TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ MARAŞ`I İŞLEMESİ
Transkript
TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ MARAŞ`I İŞLEMESİ
T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİMDALI TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ MARAŞ’I İŞLEMESİ (15 EYLÜL 1919-11 ŞUBAT 1920) Hatice BAŞKAN YÜKSEK LİSANS TEZİ KAHRAMANMARAŞ Eylül- 2006 KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİMDALI TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ MARAŞ’I İŞLEMESİ (15 EYLÜL 1919-11 ŞUBAT 1920) HATİCE BAŞKAN ÖZET DANIŞMAN : Memet Yetişgin Yıl :2006, Sayfa: 115 Jüri : Yrd. Doç. Dr. Memet Yetişgin : Doç.Dr. Ahmet Eycil : Yrd. Doç.Dr. Mevlüt Erdem Bu çalışmada Türk Basın tarihi incelenerek, Millî Mücadele Dönemi Basını içerisinde Maraş’ın İşgali araştırılmıştır. Kurtuluş Savaşı döneminde, Osmanlı Devletinin başkentinin işgal altında olması sebebiyle uygulanan şiddetli sansürün de etkisiyle Millî Mücadele önderlerinin insiyatifiyle taşrada millî basın ilk kez ortaya çıkmıştır. Bu millî basın, özellikle Sivas’ta Heyet-i Temsiliye’nin merkezi olması sebebiyle ve bazı işgal bölgelerinde, işgal edilmesi muhtemel bölgelerde ve işgal edilmemiş bölgelerde varlığını sürdürmüştür. Sivas’ta İrade-i Milliye Gazetesi Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Heyet-i Temsiliye adına çıkarılmıştır. Heyet-i Temsiliye’nin Ankara’ya taşınmasıyla birlikte Ankara’da Hakimiyet-i Milliye adıyla yeni bir gazete kurulmuştur. Maraş’tan uzak yerlerde Kastamonu, Erzurum ve İzmir’de de Millî Mücadele’yi destekleyen yayın organları varlığını sürdürmüştür. Milli basın her zaman Maraş'ı savunmalarını desteklemiştir. Millî basının destekçileriyle Maraş Savunmacıları hem maddi ve hem de manevi yardımlar almıştır. Bundan dolayı Maraş'ta zaferi Türkler kazanmıştır, ki bu Mustafa Kemal önderliğindeki Türkler'in millî mücadele sırasında kazandığı bir çok savaşlardan biridir. Anahtar Kelimeler: Türk Basını, Türkiye, Türkler, Maraş, Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu I INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE UNIVERSITY OF KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM DEPARTMENT OF HISTORY ABSTRACT MA Thesis THE TURKISH NEWSPAPERS’ COVERAGE OF MARASH UNDER THE FRENCH INVASION (15 SEPTEMBER 1919 – 11 FEBRUARY 1920) HATİCE BAŞKAN Supervisor : Memet Yetişgin Year : 2006, Pages:115 Jury : Assist. Prof. Dr. Memet Yetişgin : Asoc.Prof. Dr. Ahmet Eycil : Assist.Prof. Dr. Mevlüt Erdem This work focuses on the Turkish Media’s coverage of the defense of Marash during the Turkish War of Independence. Because of the invasions of the Allias in İstanbul, The Turkish Media was under a strict control. However the leaders of the Turkish War of the Independence succesded in founding a national media. The national media existed in the Center of the Heyet-i Temsiliye, Sivas, and in other places that were either under invasion or free places. One of the first national newspaper, İrade-i Milliye, was founded in Sivas, by the order of Mustafa Kemal Pasha. When The Heyet-i Temsiliye moved in Ankara, a new newspaper, Hakimiyet-i Milliye, began to be published. Kastamonu, Erzurum and Izmir were some of the cities where newspapers in support of the National Struggle were published. The national media always supported defenders in Marash. With the support of the National Media, the defenders in Marash received both the materials and emotional helps from the other parts of Turkey. Because of this, the victory in Marash remained on the Turkish side, which was the first victory of many wars fought by the Turks during the national struggle under the leadership of Mustafa Kemal Pasha. Keywords: Turkish Media, Turkey, The Turks, Marash, The Armenians, French, Marash, The Ottoman Empire II ÖNSÖZ Ondokuzuncu Yüzyılın sonu ve Yirminci Yüzyılın başından itibaren dünyada önem kazanmaya başlayan basın-yayın Avrupa ülkelerinin gelişiminde büyük bir etkiye sahiptir. Kamuoyu oluşturmadaki etkisi sebebiyle Birinci Dünya Savaşı sonrasında daha da büyük bir önem arzeden basın-yayın kuruluşları ülkelerin yönetiminde padişahlar, krallar ve başbakanlardan sonraki en etkili merciler olmuştur. Türk Kültüründe şiirlerle, hicivlerle alışılagelen “yönetimi değerlendirme” alışkanlığı gazete ve mecmualarla yeni bir boyut kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nde ilk olarak Tasvir-i Efkâr ile başlayan gazete hayatı zamanla meşrutiyet rejimini isteyecek kadar güçlenmiştir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar olup bitenleri, günlük hayatı pek nisbî bir biçimde ortaya koyan Türk basın-yayını Birinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisi ve ülkenin işgale uğraması sebebiyle insanların içlerini olduğu gibi döktüğü, hatta milletin işgallere karşı ayaklandırmaya yöneltildiği bir organ haline gelmiştir. Mondros Ateşkesinin imzalanmasından hemen sonra gazeteler kurulmaya ve yayın yapmaya başlamıştır. Özellikle İzmir’in işgali basında şiddetli bir tepki görmüştür. Millî Mücadeleyi başlatanlar öncelikle işgal altında ve tehlikesinde olan bölgelerde yayın hayatını da başlatmışlardır. İzmir’de İzmir’e Doğru, Erzurum’da Albayrak, Sivas’ta yani Kuvay-ı Milliye’nin merkezinde Heyet-i Temsiliye Tarafından Millî Mücadelenin resmî gazetesi olarak kurulan İrade-i Milliye savaş boyunca halkın heyecanını artırmış, ülkede bir savunma bütünlüğü sağlamış, her bölgeden yaptığı haberlerle her işgal bölgesine arka çıkmıştır. İşgale uğramamış olan Kastamonu’da çıkan Açıksöz Gazetesi ise memleketin dört bir yanına uzaklardan verdiği destekle dikkati çekmektedir. Gazetelerimizin Kurtuluş Savaşımızdaki etkisi büyüktür. Hem işgalci devletlere halkın hissiyatını, haklılığını duyurmak açısından hem de 1. Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisi ve kayıplarıyla gelen üzüntülerin yarasını saracak cesaret ve yolu gösterdiği için. Çalıştığım tez ile bir milletin hayat kaynaklarından birinin Atatürk’ün dediği gibi millî birlik olduğunu ve bu birliğin geniş coğrafyada ancak basın yayın yoluyla pekişebileceği ortaya konmuştur. Tez çalışmamda yol gösteren tez danışmanım Yrd.Doç Dr. Memet Yetişgin’e ve mesailerini benim araştırmam için uzatan TBMM kütüphanesi mikrofilm arşivi çalışanlarına teşekkür ederim. III İÇİNDEKİLER ÖZET……………………………………………………………………………………..I ABSTARCT…………………………………………………………………………..…II ÖNSÖZ…………………………………………………………….……..………….…III İÇİNDEKİLER…………………………………………………….…….…….……….IV KISALTMALAR…………………………………………………………..…………..VI 1. GİRİŞ:I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SONU…………………1 1.2.Osmanlı Devleti’nin Paylaşımı Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu……………...….4 1.2.1. Mondros Mütarekesi…...………………………………………….………5 1.2.2. Mustafa Kemal’in Tepkisi…………………………………..…….………5 1.2.3. Mondros Mütarekesine Göre Maraş………………………………………8 1.3. Dünya Savaşında Maraş Bölgesindeki Müslim Ve Gayr-ı Müslimlerin Durumu……………………………………………..........................................................9 2. MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ……….………………….…...13 2.1. İngiliz İşgaline Karşı Dış Tepkiler……………………………………………………..14 2.2. İngilizlerin Maraş'a Gelişi……...…………………….……...…………...…….14 2.3. İngilizlerin Maraş'ta bölücü faaliyetleri………..……………….……...……. ...18 3. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİ……………………………………………...22 3.1. Fransa’nın Çukurova’daki Emelleri…………………………………...……….22 3.2. Fransızlar'ın Maraş’a Gelişi…………………………………………………….23 4. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ YAKLAŞIMI………27 4.1. Açıksöz Gazetesi ve Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler ……………...……26 4.2. Albayrak Gazetesi ve Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler.……..………. ..26 4.3. İrade-i Milliye Gazetesi Ve İrade-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler……..27 4.4. Türk Dünyası Gazetesi’nde Çıkan Haberler………………………………...….29 4.5. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler………………………………………………………………………………. 29 5. FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER’İN YAPTIĞI TAŞKINLIKLAR………………………………………………………………………32 5.1. Uzunoluk Hadisesi………………………………………………………………31 5.2. Telgraf Meselesi…………………………………………………………...…...36 5.3. Bayrak Olayı…………………………………………………………………….39 6. BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE YAKLAŞIMI……………………49 6.1. Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler………………………………………... 49 6.2. Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler ………………………………………….49 6.3. İrade-i Millîye Gazetesi’nde Çıkan Haberler …………………………………..53 6.4. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler ……………………………..57 7. KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’SİNİN KARAKTERİ…60 7.1.Güney Cephesi’nde Teşkilatlanma……………………………………………...61 7.2. Maraş’ta Kuvay-ı Milliye………………………………………………………62 7.3 Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kurulması………………………………63 IV 8. MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER ARASINDAKİ ÇATIŞMALAR………………………………………………………………………...72 8.1. Maraş Çevresindeki Çatışmalar………………………………………………...72 8.1.1. Ceceli Köyü’ndeki Olaylar………………………………………………...72 8.1.2. Keller’de Yaşanan Çatışmalar……………………………………………..72 8.1.3. Araptar Vakası…………………………………………………………......74 8.1.4.İlk Çatışmalardan sonra Kuvay-ı Milliye’nin ve Düşmanın Tavrı.……..….74 8.1.5.Karayılan Vakası…………….……………………………………………..76 8.2. Harp Hazırlıkları………………………………………………………………..77 8.3. Maraş Şehir Harbi’nin Başlaması…………………...………………………….78 8.4. Yirmi Bir Günlük Savaş Hadiseleri…………………………………………...81 9. BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ İŞLEMESİ….……88 9.1. Amal-i Milliye Gazetesi ve Amal-ı Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler…….88 9.2. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler……………………………. 89 9.3. İrade -i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler …………………………………97 9.4. İfham Gazetesi’nde Çıkan Haberler……………………………………………98 10.ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI……………………99 11.MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN TARAFINDAN İŞLENİŞİ…..103 11.1. Kurtuluş Günü……………………………………………………………...106 11.2. Maraş’ın Kurtuluşu’nun Millî Basında Yansıması…………………………107 11.2.1. Hakimiyet-i Milliye’de Çıkan Haberler.………………………………107 11.3. Maraş Olaylarının Dış Basında ve İstanbul’daki Yankıları………………. 109 12. SONUÇ…………………….……………………...………………………...……115 KAYNAKLAR ÖZGEÇMİŞ EKLER V KISALTMALAR BEL: Belediye BKZ: Bakınız BŞK: Başkanı FR: Fransız GEN.KUR.BŞK. YAY: Genel Kurmay Yayınları MÜD.HUK.CEM: Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti S: Sayfa ss. Sayfa Sayısı y.y: Yayın Yılı Yok Yay: Yayınları TTK: Türk Tarih Kurumu BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivleri VI 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SONU Sanayi inkılabından itibaren seri üretime geçerek Sanayi İnkılâbından itibaren hızla sanayileşmeye başlayan Avrupa devletlerinin rekabeti sömürgecilik vasıtasıyla Avrupa’dan uzak yerlerde sürüp gitmekteydi. 19.Y.y’ın sonuna kadar bu sömürgeler Avrupa içi çatışmaların birer boşalım alanı olarak kullanılmıştır. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve 1908 Balkan bunalımı büyük savaşı sadece bir süre ertelemiştir (Sander, 1998:308). Avrupa Devletleri gelişen endüstrilerini artık Balkanlar ve Osmanlı üzerinde harcayacaklardır. Savaşın en önemli sebeplerinden birisi de emperyalistlerin Osmanlı devleti üzerindeki mücadelesidir. Elbette Osmanlı bu durumda yenmeye hazır, bekleyen bir devlet değil Avrupa’nın ciddi manada savaşacağı en karşı taraftır. İngiltere ile Rusya arasındaki Boğazlar mücadelesi 1.Dünya Savaşı yaklaşırken Rusya Lehine bir anlaşmayla sonuçlanmıştı. Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerindeki İngiliz-Alman mücadelesinde İngiltere petrol yataklarını topraklarına katmak şeklinde tavır alırken, Almanya Osmanlı’ya hükmedip Ortadoğu üzerinden İngiliz sömürgelerine ulaşmayı hedeflemişti. Almanya Osmanlı topraklarına sahip olmaktan önce Osmanlı’yı tüm kaynaklarıyla kullanmak ve bölgede söz sahibi olmak niyetindedir. 28 Haziran 1914 günü günü Avusturya –Macaristan veliahtı arşidük François Ferdinand Saraybosna’da Princip adlı bir Sırplı tarafından öldürüldü. Zaten Saraybosna’yı ilhakını kabûl ettirmek isteyen Avusturya hemen Sırbistan’a savaş ilân etti.Rusya Sırbistan’ın Almanya da Avusturya’nın yanında yer alınca Avrupa bir hafta içinde büyük bir Savaşa sürüklenmiştir (Armaoğlu, 1984: 100). Rusya’nın Osmanlı üzerindeki emelleri, Avusturya’nın da Sırbistan’ın büyümesinden çekinmesi Avusturya ile Osmanlı’yı yakınlaştırmış ve karşı bloklaşma tamamlanmıştır.Balkan Savaşları yenilgisi Osmanlı ordusunun ıslahı için Almanya’ya yüz verilmesine sebep olmuştur. Esasen Osmanlı Alman-İngiliz uzlaşmasına taraftar ve her iki devlete birden dış politikasını dayamak niyetinde iken orduyu hükmü altına almaya başlamış olan Almanya’nın Osmanlı elçisi Berlin’e gönderdiği raporda menfi maksadı şöyle belirtir; “Orduyu kontrol eden kuvvet Türkiye’de en büyük kudret olacaktır. Hiç bir Alman düşmanı hükumet, ordu tarafımızdan kontrol edildikçe iktidar mevkiinde kalamayacaktır”(Armaoğlu, 1984: 101). Bu şartlar altında General Liman Van Sanders komutasında bir Alman askeri heyeti 1913 kasım ayında İstanbul’a geldi.Sanders rütbesi dolayısıyla İstanbul’daki 1.kolordu komutanlığına tayin edildi.Böylelikle Türk ordusunda ilk kez bir Alman generaline fiilen komutanlık verilmiş oldu.Rusya da bir Rus komutan’ın aynı şekilde tayinini istedi.Fransa da körükledi bu konuda Rusya’yı .İngiltere ve Almanya’nın itidalli tavrı olayı 1914 ocak ayında çözümledi. Fakat bu olay Alman İmparatoru Wilhelm’in Rusya’yı ebedi düşman ilan etmesine sebep olmuş ve ikisini fiili savaş haline götürmüştür. Savaş başlayınca Osmanlı padişahı ve çoğu devlet adamının teamülü ile ilk ittifak teşebbüsü İngiltere nezdinde yapıldı.Evvelce açıktan kurulmuş olan İtalyaAvusturya-Almanya ittifakına ise İtalya’nın Trablusgarb’ı işgali, Avusturya’nın da Balkan emelleri sebebiyle soğuktu.Öyle ki 1911 ekiminde Churchil’e mektup yazan maliye nazırı Cavit Bey red cevabı almıştı. 1913 yazında ise Bulgaristan Osmanlı’ya teklif götürdü ve Ege Osmanlı Ege Adalarına yeniden sahip olabilmek için teklifi 1 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN kabul etti. Ancak Bulgaristan’ın Makedonya’dan toprak istemesi ve Almanya’nın da bu ittifaka yanaşmaması sebebiyle ikinci ittifak teşebbüsü de sonuçsuz kaldı. Fransa nezdindeki üçüncü teşebbüs Bahriye Nazırı Cemal Paşa tarafından yapılmış ve Rusya Razı olmadığı için Fransa tarafından reddedilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti Almanya’nın evvelce planladığı gibi Enver Paşa liderliğindeki Türk Heyetinin de arzusuyla 27 Temmuzda Almanya ile ittifak görüşmelerine başlamıştı. 2 Ağustos 1914’te Türk-Alman ittifakı imzalanmıştır.İtilaflarla ittifaka taraf olan Maliye Nazırı Cavit Bey ile Bahriye Nazırı Cemal Bey dahi bu görüşmeden haberdar edilmemişler ancak ittifak imza edildikten sonra kendilerine haber verilmiştir(Armaoğlu, 1984: 108). Savaş başladığında ise Türk-Alman ittifakının varlığından habersiz olan itilaf devletleri Osmanlı’nın tarafsızlığını sağlamaya çalıştılar.Osmanlı tarafsız kalırsa Boğazlardan serbestçe geçip Rusya’ya yardım etme imkanları olacaktı.Ancak Osmanlı’nın tarafsızlığa ileri sürdüğü hiçbir şartı da kabul etmediler. Kapitülasyonların kaldırılması Ege Adalarının Osmanlı’ya geri verilmesi ,Mısır meselesinin çözümü gibi toprak isteklerinin de hiç birine olumlu cevap vermediler. Bununla birlikte Osmanlı Devleti savaş başlar başlamaz tarafsızlığını ilan etti. Ancak Ağustosun ilk haftasında İngiliz takibine uğrayan iki Alman savaş gemisinin Çanakkale’ye sığınması bu tarafsızlığı ortadan kaldırdı. Osmanlı’nın gemilere el koyarak silahlarını sökmesi ve personelini de gözaltına alması gerekirken Almanya’nın şiddetle itiraz etmesi üzerine Osmanlı Devleti gemileri satın aldı. Gemilere Türk Bayrağı çekilerek,gemi mürettebatına da fes giydirildi.Gemilerin adları da Goben ve Breslav iken Yavuz ve Midilli olarak değiştirildi. İtilaflar bu gemilerin Osmanlı Devleti tarafından satın alınmadığına yani Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığına inanmamışlardır (Ünal, 1998: 557). Almanya’nın Fransa ve Rusya’ya karşı istediği başarıları hemen elde edememesi Osmanlı’ya daha fazla baskı yapmasına yol açtı.Osmanlı Devleti de mali imkansızlıklarını ortaya attı.Almanya da borç verdi.İstanbul’da bulunan Alman askeri heyetinin de etkisiyle Bahriye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Amiral Souchon Osmanlı Donanmasını alarak 29-30 ekim 1914 gecesi Rusya’nın Odesa ve Sivastopol Limanlarını topa tuttu.Osmanlı savaşa katılmış oldu. 23 Kasım 1914’te Cihad-ı mukaddes ilân edildi. Kırım, Türkistan, Hindistan, Afganistan, ve Afrika Müslümanları hristiyan İngiltere, Fransa Ve Rusya’ya karşı savaşa çağrıldı. Doğu Anadolu ve Kafkasya üzerinden Orta Asya Türklerinin de cihada iştirak etmesiyle Rusya’ya darbe vurulması hedeflenmişti.İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek için Süveyş ve Mısır’a karşı harekete geçilmesi ve bu cephede Sudan ve Trablusgarp Müslümanlarından destek bekleniyordu. Ege ve Akdeniz’deki İngiliz ve Fransız Donanmalarının hakimiyeti sebebiyle Çanakkale’yi korumak için Trakya’da önemli bir kuvvet bırakıldı.Bu şartlar altında başlayan savaşın daha başında Osmanlı Devleti dört cephede birden savaşmaya başladı. İlk olarak Kafkasya Cephesi 20 aralık 1914’te başladı. Bu cephede 22 aralık 1914’ten 19 ocak 1915’e kadar devam eden taarruz yüksek dağlar, yoksulluk, soğuk, açlık ve tifüs sebebiyle verilen 90 bin şehide rağmen devam ettiyse de başarıya ulaşamadı. Ruslar 1916 temmuzuna kadar Erzurum,Trabzon, Erzincan ve Muş’u aldılar. Kanal Cephesi aynı zamanda Bahriye Nazırı olan Suriye’deki Dördüncü Ordu’nun komutanı olan Cemal Paşa şubat 1915’te Kanal’ı geçmek için deveden başka taşıtı bulunmayan 35 bin kişilik kuvvetle (Akşin, 2000: 59) iki teşebbüste bulunduysa da çölü aşmak mümkün olmadı ve geri dönüldü. Bu Cephedeki kuvvetlerin bir kısmı da Çanakkale’ye alındı zaten. Irak Cephesi İngiltere tarafından 1915’te Irak petrollerini ele 2 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN geçirmek ve Rusya’yla birleşmek için açılan cephede İngiltere ve Osmanlı kısmen kazandı ve kaybetti. Çanakkale Cephesi Müttefiklerin 19 Şubat 1915’te başladıkları taarruz Türk’ün galibiyetiyle sonuçlandı.Hicaz-Yemen Cephesi Osmanlı’nın İngilizler ve Mekke Emiri Şerif Hüseyin’le savaşıp kaybettiği cephedir. Suriye-Filistin Cephesi Misak-ı Millî’nin sınırlarının belirlendiği cephe olması bakımından ve Kurtuluş Savaşının Güney Cephesinin oluşması açısından önemli bir cephedir. Kanal Cephesi’nin devamı olarak açılan cephede kutsal Kudüs savunulmuş ve Yıldırım Orduları komutanı olan Mustafa Kemal’in hazırladığı cepheye İngilizler taarruz ettiler.Bu birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesidir.İngilizler ve Araplar yenilmiş olarak geri çekildiler. Son yenilgiye kadar Türk Başkumandanlığı’nın kestiremediği tehlike bir çok subay tarafından fark edilmiş, Anadolu’nun korunmasına dair tedbirler alınmaya başlanmıştı. Bulgaristan’ın teslim olmasıyla Trakya’da da büyük tehlike belirmişti. Öyle ki İstanbul’daki 1.Kolordu Trakya’ya gönderildi. Irak’taki İngiliz Ordusu da 22 ekimden itibaren Musul’daki zayıf 6.Ordu’ya karşı saldırıya geçmişti. Bu şartlar altında 26 ekimdeki son savunmanın öncesinde Başkumandanlıktan Generel Seckt 24 ekimde bir talimât verdi. 6.Ordu’nun Musul’un kuzeyinde tutunması, Halep düşerse Mardin- Cizre hattına çekilmesi ve Ordu Karargâhı’nın Diyarbakır’a nakledilmesi . 9. Ordu İran arazisinin boşaltıp Diza-Karadeniz arasındaki hudut kısmını korumakla görevlendirilmişti. Doğu Orduları Grubu Karargâhı kaldırılmıştı. Sarıkamış Faciası ,Yemen’de, Kanal’da ve son olarak Suriye-Filistin Cephesi’nde yenilen Osmanlı Ordusu Mustafa Kemâl Paşa’nın güneyde sağ kalan son Osmanlı Kuvvetleri’ni Halep’in kuzeyinde toparlamasıyla 26 Ekim 1918’de İngilizleri durdurdu. Taarruz gücü olmayan bu kuvvetler Anadolu’nun ancak o gün için saldırıdan kurtulmasını sağlamıştır. Yıldırım Orduları grubunun uğradığı bozgun 7. Ordu’nun diğer ordularla da takviye edildiği halde 2500 piyadeden ibaret kalmasıyla ciddi boyuttaydı.Yıldırım Ordularının kaybı 19 eylül İngiliz taarruzunun başladığı tarihten 26 Ekimdeki son muharebe gününe kadar olan kayıpları şöyledir: 75.000 Esir 360 top ve büyük ölçüdeki malzeme ve teçhizat 800’den fazla makineli tüfek 210 kamyon 44 otomobil 89 lokomotif 468 yük ve yolcu vagonu Böylelikle İstiklal harbinde, büyük taarruz için Türk Ordusunun elinde ancak 323 top kalmıştı (Selek, 1984: 35) . Esas kayıp insan hayatında olmuştur. Birinci Dünya Savaşı için Osmanlı’da dört milyona yakın insan silah altına alınmıştı. Bunlardan 555 bini cephelerde şehit düşmüş, 2 167 841 kişisi yaralanmış, 891 364’ü sakat kamış ve 129 644’ü esir düşmüştü. Esirlikte ölenlerle birlikte şehit sayısı 600 bini aşıyordu (Tansel, cilt2, 1991: 2). Sultan Mehmed Reşad 3 temmuz 1918’de ölünce yerine Sultan Abdülmecid’in oğullarından Vahidüddin (Altıncı Mehmed) 4 temmuz 1918’de geçti. Kendisinden öncekinden farklı olarak devletin durumundan haberdar olup olaylarla bizzat ilgileniyordu. Ordu ve donanmaya bir “Hatt-ı Hümayûn” göndererek emri ve komutayı ele aldığını bildirdi. Talât Paşa’yı görevinden azletmemişti fakat o Almanya’ya gidince hükûmet meselesi çıkmıştı. O’nun savaş suçlusu durumunda olması sebebiyle zaten yeni bir sadrazam 3 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN düşünülüyordu. Talât Paşa kendisi de bazı isimleri öneriyordu anacak bunların çoğunu uygun bulmayan padişah daha sonra onun adına çıkan idam kararını onaylamıştı. Mustafa Kemal savaşın başlangıcında “Almanlar ve Almanlarla beraber olanlar mağlup olacaktır” diye hatıralarında bahsetmiştir (Almaz, 2003: 97). Bu dönemde Mustafa Kemâl Paşa Padişaha bir telgraf çekerek Talât Paşa’nın çekilmesini ve O’nun yerine “Müşir Ahmed İzzet Paşa’nın getirilmesinin yerinde olacağını belirtmiştir (Tansel,cilt1, 1991: 10). Padişah ise İzzet veya Tevfik Paşalardan birini öneren Talât Paşa’nın dediği gibi Tevfik Paşa’ya kabineyi kurma görevini vermiştir. Ancak İttihatçılardan bazılarının bu kabineye girmek istemesi yüzünden hükûmet bir türlü kurulamamıştır (Tansel, cilt1, 1991:13). İttihatçı olmayan ve iyi devlet adamı olabilecek niteliktekilerle görüşen Tevfik Paşa onları bu zor zamanda kabineye girmeye ikna edemedi. Budurumu takip eden Mustafa Kemal Paşa, 14 ekim 1918’de Seryâver-i Hazret-i Şehr-yârî Nâci Beyefendi’ye bir telgraf göndererek Osmanlı Ordularının savaş gücünü kaybetmiş olduğunu, düşman baskısının gün geçtikçe arttığını, bu sebeple hemen barışa gidilmesi gerektiğini ,aksi takdirde yurdun baştanbaşa kaybedilmesi ihtimali bulunduğunu belirterek sadrazamlığın İzzet Paşa’ya verilmesini ve yeni kabineye kendisi ile birlikte Fethi,Tahsin, Rauf, Azmi, Canbolat, Beyler’in girmesini Şeyh-ül İslâmlık makamına Hayri Efendi’nin getirilmesini istedi ve bu isteklerinin padişaha duyurulmasını istedi (Tansel, cilt1, 1991: 15). Mustafa Kemâl Paşa’nın bu isteklerine padişah kabul etmişti. Fakat İzzet Paşa Mustafa Kemal’in Yıldırım Orduları Komutanlığına tayin edileceği gerekçesiyle bu görevi reddetmişti.Ancak Padişah İzzet Paşa’yı kabineyi kurmakla görevlendirmiştir. Alman Kumandanı Liman Von Sanders'ten Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığını alan Mustafa Kemal, Arap ayaklanmasını ve İngiliz baskınını Halep önlerinde durdurduğu zaman, Araplar'ın Hatay, Adana, Mersin, Antep, Urla, Maraş üzerindeki hak iddialarını çürütmek amacıyla merkezi Adana'da kurulmuş ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nde Antep'i temsil eden eski Ticaret Bakanı Gaziantep Milletvekili Ali Cenani Bey'i yanına çağırtır ve der ki: "Yakında bütün bu Türk beldeleri, kendi varlıklarıyla kendilerini savunmak zorunda kalabilirler. Bu acı akıbeti bekleyin ve hazırlıklı olun. Bir yenilgi halinde düşmanlarımız elimizde silah bırakmazlar. Şehirlerinizdeki askerlik şubeleri emrine eldeki silahlardan verdirteceğim. Sahip çıkın ve hazırlıklarınızı bunlara dayandırın"(Gürbüz, 1996: 50). Üzerinde önce Araplar'ın, sonra onları temsilen Fransızların, daha sonra da Ermenilerin hak iddia ettikleri Türk şehirlerinin savunma ihtiyaç ve durumlarına göre silah depo ettirilmesi için gizli emir verir. İşte, bu vatan köşelerinin düşman istilası karşısında kendi öz evlatları ile yapabildikleri savunmanın temeli, bu silahlar olmuştur (Kılıç, 2005: 7). 1.2.Osmanlı Devleti’nin Paylaşımı Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu Harpten ilk çıkan ittifak devleti Romanya oldu. Savaşa en son katılan Romanya savaşın başında merkezî devletlerin işgaline uğramış, Rusya’nın 1917’de merkezî devletlerle mütareke yapmış olması sebebiyle zor duruma düşmüş ve müttefiklerle bağlantısı kesilince onlardan yardım alma imkanı da kalmamıştı. 1918 Mart ayında mütarekeyi kabûl etti ve 7 Mayıs 1918’de Bükreş’te barış antlaşması imzaladı. Ardından Avusturya-Macaristan Kralı Ferdinand İsviçre aracılığıyla 14 eylül 1918’de Amerika’ya başvurdu. İtilâflar bu teklife şüphe ile bakıp cevap vermediler. Almanya 4 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN liderliğinde iki müttefik Almanya’nın istediği gibi birlikte hareket edip daha elverişli bir zamanı beklediler.Fakat Bulgaristan savaş Avusturya’dan ancak iki hafta fazla dayanabildi. 26 eylülde barış isteğinde bulunan Bulgaristan 29 eylülde mütareke imzalayarak 1.Dünya Savaşı’ndan çekildi. Osmanlı Devleti Çarlık Rusya’sıyla girdiği savaşı Bolşevik Rusya ile bitirmiş ve Brest Litovsk Antlaşmasını imzalayarak Doğudaki topraklarını kurtarmış ve hatta Kafkasya’daki Ermenilerin,Gürcülerin ve Azeri Türkleri’nin Bolşevik rejimini tanımayarak bağımsızlıklarını ilân etmeleri üzerine bu durumdan faydalanarak Türkistan’la bağlantı kurmak ve diğer Türkistan ülkelerinin de bağımsızlığını kazanmaları için harekete geçti.Bir yandan da Bakü petrollerinin Rusya eline geçmemesi için uğraş veren Osmanlı Devleti 1918 Eylülünde Enver Paşa komutası’nda Bakü’ye girdi. Osmanlı’nın bu son harekâtı gerçekten başarılı oldu ancak Suriye-Filistin Cephesi’nde ve Irak cephesi’nde durum kötüleşmişti. Bu yüzden Doğu’da daha ileriye doğru gidilirken, Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de mütareke imzalamak zorunda kaldı. 11 Kasım 1918’de de Almanya teslim oldu. Almanya’da Cumhuriyet ilân edilerek sosyalist Ebert Cumhurbaşkanı oldu (Sander, 1998: 348). 1.2.1. Mondros Mütarekesi İngiltere Hükûmeti’nin müttefiklerle anlaşarak yetkili kıldığı İngiltere Hükûmeti Akdeniz Donanması Başkumandanı Koramiral Kalthrope hazretleri ile Osmanlı Hükûmeti tarafından yetkisi bulunan Bahriye Nazırı Devletli Rauf Beyefendi hazretleri, Hariciye Müsteşârı utufetli Reşat Hikmet beyefendi hazretleri, Genel Kurmay yarbaylarından Sadullah beyefendi arasında kararlaştırılıp imzalanan mütareke şartlarının Maraş'ı ilgilendiren maddeleri şunlardır: Madde 4. İtilaf Hükümetlerine mensup harb esirleri ile Ermeni esirleri ve tutukluları İstanbul'da toplanacak ve kayıtsız şartsız İtilaf Hükümetlerine teslim olunacaktır. Madde 7. Müttefikler, güvenliklerini tehdit edecek durum olduğunda herhangi strateji noktasını işgal hakkına sahip olacaklardır. Madde 10. Toros tünellerinin müttefikler tarafından işgali. Madde 16. Hicaz'da, Asir'de, Yemen'de, Suriye'de ve Irak'da bulunan muhafız kıtaları en yakın İtilaf Kumandanına teslim olunacaktır ve Kilikya'daki kuvvetlerin düzeni korumak için gerekli miktardan gerisi beşinci maddedeki şartlara uyularak kararlaştırılacak şekilde geri çekilecektir. İngiltere Kraliyet Hükümeti harp gemilerinden Limni'de Mondros limanında demirlemiş olan Agamemnon zırhlısında 1918 senesi Ekiminin otuz birinci günü iki nüsha olarak imza edilmiştir (Selek, 2000: 48). 1.2.2. Mustafa Kemal’in Tepkisi Mustafa Kemâl Paşa mütarekeden sonra Adana’da ancak on gün kalabilmişti.Yıldırım Orduları komutanı olarak İngilizlerin en güçlü kuvvetinin en tehlikeli saldırı kapısında bulunuyordu. Başkumandan vekili Ahmet İzzet Paşa’ya mektup yazarak aldığı ve düşündüğü tedbirleri şöyle bildirmiştir: “Kadrosu en genç erlerden doldurulmak üzere kuvvetli bir tümen teşkili ve jandarmanın takviyesi. Fazla askeri malzeme ve maddelerin Toros Kuzeyine nakli ve hiçbir surette yok edilmesine meydan vermeyecek tedbirlerin alınması. 5 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN Terhis edilecek kuvvetlerimize ait donatım, silah, cephane ve diğer araçların lüzumunda kullanılmak üzere toplanıp saklanması için tertipler alınması.” Mustafa Kemal Paşa, mütarekenâmedeki bir takım deyimlerin ve coğrafi isimlerin belirsiz olduğunu anlamıştı. İngilizlerin diledikleri gibi, tefsir edebilmek için belirsiz bıraktıkları hususların açıklanması gereğini Sadrazam ve Harbiye Nazırı İzzet Paşa'ya yazdığı gibi, cevap beklemeden, 3 Kasım 1918'de emrindeki 2. ve 7. Ordulara aşağıdaki emri verdi (Tansel, cilt1, 1991: 38): 1. Suriye sınırı, Suriye vilayetinin kuzey sınırı kabul edilmelidir. Bu sınır; Lazkiye kuzeyinden, Hanşeyhun güneyinden geçerek doğuya doğru uzanır. 2. İskenderun, Antakya, Cebelseman, Katma, Kilis yöresinin Türklerle meskun olduğu ve Halep halkının 3/2’sinin Arapça konuşan Türk olduğu her vesile ile hatırda tutulmalı ve her davada bu esas kabul edilmelidir. 3. Mütareke şartlarında yeterli açıklık olmadığından ayrıntılı şartların yazılışına değin karaya bir işgal kuvvet çıkartılmaması daima göz önünde bulundurulmalıdır. 4. Toros tünellerinin itilaf kıtaları tarafından muhafaza edileceği kararlaştırılmıştır. Bu kıtanın nereden geleceği açık değildir. Adana Hat Kumandan ve Müfettişliği, bu tüneller itilafçılar tarafından işgal edilse dahi, aynı zamanda onlarla beraber bizim askerin dahi kalmasının teminine çalışılacağından, emrine verilen muhafız kıtaatı terhis edilmeyecek, en genç erattan mesela 1310-1316 doğumlulardan, iyi subaylar kumandasında, iyi kıtalar teşkiline çalışılmalı ve şimdiden vazifeleri hakkında açık talimatlar verilmelidir." Ahmet İzzet Paşa'ya yazdığı 6.11.1918 tarihli telgrafında da şöyle diyordu: 1.Toros tünelleri işgal kuvvetinin miktarı, İngiliz Kumandanlığı tarafından bildirilir buyuruluyor. Bu kuvvet mesela, icabında bütün Anadolu'yu hükmü altına alacak derecede dahi olursa, müsaade edilecek midir? 2.Suriye'deki garnizonların teslimi maddesi ilerisi düşünülerek yazılmış bir maddedir, buyuruluyor ve daha sonraki cümlelerle cephelerde bulunan kıtaların bu hususta ilgisi olmayacağı açıklanıyor. Benim şahsi görüşlerime göre bu maddenin İngilizler tarafından bizi iğfal için yazdırılmış olduğuna, Osmanlı delegelerinin imza ettikleri mütareke şartlarının taraflarca başka başka kabul edildiğine şüphe kalmamıştır. Çünkü aynı maddede cephede bulunan kuvvetlerin Suriye'de bulunmadığı düşüncesine karşı İngilizler, 5-6 Kasım 1918 raporunda ayrıntılı olarak arzedildiği gibi, Suriye'de bulunuyor diye 7. Ordunun teslimini teklif etmişlerdir. İcabederse bildireceği irade buyrulan Kilikya hududunu sormaktan maksadım, bu tarihi ismi ve bunun hududunu resmen kabul eden hükümetimizin, bu mıntıkayı gösteren İngilizce atlasta; Kilikya mıntıkasının Doğusunda Suriye Şimal hududunun Maraş Şimalinden geçtiğini nazar-ı dikkate alıp alınmadığını anlamaktı. Çünkü, Adana ismi yerine Kilikya tarihi ismini kullanan İngiltere, Suriye hududunu da Kilikya kuzey hududunun doğusuna uzatmaktan ibaret kabul ettiğine şüphe yoktur. Bu zan, Irak hududunu İngiliz Kumandanı tarafından 6. Ordu Kumandanına gönderilen haritada Siirt'ten geçtiğinin gösterilmesiyle de doğrulanıyor. İngilizlerin birkaç günden beri İskenderun'a asker çıkartmaktan ve Halep'te milyonlarca erzak varken oradaki kuvvetlerini iaşe için erzak stoklamadan bahsetmeleri ve İskenderun'un, Kilikya mıntıkasını gösteren haritada Suriye ve Kilikya hudutları üzerinde bulunmasındandır. Pek ciddi ve samimi olarak arzederim ki, mütareke şartları hakkında kötü düşünce ve anlayışları yok edecek tedbirler alınmadıkça, orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediklerine boyun eğecek olursak ihtiraslarının önüne geçmeye imkân olmayacaktır." “Geciktiren idam olunur” kayıtlı ve aynı tarihli telgraftan: 6 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN “Sizi temin ederim ki, maksat Halep'teki İngiliz ordusunu iaşe etmek olmayıp, İskenderun'u işgal ve İskenderun-Kırıkhan-katma yoluyla hareket ederek AntakyaDiricemal-Ahterin hattında bulunan Yedinci Ordunun çekilme yolunu kesmek ve Altıncı Orduya Musul'da yapıldığı gibi teslimden kaçınılmaz bir duruma sokmaktır. İngilizlerin Ermeni çeteleri bugün İslahiye'de faaliyete geçirmiş olmaları da bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir. Yunanistan'ın faaliyet sahasına çıkarılmasını sağlamak için İngilizlerin İskenderun'un ve İskenderun-Halep yolu üzerinde birleşmelerindeki ilişiği anlayamadığım gibi bu husustaki hoşgörülülüğü de aksine pek zararlı görüyorum. Bundan dolayı, durumun tarafımızdan İngiliz Suriye Ordusu Kumandanına bildirilmesine aracı olmakta özürlüyüm. İskenderun'a her ne sebep ve bahane ile asker çıkarmasına yeltenecek İngilizlere ateşle engel olunmasını ve Yedinci Orduya, bugün bulunan hatta gayet zayıf bir ileri karakol tertibatı bırakarak büyük kısmını Katmaİslahiye istikametinde harekete getirip Kilikya hududu içerisine girmesini emrettim.” Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin İskenderun'u da işgal etmek için yaptıkları baskıya direnmiş, emrindeki birliklere İskenderun'a karşı yapılacak bir harekete silahla karşı konulması emrini vermiştir. Genel karargahın bu hususta gösterdiği çekingenliği acı acı tenkit ederek "Ateşle karşı koyma" emrini Ahmet İzzet Paşa'nın ısrarına rağmen günlerce geri almamıştır. Genel Karargah, Yıldırım Orduları Grubunu ve bu gruba bağlanan 2.Orduyu lağvederek 7. Orduyu doğrudan doğruya genel Karargaha bağlamak istiyordu. Mustafa Kemal Paşa ise 3 Kasım 1918 günlü bir şifre ile 2. ve 7. Orduların lağvı ile Kolorduların Grubu Kumandanlığına bağlanması teklifinde bulunmuştur. Grup Karargahının lağvının moral bakımından kötü tesir yapacağını ileri sürerek, "Yıldırım Orduları Grubu" adının "Yıldırım Grubu" şeklinde muhafazasını rica etmişti. Genel Karargah bu görüşe uymadığından, Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a şu cevabı verdi: “Bugün emrime verilmiş olan birliklerin işlerindeki selameti düşünerek, yeni teşkilat hakkındaki Nezaret emrini tatbike mazurum. 3 Kasım 1918 tarihli maruzatım sebebiyle Yıldırım Grubu adı altında teşkilatın tatbikine müsaade buyurulmadığı taktirde emredilen teşkilatın tatbiki için uygun göreceğiniz zatın kumandan tayin edilmesini rica ederim” (Almaz, 2003: 117). Mustafa Kemâl İskenderun’un işgalini silahla önleme kararını uygulayamadı fakat birliklerini,silah ve malzemeyi geriye çekmek imkanını buldu. 7 kasım’da Yıldırım Orduları ve 7.Ordu karargâhının lağvedilmesi ve Mustafa Kemâl’in Harbiye Nezareti emrine çağrılmasıyla M. Kemal Paşa grup mıntıkasını Nihat(Anılmış) Paşa’ya teslim ederek İstanbul’a hareket etti. Bir haftalık komutanlığı süresince mütareke sebebiyle olabilecek kötü ihtimalleri İstanbul’a bildirmiş ve itilaflara karşı güneyde bir millî sınırın çizilmesini mecburi görmüştür (Avanas, 1992: 23). Bu maksatla Mustafa Kemal 6.ve 7.Orduların bulunduğu hattın sınır kabul edilmesini gerektiğini İstanbul’a bildirdi. Çünkü Özellikle İngiliz ve Franzsılar ellerindeki haritalar üzerinde cetvelle sınır çizme eğilimindeydiler ve mütarekedeki muğlak ifadeler Mustafa Kemal’i endişelendirmiştir. Bu kuvvetlerin Güney Cephesi’ndeki savunmayla doğrudan bağlantısı olacaktır. Çünkü Nihat Paşa da İngilizler’in haksız ve mütareke hükümlerine aykırı hareketlerine karşı direniyordu. Payas-Kilis çizgisinin güneyini işgal etmiş olan İngilizler Adana Vilâyetinin boşaltılmasını istediler. Nihat Paşa da ordu birliklerine bu çizgiyi geçen düşmana ateş edilmesi emrini verdi. İngilizlerin gücü karşısında direnilemeyecek ve Adana boşaltılacaktı fakat Nihat Paşa bunu mümkün olduğu kadar geciktirdi. Bu süre içinde silah,cephane ve malzeme gerilere taşınabilmiştir (Selek, İstanbul, 180). Nihat Paşa ayrıca bölgedeki jandarmayı 7 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN takviye etmiştir. Ordu Adana’dan çekilmeden önce 12. Kolordu ve 24.Tümenin süvari erlerini asayişi korumak için Adana Vilâyeti emrine verdi.”Ceyhan ve İslahiye Jandarma Süvari Alayları” adı verilen iki jandarma alayından biri Ceyhan’da diğeri de Kilis’te bulunacaktı. Bundan başka vilayet emrine 1200 piyade eri verdi. Adana polis kadrosuna da terhis edilen yedek subaylardan hukuk tahsili görmüş 15 kişi verdi. Harbiye Nezareti 15 Aralık 1918’de 2.Orduyu da lağvetmiş Nihat Paşa’yı da Adana Valiliğine tayin etmişti. Bu ordunun iki kolordusu da geçici olarak Harbiye Nezareti’ne bağlanmıştı. Nihat Paşa İngiliz engeli yüzünden Adana’ya gidemedi. Pozantı’da orduya ait bazı malzemelerin kurtarılmasına çalıştı. Daha sonra Konya’ya döndü. Fakat İngilizler Nihat Paşa’nın Konya’da olmasını bile istemiyorlardı. 2 Ocak 1919’da İngiliz Yüksek Komiserliği Osmanlı Hükûmetinden Nihat Paşa’nın Türk Halkını teşkilâtlandırıp silahlandırdığı, kasaba ve köylerde İslâm Cemiyetleri kurduğu gerekçesiyle azlini istedi. Baskıya karşı koyamayan hükûmet Nihat Paşa’yı azlederek yerine Mersinli Cemal Paşa’yı tayin etti (Selek, 2000:181). 1.2.3. Mondros Mütarekesine Göre Maraş Osmanlı Ülkesi’nin herhangi bir kısmında herhangi bir asayişsizlik olursa, orasının düşman devletlerce işgal edilmesi maddesi mütarekenin esasını oluşturuyordu. Memleketin bir çok yeri bu bahane ile işgal ediliyordu. Yıldırım Orduları Kumandanlığı’ndan Maraş Askerî Kumandanlığına gelen 15 Şubat 1919 tarihli telgrafnâmede, Maraş’taki Askerî ağırlığın Ceyhan Nehri batısı taraflarına çekilmesi ve bu işin 22 şubattan evvel bitirilmesi emredilmişti. Şehir ve köylerdeki hayvanlar toplatılarak, silahlarla diğer cephaneler batı köylerinden dağlık olan Süsükürdü ve Köşürge’nin ormanlıkları arasına yerleştirildi. Halk arasında bu mesele duyulmuştu ve gizlilik kalktığı için İngilizler Maraş’a geldiğinde haber alabilirler diye silahlar Kayseri’ye taşındı (Selek, 2000: 24). 26 Mart 1919’da Ermeni delegasyonu isteklerini Paris Barış Konferansına sundu. Ermenistan Cumhurbaşkanı Nubar ve M.Ahoraman Paşa görüşlerini şu şekilde bildirdiler: Kilikya ve Anadolu’nun doğusunda altı vilâyet ile Trabzon kıyılarını da içine alan büyük Ermenistan’ın kurulmasını ileri sürdüler.Osmanlı’dan alacakları bu yerleri 20 yıl süre ile manda altında bırakmayı da kabûl ediyorlardı. Avrupa’nın hedeflediği Kürdistan ile Ermenistan istekleri birbiriyle çakışıyordu. Hristiyan Ermenileri kullanmayı Müslüman Kürtleri kullanmaktan daha kolay bir iş olarak gören Avrupa; Ermeniler’i kendi işgal gücünün içine asker olarak almaya başladı. Ermenilerle Kürtlere vaat edilen yelerin önemli bir kısmı da gizli anlaşmalarla Fransızlara verilmişti. Ermenistan’ın en geniş hududu Osmanlı’dan Ruslara vaat edilen yerler olabilirdi (Belen, 1983: 22). İngilizler ile Fransızlar arasındaki rekâbet sebebiyle İngiltere Ermenistan ve İstanbul’la Amerika’nın ilgilenmesini istiyordu.Amerika ise o günlerde sadece Ermenistan'la alâkadardı. Bunda Amerika'ya gitmiş olan Ermeni diasporasının etkisi büyüktür.Ayrıca Ermenilerin mandayı kabûl etmesi ve Güney ile Doğu Anadolu'da yer edinecek olması Amerika’nın ilgisini çeken nokta idi. Güney Anadolu mütarekenin ilk aylarında Çukurova ve çevresi olarak işgal altına girdiği halde memleket sathında İzmir'in ve İstanbul'un işgali kadar dikkati çekmemiştir. 1918 Aralık ayında İngilizler Adana'yı işgal etmişlerdi. Gelirken Ermeniler’i de getiriyorlardı. Bölgede Fransızlar'ın eğitip silahlandırdığı Ermeniler yüzünden Türkler için can ve mal emniyeti kalmamıştı. 8 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN İzzet Paşa’nın Sadaretten istifasının ertesi günü İskenderun’un durumunu görüşen itilaflar ile Osmanlı arasında bir sözleşme imzalandı. Fakat 24.madde gereği 11 Kasım 1918 günü erzak ambarı önünde biriken insanların yaptığı gürültüyü bahane eden Fransız komutan şehirdeki jandarma ve polisin de hemen şehri terk etmelerini istedi. Onlar da hükûmetin yerlerini terk etmemeleri emrine rağmen kasabayı bıraktılar. Fakat kaymakam ve Liman reisi İskenderun’a geri çevrildiler ve bu sefer de Fransızlarca tutuklanarak şehirde teşhir edilip ahırda tutulduktan sonra Payas’a yollandılar (Tansel, Cilt1, 1991: 46). Kırıkhanda’ki silahlara da sözleşmeye aykırı olarak el koyan Fransızlar bunları yaparken İngiliz Hükûmeti başka isteklerde bulundu.Pozantı’nın kuzeyine kadar Türk Ordusu’nun silahlarını teslim ederek çekilmesini istedi ve bunun 15 Aralık 1918’e kadar bitmesini istedi. Ayrıca bu kuvvetlerin terhisini de istedi. Bu mütarekeye aykırı hükümlere karşı Osmanlı direnemiyordu. Harbiye Nezareti’nden 2.Ordu Komutanlığına emir geldi. “Toroslar’ın güneyinde bulunan toprakların boşaltılması, elde bulunan malzemeden kurtarabileceklerinin şimdiden nakillerinin yapılması” istendi. Bunun için gerekli zamanı kazanmak üzere 2.Ordu Komutanı 24 kasım 1918’de “Suriye İngiliz Ordusu Başkumandanlığı’ndan” bazı isteklerde bulundu: a) Türk Orduları'nın geri çekilmeleri için İstanbul ile yapılmış olan yazışmalardan dolayı 12 günlük bir vakit kaybedilmiştir.bu sebeple birinci çekilmenin 13, ikinci çekilmenin 17, üçüncü çekilmenin de 26 aralık 1918’de yapılmasının kabûlünü, b) Osmanlı Orduları Filistin ve Suriye'deki savaşlarda top ve makineli tüfeklerinin çoğunu kaybetmiş olduğu için silah bakımından şimdi çok zayıf bir durumdadır. Elde olan top ve makineli tüfekleri de teslim etmek bir asker için pek güç olacağına göre bu tekliften vaçgeçilmesini istedi (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı 33, Belge 825). İngilizler bu isteklerden sadece 12 günlük zaman kaybını kabûl etmişlerdi. Bu yüzden Toroslar’ın güneyinde çok miktarda savaş malzemesi bırakıldı (Tansel, Cilt1, 1991: 49). Bu şartlar altında İşgal başladı. 11 aralık 1918’de Fransız subayları idaresinde “çoğu yerli kaçkın Ermenilerden oluşan Fransız askerî üniforması giymiş “400 kişilik bir müfreze Dörtyol Kasabası’na girdi. 17 Aralık 1918’de 500 kişilik bir Fransız birliği Mersin’e çıktı. 27 aralık 1918’de Fransız ve Ermeni askerleri Adana’ya girdi. 27 Aralıkta Pozantı işgal edildi. Ardından da Akköprü ve Çiftehan işgal edildi (Tansel, Cilt1, 1991: 50). Maraş ise mütareke hükümlerince İngiliz nüfuz bölgesi olmuştu. İngilizler 22 şubat 1919 günü Maraş’a girdiler. 27 şubatta Birecik’i, 16 Martta Hrabnaz ve Tel Ebnaz İstasyonları ile 24 Martta Urfa’yı işgal ettiler (Türk İstiklal Harbi 1 :1992: 104). 1.3. Dünya Savaşında Maraş Bölgesindeki Müslim Ve Gayr-ı Müslimlerin Durumu Genel olarak Maraş Sancağıyla ilgili ilk nüfus verileri Halep Vilayeti Salnâmeleridir. Salnamelere göre Halep Vilayetine Maraş Sancağında Ermeni nüfus oldukça yoğundu. Ermeniler kendilerini kolay savunabilecekleri Toroslar’ı yerleşmişlerdir. Kale, köy ve kasabalarını Torosların dağlık alanlarına kurmuşlardır. Özellikle Zeytin Kazası bu nitelikte olup Ermenilerin sık sık ayaklandıkları bir merkez olmuştur (Yetişgin, 2005: 392). 1895 ayaklanması’nda Ermeniler 20.000 Türk’ü katletmiştir. Yabancı devletlerin müdahalesi yüzünden ayaklanma tam bastırılamayıp 9 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN asilerle Osmanlı Devleti anlaşmış ve isyancı Ermeniler yabancıların kontrolünde göç ettirilmişlerdir. Dahiliye Nezaretine bağlı Sicil-i Nüfus İdare-i Umumiyesi Müdüriyeti tarafından 1318 ve 1320 tarihli “Nüfus Nizamnâmesi” gereği her vilayet, kaza ve köyde gayr-ı Müslim’lerinde yer aldığı komisyonlar tarafından yapılmış ve 1905’te başlayıp 1914’te tamamlanmış olan nüfus istatistiğine dayanmaktadır. Bu sonuçlar daha sonra Millî Kongre Cemiyeti tarafından 1919 yılında tüm dünyaya duyurabilmek için Fransızca olarak yayınlanmıştır (Beyoğlu, 2003: 59). Bölge Ermenilerin en yoğun olduğu yer ise de Maraş Sancağı içerisinde Ermeniler toplam nüfus içinde ancak azınlık olmuştur (Yetişgin, 2005: 393). Osmanlı Devleti’nin resmi kaynağı olan Halep Vilayeti yıllıklarına göre Birinci Dünya Savaşı öncesi vilayette toplam 667.790 insan vardı. Bunun 49.486’sını Gregoryen, Protestan ve Katolik Ermeni oluşturmaktaydı. Halep vilayeti içinde azınlıkta kalan Ermeniler Maraş Sancağında da azınlık durumundaydılar. Maraş Merkez nüfusu 1895 ile 1902 yılları arasında yapılan sayımların işlendiği Halep yıllıklarına göre 54.000 ile 60.000 arasındadır. Bu nüfusun 37.000 ile 44.000’ı Müslüman geri kalanı da gayr-ı Müslim azınlık idi (Yetişgin, 2005: 395). 1882’de İngiliz Dışişlerine İngiliz’lerin Anadolu’daki Başkonsolosu Albay Sir. C. Wilson’un gönderdiği raporda Maraş Sancağının Hristiyan Nüfusu 30.492 (%21), Yahudi 206 ve Müslüman 109.48 olarak gösterilmiştir ( Yetişgin, 2005: 395). 1918 yılındaki Amerikan verilerine göre ve 1919’daki İngiliz verilerine göre Maraş'taki Müslümanların nüfusu 146.000 iken ,Ermenilerin nüfus nüfusu 55.000 olarak gösterilmektedir (Özdemir, 2004: 28-33). Ermenilerin Maraş bölgesinde özellikle Zeytin’de çıkardıkları isyanda Türkleri öldürmeleri sebebiyle Zeytin ve Maraş bölgesinden bazı zararlı Ermeniler Konya’ya sevkedildi. Fakat burada diğer Ermenilerle birleşerek tehlike oluşturmaları dikkate alınarak bundan sonrakilerin Halep’in güneydoğusu ile Zor ve Urfa Sancaklarına gönderilmelerine karar verildi. Fakat bu tedbirler de işe yaramayıp saldırganlığa devam etmelerini ve bir türlü yatışmamalarını dikkate alan Talât Paşa 6 mayıs 1914 tarihinde Zeytun’dan Ermenilerin tamamen ihracını emretti. Ayaklanmalar diğer bölgelerde de haddi aşınca 24 nisan 1915’te genel tehcir kanunu çıkarıldı. (Babacan, 2001:143) 1.dünya savaşı sırasında tehcire tabi tutulan Ermenilerin sayısı 8.845’tir (Halaçoğlu, 2001: 76). Ermeni Tarihçi Basmacıyan , 1915’te Paris’te bastırdığı Ermenistan’ın bugünkü tarihi adlı kitabında Türkiye’deki Ermeni nüfusunu 2.380.000 olarak göstermiştir (Saral, 17). Kevork Aslan Adındaki Ermeni tarihçisine göre 1914’te Türkiye’deki Ermeni nüfusu 1.800.000’dir (Çizelge I. I.) (Çizelge I. I. Kevork Aslan’a Göre 1914’teki Türkiye’de Ermeni Nüfusu Saral, 17). Memleketler Anadolu Kilikya (Adana,Sis,Maraş dolayları) Osmanlı Devleti’nin diğer memleketleri Toplam Ermeni nüfusu 920.000 180.000 700.000 1.800.000 10 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN İki Ermeni tarihçisinin iddia ettikleri rakamlar arasında 580 bin kişilik bir fark vardır. Önceki Ermeni verileriyle patrikhanenin verilerini ayrıca karşılaştıracak olursak; Patrikhâne verilerinde 1914’te Osmanlı’da Ermeni nüfusu 1.915.651 olarak gözükürken, Aslan’da 1.800.000, Basmacıyan’da 1.500.000’dir. Osmanlı Kaynaklarına göre ise 1.229.000’dir. 22 Kanûn-î evvel 1334’te (4 ocak 1919) hükumet tehcirine tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin eski yerlerine dönmeleri için kararnâme çıkarttı. 31 aralık 1918 tarihli “Dönüş Kararnâmesine göre; “1- Sadece geri dönmek arzusunda bulunanlar sevk edilecek, bunun haricinde kimseye dokunulmayacak. 2- Yerlerine iade edileceklerin, yollarda perişan olmamaları ve dönüş mahallerinde mesken ve iaşe sıkıntısı çekmelerinin önlenmesi için gerekli tedbirler alınacak; gidecekleri bölgelerin idarecileriyle irtibat sağlanıp bu konudaki tedbirler sağlandıktan sonra sevkıyat ve geri dönüş işlemlerine başlanacaktır. 3- Bu şartlar dahilinde dönecek olanlara ev ve arazileri teslim edilecektir. 4- Yerlerine daha önce muhacir yerleştirilmiş olanların evleri tahliye edilecek. 5-Kimsenin açıkta kalmaması için geçici olarak birkaç aile bir arada, yerleştirilebilecek. 6- Kilise ve mektep gibi binalarla bunlara gelir getiren yerler, ait olduğu cemaate geri verilecek. 7-Yetim çocuklar, istenildiği takdirde hüviyetleri dikkatlice tespit edilerek velilerine veya cemaatlerine iade olunacak. 8- ihtida etmiş olanlar arzu ederlerse eski dinlerine dönebilecekler. 9-Mühtedî Ermeni kadınlardan,bir Müslüman ile evli bulunanlar, eski dinlerine dönme konusunda serbest bırakılacaklar. Eski dinlerine döndükleri takdirde kocasıyla aralarındaki nikâh bağı kendiliğinden bozulmuş olacaktır. Eski dinine dönmek istemeyen ve kocasından ayrılmaya razı olmayanlara ait meseleler ise mahkemelerce halledilecektir. 10- Ermeni mallarından, henüz kimsenin tasarrufunda bulunmayanlar, kendilerine teslim edilecek; hazineye intikal edenlerin iadesi de, mal memurlarının muvafakati ile karara bağlanacak. Bu konuda ayrıca açıklayıcı zabıtnameler hazırlanacak. 11- Muhacirlere satılan mülklerin sahipleri döndükçe, peyderpey bunlara teslim edilecek. Bu konuda 4. madde aynen tatbik edilecek. 12- Muhacirler, ellerinde bulunan ve eski sahiplerine iade edilecek olan ev ve dükkânlarda tamirat ve ilâveler yapmışlarsa ve arazi ve zeytinliklerde ekim yapmışlarsa, her iki tarafın da hukuku gözetilecek. 13- Ermenilerden muhtaç olanların dönüşlerinde sevk ve iaşe masrafları, Harbiye tahsisatından karşılanacak. 14- Şimdiye kadar ne miktar sevkıyat yapıldığının ve bundan sonra her ayın on beşinci ve son günlerinde nerelere, ne kadar sevkıyat olduğu bildirilecek. 15- Osmanlı sınırları dışına çıkıp da geri dönmek isteyen Ermeniler, yeni bir emre kadar kabul edilmeyecek. Yukarıda zikredilen bu kararnamedeki hükümler, Ermenilerden başka, yerlerini terk etmek durumunda kalan Rum muhacirlere de teşmil edilmiştir” (Halaçoğlu, 2001: 84). Dönen Ermenilerin sayısının gidenlerden fazla olduğu görülmüştür. Ayrıca Kilikya ve İstanbul’da göçden dönmüş ama köylerine dönmemiş Ermeni sayısı çok fazladır. Erzurum ve Bitlis Ermenilerinin kalanı Kilikya’dadır. Bu durumu bizzat Ermeni Patriğinin teyit ettiğine dair İngiliz istihbarat raporu mevcuttur (Özdemir, 2004: 120). 11 1.GİRİŞ: I.DÜNYA SAVAŞI VE OSMANLI DEVLETİ HATİCE BAŞKAN Geri dönen Ermenilerin gidenlerden çok olduğu yabancı kaynaklarca da doğrulanan raporlardan anlaşılmaktadır. Amiral Bristol’den Amerikan Dışişleri Bakanına gönderilen raporda Ermeni nüfusu aşağıdaki çizelge ile gösterilmiştir. Bu çizelge TTK Kurumu tarafından yayınlanan “Ermeniler: Sürgün ve Göç” adlı kitapta yer almıştır. Çizelge I. 2. Adana Haçin Maraş ve Zeytun’da 1915- 1920 Yılları Arasında Ermeni Nüfusu ve Kayıpları, ABD ARCHIVES NARA, 860j.01/341, Amiral Bristol’den Dışişleri Bakanına. 16 Ağustos 1920) 25000 13700 30000 27700 16000 Haçin 27000 25000 14500 2000 10500 10000 2500 6 köy 4680 4680 3250 1430 1000 430 Maraş 30000 19000 11000 8000 19000 17 köy 8810 8810 5920 2890 2500 Zeytun 10000 10000 8800 1200 1200 54 köy 21000 21000 19990 1010 500 510 67030 81900 19830 195190 160490 93460 11000 34700 50000 200 5200 18000 551 25550 1000 9000 Toplam Kayıplar 55000 30000 Sürgünden Döndükten Sonraki Kayıp 36 köy 68700 1920’de ki Sayı 20000 Diğer Yerlerden Gelenler 1919’ daki Toplam Sayıları Başka Yerlere Dağılanlar Göçten Dönen 12000 Göçmeyenler 8000 Göçerken Kayıp 5000 Göçenler 17000 Nüfus 1915 25000 Adana 14500 3250 3000 22000 390 300 1500 11000 22000 1707 7627 13 8813 54 20044 34300 100500 13525 106985 Yine aynı kitapta yer alan bir başka belgede Maraş’ta savaş sonrasında Ermeni Patrikhanesinin raporuna göre 1921’de Ermeni sayısı 10.000’dir (Özdemir, 2004: 122). Fransızlar Maraş’ı terk ederken bu fazladan gelen Ermeni nüfusu önemli bir sorun haline gelmişti. Maraş savaşı esnasında 1 Ocak -20 Temmuz arasında Halep’ten gelmişken Maraş’tan giden Ermeni sayısı Fransız işgal kuvvetlerinin raporuna göre 7.987’dir (Özdemir, 2004: 132). Bu dönemde Maraş’ta gayr-ı Müslimlere ait müesseseler şunlardı. a) Amerikan İlmi İlahi Müessesesi b) Amerikan Koleji c) Alman Darüleytamı (Yetimhane) d) İngiliz Darüleytamı Maraş’ta Ermenilerden başka hristiyan yoktur. Dördü Ortadoks diğerleri de Protestan ve Katolik olmak üzere 11 kilise vardı. Ermeniler Maraş’taki ticaretin yüzde altmışına sahipti. Ayrıca o dönemde İzmir Şark Halı Kumpanyası’nın fabrikasında da Hristiyan geç kızlar çalışmaktaydı. Marangozluk ta yine Ermeni zenaati durumundaydı. Maraş’taki en güzel ve sağlam binalar Ermenilere aitti (Atalay, 1980:55) . 