File - Kapali Kitap
Transkript
File - Kapali Kitap
Bu PDF çalışmasında derlenen içerik TAMAMEN YASALDIR. Hiçbir yasadışı yönü yoktur. Hakaret, küfür, küçük düşürme, tehdit, karalama gibi suçları ihtiva etmez. Tamamen Türkiye’nin en büyük ve saygın gazetelerinden, internet haber sitelerinden, dergilerinden derlenmiş haber niteliğinde yayınların bir araya getirilmesinden oluşturulmuştur ve bunlar Adnan Oktar’ın gizlemeye çalıştığı gerçek yüzünü ispat eder ve karşılık verilemez, aciz bırakır niteliktedir. Ayrıca, Adnan Oktar’ın Çeteci olduğu, Şantajcı olduğu, sübyancı olduğu, küçük kızları cinsi anlamda mağdur ettiği, bu tuzaklardan kurtulmak isteyenlerine gizli ve mikro kameralı tuzaklar kurduğu, gazeticilere ve siyasilere uzanan geniş yelpazede isimlere çok ağır iftiralar türeterek şantaj yaptığı YARGITAY 8. CEZA DAİRESİNİN KESİNLEŞMİŞ KARARIDIR. Bu nedenle bunları anlatan bu haber niteliğindeki yayınların paylaşılması, alıntılanması tamamen serbesttir. Asla suç değildir. Adnan Oktar’ın mistik ve karakteristik Mehdilik hezeyanı içinde olduğu, kendini mehdi zan eden bir akıl hastası olduğu, paranoya, megalomani, şizofreni gibi en ağır akıl hastalıklarına müptela olduğu da ADLİ TIP KURMU GÖZLEM İHTİSAS DAİRESİ’nin 02/02/1987 tarihli ve 32 numaralı raporu ile RESMEN SABİTTİR. Bu nedenle bu hastalıklarının varlığını alay konusu etmeden, halkı ikaz etmek için dillendirmek, yayınlamak ve yorumlarınızda ifade etmek TAMAMEN YASALDIR. SUÇ DEĞİLDİR. Suç, bunca kesinleşmiş adi suçu işleyenlerin bir de bu ülkenin insanlarına SANSÜR uygulamaya kalkması ve kendini çok büyük bir dini lider ve kanaat önderi göstermeye kalkmasıdır. Adnan Oktar’ın kitaplarının çalıntığı olduğu da sabittir. Bunu da kendisi itiraf etmek zorunda kalmıştır. Adnan oktar’ın ve ekibinin çoğunluğunun, kendini Türk ve Müslüman gibi gösteren GİZLİ YAHUDİLER olduğu bilgisi de sabittir. Bunu ifade etmek de hakaret değildir. Zira Adnan Oktar, önce inkar ettiği ve pek çok kimseye karşı bu yüzden haksız davalar açtığı bu gerçeği, kesin ispatlarımızın sonunda itiraf etmek zorunda kalmıştır. Bu itirafı kendi A9 TV’nda ve tamamen hür iradesi ile yapmıştır. Bütün bu bilgiler ışığında şunu ifade etmek isteriz ki, RESMİ RAPORLARA, uzmanların beyanlarına, Emniyet yetkililerinin kamuoyu açıklamalarına, İçişleri Bakanı’nın kamuoyu açıklamalarına ve kendi itiraflarına dayalı bu bilgilerin paylaşılmasına engel çıkarıldığını, herhangi bir sosyal medya kurumundan yargı kararı olmadan kaldırıldığını, sansür uygulandığını görürseniz, en kısa zamanda yargıya başvurup şikayetçi olunuz. Zira bu KESİNLİKLE BİR SUÇTUR. Bu dosyanın oluşturulma tarihi: 09 Mart 2013 Daha güncel ve detaylı bilgiler için şu aşağıdaki YASAL adresleri takip ediniz; www.GercekAdnanOktar.blogspot.com www.GercekHarunYahya.blogspot.com www.Sabetayistlik.blogspot.com www.AkademiDergisi.com www.Gercektarihvekultur.Blogspot.com www.GizliDunyaDevleti.blogspot.com www.Dailymotion.com/akademidergisi www.facebook.com/akademim www.facebook.com/akademidergisi Sizin devletinizde, sizin yargı gücünüzü, yalanlarla ve iftiralarla aldatarak, size sansür uygulamak isteyen ÇETELERE karşı dik durun. Yasal haklarınızı kulanın. Ayrıca yasal açıdan tedirginlikleriniz varsa ve sorularınızı sormak istiyorsanız, iletişim için; Mehmet Fahri Sertkaya - 0554 360 56 66 1 Şok eden itiraflar Asım GÜNEŞ, Toygun ATİLLA Hürriyet, Adnan Hoca'nın Emniyet'teki ifadesini ele geçirdi. Sindirmek istediği kişilere komplo düzenlettiğini itiraf eden Adnan Hoca, birçok ünlünün yer aldığı şantaj listesini de açıkladı. İSTANBUL Polisi'nin 12 Kasım 1999'da 50 adrese birden düzenlediği baskınlar sonucu başında bulunduğu şantaj çetesi çökertilen Adnan Oktar, sindirmek istediği kişilere ‘imamlar’ı aracılığıyla komplo düzenlettiğini itiraf etti. Oktar, polisteki ifadesinde, imamlarına emir vererek, cinsi münasebette bulunurken gizli video görüntülerini çektirdiği ya da pornografik görüntülere fotomontaj yaparak basın kuruluşlarına ve yakın çevrelerine göndererek sindirmeye çalıştığı kişilerin listesini açıkladı. LİSTE ÜNLÜ DOLU 2 Oktar, Emniyet'teki ifadesinde, manken Ebru Şimşek, dansözler Leyla Adalı ve Tanyeli'ye ‘fahişe oldukları için’ şantaj yaptırdığını itiraf etti. Clup 2019'un sabihi Ceylan Çaplı da, Adnan Hoca'nın müritlerinden biriyle evli olan kızının boşanmasını sağlayınca, çetenin hışmına uğramış. Oktar'ın ifadesine göre, Prof. Dr. Adnan Ziyalar, Adli Tıp'ta görevliyken, Tura Turizm'in sahibi Çetin Saraç'ın kızını, Adnan Hoca çetesinden kurtarmasına yardım edince, rüşvet tuzağına düşürülmüş. YILMAZ'A MASON KOMPLOSU Oktar'ın itiraflarına göre, şantaj listesinde politika dünyasından Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, Celal Adan, Meral Akşener; basın sektöründen de Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Fatih Altaylı, Ayşe Özgün, Ayşe Arman ve Savaş Ay'ın adı yer aldı. Hoca'nın imamları, Semra Özal'ın papatyalarından Nadire İçkale ile Eyilik Ailesi'ne de şantaj yapmışlar. MHP VE DYP’YE DESTEK DYP Lideri Tansu Çiller ve MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül başta olmak üzere MHP ve DYP'ye destek verdiklerini açıklayan Adnan Hoca, ‘‘Seçim öncesinde Mesut Yılmaz'a fotomontajla mason elbisesi giydirip gazetelerde yayınlanması talimatını ben verdim. Çünkü, 1991 yılında başbakanken beni haksız yere gözaltına aldırmıştı. DYP'nin, ANAP'ın kaybedeceği oyları alması bizim işimize gelirdi’’ diye konuştu. BABUNA İTİRAFI Örgütten ayrılanları kendi aleyhlerine faaliyet gösteriyor gibi kabul ettiklerini açıklayan Adnan Oktar, ‘‘Örgütten ayrılanları rezil etmek gibi bir stratejimiz vardır. Bu nedenle geçmişte çocuklarını bizden ayıran aileler hakkında şantaj ve tehdit faaliyetlerinde bulunduk. Çocukları, kiralanan evlerde birlikte tutup, ailelerinden kopartırız. Hiçbiri benim talimatlarım dışına çıkmaz’’ dedi. Adnan Hoca, kız kardeşleri Tuğba ve Hüma Babuna'nın müritleri arasında olduğunu söylediği kan kanseri olan Oktar Babuna için süzenlenen ve skandala dönüşen kan kanpanyasının kendi emriyle başlatıldığını da kabul etti. Nasıl Adnan Hoca oldum ADNAN Oktar, beş parasız sürünürken nasıl Adnan Hoca olduğunu, trilyonlarla nasıl oynadığını polis ifadesinde tüm açıklığıyla anlattı: ‘‘1956 yılında Ankara'da doğdum. 1979 yılında Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandım. 3'üncü sınıfta öğrenci olayları nedeniyle okulu bıraktım. Daha sonra İ.Ü. Felsefe Bölümü'ne kayıt yaptırdım ve yine öğrenci olaylarından dolayı okulu bıraktım. 1986'da Bulvar Gazetesi'nde yazdığım bir yazıdan dolayı Ümmetçilik propagandası yapmak suçundan tutuklandım ve 9 ay cezaevinde kaldım. 10 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde kaldım. DİNİ BİLGİM YOK 1987'de Harun Yahya adıyla Yahudilik-Masonluk isimli kitap yazdım. Dini eğitimim olmadığı doğrudur. 1979-80 yıllarında Adnan Hoca Grubu olarak bilinen örgütlenmeyi tek başıma oluşturmaya başladım. O dönemde Yasin Gürlek ve 2-3 kişi daha benim yanımda idi. Daha sonra Akademi öğrencileri arasından 20-25 kişilik bir grup oluşturdum. Gürlek halen benim müridimdir ancak örgüt içinde bir görevi yoktur. 1991 yılında Bilim Araştırma Vakfı'nı kurana kadar geçen süre içerisinde örgütlenme ve faaliyetlerime devam ettim.’’ 3 1993'te müritlerimden Fırat Develioğlu'nun bizim için kiralamış olduğu Kandilli'deki villaya taşındım. Buranın kirası bildiğim kadar 3.5 milyar lira. Silivri'deki çiftliğe ben gitmem, müritlerim orada kalır.'' Yakalandığında aşk yapıyormuş ADNAN Oktar, 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında polisin kendisini uygunsuz vaziyette yakaladığını itiraf etti. Oktar, polise verdiği ifadesinde, ‘‘Beni yakaladığınız akşam Bahadır Güven bana birlikte olmam için Tuğçe isimli kızı getirmişti’’ diye konuştu. Şebekelerinin içinde ‘Bacılar’ adı verilen kadınlarla cinsel ilişkiye girmenin yasak olduğunu söyleyen Oktar, ‘Cariye’ adını verdikleri kadınların ise müritler, abiler (İmamlar) ve kendisi tarafından ‘cinsi olarak kullanıldığını’ itiraf etti. 18 yıl hapsi isteniyor İSTANBUL DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı ‘Adnan Hoca’ lákaplı Adnan Oktar ve müridleri hakkındaki soruşturmayı tamamladı. DGM Savcısı Ahmet Gürses'in hazırladığı iddianamede, Adnan Oktar ve kurduğu ‘örgütün’ 32 yöneticisi hakkında ‘tehdit ile menfaat sağlamak’, ‘çıkar amaçlı örgüt kurmak’ suçlarından 18 yıla kadar ağır hapis istendi. Sanıkların hüküm giymesi halinde, ele geçirilen tüm mallarına devlet tarafından el konulması da talep edildi. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, Adnan Hoca ile birlikte hapis istenen sanıkların isimleri şöyle sıralandı: Fırat Develioğlu, Emre Nil, Halil Hilmi Müftüoğlu, Mustafa Kemal Gül, Hasan Basri Güner, Uğur Örmen, Ferhat Terkoğlu, Ufuk Özturgut, Hatice Tijen Öztemir, Alev Ulaşoğlu, Meltem Arıkan, Korkut Yasa, Burak Abacı, Kartal İş, Turgut Aksu, Altuğ Müştak Berker, Burak Sanver, Seçim Köse, Tarkan Yavaş, Ali Suat Kütahnecioğlu, Tolga Horoz, Adnan Tınarlıoğlu, Emre Çalıkoğlu, Bahaettin Selçuk Hazineci, Atilla Menevşe, Mesut Soltay, Muhammed Cihat Gündoğdu, Mehmet Murat Atmaca, Murat Terkoğlu, Gökalp Barlan ve Ersin Alacadağ. Adnan Oktar'ın fahri başkanı olduğu Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü olan ve operasyon başladıktan sonra kayıplara karışan Bahadır Güven ile 3 arkadaşı hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. DGM savcılığı tarafından açılan davadan, dosyaları ayrılan Güven ile diğer 3 kişinin aranmasına devam edildiği bildirildi. Şantaj çetesinin iç yüzü ADNAN Oktar, polisteki ifadesinde kurduğu şantaj şebekesinin sistemini de tüm ayrıntılarıyla anlattı. Oktar, ‘‘Hoca, yani lider ‘Ahmet Abi' kodunu kullanan ben Adnan Oktar, benden sonra yapılanmada ‘İmamlar' dediğimiz örgütü yöneten bir nevi konsey yapılanması vardır’’ diye konuştu. İMAMLAR Çetede, ‘İmamlar' direkt olarak Oktar'a bağlı çalışıyorlar. İmamların başlıca görevi Oktar'ın verdiği talimatları yerine getirmek. Ayrıca gruba eleman temini ve imam seviyesinde olmayan diğer müritleri yönlendirme ve yönetme görevleri imamlara ait. Oktar ifadesinde, ‘‘Erkek imamların bir görevide bana ilişkide bulunmam için kadın ve kız getirmektir. Müritlerimin zengin, zeki, akıllı ve kültür ve güzel kişilerden olmasına özen gösteririm. Bunun nedeni bu şahısların çevrelerinin geniş olması, böylece örgüt olarak daha kısa sürede güçlenmemizi sağlamalarıdır’’ diye konuştu. Oktar'ın ‘konsey üyeleri' olarak adlandırdığı 7 imamın kimlikleri ve özel sorumluluk alanları ise şöyle: 4 Bahadır Güven (siyasi çevreler ile çetenin işlerini takip), Fırat Develioğlu (hukuk-araştırma), Emre Nil (mali işler), Bülent Tatlıcan (yazı işleri ile ilgilenir fikirler üretir), Uğur Örmen ve Ferhat Terkoğlu (sekretarya görevi, kitap yazma çalışmaları, yemek yapma), Timur (mali yardım). BACILAR Bayan imamlar olarak da adlandırılar ‘Bacılar', 4 ayrı evde kalan ve ailelerinden ayrılarak çeteye katılan bayan müritlerden sorumlu olarak çalışıyorlar. Bacılar aynı zamanda Oktar'ın kitap yazma işinde de rol alıyorlar. Örgütlenme içerisinde Bacılar'la herhangi cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Bacılar grubu, Alev Ulaşdoğlu, Meltem Arıkan, Hatice Tijen Öztemir ve Arzu Leman Öztemir'den oluşuyor, CARİYELER Müritler tarafından bulunan kızlar olarak adlandırılan ‘Cariyeler', Adnan Oktar ve İmamlar'la birlikte oluyor. Müritler ve İmamlar'ın cariyelerle ilişkiye girmeleri sırasında bir mürit şahit gerekirken, Oktar'ın aşk geceleri için böyle bir zorunluluk bulunmuyor. Oktar ifadesinde, ‘‘Benim dini anlayışıma göre kadın ve erkek dini nikahlı değilse erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz. Bulunursa zina sayılır. Bu nedenle müritlerim cariyelerle anal veya oral seks yapmak sorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişkiye girince bundan haberim oldu ve kendisi ile 2 sene görüşmedim’’ dedi. Müridin evinde MİT belgeleri DGM Savcısı Ahmet Gürses tarafından hazırlanan 24 sayfalık iddianamede, Adnan Hoca ve çetesinin kimlere, nasıl şantaj yaptıkları tek tek anlatıldı. İddianamede, yapılan baskınlar sırasında bir müridin evinde bulunan Mehmet Ağar'la ilgili MİT Müsteşarlığı tarafından Başbakanlık'a yazılmış gizli bir belge de delil olarak gösterildi. Soruşturmanın Celal Adan'ın İstanbul DGM Başsavcısı Erdal Gökçen'e verdiği şikayet dilekçesinden sonra başlatıldığı bildirildi. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/01/12/171331.asp 5 "Adnan Hoca, Apo kadar tehlikeli" ANAP Meclis Grup toplantısının basına kapalı bölümünde, polisin, kamuoyunda "Adnan Hoca" olarak bilinen Adnan Oktar'ın Silivri'deki çiftliğine yaptığı baskın, tartışma konusu oldu. Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli baskını eleştirerek İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'a yüklendi. Sinop Milletvekili Yaşar Topçu da Pakdemirli'ye destek verdi. PAKDEMİRLİ: 2. DEPREM Pakdemirli, Adnan hocanın çiftliğine baskın düzenlenirken, ANAP İstanbul eski İl Başkanı Eymen Topbaş'ın oğlu Mustafa Topbaş, Doktor Oktar Babuna ve ANAP eski Milletvekili Tevfik Ertüzün'ün 6 kızının evi başta olmak üzere 40 eve polisin yanlışlıkla girdiğini öne sürdü. Polisin bu tavrını, "2. deprem" olarak nitelendiren Pakdemirli, şu iddialarda bulundu: "Topbaş'ın kapıdaki köpeğini bile öldürmüşler. Elinizde mahkeme kararı yok, keyfi olarak evlere girip çıkıyorsunuz. Sonra çıkıp özür dileyeceksiniz. Kabul edilebilir mi?" Pakdemirli, olayın ardından İçişleri Bakanı'na ulaşamadığını da belirterek "Bu bakan, ANAP'ın bakanı değil mi? Böyle yaparak partiyi sıfıra mı indireceğiz? Polis daha önce de ANAP'lı üyelerin de aralarında bulunduğu 15 işadamını aynı şekilde gözaltına almış, sonra bir şey bulamadık diyerek bırakmışlardı. Buna artık dur deme zamanı gelmiştir" dedi. İçişleri Bakanı Tantan, bu iddialar üzerine kürsüye çıkarak, "her şey kurallara göre yapılmıştır" dedi ve şunları söyledi: "Olay yargıya intikal etmek üzeredir. Onun için bu aşamada bir açıklama yapmayacağım. Şu kadarını söyleyeyim, Adnan hocanın yakalanması Apo'nun yakalanması kadar önemli. Bu adam, Apo kadar tehlikeli birisi. Mahkeme safhasında bazı hadiseler ortaya çıkınca, hayrete düşeceksiniz. Ne kadar haklı olduğumuzu göreceksiniz. Bu olay öyle basit bir olay değildir." Tantan, Topbaş'ın köpeğinin polise saldırdığı için öldürüldüğünü anlattı. http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/17/p06.html 7 "Adnan Oktar paranoyak." - Doç. Dr. Sefa Saygılı Uz. Dr. Sefa SAYGILI & Uz. Dr. Mecit ÇALIŞKAN TOPLUMDA ZAMAN ZAMAN SANSASYONLARA NEDEN OLAN MİSTİK HEZEYANLI BİR PARANOYA VAKASI Toplumda zaman zaman sansasyonlara yol açan, mistik hezeyanına yönelik kitaplar yazan, gazetelerde sık yer alan, yüzlerce genci peşinde sürükleyen ilginç bir paranoya vakıası sunulmuş ve literatür ışığında tartışılmıştır. Kimlik: 32 yaşında, erkek, üniversite öğrencisi. Bekar, annesi ile oturuyor. 8 Geliş şekli: Hastanemize DGM tarafından "ümmetçilik propagandası yapmak" suçuna karşı cezai ehliyeti olmadığından TCK'nun 46. maddesi uyarınca muhafaza ve tedavi altına alınması için gönderilmiştir. Yakınması: Sürekli dikkatini toparlayamama, yorgunluk, bitkinlik, sıkıntı gibi şikayetler belirtmiştir. Hastalık öyküsü: Lise son sınıfa kadar ilgili, hareketli veya her şeye meraklı olan hastamız, bu tarihten sonra yalnızlığı tercih eder olmuş. Tek kalınca rahat edermiş . Bu yıllarda dini konulara yönelmiş. Ayrıca okul başarısı düşmüş. 4 yıl geç bitirebildiği ortaöğrenimden sonra kaydolduğu Güzel Sanatlar Akademisi ve ayrılarak akabinde girdiği Edebiyat Fakültesi'nde 2. sınıfa geçememiş. Lise son sınıftayken okuduğu dini bir kitapta "mehdi" konusu ilgisini çekmiş ve kendisi ile benzerlikler kurmuş. Kitapta "mehdi"nin çıkış yeri olarak Istanbul gösterildiğ için, o yıllar Ankara'da ikamet ediyor iken ailesini Istanbul'a taşınmak için ikna etmiş. Hezeyanlı algılamalarının başladığını bu yıllarda görüyoruz. Istanbul Boğazı'nda o sıralarda yanmakta olan Independenta gemisini, kendisinin Istanbul'a taşınmasına Tanrı'nın gönderdiği selam ve işaret olarak yorumlamış. Devamlı mehdilik ile ilgili kitaplar okumaya ve kendini bu bilgilere uydurmaya uğraşan hastamız sakal bırakmış dini kisvelere bürünmü saçını uzatarak ortadan ikiye ayırmış. Bir yandan da mehdiliğini kabul edecek "mürid"ler toplamaya başlamış . 1986 yılına kadar 20 civarında genci etrafında toplamayı başarmış . 1987 yılında bir gazetedeki röportajı sebebiyle tutuklanmış. Avukatının "ruhi durumunun bozuk olduğu, sağlığının sarsılmış bulunduğu, tutukluluk süresinin uzamasının ruhi dengesini ve bedeni durumunun daha ağır ve tehlikeli şekilde etkileyeceği" şeklinde mahkemeye dilekçe vermesi üzerine akli dengesinin araştırılması için Adli Tıp Kurumu Gözlem Ihtisas Dairesi'ne gönderilmiş. Gözlem altındayken, aleyhinde kimlerin bulunduğu sorusunu "Aleyhimde olan esasl ı bir kitle var. Bilmiyor musunuz? Bunların bir kısmı açık bir kısmı gizli. Tam tespit edmedim, esasında. Değişik gruplar. Aralarında benim aleyhimde birleşmiş olduklarını biliyorum, bunu aşağı yukarı farkediyorum. Benim islami yönüm onların işine gelmiyor, ortak hareket ediyorlar. Benden ilerisi için tehlike umuyorlar, aydın kesimde güçlenip rahatlarını kaçıracağımdan korkuyorlar" şeklinde cevaplamıştır. Ayrıca dinin yayılması için görevlendirildiğini, bunu Kuran' ın emirlerine göre yapacağını ifade etmiştir. Sonuçta Adli Tıp Kurumu Gözlem ihtisas Dairesi 2.2.1987 tarih ve 32 nolu raporunda şu karara varmıştır: "Adnan Oktar'ın paranoya denilen akıl hastalığına musab bulunduğu, suçu bu hastalığının tesiri altında işlediği, dolayısıyla suç sırasında ve halen ceza ehliyetinin bulunmadığı , durumunun TCK'nun 46. maddesi içinde müteleasının ve salah hali teesüs edene kadar kapalı bir akıl hastalıkları hastanesinde muhafaza ve tedavisinin gerektiği...." Bunun üzerine 2.3.1987 tarihinde 987/1810 sayılı protokolle hastanemize yatırılan hastamız, taburcu olduğu 17.12.1987 tarihine kadarlık süre içerisinde insight olmaması , devamlı grandiöz ve müstehzi tavırlarda bulunması, hep hezeyanına yönelik mistik düşünce ve faliyetlerini anlatması ile dikkati çekmiştir. Kıyametin,deccal ve mehdinin zuhurunun yakın olduğu, hicri 1500 yılının başlarında geleceklerini anlatmıştır. AIDS' ın kıyamete yakın geleceği söylenen yeraltı hayvanı olduğunu, bir temizlik yapacağını ve sadece ehl-i iman olanların kurtulacağını tekrarlamıştır. Takip edildiği, imalı hareketler ve konuşmalar yapıldığı, MIT'in peşinde olduğu tarzında perseküsyon 9 hezeyanları mevcuttur. Allah'ın varlığını ve birliğini ispatla vazifeli olduğunu, bu vazifesini de eline geçirdiği bir kar tanesi resmi vasıtasıyla yaptığını söylemiştir. EEG'sinde bazı düzensizlikler görülmüşse de, bunlar bir anomaliden bahsettirecek yeterlilikle bulunmamış, normal sınırlar içinde kabul edilmiştir. Psikometrik incelemesinde; "normal üstü düzeye yakın bir zihni başarı gösteren, organisite saptanmayan hastada paranoid bozukluk düşünülmektedir. Agressif içgüdünün çok yoğun olması gerek kişinin kendine gerekse çevresine karşı zararlı olmamasına sebep, tüm enerjisini savunma düzeneklerinde kullanılması ve mistik fikirlere kanalize olması olarak değerlendirilebilir diye düşünülmektedir". Hastalarımıza hastanede nöroletik tedavisi uygulandı ise de hezeyanlarında değişme olmamıştır. Adnan Oktar taburculuğundan sonra oldukça sistematik olan hezeyanına uygun olarak 3 kitap yazarak bastırılmıştır. Bunlardan "Yahudilik ve Masonluk" adlı kitabında,yahudi ve masonlarların kritik her mevkiyi ele geçirerek insanlık aleyhine korkunç faaliyetlerde bulunduklarını ve ancak "mehdi" ile yenileceklerini iddia etmiştir. "AIDS Hastalığı Kuran- ı Kerim'de Geçen Dabbet-ül Arz mı?" adlı ikinci kitabında ise Kur'an-ı Kerim'de kıyamet yaklaştığında ortaya çıkacağı belirtilen Dabbet-ül Arz adlı hayvanın AIDS mikrobu olduğu ispatlama gayreti içindedir. Kıyamete yakın mehdi (yani kendisi) zuhur edeceğinden AIDS hastalığını hezeyanına uygun ve sistematik bir şekilde yorumlamıştır. Üçüncü ve son kitabı olan "Altın Çağ ve Mehdi"de ise; Kıyamete yakın geleceği söylenen (2,8). "mehdi"yi (yani kurtarıcı ) tarif eder. Tarifin, kendisi ile uyuşmasına çok dikkat ettiği özellikle gözlemlenmektedir. Hastamız, kitaplarından da anlaşılacağı gibi, mistik grandiöz hezeyanına yönelik faaliyetine devam etmektedir. Dergiler çıkartmakta, vakıf kurmakta, paneller düzenlenmekte, etrafına topladığı dini bilgiden yoksun gençleri birbiriyle evlendirmekte ve meçhullere doğru sürüklemektedir. AYIRICI TANI VE TARTIŞMA Hastamız bütün hayat hikayesi, müşahede ve muayene bulguları ile paranoid bir psikozun gelişmesini tipik olarak sergilemektedir. Bu psikozun prodromal safhası olarak kabul edilen"Şüphe ve Analiz" döneminde (3,4,12,17) çevresinde sıkılmaya, kalabalıktan tedirgin olmaya ve "yer değiştirme"ye başlamıştır. Güzel Sanatlar Akademisinden Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümüne geçmiş, ancak orada da kendisi ile beraber gelen sıkıntı ve şüpne duygularını bu defa yeni çevresine yansıtmıştır. İki defa muayene edilerek öğrenciliği dondurulmuştur. Gene paranoid psikozların tipik özelliğinden olarak, bir takım yüksek meselelerle meşgul olduğunu iddia eden hastamızın kendi gündelik görevlerini yerine getirmediği, okulda hiçbir sınava girip başarı sağlayamadığı ortadadır. Bütün davranışlarının, faaliyetlerinin hezeyanına uygunluk göstermesi, hezeyanı ile ilgili konularda hafızasının güçlü olması ve ayrıntılarıyla anlatması dikkati çekmiştir. Hezeyanına kuvvetle inanmakta ve çevresini inandırmak için de sayısız deliller bulmaya çalışmaktadır. Hastaneye yatırılmasından Cumhurbaşkanının birtakım sözlerine kadar her konuya; doğal afetlerden gemi yanmasına kadar her olayı yine hezeyanına paralel yorumlanması fark edilmektedir. Bu özellikleriyle de klasik kitaplara geçen paranoya'nın tipik tablosunu göstermektedir (9,10,19). Yazdığı kitaplardan da anlaşılacağı gibi oldukça sistematik, mistik ve grandiöz karakterde mehdilik hezeyanına sahiptir. Grandiöz tipe paranoid bozuklukta %15 oranında rastlandığı bildirilmişse de (3), özellikle doğu kültürlerinde daha sık olduğu kaydedilmiştir (14,20,21). Grandiöz fenomenolojisinin içeriği kültürel çevreyle yakından ilgilidir ve dini içerik en yaygın olanıdır (15). Dini fenomenoju, sadece mevcut din ile kayıtlı değildir. Büyük ölçüde derin, kökleşmiş kültürel faktörler de söz konusudur (16).Ülkemizde de doğu ve islam kültürünün etkisi ile grandiöz hezeyanlara sık rastlanmaktadır. En çok dini özel ve üstün 10 niteliklere sahip oldu ğ una inananlar dikkati çeker (21). Dini içerikli grandiöz hezeyanların en sık görüleni ise "mehdilik" fikridir (5). İslam dünyasında, özellikle kargaşa ve ümitsizliğin hakim olduğu devirlerde "mehdi bekleme" fikri ve "mehdi olduğunu iddia etme" toplumu sarmış yayğınlaşmıştır. Bunlardan oldukça başarı kazananlar da mevcuttur. Sudan'da ortaya çıkan ve "mehdi" olduğunu iddia eden Ahmet adlı kişi 1884 yılında ingiliz'lerle mücadele ederek yönetimi ele geçirmiş ve halifeliğini ilan etmiştir (2,8). Kendisinde dini üstün bir nitelik görerek çevresine taraftar toplayan ve otistik topluluklar oluşturan birçok mistik kişiye bugün de çeşitli ülkelerde rastlanılmaktadır (6,7,11). Bu toplulukların bir çoğunun bilgisizlik, hurafe veya dini fanatizme dayanan psikotik, dissosiatif veya hipnotik durumlar olduğuna inanılmaktadır (6,7). 1978 yılında Guyana'da Halkın Tapınakları mezhebi lideri James Jones ve 1000'den fazla taraftarının kitlevi intiharları ile dikkatler bu grupların üzerine çekilmiştir (6,13). Amerika Birleşik Devletleri'nde buna benzer az veya çok otistik olan yüzlerce dini topluluk bulunmaktadır. Bunlardan Joseph Smith'in (1823-1877) kurduğu Mormon'lar halen 4 milyon taraftara sahiptir (6,7,11). Çevresine taraftar toplayan mistik önderler üzerine yapılan çeşitli araştırmalarda; bu kişilerin kiminin şarlatan,kiminin de hezeyanlı algılamaları olan ve hezeyanına kendi de inanan paranoyaklar olduğu belirtilmektedir (6,11). Gerek servisimizde takip ettiğimiz 9 aydan ve tedaviden yararlanmamasından (18) gerekse taburculuğundan sonraki faaliyetlerinden, vakamızın paranoyak olduğu kanısındayız. 11 'Adnan Hoca çete lideri' Yargıtay, Adnan Oktar ve 17 kişinin yargılandığı davada, yerel mahkemenin zaman aşımından düşme kararını bozdu 'Adnan Hoca çete lideri' Yargıtay, Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu 18 kişi için, davanın zaman aşımından ortadan kaldırılmasına ilişkin mahkeme kararını bozdu. İşte Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin, “Adnan Hocacılar Grubu” davasıyla ilgili kararındaki tespitler: 12 ADNAN OKTAR ÇETE LİDERİ: Adnan Oktar, çıkar amaçlı suç örgütünün (çete) kurucusu ve lideridir. Diğer 17 sanık ise çete lideri ve örgüt için faaliyette bulunan kişilerdir. KARDEŞLER-BACILAR: Örgütteki erkek üyeler ‘kardeşler’, bayan üyeler ise ‘bacılar’ adı altında örgütlenmiştir. Bu kişiler Oktar’ın talimatlarıyla örgütü yönetmektedirler. GAZETECİLERE ŞANTAJ: Sanıklar grupla ilgili yayın yapan gazeteciler hakkında, cinsel sapıklık içinde oldukları, eşlerini pazarladıkları ve uyuşturucu kullandıkları şeklinde incitici ve küçük düşürücü yazılar yazmışlar, fotomontajlı fotoğraflarını resmi kurumlara ve bu kişilerin yakın çevresine göndermişlerdir. Örgüt, gazetecileri yıldırmak suretiyle aleyhlerinde haber yapılmasını engellemeyi, diğer gazetecilere de gözdağı vererek, nüfuz elde etmeyi amaçlamıştır. KÜÇÜK KIZLARA CİNSEL TUZAK: Çete, Oktar’ın belirlediği kurallarla uyguladıkları farklı cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için kızları lüks yaşam tarzıyla etkileyip gruba katmış, ayrılmak isteyene karşı gizli kamera görüntüsü kullanmıştır. ÇETEDEN YARGILANSINLAR: Bu eylemler cebir ve şiddet kullanarak çıkar amaçlı örgüt kurma ve yönetme suçuna girmektedir. Bu suç yönünden 18 sanık hakkında zaman aşımı süresi dolmamıştır. Mahkemenin davanın zamanaşımından düşmesi kararı oy birliğiyle bozulmuştur. Kaldırılan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ana davanın iddianamesinde, Oktar’ın 7-18 yıl, diğer sanıkların ise 6 ay-16 yıl arasında hapsi istenmişti. 9 mahkeme dolaşmıştı Dava, 10 ocak 2000’de İstanbul 1 No’lu DGM’de açıldı. Reddi hakim talebi nedeniyle heyet çeklince, dava 2 No’lu DGM’ye gitti. Bu mahkeme görevsizlik kararı vererek dosyayı 3 No’lu DGM’ye gönderdi. Yasa gereği dava DGM kapsamından çıkarılınca, davaya konu olan suçun geçtiği yerler ve çeşitli nedenler yüzünden 6 mahkeme daha dolaştı. Bu sırada aradan 4.5 yıl geçmişti. Bu kez de yerel mahkeme zaman aşımından davanın ortadan kaldırılmasına karar verdi ve dava Yargıtay’a gitti. http://haber.gazetevatan.com/0/120078/1/Haber 13 “Sende islam‛ı görüyorum.” dediği kızları yatağa düşüren bir Mehdi(!); Adnan Oktar Yakalandığı gece ona ikram edilen kadın Adnan Hoca tarikatını çökerten polis operasyonu yapıldığında Adnan Hoca, o gece müridlerinin sunduğu Elite Model Look finalisti Tuğçe ile birlikteydi POLİS 12 Kasım gecesi Adnan Hoca tarikatına karşı operasyon başlattı. Tarikat evleri bir anda basıldı ve tarikat lideri Adnan Hoca "uygunsuz" bir haldeyken ele geçirildi. Hoca, o gece kendisine sunulan genç bir kızı koynuna almaya hazırlanırken yakalanmıştı. 14 Baskın sayesinde hayatı kurtulan bu genç kız Rüştü Uzel Kız Meslek Lisesi'nde okuyan 19 yaşındaki Tuğçe Doras'dı. Okulun en popüler kızlarından biri olan Tuğçe, Adnan Hoca'nın yatağına giden yola ilk adımı 1998-Elite Model Look Güzellik Yarışması'na katılarak atmıştı. Yarışmanın 23 finalistinden biri olan Tuğçe, kamp sırasında Seçkin Pililer isimli genç kızla arkadaş oldu. Finalde Tuğçe ilk 10'a giremedi ancak Seçkin derece alarak ikinci oldu. İkisi de Gaye Sökmen Ajansı'nda mankenliğe başladı. Arkadaşlıkları daha da sıkılaşmıştı. Bir gün Seçkin, erkek arkadaşından yeni ayrılan Tuğçe'yi yakışıklı, iyi giyimli ve kültürlü erkeklerle birlikte yemeğe götürdü. Ortam hoşuna gitmişti. Buluşmalar sıklaştı. Tuğçe artık geceleri geç saatlerde eve geliyor, cep telefonuyla uzun uzun, gizli görüşmeler yapıyordu. Ailesi huzursuzluğa kapılırken, okuldaki arkadaşları da farkettiler değişikliği. Genç kızın, etek boyu uzamış, din derslerine olan ilgisi artmış, elinden dini kitaplar düşmez olmuştu. Evde de sabah akşam namaz kılıyordu. KADERİ DEĞİŞTİ Tuğçe, birgün annesi ile birlikte Beyoğlu Muammer Karaca Tiyatrosu'nda bir panele katıldı. İşte o gün annesi Tuğçe'nin "Adnan Hocacılar"ın arasına düştüğünü anladı. Ancak, kızını o çevreden kopmaya ikna edemedi. Tuğçe, artık tarikatın dini toplantılarına katılıyor, Seçkin ile birlikte "Kardeşler" denilen grupla görüşüyordu. Sonunda Adnan Hoca'yla tanıştı. Genç kızı Silivri'deki çiftlikte gören Adnan Oktar'ın ilk sözü, "Sende islamı görüyorum" oldu. Ve Hoca, o akşam, Tuğçe'nin Kandilli'deki villada kendisine getirilmesini istedi. Bahadır Güven, Tuğçe'ye Adnan Hoca'ya sunulmak üzere hazırlanmasını söyledi. Tuğçe, Adnan Hoca'nın cariyesi olacaktı. Ancak, polis baskını genç kızı bu tuzağa düşmekten kurtardı. Gözaltına alınanlar arasında Tuğçe de vardı. İlk başta konuşmak istemedi. Ama diğer genç kızların durumunu görünce nasıl bir uçurumun kenarından döndüğünü anladı. Ve tarikatın çirkin yüzünü bir bir anlattı. Özkan ARSLAN-Bekir BATU-Tülay ACAR (SHA) "Çırılçıplak soyup bakıyordu.." TUĞÇE düştüğü tuzağı şöyle anlattı: "KULELİ, Kanlıca, Rasathane, Maltepe ve Dragos'ta evleri, villaları vardı. Bizi buradaki dini toplantılara götürüyorlardı. Bu toplantılarda, Adnan Hoca ve Adnan Hocacılık üzerine bilgiler veriliyor, normal cinsel ilişkinin nikah yapmadan gerçekleşirse zina olacağı anlatılıyordu. Ancak anal ve oral seksin dince sakıncası olmadığı özellikle telkin ediliyordu. BİR genç kızı örgüt evine getiren erkek ilk anal birleşmeyi yapıyor, daha sonra o kızı Adnan Hoca'ya götürüyordu. Kız Adnan Hoca'nın yanında yalnız bırakılır, çırıl çıplak soyulduktan sonra sözde muayene edilirdi. Çekinen kızlara, Adnan Hoca, "Beni doktor gibi gör, çekinme. Ben sağlıklı mısın, diye kontrol ediyorum" derdi. Hoca "olur" verirse, kız tarikatta kalır, aksi halde örgütle ilişkisi kesilirdi." Genç kızın tarikatın içyüzünün aydınlatılmasını sağlayan bu ifadesine, DGM'nin hazırladığı iddianamede de yer verildi. Ve Tuğçe, bir sanıktan çok mağdur olduğu için serbest bırakıldı. Şimdi genç manken, ailesinin onu gönderdiği bir yerde dinlenip, atlattığı tuzağın, son anda uyandığı kabusun izlerini silmeye çalışıyor. Mesleğine ve okuluna döneceği günü bekliyor. 16 ERKEKLE YATTIM Seks kölesi gibi kullanılan kızlardan Ş.E'in itirafları ise ibret verici boyutta. Erdilek, "Örgüt, her ay 200 milyonluk cep harçlığımın 4'te 3'ünü alırdı" diyerek başladığı ifadesini, "Ecir felsefesi, erkeğin cinsel ilişki ile mutlu edilmesini öngörüyordu. Mutlu olan erkek, kardeşinin de mutlu olmasını sağlardı bu 15 felsefeye göre. Yani bir kız, birçok kardeşle birlikte olurdu. Ben 16 erkekle cinsel ilişkiye girdim" diye bitiriyor. Seçkin'in üzüntüsü ONUNLA aynı kaderi paylaşan arkadaşı Seçkin Pililer de benzer yollarda tarikata girmiş. Tarikatın kirli yüzünü polise anlatan Seçkin, ifadesinde Adnan Hocacılar'ın genç kızları kandırma yöntemlerini ayrıntılarıyla anlattı. Buna göre Adnan Hocacılar, üniversite okuyan ya da medyada boy gösteren kızların peşine düşüyor, onlarla ilişki kurup yavaş yavaş tarikata çekiyordu. "Ahmet Abi" Adnan Hoca'nın kod adı ADNAN Oktar'ı, kamuoyu Adnan Hoca olarak tanıdı. Gerçek adı olan Adnan Arslanoğulları, 19 harften oluştuğu için müritlerine 19 rakamının Mehdiliğin habercisi olduğunu telkin etti. Şantaj ve seks tarikatında, aynı zamanda peygamberimiz Hz. Muhammed'in isimlerinden biri olan "Ahmet" ismini kullandı. Müritleri de ona hep "Ahmet Abi" diye hitap etti. Erkek müritleri, tuzaklarına düşürdükleri kızları "Ahmet Abi"lerine götürdüler. Bazı yazı ve özellikle masonluk ile islami konulardaki kitaplarını ise "Harun Yahya" kod adını kullanarak yayımladı. Kendisine önce Ahmet adını yakıştıran ve Mehdiliğini ilan eden Adnan Oktar'ın "Harun Yahya" takma adı ise Hz. Musa ve Hz. İsa'nın yardımcılarının adlarından oluşuyor. "GÜZEL GÖĞÜSLERİ VAR" Emre Çalıkoğlu ile U. Sait Örmen ve Sevil konuşması: - Yengenizi misafir etmek için elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz. - Ondan sonra biraz önce de kendisini Ahmet Abi ile tanıştırdık. - Naber? - İyidir, senden naber? - Sen Abi'ye mi gittin? - Evet ama kalbim, öne, ondan şeyimden çıkacaktı. - Göğüslerime falan baktı, çok güzel göğüslerin var dedi. - ...göbeğimi çok beğendi, ne güzel göbeği var bunun böyle, badem göbekli dedi, ben oradan kalktım böyle. - Kalktın mı? - Evet. - Niye? - Çok hoşuma gitti söylediği şey. Fırat Develioğlu ile Kemal Koç ve Bahadır Güven konuşması: - Gitti mi, beğendi mi Ahmet Abi onu? - Kalın karı o ya. http://arsiv.sabah.com.tr/2000/01/15/m05.html 16 Adnan Oktar ve çetesi hakkında açılan davalar sinsice zaman aşımına uğratılmış Zaman böyle aşıldı! Adnan Oktar'ın 34 sanıkla birlikte yargılandığı dava, "reddi hâkim", "yetkili mahkeme" ve "suç yerinin neresi olduğu" tartışmaları arasında 10 mahkeme dolaşırken yargılamaya "zaman" kalmadı Lube Ayar Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar'ın 34 sanıkla birlikte yargılandığı "Tehditle menfaat sağlamak", "Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek" suçlarından 7 ile 18 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle yargılandığı dava, "reddi hâkim", "yetkili mahkeme" ve "suç yerinin neresinin olduğu" 17 tartışmaları arasında 10 mahkeme dolaştığı için "zamanaşımı"ndan düştü. 10 Ocak 2000'de başladı Sanık avukatları 10 Ocak 2000'de başlayan yargılama sürecinde davanın görüldüğü tüm mahkemelerde "reddi hâkim" talebinde bulunarak zaman kazandı. Sanık avukatlarının, eski Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) zamanaşımını düzenleyen maddelerindeki, 'yargı yerinin değişmesi nedeniyle verilen görevsizlik kararı zamanaşımını kesmez' hükmünü dikkate alarak yaptıkları girişimler böylece amacına ulaştı. Kaldırılan 1 No'lu DGM'den yola çıkıp üç DGM mahkemesinden geçen dava DGM'lerin kapatılmasının ardından İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ne geldi. Sanık avukatlarının, 'suç yerini' gerekçe göstererek yaptıkları itirazlar üzerine, dosya dolaşmaya başladı. Mahkeme olayların Silivri'deki villada geçtiği gerekçesiyle dosyayı Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Bu mahkeme ise, olayların Oktar'ın Beykoz'daki villasında geçtiğini belirterek, dosyayı Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi'ne yolladı. Olay yerine ilişkin kargaşanın çözümlenmesi için dosya ikinci kez Yargıtay'a gitti. Yargıtay ise yargılama görevinin İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde olduğunu belirterek, dosyayı iki yıl önce yolculuğuna başladığı yere gönderdi. Dosya geri geldiğinde sanık avukatları tekrar mahkeme heyetinin reddini istedi. Dosyanın son durağı olan 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise, davayı zamanaşımından düşürdü. Bu dava bitmiştir İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdener Yurtcan, şöyle dedi: "Sık mahkeme değiştirilmesi yargılamada ender rastlanan bir durum olduğu için, zamanaşımını kesme yönünden yasalara bu şekilde norm konulmuyor. Yasalarda açık açık belirtilmesi gerekir. Yeni TCK'da da böyle bir değişiklik yok. Ancak, 5 yıl olan zamanaşımı süresi, 8-12 yıla kadar uzatıldı. Bu da devletin bireye sözüdür. 'Sen bir suç işlersen, ben bu süre içinde seni yakalarım, yargılarım, suçluysan bunu kanıtlarım ve cezalandırırım. Bunu yapamazsam, yakanı bırakırım gidersin' demektir. Fakat, uzatılan bu zamanaşımı süresi, yeni TCK'nın yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005'ten sonra açılan davalar için geçerli olacak. Bu nedenle Adnan Hoca davası artık bitmiştir." 'Adnan Hoca' davası nedir? Davanın iddianemesine göre, Oktar'a bağlı iki konsey bulunuyor. Erkeklerden oluşan '7 İmam Kardeş' ve kadınlardan oluşan '3 İmam Bacı' adındaki bu gruplar, Oktar'ın siyasetçiler, bürokratlar ve sosyetenin ünlü isimleriyle bağlantısını sağlıyorlar. 40'a yakın ev ve villada ikamet eden örgüt üyelerin kandırdığı genç kızlar, Oktar'ın 'cinsel sömürü düzeni'nin kurbanı oluyorlar. Üniversiteli kızlar dışında, örgüte seks amacıyla sokulan ünlü manken ve sanatçıları ise kendi aralarında 'motor' olarak adlandırıyor. Sanıklar, bu kişilerle cinsel birliktelikleri sırasında gizli kamerayla çektikleri görüntüleri 'tehdit' unsuru olarak kullanıyor. Adnan Oktar dosyasının 5 yıllık serüveni 18 30 Kasım 2005 Çarşamba http://www.milliyet.com.tr/2005/11/30/guncel/gun00.html 19 Adnan'cıları tam iki bin polis bastı Nihayet En büyük şantaj çetesine geceyarısı darbesi 2000 polis aynı anda 45 evi bastı DGM'nin isteği üzerine polisin şok baskınına uğrayan Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı Adnan Oktar, yani nam-ı diğer Adnan Hoca ve 75 müridi gözaltına alındı. Adnan Hoca'nın ve müritlerinin evlerinde yapılan aramalarda, ünlü isimlere şantaj için hazırlanmış çok sayıda video kaseti, fotoğraf ve belge ele geçirildi, bilgisayarlara el konuldu. 20 İSTANBUL'da önceki geceyarısı, DGM'nin talebi üzerine Adnan Hocacılara yönelik çete operasyonu düzenleyen polis, şantaj ve tehdit şebekesi kurmakla suçlanan Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı Adnan Oktar ve 75 müridini gözaltına aldı. Yaklaşık 2000 polisin katıldığı operasyonda, 45 ayrı adrese aynı anda baskın yapıldı. Birbirleriyle haberleşme fırsatı verilmeden gözaltına alınan alınan Bilim Araştırma Vakfı üyelerinin evlerinde yapılan aramada, ünlü isimlere şantaj için hazırlanmış çok sayıda video kaseti, fotoğraf ve belge ele geçirildiği, bilgisayarlara el konulduğu bildirildi. SEKS TUZAĞI KURMUŞLAR Adnan Hoca ve müritlerinin, son dönemde eski İstanbul Valilerinden biri ile yine İstanbul'da görev yapmış eski bir emniyet müdürüne seks tuzağı kurdukları iddia edildi. Her 2 bürokrata da kadın yollayıp, sevişirken gizli kameralarla aldıkları görüntülerle şantaj yaptıkları öne sürüldü. Hocacıların, zengin ailelerin kızlarını da, kendilerine ait lüks yatlarda seks tuzağına üşürüp çıplak fotoğraflarını çektiklerini, bu fotoğraflarla ailelerine şantaj yaptıkları bildirildi. Adnan Hoca'nın müritlerinin, geçtiğimiz eylül ayında Ceylan İntercontinental Otel'de tartıştıkları DYP İstanbul Eski İl Başkanı ve Milletvekili Celal Adan'ın 14 yaşındaki çocuğunun arkadaşlarının ev adreslerini tespit ettikleri, babasıyla ilgili iftira dolu mektuplar gönderdikleri ileri sürüldü. TORBALAR DOLUSU BELGE Bilim Araştırma Vakfı Başkanı Tarkan Yavaş, Sekreter Adnan Tınarlıoğlu, Vakıf sözcüsü Bahadır Güven, yönetimde görevliÖzgür Polat, Fırat Develioğlu'nun da gözaltına alındığı operasyonların, vakfın Türkiye genelindeki üyelerine yönelik de sürdürüldüğü, bu nedenle başka illerde de gözaltına alınanlar olduğu öğrenildi. Vakıf üyelerinin kullandığı Silivri Fenerköy'deki Pembe Köşk adlı çiftliğe de dün sabah saatlerinde baskın yapıldı. 40 dönüm ormanlık arazi üzerindeki, atların, ahırların bulunduğu çiftlikteki torbalar dolusu belgeye el konuldu. Bu arada operasyonu haber alarak yurtdışına kaçmaya çalışan bir kişinin de Atatürk Havalimanı'nda gözaltına alındığı öğrenildi. ADNAN HOCA EMNİYET'TE DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e 20 Kasım 1999 tarihinde Ankara Atatürk Spor Salonu'nda yapılacak büyük kongre öncesi destek kararı alan Bilim Araştırma Vakfı'nın Fahri Başkanı,Adnan Hoca lákaplı Adnan Oktar'ın, Kandilli sırtlarındaki 30 dönüm arazi üzerindeki evini, önceki gece 03.00 sıralarında Terörle Mücadele ile Organize Suçlar ve Silah kaçakçılık Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekipler bastı. Evin çevresinde 30 kadar polis güvenlik önlemi aldı. Adnan Oktar'ın saray yavrusu gibi evinde arama sabaha kadar sürdü. Gözaltına alınan Adnan Oktar,sabah saatlerinde önce Beylerbeyi'ndeki Sabancı Polis Karakolu'na, ardından da 09.00 sıralarında Vatan Caddesi'ndeki Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. DİSKETLER İNCELENİYOR Bilim Araştırma Vakfı'nın Fatih'teki merkezinden ve üyelerin evlerinden elde edilen dosya, kitap, kaset ve disketlerin de incelenmesine başlandı. Vakıf Başkanı Adnan Oktar ile diğer üyelerin avukatları da sabah saatlerinde geldikleri Emniyet Müdürlüğü'nde, müvekkilleri hakkında bilgi edinememekten yakındılar. Çok sayıda avukat, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde girişimlerini sürdürürken, şu ana kadar henüz bir sonuç alamadılar. Bu arada, Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'nün bulunduğu B Blok'taki girişte bekleyen basın mensupları da, bu operasyon çerçevesinde dışarı çıkarıldı. Basın mensuplarının, tekrar içeri girmemeleri için B Blok önüne bir çevik kuvvet birimi yerleştirildi. Gözaltında 21 Şok baskında gözaltına alınan Adnan Hoca lakaplı, Adnan Oktar'ın başı dertten kurtulmuyor. İstanbul DGM tarafından Ümmetçilik propagandası yaparak milli duyguları zedelemekle suçlanan Adnan Oktar 1986 yılında tutuklandı. 10 ay cezaevinde yattı. Adnan Oktar, 8 Temmuz 1991'de, İzmir Altınyunus'ta gözaltına alındı. Polis gözetiminde İstanbul'a getirilen Adnan Hoca'nın Ortaköy'deki evinde arama yapıldı. Kütüphanesinde jelatin kağıdına sarılı olarak 4 gram kokain bulundu. Adnan Oktar, İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi'nde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Hakkında, uyuşturucu madde kullanmak suçundan İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Mahkeme aşamasında, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu'ndan gelen raporla, Adnan Hoca'nın kanında 5 miligram kokain artığı bulunduğu ortaya çıktı. 1993 yılında delil yetersizliğinden beraat etti. Kapalı Zarf operasyonu İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, Adnan Hocacılar'a yönelik baskınlarda, terör operasyonlarında kullanılan ve 'Kapalı Zarf' adı verilen yöntemi uyguladıklarını açıkladı. Hasan Özdemir'in, Türkiye'deki gelmiş geçmiş en büyük çete operasyonu olarak nitelediği baskınlar başlamadan önce, adreslere gidecek amirlerle çok gizli bir toplantı yapıldı. Operasyonu yönetecek amirlere, gidecekleri adresler kapalı zarflar içinde teslim edildi. Zarfları, operesyon başlamadan yarım saat önce açmaları için amirler uyarıldı. Birimlerin başındaki amirlerin, operasyon başladıktan sonra birbirleriyle telsiz ve telefon görüşmeleri yapması da kesinlikle yasaklandı. 02.30'da operasyon başlatıldı. Zarfları açan birim amirleri, kendilerine verilen adreslere baskın düzenlediler. Operasyonun duyulmaması için, gözaltına alınan kişilerin, yakınlarıyla görüşmelerine izin verilmedi. İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, geceyarısı baskınlarını, ‘‘İstanbul halkı için yaptığımız en önemli operasyon. Bunlar bir çete. Vatandaşın, çoluğunu çocuğunu şantajla kaçırıyorlardı. Bir yılan haline gelmişlerdi. İstanbul'un kangreniydiler’’ diye değerlendirdi. Adnan Hocacılar'ın mağdur ettiği kişilerin şantaj nedeniyle şikáyetçi olamadığını öne süren Hasan Özdemir, ‘‘Şikáyetçi olsunlar. Kimliklerini kesinlikle gizli tutacağız’’ sözü verdi. 3.5 saat arayıp 1 poşet götürdüler Polis, 03.00 sıralarında, lösemi hastası olan ve başlattığı kan bağışlama kampanyasıyla gündeme gelen Doktor Oktar Babuna'nın Erenköy Yeşillik Sokak 5 Numara'daki evine de baskın düzenledi. Polisler, 3.5 saat süren aramadan sonra ellerinde bir poşetle evden ayrıldılar. Polis ekiplerinin evden ayrılmasından sonra basın açıklaması yapan Doktor Oktar Babuna, ‘‘Evime gelen polisler çok kibar ve iyi davrandılar. Onlar bizi çok sevdiklerini söylediler. Böyle bir uygulamanın neden yapıldığını kendilerinde anlamamış. Ama ben dindar ve muhafazakár bir insanım. Geceyarısı bu şekilde evime girilmesini hiç de doğru bulmuyorum. 