ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Transkript
ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of the Agricultural Faculty of Gaziosmanpasa University ISSN: 1300 – 2910 CİLT: 29 SAYI: 1 YIL: 2012 Sahibi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına Prof. Dr. Güngör YILMAZ Dekan YAYIN KURULU Prof. Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN Prof. Dr. Rüstem CANGİ Doç. Dr. Hikmet GÜNAL Doç. Dr. Nuray KIZILASLAN YAYIN KOMİSYONU Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN Prof. Dr. Kenan YILDIZ (Editör) Tarla Bitkileri Bölümü Bahçe Bitkileri Bölümü Prof. Dr. Ebubekir ALTUNTAŞ Biyosistem Mühendisliği Bölümü Doç. Dr. Murat SAYILI Tarım Ekonomisi Bölümü Yrd. Doç. Dr. Ekrem BUHAN Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü Doç. Dr. Rasim KOÇYİĞİT Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Yrd. Doç. Dr. Dürdane YANAR Bitki Koruma Bölümü Yrd. Doç. Dr. Arda YILDIRIM Zootekni Bölümü Yayına Hazırlayan Arş. Gör. Ahmet KINAY, Arş. Gör. Mahir ÖZKURT Editör Adresi : Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi 60250 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT Telefon : (356) 252 1616 / 2123 Faks : (356) 252 1488 E-Posta : ziraatdergi@gop.edu.tr http://ziraat.gop.edu.tr/fkdergi.asp Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60250, Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT Prof. Dr. Zeki ACAR HAKEM LİSTESİ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Cevat AYDIN Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Ayşe GÜL Ege Üniversitesi Prof. Dr. Hatice GÜLEN Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Mazhar KARA Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Saliha KIRICI Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Semiha KIZILOĞLU Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ramazan ÖZTÜRK Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Süleyman SOYLU Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. İsa TELCİ Gaziosmanpaşa Üniversitesi Prof. Dr. Halit YETİŞİR Erciyes Üniversitesi Doç. Dr. Uğur BİLGİLİ Uludağ Üniversitesi Doç. Dr. Oğuz BİLGİN Namık Kemal Üniversitesi Doç. Dr. Avni BİRİNCİ Atatürk Üniversitesi Doç. Dr. Ahmet ÇELİK Atatürk Üniversitesi Doç. Dr. Erdal DAĞISTAN Mustafa Kemal Üniversitesi Doç. Dr. Ramazan DOĞAN Uludağ Üniversitesi Doç. Dr. Ergin ERTAN Adnan Menderes Üniversitesi Doç. Dr. Erdoğan Eşref HAKKI Selçuk Üniversitesi Doç. Dr. Doğan IŞIK Erciyes Üniversitesi Doç. Dr. Diğdem KAYDAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Cevriye MERT Uludağ Üniversitesi Doç. Dr. Zeki MUT Bozok Üniversitesi Doç. Dr. İskender PARMAKSIZ Gaziosmanpaşa Üniversitesi Doç. Dr. Şemun TAYYAR Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Doç. Dr. Nihat TURSUN Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Doç. Dr. Ayşe UZMAY Ege Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hacer ÇELİK ATEŞ Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Harun HURMA Namık Kemal Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Buket KARATURHAN Ege Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Osman KILIÇ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Alpaslan KUŞVURAN Çankırı Karatekin Üniversitesi GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ YAYIN VE YAZIM KURALLARI A. YAYIN KURALLARI 1. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araştırmalar ile özgün derlemeler yayınlanır. 2. Dergide yayınlanacak makaleler Türkçe ve İngilizce yazılabilir. 3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde, “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğüne gönderilmelidir. 4. Dergiye gönderilen makaleler, değerlendirilmek üzere üç danışmana gönderilir. Danışman görüşleri doğrultusunda makalenin yayını konusunda karar verilir. 5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma yapılamaz. 6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığınca değerlendirilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır. Yayınlanmayan makaleler yazarlarına iade edilmez. 7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak üzere en fazla üç eseri basılabilir. 8. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir. 9. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz. 10. Yayınlatılmak istenen makaleler aşağıdaki posta ve/veya e-mail adresine gönderilmelidir. Posta Adresi: Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğü 60250 TOKAT E-posta adresi: ziraatdergi@gop.edu.tr B. YAZIM KURALLARI 1. Dergiye gönderilecek eser, A4 boyutundaki kağıdın tek yüzüne 11 punto Times New Roman tipi harflerle ve 1,5 satır aralıklı yazılmalıdır. Sayfa boşlukları 3’er cm olmalıdır. Makalenin her sayfası ve satırları numaralandırılmalıdır. Makale toplam 15 sayfayı geçmemelidir. 2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir. 3. Yazar ad(lar)ı açık olarak yazılmalı ve herhangi bir akademik unvan belirtilmemelidir. Adresler kelimelerin ilk harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında yazılmalıdır. 4. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç, teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır. 5. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve 1,5 aralık ile yazılmalıdır. Türkçe yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır. 6. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda, ve ark. kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ başlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir. Yararlanılan kaynak makale ise; Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım Modeline Yönelik Bir Yaklaşım.Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457. Yararlanılan kaynak kitap ise; Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme Metotları (İstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara. Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise; Ziegler, K.E. and B. Ashman, 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223. Yararlanılan kaynak bildiri ise; Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2:623-628. Anonim ise; Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara. İnternet ortamından alınmışsa; http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html olarak verilmelidir. 7. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır boşluk bırakılmalıdır. Şekil ve çizelgeler tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır. Şekil isimleri şekillerin altına, çizelge isimleri ise çizelgelerin üstüne, ilk kelimenin baş harfi büyük olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve şekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. Araştırma sonuçlarını destekleyici nitelikteki resimler 600 dpi çözünürlüğünde ”jpg” formatında olmalıdır. Renkli resimler yerine gri tonlu resimler tercih edilmelidir. İÇİNDEKİLER Sayfa No Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler……............................................ H.KIZILASLAN, A.OLGUN 1 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi... N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL 13 Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.) Çeşit ve Populasyonlarının Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi………………………...……………… S.ÇINAR 29 Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi…………………………...… İ.K.ÖZYURT, Y.EDİZER 35 Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri.... Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN 41 Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri………………………………………………………………………………… S.KESİM, E.ALTUNTAŞ 53 Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti ……………………………. İ.AVCI, M.AKAY 65 Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum) Verim ve Diğer Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi…………………………………………………………………… A.S.KIRAL, A.ÇELİK 75 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi... İ.ÇETİN, K.ESENGÜN 81 Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi……………………... E.FİLİZ 93 Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri……………………. H.ÖNEN, E.ÖZGÖZ, Z.ÖZER 99 Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim Ögelerine Etkisi……………………………………….………………………………………………… D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI 105 Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi…………………………………………………………………………………………… Y.DOĞAN, E.KENDAL 113 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29 (1), 1-12 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Halil KIZILASLAN Ahmet OLGUN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Tokat Özet: Bu çalışmanın ana amacı, Türkiye’de organik tarım ve organik tarıma verilen desteklerin incelenmesidir. Bununla birlikte, çalışmanın yan amaçları arasında, Dünya’da ve önde gelen ülkelerde organik tarımın genel yapısının verilmesi de yer almaktadır. Türkiye ile ilgili olarak 2002-2009 döneminde organik tarımın gelişimi ele alınmıştır. Ayrıca organik tarımın bölgesel dağılımı, bitkisel ve hayvansal ürün üretici sayısındaki gelişmeler, organik ürün ticareti incelenmiştir. Türkiye’de organik tarıma verilen destekler incelenirken, doğrudan ve dolaylı olarak organik tarımı etkileyen destekler ve kararlar ele alınmıştır. Sonuç olarak, Dünya’da organik tarım alanlarının ve üretici sayısının giderek arttığı, buna karşılık Türkiye’nin ise, organik tarım konusunda sahip olduğu potansiyeli yeterince kullanamadığına dikkat çekilerek bazı çözüm önerilerine yer verilmiştir. Anahtar Kelimeler: organik tarım, devlet desteği, Türkiye. Organic Agriculture and Supports Given to Organic Agriculture in Turkey Abstract: The main objective of this study, to examine the support given to organic agriculture and organic farming. However, the overall structure of organic farming in the leading countries and the world are included. Development of organic agriculture in Turkey are discussed during 2002-2009 In addition, the regional distribution of organic farming, development in the number of product producers crop and livestock, trade of organic products were investigated. Supports given to organic agriculture in Turkey were determined and supports and decisions affecting the organic farming are discussed. As a result, it is understood that number of producers and lands of organic agriculture are increasing in the world. Meanwhile, it is thought that Turkey cannot use its potential about organic agriculture sufficiently. Key Words: organic agriculture, government support ,Turkey 1. Giriş Tarım, yaşamsal faaliyetler içerisinde en vazgeçilmez olanlardan biridir. Eski dönemlerde ilkel yöntemlerle tarım yapılmakta iken, Dünya nüfusunun artması ve teknolojinin hızla gelişmesi neticesinde, tarımda aşırı oranda kimyasal girdi kullanılmış, en az girdi ile en fazla ürün alabilmek için, teknolojinin tüm olanakları tarımsal alanlarda kullanılmıştır. Organik tarım, bitkisel veya hayvansal üretimi doğanın dengesini bozmadan yapmak amacıyla uygun ekolojiler seçerek yapay kimyasal girdi kullanmadan sadece kültürel önlemler, biyolojik mücadele ve organik kökenli girdiler kullanılarak yapılan bir tarım şeklidir. Organik tarımın amacı, toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Özellikle bu yüzyılda çevre bilinci, ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular önemli ölçüde tartışılmaya başlanmıştır. Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması, dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır. Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu’nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur. Özellikle 1960’lı yıllarda başlatılan ve adına kısaca “Yeşil Devrim” denilen tarımsal üretim teknikleri ile verimde % 100’e varan artışlar sağlanmıştır. Üretimdeki bu patlama, 1 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler yüzyılın en önemli teknolojik başarılarından biri olarak kabul edilmektedir. Ancak, geleneksel üretim teknikleri ekosistemin hızlı bir şekilde bozulmasına neden olduğu için, sürdürülemeyecek bir gelişmenin de eşiğine gelinmiştir (Ak, 2004). Günümüzde bu uygulamalar doğal dengenin bozulmasına olan etkileri ve besin zinciri yoluyla insanın yanı sıra tüm canlılara ulaşabilen yaşamsal tehlike yaratma özellikleri ile sanayi ya da kentsel kirlilikler kadar dikkat çekmeye başlamıştır (Turhan, 2005). Ortaya çıkan olumsuzluklar sonucunda, tarımda doğanın dengesini bozmadan ürün kalitesini yükseltmek ve güvenilir, sağlıklı gıdalar üretmek gerekliliği anlaşılmıştır. Bu amaçla yapılan çalışmalar neticesinde “organik tarım” ortaya çıkmıştır. Küresel kirliliğin artmasıyla birlikte gerek uluslararası gerekse ulusal düzeyde organik tarıma yönelik bir takım düzenlemeler yapılmakta ve organik tarım üretimi artmaktadır (İpek ve Yaşar Çil, 2010). Bu çalışmada, Dünya’da ve Türkiye'de genel organik üretim verileri ve üretim düzeyleri ile ayrıca organik üretime verilen devlet desteklemeleri hakkında bilgiler verilmesi amaçlanmıştır. 2. DÜNYA’DA ORGANİK TARIM Günümüzde organik tarım, Dünya genelinde pazar hacmi ve tüketim talebi gittikçe artan bir sektör haline gelmektedir. Gelişmiş ülkelerin tüketici, gelişmekte olan ülkelerin ise üretici konumuna gelmeye başladıkları dikkati çekmektedir. Dünya’da organik tarım alanında her 100 üreticiden 34’ü Afrika’da, 29’u Asya’da, 19’u Latin Amerika ülkelerinde, 16’sı Avrupa’da, 1’i Kuzey Amerika ülkelerinde ve 1’i ise Avustralya’da bulunmaktadır (Şekil 1). Şekil 1. Dünya’da Organik Üreticilerin Kıtalara Göre Dağılımı (Anonim, 2009a) 2 Şekil 2’ye göre Dünya’daki organik tarım ve doğal toplama alanlarının % 35’i Okyanusya (Avustralya)’da, % 23’ü Avrupa’da, % 23’ü Güney Amerika’da, % 9’u Asya’da, % 7’si Kuzey Amerika’da ve % 3’ü is Afrika’dadır. Şekil 2. Kıtalara Göre Organik Tarım ve Doğal Toplama Alanlarının Dağılımı (Anonim, 2009a) Dünya’da sürülebilir organik tarım alanlarının % 45’inin tarla bitkilerine, % 34’ünün yem bitkilerine, % 5’inin proteince zengin tarım ürünlerine, % 5’inin sebze üretimine ve % 11’inin ise diğer bitkilere ayrılmış olduğu Şekil 3’de dikkati çekmektedir. Şekil 3. Dünya’da Sürülebilir Organik Tarım Alanlarının Kullanımı (Anonim, 2009a) Dünya’da organik olarak yetiştirilen çok yıllık bitki alanları Şekil 4’te incelendiğinde % 25 oranında kahve, % 25 oranında zeytin, % 23 oranında sert kabuklular, % 10 oranında kakao, % 9 oranında üzüm ve % 8 oranında ise diğer bitkilerin yetiştirilmiş olduğu görülmektedir. Şekil 4. Dünya’da Organik Olarak Yetiştirilen Çok Yıllık Türler (Anonim, 2009a) H.KIZILASLAN, A.OLGUN 2007-2008 döneminde Dünya’da organik tarım alanında en çok büyüyen ülke 1.229.068 hektar ile Arjantin olmuştur. Arjantin’i ise sırasıyla Falkland Adaları, İspanya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Kazakistan, Kanada, İngiltere, Almanya ve Peru izlemektedir (Şekil 5). Şekil 5. 2007-2008 Yıllarında Organik Tarımda En Çok Büyüyen Ülkeler (Anonim, 2009a) 2007 yılı itibariyle Dünya’da 141 ülkede organik tarım yapılmakta iken, 2008 yılında bu sayı 154 ülkeye ulaşmıştır. 2008 yılı sonu verilerine göre Dünya’da 35 milyon hektar alan organik standartlara göre sertifikalandırılmıştır. Geçiş dönemi rakamları da bu alana dahildir. Alan, 2007 yılı verileri ile karşılaştırıldığında 3 milyon hektar gibi ciddi bir artış göstermiştir. Büyüme en fazla Latin Amerika ve Avrupa’da görülmüştür. Organik tarım alanlarının yaklaşık üçte biri tek yıllık veya çok yıllık bitkisel üretim alanlarından, üçte ikisi ise hayvan otlatmasında da kullanılan yeşil alanlardan oluşmaktadır. Arıcılık için sertifikalandırılan alanlar dahil doğadan toplama 31,1 milyon hektar alanı oluşturmaktadır. Organik su ürünleri yetiştiriciliği ise 0,4 milyon hektar alanda yapılmaktadır. Sonuç olarak Dünya’da organik sertifika altına alınmış toplam alan 66,5 milyon hektara ulaşmış bulunmaktadır (Anonim, 2009a). Bugün organik hayvancılıkta en önemli ülkeler ABD ve Kanada olup, bu ülkelerde bazı hormonların laboratuar koşullarında insan ve hayvanlarda kanser oluşturabileceğinin saptanmasından sonra özellikle organik et ve süte olan talep artmıştır (Atasever ve Erdem, 2007). Dünya’da organik hayvancılıkta diğer önemli ülkeler ise; Avusturya, Danimarka, Almanya, İngiltere, Fransa ve Arjantin olarak sıralanabilir. AB ülkeleri içerisinde yıllık organik süt üretimi kapasitesi bakımından yıllık 300.000 tonluk üretim değeri ile Avusturya ve Danimarka’nın ilk sırayı paylaştıkları Çizelge 1’de dikkati çekmektedir.. Çizelge 1. Bazı Avrupa Birliği Ülkelerinde Yıllık Organik Süt Üretimleri (Çiçek ve Tandoğan, 2009) Ülke Organik Süt Üretimi (1000 Ton/Yıl) Avusturya 300 Danimarka 300 Fransa 80 Hollanda 60 Almanya 28.5 İngiltere 20 Çizelge 2’de bazı ülkelerde yıllık bazda hayvan başına konvansiyonel ve organik süt verim miktarları verilmiştir. Buna göre