi sektörü gençlerin istihdamı için çok iyi bir çözümdür. Türkiye'deki bine yakın çağrı merkezinde yaklaşık 50 bin kişi çalışmaktadır. Çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu'da açılan çağrı merkezleri, hem istihdama katkıda bulunmakta hem de şehrin ekonomisini canlandırmaktadır. Çağrı merkezlerinin, son 2 yılda illerin büyümesine yüzde 12 katkıda bulunduğu tespit edilmiştir. .Çağrı merkezlerinin ülkemiz ekonomisine büyük katkısı vardır. Bir çağrı merkezi çalışanı, dört kişilik bir ailenin geçimini sağlayabilmektedir. Şu an çalışanların % 80'i kadınlardan oluşan çağrı merkezlerinin % 70'i genç ve 20'li, 30'lu yaşlardadır. Çalışanların % 65′i üniversite öğrencisi veya mezunudur ve lise mezunlarının oranı ise % 35’dir. ALO 170 Dünya Birincisi Vatandaşa verilen hizmet Dünya Çapında bir ödülle karşılığını bulmuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi ALO 170, En İyi Dış Kaynaklı İş Ortaklığı kategorisinde Dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen “Contact Center World.com” Yarışmasında Las Vegas’da altın madalya kazanmıştır. Vatandaş odaklı yönetim anlayışıyla, vatandaşların beklentilerinin de üzerinde bir hizmet anlayışını benimseyen Alo 170; Yabancı çalışma izinlerinden-işsizlik ödeneğine, ilaç kesintilerindensağlık aktivasyonuna, sigorta ve emeklilik hizmetlerinden-kayıt dışı istihdamla mücadeleye kadar; Kamu Çağrı merkezi olarak çok geniş bir yelpazede hizmet veriyor. ALO 170, dünya devlerinin yarıştığı organizasyonda %87’lik yüksek ilk temasta çözüm oranı ve yüksek müşteri memnuniyeti ile örnek Kamu projesi olarak gösterilmiştir. Alo 170 Projesi, “En iyi Dış Kaynak İş Ortaklığı'' kategorisinde, en yakın rakibi AMERICAS bölge birincisi ABD’li şirketi kendi evinde geçerek Dünya birincisi oldu. Alo 170; Londra’da Yapılan yarışmada da güçlü rakiplerini geride bırakarak EMEA (Avrupa, Ortadoğu ve Afrika) bölge birincisi olmuştur. 239 Yarışmanın Ülkemiz/Kurumumuz Açısından Değerlendirilmesi: Alo 170 “En İyi Dış Kaynak İş Ortaklığı” Kategorisinde Londra’da EMEA (Avrupa, Orta Doğu ve Afrika) bölge birincisi olmuş, Las Vegas’ta yapılan Dünya Finalinde de kategorisinde Dünya birinciliğini kazanmıştır. Dünyada sosyal güvenlik alanında önemli sıkıntıların yaşandığı bir dönemde ülkemizde kararlılıkla uygulamaya konan reform ve beraberinde gelen uygulamalar, katılımcı ülkelerin ilgisini çekmiştir. ÇSGB, İŞKUR ve SGK’nın yaklaşık 300 hizmetinin entegre bir şekilde 7/24 sunulduğu ALO 170, dünya devlerinin yarıştığı organizasyonda %85’lik yüksek ilk temasta çözüm oranı ve %87 ‘lik yüksek müşteri memnuniyeti ile örnek Kamu projesi olarak gösterilmiştir. Dünyanın dört bir yanından gelen Çağrı Merkezi sektörünün özel ve kamu katılımcıları, bu organizasyonda yer almıştır. Böylesine geniş bir konuda yüklü bir mevzuatı içine alan Bakanlık, İŞKUR ve SGK’nın iş ve işlemlerinin ortak bir iletişim merkezi üzerinden başarı ile verilmesi; bu proje ile Engelli ve Kadın istihdamının artırılması, sosyal sorumluluk projesi olarak Ülkemize katma değer üretmesini ilgi ve gıptayla izlemişlerdir. Bu ödül aynı zamanda ülkemizin ve kurumumuzun IT alanında geldiği başarılı noktanın dünya arenasında tescili anlamına gelmektedir. SMS Bilgilendirme Sistemi Vatandaş odaklı bir hizmet anlayışıyla Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından verilen hizmetlerin etkin, kaliteli, güvenli ve ilk elden kaynağından hızlı iletilmesi; provizyon ve sağlık ödemelerinde otokontrolün sağlanması, sigortalı ve işverenlerin prim borç ve tahsilatları hakkında bilgilendirilmesi, vatandaş memnuniyetinin artırılması, hizmetlerin çabuklaştırılması, zaman ve işgücü kayıplarının önlenmesi ile tebligat zorunluluğu bulunmayan yazışmalarda posta giderlerinin azaltılması amaçlanmaktadır. 07/09/2011 tarihinde SMS Bilgilendirme Sistemi başlatılmıştır. SMS Bilgilendirme Sistemi Uygulaması manuel, online ve interaktif SMS uygulaması olmak üzere 3 bölümden oluşmaktadır. Manuel SMS Bilgilendirme Uygulaması: Manuel SMS Bilgilendirme Sistemi 07.09.2011 tarihinden itibaren 81 Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü ve 494 Sosyal Güvenlik Merkezinde uygulanmaya başlanmıştır. Vatandaşlarımız iş ve işlemleri ile ilgili mesajla bilgilendirilmektedir. Manuel SMS Bilgilendirme Sistemi üzerinden kurum hizmetlerine yönelik 491 farklı mesaj vatandaşlara gönderilmektedir. Manuel SMS Bilgilendirme Sisteminde toplam 483 adet mesaj şablonu yer almaktadır. 240 Sıra No ÖRNEK MANUEL SMS MESAJ ŞABLONU Açıklama Mesaj 1 EKSİK BELGE Eksik belgelerinizle ilgili olarak, görüşmek üzere Muhasebe Servisimize müracaatınız gerekmektedir. Bilgilerinize iletiriz. 2 GÖRÜŞMEYE ÇAĞRI İşlemlerinizle ilgili görüşmek üzere Muhasebe Servisimize müracaatınız gerekmektedir. Bilgilerinize iletiriz. 3 IBAN NUMARASI (Hesap Numarası) Tarafınıza ödeme yapılabilmesi için IBAN numaranızı İl Müdürlüğü Muhasebe Servisimize bildirmeniz gerekmektedir. Bilgilerinize iletiriz. On-line SMS Bilgilendirme Uygulaması: Vatandaşlarımız Kurumumuz web sayfası üzerinden ya da Müdürlüklerimize başvurarak GSM numaralarını girebilecekleri uygulamalar devreye girmiş, vatandaşlarımızın GSM numaraları sistemimize kaydedilmiştir. On-Line SMS Bilgilendirme Sistemi uygulaması 01.01.2012 tarihinde uygulamaya girmiş, vatandaşlarımız ücretsiz olarak bilgilendirilmeye başlanmıştır. On-Line SMS uygulamasında 2013 yılında vatandaş odaklı hizmetlerimize 3 yeni uygulama da eklenmiştir. Bu uygulamalar; 1- 6111 sayılı yasa kapsamında yapılandırma yapan ve sistemde cep telefonları sistemde kayıtlı olan 4B kapsamındaki vatandaşlarımızdan ödemelerini aksatan ve yapılandırması bozulması durumunda olan vatandaşlarımıza da 22.07.2013 tarihinde on-line olarak hatırlatma mesajı gönderilmeye başlanmıştır. 2- E-Reçete Uygulaması ve SMS Gönderimi Kurumumuzca reçeteye ilişkin verinin izinsiz ya da yanlışlıkla değiştirilmesini, silinmesini veya veriye ekleme yapılmasını önlemek amacıyla geliştirilen Elektronik reçete uygulaması tüm ülke genelinde 01.01.2013 tarihinden itibaren uygulamaya alınmıştır. Günlük ortalama 1.300.000 adet reçetenin elektronik olarak kayıt altına alınmaktadır. Ayrıca 2013 yılı başında e-reçetelerin elektronik imzalı olarak gönderilebilmesi imkanı sağlanmıştır. 23.05.2013 tarihinde Reçete sahipleri reçetelerinde yer alan ilaç kutu adetleri ve katılım payları konusunda SMS yoluyla bilgilendirilmeye başlanmıştır. Bu sayede kişinin bilgisi dışında eczanelerden ilgili kişi adına ilaç temininin önlenmesi, kişinin eczaneye ödeyeceği/aylığından kesilecek katılım payı bedellerinin öğrenilmesi ve reçetede işlem gören kutu adedi bildirimiyle de eksik/fazla verilen ilacın kişi tarafından takibinin sağlanması hedeflenmiştir. 2014 Haziran ayının ilk haftası itibarı ile günlük gönderilen SMS sayısı 70.000 rakamına yaklaşmıştır. Bu uygulama çerçevesinde Haziran ayının ilk haftasına kadar gönderilen toplam SMS sayısı da 9.810.000 rakamını aşmıştır. 241 3- Medula Optik Uygulamasında e-Reçete ve E-Rapor Uygulaması ile SMS Gönderimi Medula Optik E-reçete uygulaması; Hekimin bilgisi dışında reçete yazılmasının önlenmesi amacıyla, Medula Optik uygulaması e-reçete ve e-rapor projeleri, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Kasım 2013 tarihinde pilot uygulama başlatılmış olup, 2014 itibariyle tüm Ülkede pilot uygulama yaygınlaştırılmaktadır. Medula Optik E-rapor uygulaması; Medula Hastane ve Eczane uygulamaları içinde yer alan e-raporun, Optik uygulamalarında kullanılabilmesi için çalışmalar yapılmış; hastane bilgi yönetim sistemi firmaları tarafından uygulamanın teste açılması için yapılan çalışmalar tamamlanmış ve web servisleri kullanım kılavuzu yayınlanarak Ankara ilinde Pilot çalışma başlatılmıştır. Ayrıca çalışmaları devam eden uygulama içersinde, e-raporun elektronik imzalı olarak gönderilebilmesi de sağlanacaktır. Hak sahiplerinin cep telefonları üzerinden ilgili optik SMS servisleri vasıtasıyla cam ve çerçeve haklarının sorgulanmasını sağlayan servisler de açılarak, tüm Türkiye’de kullanılabilir hale gelmiştir. Örneğin; 4A kapsamındaki vatandaşlarımıza da SMS gönderilmesi, GSS Primini yatırmayan vatandaşlarımızın da sağlıktan yararlanabilmelerinin devam edebilmesi için primlerini yatırmadıklarının hatırlatılması amacıyla SMS gönderilmesi planlanmaktadır. İnteraktif SMS Bilgilendirme Sistemi Uygulaması: 01.01.2013 tarihinden itibaren projenin üçüncü aşaması olan interaktif (çift yönlü) mesaj uygulaması başlatılmıştır. İnteraktif (çift yönlü) mesaj uygulamasının başlatılması ile vatandaşlarımız 5502’ye mesaj atacak ve hizmet anında cep telefonuna gönderilmektedir. Kişisel bilgilerin korunması ve 3. Şahısların eline geçmesini önlemek için interaktif sistemde TC Kimlik numarası ile birlikte Aile Sıra Numarası da kısa mesajda yer alacaktır. Bu parametreler ile kimlik doğrulaması ve hizmet kodu kontrolü yapıldıktan sonra tanımlanan bilgiler vatandaşlarımıza SMS ile gönderilecektir. Bu kapsamda; işveren, sigortalı ve hak sahiplerinin ilk aşamada gelir ve aylık ödeme tutarları, muayene katkı payları, sigortalı hizmet süreleri, prim ödemeleri, gözlük cam ve çerçeve, fizik tedavi, diş tedavileri, sağlık hak sahipliği bilgileri ve ne zaman emekli olacaklarına ait bilgiler, anlık sorgulama ya da abone olunarak 5502 kısa mesaj hattından öğrenmeleri sağlanmıştır. TC Kimlik No ve Aile Sıra No güvenlik kontrolünden geçemeyen bir mesaj gönderildiğinde, hizmetten yararlanmak isteyenlere “Kimlik bilgileriniz eşleşmemektedir, kimlik bilgilerinizi kontrol ederek yeniden gönderiniz.”; yararlanılmak istenen hizmetin mesaj kodu yanlış girilirse “Lütfen yararlanmak istediğiniz hizmete ait mesaj kodunu kontrol ederek yeniden gönderiniz.” şeklinde mesaj dönülmektedir. 242 İNTERAKTİF SMS MESAJ ŞABLONLARI SERVİS ADI PARAMETRE P Ne Kadar Prim Yatırıldı? N Ne Zaman Emekli Olurum? PT Toplam Hizmet Günüm Ne? A Aylık Tutarım ve Banka Bilgim S Sağlık Hak Sahipliğim Var mı? E Emekli Aylığım Ödeniyor mu? CERCEVE Ne Zaman Optik Çerçeve Alabilirim? CAM Ne Zaman Optik Cam Alabilirim? DIS Diş Protezi Hakkım Var mı? MPAY Muayene Katılım Payı Borcum Ne Kadar? FTR Fizik Tedavi Hizmetlerinden Faydalanabilir Miyim? Vatandaşlarımız her bir SMS mesajı için 1 TL ücret ödemektedir. Operatörleri ile %50 gelir paylaşımı yapılmaktadır. İnteraktif SMS Uygulamasının başlaması ile birlikte; Kurumumuz web sayfasında konu ile ilgili duyuru yayınlanmakta olup, vatandaşlarımızın T.C. Kimlik numaraları ile cep telefon numaralarının eşlenmesi işlemlerine başlanmıştır. Ayrıca vatandaşlarımızın Sosyal Güvenlik İl Müdürlüklerine müracaatlarında cep telefon numaraları GSM Veri Havuzuna kaydedilmektedir. Risk Odaklı Denetim Ülkemizde sağlığın finansmanının tamamına yakınını Kurumumuzca gerçekleştirilmektedir. Temel teminat paketinin genişliği, sağlık kullanımının hacim ve tutar olarak yüksek olması, kapsam nüfusunun neredeyse ülke nüfusu ile eşit olması sağlık hizmetlerinde gereksiz kullanım ve suiistimalleri de beraberinde getirmektedir. Sağlıkta yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önlenebilmesi için, analiz ve stratejik değerlendirme yöntemleriyle yürütülecek faaliyetlerin belirlenmesine yönelik, Kurumun idari, 243 mali ve teknolojik kapasitesinin geliştirilmesi amacıyla “Risk Odaklı Denetim” çalışmalarına başlanmıştır. Veri ambarında biriken verilerin bilgiye dönüştürüldüğü risk odaklı denetim sürecinde risk yönetimi, bilgisayar destekli sürekli izleme ve denetim sistemleri ile gerek kayıt dışılık ve usulsüzlükler önlenmekte gerekse Kurumsal politikaların oluşturulmasına katkı sağlanmaktadır. SGK, Sağlık Bilişiminde Çok Sayıda Uygulamayla Sadece Türkiye’de Değil Dünya’da Da Öncü..." Ülkemizde genel sağlık sigortası kapsamının geniş olması ve sağlık sektöründe yapılan usulsüzlükler, sağlık harcamalarının hızla artmasına neden olmaktadır. Bu harcamaların kontrol altına alınabilmesi, sağlık hizmeti sunucularının davranış modellemeleri ve ilaç israfının önlenmesine yönelik düzenlemelerin yapılması, etkili sağlık politikalarının oluşturulması ve uygulanması ile de denetim mekanizmalarının daha etkin çalıştırılması ile mümkündür. Bu da sistemlerin günümüz teknolojik imkanlarıyla uyumlu bir hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Genel sağlık sigortası kapsamının geniş olması ve sağlık sektöründe yapılan usulsüzlükler, sağlık harcamalarının hızla artmasına neden olmaktadır. Kurum gelirlerinin emekli aylıkları ve sağlık harcamalarını karşılamada yetersiz kaldığı da bir gerçektir. Kurum istatistiklerinin incelenmesi sonucunda bu harcamaların Kurum sağlık gelirlerine oranı, 2000 yılında yaklaşık 1/3 iken, son 2 yıldan beri bu oranın 1/2’ye kadar yükseldiği görülmektedir. 244 Bu harcamaların kontrol altına alınabilmesi ve etkili denetim mekanizmalarının daha etkin çalıştırılması kapsamında gerekli yazılım ve donanım alt yapıları güçlendirilerek, Kurum işlemlerinin daha hızlı ve sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla doküman yönetim sistemi oluşturulmuş, on-line kurumsal otomasyon uygulamaları geliştirilmiş, SGK veri tabanlarında oluşan sağlık bilgilerinin kullanılarak, Türkiye’nin öncelikli sağlık hizmetlerinin neler olduğunun ve maliyetlerinin veri madenciliği yazılımları kullanılarak değerlendirilmesi ile sınırlı sağlık kaynaklarının verimli ve etkin kullanımını sağlaması için Kurumsal Raporlama ve Karar Destek Sistemleri oluşturulmuş ve e-Devlet uygulamaları yaygınlaştırılmıştır. Sağlık Provizyon Aktivasyon Sistemi (SPAS) Sigortalı ve emeklilerinin aktivasyon işlemleri ile sigortalı ve hak sahibine otomatik provizyon verilmesi işlemlerinin, daha hızlı ve etkin gerçekleştirilmesini sağlayan uygulamadır. Uygulamaya açılmış olup, 81 İl de yürütülmektedir. Proje ile vatandaşlarımızın artık aktivasyon için il müdürlüklerimize gitmeleri kaldırılmış olup otomatik olarak kapsam içine alınarak önemli bir rahatlık sağlanmıştır. SPAS ile; sadece T.C. Kimlik No ve Provizyon Tarihi alınmaktadır. Her türlü durum değişikliklerini sistem otomatik algıladığından aktivasyon işlemleri ortadan kalkmıştır. Kişinin birden fazla sağlık kapsamı varsa, sistem üstün olduğu kapsamdan provizyon vermektedir. Nüfusta oluşan tüm değişiklikler günlük olarak çekilmektedir. Ölen kişi nüfusa işlendiği günden sonra provizyon alamaz. 4/a, 4/b, 4/c ve Primsizler olarak Kurumumuzun tüm GSS kapsamı tek bir veritabanında birleştirilmiştir. Tüm Türkiye nüfusunun bilgilerinden SPAS Nüfus Tablosu oluşturulmuştur. Günlük olay bilgileri her gece çekilmektedir. Diğer uygulamaların da kullanabileceği NVİ veritabanının yedeği oluşturulmuştur. E-Ödenek Uygulaması Sosyal Güvenlikteki İyi Uygulamalar Sigortalının yaşamış olduğu gelir kaybının telafi edilmesi temel prensibine dayanan, geçici iş göremezlik ödeneği adı altında yapılan sosyal sigorta yardımının sigortalılara mümkün olunan en kısa zaman dilimi içerisinde ödenmesi amacıyla hazırlanan E-Ödenek Programı, Kurumumuzla anlaşmalı özel ve resmi sağlık tesislerince düzenlenen geçici iş göremezlik belgeleri ile sağlık kurulu raporlarının işverenlere ve Kuruma elektronik ortamda gönderilmesi ile iş göremezlik ödeneğinin hesaplanması ve sigortalı adına bankaya aktarılması süreçlerini düzenlemektedir. Uygulama, sözleşmeli sağlık hizmet sunucularının analık, doğum, hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı konularında oluşturdukları sağlık raporlarını da bünyesinde barındırmaktadır. Uygulama geçici işgöremezlik ödemelerinin yapılması için gerekli zamanın kısaltılması ve kağıt ortamındaki bilgi ile dokümanların ortadan kaldırılması amacıyla 245 tasarlanmıştır. Uygulamadan önceki süreçte; sağlık raporları 2 kopya halinde düzenlenerek sigortalılara verilmekte, sigortalılar bunun bir kopyasını işverenine vermekte, kontrollü sağlık raporları 3 kopya halinde düzenlenmekte ve bir kopyası sağlık hizmet sunucularına rapor kontrol zamanlarında teslim edilmekte idi. Önceki uygulamada bu geçici işgöremezlik ödeme süreci uzun ve zorlu bir hal almaktaydı çünkü sağlık hizmet sunucuları tarafından sağlık raporları manuel olarak cevaplandırılıyor ve bunlar SGK’ya kağıt ortamında resmi belgelerle gönderiliyordu. Hatta çoğu zaman, SGK’nın Kısa Vadeli Sigortalar birimi ödemeleri manuel olarak hesaplamak zorunda kalıyordu. Bu durum zaman, emek ve kağıt açısından israf anlamına gelmekteydi. Uygulamanın temel hedefleri; Sağlık raporlarına elektronik ortamda cevap verebilmek, SGK’ya raporları elektronik ortamda gönderebilmek, İşverenlerin, çalışanlarının iyileşme dönemlerinde çalışmadıkları bilgisine internet ortamında ulaşabilmelerini sağlamak, Geçici işgöremezlik ödemelerini otomatik olarak hesaplayabilmek, Geçici işgöremezlik gönderebilmek, ödemesini yetkili banka şubelerine sigortalı adına Sigortalıların sağlık raporlarını onaylatmak için SGK’ya gelmelerini engellemek, Sigortalıların ödemelerini ilgili banka şubelerinden sadece kimlik kartları ile alabilmelerini sağlamak, Kanunun uygulanması açısından Kurumun kısa vadeli sigortalar birimleri arasında yeknesaklığı sağlamak ve Tamamlanmamış veya yanlış raporları önlemek. Uygulamadan beklenen çıktılar; Sigortalılara geçici işgöremezlik ödemelerini mümkün olduğunca çabuk bir şekilde ödeyebilmek, Zaman, emek ve kâğıt israfını durdurmak, Yanlış sağlık raporlarının oluşmasını önleyerek yersiz ödemeleri engellemek, Gereksiz personel çalıştırılmasını engellemek, İş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık ve doğum durumları ile sigortalılara ödenen geçici işgöremezlik ödemelerinin miktarı konusunda güvenilir istatistikleri tutmak ve İşverenlere çalışanlarının iyileşme dönemlerinde çalışmadıkları bilgisini kâğıt ortamı yerine e-posta ile elektronik ortamda göndermektir. Bu proje sağlık hizmet sunucuları, işverenler ve SGK arasında koordinasyonu sağlamıştır. Uygulama kanuni düzenlemelere göre şekillendirilmiştir. Yazılımın geliştirilmesi 246 sırasında, ödemelerle ilgili konulardaki mevzuat uzmanları, özel durumlara yönelik kanuni bütün kuralların uygulamaya yansıtılmasını sağlamışlardır. Bütün işlemler elektronik ortamda yürütüldüğü için, kısa vadeli sigortalar birimlerindeki personel tarafından hata yapılması riski de ortadan kaldırılmıştır. MEDULA Uygulamaları MEDULA, SGK ile sağlık tesisleri arasında, sağlık tesislerinin iç süreçlerine müdahale etmeksizin, fatura bilgisini elektronik olarak toplamak, hizmetlerin ödemesini gerçekleştirmek için oluşturulmuş bütünleşik sistemdir. Halen yürürlükte olan mevcut uygulamanın yeni versiyonu 01.04.2009 tarihinde işletime alınarak tüm sağlık sunucuları tarafından sorunsuz bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Medula Hastane Uygulamasında günlük ortalama 1.800.000 provizyon ile 2.829 hastaneye hizmet verilmektedir. MEDULA Eczane Uygulaması Genel Sağlık Sigortası hak sahiplerinin Kurumumuzla sözleşmeli eczanelerden almış oldukları ilaçlara ait reçete bilgilerinin Kurumumuzca belirlenmiş kurallara uygunluğunu online olarak denetleyerek elektronik ortamda kayda alınmasını ve faturalanmasını sağlayan bilgi teknolojileri servisidir. 