75 yaşındaki babam, bu ani geliş nedeniyle rahatsızlandı. Babama ait konferans dialarına ve bazı dini kitaplara el koydular. Bu konuyu devlet büyüklerimize kadar ileteceğim’’ dedi. Polisin ifadesini almadığını da belirten Dr. Babuna, evine yapılan baskının Bilim Araştırma Vakfı üyelerinin evlerine yapılan baskınla ilgili olduğu yolunda duyum aldığını da belirterek, ‘‘Ben Bilim Araştırma Vakfı'na üye değilim. Adnan Oktar'la topu topu bir iki kez görüştüm. Ama dindar ve muhafazakár bir insan olduğumu daha önce de belirtmiştim’’ dedi. Müritlere kelepçe Çizgi ötesi şık giyinen, parlak ceketlerinin altından, Smith Wesson tabancalarının kabzası şişkinlik yapan Adnan Hoca'nın yakışıklı müritleri, önceki gece düzenlenen en büyük çete operasyonuyla yakalandılar. Bilim Araştırma Vakfı'nın en çok tanınan üyelerinden, vakfın sözcüsü Bahadır Güven (eli silahlı), dün gözaltına alınan 75 kişinin arasındaydı. Vakfın Genel Sekreteri Adnan Tınarlıoğlu (solda 22 üste), eski başkanı Ufuk Zeytinoğlu, eski manken Gülay Pınarbaşı, Halil Müftoğlu, Burak Abacı, sabaha karşı, ellerine kelepçe vurularak, Vatan Caddesi'ndeki Emniyet müdürlüğü'ne getirildiler. Adnan Hocacılar: Masonların komplosu ADNAN Hoca olarak tanınan, Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı Adnan Oktar ve vakıf üyelerinin evlerine önceki gece düzenlenen baskınlar, Bilim Araştırma Vakfı'nca ‘Hukuksuz’olarak nitelendirildi. Vakfın gönderdiği yazılı açıklamada şöyle denildi: ‘‘BAV, kurulduğu 1990 yılından bu yana Türk milletini bölücü ve komünist akımlara karşı fikri yönden bilinçlendirmektir. Dolayısıyla BAV'ın hizmetlerinden rahatsız olanlar, ancak bu hedeften rahatsız olan çevrelerdir. Bunlar özellikle bir kısım komünist odaklar ve masonik mahfillerdir. Özellikle vakfın komünist ideolojinin temeli olan Darwinizm'in geçersizliğini Türk toplumuna duyrmayı amaçlayan faaliyetleri bu odakları ciddi biçimde rahatsız etmiştir. ’’ 13 Kasım 1999 Cumartesi Hürriyet http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/13/156483.asp 23 Mikro kameralı seks tuzakları uzmanı: Adnan Oktar Hürriyet Gazetesi yıllar önceki bir haberinde Adnan Oktarı deşifre etmiş. Bakın o haberde neler yazıyor. Haberin adı: Adnan henüz iyileşmedi Adnan Hoca'nın annesi Mediha Hanım 1988'de Zaman Gazetesi'ne şöyle diyordu: Türkiye'yi tehdit eden Adnan Hoca fay hattı, 12 Kasım Cuma sabahı, Düzce Depremi'nden 16 saat önce, polisin 'Kapalı Zarf' operasyonuyla kırıldı. Kandilli'deki, Silivri'deki, saray görkemli yaşantıları. Trilyonluk servetin karanlık tarafları. Müritlerin silahları. Politikacılara, işadamlarına, gazetecilere yönelik şantajları. Mikro kameralı seks tuzakları. 24 Enkaza dönen genç kızları. Cemaat içinde, oral-anal ilişki fetvaları, Adnan Hoca Depremi'nin artçı şoklarıydı. ÖNCÜ SARSINTILAR Adnan Hoca Depremi'nin gelişi, 80'li yıllarda öncü sarsıntılarla sinyallerini vermişti. Annesi Mediha Hanım, 10 Nisan 1988 tarihli Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajda, '...Adnan’ım henüz tam iyileşmedi. Hastadır o' deyip, dikkatleri oğlundaki ruhi bozukluğa çekmiş, açık açık olmasa da 'Deprem geliyor''a getirmişti sözü. Adnan Oktar, annesi Mediha Hanım'ı hiç haksız çıkarmadı. Aynı yıllarda bir röportajında, kendisini çok döven üvey babasının acılar içinde öldüğünü söylerken, hem ruhundaki çatlaklara açıklık getiriyordu. Hem de kendisinde toplanan olağanüstü güçlerin altını çiziyordu ki, bu manevranın altında mehdiliğini ilan etme hazırlıkları yatıyordu. 19'UN UĞURU Adnan Hoca 19 rakamının uğuruna inanıyordu. Gerçek adı Adnan Arslanoğulları, 19 harften oluşuyordu. Ve bu 19'un Mehdiliğin habercisi anlamını taşıdığını iddia ediyordu. Zamanla müritlerine, kıyametin yaklaştığını, Mehdi'nin ortaya çıkmak üzere olduğunu telkin etmeye başladı. 27 Mart 1988 tarihli Nokta Dergisi'nde, Mehdi konusuna, kendince usturuplu yaklaştı: Nokta: Geleceği söylenen Mehdi'nin fiziksel özellikleri nelerdir? Adnan Oktar: İkiyüze yakın alamet sayılıyor. Mesela, orta boylu, geniş alınlı, kaşı kavisli gibi. Nokta: Yaş söyleniyor mu? Adnan Oktar: Rivayetlere göre 30-40 yaşları arası deniyor. Nokta: Siz Mehdi misiniz? Adnan Oktar: Ben Peygamber Efendi'mizin neslinden değilim. Çocuklara alametlerden söz edince beni Mehdi sanmışlar. GÖZÜ DOLMABAHÇE SARAYI'NDA Aynı dönemlerde Adnan Oktar, Mehdi'nin sarayda oturacağının yazıldığını söyler. Kendisinin de Dolmabahçe Sarayı'nda oturacağını iddia eder. Poliste verdiği ifadesinde, Mehdilik konusundaki cevapları dikkat çekici: 'Seneler önce Mehdilik konusunda bir kitap yazdım. Ancak hatayı bu kitabı yazmakla yaptım. Çünkü dini konularda derinliğine bilgim yoktu. Arapça'yı bilmem dolayısı ile zaten gerek Kuran-ı Kerim'de, gerekse hadislerde, dünyanın sonunda Mehdi'nin dünyaya geleceği belirtilmiştir. Ben de bu inançlar neticesinde çalışmış olabilirim. Fakat, hadislerde bahsedildiği gibi Mehdi'nin sakallı, alnı geniş, ufak burunlu olduğu ima edilir. Ben de fiziken buna benzediğim için müritler tarafından benzetme yapılabileceği kanaatindeyim. Fakat bu konular eskilere dayanır. Sonradan bu inançlardan vazgeçtik. Adnan Hoca, polis ifadesinde, bir zamanlar kendini Mehdi saydığını inkár etmez. Mehdi'nin tarifini, kendi fiziksel görüntüsünü ve yaşını örnek olarak verir. Hem dini bilgisinin zayıflığı nedeniyle böyle bir yanlış fikre kapıldığını söylerken hem de Arapça Kuran-ı Kerim ve hadisler okuduğuna dikkat çeker. ARAPÇA BİLMİYOR Oysa aynı sorgunun bir başka bölümünde şunları söyler: .'Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım.' 25 Hangisi doğru? Adnan Oktar'ın hafızası, bir saatlik sorgulamada, söylediği yalanları hatırlayacak kadar kuvvetli değildir. Adnan Oktar şeriat konusundaki görüşlerini 2 Haziran 1986 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde açıklar: 'Kuran-ı Kerim'de yazdığı biçimdeki şeriata taraftarım tabii.' Hilafet konusunda ise 30 Nisan 1986 tarihli Bulvar Gazetesi'ne görüş bildirmiş: HALİFEYİ HALK SEÇMELİ 'Halifeliğin kaldırılmasına gerek yoktu aslında. İslámiyette halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.' Nurculuk hakkındaki görüşlerini 27 Ocak 1988 tarihli Zaman Gazetesi'nde anlatır: 'Cereyanlardan, mesela Nurculuk bizi çok etkileyen, çok beğendiğimiz bir akımdır. Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri'ni çok takdir eder ve eserlerinden yararlanırız. Bediüzzaman da bizim üstadımızdır. Mürşidimizdir.' Kıbrıslı Şeyh Nazım Kıbrısi, İstanbul'a geldiğinde Adnan Oktar'ın adamları ile görüşür. HOCA'YA ŞEYH DESTEĞİ Şeyh Nazım da Adnan Oktar'a 21 Ocak 1989 tarihli Güneş Gazetesi'nde yayınlanan röportajında destek verir: 'Allah ile arasında ne gibi bir rabıta olduğu belli olmaz. Belki bir icabat saatinde dua eden olur, başlarına bir felaket gelir. Onun için Adnan Hoca ile uğraşılmasını tavsiye etmem. Bundan sonra da uğraşanlara bir felaket geleceğini haber veririm. Çünkü ben de bazı şeyler bilirim. Maneviyat yolunda bazı haberlerim olur. Haber verirler.' Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç vakittir. Abdest almadan namaz kılmak vaciptir. Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır. Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım. Adnan Oktar İslámiyet’te halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.' Adnan Oktar Kod adı: Harun Yahya Babası Yusuf Efendi'ydi. Annesi Mediha Hanım. 2 Şubat 1956 yılında Ankara'da doğdu. Babasını küçük yaşta kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ortaokulu Cebeci'de, liseyi Kurtuluş'ta okudu. Liseden sonra özel bir dershaneye gitti. 1979 yılında İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari bölümüne girdi. Bir süre sonra okuldan ayrılan Adnan Oktar, İstanbul Üniversitesi 26 Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü'ne girdi. Bu okulu da yarım bıraktı. Kandilli'deki, Dolmabahçe Sarayı yavrusu evine taşınana kadar, Ortaköy Dereboyu Caddesi'ndeki evde annesi ve anneannesi ile birlikte yaşadı. Asıl soyadı Arslanoğulları'dır. Bazı yazı ve kitaplarında Harun Yahya adını kullanır. Bu takma ad, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın yardımcılarının adıdır. Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç rekáttır. Abdest almadan namaz kılmak vaciptir. Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır. Adnan Hoca müritlerinin arasında ünlü isimlerin bulunmasına özel bir itina gösterir.Bu yüzden şantaj dahil her yola başvurmaktan çekinmez. Yukarıda Ahu Tuğba ile görüşürken çekilen fotoğrafı bu durumun kanıtlarından biri. Gülay Pınarbaşı’nın Adnancılar’a katılma macerası da pek tantanalı geçmiş. Kamuoyu günlerce bu ünlü mankenin kapanmasıyla meşgul olmuştu http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/24/158846.asp 27 İntihar mı cinayet mi? Adnan Oktar'ın müridi öldürüldü mü, intihar mı etti? İntihar mı cinayet mi anlaşılamadı gitti Yıl 1988. Tayfun Baban, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi 2. sınıf öğrencisi. Babası da aynı üniversitede: Matematik Profesörü Ertan Baban. Yakışıklı Tayfun, İstanbul gece hayatının popüler delikanlılarından. Seren Serengil, Ceylan Tecimer, Nadir Ermiş gibi ünlülerle arkadaş. 4 Haziran Cumartesi gecesi Fuat Yılmaz, Arzu ve Aslı Ermiş’le birlikte Fenerbahçe’de buluşup Yeniköy’deki bir pizzacıya gittiler. Şamdan’da sabahın erken saatlerine kadar eğlendiler. Grup, Tayfun’u Caddebostan Sahili’ndeki evine bıraktı. Derken, büyük bir tesadüf eseri Alman Lisesi’nden arkadaşları, Tayfun’u kendi otomobiliyle Boğaziçi Köprüsü’nde gördü. Hem de otomobilinden inip kendini Boğaz’ın sularına 28 bırakırken... Tayfun’un cesedi bir türlü bulunamadı. O dönemde Boğaziçi Köprüsü’ne güvenlik kameraları yerleştirilmemişti. Dolayısıyla tanık ifadeleri, görüntülerle doğrulanamıyordu. Babası oğlunun intihar ettiğine hiç inanmadı. Çok yakın arkadaşlarından bazılarının Adnan Hoca müridi olduğunu, oğlunu bu grubun öldürmüş olabileceğini iddia etti. Babası hayatını oğlunu bulmaya adadı. Ancak kalbi bu üzüntüye dayanamadı ve oğlunun kayboluşundan iki yıl sonra durdu. Emniyet ve savcılık, Tayfun’un intihar ettiğine kanaat getirdi ve kapanan dosyası adliye arşivindeki binlerce tozlu dosyaya eklendi. 05/12/2004 Hürriyet 29 Adnan Oktar'ın Gizli Kameralı Seks Tuzaklarında Kullandığı Mikro Kamera Uzmanını Kim Öldürdü/Öldürttü? Adnancı'ya kurşun Adnan Hoca'nın gizli kamera uzmanı olan adamı Serkan Ciminli, kimliği belirsiz 2 kişinin saldırısı sonucu Bebek'te öldürüldü. Ciminli'nin kız arkadaşının da yaralandığı olayla ilgili ‘‘Piç Mahmut'' lakaplı Ramazan Oruç'un arandığı bildirildi. Adnan Hoca' olarak tanınan Adnan Oktar'ın en yakınındaki adamlarından biri olan elektronik uzmanı Serkan Ciminli, önceki gece Bebek'te 2 kişinin silahlı saldırısı sonucu öldü. Yanında bulunan kız 30 arkadaşı Ebru Akyüzalp'in de yaralandığı saldırıdan sonra saldırganlar yaya olarak kaçtı. Polis olayla ilgili çok yönlü soruşturma başlatırken, Ciminli'nin de üyesi olduğu Bilim Araştırma Vakfı yöneticileri, ‘‘Serkan vatanına miletine bağlı milliyetçi bir insandı. Bu saldırı, şahsına değil, vakfımıza yapılmış bir saldırıdır. Kendisi şehidimizdir. Bu saldırılar bizi mücadelemizden alıkoyamaz'' dediler. KURŞUN YAĞMURU Pendik, Tepeören Köyü'ndeki motor dişlisi üreten Remas Fabrikası'nın sahiplerinden olan makine mühendisi Serkan Ciminli, önceki gece saat 23.00 sıralarında, kız arkadaşı Ebru Akyüzalp'i, oturduğu Küçükbebek Caddesi 46/4'teki evine götürdü. Ciminli ve Akyüzalp, 34 NJ 639 plakalı 5.20 lüks BMW otomobilden inerken aniden ortaya çıkan iki kişiden biri silahını çekerek yaylım ateşi açtı. Belindeki tabancayı çekmeye fırsat bulamadan kurşunlara hedef olan 30 yaşındaki Serkan Ciminli, otomobilinin kapısının önüne yığılırken, 24 yaşındaki Boğaziçi Üniversitesi mezunu Ebru Akyüzalp de yaralandı. Saldırganlar Bebek yönüne doğru koşarak uzaklaştı. Daha sonra bir otomobile binen saldırganlar izlerini kaybettirdi. Silah sesleri üzerine olay yerine koşanlar,Ciminli'yi, kanlar içinde yerde yatarken, bacağından yaralı olan Akyüzalp'i de sinir krizleri geçirirken buldular. Boynuna, sırtına ve karnına isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Ciminli, hastaneye kaldırılamadan olay yerinde yaşamını yitirdi. Bacağına isabet eden kurşunla yaralanan Akyüzalp ise Özel Levent Hastanesi'ne kaldırıldı. Kurşun yağmuru sırasında yakındaki bazı otomobillere de mermi isabet etti. Olay yerine gelen polisler, ölen gencin adının önce 'Mutlu Memişoğlu' olduğunu söylediler. Ancak daha sonra 'Adnan Hoca'nın fahri başkanı olduğu Bilim Araştırma Vakfı üyesi Serkan Ciminli olduğu açıklandı. Olay yerinde yapılan araştırmada, 9 milimetre çapında 10 adet boş kovan bulundu. Ayrıca, Ciminli'nin üzerinden de 7.65 milimetre çapında Browning marka bir tabanca çıktı. AMELİYATA ALINDI Şarkıcı Emrah'ın klibinde oynayan ve bir reklam ajansında çalıştığı öğrenilenAkyüzalp, Özel Levent Hastanesi'nde yapılan ilk tedavinin ardından, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevkedildi. Bilgi vermekten kaçınanAkyüzalp'in, kendisine olayla ilgili bilgi sorulduğunda kahkaha atarak gülmesi dikkat çekti. Daha sonra sakinleşen genç kız ve olayı duyar duymaz hastaneye koşan annesi ve babası Avukat Necdet Akyüzalp, Ciminli'yi tanımadıklarını söylediler. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu tarafından ameliyata alınan Ebru Akyüzalp'in dizinin üzerine isabet eden kurşun çıkarıldı. PİÇ MAHMUT ARANIYOR Ciminli'nin geçen yıl Fenerbahçe'de otomobilinin içindeyken kurşunlandığı, şans eseri yara almadan kurtulduğu öğrenildi. Bu kurşunlama olayının ardında,Ciminli'nin 1992 yılında 8.5 ay boyunca gizli kamera ve elektronik aletlerle takip edip, sonunda silahlarla polise yakalattığı 'Piç Mahmut' lakaplı Ramazan Oruçolduğunun sanıldığını belirten polis yetkilileri, Bebek'teki olaydan sonra, peşine düştüler. 1992 yılında silah satmak isterken suçüstü yakalanan, üzerinde ve evinde biri Uzi, 8 silah bulunan Oruç, İstanbul 3 No'lu DGM'ce 6 yıl 10 ay 15 gün ağır hapis ve 618 bin lira para cezasına çarptırılmıştı. Bir süre cezaevinde tutuklu kalanOruç'un daha sonra tahliye edildiği bildirildi. Bahadır Güven: Koruma istemiştik Serkan Ciminli'nin ölmeden önce birçok silah ve uyuşturucu kaçakçısını ihbar ederek yakalattığını söyleyen arkadaşı Bahadır Güven, daha önce birlikte saldırıya uğradıklarını bu nedenle koruma talebinde bulunduklarını söyledi.Güven, şunları anlattı: ‘‘Bundan 5 yıl kadar önce toplu silah kaçakçılığı yapan çevresinde 'Piç Mahmut' olarak da tanınan Mahmut Ramazan Oruç'u polise ihbar ederek yakalanmasını sağladı. Mahmut ve adamları, serbest kaldıktan yaklaşık 4 ay sonra Fenerbahçe'de Serkan'la bana pusu kurup ateş açtılar. Oradan yara almadan kurtulmayı başardık. O olaydan sonraSerkan ile ben koruma talebinde bulunduk. Bana koruma verilirken,Serkan'a verilmedi. Bu olaydan yaklaşık 2 yıl sonra Serkan'a bu hain pusu kuruldu'' dedi. Serkan Ciminli'nin sürekli ölüm tehditleri aldığını da belirtenGüven, ‘‘Yaklaşık 1 hafta önce Emniyet Müdürlüğü'ne dilekçe vererek koruma talebinde bulunmuştu. Tahriklere kapılarak hukuk dışı yollara yönelmemize imkan yok. Polisin konuya titizlikle eğildiğini biliyoruz. Verdiğimiz bu şehit, camiamızın çalışmalarını daha da şevkle 31 yürütmesini sağlayacaktır'' dedi. O bizim şehidimiz Olaydan sonra, Adnan Hoca'nın müridleri olay yerine akın etti. Bilim Araştırma Vakfı yöneticilerinden Bahadır Güven, yaptığı açıklamada, Ciminli'yi 'Şehit' olarak niteledi. Ciminli'nin bir süredir tehdit telefonları aldığını kaydeden Güven, ‘‘Serkan vatanına miletine bağlı milliyetçi bir insandı. Bu saldırı, şahsına değil, vakfımıza yapılmış bir saldırıdır. Kendisi şehidimizdir. Bu saldırılar bizi mücadelemizden alıkoyamaz. Bu cinayetin hesabı, devletin yetkili mercileri tarafından sorulacaktır. Gereğinin yapılacağına inanıyoruz. Çok üzgünüz'' dedi. Gizli kamera uzmanıydı Adnan Hocacıların sadece CIA ve MOSSAD gibi gizli servislerde bulunan son derece gelişmiş elektronik aygıtlar, kravat iğnesi büyüklüğünde video kameralarla gelişmiş ses alma cihazlarını kullandıkları daha önce kamuoyuna yansıyan olaylarda ortaya çıkmıştı. Adnan Hoca grubunun, düşmanlarını etkisiz hale getirmek için modern teknolojiyi kullandıkları da biliniyordu. Gizli kameralar konusunda uzman olan Serkan Ciminli'nin, Adnan Hoca'nın müritleri tarafından, hedef gösterilmek istenen birçok kişinin gizli görüntüsünün çekilip basına yansıtılmasında kilit rol üstlendiği öğrenildi. Adnan Oktar 1990 yılında kokain kullandığı gerekçesiyle polis tarafından yakalanıp, mahkemeye sevk edilmişti. Olaydan sonra müritlir, Oktar için'Kokain kullanıyor' raporu veren kurum Başkanı Prof. Adnan Ziyalar'ı hedef almışlardı. Değişik kimliklerle Ziyalar'a başvurarak sahte rapor talep eden ve para karşılığında raporları aldıklarını öne süren müritler, bu görüşmeleri casus kameralarla kayıt ettiler. Bu görüntüler daha sonra savcılığa verilirken Prof. Dr.Adnan Ziyalar hakkında soruşturma açıldı. Adnan Hoca'nın müritleri, bir başka düşmanlarını da silah pazarlığı yaparken tuzağa düşürdüler. 'Piç Mahmut' lakaplı Ramazan Oruç, dedektiflere silah satmak isterken düzenlenen operasyon sonucu 4'ü 14'lü Browning 7 otomatik tabanca, 1 tane tek mermi atan kalem tabanca ve 1 İsrail yapısı Uzi olmak üzere toplam 9 silah yakalandı. Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sevk edilen Ramazan Oruç, tutuklandı. Adnan Hoca'nın müritlerinden Serhan Çevik, gruptan ayrılıp kendi örgütünü kurunca bir numaralı düşman haline geldi. Oktar'ın 'Kızıl İmam' dediği Çevik'in bazı gençleri kendi tarafında çekmesi Adnan Hoca ve müritlerini kızdırdı. Çok sayıda silahla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan Ramazan Oruç'un aslında Adnan Hoca'nın direkt düşmanı olmadığı ancak 'Kızıl İmamcılar' ile yakın işbirliği halinde olması ve Kızıl İmam'a 'Lojistik destek' sağlaması 'Piç Mahmut'un hedef haline gelmesine yol açtığı bildirildi. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-19242 32 Adnan Oktar'ın müridi üniversiteli kız neden intihar etti? Adnan Oktar'ın Vistül Ayerdem adlı müridi, bir apartmanın 11'inci katından atlayıp intihar etmişti. Ayerdem'in neden intihar ettiği bunca yıl sonra bile hala aydınlatılamadı. Hatırlanacağı üzere Adnan Oktar'ın bir de erkek müridi intihar etmişti. İntihar yöntemi olarak da bir gece yarısı kendisini Boğaziçi köprüsünden atmayı tercih etmişti. İntihar eden gencin babası ise oğlunun Adnan Oktar'dan ve cemaatinden ayrıldıktan on beş gün sonra cemaat üyesi yakın arkadaşları tarafından köprüden atıldığını iddia etmiş ve bunu ispat niteliğinde ciddi deliller sunmuştu. Adnan Oktar'ın müritleri neden intihar ediyorlar? Hadiseler basına yansımış, köprüden atlayan gencin cesedi bulunamamıştı. O zamanlarda köprüde 33 güvenlik kameralarının da bulunmayışı işi iyice çıkmaza sokmuş ve emniyet birimleri "intihar" diyerek dosyayı kapatmıştı. Ama üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen 11. kattan atlayarak feci şekilde yaşamına son veren Vistül Ayerdem'i böyle bir sona iten sebep ya da sebeplerin ne olduğu hala meydana çıkartılamadı. Akıllara Adnan Oktar'ın Emniyetteki ifadelerindeki itiraflar geldi. Oktar, cemaatinden ayrılanlara ciddi sıkıntılar verdiklerini de itiraf etmişti... Müritleri Adnan Oktar'ın bütün sapıklıklarını tek tek 34 anlattılar ÇIPLAK NAMAZ, SEVAP İÇİN SEKS Adnan Oktar ve beraberindeki 21 sanık hakkında İstanbul 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 7 mağdurun iddianamede yer alan ifadelerine göre ‘Adnan Hoca grubu’nda çıplak namaz kılınıyor, ’sevap için’ cinsel ilişkiye giriliyor. Suç işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek suçlarından İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan ve 3 yıl hapse mahkum edilen Adnan Oktar hakkında, aynı suçtan yeni bir dava açıldı. Adnan Oktar ile ilgili soruşturma, 2006 yılının Kasım ayında polise gelen bir ihbar telefonu ile başladı. Çocuklarının ellerinden alındığını ileri süren aileler, o yıllarda milletvekili olan Emin Şirin’e mektuplar yazdı. Şirin daha sonra bu mektupları polise yolladı. Ardından da, polise bir ihbar mektubu geldi. Savcılıktan alınan izin ile Oktar ve adamları hakkında teknik ve fiziki takip başladı. Polis daha sonra mağdur olan 7 kişiye ulaştı ve ifadelerini aldı. Ancak bu kez, ilk operasyondan farklı bir yöntem uygulandı. Adnan Oktar’dan şikayetçi olan manken Ebru Şimşek’in başına gelenlerin, yeni müştekilerin başına gelmemesi için isimleri gizli tutuldu ve gizli tanık statüsü ile ifade vermeleri sağlandı. Gizli tanık olan bu kişilerin iddiaları, dosyaya eklendi. Aileler şikayetçi oldu Yapılan soruşturma neticesinde hazırlanan iddianamede Lütfiye Semin Babuna, Türkan Akyüzalp, Fatma Emel Tezyapar, Firdes Işıldar ve Ünal Uyguç şikayetçi olarak yer aldı. Mihrinaz Tuba Babuna, Ebru Altan Akyüzalp ve Ece Koç Uyguç mağdur olarak gösterildi. Adnan Oktar, Altuğ Müştak Berker, Ali Soner Koyuncu, Bora Yıldız, Bedri Edis Yılmaz, Erkan Seyhan, Gökalp Barlan, Hasan Basri Güner, Halil Hilmi Müftüoğlu, İbrahim Tuncer, Kartal İş, Korkut Yasa, Mehmet Metin Güçyetmez, Mehmet Noyan Orcan, Murat Terkoğlu, Seçim köse, Sedat Aktar, Seyhun Sanda, Tarkan Yavaş, Timur Ayan, Arif Tolga Çetiner, Turgut Aksu ise sanık sıfatıyla yer aldı. Dosya el yaktı Suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek ve bu örgüte üye olmakla suçlanan sanıklardan Adnan Oktar hakkında, örgüt kurup yönetmek suçlamasıyla 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istenirken, diğer 21 sanık ise örgüt üyeliği suçlamasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası istendi. Yaklaşık 1 yıldır yetki karmaşası nedeniyle elden ele dolaşan dava dosası, Yargıtay tarafından İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dava açılması için gönderildi. Dosyayı tekrar alan mahkeme ise geçtiğimiz hafta iddianameyi kabul ederek Adnan Oktar ve 21 sanık hakkında dava açtı. Polisin 3 yıl südürdüğü teknik takip sonucunda dava dosyasına giren detaylara ise VATAN ulaştı. Dava dosyasına giren gizli tanık ifadelerine göre, Adnan Oktar grubunda cinsel sapkınlık içeren ekipler kurdurmuş. Gizli tanık 2’nin ifadesinde, grubun farklı cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için Mustafa Kemal Gül isimli sanığın kontrolünde bir ekip kurdurduğu ve bu ekibin ekibin yaşı küçük çocukların da bulunduğu kızları, sahip oldukları lüks yaşam tarzları ve sosyal mevkileriyle etkileyip gruplarına kattıkları öne sürülüyor. Gizli tanık, gruba katılan kızlarla doğal olmayan yöntemlerle cinsel ilişkiye giren örgüt üyelerinin, bu cinsel birleşmeye ise “ecir” adını verdikleri ve bir ibadet şekli olarak uyguladıklarını anlatıyor. Gruptakilerin aynı zamanda bu cinsel birleşme görüntülerini de gizli kamera ile kaydedip ileride örgütleri aleyhine konuşulmasını ve gruptan ayrılmalarını engellemek için kullandıklarını iddia ediyor. Çıplak namaz Bir gizli tanık ifadesinde Oktar’ın, yanında gelen şahıslarla yapmış olduğu görüşmelerde, “Anne babayı 35 ve çocuğu sevmek Allah’a şirk koşmaktır, beni (Adnan OKTAR) sevin, bana itaat edin” dediğini iddia etti. Adnan Oktar ve tarikatı tarafından zarar gördüğünü iddia eden ve soruşturmada gizli tanık olarak ifade veren “Gizli tanık1”, bir konuşmasında Adnan Oktar’a kendisinin mehdi olup olmadığını sorduğunu, bütün işaretlerin kendisini Mehdi olarak gösterdiğini söylediğini öne sürdü. Gizli tanık 1 soruşturmada verdiği ifadesinde, grupta günde 2 vakit, sabah ve akşam 2’şer rekat şortla ve başı açık veya çıplak namaz kılındığını, namazlarda dua okunmadığını, sadece Allah’ın adının zikredildiğini anlattı. Gizli tanık 1, Adnan Oktar’nın konuşmalarında Peygamberimizin aynı gece 9 kadınla birlikte olduğunu, içki sofralarında içki içtiğini, sahabelerin çoğunun aptal olduğunu, kardeşlerin daha üstün olduğunu söylediğini de iddia etti. Kafirlik testi Gizli tanık 2, Oktar’ın nedenini soranlara “Git anne veya babana Kuran’a göre hırsızlık yapanın kolunu kesmek, çok eşlilik, İslam hakimiyeti, münafıklık yapanların ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesmek gibi sorular sor. Eğerbunlara inandıklarını söylerlerse o zaman onları deneyebiliriz, hayır derlerse anla ki kafirlerdir” dediğini anlattı. Hastalık kaptım Soruşturmada ifade veren bir başka gizlli tanık ise, 16 yaşındayken Adnan Oktar’ın grubundan olduğunu daha sonra öğrendiği bir şahısla tanıştığını, bu şahsın kendisine dini konularda telkinlerde bulunduğunu söyledi. Daha sonra 18 yaşından küçük olduğu dönemde erkek arkadaşı olan şahsın kendisine gruptaki kardeşlerle cinsel açıdan birlikte olması halinde, Allah katında büyük sevap işleyeceğini, onlarla birlikte olmasını söylediğini anlatan Gizli tanık 3, grup üyesi anlarca kişiyle oral ve anal yollardan cinsel ilişkiye girdiğini öne sürdü. Gizli tanık, bu ilişkiler nedeniyle cinsel hastalıklara yakalandığını ve bu amaçla tedaviler gördüğünü anlattı. ‘Sapıksın, dengen bozuk’ Adnan Oktar ile ilgili düzenlenen soruşturma dosyasına, gruptakiler ve alileleri arasındaki telefon görüşmeleri de girdi. Bu görüşmelerinden birisinde anneannesi Lütfiye Semin Babuna ile telefonda konuşan Yaşar Emre Ertüzün, eve geri dönmesini isteyen yaşlı kadına “Ulan sen yani anneanne bak 3 gram aklın var, huzur evlerinde sürünürsün” şeklinde cevap veriyor. Bir başka konuşmasına yine Ertüzün, “Bak oraya gelirsem dünyayı dar ederim size, sen tacizci ve sapık olduğun için dengen bozuk” hakaretler yağdırıyor. Aileler kendini kaybetmiş Adnan Oktar ve grubu tarafından çocuklarının kendilerinden soğutulurak gruba katıldığı yönünde şikayetçi olan ailelerin, çocukları ile yaptıkları görüşmeleri kendi imkanları ile kaydettikleri ve daha sonra bu kayıtları polise teslim ettikleri de ortaya çıktı. Görüşmelerin tamamında genel olarak kızların ailelerini arayarak aileleri üzerinde psikolojik baskılar yapmaya çalıştıkları ve ağza alınmayacak derecede ağır küfürler ederek ve olmamış olayları grubun etkisiyle olmuş gibi anlattıkları belirlendi. Ailelerine iftiralarda bulunan çocukların, ailelerinin çevrelerinde olan itibarlarına gölge düşürmeye çalıştıkları da soruşturma dosyasında yer aldı. Hayvanlarla konuşuyormuş Gizli tanık 3, ifadesinde gruptakilerin Ortadoğu’ya İslam’ın hakim olacağı ve Antalya bölgesinden Tevrat’ın en eski halinin çıkacağını bunun da Kuran-ı Kerim ile aynı olacağı yönünde konuşmalar yaptıklarını söyledi. Gruptakilerin, Adnan Hoca’yı hayvanlarla konuşurken gördüklerini de söylediklerini anlatan gizli tanık, bu şeklide Adnan Oktar’ın mehdi gibi gösterilmeye çalışıldığını belirtti. O Allah’ın korumasında Telefon konuşmalarından birisinde de Oktar Babuna, Ediz isimli bir şahıs ile görüşüyor. Telefonda, 36 Adnan Oktar’a ait bir internet sitesini kastederek kendisi aleyhinde yayın yapmasının hoş bir durum olmadığını anlatan Ediz, “Onun hakkından geleceğim” diyor. Bunun üzerine Babuna, “Kimsenin hakkından gelemezsin. O, Allah’ın korumasında” diyor. http://www.kanaldhaber.com.tr/Haber/Yasam-34/Ciplak-namaz-sevap-icin-seks-5167.aspx Adnan Oktar'ın müritleri bütün sapıklıklarını tek tek anlattılar Adnan Hoca sırrı çözüldü DGM'de verdiği ifadede ve cezaevinden yaptığı açıklamalarda hakkındaki iddiaları reddeden "Adnan Hoca" lakaplı Adnan Oktar'ın cemaati çözüldü. Adnan Hoca'nın en yakınında yer alan müritler, finans kaynaklarını ve sapık ilişkileri en ince ayrıntısına kadar anlattı. Yaptıkları şantajlarla sık sık gündeme gelen Adnan Hocacıların en büyük finans kaynağını, müritlerin kurduğu şirketler ve zengin müritlerin yaptığı katkıların oluşturduğu ortaya çıktı. Adnan Hoca'nın muhasebecisi Emre Nil, kendileriyle bağlantılı olan şirketlerin isimlerini ve mali durumlarını polise anlattı. Emre Nil, cemaatle bağlantılı Koruçam Ağaç Fabrikası, Atik İnşaat, Tekap Aydınlatma, İDEA, İnter İtems, Rota Hukuk Bürosu, Uzman Kozmetik, AB Ticaret, Farnese, Memişoğlu Makine, Horoz İnşaat, Bora Bozca'nın Ziverbey'deki mermer şirketi ve Alfa firmasından cemaate para aktarıldığını söyledi. Bu firmaların gelirinin ya tamamının ya da bir kısmının cemaate verildiğini belirten Emre Nil, kriz nedeniyle son yıllarda dışa da açıldıklarını vurguladı. Emre Nil, Kazakistan'ın başkenti Almaata'da cemaat mensubu Zafer Fırat'a ait elektrik armatürleri satan Global Limited Şirketi, Moskova'da Altaç Çakmak'ın kurduğu Rustektürk şirketi, Suudi Arabistan'da Abdulaziz El Dahil adına kurulan şirket ve bir ay önce ABD'de Minnesota eyaletinde Can Apay'ın seramik satmak için kurduğu şirketlerden para geldiğini bildirdi. http://www.milliyet.com.tr/2000/01/14/haber/hab01.html 37 Adnan Oktar'dan "Motor" denilen kadın müritlerine; "Günah değil ulvi bir hizmet yapıyorsunuz." Adnanlının Meclis hedefi Adnan Hoca ve müritlerinin, dokunulmazlık zırhına bürünerek fikirlerini daha rahat yaymak için TBMM'ye girmeye çalıştıkları, parti olarak da DYP'yi seçtikleri öğrenildi İstanbul Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şubesi'nde gözaltında tutulan Adnan Hocacılar'ın, fikirlerini yaymak için TBMM'ye girmek ve dokunulmazlık kalkanından yararlanmak istediği, ancak yaşam tarzları FP ile uyuşmadığı için DYP'yi seçtikleri öğrenildi. Adnan Hocacılar'ın adının son zamanlarda sık sık DYP İstanbul İl Yönetimi ile birlikte anılması ve şantaj yaptıkları politikacılar 38 arasında muhaliflerden Mehmet Ağar, Meral Akşener ve Celal Adan'ın bulunmasının da bunun göstergesi olduğu kaydedildi. Çiller kanadına yakınlığıyla tanınan Ersin ve Ersen Alacadağ kardeşlerin, Adnan Hoca'nın uzun zamandır müriti oldukları iddia edilirken ağabey Ersin Alacadağ'ın yeni yapılacak olan Kadıköy İlçe Kongresi'ne kadar istifa etmediği takdirde il delgesi olarak kalacağı belirtildi. Son yapılan DYP İstanbul il kongresinden önce İl Gençlik Kolları Başkanı olan Ersen Alacadağ'ın kanalıyla Adnan Hoca'nın muritlerinin DYP'ye kaydırılmak istendiğini de iddia edildi. ŞANTAJ Zengin müritlerinden ve şantaj yaptığı kişilerden aldığı paralarla, manken Gülay Pınarbaşı'nın gözdesi olduğu 5 kişilik harem kuran, tarihi eserlerle dolu 'saray yavrusu gibi' evler alan Adnan Oktar'ın da şantaj malzemelerini, ADB'den kredi kartıyla kiralanan şifreli bir web sitesinde depoladığı belirlendi. Tarikatın, bu yöntemi güvenlik için tercih ettiği, sitedeki bigi ve görüntülerin, şantaj bittikten sonra imha edildiği ortaya çıktı. Öte yandan, Adnan Hoca'nın evlerine düzenlenen baskında bulunan tarihi eserlerle, süper lüks otomobillerine polis tarafından el kondu. Bu malların, sözde tarikatın para kaynakları belirleninceye kadar tutulacağı bildirildi. Adnan Hoca'nın bayan müritlerini iki gruba ayırdığı da öğrenildi. Birinci gruba, tarikata yeni giren genç kızların yer aldığı ve onlara çok saygılı davranıldığı, "bacı" diye hitap edildiği, "el sürülmediği" belirtildi. Aradan belirli bir süre geçip, karşılıklı güven ortamı oluşunca, bu genç kızların şantaj malzemesi olarak kullanıldığı anlaşıldı. Adnan Hoca'nın, nüfuslu erkeklere şantaj yapmak için "yem" olarak kullandığı bu kızlara, "Size günah işliyormuşsunuz gibi gelebilir. Ama biz ulvi bir hizmet veriyoruz. Allah katında sevaba gireceksiniz" dediği de ifade edildi. Ancak, sürekli cinsel ilişkiye zorlanan bu kızların arkasından "motor" diye konuşulduğu ileri sürüldü. 12 MÜRİT SERBEST Bu arada, İstanbul Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'ndeki işlemleri tamamlandıktan sonra İstanbul DGM'ye sevkedilen Melisa Baykal, Beyza Bayraktar, Naciye Billur Güven, Ebru Yılmaz Atilla, Banu Şener, Banu Fişek, Ebru Akyüzalp, Zeynep Derelioğlu, Ulviye Didem Ürer, Aslıhan Hantal, Serbülent Özgiray ve Yakup Balaman DGM Cumhuriyet Savcıları Ahmet Gürses ve Mehmet Süslü tarafından sorgulandı ve serbest bırakıldı. DYP'li Alacadağ mürit çıktı ADNANLI saltanatının müritleri arasında iş ve moda dünyasının dışında politikadan da isimler var. DYP'de geçtiğimiz hafta yapılan İstanbul İl Kongresi öncesine kadar Teşkilattan Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Ersin Alacadağ ile İl Gençlik Kolları Başkanı olan kardeşi Ersen Alacadağ'ın Adnan Hoca'nın müritleri arasında bulunduğu belirlendi. Kadıköy DYP'den 31.sıradan il delegesi olan Ersin Alacadağ, son yapılan İstanbul il başkanlığı seçimlerinde teşkilat başkan yardımcısı görevine tekrar seçilemedi. Şu anda DYP'de il delegesi olan ve Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorgusu bittikten sonra, serbest kalması durumunda partisindeki görevine geri dönecek olan Ersin Alacadağ, aynı zamanda Kültür eski Bakanlarından Namık Kemal Zeybek'in de damadı. Çiller, kanadına yakınlığıyla tanınan Ersin ve Ersen Alacadağ kardeşlerin, Adnan Hoca'nın uzun zamandır müriti oldukları iddia edilirken ağabey Ersin Alacadağ'ın yeni yapılacak olan Kadıköy İlçe Kongresi'ne kadar istifa etmediği takdirde il delgesi olarak kalacağı belirtildi. Son yapılan DYP İstanbul il kongresinden önce İl Gençlik Kolları Başkanı olan Ersen Alacadağ'ın kanalıyla Adnan Hoca'nın muritlerinin DYP'ye kaydırılmak istendiği de iddia edildi. Prensi aranıyor POLİSİN, Silivri'deki çiftliğe düzenlenen Operasyondan son anda kurtulan Bahadır Güven'i her yerde aradığı bildirildi. Tarikat içinde "Prens" olarak anılan Bahadır Güven'in, bütün para akışını kontrol ettiği ve Adnan Hoca'nın servetini yönettiği anlaşıldı. Adnan Oktar'ı da yönlendirdiği, 39 hatta "sembol" olarak kullandığı söylenen Bahadır Güven'in kasa görevini sürdürdüğü kaydedildi. Gözaltındaki Fırat Develioğlu'nun, tarikatta Bahadır Güven'den sonra "ikinci adam" olduğu, tarikatın yapısı, hiyerarşisi ve para kaynakları hakkında itiraflarda bulunduğu öğrenildi. Develioğlu ile Güven'in şirketlerinin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden önemli ihaleler aldığı da belirlendi. Veli SARIBOĞA http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/17/g17.html 40 Seks objesine dönüştürülen kızlar... Çırılçıplak namazlar... Ne yaptığını zan ediyorsun sen Adnan Oktar? Adnan Hoca davasında şok ifadeler Grubun tuzağına düştüğünü iddia eden kızların ifadeleri tüyler ürpertiyor. Bilim Araştırma Vakfı adı altında faaliyet gösteren, Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar ve adamlarının ağına düşerek yıllarca yanlarında kalan bir genç kızın “gizli tanık” olarak verdiği ifade cemaatin 41 içyüzünü ortaya çıkardı. Seks objesine dönüştürülen genç kızın, hazırlanan iddianamedeki ifadesi tüyler ürpertti. SUÇ işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek suçlarından daha önce yargılanan ve 3 yıl hapse mahkûm edilen Adnan Oktar hakkında, İstanbul Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı yine aynı suçtan yeni bir iddianame hazırladı. Adnan Oktar ile ilgili soruşturma, 2006 yılının Kasımayında polise gelen bir ihbar telefonu ile başladı. İddianamede, Bilim Araştırma Vakfı’nın onursal başkanı Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar’ın, “Suç işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek” suçlarından 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi istendi. İddianamede şikâyetçi olarak Lütfiye Semin Babuna, Türkan Akyüzalp, Fatma Emel Tezyapar, Firdes Işıldar, Ünal Uyguç yer alırken, Mihrinaz Tuba Babuna, Ebru Altan Akyüzalp, Ece Koç Uyguç mağdur olarak gösterildi. İddianamede şikâyetçilerin ifadelerine yer verilirken, Adnan Oktar liderliğindeki suç örgütünün genç kızları ailelerinden alıp kopardığı, eğitimleri ve öğrenimlerini yarım bırakmalarına sebep olunduğu anlatıldı. Oktar ile örgüte üye olmakla suçlanan 28 sanığın yargılanması istenilen iddianamedeki 3 nolu gizli tanığın ifadesi ise korkunç. O dönemde 16 yaşında olan gizli tanık, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: ÇIRILÇIPLAK NAMAZ! “16 yaşımdayken biriyle tanıştım. Sonradan Adnan Hocacılar’dan olduğunu öğrendim. Dini telkinlerde bulunarak, namaz kılmam gerektiğini, ancak bu namazın herkes tarafından bilindiği şekilde değil de günde iki vakit, sabah akşam ikişer rekat şeklinde ve her rekatta birkaç kelime kullanmak suretiyle kılabileceğimi söyledi. Hatta çırılçıplak da namaz kılabileceğimi söyledi.” 42 KİŞİYLE İLİŞKİ Kısa bir süre sonra erkek arkadaşının kendisini bu grubun üyelerinin kaldığı evlere götürmeye başladığını, ancak kimliğinin açığa çıkmasını önlemek amacıyla adını söyleyemediğini anlatan gizli tanık, şu bilgileri verdi: “Onun telkinleri sonucunda gruptaki kardeşlerle cinsel açıdan birlikte olmam halinde Allah katında büyük bir sevap işleyeceğime inandım. Bu dönemde grup üyesi 42 kişiyle oral ve anal yollardan cinsel ilişkiye girdim. Cinsel hastalıklara yakalandım, tedavi gördüm. Grubun içerisinde, cariye olarak nitelendirilen kızların evine gidip gelmeye başladım. Abi diye bildiğimiz Adnan Hoca’nın yazdığı kitapları sürekli okudum.Kardeşler olarak bildiğimiz grup üyelerinin evlerinde cinsel ilişkiye girdik. 7 kız da erkek kardeşlerle sürekli ilişkiye giriyordu. Hatta ilişkiye girdiğimizde başka erkekler odalara rahatça girip çıkıyordu.” Grup evlerinde Adnan Hoca’dan ‘100 senede bir gelen kurtarıcı ve mehdi’ olarak bahsedildiğini belirten gizli tanık, “İlişkiye girmemiz halinde bunun kardeşlere hizmet olduğu ve karşılığının da öbür dünyada görüleceği belirtiliyordu. Onların arasından ayrılmam halinde cehenneme gideceğim söylenerek manevi baskı altına alınıyordum”diye konuştu. ‘Versace’ marka koltuklar Gizli tanık, gruba ait evlerde kullanılan koltukların genelde Versace marka olduğunu ve altın varaklı aynalar, plazma televizyonlar ile döşendiğini bildirdi. Gizli tanık böylelikle evlere lüks ve cazip bir hava verildiğini belirterek, “Özellikle yatak odalarında yatağın karşısında aynalı dolap bulunuyordu Bunun sebebi ise; kişinin kendi cinsel organına ve boyun bölgesine bakması günahtı. Aynaya bakmak suretiyle o bölgelerin görülmesi sağlanıyordu” dedi. Gizli tanık, Adnan Hoca ile karşılaşmasını ise şöyle anlattı: “Kardeşlerden biri açık dekolte bir elbise giyerek gitmemizi söyledi. Adnan Hoca geldiğinde ayağa kalktık. Bizi kontrol edeceğini söyleyerek yanına çağırdı. Elleri ile bellerimizin inceliğini kontrol edip dudağımızı aşağı itip ağzımıza baktı.” Diğer gizli tanık ifadeleri: 2 No’lu gizli tanık: “Adnan Hoca grubunda bulunan kişiler tarafından anal ve oral 42 seks yapılıyordu. Adnan Oktar’ın hakkında açılan davalara saçma belgeler göndererek davalar zamanaşımına uğratılıyordu. Sanayi casusluğu yapılıyordu”. 4 No’lu gizli tanık (kadın): “Grupta vajinal ilişki haram, anal ya da oral ilişki serbestti, cemaatin üyelerine kardeşler deniyordu. Bu kişilerle de ilişkiye girmeye başladım. Adnan Oktar’dan çok etkilenerek cemaate girdim. Din kisvesi adı altında cinsel, maddi ve manevi olarak sömüren, psikolojimin ve vücut sağlığımın bozulmasına sebep olan Oktar’dan şikâyetçiyim” 5 No’lu gizli tanık (kadın): “Grupta anal ve oral yönlü ilişki vardı. İlişkiye girmek istemediğim için beni Adnan Oktar’a götürdüler. Adnan Oktar söylediklerinin Allah’ın sözleri olduğunu, söylediklerini yapmamı ve yaptığımda da çok sevap kazanacağımı telkin etti. Grup içerisinde beni gayri ahlaki ilişkilere maruz bırakan, ellerinde resimleri ve görüntüleri olduğunu beyan ederek tehdit ve şantajla grupta tutmaya çalışan ve mehdi olduğunu iddia eden Adnan Oktar’dan şikâyetçiyim”. GAZETE HABERTÜRK http://www.haberturk.com/yasam/haber/171129-adnan-hoca-davasinda-sok-ifadeler 43 Dini duygularını sui istimal ederek kandırdıkları genç kızları bataklığa sürüklüyorlar Kızları kurtardı Mahkemedeki ifadelerinden çark eden ve örgüt içinde ‘‘motor’’ diye adlandırılan kızları Adnan Oktar'ı kurtardı. Oktar'la birlikte sağ kolu diye adlandırılan Fırat Develioğlu da bırakılınca, davada tutuklu sanık kalmadı. ŞANTAJ çetesi kurduğu iddiasıyla 255 gündür tutuklu yargılanan Bilim Araştırma Vakfı Fahri Başkanı Adnan Oktar'ı, örgüt içinde ‘Motor’ olarak adlandırılan kızları kurtardı. Poliste ve savcılıkta, ‘‘Bizleri 44 seks kölesi gibi kullandılar’’ diyen, Adnan Oktar'la birlikte uygunsuz biçimde yakalanan Tuğçe Doras ve Seçkin Piriler,mahkemede ifadelerinden çark ettiler. Kızlar son ifadelerinde‘‘Polis bize baskı yaptı, bu insanlardan hiç zarar görmedik’’deyince, Adnan Oktar ve sağ kolu Fırat Develioğlu tahliye edildi. Oktar ve Develioğlu'nun tahliyesi ile birlikte, 36 sanıklı davada tutuklu kimse kalmadı. İstanbul 1 Nolu DGM'de görülen davaya tutuklu sanıklar Adnan Oktar, Fırat Develioğlu, tutuksuz sanıklar Mehmet Atmaca, Emre Çalıkoğlu, Adnan Tınarlıoğlu, Cihat Gündoğdu, Alev Ulaşoğlu katıldı. Müştekiler, gazeteci-yazar Fatih Altaylı, Tuğçe Doras, Seçkin Piriler, İlhan Ulaş, Makbire Manioğlu, Güzide Aydoğmuş, Selma Kıral veHüseyin Can Akıncıoğlu da duruşmada hazır bulundu. 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Organize Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası'nın Türkiye'de nasıl uygulandığını görmek amacıyla İngiliz, Fransız ve İtalyan avukatlar da duruşmayı izledi. VİCDANEN ŞİKAYETÇİYİM Müşteki Güzide Aydoğmuş ise hakimin, ‘‘Şikayetçi misiniz?’’sorusu üzerine, ‘‘Evet, evet, evet’’ diyerek söze başladı. Kızını 15 yaşından 25 yaşına kadar göremediğini belirten Aydoğmuş, şu ifadeyi verdi: ‘‘Müslümanlığı 3-5 kişiden öğrenecek değilim. Her zaman siyah giyinen, 2 lisan bilen bu insanların bugün hoş görünmek için beyaz giyinip ne benim ne de kızımın etrafında dolaşmasını istemiyorum. Vicdanen şikayetçiyim ama rahat etsinler hukuken şikayetçi değilim.’’ Hakimin, ‘‘Hiç tehdit aldınız mı?’’ sorusunu gülümseyerek alaylı bir ses tonuyla cevaplayan Güzide Aydoğmuş, ‘‘Bunlar çok kibar, çok nazik, çok tatlı çocuklar. Öyle ki; şikayetimi bu şekilde değil, farklı şekilde geri almam için öyle telefonlar aldım ki... Tehdit almadım, kibar yaklaştılar, şikayetçi olmamamı istediler’’dedi. Ne demişlerdi Hoca beni elledi... Adnan Oktar'ı ifade değiştirerek kurtaran Tuğçe Doras, polisteki ifadesinde şöyle demişti: ‘‘Bahadır bana anal seks yapmak istediğini söyledi. Nedenini sorunca, evlilik bağımız olmadığı için normal seks yapmamızın günah olduğunu, anal seksin ise helal olduğunu söyledi. Bunu istemedim ama oral seksi kabul ettim. Ebru Akyüzalp ve Ersin Alacadağ'ın şahitlik edeceği şekilde oral seks yaptık. Oral seks esnasında, erkeğin spermlerini yutan kadının saçlarının parlaklık kazanacağı, cildinin daha güzel olacağı söyleniyordu. Ancak ben spermleri tükürdüm. Bir gün Bahadır, beni Adnan Hoca'nın kaldığı eve götürdü. Tanıştırmadan önce bana, ‘Abinin cinsel konulardaki tecrübeleri çok geniştir. Sana yardımcı olur' dedi. Bahadır beni son olarak Adnan Oktar'ın evine götürdü ve mutfak kısmında, iç çamaşırıma bakarak, ‘Çok güzel. Kırmızı iç çamaşır giymişsin' dedi. Adnan Hoca ile yalnız kalmıştık. ‘Beni dışardakilerle bir görme. Abi, kardeş, baba gibi gör' diyerek soyunmamı istedi. Çok etkilendim, giysilerimi çıkararak, kırmızı renkli iç çamaşırımla kaldım. ‘Ben doktor gibiyim, çekinme, komple soyun' dedi. Anadan üryan soyundum, bazı yerlerimi elleyerek, bana iltifat etti.’’ Oral seks yaptırdılar Seçkin Piriler ise şöyle konuşmuştu: ‘‘Bora beni Adnan Hoca'nın yanına götürdü. Bu sefer, göğüslerim görünecek şekilde bluzumu çıkardım. Bora bana sürekli, anal ve oral seksin, evli olmayanlar için helal olduğunu, normal seksin haram olduğunu söylüyordu. Yapılan baskılar sonucu, Kandilli'deki evde, kuzeni Ebru Akyüzalp'in şahitliğinde, Bora ile oral seks yaptım. İki kez oral seksten sonra ayrıldığım Bora'nın arkadaşı Gökalp Barlan ile tanıştım. O da benzer isteklerde bulununca, gruptan ayrıldım.’’ Şikayetçiyim Müşteki Fatih Altaylı, 1994 yılında bir radyo programında Adnan Hocacılarla ilgili bir gazete haberi okuduktan sonra, Galatasaray Lisesi'nden tanıdığı Fırat Develioğlu'nun kendisini arayarak, ‘Bizimle uğraşma. Sen bizim kim olduğumuzu biliyorsun. Adnan abinin etrafında toplandık. Bizim yanlış bir 45 işimiz yok’ dediğini söyledi. Altaylı şöyle devam etti: ‘‘Ben de kendilerine bu tehdit uslubunu sevmediğimi söyledim. Kendileriyle uğraşacağımı da belirttim. Bundan sonra grup, benim hakkımda yayınlar yapmaya başladı. Benim homoseksüel olduğumu, eşimi pazarladığımı bile iddia ettiler. O tarihte Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyan eşimi, bu gruptan olduğunu bildiğim kişiler, tehdit ve hakaretlerle taciz ettiler. Eşim, psikolojik olarak bunlardan çok etkilendi. Parasal bir menfaat istekleri olmadı. Zaten onlara verecek paramız yok. Birebir tehditle karşı karşıya kalmadık. Sanıklardan şikayetçiyim.’’ 