çizelgedeki ülkeler arasında, konvansiyonel ve organik süt verim miktarları birbirine en yakın ülke Almanya’dır. Danimarka ise bu konuda Almanya’dan sonra ikinci sıradadır. Ayrıca konvansiyonel ve organik süt verim miktarları arasındaki farkın en yüksek olduğu ülke ABD’dir. Çizelge 2. Bazı Ülkelerdeki Konvansiyonel ve Organik Süt Sığırı Yetiştiriciliğinde İneklerde Süt Verimi Ortalamaları (kg/yıl/inek) (Çiçek ve Tandoğan, 2009) Ülke Galler Fransa Almanya İsviçre Danimarka Kanada ABD Konvansiyonel Yetiştiricilik Organik Yetiştiricilik Fark (%) 6188 8000 5568 5674 6929 7640 8618 5326 6226 5342 5075 6355 5936 6175 -13.93 -22.18 -4.06 -10.56 -8.28 -22.30 -28.35 3 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Çizelge 3’de AB üyesi bazı ülkelerde toplam süt sığırı varlığı içindeki organik amaçlı yetiştirilen süt sığırı varlığı oranı verilmektedir. Bu oran Avusturya’da % 15, İsviçre’de % 10Danimarka’da% 7 İsveç’de % 4,3, Almanya’da % 1,2 ve Hollanda da ise% 0,5’dir. Çizelge 3. Bazı AB Ülkelerinde Sertifikalı Organik Süt Sığırlarının Toplam Sığır Varlığı İçindeki Oranı (Atasever ve Erdem, 2007) Ülke Organik süt sığırı (%) Avusturya 15 İsviçre 10 Danimarka 7 İsveç 4.3 Almanya 1.2 Hollanda 0.5 3. TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM 3.1. Türkiye’de Organik Bitkisel Üretim Türkiye’de organik tarım faaliyetleri 1986 yılında, Avrupa’daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda ve ihracata yönelik olarak, Ege Bölgesi’nden kuru üzüm ve kuru incir ihracatıyla başlamıştır (Bakırcı, 2005). Türkiye’de yıllar itibariyle organik üretim göstergeleri Çizelge 4’den incelenebilir. 20022009 yılları arası veriler incelendiğinde, toplam üretim alanı ve çiftçi sayısı verileri yıllar itibariyle artış yada azalış gösterse de, 2002 yılı baz alındığında 2009 yılında ürün sayısının yaklaşık % 41, üretici sayısının ise, yaklaşık 2,86 kat arttığı dikkati çekmektedir (Çizelge 4) Yetiştiricilik yapılan tarım alanı 2002 yılında 57.365 hektar iken, 2009 yılına gelindiğinde yaklaşık 5,68 kat artış göstererek 325.831 hektar olmuştur. Doğal toplama alanı 2002 yılında 32.462 hektar iken, 2009 yılına gelindiğinde yaklaşık 5,41 kat artarak 175.810 hektar olmuştur. Toplam üretim alanı ise 2002 yılında 89.827 hektar iken, 2009 yılına gelindiğinde yaklaşık 5,58 kat artış göstererek 501.641 hektar düzeyine ulaşmıştır. Türkiye’de, 2008 yılı verilerine göre ise toplam 14.926 organik üreticinin % 62,88’lik kısmını oluşturan 9.384 üretici tam organik sertifikaya sahip olup, % 37,12’lik kısmını oluşturan 5.542 üretici ise geçiş dönemi sertifikasına sahiptir. Mevzuata göre, tek yıllık ürünlerde 2 yıl, çok yıllık ürünlerde 3 yıl geçiş sürecine ihtiyaç vardır. Bu sürecin sonunda geçiş dönemi üreticileri organik ürün sertifikası almaya hak kazanmaktadır (Altındişli ve Aksoy, 2010). Yetiştiricilik Yapılan Alan (ha) İndeks Doğal Toplama Alanı (ha) İndeks Toplam Üretim Alanı (ha) İndeks 12.428 14.798 12.806 14.401 14.256 16.276 14.926 35.565 100,00 119,07 103,04 115,88 114,71 130,96 120,10 286,17 57.365 73.368 108.598 93.134 100.275 124.263 109.387 325.831 100,00 127,90 189,31 162,35 174,80 216,62 190,69 568,00 32.462 40.253 100.975 110.677 92.514 50.020 57.496 175.810 100,00 124,00 311,06 340,94 284,99 154,09 177,12 541,59 89.827 113.621 209.573 203.811 192.789 174.283 166.883 501.641 100,00 126,49 233,31 226,89 214,62 194,02 185,78 558,45 Çizelge 5incelendiğinde, Ege Bölgesi’nin 3.663 üretici ile ilk sırada yer aldığı dikkati çekmektedir. Hemen ardından ikinci sırada ise 1.627 üretici ile Karadeniz Bölgesi, üçüncü sırada 1.297 üretici ile Doğu Anadolu Bölgesi gelmektedir. Son sırada ise 153 üretici ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Çizelge 5 verilerine göre, Ege Bölgesi’nin 3.663 üretici ile ilk sırada yer almaktadır. 4 310.125 323.981 378.803 421.934 458.095 568.128 530.225 983.715 İndeks İndeks 100,00 119,33 116,00 136,67 135,33 134,00 164,67 141,33 Üretim Miktarı (ton) Çiftçi Sayısı 150 179 174 205 203 201 247 212 İndeks 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Ürün Sayısı Yıllar Çizelge 4. Türkiye’de Yıllar itibariyle Organik Tarım Faaliyetinin Gelişimi (Anonim, 2010a) 100,00 104,47 122,15 136,05 147,71 183,19 170,97 317,20 Hemen ardından ikinci sırada ise 1.627 üretici ile Karadeniz Bölgesi, üçüncü sırada 1.297 üretici ile Doğu Anadolu Bölgesi gelmektedir. Son sırada ise 153 üretici ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer almaktadır. Bölgelere göre organik üretim yapan üreticilerin oransal dağılımı Şekil 6’da görüldüğü gibidir. Ege Bölgesi, Türkiye’de organik tarımın ilk olarak başladığı yöre olmakla birlikte, halen H.KIZILASLAN, A.OLGUN Çizelge 5. Türkiye’de 2008 Yılı Verilerine Göre Organik Sertifikalı Üreticilerin Bölgelere Göre Dağılımı (Geçiş Süreci Hariç) (Altındişli ve Aksoy, 2010) Bölgeler Üretici Dağılım Sayısı (%) Ege Bölgesi 3.663 39,03 Karadeniz Bölgesi 1.627 17,34 Doğu Anadolu Bölgesi 1.297 13,82 İç Anadolu Bölgesi 918 9,78 Marmara Bölgesi 909 9,69 Akdeniz Bölgesi 817 8,71 Güney Doğu Anadolu Bölgesi 153 1,63 Toplam 9.384 100,00 oranla beşinci sıradadır. İç Anadolu ve Marmara Bölgeleri ise % 3’lük oranlarla son iki sırayı paylaşmaktadır. Çizelge 6 incelendiğinde, 2009 yılı itibariyle Türkiye’de 81 ilin 67’sinde organik tarım faaliyetleri çeşitli seviyelerde yürütülmekte olduğu dikkati çekmektedir. Üretim alanı olarak ele alındığında 23.597 hektar alanla en büyük organik üretim alanı Şanlıurfa’da bulunmaktadır. İzmir 23.356 hektar, Mersin 14.519 hektar organik üretim alanıyla Şanlıurfa’dan sonra