01.03.2010 tarihinde de MEDULA Eczane uygulaması başlatılmıştır. İlaçların üretimlerinden itibaren tüm aşamaların izlenebilmesi, miat tarih kontrolü, reçetesiz ilaç satışının önüne geçilmesi gibi amaçlarla ilaç takibinde KAREKOD uygulaması, 01.07.2010 tarihi itibariyle başlamıştır. Medula Eczane Uygulamasında; aile hekimliklerinde ve sağlık hizmet sunucularında düzenlenen günlük ortalama 1.400.00 e-reçete ve sözleşmeli eczanelerden karşılanan günlük ortalama 1.300.000 reçete ile 23.970 Kurumla sözleşmeli eczaneye hizmet verilmektedir. 247 E-Reçete Uygulaması ve SMS Gönderimi Elektronik Reçete Uygulaması; medula eczane uygulaması ile sigortalılarımızın ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin Kurumumuzla sözleşmeli eczanelerden almış oldukları ilaçlara ait reçete bilgilerinin on-line olarak elektronik ortamda kayda alınmasını ve faturalanmasını sağlayan bir uygulamadır. Elektronik Reçete Uygulamasına Geçiş Nedenleri: Doktor’un bilgisi dışında sahte kağıt reçete üretilmesi, doktor’un bilgisi dışında kağıt reçete’de tahrifat yapılması, eczane’de kağıt reçetedeki ilaçların okunamaması, eczane’de hatalı ilaç verilmesi. Elektronik Reçete’nin Sağladığı Faydalar: Reçete sahteciliğini büyük ölçüde azaltması, eczanelerde reçete karşılanma süresinin azaltması, reçete’lerin fiziksel yerine sayısal olarak arşivlenebilmesi. Kurumumuzca reçeteye ilişkin verinin izinsiz ya da yanlışlıkla değiştirilmesini, silinmesini veya veriye ekleme yapılmasını önlemek amacıyla geliştirilen Elektronik reçete uygulaması tüm Tüm ülke genelinde 01.01.2013 tarihinden itibaren uygulamaya alınmıştır. Günlük ortalama 1.300.000 adet reçetenin elektronik olarak kayıt altına alınmaktadır. Ayrıca 2013 yılı başında e-reçetelerin elektronik imzalı olarak gönderilebilmesi imkanı sağlanmıştır. Medula Eczane Sözleşme Uygulaması Daha önce farklı bir uygulama olarak hizmet veren eczane sözleşme uygulaması, ilgili mevzuat birimlerinin talepleri doğrultusunda yeniden yazılarak daha işlevsel hale getirilmiş ve 5 Şubat 2013 tarihinde Medula Eczane Kurum Uygulaması içerisinde bir modül olarak hizmet vermeye başlamıştır. Yine 2013 yılı içerisinde, uygulama içerisinde yer alan adres sistemi değiştirilmiş ve Nüfus Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü sistemini temel alan yeni bir yapıya kavuşturulmuştur. E-Rapor (İlaç Kullanım Raporu) Uygulaması Daha önce Medula Hastane Uygulaması altında hizmet veren e-Rapor (ilaç kullanım raporu) servisi yeniden yazılarak 24 Haziran 2013 tarihinde sağlık hizmet sunucularının kullanımına açılmıştır. Uygulama; sağlık hizmet sunucularının, ilaç kullanım raporlarını elektronik ortamda kayda almasına imkan sağlamaktadır. Devam Reçetesi Uygulaması Sağlık Uygulama Tebliğinde tanımlanan belirli raporlarla ilgili ilacın yazıldığı eReçete esas alınarak, ilaç alma zamanında (6 ay süresince) yeni bir e-reçete/reçete düzenlenmesine gerek kalmaksızın, eczacı tarafından sisteme ilk e-Reçetenin numarası ve reçete sahibinin T.C.Kimlik Numarası girilerek, devam reçetesi şeklinde ilaç teminine olanak sağlayacak bir düzenleme yapılmış ve uygulama 1 Şubat 2013 tarihinde devreye alınmıştır. 248 MEDULA Optik Uygulaması Kurumumuz ile sözleşmeli optik firmalarının karşıladıkları reçetelere ait bilgilerin online olarak Sağlık Uygulama Tebliğine uygunluğunu denetleyerek, elektronik ortamda kayda alınmasını ve aynı tebliğde yer alan kurallara göre fiyatlandırılarak faturalandırılmasını sağlayan provizyon sistemlerinden optik provizyon sistemi 01.06.2008 tarihinde işletime açılmıştır. Bu uygulama ile 5.091 optisyenle online bağlantılı hizmet verilmekte olup, günlük başvuru sayısı ortalama 23.000’dir. Medula Şahıs Ödemeleri Uygulaması Kurum tarafından Genel Sağlık Sigortası hak sahiplerine sağlık hizmetlerini karşılamak amacıyla yapılan şahıs ödemelerini tek bir veritabanında toplayarak verilen hizmetin kalitesini ve etkinliğini artırmak amacıyla MEDULA Şahıs Ödemeleri Uygulaması 04.02.2010 tarihinde devreye alınmış olup, 2.865 kullanıcısıyla hizmet veren medula şahıs ödemeleri kapsamında tıbbi malzeme ödemeleri, yol ödemeleri, gündelik ödemeler, diş tedavi ödemeleri ile metabolizma ve Çölyak hastalıkları ödemeleri ve kaplıca ödemeleri yapılmaktadır. Aylık başvuru sayısı yaklaşık 150.000 civarındadır. Medula Hekim Uygulaması E-Reçete Uygulamasının devreye alınmasıyla beraber bir de, hekimlerin reçete düzenlediği kişilere ait (mevzuat birimlerince belirlenen dönemlerdeki) ilaç ve rapor bilgilerini sorgulayabileceği Medula Hekim Uygulaması, 2012 yılı ortalarında devreye alınmıştır. 2013 yılı içerisinde de; hekimlerin kayıtlı e-Reçetelerine uygulama üzerinden erişimine, reçetenin Kurum inceleme birimlerince eczanelere iade edilmesi durumunda, hekimin e-Reçete kaydında gerekli gördüğü eklemeleri yapabilmesine, Medula Eczane Sisteminde kayıtlı ilaçlar üzerindeki Sağlık Uygulama Tebliği kurallarının görüntülenebilmesine ve geri ödeme kapsamında olan/olmayan ilaç listelerine erişebilmesine imkan sağlanmıştır. Ayrıca bu uygulama ile mobil sağlık uygulaması ile entegrasyonu sağlanarak; hak sahiplerinin mobil cihazlar aracılığıyla SGK sistemine kaydedilen tansiyon, nabız ve diyabet ölçüm değerlerinin hekimler tarafından görüntülenebilmesi ve bu sayede ilgili kişinin geçmiş ölçüm değerleri hakkında hekimlerin bilgi sahibi olmaları mümkün hale gelecektir. Proje şu an test ortamında uygulanmaktadır. MEDULA Projesinin SGK Açısından Önemi MEDULA adı altında toplanılan Medula-Hastane, Medula Eczane, Medula Şahıs Ödemeleri ve Medula Optik uygulamaları yardımıyla sağlık hizmeti kullanımına ilişkin bilginin elektronik ortama alınmasıyla, kişilerin sağlık hizmetinden en iyi şekilde yararlanması ve sağlık hizmet sunucularının bütün süreçlerde kaliteli veri üretebilmesi sağlanmış olacak, sağlık kuruluşlarına yapılacak ödeme işlemlerine de hız ve doğruluk gelmiş; Bunun yanı sıra, geleceğe yönelik sağlık harcaması tahminleri yapılabilmesi, risk analizlerinin yapılabilmesi, harcama kalemlerinde değişikliklerin takip edilebilmesi, 249 kapsamlı istatistiki bilginin alınabilmesi, ödemelerin hızlı ve doğru olarak yapılabilmesi, sağlanmıştır. E-Sevk İkamet etmiş olduğu yerdeki sağlık hizmet sunucuları tarafından tedavisi yapılamayan ve il dışına sevk edilen genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler ile ilgili olarak yol ve gündelik giderlerine ait sevk ve tedavi belgelerinin elektronik ortama aktarılması (e-sevk) sistemi, 17 Ocak 2013 tarihi itibariyle devreye alınmıştır. E-sevk Uygulamasının Faydaları; Sağlık hizmet sunucuları ve il müdürlüklerimizce manuel olarak matbu sevk belgesi üzerinden yürütülen işlemlerin E-Sevk uygulaması ile hastaların ve il müdürlüğü personelinin zaman kaybının önlenmesi, sevk belgesi üzerinde yapılan hataların ve eksikliklerin engellenmesi, yol, gündelik ve refakatçi ödemelerinin il müdürlüklerinde daha kısa sürede yapılabilmesi, sigortalıların yol, gündelik ve refakatçi ödemeleri için diledikleri il müdürlüğüne başvurarak bildirdikleri banka şubelerinden alabilmelerinin sağlanması, sağlık hizmet sunucularının, “başka bir hastaneye sevk” ile yaptıkları hasta çıkış işlemlerinin MEDULA’da belirtmemelerinin engellenmesi ve bu kapsamda oluşan Kurum zararlarının önüne geçilebilmesi ve MEDULA üzerinden tüm sevklerin daha kolay izlenebilmesi ve kontrol edilebilmesi ve istatistiki bilgilere daha kolay ulaşılabilmesi. Son 3.5 yılda beyan edilen 4.3 milyon sevkli takip bulunmakta ve şahıs ödemelerinde, yıllık yaklaşık 1 milyon sevk kaydı yapılmıştır. Sevk edilmiş takip başına çıkan ortalama tutar 90 TL olup, beyan edilmemiş sevklerin de bu kapsamda zorunlu bildirilmesi göz önüne alındığında kurum tarafından yapılan yersiz ödemenin önüne geçilmiş olacaktır. Medula Uygulamaları Biyometrik Kimlik Doğrulama, E-İmza ve SMS Entegrasyonu Sağlık karnelerinin kaldırılarak T.C. Kimlik numarası üzerinden provizyon alınmaya başlanmasıyla birlikte, sağlık hak sahiplerinin herhangi bir sağlık tesislerine gitmeden ve dahi haberleri olmaksızın, adlarına usulsüz tedavi işlem kayıtları açılmak suretiyle Kurum yersiz harcamalara maruz bırakılmıştır. Kurumumuz bu nedenle biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulama sistemlerini kullanma yoluna gitmiştir. Biyometrik terimi, bireyin ölçülebilir fiziksel ve davranışsal karakteristiklerini tanıyarak kimlik saptamak üzere geliştirilmiş otomatik sistemler için kullanılan bir terimdir. Özetle, biyometri kişinin ölçülebilir biyolojik izlerini ifade etmektedir. Ses tanıma, Avuç içi damar izi tarama, İris tarama, Parmak izi, Parmak damar izi, Retina tarama, Yüz tarama ve benzeri gibi birçok biyometrik yöntemler bulunmaktadır. Bu yöntemler arasındaki farklar, gerek uluslar arası kaynaklar, gerekse Tübitak raporları incelendiğinde görülmektedir. Sağlık hizmetlerinin elektronik ortamda güvenli ve güvenilir altyapılar üzerinde vatandaş odaklı ve kaliteli olarak sunulmasının sağlanması, hizmet sunumunda vatandaşların 250 kimliğinin geleneksel yöntemler ile doğru olarak saptanamamasının getirdiği usulsüzlüklerin önlenmesi amacıyla biyometrik yöntemler ile kimlik doğrulama projesi avuç içi damar izi ile 01.07.2012 tarihinde Konya ilinde başlanılmış ve yıl sonuna kadar 20 ilde daha devreye alınmıştır. Diğer bir biyometrik kimlik doğrulama yöntemi olan parmak damar izi ile kimlik doğrulama işlemleri 01.09.2013 tarihinden itibaren kurumla sözleşmeli özel hastanelerde uygulanılmaya başlanılmıştır. Avuçiçi damar izi, bir biyometrik doğrulama çözümüdür. En yüksek hassasiyetle insan elinin avuç içindeki toplardamar şekillerinin yapısını algılar. Sensör, elin avuç kısmına doğru yakın-kızılötesi ışın gönderir. Bu bölgedeki toplardamarlarda kalbe doğru akan oksijeni azalmış kan, sensörden gönderilen ışını emerek toplardamarların siyah çizgili bir harita şeklinde görünmesine neden olur. Bu damar şekilleri, sensör tarafından kaydedilir ve bir veritabanında veya akıllı kart üzerinde şifreli halde saklanır. Yakın-kızılötesi görüntü oluşturulur Görüntü verileri, şifreli veritabanı arşivlemesi için dönüştürülür Sisteme kayıt olmuş bir kişiyi doğrulamak veya teyit etmek için, sensörün algıladığı damar haritası, veritabanında bu kişi için saklanan harita ile karşılaştırılır. Her bireyin avuç içi damarlarının yapısı ve konumları kendine özel, benzersizdir ve ömür boyunca değişmez. Hatta ikizlerin bile kendilerine özel damar şekilleri vardır. Algılanan biyometrik bilgi vücudun içinde yer aldığından ve damar şekilleri son derece karmaşık olduğundan, mevcut bilgiler kullanılarak sistemi manipüle etmek veya sahtecilikle aşmak mümkün değildir. Bu sistem sadece canlı insanların damar yapılarını algılayacak biçimde tasarlanmıştır. Tarama işleminin son derece hızlı olması ve herhangi bir temas gerektirmemektedir. E-Maluliyet Uygulaması Tüm Sigortalı /hak sahiplerinin maluliyet, iş kazası, meslek hastalığı vb. kayıtlarının tespit ve takibine esas işlemlerinin yapıldığı, yine tüm sonuçların istatistiki bilgilerinin, raporlamaların alınabilmesi amacıyla maluliyet projesi gerçekleştirilmiştir. Gelişen teknoloji yazılımları ile uyumlu Java Programlama dili ile hazırlanan bu uygulamada manuel ve 3 ayrı devredilen kurum veri tabanlarının birleştirilerek tek veri tabanı üzerinden tek uygulama ile verilere erişim sağlamaktır. Kurumumuza bağlı 13 bölgenin tüm veri kaynağını görebileceği şekilde dizayn edilen uygulamada vatandaş istediği bölgeden işlemini yaptırabilecektir. Vatandaş işlemleri 251 elektronik ortamda alınacağından hem vatandaş açısından hem de İl Müdürlükleri açısından zamandan tasarruf sağlanacaktır. BT-MR Görüntüleme Uygulaması BT ve MR Görüntüleme Uygulaması; Medula Hastane Uygulamasında en son yapılan ve çok büyük önem arz eden; BT ve MR Görüntüleme İşlemlerinde, MR-BT görüntü verisi her hastanenin kendi veritabanında tutulmakta olup, şifre alan Doktorlarımızın hastanelerin gönderdiği link üzerinden ilgili hastanın MR ve BT işlemlerini görüntüleyebileceği bir uygulamadır. Görüntü Paylaşım Projesi ile MR ve BT gibi hastalara ait görüntülerin, ilk çekilen sağlık hizmet sunucusu dışında bir başka sağlık hizmet sunucusunda internet ortamında iletilerek görüntülenebilmesi hedeflenmiştir. Sağlık hizmet sunucularının bilgi işlem sistemlerine entegre edilecek ve Kurumumuz tarafından temin edilecek bir program vasıtasıyla görüntülerin sağlık hizmet sunucuları arasında transferinin sağlanması gerçekleştirilecektir. Böylelikle vatandaşlarımızın MR ve BT işlemini sık yaptırmasından kaynaklı yaşayacağı sağlık sorununa maruz kalmayacağı gibi Kurumumuz açısından da mükerrer işlemlerden doğacak yersiz ödemelerin önüne geçilmiş olacaktır. Pilot uygulama, Çorum Özel Hastanesi (Çorum), Özel Atakalp Kalp Hastanesi (İzmir), Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Ankara) 05.09.2013 tarihinde başlatılmıştır. Projemiz, TÜSİAD ve Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) tarafından 2013 yılında 11. si düzenlenen “(eTR ) Ödülleri” nde birinciliğe layık görülmüştür. E-Fatura Uygulaması Medula Optik Projesi ile devreye alınması planlanan e-fatura uygulamasında; optisyenlerin kuruma gönderdikleri manuel faturalar, elektronik imza ile optisyenler tarafından imzalanacak faturalar elektronik ortamda alınıp, kurumumuz tarafından doğrulanmasının ardından yine elektronik ortamda Gelirler İdaresine aktarılacaktır. Yurtdışı Tedavi Giderleri Projesi Yurt dışına tedavi amacı ile gönderilen hastalara ait tedavi bilgilerinin ve giderlerinin elektronik ortamda tutulması sağlanacaktır. Şahıs ödemelerinde bu yeni modül ile tedavi ve teyit raporları sisteme kaydedilecek. Hastaya tedavi ve harcırah olarak verilen avanslar, bu avansların mahsuplaşmasının yapılacağı gündelik bilgileri, tedavi faturaları, ulaşım faturaları, vb. bilgiler sisteme kaydedilecektir. Bu giderlerin ilgili mevzuat birimleri tarafından kolaylıkla izlenmesi ve il müdürlüklerindeki manuel takibin ortadan kalkması sağlanacaktır. 252 Ismarlama Ortez-Protez Uygulaması Mevcut uygulamada vatandaşlarımız, ısmarlama ortez protez malzemelerini kendileri temin edip faturalarını SGM ve SSGM’lere başvurarak ödemelerini alabilmekteydiler. Yeni Ortez Protez Uygulaması ile vatandaşlarımızın SGM ve SSGM’lere gitmesine gerek kalmadan malzemelerini, eczanelerden ilaç alınır gibi alabileceklerdir. Ismarlama Ortez Protez Merkezleri ile Kurumumuz arasında Medula üzerinden Sözleşme yapılabilecek ekranlar hazırlanmış ve devreye alınmıştır. Uygulama 15/12/2012 tarihinde devreye alınmıştır. Yurtdışı Ödeme İşlemleri Türkiye’de ikamet eden ve yabancı ülkelerden emekli olanlara ilişkin ödeme işlemlerinin tamamen elektronik ortama alınmasıdır. Proje ile vatandaşa verilen hizmet süresi kısaltılmış, manuel işlemden kaynaklanan hatalar yok edilmiş ve hizmet kalitesi arttırılmıştır. Mobil Sağlık Uygulaması Sağlığa erişim arttıkça, yeni teknolojilerle erken tanı ve tedavi yöntemleri geliştikçe ve hastalar bilinçlendikçe bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de ortalama yaşam süresi giderek artmaktadır. Bu gelişmelerin sağlık sektörüne olan negatif etkisi ise yaşlılıkla beraber artan değişik kronik hastalıklar ve bunlarla mücadelenin sisteme getirdiği maliyet yüküdür. Bu yükten ülkemizi kurtarabilecek ve hastalara daha kaliteli ve sağlıklı bir yaşam sağlayabilecek en önemli şey ise mobil sağlık teknolojileri olacaktır. Sigortalılara sunulan elektronik sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması amacıyla mobil sağlık uygulaması projesinde, günümüz gerekliliğine uygun olarak mobil cihazların etkin bir şekilde kullanılarak hastaların uzaktan takibinin sağlanması amaçlanmaktadır. Tansiyon, diyabet değerleri gibi hastalara ait verilerin anlık olarak ve doğrudan sisteme kaydedilmesi, hekimlerin de uzaktan bu verilere uzaktan erişiminin sağlanması ile hekimlerin hastalarına hem uzaktan ve hem de hızlı müdahale etme imkanı doğmuş olacaktır. Pilot Proje için 2013 yılında duyuru yapılmış ve çalışmalara başlanılmıştır. Uygulama 2014 yılı sonuna kadar pilot olarak çalışıp, yıl sonunda yapılacak proje sonu raporuna istinaden devreye alınacaktır. IOS işletim tabanlı cihazlar için mobil uygulama hazırlanmış olup pilot proje kapsamındaki hastaların manuel olarak tıbbi verilerini göndermelerine imkan sağlanmıştır. Ayrıca projeye destek verecek dış paydaşlarla imzalanan protokoller sonrası Şubat sonuna kadar cihazlar aracılığı ile de veri aktarımına başlanılacaktır. Hekim uygulaması entegrasyonu sağlanan projemizin diğer aşamasında da hak sahiplerinin mobil cihazlar aracılığıyla ve manuel ortamda SGK sistemine kaydedilen tansiyon, nabız ve diyabet ölçüm değerlerinin hekimler tarafından görüntülenebilmesi ve bu sayede ilgili kişinin geçmiş ölçüm değerleri hakkında hekimlerin bilgi sahibi olmaları mümkün hale gelecektir. Proje şu an test ortamında uygulanmaktadır. 