255 gün yattı 255 gün sonra serbest kalan Adnan Oktar, mahkemenin ara karar için duruşmaya ara vermesi üzerine heyecanlandı. Yaklaşık 10 dakika süren aradan sonra mahkeme kararını açıklarken tahliye edildiğini öğrenen Oktar kulaklarına inanamadı. Şaşkınlıkla gözlerini iri iri açan Oktar, cezaevine götürülürken iyice rahatlamıştı. Çantası 3 milyar Poliste verdikleri ifadelerle Adnan Oktar'ın tutuklanmasına neden olanlardan, Hoca'nın müridleri Tuğçe Doras ve Seçkin Piriler, mahkemede polisi suçlayıp şikayetlerini geri aldılar. Oktar'ın kurtulmasını sağlayan iki manken-foto model şıklıkları ve güzellikleriyle dikkat çekerken Seçkin Piriler'in yaklaşık 5 bin dolarlık (3 milyar 215 milyon TL.) ünlü Prada Milano marka deri çanta taşıdığı görüldü. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/08/05/229237.asp 46 Adnan Oktar'ın zenginliğinin kaynağı; kandırılan zengin gençlerin çaresiz anne ve babaları Şantaj Holding A.Ş.! Kandırılan gençlerin ailelerinden şantajla para toplayan Adnan Hoca'nın üçü yurtdışında 19 şirketi ortaya çıktı Kartal Cezaevi'nde tutuklu bulunan Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar ve müridlerinin trilyonluk serveti, ağlarına düşürdükleri zengin gençlerin mal varlıklarının yanısıra müridlere kurdurulan şirketler üzerinden yaptığı belirlendi. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı'nca hazırlanan iddianameye göre asıl kaynak; kandırılan zengin gençlerin çaresiz anne ve babaları. Kiminin evleri - dükkanları, kiminin lüks arabaları 47 örgütün malı olmuş. 7 Nisan'da yargıç önüne çıkacak olan Adnan Oktar'a isnad edilen suç, 'Çıkar amaçlı suç örgütü' kurmak. Savcının elinde yüzlerce görüntü ve ses kaydı mevcut. Savcılık, 'Adnan Hocacılar tarafından izlendiğini, dinlendiğini bilmeyen bir yığın insan var' diyor... Ecir felsefesi İddianameye göre; yedi kardeş imama bağlı 200'e yakın erkek müridle üç bacı imama bağlı 100'e yakın kadın mürid 40 ev ve villada ayrı ayrı oturuyor ve birbirleriyle görüşmüyorlar. Başta seks, tüm yaşam biçimlerini 'Ecir Felsefesi'belirliyor. Yani 'bu dünyada kardeşine (müridine) iyilik yaparsan, karşılığında iyilik bulursun' mantığı. Örgütün mali yapısı ve gelir kaynaklarını oluşturan sistem de böyle çalışıyor. Kardeş payını unutma Örgütün mali yapısı içerisinde iki önemli sistem var. Bunlardan biri 'Kardeş Payını Unutma’ (KPU). Bu alınan eşya ve gıdanın grup üyelerinin kaldığı evler arasında bölüştürülmesi ya da fazlasının diğer kardeş ve bacılara gönderilmesi manasına geliyor. Ama savcıya göre; bu sistemler örgütün günlük yaşantısını temin edecek düzeyde bir mali organizasyon. Fazlasını cemaate ver Diğer bir sistemde 'İhtiyaç Fazlasını Cemaate Ver' (İNFAK). Bu yöntemle örgüte oluk gibi para akıyor. Sisteme göre; kız - erkek farketmeksizin ihtiyacının fazlasını örgüt evine bırakıyor. Örneğin 200 milyon lira harçlığı olduğunu söyleyen bir bayan mürid dörtte üçünü örgüte veriyor (İddianamede Ş.E.'in itirafı var). İkna yoluyla bağış Örgütün bunlardan daha büyük gelir kaynakları da var. İddianame bunlar şöyle anlatılıyor: "Asıl kaynak bağış dedikleri sistemle gerçekleşiyor. Adnan Hoca'ya tabi olmuş insanlar zaman içerisinde ikna yoluyla gayrimenkullerini örgüte hibe etmektedir. Örneğin Adnan Tınarlıoğlu'nun Yeşildirek'teki dükkanlarını satıp tamamını hibe ettiği, Alpay Sayın ve kız kardeşinin birer evlerini satarak örgüte bağışladıkları (B. M. Sarıaslan'ın itiraflarına ilişkin ifadesi) anlaşılmaktadır. Ev ve arabalar Müştekilerden Kubilay Göktan, sağlığında çocuklarına birer araba ve daire aldığını, Adnan Hocacılar'la ilişki kuran kızı Gülgün'ün araba ve evi satarak bunlara verdiğinisöylemektedir. Yine Ceyda Ertüzün ile Alev Ulaşoğlu ve 12 arkadaşının bulunduğu evlerde çıkan evrakta Özlem Şener isimli kızın gayrimenkul satış sözleşmesi vekaleti bulunmuştur. Vekaletnamede tanıkların tamamı bacılar grubundaki kişiler olup satıcı Özlem Şener bu kişileri tanımadığını söylemektedir. Operasyonlarda Özlem Şener'in arabası da Vaniköy'deki yalıda bulunmuştur. Ayrıca zengin aile çocuklarından temin ettikleri yandaşlarına babalarına kendileri için araba almalarını söyleyip, arabaları örgüte mal etmişlerdir. Kadınlara ait 41 banka kartı Müştekilerden Banu Akıncıoğlu, 1994'te Göztepe'de ablası Serap ile ev kiraladıklarını, ablasının Bahadır Güven tarafından kandırıldığını, o günden sonra ablasını göremediğini, evdeki eşya ve 15 bin dolara el koyduklarını söylemektedir. Alev Ulaşoğlu'nun yakalandığı evde çok değerli miktarda ziynet eşyası, çek - senet, para bulunmuştur. Ayrı bir kasada ise tamamı kadınlara ait 41 banka kartı ele geçirilmiştir. Ayşegül Huma Babuna çeklerin ve paraların kendilerine ait olduğunu söylemiş ise de, çekin borçlu ve alacaklısını tanımamaktadır. 41 banka kartı konusunda da 'Arkadaşlarımın işleri yoğun olduğu için maaşlarını ben çekiyordum' demektedir. Yanıt bekleyen sorular Örgütün yurt içinde 'Epos, Rota Reklam, Atik İnşaat, İdea, Uzman Kozmetik, Memişoğlu, Makine, Ersen - Ersen Alacadağ (tekstil), Hasan Basri Güner (elektrik), Bora Bozca (mermer), Koruçam Ağaç, Tekap Aydınlatma, İnter İtems, Metropol İnşaat, Farnese, Alfa, yurt dışında ise Global Limited (Almaata), Rustektürk (Rusya), Seramik (ABD) şirketleri bulunuyor. 48 İddianamede, yanıt bekleyen bazı sorular ise şunlar: *Rota İstanbul, Atik İnşaat Ankara Büyükşehir Belediyeleri metro - otobüs reklamlarını pazarlama işini nasıl aldı?. *Ses kayıtlarında Adnan Hocacılar’a yakın olduğu belirtilen vali, vali muavinleri, belediye başkanları ve motor kızların ikram edildiği beş polis müdürü kim? *23 tabanca taşıma ruhsat sahiplerinin tamamı öğrenci. Öğrenciye ruhsatı kim, ne karşılığında verdi? *Örgüt, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Müdürlüğünü nasıl, niye dinledi? *Örgüt evinde ele geçirilen MİT Müsteşarının 2 Aralık 1998 günü Başbakanlığa hitaben kaleme aldığı sekiz sayfalık gizli raporda ne yazıyor? Adnan Hoca yüzünden kovuldular "Adnan Hocacı" mankenler Tuğçe Doras ve Seçkin Piriler, ajanslarından atılıyor. İki mankenin bağlı olduğu Inter Model Ajansın sahibi Can Sandıkçıoğlu, "Seçkin Piriler ve Tuğçe Doras, daha 18'inde iki genç kız. Yaşadıkları bu olayın,gençliklerinden kaynaklanan bir hata olduğunu düşünüyorum ve üzülüyorum. Onların yüzünden, ajansımızın ve ajansımızda çalışan diğer mankenlerin imajının zedelenmemesi için, gönlüm elvermediği halde Piriler ve Doras'ı kadromuzdan çıkarmak durumundayız" dedi. Rüştü Özel Meslek Lisesi son sınıf öğrencisi 18 yaşındaki Tuğçe Doras, bu yaşta böyle bir geçmişe sahip olduğu için utandığını belirterek şöyle konuştu: "Ben Adnan Hoca'nın müridleri olarak adlandırılanlarla beraberken utanılacak hiçbir şey yapmadım. Cinsellik yaşamadım. Benim pişmanlığım onlarla geçirdiğim günlerden kaynaklanmıyor. Toplumda sahip olduğum imaj beni utandırıyor. 18 yaşındayım ve daha yaşamın başlangıcında olmama karşın insanlar bana kötü gözle bakıyor. Televizyon ve gazetelerde çıkan haberlerle olanlar beni utandırıyor." Doras, Adnan Hocacılarla tanışmasını sağlayan Piriler ile arkadaşlığının sürdüğünü de belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Beş altı ay önce Seçkin ile mükemmel bir dostluğumuz vardı. Beni onlarla tanıştırdı. Bu yüzden ona çok kızgındım. Ama şimdi Seçkin'in de Adnan Hocacılar'ın bu kadar kötü olduğunu bilmediğine inanıyorum. Bilemiyorum, belki beni onlarla bilinçli olarak tanıştırmıştır ama bana kötülük yapmak istediğini sanmıyorum. Onların gerçek yüzünü bilseydi tanıştırmazdı diye düşünüyorum. Seçkin'le arkadaşlığımız sürecek." Piriler de televizyonda yaptığı açıklamalardan sonra, bu konuda daha fazla konuşmak istemediğini söyledi. Tunca Bengin MİLLİYET - 31 Ocak 2000 Pazartesi 49 Tam Bir İftira, Karalama ve Şantaj Çetesi: BAV- Bilim Araştırma Vakfı ve Adnan Oktar Müritleri Adnan'ın GSM ajanı Şantaj çetesi, bir GSM şirketinde çalışan ajanıyla ünlülerin telefonlarını dinlemeye almış. Polis,H.A.Y. isimli ajanı gözaltına aldı. Şantaj amacıyla haklarında bilgi toplananlar arasında ANAP Lideri Yılmaz, DYP'li Akşener, Celal Adan ve bağımsız Mehmet Ağar da bulunuyor. Adnan Hoca ve müritleri ile ilgili araştırmayı derinleştiren polis, çok önemli bazı bulgulara ulaştı. ‘‘Bilim Araştırma Vakfı’’ adı altında faaliyet gösteren Adnan Hoca ve yandaşlarının siyaset, iş ve medya dünyasının tanınmış bazı kişileri hakkında şantaj amacıyla iftira dosyaları düzenlediği ortaya çıktı. 50 Bu arada, şantaj yapmayı planladıkları kişilerin telefon kayıtlarını izlemek üzere, bir GSM şirketinde çalışan yandaşlarından yararlandıkları anlaşıldı. Polis, bu ajanı tespit ederek gözaltına aldı. Halen sorgusu devam eden H.A.Y isimli bu kişinin Adnan Hoca'nın müritlerinden bir kızla evli olduğu belirlendi. Şantaj amacıyla hakkında bilgi toplanan siyasetçiler arasında ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, DYP milletvekilleri Meral Akşener, Celal Adan ve Bağımsız milletvekili Mehmet Ağar bulunuyor. Adnan Hocacılar'ın, kendileri aleyhine yayın yapan veya yazı yazan yayın kuruluşların sahipleri ve yazarlar hakkında düzenlediği iftira dosyaları da ele geçti. Bunların bir bölümünün şimdiye kadar çeşitli kişilere fakslandığı, ötekilerinin ise elde hazır tutulduğu görüldü. ŞANTAJ DOSYALARI Hakkında iftira ve şantaj dosyası hazırlanan medya mensupları da şunlar: Dinç Bilgin, Zafer Mutlu, Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan, Fatih Altaylı, Hıncal Uluç, Savaş Ay ile Tempo dergisinden Tamaşa Dural ve Yüksel Mutlu. Bunun dışında çok sayıda başka medya mensubu ve işadamı hakkında da iftira dosyası hazırlığı yapıldığı öğrenildi. Üst düzey bir Emniyet yetkilisi, Adnan Hoca ve yandaşlarının kurduğu BAV'ın tam bir çete gibi çalıştığını söyledi. Aynı Emniyet yetkilisi, daha çok sayıda kişi hakkında şantaj amaçlı iftira dosyaları hazırlandığı tesbit edildiğini bildirdi. Polisin operasyon sırasında ortaya çıkardığı en önemli bulgulardan biri de, bir GSM şirketinde çalıştığı belirlenen ajan oldu. Bu ajan sayesinde, çok sayıda işadamı, siyasetçi, medya mensubu ve sanatçının kimlerle konuştuğu belirlendi. Bu olay, Adnan Hoca ve yandaşlarının bazı kimselerin çok özel cep telefonlarının numaralarını nasıl tesbit ettiği de anlaşılmış oldu. Bu arada bazı kişiler için fotomontaj iftira fotoğraflarının düzenlendiği de ortaya çıktı. Polis, evlere yaptığı baskınlarda, Türkiye'de 10 bin kişiye yollanan imzasız iftira fakslarını da ele geçirdi. Bu operasyona kadar, sözkonusu iftira fakslarının Adnan Hocacılar tarafından yollandığı bilindiği halde, ispat edilemiyordu. Yapılan son operasyonla bu faksların da BAV üyelerince çekildiği kesinlikle kanıtlandı. Yapılan araştırmalarda üç ruhsatsız tabanca ele geçti. Polis ayrıca BAV üyelerinin mal varlıklarının incelenmesi için Maliye Bakanlığı'ndan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden müfettişler istedi. İstanbul Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'ndeki işlemleri tamamlanan Bilim Araştırma Vakfı üyeleri Melisa Baykal, Beyza Bayraktar, eski manken Naciye Billur Güven, Ebru Yılmaz Atilla, Banu Şener, Banu Fişek, Ebru Akyüzalp, Zeynep Develioğlu, Ulviye Didem Ürer, Aslıhan Hantal, Serbülent Özgiray, Yakup Balaman, İstanbul DGM'ye gönderildi. 12 kişi Cumhuriyet Savcısı Ahmet Gürses tarafından sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Adli Tabiplik'te sağlık kontrolünden geçirilen bu kişiler, daha sonra DGM Cumhuriyet Savcısı'nca sorguya alındı. Adnan Oktar ile diğer 40 kişi ise halen Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'nde tutuluyor. 51 Tuğba Babuna dini nikáhlı eşi mi? Adnan Hoca ve müritlerinin yaşamı, aykırı ilişkilerle dolu. Cemaati içinde pek çok kızla dini nikah kıyan Adnan Oktar'ın gözdeleri arasında, Dr. Oktar Babuna'nın kızkardeşi Tuğba Babuna'nın da bulunduğu iddia ediliyor. Cemaatindekilere, ‘‘Boş duracağınıza evlenin’’ diye nasihatta bulunan Adnan Oktar, evli olmayanlara da, istenmeyen çocuk riskini ortadan kaldırmak için oral ve anal ilişkiyi tavsiye etmiş. Normal ilişkiyi ise yasaklamış. Dinci basın Adnan Hoca'yı savunuyor Adnan Hoca ve şantaj çetesine yönelik operasyonları, dinci basın, hiç bir temele dayanmayan komlo senaryolarıyla açıklamaya çalışıyor. Adnan Hoca'nın seks tuzakları, çirkin şantajlarını görmezlikten gelen Akit Gazetesi, operasyonda Mason parmağı arıyor. Akit Gazetesi'nin iddiasına göre, Adnan Hoca, Masonlarla ilgili bir kitap hazırlıyor ve bu yüzden gözaltına alındı. Öte yandan, Bilim Araştırma Vakfı Tarafından hazırlanan, komplo iddialarının yeraldığı tam sayfa ilanlar, Akit Gazetesi, Milli Gazete ve Yeni Şafak Gazeletelerinde yeraldı. İlanda, baskın yapılan evlerin Adnan Oktar'ın mülkü olmadığı bu evlerde bilimsel toplantılar yapıldığı, vakıf üyesi hanımlar hakkında çirkin iftiralar atıldığı iddia edildi. Polisin, bazı BAV üyelerini serbest bırakmak için, Adnan Oktar'dan şikáyetçi olmaları için aileleri ile pazarlık ettiği öne sürüldü. Eski ANAP Başkanı'na ‘Adnan Hoca’ baskını ANAP grubu, milletvekilleriyle İçişleri Bakanı Sadettin Tantan arasında ‘baskın’ tartışmasına sahne oldu. Adnan Hoca ve müritlerine yapılan baskın sırasında ANAP eski il Başkanı Eymen Topbaş ve eski milletvekili Tevfik Ertüzün'ün de evine girildiği ve ev halkının yere yatırılarak postallarla üzerlerine basıldığı ortaya çıktı. Grubun basına kapalı bölümünde sözalan Ekrem Pakdemirli, Adnan Hoca baskını sırasında Çamlıca sırtlarındaki 80 eve girildiğini anımsatarak, ‘‘Güvenlik güçlerinin daha dikkatli olmaları gerekir. Baskın sırasında eski il başkanımız Eymen Topbaş ve kardeşiMustafa Topbaş'ın villalarına da girildiğini öğrendik. Bu evlerde yaşayan insanların yatak odalarına kadar girilip, yerlere yatırılıp, üzerlerine postallarla basılmış. Hatta evdeki köpek havladı diye vurup öldürmüşler. Aynı eziyet eski milletvekiliTevfik Ertüzün'ün evinde de eşine yapılmış. İnsanlara böyle eziyet edip, sonra da ellerine tutanak tutuşturup yanlış yaptık diyemezsiniz’’ dedi. Pakdemirli'nin sözlerine yanıt veren Tantan, anlatılan olayları doğruladı. Tantan, Adnan Hoca ve müritlerinin elindeki evrak ve belgeleri ele geçirmek için operasyonu geniş tuttuklarını belirterek,‘‘Bu tür olaylar yaşandığını biliyorum. Ben de kendilerini tek tek arayıp özür dileyeceğim. Ancak başka çaremiz yoktu, bu kişiler baskın yapılıyor diye evraklarını yok ediyorlar veya kaçırıyorlar. Bunları önlemek için baskını geniş tuttuk. Bu baskın DGM'nin izni ile yapıldı’’ dedi. Tantan, Adnan Hoca'nın son derece tehlikeli biri olduğunu belirterek, ‘‘Bu çok önemli bir operasyondur. Hakkında çok önemli bilgi ve belge topladık. Yaptığımız işin büyüklüğü yakında ortaya çıkacak’’ dedi. Tantan, Adnan Hoca ve ekibinin bir parti ile ilişkisinin olduğunun belirlendiğini söyledi, ancak parti ismi vermedi. http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=-113829 52 Şantaj, Para, Seks tuzakları ve Adnan Oktar Adnan Oktar'ın ve 'müritleri'nin ifadelerinde, şantaj, para ve seks tuzakları oldukça ayrıntılı yer alıyor. Artık her düzeydeki kurbanlar sessizliklerini bozup bu çirkin oyunu açığa çıkarmalı Adnan Oktar ve etrafındaki oluşumla ilgili olarak karşımıza çıkan gerçekler, Türkiye'de bu alandaki boşlukları göstermesi bakımından çok önemli. Her türlü istismarın, cinsel sömürünün normal sayıldığı, normal ilişkilerin zina olarak değerlendirildiği Adnan Hoca örgütünde yer alan erkeklerin oluşturduğu 'kardeşler grubu', örgütün finans kaynağı olan şirketlerde çalışıyor. Kardeşler ayrıca kilit noktalardaki bazı şirketler, basın kuruluşları ve devlet 53 dairelerine de 'sızmaya' çalışıyorlar. Bu amaçla da gene kendi örgütlerinin ağına düşürdükleri alımlı kızlardan yararlanıyorlar. Örneğin her 'kardeşin' bir görevi de örgüte bilgi sağlanabilecek bazı kurumlarda çalışan genç kadınlarla ilişki kurmak. Bunların başında bilinmeyen numaralar servisi geliyor. Adnan Hocacılar tıpkı bir gizli servis veya mafya oluşumu gibi haberleşme merkezlerine sızmaya çalışıyorlar. Bu amaçla Emre Çalıkoğlu 118 servisinde çalışan Nalan Mahinur Tunalı ile tanışıyor. 1995 yılında başlayan bu arkadaşlık sonucunda, yakalandıkları güne kadar Adnan Oktar ve sözde imamları istedikleri her telefon numarasına ulaşıyor. Tabii adreslere de. Ayrıca cep telefonları ile yapılan görüşmelerle ilgili olarak çapraz sorgulama yapabilecek kadar çok belge ve bilgiye de ulaşıyorlar. Neden? Ankara'da bu işi polis yaptı. Türkiye'de yer yerinden oynadı. Şimdi Adnancılar yapıyor ama suskunluk var. Türkiye'yi etkileyen onca çevre böyle bir skandal karşısında nasıl olup da susuyor! Çoğunluğu yüksekokul mezunu olan 'kardeşler grubu' direkt Adnan Hoca'yla görüşen erkek imamların kontrolünde bulunuyor. Kardeşler, imamların kontrolünde hayatlarını sürdürüyor ve grubun amaçları doğrultusunda çalışma yapıyorlar. Erkek imamların en önemli görevlerinden birisi ise kardeşler grubuna kendi aralarında 'motor' adını taktıkları genç kızlar bulmak ve bunları ağlarına düşürerek, kardeşlerle sırayla veya toplu olarak ilişkilere girmelerini sağlamak. Zengin ve tanınmış ailelerin çocuklarının gönderildiği özel okullar, gittikleri barlar, eğlence ve alışveriş merkezleri imamların avlanma sahası. Örgütün içinde yer alan imam bacılar ve bacılar grubu direkt olarak Adnan Hoca'ya bağlı. Bu kişilerle ilişki yasak, konuşmak yasak. Sadece Adnan Hoca'ya hesap veren ve sadece Hoca'yla görüşen bacılar, cemaat evlerinde kalıyor. Ev dediysek saray yavruları bunlar. Ayrıca yalıları da var. Bacılarla evli kardeşler bazı günler dışında eşlerini ve çocuklarını göremiyor. Hoca müritlerin evlenmelerine sıcak bakmıyor. Evlenenlerin örgütten ayrılabileceği ve örgütün zayıflayacağına inanıyor. Bu nedenle, 1993 yılına kadar evlenenlerden nedense çoğu bacıların isteği ile evli oldukları kardeşlerden ayrılmış. İşte Adnan Oktar'ın polis ifadesinde bacılar grubunu tarifi: "Kurmuş olduğumuz evlerde kalan müritlerimizin tüm ihtiyaçları örgüt tarafından sağlanır. Bayan imamlar ailelerinden ayrılıp bizim evlerimizde kalan bacıların bakımından sorumludur. Bacılar benim kitap yazma işlerimle ilgilenirler. Örgütlenme içinde bacılarla herhangi bir cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Müritlerimin zengin, akıllı ve güzel olmalarına önem veririm. Bunun nedeni bu kişilerin çevrelerinin de geniş olması ve örgütün daha da güçlenmesini sağlamasıdır." 'Bahadır Güven bana kız bulurdu' Oktar erkek imamların maddi kaynaklar, tanıtım dışında en önemli görevinin kendisine ve kardeş olarak adlandırılan erkek üyelere kadın bulmak olduğunu söylüyor: "Bana kadın ve kız bulma işinden Kemal Gül isimli imam sorumlu idi. Daha sonra bu görevi Bahadır Güven üstlendi. Yakalandığım gece bana Tuğçe isimli bir kız getirmişti. Cariye dediğimiz müritler ve abiler ilişkiye girerken bir mürit ilişkiye şahitlik yapar. Benim dini anlayışıma göre bir erkek ve kadın imam nikâhlı değilse, erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz, bulunursa zina olur. Bu nedenle müritlerim cariyelerle anal ve oral seks yapmak zorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişki kurunca kendisine ceza verdim, iki sene görüşmedim. Hayatımda hiç evlenmedim, imam nikâhlı eşim de yoktur. Cinsel ihtiyaçlarımı yukarıda belirttiğim şekilde müritlerimin getirdiği cariyelerle karşılarım." Adnan Hoca'nın 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında birlikte olduğunu söylediği 18 yaşındaki Tuğçe adlı mankenin ifadesi de kurulan fuhuş tuzağını gözler önüne seriyor: "Bahadır beni bir gün Hoca'nın evine götürüp Adnan Hoca ile tanıştırdı. Hoca güzel olduğumu söyledi. Bahadır beni evin mutfak bölümüne götürdü. Ve "İçeri gir, 'abi' ile tanışmak şereftir" dedi. Hoca bana soyunmamı söyledi. Karşı çıkınca bana 'Korkma beni abi, baba, kardeş ve arkadaş olarak gör' dedi. Ben de giysilerimi çıkardım, kırmızı iç çamaşırlarımla kaldım. 'Çekinme komple soyun' dedi. Ben de 54 çırılçıplak kaldım. Beni okşamaya başladı. Garip kelimeler kullanıyordu." Adnan Oktar sorgusunda tüm servetini nasıl elde ettiği sorusuna da tüm gerçeği ek bir cümlede anlatan bir karşılık veriyor: "Benim kurmuş olduğum ve liderliğini yaptığım cemaatin üyelerini zengin çocuklarından seçmemin nedeni budur. Bir yandan ibadet edip, bir yandan lüks bir yaşama sahip olmak için müritlerimin zengin olması gerekmektedir. Ben de bu yüzden müritlerimi zenginlerden seçiyorum." Kardeş grubunun imamı olan Ferhat Tekelioğlu da Hoca'nın sapık emirlerini ifadesinde ayrıntısıyla anlatıyor: "Adnan Oktar bize 'seks ve sevişmeyi isteyen bayanlarla birlikte olabilirsiniz. Normal ilişkide çocuk olma tehdidi vardır. Ve nikâhsız olarak yapılırsa zina sayılır, ancak normal ilişki dışında her şey yapılabilir' derdi. Hoca bize Kuran'ı Kerim'de eşinize normal olmayan yollardan yaklaşmayın der, ama bu ibare inanmış kadınlar için geçerlidir. Kuran'a uymayan, ikazlara uymayan kötü ahlaklı kız arkadaşlarınızla bu şekilde sevişebilirsiniz derdi. Bunun üzerine partiler vermeye ve güzel bayanlarla tanışmaya başladı. Bu zaman zarfında bu kızlara 'motor' diyorduk. Ben 100 kadar motorla beraber oldum. Bu ilişkiler normal ilişki değildi, yasaklara uyuyorduk." Diğer imam Ersin A. da, Hoca'nın daha önceleri gelenekçi İslamiyet anlayışını savunduğunu, ama 1993'ten itibaren Kuran'a dayalı İslamiyet anlayışına geçtiklerini ve kendilerini ılımlı kıldığını ve beraberinde İslam anlayışı olmayan veya az olan kızlarla normal olmayan yollardan seksi getirdiğini belirtiyor, "Bu tür kadınların erkeklerin önüne nimet olarak sunulduğunu, seks yapılan kadınlarla birden fazla kardeşin ilişkiye girmesini bunun da herhangi bir kardeşin bir motor kadına bağlanmasını engelleyeceğini, ancak verilen izinler ölçüsünde yapılacağını söylerdi. Her zaman şahit bulundurulacaktı. Bu anlayışın içinde gruptaki kardeşler kız tavlamaya ve seks yapmaya başladılar. Ancak kızlar bizim grubumuzun sıradışı seks anlayışını dışarıya sızdırabilirlerdi. Bunun için kadınlar uzun süre kontrol altında tutuldu. Adnan Hoca bu dünya zevk dünyasıdır, zevk alınmalıdır, derdi. Bunun için eğlenin, derdi. Ve kontrol etmek için bazı eğlence partileri kasete alınarak kendisine izletilirdi" Korkunun krallığı bitmeli Evet bunca anlatılan ve söylenen şeyler, Türkiye'de bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor bize. Şantaj, tehdit, sömürü hepsi bir arada. Korkunun krallığının bir derebeyi gibi çalışan Adnan Oktar ve adamlarına karşı Türkiye duyarlı olmalı. Şantaja boyun eğen kamuoyunu yönlendirmek ve bilgilendirmekle görevli kişiler suskun kalmaktan korkmamalıdır. Çünkü onların suskunlukları, yarın başka insanların mahvolması anlamına gelir. Tekrar tekrar yazıyorum. Benim okuduğum Adnan Hoca dosyasındaki bulguların her biri, bu örgütün arkasında başka güçlerin olduğunu gösteren delillerle dolu. Bugün bunları görmezden getirmeye çalışan sapıklıkların esirindeki siyasiler ile şantaj kurbanı üst düzey yöneticiler olabilir. Hatta bunların kurbanı belediye başkanları da bulunabilir. Bunların susmaması lazım. MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül, bu gruptan bazı kişilerin kendisine seçimler sırasında bazı broşür ve tanıtım afişlerinin basımıyla ilgili yardımcı olmak istediklerini söylediklerini anlattı. Gül bana, "Ne Adnan Oktar'ı, ne de bunların yöneticilerini tanırım. Seçimler sırasında geldiler, ben de 'olur' dedim. Bunlar şimdi benim adımı karıştırıyorlar. Bu yapılan ahlaksızlıktır. Bunu kabullenmem mümkün değildir. Benim bunlarla ne alakam olabilir?" diye dert yandı. Evet bu adamlarla ilişkide olanların, Gül'ün söylediği noktada kendilerine sormaları lazım: "Benim bunlarla ne işim var? Bunlar bana nasıl yaklaştılar?" Bu soruların yanıtları pek çok şeyi çözecek, gerçekleri ortaya çıkarır. Bu iş, sonu nereye varacaksa oraya kadar götürülmelidir. Tuncay ÖZKAN http://www.radikal.com.tr/2000/01/14/yorum/adn.shtml 55 Adnan Oktar'ın çekirdek/has kadrosu da kendi gibi gizli Yahudiler Bunlar Müslüman değiller. Hepsi, Müslüman kılığına girmiş Sabetayistler ve kripto Yahudiler... Ve artık İslam davasının arasından bu hainler temizlenmeliler. Adnan Oktar ve Sabetayist çetesine karşı bilinçli mücadele kampanyası başlatıyoruz ve Sabetayistleri deşifre ediyoruz. Bunlar, devletimizin adil hukuku ile yargılanıp vatana ihanetten idam edildikleri ana kadar mücadelemize devam ediyoruz. Paylaşın, duyurun ve bu fitne daha fazla büyümeden durdurun! Eğer Sabetayist hainler hakkında yeterli bilgiye sahip değilseniz, devam etmeden önce buraya tıklayarak bilgi sahibi olmalısınız. Ve yine öncelikle ifade etmek isteriz ki, gerçek kimliği ile yaşayan, 56 Yahudiliğini gizlemek ihtiyacı duymayan, bizim aramıza sızıp bizden gözükerek bize ihanet etmeyen Yahudilerle hiç bir sorunumuz yok. Herkesin inanç/vicdan/fikir hürriyetine saygımız var. Bizim sorunumuz hain/çift kimlikli, münafık Yahudilerle... İslam davasının arasına sızıp sinsice ve haince İslam'ı bozmak ve müslümanların inançlarını bozmak ve gayretlerini heba etmek isteyenlerle... *** A9 TV de, Adnan Oktar'dan tutun da etrafındaki "Biz Müslümanız" diye papağan gibi tekrarlayan aşuftelere, meyhane karılarına, oradan teknik yayın ekibine kadar (istisnalar kaideyi bozmaz) herkes kripto Yahudidir. Yani Türk ve Müslüman gözüken yahudilerdir. Ortada tam takım bir ekip çalışması söz konusudur. Adnan Oktar veya Harun Yahya imzaları ile çıkan kitaplar ve CD'ler 50 kişilik, çoğunluğu kadın bağlılardan oluşan bir ekip tarafından hazırlanmıştır. Adnan Oktar bu gerçeği, tam iki bin polisin katıldığı, kendisine karşı yapılan, Cumhuriyet tarihinin en büyük polis operasyonlarından birinin ardından göz altına alındığında, Emniyetteki ifadesinde itiraf etmiştir. Zaten üç yüzden fazla sayıdaki bu kitapların, özellikle ABD'de yayınlanan bilimsel eserlerden intihal/aşırma olduğu, üzerlerinde çok az değişiklikler yapılarak ve Harun Yahya imzası atılarak basılıp yayıldığı, yaklaşık on milyon adet kitabın ya maliyetine yada çok cüz'i karlarla satıldığı meydana çıkmıştır. Şu koskoca Müslüman milletini hafife alarak, o kadar acemice faaliyet icra ediyorlar ki, markalaştırdıkları Adnan Oktar, Darwinizmi bitiren ve yaratılışı ispat eden biri olarak halka kabullendirilmek istendiği halde, Arapçasını, tefsirini, izahını geçtik, Türkçe mealinden yaratılışı ispat eden bir ayet meali bile bilmemektedir. Ve bu traji komik hali canlı yayında ekranlara yansımış ve herkes seyir etmiştir. Bu kripto Yahudilerin bir-iki kuşak öncekileri, yani Osmanlı gibi bir devlet-i aliyyemizi içeriden yıkabilenleri ve parçaladıkları Osmanlı'nın ardından 400 senelik toprağımız Filistin'de bir İsrail işgal devleti kurabilenleri, Adnan gibi yada etrafındakiler gibi değillerdi. Okumuşlardı, zekilerdi, 46 raporları yoktu, Müslüman milletin karşısında karı-kız alemleri sergilemeyi marifet bilmezler, içimize tam sızarlar, kurallara uyarlar, gece gündüz Yahudilerin muzaffer olması için çalışırlardı. Birbirlerine kazık atmazlar, birlik ve beraberliklerini bozmalardı. En yüksek makamlara gelip her ihaneti yaptıkları halde hiç renk vermezlerdi. Deşifre olmazlardı. Mesela ülkemizde kaç kişi biliyor Celal Bayar'ın ve Adnan Menderes'in de kripto Yahudi olduklarını? Artık bu ülkede çift kimlikliliğe müsaade yok. Artık bir kliğin/grubun bizden gözükerek bize tahakküm etme lüksleri yok... Bunlar sıçan deliklerine bile kaçışacaklar ama onları oralardan bile alıp devletimizin adalet mekanizmaları ile yağlı ilmeğe çekeceğiz... İhanetin mazereti olamaz. 150 senedir bize yaptıkları akıl almaz ihanet ve işkencelerin hesabını öyle bir alacağız ki, kıyamet sabahına kadar her ama herkes bunu konuşacak... Bunlar ekip olarak, bağlı bulundukları İsrail ve Mossad desteği ile yep yeni bir Müslümanlık ayarı çıkartmak istiyorlar. Kendi Facebook sayfalarında tesettürü bile inkar ediyorlar. Erkeklerin açık saçık yabancı kadınlara bakmasında bir günah olmadığını iddia edebiliyorlar. İslam dininin Kur'an ve Sünnet ile sabit en temel değerlerini bile, Müslümanlık adına, Mehdilik adına inkar edebiliyorlar. Oynatılan baş piyon Adnan da "Ben bu millete dekolteyi sevdireceğim. " diyebiliyor. Gerçek bir Müslüman, Allah'ın kitabında açık ifadeler ile haram kıldığı bir şeyi, Müslümanlara sevdirmeyi bir marifet gibi ifade edebilir mi? Bununla övünebilir mi? Bütün Yahudi kliklerinde olduğu gibi bunlar da Makyavelistler. Yani zafere ulaşmak için akla gelen gelmeyen her ama her şeyi mübah sayıyorlar. Bunun için, şantajdan, tehditten ve mikrokameralı sek tuzakları ile yaptıkları şantajlardan elde ettikleri yüklü gelirle sözde "İslami" eserler basıyorlar ve Vural yada Global yayıncılık üzerinden piyasaya sunuyorlar. Çok af edersiniz ama idrar ile elbise yıkıyorlar. Mehdilik aldatmacası ile, Adnan'ı mehdi kabul ettirerek büyük bir sapkın akım çıkartmak ve bu güçle 57 İsrail ve Yahudi menfaatlerine hizmet etmek, Müslüman halkın enerjisini, gayretini, hizmetini yanlış yerlere kanalize ederek Büyük İsrail Projesinin gerçekleşmesinin önündeki engelleri azaltmak, projeyi hızlandırmak ve Müslümanların parası ve emeği ile Müslümanları vurmak istiyorlar. Adnan Oktar'ın en yakınlarından Oktar( Her nedense ikisi de Oktar?) Babuna bile bir Sabetayist. "Biz döndük, ehli sünnet Müslümanı olduk." sözleri bizim için hiç bir şey ifade etmiyor. Zira bu dönmeler, 350 yıldır dönüyorlar ama hep lafta... Gerçekte hep asli kimliklerini koruyorlar ve hep İHANET EDİYORLAR... Bunların Türk-İslam Birliği davaları da hemen her sözleri gibi yalandır. Bunların iki hayatları vardır; - Kendi aralarındaki gerçek/Yahudice hayatları - Kendilerinden olmayanların, Müslümanların ve Hristyanların aralarındaki ikinci ve sahte hayatları. Hangi kavmin/milletin/topluluğun arasında olurlarsa onlardan gözükmek bunlar için en temel farzlardan biri... Bu nedenle bunların büyüklerinden olan Mustafa Kamal Adıtürk, bir Şaman olmuş, bir Darwinist olmuş, bir hoca olup hutbe vermiş, bir hilafetçi olmuş, bir İngiliz muhibbi/seveni olmuş, bir demokrat olmuş, bir laik olmuştur. Kimin arasında ise o an, onların hoşlarına gidecek hareketleri yaparak, sözleri söyleyerek mesafe almıştır. Bütün bunlara rağmen asli kimliğini yani Sabetaycılığını da korumuştur. Ve Kudüs'te bir otelde, içkinin tesiri ile çakırkeyf iken gerçek kimliğini/Yahudiliğini itiraf etmiş, Yahudilerin en büyük duası Shema Yisrael'i okumuştur. İşte sahte peygamber Sabetay Sevi'den beri, üç yüz küsür senedir bu klik, bu hareket tarzlarını sergilemektedirler. Özellikle fark edildiklerinde, hemen kendilerini Alevi olarak tanıtıp baskıyı azaltmak gayretine girerler. CHP Millet vekili Canan ArıtMAN da kendini alevi olarak tanıtmışsa da çirkin yüzünü gizleyebilmeyi başaramamıştır. Bir diğer önemli konu ise, hemen hemen her aktif/militan Sabetaycının Mason olduğu ve Masonluğun Türkiye'de kontrolünün de Sabetaycılarda olduğudur. Yazımızın giriş kısmında ikaz ettiğimiz gibi Sabetaycıları incelediyseniz veya daha önceden bunlar hakkında yeterli bilgiye sahipseniz, şurası malumunuzdur ki, Sabetaycı hainler birbirlerini rahatça tanıyabilmek için, 1934'te çıkan soy adı kanunu kapsamında özel/şifreli/kripto soy adları almışlardır... Bunlar özellikle -er -ar -men -man -gen -gan -berk -ül -bay eklerini çok yoğun olarak kullanmışlardır. Soy adlarında olduğu gibi isimlerinde de bu tarz şifreler oldukça yoğundur. (Bu husus hakkında ayrıntılı bilgi için buraya tıklayınız.) Ve şimdi, A9 TV çalışanlarından tutun da, Facebook'taki Adnan Oktar destekçisi grup sayfalarına ve Adnan'ın yakın mesai arkadaşlarının Facebook sayfalarına/profillerine dair, mevzumuza/iddialarımıza ispat teşkil edecek bir kaç link verelim... Ayşe Meryem Berk-Soy Mina Berk-men Tuba Öy-men Mina Berk-man Baran Gür-man Jery Berg-man (Adnan'cıların paslaştıkları yabancılar da aynı özellikleri taşıyorlar. Bakın bu adam da anti Darwinist, Harun Yahya'cı ve soy adı -berk ve -man şifreleri taşıyor... Çift kimlikli münafı yahudiler sadece Türkiye'de değil diğer devletlerde ve diğer milletlerin arasında da varlar ve aynı şifreleri 58 taşıyorlar. Özellik yurt dışında -berg eki Yahudiler tarafından yoğun olarak bir kripto gibi kullanılıyor.) Bülent Gürbüz-er Er-dem Er-tüzün (Hem -er heceleri hem de -tüzün özenle seçilmiş şifreler. Tabii o da sağlam bir Adnan'cı... -tüz ve -tüzün, -tüze ekleri Türkiye'de çok yaygındır. Misal; Tüzmen, Tüzer, Ertüzün, Tüzemen, Ertüze vb.) Abraham Nam-er Yalvaç (Birçok kripto Yahudi, Türkiye'de, gerçek/Yahudice isimleri olan Abraham yerine İbrahim'i, Yousef yerine Yusuf'u ve benzlerini kullanırlar. Bazen bilinçaltı boşalması olarak sağa sola gerçek adlarını da yazarlar. Sorulduğunda, "Bu, adımın İngilizcesi. Öylesine yazdım profilime" derler. Bakın arkadaş listesine, erder, ertekin, berksoy, okumuşer, gürbüzer ve çok daha fazlası bulunabilir. Yaşanan sinsice bir ihanet şebekesi sistemidir.) Hüseyin Er-yılmaz (Bir A9 TV çalışanı. Arkadaş listesinde bol bol şifreli isim ve soy isim bulabilirsiniz.) (Bu isimler sadece mevzuyu anlatabilmek yolunda örnek teşkil etmeleri için verilmiştir. Yoksa bir kaç saatlik ciddi bir araştırmanın sonunda yüzlerce hainin profillerine ulaşmak, hepsinin aynı şifreleri taşıdığını, hepsinin aynı hareket tarzı ile hareket ettiklerini ve hepsinin birbirlerini tanıdıklarını görmek mümkündür. ) Son olarak ifade etmek isteriz ki, Sabetaycıları yada Sabetaycı olmayan Kripto Yahudileri araştırmak, tartışmak, yayınlamak, bu bilgileri paylaşmak T.C. yasalarına göre suç değildir. Ve bunları deşifre etmek en temel vatan hizmetidir. Vatanseverliktir. Suç çift kimlikle yaşayıp Türkiye'ye ihanet etmek, Yahudi menfaatlerine hizmet etmektir. 59 Adnan Oktar ve organize suç çetesi, ORGAN ticareti de mi yaptılar? O hayatını yaşıyor hastalar ölüyor İlik bankalarının yetersiz oluşu, lösemi hastalarını ölüme sürüklüyor. Olay, Oktar Babuna skandalına dayanıyor. 6 yıl önce Babuna için toplanan 160 bin ilik örneğinden 120 bini kayıp. Peki ne olacak? *** Babuna hayatta kaldı ama hastalar tek tek ölüyor Dr. Oktar Babuna için başlayan kampanya pek çok soru işaretiyle gölgelendi. Bu yüzden ilik bankası 60 hala işlemiyor ve pek çok hasta ölüyor. Altı yıl önce küçük bir gazete ilanı Türkiye'yi ayağa kaldırmaya yetti. İlana bakılırsa Dr. Oktar Babuna kan kanseriydi, sayılı günü kalmıştı. Uygun bir ilik bulunması gerekiyordu ve 10 milyar lira ödül verilecekti. Haber gazetelerde yayınlanınca onbinlerce kişi kan vermek için sıraya girdi. Genelkurmay Başkanlığı'ndan üniversitelere kadar hemen herkes genç doktorun hayatını kurtarmak için seferber oldu. Toplanan kanlar Türkiye'deki kapasite yetmediği için dünyanın dört bir yanındaki laboratuvarlara gönderildi. Kampanya bütün hızıyla sürerken itirazlar yükselmeye başladı. Uzmanlar bu işin "ödül karşılığı" yapılmasının ahlaka uygun olmadığını söylüyordu. Bir kemik iliği bankasının böyle alelacele kurulması doğru değildi. Bazı uzmanlar da Richter türü kanserde ilik nakli değil, yoğun kemoterapi yapılması gerektiğini söylüyordu. Ancak bu itirazlar cılız bir ses bile olamadı. Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş kampanyayla ilgili şüphelerini yüksek sesle dile getirdi. Durmuş öncelikle dünya üzerinde "ücretsiz" doku analizi yapan laboratuarlar varken, milyon dolarlık laboratuvar faturalarına itiraz ediyordu. Ayrıca kanların "stratejik" olarak başka işlerde kullanılabileceğini söylüyordu. Ve en son bomba da Dr. Oktar Babuna'nın "Adnan Hocacılar" olarak adlandırılan gruptan bir isim olmasıydı. Bu grup gizli çekimlerle şantajdan, "montaj" fotoğrflarla karalamaya kadar bir dizi suçlamaya karışmıştı ve "organize suç çetesi" olarak yargılanıyordu. Oktar Babuna Adnan Hoca'nın müridi olduğunu gizliyor, soruları "Herkes yardım ediyor" diye geçiştirmeyi tercih ediyordu. Oysa kampanyanın merkezinde "Adnan Hocacılar" vardı, işin mali yanının bir bölümü ise İstanbul Tıp Fakültesi Vakfı tarafından üstlenilmiş, vakıf yöneticileri sonradan bu ilişkiden de pişman olmuştu. Bu iddialar ve "Bağışlar Adnan Hoca'ya" gidiyor endişesi kampanyanın hız kesmesine yol açtı. Temmuz ayına gelindiğinde kampanyalar Sağlık Bakanlığı tarafından durduruldu. Toplanan "Etik Kurul" da Babuna'nın hastalığı için "kemik iliği nakline gerek olmadığı" kararına vardı. KANLAR REHİN KALDI Kan vermek için sıraya giren kalabalık ve heyecan dinince fatura da ortaya çıktı. Kampanya boyunca 160 bin kişiden kan alınmıştı. Bunlardan 40 bini Türkiye'de, Mahmut Çarin'in yönetimindeki ilik bankasını oluşturdu. Geriye kalan 120 bin örnek ise yurtdışındaki laboratuvarlarda "rehin" kaldı. Kampanya'da yaklaşık 5 milyon dolar toplanmış, paranın büyük bölümü Çapa'daki ilik bankası için cihaz alımına harcanmıştı. Ancak borçlar dikkat çekiciydi. Sadece ABD'deki bir laboratuar 95 bin örneğin sonuçlarını vermek için 3.4 milyon dolarlık bir fatura çıkardı. Sağlık Bakanlığı faturayı ödemeyi reddetti. Bu kan örneklerinin sonucu bu güne kadar Türkiye'ye getirilemedi. FATURA AĞIR Her yıl 2 bin 500 kişinin lösemiye yakalandığı tahmin edilen Türkiye'de bir "kemik iliği" bankası pek çok hayat kurtarabilirdi. Aslında mevcut üç ayrı kemik iliği bankası vardı. Ancak ellerindeki doku örnekleri yetersizdi. İstanbul Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı'nda Mahmut Çarin'in yönetimindeki "İlik Bankası"nda değişen açıklamalara göre 40 bin ile 60 bin arasında örneğe ulaşıldı. Fakat Adnan Hocacı'ların yürüttüğü kampanyanın faturası zamana yayılıyordu ve ağırdı. Öncelikle lösemi hastaları ve yakınları "ilik naklinin" hayat kurtardığına inanmış, diğer tedavileri reddetmeye başlamıştı. Bunun dışında organ bağışı ve doku örneği konusunda bir tıkanma ortaya çıktı. Hızla ve alelacele yürütülen kampanyanın yarattığı şaibeler yüzünden "İlik Bankası" kurumlaşamadı. Sadece son birkaç yılda ilik nakli için sırada bekleyen bin 300 civarındaki hastadan 400'ü öldü! İlik Bankası'nın kurumlaşamamasında "Babuna Kampanyası"na büyük destek veren resmi ve sivil kuruluşların yaşadığı hayal kırıklığının rolü tartışılmazdı. Kampanyadan sonra bazı gazete haberlerinde "Tüyler ürperten iddilar" da ortaya çıktı. "Babuna Kampanyası"na katılan emekli öğretmen Güler Ergin daha sonra telefonla arandığını ve "İlik için dokularınız uymadı ama böbrek verebilirsiniz" diye "baba" Cevat Babuna tarafından arandığını söylüyordu. Benzer biçimde kampanyaya katılan Mahir Yavaş da "Amerika'ya götürülme" teklifi aldığını, ancak uyarılar üzerine vazgeçtiğini gazetecilere anlatıyordu. Kampanyaya katılan iki ayrı kişinin "araması" güvenlik için soru işaretlerini de ortaya çıkardı. BANA GURUR VERİR! Oktar Babuna ise olup bitenlerden pek de rahatsızlık duymuyor. Geçmişte "onlar da yardım etti" diye geçiştirdiği soruyu bugün "Adnan Hoca'nın arkadaşı olmak bana gurur verir" diyecek kadar rahat biçimde cevaplıyor. Kampanyanın yol açtığı hayal kırıklığını ise kabullenmiyor. Babuna Kampanyası'ndan altı yıl sonra manzara özetle şu; Oktar Babuna hayatını sürdürüyor, hastalar ise ölüyor.... kırıklığına dönüştü. Yaratılan güvensizlik organ nakli ve "İlik Bankası'na darbe indirdi. 61 http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/27/cp/gnc109-20050417-102.html **** Adnan Hoca'nın ahlakını örnek aldım * Çok sınırlı bir süreniz olduğu söyleniyordu. Ancak aradan altı yıl geçti? Amerika'daki MD Anderson Kanser Hastanesi'nde en öldürücü kanser olan Richter's Sendromu tanısı kondu. Bu hastalar en fazla 6 ay yaşıyorlar. "Bu süreyi aşmışsın 1-2 aylık ömrün kalmış olabilir. Sana deneysel bir tedavi verelim ve eğer kaldırabilirsen kemik iliği naklini deneriz" demişlerdi. Geçirdiğim 2 kemik iliği nakli, 12 kemoterapi tedavisi ve aldığım 100 bin haptan sonra bugün yaşayan tek hasta olduğumu söylüyorlar. * Hastalığınızın ilik nakli gerektirmediği belirlenmişti... İki kemik iliği naklinden sonra bugün dünyada bu hastalıkla yaşayan tek hasta olduğumu tedavi olduğum hastanedeki dünyanın en ünlü uzmanları söylüyorlar. * Uyumlu dokunun daha önce bulunduğu ancak kamuoyundan gizlendiğini ileri sürülmüştü.. Uygun ilik dünya bankasından bulunmuştu. Bunu bana bildiren de kampanyanın durdurulduğu gün olan 17 Haziran 1999 tarihli bir fakstı. Bu kadar ölümcül bir hastalıkla mücadele ederken hem uygun ilik bulunup hem de bunu nasıl 2.5 ay saklayabilirdim? Siz de takdir edersiniz ki bu hem akla hem mantığa aykırı bir iddia. Kampanyada bana uygun hiç bir verici çıkmadı. * Hastalık "ölümcül" dediniz. Bu konuda kandırıldıklarını düşünenleri haksız mı buluyorsunuz? Sağlık durumumun kötüye gitmemesinin ve şifa bulmamın kimsede olumsuz bir düşünce uyandırdığını düşünmüyorum. Kim bir hasta için 'acaba neden ölmedi' veya 'acaba neden kötüleşmedi' diye düşünebilir. İnsanlarımızı tenzih ederim böyle bir düşünce çok zalimce olur. Böyle bir şey güvensizlik değil aksine vicdanı olan herkes için olsa olsa bir mutluluk sebebidir. * Siz kendinizi Adnan Hocacılar'dan biri olarak mı değerlendiriyorsunuz? Adnan Oktar Beyefendi Harun Yahya müstear ismiyle 250'nin üzerinde kitap yazmış, dünya çapında bir alim ve yazar. Adnan Bey'in ahlakını kendime örnek alıyorum. Eğer beni söylediğiniz gibi Adnan Bey arkadaşı olarak kabul ederse bu benim için çok büyük bir şeref olur. * "Babuna Kampanyası" ile doku bankası konusunda etkileri bu gün de görelen bir güvensizlik yaşandı? Bu dünya tarihinin en büyük sivil hareketi olarak tarihe geçti. 30 senede yapılamayanları 3 ayda gerçekleştirdik. Ulaştığımız 160 bin doku örneğine İngiltere 30 senede ulaşmış. Türkiye zaman kaybetmek bir yana 30 sene ileriye gitti. Eğer önü kesilmeseydi milyonlarca veriyle dünyanın en büyük kemik iliği bankası bizde olacaktı. * Güler Ergin isimli bir emekli öğretmen kampanyada kan verdiğini, bir süre sonra babanız Cevat Babuna'nın kendisini aradığını ve böbreğini vermeyi teklif ettiğini ileri sürdü? 62 Kemik İliği Bankası verilerine İstanbul Tıp Fakültesi'nde dönemin Tıbbı Biyoloji Bölümü Başkanı Prof. Mahmut Çarin'den başkasının ulaşması mümkün değildir. Dolayısıyla bu haber bana ve aileme o dönem bir kısım medyada nasıl iftiralar atıldığının çok güzel bir kanıtıdır. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/27/cp/gnc111-20050417-102.html *** Sağlık Eski Bakanı Osman Durmuş Pazarlık yapmaya kalktılar Hastadan bilgisi dışında genetik amaçlı kan alamazsınız. Bu suçtur. Yapılacak her işlemin bilgi olarak sunulması lazım. Hasta hakları bakımından bu zorunludur. Yapılan işlem o gün için yanlıştı. Kemik iliği temin amaçlı değildi. Zaten böyle bir dertleri yoktu. Babuna, bir devlet yöneticisi gibi uluslararası temaslarını sürdürüyor. Adnan Hoca'yı savunuyor. Bu dokuların kimlik bilgileri kimlerin elinde bilmiyoruz. Bu verilerle her türlü HDA tiplemeniz yapılabilir. Bu şu anlama gelir. Sizin böbreğinizin bir alıcıya uygun olup olmadığını anlayabilirler. Bu bilgiyi falanca hastayı arayıp sorumlu olmayan bir kişi arayıp söyleyebiliyorsa burada sorun vardır. Bu gün geri kalmış ülkelerde organ ticareti yapılıyor. Bunun Türk halkı üzerinde yapılmayacağının garantisi nedir? Kan örneklerini inceleme parası istemeye kalktılar. Kamu'da ihale vardır, sipariş vardır. Devletin böyle bir siparişi yok. Babuna gönüllüleri diye bir grup çıktı, kumbaralarla para topladı. Bakanlığa gelip 3 milyon dolar para öde diyorlar. Laboratuvarlar 600 bin dolara kadar indiler. Kayıtları var. Devletimizde böyle bir uygulama yok, alınan paranın yüzde 20'si size verilir dedik. Bu defa yüzde 35 dediler. Biz pazarlık yapmayı reddettik. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/04/27/cp/gnc110-20050417-102.html l 63 İğrenç Örgütün İğrenç Lideri: Adnan Oktar Adnan Oktar (Adnan Hoca), polise verdiği ifadede seks ve şantaj üzerine kurulu cemaatinin içyüzünü anlattı. Oktar, cemaatini para ve güç kazanmak için kullandığını söyledi. İSTANBUL Polisi'nin başarılı operasyonuyla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar, polisteki ifadesinde seks ve şantaj çetesinin örgütlenme şemasını da ayrıntılarıyla açıkladı. Örgütün oluşumu şöyle: Baş İmam: Adnan Oktar. Tek hakim. İmamlar: Bahadır Güven, Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu, Emre Nil. Baş İmam'ın fetvalarını cemaate duyurup, uygulanmasını kontrol ediyorlar. Baş imamla, sadece onlar görüşebiliyor. 