12 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN 2. MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ 1916 yazında Londra’da Türkiye'yi paylaşma planları hazırlanırken Fransız temsilci Francois George Picot, İngiliz temsilci Sir Mark Syke’ın huzurunda, Ermeni lider Bogos Nubar Paşa ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre Kilikya’da Türklere karşı savaşmak üzere bir Ermeni lejyonu kurulacaktır. Doğu Lejyonu denilen bu birlik, Fransa'nın Kilikya'da ileride gerçekleştirmeyi tasarladığı Küçük Ermeni Devleti ordusunun çekirdeği olacaktır (Yurtsever, 1976: 36). Bununla birlikte Çukurova bölgesini mütarekeden sonra başlangıçta İngilizler'in işgal etmesi Fransızlar'a karşı bir pazarlık konusu olarak ellerinde bulundurmak amacıyla petrol sahası Musul vilayetiyle birlikte Kilis, Cerablus, Birecik, Urfa, Maraş ve Ayıntap’ı da işgal etmeyi tasarlamalarından kaynaklanmıştır (Türk İstiklal Harbi 1, 1962: 77). İngilizler 22 şubat 1919’da Maraş'ı işgal etmiştir. Paris’teki Ermeni delegasyonu başkanı Bogos Nubar Paşa ve A.Ahorian tarafından belirtilen isteklerinde Karadeniz’den Akdeniz’e kadar uzanan bağımsız Ermenistan ile birlikte Ermeni Hükûmetinin Amerika ve Cemiyet-i Akvam’ın kefaleti altına konulması, bir dönem için büyük devletlerden birine mandaterlik verilerek bu devletin 20 yıllık bir süre için Ermeni konferansı görüşüyle seçilmesi, Osmanlı İmparatorluğunun Duyun-u Umumiyesine yani borçlarına katılmaya hazır olduklarını bildirdiler (Akgün, 1984: 331). Ermenilerin İngiliz desteğinde evvelce yaşadıkları yerlerde devlet kurma çabalarında onların yabancı bir büyük devlet tarafından himaye edilmeleri gerektiği düşüncesi yatmaktadır. Bu himaye onlara göre belli bir süre için bir Avrupa Devleti’nin mandasını istemeye yöneltmiştir. Onların bu isteği de Ortadoğu’da hakimiyetlerini sağlamlaştırmak isteyen İngiltere ve Fransa’nın işine gelmiştir. İngiliz işgali devam ederken Ermeniler Amerikan veya İngiliz mandasını da düşünmüşlerdi. Ki bu durum Çukurova Bölgesinin Fransızlar tarafından işgal edildiği süre içinde de devam etmiştir. Kasım 1919 başlarında İngiltere Avam Kamarasında Amerika’nın bu mandayı istememesi eleştirilmiş ve Ermenistan’ın bağımsızlığını koruduğuna ilişkin 50 bin kişilik bir Ordu oluşturduğuna dair çıkan haberlerin Cemiyet-i Akvam bir karar verinceye kadar teminat kabul etmişlerdir (Öztoprak, 1989: 91). Fransız kamuoyu da güney işgal bölgesi haricinde askeri girişimi benimsemiyordu (Öztoprak, 1989: 86). Paris’teki Ermeni delegasyonu başkanı Bogos Nubar ve A. Aharonian tarafından dile getirilen isteklerinde Kardeniz’den Akdeniz’e kadar uzanan bağımsız Ermenistan'la birlikte; a)Ermeni hükumetinin Amerika ve Cemiyet-i Akvam’n kefaleti altına konulması, b) Bir dönem için büyük devletlerden birine mandaterlik verilerek bu devletin 20 yıllık bir süre için Ermeni konferansı görüşüyle seçilmesi, c) Osmanlı imparatorluğunun Duyun-u Umumiyesine yani borçlarına katılmaya hazır olduklarını belirttiler (Akgün, 1984: 333). İngiliz başbakanı Lloyd George’un Londra Belediyesinde verdiği bir demeç Ermenilerin meskun bulundukları memleketlerde Osmanlı İdaresine nihayet verilmesi gerektiği düşünce Near East Gazetesi’nde yayınlanmış ve bu yayın Türk Gazetelerinde eleştirilmişti. İngiliz Başvekilinin demecinde Osmanlı’da “azınlıkların yönetiminde görülen düzensizliğin önceden beri anlaşıldığını ileri sürerek bu konuda önemli olanın Türk Yönetimine geçmesi gerekenin ne olduğu üzerinde toplandığını belirtmiştir”(Öztoprak, 1989: 62). 13 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN Bu tavra tepki gösteren Türk basınından İkdam Gazetesi 12 Kasım 1919 tarihindeki başyazısında İngiliz başvekilin bütün bağımsızlık fikrine karşı az çok iç düşmanlarımızın etkisi altında kaldığını belirtiyordu. Yenigün Gazetesi ise Başvekilin bu tavrına yine 12 kasım 1919 tarihinde bir başyazıyla cevap verdi. Yunus Nadi imzalı yazıda Lloyd George’un demecinde duygusal bir cereyana bağlı kaldığı sonucuna varıldı. Yenigün’ün başyazısında azınlıklarla ilgili olarak Türkler'in; gayr-ı Müslim ekalliyetlerin hukukunu hiçbir zor kullanmaya maruz kalmadığı dönemlerde ve en geniş manada verdiği hayretle görülecektir” şeklinde yorumlanmıştı (Öztoprak, 1989: 63). İngiliz ileri gelenlerinden Balfour Türk Gazetelerinde 28 Kasım 1919 tarihinde çıkmış bir demecinde; “Türk İmparatorluğu’nun sınırlarının henüz kesin bir biçimde ortaya çıkmamış olduğunu” belirtiyordu (Öztoprak, 1989: 63). Bu söz, Türk topraklarının mütareke şartlarında belirtilenden daha fazlasına el konulmak istendiğini göstermektedir. 2.1. İngiliz İşgaline Karşı Dış Tepkiler Mondros Ateşkesi’ne dayanılarak Türkiye’nin işgal edilmesine Londra’daki Müslümanlar İsfehani’nin önderliğinde bir miting düzenleyerek tepki gösterdiler. Bu miting Morning Post Gazetesi’nde yer almıştı. Gazeteye göre Londra’da bulunan Müslümanların düzenlediği mitingin amacı İslâm Alemini ilgilendiren meselelere karşı İngiltere’nin ve özellikle Barış Konferansı’na katılan devletlerin dikkatini çekmek, bu ülkelerin İslam alemi hususunda gösterdiği kayıtsızlığı protesto etmekti. Mitinge büyük bir katılımın olduğunu belirten gazete katılanların çoğunun da Müslüman olduğunu yazmıştı (Akbıyık, Ankara, 50). Ayrıca 24 aralık 1919 tarihli Times Gazetesi de Hindistan’daki Müslümanların İngiltere başbakanına Türkiye’nin işgalini protesto için muhtıra verdiğini yazar. Daily Telgraf Gazetesi’ne de 21 Ocak 1919’da 35 imzalı bir muhtıranın Avrupa’da oturan Müslümanların önde gelenleri tarafından İngiltere başbakanı ve dışişleri bakanına verildiğini yazar (Akbıyık, Ankara, 43). 2.2. İngilizlerin Maraş'a Gelişi Mondros ateşkesine göre Maraş’ın işgal edileceğini anlayan bazı köylüler İngilizler’in şehre giriş yapacakları Pazarcıkla narlı arasındaki Aksu köprüsünü yaktılar. Antep’ten çıkan İngilizler yolları tamir ederek ilerlediler. Aksu’ya geldiklerinde dar bir köprü kurarak oradan da geçip ilerlemeye devam ettiler. Beraberinde Maraş’tan ve Zeytun’dan gitmiş Ermeniler de geliyordu ve çok taşkınlık yapıyorlardı. Şehirdeki Ermeniler de onları karşılama hazırlığındaydılar. İngiliz kuvvetlerinin şehre girişi sırasında Trasanta rahiplerinin bandosu ile ellerinde çiçekler olduğu halde Şeyhadil Caddesi’nin ilerisinden onları karşıladılar. 22 şubat 1919 günü Ermeniler “Yaşasın İngilizler, yaşasın Ermeniler, kahrolsun Türkler” diyerek avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı. Önde bando, arkasında Ermeniler, onların arkasında da İngiliz kuvvetleri şehre girerken onları gören bütün Türkler ağlıyordu. Kalabalık aynı taşkınlıkla hükûmet Caddesi’nden kuzeye doğru ilerleyip Uzunoluk’u geçerek Kışla Caddesi’ne yürüdü. Kışlaya yönelmeye kalkan grubu gören Mülazım Teğmen Cemal kılıcını çekmiş ve oradaki bir bölük askere silahbaşı emri vermişti. Bunu gören İngiliz kumandanı Ermeniler'i azarlayıp yönlerini Amerikan Koleji tarafına çevirmişti. Kışlanın 14 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN biraz aşağısındaki bahçede (şimdiki eski Vali Konağı önündeki bahçe) çadır kurdular. Maraş’a gelen bu İngiliz kuvveti bir alay süvariden ibaretti (Bağdatlı, 1974: 26). İngilizler Maraş’ta Türklerle çatışacak kadar uzun kalmasa da bereberlerinde getirdikleri Ermeniler buradaki çatışmaların esas sebebini oluşturacaktı. İngiliz işgal kuvvetlerinin çoğunluğu bir Hint Süvari alayından oluşuyordu. Bazıları da Müslümandı (Karadağ, 1943: 12). Fransızlara asker olarak yazılmış Ermenilerin bir kısmı da İngiliz kuvvetleriyle birlikte Maraş'a gelmişlerdi. Maraş’ın merkezinden,kasabasından, köylerinden ne kadar Ermeni gitmişse İngiliz işgali sırasında peş peşe Maraş'a geri geldiler. Ancak gelenler daha önce yaşadıkları köy ve kasabalara değil tamamı da şehir merkezine yerleşiyordu (Bağdatlı, 1974: 26). Dönen Ermenilerin sayısının gidenlerden fazla olduğu görülmüştür. Ayrıca Kilikya ve İstanbul’da göçden dönmüş ama köylerine dönememiş Ermeni sayısı çok fazladır. Erzurum ve Bitlis Ermenilerinin kalanı Kilikya’dadır. Bu durumu bizzat Ermeni Patriğinin teyit ettiğine dair İngiliz istihbarat raporu mevcuttur (Özdemir, 2004: 116-120). Güney’de Dörtyol’da başlayan Fransız-Ermeni işgali esnasında yaşanan katliamlar devam ederken bölgede Ermenilerin çoğunluk sağlaması amacıyla İtilâf Devletleri ve Ermeni patrik vekilinin isteği ve emriyle Tokat, Amasya, Kayseri, Yozgat, Ankara, Konya, Afyonkarahisar ve İzmir civarındaki Ermenilerden bir kısmı Anadolu’daki millî direniş karşısında hayatlarının tehlikeye girdiğini iddia ederek güneye Çukurova bölgesine göç etmeye başladı.bu iddiaya Erbaa’dan Dahiliye Nezareti’ne gönderilen bir yazı ile cevap verildi.Yazıda iddianın yalan olduğu vurgulanırken Osmanlı Hükûmeti 26 ekim 1919’da Anadolu içlerinden güneye yapılan Ermeni göçlerinin durdurulması için bir karar çıkardı. (Tansel, İstanbul, 1991: 207) Buna binaen Adana’ya gitmek üzere seyahat evrakı alarak Kayseri’den ayrılan bazı Ermeni ailelerinin Niğde’den iade edildiklerini çünkü Ermeni göçlerinin Adana’da vahim olaylar doğurduğundan göçlerin engellenmesi için isabetli tedbirler alınması gerektiği On Beşinci Fırka Ahz-ı Asker Kalemi Riyaseti’nden Meclis-i Vükelâ Müzakerâtına bildirilmişti (Sarınay, 2002: 84). Osmanlı hükûmetinin kararına rağmen Ermeniler Çukurova bölgesine göç etmeye devam ettiler.Nitekim Maraş işgalinin ikinci haftasında Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Dairesi’nden Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya gönderilen 4500 numaralı yazıda (Sarınay, 2002: 100) Maraş'ı işgal eden Fransız kuvvetlerinin yüzde yirmisinin Fransız ve Cezayirli olup geri kalanının da Fransa hizmetindeki Adana Ermenileriyle Erzurum ve civarından gelen Ermeni fedaileri olduğu bildirilir. Ermeni patrikhanesi de itilaf devletleri temsilcilerine başvurarak Kilikya’ya göç isteğinde bulunan Ermenilerin bu isteklerinin engellendiğini ve “taşra Ermenilerinin hayatlarının muhafazasının gerektiğini” bildirdi.( Tansel, Cilt 2, 1991: 208). Halbuki Osmanlı Hükûmeti Fransızlarla birlikte gelen Ermenilerin katliamlarını Amiral Calthorpe’a şikayet etmiş o da bu şikayeti 18 aralık 1918’de General Allenby’ye duyurmuştu. Allenby bunu dikkate almak yerine tehcir kanunuyla göçleri kabul olunan 100 bin Ermeni'nin Türkiye'ye dönmelerini emretti (Tansel, Cilt2, 1991: 206). Dörtyol ve civarına ilk dönen 12 bin kadar Ermeni'nin giderleri de Osmanlı Maliyesine ödettirilmiştir (Seyfeli, 1996: 400). Bu Ermeniler; çarşı pazarda milletin hissiyatını rencide edecek tavırlarla dolaşıyordu. Ellerinde kırbaçlar, bellerinde revolver ve kama, ayaklarında çizme, başlarında önü sivri kasket olduğu halde gelip geçene sataşmaktaydılar. Bunlar köylere gidip gelen Türk yolculara da saldırmaktaydılar. Issız yollarda köylülerden öldürdükleri de olurdu. Bazı Ermeniler de Türkler aleyhine mahkemelere başvurmuşlardı. Her hangi 15 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN bir Türk'ün elindeki hayvanını “benimdir” diyerek sahte şahitler gösterip aldıkları olurdu. Sürgünden evvel Türklere sattıkları malları iki şahit gösterip hükûmet marifetiyle geri almakta ve bedellerini de vermemekte idiler. İngilizler Ermenilerin bu tür tecavüzleri epey hoş görüp destekledikten sonra Türklerin galeyanına sebep olabileceğini anlayıp bazı tedbirlere başvurdular.Fransa'dan gelen asker Ermenilerin azaltılması ve Türkler'in ileri gelenlerinin sürülmesi düşünülmüştü. Maraş mutasarrıfı Ata Bey ileri gelenlere kefil olarak buna engel olmuş,sivri kasketliler de ortalıkta görünmez olmuşlardı (Bağdatlı, 1974: 27). İngiliz işgali döneminde yaşanan olaylardan birisi de tehcir döneminde Maraş ‘tan Ermenilerin nakilleri sırasında Maraş mutasarrıflığında bulunmuş olan İsmail Kemal beyle ilgilidir. İsmail kemal bey bu sırada Sivas valisi idi. Ermeniler İngilizlere başvurarak ondan davacı oldular ve İngiliz müdahalesiyle Maraş'a getirilen İsmail Kemal Bey tutuklanarak mahkemeye çıkartıldı. Davacıların bir iddiası da Kemal Bey’in yaptırdığı bir çeşmeyi kiliseyi söktürüp taşlarını kullanarak yaptırdığı şeklinde idi (Karadağ, 1943: 8). İlk duruşmada isnatların yersizliği anlaşılarak İsmail Kemal Bey kefaletle serbest bırakıldı. Fakat Ermenilerin ona suç ortağı addettikleri Maraşlı Çavuşemin’i oğlu ali ile birlikte Halep’e yani doğrudan İngiliz mahkemelerine çıkmaları için sevkettirerek hapse koydurdular (Bağdatlı, 1974: 32). Bu komitacılar İngilizler'in muvafakatiyle evvelce Müslüman olmuş Ermenilerin de kendilerine katılması için işe koyuldular. Bulduklarını İngiliz karargâhına görürüyorlardı. Müslümanla evlenmiş olan Ermeni kızlarını da evlerinden zorla alınıyordu.Ermeni zenginlerinden Artin de aynı şekilde kızını kocası Hacı Mehmed’in evinden zorla alarak yolda onu hırpalayarak götürdü.İngilizler bu vahşete de ses çıkarmadılar. Bu durumu Kontramiral Webb 4 mart 1919’da Hariciye Nazırı Yusuf Franko Paşa’ya şöyle açıklamıştır: Hristiyanlıktan İslamiyete geçenleri, yani Ermeni kadın ve çocuklarının Türk evlerinden kurtarmanın Britanya Yüksek Komiserliğinin en çetin görevi olduğu şeklinde açıklamıştır (Tansel, cilt 2, 1991: 209). Kadının teessürüründen öldü ve kayınpeder de bu keder yüzünden Fransız işgali döneminde öldü (Bağdatlı, 1974: 32). Ermeniler Hacı Mehmed’in cenazesini de borcu olduğu gerekçesiyle önünü kesmeleri bu dönemin hadiselerinden biridir ki Ermeniler bu maksatla İngilizler sayesinde Türkleri maddeten de zarar uğratmak istiyorlardı. İngilizler Maraş'a geldikleri günden itibaren ihtiyaçları olan erzakı Ermeni müteahhitlerin eliyle almaktaydılar. Ama bir gün buğday ve tahıl pazarına gelen İngilizler Türklere ait buğday ve hububatın bedelini ödemeden gaspettiler. Başka bazı yerlerdeki Türk ambarlarını da bularak içindeki erzakı çaldılar. Bu olaylar halk arasında can ve mal emniyetini ihlâl eden bir muamele telakki edildi. Malları alınanların eline belediye galeyana mani olmak için birer mazbata verdi (Bağdatlı, 1974: 33). İşgalden sonra vaziyetin bu şekilde gerginleşmesi sebebiyle Maks Andriyo bir yazı ile Türkler'in ileri gelenlerinden yedi kişiyi davet edip mühim meseleleri görüşmek üzere bunların Amerikan Kolejinde toplanmalarını istedi. Çağrılanlar toplantıya gitmeden evvel Müftünün yanında konuyu görüştüler. İngiliz karargâhı kolejin karşısındaki İlmî İlahi mektebi idi (Amerikan Misyoner Okulu). Heyet buraya varınca önlerine düşen bir subay onları işgal kuvvetleri komutanının ikametgâhı olan Misyoner Mekalim’in evine götürdü. Onlardan sonra Ata Bey de geldi. Hristiyanlar ve papazlar da vardı. Amerikalı tercüman gelenleri takdim edip şunları dedi: 16 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN “Maraş'ın içinde köylerinde ve kasabalarında bulunan Hristiyanlar hakkında şimdiye kadar Osmanlı Hükümeti ve İslâm ahalisi tarafından yapılan tecavüzler sonucu nüfusça ve malca büyük hasarlara uğratılmışlardır. Bundan böyle Türklere gerekli nasihat ile icap edenlere tebliğde bulununuz. Türklerden hangisinde Ermenilerin emanet mallan ve paralan varsa vakit geçirmeksizin vermelidirler. Hiçbir ferdin şahsı hukukuna ve milliyesine müdahale ve dokunulmadan sükûnet içinde yaşamaları gereklidir. Yayınlamış olduğum beyannameye aykırı fiil ve hareket durumunda almış olduğum emir ve selahiyete uygun olarak lazım gelenlerin cezalandırılması için tedbirlere başvurulacaktır. Hindistan tarafında milletin hukukunu muhafaza ve istirahatinin temini hususunda 20 sene süren memuriyetimde cins ve mezhep ayırmadan muhtelif ırktan ve özellikle azınlıkta olan İslamları diğerlerinin tecavüzlerinden koruyarak emre aykırı fiil ve harekette bulunanları hemen örnek bir şekilde cezalandırdım. Karışıklığa meydan vermedim. Burada da bir tarafı tutmayarak oradaki gibi herkesin hukukunu korumaya ihtimamda bulunacağım. İdareci ve ileri gelenlerin adalet ve hakkaniyeti takip etmeleri gerekli olup vazife gereği yapmaya memur bulunduğum bazı işlerin tatbik şekillerinde ihtiyaç görüldüğü zaman kendilerine danışmak fikrindeyim” Ali Sezai Efendi tercümana iyi tercüme etmesini tenbih edip söylenenlere tepki gösterdi. Tepkisinde İngiliz kumandanının Hindistan’daki memuriyetleri esnasında ırk ve mezhep ayırmadan ,sakinlerin hukukunu ve özellikle İslâmları diğer unsurlara karşı korumasını sevindirici bulduğunu, Maraş’ta da tarafsız olarak asayişin temini hususunda tedbir alması takdir edilecek bir insaniyet görevi olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Adalet ve medeniyet tavrıdır. Bunu hürmetle karşılarız. İngiltere Devleti medeniyetperver bir devlet olup, Osmanlı Devleti ile münasebetlerinin dostane olduğu tarihle sabittir. Osmanlı Devletinin umumi harbe istemeyerek iştirak ettiği bilinmektedir. Gayr-ı Müslimler hakkında Türklere isnat olunan tecavüzlerin aşk yoktur. Maraş'ta göze çarpacak ne kadar güzel köşk, paha biçilmez mal kıymetli bağ bahçe, bakımlı arazi varsa çoğu Hristiyanların kullanımı altında bulunmaktadır. Onlara Osmanlı Devleti ve Türkler zulüm ve tevüvüzlerde bulunmuş olsalardı, bugün onlar bu servet ve rahatlığa sahip olmayacakları gibi, harap evlerde oturmaları gerekirdi. Zira bu emlak ve malları, kendilerine gökten Hz. Mesih indirmeyip, ancak hükümetin ve milletin lütufkar mualemelerinden ileri geldiği şüphesizdir. Hükümet dairelerinde ise Hristiyanların müracaat ve işleri özellikle görülmektedir. Müslümanlardan ziyade Devletin rütbe ve nişanları ile taltif kılınmakta oldukları herkesçe bilinmektedir. Devlete riayet etmek Ermenilerin dini itikatlarından iken, nail oldukları yüce Devletin nimetlerine rağmen, millete karşı Zeytun Ermenileri ile birleşerek isyan etmişlerdir. Civar köylere ansızın hücum ederek, kadınları ve çocukları katletmişler, evleri ve insanları yakmışlardır. Devletçe cezalandırıldıkları halde, sonradan affedilmişler ve çoğunun vergileri alınmamıştır. Devletin savaş siyaseti icabı Ermenilerin tehciri kesin emir iken, bir kısım Türk ileri gelenlerinin himayesi ile yüzlerce Ermeni’nin Maraş'ta kalmaları ve ellerine sermaye verilerek geçimlerinin temini sağlanmıştır. Sevkıyatları yapılanların da pazar mahallerinde satmakta oldukları mallarını Türkler ihtiyaçları olmadığı halde, kendilerine insani yardım ve iyilik olmak üzere, o günün fiatına göre satın almışlar ve paralarını ödemişlerdir. Askerî işgali müteakip geri geldiklerinde, bu yapılan iyiliklere aykırı olarak bazıları mal 17 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN sattıkları kimselere giderek sattıkları mallan geri istemişlerdir. Bu mallan satmadıklarını ödünç verdiklerini iddia etmişlerdir. Aldıkları mallan geri veren Türkler mal karşılığı ödedikleri paralarını geri alamamışlardır. Bütün bunlara rağmen yüce Türk milleti Ermeni komşularına muhtaç oldukları alet ve ev eşyalarını emanet olarak vermek ve diğer suretle yardımda bulunmakla insanlıklarını göstermişlerdir: Mutasarrıf Ata Bey de kavgaya sebep olacak meyhane ve eğlence yerlerini kapattırarak memlekette bulunan muhtelif azınlıklar lehine asayişi muhafaza etmiştir. İşitilen haber göz ile görünen, müşahede edilen gibi olmaz. Gezip hakkaniyetle görmek gerekir. Çarşıda bir kısım dükkanların bir köşesinde Müslüman bir adamın, diğer köşesinde Hristiyan bir şahsın ticaret ve sanatla uğraşarak, işleri ile meşgul bulundukları, bazı evlerin alt ve üst katlarında bu iki milletten kişilerin ev sahibi ve kiracı olarak bulundukları görülmektedir. İşgal kuvvetlerinizin Maraş'a girdiği sırada Ermenilerin çarşı ve mahallelerde bir ağızdan "yaşasın Ermenistan, kahrolsun Osmanlılar ve Türkler" diye bağırarak dolaştıklarım, Türklere ve mukaddesata karşı sövüp saymaya devam ile çeşitli hakaretlere ve tecavüzlere kalkıştıkları bilinmektedir. Mütecavizlere karşı İngiliz İşgal Kumandanının ırk ve mezhep ayırmaksızın takip edeceği idare kafi görülerek, Türkler tarafından sabır ve sükunete davet edilmektedir. Onlar da olgunluklarını ve sükunetlerini muhafaza etmektedirler. Ermenilerin din ileri gelenleri ve Hristiyan din adamları saldırganların yaptıkları işlere razı olmayarak, nasihatta bulunmuşlar ise de kabul görmemiştir. Yüzde seksen nisbetinde ekseriyeti teşkil eden Türk Milletinin maksadı kimse ile uğraşmak olmayıp şeref ve şanı ile uygun olarak bansın neticesini beklemektir.” Ali Sezai Efendi’nin bu sözlerini İngiliz Kumandan doğru bulduğunu ve kabûl ettiğini söylemiştir (Akbıyık, 1999: 23). 2.3. İngilizlerin Maraş'ta Bölücü Faaliyetleri İngilizler mütarekeden itibaren Müdafaa-i Hukuk Dernekleri kurulduğunu görünce buna mani olmak için Türkiye’deki Müslümanları bölme yoluna gitmiştir. İngilizler'in bölücülük faaliyetlerinden maksatları sadece Mondrosla gelişen millî hareketi engellemek değildi. Ayrıca Musul ve Kerkük petrol bölgelerini koruyacak kukla bir Kürt Devleti meydana getirmektir (Akbıyık, 1999: 5). Bu faaliyetlerin sonucunda önce İstanbul’da Kürt Komitesi kurulmuştur. Başlarında da senatör Şeyh Abdülkadir adlı birisi vardı. Sonra da 1919 mayısında Kürt Teali Cemiyeti kurulmuştur. Bölgedeki Kürtleri ayaklandırmak için Basra Körfezindeki Süleymaniye Sancağında İngilizlerin siyasî temsilcisi olarak bulunan Yüzbaşı Edward Noel görevlendirilmiştir. Noel’e göre Mustafa Kemal Paşa'nın meydana getirdiği hareket tehlike arz ederse ona karşı Bedirhanîlerle diğer bazı Kürtler kullanılabilirdi. Bu amaçla İstanbul'daki hükûmet bu bölgedeki vilayetlere Kürt ileri gelenlerinin vali veya mutasarrıf olarak tayin edilmesi hususunda ikna edilmelidir. Mesela Elazığ valisi Ali Galip Bey Sivas’a vali olarak atanmıştır. Yüzbaşı Noel Kürt Lawrensi olma yolunda çaba göstermiştir. Olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak Türkiye'de bulunan Noel’in amacının Kürtleri kullanarak Anadolu'da oluşmakta olan milliyetçi akımı boğmak olduğunu Amerika’dan gelen Amiral Bristol de 30 eylül 1919 tarihinde Abd Dışişleri Bakanlığına çektiği telgrafta bildirmiştir (Akbıyık, 1999: 26). 18 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN Noel’i engellemek için Diyarbakır'da bulunan 13. Kolordu Kumandanı Cevdet Bey Sivas'ta bulunan 3. Kolordu Kumandanlığını uyarmıştır. Cevdet Bey Maraş'ın İngiliz işgali altında bulunmasından ötürü Elbistan'ın stratejik durumunun Sivas, Kayseri ve Malatya Vilâyetlerine karşı önemli olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden İngiliz işgalindeki Maraş'a uğrayan Edward Noel’in Elbistan yolu ile Malatya'ya geçerken Elbistan ile Urfa arasındaki yolların krokisini alarak halk arasındaki mezhep farklılıklarını tetkik ettiğini ve Elbistan kazasındaki dağlık köylere uğrayarak buradaki Türk ahaliyi silahlanmaya ve isyana teşvik ettiğini bildirmiştir. Bu yüzden Elbistan'ın durumunun özel bir önem arz ettiğinden bahisle Cevdet Bey İngilizler'in Elbistan'a yapabilecekleri bir müdahaleyi önlemek için buraya kuvvet gönderilmesini diledi. Ayrıca Aziziye (Pınarbaşı)’deki alaydan ya da Sivas'tan Darende ve Gürün'e de bir kuvvet gönderilmesinin uygun olacağını bildirdi (Akbıyık, 1999: 27). Bunun için Elbistan Asker Alma Şubesindeki subaylar köylere gönderilmeli ve halk İngilizler'in bozguncu faaliyetlerine karşı bilinçlendirilmeli idi. Köylerdeki halka Noel’in zararlı faaliyetleri anlatılmalıydı. Buradaki subay sayısı bu işe kafi gelmezse Malatya civarındaki aydın subayların Elbistan Asker Alma Şubesine tayin edilmeleri gereklidir. Edward Noel Elbistan ve Pazarcık civarında Sinemenli Aşireti Reisi Hasan oğlu Tapo’nun yayladaki çadırına gitmiş bunların nüfuslarını kaydetmiştir. Noel Pazarcık’tan geçerken Ermeni iddialarının başlangıç noktasına adım attığını ifade ederek Pazarcıkta savaş öncesinde bile Ermeni nüfusunun 25 kişiyi geçmediğini belirtiyordu. Civar köylerde de bir tek Ermeni’ye rastlamanın mümkün olmadığını gördüğünü ve bu insanların Ermeni hakimiyetine sokulmak istenmesi hangi adâlet kavramıyla bağdaşabilir diye Londra’ya yazmış fakat hiçbir cevap alamamıştır (Öke, 1989: 75). Noel ayrıca aşiretler arasındaki lehçe farklılıkları üzerinde durmuştur. Atmalı Aşireti obasına da uğrayan Noel Yakup Paşa’nın misafiri olmuştur. Bu ziyaretler için Noel “ziyaretlerimizle Kürt millî duygularında uyanma gerçekleşmiştir” ifadesini kullanmıştır. (Öke, 1989: 29) Ancak bu aşiretlerin millî mücadeleye katılması bu ifadenin yalan olduğunu göstermiştir. Özellikle Tapo Ağa’nın vatanperverliği ona kaymakamlık verilmesi dile getirilecek kadar 13.kolordu komutanlığından Harbiye Nezaretine çekilen telgraflarda da belirtmişti (Sarınay, 2002: 179). Noel bu gezileri yaparken yanında İngiliz silahları ile donatılmış Diyarbakır Kürt havalisinden yirmi kadar fedai bulunuyordu. Gittiği yerlerdeki asker alma şubeleri Noel’e seyahat sebebini sorduğunda elçiliğin yardımı ile ve İçişleri Bakanlığı’nın belgesi ile dolaştığını söylüyordu. (Akbıyık, 1999: 28)Noel hatta Osmanlı Ordusu’nun İran’da bulunduğu sırada kendisinin de orada bulunduğunu , Anadolu’daki bir takım insanların da Ermeni taraftarı olduğunu iddia edecek kadar yalancı tavırlarla Türkleri ayrılıkçı fikirlerine ortak etmek istemiştir. 12.Kolordu Komutanlığı Halep’teki İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığına 12 eylül 1919 tarihinde bir protesto telgrafı çekti. Protestoda Noel’in “Edward Noel'in maiyetinde, Diyarbakırlı olup hükümetçe suçlu görülen, Cemil Paşazade Ekrem, Bedirhanîlerden Celadet, Kamuran, Hakkari'li Abdurrahim ismindeki kişiler ve silâhlı kişiler olduğu halde 3 Eylülde, Elbistan yolu ile Malatya'ya giderken bazı Türk köylere ve aşiretlere silâh tedarik etmelerini ve Osmanlı Hükümetine karşı ayaklanmalarını istediğini belirtiyor ve şu tenkitlerde bulunuyordu: Yüzbaşı Noel'in elinde Dahiliye Nezareti Müsteşarlığından, Doğu Vilayetlerinde Mütareke hükümlerini teftişe yetkili olduğuna dair bir belgesi var ise de bu belgede ismi Kolonel Noel olarak yazılmış ve yanında başka kişilerin bulunacağı kaydedilmemiştir. 19 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN Noel Diyarbakır Vilayetinde de dolaşmış Osmanlı Hükümeti aleyhine propagandalarda bulunmuş, hatta Milli aşireti reisi Mahmut Bey'e para teklifinde bulunmuş (Özçelik, 2003: 67) ve bölgede kısa bir süre sonra Osmanlı memur ve subaylarının kalmayacağını iddia etmiştir. Ancak halkın bu propagandalarına iltifat etmemesi üzerine Edward Noel Malatya civarına gitmiş aynı propagandalara orada da devam etmiştir. Diyarbakır Vilayetindeki hareketleri bilindiği için, Edward Noel bu defa isini ve unvanını değiştirerek kendisine yeni bir belge uydurmuştur. Noel'in bu faaliyetleri nezarete yazılmış, bölgede sükun ve asayişi bozan bu şahsın ve heyetin hemen geri alınması istenilmiştir. Cevdet Bey protestosunda ayrıca, Suriye'den Türkçe konuşanların uzaklaştırıldığını, eğer Halep'e Türklük propagandası için bir Türk subayı gönderilse, Edward Noel'e Anadolu’da tanınan seyahat serbestisi gibi bir imkan tanınması şöyle dursun, hemen idam edileceğinden emin olduğunu, Kolordu mıntıkasında sükunet ve asayişinin yerinde bulunduğunu, Mütareke hükümlerinin harfiyyen uygulandığını, eğer Mütarekenin tatbik edilip edilmediğinin araştırılması isteniliyorsa, bunun için Noel gibi siyasi propagandacıların değil, siyasetle uğraşmayan subayların gönderilmesinin gerektiğini bildiriyor ve Noel'in bölgeden hemen geri çekilmesini istiyordu (Albayrak Gazetesi 14 eylül 1335, sayı 27). Noel Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir Kürtçülük cereyanı çıkarmak maksadıyla yanındakilerle birlikte Malatya'ya gelmiş ve bura mutasarrıfı Halil Bey tarafından karşılanmıştır. Elazığ Valisi Ali Galip’in de oraya gelmesiyle bir araya gelmişlerdir. Bu durumu bir tamimle bütün valiliklere bildiren Mustafa Kemal bunların tamamının tutuklanmalarını emretmiştir (Atatürk, Cilt1: 117). Mustafa kemalin emriyle Türk askerî birlikleri Noel’i ve maiyetindekileri Kahta’ya kadar takip etti. Ancak orada Noel’in faaliyetlerini destekleyen Kürt aşiretinin herhangi bir saldırısına maruz kalmamak için daha fazla ilerlemedi (Karabekir,1995: 189). Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa 15.Kolordu Komutanlığına telgraf çekerek Ali Galip, Malatya Mutasarrıfı Halil Bey ve Noel’in Kahta taraflarında Bedir Ağa’nın yanına gittiklerini , aşiretlerden kuvvet toplamak suretiyle karşı bir harekâta girişebileceklerini hatta Maraş'taki İngiliz kuvvetlerinden de faydalanabileceklerini bildirdi. Ayrıca takipleri için 13. Kolorduya emir vererek 3.Kolordu’nun da kuvvetlerini mümkün olduğu kadar güneye indirerek bu hainlere kıpırdanacak fırsat verilmemesini istemiştir. Noel’in bölücülük faaliyetlerine karşı Mustafa Kemal Paşa 6 kasım 1919 tarihinde Temsil Heyeti adına kolorduluklara ve valiliklere bir yazı göndermiştir. Bu yazıda (Karabekir, 1995: 194) İngilizlerin teşviki ve Kürt Taavün Cemiyeti’nin propagandasıyla Kürtlerin millî hareketin karşısında olduklarına dair iddialarla İstanbul'da propagandalar yaptıklarına dair haberler alındığını belirterek, bu hareketi Kürt Ağa ve eşrafının hükûmet ve elçiliklere telgraf çekerek protesto etmelerini istedi (Baykal: 47). 28 Şubat 1919’da Fransız Le Temps Gazetesi Ermenilerin, mütareke hükümlerine aykırı bir şekilde Kilikya dedikleri bölgede Ermenistan kurma fikrini yayınladı. “Ermenilerin istekleri Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Erzurum, ve Trabzon vilâyetlerini içine alıyor ve yalnızca Dicle’nin güneyindeki Kürt bölgeleriyle OrduSivas çizgisinin batısındaki Türk bölgelerini dışarıda bırakıyor. Öte yandan Ermeniler Kilikya (Çukurova)’yı da yani Akdeniz’e kadar uzanacak, özellikle Mersin ve İskenderun Limanlarını kapsayacak bölgeyi de istiyorlar. Böylece Ermeni Devleti Toroslar’dan ve Sivas Yaylası’ndan itibaren Küçük Asya’nın bütün doğu kısmını işgal etmiş bulunacak, Karadeniz ve Akdeniz’e kıyısı bulunacak.” 20 MARAŞ’IN İNGİLİZLER TARAFINDAN HATİCE BAŞKAN Ermeni delegeleri Karadeniz konusunda Yunan Hükûmeti ile anlaştıklarını böylece bu isteklere Ermeniler Yunanistan'ın Trabzon'u istemeyeceğini ilâve etmektedirler. Buna karşılık Fransa'nın tarihî bir rol oynayacağı ve bazı haklar ortaya atacağı Kilikya ve İskenderun'a ilişkin Ermeni iddiaları ise Fransa hükumeti ile anlaşılmadan ileri sürülüyor” (Akyüz, 2003: 48). Bütün bu istekleri çok abartılı bulsa da Anadolu’da Ermeni devletleri kurulması fikrini destekleyen Le Temps Ermeni nüfusun çoğunluk teşkil etmediğini kaynaklarla belirttikten sonra Ermenilere şu tavsiyelerde bulunur (Akyüz, 1998: 128): “Ermeni nüfusunu, yoğun bir kitle teşkil edeceği küçük bir vatanda toplamaya mı çalışmalı yoksa her tarafta azınlıkta bulunacağı bir imparatorluk kesip biçerek bu nüfusun dağılışını kesin bir hâle mi sokmalı? Küçük bir vatan ile geniş bir imparatorluk fikri arasında Ermeni delegeleri dün imparatorluk lehinde konuştular. Kendi vatandaşlarının menfaati yönünden başka bir yol seçmek düşünülebilir.” Bir başka Fransız Gazetesi Journal des Débats Gazetesi’nde Ermeni isteklerinin ortaya konduğu şekliyle kabûl edilemeyeceğini yazmıştır. Fransız kamuoyu aynı dönemde Ermeni isteklerinden çok Yunanlıların batı Anadolu ve Trakya’daki isteklerini haklı görerek desteklemektedir. Bu yüzden Ermenilerin nüfus istatistiklerini yanlış bulurken yunanlıların Anadolu’daki nüfus verilerini tartışmasız yayınlamışlardır. Bu tavrın sebebi Fransa’nın Çukurova bölgesinde oynayacağı tarihi bir rolü olduğuna inanılması idi. Yani Çukurova Fransa’ya ait görülmek isteniyordu. Fransa’nın bu görüşleri Ermenileri Fransız desteğini alabilmek için Fransa mandasını kabûl etmeye götürmüştür. 21 FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ HATİCE BAŞKAN 3. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİ 1916 yazında londra’da Türkiye'yi paylaşma hesapları yapılırken Fransa temsilcisi George Picot, İngiliz temsilcisi Sir Mark Syke’ın huzurunda, Ermeni lider Bogos Nubar Paşa ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre Kilikya’da Türklere karşı savaşmak üzere bir Ermeni lejyonu kurulacaktır. Doğu Lejyonu denilen bu birlik, Fransa'nın Kilikya'da ileride gerçekleştirmeyi tasarladığı Küçük Ermeni Devleti ordusunun çekirdeği olacaktır (Yurtsever, 1976: 36). 1919 Temmuz ayında Klemanso ve Lloyd George Anlaşmasından sonra SuriyeKilikya olağanüstü komiserliği ve Doğu Orduları başkomutanlığına General Guro(Grouaud) tayin edilmişti. Müslümanlara hoş görünmek ve Fransız propagandasını Türk okullarında yaptırmak için Alabay Bremond görevlendirildi (Ener, Ankara, 14). General Guro 12 kasım 1919’da Çukurova’da teftişini bitirdi. Bremon’u Çukurova’ya getirdiği 80 bin kadar Ermeniyle birlikte birlikte bıraktı. Ayrıca Anadolu’nun diğer bölgelerinden de 50 bin kadar Ermeni'yi Antep, Maraş ve Zeytun’a getirmişti (Veou, 1937: 134). 3.1. Fransa’nın Çukurova’daki Emelleri Fransa’nın Çukurova’yı işgal etmesinin önemli bir sebebi de Çukurova’da kurulacak bir Ermeni devleti’yle Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesini önlemek istemesiydi. Böylelikle Suriye’deki Fransız hakimiyetine bir güvence teşkil edilecekti. Bu konuyu dile getiren o dönemin Fransa Başbakanı Briand şunları söylemiştir: “Adana Bölgesi ve Mersin limanıyla İskenderun, doğal ve mükemmel bir körfez teşkil eder. Buna karşılık stratejik savunmayı sağlayacak dağlar körfezden bir hayli uzaktır. İşte bu sebepledir ki, askerî tesir sahamızın sınırlarını, Ermenilerin rıza ve istekleri üzerine daha ötelere götürmek istedik” (Hatipoğlu, 2003: 951). Bu sözler esas maksadın Ermeniler eliyle Çukurova bölgesine hakim olarak işgal ettiği yerleri korumaya almaktı. Fransa Maraş’ı bir atlama taşı olarak görüyordu. Maraş’ı işgalin ardından Sivas’a oradan da Samsun’a geçecek Anadolu’yu ikiye ayıracak ve Kuvay-ı Milliyeyi tesirsiz hale getirecekti (Yurtsever, 1976: 90). Bu şekilde Ermenilere bir Ermeni devleti kuracağını vadeden Fransa onları kendi maksatlarına göre kullandı. Ermeniler de Franszıları kullanarak Türklere karşı kin kusarak ve eza işlemi başlattı (Görgülü, 1985: 21). Fransa için döğüştürülecek olan Ermeniler Ermeni lejyonu adıyla birlikler meydana getirmişlerdi. Bu gerçek savaşta Fransızlar'ın sadece 5 bin kayıp vermesiyle ispatlıdır. Aynı savaşta Ermeniler 30 bin Türkler ise 50 bin can vermişlerdi (Sert, 2005: 621). Daha Fransız-İngiliz muahedesi imzalanmadan evvel Adana’yı işgal etmiş olan Fransızlar burada katliamlar yaptıktan sonra diğer işgal bölgeleri olan İslahiye’ye 4 ocak 1919’da geçerken Cumalı ve Sarılar Türk köylerini yaktı ve çok sayıda Türk'ü öldürdü (Tansel, Cilt I, 1999: 219). Osmaniye’den Doktor Artin adındaki Ermeni; Maraş’taki Agop Hırlakyan’a telgraf çekerek “sayın misafirlerimizle birlikte Maraş’tayız”demişti. Ermeniler önceden bildikleri bu geliş için İngilizlere hazırladıklarından daha büyük bir karşılama yapmak istemişlerdi. Terzilerini gece gündüz çalıştırmışlar ve çok sayıda Ermeni ve Fransız bayrağı hazırlatmışlardı. Son telgrafla da hazırlıklar bitirildi. Ermeniler bu sayın dedikleri misafirlerinin bir süre sonra Maraş’ı Ermenilere bırakıp gideceklerine inanıyorlardı (Saral: 246). Halbuki Fransızlar Maraş’ı Ermenilere bırakmak bir yana 22 FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ HATİCE BAŞKAN daha çok destekledikleri Batı Anadolu’yu Yunanlılara bırakma işini bile istemiyorlar hatta Ayasofya’nın Ortadokslara bırakılmasını asla kabullenmiyorlardı. (Akyüz, 1988: 155). Bo konuda La Croix Gazetesi şöyle diyordu: “Biz anlaşmanın her sayfasında İngiltere tarafından oyuna getirildiğimizi görmekle hayrete düşüyoruz. Katoliklik Osmanlı egemenliği ile, ortadoksların sinsi baskısı ve Protestanların göz boyayıp yayılma politikasından daha iyi anlaşılır” (La Croix, 1 Juliet, 1920, s1) 3.2. Fransızlar'ın Maraş’a Gelişi: İngilizler döneminde bu hadiseler olurken İngiltere ve Fransa hükumetleri arasında Maraş'ın el değiştirmesi hususu görüşülüyordu ve Maraş'ın Fransız nüfuz bölgesi olmasına karar verildi. 15 Eylül 1919’da İngiliz- Fransız mukâvelesinin imzalanması Çukurova çevresi Türk Halkını çok fazla endişelendirmiştir.Çünkü Fransızlar Ermenilerin her taşkınlığını desteklemekteydiler ve Ermenilerin Adana-Hatay içinde adım attığı her yerde büyük katliamlar yaşanmaktaydı. İngilizler bölgeyi Fransızlara tümden terk ederken onların Arap memleketleri yani petrol bölgeleri üzerindeki dikkatlerini dağılmasının sağlayacak ve bölgedeki Türkleri Fransız zulmüne terk ederek Türkler'in de zarar görmesini sağlayacaklardı (Tansel, Cilt, 1999: 209). Bu değişim İrade-i Milliye tarafından Fransızlar gelmeden evvel duyurulmuştu (İrade-i Milliye Gazetesi 9 Kasım 1919). İngilizler zaten gidecekleri için Türklere Fransızlar kadar karışmamışlardır. Telgrafın sansürünü bazen uygulamıyorlardı (Abadie, 1993: 15). İskenderiye’den Meguerditchian imzasıyla Ermeni millî delegasyonu başkanı Bogos Nubar Paşa’ya yollanan çok gizli dosya’da Fransa’nın Çukurova’daki amaçları ve amacı gerçekleştirme yolu açıklanmaktadır. Fransızların Doğu Lejyonu’nu oluşturmalarının amacı küçük bir Ermeni Ordusu kurmak ve Kilikya topraklarında çarpışmaktı. Kafkaslarda oluşturulan gönüllü Ermeni alayları büyük Ermenistan’ı kurmak için çarpışırken ulusal hedefleri büyük ve küçük Ermenistan’ın kurulmasıydı (Dilan, 2005: 370). 29 Ekim 1919 çarşamba günü Yüzbaşı Julie ve ertesi günü de dört yüz Ermeni , bin Fransız ve beş yüz Cezayirli askerle Fontaine adında bir subay geldi (Bağdatlı, 1974: 45). Maraş’ı Fransızlar'ın 412. alaydan yarım bölük ile Millî Ermeni alayının 1. taburu ve 1.Sipahi takımı işgal etmişti. Antep ve Maraş sancakları Kilikya’daki Fransız komutanlığına bağlı olup Kolonel Saint- Marie’nin komutasındaydı. Julie’nin önünde ve arkasında on kadar Cezayir süvarisi,bunların arkasında iki süngülü arasında bir Fransız bayrağı ,onu takiben sarı elbiseli demir miğfreli piyade bölüklerini “Legion D’orient alayından bir tabur ve süvari müfrezesi”,onun ardından bir makineli tüfek bölüğü ve ağırlıklarla Şeyhadil mevkiinden şehre girdiler. Çanakçı Minos ile Çorbacıoğlu adlı Ermeniler 400 kadar Ermeni kızını Fransız askerlerine sundular. Ermenlerin yol boyunca yaptıkları nümayişler hakaret dolu ve son derece edepsizce idi. “ Aydoğdu gün doğdu burası Ermenistan oldu Fransızlar yedi lokumu … Gibi türküler söylereyek ve camilere çan takacaklarını, Müslümanları öldüreceklerini haykırdılar (Özalp, 1984: 21). 23 FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ HATİCE BAŞKAN Bu konularla ilgili olarak, o döneme ait resmî belgeler Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı Tarafından bir Doç. Dr. Yusuf Sarınay başkanlığındaki komisyonca transkript edilerek iki cilt halinde yayınlanmıştır. Maraş’a Fransızlarca işgali haberleri duyulduktan sonra ve Fransızlar Maraş'a geldikten sonra Antep’ten çekilen İngiliz kuvvetleriyle bunların yerine geçen Fransız kuvvetleri kumandanının müştereken imzaladıkları ve Antep'te yayınladıkları beyannameyi On Üçüncü Kolordu Kumandanlığı Erkânı-ı Harbiye Umumi Dairesi’ne yollamış ordan da Harbiye Nazırı imzasıyla Hariciye nezaretine yollanmıştır: “Antep Fransız Askerî Kuvvetleri Kumandanı Kaymakam Feliks Saint-Marie ve İngiliz Askerî Kuvvetleri Kumandanı Weir tarafından ortaklaşa imzalanarak 1-11-1919 tarihinde yayınlanan beyannamede; Paris İtilâf Meclisi’nin kararıyla Antep şehrini işgal eden İngiliz askerî kuvvetlerinin yerine Fransız askerî kuvvetleri geçeceği ve bu Fransız askerî kuvvetinin İngiliz askerî kuvveti gibi İtilâf kuvvetleri’nin hepsinin temsilcisi olup İngiliz askerlerinin Antebi işgal ettikleri sürece sahip oldukları görev ve yetkilerin aynısına sahip olduğunu belirtilir. Fransızlar'ın da görevlerinin işgal ettikleri bölgede İngiliz askerî kuvvetlerinin yaptığı gibi asayişi sürekli kılmaktan ibaret olacağını ve ister Müslüman, ister hristiyan veya başka mezheplere tâbi olsun Antep, Maraş ve Kilis bölgesi halkının korku ve endişeden uzak, rahatça yaşayıp işlerine devam edebildiklerini iddia eder. Ayrıca mütarekede belirtildiği gibi işgal kuvvetlerinin işgal ettikleri semtlerde Osmanlı Hükûmeti’ni işbaşında bırakacağını askerî kuvvetlerin vazifesinin sadece onu kontrol etmek olduğu ve Osmanlı Hükûmetinin asayiş ve adaleti sağladığı takdirde hükûmetin şeklinin değiştirilemeyeceği garantisini verir” (BOA, HR, SYS. 2542-9/26-28). Maraş Mutasarrıflığından 31 ekim 1919’da dahiliye Nezaretine gönderilen telgrafta Maraş'a Fransız askerî kıtalarının geldiği bildirilir. Yaklaşık yarısı Ermeni ve yarısının Fransız olan bu kuvvetin kasabaya girişi sırasında Ermeniler tarafından taşkınca yapılan gösterilere rağmen herhangi bir olayın çıkmasına meydan verilmemiş olduğu fakat bu durumun Müslümanları acı içinde bırakmış olduğu bu yüzden gerekli olan etkili siyasî tedbirlerin bir an önce alınarak millet ve devlet haklarının korunması için gereğinin yapılması ve livâ idaresi tarafından yapılacak uygulamanın açık biçimde bildirilmesi istenmiştir. (BOA, HR, SYS. 2542-4/1, 4). Fransızlar'ın Maraş'a geliş biçimleri Darende Kaymakamlığı’nın Dahiliye Nezareti’ne yolladığı bir yazı ile bildirilmiştir. 13 Kasım 1919 tarihli bu yazıda İngiliz askerlerinin yerine geçmek üzere Maraş'a gelen Fransızlar'ın 4 makineli tüfekle geldiklerini ve Maraş'taki Ermenilerin Fransızları ellerinde bayraklar ve üzerlerinde süslü elbiseler olmak üzere “yaşasın Kilikya, Ermenistan ! kahrolsun çekemeyenler!” diyerek karşıladıklarını belirtmiştir. Ermeniler Fransız desteğini aldıktan sonra ertesi gün beş Ermeni'nin hükumet dairesine giderek jandarma nöbetçisine genelevlerin ve kızların nerede olduğunu sormuşlar ve sonra çarşıdaki bir simitçi dükkanına girip “Türkler'in yedikleri bunlar mı” deyip simitleri ayaklarıyla çiğnediklerini yazmıştır (BOA, HR, SYS. 2543-5/ 28). Maraş’ın Fransızlarca işgali tüm yurtta büyük bir tepkiyle karşılanmış uzak yakın bir çok şehirde mitingler yapılmıştı. Bu miting yapılması ve protesto telgrafları çekilmesi emrini Mustafa Kemal vermişti. Kendisi Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti adına bir telgraf çekmiş ve basında da yayınlanmıştı. 16 Kasım 1919’da yayınlanan protesto telgrafında Mustafa Kemal önce İngilizler tarafından mütareke ahkamına aykırı olarak işgal edilen Maraş’ın bu sefer de yine mütarekeye aykırı bir biçimde işgaline “Düvel-i İtilafiye milletimizi vatanımızın en güzel en güzel parçalarından mahrum bırakmak hakkındaki mütakabil tasmimat ve tasavvurattan bir 24 FRANSIZLARIN MARAŞ’I İŞGALİ HATİCE BAŞKAN türlü sarf-ı nazar edemiyorlar. Osmanlı Devleti’nin yedi asırlık şaşalı bir hayat-ı tarihiyeye, seri ve kuvvetli bir inkişafı teceddüdün bütün esbab ve anasırına malik olduğunu nazarı dikkate almak istemiyorlar. Vatanımızdan koparılacak parçalarla beyinlerinde tevzini menafic çalışıyorlar” (Duman, 2005: 251) şeklinde fikirlerini belirtmiştir. İngiliz yüksek komiserliğine çekilen telgraf sayısı 80 il ve ilçeden çekilmiş olup mahalli cemiyetlerden çekilmiş olmasına rağmen birbirine benzemesi hususuyla millî hareketin bütünlüğünün ve yaygınlığının ortaya çıktığı görülmüştür (Şimşir, 1992: 223). 25-16 kasım tarihleri arasında çekilen telgraflarda işgalin mütarekeye, Vilson ilkelerine aykırı olduğu ve Ermeni zulmüne sebep olacağı belirtilmişti. Fransızlar'ın Maraş'a gelişiyle birlikte Ermeniler siyaseti bırakarak savaşçı olmuşlardı. Ramgavar Örgütü üyesi Telyan Ohannes, Aram Manukyanla birlikte saldırı faaliyetlerine başlamışlardı (Sert, 2005: 620) . 25 FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN 4. FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ YAKLAŞIMI 4.1. Açıksöz Gazetesi ve Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler 15 Haziran 1915’te Kastamonu’da yayına başlayan gazete 16 eylül 1919’da kuvay-ı Milliyeye katılmıştır. Gazetenin başyazarlığını önce Hüsnü Açıksöz yapmıştı, sonradan İsmail Habip ( Sevük) devam ettirmiştir. (Özçelik, 2003: 95) Çukurova’daki Fransız işgallerine karşı Kastamonu’da Nasrullah Meydanında yapılan miting gazetenin 16 Kasım tarihli 21.sayısının birinci sayfasında yer almıştır. Mitingin Gazetede yayınlanan metni şöyledir: “Mütâreke esnasında işgal hudutları dışında bulunan Urfa, Anteb ve Maraş'ın, esasen hukuk kaideleri ve mütareke şartlarına aykırı olarak, İngilizler tarafından işgal edilmiş olup, iadesine intizar edilmekte iken, İngilizlerin tahliyesini müteakip Fransızlar tarafından işgal edildiğini büyük bir teessürle halıcı aldık..." denildikten sonra, bu haksız işgal kınanmış ve hu illerin vatanın ayrılmaz parçalan olduğu hatırlatılarak, "..Hukuk ve istiklâlini muhafaza emrinde her türlü fedakarlığı göze almış olan milletimiz, öz vatanını hürriyet ve medeniyet-i cihana önder olan Fransızlar tarafından paymal edilmesi manasındaki bu hadiseyi şiddetle protesto eylemekte olduğumuzun ve hemen tahliyesini sabırsızlıkla belemekte olduğumuzun kamuoyuna duyurulmasını rica ederiz" Gazete’nin 16 Kasım 1916 tarihli aynı sayısında Mustafa Kemal Paşa’nın işgallerle ilgili protestosu da yer almıştır: "... Urfa, Anteb ve Maraş ile Adana vilayetimizdeki büyük bir çoğunluğunu İslam ve Türk teşkil eden en zengin topraklarımızı havza-i zülüm ve i'tisafa dahil eden ve kuzeye yaklaşık Sivas'a kadar uzanıp bu mübarek şehirleride dahiline alarak..." denilen yazıda, "...Milletimiz Erzurum ve Sivas Kongreleri ile kutsal haklara ve meşruiyeti müdâfa emrindeki azim ve kararını cihana ilan eylemişti. Binânaleyh bu ve bu gibi mevcudiyet ve istiklâl-i meşruumuza kasd eden caniyâne kararlara asla boyun eğmiyecektir..." Bu protestoname’ye 25 ekim- 16 Kasım 1919 tarihleri arasında güney illerin işgali için protesto çeken illerin adları ve protesto tarihleri de eklemiştir. 4.2. Albayrak Gazetesi ve Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler Bu gazete 1913 yılının mart ayında Erzurum’da yayına başlamıştır. Buradaki ittihad ve Terakki Cemiyeti tarafından kurulmuş olan Gazete Rus işgali sırasında bir süre kapanmış, 1.Dünya Savaşı’nın sonunda Rusların çekilmeleri üzerine yeniden yayına başlamıştır. Maraş ile ilgili olarak Fransız işgalinin ilk günlerinden itibaren yayınlarında yazılara yer vermiş olan Albayrak’ın 6 Kasım 1919 tarihli 42.sayısının birinci sayfasında şu ifadeler yer almıştır: "Öz Yurdlarımız İçin" başlığını taşıyan bir yazının altında "Adana, Maraş, Urfa, Anteb gibi Türkün öz yurtlarında sanki birtakım emrivakiler ihdasına doğru adımlar atıldığını, kemal-i hüzün ile haber alıyoruz". Denildikten sonra, "İnsan Hakları Beyannâmesiyle insanlığa yeni bir nur, ve hayat bahşeden necip Fransızların, bir asır sonra bu adil ve hak yolundan rücu ile bir milletin hakkı hürriyet ve istiklâlini sırf kuvvetle diğerine vermeğe çalışacağına inanmak, bizim için gayri mümkündür..." Aynı gazetenin 12 Kasım 1919 tarihli 44. sayısının 1.sayfasında ise : 26 FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN "Türk Varlığından Ayrılık Kabul Etmeyen Vatan Bucaklarından : İzmir, Adana, Maraş, Anteb, Urfa..." başlığı altında, "Müştak Sadık" imzasıyla, "En büyük vazife" adını taşıyan ve "Avrupa’nın Namerd Politikası" başlıklı makale yer almıştır. 4.3. İrade-i Milliye Gazetesi Ve İrade-i Milliye Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler 14 Eylül 1919’da Sivas’ta Heyet-i Temsiliye tarafından kurulmuştur. İstiklâl Harbinin ilk gazetesidir. Kuvay-ı Milliye’nin yayınladığı ilk gazetedir. (Özçelik, 2003: 91) Sivas Kongresi haberlerinden başka yurdun dört bir yanından da haberler ve yorumlar yayınlamaktaydı. Özellikle işgal bölgeleriyle ilgili olayları mümkün olduğunca gün be gün , en yakın günde yayınlamaktaydı. Gazete Güney İllerimizin Fransızlar tarafından işgalini günlerce ve kapsamlı bir şekilde protesto etmiş, İtilaflara karşı güçlü bir kamuoyu oluşturacak şekilde ciddi ve yoğun bir haber-yorum içeriği meydana getirmiştir. “Maraş’ta Ermeniler” İrade-i Milliye Gazetesi, 12 Nisan 1919 sayfa 2 “Maraş’ta Ermeniler envâ’-ı ni’am ve eltâfıyla perverde oldukları hükümet-i seniyyeye ve mümessillere mürâcaat ederek İslam vatandaşlarıyla hem-dest –i vifâk yaşayacaklarını ve hâricin iğvââtına artık dökülecek kanları olmadığını bildirmişlerdir. Bu mürâcaatın hiçbir tazyîk neticesi olmadığına Maraş’taki Amerikalıları işhâd etmektedirler.” Fransızlar'ın Maraş’ı işgal etmeden önce İngiliz Fransız mukavelenamesi imzalanır imzalanmaz Mustafa Kemal Paşa tepki göstermiştir. Çünkü Fransızlar'ın Ermenilerle birlikte geleceğini biliyordu (Duman, 2005: 251). 16 Kasım 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın bu değişime tepkisini dile getirdiği bir protestoname İrade-i Milliye Gazetesi’nde de yayınlanmıştır: “Protestonâme” İrade-i Milliye Gazetesi, 17 Kasım 1919 sayı 12 “İngiltere tarafından mütâreke nâmına ahkâmına muğâyir olarak işğâl edilmişiken ahiren tahliye olunan Ayntab, Maraş ve Urfa’yı bu kerre de Fransızlar işğâl etti. Bundan anlaşıldığına göre düvel-i i’tilâfiye milletimizi ve vatanımızın en güzel parçalarından mahrûm bırakmak hakkındaki mütekâbil tasmîmât ve tasavvurâtdan bir dürlü sarf-ı nazar edemiyorlar. Sulh konferansının mukarrerâtına istinâd etmeksizin sûret-i zâhirede muvakkat ve ihtiyâtî bir işğâldir diyerek projelerini tatbik ediyorlar. Osmanlı devletinin yedi asırlık şa’şaalı bir hayat-ı tarihiyeye ve seri’ ve kuvvetli bir inkişâf-ı teceddüdün bütün esbâb ve anâsırına mâlik olduğnu nazar-ı dikkata almak istemiyorlar. Vatanımızın uzviyetten koparılacak parçalarla beynlerinde tevzin-i menâfia çalışıyorlar. Düvel-i i’tilâfiyenin harekât ve tatbikât-ı vâkıası gayr-ı insanî olduktan başka adalet-i tabiiyyeyi ve sulh konferansında kemâl-i azamet ve haşmetle ilân edilmiş olan esâsâtı ve Türkiye’ye bütün cihân muvâcehesinde Wilson Prensiplerinin onikinci maddesiyle edilen va’dleri ... etmektedir. Türkiye’nin taksimine yol bulmak emeliyle Yunanlılara işğâl ettirilen Aydın vilayetindeki kıtâl, Ermenileri alet eden Fransızların işğâl ettiği Adana vilayetinde, Maraş, Urfa ve Ayntab’da bütün bu siyasi haksızlıklara bir zamime teşkil ediyor. Düvel-i i’tilâfiyenin bugüne kadar yapmış ve yapmakta olduğu muâmelât-ı hak-şikenâneyi kemâl-i şiddetle protesto eder ve onların memleketimiz ve milletimiz içün daha insanî ve daha adaletkâr hissiyâta 27 FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN arzularıyla avdet etmelerini temenni ederiz. Meşrû’ feryâdımızın bütün haksızlıklara rıza göstermeyeceklerine emin bulunduğumuz Avrupa ve Amerika milletlerine semâ’ edilmesini [duyurulmasını] isteriz. Cemiyet-i heyet-i temsiliyesi nâmına Mustafa Kemal”. “Mardin’de Akdedilen Miting” İrade-i Milliye Gazetesi, 3 Kasım 1919 “Milyonlarca müslümanlar ve Osmanlılar nâmına yirmibeş bin nüfusun akdettiği mitingte Mardin Müdâfaa-i Hukku-ı Milliyesi de tercüman-ı efkâr olduğu ahalinin teskin-i heyecânı içün mevâdd-ı âtiyeye kat’i cevâb istirhâmında bulunuyor: 1-Mütâreke ahkâmı ve prensipleri hil3afına ba’de’l-mütâreke haksız yere işğâl edilen eczâ-yı vatandan Maraş, Urfa, Ayntab livâlarının İngiltere devlet-i fahimesi tarafından tahliyeye başlanmasına teşekkür ederiz. Fakat Fransa hükümet-i fahimesinin hiçbir hak ve adalete müstenid olmayarak bu livâları işğâl altına almasına teşebbüs etmesini ise şiddetle protesto eder ve millet-i necibenin bu işğâllere karşı bi’l-fiil müdâfaa eyliyeceğini beyân ederek bu münâsebetle haksız yere işğâl altına alınmış olan tekmîl yerlerimizin tahliye edilmesini düvel-i muazzama-i i’tilâfiyenin adaletinden sabırsızlıkla intizâr ve taleb eyleriz. Yine İrade-i Millîye’de yayınlanan Adana Ahvâli Başlıklı haberde de Ermenilerin sayılarının Fransızlar'ın gelmesiyle birlikte artığını ve Ermenilerin bölük bölük gelmeye devam ettiğini , yakında bölgede çok büyük bir kanlı savaşın çıkacağından bahsetmektedir.” “Adana Ahvâli” İrade-i Milliye Gazetesi, 24 Kasım 1919 [Adana’da, Fransızların da desteğiyle Ermenilerle müslümanlar arasındaki çatışmalar ele alınıyor. “...vilâyât-ı şarkiyeden, Maraş, Urfa, Ayntab, ...Suriye ve Halep istikâmetlerinden fevc fevc Ermeniler muhâceret etmekte devam ediyorlar. Adana şehrinin...de bir Ermeni kasabası inşâsı tasavvur olunuyor ve bunun içün onbin amelenin çalışacağı rivâyet ediliyor. Yakında pek büyük ve kanlı iğtişâşâtın vukuu tahmin olunabilir. Avrupalıların ittihaz edindikleri bu meslek halk arasında eski ehl-i salib hücumlarını, ehl-i salib zihniyetlerini ihsas ediyor. General Goron’un Beyrut’a çıktığı burada rivayet ediliyor. Adana, Ayntab, Maraş ve Urfa havalisinde sekizbin Fransız askeri mevcut bulunduğunu söylüyorlar. Ve bu askerin vazifesi hristiyanlık hesabına Ermenilerin burada tefevvuk ve teessüsünü temin ve teshil etmekten ibaret olduğuna hükm ediliyor. İngiltere-Fransa i’tilâfının son şekli memleketimizde tatbike başlanarak müslümanların her türlü hukuk ve mukaddesâtı hristiyanlığın menâfii nâmına tahrib edildiği günden beri bu nüfuz-ı müessir zeval bulmaya başladı. Buralardaki ahali kendilerine yapılan mezalimin elbet bütün âlem-i İslam’da pek mühim tesirât uyandıracağını, binâenaleyh çarpışmaktan usanmayacaklarını söylüyorlar. Fransızlar Maraş, Urfa, Ayntab ve havalisini İngilizlerden teslim almışlardır. Fransızlar son günlerde Edirne tarikiyle İstanbul’a getirmeye başladıkları askeri bahren Beyrut’a, Mersin’e gönderiyorlar. Şimdiye kadar dört vapurla ikibin kişi Beyrut ve Mersin’e çıkmıştır. Bu suretle kuvâ-yı lazimeyi tahşid ettikten sonra Fransızların son 28 FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN Fransız-İngiliz i’tilafı mucebince Diyarbakır, Malatya, Harput ve Sivas’a kadar işğale teşebbüsleri muhtemel görülüyor. “Adana Ahvâli” sayı 14, 1 Ekim 1919 Suriye ve Filistin’deki Ermenilerin kâmilen Adana’ya sevk edilmekte olduğu haber alınmaktadır. Adana’ya Halep’ten tehcir suretiyle celb edilen Ermenilere mukabil Adana’da yerleşmiş olan Kürt muhâcirleri dahi Fransızlar tarafından Mardin’e sevk edilmişlerdir. Cebren teksif edilen gayr-i Müslim unsurlara istinat ettirilecek nüfuz-ı siyasileri memleketin sahib-i hakikisi olan Müslümanların ne nazarla telakki edeceklerini medeniyet âlemi düşünmelidir. 