253 Yurtdışı Hesaplaşma Projesi Yurtdışı Sigortalılarının Türkiye’de sağlık hizmetleri hak sahipliği hususunda provizyon almalarını sağlayan, hastanelerden gelen fatura bilgilerinin ödeme işlemlerine yönelik olarak yeniden düzenlenmesini sağlayan Projedir. Proje; Sosyal güvenlik sözleşmeleri çerçevesinde, ülkemizde geçici veya daimi olarak bulunan sözleşmeli ülke sigortalıları, aylık gelir sahipleri ve bunların hak sahibi aile bireylerinin sağlık yardımlarını, ilgili sigorta kurumları adına sağlamak ve yapılan sağlık yardımı masraflarının ilgili ülkelerle hesaplaşması sağlamıştır. Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Projesi (Yeşilkart Uygulaması) Genel Sağlık Sigortası kapsamında Yeşil Kart dahil tüm kapsamın sisteme alınması ve Sosyal Yardımlaşma ile online veri alışverişinin sağlanmasına yönelik bir projedir. Proje ile kapsamdaki vatandaşlarımızın tescili ve sağlık işlemlerine hız getirilmiş olmaktadır. Akıllı Kart Tabanlı Güvenli Elektronik Kimlik Doğrulama Sistemi 28/04/2006 tarihinde SSK ile TUBİTAK-UEKAE’nin imzaladığı sözleşme ile birlikte Akıllı Kart Tabanlı Sosyal Güvenlik Sistemi Projesi 01/05/2006 tarihinde başlatılmış ve Tubitak tarafından yürütülen projenin yazılımı da Tubitak tarafından gerçekleştirilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bu projeye katkısı, Medula e-reçete entegrasyonu yönündedir. MEDULA e-reçete uygulaması ile ilgili tüm çalışmalar (entegrasyon ve mevzuat) Mayıs 2010 tarihinde tamamlanmış ve sistem kullanıma hazır hale getirilmiştir. Akıllı Kart Dağıtımının tüm ülkede yaygınlaştırılması halinde Kurumumuzun uygulamaya entegre olabilecek şekilde alt yapı çalışmaları tamamlanmıştır. E-Devlet Platformuna Aktarılan Uygulamalar Vatandaşların tüm kamu hizmetlerine internet üzerinden tek bir noktadan erişebilmeleri ve kişisel bilgilerin korunabilmesi amacıyla, “e-Devlet Kapısının Kurulması, İşletilmesi ve Yönetilmesine İlişkin 2006/10316 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı” 20.04.2006 tarihli ve 26145 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve bu kapsamda kurulan www.turkiye.gov.tr isimli site üzerinden e-Devlet Kapısı uygulamasına başlanılmıştır. Bu kapsamda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), gerekli altyapı çalışmalarını tamamlayarak 01.11.2010 tarihinden itibaren “www.sgk.gov.tr” sitesinden sunduğu açıklamayla, kişisel nitelikteki verileri içeren uygulamalara “www.turkiye.gov.tr” sitesinden ulaşılacağını kamuoyuna duyurmuş ve kişisel verilerin korunması amacına uygun hareket ederek de, e-Devlet Kapısı üzerinden verilmeye başlanan hizmetlerin internet sitesinden ulaşılmasını durdurmuştur. Yeni sistemde uygulama, kişinin kendisince görülebileceği şekilde hizmete sunulmuş ve böylece de, üçüncü kişilerin sisteme başkaları adına girme imkanları kalmamıştır. 254 Mevcut durumda kişisel bilgilerin güvenliği ön planda olmakla birlikte, diğer kurumların verdikleri hizmetler dâhilinde ihtiyaç duyulan bilgilere ulaşabilmeyi temin amacıyla protokoller düzenlenerek web-servisler yoluyla şifreli olarak e-Devlet kapısından bu kurumların hizmet almasına yönelik düzenlemeler de yapılmıştır (kamu.turkiye.gov.tr). Kurumun merkez ve taşra teşkilatında e-Devlet kapısından verilen hizmetleri karşılayan uygulamalar mevcut ve sistem üzerinden verilmiş yetkiler çerçevesinde kullanıma açık olup, hizmetlerde bu anlamda bir aksama da bulunmamaktadır. Ayrıca yine aynı kapsamda nüfus bilgileriyle birlikte kişilerin kurumun internet sitesi üzerinden doğrulama yapılması suretiyle e-Devlet kapsamındaki hizmetlerin bazılarından yararlanması da mümkün bulunmaktadır. A. Hizmet Akdine Tabi Çalışanlar İçin E-Devlet Uygulamaları 1. Almanya/Bulgaristan Emekli Ödemeleri: Sosyal güvenlik sözleşmeleri çerçevesinde, Türkiye’de geçici veya daimi olarak bulunan sözleşmeli ülke sigortalıları, aylık gelir sahipleri ve bunların hak sahibi aile bireylerinin sağlık yardımlarını, ilgili sigorta kurumları adına sağlamak ve yapılan sağlık yardımı masraflarının ilgili ülkelerle hesaplaşmasını sağlamak amacıyla SGK’da “Yurtdışı Hesaplaşma Projesi” adı altında bir proje geliştirilmektedir. Bu kapsamda bu e-Devlet uygulaması da, Almanya/Bulgaristan’da çalışarak emekli olmuş sigortalıların aylık bilgilerini görüntülemektedir. 2. Banka ve Adres Değişikliği: Aylık ödemesi yapılan 4A emeklilerinin aylıklarını aldıkları banka ve şubelerini, ayrıca adres bilgilerini (PTT Bank konutta ödeme sistemi için) değiştirmelerine olanak sağlar. 3. Emekli Aylığı Kesintileri: Emekliler için aylıklarından yapılan İlaç, Muayene, Optik ve Cemiyet kesinti bilgilerini (hizmetin alındığı işyeri, il, tarih, ödeme miktarı) görüntüler. 4. Emekli Aylık Bilgisi: Emeklinin aylık detay bilgilerini görüntüler. 5. Emeklilik Kaydı: Emekli aylığının ödenip ödenmediği durumunu görüntüler. 6. Emekli Ödeme Bilgileri: Emeklinin aylık ödeme miktarlarını yıl veya ay bazında görüntüler. 7. Hizmet Dökümü: Sigortalıların aylık bazda çalıştığı iş yeri, yatırılan prim gün ve kazanç bilgilerini görüntüler. 8. Tescil Kaydı: Sigortalının 4A tescil kayıt durumunu (aktif/pasif ve ilk işe giriş tarihi) görüntüler. C. Kendi Adına Bağımsız Çalışanlar İçin E-Devlet Uygulamaları 1. Banka ve Adres Değişikliği: Aylık ödemesi yapılan sigortalıların aylıklarını aldıkları banka ve şubelerini, ayrıca adres bilgilerini (PTT Bank konutta ödeme sistemi için) değiştirmelerine olanak sağlar. 2. Tescil Kaydı: Sigortalının tescil kayıt durumunu (çalışan/emekli ve tescil tarihi) görüntüler. 255 3. Hizmet Bilgisi: Sigortalının hizmet türlerine göre toplam hizmet sürelerini görüntüler. 4. Ödeme Dökümü: Sigortalının yaptığı tüm prim ödeme bilgilerini (ödeme miktarı, tarih) liste şeklinde görüntüler. 5. Borç Durumu: Sigortalının prim borç durum bilgilerini (toplam ne kadar borcu veya fazla ödemesi olduğu) görüntüler. 6. Basamak Bilgisi: Sigortalının tarihlere göre basamak artışlarını liste şeklinde görüntüler. 7. Emekli Aylık Bilgisi: Sigortalı veya hak sahibinin aylık/gelir bilgisini, kesintileri varsa toplam kesinti tutarını görüntüler. 8. Emekli Aylığı Kesintileri: Emekliler için aylıklarından yapılan İlaç, Muayene, Optik ve Cemiyet kesinti bilgilerini (hizmetin alındığı işyeri, il, tarih, ödeme miktarı) görüntüler. 9. Hak Sahipliği: Emekli veya çalışanların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin kimlik bilgilerini görebilmektedirler. C. Kamu Çalışanları İçin E-Devlet Uygulamaları 1. Banka ve Adres Değişikliği: Aylık ödemesi yapılan sigortalıların aylıklarını aldıkları banka ve şubelerini, ayrıca adres bilgilerini (PTT Bank konutta ödeme sistemi için) değiştirmelerine olanak sağlar. 2. Tescil Kaydı: Sigortalının tescil kayıt durumunu (aktif/pasif ve ilk işe giriş tarihi) görüntüler. 3. Emekli Aylığı Kesintileri: Emekliler için aylıklarından yapılan İlaç, Muayene, Optik, Cemiyet ve diğer kesintileri bilgilerini (hizmetin alındığı işyeri, il, tarih, ödeme miktarı) görüntüler. 4. Bir Aylık Maaş Tercihi: 3 ayda bir maaş ödenen emeklilerin ödeme şeklini 1aylık olarak değiştirmelerini sağlar. 5. Emekli Aylık Bilgisi: Emeklilerin aldığı aylık ile ilgili bilgileri görüntüler (aylığın yattığı banka bilgisi, aylık miktarı, ek ödeme bilgileri). 6. İsteğe Bağlı Ödeme Dökümü: 4/c kapsamında isteğe bağlı iştirakçilerin prim bilgilerini görüntüler. 7. Emeklilik İşlemleri Evrak Takibi: Sigortalıların emeklilik işlemlerine ait evrakların durumunu görüntüler ve takibini sağlar. 8. 2022 Sayılı Kanun Kapsamında Evrak Takibi: 2022 sayılı kanuna tabi yapılan emeklilik başvurularının özet bilgisini görüntüler. 9. Hak Sahipliği (Çalışanlar): Çalışanlar bakmakla yükümlü oldukları kişilerin kimlik bilgilerini görebilmektedirler. 256 10. Hak Sahipliği: Emekliler bakmakla yükümlü oldukları kişilerin kimlik bilgilerini görebilmektedirler. Ç. Ortak Uygulamalar 1. SPAS Müstahaklık Bilgisi: Kişinin sağlık provizyon bilgilerini görüntüler. 2. İş Göremezlik Ödemesi: 4A, 4B Sigortalıya ait iş göremezlik ödemelerinin PTT’ye aktarılma durumunu görüntüler. 3. İlaç Kullanım Süresi: Tüm hak sahiplerinin kullandığı ilaç bilgilerini ve bu kişilerin kullanım süresi bitmemiş ilaçlarını görüntüler. 4. Muayene Katılım Payı: Tüm hak sahiplerinin muayene katılım detaylarını görüntüler. 5. SMS Hizmetleri İçin Kayıt: Vatandaşların, SGK’nın sunduğu SMS hizmetlerinden yararlanabilmek için cep telefonu numaralarını sisteme kayıt etmelerini sağlar. 6. Tedavi Bilgileri: Tüm hak sahiplerinin, girilen tarih aralığındaki tedavi bilgilerini (sağlık tesisi adı, tedavi tarihi, tedavi tutarı, gidilen branş, yapılan işlemler, işlem tutarları, doktor bilgisi) görüntüler. 7. İnternetten Tahsis Talep Ve Taahhüt Belgesinin Verilmesi: Sigortalı ve hak sahibinin yaşlılık veya malullük aylığı bağlanmasına ilişkin belgeleri internet aracılığıyla gönderebilmesini sağlar. 8. Genel Sağlık Sigortası Tescil Kaydı Görüntüleme: Sigortalının genel sağlık sigortası kapsamında tescil kaydının olup olmadığını görüntüler. Vatandaşların, Devletimizin hizmetleri hakkında en doğru ve hızlı bilgiye ulaşabildikleri www.turkiye.gov.tr adresinde yer alan Sosyal Güvenlik ile ilgili başlıklara 2014 yılı itibariyle sağlık alanında yenileri eklenmiştir. Bu başlıklar: Sigortalı için SHS kuruluşlarına ödenen miktarı gösteren ‘tedavi bilgileri görüntüleme’, hekimlerimizin muayene ettikleri hasta sayıları ve bilgilerini takip edebildikleri ‘Hekim bilgilendirme’, Tüm sigortalılarımıza ait ilaçların kullanım sürelerini görebilecekleri ‘4A/4B/4C ilaç kullanım süresi sorgulama’, tüm sigortalılarımıza yönelik ödedikleri/ödemeleri gereken muayene katkı paylarını görebilecekleri ‘4A/4B/4C muayene katkı payı sorgulama’ ile şahıs ödemelerini görebilecekleri ‘şahıs ödeme durumları görüntüleme’, optik cam ve çerçeve alım haklarına ilişkin durumu görebilecekleri ‘Medula Optik cam ve çerçeve bilgisi sorgulama’ ekranlarından oluşmaktadır. E-Bildirge Uygulaması İşveren işlemlerinin kolaylaştırılması ve işlemlerin elektronik ortama taşınması amacıyla SGK şubelerine işverenler tarafından kağıt ortamında 4 aylık olarak verilen tahakkuk ve hizmet bildirgelerin ve dönem bordrolarının, ”Aylık Prim ve Hizmet Belgesi” adı altında birleştirilerek aylık olarak elektronik ortamda gönderilmesine imkan sağlayan programdır. Mayıs-2004 tarihi itibarı ile başlatılmış olan bu uygulama çerçevesinde 257 Aylık Prim ve Hizmet Belgelerinin şubelerde elden veya posta yolu ile alınabileceği gibi, internet üzerinden manyetik olarak alınabilmektedir. E-Bildirge uygulaması ile; Hatasız kayıt alındığı için sağlıklı ve güvenli bir veri tabanı oluşması sağlanmıştır. Bildirgenin internet üzerinden verilmesi sayesinde, ayın son günlerinde oluşan izdiham engellenmektedir ve işverenler tahakkuk ve bordro bildirimi vermek için kuyruklarda beklememektedir. e-Bildirge haftada yedi gün günde 24 saat hizmet vermekte olup, internet bağlantısı olan Dünya’nın herhangi bir yerinden bildirge almaya imkan sağlamaktadır. e-Bildirge ile alınan bildirimler, bordro ve tahakkuk ve hizmet kayıtlarına anında işlenmektedir. e-Bildirge projesi çerçevesinde, işverenlere tahakkuk ve tahsilat bilgilerini takip edebilme imkanı sağlanmıştır. Bu sayede herhangi bir hata durumunda fark edilmesinin daha kolay olması dolayısı ile verilerin sağlıklı saklanması sağlanmıştır. e-Bildirge ile veriler manyetik olarak alınacağı için evrak takip ve saklama yükü sıfıra indirilmiştir. Anlaşmalı Bankalarla internet üzerinden tahsilat yaptırılarak, işverenlerin ödeme işlemleri kolaylaştırılmıştır. E-Bildirge İle Milyar Dolarlık Tasarruf E-Bildirge uygulaması, SGK tahakkuk, vezne veya banka kuyruklarındaki beklemeleri ortadan kaldırdığı için köklü bir değişim niteliğindedir. Bu kapsamda proje, İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleştirilen Sosyal Güvenlik ve İstihdam Seminerinde Dünyanın en başarılı uygulaması olarak tanıtılmıştır. E-bildirge uygulaması devlete en fazla tasarruf getiren projeler arasında yer almaktadır. E-bildirge ile yılda 1 milyar dolardan fazla ekonomiye katkı sağlanmaktadır. ( Bürokrasinin bitmesi, Posta, işgücü ve diğer tasarruflar, İletişimden tasarruf.) 258 Hizmet Takip Projesi (HİTAP) Devlet memurlarının hizmetlerine ilişkin bilgileri kurumlarınca tutulduğundan, gerek emeklilik talebinde bulunulması gerekse memuriyet görevlerinden ayrılarak diğer statüler kapsamında çalışmaya başlamaları halinde emeklilik işlemleri ve hizmet birleştirmesi için gerekli belge ve bilgiler son defa çalıştıkları kurumlardan istenilmekte, yazışmaların posta yoluyla yapılması işlemlerin geç sonuçlanmasına, zaman ve iş gücü kaybına neden olmaktadır. Bu olumsuzlukların sona erdirilmesi amacıyla, günümüz ve gelecek dönem gereklerine uygun internet ulaşımı olan web tabanlı bir sistem kurularak devlet memurlarının tüm bilgilerinin saklanması, elektronik ortamda izlenerek gereksiz yazışmaların ve zaman kaybının önlenmesi ve emekli aylığı bağlanma süresinin en aza indirilmesi amacıyla “ HİTAP” Hizmet Takip Projesi başlatılmıştır. Hizmet takip programına aktarılan bilgiler esas alınarak, sigortalıların hizmet birleştirme, hizmet borçlanma ve toplam hizmet süresi ile emekli olabilecekleri yaş/tarihin tespiti, emekli aylığı bağlanması işlemleri elektronik ortamda yapılabilecek ve bu işlemlerle ilgili devlet memurlarının bilgilendirilmesi sağlanacaktır. Devlet memurlarının hizmetlerini etkileyen Okul, Askerlik, Kurum, Hizmet, Mahkeme, Unvan, Tazminat, Borçlanma vb. bilgilerinin toplanması ve ilgili mevzuat birimlerince kullanılacak datanın oluşturulması uygulamasıdır. Proje ile SGK’da olmayan hizmet bilgileri temin edilmiş olacak ve vatandaşımızın emeklilik işlemine büyük bir hız kazandırılmış olacaktır. E-Haciz Projesi Kurumun yıllardır azaltmak için mücadele ettiği prim alacaklarını tahsil edilebilmesi ve kuruma borçlu olanların elektronik ortamda takip edilmesini sağlamak amacıyla e-haciz projesi geliştirilmiştir. Borçluların banka mevduat hesaplarına elektronik ortamda haciz konulabilmesine yönelik bir uygulamadır. SGK tarafından hazırlanan e-haciz sistemiyle; haciz istek dosyası elektronik ortamda bankalara gönderilecek ve borçluların hesaplarındaki varlıklara bloke konularak kurum alacakları tahsil edilecektir. Proje Kurumsal bazda tahsilat sistemindeki aksamaları önlemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda; Türkiye Bankalar Birliğine üye 30 mevduat ve 4 katılım bankası ile protokol imzalanmıştır. Bankalarla gerçekleştirilen protokoller çerçevesinde geliştirilen proje 2013 yılında tamamlanarak Kasım ayında pilot olarak Rüzgarlı ve Ulucanlar SGM’de işletime açılmıştır. SGK Muhasebe Otomasyon Sistemi Projesi (MOSİP) Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hesap ve kayıt düzeninde saydamlık, hesap verilebilirlik ve tekdüzenin sağlanması, güvenilir bir biçimde muhasebeleştirilmesi, mali tablolarının 259 zamanında, doğru, muhasebenin temel kavramları ve genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri çerçevesinde, uluslararası standartlara uygun, yönetimin ve ilgili diğer kişilerin bilgi ihtiyaçlarını karşılayan ve kesin hesabın çıkarılmasına temel olacak; karar, kontrol ve hesap verme süreçlerinin etkili çalışmasına olanak tanıyan, bütçe sistemi, SGK bünyesindeki diğer uygulamalar ve dış çevre sistemleri ile entegre çalışan otomasyon sistemidir. Kasım 2008 de başlayan proje Kasım 2009 da Sağlık Ödemeleri ile gerçek ortama açılmış ve şu an kurumda mali değere sahip tüm projelerle ve ödemeler tarafından 22 banka, Tahsilat kısmında ise 26 banka ile, Maliye Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile entegre olarak çalışmaktadır. Entegre olduğu olunan işlemler ; Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı MEDULA Eczane Hastane Optik 4A TAHSİS 4B TAHSİS 4C TAHSİS Online Şahıs İŞVEREN GÜVENCE ONLINE KESENEK İşgöre mezlik GSS TESCIL Personel Sistemi BORÇLANMA Hukuk Müşavirliği Projesi EK 5- EK 6 Online Şahıs SGK MOSİP DIŞ BİRİMLER MALİYE BAKANLIĞI GELİR İDARESİ SAYIŞTAY ADALET BAKANLIĞI UYAP MALİYE BAKANLIĞI SAY2000İ ALMANYA BANKALAR BKM ALO 170 E-Borcu Yoktur Uygulaması e-borcu yoktur uygulaması; işyeri tescil edilmiş ve bu işyerlerinden dolayı e-bildirge kullanıcı kodu ve şifresi almış olan işverenlere, vergi kimlik numaraları anahtar olarak kullanılmak suretiyle SGM’lere gidilmesine, SGM’ler arasında yazışma yapılmasına gerek 260 kalmadan www.sgk.gov.tr adresinden borcu yoktur belgelerini istenilen gün ve saatte internet üzerinden alabilmelerine imkan sağlamaktadır. e-borcu yoktur uygulaması kapsamında; Kurum bilgi işlem programları tarafından elektronik ortamda üretilecek olan belge ile gerçek veya tüzel kişi olan işverenler, Kamu İhale Kanunu ve uygulama yönetmelikleri uyarınca ihalelere katılabilecekler, ihaleli bir işi üstlenmişler ise hak edişlerini alabilecekler veya ihale konusu olmayan işlerde ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile yaptıkları sözleşme veya protokoller gereği verdikleri hizmetlerin karşılığı olan ödemelerini ya da aracı (taşeron) olarak faaliyette bulundukları işlerde asıl işverenden olan alacaklarını alabileceklerdir. Proje ile firmaların İl Müdürlüklerimize giderek işlem yapmaları ortadan kaldırılmıştır. E-Kesinti E-Kesinti programı; 4/b tarım sigortalılarının sattıkları ürün bedellerinden prim borçlarının elektronik ortamda mahsubunu sağlayan uygulamadır. Uygulama; bildirim listelerinin kesinti yapmakla yükümlü gerçek ve tüzel kişilerin online olarak SGK’ya bildirilmesi, tahakkuklarının bankaya gönderilmesi ve kesinti tutarlarının sigortalıların hesaplarına otomatik olarak işlenmesini sağlamaktadır. 