64 Kardeşler: Cemaatin halkla ilişkiler kolu. Hepsi erkek müritlerden oluşuyor. Kitapların basılması, şantaj kasetlerinin, karalama metinlerinin hazırlanması, dağıtılması, toplantıların düzenlenmesi onların görevi. Bacılar: Kadın müritlerden oluşuyor. Cemaat içinde kıdem alan, eğitimini tamamlayan, Adnan Hoca tarafından imana ulaştıkları kabul edilen müritler. Kardeşlerle aynı görevleri üstleniyorlar. Cemaat içinde, kendi istedikleri erkek müritlerle birlikte oluyorlar. Partnerlerini seçme hakları var. Eski manken Gülay Pınarbaşı da cemaatin bacılarından. Cariyeler: Adnan Hoca tarafından, sınanıp hiç bir zaman bacı olamayacaklarına karar verilen kadınlar. Cemaat içinde yatakodası partnerlerini seçme şansları var. Kardeşlerin ve bacıların verdiği görevleri yerine getiriyorlar. Motorlar: Cemaatin en alt kademesindeki, kıdemsiz kadınlar. İmamlar ve kardeşler, istedikleri zaman onlarla ilişkiye girebiliyor. Reddetme hakları yok.Cariyeliğe ya da bacılığa yükselebiliyorlar. Şantaj kasetlerini 1997’de yokettik TUZAK kurup çektikleri video kamera görüntüleriyle şantajdan 1997’de avukatlarının uyarısıyla vazgeçtiklerini açıklayan Adnan Hoca, ifadesinde şu açıklamaları yaptı: ‘‘Avukatımız, bunun cezasının çok ağır olduğunu söyledi. Tüm eski kasetleri imha ettik. Sonra, porno kaset ve dergilerden aldığımız görüntüler üzerine, köşeye sıkıştırmak istediğimiz kişilerin yüzlerini monte ederek şantaja başladık. İşimiz bittikten sonra elimizdeki görüntüleri yok ediyorduk.’’ Tanıksız seks yasak İMAMLAR ve kardeşler, cemaat içinden bir kadınla ilişkiye gireceği zaman, başlarında mutlaka ‘tanık’ bulunuyor. Birleşmeyi izleyen tanık, Hoca'nın, fetvasına uygun oral ya da anal seks yapıp yapmadıklarını kontrol ediyor. Tanıksız ilişkiye girebilen tek kişi Adnan Hoca. Yeni gelen motorlardan, imamların beğenisini kazananlar Adnan Hoca'ya sunuluyor. Yatakta çok vahşi Cemaat içindeki bacı, cariye ve motorların ifadeleri, ilginç ve kalabalık seks ilişkileriyle dolu. Çoğu Adnan Hoca ile birlikte olduğunu itiraf eden müritlergenellikle 'Çok vahşiydi' ifadesini kullandılar. Çiller’le Kandilli’deki villada görüştüm YILLARDIR cemaati tarafından hazırlanan şantaj kasetleriyle birçok ünlü perişan eden Adnan Hoca'nın, Mert Çiller aracılığıyla parti içine sızdıktan sonra Kandilli'deki saray yavrusu evinde DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'i ağırladığı ortaya çıktı. Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar, polise verdiği ifadesinde, Kandilli'deki malikanede gerçekleşen gizli buluşmayı şöyle anlattı: ‘‘Tansu Hanım benden, büyük kongre öncesi DYP içindeki muhalefeti sindirmemi istedi. Böylece daha güçlü duruma gelmek istiyordu. ‘Sizin için ne yapabilirim' diye sordum. ‘Bize destek ver. Elinden geleni yap' dedi.’’ Adnan Hoca, sorgu sırasında kendisine yöneltilen ‘‘Maddi beklentiniz var mıydı?’’ sorusunu ‘‘Meyveleri önümüzdeki günlerde toplayacaktık. Acelimiz yoktu. Bilim Araştırma Vakfı'nın sözcüsü, cemaatin imamlarından Bahadır Güven'i, ileriki yıllarda milletvekili yapmayı planlıyorduk’’ diye yanıtladı. Ağar'dan intikam peşindeydiler EMNİYET'teki ifadesinde, Elazığ Bağımsız Milletvekili Mehmet Ağar'ın, İstanbul Emniyet Müdürü olduğu 1991 yılında kendisine yönelik kokain operasyonu düzenlediğini, bu yüzden hıncı olduğunu söyleyen Adnan Hoca, ‘‘Mehmet Ağar'a yönelik kampanyalarımız hem intikam amaçlı hem de onu partiden uzak tutmak içindi. Siyasi hayatını bitirmek istiyorduk’’ dedi. Adnan Hoca, basına yönelik karalama ve şantaj kampanyalarının hedefinin ise, Tansu Çiller muhalifi gazeteciler olduğunu itiraf etti. 65 Hoca’ya muayene kıskacı MİLLİ Savunma Bakanlığı (MSB), dünkü Hürriyet'te yer alan ve Adnan Oktar'ın 1997 yılında GATA'dan aldığı ‘paranoid şizofreni’ raporu nedeniyle cezai ehliyeti olmadığı yönündeki haber üzerine harekete geçti. MSB'den dün yapılan açıklamada; gözaltında bulunan Oktar'ın, serbest bırakılması halinde askerlik şubesince yeniden hastaneye sevk edilerek kontrol muayenesine tabi tutulacağını bildirildi. Tutuklamaya itiraz İSTANBUL DGM'de önceki gün 3 müridiyle tutuklanan Adnan Oktar'ın avukatları, karara itiraz etti. Dün öğle saatlerinde İstanbul DGM'ye gelen Adnan Oktar ile Bilim Araştırma Vakfı üyesi Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu ve Emre Nil'in avukatları, itiraz dilekçesini 6 Nolu DGM'ye verdiler ve tutuklama kararının hukuki olmadığını öne sürdüler. Dosyayı tetkik istekleri reddedilen avukatların itirazı, pazartesi günü karara bağlanacak. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/20/158016.asp 66 Yıllarca Masonluğu yerin dibine sokan adam 33. dereceden Mason çıktı; Kim bu Adnan Oktar? (Yada Harun Yahya?) Kim bu Adnan Oktar? Adnan Oktar ismiyle malum zatın biyografisini uzun uzun anlatacak değilim… İyi resim yapar, iç mimari ve dekorasyon konusunda zevk sahibidir, peyzaj da hakeza öyle! Kısacası zevk ve güzellik hastası… Adnan Oktar; bir dönemin Harun Yahya’sı: Darwinizm ve masonluğa karşı hakikatli ilmi kitaplar neşreden, medya karşısına hiç çıkmayan; sadece kitaplarıyla ve Anadolu’nun her yerinde Bilim 67 Araştırma Vakfı (BAV) aracılığıyla düzenlenen konferanslarla gündeme gelen; hatta ismi konusunda “Erbakan’dır” şeklinde spekülasyonlar yapılan; az konuşan, beyaz saçlı, beyaz sakallı biri! Adnan Oktar’ı Harun Yahya olarak tanıdım… 2000 yılının ortalarında cezaevinden çıktığında kendisiyle bir röportaj yapmak üzere Kadıköy Fenerbahçe’ye gitmiştim… Oktar’ın bulunduğu eve eşikten içeri adımımı ilk attığımda hissettiğim duygu ömrümde sanırım bir daha hissedemeyeceğim bir duyguydu… İçeri geçtiğimde de karşımda bembeyaz bir adam gördüm… Beyaz saçlı, beyaz sakallı, beyaz yüzlü beyaz giysili bir adam… Konuşmaya geçtiğimizde ise sözlerini büyük rikkat ve dikkatle seçen, düşük ses tonuyla ve kısa konuşan biri vardı karşımda… Sonra bizi büyük bir nezaketle uğurlamış ve evimize kadar bırakılmamız talimatını vermişti etrafındakilere… Sevmiştim Harun Yahya'yı… Aradan yıllar geçti… Adnan Oktar bu sefer karşımıza “Mehdi” kavramıyla çıktı… Ve artık televizyon ekranlarında “polemiklere” giren bir adam olmuştu… Üstelik saçı sakalı da siyaha çalmıştı… Teni de solaryumdan çıkmış gibi esmerleşmişti… Anadolu’nun bir çok ilinde uydudan yayın yapan televizyonlara programlar yapıyor ve Hz. Mehdi’nin vasıflarını sayıp hünerlerini sıralıyordu… Program konukları ise şimdiki gibi kendi talebeleri olmakla beraber daha çok erkekti… Hz. Mehdi’nin zuhur ettiğini iddia edip, bir takım özelliklerinin Hz Mehdi ile benzeştiğini “inşallah, maşallah” nakaratları eşliğinde ileri sürüyordu… Sonra da kendisinin Mehdi olmadığını; ama zaten Hz. Mehdi’nin de “Ben Mehdi’yim” diye ortaya çıkmayacağından dem vuruyordu… Sonra Cübbeli Ahmet Hoca ile karşı karşıya geldi… Cübbeli Hoca’nın reddiyelerine maruz kaldı… Oktar, daha sonra, Cübbeli Ahmet ile aynı cemaatten olan Mehmet Talu hocanın bir ara “Mehdi zuhur etmiştir” şeklindeki beyanlarını esas alarak haklılığına delil saydı ve iki hocanın bu konu nedeniyle birbirlerine girmelerine yol açtı… Kısa süre sonra ise Talu “hata” ettiğini söyleyip Cübbeli ile bir araya gelmiş ve “var mı bize yan bakan” diye meydan okumuştu… Sonra Adnan Oktar karşımıza mason olarak çıktı… Hani, şu yazdığı kitaplarla masonluğu yerin dibine sokan “Harun Yahya” mahlaslı Adnan Oktar, birden bire masonluğa övgüler yağdırmaya hatta ve hatta kendisinin de 33. dereceden mason olduğunu alenen dillendirmeye başlamıştı… Hele bir de “masonların şahıyım” demesi vardı ki, bu kadarını Demirel bile yapamamıştı! Son aylarda ise Adnan Oktar, “kedi canını senin” oluverdi… Programlarındaki erkekler yerlerini tamamen kadınlara bıraktı… Herkesin diline pelesenk olan “kedi canını senin” sözü Oktar’ın kızlara karşı kullandığı bir iltifat… Kesik kesik kahkahalar atan, cümleler ağzından yarım yarım çıkan, aslında ne dediği tam da belli olmayan; ama karşısında kendisini hayranlıkla izleyen kızlar olan bir Adnan Oktar! Evlenmemiş olmasını da Bediüzzaman'ın talebesi olmasına yorması yok mu!? “Ay yerim seni ben yerim, sen ne güzelsin, çok tatlısın, sana baktıkça içim açılıyor!” gibi sözleri Harun Yahya’dan kimse duymadığı gibi, Hz Mehdi’nin de bu tür lakaytlıklara prim vermeyeceğini söylemek sanırım kahinlik olmaz! Halkın önemli bir kısmı gülüyor, bir kısmı ise üzülüyor… İnsan fiziksel olarak da zihinsel olarak da değişebilir… Adnan Oktar’ın fiziksel değişimi sürekli gençleşme yönünde tebarüz ederken; zihinsel değişiminin temayülünü artık bu anlatımdan varın siz çıkarın…. 68 Halis Mutlu 21/01/2001 www.8sutun.com Adnan Oktar ne dediğini/anlattığını kendi biliyor mu? Bir taraftan masonların gerçekte dinlerinin imanlarının olmadığını ve sadece ilk kademelerde imanlı görüntü verdiklerini, bunu da usulen yaptıklarını anlatıyor; diğer taraftan da "Müslüman masonlar var. Bu manada ben de masonum. Masonların şahıyım. 33. dereceden masonum" diyor. Aynı "Madde hayal, etrafımızda gördüğümüz her şey aslında beynimizde" deyip, tepki gelip "Bu iddian İslam inancına göre vahdet-i vücuttur ve küfürdür." denilince "Madde hayal ama dışarıda madde var. Ama bizim gördüğümüz gibi değil." diye zırvalaması, art arda iki cümlesinde bile birbirine zıt, birbirini yalanlayan açıklamalar yapması gibi.... Adnan Oktar'a Paranoya, şizofreni, megalomani gibi teşhisleri koyan ve rapor veren uzmanların ne kadar haklı oldukları bir kez daha gün yüzüne çıkmış oluyor... Dikkat edilirse, Adnan Oktar'ın Harun Yahya takma adı ile açtığı web sitelerinde kullanılan görsellerde masonik semboller olan göz, pramit, güneş ve sütunlar kullanıldığı görülecektir. Memhmet Fahri Sertkaya Akademi 69 Hoca kılığına girmiş pornocu, şantajcı bir sahtekar; Adnan Oktar (...) TUZAK kurup çektikleri video kamera görüntüleriyle şantajdan 1997’de avukatlarının uyarısıyla vazgeçtiklerini açıklayan Adnan Hoca, ifadesinde şu açıklamaları yaptı: ‘‘Avukatımız, bunun cezasının çok ağır olduğunu söyledi. Tüm eski kasetleri imha ettik. Sonra, porno kaset ve dergilerden aldığımız görüntüler üzerine, köşeye sıkıştırmak istediğimiz kişilerin yüzlerini monte ederek şantaja başladık. İşimiz bittikten sonra elimizdeki görüntüleri yok ediyorduk.’’ (...) 70 Cemaat içindeki bacı, cariye ve motorların ifadeleri, ilginç ve kalabalık seks ilişkileriyle dolu. Çoğu Adnan Hoca ile birlikte olduğunu itiraf eden müritler genellikle 'Çok vahşiydi' ifadesini kullandılar. İSTANBUL Polisi'nin başarılı operasyonuyla yakalandıktan sonra DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar, polisteki ifadesinde seks ve şantaj çetesinin örgütlenme şemasını da ayrıntılarıyla açıkladı. Örgütün oluşumu şöyle: Baş İmam: Adnan Oktar. Tek hakim. İmamlar: Bahadır Güven, Fırat Develioğlu, Halil Hilmi Müftüoğlu, Emre Nil. Baş İmam'ın fetvalarını cemaate duyurup, uygulanmasını kontrol ediyorlar. Baş imamla, sadece onlar görüşebiliyor. Kardeşler: Cemaatin halkla ilişkiler kolu. Hepsi erkek müritlerden oluşuyor. Kitapların basılması, şantaj kasetlerinin, karalama metinlerinin hazırlanması, dağıtılması, toplantıların düzenlenmesi onların görevi. Bacılar: Kadın müritlerden oluşuyor. Cemaat içinde kıdem alan, eğitimini tamamlayan, Adnan Hoca tarafından imana ulaştıkları kabul edilen müritler. Kardeşlerle aynı görevleri üstleniyorlar. Cemaat içinde, kendi istedikleri erkek müritlerle birlikte oluyorlar. Partnerlerini seçme hakları var. Eski manken Gülay Pınarbaşı da cemaatin bacılarından. Cariyeler: Adnan Hoca tarafından, sınanıp hiç bir zaman bacı olamayacaklarına karar verilen kadınlar. Cemaat içinde yatakodası partnerlerini seçme şansları var. Kardeşlerin ve bacıların verdiği görevleri yerine getiriyorlar. Motorlar: Cemaatin en alt kademesindeki, kıdemsiz kadınlar. İmamlar ve kardeşler, istedikleri zaman onlarla ilişkiye girebiliyor. Reddetme hakları yok.Cariyeliğe ya da bacılığa yükselebiliyorlar. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/20/158016.asp 71 Sapık fetvalar ve Adnan Oktar... Mahvolan hayatlar, perişan olan anne ve babalar... Sapık fetvalar Adnan Hoca müritlerine, ‘‘Normal seks günah... Anal ve oral seks yapın’’ fetvası vermiş. Sapık ilişkiler sırasında bir kişi de gözcülük yapmış. SORGULARI süren 'Adnan Hoca' lákaplı Adnan Oktar'ın müritlerinin verdiği ifadeler dehşet verici. Bazı müritleri, Adnan Hoca'nın, 3 yıl önce kendilerine bir fetva vererek normal seksi yasakladığını ve ‘‘Oral ve anal seks yapın’’ talimatı verdiğini, sapık ilişki sırasında, bir kişinin de gözcülük yaptığını ifade ettiler. 72 Emniyet Müdürlüğü'ne çağrılarak, Adnan Hoca'nın müridi olan çocuklarını teslim alan bazı ailelere, polisler tarafından öğütler verildi. DOĞRULADILAR İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar ve Silah Kaçakçılık Şubesi'nde 3 gündür sorgulanan Adnan Hoca ve 'Merkez Komite' denilen 25 yardımcısının, müritlerin ortaya attığı seks iddialarını doğruladıkları belirtildi. Adnan Hoca'nın, ‘‘Normal seks günah, oral ve anal seks yapın’’ fetvasını, resmen evli olmayanlar için, gayrı meşru doğumları önlemek için verdiğini söylediği öğrenildi. HAYAL KIRIKLIĞI Adnan Hoca ve müritlerinin bazı kurbanlarının, gruba nasıl katıldıklarını ve uğradıkları hayal kırıklığını ise ‘‘Hepsi yakışıklı, bir o kadar da Atatürkçü ve milliyetçi insanlardı. Kamuoyunda olumsuz bir imajları bulunmasına rağmen, yaşantılarını gördüğümüzde, hiç de kötü insanlar olmadıklarına karar verdik. Ancak kısa süre sonra içinde bulunduğumuz batağı farkettiğimizde, iş işten geçmişti. Kimseye bir şey anlatmamamız için, sürekli tehdit ediliyorduk’’ diye anlattıkları belirtildi. Aileler şikayetçi Polis yetkilileri, pişman olduklarını ve istemeden kendilerini bataklığın içinde bulduklarını söyleyen bu kişilerin ailelerini, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne davet ettiler. Ailelere, Adnan Hoca ve örgüt içindeki sapık ilişkileri detaylı bir şekilde anlatan polis yetkilileri, bundan sonra duyarlı olmalarını öğütledikten sonra, çocuklarını teslim ettiler. Ailelere ayrıca, Adnan Hoca ve örgütün üst düzey yöneticilerinin, sapık ilişkilere yönelik verdikleri ifadelerin de anlatıldığı belirtildi. 3 GÜN EK SÜRE Çocuklarının saplandığı bataklıkla ilgili ayrıntılı bilgi alınca çok sinirlenen 20 Adnan Hoca mağdurunun anne babası, polise resmen şikáyette bulundu. Ailelerin polisten, adlarının saklı kalmasını ve gelişmelerle ilgili basına bilgi verilmemesini rica ettikleri öğrenildi. Olayla ilgili olarak, Adnan Hoca ve örgütünün 25 üst düzey yöneticisinin de aralarında bulunduğu 50 kişi için bugün 3 günlük ek gözaltı süresi alınacağı belirtildi. POLİS ZORLUYORMUŞ Öte yandan, Adnan Hoca ve arkadaşlarının vukatı Erdağ Abakay, müvekkillerinin tutuklanmasını ve zor durumda kalmasını sağlamak için, polisin ailelere, şikáyetçi olmaları yönünde baskı yaptığını öne sürdü. Abakay, bu hafta kendilerinin de bazı girişimlerde bulunacaklarını söyledi. BABUNA YALANLADI Adnan Hoca'nın müritlerinden olduğu bilinen ve lösemi hastası olduğu için bir süre önce adına başlatılan kampanya sırasında dikkatleri üzerine çeken Dr. Oktar Babuna, son günlerde hakkında çıkan haberleri yalanlamak için, evinde bir basın toplantısı düzenledi. İslam'a farklı yorum Adnan Hoca ve Bilim Araştırma Vakfı olarak bilinen resmi kuruluşunun da yöneticisi olan yardımcılarının, gruba yeni katılan ve ‘‘Bu nasıl din, nasıl Atatürkçülük, nasıl milliyetçilik?’’ sorusunu yönelten müritlere, ‘‘Bu İslám'ın, Atatürkçülüğün ve milliyetçiliğin değişik bir yorumu’’ karşılığını verdikleri ifade edildi. Bu arada, hüngür hüngür ağlayarak ifade veren ve Adnan Hoca ile örgütünün sapık ideolojilerini gözler önüne seren 35 kişi, önceki akşam saatlerinde serbest bırakıldı. Tarihi eser için baskın 73 ADNAN Oktar ve müritlerinin kaldıkları Silivri ve Kandilli'deki iki eve dün akşam, tarihi eser baskını yapıldı. Mali Şube ekipleri ile tarihi eser uzmanlarından oluşan kalabalık bir ekip, dün akşam saat 17.00 sıralarında, Adnan Hoca'nın Silivri Fener Köyü yakınlarındaki 'Pembe Köşk' olarak adlandırılan devasa köşküne baskın yaptılar. Uzmanlar, çok ağır ve sabit oldukları için yerlerinden alınamayan çok sayıda heykel ve sanat eserinin fotoğraf ve görüntülerini aldılar. Bu görüntü ve fotoğrafların, tarihi eser uzmanları tarafından inceleneceği ve kaçak olup olmadığının belirleneceği açıklandı. Silivri'deki çalışmalarını tamamlayan polisler ve tarihi eser uzmanları, daha sonra Adnan Hoca'nın Kandilli'deki evinde bulunan eserleri de aynı şekilde görüntüleyip, saydılar. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/15/156817.asp 74 "Bunlar pislik, bunlar şantajcı, bunlar çeteci.'' - İstanbul Emniyet Müdürü Özdemir'in Adnan Oktar ve çetesi hakkındaki yorumu Bunlar pislik İstanbul Emniyet Müdürü Özdemir, Adnan Hocacılar için ‘‘Bunlar şantajcı, bunlar çeteci, bunlar pislik’’dedi. 12 mürit serbest bırakıldı. DGM’ye çıktılar ‘Adnan Hoca’ lakaplı Adnan Oktar'ın fahri başkanlığını yürüttüğü Bilim Araştırma Vakfı (BAV) üyelerine yönelik çete operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve aralarında eski manken Gülay Pınarbaşı'nın da bulunduğu 12 kişi daha İstanbul DGM'ye sevk edildi. Sanıklar serbest bırakılırken, Adna Hoca operasyonuyla ilgili değerlendirme yapan İstanbul Emniyet Müdürü Hasan 75 Özdemir, ‘‘Bunlar pislik. Allah çoluğumuzu çocuğumuzu bunlardan korusun’’ dedi. 29 kişi Emniyet'te Adnan Oktar'ın da aralarında bulunduğu 29 kişinin sorgusu ise şubede devam ediyor. Bu kişilerle görüşme yapmak üzere Emniyet'e gelen yakınlarına, güvenlik kuvvetlerince izin verilmedi. Avukat Atilla Hazman ise İstanbul DGM Savcılığı'ndan aldığı izinle müvekkili Adnan Oktar ve diğer BAV üyeleriyle görüştü. Oktar Babuna'nın kız kardeşi ve Adnan Oktar'ın dini nikáhlı eşi olduğu ileri sürülen Tuğba Babuna, dün avukatları ile görüştü. DGM izniyle, gerçekleşen görüşte avukat, Babuna'ya, ‘‘Herhangi bir baskıya maruz kaldınız mı’’ diye sorduğunu, Babuna’nın ise ne kendisinin ne de Adnan Oktar ve diğer sanıkların sorgulama sırasında baskıya maruz kaldıklarını söylediğini ifade etti. şantajcı çete İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın İstanbul'da düzenlediği ‘‘Deprem Toplantısı’’nda da, ‘‘Adnan Hoca operasyonu’’ konuşuldu. Özdemir'in de katıldığı toplantıda, FP'liler, operasyonda, trafik kazası sonucu ölen eski milletvekili Tevfik Ertüzün'ün eşi Ceyda Ertüzün'ün serbest bırakılması talebinde bulundular. Bunun üzerine Özdemir şöyle dedi: ‘‘Bunlar pislik insanlar. Birçok insanla ilgili şantaj kasetleri hazırlamışlar. Bunlar şantajcı, bunlar çete. Bunlardan her türlü kötülük beklenir. Allah çoluğumuzu, çocuğumuzu bunlardan korusun.’’ Adnan Hocacılar Meclis’e faks yağdırdı Çok sayıda müridiyle birlikte gözaltına alınan ve ‘‘Adnan Hoca’’ diye tanınan Adnan Oktar'ın dışarıdaki müritleri milletvekillerini faks yağmuruna tuttu. Adnan Oktar'ın kurduğu Bilim Araştırma Vakfı'ndan dün milletvekillerine, Oktar ve müridlerine karşı girişilen operasyona yönelik sert tepkilerin dile getirildiği metinler fakslandı. Ancak, Meclis Halkla İlişkiler Binası'ndaki bankolarda milletvekillerinin ortak kullandığı fakslarla gönderilen bu metinlere, Meclis'te görevli polisler tarafından el konuldu. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/18/157706.asp 76 HEP PUSU HEP PROJE Rusya'daki Komünist ihtilali de Siyonistlerin işi ve Adnan Oktar da bir gizli siyonist Yahudi. Komünizmi dünyanın başına Yahudiler bela ettiler. Lenin de dahil olmak üzere ihtilali gerçekleştirenlerin tamamı Yahudilerdi. On milyonlarca masum insan feci şekilde katl edildi. Dünya anarşi ile doldu. Dünyanın dört bir tarafında aynı milletin mensupları onlarca yıl birbirlerini vurdu. Ahlak, mülkiyet hakkı ve sosyal düzen bozuldu. Milletlerin 77 birlikleri, dirlikleri bozuldu. Enerjileri, paraları, güçleri, silahları oluşturulan bu yapay alana kanalize edildi. Bu sayede İsrail kuruldu ve ayakta durdu. Yahudi tarih boyunca her zaman, Goyimleri yani Yahudiler haricindeki diğer bütün milletleri birbirlerine kırdırdı. Bunu marifet bildi. İki dünya savaşını da Yahudiler çıkartıp organize ettiler. Şimdi bir üçüncü dünya savaşı ile bütün dünya dengelerini kendi menfaatlerine uygun şekilde yeniden düzenlemenin ve Nil nehrinden Fırat nehrine kadar, sözde Tanrının kendilerine vaad ettiğine inandıkları Büyük İsrail Devletini ve hemen ardından da dünya çapında Büyük İsrail krallığını kurmanın mücadelesini veriyorlar. Buna inanıyorlar. Ülkemizde de (İnanırsanız eğer) bir Yahudi Komünizmi yıkıyor. Gün geldi, Komünizm ana vatanlarında bile yıkıldı. Ama ne tuhaftır ki türediği yerlerde bile biten Komünizmi, sözde Türkiye’de bitirmeye çalışan kişi de, Siyonist Sanhedrin hahamlarının kontrolünde yine bir gizli Siyonist Yahudi olan Adnan Oktar... Hep pusu, hep oyun, hep ihanet… Hep binbir kılığa bürünmüş gizli Yahudiler… Hep bunları yöneten gizli dünya devleti, illuminati… Hep Sanhedrin hahamları, B’nai B’rith, Bilderberg ve Masonluk. *** RUS İHTİLALİ Rusya'da meydana getirilen ihtilal, çok önceden Siyonist liderler tarafından tasarlanmış ve uygun şartlar yine çok önceden hazırlanmıştı. Rus İhtilali'nde, 1904 Rus-Japon Savaşı'nın rolü oldukça önemlidir. Bu savaşı kaybeden Rusya, ekonomik yönden büyük sıkıntıya girmiştir. Aynı zamanda Rus Ordusu da büyük ölçüde gücünü yitirmiştir. Bu ortam komünistlerce çok iyi değerlendirilmiş, ülkenin içinde bulunduğu kaos, ihtilal için halkı kışkırtmaya zemin hazırlamıştır. Bu savaşın Rus İhtilali ile sonuçlanması, Yahudi yazar Parvus Halfand tarafından önceden kehanet (!) edilmiştir. "Parvus Halfand (1859-1924) Almanya'ya yerleşmiş Rus Yahudilerindendir. Rusya ile Japonya arasında bir savaş çıkacağını daha 1895'de yazdı. Bu savaşın Rus Devrimi'yle sonuçlanacağını ileri sürdü. O'nun bu olağanüstü öngörüsü gerçekleştiği zaman bu yazının bir hayli sözü edilmiştir." (Felsefe Ansiklopedisi-Orhan Hançerlioğlu) Yahudilerin savaşı ve ihtilale olan etkisini önceden açıklamaları, bunların bir plan olduğuna dair önemli bir göstergedir. Nitekim, Yahudiler savaş sırasında Rusya'yı çökertmek için Japonya'ya mali destek yapmışlar, Rusya'ya gelen maddi kaynakları ise kesmişlerdir: “Jacob Schiff: Amerika'nın en büyük Yahudi bankeri. Dedeleri haham ve Yahudi liderlerindendi. Schiff, Rusya'da Yahudilere karşı uygulanan çeşitli baskılara misilleme olarak, Rusların ABD pazarlarına girmelerine ve Rusya'ya yiyecek vb. maddelerin satışına engel oldu. Ayrıca 1904 Rus ile Japonya arasındaki savaşta, Rusya'yı çökertmek için Japonlara 200 milyon dolar para yardımında bulundu. Yine diğer Yahudi bankerlerle işbirliği yaparak Rusya'ya verilen kredi ve borçları tamamen kıstı. Bütün bu girişimler sonucu Rusya ağır bir ekonomik buhran geçirdi. Japonlarla yapılan savaşta donanmasını kaybetmekle kalmayıp, Mançurya'yı da Japon hakimiyetine bıraktı. Schiff çok önceden hazırlanan komünist ihtilalinin yıllarca önce temelini bu şekilde kuruyordu." (Eminent American News Charles A.Madison New York 1970 sh.64-78) Rusya'yı ihtilale uygun hale getiren Yahudi fınansörler, ihtilale gereken mali desteği de sağlamışlardır. Yahudi milyarderler Rockefeller ve Morgan ihtilalin para babalarıdır: "Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Bolşevik İhtilali'nin sonradan ortaya çıkarılan belgelerle, ihtilalin daha başka beynelminel Schiff-Warburg ailesi Rokefeller ve Morgan'ların desteğiyle gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. Belgeler Morgan kuruluşlarının da Kızıl İhtilal için en az 1 milyon dolar harcamış olabileceğini göstermektedir." (Herman hagedorn" The magneta John Day" Washington Post, 2 Eylül 1918) 78 Yahudilerin komünist rejime olan mali destekleri yalnızca ihtilal öncesine ait değildir. Devrimden sonra Rusya'da başgösteren ekonomik krizin atlatılması, Yahudi şirketlerinin yardımıyla olmuştur. "1912'lerde yayınlanan, bir ABD Dışişleri Bakanlığı raporuna göre, New York'un en büyük finansman kuruluşu Kuhn, Loebo Co, Rusların ilk 5 yıllık kalkınma plânına fînansör olarak katılırlar ve Bolşevik Hükümetine kasa görevi yaparak 1918-1922 yılları arasında 600 milyon altın ruble transferi gerçekleştirirler." (Votka-Cola, Charles Lewinson 1979, sf. 319) Yahudiler, İhtilalin parasal desteğini sağlamakla beraber, fiili öncülüğünüde yapmışlardır. Rus ihtilalinin önde gelen isimlerinin tamamına yakını Yahudi asıllıdır. Lenin ise Masondur: "Lenin, rütbeli bir Masondu." (Dictionairre de la Francmaçonerrie, Daniel Li que Paris 1987) [2010 yılında meydana çıkarılan kesin delillerle Lenin’in de Yahudi olduğu ispat edildi. Bu şekilde ihtilali gerçekleştirenlerin tamamının Yahudi oldukları ispat edilmiş oldu. – Detaylar için www.kriptoyahudiler.blogspot.com] İhtilalin ikinci ismi Troçki ise, safkan bir Yahudidir. Asıl ismi Bronstein olan Troçki, Stockholm'de banker bir Yahudi olan Olef Aschberg'in kızı ile evlenmiştir. Avrupa'da Yahudi sermayedarlarla Rusya'daki komünistler arasındaki ilişki Troçki sayesinde sağlanmıştır.(Masonluk ve Kapitalizm, Araştırma Yayıncılık, 1992, İst. S.223-226) Rus İhtilalinin önderi ve Marx'ın en büyük takipçisi olan Lenin de yüksek dereceli bir Masondu. EKİM 1917 İHTİLALİNİN ÖNEMLİ LİDERLERİ HEP YAHUDİLER İhtilal Kod İsmi - Gerçek İsmi - Uyruğu Lenin - Qulianow - Rus Braun - Braum - Yahudi Troçki - Bronstein - Yahudi Steckloff - Nachamkes - Yahudi Martoff - Zederbaum - Yahudi Zinovieff - Apfelbaum - Yahudi Kameneff - Rosenfeld - Yahudi Souchanoff - Gimel - Yahudi Sagerski - Krochmal - Yahudi Bogdanoff - Silberstein - Yahudi Uriizky - Radomisisky - Yahudi L ari ıı - Lurie - Yahudi Kamkovv - Katz - Yahudi Ganetzky - Furstenberg - Yahudi Dan - Gourevitch - Yahudi Meschkovvsky - Goldberg - Yahudi Parvus - Heipfand - Yahudi Riasanovv - Goldenbach - Yahudi Mar t i novv - Zibar - Yahudi Chernomorsky - Chernomordik - Yahudi Solnzevv - Bleichlann - Yahudi Piatııisky - Zivin - Yahudi Abramovich - Rein - Yahudi Zvesdin - Voinstein - Yahudi Maklakovvsky - Resenblum - Yahudi Lapinsky - Lovenschein - Yahudi Babrow - Natanshon - Yahudi Akselord - Orthodoks - Yahudi Garin - Garfeld - Yahudi (Amerikan Genel Harbi-İkinci Dairesinin Fransız Başkonsolos'Iuğu'na 1919'da verdiği muhtıra. Grande Encyclopédie Française-Rus İhtilali ve Yahudiler G.Netchelodoıı sh.16) 79 Mikro kameralı seks tuzakları uzmanı: Adnan Oktar Hürriyet Gazetesi yıllar önceki bir haberinde Adnan Oktarı deşifre etmiş. Bakın o haberde neler yazıyor. Haberin adı: Adnan henüz iyileşmedi 80 Adnan Hoca'nın annesi Mediha Hanım 1988'de Zaman Gazetesi'ne şöyle diyordu: Türkiye'yi tehdit eden Adnan Hoca fay hattı, 12 Kasım Cuma sabahı, Düzce Depremi'nden 16 saat önce, polisin 'Kapalı Zarf' operasyonuyla kırıldı. Kandilli'deki, Silivri'deki, saray görkemli yaşantıları. Trilyonluk servetin karanlık tarafları. Müritlerin silahları. Politikacılara, işadamlarına, gazetecilere yönelik şantajları. Mikro kameralı seks tuzakları. Enkaza dönen genç kızları. Cemaat içinde, oral-anal ilişki fetvaları, Adnan Hoca Depremi'nin artçı şoklarıydı. ÖNCÜ SARSINTILAR Adnan Hoca Depremi'nin gelişi, 80'li yıllarda öncü sarsıntılarla sinyallerini vermişti. Annesi Mediha Hanım, 10 Nisan 1988 tarihli Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajda, '...Adnan’ım henüz tam iyileşmedi. Hastadır o' deyip, dikkatleri oğlundaki ruhi bozukluğa çekmiş, açık açık olmasa da 'Deprem geliyor''a getirmişti sözü. Adnan Oktar, annesi Mediha Hanım'ı hiç haksız çıkarmadı. Aynı yıllarda bir röportajında, kendisini çok döven üvey babasının acılar içinde öldüğünü söylerken, hem ruhundaki çatlaklara açıklık getiriyordu. Hem de kendisinde toplanan olağanüstü güçlerin altını çiziyordu ki, bu manevranın altında mehdiliğini ilan etme hazırlıkları yatıyordu. 19'UN UĞURU Adnan Hoca 19 rakamının uğuruna inanıyordu. Gerçek adı Adnan Arslanoğulları, 19 harften oluşuyordu. Ve bu 19'un Mehdiliğin habercisi anlamını taşıdığını iddia ediyordu. Zamanla müritlerine, kıyametin yaklaştığını, Mehdi'nin ortaya çıkmak üzere olduğunu telkin etmeye başladı. 27 Mart 1988 tarihli Nokta Dergisi'nde, Mehdi konusuna, kendince usturuplu yaklaştı: Nokta: Geleceği söylenen Mehdi'nin fiziksel özellikleri nelerdir? Adnan Oktar: İkiyüze yakın alamet sayılıyor. Mesela, orta boylu, geniş alınlı, kaşı kavisli gibi. Nokta: Yaş söyleniyor mu? Adnan Oktar: Rivayetlere göre 30-40 yaşları arası deniyor. Nokta: Siz Mehdi misiniz? Adnan Oktar: Ben Peygamber Efendi'mizin neslinden değilim. Çocuklara alametlerden söz edince beni Mehdi sanmışlar. GÖZÜ DOLMABAHÇE SARAYI'NDA 81 Aynı dönemlerde Adnan Oktar, Mehdi'nin sarayda oturacağının yazıldığını söyler. Kendisinin de Dolmabahçe Sarayı'nda oturacağını iddia eder. Poliste verdiği ifadesinde, Mehdilik konusundaki cevapları dikkat çekici: 'Seneler önce Mehdilik konusunda bir kitap yazdım. Ancak hatayı bu kitabı yazmakla yaptım. Çünkü dini konularda derinliğine bilgim yoktu. Arapça'yı bilmem dolayısı ile zaten gerek Kuran-ı Kerim'de, gerekse hadislerde, dünyanın sonunda Mehdi'nin dünyaya geleceği belirtilmiştir. Ben de bu inançlar neticesinde çalışmış olabilirim. Fakat, hadislerde bahsedildiği gibi Mehdi'nin sakallı, alnı geniş, ufak burunlu olduğu ima edilir. Ben de fiziken buna benzediğim için müritler tarafından benzetme yapılabileceği kanaatindeyim. Fakat bu konular eskilere dayanır. Sonradan bu inançlardan vazgeçtik. Adnan Hoca, polis ifadesinde, bir zamanlar kendini Mehdi saydığını inkár etmez. Mehdi'nin tarifini, kendi fiziksel görüntüsünü ve yaşını örnek olarak verir. Hem dini bilgisinin zayıflığı nedeniyle böyle bir yanlış fikre kapıldığını söylerken hem de Arapça Kuran-ı Kerim ve hadisler okuduğuna dikkat çeker. ARAPÇA BİLMİYOR Oysa aynı sorgunun bir başka bölümünde şunları söyler: .'Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım.' Hangisi doğru? Adnan Oktar'ın hafızası, bir saatlik sorgulamada, söylediği yalanları hatırlayacak kadar kuvvetli değildir. Adnan Oktar şeriat konusundaki görüşlerini 2 Haziran 1986 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde açıklar: 'Kuran-ı Kerim'de yazdığı biçimdeki şeriata taraftarım tabii.' Hilafet konusunda ise 30 Nisan 1986 tarihli Bulvar Gazetesi'ne görüş bildirmiş: HALİFEYİ HALK SEÇMELİ 'Halifeliğin kaldırılmasına gerek yoktu aslında. İslámiyette halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.' 82 Nurculuk hakkındaki görüşlerini 27 Ocak 1988 tarihli Zaman Gazetesi'nde anlatır: 'Cereyanlardan, mesela Nurculuk bizi çok etkileyen, çok beğendiğimiz bir akımdır. Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri'ni çok takdir eder ve eserlerinden yararlanırız. Bediüzzaman da bizim üstadımızdır. Mürşidimizdir.' Kıbrıslı Şeyh Nazım Kıbrısi, İstanbul'a geldiğinde Adnan Oktar'ın adamları ile görüşür. HOCA'YA ŞEYH DESTEĞİ Şeyh Nazım da Adnan Oktar'a 21 Ocak 1989 tarihli Güneş Gazetesi'nde yayınlanan röportajında destek verir: 'Allah ile arasında ne gibi bir rabıta olduğu belli olmaz. Belki bir icabat saatinde dua eden olur, başlarına bir felaket gelir. Onun için Adnan Hoca ile uğraşılmasını tavsiye etmem. Bundan sonra da uğraşanlara bir felaket geleceğini haber veririm. Çünkü ben de bazı şeyler bilirim. Maneviyat yolunda bazı haberlerim olur. Haber verirler.' Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç vakittir. Abdest almadan namaz kılmak vaciptir. Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır. Arapça bilmiyorum. Farsça bilmiyorum. Sadece lise İngilizcesi biliyorum ve dini eğitim yapmadım. Adnan Oktar İslámiyet’te halifelik vardır. Ama halifeden kastım, 16 atın çektiği bir arabanın içinde, şişman, göbekli adam anlamında değil. Aklı başında, seçkin, kaliteli bir insan. Halifeliği cumhuriyet şeklinde düşünürüm. Halk seçmeli.' Adnan Oktar Kod adı: Harun Yahya Babası Yusuf Efendi'ydi. Annesi Mediha Hanım. 2 Şubat 1956 yılında Ankara'da doğdu. Babasını küçük yaşta kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ortaokulu Cebeci'de, liseyi Kurtuluş'ta okudu. Liseden sonra özel bir dershaneye gitti. 1979 yılında İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari bölümüne girdi. Bir süre sonra okuldan ayrılan Adnan Oktar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü'ne girdi. Bu okulu da yarım bıraktı. 83 Kandilli'deki, Dolmabahçe Sarayı yavrusu evine taşınana kadar, Ortaköy Dereboyu Caddesi'ndeki evde annesi ve anneannesi ile birlikte yaşadı. Asıl soyadı Arslanoğulları'dır. Bazı yazı ve kitaplarında Harun Yahya adını kullanır. Bu takma ad, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın yardımcılarının adıdır. Adnan Hoca'nın kendi koyduğu kurallara göre namaz beş değil üç rekáttır. Abdest almadan namaz kılmak vaciptir. Erkek müritler, Peygamber sünneti olduğu için saçlarını ortadan ikiye ayırmalı, kızlar, etrafın ve ana babalarının tepkisini çekmemek için kapalı konumlarını bırakmalıdır. Adnan Hoca müritlerinin arasında ünlü isimlerin bulunmasına özel bir itina gösterir.Bu yüzden şantaj dahil her yola başvurmaktan çekinmez. Yukarıda Ahu Tuğba ile görüşürken çekilen fotoğrafı bu durumun kanıtlarından biri. Gülay Pınarbaşı’nın Adnancılar’a katılma macerası da pek tantanalı geçmiş. Kamuoyu günlerce bu ünlü mankenin kapanmasıyla meşgul olmuştu http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/11/24/158846.asp 84 Adnan'ın işi gücü seks tuzağı mı kurmak? Biribirinden kopuk bunca insanın hepsi birden Adnan'a iftira mı atıyor? Yoksa gerçekten Adnan tuzak mı kuruyor? DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan, hakkında seks tuzağı kurulduğu iddiaları üzerine Adnan Hoca'nın adamlarını, Ceylan İnter Continental Oteli'nde dövdürttü. ------ 85 Lüks otelde silahlı kavga Ceylan İnter Continental'de bir araya gelen Adnan Hocacılarla DYP Milletvekili Adan'ın adamları arasında başlayan tartışma, silahlı kavgaya dönüştü. Gözaltına alınan 5 Adnan Hocacı ile Adan'ın emekli komiser ağabeyi mahkeme tarafından serbest bırakıldı. TAKSİM'deki Ceylan Inter Continental Oteli'nde, AdnanHoca'nın talebeleri ile DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın adamları arasında yaşanan tartışmada silahlar çekildi, yumruklar konuştu. Karakolda biten esrarengiz kavganın ardından, şok iddialar ortaya atıldı. Bilim Araştırma Vakfı (BAV) Başkanı Adnan Oktar'ın öğrencilerinin, Celal Adan'la ilgili istihbarat topladıkları öne sürüldü. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e yakınlaşmak istedikleri belirtilen Adnan Hocacılar’ın, önlerini kesen Milletvekili Adan'a seks tuzağı hazırladıkları iddiası, silahlı tartışmanın ardından bomba gibi patladı. Bilim Araştırma Vakfı’nın 5 üyesi ile Celal Adan'ın emekli başkomiser ağabeyiNihat Adan ve bir adamı gözaltına alındı. Önceki gün, bazı gazete ve TV’lere Adan'ın geçmişiyle ilgili bilgiler fakslandı. Hakkında başlatılan faks trafiğini haber alanAdan, olaydan sorumlu tuttuğu BAV üyeleri ile Ceylan Inter Continental Oteli'nde görüşmek üzere randevulaştı. Önceki akşam 20.00 sıralarında Bahadır Güven ile Fırat Develioğlu'nun yanı sıra bazı BAV üyeleri otele gittiler. Adan'la görüşmenin tartışmaya dönüşmesi üzerine BAV üyeleri silah çekti. Bunun üzerine çıkan kavgada, Adnan Hocacılar, Celal Adan'ın emekli başkomiser ağabeyi Nihat Adan ve adamları tarafından dövüldü. ŞANTAJ İDDİALARI İki taraftan 7 kişinin gözaltına alındığı kavganın ardından, şok iddialar birbiri ardından patlak verdi. Ekim ayında yapılacak Büyük Kongre'ye hazırlanan DYP'nin Lideri Tansu Çiller'e yakınlaşma çabası içindeki Adnan Hoca'nın talebelerinin önünü, Celal Adan'ın kestiği öne sürüldü. Bunun üzerine Adnan Hocacılar'ın, Adan'ın eski DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi olayında yargılanmasından yola çıkarak istihbarat topladıkları iddia edildi. Aynı ekibin, son darbeyi vurabilmek için kongre öncesi Adan'a seks tuzağı hazırladığı ileri sürüldü. AĞAR OTELDEYDİ İDDİASI Olay, BAV üyeleri tarafından gazetelere çekilen faksta şu şekilde yansıtıldı: ‘‘Celal Adan tarafından kiralandığı anlaşılan an 25-30 mafya mensubu BAV mensuplarına silahla saldırmışlardır. Olay esnasında Adan'ın yakın arkadaşıMehmet Ağar'ın da otelde olduğu görülmüştür. SaldırganlarBahadır Güven ve Fırat Develioğlu'nu tartaklamışlar ve BAV üyelerinin ruhsatlı 86 silahlarını, cep telefonlarını ve değerli eşyalarını gasp etmişlerdir. Üçer-dörder gruplar halinde BAV mensuplarının kollarına girmişler ve silah dayayarak dışardaki arabalara sürüklemeye çalışmışlardır. Celal Adanve yandaşlarının ‘kaçırın', ‘öldürün' diye bağrışmalarını duyan şoförlerin araya girmesi üzerine Celal Adan suçüstü yakalanmanın paniğiyle kaçmıştır’’ denildi. OLAYI KAMERALAR AYDINLATACAK Cumhuriyet Savcısı Mehmet Demir, olayın aydınlığa kavşuturulması için oteldeki güvenlik kameralarının görüntülerini istedi. Celal Adan'ın ifadeye tanık ya da sanık sıfatıyla mı çağrılacağı önümüzdeki günlerde belli olacak. Şok olayda çelişkili açıklamalar Ceylan İnter Continental’deki olaydan sonra Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne giden Bahadır Güven ve arkadaşları şikayetçi oldular. Polis ise yaptığı açıklamada Bilim Araştırma Vakfı'nın Ceylan Otel'de yaptığı toplantıya katılan DYP'lilerle vakıf üyeleri arasında çıkan sözlü tartışmadan sonra silah çekildiğini ancak bu kavgaya Ağar ile Adan'ın katılmadığını söyledi. Ceylan Inter Continental Otel yetkilileri ise otellerinde böyle bir kavganın yaşanmadığını belirtti. Gece saat 02.00 sıralarında Beyoğlu Merkez Karakolu'ndan çıkan Fırat Develioğlu, basına bir açıklama yaptı. Develioğlu ‘‘Dün 19.30 sıralarında Celal Adan, aramızdaki eski bir husumetten dolayı bizden özür dileyceğini söyleyerek Ceylan Otel'de yemeğe davet etti. Oraya gittiğimizde Celal Adan'ın kardeşi Nihat Adan ve 30 kadar adamını gördük. 10-15 dakika konuştuktan sonra Nihat Adan silahını çekerek bize saldırdı, adamları da üzerimizi arayarak silahımızı eşyalarımızı aldılar. Bu iş Celal Adan ve kardeşi Nihat Adan'ın organizasyonudur’’ dedi. Develioğlu, daha önceki husumetin ne olduğu sorusunu ‘‘Bizim arkamızdan konuşmuştu. Bunun yanlış olduğunu kendisine söylemiştik. Özür dilemek isteyince Türk-İslam düşüncesine uygun olarak onun yanına gittik’’ diye cevaplandırdı. Develioğlu'nun açıklaması, polisin içeri girmesini sert şekilde dile getirmesi üzerine yarım kaldı. Develioğlu tekrar karakola girmek zorunda kaldı. Şikayet için gittikleri Beyoğlu Merkez Karakolu'nda gözaltına alınan Bilim Araştırma Vakfı üyesi 5 kişi ile Celal Adan'ın kardeşi Nihat Adan ve bir adamı, dün çıkarıldıkları mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Adan'dan Çiller'e tuzak iddiası BEYOĞLU Cumhuriyet Savcısı'na ifade verdikten sonra serbest bırakılan BAV Sözcüsü Bahadır Güven, şu açıklamayı yaptı:‘‘Olayın başı Serkan Ciminli'nin 87 katledilmesine dayanıyor. Mahkeme aşamasında, sanık yakını adı altında gelenlerin,Celal Adan'ın yanında çalışan, otoparkçı, çay bahçesi işletmecisi gibi şahıslar olduğunu öğrendik. Celal Adan veMehmet Ağar, bazı yasadışı işlerini, Piç Mahmut çetesini kullanarak yapıyordu. Adan ve Ağar, Tansu Çiller'e karşı ortak bir hazırlıkta olduklarını öğrendiğimizi duyunca rahatsız oldular. Tansu Hanım'a ileride kurulacak tuzak arayışı içinde olan Celal Adan'ın Mehmet Ağar'la ilişkisini tespit ettik. Bunlar devlet içinde devlet olma hayalindeler. Ancak, eşkıya güruhuna teslim olunmaz’’ dedi. Fotoğraf makineleri ve kameralarla karakola gelen bir grup Adnan Hocacı, arkadaşlarının adliyeye gönderilmesini ve serbest bırakılmasını, adım adım görüntülediler. Adnancılar’la Adancılar kapıştı DYP İstanbul Milletvekili Celal Adan, hakkında seks tuzağı kurulduğu iddiaları üzerine Adnan Hoca'nın adamlarını, Ceylan İnter Continental Oteli'nde dövdürttü. Olay sonrası Bilim Araştırma Vakfı üyesi Bahadır Güven ve Fırat Develioğlu'nun da aralarında bulunduğu 5 Adnan Hocacı gözaltına alındı. Adnan Hocacılar ve Celal Adan'ın emekli komiser olan ağabeyi Nihat Adan ve bir adamı dün çıkarıldıkları mahkeme tarafından serbest bırakıldılar. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/09/12/142891.asp 88 ''Adnan Hocacılar'' şikayet etti Google kapatıldı Dünyanın en büyük arama motoru Google’a sansür Türkiye’de 1.5 milyon kişinin kullandığı Google Groups Silivri Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararıyla kapatıldı. Kararın Adnan Hoca’nın şikayetiyle alındığı iddia edildi Dünyanın en büyük arama motoru Google’ın, Google Groups isimli hizmetine erişim Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14 Mart 2008 ve 2008/15 numaralı kararıyla engellendi. Yasaklamanın Google’ın tüm alanı adına değil, sadece http://groups.google.com subdomain’ine yapıldığı belirtildi. Bu arada, erişimin engellenmesinin, Türk Telekom altyapısı üzerinden internete 89 bağlanan ve Türk Telekom DNS’lerini kullananlar için geçerli olduğu bildirildi. Yani yasaktan Türkiye’deki 3 milyon 600 bin TTNet kullanıcısı etkilendi. İngiltere’nin Londra Ofisi’nden gelen açıklamada “Google Groups’a Türkiye’den erişim, yapılan bir şikayet nedeni ile engellenmiştir. Kapatma kararının alınmasına neden olan dava konusunu inceliyoruz ve her zaman olduğu gibi Türk yetkilileri ile bu durumun kısa sürede çözüme kavuşması için birlikte çalışmaya hazırız” denildi. Oktar’a hakaret iddiası Kapatma kararının gerekçesiyle ilgili bir açıklama ise yapılmadı. Önce yasağın “çocuk pornusu içeriği” nedeniyle gündeme geldiği konuşulmaya başladı. Ancak daha sonra “Adnan Hoca” olarak tanınan Adnan Oktar’ın gruplarda kendisiyle ilgili olumsuz yorumlar bulunduğu için şikayette bulunduğunu ve mahkemenin de şikayetleri yerinde bularak yasak getirdiği iddia edildi. Adnan Oktar daha önce de Türkiye’nin en popüler sitelerinden Ekşi Sözlük’ü kendisine hakaret edildiği iddiasıyla şikayet edince Eyüp 3. Asliye Hukuk Mahkemesi de sitenin yayınının engellenmesine karar verdi. Yasak Oktar’la ilgili bölümler kaldırılınca bitti. Kan bağışı bile yapılıyor Dünyada milyonlarca kişinin ortak ilgi alanları doğrultusunda bir araya geldiği ve düşüncelerini paylaştığı Google Groups’ta Türkçe 9 bin grup bulunuyor. Çeşitli konulardaki bu grupları yaklaşık 1.5 milyon kişi aktif olarak kullanıyor, milyonlarcası da dilediği gibi okuyor. Grupların konuları ise birbirinden farklı... İzmirliler’i buluşturan, üyeler, barış dolu bir dünyaya ulaşmak için neler yapılabileceğini tartışırken eski mezunların da birbirini bulduğu gruplar bulunuyor. Daha da önemlisi kan bağışı yapanların; fakir öğrencilere yardım toplayanların; okullara kitap yardımı yapanların organize olduğu onlarca grup var. Özel gruplarda ise üyeler, bazı matematik ve mühendislik problemlerinin çözümlerini tartışıyor; doktorlar da tıp alanındaki son gelişmeleri paylaşıyor. Önce Çin ve Burma engelledi Google bir arama motoru, yani bulduğu sitelerdeki bilgilerden ya da Google üzerinden iletişim kuran kişilerin konuştuklarından yasal olarak sorumlu değil. Ancak daha önce Çin ve Burma gibi ülkelerdeki diktatör rejimler kendileriyle ilgili olumsuz görüşlere ulaşılmasını engellemek için Google’ı tamamen yasakladı. Birçok ülkede ise Google ya da Google Groups yerine içeriği koyan kişi cezalandırılıyor. Mesela çocuk pornosu yayınlayan sitelerle ilgili bir soruşturmada bu sitenin içeriği yasaklanıyor, sitenin kullanımı durduruluyor. Ancak Google’a bununla ilgili bir yaptırım gelmiyor. İletişim uzmanları ve ifade özgürlüğü savunucuları da Türkiye’de bazı içerikler nedeniyle Google ya da YouTube gibi sitelerin tamamen kapanmasına itiraz ediyor. Google Groups, kişilerin e-posta adresleri üzerinden bilgi paylaşımı yapan bir platform olduğu için Google burada konuşulanlardan sorumlu değil. YouTube da 3 kez yasaklandı Dünyanın en büyük video paylaşım sitesi YouTube’a Türkiye’den erişim de mahkeme tarafından “Atatürk’e hakaret içeren görüntülere ve videolara yer verildiği” gerekçesi ile 2007’nin Mart ayından 2008’in Ocak ayına kadar 3 kez engellendi. Türkiye’nin YouTube’a erişimi engellemesi tüm dünyada büyük yankı buldu. Aynı siteyi Brezilya, İran, Fas, S. Arabistan, Suriye, Tayland, Birleşik Arap Emirlikleri de yasakladı. 