Baba Eğitimi - Ünye Rehberlik ve Araştırma Merkezi
Transkript
Baba Eğitimi - Ünye Rehberlik ve Araştırma Merkezi
T.C. ÜNYE KAYMAKAMLIĞI Ünye Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü ÇOCUK EĞİTİMİ Mİ ANNE BABA EĞİTİMİ Mİ? (Çocuklarımız için okuyalım) Ocak-2013 Ünye-Ordu 1 GĠRĠġ ÇOCUK EĞĠTĠMĠ MĠ ANNE BABA EĞĠTĠMĠ MĠ? Çocuğunuz öfkeyle karĢınıza dikiliyor ve size meydan okuyor mu? Onun nereye gittiğini bilmiyor, meraktan çatlıyorsunuz ve gelince de size hiçbir Ģey söylemek istemiyor mu? Evde hiçbir Ģey yapmak zorunda olmadığını, doğmayı kendisinin istemediğini ve bu sebepten sizin ona bakmakla yükümlü olduğunuzu söylüyor mu? Ġnanç ve değerleriniz çocuğunuzun inanç ve değerleriyle çatıĢıyor mu? Ġsteklerini yerine getirmediğinizden Ģikâyet ediyor mu? Bu soruların hepsine "hayır" cevabı verecek anne-babaların sayısı çok azdır. Çünkü her çocuğun çeĢitli istekleri olur, davranıĢla ilgili veya hissî problemleri bulunabilir. Meselâ, arkadaĢı veya kardeĢiyle iyi geçinemez, sürekli yeni eĢya veya giyim ister, okul ve ödevler sıkıcı gelir, sizin uygun görmediğiniz kiĢilerle arkadaĢlık eder; hattâ yatma kalkma saati, yemesi, odasını düzenlemesi, hafta sonu ve boĢ zamanını nasıl değerlendireceği konularında anne-babasıyla anlaĢamaz. Bu tip problemler karĢısında siz, ona emirler vererek yönlendirmeye mi çalıĢıyorsunuz? Uyarıp gözdağı mı veriyorsunuz? Yoksa nasihat edip, nutuk çekip, çözüm teklifleri sunup, ahlâk dersi mi veriyorsunuz? Ya da yargılıyor, suçluyor, tenkit ediyor ve aynı düĢüncede olmadığınızı mı söylüyorsunuz? Veya ad takarak, alay ederek utandırıyor musunuz? Yoksa aynı düĢüncede olduğunuzu belirtmeyi, övmeyi, her yaptığını desteklemeyi ve güven vermeye çalıĢmayı mı tercih ediyorsunuz? Veya onun davranıĢ ve düĢüncelerini analiz edip yüzüne karĢı yorumlar mı yapıyorsunuz? Ya da onu oyalıyor, konuyu saptırıyor, sorular sorarak anlatmak istediklerini mi sınırlıyorsunuz? Bu soruların en azından bazılarına "evet" demek ebeveynlere ters gelmez. Oysa bunlar anne-baba ile çocuk arasında iletiĢim kurulmasını engeller. Emir ve yönlendirme, çocuğa duygularının ve ihtiyaçlarının önemli olmadığını anlatır. O hâliyle kabullenilmediğini iletir. Bu ise çocuğu kırar, kızdırır ve düĢmanca hareketlere sebep olur. Gözdağı vermek, çocuğu korkak yapar ve küstürür. Yerli yersiz ahlâk dersi verilen çocukta suçluluk duygusu uyanabilir. Hep nasihat etmek ve çözüm teklif etmek, çocuk için, "anne-babam benim çözüm bulma kabiliyetimin olmadığını düĢünüyor" anlamına gelir. Böylece çocuk düĢünmeye 2 değil, anne-babasına bağımlı kalmaya yönelir ve aĢağılık duygusuna kapılabilir. Çocuklar nutuk dinlemeyi de, hatalarının yüzlerine vurulmasını da sevmezler. Bunlar ona, onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulduğumuz düĢüncesini verir. Yargılamak, eleĢtirmek ve suçlamak, çocuklara kendisini yetersiz, aptal, değersiz hissettirir. Tenkit, çocuklarda sevilmedikleri duygusunu uyandırır. Ad takmak, alay etmek ve utandırmak, çocukların kiĢiliği üzerinde olumsuz etki yapar. Söylenenin tersini yapıp kendisini haklı çıkarmaya çalıĢabilir. Oyalamak ve konuyu saptırmak, onunla ilgilenmediğimiz, saygı duymadığımız ya da reddettiğimiz zannını uyandırır. AĢırı iltifat da çocuklar üzerinde olumsuz tesire sahiptir. Sürekli övülen çocuklar övülmediklerinde bunu kabul edilmeme veya yargılanma olarak algılayabilirler. ArkadaĢlarının yanında övülen çocuk utanır ve rahatsız olur. Anne babalar, çocuklarına nasıl bir eğitim verecekleri ve onlara nasıl davranacakları konusunda deneyimsizdirler. Bazen anne-babalar uyguladıkları yöntem konusunda çeliĢkiye düĢerler. Çünkü, bütün diğer sanat ve meslekler öğrenildiği halde, yaĢamın aĢağı yukarı 20 yılını kapsayacak anne/baba mesleğini hiçbir okul öğretmemektedir. Dünün genç kız ve delikanlısı aniden bugünün anne ve babası olmuĢlardır. Sanki aniden yaĢlanmıĢlardır, sorumlulukları artmıĢtır ve aynı zamanda bir günden diğerine onlardan beklentiler de farklılaĢmıĢtır; herĢeyi bilen, bilmesi gereken, doğru hareket etmesi ve yanlıĢ yapmaması gereken anne ve baba... Ve anne-baba rolü oynamaya baĢlarlar. Ancak rollerini kimse öğretmemiĢtir onlara. En geçerli güvence yine de kendi annebabalarını, bir yakınlarını örnek almak veya okudukları yazı ve kitaplardan esinlenmektir. O hâlde ebeveyn olarak ne yapacağız? Çocuklarla iliĢkilerimiz neye dayanacak? Onları nasıl etkileyeceğiz? Etkili anne-baba eğitimi ile bu ve buna benzer sorulara sağlıklı cevap alınabilmesi mümkündür. NEDEN AĠLE EĞĠTĠMĠ ? Ailelerin eğitim sürecinde etkili bir biçimde yer almalarının çok temel gerekçeleri vardır: Bunlardan en önemlisi, anne babaların çocuklarıyla en yoğun iletiĢim içinde olan bireyler olmalarıdır. Eğitim sürecinde ve çocukların geliĢiminde annebabaların gözlemlerinden ve görüĢlerinden yararlanmak çocukların geliĢimini kolaylaĢtırıcı bir anlam taĢımaktadır. Toplumumuza genel olarak bakıldığında özellikle annelerin eğitim düzeylerinin alt düzeyde olması onların çocuklarına gerek ev ortamında çeĢitli beceriler kazandırmalarına gerekse okuldan beklenen akademik katkılara yeterince cevap vermemelerine yol açmaktadır. Aile katılım 3 programları bu yönden yetiĢkin eğitim programı olarak da algılanmakta ve toplumda anne babaların özellikle de annelerin geliĢimine önemli katkılar sağlamaktadır. Ailelerin okulu tanıması, kendilerini bir parçası olarak hissetmesi, onların okul ve öğrenciler için kaynaklar araması için de fırsat sağlamaktadır. Ailelerin katılımında bir diğer gerekçe de çocuklarının akademik performanslarının, okulun akademik standartlarının da yükselmesine katkı sağlayacak olmasıdır. Sınıf ve okul ortamı içerisinde ortak bir kültürün oluĢması için ailelerin eğitim sürecine iliĢkin bazı etkinlikleri ev ortamına taĢımaları ve bunları geliĢtirmeleri de çok yararlı olacaktır. Ailelerin çocukların geliĢimi için en iyi ve etkili yolları, yöntemleri bulmak için çaba sarfetmektedirler. Ancak zaman zaman bu ip uçlarını bulmakta zorlanmaktadırlar. Aile katılımı ile gerçekleĢtirilen etkinlikten hem aile hem çocuk yarar görmektedir. Çocukların benlik algısı olumlu yönde etkilenmektedir. Ailelerin okula ve eğitime karĢı olumlu tutumlar geliĢtirmelerine yardımcı olmaktadır. 4 BÖLÜM 1 AĠLE ĠÇĠ ĠLETĠġĠM ĠLETĠġĠMĠN TANIMI, ÖNEMĠ VE ĠLETĠġĠM MODELĠ ĠletiĢimin Tanımı ĠletiĢim sözcüğü son yıllarda çok sık kullanılan genel bir terimdir. Günümüzde bu terimin yaygın olarak kullanılması ve çeĢitli disiplinlerin uğraĢı alanına girmesi nedeni ile iletiĢimin tek bir tanımını vermek zordur. Yapılan tanımlardan bazılarına göz atılacak olursa; - ĠletiĢim, insanlar arasında anlamları ortak kılma iĢlemidir (Oskay 1982; Okan 1983). - ĠletiĢim, vericiden alıcıya gönderilen bilgi ya da haber sürecidir (Gökçe 1993). - ĠletiĢim, dil kullanarak ya da kullanmaksızın insanlar arasındaki duygu, düĢünce ve yaĢantıların ifade edilme yöntemidir (Dönmez 1986). Yukarıdaki tanımlardan hareketle iletiĢimin, iki birim arasında gerçekleĢen iki yönlü bir mesaj alıĢveriĢi ve devam eden bir süreç olduğu söylenebilir. ĠletiĢimin Önemi ĠletiĢim, toplumsal bir varlık olan insan yaĢantısının kaçınılmaz ve önemi bir boyutunu oluĢturur. Belirli bir sosyal çevre içinde yaĢayan insanlar, farkında olsun ya da olmasınlar, birbirleriyle iletiĢim içindedirler. Ġnsanlar günlük yaĢamda karĢılaĢtıkları sorunlarını çözümlemek için düĢünce alıĢveriĢinde bulunurlar. BaĢka bir deyiĢle iletiĢim kurarlar. KiĢiler arası ve toplumsal sorunların çözümü, eğitimin yanı sıra iletiĢimi gerektirir. Sağlıklı iletiĢim becerilerinin geliĢtirilmediği toplumlarda, insanların sorunlarını çözümlemek için baĢlattıkları iletiĢim, çatıĢmaya dönüĢebilir. Böylece mevcut olan sorun çözümlenemediği gibi, bu sorunlara yenileri de eklenebilir. BaĢkaları ile sağlıklı iletiĢim kuramayan insan, yalnız ve iç dünyasındaki gerilimleri ile baĢ baĢa yaĢamak durumundadır. Bu nedenle çağdaĢ bir toplum olabilmek ve sorunlara demokratik çözümler getirebilmek için bireylerde sağlıklı iletiĢim becerileri geliĢtirilmelidir. Bu da toplumların eğitime verdikleri önemi iletiĢime de vermeleri ile mümkündür. ĠletiĢim Modeli KarĢılıklı olarak konuĢan iki kiĢiden biri kaynak, diğeri hedef birimi oluĢturur. Bu iki birim arasında, mesajın gidip gelebileceği bir kanal vardır. 5 Mesaj, bir yaĢantıya ait duygu ve düĢüncelerin kodlanarak sözlü, sözsüz ya da yazılı bir anlatımla alıcı kiĢiye ulaĢmasını sağlayan sembollerdir. Mesaj, kaynak birim tarafından tasarlanıp düzenlenerek hedef birimin çözümleyip, algılayacağı bir biçime dönüĢtürülerek, uygun bir kanalla hedef birime gönderilir. Hedef birim ise kendisine gelen mesajı alarak çözümler ve yorumlar. Hedef birim kaynak birim konumuna geçtiği zaman bu süreç tekrarlanır. Kaynak Birim (Gönderici) KANAL Mesaj Hedef Birim (Alıcı) ĠLETĠġĠM ENGELLERĠ VE ÇOCUK ÜZERĠNDEKĠ ETKĠLERĠ ĠletiĢim engelleri duygu, düĢünce ve sorununu anlatmaya çalıĢan çocuğun susmasına, konuyu değiĢtirmesine ya da önemsenmediği duygusuna kapılarak kırılıp küsmesine neden olabileceği gibi savunucu bir tutum içine girmesine de neden olabilir. Anne-babaların çocukları ile iletiĢimlerinde kullandıkları iletiĢim engelleri 12 grupta toplanabilir. Bunlar: 1. Emir Vermek, Yönlendirmek “Yapman gerekir..”/“…yapacaksın.”/“Yapmak zorundasın.” Örnekler: “Odanı sen toplayacaksın.”/“KardeĢine sen bakacaksın.”/“Gürültüyü kes.”/“ArkadaĢın Ali’den uzak duracaksın.”/”Ödevlerini yapmak zorundasın.” 2. Uyarmak Tehdit Etmek (Gözdağı Vermek) “…..yapamazsın…..olur.”/“Ya yaparsın, yoksa…” Örnekler: “Televizyonun sesini kısmazsan piĢman olursun.”/“Tabağındaki yemeği bitirmezsen tokadı yersin.”/“Hemen susmazsan dıĢarı atarım.”/“Dayak yemek istemiyorsan onu yapmazsın.” 3. Ahlak Dersi Vermek “…yapmamalıydın.”/”Senin sorumluluğun.”/”…Ģöyle yapmak gerekir.” Örnekler: “Öğretmenine teĢekkür etmeliydin.”/“Olumsuz düĢünmemelisin.”/“Büyükler konuĢurken sözü kesilmez.”/“Sorumluluklarını yerine getirmelisin.” 4. Öğüt Vermek, Çözüm ve Öneri Getirmek “Ben olsam…”/”Neden…yapmıyorsun?”/”Sana Ģunu önereceğim.” 6 Örnekler: “Ben olsam kardeĢime öyle davranmazdım.”/“Neden gidip arkadaĢınla oynamıyorsun?.”/“Bence sen baĢka çocuklarla arkadaĢlık et.”/“Sana arkadaĢına küsmemeni öneririm.” 5. Mantık Yoluyla Ġnandırmak, TartıĢmak “ĠĢte Ģu nedenle hatalısın…”/”Evet ama…”/”Gerçek Ģu ki…” Örnekler: “KardeĢinin elinden oyuncağını aldığın için sen hatalısın.”/“Evet ama kardeĢin henüz çok küçük.”/“Gerçek Ģu ki arkadaĢın çok haklı.”/“Kitaplar karalamak için değil okumak içindir.” 6. Yargılamak, EleĢtirmek, Suçlamak “Olgunca…”/”Doğru…”/”Sen zaten tembelsin.” Örnekler: “Doğru düĢünmüyorsun.”/“Bu çok çocukça bir düĢünce.”/“Çok tembelsin.”/“Çok kötü bir çocuk oldun.”/”Sen zaten hep kolaya kaçarsın.” 7. Övmek, Aynı DüĢüncede Olmak, TeĢhis Koymak “Çok güzel!...”/”Haklısın o arkadaĢın yaramaz bir çocuğa…”/”Çok güzel…yapıyorsun.” Örnekler: “Çok akıllısın.”/“Sen haklısın.”/“Bence harika Ģiir okuyorsun.”/“Sana katılıyorum0.”/”KardeĢine çok iyi davranıyorsun.” 8. Ad Takmak, Alay Etmek, Utandırmak “Koca bebek…”/”Geri zekalı.” Örnekler: “Hey koca bebek, yaramazlık yapmaya utanmıyor musun?”/“Sivri zekalı oğlum buraya gel.”/“Hadi sen de sulu göz.”/“Sen Ģımarığın birisin.”/”Tembel çocuk.” 9.Yorumlamak, Analiz Etmek, Tanı Koymak “Senin Derdin…”/”Galiba çok…”/”Sen öyle demek…” Örnekler: “Senin derdin yine uyumak.”/“Aslında sen biraz arkadaĢını kıskanıyorsun.”/“Yorgun olduğum zaman beni hep rahatsız etmek istiyorsun.”/“Aslında sen öyle söylemek istemiyorsun.”/”Sanırım çok öfkelisin.” 7 10.Güven Vermek, Desteklemek, Duygularını PaylaĢmak “Aldırma…”/”Hadi biraz…”/”Zamanla…” Örnekler: “Aldırma, düzelir boĢver.”/“Hadi biraz neĢelen.”/“Zamanla kendini daha iyi hissedersin.”/“Benim için üzülme.”/”Ben de senin gibi düĢünüyorum.” 11. Ġncelemek, AraĢtırmak, SoruĢturmak “Neden…?”/”Kim…?”/”Sen ne yaptın?”/”Nasıl…?” Örnekler: “Neden okuldan nefret ediyorsun?”/“Kim yaptı?”/“Bunu sana kim söyledi?”/“Ne zaman böyle hissetmeye baĢladın?”/”Okula gitmeyeceksen ne yapacaksın?” 12. Konuyu DeğiĢtirmek, ĠĢi Alaya Vurmak, ġakacı Davranmak, Oyalamak “Unut…”/”Daha güzel Ģeylerden…” Örnekler: “Bu konuyu unut gitsin.”/“Daha güzel konulardan bahsedelim.”/“Bütün bunları biz de yaĢadık.”/“TV.deki o saçma programı izleyeceğine resim yapsan daha iyi olmaz mı?”/”Okulları kapatalım gitsin.” ĠletiĢim Engellerinin Çocuk Üzerindeki Etkileri Korku, kaygı ya da direnç oluĢturabilir. Ġsyankar davranıĢlara, söylenenlerin tersini yapmaya davet edebilir. Anne-babaya karĢı düĢmanca duygular beslemesine ve iletiĢimi kesmesine yol açabilir. Çocukta anlaĢılmamıĢlık, incinme, suçluluk, aĢağılanmıĢlık duygularına yol açabilir. Kendisini savunmasına yol açabilir. Çocukta kendi sorunlarını çözmede yetersiz, aciz olduğu düĢüncesine yol açabilir. Bağımlılık yaratabilir, sürekli övgüye ihtiyaç duyabilir. Anne-babasını eleĢtirmesine yol açabilir. Kendisinin kötü olduğunu, sevilmediğini ve değersiz olduğunu düĢünebilir. Genellikle kaçamak cevaplar vermesine yol açabilir. Kendisine güvenilmediğini, saygı duyulmadığını düĢünebilir. Sorunları ile mücadele etmek yerine onlardan kaçmak gerektiğini düĢünebilir. 8 ANNE-BABA-ÇOCUK ĠLETĠġĠMĠNĠ KOLAYLAġTIRAN ETMENLER Ebeveyn bireyin yetiĢmesinde ilk ve önemli etken olmaktadır. Diğer bir deyiĢle eğitimin ilk basamağı ailede baĢlamaktadır. Dolayısıyla sağlıklı iletiĢim becerilerine sahip bireylerin yetiĢmesi yine sağlıklı iletiĢim becerilerine sahip ebeveynlerle gerçekleĢebilir. KABUL Ġnsanlar arasındaki iletiĢim sürecinde temel ilke “kabul etmektir”. BaĢkasını olduğu gibi kabul etmek, karĢıdaki kiĢiye verilen değerin bir göstergesidir. Özellikle anne-babalar, çocuklarını farklı bir birey olarak görmelidirler. Duygu, düĢünce ve davranıĢlarında özgür olduklarını düĢünerek onları oldukları gibi kabul etmelidirler. Kabul, çocuğun sevildiğini ve değer verildiğini hissederek kendisine olan güven duygusunun artmasına, daha üretken yaratıcı bir birey olmasına, sorunlarını çözmeyi öğrenmesine yardımcı olur. Anne-babalar, çocuklarını kabul edebilirler. Ancak çocuklarının bazı davranıĢlarını bazı günler kabul ederken, bazı günler aynı ya da benzer davranıĢını kabul etmeyebilirler. Bunu bir davranıĢ penceresinden göstermek mümkündür. Pencerenin yukarı bölümünde kalan davranıĢlar kabul edilebilir davranıĢlardır. Pencerenin aĢağı bölümündeki davranıĢlar ise kabul edilmez davranıĢlardır. Pencereyi ikiye bölen çizgi ise kabul çizgisidir. DAVRANIġ PENCERESĠ Kabul Çizgisi A Kabul Edilebilir DavranıĢlar B Kabul edilemez DavranıĢlar A. Anne sağlıklı, neĢeli ve bir iĢle uğraĢmazken çocuğun müziğin sesini çok yüksek seste açması. B. Annenin baĢı ağrırken, çocuğun müziğin sesini çok yüksek seste açması. Anne-babaların, çocuğun davranıĢını kabul edip etmemeleri, o anda yaĢadıkları duygulara bağlıdır. Anne-baba, çocuğun davranıĢı sırasında olumsuz duygular yaĢıyor ise davranıĢı kabul etmezler. Olumsuz duygular yaĢamıyorlar ise aynı davranıĢı görmezlikten gelebilirler. Bu nedenle kabul çizgisinin yeri değiĢkendir. 9 Kabul çizgisinin değiĢkenliği anne-babaya, çocuğa ya da çevreye bağlı nedenlerden kaynaklanabilir; Bazı anne-babaların çocuklarının davranıĢlarına karĢı kabulleri daha fazladır. Böyle anne-babalar tüm insanlara karĢı kabulkar bir tutum içerisindedirler. Kabul onların bir kiĢilik özelliğidir. Böyle anne-babalarla birlikte olmak çocuğu rahatlatır, rahatça konuĢmasını ve kendini ifade etmesini sağlar. Öte yandan bazı anne-babaların çocuklarının davranıĢlarına karĢı kabulleri çok azdır. Çocuklarının kabul edilebilecek olumlu davranıĢlarını bile kabul etmezler. Örneğin; süpermarkette alıĢveriĢ yaparken anne, sessizce kendisi ile dolaĢan çocuğunu sürekli olarak “Yanımdan ayrılma”, “Yiyeceklere dokunma”, “Kenara çekil”, “YavaĢ konuĢ”, “Elini arabadan çek” diyerek uyarır. Böyle anne-babaların sadece çocuklarına karĢı değil, baĢkalarına karĢı da kabulleri oldukça azdır. Bu onların bir kiĢilik özelliğidir. Anne-babanın çocuğun davranıĢlarını kabul etmemeleri, çocuğun yaĢına, cinsiyetine ve kendilerine benzerliğine bağlı olabilmektedir. Örneğin 2 yaĢındaki bir çocuğun biberondan süt içmesi normal karĢılanırken, 6 yaĢındaki çocuğun biberondan süt içmesi normal karĢılanmaz. Bazı anne-babalar kendilerine benzeyen çocuklarının davranıĢlarına daha çok kabul edici tepkiler gösterirler. Bazı anne-babalar ise kendilerinden farklı, ancak kendi beğenilerine uygun olan davranıĢları gösteren çocuklarına karĢı daha hoĢgörülü ve kabul edici tepkiler gösterirler. Yine aile bireylerinden sevilen birine benzetilen çocukların davranıĢlarına anne-babalar daha çok kabul tepkisi gösterebilirler. Bazı annebabaların istemedikleri cinsiyette dünyaya gelen, fiziksel çekiciliği olmayan, huysuz, yaramaz, sürekli ağlayan ya da engelli olan çocuklarının davranıĢlarına karĢı kabulleri de daha az olabilmektedir. Anne-babaların, çocuklarının davranıĢlarını kabul edip etmemelerinin temelinde yatan nedenlerden biri de çevreye verdikleri önemdir. Örneğin; annebaba çocuğun evde yemek yerken özensiz yemek yemesine hoĢgörü gösterebilir. Ancak aynı anne-baba, çocuğun aynı davranıĢını misafirlerin yanında ya da restoranda yemek yerken kabul etmeyebilir. Anne-babanın kabulü çocuğa ulaĢmadıkça, açıkça gösterilmedikçe çocuk üzerinde hiçbir etkisi olmaz. Örneğin; anne-babanın kumsalda kule yapan çocuklarına karıĢmayarak onun kendi düĢündüklerini yapmasına izin vermeleri, çocuklarına gönderdikleri sözsüz bir kabul iletisidir. Çünkü bu durumda çocuk “Annem-babam yaptığımı beğendi” diyerek kabul edildiğini düĢünür. Ancak bazı anne-babalar, çocuklarının yaptıklarına karıĢarak, yardım etmeye çalıĢarak ona kabul edilmediği duygusunu yaĢatırlar. Çocuğa kabul edildiğini iletmenin bir baĢka yolu da onu dinlemektir. 10 DĠNLEME Edilgin Dinleme ĠletiĢim denince akla genellikle konuĢmak gelir. Oysa iletiĢim dinleme ile baĢlar. Anne-babaların çocukları ile etkili bir iletiĢim kurabilmeleri, konuĢmaya olduğu kadar dinlemeye de önem vermeleri ile mümkündür. Çocukla iletiĢimde ve onun sorularını çözmede önemli olan çocuğa konuĢması için uygun ortamı hazırlamak ve onu dinlemektir. Dinleme çocuğa; “Sen varsın”, “Sen değerlisin”, “Sen güçlüsün”, “Seni seviyorum” gibi mesajlar iletir. Bu tür mesajlar çocuğun olumlu bir benlik saygısı geliĢtirmesine, kendisine güvenmesine, kendisine değer verildiğini hissetmesine ve sorunlarını kendi kendine çözümleyebilmesine yardımcı olur. Anne-baba dinleyerek çocuğu var eder. Dinlenmeyen çocuk sevildiğini bilmez ve konuĢmak istemez. Sessizlik, çocuğu konuĢmaya baĢladıktan sonra devam etmesi için yüreklendiren güçlü bir etkendir. Sessizlik çocuğa, “Seni kabul ediyorum”, “Duygularını duymak istiyorum” gibi mesajlar iletir. Onu konuĢmaya güdüleyerek, duygu ve düĢüncelerini daha rahat ifade etmesine imkan sağlar. Böylece sorulmak istenen bir çok sorunun cevabının alınmasına yardımcı olur. Özellikle sorunu olan çocuğun, sorununu anlatmak için sessizliğe daha çok ihtiyacı vardır. Sessizlik sık tekrarlandığı zaman çocukta mesajın kabul edilmediği izlenimi uyandırabilir. Bu nedenle anne-babalar, dikkatle dinlediklerini belirtmek için bazı tepkiler vermelidirler. Bunlara “Onay tepkileri” ya da “Kabul tepkileri” denir. Bu tepkiler: baĢı öne eğme, aĢağı-yukarı sallama, gülümseme Ģeklinde sözsüz olabileceği gibi, “Hımmm”, “Evet dinliyorum”, “Hı, hı, anlıyorum” gibi sözel de olabilir. Kabul tepkileri çocuğun rahat konuĢmasına imkan sağlar. Çocuklar konuĢurken bazı sorunlarını ya da duygularını açıklamakta zorlanabilirler. Bu yüzden konuĢmak için yüreklendirmeye ihtiyaç duyarlar. Böyle durumlarda kapı aralayıcıları; “Anlıyorum”, “Öyle mi?”, “Ġlginç”, “Doğru mu?”, “Yaa” Ya da konuĢmaya davet cümlelerini kullanmak gerekir. “Bu konuda konuĢmak ister misin?” “Bana ondan söz et.” “Duygularını merak ediyorum.” “Senin görüĢlerin ilgimi çekiyor.” “Anlatacaklarını dinlemek istiyorum.” “Bu konu senin için önemli gibi görünüyor.“vb. 11 Kapı aralayıcı ve konuĢmaya davet cümleleri genellikle açık uçlu olduğundan çocuğa konuĢması için kapıyı aralar. Duygularını paylaĢıp paylaĢmama konusunda onu özgür bırakır. Çocuğa; “Duygularını açıklamaya hakkın var.” “Senin düĢüncelerini gerçekten öğrenmek istiyorum.” “Seni daha iyi tanımak istiyorum.” “DüĢüncelerin dinlemeye değer.” gibi mesajlar iletir. Böylece çocuk kabul edildiğini ve kendisine saygı duyulduğunu hisseder. Etkin Dinleme Etkin Fiziki Dinleme Anne-baba çocuğu dinlerken bedensel olarak da dinler duruma geçmelidir. Dinlerken bacağını sallamak, kalemle oynamak, sık sık saate bakmak, baĢka bir iĢle ilgilenmek, parmakları masaya vurmak, pencereden dıĢarıya bakmak gibi çocuğun dikkatini dağıtacak ve onu rahatsız edecek davranıĢlardan kaçınmalıdır. Çünkü bu tür davranıĢlar; çocuğa önemsenmediği, değer verilmediği, dinlenmek istenmediği mesajını iletir. Dinlerken anne-babanın, çocuğun elini tutması, omzuna dokunması, baĢını okĢaması, kucaklaması aralarında yakınlık ve sıcaklığın oluĢmasını sağlar. Annebabanın çocuğun baĢını Ģefkatle okĢaması, saatlerce yapacakları açıklamadan daha etkili olabilmektedir. Dokunmak ya da sarılmak, özellikle çocuğun sorunu olduğu zaman, kendisini güven içerisinde hissetmesini sağlar. Anne-baba-çocuk arasında sağlıklı bir iletiĢimin oluĢmasında göz kontağı kurma da önemli bir etkendir. Anne-baba çocuğu ile iletiĢim kurarken onun yüzüne bakarak gözle iletiĢim kurmaya çalıĢmalıdır. Böylece çocuğun yüz ifadesinden, söylediklerinin ötesinde baĢka mesajların da olabildiği gözlenebilir. Örneğin; konuĢurken çocuğun yüzünün kızarması, gözlerini kaçırmaya çalıĢması, dudaklarının titremesi, kaĢlarının çatılması, vb. ifadeler, çocuğun söylediği sözlerin içeriğine zenginlik kattığı gibi, sözlerin içeriği ile söylemek istediği mesaj arasında bir çeliĢkinin olup olmadığının da anlaĢılmasını sağlar. Örneğin; bardağındaki sütü içmeyip lavaboya döken çocuğun “sütümü içtim” derken gözlerini kaçırmaya çalıĢması ya da yüzünün kızarması vb. davranıĢları doğruyu söyleyip söylemediği hakkında bazı ip uçları verir. Çocuk konuĢurken, göz kontağı kurmadan “Tamam sen anlat ben seni dinliyorum” deyip gazetesini okuyan babasına ya da “Seni dinliyorum” deyip mutfakta yemek yapmak için koĢuĢturan annesine anlatma isteği duymaz. Bu anne-baba-çocuk arasında etkili bir iletiĢimin geliĢmesini engeller. 12 Katılımlı Dinleme Katılımlı dinleme, gönderdiği mesaja ayna tutup geri ileten sözlü bir tepkidir. Dinleyen kiĢi duyduğunu tekrar eder; ancak dinleyen kiĢi gelen mesajın anlamını değiĢtirmeden, yalnızca kendi sözcükleri ile ifade etmelidir. Edilgin dinleme ve etkin fiziki dinleme çocuğun bir sorunu olduğu zaman ona yardımcı olur. Ancak çocuk, bazı sorunlarını çok yoğun duygularla birlikte yaĢar ve bu duygularını dile getirmekte zorlanabilir. Böyle durumlarda çocuğa yardımcı olabilmek için onu iyice anlamaya çalıĢıp söylediklerini: 1. Kısaca tekrar edebiliriz ya da kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz. Örneğin: Çocuk: “KardeĢim bebeğimi aldı vermiyor.” Anne: “KardeĢinle oyuncakları paylaĢmayı öğrenemedin.” Yerine: Anne: “Demek kardeĢin bebeğini aldı vermiyor.” (Sözleri özümleme, duyduğunu tekrar etme) 2. Çocuğun duygularını dile getirebiliriz. Örneğin: Çocuk: “KardeĢim bebeğimi aldı vermiyor.” (Çocuk ne hissediyor? Kızgınlık, öfke) Anne: “Bu da seni çok kızdırıyor.” Katılımlı dinleme konuĢan kiĢi ile aynı düĢünceyi paylaĢmayı gerektirmez. KiĢinin tüm dikkatini, konuĢan kiĢiye vermesi esasına dayanır. 1. Katılımlı Dinleme Örnekleri Çocuk: “KardeĢim kitabımı aldı vermiyor.” Anne : “KardeĢinin kitabını alması hoĢuna gitmiyor.” Çocuk: “Evet hoĢlanmıyorum.” 2. Çocuk: “Anneciğim bugün okulda ne oldu biliyor musun?Müzik öğretmeni beni koroya seçti.” Anne : “Bu da seni çok mutlu etti.” Çocuk: “Evet çok mutluyum.” 3. Çocuk: “Anneciğim babam neden gecikti?” Anne : “Baban geç kaldığı için merak ediyorsun.” Çocuk: “Evet merak ediyorum.” 4. Çocuk: “Bugün okula gitmek istemiyorum. KeĢke Ali okula gelmese. ” Anne : “Ali’ye kızgınsın,” Çocuk: “Evet sürekli kavga ediyor.” 5. Çocuk: “Matematik dersini hiç anlamıyorum.” Anne: “Matematik dersi sana zor geliyor.” Çocuk: “Evet, baĢaramayacağım diye kaygılanıyorum.” 13 Katılımlı Dinlemenin KoĢulları Çocuğun duyguları anne-babanın duygularından ne kadar farklı olursa olsun onun duygularını gerçekten kabul etmek gerekir. Çocuk sorununu anne-babasına anlatmak istediğinde kullanılmalıdır. Çocuğun duygularını paylaĢmak istemediği, onlarla yalnız kalmak istediği zamanlar olabilir. Böyle durumlarda duygularına saygı duyulmalı ve konuĢmaya zorlanmamalıdır. Anne-babanın eğer zamanı yoksa, o anda kendilerinin de sorunları varsa katılımlı dinlemeyi kullanmamalıdırlar. Bu iletiĢimi zedeleyebilir. Anne-baba katılımlı dinlemeyi, istediği bir çözümü çocuğa zorla kabul ettirmek amacı ile kullanmamalıdırlar. Çocuk anne-babasının niyetini anlayıp iletiĢimi kesebilir. Katılımlı dinleme çocuğun kendi sorunlarını kendisinin çözebilmesine yardımcı olmak amacıyla kullanılır. Çocuğun sorununa çözüm önerisi getirmek yerine, önce onun sorununa kendisinin çözüm yolları bulmasına fırsat verilmelidir. Bu konuda çocuğa güven duyulmalıdır. Anne-babalar duyguların geçici olduğunu kabul etmelidirler. Duygular değiĢebilir. Örneğin; nefret sevgiye dönüĢebilir, hayal kırıklığı yerini umuda bırakabilir. Duygular hiçbir zaman çocuğun içinde yerleĢip kalmaz. Bu nedenle duyguların dile getirilmesinden korkmamak gerekir. Katılımlı dinleme, çocuğun sözle iletiĢim kurmaya hazır olduğu 2 yaĢ civarında baĢlatılmalıdır. Bazı anne-babalar, çocuklarının sorunlarından dolayı duydukları rahatsızlıktan kurtulmak için, hemen sorundan kurtulmak isterler. Çocuğu dinlemek için gereken zamanı harcamazlar. Çocuğa sorununu çözmek için öğüt vermeyi, çözüm önerileri getirmeyi tercih ederler. Bu nedenle iletiĢim engellerini kullanırlar. Bazı anne-babalar da çocuklarının, sorunlarından dolayı üzülmelerine dayanamazlar. Çocuklarını, yaĢamakta oldukları olumsuz duygulardan kurtarmak için acele ederler. Sorunu kısa sürede çözümleyebilmek için de iletiĢim engellerini kullanırlar. Anne-babaların, iletiĢim engellerinin çocukları ile iletiĢimlerini nasıl engellediğini ve çocuğun davranıĢlarını değiĢtirmede etkili olmadığını anlamaları için kendilerini çocuklarının yerlerine koymalıdırlar. Böylece iletiĢim engellerinin, kendilerinin ne tür olumsuz duygular yaĢamalarına ve tepkiler vermelerine yol açtığını anlamaya çalıĢmalıdırlar. 14 ÇOCUKLA ĠLETĠġĠMDE KULLANILAN DĠL Sen Dili Çocuğun olumsuz davranıĢları ya da sözleri anne-babaların korku, kaygı, öfke gibi olumsuz duygular yaĢamalarına neden olabilmektedir. Bu duygular karĢısında tepkilerini; “Ne laf anlamaz çocuksun”, “Neden böyle yapıyorsun?”, “Neden dikkat etmiyorsun?”, “Çocuk gibi davranıyorsun”, “Sen adam olmazsın”, “Salak, geri zekalı, aptalın birisin”, “Böyle davranmamalısın” gibi cümlelerle ifade edebilmektedirler. Dikkat edilirse kullanılan ifade tarzı çocuğa yönelik sen-mesajı, sen kelimesi yani sen dilidir. Örneğin; anne kitap okurken TV’nin sesini çok yüksek açan çocuğuna “Ne laf anlamaz çocuksun”, “BaĢımın belası çocuk”, “Saygısızın tekisin”, “Kes Ģunun sesini”, Ģeklinde ifadede bulunursa, annenin çocuğu ile iletiĢimde kullandığı dil sen dilidir. Sen dili çocuğun, olumsuz davranıĢlarını değiĢtirmesinde etkili olmaz; çünkü kabul edilmeyen olumsuz davranıĢın açık tanımı yoktur. Bu nedenle çocuk hangi davranıĢına kızıldığını ya da düzeltmesi gereken davranıĢın hangisi olduğunu bilemez. Ayrıca olumsuz davranıĢın karĢı tarafta nasıl bir etki yarattığı ve bu etkinin sonucunda oluĢan duygu belirtilmediğinden, çocuk davranıĢının karĢıdaki kiĢiyi nasıl etkilediğini bilemez. Oysa çocuklar davranıĢlarını değiĢtirmek için güçlü bir neden duymak isterler. 1. 