4/b sigortalısının cari prim, gecikme borcu yoksa herhangi bir kesinti yapılmamaktadır. Güvence Projesi 4/b kapsamındaki sigortalıların, sigortalama işlemleri adı altında Tahakkuk, Tahsilât, Sağlık ve diğer uygulamaları açık sistemlere taşıyarak, intranet ve internet üzerinden erişilebilir kılmak üzere web teknolojisini kullanılarak geliştirilmiş projedir. Amaç; Uygulamaları açık sistemlere taşıyarak, intranet ve internet üzerinden erişilebilir kılmak, Yeni sistem sayesinde, var olan miras sistemin getirdiği bağımlılıklardan kurtulabilmek, Değişen altyapının sağladığı imkanlar ve ortaya çıkaracağı yeni fırsatlar sayesinde, var olan iş süreçlerinin kısaltılabilmesine olanak sağlamak ve bu sayede sigortalılara verilen hizmetin kalitesini yükseltmek, Tutarlı sigortalılık kayıtlarının ve doğru borç hesabının yapılabilmesi için, kullanıcı hatalarını minimuma indirerek uygulamaların veri girişi ve güvenlik kontrollerini maksimize etmek, Tasarlanan mimarinin getirdiği bağımsız, yeniden kullanılabilir ve uyarlanabilir uygulama bileşenleriyle, projeden servis isteyen kurum içi ve dışı tüm istemcilere (tahsis, muhasebe, provizyon projeleri ve bankalar gibi) istedikleri servisleri, açık bir ara yüzle sunabilmek, 261 Güvence projesinde kullanılan teknolojilerin mimarisi ve standartlar ile diğer sigortalama projelerine örnek teşkil edecek proje vazifesi görebiliyor olmasını sağlamaktır. Daha önce uzun süren işlem süresi kısaltılarak tek yapı altında uygulama toplanmış olup, vatandaşa gerek internet gerekse Kuruma geldiğinde verilen hizmet sürat kazanmıştır. Bulut Bilişim Yazılım Uygulamaları Uygulamalarımız; Anlaşılır ve Mobil ekranlar için optimize edilmiş arayüz sayesinde küçük ekranlarda, kolay bir kullanım sunmaktadır. Farklı cihazlarda ve farklı işletim sistemlerinde aynı görsellikte çalışmaktadır. Bulut bilişim yazılım uygulamalarımız tüm işletim sistemlerinden ücretsiz olarak indirilmektedir. Vatandaşlarımıza hizmet sunduğumuz 100’lerce uygulamamız bulut bilişim platformuna taşınacaktır. Hastaneni Seç Uygulaması Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altındaki sigortalılara, Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmeli Özel Sağlık Hizmet Sunucuları, buralarda görevli hekim bilgileri ile ödeyecekleri muayene katılım payı miktarı gibi konular hakkında vatandaşları bilgilendirme amaçlı Hastaneni Seç Uygulaması geliştirilmiş olup, uygulama günümüz gerekliliklerine uygun olarak mobil platformlardan Android ve IOS platformlarına aktarılmıştır. Bu kapsamda; SHS (Hastane, Özel Dal Merkezi, Diyaliz Merkezi, Tıp Merkezi vb.) araması yapılarak SHS’nin ilave ücret oranı, fotografı, harita üzerinde konumu, web adresi, telefonu, anlaşma konuları, SHS’nin uygulayabildiği işlemler vb. hakkında bilgi alınabilmekte, Doktor arama ile doktorların detaylı CV’lerine ulaşabilmekte, Bir tıbbi işlemin hangi tesislerde ne kadar ilave ücret alınarak yapıldığı görüntülenebilmekte, 262 Muayene katılım payı ve ilave ücret konusunda mevzuatsal olarak bilgi alınabilmekte ve geçmiş tedaviler hakkında bilgi alınabilmektedir. “SGK Hastaneni Seç” uygulaması 16 Aralık 2012 tarihi itibariyle Android Markette yayında olan uygulama Google Play’den ücretsiz olarak Android içeren tablet ve telefonlara indirilebilmektedir. Bu uygulama ile SGK çatısı altındaki sigortalılara en doğru ve en hızlı şekilde SGK ile anlaşmalı Sağlık Hizmet Sunucuları hakkında bilgi verilmektedir. 4A Hizmet Dökümü Mobil Uygulaması Bu uygulama ile 4A kapsamında çalışanın hizmet dökümü kimlik bilgileriyle görüntülenir. Uygulamaya, Mobil cihazın tarayıcı adres çubuğuna https://mobil.sgk.gov.tr/hd4a yazarak giriş yapılır. Sitenin karşılama ekranı yanda görülmektedir. Tanıtım ekranından(intro) sonra otomatik olarak yandaki sigortalı bilgileri giriş ekranına yönlendirme yapılır. Sigortalı Hizmet Sorgulma 4A ekranından T.C. Kimlik No, Cilt No, İl, Doğum Yılı ve Güvenlik kodu alanları doldurularak sorgulama yapılabilir. Anlaşılır ve Mobil ekranlar için optimize edilmiş arayüz sayesinde küçük ekranlarda, kolay bir kullanım sunmakta ve HTML5 desteklidir. Farklı cihazlarda ve farklı işletim sistemlerinde aynı görsellikle çalışır. Uygulama, cihaz ekran boyutlarını otomatik algılar ve ekran boyutuna göre görselliği otomatik ayarlamaktadır. Tüm platformlarda çalışabilen bir uygulamadır. Bulut bilişim yazılım uygulamalarımız tüm işletim sistemlerinden ücretsiz olarak indirilmektedir. SGK Mobil Kitaplık ve Dijital Medya Arşivi SGK’nın kurum içi ve halka iletişimi sağlayan araçlardan biri olan dergilerin ve yayınların gelişen ve değişen iletişim kanallarında yayımlanmasını sağlayarak daha geniş kitlelere daha nitelikli içerikler sunmak amacıyla SGK Mobil Kitaplık oluşturulmaktadır. Böylelikle; SGK Bülten ve SGK Değişim dergilerinin elektronik formatları daha zengin fotoğraf içeriğine sahip olacaktır. Bu içerik ses ve video görüntüleri ile zenginleştirilecek ve mobil araçlarda yayımlanacaktır. Ayrıca etkileşim gerektirmeyen yayınlar elektronik olarak mobil araçlardan takip edilebilecektir. Ayrıca; SGK ile ilgili görsel, işitsel materyallerin arşivlenmesi ve kurumsal kültür ve kurumsal hafıza oluşumuna destek verilmesi ve Web TV, Kurumsal TV, Mobil Yayın Platformları, Basılı Yayınlar ile ilgili işlemlerin hızlı ve verimli yürütülmesi amacıyla 263 SGK’nın kuruluşu öncesi kurumlara ait dijital arşiv ile SGK kuruluşu sonrası işitsel ve görsel öğelere ait arşiv oluşturulacaktır. Oluşturulan arşivin Web TV, Kurumsal TV, basılı yayınlar ve mobil platformlarda kullanılması için yönetim yapısı bulunacaktır. Söz konusu projeler ile; Devlet, vatandaş ve personel arasındaki iletişimin geliştirilmesi, Bilgi aktarımının gelişmesi ve kullanıcıların aktif katılımının sağlanması ile devlet ve vatandaş arasındaki güvenin arttırılması, SGK tarafından yürütülen hizmetlerde etkinliğin ve verimliliğin her yaştan insan için arttırılması, Kamu idaresinin, şeffaf ve hesap verebilir hale getirilmesine katkıda bulunulması, Güncel bilgilere hızlı, güvenilir, kolay, keyifli ve sürekli erişiminin sağlanması, Bilgi ve iletişim teknolojilerinden azami ölçüde yararlanılarak iyi yönetim ilkelerinin hayata geçirilmesine katkıda bulunulması hedeflenmektedir. En Yakın SGK Kamu yönetiminde merkezi bir yapıya sahip olan ülkemizde, ekonomik ve sosyal gelişme sürecinin etkin yönetimini sağlamak üzere kamu yönetiminin vatandaş odaklı, kaliteli, etkili ve hızlı hizmet sunabilen; esneklik, saydamlık, katılımcılık, hesap verme sorumluluğu, öngörülebilirlik gibi kavramları öne çıkaran çağdaş bir anlayışa, yapıya ve işleyişe kavuşturulması bir gereklilik halini almıştır. Bu kapsamda; Sosyal güvenlik sisteminin nüfusun tümünü kapsayan, toplumun değişen ihtiyaçlarını karşılayabilen, mali sürdürülebilirliği olan ve kaliteli hizmet sunan bir yapıya kavuşturulması planlanmaktadır. Bilindiği üzere Sosyal Güvenlik Kurumu Taşra Teşkilatı Kuruluş ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği (01/10/2010 tarih ve 27716 sayılı R.G) çerçevesinde nüfus, sigortalı sayısı, mesafe yönünden sosyal güvenlik merkezi kurulması kriterlerine uygun 435 Sosyal Güvenlik Merkezi (SGM) kurulmuştur. Vatandaş odaklı hizmet anlayışı çerçevesinde, vatandaş memnuniyetin artırılması, hizmetlerin çabuklaştırılması, zaman ve iş gücü kayıplarının önlenmesi, mağduriyetinin giderilmesi ve temel ilke olan uygulamaların vatandaşa en yakın birimlerce yapılabilmesi amacıyla kurulmuş olan SGM’lere en çabuk ulaşabilmelerini sağlamak amacıyla En Yakın SGK uygulamasına başlanmıştır. Bu uygulama ile vatandaş kendisine En yakın SGK’ya rahatlıkla ve kolayca ulaşabilecektir. 264 Uygulamaya; Mobil cihaz ve telefonlar ile harita.sgk.gov.tr adresi üzerinden erişim sağlanmaktadır. SGK Kurumsal TV SGK Kurumsal TV Yayın Sistemi Projesi ile kamuoyunda sosyal güvenlik bilincini geliştirmeye yönelik bilgi, haber, duyuru vb enformasyonun kamuoyu ile paylaşılması ve tüm Türkiye’de yer alan Sosyal Güvenlik Birimlerinde yayınlanması, canlı yayınla tüm birimlerdeki ekranlara ulaştırılması, SGK Kurumsal TV konseptinin oluşturulması hedeflenmektedir. SGK Kurumsal TV; sosyal güvenlik konularında ve Kurum ile ilgili içerikleri, haberleri ve duyuruları yayınlayabilme özellikleri ile güncel bir bilgiyi kolay, güvenilir, nitelikli, hızlı, etkili ve verimli erişimi bir biçimde tüm Türkiye genelindeki SGK İl Müdürlükleri ve SGM’lerde kısa bir süre içerisinde ulaştırılabilmesini sağlayacaktır. Kuruma özel olarak tasarlanan ve kurumsal kimlik konsepti ile oluşturulmuş yapısı ile tüm birimlerdeki personel ve vatandaşın izlenimine açılacak, kuruma ait olarak hazırlanmış özel konsepti ile “kurum imajını geliştirmek”, “hizmet süreçlerini etkin ve verimli hale getirmek”, “hizmet verilen/çalışılan ortamların koşullarını çalışan ve hizmet alanların memnuniyetini sağlayacak şekilde iyileştirmek” stratejik hedeflerini de yerine getirmiş olacaktır. 265 SGK Akademi (e-Öğrenme Portalı) Doğru bilgiye kolay erişimin sağlanması, hizmet süreçlerinin etkin ve verimli hale getirilmesi, Hizmet verilen ortamların koşullarını, vatandaş ve çalışan memnuniyetini sağlayacak şekilde iyileştirilmesi ve Bilgi Teknolojilerinden en üst seviyede yararlanma amaçları ile SGK e-Öğrenme Projesi, kurulumu, ilgili eğitimlerin verilmesi hizmetleri ile projelendirilmiştir. SGK e-Öğrenme Projesi ile kamuoyunda sosyal güvenlik bilincini geliştirmeye yönelik bilgi, haber, duyuru vb enformasyonun kamuoyu ile paylaşılması yanında, tüm Türkiye’de yer alan Sosyal Güvenlik Birimlerinde çalışan personelin daha nitelikli, gelişme ve öğrenme odaklı olması hedeflenmektedir. SGK WEB TV SGK TV Yayın Sistemi Projesi ile kamuoyunda sosyal güvenlik bilincini geliştirmeye yönelik bilgi, haber, duyuru vb enformasyonun kamuoyu ile paylaşılması ve tüm Türkiye’de yer alan Sosyal Güvenlik Birimlerinde yayınlanması, Canlı yayınla tüm birimlerdeki ekranlara ulaştırılması, SGK TV konseptinin oluşturularak Web TV, IP TV, MOBİL TV ve UYDU yayın alt yapısı sağlanmıştır. Bu proje ile Sosyal Güvenlik Kurumu; Kurum çalışanları, vatandaşlar ve diğer paydaşları ile iletişiminde, günümüzün bilgi ve iletişim araçlarını etkin, hızlı, nitelikli, güvenilir ve verimli kullanma imkanı sunacaktır. SGK Çocuk Projesi (Web Sitesi, e-Kitap, e-Dergi, Çizgi Film, Oyun) Kaliteli, etkin, güvenli ve sürdürülebilir sosyal güvenlik sisteminin oluşmasındaki en önemli faktörlerden biri olan toplum bilincinin, toplumun her kesiminde ve her yaşta oluşturulması esastır. Bu sebeple, Web Sitesi, e-Kitap, e-Dergi, Çizgi Film ve Oyunları kapsayan SGK Çocuk Projesi’yle amaç; Günümüzde teknolojik gelişmelerdeki hızlı değişim ve gelişmeleri günlük iş ve özel hayatımızda kullanan biz yetişkinler kadar, bütün bu gelişmelere paralel olarak algıları daha açık, öğrenme ve kavrama düzeyleri çok daha yüksek olan geleceğimizin teminatı çocuklarımıza; Sosyal Güvenlik Sistemi’nin toplumsal düzeydeki önemini göstermek, sosyal güvenlik bilincini küçük yaşlarda yerleştirmektir. SGK Çocuk Projesiyle, çocuklarda sosyal güvenlik bilincinin oluşturulması ve yerleştirilmesi amacıyla; çocukların doğru bilgiye kolay, hızlı, nitelikli, güvenilir erişiminin sağlanması yanında, bilgiyi öğrenirken bir taraftan da bu öğrenim sürecinden keyif almaları, öğrenirken eğlenmeleri hedeflenmektedir. 266 SGK Sosyal Ağlar SGK uygulamaları ve Sosyal Güvenlik konularında vatandaşlarımızı bilgilendirmek, yaşanan problemler konusunda çözüm üretmek amacıyla sosyal medya araçlarını aktif olarak kullanılması planlanmaktadır. Facebook, Twitter, Youtube, Blogger, Linkedin başta olmak üzere sosyal medya platformları üzerinde SGK’ya ait kurumsal hesaplar oluşturulup profesyonel sosyal medya yönetimi gerçekleştirilecektir. Sosyal Güvenlik Entegrasyon Projesi (SGEP) Sosyal Güvenlik Entegrasyon Projesi (SGEP) sosyal güvenliğe ilişkin bilgi sistemlerinin entegre edilmesi ve en iyi uygulamaların tüm sosyal güvenlik sistemine yaygınlaştırılmasını amaçlayan büyük ölçekli bir yazılım geliştirme projesidir. Bilindiği üzere, 16 Mayıs 2006 tarihinde yayımlanan 5502 sayılı Kanunla sosyal güvenlik alanında faaliyet gösteren üç kamu kurumu - Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Emekli Sandığı (ES) ve Bağ-Kur – tek çatı altında birleştirilerek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kurulmuştur. Ancak, bu birleşme kanun nezdinde tamamlanmış olsa da kurumların BT hizmet ve altyapılarının birleştirilmesi bugüne kadar tam anlamıyla tamamlanamamış olup, hizmetleri vatandaşın ayağına götürmek üzere kurulan sosyal güvenlik merkezlerinde tek ekrana geçilememesi nedeniyle iş ve işlemlerde arzu edilen düzeye gelinememiştir. Devredilen kurumların (SSK, BAĞ-KUR, T.C. Emekli Sandığı) veri tabanı kayıtlarında bulunan sorunların giderilmesi, veri tabanının yapısal ve içerik olarak farklılıklarının tespiti ve ilişkisel veri tabanının oluşturulması, mevcut süreçlerin analizi ile Kurum iş süreçlerinin iyileştirilerek bütünleşmiş bir yapıda elektronik ortamda yürütülmesi, diğer kurum ve kuruluşlara yönelik veri erişim ve paylaşım altyapısının kurulması, mevcut uygulamaların belirlenecek kurumsal standartlara uyumlu olarak birbirleriyle ve dış kurumlarla entegre edilerek mobil imza ve e-imza destekli olarak Kurum ve e-devlet kapısından hizmet verecek şekilde yeniden tasarlanıp geliştirilmesi amacıyla Sosyal Güvenlik Entegrasyon Projesi (SGEP) başlatılmıştır. Projenin hayata geçirilmesiyle birlikte Kuruma başvurulan gün vatandaşın emeklilik işlemleri saniyeler içinde gerçekleşmiş olacak, iş kazası, hastalık, malullük, yaşlılık gibi her insanın karşılaşacağı zor durumlarda sağlanan tüm yardımlara en kısa sürede ulaşılmış olacak, iş göremezlik ödemeleri, doğum ve emzirme yardımları, yol parası, gündelik ve refakatçi giderleri, evlenme ve cenaze ödenekleri gibi beklenmesi mazur görülemeyen bütün ödemeler tek bir tuşla aynı anda yapılabilecek, yine işverenlerimizin işlerinde aksamaya meydan vermemek için borcu yoktur yazıları ile ilişiksizlik belgeleri anında alınabilecektir. Sosyal Güvenlik Entegrasyon Projesi (SGEP) ile; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sunulan hizmetlere ilişkin mevcut iş süreçlerinin belirlenerek yazılı hale getirilmesi, iş süreçlerinin ihtiyaçlar doğrultusunda analiz edilip yeniden yapılandırılarak hizmet sunumunda etkinliğin artırılması, iş süreçlerinin güncelliğinin korunması için gerekli yapının kurulması, Kurum bünyesinde tutulan verilerin birbirleriyle ve diğer paydaşlar tarafından saklanan 267 verilerle entegre edilerek veri toplama ve saklama süreçlerinde mükerrerliğin ortadan kaldırılması ve diğer paydaşlar ile etkin bilgi ve belge paylaşımı sağlanacaktır. SGEP’in üç yıl içinde bitirilmesi planlanmış olup, 2016 yılından itibaren vatandaşlarımıza daha hızlı, etkin ve kaliteli hizmet veren bir SOSYAL GÜVENLİK KURUMU hedeflenmektedir. Sayısallaştırma Projesi Vatandaş-kamu etkileşiminin ve katılımcılığın artmasıyla devletin hizmetlerini sunmasını daha verimli kılacaktır. e-Sağlık ve e-Devlet hizmetlerinin etkin bir şekilde sunulması kayıtların doğru tutulmasına ve işlem süreçlerinin kısalmasına yol açmaktadır. Bu da kuyruk bekleyen bir vatandaş sisteminden kendine en uygun zamanda hizmet alan bir vatandaş sistemine geçişi hızlandırmaktadır. Projenin üç ayağı bulunmaktadır; Doküman Yönetim Sisteminin(DYS) geliştirilerek yaygınlaştırılması Elektronik Belge (Arşiv) Yönetim Sisteminin (EBYS) kurulması DYS ve EBYS’nin kurum içi ve dışı bileşenler ile entegre hale getirilmesidir. Doküman Yönetim Sistemi (DYS) SGK’ ya kağıt ortamında gelen evrakın taranarak sisteme kaydedilmesi, ilgili kişilere havale edilmesi ile birimler tarafından üretilen her türlü doküman/belgenin elektronik ortamda hazırlanması, değiştirilmesi, yönetimi, onay işlemlerinin gerçekleştirilmesi ve arşivlenmesi DYS tarafından yapılmaktadır. Elektronik Belge (Arşiv) Yönetim Sistemi (EBYS) Doküman Yönetim Sistemi kullanılmadığı süreçte Kurumumuz fiziksel arşivlerinde birikmiş doküman ve belgelerin taranarak elektronik ortama aktarılması, yedeklenmesi, bu 268 veriyi istemcinin sınırlı yetkileri dahilinde sunan bir Belge(Arşiv) Yönetim Sisteminin (BYS) kurulması ve bu verinin tüm Kurumsal uygulamalarımıza hizmet etmesi amaçlanmıştır. Projenin Amacı: İşleri vatandaş odaklı, etkin, güvenilir ve hızlı kılmak, sistemi e-devlet uygulamalarına hazır hale getirmektir. Doküman Yönetim Sisteminin kullanılmadığı dönemde Kurumumuz fiziksel arşivlerinde birikmiş doküman ve belgelerin taranarak elektronik ortama aktarılması, yedeklenmesi, bu veriyi istemcinin sınırlı yetkileri dahilinde sunan bir Elektronik Belge Yönetim Sisteminin (EBYS) kurulması suretiyle oluşan verinin tüm Kurumsal uygulamalarımıza hizmet etmesi amaçlanmıştır. Türkiye genelinde Kurumun tüm arşiv kaydının sayısallaştırılarak kayda geçirilmesi çalışmalarına başlanmıştır. Bu konuyla ilgili elektronik arşiv projesinin başlatılması ve yaklaşık 2 buçuk milyar evrakın sayısallaştırılarak elektronik ortama taşınması gerçekleştirilecek projeler arasındadır. Bu proje ile aşağıdaki faydalar hedeflenmektedir: Arşivlerde bulunan doküman ve belgelerin elektronik ortamda bir yedeğini oluşturmak, Kurumsal uygulamalarımıza hizmet edecek verileri sayısallaştırmak, Fiziksel arşivdeki doküman ve belge ile işlem yapmak yerine elektronik ortamdaki sayısallaştırılmış hali üzerinden işlemleri yaparak fiziksel evrakın yıpranmasına engel olmak, ömrünü uzatmak, dolayısıyla koruma altına almak, İmhası olmayan doküman ve belgelere süresiz erişimi sağlamak, Kurumsal büro işlemleri, arşiv kiralama giderleri, posta ve sarf malzeme harcamalarında azalma, verimlilik, hizmet kalitesi ve bilgi güvenliği unsurlarında önemli ölçüde artış sağlamak, Evrakların tek bir yerden yönetildiği, kapsamlı ve denetlenebilir bir Arşiv Yönetim Sistemi oluşturmak, Kurum arşivlerine elektronik ortamdan standart bir erişimi sağlamak, Evrakların elektronik ortama alınması sonucu özellikle farklı yerlerde bulunan doküman ve belgeleri paylaşım imkanını arttırmak, bu evraklara hızlı, kolay ve sürekli erişimi sağlamak (7 gün, 24 saat), Elektronik belge kullanımı ile yazışma sürelerini kısaltmak, Kurum içi evrak trafiğini minimuma indirmek. 