90 Bilgileri mahkeme kararıyla paylaştı Google ve arama motorunda çıkan içerikle ilgili ilginç bir karar önceki gün Brezilya’da alındı. Brezilya Senatosu, Google’un çocuk pornosu zanlılarıyla ilgili tüm bilgileri yargı ile paylaşmasına karar verdi. Güney Amerika’da bir Türk tarafından kurulan ve daha sonra Google’ın satın aldığı Orkut adlı arkadaşlık sitesinde çocuk pornosu görüntülerinin el değiştirdiğini söyleyen mahkeme, Google’dan daha önce sitenin 3 bin 261 üyesinin bilgilerini kendisine vermesini istemişti. Ancak Google kullanıcı bilgilerini paylaşmaya yanaşmamıştı. Önceki gün toplanan Brezilya Senatosu’nun alt komitesi, mahkemeyi haklı bularak internet devinin bilgileri paylaşması gerektiğine karar verdi. ERİŞİM İKİ YOLLA ENGELLENİYOR 1- ALAN ADINDAN ENGELLEME: İnternet Servis Sağlayıcı faaliyet belgesi alan bütün işletmelerin alan adı sunucuları, erişimi engellenecek alan adlarını, kullanıcılar talep ettiğinde gerçek adresine yönlendirmiyor. 2- IP ADRESİNDEN ENGELLEME: Erişim sağlayıcıların aktif yönlendirme cihazları (router), erişimi engellenecek IP adreslerine gelen ve giden trafiği engelliyor. İnternet Dairesi Başkanlığı, erişim engelleme işlemlerini başta Türk Telekom-TTnet olmak üzere Telekomünikasyon Kurumu’nda erişim sağlayıcı faaliyet belgesi alan bütün internet servis sağlayıcıları ile işbirliği içinde yürütüyor. http://haber.gazetevatan.com/Google_da_yasaklandi_172287_1/172287/1/Haber 91 Adnan Oktar ve Çetesi, Çocuklarla ilişkiye ibadet dediler, Basına foto montajla şantaj yaptılar Yargıtay'ın Adnan Oktar ve grubundaki kişileri zaman aşımından kurtaran yerel mahkemenin kararını bozma gerekçelerinde, grubun eylemleri tek tek sıralandı. İstanbul 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi, Adnan Oktar ve 17 sanığın tehdit ve şantaj davasını 92 zaman aşımı nedeniyle kaldırma kararı vermişti. Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi, 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu kararını geçen hafta bozdu. Dosya yeniden yargılama için İstanbul'a gönderilmek üzere Yargıtay Başsavcılığı'na verildi. 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığına işaret eden 8'inci Ceza Dairesi'nin gerekçeli kararında şu tespitlere yer verildi: * Partiler için de çalıştılar: Sanıklar, basın yayın kuruluşları üzerinde nüfuz elde etmek, kendilerine ve başkalarına haksız çıkar sağlamak, destekledikleri kişilerin ve siyasi partilerin seçimlerde oy elde etmesini sağlamak için, korkutma ve sindirme gücünü kullanmışlardır. * Çocuklarla ilişkiye ibadet dediler: Sanık Adnan Oktar'ın belirlediği kurallarla uyguladıkları cinsel anlayışlarını devam ettirebilmek için bir ekip, yaşı küçük çocukların da bulunduğu kızları, sahip oldukları lüks yaşam tarzlarıyla etkileyip gruplarına katmıştır. Bu kızlar ile doğal olmayan yollardan neredeyse bütün örgüt üyeleri ilişki kurmuş, bunu 'ecir' adını verdikleri bir ibadet şekli olarak benimseyip uygulamışlardır. Bu ilişkiler, sanık Hasan Basri Güner'in sorumlu olduğu bir ekip tarafından 'koz olarak' gizli kameraya alınmıştır. * Basına foto montajla şantaj: Grup içinde bir ekip kurulup, kendi grupları hakkında yazılı ve görsel basında yayın yapan gazeteciler hakkında cinsel sapıklık içinde oldukları ve eşlerini pazarladıkları, uyuşturucu kullandıkları gibi incitici hususlarla birlikte tehdit içeren yazılar hazırlamışlardır. Bunlardan bazılarına fotomontajla ürettikleri fotoğrafları da ekleyip resmi kurumlara ve bu kişilerin yakınlarına göndermişlerdir. * Partilere sızma girişimi: Örgütlerinin daha da güçlenmesi için siyasi işlerle ilgilenmek üzere de sanıklar Fırat Develioğlu, Ersin Alacadağ ve Turgut Aksu'nun yer aldığı bir ekip kurdukları ve bu konuda faaliyete başladıkları, Ersin Alacadağ ve bazı örgüt üyelerinin bir siyasi partinin çeşitli kademelerindeki yönetimlerine girdikleri belirlenmiştir. * Basına sekreterlerle sızdılar: Kadın sanıklar, basın kuruluşlarına sekreter olarak girmiş gazetecilerin kişisel bilgilerini temin etmiştir. Çalışanların maaşları ele geçirilmeye çalışılmış, sanık Alev Ulaşoğlu'nun çantasında 41 bankamatik şifresi bulunmuştur. SABAH 23.05.07 _____________________________________________________ 93 Amacı dünya ekonomisini ve siyasetini siyonizmin çıkarları doğrultusunda planlamak; Bilderberg ve Adnan Oktar Yahudi Dünya Hakimiyeti için çalışan örgütler; BILDERBERG Bilderberg Grup, dünyadaki elit tabakayı bir araya getirmek ve kontrolü tek yerden sağlayabilmek amacıyla politik bir filozof ve aynı zamanda Polonyalı Yahudi bir haham olan Joseph Retinger tarafından kurulmuştur. İsveç'teki Masters of Wisdom Locası'na bağlı 33 dereceli bir Mason olan Joseph Retinger ve Hollanda 94 Prensi Mason Bernhard'ın katılımıyla Avrupa ve Amerika'dan toplantıya çağırılacaların listeleri yine Retinger'in başkanlığında hazırlanmıştır. Dünyanın en güçlü finansörleri, devlet adamları ve politikacıları her yıl Bilderberg toplantılarında bir araya getirilir. (Jacques Bardiot, Une Main Cachée Dirige, S.231) 1954 yılında Avrupalı ve Amerikalı Yahudi ve Masonların arasından özenle seçilen sanayici ve politikacıların Hollanda'da Hotel de Bilder- berg'te yaptıkları toplantı, dünyanın önde gelen endüstri devlerini biraraya getirmesine rağmen, büyük bir gizlilik içinde yürütülmüş ve bu suretle çok az dikkat çekmiştir: "Basın dünyasının birçok ünlü ismi de toplantılarda hazır bulunduğu halde yapılan konuşmalar ve alınan kararlar. Masonların 'gizlilik' ilkesi doğrultusunda titizlikle saklı tutulmaktadır. " (Henry Coston. "Lectures Françaises'. Haziran 1977 No.206, sf.23) Bilderberg toplantıları şu şekilde organize edilmektedir: "Grup her yıl yaptığı düzenli toplantılarda, toplantı yapılan otelin bütününü tutar ve bina güvenlik güçleri tarafından yakın korumaya alınır. 3 gün süren bu toplantılara üyelerin eşleri bile çağrılmaz." (Cumhuriyet, 26 Nisan 1975) Bilderberg'in en büyük özelliklerinden birisi de, örgütün toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda çeşitli ülkelerdeki üst kademe devlet yöneticilerinin seçilmesidir. Bunun en büyük örneği 1975 yılında henüz yıldızı parlamamış Margaret Thatcher'in Bilderberg toplantılarına katılımının hemen ertesinde yapılan İngiltere Genel Seçimleri'nde Masonların desteğiyle Başbakanlığa seçilmesi ve bu görevini 3 dönem üst üste sürdürmüş olmasıdır. MOSSAD'ın İngiltere'den İsrail'in nükleer Avanunu'yu kaçırmasına göz yumması da İsrail'le ne derece yakın bir ilişki içerisinde olduğunu göstermektedir. Sosyal Demokrat lider Yahudi Helmut Schmidt ve eski ABD Dışişleri Bakanı Yahudi Henry Kissinger da, Bilderberg toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda, ülkelerinin yönetimlerinde etkin mevkilere getirilmiş devlet adamlarındandır. Grubun Yahudilerden oluşan 25 yönetici kadrosu, Yahudi dünya hakimiyetini gerçekleştirmeye yönelik emirleri hahamlardan alır. Bu emirler, dünyanın pek çok yerinde önemli kariyerlere sahip üyeler sayesinde kolaylıkla uygulamaya geçirilir. Teşkilatın gerçek merkezi Kudüs'tedir. Burada, 70 hahamdan oluşan Sanhedrin grubunun başhahamları (Adnan Oktar’ı öpüp duran ve onunla pozlar veren hahamlar bunlardır.) , örgüt hiyerarşisinin en üst noktasında bulunur. Kudüs'teki hahamların Tevrat'tan yaptıkları çıkarımlara göre hazırladıkları yüzyıllık planların uygulanmasında siyasi sorumluluk bu örgüte aittir. Alınan emirler Mason localarıyla ve öteki Yahudi teşkilatların (ve Yahudiliğini gizleyerek, Müslüman kılığına giren Adnan Oktar’ın ki gibi hain teşkilatların) işbirliğiyle uygulanır Bilderberg toplantılarında, ihtilal düzenlemek, devletler kurmak veya yıkmak gibi dünya tarihini etkileyecek kararlar alınır. Alınan bu kararların tamamı Yahudi Dünya Devleti'nin kurulmasına yöneliktir. "Bilderberg teşkilatı, bir dünya devleti kurmak için B'niai B'rith ve diğer gizli Yahudi örgütleriyle beraber çalışır. " Newa National, Ocak 1964 Toplantıya katılan üst düzey devlet adamları, alınan kararları kendi ülkeleri aleyhine olsa da uygularlar. Amerikan eski Başkanlarından Yahudi Eisenhower'da başkanlığı döneminde, Bilderberg toplantılarında alınan kararları ülkesinin çıkarlarına ters düşse de, bütünüyle uygulamıştır. Eisenhower, Bilderberg'in üzerindeki etkisini şu şekilde açıklamaktadır: "Bilderberg toplantıları beni oldukça aydınlattı, resmi kanalların dışında da bakış açıları edindim." (People's Almanac, sf.81) Bilderberg'in dünya çapında her büyük olayda etkisi vardır. Amacı dünya ekonomisini ve siyasetini siyonizmin çıkarları doğrultusunda planlamaktır. 95 1953 yılında Yahudilerin büyük desteği ile Başkan seçilen Eisenhower, görevde bulunduğu süre içinde sürekli İsrail'in çıkarlarını gözetmiş ve bu ülkeye yüz milyonlarca dolarlık karşılıksız yardım yapmıştır. "Bilderberg Cezayir ve diğer petrol zengini ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmasında etkili olmuştur. İlk Cezayir ayaklanması Bilderberg grubunun ilk toplantısından 6 ay sonra başlamıştır." (A.g.e., sf.81) Pekçok zengin ülke, Mason liderleri önderliğinde başlatılan sözde bağımsızlık hareketleri ile sömürgelikten kurtarılmış gibi gösterilmiştir. Daha sonra başa geçirilen Mason devlet başkanları aracılığıyla, bu ülkelerin servetlerinin sömürülmesi daha da artmıştır. "Siyonizmin en büyük amacı olan Yahudi egemenliğinde birleşmiş bir dünyanın ilk basamağı Ortak Pazarı ortaya çıkaran Roma Antlaşması da Biiderberg toplantılarında kararlaştırıldı." (A.g.e, sf.81) Bilderberg'in en önemli faaliyeti "Trilateral Komisyonu"u kurmasıdır. Hatta bu "Bilderberg'in Çocuğu"olarak da bilinir. Amerikan finansör ünlü Yahudi Rockefeller, Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonya'yı kapsayan özel kişilerden oluşan etkili bir ekonomik grubun kurulması konusunu ilk olarak Biiderberg toplantısında ortaya attı. Grup en ünlü ve güçlü isimleri üye olarak seçmektedir. Fransa eski Başkanı Mason Valery Giscard d'Estaing, Amerika'nın eski başkanı Yahudi Gerald Ford toplantıların daimi üyesiydi. Yahudi çıkarlarına ters düştüğü için bir suikastla öldürülen Başkan Kennedy'nin yönetim kadrosu da Bilderberglilerle doluydu: Dışişleri Bakanı Dean Rusk, Devlet Bakanı George Ball ve Ulusal Güvenlik Danışmanı McGeorge Bundy Bilderberg üyesi idi. "Yahudi David Rockefeller her sene Amerikan Yahudi Finansman kuruluşlarından First National Bank ve Morgan Guaranty Trust Co. ve Ford Motor Co., Du pont ve sahibi bulunduğu standart Oil gibi şirketlerin endüstriyel liderlerini, Fransız finansör Yahudi Baron Edmond de Rothschild ve Fiat Başkanı Giovanni Agnelli'yi davet etmeyi garanti etmişti. Dünya Bankası genel direktörü Robert McNamara toplantılara düzenli olarak katılmıştır." (26 Nisan 1975. Hürriyet.) Bilderberg'in her seneki düzenli toplantılarında burada alınan kararları iletmek ve uygulamak amacıyla mutlaka üst düzeyde bir NATO yetkilisi bulunur .(Şeytan'ın Dini Masonluk-Araştırma Yayıncılık-1. Baskı, İst. 1993. sh. 144-148) Buradan da anlaşılmaktadır ki, Adnan Oktar’ın İsrail’li masum hahamlar gibi göstermeye çalıştığı hahamlar, dünya çapında etkili gizli Yahudi terör örgütünün Kudüs merkezindeki en üst düzey yöneticilerindendirler. 96 Bozulmuş Tevrat’tan kan donduran sapıklıklar ve Adnan Oktar ADNAN OKTAR SAPKIN VE VAHŞİ İNANÇLARLA DOLU BOZULMUŞ TEVRAT’I NEDEN HAK KİTAP GİBİ GÖSTERMEK İSTİYOR? Daha dün denilebilecek tarihe kadar gizli ve hain bir Yahudi olduğu, hem anne tarafından hem de baba tarafından Yahudi soyundan geldiği iddialarını yalanlayan, bu iddiaları dile getiren bizleri yalancılık ve müfterilikle suçlayan, uydurma bir şecere ile kendini Seyyid ilan eden sahtekar Adnan Oktar, art arda yaptığımız belgeli ve ispatlı/delilli yayınlarımızın ardından, kendisine masonlar tarafından kurulan A9 TV’ye çıkıp “Yahudiyim. Ben-i İsrailim.” Diye itiraf edip kabul etmek zorunda kaldı. 97 Biz şimdi ona, “E o zaman, bu güne kadar Yahudiliğini inkar ederken mi yalan söylüyor ve sahtekarlık yapıyordun ve bizleri müfteri konumuna düşürüyordun, Yoksa şimdi söylediklerin mi yalan? Yada senin kaç sözünden ve iddiandan kaçı doğru? Yada senin hayatındaki doğruları saysak kaç madde eder?” diye sorma gereği duymuyoruz. Aslında Adnan Oktar’a harcanan her saniyenin heba olduğunu düşünüyoruz. Ama onu bir maskot bir sembol olarak kullanan Masonik, Sabetayist ve Kripto Yahudi kadronun kolay pes etmeyeceğini ve çok ama çok derin bağlantıları ile çok çok büyük ihanet projelerini uyguladıklarını gördükçe de bu çift kimlikli hainlerle mücadeleyi vazife biliyoruz. Bu yetmiş küsur milyonluk ülkemizde, bunca milletimizi, istedikleri gibi sürüp sevk edebilecekleri koyunlar sınıfında , hatta daha basit bir ayarda görmelerinin ve herkesin önündeki aleni ihanetlerini hala devam ettirmek istemelerinin faturalarını en kısa zamanda ve en ağır şekilde ödeyeceklerinden en ufak bir endişe duymuyoruz. Devletimizin istihbarat birimlerinin, emniyet güçlerinin ve özellikle yargı kurumlarının işlerini kolaylaştırmak adına bu çetenin bir ihanetini daha ilmi ve delilli olarak ispat etmek istiyoruz. Bütün bu ispatlı paylaşımlarımızı inceleyecek olan resmi kurumlarımızın, bu kripto Yahudi çetenin, Müslüman kılığına girerek ülkemizdeki Müslüman nüfusun inanç esaslarını Yahudilik ve İsrail menfaatine uygun şekilde değiştirmek istediklerini ve nüfuz/tesir ajanlığı yaptıklarını derhal göreceklerinden de endişe duymuyoruz. Türkçemizde güzel bir atasözü var; “Deveye sormuşlar boynun niye eğri diye. Nerem düzgün ki? Demiş” şeklinde. İşte Adnan’ı oynatan ve onu Mehdilik iddiası ile çok büyük ve sapkın bir akım kurmaya teşvik edenlerin, İslam dininin hemen her hususunu, hatta en temel ve en meşhur hususlarını bile bozmaya, eğriltmeye çalıştıkları, neredeyse düzgün bir husus bırakmayacakları görülüyor. Tesettürü inkar, ameldeki dört hak mezhebi inkar, namazı üç vakite düşürmek, çırılçıplak namaza fetva vermek, affınıza sığınarak yazıyoruz ama cemaat içindeki kadın ve erkek müridlerin nikahsız olarak birbirleri ile anal ve oral ilişkiye girmelerine fetva vermek, bunu haram ve zina olarak görmemek, bu ilişki sırasında normal bir ilişki yapılmasına mani olmak için, yine cemaat mensubu birini bu ikiliye şahit tutmak. Ve daha tek tek sadece konu başlıklarını yazsak yüzlerce madde tutacak türlü türlü sapıklık, sahtekarlık ve ihanet… Biz bunca kasıtlı yanlışın arasında çok önemli gördüğümüz bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. Son zamanlarda hemen her fırsatta, Kur’an-ı Kerim’deki manası apaçık ayeti inkar ederek, yine konu ile alakası olmayan ayetlere bilerek bozuk manalar vererek, şu anda Yahudilerin kutsal kitap olarak inandıkları bozulmuş Tevrat’ı bu Müslüman millete hak kitapmış gibi göstermek ve bunu da kendilerince Kur’an ile ispat etmek istiyorlar. Zaten İslam davasının içine sızmış gizli Yahudi cemaatinden de bu beklenir. Aklımızın almadığı, bu arkadaşlar neyin kafasını yaşıyorlar da bu koskoca milleti, ülkemizdeki bunca ilim ehli değerli kalem sahiplerini nasıl hiç sınıfına koyabiliyorlar ve bu projenin tutacağına ve bunca milleti kandırabileceklerine inanıyorlar. Bakınız, Allahü Teala, sadece şu ayette, Adnan Oktar’ın ve onu oynatan hain çetenin sahtekarlıklarını yüzlerine vuruyor ve Yahudilerin kendilerine Allah tarafından, Kur’an’dan önce gönderilen hak Tevrat’ı bozduklarını ve şu anda ellerinde bulunan Tevrat’ın muharref/tahrif olunmuş/bozulmuş olduğunu bildiriyor. "Artık (Ey mü'minler!) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah'ın kelâmını (Tevrat'ı) dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi (bozup değiştirirlerdi)." (Bakara Suresi, Ayet: 75) Konu ile alakası olmayan ayetleri gündeme getirerek ve bunlara kasıtlı olarak yanlış mana vererek , milyonlarca temiz inançlı ehli sünnet müslümanının itikadını bozmak ve ebedi hayatlarını/saadetlerini çalmak ayrıca dünyada da büyük bir hezimete düşürmek isteyen Adnan Oktar ve çetesi, bu ayeti görmek bile istemiyor. “Ama bakın, Kur’an’ın şu ayette bildirdiğini, Tevrat da şu kısımda bildiriyor. Birbirlerini tamamlıyor.” Mealinde cümleler kuruyorlar. Biz de diyoruz ki; “Tevrat, Kur’an-ı Kerim gibi Allah’ın korumasında değildi. Yani Allahü Teala hak olan Tevrat’ın, Zebur’un ve İncil’in, zamanlarının insanları tarafından bozulmalarına müsaade etti ve bu da bir çeşit imtihan oldu . Ama Kur’an’ı koruyacağını bildirdi ve korudu. Koruyor. Koruyacak. Tevrat’ın bozulması demek, illa ayetlerinin tamamı bozuldu demek değildir. Bozulmuş Tevrat’ta da bazı ayetlerin gerçek ayetler olduğunu büyük İslam alimleri tesbit ve izah etmişlerdir. Ama geçelim bunların yani az sayıdaki ayetlerin bozulmamış oluşunu, bütün Tevrat bozulmamış olarak elimizde olsa bile hiçbir önemi yok. Zira Kur’an-ı kerim, kendisinden önce gelen bütün hak kitapları ve şeriatları nesh etti/hükümlerini kaldırdı. Daha da açık ifade ile de izah edersek, ‘Falanca yerde yapılan kazıdan şu kadar bin yıllık Tevrat bulundu. Bu 98 bulunan Tevrat, Tevrat’ın bozulmamış hali.’ Deseler bile bizde hiçbir heyecan olmaz. Zira biz zaten elimizde olmasa bile Tevrat’ın bozulmamış haline, hak olan haline inanıyoruz ve elimize geçse bile onunla amel etmiyoruz. Çünkü Kur’an-ı Kerim, kendisinden önce gelen hak kitapların hükümlerini sonlandırdı. Mesele bu kadar açık ve net. Hazreti Peygamberimiz (s.a.v) ‘Vallahi Musa gökten aranıza inse ve siz beni bırakıp ona tabi olsanız dalalete/sapıklığa düşersiniz.’ Diye buyurdu ashabına… Hal böyle iken ve siz de bütün ama bütün Müslümanların ittifakla 1400 küsür senedir böyle inandıklarını biliyorken, bile bile yalancılık ve sahtekarlık yapmanızın sebeb-i hikmeti nedir? Sizden bunu talep eden merci kimdir? Mossad mı? Sanhedrin hahamları mı? Size yüz milyonlarca doları kara kaşınız, kara gözünüz için mi veriyorlar? Şimdi, ispat edilebilen türlü türlü adi suçlarınıza, binbir çeşit yalan beyanlarınıza, türlü türlü ilmi sahtekarlığınıza, takım olarak gizli Yahudiler olduğunuza cevap veremeyip de bunları ispat edenlere haksız ve iftira niteliğinde davalar açmanızı size kim öğütlüyor?” Bir de değerli okurlarımız! Bu sahtekar ve kasıtlı olarak yalan ve ihanet ettikleri bin bir türlü ispat edilebilen kripto çetelenmenin bozulmadığını iddia ettikleri günümüzdeki Tevrat’a bir bakalım mı? İnceleyip görelim mi, ne kadar sapkınca inançların ayet diye konulduğunu ve görelim mi dünya üzerindeki terörün yüzde doksan dokuzunun sebebinin bu hahamlar tarafından bozulan ama Yahudiler tarafından hala hak kabul edilen Tevrat olduğunu? Ve görelim mi “Yahudiler bizim kardeşlerimiz. Tertemiz insanlar onlar. Peygamber soyu onlar.” Diyen ve her fırsatta on milyonlarca müslümanın itikadını bozmaya çalışan Adnan’ın ne denli pervasız bir yalancı ve hain olduğunu? Yalancılığını ve hainliğini iddia etmenin hakaret değil hakikati ifade etmek olduğunu? Gizli Dünya Devleti isimli eserden alıntılıyoruz, İşte size muharref/bozulmuş Tevrat, işte size kardeş gibi gösterilmek istenilen Yahudilerin insanın kanını donduran, insanlık dışı sapkın inançları… *** VAHŞET Fanatik hahamlar, Tevrat'ı değiştirirken, kendilerinin üstün ırk olduğu düşüncesinin yanısıra, diğer bütün milletlere karşı kin, nefret ve intikam hislerini de Yahudi dinine sokmuşlardır. Bu kine dayalı sapık ideoloji, tarih boyunca, Yahudilerin, sayısız katliam ve vahşet eylemi yapmalarına sebep olmuştur. "Ve Allah'ın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın." (Tevrat Tesniye Bölümü, 7/3) "Şimdi git... onların herşeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini Öldür." (Tevrat, I.Samuel Bölümü, 15/3) Değiştirilmiş Tevrat'ın içerdiği emirler, bildiğimiz dini kitaplardaki öğretilerden çok farklıdır. Asıl dinin emirleri adalet, sevgi, iyilik ve hoşgörü iken, Tevrat, pek çok sapıklığın övüldüğü ve emredildiği bir vahşet kaynağıdır. Ensest (aile içi cinsel ilişki), tecavüz, insan katliamı, işkence, üstün ırk inancı gibi pek çok sapkın görüş ve emirler Tevrat'ın içeriğini oluşturmaktadır. Bu, kuşkusuz orijinal Tevrat'ın içinde olmayan fakat sonradan eklenmiş bölümlerden kaynaklanmaktadır. Tevrat'ın büyük bölümünü yazanlar, Yahudi toplumunu bugün olduğu gibi Hz.Musa'dan sonraki dönemlerde de yönetmekte olan Kabbalist hahamlardır. Yahudilerin üstün ırk oldukları ve onlara ait olan dünyanın diğer milletler tarafından gasp edildiği inançlarının temelini Kabbala oluşturmaktadır. Hahamların, Kabbala'nın içerdiği bu sapkın inanışlara olan bağlılığı, Tevrat'ı da bu görüşler doğrultusunda bozmalarına yol açmıştır. İşte bu tahrifat, vahşeti Yahudi dininin bir gereği haline getirmiştir. Hahamlar fanatik ve sadist görüşlerinin tümünü Tevrat'a ustaca yerleştirmişlerdir. Bu sayede Yahudi dininin emirleri, asırlardır süren bir kin ve nefreti ve akıl almayacak katliamları içermektedir : "İşte benden ve miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın." (Tevrat, Mezmurlar Bölümü 2/8-9) "Ve Allah'ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak. 99 (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16) YAKMA "Onları ateş yakacak. Alevlerin elinden canlarını kurtaramayacaklar." (Tevrat, İşaya 47/14) Tevrat'ın "acıklı ölümlerle ölecekler" (Yeremya Bölümü, 16/4) ifadesinde anlattığı işkencelerden birisi de insanları yakarak öldürmedir. Tarihte siyonistler fırsat bulduklarında bu korkunç yöntemi uygulamışlardır. KAN İÇME "Et yeyin ve KAN İÇİN yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin KANINI İÇECEKSİNİZ... SARHOŞ OLUNCAYA KADAR KAN İÇECEKSİNİZ" (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/18-20) Bu sapık adet asırlardır bir kısım fanatik siyonistler tarafından uygulanmaktadır. Bazı bağnaz Yahudi kolları, Tevrat'ın insan kanı içme ve insan boğazlama konusundaki emirleri doğrultusunda, sayısız insanın kanlarını almak için öldürmüşlerdir: "Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla." (Tevrat, Yeremya Bölümü, 12/3) "Et yeyin ve kan için yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz...sarhoş oluncaya kadar kan İçeceksiniz." (Tevrat, Hezekiel Bölümü, 39/18-19) MİKROP HARBİ "Ve onun içine veba ve sokaklarına kan göndereceğim ve çepeçevre onun üzerine gelen kılıçla içindeki yaralılar düşecekler ve bilecekler ki ben Rabbim." (Tevrat, Hezekiel Bölümü, 28/23) 14. yüzyılda Avrupa'da çok büyük ölümlere sebep olan veba salgınları yaşandı (1. Meydan Larousse, Cilt: 12, sf:551) Özellikle Almanya'da 1348-1349 yıllan arasında vebadan ölenlerin sayısı oldukça arttı. Bu durum karşısında Papaz Clemens VI. Von Avignon vebanın nereden kaynaklandığını öğrenmek ve hastalığın yayılması karşısında tedbir almak için soruşturma açtı (2. Lexikon Des Mittelalters. Band 11, sf:784-785) Soruşturma Sonucu gerçek bir vahşeti ortaya koyuyordu: Milyonlarca insanın ölümüne neden olan vebayı Yahudiler kasıtlı olarak yaymıştı. (3.Espana Y Los Judios, Fedenco Ysart, sf: 32, 4. Der Grosse Bildatlas Zur Weltgeschichte, sf:557) Vebayı yaymak için kuyu sularına veba mikrobu atmışlar ve Yahudi olmayanların evlerinin duvarlarına içinde veba mikrobu bulunan mürekkep sürmüşlerdi (5.Devil, Drogs AndDoctors, sf:202-203) CİNSEL SAPIKLIK – ENSEST İLİŞKİ Kaptın günlümü, kız kardeşim, yavukluk! Gözlerinin bir bakışı ile... Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum! Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların, (Neşideler Neşidesi Bölümü, 4/9-10) Hahamlar Tevrat'a, kendi sapkın görüşlerine uygun olarak, ahlakı bozacak emir ve konuları katmayı da ihmal etmemişlerdir. Bu sapık ayetler, Tevrat'ın Orijinal metinlerinden farklı olduğuna da delil oluşturmaktadırlar. Aile içi cinsel ilişkiye varan bütün sapıklıklar Tevrat'ta övgüyle anlatılır. Hahamların Tevrat'a ekledikleri Lut Peygamber ve kızları hakkında çirkin iftira, sapık Yahudi adetlerinden olan ensest'i (aile içi cinsel ilişki) meşru göstermek için uydurulmuştur. "Ve Lut Tsoardan çıkıp dağda oturdu, ve iki kızı onunla beraberdi; çünkü Tsoarda oturmaktan korktu; ve o, ve iki kızı bir mağarada oturdular. Ve büyük kızı küçüğüne dedi: 'Babamız kocamıştır, ve bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur; gel, babamıza şarap içirelim, ve 100 babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatarız.' Ve o gece babalarına şarap içirdiler ve büyük kız girip, babası ile yattı... Ve ertesi gün dedi: İşte dün gece babamla yattım, bu gece de ona şarap içirelim, sende gir onunla yat... Ve küçük kız kalkıp onunla yattı." (Tekvin Bölüm 19/30-36) Bunun yanı sıra, Tevrat metinlerinde pek çok müstehcen ifade vardır. Bir ilahi kitapta bulunması mümkün olmayan aşağıdaki ifadeler bozulmuş Tevrat'tan alınmıştır: İki memen, sanki bir çift geyik yavrusu. Zambaklar arasında otlayan, İkiz ceylan yavrusu. Kaptın gönlümü, kız kardeşim, yavuklum! "Gözlerinin bir bakışı ile, Gerdanının tek zinciri ile gönlümü kaptın. Okşamaların ne güzel, kız kardeşim, yavuklum! Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların, Itırın güzel kokusu da her çeşit baharattan! Ey yavuklum, bal damlatır dudakların; Balla süt senin dilinin altındadır, Evsabının kokusu da, sanki Libnan kokusu. Kızkardeşim, yavuklum, kapalı bir bahçedir, Kapalı bir kaynaktır, mühürlenmiş pınardır." (Neşideler Neşidesi Bölümü 4/8-12) "Çarıklar içinde ayakların ne güzel, Ey emir kızı! Toplu kalçaların sanki mücevherler. Üstat ellerinin işi. Göbeğin yuvarlak bir tas, Onda karışık şarap eksik değil; Karnın buğday yığını, Zambaklarla kuşanmış... Zevkler içinde, ey sevgilim, Sen ne güzelsin, ve ne şirinsin. Bu senin boyun hurma ağacına, Memelerin de salkımlara benziyor. Hurma ağacına çıkayım, Dallarını tutayım, dedim; Keşke sen bana. Anamın memelerini emmiş kardeş gibi olaydın! Dışarıda seni bulunca, Ben seni öperdim; Beni de kınamazlardı. Küçük bir kız kardeşimiz var, Ve onun daha memeleri yok; Ben duvarım, Memelerim de kuleler gibi." (Neşideler Bölümü Bab 8/1,8,10) "Memelerin üzüm salkımları gibi olsun, Fahişelik ettikleri zaman kızlarınızı Ve zina ettikleri zaman gelinlerinizi Cezalandırmayacağım." (Hoşca bölümü, Bab 4/14) "Soluğun kokusu da elma gibi, ve ağzın en iyi şarap gjbi." (Neşideler Neşidesi Bölümü, Bab 7/6-9) [Gary ALLEN (Yazar) GİZLİ DÜNYA DEVLETİ - Dünyayı Kimler Yönetiyor (Türkçe Tercüme - 1996) DİE İNSİDER - Baumelster Der "Neuen Welt-Ordnung" (Asıl Kaynak) ] *** Hadi Adnan! Hala çıkart bu iğrenç inançlı, insanlık dışı Yahudi hahamlarını kanalına, gül, öp, sarmaş dolaş ol, gir kollarına… Ve gör bakalım bu millet nasıl tükürüyor yalancı ve sahtekar suratına… Siz gözünüzü Büyük İsrail’e değil, açacaksınız ancak cehennem çukurlarına… | Mehmet Fahri Sertkaya - AkademiDergisi.com - GercekAdnanOktar.blogspot.com 101 Adnan Oktar'ı oynatan Sanhedrin hahamları, İsrail'i de, bütün dünya Yahudi organizasyonlarını da yönetiyorlar Yahudilerin Dünya üzerinde bu denli güçlü ve etkili olmalarının nedeni, sağlam bir emir komuta zincirine sahip olmalarıdır. Bu sistemin en büyük özelliği gizliliğidir. Her birim yalnızca kendisine verilen emirleri yerine getirir. Kurulan "hücre sistemi" sayesinde, her birimin yalnızca en üst kademesindekiler, bir üst örgütle bağlantı içine girebilirler. Sistemin tümünü bilenler ise yalnızca en üstteki Kabbalist Hahamlardır. Bu sayede Siyonizm, çoğu insanı, bazen kendileri de farkına varmadığı halde, kendi amaçları doğrultusunda çalıştırabilmektedir. 102 "Milletlere baş olmak için beni korudun. Bilmediğim bir kavim bana kulluk edecek. Yabancı oğulları bana boyun eğecekler. Kulakları işitince, bana itaat edecekler. Yabancı oğulları takatsiz kalacaklar. Ve hisarlarından titreyerek çıkacaklar." (Tevrat, 2. Samuel Bölümü, 22/44-46) Siyonimzmi en tehlikeli hale getiren yönü, faaliyetlerini büyük bir gizlilik içinde yürütmesidir. Tevrat'ta verilen taktikler nedeniyle, Yahudiler asla açık bir mücadele yürütmezler. Büyük bir sabırla, hücre sistemleri kurarak uzun vadeli fakat etkili planlar yürütürler. Siyonizmin gücü sahip olduğu sağlam emir komuta zincirinden gelmektedir. Bu zincir, çoğu insanın farketmeden Yahudiliğe hizmet etmesini sağlarken, Yahudiliğin asıl gücünü gizlemektedir. Bu sistemin en büyük özelliği derecelendirme esasına dayalı oluşudur. Zincirin en altındakiler, konu ile ilgili çok az şey bilirken, basamaklar yükseldikçe her derecede yeni sırlar, yeni bilgiler öğrenirler. Bu sistem sayesinde Siyonizm, kendisini çok iyi gizleyebilmektedir. Bu yöntem nedeniyle sokaktaki insan, olayların içyüzünü fark edemez. Tek bir noktadan yönlerdirilen, fakat tesadüf süsü verilen olaylara ancak çok dikkatli bir inceleme ile bakılırsa, var olan bağlantılar hissedilebilir. ÜÇ KABBALİST ve ADNAN OKTAR’I DA OYNATAN SANHEDRİN HAHAMLARI "Kabbala kitaplarının metinleri semboller ile doludur. Her devirde bunların manasını bilen üç yahudi büyüğü bulunur. Bunlardan ölenin yerine bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'Ier Meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından esrara vakıf edilir."(Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095) Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri yahudi ruhban sınıfının geliştirdikleri bir öğretidir. Kabbala Yahudilerin üstün ırk inançları üzerine kuruludur, büyü ve metafizik güçlerle bağlantı sanatıdır. Tevrat'ın inmesiyle, geleneklerine körü körüne bağlı olan Yahudi toplumu ve toplumun önde gelenleri, Kabbala felsefesini bırakmamış, hatta Tevrat'ı da bozarak bu felsefeye uydurmuşlardır. Bundan dolayı Kabbala, sapkın yahudi felsefesinin ve hak dine olan düşmanlığın adıdır. Bugün de dünya yahudiliğini yönlendiren esaslar Kabbala prensipleridir. Fakat Kabbala metinlerini herkes okuyup anlayamaz. Şifreli olarak yazılmış olan Kabbala'yı çözebilmek için yoğun bir eğitimden geçmek gerekir. Bunun yanısıra kişinin metafizik özellikleri de Kabbala'yı anlamasında rol oynamaktadır Bundan dolayı, Kabbala'yı anlayıp çözebilen az sayıdaki hahamlar, Dünya Yahudiliğini kontrol etmektedirler. Yahudilerin Kabbala'ya olan bağlılıkları Kabbalistlerin, bu toplum üzerindeki orotirelerini sağlamaktadır. Kabbala'yı kendi felsefelerine temel edinen Masonlar, bu kitabı kimlerin çözebildiğini şöyle anlatıyorlar: "Kabbala kitaplarının metinleri semboller ile doludur. Her devirde bunların manasını bilen üç Yahudi büyüğü bulunur. Bunlardan ölenin yerine bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'ler Meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından esrara vakıf edilir." (Türk Mason Dergisi, sayı 21, sh.1095) İşte Siyonizmin emir komuta zincirinin tepesindeki güç bu haham topluluğudur. Üç Kabbalist ve Sanhedrin tüm Yahudi organizasyonlarının, İsrail Devleti dahil, bağlı oldukları haham topluluğudur. Sanhedrin üyeleri, Kabbala eğitimi almış olan hahamların arasından seçilirler, sanhedrin 70 Kabbalist hahamdan oluşmaktadır. Bu sayı titizlikle korunur. Ölen bir hahamın yerine yeni bir tanesi seçilir. Üç Kabbalist ise, bu haham topluluğunun üzerinde, Siyonizm'in emir komuta zincirinin tepesinde yer alır. Tevrat'ı değiştirip bugünkü haline getirenler, bu Kabbalist hahamlarıdır. 103 Bir Yahudi tarikatı olan masonluk da Kabbalistlere olan bağlılığını şöyle ifade ediyor: "Kabbala, bilinçaltının kapılarını açan ve ruhunu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu, insanın yaşamı anlaması için gerekli görür." (The New Age s.77) Masonlar hayatın anlaşılması için gerekli gördükleri Kabbala'ya bağlılıklarını bir başka kaynaklarında şöyle ifade ediyorlar: Görüyoruz ki, Kitab-ı Mukaddes'in haricinde Yahudiliğin gizli bir ananesi, bir geleneği vardır. Ve yalnız buna vakıf olanlar, Kitab-ı Mukaddes'in hakiki manasını anlayabilirler. Biz de bu gelenek etrafında teessüs eden (kurulan) yüksek felsefeyi hülasa etmeye (özümsemeye) çalışıyoruz. (4. Konferans, Selamet Mahfili, s.48) Masonluğun Kabbalizme olan sadakati, yahudi büyüklerinin dünya masonları üzerinde hiyerarşik bir yapı oluşturmasını sağlamaktadır. Bu durumda masonluk stratejisini yönlendirenlerin üst derecedeki Yahudi Kabbalistleri olduğu ortaya çıkıyor. Bütün Yahudi organizasyonlarının ve Masonluğun Kabbalistlere bu denli bağlı olmaları, Siyonizmin emir komuta zincirinin temelinde Kabbalanın olduğunu ortaya koyuyor. Masonluğa bağlı olan Rotary, Lions gibi kuruluşların üyelerinin büyük bir kısmı belki de bu hiyerarşik düzenin farkına varmadan Siyonizme hizmet ediyorlar. Kendi çevrelerinde, mesleklerinde kendilerinden istenen bazı görevleri yerine getiriyorlar. Önemli gibi görünmeyen bu faaliyetlerin hepsi toplandığında dev bir sonuç ortaya çıkıyor. Siyonizmin eylemini, kullandığı bu yöntem nedeniyle takip etmek güçtür. Saatin akrebinin ilerlemesi izlenemediği gibi, Siyonizmin mücadelesi de izlenemez. Fakat ulaştığı sonuçlara bakıldığında, siyonizmin aldığı mesafe farkedilebilir. Örneğin Kabbala kaynaklı ahlak dejenerasyonu yöntemi gün gün izlenemez. Bütün basın ve yayın organları, içki şirketleri, fuhuş sektörü günlük hayat içinde dikkati çekmeden faaliyet gösterir. Fakat sonuçta alınan mesafe değerlendirildiğinde izlenen plânın yapısını belirlemektedir 104 105 Büyük Adnan Oktar Projesi (B.A.O.P.) İnternet sitelerinde Adnan Oktar'ın İsrail tarafından finanse edildiğine dair haberler okumuştunuz. Biz bu büyük oyunun ayrıntılarını ortaya çıkarıyoruz. İSRAİL 50 YIL İLERİYİ DÜŞÜNDÜ İsrail 50 yıl ilerisine yatırım yapmıştı. Adnan Oktar, Harun Yahya lakabı ile piyasaya sürüldü. Kendisine sınırsız destek veriliyor, hesapsız kaynak aktarılıyordu. Allah'ın mucizelerini anlatmak ve Darwin teorisini çökertmek amacıyla onlarca belgesel yapılmıştı. Bu belgesellerin nerede, nasıl ve kimler tarafından çekildiği bilinmiyor. Belgesellerinde yabancı insanların olması dikkat çekicidir. 106 Verilen görüntüler, yapılan açıklamalar ve analizlerle Darwin çökertilmeye çalışılacak ve sözde Harun Yahya çok büyük bir iş yapmış olacaktı. Öyle ya, yüz yıllardır kemikleşmiş bir yapıya sahip dinsizlik teorisi DARWİNİZM çökmüş olacaktı. Yine yapılan belgesellerle Türk İslam Birliği üzerinde duruluyor, Türklerin Dünyaya hâkim olacağı vurgusu yapılıyordu. Bütün bunların amacı Türk Müslümanların güvenini kazanmaktı. MEHDİ GELECEK Türk Müslümanlarının dikkati ve güveni kazanılmıştı. Adnan Oktar'ı mahalli ve ulusal kanallarda görüyor, trajı yüksek gazetelerde makalelerini okuyordunuz. Büyük görevin birinci ayağı yerine oturmuştu. Sıra ikinci ayakta idi ama bunu yapmak çok zordu. Çıktığı televizyon kanallarında ve gazetelerde'Mehdi'nin geleceğinden bahsetmeye başlamıştı. Yavaş yavaş Mehdinin alametleri ve zuhuru üzerine yoğunlaşıyordu. MEHDİ GELİYOR Sonra bir de gördünüz ki Mehdi'nin alametlerini kendinde görmeye başlıyor, kendisinin Mehdi olabileceği hususunda çevreden gelen iltifatları değerlendiriyordu. Konuşmalarında, yaptığı işlerin ancak bir Mehdi'nin yapabileceğine ve söyledikleri şeylerin gerçekleştiğine vurgu yapmaya başlamıştı. MEHDİNİN AMACI Adnan Oktar kendisini Mehdi olarak takdim edecekti ve Türk halkı tarafından kabul görecek ve benimsenecekti. Sözü dinlenecek olan Mehdi bize İsrail'in ve Yahudilerin "kardeşlerimiz olduğu" hususunu vurgulayacak, "onlar Peygamber neslidir" diyerek onlara sahip çıkmamızı söyleyecek, Dünya'nın huzurunu İsrail'in rahat olmasına bağlayacaktı. Böylelikle eğilmez TÜRK HALKI da İsrail'in uşağı haline getirilecekti. İşte bütün bunların bir tek amacı vardı. Büyük İsrail Projesinin gerçekleştirilmesi. Türk halkının verdiği destek ile veya Türklerin bir engel olmamasıyla İsrail kendi projesinde büyük bir güvenle yürüyecekti. CÜBBELİ VE ADNAN OKTAR SAVAŞI İşte Tam bu sırada İsmailağa cemaatinin halifelerinden Cübbeli Hoca lakaplı Ahmet Ünlü'nünHarun Yahya mehdi olamaz diyerek çıkması ve sebeplerini kaynakları ile anlatması, Adnan Oktar'a bir şamar etkisi yaptı. Cübbeli "Biz onun mehdiliğini 20 yıl erteledik" diyerek dalga bile geçiyordu. Adnan Oktar, 100 yılın projesine engel olan Cübbeliye savaş açtı. Ve bu savaş giderek kızışıyor. ADNAN OKTAR VE İSRAİL AŞKI İnternete düşen videolarında İsrail hakkındaki sözleri de bu teoriyi destekler nitelikte. "Onlar bizim kardeşlerimiz, TÜRK halkı ve İsrail kıyamete kadar kardeştir, onları seviyoruz" gibi cümleleri halen internette mevcuttur. Kaynak: http://zorhaber.blogspot.com/p/buyuk-adnan-oktar-projesi.html 107 Said-i Nursi ve Nurculuk bir ihanet projesiydi. Aynı Adnan Oktar projesi gibi... Said-i Nursi ve Nurculuk bir proje idi. Yabancı istihbarat örgütlerinin ve Vatikan'ın ve de masonluğun kontrolünde bir proje... Aynı günümüzdeki Adnan Oktar projesi gibi... Adnan Oktar ile Said arasında o kadar çok benzer noktalar var ki... Artık Said-i Nursi'nin zır cahil biri olduğu, tescilli-raporlu bir deli olduğu bir çok ilmi meselede uydurma bilgiler yazıp söylediği, tartışmaya mahal vermeyecek şekilde net küfür ifadeleri yazdığı yada risalelerin çoğunu onun yazmadığı, ortada bir ekip çalışması olduğu, onun liderliğinde/piyonluğunda kurulan bu yeni cemaat eli ile ve uydurulan "Nurculuk" tabiri ile bundan onlarca yıl önce dinler arası diyalog ve "ortak din" projesinin/ihanetinintuşuna basıldığı, bu yüzden o risalelerde, 1. dünya savaşında bizimle harp ederken, bizim dinimize, vatanımıza ve canımıza kast etmiş iken geberttiğimiz Hıristiyan askerleri için "şehid" ifadesinin kullanıldığı ve Said-iNursi(Said Okur)'nin bir sahtekar olduğu ispat edilmiştir. O'nun sahtekar olduğunu kabul edemeyenler bile en azından çeşitli İslam ve Türk 108 düşmanı Kurumlar ve yapılanmalar tarafından kullanılan akıl sağlığı tam olarak yerinde olmayan biri olduğunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Meydana çıkan gerçekler, tarihi vesikalar, kendi yazdıkları, kendisi adına yazılanlar bu hususların tek tek ispatıdır. Bir kaç sene sonra gerçekler daha net belgeler ve hatıralar ile her yerde, her sosyal platformda ve her blogdaherkesin önüne çıkacak ve inadi olarak bu sahtekarı savunanlar çok mahcup olacaklardır. Aynı şekli ile Adnan Oktar projesi de ele alındığında meydana çıkan gerçek şaşırtıcı değildir. Oktar'ın da hayatına ve iddia ettiği davasına dair hemen her şey yalan ve sahtekarlıktır. Adnan Oktar'ın da hiç bir ilmi tedrisatı yok. İslam dininin en temel ilmi meselelerinden bile mahrum birisi. Aynı Said gibi Adnan Oktar da tescilli/resmi evraklı bir akıl hastası. Hatta Adnan Oktar'ın akıl hastalığı devletimizin sivil ve askeri yedi ayrı hastanesi tarafından ayrı ayrı yedi kere tescil edilecek kadar sağlam. Konusunda uzman müslüman hekimler tarafından da gerekli raporlarla teşhis ve tesbit edilecek kadar sağlam ve net. Aynı Said-i Nursi de olduğu gibi bütün bu inanılmaz gerçeklere rağmen ortada Adnan Oktar/Harun Yahya adına basılıp yayınlanmış eserler var. Yine bir çok ilmi meselede, okuyucuyu küfre götürecek kadar yanlış bilgilerin kasıtlı olarak konulduğu ve üç yüzden fazla olduğu söylenilen bu eserlerin üç tanesini dahi Adnan Oktar yazmamış. Bu kadar kitabın içeriklerine vakıf olmasını geçtik, sözde kendisine ait olan sadece üç kitabından imtihana çekilse ve burada anlatılan meseleler kendisine sorulsa cevap veremeyeceğinden eminim. Nasıl mı eminim? Çünkü bunun da delili mevcut. İzledim; Çok izlenilen bir TV kanalının çok izlenilen bir tartışma programına Adnan Oktar'ı çıkartmışlar ve "Şimdi siz, Darwinizmi ve Materyalizmi bitirmeye ve bunun karşısına da Yaratılışçılığı koymaya çalışıyorsunuz. Bunun mücadelesini veriyorsunuz. Pekiyi, bana yaratılışın dinen ispatını söyler misiniz?" sorusuna Adnan Oktar mahcup aynı zamanda tedirgin bir gülümseme ile"Yaratılışın ispatı imandır. Adem ile Havva'dan geldik. Allahü Teala bunu Kur'an'da haber veriyor."şeklinde kaçamak bir cevap veriyor. Ama karşısındaki sunucu kurt mu kurt. Öyle bırakır mı adamı... Hemen tekrar soruyor "Pekiyi bu gerçeği haber veren bir sure/ayet ismi veremez misiniz?" diye.. Cevaba bakınız; "Ezberimde yok. Ezberimde yok. Belki Oktar'ın bilgisayarı bize bu konuda yardımcı olabilir." Oktar dediği Oktar Babuna isimli kişi de aslında Adnan Oktar'ın emrinde değil, O'nu oynatan ekipte olan ve aynı Adnan Oktar gibi anadan ve babadan gizli Yahudi olan birisi... Bakın dönen fırıldağa şimdi siz. Bizim zengin gizli Yahudi ve Sabetayist Yahudi ailelerin uşakları, yaşadıkları hayatın monotonluğundan sıkılmış olacaklar ki "Mücahidlik" ve "Mehdilik" oyunu oynamaya başlamışlar. Hem de İsrail istihbaratı MOSSAD'ın ve bütün dünya mason teşkilatlarını yöneten, İsrail terör ve işgal devletini de yöneten Sanhedrin hahamlarının (Yetmişler Meclisi'nin) kontrolünde... Hani gelip gelip Adnan'ı öpüp duran o İsrail'li hahamlar var ya, işte onlar şu meşhur Mason pramidinin üstten alta doğru üçüncü sırasındalar. Yani kelli felli adamlar. Gerçi arada daha düşük rütbede adamlar gelmiyor değil İsrail'den. Bir bakıyorsunuz gece yarısı İsrail'in ekonomi bakan yardımcısının başkanlığında bir Yahudi heyeti, 20 Ağustos 2012'de bir gecelik gizli bir ziyaret için Türkiye'ye geliyorlar. Bir Adnan Oktar'ı bir de Nevzat Yalçıntaş'ı görüp gidiyorlar. Neyse ki istemeseler de basına yakalanıyorlar. Adnan malumunuz. Pekiyi Nevzat Yalçıntaş kim? Oğlunu Sabetaysilerin Şişli Terakki okullarında okutmuş ve son bir kaç senedir Sabetayist olmakla suçlanan biri... Denk mi geldi ne? Mutlaka tesadüftür(!) diyorum. Said-i Nursi eli ile daha çok Hıristiyanlar "Dost", "Kardeş", "Cennetlik", "Müttefik" hatta inanılmaz bir şekilde "Şehid" olarak kabullendirilmek istenirken, Adnan Oktar eli ile şu anda bütün bunlara ek olarak Yahudiler de bu ayara sokulmak isteniliyor bizim zihinlerimizde/kabullenişlerimizde. Hani Kur'an'ın bunca ayetinde Yahudilerin gerçekte ne oldukları haber verilmemiş ve biz Müslümanlar ısrarla ikaz edilmemiş olsa, uyacağız Adnan Oktar'ın söylediği kardeşlik türküsüne ve açacağız gözümüzü Nil'den Fırat'a kadar hakim Büyük İsrail Devleti'ne... 109 "Olmaz canım o kadar da!" falan demeyin sakın. Bizden önceki kuşak da tam dört yüz sene bizim toprağımız olan Filistin'de bir Yahudi terör devleti kurulacağına ihtimal vermiyordu. Ne güzel de söylüyor kendisine ezberletilen türküyü Adnan Oktar; "Yahudiler bizim kardeşlerimiz. Tertemiz insanlar onlar. Peygamber soyu onlar. İsrail'e atom bombası atanın gök kubbeyi başına yıkarız." diye... Eh, insan gizli bir Yahudi olup İslam davasının içine sızınca söylese söylese böyle bir türkü söyler de biz Türkiyeli müslümanların bu ihanet türküsüne sessiz kalıp alkışlamarını beklemeleri de biraz hayalperestlik olmaz mı? Bir de kendisine ve kendisini oynatan tamamı Yahudi olduğu halde Müslüman gibi gözüken çetesine, tepki konulunca da kızıp soluğu yargıda alması ve dava açtığı kişilere daha şikayet dilekçelerinde bile türlü türlü iftiralar atması yok mu... Sevsinler, aman yesinler... Kedi canını senin. Ne hayali bir oyun kuruyorsun sen kendi çapında böyle? Bak benden söylemesi seni iyi motive etmişler de amiyane tabirle ifade etmek gerekirse epey de bir gazlamışlar. İnsan bu kadar aleni ve bu kadar yetersiz, birikimsiz bir ihanet projesine yetmiş küsür milyonluk bu Müslüman milletin tepkisiz kalacağına ve bu oyuna geleceğine inanabilir mi yahu? Değirmenin suyu nereden gelir belli değil. Dönen paranın, yapılan masrafların haddi hesabı yok. İlk dönemlerinde şantaj ve tehditten elde ettikleri devasa meblağlar da bu denli bir ihanet projesinin maliyetini karşılamada çok küçük kalır. Neyse ki şu her şeyi itiraf eden ve bir anda ülkemizi bambaşka bir gündeme sokan haham Tuncay Güney, bu konuya da açıklık getirmiş. Emniyetteki, gizli kameraya da çekilen ve bir haber kanalında da yayımlanan ifadesinde bir çok "Vayyy" diyeceğimiz gerçekleri anlatırken "Adnan Oktar'ı da İsrail finanse ediyor. Siyonizmin karşıtı gibi gözükürken aslında Siyonizme hizmet ediyor." diyor. Vayyy ki ne vaayyy şimdi. Desene 1999'da Adnan Oktar'a Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunu yapan devrin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan meseleyi hiç abatmamış da yapılması gerekeni yapmış. Bir de "Adnan Oktar APO kadar tehlikeli biridir." diye basına açıklama yaptığı için kızıyorlardı adama... "E kardeşim peki Adnan Oktar ve suç örgütü, ihanet çetesi, bunca operasyonlardan ve davalardan nasıl kurtulmuş?" diye sorar gibi oldunuz değil mi? İşte meselenin burası tam bir Türk filmi... Ayrıca bir kitap hacminde incelenmesi gereken ve Türk hukuku denilen uygulamanın aslında Sabetayist guguku olduğunu tek başına ispat eden bir serüven. İşin bu tarafına da Müslüman hukukçularımız temas etsinler. Öyle tahmin edebiliyorum ki bütün mesaisi, bütün hedefi Adnan Oktar'ın ihanet davasına hizmet etmek olan aktif bin kişi var. Bunların tamamı da gizli Yahudiler ve Sabetayistler. Aralarında tesettürlüler, çok Müslüman bilinen, etraflarında böyle tanınan aileler var. Açılan sosyal medya sayfa ve profilleri, web siteleri, bloglar ve nihayet TV kanalı... Büyük emek ve maliyet bunlar. Başka cemaat yada akımlarda olduğu gibi gönüllülük ve hizmet anlayışı ile dönen bir sistem de değil bu. Tam bir emir komuta sistemi var. Görevlendirilmiş yüzlerce Sabetayist genç, sözde İslami sayfaların başlarındalar. Bazen tesettürü inkar ediyorlar. Bazen hak mezhepleri. Bazen"Peygamberimiz çırılçıplak kadınların arasına girer ve onlara sohbet ederdi." diyecek kadar alçaklaşıyorlar. Adileşiyorlar. Tabii onlar için sorun yok. Zaten İslam'a gerçekten inanmıyorlar. İnandıkları bozulmuş Tevrat ve Musevilik, onlara, istedikleri her kılığa girebilme ve Yahudi olmayan herkese akıllarına gelen her ama her şeyi yapabilme hürriyeti veriyor. Yaptıkları kansız, ahlaksız, zalimce ve hain hareketlerden ahirette asla hesaba çekilmeyeceklerine inanıyorlar. Bunlar tam takım gizli Yahudiler, Sabetayistler ve Masonlar. Zaten A9 ismini verdikleri kanalın logosu bile masonik bir anlam taşıyor. Neyseki soy adı kanunu diye bir kanun çıkmış ülkemizde 1934 senesinde. Ve neyseki bu ahmak hainler isim ve soy isimlerinde bir takım şifreler kullanmayı tercih etmişler de şimdi gelişen iletişim teknolojisi ve özellikle de sosyal ağlar sayesinde bir kaç tıkla bütün şebeke ayın on dördü gibi karşımıza çıkıveriyor. Bakın nasıl da şifreler kullanmışlar. -el -al -men -man-er -ar -berk -ül -gen -gan 110 -us -sü gibi ekleri büyük ustalıkla şifre olarak kullanmışlar. Örneklendirelim sosyal medyada Adnan Oktar davası güden gerçek isimler ile. Gerçek hainler ile; Baran GürMAN http://www.facebook.com/baran.gurman *** Erdem Ertüzün Hem -er'ler hem de -tüzün özenle seçilmiş şifreler. Tabii o da sağlam bir Adnan'cı... http://www.facebook.com/erdem.ertu *** Ar-man Pekin http://www.facebook.com/arman.pekin *** Eda Berk-Man http://www.facebook.com/eda.berkman *** Mina Berk-Men http://www.facebook.com/mina.berkmen *** Liste böyle uzayıp gidiyor. Buraya böylece yüzlerce aktif Adnancının isim ve profillerini, kullandıkları Sabetayist şifreleri ile koymak mümkün. Bir bakın Adnan'ın mücadelesini veren şahıslara sanal medyada bu gözle ve görün siz de devasa ihanet şebekesini... Nasip olursa önümüzdeki günlerde de Said isimli deli ve zır cahili bu millete Bediüzzaman olarak kabul ettiren Sabetayist-Kripto Yahudi-Masonik ve Yurt dışı istihbarat bağlantılı şebekeyi deşifre ederiz yine delillerimiz ile. Siz siz olun, Akademi'de olun. Gerçekleri bulun ve bizim devletimizde, bizim topraklarımızda, bizden gözükerek bize bu denli büyük ihanetleri ve zulümleri eden bu hain güruhlardan hesap sorun. En kalın ve en sağlam zincir, en zayıf halkası kadar sağlamdır.Hiç bir güç, halka rağmen, halkın tepkisine rağmen başarılı olamaz. Türk milleti bu hainleri nefesleri ile boğacaktır... | Mehmet Fahri Sertkaya AkademiDergisi.com [Çok daha geniş malumat için www.gercekadnanoktar.blogspot.com ve www.gerceksaidinursi.blogspot.com vewww.gercekfethullahgulen.blogspot.com adreslerine bakılabilir. www.sabetayistlik.blogspot.com adresinden de Sabetayist gizli Yahudi hainler hakkında ayrıntılı bilgi alınabilir.) 