2. Sen Dili ile KonuĢmanın Çocuk Üzerindeki Olumsuz Etkileri Sen dili ile gönderilen “Ne laf anlamaz çocuksun”, “BaĢımın belasısın”, “ġımarığın birisin”, “Geri zekalı”, “Aptal” gibi kızgınlık ifadeleri çocuğun davranıĢına değil, kiĢiliğine yönelik açık saldırı niteliğindedir. Bu çocuğu sarsar, üzer, gücendirir, kızdırır. Onuru kırıldığı için direnmesine ve karĢılık vermesine yol açar. Çünkü bu tür ifadeler “Seni kabul etmiyorum”, “Seni önemsemiyorum”, “Sen iyi değilsin”, “Sen değersizsin” gibi mesajlar iletir. Zamanla çocuk anne-babası ile iletiĢimini keser ve içine kapanır. Gençlerde ayrıca ev dıĢına yönelmelere de neden olabilir. Sen dilinde kullanılan “geri zekalı”, “aptal”, “sersem”, “dağınık”, “pis pasaklı”, “ĢiĢko” gibi lakaplar çocuklar tarafından ciddiye alınabilir. Çocuk bu lakapların kendisine uygun olduğu için söylendiğini düĢünür ve buna uygun davranıĢlarda geliĢtirmeye baĢlar. Bu tür sözlerle küçümsenen, aĢağılanan çocuğa önemsiz, değersiz olduğu vurgulanmıĢtır. Çocuk sevilmediğini, beceriksiz olduğunu, kabul edilmediğini düĢünmeye baĢlar. Bu da düĢük benlik saygısının oluĢmasına neden olur. 15 3. Anne-baba tarafından suçlayıcı ve yargılayıcı sen mesajları alan çocuk, zamanla kendisini savunmaya ve anne-babasını yargılayarak karĢılık vermeye baĢlar, onları örnek alır. O da duygularını sen mesajı ile göndermeye baĢlar. Örneğin; “Sen de zaman zaman hata yapıyorsun”, “Sen de yapma”, “Sen çok mu iyi bir annesin?”, “Çok dırdırcısın” gibi mesajlar gönderir. Anne-baba bu tür mesajlar karĢısında daha fazla sinirlenir, çocuğa daha çok ceza vermesine ya da baskı yapmasına yol açar. Ceza ve suçlamalar çocukta ve gençte baĢkaldırma ve isyan duygularını arttırır. 4. Anne-babaların, sürekli çocuğun olumsuz davranıĢlarından söz etmeleri, çocuğun bu özellikleri ile tanınmasına neden olur. Çocuk, arkadaĢları ve yakın çevresi tarafından o Ģekilde algılanmaya baĢlar. Bu da çocuğun kabul edilmeyen davranıĢlarını değiĢtirmek için çabalamasını engeller. Ben Dili Ben dili ile konuĢmak, kiĢinin kendisinden söz etmesi ya da kendisini övmesi demek değildir. Ben dili, kabul edilmeyen davranıĢın tanımlandığı, davranıĢın karĢıdaki kiĢiyi nasıl etkilediğinin ve ne tür duygular uyandırdığının açıklandığı dürüst ve sorumlu bir kızgınlık ifadesidir. Örneğin; baba iĢten yorgun gelmiĢtir, ancak çocuk oyun oynamak istemektedir. Baba bu durumda “BaĢımın belasısın” Ģeklinde bir sen dili mesajı göndermek yerine; “Çok yorgunum”, “Canım oynamak istemiyor”, “Dinlenmek istiyorum” Ģeklinde ben dili mesajları gönderdiğinde çocuk, babasının yaĢadığı duyguları anlayacaktır. Sen dili mesajları duyguları iletmede yetersiz kalır. Ben dili ile sen dili arasındaki en önemli fark; ben dilinin anne-babanın, o anda kendilerinde oluĢan gerçek duygularını ifade etmeleridir. Duyguların ifade ediliĢinde suçlama ve yargılamanın olmayıĢıdır. Sen dilinde ise suçlama ve yargılama vardır. Etkili bir ben dili üç öğeyi içermelidir. Bunlar: 1.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranıĢın yargılamadan ve suçlamadan tanımlanması. “Oyuncaklarla oynadıktan sonra onları toplamadığın zaman…..” “Ben konuĢurken sen sözümü kesince…..” “Televizyonun sesini çok yüksek açınca…..” “Salonda top oynayınca…..” “Yemek yerken üzerini kirletince…..” 16 2.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranıĢın anne-baba üzerindeki somut, gerçek ve kesin etkisinin söylenmesi. “BaĢım ağrıyor.” “Yoruluyorum.” “Okuduğumu anlamıyorum.” “Kapının çalındığını duyamıyorum.” “ĠĢime engel oluyor.” “Tekrar yıkamak zorunda kalıyorum.” 3.Kabul edilmeyen ya da hatalı olan davranıĢın anne-babada yarattığı duyguların ifade edilmesi. “Öfkeleniyorum.” “Korkuyorum.” “Üzülüyorum.” “AĢağılanmıĢ hissediyorum.” “Değersiz hissediyorum.” “Kızıyorum.” Örnek: Anne salonda arkadaĢı ile konuĢurken, çocuk sürekli bir Ģey sorarak ve isteyerek anneyi rahatsız eder. Çocuk: “Anne sarı saçlı bebeğim nerede?” Anne: “Kim bilir nereye attın! Git ara bul! Ne dağınık bir çocuksun!” Çocuk: “Anneeee bulamıyorum.” Anne: “Ġki söz ettirmiyorsun. Git baĢımdan diyorum. Odana git ve oynayacak baĢka bir bebek bul.” Çocuk: (Odasına gider bir süre sonra tekrar gelir.) “Anne meyve suyu istiyorum.” Anne: “Ne laf anlamaz çocuksun. Hiç rahat vermiyorsun.” Çocuk: “Sen de önce meyve suyumu hazırla sonra arkadaĢınla konuĢursun.” Anne: “Bir de bana akıl veriyor. Çabuk odana git, beni yanına getirtme.” Çocuk: “Ne zaman bir Ģey istesem hep bağırırsın zaten.” Annenin etkili bir ben dili mesajı Ģöyle olabilirdi: “ArkadaĢımla konuĢurken sürekli bir Ģey sorduğun zaman (davranıĢ) öfkeleniyorum (duygu). Çünkü ne söyleyeceğimi unutuyorum (somut etki).” 17 Ben Dili ile KonuĢmanın Yararları Anne-babaya Sağladığı Yararlar 1.Ben dilinde duygu ve düĢünceler anında iletildiği için anne-babayı rahatlatır. Öfke, kızgınlık gibi duyguların birikimini önler. 2.Olumsuz davranıĢın kendileri üzerindeki somut etkisini düĢünen annebaba, bazen belirgin bir etkinin olmadığını fark ederler. Kızgınlığın çocuğun davranıĢından kaynaklanmadığını düĢünürler. Böylece kızgınlığın iĢ yerindeki sorunlardan, yorgunluktan ya da baĢka bir kiĢiye duyulan öfke gibi özel yaĢantılarında karĢılaĢtıkları durumlardan kaynaklanabileceğini anlarlar. Bu durum da anne-babanın çocuğun davranıĢını kabulünü arttırır. Çocuğa Sağladığı Yararlar 1.Kabul edilmeyen davranıĢın tanımlanmıĢ olması, çocuğun hangi davranıĢının anne-babasında sorun yarattığını anlamasını sağlar. 2. Kabul edilmeyen davranıĢın somut etkisinin ve yaĢanan duygunun ifade edilmesi; çocuğun, anne-babasının da bazı haklarının, beklentilerinin ve duygularının olduğunu anlamasını sağlar. Böylece çocuk, sorun yaratan davranıĢının anne-babası üzerindeki etkisini fark ederek bu davranıĢı değiĢtirmek için daha istekli hale gelir. 3.Ben dili mesajları çocuğun baĢkalarını düĢünerek bencillikten kurtulmasına yardımcı olur. 4.Ben dili mesajları çocuğun benlik saygısını ve kiĢiliğini zedelemez, kendisine olan güven duygusunu da sarsmaz. 5.Ben dili mesajlarında suçlama ve yargılama olmadığı için çocuk savunucu bir tutum içine girmez. 6.Ben dili mesajları çocuğa, anne-babasının duygularını iletir. Ancak davranıĢını değiĢtirip değiĢtirmeme konusunda çocuğu özgür bırakır, sorumluluk çocuğa aittir. Bu durum da çocuğun büyümesine, davranıĢının sorumluluğunu almasını öğrenmesine yardımcı olur. 7.Ben dili mesajları, çocuğun da ileride kendisini ben dili mesajları ile ifade etmesini sağlar. 8.Ben dili mesajları ile gerçekleĢtirilen iletiĢim, anne-baba ve çocuğu birbirlerine daha çok yaklaĢtırır. Ben-Dilini Kullanırken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar 1.Çocuk davranıĢın neden kabul edilmediğini ve yarattığı anlayamaz. Ben dili mesajları çocuğa tam olarak iletilmelidir. 18 duyguyu 2.Anne-babalar ben dili mesajlarında çocuklarına, o an hissettikleri birincil duyguyu dile getirmelidirler. Örn. Kalabalık bir mağazada çocuğunu kaybeden annenin birincil duygusu endiĢedir. Ancak çocuğunu bulunca ikincil duygu olan kızgınlık ortaya çıkar. Bu nedenle annenin ben dili mesajı “Seni göremeyince korktum” gibi korku içerikli olmalıdır. 3.Ben dili mesajlarında duygular çocuğun anlayabileceği Ģekilde açık ve net olmalıdır. 4.Ben dili mesajları anne-babanın gerçek duygularını yansıtmalıdır. Duygular eksik ya da abartılı ifade edilmemelidir. Örn. Çocuğun sabah kalkınca yatağını düzeltmemesi anneyi sinirlendiriyor ise anne, “Sinirleniyorum” demeli, aynı davranıĢı bir daha tekrarlamasın diye “Çok kızgınım” dememeli. 5.Bazı durumlarda en iyi hazırlanmıĢ ben dili mesajları bile, çocuğun kendini savunmasına ve özellikle gençlerin “Ben böyle yapmak istiyorum”, “Senin kızman beni ilgilendirmiyor”, “Müziğin sesi o kadar rahatsız edici değil” gibi cevaplar verebilir. Böyle durumlarda katılımlı dinlemeye geri dönülmelidir. 6.Ben dili mesajları sadece olumsuz duyguları belirtmek için değil, olumlu duyguları belirtmek için de kullanılmalıdır. 19 BÖLÜM 2 UYUM PROBLEMLERĠ UYUM BOZUKLUKLARI Uyum; bireyin sahip olduğu özelliklerinin kendi benliği ile içinde bulunduğu çevre arasında dengeli bir iliĢki kurabilmesi ve bu iliĢkiyi sürdürebilmesi Ģeklinde tanımlanabilir. Gün geçtikçe hızlı sosyal, teknolojik, ekonomik, bilimsel değiĢmeler ve geliĢmeler oldukça, bireyin uyması gereken yeni yeni koĢullar artmaktadır. Bu durumun uyumsuzlukları da arttırdığı bir gerçektir. Uyumsuz çocukların okul çağında olanların nüfusumuzun % 2’sine tekabül ettiği görülmektedir. GeliĢim evrelerinin getirdiği doğal zorluklara yakın çevrenin olumsuz etkileri katıldığında çocukta bunlara tepki olarak çoğunlukla duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir. Bu olumsuz tepkilere “Uyum Bozuklukları” diyoruz. KiĢilik en uygun ortamda bile bir çok sorunları çözülüp engeller aĢılarak geliĢtirilir. Çocuk bir yandan yeni yetenekler, yeni beceriler kazanarak çevresine uyum sağlamakta bir yandan da geliĢmenin gereği olarak yeni sorunlarla karĢılaĢmaktadır. Bu sorunlarla baĢedebilme olumlu çevreyi oluĢturmak, güven veren, anlayıĢlı, sevgi dolu yaklaĢımlara bağlıdır. Bu çevreyi bulamayan çocuk güvensiz olur. KarmaĢık duygu, düĢünceler ve çeliĢkiler içinde bunalır. Kendi yaĢ düzeyine göre, geliĢim düzeyine göre karmaĢık duygular içine girer. Kimsenin kendini sevmediği, istemediği kuĢkusuna kapılarak çevresindekilere inanmaz, güvenmez. Büyüklerin ilgisini çekebilmek için gereksiz davranıĢlar yapar. Bu davranıĢlar ilk zamanlar belli bir ölçüde devam ettiği için aile ve çevreyi rahatsız etmez. Belli bir sınırdan sonra çocuğun davranıĢı bozularak çevreye uyum sorunu ortaya çıkar. Bu tür bozuklukların baĢında sürekli hırçınlık, sinirlilik, geçimsizlik, yalancılık, kavgacılık, söz dinlememe, kaygı ve korku hali gelir. YaĢ büyüdükçe bu tür davranıĢlar aileye ve topluma uyum bozukluğu Ģekline dönüĢür. Evden, okuldan kaçma, hırsızlık, sürekli baĢkaldırma, saldırganlık, yankesicilik, alkol alma, kuralları çiğneme, kavga, tahrip, bıçak ve tabanca taĢıma, yaralama gibi davranıĢ bozuklukları gösterir. Uyumsuzluğun Nedenleri 1. Kalıtım: Uyumsuzluğun ortaya çıkmasında kalıtımın bir etkisi olduğu gerçektir. Ancak uygun eğitim ortamı hazırlanarak ya bertaraf edilebilir ya da derecesi azaltılabilir. 20 2. Bedensel nedenler: Körlük, ĢaĢılık, ağır iĢitme, kamburluk, çolaklık, topallık, ĢiĢmanlık, sürekli ve kronik hastalıklar, ani kazalar ve Ģoklar. Bu tip bedensel özürlülerin kendiliğinden uyumsuzluk nedeni olmayıp çocuğun çevresindekilerin bu özüre karĢı takındıkları olumsuz tutum ve davranıĢlar göstermesine sebep olur. 3. Temel ihtiyaçların doyurulmaması: Bu ihtiyaçları 3’e ayırabiliriz. a) Biyolojik ihtiyaçlar; beslenme, barınma, giyinme, nefes alma, boĢaltım, dinlenme, asgari düzeyde doyurulması gerekir. b) Psikolojik temel ihtiyaçlar; sevmek-sevilmek, öğrenme ihtiyacı, korkuendiĢe ve güvensizlikten korunma ihtiyacı, baĢarılı olma ihtiyacı, kendisine saygı duyulma ihtiyacı. c) Sosyal temel ihtiyaçlar; arkadaĢlık kurma, bir gruba ait olma, statü, prestij sahibi olma, bağımsızlık ihtiyacı. Yukarıda bahsedilen ihtiyaçların doyurulmaması halinde uyum bozukluğu oluĢma olasılığı yüksektir. 4. Çevre ve sosyo-ekonomik etmenler: a) Aile çevresi: Çocuğun ihmal edilmesi, ihtiyaçlarının karĢılanmaması, aĢırı sevgi ve hoĢgörü, sevgisizlik ve hoĢgörüsüzlük, anne babanın çocuk önünde tartıĢmaları, kavgaları evi terk etmeleri, kovma, dövme, ve sövmeleri uyumsuzluğa neden olabilir. b) Çocuğun yakın çevresi: Çocuğun her gün birlikte olduğu, oynadığı arkadaĢlarının, büyüklerinin sevgi ve davranıĢlarından etkilenir. Ayrıca TV seyretmek, tiyatro, sinema çocuğu etkiler. Ġyiyi, güzeli görürse olumlu etkilenir; ancak hoĢgörüsüzlük, güvensizlik ortamında bulunursa uyumsuzluk olabilir. c) Okul: Çocuğun psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının okulda karĢılanmaması bir çok uyum bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep olabilir. 5. YanlıĢ eğitim: Çocuk, kendinde ve çevresinde olup bitenleri, toplumun isteklerini uygun bir eğitim ile öğrenebilir, çocuğu uygun bir eğitim ile önceden kendi ilgi ve yetenekleri, sonra çevre ve toplumun değer yargıları tanıtılmalıdır. Nerede, nasıl davranacağı, problemlerini nasıl çözeceği öğretilmelidir. Çocuğun bütün arzularını yerine getirmek veya sınırlandırmak onda çeĢitli uyumsuzlukların geliĢtirilmesine sebep olmaktadır. Problemli çocukların tanısı kadar tedavisi de uzun ve titiz bir çalıĢmayı gerektirir. Bu çalıĢmada sabırlı ve etkin yaklaĢımlar ile anne-babaya görev 21 düĢtüğü gibi uzman pedagog, çocuk psikiyatristi ve klinik psikologuna da görevler düĢmektedir. UYUMSUZ ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DAVRANIġLAR 1. Sinirli hareketleri vardır. 2. Huzursuz ve rahatsızdırlar. 3. Adale seğirmeleri görülür. 4. Okul çalıĢmalarına karĢı ilgisizdirler. 5. Okula sık sık devamsızlık yaparlar. 6. Okuldan hoĢlanmazlar. 7. Kıskançtırlar. 8. YarıĢmaktan hoĢlanırlar. 9. Tırnaklarını yer, ısırırlar. 10. Dikkatsizdirler. 11. EleĢtirilere tahammülsüzdürler. 12. Oyun bozandırlar. 13. Kolayca hüsrana kapılırlar. 14. Devamlı gerilim içindedirler. 15. Sık sık titreme görülür. 16. Daima kendilerinin savunurlar. 17. Sık sık çalarlar. 18. Otoriteye karĢı direnirler. 19. Övünmeyi severler. 20. Akranlarından hoĢlanmazlar. 21. Yalan söylerler. 22. Kronik Ģekilde hastalıklarından Ģikayet ederler. 23. Babaları tarafından baskıya maruz kaldıklarını söylerler. 24. Öfke nöbetleri gösterirler. 25. NeĢesiz ve yalnız olular. 26. Utangaç, korkak, ürkek, endiĢeli olurlar. 27. Hallüsünasyon (gerçekte varolmayan bir Ģey varmıĢ gibi davranmak) ları vardır. 28. Çözemediği problemleri içine atar. 29. BaĢkalarıyla çalıĢmaktan hoĢlanmazlar. 30. Kendi kendine güvenmez, fikirlerini değersiz görür, aĢağılık duygusu vardır. 31. Sık sık iç çekme, saçlarını kıvırma ve çekmeler görülür. 32. Gereksiz yere bağırıp çağırırlar. 22 UYUM PROBLEMLERĠNĠN SINIFLANDIRILMASI 1- DAVRANIġ BOZUKLUKLARI Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Hırsızlık Yapan Çocuklar Evden Kaçan Çocuklar Uyku Bozukluğu Olan Çocuklar Yemek Sorunu Olan Çocuklar 2- ALIġKANLIK BOZUKLUKLARI Alt Islatma (Enoresis) DıĢkı Kaçırma (Enkopresis) Tırnak Yeme Tikli Çocuklar Parmak Emme 3- DUYGUSAL BOZUKLUKLAR Öfkeli Çocuklar Saldırgan Çocuklar Kıskanç Çocuklar Yalan Söyleyen Çocuklar Okul Fobisi Utangaç Çocuklar 1- DAVRANIġ BOZUKLUKLARI 1- DĠKKAT EKSĠKLĠĞĠ VE HĠPERAKTĠVĠTE Çocuklar genellikle canlı, hareketli ve yaĢam doludurlar. Gün boyu oynar, koĢar ve zıplarlar. Sürekli bir gidiĢ geliĢ Ģeklinde durmadan bir Ģeyler yaparlar. Yorulmak nedir bilmezler. DıĢarıda oynadıkları yetmiyormuĢ gibi evde de çoğu kez anneleri kızdıran koĢmalı, atlamalı oyunlar oynarlar. Çocukların çoğunda sınırsız bir enerjinin bulunduğu görülür. Hızla etrafa koĢuĢtururlar ki bu enerjiyi tüketsinler. Hiperaktif çocukları anlayabilmek için hayalimizde yeni, parlak fiyakalı bir araba canlandıralım. Bu arabanın Ģoförü arabayı gaza basarak yokuĢtan aĢağı sürüyor, virajları tekerlekleri gıcırdatarak alıyor ve son sürat yoluna devam ediyor. Derken Ģoför arabayı durdurmak istiyor ama yavaĢlatamıyor. Bu arabanın her Ģeyi var, ama frenleri yok. Araba her an yoldan çıkabilir. Hatta bir yerlere çapıp parçalanabilir. 23 ĠĢte DEHP olan çocukların durumu; güzel bir spor araba, iyi bir motor (güçlü bir düĢünme yetisi) var ama arabanın frenleri yok. DEHB bebeklikten ya da 5 yaĢından önce baĢlayan davranıĢta görülen geliĢimsel bir bozukluktur. Belirtileri; yönerge alamama, kendini kontrol edememe, problem çözümüne gidememe, davranıĢını değerlendirememe, düĢünmeden hareket etmedir. Çocuğun dikkat süresi yaĢının ve zekasının gerektirdiğinden daha kısa olmasıdır. Bu çocukların zekası normaldir, ancak dikkatleri yetersizdir. Bu da okulda öğrenme sorunlarıyla karĢılaĢmalarına sebep olur. DEHB yaĢamın dört alanını etkiler; Hareketlilik Dikkat Sosyal iliĢkiler Duygusal yaĢam Hareketlilik çoğunlukla ilk on yıl içerisinde sorun yaratır. YaĢ ilerledikçe hareketlilik azalır. Dikkat yaĢamın ilk yılları önemsizdir, okul yıllarında önem kazanır, çocuk büyüdükçe dikkat süresi de uzar. Sosyal iliĢkiler ve duygusal yaĢam yetiĢkin yaĢta daha etkindir. Ülkemizde, genellikle hiperaktif çocuklara “çok zeki, o yüzden yerinde duramıyor.” olarak bakılır ve çocukların gerçekte bir sorunu olduğu düĢünülmezdi. Ne zamanki çocuk okula baĢlar ve öğrenme ile ilgili sorunlar ortaya çıkar ana babalar çocukları için kaygılanmaya baĢlar. Hiperaktif Çocukların Belirtileri Üç temel belirti vardır: 1. Dikkat eksikliği: Çocuklar dikkatlerini belli bir konuya yöneltemezler. Okumak, birisini dinlemek, oyun oynamak gibi faaliyetlerde dikkatlerini toplayamazlar. Kısa bir süre toplasalar bile herhangi bir sesten, hareketten, kokudan ya da akıllarına baĢka bir konu geldiğinde dikkatleri çabuk dağılır. Dikkat eksikliği tek baĢına görülebildiği gibi aĢırı hareketlilikle beraber de görülebilir. Hareketli olmayan, durgun çocuklarda da dikkat eksikliği olabilir. 2. Hiperaktivite: Kelime olarak aĢırı hareketlilik demektir. Her hareketli çocuk hiperaktif değildir. Onlar doğuĢtan enerji doludurlar ve hareketleri uyumlu, amaca yönelik ve devamlılığı olan niteliktedir. DEHB olan çocukların hareketliliği ise keyfi ve amaçsızdır. Çevreye karĢı olan tepkilerini kontrol altına alamadıkları için baĢıboĢ bir hareketlilik sergilerler. 3. Dürtülerine hakim olamama: DüĢünmeden harekete geçerler, konuĢarak düĢünürler. Arabalara dikkat etmeden topun ardından caddeye koĢar; oda içinde koĢtururken bir saksıya çarpıp devirir. Soruyu doğru anlasa bile 24 düĢünmeden cevap verdiğinden yanlıĢ cevabı seçer. Söylenenleri dinlemedikleri için kendilerinin de ne istediklerini bilmezler; dolayısıyla disipline edilemezler. Ruh halleri değiĢken, kavgacı, sinirli, doyumsuz, sabırsız, çabuk düĢ kırıklığına uğrayıp sıklıkla ağlar, çabuk heyecanlanır, oturduğu yerden sık sık kalkıp dolaĢır. Okul ve ailenin kurallarına uyamaz. Nedenleri: 1. DoğuĢtan gelir. 2. Yapısal özelliklerden biridir. 3. Hamilelik, doğum ve erken çocukluk dönemlerindeki travmalar oluĢumu hızlandırır. 4. Bazı vitaminlerin azlığı veya çokluğu, bazı gıda maddelerinin, çinko gibi eser elementler etkisi ile ilgili tartıĢmalar sürmektedir. 5. Ailede kural ve yasaklarla sorun yaĢayan kiĢilerin olması, tutarsız davranan, sık sık iĢ değiĢtiren kiĢilerin olması çocukta bu bozukluğun oluĢmasına katkıda bulunur. Ne Zaman Ortaya Çıkar: 1. Çoğunlukla 3 yaĢından sonra kendini belli etmeye baĢlar, ancak okulun ilk yıllarında öğrenme sorunu ile dikkati çeker. 2. Bazılarında bebeklikle kendini belli eder. Uyku, yeme düzensizlikleri, huzursuz olma. Ne Yapmalı? 1. Bozukluk Ģüphesi olduğunda bir çocuk psikiyatrisine baĢvurmalı. 2. 6 yaĢtan itibaren ilaç tedavisi uygulanmakta ve %80’in üzerinde baĢarı elde edilmektedir. 3. Okul Rehberlik Servisleri veya Rehberlik ve AraĢtırma Merkezleri ile iĢbirliği yapılmalıdır. Anne – Baba Olarak Yapmanız Gerekenler: Çocuğunuzun yapmakta zorluk çektiği Ģeyleri ve diğer çocuklardan farklı ve güçlü yanlarını belirleyiniz. Bu neler yapabileceğiniz konusunda size yol gösterecektir. Evde yaĢayan herkes çocuğun sorununu tam olarak bilmelidir. Çocuğunuza karĢı beklentilerinizi belirlerken aĢırıya kaçılmamalı çocuğunuzu bıktırmamalısınız. Diğer çocuklarla kıyaslama yapmamalısınız. Çocuğunuz sizi dinlemiyor gibi davranıyor sizi görmezden geliyorsa, göz teması kurun konuĢmaya baĢlayın. 25 Okul ödevlerini yaparken, çalıĢma süresini kısaltın, kısa aralar verin. Çocuğunuzun zorlandığını veya sıkıntıya girdiğini gördüğünüz zaman gerginliği azaltmak ve öfkesini engellemek için ona cesaret verin, iĢ yükünü azaltın. Kesin olarak yapılmasını istemediğiniz davranıĢlarla izin verebileceğiniz davranıĢları onunla konuĢunuz ve kararlı olunuz. Çocuğunuza açık kısa ve kesin yönergeler veriniz. Ev dıĢında sosyal ya da sportif faaliyetlere katılmasına yardımcı olun. Ev içinde ufak sorumluluklar veriniz. Doktor, aile ve öğretmen iĢbirliği kurmaya ve sürdürmeye çalıĢın. 2-ÇALMA Çalma konusu, çocuklara, aile çevresinin çocuğa mülkiyet ve baĢkalarının mülkiyetine saygı göstermesi konusunda gerekli kavram ve alıĢkanlıkları öğretememesinden kaynaklanır. HoĢuna giden ya da ilgi duyduğu eĢyayı çocuk kendine mal etmeye ya da düĢünmeden kullanmaya giriĢir. Her çalma olayını hırsızlık olarak görmemek gerekir. Ancak süreklilik arz ediyorsa ve alıĢkanlık haline getirmiĢse hırsızlık olarak görülebilir. Çalma bir uyum ve davranıĢ bozukluğu belirtisi olarak kabul edilmeli ve bunun bir tehlike sinyali olduğu bilinmelidir. Çalma olayı 5 yaĢına kadar bir sorun oluĢturmaz. Her çocuk baĢkalarına ait olan Ģeyleri alamayacağını öğrenmelidir. Bunu öğretmenin en iyi yolu baĢkasına ait bir Ģeyi aldığı zaman kendisine bunların kime ait olduğu hatırlatılmalı; bunları ancak izin verildiği takdirde alabileceği öğretilmelidir. Kendisine ait eĢyaları olması sağlanmalı ve yeterince büyüyünce harçlık verilmelidir. Ġhtiyacı yokken, özel bir heyecan ve haz duymak için yapılan hırsızlığa kleptomani denilmektedir. Ruhsal bir hastalığın etkisiyle yapılmaktadır. Bunlar hastadır, menfaat için hırsızlık yapmazlar ve yaptıkları hırsızlıkları anlatmaktan haz duyarlar. Kesinlikle tedavi ihtiyaçları vardır. Çalma Olayının Önlenmesi: Çocukların haklarına saygı gösterilmelidir. Sahip olma düĢüncelerine engel koyabilmesi öğretilmelidir. Çocuklara 7-8 yaĢlarından itibaren düzenli olarak harçlık verilmelidir. Çocuklara baĢkalarının mülkiyetine saygı gösterilmesi öğretilmelidir. Anne baba iyi örnek olmalıdır. Anne babalar, çocukların bağımsız yaĢamalarını kısıtlamadan korumaya özen göstermelidirler. 26 3-EVDEN KAÇAN ÇOCUKLAR Bu çocuk ve gençlerin bulunması gereken yeri terk edip izinsiz baĢka bir yere gitmesine kaçma denir. Kaçma davranıĢını 2 gruba ayırabiliriz: 1.Okuldan kaçma, 2. Evden kaçma 1. Okuldan Kaçma: Genelde derslerinde çok baĢarısız veya baĢarılı olan öğrenciler okuldan kaçmaktadır. BaĢarısız öğrenciler; arkadaĢları tarafından dıĢlanması ve öğretmeni tarafından gerekli takdiri görememesi; okulda sıkılması nedeniyle okuldan kaçmaktadır. Çok baĢarılı öğrenciler ise; diğer arkadaĢları tarafından kıskanılması arkadaĢ ortamı oluĢturamaması ve sıkılması, aĢırı disiplinli yönetici ve öğretmenlerin baskıları nedeniyle okuldan kaçma davranıĢına yönelmektedirler. 2. Evden Kaçma: Evden kaçmanın temelinde aile içi problemler vardır. Bu kaçmanın nedenleri; Aile içi çatıĢmalar, çocuğun kendisinin sevilmediğine inanması, Aile içi Ģiddete maruz kalma, korku yaratan hallerden kurtulma isteği, Evden ve okuldan kovulma, Lüks hayat yaĢama arzusu, BaĢkalarının dikkatini çekmek için (sevdiğine verilmeyen, evlenmesine izin verilmeyen gençlerin dikkat çekmek için evden kaçması), Para kazanmak için, ArkadaĢ baskısı ve teĢviki ile, Aile bağlarının zayıflaması, sürekli aile kavgaları. Önlenmesi: Kaçma davranıĢının önlenebilmesi için öncelikle çocukla birebir iletiĢime geçilerek kaçmaya neden olacak faktörlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Çocukla konuĢurken bağırmadan, hakaret etmeden, sakin bir ortamda nedenleri tartıĢılmalıdır. Çocuğa sık sık söz hakkı verilmelidir. Sözgelimi problem aileden kaynaklanıyorsa aile bireylerini bir araya toplayarak problemin ortadan kaldırılmasına çalıĢılmalıdır. Çocuğa güven duygusu aĢılanmalıdır. Okuldan veya yakın çevresinden kaynaklanan problemler varsa okul ve yakın çevresi ile iĢbirliğine gidip bunların önlenmesine çalıĢılmalıdır. Sonuç olarak kaçma davranıĢı gösteren bir çocukta, aile, çocuk, yakın çevresi, psikolojik danıĢman, psikoterapist ile iĢbirliğine gidilmelidir. 4-YEMEK SORUNU OLAN ÇOCUKLAR Çocukların yemek sorununu anlamak için önce beslenme konusuna açıklık getirilmelidir. Çocuğun sağlıklı bir Ģekilde geliĢebilmesi için dengeli olarak beslenmesi gerekmektedir. Çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri üretilenlere, hazırlanan besin maddelerine, anne-baba ve öğretmenlerin 27 beslenme konusundaki bilgilerine bağlıdır. Yeterli ve dengeli beslenmenin temeli çocukluk yıllarında atılır. Bunun için çocuğa Ģu becerilerin kazandırılması gerekir: Çocuğun masaya gelmesi, sessiz ve çabuk masaya oturması, kaĢığı veya çatalı ile yemeğini yemesi, sofranın toplanmasına yardım etmesi. Çocuğa derin sevgi ve Ģefkat gösterilmeli, beslenme zamanları belirli ve düzenli olmalıdır. Beslenme karın doyurmak değildir. Çocuk kendine gerekli olan besinleri almalıdır. 3-4 yaĢına kadar yemeye direnme normaldir. Çocuklarda yemeğe karĢı direnme, beslenme ile anne sevgisini bir tutmasından kaynaklanır. Anneyi zorlayınca kendisiyle daha çok ilgileneceğini düĢünür. Nedenleri: Yeni doğan bebeğe annenin kızgınlıkla meme vermesi, Beslenirken çocuğun azarlanması, sevgi gösterilmemesi, Çocuğa bebeklik döneminden itibaren sevmediği besinin zorla verilmesi, Doyduğu halde yemesi için zorlanması, Düzensiz aralıklarla beslenmek, çocuğun her istediğini yaparak ve eğlendirerek yedirmek, acele ettirmek, BaĢka çocuklarla kıyaslama yapmak, ödüllendirmek veya cezalandırmak, Çocuğun sağlığıyla gereğinden fazla ilgilenerek yeme olayına aĢırı ilgi göstermek. Çocuklarda yemek yeme sorunu oluĢmasına neden olur. Önlenmesi: Annenin doğumdan itibaren düzenli bir beslenme alıĢkanlığı kazandırması gerekir. Çocuğun yaĢına göre anne masayı hazırlamalı, yemekten sonra sofrayı toplamasına izin vermelidir. Yemeği döküp saçsa da kendisi yemeli. Yemek yemesi için çocuğa yalvarmamalı, zor kullanılmamalı, ödül vadedilmemeli. Çocuğa seçme hakkı tanınmalı “Yumurtayı haĢlanmıĢ mı yoksa sahanda mı istersin?”, “Süt mü yoksa portakal suyu mu içersin?”. Sofra düzenli ve temiz olmalı, güleryüzlü yemek yenmeli. Beslenme saatleri çocuğun istediği mutlu bir olay durumuna getirilmeli. Ara besinlerde iĢtah kapatıcı yiyecekler verilmemeli. Çocuğun yemek yememesi süreklilik arzediyor ve kilo kaybı varsa doktora baĢvurulmalıdır. Sevmediği besinler sevimli hale getirilmelidir. “Ispanak, börek Ģeklinde; patates, kızartılarak; yoğurt, çorba Ģeklinde verilebilir.” 28 Eğer problem çocuğun duygusal özelliklerine ve iliĢkilerine dayanıyorsa psikiyatriste baĢvurulmalıdır. 5-UYKU BOZUKLUKLARI Bazı çocuklarda uyku bozuklukları yaĢanır. Ancak anne-babaları en çok rahatsız eden Ģey, çocuğun bütün gece onları uyutmaması yada sabah erken saatlerde uyandırmasıdır. Uyku bozuklukları 2 yaĢına kadar olan çocukların %2’sinde, 4,5 yaĢına kadar olan çocukların %10’nunda görülür. Nedenleri: Çocuğun Annesinin kendisini unutacağını düĢünmesi. Aile içerisinde geçimsizlik, huzursuzluk, uyku öncesi izlenen bir film ya da korkutucu bir öykü kitabı, çocuğun uykusunu olumsuz etkileyebilir. Beslenme düzensizlikleri, az emme, diĢ çıkarma, Çocuk-anne iliĢkisinin gerginliği, Çocuğun uyku konusunu annenin aĢırı abartması, gerginlik oluĢturması, AĢırı hareketli çocukların uykuları da huzursuzdur. Önlenmesi: Çocukların dinlenme ve uyku saatleri her gün aynı zamana ayarlanmalıdır. Çocukları yatmaya hazırlamak için onları sakinleĢtirecek bir takım faaliyetler hazırlanmalıdır. Gece lambası kullanılması, hoĢlanılan bir bebek veya oyuncak çocuğa rahatlık verir. Çocuk uyurken evde bırakıp gidilmemelidir. Uyandığında paniğe kapılıp kendisinin terk edildiğini düĢüneceğinden hem uyuma bozukluğu baĢlar hem de kiĢilik geliĢimi olumsuz etkiler. Çocuk suç iĢlediğinde ceza olarak yatağa sokulmamalıdır. Çocuk uyku ile ceza arasında olumsuz bir bağ kurarak uyku bozukluğu oluĢabilir. Uykudan önce çocukla mutlaka ilgilenilmelidir. Uyku ortamının fiziksel koĢulları sağlıklı olmalıdır. Oda sessiz olmalı, sık sık girilmemelidir. Geceleri uyanan çocuklara aĢırı tepki gösterilmemelidir. Uykudan önce ürkütücü hikayeler veya olaylar anlatılmamalıdır. 