269 SGK İnternet Portalı SGK internet portalı; tüm internet kullanıcılarına açık, vatandaş ve paydaşlarımızı, sosyal güvenlik konusundaki hak ve yükümlülükleri hakkında bilgilendirmek ve kurum uygulamalarına erişmek için kullanılan, www.sgk.gov.tr adresinden hizmet veren portaldır. Sosyal Güvenlik Kurumu toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren, 70 milyon vatandaşlarımıza kesintisiz hizmet sunmayı hedefleyen, yaklaşık 25 bin çalışanı ile ve devasa bilgi teknolojileri altyapısı ile ülkemizin en önemli ve en büyük kamu kurumudur. Kurumumuz; vizyon ve misyonunu yansıtan, kullanıcı dostu, özgün bir arayüz tasarımına sahip; 7x24 kesintisiz, hızlı ve kaliteli hizmet veren bir portal altyapısını kullanıcıların hizmetine sunmayı hedeflemektedir. SGK portalı ‘Kamu Kurumları İnternet Sitesi Kılavuzu’ ve ‘Web İçeriği Erişilebilirlik Kılavuzu 2.0’ hususlar dikkate alınarak hazırlanmış ve Temmuz 2011’de hizmete açılmıştır. Proje kapsamında intranet portalı kamu kurumlarında ilk ve tek olarak kişiselleştirme özellikli gerçekleştirilmiştir. Kişiselleştirme ile kullanıcı bazlı ara yüzler sağlanmıştır. Proje ile merkez ve taşra birimlerinin kendi içeriklerini yönetebilecekleri birim sayfaları oluşturulmuştur. İl Müdürlükleri sayfalarına iladı.sgk.gov.tr şeklinde erişilebilmektedir. Örneğin Ankara İl Müdürlüğü sayfası ankara.sgk.gov.tr adresinden hizmet vermekte olup, il müdürlüğü personeli tarafından işletilmektedir. SGK internet portalı Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak hizmet vermekte olup farklı dillerin eklenmesi hedeflenmektedir. İnternet portalı gün başına ortalama tık sayısı aylık ortalaması 20.204.348, intranet portalımızın ise 1.747.141’ dir. 270 2012 Şubat ayında ODTÜ tarafından - E-Devlet Uygulamaları Kullanıcı-Merkezli Tasarım Yaklaşımı Çalışması’ nın amacı Türkiye’ deki kamu kurumlarının web sitelerinin değerlendirmeleri 107 soru ile 18 farklı alanda (erişilebilirlik, kullanım gelişim, gezinim, güvenlik, ana sayfa vb.) yapılmıştır. Web Tabanlı Değerlendirme sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik Kurumu %78.3 ağırlıklı ortalama ile e-Devlet Kapısı(www.turkiye.gov.tr) nın ardından ikinci olmuştur. E-SGK Sistemi Bilgi güvenliği kapsamında sigortalıların sadece kendilerine ait olan hizmetlerini sorgulanmasına imkan sağlayan bir uygulamadır. Kişisel bilgilerin korunması kanunu kapsamında bazı uygulamalarımıza e-devlet kapısı üzerinden kullanıcı adı/şifre ile erişilmektedir. SGK uygulamaları portaldan bağımsız çalışmakta olup, portal ile ortak bir arayüzden erişilmektedir. İnternet portalımızda ‘E-SGK’ başlığı altında yer almaktadır. EBildirge, E-Eczane, Kesenek Bilgi Sistemi, e-Borcu Yoktur, Gecikme Zammı Hesaplama, Geçici 20.Madde Sandıklarının İştirakçi Giriş ve Ayrılış Bildirgesi, İdarelerce e-borç Sorgulama, İşgöremezlik Ödeme Sistemi, Son 12 Ay İçin Hizmet Kontrolü vb. uygulamalar paydaşlarımız tarafından günlük ortalama 1.681.000 tıklama, E-Hizmetler (Tescil Kaydı Tespiti, Emekli Aylık Bilgisi, Hizmet Dökümü, Emekli Aylık Kesinti, İşgöremezlik Ödeme, Sağlık Provizyon Sorgulama, GSS Tescil Sorgulama), Özel Sağlık Hizmet Sunucuları(SHS), Hizmet Hesabı, Emekli Aylığı Ve İkramiye Hesaplama, Emeklilik Yaşı Hesabı, Ne Zaman Emekli Olabilirim?, Muayene Katılım Payı vb. uygulamalar ise vatandaşlarımız tarafından ise günlük ortalama 1.200.000 tıklama ile yoğun olarak kullanılan Kurumsal uygulamalarımızdır. MPLS ve Video Konferans Projeleri MPLS projesi ile SGK Bilgi İşlem Merkezleri ve uç noktaları arasında internet ortamından bağımsız, SGK’ya has bir kapalı devre sistemi kurulmuştur. Güvenliğinin ve noktadan noktaya yedekliliğinin sağlandığı, izlenebilir, trafik önceliklendirilmesinin yapıldığı, hizmet kesintisizliğinin taahhüt edildiği bir iletişim altyapısı hizmet vermektedir. Şu anda fiber altyapısı kullanan bütün lokasyonlarımızda MPLS altyapısı bulunmaktadır ve kullanılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunun personel yoğunluğu, geniş coğrafyada çalışma zorunluluğu; alt yapısı, altyapı özellikleri (network, sistem,personel vs) dikkate alınarak asenkron ve senkron modellerini destekleyen bir İnteraktif Eğitim ve Video Konferans Yönetim Sistemi kurulmuştur. Halihazırda 81 il müdürlüğünde eğitimler video konferans yöntemi ile verilmeye başlanmıştır. Ayrıca aylık toplantılarda bu sistem üzerinden sağlanmaktadır. 271 SGK Veri Merkezi Kullandığımız teknolojiyi hızlandırmak ve daha etkin kullanmak açısından çok büyük bir veri merkezi kuruyoruz. Önümüzdeki yıl tamamlanacak olan Avrupa’nın en büyük Kamusal Veri Merkezi olarak tasarlanan SGK veri Merkezi, Kurumumuzun önümüzdeki 20 yıllık ihtiyacını karşılayacak şekilde planlanmıştır. Tüm verilerinin toplanacağı Batıkent’te 60 bin m2 alana inşa edilen SGK Veri Merkezi ile tüm bilgiişlem altyapısının bir merkezde toplanması ile modüler yapıda uygulamalarımız çalıştırılabilir bir hale gelecek ve bu alt yapı ile tek bir merkezde hızlı, etkin, yedekli, kesintisiz bir hizmet altyapısı kurulmuş olacaktır. Bulut Altyapısı ve Sanallaştırma SGK’nun sanallaştırma altyapısına geçmiş olduğu 2008 Aralık ayı itibariyle yaklaşık olarak çalışan 100 civarı kurumsal uygulama ve 100 adet fiziksel sunucu vardı. Bu sunucular hem kurumsal ve 3. parti uygulamaları (OBT, Sigortalı Tescil, hizmet dökümü, mail sunucuları, web sunucuları vb) hem temel network servislerini (Aktif dizin, DNS, DHCP vs) hem de veritabanı servislerini çalıştırmaktaydı. Dolayısıyla ilk satın alma maliyeti, elektrik, sunucuların kapladığı fiziksel alan, bu sunucuların bakım maliyetleri, sunucularla ilgili diğer bağlantı ekipmanları ve bu ürünlerin lisansları (switch, SAN switch, kablolama vb), iklimlendirme gibi konular belirli bir maliyet oluşturuyorlardı. Bu rakama paralel olarak kullandığımız sanal sunucu sayısı da Şubat 2013 tarihi itibariyle 520 oldu. Uygulama sayısının 4 sene içerisinde 4-5 katına çıktığı bu süre zarfında fiziksel sunucu sayımız ise tam 4’te birine indi. 272 Şu anda sanallaştırma platformumuzda 25 fiziksel sunucu çalışmakta. Dolayısıyla kabaca bir hesap yapmak gerekirse 100 fiziksel sunucu için yapılan (ilk satın alma maliyeti, elektrik, soğutma, kablolama, bakım, çevre eleman ihtiyacı vs) harcamalar 4’te birine inmiş durumda. O tarihten bugüne sadece kurumsal uygulamalarımız 100 rakamından 370 rakamına çıktı. Bunun dışında devreye alınan 3.parti uygulamalar (Sharepoint sunucuları, URL Filtering, monitörleme yazılımları vb) ve bunlara bağlı veritabanı ve Web sunucularını da sayarsak yaklaşık 500 civarında uygulamamız olduğunu söyleyebiliriz. Yani verilen hizmetler 400% artmışken, yapılan harcamalarda 75% tasarruf sağladığımız rahatlıkla söylenebilir. Eğer sanallaştırmaya geçmemiş olsak masraflarımız 4 sene öncesine göre yaklaşık 5 katına çıkmış olacak hem belki de şu anda bulunduğumuz Mamak lokasyonu bize yetmeyecek ve yeni bir veri merkezine taşınmak zorunda kalmış olacaktık. Ortalama 15.000 dolardan 500 sunucu alacaktık. Bu alıma 7.500.000 $ yerine 25 sunucunun maliyeti olan sadece 375.000$ ödedik. Ayrıca fazladan alınacak 475 sunucunun elektrik, iklimlendirme, kablolama , personel ve bakım giderlerinden kurtulduk. Bu ise işletme maliyetlerinden bize yıllık yaklaşık en az milyon 1,5 milyon $ kazandırdı. Şu anda halen 4 sene önce aldığımız sunucuları kullanmaktayız. Yaklaşık 500 uygulamamızla ilgili hiç bir kesinti yaşamamaktayız. SGK’nın Dünya Çapında Aldığı Ödüller Kurumumuz 2008-2009 yılında " A Sınıfı Bilişim ve Sanallaştırma " konusunda Bulut Bilişimde Avrupa ve Türkiye Birincilikleri, 2010 yılında Bulut Bilişim konusunda 187 ülke 390 Kurum Arasında yapılan yarışmada "A Sınıfı Bilişim Altyapısına Doğru" ve "Bulut Bilişim altyapısında çalışan Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Bilgi Bankası, Medula Sistemi ve Bilgi Bankası " projeleriyle İki Dünya Birinciliği ve Altın Madalya Ödülleri almıştır. Avrupa’nın birincilik ödüllü ve en büyük sanallaştırma projesini gerçekleştiren Sosyal Güvenlik Kurumu, Bulut Bilişimde de öncülük ederek Avrupa’nın 1. Sınıf Bulut Bilişim altyapısını kurmayı hedeflemektedir. Uygulama yönetimi olarak kurumun envanterinde olan bütün uygulamalar sanallaştırılmıştır. Ve Kurumsal olarak sanallaştırılmayan uygulama kalmaması ve tüm yeni uygulamaların sanal olarak devreye alınması hedeflenmektedir. Veri Ambarı ve Veri Madenciliği Projesi SGK Veri Ambarı; riskleri önceden görmek, denetim ve kaliteyi sağlamak, dinamikliği sağlamak, taktik geliştirmek, kaçakları yakalama altyapısı oluşturmak, risk odaklı sağlık ve sigorta denetimlerine raporlar sunmak, kayıtlı istihtamı teşvik projesine veri sunmak (Kitup), geleceğe dönük aktüeryal denge analizi ve projeksiyonlar yapmak üzere rapor ve istatistik verileri sunmak ve kurumsal politikaların geliştirilmesine olanak sağlamak amacıyla kurulmuştur. Veri ambarında Sağlık, Sigortalama, Tahsis, (Emeklilik), Muhasebe, İnsan Kaynakları ve Evrak rapor grupları ile 370 standart rapordan on binlerce farklı kombinasyonda sorgu 273 yapılarak rapor üretilmektedir. Yaklaşık 5 bin tablo, tablolarda 8.7 milyarı aşan veri kaydı bulunmaktadır. Sistem üzerinden alınan aylık sorgu sayımız 28.000 üzerine ulaşmıştır. 300’ün üzerinde çalışan uygulamalara ait verileri raporlayabilmek ve analiz etmek için kurulan veri ambarı 33 TB büyüklüğe ulaşmıştır. Veri Madenciliği projesi ile; mevcut sistemin geliştirilmesi ile kayıt dışı istihdamın önlenmesi, sağlık harcamalarındaki usulsüzlüklerin tespitine yardımcı olunması ve geleceğe yönelik daha sağlıklı projeksiyonlarının oluşturulması Kurumda, veri madenciliği uygulama alanları çok geniş olmakla beraber mevcut sistemin geliştirilmesi ile Sosyal Güvenlik Kurumu için en öncelikli uygulama alanları olarak kayıt dışı istihdamın önlenmesi, sağlık harcamalarındaki usulsüzlüklerin tespitine yardımcı olacak şekilde geleceğe dönük daha sağlıklı projeksiyonlar yapılması hedeflenmektedir. Veri Madenciliği projesi ile; Verilerimizden çağımızın en değerli varlığı olan bilgiyi üretmek istiyoruz. Veriler içinde derinlerde saklanmış en değerli bilgiyi ortaya çıkarmak istiyoruz. Doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar tüm Türkiye'ye ait en fazla veriye sahip Kurum olarak verilerinden en çok bilgi üreten Kurum olmak istiyoruz. Ancak verimizden bilgi üretebilirsek bilgiyle yönetilen bir Kurum olabileceğimizi biliyoruz. Verilerimizin sadece SGK için değil ülkenin diğer kurumları, üniversiteleri ve özel kuruluşları için ne kadar kıymetli olduğunun farkındayız. Bu verilerin analizi ile ülkemiz için çok ciddi çıkarımlar yapılabileceğine inanıyoruz. Kurulacak yapı ile; mevcut veriler üzerinde farklı istatistiksel algoritmalar kullanılarak sağlık ve sigortalama alanlarında usulsüzlük yapma ihtimali yüksek olan sağlık tesisleri ve işyerleri tahmin edilebilecektir. Tahmin edilen sağlık tesisleri ve işyerleri incelenerek yapılan usulsüzlükler ortaya çıkarılacaktır. Mevcut durumda tüm işyerleri ve sağlık tesisleri tek tek incelenmekte bu ise çok ciddi işgücü gerektirmektedir. Veri madenciliği ile nokta atışı yapılarak denetimlerde verimlilik artırılacaktır. Büyük Veri Projesi Kurumsal karar destek sisteminin veri ambarı ve büyük veri projesi ile güçlendirilerek, bilgiye dayalı yönetim ve bilgi ekonomisi altyapısının kurulması amaçlanmaktadır. Büyük Veri altyapısı ile; Sosyal Güvenlikte en önemli zorluk olarak gördüğümüz sürdürülebilir sosyal güvenlik sistemini sağlayabilmek amacıyla geçmiş verilerimizi çok iyi analiz edilmesi, doğru gelecek tahminleri yapabiliyor olması, düzensiz verilerin raporlanması ve analizi yüksek performanslı bilgi işleme teknolojileri ile Kurum stratejik hedefleri doğrultusunda ilgili mevzuat birimlerinde karar vericiler için daha hızlı ve doğru karar verme altyapısı kurulacaktır. Kamu kurumları ile bilgi paylaşım imkanları kolaylaşacaktır. Bu sayede etkin ve 274 caydırıcı bir denetim altyapısı oluşturularak sağlıkta kayıp ve kaçakların önüne geçilmesi ve kayıt dışı istihdamla mücadelenin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi sağlanacaktır. Bu kadar büyük veriyi raporlayabilmek bile ciddi zorluklar içermektedir. Kurumun en büyük giderlerinden olan sağlık giderlerini ve kayıt-dışı istihdamı azaltacak her türlü önlem ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlayacaktır. Kurum yapısına en uygun veri analiz sisteminin kurulması ile; Kayıp kaçakların tespiti için altyapının oluşturulmasını, Risklerin önceden görülmesini, Denetim ve kalitenin sağlanmasını, Daha kolay taktik geliştirilmesini, Risk odaklı denetimlere hızlı raporlar sunulmasını, Geleceğe dönük aktüeryal denge analizi ve daha sağlıklı yapılabilmesini sağlamak hedeflenmektedir. projeksiyonlar Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) SGK’nın bilgi teknolojilerini etkin bir şekilde kullanarak vatandaşlara sunmakta olduğu hizmetlerin kalitesini sürekli artırmak ve vatandaş memnuniyetini en üst seviyelere çıkarmak temel amaçlarından biri haline gelmiştir. SGK olarak son yıllarda teknolojiyi sağlık giderlerini ve kayıt dışı istihdamı azaltmak anlamında çok etkin kullanmaktayız. SGK’nın teknolojiyi etkin kullanmaya başlaması ile birlikte, kötü niyetli uygulamalar önlenmekte, sağlık giderlerinin azaltılması ve kayıt dışı istihdamı azaltmak anlamında etkin rol üstlenilmektedir. Bilindiği üzere kamu kurumları içerisinde kullanılan e-devlet uygulamalarının (kamu.turkiye.gov.tr) % 65’i SGK tarafından sunulmaktadır. Bu kapsamda; e-devlet stratejilerinin önemli bileşeni olan CBS altyapısının kurulması çalışmalarına başlanmıştır. Kurumun değerli ve kritik öneme haiz verisini görsel bir bütünlük içerisinde işleyerek; Kurum için geliştirmeye açık yönlerin ortaya çıkarılması, mali değere dönüşebilir anlamlı veri üretimi veya Kurum yararına, maliyet azaltıcı veya düzenleyici tedbirlerin alınmasını tetikleyecek altlıklar/projeler sunacaktır. Kurumun en büyük giderlerinden olan sağlık giderlerini ve kayıt dışı istihdamı azaltacak her türlü önlem ülke ekonomisine ve milli kalkınmaya ciddi katkılar sağlamaktadır. Bilindiği üzere kayıtlarımızda iş yerlerine ait adres bilgileri yer almakta iken konumsal ve mekansal bilgiler bulunmamaktadır. Bu durum kayıt dışı ekonomiyi önleme amaçlı saha denetimlerini ve bölgesel raporlamaların alınabilmesini güçleştirmektedir. Denetim amaçlı işlemlere katkıda bulunabilecek bilgilerin yer alacağı elektronik ortamda harita üzerinde konum bilgilerini içerecek verilerin olması durumunda; denetimler ve raporlamalar daha 275 sağlıklı, hızlı, kolay ve merkezi olarak yapılabilecektir. Kurum içi üretilen görsel veriler ve raporlar, iç paydaşlara kendi iş süreçlerinin etkinliğinin arttırılmasında da sağlayacaktır. Örneğin CBS sayesinde bilgilere kağıt platformlara nazaran çok hızlı bir şekilde farklı platformlardan kolaylıkla erişilebiliyor. Altyapı açısından baktığımızda doğalgaz, su, elektrik ya da telekom şebekesinin nereden geçtiği, en uygun yerlerin kolayca tespiti gibi çeşitli avantajlar sağlıyor. Ayrıca sahada çalışanlar tablet bilgisayarlar ya da diğer taşınabilir cihazlarla istedikleri bilgilere istedikleri noktadan anında erişebiliyor. İşleri kolaylaşırken çok daha hızlı bir şekilde karar verebiliyorlar Son yıllarda Coğrafi Bilgi Sistemlerinin her alanda olduğu gibi sağlık alanında da kullanımı hızla artmaktadır. Hem bilgisayar yazılımlarının kullanımı ve grafiklerdeki ilerlemeler hem de CBS temelli mekansal analiz modelleri ve yöntemleri sağlık uygulamalarında yenilikleri teşvik etmektedir. Özellikle planlama çalışmalarında verilerin analizi ve