en büyük alana sahip iki şehirdir (Anonim, 2009b). Şekil 7. Türkiye’de 2008 Yılı İtibariyle Bölgelere Ait Üretim Alanı Verileri (Anonim, 2009b) Şekil 6. Türkiye’de 2008 Yılı İtibariyle Bölgelere Ait Organik Üretim Yapan Üreticilerin Dağılımı organik üretim ve ihracatının önemli kalemlerin başında gelen kuru üzüm ve kuru incirin üretim merkezi olması nedenleriyle organik tarımda en önemli bölge konumundadır. Organik üreticilerinin % 39’u, organik üretim alanlarının % 29’u Ege bölgesinde yer almaktadır (Anonim, 2009b). İller bazındaki organik işletme sayılarına bakıldığında 1.156 üreticiyle İzmir’in ilk sırada yer aldığı görülmektedir. İkinci sırada ise 897 üreticiyle Aydın, üçüncü sırada ise 869 üreticiyle Manisa gelmektedir (Anonim, 2009b). Şekil 7’de gösterilen üretim alanı verileri incelendiğinde, % 29’luk oranla Ege Bölgesi’nin ilk sırada geldiği görülmektedir. İkinci sırayı % 20’lik oranla Güneydoğu Anadolu Bölgesi almaktadır. Bu bölge, organik üretim alanlarının % 20’sine sahip olmasına rağmen organik işletmelerin sadece % 1’ine sahiptir. Bölgede yer alan organik üretici başına düşen işletmelerin büyük olması böyle bir sonuç doğurmaktadır Üçüncülüğü ise, % 18’lik oranlarla Akdeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri paylaşmaktadır. Karadeniz Bölgesi % 9’luk Çizelge 6 verileri incelendiğinde, 2009 yılı itibariyle Türkiye’de 81 ilin 67’sinde organik tarım faaliyetleri çeşitli seviyelerde yürütülmekte olup üretilen ürünler kuru meyve, sebze, meyve, tarla bitkileri, tıbbi bitkiler ve hayvansal ürünlerden oluşmaktadır. Türkiye’de halen yürürlükte olan organik tarım mevzuatının temel direği “5262 Sayılı Organik Tarım Kanunu” olup, bu kanun 01.12.2004 tarihinde kabul edilmiş ve 03.12.2004 tarih, 25659 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca en son 18.08.2010 tarih, 27676 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ile T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın konu ile ilgili genelge ve genel yazılarının ise bu kanunun uygulayıcısı konumunda olduğu ifade edilebilir. Ürün çeşitliliği açısından çoğu doğadan toplanan tıbbi ve aromatik bitkiler 97 farklı ürünle ilk sırada yer alırken, sebzeler 54 ürünle 2. sırada, meyveler 53 farklı ürünle 3. sırada gelmektedir (Çizelge 7). 5 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Çizelge 6. Türkiye’de 2009 Yılı İtibariyle Organik Tarım Yapılan İller Listesi (Anonim, 2010b) Adana Çanakkale Kahramanmaraş Niğde 1 18 35 52 Adıyaman Çankırı Karaman Ordu 2 19 36 53 Afyonkarahisar Çorum Kars Osmaniye 3 20 37 54 4 5 6 Ağrı Amasya Ankara 21 22 23 Denizli Diyarbakır Düzce 38 39 40 Kastamonu Kayseri Kırıkkale 55 56 57 Rize Sakarya Samsun 7 Antalya 24 Erzincan 41 Kırklareli 58 Sinop 8 Artvin 25 Erzurum 42 Kocaeli 59 Sivas 9 Aydın 26 Eskişehir 43 Konya 60 Şanlıurfa 10 Balıkesir 27 Gaziantep 44 Kütahya 61 Tekirdağ 11 Batman 28 Giresun 45 Malatya 62 Tokat 12 Bayburt 29 Gümüşhane 46 Manisa 63 Trabzon 13 14 15 16 Bilecik 30 31 32 33 Hatay 47 48 49 50 Mardin 64 65 66 67 Van 17 Bingöl Bolu Burdur Bursa 34 Iğdır Isparta İstanbul İzmir 51 Mersin Muğla Muş Nevşehir Yalova Yozgat Zonguldak Çizelge 7. Türkiye’de 2008 Yılında Üretilen Organik Ürünlerin Ürün Gruplarına Göre Dağılımı (Altındişli ve Aksoy, 2010) Organik Geçiş Süreci Ürün Grupları Ürün Sayısı (adet) % Ürün Sayısı (adet) % Meyve 53 21,5 42 32,0 Sebze 54 21,8 34 26,0 Tarla Bitkileri 32 13,0 31 23,6 Tıbbi ve Aromatik Bitkiler 97 39,3 23 17,6 Diğer 11 4,4 1 0,8 Toplam 247 100,0 131 100,0 3.2. Türkiye’de Organik Hayvansal Üretim Türkiye’de tüketicilerin önemli bir kısmının gelir düzeyinin çok düşük olması ve henüz geleneksel üretim şekliyle üretilen hayvansal ürünlerin bile yeterince tüketilememesi nedeniyle organik hayvansal ürün talebi çok düşük düzeydedir. Türk tüketicisi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; 397 tüketiciden sadece 10’u (%2.5) organik hayvansal ürünler tüketmeyi tercih edebileceğini bildirmiştir (Çiçek ve Tandoğan, 2009). Türkiye'de ekolojik hayvancılığa ilişkin çalışmalar daha çok arıcılık üzerinde yoğunlaşmış olup, ekolojik et ve süt üretimine yönelik araştırmalar ise son zamanlarda önem kazanmaya başlamıştır (Çukur ve Saner, 2005). Türkiye’de organik hayvancılığın gelişebilmesi için yem üretiminin ekim nöbetine alınarak arttırılması ve hayvancılığa ilişkin destek programlarının planlanması gerekmektedir (Anonim, 2009b). Şekil 8 incelendiğinde 2004 – 2008 yılları 6 arasındaki 5 yıllık dönemde organik yöntemlerle hayvansal üretim yapan üretici sayısının 2008 yılı itibariyle 31 adede ulaştığı dikkati çekmektedir. Ancak 31 olan üretici sayısının Türkiye gibi hayvancılık ve tarım potansiyeli çok yüksek olan bir ülke için çok düşük bir rakam olduğu belirtilmelidir. Şekil 8. Türkiye’de 2004 - 2008 Yılları Arasında Organik Hayvancılık Yapan Üretici Sayıları (2008 Yılı Verileri) (Anonim, 2009b) Çizelge 8’de ise, illere göre hayvansal organik üretim yapan üretici sayısı verilmiştir. Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Çizelge 8. İllere Göre Hayvansal Üretim Yapan Üretici Sayıları (2008 yılı verileri) (Anonim, 2009b) İller Üretici Sayısı İller Üretici Sayısı 1- Aydın 2- Balıkesir 2 1 7- Erzurum 8- Gümüşhane 1 13 3- Bolu 4- Bursa 1 1 9- Iğdır 10- Karaman 2 1 5- Çanakkale 5 11- Kırklareli 1 6- Elazığ 1 12- Samsun 2 Türkiye, hayvan sayısı bakımından büyük bir potansiyele sahip olup, tavukçuluğun tamamına yakını, süt sığırcılığının ise bir bölümü hariç diğer hayvancılık dallarında üretim daha çok ekstansif koşullarda yapılmaktadır. Günümüzde Türkiye’de ekolojik hayvancılık yapan işletme sayısı yok denecek kadar azdır. Bununla birlikte son yıllarda Kelkit Havzasında başlatılan ekolojik süt sığırcılığı projesi Türkiye’de ekolojik hayvancılık konusunda yürütülen en büyük ulusal projedir. Ayrıca Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ise, ekolojik tarım turizmi konusunda ekolojik tarım yapan çiftliklerle birlikte örnek bir proje yürütmektedir (Ak ve Kantar, 2007). 