29 2- ALIġKANLIK BOZUKLUKLARI 1- ALT ISLATMA (ENORESĠS) Altını ıslatmanın problem olabilmesi için 5 yaĢından sonra en az ardıĢık olarak üç ay süreyle haftada iki kez ortaya çıkan bir sıklıkta olması gerekmektedir. Alt ıslatma gece ve gündüz olarak ikiye ayrılmaktadır. Her ikisi bir arada ele alınacaktır. Alt ıslatmanın nedenlerini tespit etmek tedavi için vazgeçilmez bir gerekliliktir. KuĢkusuz tanının konabilmesi için doktor veya psikiyatriste baĢvurulması gerekmektedir. Ġlaç tedavisi uygulanıyor ve sonuç alınamıyorsa veya ilaç tedavisi ile birlikte uyulması gereken kurallar vardır. Bunun için öncelikle Ģu soruların sorulması gerekir: 1. Çocuk her sabah altı ıslak kalkıyor mu? 2. Gündüzleri de kaçırıyor mu? 3. Tuvalet alıĢtırma eğitimine ne zaman son verdiniz? 4. ÇiĢ yaparken özel belirtileri var mı? (yanma,acı hissi) 5. Çocukta karın ağrısı, nedeni açıklanamayan ateĢ var mı? 6. Çocuğun okul, aile ve çevreyle büyük sorunları var mı? 7. Anne-baba- çocuk iliĢkisi nasıl? 8. Çocuk kaç yaĢında? Bu sorulara verilen cevaba göre altını ıslatmanın nedeni veya nedenlerine ulaĢılabilir. Genellikle aileler yatak ıslatmayı daha basit sorunlara indirgerler ve sorunun çözümünü direk çocuktan beklerler. Çocuğun sorununu tek baĢına çözmesi neredeyse imkansızdır. Çünkü alt ıslatma olayını çok nedenleri olabilir ve doğru yorum ile uygun tedaviyi bulabilmek için anne-babanın bu nedenlerin hepsini bir bir bulup çıkarması gerekir. Çocukların çoğu sinir sistemi üzerinde gereken egemenliği geliĢtiremezler ve dolu mesaneyi denetleyemezler. Bu geliĢim dönemlerinde normaldir. Ġleriki dönemlerde kontrolsüzlük devam ediyor ise doktora baĢvurulması gerekmektedir. Genellikle çocuklar mesaneyi kontrol gerçekleĢtirinceye kadar ortalama olarak 2-3 yaĢlarına kadar altlarını ıslatırlar. Gündüz kontrol 2, gece kontrol 3.5-4.5 yaĢları arasında kazanırlar. Alt ıslatma hem sık rastlanması hem de çocuk-anne-baba için zor bir durum olması açısından davranıĢ bozuklukları içinde en sık rastlanılanıdır. % 80’i geceleri, %5’i gündüzleri, %15’i de hem gece hem gündüzleri altını ıslatırlar. Alt ıslatma olayı sinir-kas geliĢimindeki yetersizlik, mesanenin geliĢmemesinden kaynaklanır. Bu da anne-babanın yetersiz tuvalet eğitimi verilmesinden kaynaklanır. Alt ıslatmanın bir diğer boyutu da sosyo-ekonomik düzeyi düĢük duygusal etkileĢiminin az olduğu sevginin az gösterildiği toplumlarda daha sık rastlanır. 30 Nedenleri: Kıskançlık, özellikle yeni bir kardeĢin dünyaya gelmesi, Otoriter eğitim, sert anne baba tutumuna karĢı protesto olarak, Ġlgisizlik, sevgisizlik ve ihmal durumlarında, Ağır ceza verilen durumlarda, Sinirli davranıĢlara, çocuğu korkutan davranıĢlara tepki olarak, Özürlü çocuklarda, tepki olarak alt ıslatma görülür. Maddi durumu zayıf ailelerde daha sık görülür. Çok erken yaĢta (2 yaĢından önce) tuvalet eğitimine baĢlayan ailelerde daha sık görülür. Ailelerin Yaptığı Hatalar: Çocuğun zamanında tuvalete götürülmemesi ve altı ıslak Ģekilde bırakılarak çocukta pis kokuya karĢı bir ilgi ve istek uyanması, Hastalık sırasında gösterilen aĢırı özen gösterilip iyileĢtikten sonra bu özenin kesilmesi, Çocuğun alıĢık olmadığı Ģekilde sinirli hareketlerde bulunma, çocukta ani korkma ve ürkmeler oluĢturmaktadır. KardeĢler veya arkadaĢlar ile kıyaslama, Çocuğun sık sık üĢütülmesi, Anne baba boĢanmaları, babanın sık sık uzun süreli seyahatlere çıkması. Ailelerin Alması Gereken Önlemler: Büyükbaba, babaanne, amca, komĢuların vb. çocuğu eleĢtirmelerine izin verilmemeli AkĢamları sıvı tüketimi kısıtlanmamalı, Çocuk belli bir yaĢ dönemini aĢmıĢ ise altına bez bağlanmamalı, Çocuğa doğduğu günden itibaren uygun bakım ve özen gösterilmelidir. Çocuk sürekli olarak kardeĢleri ve arkadaĢları ile kıyaslanmamalıdır. Çocuk geceleri üĢütülmemelidir. Çocuk yeni kardeĢi doğduğu zaman ihmal edilmemelidir. Bu çocukların, mümkün olduğu kadar sosyal etkinliklere katılımı sağlanmalıdır. Çocukların altını ıslatması için bir organik bozukluk varsa tıbbi açıdan tedavi ettirilmelidir. ÇiĢ yaparken ara sıra tutma bırakma hareketi yaptırılmalıdır. Gündüzleri sıkıĢmadan tuvalete gönderilmemesi Altını ıslatmadığı günler ödül verilmelidir. 31 2-DIġKI KAÇIRMA (ENKOPRESĠS) Çocuğun kakasını tutma ve bırakma iĢlemini kontrol edebileceği yaĢa gelmesine karĢın, dıĢkısını kontrol edemeyerek altını kirletmesidir. Çocuk bu davranıĢı sadece ilaç kullanımı ya da kabızlık gibi genel tıbbi bir sorunu olmadan yapıyor ise alıĢkanlık bozukluğu vardır diyebiliriz. Erkeklerde daha sık görülür. Nedenleri: Bağırsak yapısal bozukluklar, uygun olmayan ilaç kullanımı, diyet değiĢiklikleri, kabızlık neden olur. Tuvalet eğitimini ailenin zamanından önce vermesi ve eğitimine sert ve katı Ģekilde vermesi çocuk ebeveynlerine karĢı bir direnme belirtisi olarak altına kaçırır. Annenin aĢırı titizliğe düĢkün olması, çocuğun sık sık temizlik kuralları yüzünden cezalandırılması çocuğun özgüvenini azaltır, bu da altına kaçırmaya yol açar. Yeni doğan kardeĢi olan çocuk ilgiyi kendisine çekebilmek için küçük kardeĢi gibi altına kaçırabilir. Ölümler, ayrılıklar, okula baĢlama, hastalanma veya bir türlü dıĢa vurulamayan saldırganlık duygusu bu yolla dıĢa vurulabilir. Tedavi : 1. Doğrudan çocuğa karĢı uygulanacak tedavi yöntemi: Oyun terapisi, psikoterapi, ya da grup terapisi Çocukla görüĢmede suçluluk ve utangaçlık duygusunu hafifletici bir görüĢme iliĢkisi kurulur sorunu iĢbirliği ile çözülebileceği kabul ettirilir. 2. Dolaylı tedavi: Aile, öğretmen ve çevresindeki ilgili kiĢilerle görüĢülerek çevre Ģartlarını iyileĢtirmeyi amaçlayan tedavi yöntemi. 3. Aile terapisi: Aile ile görüĢülerek çocuğu yetiĢtirmedeki genel tutumları, kaka kaçırma konusundaki duygu, düĢünce ve davranıĢları anlaĢılmaya çalıĢılır. AĢırılıklar kendilerine gösterilir ve öneriler yapılır. Bunlar; - AĢırı hoĢgörülük - Cezalandırıcı tutum -Çocukla olumlu iletiĢim kurma Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde aĢırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, Çocuğun sürekli azarlanması ve eleĢtirilmesi, Kıskançlık, yetersiz ilgi, sıkıntı, gerginlik, Çocuğun karĢılaĢtığı ve çözemediği korku, kaygı ve endiĢeler, 32 AĢağılık duygusu, arkadaĢlarının ilgisizliği, KardeĢ kıskançlığı. Önlenmesi: Çocuk tırnak yeme alıĢkanlığından tamamen men edilmemelidir, zorlanmamalıdır. Çocuğu üzen durumu bulup ortadan kaldırmalı, onun dikkati dolaylı olarak baĢka bir yöne kaydırılmalıdır. Çocuğun geliĢim durumuna göre eline bir oyuncak veya anahtarlık verilerek dikkati o noktada yoğunlaĢtırılmalıdır. Heyecanlı anlarda sakız çiğnetmek, TV, sinema seyrederken ağzını meĢgul edecek yiyecekler verilmelidir. YumuĢak bir üslupla yargılamadan eleĢtirmeden tırnak yemenin sağlık açısından hoĢ bir Ģey olmadığı anlatılmalıdır. Uyurken tırnak yeme alıĢkanlığı varsa ellerine eldiven veya çorap giydirilmelidir. Öğretmen-aile iĢbirliği içinde olmalıdır. 4-TĠKLĠ ÇOCUKLAR Tik; adale gruplarının maksatsız veya istem dıĢı hareketleridir. Nedenleri: Tikler genellikle iç gerilimlerin veya çatıĢmaların öncüleri ya da belirtileridir. Bazen çocuğun yaptığı tik iç gerilimden kurtulma çabası içinde olduğunun belirtisidir. Tikler genellikle erkek çocuklarda ve erken yaĢlarda baĢlar, ruhsal nedenlerle ortaya çıkar. Çocuğun iç dünyasında psikolojik çatıĢmaları dıĢarı vuramadığı kimi öfke ve saldırganlık duyguları tiklerin oluĢmasına yol açar. Tiklerin en önemli nedenlerinden biri de taklittir. Bazen küçük yaĢtaki çocuklar yetiĢkinleri taklit ederken onların iyi yönlerinin yanında kusurlarını da davranıĢ bozukluğu olarak edinebilirler. Erken yaĢlarda baĢlayıp sürüp giden korku, tedirginlik, kaygı, gerilim, annebaba ile olumsuz iliĢkileri tiklerin oluĢmasına yol açar. YaĢadığı çevrenin kavgacı ve güvensiz olması. KardeĢ ya da arkadaĢlarıyla kıyaslanması, küçümsenmesi ve hor görülmesi. Önlemler: Çocukta tik görüldüğünde psikiyatriste baĢvurulması gerekir. Çocuğun ailedeki, okuldaki ve yakınlarıyla olan çatıĢmaları bulup ortadan kaldırılmalıdır. 33 Taklit etmekten, tenkit etmekten, akranlarıyla kıyaslamaktan sakınılmalıdır. Hakaret, azarlama, dayak atma tiki iyice pekiĢtirir. Bu davranıĢlar yapılmamalıdır. Anne-baba çocuğuna güven vermeli, ondan utanmamalı, utandırmamalı. Okul dıĢı sportif faaliyetlere katılması sağlanmalıdır. 5-PARMAK EMME Parmak emme normal çocuklarda psikopatolojik etken olmaksızın 3-4 yaĢlarına kadar görülen bir olgudur. Parmak emmenin hemen hemen tüm bebeklerde görülmesinin en önemli nedeni anne karnında öğrenmiĢ olmalarıdır. 9. aydan itibaren uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürmesi ile uyku ile parmak emme arasında yakın bir iliĢki olduğunu gösterir. Çocuğu parmak emme için yapılan çabalar 3 yaĢına kadar çocuk tarafından dirençle karĢılanır. 5-6 yaĢına kadar belli aralıklarla parmak emme normal sayılabilir. Devamı durumunda psikolojik sorun ve gerginlik olduğunu gösterir. Nedenleri: 6 yaĢından sonra parmak emme devam ediyorsa; Yeterince anne sütü ile beslenmediği, Huzursuz bir aile ortamında büyümüĢ olması, Yetersiz ve düzensiz beslendiğinden, Güvensiz, sevgisiz aile ortamından yetiĢmesinden, Engelli anne-baba sahip olması, Kıskançlık, korku, kaygı ve yalnızlık. Önlemleri: Parmak emme davranıĢının nedenini bulup ortadan kaldırmak, bunu en iyi yapacak olan ailedir. (Bu nedenler yeni doğan kardeĢe duyulan kıskançlık olabilir, sık sık baĢkalarıyla kıyaslama olabilir, babanın ilgisizliği, aile içi Ģiddet) Anne-babalar telaĢa kapılmadan sabırla karĢılamalı, sürekli ilgilenmekten kaçınılmalıdır. Çocuğa bu alıĢkanlığının bebekçe bir davranıĢ olduğu, baĢkalarının gözüne hoĢ görülmediği uygun bir dille anlatılmalıdır. Çocuğu eleĢtirmek, gerginleĢtirmek ailenin yapacağı yanlıĢ davranıĢlardır. Parmak emme sabırlı ve sürekli bir eğitimsel yöntemle çözümlenir. 34 3-DUYGUSAL BOZUKLUKLAR 1-ÖFKELĠ ÇOCUKLAR Öfke: Engellenme, incinme ya da gözdağı karĢısında gösterilen saldırganlık tepkisidir. Öfke Nöbeti: Özellikle küçük çocukların herhangi bir Ģeyi yapmaları engellendiği zaman gösterdikleri güçlü ve olağanüstü kızgınlıktır. Zaman zaman hepimiz kızdığımız, üzüldüğümüz olaylar karĢısında duygusal ifadeye baĢvurarak boĢalma ihtiyacı duyarız. Bu boĢalma belli bir seviyede olursa faydalı olur. BirikmiĢ sıkıntılarımızı dıĢlamamıza aracılık eder, ancak sık sık ve artarak devam ederse öfkeye dönüĢür. Öfkenin Belirtileri: Öfkeli kimselerin, öfke halinde iken adaleleri gerginleĢir, yumrukları sıkılır. Yüz ifadeleri sert, alın kırıĢık, kaĢlar çatılmıĢtır. Kırıp dökme, ısırma hareketleri yaparlar. Yüz ifadesinde nefret hakimdir. Yüzde kızarma veya sararma olabilir. Nefes alıp vermede sıklaĢma görülür, kusma, baĢını sert bir yere vurma görülebilir. Vücutta titremeler görülür. Nedenleri: Çocuklarda görülen bedeni rahatsızlıklar ve sıkıntılar. Çocuklar hasta olduklarında veya sıkıntı yaratan bir durumla karĢılaĢtıkları zaman ilgi görmezlerse öfkelenirler (Altını ıslatma, ateĢlenme). Zamanında yedirilip yatırılmayan, uygun Ģekilde dinlendirilmeyen çocuklar bundan mahrum olunca öfkelenirler. (okuldan gelen çocuğun evde annesini bulamaması ve bunun sonucunda kapıyı tekmelemesi). Anne-baba veya öğretmenin çocuğun gösterdiği herhangi bir davranıĢı birinin takdir etmesi, diğerinin cezalandırılması veya aynı kiĢinin, aynı davranıĢa farklı davranması çocuğu çileden çıkarabilir. Çocuğun aç, susuz veya yorgun olması. Çocuğun çevresindeki kimselerin öfkeli, hiddetli davranıĢlar sergilemesi, çocuğun bu davranıĢları taklit etmesi. Çocuklara sert ve zalimce uygulanan cezalar. Anne-baba ve öğretmenlerin çocukları yargılama ve değerlendirmede yaptıkları hatalar. Ailede herhangi bir kimsenin hiddetlenerek, öfkelenerek istediğini elde etmesi ve anne-babanın bu öfkeye taviz vermesi hem öfkeyi tehdit olarak kullanan çocuklarda hem de olayı gözlemleyen diğer çocuklarda öfkeye yönelme olur. 35 Öfkeyi Önlemenin Yolları: Çocuğunuzu öfkelendirecek, sıkıntı veren hastalık ve rahatsızlıklardan koruyunuz. Çocuğunuz öfkelendiği zaman hemen ihtiyacını sorunuz. Çocuğunuzun yeme, içme, giyinme, dinlenme gibi ihtiyaçlarını zamanında asgari düzeyde karĢılayınız. Onları kendi zevkiniz için ihmal etmeyiniz (anne bulaĢık yıkarken çocuk öfkelenmez, ama anne onu bırakıp komĢuya giderse öfkelenir). Çocuk öfkelendiği zaman çivi çiviyi söker ilkesine dayanarak hiddetlenmeyiniz, sakin olunuz. Mantıklı bir nedene bağlı olarak hiddetleniyorsa, istediği Ģeyi yerine getiriniz. Mantıklı bir neden yoksa ona, “hiddetlendiği için istediğini yapmadığınızı” veya “tehditle bir Ģey elde edemeyeceğini” söyleyiniz. Çocuklarınızın aynı davranıĢına anne-baba ve öğretmenler olarak aynı tepkiyi gösteriniz. Çocuklara haksız cezalar vermeyiniz. Çocuklarınıza öfkelenerek örnek olmayınız. Çocuklarınıza yargılama ve değerlendirmede adil olunuz. Çocuklarınızın içki içmelerine engel olunuz. Çocuğunuz sürekli öfkeleniyor, öfke nöbetleri geçiriyorsa sosyal faaliyetlere yönlendiriniz. Çocukları mümkün olduğu kadar açık havada bulundurunuz. Sportif faaliyetlere yönlendiriniz. Çocuklarınız için çeĢitli iĢ ve uğraĢlar hazırlayınız ve sık sık bu uğraĢları değiĢtiriniz. 2-SALDIRGAN ÇOCUKLAR Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları yüzünden, yaĢıtları ve genel olarak çevresiyle uyumlu iliĢkiler kuramayan çocuktur. AĢırı derecede geçimsizdir, kavgacıdır. Sık sık kuralları çiğner ve ceza alır. Anne-baba ve öğretmenlerine karĢı gelir. Öfkesini yenemez, hep kendini haklı çıkartma eğilimindedir. DavranıĢlarından utansa bile tekrarlamaktan kendini alamaz, cezalardan hiç etkilenmez. Çocuklukta sık görülen yaramazlık, itiĢip kakıĢma ara sıra geçimsizlik ve kavgalar bir çocuğu saldırgan olarak tanımlamaya yeterli değildir. Tutum ve davranıĢında süreklilik gösteriyorsa saldırgan diyebiliriz. Nedenleri: Kısıtlanmak ve engellenmek, (oyun dönemindeki bir çocuğun oyun oynamasının engellenmesi) 36 Anne-babanın aĢırı düĢkünlüğü, çocuğun her istediğinin yerine getirilmesinin alıĢkanlık haline gelmesi nadiren de olsa ihtiyaçların yerine getirilmemesi durumunda saldırgan tutum takınması, Erkek çocuklarda baba yoksunluğu ve kendi cinsiyetine uygun bir özdeĢleĢme yapamaması da saldırganlığa neden olabilir. TV’de yer alan bazı programlar olumsuz model teĢkil eder. Bu da saldırgan tutum oluĢmasına yol açar. Aile tarafından kendini korumak için dahi olsa kendini savunmasına izin verilmeyen çocuklarda görülür. Anne-baba tutumlarının baskıcı olması, yasakçı olması çocukta saldırganlık dürtüsü oluĢturur. Fiziksel bir engeli veya herhangi bir özürü bulunan çocuklarda görülebilir. Saldırganlığı Önleme Yolları: Saldırgan davranıĢlar karĢısında sakin olmalı, çocuk sakinleĢtikten sonra yaptığı davranıĢın yanlıĢ olduğu, böyle devam ederse isteklerinin yerine getirilmeyeceği anlatılmalıdır. Çocuğa ne baskı yapılmalı ne de gevĢek davranılmalıdır. Bu ikisinin dozu çok iyi ayarlanmalıdır. Saldırganlığı dayak ile cezalandıramayız. Her türlü maddi cezadan kaçınılmalıdır. Bu tür maddi cezalar çocukta düĢmanlık duygularını geliĢtirebilir. Çocuğa her yaĢta yaĢına uygun sorumluluk verilmelidir. Çocuğun temel ihtiyaçları mümkün olduğunca zamanında karĢılanmalıdır. Çocukta saldırgan davranıĢlar varsa enerjisini boĢaltacak imkanlar sağlanmalıdır. (çekiçle bir Ģeyler kırmasına, çuvalı yumruklamasına, makasla bir Ģeyleri kesmesine izin verilmelidir.) Sportif faaliyetlere ve etkinliklere katılımları sağlanmalıdır. Ana-baba, öğretmen ve çevresindeki diğer insanların saldırganlık örneği göstermemeleri gerekir. Çocuk sık sık toplum içine çıkarılmalı, insanlara alıĢtırılmalıdır. Saldırganlık içeren filmler izletilmemelidir. 3-KISKANÇ ÇOCUKLAR Kıskançlık, insanın en doğal ve evrensel duygusudur. Sevginin paylaĢılmasına katlanmamak durumudur. Kıskançlık duygusu öfke, intikam, kendine acıma, üzüntü gibi duyguların birleĢmesinden oluĢur. Her insan gibi çocukta küçük yaĢlarda o zamana kadar kendisine ait olan bir Ģeyin baĢkasına verilmesi veya kısmen kısıtlanarak baĢka biriyle paylaĢmak durumunda bırakılması çocuğu üzer ve kıskançlığa sevk eder. 37 KardeĢ Kıskançlığı Genellikle kıskançlık küçük bir ikinci kardeĢin dünyaya gelmesiyle ilk çocukta görülür. Çocuk için en değerli varlık anne olduğuna göre onu baĢkalarıyla paylaĢmak kolay, dayanılır bir duygu değildir. Çocuk kendisi varken ikinci bir çocuğa ailenin neden ihtiyaç duyduğunu anlamakta zorluk çeker. Annesinin, kendisini bir daha sevmeyeceğini düĢünür. Annesinin sevgisini sınamaya giriĢir, çevresinde dolaĢır, olmadık isteklerde bulunur, huysuzlaĢır, ağlar. Bazı çocuklar kıskançlığını doğrudan açığa vurmaz. KardeĢine büyük bir düĢkünlük gösterir, onu sevmeye doyamaz. Bebeğin bakımında anneye yardım eder. Aslında çocuk kıskançlık duygusundan kurtulmamıĢ, içine atmıĢtır. Kıskançlığını dıĢarı vurursa annenin kendisinden büsbütün uzaklaĢacağını düĢünür. Gösterdiği sevginin yapmacıklığı ve aĢırılığı asıl duygusunun bunun tersi olduğunu gösterir. Bu gibi çocuklar fırsat buldukça bebeğe zarar vermeye çalıĢırlar ve buna kaza süsü verirler. Kıskançlığı Önlemenin Yolları: Bu çocuk kardeĢi doğduğunda; Bebeğin eĢyalarına dokunmasına izin verilmeli, ondan yardım etmesi istenmeli. Bebeği kucaklamasına izin vererek, onda koruyuculuk duygusu uyandırılmalıdır. Gelen misafirlerin, bebekten önce onunla ilgilenmeleri sağlanmalı. Hatta bebeğe değil, büyük olana hediye getirerek yeni bir kardeĢi geldiği için o tebrik edilmelidir. Büyük çocuğun da çocuk olduğu unutulmamalıdır. Onunla oynamak için yeteri kadar zaman ayrılmalıdır. Çocuğu tahrik edecek “ pabucun dama atıldı, taçtan oldun” gibi Ģakalar yapılmamalıdır. Çocuğunuzu ne kardeĢiyle ne de arkadaĢlarıyla kıyaslayınız. Çocuğunuza gereğinden fazla sevgi gösterisinde bulunmayınız. Çocuğunuza küçük yaĢtan itibaren sahip oldukları Ģeyleri baĢkalarıyla paylaĢtırmaya alıĢtırınız. Çocuk kardeĢini sevmek zorunda bırakılmamalıdır. Olumsuz duygularını dıĢa vurunca çocuğuna “ona kızmakta haklısın bak beni de uğraĢtırıyor, bak ara sıra beni de kızdırıyor” demek çocuğu da yatıĢtırır. 4-YALAN SÖYLEYEN ÇOCUKLAR Yalan, bir hatayı gizlemek amacıyla bir giriĢimde bulunmaktır. Bu giriĢim sözle olabileceği gibi jest, yazı ve susmayla da olabilir. Ġnsanlar yalancı doğmazlar ama yalan söylemenin öğrenildiği bir geliĢim süreci yaĢarlar. 5 yaĢına kadar çocukların söylemiĢ olduğu yalandan endiĢe etmeye gerek yoktur. Gerçeğe sadık kalma çocukta zamanla geliĢen bir olgudur. 38 Çocuğa yalan söylememesi konusunda nutuk çekmek veya yalan söylediğini ispat giriĢiminde bulunmak yanlıĢtır. Çocuk açıkça yalan söylediği zaman, endiĢeyle karĢılanmamalıdır. Çocuğun yalan söylenmesiyle etkili mücadele için öncelikle yalanın ne tür olduğu bilinmeli, yalandan çok buna neden olan psikolojik faktörler ele alınmalıdır. Küçük çocukların söylediği yalanlar, gerçek yalandan farklıdır, gerçek yalanla yüzeysel benzerliği karıĢtırılmasına neden olur. Bunun ayrımını yapmadan önce, çocuğa yalancı damgası vurmak yanlıĢ olur. Nedenleri: Yalancılık olayı çevresel iliĢkilerle birlikte ele alınmalıdır. Öncelikle çocukta yalancılığın geliĢmesini kolaylaĢtıran nedenler bulunması gerekir. Çocuğa yalanı öğrenmesini kolaylaĢtıran diğer bir yol da taklittir. Yalan söylemeyi taklit yoluyla öğrenen çocuk öncelikle yalanın ona bazı olanak ve avantajlar sağladığını saptar. AĢağılık duygusu, suçluluk duygusu, saldırganlık, kıskançlık, korku, çekingenlik, baskı görme çocuğu yalana itmektedir. Yalanın Psikolojik Nedenleri: Çocuğun sevgi ve ilgi ihtiyacının anne-baba karĢılanamaması, Çevresindeki insanların kötü örnek olması, Çocuklar arasında kıyaslanma yapılması, Çocuğa gücünün üzerinde sorumluluk verilmesi, Çocuğun yaptığı hatalar sonucu sert cezalar verilmesi. tarafından yeterince YALAN ÇEġĠTLERĠ Yalanın bir çok türü vardır ancak burada günlük yaĢantımızda çocuklarımızda en çok karĢılaĢtığımız yalan çeĢitlerini ele alacağız. 1-Hayali Yalanlar: Bazı anne-babalar tarafından hayaller, yalan olarak görülür, gereksiz heyecana neden olabilir. Çocuk bu dünyada aptalca bulduğu ve hoĢlanmadığı Ģeylerden kaçar. O zaman hayal ile gerçeği karıĢtırır, kasıtlı olmadan yalan söyleyebilir. Bu tip yalanlarda, çocukların söylediklerinde en ufak mantıki düĢünme görülmez. Çocuk, duyduklarının etkisinde kalarak periler, ejderhalar, cinler, Ģeytanlar gördüğünü söyleyebilir. Hayvanlarla konuĢur, oyunlarında hikayeler uydurur. Çocuk bu tür bir yalan söylediği zaman yalanın bitmesi beklenerek, onaylamadan ve itiraz etmeden, hayal ve gerçeğin uygun anlatılması gerekir. Örneğin, inanılmayacak bir masal anlattığı zaman “bu inanılır Ģey midir” diye onun dikkatinin çekilmesi ve mantığının çalıĢtırılması, onun gerçek dıĢı Ģeyler 39 karĢısında durup düĢünmesine yardımcı olabilir. Hayatın ilgisiz yönleri onlar için ilgili ve cazibeli Ģekilde sunulmalıdır. 2-AbartılmıĢ Yalanlar: Çocuklarda abartma genel bir özelliktir. Çoğu zaman taklit olarak baĢlar ve geliĢir. Çoğu Ģeyin gerçekte olup olmadığını bilmez sadece duymuĢtur. Heyecan yaratmak için o da olayları büyütür, abartır. 3-Sosyal Yalanlar: Bu yalanlar en yaygın olan yalan türüdür. Çoğu zaman yetiĢkinlerin söyledikleri ve çocuklara söylettikleri yalanlardır. Örneğin, bir davete katılmak istemiyorsak, daveti “bir akrabam ziyarete geldi, gelemeyeceğim üzgünüm” diyerek reddeden bir anne-baba o an çocuğun kendisini dinlediğinin farkında olsa bile umursamaz. Çocukta “anne ne zaman geldi, ben görmedim” dediği zaman da muhtemelen Ģu cevabı alır:“sen sus, senin aklın ermez”. KarĢı tarafı kırmamak için bu ve buna benzer nice yalanları günlük yaĢantımızda sık sık kullandığımızda öncelikle çocuklar bizi taklit ederler, sonra da kendisi de aynı Ģekilde yapmak istemediği bir iĢin yapılması istendiğinde aynı Ģeyleri uygular. Sosyal yalanlar belki iki arkadaĢ arasında iliĢkileri düzeltmek için kullanılabilir, ancak bunun dıĢında çocukların huzurunda yapılması son derece sakıncalıdır. 4-Savunma Yalanları: Bir çocuğun veya gencin kendisini korumak için söylediği yalanlardır. Fazla tehdit, yasak kullanıldığında, itaate zorlandığı zamanlarda, sorguya çekildiğinde bu tip yalanlara baĢvururlar. Çocuğa karĢı güvensizlik, Ģüphe duyulması, çocuğun doğru sözlerine karĢı yalan söylüyorsun diye ithamlar, çocukta savunma yalanlarını savunma yalanlarını alıĢkanlık haline getirecektir. 4-Dikkat Çekme Yalanları: Çocuklar anne-baba ve öğretmenlerinin dikkatlerini çekmek için onların arzu, istek ve eğilimlerine ters düĢen davranıĢları yapmıĢ gibi göstererek, yalan söyleyerek dikkat çekerler. Örneğin okula gittiği halde dikkat çekmek için gitmedim demesi. 5-YüceltilmiĢ Yalanlar: Çocuklar baĢkalarının hayranlığı ve takdirini almak için yalan söylerler. Çocuğun baĢkalarının takdirini kazanmak ve ödül almayı arzu etmesi temel bir ihtiyaçtır. Çocuk bu ihtiyaçlarını normal yollardan baĢaramadığı veya doyuracak imkan verilmediği takdirde çocuk bunu baĢka yollardan telafi edecektir. YüceltilmiĢ Yalanın Nedenleri: - Çocuklarda yapamayacağı Ģeyleri bekleme ve isteme - Çocuğun baĢarısızlığını yalanla, bahane bularak kapatmaya çalıĢması ve bunun aile tarafından onaylanması; örneğin derslerindeki baĢarısızlığının payını öğretmenlerinde bulması 40 Önlenmesi: Çocuğa güvenmek, onu her hatasında cezalandırmamak, karĢılıklı güven hislerini geliĢtirmek suretiyle yalanlardan korunmak mümkündür. Yalanın önlenmesinde titizlikle uyulması gereken kurallar Ģu Ģekildedir: Anne-baba, öğretmen yalan söylemekten kaçınmalıdır. Çocukların istenmeyen davranıĢlarına mümkün olduğu kadar yumuĢak ve hoĢgörülü davranılmalıdır. Çocuklardan yapamayacakları Ģeyler istenmemelidir. Özellikle küçük çocuklar yalan söyledikleri zaman cezalandırılmamalıdır. Çocuklar, baĢka çocuklar ile kıyaslanmamalıdır. Sık sık çocuklarla sohbet ederek ilgi ve beklentileri öğrenilmeli ve dikkate alınmalıdır. 5-OKUL FOBĠSĠ Okul fobisi, kuvvetli bir endiĢe nedeni ile çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu konuda isteksiz olmasıdır. Okul fobisi olan çocuklar, okula gitmemek için mide bulantısı, karın ya da baĢ ağrısı gibi bedensel Ģikayetlerde bulunurlar. Bilinmeyene duyulan korku ve ayrılık endiĢesi çocuğun geliĢiminde normal bir durumdur, ancak aĢırıya kaçıp çocuğun fonksiyonlarını engellemeye baĢlasa sorun yaratabilir. Okul korkusu her çocukta rastlanan bir durum olmayıp, ortaya çıkması halinde çocuğun okul baĢarısını alt üst edebilir. Okul fobisi ile okul kaçağı olmayı birbirine karıĢtırmamak gerekir. Okul fobisi olan çocuklar anne-babasının bilgisi dahilinde okula gitmek istemezler. Çocuğun okula gitmek istememesinin temelinde baĢarısızlık korkusu, sınıf içinde aktif olamama ve annenin kendisini okulda unutacağı endiĢesi yer alır. Okuldan kaçan çocuklar ise okulu sevmezler, aynı zamanda tembeldirler ve annebabalarından habersiz okuldan ayrılırlar. Okul fobisi olan çocuklar evden uzaklaĢmazlar, evde mutlu ve neĢelidirler. Bu çocukların okul baĢarıları orta düzeydedir. Okul fobisi ilkokuldan üniversiteye kadar her yaĢta görülebilir. Nedenleri: Çocuğun anne-babasının yokluğunda kendisine ya da anne babasına bir Ģey olacağına korkması, BoĢanma, anne ya da babanın baĢka biriyle evlenmesi veya maddi sorunlardan kaynaklanan stresli bir ev yaĢamı, Yeni bir kardeĢin doğumu, taĢınma, hastalık, yakın birinin ölümü gibi stres faktörünün olması, Annenin çocuğunun okula baĢlamasına iliĢkin endiĢelerini yansıtması, 41 Asıl korkulan Ģey okul değil evden, anneden ayrılmaktır. Anne-babanın kendilerine ve çocuklarına bir Ģey olacağı konusunda yoğun kaygı duyması çocukta da kaygı ve korku yaratır. Yetersiz uyku çocukluk çağında bitkinliğin en önemli nedenlerinden biridir. Çok geç yatıp çok erken kalkan çocuklar yeterince dinlenemezler. Sabah yorgunluğu okuldan kaçmaya sebep verebilir. Okulda baĢarısızlık, Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ya da okul personelinin olması, Çocuğun sınıf önünde ders anlatma, sesli okuma ve bazı etkinliklerden korkması. Önlenmesi: Anne babanın çocuğa karĢı duydukları endiĢeleri gizlemeleri gerekir. KardeĢleri ve arkadaĢlarıyla kıyaslama yapılmaması gerekir. Öğretmeni ile sıkı bir iĢbirliğine gidilerek sınıf içi olumsuz faktörlerin (oturma Ģekli, arkadaĢ grubu) giderilmesi gerekir. Çocuk korkularını açığa vurdukça ve okuldan korksa da gitmeye devam ediyorsa övülmeli, ödüllendirilmelidir. BoĢ zaman ve oyun becerileri kazandırarak anne-babaya bağımlılık azaltılabilir. Sempati ile değil empatiyle yaklaĢılmalıdır. “Senin neler hissettiğini anlayabiliyorum, daha önceden ben de böyle Ģeyler hissetmiĢtim.” diyerek çocuğun korkularını anladığınızı hissettirebilirsiniz. Anne babanın beklenti düzeyini gerçekçi düzeyde tutup çocuğa zaman tanıması korkuya yenmesini kolaylaĢtırır. Annelerin okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar kısa bir süre sınıfta oturmaları sağlanabilir. Çocuk sınıfa girmiyorsa bile okuldan uzak kalmamalı, belli bir süre okul bahçesinde ya da öğretmenler odasında bekletilmelidir. Öğretmen okuldan korkan çocuğa alay edilmesini ve korkutulmasını engellemelidir. Öğretmen okulu sevimli hale getirmelidir. (çikolata dağıtmak, sınıf içi eğlenmeye dayalı etkinlikler) 6-UTANGAÇ ÇOCUKLAR Bu çocuklar, alıĢmadığı durumlarda serbest davranmazlar, aĢırı derecede utanırlar ve kendi kabuğuna çekilirler. Kimse için tehlike arz etmezler ama belirgin derecede duygusal problemleri vardır. Bu çocuklar yetiĢkinler tarafından çok uyumlu görülür ve sevilirler fakat kendi benlikleri ile çatıĢma halindedir. 