görüntülenmesi aşamasında çok sayıda veriyi hızlı bir şekilde değerlendirebilmesi nedeniyle karar vericiler tarafından en etkin araç olarak tercih edilmeye başlamıştır. Nüfustaki coğrafi varyasyonlar ve nüfusun sağlık hizmetleri ihtiyacı sağlık hizmetlerinin planlama ve çözümlenmesinde altyapı oluşturur. Nüfus, sağlık hizmeti ihtiyaçlarını, sağlık hizmetlerine ulaşım yeteneklerini ve yararlanabilecekleri veya yararlanmak isteyecekleri hizmet türlerini etkileyen birçok boyutta (yaş, cinsiyet, kültür ve ekonomik durum gibi) farklılık göstermektedir. CBS ile birlikte sağlık kuruluşlarının görsel dağılımı sağlanabilir. Hastalık haritaları, karmaşık coğrafi bilginin hızlı ve görsel bir özetini sunar. Politika oluşturma ve kaynak tahsisine yardım etmek ve ayrıca görünüşte yüksek riskli bölgeleri vurgulamak için hastalıkların etiyolojisinde hipotezleri oluşturmada çeşitli tanımlayıcı amaçlar için kullanılırlar. Bunun için öncelikle hastalığın kümelerinin nerelerde olduğu istatistik incelemeler sonucunda belirlenmelidir. Kümeleme ile hastalığın artan görülme sıklığı önceden tespit edilebilir. Böylece bu bölgelerde risk altındaki kişiler belirlenebilir ve hastalık yapıcı çevresel etmenlerin araştırılmasına olanak sağlanabilir. Sağlık politikalarında yapılan değişikliklere uyumun sağlanmasında da coğrafi bilgi sistemleri ile yapılacak çalışmalar hedefe ulaşmayı ve yeni sisteme uyumu kolaylaştıracaktır. CBS’nin popülaritesi büyük oranda analiz gücünden kaynaklanmaktadır. Geleneksel yöntemlerle uzun bir süreci kapsayacak analizler çok daha basit ve hızlı bir biçimde yapılabilmektedir. Dolayısıyla, CBS günümüzde “karar verme” mekanizmasında yer alan kişi ya da kuruluşların vazgeçilmez araçlarından birisi haline gelmiştir. Kısaca SGK olarak temel amacımız bilgi teknolojilerini etkin bir şekilde kullanarak vatandaşlarımıza sunmakta olduğumuz hizmetlerin kalitesini sürekli artırmak ve vatandaş memnuniyetini en üst seviyelere çıkarmaktır. Bu nedenle teknoloji kullanımında akıllı devlet mutlu vatandaş sloganını kullanıyoruz. Uygulamaların hızlı ve etkin sunulması bakımından Akıllı devlet, hizmet alan ve sorunlarına cevap bulan vatandaş için mutlu vatandaş tanımı yapılmaktadır. SGK; akıllı devletten sonra mutlu vatandaş vizyonu ile sadece ülkemizin değil, tarihten beri gönül ve insanlık bağımız olan tüm ülkeler ve ülke insanlarının umudu olan bir Kurum haline gelmiştir. Bilindiği üzere Kurumun en büyük giderlerinden olan sağlık giderlerini ve kayıt dışı istihdamı azaltacak her türlü önlem ülke ekonomisine ve milli kalkınmaya ciddi katkılar 276 sağlamaktadır. SGK olarak bilişim teknolojilerini en iyi şekilde kullanarak "Bilgi Ekonomisine" geçilmiş ve özellikle sağlıkta e-devlet uygulamaları ve aldığımız tedbirlerden E-reçete uygulamasıyla en az 1 Milyar TL, E-sevk uygulamasıyla 90 Milyon TL., Biyometrik Kimlik Doğrulama uygulamasıyla 600 Milyon TL., Tıbbi Malzeme uygulamasıyla 800 Milyon TL. ve Risk Odaklı Denetim uygulamaları ile en az 1 Milyar TL olmak üzere toplam yıllık en az 3,5 Milyar TL.lik tasarrufla milli ekonomiye katkı sağlanması hedeflenmiştir. Sonuç olarak SGK’nın bilgi teknolojilerini etkin bir şekilde kullanarak vatandaşlara sunmakta olduğu hizmetlerin kalitesini sürekli artırmak, vatandaş memnuniyetini en üst seviyelere çıkarmak, başta kayıt dışı istihdamla mücadele ve sağlık usulsüzlüklerini bitirmeye yönelik bilişim temelli uygulamaların geliştirilerek milli ekonomiye katkı sağlanması temel amaçlarından biri haline gelmiştir. Bu anlamda SGK, Bilgi ve İletişim Teknolojileri temelinde e-devlet uygulamalarını milli ekonomi ve milli kalkınmanın gelişmesi için en ileri düzeyde kullanılmakta ve ülke ekonomisine en az 10 dünya çapında global markayla katkı vermektedir. SGK, vatandaş odaklı olması ve getirdiği yeniliklerin yanı sıra sahip olduğu bilişim alt yapısıyla da çok önemli bir örnek teşkil etmektedir. 277 SEKİZİNCİ BÖLÜM BİLGİ EKONOMİ’SİNDE KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÖRNEK BİR PROJE FIRSATLARI ARTIRMA TEKNOLOJİYİ İYİLEŞTİRME HAREKETİ (FATİH PROJESİ) 279 Fatih Projesi; Milli Kalkınmanın En Güçlü Şekilde Olması Ve Bilgi Ekonomisinde Dünya İle Rekabetçi Bir Ekonomi İçin En Değerli Fırsattır İnsanlık ne zaman ortaya çıkmışsa, kalkınma çabaları da o tarihten bu yana hep var olagelmiştir. Kalkınma, genel anlamda bir ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanda ilerlemesini, kurumsal kapasitesinin güçlenmesini, insan kaynakları niteliğinin artmasını, çevreye duyarlılığın gelişmesini ve bireysel refahın yükselmesini ifade eden çok boyutlu ve kapsamlı bir kavramdır. İnsanlık tarihi göstermiştir ki bütün gelişimlerin ve dönüşümlerin tohumları yüreklere atılmıştır. Bilgi ise bu tohumların fidan halidir. Bu fidan yeşerip köklerini saldığında dallarında insani ve sosyal kalkınma, yapraklarında eğitim, bilim, ahlak ve irfan ve gölgesinde ise mutlu bir toplumun gölgelendiği bir çınar ağacı görülecektir... Türkiye’nin 2023 Vizyonunda, “Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek” hedefleri bulunmaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılında, Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda bilim ve teknolojiye hakim, teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir "refah toplumu" yaratmak olarak belirlenmiştir. Bu vizyonu oluşturan öğelerden olan Türkiye’nin Eğitim Sistemindeki ulusal vizyonu ise; “Bireyin yaratıcılık ve hayal gücünü geliştiren; bireysel farklılıkların gözetilmesi ve değerlendirilmesi ile her bireyin özellikleri doğrultusunda en üst düzeyde kendini geliştirebildiği; zaman ve mekan kısıtlarından arınmış, kendi özgün öğrenme teknolojilerini yaratmış ve değişim esnekliğiyle kendini yenileme gücüne sahip; öğrenme ve insan odaklı bir eğitim sistemine sahip olmak” olarak belirtilmiştir. Bu vizyonu desteklemek amacıyla oluşturulan sosyo-ekonomik hedefler ise 4 ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar; belirlenecek sınai üretim alanlarında, Türkiye’nin rekabet üstünlüğü kazanarak uluslararası ticaretten ciddi bir pay alır hale gelmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, sürdürülebilirliği sağlanarak kalkınma ve bilgiyi üretebilme, ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme yeteneğini kazanabilmemiz için bilgi ve iletişim teknolojileri altyapımızın güçlendirilmesidir. Günümüz dünyasında ülkelerin ekonomik büyümeyi sağlaması, bilgi temelli ulusal politikalar geliştirilmesine bağlıdır. Bu anlamda ekonomilerin, bilgiye dayalı bir ekonomik yapıya dönüşmesinde ilk yapılacak iş, insanı bu yeni yapının gerektirdiği niteliklerle donatmaktır. Bunun için "insani yatırımlara" özel önem verilmeli ve eğitim yatırımları artırılmalıdır. Eğitim yatırımları genç beyinlerin yeniliğe yatkınlıklarının ve keşifsel zekaların gelişimine ve oluşumuna yönelik olmalıdır. Zira bir ülkenin geleceği, nitelikli, bilgili ve gelişimi yönlendirebilecek genç nüfusa bağlıdır. Yaratıcılık insanı temel aldığında gerçek farkı ortaya koymaktadır. Ülkemizin güçlü yönlerinden biri, genç bir nüfusa, büyüyen bir ekonomiye sahip olmasıdır. Genç nüfusumuz, meraklı ve yeniliklere açık olduğundan kolayca, hızlı öğrenebilir, doğru rehberlik, eğitim ve yönlendirmeler sağlandığı takdirde öğrendikleri ile hızlıca üretebilir. 281 İçinde bulunduğumuz yüzyılda eğitim, toplumların gelişmişlik göstergelerinin başında gelmektedir. Özellikle donanımlı insan yetiştirme ve bu insanların iş dünyasına hazırlanması, önceki dönemlerden çok daha fazla ön plana çıkmıştır. Bu durum, teknolojinin sürekli gelişmesi ve yaşamın her alanında etkili olmasının bir sonucudur. Bilgi toplumunun gerekliliği olarak teknoloji eğitimi, eğitim teknolojiyi tetikler durumdadır. Hiç kuşku yok ki bu döngü, eğitim düzeyinin yükselmesinde ve buna bağlı olarak nitelikli eğitim ortamlarının sağlanmasında son derece önemlidir. Nitelikli eğitim ortamlarının oluşturulmasında, güncel teknolojinin eğitime entegrasyonu kaçınılmazdır. Başöğretmen Atatürk’ün de dediği gibi, “Zamanın gereklerine göre, bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.” Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ile birlikte teknolojideki sürekli gelişim, hayatın hemen her alanına yansımış ve günlük yaşantılarla bütünleşmiştir. Bu bütünleşme ile birlikte dijital okur-yazarlık, dijital vatandaşlık, dijital uçurum, dijital yerlilik ve dijital göçmenlik gibi kavramlar toplum yaşantısında önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Bir toplumu oluşturan bireylerin, vatandaşlık hizmetlerinden etkin şekilde yararlanması, ait oldukları toplumun gelişimi için ortaklaşa hareket etmeleri ve içinde bulundukları bilgi çağının üretken üyeleri arasına katılmaları, ülkelerin eğitim politikaları doğrultusunda nitelikli iş gücü yetiştirmesi bilim ve teknolojinin bütünleştirilmesinden geçmektedir. Bu bağlamda, yukarıda sayılan hedefler doğrultusunda ülkelerin bilim ve teknoloji politikalarının gözden geçirmesi ve çağın gerektirdiği teknoloji alanlarında yetkinlik kazanması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu zorunluluk, eğitimde teknoloji kullanımını, eğitimin niteliğinin yükseltilmesini ve çağın ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip bireylerin yetiştirilmesini sağlamakla birlikte, günümüz eğitim sistemlerinden beklenen görevlerden biri olan teknoloji vasıtasıyla bilgiye ulaşabilen ve onu etkili bir şekilde kullanabilen bireylerin yetiştirilmesini de öngörmektedir. Özellikle 21. yüzyılda teknolojinin toplumdaki yeri gün geçtikçe daha çok ağırlık kazanmakta ve giderek vazgeçilmez bir hale gelmektedir. Üretim süreçlerinin büyük bir kısmı artık teknolojik olanakların sağladığı olanaklarla birlikte gerçekleştirilmektedir. Bilgisayar teknolojilerinin üretim süreçlerinin tamamında etkin olarak kullanıldığı çağımızda teknoloji destekli öğretim, ülkelerin eğitim sisteminde kaçınılmaz bir unsur haline gelmektedir. Çocukluğumuzda kara tahta, tebeşir, abaküs, basılı kitap, defter ve tepegözden öteye gidemeyen eğitim teknolojisi, bugün tablet bilgisayar, z-kitap, projeksiyon cihazı, bilgisayar destekli eğitim yazılımları ve internet gibi geniş ve modern seçeneklerle karşımıza çıkmaktadır. Eğitim araç ve gereçlerinin, teknolojideki bu yeniliklerle birlikte yenilenmesi, günün gereksinimlerine cevap verebilir duruma gelmesi gerekmektedir. Böyle bir gelişim ortamı içinde eğitime teknolojik bir nitelik kazandırma gereği de güncel konulardan biri olmuştur. Teknolojik olanaklardan yararlanmayan eğitim, artık, günün toplumsal ve bireysel beklenti ve gereksinimlerine yanıt verememektedir. Eğitim alanında kullanılan teknolojinin, ileri düzeyde çağdaş bir teknolojiye dönüştürülmesi en öncelikli konular arasındadır. Yıllar geçtikçe teknoloji eğitim kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası haline gelmektedir. Okullar artık teknolojinin etkilerini ve müfredatın değişen yüzünü görmezden gelememektedir. Tüm bu 282 gelişmeler gelişmekte olan ülkelerin teknoloji destekli eğitime ve teknolojinin öğretilmesi süreçlerine daha fazla kaynak aktarmaları gerekliliğini açıkça göstermektedir. Ülkemizde son 20 yılda meydana gelen baş döndürücü teknolojik değişimlere ve bunun eğitim alanında yarattığı dönüşümlere uyum sağlamak ve küresel rekabette geride kalmamak iddiasıyla eğitim alanında teknoloji kullanımını öngören birtakım projeler uygulamaya başlamıştır. Örneğin, 1998 yılında çeşitli kademelerdeki 1.368 okula 24.311 bilgisayar alınmış, 800.000 öğrencinin bu bilgisayarlardan yararlanması sağlanmıştır. Aynı yıl 100.000 öğretmene bilgisayar okuryazarlığı, ağ sistemleri ve uzaktan eğitim teknikleri kursları açılmıştır. 2000 yılında 2.802 ilkokulda 3.188 bilgi teknolojisi sınıfı kurulmuş, bu kapsamda 3.041 televizyon, 4.740 tepegöz alınmış ve tüm bu teknolojileri videolarla desteklenmeye çalışılmıştır. Öğretmenler, müdür ve müdür yardımcıları ile müfettişlere yönelik Eğitimde Bilgi Teknolojisi Kullanımı seminerleri düzenlenmiştir. 2009 yılında MEB, bilişim teknolojileri vizyonunu “Eğitim sistemini ileri teknolojilerle kaynaştırmak, yeniliklerle desteklemek, ölçüp değerlendirerek sürekli geliştirmek, bilişim teknolojilerini kullanarak öğrenci merkezli ve proje tabanlı eğitim sağlamak” olarak tanımlamıştır. Bu konudaki son adım olarak, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan Bilgi Toplumu Stratejisi’nde (2006-2010) belirtilen hedefleri karşılamak ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen stratejik hedefleri gerçekleştirmek üzere, FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir. Bilindiği üzere FATİH Projesi, eğitim ve öğretimde okullarda teknolojiyi iyileştirmek amacıyla BİT araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde düzenlenmesi amacıyla yürürlüğe koyulmuştur. Bu proje kapsamında, uzun vadede tüm öğretmenlere ve öğrencilere tablet bilgisayarlar verileceği, her sınıfa internete bağlı bilgisayar, akıllı (etkileşimli) tahta vb. bilgisayar teknolojilerinin konulacağı ve bunun yanı sıra her okula en az bir adet çok amaçlı fotokopi makinesi, etkileşimli tahta, doküman kamera ve mikroskop kameranın konulacağı belirtilmektedir. Eğitimde FATİH projesinin beş ana bileşenden oluştuğu belirtilmektedir. Bu bileşenler; 1. Donanım ve yazılım altyapısının sağlanması; 2. Eğitsel e-içeriğin sağlanması ve yönetilmesi; 3. Öğretim programlarında etkin BİT kullanımı; 4. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimi; 5. Bilinçli, güvenli, yönetilebilir ve ölçülebilir BİT kullanımının sağlanması olarak açıklanmıştır. Bu bileşenlerden herhangi biri eksik olsa mutlaka aksaklıklar çıkacaktır. Fakat bu proje beş bileşeni de içerdiğinden ve farklı şekillerde öğrenen öğrencilerin hepsine hitap eden bir proje olduğundan büyük başarılara ulaşacağı düşünülmektedir. Bu proje kapsamında, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan örgün ve yaygın eğitim verilen kurumlarda bilgi ve iletişim teknolojisi altyapısını tamamlanması, öğrencilere bu mekanlarda 283 bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma yetkinliğinin kazandırılması, bilgi ve iletişim teknolojileri destekli öğretim programlarının geliştirilmesi istenmektedir. Proje; Bireylerin yaşamboyu öğrenim yaklaşımı ve e-öğrenme yoluyla kendilerini geliştirmeleri için uygun yapıların oluşumu ve e-içeriğin geliştirilmesi, Ortaöğretimden mezun olan her öğrencinin temel bilgi ve iletişim teknolojileri kullanım yetkinliklerine sahip olması, İnternetin etkin kullanımı ile her üç kişiden birisinin e-eğitim hizmetlerinden faydalanması, Herkese bilgi ve iletişim teknolojilerini öğrenme ve kullanma fırsatının sunulması, Her iki kişiden birinin internet kullanıcısı olması, İnternet, toplumun tüm kesimleri için güvenilir bir ortam haline getirilmesi stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere tasarlanmıştır. Bu projede temel amaç; eğitim-öğretimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve okullardaki teknolojik altyapının iyileştirilerek, bilişim teknolojileri araçlarının en verimli şekilde kullanımının sağlanması olarak belirlenmiştir. Fırsat eşitliğinin, dersliklerin teknolojik cihazlarla donatılması ve teknik altyapının güçlendirilmesi sayesinde sağlanması planlanmaktadır. Bilişim teknolojileri araçlarının öğrenme-öğretme sürecinde daha fazla duyu organına hitap edilecek şekilde, derslerde etkin kullanımı için; okulöncesi, ilköğretim ile ortaöğretim düzeyindeki tüm okullarımızın dersliklerine LCD panel etkileşimli tahta ve internet ağ altyapısı sağlamak, her öğretmene ve her öğrenciye tablet bilgisayar vermek, dersliklere kurulan BT donanımının öğrenme-öğretme sürecinde etkin kullanımını sağlamak amacıyla öğretmenleri hizmetiçi eğitimlerle desteklemek, öğretim programlarını bilişim teknolojisi destekli öğretime uyumlu hale getirerek eğitsel e-içerikler oluşturmaktır. Fatih Projesi kapsamında müfredatın içeriği ve öğretmen kılavuzları ise tekrar hazırlanmaktadır. Okul öncesi eğitimden başlayan Fatih Projesi entegrasyonu lise son sınıfa kadar devam edecektir. Öğrenciler, derslerini bakanlığın hazırlayacağı e-devlet eğitim sistemi üzerinden çalışacak, özel programlar sayesinde hazırlanan sınavlara ve eğitimlere gireceklerdir. Bilinçli ve güvenli internet kullanımı da yeni eğitim sisteminin bir parçası, ayrıca eğitim sırasında, sunu, video ve resim gibi interaktif içeriklerin ise yeni müfredatın bir parçası olması planlanmaktadır. Bu sayede eğitimde kalitenin arttırılması ve eğitim teknolojilerinden tüm öğrencilerin verimli bir şekilde yararlanması sağlanacaktır. Yeni teknolojilerin (etkileşimli tahta, tablet bilgisayarlar, internet, vb.), eğitimin içindeki tüm eğitim aktörlerinin (öğretmen, öğrenci, idareci, veli vb.) öğrenme eylemlerindeki davranış biçimlerini ve içerikleri (ders kitapları, müfredat, tüm ders materyalleri vb.) ve o içeriklerin aktarılma biçimleri olan öğretim yöntem ve tekniklerinde radikal değişiklikler ortaya çıkarabileceği görülmektedir. İşte bu noktada; öğretmen ve öğrencilere yönelik olarak yeni yaklaşımların geliştirilmesi ve e-öğrenme sisteminin imkanlarının sunulması için bir 284 fırsat olan FATİH projesi, iyi tasarlandığı ve uygulandığı takdirde klasik eğitim ve öğretim anlayışını etkileme ve değiştirme potansiyeli barındırmaktadır. Bu projenin dolaylı amaçlarından biri de; ezbere dayalı bilgi ile yüklenmiş bireyler yerine, özgür, yaratıcı ve bilimsel düşünen, olayları sorgulayan, sorunların farkına vararak çözüm