4.4. Türk Dünyası Gazetesi’nde Çıkan Haberler “Millî Mevcudyetimize Yapılan Tecavüzlerı Protesto” Türk Dünyası Gazetesi 14 Kasım 1919 s1 “Ayntab, Maraş, Urfa’nın Fransızlar tarafından işğâli- Aydın’da Rumlar, Adana’da Ermeniler- milletin heyecanlı bir protestosu Dün Matbûât Cemiyetine Mustafa Kemal Paşa tarafından heyet-i temsiliye nâmına âtideki telgrafnâme gönderilmiştir. Sivas 11 Teşrin-i sâni – Ingilizler tarafından mütarekenâme ahkâmına muğâyir olarak işğâl edilmiş iken ahiren tahliye olunan Ayntab, Maraş, Urfa’yı bu defa da Fransızlar işğâl etti. Bundan anlaşıldığına göre düvel-i i’tilâfiye milletimizi, vatanımızın en güzel parçalarından mahrûm bırakmak hakkındaki mükâbil tasavvurâtdan bir dürlü sarf-ı nazar edemiyorlar ve sulh konferansının mukarrerâtına intizâr etmeksizin sûret-i zâhirede muvakkat ve ihtiyâtî bir işğâldir diyerek projelerini tatbik ediyorlar. Osmanlı devletinin yedi asırlık şa’şaalı bir hayat-ı tarihiyeye seri’ ve kuvvetli bir inkişâf ve teceddüdün bütün esbâb ve anâsırına mâlik olduğunu nazar-ı dikkata almak istemiyorlar. Vatanımızın vücudundan koparılacak parçalarla beynlerinde tevzin-i menâfie çalışıyorlar. Düvel-i i’tilâfiyenin harekât ve tatbikât-ı vâkıası gayr-ı insanî olduktan başka hak ve adaleti ve sulh konferansında kemâl-i azamet ve haşmetle i’lân edilmiş olan esâsâtı ve Türkiye’ye bütün cihân muvâcehesinde Wilson Prensiplerinin onikinci maddesiyle edilen va’dleri ihmal etmektedir.” 4.5. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler Maraş’ta yaşanan Uzunoluk hadisesi’ni Pazarcıktan gelen bir protesto telgrafını yayınlayarak duyurmuştur. Bu telgraf Millî Kongre Cemiyeti mensuplarına ulaştırılmak üzere yollanmış ve gazetede de yayınlanmıştır. “Pazarcığın Protesto Telgrafı” Hakimiyet-ı Milliye Gazetesi 15 Aralık 1919 Mıllı Kongre Riyâsetıne “Fransız kuvâ-yı işğâliye kumandanları ahkâm-ı mütârekeyi muhil her gün bir hatve daha tecavüz eyliyor. Maraş işğâlinin birinci günü muhadderât-ı İslamiyeye [İslami örtü ve örtülülere] tecavüz edildi. Depolardaki esliha ve bombalar Ermeni vatandaşlarımıza tevzi olundu. Geceleri polis ve jandarma devriyelerimiz 29 FRANSIZLAR’IN MARAŞ’I İŞGALİNE MİLLÎ BASININ… HATİCE BAŞKAN öldürüldü. Aşiret reisleri para ve rütbe ile iğfale, ihtilale, isyana davet olunarak beyne’lanâsır tohum-ı nifak ve kıtal ekilmeğe başlandı. Kanun ve hükümet her dakika bir müdâhaleye uğradı. Zâde-i teşvikleri olan...havsala-i sabr u tahammül ihata edemez oldu. Bu defa da Maraş’a gelen bir Fransız cenerali cesim toplar getireceğini, hükümete vaz’-ı yed edeceğini, bir takım adamların habis ve nefy edileceğini beyan etti. Istanbul’da Fransız favka’l-âde komiserliği tararfından hükümet-i metbuası nâmına hâriciye nâzırımıza Maraş, Ayntab, Urfa livalarının işğâli sırf bir karakol tebdili makamında olduğunu ve işğâlin muvakkat bir mahiyette bulunduğunu beyan etmiş ve bu beyanat mesned ittihaz olunmuş iken hergün memlekete asker, top, mitralyöz ... götürüyorlar. Halbuki ... biz İslamlar hiç sir tecavüz perverde etmediğimiz gibi bütün anasır beyninde mütemadi bir râbıta-i ittihad ve imtizâc hükümferma iken tecavüzatın tevalisi, sevkiyatın temadisi ve beyne’l-anasır nifak ve ihtilale karşı ba’de ma lâkayd kalmakta mazurdur. Biz şimdiye kadar Ingiltere, Amerika, Fransa ve İtalya’nın masum ve necib milletlerinin şeref ve namusları namına verilen mevâid-i kaviyyeye i’timâden sükûnetle muamele etmştik. Fakat yapılan tecavüzler hudud-ı tahammülümüzü geçiyor. Tevali eden müdahaleler vicda-ı umumiyi tazyik ediyor. Cihan-ı medeniyet mülkümüzü harâbezâra çevirmek, masum ve mazlum mezarına döndürmek, ... insaniyet bir levha-i cinayata şahid olmak istemiyor ise ey hak ve adaletin menbaı olan vicdan-ı umumi-i beşer, bu mezalim-i vicdansâza nihayet veriniz. Aksi takdirde … son varlığımızı vermekten ve kanlarımızı isâra hazırlanmış … Işbu protestomuzun birer sûreti Beyrut’ta bulunan Fransız cenerali Goro’ya, bir nüshası Adana işğâl kumandanlığına, bir nüshası da i’tilâf mümessillerine verilmiştir. Eşraftan Batumlu Ali, Pazarcık mutemedi Veli, Atmalı aşireti reisi Paşa, Belediye Reisi Hacı Mehmed, Şerbeti aşireti reisi Tabo, mücâhidînden ….” 30 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER 5.FRANSIZ İŞGALİNDEKİ TAŞKINLIKLAR MARAŞ’TA HATİCE BAŞKAN ERMENİLER’İN YAPTIĞI 5.1. Uzunoluk Hadisesi Ermenilerin taşkınlıkları Fransızlar'ın gelmesiyle iyice artmıştı ki daha Fransızlar'ın gelişinden iki gün sonra Fransız askerleri ve onları gezdirmek niyetiyle Fransız askerî üniforması giymiş Ermeniler çarşıya çıktı. Kilikya hükumetinin kurulduğunu ilân etmeye başladılar. Buna tahammül edemeyen Türk halkından bazısı çarşı karakol amiri Komser Cemil vasıtasıyla taşkınlıkların engelenmesi için Mutasarrıf Ata Bey’e haber yolladılar. Ata Bey ise bu müracatı yapanları hadise çıkarmamaları için tevkif ettirdi (Özalp, 1984: 22). Bu sırada Ermeniler yeni bir Fransız kuvvetinin daha De Fontaine komutasında dört yüz Ermeni, bin Fransız beş yüz Cezayirli ile gelmesiyle (30 ekim 1919) şımarmışlardı. Çarşıda önlerine gelen Türk'e sataştılar, hakaret ettiler hatta hükumet binası önüne geldiklerinde kapıdaki nöbetçiye sataşıp genelev sordular. Hükûmeti tahkir eden laflar ettiler ve ordan geçmekte olan bir posta müvezzinini dövdüler. Çarşıda yaptıklarına karşılık bir engelle karşılaşmamışlardı. Bu yüzden kışlaya dönerken iyice saldırganlaştılar. Kışla yolunda Uzunoluk’tan geçerken bir kadına sataştılar. Akşam üzeri gerçekleşen olayda Uzunoluk Çarsısı’nın köprüye yakın bir yerde bir Çavuşlu Mahallesi’nden olup değirmenden gelmekte olan ve kucağında iki yaşında bir çocuk bulunan Elbistanlı Asaf’ın karısı Elife’ye musallat olarak dinine küfreden Ermeni “daha yüzün kapalı mı kalacak?” diyerek yüz peçesini alıp götürür (BOA, HR, SYS. 2543-7/10, 30, 72). Durumu gören Türklerden bazıları hemen taşlarla mücadeleye girişmişler Ermeniler de bunlara silahla kullanmaya kalkmış o sırada henüz şehri terk etmemiş olan İngiliz süvarilerinin yetişmesi ile olay son bulmuştu. Polis Memuru Sabri Efendi olayı araştırmak üzere Uzunoluk çarşısına geldiğinde yani yarım saat kadar sonra Ermeniler gelerek aynı yerde ikinci bir hadise çıkarırlar. Fransız elbiseli Ermeniler hamamdan çıkan kadınlara yanaşarak “burası artık Türkler'in değildir,Fransız memleketinde peçe ile gezilmez” diyerek birinin peçesini yırtar (Özalp, 1984: 23). Bu İngiliz işgalinin ilk gününden beri beklenen olayların öncüsü oldu (Tansel, cilt2,1991: 210). Çünkü peçesi yırtılan kadın bayılmış, diğerleri de bağırmaya başlamışlardı. Hadiseyi Kel Hancı’nın kahvesinden seyreden Türkler hemen gelerek müdahalede bulundular. Fransız ve Ermenilere nasihat ederek yollarına doğru dürüst gitmelerini söyleyen Çakmakçı Said ve Caffarkabuloğlu Osman düşman kurşunu ve dipçiğiyle ağır yaralandı.çakmakçı Said’in yarası ağır olup yere düşünce Uzunoluk Camii’nin altmışlık müezzini Hacı Sütçü İmam başından beri koruduğu soğukkanlılığını bozarak geldi ve Karadağ tabancısını peçe yırtan ve Çakmakçı Said’i yaralayan Ermeni'ye doğrulttu. “Durun bire densizler! Durun bre köpek soyları namus günüdür” dedi ve silahını ateşledi. Diğer Ermeniler kaçışırken silah sesine İngiliz ve Fransız devriyleri geldi.Yaralı Ermeni'yi otomobille kışlaya götürdüler. Ermeniler yaralılarını kışlaya götürüken sağa sola ateş ediyorlardı bu sırada medrese üzerinde bulunan Zülfikâr Çavuşoğlu Hüseyin’i şehit ettiler. Hüseyin Maraş Kurtuluş Savaşı’nın ilk şehididir. Sütçü İmam ise Nalbant Bekir’den emanet aldığı at ile uzaklaştı. Bu at ile Ahır Dağı’nı aşarken Süleymanlı’dan Maraş’a gelmekte olan bir Fransız müfrezesiyle İncebel’de karşılaştı. Olaydan haberleri olmayan Franzsılar Hacı Sütçü’nün tabancasını alıp kendisini bıraktı. Sütçü İmam yoluna devam ederek Bertiz’in Ağabeyli Köyündeki Bayezid Oğlu Muharrem’in yanına gitti (Özalp, 1984: 24). 31 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN Osmanlı Resmî Belgelerinde konuyla ilgili soruşturma fezlekesi suretinde aynı konu şu şekilde geçer: “Necib oğlu Derviş Efendi'nin evinin önünde yine bir Ermeni neferi hayvanlarına bakmak üzere sokağa çıkmış olan Begtutiye mahallesinden Gülekci Halil'in karısı elli yaşındaki Fatma'ya tecavüz ve hakaret ederek yüzünün peçesini alıp yırtmış ve başından çarşafını arkaya atarak "Artık biz geldik, hürriyet oldu, daha mı böyle gezeceksiniz?" diye sövüp saymıştır. Polis Sabri Efendi kadının yere yıkıldığını ve tecavüz eden neferin elinde de bıçak olduğunu görür görmez derhal oraya giderek çıkması muhtemel olan bir olayın önüne geçmeye çalışmıştır. Bahsedilen Ermeni neferi polis efendiye de cebinden çıkardığı revolveri göstermiş ise de şımarmıştır. Orada bulunan sekiz-on kadar Ermeni gönüllüsünden bazısı tecavüz eden askere yardım ederken içlerinden birisi de engel olmak istemiş ve hatta engel olmak isteyen asker gerek halk ve gerek polis efendiye karşı neferin tecavüzünden dolayı özür dileyerek tecavüz edenlerin subayları aracılığıyla cezalandırılmasını sağlayacağını söylemiş ve oradan ayrılmışlardır. Ermeni gönüllülerinin toplu olarak yollarına devam ettikleri ve polis efendinin de tecavüze uğrayan Fatma'yı alıp hükümete gittiği sırada çarşıda tekrar kavga çıkmış, silahların sıkılıp, kötü olayların çıktığı anlaşılmıştır. Bu olayların sebebi araştırıldığında aslında sarhoş olan Ermeni askerlerinin polisten ayrılıp yollarına gittikleri sırada din ve imana küfrettikleri, hatta o sırada dükkanın dışarısında bulunan (Sütçü Hacı İmam) adındaki kişinin kendi aralarından geçmiş olduğu bahanesiyle ona da saldırdıkları ve bunun üzerine hemen aynı mevkide Müslüman kadınlardan ikisine yapılan haksız saldırılardan fevkalade üzgün olan Müslüman halkın Hacı İmam'in sözlerinden etkilenerek Ermeni askerlerini arkadan takip ettikleri ve onlara yetiştikten sonra birbirleriyle kavgaya başladıkları bildirilmiştir. Ermeni askerlerden biri belinden çıkardığı manevra kayısıyla Hacı İmam'ı yaralayıp diğer arkadaşlarının da silah atmaya başlamaları üzerine halk tekrar geriye kaçmıştır. O sırada yemek için evine gitmekte olan jandarma Nebi oğlu Mehmed'e rastlayan Ermeniler onu sağ gözünün üstünden yaralayıp, kasaturasını almışlar ve hiçbir şeyden haberi olmayıp çeltik işinden gelmekte olan Restebaiye mahallesinden Sakar Kıyalı oğlu Keto Osmanı feci şekilde revolver kurşunuyla yüzünden ve Çavuşlu mahallesi camii civarında karşılaştıkları Zülfikâr oğlu Hüseyin Çavuş'u kayış ve kamçılarla yaralamışlardır. Çarşıdan gelmekte olan üç Ermeni askerinin de kahveden evine gitmekte olan Çavuşlu mahallesinden Çakmakçı oğlu Said'e üç defa revolverle ateş ettikleri ve mermilerin ikisinin boşa gidip birinin sırtına isabet ederek ön tarafından çıktığı ve kamçı ile de yüzünden yaraladıkları anlaşılmıştır. Uzunoluk Camii hizasında ise bir Ermeni neferi yaralanmıştır. Yaralanma şekline gelince; yukarıda ismi geçen Sütçü Hacı İmam'ın bahsedilen camiin merdiveninde bekleyerek oradan geçmekte olan iki Ermeni askerinden birisini silah sıkarak öldürdüğü söylenmektedir. Soruşturma sırasında katil olduğu anlaşılan Hacı İmam'a silahın Reşbaiye Mahallesi'nden İmam Bey tarafından verildiği ve Uzunoluk'dan Cephaneağası oğlu Hasan ve Göde Ali ve Toros ve Kel Ali adındaki kişilerin de kışkırtıcı oldukları iddia edilmiş ise de İmam Bey'e bu 32 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN şekilde silah verildiğine dair hiçbir şahidin şehadetine ve bu hususta açık bir ifadeye rastlanmamıştır. Ancak şahitlerden Kahveci Kigork öldürme olayından önce silahsız olarak İmam Bey'in Orman Dairesi olarak kabul edilen dairenin avlusuna girdiğini ve sonra oradan silahlı çıktığım söylerken, bahsedilen kapıya bitişik olan dükkanın sahibi Samuel adlı kişi de Hacı İmam'ın asla bahsedilen dairenin avlusuna girmediği, yukarıdan gelerek doğruca camiiye girdiğini söyleyerek diğerine zıt ifadelerde bulunmuşlardır. Hacı İmam'ın daire avlusunun içerisine girdiği farz edilse bile bahsedilen yerde İmanı Bey'in doğrudan doğruya müştemilatından olmayıp Orman İdaresi'nin avlusu bulunmaktadır. Olay sırasında daire müdürü içerde olup, dövülen jandarma Mehmed ile beraber daha bir takını kişiler korunmak için içeriye girmişlerdir. O sırada İmam Bey'in de namaz kılmak için camide bulunduğunun anlaşılması üzerine İmam Bey tarafından silah verilmesi olayı ispatlanamamıştır” (BOA, HR, SYS. 2543-7/10, 30, 72). Diğerleri için olduğu iddia olunan tahrike gelince: Bunlardan Toros adlı şahıs o gün kuşluk vakti dükkanında bulunduğu sırada birkaç Ermeni askeri gelmiş, içlerinden birisi beşer guruşa üç aded tütün paketi aldıktan sonra kendisinden yirmi guruş daha madeni para alarak yerine on guruşa tedavül eden bir İngiliz kağıt parası vermişlerdir. Sonunda birçok uğraşının ardından yirmi guruş madeni akçeyi geri alarak yerine Osmanlı kağıt parası vermek suretiyle aralarındaki çekişme çözülmüş ve bu şekilde uygunsuz durumun devamından kaçınmak için saat yedide dükkanını kapayarak, evine gidip bir daha çıkmamıştır. Cephane ağasının oğlu Ha-san'da saldırıya uğrayan kadını Polis Sabri Efendi ile beraber hükümete götürmüş, olay mahallinde kesinlikle bulunmadığı anlaşılmıştır. Göde Ali ile Kel Ali'nin de öldürme ve bozgunculuğa yönelik söz ve davranışa cüret ettikleri ispatlanamamıştır (Akbıyık, 1999: 126). Maraş’ta kadınlara sarkıntılıkla başlayan Uzunoluk Olayı’nın benzeri Kayabaşı Mahalesi’nde de yaşanmıştır. Maraş’ın Bertiz Köyünden Rençber Ali kızı Hurşit adındaki bir kadının anlattıklarına böyle bir sarkıntılık onun da başına gelmiştir. Hurşit Hanım’ın anlattığına göre Uzunoluk’ta yaşanan saldırıyla aynı gün bacısı Hayriye’yi almak için Kayabaşı Mahallesi’ne gitmiş onu evinden alarak beraber yola çıkmışlar, caminin alt yanından geçerken Fransız ya da Ermeni olduğunu bilmediği birisi yollarını kesmiş, başörtüsünü çekmiş ve onu korkutmak istemiştir. Ancak Hurşit Kadın korkmadan “senin kurşunun bana değmez” diyerek kaçmış , arkasından ateş edilmiş ise de kendisine isabet etmemiştir (Akbıyık, 1999: 129). Uzunoluk’taki hadiseden bir gün sonra 31 ekim 1919’da İngiliz Generali Vuağer ile Kaymakam Sent Mari devir teslim için Maraş’a geldiler ve Maraş’ı Fransız komutanına devrettiler. Yaralanan Ermeni de o gün öldü ve büyük bir törenle Kale dibindeki kilisede gömdüler. Üç gün çan çaldığı ve bir manga askerin ölüyü beklediği söylenir (Özalp, 2002: 24). Uzunoluk’taki olaydan sonra her tarafta Sütçü Hacı İmam'ı arayan Ermeniler onu bulamadılar. Fakat Karaküçük Zeytinliği yanından geçen Antep yolu üzerinde bulundu bir Türk gencinin bedeni bulundu. Elleri arakadan bağlı halde, boğazı , kulakları, burnu kesilmiş ve bütün azaları bedeninden ayrılmış olarak bulunan kişinin O’nun dayısı oğlu Atoluğu Mahallesinden Tiyeklioğlu Kadir olduğu anlaşıldı. Bu olay Ermenilerin Sütçü İmam’a düşmanlığının bir sonucu olarak bilindi. Bu cesedin birkaç cepheden resmini çekmek isteyenlere Mutasarrıf Ata Bey “isyan mı çıkaracaksınız” diyerek mani oldu (Özalp, Ankara, 24). Bununla birlikte Maraş mutasarrıflığından Dahiliye Nezaretine ertesi gün telgraf çekilerek Ermeni saldırganlıkları anlatılmıştır. Telgrafta Maraş'a gelen Fransız 33 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN kıtalarının yüzde doksanının Ermeni askerleri olduğu bunların memlekete gelir gelmez Müslüman ahaliye karşı adeta düşman vaziyeti almış olduklarından bahisle bazı Ermeni askerlerin hükumet kapısındaki nöbetçiye hücum etmek,diğer taraftan yollarda rastladıkları polis memurunu ve Müslüman ahaliyi dövmek, aşağılamak ve Müslüman kadınların yüzlerini zorla açtırmak gibi kötü davranışlara cüret ettiklerini bildirir. Yine Ermenilerin akşam üzeri çakmakçı Saidle Sütçü’yü döverek kurşunla yaraladıklarını ve kasaba civarındaki bir Müslüman'ı feci bir şekilde öldürdüklerini izah eder. Fransız kumandanlığının böyle durumların tekrar etmeyeceğine dair vaade bulunduğunu ancak Ermeni askerlerin değiştirilmedikçe korkunun giderilmesinin imkansız olup daha kötü durumların ortaya çıkacağının anlaşıldığı ve Ermeni askerlerinin mutlaka değiştirilmesi yoluna gidilmesi ve neticenin bildirilmesini ister. (BOA, HR, SYS. 2543-1/13-16). Aynı gün Şeyhadil’de gezerken arkadaşlarından biraz geri kalan Nasıroğlu Mehmed silahlı Ermeniler tarafından başı pala ile kesilerek öldürüldü. Olayı gören arkadaşları silahsız olduklarından kaçarak bunu halka anlatmışlardır. Bir başka yerde Küçük Çavuşlu Restabaiye Camii’nde ezan okunurken yanındaki arkadaşına “eşek anırıyor git te torbasını geçir başına “ der ve bunu duyan Demirci Ahmed Ermeni'nin ağzını burnunu kırdı. Fransız subaylarının müdahalesi ve Ermeni'yi uyarmaları üzerine olayın büyümesi o sırada önlendi fakat o gece bir muhacir şehit edildi (Özalp, 1984: 25). Üst üste gelen bu olaylar sebebiyle şehrin ileri gelenleri ve memurlardan 11 kişi 2 kasım 1919’da imzaladıkları bir protestonâmeyi Antep'teki Fransız Komutanlığına telgraf çektiler.2 kasım 1918 tarihli telgraf : “Sekiz aylık bir İngiliz işgalinden sonra memleket Fransız işgaline uğradı. İngilizlerin işgali esnasında millî ve dinî duyguları incitecek mahiyette hiçbir olay olmamıştır. Bütün cihan malûm olan Fransız adâlet ve medeniyetine dayanan bizleri kalblerimizde bu işgal dolayısıyla hiçbir değişiklik olmadı. Fakat çoğunluğunu Adana ve civarı Ermenilerinin teşkil ettiği işgal kıtaları geldiklerinin ertesi gününden itibaren Müslüman hakkında büyük bir düşmanlık duygusu göstermekten çekinmediler. Bunların yapmaktan utanmadıkları işler polis raporuyla sabit olduğu gibi Fransız ve İngiliz kumandanları tarafından gözle görülmüştür. Yapmaktan utanmadıkları işler şunlarıdır : a) Ermeniler sokak ve çarşılardan geçerlerken rastladıkları Müslümanların dinlerine sövmektedirler. Bunlar arasında, kıyafetlinin hürmete lâyık olmasına rağmen bir hoca tecavüze uğramıştır. b) Uzunoluk hamamı dolayında toplanan silahlı Ermeniler, zavallı Müslüman kadınlarının çarşaflarım sırtlarından almaya yeltenmişlerdir. Bunların imdadına koşan Hacı İmam, Sait Efendi. Caffar Kabuloğlu Osman adında üç Müslüman bunlar tarafından dipçikle ve kurşunla ağır surette yaralandılar. Aynı zamanda medrese üzerine ateş ederek Zülfikâr Çavuşoğlu Hüseyin'i şehit ettiler. c) Müslümanları öldürüp kadınlarını alacaklarını kışla yolu üzerinde bağıra bağıra duyurdular. ç) Tarafınızdan verilen teminatın hemen sonunda bir müslüman muhaciri alçakcasına öldürüldü. Ezici bir çoğunluğun aşağısında kaldıklarını ve kendilerine lâzım olan dersi verecek bir kuvvet ve kudrette bulunmadığımızı bilen bu canavarlar, dini ve millî 34 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN duygularımız hududunu geçerek Müslümanlarm öldürülmesini ihraç edecek, hoşa gitmeyecek işlerin meydana gelmesine hizmet ediyorlar. Lâkin bunlara rağmen Müslümanlar soğuk kanlılığı muhafaza ederek misillemeye yapmaya tenezzül etmediler. Biz güvenliği tamamıyla kurmakla beraber sözü geçen olayların kaynaşma doğuracağını mahallî hükümetle işgal kuvvetleri komutanlığına haber verdik.” Kumandan verdiği cevapta utanç duyduğunu belirtmekle beraber bir daha bu gibi olayların tekrarlanmayacağını da bildiriyordu. Böyle söylenmesine rağmen işgal birlikleri arasında bulunan Ermeniler, yine cinayet işliyorlardı. Bu çeşit olaylar her gün tekerrür edip duruyordu. Bundan başka Müslüman ahalinin namus ve haysiyetinin emniyet altında olmadığını düşünmek hakkım haiz olduğumuzu derin saygıyla arz ederiz. Şer'i ve mantıkî olan isteklerimiz dikkate alınmadığı takdirde masumluğumuzu ve şikâyetlerimizi yüksek meclise duyuracağız. Cevabınızı bekliyoruz îmza eşraf ve Memurlar” (Özalp, 1984: 27). Bu protestoya karşılık İngiliz ve Fransız kumandanlarının müşterek imzasını taşıyan bir beyanname Ulu Camii’nin kapısına asılır.Beyanname şöyleydi “memlekette asayiş muhafaza ve adalet tatbik edildikçe Türk mahalli heyetine ilişilmeyeceğini ve askerî değişiklerin siyasî değişiklikler sayılması lazım gelmeyeceğini mezalim ve facialara sebebiyet veren kumandanın azil edildiğini. Fransızlar'ın bu havalide bulunmalarının işgal manasına olmayıp Ermeni mezalimin engel olmak için buralarda olduklarını ileri sürüyorlardı. Bu olayların ertesinde 3 kasım 1919’da Fransızlar Ermenilere silah dağıtımına başladılar. Başlangıçta Türkler'in dikkatini çekmemek için tedbir alıp nakliyatta kullanacakları Ermeniler'i Türk askeri kılığına sokmuşlardı. Silah sevkiyâtı Ermenilerin toplu bulundukları yerlere akşam ile yatsı vakti arasında yapılıyordu. Bu tedbrilere rağmen onları fark eden Türkleri öldürdüler. Kışladan kalkan Kümbet ve Kuyucak’a gitmekte olan nakliyatçılar Çiçekli mahallesi’nden geçerek Haydarlı Camii yanına varmışlardı. Oradan geçmekte olan Türkler bunların Ermeni olduklarını fark ettiler. O sırada da ordan geçmekte olan polis memuru Suphi’ye durumu izah ile ikaz ettiler. Suphi Ermenilere yaklaşarak görüşmek isteyince Ermeniler onu ayağından yaraladılar. Polis Suphi’nin yaralanması üzerine Ermenilerden bir kısmı kaçıp bir kısmı yollarına devam ettiler. Geriye kaçanlar Çiçekli Mahallesi’ndeki göçmenlerin evlerinin yanından geçerken o evlerden birinde oturan ve o saatte komşuya gitmekte olan Aşık Mustafa oğlu Ökkeş’i görmüşler ve kendilerini tanıyarak oradaki Türklere haber verir diye O’nu şehit etmişlerdir.haydarlı Camii yanındaki yoldan kaçmış olan Ermeniler kendilerine ağır gelen bazı silahları bırakmışlardı. Bu silahların numaralarından Türklere ait mavzerler olduğu ve kışladan alındığı anlaşılmıştır. İngiliz işgali döneminde bu silahlar Türk Askerlik Şubesinin murakabesinde olmak üzere muhafaza altına alınıp kışlanın kapısına Türk ve İngiliz ortak mührü konmuştu. Fransızlar ise bu mührü kırarak silahları Ermenilere dağıtmışlardı (Bağdatlı, 1974: 50). Uzunoluk’taki hadise ve sonrasındaki Ermeni taşkınlıkları Osmanlı Hükumetine yansımış ve Dahiliye Nezareti Emniyeti Umumiye Müdiriyeti’nden Hariciye Nezaretine 30 Kasım 1919 tarihinde yazılan bir yazı ile bildirilmişti. Ekimin otuz birinci günü 35 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN Maraş Kasabasının Uzunoluk çarşısında Fransız işgal kıtaları içerisinde bulunan Ermeni askerleri tarafından ahali ve İslâm kadınlarına karşı yapılan taarruz ve saldırılar hakkında liva savcısı ile jandarma tabur kumandanı ve polis komiserinden oluşan bir heyet tarafından yapılan tahkikat neticesinde ve yine kasımın yedinci günü akşamı alaturka saat ile Maraş'ın Seksanlar Mahallesi’nden devriye memurlarından polis Suphi Efendi’nin yaralanmasına ve yine aynı gece saat üç civarında Aşık Mustafaoğlu Ökkeş’in sözü edilen askerler tarafından öldürülmelerine dair, savcılıktan verilip adı geçen mutasarrıflıktan gönderilen üç ayrı fezlekeye binaen Fransız Askerî Kumandanlığı nezdinde teşebbüste bulunulduğu belirtilir. Aynı yazıda Ermeni askerini yaralayıp öldürdüğü anlaşılan Hacı İmam hakkında sıkı takibe girişildiği bilinmektedir. Bilindiği üzere Fransız askerlerinin Adana'yı işgal ettiklerinde beraber getirdikleri Ermeniler tarafından İslam ahaliye karşı bir takım tecavüzlerde bulunulmasından dolayı nezaretçe gerekenler nezdinde lazım gelen teşebbüslerde bulunulmuştu. Bildirilen duruma nazaran Ermenilerin Maraş’ta da aynı işi yapmaları ve yerli Ermeni ahaliyi teşvik ederek üzücü olaylar çıkmasına yol açmaları muhtemel olduğundan Hariciye Nezareti'ne tarafından gerekli teşebbüslerde bulunularak sözü edilen askerlerin bölgeden uzaklaştırılmalarının sağlanması ve sonucunun haber verilmesi istenir (BOA, HR, SYS. 2543-7/10, 30, 72). Bu Ermenilere silah dağıtılmasıyla ilgili olaylar daha sonra İrade-i Milliye Gazetesi’nde yer almıştır (İrade-i Milliye Gazetesi 23 şubat 1920 sayfa 2). 5 Kasım 1919’da Fransızlar Antep ve Maraş Sancaklarını Kilikya’ya bağlayarak Kaymakam Flay Saint Mari’nin emir ve komutasına vererek şehre çok miktarda cephane ve asker gönderdiler. Aynı tarihlerde Süleymanlı’daki Ermeni murahhası Elbistan'daki Türkler'in bir toplantı yaparak önce Süleymanlı’ya sonra da Maraş'a saldırmak için hazırlık yaptığını işgal komutanlığına ihbar etti (Özalp, 1984: 28). 5.2. Telgraf Meselesi İngilizler Maraş'ı işgal eder etmez telgrafhaneye el koymuşlardı. Fransızlar ise daha fazla sansür getirdiler Sivas'tan Pazarcık'a gönderilen Kılıç Ali ile Mustafa Kemal’in irtibatı zorluklarla mümkün olabiliyordu. Muharebe memurlarından açık gözlü olanlar Fransız sansürünü atlatıp telgraf çekebiliyorlardı. Bu her zaman mümkün olmadığından Başka yöntemler de geliştirdiler. Mesela memurlardan İsmail Pazarcık memuru Sezai ile makine başında görüşerek Kılıç Ali ile arada şifre ve parola muhaberatı sağlıyordu.Bunlar bülbül, kanarya, fasulye, kabak gibi adlarla birbirlerini buluyorlar ve söyleyeceklerini söylüyorlardı. Maraş telgrafhanesinde haberleşme imkanı bulunmadığı zaman ise İsmail şehrin uygun bir yerindeki telgraf teline telefon makinesi bağlayarak Kılıç Ali ile görüşüyordu. Bu konuşma da şifreliydi. Çünkü Fransızlar da bu konuşmayı dinleyip telefonun yerini de bulmaya çalışıyorlardı. Bunun için de tedbir alan İsmail Maraş'tan Kılıç Ali’ye “falanca yerdeki telgraf teline bağlanan makine ile falan saatte size söyleyeceğim var” diyerek Fransızlar'ın dikkati oraya çekilip ordan uzak bir yerde görüşme yapılıyordu. Bu müşkül ve tehlikeli durumdan kurtulmak için yakın köylerden birine telgraf makinesi kurulması düşünüldü. Önce Sarıçukur’a telgraf makinasi kuruldu.Fakat bu köy Maraş'a çok yakın olduğundan Ermenilerin Fransızlara haber vermesi ihtimali düşünülüp sonradan maksutlu Köyüne telgraf ve telefon makinesi kuruldu. Muharebe 36 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN memurlarından açıkta bulunan Celal harp başlayıncaya kadar haberleşmeyi temin etmiştir. Sivas'tan gelen teller Maksutlu yolu ile Pazarcık'a gönderiliyor ve Maraş'a posta yapılıyordu. Maraş'tan gönderilen ve Pazarcıktan gönderilen teller de aynı şekilde Sivas'a telleniyordu. Yine fırsat buldukça Maraş Kılıç Ali ve maksutlu ile doğrudan telefon görüşmesi yapıyordu. Maraş’ta harp başlayınca muhabere memuru İsmail maksutluya gönderildi (Bağdatlı, 1974: 52). Olaylar bu şekilde devam ederken Erkan-ı Harbiye- i Umumiye Dairesi’ne 5 Kasım 1919 ve 9 kasım 1919 tarihli gönderilen yazılarda Fransız kıtalarının yüzde yirmisinin Fransız ve Cezayirli olduğu, geri kalanının da Adana’dan ve Erzurum’dan gelen Ermeniler olup bunların Müslüman kadınlara saldırdıkları, bu yüzden ahali ile aralarında çatışmalar olduğu anlatılır ve mutasarrıfın pasip olduğu, dükkanların tamamen kapalı bulunduğunu ve halkın heyecan içersinde olduğu açıklanır. Ayrıca Fransız askerlerinin kendilerinin gidip yerlerine Amerikan askerlerinin geleceğini, kendilerinin de Sivas ve Malatya taraflarına gideceğini söyledikleri yazılmıştır (BOA, HR, SYS. 2543-1/13-6). Fransızlar'ın söylentilerde o dönemde Amerikalı King-Crane heyetinin ve Amerikalı General Harbord’un içlerinde Robert Koleji Türkçe öğretmeni Hüseyin Bey’in de olduğu bir ekiple Anadolu’yu gezerek edindiği izlenim ağır işgal şartları sebebiyle Mustafa Kemal’e Amerikan Mandasından bahsetmiş olmasının etkisi olabilir. Bu general kurulması muhtemel bir Ermenistan üzerinde Amerikan mandasının uygun olup olmadığını incelemek için gönderilmiştir (Ayışığı, 2004: 88). Fakat General Harbord Mustafa Kemal’le görüşerek Amerikan mandasına nasıl bakıldığını da öğrenip ondan gereken cevabı almıştı. Bununla birlikte Amerikan mandasının Türkiye üzerinde uygulanması isteği Amerika’da gittikçe artmaya başladı. Bunda Amerika’ya gitmiş olan Ermenilerin ve Yahudilerin etkisi olması muhtemeldir. Çünkü Harbord İstanbul’daki hahambaşı ile de nasıl bir Türkiye istedikleri konusunda mütalaa yapmıştır.Türkiyeye tatbik edilecek mandanın hangi devlete ait olmasını istediklerini sormuştur (Ayışığı, 2004: 81). Amerikan gazetelerinden Newyork Times 18 ekim 1919’da 2 kasım 1919’da yayınladığı bir yazıda şöyle der: “Morgenthau Türkiye'de Manda Yönetimine Taraftar." Yazıda Amerika birleşik devletlerinin eski Türkiye büyükelçisi Henry Morgenthau, demokrasinin canlı bir örneğini meydana getirecek büyük bir Amerikan merkezinin İstanbul’ da kurulmasını öneriyor. Morgenthau şöyle öneriyor: “Herkes İstanbul'un ileride yeni tartışmalara yol açmayacak bir yönetime kavuşmasını istiyor. Bu istek ancak bir amerikan mandasının kurulmasıyla gerçekleşebilir.” “Amerika halkının ilgisini ve yaratıcı gücünü bu davaya çekebilmek için kendi ülkemizdeki demokrasinin canlı bir modelini İstanbul'da kurmak zorundayız.” “Manda yönetimi otuz yıl kadar sürebilir. İstanbul'un yeniden yapımı için üç ila dört milyon tutarında bir yatırımın gerekli olacağı sanılmaktadır. Amerika birleşik devletleri garantisi altında çıkartılacak Türkiye tahvilleri bu sorunu kolaylıkla çözümleyebilecektir.” Aynı gazete 12 aralık 1919 tarihli sayısında “Türkiye İçin Tek Bir Manda İsteniyor” şeklinde başlık atarak o günkü ve gelecekteki niyeti ortaya koymaktadır. “Herhangi bir mandater devletin, halen Türkiye'de mevcut kargaşalığa son verecek bir düzen kurabilmesi için Türkçe konuşulan bütün bölgeleri yönetimi altına alması zorunludur. İstanbul ve çevresi, Asya Türkiye'si, Ermenistan, Kafkasya bölgesindeki Gürcistan Azerbaycan ve Rusya Ermenistan’ı manda yönetiminin kapsamı içine alınmalı İmparatorluğun Arapça konuşulan kesimleri ise dışarıda bırakılmalıdır. 37 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN (Newyork Times, 18 October 1919, Ulagay: 55) İstanbul, Newyork ve Tiflis’ten sonra dünyadaki en önemli Ermeni şehridir. Bu nedenle Ermenistan’a yarar sağlayacak bir manda yönetiminin İstanbul’u mutlaka kapsaması gerekmektedir” (Newyork Times, 2 November 1919, Ulagay: 55) Halkın tepkisinin daha ciddi eylemlere dönüşmesi ihtimalinden çekinen Fransızlar Ermeni askerleri başka yerlere naklederek yerlerine Müslüman askerler getirmek istediklerini hükûmete sözlü olarak bildirdiler. Ahali galeyana ramak kalmış bir durumdaydı. Geceleyin bazı mahallelerden tüfek sesi geliyordu. Geceleyin mahallelerden tüfek sesi geliyordu. 8 Kasımda Fırka Kumandanı sıfatıyla Adana'dan Maraş'a gelmiş olan Kaymakam Yarbay Bravmond’un maiyetinde bir tabur Tunuslu süvari de vardı. Dedikleri önceden gelen Cezayirlilerden başka Tunuslu Müslüman askerler de getirmişlerdi. Fakat Ermeniler'i nakledeceklerine dair sözlerini tutmadılar. Onları sadece bir süreliğine çarşı-pazara salmayıp kışlada tutuyorlardı (Bağdatlı, 1974: 50). Bu duruma rağmen Ermeniler Fransızlara güvenerek her türlü saldırganlığı yapmaya devam ettiler. Öyle ki yollarda oynayan çocukları dövüp onlardan rakı bulmalarını istiyorlardı. Bağıra bağıra gezinerek çirkin şarkılar söylüyorlardı. “arasadan gireri karıları yiyerek gelinleri sararık kızları bizim” diyerek Türklerle alay edip onları tahrik ediyorlardı. Ahali Antep'teki Fransız komutanlığına bir protesto daha gönderdi. 8 kasım 1919 tarihinde Kastamonu havalisi kumandanlığına Erkan-ı Harbiye-i Umumi Dairesi’ne On üçüncü Kolordu Kumandanlığından gelen şifreli telgrafta; “Pazarcıktan özel olarak Maraş'a gönderilen bir kişinin verdiği haberlere göre Fransızlar'ın bin kadar kuvveti olduğunu ve bunun bir kısmının kışlada bir kısmının da kolejde ikamet ettiklerini, askerin yüzde yirmisinin Cezayirli, yüzde sekseninin de Ermeni olduğunu söylemiştir. Maraş Müslüman ahalisinin de korkudan dükkanlarını tamamen kapattığını bildirmiştir” (BOA, HR, SYS. 2542-9/34,37). Türkler'in müracatına Antep'ten İngiliz Fransız komutanlarının müşterek imzaladıkları bir beyanname ile cevap geldi. 10 kasım 1919’da Ulu Cami kapısına asılarak ilân edilen beyannamede; memlekette asayiş muhafaza ve adalet tatbik edildikçe Türk Hükûmeti mahalline ilişilmeyeceği ve askeri değişikliklerin siyasi değişiklik manasına gelmeyeceği duyuruldu (Bağdatlı, 1974: 52). 13-14 Kasım gecesi Mercimektepe tarafından 40-50 el silah sesi duyuldu.bunun üzerine hükümetin inzibat kuvvetleri tepeye doğru hareket etti. Bu sefer onların üzerine ateş açıldı. Türk devriyesi karşılık verince ateş edenler kışlaya doğru kaçtılar. Bunu yapan Ermenilerin maksatlarının şehirde asayişi bozarak bunun da sebebinin Türkler olduğunu iddia edip Fransız komutanının tedbir almasını istediler. Yani mahalli idareyi Fransız işgal kuvvetlerinin ele almasını diliyorlardı. Bu olaydan sonra Fransız komutanının teklifiyle Fransız ve Türk devrilerinin birleştirilerek birlikte dolaşmalarına karar verildi. Böylelikle şehirde birkaç gün sakin geçti. Ardından da olayla ilgili tahkikat yapmak için Fransızların Osmaniye askerî mutasarrıfı Andre Maraş'a gönderildi. Evvelce anlaştığı Osmaniyeli Çerkezlerle birlikte Osmaniye’den Maraş'a gelen Andre Ermeni zenginlerden Agop Hırlakyan’ın evinde iki gün misafir oldu. Hırlakyan Andre’nin yanındaki Çerkezlerle de anlaşarak o daha Maraş'tan ayrılmadan bir telgraf uydurup altını da Maraş eşrafı diye imzalayarak ertesi günü Fransa hariciye nezaretine çekmişlerdi. Telgrafta Osmaniye Güvernörü Mösyö Andre, temiz kalpli, pak ruhlu, yüksek seciyeli, bir insan olduğu, buradaki temasımızla anlaşıldığından Maraş güvernörlüğünün de kendisine verilmesi….” isteniyordu (Bağdatlı, 1974: 53). Yani 38 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN Andre’den Ermenilerin rahat hareket etmelerine müsaade edeceği sözünü almış oldukları belliydi. Mustafa Kemal de bu telgraf olayını duyunca Maraş mutasarrıfını muaheze etmiştir. Maraş askerî komutanlığının Andre’ye verilmesi Türkleri çok rahatsız etti. 5.3. Bayrak Olayı 21 Kasım 1919’da bir Fransız subayı Türk jandarmasının Fransız komutanlığı emrine verilmesini ve maaşlarına yapılacak zammı bildirmek için hükumete geldi. Kapıda asılı gördüğü bayrağa da itiraz etti. Karargahına döndüğünde durumu komutanına söylemiş sonra da mutasarrıf Ata Beyin evine giderek hükumet ve kaledeki bayrağın indirilmesi emrini söylemiştir. Ata Bey ise bayrağın o anda indirilmesinin halkın tepkisine sebep olacağını söyleyerek Fransız subayı göndermiştir. Fransız subayı kısa süre sonra tekrar gelerek “kumandan bayrağın şimdi indirilmesini istiyor, aksi halde mesuliyet sizi bulacak” şeklinde tehdit etti. Ata Bey de vakit akşama yaklaştığı için halkın dikkatini çekmeyeceğini düşünerek jandarma komutanına bayrağı indirmesini emretti. Akşam üzeri inen bayrak halkın gözünden hiç te kaçmadı (Özalp, 1984:32). 22 kasımda Fransızlar bir daha Türk bayrağının kaleye çekilemeyeceğini söyleyerek evvelce yayınladıkları beyannameye ters düşerek Maraş topraklarından bizzat kalıcı olmaya geldiklerini açıkça belli ettiler. Fakat mahalli hükumet bayrak çekmemeyi Osmanlı hakimiyetinin sona ermesi olarak kabul ettiğinden direnip bu isteği yerine getirmediler. Fransızlar da durumu üst makamlara bildirdiklerini, cevap gelinceye kadar Türk bayrağının kaleye çekilebileceğini kabul ettiler. Bu konularla ilgili olaylar Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı’nda İsa Özkul yönetimindeki komisyon tarafından transkript edilerek “Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar Ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi” adıyla dört cilt halinde yayınlanmıştır. Bu ilk bayrak indirme teşebbüsü esnasında arbede çıkmış ve hükumette görevli jandarma tüfekçisi Sadullah Efendi şehid olmuştur. Olay İstanbul’a yansımış 20 kasım 1919’da Harbiye Nezareti’ de bunu Hariciye nezaretine bildirmiştir: Fransız Ordusuna Bağlı Olarak Maraş'a Giren Ermenilerin Yakın Köylerdeki Müslüman Halka Saldırılarda Bulundukları başlığıyla İstanbul’da dile getirilen olay şu şekilde yazılmıştır: “Maraş'ı işgal eden Fransızların, hükümet konağından Osmanlı sancağını indirmek istemeleri üzerine çıkan olaylarda bir jandarmanın şehid edildiği; Adana'da üç kişinin bir Ermeni askeri tarafından katledilip, üç Müslümanın da trenden atılmak suretiyle öldürüldüğü; Ulukışla yakınlarındaki Lefkere köyüne gelen Fransız ordusuna bağlı Ermeni askerlerinin köyün erkeklerini yaralayıp kadınlardan bazılarına tecavüz ettikleri; Ömerli köyü yakınlarında da yedi kişinin gözleri oyularak süngülendiği” (26 S. 1338, 20.XI. 1919). Ayrıca aynı konu Harbiye Nezareti’nden Hariciye Nezaretine de bildirilerek tedbir alınması istenmiştir. “Hâriciye Nezâret-i Celîlesine Devletlü efendim hazretleri İstihbârât-ı muhtelife hulâsası ber-vech-i zîr arz olunur: 1- Mar'aş'ı işgal eden Fransızlar şehir etrafında tahkimat yapmışlardır. Ve yolunu tarassud etdirmekdedirler. Mar'aş Hükümet Konağı'ndan sancağını indirmek istemişler ise de muvaffak olamamışlar ve bu esnasında jandarma tüfengçisi Sadullah Efendi şehîd olmuşdur. 39 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN 2- Adana'da Fransız Administratörünün tercümanı Kemâl, Evkaf Müdîri Polis Cemâl efendiler bir Ermeni nefer tarafından katledilmişlerdir, len avdet eden altı neferden ikisiyle bir Müslüman bakkal trenden suretiyle itlaf edilmişlerdir. 3- Ulukışla şarkındaki Koçak karyesi civarında Lefkeni [Lefkere] köyüne 55 gecesi gelen Fransız Ermeni askerleri köyün erkeklerini darb ve kadınların bir kısmının ırzlarına tecâvüz etmişlerdir. Ömerli karyesi civarında bir kişinin gözleri oyularak süngülenmişlerdir. 4- Zaho ve Musul havalisinden İngilizlerin çekileceği hakkında alınan 9 Teşrîn-i Sânî sene [1335 târihine kadar te'eyyüd etmemişdir. Ol emr ü ferman hazret-i men-lehü'1-emrindir. 20 Ocak 1919” (BOA. HR. SYS. 206- 1/163). 24 Kasım 1919 Adana’daki Fransız komutanı Albay Browmond’dan Atabey’e, Beyazıdzâde Abdülkadir Paşaya, Şükrü Beye, Kadızade Hacı Hasan Efendi’ye bir telgraf geldi. Telgrafta Cebelibereket Komutanı Andre’nin komutasına Maraş güvernörlüğününde sivil valiliği verildiğini, yanında Cebelibereket Mutasarrıfı Hüsnü Bey, Dörtyol Müftüsü Mustafa Remzi Efendi, Cebelibereket Eşrafından Hacı Hasan Ve Topal Ahmed Ağa’nın bulunduğu bir heyet ile Maraş'a geleceğini akşam yemeğini Abdülkadir Paşa’nın konağında yedikten sonra Hırlaklar’a misafir olacağını bildirerek onu güzel ağırlamalarını tavsiye etti (Özalp, 1984: 33). Aynı gün Andre de Ermeni ileri gelenlerinden Stepan Aghazarian, Antepli Ağap Ketenjion, Fırıslı Kirkor ve Setrak Hırlakyan’a telgraf çekerek kendisini Türkoğlu’nda karşılamalarını emretti. 26 Kasım 1919’da Çarşamba günü Andre büyük bir merasimle karşılandı. Trasanta Fransız marşları ve Ermeni erkeklerinin intikam şiirleriyle şehre girdi. Yanında Osmaniye eşraf ve memurları, bir bölük süvari vardı.Bunlar Osmaniye ahalisinden yüksek maaş teklif ettikleri, Fransızlara çalışan jandarma milisleri idi. Tabur kumandanı binbaşı Sıtkı, bölük Komutanı Amasyalı Yüzbaşı Mithat, Takım Komutanı Teğmen Kanadı. Bunlar arasında Göksunlu birkaç Çerkez de vardı. Fakat Göksunlu Çerkezlerin tamamına yakını Millî mücadelede yer almıştır. işgalci Fransızlar karşılayıcı Ermeniler, şehrin bazı ileri gelenleri ve memurları ile birlikte hükumetin önüne geldiler. Hepsi birden hükumet binasına girmeye niyetliydiler. Fakat bölük komutanı nöbetçi olan Göllülü Yusuf Çavuş’a evvelce tenbihte bulunmuştu. Yusuf Çavuş süngüsünü kalabalığa doğrultarak Andre ve tercümanından başka kimsenin giremeyeceğini sert bir dille inatla ihtar etti. Yol boyunca Türklere küfrederek oraya kadar gelen Ermeniler ses çıkarmadı .Sadece Andre ile tercümanı girdi. Andre kendisini güvernör sıfatıyla takdim etti fakat Mutasarrıf Ata Bey onu bu sıfatla kabul edemeyeceğini söyledi. Tartışma yaşandı. Sonunda Andre’nin beraberinde getirdiği jandarmalardan piyade olanlarını hükumete, süvari olanlarının da kaleye yerleştirilmesine hükumette kendisine iki oda ayrılmasına bu odaların da belediyece döşenmesine karar karar verildi. Konuşma bayarak meselesine geldi. Andre kaleye Türk bayrağı çekilmemesini istedi. Mutasarrfı kabul edemeyeceğini söyledi ve Andre sinirli bir biçimde hükumetten ayrıldı. Andre’nin mütareke hükümlerine ve evvelce İngiliz-Fransız ortak beyannemesine göre aykırı olan bu hareketi Mutasarrıf tarafından İstanbul'a bildirilmiş , Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Dâiresi Şube: 2 tarafından da Fransız General Franchet D 'Esperey 'e rahatsızlık duyulan durumlar bildirilmiştir. Belgedeki ifadeler şöyledir: “Son günlerde Fransız birlikleri tarafından işgal edilen Antep, Urfa ve çevresinde bazı Fransız subaylarının hükümet işlerine müdahaleye başladıkları ve 40 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN mütarekenin sözde herhangi bir ekinin dördüncü maddesine göre polis ve jandarmanın emirleri altında bulunduğunu söz konusu ederek bu teşkilatı kendilerinin yapmayı düşündükleri alınan haberlerden anlaşılmıştır.Bu sebeple müdahalelerin daha bir iki safhasını da izninizle arz ediyorum. Meselâ: 1- Yüzbaşı Mösyö Andre Maraş'ta mutasarrıfın makamına oturmuştur. 2- Urfa jandarma kumandanı yerinden zorla uzaklaştırılmıştır. 3- Antep'te Fransızlar jandarma ve polisin kendi emirlerinde bulunduğundan söz etmişlerdir. 4- Cerablus Fransız Kumandanı Albay Kapiterel Birecik'e gelerek memurların maaşlarının artırılacağını, durumlarının düzeltileceğini ve her konuda kendilerine başvurulmasını söylemiştir. 5- Kilis'e gelen Fransız askerleri bazı malzemeleri alıp el koymuşlar ve askerlik dairesinde görevli subayı görev mahallinden kovmuşlardır. Bunlar dışında cereyan eden olaylar tarafınızca da bilinmektedir. Mütarekenin herhangi bir eki yoktur, hiçbir zaman da olmamıştır. Bugün yürürlükte ve geçerli olan tek anlaşma belgesi ilk imzalanmış olan mütarekeden ibarettir. Bunun da hiçbir maddesinde söz konusu olayları haklı gösterebilecek bir kayıt yoktur. Ayrıca şunu da arz etmeyi bir vazife biliyorum: Mütarekenin başından beri bu bölgede bulunan İngilizlerin mülkî idare işlerine kesinlikle müdahale etmemeleriyle son Fransız memurlarının belirtilen hareketleri ikisi arasında zararımıza büyük bir fark olduğu fikrini kamuoyunda bile uyandırmıştır. Her konuda olduğu gibi bu maruzatımın da önemle dikkate alınacağını ümit eder bu vesileyle saygılarımı sunarım” (BOA. HR.SYS. 2543-7/43-45) Osmaniye’den gelenlerin bir kısmı Çuhadar Hacı Mehmed’in evine diğerleri de katolik Ermenilerden Agop ve Kevork Ağa’nın evine gittiler. O gece Bayezidzâde’nin evinde Andre’nin şerefine bir ziyafet verildi. Bu ziyafete şehrin ileri gelenleri de davetliydi ama onlardan kimse gitmedi. 27 Kasım 1919 günü binbaşı Sıtkı, atlı jandarmaları kaleye yerleştirdi. Hükûmet konağındaki baytara ve nafia müdürüne ait odalar boşaltılıp belediye tarafından Andre için donatıldı. Yeni gelen sivil vali Andre şehrin ulema ve eşrafına birer tezkere çıkartarak onları Kadir Paşa konağına davet etti. Çağrılanlar bundan memnun olmayarak önce Boğazkesen Camii’nde toplandılar. 21 Kasım günü indirilen bayrak meselesi yüzünden çağrıldıklarına karar vererek davete gitmediler.Güvernör Andre üniformalı halde, yanında tercümanı Vahan jandarma tabur komutanı Sıtkı, Yüzbaşı Mithat, Osmanlı nişanlarını takınmış olan Agop Hırlakyan, oğlu Osep ve Setraktan oluşan bir heyetle önlerinde ve arkalarında yirmi beşer süvari ile birlikte Kadir Paşa Konağına geldi. Fakat bekledikleri Türklerden kimseyi görmediler. Onları toplantı için geç saatlere kadar beklediler. Andre çok kızdı. Ev sahibi de ondan özür dileyerek alafranga saat ile alaturka saat arasındaki fark yüzünden böyle olduğunu, gerçekte bir kasıt olmadığını söyledi. Andre tehditkâr bir dille toplantının cumartesi günü yani iki gün sonra belediye binasında yapılmasını ve yeni davetiyeler yazılmasını emretti (Özalp, 1984: 35). Buradan sonra Andre Hırlakların evinde Kalemel Brovmond şerefine verilen ziyafete gitti. Müzik çalıp içki içilen ziyafette Andre baloyu açmak için Osep’in kızı olan Ermenistan’ın müstakbel prensesi olarak görülen Helenayı dansa davet etti. Helena dansı reddetti.Buna sinirlenen Andre sebebini sordu. Helena; “pencereden görünen Türk bayrağını gösterdi ( Dinamo, 1967: 235) ve sizinle dans etmekten mazurum çünkü kendimi halâ esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum, kalesinde Türk bayrağı dalgalanan Fransızlar'ın hakim olduklarını ,bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?” dedi. Bunun üzerine orada bulunan Browmond kaledeki bayrağı sordu, binbaşı Sıtkı da tekrar açılmış olduğunu söyleyince 41 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN kaledeki Türk bayrağının hemen indirilip yerine Fransız bayrağı çekilmesini emretti. İşgalimiz altında bulunan bir memlekette başka milletin bayrağı bulunamaz dedi.Bu emri duyan Helena komutanla dans etti (Özalp, 1984: 36). Bu emir üzerine Sıtkı bir haber göndererek kaledeki Türk bayrağını indirtti. Bayrağın indirilmesine mani olamayan ve üzüntüyle seyreden beş ihtiyar Türk asker hemen mahallelere dağılarak ahaliye vaziyeti bildirdiler. 28 kasım 1919 Cuma günü evleri kale çevresinde olanlar kaledeki bayrağı göremeyince büyük bir üzüntü ve heyecan yaşamaya başladılar. Evi kalenin karşısında olan ve ilk tepkiyi gösteren Avukat Kısakürek Mehmed Ali o gece yedi nüsha şeklinde bir beyannâmeyi ikisini kendisi, beşini de oğlu Şahap Ulu Cami, Sarayaltı, Çarşıbaşı gibi şehrin merkezî yerlerine bıraktılar. Cuma namazı için camiye erken saatlerden itibaren gelenler bu beyannâmeyi okudular.Beyannâme şöyledir: “Alemi İslama Hitab: Ey milleti necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsur seneden beri Hazreti Allah'ı ve Peygamberi zişanını hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yine ecdadının kanı pahasına feth ettiği bir kalenin burcu barusundaki Al Sancağın bugün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslam gayreti hiç mi yok. İğtisaş arzu etmeyelim. Yalnız pür vekar ve azamet olarak ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar kemali mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki bir kaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek olursan değil birkaç Fransız kuvveti hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol (Karadağ, Mersin,18). Şöyle bilmek lazım ki muzaffer bir kalemizin üzerinde bir yabancı bayrağın dalgalanmasıyla kılacağın namaz sakattır. Haydi haydi vakit tamam burada göstereceğin fedakârlık Kâbe yolunda yeşil sancağın gölgesinde can vermeye benzer. Ey Ulu Müslüman” 28 Kasım 1919 (Dinamo, 1967: 236). Cemaat hareketlenmeye başladı. Bu sırada Fransız komutanından vaize mektup getiren Ermeni mektubu vermek için cami avlusuna girince birisi “Ermeni bomba atıyor” diye bağırdı. Cemaat iyice telaşa düştü.Evliya Efendi Ermeni'yi yakalayarak Çarşı Karakoluna götürdü. Ermeni getirmiş olduğu mektubu Evliya Efendiye verdi. Ermeniler o gün için camiye bomba atmadılar fakat daha sonra bunu yapacaklardır. (Tansel, 1999: 141) O gün olaylar yaşayan Hüsameddin Karadağ’ın anlattığına göre Cuma namazı esnasında şu şekilde gelişti: “Cuma namazının vakti ermişti, Ulu cami hıncahınç dolmuştu. Osmaniye’den gelenlerin de bazıları camide idi. Ben de birinci safta vaiz kürsüsünün önünde bulunuyordum. Ezan okundu, sünnetler kılındı, hatip minbere çıktı, ikinci ezan okundu, hatip hutbeye başladı. Elhamdülillah der demez dışarıda bir gürültü koptu, bu gürültü içeriye de geçti, (bayraksız namaz kılınmaz) sesleri duyuldu. Cemaat camiyi boşaltmaya başladı. Biz de herkes gibi ayakkabılarımızı alarak kendilerimizi dışarı attık. Bu esnada minberdeki tarihi Sancak omuzlanarak götürülüyordu. Artık camide kimse kalmamıştı. Havluda beli iki kat olmuş bir ihtiyar: (Haydin babam din gavgasıdır bu) diyerek elleriyle halkı ileriye doğru yürütmeye çalışıyordu. Halkın Ulu camiden sancağı alarak başlayan kıyamı derhal her tarafa yayıldı dükkânlar bir anda kapandı. Ermeniler büyük bir korku içinde evlerine kapandılar. Ulu camiden halk Kaleye doğru yürüdü, kalenin kapıları Guvernörün jandarmaları tarafından kapanmış idi. Halk Kale duvarlarına tırmandılar ve Kaleye girdiler. Kapılar da açıldı. Meydan gazilerle doldu. Al sancak yerine çekildi. Birkaç el 42 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN tabanca da atılarak Bayrak selamlandı” (Karadağ, Mersin, 19). Burçları ilke kez aşarak kaleye bayrağı diken kişi Onbaşı Osman (Erşen) idi ( Akbıyık, 1999: 140). Kaledeki iş bittikten sonra halk Hükümet konağına yöneldi. Mütasarrıf Ata beye Fransızların hükümetimize ve bayrağımıza hiçbir suretle müdahalelerini kabul edemeyecekleri söylenildi. Guvenörün tercümanı ve muavini Vahan ismindeki bir ermeni de tahkikat için oraya gelmişti. Bu sırada kendisine Pazarcıktan haber geldi. Pazarcık’ta Tapo Ağa’ya mevki ve para teklifiyle giden Ermeni Ohannes’ı (Maraş Mebusu Agop Hırlakyan’ın oğlu) Tapo Ağa’nın yakalayıp müfrezesiyle birlikte Kılıç Ali Bey’e teslim ettiği haberi (Kılıç, 2005: 88) ve Göksun’daki Sinemenli aşiretinden de küfür cevapları gelmişti. Vahan halka: (Bu çaput parçasından ne çıkar?) diye Türk Bayrağını tahkire başlaması üzerine halk tarafından dövüldü ve tabancası müsadere edildi. Jandarma Yüzbaşısı Mahmud beyin yardımıyla canını kurtararak çekilip gitti. Fransızlar Kaleye Türk Bayrağı'nın çekilmesine mani olmak istedilerse de yine Fransız bayrağı çekilmemişti. Fakat halk buna boyun eğseydi Fransız bayrağının da çekileceğine şüphe yok idi (Karadağ, 1943: 20). Andre, Osmaniye’den beraber getirdiği jandarmaya halkı ezdirmek istediyse de bizim jandarmanın müdahalesi engel oldu.Andre çekip gitti halk Mutasarrıf Ata Bey'e şu ültimatonu verdi: 1. Fransız Güvernörü hükümetten çıkarılacak 2 . Bayrak cuma günleri Kaleye ve Konağa çekilecek 3 . Fransız jandarmaları hükümeti terkedecek. Eğer bu istediklerimizi yapabilecek iktidarda değilseniz biz yapacağımızı biliriz diye de tehdid ettiler. Mutasarrafın teminatı üzerine dağıldılar. Bu günkü olaylar çeşitli eserlerde başka şekillerde kayıt edilmektedir. “Heyeti Temsiliye Reisi Aslan Bey. “Fransızlar Cuma günü bayrağın kaleye çekilmeyeceğini ilân ettiler Arkadaşları topladım.. Gece sabaha kadar “Akacak kanın mesulü Fransızlardır” yazdık köşe ve camilere yapıştırdık. Öğleden ünce Ulu Cami’ye gelerek, sancağı istedim, Hoca vermek istemedi. Zorlayınca sancağı getirdiler ve bende Allah’ını seven sancağın altına gelsin dedim, halkın bir kısmı teklifimi kabul etti, hep birlikte kaleye hücum ettik bayrağı kaleye çektikten sonra hükümet binasını bastık tutuklanmış bir çok Türk'ü kurtardık...”diyor (Özalp, 1984: 41). The Lions Of Marash isimli eserde “28 Kasım 1919 Cuma sabahı Türk Avukatı M. Ali kalede Türk amblemin yerine Fransız bayrağının dalgalandığını görünce hayret etti. Oturdu Müslüman arkadaşlarına beyanname yazdı. “Bu yanlışlığı düzeltmek için kan akmağa değer” diyen yazıyı çoğaltarak Ulu Camii'de dağıttılar. Binden fazla bir kalabalık Türk Bayrağı dalgalanıncaya kadar ibadet etmemeye karar aldı. Sessizce kaleye tırmanarak kale kapısındaki nöbetçiye ateş ederek Fransız bayrağını yırtarak yerine Türk bayrağını çekerler” şeklinde geçer. Tarihçi Redan'ın iddiasına göre ise «Fransız Bayrağı kaleye -bu olaydan- daha önce çekilmiştir. Çünkü bu bir askerî gelenektir... Cuma nünü gece yarısı Doktor Mustafa yirmi kadar atlı ile işgal edilmemiş olan kaleye tırmanır ve her iki Türk Bayrağını ve dinî amblemi asar sonra havaya ateş ederek kaybolur” (Özalp, 1984: 41). Bir başka Fransız kaynağı ise Elbistan Kuvvetlerinin dörtnala gelip kapatılması ihmal edilen kapılardan şehre girdiklerini sokaklara daldıklarını, bir ara kaleye tırmandıklarını, kalenin direğine bir Türk Bayrağı ile bir de altın işlemeli yazılar bulunan yeşil bir bayrak çektiklerini yazmaktadır ( Véou, 1937: 34). Burada anlatılandan çıkan sonuç Andre’nin Kaledeki bayrağı indirmeye kalkmış olması Elbistan’daki Kuvay-ı Milliye’yi harekete geçirmiş ve adeta baskın yaparak Bayrağı ve yeşil sancağı dikmişlerdir. Bu olayın Ulucami’deki vaazla aynı gün ve aynı 43 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN anda gerçekleşmiş olması da muhtemeldir. Camiden çıkanlar Elbistan’dan gelenlerle birlikte kaleye çıkmışlardır. Akşam üzeri bu ültimatomu alan Andre yolda rastladığı Kaymakam Abdullah Bey’ i de yanına alarak olayı tahkik için hükumete geldi. Sert tartışmalardan sonra ertesi toplantı yapılması kararlaştırıldı (Karadağ, 1943: 20). Bu olay Antep’ten İstanbul’a tegrafla bildirildi. “Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Dâiresi Şube: 2 On Üçüncü Kolordu Kumandanlığı 'nın 3/4 Aralık 1919 tarihli şifre suretidir. Maraş olayları hakkında Antep Kalemi'nden alınan bilgilerin özeti aşağıdadır: a- Kasım ayının yirmi beşinci günü Osmaniye Guvernörü Yüzbaşı Andre Maraş'a gelmiş, eşraftan Kadri [Kadir] Paşa oğlu Şükrü ve İhsi beylerle bütün Hıristiyanlar tarafından karşılanmış ve Kadir Paşa'nın evine misafir olmuştur. Andre ertesi gün görüşmek üzere mutasarrıfı davet etmişse de mutasarrıf gitmemiş, mutasarrıfla ortak görev yapacaklarını bildirmiştir. Mutasarrıfın kabul etmemesi üzerine Andre durumu Antep'teki kaymakam Felix Sainte Marie'e yazmışsa da ne cevap verildiği bilinmemektedir. 