42 Nedenleri: Çocukların sınırlı bir sosyal yaĢantıya sahip, hatta yoksun olması, Çocuklara yapılan yanlıĢ telkinlerin etkisi, Çocukların, güvensizlik yaratan durumlarda kendilerine karĢı güvensizlik duygusu geliĢtirmeleri, Çocukların küçük hataları karĢısında ayıplanması, azarlanması ve onlardan mükemmellik beklenmesi. Önlenmesi: Çocukların mümkün olduğu kadar sosyal yaĢantılar yoluyla gerekli becerileri kazanmalarını sağlamak. Çocuklara oyun, güzel konuĢma ve toplu yerlerde nasıl davranılacağını yaĢatarak öğretme ve kendine güvenini sağlamak. ANNE-BABA TUTUMLARI Anne-baba olmak kuĢkusuz sadece çocuğunuzu dünyaya getirerek ve bir takım fiziksel ihtiyaçlarını karĢılayarak (yeme, içme, giyinme, barınma) demek değildir. Duygusal manada tutarlı ve dengeli yaklaĢmak gerekir. Her çocuğun yapısını ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri farklı farklıdır. Kendi ayakları üzerinde durmaya baĢladığı andan itibaren yapacağı iĢlerin, karĢılaĢacağı olayları kendisinin belirlemesi imkansızdır. Dolayısıyla çocuklar karĢılaĢtıkları her sorunla mücadele edemeyebilirler. DıĢarıdan kısmi veya tamamen yardıma ihtiyaçları olabilir. Kendileri sorunlarını çözmeye çalıĢırlar ise bazen olumsuz davranıĢlar kazanabilirler. Çocukları sorunlara karĢı korumak veya karĢılaĢılan soruna karĢı mücadele vermek için geçmiĢten gelen klasik yöntemleri uygulayamayız. Çocuklarımızın karĢılaĢacağı uyum sorunlarına karĢı birtakım koruyucu önlemler almak zorundayız. Bu önlemler yapılması kolay ancak aileler tarafından genelde ihmal edilen davranıĢlardır. Çocuğunuzun problemi olduğunu hissettiğiniz anda problemin ne olduğunu ve çözüm yolları öğrenmek için tanı konulmalıdır. Bu tanı iĢin ehli kiĢilerce konulmalıdır. Bunlar, psikiyatrist, pedagog, psikolojik danıĢmanlardır. Doğabilecek uyum problemlerine karĢı ailelerin yapması gereken tutum ve davranıĢlar aĢağıdaki gibi olmalıdır: 43 1. Günlük aile oturumu: Ailedeki bireylerin bir araya gelip konuĢacağı, sorunların paylaĢılacağı herkesin eĢit söz hakkına sahip olacağı zaman dilimidir. 2. Etkin Dinleme: Etkin dinleme sadece zaman değil iç huzuru da gerektirir. Zamanı ayırmanın zor olduğu bir ortamda yaĢayan yetiĢkinler koĢuĢturma içinde çocuklarına zaman ayıramayabilirler. Yine de çocuğun veya gencin içini dökebilmesi için bir takım yollar ve araçlar bulmak ve ona Ģans tanımak gerekir. “ġu anda sana ayıracak zamanım yok” sözü çıkmamalıdır. Çocuğun konuĢmasını günlük yaĢantılarını ve problemlerini anlatmasına izin verilmelidir ve bunu yaparken konuya iliĢkin sorular sorarak gözümüzü çocuğun üzerinden ayırmadan yapılmalıdır. 3. Çocuğun arkadaĢlarını tanımak: Çocuğun arkadaĢlarının çocuk üzerinde büyük etkisi olabilir hatta egemen bile olabilirler. ArkadaĢlarını tanımanın günlük yaĢamda ne gibi baskılarla karĢı karĢıya olduğu görülebilir. Çocuğu bekleyen tehlikeler tespit edilebilir. ArkadaĢlarını tanımanın yolları doğum günü kutlamaları, arkadaĢlarının ailelerini yemeğe çağırma Ģeklinde olabilir. Çocuğun arkadaĢları hoĢunuza gitmese bile kesinlikle ona kötü olduğunu söyleyip küçük düĢürücü imalarda bulunulmamalıdır. 4. Ödüller ve Cezalar: Belli durumların oluĢması halinde her çocuğun ödüllendirilmesi veya cezalandırılması gerekir. Bunun için aile içerisinde hangi davranıĢın ödül veya cezayı gerektirdiğinin belirlenip çocuğa bildirilmesi gerekir. 5. Çocuğun bağımsızlık kazanacağı ödevler: Çocuğun olgunluk derecesinin bir belirtisi de bağımsız olabilme yeteneğidir. Elbette çok büyük sorumluluk yüklenemez, ama küçük yaĢtan itibaren üstlenebileceği ufak tefek sorumluluklar vardır. YaĢına göre alıĢ veriĢ yapmasına, telefon, su, elektrik faturası yatırmasına izin verilmelidir. Çocuk hata yaparsa azarlanmamalı, suçlanmamalı, hatasını öğrenmek için olanak verilmelidir. Bağımsızlık duygusu sorumluluk duygusu ile geliĢir. 6. Sorunları önceden tahmin etmek: Doğal geliĢim sürecinde çocuk, annebabanın önceden bildikleri bazı sorunlarla karĢılaĢacaklardır. Bu özellikle ergenlik çağında daha sık rastlanır. Anne-baba hata oluĢmadan gerekli ikazı yapmalıdır. Ancak bunu yaparken emretme gücünü kullanmamalıdır, teĢvik edici olmalıdır. 44 7. Yuva sıcaklığı: Anne-baba sevginden o kadar çok söz edilir ki sanki her çocuk sevgi ve Ģefkat içinde büyüyor sanılır. EĢine ve çocuğuna “seni seviyorum” diyebilen kaç kiĢi vardır. Kaldı ki bu bile yeterli değildir. Sevginin gösterilmesi çok basittir. Bebeğin kucağa alınması, çocuğun elinden tutulması, ergenlik çağındaki bir gencin elin omzuna konması, babanın çocuğuna sarılması ve dinlemesi gibi Ģekillerde gösterilebilir. Anne-babanın hatalı olmaları durumunda çocuklarından özür dilemesi evdeki sıcaklığı arttırır. - - Sonuç olarak iyi bir anne-baba olabilme; Tutarlı davranma HoĢgörülü ve sabırlı olma Abartılı sevgi göstermeme Hataları hakaret ederek veya eleĢtirerek düzeltmeme BaĢkalarıyla kıyaslamama Hep olumlu davranıĢları görme Çocuğun kaldıramayacağı sorumluluklar vermeme Çocukların yapamayacağı Ģeylerin istenmemesi Ödül ve cezanın zamanında ve ölçülü verilmesi Sık sık sohbet ederek ilgi ve beklentileri öğrenilmeli ve dikkate alınmalıdır. Çocuğun bir birey olduğu unutulmamalıdır. 45 BÖLÜM 3 GELĠġĠM DÖNEMLERĠ ORTA ÇOCUKLUK DÖNEMĠ (OKUL ÇOCUĞU) FĠZĠKSEL GELĠġĠM Orta çocukluk dönemi kızlarda 6-11 yaĢ, erkeklerde ise 6-13 yaĢlarına denk gelir. Dönemin baĢlarında dengesiz ve olumsuz bir geliĢim dikkatimizi çeker. 7 yaĢından itibaren giderek düzenli ve dengeli bir dönem baĢlar. 7-12 yaĢ arasında yer alan ve ilkokul yıllarına denk gelen bu dönemde, ben-merkezci konuĢma ve düĢüncenin önemli ölçüde azaldığını, çocuğun biliĢsel güçlüklerin üstesinden gelmeye baĢladığı görülür. Fiziksel geliĢimi Ģu Ģekilde sıralayabiliriz : A. Bedenin ve Hareketlerin GeliĢimi: Bu dönemde fiziksel geliĢim önceki yaĢlara göre daha yavaĢ olmaktadır. DeğiĢmeler yavaĢ olduğu için de çocuk hareket (motor) becerilerini daha iyi Ģekilde kullanmayı ve kontrol etmeyi öğrenir. Çocuğun bedensel yapısında ve fiziki görünümünde de değiĢiklikler olur. 6 yaĢla beraber çocuğun süt diĢleri dökülür. Dönemin sonlarına doğru kızların vücut hatları yuvarlaklaĢır, kalça ve göğüs bölgesinde yağ birikimi baĢlar. Erkeklerin vücutları daha güçlü bir görünüĢ kazanır. Çene, göğüs ve boyun hatlarının yuvarlaklaĢtığı görülür. 7 yaĢındaki erkek çocuklarının ortalama olarak 127 cm. boyunda olduklarını ve 10 yaĢlarına geldiklerinde ise 138 cm.’ye ulaĢtıklarını belirtmiĢtir. Bu çağdaki kızlar erkeklerden ortalama 4-5 cm. daha kısadırlar. B. Kas ve Ġskelet Sistemleri: Ġlkokul döneminde fiziksel büyüme-geliĢmenin yavaĢ fakat kas dokusu geliĢiminin hızlı olduğu belirlenmiĢtir. Fakat kasların iĢlevleri henüz tam değildir. Çocuk bu yüzden uzun süre bir yerde oturamaz ve hareketlerinde bir uyumsuzluk, ahenksizlik söz konusudur. Erken çocuklukta kemikler yumuĢaktır 46 ve kıkırdaktan oluĢur. Okul çağında kemikler sertleĢir. Ġskelet sistemi kemikleĢme merkezleri üretmeye devam eder. KemikleĢme fosfor ve kalsiyum mineralleriyle gerçekleĢtiği için bu minerallere gereksinimi fazladır. Kemik geliĢimi iĢlemi 20 yaĢına kadar devam eder. C. Hareket Becerilerinin GeliĢimi: Bu dönemdeki çocukların büyük kas hareketlerini gerektiren, güç ve enerji sarf edilen aktivitelere katılmaya istekli oldukları görülür. Çocuk bu devrede çok hareketli ve canlıdır. Ġlgisi evden sokağa kaymıĢtır. Hareket becerilerinde, okul öncesi döneme oranla her iki cinste de geliĢmelerin olduğu görülür. Ġlkokul çocukları rahatlıkla koĢar, tırmanır. Özellikle ilkokulun ilk üç yılında yürüme, koĢma gibi kaba hareket kontrolünü gerektiren becerilerinin gerçekleĢtirilmesinde hiçbir sorun olmamasına karĢılık, özellikle erkek çocukların ince hareket kontrolünü gerektiren becerilerinde sorunları vardır. Küçük kas becerilerinde yaĢla artan düzenli ve sürekli bir geliĢme söz konusudur. Örneğin 6 yaĢındaki çocukların %35’i düğüm yapabilirken, 7 yaĢındaki çocukların %69’u, 9 yaĢındaki çocukların %94 düğüm yapabilmektedirler. Çocuklar kollarını, omuzlarını,bileklerini, parmaklarını kontrol edebilmeyi öğrenirken, el-göz iliĢkisi de geliĢir. Bu geliĢim yazma, boyama, hamurla oynama, makas kullanma faaliyetlerini daha iyi yapmalarını sağlar. YAZI YAZMA: Ġlkokul 1. sınıfta çocuklar yazı yazmayı öğrenecek geliĢim düzeyine eriĢirler. Yazı yazmanın küçük kas hareketlerinin kazanılmasıyla ilgilidir. Bu yüzden çocuklara yazı yazmayı öğretmeden önce bazı grafik desenlerin çizdirilmesi faydalı olur. Daha önce de belirttiği gibi özellikle erkek çocukların ince motor kasların koordinasyonunda sorunları vardır. Bu nedenle çok uzun süreli kalem tutma ve küçük puntolarla yazı yazmayı gerektiren ödev ve okul çalıĢmaları okula karĢı olumsuz bir tutum geliĢtirmelerine neden olabilir. Desenleri kopya etmek zihinsel bir iĢlemdir. Çocukların bu desenleri kopya ederken, görsel düĢünme ile elle düĢünme arasındaki zihinsel bağı güçlendirirler. Bu sayede çocuğun el-kol ve göz hareketleri iliĢkisi üzerinde kontrolü geliĢir. Bu çalıĢmalar sayesinde ilkokulun II. yarısına gelindiğinde ince hareket kaslarının kontrolü büyük ölçüde baĢarılıdır. Buna bağlı olarak çocuklar ayrıntılarla uğraĢmayı gerektiren iĢlerden (el sanatları, müzik aleti çalma vb.) hoĢlanmaya baĢlarlar. Bu tür faaliyetleri desteklemek çocuğun yazma becerisini geliĢtirir. 47 BEDENSEL YAPI VE KĠġĠLĠK GELĠġĠMĠ: Ġlkokul çocuğu fiziksel varlığının farkına varır. Çocuk sadece beden geliĢiminin değil çeĢitli hareket becerilerinin etkinliğinin arttığını farkeder, bunu farkettikçe benliği geliĢir. Bu yaĢ döneminde benliğin yeterli olması demek, çocuğun giyinmeyi, yıkanmayı, ayakkabı bağlamayı yani diğer çocukların yapabildiklerini yapabilmesidir. Diğerlerinin yaptıklarını yapabilme, çocuğun kafasında oluĢturduğu görüntüsünü etkiler. Çünkü çocuklar bu dönemde kendilerini diğer çocuklarla kıyaslarlar. Bu dönemde çocuklarda çalıĢma isteği yaratmak ve onlara baĢarı duygusunu tattırmak büyük önem taĢır. Çocukların yaptıkları iĢleri takdir eden, baĢarılı olabileceği alanlarda kendini sınamasına olanak veren anne-baba ve öğretmenler, bu geliĢim döneminde yer alan baĢarılı olmaya karĢı aĢağılık duygularına kapılma korkusunun üstesinden gelinmesinde çocuğa yardımcı olurlar. “Ben baĢarılıyım.” inancı ile kiĢilik geliĢimi olumlu olarak etkilenmiĢ çocuk, bir sonraki geliĢim dönemine güvenle girer. Aksi halde kendisini yeteri derecede baĢarılı olarak algılamayan, yaptıkları iĢler ve çalıĢmalar çoğunlukla akranları ve yetiĢkinler tarafından onaylanmayan çocuklar aĢağılık duygusunun çekirdeklerini kiĢilik yapısına eklemiĢ olurlar. AHLAKĠ GELĠġĠM Ġnsan zekasının temelinde yatan zihinsel iĢlemler yaĢa bağlı devreler boyunca geliĢir ve ahlak geliĢiminin de bu geliĢime paralel bir oluĢum gösterir. Ahlak geliĢimi bireyin doğru, yanlıĢ davranıĢları bilinçli olarak benimsemesiyle gerçekleĢir. Kabul gören davranıĢlar iyi, görmeyenler ise kötüdür. 8-9 yaĢından önce çocuklar kuralların nedenini bilmeden öğrenirler. 9-10 yaĢından itibaren kuralların nedenlerini ve anlamlarını öğrenirler. Ahlaki geliĢim ile biliĢsel geliĢim arasında varolan bağ doğrultusunda, çocukların yaĢları ilerledikçe dıĢa bağlı dönemden, özerk döneme geçerler. DıĢa bağlı dönemde çocuk yetiĢkinler tarafından konulan kuralları sorgulamadan kabul eder. Özerk dönemde ise çocuklar baĢkalarının değerlendirmelerinden çok kendi yaptıkları değerlendirmeye uygun davranmaya baĢlarlar. Ġlkokul son sınıfa doğru (10-11 yaĢ) çocukların ahlaki değerlendirmelerinde özerk döneme özgü özellikler ortaya çıkmaya baĢlar. OKUMA Ġlkokula baĢlayan çocuktan beklenti okumayı öğrenmesidir. Okumayı öğrenmek zor bir iĢtir, tıpkı karmaĢık bir Ģifreyi çözmeye benzer. Okumayı öğrenecek çocuğun üç görevi vardır. Harfleri öğrenme 48 Harflerin karĢıladığı sesleri öğrenme Harfleri birleĢtirip sözcüğü okumayı öğrenme YaklaĢık her sınıfta öğrenme güçlüğü çeken çocuklar çıkabilir. Normal zekalı hatta bazen parlak zekalı öğrencilerde de öğrenme güçlüğü görülebilir. Bunun nedeni; dikkatsizlik, aĢırı hareketlilik, dalgınlık, eksik ya da yanlıĢ yazma olabilir. ġekilleri çizemeyen ilkokul çocuğunda okuma yazma sorunları da varsa, o zaman beyne bağlı olarak ortaya çıkan öğrenme güçlüğünden Ģüphelenilir. BĠLĠġSEL GELĠġĠM Somut iĢlemler döneminde olan çocukta mantıksal düĢünme ve sayı, zaman, mekan, boyut, hacim, uzaklık kavramlarının yerleĢmeye baĢladığını söyler. Bu dönemdeki çocuklar korunum ilkesini anlayabilirler çünkü soyut iĢlemleri tersine döndürebilirler. Piaget somut iĢlemler dönemindeki çocukların yeni bir dizi kural geliĢtirdiklerini söyler. “Gruplandırma” adı verilen bu iĢlem okul çağındaki çocuğun düĢünüĢünün baĢlıca özelliğidir. Bundan sınıflama, sıralama,serileme, değiĢmezlik, sayı, mekan kavramları oluĢur. Sınıfların en yalın mantıksal gruplaması “sınıflar hiyerarĢisi” dir. Örneğin çocuk kafasında hayvanları etoburlar ve etobur olmayanlar diye sınıflandırır. Çocuk dokuz yaĢına kadar sınıflar arasındaki iliĢkileri anlamakta zorluk çeker. Örneğin çiçekler sınıfının altında güller, laleler vardır. Çocuk çiçeklerin öldüğünü bilir ancak güllerin hep aynı kaldığını düĢünür. Çünkü bu yaĢ grubundaki çocuklar için alt sınıflar ayrı bir varlığa sahiptir. ĠliĢkilerin ikincil gruplaması farklılıkları ifade eden iliĢkileri bir araya toplama yeteneğine dayanır. Örneğin beden dersinde çocukların boylarına göre sıraya girmeleri, adlarını alfabetik sıraya koymaları, uzaklık, ağırlık, hacim, alan karĢılaĢtırmaları yapmaları gibi. Bu yaĢ grubundaki çocuklar bir Ģeyi baĢka Ģeyin yerine koyabilirler. Örneğin matematikte aynı sonuca değiĢik yollardan varabilirler: 8=7+1=6+2=4+4 Çocuk nesneleri biçim ve renklerine göre alt sınıflara ayırabilir. Örneğin kırmızı kareler, sarı kareler, mavi kareler gibi. Çocuklar bu Ģekilde sınıfları çoğaltırlar. Bunlar tam olarak kavrandığında 4 temel mantık gerçeğini değerlendirebilirler. Bu gerçeklerden en önemlisi ; A B’ye eĢitse, B’de C’ye eĢitse o zaman A=B sonucunu bulmak için ölçüm yapmaya gerek yoktur. Bütün bunların yanı sıra duygusal yaĢamda da geliĢmeler olur. Artık düĢündükleri ve merak ettikleri çeĢitli becerileri kazanmaya baĢlarlar. Sözcükleri diledikleri gibi kullanırlar, yazı yazmayı öğrenirler, istedikleri Ģeyleri okuyabilirler. 49 Zihin ve dil açısından bakıldığında ilk ve orta çocukluk dönemi arasında çok büyük farklılıklar vardır. Örneğin 5 yaĢındaki bir çocuk için “top” oynanılan birĢeydir yani sadece iĢlevsel bir anlam ifade eder. 8 yaĢındaki çocuk için ise topu maddesi, Ģekli, rengi ve iĢleviyle tanımlar. Artık sözcük dağarcığı 3000 kelimeyi bulmuĢtur. Bunların çoğu edat ve sıfattır. Çünkü çocuk sadece olayların ve nesnelerin adlarını değil özelliklerini, farklılıklarını, benzerliklerini de öğrenir. Çocuk önce farklılıkları (6 yaĢ), daha sonra benzerlikleri öğrenir (8 yaĢ). SOSYAL GELĠġĠM Çocuk kendini sınıf,arkadaĢ ve oyun grubunda bulur. Bu, çocuğu grupta faaliyetlere katılmaya, arkadaĢlarıyla iletiĢim kurmaya yönlendirir. Ü. Korkmazlar(1995: 81-82) okul çocuk için yeni ve karmaĢık bir sosyal çevreye girmek, birey olarak toplumda yer almak, dıĢ dünyaya açılmaktır demektedir. Eğer çocuk belli bir bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal olgunluğa eriĢmiĢse önemli sorunlar yaĢanmaz. Çocuğun kendi yaĢına uygun bir öğrenme, anlama, kavrama düzeyine, çocuğun kendi yaĢına uygun zihinsel geliĢim düzeyine, anne-babadan kopup okula uyacak kadar ruhsal olgunluğa sahip olması gerekir. Ġlkokula uyum dönemini 2-3 haftada atlatan çocukların tepkileri sağlıklıdır. Bu süre uzarsa ortada bir problem var demektir. Bu problem ebeveyn ve öğretmen iĢbirliği ile ortadan kaldırılabilir. Bazı çocuklarda okul fobisi görülebilir. Okul fobisi oluĢmuĢ çocuklarda okula gitme saatlerinde karın, mide ağrıları, ateĢ çıkması gibi belirtiler gözlemlenebilir. Çocuğun okulda bir takım hakları ve zorunlulukları vardır. Çocuk okula devam etmek, derslerine çalıĢmak ve okul çalıĢmalarına katılmak zorundadır. Akran grupları da çocuğun sosyalleĢmesinde çok büyük rol oynar. U. Korkmazlar’ın (1995:81) belirttiğine göre akran grupları bazı ihtiyaçları, örneğin yetiĢkin denetiminden kaçmak gibi bir isteği karĢıladığı için oluĢur. Akran grupları 6-12 yaĢ döneminde geliĢir. Bu gruplar seçicidir. Özellikle cinsiyet, yaĢ ve sosyal statü bu yaĢta akran grubuna seçilmede önemli kriterlerdendir. G. Gül (2000:131) arkadaĢlık grubunun toplumsal örgütü aile ve okuldan çok farklıdır der. Akran grubunun üyeleri hemen hemen aynı yaĢtadır. Yüz yüze iliĢkileri kuvvetlidir. Ġlgileri gelecekten çok günlük ve anlıktır. H. Yavuzer (1987:115-116) son çocukluk döneminde görülen toplumsal özellikleri Ģöyle açıklamaktadır: Kolay etkilenme; çocuk kendi arzusunun baĢkaları doğrultusunda olduğuna inanır. KarĢıt görüĢte olma; çocuk düĢünce ve hareketleriyle diğer çocuklara karĢıttır. Kendi akranlarının düĢüncelerini kabul ediyorsa eriĢkinlerin görüĢlerine karĢı koyar. Bu çocukluk dönemi boyunca devam eder. 50 Rekabet; orta çocukluk dönemindeki Çete Çağı boyunca rekabet üç biçimde görülür. · Grup üyeleri arasında · Kendi grupları ile rakip gruplar arasında · Grupla sosyal kurumlar arasında Sorumluluk; kalabalık aileden gelen çocuklarda, zorunluluk nedeniyle kendi iĢlerini yapmak ve kendilerinden küçük kardeĢlerine bakmakla yükümlü olduklarından sorumluluk duygularının daha çok geliĢtiğini göstermektedir. Kendi evlerinde sorumluluk üstlenen çocuklar hem daha baĢarılı bir uyum göstermekte hem de lider rolüne daha uygundurlar. ORTA ÇOCUKLUKTA KRĠTĠK YAġLAR: YaĢamda uygun ve uygun olmayan durumların sürekli ve geri dönülmez sonuçlar yaratabildiği belirli zamanlar vardır. Bazı davranıĢların ortaya çıkmasında organizmanın karĢılaĢtığı belirli zaman dilimleri içindeki uyarıcıların niteliği ve miktarı geliĢimi desteklemekte ya da engelleyebilmektedir. Bazı öğrenmeler için kiĢinin her yönden en uygun bulduğu ya da bulunamadığı bir hazır bulunuĢluk düzeyi vardır. Bunlara kritik dönem ya da zamanlar denir. (Gülbahar Gül 2000:17) H. Yavuzer (1987:116-118) orta çocukluk döneminde 6 ve 10 yaĢların kritik dönemler olduğunu belirtmiĢtir. 6 YAġ: 2.5 yaĢındayken görülen olumsuz evrelerin belirtileri tekrar görülür. Çocuk dengesiz, kurallara karĢı olan, isyankar tutum ve davranıĢlar gösterir. Tembel ve karasızdır. Gesell çocuğun eylemlerinde çift motivasyondan oluĢmuĢ “iki kutupluluk” tan söz eder. Örneğin çocuk bir an annesini çok severken hemen sonra ondan nefret edebilir. 6 yaĢ çocuğunun diĢleri dökülür, burun ve boğaz hastalıkları sık görülür. Daha çok arkadaĢlarıyla iliĢki kurduğu için aile iliĢkileri zayıflar. Bireysel oyunun yerini grup oyunu alır ve sosyal bilinç artar. 10 YAġ: Düzenli, huzurlu, elde edilen bilgilerin çözümlendiği bir evredir. Bu yaĢ geliĢimin dengelendiği altın çağdır. 9 yaĢındaki çocuk büyük bir gerginlik içindeyken 10 yaĢ çocuğu uyum ve hoĢgörü içindedir. Bedence, ruhsal ve olgunluk olarak 9 yaĢa göre daha geliĢmiĢtir. Sağlık Durumu ve Bedensel GeliĢimi: Daha önceden çok hasta olan çocuğun sağlık durumu düzelir. Kızlar erkeklerle aynı boydadırlar ama daha hızlı 51 büyürler, vücut hatları yuvarlaklaĢır kalça ve göğüs bölgelerinde yağ birikimleri oluĢur. Erkeklerin vücutları daha güçlü bir görünüm kazanır. Çene ve boyun hatlarının yuvarlaklaĢtığı görülür. 10 yaĢ çocuğu isteyerek ve devamlı yer. Belirli saatte yatmaya isteksizdirler. Duygusal yaĢam açısından; hoĢgörü ve uyum içerisindedirler. Açık sözlü, tarafsız ve kolay anlaĢılırlar. Sorunlar üzerinde fazla durmazlar, kendileri haklarında endiĢeleri yoktur, hayatı olduğu gibi kabul ederler. Öfkenin en az olduğu devredir. GELĠġĠM GÖREVLERĠ Orta çocuklukta biliĢsel görevlere paralel toplumsal geliĢim görevleri vardır. En önemli toplumsal görevlerden üçü, kiĢisel bağımsızlık kazanma, yaĢıtlarla geçinmeyi öğrenme ve bir cinsiyet rolü öğrenmedir. KiĢisel bağımsızlık kazanma Okul yıllarının baĢında çocuklar ana-babalarından duygusal bağımsızlıklarını değil, fiziksel bağımsızlıklarını kazanırlar. Bağımsızlık kazanma orta çocukluğun bitiminde bile tamamlanmayan yavaĢ bir süreçtir. Bu görev ergenlik boyunca ve hatta bir süre yetiĢkinlikte de sürer. Fakat birçok ilerleme kaydedilir, ikinci görev olan yaĢıtlarla geçinmeyi öğrenmede baĢarılı olmak bağımsızlık kazanmakla yakından iliĢkilidir ve yaĢıt grubu bunun baĢarılmasında destek ve olanaklar sağlar. Ana-babalarla ve öğretmenlerle karĢılıklı anlayıĢa dayalı iliĢkilerin kurulması elemek olan üçüncü görev de Çocukların bağımsızlıklarını kazanmalarına yardım eder. YaĢıtlarla geçinmeyi öğrenme Okul bu görevin baĢarılmasında öncelikli ortamdır. ToplumsallaĢmadaki bu adım çocuğun ilerki yıllarda diğer insanlarla kuracağı iliĢkileri büyük ölçüde etkiler. Öğretmenin rolü çok önemlidir. Çocuğun “Toplumsal KiĢilik” kazanmasını sağlar. Uygun bir kadın ya da erkek toplumsal rolü öğrenme Bu görev ailede bebeklik sırasında geliĢmeye baĢlar ve orta çocuklukta, çocuk ana-babadan biriyle ya da diğeriyle özdeĢleĢirken pekiĢir. Orta çocuklukta cinsiyet rolü beklentileri yaĢıt gruplarına üye olmakla güçlenir. 52 ERGENLĠK DÖNEMĠ ERGENLĠK DÖNEMĠNĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ Sınava hazırlanan bir öğrenciye ailenin yapacağı en önemli yardım, onu anlayabilmektir. Onu anlayabilmenin yolu ise onu tanıyabilmeyi, içinde bulunduğu dönemin özelliklerini bilmeyi gerektirir. Ergenlik çağında bulunan bir kiĢi çok yönlü değiĢim içindedir. Bu değiĢim, doğal olarak ergenin davranıĢlarını da etkiler. Ergenler temel olarak fiziksel ve duygusal bir geliĢim sürecindedirler. BEDENSEL GELĠġĠM Birey önce yaĢadığı doğal çevresinin etkisinde kalır. Toplum ve doğa iliĢkileri ve bunların bireye yansıması kiĢiliğin ilk çizgilerini ortaya çıkartır. Bebek öğrenilmemiĢ, türe özgü ve tüm insanlar için evrensel olan içgüdülerle doğar ve zaman içersinde uyumlu ve yararlı davranmayı öğrenerek toplumsal sisteme girer. Bu sistem içinde artık amaca yönelik davranmaya baĢlar. Ailenin temel tutumu, anne-babanın ayrı ayrı tutumları, çocuğun cinsiyeti, ailenin cinsel konulardaki tutumu ve bilgisi, gelenek ve görenekler, din, dil, kamu düzeni gibi temel toplumsal yapılar, kurumlar ve değerler bireyin kiĢilik geliĢiminin biçimlenmesinde büyük rol oynar. Temel toplumsal yapıların içinde ailenin ekonomik düzeyinin belirlediği beslenme, konut, üretim ve sağlık koĢulları gencin davranıĢlarına değiĢiklik getirir. KiĢiliğin geliĢmesini etkileyen değiĢkenler arasında arkadaĢlık iliĢkileri, yaĢanılan ve öğrenim görülen çevrenin niteliksel ve niceliksel özellikleri, boĢ zamanları değerlendirme olanakları baĢta gelir. Kısaca genç içinde yaĢadığı kültürel ortamdan doğrudan doğruya ve dolaylı olarak etkilenerek kiĢiliğini kazanır. Gençlik çağının yaĢ dilimleri arasındaki yerine gelince; insan doğumundan ölümüne dek belirli çağlar içinde geliĢir, duraklar ve çöker. Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaĢlılık olarak bilinen bu çağlar birbirinden keskin sınırlarla ayrılmaz. Bir önceki çağın etkisi altında oluĢur, bir sonraki çağı etkiler. Çocukluk gençliği, gençlik olgunluğu yaratır. Bu çağların birinden diğerine geçiĢ, sadece bireyin bedensel durumu ile ilgili olmayıp, ruhsal, toplumsal, ekonomik, kültürel etkenlerin rol oynadığı bir geliĢim ve oluĢumdur. Diğer taraftan, her çağ kendine özgü ve belirli bedensel, ruhsal, toplumsal özellikler taĢır. Fiziki ve Fizyolojik DeğiĢmeler: Fiziksel değiĢiklikler ergenlik döneminin baĢlangıcı kiĢiden kiĢiye değiĢebilir. Ama genel olarak kızlarda 12-14 yaĢları 53 buluğ, 14 yaĢ sonrası ergenlik, erkeklerde 13-15 yaĢ buluğ, 15 yaĢ sonrası ise ergenlik dönemi olarak nitelendirilir. Bu dönemde fiziki büyüme hızının artığı görülür. Bunlar 1. Derecede cinsiyet özelliklerinin kazanılması( cinsiyet organlarının büyüyüp geliĢmesi), 2. Derecede cinsiyet özelliklerinin kazanılması (göğüslerin büyümesi, ses tonu ve deri dokusunun değiĢmesi; cinsi bölgeler ,koltuk altları ve yüzde tüylenmeler) , vücut organlarının değiĢmesi (kol,bacak,boyun;baĢ ve gövdeye göre daha hızlı büyür), yüz organlarının değiĢmesi (çene ve burun çıkıntıların da artma görülür) ile boy ve kilodaki hızlı artıĢıdır. Organizmanın fiziki olarak geliĢmesi neticesinde erkeklerde gece boĢalmaları , kızlarda ise ay hali (Regl) görülmeye baĢlar. Bedensel geliĢimindeki bu değiĢim ergenin davranıĢlarını da doğrudan ilgilendirir. Hızlı büyüme ve bedendeki değiĢimlere , yorgunluk ve huzursuzluk gibi belirtilerde katılır. Hatta bu belirtiler abartılır. Çünkü çocuğun o güne kadar olan görev ve sorumlulukları değiĢmiĢtir ve bu ona ağır gelmektedir. Yorgunluk Ģikayetleri ardından sinirlilik ve huzursuzlukta görülür. Sindirim sisteminde düzensizlikler, iĢtah dalgalanmaları olur. Bunlar hem hormonlarındaki değiĢikliklere göre hem de iç organlarındaki büyümelere bağlıdır. Halsizlik,baĢ ve sırt ağrıları,bitkinlik hissi görülür. Hormonlar vücudun kimyasal dengesinde etkili olur ve pek çok davranıĢını doğrudan etkiler genel anlamda ergen de Ģu olumsuz öğeler görülür: -Yalnızlık isteği -ÇalıĢmaya karĢı isteksizlik -Ahenksizlikler -Can sıkıntısı -Huzursuzluk -Toplumsal zıtlık -Otoriteye karĢı direniĢ -KarĢı cinse yönelmiĢ zıtlık -Duygusallığın artması -Kendisine güvensizlik -Cinsellikle fazla uğraĢma -AĢırı çekingenlik -Hayal dünyasında kaçma Fiziksel büyüme tüm vücutta farklı hızlarda meydana gelir, önce eller ve ayaklar büyür, öyle ki 13-14 yaĢlarındaki genç, eriĢkin çağında giyeceği ayakkabıyı giymeye baĢlar. Yüzde, önce burun ve çene büyür. Kalçalar omuzlardan önce geliĢir. Kızlarda kalçalar, erkeklerde omuzlar geniĢler. Bedende en son geliĢen bölüm gövdedir. Bu yüzden kollar ve bacaklar ile gövde arasında bir uyumsuzluk gözlenir. 54 Genellikle ergenlik ve gençlik çağı en sağlıklı yaĢam dönemidir. Çocukluk hastalıkları geride kalmıĢtır. YetiĢkinlik çağına özgü hastalıklar ise çok uzaktır. Hastalıklardan ileri gelen ölüm oranı 10 yaĢından sonra birden düĢmektedir. Ergenlik döneminde görülen ölümlerin baĢlıca iki nedeni vardır:Trafik kazaları ve intihar. Ergenliğe özgü denebilecek tek hastalık belki de ergenlik sivilceleridir. Ter ve yağ bezlerinin salgıları artmakta ve birikim olmaktadır. Gençlik, çocukluk ve eriĢkinlik arasında yer alan geliĢme, ruhsal olgunlaĢma ve yaĢama hazırlık dönemidir. Ergenlikle baĢlayan hızlı büyüme gençlik çağının sonunda bedensel, cinsel ve ruhsal olgunlukla biter. Bu evreye bir “baĢkalaĢım” ya da “farklılaĢma” evresi gözü ile de bakılabilir. Nasıl kozadan çıkan tırtıl ne kozadaki biçimine ne de kelebeğe benziyorsa aynı biçimde ergen de ne eriĢkin ne de çocuk olan kimliğini belirleme savaĢı içinde olan bireydir. BaĢka bir deyiĢle eriĢkin adayı olan ergen ne çocuktur ne de eriĢkin. Fırtına ve gerginlik dönemi olarak da açıklanabilen ergenlik hangi toplumda olursa olsun, her bireyin yaĢadığı bir evredir. Ortaokul yıllarına denk düĢen ilk gençlik ya da yeni yetmelik yıllarında,cinsel uyanıĢla birlikte yeni ruhsal özellikler ve davranıĢlar kendini gösterir. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider,yerine oldukça tedirgin,güç beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç gelir. Duyguları hızlı bir iniĢ çıkıĢ gösterir. Çabuk sevinir çabuk üzülür. Çabuk sinirlenir, olur olmaz Ģeyi sorun yapar. Tepkileri önceden kestirilemez olur. Derslere ilgisi azalmıĢ,çalıĢma düzeni bozulmuĢtur. Ġstekleri artmıĢtır. Kendisine tanınan hakları yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıklığından yakınır. Ana-babanın uyarılarına birden tepki gösterir ,ters yanıtlar verir. Sürekli bir gidiĢ geliĢ içindedir. Evde pek durmak istemez. DönüĢ saatine aldırmaz,yemeğe geç kalır. Dağınık ve savruk olur. Sık sık bir Ģey devirip kırar. OburlaĢır, girip çıkıp bir Ģeyler atıĢtırır. Ġlgileri artmıĢ, gelgeç hevesleri çoğalmıĢtır. Gürültülü müziğe bayılır. Süse ve giyime düĢkünlük gösterir. Genç kız ayna karĢısında saatler geçirir. Bir sivilceyle gün boyu uğraĢır, kaygılanır. Genç erkek boyasız ayakkabısına bakmaz ama saçını günün modasına göre kestirmekte direnir. Zayıflık-ĢiĢmanlık, uzun boy-kısa boy, yüz çizgilerinin düzgün olup olmadığı sorun olmaya baĢlar. Gizliliğe önem verir. Odası varsa saatlerce odasına kapanır hatta kapısını kilitli tutmaya özen gösterir. Duvarlara renkli resimler ve sanatçıların posterlerini asar. ArkadaĢlarıyla gizli konuĢmaları ve fısıldaĢmaları olur. KardeĢlerini yanına sokmaz,tersleyip uzaklaĢtırır. Uzun uzun düĢler kurar. Günlük tutmaya baĢlar. ġiir ve öykü yazmaya özenir. Kendinden habersiz mektuplarının ve yazdıklarının okunmasına büyük tepkiler gösterir. 