üretebilen, karar verme yetisine sahip, bilgi üreten ve öz güveni yüksek bireylerin yetiştirilmesidir. Yüksek katma değer yaratıcılık (ezbersizlik) ister! Ezber burada da en büyük engeldir. Aklı küçücük yaşta mutlak doğrularla yani ezberlerle doldurulan çocuklar büyük adamlar olduklarında yüksek katma değer üretemezler ve yüksek katma değer üretemediği gibi üretebilenlerin yaratıcılığını da engellerler. Değişen ve gelişen dünyada birey davranışlarındaki değişiklikleri kalıcı hale getirebilmek gelişmelere ayak uydurabilen, çağın beklentilerine cevap verebilen, araştıran, sorgulayan ve kendini gerçekleştirmiş, özgüven duygusu gelişmiş bireyler yetiştirmek ancak eğitimle mümkün olmaktadır. Eğitimin amaçlarından birisi ise, bireyleri toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirmektir. Bunun içindir ki; bilgi çağına uygun bilgi toplumlarının özelliği dikkate alınarak öğrencilerin yetiştirilmesi gerekmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı işbirliği ile gerçekleştirilmekte olan Eğitimde Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesi Türkiye’de eğitime yönelik bir reform niteliğidir Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi, çoğunlukla kısaca “FATİH Projesi” olarak anılsa da, bunun bir “proje” olarak adlandırılması tartışılan bir konudur. Proje, başı ve sonu olan bir süreçtir. Proje ifadesi, çok daha kısıtlı ve kısa süreli bir uygulamaya işaret ederken; FATİH, eğitimin sunuluş biçiminde ve öğretim yöntemlerinde temel ve kalıcı olacağı varsayılan bir değişim olarak görülebilir. FATİH projesinin toplam bütçesi hakkında kaynaklarda 6 Milyar TL ile 7 Milyar TL arasında değişen farklı rakamlar telaffuz edilmektedir. Burada önemli olan nokta, proje için ayrılan kaynağın, sadece donanım bileşeni ile sınırlı kalmayıp, projenin temelini oluşturan diğer bileşenlere de orantılı olarak dağıtılması gerekliliğidir. Hatırı sayılır miktarda kaynak ayırımının yapıldığı FATİH projesinin hedeflerine ulaşılması durumunda ülkemiz eğitimine ciddi katkıları olacaktır. Öte yandan projeye, 3 veya 5 yılda bitecek bir proje gözüyle bakılmamalıdır. Her şeyden önce bu tür projelerin sürdürülebilir olması sağlanmalıdır. Fatih Projesi dünya çapında önemli bir eğitim projesi olmanın yanında, oldukça önemli bir ekonomik atılım projesidir. Eğitim yanında asıl önemli hedefler; Türk bilişim ekonomisini canlandırmak ve Türkiye’nin atılımını sağlamak. Proje’nin bütçesi, amacı ve vizyonu oldukça büyük. Ciddi bir bütçeyle yol almaya başlayan projenin en büyük kalemleri, ilköğretim sınıflarına kurulması gereken akıllı tahta sistemi, tüm öğrencilere dağıtılması planlanan tabletler ve bunlara ilişkin teknik alt yapı gibi görünse de, projede küçük olarak görülen fakat başarısına en büyük etkisi olacak kalem bu sistemlerin yönetilmesine ilişkin yazılımlar. 285 Düşünsenize, her öğrenciye tablet dağıttınız, her sınıfa akıllı tahta sistemi kurdunuz, her öğretmene bir PC verdiniz, fakat bunları yönetemiyorsunuz. Herkes bu cihazlarla her istediğini yapabiliyor, projenin asıl amacı dışında çok farklı amaçlar için kolayca kullanabiliyor. Tam bir kaos ortamı. Özetle Fatih projesi bir buz dağı ve projede adı geçen donanımları alıp dağıtmak sadece buzdağının görünen kısmı. Projenin başarısı projenin asıl önemli kısmı olan yazılım ihtiyaçları için de ortak akıl hızla oluşur ve ihtiyaçlar daha net belirlenebilir. Teknolojinin varlığı, tek başına okul düzeyindeki çıktıları iyileştirmez. Dünyada uygulanmış geniş ölçekli eğitimde bilgi teknolojileri programlarında edinilen deneyimler, teknolojiye yapılan yatırımın öğrenme çıktılarına olumlu etki etmesini sağlayabilecek bazı kilit etkenlere işaret ediyor. Bu etkenler siyasi irade; gerek ulusal düzeyde gerekse okul düzeyinde değişimi destekleyen güçlü bir kurumsal yapı; donanım, yazılım ve içeriğe ilişkin doğru tercihler yapılması; öğretmenlerin mesleki gelişimine gereken önemin verilmesi; izleme ve değerlendirme kültürünün yerleşmesi olarak sıralanabilir. Türkiye gibi sosyoekonomik kalkınma sürecinde ileri aşamalara gelmiş ülkelerde, istihdam ve toplumsal yaşama aktif katılım için ortaöğretim düzeyinde elde edilecek bilgi, beceri ve yetkinliklere gereksinim artmaktadır. Ayrıca ortaöğretimin zorunlu olması ile birlikte, bu kademede eşitlik vurgusunun artması ve birey tarafından belirlenemeyen çeşitli etmenlerin (cinsiyet, yaşanan bölge, ailenin sosyoekonomik durumu vb.) eğitime erişim ve başarıda belirleyici rol oynamasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Fatih Projesi; sanılanın aksine bir donanım projesi olmayıp ülkemiz insanının ve gelecek nesillerimizin umudu olan yazılım, içerik ve bilişim ekonomisi hizmetleri projesidir. Çünkü bu projenin, projelendirilmesi, proje yönetimi ve proje alımlarının takibi bile oldukça ciddi bir iş Bu proje doğru bir şekilde uygulanabilirse, önümüzdeki 10-15 yıllık süre içerisinde Türkiye’de internet girişimcileri ve yatırımcıları kat kat büyüyecektir. Türkiye’nin daralan fırsat penceresini lehine çevirmesinin ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme yaratmasının yolu, nitelikli eğitim almış ve 21. yüzyılın küresel rekabetçi ortamının gerektirdiği bilgi, beceri ve donanıma sahip işgücünden geçiyor. Eleştirel düşünme becerileri edinmiş, insan haklarına saygılı, teknolojiye hakim bireyler yetişmesini sağlayacak özelliklerde bir “kaliteli” eğitimin sunulması, Türkiye’nin 2023 hedeflerini tutturulabilmesi açısından da önem taşımaktadır. Eğitime yapılan her yatırım Türkiye'nin aydınlık geleceğine yapılan bir yatırımdır. Fatih Projesi, bir anlamda eğitimde bir çağı kapatıp bir çağı açarak gençleri teknolojiyle, bilgiyle, dünyayla buluşturacaktır. Projenin ülkemizde nitelikli, donanımlı bireylerinin yetiştirilmesinde, eğitim ortamlarının iyileştirilmesinin sağlanmasında önemli bir adımdır. Çocukların çağın gerektirdiği donanıma, bilgi ve beceriye, üretken ve bilgiyi hayatlarında kullanan bireyler olarak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Teknolojide hızlı bir değişim olduğunu, bu değişimi yakalayabilen toplumların bilgi toplumu olabileceğini söyleyebiliriz. Fatih projesinde asıl önemli olan dinamik ve genç insan kaynağımızı çağın gerektirdiği teknolojik donanıma sahip, soran, sorgulayan, geleceği şekillendiren, aynı zamanda Kültürel mirasına, tarihine, örf, adet, ahlaki özelliklerine sahip çıkan nesiller yetiştirmektir. 286 “Eğitim”, en temel insan haklarından biri olduğu kadar, toplumsal gelişme için de en önemli unsurlardan birisidir. Bu anlamda, eğitimin kalitesini ve içeriğini iyileştirmeye katkı sağlamak, erkek çocukların yanı sıra kız çocukların da, engellilerin de tam fırsat eşitliği içinde eğitime katılması için çalışmak, sosyal sorumluluk sahibi herkesin görevi olmalıdır. Eğitimde FATİH Projesinin Temel Göstergeleri Eğitimde FATİH Projesi sonuçlandıktan sonra ortaya çıkan, dersliklerdeki BT araçlarının eğitim-öğretim amaçlı olarak kullanım oranı, projenin başarısının en önemli göstergesi olacaktır. 1. BT araçları ile donatılmış derslik sayısı, 2. Dersliklerde BT araçlarını kullanma konusunda eğitim almış öğretmen sayısı, 3. Geniş bant internet bağlantısı sağlanan okul ve derslik sayısı, 4. Öğretim etkinliklerinde BT araçlarını kullanan öğretmen sayısı, 5. Öğretim etkinliklerine BT kullanımı entegre edilerek güncellenmiş öğretmen kılavuz kitabı sayısı, 6. Öğretmenlerin BT araçlarını ders öğretiminde haftalık olarak kullandığı ders saati sayısı, 7. Güvenli internet kullanan öğretmen, öğrenci ve yönetici sayısı, 8. Bilinçli internet kullanan öğrenci ve aile sayısı. Proje sonunda aşağıdaki proje çıktılarına ulaşmak hedeflenmektedir: Proje tamamlanana kadar tüm derslikler BT araçları ile donatılacaktır. Proje sonunda öğretmenlerin tamamı dersliklerindeki BT araçlarını ve interneti öğretim süreçlerinde kullanma konusunda eğitim alacaktır. Proje sonunda öğretmenlerin tamamı her derste dersliklerindeki BT teknolojilerini öğretim etkinliklerinde kullanacaktır. Proje sonunda tüm derslerin öğretmen kılavuz kitapları, BT araçları ile öğretimi içerecek biçimde güncellenecektir. Proje sonunda Bakanlığımıza bağlı tüm okullarda güvenli ve bilinçli internet kullanımı sağlanacaktır. Dersliklerde kullanılan tüm yazılımların, ne düzeyde kullanıldığı izlenebilecek ve raporlandırılacaktır. Eğitimde FATİH Projesi’nin Eğitim Öğretim Boyutuna Sağlaması Beklenen Katma Değerler Eğitimde FATİH Projesi’nin tamamlanması süreci sonunda Türkiye’deki internet ağ altyapısı gelişerek çok büyük oranda sağlanan fiber altyapı ile gelişmiş ülkelerin bant genişliği ve internet hızını yakalamış olacaktır. 1. Tüm okulların sınıf arına geniş bant internetin ulaşmasıyla ülkemizde elektronik seçim ve sayımın, elektronik sınav uygulamasının altyapısı oluşmuş olacaktır. 287 2. Gelişmiş ülkelerle ülkemiz arasındaki BT ekipmanlarının kullanımıyla ilgili sayısal uçurum ortadan kalkacaktır. 3. İnternet kullanım oranları ve güvenli internet kullanımı, bilinçli teknoloji kullanımı konularında büyük mesafeler kat edilmiş olacaktır. 4. Eğitimde FATİH Projesi kapsamında okullara alınacak tüm donanım malzemelerinin, Türkiye’de üretim veya montajının yapılması başta işsizlik sorununun giderilmesi, bilişim sektörünün gelişmesi gibi konularda ülkemize artı değer sağlayacak ve yerli üretim büyük bir oranda artacaktır. 5. Eğitimde FATİH Projesi ile başlayan süreç itibariyle, elektronik ortamdaki eğitim içeriklerinde, bu içerikleri sağlayan üretici firmalarda, Türkiye’deki e-içerik kalitesinde ve miktarında artış olacaktır. 6. Eğitimcilerin, teknoloji ve BT okuryazarlığı seviyesi artacak bu sayede de eğitimcilerimizin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkı sunulacaktır. Dünyada birçok ülke, eğitime erişimin yaygınlaştırılması, öğrenim çıktılarının iyileştirilmesi ve öğrencilerin modern becerilerle donatılmasında, giderek daha çok bire bir teknoloji programlarına yöneliyor. Bu gibi girişimlerde, her ülkenin şartları ve yaşadığı güçlükler ülkeye özgü olsa da, genellikle benzer hedeflerin benimsendiği görülüyor: Örneğin, eğitim kaynaklarına erişimde eşitlik sağlamak, öğrenci merkezli pedagojiyi önceliklendirmek ve etkisiz sınıf uygulamalarını geride bırakmak. Bu hedeflere ulaşma doğrultusunda kullanılacak yöntemler elbette teknolojiyle desteklenebilir, ancak iş burada bitmiyor. Girişimlerin etkisinin ve her şeyden önce öğrencilere sağlanabilecek faydanın en üst düzeye çıkarılabilmesi için, sürecin planlamasından uygulanmasına ve izlenip değerlendirilmesine kadar, her aşamada çıkarılan derslerin paylaşılması ve derinlemesine irdelenmesi kilit önem taşıyor. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), FATİH ile dünyada önemli bir konumda bulunuyor. Projenin gelişme aşamasında olması ve bu denli büyük çapta olması, FATİH’i, hem somut ve kalıcı değişim yaratabilecek, hem de genç kuşakları küresel bilgi ekonomisinde öncü roller üstlenmeye hazırlamanın etkili yollarını arayan pek çok başka ülke için de bir model haline gelebilecek biçimde konumlandırıyor. İnsanlık şimdi Bilgi Toplumuna geçişin sancılarını yaşıyor. Bugün temel zenginlik kaynağı bilgi, ar-ge ve inovasyondur. Dünyanın gündemi, emek ve doğal kaynak yoğun bir ekonomi ve toplumsal yapıdan, bilgi yoğun bir ekonomi ve topluma geçiştir. Tüm yaşamı kökten değiştiren bir sürecin içindeyiz. Bu değişim kendi kültürünü yaratıyor. Kısaca devrimsel bir gelişme ile karşı karşıyayız. Bunun için sistematik, bilimsel, bütünsel bir yaklaşım gerekli. Ülke olarak insan gücü planlaması yapmamız, teknisyenden doktoralıya her kademede binlerce bilişimci yetiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi Bilgi Toplumuna taşımamız, bir başka deyişle tüm ekonomiyi, tüm kamu hizmetlerini, toplumu emek yoğun bir yapıdan bilgi yoğun bir yapıya dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun için de insan gücü çok önemlidir. Dünyadaki gelişmelere baktığımızda eğitimde kalite arayışı, fırsat eşitliği, daha demokratik ve esnek bir eğitim sistemi gibi hedeflerin yanında bilgi teknolojilerinin eğitimde 288 çok daha yaygın kullanıldığını görüyoruz. Bütün ülkeler eğitime daha fazla yatırım yapıyor, eğitim sistemlerini sürekli olarak geliştirmeye çalışıyor ve teknolojik gelişimlerden en etkili biçimde faydalanmanın yolunu arıyor. Fatih Projesi, Türkiye’nin dünyadaki bu gelişmelerin seyircisi değil, aktörü olmak arzusu ve iradesinin en somut ifadesidir. Eğitim kişinin ruhi ve bedeni terbiyesini hedefleyip kendi özgüvenini kazandıran ve toplumsal kültüre entegrasyonu sağlayan bir süreçtir. Batıdan doğuya her ülkenin, milletin ve topluluğun kendi değerlerini inşa etme yolunda kullandığı en önemli kaynaklardan biri eğitimdir, okuldur. Merkezinde öğrenci-öğretmen iletişiminin yer aldığı klasik eğitim anlayışı artık teknolojinin zorlamasıyla yeni arayışlara yönelmiş, metot ve içerik bakımından kendisini zenginleştiren farklı bakış açılarına kapılarını açmış bulunmaktadır. Özellikle basılı ve görselişitsel medyadaki hızlı gelişmeler öğrenciler ve bireyleri kendisine çekmekte, ilgi odağı olmaktadır. Eğitim dünyası da bu cazibe merkezi medyadan faydalanmak için başta eğitim filmleri olmak üzere değişik eğitim materyallerini bu mecrada üretmektedir. İşte Fatih projesi de eğitimde öğrencinin ilgisini çekerek en etkili şekilde öğrenmeyi sağlamak üzere kurgulanmış bir projedir. Projenin burada en çekici yönü tablet ve akıllı tahta gözükmektedir, fakat asıl üzerinde durulması gereken konu eğitim materyallerinin içerikleri ve kalitesi olmalıdır. Başka bir deyişle Fatih projesi; yaygın eğitim ve öğretimde bilgi ve iletişim teknolojilerine ait program, film v.b. yayınları hazırlanarak eğitim ve öğretime kazandırılmasıdır. Bu anlamda Fatih projesinin en önemli ayaklarından birisi EBA (Eğitim Bilişim Ağı). EBA öğretmenler ile öğrenciler arasında iletişim kurmak, eğitim hayatları boyunca kullanabilecekleri materyalleri sağlamak üzere MEB bünyesinde kurulmuş olan eğlenerek öğretmeyi hedefleyen bir eğitim portalıdır. Bakanlığın uygun gördüğü alternatif eğitim sitelerini ve portalleri de bünyesinde barındırmaktadır. Eğitimde Fatih Projesi kapsamında üretilen bu e-içeriklere; öğretmenler ve öğrenciler web tabanlı ortamlarda hem çevrimiçi hem de çevrimdışı şekilde kolaylıkla ulaşabilmektedir. Bu amaçla bir e-içerik yönetim sistemi olarak Eğitim Bilişim Ağı Eğitim Bilişim Ağı (EBA); Fatih Projesinin “e-Dönüşüm Türkiye” kapsamında bilgi toplumuna dönüşümü sağlamak, eğitimde bilişim kültürünü sistemli ve planlı bir politika ile yaygınlaştırmak ve eğitimin bilişim gereksinimlerini karşılamak amacıyla; arama motoru, sosyal ağ, e-ansiklopedi gibi çağın dinamik sistemlerinden harmanlanarak oluşturulmaktadır. Çağdaş uygarlık seviyesine ve bilgi toplumuna hazır olmak için dünyaya örnek olma niteliği taşıyan önemli bir karardır. Dünyada henüz böylesine büyük ve önemli bir eğitim projesi hayata geçirilmemiştir. Kısmi örnek ve uygulamaları olsa da proje ilk defa böylesine büyük ölçekli olarak bir ülkenin eğitim politikasını etkileyerek modern bir geçişi sağlayabilecek niteliktedir. İlk ve ortaöğretimden başlayarak bütün seviyelerde ve yaşam boyu öğrenme düzeyine kadar bilgi çağına uygun eğitim sağlanmasına ve hangi bölge yöre ve yerde olmasına bakılmaksızın bireylere fırsat eşitliği sağlayan ve bilgi konusunda ülkedeki uçurumu kapatıcı 289 bir proje olan Fatih Projesi bir anlamda Türkiye ve Dünya’da Yeni Eğitim Rönesans’ının bir başlangıcı olarak da kabul edilmelidir. Fatih Projesi benzer projelere göre çok büyük bir yapı. Türkiye çok genç nüfusa sahip bir ülke. Ülkemiz aynı zamanda çok geniş ve farklı bir coğrafyaya yayılmış durumda. İklim ve ulaşım şartlarını dikkate aldığınızda, çocuklarımıza, gençlerimize ülkemizin her yanında aynı kalitede bir eğitim sunmakta zorluklar yaşıyoruz. Dolayısıyla en önemli nokta, bu genç nüfusa eğitimde fırsat eşitliği sağlamak. Dünyada benzer birçok proje olmasına karşın gerek Türkiye’nin fiziki büyüklüğü, fiziki şartlarının zorlu olması gerekse nüfus, okul sayısı, öğretmen ve öğrenci büyüklüğü projenin en doğru şekilde kurgulanmasının önemini daha da artırıyor. Başlangıç her zaman sıkıntılı ve zor bir süreçtir. İlk zamanlarda mutlaka eksikler olacaktır. Ancak Türkiye’nin potansiyeli ve birikimleri göz önüne alındığında Fatih Projesi başarılı olacaktır. FATİH Projesi eğitime ve ülkemize en üst düzey teknoloji eşiğini getirmesi itibarıyla, bir dönüm noktası niteliğini taşıyor. Proje, çocuklarımızın teknolojiyle iç içe olmasını sağlayarak, çağı yakalama konusunda büyük bir eşik atlatacak. FATİH Projesi Türkiye için bir şans olma ve de öğrencilerimize dünya çapında bir ayrıcalık sunma potansiyelini taşımaktadır. Bunun ile birlikte FATİH dünyanın en büyük ölçekli sayısal eğitim dönüşüm projelerinden bir tanesidir ve dolayısı ile de hem büyük fırsatları hem de istenmeyen riskleri gündeme getirebilmektedir. Projeyi başarı ile kurgulayıp, icra ettiğimiz durumda tüm öğrencilerimiz sayısal dünyanın nimetlerine erişme ve de faydalanma şansına sahip olacaklar ve bu da sadece bölgemizde değil, dünya çapında bizim öğrencilerimizi ayrıcalıklı kılan bir imkan olacaktır. Bununla birlikte yine başarı ile icrasını müteakip FATİH Projesi, Proje’nin isminde de yer alan “fırsat” ifadesine layık bir biçimde eğitim süreçlerinde etkinliğin ve verimin artması neticesini verebilecek ve de bu fırsatları tüm ilk ve ortaöğretim öğrencilerine eşit bir şekilde sunabilecektir. Günümüzde bilgi iletişim teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak uluslararası bilgi kaynakları, birer öğretim ortamı olarak dikkate alınmalıdır. Bunu sağlayan en önemli ve etkili teknolojilerden biri de bilgisayar teknolojileridir. Bilgi toplumunda insanların sahip olması gereken nitelikler de değişmiştir. Bilgi toplumunda sürekli değişen ve gelişen bilgi karşısında, insanların bunları ezberlemesi gereksiz ve olanaksız hale gelmiştir. Eğitimde benimsenen geleneksel yaklaşım yöntemlerini yapılandırarak yepyeni bir anlayışla değiştirmeyi amaçlayan Fatih Projesi çerçevesinde bilgi teknolojileri kullanımının yaygınlaşması sonucu özgür, yaratıcı, inisiyatif sahibi ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden gençlerin sayılarının artmasına katkı sağlanacaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki okuma-yazma seferberliği gibi bir bilgisayar okuryazarlığı seferberliği başlatılarak toplumumuzun büyük kesiminin bu teknolojileri kullanabilir hale getirilmesi “Bilişim Toplumu” yolunda atılacak önemli bir adım olacaktır. Buna paralel olarak atılacak önemli bir diğer adım da, kullanıcılara katma değer sağlayacak yararlı içeriklerin geliştirilmesidir. Bu proje iyi uygulanabilirse, zaten teknolojiye yatkın olan yeni neslin daha araştırmacı, düşünebilme, karar verebilme, birlikte çalışabilme yeteneklerine sahip olabilmesinde ciddi katkılar sağlayabilecektir. 