27 Kasım 1919'da Kadir Paşa ile Şükrü Bey mutasarrıfa "Biz seni istemiyoruz" diyerek işten el çektirirler. Yerine Andre oturur. İstihbarata göre mutasarrıfın bunlarla arası acıkmış. Fakat mutasarrıf haklıymış. Yaptıklarına bakılırsa milletin, hükümetin şerefini koruyan vakur, cesur ve müteşebbis bir kişiymiş. b- 28 Kasım 1919 Cuma günü Maraş halkı mutasarrıfın böyle işten el çektirilmesi ve kaleye Fransız bandırasının açılması üzerine Cuma namazından sonra toplanıp kaleye giderek Fransız bayrağını indirmişler ve yerine Osmanlı bayrağını çekmişlerdir. Daha sonra "Yaşasın Osmanlı Hükümeti, yaşasın İslam halifeliği, kahrolsun Kadir Paşa ve Şükrü Bey" e bağırarak hükümete gelmişler ve Andre'ye "Biz seni istemiyoruz" diyerek mutasarrıfı makamına oturtmuşlardır. "Mutasarrıf ancak padişah ve halifenin emriyle azlolunur, başka kimseyi tanımayız" demişlerdir. Ahali mutasarrıfın emri üzerine dağılmış, mutasarrıf vazifesine devam etmiştir. Andre ahaliye hitap etmek istemişse de reddetmişler, "Biz seni tanımayız." demişlerdir. Bu hadise Fransızlan ve Ermenileri pek derin etkilemiştir. c- Fransızlar bu olaydan bir hafta kadar önce Çerkeş ve İslam muhacirlerinden oluşan yüz kadar Suriye jandarmasını Osmaniye'den Maraş'a getirmişlerdir. Haksız olan işgale ilâve olarak bu uygulama asayişi ihlal ve hükümetin iç işlerine müdahaledir (BOA, HR. SYS. 2543-7/33,34). Olay ayrıca Bab-ı Ali’ye Diyarbakır’dan bir mektupla bildirilmiş ordan da Hariciye Nezaretine haber edilmişir: “Bâb-ı Alî Sadâret-i Uzmâ Mektûbî Kalemi 380 Hariciye Nezareti 'ne Maraş ve çevresinin Fransızlar tarafından işgali ve Fransız işgal kuvvetleri içerisinde bulunan Ermeni askerlerinin Müslüman kadınlara ve İslam’ın kutsal değerlerine tecavüzleri dolayısıyla Diyarbakır âlim, ayan ve eşrafı tarafından çekilen telgraf suretinin gönderildiğini içeren 44 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN Harbiye Nezareti'nden gelen tezkire ekleriyle beraber Meclis-i Vükelâ'da okunmuş; yapılan bu saldırının Fransız subayları tarafından Zeytun ve civarında bulunan Ermenilerin silahlandırıldıklarına dair ihbarların dikkate değer ve önemli olduğu, İslâm ahalinin dinî ve millî duygularını rencide eden bu gibi üzücü hareketlerin vahim sonuçlar doğuracağı açık olduğundan bu yolda İtilaf Devletleri temsilcilerinin dikkatleri çekilerek adı geçen bölgede Fransız kuvvetleri arasında bulunan Ermenilerin çıkarılması ve tahrik edici uygulama ve davranışlara son verilmesi yoluna gidilmesi ve yapılan girişimlerin neticesinin bildirilmesi hususunun Nezarete sözlü tebliği uygun görülmüştür. Sözü edilen telgrafın sureti de ekte gönderilmiş olduğundan, gereğinin yapılması için tezkiremiz yazılmıştır. 4 Aralık 1919 Sadrazam Adına Müsteşar Rıfat Suret “Mütarekenin ardından birer bahane ile her tarafı sayısız İslamî abideyle dolu bir İslam yurdu olan Anadolu'nun ve özellikle vilayetimize yakın bölgelerinin geçici kaydıyla işgalini ve son olarak da Fransızlar tarafından Maraş, Antep ve Urfa livalarının işgal edilmesini millî hukukumuza tecavüz sayarak protesto ediyoruz. Bin üç yüz yıllık İslamî hayatını yer yer binlerce dinî müessese ve irfan yuvasıyla isbat eden, mevcut arazi ve mülklerin tamamına sahip olduğu resmî kayıtlarla sabit olan Müslümanların, azınlıkların haklarını mütarekeden sonra da aynen gözettiklerim göstermiş olmalarına rağmen bunların özgürlük sağlanması gibi akıl ve mantığa aykırı bahanelerle orada masum Müslümanları verilen sözün aksine imha edecek işgallere devam etmeleri Müslümanların kalplerini cidden yaralamaktadır. Maraş'ta Fransız askerleri arasında bulunan Ermeni fedailerinin Müslüman kadınlara tecavüzleri; Maraş ve Antep'te Fransız subaylarının, asırlardan beri gölgesinde yaşamakla gurur duyduğumuz, bir zamanlar bugünkü galiplerin bile hürmet ettiği Osmanlı sancağını bazı resmî binalardan indirmeye teşebbüs etmesi, aldığımız haberlere göre; Maraş'a giden Fransız subaylarının Zeytun ve civarı Ermenilerini silahlandırmaları millî ve dinî haysiyetimize cidden dokunmaktadır. Bu durum Fransızların nüfuz bölgelerine almak istedik yerlerde izleyecekleri siyasete ve unsurlar arasında ayrılık çıkarmaya yönelik hareketlere başlangıç teşkil ettiğinden bu siyaset, medeniyet insanlıkla bağdaşmamaktadır. İstihbaratımız açıkça çeşitli şekil ve maksatlarla büyük bir Ermenistan kurulmaya çalışıldığını gösteriyor. Asır dan beri bütün yabancıların ve gayrimüslimlerin serbest yaşadığı ve rahat ticaret yaptıkları yer vatanımızdır. Bir takım gizli emellere dayanılarak siyasî tahrikler yapılmazsa hiçbir zaman unsurlar arasında çekiş meydana gelmez. Gayrimüslim ve yabancılar daima biz Müslümanlardan hürmet görür. Her ne şekilde olursa olsun yabancıların idaresini gerçekte Ermenistan kurulmasına yardımcı gördüğümüzden ıslah edilmiş yerlerin hemen tahliyesini ister, nüfuz bölgesi bahanesiyle işgali muhtemel yerlere yabancı ayağını bastırmamak için her fedakarlığa hazır olduğumuzu arz ederiz. Dünya barışı için esas olarak 45 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN kabul edilen Wilson prensiplerine dayanarak çoğunluğun hakkının azınlığa feda ettirilmemesini rica ederiz. Aksi halde biz dedeler torunlarının nefret ve lanetle bakmalarına maruz olarak yaşamaktansa ölmeyi tercih ederiz. Müslümanlığın yüce bir şekilde devamı uğruna şimdiye kadar ölüme daima koşarak gitmiş olan biz Diyarbakırlılar bu defa da ölmeye hazırız. Bütün İslam dünyasının mukadderatını ve sorumluluğunu elinde bu duran şu anki hükümetin anlayışından buna benzer gereksiz işgallere verilmesi yolunda acilen gereğini yapmalarını saygılarımızla rica ediyor neticeyi ekliyoruz (BOA, HR. SYS. 2543-2/13-16). Bu gün Islahiye tarafından Maraş'a gelmekte olan bir Fransız müfrezesi Türkoğlu’nun 15 km.güneyinde imha edildi. Yüzbaşı Andre’ye Albay Flye Saint Marie telgraf çekerek Antebe gelmesini emretti (Özalp, 1984: 41). 29 Kasım 1919 cumartesi günü şehirdeki durumu görmek için tercümanı ile çarşıya indi. Andre şaşkındı.Çünkü daha Maraş'a geldiği gün Ermeniler Türkler'in kullandıkları çakmaklı tüfekleri göstererek “ellerindeki tüfekler bundandır ,başka bir şeyleri yok. Cuma günleri hepsi camiye dolar basar öldürürsünüz” diye anlatmışlardı. O gün dükkanlar açılmış ve halktaki heyecan devam ediyordu. Nakip Camii önündeki taş üzerinde oturmakta olan Aşık oğlu Hasan’ın yanına yaklaştı.Onunla konuşmaya çalıştı.Ona Maraş'taki ordunun komutanı olduğunu söyleyerek Maraş'a mektepler açıp memleketlerini güzelleştireceğini söyledi. Cevap olarak ta onların ne olduğunu bildiğini söyleyen Hüseyin onları Cebelibereketten bildiklerini ekledi. Komutan sormak istediği esas mevzuya gelerek bir bez parçası için bu kadar gürültü kopardıklarını ,yarın kullanacakları top tüfeğe karşı ne yapacaklarını sordu ve çocuklarına acımıyor musunuz şeklinde ilave etti. Aldığı cevap şöyle oldu: “Ben anamdan doğdum kale de bayrağımı gördüm. Ve şimdiye kadar da görüyordum. Onu görmemek için, ya kör olmalı yahut ölmeliyim. Her gün ölmektense bir defa ölmek yeğdir. Hem bayrak için ölmek Her Türk için şereftir. Yalnız ben değil çoluk, çocuk kadın, Erkek Büyük, Küçük her Maraşlı Türk'ün Cuma sabahı yatağından kalkar kalkmaz ilk bakacağı yer kaledir, ilk göreceği şeyde Bayraktır. Yaşamakta olduklarına bu bir alamettir. Onu görmekle göğüsleri kabarır görmezlerse öldüklerine hükmederler.” “Aşıklıoğlu Hasan koynundan deste çıra çıkardı. Bu küçük çapta bir kundaktı içi.: Gayzım Komutanının yüzüne püskürerek : «Buna görüyor musun dedi. Bundan hepimizde birer deste ver Bir gün seni yakmak için Maraş'ın yanması gerekirse evlerimizi hep birden tutuşturalım diye hazırladık çoluk-çocuğa gelince, merak etme onu da düşündük dedi, Aşık oğlu doğruldu belinden bir hançer çıkardı. Gencin bu hareketi mitolojideki bir yunan gencinin tavrını hatırlattı. Şöyle yazmıştı genç levhaya “ savaş alanında ölenlere ne mutlu ! Onlar hiç olmazsa köleliğin acısını hiç tatmadılar” ( Tankut, 1944: 26). Andre başka bir şey söyleyemedi çarşıya doğru yürüdü gitti. Çarşıda karşılaştığı bîr köylüyü durdurdu. _Hükümetiniz bizden ödünç para almıştı, geri vermedi. Bizde buraları isledik paramıza mukabil. Hükümetiniz razı oldu. onun için geldik paramızı çıkarıncaya kadar. _Bu sizin alışverişiniz doğru değildir. Hükümet kimin malını satıyor? Yahut rehin veriyor? Biz bu hususta kendisine vekalet vermedik. Burası bizimdir. Sen git paranı hükümetten iste. Biz malımıza sahibiz, diye cevap verdi. Andre halkın halet-i ruhiyesini anlamış olarak başkasıyla konuşmaya gerek görmedi ve karargâhına döndü. 46 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN Cumartesi günü yapılması kararlaştırılan toplantının davet tezkeresi Mutasarrıf’tan geldiği için ve belediyede olacağı için çağrılanlar toplantıya geldiler. Belediye reisi mutasarrıfa hazır olunduğunu haber etti. Andre kendisi istemiş olmasına rağmen Ermenilerin tesiri altında kalarak halkın ayağına gitmeyeceğini onların hükumete gelmelerini istedi. Belediyede toplananalar da hükumete gitmeyi istemeyince Mutasarrıfın çabalarıyla iki tarafın mutasarrıfın kendi evinde toplanmasına karar verildi. Maraşlılar, Osmaniye’den gelenler, Ermeni ileri gelenleri ve Andre mutasarrıfın evine gelince Andre konuşmaya başladı. Türklerden bir kısmı oturmuş bir kısmı ayakta kalmıştı.Tercümanın aktardığı Andre’nin sözlerine Hoca Sezai karşılık veriyordu. Andre “ben memleketin umranına ve ahalinin servet ve medeniyetine çalışacak ve hakkınızda lütûf ile muamele edecektim. Meydanda hiçbir sebep yokken dünkü gün kıtaatımızın bulunduğu kaleye hücumla işgal kuvvetimiz aleyhinde kıyamda bulundunuz. Ben soğukkanlılıkla hareket ettim ,mülayemet gösterdim. Fiili tecavüzünüze karşı o zaman askere emretseydim gelenleri mitralyöz ateşine tutmuş olsalardı, binlercesi ölecek ve yaralanacaktı” diyerek önce sağ,sonra sol elini uzattı; “şu elim lütûf şu elim kuvvet” dedi. “Hangisine sarılıyorsunuz? Maksadınız af ve lütûf dilemek mi? Yoksa mücadele mi? ” diye sordu. Ali Sezai_ Sizden evvel gelmiş olan İngiliz işgal kuvveti hükumet ilerine müdahale etmemiş, millî ve dinî alâmetimiz olan sancağımıza el uzatmamıştı. İngilizlerle mübadelenizden sonra İngiliz kumandanı ile müşterek imzanız altında neşrettiğiniz beyannâmede sizin de aynı vazifeyi ifa edeceğinizi ve hükûmete müdahalede bulunmayacağınızı bildirmiştiniz. Şimdi beyannâme hilafına hareket ettiniz. Sancağımızı yerinden kaldırmak istediniz. Andre _ İşgal kuvvetimizin bulunduğu yerde başka devlet bandırasının bulunması usûlsüzdür. Kalede jandarmalarımız vardı. Hükumetteki bandranın kalmasında beis görmemiştik, bundan mutasarrıf Ata Bey’in de haberi vardı, halka anlatmalıydı. Anlatmamış mesuliyet kendisine aittir. Ali Sezai _ Sebebi zahiri sizsiniz, Mutasarrıf Bey değildir. Kuvve-i işgaliyeniz meyanındaki Ermenilerin tecavüzleri tahammül edilmez hale geldi. Buranın Türklerini Adana ve Osmaniye havalisinin adamlarıyla kıyas etmeyiniz. Bunlar dinî ve millî mukaddesatlarına ve an’anelerine tecavüz vuku’unda, hayatlarını hakir görürler. Cesur, gayyûr ve dindar kimselerdir. Adana ve civarında bir seneden beri Ermenilerin Türkler ve İslamlar hakkında yaptıkları zulümler kulaklarımızı doldurmuştur. Andre sessizce_ Sancağın dinî an’aneden olduğunu bilmemiştik. Dedi ve heyet dağıldı (Bağdatlı, 1974: 66). Toplantı devam ederken Andre teslimiyet beklediği bir başka hususta da şiddetli bir red cevabı almıştı. Andre’nin Maraş'a gelirken beraberinde getirdiği bazı Osmaniyeliler ilçelere mektuplar yazarak işgal kuvvetine sadakat ve hizmet etmeye iknaya çalışmışlardı. Özellikle Göksun ve Süleymanlı Çerkezleri ile, Pazarcık Kürtleri’nden ümit beklenip buna ikna edilmeye çalışılmıştı.Bunlara para mükafatı ve bir kısmına da memuriyetler vaad edilmişti. Bu mektuplardaki rüşvet teklifleri Süleymanlı ve Göksun’dan lanetle,nefretle karşılandığı belirtiliyordu. Pazarcık’a giden ve Atmalı Aşireti reisi Yakup Hamdi’ye ve Sinamili Aşireti reisi Tapo’ya para götüren ve Fransız işgalini kabûl etmesi karşılığında onlara jandarma komutanı olacağını müjde olarak haber veren Agop Hırlakyan’ın damadı Karlozoğlu Osep’in (Kılıç Ali’nin bildirdiğine göre Ohannes) de Yakup Hamdi (ya da jandarma komutanı Ramazan) tarafından yakalanıp Kuvay-ı Milliye’ye teslim edildiği haberi de o anda alındı. Halkın Andre’yi bu şekilde hükumetten uzaklaşmasının ardından “Yaşasın Osmanlı hükümeti, yaşasın Hilâfet-i İslamiye” sadâlarıyla hissiyât-ı diniye ve 47 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN vataniyelerini i’lân etmiş olduklarını 13 Ekim 1919 tarihli İrade-i Milliye gazetesinin haberinden öğreniyoruz. Andre Maraş'ı teslim almanın zorluğunu anlamıştı. Ertesi günü Maraş'tan ayrıldı. Ayrılırken yanında getirdiği eşini bile bırakır. Kendisi Antebe jandarmaları da Osmaniye’ye gitmişti. Antep'te birkaç gün kalıp Adana’ya gitti. Kendisiyle beraber Osmaniye’den getirdiği Maraşlı Osmaniye Mutasarrıfı, Osmaniye Müftüsü ve diğer Osmaniye havalisi adamları da birkaç gün daha kalıp Osmaniye’ye döndüler. Andre’nin eşi de iki gün sonra Adana’ya döner. Mutasarrfı Ata Bey de dahiliye nezaretine 1 Aralık 1919’da durumu bildiren, Fransızları şikayet eden bir telgraf çeker: “Dahiliye Nezaretine Maraş'ta daireyi Hükümete, Kaleye Cuma günleri keşidesi mutad olan Bayrağımızın erazii meşğuleden olması dolayısile badema keşide edilmemesi Fransız kıtaat kumandanlığından bildirilmesi üzerine bu bapta vaki olan teşebbüs ve muhabere neticesinde mezkûr Sancağın keşidesi temin ve keyfiyet evvelce arzedilmiş idi. Ahiren Maraş'a bilvürud Cebelibereket ve Maraş Sancakları Guvernörü sıfatile daire-i hükümette müttehiden çalışacağını beyan ve hükümetten daire tahsisini talep eden Cebelübereket Guvernör Militeri kapiten Andre bu sancak mes'elesini tekrar etmiş ve vaki olan teşebbüsata rağmen giden Cuma günü yalnız hükümete Bayrak keşide ettirip Kaleye keşide olunmamış idi. Bu hal galeyanı ahaliyi badi olarak cuma namazı vaktinde Camii kebirde toplanan cemaati islamiye mimberdeki Sancağı müsteshaben Kaleye azimetle Bayrağımızı keşide etmekle beraber oradan Hükümet dairesine gelerek kuvve-i işgaliyenin hükümetimize ve Bayrağımıza hiçbir müdahalesini kabul etmiyeceklerini ve ancak evvelce yerlerinde bulunan İngilizlerin vaziyetinde kabul edebilecekleri hakkında tezahürat ve temenniyatta bulunmuşlardır. Bu yüzden memleket ve ahalide pek ziyade galeyan ve heyecan hasıl olmuş ise de müctemüne her güna nasiyihi lazıme icrasile dağılmış ve hamdolsun muhilli asayiş bir hal ve hareket vukuuna meydan verilmemiş ve işbu tezahüratın Boğazkesen Cami derununde başlayup harice çıkmış olması cihetile kuvve-i işğaliye tarafından da sükûnetle takip olunarak onlar tarafından da bir hadise ika edilmemiştir. Binaan aleyh Fransız kuvvei işgaliyesi badema İngilizler gibi hareket edeceklerini ve hükümete müdaheleden sarfı nazar eylediklerini beyan etmekte bulunmuş ise de bunların aksi surette hareketle. Adana tarafları gibi umumi idarei mülkiye ve maliyesine müdahalesi halinde galeyanın teskinine imkân bulunmayacağı işbu hadise ile tahakkuk etmiş ve mülhakatta (ile bağlı ilçelerde) da aynı galeyan hasıl olarak makine başında lazım gelenlere nesayih ve teminat itasiyle galeyan teskin edilmiş ve keyfiyetten esbabı mucibesile kuvvei işgaliye kumandanı da haberdar olmuştur. Maahaza aksi hal vukua gelmemek üzre canibi samilerinden teşebbüsatı siyasetin ifasını, selameti memleket ve maslahat namına istirham eyler ve mumaileyh Gııvernörün ahaliye propaganda yaptırmak üzere Cebelibereket Mutasarrıfı ile Belediye Reisini ve Meclis azalarıyla bazı eşraf, mütehayyizan ve Dörtyol Müftüsünü beraberce Maraş'a getirmiş olduğunu berayi malumat arz eylerim. l Aralık 1919 Mutasarrıf Ata” 48 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN (BOA, HR. SYS. 2543-7/33,34) Kılıç Ali Paşa kendi hatırlarında anlattığına göre Maraş ve Antep havalisi Umum Kuva-yı Milliye Komutanı olarak ilk bildirisini bundan sonra yayınladı. Bildiride Fransızlar'ın işgaline ses çıkarmayacak olursak Anadolu’muzun en güzel yerlerini işgal ve istilaya devam edeceklerini belirtip teşkilatlanmanın tamamlanmasını, kendilerine gösterilecek yerde toplanmalarını ve gayretlerini göstermelerini bildirdi. Kendisinin de bütün gücüyle yanlarında olduğunu ilan etti. Halk ise Elbistan’taki Mustafa Kemalin yolladığı Kılıç Ali’den onun bir Kuvay-ı Milliye gücü oluşturduğundan haberdar olarak harekete geçmek için Sivas’taki Heyet-i Temsiliye ile doğrudan temasa geçmek ihtiyacını hissediyordu. Mustafa Kemal’in direktiflerinin mutasarrfılığa gelmiş olduğuna inanıyorlardı. Telgraf memurları da bu telgrafları sansürden kaçırmış ya da işgal altında olmayan yakın posta merkezlerinden birisi de bu telgrafları mutasarrıflığa getirmiş olabilirdi. Üstelik Sivas Kongresi’nin safhalarını ve neticelerini soranlar emir ve talimat gelmişse isteyenler oluyordu. Millî mücadelenin başarılı olacağına belki de pek inanmayan Mutasarrıfın gelen telgrafları hasır altı ettiğinden şüpheleniyordu. Halk Maraş'ta yaşanacak millî teşebbüsün bir dayanağı olması gerektiğine inanıyor ve buna ihtiyaç hissediyordu (Bağdatlı, 1974: 67). Pazarcık jandarma komutanı o sırada Elbistan’da bulunan Kılıç Ali’ye telefon ederek Kılıç Ali derhal Pazarcığa geçerek hazırlıklara başladı (Özalp, 1984: 47). Bayrak olayı büyük bir çatışmanın başlayacağı manasına geliyordu ve harp hazırlıkları yapılmaya başlandı. Yakup Hamdi’yi yani Paşa Yakup’u millî kuvvetler tarafına celbetti. Bir danışma meclisi kurmak için civar vilayetlerden murahhas istedi. Yedek subay Teğmen Hayri Efendi’yi Ufacıklı Mevkiine, Yedek Subay Abdullah Efendi’yi de aşağı Pazarcık’a göndererek teşkilât oluşturmalarını emretti (Bağdatlı, 1974: 48). 5 aralık 1919’da Ulu Cami’nde bir miting tertip edildi. Ermenilerin ve Fransızlar'ın yaptıkları ve son olaylar protesto edilerek İstanbul Hariciye Nezareti'ne aracılığıyla Amerika, Fransa ve İtalya siyasi temsilcilerine gönderildi: “İstanbul Hariciye Nezareti aracılığıyla İngiltere, Amerika, Fransa ve İtalya siyasî temsilcilerine: Büyük hükümet ve milletlerin namus ve şereflerine güvenerek imzalamayı uygun bulduğumuz mütareke hükümlerim müttefiklerin bazıları fiilen ihlal etmekte ve anavatanımızda işgal sahasını sürekli genişletmektedirler. İşgal altına alınan yerlerde bütün Ermeniler alışıldığı üzere kandırılmakta ve desteklenmekte, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara varıncaya kadar hepsi bomba ve silahlarla donatılıp, silahlandırılmaktadır. Ermeni vatandaşlarımızın yüzde doksanı bu gibi durumlardan tamamıyla nefret etmesine rağmen aralarında her zaman varlığı eksik olmayan ve millî felaketlerine kendi kendine ve tek başına sebebiyet veren maceracı, hunhar komitelerle işgal kuvvetlerine mensup bazı resmî kişilerin tehdit ve baskısından bütün Ermeniler etkilenmişlerdir. Kendi kötülüklerinin sonucu olarak insanlık dünyasının gözünde hem bizi hem kendilerini pek acınacak bir vaziyette bırakan Ermeni vatandaşlarımızla biz Türk ve Müslümanlar doğrudan doğruya anlaşmak ve ortak yaralarımızı yine yardım ve samimi duygularla karşılıklı sarmakla tedavi yollarını aramaya kesin bir şekilde calışmışızdır. Bu yüksek ve insanî amacımızın ve meydana gelmesi hiç bir zaman diğerlerinin ihtiraslarından doğacak müdahale hileleriyle mümkün olamayacak ve aksine böyle bir müdahale gerek Ermenilere 49 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN gerekse Türklere huzur ve mutluluk yerine felaket getirecektir. Efendiler! Sulh Konferansınca imparatorluğumuzun mukadderatı tayin edilmişse bu kararlan bize tebliğden çekinmeyiniz. Çünkü yetkililerinizin mukaddesatımız hakkında bütün aleme ilan ettikleri esasları, adalet ve hakkaniyetten ayrılınmayacağı vaadini, yani hâlâ necip ve muazzam milletlerinizin şeref ve namusları adına verilmiş senet hükmünde görüyoruz. Halbuki sakin ve ölçülülükle karışık olan bu anlayış ve görüşe aldanmakta bulunduğumuzu yüzümüze karşı haykırmaktadırlar. Nitekim Fransız işgal kuvvetleri kumandanları tarafından müştereken imzalanıp bildirilen ve bütün bağlı olan yerlere ilan edilen resmî beyannamede son işgalin, İngiliz işgali gibi geçici mahiyette olduğu, padişahın hükümranlık haklarına her anlamda gelebilecek zarardan korunacağı ve kendilerinin hiç bir yönden hükümet işlerine müdahale etmeyecekleri hakkında üç gün evvel verilen güvenceye rağmen üç gün sonra millî bağımsızlık ve namusumuzun gerçek sembolü olan hükümet binalarımızı resmî olmaktan çıkarılıp yerlerine Fransız bayrağının çekilmesi, aynı zamanda idarî işlere el koymak maksadıyla Fransız memurlarına tahsis edilmek üzere hükümet konağında daire ayrılması gibi son saldırgan hareketlerle daha önceden verilen güvenceler yok sayılmış ve doğal olarak Müslüman Türk ulusu da bu gibi hakaretlere karşı kayıtsız kalamamıştır. Nitekim sancağımız hakkında reva görülmek istenilen hakaretin cevabını hayat ve bağımsızlık hakkının ne olduğunu anlayan milletlere yakışacak bir yurtseverlik ve kesinlikle vermekte zerre kadar tereddüd göstermemiştir. Bundan böyle de bu gibi hakaretle dolu saldırgan davranışlara, şiddetine ve kapsamına uygun olarak millî varlık ve hayatiyetini savunmaya kesin şekilde kararlıdır. Millî gurur ve olgunluğa sahip, çağdaş bir sosyal heyetin red, hakaret, varlığın korunması ve hayat yolunda göstermeğe mecbur kalacağı her türlü hayatî davranışın mazur ve isabetli görülmesi tabiidir. Bundan dolayı yönetimi altında bulunan mazlum ve mağlup milletlere serbestlik ve gelişme hakkı sağlamış, esir ve güçsüz hükümdarlara merhamet ve yardım kanatlarını açmak şeklinde yüceliğini göstermiş olan bir milletin beka ve bağımsızlık hakkına saygı gösterilerek tecavüzlere artık son verilmesini, aksi takdirde ortaya çıkacak kötü sonuçlardan sorumlulukla biz Türk milleti asla alakadar olamayacağımıza dair dün bütün kaza ahalisinden oluşan on beş bin kişinin katılımı ile gerçekleşen mitingde alınan kararlan son kez ve kesin bir dille sunuyoruz.” Miting Heyeti Adına Maraş-Elbistan Teşkilât-ı Milliye Reisi Mehmed Doktor Mustafa, Muallim Hayrullah (BOA, HR. SYS. 2543-2/23,28). Düzenlenen Miting aynı zamanda İrade-i Milliye Gazetesi’nde “Elbistan Mitingi Münâsebetiyle” Başlığı Altında 29 Ekim 1919 Tarihinde Yayınlanmıştır: “1 Aralık 1919 ‘da ise General Keret adındaki Fransız komutanı Antebe gelerek Maraş-Antep Dairey-i askeriyesi ile Urfa-Cereblus Daireyi Askeriyesini içine alan Şark Mıntıkaları Kumandanlığını üzerine aldı ve şu beyannameyi yayınladı: İlân “Fransa Cumhuriyeti Hükümetinin Suriye ve Kilikya komiseri ve şark ordusu başkumandanı Ferik General emriyle Antep. Maraş ve Urfa sancaklarında ki Fransız 50 FRANSIZ İŞGALİNDEKİ MARAŞ’TA ERMENİLER HATİCE BAŞKAN kıta'atının kumandanlığını deruhte ediyorum. Padişah ile olan itilâfı binean Fransa Cumhuriyet Hükümeti Suriye, Kilikya ve Şimal çevresinde buluna yerlerde bu gündem itibaren vesayet yapmaya başlıyor. Cins ve din gözetmeksizin bütün ahali satvet-i zaferle galib silahlarımızın himayesi altındadır. Biz herkesin dinine ve malına ve Osmanlı Devleti'nin Kanunlarına hürmet edeceğiz. Uzun harp senelerinden sonra sulh ve çalışma devresi gelmiştir. Namuslu insanlar Fransa’nın yanında yer aldılar” l Aralık 1919 Aintap Qurette (Özalp, 1984: 50). 13 aralık 1919 tarihinde Maraş'ın işgal komutanlığını alan Keret te asayaişi sağlayamayacaktır. Aslında sağlamak gibi bir niyeti de yoktur. Onun amacı illa ki mraşaı Fransız idaresine katmak idi. Ermeniler'i de bu amaçla kullanacaktır. 1 Ocak günü eski mebus Ermeni Agop Hırlakyan’ın evi projektör ile aydınlatılarak koruma altına alındı.Türklere dışarıdan gelebilecek yardımalara karşı Elbistan yolu gözetim altında tutulmaya başlandı. Halep’ten dahi Maraş’a yardıma amacıyla iki araba silah gönderilmişti. Ama bu silahlar Ermenilerin ihbar etmesi üzerine Fransızlar tarafından gaspedildi. 51 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN 6. BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE YAKLAŞIMI. 6.1. Albayrak Gazetesi’nde Çıkan Haberler Erzrurum’da yayınlanan gazete Maraş işgalinin ilk gününden itibaren tepkisini göstermiş ve Ermeni- Fransız kuvvetlerinin yaptıkları saldırıları da kamuoyuna aktarmaya devam etmiştir. Bu gazete özellikle beş mısralık bir şiiri sürekli yayınlamıştır: “Vatan tubasında, mukaddes bir dal , Şarkî Anadolu İslam ocağı, Ellere verilmez canan kucağı, Adana,Urfa’yı unutmak muhal, Hatırdan çıkar mı Maraş illeri” Bu satırla birlikte bir de şu başlık sürekli yayınlanmıştır: “Türk varlığından ayrılık kabul etmeyen vatan bucaklarından İzmir, Adana, Maraş, Urfa, Anteb! (Albayrak , Ekim 1919 – Mart-1920,sayı 42-78) 6.2. Açıksöz Gazetesi’nde Çıkan Haberler Maraş'ın kendi imkanlarıyla şehri savunmaya başladıkları haberini duyan Kastamonu Açıksöz Gazetesi Nasrullah Camiinde toplandıkları sırada Hatiplerden Hacı Mümin Efendi olayı halka bir kez daha izah etmiş ve acilen Maraş'a bin lira gönderileceğini söylemiştir( Söylemez: 22). Açıksöz Gazetesi 8 Şubat 1920 Gazete’nin “Maraş Yanıyor” başlıklı yazısı şöyledir: “Evvelki gün Müdafa-i Hukuk Başkanlığından gelen bir telgrafta, Maraş'ın Fransız ordusu müzaheretine mazhar olan Ermeni çeteleri tarafından yakıldığını ve İslâm ahalisinin de nefislerini müdafa için altı gündür uğraştığını bildiriyorlardı. Bunu işiten halk, Nasrullah camiî şerifinde toplanarak mazlum dindaşlarımızın bu suretle öldürülmelerini lanetlerle yad ederek göz yaşı dökmüş ve Kastamonu'nun vakur, coşkulu hatibi Muhterem Hacı Mü'nıin Efendi Hazretlerinin bir hitabesiyle meselenin en acıklı noktalarına müttâlî olmuştur. Aşağıdaki telgraf î'tilaf mümessillerine gönderildiği gibi biçare Maraşlıların acil ihtiyaçlarını karşılamak üzere şimdilik bin lira takdim olunacağı da bildirilmiştir.” Bunun altında gazetede Kastamonuluların telgrafına yer verilmişti. Telgraf Kastamonu’ya Elbistan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nden gönderilmişti. Telgraf aynen şöyledir: “Derseâdet'de Sadâret-i âzimeye ve Amerika, İngiltere, İtalya, Fransa mümessilleri hazretlerine : Elbistan'dan aldığımız telgraflardan Maraş'ın kan ve ateşler içinde olduğunu anladık. Bugün cami ve meydanlarda toplanan biz Kastamonu halkı bu felaket haberini kalbimizin bütün nefret ve dehsetiyle protesto eyleriz. Muhterem mümessil efendiler! oradaki din kardaşlarımızın Müslüman ve insan olmaktan başka ne kabahati vardır? Asırlardan beri dinlerine, milletlerine riayet ve kendilerini merhametli kanatlarımız altında koruduğumuz Ermeniler, şimdi orada medeniyetin önderleri olan Fransız milletinin askerlerinin yardımı ve desteği ile kendi efendi ve hamileri olan Müslümanlar üzerine atılmış vahşi canavarlar gibi öldürme ve yağma ile oralara bir mahşer-i kıtal haline getirmişlerdir. Size sorarız ey medeni milletin muhterem mümessilleri! İslâm tarihinde bunun bir misali var mıdır? Biz tarihin huzuruna açık alınla çıktık ve daima 52 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN açık alınla geziyoruz. Bizim de yüz binlerce hristiyan vatandaşlarımız var. Hiç birine bir tecavüz, en ufak bir taarruz vâki oluyor mu? Lâkin efendiler İslâm'ın sabır ve tahammülü artık tükenmiştir. Avrupa Müslümanlar hakkında zaman zaman reva gördüğü bu vahşete son vermelidir. Müslümanlar hiç bir zaman intikam duygusu gütmezler. Ara sıra vukua gelen olaylar müdafaa maksadıyla olmuştur. Müslümanlar daima taarruzaâta maruz kalmıştır. Biz tarihten korkarız, fakat efendiler her şeyin de bir haddi vardır. Eğer bu zulüm ve fenalığın önü alınmazsa Tarihin bütün mes'uliyetini Avrupa'nın uhdesine bırakarak artık hareketimizde tamamen serbest olduğumuzu beyan ve ilân ile şu kararımızın muhterem hükümetinize tebliğini istirham ve takdim-i ihtiram eyleriz.” Kastmanoluluların bu tavrı Türk Milleti’nin bir bütün halinde vatan ve millet aşkı ile coşmuş olduğunu ve Kastamonu, İzmir, Maraş'ta aynı düşüncenin hakim bulunduğunu göstermiştir (Söylemez: 23 ). Açıksöz Gazetesi toplanan paranın Maraş halkına verilmek üzere Elbistan’daki Ziraat Bankası şubesine yatırıldığını, aynı gün bu yardım sebebiyle Elbistan Merkez Heyetince Kastamonu Merkez Heyeti’ne bir teşekkür telgrafı çekildiğini yazmıştır (Akbıyık, 1999: 293). 6.3. İrade-i Millîye Gazetesi’nde Çıkan Haberler 14 Eylül 1919’da Sivas’ta Heyet-i Temsiliye adına kurulmuştur. Milli mücadelenin ilk gazetesidir. Gazete Sivas Kongresi’nin haberlerini vermekten başka yurdun dört bir yanındaki olaylarla ilgilenmiştir ( Özçelik, 2003: 91). Gazete Fransız General’in yayınladığı beyanname ile ilgili olarak bunun hilafına bir yazı yayınlamıştır: “Maraşlıların Mukarrerâtı” sayı 17, 22 Aralık 1919 Üç gün mukaddem Maraş’a gelen Fransız cenerali Doko celb eylediği eşrâf ve rüesâ-ı me’mûrîn-i mahalliyeye hitâben vukubulan beyânâtında Fransa kuvvet ve kudret-i askeriyesinden bahisle ... ve izzet-i nefs-i millimizin bu vesile ile tahkir edildiğine muttali olan umum kaza ahalisi bu gün azim ve heyecan ... Mukarrerât-ı âtiyenin ... iblâğına me’zun bulunduğumuzu arz ile kesb-i fahr eyleriz. Evvelen-Mütarekeden sonra namus-ı devletimizin hüccet-i katiyesi olan şerait ve mukarrerât-ı resmiyeyi ayaklarınız altında çiğneyerek bilâ sebeb işğal ettiğiniz Izmir ve Adana vilayetleriyle Maraş, Ayntab, Urfa müstakil ...yedi asırdan beri câmia-i Osmaniyeye merbûtiyetle müftehir Türk ve Islam ahali ile meskûn anavatanımızın ve mübarek aksamı cebren ve kahren ahar bir hükümetin boyunduruğuna girmeyecektir. Sâniyen- Izzet-i nefs-i millisini en muazzam milletler kadar müdrik ve rüşd ve kemal-i siyasîsine yedi yüz senelik hâkimiyeti şâhid Islam ve Türk, milleti top, tüfenk, tayyare gibi vesâit-i imhâiyenizden hiçbiri ile sükût ve arz-ı teslimiyete icbâr edemeyecektir. Sâlisen Sulh konferansınca devlet-i metbûa-i Osmaniyemizin hudud ve mukadderât-ı âtiyesi taayyün etmezden taht-ı işğâle alınan memleketlerimizde sancağımızı tahkir, jandarma teşkilatına … umûr-ı hükümete müdâhale gibi her nevi muhill-i haysiyet ve istiklâl teşebbüsât tecâvüzkârâne bütün vesâitimizle red edilecektir. Râbian- Birkaç müfrit ve serseri hristiyan efradından başka Müslim ve gayr-i müslim hiçbir vatandaşın kalbinde câmia-i Osmaniyeden maada bir gûna his ve emel 53 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN câygir olmadığı hakikatını ceneral Doko girişeceği istediği kanlı tecrübeden sonra tamamen teslim ve itirafa mecbur kalacaktır. Elbistan’da Maraş işgali sebebiyle düzenlenen miting İrade-i Milliye’nin 29 Aralık tarihli nüshasında yer almıştır. “Elbistan Mitingi Münâsebetiyle” 29 Aralık 1919 Altıyüz küsür senelik tarih-i mevcûdiyet ve istiklâlimizi tetkik edenler bu milletin seciyesindeki hutût-ı sâbiteyi azm ve irâdesindeki kat’iyeti takdir ederler. Daha düne kadar her zerre-i hâki ecdâdının evlad ve ahfâdının hûn-ı hamiyetiyle yoğrulmuş, asırlardan beri temellük bayrağı ve istiklâl sancağı temevvüc etmiş ve el-ân bir ekseriyet-i kâhire ile sâhiib olmuş bulunduğu Adana, Urfa, Ayntab, Maraş gibi lâyenfek eczâ-yı vatanı hiçbir sebeb-i ma’kûl ve mantikîye istinâd etmeyerek haksız yere işğâl eden bir Fransız milletinin ceneralinden bu tarz-ı tahakkümü hangi hakka istinâd ettirdiğini bir dürlü aklımıza sığdıramadık ve asabiyet-i milliyemizle te’lîf edemedik. Evet hak kuvvetin karşısında mevcudiyetini muvakkaten gizler. Fakat kuvvete istinad eden hakların polat mevcudiyetlerine çarpan kuvvetler ne kadar kavi ve bî-emân olsalar da dağılmaya, parçalanmaya mahkûmdur. Fransız milletinin aklı başında olması lazım gelen bir ceneralin bu hakikatı derk ve teyakkun etmesi lazımdır. General bilmelidir ki hiçbir kuyûd ve uhûda müstenid olmayarak haksız yere işğâl ettiği eczâ-yı vatanda ve karşısında hakkına sahip, azim ve idaresinde sâbit bir müslüman ve Türk milleti vardır. Kuru tehditlerin beyhûde yaygaraların hiçbir kıymet-i maddiye ve ma’neviyesi olamayacağını ve bu gibi hareketlerin hiçbir hak tevlid etmeyeceği hakikatını ceneral cenapları anlamalıdır. Evet, biz cihân harbinde mağlup ve zaif düştük. Bunu mu’terifiz, herhangi bir milletin tarihinde bu gibi vakâyi’ pek müteaddid ve tabiidir. Hayat-ı mazimiz pür-şan u şeref bu cilvelerle doludur. Fakat mağlubiyet, mahkumiyet ve esâret değildir ve olamaz. Ceneral Derko’nun kuvvetlice Fransız milletinin kudret-i askeriye ve vesâit-i tahribiyesi belki vatanımızın bir kısmını istilâya ve o kısmındaki milletimizi imhâya kâfidir: Ve bununla hall-i mes’ele edilebileceği kanâatı mevcûd ise bu doğru olabilir. Halbu ki emir ber akistir. Biz Müslüman ve Türkler hiçbir millete karşı izhâr-ı husûmet etmediğimiz gibi istilâ emelimiz de yoktur ve olamaz. Buna mukâbil bir hakkımız vardır ki ona da kimseyi müdâhale ettirmemek ve vâki olacak tecâvüzâta karşı da son kozumuzu oynamaktır. Bu takdirde ya şerefle tarihe intikâl eder veyahut hakk-ı hayat ve istiklâlimizi te’min ederek yaşarız. Mütârekeden bu güne kadar cereyân eden vukûât ve haksızlıklar bu millette bu zihniyeti pek haklı olarak ihzar etmiştir. Ve bugünün en yüksek ideali bundan ibarettir. Hakkımız pek açık ve sarihtir. Şimdiye kadar hiçbir sebeb-i hakiki ve mantikîye müstenid olmayarak haksız yere işğâl olunan aksâm-ı vatan yed-i ecânibden tahlîs edilecektir. İşte o zaman bir sulh u müsâlemet-i umûmiye kâbil olabilmek imkânı tahassul edecektir. Geçen nüshamızda mukarrerat-ı kat’iyelerini neşr ettiğimiz Elbistan’daki din ve ırkdâşlarımızın mitingi bu hakikatı olanca vuzûh ve kat’iyetle ve bütün Anadolu ve Rumeli ahali-i İslâmiyesinin ve bi’l-hâssa Sivaslıların kanâat ve efkârına tercüman 54 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN olarak cihâna i’lân ve izhâr etti. Ve bu meyânda Maraş’taki Fransız cenerali Doko cenâblarına da iblâğ eyledi. Bu vesile ile ümit ediyoruz ki atılan hatvelerin ta’kip edilen hatt-ı hareketlerin hata olduğu anlaşılır da hakk-ı hayat ve istiklâli içün fedâ-yı mevcûdiyete azm etmiş olan bir milletin eczâ-yı vatanından herhangi bir kısmının velev muvakkaten işğâl ve tefrikine imkân mevcûd olmadığı hakikatı bir kat daha tavazzuh ve tebellür eder. Ve bu sûretle medeniyet nâmına iddiâ-yı nisbet eden haksızlar beşeriyeti, onu bir kan ve ateş sahasına sevk etmekten tevakki ederler. “Vatanperver Maraşlılar” 12 Ocak 1920 Maraş ahalisinin fevka’l-âde ğaleyânda oldukları ve haklarını silahla müdâfaa edeceklerini i’lân ettikleri haber alınmıştır. çoluk çocuklarıyla kâmilen Zeytun’a götürdükleri ve bu bîçârelerden hiçbir ferdin geri gelmediği mevsûkan anlaşılmıştır. “Türk Ve Ermeni İ’tilâfına Dâir” 19 Nisan 1920 , s 4 Maraş Ermeni Katolik murahhası serpiskopos ve Ermeni Protestan reis-i rûhânîsi ve mu’teberân-ı cemâatdan Abraham Hırlakyan ve sâire imzâlarıyla verilen istid’â sûreti ber-vech-i âtidir: Asırlardan beru her türlü hukûka mazhariyetle şu topraklarda kendileriyle birlikte mes’ûdâne imrâr-ı hayât edegeldiğimiz müslüman vatandaşlarımızla son zamanlarda te’sirât-ı hâriciyeye kapılan bazı bedhâhânın ilkâât-ı iftirâk-cûyânesi yüzünden hâsıl olan nifâk ve şikâk maa’t-teessüf iki unsur arasında envâ’-ı mücâdele ve mukâteleyi intâc ve cümleyi müteessir ve dilhûn etmekle beraber metbû’-ı mufahhamımız padişahımız efendimiz hakkındaki râbıta-i kaviyyemizi ve gerekse bu tohrakta İslâm ve Türk vatandâşlarımızla beraber ile’n-nihâye yaşamak ve ölmek emrindeki azmimiz kat’iyyen haleldâr edilmemiştir. Buradaki Amerikalı muhiblerimizi de işhâd edebileceğimiz vechile bu ciheti hiçbir kuvvetin taht-ı te’sirinde olmaksızın maa’l-iftihâr arz eder ve vatan-ı azizimizin selâmet ve saâdet-i âtiyesi içün İslâm vatandâşlarımızla hem dest-i vifâk olarak çalışmak hususundaki emel ve arzu-yı umûmi ve kat’imizi nazar-ı dikkata alarak her iki unsur arasında ihtilâfât ve sû-i tefehhümâtın tamamen izâlesiyle muhâdenet-i sâbıkamızın iâdesi milletimiz hakkında bir kat daha uluvv-i cenâb ve şefkat gösterilmesini ve işbu arizamızın sûretlerinin telgrafla üçüncü kolordu kumandanlığına ve Ankara Hey’et-i Temsiliyesi vâsıtasıyla İtalya mümessiline iblâğ buyurulmasını öteden beri envâ’-ı ni’am ve eltâfıyla perverde eyleriz. Ol bâbda irâde efendim hasretlerinindir. Ermeni murahhası Haçator Vartabet, Ermeni Katalik murahhası Avedis serpiskopos, Abraham Hırlakyan, Şükrü Efteryan, Ermeni Protestan reis-i rûhânîsi Abraham, Muradyan Ohanis, Bedros Derağob Mütceryan, Ağon Kalemciyan, Kirikor Şavaderyan, Kenayicyan Krikor, Yamukyan Krikor, Dacad Dakyan. “Maraş Ve Ayntab Arasındaki (Arabdar) Vak’asına Âid” İrade-i Milliye Gazetesi, 22 Nisan -19 Nisan 1920 sayfa 1 Kâri’lerimiz iki Fransız zâbitinin de imzâlarıyla musaddak zîrde muharrer vesîkada okuyacakları vecihle işğâl altında bulunan dindâşlarımız bayağı ve vahşî bir his, kin ve taassubla ayaklar altında çiğnenmekte, mukaddesâtı telvîs edilmektedir. 55 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN Şarklıların hasâil-i fıtriyesinden olan müsafirperverlik ruhuna yaraşır hüsn-i kabule mükâfaten âsâyişi takrir maksadıyla muakkatan geldiklerini söyleyen medenilerin hareketleri bir ibret ve intibâh gözüyle okunulmalıdır! “Mâh-ı hâl-i rûmînin onikinci pazartesi günü sabahleyin Islahiye civârında Hurşid Ağanın köyüne gitmek üzere Ayntab’dan hareket eden topçu ve mitralyozdan mürekkeb takriben yediyüz kişilik büyük bir Fransız kıtası büyük Arabdâr karyesine muvâsalatda ahali-i karyeden darb ve tahkir etmekle beraber eşyâ-yı beytiyelerini yağma ve ğârât ettikleri ve korkarak dağlara iltica eden ahali-i kurâ üzerine top ve mitralyoz ateşi açtıkları ve bombardıman el-ân devam etmekte olduğu istihbâr olunması üzerine Ayntab meclis-i idâre ve cemâat-ı islâmiyesi ile bi’l-müzâkere Mutasarrıf Celâl Beyin riyâseti tahtında mahall-i mezkûre bir heyet-i nâsiha gönderilmesine karar verilmiş ve Ayntab’da mukim Franzsız kumandanı Kolonel Neyl Sentmari cenâblarının bi’z-zât bu heyet meyânında bulunması arzu edilmiş ve keyfiyet Mutasarrıf Bey tarafından mîr-i mûmâileyhe... “Elbistan Haberleri” İrade-i Milliye Gazetesi, 19 Ocak 1920 4 Kanun-ı sani 336 tarihinde Maraş’tan üçyüz nefer, üç top mitralyözden mürekkeb Islahiye cihetine hareket eden Fransız kuvveti Ceceli ve Sarılar karyelerini ihrâk ve ahaliden bir çok kimsenin şehid edildiği anlaşılmaktadır. Netice-i muhârebede düşmandan seksen esir alındığı mütebâkisinin imhâ edildiği düşmanın beş yaralısı Maraş’a götürüldüğü esirler Pazarcık’a sevk edilmiştir. Elbistan ve Maraş yolu üzerinde Maraş’a sekiz kilometre mesâfede İncebil mevkiinde süngü ile fecî’ bir sûrette iki İslâmın şehîd edildiği görülmüştür. Zeytun Ermenileri tarafından Zeytun civârındaki Ilıca’da yıkanmakta olan Zeytun müfrezesinden üç jandarmayı bastırarak Zeytun içerisine götürüp haps ettikleri aynı günde Zeytun nâhiyesi müdürü Hasan Efendi ve karakol kumandanı Mustafa Çavuş Ermeniler tarafından dâirelerinde götürüldüğü bunlardan üç jandarma ve iki tahsildârın tevkif edildikleri Zeytunlu Eramik hanesinden dıvar delinerek firâr ettikleri ifâdelerinden anlaşılmışsa da müdir ve çavuşun hayat ve mematından şimdiye kadar bir taraftan ma’lûmât elde edilemediği yine aynı günde elli kadar müsellah Ermeni çetesi Zeytun’un birbuçuk saat mesâfede şarkta bulunan Dünükleri basarak mevcûd olan oniki İslâm hânesini çoluk çocuklarıyla kâmilen Zeytun’a götürdükleri ve bu bîçârelerden hiçbir ferdin geri gelmediği mevsûkan anlaşılmıştır. “Zulümdide Maraş’ın Fezleke-i Vekâyii” İrade-i Milliye Gazetesi, 23 Şubat 1920 s2 -Vekâyi-i ahîreden mukaddemNakl-i sükkân muamelesine tâbi tutulan Ermeniler akib-i mütârekede peyderpey avdete başlamış ve haklarında hertürlü muâvenet icrâ edilerek huzur ve emniyet-i umûmiyeleri taht-ı te’mine alınmış olduğu ve üç ay sonra şerâit-i mütâreke hilâfında te’min-i âsâyiş bahanesiyle livâmıza gelerek sekiz mâh kadar kalan İngiliz kuvve-i işğâliyesi bile şikâyetimizi nazar-ı takdire alarak umûr-ı hükümet ve millete kat’iyen müdâhale etmemiş oldukları halde kuvve-i mezkûreyi istihlâf eden Fransız kuvve-i işğâliyesi Fransız koruması altında gizlediği bir takım ermeni çetelerini beraberinde getirip her türlü kavâid ve zavâbıt-ı askeriyeden vâreste bir halde çarşı ve sokaklarda gezmelerine ve böyle millet işlerini Fransız sıfat-ı askeriyesinde görmeğe te’min-i firâk eylemek isteyen fesedenin müslümanların hissiyâtını rencide edecek nümâyişlere tasaddi eylemelerine ve hatta Ermeni efrâdının kavlen ve fiilen vuku bulan taadiyât ve 56 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN tecâvüzât namus-şikenâne ve tâkatgüdazânesine ahali-i İslâmiye tarafından fevka’l-gâye sabır ve tahammül gösterildiği İngilizler tarafından da takdir olunarak memleketten müfârakatları sırasında İngiliz kuvve-i işğâliye kumandanının eşrâf ve a’yân-ı memleketi nezdine da’vetle gâyet memnuniyetkârâne bir tarzda beyân-ı vedâ’ ve Fransız kuvve-i işğâliyesi kumandanının da izhâr-ı temenniyât eylediği bir zamanda Fransızlar hodgâmâne ... hallere devam ile yoldan geçen kadınların peçelerini kaldırmak ve yeni (?) İslamı alenen şehid etmek ve bir taraftan depoda bulunan esliha ve cebhâne ve bombaları kendi devriyelerinin himâyesi altında Ermenilere tevzî’ ve nakliyâtını te’min etmek ve buna şâhid olan Osmanlı devriyesi üzerine ateş açarak polis me’murunu cerh ve berber Ökkeş bi’z-zât Fransız irtibât zâbiti tarafından katl edilmiştir. Depodaki eslihanın sûret-i tevzî’i Ayntab’dan gelen hey’et-i tahkikiyenin netice-i tahkikâtıyla ve merkûm berber Ökkeş’in keyfiyet-i katli de zâbit-i mûmâ ileyhin i’tirâfıyla tahakkuk eylemiştir. Fransız kuvve-i işğâliyesi Ermenileri İslâmlar aleyhinde teslîh ve teşvîkle beraber bir taraftan anâsır-ı Osmâniyeyi…… Temsil Heyet’i’nin yayın organı olan İrade-i Millîye gazetesi’nde yayınlanan Maraş haberlerinde hususi muhabirimizden mektup başlığıyla verilen haberde özellikle Kilikya denilen yerin Ermenilerle alakalı olmadığı ve Osmanlılar ile Türkler tarafından da Ermenilerden alınmış olmadığını izah edilmektedir. Fransızların her husuta mahalli yönetime müdahaleye başladığını hatta Maraş mutasarrfını görevden el çektirip yerine Andre’yi tayin etmek istediklerini ve kaleye de Fransız bayrağı çekmiş olduklarını yazar. Ahalinin ise Cuma namazından sonra kaleye giderek Fransız bayrağını indirip Osmanlı bayrağını çekmiş olduklarını yazar. “Adana, Maraş Ve Havâlisi” İrade-i Milliye Gazetesi, 10 Aralık 1919, s2 Maraş’ta yaşanan bayrak olayını haber veren gazete Çukurova Bölgesinin Ermenilikle ilgisi olmadığını yazar. “Muhâbir-i Mahsûsumuzun Mektubundan Adana ahvâli başladığından beri hiçbir eser-i salâh görünmeksizin devam ediyor. Adana’da Fransız me’muru Ermeni taraftarlığını açıktan açığa itiraf ediyor. Kilikya dediğimiz Adana ve havâlisi Ermenilikle münasebetdâr değildir. Osmanlılar ve Türkler tarafından Ermenilerden de alınmış değildir. Şu halde burasının Ermenistan olması zâten mevzu-ı bahis olamaz ki Urfa, Maraş ve havâlisinden gelen haberler dahi Fransızların her hususta umûr-ı dâhiliyeye müdâhaleye başladıkları merkezindedir. Maraş mutasarrıfını işinden el çektirerek yerine Osmaniye güvernörü yüzbaşı Andre’yi ta’yin etmek istemişler ve kaleye Fransız bayrağı çekmişlerdir. Fakat ahali Cuma namazından sonra müçtemian kaleye giderek Fransız bayrağını indirmişler, yerine Osmanlı bayrağını çekmişler ve Andre’yi mutasarrıflık makâmından kaldırıp yerine mutasarrıfı ik’âd eylemişlerdir. Ve mutasarrıf ancak padişah ve halifenin emriyle azl ve nasb olunacağını, başka kimseyi tanımayacaklarını söyleyerek “Yaşasın Osmanlı hükümeti, yaşasın hilâfet-i İslamiye” sadâlarıyla hissiyât-ı diniye ve vataniyelerini i’lân etmişlerdir. Her tarafta tebârüz ve teheyyüc eden hissiyât-ı vataniyeye karşı yanlış bir siyâset ta’kib edilerek tedâbîr-i zecriyeye tevessül olunması bu hissiyâtın bir kat daha feverânına sebebiyet verecektir.” 57 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN 6.4.Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler Hakimiyet-i Milliye Gazetesi bayrak olayıyla alakalı olarak tercüman Vahan’ın darp edildiğini yazar. “Fransızların harekâtında oldukça tebeddül his olunmakla beraber mezâlime nihayet verilmiş değildir. Yalnız vâki olan tebeddül Ermenilere karşı evvelki kadar mümâşâtkâr görünmemek, ve Kilikya’da Ermenistan hayallerini daha fazla okşamaktadır. Ahalinin gördükleri mezâlime karşı ahval-i ruhiyelerinde tabii olarak hasıl olan gerginliği Fransızlar Adana’da kuvâ-yı milliye teşkilâtının propagandasına atf ederek tevkifatı teşdid ettiler. Bilhassa Silifke ahalisine karşı pek ziyade şiddet ve zulüm icrâ edilmektedir. Maraş mutasarrıf muavini olan Vahan isminde bir Ermeniyi Maraşlılar darb ve tard etmişlerdir. Ahali kâmilen müsellahdır. Hakimiyetlerini muhafaza ve müdafaa içün fedakârlıkların en son derecesini göze almışlardır.” “Adana, Maraş Ahvâli” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 13 Aralık1919 Fransızların harekâtında oldukça tebeddül his olunmakla beraber mezâlime nihayet verilmiş değildir. Yalnız vâki olan tebeddül Ermenilere karşı evvelki kadar mümâşâtkâr görünmemek, ve Klikya’da Ermenistan hayallerini daha fazla okşamaktadır. Ahalinin gördükleri mezâlime karşı ahval-i ruhiyelerinde tabii olarak hasıl olan gerginliği Fransızlar Adana’da kuvâ-yı milliye teşkilâtının propagandasına atf ederek tevkifatı teşdid ettiler. Bilhassa Silifke ahalisine karşı pek ziyade şiddet ve zulüm icrâ edilmektedir. ... Maraş mutasarrıf muavini olan Vahan isminde bir Ermeniyi maraşlılar darb ve tard etmişlerdir. Ahali kâmilen müsellahdır. Hakimetlerini muhafaza ve müdafaa içün fedakârlıkların en son derecesini göze almışlardır. Urfa jandarma tabur kumandanı binbaşı Rıza Bey ve Suruç kazası jandarma kumandanı mülazım Hüseyin Pertev Efendi, Fransız âmâline hidmet etmediklerinden dolayı tevkif edilerek mahfuzan sevk edilmekte iken Ali Rıza Bey firâra muvaffak olmuş, Hüseyin Pertev Efendinin nereye götürüldüğü mechul bulunmuştur. Adana 1700, Mersin’de 3000 kişilik kuvvet vardır. Şimendifer hattı boyunda, Ayntab, Maraş ve Urfa’da takriben 4000 nefer mevcuttur. Maraş’ta şehir içi harbi başlamadan Evvelki olayları protesto eden Antep Cemiyet-i İslamiyesi Reisi Edip Bey’in telgrafı sonradan 3 mart 1920’de Hakimiyet-i Milliye’de “Maraş” başlığıyla yayınlanmıştır. “Maraş” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 3 Mart 1920 Sayfa3 “Mütâreke ahkamı hilafında işğal olunan memleketlerimiz fecâyi ve mehalikin envaına maruz bulunmaktadır. Buralarda temin-i âsâyiş ve muhafaza-i sükun bahanesiyle bulundurulan ecnebi kuvvet huzur ve emniyet nâmına ne varsa kâmilen selb etmiştir. Hıssiyat-ı diniye ve milliyemiz hakkında beşeriyet vazifelerinin en ibtidaisi bile nisyan olunmaktadır. Piiş-i ihtiramında iki milyon kanını akıttığı bayrağımız mevaki-i resmiyeden indirilmek isteniyor. Ayntab, Maraş, Urfa ve Kilis’de muhadderât-ı İslamiye sokaklarda mükerrer ve mütevali tecavüzlere uğruyor. Askeri binalar önünde genç İslam yavrucuklar bilâ hürmet süngüleniyor. Garibdar, Eymalı (Imalı) Ceceli, İloğlu, Karalar ve Sarılar ve sâir İslam köyleri ihrak ediliyor. Hükümete her an 58 BASININ ERMENİ, FRANSIZ MEZALİMİNE HATİCE BAŞKAN tecavüzün müessif bir neticesi olarak masum Maraş kızları alevler içinde bir yığın enkaz haline geliyor. Bu şehirde kırk müslüman kadınını hamamdan çırıl çıplak çıkarılarak esir alıyor. Müslüman müteneffizanı hayyen derileri soyularak uzuvları koparılarak dürlü vahşet ile itlaf olunuyor. Ahaliyi son derecede tazyik ve bundan mütevellid ye’s halleri her tarafta kanlı müsâdemeler ihdas eyliyor. Evsiz ve yurtsuz kalan çocuk ve kadından mürekkeb insan sürüleri kar altında çamurlar içinde aç ve perişan sürüne sürüne canlarına feciâne bir surette hatime veriliyor. Harb-i umumide en çok ezilen bu yerler âlemin nimet-i sulha kavuşmuş olmasına rağmen asker sevkiyatı mühimmat ve bomba takallübatı top mitralyöz sadaları karşısında mütemadiyen inliyor. Ermeniler teslih edilerek İslamlar üzerine saldırılıyor ve islamların gayz ve nefreti bunlar üzerine celb ve davet olunuyor. Muhafaza-i âsâyiş ve icra-yı ma’delet acaba bu mudur? Ve böyle midir? Her milletin hürmet ve tebcillere layık göründüğü bir zamanda bizim çıkardığımız Türk ve Müslüman âvâze-i tazallumü neden hiçbir yerde semâ’-ı dikkat ve ma’delet bulamıyor? Akvamın selamet noktasını tarihin ezeli şehadeti önünde medeni Avrupa neden susuyor ve gayr-ı tabii, gayr-ı muhik bir işğal keyfiyetinin devamındaki ısrarıyla bilâ ârâm kanımızın akmasına şehirlerimizin yanmasına köylerimizin yerlere geçmesine ne sebebden nazar-ı bî kaydî ile bakıyor? İşğal altında olmayan Sıvas, Kayseri, Nığde ve sâire gibi yerlerde müslim, gayr-ı müslimlerin oralarda nâil olduğu emn u i’timad üç bedbaht livada dahi takrir-i sükunun işğalin ref’ine vâbeste olduğunu canlı bir surette gösteriyor. Bütün milel-i muhtelife misyonlarının şahidi olduğu bu hakikatı görmemek hakikat ve fazilet perdesi altında harisâne emeller getirldiğini gayr-ı meşru maksadlar takib edildiğini isbat eder. Medeni Avrupa vicdanı Amerika’dan Büyük Lui’nin muazzez vatanı olan Fransa’nın ananevi hiss-i insaniyet ve mürüvvetinden hükümet-i seniyyemizin teşebbüsat-ı müsmire ve ciddiyesinden şu bitmez tükenmez mezalim ve fecâyie sebebiyet veren kanlı hareket ve müdahalelerin hemen tevkifiyle beraber sefalet ve felaketten halâsımızın yegâne çaresi olmak üzere haksız fuzuli ve tevili kâbil olmayan bir işğalin ref’i vicdan-ı beşer muvacehesinde hak, adalet ve fazilet nâmına kemal-i şiddetle talep eyleriz. Ayntab Cemiyet-i İslamiyesi Edib” 59 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN 7. KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’SİNİN KARAKTERİ. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde açılan Sivas Kongresi’nde Çukurova önemli bir yer tuttu. Burada bir gübey cephesi oluşturulmak istendi. Burada bir Kuvay-ı Milliye teşkilatı kurmak için tecrübeli subaylar görevlendirildi. Bu subaylar Topçu Binbaşısı Kemal ile, Yüzbaşı Osman Nuri Beylerdi. Bunlar ellerinde Mustafa Kemal imzalı bir beyanname ile göreve başladılar. Mustafa Kemal’in Evrek Belediye Başkanına gönderdiği 1 kasım 1919 tarihli beyannamede Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsiliyesi Kilikya Kuvay-ı Milliye Komutanlığına Binbaşı Kemal Bey’i tayin ve Muavinliğine Osman Bey’i tayin edildiği ve bunların mücadele boyunca Kozanoğlu Doğan ve Aydınoğlu Tufan Bey takma adlarını taşıyacağı belirtilmişti (Toros, 2001: 77). Kılıç Ali 1.Dünya Savaşı’nda Azerbaycan’da bulunuyordu. Mondros imzalandığında Bakü’de bulunuyordu. Asıl adı Üsteğmen Asaf idi. Hiç yenilmeden yenilmişlerin kaderini paylaşan Türk subay ve askerleri içleri kan ağlayarak bir Türk toprağı olan Azerbaycan’dan ayrılmış ve tutsak Türkiye’nin içine dağılmışlardı. Azerbaycan’daki Türk Ordusu’nun komutanı Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’ydı. Ahmet İzzet Paşa ordunun terhisi ve silahların bırakılması için Nuri Paşa’yı sıkıştırdığı halde o buna kulak asmıyor. Enver Paşa’dan daha önce aldığı buyruğa göre davranarak onun gelmesini bekliyordu. henüz abisiyle üzerinde anlaştığı Anadolu’nun kurtuluş savaşı için kimseye bir şey söylemiyor, ordunun terhis edilmesini önlemek işin başka nedenlere dayandırıyordu. Ona göre her ihtimal için Türk Milleti’nin elinde terhis edilmemiş tam kadrolu bir Ordu bulunmalıydı. Kılıç Ali’nin Maraş'a gönderilmiş olması o günü yaşayanlar tarafından kendilerini son derece cesaretlendiren bir olay olarak tanımlanmıştır. O’nun şehirde başlayan Ermeni saldırılarından yüreklerine korku düşen halktaki tesiri gerçekten çoktur. Bir yere bağlı olarak arakalarında bir merkezin gücünü hissetmek Maraş’ı cesaretlendirmiş ve teşkilatlanabilmek için gerekli azmi bulmuşlardır. O günü yaşayanlardan Battal Çırak Bayrak olayından sonra gelişen olayları şöyle anlatıyor (Görgülü, 1989: 57) “Ondan sonra hükümete çıktılar. O zamanda Fransız kumandan hükümete gelmiş, bir oda vereceksiniz diye konuşurlarken o kumandan Bir Ermeni ve bir Çerkez muavini vardı onun, birde gümüş kama ile fors yapıyordu, kendi kendine ve onda toplayıp dövdüler hükümet içinde, onun kamasını da aldılar sonra dağıldılar. İçimize korku düştü şaşırıyoruz. Yüreğimizi korku sardı, ne yapacağız hükümet yok askerimiz yok. Mustafa Kemal Paşa bu sırada Kılıç Ali diye bir zatı göndermiş. Maraş'a kumandan diye rütbesini de bilmeyiz. Bu Fransızların Türklere yaptığı hakaret karşısında Kılıç Ali Paşa Fransız komutanına bir protesto gönderiyor. Müslümanlara yapılan eziyetten hakaretten kadınların çarşaflarının açılmasından adamların vurulmasından hatta bugünde bir adamı Kayabaşı mahallinde öldürdüler. Aşık Mustafa oğlu Ökkeş isimli bir adam, geceleyin kapısının önünden delikanlıyı yakalıyorlar. Genç o zaman belki yaşı 20-22 civarında henüz asker olmamış. O falan gece evinin önünde öldürdüler. Buna varıncaya kadar Kılıç Ali Paşa protestoyu anlatıyor. Fransızlara, istiyorsanız Maraş'ın önündeki ovayı asker çadırı ile doldurayım. Çekip askeri götüreyim oraya. Bunu duyunca bizde cesaretlendik. Ondan birkaç gün sonra Kılıç Ali'nin askeri perişanmış, erzak giyecek ayakkabı lazım, her mahalleden toplama yaptılar. Çarık, çorap, mintan, don, gömlek, zahire her mahalleden katırlara yüklediler gitti. Bizim mahallemiz Çukuroba mahallesi, ayrı o zaman Kayabaşı .mahallesinden, bir tane katırlı mahalleden Pınarbaşıoğlu Ahmet isminde bir genç, katırı var. Çukuroba 60 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN mahallesin halkından toplanan eşya bir yük oldu. Çarık, çorap, mintan, don, gömlek, biraz erzak o çocukta götürdü. O çocukta geri geldi, sorduk, Ahmet asker var mı? O, Kılıç Ali Paşanın 10 Tabur. askeri var. Dağlar dolmuş oturacak yer yok. Biz bunu duyunca, ben ve bilumum Türkler bir güce sahip olduk. Yüreklerimiz kabardı. Korku birden kalktı. Bundan da bir hafta 10 gün sonra ikindi zamanı Maraş'ın batı tarafında Derece denen yerde bir patlama oldu. Artık ne oldu bilmem harp başladı” (Görgülü, 1985: 58). Diye devam eden Battal Çırak’ın özelikle Kılıç Ali’nin askerlerinin dağı taşı doldurduğu sözünden anlaşılacağı üzere özellikle geçit yerlerindeki köylerde ve yollarda millî müfrezelerin yerleşmiş olduğu ve her adımdaki yerleşimlere kadar Millî Teşkilatlanmanın sağlandığı manasına gelmektedir. 7.1.Güney Cephesi’nde Teşkilatlanma Mustafa Kemal 10 ekim 1919’da Sivas'a geldi.16 ekim 1919’da Sivas’ta komutanlar toplantısı yapıldı. Bu toplantı 26 ekime kadar sürdü. Mustafa Kemal paşa güney cephesiyle ilgili çalışmaları yapmak üzere 20.Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’yı görevlendirdi. Ali Fuat Paşa mevcut duruma göre bir rapor hazırladı: l-Onbirinci Tümen Kumandanı , Kayseri İli Ahzı Asker Reisi, millî mıntıkaları dahilindeki millî teşkilâtın büyümesine çalışacaklardır. Millî müfrezelerin Kilikya'nın işgal mıntıkasına girmesiyle kuvvetlenecek mahalli teşkilatiyle icrasına başlanacak olan harekâta ayrıca yardımda bulunacaklardır. Tayin olunan miktardaki silâh, cephane vesaireyi gösterilen mahallere naklettireceklerdir. Eğer ecnebi kuvvetleri teşebbüslerimize takaddüm edecek olurlarsa bunların ileri hareketlerinin durdurabilmek için gereken tedbirler alınacaktır. 2. Kilikya'nın kurtuluş harekâtını Topçu Bnb. Kemal Bey maiyetiyle birlikte doğrudan doğruya idare edecektir. Kemal Bey'in idare edeceği mıntıka ikiye ayrılmış, şarktakine piyade Ybz. Osman ve garptekine de Yzb. Ratip Beyler kumandan tayin edilmişlerdir. 3- Kemal , Osman ve Ratip Beylerin maiyetindeki teşekkül edecek olan kadrolar tamamlanır tamamlanmaz kumandanlar işgal mıntıkalarına gizlice girecekler ve oralardaki hazırlıklarını ikmâl ettikten sonra harekete geçeceklerdir. 4- Kurtuluş harekâtına birden ve her taraftan başlayabilmek için, hazırlıkların ne zaman ikmâl edileceği Ankara'da bana bildirilecektir. 5- XII. Kolordu mıntıkasına ait olan vazifede XX. Kolordu'ya devredilmiştir. 6- Tekmil Kolorduların hazırlayacakları millî teşkilât ve harekât Kuvay-ı Millîye Umum Kumandanı olarak tarafımdan idare edilecektir. Sivas'taki kumandanlar toplantısında Ali Fuat Paşa'nın planı aynen kabul edilmiş ve kendisi de Batı Anadolu Umum Kuvay-ı Milli kumandanlığı'na atanmıştır. (7 Ekim 1919). Bu arada Kozan’daki işgal yüzünden Develi'ye sığınan 400 Kozanlı'nın ileri gelenleri Mustafa Kemal Paşa ile 24 ekim 1919’da bir görüşme yaptılar. Görüşmede Yüzbaşı Osman Bey'in de tasdiklediği mezalimler anlatılınca Adana ve çevresiyle ilgili bir toplantı yapılması kararlaştırıldı. Heyet-i Temsiliye 30 ekim 1919 günü Sivas Lisesi salonunda toplanarak Hulusi Kurdoğlu, Halil Topaloğlu ve Mustafa Faik Efendi’den oluşan Kozan Heyetini dinledi. Heyet silah ve cephane imkanı olmayan Kozanlı'nın düşmana karşı koymak istediğini belirtti. Heyeti Temsiliye bundan memnun olarak bölgede teşkilât kurulmasına karar verdi. Topçu Binbaşı Kemal Bey Kilikya Kuvay-ı Milliye kumandanlığına atandı. Piyade Yüzbaşı Osman Bey onun yardımcısı oldu. 61 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN Binbaşı Kemal Bey Kozanoğlu Doğan ve Yüzbaşı Osman Bey de Aydınoğlu Tufan kod adları ile Sivas'ta göreve başladılar. Adana Bölgesi Kuvay-ı Milliye kumandanlığına Edirneli Ratıp Bey atandı. Kozan’a da jandarma kumandanı Ali Saip Bey atandı.Fransızlar ondan şüphelenince Urfa’ya tayin edildi. Silifke için de Emin Aslan Bey vazifelendirildi. Daha sonra Heyet-i Temsiliye Yüzbaşı Salim ve üsteğmen Asâf’ı Maraş Bölgesi Kuvay-ı Milliye teşkilatını kurmakla vazifelendirdi. Böylelikle güney cephesi düzene girmiş oldu. Mustafa Kemal Güney Cephesini Develi’den yönetmekteydi. Develi'ye geçerek harita üzerinde harekat düzeni hakkında Binbaşı Kemal Bey ve Yüzbaşı Osman Bey'e bilgi verdi. Onlara şu emirleri verdi: "Kilikya'da Millî Teşkilât'ı yapmak, Aydınlı Aşireti'nin Develi ilçesindeki 5000 kişilik silâhlı kuvvetlerile ve ayrıca Niğde'deki 11. Tümen Kumandan Vekili Yarbay Mümtaz Bey'in emre hazır olduğunu bildirdiği 1500'er mevcutlu millî müfreze ile birleştirilerek İslam halka pek fazla zulüm ve işkence yapmakta olan Hacın kasabasında toplanan Ermeni kuvvetlerine taarruz etmek, Haçin'in zaptından sonra Kilikya'nın her tarafında millî teşkilâtı genişleterek Fransız kuvvetlerini güneye atmak ve AdanaMersin-İslahiye hattının kuzeyinde demiryoluna hakim bir durum almaktır." Ayrıca verdiği talimatta da; 1- Halkın kendi içerisindeki istiklâl aşkı ile kalkınması, 2- Teşkilâtın kongrede tespit edilen nizamnameye görev yapılması, 3- Karaisalı taraflarında toplanacak büyük bir kuvvetin Adana istikametine yapacağı hareketle Adana'yı zaptediği gibi, Fransızları denize dökeceğini, 4- Sivas'tan hareketlerinin belli olmaması için ismen ve kıyafet değiştirilmesini emretti. Kozanlılar Heyet-i Temsiliye ile görüştükten sonra Kayseri'de Kemal (Doğan) ve Osman (Tufan) Beyleri beklemek üzere Sivas'tan ayrıldılar (Gürbüz, 1996: 131). 7.2. Maraş’ta Kuvay-ı Milliye İstanbul ise İngilizler'in sıkıştırmasına daha fazla dayanamadı. Nuri Paşa’nın elindeki görevin gitmesi söz konusu olunca o ordunun terhisine razı oldu . Ama bu terhisten sonra sadece gönüllü olan subaylardan ve erattan bir birlik kurmaya karar vermişti. Bu yeni kurulacak olan ordunun çekirdeğinde yer almak isteyenleri ayırmaya başlamıştı. Pek çok er ve subay bu çekirdek orduya koşmuştu. Ama İzzet Paşa tam terhis istiyordu. Yani tüm subaylar Başkente İstanbul’a dönecekti. Burası da zaten İngilizlerin denetiminde dışarı çıkmak isteyenlerin sıkı denetime tabi tutuldukları bir yerdi artık. Terhis buyruğuna uymayanların asi ilân edileceği emri alınınca bütün subay ve komutanlar İstanbul’a giden vapura binmek Batum’a geldiler. Üsteğmen Asâf ile Süvari Yüzbaşısı Salim Beyler burada arkadaş oldular (Dinamo, 1967: 15). İstanbul’a indiklerinde hür bıraktıkları memleketi esir bulmuşlardı. Sivas Kongresi de başlamıştı. Vatanseverler her tehlikeye meydan okuyarak Sivas’a gidiyordu.Yüzbaşı Salim ve Üsteğmen Asâf ta Sivas’a gidecek ve Mustafa Kemal’e katılacaklardı. Önce askerlikten istifa ettiler. Kılıklarını değiştirerek Bandırmaya gitmek üzere bir Yörük vapuruna bindiler (Dinamo, 1967: 226). Onların Bandırmaya varışları, İstanbul’dan çıkışları hiç te kolay olmadı. İngilizler özellikle subayları çok sıkı denetliyorlardı. Bu şekilde askerlerin İstanbul’dan Anadolu’ya geçmesi için kurulmuş olan gizli bir örgüt vardı. Mim Mim grubu. Bu örgüt aynı Anadolu’ya geçecek olan vatanperverlere Millî Mücadeleye dahil olduğu manasında gizli bir göreve memur edildiklerine dair bir kimlik ve bir de kartpostal veriliyordu. 62 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN Üzeri mühürlü olan bu kimlik küçüktü ve eğer yakalanma söz konusu olursa derhal ağza alınıp yutulacaktı ve görevliye de kartpostal gösterilecekti (Şapolyo, 1967:13). Dr. Rıza Nur Bey’in hatırlarında ise Karakol Cemiyeti’nden bahsederek “bu Cemiyet Anadolu’ya adam kaçırmak, millete ümit vermek gibi bazı hizmetler yapıyordu (Tevetoğlu, 1988: 32). Bu yolla önce Bandırma’ya ardından Balıkesir’e vardılar. Buranın denetimi Kuvay-ı Milliye polisinin elindeydi. Tümen komutanı kazım Özalp Beyle görüşmek istediklerini söylediler. Onunla görüşüp ertesi günü Akhisar’a geçtiler. Burada milis kumandanı Mahmud Celâl Beyle konuştular. Sonra Salihli Cephesi’nden ve Afyonkarahisar’dan sahte kimlikle Eskişehir’e geçtiler. Eskişehir Ali Fuat Paşa'nın siyasî çabalarıyla İngiliz işgalinden kurtulmuştu bu yüzden sakindi. Buradan da Ankara'ya vardılar. Onlar geldikten iki gün sonra Ali Fuat Paşa cepheden yenmiş olarak Ankara'ya geldi onunla tanışıp 28 ekim 1919’da birlikte Sivas'a geçtiler. Orada tanıştıkları Mustafa Kemalle sabaha kadar konuştular.onlara istedikleri gibi silahlı mücadele görevi verildi. Bu görev Maraş ve Antep'in Fransızlardan kurtarılmasıdır (Dinamo, 1967: 230) . 7.3. Maraş Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti’nin Kurulması Asâf Bey'in ünvanı Kılıç Ali idi. Bu onun kod adı oldu. Salim Bey de Toroslar’a uygun biçimde Yörük Selim kod adını alarak vazifelerine doğru yola çıktı. Kılıç Ali ve Yörük Selim Kayseri üzerinden görev yerlerine doğru giderken Pınarbaşılı yirmi kadar Kuvay-ı Millîyeci ile arkadaş oldular. Bunlar başları kalpaklı ve göğüsleri armalıydı. Ordan güneye doğru ilerleyip yollardaki köyleri de teşkilâtlandırmışlardı. 21 Kasım 1919’da Pazarcık'a vardılar. Maraş'taki Arslan Bey'i çağırarak mevcut durumu görüştüler. Maraş halkı Ulu Cami’de miting yapıp protesto etmişti.( Dinamo, 1967: 237) Maraş'taki teşkilatlanma Fransızlar'ın Maraş'a gelmesinden iki günce Doktor Mustafa’nın ilk savunma toplantısını Ulu Cami’de tertip etmesiyle başlar.(Karadağ, Mersin, 4) Bayrak olayındaki başarı da sadece bir galeyan hadisesi değil planlı bir savunma başlangıcıdır. Bayrağın bağımsızlığı temsil ettiğini bilen iki taraf ta bayrak ile ciddiyetlerini ortaya koymuştur.Bayrağı koruyan millet vatanlarını vermeyeceklerini ve bayrağı koydurmak istemeyen işgalciler de kesinlikle yerleşmeci niyetli olduklarını ortaya koymuşlardır. Esas çatışma da bundan sonra başlayacaktır. Üst üste yaşanan olaylar, Ermenilerin saldırganlıkları ve Fransızlar'ın kalıcı olmak niyetinde olmalarının anlaşılması halkı teşkilâtlanmaya, tedbir almaya yöneltti. Sivas mütarekenin uygulanmasından itibaren ve özellikle Fransız işgalinden itibaren Maraş’la yakından ilgileniyor ve teşkilatlanma için emriler gönderiyordu. 11 eylül 1919 tarihli ve 8 ekim 1919 tarihli beyannameleri Mutasarrıf Ata Bey’den sordular. Ata Bey Sivas’ı pek önemsemediği için baştan savma cevaplar verdi. 31 Kasım Pazar gecesi şehrin bazı mahallelerini temsil eden bazı kişiler Çiçekli Camisi’ndeki Vezir Mehmed’in hücresinde bir kandil etrafında toplandılar. Teşkilata alınacaklara ettirilecek yemin suretini hazırladılar. 2 Aralık 1919’da Kısakürek Mehmed Ali Bey’in el yazısı ile çıkardığı “Maraş” isimli gazetesinin ilk sayısı halka dağıtıldı.15-20 gün arayla çıkan gazetenin inkılapçı imzalı ve siyasî başlıklı bir başmakalesi vardı. Tek bir nüshasını bulabildiğimiz bu gazete millî ruh ve heyecanı ayakta tutmak, Türkiye ve Maraş'ın vaziyetini halka açıklamayı amaçlayan bu gazetenin bir köşesinde de okuyanların çoğaltarak arkadaşlarına dağıtmaları isteniyordu. Gazete Maraş işgali ve Mücadelesini Altın Ordu 63 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN başlıklı edebi bir makaleyle yorumlamıştır. İstihbarat kısmında Maraş'ta o günlerde yaşanan olaylar yazılmaktaydı. Değişik ve belirsiz bir yazı ile gazeteleri yazan Kısakürek Mehmed kendi çocuklarına dağıttırır veya kendisi kalabalık yerlere bırakırdı (Bağdatlı, 1974: 70). Çiçekli Caminde toplananlar ertesi günü Veli Efendi oğlu Ziya’nın evine geldiler. Toplantıda 35 kişi olacaktı.Fakat aralarında İngiliz Muhipler Cemiyetine Mensup kişiler de bulunduğu için maksadı açıklamadılar. Mevlût okuyup şerbet içip dağıldılar(Özalp, 1984: 52). Bu toplantıya katılanlardan tespit edilebilenler şunlardır: Velief Oğlu Ziya , Muhasebe-i Hususiye Memuru Ferruh, Veziroğlu Mehmed, Şişman H.Ahmed, Başkatip Rıza, Cerrahoğlu Zekeriya, Karcıyahyaoğlu Hacı, Sandaloğlu Osman. Aynı gün yatsı namazından sonra yine Ziya Efendi’nin evinde toplandılar. Bu toplantıda bütün mahallelerde teşkilât oluşturulması kararlaştırıldı. Mutasarrıf Ata Bey’de bulunan Sivas Kongresi ile ilgili vesikaların alınması için Evkaf Müdürü Evliya Efendi görevlendirildi. Topucu Faik ve Göksunlu Komser Çerkez tarafından hazırlanan talimatnâme okundu düzeltme ve değişiklikler yapıldı, diğer mahallelere dağıtılmak üzere çoğaltıldı. Ertesi gün Evliya Efendi mutasarrıftan Sivas’tan gönderilmiş olan evrakları istedi. Belediyeye gönderildiğini öğrenip Belediye Kâtibi Afşaroğlu Hüseyin’den alarak heyete teslim etti. Teşkilatlanma kararı sadece Çiçekli Mahallesinde değil başka yerlerde de alınmış ve toplantılar başlamıştı. Hatuniye ve Şekerli Mahallesi’ndekiler Çiçekli’den habersiz olarak Hoca Refet Efendi ve Şeyh Ali Sezai Efendilerin gayretiyle Şekerli Medresesi’ndeki Ali Sezai Efendi’nin hücresinde toplanmaya başladılar. Bu heyet bazen de Hacı Nuri Bey’in evinde toplanıyordu. İlyas Efendi zâde Refet Efendi’nin başkanlığında Karaküçük Hacı Mustafa, Kısakürek Hacı, Belediye Başkanı Bekir Sıtkı, Kocabaşzade Hacı Naci, ve Ahmet, Şişmanzade Arif, Kısakürek Mümtaz, Çanak-oğlu Hüseyin, Çuhadar Hacı Mehmet Dedezade Mehmet, Besenbeyzade Hacı Nuri, Hancızade Hafız Ali, Kilisli oğlu Nedim, Fatmalıoğlu Derviş. Hacıoğlu Hoca Ali Hüdayi Tahsin Mühendis Abdullâtif Beylerden müteşekkil Müteşebbis Heyeti meydana getirdiler (Özalp, 1984: 53). Her iki heyet te işi çok gizli tutuyordu. Karakız Zeki’nin evinde toplanan Kayabaşı Heyeti, Şekerli'de bir teşkilât kurulduğu haberini alınca , teşkilât mührünün Çuhadaroğlu Hacı Mehmed’den alınması için Kuruşçu oğlu Ali Paşa, Zahocaoğlu Duran, Veziroğlu Ökkeş ve Jandarma Durdu Çavuş’u görevlendirdiler. Çuhadar’ın evine giden bu dört kişi Şekerli toplantısına giden Hacı Mehmed’le yolda karşılaşıp mührü ondan aldılar. Teşkilatlanmada ilk adımı atmış olan Kayabaşı Heyeti genelde genç atılgan ve pek zengin olmayanlardan oluşurken , Şekerli Heyeti çoğu varlıklı,yaşlıbaşlı ,sözü geçen kimselerdi (Bağdatlı, 1974: 70). Çuhadar geri evine döndü ve kayabaşı heyeti de durumu Şekerli’ye bildirmek üzere Kuruşçuoğlu Ali Paşa ile Karakız Zeki’yi gönderdi. Hacı Nuri Beyin evinde ki heyet toplantısına giren Karakız ve Kuruşcuoğlu “Kayabaşı Heyetinden geliyoruz, biz cemiyeti teşkil ettik ve merkez heyetine ait olan mührü de teslim aldık size Kayabaşılılardan selam getirdik.Elbirliği ve işbirliği isteğimizi bildiriyoruz” dediler. Şekerli Heyeti mensupları arasında bu konu tartışıldı. Hacı Bey ve arkadaşları Bolşevik cereyanından bahsederek tehlike karşısında bölünme yüzünden tehlikeyi unutma durumuna düşüleceğini anlattı.Bunda Bolşevik Rusya’nın itilafların karşısında olması sebebiyle onlara karşı destek alınabilecek bir güç olduğunu düşünenlerin var olduğunu anlıyoruz. Amerikan basını Türkiye’de Bolşevikliğin yer bulacağını sık sık yazması bu gerçeği nispeten yansıtmakta fakat Sovyetlere karşı savaşan Enver Paşa’yı dahi 64 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN Bolşevik olarak ( Newyork Times,11 March, 1919, Ulagay: 43) yazması aşırı abarttığını gösterir. Kayabaşındakilerin beli başlı kimseler olmadığı şeklinde bir söz atılınca ortaya içlerinden birisi; “Köye kurd saldırmıştır. Buna karşı koymak hepimizin borcudur. Falan kel, filan kör, falan züğürt, filan topal diyecek sıra değildir. Elbirliği lâzım, bu yapılırsa kazanılır” diyerek tartışmaya son vermiştir. Böylelikle birleşmeye razı olundu (Bağdatlı, 1974: 71). Bu olaylar gizlilik içinde yürütüldüyse de Ermeniler şüphelendi ve Fransızlara ihbar ettiler. Şüpheli gördüklerini Fransa hakkında kötü konuşmak suçundan yakalayıp kışlaya götürüp dövdüler fakat bir şey öğrenemediler (Özalp, 1984: 54). Bu günlerde Fransız kumandanlığı tarafından 150 altın lira Maraş Belediye Reisine getirilerek, Türklerden fakir olanlara dağıtılması istenmiştir. Belediye Reisi buna vasıta olmaya yetkisi olmadığını belirterek müftüye gitmelerini tavsiye etmiştir. Müftüye gittiklerinde ise “halkın fukarası bizce belli değildir, mensup oldukları mahalleler ihtiyar heyetlerince belli olur “ dedi (Bağdatlı, 1974: 70). Bunların ardında Ermenilerin silahlandırılması hız kazanmıştı. Şehre silah ve mühimmat gelmesi de hızlanmıştı. Halkın iyice farkında olduğu bu durumlar vaziyetin ciddi olduğu manasına geliyordu. Teşkilatlanma hız kazandı. Birlik kararının alınmasının ertesi günü Kayabaşı heyetinin Çiçekli Medresesi’ndeki toplantısına Şekerli teşekkülünden Refet, Dedeoğlu Mehmed, Hüdayi Tahsin katıldılar.kayabaşı heyeti ikinci teşekkülden kendilerine katılma talep etti. Şekerli heyeti de kabul etti.cemiyetin nizamnâmesi yeniden okunup teşkilât yeniden düzenlendi. Merkez Heyeti seçildi. Semt şubelerinin reisleri ve azaları belirlendi. Her şubenin maiyetine bir ihtiyat zabiti (yedek subay), bir çavuş ve dört tane talimli nefer tahsis edildi. Köylerde de teşkilât oluşturmak gerektiğine karar verildi (Bağdatlı, 1974: 73). Sonraki gün Çiçekli’de Merkez Heyeti toplandı. Bir seçim yapıldı.Arslan Bey reis,Kâtip Faik, veznedâr Hacı Nuri, azalar da Refet ,Hafız Ali, Evliya, Fatmalıoğlu Derviş, Belediye Reisi Hacı Sıtkı, Kısakürek Mümtaz, Mühendis Abdüllâtif,ihtiyat zabitlerinden Adanalı Hasan seçildiler. Kendilerine karargâh olarak Ulucami’yi seçmişlerdi. Böylelikle Maraş'ta Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş oldu. Cemiyetin semt yöneticiler ise şöyle belirlenmişti: Bölgeler ve Reisleri 1 - Çavuşlu; Çuhadarzade Hacı Mustafa Efendi 2 - Bektutîye : Sermüsevvit Ahmet Efendi 3 - Restaaiye; Baba Haliîzade Ahmet Efendi 4 - Acemli: Evkaf Müdürü Evliya Efendi 5 - Kayabaşı; Tapu Memuru Faik Efendi 6 - Divanlı; Hasan Nebil Bey 7 - Ekmekçi; Sapsız Hacı Efendi 8 -Cığcığı (Nahırönü); Muhacir Memuru Nasrullah Efendi 9 - Alemli. Zülkadir oğlu Süleyman Bey. 10- Hatuniye( Şekerli); Ali Sezai Efendi Maraş teşkilatının çevre teşkilatı için de görevlendirmeler yapıldı. Vezir Hoca, Mazmanoğlu Mustafa, Fatmalı oğlu Derviş, Karakız oğlu Muhiddin, Muharrem Bayazıt, Veli Efendi oğlu Ziya, Kâtip Hayri Abidin Hacı Yüzbaşıoğlu, Nahiye Müdürü Nuri, Zülkadiroğlu Süleyman Bey, Zafer Bayazıt ta bu işte görev aldılar. Köylerde meydana getirilen Kuvay-ı Milliye örgütleri mensupları Maraş Keşfili Camii’nde and içtiler (Dinamo, 1967: 237). 65 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN Tüccardan Beşen Bey Zade Hacı Nuri Bey Merkez Heyeti’nin veznedarı olarak toplanan zahireleri bölgenin merkezinde kurulan gizli depolarda muhafaza ediyordu. Para ve yiyecek cihetiyle herkes hissesine düşeni itirazsız, seve seve getirip teslim ediyordu. Çuhadar Zade Hacı Mehmed bir defada beş yüz altın vermek suretiyle dikkat çeken bir hamiyet göstermişti (Karadağ, 1943: 26). Maraşlılar bu şekilde teşkilatlanırken Fransızlar Sivas’ı etkisiz hale getirmeyi düşündü. Bunun için inceleme yapmak üzere Kozan da bulunan subayları mösyö Tayar’ı Pınarbaşı mevkiine gönderdi. Ermeniler Kuvay-ı Milliye’ye karşı Türkiye genelinde de teşkilatlanmaya gitmişlerdi.hem de Kuvay-ı Milliye’nin merkezin en yakın yerde. Türkler buna karşı tedbir almaya çalıştılar. Develi’de Topal Tevfik adında yarı Türk yarı Ermeni olup Türkleri sevmeyen birisini korkutarak kendi yanlarına çekip ondan bazı bilgiler öğrendiler. Buna göre Ermenilerin Develi’de kongre tertipledikleri ortaya çıktı. Fransa’da kurulup İstanbul’da teşkilatlanan Ermeni Fedâkaran Cemiyeti (Aksayın Müyütün) Anadolu’da da teşkilatlanıp Develi’ye gelmişti. Burada Fransız korumasında Adana, Kozan, Haçin’den de azaların geldiği bir kongre yapılmıştı. Papaz burada Sevr Muahedesiyle meydana gelen Ermenistan’ın kurulmasına hız verilmesi için Ermenilerin silahlı mücadeleye başlaması gerektiğini belirtmişti. Bir kısmı işi daha sıkı tutmak ve kuvvetlenmekten bahsederken, bir kısmı da Osmanlıların tarihte defalarca yıkılmaları vaki haline geldiği halde dirildiğinden bahsederek Ermenilerin başına yeni bir felaketin geleceğinden korktuklarını belirtmişlerdi. Papaz bütün Ermeniler'i Fransızlar'ın edeceği yardımlara dair maddi deliller gösterip ikna etmişti (Gürbüz, 1996: 139). Sivas’tan da Maraş Türk halkı için bazı talimatlar geldi ki bunun en önemlisi göçün yasak olduğu ve arazi ve mülk satışının sadece Türklere yapılacağı ve yabancılarla hristiyanların araziye sahip olmalarına kesinlikle meydan verilmemesi şeklinde idi. Diğer talimatlar ise; 1- Müslümanlar arasında gayet samimi birlik ve beraberlik tesisine çalışılacak ve herkes birbirine, millî maksatlar uğruna malen ve manen yardım etmekle mecbur tutulacaktır. Köyler ve nahiyelerde, yardım sandıkları meydana getirilerek millet uğruna çalışan personele ve ailelerine yardım yapılacaktır. 2- Millî maksatlara hizmet etmeye muktedir, ülkü sahibi öğretmenler seçilerek, okullar açılmasına önem verilecektir. 3- Gayri Müslim unsurlara, sıkı bir boykot tatbik olunacak ve alış veriş Müslümanlar arasında yapılacaktır. 4- Millî birlik için büyük bir dikkatle çalışacak ve bu maksatlara ihanet edenler cezalandırılacaktır. 5- Jandarma, polis, orman ve köy bekçileri ve her türlü müessesede kolculuk gibi hizmetlerde, Müslümanların kullanılması sağlanacaktır. Zabıta kuvveti demek olan bu personelin, mutlaka sıkı disiplin altında tutulması lazımdır. 6- Teşkilâta memur, başkan ve personelin emniyetle çalışmaları için, gerekli emniyet Tedbirleri alınmalı ve şahsî dokunulmazlıkları sağlanmalıdır. Bu cümleden olarak, teşkilâta fiilen karşı gelen nüfuzlu şahısların vücutlarının ortadan kaldırılmasına çalışılacaktır. 7- Milli teşkilâtın idaresi mutlaka ordu subay ve astsubaylarının ve özellikle başkanlıkta büyük hizmete muktedir ve tecrübeli ve diğer vatansever kişilerin eline verilmeli ve bu maksatla kolordu mıntıkalarından, seçilerek gönderilmelidir (Gürbüz, 1996: 122). Yenicekale’nin Nahiye Müdürü Nuri Bey batı köyleri teşkilatında uğraş veriyordu. Bayezidoğlu Zafer ve Muharrem Beyler Bertiz’den 400 kadar çete 66 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN toplayarak Türkoğlu’na indiler. İaşelerini de Fatmalıoğlu Derviş temin ediyordu. Muallim Hayrullah Elbistan’dan ayrılıp yol boyunca bir çok köyde teşkilât kurarak Pazarcığa geldi. Köylerde kurulan çeteler köylerdeki Ermenilerin Müslümanlara zarar vermesini engellemiş ve onların örgütlenmesine de mani olmuşlardı (Özalp, 1984: 57). Ermeniler ise Türkler'in teşkilatlanmasının farkında olarak Maraş çevresindeki köylere çaşıtlar gönderip takip etmeye başladılar. Bertiz’deki teşkilatlanmayı öğrenmek için bez alış verişi yapan bir Ermeni'yi görevlendirdiler. Bu Ermeni Bertizli Türkler tarafından öldürüldü. Afşin’de bir mahalle kadar Ermeni vardı. Fransızlar Maraş'ı işgal edince Ermeni zenginlerinden Mekenos çarşıda Hacı Emminin fırını önünde Afşin ileri gelenlerini topladı. Halka hakaretler ederek konuştu ve sonunda da hepinizi astıracağım diye tehdit etti. Bunun üzerine orada bulunan Hamiş Mehmed ve Fahın oğlu Ermeni'yi dövdüler. Bunlar otuz kişilik bir çete toplayıp şehir içi muharebelerinde şehre gelmişlerdir. Maraş'ta şehir içi ve çevresi teşkilatlanması tamamlanınca “Heyet-i Merkeziye’ye ve hükumete başvuruldu, vatanın kurtulması için her türlü mücadeleye hazır olunduğu bildirildi. Bununla birlikte Maraş'ın bağlı bulunduğu kolordunun askerî yardımı imkansızdı (Özalp, 1984: 58). Elindeki imkanları Kılıç Ali ile göndermişti zaten. Mehmed Kozanoğlu Bey'in müfrezesi de kılıç alinin buyruğundaydı (Dinamo, 1967: 238). Ali Fuat Paşa 4 aralık 1919’da Ankara'ya hareket etti. Diğer komutanları da Kayseri’deki toplantıya çağırdı. Kilikya örgütünün çok büyük olması sebebiyle yönetim bakımında doğu be batı olarak ikiye ayrıldı. Doğu Kilikya Kumandanlığına Tufan Bey, Batı Kilikya Kumandanlığı'na da Yüzbaşı Ratıp Bey atanarak her ikisi de Doğan Bey'e bağlandı. Heyet-i Temsiliye’de yeni bir askerî örgütlenmeye giderek: 1. Batıda: Batı Anadolu Umum Kuvay-ı Milliye Kumandanlı'ğı. Kumandanı Ali Fuat Paşa; 2. İran'dan Fırat nehrinin doğusuna kadar olan sahada Elcezire Cephesi Kumandanlığı. Kumandanı Nihat Paşa; 3. Fırat nehrinin baüsından Antalya civarına kadar (Adana, Niğde, Kayseri, Kozan, Cebelibereket, Maraş ve Antep İlleri) olan sahada da Adana Cephesi Kumandanlığı kurulmuş ve kumandanlığı'na da Albay Selahattin Adil Bey atanarak emir ve komuta zinciri tamamlandı (Gürbüz, 1996: 140). Maraş İstiklâl Harbinde, diğer bölgeler ve şehirler halkı gibi, Kuvay-ı Milliye'yi kendi bünyesinde teşkil etmişti. Diğer yerlere olduğu gibi, buraya da askerî yardım yapılması, hükümetin içinde bulunduğu politik durumdan ötürü mümkün olmuyordu. Esasen terhis edilmiş ve memleketin muhtelif yerlerine dağılmış, mevcutları ve birlikleri azalmış olan bölgede ki asker'i birlikler hangi hadiseye yardım edeceğini kestiremez bir hale gelmişti. Bunu yapmak istemesine rağmen elinde yeter kuvvet ve malzemesi de yoktu (Özalp, 1996: 59). 6 Aralıkta Mutasarrıf Ata Bey Niğde mebusu seçilmişti. Yerine Tahrirat müdürü Cevdet Bey’i vekil olarak bırakıp Göksun’a gitti. Jandarma komutanı Mahmud Bey’in ise gizli bir deposu vardı. Bu depoda İngiliz ve Fransızlardan saklanmış 850 kadar silah ile 1000 sandık Rus cephanesi vardı. Mahmud Bey teşkilât reisi Arslan Bey’e cebren alıyor gibi davranarak silahları almalarını ve gerekirse kendisinin sahte muhalefet gösterirse dövülmesini hatta elini kolunu bağlamalarını istedi. Bu şekilde ilk gecede 460 mavzer aşırılarak şubelere dağıtıldı (Bağdatlı, 1974: 77). Daha önce tabur kumandanı İsmail Hakkı Beyin engeliyle o güne kadar halka dağıtılmamış olan silahlar Mahmud Bey’in mesuliyeti üzerine almasıyla devriye gezen Türk jandarmalar eliyle dağıtılmaya başlandı. Her silah için de yüzer tane fişenk veriliyordu. Mahmud Beyin bu davranışı çok takdir edilmişti. Bu bin 67 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN sandık Rus cephanesinin 300 sandığı savaş esnasında kullanılmış geri kalanı da savaştan sonra orduya teslim edilmiştir. Esas lazım olan Alman ve Türk fişenkleri depoda az olduğu için savaş sırasında ciddi sıkıntı çekilmiştir. Kışla yanındaki silah deposuna İngilizler el koymuş buradaki silahların mekanizma ve kapakları İngilizler tarafından alınarak Halep’e gönderilmişti. Türkler kıt imkanlarla teşkilatlanmaya çalışırken Fransızlar da kendi silahları ve el koydukları Türk silahlarıyla Ermeniler'i silahlandırmaya hız verdiler (Karadağ, 1943: 27). Andre’nin yerine Maraş'a gelen General Keret bayrak olayı ile Türkler lehine dönen vaziyeti değiştirmek için gönderilmişti. Keret 15 aralık1919’da Maraş'a geldi. Mutasarrıf vekilini, memurları ve Maraş'ın ileri gelenlerini karargâha davet etti. Hükumet konağında toplanılarak hep birlikte karargâha gittiler. Generalin yanında Antep kumandanı Miralay Sent Mari de vardır. Keret Maraş, Antep ve Urfa Sancaklarının asayişinin teminine memur olduğunu, Fransız Devletinin bir çok müstemlekeleri olduğu için araziye ihtiyacı olmadığını, Osmanlı devleti ile birlikte çalışarak yollar yapacaklarını gerekli yerlere para harcayacaklarını, memurların maaşlarını artıracaklarını, memurların refah ve saadetlerini temin edeceklerini, her halde paraya ve Fransa devleti gibi bir mandaya ihtiyacımız olduğunu, hükumetle işbirliği yapmaktan maksat mülkiye işlerine karışmak olmayıp ancak bütün dairelerin işlerini kontrol ve adaleti tevzi etmek üzere bir yardımdan ibaret olacağını, altı tabur askerle bir batarya ağır top ve iki tayyare getireceğini,asayişi de temin edeceğini ve şu halde Fransızlardan korkulmağa da bir sebep olmadığını ve şimdi Anteb’e döneceğini iki üç gün sonra miralayı göndererek işe başlayacağını beyan etti. Generalin sözleri bittikten sonra Şeyh Ali Sezai Efendi sağ elinde tesbihi olduğu halde ileriye geçti ve Generale karşı: “Memleketin asayişi yerinde olup yettiği kadar jandarması da olduğunu Fransız kuvvetinin günden güne artırılması Türkleri tethiş ettiğini, Ermenileri şımarttığını, memurların maaşları dolgun olup azlığından şikâyet eden olmadığını, buralarının Kilikya çevresine dahil olmadığını, Hükümetin adalet tevzi ettiğini, Manda kabul veya ademi kabulü ise Hükümeti merkeziyeye ait olduğundan hiç bir suretle iş birliğine lüzum olmadığını, bu halin ve işgalin esasen mütareke hükümlerine de aykırı olduğunu söyledi.” Uzun uzadıya süren bir çok münakaşalardan sonra (sulhun neticesine kadar İngiliz işgal kuvvetinin önce burada tatbik ettikleri vaz'iyet ve hareketten başka ahvale muvafakat edilemeyeceği) cevabı verilerek geri dönüldü. Şeyh Ali Sezai Efendinin sözleri fasılasız olarak devam ettikçe Generalin kızgınlığı arttı ve ikindi vakti miralay ile birlikte otomobille Anteb’e gitti. Generalin gelişiyle Maraşlıların işlerinin zorlaşacağı belli oluyordu. Her gün asker, mühimmat, top getirmeleri ve tayyare hangarı teşebbüsünde bulunmaları maksatlarını zorla yaptırmak niyetinde olduklarını gösteriyordu. Keret yapılan görüşme mutasarrıf vekili Cevdet Bey tarafından 16 aralık 1919’da Dahiliye Nezaretine bildirilerek gerekli tedbirlerin alınmasını istirham etti. Kaleye ve hükumete kendi bayraklarını çekememişlerdi fakat Fransızlar askerlerini koydukları kışlaya ve Latin Kilisesine Fransız bayrağı çekmişlerdi. Maraş peyderpey giden askerleri de Ermeniler tarafından karşılanmakta idi (Karadağ, 1943: 29). 28 Kasım günü kaledeki bayrağın indirilmesi üzerine 1000 kişi kadar bir kuvvetle kaleye yürüyen Maraşlılar Fransız bayrağını ve Fransız kuvvetlerini indirerek 68 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN Türk Bayrağını çekti. Bu bayrak olayından sonra Maraşlılar 29 kasım 1919’da Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ni resmen kurarak kurtuluş planını hazırladılar (Belen, 1983: 156). Halk Elbistan’taki Mustafa Kemalin yolladığı Kılıç Ali’den onun bir Kuvay-ı Milliye gücü oluşturduğundan haberdar olarak harekete geçmek için Sivas’taki Heyet-i Temsiliye ile doğrudan temasa geçmek ihtiyacını hissediyordu. Mustafa Kemal’in direktiflerinin mutasarrfılığa gelmiş olduğuna inanıyorlardı. Telgraf memurları da bu telgrafları sansürden kaçırmış ya da işgal altında olmayan yakın posta merkezlerinden birisi de bu telgrafları mutasarrıflığa getirmiş olabilirdi. Üstelik Sivas Kongresi’nin safhalarını ve neticelerini soranlar emir ve talimat gelmişse isteyenler oluyordu. Millî mücadelenin başarılı olacağına belki de pek inanmayan Mutasarrıfın gelen telgrafları hasır altı ettiğinden şüpheleniyordu. Halk Maraş'ta yaşanacak millî teşebbüsün bir dayanağı olması gerektiğine inanıyor ve buna ihtiyaç hissediyordu (Bağdatlı, 1974: 67). 5 aralık 1919’da Ulu Cami’nde bir miting tertip edildi Ermenilerin ve Fransızlar'ın yaptıkları ve son olaylar protesto edilerek İstanbul Hariciye Nezareti'ne aracılığıyla Amerika , Fransa ve İtalya siyasi temsilcilerine gönderildi (BOA, HR, SYS. 2543-2/2328). Teşkilatlanmak için Sivas’tan gönderildiği bilinen 11 eylül 1919 ve 8 eylül 1919 tarihli iki beyannameyi Mutasarrıf Ata Bey’den istediler. Tüm yurda gönderilen nizamname şöyledir: “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Teşkilât Nizamnamesine lahikadır. Yalnız alâkadarane mahsus ve mahremdir. 1. İstiklâllerini muhafaza uğrunda teşekkül ve taazzuv etmiş olan Millî Kuvvetler her türlü müdahale ve tecavüzden masundur. Devlet ve milletin mukadderatında iradei millîye amil ve kâkimdir. Ordu, Makamı muallâi Hilâfetin masuniyetini dahi kâfil olan işbu iradei millîyenin tâbi ve hadimidir. 2. Ordu, bir tecavüz vukuunda plânına tevfikan harekâtını idare edeceğinden ayrıca bervechiâtî teşkilât yapılır. 3. Teşkilâtı Millîyemizle Ordu arasındaki irtibatı Heyeti Temsiliye muhafaza eder. Ancak bir tehlike ânında her merkez, mücavirinde bulunan kıt'a kumandçınlarile dahi irtibatta bulunur. 4. Millî Müfrezeler Millî Müfrezeler, Müdafaai Hukuk Cemiyetinin Heyeti İdare ve Heyeti Merkeziyeleri tarafından teşkil olunur. Bu hususta icabeden muaveneti Ahzı Asker Rüesası ve Mıntaka Kumandanları ifa ederler. Bu teşkilâtta atideki hususat nazarı dikkata alınır: a) Anasırı gaynmüslimenin kesreti; b) Harekâtı Ihtilâliyede mahsûs kuvvetleri; c) Sırf soygunculuk ve intikamcıhk ve saire gibi esbab ile ikaı cinayet ve icrai şekavet eyleyen Müslim ve gayrimüslim çetelerin azlığı ve çokluğu. 5. Millî Müfrezeler sabit ve seyyar olmak üzere iki türlüdür. Umumiyetle mücadele ve emniyet ve asayişi temin ve idame, icabında Ordunun harekâtını teshil maksadile Seyyar Müfrezeler teşkil olunur. Bundan başka eşkıyanın taarruzundan ve anasırı gaynmüslimenin ihtilâl ve tecavüzatmdan kasaba ve köyleri muhafaza ve müdafaa için mahalle, köy ve mıntakalarda sabit müfrezeler vücude getirilir. 6. Seyyar Müfrezeler, silâh altında ifai vazife eden efrattan maada bütün milletin eli silâh tutan gençlerden teşkil olunur. Bir tehlike ânında vuku 69 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN bulacak davet üzerine Orduyu seferber edecek olanlar Orduya iltihak eder. Mütebaki kuvvet mahallî tehlikelere karşı olup bunlara lüzumunda makinalıtüfek ve top dahi ilhak olunur. Efradın muharebe görmüş olması müraccahtır. Emir ve zapturapta kadir maharetli müfrezeler, şekavetkâr bir kuvvet olmayup selâmeti mülk ve millete vakfı hizmet ve hayat etmiş kanaatkar, hamiyetperver zevattan mürekkeb olmalıdır. Müfrezelerin teşkili ve emri kumanda ve idaresi tıbkı askerî manga, takım ; ve bölük gibidir. Mükâfat, mücazat dahi tıbkı askerlikteki gibi olur. 7.Müfrezeler yalnız mıntakalarında değil ledilicap mücavir mıntaka müfrezelerile tevhidi mesai için diğer mıntakalara da geçerler. Bu vezaif mahallî Heyeti İdare ve Merkeziyelerin emrile olur. Ancak ahvali mühimmede müfrezeler, kendiliklerinden muavenete koşmakla mükelleftirler. Yalnız bu halde, mensub oldukları Heyeti İdare ve merkezleri haberdar ederler. Mühim görülen mevakiye icabında bir kıt'ai askeriye dahi kuvveülzahir olarak gönderilir. 8. Vilâyet Heyeti Merkeziyelerile Heyeti Temsiliye lüzum gördüğü mmtakaların müfrezelerini muhatarada bulunan her hangi bir mücavir mıntakaya sevk ve cem ile ifayi vazifeye davet edebilir. Bu halde mmtakalar kendilerine mensub müfrezelerin noksanlarını ikmal ve sevketmekle mükelleftir. Kolorduların işbu talimata ve evvelce verilen plâna nazaran Millî Kuvvetleri hemen teşkil ve harekete hazır bulundurmaları lâzımdır. Bununla beraber Maraşta başlamış olan müsademenin tamamiyle lehimizde neticelenmesi fevkalâde mühim olduğundan şimdiden 3. Kolordunun Maraşa her hususta muavenet etmesini rica ve sair Kolorduların da evvelce tahsis kılınan işgal mıntakalarında seri ve kuvvetli bir müsellâh teşkilât vücude getirebilmeleri için şimdiden oralardaki teşkilâtın himayesi maksadiyle işgal mıntakasına Millî Müfrezeler izam etmelerini ve bu hususta son derece himmet buyurulması bilhassa rica olunur. Mustafa Kemal” (Harp Tarihi Vesikaları, 1919-1922, cilt 2, Ankara, Vesika no:1) 31 Kasım gecesi Çiçekli Camiindeki Vezir Mehmed’in hücresinde toplandılar. Teşkilata alınacaklara ettirilecek yemin sureti hazırladılar. Teşkilât için bazı kişiler geceleyin evlerinden çağrılarak Kuran ve silah üzerine Keşfili Camiinde yemin ettirildi (Özalp, 1984: 51). Yemin sureti şu şekilde idi: “Milletin ve vatanın selameti, uğrunda can feda edeceğime, meşru millî teşkilatımıza karşı hainlik edenlerin velev öz kardeşimiz olsa dahi idamına vesair salkıyacağıma vallah billahi” 2 Aralık 1919’da Kısakürek Mehmed Ali Bey’in 15 günde bir el yazısı ile yazıp çıkardığı “Maraş” adlı gazetesi’nin ilk sayısı ahaliye dağıtıldı. Millî ruh ve heyacanı ayakta tutmak ,Türkiye ve mahallin vaziyetini açıklamak gayesini güden bu gazetenin bir köşesinde okuyanların teksir ederek arkadaşlarına dağıtmaları isteniyordu. 70 KUVAY-I MİLLİYE VE MARAŞ KUVAY-I MİLLİYE’Sİ HATİCE BAŞKAN Çiçekli Caminde toplananlar bir gün sonra öğleden sonra Veli Efendioğlu Ziya’nın evine geldiler. Toplantı 35 kişi olacakken aralarında İngiliz Muhipler Cemiyetine mensup kişiler de bulunduğu için maksatlarını açıklamadılar, mevlût okuyup, şerbet içip dağıldılar (Özalp, 1984: 52). Aynı gün yatsıdan sonra yine Ziya Efendi’nin evinde toplandılar. Bu toplantıda bütün mahallelerde teşkilât yapılması kararlaştırıldı. Mutasarrıf Ata Bey’de bulunan Sivas Kongresi ile ilgili vesikaların alınması için Evkâf Müdürü Evliya Efendi vazifelendirildi. Topcu Faik ve Göksunlu Komser Çerkes Aslan Bey tarafından hazırlanan talimatnâme okundu, düzeltildi, diğer mahallelere dağıtılmak üzere çoğaltıldı (Özalp, 1984: 30). Ertesi gün Evliya Efendi Mutasarrıftan Sivas'tan gönderilen evrakları istedi. Mutasarrıf Belediye’ye gönderdiğini söyleyince Belediye’ye gidip Belediye katibi Afşaroğlu Hüseyin’den alarak Heyet’e teslim etti. Bir de bu teşkilatlanmadan habersiz olarak Hatuniye ve Şekerli Mahallesindekiler Hoca Refet Efendi ve Mevlevi Şeyhi Sezai Efendilerin gayreti ile Şeyh Ali Sezai Efendi’nin hücresinde toplanmaya başladılar. Bazen de Hacı Nuri Bey’in evinde toplanmaya başladılar. İlyas Efendizade Refet Efendi’nin başkanlığında bir Heyet meydana getirdiler. Her iki teşkilât ta çok gizli hareket ediyordu. Karakız Zeki’nin evinde toplanan Kayabaşı Heyeti Şekerli’de bir teşkilât kurulduğu haberini alınca Teşkilât mührünün Çuhadaroğlu Hacı Mehmed’den alınması için Kuruşçuoğlu Ali Paşa, Zalhocağlu Duran Veziroğlu Ökkeş ve jandarma Durdu Çavuş görevlendirildiler. Çuhadar’ın evine giden bu dört kişi yolda Hacı Mehmedle karşılaştılar ve mührü iyilikle aldılar. Çuhadar geri evine döndü. Mühür kayabaşı heyetine teslim ettiler. Vaziyeti Şekerli heyetine bildirmek için Kuruşçuoğlu Ali Paşa ile Karakız Zeki Şekerli Heyetine gönderildi. Hacı Nuri Bey’in evindeki heyet toplantısına girerek “Kayabaşı Heyetinden geliyoruz, biz cemiyeti teşkil ettik ve merkez heyetine ait olan mührü de teslim aldık, size Kayabaşılılardan selam getirdik Elbirliği ve işbirliği isteğimizi bildiriyoruz” dediler (Özalp, 1984: 54). Şekerli Heyeti kendi arasında bir süre görüştüler. Hacı Bey ve arkadaşları Bolşevik tehlikesinden bahisle endişelerini dile getirdiler. “İçlerinden birisi ise; “ köye kurt saldırmıştır, buna karşı koymak hepimizin borcudur. Falan Kel, falan kör, falan züğürt, falan topal diyecek sıra değildir, elbirliği lazım. Bu yapılırsa kazanılır sözleri üzerine birleşmeye razı oldular. Ertesi gün Kayabaşı Heyetinin toplantı yapacağı Çiçekli medresesine Refet Hoca’nın, Hüdayi Tahsin’in ve Dedeoğlu Mehmed’in gönderilmesine karar verdiler. Bu toplantılarda gizliliğe çok dikkat edilmesine rağmen Ermeniler şüphelendiler ve Franzsılara ihbarda bulundular.Fransızlar da şüpheli gördüklerini “Fransızlar aleyhinde konuşmak” suçundan kışlaya götürerek dövdüler fakat bir ipucu ele geçiremediler Özalp, 1984: 54). İki heyetin birleşmesiyle Maraş’ta Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Çiçekli’de yapılan toplantıda başkanlığa Arslan Bey, ikinci Başkanlığa Refet Hoca, Katipliğe Faik, veznedarlığa Hacı Nuri seçildi. Fransız Komutanın Türklere karşı yayınladığı düşmanca beyanname besledikleri duyguları ortaya koyuyordu. Bu beyannamedeki emirlere itaat istemekle birlikte Fransızlar Türklerle bir çatışmaya girileceğini bilerek Maraş'a devamlı takviye birlikler getirdiler. Türkler de onların maksadını sezmiş olduklarından yani sonradan gelen birliklerin çatışma için geldiğini bildiklerinden tedbir almaya çalışmışlardı. Buna binaen 7 ocak 1920’de İslahiye’den Maraş'a hareket eden bir Fransız birliğini epeyce hırpalamışlardı (Tansel, cilt 3, 1991: 194). 20 Ocak 1920 günü Öğretmen Hafız Veliyüddin ve din adamı Mustafa Efendilerin öldürülmeleri çatışmaları başlatatacaktır (Belen, 1983: 156). 71 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN 8. MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER ARASINDAKİ ÇATIŞMALAR 8.1. Maraş Çevresindeki Çatışmalar 8.1.1. Ceceli Köyü’ndeki Olaylar: Maraş'a hareket edecek olan Fransız kuvvetinin ağırlığını ve gücünü tespit etmek üzere Müdafa-i Hukuk Cemiyeti tarafından sözde ticaret amacıyla bir adam gönderilmişti. Bunlar da civar köylerdeki gizli postaları haberdar edecekti. Bunlar da yakın köylere haber edecekti. Bu şekilde İslahiye’den Maraş’a kadar arasındaki herkes haberdar edilmiş olacaktı.Düşmanın Bababurnundan ileriye bırakılmayacağı kararı alınmıştı. Bir gün Ceceli Köyünü işgal etmiş olan Fransızlar'a birkaç el ateş edildi (Bağdatlı, 1974: 82). Kimse ölmemişti ama Fransızlar öfkelendi. Bu olay üzerine Keret bir tehdit beyannamesi yayınladı. Beyannamade: “Maraş ile İslahiye arasında bir taş atılırsa tüfekle, bir tüfek atılırsa topla mukabele edeceğim. Bir Fransız neferi öldürülürse , Maraş eşrafından lâlettayin iki kişi idam edeceğim” diyordu” (Bağdatlı, 1974: 82). Buna Türkler de bir protesto ile mukabele etti. Franzsıca bilen Nafia Mühendisi Abdüllâtif Cemiyet tarafından Franzsılarla konuşmaya gönderildi. O kendini bilmeyen birkaç cahilin yolda yolakta yapacakları hareketin mesuliyetinin şehre ait olamayacağı söyledi ( Bağdatlı, 1974: 82). Bundan sonra Ceceli önünde ve Bababurnu berisinde Maraş'a gelmekte olan Fransız kıtalarına Muallim Hayrullah ve Benli Ökkeş Çeteleri taarruz etmişti. Fransızlar da toplu halde Ceceli Köyüne saldırdılar, köyü yaktılar, hayvanları ve eşyalarını yağma ettiler. 8.1.2. Keller’de Yaşanan Çatışmalar Ceceli’deki olaylar üzerine Türkler Bababurnu yolunu kapattı. Bazyezidoğlu Muharrem ve Zafer Beylere talimat verildi. Bunlar çeteleri ile Keller (İl-oğlu) Köyünün arkasına indiler. Bir yandan da Yakup Hamdi ve Atmalı Aşireti silahları ile Dehliz Mevkiinden ilerledi. Onlar ilerlerken İslahiyeden Maraş'a bir Fransız Taburu geliyordu. Bu tabur ağır makineli tüfeklerle ve toplarla teçhiz edilmişti (Bağdatlı, 1974: 82). İşte Maraş'ta Fransız- Türk çatışması esasen 7 ocak 1920’de İslahiyeden Maraş'a hareket eden bir Fransız birliğinin hırpalanmasıyla başlamıştır (Tansel, cilt3, 1991: 194). Bu çatışma o günkü adıyla İl-oğlu ya da Eloğlunda bugünkü Türkoğlu’nda yaşanmıştır. İslâhiye’den Maraş'a gitmekte olan bir Fransız Senegal taburu Eloğlu mıntıkasında milli kuvvetler tarafından silâhla karşılanmış tabur iki günlük çetin bir çete savaşından ve bir hayli ölü ve yaralı verdikten sonra Maraş'a girebilmiştir (Ünler, 1969: 28). Önce Zafer ve muharrem Beyler çetesi karşı koymaya çalışmış,Muallim fakat düşmanın Keller’e girip yağma etmesini ve Türkleri evlerinden atmalarını önleyememişlerdi. Hayrullah Çetesi onlara yetişmişti .Tanış Tepesi’ndeki Fransız öncü kuvvetleriyle çatışmaya girişti çatışmada çeteleri cesaretlendirmek için yüksek bir kayaya çıktı fakat kayayı kendisine siper etme teklifine aldırmadığı için bacağından yaralandı ve Pazarcık’a nakledildi ( Bağdatlı, 1974: 83). 72 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN Bu arada Zafer ve Muharrem Beylerin taarruzundan kaçıp Keller’e giren Fransızları kurtarmak için Maraş’tan bir kıta gönderilecektir. Maraş’tan bir heyet te nasihat bahanesiyle ve Keret’in Maraş'ta hareket egeçmesini engellemek maksadıyla Keret’ten iltimas alınarak İl-oğluna gönderildi. Onlardan önce Tanıştepe çarpışmasını duyan Keret tarafından bir binbaşı komutasında bir imdat kuvveti yola çıkarılmıştı. Fransızlar'ın bir kilometre arkasında giden heyet İloğlu’nda bu kuvvetle görüştü. Bu heyet Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey’in teklifleriyle Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Jandarma Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı, Mühendis Abdüllâtif , Hocalardan Refet, Müderris Hafız Ali, Kocabaşzâde Hacı Naci, Dedezâde Mehmed Hilmi Bey (Karadağ, 1943: 33), Karaküçük Hacı Mustafa, Vezir Mehmed , Şerefoğlu Hasan, Kısakürek Ahmet Efendilerden mürekkep bir heyet idi (Bağdatlı, 1974: 83). İmdat Kuvveti bu heyetten ateşin kestirilmesinin sağlanmasını istediyse de savaş yapanların dağlara sığınan ahaliden ibaret olduğu kendilerine beyan edildi (Karadağ, Mersin, 33). Bir yandan da heyet tarafından Muharrem ve Zafer Bey çetelerine ateş etmemeleri ve geri çekilmeleri işaret edilmişti ki böylelikle Fransız kuvveti Kellerdekileri alarak Maraş'a yollarına devam ettiler (Bağdatlı, 34). Heyet te geceyi Şerefoğlu Köyünde geçirip oradan Maraş'a varmıştı (Karadağ, 1943: 33). Bu olay Keller ve civarındaki çeteleri üzmüştü. Onlara ağır gelen bu olayın etkilerini azaltmak için Maraş Cemiyet Merkezi tedbir düşündü. Maraş’tan bazı kişileri oraya gönderdi. Bu kişiler dikkat çekmemek için şehirden tek tek çıkıyordu. Her giden önce Araplar Köyüne varıyor orda Türkoğlu Mustafa Çavuş’un evinde kalıyor, arkadan gelenleri bekliyordu. Gidenler Karaküçük Hacı Mustafa, Hoca Ali Sezai, Vazir Ahmet, Alçıoğlu Mehmed, Muhasebe Başkâtibi Remzi, Mahkeme Başkâtibi Rıza, İshak Oğlu Durdu, Urfalı Nuri ve Kısakürek Mukbin adındaki kişilerdi. Hepsi Çavuş’un evinde birleştikten sonra Çeteler için hediyeler de getiren heyet Fransızlar'ın Keller ve Ceceli’de yaptıkları zulmü tahkik edecekler, zarar ve ziyanı yazacaklar Kısakürek Mukbin’in götürdüğü makine ile fotoğraf ta çekeceklerdi. İlk olarak çetelerin gönlünün alınması için Zafer Ve Muharem Beylerin bulunduğu Orçan Banısı (kışlak)’na (bugünkü Orçan Köyü diğer adıyla Uzunsöğüt Köyü) vardılar. Onlarla görüşüp hediyelerini verdiler. Yapılacaklar hakkında izahat verdiler. Birinci geceyi Orçan’da geçiren heyet sonra Keller’e geçerek Fransızlar'ın bazı evleri yıktıklarını, ağaçları yaktıklarını, köylülerin hububatlarını hayvan gübreliklerine döktüklerini, Kuran-ı Kerimleri parçaladıkları ve birçok hayvanı da öldürdüklerini gördüler. İkinci geceyi de orada geçirip oradan Ceceli’ye geçtiler. Ceceli’nin evlerinin tamamen yıkılmış ve halkın hayvanlar ile erzak ve eşyalarının da tamamen alındığını gördüler. Cecelililer yalnızca canlarını kurtarabilmişti (Bağdatlı, 1974: 84). Heyet mezalimi tespit ederek fotoğraflar çekerek tahkikatı tamamlamıştı. Üçüncü geceyi de Şerefoğlu’nda geçirip Maraş'a vardılar (Karadağ, 1943: 34). Çekilen fotoğraflar çoğaltılarak birer tane gazetelere ve birer tanesi de Mustafa Kemal’e gönderilmişti. 13 ocak 1920’de Karadağ’a göre 14 ocak 1920’de bir zabıt varakası tanzim eylediler (Karadağ 1943: 34). Tahkikatın sonucuna göre 23 köylü şehit edilmişti. Yakılan ev sayısı 35, öldürülen koyun sayısı 400, yağma edilen çoğu koyun olmak üzere hayvan sayısı 2500 idi. Ve daha bir çok ev eşyası ile erzak ta çalınmıştı. Toplam olarak (10.128.000) kuruşluk maddi zarar tespit edilmişti (Bağdatlı, 1974: 85). Bütün bu saldırganlıklarına rağmen Maraş'a gelen Fransızlar bu yoldan geçemez oldular. Belpınar ve Çakmak tarafından Gavur Gölünün batısından Hacıbebekli, Şerefoğlu Köyleri yolu ile gelmeye başladılar. 73 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN 11-1-1920’deki olay Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Sivas'a haber edilmişti. Mustafa Kemal de Harbiye Nezaretine bir şifre göndererek Maraş - İslahiye yolu üzerindeki Şerefoğlu, Gölpınar, İloğlu, Ceceli, Sarılar, Şekerobası köylerini topla bombardıman ettiklerini , İloğlu köyünün basıldığını, Ermenilerin kilisede toplandığı, Çukuroba mahallesindeki Câmi-i şerif içine bomba atmak üzere saklanmış olan üç Ermeni derdest edildiği, bu esnada oradan geçen üç Fransız süvari neferinin ezan-ı Muhammedi okuyan müezzine iki el silâh attığı, Bababurnu'nda Fransızların sekiz yüz kadar kuvvetleriyle ahaliyi feci, surette katletmekte olduklarını ayrıntısıyla bildirmiştir. (Kahramanmaraş 1.Kurtuluş Savaşı Sempozyumu, Kahramanmaraş, 11 Ocak 1920 Tarihli Telgraf) Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey durumun iyice hassaslaştığını görerek ileride çıkabilecek bir mesuliyetten sakınmak için Dahiliye Vekaletine görevden çekilmek istediğini bildirdi fakat hiçbir netice alamadı (Karadağ, 1943: 35). 8.3. Araptar Vakası 12. Ocak. 1920 de bir dağ topçu takımı ile takviye edilmiş iki Fransız bölüğü Sakçagöz'e gitmek üzere Antepten hareket etmişti. Geceyi Büyük Araptar köyünde geçiren bu kol, karlı kış gününde köy halkını evlerinden zorla çıkarmış, ev eşyalarını yağma etmişler, kümes hayvanlarını kesmişler, kadınlara sarkıntılık yapmışlardı. Köy halkı köyü bırakarak dağlara iltica etmiş, Boyno obasında Boyno oğlu Memik ağaya, Çavdar ağaya, Güce köyünde Ahmet ve Mehmet kâhyalara haber uçurmuşlardı. Sabahleyin Sakçagöz istikametinde yürüyüşe geçen Fransız kolu Araptar’a 2-3 km. mesafede, Çatal Mazı denilen dar boğazda, Memik ve Çavdar ağalarla, Ahmet ve Mehmet Kâhyaların kumandanlığındaki çevre köyler halkının silâhlı baskınına uğradı. Sisli bir havada başlıyan silâhlı çatışma sonunda Fransızların büyük bir kısmı öldürüldü, geri kalanlar canlarını güçlükle kurtardılar. Bu haber Türkleri sevindirdiği kadar Fransızları şaşırttı. Fransız komutanının çetelerin tenkili yolundaki isteğine karşı, köylüye reva görülen vahşice davranışların hesabı soruldu. Hadisenin yerinde sorulup incelenmesi için Jandarma Bölük Komutanı ile Fransız subaylarından bir heyet olay yerine gönderildi. Fransız askerlerinin alçakça davranışlarının hadiseye sebep olduğu anlaşıldı, îşgal komutanlığı yeis ve hiddetinden çırpınmaları ve dövünmeleriyle başbaşa kaldı (Ünler, 1963: 28). Arapdar Vakası Kılıç Ali tarafından 16 ocak 1920’de rapor edilmiş ve raporda Fransızlar'ın çatışmalarda 50 ölü ve bir o kadar da yaralı verdiklerini ve yaralılar arasında bir de subayın bulunduğunu yazdı. Millî kuvvetlerin ise bu çatışmalarda hiç kaybının olmadığı belirtiliyordu. (Özalp, 1984: 82). 8.1.4. İlk Çatışmalardan sonra Kuvay-ı Milliye’nin ve Düşmanın Tavrı Bu olaylar sebebiyle Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye namına Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerine düşmanla yapılan çatışmalarda Fransızlar'ın öldürüldüğü ve silahlarının ele geçirildiğine dair müjdeli telgraf yayınlamıştır. 16 Ocak 1920 Cuma günü Türk ileri gelenleri Ulucami’de bir toplantı yaparak Ermeni ileri gelenleri de davet ettiler. Ermeniler misafir olarak karşılanmış ve çay dahi ikram edilmişti. Onlara Türk hemşehrileriyle birleşerek Fransızlar'a karşı birlikte mücadele etmeyi teklif ettiler. Fransızları birlikte şehirden atıp sonsuz bir kardeşlik içinde yaşama dileklerini söylediler. Türkler'in bu teklifi Ermeniler tarafından kabul edilmedi. Sonradan bu yolun seçtikleri yoldan çok daha akıllıca bir yol olduğunu 74 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN davetliler arasında bulunan Abraham Hartunian da kabullenmiştir. Eğer Türkler'in dostluk teklifini kabul etselerdi en azında hayatta kalabilirdik diyerek serzenişte bulunan Hartunian o dönemdeki düşüncelerini şöyle açıklar: “Böyle bir yolu kabul etseydik kurtarıcı ordumuzu kendimizin yaralayacağını düşünerek reddettik ve toplantı dağıldı” (Hartunian, 1968: 133) Ulucami’deki çağrıdan sonra Vali Ata Bey de Ermeniler'i davet etti.Ermeniler onun da bu barışçı tavrını dahi “ sinsi ve aldatıcı bir kibarlıkla bütün Ermeni liderleri veda etmek için çağırdı biçiminde yorumlamışlardır. Ermeniler Ata Bey Bey’in bütün Türkleri örgütleyip şehri öyle terk ettiğini ileri sürmüşlerdir (Hartunian, 1968: 133). 17 Ocak cumartesi günü de yerine Tahrirat Müdürü , Kilis’ten ünlü birisi olan Muhammed Bey’i atayarak şehri terk etti. 17 Ocak 1920’de Maraş- Antep yolunun kapanması sebebiyle Keret Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey’e baskı yaparak Pazarcık Kaymakamına şu emri verdirdi: “Pazarcıkta toplanan eşkiyayı teşkil maksadıyla hareketi askeriye yapılcaktır. Ahalinin iş ve güçleriyle meşgul olmasını temin ediniz” (Özalp, 1984: 82). Kılıç Ali Paşa’nın hatıralarında kaymakama verilen emirde doğruda Kılıç Ali’nin adının geçtiği yazar. “Eşkiyadan Kılıç Ali Bey’i cezalandırmak amacıyla ,Türk jandarmasıyla ortaklaşa bir Fransız kuvveti gönderileceği , halkın işiyle gücüyle meşgul olması ve heyecana kapılmaması, amacın asayişin sağlanması olduğu” şeklindeki Fransız emirnamesine Kılıç Ali Keret’i telefona çağırarak cevap vermiştir. bu telefondaki cevapta (Özalp, 1984: 82) ya da yayınladığı bildiride Kılıç Ali “ eşkıya gibi gösterilmek istenen kuvvetin, haksız işgaller karşısında hürriyet ve bağımsızlığını mutlaka elde etmek için silaha sarılmış bir millet olduğunu, Pazarcık'a gönderilecek Fransız kuvvetinin tek bir askerden bile ibaret olsa mutlaka kurşun ile karşılanacağı” şeklinde bir ihtarname idi ( Kılıç, 2005: 90). Kılıç Ali’yi yakalamak için atlı müfreze gönderildi. Bu müfreze Doğanlı Mevkiinde Paşa Ağa’nın kuvvetleri tarafından tutulunca geri çekilmeye mecbur kaldı. Bunun üzerine bir Fransız taburu dağ yolundan, iki süvari bölüğü de Güneyden Pazarcık üzerine yürüyüşe geçti. Amaçları yollardaki millî kuvvetleri ortadan kaldırmaktı. Yakup Hamdi düşman kuvvetlerinin Ermeni klavuzlarla birlikte Pazarcık'a yöneldiklerini telefonla Kılıç Ali'ye bildirdi. Kılıç Ali makineli tüfek zabiti mülazım ihsanı da yanına alarak pazarcığın bir kilometre batısındaki Hacı Ahmed Mevkiindeki taşlıklar arasında pusu kurdu. Yakup Hamdi kuvvetleri de Pazarcık yolundan beş kilometre güneyini tuttu. Ali Rıza Pişkin Müfrezesi Aksu köprüsü civarına yerleşti. Harabe Köyü civarına da emniyet düşüncesiyle bir müfreze gönderildi. Kılıç Ali bu görevli müfrezelere şu emri gönderdi: “Pazarcığı işgal etmek maksadıyla Maraş'tan hareket eden Fransız kıtalarını bütün kuvvetinizle imha edeceksiniz.Bir tek Fransız askerinin mıntıkanızı geçmesi mesuliyetinizi mücibdir”(Özalp, 1984: 85). Ali Rıza Pişkin kumandasında Aksu Köprüsü civarından bekleyen çeteler düşman süvarisini püskürtmüşler, Harabe Köyü civarında çok sayıda ölü verdirmişlerdi. Bunlardan kaçabilenler Tomsuklu Karakoluna doğru ilerlemekte iken Hasan Efe’nin kumanda ettiği seksen kişilik Kuvay-ı Millîye ile karşılaşmış ve yine çok sayıda ölü ile yaralı vererek perişan bir halde Maraş'a geçebilmişlerdi. Bu hezimet düşmanın sinirlerini çok bozmuştu. öyle ki Pazarcıktan Maraş yakınlarına kadar bütün sahanın Kuvay-ı Millîye ile dolu olduğu kanaati uyanmıştı. Aksu köprüsü batısındaki bu ilk müsademede düşman askerleri arasında bulunan iki Müslüman Cezayirli Narlı Köyüne kaçmışlardı. Oradan Yakup Hamdi eliyle Kılıç Ali’ye gönderilen bu askerler bu süvari kuvvetinin ardından bir de piyade kuvveti çıkacağı bilgisini vererek Kuvay-ı Millîye'ye yardımcı olmuşlardır (Bağdatlı, 1974: 88). 75 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN Maraşta bunlar yaşanırken Fransızlar Ermenileri gözden çıkarmayı çoktan tasarlamışlardı. Nitekim ocak ayının daha ilk günlerinde Fransız komutanı general Gouraud , Paris’e telgraflar çekerek ermeni lejyonunun dağıtılmasını , bu lejyona sarfedilen para ve emeklere yazık olduğunu bildirmiş ancak Fransız Başbakanı Clemenceau’yu ikna edememiştir. Clemenceau da 17 ocak 1978’de başbakanlık seçimini kaybederek istifa etmiştir. 