55 Toplumsal olaylara ve politikaya ilgi artar. Kulaktan dolma ya da ödünç alınmıĢ düĢünceler savunulur. Büyüklerle tartıĢmaya giriĢir. Bunu yaparken anababasına aykırı gelen düĢünceleri ileri sürer. Ana-babasını eleĢtirmek fırsatını kaçırmaz. Öğütleriyle davranıĢları arasındaki aykırılığı yüzüne vurur. Anababasının hoĢuna gitmeyecek davranıĢlarda bulunmaktan adeta tat alır. Onların seçtiklerini giymez. Aykırı renkler ve kıyafetler seçer. Ana-babasına karĢı çıkmak için karĢı çıkar. Saçma olduğunu bilse dahi bazı fikirleri savunmaktan zevk alır. Kısacası ilk gençlik ve gençlik çağı oldukça fırtınalı bir dönemdir. Bu dönemde genç kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir savaĢ içinde görülür. Psikoloji açısından bu çeliĢki duyuĢ ve davranıĢ özellikleri bu dönem için olağan sayılır. Ancak kimi gençte bu dönem daha gürültülü geçer. Kimi gençte daha az çalkantı ile atlatır. Gençlerdeki bu coĢkuyu,tedirginliği ve tutarsızlığı en iyi tanımlayan kelimeyi Türkçe’mizde buluyoruz; ”delikanlılık”. ġimdiye dek sayılan belirtiler,bu çağdaki gencin bocalamalar, çeliĢkiler ve bunalımlar içinde olduğunu göstermeye sanırım yeter. Gencin içine düĢtüğü bu ruhsal çalkantının bir nedeni, anlamı vardır. Hızlı beden geliĢmesiyle birlikte gelen cinsel uyanıĢ, genci hazırlıksız yakalamakta ve bunaltmaktadır. Çünkü doğanın bir oyunu ile bedensel büyüme hızlanmakta, ruhsal olgunlaĢma ise geride kalmaktadır. Dengesi bozulan genç bu yeni duruma alıĢmaya çabalamaktadır. Tepkilerindeki iniĢ çıkıĢlar, davranıĢlarındaki tutarsızlıklar, duygularındaki değiĢkenlik hep bu uyum çabası ile açıklanabilir. BaĢka bir deyiĢle genç, içten gelen saldırganlık ve cinsel dürtülerin baskısı altında bulunmakta,kendisi için yeni ve yabancı olan bu duyguları bir düzene sokmaya çalıĢmaktadır. Tıpkı toy bir sürücü gibi arabasını doğru yolda tutmaya çabalamakta ama sağa sola yalpa yapmadan yol alamamaktadır. Genç bir yandan büyümek için sabırsızlanmakta,öte yandan çocuksu davranıĢlardan sıyrılamamaktadır. Ergenlik belirtilerini yaĢıtlarından çok önce gösteren gençlerde bu bocalama daha da belirginleĢir. YetiĢkin boyutlarına ulaĢmıĢ bir bedende çocuk kiĢiliği vardır. Dün sek sek oynayan kız çocuğu, ilk aybaĢısını gördü diye kendini bir günde yetiĢkin gibi davranmaya zorlayamaz. Bu çeliĢkiyi kendi içinde gören genç,ana-babasının çeliĢkili tutumlarıyla büsbütün bocalar. Anne kızını sokakta oynatmak istemez, “Artık genç kız oldun.” der. KardeĢine sataĢan ağabeye baba, “Utanmıyor musun, koskoca adam oldun.”der. Öte yandan “Daha o kadar büyümedin.”diye tek baĢına ya da arkadaĢlarıyla gezmeye yollamaz. Bu çağ gencin yeni arayıĢlar içinde olduğu bir çağdır. Genç her Ģeyden önce kendini aramaktadır. Kendi kiĢiliğine çeki düzen vermeye çalıĢır. Kendi kimliğine kavuĢabilmesi için genç, önce ana-baba etkisinden sıyrılmaya çalıĢır. Onun gözünde ana-babası hiç yanlıĢ yapmayan kiĢiler değildir. Onları 56 eleĢtirmeye baĢlar. Beğenileriyle alay eder. Sanki ana-babadan öğrenilecek bir Ģey kalmamıĢtır. Öğütleri batar,uyarıları onu kızdırır. Bunu yaparken de çok aĢırıya gider. Altı yaĢındaki çocuk babayı en güçlü, en çok bilen, hiç yanılmayan biri olarak tanır. On altı yaĢındaysa onu tahtından indirir. Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır. Genç evden kopar, çevreye yönelir. Evde oturmak ona iĢkence gibi gelir. Spora ilgi artar. Kendisini arkadaĢlarıyla karĢılaĢtırır. Onlarında aynı sorunları yaĢaması kümeleĢmelere sebep olur. Anababasından değiĢik olma çabası onu bir anlamda boĢluğa itmiĢtir. Bu boĢluğu arkadaĢlarıyla doldurmak ister. Onlar gibi argo konuĢur, kendine sırdaĢ ve dert ortağı seçer. ArkadaĢ kümesi içinde bağlılığa önem verir. Küme dıĢına itilmemek için kendisine aykırı davranıĢlarda bile bulunur. Evde arkadaĢlarının eleĢtirilmesini tepkiyle karĢılar. Onlara söz söyletmez. Ana-babada gencin kötü arkadaĢlara uyup baĢtan çıkacağından korkar. Sıkı denetleme ve kimi arkadaĢlarıyla görüĢme yasağı koyar. Bu ise çocuğu daha çok sokağa iter. Evde ana-babasıyla çatıĢması olan bir gencin arkadaĢlarına kendini tümden kaptırması olasılığı daha yüksektir. Kendini bulma çabasında olan güvensiz ve yetersiz bir genç, daha atılgan ve becerikli yaĢıtlarının egemenliği altına girer. Ana-babasından yeter destek bulamayan genç,olumsuz arkadaĢlıklara yönelir. Ancak ana-babasının denetlemesi ve uyarısı gereklidir. En sağlıklı gençler bile ara sıra yoldan çıkma eğilimi gösterirler. Gençlik dönemi hayranlıkların ve tutkuların bol olduğu bir dönemdir. Gençler bir yandan ana-baba etkisinden sıyrılırken,öte yandan kendilerine yeni örnekler seçerler. Bir öğretmen, bir sporcu, bir Ģarkıcı vb. onların benzemek istedikleri kiĢiler olurlar. Yeteneklerinden kusurlarına değin her türlü özelliklerini körü körüne beğenirler. Sürekli olarak hayran oldukları kiĢiler değiĢir. Bu değiĢiklik gencin ileride ne olmak istediği ile ilgilidir. KuĢkusuz, gençlik çağında ortaya çıkan değiĢikliklerin tümü olumsuz değildir. Ruhsal alanda yaĢanan çalkantı yanında,gençte pek çok olumlu geliĢme gözlenir. Gencin düĢünme yeteneğinde önemli sıçramalar olur. Soyut kavramları daha iyi anlar ve kullanır. Ġlgi alanı geniĢler ve çeĢitlilik kazanır. Ġleride seçeceği meslekle ilgili konulara eğilir. Bir Ģeyler yapmak,baĢarılı olmak eğilimi çok güçlenmiĢtir. Toplumsal olaylara ilgi duyar. Hiçbir Ģeyi beğenmez tutumu giderek yerinde eleĢtirilere ve yorumlara dönüĢür. CoĢkuludur. Duygu ve düĢüncelerini inançla savunur. YaĢanan gerçeklere pek aldırmadan, toplum düzeninin birden değiĢmesini ister. Bu amaçla bazı ideolojik görüĢlere girer. Problemleri çözmek için yalancı önderlerin peĢinden sürüklenir. Amaçları uğruna kendilerine ve baĢkalarına zararı dokunacak eylemlere araç olabilir. 57 GeliĢimin Gencin Üzerindeki Etkileri Bu dönemde bedensel değiĢim gencin ilgi alanının temelini oluĢturur, yani onun için en önemli Ģey dıĢ görünüĢüdür. Bu yüzden gençler vakitlerinin büyük bir kısmını ayna karĢısında geçirmeye baĢlarlar. Gencin beden yapısıyla ilgili tepkileri birbiriyle çeliĢkilidir. Bir yandan beden yapısının, yüzünün çirkinleĢtiğini sanıp kaygı duyar, sıkılır, üzülür hatta utanır. Öte yandan bedenindeki değiĢmeleri baĢkalarına göstermek sergilemek ister. Örneğin; bir taraftan sakalından utanan hatta iğrenen genç erkek, öbür taraftan sık sık tıraĢ olup onları büyütmeye çalıĢır. Genç, bedensel görünümüne ait dıĢ iletilere aĢırı duyarlıdır. Kendisiyle ilgili olan veya gencin öyle olduğunu zannettiği bir bakıĢ, mimik, jest ya da bir iki sözcük onu olabildiğine kaygılı, endiĢeli ya da sevinçli ve neĢeli yapabilir. Genç, kendisini çirkin olarak değerlendiriyorsa bütün bakıĢları, mimikleri veya sözcükleri çirkinliğine delil olan iletiler olarak algılar, eğer genç kendisini güzel buluyorsa aynı Ģekilde bunları güzelliğiyle ilgili veriler olarak algılar. Sivilceler ergenin kabusudur. Sivilcelerin geçici olduğunun söylenmesi onları kaygılanmaktan alıkoymaz. Sivilceler gençler için karĢı cinsle aralarındaki en büyük engel olarak algılanır. Gençlik çağında bir önemli sorun da boy ve kilodur. Özellikle genç kızlar güzel görünmek, kilo vermek, zayıflamak için aĢırı çaba harcarlar. Anne-babanın kilonun normal olduğunu söylemesi ve rejim yapmama konusundaki uyarıları onun için hiç önemli değildir. GeliĢmiĢ ülkelerden farkımız, çocuklarımıza “kariyer yönlendirmesi” yapmıyor olmamızdır. Çünkü bizde olumluyu görme alıĢkanlığı yok. Gelin bundan sonra herkesin (özellikle çocuklarımızın) kabiliyetlerine göre yönlendirme yapalım ve onların iyi ve olumlu yönlerini görelim... Anne Babaya Tavsiyeler Öncelikle ebeveyn, vücudunda meydana gelecek değiĢiklikler konusunda genci bilgilendirmelidir. Bu bilgilendirme ergenin, bedenindeki değiĢim karĢısında yaĢayacağı ĢaĢkınlığı hatta korku ve kaygıyı azaltacaktır. Ergenlik çağında, önce ellerin ve ayakların büyümesi gençlerde bir sakarlığın doğmasına neden olur. Bu sakarlık doğaldır. Yani gencin kendi elinde olan bir Ģey değildir. Bu sebepten ebeveyn genci sakarlığı konusunda eleĢtirmekten, hatta alay etmekten uzak durmalıdır. Gencin bu çağda bedeniyle ilgili kafasında oluĢan imaj, ömür boyu devam eder. Bu yüzden çevresindekilerin bedeniyle ilgili görüĢleri, eleĢtirileri, Ģakaları onun için çok önemlidir. Ebeveyn, gencin kaĢı-gözü, boyu-posu ile ilgili espri yaptığını sanırken genç bundan çok etkilenir, kaygı ve kedere 58 kapılabilir. Bu açıdan ebeveynler, çocuklarının bedensel görünüĢleriyle ilgili olumsuz Ģeyler söylemekten kaçınmalıdır. Öyle ya belki çocuk matematiği sevmiyor. Belki tarih gibi sözel branĢlarda baĢarılı olacak... Veya müzik dersi çok iyi. iyi bir müzisyen olacak, konservatuara gitmesi onun için daha iyi. DUYGUSAL GELĠġĠM Ergenlik Çağı Duyguları Buluğ çağından baĢlayarak ergenin duygularının yoğunluğunda artma olur. Artan bu duygu yoğunluğu, ergenin davranıĢlarına coĢkulu tepkiler (bazen Ģiir, hikaye yazma, günlük tutma) olarak yansır. Artan duygulanımla birlikte duygularda istikrarsızlık göze çarpar. Ergenin aynı olaya bir gün ara ile gösterdiği tepkiler farklı olabilir. Genç, neĢeli ve mutlu iken, çok kısa bir sürede tamamen farklı bir hale gelebilir. Hayal kurma bu dönemde artar. Hayallerin konusu geleceğe yönelik tasarımlar olabileceği gibi gerçekleĢmesini istediği bir arzusu da olabilir. Kendisiyle baĢ baĢa, yalnız kalma isteği bu çağdaki kız ve erkeklerde görülen genel bir durumdur. · Ergenlerin sevgi ve aĢk gibi duyguları artmakla birlikte, bu konuda aĢırılıklar gözlenebilir. Bir gün çok beğenip, göklere çıkardığı bir Ģey kısa bir süre sonra ergenin gözünde sönükleĢebilir. Ergenlik çağında kaygılarda bir artıĢ gözlenir. Bu çağda en çok görülen kaygılar ise Ģunlardır: o Bedensel görünüĢle ilgili kaygılar. o Gelecek ile ilgili kaygılar. (Özellikle okul ve meslek seçimiyle ilgilidir. Üniversite sınavı bunların en önemlisidir) o Kendine olan güvensizlikten kaynaklanan sosyal kaygılar (topluluk karĢısında konuĢmaktan utanma, çabuk heyecanlanma, kızarma Ģeklinde) gözlenebilir. Aile ve arkadaĢ çevresiyle iletiĢimdeki olumsuzluklardan kaynaklanan kaygılar. Ergenlik Dönemi DavranıĢları ve Ebeveyn Tepkisi Bebeklik çağında büyümeleri anne-baba tarafından dört gözle beklenen çocuklar, ergenlik çağına geldiklerinde “keĢke hep bebek kalsalardı” dedirtecek hale gelebilirler. Belki haklı olan bu tepkilerin verilmesinin nedeni, annebabaların çocuklarının bu çağdaki davranıĢları hakkında bilgisiz olmalarıdır. Anne babalar da bu dönemde huzursuzdur, çünkü; her Ģeyin yoluna gireceğini sandıkları bir dönemde birden bire ortaya çıkan huysuzluklara, nedensiz öfke patlamalarına anlam veremezler. Eve dilediği gibi girip çıkan, hiçbir Ģeyi 59 beğenmeyen, en ılımlı uyarılara sert karĢılık veren genç karĢısında, soğukkanlı olmak gerçekten güçtür. Gence verilen öğütler, iyi niyetli sözler geri teper, böylece bir süre sonra iletiĢim kopar. Gencin kurallara aldırmayıĢı, yasaklara boĢ veriĢi, anne-babayı çileden çıkarır. “Bu evde yaĢanmaz” diyerek kapıyı çarpıp çıkan genç, bir süre sonra hiçbir Ģey olmamıĢ gibi eve dönebilir. Ertesi gün sınavı varken az önce ayrıldığı arkadaĢıyla telefonla uzun süre konuĢur, sınavı hatırlatılınca “Ben çocuk muyum, ne yaptığımı biliyorum” diyebilir. Bu çağda genç, ana-babaya ters gelecek sözleri seçmede ustalaĢmıĢtır, onları eleĢtiri fırsatını hiç kaçırmaz, insanı deli edecek sözleri çok rahat söyler. “Okuyup da ne olacağım, futbolcular babamdan çok kazanıyor” deyiverir. Annebabanın savundukları Ģeylerin tam tersini savunur, onlarla tartıĢmaya girmekten çekinmez. Sözgelimi babasının siyasi görüĢünün tam tersini savunur; tutmadığı partiyi tutar görünür, sevmediği politikacıları göklere çıkarır, toplumu birden düzene koyacak reçeteler üretir. Sonunda baba dayanamaz; “Sen düzeni değiĢtireceğine, önce otur da derslerini düzene koy” der. Ama aslında gencin istediği de budur, yani baba yenik düĢmüĢtür, çünkü gencin istediği ailesinden farklı ve bağımsız fikirlerinin olabileceğini ispatlamaktır. Ergenlik çağına gelen gencin gözünde anne-baba eski gizemini yitirmiĢtir. çocukluğunda çok üstün ve güçlü varlıklar olarak gördüğü anne-babasına artık gerçekçi bir gözle bakar. Bunu ispatlamak için anne-babasını, yakın çevresini sürekli eleĢtirir, onları küçümser ve alabildiğine bağımsız olmak ister. Anne-babalar iĢte böyle bir tablo ile karĢı karĢıyadırlar. çocuklarına nasıl yaklaĢmaları gerektiği hakkında kafası karıĢmıĢ ebeveyn için, bu konuda yapılacak yardım ve bilgilendirmeler sağlıklı bir iletiĢim ve huzurlu bir aile ortamı için büyük önem taĢımaktadır. Motivasyon, insanın istek ve ihtiyaçlarının farkına varması ve bunları gerçekleĢtirmek için harekete geçmesidir. Motivasyonu olumlu ya da olumsuz etkileyen bazı faktörler vardır. Bunlardan biri ailedir. Aile, farkında olarak ya da olmayarak, gencin motivasyon düzeyini etkiler. Bu etkileme olumlu yönde olabildiği gibi zaman zaman da olumsuz yönde olabilir. Tabii ki hiçbir anne baba, bu kadar önemli bir dönemde çocuğunun motivasyonunu olumsuz etkilemek istemez. Ancak gencin iyiliği adına yapılan bazı davranıĢlar ya da söylenen bazı sözler onu olumsuz etkileyebilir; motivasyonunu düĢürüp, kaygı düzeyini yükseltebilir. Bu da gencin kaygılı, mutsuz ve verimsiz bir hazırlık süreci geçirmesine neden olur. Eminiz ki hiçbir anne baba çocuğuna böyle bir zarar vermek istemez. ) 60 Anne - Babaya Tavsiyeler Ebeveyn Ģunu unutmamalıdır. Genç, “kendisinin bütün duyguları en yoğun biçimde yaĢadığını, elemlerinin, kaygı ve sıkıntılarının derin ve sonsuz, neĢesinin, sevincinin, sevgisinin, umudunun parlak, düĢüncelerinin doğru ve kesin” olduğuna inanır. Gençlerin sağlıklı geliĢmesi için onlarla sürekli iliĢki içinde olunmalıdır. KiĢiliklerine sevgi ve saygı göstermek gerekir. Evde anne ve babasından anlayıĢ göremeyen, onlarla çatıĢma içinde olan genç, evde bulamadığı güveni arkadaĢ çevresinde arar; onlara daha çok bağlanır ve benimser. ArkadaĢlarından ayrı kalmamak için kendisine aykırı gelen düĢünce, tutum, davranıĢ ve eylemleri bile benimseyebilir. Gençlerle iletiĢimde ilk kural, gencin tepkileri ve çeliĢkili davranıĢları karĢısında soğukkanlı kalabilmektir. Genci ne pahasına olursa olsun sindirmeye kalkan anne-babalar beklenmedik çıkmazlara girebilirler. Eve geç gelen kızına bağırıp çağıran anne ve tokat atan baba, genç kendi canına kıymaya kalktığında, ya da duruma boyun eğmiĢ gibi görünen gencin dokuz dersten bütünlemeye kaldığını gördüğünde ne yapacağını bilemez. · Gencin kimi davranıĢları ana-babayı çileden çıkaracak cinsten olabilir. Bu durumda öfkelenmemek elde değildir. Anne-babanın aĢırı sabır göstermesi de gerekmez. Öfkeyi kabaca dıĢa vurmakla, öfkelendiğimizi belli etmek ayrı Ģeylerdir. “Bu davranıĢın beni çok kızdırdı” diyebiliriz. Saçma bir davranıĢ karĢısında “Sen aptalın birisin, ne zaman akıllanacaksın bilmem ki” demek yerine “Bu yaptığın saçma ve aptalca bir iĢ” demek daha az yaralayıcıdır. Birincisi “kiĢiliğe yönelmiĢ” bir suçlama “ikincisi davranıĢı eleĢtiren” bir sözdür. Genel bir kural olarak; eleĢtiriler gencin kiĢiliğine değil, beğenilmeyen söz ya da davranıĢa yöneltilmelidir. “Zaten senden baĢka bir Ģey beklenilmezdi ki”. “Sen ne zaman adam olacaksın” gibi sözler umut kırıcıdır. Genci, davranıĢını düzeltmeye değil, inatlaĢmaya götürür. Gencin öfkesinden ürkerek, ondan korkarak her davranıĢı alttan alıp “Canım yavrum, cicim kuzum” diyerek her isteğini yerine getirmek, genci kazanmada kısa vadede etkili, ama etkisi çabuk geçen bir yöntemdir. Gençler bir yandan yerli yersiz isteklerle anne-babasının karĢısına çıkarken, öte yandan içten içe dizginlenmeyi beklerler. HoĢlarına gitmese de neye niçin karĢı çıktığını anlatan anne-babaya uyarlar. Bu nedenle anne-baba, kesin tutum sergilemekten çekinmemelidir. Ancak yürütemeyecekleri bir kararı da almamalıdırlar. Gencin çekiĢe çekiĢe, anne-babayı usandırarak koparacağı izni, ona baĢtan vermek daha uygundur. Bir baĢka önemli kural, ayrıntılar üzerinde gençle sürtüĢmeye girmemektir. Saç biçimi, giyimi kuĢamı, oturuĢu, kalkıĢı gibi konuların üstünde çok durmak, gereksiz tartıĢmalara girmek anne-babanın genç üzerindeki otoritesini aĢındırır. 61 Gençlik çağında özgürlükleri artırarak gence daha geniĢ bir serbestlik tanımak gerekir, ama gence ev içinde değiĢmeyen ve herkesin uyduğu kesin kuralların olduğunu hissettirmek yerinde olur. Son olarak Ģu unutulmamalıdır; bir arada yaĢayan insanların ara sıra sürtüĢmeleri kaçınılmazdır. Her sağlıklı ailenin bir anlaĢmazlık ve çatıĢma payı vardır. ERGENLĠK DÖNEMĠNDE YAġANAN KAYGILAR AĠLELERĠN ġĠKAYETLERĠ “HırçınlaĢtı. Ders çalıĢmıyor. Sorumluluk duygusu yok. Canım sıkılıyor diyor. En küçük isteklerini sert bir dille bildiriyor. KardeĢlerini kızdırmaktan zevk alıyor.” “Okuduğunu anlamıyor gibi. DurgunlaĢtı,dalgınlaĢtı. Çabuk karamsarlığa düĢüyor. Ara sıra hiç yoktan huysuzlaĢıyor. Sert karĢılıklar veriyor.” “Ġleri derecede alıngan. Derslerinde gene baĢarılı ama oyuna,eğlenceye çok düĢtü. Olur olmaz her Ģeye ağlıyor. Evde huzursuz dıĢarıda sıkılgan.” “Her istediğini yaptırmak istiyor. AĢırı süsleniyor. Siz bana karıĢmazsınız diyor. Babasından çekindiği için dolambaçlı yollara sapıyor.” “Derslerinde baĢarılı. Hiç sorun çıkartmayan bir çocuk. Ġki kez okula gitmemiĢ. ArkadaĢlarıyla gezmiĢ. Sorunca yalan söyledi. Bu davranıĢı bizi çok ĢaĢırttı.” “Çok harçlık istiyor. Çok geziyor,eve girmek istemiyor. Spora çok düĢtü. Derslerine boĢ veriyor. Banyoya sokamıyoruz. Ellerini bile yıkatamıyoruz. Saçını kestiremiyoruz.” “Son derece asi ve hırçın olmaya baĢladı. BaĢına buyruk olmak istiyor. Dayak,kötü söz,tatlı söz hiçbiri sonuç vermiyor. Bir psikologla mı görüĢmeliyim?” ÇOCUKLARIN ġĠKAYETLERĠ Büyüklerin anlayıĢsızlığı ve baskısı,onur kırıcı davranıĢlar. ArkadaĢ edinmede güçlük. Kız-erkek arkadaĢlığının olmaması. Kız erkek arkadaĢlığının aile ve çevre tarafından anlaĢılmaması ve karĢı çıkılması. BoĢ zamanlarını etkin bir biçimde değerlendirecekleri yerlerin,olanakların olmaması. Evde ve okulda dayağın bir eğitim aracı olarak kullanılması. Cinsel sorunlarını aile üyeleriyle konuĢamamak. Çocuk yerine konmak,ana-babaya karĢılık verememek. Ana-babanın arkadaĢ seçimlerine karıĢmaları. 62 Yeni tanıĢtıkları insanlarla rahat konuĢamamak. Ġzinsiz dıĢarı çıkamamak. Kendine güven duymamak,sık sık yaptığı hatalardan dolayı utanmak. Ölüm korkusu,dini konulara aĢırı eğilim,neyin doğru neyin yanlıĢ olduğunun araĢtırılması. Dikkati toplayamamak, ders çalıĢırken zamanını iyi değerlendirememek. Ders çalıĢmasını engelleyecek bir çok yan uğraĢların olması. NEDEN ERGENLĠK DÖNEMĠ PROBLEMLER VE ÇATIġMALAR DÖNEMĠ OLARAK YAġANIR? : Yüzyıllardır ergenlik dönemi problemlerin ve çatıĢmaların en yoğun yaĢandığı ; hem aile hem de çocuk için oldukça zor atlatılan bir dönem olmuĢtur. Aslında bunun temelinde yatan nedenleri hemen herkes üç aĢağı-beĢ yukarı bilir. Çünkü herkes çeĢitli Ģiddetlerle de olsa bu dönemden geçmiĢtir. Ana baĢlıklar altında bu dönemin, ergende kaybı yaratan boyutlarını Ģöylece sıralamak mümkündür: 1-Genç ergenin statüsü belli değildir. Kısa bir süre öncesine kadar çocuktu ve ondan bu davranıĢ örüntülerini sergilenmesi beklenirdi. Oysa bu kez büyük biri gibi davranması istenir hatta bu konuda uyarılar alır. Ergen nasıl davranacağını ĢaĢırmıĢtır. Yani bir statü karmaĢası yaĢar. Bu karmaĢa toplumdan gelen bazı nedenlerle artar. 2-Ergenlik dönemi bir değiĢim dönemi olduğundan , kiĢinin biyolojik yapısında bir geçiĢ dönemidir . Bu biyolojik değiĢimde gencin her boyutuyla değiĢim sürecine girmesini sağlıyor. ĠĢte kimi zaman bu süreç davranıĢ örüntülerine kaygıçatıĢma olarak yansıyabilir. 3-Ergenlikte duygusal yoğunluk artar. Dolayısıyla davranıĢlarda aĢırıya kaçılır ve duygular-allak bulaktır. Ergen tabir yerindeyse havadan nem kapar. Her bakıĢı,her davranıĢı kendi ruh haline göre yorumlar. Dolayısıyla içsel çatıĢmaları yoğunlukla yaĢar. 4-Ergenlik döneminde dengesizlikler yoğundur. Göz yaĢları kendini aniden kahkahaya, kendine güven yerini güvensizliğe,ilgi yerine vurdum duymazlığa bırakabilir. Bu dalgalanmalar kendini ergenin bireysel ve soysal davranıĢlarında da gösterir. Dolayısıyla uyumsuzluk yaĢaması kaçınılmaz bir sonuç olur. Ana hatlarıyla ergenlik döneminde ortaya çıkan çatıĢma ve problemlerin nedenleri verilmeye çalıĢıldı. Peki ama bu dönemdeki problemleri sıralamak gerekirse nasıl bir kategori grubu geliĢtirilebilir ? Yapılan araĢtırmalara göre en yoğun yaĢananları Ģu maddelerde sıralayabiliriz: a) Fiziksel görünüĢ ve sağlıkla ilgili olan problemler. b) Evde -dıĢarıda toplumsal iliĢkilerle ilgili problemler. c) KarĢı cinsle olan iliĢkilerdeki problemler. 63 d) Okul-ödevlerle ilgili olan problemler. e) Gelecekle ilgili planlar üzerindeki problemler. f) Töresel ve dinsel birtakım problemler. g) Mali durumla ilgili problemler. Ergenin yaĢadığı bu tip problemleri çözmedikçe kendine bir yetersizlik duygusu geliĢtirir. Zihni devamlı kendi problemi ile uğraĢır. Bu nedenle dikkat toplaması ve çalıĢması zorlaĢır.( Ya da bazen tam tersi kendini aĢın güven ve mutluluğun arkasına saklar.) Ergen hırpalanmadan bu uyumsuz davranıĢ örüntülerden kendini kurtarabilirse huzura kavuĢur ve yeterlik duygusu geliĢir. ANNE-BABA VE ÖĞRENCĠ ARASINDAKĠ ETKĠLĠ ĠLETĠġĠM Ergenlik çağındaki bir öğrenciye ailesinin yapabileceği en büyük yardım; onu anlamak, sorunları konusunda, yanında olduğunu hissettirebilmektir. Ancak, ne var ki bu dönemde anne-baba ile öğrenci arasındaki iliĢkiler çoğu zaman olumsuz olabilmektedir. Anne-babaların sık sık “Oğlum çok değiĢti, eskiden hiç böyle yapmazdı” , “Kızım hiç sözümü dinlemiyor, her zaman dediklerimin tersini yapıyor” gibi yakınmalarını duymaktayız. Bu gibi yakınmalar ergenler tarafından da dile getirilmektedir. Problemin çözümü ise ebeveyn ile öğrenci arasında etkili ve sağlıklı, iletiĢim kurulmasından geçmektedir. KuĢak ÇatıĢması Çocukluktan yetiĢkinliğe geçiĢte, yani ergenlik döneminde; ergenin çözmesi gereken en önemli sorunlardan birisi, bilinç dıĢındaki ana-baba kavramlarında yapmak zorunda olduğu değiĢikliklerdir. Bu yalın bir bağımsızlık dürtüsünden öte, çocuğun davranıĢlarına o güne dek rehberlik etmiĢ olan dayanakların önemli ölçüde değiĢtirilmesi gereğini de içerir. Çocuk güvenini, anababasının herĢeyi bilen ve herĢeyin üstesinden gelebilen kiĢiler olduğu inancından alır. Eğer çocuğun yaĢantıları ana-babayı bu kavramlarla birlikte algılamasını engeller nitelikteyse anksiyete ve güvensizlik duyguları belirir. Ergenlik çağına ulaĢan çocuk ana-babasının güçlü imgelerini yıkma çabasında, ilk adım olarak, onların yerine geçecek baĢka kiĢiler arar. Ancak bir süre sonra,aradığını bu yolla bulamayacağının bilincine varır. Giderek yetiĢkinliğe ulaĢmak için gerekli olan gücü ve bilgeliği kendi içinde yaratma zorunluluğunu kabul etmeye baĢlar. Bu dönem süresinde ana-baba ergenin gözünde geçici olarak değerini yitirir. Bu durumda ergen yalancı önderlerin güç gösterilerine kolayca kapılabilir. DavranıĢlarını baĢkalarının denetiminden çıkarıp otorite etkisinden sıyrılmak için ergenin çok çaba göstermesi ve sürekli denemelerde bulunması gerekir. Bu deneylerin baĢarıyla sonuçlanmasıyla yetiĢkin yaĢamın temeli atılmıĢ 64 olur. Burada üzerinde durulması gereken konu ise bu süreci atlatırken bir kuĢak çatıĢmasına sahne olması yada en az zararla atlatmaya çalıĢmasıdır. Bu dönemde ergen için 2 olumsuz durum vardır. Ġlki anne ile baba arasındaki anlaĢmazlıklara tanık olmak, ikincisi ise bizzat kendilerinin anne ve babayla anlaĢmazlık yaĢamasıdır. Geçimsizlikleri, kavga ve tartıĢmaları seyretmek (anne ile baba arasındaki) ergen için yaralayıcıdır. Anne babanın bu eylemi karĢısında eleĢtirici bir tutumu olan ergen onların tartıĢmalarını tüm yetiĢkinlere özgü bir durum olarak kabul edilebilir. Bazen ergen ana-baba anlaĢmazlığı ergende iki olumsuz tepki yaratır. Önce bir terk edilme duygusu (çünkü kendi polemiklerine dalan yetiĢkinler ergene en ufak ilgi gösteremez olurlar.)sonra geleneksel eğitimin o kadar övdüğü aileye özgü rol, uygulamada hiçbir Ģeye karĢı değildir. Bu durumun en sık görülen sonucu gencin olgunlaĢmasında bir engellenmeyle ortaya çıkar. Çocuksu duygusal bağların sürdüğüne de tanık olunabilir. Bazense otorite ahlaki bir uyarı olmaktan çıkar. Çünkü ana babaların ergen karĢısındaki davranıĢlarında kararsızlık vardır .Bu durumda ergen,yetiĢkinlerin davranıĢlarında akılcı bir ilke olmadığını düĢünür ve onları tutarsızlıkla damgalar. Yine sevginin çocuklar (yani kardeĢler) arasında eĢit dağıtılmaması da aile ve ergen arasında kutuplaĢmalara yol açar. Ergenler geleceğin yetiĢkinleri olarak bir takım haklara sahiptirler. Oysa ana-baba ya da çevredeki yetiĢkinlerin çoğu, ergenin kiĢiliğini yetiĢkin otoritesinin uygulandığı bir nesne olarak görür. Oysa ergeni toplumun tanıdığı uygarlık haklarından yararlanması gereken bir kiĢilik olarak tanımak gerekir. Ana babalar genellikle çocukların olgunlaĢmasına bilinçdıĢı bir biçimde karĢı koyar. Bu nedenle ergenin toplumla iliĢkiye girmesi onları rahatsız eder. Aile dıĢındaki yaĢam ergene olumsuzluklar yumağı gibi sunulur. Böylece onu kendilerine bağımlı kılmaya çalıĢırlar. Aileler ergen hakkında yargıya varırken genellikle kendi ön yargılarını devreye sokarlar. Onları anlamak yerine , yargılamayı ve yanlıĢ olduklarını söylemeyi tercih ederler. ĠĢte bu da zaten patlamaya hazır olan genç ve ebeveyn arasında ciddi çatıĢmalara yol açar. Unutulmaması gereken bir Ģey vardır; ailenin , ergenlik sırasında çocukta meydana gelen değiĢimlere karĢı çıkmasının altında yatan en önemli neden , bu değiĢimlerin çocuk ile aile arasındaki kopmanın baĢlangıcı olmasıdır. Anne-baba bunu kabullenemez. Oysa bu yaĢanması gereken bir süreçtir ve YAġANMAK ZORUNDADIR. Baskı , psikolojik savaĢ , küskünlük vs. yöntemler bu sürecin kalıcı izler (her iki taraf içinde) bırakmasına sebep olur. Anne- baba ergenin davranıĢlarını ne kadar çok kötüleyip eleĢtir ve engellerse karĢılığında o kadar nefret kazanır. 65 Gençlerin sağlıklı geliĢmesi için onlarla sürekli iletiĢim halinde olmak, özelliklerini bilmek, kiĢiliklerine saygı göstermek gereklidir. Böyle davranılamadığında gençler ile eriĢkinler arasında çatıĢma baĢlar. KuĢak çatıĢması denen bu durumda, gençler ve yetiĢkinler arasında iliĢki kurma, etkileĢim ve iletiĢim oluĢturma olanağı bulunamaz. Gençler ile eriĢkinler arasında meydana gelen kuĢak çatıĢmasının baĢlıca nedenleri Ģunlardır: Eve dönüĢ ve yemek saati Ders çalıĢma, eğlenme ve gezme zamanı Giyinme ve süslenme biçimi ArkadaĢ seçimi ve arkadaĢ iliĢkileri Kız - erkek arkadaĢlığı Büyüklere karĢı saygı Gelenek, görenek ve değer yargıları Dünya görüĢü ve fikirlerin tutarsızlığı KuĢak çatıĢmasının onarılmaz boyutlara ulaĢması, genç ile aileyi birbirinden koparır. Ailesiyle sağlıklı ve doyurucu iliĢkiler kuramayan genç, bu gereksinimini baĢka kiĢiler ve gruplarda arar. Gençlerin bir arkadaĢ grubunun olması onun kimliğini bulması, sosyalleĢmesi ve kendini ifade edebilmesi için doğal olarak çok gereklidir; ancak ailesiyle kopmuĢ bir genç, çok farklı ve tehlikeli grupların etkisinde de kalabilmektedir. Anne-babalar kuĢak çatıĢmasının onarılmaz boyutlara ulaĢmasını önlemek için Ģu ilkelere dikkat etmelidirler: Her Ģeyden önce genç, artık kendisini bir yetiĢkin gibi görmektedir, siz de öyle görün ve ona saygı gösterin; “Hadi oradan, daha dünkü çocuğun söylediğine bak” türü yaklaĢımlardan kaçının. Gençlik çağına ait ruhsal, fiziksel özelliklerin neler olduğunu ve bunun gence olan etkisini öğrenip göz önünde bulundurun. Gencin bu dönemde birbiriyle tutarsız olan davranıĢları karĢısında soğukkanlı olun, kırıcı ve yıkıcı tepkiler göstermeyin. · Eviniz ve ailenizle ilgili alacağınız kararlarda onun da görüĢünü almaktan çekinmeyin. KonuĢma ve tartıĢmalarda doğru düĢündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verip, ona katıldığınızı söylemekten çekinmeyin. Bir genç, arkadaĢ grubuyla iliĢkileri ne boyutta olursa olsun, problemleri, sıkıntıları ve sevinçlerinde ailesinin yanında olduğunu hissetmelidir. · Gencin tutum ve davranıĢlarına yön verirken “Benim gençliğimde...” diye baĢlayan nutuk ve öğütlerden kaçının. Ona öğüt vermek yerine örnek davranıĢlarda bulunun. Tabii ki çatıĢmalarda gençlerin de üzerine düĢen bazı görev ve sorumluluklar vardır. Gençlere Ģunları öğütleyebiliriz: “Gençler bilse, yaĢlılar yapabilse” deyiĢini unutmayınız. 