3.3. Türkiye’de Organik Ürünlerin Ticareti Türkiye’de üretilen organik ürünlerin % 99’u ihraç edilmekte olup, bu ürünlerin yurt dışı pazarlarda sorunsuz dolaşabilmesi için alıcı ülkelerin organik tarımla ilgili standartlarına göre üretilmiş ve sertifikalandırılmış olmaları gerekmektedir. Bu nedenle Türkiye dışındaki mevcut belli başlı standartların iyi bilinmesi ve bu standartlara göre üretimin başlangıçtan itibaren yönlendirilmesi ve sertifikalandırılması, ürünlerin pazarlanmasında farklılıklarından kaynaklanacak sorunları ortadan kaldırmak açısından çok önemlidir (Avcı, 2007). İhracat tutarları incelendiğinde; ihraç edilen organik ürün değerlerinde aşırı dalgalanmaların olmadığı anlaşılmaktadır. 2003 yılında artış başlangıç yılına göre %90,7’lik artış oranı ile en üst seviyededir. Türkiye’nin 2009 yılı organik ürün ithalatı verileri Çizelge 10’da incelendiğinde, yapılan ithalatın ağırlıklı olarak AB ülkelerinden gerçekleştirildiği ve AB ülkeleri dışında Hindistan, Avustralya, Filipinler ve Çin’den organik ürün ithalatı yapıldığı anlaşılmaktadır Çizelge 9. Türkiye’de Yıllara Göre Organik Ürün İhracat Verileri (Anonim, 2010d) İndeks YIL TUTAR ($) 1998=100 1998 19.370.599 100,0 1999 24.563.892 126,8 2000 22.756.297 117,5 2001 27.242.407 140,6 2002 30.877.140 159,4 2003 36.932.995 190,7 2004 33.076.319 170,8 2005 26.230.259 135,4 2006 28.236.617 145,8 2007 29.359.321 151,6 2008 27.260.473 140,7 2009 27.504.928 142,0 Çizelge 11’de verilen bazı organik ve konvansiyonel ürünlerin perakende satış fiyatları karşılaştırıldığında, en yüksek farkın %820 düzeyinde(8.2 katlık artış) organik salça ile konvansiyonel salça fiyatları arasında olduğu göze çarpmaktadır. En düşük farkın görüldüğü organik pirinç ile konvansiyonel pirinç fiyatları arasında ise, %155.56 düzeyinde (1,55 katlık) artış görülmektedir. 3.4. Türkiye’de Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Çevre dostu organik tarımın sürdürülebilir ve tercih edilen bir tarım sistemi olarak yerleşmesi için, üreticilerin bu sisteme özendirilmesi, teşvik edilmesi, bunların yanında ayrıca konvansiyonel tarıma göre daha fazla kar elde etmelerinin sağlanması gerekmektedir. Aksi halde üreticiler bu sistemi 7 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Çizelge 10. Türkiye’de 2009 Yılı Organik Ürün İthalatı Verileri (Anonim, 2010c) Ürün Kökeni Ürün Adı Miktarı (Kg) Statüsü(O/G) (Bit./Hayv./Karışık) Ahududu Reçeli 104,3 Organik B Ahududu ve yaban mersini reçeli 549.483 Organik B Ayçiçeği Çekirdeği (iç) 375 Organik B Ayçiçek Yağı 900 Organik B Ayçiçek Yağı 7.672,8 Organik B Balmumu 1.000 Organik H Bergamot Aromalı Çay 16,5 Organik B Brüksel Kahvaltı Çayı 51 Organik B Buğday çimi (toz) 156,25 Organik B Çikolata 4.235,9 Organik K Çilek Reçeli 71 Organik B ÇİLEK REÇELİ 1.944 Organik B Dilimli hıyar turşusu 1.012,5 Organik B Dört Kırmızı Meyve Reçeli 66,6 Organik B Filter coffee medium roast organic 210 Organik B Filtre kahve 30 Organik B Hindistan Cevizi Yağı 705 Organik B Kabak Çekirdeği (iç) 150 Organik B Kahve 273 Organik B Kahve 210 Organik B Kahve 1116 Organik B Kakao Nib 500 Organik B Kayısı Reçeli 73,3 Organik B Keten Tohumu 250 Organik B Portakal Reçeli 71 Organik B Portakal ve mürver çiçeği marmelatı 2.067,12 Organik B Rokfor Peyniri 210.693 Organik H Soya unu 100.000 Organik B Sürülebilir Çikolata 811,2 Organik K Yeşil Çay 13,2 Organik B Yulaf Ezmesi 350 Organik B Zencefilli kurabiye 2.835 Organik B İthal Edilen Ülke Belçika İsveç Hollanda Hollanda Almanya Hindistan Belçika Belçika Avustralya Almanya-Hollanda Belçika İsveç İsveç Belçika İsveç İsveç Filipinler Hollanda Belçika İtalya Hollanda Filipinler Belçika Hollanda Belçika İsveç İsveç Çin Belçika Belçika Hollanda İsveç Çizelge 11. Bazı Organik ve Konvansiyonel Ürünlerin Perakende Satış Fiyatları (Anonim, 2011c) Ürün Çeşidi Dana Kıyma (Kg) Tavuk (Kg) Süt (Lt) Yoğurt (Kg) Beyaz Peynir (Kg) Tereyağı (Kg) Un (Kg) Pirinç (Kg) Makarna (Kg) Siyah Zeytin (Kg) Yumurta (30 Adet) Portakal (Kg) Elma (Kg) Salça (Kg) Havuç (Kg) Salatalık (Kg) Domates (Kg) Sivri Biber (Kg) 8 Konvansiyonel Ürün Fiyatı(TL) (1) 16,90 6,75 1,75 3,00 9,00 11,99 2,19 4,50 2,50 10,50 7,50 1,90 3,00 4,25 1,19 2,19 2,00 3,79 Organik Ürün Fiyatı(TL) (2) 56,67 36,00 4,05 11,98 21,41 55,00 4,00 7,00 10,80 32,40 24,00 5,40 5,94 34,85 4,99 6,75 7,99 14,04 Fiyat Farkı(TL) 39,77 29,25 2,30 8,98 12,41 43,01 1,81 2,50 8,30 21,90 16,50 3,50 2,94 30,60 3,80 4,56 5,99 10,25 2/1*100 335,33 533,33 231,43 399,33 237,89 458,72 182,65 155,56 432,00 308,57 320,00 284,21 198,00 820,00 419,33 308,22 399,50 370,45 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Çizelge 12. Türkiye’de Organik Ürünler İçin Yıllar İtibariyle (DGD Ödemeleri Hariç) Dekar Başına Yapılan Destekleme Miktarları (Anonim, 2011a) D.G.D. ÖDEMESİ HARİCİ DEKAR BAŞINA D.G.D. ÖDEMESİ HARİCİ DEKAR BAŞINA YIL YIL ÖDENEN DESTEKLEME TUTARI ÖDENEN DESTEKLEME TUTARI 2005 3 TL 2009 20 TL 2006 3 TL 2010 25 TL 2007 5 TL 2011 25 TL 2008 18 TL benimsemeyecek ve sürdürmeyeceklerdir. Organik tarım faaliyetlerinin devam ettirilmesini sağlamak amacıyla, Dünya’da birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de