290 Türkiye'nin 21. yüzyılda etkin bir dünya gücü olarak var olabilmesi ancak ve ancak kendi teknolojilerini üreterek uluslararası rekabet edebilen bir konumdaki bir bilişim sektörüne sahip olmasıyla mümkündür. Kendi pazarında söz sahibi olamayan ülkelerin başka pazarlarda söz sahibi olma şansı yoktur. FATİH Projesi'nin Türkiye'nin bilişim toplumu olma hedefi doğrultusunda önemli bir adımdır. Maddi durumu ne olursa olsun, her öğrencinin en son teknolojilerden faydalanma hakkı vardır. FATİH Projesi bunun gerçekleştirilmesinde önemli rol oynayacaktır. Tüm öğrenciler bu konuda eşit fırsata sahip olacak, e-içeriklerle kendilerini geliştirebileceklerdir. FATİH Projesi öğrencilerin teknolojiye aşina yetişmesine ön ayak olacaktır. Burada en önemli konu, devletin hazırladığı altyapı sayesinde tüm öğrencilerin eğitimleriyle ilgili güncel bilgilere teknoloji kullanarak erişebilmesidir. Projenin umut vadeden Bilişim ve Haberleşme Teknolojileri yönetimi sayesinde de eğitim neferi öğretmenlerimiz İnternet üzerinde bilgilere daha kolay ulaşacak, teknolojiye erişimleri arttığı için de öğrencileriyle bilişim teknolojileri aracılığıyla kurdukları doğrudan ilişkilerde daha özgüvenli olacaklar. Türkiye’nin geleceğe sıçrama yapabilmesi için, bilgili, donanımlı, dünyayla uyumlu genç beyinlere ihtiyaç var. FATİH Projesi, bize bu sıçramayı yaptıracak, ülkemizin dört bir yanındaki yeni dahileri ortaya çıkaracaktır. FATİH Projesi, Türkiye’de dünyaya uyum sağlayacak yeni nesiller doğmasını sağlayacak çok büyük bir sosyal projedir. Eğitim alanında mobil teknolojilerin kullanımının yeni olmadığı bir gerçek; ancak yurtdışındaki örneklere baktığımızda FATİH Projesi büyüklüğünde bir projeye rastlamak pek de mümkün değil. Her sınıfa akıllı tahta, tablet bilgisayar, altyapı ve içerik gibi tüm bileşenleri ile değerlendirildiğinde FATİH Projesi’nde Türkiye’nin edinmekte olduğu tecrübenin özellikle çevremizdeki ülkeler tarafından yakından izlenmekte olduğunu görüyoruz. Tüm dünya bu projeyi ilgiyle izliyor; eğitimde nasıl ölçülebilir bir gelişme gözlemlenecek onu merak ediyor. İçerik, öğretmen eğitimi, müfredatla bütünleşmesi, yönetsel süreçler, kalite yönetimi, ölçme-değerlendirme, raporlama gibi tüm bileşkelerin kusursuz bir şekilde çalışması çok önemli. Fatih Projesi, Türkiye ve dünya için hem bir ilk hem de ihraç edilebilir, öncü bir örnek olacaktır. Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi ile dünya sahnesinde benzersiz bir noktada bulunuyor: Projenin gelişme aşamasında olması ve bu denli büyük çapta olması FATİH’i, hem somut ve kalıcı değişim yaratabilecek; hem de genç kuşakları küresel bilgi ekonomisinde öncü roller üstlenmeye hazırlamanın etkili yollarını arayan pek çok başka ülke için de bir model haline gelebilecek biçimde konumlandırıyor. Bizim ülke olarak en önemli büyüme gücümüz, insan kaynağımız. 2041 yılında çalışma çağındaki nüfusumuzun 65 milyona ulaşması bekleniyor. Bu çok büyük bir demografik fırsat. Bu fırsatı değerlendirebilmek, ancak insanımıza nitelikli bir eğitim vermekle, geleceğin daha da çeşitlenecek alanlarına uyum sağlayacak becerileri kazandırmakla mümkün olacak. Becerilere yapılacak yatırım, bir yandan bireyin kişisel gelişimini, daha iyi işlere ulaşmasını ve daha iyi bir yaşam sürmesini sağlarken, ülkemizi de küresel rekabet ortamında bir adım öne çıkaracak. Yani 21. yüzyıl becerilerine sahip olmak, 291 “orta halli ekonomi” ve “orta halli demokrasi” tuzağını aşmamız için şart. Hükümetler, bilim insanları ve iş dünyası okul öncesinden başlayarak hayat boyu öğrenmeyi ve beceri gelişimini teşvik etmek, becerilerin işgücü piyasasında uygun işlerle eşleşmesini sağlamak gibi önemli ve zorlu görevleri başarmak durumunda. Fatih projesinin donanım boyutu göreceli en kolay boyutudur. Öğretmenlerin eğitimi ve kazanılması, müfredatın yeni teknolojilere uyarlanması, içeriğin hazırlanması, öğretim tasarımının dikkatlice yapılması, yeni teknolojilerin istediği özgürlük ve iş birliği ortamının oluşturulması işin en kritik boyutlarıdır. Öğrencinin okuduğundan bir anlam çıkartabilmesi, ve okuduğunun doğruluğunu tartabilmeyi öğrenmesi hayati önemdedir. FATİH Projesi ile büyük bir yazılım sektörünün de doğacaktır. Çünkü, ders içerikleri, değişik aplikasyonlar yazılacak sürekli. Bunun için, yani genç yazılımcılar sürekli çalışacaklar, onlar için de büyük bir pazar meydana gelecek. Komşu ülkeler de eğitim potansiyellerini artırmak için, bizdeki başarı hikayelerini görecekler, o başarı hikayelerini kendi ülkelerinde yaşatmak isteyecekler ve onlarla belki bizim bu alanda attığımız adım bütün etrafımızdaki ülkelere de örnek olacak ve büyük bir ihracat potansiyeli ortaya çıkacaktır. Bu durum çok sayıda dünya ve ihraç markasının ülkemizde de üretilmesine yol açacak bu kaynak aktarımı milli ekonominin güçlenmesine, milli kalkınmanın artmasına, istihdamın yazılım ve hizmet sektörünün de büyümesine büyük katkılar sağlayacak ve ulusal anlamda büyük kaynak israfını sona erdirecektir. Projedeki yönetim ve yazılımın geliştirilmesi çok önemli. Mümkünse bunu yerli kaynaklardan elde edelim. Çünkü bu sektöre ayrılması planlanan 6-7 milyar liralık kaynak rekabetçi pazarlara çıkmak için büyük imkan. Donanım ayağı ve yazılım bacağı var. Tabletin içindeki içerik. Yazılı ortamdan dijital ortama geçişte kendisine has bir yazılımın olması lazım. Donanımın içerisindeki yazılımın yerli katmanlarla yapılmalı ki bunu da ulusal değil uluslararası rekabet ortamında düşünmemiz lazım. Yazılı ortamı tamamen dijital ortama transfer etmemek gerekir. Bunun da yeni konseptlerle geliştirilmesi lazım. Bunu yapacak firma, 2 sene sonra Irak, Mısır veya Almanya'daki bir projeye de girebilmeli. Bir ülkenin geleceği; ezberci, bilgi hamalı, kopyacı, taklitçi, yan sanayici bir gençlikle asla bir yere varılamayacağını, başkalarının ayak izlerine basarak asla onun önüne geçemeyeceği aşikardır. Fatih Projesi dünya çapında önemli bir eğitim projesi olmanın yanında, oldukça önemli bir ekonomik atılım projesi. Eğitim yanında asıl önemli hedefler; Türk bilişim ekonomisini canlandırmak ve Türkiye’nin atılımını sağlamak. Eğitime yapılan her yatırım Türkiye'nin aydınlık geleceğine yapılan bir yatırımdır. Fatih Projesi'nin, bir anlamda eğitimde bir çağı kapatıp bir çağı açacağına, gençleri teknolojiyle, bilgiyle, dünyayla buluşturacaktır. Fatih projesinde asıl önemli olan dinamik ve genç insan kaynağımızı çağın gerektirdiği teknolojik donanıma sahip, soran, sorgulayan, geleceği şekillendiren, aynı zamanda Kültürel mirasına, tarihine, örf, adet, ahlaki özelliklerine sahip çıkan nesiller yetiştirmektir. Tarım toplumundan bilgi toplumuna geçilmesinde ve milli kalkınmanın en güçlü şekilde olması ve bilgi ekonomisinde dünya ile rekabetçi bir ekonomi olmasında en önemli ve en değerli fırsattır. 292 Kısaca Fatih Projesi; sunmuş olduğu fırsatlarla hem ülkemiz için hem de tarihimizden bugüne kadar irtibat halinde olduğumuz islami ve insani coğrafyayla bir bütünleşme bir kucaklaşma bir barış ve huzur projesi olmakla birlikte eğitimden ar-ge’ye, ar-ge’den teknolojiye, teknolojiden ürüne, üründen ulusal ve uluslararası markalara ve bu markalarla dünya ile rekabete imkan tanıyan bir milli özgüven projesidir. 293 KAYNAKÇA 1) The Facebook App Economy", Sep 19 2011, Robert H.Smith School of Business at the University of Maryland 2) Bu bilgiler, Facebook ve Deloitte'in birlikte hazırladığı ortak rapora dayanıyor. “Measuring Facebook's economic impact in Europe”, Final Report, Deloitte, Ocak 2012, 45 Sayfalık Rapor (http://www.deloitte.com/assets/DcomUnitedKingdom/Local%20Assets/Documents/Industries/TMT/uk-tmt-mediafacebook-europe-economic-impact.pdf) 3) http://dld.tumblr.com/post/16407577246/facebook-adds-over-15-billion-toeuropean-economy 4) http://www.dld-conference.com/news/digital-business/digital-turkey-a-giant-iswaking-up_aid_3015.html 5) www.businessankara.com 6) AKGÜN, A. E, Keskin, H, ve Günsel, A, (2009), Bilgi Yönetimi ve Öğrenen 7) Örgütler, Ankara: Eflatun Yayınevi. ALEXANDER, D, and Butcher, W, (2011), Measuring the Knowledge 8) Economy in the Caribbean, ECLAC-Project Documents collection, http://www.eclac.org/publicaciones/xml/7/45467/LCARL.358.pdf, Erişim Tarihi: 09.05.2013. 9) ANTONELLI, C, (2007), Localized Technological Knowledge: Pecuniary 10) Knowledge Externalities and Appropriability, The Papers on Economics and Evolution, Max Planck Institute of Economics, https://papers.econ.mpg.de/evo/discussionpapers/2007-09.pdf Erişim Tarihi: 09.05.2013. 11) ANTONELLI, C, (2003), Knowledge Complementarity and Fungeability: Implications for Regional Strategy, Regional Studies, Vol. 37. pp. 595-606. ASHEIM, B, Coenen, L, Moodysson, J, ve Lauridsen, J. V, (2005), 12) Constructing Knowledge-Based Regional Advantage: Implications for Regional Innovation Policy, Centre for Innovation, Research and Competence in the Learning Economy (CIRCLE), Lund University, http://www4.lu.se/upload/CIRCLE/workingpapers/200513_Asheim_et_al.pdf Erişim Tarihi: 09.05.2013. 13) BARBIERI, L. (2006). Panel Unit Root Tests: A Review, Serie Rossa: EconomiaQuaderno N. 43, Ottobre, Università Cattolica Del SacroCuore, Piacenza. http://dipartimenti.unicatt.it/dises_wp_rossa_06_43.pdf, Erişim Tarihi: 06.01.2013. 295 14) BATAGAN, L., (2007), Indicatorsfor Knowledge Economy, Revista Informatica Economica, Volume: 4, Number: 44, pp.60-63. BECCHETTİ, L, ve Giacomo, S. D, (2007), 15) The Unequalizing Effects of ICT on Economic Growth, Metroeconomica, Volume: 58, Number: 1, pp.155-194. BERLIANT, M, ve Fujita, M, (2011), 16) The Dynamics of Knowledge Diversity and Economic Growth, Southern Economic Journal Volume: 77, Number: 4, pp., 856-884. BLAKELEY, N., Lewis, G, ve Mills, D, (2005), 17) The Economics of Knowledge: What Makes Ideas Special for Economic Growth?, New Zealand Treasury Policy Perspectives Paper 05/05. BOZKIRLIOĞLU, B, B, (2006), 18) The Characteristics of Knowledge in Evolutionary Economics, http://stps.metu.edu.tr/sites/stps.metu.edu.tr/files/0613.pdf, Erişim Tarihi: 09.05.2013. 19) Gartner’ın 2013 araştırması 20) Anonim, 2004. 21) BTHaber 22) OECD, The Economic and Social Impacts of Electronic Commerce: Preliminary Findings and Research Agenda, in the Conference Proceedings of "A Borderless World -- Realizing the Potential of Global Electronic Commerce," 23) Blodget H. (2012), Business Insider, "The Future of http://www.businessinsider.com/future-of-digital-slides-2012-l l?op = l 24) Boston Consulting Group (2013), "Türkiye Internet Ekonomisi Raporu", http://www.bcg.com.tr/documents/filel29539-pdf 25) Data Warehousing Information Center http://www.dwinfocenter.org/ 26) Information Discovery http://www.datamining.com 27) ÖZSAĞIR, Arif (2014) Bilgi Ekonomisi 28) DPT (2007). Bilgi Toplumu Stratejisi, www.dpt gov.tr, Erişim: 10.07.2007 29) ERKAN, Hüsnü. (2000). Bilgi Uygarlığı için Yeniden Yapılanma, İmge Yayınevi, Ankara. 30) http://ec.europa.eu/digital-agenda/en 31) http://ec.europa.eu/digital-agenda/en/single-telecom-market-growth-jobs 32) http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-14-383_en.htm 33) Atkinson & McKay : Understanding Information Technology Revolution 34) Bart van Ark, Robert Inklaar, 296 the Economic Benefits Digital", of the 35) Robert H. McGuckin : ICT and Productivity in Europe and the United States: Where Do the Differences Come From? 36) Black, S. ve Lynch : How to Compete: The Impact of Workplace Practices and Information Technology on Productivity. Review of Economics and Statistics. 37) Bresnahan, T.F. : Information Technology, workplace organisation, and the demand for skilled labor: Firm level evidence. Quarterly Journal of Economics. 38) CAPDD : Commonwealth Action Programme for the Digital Divide (2002) The Commonwealth, ICTs and Development. A Report to CHOGM 2002. Commonwealth Action Programme for the Digital Divide, Commonwealth Secretariat 39) Dr. George Wang : Cloud Computing – A Major Paradigm Shift in IT, EVP Institute for Information Industry, Taiwan 40) Dr. Heung Nam Kim 41) EITO 42) Emmanuel C. Lallana : Lallana, E. (2004) An Overview of ICT Policies and eStrategies of Select Asian Economies. 43) EUROSTAT : Information Society: ICT impact assessment by linking data from different sources, EUROSTAT. 44) EUROSTAT 45) John Van Reenen : Has ICT polarized skill demand? Evidence from eleven countries over 25 years 46) Kalkınma Bakanlığı 47) Kim Jeong Nam : Development of South Korean Democracy 48) Kwang Soo : Korea's ICT Policy & Key Success Factors 49) MSCI : A market-capitalization-weighted index maintained by Morgan Stanley Capital International 50) McKinsey : Online and upcoming, The Internet’s impact on aspiring countries 51) Nick Bloom 52) OECD 53) Rekabet Kurumu : Rekabet dergisi Cilt:13 Sayı:4 Ekim 2012 54) Republic of Korea : NBIS – National Basic Information Systems 55) Republic of Korea : 1st Phase Master Plan for Informatization Promotion 56) Republic of Korea : Korea informatized, progress and status overview 57) Republic of Korea : e-Korea Vision 2006 – The Third Master Plan for Informatization Promotion (2002-2006) : ICT R&D in Korea : EITO Report Including Consumer Electronics. EITO. : Information Society Statistics, EUROSTAT. : Makroekonomik Projeksiyonlar ve Fırsatlar Raporu : Competition and Innovation : Information Technology Outlook 2010. OECD. 297 58) Republic of Korea : Broadband IT KOREA Vision 2007 59) Republic of Korea : IT-839 Strategy 60) T.C. Kalkınma Bakanlığı : Kalkınma Bakanlığı, Bilgi Toplumu Dairesi, Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010) 61) T.C. Kalkınma Bakanlığı : İnternet Girişimciliği ve e-ticaret Ekseni Raporu 62) TÜBİSAD : Türkiye Ekonomisi İçin Bilgi ve İletişimTeknolojileri Sektörü Atılım Stratejisi 2023 63) TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu, Girişimlerde Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2011 64) Türkiye Sanayi Stratejisi : T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Strateji Belgesi 2011-2014 (AB Üyeliğine Doğru). 65) Türkiye Bilişim Derneği : Türkiye Bilişim Derneği 2012 yılı değerlendirme raporu 66) UNCTAD :United Nations Conference on Trade and Development : Dünya Yatırım Raporu 2011 67) WIPO 68) Yang Seung Taik : Digital Divide & Cyber Korea 21 Initiative 69) BT Haber Kalkınma Bakanlığı 70) Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı 71) TBD, Türkiye Bilişim Derneği 72) TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği 73) TÜBİFED, Türkiye Bilişim Dernekleri Federasyonu , 74) Türkiye Bilişim Vakfı 75) TÜBİSAD, Bilişim Sanayicileri Derneği 76) YASAD, Yazılım Sanayicileri Derneği 77) OECD 78) İnternet Teknolojileri Derneği 79) Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı 80) ERG (2012d). Büyükşehir Belediyeleri Yasa Tasarısı Işığında İlköğretim Kurumlarının Mali Yönetiminde İl Özel İdarelerinin Rolü ve Yeni Sisteme Doğru. Mayıs 2013, 81) ERG (2012e). Eğitim İzleme Raporu 2011, İstanbul: Eğitim Reformu Girişimi. : World Patent Report: A Statistical Review - 2008 edition 298 82) ERG (2012f). Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesinde Öngörülen Artış, Eğitim Sisteminin Geçirdiği Dönüşüme ve Kaliteli Eğitimin Gereklerine Ne Ölçüde Yanıt Veriyor?. Mayıs 2013, 83) Akıncı, A., Kurtoğlu, M., ve Seferoğlu, S.S., “Bir teknoloji politikası olarak Fatih Projesi’nin başarılı olması için yapılması gerekenler: Bir durum analizi çalışması”, Akademik Bilişim 2012, Uşak: Uşak Üniversitesi (2012). 84) Alkan, T., Bilici, A., Akdur, T. T., Temizhan, O., ve Çiçek, H., “Fırsatları artırma teknolojiyi iyileştirme hareketi (Fatih) Projesi”, 5. Uluslararası Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Sempozyumu, Elazığ: Fırat Üniversitesi (2011). 85) Avrupa Birliği Bakanlığı Katılım Öncesi Ekonomik Program 2013 – 2015 86) Akgün, E. Yılmaz, E.O ve Seferoğlu, S.S. (2011). Vizyon 2023 Strateji belgesi ve Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi: Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Akademik Bilişim, İnönü Üniversitesi 299