66 Bütün isteklerinizin hemen, tümüyle o anda gerçekleĢemeyebileceğini bilin. Her yerde ve her zaman yetiĢkinlerden öğreneceğiniz bilgi ve deneyimler olduğunu kabul edin! KonuĢma ve tartıĢmalarda kırıcı ve sert olmayın! Engeller ve sorunlar karĢısında en büyük destekçinizin anne ve babanız olduğunu unutmayın! Motivasyonun sağlanmasında ailenin olumlu rol oynayabilmesinin ilk Ģartı, genci anlamaktır. Ne denli zor bir dönem yaĢadığının farkında olmak ve bunu da gence yansıtmak gerekmektedir. Bu da ancak aile içinde "Olumlu bir iletiĢim ortamı" kurulmasıyla olur. Olumlu bir iletiĢim ortamının olduğu ailelerde, aile üyeleri birbirini anlar, olduğu gibi kabul eder, hiçbir koĢula bağlı olmaksızın sever ve birbirine güvenirler. Böyle bir ortamda yetiĢen genç, sevildiğini, kendisine güven duyulduğunu, anlaĢıldığını bilir, bu da ona güç verir. ERGENLĠKTE TOPLUMSALLAġMA Ergen toplumda prestij kazanmaya ve statü sahibi olmaya ihtiyaç duyar. Toplumsal uyum geniĢ ölçüde bu ihtiyacın karĢılanmasına bağlıdır. Ergenlik yılları, bir anlamda toplumsal geliĢim ve uyum- uyumsuzluk yılları olarak da değerlendirilebilir. Toplumsal uyum zamanla kazanılmaktadır. Bu uyum ergenlik döneminde bazı deneyimlerle geliĢir. Bu devrede birey kendi cinsinden oluĢturduğu faaliyetlerini düzenlemeye çalıĢır. 11-20 yaĢ dilimleri arasındaki, ergenlik çağı kiĢiliğin toplumsal nitellik kazandığı bir arayıĢ dönemidir. Bu arayıĢ içinde ergen kim olduğunu , neye değer vereceğini , kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalıĢır. Çevresinde daima ''onun gibi olmak'' istediği kiĢiler arar. Böylece özdeĢleĢerek kiĢiliğine biçim verirken, yetiĢtiği çevrenin ekonomik ve sosyo-kültürel koĢullarının etkisi altında, sorumluluk ve özerklik arasında denge kurmak ister. Zamanla karĢı cinse karĢı duyulan antagonizmin (husumet) yerini ilgi alır. Bu ilgi erkeklerde genelde on altı yaĢ sonrasında geliĢir. Ergenlik dönemi sonunda toplumsal davranıĢlarda olgunlaĢma ve grupta geniĢleme görülür. Bu dönemde birey ait olduğu gruba fazla önem verir. Grup normlarına uymak için büyük çaba harcar. Bu uyum yalnızca dıĢ görünüĢ ve davranıĢları değil ayna zamanda fikirleri de kapsar. Birey genel olarak benimsemediğini beğenmez yapmadığını yapmaz. Grup normlarından ayrılmaktan çekinir. O grup standartları doğrultusunda , gereksinme ve isteklerine doyum sağlamak amacıyla sürekli faaliyet giriĢimlerinde bulunur. Ergen değiĢen ve geliĢen kiĢiliği içinde , çevrede yeni değerler aramaya, kiĢiliğin olgunlaĢmasında rol oynayan özdeĢleĢme özerklik, sorumluluk kavramlarına yanıt bulmaya çalıĢır. Bu kavramlar gence kiĢilik kazandırır toplumda iliĢkilerini biçimlendirir, toplumdaki yerini ve rolünü oluĢturur. O halde gencin kiĢiliğini baĢka bir deyiĢle duygu- düĢünce tutum ve 67 eylemini değerlendirmek, ancak onun içinde yaĢadığı ya da içinden çıktığı çevreyi tanımak bu çevre içinde sözü edilen temel kavramların ne Ģekilde geliĢtiğini bilmekle olur. ERGENLĠK DÖNEMĠNĠ PROBLEMSĠZ GEÇĠRMEDE AĠLEYE DÜġEN GÖREVLER 1-Anne-baba kendi arasındaki problemleri ve anlaĢmazlıkları ergenden izole ortamlarda tartıĢıp sonuca ulaĢtırmalıdır .Ergenin önünde oluĢan tartıĢma ve kavgalar onun ilerideki hayatını etkileyecek kadar olumsuz sonuçlara yol açar. Sevilmediği ve terk edileceği hissine kapılan ergen bu duyguları üzerinden uzun süre atamaz. 2-Anne ve baba ergen konusunda (okul hayatı, sosyal-psikolojik dünyası vs) tutarlı ve kararlı tavırlar sergilemelidir. Aksi halde tutarsızlık ergende otorite boĢluğu ve uyum güçlüğü oluĢturabilir. 3-Anne-baba çocuklar arasında eĢit sevgi ve ilgi dağılımı yapmalıdır. Aksi durum özellikle ergenlerde ağır sonuçlara yol açar ( evden kaçma,intihar teĢebbüsü vs ) 4-Aile ergeni sevdiğini ve değer verdiğini her davranıĢıyla gence sergilemeli. Onun kararlarına saygılı davranmalıdır. 5-Ergenin olumsuz davranıĢlarını değerlendirirken bile,aile onu yargılamak yerine anlamaya çalıĢmalıdır . 6-Ergenin,ailesi tarafından onore edilmesi ve baĢarılarının takdir edilmesi onda güven ve değerlilik duygusu geliĢtirir. Aile buna azami özen göstermelidir. Aile, gencin zorluklarını anlamalı ve bunu ona aktarmalıdır. "Hem okulu hem dershaneyi birlikte götürmenin zor ve yorucu olduğunu biliyorum ve bu zor dönemde senin yanındayım, benden istediğin desteği vermeye hazırım." Ģeklinde bir ifade gencin aileye olan güvenini daha da pekiĢtirecektir. AnlaĢıldığının farkına varan genç yaĢadığı zorlukları rahatça ailesiyle paylaĢacak, sorumluluklarına da daha sıkı sarılacaktır. ERGENLĠK DÖNEMĠNDE SĠGARA-ĠÇKĠ VE MADDE BAĞIMLILIĞI: Ergenlik döneminin duygularda ve davranıĢlarda eĢgüdümün olmadığı bir dönem olduğu önceki baĢlıklarda ele alınmıĢtı. O halde ergen kaygı yaratan bu olumsuzluklar ve çeliĢkiler içinde nasıl bir kaçıĢ yolu izleyecektir? Sağlıklı ve güvenli kiĢilik yapısına sahip birey , bu kaygı sürecini hem kendi hem de toplum lehine çevirebilir. Herhangi bir enstrüman çalmaya yönelme,çeĢitli sanatsal ve kültürel aktiviteler yada spor faaliyetleri gibi... Ama ne yazık ki gençliğin bir kısmı sigara,alkol ya da uyuĢturucu madde bağımlılığıyla aĢmaya çalıĢıyor. Peki neden bu yollar izleniyor ve her geçen gün bu zehirler gençler arasında yaygınlaĢıyor. Bunu maddeler halinde sıralayacak olursak : 68 1-Kendini gösterme,büyüdüğünü kanıtlama çabası. Ergen özellikle büyüdüğünü kanıtlamak için ilk basamak olan sigara ile iĢe baĢlar. Elinde sigara ile (özellikle yetiĢkinlere) meydan okur. Aslında ilk etapta içtiği sigara kendisi için de rahatsız edici ve zevk vermeyen bir maddedir. Ama ergen kendini ortaya koymak için bunu yapar. Buda yaĢamın sonuna kadar sürecek kötü bir alıĢkanlık kazanmasına,bedenine ve etrafındakilere zarar vermesine neden olur. 2-ArkadaĢ gurubuna dahil olma,dıĢlanmama ve kendini yalnız hissetmemek için o grubun kurallarına uymaya çalıĢır. Genelde de sigara-içki-uyuĢturucu madde kullanımı yaygın olan bu tarz sağlıksız gruplar,içine aldıkları üyeleri de bu kurallara uyması için baskı altında tutarlar. Ergen zaten acizlik duyguları içinde ait olmak, ait olduğu gruptan dıĢlanmamak için bu kötü alıĢkanlıklarla tanıĢır. Zaten zamanla bu bağımlılık yapıcı maddelerin esiri olur ömrünü ya hastane ya hapishane (veya ıslahevi)-ya da intiharla noktalar. 3-Ergen,bu maddelerin gençlik bunalımlarını aĢmada yardım edeceğini düĢünür. Düzensiz fikirler, içsel ve toplumsal çatıĢmalar, ailevi sorunlar, cinsel kimlik arayıĢı gibi nedenler ergeni bunalıma sürükler. Kendisini anlaĢılamadığını düĢünen ergen,bu çaresizliğini içki veya uyuĢturucu madde ile gidermeye çalıĢır. Oysa zamanla yalnızlık ve çaresizliği artar, toplumdan dıĢlanır. Yani düĢündüğü gibi, bu maddeler yalnızlığı ve çaresizliğine ilaç olmak yerine; onu iyice aciz ve yalnız kılar. 4- Merak. Bir kısım gençte bu tarz bağımlılık yapan maddeleri sadece merak ettiklerinden deneme ihtiyacı duyarlar. Onları ''Bir kereden bir Ģey olmaz.''zihniyeti bağımlılığa iter. Sonuçta pek çoğu da bu bağımlılıktan geri dönemez. Sigara-içki ya da uyuĢturucu madde bağımlılığı ergenin gücü , büyüdüğünün göstergesi olmaktan ziyade onun yalnızlıkla acizliğinin kanıtıdır. Bu nedenle yetiĢkinler, ana-babalar-öğretmenler böyle bir durumda kızıp sinirlenmek çocuğu cezalandırmak yerine ; ona yardım edebileceği yöntemler aramalıdır. 1-Öncelikli ve en önemli husus inandırıcılıktır. Özellikle ebeveynlerini ve öğretmenlerini model alacak olan ergen onlar gibi davranmaya ve yaĢamaya çalıĢacağından zararlı madde bağımlısı böyle bir yetiĢkinin vereceği öğütler , gencin gözünde hiçbir öneminin olmadığını bilin. (elinde sigara ve içki kadehiyle bunların zararlarını anlatan bir yetiĢkinin sözleri gence ne derece inandırıcı gelebilir?) 2-Çocuklarınızı-öğrencilerinizi önemseyin. Sizler onlara ne kadar güvenir ,ne kadar gurur duyduğunuzu hissettirir ona zaman ayırıp problemleriyle ilgilenirseniz; onlarda kendilerini o kadar değerli hissederler. Dolayısıyla problemlerinden kaçmak için zararlı madde bağımlılığına yönelmezler. 3-Çocuklarınızın hayatına gereksiz müdahale etmeyin. Ama yaĢam Ģekillerini , arkadaĢ çevrelerini ortamlarını ve harçlıklarını nereye harcadıklarını ; onlara 69 hissettirmeden araĢtırın. Böylece hatalı bir adım atmalarını engellemek daha kolay olur. 4-Bu tür madde bağımlılığı batağına sürüklenen gencin ihtiyacı olan en son Ģey ebeveynlerinin ya da öğretmenlerinin baskıları,sözlü ya da fiziksel Ģiddet kullanmalarıdır. Bu nedenle ana – baba ve öğretmenler gence yardım etmeye çalıĢmalı , onu dinlemeli ve çözüm için birlikte kararlar almalıdır. Çocuk ve Gençte Madde Kullanımını DüĢündüren Belirtiler: Ergenlik dönemi, puberte ile baĢladığı, gencin kendi ekonomik bağımsızlığının kazandığı yaĢlara kadar sürdüğü kabul edilen bir geliĢim dönemidir. Biyolojik, psikolojik ve ruhsal olarak hızlı değiĢimlerin yaĢandığı bu cağ; kendine özgü bazı özellikler taĢımaktadır. 10’ lu yaĢların baĢından, 20’li yaĢların baĢı ya da ortasına kadar uzayabilen bu dönemde; bir çocuğu yetiĢkin hale gelmesi söz konusudur. Her çocuk ve gencin kendine özgü biçimde yaĢadığı bu dönemde, bireysel ruhsal bağımsızlığın kazanılması, uygun ve tutarlı akran iliĢkilerinin kurulabilmesi, kimlik duygusunun Ģekillenmesi, geleceğe yönelik planların oluĢturulması, karĢı cinse iliĢkin tutum ve davranıĢların tutarlı hale gelmesi, iĢ ve meslek yolunun çizilmesi, aile ve toplum değer yargılarının harmanlanıp kiĢinin kendine özgü bir değerler sistemi oluĢturulması, ekonomik bağımsızlın sağlanması, davranıĢlarının sorumluluğunu üstlenir hale gelebilmesi gibi bir çok görev beklenmektedir. Ergenlik döneminin uzun zaman sürmesi yanısıra, ergenden beklenen görevlerin çeĢitliliği ve zorluğu; bu dönemde ergenlerin bazı sorunlar yaĢamasına yol açabilir. Bu dönemin kendine özgü ruhsal ve davranıĢsal özellikleri, duygusal çalkantıları, uyum güçlükler, kimlik sorunları, bocalamaları, otoriteyle çatıĢmaları çoğu kez büyük sarsıntılara neden olmaksızın çözülür. Ancak bazı ergenler için, bu özellikler, ciddi ve ağır biçimde sorun yaĢanmasına neden olabilir. Madde kullanımı da bu ciddi sorunlar arasında sayılmaktadır. Ergenlik döneminin olağan geliĢimsel çalkantılar arasında; derslerdeki baĢarısında dalgalanmalar, aileyle çatıĢma ve aile yaĢamından uzaklaĢma isteği, ruhsal yönden duygusal ve davranıĢsal sorunlar gösterme, ilgi ve isteklerinde kararsızlık ve değiĢkenlik, okul ya da meslek eğitimine iliĢkin sorun ve bocalamalar yerini değiĢtirme gibi önemli kararlar söz konusu olabilir. Çocuk ve gençlerde, madde bağımlılığının baĢlangıcını gösteren kesin bir iĢaret yoktur. Ergenliğin olağan duygusal sorunları ya da baĢka ruhsal bozuklukların da benzer belirtilere yol açabileceği akılda tutulmalı; ancak, ergende madde kullanımı kuĢkusunu akla getirebilecek bazı ciddi davranıĢ değiĢiklikleri gözden kaçırılmamalıdır. Bu belirtilerin ciddiyetinin değerlendirilmesi, baĢka ruhsal sorunlarla ayırıcı tanının yapılması, çözüm 70 önerileri ve tedavi yaklaĢımı; madde kullanımı konusunda özelleĢmiĢ çocuk/ergen psikiyatristleri ve eriĢkin psikiyatrislerinin görev ve sorumluluk alanı içindedir. Çocuk ve Gençte Madde Kullanım KuĢkusu Yaratabilecek Belirtiler Derslerdeki baĢarı oranı tamamen ve her derste birden düĢmesi, Sık sık arkadaĢ değiĢtirme, ArkadaĢlarına tamamen sırt çevirme, Çevreyle iliĢkilerden kaçınma, Tamamen içine kapanma, Hiçbir Ģeye ilgi duymama ve her Ģeyden uzak kalma, Zaman zaman aĢırı neĢe ile öfke/saldırganlık arasında gidip dalgalanmalar, Evde odasına kapanma, Kendi bakım ve temizliğine dikkat etmez hale gelme, Fazla para harcama, Okulu ya da iĢ eğitimini tamamen bırakma, Kendi geleceği için hiçbir yol görmeme, Geleceğe dönük hiçbir adım atmak istememe, Ellerde titreme, AĢırı derecede terlemek, Uykusuzluk. UyuĢturucu Madde Kullanımını Önlemek Ġçin Anne Ve Babaların Dikkatine.. a) Çocuk ve gence örnek olma Çocukların hergün karĢı karĢıya kaldıkları anne baba tutum, davranıĢ ve iliĢki biçimlerinin; onların eğitiminde çok önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Aile iliĢkileri, çocuklar için, davranıĢ biçimleri ve insan iliĢkilerinin öğrenildiği bir sahne oluĢturmaktadır. Madde kullanım konusunda da, benzer mekanizma iĢlenmekte olup; çocuklar, anne babanın maddeler konusundaki tutum ve davranıĢlarını gözlemlemekte ve benzer Ģeyleri uygulamaktadır. Toplumda, anne baba baĢta olmak üzere, öğretmenler ve diğer etkili yetiĢkinlerin madde kullanımı konusundaki tutum ve davranıĢları; çocuk ve gençler için çoğu kez kavram karmaĢası yaratmaktadır. Çocuk ve gençler, zararlı etkisi kesin olarak kanıtlanmıĢ olan sigara ve alkol gibi maddelerin, neden eriĢkinler tarafından kullanıldıklarını tam olarak kavrayamamakta; kendilerinin de bu ve buna benzer maddeleri kullanabileceği düĢüncesi oluĢmaktadır. Anne babalar, her ne kadar, çocuk ve gençleri bağımlılık yapan maddeler konusunda uyarsa da; kendi sergiledikleri davranıĢ modelleri, mantıklı uyarılarından çok daha etkin 71 olmaktadır. Bu nedenle, anne babaların, kendilerinin kullanımı konusundaki tutum ve davranıĢlarının nasıl olduğunu irdelemeleri gerekir. Örneğin alkol, sigara, ilaç kullanımı konularında bu maddeleri kullanma nedenleri, sıklıkları, bu maddelere gereksinimleri, kullanıp-bırakma paternleri, bu alandaki güçlülük ve zayıflıkları gibi özelliklerin hepsi önem taĢımaktadır. Çocuklar, anne babanın davranıĢlarını görerek öğrenir, anne-babanın birbirlerine olan tutum ve davranıĢlarını da kendilerine örnek alır, sorunların çözümünde anne babanın davranıĢlarını kopya ederler. b) Aile içi eğitim EĢler arasındaki iliĢkilerin her zaman çok pürüzsüz olması beklenemez. Zaman zaman sürtüĢme, anlaĢmazlık ve tartıĢmalar da olması doğaldır. Önemli olan, anlaĢmazlıklar karĢısında, eĢlerin olaya yaklaĢımları, birbirlerine karĢı davranıĢları ve çözüme ulaĢmada izlenen yolların nasıl olduğudur. AnlaĢmazlıklarda eĢlerin karĢılıklı oturup konuĢabilmesi, her iki tarafın da kabullenebileceği bir çözüm yolu bulabilme becerisi önem taĢımaktadır. Hiç sorun yokmuĢçasına olayları görmezden gelip sahte bir uyum içinde yaĢıyor olmak, hep birinin boyun eğmek zorunda sağlıksız bir iliĢki biçimini sürdürmek, sorunların çözümünde çocuklara sarılmak ya da çatıĢmayı onların üzerine yansıtmak sağlıksız iletiĢim modelleridir. Çocukların eğitiminde eĢlerin beklentileri, istekleri, rolleri, sorumlulukları, eğitime yaklaĢım biçimleri kuĢkusuz birbiriyle tümüyle aynı paralelde olmayabilir. Ancak, temel konulardaki eğitim anlayıĢında, tutarlı ve uyumlu bir birlikteliğin sağlanması çocuklar adına önem taĢımaktadır. c) Özgür, bağımsız, sorumlu, sınırlarını bilen, güvenli çocuk yetiĢtirme: Madde bağımlılığı tehlikesi ile ilgili olarak anne babaların bilmesi gereken önemli özelliklerden biri; çocukları ve gençleri bağımsız olarak yetiĢtirebilmenin, onları madde bağımlılığından uzak tutabilecek en önemli etkenlerden biri olduğudur. Maddeler, ancak kullanıldığında bağımlılık yaratırlar. Bağımlılık yapan maddelerin tümü ortadan kaldırılması mümkün olmayacağına göre; kiĢinin bu maddeleri kullanmama gücünün geliĢmiĢ olması en temel özellik gibi görünmektedir. KiĢinin madde kullanması için, maddeye hayır deme gücünün olmaması ve madde kullanımı konusunda önceden istekli olması gerekir. Bir baĢka deyiĢle, maddeye hayır diyemeyen ve kendisiyle ilgili sorumluluk duygusu yeterince geliĢmemiĢ olan kiĢilerde maddeye alıĢma tehlikesi çok daha fazla olduğu söylenebilir. Çocuklara sorumluluk duygusunu verebilmek, onları madde bağımlılığından uzak tutabilecek en önemli unsurdur. Çocukları bağımsız olarak yetiĢtirmenin ne 72 olduğu; onlara güven ve bağımsızlık duygusunu kazandıran bir eğitim yaklaĢımının nasıl olacağı soruları hep akla gelmektedir. Bunu anlayabilmek için, çocukların, kendilerine özgü bir özgürlük ve serbestlikleri olması; ancak her Ģeyde olduğu gibi, bu özgürlüğünde sınırlarının iyi tanımlanması gerektiği bilinmelidir. Çocukların kendilerine güvenebilmeleri, kiĢilik sahibi olabilmeleri için yalnız baĢlarına, anne-babasız hareket edebilecekleri alanlara gereksim bulunmaktadır. Anne-babaya düĢen görev, çocuklarına bu serbest alanda yol göstermek; ancak bu serbestliğin sınırlarını da açık olarak belirlemektir. Bu nedenle; çocukların belirli konularda; yaĢlarına uygun olarak ve kendi baĢlarına serbest hareket edebilmeleri, onların kendi davranıĢlarını kontrol edebilmeleri için çok önemlidir. Çocuk kendi baĢına bir karar verdiğinde; bu kararın kendi yaĢamı üzerindeki etkileri konusunda bir sorumluluk alacak ve belli oranda bir riske girecektir. Bu risk ona ağır gelse bile, sonuçta kendisine bazı deneyimler kazandıracaktır. Kendi verdiği kararlar sonucu çocuğun olumlu Ģeyler elde etmesi, ona verdiği kararın doğru olduğunu öğrenecek; olumsuz Ģeyler yaĢaması ise, bu deneyimin ona daha sonraki denemeler için katkıda bulunmasına sağlayacaktır. Bu deneyimler sonuçta, çocukta güven ve sorumluluk duygusunun geliĢmesinde önemli adımlar olarak düĢünülmektedir. Bağımsızlık ve kiĢisel sorumluluk ancak uzun zaman süreci içinde, yavaĢ yavaĢ ve alıĢtırmalarla verilebilir. Hangi yaĢta olursa olsun, herkesin belirli sınırlara gereksinimi vardır. Hem toplumsal yaĢantıda uyumlu olabilmek, hem kiĢisel iç huzuru ve dengeyi sağlayabilmek için; kiĢinin belirli sınırlarının olmasına gerek vardır. Bu sınırlar, kiĢisel bütünlüğü koruyabilmek ve baĢkalarıyla iletiĢimde açık ve net olabilmek için de gereklidir. Bu sınırlar aynı zamanda, kiĢinin kendini hangi alanlarda ve nereye kadar geliĢtirebileceğinin da bir ölçüsü gibi düĢünülebilir. Çocukların sınırları, önce anne baba olmak üzere çevre ve toplum tarafından belirlenmektedir. Aile, okul, meslek eğitimi, maddi durum, ev durumu gibi aileye değiĢen etkenler yanı sıra; ailenin çocuk yetiĢtirme biçimleri, tüm alanlarıyla eğitim ve öğretim, toplumdaki sosyal ve kültürel değer yargıları da bu sınırların belirlenmesinde çok önem taĢıyan değiĢkenlerdir. Çocukların sınırlarının nasıl ve ne oranda olması gerektiği aile tarafından belirlenirken; kuĢkusuz, çocuğun kendinden getirdiği yaratılıĢ özellikleri de bunda etkili olmaktadır. Daha bebeklikten baĢlayan bu sınırlar, çocuğun gereksinimleri ve ailenin tutumuna göre, her yaĢ için farklı düzey ve biçimde olmak üzere yeniden ayarlanmalıdır. Çocuk ve gencin sınırları; “esnek ama gevĢek değil”, “belirli ama katı değil”, “ tutarlı ama değiĢmez değil”, “yaptırımı olan ama zorlayıcı değil” nitelikte 73 olmalıdır. KuĢkusuz, bu sınırların belirlenmesine, çocuk ve gencin gereksinimleri, beklentileri, dilekleri de önemsenmeli; geliĢen topluma göre güncel değerler göz önüne alınmalı; çocuk ve gencin de bu oluĢumda payının olmasına dikkat edilmelidir. Çocuğa belirlenen sınırların çok geniĢ ve gevĢek olması; bir anlamda “sınır olmaması” anlamına gelmektedir. Bu durumda çocuk ve genç, gerçek yaĢamda neyi, ne zaman, nerede, nasıl yapacağını öğrenmemekte; davranıĢlarını ayarlama ve kontrol edebilmeyi becerememekte; gerçek yaĢamdaki iliĢkileri tam anlamıyla kavrayamamakta; insanlarla ve toplumla olan iliĢkilerini ayarlayamamakta; kendi sınırlarının nerede bittiği ve baĢkalarının özgürlüğünün nerede baĢladığını kestirememekte; sosyal uyum ve iletiĢimde ciddi sorunlarla karĢı karĢıya kalmaktadır. Bunun tersine, çocuğa gereksiz engellemeler ve yasaklardan oluĢan bir sınır belirlenmesi; “çocuğun kiĢiliğinin aĢırı sınırlanması” demektir. Bu durum, çocuk ve gencin yaĢam becerilerinin geliĢmesinde engelleyici rol oynamakta; güvensizlik, karamsarlık ve kuĢku duyguları ve bunların neden olduğu yeni psikososyal sorunlara yol açmaktadır. Sınır ve sorumlulukların kesin olarak belirlenmediği, anne baba arasında belirgin tutum farklılıkları olduğu, aynı konuda farlı zamanlarda farklı sınırların söz konusu olduğu durumlar; “belirsizlik, tutarsızlık ve güvenilmezlik” olarak değerlendirilmektedir. Böyle bir durumda, çocuk ve genci, kendi davranıĢlarını ayarlama, karar verme ve sorumluluk almada sorun yaĢamasına neden olacaktır. Çocuk ve genç, Duygusal açıdan sevgi, ilgi, yakınlık, onaylama, saygı görme, önem verilme, övgü alma, cesaretlendirme, kendini özgürce anlatabilme, belli sınırlar içinde bağımsız davranabilme, sağlıklı bir ortamda büyüyüp geliĢme, uygun biçimde eğitilme, umut ve beklentilerinin desteklenmesini ister. Anne baba davranıĢlarını görerek öğrenir, Anne babayı kendine örnek alıp taklit eder, Anne babanın birbirlerine karĢı davranıĢlarını gözler, Sorun çözümünde anne babadan gördüklerini yapar. Anne babanın ona zaman ayırmasına gereksinim duyar, Ailede olumsuz iliĢkiler varsa onarılmasını ister, Sorumlulukları üstlenmede yol gösterilme ve destek arar. Çocuk ve gence sorumluluk duygusu verilmelidir, çünkü, sorumluluk duygusu madde bağımlılığından uzak olabilmede önemli bir unsurdur. Alkol/Madde Kullanan KiĢiyi Tedaviye Yönlendirmede Temel YaklaĢım Alkol/Madde kullanan kiĢi, sorunun varlığını inkar etme eğilimindedir. Bir Ģey söylemek yerine, aktif biçimde çok iyi dinlemek, 74 Alkol/Maddenin, kiĢinin yaĢamı üzerindeki olumsuz etkilerinin neler olduğunu farketmesini sağlamak, TartıĢmadan kaçınmak, yargılamamak, kendine güvenmesini sağlamaya çalıĢmak, Onu olduğu gibi kabul etmek, Alkol/Madde kullanımıyla ilgili sorunların sorumluluğunu ona bırakmamak; kendi kararlarını vermesini desteklemek. ERGENLĠK DÖNEMĠNDE ARKADAġ GRUPLARI VE ÇETELERE YÖNELME Ergenliğin baĢlamasıyla birlikte daha önce aile tarafından karĢılanan iĢlevlerden bir çoğunu akran grubu üstlenir. Bu gittikçe artan bir biçimde aileden bağımsızlaĢmanın ilerlemesi için önemlidir. Akran grubu ergen için çocukluktan yetiĢkinliğe, bağımlılıktan gittikçe -artan bağımsızlığa; aile denetiminden, gittikçe artmakta olan kendini denetime hızla geçiĢ döneminde tutulacak bir dal olmaktadır. Bu geçiĢ doğası itibarıyla tedricidir ve grup içindeki akranlarla özellikle Liderle yapılan özdeĢimle geçiĢ kolaylaĢır. Ergenliğin ilk yıllarında , özdeĢimler genellikle aynı cinsten olan üyelerle kurulur. Ergenliğin ortalarına doğru ise karĢı cinsten gruplara doğru bir eğilim ortaya çıkar. Bu eğilim arttıkça ergenler için daha önem kazanmaya baĢlar ve ergenliğin sonların da her iki cinsten akranlarla sürekliliği olan iliĢkiler kurulmaya baĢlanır. GruplaĢmalar anlaĢılacağı üzere erinlik-ergenlik döneminde önüne geçilmez bir oluĢum sürecidir. Bu süreç kimi zaman gencin kendini bulması , özdenetiminin sağlanması ve sosyalleĢmesi açısından gereklidir ve sağlıklı sonuçlar doğurur. Ama kimi zamanda denetimden uzak problem kaynağı gruplaĢmalar oluĢur ki bu gencin geleceğini bile tehlikeye sokabilecek bir tehdittir. ÇeteleĢme ya da çete grupları diye adlandırılan oluĢumlara gelince; çete , dıĢarıdan herhangi bir yardım görmeyen ve sosyal bir hedefi olmayan , kendiliğinden oluĢan yöresel bir gruptur. Ortak ilgilere sahip çocukların oluĢturdukları gruplaĢmadır. Anne babaların , öğretmenlerin ya da gençlik liderlerinin her hangi bir desteği olmadan ergenler tarafından kurulmuĢtur. Çete, otorite nedeniyle yetiĢkinlere düĢman olmayabilir. Bununla birlikte çeteler ne yetiĢkin onayına ihtiyaç duyar , ne de dıĢardan bir kontrole tabi olmak ister. Onlar kendi otoritelerini kendileri sağlarlar. Özellikle Avrupa'da amaçsız , çocukça suç iĢleyen çeteler toplumsal bir sorun oluĢturmaktadır. Ülkemizde de özellikle son yıllarda bu tarz çeteleĢmelerin olumsuz sonuçlarını yaĢamaya baĢladık. Özellikle ortaokul ve lise düzeyinde oluĢan bu çetelerin üyeleri, henüz yerleĢmeyen kiĢilikleri -yetersiz 75 özgüvenleri ve kendilerini değersiz hissetmelerini (grubunda verdiği rahatlıkla) Ģiddet ve kavga yoluyla bastırmaya çalıĢırlar. En basit ifadeleri ile ; kız meselesi, maç meselesi, senin-benim mahallem ya da grubum gibi sudan bahanelerle; taĢlı sopalı hatta bıçaklı kavgalara girmekte , yaralanmakta hatta ölüme gitmekteler. Bu gençlerin dıĢardan çok güçlü , hiçbir Ģeyden korkmayan bir görüntü ya da daha doğru bir ifadeyle imajları vardır. Oysa psikolojik yapıları incelendiğinde, kendine ''dayı''maskesi takan bu gençlerin , aslında zayıf kiĢiliğe sahip , öz güvenden yoksun çeliĢkilerle dolu tutarsız bireyler olduğu görülür. Bu aciz yönlerini gizlemek için kabadayılığa baĢ vurduğu saklanamaz bir gerçektir. Toplumsal uyumu zedeleyici ve gençlerin hem yaĢamını hem geleceğini tehdit eden bu oluĢumların önüne geçmekte ana-baba ve eğitimcilere düĢmektedir. Özellikle okullarda , bu grupları dıĢlayıp cezalandırmak çözüm değil tam aksine çözümsüzlüktür. Bu gençleri anlamak onları kabullenmek problemi çözmenin yarısıdır. Ailelerin çocuklarıyla yeterli ve gerekli iletiĢim kurmaları, onları kendilerini ortaya koymaları için zemin hazırlamaları gençlerin böylesi gruplaĢmalara yönelmelerine de engel olacaktır. ERGENLĠK DÖNEMĠNDE CĠNSELLĠK Ergen cinselliği, ergenlikten olgunluğa kadar süren dönemdeki insan cinsel yaĢamının bir görünümü olarak tanımlanabilir. Bu görünüm içinde; cinsel organların cinsel etkinliğe hazırlığı, bedenin değiĢik bölümlerinin cinsel uyarımı, cinsel uyanma, orgazm ve çoğalma gibi olgulardan birini ya da bunların herhangi bir birleĢimini amaçlayan davranıĢ, düĢlem, duygu ve tutum koĢulları girer. Pratik açıdan,olağan ergen cinselliği yaklaĢık olarak 12-21 takvim yaĢları arasındaki insan cinsel yaĢamının koĢullarını konu alır. Söz konusu dönem 12-17 yaĢlar arası ön ergenlik ve 17-21 yaĢlar arası son ergenlik olmak üzere ikiye ayrılır. Ergenlik döneminde gencin hem fiziksel hem de duygusal açıdan değiĢtiğini-geliĢtiğini biliyoruz. Sağlıklı olan bir genç bu dönemde cinsel açıdan da geliĢir ve birtakım ilkler yaĢar. Bu cinsel deneyimler- geliĢimler kızlarda ve erkeklerde ciddi bir farklılık göstermez. (Bu fark fizyolojik olmaktan ziyade toplumsal baskılar sonucudur). Genellikle karĢı cinse duyulan ilgi-istek ve mastürbasyon temeline dayalı olan ergen cinselliği, aslında hassas bir geçiĢ dönemidir. Özellikle ebeveynler unutulmamalıdır ki bu her gencin yaĢaması gereken fizyolojik bir süreçtir. Bu dönemde ergen ya da onun bu tür aktivasyonlarını engellemek , aĢağılamak ya da en sık yapılan Ģekliyle suçlamak, gençte tamiri zor izler bırakabilir. Kendini suçlu ve hata yapan biri gözüyle gören genç ya cinsel aktivasyonunu tamamen bilinç altına iter ve hiçbir ihtiyacı yokmuĢ gibi davranır.( ki bu gelecekteki cinsel hayatını son derece olumsuz 76 etkiler) veya sapkın davranıĢlarıyla adeta kendini suçlayanlardan intikam alır.(eĢcinsellik,hayvanlarla cinsel iliĢki,sürekli mastürbasyon vs gibi. Ama bunların da çoğunluğunun geçici olduğu unutulmamalıdır.) Bu durumu en sağlıklı çözüme oluĢturacak kiĢiler yine ebeveynlerdir. Anne kız çocuğa baba ise erkek çocuğa sağlıklı bir model olmalı, onları bu dönemde yalnız bırakmamalı,destek çıkmalıdır. Cinselliğin doğal bir süreç olduğunu gencin bundan dolayı korkup, kendini suçlamaması gerektiği ergene anlatılmalıdır. Onun kaygıları azaltmaya çalıĢılmalı ve sağlıklı cinsel bilgiler verilmelidir. Ergenin cinsel davranıĢları ile ilgili daha doğrusu bu davranıĢlara yönlendiren bir takım dıĢ etkenler vardır. Bunlar: 1-Kültür: Kültür gence cinselliği yaĢama sınırlarını çizer. Nereye kadar kabullenir olacağını ,nereden sonra aĢağılanacağını belirler. 