destekleme ödemesi uygulamaları başlatılmış ve halen devam etmektedir. Dolaylı olarak organik tarımda kullanılabilecek bir diğer destek “Çevre Amaçlı Tarımsal Arazilerin Korunması Programı” (ÇATAK)’tır. Bu programda çevreyi koruyan üretimi yaygınlaştırmak ve bunu gerçekleştirmek isteyen üreticilerin de desteklenmesi öngörülmüştür. İlk uygulamalar Konya-Ereğli Sazlığı, Kırşehir- Seyfe Gölü, Kayseri-Sultan Sazlığı, Isparta-Kovada Kanal Bölgesi’nde olmuş, Çanakkale, Karaman, Kahramanmaraş, Nevşehir, Niğde illeri de bu kapsama alınmıştır. Programda çevre dostu tarım teknikleri ve kültürel uygulamalara destek sağlanmaktadır. ÇATAK programının 2010 yılından itibaren Aksaray, Burdur, Mersin, Bilecik Adana, Denizli, Samsun, Sivas, Amasya, Afyon illerinde ve Konya Kapalı havzasını da içine alacak şekilde toplam 5.000 ha alanda uygulanması, daha sonraki yıllarda tüm ülkeye yaygınlaştırılması planlanmaktadır (Altındişli ve Aksoy, 2010). Bu amaçla “Çevre Amaçlı Tarımsal Arazilerin Korunmasını Tercih Eden Üreticilerin Desteklenmesine” İlişkin 2008/14268 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı 14.11.2008 tarihli ve 27054 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 2. kategori çevre dostu tarım teknikleri ve kültürel uygulamalarına 135 TL/da ödeme yapılması planlanmıştır (Anonim, 2011a). 24.02.2011 tarih, 27856 sayılı ve Karar Sayısı: 2011/1430 olan Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “2011 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar” ın 7.2. nolu maddede büyükbaş, küçükbaş hayvan, arı ve su ürünleri yetiştiriciliğinde organik tarım yapan çiftçilere hayvancılık desteklemelerine ilave olarak belirlenen organik tarım destekleme ödemesi yapılacağı ve ayrıca 7.4. nolu maddede ise organik tarım yapanlara aşağıda belirtilen miktarlarda destekleme ödemesi yapılacağı belirtilmiştir. Çizelge 13. 2011 Yılında Yapılacak Tarımsal Destekleme Tutarları (Anonim, 2011a) Sıra No Desteklemeler Destekleme Miktarı Organik Tarım (Bitkisel üretim) 25 TL/dekar 1 Organik Tarım (Hayvancılık ilave destekleme) 2 Anaç Sığır Koyun-Keçi Arı Alabalık Çipura-Levrek T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca hazırlanan ve 26 Şubat 2009 tarih, 27153 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2009/30 sayılı “Organik Tarım ve İyi Tarım Uygulamaları Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ” ile organik tarım ve iyi tarım uygulamaları destekleme çalışmalarında görev alacak kurum ve kuruluşların belirlenmesi, organik tarım 112,5 TL/baş 7,5 TL/baş 3,5 TL/ kovan 0,325 TL/kg 0,425 TL/kg ve/veya iyi tarım uygulamaları faaliyetinde bulunan çiftçilere destekleme ödenmesi ile ödemeye ilişkin usul ve esaslara ilişkin mevzuat düzenlenmiştir. Bunu takiben organik tarım yapan çiftçilerin desteklenmesine yönelik “Çiftçi Kayıt Sistemine Dahil Olan Çiftçilere Mazot, Gübre ve Toprak Analizi Destekleme ödemesi Yapılması ile Organik Tarım ve İyi Tarım 9 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Uygulamalarına Destekleme ödemesi Yapılmasına İlişkin 2010/118 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı” 26 Şubat 2010 tarih ve 27505 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca “Organik Tarım Destekleme ödemesi Yapılmasına Dair 2010/24 No’lu Tebliğ” de 20 Haziran 2010 tarih ve 27617 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu tebliğ ile organik tarım destekleme çalışmalarında görev alacak kurum ve kuruluşlar ile organik tarım faaliyetinde bulunan çiftçilere destekleme ödemesi yapılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. Türkiye’de, organik tarımın uygulanması ve geliştirilmesi, desteklemeler ve teşvikler, tüketicinin bilinçlendirilmesi, organik ürünlerin yurt içi ve yurt dışında pazarlanması, uygulamalardaki aksaklıkların tespit edilmesi ve bu konudaki stratejilerin belirlenmesi, organik tarım konusunda proje önerilerinin belirlenmesi ve araştırma önceliklerinin tespit edilmesi hususunda çalışmalarını “Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi” yürütmektedir. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca hazırlanan 2006-2020 Organik Tarım Strateji Belgesi’nde belirtilen organik tarım destekleme hedefleri şöyle sıralanmıştır: Organik tarımın gelişmesi için; ürüne ve üretime yönelik destekler, konvansiyonel tarımdan organik tarıma geçiş desteği, pazarlamaya yönelik desteklerin sağlanması ve Türkiye’de ekonomik gelişmede dezavantajlı bölgelerin belirlenerek organik üretim yapan üreticilere alan ya da üretim miktarına göre bir destekleme verilmesi, Organik tarımın çevreye sağladığı olumlu katkılarının çevre programları içerisinde ilaveten desteklenmesi, Organik tarım yapan üreticilerin, kontrol ve sertifikasyon ücretleri ile analiz ücretlerinin desteklenmesi, Üretim-tüketim zincirinde depolama, paketleme, işleme ve nakliye gibi hasat sonrası işlemlerin geliştirilmesi için teşvik ve kredilerin verilmesi, Avrupa Birliği’nde olduğu gibi Türkiye’de de organik ürünlerin pazarlanması, üreticilerin eğitimi ve danışmanlık hizmetleri üretici birlikleri tarafından yapılmalı ve üretici 10 birliğine bağlı üreticilerin desteklerden daha fazla yararlanmasının sağlanması, Organik tarım ve gıda pazarının geliştirilmesine yönelik olarak mevcut desteklerin mali düzenlemeler ile pekiştirilmesi (Anonim, 2011b). 