111 Adnan Oktar ve HAİN kripto Yahudi çetesi, CIA ile doğrudan bağlantılılar ve hala komplo kuruyorlar “Adnan Hoca”cı olarak bilinen Ayşegül Hûma Babuna ve Aylin Atmaca’nın, Silivri’de tutuklu Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk hakkında açtıkları “hakaret ve iftira” davasına Ankara’da devam edildi. Bu duruşmada da Mahkeme Başkanı, avukatlar ve izleyiciler arasında birbirinden ilginç diyaloglar yaşandı. Emekli Albay Levent Göktaş Ergenekon’dan tutuklandı. Kısa bir süre sonra da Göktaş’ın avukatlığını yapan Serdar Öztürk bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın ıslak imzalı belgesi bulunduğu iddiasıyla Silivri’ye kondu. Mahkemedeki savunmasında Öztürk, Ayşegül Hûma Babuna ve Aylin 112 Atmaca isimli kadınların bürosuna gelmesinden sonra bu komploya maruz kaldığını anlattı. AHMET GÜNDEL AVUKATI Her iki isim de Öztürk hakkında “iftira ve hakaret” davası açtı. Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 26 Eylül’de yapılan ilk duruşmaya, Babuna ve Atmaca katılmadı. 29 Ocak’taki duruşmada sadece Babuna hazır bulundu. Babuna ve Atmaca’nın avukatlığını üstlenen ismin emekli savcı Ahmet Gündel olduğu görüldü. Öztürk’ün avukatı Demet Reçber o duruşmada mahkemeden aldıkları Babuna ile Serdar Öztürk arasındaki telefon kayıtlarını dinletmek istedi. Ancak Gündel, “Bunların yasal olup, olmadığını bilmiyoruz” diyerek, kayıtların dinletilmesini engelledi. Dünkü duruşmaya ise Aylin Atmaca katılırken, ses kayıtlarının muhatabı Babuna gelmeyince merakla beklenen telefon konuşmaları bir kez daha dinletilemedi. Avukat Ahmet Gündel bu defa da, “Ses kayıtları Serdar Öztürk’ün dinlenmesi kararı açısından yasal olabilir, ama müvekillerim açısından yasal değildir, tesadüfen elde edilmiş delil niteliğindedir” diyerek, kayıtların dinletilmesine yine karşı çıktı. Gündel, Öztürk’e komplo veya bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın bulunması konularının bu mahkemenin değil, Silivri’deki 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin işi olduğunu da öne sürdü. TARAF’TAN DUYDUK Gündel, Öztürk’ün avukatı Demet Reçber’in, Aylin Atmaca’ya sorular sormasını da engellemeye çalıştı. Ancak Mahkeme Başkanı Avni Mis’in devreye girmesi üzerine Atmaca soruların bir kısmını cevapladı. Reçber, cevaplardaki çelişkilere dikkat çekerek, bunların tutanaklara geçirilmesini istedi. Aylin Atmaca savunmasında, Öztürk için “Akıl sağlığıyla ilgili problemi olabilir” ifadesini kullandı. Atmaca, Öztürk’ün tutuklanmasından sonra arayan yardımcısı Avukat Demet Reçber’in kendilerini büroya davet ettiğini, ancak televizyonlarda Öztürk’ün bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı” bulunduğu için tutuklandığını duyunca, gitmediklerini de anlattı. Bunun üzerine Avukat Reçber, Öztürk’ün bürosunda sözkonusu belgenin bulunduğunu kendilerinin de ilk kez 12 Haziran’da Taraf Gazetesi’nde yayınlanan haberle öğrendiklerini belirterek, Aylin Atmaca’yı bu tarihten önce aradığını vurguladı. SİLİVRİ’YE DE DÜŞÜLSE Reçber, Aylin Atmaca’nın telefon görüşmeleriyle ilgili Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’ndan gönderilen iki kayıt arasında farklılık olduğuna dikkat çekerek, “16 Ekim tarihli belgede 25 kayıt, 9 Ocak tarihli belgede 4 kayıt görünüyor. Acaba TİB’te tanıdığı mı var? Bu kayıtlar böyle nasıl azaldı?” diye sordu. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Avni Mis, “Tanıdığı olsa bile hiç söyler mi?” karşılığını verdi. Duruşmada, Mahkeme Başkanı Mis ile izleyiciler arasında bol bol Silivri sohbeti de oldu. Kalabalık izleyici grubunu gören Başkan Mis, “Silivri’yle buranın yolu karıştırılıyor galiba. Bu ekip Silivri’ye de gidiyor mu?” diye sordu. Bir ara “Bu duruşmanın üzerine düşüldüğü, buradakiyle ilgilenildiği kadar Silivri’nin de üzerine düşülse ya!..” dedi. İzleyicilerden birisinin izin isteyerek, duruşmadan ayrılması üzerine, “Demin mahkememizi methediyordun, şimdi bırakıp gidiyorsun, beğenmedin mi?” esprisini yapan Başkan Mis’in, avukatların 13. Ağır Ceza Mahkemesi ifadelerini tutanaklara, “Silivri” olarak geçirmesi de dikkat çekti. Bir sonraki duruşma 10 Nisan’a ertelendi. Müyesser Yıldız Odatv.com 27.02.2013 15:08 ******** Yeniçağ gazetesinden Sabahattin Önkibar yazdı: “Kısa bir süre önceydi. Sekreterim Bilun, emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’nın yeğeni olduğunu söyleyen birinin randevu istediğini söyledi. 113 Hasan Kundakçı’yı tanımadığım için talebi önemsemedim ve bakarız deyip geçiştirdim. Sekreterim ertesi gün aynı kişinin tekrar aradığını ve çok önemli bir mesajla, belge getireceğini söyleyerek randevu talebini yineledi. Adnan Oktar’ın müritleri Bilgi ve belge denince, gazetecilik merakı ya, yarın öğleden sonra gelsin dedim. Ertesi gün odama uzun boylu iki hanım geldi. Bir tanesi sizinle yıllar önce de karşılaşmıştık, hatırladınız mı, ben Hasan Kundakçı Paşa’nın yakınıyım dedi. Hatırlayamadığımı söyleyerek “Buyurun sizi dinliyorum” dedim. Başladılar anlatmaya... Meğer bu iki hanım Adnan Oktar grubuna mensupmuşlar ve camialarını tanıtmaya gelmişler. Doğrusu ilgimi çekti çünkü Adnan Oktar’ı hiç görmemiş ve konuşmamıştım ama hakkında pek çok efsane dinlemiştim. Sorular sordum, cevaplar aldım! Masonlar ve Siyonistlerle ilgili söyledikleri dikkatimi çekti... Dahası, evrim teorisi bağlamındaki faaliyetleri ile Türk-İslâm fikrine olan sıcak yaklaşımları da ilgimi çekti ve onlardan bu çalışmaların neler olduğunu istedim. Yarın fakslarız dediler ve bir süre sonra ayrıldılar. Sorular ve belgeler! Gerçekten ertesi gün geniş bir bilgi notu gönderdiler. Bir kaç gün geçti, telefonla beni İstanbul Çırağan Otel’de Adnan Oktar’ın da katılacağı bir etkinliğe davet ettiler. Gitmedim. Çok sürmedi kısa bir süre sonra yine bir telefon: “Sabahattin Bey, Çırağan Sarayı’nda iftarımız var, Adnan Beyler de gelecekler, sizi misafirimiz olarak ağırlamak istiyoruz”. Teşekkür ettim yine gitmedim. O arada bana yapılan ziyaretten abartısız bir ay sonrasında yani 29/9/2010 tarihinde Adnan Hoca’ya mensup iki ismin bana yaptığı ziyareti ve anlattıklarını ilgi çeker diye köşemde yazdım. Yazmaz olaydım! Acayip bir taarruza uğradım! İki isme dikkat! Bana Adnan Hoca’nın gizli adamı diyenlerden, sen de mi devşirildin diyenlere kadar pek çok hücum yapıldı! Böyle şeylere, yani okur tepkilerine alışkın olduğum için umursamadım ama önceki gün aldığım bir faksa bayağı şaşırdım.. Faksı gönderen Silivri Hapishanesi mukimi, yani bazılarının ifadesi ile “Ergenekoncu” Serdar Öztürk’tü! Daha doğrusu Avukat Demet Reçber, Serdar Öztürk’ün adına göndermişti! Uzun faksın ilişiğinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçelere kadar pek çok belge vardı. Serdar Öztürk şahsıma atfen gönderttiği faksta Adnan Hoca ile ilgili yazıma değindikten sonra, iki ismi telaffuz ediyor ki işte o benim dudağımı uçuklattı! Bunlar Aylin Atmaca ile Ayşegül Huma Babuna idi. CIA ile ilişkili Serdar Öztürk’e göre bu iki hanım CIA ve Emniyet İstihbaratla çok yakın ilişkiler içindeydi ve en önemlisi Babuna ile Atmaca kendi bürosu dahil kendisi gibi hedef seçilen Avukat M. Hüseyin Buzoğlu, Avukat M. Hüseyin Göktaş ve Avukat Vural Ergül’ün bürolarını da keşif amaçlı olarak, bir bahane uydurarak ziyaret etmişler ve akabinde bu bürolarda yapılan aramalarda malum CD’lerle sözde Ergenekon belgeleri bulunmuştu. Dahası bu iki ismin verdiği telefon numaraları da kendilerine ait değil, başka başka isimlere kayıtlıymış ve de bu isimler yine çok sık yurt dışına çıkıyorlarmış! Gönderilen faksı okur okumaz emin olmak için Korgeneral Hasan Kundakçı ismiyle bana gelen iki 114 hanımın isimlerini sekreterim Bilun’a bir kez daha teyid ettirdim. Evet gelenlerin adı Aylin Atmaca ile Ayşegül Huma Babuna idi! Tezgah uyarısı! Hayır, 29/9/2009 tarihli yazımda Adnan Oktar grubuna mensup Huma Babuna ile Aylin Atmaca geldi diye değil, sadece iki genç geldi diye yazmıştım dolayısı ile Serdar Öztürk’ün o iki ismi yazımda görmüş, okumuş da faksı ona binaen yazıp göndermiş olması mümkün değil. Görüldüğü gibi ortada tam bir çakışma var! Serdar Öztürk’ün aktardıklarından çıkarılacak olan, benim bir operasyonun eşiğinde olmam yani mekanlarımın gözetime alındığıdır. Peki böyle bir şeyin olabilirliği yüksek ihtimal midir? Ondan ismim gibi eminim, zira güvenlik bürokrasisinde bulunan önemli bir tanıdığım “Telefon dinlemeleri ve yaşam seyrinden senin için kanun ve ahlak dışı bir şey bulamadılar, dolayısı ile dikkat et tezgah kurabilirler, mesela ev ya da bürona bir şey koyabilirler” diye beni birkaç kez uyarmıştı! Sadece bu uyarı değil, aslında daha önce beni itibarsızlaştırma adına bu yönde iki ayrı operasyon da yapıldı. Birinci operasyon! Birinci operasyon, yazdığım “AKP’den Kamhi Ailesine peşkeş mi?” başlıklı yazımdan sonra “Para ile yazı yazdı” diye yandaş medya tarafından hedefe oturtulmamdı... İstanbul Tuzla’da deniz doldurulup 38 dönüm arsa yaratılıyor ve üstüne Kamhi Ailesi tarafından tersane konduruluyor ve bunu deşifre eden ben, yandaş medya tarafından rezilce hedef alınıyorum... Yolsuzluğu yazmamın bedeline bakar mısınız?.. Tabii bu süreçte Emniyet’in içindeki malum grup, zerre bir delil yok iken beni telefonla çağırarak güya dosyanın tamamlanması adına dosyaya monte etmek istedi ve yandaş medyanın kucağına attı. Bu operasyonda amaçları beni itibarsızlaştırıp gazetede aleyhte yazmamı engellemekti ama başaramadılar. İtibarsızlaştırma! İkinci operasyon, maaş anlaşmazlığı sebebi ile işten çıkardığım bir muhabirin, işten çıkarıldıktan 4 ay sonra yandaş medyanın iş vaatlerine kanarak tamamen afaki yani zerre bir delil ve tanık olmaksızın beni lafla tehdit etti diye şahsımdan şikayette bulunmasıydı ki savcılık bu olayı dava konusu bile yapmadı. Yandaş medyanın bir bölümünün bu olayı yansıtma amacı da yine itibarsızlaştırma operasyonuydu. O tezgahın içine girenlerin tamamına davalar açtım, hepsiyle yargı önünde hesaplaşıyorum!. Bunları yaşayan ve Ergenekon bağlamında yaşananları duyan biri olarak Serdar Öztürk’ün gönderdiği faksı önemsedim ve odama bir şey konup konmadığının incelenmesi için sekreterim ile büro temizlik görevlisini teyakkuza geçirdim. Ancak eğer böyle bir şeye karar verirlerse yani kalemim gerçekten kırıldıysa, büronun kapısına silahlı muhafız koysam bunu yine yaparlar, zira birkaç plaka esrarı, herhangi bir CD’yi ya da evrakı büroma olmasa bile evime iliştirebilirler!. Cadı avı değil mi? Hayır bütün bunları ürktüğüm ve korktuğum için yazıyor değilim, öyle olsa iktidarın ve dinci grupların aleyhinde yazmam. Ben 12 Eylül öncesinde ölümü bir kaç kez iliklerine kadar hissetmiş biriyim. Dolayısı ile bu tür şeyleri zerre takmam da, bilinmelidir ki Türkiye’nin hali pür melali aynen budur! Eğer AKP ve dinci grupların karşısında iseniz, suçunuz olmaksızın hapse girmeniz veya yine herhangi bir şey olmaksızın sapık ya da esrarkeş ilan edilmeniz an meselesidir! Söyler misiniz Ortaçağ’daki cadı avından ne farkı var bunun? Tam bu noktada kanıtlanmamış iddia asla geçerli olamaz evrensel ilkesinden hareketle, Ayşegül Huma Babuna ve Aylin Atmaca ile ilgili iddiaların tamamen Serdar Öztürk’e ait olduğunu ve kanıt gerektirdiğini ısrarla belirtmek istiyorum. Emin olmadan o insanları hedefe oturtmanın iki cihanda da sorumluluğu vardır ki ben o işin altına girmem! Dolayısı ile bu yazı asla Huma ve Aylin Hanımların infaz yazısı olarak görülmemelidir, zira insanlar suçu ispatlanana kadar masumdurlar! Babuna ve Atmaca, Serdar Öztürk’ün ileri sürdüğü iddialara cevap gönderirlerse sütunum kendilerine açıktır.” Odatv.com 115 Bunlar Müslüman değiller! Adnan Oktar'ın sayfalarında İslam Dini'nin en temel hükümleri bile inkar ediliyor. Sinsice ve haince bir faaliyet icra ediliyor İslam'a hizmet etmek, ilmi faaliyet etmek, hain Sabetayistlere, Kripto Yahudilere ve Masonlara mı kaldı? 350 yıldır Müslüman gözüktükleri halde hiç bir zaman gerçekten Müslüman olmayan Sabetayistler, günümüzde de atalarını aratmıyorlar ve İslam dinine ve Türklüğe, Müslüman ve Türk gözükerek en ağır darbeleri vurmaya devam ediyorlar... 116 Adnan Oktar'ın kendisi de Yahudi, yakın çalışma arkadaşları da Gerçek soy adı "Arslanoğlulları" olmasına rağmen "Oktar" soy adını kullanan, en yakın mesai arkadaşlarından birinin adı da "oktar" (Babuna) olan Adnan'ın öyle gözüküyor ki çekirdek kadrosunun tamamı Yahudi çıkacak... Bir bakıyorsunuz BAV Başkanı'na Altuğ Berker... -berk ve -er eklerinin ülkemizdek hain Sabetaycılar tarafından çok çok yoğun oranda kullanıldığını, bunun Sabetaycıların birbirlerini tanımasında kullanılan şifrelerden/yöntemlerden olduğunu ve Sertap er-en-er'in bile Sabetayist olduğunu, artık ülkemizde okur yazar olup da duymayan kalmadı... eryaman, yamaner, törüner, tüzüner, ertüzün, erberk, berker, coşkuner, köşker, tüzmen, antmen, kermen, idemen, yalman, halman, dormen, arman, pakman, hekiman, tabuman, uçman, teoman, koman ve benzeri türetmelerin Sabetayistler tarafından şifre olarak kullanıldığı artık ispat edilmiş bir gerçek.. (Konunun bu kısmı hakkında yeterli bilgi sahibi değilseniz, buraya tıklayarak önce bu konu hakkında bilgi sahibi olmalısınız) Peki sadece Altuğ Berker mi? Hayır! Bakın Adnan Oktar sayfalarında ve sitelerinde dolaşın, hatta A9 kanalı çalışanlarına ve hatta teknik ekibine kadar bakın, tesadüf kelimesi ile izah edilemeyecek kadar çok oranda, -er,-ar, -men, -man, -gen, -gan, -berk eklerini göreceksiniz... Hatta bir dönem çete kurmak, çete lideri olmak, şantaj yapmak suçları ile DGM'de yargılanıp hüküm giydiğinde Adnan Oktar(Arslanoğulları)'ı müdafaa eden avukat bile -man şifreli... Hadi biz yazmayalım.. Biraz da siz araştırın! Bu kadar İslami hizmet(!) yapıyorlar ama bunlar gerçekten Müslüman mı? Adnan Oktar anne ve babadan saf kan bir Yahudi olduğu iddialarına karşı sessiz kalıyor. Aynı Şeyh Abdülkerim'i onun öldürttüğüne dair sosyal medyada çıkan haberlerin tamamına çok ilginç ve kendisinden beklenmeyecek derecede sessiz kalması gibi. Halbuki bilinen, tanınan Adnan Oktar'ın bir avukat ordusu ve sağlam da parası vardır. Kendisine dokunanı yakmak isteyen, af etmeyen, davalara boğan bir hareket tarzı da vardır. Ama her nedense konu Sabetayizme, İsrail ve Mossad bağlantısına, Ergenekon sanıklarının itiraflarında Adnan Oktar isminin "İsrail'in adamı" diye geçmesine, çekirdek kadrosunun hep Sabetaycılar ve Kripto Yahudiler olmasına ve bir de müritlerinin ve karşıtlarının şüpheli ölümlerine gelince, bu konularda ne yazılırsa yazılsın iş hukuka/mahkemeye intikal etmiyor... Garip... Son zamanlarda bir taraftan "Hayalin diğer adı Madde" isimli kitap üzerinden gördüğümüz duyduğumuz her şeyin hayal olduğunu iddia ederek, İslam alimlerinin "Bu inanç vahdet-i Vücud'tur ve küfürdür." dedikleri sapık itikadı Türkiye'deki temiz Sünni Müslümanlar arasında yaymaya çalışırken, diğer taraftan da "Kur'an'ı Türkçe okumalıyız." başlığı altında yavaş yavaş Türkçe ibadet fikrinin doğru olduğuna inandırmak istiyor yine ülkemizdeki nezih itikatlı sünni Müslümanları... Ekip tam takım ve iyi bir koordinasyon altında çalışıyor... Yüzlerce Facebook sayfalarından biri de "Biyolog Onur Yıldız" sayfası... Dün kendilerine her zaman herkese yaptığımız gibi, ilmi, seviyeli ve beyefendi bir üslup ile bir kaç soru soralım istedik. İstedik ama bir anda neye uğradığımızı şaşırdık. Adnancılar namahreme bakmanın haram olduğuna bile inanmıyorlar. Kur'an ayetlerini hiçe sayıyorlar Biyolog Onur Yıldız'ın bir paylaşım sırasında kullandığı kadın fotoğrafının, İslami hassasiyeti olan bir sayfada paylaşılmaya pek de müsait olmadığı ve bu hareket tarzlarının sürekli gözüktüğü, bunun da Adnan'cıların gerçekten Müslüman olup olmadığı konusunda halkta ciddi tereddütlere yol açtığı, söylem ve eylemlerin birbirini tekzip ettiği, seviyeli bir yorumla ifade edilince, önce cevap verilmeyip yorum silindi. Sonra ikaz üzerine yapılan yorumlaşmalarda bakın nasıl feci gerçekler meydana çıktı; 117 Namahrem olan yabancı kadınlara bakmak haram değilmiş... 1400 küsür senedir gelip geçen bu kadar müslüman, bu kadar alim bilememiş de biyolog efendi doğruyu bulmuş. İşte Adnan'cıların sayfalarında sıklıkla rastlanan ve itikadı bozan, kişiyi ebedi cehenneme götüren kasti hareketlerden biri daha.. İşte biyolog efendinin sözü, işte Kur'an'ın açık ayeti... Biyolog Onur Yıldız Domuza bakmak haram değildir domuzu yemek haramdır yada şaraba bakmak haram değildir şarabı içmek haramdır,Kadına bakmakda haram değildir zina haramdır,Biz Mehdilik yada zulmü kaldırmak iddiasında değiliz bu ALLAH'ın vaadidir mutlaka olacaktır tüm dedikleriniz,tuhaflık yada samimiyetsizlik asıl samimiyetsizlik İslam Dünyasında bu kadar zulüm varken başı açık gibi konularla uğraşmak bunları da takva sanmaktır.Öncelikle siz kendinizi sorgulayın ne kadar samimisiniz Mütefekkir Şamil Nur suresi 30: "Mü'min erkeklere söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarından haberi olandır. " Nur suresi 31:"Mü'min kadınlara da söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ..." *** Karşılarında bu ayetlerin yazılması karşısında bir süre sessiz kalmayı tercih etmişler, sonra da bizi 118 engelleyip yorumlarımızı silmişlerdir. Yetmeyip bir de cevap hakkımızın kaldırıldığı bir yerde arkamızdan bizi tiye almayı da kendilerince meşru görmüşlerdir... İşte yorumlarımızın silindiği o paylaşımın linki. Tıklayın Türkiye, ivedilikle, her şeyden önce içindeki Sabetayist hainleri temizlemeli ve Sabetayizm sorununu çözmelidir. Bizden gözüküp bize ihanet eden, Müslüman ismi taşıyan ve Müslüman Türk gibi gözüken, sayıları milyonları bulan bu hain güruh deşifre edilip adil Türk hukuku ile yargılanıp en ağır şekilde cezalandırılmadıkça bu ülkenin sorunları bitmeyecektir... 119 Adnan Oktar'ın Facebook sayfalarında Hz. Peygamberimize büyük HAKARET, İslam'a ve Müslümanlara büyük İHANET Peygamberimiz (s.a.v.) üstsüz kadınlara tebliğ yapıyor, onlarla iç içe bulunuyormuş... Toplumun geniş bir kesimi tarafından artık "Kart Zampara" diye anılan ve İsrail ile Masonluk ile bağları giderek deşifre olan, anadan da babadan da bir Yahudi olduğu meydana çıkan Adnan Oktar'ın Sosyal paylaşım sitelerindeki sayfaları da tam bir fitne merkezi olarak yayın yapıyorlar. Tabiri caizse doksan dokuz doğrunun arasına bir yanlış konulmak suretiyle, kendilerine inandırdıkları milyonlarca Müslümanın itikadlarını bozmaya ve İslam dini içinde büyük bir sapkın akım oluşturmaya çalışıyorlar. "Hz. Muhammed (S.a.v.)" isimli, 1 milyon küsür abonesi olan sözde islami sayfalarında, 04 Temmuz 2012 tarihinde paylaştıkları bir yayın, Adnan Oktar ve çetesinin bütün art niyetlerini meydana serdi. Yayında, hiç bir ilmi kaynağa dayanmadan, iki ayet mealini kendi sapkın fikirleriyle yorumlayarak Hz. Peygamberimiz (S.a.v.)'in kadın düşkünü, haramlar işleyen, sürekli kadın alemlerinde olan biri olarak tasvir edilmesi takipçilerin de büyük tepkisine yol açtı. İşte o paylaşım; Sürekli karı-kız alemlerinde, bar, meyhane ortamlarını aratmayan rezil ortamlarda canlı yayın yapan Adnan Oktar, son dönemlerde bu konuda sürekli sert eleştiriler alıyor ve çeşitli bahanelerle kendini savunmaya çalışıyordu. En son, internete bir video yayarak, diğer kanallarda çıkan hocaların programlarında da açık-saçık kadınların olduğunu bahane ederek bu sapkınlığını savunmaya çalışıyordu. Lakin bunun ardından bu kadar adileşeceği, bu kadar basitleşeceği de kendisini takip edenler tarafından beklenmiyordu. Nihayet kendi rezil ortamlarını ve günahlarını meşrulaştırmak adına iki ayete (bilerek) yanlış mana vererek, Hz. Peygamberimizi de (haşa) böyle ortamlarda sürekli bulunmuş biri olarak tasvir etmeye kalktılar. Kendi cemaati içinde kadınları, kardeş, cariye ve motor tabirleri ile üç gruba ayırdığını ve bunlarla asla İslam ölçülerine uymayan sapkın ilişkiler içinde bulunduklarını bilenler, Adnan Oktar'ın bu adi teşebbüsünü de yadırgamadılar. Gün geçtikçe Adnan Oktar ve çetesinin İslam dininin temellerine dinamit koyarcasına sergiledikleri bu tavırlar, "Bunlar gerçekten Müslüman değiller. Adnan Oktar da çevresindekiler de aslen Yahudiler. Kripto/gizli Yahudilerden ve Sabetaycılardan oluşan bu ekibin amacı İslam'a hizmet etmek değil. Bilakis içeriden çok büyük bir darbe vurmak." diyenleri haklı 120 çıkarmaya başladı... Hz. Peygamberimiz (s.a.v), kendisine peygamberlik verilmediği zamanlarda bile haramlardan korunurdu. Yirmili yaşlarında iken bir gün, çobanlık yaptığı sürüsünden ayrılıp sesler gelen yere doğru ilerlemeye başlamıştı ki ansızın kendisine bir baygınlık verildi ve oraya gidemedi. Orada bir cahiliye düğünü vardı ve açık saçık kadınlar, oyunlar vardı. Bu hadise bütün muteber siyer kitaplarında mevcuttur. Hal böyle iken, peygamberlikten önce bile bu çeşit günahlardan korunmuşken, peygamberliği sırasında göğüsleri bile açık kadınlarla görüştüğünü iddia etmek cahilliğin ötesinde ihanettir. Art niyettir. İşte Hz. Peygamberimizin(s.a.v) kadın tehlikesine karşı ikazlarından bazıları; (Avret yerini açana, başkasının avret yerine bakana Allah lanet etsin!) [Beyheki] (Kadının yüzünden ve iki eli ayasından başka bütün bedeni avrettir) [M Enhür] (Yabancı kadını görünce, yüzünüzü ondan ayırın! Ansızın görmek günah olmaz ise de, tekrar bakmak günah olur) [Ebu Davud, Darimi] (Buluğa eren kız, yüz ve elinden başka yerini namahreme gösteremez) [Ebu Davud] (Şarkıcı kadının aldığı para haram olduğu gibi, onu dinlemek ve yüzüne bakmak da haramdır Haramla beslenen vücuda Cehennem ateşi layıktır) [Taberani] (Bir kadın koku sürünüp dışarı çıkar ve kokusunu duyurmak için bir topluluğun yanından geçerse, ona 121 bakana da, kendisine de zina günahı [göz zinası] yüklenir) [Nesai] (Şeytanın, takva sahiplerini avlamakta, kadınlardan daha uygun bir tuzağı yoktur.) [Deylemi] (İblis, şeytanlara der ki: Et, kadın ve içki ile insanları aldatmaya çalışın! Bu işte bunlardan daha etkilisi yoktur.) [Deylemi] (Ümmetim için en korktuğum şey, kadın ve içki fitnesidir.) [İ. Süyuti] (Gençlik, delilikten bir şubedir, kadınlar da şeytanın tuzağıdır.)[E.Nuaym] (Kadın avrettir ve dışarı çıkınca şeytan onu gözetler.) [İbni Hibban] (Bir genç kız ile genç bir erkek beraber idi. Onları şeytandan emin görmedim.) [Tirmizi] (Harama bakmak, şeytanın zehirli okudur Allahü teâlâdan korkup yabancı kadına bakmayana, zevkli bir iman nasip olur) [Ramuz] Bir erkeğin bir kadınla tokalaşması, görünmeyen bir yerde yalnız kalmaları haramdır Peygamber efendimiz bile hiçbir kadınla tokalaşmamıştır Bir hadis-i şerifte buyuruyor ki: (Elbette ben kadınlarla tokalaşmam) [Nesai, İbni Mace, Taberani] Hazret-i Âişe validemiz de buyurdu ki: (Resulullah, kendisine helal olan kadınlardan başka, hiçbir kadınla tokalaşmadı) [Buhari, Müslim] Adnan Oktar grubunun Facebook üzerinde bir çok sayfalarının olduğu biliniyor. İşte zikr ettiğimiz hakareti/iftirayı yapan Adnan Oktar sayfasının linki; Buraya Tıklayınız http://www.facebook.com/photo.php?fbid=10151732569576677&set=a.10150109602561677.305253. 36203371676&type=1&relevant_count=1 122 Siyonizmin Beyni B'NAİ B'RİTH (Ahit’in Çocukları) "B'nai Brith, Birleşmiş Milletler'de yer alan çok sayıda üyesiyle Yahudi organizasyonlarının koordine edildiği bir merkez olarak bilinir. İsrail'in menfaatleri ve yahudilerin genel sorunlarının halli için ülke liderleriyle iletişim kurar." (Encyclopedia Britannica c.3, sh.819) B'nai B'rith, İbranice'de "Ahit'in Çocukları" anlamına gelir. Sadece Yahudiler'in üye olabildiği dünyanın en etkili siyonist teşkilatıdır. 1843'te 1-2 Alman Yahudisi tarafından New York'ta resmileştirilen bu örgütün temel amacı, Siyonizmin dünya çapındaki menfaatlerini sağlamaktır. B'nai B'rith dünya çapında yürüttüğü propaganda, lobi ve baskı yöntemleri ile Yahudiliğin çıkarlarını korur. İsrail devletinin kurulmasında da, B'nai B'rith aktif rol almıştır. 123 "II. Dünya Savaşı sırasında B'nai B'rith başkanı Henry Mosky, 1942'de Alman Yahudisi Nahum Goldman, İsrail Cumhurbaşkanı Weizman ve Siyonist lider Wise ile gizli plân yapmış, Amerika'nın Siyonizmi açık desteklemesi kararını almışlardır. " (The Lobby, Edward Tiuman, sh.23) B'nai B'rith 1938'de, dört önemli Yahudi organizasyonunun taktiklerini, savunma plânlarını hazırlayan Genel Yahudi Kurultayı'nı oluşturdu. Hemen arkasından faaliyetlerini çoğaltan örgüt, B'nai B'rith Dergisi (1924-1939), Aylık Ulusal Yahudi Dergisi (1886-1907), B'nai B'rith Haberleri (1908-1924) gibi yayınlarla tüm ülkelerde Siyonizm propagandası yapmaya başladı. Yahudi gençler için dinsel ve ırkçı eğitim yapan merkezler meydana getirdi. Bunlardan en önemlisi olan "Aleph Zadik Aleph" adlı teşkilat vasıtasıyla 13-21 yaş gruplarına Siyonizm düşüncesini empoze etti. B'nai B'rith üyeleri sadece kendilerinin girebildiği "loca" adını verdikleri yerlerde toplanırlar. Örgüte girecek Yahudiler'e "Tekris Töreni" yapılır. Üyeler birbirlerine Masonluktaki gibi "Birader" derler ve karşılaştıklarında birbirlerini yine masonlar gibi özel işaretlerle tanırlar. Aynı Masonlarda olduğu gibi önemli kararlar loca başkanlarının bir araya geldiği "Süprem Konsey" toplantılarında alınır. B'nai B'rith, Masonluk ve Bilderberg Grup gibi Siyonist teşkilatların beynidir. Bunlarla işbirliği içinde dünya siyaseti ve ekonomisini yönlendiren kritik kararlar alır. Tüm Yahudi organizasyonları B'nai B'rith'e bağlıdır. Böylece örgüt bütün Yahudilerin ve özellikle İsrail'in çalışmalarından ve karşılaştıkları sorunlardan anında haberdar olur. Britannica Ansiklopedisi B'nai B'rith hakkında şunları yazıyor: "B'nai B'rith, Birleşmiş Milletler'de yer alan çok sayıda üyesiyle Yahudi organizasyonlarının koordine edildiği bîr merkez olarak bilinir. İsrail'in menfaatleri ve Yahudilerin genel sorunlarının halli için ülke liderleriyle iletişim kurar." Aynı zamanda Birleşmiş Milletler'de en önemli noktalarda bulunan üyeleri sayesinde uluslararası kararları istediği şekilde yönlendirir. İletişim kurulan bu liderlerin kimler olduğunu tahmin etmek güç değil. Tüm ülkelerde kolu olan B'nai B'riht her siyonist örgüt gibi onu sevimli gösterecek, faaliyetlerine paravan teşkil edecek hizmet ve yardım çalışmaları yapar. Türkiye'deki B'nai B'rith teşkilatının göstermelik adı da "Fakirleri Koruma Derneği" dir. Bütün üyeleri Yahudi olan derneğe Yahudi cemaatinin sadece en seçkinleri kabul edilir.(Masonluk ve Kapitalizm, Araştırma Yayıncılık, 2. Basım İst. 1992, S. 129-133) 124 Nedir bu yaptığın Adnan? GAFLET Mİ? DALALET Mİ? İHANET Mİ? (Bozulmuş Tevrat’ı biz Müslümanlara Kutsal kitap olarak kabullendirmek isteyen, BUNU DA BÜYÜK İSRAİL PROJESİ GEREĞİ yapmak isteyen pişmemiş /yetersiz / kabiliyetsiz bir gizli Yahudi; Adnan Oktar) Aşağıda okuyacağınız satırlar, bu gün Yahudiler/Museviler tarafından kutsal kitap olarak kabul edilen 125 Tevrat’ın, Allah tarafından daha önceki devirlerdeki hak yoldaki Müslüman Yahudilere Musa aleyhisselam aracılığıyla gönderilen ve Kur’an’da da bu gerçeği haber verilen hak Tevrat değil de, Musa aleyhisselam devrinden sonra hahamlar tarafından tahrif edilen muharref/bozulmuş Tevrat olduğunu ve Tevrat’ın aslının günümüzde bulunmadığını ispat etmektedir. Hoş, asılları bulunabilse bile, zaten Kur’an-ı Kerim kendinden önceki hak/kutsal kitapların hükümlerini nesh etmiş/devre dışı bırakmıştır. Pekiyi, kendisini bütün dünya Müslümanlarına, özellikle de Türkiye ve Orta Doğu Müslümanlarına büyük bir İslami önder hatta açıkça ilan edemese de Mehdi olarak kabul ettirmek isteyen, soyu-sopu ve cemaatindeki binlerce yakın mesai arkadaşı da kripto/Şifreli/Gizli Yahudi olan Adnan Oktar’ın bile bile bu önemli gerçekleri gizleyip milletimizin inanç esaslarını bozmak istemesine ve net cümleler ile bu bozuk Tevrat’ı kutsal kitap gibi lanse etmesine ne ad verilir; Gaflet mi? Dalalet mi? Yoksa ihanet mi? Okuyun ve adını siz koyun… *** Cenab-ı Hak Adem (A.S) dan beri Hak Peygamberlerini gönderdi. Böylece (Rahman ve Rahim) olduğu için şefkat ve merhametle bütün kullarına dünya ve ahiret saadetinin yolunu gösterdi. Bütün peygamberlerin hepsi hakkı temsil etmişlerdir. Hepsi İslâm peygamberleridirler. Adem (A.S), Nuh (A.S), İbrahim (A.S), Musa (A.S), İsa (A.S) ve son peygamber Hz.Muhammed (S.A.V). Adem (A.S)'a 10 sahife, Şit (A.S)'a 50 sahife, İdris (A.S)'a 30 sahife ve İbrahim (A.S)'a 10 sahife gönderildi. Hz.Musa (A.S)'a TEVRAT Hz.Davut (A.S)'a ZEBUR Hz.İsa (A.S)'a İNCİL Son Peygamber Hz.Muhammed (S.A.V)'e de KUR'AN-I KERİM gönderildi. Kur'an-ı Azimüş-Şan, kıyamete kadar bütün insanlığa Dünya ve Ahiret, saadet yolunu göstermek üzere gönderilmiştir. Tarihen bilinen gerçek odur ki; çeşitli şekillerde Kur'an-ı Azimüş- Şan'dan önce gönderilen İlâhi kitaplar çeşitli kimseler tarafından çeşitli zamanlarda tahrif edildiler. Yalnız Kur'an-ı Azimüş-Şan bir noktası dahi değişmeden muhafaza olunmuştur ve Cenab-ı Hak Kur'an-ı Azimüş-Şanı Kıyamete kadar muhafaza edeceğini de bildirmiştir. Bugün Hz.Musa (A.S)'a gönderilen Hak Kitap Tevrat'ın, Hz.Davut (A.S)'a gönderilen Hak Kitap Zebur'un, Hz.İsa (A.S)'a gönderilen Hak Kitap İncil'in aslını bulmak mümkün değildir, bunlar değiştirilmişlerdir. TEVRAT NASIL TAHRİF EDİLDİ? Tevrat, bütün dünya Yahudilerinin emirlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları din kitabıdır. Tevrat, asırlardır Yahudilerin hayatlarını, dünyaya bakış açılarını, diğer insanlara karşı düşünce ve tavırlarını düzenlemiştir. Yahudiler Tevrat'ın tamamen vahye dayalı ve ilahi bir kitap olduğunu iddia ederler. Önemli olan nokta da burasıdır. Elimizdeki Tevrat, gerçekten Allah tarafından indirilmiş orjinal metinlerle aynı mıdır? Yoksa Tevrat, orjinalliği bozulmuş, dolayısıyla ilahi niteliği kaybolmuş bir kitap mıdır? Bu sorunun cevabı bizzat Tevrat'ın kendisi araştırılarak rahatlıkla bulunabilinir. Tevrat, Kitab-ı Mukaddes'in ilk kısmını oluşturur (İkinci kısım İncildir). 39 Kitaptan meydana gelmiştir. Ve bu 39 kitabın yalnızca ilk 5 tanesi Hz.Musa'ya verilen bölümlerdir. Beşinci bölüm olan Tesniye'de Hz.Musa'nını ölümünün anlatılması bundan sonraki bölümlerin başkaları tarafından yazıldığını ortaya koymaktadır. "Rabbin sözüne göre Rabbin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü. Ve Moab diyarına, Beyt-Peor karşısındaki derede onu gömdü." (Tesniye Bölümü, 34/5-8) Tevrat'ı takip ettiğimizde kalan bölümlerin Musa'nın ölümünden sonra Yahudilerin başına geçen kişilerin hayatlarını ve verdikleri emirleri kapsadığını görürüz. Bundan dolayı, Tevrat, yüzlerce yıl boyunca değişik kişiler tarafından yazılmış ve ilahi niteliğini yitirmiş bir kitaptır. 126 Tevrat'ın değiştirildiği, içerdiği çelişkili ifadelerden rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu çelişkilerin Musa'nın beş kitabında dahi var olması, bu bölümlerin de hahamların tahrifatına uğradığını göstermektedir. 900 sayfalık Tevrat yukarıdan aşağı incelendiği zaman aşağıdaki 4 sebepten dolayı kutsal Tevrat'ın baştan aşağı değiştirilmiş olduğunu görmek mümkündür: 1ÇELİŞKİLER 2SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI 3ALLAH İNANCI 4ALLAH'IN PEYGAMBERLERİNE İZAFE EDİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN, HAŞA CİNSEL SAPIKLIK VE GAYRİ AHLAKİ DURUMLARIN İZAFE EDİLMESİ. Türkiye'deki Mason Üstad-ı Azamlarından Hayrullah Örs, Tevrat'ın zaman içinde tahrif edildiğini şu şekilde anlatmaktadır : "Eski Ahid, özellikle Tevrat (Musa'nın 5 kitabı, Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye), Yahudiler ve Hıristiyanlarca, yakın zamana kadar Tanrı'nın Musa'ya doğrudan doğruya yazdırdığı kitap olarak kabul edilmekte idi. Ama iki yüzyıldan beri yapılan incelemeler, bunların çok yeni diyebileceğimiz zamanlarda yazıldığını ve çeşitli maksatlarla tarih boyunca değişikliklere uğratıldığını ispatlamıştır." (Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sf.34-35) DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TAKİ ÇELİŞKİLER Aşağıdaki çelişkili ayetler, Tevrat'ın orjinal metinlerinden farklı olduğunun en açık delilleridir. "...Ve İbrahim dedi; "Ya Rab Yehova! Bana ne vereceksin?" (Tekvin Bölümü, 15/2-3) "Ve Tanrı Musa'ya söyleyip dedi: Ben Rabbim ve İbrahim'e, îshak'a ve Yakub'a kadir olan Tanrı olarak göründüm. Fakat onlara Yehova ismimle malum olmadım." (Çıkış Bolümü, 6/2-3) *** "Ve Saul'un kızı Mikal'ın ölümü gününe kadar çocuğu olmadı." (II. Samuel Bölümü, 6/23) "Saul'un kızı Mikal'ın Meholalı Barzillay oğlu Adriel'e doğurmuş olduğu beş oğlunu kral aldı." (Samuel Bölümü, 21/8) *** "Ve Suriyeliler İsrail'in önünden kaçtılar. Ve Davud, Suriyelilerden yedi yüz araba cenkçiler ile kırk bin atlı telef etti ve ordu başbuğu Şofak'ı vurdu ve orada öldü." (II.Samuel Bölümü, 10/18) "Ve Suriyeliler İsrail'in önünden kaçtılar ve Davud, Suriyelilerden yedi bin araba cenkçiler ile kırk bin yaya asker öldürdü. Ordu başbuğu Şofak'ı da öldürdü." (I. Tarihler Bölümü, 19/18) *** "Ve bir karış kalınlıkta idi ve onun kenarı bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi, işlenmişti, iki bin banyo ihtiva ederdi." ( I. Krallar Bölümü. 7/5) "Ve kalınlığı bir avuç idi. Ve kenarı bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi işlenmişti ve içine üç bin banyo alırdı." (II. Tarihler Bölümü, 4/2) *** "Arah oğulları yedi yüz yetmiş beş." (Ezra Bölümü, 2/5) " “Arah oğulları, altı yüz elli iki." (Nehemya Bölümü, 7/10) *** "Ahazya kral olduğu zaman kırk iki yaşında idi ve Yeruşalem'de bir yıl krallık etti." (II.Tarihler Bölümü, 22/2) "Ahazya kral olduğu zaman yirmi iki yaşında idi ve Yeruşalem'de bir yıl krallık eti." ( II. Krallar 127 Bölümü,8/26) *** "Ve Yakub o yerin adını Peniel koydu, çünkü: "Allah'ı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı, dedi." (Tekvin Bölümü, 32/30) "Ve dedi yüzümü göremezsin, çünkü insan beni görüpte yaşayamaz." (Çıkış Bölümü, 33/20) DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA, SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI "Siz Allahın, Rabbin oğullarısınız.. Çünkü sen, Allah'ın, Rabbe mukaddes bir kavmisin ve Rab üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendine has bir kavim olmak üzere, seni seçti." (Tevrat, Tesniye Bölümü, 14/2) "Ve Allah'ın Rabb'in sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak." (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16) Hahamlar, kendi görüşleri doğrultusunda tahrif ettikleri Tevrat'a, Yahudilerin sahip oldukları üstün ırk inancını da eklemişlerdir. Yahudiler, Tevrat'tan çok daha önceleri, kendilerinin bütün ırklardan üstün olduklarına ve dünyanın gerçek sahibi olduklarına inanmaktaydılar. Yahudi geleneklerinin ve ideolojisinin temel kitabı olan Kabala, Tevrat inmeden çok daha önceleri bu sapkın inançlar üzerine kurularak yazılmıştır. Daha sonra, bütün insanları eşit kılan Tevrat'ı da, Yahudi hahamları değiştirmişler ve bu Kutsal Kitap'a üstün ırk inançlarını eklemişlerdir. Bu sapkın inançlara göre; Yahudiler Allah'ın seçtiği ve üstün kıldığı bir kavimdir ve yeryüzü onlara aittir. Fakat "goyimler" (Yahudi olmayan, insan görünümündeki hayvan demektir) dünyayı haksız olarak ele geçirmişlerdir. İşte Yahudilerin bu inançlara olan bağlılıkları, tarih boyunca diğer milletlere kin ve düşmanlık beslemelerine yol açmıştır. Bu sapkın görüşe göre, Rab Yehova yalnız İsrailoğullarını sevmektedirler. "...Ve onlardan nefret ettim. Fakat size dedim: Siz onların topraklarını miras olarak alacaksınız ve ben size onu mülk olarak vereceğim. Ben, sizi milletlerden ayırt eden Allah'ınız Rabbim." (Levililer Bölümü, 20/25) Ve bu inançlara göre Rab Yehova, Yahudileri dünya hakimi kılacaktır. "Ben dedim: Siz ilahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız. Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet, zira milletlerin hepsine sen varis olacaksın." (Tevrat, Mezmurlar Bölümü, 82/6-8) Siyonizm ise, bu inançlar uğruna, Yahudilerin insanlara karşı duyduğu nefret ve üstünlük hırsının adıdır. Tevrat, Yahudilerin bu dünya hakimiyetine nasıl ulaşacaklarını da anlatmıştır: "Eğer kendi yüreğinde, "Bu milletler benden çokturlar, nasıl onların mülkünü alabilirim?" dersen, onlardan korkmayacaksın... Allahın Rab o milletleri önünden azar azar kovacak, onları çabukça bitiremezsin yoksa senin üzerinde kır hayvanları çoğalır." (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/17/,22) Görüldüğü gibi, Tevrat, Yahudilerin diğer milletleri yavaş yavaş yok edeceğini söylemektedir. Siyonizm ise bu taktik doğrultusunda, dünya çapında uyguladığı plânlarda, uzun vadeli hedefler gütmektedir. Diğer milletlerin, kademeli bir şekilde Yahudilere boyun eğmesi planlanmaktadır. Yahudiler, kendi eserlerinde de bu üstün ırk inancını sık sık dile getirirler. Siyonizmin fikir babası Ahad Ha'am Nietzsche Yahudilerin üstün ırk inancını şöyle ifade ediyor: "Yaratılış merdiveninde farklı basamaklar olduğunu herkes doğal olarak kabul eder: Önce inorganik nesneler, bitkiler ve hayvanlar âlemi sonra konuşan yaratıklar ve hepsinin üstünde Yahudiler.". (Sources de la Pensee Joive Contenporaine, sf. 49) 128 Yahudilerin üstün ırk inançlarını ve diğer milletlere bakış açılarını Tevrat ayetleri açık bir şekilde anlatmaktadır: "Ve aranızda yürüyeceğim ve sizin Allah'ınız olacağım ve siz benim kavmim olacaksınız." (Levililer Bölümü, 26/12) "Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar ve kralları sana hizmet edecekler. Kapıların daima açık duracak, milletlerin servetini ve sürgün getirilen krallarını sana getirsinler diye, gece gündüz kapanmayacaklar. Çünkü sana kulluk etmeyen millet harap olacak. Ve seni sıkıştıranların oğulları sana eğilerek gelecekler ve seni hor görenlerin hepsi senin ayaklarının tabanlarında yere kapanacaklar ve sana, Rabb'in şehri Kudüs'ün Sion'u diyecekler. Ve milletlerin sütünü emeceksin." (İşaya Bölümü, 60/10-16) "Saf altında tartılan Sion'un değerli oğulları." (Tevrat, Yeremyanın Mersiyeleri Bölümü, 4/2) "İşte, şimdi bildim ki, bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail'de vardı." (II. Krallar Bölümü, 5/15) "Sizi, bugün olduğu gibi bütün kavimlerin arasından Seçtim." (Tesniye Bölümü, 10/15) "Kızlarınızı, onların oğullarına vermeyeceksiniz ve oğullarınıza ve kendinize onların kızlarından almayacaksınız." (Nehemya Bölümü, 13/25) "Bütün göklerin altında olan kavimler üzerine bugün senin dehşetini ve korkunu koymaya başlayacağım, onlar senin haberini işitecekler ve senin yüzünden titreyip kıvranacaklar." (Tesniye Bölümü, 2/25) "O Allah ki, bana öçler verir, kavimleri bana tabi kıllar" ( II. Samuel Bölümü, 22/48) "Hiç bir leş yemeyeceksiniz; onu yabancıya satabilirsin, çünkü sen Allah'ın, Rabbe mukaddes bir kavmisin." (Tesniye Bölümü, 14/21) Yahudi hahamları, asırlar önceki meslektaşlarının uydurdukları bu ayetlere son derece bağlıdırlar. Bütün Yahudi toplumunu bu telkinlerle yetiştirirler. Başka bir kaynakta Yahudilerin ağzından kendi üstün ırk fikirleri şöyle anlatılıyor: "Tanrı tüm evreni dört temel ayırım yani, mineral, bitki, hayvan ve insan üzerine kurmuşsa da, aslında beşinci bir türün var olduğu yazılmıştır. Bu da Am İsrael, yani Yahudilerdir. O'nun dördüncü türden, konuşanlar topluluğu insanlardan ayıran mesafe, insanı hayvandan ayıran mesafeden daha az değildir." (Rav Yoel Kahn, "La cinguieme dimension" Rencontres Habad No. 25, 1989, sf. 15) Halbuki KUR'AN-I Azimüş-Şan, hahamlar tarafından yapılan bütün bu üstün ırk uydurmalarını reddetmekte ve gerçeği şöylece ortaya koymaktadır: "....Yahudiler: "Biz, Allah'ın çocukları ve sevgilileriyiz." derler. De ki: "Hayır, siz de onun yarattığı birer İnsansınız." (Maide Suresi, 18) DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA ALLAH İNANCI "Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail'in başkaldırısını, Tanrının ağzından şöyle anlatır: Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar.'Eski hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar". (Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989) *** Yahudi dini, tamamen gelenekler üzerine kurulmuştur. Bir Yahudi için din, Allah'ın hoşnutluğu ve yakınlığından çok, üstün ırk inancını ve koyu gelenekleri ifade eder. Bütün Yahudi ibadetleri, sembolleri, Yahudi ırkının üstünlüğü ve Yahudi geleneklerinin korunması mantığına bağlıdır, ibadetlerde yüceltilen Allah değil, Yahudilerin kendileridir. Dolayısıyla Yahudilik, gerçekte, kitabı hahamlar tarafından yazılmış bir ideolojidir. İdeolojisini kibire dayandıran bir yapının ise, Allah'la bağlantı içinde olması mümkün değildir. Türkiye Yahudilerinin yayın organı Şalom 129 Gazetesi konu hakkında şöyle diyor: "Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail'in başkaldırısını, Tanrının ağzından, şöyle anlatır: "Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar." Eski hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: "İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar" olmuştur." (Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989) "İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar", bu ifade Yahudi hahamların Allah'a ne derecede inandıklarını göstermektedir. Hahamların gözünde sapık Yahudi adetleri Allah inancından daha önemlidir. Bu yüzden Yahudilerin çoğu, gerçeği görseler dahi asla dinlerinden vazgeçmezler. Yahudilerin bu tutucu tavrı KUR'AN-ı Azimüş-Şan'da şöyle anlatılır: "Kimi Yahudiler, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar, dillerini eğip bükerek ve dine bir hınç besleyerek: Dinledik ve karşı geldik, derler… Onlar az bir bölümü dışında inanmazlar. " (Nisa Suresi 46) "Onlardan bir bölümü Allah'ın sözünü işitiyor, akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı." (Bakara Suresi 75) Allah'ın sözlerini bile bile değiştiren, dini öğrenip anladıktan sonra dinledik ve karşı geldik diyen bir yapının, Allah'a inanıyor olması da mümkün değildir. Yahudilik, Allah inancı üzerine kurulmadığı gibi, tam tersine, Yahudileri ilahlaştırmıştır: "Ben dedim: Siz İlahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız... Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet!" (Mezmurlar Bölümü, 82/6-8) Yahudilerin üstün ırk öğretileri, Allah'ı dahi kendileri karşısında boyun eğebilecek bir varlık olarak düşünmelerine neden olmuştur: "Ve dedi; Artık sana Yakub değil, İsrail denilecek; çünkü Allah ile uğraşıp yendin." (Tekvin Bölümü, 32/28) İnsanlara yenilen, mağlup olan bir varlık, tabii ki Allah olamaz; Bu Yahudi hahamların kendi ateizmlerini Tevrat'a sokmak için uydurdukları bir kıssadır. Yahudiler kendilerini ilahlaştırırken, Allah'a insani vasıflar vermişlerdir. "Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan, Rab Allah'ın sesini işittiler." (Tekvin, 3/8) "O zaman Rab, uyanan adam gibi, şaraptan bağıran yiğit gibi uyandı." (Mezmurlar Bölümü 78/65) "Ve Rab, yeryüzünde adama yaptığına pişman oldu ve yüreğinde acı duydu." (Tekvin Bölümü, 6/6) Bu Tevrat ayetlerinde görünen gerçek, Yahudilerin kendilerini hem milletlerden, hatta Allah'tan bile üstün gördükleridir. Yahudilere insanüstü vasıflar veren hahamlar, Allah'a insani acizlikler atfetmişlerdir. Sonuçta "İsrail" kelimesini, Allah ile uğraşıp yenen manasına getirmişlerdir. (İsrail kelimesinin gerçek manası Yakub demektir. Ben-i İsrail demek Yakub’un oğulları demektir.) Bu da Yahudilerin yaşadıkları dinin, Allah inancına değil, yalnızca Yahudilerin üstünlüğü melankolisine ve koyu geleneklere dayandığını göstermektedir. Yahudi dininin ilginç bir özelliği de ahiret inancına yer vermeyişidir. 900 sayfalık Tevrat'ın hiç bir yerinde cennet veya cehennemden bahsedilemez. Tamamen dünya hayatına yönelik olan Tevrat'ın bu hale gelmesi de, kuşkusuz Hahamların eseridir. Kuran'ın üçte birine yakın bölümünde ahiret hayatının anlatılması, gerçek dinde bu konunun ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Şüphesiz, aslında orjinal Tevrat da bu konuyu ayrıntılarıyla anlatmış olmalıdır. Fakat, ahiret ve 130 dolayısıyla öldükten sonra hesap verileceği gerçeği hahamların pek hoşuna gitmemiştir. Bu da, bu bölümleri Tevrat'tan çıkarmalarına neden olmuştur. Yahudilerin Tevrat'tan ahiret inancını çıkarmaları, dünya hayatına olan bağlılıklarından kaynaklanmaktadır. Kur'an da bu konu şöyle anlatılıyor: "Andolsun, sen onları (Yahudileri) insanlardan (hatta) müşrik olanlardan ziyade hayata düşkün bulacaksın. Onlardan her biri arzu eder ki (Kendisine) bin yıl ömür verilsin. Halbuki onun çok yaşatılması kendisini azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah, onlar ne işlerlerse, hakkıyla görücüdür." (Bakara Suresi , Ayet: 96) DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA GAYRİ AHLÂKİ GÖRÜŞLER Hahamlar Tevrat'a, kendi sapkın görüşlerine uygun olarak, ahlâkı bozacak emir ve konuları katmayı da ihmal etmemişlerdir. Bu sapık ayetler, Tevrat'ın orjinal metinlerinden farklı olduğuna da delil oluşturmaktadırlar. Aile içi cinsel ilişkiye varan bütün sapıklıklar Tevrat'ta övgüyle anlatılır. Hahamların Tevrat'a ekledikleri Lut Peygamber ve kızları hakkındaki çirkin iftira, sapık Yahudi adetlerinden olan ensest'i (aile içi cinsel ilişkiyi) meşru göstermek için uydurulmuştur: Bunun yanısıra, Tevrat metinlerinde pek çok müstehcen ifade vardır. Bir ilahi kitapta bulunması mümkün olmayan ifadeler bozulmuş Tevrat'ta mevcuttur. Tevrat'ta cinsel sapıklığın övülmesi ve teşvik edilmesi,. Yahudilerin her türlü sapıklığı rahatça, dini bir ibadet olarak yapmalarını sağlamaktadır. (Bkz. Akademi; Bozulmuş Tevrat ve Cinsel Sapıklık) TEVRAT'TAKİ TAHRİFLER NASIL YAPILMIŞTIR? Hiç şüphesiz bu tahrifler bir kısım kimselerin; NEFSİNE ESİR olmaları ve Şeytana uymaları dolayısıyla, kendi arzularına uygun şekilde ilahi bir kitabı tahrif etmeleri suretiyle meydana gelmiştir. Kendi nefislerine esir oldukları ve ahlâken zafiyet içinde bulundukları için, ahlaksızlıkları rahatça yapabilmek maksadıyla onlara haşa peygamberler de yapmışlardır gibi, göstermek suretiyle aynı ahlaksızlıklarını devam ettirmek istemişlerdir. Diğer yandan beni İsrail Tevrat'tan önce kendi ananelerini, örflerini KABALA adlı bir kitapta toplamışlardı ve bu KABALA'ya sıkı sıkıya bağlı idiler. Tamamen üstün ırk saplantısına dayanak hazırlanmış olan KABBALA'daki görüşlerini TEVRAT gönderildikten sonra da muhafaza ettiler, kendileri TEVRAT'a uyacaklarına, TEVRAT'ı eski ananelerine uydurmak yoluna saptılar. Böylece çeşitli hahamların, çeşitli zamanlarda yaptıkları değişikliklerle TEVRAT'ın içerisinde yukarıda sözü edilen çelişkiler, Allah inancıyla bağdaşmayacak bir çok yanlış cümleler ve üstün ırk fikirleri TEVRAT'ı doldurduğu gibi, diğer yandan da ahlâken kabul edilmesi mümkün olmayan bir çok hususlar da TEVRAT içerisinde yer almış bulunmaktadır. Bu değişikliklerin Hahamlar tarafından nasıl yapıldığı hakkında bir fikir elde edebilmek için önce Ben-i İsrail içerisinde Hahamların nasıl bir mevkiye sahip olduklarına bir bakış yapmakta, sonradan da Ben-i İsrail'in TEVRAT'tan önce sımsıkıya bağlı olduğu KABALA hakkında kısacıkta olsa bir fikir sahibi olmakta yarar vardır. HAHAMLAR Bozulmuş Tevrat'ın büyük kısmını yazanlar, Yahudilerin üzerinde tarih boyunca kontrollerini sürdürmüş olan, hahamlardır. Yahudilerin sapkın görüş ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan hahamlar, orjinal Tevrat'ın getirdiği gerçek dini kabullenmemiş, kendi inançları doğrultusunda Tevrat'ı da değiştirmişlerdir. Meşhur Mason Hayrullah Örs, Tevrat'ı kimin yazdığı konusunda şunları söylemektedir: "Kahinler yazısı denen kısımlarda, Yahudi şeriatı artık son ve kesin şeklini alır. Bunların bir hahamlar topluluğunun eseri olduğu anlaşılmaktadır. Bu topluluğun da bütün Musa kitaplarını (Tevrat'ı) yeniden 131 elden geçirmiş oldukları bellidir. Ama kendi koydukları kuralları, hep Musa'nınmış gibi göstermişlerdir." (Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sh.36, 37) Hahamlar, Tevrat'ı kendi inançları doğrultusunda bozarken, kendi statülerini de korumayı unutmamışlardır. Tevrat'ta hahamlara kayıtsız şartsız itaat edilmesine dair pek çok ayet vardır. Tevrat'ın çoğu yerinde kahin olarak geçen hahamlar şu şekilde anlatılmaktadır: "Levi oğulları, kahinler yaklaşacaklar, Rabbin onları seçti ve her dava da, her dövüş de onların sözlerine göre olacaktır." (Tesniye Bölümü, 22/5) "Ve her kim, Allah'ın Rabbe hizmet etmek üzere orada duran kahini veya hakimi dinlemeyerek küstahlıkla davranırsa, o adam ölecektir." (Tesniye Bölümü, 17/2) Bu şekilde Tevrat'ı kendi inanç ve çıkarları doğrultusunda değiştiren hahamlar, tarih boyunca Yahudi toplumunu idare etmişlerdir. Bugün hâlâ İsrail Devleti'nde her iş hahamların sözüne göre yapılmaktadır. Hahamların Tevrat üzerinde yaptıkları ekleme ve değiştirmeler, tek orijinal ilahi kitap olan Kur'an'da şu şekilde anlatılıyor: "Artık (Ey mü'minler!) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah'ın kelâmını (Tevrat'ı) dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi (bozup değiştirirlerdi)." (Bakara Suresi, Ayet: 75) "Artık vay hâllerine, Kitab'ı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için: Bu Allah katındandır, diyenlere. Artık yazıklar olsun elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, yazıklar olsun kazandıklarına." (Bakara Suresi, 79) Dolayısıyla Yahudilik, hahamların tutucu ve ırkçı düşünceleriyle meydana gelmiş bir ideolojidir. Fanatik hahamlar, eski dinlerdeki sapık inançları Tevrat'a ustaca yerleştirip, bu ideolojiye din süsü vermişlerdir. KABALA "Modern Masonluk kabalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamıyla kabalist fikirlere ve ilme dayandırılır." (Çırak Kardeşlik Kolu, no.3, sh. 13-14) Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri Yahudi ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğretidir. Kabala büyü ve Şeytani güçlerle yani cinlerle bağlantı sanatıdır. "Negatif güçlerin öğretisi" olarak tanımlanan Kabbalizm temelde Şeytan'ın dininin tüm özelliklerini içerir. Masonluk tamamen kabalist öğretiye dayalıdır: "Gelenek" veya "Ağızdan kulağa" anlamına gelen Kabala "sır" esasına dayalıdır. Bu sırların tamamı, Jerusalem Lodge (Kudüs Locası)'nın üç Kabalisti tarafından ezberde tutulur. Kabalistlerden biri öldüğünde İsrail'in 70'ler Meclisi'nden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır. (Sık sık Adnan Oktar ile aynı fotoğraf karelerinde poz veren ve Adnan’ı şen şakrak öpüp duran hahamlar 70’ler meclisinden yani Sanhedrin’dendirler. Dünya çapında masonluk, dünyanın çeşitli ülkelerinde Yahudiliklerini gizleyerek İsrail ve Yahudi milleti menfaatine çalışan Kripto Yahudiler hatta Mossad ve İsrail devlet başkanları bile bu 70’ler meclisine bağlıdır. Bu meclis tarafından sevk ve idare olunurlar.) "Kabala kitaplarının metinleri sembollerle doludur, Her devirde, bunların manasını bilen Üç Yahudi bulunur. Bunlardan ölenin yerine, bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'ler Meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından sırlara vakıf edilir." (Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095) "Sanhedrin üyelerinin tümü büyü bilmek zorundadır." (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh.85) *** Bütün bu gerçekler , hain ekipleşmeler ve haince faaliyetler meydanda iken hala daha Adnan Oktar’ı bir sembol olarak kullanan bu gizli Yahudi/sabetayist/masonik ekibe karşı devletimizin otoritesini derhal devreye sokmayan kamu görevlileri görevlerini sui istimal etmektedirler. 1999 yılında bu hain 132 çetelenmeye T.C. tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunu yaptıran ve elde ettiği bilgi ve belgelerin ardından mesuliyet şuuru ile çıkıp “Adnan Oktar APO kadar tehlikelidir.” Diye kamuoyuna açıklama yapan Dış işleri eski bakanı Sayın Sadettin Tantan yargı önünde dinlenilmeli, ulaştığı bilgi ve belgelere ve Adnan Oktar hakkındaki bunca ispatlı paylaşımlarımıza da bakılarak derhal kamu davası açılmalıdır. On binlerce vatansever gencin Adnan Oktar’ın mason biraderleri olan avukatlar, savcılar ve hakimler eli ile haksızca susturulmalarına da derhal mani olunmalıdır. Adnan Oktar’ın çetesinin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük terörist yapılanması olduğu ve dış güçlere hizmet edilip ülkemize ihanet edildiği asla ama asla göz ardı edilmemelidir. Faal, Kara büyü ve Şeytanlarla ilişki kurma ile ilgili bilgileri kapsayan Kabala, Masonik öğretinin temelini oluşturur. Bu nedenle Kabbala'nın teorik ve pratik uygulamaları ile ilgili bilgiler 33 kademeye ayrılmıştır. Kabbala'nın vermeye çalıştığı eğitimin özü ise metafizik güçlerle irtibat kurarak Evrenin Ulu Mimarı, yani Şeytan'ın sırrının tüm manalarını içeren bilgiye ulaşmaktır. "Kabala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür." (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh.101) "Kabala, bilinçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür." (New Age Mason Dergisi, sayı 77, sh.31) "Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." (Kabbalah, Tradition of Hidden Knowledge, Zev Ben Shimon Halevi, sh.12) Kabbalist eğitimle yetiştirilecek adaylar, Mason Üstad-ı Azamlar tarafından dikkatle seçilir ve aday, ancak bir kademenin bilgilerini tam anlamıyla hazmedince diğer bir kademeye geçebilir. Bu taktiğe Masonik dilde "Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi" denir. TALMUD Yahudi hahamlar, Tevrat'ı bozup değiştirmekle yetinmemişlerdir. Tevrat'ta bulunan bütün hükümler hahamlarca biraraya getirilmiş, detaylandırılmış ve çeşitli eklemelerle açıklanmıştır. Talmud, bu Tevrat yorumunun, ya da başka bir deyişle tefsirinin ismidir. Tevrat üzerinde yapılan bu yorum ve açıklamalar, asırlarca nesilden nesile aktarılmıştır. Milattan sonra 2.yy.'da bu yorum ve açıklamaları Yahudi Haham Nasi Yuda, yazılı hale getirerek Talmud'u oluşturmuştur. Bu Talmud iki kısımdan oluşur. Asıl kısmı oluşturan Mişna ile, yorum kısmını oluşturan Gamera. Talmud, Yahudi dininde büyük önem taşımaktadır. Okullarda Tevrat ile birlikte okutulan Talmud, bir yasa niteliğindedir. Yahudilerin kabul ettiği şu prensipten, Talmud'a ne kadar önem verdikleri belli olmaktadır: "Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat'ın eğitimine, diğerini Mişna'nın eğitimine ve diğerini de Gemara'nm eğitimine ayırması gerekir." (ibrani Edebiyatı, s. 14) Hahamlar, Tevrat'taki dünya hakimiyeti ile ilgili hükümleri Talmud'da genişletmişlerdir. Bütün özlem ve isteklerini bu kitaba sokan hahamlar, Mesih inancını da Talmud'da detaylı olarak anlatmışlardır. Bunun yanısıra, Yahudi ırkının üstünlüğü inancı, Talmud'da çok ayrıntılı olarak işlenmiştir. Yahudilerin üstünlüğü ahiret için de geçerlidir. Talmud'a göre cehennem ateşi Ben-i İsrail günahkârları ve hahamların talebeleri üzerinde etkili olmayacaktır. Talmud, Yahudilerin dünyanın sahibi olduğunu ilan eder. Talmud'a göre, Yahudi olmayan birisinin malı, onu ilk bulan Yahudi'nindir. Yahudiler bütün ırklardan üstündür. Diğer milletlerin tohumu hayvan tohumudur. **** 133 ALLAH KUR’AN-I KERİM’DE YALAN SÖYLEMEDİĞİNE GÖRE, SEN, KUR’AN ADINA, ALLAH ADINA YALAN SÖYLEYEN BİR Yalancısın, Sahtekarsın ve HAİNSİN Adnan Oktar! Verdiği bütün mücadelesi yalanlarla, sahtekarlıklarla, adi suçlarla dolu olan ve hemen her hareketinde hedefinin aslında İsrail’in varlığını korumak hatta Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti idealini gerçekleştirmek olduğu görülen, bunun için Türkiye Müslümanları içinde, Mehdilik iddiası ile çok büyük ve sapkın bir akım oluşturmak isteyen Adnan Oktar, kantarın topuzunu iyice kaçırdı. Nihayet, canlı yayında karşısına aldığı İsrail’li hahamlara, “İsrail burada olacak/kalacak. Allah bunu 134 istiyor. Bu husus Kur’an’da geçiyor. Biz oldukça kimse İsrail’e zarar veremez.” Mealinde sözler saçmalamaya başladı ve artık işine gelmeyen hadisleri inkar etmekten, işine gelecek şekilde hadisler ve alim sözleri uydurmaktan bir adım daha öteye gidip ayet de uydurmaya başladı. Aynı canlı yayında bulunan ve aynı hedefler doğrultusunda konuşan eski bakanın gerçek kimliğini ve hangi kritik aşamalarda nasıl acayip kararlar alıp tuhaf hareketler sergilediğini, Mesela ABD ile 1 Mart 2003 Irak tezkeresi için 24 milyar dolara nasıl pazarlık ettiğini “Bağdat’a ilk bomba düşer düşmez biz paramızı alırız.” Dediğini ve bu şahsın ancak “ihanet” kelimesi ile tabir edilebilecek türlü türlü hareketlerini mevzu etmeye gerek bile duymuyorum. Çünkü biliyorum ki bozacının şahidi şıracıdır. Ve, hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede, hain haini A9 TV’de bulur… Adnan Oktar ve onu oynatan Sabetayist-Masonik çetenin, yetmiş küsur milyon müslümanın dini ile imanı ile dalga geçercesine icra ettikleri bu hain faaliyetlerine, ciltlerce kitap hacminde bilgi ile karşılık vermemiz ve bunların art niyetlerini, sahtekarlıklarını ispat etmemiz böyle de mümkün ama sadece aşağıdaki ayet meallerini yazmamızın bile, samimiyetle dinini/İslam’ı öğrenmek isterken Adnan’ın, dolayısıyla İsrail ve Mossad’ın tuzağına düşen kardeşlerimize yeterli olacağı kanaatindeyiz. “Türk İslam Birliği’ni kuracağız. Bunun içinde İsrail de Yahudiler de olacak. İsrail varlığını devam ettirecek. Müslümanlar ve Yahudiler kardeştir. Savaşlar son bulacak. Hiçbir acı, sıkıntı, göz yaşı kalmayacak. Çok mutlu olunacak. Mehdiyet devri yaşanacak. Yahudiler ve Müslümanlar aynı Allah’a inanıyorlar. Aramızda hiçbir sorun yok. Mavi Marmara sorununu da çok kısa sürede aşacağız.” Diyebilen ve hahamlar tarafından bozulmuş Tevrat’ı biz Müslümanlara hakiki Tevrat’mış gibi kabullendirmek isteyen Adnan Oktar’ı , Allahü Teala, bakın Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri ile nasıl yalancı/sahtekar/hain çıkartıyor. Ayet-i kerimeler bu kripto Yahudi ekibin sahtekarlıklarını yüzlerine çarpıyor; *** * Yahudiler Müslümanların en azgın düşmanlarıdır. (Mâide: 82) * Yahudiler Müslümanların herhangi bir iyiliğe kavuşmalarını istemezler. (Bakara: 125) * Yahudilerle ne zaman bir anlaşma yapılsa, içlerinden bir kısmı bu anlaşmaları bozar. (Bakara: 100) * Yahudiler Allah’ın nurunu söndürmek isterler. (Tevbe: 32) * Yahudi hahamlarından bir çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah yolundan uzaklaştırırlar. (Tevbe: 34) * Yahudiler, kitabın bir kısmına inanır bir kısmını inkar ederler. (Bakara: 85) * Yahudiler, kendilerine indirilen ve inandıklarını söyledikleri Tevrat’ı bile bozmuşlardır. (Bakara: 75) * Yahudiler Allah’ın gadabına uğramışlardır. (Bakara: 61) * Yahudiler Allah’ın lanetine uğramışlardır. (Bakara: 88, Nisâ: 46) * Yahudiler dilleriyle Müslümanları incitirler. (Âli İmran: 186) * Yahudiler bilginlerini (hahamlarını) rab edindiler. (Tevbe: 31) * Yahudiler Allah’ın fakir olduğunu söylerler. (Âli İmran: 181) *** Dikkat edilsin ki “Türk İslam Birliği” bahane… “Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti” şahane… Bir kere gaflet ettik , altı asırlık cihan devletimiz Osmanlı’yı içeriden, hainler eli ile yıktılar ve dört yüz sene idaremiz altında kalmış toprağımız Filistin’de bir İsrail terör devletini kurdular. Bir gaflet daha edersek bu sefer Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail kurulacak… BOP’u da, GOP’u da, Arap Baharı’nı da, Dinler arası diyalog ihanetini de, bütün bunlarla aynı hedefe hizmet eden Adnan Oktar projesini de, bunların sahte kardeşlik türkülerini de, sahte kurtarıcılarını/mehdilerini/halifelerini de istemiyoruz. Yeniden Osmanlı olacaksak kendi liderlerimiz ve idaremizle olmak istiyoruz. İvedilikle savcılarımızı göreve çağırıyoruz… İHANETİ ASLA AF ETMİYORUZ. |Mehmet Fahri Sertkaya www.AkademiDergisi.com www.GercekAdnanOktar.blogspot.com 135 Şeyh(!) Abdülkerim öldürüldü mü? Bu ani ölüm çok manidar oldu! Ve, O adam aniden ÖLDÜ! Bu tuhaf ve ani ölüm çok manidar bulundu! Son dönemde Adnan Oktar’a çok sert muhalefet etmeye başlayan Şeyh Abdülkerim aniden ölüverdi. Bu ani ölüm kafaları karmakarışık etti. Abdülkerim son zamanlarda sık sık tehdit ediliğini söylüyordu. Eskiden beri Adnan Oktar gurubuna dahil olup da sonra ayrılanların başlarına bir iş geliyordu. Gruptan ayrılan bir mürid (her nedense) 11. kattan atlamıştı(!), diğeri de Boğaz köprüsünden... Köprüden atlayarak intihar ettiği iddia edilen gencin babası yıllarca oğlunun öldürüldüğünü ve olayın görgü 136 şahitlerinin bulunduğunu iddia etmişti. Cübbeli Ahmet Hoca’nın başına gelenler ise zaten malum. Şeyh(!) Abdülkerim gibi Cübbeli de tehdit edildiğini kameraların karşısında defalarca söylemişti. Hakkında hazırlanan kaset bir seneye yakın medyada dolaşmış ama Cübbeli’yi karalamaya yetmemişti. Cübbeli “Bana diyor ki, reddiyelerden vazgeç. Yoksa daha kötü, erkek erkeğe gösteren bir kaset yayacağım meydaya.” iyerek, geçmişi şantaj ve sek kasetli şantaj olayları ile dolu olan Adnan Oktar’ı işaret ediyordu. Cübbeli de dik durdu ve şimdi içeride. Aylardır doğru düzgün bir yargılama bekliyor. En son olarak, Şeyh Abdülkerim namıyla meşhur olan, sözde Şeyh Nazım Kıbrısi’nin talebesi de Adnan Oktar’a karşı sert mücadeleye girmiş ve onun alçak yüzünü kamera karşısında anlatmaya başlamıştı. Derken gayet sağlıklı ve dinç gözüken bu zatın da ölüm haberini aldık. “SAPIK” , “ONUN BUNUN ÇOCUĞU” , “KART ZAMPARA” , “SİYONİST UŞAĞI” Gibi çok çok ağır ifadeleri Adnan Oktar'ın suratına çarpan Abdulkerim’in, gayet dinamik ve enerjik olmasına rağmen bu süreçte şüpheli bir kalp krizi neticesinde hayata gözlerini yumması kafalarda soru işareti bıraktı. Son Sohbetlerinde Tehdid edildiğini belirten ve şehadetin kudsiyetinden bahseden Abdulkerim, “Nereyi işaret ediyorsunuz?” diye soruldugunda “BUNU HERKES BİLİYOR , SİZ Mİ BİLMİYORSUNUZ?” Demişti... Ölümünün üzerinden yaklaşık 48 saat geçmesine rağmen kimseye duyurulmamış olması ve medyada haber olmaması da çok manidar bulunuyor. Abdülkerim, ehli sünnet Müslümanları tarafından Sahtekar Şeyh Nazım Kıbrısi'nin sahtekar yetiştirmesi olarak biliniyor ama Adnan Oktar'a karşı verdiği mücadelesinde isabetli ve haklı bulunuyordu. Abdülkerim bir çok temel ilmi meselelerde bile ehli sünnetten ayrılması ile tanınıyordu. Abdülkerim için de CIA ajanı diyenler olmuş ve kendince bunlara cevaplar vermişti.. Benimle uğraşma! İslam'a fitne sokma! Siyonistlerle bir olma! "Kart zampara" ismi hediyem olsun sana. Hayırlı olsun. Çoluk çocuğun evlerine polis gönderip bilgisayarlarını aldırıp korkutuyorsun. Özür diletiyorsun. Bizi korkutamazsın. Hadi meydan okuyorum sana. Tuh sana! Bir de istiklal mahkemelerini övüyorsun. Tuh sana! Hadi hodri meydan! Sana dekolte giydirip dans ettirirler!" Şeyh(!) Abdülkerim'den Kart zampara dediği Adnan Oktar'a... (Oyunu gösteren, Adnan Oktar'ın samimiyetsiz bir hain olduğunu gösteren cümleleri) (HER ŞEYİ İSPAT EDER NİTELİKTEKİ BU VİDEO YAYINLANDIĞI YOUTUBE KANALINDAN YALAN BEYAN VE İFTİRA İLE KALDIRILDIĞI İÇİN KONULAMAMIŞTIR.) Oraya geleceğim! Senin televizyonuna çıkacağım. Hadi hodri meydan! Çık cesursan! **** Cübbeli'nin seks kasetini Adnan Oktar montajlamış. Şeyh(!) Abdülkerim ölümünden kısa süre önce neler anlattı. Adnan Oktar hakkında ŞOK İDDİA Servetinin büyük bir kısmını şantajdan elde ettiğini 1999 yılında poliste itiraf eden Adnan Oktar hakkında şok bir iddia; Cübbeli'nin seks kasetini Adnan Oktar montajlamış. Şeyh(!) Abdülkerim ölümünden kısa süre önce neler anlattı? Öldü mü, öldürüldü mü bilinmiyor ama Şeyh(!) Abdülkerim, Adnan Oktar'ın canın fena yakmış. Cübbeli'nin seks kasetini de Adnan Oktar'ın hazırladığını anlatmışBitmeyecek mi bu Adnan Oktar'ın iftiraları, karalamaları, şantajları, montajları? Ne zaman devletimizin istihbaratı ve yargısı bu siyonist uşağına müdahale edecek? (ABDÜLKERİM’İN OYUNLARI İÇERİDEN GÖREN BİRİ OLARAK YAPTIĞI BU KONUŞMA DA HİÇBİR YARGI KARARI OLMADAN KALDIRILMIŞTIR...) 137 Adnan Oktar'ı Mehdi İlan Eden Sahtekar Şeyh: Nazım Kıbrisi de bir İngiliz Ajanı (Bu şahsın İngiliz ajanı olduğuna dair MİT raporları, süresi dolduğu için basına da açıklanmıştır. Onbinlerce sayfa ve yüzlerce videodan oluşacak bir sonraki savunmamızda bunu temin edip tarafınıza sunacağız.) Kamera önlerinde kadınlarla oynaşıyor... Ağzında düdükle cin çıkartma ayini yapıyor... Milyonların önünde ekranlarda küfür ediyor... Bağlıları ayetleri sazla cazla okuyup kafa sallıyor... Kendi dahi kadın erkek karışık zikir(!) yapıyor.... Adnan Oktar gibi belgeli bir ruh hastasını mehdi ilan ediyor ve bizim milletimiz bütün bunları gördüğü 138 halde hala bu şaşkın herifin ardına Şeyh diye düşüyor... Yetmedi, şimdi bir de bir Ermeni tohumu Türk'ün başına Sultan edilmeye çalışılıyor... Hilafeti kaldıran İngilizler. Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek için halifeliği yeniden getirmek istiyorlar... Bunun için birçok aktörü aynı anda sahneye sürüyorlar. Ne garabet... ------ Şeyhe Bak Şeyheee ! KIBRIS’ta bundan birkaç sene önce yaşanan komediyi belki hatırlarsınız... Magosa Kalesi’nde garip sesler işitilmiş, “Şeyh Nazım el Kıbrısî” adını takınan İngiliz pasaportlu ve kafasında devâsâ bir sarıkla dolaşan adamın biri “İşbu çığlıklar kırk küsur metre boyunda yedi başlı ejderhaya aittir ve de kıyamet alâmetidir” kerametini yumurtlamıştı. Derken aradan birkaç gün geçmiş, sesin kalenin mazgallarına sıkışıp kalmış zavallı bir baykuşun çığlıkları olduğu anlaşılmış, devâsâ sarıklı adam rezil olmuş ama işi pişkinliğe vurup tek lâf etmemişti. Adamın yüzsüzlüğü bu kadarla kalsa gene iyi... Yine o günlerde İngiliz veliahdı Prens Charles‘ı diline dolamış ve “Prens’i Müslüman ettim” deyince bu defa İngilizler’i güldürmüştü... İşte böylesine içler acısı saçmalıkları ortaya atmaktan hiç mi hiç utanmayıp düştüğü vaziyeti farkedemeyen bu Şeyh Efendi, şimdilerde yepyeni bir keramet yumurtlamış: Avrupa’da, Sultan Abdülhamid‘in soyundan gelen “Selim Efendi” adında bir şehzade varmış, bu adam hilâfetini ilân etmiş ve Topkapı Sarayı’ndaki peygamber sancağını çok yakında Hazreti Mehdi‘ye bizzat teslim edecekmiş! MEVLÂNÂ TORUNUYMUŞ! Ortalıkta bir zamanlar “Kıbrıslı Şeyh Nâzım Efendi” adıyla dolaşan kerameti kendinden menkul efendi, şimdilerde “Şeyh Muhammed Nazım Âdil el-Kıbrısî el-Hakkanî el-Rabbânî Hazretleri” diye tumturaklı bir isim takınmış, üstelik yepyeni bir de şecere uydurmuş ve zât-ı mecnûnânelerini Hazreti Mevlânâ‘ya kadar götürmüş! Haydi, adamcağızın aklından zoru var veya birşeylerin peşinde koştuğu için kasıtlı olarak böyle cevherler yumurtluyor diyelim; peki ama abuk-subuk konuşup her daim saçmalayan böylesine bir zavallıyı hâlâ eteklemeye devam eden dünya kadar müride ne diyeceksiniz? Size, bu komedinin arkasında nelerin olduğunu kısaca anlatayım: 1980’lerin başında, ortalıkta Nadine Dawson adında Amerikalı bir hatun görünür oldu. Fransa’da yaşayan “Selim” adında bir babası vardı ve bu zât, Nadine Dawson‘a göre Sultan Abdülhamid‘in bir İranlı prensesten dünyaya gelmiş son oğlu idi! Selim‘in doğumundan kimselerin haberi olmamıştı, gizlice büyütülmüştü, hayatını hep kim olduğunu saklayarak geçirmişti ama artık ortaya çıkmasının zamanı gelmişti! Nadine Dawson bu akıllara ziyan hikâyeyi 80’lerin başında gelip bana da anlattı, tabii ki güldüm ve kadıncağızı nazikçe selâmetledim. Ama sonraki senelerde iş dallanıp budaklanır ve hatun hemen her gazetede görünmeye başlar hâle gelince bu “Selim Efendi”nin haddizatında kimin nesi olduğunu merak ettim ve araştırıp öğrendim... AH, ŞU PARA YOK MU! Arapyan adında İstanbullu Ermeni bir antikacının oğluydu! Gençlik seneleri Mısır’da geçmiş, annesinin ikinci kocası olan bir Fransız doktor tarafından büyütülmüş, Mısır’da sürgünde yaşayan Osmanlı ailesinin mensuplarıyla arkadaşlık etmiş, seneler sonra da Abdülhamid‘in oğlu olduğunu iddia etmişti! İşte, “Şeyh Muhammed Nazım Âdil el- Kıbrısî el-Hakkanî el-Rabbânî Hazretleri” unvanını takınan şeyhin “Hazreti Mehdî’yi beklediği” kerametini yumurtladığı “Şehzade Selim Efendi”, Arapyan‘ın oğlu olan ve birkaç sene önce ölen bu Selim‘in torunu... “Pederim, Abdülhamid’in oğludur” diye oradan 139 oraya koşuşturan Nadine Dawson da bu adamın halası ve “Musul petrollerindeki Abdülhamid hissesini alıp trilyoner olmak” gibisinden senelerdir bir türlü bitmeyen hayaller uğruna yeğen bey “halifelik”, halası hatun da “sultanlık” oynuyorlar! Bilerek yahut bilmeyerek böyle tezgâhlara âlet olup saçmalayan “Şeyh”lerin kerametine kurban olsunlar! Murat Bardakçı mbardakci@htgazete.com.tr 30 Ağustos 2010 140 İnterneti kimler kontrol ediyor? Facebook Adnan Oktar'ı neden kolluyor? Dünyanın en saygın bilişim dergisi olan CHIP’in araştırmasıdır. İnternette cirit atan pek çok gizli güce örnek olarak CIA'in operasyonları verilebilir. Kurduğu yatırımcı şirket vasıtasıyla dev internet ve teknoloji firmalarına ortak olan veya ilişkide olduğu insanları yerleştiren CIA, bu sayede dijital dünyada büyük bir kontrol gücüne ulaşıyor. 141 BENJAMIN HARTLMAIER / CHIP DERGİSİ Neredeyse bir milyar insan her gün Facebook'ta neyi sevdiklerini, neler yaptıklarını, kimleri tanıdıklarını, nerelere gittiklerini anı anına yayınlıyorlar. Gelecekteki planlan hakkında konuşuyor, işleri hakkında bilgi veriyor, ailesini, arkadaşlarını, sevgilisini, duygularını ifşa ediyor, evinin, işyerinin adresini, otomobilinin plakasını veya evcil hayvanının fotoğrafını kayıt altına alıyorlar. Bu neredeyse, dünyadaki insanların yedide birinin, tüm yaşamının kaydını internete aktarması anlamına geliyor. Facebook da dünyada insanların kaydını tutan, en büyük kurum halline geliyor. Üstelik insanlık tarihi boyunca en büyük kayıt! Üstelik tüm kullanıcılar bu kayıtları gönüllü oluşturuyor. Elbette, insanlar sosyal ağları kullanmanın böyle bir maliyeti olduğunu bilerek bu konuda gönüllü oluyorlar. Facebook ve Google gibi dev internet şirketlerinin bu verileri, kişisel reklamlar oluşturmak için ticari şirketlerle paylaştıklarını biliyorlar. Bu şirketlerin ayakta durması için reklam alması, reklam alabilmesi için de kullanıcıların bazı verilerini paylaşmaları gerekiyor. Peki ya, paylaşılan veriler sadece reklam amacıyla kullanılmıyorsa? Ya Facebook'taki veya Twitter'daki ya da başka bir sosyal ağdaki kişisel veriler kötü amaçlı insanların eline geçse? Örneğin, hükümetlerin ve gizli servislerin bu verileri ele geçirdiğini düşünün. Tarih boyunca, rakiplerini yok etmek için her türlü yolu kullandığı bilinen bu kurumlar, aykırı sesler çıkaran muhalifleri susturmak hatta yok etmek için, sosyal ağlardaki gizli bilgilerini kullanarak bu insanlara zarar vermez miydi? Aslında kimse gizli bilgilerini gönüllü olarak gizli servislere ve hükümet ajanlarına vermek istemez. Ama internet sitelerinin bunu yaptığına dair çok önemli şüpheler var. Facebook ve CIA bağlantısı! Nisan 2006 yılında, Facebook henüz iki yaşını bile doldurmamışken, 27 milyon dolarlık dev bir yatırım desteği aldı. Bu yatırımı yapan firma ise Greylock Partners isimli bir yatırım şirketiydi ki şu anda da Facebook'un %10 hissesinin sahibi olarak adı geçiyor. Firma aynı zamanda Silikon Vadisi'ndeki en önemli yatırımcılar arasında gösteriliyor. Facebook'un dışında, Linkedin, Instagram ve Dropbox'ta da önemli yatırımları bulunuyor. Bu şirketin en deneyimli çalışanlarından biri Howard E. Cox. 40 yıldır yatırım piyasasında yer alan Cox, piyasada çok iyi bilinen bir oyuncu. Bugün o bir yatırım danışmanı olarak pek çok önemli yatırımcıyla ve internet/ teknoloji şirketiyle çalışsa da yetenekleri bununla da sınırlı değil. Çok önemli politik bağlantıları da bulunan Cox, 2009 yılına dek de ABD savunma bakanlığında, Pentagon'un "iş dünyasını kontrol eden kolunda görevliydi. Bugün bile Cox, savunma bakanlığı ile organik bağlarını sürdürüyor. IN-Q-TEL şirketinin yönetim kurulunda olan Cox, bu şirket üzerinden yeni başlayan teknoloji şirketlerine yatırım yapılmasını sağlıyor. IN-Q.-TEL, henüz yeni kurulmuş ve ismi duyulmamış küçük teknoloji şirketlerine yatırım yapan bir firma. Portföyünde, biyometrik sistemler geliştiren teknoloji şirketleri gibi örnekler var. Ancak yatırım yaptıkları firmaların hepsi, CIA'in önem verdiği konularda çalışıyor. Çünkü IN-Q-TEL aslında CIA tarafından operasyonlarda ihtiyaç duydukları ürünleri geliştirmek için kurulmuş ve bugün artık CIA'in iş dünyasındaki mali ve sanayi operasyonlarım yürüten bir şirket konumuna gelmiş. Bu şirket sayesinde, CIA ihtiyaç duyduğu pek çok ürünün geliştirilmesi operasyonunu başka şirketlere devredebiliyor. Akıllıca yatırımlar sayesinde, CIA sürekli yeni teknolojilerle donanmış bir gizli servis olarak etkinliğini sürdürmeyi başarabiliyor. Üstelik de bilim insanlarından oluşan dev bir orduyu işe almak zorunda kalmıyor. CIA'in IN-Q-TEL sayesinde geliştirdiği ve sahip olduğu ürünlerden biri de Google Earth. Yani, dünyanın her köşesinin detaylı ve güncel dijital haritası! Bu dijital harita Google tarafından satın alınmadan önce Keyhole isimli bir yazılım firması tarafından geliştirilmişti. Keyhole ise IN-Q.-TEL tarafından finanse ediliyordu ve geliştirdiği dijital haritaların, CIA operatörlerinin dünyanın her yerinde kolayca operasyon yapmasına olanak sağladığını tahmin edebilirsiniz. Ayrıca Keyhole'un Google'a satışı sırasında, CIA de IN-Q-Tel üzerinden Google'ın 2,2 milyon dolarlık kısmını satın almış oldu. Aslında Facebook ile CIA arasında doğrudan bir finansal bağ veya ortaklık yok. Zira, IN-Q-TEL'in Facebook'ta hissesi bulunmuyor. Ancak kişisel bağlantılar, Facebook'u güçlü şekilde CIA'e bağlıyor olabilir. Zira, Howard E.Cox, bu ilişkide çok önemli bir yerde oturuyor. CIA'in de sosyal ağlardaki kullanıcıların özel bilgilerine erişim konusunda çok istekli olduğunu herkes biliyor. 142 IN-Q-TEL'in bir broşüründe ise tam olarak şu ifade yer alıyor: "Sosyal medyanın izlenmesi artık hükümetlerin en önemli ihtiyaçlarından biri haline geliyor." Bu kısaca şu anlama geliyor. Batı ülkelerinin hükümetleri, Arap Baharında olduğu gibi, Facebook'ta başlayan sürpriz bir devrimle karşılaşmak istemiyorlar. Üstelik ABD dahil, neredeyse her Avrupa ülkesinde de ortaya çıkan ve aylarca süren, oturma eylemlerine sahne olan "Anti-kapitalist" protestolar da sosyal medyada planlanarak organize edilen eylemlerdi. "Wall Street! işgal et" gibi sloganlarla ortaya çıkan bu "işgal" hareketi, sosyal medyada dikkatlice incelenmiş ve karşı önlemler alınmıştı. Ancak sosyal medyanın artık dev bir habitat olmasından kaynaklanan bir problem de, burada incelenmesi gereken verilerin boyutlarının insan beyninin sınırlarını aşması. Bu yüzden, Facebook gibi mecralarda ortaya çıkan verilerin işlenerek, uzmanlar tarafından daha rahat anlaşılabilmesi için görsel hale dökülmesi işleminin de başarıyla tatbik edilmesi gerekiyor. CIA bunun için daha şimdiden çalışmalara başlamış. IN-Q-TEL, Palantir Technologies firmasına önemli bir yatırım yapmış. Palantir, Facebook verilerinin kolayca analiz edilmesini sağlayan yazılımlar geliştirmek üzere çalışmalar yapıyor. Palantir'in reklam filminde, bu yazılımın ne işe yarayacağının anlatımı da var. Toplanan sosyal veriler pek çok kategoride çapraz sorgulanabiliyor. Hastane kayıtlarından, kredi kartı bilgilerine, online alışveriş bilgilerinden, arkadaş listelerine kadar kişilerin online verileri toplanıp sonra bunların yöneldiği noktalar hakkında analizler yapılabiliyor. Böylece belirli noktalarda toplanan ilgi odaklarının ileride isyan hareketlerine veya geri dönülemez aksiyonlara dönüşmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Mark'ın güçlü arkadaşları Palo Alto'daki Palantir'in ofisi, Facebook ofisine otomobille birkaç dakika mesafede. Zaten iki bina da Stanford Üniversitesi'nin kampüsünde bulunuyor. Ancak firmalar sadece coğrafi konum olarak da yakın değiller. İki firmanın da en önemli aktörlerinden biri, aynı kişi: Silikon Vadisi'nin en bilinen isimlerinden, Peter Thiel. Frankfurt doğumlu yatırımcı sadece Palantir'in en büyük yatırımcısı ve yönetim kurulu başkanı değil, aynı zamanda Facebook yönetim kurulunun da bir üyesi. 2004'te, Facebook'a ilk yatırım yapan kişilerden birinin de o olduğunu düşünürsek, Facebook içindeki konumunun ve gücünün ne olduğunu daha iyi anlamak mümkün olabilir. Kuruluşundan sadece iki ay sonra, Thiel Facebook'a ilk yarım milyon dolarlık kapitali yatırmıştı. Bugün Türkiye'de veya başka bir ülkede, istediğiniz kadar mükemmel bir fikirle ortaya çıkın, sadece iki ay önce kurulmuş bir web sitesinin bu kadar hızlı ve bu kadar büyük fonlar bulması hiç kolay değil. Dolayısıyla Facebook'u Facebook yapan isimlerin başında Thiel geliyor ve bugün Facebook yönetimindeki en önemli kişilerin başında sayılıyor. Elbette Thiel'in Silikon Vadisi'ndeki nüfusu, Facebook'un da ötesine geçiyor. Kurduğu yatırım firması, Founders Fund ile Thiel Spotify'a başlangıç kapitali olarak 11,6 milyon Euro fon sağlamış durumda. Spotify bugün iTunes'dan sonra en büyük müzik dağıtımcılarından ve servislerinden biri olarak anılıyor. Ancak Thiel'in asıl büyük başarısı bundan 15 sene önce yaptığı başka bir yatırımda gizli. Stanford'daki birkaç diğer arkadaşı ile beraber, Thiel online ödeme sistemi PayPal'ı kuruyor. Ebay'ın 2002'de PayPal'ı satın almasından sonra, ortakları elde ettikleri büyük karı paylaşıp işten ayrıldılar ancak Thiel, PayPal'ın da içinde olduğu finansal ve operasyonal destekle, kendine bağlı dev bir şirketler ağı kurdu. Artık Silikon Vadisi'nin en nüfuslu insanlarından biri olmuştu. Yakın çalışma arkadaşları ile birleşince, neredeyse tüm Silikon Vadisi onların kontrolündeydi. Öyle ki, 2007 yılında Fortune dergisinde çıkan bir makalede kullanılan bir ifade, o günden sonra Silikon Vadisi'nde çok popüler oldu: "PayPal Mafyası" facebook'un sahibi kim Fortune dergisi yazarının "PayPal Mafyası" olarak isimlendirdiği bu nüfusu yüksek işadamlarının arasında, Reid Hoffman, ki bugün Greylock Partners'in ortağı ve CIA yatırımcısı Howard E. Cox yer alıyor. Cox da Greylock Partners'in bir parçası. Ancak Thiel'in ilişkileri bununla da sınırlı kalmıyor. O ayrıca, Bilderberg Group'un da yürütme kurulunun bir üyesi. Bu "sivil toplum örgütü", dünyanın en etkin ve güçlü iş adamlarının, politikacılarının, gazetecilerinin, bilim insanlarının davetle kabul edildiği çok üst düzey bir "seçkinler kulübü". Hatta dünyanın şeklini, şemalını belirleyen düşüncelerin Bilderberg'ten çıktığını söylemek de yanlış olmaz. Bilberberg'çiler, her yıl bir kez dünyanın en lüks otellerinden birinde toplanıp, dünya sorunları hakkında tartışmalar düzenler ve çözüm önerileri sunarlar. Elbette üyeleri, dünyanın en etkili isimleri oldukları için, o önerilerin çoğu da uygulamaya alınır. İşte bu gruba 2012 yılında, Thiel'le beraber Paypal mafyasının üyeleri de davet edilmişti. Yani Linkedln kurucusu Reid Hoffman, 143 Palantir'in genel müdürü Alexander Karp ve Google'un başkanı Eric Schmidt! Avrupa hükümetleri e-postaları okumuyor mu? İnternette vatandaşlarını kontrol etme arzusu sadece ABD için geçerli değil. Avrupa'da bile devletler vatandaşının internette ne yaptığını kontrol etmek istiyor. Avrupa'da pek çok güvenlik kurumu, Internet Servis Sağlayıcıların (ISS) veri tabanlarına, trafik loglarına doğrudan erişim hakkına sahip. Ancak bunun için bir sebebe gerekleri de yok. Oysa Avrupa ülkelerinin anayasalarında, iletişim kurumlarının, insanların iletişim verilerinin başkaları tarafından izlenmemesiyle yükümlü oldukları uyarıları yer alıyor. Oysa güvenlik kurumlarının sadece şüphe üzerine ISS'lerin trafik verilerine doğrudan ulaşmalarını sağlayan arayüzleri bulunuyor. Hatta, bazı özel anahtar kelimeleri içeren e-postaların doğrudan güvenlik kurumlarına iletildiği de biliniyor. Avrupa'da her sene yüzmilyonlarca e-posta, içerdikleri tehlikeli anahtar kelimeler nedeniyle güvenlik ve istihbarat birimlerine ulaştırılıyor. E-postaların sahiplerinin bundan haberi dahi olmuyor. Yani devletlerin, istedikleri anda, istedikleri kişinin internet trafiğini takip etmesi çocuk oyuncağı bir iş. İnternetin gizli, özgür ve güvenli bir kurtarılmış bölge olduğu masalı çok eskilerde kaldı. Peki, özgür internet tehlikeli midir? ABD, interneti kontrol etmek için sosyal ağlar kuruyor, Avrupa internet trafiğini doğrudan dinliyorken, Rusya, Çin ve İran gibi daha otoriter hükümetler, bir adım öteye geçiyor. Bu ülkeler tüm internet erişimini doğrudan devlet kontrolüne almak istiyor. 2002'den bu yana, internetin dünya çapında bir "devlet kurumu" olmasını isteyen devletlerin sayısı dörtten 40'a çıktı. Ve bu sayı gittikçe artıyor. Devletler, bunun için uluslararası bir internet anlaşmasının devreye girmesini istiyor. Nasıl ki, dünyada dolaşmak, seyahat etmek için tüm dünyanın kabul ettiği pasaport sistemi varsa, internetin de dünya çapında kabul edilmiş ve sıkı şekilde uygulanan bir güvenlik prosedürünün olmasını ve bu prosedürün devletler tarafından kontrol edilmesi isteniyor. Kısacası, internet bir devlet kurumu haline getirilmek isteniyor. Bunun için de şu anda internetin fiilen patronu olan ICANN'ın, görevini Uluslararası Telekominikasyon Birliği'ne (ITU) devretmesi isteniyor. ITU, Birleşmiş Milletlerin bir alt kurumu ve üye devletlerin bürokratları tarafından yönetiliyor. Eğer bu gerçekleşirse, artık internet tamamen devletlerin ve hükümetlerin istediği şekilde işleyecek. İsteyen devletler, gerçek anlamda bir "açma/kapama" düğmesine sahip olacak ve vatandaşlarının internete erişimini tam olarak kesebilecekler. Şu anda da bu tür geniş kapsamlı erişim engellemeleri yapılabiliyor ama bir ülkede interneti tamamen engellemek mümkün olamayabiliyor. Farklı operatörlerden, farklı servislerden, hatta uydu servislerinden yararlananlar, internet omurgasına ulaşıp yayın yapmaya devam edebiliyorlar. Ancak yeni uygulama gerçek olursa, bir bölgedeki internet erişimini tamamen kesmek mümkün olacak. Ayrıca, bazı güçlü ISS lobileri de, Skype veya You Tube gibi, çok yüksek trafik oluşturan servislerin, onlara düzenli bir ücret ödemesi gerektiğini savunuyorlar. Zira, ISS'ler YouTube gibi servislerin, kullanıcıya ulaşabilmesi için gereken alt yapıyı kurdukları için bu ücreti hak ettiklerini düşünüyorlar. Ancak, zaten kullanıcılardan da YouTube'a ulaşabilmeleri için ücret istiyor olmaları argümanlarının samimiyetini ortadan kaldırıyor. Altyapının ücretini, You Tube gibi servis sağlayıcılardan aldıklarında, abonelerine ücretsiz internet sunup sunmayacakları sorusuna cevap veremiyorlar. Fakat görüldüğü üzere, çok büyük güçler artık internetin kontrolü ve işleyişi üzerinde söz sahibi olmak için bastırıyorlar. Dolayısıyla, birkaç seneye kadar, bugüne kadar alışık olduğumuz internetin değişip başka bir yapıya dönüştüğüne şahit olabiliriz. CHIP DERGİSİ / Şubat 2013 144 145 Buraya kadar ki bütün yapılanma BİLDERBERG GRUP’a bağlıdır ve Bilderberg grup da Adnan Oktar’a açıktan destek veren, ve onunla iki de bir kucaklaşıp duran ve Adnan tarafından sadece dini liderlerimiş gibi gösterilmek istenilen SANHEDRİN HAHAMLARI’NA BAĞLIDIRLAR. (CHIP tarafından hazırlanan şemaya tarafımızdan KÜÇÜK, KESİN BİLGİLER İLE İZAHLAR yapılmıştır.) 146 Binbir surat Adnan Oktar; Mehdi de Seyyid de değilim HANGİ SÖYLEDİKLERİNE İNANILACAK? BİRBİRİNİ YALANLAYAN ABARTISIZ BİNLERCE AÇIKLAMASI VAR. Ha İsrail’in kurucusu kabul edilen David ben Gurion ha Adnan Oktar... Hedefleri ve gerçek faaliyet sebepleri açısından ikisi arasında hiçbir fark yok. 147 400 senelik toprağımız Filistin’de İsrail terör devletini kurmayı başaran kadroları taklit edip örnek alan, yarım kalmış planı tamamlayıp bizim güneydoğu topraklarımızın da içinde kalacağı Büyük İsrail Devleti’ni kurmaya çalışan, bunun için İslam dinini, Türk – İslam Birliği idealini, Mehdiliği ve Seyyidliği ve çeşitli kavram, kurum ve dini şahısları bir araç olarak kullanan kripto Yahudiler var ülkemizde... Ve uluslar arası desteğe sahip, CIA – MOSSAD ve Sanhedrin tarafından kollanan bu hain çetelenme, yine gizli bir Yahudi olan Adnan Oktar’ı bir sembol olarak kullanıyorlar. Son zamanlarda yalan beyanlarla, sahtekarlıkla, uydurma bir şecere ile, 75 milyon insanı aldatarak kendini “Seyyid yani peygamber soyundan” göstermek isteyen Adnan Oktar, 27 Mart 1988 tarihli Nokta Dergisi'nde, kendisine sorulan sorular üzerine ne cevap veriyor; Nokta: Geleceği söylenen Mehdi'nin fiziksel özellikleri nelerdir? Adnan Oktar: İkiyüze yakın alamet sayılıyor. Mesela, orta boylu, geniş alınlı, kaşı kavisli gibi. Nokta: Yaş söyleniyor mu? Adnan Oktar: Rivayetlere göre 30-40 yaşları arası deniyor. Nokta: Siz Mehdi misiniz? Adnan Oktar: Ben Peygamber Efendi'mizin neslinden değilim. Çocuklara alametlerden söz edince beni Mehdi sanmışlar. (Oysa hala daha yalan beyanlar ve sahtekarlıkla SEYYİDLİK iddia etmeye devam ediyor…) 148 Yedi Ayrı Hastaneden "DELİ RAPORU" var, Sahte Mehdi Adnan Oktar Adnan Hoca'nın deliliği tescillendi Önceki gece tutuklanıp cezaevine konulan Adnan Oktar'ın 7 ayrı hastaneden şizofren raporu bulunuyor. Kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar'ın tam 7 sağlık kurumundan tescilli "şizofren" raporu var. Bu raporlar nedeniyle Adnan Oktar'ın Türk Ceza Kanunu'nun 46'ncı maddesindeki "akıl hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden yararlanacağı öne sürülüyor. Adnan Oktar'a ilk şizofren raporu 1983 yılında Şişli Etfal Hastanesi tarafından verildi. Bu raporu ertesi yıl Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden alınan rapor izledi. 