2-Din: Dinin yasak koyucu müeyyideleri cinselliğin sınırlarını belirleyici niteliktedir. 3-Çevre 4-Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi. ERGENLĠK DÖNEMĠ VE ĠNTĠHARLAR Ġntiharın ( öze kıyım ) tanımını yapmak güçtür. Durkheim'e göre intihar''Bir insanın doğuracağı sonucu bilerek olumlu ya da olumsuz bir eyleme doğrudan doğruya ya da araçlı olarak kendini ölüme sürüklemesidir.'' Birçok intihar kaza biçiminde gerçek intihar vakalarını yansıtmamaktadır. YaĢamın sürdürülmesi ve haz elde edilmesi temel amaç olduğuna göre intiharlar bir tür yabancılaĢmadır. Ġntihar olaylarındaki veriler incelendiğinde toplumsal ve dinsel bağları güçlü olanlar zayıf olanlara göre,evlilerde bekarlara göre, çocuklularda çocuksuzlara göre intihar oranı daha azdır. Ayrıca yine kırsal alanda kentlere oranla daha az, erkeklerde kadınlara oranla daha fazla intihar vakası saptanmıĢtır. Ġntiharın tanım ve kapsamı kısaca belirtildikten sonra, ergenlik döneminde görülen intiharlar üstünde durmakta fayda vardır. Çünkü ergenliğin bir çeliĢki ve tutarsızlıklar dönemi olduğu, gencin saldırgan, umutsuz, isyankar tavırlarla hareket ettiğini belirtmiĢtik. Bir noktada saldırganlığın insanın kendisine yönelmesi anlamını taĢıyan intihara, ergenin yakın olması kaçınılmazdır. ġimdi ergenlik döneminde ortaya çıkan intiharların sebeplerini sıralayalım: 1-Ailevi nedenler: Aile bireylerinin yeterince model oluĢturamaması,genci anlamak yerine ona karĢı baskıcı ve cezalandırıcı ya da sevgiyi esirgeyici tutum sergilemesi, anne-baba geçimsizliği ve kavgaların çocuğa yansıtılması ya da 77 doğrudan çocuğun hedef alınması,ailenin aĢırı ilgisi veya ilgisizliği, aile bireyleri arasındaki iletiĢim kopukluğu gibi nedenler sayılabilir. 2-0kuldan kaynaklanan nedeler: Öğretmen (ya da okul idaresi ) ile öğrenci arasında sonu Ģiddet kullanmaya kadar varan problemler-iletiĢim kopukluğu, eğitimcilerin özellikle ergenlik dönemi gençlerin hassasiyetlerine özen göstermemesi veya bu hassasiyetlerden haberdar olmaması. Okul rehberlik servislerine gereken önemin verilmemesi ve yaygınlaĢtırılamayıĢı, okul aile iletiĢiminde güçlükler kopukluklar olması. Okulun baĢarıyı öğrenciden üstün ve önemli görüp baĢarısızlığı öğrenciye mal etmesi. 3-Çevresel nedenler: Kitle iletiĢim araçlarının zaman zaman intiharı özendirici yayınlar yapması, çocuğun çevresindeki yetiĢkinlerin tutarsız davranıĢları,gencin sosyo-ekonomik ve kültürel yoksunluklar içinde olması . Ġntihara karĢı alınabilecek önlemleri Ģöyle sıralayabiliriz : 1-Aile çocuklarının içinde bulundukları geliĢim döneminin özelliklerini iyi tanımalı ona bu hassasiyetle yaklaĢmalı, dinlemeli ve anlamaya çalıĢmalıdır. 2-0kul ve öğretmen ders baĢarısının her Ģey demek olmadığını, gencin kendisi olarak değerli olduğunu ona hissettirmeli, genci anlamaya ve doğru yönlendirmeye çalıĢmalıdır. 3-Gerek kitle iletiĢim araçları ve gerekse sağlıksız çevrenin gençte yol açacağı yıkıcı etkileri azaltmak için, gence seçiciliği konusunda aile-okul-yetiĢkin çevresi yardımcı olmalıdır. GENÇLĠK DÖNEMĠ VE KĠMLĠK OLUġUMU Gençlik döneminin en önemli psikososyal yanı, kimliğin kazanılmasıdır. Gencin bu dönemde sağlam bir kimlik duygusu geliĢtirebilmesi gerekir. Kimliğin en kısa tanımı "kiĢinin kim olduğunun ve nereye gittiğinin farkında olması"dır. Yani genç insanın "ben kimim?" sorusuna verebilecek cevabı bulunmasıdır. Kimlik, özdeĢimlerin bittiği yerde baĢlar. Çocuk, ruhsal geliĢimi sırasında çeĢitli özdeĢimler kurar. Yani çevresindeki yetiĢkin insanları, dar anlamıyla da anababayı model alır, onların davranıĢlarını taklit eder içine sindirerek kendi özellikleri haline getirir. Çocukluktaki bu özdeĢimlerin birbiriyle bütünleĢtirilmesi ve gençlik dönemindeki arkadaĢ gruplarının değerlerinin alınmasıyla kimlik oluĢur. Yani kimlik, çocuklukta çevredeki kiĢilerden kazanılan özelliklerin bütünleĢerek benliğe yerleĢmesiyle oluĢur. Kimlik duygusu ise bu bütünleĢmenin yaĢanması ve buna bağlı güven duygusudur. Kimlik duygusu sağlam bir bireyin "ben neyim?", "kimim?" soruları karĢısında duraksamadan vereceği cevapları vardır. Bunun rahatlıkla yapılabilmesi için kiĢinin kendi bireysel benliğine yerleĢmiĢ olan süreklilik ve aynılık duygusuna gereksinim duyulur. 78 Kimlik duygusu güçlü olan bireyler, kendilerini diğer insanlardan ayrı bir kimse olarak ayırabilirler. Zaman içinde kendileri ile ilgili devamlılık, tamlık ve bütünlük hissine sahip olurlar. Kimliğin geliĢimi için toplumsal ortam, çevre önem taĢır; yani kiĢinin kendisini nasıl gördüğü diğer insanların onu nasıl gördüğü ile bağlantılıdır. Gençlik döneminde kiĢi, yaĢamının önceki dönemlerinde yaptığı özdeĢimleri birleĢtirerek tek ve bir kimliğe dönüĢtürebilmelidir. Bu da gençlik döneminde ulaĢılan biliĢsel kapasiteyle baĢarılabilecek bir durumdur. Kimlik oluĢumunda aile ile olan iliĢkiler de büyük önem taĢır. Kimliği ile ilgili tam bir netliğe ulaĢamamıĢ kimlik araĢtırması içinde olan gençler, aileye daha bağımlı olan, bağımsızlığın ve atılganlığın hoĢ görülmediği ailelerden çıkan gençlerdir. Kimlik geliĢimi, çeĢitli biçimlerde yolla duraklar veya bozulabilir. Kimlik duygusu oluĢmamıĢ kimselerin yaĢamla ilgili seçimleri amaçları sağlıksız seyredecek; sonuçta ortaya çıkan durum ise kimlik karmaĢası olacaktır. Kimlik krizi ise, kiĢisel aynılık ve tarihsel süreklilik duygusunun yitimi, toplum tarafından kiĢiden beklenilen rolü kabullenememe veya yerine getirememe durumudur. Bunun sonucunda toplumsal yalıtılma ve geriye çekilme, aĢırılıklar, isyankarlık veya her Ģeyi reddetme gibi tutumlar ortaya çıkarlar. Güçlü bir kimlik duygusuna sahip olan insanlar, daha otonom, yaratıcı, çevrenin uyum için yapacağı baskılara direnebilen, yakınlık kurabilme kapasitesine sahip kimselerdir. Kimliğin önemli bir bileĢeni de cinsel kimliktir. Cinsel kimlik, bedensel biyolojik cinsel yapısının farkında olmak ve buna göre kendisini kadın veya erkek kabul etmekle kazanılır. Gençlik döneminde toplum, genç insandan açık bir Ģekilde tanımlanmıĢ bir cinsel kimlik kazanmasını bekler ve ona bunun için bir imkan sunar. Gençlik dönemindeki bu geliĢme cinsiyet yoğunlaĢması olarak adlandırılır. Ġlk gençlik döneminde gerçekleĢen bedensel değiĢiklikleri izleyerek erkeksi veya kadınsı görünüĢün daha belirginleĢmesine erkeksi ve kadınsı toplumsal rollerin alınması eĢlik eder. Sağlıklı bir Ģekilde cinsel kimliğin kazanılması halinde genç insan, erkek veya kadın olmak durumuyla ilgili kendisini rahat hissetmelidir. Ancak özellikle bu dönemde gençlerde beden imgesi ile cinsel kimliğin uyumu konusunda -örneğin yeterince erkek görünümlü veya yeterince kadın görünümlü olunup olunmadığıyla ilgili- kaygı çıkabilir. AHLAKĠ GELĠġĠM Ġnsan yaĢamının hiçbir döneminde ahlaki değerler, gençlik döneminde olduğu kadar önem taĢımazlar. Birçok insan için sınırları belirlenmiĢ net bir ahlak duygusunun geliĢimi gençlik döneminde tamamlanır. Ahlakı "içinde bulunulan çevre ve toplum tarafından paylaĢılan kurallar, haklar ve görevler manzumesi" olarak tanımlayabiliriz. Ancak bazen kabul edilen kuralların 79 birbiriyle çeliĢtiği olabilir, bu durumda birey kendi bilinçli seçimiyle ahlaki bir tercih yapmayı öğrenmek durumundadır. Gencin biliĢsel açıdan olgunlaĢması, toplumsal beklentiler ve talepler, ahlaki geliĢimi hızlandırır. Genç insan, kendisine sunulan çok çeĢitli değerlerden kimilerini alır ve benimserken kimilerini reddeder. Her gencin yaĢamına kılavuzluk eden Ģöyle ya da böyle bir değerler sistemi vardır. Güçlü bir kimlik duygusu ile değerlere sahip olma arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Genç için ahlak ve değerler alanının önem taĢıdığını hemen herkes kabul etmesine karĢın ahlaki değerlerin geliĢimiyle ilgili tam bir fikir birliği yoktur. Ahlaki geliĢimi anlayabilmek için değiĢik teoriler ortaya atılmıĢtır. Bunlardan biliĢsel yaklaĢımı savunanlar, ahlaki değerlerin ahlaki bir duruma uygun Ģekilde düĢünebilme yeteneği ile gerçekleĢebileceğini öne sürerler. Bazılarına göre ise ahlak, insanların ne düĢündükleri ile değil ne yaptıkları ile ilgilidir. Jean Piaget'nin zihinsel geliĢimle ilgili çalıĢmaları, bu konuda önem taĢırlar. Piaget, ahlakın biliĢsel geliĢime paralel olarak kademeli biçimde geliĢtiğini belirmiĢtir. Buna bağlı olarak küçük çocuğun sahip olduğu ahlaki değerlerle gencin sahip olduğu ahlaki değerlerin, biliĢsel kapasitelerinin farklı olması nedeniyle birbirinden farklı olduğunu öne sürmüĢtür. ĠĢlem öncesi zihinsel düzeyde olan çocuk, basit bir Ģekilde ana babanın koyduğu kuralları izler; somut iĢlemler döneminde çocuk, kuralları kabul etmekle birlikte bunların istisnası olabileceğini anlar. Gençlik döneminde gelinen zihinsel düzey olan soyut iĢlemler dönemindeyse artık genç insan, kuralları geniĢ ölçekte toplumun ve diğer insanların yararına göre değerlendirmeyi öğrenir. Lawrence Kohlberg, Piaget'nin kavramlaĢtırmasını geniĢleterek ahlaki geliĢmenin üç temel devreden oluĢtuğunu belirlemiĢtir: Gelenek-öncesi, geleneksel ve gelenek-sonrası. Her dönem de kendi içinde iki alt-gruba ayrılmaktadır. Ġlk düzey olan gelenek-öncesi ahlak döneminde ceza ve ana babaya uyma temel belirleyici etkendir; ikinci düzey olan geleneksel rol uyumunda ise çocuk, onaylanmak, takdir edilmek için diğer insanlarla iyi iliĢkiler sürdürmeye çalıĢır. Ahlaki geliĢimin son aĢaması olan gelenek-sonrası dönemde ahlaki ilkelere gönüllü olarak uyulur ve gerektiğinde belli durumlarda bu kuralların istisnası olabileceği bilinir. Gençlik döneminde önce geleneksel ahlaki düĢünce baskındır: Buna göre doğru davranıĢ, kiĢinin yapması gereken Ģeyleri yapması, otoriteye saygı göstermesi, ve varolan sosyal düzeni sürdürmesidir. Önceden savunulanın aksine son araĢtırmalar, birçok gencin bu aĢamadan öteye geçmediğini ve burada kaldığını ortaya koymuĢtur. Bazı gençler ise gelenek-sonrası döneme geçerler. Bu dönemde herhangi bir toplumsal gruba ait olmayan, evrensel olarak kabul edilebilir, soyut ahlaki ilkeler kazanılır. 80 BiliĢsel olarak ahlaki ilkelerin kazanılması, onlara uyulacağı anlamına gelmez. Ġnsanların doğru bildikleri Ģeyi yapmaları, ahlakın kendi kiĢiliklerinde ve kimliklerinde tuttuğu yerin önemine bağlıdır. Ahlaki değerlerin genç tarafında içselleĢtirilmesinin güce ve disipline ya da sevgiden yoksun bırakmaya dayanan bir eğitimle değil; ilgi ve sıcaklığın eĢlik ettiği açıklama ve anlatmaya dayanan bir eğitimle sağlanabileceği çeĢitli çalıĢmalarla gösterilmiĢtir. Gençliğin değer sistemi ile ilgili olarak Batı'da yapılan araĢtırmalarda günümüze doğru yaklaĢtıkça giderek daha fazla sayıda gencin kendi finansal ve genel iyiliğini toplumunkinden daha önemli gördüğü izlenmektedir. Yine 1970'li yıllarda yapılan araĢtırmalarda iyi eğitim daha ön plandayken, 80'li yıllarda daha fazla para kazanmak öne geçmiĢtir. Yeterince sistemli bir Ģekilde yapılmasalar da son yıllarda ülkemizde yapılan daha ziyade popüler nitelikli çalıĢmaların sonuçları da bu doğrultudadır. GENÇLERDE DĠNĠ VE SĠYASĠ FĠKĠRLERĠN GELĠġĠMĠ Gençlerde siyasi ve dini düĢüncelerin geliĢimi de ahlaki değerlerde olduğu gibi biliĢsel geliĢimle bağlantılıdır. Dini ve siyasi düĢüncelerin yaĢ arttıkça daha soyut bir nitelik kazanmaları beklenir. ABD'nde yapılan bir araĢtırmada erken gençlik döneminde siyasi düĢüncede otoriteryanizmin baskın bir özellik olduğu ortaya çıkmıĢtır. YaĢ ilerledikçe siyasi düĢünce daha az otoriteryan, soyut, diğer insanların gereksinimlerini ve amaçlarını dikkate alan bir nitelik kazanmaktadır. Dini düĢünce de 12-18 yaĢları arasında giderek daha soyut ve daha az sözel bir Ģekle dönüĢür. Batı'da yapılan araĢtırmalarda 1960'lı yıllardan itibaren genç insanlar arasında dini, yaĢamın en önemli değeri olarak görenlerin sayısı azalırken bir yandan da belli bir azınlık kesimde köktenci (fundamentalist) dinsel geleneklere olan ilgide artıĢ izlenmektedir. GENÇLĠK DÖNEMĠNDE SALDIRGANLIK Tüm bu özelliklerinden dolayı gençlik, insanoğlunun Ģiddete ve saldırganlığa en yatkın dönemlerinden biridir. Ġstatistikler, Ģiddet olaylarının daha çok gençler tarafından gerçekleĢtirildiğini ve gençlerin daha çok suça eğilim gösterdiklerini ortaya koymaktadır. Bunun nedenleri çok çeĢitlidir. En baĢta gelen nedenler arasında bu dönemde saldırgan dürtülerde artma olması gelir. Tepkilerin sözden çok eylemler ve davranıĢlarla gösterilmesi; hormonal ve biyolojik değiĢiklikler; fiziksel güç ve enerjideki artıĢ, bu durumun diğer nedenleri arasında sayılabilir. Gençler tarafından yapılan kanuna aykırı iĢlerin baĢında hırsızlık, çevreyi ve eĢyaları tahrip etme, tecavüz, saldırı ve cinayet gelmektedir. Bu tür suçları iĢleyen gençlerin sayısında baĢta A.B.D olmak üzere çeĢitli Batılı ülkelerde yıldan yıla artıĢ görülmektedir. Cinsiyetler arasında bu 81 tür suçlara eğilim açsından bir farklılık görülmektedir. Erkeklerde bu tür eylemlere karıĢma daha sıktır; fakat giderek erkek/kadın oranı azalmaktadır. Yakın zamanlarda yapılan araĢtırmalar, genel olarak suça yönelik davranıĢların baĢlamasında ve sürdürülmesinde akranların ve arkadaĢ grubunun önemini ortaya koymuĢtur. Yakın zamanlarda yapılan uzunlamasına bir çalıĢmada, üç yıllık bir süre içinde suça eğilimli arkadaĢ grubu olan gençlerde böyle bir arkadaĢ grubu olmayanlara göre daha fazla oranda bu tür davranıĢ görüldüğü saptanmıĢtır. Özellikle sosyoekonomik açıdan az geliĢmiĢ kent kesimlerinde yaygın olan gençlik çeteleriyle ilgili yapılan araĢtırmalarda, bunların suça eğilimi arttırmakla birlikte, eğer iyi organize olmuĢ, Ģiddet eğilimi az olan bir grup ise gencin kiĢisel değer, akranlar tarafından kabul edilme ve kendini koruma gibi doğal eğilimlerini doyurmaya yardım edebileceği ortaya konmuĢtur. Genellikle suça eğilimli gençlerin zeka düzeyleri, diğer gençlerden daha düĢüktür. KiĢisel etkenler de saldırganlık ve Ģiddet eylemlerinin de içinde yer aldığı suça yönelik tutumları etkilerler. Erken okul yıllarından itibaren bu tür gençlerin zor uyum sağlayan, az arkadaĢlık kuran, hesapsız, dürtüsel davranıĢlar gösteren ve otoriteye karĢı çıkan çocuklar oldukları araĢtırmalarla gösterilmiĢtir. Gençlerde suça ve Ģiddete eğilimin en iyi öngörücüsü ana baba ile olan iliĢkinin Ģeklidir. Çocuklukta ihmal edilen, aĢırı katı veya dengesiz, daha çok da fiziksel cezalandırmaya, dayağa dayanan bir disiplin uygulanan çocuklarda gençlik döneminde bu tip davranıĢlar daha sık izlenmektedir. Ana baba çocuk iliĢkisinde karĢılıklı düĢmanlık, aile kaynaĢmasının yokluğu, ana babanın çocuğu reddi, ilgisizliği bu tür gençlerin ailelerinde sık rastlanan durumlardır. Alt-gelir gruplarında yer alan gençlerin suça eğilimlerinde ruhsal sorunlardan çok toplumsal ve kültürel etkenlerin daha fazla rol oynadığı düĢünülmektedir. Gençlik döneminde politik eylemler ve Ģiddet Ġnsan, gençlik döneminde düĢünce yapısı olarak büyük dönüĢümler yaĢar. Gençlik dönemine girilmesiyle birlikte düĢünce iĢleyiĢi somuttan soyuta doğru kayar; insanlığın durumu, moral ve etik değerler ve din konuları kökten ve yeni baĢtan ele alınır. Zekanın en iĢlek olduğu dönem olan 18-24 yaĢ arasında gençler, herĢeyi sorgularlar. Kendileri, dünya, varoluĢun nedenleri gibi konularda enine boyuna düĢünmeye baĢlarlar. Genç insan, sadece görünen gerçekliğe bağlı değildir. Olabilecek alternatifler üzerine düĢünebilir. Bu dünyanın nasıl baĢka türlü olabileceğini de kapsayan bir sorgulamayı getirir bu. OlumsuzlaĢma bu dönemin en tipik özelliklerindendir ve politik seçimlerde dahil olmak üzere yaĢamın tüm alanlarını kapsar. Ana babanın sahip olduğu tüm değerler olumsuzlaĢabilir. Genç ailesinden kopmaya ve bireyselleĢmeye baĢladıkça "ben kimim?" ve "nereden gelip, nereye gidiyorum?" soruları sorulmaya baĢlanır. 82 Genç, kuralları incelemeye, bu kuralların ardında yatan ilkeleri tartıĢmaya baĢlar. Soyut ve kurgusal bazen de pratikle pek doğrudan iliĢkisi olmayan bu düĢünme tarzıyla genç insan, ahlaki, dini ve politik alanlarda varolan sistemi yetersiz bulabilir ve bu nedenle köktenci karĢı çıkıĢlara yönelebilir. Çok ortada ve ayan beyan olan yanlıĢlıkları gördükleri halde düzeltmedikleri için eriĢkinleri ikiyüzlülükle suçlayabilir. YaĢ ilerledikçe kafasında kurduğu ideal dünya ile gerçek dünya arasındaki fark ortaya çıktıkça hayal kırıklıkları yaĢayabilir. Gençlik döneminde ailenin dıĢındaki dünya ve arkadaĢ grupları daha birincil bir konuma geçer. Genç insan, kendisini akranlarının gözüyle değerlendirir; arkadaĢ grubunun normlarından sapma kendine güvenini azaltan ve istenmedik bir Ģey olur. Birçok insan için gençlik dönemi ahlaki geliĢmenin ve değerlerin Ģekillendiği bir dönemdir aynı zamanda. Soyut düĢünce döneminde artık sadece ailenin değil, geniĢ ölçüde toplumun ve insanlığın çıkarları da devreye girer. Gençlik döneminin bir diğer özelliği de gençlerin kolaylıkla tehlikeli ve riskli davranıĢlar sergileyebilmesidir. Bunun için zaten toplumu savunmak hep onlara kalmıĢtır; toplumun vurucu gücü gençler olmuĢ, onlar öne çıkmıĢtır. Benzer Ģekilde ideolojik, ulusal mücadelelerde, spor karĢılaĢmalarında gençleri görürüz hep. Fiziksel bedensel gücün zirveye ulaĢtığı yaĢlardır gençlik yılları. Ġstatistiklere göre gençlerin ölüm nedenleri arasında kazalar özellikle de motorlu taĢıt kazaları birinci sırada yer almaktadır. Bu durumun kolay risk alıcı davranıĢlara girme eğilimi ile iliĢkisi olduğu sanılmaktadır. Gençlerin kolay tehlikeye atılmaları yetersizlik duygularını örtmeye yönelik aĢırı tepkiler, gruba benzeme ve uyma, kendisini çok güçlü, zedelenemez ve ölümsüz görme gibi nedenlerle açıklanmaktadır. Gençlik döneminin bu özelliklerini alt alta sıraladığımızda tablo daha netleĢiyor; gençlerin kurulu düzene olan sorgulayıcı tavırları, köktenci ve ödün vermez düĢünce biçimleri, arkadaĢlığa verdikleri önemleri, enerji dolu olmaları ve kolay tehlikeye atılabilmeleri neden siyasi mücadelelerde ön saflarda yer aldıklarını açıklıyor. Hele de böyle bir mücadele norm haline geldiğinde yani diğer gençler de aynı Ģeyi yaptıklarında arkadaĢ grubunun kuralları genç için önem kazandığından ailenin tutumu ne olursa olsun genç, politik grupların içinde yer alabiliyor. Gencin içinde yer aldığı politik grubu seçimi, bireysel özellikleri de hesaba katan ayrı bir tartıĢmayı gerektiriyor. 80 sonrası gençlerin siyasi katılımları, en azından görünürde de olsa azaldı. Bir kere genelde tüm toplum için siyasi mücadele daha az önemli hale geldi. Politikacılar özelinde tüm bir politika, olumsuzlaĢtı, onların "uğruna mücadele vermeye değmeyecek insanlar olduğu" vurgulandı. Ġnsanların kendilerini tanımlamasında politik kimlik daha ikincil oldu. Bu gençleri de etkiledi ister istemez. 80 öncesinde hemen tüm gençler için siyasi tercih, kiĢisel kimliklerinin en önde yer alan bir bileĢeni idi. Neredeyse bazı gençlerin bu alan 83 dıĢında uğraĢıları kalmamıĢtı: okul, eğitim, meslek, arkadaĢlık iliĢkileri, karĢı cinsle iliĢkiler, hobiler, özel zevkler, sanat ve güncel politika dıĢındaki düĢünsel etkinlikler hep ikinci planda kaldı. Dolayısıyla gençlik döneminin diğer özellikleriyle birleĢtiğinde 80 öncesi yıllar, gençlerin "siyasi Ģiddet"e yönelmeleri için çok elveriĢli bir vasat oluĢturdu. ġüphesiz gençlik döneminde hız kazanan siyasi ilgi ve etkinlikler, gençlerin sağlıklı bir geliĢim gösterebilmesi için olduğu kadar dünyamızın yenilenmesi ve değiĢimi için de gereklidir. Üstelik bu tür ilgi ve etkinlikler, barıĢçı bir mecrada sürdürüldüğünde, gençlik dönemindeki Ģiddete yönelmenin de gerçek panzehiridirler. Ancak sağlıklı bir kiĢisel geliĢim için gencin politik alanların dıĢındaki tüm diğer alanlarda da belli bir varlık gösterebilmesi, olgunlaĢması, seçimler yapması gereklidir. Ülkemizin gençleri 1980'lerden yakın zamanlara gelene kadar politik alanının önceki kıyıcı ve bıktırıcı hegomonyasından kurtulmanın verdiği rahatlıkla hareket etmiĢlerdir. Artık enerjiler oralara akıtıldığından sanatta, ticarette, ekonomide gençlerin etkisi daha fazla hissedilmiĢ, Yuppiler her yerde boy göstermiĢlerdir. Politik olmak, belli bir siyasi gruptan yana tavır almak, bir norm olmaktan çıkmıĢ, gençler hem kendi seçimlerini daha rahat belirleyebilmiĢler hem de seçenekleri daha fazlalaĢmıĢtır. Ne var ki bu olumlu atmosferin ülke geneli için geçerli olduğunu söyleyebilmeye imkan yoktur. Tam tersine bir yandan depolitizasyon süreci iĢlerken diğer yandan toplumun bıçak sırtında duran dengeleri alt-üst olmuĢ, toplumun ve dolayısıyla gençlerin çok büyük kesimi için yoksullaĢma, göç, ani kültürel değiĢim, teknomedyatik dünyadan gelen uyaran bombardımanı gündeme gelmiĢtir. Kaosa gidiĢ, gençlerin büyük bölümünün yaĢam karĢısındaki seçim yapma, sağlıklı bir bireysel kimlik oluĢturabilme fırsatlarını ortadan kaldırmıĢ, öfkelerini biriktirmiĢtir. Ortaya çıkan tablo, 1990-1996 arasındaki dönemin karakteristiklerini belirlemiĢ; özellikle daha tutucu bir ahlaki geliĢim düzeyinde olan lise gençliğinin özellikle umutsuz ve lümpen kesimlerinin amaçsız ve sudan gerekçelerle birbirlerine kıyasıya saldırılarını ve çete cinayetlerini gündeme getirmiĢtir. 1996'dan sonra yeniden gençliğin siyasallaĢması gündemdedir. SiyasallaĢma ve barıĢçı bir siyasi mücadele ortamı olmadığından "siyasi Ģiddet"e yönelme eğilimi, yüksek okullardan liselere doğru hızla yayılmaktadır. Biz, hepimiz, gençlerimizin neden Ģiddete baĢvurdukları olgusu üzerinde yeterince kafa yormazsak ve uygun tedbirler almazsak toplumumuzun yeni genç boğazlaĢmalarına sahne olmasını istemesek bile en azından seyirci konumunu benimsediğimizi itiraf etmek, bu suçun sorumluluklarına hazır olmak durumundayız. 84 BÖLÜM 4 OKUL BAġARISI 1-BAġARI NEDĠR?= BaĢarı öğrencinin yetilerini en üst düzeyde kullanabilmesidir. Bu nedenle her öğrenci için baĢarı aynı Ģey yada not değildir. Her insan bir dünya olduğu ve birbirine benzemediği için tüm öğrencilerden aynı yönde ve derecede baĢarı beklemek aslında öğrencinin tekliğini,özelliklerini hiçe saymakla eĢ anlamlıdır. Örneğin bir öğrenci sözel alanda,bir öğrenci sayısal alanda bir baĢka öğrenci ise mekanik alanda üst düzey yeteneğe sahip olabilir. Bu üç öğrenciden matematik,Türkçe,fen,iĢ eğitimi gibi derslerde aynı notu almalarını beklemek en hafif deyimiyle adaletsizlik olur. Anne ve babanın yüksek beklentisi,çocuğun özelliklerinin farkına varmaya çalıĢmadan baĢka bir alanda yada tüm alanlarda baĢarı beklemesi anlaĢılabilir fakat geçerli olmayan bir tutumdur. Bu nedenle ilk yapmamız gereken Ģey;çocuğunuzun özelliklerini tanımaya çalıĢmak ve bu özelliklerini geliĢtirmesine uygun ortam hazırlamaya çalıĢmaktır. 2-KARAR VERME= Çocuğunuz ileride kendi hayatında neler yapmak istiyor, nasıl para kazanmak istiyor, okuyarak mı, yoksa ticaret yaparak mı, iĢçi olarak çalıĢarak mı ? nasıl bir iĢ istiyor bunun üzerine tartıĢın konuĢun. Eğer çocuğunuz liseye devam etmek istemiyorsa bir ilköğretim mezununun nasıl bir iĢte çalıĢabileceğini düĢünmesini isteyin. Çevrenizde bu konumda olan insanlarla konuĢmasını sağlayın. Göreceksiniz ki liseye devam etmeye karar verecektir. 3-AMAÇ BELĠRLEME= Çocuğunuz hayatını okuyarak kazanmak istiyorsa o zaman birlikte istediği hedefe varmak için hangi basamakları nasıl geçmesi gerektiğini bir bir tartıĢarak yazın. Ġlköğretimde öğrenciler henüz gelecekte yapmak istedikleri mesleğe yönelme gücüne sahip değildir. Ġlgiler ortalama 16 yaĢında belirginleĢmeye baĢlar. Fakat belirlenmiĢ bir amacı olmak baĢarı için son derece önemli bir etkendir. Önemli olan kendine bir amaçlar belirlemesidir,bu amaçlar yaĢ ilerledikçe değiĢecektir. Çocuğunuza yardımcı olup, uzun süreli, yıllık ve aylık amaçlar belirlemesini sağlayabilirseniz iĢin zor olan kısmını halletmiĢ olursunuz. Çünkü amaçsız öğrenci dümensiz gemiye benzer nereye gideceğini kestirmek oldukça güçtür. 4-PROGRAM= ġimdi bu hedeflere varmak için hangi gün ve ne kadar ders çalıĢması gerektiğini konuĢun ve kendisine bir haftalık ders çalıĢma programı yapmasına yardımcı olun ve az konuĢup onu çok konuĢturarak neler yapması 85 gerektiğini kendisi öğrensin kendisi karar versin kendisi planlarını yapsın. Siz ise bu planları takip edin. Ders çalıĢmayı planladığı saatlerde çalıĢması için uygun ortamı sağlayın. KardeĢleri varsa rahatsız etmemelerini sağlayın,herhangi bir iĢ yapmasını istemeyin ve programa uyup uymadığını kontrol edip;programa uyma konusunda onu yüreklendirin. 5-ODA DÜZENĠ= Çocuğunuzun ders çalıĢabilmesi için gerekli ortamı hazırlayın. En uygun olanı kendine ait bir odasının olmasıdır. Eğer oda sağlama imkanı yoksa evin en sessiz odasının bir köĢesini çalıĢma köĢesi olarak düzenlemesine yardımcı olun. Asla ders çalıĢ demeyin ! Bir çok anne baba çocuklarına hep ders çalıĢmalarını tekrar tekrar çocuğu bıktırana kadar söylerler. O zaman ne diyelim yada ne yapalım da çocuklarımız derslerine çalıĢsınlar baĢarılı olsunlar? Diye bir soru gelebilir. Çocuklara derslerin günlük hayatta ne iĢe yaradıklarını konuĢun faydalarını anlatın göreceksiniz daha çok ilgilenecekler. Matematiğin hayatımızın her alanında lazım olacağını, sosyal derslerle toplumu ve ülkemizi tanıyarak ona göre hedefler belirleyeceğimizi anlatabiliriz. Fen dersleri ile vücudumuzu, maddenin yapısını öğrenirsek kendimizi hastalıklardan ve zararlı maddelerden korumayı öğreniriz. Acil durumlarda ilk yardım yapabiliriz. vb. gibi sözlerle derse olan bakıĢ açılarını geniĢletmeye çalıĢın. Çağımızda bilginin önemli olduğunu ,bilgiyi elinde bulunduranların hayatta baĢarı sağlayacakları aksi durumlarda ise bilgisiz insanın sıradan olacağı ve diğer bilgili insanlara bağımlı olacağı , günümüzde insanın değeri sahip olduğu para ,mal, mülk ile değil kafasındaki bilgiler ile doğru orantılı olduğu anlatılmalı. Çünkü bilgili insan her zaman zengindir , zengin ise malı olduğu sürece. Bilgi kaybolmaz ,mal para kaybedilebilir. “Bir insanın maddi ve manevi olarak mutlu olması kafasındaki bilgi ve kalbindeki sezgi ile mümkün olur bunu sağlamanın yolu ise okumak, düĢünmek, üretmekle mümkün olabilmektedir.” DüĢüncesini içine sindirmesine yardımcı olun. 6-AĠLE TUTUMLARI VE DĠSĠPLĠN= Olumsuz Aile Tutum ġekilleri 1. AĢırı sevgi ve gevĢek eğitim: Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa Ģımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan çok az Ģey beklenir. Bu tarz yetiĢtirilen çocuklar genellikle eriĢkinlik yaĢamlarında sorumluluk taĢımayan, hep alıcı bireyler olarak karĢımıza çıkar. 86 Burada verilen sevgi, aĢırı vericilik ve aĢırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin tarzları ise yalancı bir hoĢgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüĢ olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına baĢlama olasılığı artar. Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememiĢlerdir; bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altında yetiĢmiĢlerdir. Kendi yaĢamadıklarını çocuklarına yaĢatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalıĢırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda baĢkaldırıcı ve toplumdıĢı davranıĢlar daha sık gözlenir. 2. AĢırı sevgi ve sıkı eğitim: Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aĢırı verici ve koruyucu bir davranıĢla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir Ģey esirgenmez; özel dersler aldırılır, çeĢitli olanaklar sağlanır. Buna karĢılık çocuktan ileri düzeyde baĢarı beklenir. Bu tutumla yetiĢtirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiĢtir ve kendisini aĢırı derecede kontrol eder; böylece acımasız bir üst benliğe sahip eriĢkin olarak yetiĢir. 3. Yetersiz sevgi ve aĢırı disiplin: Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aĢırı cezalarla uygulanır; en küçük Ģeyde cezalandırma (dayak, Ģiddet) yoluna gidilir. Çocuk çoğunlukla aĢağılanır ve horlanır. Böyle yetiĢtirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranıĢlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karĢı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar. 4. GevĢek eğitim ve yetersiz sevgi: Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Çocuğa düĢen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir. Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayıĢı ile yetiĢir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalıĢır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluĢu aĢırı iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir. 87 Diğer olumsuz aile tutumları: a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık: Bu tutumda, bir çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranıĢlarında tutarlı olması gerekir. b. Aile içindeki kardeĢlere farklı tutumlar : Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır. c. Aile içi kutuplaĢmalar: Aile içinde bazen klikleĢmeler, aile içindeki bir grubun baĢka gruba ya da kiĢiye karĢı çıkması, gizli anlaĢmalar oldukça sık görülür. Bazen anne-baba çocuklara karĢı, çocuklar anne-babaya karĢı, bazen de bir çocukla baba, bir baĢka çocukla anneye karĢı kutuplaĢabilir. Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir Ģamar oğlanı da olabilir. Sağlıklı Tutum Ailenin çocuğa karĢı tutumunun iki temel öğesi vardır;1. Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karĢılayan, kiĢide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliĢtiren, iki temel öğeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur. Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluĢturulmasında büyük önem taĢır. Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eĢanlamlı olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık" ve "kuralcılık" gibi kavramları çağrıĢtırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun topluma uyumunu kolaylaĢtıran davranıĢın yönlendirilmesini amaçlar. Disiplin, çocuğa istenilen davranıĢ ve alıĢkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak geliĢimini sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranıĢı yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karĢı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını Ģiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak geliĢimine yol açar. AraĢtırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten daha etkili olduğu saptanmıĢtır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun yaĢına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesi gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değil de davranıĢlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayıĢ, sabır ve hoĢgörü ile disiplin vermelidir. 88 Anne-baba-çocuk iliĢkilerini içinde yaĢanan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aĢırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, baĢ eğici, pasif ve uysal kiĢilik yapısıyla biçimlendiği kurallara uygun davranıĢlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranıĢların cezalandırıldığı görülmektedir. BaĢka bir deyiĢle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu iliĢkilere girmekte, kendi görüĢlerini ifade edebilen aktif ve giriĢken çocuklar ise çatıĢma kaynağı olmaktadır. HoĢgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaĢları ile iliĢkilerinde daha etkin, daha giriĢken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır. Sevgi ve Ģefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okĢayıcı duygulardır. Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetiĢmesidir. Bunda anne-babaların tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barıĢık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karĢı sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır. DĠSĠPLĠN= "Disiplin nedir? Nasıl tanımlanmalı? Nasıl uygulanmalı?" konularına geçmeden önce eğitimci ve düĢünürlerin disiplin kavramına nasıl baktıklarından örnekler vermek istiyoruz. Ġbni Sina, yaklaĢık bin yıl önce, "Kanun" isimli yapıtında çocuk yetiĢtirme konusunda su sözleri söylemiĢ: "Çocuklar özenle bakılmalı, davranıĢlarında ölçüyü kaçırmamaları için desteklenmelidirler. Öfkeli tepkileri, korkuları ve kaygıları giderilmelidir. Bu, en iyi biçimde, çocuğun istek ve eğilimleri yanında hoĢlanmadığı Ģeyler de göz önünde tutularak sağlanır. Çocuğun doğal yetenekleri desteklenirken, onu tedirgin eden nedenler ortadan kaldırılmalıdır. Böyle bir yetiĢtirme hem beden, hem de ruh için yararlıdır. Çünkü kazanılan iyi alıĢkanlıklar ve davranıĢlar daha ilk yıllarda kiĢiliğe siner. Çocuk altı yasına gelince, öğretim ve eğitim için bir öğretmenin yanına verilmeli; onu gereksiz bilgilerle yüklemeden, basamak basamak giden bir öğretim yolu izlemeye çalıĢılmalıdır." Eğitimde disiplin söz konusu olunca ünlü eğitimci Pestollozzi söyle diyor: "Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim baĢarısızlığa uğramaz." Eğitimde disiplin anlayıĢını bu sözden süzüp çıkarmalıyız. 89 Disiplin, çoğu zaman baskı ve otoriteyi açıklayan anlamda kullanılmaktadır. Oysa disiplinin gerçek anlamı bu değildir. Disiplin, çocuğun eğitimindeki sağlıklı tutum ve kuralları içerir. Aynı zamanda disiplin, bireysel hak ve özgürlüklerin sınırlanmadığı, doğallığın ayıplanmadığı, kiĢiler arası iliĢkileri düzenleyen, yetenek geliĢiminin sağlandığı, sorumlulukların paylaĢıldığı ilke ve kurallar bütünüdür. Böylelikle ailenin disiplin konusunda yapması gereken; çocuklarında var olan olumlu geliĢmeleri desteklemeleri, olumsuzları ise düzeltmeye çalıĢmalarıdır. Bunu gerçekleĢtirmeye çalıĢırken yani disiplin oluĢturmaya çalıĢırken sevgi ve özgürlük kavramlarını da birlikte düĢünmeleri gerekmektedir. Bu üç kavram yetiĢkin yaĢamında da birlikte düĢünülmesi gereken önemli unsurlardır. Anne-babalar, çocuklarını disipline etmeye çalıĢırlarken onların sadece olumsuz ve cezalandırılması gereken davranıĢlarını görmekle kalmayıp, olumlu davranıĢlarını da ödüllendirmelidirler. Ailelerce çocuklara ceza verilecek davranıĢ ya da konular çok iyi tespit edilmelidir. Çünkü "Çok konuĢuyor. Soru soruyor. Hareketli. Cinsel konulara ilgi duyuyor." gibi anlatımlarla dile getirilen davranıĢların ceza görmesi, çocukların ruhsal yaĢamlarına zarar verebilir. Ebeveynler, cezayı istenmeyen davranıĢı ortadan kaldırmak üzere uygularlar. Ceza, yapılan davranıĢın ardından hemen uygulanırsa doğru sonuç verir. Cezanın etkili olmasının belirleyicileri, ebeveyn davranıĢlarındaki zamanlama ve tutarlılıktır. Ayrıca anne-babaların, çocuklarından bekledikleri bir davranıĢın oluĢumunu sağlamak için ceza yöntemini tek baĢına uygulamaları yetersiz kalacaktır. Bunun yanında çocuklara yanlıĢ davranıĢın yerine konulması gereken olumlu davranıĢ modelleri de sunulmalıdır. Ceza, çocuğun "ne yapmaması" gerektiğini öğretir. Oysa önemli olan Çocuğa; uygun olmayan davranıĢın yerine "ne yapması" gerektiğinin öğretilmesidir. Ebeveynlerin çocukları üzerinde disiplin kurmasını etkileyen en önemli etken iletiĢim yolu ve biçimidir. Ailelerin, çocuğu ile iletiĢim kurarken bazı ilkelere uymaları gerekir. Bu ilkeleri söyle sıralamak mümkündür: I. KoĢulsuz Sevgi: Her anne-baba çocuğunu çok sever ve onun için tüm fedakarlıklara katlanır. Fakat sevgi KoĢulsuz olmalıdır. "Eğer derslerindeki bu baĢarısız durum böyle devam ederse korkarım sana olan sevgim azalacak." gibi iletiĢim örnekleri kurulur ise yanlıĢ davranılmaya baĢlanmıĢ demektir. Çünkü sevgiyi belli koĢullara bağlayarak disiplin sağlanamaz. Hatta istenmeyen davranıĢ, zaman içinde daha da pekiĢtirilmiĢ olur. 90 II. BeĢ Temel Özgürlüğün YaĢanması: Doğan Cüceloglu'nun ünlü terapist Virginia Satır'dan aktardığı ve her bireyin doğuĢtan bu özgürlüklere sahip olması gerektiğini söylediği bu temel özgürlükler Ģunlardır: 1. Bir Ģeyi isteme ve reddetme özgürlüğü: Çocuk, kendi arzusuna göre bir yemeği yeme ya da yememe özgürlüğüne sahiptir. Fakat bunun yanında vermiĢ olduğu bu kararın sorumluluğunu da taĢımalıdır. Yemeğini yemediği zaman diğer öğün zamanına kadar ona bir Ģey verilmeyeceğini bilmeli ve ona uygun davranmalıdır. 2. Etrafında olan bir Ģeyi görme ve iĢitme (algılama) özgürlüğü: Kimi zaman ebeveynler çocuklarında o anda oluĢan olumlu bir geliĢmeyi görmek yerine, geçmiĢte olmuĢ veya gelecekte olabilecek bir olumsuzluğu göz önüne getirmeye çalıĢırlar. Ailenin "Evet, Ģu anda derslerinde önemli bir ilerleme kaydetmiĢ durumdasın; ama çalıĢmayı azaltırsan notların hemen düĢecektir, unutma." gibi yollarla iletiĢim kurması çocuğun motivasyonunu kırar, performansını düĢürür. 3. Duygularını olduğu gibi ifade etme özgürlüğü: Çocuklar, dönem dönem yaĢanan olaylara karĢı yetiĢkinden farklı duygusal tepkiler gösterebilirler. Ebeveyne göre hiç komik olmayan bir Ģey onu güldürebilir ya da tam tersi, ağlatabilir. Çocuğun bu duygusal tepkileriyle alay etme, önemsememe veya reddetme davranıĢları içine giren anne-babalar yanlıĢ davranmıĢ olurlar. Çünkü çocuğun, bu duygularını ifade etme ve saygı görme özgürlüğü olmalıdır. Aksi takdirde çocuğun da anne-babasının duygularını anlamaya ve dinlemeye özen göstermesi beklenemez. 4. DüĢüncelerini olduğu gibi ifade etme özgürlüğü: Çocuklar istedikleri konu ile ilgilenme ve konu üzerinde istedikleri zaman düĢünme özgürlüğüne sahip olmalıdırlar. Bu düĢüncelerini de algıladıkları biçimi ile ifade edebilmelidirler. Anne-babalar "Haydi, misafirlere dünkü gezi ile ilgili neler düĢündüğünü anlat!" dedikleri zaman çocuk bu konu ile meĢgul olmak istemiyorsa zorlama ve baskı ile karsılaĢmamalıdır. 5. Var olan potansiyelini kendi istediği yönde geliĢtirme özgürlüğü: Anne - babalar, kimi zaman çocuğun küçük yaĢlarda iken ne ile, nasıl oynayacağına, resmini hangi renklerle boyayacağına karar verme aĢamasında yönlendirme yaparlar. Tabi bu yönlendirmelerin çeĢidi ve konusu çocuğun yaĢı ilerledikçe değiĢimler gösterir. Çocuk büyüdükçe meslek seçimi hatta eĢ seçimi 91 konularına kadar varabilir. Oysa bu konularda çocuklar özgür bırakılmalıdır. Aksi halde kendini baskı altında hissedecek ve mutsuz olacaktır. Aile, çocuğun geliĢim dönemi özelliklerini iyi tanımalıdır : Anne- babalar, çocuklarında yaĢ ile beraber değiĢen fiziksel, duygusal, sosyal ve zihinsel geliĢimleri gözlemektedirler. Bu geliĢim alanları ile ilgili olumlu değiĢimler olabileceği gibi olumsuz değiĢimler de olabilir. Tabi bu değiĢimlerin anne-baba-çocuk iletiĢimine getireceği farklılıklar kaçınılmaz olacaktır. Aile, çocuğun yasadığı dönemin özelliklerini bilir ise iletiĢimde çok daha anlayıĢlı ve doğru davranıĢlar içine girecektir. Bunun tam tersi durumda ise anne-baba-çocuk iletiĢimi zedelenebilir. III. Ödül Ve Cezanın Uygulanma Biçimi : Aile içinde kabul gören bir davranıĢın sonucunda bir öpücük, bir aferin sözü ödül olabileceği gibi pahalı bir oyuncak da ödül olarak kabul edilebilir. Yine aynı Ģekilde ceza uygulamalarında, sert bir bakıĢ veya bir söz ceza sayılabileceği gibi fiziksel bir tepki de gösterilebilir. Ancak anne-baba bu ödül ve ceza kavramının sınırlarını, derecesini iyi belirlemeli ve uygulamalıdır. Maddi ödüllerin ve fiziksel cezaların sık kullanılması disiplin ilkelerine pek uygun olmayacak ve bir süre sonra iĢe yaramayacaktır. IV. Çocuğa Ev Ġçinde Belli Konularda Sorumluluk Verilmesi: Anne-babalar çocuklarını birçok konuda ailenin bir bireyi olarak kabul etmelidirler. Aynı zamanda aileler, çocuğun düĢünce ve duygularına önem verirken ona sorumluluk da vermelidirler. Çocukların, anne-baba iĢ yaparken yardım etme istekleri geri çevrilmemelidir. Ayrıca ev içinde yapabilecekleri görevler çocukların sorumluluğunda olmalıdır. Örneğin; odasının düzenlenmesi, sofra kurulmasına yardım etmesi, ekmek alması, çöpleri dökmesi gibi. Bütün bu hususların yanında, disiplin kurallarını belirlerken ve bu kararları uygularken ailenin su üç özelliği bünyesinde bulundurması gerekir: * Anne-babanın uygulanacak kurallar konusunda görüĢ birliğinde olması. * Anne-babanın davranıĢlarında tutarlılık göstermesi. * Anne-babanın davranıĢlarında süreklilik göstermesi. Bu üç önemli özellik, disiplin kurallarının uygulama baĢarısını da belirleyen etmenlerdir. Anne-babadan birinin "yap" dediğine diğeri "yapma" dememelidir. Ebeveynler Aynı görüĢü paylaĢmaya çalıĢmalı ya da alınan karara uygun davranmalıdırlar. Aynı zamanda disiplin konusundaki uygulamalarında da tutarlı olmalıdırlar. Örneğin; çocuğun gösterdiği bir davranıĢa bir gün ceza uygularken, bir baĢka gün aynı davranıĢ görmezlikten gelinmemelidir. Tabi tüm bunların yanında, alınmıĢ olan kararların sürekliliğinin sağlanması da çok önemli, fakat oldukça güçtür. 92 Ailenin, disiplin kurallarını belirleyip, uygularken dikkat etmesi gereken önemli noktalar nelerdir? Aynı zamanda çocuk-aile çatıĢmasında yapılması gerekenler nelerdir? Bu iki önemli soru ile ilgili cevap ve uyarıları Ģöyle sıralayabiliriz: Ebeveynlerin çocuğuyla arkadaĢlık iliĢkisi kurabilmesi çok önemlidir. Çocuğun duygu ve düĢüncelerini dinleyen, kendi duygu ve düĢüncelerini ona aktaran anne-babalar olmak gerekir. Zaman zaman çocuklar aile sorunlarının tartıĢılmasına katılabilir, fikirlerini söyleyebilirler. Bu hoĢgörülü ve aynı zamanda da demokratik bir aile tutumunun örneği olacaktır. Aileler, çocuklarının sosyal deneyim kazanmaları için fırsatlar yaratmalı, arkadaĢları ile birlikte zaman geçirebilmeleri için olanak sağlamalıdırlar. Ebeveynler, çocuklarının okul baĢarısı ile ilgili beklentilerini onların yeteneklerine, fiziksel ve zihinsel güçlerine göre ayarlamalıdırlar. Anne-baba-çocuk arasında çıkan çatıĢmalarda çözüm yöntemi olarak demokratik bir yöntem belirlemek en doğru yol olacaktır. Çünkü bu yöntemde kazanan ya da kaybeden taraf yoktur. Yöntem güce dayalı değildir. Demokratik yöntem; dinleme, duyguları ifade etme, iĢbirliği kurma, karĢılıklı güven, sevgi ve saygıyı gerektiren bir süreci anlatmalıdır. Anne-baba-çocuk arasında çıkan çatıĢmalar çözümlenmeye çalıĢılırken kaba ve kırıcı sözler kullanmak oldukça yanlıĢtır. Ebeveynler, çocuklarının yanlıĢ bir davranıĢı ile karĢılaĢtıklarında bu davranıĢın gerekçelerini dinlemeyi gözardı ederler. Oysaki gerekçeler sonuna kadar dinlenmelidir. Aile, hatalı olan davranıĢa karĢı duygu ve düĢüncelerini ifade etmeli fakat diyalogu kesme yoluna gitmemelidir. Anne-baba ve çocuğun birbirine güvenmelerinin anlaĢmazlığın çözümünde çok etkili olduğu bir gerçektir. Bu noktada aile, çocuğuna ne koĢulsuz güvenmeli ne de güvensizlik saplantısını yaĢatmalıdır. Sadece temkinli olmak yeterli olacaktır. Aile, çatıĢma esnasında çocuğa karĢı yargılayıcı sözler kullanmamalıdır. Her zaman çok uzun konuĢmalardan ve öğütlerden uzak durmalıdır. Gözlenen davranıĢ ne ise onun üzerinde ayrıntılı konuĢulmalıdır. Çünkü yargılayıcı sözler ve uzun konuĢmalar çocuğun ele alınan konudan çıkarması gereken sonucu yani dersi anlamasını zorlaĢtırır. Disiplinin amacı, çocuğun kendi davranıĢlarını düzenlemesini sağlamak, onu kendi kendini denetleyecek bir güce eriĢtirmektir. Önemli olan çocuğun, anne-baba korkusu ile onların isteklerine göre değil, yerine, zamanına ve koĢullara uygun davranmayı öğrenmesidir. 93 Anne-baba okula geldiğinde sadece çocuğunun ders baĢarısını değil aynı zamanda arkadaĢ iliĢkilerini,uyumunu,sosyal ve psikolojik geliĢini de sormalı,konuyla ilgili fikir ve duygu paylaĢımı yapmalıdır. 7-GÜVEN= Çocuk yetiĢtirmedeki ve özellikle çocuğun kiĢiliğini yerleĢtirmedeki temel ilkelerden biri de övgünün harikalar yaratan gücünü kullanmaktır. Bütün çocukların övülmeye ihtiyacı, hepsinin de övgüye ve takdire değer yanları vardır. Övgüye değer yanlarını arayın! O yönleri hakkında övgünüzü esirgemeyin! Bir çocuğun iyi yanlarını övmek, kötü yanlarını cezalandırmaktan daha önemlidir. Olumlu davranıĢların üzerinde durun. Onu toplum içinde övün. Liderlik hakkındaki bir kitabın yazarı olan Kenneth Blanchard " Ġnsanları iyi bir Ģey yaparken yakalayın ve yaptıklarını herkese anlatın" der. Hak eden birine toplumsal güveni vermek dünyanın en iyi liderlik tekniğidir. Toplum önünde teĢhir etmenin çok caydırıcı bir yol olması gibi, toplum önünde övgü de kiĢinin performansını arttırmada en etkili yoldur. Bu tavsiye sadece yetiĢkinler için değil, aynı zamanda yetiĢtirilmekte olan çocuklar için de geçerlidir. New York Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi. Sirgay Sanger "Evet demek; Evet, her zaman hayır demekten daha etkilidir. Övgü disipline sokmanın en iyi yoludur. Övgü çocuğunuzun hem gereksinimlerini hem de isteklerini sınırlar" der. Dr. Sanger "HoĢunuza gideni coĢkuyla karĢılarsanız, coĢkunun eksikliği hoĢunuza gitmediğini gösterir. Çocuğunuzun yemeğini dökmemesini bekleyin, sonra temizliği için övün" der. Dr. Lubetkin "Asla, odanı temizlediğin için seni seviyorum demeyin" der. "Sen kötü bir çocuksun yerine, dur yaptığın hiç hoĢ değil" deyin. Bir çocuğa asla hüsran kaynağı olduğunu söylemeyin. "Bana ne yaptığına bak" asla demeyin. Doğrularını överek ve hatalarını konuĢarak, baĢarıya doğru adım atmasına yardımcı olun. BaĢarısızlığa uğradıklarında onlara yardım etmek için yanlarında olduğunuzu gösterin. Çocuğunuzun bir iĢi ters gidip, hüsrana uğradığında engeli aĢmak için övgüyü kullanın. Örneğin; "Geçen gece Ali ödevini son dakikaya bırakmıĢtı ve bitirmemek için elinden geleni yapıyordu." diyor annesi. "Ali ödevinin çoğunu yaptın, aferini hak ettin. Biraz daha gayret ettin mi bitireceksin, ben de seninle gurur duyacağım" dedim. ĠĢine döndü, bitirdi ve yaptığından memnun oldu. "Neticede O'nu baĢarıya götüren gücün kendisinde olduğunu öğrendi. Bir çok çocuk aĢağıdaki durumları sık sık yaĢamaktadır. “Hata yapınca aileme söylemeye çekiniyorum “ 94 “Evde çocuk muamelesi görmek beni üzüyor” “Ailemle özel sorunlarımı konuĢamıyorum” “Hata yapmaktan korkuyorum” “BaĢarısızlıktan ve küçük düĢmekten korkuyorum” Eğer bir çocuk hatadan ,baĢarısızlıktan, küçük düĢmekten korkuyorsa kendine güveni zayıf demektir. Anne ve babalar çocuklarına hep mükemmel olmaları konusunda bilerek veya bilmeden telkinlerde bulunuyorlarsa tabi ki çocuklarda derslerde kırık not alınca ,okulda bir hata yapınca veya herhangi bir konuda düĢüncesi sorulduğunda kendini olduğu gibi ortaya koymayacaktır. Çocuk ailesine hatalarını söylemiyorsa ; anne baba çocuğu çok eleĢtiriyor, kızıyor veya çocuğa açıklama yapma fırsatı verilmiyor yada çocukla alay ediliyorsa tabi ki çocuğun kendine güveni sarsılır, yalan söylemeye baĢlar, olduğundan farklı davranıĢlar sergileyebilir. Bu durumda anne baba ne yapabilir ; çocuğun davranıĢların eleĢtirebilir ama genel değerlendirmelerde bulunmamalı. Örneklersek ; çocuk mutfakta elindeki bardağı düĢürüp kırdığı zaman bir anne Ģöyle diyor beceriksiz ,aptal vb . BaĢka bir anne Ģöyle diyor; bardağı kırmandan dolayı sana kızgınım lütfen dikkatli ol. Sizce hangi anne doğru davranmıĢ olur. Herhalde ikincisi çünkü davranıĢı eleĢtirmiĢ , genelleme yapmamıĢtır. Çocukların en çok rahatsız oldukları evde anne babaların kendileri ile alay etmeleri, ciddiye almamalarıdır. Örnek verelim; bir sınavdan zayıf alan öğrenci üzülüp ağladığında bu üzüntünün evde paylaĢılması gerekirken , çocuk hem eleĢtirilir hem zırlama , adam olmazsın vb gibi ifadeler ile çocuğun kendilerine karĢı içine kapanmasına neden olabilir. BaĢka zamanda anne baba çocukla konuĢmak istediklerinde çocuk onlarla konuĢmaktan kaçmaktadır. Bu durumlarla sık sık karĢılaĢan çocuklar giriĢimci olamaz, hata yapmaktan korkar, yalana alıĢır,kendine güveni sarsılır, bu duyguları yaĢayan çocuklar duygu ve düĢüncelerini ifade etmekte sıkıntı çekebilirler, asilik yapabilirler, içlerine kapanabilirler. Eğer bunların olmasını istemiyorsak ki bunu kimse istemez o zaman bu ve benzeri davranıĢlardan vazgeçmeliyiz. Son olarak çocuklarla iliĢkilerimizde “sen dili” ile değil “ben dili “ ile (çocuğun hatalarına geri zekalı, aptal ,adam olmaz gibi ifadeler yerine ;bu davranıĢın beni rahatsız etti , dersten zayıf alman hem bizi hem seni üzdü bu durumdan nasıl kurtulabiliriz vb) konuĢmalıyız. Böyle davranmak çocuklarımızın kendilerine olan güvenlerini artırır, size olan sevgileri azalmaz , evden uzaklaĢmak istemezler, her zaman düĢüncelerini ,duygularını açıklayabilirler tek baĢına ayakta durmasını öğrenmiĢ , haklarını savunabilen , giriĢimci bir çocuk yetiĢtirmiĢ oluruz. Birkaç soru: - En son ne zaman çocuğunuzla ciddi olarak sohbet ettiniz? 95 - Onlarla derslerin dıĢındaki konularla ilgili en son ne zaman konuĢtunuz? - Onlara hep nasihat ediyorsunuz ,acaba siz hiç konuĢmadan onu can kulağı ile ne zaman dinlediniz? - Onlara hep nasıl olmaları gerektiğini söylüyorsunuz., onlar nasıl biri olmak istiyor biliyor musunuz? Öğrencilerin baĢarılı olmaları için anne babaların dikkat etmesi gereken noktalar. 1. Bir çok öğrencinin dinleme becerileri yeterli değil. Bunu geliĢtirmek için radyo dinlemelerini öneriyoruz. 2. Bu yaĢtaki çocukların eğitim ve öğretim ile ilgili hedefleri olması gerekirken , daha çok eĢya, ev , araba vb. materyalleri hayal ediyorlar. Bu durum onların ders çalıĢmalarını engeller. Çocuklarımızla eğitimle ilgili hedefleri üzerine sohbet edelim. 3. AĢırı derecede TV seyrediyorlar . Özellikle ders çalıĢtıktan sonra TV seyredilmesi unutkanlığa sebep olmaktadır çocuklarımızı uyarmalıyız. Onların seyretmelerini istemiyorsak kendimizde seyretmemeliyiz. 4. Ciddi dergi gazete okuyan öğrencilerin sayısı çok az, daha çok magazin dergileri okunuyor bu onları görselliğe alıĢtırır okumayı engeller. Görselliğe alıĢan kiĢiye ders çalıĢmak zor gelir. Bu nedenle daha ciddi (bilim teknik, edebiyat vb) dergiler okumaları için onları teĢvik etmeliyiz. 5. Kitap okuma alıĢkanlığı yeterli değil. Bu alıĢkanlığı kazandırmak istiyorsak birlikte kitap okuma günleri düzenlememiz gerekir. Bir çok öğrencinin yazıları harf hataları ,kelime hataları ve devrik cümle hataları ile dolu bunların giderilmesi için bol bol okumak, yazmak ve konuĢmak gerekir. 6. Ders çalıĢırken müzik dinleyen çok fazla. Ders çalıĢırken müzik dinlenmemesini öneriyoruz. Çünkü müzikler dikkati dağıtır,unutkanlığı artırır. 7. Planlı çalıĢma alıĢkanlığı yeterli değil. Yapılan bir araĢtırmada yazılı planı olanların hedeflerine ulaĢtıkları ortaya çıkmıĢtır. Planlar genel ve taslak Ģeklinde olursa uygulama kolay olur. 8. Sorumluluk kazanmaları için kendi odalarının yönetimlerini onlara bırakalım, onların yapması gereken iĢleri biz yapmayalım. 9. Onları dinleyelim. Nasihat, nutuk çekmeden. 10. KoĢulsuz sevgi gösterelim. Onlara olan sevgimizi Ģartlara bağlamayalım. 11. KiĢiliklerini olduğu gibi kabul edelim. 12. Liderse onun geliĢmesine yardım edelim. 13. Melankolikse düĢünmesini icat etmesine izin verelim. 14. BarıĢçıl soğukkanlı ise çok arkadaĢı olmasını engellemeyelim. 15. Popüler optimist ise unutkanlığını hoĢ görelim, esprilerine gülelim. 96 16. KiĢiliğinin güçlü yanlarını geliĢtirelim ,zayıf yanlarını güçlendirmeye çalıĢalım. 17. Ne yapmalarını istiyorsak önce kendimiz yapalım. 18. Sevgi dillerini tespit edelim; Onay sözlerinden mi? Hizmet edilmesinden mi? Hediye alınmasından mı? Nitelikli beraberlikten mi? Fiziksel temastan mı? HoĢlanıyorlar ona göre davranıĢlarımızı ayarlayalım. 19. Maddi ihtiyaçlarının yanında manevi ihtiyaçlarının da doyurulması ruh sağlığı açısından çok önem taĢır. Özellikle kendi kültürel değerlerimizi anlatmalıyız yoksa kimlik bunalımına girerler. 20.Ben duygusu ve biz duygusu dengeli olarak geliĢmeli. Denge sağlanmazsa çocuklarımız ya aĢırı bencil yada aĢırı pasif duruma düĢerler. 21. Anne ve babaların bir çoğu çocukları ile konuĢurken sen dilini kullanıyorlar bunun yerine ben dili kullanılmalıdır. Örneğin: BaĢarısız dersleri olan çocuğa bu dersler nedeni ile geri zekalı demek baĢka, bu derslerin nedeni ile sana kızgınım demek baĢkadır. Birinde kiĢiliğine saldırı vardır diğerinde ise kendi duygunuzu ifade etme vardır. 22. Kendi senaryolarınızı onlara zorla kabul ettirmeye çalıĢmayın. Yani kendi hayalinizdeki mesleği, çalıĢmayı, baĢarıyı, onların kabul etmesini beklemeyin. 23. Kıyaslamalar yapmayın. Kendinizle ,komĢunun çocuğu ile , arkadaĢları ile asla karĢılaĢtırmayın. Çocuklarınıza uygun davranıĢları öğretebilmek için kendiniz model olun Çocuklar genellikle taklit ederek öğrenirler. Ailelerinin değerleri, tutumları ve davranıĢlarının onlar üzerindeki etkisi büyüktür. Saygı, dürüstlük, ailemizden ve akrabalarımızdan gurur duymak gibi değerler, çocuklarımız için önemli bir güç ve güven kaynağı olabilirler. Çocuğunuzun olumsuz arkadaĢ baskısı altında olduğu, Ģiddetin yoğun rastlandığı bir ortamda yaĢadığı ya da davranıĢ bozuklukları olan öğrencilerle aynı okullara gittiği durumlarda bu değerler özellikle önemlidir. “UNUTMAYIN KĠ; ÇOCUKLARIN NASĠHATE DEĞĠL, ĠYĠ ÖRNEĞE ĠHTĠYAÇLARI VARDIR.” 97 KAYNAKÇA ACAR, BaltaĢ. Üstün BaĢarı Ġstanbul:Remzi Kitabevi .1997. AÇIKALIN, A.; YAVUZER, H.; YAVUZER, N. Ve SELÇUK, Z. Çocuklarımız Ġçin Eğitim Sohbetleri. Ankara: Pegem Yayıncılık 2001. AKSOY, A.B. Nasıl Bir Disiplin? YaĢadıkça Eğitim, 2000. 66, 27-29. ASLAN, G.F. Ġlkokul Öğrencilerinin BaĢarı ve BaĢarısızlıklarında Aile Faktörü. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1994. AYDOĞMUġ,K.; BALTAġ,A.; DAVASLIGĠL,Ü.; GÜNGÖRMÜġ,O.; KONUK,E.; KÖKNEL,Ö.; NAVARO,L.; OKTAY,A.; RAZON,N.; YAVUZER,H. Ana Baba Okulu. Ġstanbul: Remzi Kitabevi. 1998. BAYHAN, P. Çocuğun Okul BaĢarısını Etkileyen Etmenler. Sosyal Hizmetler Dergisi, 1999, 1, (10), 6-12. CÜCELOĞLU, Doğan. Yeniden Ġnsan Ġnsana. 18. Basım. Ġstanbul:Remzi Kitabevi. 1998. ÇAĞDAġ, Aysel. Anne-Baba Çocuk ĠletiĢimi. 1. Basım. Ankara:Nobel Yayınevi. 2002. ÇAĞLAR, Doğan. Uyumsuz Çocuklar Ve Eğitimi Ankara: A.Ü. EBF Yay. No:103 1981. Çocuklardaki Psikiyatrik Durumlar http//www. çocukaile.com. DÖKMEN, Üstün. Sanatta ve Günlük YaĢamda ĠletiĢim ÇatıĢmaları ve Empati. 2. Baskı. Ġstanbul: Sistem Yayıncılık.1995. FENDER, G. Öğrenmenin ABC'si. Öğrenmeyi Öğrenmek ve Beyin Gücünüzü GeliĢtirmek. (Çev: Osman AKINHAY). Ġstanbul: Sistem Yayıncılık. 2000. GANDER, M. J.; GARDĠNER, H. W. Çocuk ve Ergen GeliĢimi (Çev.: Bekir Onur). Ankara: Ġmge Kitabevi. 1993. GÜL, Gülbahar. GeliĢim ve Öğrenme, 2000. GORDON,Thomas. Etkili Ana-Baba Eğitimi Aile ĠletiĢim Dili. 8. Basım. (Çev.Emel Aksay) Ġstanbul: Sistem Yayıncılık.1999. -------------------- Etkili Ana-Baba Eğitiminde Uygulamalar 2. Basım. (Çev.Emel Aksay) Ġstanbul: Sistem Yayıncılık.1997. HUMPHREYS, T. Disiplin Nedir? Ne Değildir? Ġstanbul: Epilson Yayıncılık. 1997. ĠNAM, A. BaĢarısızlıkların Öğretebileceği. Cumhuriyet Bilim Teknik, 2002. 775, 2. Kırıkkale RAM Yayınları Uyumsuz Çocuklar ve Eğitimleri Kırıkkale:1998. 98 KORKMAZLAR, Ümran. Ana-Baba Okulu, Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 1995. KULAKSIZOĞLU, Adnan. Ergenlik Psikolojisi. 2. Basım. Ġstanbul: Remzi Kitabevi. 1997. KÜLAHOĞLU, ġ. Çocuğunuzla SöyleĢin. Bir Eğitimcinin Annelik Serüveni. Bursa: Ezgi Kitabevi. 2001. MARTĠN, M.G. Ve REENWOOD, C.W. Çocuğunuzun Okulla Ġlgili Sorunlarını Çözebilirsiniz. Amerikan Okul Psikologları Birliği. Ġstanbul: Sistem Yayıncılık 2000. NAVARO, Leyla. Gerçekten Beni Duyuyor musun?. 5. Basım. Ġstanbul: Remzi Kitabevi. 2001. ÖZABACI, N. ġ. Okul BaĢarısızlığının Nedenleri. YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 1999. -------------------- Öğrencilerin KiĢisel Özellikleri Okuldaki BaĢarısını Belirler mi? YaĢadıkça Eğitim, 2000. 65, 27-28. SARGIN, N. Çocuklarda Ruh Sağlığı. Ankara: Nobel Yayınevi. 2001. TĠLTON, B. Ve GRAY, M. Anne Babaların Küçük El Kitabı. (Çev: Bülent TOKSÖZ) Ġstanbul: Ġnkılap Yayınları. 1998. YAVUZER, Haluk. Çocuk Psikolojisi Ġstanbul:Remzi Kitabevi. 1993. ------------------- Doğum Öncesinden Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolojisi, Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 1987. -------------------- Çocuk Eğitimi El Kitabı. Ġstanbul: Remzi Kitabevi.1999. -------------------- Ana-Baba Ve Çocuk. Ġstanbul: Remzi Kitabevi. 1999. YÖRÜKOĞLU, Atalay. Çocuk Ruh Sağlığı. Ġstanbul: Özgür Yayınevi. 1993. YURDAKUL, S. Ana Baba El Kitabı. Adana: Nobel Kitabevi. 2001 99