8.1.5. Karayılan Vakası 18 Ocak 1920’de Kılıç Ali Bey Pazarcık’a hem Antep hem de Maraş'tan iki ayrı kuvvet sevkedilebileceği ihtimaline karşı Maraş-Pazarcık yolu üzerindeki MaraşDehliz noktasını tuttu. Bir tek Fransız’ın bile Pazarcık sınırından geçebilmesinin büyük sorumluluk olduğunu hatırlatmış olan Kılıç Ali’nin bu uyarısı millî kahramanlar tarafından ciddiyetle dikkate alındı ve 18 Ocakta Maraş’tan Dehliz’e, 19 ocakta Antep'ten Aksu civarına ilerlemekte olan düşman müfrezesi ağır kayıplar verdi. 70-80 kişilik piyade müfrezesi de Karayılan müfrezesi tarafından tamamen yok edildi. Ki bu olay Antep- Maraş karayolu üzerinde, Fransız birliklerine en öldürücü darbeyi 20 ocak 1920’de vuran olay olmuştur. Karayılan namlı Mulla adlı kişi Antep’ten Maraş’a doğru çok önemli bir nakliye kolunun harekete geçeceğini haber alır. Bu nakliye kolunu Karabıyıklı denilen mevkide karşılamayı kararlaştırdı. Bu mevkide Antep-Maraş Şosesi’ne tamamen hakim elverişli tepeler vardı. Düşmanın sayı ve silah üstünlüğünü bir baskınla hiçe indirmek için bu mevki seçilmişti. İki gün içinde Elif Köyü bir karargâha dönmüştü. Civar köylerden gelen çetelerle birlikte 80 kişilik bir kuvvetle Karayılan Aksu-Karabıyıklı Mevkiine hareket etti (Solmaz, 1963: 25). Başlangıçta Türkler'in ateşiyle şaşkınlığa uğrayan Fransızlar harp nizamında genişleyerek Türklere ateş ettiler. Karşılıklı ateşin ardından Karayılan 15 arkadaşı gizlilikle hareket ederek ile Fransızların içlerine hücumla 2 makineli tüfek ve 4 Tunusluyu esir almış, Tunuslulara makineli tüfeği zorla tepeye çıkartmış kurdurmuş ve Fransızlar üzerine ateş açtırmıştı. Makineli tüfek ateşi de başlayınca sağ kalan Fransızlar teslim oldular. Fransızlardan bir tek kişi dahi kaçmağa muvaffak olamamıştı. 50 Fransız askeri teslim olmuş, elliye yakın Fransız cesedini Derbent deresine köylüler taşımışlardı, ceset kokusundan Derbent deresinden günlerce geçilememişti (Solmaz, 1963: 25). Karayılan, Maraş’ın ve Pazarcığın Fransızlardan kurtuluşuna kadar esirleri muhafaza etti Karayılan, Kilis-Antep Şosa’sı Savaşlarına çetesi ile gitmezden önce, esirlerin çoğunu Pazarcık ilçesi kaymakam vekili muhacir Ali efendiye teslim etti. Antep'te bulunan Fransız birlikleri de Maraş’a gitmeye bir daha teşebbüs edemediler. Karabıyıklı baskını neticesinde Maraş-Antep karayolunun mühim kısmı tamamen Türklerin eline geçti. Kuvayı Milliyecilerin Antep şehri ile Antep - Kilis yolu üzerinde faaliyetlerini artırmaları kolaylaşmış oldu. Karabıyıklı baskını, Türk Kurtuluş savaşının ilk ve kati zaferidir. Bu zaferi; çavuş rütbesindeki bir köylünün idaresinde, Türk köylüsü kazanmıştır (Solmaz, 1963: 26). Böylelikle Antep'teki Fransız işgal komutanlığı, Maraş'taki birliklerine hiçbir yardımda bulunamadığı gibi Maraş'ta cereyan eden olayları öğrenmeye bile imkan bulaşmamıştır Ama Antepliler kuvvet, cephane ve erzak göndererek Maraş'a yardımda bulunmuşlardır (Ünler, 1969: 29). 18 Ocak Pazar günü Ermeniler Bütün kiliseleri doldurdular. Onlar kendileri için kati olan ölüm tehlikesine rağmen şehirde 6 bin Fransız kuvetinin olduğunu ve her tarafa topların yerleştirilmiş bulunduğunu bunlarla birlikte altı yüz cesur Ermeni gönüllüsünün kendilerini koruduğunu düşünüyorlardı. Ertesi gün 19 Ocak 1919’da 76 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN Ermeniler Noel kutlaması yaptılar. Bu Noel’i her zamankinden daha fazla bir sevinçle kutladılar (Hartunian, 1968: 134) . Fransızlar 19 ocak 1920 günü Maraş'ta örfî idare ilân ettiler ve gece sokağa çıkma yasağı getirdiler. Türkler'in elinde bulunan kaleyi işgal etmek istedilerse de Evliya Efendi’nin gayreti buna engel oldu (Özalp, 1984: 85). Karabıyıklı baskınından iki gün sonra Maraş şehrinde savaş başlayacaktır. 8.2. Harp Hazırlıkları Kılıç Ali Bey tarafından hem Mustafa Kemal paşaya hem de 3.kolordu komutanı Selahattin Bey'e yazılan olaylar için Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye Reisi olarak “yürütmekte olduğun kahramanca hareket takdirle karşılanmıştır. Başarıların devamını dilerim” şeklinde tebriklerini iletiyordu. Selahhattin Bey ise sürekli Kılıç Ali Bey’i soğukkanlılığa davet ederek destekliyordu. O saldırıya geçilmemesini, zorunlu durumlarda bile ateşle değil , düşmanın silahlarını toplayarak karşılık verilmesini öğütlüyordu.Elbistan’daki kolordudan tek bir fişek bile alınamamıştı o tarihe kadar. Yardım çağrılarına kuru bir cevap bile verilmemişti. Kılıç. Ali Bey Selahattin Bey'in farklı öğütlerine rağmen teşkilatlara Fransızlara nerede rastlanırsa rastlansın taarruz edilmesi emrini veriyordu ( Kılıç, 2005: 91) . 19 Ocakta Keret Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey’i karargâhına davet etti. Hükûmet işlerinde Fransızlar'ın bulunması için ve her daireyi göz altında tutmak üzere Adana'dan getirdiği Binabşı Morbiyo’yi güvernör tayin ettiğini söyleyip hükumetten iki odanın hemen boşaltılmasını istedi. Morbiyo’nun bugünden göreve başlamasını emrediyordu. Cevdet Bey ise Fransızlar tarafından bazı köylerde askerî harekat yapıldığı , bütün Ermenilerin şımardığı, böyle bir bir günde bunun tatbikinin halinin galeyanına sebep olacağını ileri sürdü. Cevdet Bey bunun Mütareke şartlarına da ters olduğunu beyan ederken Keret “ ben emrediyorum, sen sonra nereye yazarsan yaz “ şeklinde tavır koyar. Cevdet Bey’in Keretle görüşmesi hemen duyuldu. Memleketin ileri gelenleri hemen Mutasarrıflığa gittiler. Fransızlar'ın hükûmet işlerine karışmak istemeleri, burayı Kilikya dedikleri yere bağlamak ve Türkleri ezmek fikrine dayandığından asla kabûl edilmemesi , yalnız İngilizler'in önce tatbik ettikleri dairede işgallerine razı olacaklarını ve aksi halde her türlü felakete katlanacaklarını açıkladılar Fransız Binbaşı Morbiyo o gün hükûmete gelmedi. Onun işe başlaması şehrin ileri gelenlerinin yarın toplanmasına ve onlarla görüşülmesinin sonrasına bırakıldı (Karadağ, 1943: 36). Kazanılacak zaman içinde halkın Fransız Hükûmeti kabul etmeyeceği Fransızlar bilse de ertesi günü çağrılan ileri gelenleri alıkoymaları niyetlerinin halkı önderlerinden ayırarak millî hareketi çökertmek olduğu ortaya çıktı. Bu teşkilatlandırma ve silahlandırma çalışmaları devam ederken General Keret karargâhını 20 ocak 1920’de Maraş'a nakletti. 20 Ocak Salı günü Fransız Generali bütün memurların görevlerine son verilmesini ve bütün devlet binalarının bölümlerinin ona teslim edilmesini emretti. Türk yetkililer buna hiçbir cevap vermedi (Hartunian, 1968: 134). Bu tarih güney cephesinde savaşın resmen başladığı tarihtir ve 20 ekim 1921’e kadar yani Ankara Antlaşmasına kadar devam edecektir. 20 ocak 1921’de uyandırılan savaşın ilk ateşi kısa sürede diğer yerlere de sıçradı (İlter, 2005: 36). 20 ocakta karargâhını Antep'ten Maraş'a nakleden Keret savaş hazırlıklarını hızlandırdı. Ermeniler aileleriyle birlikte kiliselere toplanıyordu. Keret bir bildiri yayınlayarak gün batımından sonra şehre girecek herkesin sorgusuz sualsiz kurşuna dizileceğini ilân etti ( Kılıç, 2005: 91). 77 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN 20 Ocak salı günü Morbiyo öğleden evvel hükumete geldi. Halkı temsilen bazı ileri gelenler de gelmişlerdi. Morbiyo bunlara hükumete iştirakten maksadının burayı, Kilikya gibi bir idareye tabi tutmak olmadığını ,sadece asayişi temin etmek olduğunu söyleyerek Maraş'ın başka türlü idare edileceğini, General Keret’in de emrinin bu yönde olduğunu ve bundan korkulmaması gerektiğini anlattı. Türkler ise Türk Köylerine tecavüz eden , halkı katleden Ermenilerin Maraş'tan atılması ile asayişin mümkün olacağını söyleyerek İngilizlerin vaziyetinden başka hiçbir türlü idareye razı olmayacaklarını aksi halde kan döküleceğini beyan ettiler. Morbiyo herkesin ellerini sıkarak oradan ayrıldı ve Keret’in karargahına gitti. Bir daha da gelmedi (Karadağ, 1943: 37). Artık savaşın şehir içinde başlaması an meselesiydi. Keret Maraş'ın içinde 4000 kişilik bir kuvvet toplamıştı. Buna güvenerek baskıyı artırıyordu. Bugün çarşılan kapalı idi. Herkes gelen onca Fransız kuvvetinden yaşanan çatışmalardan harbin kopmasını bekliyordu çünkü. 21 ocak Çarşamba 1920 günü öğleden sonra Keret mutasarrıf Vekili ile daire reislerini , Belediye Reisini ve şehrin ileri gelenlerini karargâha davet etti. Davete Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey, Jandarma Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı, Komiser Cemil, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Mühendis Abdüllâtif, Beyazid Zâde Mehmed, Müftü Hacı Mehmed Tevfik, Eytam Müdürü Refet, Karaküçük Zâde Hacı Mustafa, Hafız Ali, Şişman Zâde Arif, Kocabaş Zâde Hacı Nuri Bey ve Efendiler karargâha gittiler. Hepsinin adı tek soruldu ve Keret içindekileri dökmeye başladı. Pazarcık’taki Kılıç Ali’nin amirane tavır ve tehdit telgrafları sebebiyle oraya asker sevkedildiğini, Maraş'a gelmekte olan bir kaça araba mühimmatın yolda gaspedilerek, muhafızlardan bazılarının da öldürülmüş olduğunu bu yoldaki mesuliyetin tarafınıza terettüp edeceğini beyan ve tahkir edici bazı laflar sarf etti (Karadağ, Mersin, 39). Müftü Rafet Bey ise Fransız işgalinin haksız olduğunu Kılıç Ali’nin ortadan kaldırılması gerekiyorsa bunu kendisinin gidip yapması gerektiğini söyleyince de toplantıyı terk etmiş kapıdaki görevlilere içeridekilerden bazılarının tutuklu olduğunu bildirmiştir (Kılıç, 2005: 92). Sözü bittikten sonra tutuklanmasını emrettiği kişiler şunlardır: Mutasarrıf Vekili Cevdet, Jandarma İsmail Hakkı, Mühendis Abdüllatif, Belediye Reisi Bekir Sıtkı Beylerle Kocabaş Nuri ve Şişman Arif Efendileri alıkoyarak diğerlerini bıraktı. Onlara gidip ahaliyi teskin etmelerini söyledi. Fakat Türkler milletin burada kalanları soracağını ve bu olayın galeyana sebebiyet vereceğini anlatmaya çalıştıysa da _ Onlar sonra gönderilir, siz durmayın gidin şeklinde cevap ile gönderildiler. Oradan ayrılanlar dışarı çıktıklarında karargâhın etrafına makineli tüfenklerin yerleştirilmiş ve askerlerin vaz'iyeti harbiye almış olduklarını gördüler (Karadağ, 1943: 39). 8.3. Maraş Şehir Harbi’nin Başlaması Karargâha giden adamlardan bazılarının orada tevkif edildikleri derhal memleketin her tarafında duyuldu. Üç dört günden beri çarşılar kapalı olduğundan halk sokak başlarında topluca duruyorlardı. Saat sekize doğru silahlar patlamaya başladı. Artık meseleyi Türk’ün kahramanlığı, türkün fedakârlığı ve onun silahları halledecekti. Keret’in bu hareketi , ileri gelenlerin karargâha çağrılmış ya da götürülmüş haberi hususi bir süvari ile Yakup Hamdiye uçurulmuş o da derhal telefonla Kılıç Ali’ye bildirmişti. Çünkü Keret bir gün önce telgraf tellerini kesmiş ve Maraş’la telefon haberleşmesi yapılamaz olmuştu (Bağdatlı, 1974: 92). 78 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN 20 Ocak 1920’de Maraş adeta terkedilmiş bir şehir görünümündeydi. Şehirdeki tek hayat belirtisi bir sıra silahlı Türk'ün şehrin kalbinde bulunan duvarlarla çevrilmiş kaleye doğru dik bir patikadan çıkmalarıydı ( Kerr, 1973: 3). Fransız karargahı Amerikan Kolejinde şehre hakim bir yerde idi. Fransız kuvvetleri Şehir iğinde kiliselere, hanlara, Ermeni mekteplerine ve Ermenilere ait büyük binalara yerleştirilmiş idi. Fransızlar yalnız Şehrin ortasında ve her tarafa hakim olan Kaleye asker koyamamışlardı. Eğer Kaleyi de işgal edebilmiş olsalardı Türklerin durumları çok fena olurdu. Fransızların Kaleyi işgallerine meydan vermemek için daha önce Kaleye milli bir müfreze yerleştirilmiş idi. Bu müfreze Kalenin meydanlığında gündüzleri 'Fransızların gözü önünde millî elbiseleriyle talimler yaparlardı. Hatta bir gün Kaleyi gezmek isteyen Fransız kumandanı kapıdaki nöbetçiler tarafından içeri sokulmadığından geri dönmüş ve kendisinin Mevki kumandanı olduğu halda Kaleye girmesi engellendiğinden dolayı hükümete giderek şikâyette bulunmuştur (Karadağ, 1943: 93) . Tutuklama olayının ardından Kılıç Ali bütün kuvvetiyle Maraş'a geldi. Savaşı yaşamış olanlardan Adil Bağdatlı’ya göre Kılıç Ali ancak savaşın üçüncü günü gelebilmişti Maraş’a ve karargâhını da şehrin doğusunda 10 dakika mesafede bulunan Arapkirli Çiftliğine kurdu. Gelirken dört yüz kadar mevcutla hareket etmişti. Pazarcıktan makineli tüfekleri ve cephaneleri ile esas maiyetini ve millî kuvvetleri almıştı. Dehlizden de bir kısım kuvvetleri ayırıp Yakup Hamdi’yi de bunlara beraber almıştı. Yusuf Hacılı Köyü yolundan giderek Harabe’deki Beşenli ve Yusuf Hacılı kuvvetlerini de getirmişti (Bağdatlı, 1974: 102). Kanlarının son damlasına kadar çarpışacaklarına ve Fransızları Maraş'tan kesinlikle atacaklarına dair bir bildiri yayınladı. İtilaf Devletlerine ve Amerika'ya halkın tepkisini belirten protesto telgrafları çektirdi. Fransız General Keret’e de bir ültimatom verdi. Ültimatom aynen şöyledir: “Kumandan Efendi! Askerlerinize derhal ateş kestirmez ve haksız olarak işgal ettiğiniz topraklarımızı yirmi dört saat içinde terk etmezseniz, sizi kuşatmış olan Müslüman savaşçıların şiddetli saldırılarına maruz kalacaksınız. Dökülecek kandan siz sorumlu olacaksınız. Önerimi kabûl ettiğiniz takdirde hiçbir saldırıya uğramadan ülkemizden çıkmanızı sağlayacağımı garanti ediyorum Umumî İslâm Mücahitleri Reisi Kılıç Ali” (Kılıç, 2005: 93). Bu ültimatomla bağımsızlığı barışla isteyen bir zihniyet ortaya konmuştur. Geldiğinde ateş içinde bulduğu Maraş’ın Türklerine de bir beyanname yayınladı: “Memleketi kurtarmak, düşmanla göğüs göğse çarpışmak için şehre girdim. Düşmanı şehirden çıkaracağız. Allah’ın inayeti bizimle beraberdir” (Bağdatlı, 1974: 102). Kılıç Ali Derdimend denilen yerde siper kazdırıp şehrin sıkışık yerlerine de yardım gönderdi. Pazarcık Jandarma Komutanı Ramazan ile küçük ve büyük Ahmed Çavuşlar evvelce Doğu cephesinde çalışıp ordan da Kayabaşı semtine gönderilmişlerdi. Elbistan’a evvelce gitmiş olan Maraşlılardan doktor Mustafa çok gayret ediyordu: Doktor Mustafa bir ara Gürün’e de gitmiş ve orada Sivas'tan gelmiş olan Selahhattin Paşa ile de görüşerek Heyet-i Temsiliye hakkında bilgi edinmişti. Mustafa Kemal’le muhaberenin daha kolay temin için de Sarıçukur’daki telgraf makinesi Maksutluya taşınmıştı. Maraş'ta harp başlayınca Fransız işgaliyle Elbistan’a gitmiş olan ileri gelenlerden Eczacı Lütfi kuvvet toplamak üzere Bertiz’e yollanmış, diğerleri de Maraş'a gelerek her biri kendi semtindeki cephelere katılmışlardır. Doktor Mustafa da 79 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN Maraş'ın batısındaki Cancık Mevkiine gelmişti. Türkoğlu’ndaki Bayezitoğlu Muharem ve Zafer Beyler de maiyetleriyle Batı cephesine katıldılar. Eczacı Lütfi Bertiz’den topladığı kuvvetlerle Ahır Dağı’ndan inmiş ve bu kuvvetin bir kısmı ile kendisi Batı Cephesine katılmış, diğer Kısmı da Kılıç Ali maiyetine girmiş olan Pazarcık Jandarma Komutanı Ramazan emrine girdi. Kılıç Ali Yakup Hamdi Bey’in geri kalan kuvvetini de Maraş’a yönelterek karargâhını şehre daha yakın olan Haznedarlıya nakletti. Şehrin Güneydoğusunda kendi semtinde çalışmakta olan Süleyman Dulkadir de Kılıç Ali kuvvetleri ile birleşti. Cephelerin bu şekilde hazırlanması sürecinde düşman çok saldırgandı ve çok zarar verdi. Hakim tepelerde bulunmaları sebebiyle özellikle şehir dışındaki kuvvetlerimize ve şehirde Türkler'in toplu halde bulundukları semtlere mermi ve bomba yağıyordu.Türkler bu ortamda siper usûlünü tatbik etmeye çalışıyorlardı. Bir yandan da doğu, batı ve kuzeyden çevrilmiş olan düşmanı çemberden çıkarmak istemiyorlardı. O günleri anlatan Karadağ savaş evveli durumu şöyle izah eder: “Fransızların yerleştikleri yerlerde makineli ve otomatik tüfenkleri var idi. Bir bataryadan ibaret olan dağ toplan da Kışlada bulunuyordu. Cephaneleri bol idi. Ancak işin nereye varacağını ve ne hale gireceğini tahmin ve takdir edemedikleri için yiyecekleri az idi. Muntazam Fransız kuvvetlerinden başka - Fransızlar tarafından teslih edilmiş olan idik Ermeniler (yerli) de büyük bir yekûn tutuyordu. Zeytin Ermenileri de bunların ihtiyatları mesabesinde olarak Zeytinde bekliyorlardı. Türkler'in cephanesi ise Jandarma dairesinden dağıtılan 850 Silah ile bazılarının kendi paraları ile oradan buradan tedarik eylemiş oldukları silahlardan ibaret idi.Savaş esnasında Mülâzım Hamdi efendi kumandasında iki makineli Tüfenk ile iki tane de adi dağ topu millî kuvvetlere iltihak etmişti. Ancak topların mermileri bozuk çıkmıştı. Bu sebeple toplardan istifade edilmemişti. Maraşta silah patlar patlamaz Şehir etrafındaki ulusal kuvvetlerin de çarçabuk Maraş’a yetişebilmeleri imkânı de hazırlanmış idi” ( Karadağ, 1943: 40). Türk Kuvay-ı Millîyesi askerlerinin üzerinde üniforma yoktu. Onların hepsi tüfek fişeklerinin bandelaarsını omuzlarının üzerinde ve göğüslerine çapraz olarak taşıyorlardı (Kerr, 1973: 3). Türk Kuvva-yi Millîyesinin Karargâhi Bayezitli mahallesinde hükümet konağı civarında Kâtip zade Mehmed Efendinin evinin alt katında kurulmuş idi. Hey'eti Merkeziye Reisi Arslan Bey kumandayı eline almış harekâtı buradan idare ediyordu. İcabatı harbiye burada düşünülüyor, kararlar burada alınıyor, emir buradan veriliyordu, Burası âdeta bir harp karargâhı halini almıştı. Burası karınca yuvası gibi kayniyor, bir çok kimseler buraya girip çıkıyordu. Bunların kimisi rapor veya haber getiriyor, kimisi emir götürüyor, kimisi cephane alıyordu. Mehmed Efendi’nin bu evi büyük ve tarihsel bir yer olmuştu (Karadağ, 1943: 41). Arslan Bey her geleni dinliyor, herkese söz yetiştiriyordu. Vahim anlarda önemli durumlarda sabır ve metanet tavsiye eder, maneviyatı zayıf olanlara taze bir ruh, taze bir kuvvet ve cesaret verirdi. Savaşın son günlerine doğru Fransızlara bir imdad kuvveti gelmiş ve durumları biraz düzelmişti. Bundan bazılarının maneviyatı bozulmuştu. Bir gün Mutasarrıf vekili Cevdet bey yanında iki adam olduğu halda içeri girdi. Arslan Beyle aralarında şu muhavere oldu : _ Arslan bey ne yapıyorsun, vaziyet fenadır. _ Ne yapalım sonuna kadar devam edeceğiz. _ Burada bu kadar çoluk çocuk ,sonra bunları keserler. _ Biz onlarınkini o kadar kestik, biraz da onlar bizimkini kessinler. _ Öyle ise ben karışmam. _ Sen karışma. 80 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN Bu muhavere üzerine Cevdet Bey geldiği gibi geri gitti. Fransızlar bu kadar faik ve muntazam kuvvetlere,toplara, mitralyozlara malik olduğu halda hiç bir yerde taarruza.girişememiş idi. Her cephede müdafaa vaziyetinde kalmıştı. Fransız kuvvetleri şurada burada dağınık bir halda kalmıştı. Türklerin taarruz vasıtalarından birisi de yangın çıkarmak idi. Gerekli olan yerlere ateş verilerek düşman mevzileri düşürülüyordu idi. Bu arada bir çok Türklerin evleri de yanıyordu. Fakat kimse müteessir olmuyordu. Çünkü amaç düşmanı yok etmek idi. Düşmanı yok etmek için kendi eliyle kendi evini ateşleyenler oluyordu. Telgrafhane Bertizin Maksudlu köyüne kaldırılmış idi. Tel muhaberatı bu merkez vasıtasıyla her tarafla temin edilmiş idi (Karadağ, 1943: 42). 8.4.Yirmi Bir Günlük Savaş Hadiseleri 21 Ocak 1920 Çarşamba. Savaşın ilk günüdür. Silah patlar patlamaz Fransızlar şehrin her tarafına makineli tüfenk ateşi açtılar. Topları Ahır dağı ile etrafta bulunan yolları bombardımana başladı. Ateş gece Saat dokuza kadar sürdü. Sabaha yakın 1-2 Saat sükûnet buldu ise de fecirle beraber bombardıman yine başladı Bu gün akşamdan sonra bir Fransız -müfrezesi çarşıdan Kışlaya doğru giderken Restebaiye camisinde-ki müfrezenin ateşiyle karşılaştı, atada şiddetli bir müsademe oldu. Bir iki Cezayirli telef oldu. Arabalarını bırakarak kaçtılar. Yine bu ilk gece evine gitmekte olan Ceza Reisi Cemil Bey sokakta şehid düştü. Cenazesi bir kaç gün sokak ortasında kaldı. Onun gözü yaşlı anası da evinde şehit edildi..Aynı gün içinde Talaskaçı Hacı Ali de şehit edildi. Üzümsuyu Mehmed Agah Efendi Kapalı Çarşıdan evine kaçarken Taşhan’ın kapısındaki nöbetçi Fransızlar tarafından esir edildi. Daha önce esir alınan Dikeç Hayri ve Kadıoğlu Musa’nın yanına koyularak hepsine işkence yapılmaya başlandı. Cezayirli bir Müslüman askerin yardımıyla kurtulan Musa’nın anlattığına göre; Üzümsuyu Mehmed ve Agâh Efendiye işkence yapılmış kulakları ve burunları kesildikten sonra Arasa Han’ın kapısına el ve ayaklarından çarmıha gerilen Üzümsuyu “hangi düvel-i muazzamata esir olmuş bir milleti böyle işkence ile öldürmek var” deyince oradaki Ermeniler Üzümsuyu Üzümsuyu bu 1311 ile 1324’ün intikamıdır “ diyerek gözlerinden çivilemişler aynısını Dikeç Hayri’ye de yaparak ölülerini sokağa atmışlardır (Özalp, 1984: 96). Aynı gün Kırklar Kilisesi’ndeki düşman askerleri tarafından Kaltakçı Halil adındaki bir Türk yakalanarak kilisede üç gün işkence edildikten sonra boğazlanmış ve sokağa atılmıştır. Abarabaşı Kilise arkasındaki evlerden birinde kira ile oturmakta olan orta mektep din dersleri muallimi Hafız Veliddin’in evine o gün akşamdan sonra giren Ermeniler O’nu feci bir şekilde şehit etmişlerdir (Bağdatlı, 1974: 98). Kiliselerin her birinin Fransız askeri emrindeki birer karargâha dönüştürülmüş olduğu Abraham Hartunian’ın hatıralarında anlatılmaktadır. Hartunian’a göre Maraş'ta onlar için yedi güvenli askeri merkez vardı. 1. Amerikan Kız Koleji , 2. Alman Yetimhanesi, 3.Alman Hastanesi, 4. Ermeni Katolik Kilisesi, 5. Latin Manastırı 6.40 Çocuk Gregoryan Kilisesi, 7. İlk Ermeni Evangelist Kilisesi(Hartunian’ın Kilisesi). Savaş başlamadan önce o sırada Maraş’ta bulunan Ermenilerin yarısı bu kiliselere yerleşmişlerdi. Ermenilerden sadece 2500’ü kendi kiliseleri olan Kutsal Bakire Kilisesine toplanmışlardı (Hartunian, 1968: 134). Ulemadan Edikli Oğlu Mustafa Efendi de savaşın ilk günü birkaç arkadaşı ile Maraş'a gelmek üzere yola çıkmıştı. Bütün harp müddetince hiçbir yerde görülememişti. Harp bittikten sonra da bulunmamıştır. Naşı bulunamamış olan Mustafa Efendi’nin arkadaşları onun Kapuçam’daki düşman kuvveti tarafından şehid edildiğini 81 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN anlatmışlardır. Arkadaşları hocanın yaşlılığı sebebiyle kaçmadığını ve düşman tarafından tecavüz edilip öldürüldüğünü açıklamışlardır ( Bağdatlı, 1974: 98). Bundan başka şehrin hakim noktaları, giriş- çıkışı ve sokak başları ellerinde olan düşmanlar savaşın daha ilk gününde çarşıyı da ellerine almışlardı. Kırklar kilisesindeki birlikler dükkanların aralarını açmışlar ve etrafta bulunan hanlar vesair binalardaki kuvvetleriyle birleştirmişlerdi. Çarşıya hakim olan düşman Türk dükkanlarını yağmalayıp Türkler'in mallarını çalmışlardı (Bağdatlı, 1974: 98). Hartunian savaş başlar başlamaz Türkler'in çılgınca savaştığını , bir çok Ermeni'nin ,emzikli Ermeni bebeklerin bile katlediğini, sokakların cesetlerle dolduğunu anlatırken tek bir isim bile zikretmemekle aslında Türkler'in değil Ermenilerin katliam yaptığını da ortaya koymaktadır. Türk kaynakları çok sayıda Türk’ün adlarıyla ve nasıl katlediğini ayrıntsıyla anlatarak gerçekleri daha ispatlı olarak ortaya koymaktadır. Yine savaşı yaşamış olan Hartunain’ın bahsettiği Ermeni kadınların çıplak olarak kapılarda çarmıha gerildiği ve bunun yere sabitlenerek kıvranmaya bırakılmış çocuklarının gözleri önünde yapıldığı olaylarında bunu yaşayan tek bir kadın ya da çocuk adı zikredilmiştir. Ki bunlar kiliselere gitmemiş olan az sayıdaki Ermeniler imiş. Zengin Ermenilerin bununla ilgili tek bir fotoğraf, belge ve ad vermemeleri yazdıklarının tamamen yalan olduğunu göstermektedir. Hapishanede bulunan mapusların hepsi salıverildi. Çünkü onlar da biz de vatan savunmasına katılmak istiyoruz diye istek bildirmişlerdi (Bağdatlı, 1974: 100). Ahaliyi savaştan vazgeçirmek maksadıyla karargâhta mevkuf bulunan Mutasarrıf vekili Cevdet Bey salıverildi. Cevdet bey elinde bir beyaz bayrak olduğu halde korku ve halecan içinde beri keçeye geçmeye muvaffak oldu (Özalp, Ankara, 90). Kılıç Ali’nin verdiği süre dolduğu halde Fransızlar teslim belirtisi göstermeyince Antep’ten gelen takviye birliklerini engellemek için bir müfreze yolladı. Bu müfreze Antep- Maraş yolu üzerindeki köprüleri tahrip etti. Aksu Köprüsünü korumakla görevli Fransız müfrezesini tamamen imha etti (Kılıç, 2005: 93). Fransız müfrezesinin imha haberi İstanbul’a kadar ulaşmıştı. Ayrıca köprüden başka telgraf telleri de kesilmişti. Bu şekilde Antep’ten Maraş'a gitmeye çalışan kuvvetlerin engellenmesiyle meşgul olan bir birlikte “Maraş'a Kuvay-ı İmdadiye” adıyla Maraş'a birlik gönderiyor ve de Fransızlar'ın Antep'ten Maraş'a yolladığı takviye kuvvetlerine pusu kuruyordu (Gömeç, 1989: 28). Mercimektepe’ye taarruzlar yapılıyordu bazen. Türkoğlu Mustafa Çavuş Çeteleri ile Nedirli Köylülerinin Mercimektepe’ye yaptıkları hücumlar başarıyla sonuçlanmıştı. Oradaki düşman bu hücuma dayanamayarak büyük kayıplar vermiş ve kalanı da kaçarak harbin daha ikinci günü Tekke Kilisesi’ndeki arkadaşlarına katılmışlardı. Dikilitaş’taki düşman karargâhı olan Alman Çiftliğine de Dulkadir Süleyman Bey Çeteleri taarruz etmiş harbin üçüncü günü de buradaki düşman püskürtülerek çiftlik binası yakılmıştır. Bu taarruzda Peynirdereli Hacı şehit düşmüştür (Bağdatlı, 1974: 104). 23 ocak Cuma. Antep caddesinden Maraş’a gelmekte olan bir düşman kolu Şeyh Adil mevkiinde Alemli idare hey'eti tarafından kurulan pusuya düşürüldü. Bunlardan 12 tanesi esir edildi gerisi öldürüldü. Silah ve eşyaları alındı. Esirlerden birisinin Maraşlı bir Ermeni olduğu anlaşılmakla derhal idam edildi (Karadağ, 1943: 43). Top mermileri, bombalar , makineli tüfek ve mavzer kurşunları şehrin içindeki Türkler'in üzerine yağıyordu. Bunlar şehir dışını da taradıklarından şehre yarım saatlik yerlere kadar kimse gidip gelemiyordu. Düşman sadece kuzeydeki Bertiz Kuvveti ile cephe vaziyetindeydi. Onlarla cephe harbi yaparken şehir içinde Türkler'in yaşadığı semtlere kurşun yağdırıyordu (Bağdatlı, 1974: 99). 82 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN Türkler ilk günlerde birbirilerinden haberdar olamadılar. Teşkilât bağlantı sağlayamadı. Siperdekiler yalnız kaldı. Bir semt veya mahalleden diğerine erzak bile nakledilemedi. Birinci gün şaşkınlıkla geçti ve çok şehid verildi. Buna rağmen maneviyat hiç bozulmamış ve alınan tedbirlerle işler düzelmeye başlamıştır. Talimat tebliğ etmek , cepheler ve siperlere haber , cephane ve erzak götürmek için fedailere ihtiyaç vardı. Bu konuda küçükler büyüklerden daha çabuk başarılı oluyorlardı. Tabi on yaşından büyük olmaları kaydıyla. Bu vazifeyle büyükler de meşgul olmaya başlamıştı. Fakat bu da yeterli olmadı. Evlerin aralarındaki duvarlarda delikler açılmaya başlandı. Bitişik olmayan evlerin aralarında bulunan bahçe, yok, arsa gibi bir boşluk varsa bunlarda yarılıp açılan hendeklerle bağlantı sağlanıyordu. Birbirine bitişik binalar arasında yapılan bu birleşmeye her semt ve mahallede aynı anda başlanması ve gösterilen gayret sayesinde , şehrin bir ucundan her yöne gidebilme imkanı doğmuş ve nakliyat imkanı sağlanmıştır (Bağdatlı, 1974: 99). Hızlı ve kesin bir başarı için bu da yeterli görülmedi ve yangın çıkarılmasına karar verildi. Bununla düşman mevzii arasındaki engeli kaldırmak, yangını düşman mevkiinde de çıkararak tutunmasına mani olmak, yaklaşılması mümkün olmayan düşman mevziine sızmak için ve iki düşman mevziinin irtibatını engellemek için ise bu mevzilerin civarındaki veya arasındaki evlerin ve mahallelerin yakılması icap ediyordu. Bu durumda çok zaman Türklere ait evlerin yakılması söz konusu oluyordu. Bunu fark eden ya da kendisine izah edilen ev sahibi bizzat kendi eliyle evini ateşe veriyordu. Bazen küçükler bu işi daha iyi beceriyor ve bazen de para ile bu iş illa yaptırılıyordu (Bağdatlı, 1974: 100). İlk günden itibaren evlerini delik deşik ederek yol açan Türkler mukavemetten taarruz vaziyetine geçmişlerdi. Türkler'in zenginleri önceden anbarlarını cemiyete teslim etmişlerdi. Bu defada evlerinde olan her şeyi çetelerin iaşesi için meydana çıkardılar. Muhafazalı yerlerde kazanlar kaynatılmaya başlandı. Kadınlar ve çocuklar çetelere yiyecek yetiştiriyorlardı. Bombacı Ahmet ve Kazoğlan adındaki iki küçük , kaledeki mücahidlere mühimmat ve erzak götürmekle ünlenmişlerdi (Bağdatlı, 1974: 104). Kadınların ve çocukların başardıkları işler ve istiklâldeki mucizevi etkilerini anlatan Maraş Yollarında adlı kitabında bir tablo çizer: “Bu tabloda yurt ve hürriyet aşkının kadın ruhuna bürünmüş ince ve kibar bir manzara seyrettik. Hesaplı özverinin en temizi, kendinden geçmenin en bilinçlisi bu tabloda idi. Gençler bu büyüklüğü o derme çatma sahneye asıl doldurdular. Biz o hudutsuzluğu havsalamıza nasıl sığdırdık hâlâ bilemiyorum. Mahallenin ortasında büyük bir taş yapının delik ve yarıkları mazgallanmış, içine her çeşitten ateşli araçlar yerleştirilerek berkitlenmiştir (tahkim edilmiş). Sığınanlar hem kalabalık (merhametsiz) kimselerdir. Üstün ateşlerine güvenerek, durmadan can, mal yakıyorlar. Beş on delikanlı karşılarındaki bir eve girdi. Onları susturmağa çalışıyor. Fakat neye yarar? Bizim taraf açıktadır. Düşmanın kurşunu boşa gitmiyor. Çok yaralı, çok ölü veriyoruz. Hem şu köşe başındaki pembe ev yok mu? İşte o hain pembe ev yalnız ateş alanımızı daraltmakla kalmıyor artıkla bizi bir de açıkta savaşmağa mecbur ediyor. Çete Başkanı ah o pembe ev, demeye kalmadı kapıda bir kadın göründü. Bu kadın çok gençti bir ocak kurduğu, vakitli bir evin Bayanı olduğu da çok belli idi. Üzerinde ölüm, dirim anlarının büyük kararına ermişlere has deruni bir dingi aynı zamanda yine o anların ateşli dirikliği vardı. Bu 83 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN kadın çok gençti bir ocak kurduğu, vakitli bir evin Bayanı olduğu da çok belli idi. Üzerinde ölüm, dirim anlarının büyük kararına ermişlere has deruni bir dingi aynı zamanda yine o anların ateşli dirikliği vardı. Sesi odanın içinde bir tabanca gibi patladı. Yiğitler dedi. Karşınızdaki şu pembe ev benimdir. Görüyorum ki ateşinize engel oluyor. Ben kendim yakmak istedim, tutuşturucu her şeyi hazırladım. Çocukları azıttım. Fakat ateşlemeyi beceremedim. Kadın bir lahza sustu. Sonra yalvaran bir sesle: _ Ne olur? Biriniz göze alsa da evime kadar gitse dedi. Bir elinde bir ibrik petrol vardı. İkinci elinin avucunda başka bir şey sıkıyordu. Petrol ibriğini uzattı. Genç bakışlar genç kadının alevli gözlerinde toplandı. O anda kulaklarında beyinleri burgulıyan bir uğultu başladı. Bu uğultuyu hepsi birden anladı: Ölüm bir ölüm aşığı çağrıyordu. Ey en tatlı çağrı! (davet) sen insanları hürriyete kavuşturan göksel bir sedasın. Çocuklar hep birden ibriğe uzandılar. Bu ölüm sonuçlu işi hiç biri başkasına bırakmak istemiyordu. Fakat Çete Başkanı bırakır mı? însan istediği yola ölemez, herkes ödevlendiği yerde ölecektir, ibriği ilk kapan Ökkeş dışarı fırladı. Başkan komuta ediyor. Gençle ateş ediyor. Beş on dakika içinde evi yanan kahraman Zeliha Hanım evi yakan gence 10 altın verilmesini istedi. Ama evi yakmayı başaran genç Ökkeş evin heryanını ateşlemeden çıkmak istememiş ve düşman ateşine uğramıştı. Zeliha Hanımla göz göze geldiğinde Ökkeş şehit oldu” (Tankut, 1944: 31). Mesela Abarabaşı Kilisesinin Şark kapısı önündeki Ermeni evleri karargâh ile kilisenin bağlantısını sağlamaktaydı. Düşman karargâhtan buraya gelirken Araplarkozu denilen yerdeki Ermeni evlerine kadar hiç zorluk çekmiyordu. Bu evlerin güneyinden Kilise kapısı önündeki evlere kadar olan yolu da düşman ele geçirebilirdi. Bu yol üzerinde sadece Eczacı Lütfi’nin evindeki kuvvetlerimiz yola hakimdi. Kayabaşılılar karargahla bağlantısını kesmek istedikleri Manastırın önündeki evlerin yakılması gerektiğini düşündüleri. Çok mustahkem olan evlerin yanına varmak tehlikeli olduğundan bunların doğusundaki Karakızoğullarının evleri vardı ve bu evi Karakız Muhittin ve Zeki para vererek bir teneke gaz getirttiler. Evin eşyası tamamiyle duruyordu. Gazı kendi eliyle vinin tahta döşemelerine boşalttı ve ateşledi. Alevler önce komşulara ordan da kilise önündeki içinde düşman kuvveti bulunan Ermeni evlerine ulaştı hepsini yaktı. Böylelikle bu cihetten tazyik ve gözetleme imkanı elde etmişlerdi. İkinci yangın kışla önündeki Çikolarla Pınarbaşı’ndaki ecnebi müesseseleri yakınlarındaki Türkler'in evinden çıkmıştır. Yangın sadece Türkler tarafından değil düşman tarafından da çıkarılıyordu. Türkler savaşmak ve savunma hattı oluşturmak için yakarken düşman şehri harap etmek , yok etmek , zarar vermek için yakıyordu. Çoğu zaman atılan mermiler yangına sebep oluyordu. Harbin ikinci günü Çikolar’ın evleri Kışla yanında olduğu için, Pınarbaşı’ndakiler ise Ermenilerin toplu olarak bulundukları evlerin yakınında olduğu için Türkler'in bu evleri siper yapma ihtimalini düşünerek Ermeniler tarafından yakılmıştır (Bağdatlı, 1974: 101). Aynı gün Kuytul Mahallesi başındaki alacacı Orçanik’in evi de düşman kuvvetinin bulunduğu hakim ve sağlam bir nokta olduğundan o semtteki millî kuvvetlerin başında bulunan Abdullah Çavuş tarafından yakılmıştır. Abdullah Çavuş kurşun yağmuru altında burayı bizzat kundaklamak cesaretini göstermiştir. “24 ocak günü muharebe devam ediyor. Bir çok yerlerde yangınlar çıktı katliâmdan korkan halk müdafaaya devam ediyor. Bu günkü tarihle Dahiliye Neza- 84 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN retinden sureti aşağıya yazılı bir tel alındı. Maraş Mutasarrıflığına Eyaleti şarkiye kumandanı sıfatıyla Maraş’a gelmiş olan Fransız Generali Keret tarafından kontrol memuru olarak gönderilen bir Fransız Binbaşısının umumî hükümete müdahale tarzında vukubulan teklifinin kabul edilmeyeceğine eşrafı mahalliyeden verilen cevap üzerine karargâhtan şehre mitralyoz ve top ateşi tevcih olunarak bir takım fecayi vuku-bulmuş olduğunun haber alındığı Sivas Vilâyetinden bildiriliyor.Vak'anın mahiyet ve derecesi hakkında acilen izahat itasıyla. beraber meni vukuu için ne gibi tedabir ittihaz olunduğunun inhası. 24 ocak 1920 Nazır Namına Keşfi”( Karadağ, 1943: 44) Böylelikle Maraş'a el konulması Osmanlı Hükûmeti tarafından da kabul edilmemiş oluyordu. Bunlar olurken Mustafa Kemal Paşa da 13.kolordu Komutanı Cevdet Paşa’ya telgraf çekerek Fransız Ermeni tecavüzlerinden ve halkın feci vaziyetinden bahisle bunun için 20.Kolordunun müfrezelerinin harekete geçirileceğini belirtmiştir. Hatta Fransızların mukavemet edemeyeceğini bilerek Fransız Komutanlarına bir nota verilmesini emretmiştir. (Gkb, Harp Tarihi Encümeni –Arşiv Vesika no:1, no:68) 25 Ocak 1920’de İslahiye- Maraş Yolu üzerinden güçlü bir Fransız Birliğinin gelmekte olduğunu gören Kılıç Ali buna karşı koyabilecek silah gücü olmadığından yanında bulundurduğu iki hafif makineliyi, düşmanın geleceği alana hakim olan Haznedarlı Camii’nin önüne yerleştirdi. Belli etmeden toparladığı kuvvetlerin bir bölümünü şehrin doğu tarafındaki şose girişinin iki yanına , Zeytinlik ve Şeyhadil Mezarlığının yanına mevzilendirdi. Posta görevi için bulundurduğu Kürt süvarilerden bir kısmını da ilerlemekte olan düşmanın arkasına düşecek şekilde Haznedarlı’nın kuzey sırtlarına yolladı. Bunlar varlıklarını düşmana belli etmeyeceklerdi. Böylelikle şehrin girişine kadar direnişle karşılaşmayan Fransızlara ani baskın yapılmıştı. Bozguna uğrayan ve şaşkınlık içinde kalan Fransızlar gerideki süvarilerin de katılmasıyla iyice perişan olmuş ve imha edilmişti (Kılıç, 2005: 93). Böylelikle harbin dördüncü günü Şeyhadil Karakolu’ndaki düşman tamamen imha edilmiş oldu. Türkler bazı siper ve mazgallara da kadın askerler yerleştirmişlerdir. (Bağdatlı, 104) O günlerde Maraş son karara varan bir halk kitlesi idi. Var olmak için yok olmaya karar vermişlerdi. O günler insanların kendilerin geldikleri gerçek benliklerine erdikleri gündür. Türk Milleti’nin öz malı olan gelenekler o zaman yüze çıkar. Yapma takma görenekler iğreti alışkanlıklar o zaman silinir ortadan kalkar. O gün herkes tanıdık kardeş, bacı olmuştu. Birbirine yabancı kimse kalmamıştı. Peçeli, çarşaflı kadınlar o gün kendilerini erkekten ayıran her farkı yok etmiş olarak gergefi ve tığı bırakıp silaha sarılmıştı (Tankut, 1944: 33). Maraş’ın bedesten, han, mektep, medrese gibi sağlam taş yapıları vardı ve bunlar düşman eline geçmişti o işgal günlerinde. Taş yapıları yıkıcı ve yakıcı hiçbir şey etkilemiyordu. Türkler bu yapıların damlarına tırmandılar ve gaz tenekelerini, barut fıçılarını çıkardılar. Bacalardan içeriye ateş attılar. Bu işte kendileri de öldüler ve düşmana da zarar verdiler. Bu kadar tehlikeli bir işi nasıl yaptıklarını sağ kalanların kendileri de tam hatırlayamayan Maraşlıların bu düşman karargâhını yakma işi akıl ölçüsüne sığmayan kahramanlıklardandı (Tankut, 1944: 37). 29 Ocak1920. Kışladan şehre iki üç nöbet top, mitralyoz ve bomba ateşi açıldı. Yangılar devam ediyordu. Dumanlar her taraftan görünüyordu.(Karadağ, Mersin, 45) Mustafa Kemal Paşa 29 Ocak 1919’da Maraş’taki Fransız ve Ermeni zulümlerini protesto ederek şu telgrafı yayınlamıştır. “Maraş’ta Fransız ve Ermeniler tarafından Müslümanların katliamı insanlığı tedhiş edecek surette devam ediyor. Her tarafta derhal 85 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN mitingler yapılarak Hükûmeti Merkeziye’ye ve ecnebi mümessillerine bu mezalime bir nihayet verilmesi için müracaat olunması ve bilfiil müdafaa ile meşgul olan Maraşlı dindaşlarımızın yapılan teşebbüsattan doğrudan doğruya haberdar edilmesi ehemmiyetle rica olunur” (Duman, 2005: 254). 1 Şubat 336. Fransızlar çarşıya ateş verdiler. Dükkânların çoğu yandı. Çarşı içinde bulunan Belediye dairesiyle Mevlevi dergâhı' de bu arada yandı. Sokak muharebelerinden dereler cesetle doldu (Karadağ, 1943: 45). 1 şubat günü 3 kolordu komutanı Selahattin tarafından 15 kolordu komutanlığına Maraş’ta devam etmekte olan savaşla ilgili bir rapor gönderilmiştir: “Adi ateşli toplar da ateşe başlamıştı. Bir kilisenin de muhterik olduğu ve Amerikan koleji misyonlerlerinden duyulan bir söylentiye göre Keret eğer muvaffak olmazsa intihar edecekti. Ahalinin büyük bir gayretle şehri savunmakta olduğunu fakat Fransızlar'ın takviye kuvvetlerle geleceğini haber almışlardı. Urfa tarafında başlayan millî hareketin ise Maraş'a bir tesiri yardımı olamayacağı görüşü 15.kolorduya bildirilmişti. Anteplilerin ise Sivas'tan kuvvet istemekte olup Maraş savunmasına katılma imkanlarını olmadığı belirtiliyordu. Kayseri tarafında mevcut kuvvetin tesirinin ise kestirilemediğini belirten Selahattin düzenli Ordu kurulsa bile Maraş'ın münferiden kalması gerekmektedir şeklindeki beyanatına 3 Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa Maraş ve havalisinde meydana gelen olayları dikkatle takip ettiğini ve namus müdafaası gözüyle baktığını ve bu yüzden Maraş'taki savunmayı maddeten takviye edilmesi için uğraş verdiği şeklinde cevaplamıştır” (Karabekir, 1995: 987). Bu telgrafa Heyet-i Temsiliye’den gelen cevapta Mustafa Kemal Karabekir Paşa ile aynı fikirde olduğunu beyan ederek tedabir ittihaz edildiğini bildirmiştir. (Karabekir, 1995: 989) 2 Şubat 1920 günü Şehrin her tarafı şiddetle bombardıman edildi. Kiliselerdeki, Ermeniler de Türklere mitralyoz ve bomba ateşi açtılar. Yanan büyük Ermeni evlerinde ateş içinde patlayan bombaların sesleri her taraftan duyuluyordu. 3 Şubat 1920 günü Kışladan iki nöbet top ve mitralyoz ateşi açıldı. Sokak muharebeleri ve yangın devam etti. Bir kaç cami ve kilise daha yandı (Karadağ, 1943: 45). Antep Kuvay-ı Milliye Komutanı Şahin Bey 2 şubat 1920’de Fransız Komutana bir mektup gönderdi. Mektupta Maraş isyanının Ermenilerle Türkler arasında nifak tohumu eken General Keret’in hilekârlığı neticesinde olduğunu yazıyor ve Fransızlar'ın asayişi muhafaza etmek ve dört Amerikalının ölmesine mani olmak hususunda yetersizlik gösterdiğini yazmıştır (Abadi, 1923: 35). 4 Şubat 1920 günü Fransızlar şehrin her tarafını bombaladılar ettiler, bir çok evler ve bedesten yandı. Kuvva-i milliye Kumandanlarından Maraş Evkaf Memuru Evliya Efendi. Sokak muharebelerinde şehid oldu. 5 Şubat 1920 günü Fransızlar kışladan iki üç nöbet şiddetli top ve Mitralyoz ateşi açtılar. Kiliselerden de bomba ve kursun yağdırdılar (Karadağ, 1943: 45). 6 Şubat 1920 günü Bu gün Saat dörtte İslahiye cihetinden bir Fransız Tayyaresi geldi. Şehrin üstünde iki tur yaptı. Muhtelif yerlere bir şeyler attıktan sonra geri gitti. Attığı eşya arasında Şark ordusu erkânı harbiyesinden Maraş Fransız kumandanlığına hitaben yazılmış bir kaç satırlık bir şifre ile yerden Tayyarelere işaret vermek için yapılmış talimatname-ve bu talimatnamenin tatbikatı için beyaz ve mavi renkli bir kaç arşınlık. bezler var idi. Bunlar bizim tarafa düşmüş ve elimize geçmiş idi. Tayyare akşam üstü tekrar geldi. Her taraftan atılan kursularla karşılandı. Piyade kurşunlarının Tayyareye bir tesiri olmayacağı biliniyordu. Bununla beraber Tayyarenin 86 MARAŞ’TA ERMENİ, FRANSIZ VE TÜRKLER HATİCE BAŞKAN başımız üstünde dolaşmasına tahammül edemeyen halk asabını hiç olmazsa bu suretle teskin ediyordu. Tayyare bir iki tur yaptıktan sonra gitti. Ahali ile Fransızlar arasında tavassuta müheyya olduğuna dair Amerikalilerden bir mektup geldi. 7 Şubat 1920 günü. Bu gün sabahtan beri İslahiye; istikametinden uzaklardan top sesleri geliyordu. Bu sesler Fransızlara bir imdad kuvvetinin gelmekte olduğunu anlatıyordu. Baba burnunu tutmaya memur millî müfreze oradan çekilmiş idi. Bu kuvvet ikindi vakti Maraş ovasına vasıl oldu. Erkenez Suyu kenarında Maraşa beş kilometrelik bir mesafede karargâh kurdu. Çadırlar kurulduğu, ateşler yakıldığı görülüyordu, İslahiye caddesi üzerinde bir çok insan ve hayvanlar görülüyordu. Bu kuvvet Miralay Norman’ın komutasında 300 Piyade ile bir dağ bataryasından ibaret idi. Norman; Erkenez kenarında iner inmez getirmiş olduğu dört dağ topundan ikisini Hazinedarlı cihetine diğer ikisini de Mercimektepe cihetinde (Şehrin batı tarafı) tevcih ederek her iki tarafı bombardımana başladı. Normanın topları durmaksızın ateş püskürüyordu. Fakat evlerde yaptığı ulak tefek tahribattan başka hiç bir tesir olmuyordu. Kışladaki toplar da bunlara ilaveten şehrin her tarafına ateş saçıyordu. Bu bombardıman esnasında Askerlik Şubesi ve Muhasebe-i Hususiye dairesi kısmen harap oldular. 8 şubat 1920’de Norman’ın Askerleri şiddetli bir topçu ateşinden sonra Mercimek tepeye taarruz ettiler. Fransızlar Mercimek tepeyi tuttular. Buradan şehrin batı tarafındaki Karamanlı ve Mağaralı Mahallerinin arkasından sarkmaya başladılar. Norman’ın bu hareketinden Kışladaki mahsur Fransız Generali ile irtibat tesis etmek istediği anlaşılıyordu. Norman Mercimek tepeyi işgal ettikten sonra top ve mitralyozleri buraya yerleştirdi. Şehri bombardımana başladı. Ağırlıkları yine Erkenez suyu kenarında duruyordu. Norman kuvvetinin gelmesi ve Mercimek tepeyi tutması bazı kimselerin manevi kuvvetlerini kırdı. Bundan dolayı Fransızların bir huruç hareketi neticesinde şehirde katliâm yapmaları gibi elim bir vaz'iyetin hasıl olabileceği endişesiyle bu gibiler ailelerini şehirden çıkarmayı düşündüler. Bununla beraber bunun da önüne geldi (Karadağ, 1943: 47). 9 Şubat 1920 Eski ve yeni Fransız topları bu gün de şehri bombalamaya devam etliler. Bombardımana en çok Fransızların çekilme yolu üzerinde bulunan Bayezitli ve Mağralı mahalleleri maruz kalıyordu. Bu mahalleleri ateş altında almalarından Fransızların kaçmak fikrinde oldukları anlaşılıyordu. Cephelerdeki millî kuvvetler yine müdafaada devam ve sebat ediyorlardı (Karadağ, 1943: 50). 87 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN 9. BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ İŞLEMESİ 20 Ocak’ta savaş başladığı günden itibaren İrade-i Milliye ve Hakimiyeti Milliye başta olmak üzere Maraş’ta yaşanan şehir savaşının ayrıntıları yer almaya başlamıştır. Bu gazetelerde çıkan haberler Türkiye’nin diğer bir ucunda da kamuoyu meydana getirerek hem yardım sağlamak hem de Fransız ve Ermeni işgallerinin haksızlığını, kötülüğünü göstermekti. O günlerde yaşanan olaylarla ilgili olarak gazetelerde çıkan haberler şunlardır: 9.1. Amal-i Milliye Gazetesi ve Amal-ı Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler. Bu gazete o dönemde Maraş’ta çıktığı bilinen tek gazetedir. İmtiyaz sahibi Hacı Nuri’dir “Haftada iki defa Maraş'ta intişar eyleyen siyasi millî bir gazetedir” şeklinde üst yazısı vardır. Bugün tek bir nüshası mevcuttur. Bu nüshada Maraş işgalinin ve Maraşlıların kazandığı zaferin işlendiği uzun bir makale vardır. Makalede Milli Mücadeleyi gerçekleştirenler “Altın Ordu” olarak nitelendirilmiştir. Daha önceki Türk tarihiyle de olay bağdaştırılmıştır. “Altın Ordu, Amal-i Milliye 29 Nisan 1920- 11 Nisan 1921, s 1,2,3 Tarihin hicra avamin sahifelerinde yad ve takdirden mahrum ebikse ve yetim bir devir vardır. Kuşerler fetheden, tacdarlar esir eden mahuz kainatı tebdil ederek adular tarihinde bir devr-ı mahsus teşkil eden Türk istilây-ı cihanatı, ihdas ve idare eyleyen , ilahların, hakanların cihan idaresi o azim istilacı Altınordu… İşte bu devr-i şahametin ünvanı zay olmuştu. Şarktan Garba, Garptan Cenuba bütün dünyaya koşuşan cihan cihan mevcut milletlerin bütün gelecek nesillerini imha imha eyleyerek bir sayfa cevadat meydana getiren Türk istilası cihanın tufan zayi hayat siyarı pür azamet ve haysiyet. Altınordu tarihin bir şahanı zivakârıdır. Beş asırdan beri kınına girmeyen Türk kılıncı cihan harbinden sonra da tam bir sükûn ve istirahate sokulamadı ve yine yeşil sevgili beldelerimizi intisabın hilafına istila ve işgal eyleyen miskin ve adi düşmanların sinesine, ihtiramlarına tevciye olundu kılınç. Devr-i hamasetdarın bir yadigarı şaşadarı olan olan kılınç aziz yurdumuzun istihalası için ne mübarek ve metin bir vasıta şecaati olmuştur. Şehirden şehre cepheden cepheye düşmandan düşmana saldıran her darbesinde adûnun bir noktasını başından kopartan bu kutsî altun bu timsali şecaat Haydar-ı(Hz. Ali r.a) Bî Bende’nin hürmet ve bî takdirdir. Türk Milleti İslam Ümmeti ne velûd ne içli bir sahne-i hayattır. Kemiklerden ka’la gövdelerden siper kanlardan çağlayan meydana getiren Türk fedakârlığı ne bitmez bir menba ne tükenmez bir hayat imiş Ya Rabbi. Kafkasya’nın Semavi şahikâlarında, Galiçya’nın kar berfi altında, Sina’nın ateşi altında, nihayet Irak’ın sahrayı devri devranında beş sene adam peşinde koşuşan, boğuşan ve savaşan Türk evlatları bu gün de vatan için , din ve millet için, cephe cephe, siper siper koşuyor. Harpten harbe, düşmandan düşmana saldırıyor. Yirmi asır evvelki Altınordu’nun bugünkü şekli işte. Yirmi asır evvelki Türklüğün kahraman evlatları, tarihin bir tekrarı o vakıanın bir devr-i daim olunduğunu ne beliğ bir ispat etmektedir. Allah diyerek yatağına dayanan Türkler bugün hayat ya da ölüm diyerek kılınçlarını sıyırmış zafer veya hiç diyerek düşmana hücum etmiştir. Kuvay-ı Millîye . Bugünün altın Ordusu aziz ve mübarek yurdumuzun hala sekkarı olan bu kitabeye hatıra-ı imtida daima tebcil, daima hürmet ve şükran ile yad eylemelidir. 88 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN Avam Karmasının yirmi beş tarihli celsesinde Türkiye sulhu hakkında cereyan eden bir münakaşa esnasında Luyed-ı cürus tarafında irad eyleyen noktanın İstanbul meselesi, Makam-ı Hilafet ve Ermeni meselesine ait kısmı aynen atide ma’ruddur. Dikkat dikkat sadaları mamafiye ümid eder , buna lüzum kalmayacaktır. Öyle zannediyorum ki dersaadetin işgaliyle burada inhaz olunan tedabirde hiss-i intihac hasıl olacaktır. Ermenistan meselesinde uğranılan müşkilat Ermenilerin mutad vilayetlerde dağınık bir halde yaşmalarından ileri geliyor. Denilebilir ki Ermeniler Türkiye’nin ancak bir kısmında ekseriyettedirler. Kilikya gibi yerler Daire-ı Umuma tarikiyle Ermenistan idaresine katiyen ilkhak olunamaz. Kilikya’da Ermeniler pek ziyade ekalliyettedirler. Zannediyorum ki Kilikya asla mallarının aid-ı nüfuzu Ermenilerden üç dört misli fazladır. Tanzim olunan istinsikalara göre urada 547 İslam, 140 Ermeni , 470 Rum, ….1000 sakindir. Mistir Eskut İslamlar ile hristiyanlar arasında böyle bir münasebetsizlik mevcdiyetine hiç ihtimal vermiyorum. Mıstır Curuç “demin zikrettiğim rakamlar Kilikya’da Kuvay-ı eşkiyamızda birlikte bulunmuş olan İngiliz zabitinin tarafından tahtiz ve tasdik eylenmiştir. Eğer bu rakamlar yanlış zannediyorum ki demin zikrettiğim zabitler buna nazar-ı dikkatı celbedeceklerdi. Sanırım ki Ermenilerin Kilikya’da çoğunlukta olduklarını inkar etmeyeceksiniz.böyle olmasa idi Kilikya’da vaziyeti tanzim ve tayin etmeye güç olmayacaktı.” 9.2. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler Maraş’ta şehir harbinin başladığı gün Zeytin’de yaptıkları katliamların haberini veren Maraş ve Havalisi başlıklı yazı “Maraş Ve Havalisi” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 20 Ocak 1920 “Maraş, Ayntab, Pazarcık ve havalisinde ahali-i müslime, kâmilen müttehid ve müsellah bir kitle halinde her türlü mukâvemete karar vermişlerdir. Fransızlar ise cebir ve şiddeti artırmak sûretiyle toprağını müdâfaa hiss-i tabiisini imhâ edeceklerine zâhib oluyorlar. Islahiye sırtlarında birkaç köyü tahrib sûretiyle yaptıkları hareket, ahali arasında çok mühim aksülameller tevlit etmiştir. Imalı (Eymalı) karyesinde giriştikleri bir taarruzda ahali derhal müdafaa-i nefse kıyam ederek Fransız müfrezesinin silahlarını, cephanesini, esterlerini almışlar ve iki toplarını tahrib etmişlerdir. Bir taraftan da hukuklarına tecavüz edilmemesini ve taarruzda devam olunursa mukâbelede musır bulunduklarını bildirerek Fransızların çekilip gitmelerine intizar eylemişler, fakat Fransızlar yeniden takviye kıtaâtı getirerek müsâdemeye devam etmişlerdir. Civar köylerden de toplanan kuvâ-yı milliye ile müsâdeme kesb-i şiddet etmiş, 70 Fransız neferi imhâ olunmuş, iki top, iki mitralyöz, oniki yük cephane, iki sandık top mermisi, iki yüz tüfenk, ikiyüz hayvan ahali tarafından iğtinam edilmiştir. Yavaş yavaş Anadolu’da ateş ve kan Izmir cephelerinden atlayarak şarka doğru sirayet etmiş bulunuyor. Bu harekât devam eder ise neticenin ne olacağını kimse kestiremez. Zeytun Ermenilerinin civarlarındaki Müslüman köylerinden halkı tehcire kıyam ettikleri ve Zeytun hükmet dairesinden nahiye müdürü Hasan Efnedi ile karakol çavuşu Mustafa’yı dağa kaldırdıkları, Dönekli karyesinden aldıkları oniki hane halkını da ne 89 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN yaptıklarına dair malumat olmadığı ve nahiye müdürü ile karakol çavuşunun da hayat ve mematı mechul bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu ahval bu şımarık unsurun pek elim âkibetlere namzed olduğunu göstermekte ve bu âkibetleri ihzar edenler de bugünkü hâmileri olan Fransızlardan başka kimse olmadığının hatırlarda tutulması icab etmektedir. Zeytun Ermenileriyle Kitmanlı aşireti arasında müsâdemât başlamıştır. Ayın sekizinde akşam üzeri Maraş’ın Çukuroba Mahallesindeki cami-i şerife giren üç Ermeni bomba atmağa teşebbüs etmişlerdir. Fakat muvaffak olamamışlardır. Aynı zamanda cami kapısından geçen üç Fransız askeri de minarede ezan okuyan müezzine iki el silah endaht etmişlerdir. İşte serbesti-i edyânın vâzıı olan medenî Fransa! Maraş’taki Ermeni gençlerini teslih ve bunlardan sekizyüz kadarını kışlada ta’lim ve müslüman mahallesindeki Ermenileri kiliselere nakil gibi istihzârât yakında Maraş ahali-i müslimesine bir sû-i kasd yapılacağını ihsas etmektedir. Fakat ahali her ihtimale karşı şimdilik muhafaza-i sükut eylemektedir. Gruptan sonra şehre giren halkın bilâ suâl kurşuna dizileceği i’lân edilmiştir. Bunlardan anlaşıldığına göre müslümanlarla Ermeniler arasında bir müsâdeme ve mukâtelenin bütün esbâb-ı rûhiyesini ihzâr ile iştiğal eden Fransızlar, bu kıtalin arkasında halaskâr ve medeniyetperver bir vaz’-ı hulûl ile o havaliye yerleşebileceklerini tahmin etmektedirler. Meselenin iç yüzü budur.” 22 Ocak 1919 tarihli “Adana, Urfa, Maraş ve Ayntab ahvali” başlığı altında Fransızlar'ın Adana ve Antep'teki durumlarından bahsederek Maraş’ta Zeytin’de yapılan saldırılardan bahsedilmiştir. “Adana, Urfa, Maraş Ve Ayntab Ahvali” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 22 Ocak 1920 Ceneral Goro’nun Beyrut’a götürdüğü kuvâ-yı işğâliyeden kısm-ı a’zamı Mersin’e celb edilmiştir. Adana’daki Fransız fırkası sâbittir. ..Ayntab’da Ceneral Kerat neşrettiği beyannamede zât-ı şâhâne ile bi’l-ittifak Kilikya ve şark arazisi ile Suriye’nin Fransa himayesine verildiğini, herkesin Fransız silahlarına hürmet ederek işiyle gücüyle meşğul olması lazım geldiğni i’lân etmiştir. Ahali zât-ı hazret-i padişahînin ve makam-ı akdes-i hilafetin hukukuna tecavüz edilmek suretiyle yapılan bu bühtandan müteessir ve müteneffirdir. Fransızların hakk-ı işğallerini kabul ettirmek maksadıyla tevessül ettikleri bu hilekârane iğfalata hiç kimse kapılmamaktadır. Ermeni faaliyeti oldukça azalmış olmakla beraber tazyikat ve mezalim devam etmektedir. Zeytun Ermenileri, Zeytun’daki jandarmalarla Zeytun cenubunda kâin dört köy ahalisinin silahlarını almışlar ve on beş nefer Müslümanı Zeytun’a götürmüşlerdir. Hadise hakkında tedabir-i lazime ittihaz edilmiştir.” 24 Ocak 1920 Tarihli sayıda “Maraş ve havalisindeki harekât-ı vahşiyâne” başlığı altında Maraş, İzmir bölgesindeki işgalcilerin tavırlarını harekatı vahşiyane olarak nitelendirmiş ve bunlar devam ederken milletin tatlı hülyalara dalmayacağını belirtmiştir. “Maraş Ve Havalisindeki Hareket-i Vahşiyâne” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 24 Ocak 1920 …olmasaydı bu rivayatın hüsn-i teviliyle sinirlere biraz sükun gelmesi ihtimali vardı. Fakat İzmir’de, Maraş’ta, Adana’da katl ve fecâyi devam etmekte iken tatlı hülyalara kendimizi müstaid göremiyoruz. Yalnız bizi memnun eden bir şey varsa vaziyet-i 90 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN umumiyenin bundan üç ay evvelki edvâr-ı felâkete nisbetle çok ümid bahş olmasıdır. Biz bu ümidi en ziyade kendimizden, kendi vicdanımızdan ve kendi fedakârlığımızdan alıyoruz.” 