1985'de askerlik için çağrılan Oktar, askeri hastaneden üçüncü raporunu alırken, 1986'da Bulvar Gazetesi'nde yayınlanan yazısından dolayı tutuklanınca Adli Tıp'tan 149 dördüncü raporu aldı. Hapishaneden gönderildiği Bakırköy'de ise 7 ay tedavi gördü. Hastanede antipsikotik ilaçlarla yapılan tedaviden sonra bırakılan Adnan Hoca, Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Eskişehir Hava Hastanelerinden de paronoid şizofren teşhisli raporlar aldı. Hangi hastaneler deli raporu verdi? 1- İlk rapor Şişli Etfal Hastanesi'nden 1983 yılında verildi. Bu raporda Oktar'a şizofren tanısı kondu. 2- İkinci raporu 1984 başında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi verdi. Buradaki tanı "paronoid" idi. 3- 1985 yılında son yoklamayı yapan Beşiktaş Askerlik Şubesi'nin gönderdiği İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nden üçüncü raporu aldı. Bu raporda teşhis "ayırt edilemeyen tip" şeklindeydi. 4- 1986 sonunda tutuklanan Oktar'a bu kez Adli Tıp Kurumu rapor verdi. Rapordaki teşhis "Paranoid" oldu. 5- 1987'de hapishaneden gönderildiği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde 7 aylık tedaviden sonra 5'inci raporu aldı. 6- 1988'de yeniden Beşiktaş Askerlik Şubesi'ne müracat eden Oktar bu kez ileri tetkik için GATA'ya gönderildi ve 6'ncı raporunu aldı. Teşhis "Hastalık müzminleşmiş" şeklindeydi. 7- 1993'te ihbar üzerine Eskişehir Hava Hastanesi'ne yeniden sevkedilen Adnan Oktar son raporunu aldı. Raporda "Askerliğe elverişli değildir" deniliyordu. İşte son rapor! (31 Mayıs 1988 tarihli Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) raporu) Ayakta, yaşında, ciddi ve kendine bakımlı görünümde, giyiniş ve tuvaletine özeni çok iyi, çevresinde olup bitenlerden haberdar olma isteği tarzında artmış, mizacı şüpheci, sosyabilitesi son derece kibar, alıngan, konuşma ve ses tonu normal, mimik ve jestleri, düşünce içeriğindeki patolojilere uygun, mağrur ve kendine güven ifade eder tarzda, hareketleri düşünce içeriğindeki patolojiler yoğun artmış, serbest zamanları diğer hastalar ile sohbet etme, odasında temizlikle uğraşma tarzındadır. Uyku, yeme, işeme, dışkılama alışkanlıkları tabii yönelimli. Hastalığı hakkında bozuk ağlı, şuur açık. Fikir akış, hız ve ritmi normal olup amaca varmakta, fikir içeriğinde obsesyon, megalomani ve mistik hezeyan ve referans fikirler tarzında bozulma mevcuttur. Spontan dikkat normal, volenter dikkatte artma mevcuttur. Hafıza tabii, yargılama tam, effektivite neşesizlik tarzında artmış, zaman zaman kuşku tarzında bozulmuştur. Davranışları klinik gözleme göre genel aktivitesi normal düzeyde olup, kendi halinde odasında oturma, ibadet etme, hastalarla konuşma tarzındadır. Yaşam öyküsünden ve eldeki belgelerden anlaşıldığı üzere 10 yılı aşkın süredir hasta olduğu, Şişli Etfal Hastanesi'nden Şizoid, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Atipik depresson (Paranoid hastalığı) dolayısıyla 1984-1985 ders yılına devam edemez. Bulvar gazetesinde çıkan yazılarından ötürü tutuklandığı, avukatının isteği üzerine Adli Tıp Kurumu rapor no: 32.2.2.1987 Paranoid, TCK'nun 46'ncı maddesinden istifade eder, tanı ve kararı aldığı bilahare Bakırköy Hastanesinde 9-10 aylık bir tedavi programına alındığı, Antipsikotik ilaçların kullanıldığı, kendisine verilen dini yayma görevine engel olmak isteyen esaslı bir grubun olması nedeni ile devamlı yollarını değiştirdiği, sık sık adres değiştirdiği, kamuoyunda sık sık tartışma ve açık oturumlara girdiği şeklinde ifade edilmektedir. 2 UZMAN GÖRÜŞÜ Hukukçular: Ceza almaz HUKUKÇULAR Adnan Hoca'nın 7 ayrı raporla tescillenen hastalığı nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 150 46'ncı maddesindeki "akıl hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden yararlanacağını belirtiyor. Ancak, DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar'ın raporunun yargılanacağı mahkeme tarafından suç işlediği tarihten önce alındığı gerekçesiyle yeniden istenebileceğini hatırlatılıyor. Daha önceki raporların tutuklamaya engel olmadığını söyleyen hukukçular savcıların yeniden Adli Tıp Kurumu'ndan rapor istediğini bildirdi. Doktorlar: Ağır hasta ADNAN Oktar'a konulan paranoid şizofreni teşhisini değerlendiren doktorlar hastalığın çok ağır olduğunu ve tamamen tedavi edilmesinin mümkün olmadığını belirtiyorlar. Hasta olan kişi kendisi hakkında kötü bir şeyler olacağını, başkaları tarafından kendisiyle ilgili komplolar kurulduğunu düşünüyor. Hastaların tepkileri şöyle: * Çok zeki olurlar. Kendileri hakkında komplolar kurulduğuna inandıkları için de kendini savunmaya yönelik çok ciddi karşı komplolar hazırlarlar. *Tehditkâr gördüğü insanlar hakkında bilgi, belge toplayıp şantaj yaparlar. Hocanın servetine karapara takibi GEÇEN hafta muhteşem villasında yapılan bir operasyonla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan "Adnan Hoca" lakaplı Adnan Oktar, şimdi de karapara kıskacına alındı. "Maliye'nin MİT'i" olarak bilinen MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) Adnan Hoca ve müridleri için İstanbul'a üç uzman gönderdi. Ayrıca Maliye Bakanlığı da 2 gelirler kontrolörü görevlendirdi. Maliye Bakanı Sümer Oral'ın bilgisi dahilinde karapara kıskacına alındığı bildirilen Adnan Oktar'ın şantaj kasetlerinden elde ettiği gelirleri hangi yolla akladığı incelenecek. MASAK uzmanları karapara soruşturması çerçevesinde, Adnan Hoca'nın müridlerinin adına kayıtlı şirketleri mercek altına aldı. Şirketlerin defterlerine el konulduğu 151 öğrenildi. MASAK uzmanları İstanbul polisiyle ortak olarak çalışma yapıyor. El yazısıyla savunma yaptı ADNAN Oktar ve Fırat Develioğlu'nun savunma avukatları Çetin Akalın ve Erbağ Abaykan cezaevi önünde Adnan Oktar'ın basında yazılanlara kendi el yazısıyla yaptığı açıklamayı okudular. Oktar'ın açıklaması şöyle: "Ben düşmanlığı değil, sevgiyi savunuyorum. Daha önce husumiyet duyduğum insanları da affettim. Sayın Mesut Yılmaz'ı insan olarak, iyi bir aile babası olarak severim ve sayarım. Zaatallerine bir husumetim yoktur, olması içinde bir sebep bulunmamaktadır. Benim Apo'ya benzetilmem suyun ateşe benzetilmesi gibidir. Buna çok müteessir oldum, çok üzüldüm. Beni hiç olmassa kitaplarımdan tanıyarak bilen kişilerde çok üzülmüşlerdir. Herşeyde bir hayır vardır diyorum." http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/20/g07.html Adnan Oktar'ın Etrafı Hep Sabetayistlerle Dolu. Peki Kim Bu Sabetayistler? Türkiye Hahambaşılığına soruldu, "onlar Musevî değildirler" cevabı alındı. Diyanet İşleri Başkanlığına soruldu. "İslam fırkaları ve mezhepleri içinde böyle bir fırka ve mezhep yoktur" fetvası verildi. Onlar ne doğru dürüst Yahudidir, ne de Müslümandır. Peki inanç ve kimlik bakımından onlar nedir, ne değildir? Onlar, Yahudilikten sapmış bir taifedir. Onlar iki dinli, iki kimliklidir. Dıştan Müslüman görünürler, asıl kimlikleri ise Ortodoks Yahudilikten sapmış bir tarikattir. Onlar namaz kılar mı? Sünnî Müslümanların içine sızıp casusluk, ajanlık, provokatörlük, yönlendiricilik yapmakla vazifeli olanlar zâhiren namaz kılarlar, diğerleri kılmaz. Çok azı cumaya gider. Öldüklerinde tabutları musalla taşına konulur ve cenaze namazları kılınır. Onlar homojen bir cemaat midir? Değildir.Çeşitli kollara, kabilelere, ailelere, meşreblere ayrılırlar. Aralarında birlik, ittihad, vifak yoktur. Onların militanları, fanatikleri, aktivistleri vardır. İslam'ı ya kökünden kaldırmak isterler. Bunu yapamazlarsa dinde reform, dinde yenilik, dinde değişiklik yaparak İslam'ı ve Müslümanları değiştirmek isterler. Müslümanların içine sızmışlar mıdır? Sızmışlardır. Hem Sünnîlerin, hem de Alevîlerin. Tarikatlara sızmışlar mıdır?.. Bazı tarikatlara sızmışlardır. 152 Cemaatlere sızmışlar mıdır?.. Bazı önemli ve güçlü cemaatlere sızmışlardır. Çok büyük bir cemaat içinde onlardan biri 35 yıl boyunca cemaat büyüğünün sağ kolu olarak çalışmıştır. Yakın tarihimizde onların oynadığı rol nedir?.. Baş rollerde oynamışlardır? Neler yapmışlardır?.. Türkiyeyi tarihî devamlılık çizgisinden çıkartmışlar, tarihî ârıza ve kaza devrini başlatmışlardır. İslam'ı büsbütün inkâr ederler mi?.. Etmezler. Kendilerine göre sağ ayakları ile İshakîlikte, sol ayakları ile İsmailîliktedirler. Bu inançları, bu halleri ile onlara mü'min ve müslim demek mümkün müdür? Değildir. Onlardan İslam'a gerçekten, yürekten, ihlasla dönmüş olanlar var mıdır? Vardır ama sayıları gayet azdır. Türkiye'deki sayıları ne kadardır? Bu rakam kesin olarak bilinmiyor ama Gizli Yahudilerin sayısının 1,5 milyon olduğunu söyleyenler var. Onlar Cumhuriyetçi midir?.. Gerçek Cumhuriyet istemiyorlar ama kendi Cumhuriyetlerini istiyorlar. Kendi Cumhuriyetleri nedir? Bir tür Yahudi Cumhuriyetidir. Mehmet Şevket Eygi Gazeteci - Yazar Milli Gazete -------- Daha önce ülkemizde oynanan ve tutan bir projenin kopyası deneniyor... Hiç bir ilmi tahsili yokken, sadece 90 gün medrese eğitimine dayanabilmiş ve ilim tahsilini becerememişken, elde balta talebe arkadaşlarını parçalamak istemiş ve bunun üzerine kıçına tekme vurulup evine gönderilmişken, ırkçılık derecesinde Kürtçülük mücadelesi vermişken, ulu Hakan Sultan Abdülhamid han tarafından tımarhaneye kapatılmışken (aynı Adnan Oktar gibi), Yahudilerin kontrolündeki İttihad ve Terakki partisinin/eşkiyalarının has adamı iken, birden ne olduğu bile anlaşılmadan halka çok büyük alim, hatta Bediüzzaman(devrinin en iyisi) diye tanıtılan ve yüzlerce cilt risale yazdığı iddia edilen Said-i Nursi projesini kim kurmuş, kim desteklemiş ve ne yapmak istemişler ise Adnan Oktar projesini de onlar kurmuş, onlar desteklemişler/destekliyorlardır. Hedef Müslüman sünni Anadolu'da çok büyük çok etkili ve gizlice İsrail'in ve Masonların kontrolünde bir akım oluşturmak... Dikkat ediniz, Said-i Nursi risalelerinin "Allah tarafından kendisine ilham edilen bilgiler" ile yazıldığını iddia eder ve hemen hiç bir konuda şer'i delil (ayet ve hadis veya mezhep imamlarının içtihatlarını) göstermez. Nasıl göstersin ki? Bunların ne olduklarını bilmez. O derecede ilmi yoktur. Aynı şekilde Adnan Oktar da üç yüzün üzerinde kitabın sözde yazarıdır. Ama son dönemde meydana çıkan bilgiler göstermiştir ki bu kitapların hepsi İngilizce'den tercümedir ve hiç birini Adnan yazmamıştır. Hatta tercüme işini bile yaklaşık 50 kişilik bir heyetleri yapmıştır. Hedef Said-i Nursi gibi zır cahil birini, islami ilimlerden yoksun bırakılmış bu millete, Bediüzzaman olarak kabul ettirebildikleri ve onun eli ile dinler arası diyaloğa hizmet ettikleri gibi, Kur'an ilimlerinden mahrum, İsevileri müslüman zan eden, cihatsız, merhamet budalası yapılmış, kontrolde bir akım oluşturdukları gibi, Adnan Oktar denilen raporlu deliyi de "Mehdi"olarak kabullendirmek ve onun eli ile oynatılan sapkın bir islami akım ile Büyük İsrail'in kurulmasına hizmet etmektir... 153 Projeleri, hedefleri, ihanetleri teker teker deşifre oluyor... Bunun üzerine koca bir milletin vicdanını, bu milletin devlet nizamını sui istimal ederek, haksız ve iftira niteliğindeki şikayetlerle davalar açarak bastırmaya çalışıyorlar. Halbuki daha dün denilecek yakın tarihte haklarında açılan davalardan nasıl kurtuldukları, bunca şikayetçileri nasıl şikayetlerinden vazgeçirdikleri, kilit adam Bahadır Güven'i yedi sene boyunca nerede ve nasıl devletten sakladıkları ve daha türlü türlü pislikleri yorumlanabilmiş ve anlaşılabilmiş değil.. Emniyet müdürümüzün ifadesi ile bu PİSLİKLERİN, vaktini, emeğini, gençliğini devletinin ve milletinin maddi ve manevi yükselmesi için sarf eden değerli gençleri davalarla korkutmaya çalışması, sindirmeye çalışması da ayrıca ihanet kapsamında değerlendirilmesi gereken bir husustur... En son, kendisine çok büyük darbe vuran Cübbeli Ahmed Hoca'ya ait olduğu iddia edilen kasetin montaj çıkması, Şeyh(!) Abdülkerim isimli şahsın bu kasedi Adnan Oktar'ın çektirdiğini iddia etmesinden kısa bir süre sonra manidar bir kalp krizi ile ölmesi ve bu ölüm hadisesinin ne basında, ne de internet aleminde doğru düzgün duyulmaması da göz önünde bulundurulmalı ve Adnan Oktar değil, o belgeli deliyi oynatan Masonik, Sabetayist ve gizli Yahudi klik/klikler derhal devletimiz eli ile gün yüzüne çıkartılmalıdır. Adnan Oktar ve çetesi Meclisimizde kurulacak özel bir komisyonla gittiği yere kadar gidilerek deşifre edilip mümkün olan en sert ve en ağır cezalarla cezalandırılmalıdır. Bu çetenin temelde kast ettiği milli birlik ve bütünlüğümüz ve devletimizin bekasıdır. Hedeflerinin, bizim sınırlarımızı da içine alan Büyük İsrail olduğu hiç göz ardı edilmemelidir... Mehmet Fahri Sertkaya Akademi 154 Harun Yahya (Adnan Oktar)'nın Karakutusu Yedi Yıl Boyunca Nerede ve Nasıl Saklandı? Adnan Hoca prensi 7 yıldır kayıp Adnan Hoca'nın yanında yer alan iki prensinden BAV'ın karakutusu olarak tanınan Bahadır Güven'in 7 yıldır polisten kaçtığı, Fırat Develioğlu'nun ise Kazakistan'a sürgün edildiği iddia edildi. 155 Adnan Hoca'nın 'karakutusu' olarak nitelenen Bahadır Güven ile Fırat Develioğlu sırra kadem bastı. 7 yıldır kayıp olan Güven'in ifade vermemesi için İstanbul'da bir evde alıkonulduğu öne sürülüyor. Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak suçundan yargılanan ancak davası zaman aşımı nedeniyle biten Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar'ın, prenslerinden ve 'hocanın karakutusu' olarak bilinen Bahadır Güven ile Fırat Develioğlu uzun süredir kayıp. Adnan Hocacıların İstanbul gecelerinde boy gösterdikleri günlerde her davete katılan bu iki 'prensten' Bahadır Güven'in Adnan Hoca aleyhine açılan davalarda aleyhte ifade vermemesi için İstanbul'un Anadolu yakasında bir evde 7 yıldır rehin tutulduğu ileri sürülüyor. Adnan Hoca'yla birlikte 10 ay cezaevinde yatan ve yine hakkında çok şey bildiği söylenen Fırat Develioğlu'nun ise gruptan ayrılmak istediği için Kazakistan'a sürgün edildiği iddia edildi. KADIN GETİRME GÖREVİ Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar ve 32 müridi 12 Kasım 1999 tarihinde polis tarafından çıkar amaçlı suç örgütü kurma ve şantaj yapma suçlamalarından gözaltına alındıktan sonra 5 Nisan 2000'de Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanmaya başladı. Ancak yargılama sürecinde Adnan Oktar'ın "karakutusu" olarak bilinenBahadır Güven, polis tarafından bir türlü yakalanamadı. Adnan Oktar, Bahadır Güven aracılığıyla tarikatındaki işlerini yürütüyordu. Adnan Oktar emniyetteki ifadesinde Bahadır Güven için, siyasi çevreler, bürokratlar ve sanatçılarla ilişkiler kurduğunu belirterek, kendisine "kadın getirmekle" sorumlu olduğunu söylemişti. Ebru Şimşek ise kendisine yapılan şantajda Bahadır Güven'in aracılık ettiğini ifade etmişti. Polis ve ailesi tarafından da bulunamayan Bahadır Güven'in İstanbul'un Anadolu yakasında bir evde Adnan Hoca'nın müridleri tarafından, aleyhte ifade vermemesi için zorla alıkonulduğu ileri sürüldü. Bahadır Güven'in ve Adnan Hoca'nın aynı zamanda asker kaçağı olduğu da öğrenildi. SÜRGÜN MÜ EDİLDİ? Diğer "karakutu" Fırat Develioğlu'nun da tarikattan ayrılmak istediği için Kazakistan'a sürgün edildiği öğrenildi. Develioğlu'nun eşinin ve kızının ise halen Adnan Oktar'ın yanında bulunduğu belirtiliyor. Eski Sarıyer Belediye Başkanı İhsan Yalçın'ın kızı Zeynep Develioğlu ile evli olan Fırat Develioğlu'nun, gizli gizli Türkiye'ye geldiği de ileri sürülüyor. Bahadır Güven Mevlüt YÜKSEL - MERKEZ http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/23/gun131.html 156 Adnan Hoca'nın deliliği tescillendi Önceki gece tutuklanıp cezaevine konulan Adnan Oktar'ın 7 ayrı hastaneden şizofren raporu bulunuyor. Kamuoyunda Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar'ın tam 7 sağlık kurumundan tescilli "şizofren" raporu var. Bu raporlar nedeniyle Adnan Oktar'ın Türk Ceza Kanunu'nun 46'ncı maddesindeki "akıl hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden yararlanacağı öne sürülüyor. Adnan Oktar'a ilk şizofren raporu 1983 yılında Şişli Etfal Hastanesi tarafından verildi. Bu raporu ertesi yıl Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden alınan rapor izledi. 1985'de askerlik için çağrılan Oktar, askeri hastaneden üçüncü raporunu alırken, 1986'da Bulvar Gazetesi'nde yayınlanan yazısından 157 dolayı tutuklanınca Adli Tıp'tan dördüncü raporu aldı. Hapishaneden gönderildiği Bakırköy'de ise 7 ay tedavi gördü. Hastanede antipsikotik ilaçlarla yapılan tedaviden sonra bırakılan Adnan Hoca, Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Eskişehir Hava Hastanelerinden de paronoid şizofren teşhisli raporlar aldı. Hangi hastaneler deli raporu verdi? 1- İlk rapor Şişli Etfal Hastanesi'nden 1983 yılında verildi. Bu raporda Oktar'a şizofren tanısı kondu. 2- İkinci raporu 1984 başında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi verdi. Buradaki tanı "paronoid" idi. 3- 1985 yılında son yoklamayı yapan Beşiktaş Askerlik Şubesi'nin gönderdiği İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nden üçüncü raporu aldı. Bu raporda teşhis "ayırt edilemeyen tip" şeklindeydi. 4- 1986 sonunda tutuklanan Oktar'a bu kez Adli Tıp Kurumu rapor verdi. Rapordaki teşhis "Paranoid" oldu. 5- 1987'de hapishaneden gönderildiği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde 7 aylık tedaviden sonra 5'inci raporu aldı. 6- 1988'de yeniden Beşiktaş Askerlik Şubesi'ne müracat eden Oktar bu kez ileri tetkik için GATA'ya gönderildi ve 6'ncı raporunu aldı. Teşhis "Hastalık müzminleşmiş" şeklindeydi. 7- 1993'te ihbar üzerine Eskişehir Hava Hastanesi'ne yeniden sevkedilen Adnan Oktar son raporunu aldı. Raporda "Askerliğe elverişli değildir" deniliyordu. İşte son rapor! (31 Mayıs 1988 tarihli Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) raporu) Ayakta, yaşında, ciddi ve kendine bakımlı görünümde, giyiniş ve tuvaletine özeni çok iyi, çevresinde olup bitenlerden haberdar olma isteği tarzında artmış, mizacı şüpheci, sosyabilitesi son derece kibar, alıngan, konuşma ve ses tonu normal, mimik ve jestleri, düşünce içeriğindeki patolojilere uygun, mağrur ve kendine güven ifade eder tarzda, hareketleri düşünce içeriğindeki patolojiler yoğun artmış, serbest zamanları diğer hastalar ile sohbet etme, odasında temizlikle uğraşma tarzındadır. Uyku, yeme, işeme, dışkılama alışkanlıkları tabii yönelimli. Hastalığı hakkında bozuk ağlı, şuur açık. Fikir akış, hız ve ritmi normal olup amaca varmakta, fikir içeriğinde obsesyon, megalomani ve mistik hezeyan ve referans fikirler tarzında bozulma mevcuttur. Spontan dikkat normal, volenter dikkatte artma mevcuttur. Hafıza tabii, yargılama tam, effektivite neşesizlik tarzında artmış, zaman zaman kuşku tarzında bozulmuştur. Davranışları klinik gözleme göre genel aktivitesi normal düzeyde olup, kendi halinde odasında oturma, ibadet etme, hastalarla konuşma tarzındadır. Yaşam öyküsünden ve eldeki belgelerden anlaşıldığı üzere 10 yılı aşkın süredir hasta olduğu, Şişli Etfal Hastanesi'nden Şizoid, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Atipik depresson (Paranoid hastalığı) dolayısıyla 1984-1985 ders yılına devam edemez. Bulvar gazetesinde çıkan yazılarından ötürü tutuklandığı, avukatının isteği üzerine Adli Tıp Kurumu rapor no: 32.2.2.1987 Paranoid, TCK'nun 46'ncı maddesinden istifade eder, tanı ve kararı aldığı bilahare Bakırköy Hastanesinde 9-10 aylık bir tedavi programına alındığı, Antipsikotik ilaçların kullanıldığı, kendisine 158 verilen dini yayma görevine engel olmak isteyen esaslı bir grubun olması nedeni ile devamlı yollarını değiştirdiği, sık sık adres değiştirdiği, kamuoyunda sık sık tartışma ve açık oturumlara girdiği şeklinde ifade edilmektedir. 2 UZMAN GÖRÜŞÜ Hukukçular: Ceza almaz HUKUKÇULAR Adnan Hoca'nın 7 ayrı raporla tescillenen hastalığı nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 46'ncı maddesindeki "akıl hastalarına ceza verilemeyeceği" hükmünden yararlanacağını belirtiyor. Ancak, DGM tarafından tutuklanan Adnan Oktar'ın raporunun yargılanacağı mahkeme tarafından suç işlediği tarihten önce alındığı gerekçesiyle yeniden istenebileceğini hatırlatılıyor. Daha önceki raporların tutuklamaya engel olmadığını söyleyen hukukçular savcıların yeniden Adli Tıp Kurumu'ndan rapor istediğini bildirdi. Doktorlar: Ağır hasta ADNAN Oktar'a konulan paranoid şizofreni teşhisini değerlendiren doktorlar hastalığın çok ağır olduğunu ve tamamen tedavi edilmesinin mümkün olmadığını belirtiyorlar. Hasta olan kişi kendisi hakkında kötü bir şeyler olacağını, başkaları tarafından kendisiyle ilgili komplolar kurulduğunu düşünüyor. Hastaların tepkileri şöyle: * Çok zeki olurlar. Kendileri hakkında komplolar kurulduğuna inandıkları için de kendini savunmaya yönelik çok ciddi karşı komplolar hazırlarlar. *Tehditkâr gördüğü insanlar hakkında bilgi, belge toplayıp şantaj yaparlar. Hocanın servetine karapara takibi GEÇEN hafta muhteşem villasında yapılan bir operasyonla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan "Adnan Hoca" lakaplı Adnan Oktar, şimdi de karapara kıskacına alındı. "Maliye'nin MİT'i" olarak bilinen MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) Adnan Hoca ve müridleri için İstanbul'a üç uzman gönderdi. Ayrıca Maliye Bakanlığı da 2 gelirler kontrolörü görevlendirdi. Maliye Bakanı Sümer Oral'ın bilgisi dahilinde karapara kıskacına alındığı bildirilen Adnan Oktar'ın şantaj kasetlerinden elde ettiği gelirleri hangi yolla akladığı incelenecek. MASAK uzmanları karapara soruşturması çerçevesinde, Adnan Hoca'nın müridlerinin adına kayıtlı şirketleri mercek altına aldı. Şirketlerin defterlerine el konulduğu öğrenildi. MASAK uzmanları İstanbul polisiyle ortak olarak çalışma yapıyor. El yazısıyla savunma yaptı ADNAN Oktar ve Fırat Develioğlu'nun savunma avukatları Çetin Akalın ve Erbağ Abaykan cezaevi önünde Adnan Oktar'ın basında yazılanlara kendi el yazısıyla yaptığı açıklamayı okudular. Oktar'ın açıklaması şöyle: "Ben düşmanlığı değil, sevgiyi savunuyorum. Daha önce husumiyet duyduğum insanları da affettim. Sayın Mesut Yılmaz'ı insan olarak, iyi bir aile babası olarak severim ve sayarım. Zaatallerine bir husumetim yoktur, olması içinde bir sebep bulunmamaktadır. Benim Apo'ya benzetilmem suyun ateşe benzetilmesi gibidir. Buna çok müteessir oldum, çok üzüldüm. Beni hiç olmassa kitaplarımdan tanıyarak bilen kişilerde çok üzülmüşlerdir. Herşeyde bir hayır vardır diyorum." http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/20/g07.html 159 Türkiye'de Masonluk Sabetaycıların kontrolündedir. İşte dev Sabetaycı Mason listesi Masonluk en özet ifade ile, dünya hakimiyeti kurmak için güçleri paraları olan ama yeterli nüfusları olmayan ve güçlerini daha da artırmak isteyen Yahudilerin, Yahudi olmayanları Yahudiliğe hizmet gayesi doğrultusunda kullandıkları taşeron örgütlenmedir. 160 Masonlar güç ve para için mason oluyorlar ama bu arada Yahudiliğe, Yahudilerin menfaatlerine çalışmış oluyorlar. Zira patronlar her zaman Yahudiler. Dünyadaki bütün masonik örgütlenmeleri gerçekten Yahudi olanlar yönetiyorlar. Türkiye'de Masonluk ezici çoğunlukla Sabetaycı Yahudiler tarafından yönetiliyor. Sabetaycılıktan mahkeme kararı ile Museviliğe geçen Ilgaz Zorlu'nun, cemaati içerden bilen biri olarak söylediği şu ki "Türkiye'de Masonluk Sabetaycıların Kapâni kolunun kontrolünde." Şimdi onlar, yine bir Yahudi olan Adnan Oktar'a açıktan ve çok büyük destek veriyorlar. Adnan Oktar üzerinden kurmaya çalıştıkları tuzaklar öyle ufak tefek şeyler değil. Çok büyük planlarını uygulamaya döküyorlar. Gerek Sabetayist Yahudiler ile bozulmuş Tevrat'a inanan Museviler arasında, gerekse de Sabetayistlerin üç farklı kolu arasında iç mücadele ve sorunlar yok değil. Aslında ülkemizde ve dünyada yaşanan bir çok sorunun temelinde bunların birbirleri ile çekişmesi hatta birbirlerini kırması var diyebiliriz. Akademi olarak biz, bu hain güruhun deşifre olması ve ihanetsiz, huzurlu, güvenli bir Türkiye'nin oluşabilmesi için, Türkiye masonlarından Sabetayist ve üst düzey olanların bazılarının isimlerini ve kullandıkları şifreleri vererek bu konuda araştırma yapacak Müslüman gençlere ön ayak olmak istedik. İnanıyoruz ki gençlerimiz, araştırmacılarımız bu hususu daha derinleştirecekler ve o zaman yüz yılı aşkın süredir önümüzde aşılmaz engel gibi duran pek çok milli sorunumuz bir kaç gün içinde aşılmış olacaktır. Türkiye'nin en büyük sorunu PKK değil Sabetayist ihanettir. Zaten PKK da bir anlamda Sabetayistlerin kontrolündedir. İşte Türkiye'de Masonluğu ve Yahudi ırk ve dininden olmayan Masonları kontrol eden ama kendilerini Türk ve Müslüman gibi gösteren Sabetaycı Masonik kadrodan seçmeler; ACAR GERMEN, SUHA AHMET FERAYİ DİKMEN, İSMAIL AHMET HULUSİ MENGÜÇ, AHMET FERIT AHMET MÜNİR GÖKMEN, HAKKI PERTEV AHMET SERDAR ÖKMEN, SUAT AHMET ZİYA MENGÜ, ALİ CAN KERMEN, A.SAHIR ALİ SİNA MENGİ, SAFA ALPASLAN BÜMEN, ADNAN ATAKAN DİKMEN, KADRI AVNİ HAKAN DEMİRMEN, SADI AYDIN GİRİŞMEN, MEHMET REŞAT BAHADIR REFİK MENGÜ, AHMET BERK BERKMEN, ENDER 161 BURAK AKDİKMEN, RESUHI BURAK EGEMEN, HALUK BURAK MENGİ, BÜLENT BENJAMEN ESKİNAZ, SAMI CAN SÖKMEN, TOKTAY CEM KERMEN, ALİCAN CENK DENİZ MENDİ, ENVER CÜNEYT ÖZBEK EKERMEN, TALİP ÇAĞATAY EGEMEN, ERCAN ÇAĞATAY GÖKMEN, ATİLA EMİR ÜLKÜMEN, ABDULLAH EMRE ENDER UGUTMEN, FEHMI ERCÜMENT LEVENT ELEMEN, ATILLA ERHAN DÖKMEN, ARCAN ERKAN ERKMEN, TONGUT ERSAN SİRMEN, AHMET BEDRI EYÜP YAVUZ ERKMEN, MEHMET RASIT FEZA İŞÇİMEN, HILMI FUAT ÇİMEN, İSMET GÜNDÜZ TEZMEN, EKREM GÜRKAN ÖZMEN, CELAL GÜVEN KİPMEN, MAZHAR HALİT BURAK İZMEN, MUTLU HALİT MENGİ, ATILLA HALUK CEM GÖKMEN, MEHMET HAYIM HAKMEN, SAPAT YAKO HÜSNÜ ERKMEN, MUSTAFA OĞUZ IŞIK DİKMEN, HAMIT IŞIK MENOKAN, CEMIL İBRAHİM ETHEM MENCELOĞL, ALAADDIN İBRAHİM SÖKMEN, CEVDET İHSAN TEHMEN, İSMAIL İSMAİL HAKKI TÜREMEN, M.RIDVAN KEREM GÜRKAN KÖSEMEN, MAHİR HALUK KERİM ÜRETMEN, ORHAN KORAY ŞAŞMAZ, SEÇMEN KORAY ÜRKMEN M.CEMİL DEMİRMEN, HUSEYIN M.ENİS ERGEMEN, M.SADIK MAZLUM İŞMEN, BEDIT MEHMET TEOMAN GÜRMEN, SADUN MEHMET ZİYAETTİN GÖKMEN, GALİP MELİH İDEMEN, NIYAZI MENGÜ AYKAR, FERIT MENNAN AYSAN KUZANLI, MAHMUT MURAT AKKUŞ, ARMENAK MURAT DİKMENGİL, METIN MURAT EVREN İDEMEN, MEHMET MITHAT MURAT ÖRMEN, MUSTAFA MUSTAFA RASİN GÜLMEN, IBRAHIM SAIP MUTLU DÖKMEN, SAIT NURI MUTLU İZMEN, MUSTAFA HALIT 162 MÜNCİ ÖZMEN, MUNIR NACİ EMRE AKDİKMEN, RESUHI NEDİM RAGIP GÜLMEN, H.NAZMI NEZİH EGEMEN, SALİH OBEN EMEN, İ.NACİ OKTAY DİKMEN, HALIL OSMAN İŞMEN, ALI ZAFER OSMAN MENGÜTÜRK, CAHIT ÖZCAN ÖZMEN, MEHMET ÖZGÜR TÜZEMEN, SADI ÖZHAN SÖKMEN, MEHMET RAUF DİNMEN, YAKUP SAFFET DİKMEN, BİLGE TEKİN SALİH DİKMEN SALİM SÖKMENER, SITKI SEÇMEN ŞAŞMAZ, SULEYMAN SELÇUK MENGÜÇ, RIZA AYDIN SERHAT ERGÖÇMEN, HÜSEYIN HÜSNÜ SERVET OKTAY İŞÇİMEN, SERAFFETTIN SERVET ÖRMEN, ALI SEZGİN GÖKMEN, IBRAHIM SİNAN BERKMEN, ENVER SÜLEYMAN HENGİRMEN, ALI TACETTİN ÜRKMEN, KAMIL TARHAN ÖZGÖKMEN, RAGIP TARIK SÖKMEN, HASAN TAHSIN TARIK TEKMEN, TAHIR TOLGA MENE, SALİH TUNCER PEKMEN, HUSEYIN TUNÇ PEKMEN, TUNCER TURGAN GÜRMEN, AHMET TURGUT AKMENEK, AYDEMIR TURGUT BEZMEN, FUAT ÜSTÜN DÖKMEN, SALIH VEDAT SÖZMEN, ABDULKADIR YALIN AKMENEK, TURGUT YAŞAR DİKMEN UÇKAY, MUSTAFA NECATI YILMAZ MEN, HASAN YUSUF MEN, Y.VEDAT ZAHİT GÜLMEN, HASAN TAHSİN ZUHAL ERKMEN, SEVKET LUTFI ALİ CAN ÖZMEN, AHMET SUZI ALİ GÖKMEN, GÜLTEKIN ARDA DİKMEN, IŞIK ARMENAK LEON TANIKYAN, MIGIRDIC ARSLAN ÖZMEN, HUSEYIN ATALAY UÇKAY, Y. DIKMEN ATANUR DİKMEN, ATAKAN AYKUT AKMENEK, AYDEMIR B.TANIL ESEMENLİ, BAKİ SELÇUK DİKMEN, AHMET RECAI BİLGİN ÖZMEN, KEMAL 163 BÜLENT GÖKMEN, ABDULKADIR BÜLENT KAYA İŞÇİMENLER, ALI EKREM CEM MENGİ, GÜNGÖR CEM SÜRMEN, SABAHATTİN EROL DOĞAN ERKMEN, MURAT GÖKMEN TÜRKMEN, HASAN H.GÜRMEN TÜRKAN, YAHYA HASAN MURAT ESEMENLİ, KADIR OKTAY KUTAY ÜRKMEN, TACETTIN M.EGEMEN KARANCI, YUSUF GUN MAHMUT ERTAN GÖKMEN, OSMAN SABİT MEHMET ALİ SÖZMEN, MEHMET MEHMET İLKER İŞMEN, OMER MUHIP SİNAN GÜRMEN, SADUN AHMED SARP AKMANLAR, TANJU AHMET DAŞMAN, MUSTAFA AHMET DİZMAN, ORHAN İHSAN AHMET FERHAN YAMANUS, MEHMET EMİN AHMET IŞIKMAN, ERDOĞAN AHMET METE ATAMAN, NEJAT LAMİ AHMET PARMAN, ZEYYAT AHMET YEYMAN, CEVAT ALBERT M. ERİKMAN, ILYA ALEKSANDER LUTİKOW, KUZMAN ALİ AKMAN GÖKÇAKAN, I.NEJDET ALİ HAKAN NAYMAN, AYDIN ALİ İHSAN ÖZGÜRMAN, HILMI ALİ MANÇO, AYTAÇ ALİ RIZA ERMAN, ATTILA ALİ SAVAŞMAN, ERDAL ALİ SÖZERMAN, CETIN ARAL BATMAN, BAYKAL ARMAN BOYACIOĞLU, KARABET ARMAN BÜKÜCÜYAN, MELIKSET ARMAN DIRADURYAN, AGOP ARMAN FİKRİ, NAZAR ARMAN MAKSUT MARAŞLIYAN, NIKAGOS ARMAN MISAK MASOOGLU, MARKAR BERC ARMAN OYMAKAŞ, ERANUŞ ARMAN ÜTÜCÜYAN, KIGORK ARMAN VUKOTİÇ, JORJ ARSLAN ATAMAN, OSMAN ATAMAN AYVAZ, YUSUF ATAMAN GÜNERİ, AZIZ ATAMAN HÜSNÜ TOMRUK, MEHMET NIYAZI ATAMAN KINRAN, CEVAT AYHAN KUMAN, YUSUF 164 AYTAÇ MANÇO, SAFFET NEZIHI AYTUĞ ELERMAN, EŞFAK B.HALUK SAYMAN, NEVRES B.SERDAR AKMAN, M.EKREM BARBAROS OYMAN, RIZA ÜNAL BATU TARMAN, FERRUH BATUR TAŞMAN, DERVIS BEKİR ATİLA TARMAN, ÖMER BENO FRAYMAN, BERNAT BENYAMIN POLUMAN, BEDOS BEŞİR ERAKMAN, SALIH BORA ŞAMAN, ÇETİN BURAK ÇAĞMAN, KEMAL BÜLENT AKGERMAN, ÖNER BÜLENT ARMAN, IBRAHIM BÜLENT BAYMAN, ADLI BÜLENT DİKMAN, HUSEYIN ZIYA BÜLENT NAYMAN, ZEKI BÜLENT SALMAN, SELAHATTİN BÜLENT TOKMAN, MEHMET HALIM BÜLENT TORAMAN, NIYAZI CAHİT GÜNEYMAN, SALIH CAN TOKMAN, CENGİZ CELAL FUAT URALMAN, M.KEMAL CEMİL SARUHAN SARMAN, MUHSİN CENGİZ YAMANER, HASAN HÜSEYIN COŞKUN ERTÜRK, MUSTAFA SAHMAN CÜNEYT ÖZTEOMAN, CÜNEYT PEKMAN, HUSNU ÇAĞLAR ABDULLAH BATMAN, MUSTAFA DARYO FRIDMAN, ISAK DEMİR ARKMAN, HAYRİ BÜLENT DEMİR ÖZERMAN, MELIH DEMİR ÖZERMAN, MELIH EKREM ATAMAN, RENAN EKREM NAFİ AKKERMAN, YAKUP TURGUT EMİN NAYMAN, ERTEN EMRE TAŞMAN, BATUR ENGİN DİNÇMAN, ENIS SAHIR ENİS HAKMAN, İBRAHİM FEVZİ ERDAL YURTMAN, VAHIT ERKAN İŞMAN, ALI IHSAN ERMAN BOZKURT, TALAT ERMAN MURAT ERTÜR, ERSİN ERMAN POLAT, YILMAZ ERMAN POLAT, YILMAZ ERMAN SUNGUN, MEHMET RESAT ERMAN SÜSLER, FAHRI ERMAN YÜKSEL KESKİN, YUKSEL EROL PEKELMAN, RESAT EROL TUNÇMAN, ISMAIL ERSEL SIYMAN, MARKO 165 ERSEN ARMAN, AHMET ZEKAI ERTEN NAYMAN, SELAHATTIN EŞFAK ELERMAN, ALI BEDDI ETEM CUDİ MURAT BÜYÜKER, ALI TURKMAN EVREN SALMAN, DOĞAN EVREN ŞİŞMAN, MUSTAFA EYTAN İŞMAN, SELİM FARUK YÖNEYMAN, FERIDUN FAZIL METE DEMİRMAN, ÇETİN HÜSNÜ FERDA AKKERMAN FERHAT TARMAN, SALIH ZEKI FERİDUN BUYURMAN, HAYDAR FERİDUN MELİH İŞMAN, FEYYAZ FERRUH İŞMAN, FEYYAZ FİKRET UZMAN, DURMUS FUAT CEM TABUMAN, HALIT GARO KURKMAN, ARA GEORGI LUTIKOW, KUZMAN GERÇEK SUNMAN, ÖMER GÖKHAN KEFMAN, RUHI GÜMAN KIZILTAN, AHMET İHSAN GÜNDÜZ ALPMAN, HAFI HUSNU GÜNER ARMAN, HAMDI GÜR ZİYA YALMAN, ŞEN GÜRKAN ERDUMAN, SABRI GÜRMAN SÜNER, MEHMET HILMI GÜVEN YAĞMAN, IHSAN H.MURAT TAVMAN, KEMAL HAKKI CEM İNSELMAN, SEZAI HALİL BARAN HAKMAN, TEOMAN HALUK IŞIKMAN, ORHAN HASAN ERMAN, SAHIR HASAN GÖKMAN, MEHMET HASAN TAHSİN SAĞIŞMAN, MUZAFFER HAYRİ BÜLENT ARKMAN, HAKKI NECATI HAYRİ OTMAN, ÖZCAN HERMAN ERAM, HACIK HERMAN IŞIKÇI, HAÇİK HERMAN İŞÇİ, NUBAR HERMAN MAYISOĞLU, HAYIK HİLMİ KIVANÇ SUNMAN, ADIL İ. KAAN ERKMAN, ÖZGÜR İ.ATAMAN YENGİN, A.KEMAL İLHAN HAKMAN, FEVZI İLKAY AKMANGİT, MUHSİN İSMAİL SIĞMAN, NIHAT KADRİ ŞARMAN, ALI FAIK KEMAL ERMAN, ALİ METİN KIVANÇ BİLGEMAN, A.TARHAN LEMİ GÜLMAN, KEMAL LEVENT DANIŞMAN, HIKMET LEVENT DANIŞMAN, MUZAFFER LÜTFİ ALTAN ATAMAN, BAHAETTIN 166 M.ADNAN PEKMAN, A.FUAD M.ALİ BERKMAN, ENVER ZIHNI M.ARİF KESERMAN, M.NURI M.VEDAT SAKMAN, MASHAR MAHMUT CEMİL ERKMAN, HALIL MAHMUT NEDİM UZMAN, A.NECIP MEHMET ARITMAN, YETKIN MEHMET ATAMAN, AHMET NECATI MEHMET BUYURMAN, FERIDUN MEHMET CİHANGİR ARSMAN, CENGİZ MEHMET DOĞAN DANIŞMAN, YUSUF MEHMET KEMAL BERKMAN, A. NECMETTIN ÖZER KICIMAN, NAFIZ MEHMET ŞEN, ESMAN MELİH DİKMAN, İSMAİL MERİÇ ÖZAKMAN, AHMET METİN AKMAN, VURAL METİN OYMAN, BESIM MURAT AHMAN, HALIT MURAT DANIŞMAN, MEHMET SAIT MURAT ERMAN MURAT ERMAN, M. GÜNER MUSTAFA DİKMAN, İSMAİL MUSTAFA KEMAL ÖZERMAN, AHMET IHSAN MUSTAFA OKMAN, OSMAN KAZIM MUSTAFA YARAMAN, METIN MUZAFFER TAYFUN OKMAN, VURAL MÜFİT CUMHUR FERMAN, ALI MÜMTAZ ERMAN, NAZIF NECDET AKMAN, NECMETTİN ŞAMAN, CAVİT NİHAT DURUMAN, ISMAIL HAKKI O. SELİM GERMANER, S. OĞUZ OKAN ŞARMAN, HAKKI ORHAN TOHMAN, ILHAN ORHAN TURAMAN, FAIK ORHON FEYMAN, CEMAL AHMET OSMAN YALMAN, MUZAFFER FAHRI OSMAN YAMAN NALBANTOĞL, CEMALETTİN NACİ OTMAN KARLI, KEMAL ÖMER BEDRİ AKKERMAN, FARUK ÖMER FARUK UÇMAN, ISMAIL ÖMER TOSUN MANCE, SULEYMAN ÖMER YALIN MANÇO, ABDULLAH ERSİN RAGIP BARIŞ ERMAN, SAHIR RENAN ATAMAN, EKREM REYMAN SOMER, HUSEYIN RIFAT AKMAN GÜLEGEN, NEZIH S.MÜFİT YURTMAN, RFAN SALİH GÜNEYMAN, CAHIT SAMI HERMAN, MARKO DAVIT SELAHATTİN ERKMAN, ABDULKADIR SELÇUK ATAMAN, MEHMET 167 SELİM İŞMAN, MOIS SERDAR TEZELMAN, NEJAT SERKAN ODAMAN, CENGİZ SEYFİ İŞMAN, MOIZ SEZAİ BARMANBEK, KAZIM SIDDIK BİNBOĞA YARMAN, MEHMET VECDI SİNAN EVMAN, MEHMET AKIN SİNAN ÖZMAN, CEMIL EROL SUAT NAYMAN, ESEN T.ÖMER TELMAN, MEHMET TALAT PARMAN, ZEYYAT TANZER YARAMANOĞLU, GÜNGÖR TARIK ACIMAN, TARIK TAYLAN BARTU, FAHIMAN TEOMAN PAKMAN, OSMAN TOLGA DANIŞMAN, MUZAFFER TUNÇ BERKMAN, MEHMET ALİ UFUK ARMAN, VECDİ USMAN ÇAĞAN AYDINALP, SELAHATTİN ÜMİT AKUZMAN, MEDUH ÜMİT DÜZGÜNMAN, ISMAIL SERIF YAVUZ CEMAL ÜLMAN, İBRAHIM YAVUZ HAKMAN, MUSTAFA YELMAN EMCAN, SELAHATTIN YETKİN ARITMAN, MEHMET YUSUF SEDAT ARIMAN, ISMAIL AKIF ZEYYAT PARMAN, TALAT ZİYA ORHUN DRAMAN, OSMAN AHMET OĞUL ARAMAN, MEHMET KAZIM A.MURAT EVİRGEN, SUKRU AHMET AYGEN, ÖZER RAŞİT AHMET ERÜLGEN, KEMAL AHMET İBRAHİM OĞUZÜLGEN, MEHMET ALI AHMET SÖZGEN, HACI OMER AHMET ÜLGEN, ALİ MÜNİF AHMET ÜLGENERK, MEHMET ZIYA ALİ HAMİ AYGEN, L.OZCAN ALİ SAİT SEVGENER, SELIM YASAR ALTUĞ TEKÖZGEN, ERDOĞAN ANDAÇ BİLGEN, AHMET AYCAN ÜLGENCAN, AHMET ESAT AYDIN EVİRGEN, ZEKI B.HALUK BAYÜLGEN, SUAT BERKANT ÜLGEN, MEMDUH CAN ÖNGEN, FERİT CEM BAYÜLGEN, MESUT CEMİL CEM EKİNGEN, HALIM CEMİL BAYÜLGEN, KADRI CEMİL CEM ÖNGEN, AFIF CENGİZ BAYÜLGEN, KEMAL 168 CENGİZ ÖNGEN, FERİT UĞUR CEVAT MERGEN, MAHMUT CİHANGİR GENER, ILHAN CÜNEYT ZİYA ÜLGEN, MUSTAFA NECATI DEHA GELEGEN, TURGUT EMRE ÖRGEN, HUSAMETTIN ENGİN EMGEN, RAHMİ ERDAL EVİRGEN, OSMAN NURI ERDEN BİLGEN, SELIM EROL SONER İÇİRGEN, İHSAN FARUK BORAN GÖGEN, SEYFETTIN FERİDUN ÜLGEN, ALI NAZMI FİGEN KUTER, SAMI FUAT ÖZGEN, YÜKSEL H.SAMİ İLGEN, TURGUT HAKAN AYGEN, H. HÜSAMETTİN HAKKI BİLGEHAN BİLGEN, AHMET MÜNIR HAKKI BİLGEN, KAMIL HALUK BİLGEN, AHMET HASAN ATİLLA BİLGEN, CAVID HAYATİ SEVGEN, MUSTAFA A HÜSEYİN AYGEN, MEHMET İBRAHİM BİLGEN, AYTAÇ İHSAN ŞERİF ÖZGEN, ERALP İSMAİL AYTUĞ ÜLGEN, M.TUĞRUL İSMAİL TOLGA ERGEN, MEHMET ŞEYDA KAMİL ÜLGEN, HALIL I. KASIM BÖLGEN, M.SAİT KÖKSAL BİLGEN, MUZAFFER LEVENT BİRGEN, ALI RIZA LEVENT MERGEN, YUSUF MAZLUM BİRGİ ÜLGENALP, HALDUN MEHMET ERGEN, ARIF MEHMET ÖZGEN, İHSAN MEHMET TOLGA ÜLGENERK, AHMET MURAT BİLGEN, MAZHAR MURAT MERT KAPTAN, ÜLGEN MUSTAFA KAŞİF AYGEN, ÖZER N.ÇETİN EMGEN, RAHMI NEŞET ÖZGEN, NUSRET NURİ KARAY ÖZGEN, NEVZAT ÖMER SALİH ÜLGEN, O.NURETTIN ÖNDER ÖZGENEN, AHMET CEMAL ÖZER AYGEN, AHMET ÖZGEN AYGÜNAL, MEHMET KEMAL ÖZGEN BERKOL DOĞAN, NEVZAT RUHİ ESİRGEN, AHMET SERDAR EVİRGEN, FAIK SÜLEYMAN BİLGEN, MERGUP ŞEVKİ ÜMİT ÖZGEN, MITHAT TEVFİK BİLGEN, YILMAZ TOLGA ÖZGEN, FERHAT 169 TUGEN OKAY, FERIDUN TURGUT ÖZGEN, FIKRI YALÇIN OĞUZÜLGEN, SABRI YAŞAR YÜCEL GÜNGEN, MUHIDDIN AHMET ÖZGEN, MESUT AKIN ALP FİGEN, SEVKI DEMİR BAYKA, M.ISKENDER DENİZ BAYTİN, TULU DOĞAN ÖMER TANBAY, OLCAY DÜNDAR ÖZALP KARABAY, ÖCAL EMRE BAYIKSEL, ARİF OSMAN ERCÜMENT GÜNGÖR BAYRU, VURAL ERDEM BAYLAN, KAYA ALI ERDİNÇ SOYDANBAY, RAMAZAN ERDOĞAN BAYDAR, ADIL EREN BAYTEKİN, İBRAHIM ERGUN SARIBAY, MEHMET ERHAN BAYDAR, ÖMER EROL BAYTOK, MAHMUT ŞEVKET FAHRİ GÜLBAY, HÜSEYİN FATİH ORBAY, HILMI FETHİ BAYTAN, UMIT GÜNAL BAYLAN, NİHAT GÜNAY BAYSAL, HUSEYIN GÜRKAN AKBAY, NESİM HALİL CEMİL BAYRU, ISMAIL TURAN HALİL SOMAY BAYKAN, MEHMET FERIDUN HALUK BAYKARA, EROL HASAN SİNAN BAYTUR, NECMETTİN HAYRULLAH EMRE BAYKAL, BAHA İBRAHİM ATABAY, MEHMET İBRAHİM BAYGELDİ, MUSTAFA İBRAHİM BAYTEKİN, AHMET KASIM İBRAHİM SEDAT TUMANBAY, AHMET METIN İRFAN BAYAR, ELBEYİ İRFAN BAYTAŞ, BEDRETTİN İSMAİL ATALAY USTABAY, YAHYA İSMAİL BAYER, IBRAHIM İSMAİL BAYTAN, NECDET İSTEMİ BAYKAL, ORHAN KEMAL BAYÜLKEN, SAHAP KENAN ÖZBAYLI, AHMET KIVANÇ BAYYURT, ELÇİN LAZAR DEBAYAR, SALAMON LEVENT İLBAY, CAN LEVENT ÖZBAYER, ALİ VAHİT LÜTFİ MUSA BAYBOĞAN, YAŞAR M.HAKAN BAYMAN, GUNAY M.TANJU BAYSOY, H.CAHIT 170 MAHMUT HAŞİM BAYDAR, HUDAYI MEHMET ASIM BAYKAN, MUSTAFA SEHA MEHMET SİNAN ÖZBAY, A.BEYHAN MEHMET SÜLEYMAN ÖZBAY, ALİ MEHMET ZAFER BAYSAL, ÖMER İZZET MERT KAYABAY, O. FAZIL MORİS BAYAR, HAYİM MURAT BAYDAR, HASAN MURAT BAYKAL, HALIL MURAT MAHMUT BAYIK, MUSTAFA MURAT MERT BAYSAN, ALPASLAN MUSTAFA BAYGAN, KAZIM MUSTAFA BAYKAL YAYLALI, ERDAL MUSTAFA BEHZAT BAYÜR, ABDULLAH NEJAT MUSTAFA KEMAL ÖZBAY, MUZAFERREDDIN MUSTAFA SAFFET BAYKA, MEHMET İSKENDER MUSTAFA ŞEVKİ BAYVAS, YUSUF ZIYA NECİP BAYKAN, KENAN NUR DALBAY, ALAATTIN O.MURAT BAYTEKİN, TALAT OKTAY ÖZBAY, ILHAN ONUR BAYTOK, M.NIYAZI ORHAN BAYAV, HALİL OSMAN BAYDAR, ÜLKÜ ÖMER BAYBARS TEK, HALIL ÖZER BAYSAL, MUMTAZ R.ZAİM DOLANBAY RASİH ARBAY, HALIT RECEP FERDİ MİSKBAY, MEHMET ORHAN S.SEVCAN KARABAY, SAKIR SEDAT ABAYOĞLU, NECMEDDİN SEDAT BAYER, HALIT SEDAT SOYBAY, SAHABETTIN SEFA BAYKAL, HUSEYIN AZMI SELÇUK BAYER, HARUN SELİM BAYBAŞ, ERDAL SERDAR BAYER, SELÇUK SERHAN BAYTUR, SEYHAN SERVET AHMET BAYKAL, TURAN SİBAY TUĞSAVUL, MUHSIN SÜLEYMAN BAYKAL, HASAN ŞAKİR ERDEM BAYKARA, M.SERVET ŞUAYİP DOĞAN ERBAY, SİNAN TONGUÇ ORBAY, MEHMET FATİH TOYGAR NARBAY, ÖMER HALUK TUGAYHAN BALBAY, İSMAİL TUĞBAY TUĞ, MUSTAFA TUNÇ BAYKAL, YASAR TÜRKER BAYKAL, SUKRU UĞUR BAYKURT, İSMAIL ARIF ÜLKÜ BAYDAR, NECIP ÜNAL BAYSAL, MEHMET 171 YILDIRIM BAYSAL, TURHAN YÜKSEL ATABAY, MUSTAFA IHSAN ZİYANUR HASBAY, E.SABRİ A. GÜNHAN BAYDOĞAN, AHMET ZEKI A.LEVENT BAYKAL, H.TEOMAN ADİL BAYKAN, NEVRES ADLİ BAYMAN, HAKKI AHMET BAYKAL, FAIK AHMET BEYHAN ÖZBAY, M.SURURI AHMET BORA BAYCIK, EYUP AHMET BÜLENT BAYHAN, KAZIM ZİYA ALİ BAYAR, SADIK ALİ BAYER YEŞİLÖREN, MUSTAFA ALİ ERBİL BAYKENT, MEHMET ORHAN ALİ ERHAN BAYOL, AHMET BURHANETN ATİLLA BAYSAK, KEMAL ATİLLA BAYSAL, SEVKET ATİLLA CELAL BAYAR, M.REFI AYDIN KIŞINBAY, SADETTİN B.BAYSAN ALTINER, HIZIR BARIŞ KENCEBAY, BÜLENT BAYBARS VEZNEDAROĞLU, CELADET BAYDU VEZNADAROĞLU, CELADET BAYDUR ORGUN, TURGUT CAN BAYKAL HAZARLI, YUNUS BAYKAL ÖZBEK, VAHIT BAYLA ALTUĞ, ALİ BERNARD SARIBAY, EDVARD BURHAN BAYSİN ŞENERDİ, ABDULLAH BÜLENT İLBAY, CAN BÜLENT KENCEBAY, AHMET CAN BAYCAN, KENAN CAN İLBAY, SELAATTIN CENK LEVENT BAYSAN, TEKİN CEVDET LEVENT BAYSAL, MEHMET İSMET SENA BAYYURT, TAHSIN MEHMET VEDAT BAYER, SUAT RECEP EMRE PEKAR, BAYNUR SERDAR TÜZEL, OSMAN SİNAN TÜZER, ÖZDOĞAN TAHSİN TÜZER, ALI TURGUT TÜZÜN ONAY, VECDET TÜZÜN, M.NECDET VEDAT ERTÜZÜN, HUSEYIN YALÇIN TÜZÜN, BURHAN CAHIT ACAR TÜZÜNER, ALTAN ALİ BAŞAT TÜZÜN, ABDULFETTAH ARİF CAN TÜZÜN, ÜNAL 172 AYKUT TÜZÜN, HAMIT ZEKAI BİRKAN TÜZÜN, SELİM CAN TÜZÜNER, ASLAN CEM TÜZ, MUSTAFA HALDUN EMİN FUAT ERTÜZÜN, M. NEJAT ERHAN TÜZGİRAY, COŞKUN HASAN TÜZÜN, NECDET HAYRİ ATİLLA TÜZÜNER, S.CEZMI İLHAN TÜZÜN, RAUF İSMAİL EFE TÜZGER, ERHAN LATİF EROL TÜZGEL, ISMAIL HAKKI MEHMET BEHNAN TÜZÜNER, EMIN MURAT BORA TÜZÜNER, HAYRI ATILLA MUSTAFA METİN ATATÜZÜN, ABDULKADIR MUSTAFA TAHİR ERTÜZÜN, HASAN TAHSIN NEJAT TÜZÜNATAÇ, YILDIZ TEKIN SEDAT ERTÜZÜN, HÜSEYIN SEDAT TÜZÜNER, ETHEM AHMET ERSAN ERSOY, ALI IHSAN AHMET GÜRSOY, CAFER AHMET HAKAN AKSOY, ORHAN AHMET KORKUT ÖZSOY, A.NURI AHMET ÖZSOY, ALI AKIN PAKSOY, HASAN FAHRI ALİ CENK SOYAK, UĞUR METE ALİ ERCÜMENT ULUSOY, MEHMET NUZHET ALİ HALDUN SOYKAN, MUSTAFA ALİ İHSAN SOYLUOĞLU, SÜLEYMAN ALİ KEMAL EGESOY, ESAT ALİ NAFİ SOYAK, SUNGU RIZA ALP ULUSOY, CEVAT ALTAN DEMİRSOYLU, M.KEMAL AMAÇ AKSOY, YILMAZ ARİF YAVUZ AKSOY, MUSTAFA ATA EREMSOY, METE ATİLLA DOĞRUSOY, MEHMET MECIT ATİLLA SOYELÇİN, FETHİ AVARKAN ATASOY, IHSAN AYHAN ULUSOY, SEYFI AZİZ YÜCEL AYSOY, EKREM BARIŞ ŞENSOY, SEDAT BORA SOYSAL, YAVUZ BÜLENT AKSOY, ALİ NİHAT BÜLENT AKSOY, MUZAFFER BÜLENT SOYUPAK, ALI KAYHAN CAVİT GÜRSOY, REMZI CEM PENSOY, REMZI CEM SOYUDAL, KAMIL CENGER HANSOY, HALDUN 173 CENGİZ GÜLERSOY, A.IHSAN CENGİZ ULUSOY, HALIT CİHAN SOYER, ABDURRAHMAN CUDİ TUNCER GÜRSOY, HAKKI CÜNEYT KÖKSOY, GÜRBÜZ CÜNEYT YÜCESOY, ORHAN ÇINAR ULUSOY, ENGIN GÜNDÜZ DENİZ MEHMET GÜRSOY, TURGUT DERYA ŞENSOY, RIDVAN EMRE PAKSOY, MEHMET ERDOĞAN SOYSAL, MEHMET EMİN FAİK SOYLU, HAYRETTIN FERİT SOYLU, MEHMET FERUDUN VASFİ ULUSOY, AKI EKREM FUAT ALTINSOY, ALI GÖKALP SOYKAM, GÜNDÜZ ATASOYLU, OMER HAKAN KÖKSOY, MUSTAFA YAŞAR HALUK SOYUER, ZEYNEL HÜSNÜ CAN DİNÇSOY, YAVUZ İSKENDER DOĞUSOY, LATIF İSMAİL BURAK SOYSAL, SEZER İSMAİL DOĞAN GÜRSOY, AHMET HAMDI İSMAİL TAYFUN ULUSOY, AHMET HULUSI İZZET ÖNSOY, CAVIT KAAN KÖKSOY, MUSTAFA YAŞAR KAAN SOYAK, CETIN KADİR BURAK SÜRENSOY, HÜSEYİN MÜMTAZ KAMİL AKSOY, REFIK KEREM ÖZSOY, KORKUT LUTFİ SOYUPAK, ALİ KAYHAN M. KEMAL OZANSOY, MEHMET GAVSİ MEHMEDİ İLKER BERKSOY, ABDULKADIR MEHMET BİLGİNSOY, ABDULLAH MEHMET CEM ÖZSOY, HALUK MEHMET ÇELEBİSOY, HIKMET MEHMET ERGİN SOYARSLAN, ISMSIL MEHMET SOYALP, AHMET MERT SOYDİNÇ, VEDAT YASAR METİN SOYDAŞ, SAKIR MEVLÜT TÜRKSOY, MUAMMER MUAMMER ÜNLÜSOY, VELI MURAT ALP ATASOY, AVARKAN MURAT ARISOY, ŞEVKET MUSTAFA DOĞRUSOY, ORHAN MUSTAFA ERCAN ŞERİFSOY, OSMAN NURI MUSTAFA SABİH ATASOY, ARIF HIKMET NAŞİT BURAK SÜSOY, YENER NAZIM GÜMÜŞSOY, SABRI NİHAT SOYTAŞ, OSMAN NÜZHET YEŞİLSOY, ISMET O.METİN SOYARSLAN, ISMAIL 174 OKAN SOYSAL, ERDOĞAN POLAT SOYER, AHMET TURGUT RIZA İHSAN KUTLUSOY, FUAT RIZA NOYAN SOYAK, ÇETIN SAFFET SELİM BALCISOY TANJU KAYNARSOY, ÜMİT BALCISOY, SAFFET V.HALUK DEMİRSOY, VEDAT VEDAT SAYINSOY, M.BAKI VELİ ÜNLÜSOY, HASAN YALÇIN ŞANLISOY, KADRI YAVUZ ERKİNSOY, FAHRETTIN ZÜHTÜ SARISOY, TAHİR ABDULLAH AZMİ KELEMCİSOY, FAHRETTIN NECDE AHMET CENGİZ TOKSOY, HÜSAMETTIN AHMET ÇAKIRSOY, ISMAIL ALİ SAFİ YİĞİTSOY, ABDULHALIM M.BERKAY ERCANLI, OSMAN MAİR BERK, LEON MEHMET ÖZKAN AYBERK, ALI ULVI MEHMET UFUK BERK, ORHAN MEHMET ZAFER BERKMAN, NEVZAT ZIHNI MERT BERKALP, ERGÜN MERT CANBERK, YILDIRIM METE BERKİ, OMER N. BERKHAN ÇELEN, KUTER N.BERKANT KURU, ERDOGAN NECAT İSBERK, AHMET NİHAT BERKER, FAHIR OĞUZ BERKOL, FERAMUZ OĞUZ ERKAN BERKSUN, AHMET OSMAN BERKİN AYDOĞMUŞ, HUSEYIN CAHIT OSMAN DOĞAN ERBERK, KANDEMIR OSMAN TÜREV BERKİ, MUSTAFA AYDIN ÖMER BERK, ALI IHSAN ÖZKAN BERKAN, ALI SUAT SAVAŞ AYBERK, HUSEYIN ŞAMİL GÖKBERK, FIKRET ŞEVKİ BERK BABİLA TURAN K. BERKİ, AKIF GUNEY VOLKAN GÜDEBERK, SABRI YAMAÇ BERKİ, SAMI YILDIRIM BERKOL, SELIM ZEKİ BERK, RIFAT AHMET BERK AKYÜZ, M.VAHDETTIN AHMET BERKER, SIRET AHMET HİLMİ BERK, NAIM AHMET VAKUR BERKER, HALUK BÜLENT 175 ALİ BERK ÇAVUŞOĞLU, NURİ ÖNDER ALİ FAHİR BERKER, MURTAZA NIHAT ALİ FUAT KALYONCU, BERKI Ö. ALİ KAAN BERKKAN, OKTAY ARGUN BERKER, AZIZ ARİF BİRDİNÇ, BERKI AYKAN CANBERK, MUSTAFA BARKIN BERK, GÜVEN BEDİİ BERKTİN, M.VECDI BEHZAT BERKİN SALANCI, M.NEVZAT BERK ALPAY, KADİR BERK APAK, MEHMET BERK ARBİL, EROL BERK CANTİMUR, MEMET BERK HAMİT EKŞİOĞLU, UĞUR BERK TUZLACI, ERKAN BERK YÜKSEL, BİLGİN BERKANT YEKELER, KADIR BERKER TELEK, İSMAIL HAKKI BERKUT TARHAN, BERTAN C.BERKİN ARIKAN, USTUN CEMAL BERK TEMUROĞLU, YALÇIN AYTAÇ DAVUT BERKER, MOIZ EDİP ORAL BERKAY, ISMAIL HAKKI EMİN BERKOL, ALI ENGİN BERKER, FAIK ERCAN ERBERK, OSMAN DOĞAN ERGİN TANBERK, LUTFI ERGÜN BERKALP, HASAN FAHRİ BERK GÜRSEL, KONUR FUAT BERKAY ERDEM, MUZAFFER GÖKÇER BERKE, TAMER GÖKHAN BERKER, AYHAN H. ENDER BERKE, GALIP KEMAL H.BERKHAN SAVAŞÇIN, DEMIR H.MELİH BERKAY, MEHMET NACI HALDUN OSMAN BERKİN, ILHAN NAZMI İBRAHİM BERK BELLAZ, SÜLEYMAN KADİR BERK, AHMET KAMİL BERK, KENAN UĞUR BERKÖZ, TURHAN (Bu liste sadece örneklendirmek amacı ile konulmuştur. Bütün Sabetaycı Masonlar bu listede değildir. Ayrıca kullandıkları şifreli ekler sadece bunlarla sınırlı değildir. Bunların şifreleme teknikleri, sırları ve akrabalık bağlarını daha ayrıntılı öğrenmek için www.sabetayistlik.blogspot.com adresine bakılabilir.) 176