29 Ocak 1920 tarihli sayıda Maraş’ın dışarıdan gelen takviye düşman kuvvetiyle bombardımana tabi tutulduğu ve daha önce yaşanan Arabdar vakasından bahsetmektedir. Maraş’ta çarpışan kuvvetlerden Kahraman diye bahseden gazete şehir içindeki harbin ayrıntılarına kadar yer vermiştir. “Maraş’ta Müsâdeme” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 29 Ocak 1920 Maraş ve havalisinde Fransızların öteden beri enzâr-ı umumiyeye koyduğumuz istihzârât-ı hâinânesi, nihayet faaliyete inkilab etmiştir. Yirmi kadar top, bir çok makinalı tüfenk ve Ermeni efrad ile Maraş’a bağteten taarruz ederek ahali-i mazlumeyi katl-i âma, ve şehre gelip gidenleri bil-hücum itlafa başlamaları üzerine ahali derhal müdafaa-i nefse teşebbüs ederek silah depolarına hücum ve hapıshaneyi tahliye etmişler, müsademeye başlamışlardır. Müsademe şehir içinde kırk sekiz saattan beri devam etmekte ve civarındaki bütün Müslümanlar koşup iştirak eylemekte, aşâirin de iltihakıyla hareketin umumileşmek istidâdı görülmektedir. Suçatı ve Ahırdağı, Ermeni Mezarlığı, Kayabaşı cihetlerinde Fransızlar ve Ermeniler perişan edilmiştir. Bir hayli şüheda varsa da bunlara mütekâbil Fransız ve Ermenilerin kâmilen imhâ edilmekte oldukları anlaşılmaktadır. Bundan bir hafta evvel esasen civar köylerde müsâdemât eksik olmuyordu. Sebebi de Fransız ve Ermenilerin o havalide dolaştırdıkları müfrezeler tarafından icra edilen şenaattir. Mesela Ayntab’dan Maraş istikametine Kanun-ı sâninin 13’ünde hareket eden dört yüz kişilik Ermeni ve Fransız efradı, altı mitralyöz ve dört top ile Arabdar karyesine gelerek gece ahali-i müslimeye taarruz etmişlerdi. Fransızlar köyde on beş kadına fiil-i şeni’ icrâ etmişler, iki kadını itlâf ve bir hayli hayvânât imhâ eylemişlerdir. Birçok hanelerin kapılarını kırıp eşyayı yağma ve tahribden de çekinmemişlerdir. Ertesi günü başlayan müsâdeme öğleye doğru kesb-i şiddet ederek ahali-i İslamiyeden bir şehid iki mecrûh, Fransızlardan da yüz maktûl ve mikdarı gayr-ı muayyen mecrûh ile neticelenmiş ve iki mitralyöz iğtinâm edilmiş, beş nefer esir olunmuştur. İşte bu gibi vukuât bir haftadan beri devam etmekte ve ahali-i İslamiye mecbûr olmadıkça silaha sarılmaktan içtinab ederek protestolarla ve hükümete müracaatlarla vatanlarının, canlarının, ırzlarının masuniyetine çalışmakta idi. Şimdi Maraş şehrine hücum ederek açıkça katl-i âma başlamış olmaları zâten müteheyyiç olan ahalinin en tabii ve hulkî sevk-i tabiisini tahrik etmiş, herkes müdafaaya kıyâm eylemiştir. Müsâdemenin alacağı netice, ve kıtâlin kesb edeceği vüs’at ma’lûm değildir. Teşebbüsât-ı siyâsiyenin semeredâr olub olmadığını anlamak üzere bir müddet intizâr vaziyeti artık muhaldir. Bu katl-i âm karşısında bütün o havali müslümanlarının kıyâm-ı umumisi men’ edilemez. Bu kadar vahşiyâne tecavüzlere karşı hukuk-ı meşrualarını müdafaa, her milletin hakkıdır ve en gayr-ı kâbil-i i’tirâz hakkıdır. Bu uğurda rahmet-i Rahman’a kavuşacak dindaşlarımız, yalnız hayatta kalan kardeşlerinin değil, belki bütün yirminci asır insaniyetinin hâfıza-i ihtiramında müebbeden yaşayacaktır. Yaptıkları mücâhede namus, hayat ve istiklâl mücahedesidir. Bu nevi mücahedâtın kudsiyetini inkar edecek insan, beşeriyet arasında yer bulamaz. Kahraman Maraşlı kadeşlerimize metanet ve muvaffakiyet temenni eder ve 91 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN yarın ihtimal bütün Türkiye’nin ve bütün âlem-i Islam’ın bu mücahedâta iştirak etmesi müsteb’ad olmadığını tekrar eyleriz.” 2 Şubat 1919’da yaşanan katliamlardan bahseden gazete Maraş ileri gelenleri tarafından itilaf devletleri makamlarını muahatap alan ve intikam yemini içeren telgrafı da yayınlamıştır. “Maraş Müsâdemesi” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 2 Şubat 1920 Maraş müsâdemesinin esbabı hakkında tafsilat-ı mütemmime alınmıştır. Hâdise, Fransız cenerali Keret tarafından mutasarrıf ve eşrâf-ı beldenin tevkifi üzerine zuhur etmiştir. Memlekette en büyük hükümet memurînin ve başlıca rüesa-yı Islamiyenin tevkifi, Fransız hâkimiyetinin fiilen tesisi endişesini tevlid etmiş, ve bittabi ahalinin fevkalâde galeyanını mucip olmuştur. Bu galeyanı gören ceneral kasaba üzerine top ve makine tüfenk ile ateş etmeğe başlamıştır. Bunun üzerine şehirde bulunan ve kilise ile Ermeni hanelerinde evvelce ahz-ı mevki etmiş olan dört yüz kadar asker kıyafetinde Fransız elbiseli canavar – bunlara Fransız diyemiyoruz, dilimiz varmıyor – mitralyöz ve tüfenk ateşiyle iştirak etmişler, kışladan da cil topları bombardıman açmıştır. Civar köylerden yetişen ahali, şehir civarında pusu kuran Ermenilerle müsâdemeye mecbur olmuş, dâhilde bulunan zavallılar da ellerine geçirebildikleri silahla hayatlarını katl-i âmdan muhafazaya gayret etmişlerdir. Bu müsâdemât hâlâ devam etmektedir. Kasaba hâricinde bulunan Fransız ve Ermeni kıtaâtı kasabaya hücum ediyorlar, ahali ihzar ettikleri siperlerden müdafaa eyliyor. Hâdise bütün o havalideki kuvâ-yı milliyeyi tahrik etmiş, ateşin günden güne tevessü edeceği tahmin edilmekte bulunmuştur. Memurînden ceza reisi şehid olmuştur. Ahaliden vuku bulan zâyiatın miktarı malum değildir. Ermenilerden ve Fransızlardan külliyetli telefât vardır. Maraşlıların feci bir telgrafını derc ediyoruz: Efendiler nihayet felaket-i milliyemiz tahakkuk ediyor. Kızıl medeniliğinizin pişuvası hükmünde olarak eline umumi bir hüccet-i vekalet verdiğiniz anlaşılan Fransızların, bu efendilerin Kilikya’da kuvve-i icraiyeleri mesabesinde bulunan canacar tabiatlı Ermenilerin topları, mitralyözleri, bombaları altında Anavatanımızın en güzel parçalarından zavallı Maraşımız üç gündür kan ve ateş içindedir. Siz medeniyet nâmı verdiğiniz bu kanlı oyunlarda en mükemmel vesâit-i tahrib ve helakinizle istediğiniz kadar devam ediniz. Biz de her vecihle noksan vesâitimizle bir Allah’ımıza güvenerek açılan mücahede-i hayatiyeden asla geri durmayacağız. Çünki biz zi’l-intikam ve seriu’l-hisâb olan bir allah’ın vücuduna kâiliz, O Allah’a fart-ı imanımızdır ki bizi, bizi değilse evladımızı, evladımız da değilse mutlaka ahfadımızı katil ve zalimlerin kızıl pençelerinden kurtaracaktır. Şimdiye kadar yalvardık, ağladık, hakk-ı meşruumuzu istedik, Türk ve Müslüman ahalimizin azim ve iman-ı katisini belki yüzlerce protestolar ile binlerce şekil ve mahiyette son ve kati bir lisanla defeatla bildirdik. Fakat siz efendiler, bunca rica ve müracaatımıza omuz silkmekten başka hiçbir ehemmiyet atf etmediğiniz ahalisi hemen kâmilen Türk ve Müslüman olmaktan başka günahı olmayan Maraş’ın bugün üç gündür Fransızların top şarepnelleri altında düçar olduğu mezâlim ve fecâyi listesini Mabud-ı mutlakına arz ve takdim etmek üzere Arş-ı a’lâya yükselen yangın dumanlarını mazlum ve o belalarını bizzat dinlemeğe tenezzül etmezsiniz. Fakat beis yok, bu fecâyiin sizlerden intikamını alacak bir Allah ve hesabını sorup bîtarafâne hüküm ve kanaatını bildirecek bir tarih bir de vicdan-ı pâk-ı âlem vardır. Işte o kadar efendiler. Ulemadan Süleyman, muhasebecilikten mütekaid Mustafa, ulemadan Ömer Lutfi, müderris Mustafa, Tufuçzâde Salih, İsmet, Sabri, Mustafa, 92 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN umum mülteciler nâmına Kadızâde Fehmi, dava vekili Hasan, Kalarzâde Avni, Hacı Hakkı, nakşibendi şeyhi Hacı Mustafa Ali, Saletzâde Mehmed, Vehbizâde Hasib.” 6 Şubat 1919 tarihli Hakimiyet-iMilliye’nin 3.sayfasında Maraş Ahvali başlıklı haberde şehir içindeki harpten bahsedilerek hangi semtin kimin elinde olduğunu, ayrıca Maraş ve Antep’teki mücadelenin Adana ve Mersin’de uyandırdığı heyecandan bahsedilmiştir. Ayrıca ayrılıkçı Kürt Kulübünin istifaya mecbur edildiği yazmaktadır. “Maraş Ahvâli” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 Sayfa3 “Maraş kasabası dâhilinde Ermeni ve Fransız askerleri tarafından mukâteleye başlanması üzerine açılan muharebe bütün şiddetle devam etmektedir. Şehrin Etoluk, Torak, Kuyucak, Çarşı mahallâtı kâmilen, Çarşıbaşı ile Hatuniye Mahallesi kısmen tathir edilmiştir. Diğer mahallâtta pek fedâkârâne müdafaa yapılmaktadır. Şehir etrafındaki hâkim nikât kâmilen ahalinin elindedir. Istirdad edilen mahallelere muntazam karakollar ikame olunarak emniyet ve inzibat tertibatı alınmıştır. Kasaba ahalisi sonuna kadar sebat ve mukavemet ederek ya kurtulmak ya büsbütün mahvolmak azmindedirler. Bu şiddet-i azim Fransızları pek ziyade telaşa düşürmüştür. Hususiyle Ermeniler kapandıkları kilise, mekteb ve hanelerden müsademeye iştirak etmekte, fakat dışarı çıkamamaktadırlar. Kasaba, Fransız toplarının ikâ’ ettiği hariklerden dolayı kesif bir duman tabakasıyla muhattır. Kasabaya hâriçten yetişen imdad kuvvetlerini kasaba kenarından teb’id içün açılan top ve mitralyöz ateşinin şiddetine rağmen, kesif bir kitle halinde halinde hareket eden halk bir çok şehid, mecruh vererek kasabaya sokulmuşlar ve hakim noktaları tutmuşlardır. Hususiyle Pazarcık mıntıkasındaki köylüler, top ve mitralyöz ateşleri arasında bilâ fütur davul çalarak kasabaya vâsıl olmuşlardır. Maraş’ta akan masum müslümanların kanı Fransız tarih-i medeniyetini ve yirminci asır insaniyetinin vicdanını müebbed bir reng-i hicab içinde bırakacak, ve ahlâf hep bu kırmızı rengin sıkletini ellerinde ve vicdanlarında his edeceklerdir. Fedakâr ve kahraman kardeşlerimizi, gösterdikleri besalet ve vatanperverlikten dolayı ruhumuzla tebrik ederek adalet-i ilahiyenin kendileri içün en büyük medar-ı muvaffakiyet olduğunu bir daha tekrar ederiz.” “Adana Ahvâli” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat Sayfa3 Adana, Haçin, Mersin ve havalisinde Maraş, Ayntab taraflarından gelen haberlerin uyandırdığı müdhiş bir heyecan hükümfermadır. Fransızların büyük bir telaş içinde aylardan beri takip ettikleri yanlış siyasetin bugünkü kanlı ve elim neticesi karşısında, çırpınıp durmaları müslüman ahalinin Maraş’ta boğazlanmaya niyet edilip müdafaa-i hayata sevk edilen kardeşleriyle ihtimal aynı âkibet ve mecburiyete düşmeleri ihtimalin verdiği bir heyecan içinde istihzârâtta bulunmaları bu havaliyi de pek yakında bazı ahval-i fevkalâdeye namzet göstermektedir. Ermenilerin Fransızlar tarafından celb ve cem’ edilerek Maraş üzerine sevk edilmek üzere talim ve tensik olunmaktadırlar. Fart-ı heyecan ile karibu’l-vuku bir katl-i âm ihtimalini derpiş eden ahali-i Müslime müdafaa içün müheyyâdır. Ermenilerin Adana civarındaki köylerde, hususiyle Haçin kazası mıntıkasında çete halinde taarruzları emniyet ve âsâyişi tehlikede bırakmaktadır. Haçin kadısı ile tahrirat kâtibini dahi Adana’ya gelmekte iken pusuya düşürerek katle teşebbüs etmişlerse de bin müşkilat ile firara muvaffak olmuşlardır. Kadı kurtulmuştur. Fakat tahirarat kâtibi 93 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN ağzından girerek yanağından çıkan bir kurşun ile mecruhtur. Haçin’e avdete mecbir olmuştur. “Urfa Ve Kürdıstan Ahvâli” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat Sayfa3 “Urfa’da dahi Maraş müsademesinin tevlid ettiği fevkalâde heyecan hergün daha ziyade şiddet peyda ederek Fransıızlara karşı korkunç bir kin ve nefret galeyanı şeklinde tezahür etmektedir. Bütün Urfa livasında Maraş müsademesine iştirak ederek orada müdafaa-i memleket içün mücahedatta bulunan vatanperverlere muavenet etmek emelleri halkı tahirik ediyor. Fevc fevc kuvâ-yı milliye hazırlanmaktadır. Maraş’ta yakılan zulüm ateşinin tevessü-i dâire etmesinden korkulmaktadır. Urfa adliyesinin teftişi vazifesiyle Habib Efendi nâmına bir Süryani Fransızlar tarafından memuren buraya gelmiştir. Aslen Diyar-ı Bekirli olan bu zâtın asıl vazifesi Fransız efkârına hizmet etmeyen memurları tebdil ederek yerlerine gayr-ı Müslimleri yerleştirmek ve kendilerine mensup eşhasın cürümlerini setretmektir. Siirt Kürt Kulübü Heyet-i İdaresi istifaya mecbur edilmek suretiyle kulüp kâmilen dağıtılmıştır. Kürt kardeşlerimizin memleketlerimizi umumiyetle müdahale-i ecanibden tahlise matuf olan fayide Anadolu ile birlikte hareket ettiklerinin bundan daha bariz bir delili olamaz. Şerif Paşa ile Kürt Teâvün Cemiyetinin iftirakcûyâne tasavvurat ve teşebbüsatını öteden beri takbih eden ve ahval-i hususiyelerinin istilzam ettiği müsaadat dâhilinde terakki ve inkişaf edebilmeleri ancak Devlet-i Osmaniyeye merbutiyetlerinin muhafaza ve idamesiyle mümkin bulunduğunu hakkıyla takdir eyleyen bu güzide ve cesur vatandaşlarımızın kıymetli müzaheretinden müteşekkiriz. (Diğer doğu vilayetlerinden destek protestoları söz konusu ediliyor) Müslimiye ile Anze arasında şimendifer hattı Anze urbanı tarafından tahrib edilmiştir. Anze aşiretinin öteden beri Suriye ve Irak üzerinde ve daha şimalde Urfa, Maraş ve havalisinde birleşmek isteyen Fransız kuvvetlerine karşı müdafaa hissiyle faaliyete geçeceği haber alınmakta idi. Aynı gün yine 3.sayfada yayınlanan Maraş Müsademesi Bütün Şiddetiyle devam etmektedir başlıklı yazı Maraş'taki çatışmalardan bahsetmekte Fransız askerinin yorgunluğunun göze çarptığını ve Keret’in Amerikan misyonerlerine sığındığını bildirmekte , bir yandan da şehir içine Elbistan’dan, Çardak’tan, Göksun ve havalisinden yardımcı birlikler gelmekte olduğunu yazmaktadır.” “Maraş Müsâdemesi” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 Sayfa4 “Maraş müsâdemesi bütün şiddetiyle devam etmektedir. Her taraftan ihata edilmiş bir vaziyette kalan Fransız kuvvetleri yorgunluk âsârı göstermekte, ve peyderpey şehrin en hâkim mahallâtı ahalinin eline geçmektedir. Ermeni komitecilerle Fransız cenerali Keret Amerikan kolejine iltica ederek taarruzdan müdafaaya geçmişlerdir. Fransızlar top ateşiyle ikâ’ ettikleri harikler şehrin kısm-ı a’zamını harap etmiş, ve yangın hâlâ bütün şiddetiyle devam etmekte bulunmuştur. Şehrin kısm-ı garbisi, ve şimali kâmilen düşmandan tathir edilmiştir. Elbistan’dan, Çardak’tan, Göksun ve havalisinden, civardaki aşiretlerden Maraş’a imdad edilmek üzere büyük bir galeyan içinde ahali kuvvetleri hazırlanmışlar ve hareket etmişlerdir. Evvelki nüshamızda daima tekrar ettiğimiz vech ile müsâdeme mevzii bir müdafaamahiyetinde kalmayarak tevessü etmek istidadını göstermiştir. Acemi Paşa ve Anze aşâiri, Milli aşiretleri bu müdhiş kıtal karşısında muhafaza-i sükunet edemeyerek Maraş’ı kurtarmak emeliyle taarruza 94 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN geçmişlerdir. Belediye dairesiyle civarındaki haneler ve dükkanlar tamamen muhterik olmuştur. Ahali kuvvetlerinin ateşleri arasında top sarine de… tesadüf etmekte olmasına nazaran ahalinin top elde ettikleri istidlal olunmaktadır. Birkaç makinalı tüfenk ateşı de duyulmaktadır. Elde edilen makinalı tüfenkleri kullanmak üzere köylerde makinalı tüfenk bölüklerinden terhis edilmiş efrad taharri edilerek şehre kuvâ-yı milliye arasına getirilmektedir. Civar kıtalardan bazı makinalı tüfenk efradının firar ederek Maraş’a gittikleri anlaşılmıştır. Bunlar arasında esasen Maraşlı ve oraya civar karyeler ahalisinden olanları topraklarının ve ırz ve nâmusların müdafaası içün her türlü fedakârlığı göze alarak kıtalardan firar edip kuvâ-yı milliyeye iltihak etmekten hiçbir kuvvetin men edemeyeceği tabiidir. Bu musâdeme, onbeş günden beri Avrupa’nın en medenî bir devletinin memurları tarafından açılmak suretiyle devam edip gidiyor. Ve nâ-hak yer binlerce masumun kanı sel gibi akıyor. Kadim bir kasaba bu yüzden harabezâra dönmüş, birçok hanumanlar sönmüştür. Bu kadar fenalıkların sebebi ise ne kadar feci: Fransa’nın yerleşmek istemesi... Ceneral Keret’in muharebeyi bu kadar idame ettirmekten, ve devlet-i metbuasının, o medenî Fransa’nın da bu mukâteleyi men’ etmek içün henüz vicdanını faaliyete sevk etmemiş bulunmasından maksadı ne olabilir, bir dürlü idrak edemiyoruz. Ahali Fransızları ve onları teşvik etmek suretiyle bu felaket vücuda getirmiş olan Ermenileri kâmilen imha ve kasabadan tard etmeğe muvaffak olmadıkça teslim-i silah etmemeğe yemin etmiştir. Bu kadar kuvvetli bir azim ve iman ile hareket eden bir milleti esir edebilecek kuvvet yoktur. Şüphesiz Fransızlar da bunu bilirler. Şu halde şehri terk ederek mukateleye nihayet vermek Fransız ceneralin onbeş günden beri idrak edemediği bir vazifedir. Bu yalnız insaniyet ve medeniyet vazifesi değil, aynı zamanda Fransa devletinin menafiine ve şark üzerinde idame ettirmek istediği nüfuz-ı müstakbeline râci bir suyaset vazifesidir. Daima uluvv-ı cenab ile kâim olan kahramanlık hissiyatından bahs etmeyelim. Çünkü son muharebede Avrupa devletlerinden hiç birinde bu hissiyatı görmedik. Binaenaleyh General Keret’in bu vezâif-i mühimmeyi nazar-ı dikkata almaması pek ziyade câlib-i dikkat olsa gerektir. Eğer General Keret, şehrin Fransızlar tarafından terki hristiyan ahalinin kâmilen katl-i âmına sebebiyet vereceğinden korkuyor, ve müsâdemeyi böyle bir hiss-i himaye ile devam ettirmeye mecburiyet görüyorsa Fransız kuvvetinin oradan çekilmesi kararlaştırıldıktan sonra hükümete müracaat etmek suretiyle bu meselenin halli mümkindir. Velhâsıl onbeş günden beri devam eden ve bugünkü vaziyet ile hukukunu ve hürriyetini müdafaa edecek bir millete cebren tahakküm edilemeyeceğini kâfi derecede kanla isbat etmiş olan bu mukatele hakkında tedâbir-i seria ittihaz olunmazsa Izmir gibi ve ondan çok kanlı bir cephenin Maraş’da da açılması men olunamayacak ve civar çöllere kadar sirayet eden heyecanın koşturup getireceği milli kuvvetlerle büyük bir muharebe cephesi vücuda gelerek gerek Fransızlar, gerek o havalide sâkin ve hiyanet ve cinayetleri Avrupa’nın da gözleri önünde sâbit olan Ermeniler içün çok vahim vaziyetler tahaddüs edecektir. Hususiyle Maraş hâdisesi, Urfa’da, Adana’da, Diyar-ı bekir ve havalisinde Ermenilerin aylardan beri yaptıkları istihzarât ile zâten heyecana gelmiş olan halk üzerinde pek elim bir tesir yapmıştır. Korkulur ki bütün bu havalide faaliyete inkılab edecek bir feveran Anadolu’nun bu aksamını baştan başa kan ve ateş içinde bırakmasın. Böyle bir vaziyet karşısında Anadolu’nun içerilerine kadar bütün milleti, oralarda boğazlanan kardeşlerinin imdadına koşmak içün fedakârlıklar göstermekten hiç kimsenin men’e muktedir olamaması pek muhtemeldir. Bu haberin altında da Fransızlara erzak taşıyan kuvvetlerinin, Maraş'a giremeden Antep'ten Karabıyıklı kuvvetlerince etkisiz hale getirildiği yazar.” 95 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN “Aşâır Hâl-i Kıyamda” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 sayfa4 “Anze aşâiri Maraş müsâdemesi ve Fransız istilası haberlerinden müteessiren seferber olmuşlardır. Bunların mühim bir pîşdar kuvvetleri Urfa, Maraş ve havalisine takarrub etmekte olduğu haber alınmıştır. Urfa, Ayntab ve Maraş arasında bütün yollar, müsellah milli kuvvetlerle mâlidir. Ayntab’dan Maraş’a gönderilen bir Fransız erzak kafilesi Karabıyıklı ile Totum (Dudum) arasında ahali tarafından hücuma uğramış ve erzak iğtinam edilmiş, ondört muhafız itlaf olunmuştur.” 6 şubat 1919 tarihli Hakimiyet-ı Milliye’nin 4.sayfasında Maraş’ta yaşananların diğer bölgelerdeki bazı aşiretleri etkileyerek işgalcilere daha büyük bir düşman gözüyle bakmalarına sebep olduğu yorumu yapılmaktadır. haberin altında da kahraman bir hanım başlığıyla kayabaşı mahallesinde elinde silahla düşmana ateş ettiği yazıyor(6 şubat 1920 sayfa 4). “Maraş müsademesi gerek Anze ve gerek Ammar, Milli, İbn Reşid gibi diğer büyük aşiretler nezdinde ecnebi işğal kuvvetlerine karşı düşmanlık husule getirmektedir. Bu tecavüzlere Müslümanları imha içün tertib edilmiş yeni bir ehl-i salib tuzağı nazarıyla bakıyorlar. Ve bu defa bütün Islamiyetin tahlis-i saati geldiğni söylüyorlar.” “Kahraman Bir Hanım” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 6 Şubat 1920 sayfa4 “Maraş’ın Kayabaşı Mahallesinde sâkin Bitlis defterdanın haremi hanım, Maraş’ta Avrupalıların ve yerli Ermenilerin iştirakiyle açılan mukatelede birçok müslüman hanımlarının sönmekte olmasından ve zavallı müslüman ailelerinin her nevi tecavüz ve taarruz altında kan dökmeğe mecbur olmasından mütevellid ifrat-ı teessürle hanesinden açtığı mazgallardan İslam mahallâtına hücum eden düşman üzerine ateş açarak sabahtan akşama kadar müsademe etmiş ve sekiz kişiyi telef etmeğe ve bir hayli mecruh verdirmeğe muvaffak olmuştur. Akşam üzeri karanlıktan bilistifade erkek elbisesiyle hanesini terk etmiş ve kemal-i celadetle mücahidîn-i Islamiye safları arasına karışarak Maraşlı kardeşlerimizin teşkil ettiği âbide-i hamiyyet ve besaleti tetvic eylemiştir. ... bu ulvi ve fedakâr kahramanını kuvâ-yı milliyenin bu büyük ve mukaddes hemşiresini bütün mevcudiyetimizle tebcil ederiz. “ 16 şubat 1919 günü yayınlanan haberde Maraş’ta yaşananların tesirinden bahsedilmiştir. Müslümanların gözünde düşmanın niyetinin Müslümanları yok etmek olduğunun anlaşıldığı izah edilmiştir. Bu haber yayınlandığında Maraş müsademesi bitmişti, haber birkaç gün sonra son günlerde yaşanan Fransız top ve mitralyöz saldırılarından bahisle “Maraş’tan eser kalmadığını” yazmaktadır. “Maraş Hadisesinin Te’sırâtı” Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 16 Şubat 1920 Sayfa3 “Maraş müsâdemesi Anadolu’nun hemen her tarafında şedid bir teessür hâsıl etmiştir. Hâdisenin bütün safahâtı büyük bir endişe ve merak ile takip olunmaktadır. Bazı mahallerde Maraşlılara imdad ve muavenet içün millî kuvvetler sevk ve i’zamına teşebbüs olunmuş ise de şimdilik buna lüzum olmadığı tefhim edilerek bin müşkilat ile teskin-i galeyana muvaffakiyet hâsıl olmuştur. Zâten hâl-i teheyyüc ve kıyamda bulunan Anadolu efkârının böyle sergüzeşt-cûyâne hareket ile büsbütün hâl-i feverâna 96 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN getirilmekte olması herhalde muvâfık değildir. Icab eden teşebbüsât-ı siyasiyede bulunulması zamanı artık gelmiştir,zan ediyoruz. Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti reisi Müftü Yusuf Talat ve bütün ahali nâmına belediye reisi Hasan imzasıyla aldığımız telgraf bu hususta bir fikir verebilir: Maraş’ta on günden beri Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ateşleriyle oradaki Islamları imha etmekte oldukları ve bu kanlı müsâdemenin lâ yenkati’ devam etmekte bulunduğu, Maraş’tan eser kalmadığı haber alındı. Müslümanlar din kardeşlerinin şu suretle mahvedilmesine asla tahammül edemeyecekleri gibi bu hal şüphesiz avâkısb-ı elimeyi intac edeceğinden insaniyet ve medeniyet ile kat’iyen kâbil-i te’lif görülemeyen bu muameleyi şiddetle protesto ederiz. Kanaatımıza göre Islamların, daha doğrusu Müslüman nâmı altında yaşayanların kürre-i arzdan kaldırılmasına karar verildiği anlaşılıyor. Bu suretle imha edilmekten ise namus ve şeref-i millimizi muhafaza ederek ölmeğe ahd u peyman ettiğimizi beyan ederiz.” 9.3. İrade -i Milliye Gazetesi’nde Çıkan Haberler 12 Ocak 1920 tarihli İrade-i Milliye’de Maraşlıların galeyanda oldukları yazıyordu. “Vatanperver Maraşlılar” İrade -i Milliye Gazetesi, 12 Ocak 1920 sayfa3 “Maraş ahalisinin fevka’l-âde ğaleyânda oldukları ve haklarını silahla müdâfaa edeceklerini i’lân ettikleri haber alınmıştır.” 9 şubat 1920 tarihli İrade-i Milliye’nin pazartesi günkü birinci sayfasında Maraş’taki katliam sebebiyle yardım isteniyordu. “Müslümanlar Maraş’a İmdâd!...” İrade -i Milliye Gazetesi, 9 Şubat 1920 Sayfa 1 “Maraş muhâbirimizden Vaziyette fevka’l-âde bir tebeddül yoktur, kuvâ-yı milliye taarruza geçerek Kevtit (Kötit) kilisesini iskât etmiştir. Kilise civârındaki hânelere ilticâ eden düşmanla müsâdemede serdârân-ı mücâhidînden Evliya Efendizâde Evliya Efendi maiyetiyle düşmanın mütehassın oldukları mevâkii muhâsara ederek muvaffakiyetle taarruz harekâtına devam etmekte iken kendisi ve birkaç mücâhid şehid olmuşdur. Evliya Efendinin şehâdeti büyük zâyiattandır. Bütün efrâd-ı İslâmiyenin şehid-i mağfûrun rûhuna Fâtiha ithâf etmelerini ricâ ederiz. Taarruza şiddetle devâm edilmektedir. Divaniye, Kanlıdere , Çarşıbaşı mahallelerinde düşman tarafından hâneleri yaktırılmakta ve bir çok binâlar muhterik olmuştur. Maraş’taki din ve ırkdâşlarımıza revâ görülen mezâlim ve hunharlığa nihâyet vermek üzere civarından koşan kuvâ-yı milliyeye sarf edilmek içün teberru’ edilen mebâliğin mikdarı zîrde mündericdir. 800000 guruş madeni para Elbistan 110000 guruş madeni para 112000 guruş madeni para Gürün, 100000 guruş evrâk-ı nakdiye Kastamonu vilayetinden kabul ve irsal edilmiş olduğu Sivas vilayetinin bu hususta milli bir sandık vücuda getirerek hertürlü sarfiyat ve sevkiyatı deruhde eylediği ve bütün mülhekâtın bu hususta hummalı faâliyetle çalışmakta oldukları maa’l-mesâr haber alınmıştır. 97 BASININ MARAŞ’TAKİ BAĞIMSIZLIK HATİCE BAŞKAN Âlem-i medeniyet ve beşeriyet içün ebedi bir şeyn-i hacâlet ıtlâkına sezâ Maraş fecâyiinin serzede-i zuhûru esbâbı umûm milletçe ma’lûmdur. Bu bâbda Maraş Müdâfaa-i Hukûk heyet-i merkeziyesinden alınan telgraf sûreti aynen zîre nakl edilmiştir: “Fransız Generali Kermet’in umûr-ı hükümete müdâhalesi eşrâf-ı belde ile rüesâ-yı hükümeti tevkif, Müslümanları Ermeni çeteleriyle ittifâk ederek katl-i âma kıyâmı üzerine namus-ı millîsini muhâfazaya azm eden ahali derhal silahlarına sarılarak onbeş gündür fedâkârâne mükâvemet etmektedir. Din kardeşlerimize karşı ibzâl buyurulan hamiyetkârâne muâvenetlere teşekkürler olunur, düşman kuvvetinin fâikiyet ve techizâtının kesretine rağmen Allah’a istinâden yakın vakitte düşmanın imhâ edileceği muhakkak ve hak ve hukukumuzu düşmanlara tanıtacağımızı arz ve tebşir ederiz.” 9.4. İfham Gazetesi’nde Çıkan Haberler Osmanlı’nın bir parçası olduğu vurgulanan Maraş’taki Fransız işgal ve saldırılarının en şiddetli son üç gününü anlatan” Maraşımız için” başlığıyla altında haber olarak verilen bir telgraf İfham Gazetesi’nde Şubat 1920 sayfa3’te yayınlanmıştır. “Maraşımız Içün Aldığımız Telgraflar: Vatan-ı Osmaniyenin bir cüz-i lâ yenfekki olan Maraş’ın da işğâl edildiğni ve ekseriyeti Ermenilerden mürekkeb olan Fransız kuvvetleri tarafından top ve mitralyöz ateşleriyle ahali-i islamiyenin katl ve imhasına ve şehrin tahrib edilmekte olduğunu kemal-i teessürle haber aldık. Yunan mezâlimi ile pençeleşmekte olan bir Denizli ahalisi ve milletimizin diğer bir kısmı üzerinde cereyan eden haksızlığa karşı lâkayd kalamayarak kemal-i esef ve teessürle hak ve insaniyet uğrunda mesâi-i cemilesine muntazır olduğumuz Fransızlardan hiç de beklenilmeyen bu hareketi bazı ...nın eseri-i tezvir ve mel’aneti olarak telakki ve fecâyi-i ma’rûzaya derhal nihayet verilmesine delâlet-i asilânelerini rica ederiz efendim. Belediye reisi Tevfik, Denizli müftüsü Ahmed Hulusi. Vatan-ı muazzez-i Osmaniyenin eczâ-yı asliyesinden ve ekseriyet-i müslime-i ahalisi Türk olan Maraş’ın mütarekenâme şerâitine muhalif olarak işğâliyle iktifa edilmeyerek Fransız elbisesini iksa eden Ermeniler tarafından İslamların katl-i âm edildiği haberi bütün livamızı eşk-rîz-i mâtem eyledi. Pişuvâ-yı insaniyet olan düvel-i muazzama-i i’tilâfiyenin rızası hilafına bazı mucib-i nefret hiss-i insaniyetten mahrum memurların irtikâbından çekinmedikleri şu cinayet-i azime müsebbiblerinin tecziyesiyle artık bilâ insaf irâka edilmekte olan masum İslam kanından keff-i yed olunmasını zât-ı fahimânelerinden istirhâm eyleriz. Müctemi’ heyet nâmına müfti-i belde vekili belediye reisi Ahmed, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Doktor Fuad.” 98 ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI HATİCE BAŞKAN 10. ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI Mustafa Kemal Paşa Suriye Filistin Cephesi’nde Yıldırım Orduları Grup Komutanı iken mütareke imzalanır imzalanmaz Çukurova’nın işgal edilmesi ihtimalini göz önünde bulundurarak tedbir almıştır. İstanbul’a yazdığı mektupta endişesini açıkça dile getirerek yapılması gerekenleri izah etmiştir. Ahmet İzzet Paşaya yazdığı mektup’ta ; “Kadrosu en genç erlerden doldurulmak üzere kuvvetli bir tümen teşkili ve jandarmanın takviyesi.” “Fazla askeri malzeme ve maddelerin Toros Kuzeyine nakli ve hiçbir surette yok edilmesine meydan vermeyecek tedbirlerin alınması” (Osmanlı Devleti’nin Paylaşımı Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu, I. Bölüm: 4). dileğinde bulunması düşman saldırısının en güçlü olduğu kapıda bulunan Mustafa Kemalin geleceği görerek mütareke uygulanmaya başlamadan bir savunma hattı oluşturmaya ve teşkilatlanmaya çalıştığını göstermektedir. Ahmet İzzet Paşa’ya yazdığı 6.11.1918 tarihli telgrafında da yine mütareke hükümlerinin açık olmadığı kanısında olduğunu belirterek şöyle diyordu: “1.Toros tünelleri işgal kuvvetinin miktarı, İngiliz Kumandanlığı tarafından bildirilir buyuruluyor. Bu kuvvet mesela, icabında bütün Anadolu'yu hükmü altına alacak derecede dahi olursa, müsaade edilecek midir? 2. Suriye'deki garnizonların teslimi maddesi ilerisi düşünülerek yazılmış bir maddedir, buyuruluyor ve daha sonraki cümlelerle cephelerde bulunan kıtaların bu hususta ilgisi olmayacağı açıklanıyor. Benim şahsi görüşlerime göre bu maddenin İngilizler tarafından bizi iğfal için yazdırılmış olduğuna, Osmanlı delegelerinin imza ettikleri mütareke şartlarının taraflarca başka başka kabul edildiğine şüphe kalmamıştır. İcabederse bildireceği irade buyrulan Kilikya hududunu sormaktan maksadım, bu tarihi ismi ve bunun hududunu resmen kabul eden hükümetimizin, bu mıntıkayı gösteren İngilizce atlasta; Kilikya mıntıkasının Doğusunda Suriye Şimal hududunun Maraş Şimalinden geçtiğini nazar-ı dikkate alıp alınmadığını anlamaktı. Çünkü, Adana ismi yerine Kilikya tarihi ismini kullanan İngiltere, Suriye hududunu da Kilikya kuzey hududunun doğusuna uzatmaktan ibaret kabul ettiğine şüphe yoktur.” Mustafa Kemal’e göre İngilizlerin Ermeni çeteleri bugün İslahiye'de faaliyete geçirmiş olmaları da bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir (Osmanlı Devleti’nin Paylaşımı Ve Maraş Bölgesi’nin Durumu, 4). Mütareke imzalandığında bu şekilde Çukurova bölgesiyle ilgili fikirlerini beyan eden Mustafa Kemal Paşa 9.Ordu Müfettişi olarak atandığı dönemde de Maraşla ilgilenmiştir. Maraş’ın bu müfettişlik kapsamında olup olmadığı İçişleri Bakanlığı tarafından Dışişleri Bakanlığına sorulmuş ve cevaben Dışişleri Bakanlığın bunun belirlenmesinin içişleri bakanlığı emrinde olduğunu belirtmiştir. (Gen. Kur. Atase Yay., Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı Ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler: 74) Böylelikle Maraş Mutasarrıflığının Mustafa Kemal’den gelecek emirleri dikkate alması sağlanmak istenmiştir. Mondros Ateşkesinden sonra tanınmış devlet adamlarının önderliğinde kurulmuş olan Kilikyalılar Cemiyeti 1 Aralık 1918’de resmiyet kazandı ve Sivas Kongresi’nden sonra Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kilikya Şubesi olarak devam etti. Mustafa Kemal Paşa 22 ekim 1919’da Amasya’da iken Fransız saldırısından dolayı kaçan Kozan Heyeti Sivas’a geldi Adana işgal idaresinin zulmünden bahsederek o cepheye de el uzatılmasını isteyen Kozan Heyeti Halil Topaloğlu, Dava Vekili Mustafa ve Kurtoğlu Hulusi Efendilerden oluşuyordu. Adana’daki Fransız vahşetini ayrıntısıyla 99 ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI HATİCE BAŞKAN dinleyen Mustafa Kemal Bir gün sonra Doğan Eğreti takma adıyla Binbaşı Kemal Bey’i Kilikya Kuvay- ı Milliye Komutanlığına atayacaktır. Kemal Bey ile yardımcısı Yüzbaşı Osman Nuri Paşa’ya şu emirleri verir: 1- Sivas'tan hareketiniz belli olmayacak. 2- Kıyafetleriniz değiştirilecek. 3- Sivas Kongresi kararlarına uygun teşkilât yapılacak. 4- Halk, bu teşkilâtı içten benimseyecek. 5- Teşkilât işgal bölgesinde kurulup genişletilecek, 6- Karaisalı'da toplanacak büyük bir kuvvet Fransızları Adana'dan kovacak. 20.Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa bölgenin genişliği sebebiyle tek elden idare edilemeyeceğini söyleyince Doğu Ve Batı Kilikya Cephesi kuruldu ve Osman Nuri Bey Maraş’ı içine alan Doğu Kilikya Cephesi’nin komutanı oldu (Toros, 2001: 30). 9 Kasım 1919 tarihinde Mustafa Kemal tarafından bu konuyla ilgili olarak Antep, Adana, Sis, Mersin, Cebelibereket Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine Sivas'tan çekilen telgraf şöyledir: “Evvelce mütareke mevadd-ı hilâfına olarak İngilizler tarafından işgal olunan Antep, Maraş ve havalisi tesellüm suretiyle Fransızlar tarafından işgal olunmak üzere tahliye olundu. Buraları elyevm Fransızların taht-ı işgalindedir. Hükümet, bu mevaki ahalisinin hukukunu ayaklar altına alan işgal-i mezkûru hükûmat-ı muhtelife nezdinde protesto etmekle beraber Türk hükümetinin velev en küçük parçasının olsun kendisinden nez'edilemiyeceğini muazzam mitingler suretiyle cihana ilâna başladılar. Binaenaleyh Türk hükümeti aksamından olan işbu mevakiin Fransızlar tarafından işgalinin bilumum memurin-i hükümetle müdafa-i hukuk heyet-i merkeziyeleri ve belediye reisleri tarafından efkâr-ı umumiye ve Amerika nezdinde protesto edilmesi ve bu haksızlığın tashihinin talep olunması tamimen tebliğ olunur. “ 9 Teşrinsani 1335 Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Kısm-ı İcrai Reisi Mustafa Kemal İngilizlerin işgali döneminde Maraş ve güneydoğu Anadolu Bölgesinde İngilizlerin gösterdikleri bölücü faaliyetlere karşı çok ciddi ve hızlı tedbirler almış olan Mustafa Kemal Noel’in ve yanındaki işbirlikçilerin tutuklanması emrini çıkartmıştır. Sadece bölücülerin değil, onların hedefi olan Kürtler de uyarılmış ve Noel’in faaliyetlerine karşı onların Avrupa Devlet temsilciliklerine ve elçiliklere Türklerle ayrılmaz olduklarına dair protesto telgrafları çekmelerini istemiştir. Bu bağlamda Mardin’deki Abdülkadir Bey evinde yöredeki aşiret reislerini, Kaldeli ve Yakubî rahiplerini toplayarak Osmanlı’ya bağlılık yemini edilerek durum Bab-ı Ali’ye de bildirilmişti (Öke, 1989: 48). Mustafa Kemal işgaller karşısında Türk Milletini bir konuda çok kabahatli görmüştür. Bundan bahsederken özellikle Çukurova Bölgesiyle ve Ermenilerle ilgili olarak şu ifadeyi kullanmıştır: “Efendiler, hiçbir millet, milletimizden ziyade ecnebi unsurların itikadat ve adatma riayet etmemiştir. Hatta denilebilir ki edyani saire erbainin dinine ve milletine riayetkar olan yegâne millet bizim milletimizdir. Milletimizin pek büyük bir kabahati vardı. Fakat Efendiler ... Her halde âlemde bir hak vardır. Ve kuvvetin fevkindedir. Şu kadar ki milletin hukukunu müdrik olup müdafaa ve muhafazası emrinde her türlü fedakârlığa müheyya olduğuna dair âleme bir kanaat vermek lazım gelir. İşte düşmanlarımızın bu hareketi, milletimizi idrakten ve hissi fedâkâriden mahrum zannettiklerinden olmuştur. Fakat doğrusunu söylemek lâzım gelirse mütarekeden beri birbirini velyeden hükümetlerimizin memleketin maruz kaldığı haksızlıklara karşı kusurlu ve akılsızca hareket aleyhimizdeki yanlış fikirleri teyide medar olmuştur. 100 ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI HATİCE BAŞKAN Meselâ Tevfik Paşa vatanımızın bir kısmını Ermenistan'a verilmesinde bir beis görmemekte idi. Ferit Paşa beyanatı Tesmiyesinde vilâyatı şarkıyede vâsi bir Ermenistan muhtariyetinden bahsettiği gibi Paris'te de cenup hududumuzun Toros olabileceğini söylemişti. Toros'un cenubunda Arapça konuşulduğunu zannediyor. Ve Toros'tan ta Antakya'ya kadar olan mıntakanın Türklerle meskûn ve bin seneden beri Türk ile yoğrulmuş olduğunu bilmiyordu” ( Duman, 2005: 250). Bu şekilde Türk milletinin en büyük hatasının hükumetin icratıyla Avrupa’nın namusuna itimat etmek olduğunu belirtmiştir. Hatta Türk Milleti’nin bu kabahati yüzünden kendi kıymetini, mahiyetini ve faziletini unutmuş hale gelmiş olduğu uyarısında bulunmuştur (Duman, 2005: 251) . Mustafa Kemal Maraş'ın Fransızlar tarafından işgalinden önce onların gelmemesi çaba göstermiş ve İrade-i Milliye Gazetesi’nde de yayınlanan protestolar çekmiş ve bütün Türkiye’ye de elçiliklere protesto çekmeleri için emir vermiştir. Sivas Kongresi’nde Çukurova büyük bir öneme sahipti. Hem son İngilizlerin son saldırı kapısı olduğundan hem de burada bir Ermenistan kurulmak istendiğinden ve buna bağlı olarak dışarıdan ve Türkiye’nin diğer bölgelerinden buraya Ermeni iskanı yapıldığından bölge için ciddi endişeler taşınmaktaydı. İşte bu yüzden düşmanın Kilikya adını vermiş olduğu Çukurova Bölgesi’nde bir Güney Cephesi oluşturulmasına karar verilerek milis örgütler kurulmaya başlandı. Bunun için Mustafa Kemal Paşa tarafından yıllarca onun maiyetinde bulunmuş olan tecrübeli subaylardan Topçu Binbaşısı Kemal ile Yüzbaşı Osman Nuri Beyler görevlendirildi. Bunlar ellerinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyet-i Heyet-i Temsiliyesi namına Mustafa Kemal imzalı Sivas’ta yazılmış 1 Kasım 1919 tarihli mektup olmak üzere yola çıkmışlardır. Bu Mustafa Kemal tarafından Everek Belediye başkanına (Osman Bey) gönderilmiş mektupta şunlar yazıyordu: Sivas 1.11.1335(1919) “Anadolu ve Rumeli Müdafaa- Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi, Kilikya Kuvay-ı Milliye Kumandanlığına Binbaşı Kemal Bey’i tayin ve muavinliğine Osman Bey’i tefrik eylemiştir. Millî vazifelerinin devamı müddetince Kemal Bey (Kozanoğlu Doğan Bey), Osman Bey (Aydınoğlu Tufan Bey) takma adlarını taşıyacaklardır. Millî görevlerinde tarafınızdan her suretle yardım ve destek olunmasını önemle rica eyleriz. Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Namına Mustafa Kemal” (Toros, 2001: 77). Kozan, Feke, Maraş, İslahiye, Osmaniye yöresi Şarki Kilikya Cephesi olarak Kemal Doğan Bey ile Osman Tufan Bey’in bölgesiydi. Batı Kilikya Komutanı ise ünlü aşiret Reisi Ali Ratıp Bey yani takma adıyla Tekelioğlu Sinan Bey idi (Toros, 2001: 78). Fransızlar'ın işgalinin ilk günlerinde 6 kasım 1919’da Mustafa Kemal Paşa Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne yolladığı bir telgrafta; “esasen hukuk kaidelerine ve mütareke şartlarına aykırı olarak işgal edilmiş bulunan Urfa, Maraş ve Antep'in bu kere İngilizler'in tahliyesiyle Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine, hükûmetimiz bu haksız hareketi itilaf devletleri nezdinde protesto etmiş ve adı geçen yerlerdeki halk da büyük mitinglerle Osmanlı Vatanından ayrılmalarının mümkün olmadığını dünyaya ilâna başlamışlardır. Binaenaleyh, bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyetleri, Belediye Başkanlıkları, Osmanlı Memleketi parçalarından olan bu yerlerin , bu defa da Fransızlar tarafından işgal edilmekte olduğunu telgrafnâmelerle İtilaf Devletleri mümessillerine, Avrupa ve Amerika kamuoyuna bildirerek, 101 ATATÜRK’ÜN MARAŞ’TAKİ OLAYLARA YAKLAŞIMI HATİCE BAŞKAN protestolarda bulunulması ve bu haksızlığın düzeltilmesini kesin olarak istemleri gerektiğini tamim ederim” ( Özçelik, 2003: 86). Yine Mustafa Kemal Paşa ile Adana Fransız Başadministratörü Bremond arasında bölge ile ilgili olarak telgraf yazışmaları yapılmıştır. Yazışmalar Merkezi Beyrut’ta bulunan Fransız Şark Orduları Başkomutanının bilgisi altında yapılan görüşmeler Ekim ayının son günlerinde oldu. İşgal Bölgeleri ve yapılan protestolarla ilgiliydi (Toros, 2001: 85). Bremond’un 29 Ekim 1919 tarihli telgrafına Mustafa Kemal 30 Ekim’de yani Maraş’a Fransız’ların geldiği gün cevap verdi. Bu yazışmalar Fransız kaynaklarında da yer almıştır. Mustafa Kemal Bremond’a verdiği cevapta kamuoyunun yatışması için Urfa, Antep, Maraş’ı işgal etme fikrinin tekzip edilmesini istemiştir. Çukurova işgalinin de geçici olduğunun ilân edilmesini belirtmiştir (Véou, 1937: 86). Maraş Fransızlar tarafından işgal edildikten sonra 16 kasım 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa tarafından Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi adına açık bir protesto bildirisi yayınlayarak millî basına da vermiştir. İrade-i Milliye’de de yayınlanmış olan bu protestoname Millî Mücadelenin güney Cephesi için en kapsamlı ve etkili protesto olmuştur. Burada mütareke ahkamına aykırı olarak yapılan işgalerin aynı zamanda Vilson ilkelerine de ters düştüğünü beyan eder. Bağımsızlık için ise milletin her türlü fedakarlığa hazır olduğunu , milletimizin bölünme-parçalanma ya da esarete asla izin vermeyeceğini bu tehlikelere karşı bütün maddi ve manevi varlığımızla savunmada ve yüce bir beraberlik halinde olduğumuzu İtilaf Devletlerine duyurmuştur (İrade-i Milliye Gazetesi, 17.11.1919, no:12, s,1). Bir süre sonra Maraş’a Doğu Kilikya Cephesi dahilinde Üsteğmen Asâf ve Yüzbaşı Salim Beyler teşkilatlanma için gönderilmişlerdir. Onların görevlendirilmeleri ve her an Mustafa Kemal’e bilgi verir durumda olmaları Mustafa Kemal Paşa’nın Maraş’taki olayları günlük takip ederek gerekli talimatları verdiği görülmektedir. 102 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN 11. MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN TARAFINDAN İŞLENİŞİ 10/1/336 Salı Fransız kuvvetleri şehri, hükümet Konağıyla millî binaları aralıksız olarak sürekli şekilde bombardıman ettiler Efradı milliye yerlerinde sebat ve müdafaada devam ettiler. Yeniden bir çok yangınlar çıktı. Pek çok evler kül haline geldi. Mercimek tepesindeki toplar Bayezitli mahallesini akşama kadar Fasılasız olarak bombardıman etti. Maraş’a yapılan bu saldırılar Meclis-i Mebusan’da da görüşülerek gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir. Öncelikle konuyla ilgili olarak gelen telgrafların değerlendirilmesi de yapılmıştır. Elbistan’dan gelmiş olan Doktor Mustafa Efendi şehrin duçar olduğu acınacak hallerden müteessir olarak bazı kimselerle müşavere neticesine işin. sulhen bitirilmesi çaresini düşünmek emeliyle kendisini kuvvayi işğaliye kumandanı ile gülüştürmek üzere Amerikalılara mektup yazmış ve bunlardan muvafık cevap almış olduğunu beyan ederek Alman hastanesine gideceğini söylemiş. Doktorun bu hareketi her ne kadar şahsine ait ise de Fransızların bunu resmi bir müracaat suretinde telakki eyleyecekleri tabii görülmekle Hey'eti Merkeziyece Fransızlarla temasına izin verilmedi. Doktor akşamdan sonra yanında fener taşıyan bir arkadaşı olduğu halde Alman hastahanesine doğru yollanmıştır. Doktorun Fransızlar tarafına hareket eylediğinin Hey'eti Merkeziyece duyulması üzerine geçmesine mümanaat edilmesi, ısrar eylediği takdirde vurulması yolunda Restebaiye hey'etine emir verildi ise de bu emir yerine varıncaya kadar Doktor hududu aşmış ve Alman hastahanesine doğru yol almıştı (Karadağ, 1943: 47). Türk kaynağına göre ise Fransızlar bu gece Mirastan kaçmak hareketleri ile meşgul olduklarından Doktor General ile görüşemeyerek hastahanede kalmış ve arkadaşıyla birlikte Ermeniler tarafından orada öldürülmüştür. Bir rivayete göre de Generalin yanından dönerken hastahane yakınında şehid olmuştur. Her ne suretle, olursa olsun Doktorun kendi başına giriştiği bu teşebbüs kendi hayatının sönmesine sebep olmuştur. Doktor Mustafa Efendiye General tarafından yazılmış olan mektubun sureti aşağıda yazılmıştır. Bu mektuptan anlaşılacağı üzere General Doktorun bu teşebbüsünü umuri nedamet ve teslimiyeti suretinde telakki etmişti (Karadağ , 1943: 49). Doktor Mustata Efendiye; “Maraş’ta derakap iadei asayiş etmek kabiliyetinden hariç bulunduğunuzu anlayarak aşakırımı bu gün Maraş haricine götürmek mecburiyetinde bulunuyorum. İslahiye cihetinde temini asayiş edeceklerdir. Yakında geri geleceğim. Bu gün akşamı mükalaememizi tasdik edip mükâleme neticesinde talep ederim 1. Maraş şehrinin temamen teslimi şöyle ki Osmanlı Bayrağı kalkıp yerine beyaz bayrak çekilecek. 2. Türk ve Ermeni eşrafile beraher hükümet muvakkate teşkil etmek, mezkûr hükümetle mükâlemeye gireceğim. 3. Maraş dahilinde 48 Saat zarfında ateşi durdurmak. 4. Bütün cephaneyi, mitralyözleri, top ve her nevi eslihayi kabil ise bir an evvel teslim ettirmek. Tarafımdan 11 şubat 1920 saat yediden itibaren hiç bir top ve silah atılmayacak. Burada bulunan Fransız ve Amerikalılara olan hürmet mukabilinde götürdüğüm emanet halinde olan eşhasa, iyi hareket edilecektir. Hükümetim kemali adaletle Maraş şehrinin testimi hakkında olan şeraiti tertip edecektir. Cevabınızı Doktor Vilson’a verirsiniz. Mumaileyh bana gönderin. Maraş’ta metruk kalıp emrimi almıyan asakire emrimin tebliğini rica ederim” 103 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN Erazil Şarkiye Kumandanı General Keret (Karadağ, Mersin, 50). Bir Ermeni kaynağı Doktor Mustafa’nın işgalcilerle görüşmesinde onun Fransız generale bombardımanı durdurması için yalvardığını iddia etse de aynı kaynakta generalin verdiği cevabın Türkler'in beklediğinden farklı olması bu iddiayı doğrulamamaktadır: “General Türklerle müzakerenin başlaması yerine o akşam askerleriyle birlikte şehri terk etmek için emir aldığını söyledi. Sonra da doktoru Fransızların ayrılmasından faydalanıp Ermenilere zarar vermemesi hususunda uyardı. Kaynağın bu şekilde belirtmesine rağmen Ermenilerin çocuklarının harbin başında Fransızlarca rehin alınmış olduğu göz önüne alındığında Fransızlar'ın geride bırakacakları Ermeniler'i hiç te düşünmediği ortaya çıkmaktadır. Fransız general Ermenilerin yanında belki bunu söylemiş bile olsa Ermenilerin de inanmadığı gerçektir ki Doktor Mustafa ve yanındaki bayrağı taşıyan Türk bir Ermeni tarafından vurularak şehit edildi. Ermenilere göre doktoru ve arkadaşını şehit eden Ermeni, farkında olmadan büyük bir felaketi önledi” (Kerr, 1973: 413). Doktor Mustafa Ermeniler tarafından görüşmeden dönerken ya da döndükten sonra öldürüldü. Öldürenler Hınçak örgütüne mensup Ermeni doktor Artin ile Eczacı Leon’dur. Doktor Mustafa ile birlikte şehit edilen Türk Balcıoğlı Ali idi (Bağdatlılar, 1974: 120). Son gün Maraş’taki Kuvay-ı Milliye büyük zayiata uğramış, yeni kuvvetler dışarıdan gelmekte ise de onlar gelene kadar dayanamayacaklardı. Maraş’a top gönderilmesine dair III. Kolordu uğraşıyordu. Maraşlıların en önemli eksiği top idi çünkü. Maraş’ta mermi bile tükenmişti ( Akbıyık, 1999: 233). Ermeniler ise Fransızlar'ın Maraş'tan çekileceği korkusuyla saldırganlaşmışlardı. Kümbet Mahallesindeki Ermeniler Fransız saldırılarına katılarak cami ile birlikte bütün mahalleyi ataşe verdiler. Ama mahalle daha önce Türkler tarafından boşaltılmış olduğundan Türkleri burada katledemediler. Öğleye doğru önce latin kilisesi’ndeki Fransızlar çekilme hazırlığına başladılar. Ermeniler onlara nereye gideceklerini sorduklarında ise yeni gelen kuvvetlerle yer değiştireceklerini söylediler. Bir Fransız yüzbaşısından gerçeği öğrenen Ermeniler iyice korkmaya başladı (Kerr, 1973: 411). yine aynı Ermeni kaynağına göre Fransızlar şehir içinden çekilirken fazla ses çıkmaması için katırlarının ayaklarını keçelerle sardılar. Fazla yüklerini attılar, seyyar mutfaklarını bile yaktılar. El bombalarını ve makineli tüfek mitralyözlerini imha ettiler (Kerr, 1973: 412). Bununla birlikte Maraş'ta kalıp savunmayı düşünen General Keret , Binbaşı Corneloup’un kuvvetlerini 13,5 bölükten itibaren cepheyi bırakarak geri çekilmesi üzerine kendisi de Maraş'ı terk etme kararı aldı. Maraş'ta kalan birliklerin komutasını Yarbay Thibault’a verdi. Geri kalan birliklerin generalden izinsiz hareket etmeyecekleri emri verilerek geri çekilme emri gece uygulamaya kondu. Çekilen birlikler yanlarına silah, cephane aldı ve götüremeyecekleri eşyalarını da imha ettiler. Yaralılarını Amerikan heyetine bıraktılar. Yaralılarına Doktor Vilson bakıyordu. Son olarak Fransızlar Maraş'tan çekilmeden önce Türkleri yanıltmak için ateş yaktılar (Boudiére, Paris, 160). Latin kilisesindeki Fransız askerleri de kışlaya ulaşınca saat 21’e doğru yola çıktılar. Keret Aksu Köprüsü’nde karargâh kurmuş olan Normand’la görüştükten sonra çekilme kararı almıştır. Şehirden ilk ayrılan Keret oldu. Thibault’u de yaralıların sevkiyle görevlendirdi. ardından o da çekilecekti. Son olarak General’in vereceği ışıklı mermi işaretiyle harekete geçecekti (Veou, 1937: 172). Bu hesap 10-11 şubat gecesi uygulanmaya başlandı. Saat 21’e doğru Keret çekildi, 23’te aydınlatma fişeği atıldı. Geri çekilmeyi maskelemek için hep birden şehre ateş açtılar. 11 şubat sabah saat ikide keretve maiyeti Normand’ın kampında toplandı. Saat 3:30’da hareket emri verildi. 104 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN 75’lik bataryalardan her biri çekilmeden çnce ateş etmek için gözcü kalmıştı. Bunlar da yola çıktı. Fransız taburları İslahiye yönünde yürümeye başladı.geride yanan şehri gören Fransızlar büyük cami ve Türk kışlasının da Ermeniler tarafından yakılmış olduğunu gördüler. Fransızlar kaçarken Türklere hala 11 şubat 1920 öğle saatine doğru teslim olmaları çağrısı gönderiyorlardı (Akbıyık, 1999: 235). Bu saatin Fransızlar'ın il dışına çıkış saatleri olduğu anlaşıldı. Bu günlerde Maraş’ta benzeri görülmemiş derecede kar yağmış ve ardından gayet sert poyraz esmiş olduğundan çok kuru bir soğuk var idi. Fransızlar yiyecek ve yakacak yönünden büyük bir sıkıntı içinde idiler. Hayvanların bir kısmını de başı boş salıvermişlerdi. Gece yarısından sonra kışlada bir patlamadan sonra yargın başladı. Bundan Fransızların kaçmakta oldukları anlaşıldı. Fransızların toplarıyla birlikte Şehrin şimali garbisindeki bağlar içinden çekilerek Mercimek tepe üzerinden ovaya inmiş oldukları ve götüremeyecekleri eşya ve mühimmatlarını da kışla ile birlikte ateşlemiş oldukları anlaşıldı. İki tarafın 10 Şubattaki durumlarına bakıldığında savaş başlamazdan önce Maraş’ta toplanmış olan Fransız askerlerinin Kiliselerde, büyük binalarda, hanlarda Amerikan yurtlarında ve kışlada yerleştirilmişlerdi.Silâh patlayınca Ermeniler de Fransızların bulundukları yerlere sığınmış ve onlarla birlik olarak Türklere karşı silah kullanmağa başlamışlardı. Yirmi bir gün süren bu ulusal savaş esnasında Âğdere, Kaledibi, Şekerdere, Tekke, Kırklar, Kümbet ve Protestan kiliseleri ile Hanlar ve diğer binalar tek tek düşürülmüş içlerindeki Fransız veya Ermenilerden kaçabilenler diğer yerlere sığınmış ve kurtulmuşlar idi. Kaçamayanlar ise yok edilmişlerdi. Norman kuvvetinin gelmesi üzerine çarşılarda ve diğer dağınık yerlerde bulunan Fransız ve Ermeniler hemen bu kuvvete iltihak eylemişlerdi. Savaş durumu günden güne Türkler için müsait bir şekil almış idi. Şehir içinde duvarlar delinerek evden eve irtibat yollan açılmış ve sokakların çoğu Türkler için tehlikesizce geçilir bir hale gelmişti. Fransızların en kuvvetli müfrezeleri Abarabaşı ve Katolik kiliseleriyle yetimhanede ve kışlada mahsur bir halde kalmışlardı. Fransızlar çarşılardaki umum dükkânları iç içe delerek irtibat yollan kurmuş ve kaldırım taşlarını sökerek caddenin muhtelif yerlerinde siperler meydana getirmişlerdi. Dükkânların bu suretle delinip yol halini alması önce Fransızlar sonra da Türkler tarafından yağma edilmesine sebep olmuştur. Fransızlarla beraber Ermenilerden de çok kimseler İslahiye’ye doğru kaçmışlardı. Soğuğun şiddetinden bunların bir çoğu de yollarda donup kalmışlardır (Karadağ, 1943: 50). Fransızlar tevkif eylemiş oldukları beş kişiyi hareketlerinden bir gün önce karargâhtan Mercimek tepeye sevk etmişler ve ertesi gün de beraber götürmüşlerdi. Kışlık ve yolculuk için gerekli olan eşyalardan yoksun olan bu Türkler çok büyük eziyetler çekmişlerdir. Jandarma Kumandanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey dipçik darbelerine rağmen yürümeğe mecali kalmamıştı. Norman ile birlikte Adana’dan Binbaşı İlhami bey namında bir eski Osmanlı Binbaşısı gelmişti. İlhami Bey İsmail Hakkı Beyin sınıf arkadaşı imiş, İsmail Hakkı Beyi görünce tanımış ve onun şefaati ile götürülmekten vaz geçilerek yolda bırakılmıştır. İsmail Hakkı bey ertesi gün Fransızları takip için Maraş’tan çıkan efradı milliye tarafından yolda karlar içinde bulunmuştur. Hemen Maraşa kaldırılmış ise de el ve ayaklan donmuş olduğundan kurtulamayarak 22 Şubat’ta vefat etmiştir. Bunlardan Mühendis Abdullatif Bey bir yıl sonra İskenderun yolundan kaçarak Maraş’a gelmiş diğerleri ise Fransızlarla yapılan uzlaşmadan sonra serbest 105 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN bırakılmışlardı. 23 Aralık 1921 Pazar günü bunlar Maraş’a geldiler ve bütün halk tarafından şan ile karşılandılar. Fransızlar İngilizler tarafından kendilerine teslim edilmiş olan depodaki umum silahları tahrip ederek kullanılmaz bir hale getirmişlerdi, cephaneleri depoya taşıyarak bütün fişenkleri kasaturalarla doğramışlardı. Bu silahların çoğu yeni Alman mavzeri ile muaddel martin tüfekler idi. Mekanizma ve kapakları İngilizler tarafından alınarak Halebe gönderilmiş idi. Fransızlar de bunların ağaç ve demir parçalarını tahrip etmişlerdi. Bununle beraber ele geçen bu enkaz ahaliye dağıtılmış idi. Maraş’ın tüfekçi ustaları martinlere kapak yaparak işe yarar bir hale getirmişlerdi (Karadağ, 1943: 54). 11.1. Kurtuluş Günü 11 Şubat 1920 Çarşamba günü Fransızların Maraş'tan tan çekilmekte ve kaçmakta oldukları daha geceleyin şehrin her bucağına yayıldı ve duyuldu. Sabah olunca herkes seviniyor, herkesin yüzü gülüyordu. Halk birbirini tebrik ediyor. Allah’ın lütuf ve yardımıyla nail oldukları bu muvaffakiyetten dolayı Allah’a şükürle ediliyordu. Bir kısım halk Sancağı alıp Heyet-i Merkeziyeye gidiyor, heyeti selamlıyordu. Memleketin her tarafında büyük tezahhürat yapılıyordu. Fransızların Maraş'a geldiklerinin ertesi günü bir Ermeni askerini vurarak Bertiz'e gitmiş olan Sütçü Hacı İmam Ermenilerin en büyük zenginleri olan Hırlakiyan Ağop Ağa'nın başını bir mızrağın ucunda gezdiyordu. Bu gün yine bir tayyare gelerek Maraş üstünde biraz dolaştıktan sonra geri gitti. Fransızların çekilip gitmiş olmalarına rağmen Abarabaşı Kilisesinde toplanmış olan Ermeniler herhalde korktuklarından yine ateş etmekte devam ediyorlardı. Amerikalılar beyaz bayrakla Hey'eti Merkeziye’ye giderek Ermeniler hakkında af talebinde bulundular. Doktor Mustafa efendi ile arkadaşının cenazeleri Alman hastahanesinden kaldırılarak Kurra Efendi mezarlığına gömüldü. Amerikalıların tavassutundan bir iki gün sonra kiliselerdeki Ermeniler silahlarını teslim ederek Millî Türk hükümetinin şefkat ve merhametine sığındılar. Harp esnasında şurada burada perakende suretiyle toplanıp hapishanede saklanan 400 kadar Ermeni de Amerikalılara teslim edildi. Yirmi bir gün süren Millî mücadele burada muhtasaran yazıldı, bunun tafsilati ayrıca büyük bir kitap teşkil edecek mahiyette olup Türk istiklal savaşında altın yazılarla yazılmaya değer hadiselerdendir (Karadağ ,1943: 56). Maraş muharebesinden sonra Millî kuvvetlerin mevcudiyeti ve kuvveti fransızlar nazarında tecelli etmiş ve en sonunda uzlaşmaya varmıştır. Maraş 11 Şubat 336 tarihinden itibaren tekrar ve ebedi olarak kendi mucahedesiyle ana vatana kavuşmuştur. Harp halinin başlaması üzerine Livanın her tarafından bölük bölük kuvvetler gelerek mücadeleye iştirak eylemişlerdir. Şehrin her tarafında kazananlar kurulmuş yemekler pişiriliyordu. Dışardan gelen bu mucahidlere her gün sabah akşam yemek yediriliyordu. Maraş’ın büyük nineleri camilerde kurulmuş olan bu millet mülhaklarında Mucahidlere ekmek ve yemek hazırlıyorlardı. Yorulmak bilmeyen bu ninelerin hizmetleri de ayrıca takdir ve kendileri tebcil olunur. Fransızların çekilmelerinden ve Ermenilerin de Millî hükümete dehalet eylemelerinden sonra memlekette sükûnet çarçabuk yerine geldi. Memurlar işlerinin başlarına geçtiler, alış veriş ve normal hayat yine başladı, bir yandan yurtsuz kalanlar yerleştirildi. Düşkünlere yardımlar yapıldı. 106 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN 11.2. Maraş’ın Kurtuluşu’nun Millî Basında Yansıması: 11.2.1. Hakimiyet-i Milliye’de Çıkan Haberler Hakimiyet-i Milliye Gazetesi Maraş’taki savaşın sonucunu “Maraş'ın Tahliyesi” başlığıyla 16 şubat 1919’da vermiştir. Gazete Maraş'ın gördüğü yardımlara rağmen çok muhtaç ve perişan halde olduğunu da duyurmuştur. “Maraş’ın Tahliyesi” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi ,16 Şubat 1920 S4 Maraş’ta Fransızların Ermenilerle müştereken icra ettikleri katl-iâmlardan mütevellid olup yirmi gündür devam eden müsâdeme nihayet Fransızların şehri tahliye edip çekilmeleriyle nihayet bulmuştur. Fransızlar çekilip gittikten sonra şehirde derhal emniyet ve âsâyiş temin edilmiş, fakat şehir, o güzel tarihi şehir, bir harabeden ibaret kalmıştır. Bî-çâre Maraşlılar memleketlerinin muhafazası uğrunda döktükleri kanın yumuşattığı topraklarda telafi-i zayiat içün etrafından bir çok yardım görmekte olmakla beraber oldukça sefil ve perişan bir vaziyettedirler. Esnâ-yı tahliyede şehirde bırakılan binbeşyüz Ermeninin silahları alınmış, kendileri muhafaza altına vaz’ edilmiştir. Sıvas vilayeti bütün mülhakatıyla Maraş’ta muhtaç ve perişan kalan ailelerin tehvin-i iztirab ve ihtiyacı içün iâne cem’ine mübâşeret etmiştir.” 21 Şubat 1919 günkü Hakimiyet-i Milliye’nin 4.sayfasında “ Maraş’ta vaziyet” başlığıyla Maraş'tan haberler verilmeye devam edilmiştir. Bu yazıda Ermenilerin itirafıyla Fransızlar'ın Ermeniler'i kullandığı açıklanmıştır. “Maraş’ta Vaziyet” Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 21 Şubat 1920, Sayfa3 “Maraş’ın Fransızlar tarafından tahliyesi üzerine şehirde derhal sükun ve âsâyiş takrir edilmiş ise de memleketin manzara-i perişanisi acınacak bir şekildedir. Kasabanın nısfı yanmıştır. Bir sülüsü de Fransızlar tarafından endaht edilen top mermilerinin tahribatına hedef olarak harabeye dönmüştür. Ahali memleketlerini kurtardıklarından dolayı mağrur ve mes’ud, fakat uğradıkları zayiat ve yirmi günü tecavüz eden müsâdeme ve müsâraanın verdiği yorgunluk içinde bîtâb ve perişandır. Şımdiye kadar ahaliden ikiyüz kadan şehid, beşyüz mecruh sebt-i defter edilmiştir. Mecrûhîn uçları kesik kurşunlarla yaralanmış olduklarından cerihalar ağırdır. Mecrûhîn kasabanın şark ve garb mahallâtı içün küşâd ettirilen iki hastahâneye toplattırılmakta oralarda tedavisi hususunda Amerika Salib-i Ahmer heyetinin gösterdiği muâvenet halkın hiss-i müntedarisini celb etmektedir. Müsellahan müsâdemeye iştirak etmek suretiyle cinayet ve redâet-i ahlâkiyelerini bir kere daha isbat etmiş olan Ermeniler, ahalinin galiz ve husumetine, galeyan-ı intikamcûyânesine rağmen kuvâ-yı milliyenin muhafazası altında ve kanunun himayesindedir. Latin kilisesi reis-i ruhanisi nâmına rahib Malcano, Ermeni milletinden Çorbaciyan Karabet, Ermeni murahhası Haçador, Ermeni katolik murahhası Avadis, Ohanis Muradyan, serrahib Keradkin ve sair Ermeni muteberanı taarfından dâhiliye nezâretine, Patrikhâneye, i’tilaf devletleri mümessillerine çekilen bir telgrafnâmede Fransızların Maraş’a gelir gelmez cebren bazı hâne ve kiliseleri işğal eyledikleri ve Ermeni gençlerinden bazılarını zor ve tehdid ile teslih ve Islamlar aleyhine teşvik 107 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN ettikleri ve Türklere karşı hissiyat-ı dostânelerini izhâr edenleri tehdid ve habs eyledikleri ve bir kısmını da beraber götürdükleri ve memleketi ateşe yakarak binlerce Ermeninin kanına girdikleri ve Fransızlar çekildikten sonra can ve mal, ırz ve namus hususunda her türlü masuniyet ve istirahatları taht-ı bulunduğu bildirilmiştir. Maraş şehrinin telafi-i mâfâta efkar bulabilmesi içün bazı mahallerde bütün milletin yekvücud olarak Izmir ve Maraş havalisinde harap olan yerleri yeniden ihya etmek ve yeni bir memleket vücuda getirerek gösterilen galeyan-ı vatanperverânenin hatıra-i kudsiyeti tarihe böyle birer âbide ile tesbit etmek tasavvurları hâsıl olmuştur. Maraş’tan firar eden Fransız kuvvetleri esnâ-yı ric’atda yol üzerinde takibe uğrayarak ikiyüz maktul bırakmışlardır.” Maraş’ın kurtuluş haberi tüm yurtta büyük bir yankı yaptı ve Kuvay-ı Milliye’ye olan inanç arttı. Sivas’ın çabalarının büyük katkısı olan Maraş zaferi hakkında Mustafa Kemal Paşa’nın 17'de Fırkalara kadar tamim olunan şifresi şöyledir: “Ankara 15/16.2.1336 15. Kolordu Kumandanlığı'na, Maraş muvaffakiyetinden dolayı bilhassa zât-ı âlilerini ve bu hususta hidemat-ı fedakârane ve vatanperveraneleri sebkeden bilcümle arkadaşları tebrik ve vatan uğrundaki vücahedemizin an karip kamilen muvaffakiyetpezir olmasını temenni eyleriz. Küçük Maraş ve civarında hasıl olan vaziyet sebebiyle hatıra olarak âtideki mütalâatımızı arz ve tatbikini rica ederiz. Atiyen vaziyet-i siyasiye her an olursa olsun Fransızlar ve Ermeniler Maraş civarındaki mağlûbiyetlerini tamire çalışacakları şüphesizdir, İslahiye ve havalisinde kuvvetli bulunmanın ehemmiyeti Maraş müsademesinde de anlaşılmıştır. Yani vaktiyle İslahiye civarında mümkün olup kuvvetli bir teşkilât yapabilse idik, Fransızlar Maraş'a kolay kolay kuvve-i imdadiye gönderemeyerek Maraş'da onca kan dökülmez idi. Bugün İslâhiye'nin diğer bir nokta-i nazardan ehemmiyeti tezahür etmiştir. Bu da bizimle tevhid-i hareket etmek hususunda her vakit müracatta bulunmuş olan Halep ve Şam Kuva-yı Milliyesinin İslahiye vasıtasivle teessüs edecek muharebata onları zamanında haberdar ederek muavenetlerini temin edebilmektir, İslahiye ve havalisine hâkim olmaktan maksadımız Bahçe, İlpmar ile Antep arasındaki dağlık mıntıka ile Karasu tarafından kuvvetli bir teşkilât yapmaktır. Hiç şüphe yoktur ki bu sayede islahiye ile Adana, Halep ve Maraş arasındaki Boğaz ve geçitlere hâkim olarak bu sahada hareket edebilecek işgal kuvvetlerini tehdit altında bulundurmak ve garp-şark işgal mıntıkalarının muvasalasını katedebilmek mümkün olabilecektir. Mütalâaet-ı anifeyi Maraş ve havalisindeki Ermenilere âtiyen ve hâkimiyeti temin edebilmek için Maraş'la Pazarcık, Antep'teki teşkilâtı takviye etmekle beraber düşmanın... olan bir avdet-i taarruziyesine mâni olabilmek için birinci hat olan Bahçe ve İlpınar'm şarkında dağlar ve ikinci hat olarak Gavur dağı gölü tarafında ve üçüncü hat olarak Maraş cenubundaki boğazda kuvvetli millî müfrezeler teşkil ve bunların başına en muktedir arkadaşların tâyinine ve bu teşkilât hitam bulur bulmaz Karasu tarafeynindeki dağlarda millî müfrezeler teşkiline başlanmasını tavsiye ederiz. 2- Bize evvelce müracaat etmiş olan Halep teşkilât-ı milliye riyaseti ile Şam'da bulunan Suriye ve Filistin Müdafaa-i Kuva-yı Osmaniye Hey'et-i Umûrniyye ve Gönüllü Kahire Fırkası ve Amman Çerkeş Fırkası Kumandanı Şefik Bey'e muhtelif vasıtalarla göndermiş olduğumuz talimatın âtideki hülâsasının Maraş üzerindeki Halep'de Erkân-ı Harp Kaymakamı Şakir Nimet Bey'e gönderilmesini ve neticeden malûmat verilmesini istirham ederiz. Suret 108 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN Halep'de Teşkilât-ı Milliyye Riyasetine, Suriye ve Filistin Müdafaa-i Kuva-yı Osmaniye Hey'et-i Umûmiye Riyasetine: Osmaniye, Bahçe, Maraş, Urfa, cihetlerinde pek mühim muvaffakiyetler istihsal eyledik. Harekâtımıza devam etmekteyiz. Mektubunuzda Suriye, Irak ve Türk C. K. S...ların tâhlis ederek bir konfederasyon teşkil eylemek veyahut âtiyen kararlaştırılacak tarzda bir irtibat tesis eylemek üzere müttehiden hareket etmesi bildirilmiş ve biz de bu teklifatınızı kabul ederek mufassal talimat göndermiştik. Bunların vusulüne dair henüz bir malûmat almadığımızdan Maraş üzerinden daha çabuk vasıl olabileceğini düşünerek mezkûr talimat hülâsasını muhtasaran bervech-i âti arzederiz. Havran, Şam ve Baalbek civarındaki kuvvetleri toplayıp Zidaniye boğazında her nevi istilâ ordusuna karşı müdafaa etmek Amn ve Mercan kuvvetleriyle düşmanın Say da, Beyrut'tan içeriye vuku bulacak harekâtını tehdit etmek Beyrut, Trablusşam dahilinde isyan çıkararak işgal kuvvetlerinin dahile ilerlemelerini menetmek Humus... Şam'a karşı müdafaa etmekle beraber Zidaniye'ye muavenet olunmasını temin etmek yukarıdaki tarif eylediğimiz harekâtın zamanı, hazırlıklarınızın derecesine tabi ise de Türk, Arap milletleri arasına girmiş olan Fransız Ermeni işgal kuvvetlerini se-rian bertaraf ederek emin bir surette sizlerle irtibat tesisi ve tevhid-i hareketin temini mülâhazasiyle harekete başladığımızdan bilâ ifate-i vakit Halep, Hama kuvvetlerinin bervech-i âti hareketini lüzumlu görürüz. Bu kuvvetler, Hama, Halep, Lazkiye ve İskenderun'a karşı temin ettikten sonra kısm-ı küllî ile İslahiye ve ikinci derece kuvvetlerle Antep, Osmaniye istikametlerinde hareket ile düşmanı iz'aca devamı pek mühimdir. Yakında muvaffakiyetli haberlerinize intizar eylediğimizi arz ile takdim-i ihtiramat eyleriz efendim. Mustafa Kemal 20. Kolordu Kumandan Vekili Mahmut” 11.3. Maraş Olaylarının Dış Basında ve İstanbul’daki Yankıları Türk Kurtuluş Savaşı ve özellikle Franzsılarca işgal edilen Güney illeriyle ilgilenmişlerdir. Her ne kadar bu konu Fransız basını için Almanya sorunundan sonra gelmekteyse de bu cepheden yenilgi haberleri gelmeye başladıkça Fransız Hükûmeti Fransız basını tarafından eleştirilere uğramıştır. Bira yandan da Fransız basını mali sıkıntılar içerisinde olup kendilerine en çok parayı veren devletlere sütunlarını açıyorlardı. , hatta paralarını vermeyen devlete karşı yayın yapma tehdidinde bulunuyorlardı. Bu konuda Fransız L’Humanite Gazetesi Mart 1920’de şöyle yazmıştı: “Barış Konferansı’nın çalıştığı 1919 yılında Fransız basını üzerine bir çok devletten altın yağdı…”özellikle Yunanlıların bazı Fransız gazetelerine çok fazla para akıttığı bilinmektedir” ( Akyüz, 1988: 65). Fransız Gazetesi Le Matin’den alıntı yapan Anadolu’da Yeni Gün Gazetesi şunu yazmıştır: “Le Matin Fransayı o ana kadar izlediği politikadan vazgeçmeye davet etmekte , bu yanlış politikanın Türk Milliyetçiliğini kabarttığını , Türkleri Bolşeviklerin kucağına ittiğini , bundan sonraki zaman kaybının Fransa'nın Doğu’yu kaybetmesi demek olacağını belirtmektedir” (Anadolu’da Yeni Gün Gazetesi , 7 ocak 1921). Bir başka Fransız gazetesi de Anadolu’da Yeni Gün Gazetesinin 10 ocak 1920 tarihli aktarımıyla şöyle demektedir: “Fransa'nın Türklere karşı tutumunun Türkleri bolşeviklere yaklaştırdığını, Türk Milliyetçilerinin Araplarla anlaştığını ve bunun sonunda da Fransa’yı Doğu’da bir Asya fırtınasının beklediğini belirtip önlem alınmasını önermektedir. Sevr’i Fransız çıkarlarına uygun bulmamaktadır. Çünkü Fransa'nın himaye ettiği Araplar da, komşusu olması gereken Türkler de Fransa’ya 109 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN düşmandı. Türklerle dolu olan Kilikya’nın işgali yanlıştı. “Yunan çıkarlarını savunmak Fransız çıkarları ile çelişmekteydi” (Gülmez, 1999: 109). Fransız gazeteleri ısrarla Kuvay-ı Milliyecileri Sovyet işbirlikçisi olarak görmüş ve bütün yorumlarını da bu yönde yapmıştır. Onların korkuları Türk Milliyetçilerinin Sovyetlerle birleşme ihtimalidir. Bunu gösteren Anadolu’da Yeni Gün Gazetesinin Fransız basınından aktarımlarıdır. Mesela 7 şubat 1921 tarihli bir yazıda şöyle denmektedir: “Türk milliyetçilerinin düşmanı Yunanistan, dostu Sovyetler'dir. Düşmanı Yunanistan'ı destekleyen, dostu Sovyetler'le propaganda yapmaması şartıyla anlaşmaya çalışan İngiltere'nin Doğu siyaseti; Konstantin'in Yunanistan'ını Boğazlar ve Doğu Akdeniz'de destekleme ve koruma, Boğazlar ve Doğu Akdeniz'de egemen olma, Filistin'de Yahudi devleti kurma, Faysal ve Hicazlılar'ı teşvik etme, Yunanlılar'ı Türkler'e karşı kullanma, İstanbul'u Ankara Hükümeti'ne karşı yöneltme, Bolşevikler'le İslâm Asya'sını paylaşma, İrak'ı işgal etme ve İran'da nüfuz kurma esaslarına dayanmaktadır. Bunun içindir ki, Kilikya'da savaşan Türkler, Bolşevikler'den aldıkları silâhların yanında deniz yoluyla da İtalya dahil bir çok ülkeden silâh almakta ve bunu İngiliz gemileri engellememektedir. Öyleyse yapılacak iş, Kilikya'yı boşaltmak, Kuzey Suriye'deki işgal alanını sınırlandırmak ve Ankara ile aracısız bir antlaşma imzalamak gerekmektedir” Gülmez, 1999: 110). 22 şubat 1921 tarihli Anadolu’da Yeni Gün’ de verilen Journal des Debats’tan aktarma bir başka Fransız fikri de şöyledir: “Fransa kendi Doğu siyasetini kendisi belirlemelidir”(Gülmez, 1999: 110). Maraş’ın kurtuluşu Meclis-i Mebusan’da görüşülmüştür. Maraş’ta 12 bin Ermeni’nin imha edildiği iddiaları ve hükumete Avrupa’dan çekilen telgraflarla ilgili olarak bir oturum yapılmıştır. Bu oturumun tutanaklarından İstanbul’un olaylardan haberi olduğu, şehrin yandığı, Müslimlerden üç yüz kadar kişinin can verdiğini , Fransızlar'ın şehir dışından top attıklarını anlatarak olayı bir ihtilal olarak nitelendirmiştir (Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, 16.İnikat, 4 mart 1920 Perşembe,sayfa 179). Avrupa’dan gelen telgraflardan güya Maraş cihetinde 12 bin kadar Ermeni'nin katl ve imha edildiği bildirilerek İngiltere’den aleyhimize gayet muzır cereyanlar tevlidine çalışıldığı anlaşılmıştır. Hiçbir Osmanlı kendi halinde duran ahaliye zulüm ve teaddiyi tecviz eylemez ve ahkâm-ı diniyyemiz adem-i tecavüzü amirdir. Fevkalade mucib-i esef olan işbu şayianın hakikat ve mahiyetinin tavazzuhu elzem ve ehemdir. Muhtelit bir heyet-i tahkikiyyenin müsaraaten mahallince icray-ı tahkikat eylemesi ve netice-i tahkikata nazaran , faillerin şiddetle tecziyesi esbabının istikmalini Hükûmeti Seniyyeden talep ederiz. Mehmed Fuad Ali Rıza Mahmud” Şeklindeki beyanı sunan Rıza Paşa(Ferik) Abdurrahman Şeref Efendi’den(Şura-i Devlet Reis Vekili) izahatta bulunmasını istemiştir. Abdurrahman Şeref Efendi buna cevap vermiştir. Cevabı şöyledir: “Bir kere Maraş ve civarında Ermeni kıtali olduğunun ve öyle binlerce Ermeni itlaf edildiğinin asıl ve esası yoktur. Maraş beldesinde cereyan eden vaka-i ihtilaliyye on-on iki gün kadar sürdü.vaka esnasında memleketin bir kısmı yandı , Maraş ahalisinin bir kısmı mevasız kaldı. Oradaki adedi nüfusu layikiyle bilmiyorum maktulinin ve meskensiz kalan ahalinin miktarını da bilmiyorum. Fakat her gün gelen resmî cetveller vardır, bunlara nazaran iki üç yüz kişi de bu ihtilâl esnasında öldü. Bu iki-üç yüz kişi içinde Müslim de var, Ermeni de vardır karışıktır. Kasabaya hariçten top, mitralyöz 110 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN atılıyor . ahali de heyecandan birbirini öldürüyordu. Mamafih zayiatın miktarı binlerce değil bir iki yüz kişiden ibarettir. İzam ettikleri gibi değildir. Rıza Paşa(Ferik) : Bunların tarihi vuku nedir efendim? Abdurrahman Şeref Efendi : Vaka tarihi vukuundan itibaren on –on iki gün sürdü, biteli de 15 gün kadar oluyor. Seyit Bey: İbtidası bir ay evvel demek? Abdurrahman Şeref Efendi: (Şûra-yi Devlet Reis Vekili) — Sonra bir iki günden beri gayet bedhahane bir surette işa'a edilen bu Ermeni kıtalinin aslı olmadığını Hükümetçe hiç olmazsa yerli gazetelerle tekzib edelim dedik. Hükümetin yazdığı tekzibnameyi sansür, gazetelerden çıkarmış diye işittim. Hatta yine işittim ki, yalnız bir gazete bu tekzibnarneyi neşretmiş, o gazeteyi de kapatmışlar. MAHMUT PAŞA — Doğru... AZARYAN EFENDi — Efendi Hazretlerinin izahatından bir şey anlamadım. «Kıtal olmam'.ş» buyuruyorlar; fakat ne olmuş onu söylemediler. «Bir vak'a oldu» buyuruyorlar; fakat ne olmuş onu söylemediler. «Bir vak'a oldu» 'buyuruyorlar. Vak'a nedir? Kim gelmiş, ne olmuş, yüz kişi ölmüş, bin kişi yaralanmış... O vak'ayı şimdiye kadar izah buyur-madılar. Lütfen bunu da izah buyuracak olurlar ise, kanaat hâsıl olur. «Miîralyöz ateşi olmuş» deniliyor. Neden böyle bir hal olmuş? Bu vak'a neden ve nasıl başlamış? Bunları anlasak iyi olur. ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Maraş Vak'ası nasıl başlamış ve neden başlamış bilmiyorum. Başladığından iki, üç gün sonra Hükümete, «Yetişiniz, biz burada birbirimizi boğuyoruz» tarzında peyapey haberler, feryatlar gelmeye başladı. Bir yangın elbet bir kıvılcımdan zuhur eder. O kıvılcımın da ne olduğunu bilmiyorum. Vak'a memlekette Fransız Kuvve-i işgaliyye-sine karşı bir isyan şeklinde başlamıştır. Birtakım Ermeni efradı, Fransız elbise-i askeriyyesi tahtında birkaç yüz kişi. MEHMET FUAT PAŞA (Müşir) — iki alay... ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Miktarını bilmiyorum. Fakat bir hayli Ermeni efradı Fransız asâ!kir-i nizâmiyyesi meyansna ithal edilmiştir. Beldede biraz da Fransız askeri var idi. Ahali-i îslânıiyye ile bunlar birbirlerine girmişlerdir. Beldenin içinde yangın zuhur etmiş ve kıtal de olmuştur. Hariçten Fransız kııva-yı mun-tazaması tarafından toplarla, mitralyözlerle şehir dö vülmüşlür! Bunları işittik. Hükümet oraya bir tahkik hey'eti göndermeyi düşündü, en müstail mülkiye müfettişlerinden birini oraya göndermeye karar verdik. Pakat yol kapalı olduğundan gideemdi, avdet etti. Kıtal denilen hâdise her ihtilâl esnasında vuku bulandan başka bir mahiyeti haiz değildir. Böyle bir hâl her ihtilâlde melhuzdur, bildiğim budur. Başka türlü, başka bir mahiyette kıtal yoktur. Sonra mesele bitti. Fransız askeri çekildi, Ermenilerin bir miktarı da beraber gittiler. Ondan sonra Hükümet-i mahalliyye «Burada 8 000 kadar Ermeni var. Kiliselere ve manastırlara iltica ettiler. Şimdi galeyan var, sokağa çıkmaları bile caiz değildir. Erza'ktan da sıkıntı çekiyoruz.» diye istanbul'a haberler verdi. Etraftan erza'k yetiştirilmesi ve bu mültecilerin mal ve canlarının her türlü tehlikeden masun kalması için Hükümet-i merkeziyye evâmir-i kat'iyye ve şedide îta etti. Orada Hükümet mümessili olan zat, bir tek Mutasarrıf Vekili idi. Ne jandarma kumandanı, ne başka bir memur yoktu. Kimini hapsetmişler, kimisi kaçmış, kimisi ölmüştü. Binaenaleyh mutasarrıf vekiline vak'a teps olduktan sonra kimsenin kılma bir hala getirilmemesi ve gelen erzak ve zehairin Müslim, Ermeni, herkese seyyanen ve kemâl-i adaletle tevzi edilmesi hakkında evâmir-i ekîde ve şedîde verdik. Aldığımız cevaplar sükûnetbahştır. Civar mahallerden erzak yetiştirilmiştir. «Sükûnet hâsıl oldu, mucib-i endişe bir şey katmadı» tarzında malûmatlar teakub etti. Bu bab-daki malûmat-ı 111 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN rahkikiyye bundan ibarettir. Evvelce söylediğim gibi vak'ansn sebeb-i hudusu hakkında malumatım yoktur. AZARYAN EFENDİ — Asıl ehemmiyeti olan da budur. RIZA PAŞA (Ferik) — Efendi Hazretlerinden müsaade buyurulursa, küçük bir sual sorayım. «Fransız kuva-yı askeriyyesi Maraş'ı terketti» buyuruldu. Ter-kederkeriL vazife-i asayişi kime terketti? Orada başka bir kuvvet var mıydı, yoksa Kuva-yı işgaliyye mukavemet görünce hemen çekildi ve hiçbir şeyi nazar-ı itibara almadı mı? OSMAN PAŞA (Müşîr) — Kuva-yı Milliyye’ye terketmiş. ABDURRA'HMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Maraş'a Kuva-yı Milliye bölükleri, taburları gelmişti Urban, aşair ve saire de geldi. Onun üzerine Kolordu Kumandanına, bir kıt'a-i askeriyye sevkederek asayişi temin etmesi için emir verildi. Kumandan da hemen seksen, doksan kişilik bir müfreze-i askeriyye şevketti. Ve o müfreze-i as keriyye hemen vak'anın hitanııyla beraber Maraş'a yetişti. RIZA TEVFİK BEY — Keşke vak'adan evvel ye-tişseydi... AZARYAN EFENDİ — Her halde efendim, memleketin müdafaasında vazifedar olmayan, memur olmayan bilmediğimiz birtakım kuvvetler orada teraküm ediyor. Birden bire müfrezeler hâsıl oluyor, âşair geliyor, bunlar yerin altından çıkar gibi, nasıl geliyor? Efendim, bendeniz meseleyi pek o kadar sade görmüyorum. Bunlar anlaşılmak lâzım gelir. «Müzakere kâfi» sesleri) REİS — Müzakere kâfi mi efendim («Kâfi» sesleri) RIZA TEVFİK BEY — Bir şey anlaşılm'adı efendim. Bu kadarını hep biliyoruz. RIZA PAŞA (Ferik) — Tabiî takririmiz Hükümete havale edilecek, değil mi efendim? REİS — Evet. RIZA TEVFİK BEY — Edilsin efendim. Meselenin asıl esbabı iyi tahkik edilsin. Avrupalılar ihtilâlâ-tm esbabından dolayı bizi mesul tutuyorlar. Ve bu mesuliyet de büyüktür. Diyorlar ki : «Asıl Hükümet, vazifesini yapacak Hükümet, vazifesini yapamıyor. Hariçten birtakım kuvvetler var. İş karmakarışık oluyor ve siz işi yapamıyorsunuz» ve bunun neticesinde de fena bir mânâ çıkarıyorlar. Siz «idareye muktedir değilsiniz» diyorlar. Bendeniz, ondan korkarım. Hükümet bunun esbabını gayet vazıh olarak söylesin. Hani Hükümet gelecekse, vazifesidir. Bunu takip etsin, söylesin. ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Maraş; Hükümetin taht-ı idaresinde değil idi. Fransız kuva-yı askeriyyesinin işgali altında bulunan bir kıt'a idi. Binaenaleyh Hükümet, önada cereyan eden idareden mess'ut değildir. Haberi de yoktur. Orada bir mutasarrıf vekili var idi, vak'anm hudusundan ancak iki, üç gün sonra Hükümet-i merkeziyyeye malumat vâsıl olmuştur. Bâzı yerlerde telgraf telleri bile kesilmiştir. Binaenaleyh, Hükümetin Maraş vukuatı hakkında ne sun'u, ne de malumat ve ilmi vardır. Hükümet doğrudan doğruya kendi taht-ı idaresinde olan kıtaatın mesuliyetini deruhde etmiştir. AZARYAN EFENDİ — Mutasarrıf orada ne yapıyor efendim? ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ (Şûra-yı Devlet Reis Vekili) — Mutasarrıf orada resmen ve ismen duruyor idi. Adana'da bir valimiz, İzmir'de de bir vali vekilimiz vardır. Onlar da oralarda duruyorlar. RIZA TEVFİK BEY — En iyisi, alacağımız malumata göre mütalâiatımızı söylemektir. Şimdi müzakere kâfidir efendim. Yalnız istirham ederiz ki, Hükümet, bunun ciddiyetini nazar-ı dikkate alsın. Kendisini mes'ul tutmaya hakkımız yok, fakat bize lütfen izahat versin. Meseleyi anlayalım ki, biz de ona göre müdafaa edelim. Bunun menfaat ve mazarratında hep müşterekiz. İstirhamımız budur. REİS — Bu teklif muvafık mı? (Muvafık» sesleri) 112 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN Ruznamemizde başka bir şey yok. Medis-i Mebusan’a evrak gelirse, Pazartesi günü içtima edelim. RIZA PAŞA (Ferik) — Encümenlerde evrak var, rica ederiz, Encümenler içtima ederek müzakerelerini ikmal etsin. O evrakı çıkarsın. AZARYAN EFENDİ - Eğer Hükümetten izahat, yani malumat istenecek ise, vakit kaybetmeye lüzum yoktur. Hükümet Cumartesi günü teşrif buyursalar da, meseleyi hallersek, Buhran-ı Vükelâ zuhur etmiş diyorlar. Gazetelerde öyle bir şey görüyoruz. Aslı, esası var mı bilmiyoruz? Her halde Vükelâyı fiham hazeratı Cumartesi günü için davet buyurursa muvafık olur zannederim. REİS — Biz gün tâyin edemeyiz efendim. Ne günü geleceklerini kendileri bilirler. RİFAT BEY — Rıza Paşa Hazretleri, «Encümenlerde bulunan evrak hazırlansın» buyurdular. Encümenlerde evrak-ı müterakime yoktur. REİS — O halde Pazartesi günü içtima ederiz. Meclis hitam buldu. Hitam-ı İnikad Saat : 4.25” Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında bu şekilde görüşülen konu Azaryan’ın tepkilerine rağmen şehirde yaşanan olaylarla ilgili bir gayrete girmeyeceğini ,çünkü şehrin Fransız işgalinde olduğunu belirterek oturuma son vermiştir. Maraş’ın kurtuluşunu Mustafa Kemal Paşa Fransızlar'a karşı gerilla harbi stratejisi ile stratejik savunma olarak nitelendirilmiştir.(Yurddaş, 1982: 145) Maraş’ın kurtuluşu diğer bölgelerin kurtuluşuna manevi olarak ve başarılan bir savaş taktiği örneği olarak askeri açıdan fayda sağlamıştır. Aynı zamanda düşmanlarımızın kendilerini bilmesini ve Türk topraklarını kolayca ele geçiremeyeceklerini anlmaları bakımından da mühimdir. Nitekim Maraş harbini yaşamış olan Fransızlar'ın başbakanı Briand Lloyd George ‘un Mustafa kemalin gücünü mübalağa etmek yolundaki sözlerine karşılık güney Cephesi’ndeki Türk kahramanlığını anlatarak kendilerinin Türk direnişini sindirmeyi başaramadığını nakleder. “Fransız birliklerinin yerinde yunan birlikleri olsa ne olurdu, merak ediyorum sözleriyle güçlü Fransız askerlerinin yenilgiye uğramışken yunanlıların perişan olacağını anlatmak istemiştir. Fransız başbakanı bu yenilginin aslında Fransız birlikleri içerisinde bulunan Ermeniler ve Senegalliler yüzünden olduğunu da ima etmiştir. Yoksa güney Cephesi’ndeki birlikler arasında çok iyi Fransız askerleri olduğunu söylemiştir. (Feyzioğlu, 1982: 100) İlk Ermeni kafilesi kendilerine tahsis edilen jandarmaların korumasında bin dört yüz çocuk ve kalabalık bir ekip olarak şehirden ayrılmışlardır. Kendilerine verilen canlarına dokunulmama sözüne rağmen (Yetişgin, Ankara,, Ermenilerin Maraş'tan Ayrılmaları, 79) işgal süresi boyunca Türkler’e yaptıkları eziyetleri göz önüne alarak ve belki de başka yerleri ele geçirmeyi hesaplayarak şehirden ayrılmayı daha uygun bulmuşlardır.Nitekim Maraş'tan ayrılıp Antep yoluna girdiklerinde yolu tutmuşlardır. Bu kafile jandarmalara rağmen Aksu’yu geçerken silahlı ve maskeli kişilerce durdurulmuş ve mallarına el konulmuştur. İki jandarma ise şehit edilmiştir.( Yetişgin, 2004: 79) Fransızlar'ın çekilmesiyle birlikte Maraş’taki Ermenilerin savaş sırasındaki kayıplarının 6 ile 9 bin arasında olduğu 3 bin kadarı da Fransız ordusuyla birlikte İslahiye’ye gitmiştir. Bundan sonra şehirden kalan 10 bin kadar Ermeni'ni Amerikalı misyoner öğretmen, doktor gözetiminde güven içerisinde yaşayıp Fransızlar'ın 20 ekim 1921’de TBMM ile imzaladığı Ankara Anlaşmasının ardından şehirden ayrılmaya karar vermişlerdir (Yetişgin, 2005: 403). 113 MARAŞ’IN KURTULUŞU VE BUNUN BASIN HATİCE BAŞKAN Dünya tarihi içinde “mazlum milletlerin emperyalizme karşı başkaldırması” (Kaymaz, 1976: 601) olan Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk zaferi Maraş Savunması olmuştur. Maraş savunmasının haklılığını, Fransız tecavüzlerini ve halkın karşı koyuşunu Heyet-ı Temsiliye’de’de anlatan Mustafa Kemal Paşa Kilikya Meselesini Fransızlar'ın gördüğü gibi değil tamamen bir Türkiye meselesi olarak gördüğünü izah etmiştir (Mustafa Kemal Paşa’nın Gizli Celse’ de 24 Nisan 1920 “Ahvali Dahiliye Hakkında” verdiği beyanatı, TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt1: 6). 114 SONUÇ HATİCE BAŞKAN 13. SONUÇ Sonuç olarak incelediğimiz gazeteler Millî Mücadelede Maraş Savunması için önemli kaynaklardandır. Olayların günlük olarak basına yansıması sonucu oluşan ciddi kamuoyu desteği Maraşlıların gücünün bir parçası olmuştur. Semt semt teşkilatlanırken Mustafa Kemal önderliğindeki Heyet-i Temsiliye’den gelen nizamnâmenin esas alınmış olması Maraşlıların sırtlarını Sivas’a dayamaktan son derece memnun olduklarını göstermiştir. O günlerde Millî Mücadele’nin merkezi olan Sivas sadece yolladığı subaylar ile değil aynı zamanda İrade-i Milliye Gazetesi’nde Maraş işgali hakkında detaylı haber yazmak suretiyle de büyük bir destek vermiştir. Bayrak Olayı’na gösterilen şiddetli tepkiden, Maraş’tan Fransızlar'a çekilen Ermeni telgraflarına kadar Mustafa Kemal’in gösterdiği tepkiye Maraş işgal döneminin her adımının Sivas’tan bizzat Mustafa Kemal tarafından dikkatle takip edildiğini ortaya koymuştur. Mustafa Kemal’in her vilayete emir göndererek Maraş işgali için protesto telgrafları çektirmesi ve bunların tamamının İrade-i Millîye Gazetesi’nde yayınlanmış olması Maraş’ta zaferin Türkler tarafından kazanılmasına büyük katkı sağlamıştır. Resmi olarak Sivas'tan desteğini alan Maraş uzaklardan ateş içinde yanan İzmir’den ve Ermeni saldırganlığını çok iyi bilen Erzurum’dan da basın desteği görmüştür. Bütün bunlar Maraş Savunması’nın sıradan bir galeyan hareketi değil vatanın bütün sathına yayılan bir savunma içgüdüsüne bağlı olarak merkezî direnişin adeta bir kolu olmuştur. Maraş'ta işgale karşı kazanılan zafer, adeta Millî Mücadelenin ilk zaferi olarak ortaya çıkmıştır. Maraş’ta kazanılan bu zafer, savaş sırasında destek veren gazeteler tarafından kutlanmıştır. Kastamonu’da yayın yapan Açıksöz ve Albayrak Gazeteleri’ndeki bu ilk zafer haberleri özellikle Yunan işgaline karşı milletin metanetini ve zafere olan inançlarını artırmıştır. 115 KAYNAKLAR ABADİE, 1923, Türk Verdün’ü Gazi Antep’in Dört Muhasarası, Dersaadet Matbaası, İstanbul, 103s. AFYONCU, E., 2001, Ermeni Meselesi üzerine Araştırmalar, TATAV Yayınları, İstanbul, 210s. AKBIYIK, Y., 1999, Millî Mücadelede Güney Cephesi, Maraş, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 454s. AKGÜN, S., 1984, Kurtuluş Savaşı Başlangıcında Türk Ermeni İlişkilerinde ABD’nin Rolü, Tarih Boyunca Türkler'in Ermeni Toplumu İle İlişkileri AKŞİN, S., 2000, Türkiye Tarihi Cilt4, Cem Yayınevi, 633s. AKYÜZ, Y., 2003, Kurtuluş Savaşımız ve Fransa’da Ermeni Propagandası, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, 4 (38). ss.47-50. AKYÜZ, Y.,1988, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu , T.T.K, Ankara, 406s. ALMAZ, A., 2003, Atatürk’ün Hatıraları : Büyük Gazi’nin Hatırat Sahifeleri, Oku Yayınları, İstanbul, 216s. ARMAOĞLU, F.,1984, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 851s. ATATÜRK, M., K., Nutuk, İstanbul, Cilt I, M.E.B. Yayınevi, 432s. Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı Ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, Gen. Kur. Atase Yay., Belge No: 19 AYIŞIĞI, M., 2004, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türkiye’ye gelen Amerikan Heyetleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,256s. BABACAN, H., 2001, Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, Tatav Yayınları, İstanbul, ss.133-166. BAĞDATLI, A., 1974, Uzunoluk, Kervan Yayınları,Toker Matbaası, [y.y.], 148s. BELEN, F., 1983, Türk Kurtuluş Savaşı, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 559s. BEYOĞLU, S., 2003, Osmanlı Devleti’nde Ermeni Sorunu, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, 4 (38). ss.55-59. BOUDIÉRE, G., 1978, Notes Sur La Campagne De Syre-Cilicie.L’affaire De Maraş (Janvier- Fevrıer 1920, Turcica, Ix, Paris, Ss155-175. ÇALIK, R., 2004, Alman Basınında Millî Mücadele ve Mustafa Kemal Paşa 19191923 , Yayla Yayınları, Özkan Matbaacılık, Ankara , 343s. DİLAN, H., 2005, Fransız Diplomatik Belgelerinde Ermeni Olayları (1914-1918) = Les Evenements Armeniens Dans Les Documents Diplomatiques Français (1914-1918) , TTK Yayınları, Ankara,Cilt 1, 417s. DİNAMO, H., İ., 1967, Kutsal İsyan, May Yayınları, İstanbul, 413s. DUMAN, S., 2005, Millî Mücadele Döneminde Dış Etkiler ve Mustafa Kemal’in Tepkisi, Berikan Yayınları, Ankara, 384s. ENER, K., 1996, Çukurova Kurtuluş Savaşı’nda Adana Cephesi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 259s. FEYZİOĞLU, T., 1982, “Millî Kurtuluş Önderi M. Kemal Atatürk Ve Milletlerarası Alanda Etkisi”, Büyük Zafer Ve Sonuçları 60. Yıldönümü Toplantısı Bildirileri, Boğaziçi Ü. Yay., 91-121Ss. GKB, HARP TARİHİ ENCÜMENİ , Arşiv Vesika No:1 GÖMEÇ, S., 1989, Milli Mücadelede Gaziantep, Kültür Bakanlığı Yayınları, Mas Matbaası, Ankara, IX+11s. GÖRGÜLÜ, İ., 1985, Ana Hatlarıyla Türk İstiklâl Harbi, Kastaş Yay., İstanbul, 189+10s. GÜLMEZ, N., 1999, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da Yeni Gün, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi , Ankara, 675s. GÜRBÜZ, C., 1996, Milli Mücadele Develi ve Ermeniler, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 284s. HALAÇOĞLU, Y., 2001, Ermeni Tehciri e Gerçekler, TTK Yay., Ankara, X+ 106s. HARTUNİAN, A., A., 1968, Neither To Laugh Nor To Weep, Yayınlayan Beacon Press, Boston, 206s. HATİPOĞLU, S., 2003, “Çukurova’da Fransız Ermeni İşbirliği”, Belleten , Cilt LXVI(247), Ttk Yay, 943-965ss. İLTER, E., 2005, Türkiye’de Sosyalist Ermenilerin Silahlanma Faaliyetleri Ve Milli Mücadelede Ermeniler, Turhan Kitabevi, Ankara, XII+242s. İSTEMİ, S., 1958, Madalyalı Şehir, Dağarcık Çocuk yayınları, Tan Matbaası, İstanbul, 48s. KAHVECİ, M., E., 1986, “Maraş'taki Fransız ve Ermeni İşbirliği”, Kahramanmaraş 1.Kurtuluş Savaşı Sempozyumu, Kahramanmaraş Belediyesi Yayınları, 10-11 Şubat, KANDEMİR, F., 1964, Milli Mücadele Başlangıcında Mustafa Kemal Arkadaşları Ve Karşısındakiler, Ercan Matbaası , İstanbul, 200s. KARABEKİR, K., 1985, İstiklal Harbimiz, Emre Yay. İstanbul, 537s. KARADAĞ, H.,1943, Millî Mücadelede Maraş, Mersin, 66s. KAYMAZ, N., 1976, Türk Kurtuluş Savaşının Tarihsel Konumu Ve Niteliği, Belleten, Cilt XV, Sayı 157-160, Ss599-616. KERR, S., E., 1973, The Lions Of Maraş Personal Experiens With Amerikan Near East Relief 1919-1922, State University Of Newyork Press, Albany KILIÇ, A., 2005, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 794s. KILIÇ, D., 2003, 1915’TE Sevk ve İskân Edilmeyen Ermeniler, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, 4 (38)., Ss.110-114. MECLİS-İ AYAN ZABIT CERİDESİ, 16.İnikat, 4 mart 1920 Perşembe,sayfa 179 ÖKE, M., K., 1989, İngiliz Ajanı Binbaşı E. W. C. Noel'in Kürdistan Misyonu, Boğaziçi Yayınları ,İstanbul, VII+132 s. ÖZALP, Y. 1984, Mustafa Kemal ve Milli Mücadelenin İlk Zaferi, Semih Ofset Matbaacılık , Ankara ,358s. ÖZÇELİK, İ., 2003, Milli Mücadele’de Güney Cephesi : Urfa : 30 Ekim 1918-11 Temmuz 1920, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 332s. ÖZDEMİR, H., 2004, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, X+223s. ÖZKUL, İ., 1995, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar Ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi 1, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 452s. ÖZKUL, İ., 1997, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar Ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi 3, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 475s. ÖZTOPRAK, İ., 1981, Kurtuluş Savaşında Türk Basını (Mayıs 1919-Temmuz 1921), Tisa Matbaası, Ankara, XIV+435s. ÖZTOPRAK, İ., 1989, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 272s. SANDER, O., 1998, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitabevi, Ankara, 375s. SARAL, H.,A., ty, Ermeni Meselesi , IX+507s. SARINAY, Y., 2002, Proje Yöneticisi, Osmanlı Belgelerinde Ermeni Fransız İlişkileri 1918-1919, Ankara, XV+527s. SELEK, S., 2000, “Anadolu İhtilali”, Kastaş Yayınları, İstanbul, 400s. Sempozyumu ,Düzenleyen Atatürk Üniversitesi Sağlık-Kültür- Spor Dairesi, Erzurum. 9.Oturum, ss331-346. SERT, S., 2005, Haçin Ölüm Kampı, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 651s. SEYFELİ, E., 1996, “Millî Mücadelenin İlk Kurşunu”, Atatürk Araştırma Merkezi Yüksek Kurumu Dergisi, Cilt XII(35) , Ankara, ss140-151) SOLMAZ, M., 1963, Karayılan, Işık Matbaası, 60s. SONYEL, S., 1973, Mudanya Bırakışmasının Ellinci Yıldönümü, Belleten, Cilt XXXVII(145-148), TTK, Yay., Ankara, ss 95-111 SÖYLEMEZ, F., 1987, Açıksöz gazetesinin Milli Mücadele'ye Katkısı, Ankara, 103s. SÜSLÜ, A., 1986, Bir Gaziden Maraş mücadelesi, Kahramanmaraş 1.Kurtuluş Savaşı Sempozyumu, Kahramanmaraş Belediyesi Yayınları, 10-11 Şubat, 55-60 Ss. ŞAMSUTDİNOV, M., A., 1999, çev: Ataol Behramoğlu, Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihi 1918 - 1923, Doğan Kitapçılık, İstanbul, 367s. ŞAPOLYO, E., B., 1967, Mustafa Kemal Paşa ve Millî Mücadelenin İç Alemi, İnkilap ve Aka Kitabevleri, Hamle Matbaası, İstanbul, 206s. ŞEHİDOĞLU, S., 1975, Millî Mücadelenin maddi dayanakları, Ofset Matbaacılık, 220s. ŞİMŞİR, B., 1992, İngiliz belgelerinde Atatürk British documents on Atatürk: 1919-1938, TTK. Yay., Yayınları, Ankara, 502s. TAMER, A., 2004, İrade-i Milliye : Ulusal Mücadelenin İlk Resmi Yayın Organı, Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı Yayınları , İstanbul, 248s. TANKUT, H., R., 1944, Maraş Yollarında, Recep Ulusoğlu Basımevi, 135s. TANSEL, S., 1991, Mondras’tan Mudanya’ya Kadar, M.E.B Yayınları, İstanbul, Cilt I, 320s. TANSEL, S., 1991, Mondras’tan Mudanya’ya Kadar, M.E.B Yayınları, İstanbul, Cilt III, 279s. TANSEL, S., 1991, Mondras’tan Mudanya’ya Kadar, M.E.B. Yayınları, İstanbul, Cilt II, 256s. TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt1, s6. TEVETOĞLU, F., 1988, Millî Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, X+284s. TOROS, T., 2001, Kurtuluş Savaşında Çukurova, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, XVII+417s. TUFAN, O., 1998, Osman tufan Paşa’nın Kurtuluş Savaşı Hatıraları , Arma Yayınları, İstanbul, 128s. TÜRK İSTİKLÂL HARBİ I, 1992, Genelkurmay Yayınevi, Ankara, 287s. ULAGAY, O, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, 319s. URSAVAŞ, A., S., 2000, Kilikya Dramı Ve Urfa’nın Kurtuluş Savaşları, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 164s. ÜNAL, T., 1998, Türk Siyasi Tarihi, Kamer Yay., İstanbul, 768s. ÜNLER, A., N., 1969, Türk’ün Kurtuluş Savaşı’nda Gaziantep Savunması, Kardeşler Matbaacılık ,İstanbul , 304s. VÉOU, P., D., 1937, La Passion de Cilicie 1919-1922, Librairie Orientaliste Paul Geuthner Paris, 393s. YAVİ, E., 2003, 1856-1923 Emperyalizm Kıskacında Türkler Ermeniler Kürtler,Yazıcı Basım-Yayıncılık, İzmir, 391s. YETİŞGİN, M., 2004: Maraş’ta Ermeni Nüfusu: “Osmanlı Son Dönemi Mütareke Ve Millî Mücadele Yılları”, Osmanlı Tarihi Araştırma Ve Uygulama Merkezi Dergisi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, sayı 17’den Ayrı Basım, 387-408ss. YETİŞGİN, M., “Ermenilerin Maraş’tan Ayrılmaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Ankara, 2004, 65-81ss. YURDDAŞ, E., 1982, “Atatürk’ün Askeri Dehası”, Büyük Zafer Ve Sonuçları 60. Yıldönümü Toplantısı Bildirileri, Boğaziçi Ü. Yay., 152-162ss. YURTSEVER, R., 1976, Türk Devrimi ve Kurtuluş Savaşı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 58s. ÖZGEÇMİŞ 1978 Yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. Kahramanmaraş Fatih İlkokulu(1985-1989), Kahramanmaraş Ortaokulu(1989-1993), Kahramanmaraş Anadolu Öğretmen Lisesi’ni bitirdi (1993-1996). 1996’ta başladığı Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Bölümünü 4. Yılın sonunda 2000’de başarıyla bitirdi. 2001 Yılında K.S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalında “Türk Basınının Fransız İşgali Döneminde (15 Eylül 1919-11 Şubat 1920) Maraş’ı İşlemesi” konusunda Yüksek Lisans Tezi çalışmasını yapmıştır. 2000 Yılında Kahramanmaraş Kurtuluş İlköğretim Okulunda sosyal bilgiler öğretmenliği olarak başladığı meslek hayatına İmam Hatip Lisesi’nde tarih öğretmeni olarak devam etmektedir. Hakimiyet-i Milliye Pazarcığın Protesto Telgrafı 10 aralık 1919 Millî Kongre Rıyâsetine “Fransız kuvâ-yı işğâliye kumandanları ahkâm-ı mütârekeyi muhil her gün bir hatve daha tecavüz eyliyor. Maraş işğâlinin birinci günü muhadderât-ı İslamiyeye [İslami örtü ve örtülülere] tecavüz edildi. Depolardaki esliha ve bombalar Ermeni vatandaşlarımıza tevzi olundu. Geceleri polis ve jandarma devriyelerimiz öldürüldü. Aşiret reisleri para ve rütbe ile iğfale, ihtilale, isyana davet olunarak beyne’lanâsır tohum-ı nifak ve kıtal ekilmeğe başlandı. Kanun ve hükümet her dakika bir müdâhaleye uğradı. Zâde-i teşvikleri olan...havsala-i sabr u tahammül ihata edemez oldu. Bu defa da Maraş’a gelen bir Fransız cenerali cesim toplar getireceğini, hükümete vaz’-ı yed edeceğini, bir takım adamların habis ve nefy edileceğini beyan etti. Istanbul’da Fransız favka’l-âde komiserliği tararfından hükümet-i metbuası nâmına hâriciye nâzırımıza Maraş, Ayntab, Urfa livalarının işğâli sırf bir karakol tebdili makamında olduğunu ve işğâlin muvakkat bir mahiyette bulunduğunu beyan etmiş ve bu beyanat mesned ittihaz olunmuş iken hergün memlekete asker, top, mitralyöz ... götürüyorlar. Halbuki ... biz İslamlar hiç sir tecavüz perverde etmediğimiz gibi bütün anasır beyninde mütemadi bir râbıta-i ittihad ve imtizâc hükümferma iken tecavüzatın tevalisi, sevkiyatın temadisi ve beyne’l-anasır nifak ve ihtilale karşı ba’de ma lâkayd kalmakta mazurdur. Biz şimdiye kadar Ingiltere, Amerika, Fransa ve İtalya’nın masum ve necib milletlerinin şeref ve namusları namına verilen mevâid-i kaviyyeye i’timâden sükûnetle muamele etmştik. Fakat yapılan tecavüzler hudud-ı tahammülümüzü geçiyor. Tevali eden müdahaleler vicda-ı umumiyi tazyik ediyor. Cihan-ı medeniyet mülkümüzü harâbezâra çevirmek, masum ve mazlum mezarına döndürmek, ... insaniyet bir levha-i cinayata şahid olmak istemiyor ise ey hak ve adaletin menbaı olan vicdan-ı umumi-i beşer, bu mezalim-i vicdansâza nihayet veriniz. Aksi takdirde … son varlığımızı vermekten ve kanlarımızı isâra hazırlanmış … Işbu protestomuzun birer sûreti Beyrut’ta bulunan Fransız cenerali Goro’ya, bir nüshası Adana işğâl kumandanlığına, bir nüshası da i’tilâf mümessillerine verilmiştir. Eşraftan Batumlu Ali, Pazarcık mutemedi Veli, Atmalı aşireti reisi Paşa, Belediye Reisi Hacı Mehmed, Şerbeti aşireti reisi Tabo, mücâhidînden ….” Elbistan Mitingi Münâsebetiyle İrade-i Milliye Gazetesi 29 Aralık 1919 sayfa1 Altıyüz küsür senelik tarih-i mevcûdiyet ve istiklâlimizi tetkik edenler bu milletin seciyesindeki hutût-ı sâbiteyi azm ve irâdesindeki kat’iyeti takdir ederler. Daha düne kadar her zerre-i hâki ecdâdının evlad ve ahfâdının hûn-ı hamiyetiyle yoğrulmuş, asırlardan beri temellük bayrağı ve istiklâl sancağı temevvüc etmiş ve el-ân bir ekseriyet-i kâhire ile sâhiib olmuş bulunduğu Adana, Urfa, Ayntab, Maraş gibi lâyenfek eczâyı vatanı hiçbir sebeb-i ma’kûl ve mantikîye istinâd etmeyerek haksız yere işğâl eden bir Fransız milletinin ceneralinden bu tarz-ı tahakkümü hangi hakka istinâd ettirdiğini bir dürlü aklımıza sığdıramadık ve asabiyet-i milliyemizle te’lîf edemedik. Evet hak kuvvetin karşısında mevcudiyetini muvakkaten gizler. Fakat kuvvete istinad eden hakların polat mevcudiyetlerine çarpan kuvvetler ne kadar kavi ve bî-emân olsalar da dağılmaya, parçalanmaya mahkûmdur. Fransız milletinin aklı başında olması lazım gelen bir ceneralin bu hakikatı derk ve teyakkun etmesi lazımdır. General bilmelidir ki hiçbir kuyûd ve uhûda müstenid olmayarak haksız yere işğâl ettiği eczâ-yı vatanda ve karşısında hakkına sahip, azim ve idaresinde sâbit bir müslüman ve Türk milleti vardır. Kuru tehditlerin beyhûde yaygaraların hiçbir kıymet-i maddiye ve ma’neviyesi olamayacağını ve bu gibi hareketlerin hiçbir hak tevlid etmeyeceği hakikatını ceneral cenapları anlamalıdır. Evet, biz cihân harbinde mağlup ve zaif düştük. Bunu mu’terifiz, herhangi bir milletin tarihinde bu gibi vakâyi’ pek müteaddid ve tabiidir. Hayat-ı mazimiz pür-şan u şeref bu cilvelerle doludur. Fakat mağlubiyet, mahkumiyet ve esâret değildir ve olamaz. Ceneral Derko’nun kuvvetlice Fransız milletinin kudret-i askeriye ve vesâit-i tahribiyesi belki vatanımızın bir kısmını istilâya ve o kısmındaki milletimizi imhâya kâfidir: Ve bununla hall-i mes’ele edilebileceği kanâatı mevcûd ise bu doğru olabilir. Halbu ki emir ber akistir. Biz Müslüman ve Türkler hiçbir millete karşı izhâr-ı husûmet etmediğimiz gibi istilâ emelimiz de yoktur ve olamaz. Buna mukâbil bir hakkımız vardır ki ona da kimseyi müdâhale ettirmemek ve vâki olacak tecâvüzâta karşı da son kozumuzu oynamaktır. Bu takdirde ya şerefle tarihe intikâl eder veyahut hakk-ı hayat ve istiklâlimizi te’min ederek yaşarız. Mütârekeden bu güne kadar cereyân eden vukûât ve haksızlıklar bu millette bu zihniyeti pek haklı olarak ihzar etmiştir. Ve bugünün en yüksek ideali bundan ibarettir. Hakkımız pek açık ve sarihtir. Şimdiye kadar hiçbir sebeb-i hakiki ve mantikîye müstenid olmayarak haksız yere işğâl olunan aksâm-ı vatan yed-i ecânibden tahlîs edilecektir. İşte o zaman bir sulh u müsâlemet-i umûmiye kâbil olabilmek imkânı tahassul edecektir. Geçen nüshamızda mukarrerat-ı kat’iyelerini neşr ettiğimiz Elbistan’daki din ve ırkdâşlarımızın mitingi bu hakikatı olanca vuzûh ve kat’iyetle ve bütün Anadolu ve Rumeli ahali-i İslâmiyesinin ve bi’l-hâssa Sivaslıların kanâat ve efkârına tercüman olarak cihâna i’lân ve izhâr etti. Ve bu meyânda Maraş’taki Fransız cenerali Doko cenâblarına da iblâğ eyledi. Bu vesile ile ümit ediyoruz ki atılan hatvelerin ta’kip edilen hatt-ı hareketlerin hata olduğu anlaşılır da hakk-ı hayat ve istiklâli içün fedâ-yı mevcûdiyete azm etmiş olan bir milletin eczâ-yı vatanından herhangi bir kısmının velev muvakkaten işğâl ve tefrikine imkân mevcûd olmadığı hakikatı bir kat daha tavazzuh ve tebellür eder. Ve bu sûretle medeniyet nâmına iddiâ-yı nisbet eden haksızlar beşeriyeti, onu bir kan ve ateş sahasına sevk etmekten tevakki ederler. Zulümdide Maraş’ın Fezleke-i Vekâyii 23 Şubat 1920 sayfa2 İrade-i Milliye -Vekâyi-i ahîreden mukaddemNakl-i sükkân muamelesine tâbi tutulan Ermeniler akib-i mütârekede peyderpey avdete başlamış ve haklarında hertürlü muâvenet icrâ edilerek huzur ve emniyet-i umûmiyeleri taht-ı te’mine alınmış olduğu ve üç ay sonra şerâit-i mütâreke hilâfında te’min-i âsâyiş bahanesiyle livâmıza gelerek sekiz mâh kadar kalan İngiliz kuvve-i işğâliyesi bile şikâyetimizi nazar-ı takdire alarak umûr-ı hükümet ve millete kat’iyen müdâhale etmemiş oldukları halde kuvve-i mezkûreyi istihlâf eden Fransız kuvve-i işğâliyesi Fransız koruması altında gizlediği bir takım ermeni çetelerini beraberinde getirip her türlü kavâid ve zavâbıt-ı askeriyeden vâreste bir halde çarşı ve sokaklarda gezmelerine ve böyle millet işlerini Fransız sıfat-ı askeriyesinde görmeğe te’min-i firâk eylemek isteyen fesedenin müslümanların hissiyâtını rencide edecek nümâyişlere tasaddi eylemelerine ve hatta Ermeni efrâdının kavlen ve fiilen vuku bulan taadiyât ve tecâvüzât namus-şikenâne ve tâkatgüdazânesine ahali-i İslâmiye tarafından fevka’l-gâye sabır ve tahammül gösterildiği İngilizler tarafından da takdir olunarak memleketten müfârakatları sırasında İngiliz kuvve-i işğâliye kumandanının eşrâf ve a’yân-ı memleketi nezdine da’vetle gâyet memnuniyetkârâne bir tarzda beyân-ı vedâ’ ve Fransız kuvve-i işğâliyesi kumandanının da izhâr-ı temenniyât eylediği bir zamanda Fransızlar hodgâmâne ... hallere devam ile yoldan geçen kadınların peçelerini kaldırmak ve yeni (?) İslamı alenen şehid etmek ve bir taraftan depoda bulunan esliha ve cebhâne ve bombaları kendi devriyelerinin himâyesi altında Ermenilere tevzî’ ve nakliyâtını te’min etmek ve buna şâhid olan Osmanlı devriyesi üzerine ateş açarak polis me’murunu cerh ve berber Ökkeş bi’z-zât Fransız irtibât zâbiti tarafından katl edilmiştir. Depodaki eslihanın sûret-i tevzî’i Ayntab’dan gelen hey’et-i tahkikiyenin netice-i tahkikâtıyla ve merkûm berber Ökkeş’in keyfiyet-i katli de zâbit-i mûmâ ileyhin i’tirâfıyla tahakkuk eylemiştir. Fransız kuvve-i işğâliyesi Ermenileri İslâmlar aleyhinde teslîh ve teşvîkle beraber bir taraftan anâsır-ı Osmâniyeyi…… “Altın Ordu, Amal-i Milliye 29 Nisan 1920- 11 Nisan 1921, s 1,2,3 Tarihin hicra avamin sahifelerinde yad ve takdirden mahrum ebikse ve yetim bir devir vardır. Kuşerler fetheden, tacdarlar esir eden mahuz kainatı tebdil ederek adular tarihinde bir devr-ı mahsus teşkil eden Türk istilây-ı cihanatı, ihdas ve idare eyleyen , ilahların, hakanların cihan idaresi o azim istilacı Altınordu… İşte bu devr-i şahametin ünvanı zay olmuştu. Şarktan Garba, Garptan Cenuba bütün dünyaya koşuşan cihan cihan mevcut milletlerin bütün gelecek nesillerini imha imha eyleyerek bir sayfa cevadat meydana getiren Türk istilası cihanın tufan zayi hayat siyarı pür azamet ve haysiyet. Altınordu tarihin bir şahanı zivakârıdır. Beş asırdan beri kınına girmeyen Türk kılıncı cihan harbinden sonra da tam bir sükûn ve istirahate sokulamadı ve yine yeşil sevgili beldelerimizi intisabın hilafına istila ve işgal eyleyen miskin ve adi düşmanların sinesine, ihtiramlarına tevciye olundu kılınç. Devr-i hamasetdarın bir yadigarı şaşadarı olan olan kılınç aziz yurdumuzun istihalası için ne mübarek ve metin bir vasıta şecaati olmuştur. Şehirden şehre cepheden cepheye düşmandan düşmana saldıran her darbesinde adûnun bir noktasını başından kopartan bu kutsî altun bu timsali şecaat Haydar-ı(Hz. Ali r.a) Bî Bende’nin hürmet ve bî takdirdir. Türk Milleti İslam Ümmeti ne velûd ne içli bir sahne-i hayattır. Kemiklerden ka’la gövdelerden siper kanlardan çağlayan meydana getiren Türk fedakârlığı ne bitmez bir menba ne tükenmez bir hayat imiş Ya Rabbi. Kafkasya’nın Semavi şahikâlarında, Galiçya’nın kar berfi altında, Sina’nın ateşi altında, nihayet Irak’ın sahrayı devri devranında beş sene adam peşinde koşuşan, boğuşan ve savaşan Türk evlatları bu gün de vatan için , din ve millet için, cephe cephe, siper siper koşuyor. Harpten harbe, düşmandan düşmana saldırıyor. Yirmi asır evvelki Altınordu’nun bugünkü şekli işte. Yirmi asır evvelki Türklüğün kahraman evlatları, tarihin bir tekrarı o vakıanın bir devr-ı daim olunduğunu ne beliğ bir ispat etmektedir. Allah diyerek yatağına dayanan Türkler bugün hayat ya da ölüm diyerek kılınçlarını sıyırmış zafer veya hiç diyerek düşmana hücum etmiştir. Kuvay-ı Millîye . Bugünün altın Ordusu aziz ve mübarek yurdumuzun hala sekkarı olan bu kitabeye hatıra-ı imtida daima tebcil, daima hürmet ve şükran ile yad eylemelidir. Avam Karmasının yirmi beş tarihli celsesinde Türkiye sulhu hakkında cereyan eden bir münakaşa esnasında Luyed-ı cürus tarafında irad eyleyen noktanın İstanbul meselesi, Makam-ı Hilafet ve Ermeni meselesine ait kısmı aynen atide ma’ruddur. Dikkat dikkat sadaları mamafiye ümid eder , buna lüzum kalmayacaktır. Öyle zannediyorum ki dersaadetin işgaliyle burada inhaz olunan tedabirde hiss-i intihac hasıl olacaktır. Ermenistan meselesinde uğranılan müşkilat Ermenilerin mutad vilayetlerde dağınık bir halde yaşmalarından ileri geliyor. Denilebilir ki Ermeniler Türkiye’nin ancak bir kısmında ekseriyettedirler. Kilikya gibi yerler Daire-ı Umuma tarikiyle Ermenistan idaresine katiyen ilkhak olunamaz. Kilikya’da Ermeniler pek ziyade ekalliyettedirler. Zannediyorum ki Kilikya asla mallarının aid-ı nüfuzu Ermenilerden üç dört misli fazladır. Tanzim olunan istinsikalara göre urada 547 İslam, 140 Ermeni , 470 Rum, ….1000 sakindir. Mistir Eskut İslamlar ile hristiyanlar arasında böyle bir münasebetsizlik mevcdiyetine hiç ihtimal vermiyorum. Mıstır Curuç “demin zikrettiğim rakamlar Kilikya’da Kuvay-ı eşkiyamızda birlikte bulunmuş olan İngiliz zabitinin tarafından tahtiz ve tasdik eylenmiştir. Eğer bu rakamlar yanlış zannediyorum ki demin zikrettiğim zabitler buna nazar-ı dikkatı celbedeceklerdi. Sanırım ki Ermenilerin Kilikya’da çoğunlukta olduklarını inkar etmeyeceksiniz.böyle olmasa idi Kilikya’da vaziyeti tanzim ve tayin etmeye güç olmayacaktı.” “Millî Mevcudyetimize Yapılan Tecavüzlerı Protesto” Türk Dünyası Gazetesi 14 Kasım 1919 s1 “Ayntab, Maraş, Urfa’nın Fransızlar tarafından işğâli- Aydın’da Rumlar, Adana’da Ermeniler- milletin heyecanlı bir protestosu Dün Matbûât Cemiyetine Mustafa Kemal Paşa tarafından heyet-i temsiliye nâmına âtideki telgrafnâme gönderilmiştir. Sivas 11 Teşrin-i sâni – Ingilizler tarafından mütarekenâme ahkâmına muğâyir olarak işğâl edilmiş iken ahiren tahliye olunan Ayntab, Maraş, Urfa’yı bu defa da Fransızlar işğâl etti. Bundan anlaşıldığına göre düvel-i i’tilâfiye milletimizi, vatanımızın en güzel parçalarından mahrûm bırakmak hakkındaki mükâbil tasavvurâtdan bir dürlü sarf-ı nazar edemiyorlar ve sulh konferansının mukarrerâtına intizâr etmeksizin sûret-i zâhirede muvakkat ve ihtiyâtî bir işğâldir diyerek projelerini tatbik ediyorlar. Osmanlı devletinin yedi asırlık şa’şaalı bir hayat-ı tarihiyeye seri’ ve kuvvetli bir inkişâf ve teceddüdün bütün esbâb ve anâsırına mâlik olduğunu nazar-ı dikkata almak istemiyorlar. Vatanımızın vücudundan koparılacak parçalarla beynlerinde tevzin-i menâfie çalışıyorlar. Düvel-i i’tilâfiyenin harekât ve tatbikât-ı vâkıası gayr-ı insanî olduktan başka hak ve adaleti ve sulh konferansında kemâl-i azamet ve haşmetle i’lân edilmiş olan esâsâtı ve Türkiye’ye bütün cihân muvâcehesinde Wilson Prensiplerinin onikinci maddesiyle edilen va’dleri ihmal etmektedir.”