4. SONUÇ Günümüzde Dünya nüfusu devamlı olarak artarken, mevcut doğal kaynaklar ise hızla tükenmektedir. Ayrıca küresel ısınma ve çevre kirliliği oranı artmış ve doğal denge bozulmaya başlamıştır. Bu olumsuz gelişmeler çerçevesinde, organik tarım sisteminin, çevre kirliliğini yavaşlatacak ve bozulmaya başlayan doğal dengenin yeniden kurulmasına yardımcı olacak bir tarımsal sistem olduğu düşünülmektedir. Bu sistemin uluslararası pazar hacminin her yıl artış göstermesi ile organik ürün arz ve talebinin sürekli artması, tüketici tercihlerinin ve üretici eğilimlerinin bu yöne kaydığının açık bir göstergesidir. Zira yakın bir gelecekte organik ürünlerin uluslararası ticaret hacminin yaklaşık değerinin yıllık 100 milyar $ seviyesine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bugün Dünya’da en çok organik ürün üreten ülkeler genellikle gelişmekte olan ülkeler iken, en çok organik ürün tüketen ülkeler ise, genellikle gelişmiş olan ülkelerdir. Genel olarak Türkiye’nin dünya organik tarım ürünleri pazarındaki payı çok düşüktür. Türkiye’nin yurtiçi üretimi dış pazar talebine göre şekillenmektedir. Türkiye’nin organik ihraç ürünlerinin çok az bir bölümü işlenmiş tarım ve gıda ürünüdür. İç pazar talebi, tüketici bilinçsizliği, tanıtım eksikliği, ürünlerin pahalılığı, pazarlama problemleri gibi nedenlerden dolayı sınırlıdır. Diğer taraftan iç pazarın geliştirilmesine yönelik altyapı çalışmaları, tüketici bilinçlendirme faaliyetleri vb. destek hizmetleri yeterli değildir. Türkiye’nin organik ürün üretim ve ihracat verileri incelendiğinde, sahip olduğu potansiyeli yeterince ve etkin kullanamadığı görülmektedir. Oysaki tarım için iklim ve toprak koşulları zaten elverişli olan Türkiye’nin, sahip olduğu biyolojik ve genetik çeşitliliğin de fazla olmasından dolayı, organik tarım sistemi için uygun bir ülke durumundadır. Bu durumda organik üretim H. KIZILASLAN, A. OLGUN düzeyinin çok daha fazla artırılması, bunun yanında tüketimin de daha çok teşvik edilmesi gerekmektedir. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre, 2009 yılında 501.641 hektar alanda organik tarım yapılmakta olan Türkiye’nin; hem iç pazarını, hem de uluslararası pazarları göz önünde bulundurarak, bu sektörden daha fazla söz sahibi olabilmek için yoğun çaba göstermesi, organik tarım ürünlerinde üretim artışı sağlaması ve etkin ticaret politikaları geliştirmesi gerekmektedir. Ayrıca organik tarım ürünlerinin kullanılması konusunda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi tüketicilerin bilinçlendirilmesi, organik tarım ürünlerinin rahatça satılabileceği pazarların oluşturulması ile üretim ve satış konularında ulusal stratejiler geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca devlet tarafından organik tarıma verilen destekler artırılarak üreticilerin organik tarıma dönüşümü teşvik edilmelidir. Organik tarımla ilgili devlet, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarınca araştırma, eğitim ve yayımlar yaygınlaştırılmalıdır. Bunun sonucunda ise, hem üretici gelirlerinin artacağı, hem de ülke ekonomisine önemli oranda katkı sağlanacağı düşünülmektedir. Kaynaklar Ak, İ., 2004. Ekolojik Tarım ve Hayvancılık. Süleyman Demirel Üniversitesi, 490–497 s. http://4uzbk.sdu.edu.tr/4UZBK/HBB/4UZB K_076.pdf (Erişim: 07.11.2011) Ak, İ., Kantar, F. 2007. Türkiye’de Ekolojik Hayvancılık Sürdürülebilir mi?. Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği. http://www.tusedad.org/upload/files/Ekolojik %20%20hayvanc%C4%B1l%C4%B1k%20s %C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilir%20 mi.doc (Erişim: 14.11.2011) Altındişli, A., Aksoy U. 2010. Organik Tarımın Dünya’da ve Türkiye’deki Durumu, Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi. http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/b90614 883e606d5_ek.pdf (Erişim: 14.11.2011) Anonim, 2009a. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği, http://www.eto.org.tr/dunya.html (Erişim: 15.03.2011) Anonim, 2009b. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği, http://www.eto.org.tr/turkiye.html (Erişim: 09.04.2011) Anonim, 2010a. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı http://www.tarim.gov.tr/Files/Images/organik _Tarim/2009_genelorganik_uretimverileri.do c (Erişim: 16.03.2011) Anonim, 2010b. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://www.tarim.gov.tr/Files/images/organi k_Tarim/2009yili_organik_tarimsal_uretim_ verileri.xls (Erişim: 07.03.2011) Anonim, 2010c. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://www.tarim.gov.tr/Files/Images/organi k_Tarim/2009yili_ithalat_verileri.xls (Erişim: 05.03.2011) Anonim, 2010d. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://www.tarim.gov.tr/Files/Images/organi k_Tarim/2010yillaragore_organikurun_ihrac atimiz.xls (Erişim: 08.02.2011) Anonim, 2011a. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://www.tarim.gov.tr/uretim/Organik_Tari m,org_tarim_destekler.html (Erişim: 06.03.2011) Anonim, 2011b. T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://www.tarim.gov.tr/%20uretim/Organik_ Tarim,Organiktarim_Taslak_Strateji.html (Erişim: 10.01.2011) Anonim, 2011c. Hasad Organik Ekolojik Gıda San. Tic. Ltd. Şti., http://www.hasadorganik.com/fiyat_listesi.a sp Migros Ticaret AŞ., http://www.kangurum.com.tr/kangurum3web/categoryMap.do?shopId=1 (Erişim: 11.03.2011) Atasever, S., Erdem, H. 2007. Organik Süt Sığırcılığının Genel Özellikleri Ve Türkiye’deki Uygulanabilirliği. Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2007. 22(3):337–342 http://www3.omu.edu.tr/anajas/pdf/22(3)/337 -342.pdf (Erişim: 12.11.2011) Avcı, M., 2007. Organik Tarımda Sertifikasyon Sistemi ve Belli Başlı Sertifikasyon Standartlarının Karşılaştırılması. (Yüksek Lisans Tezi), Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı. Bornova, İzmir. Bakırcı, M., 2005. Türkiye’de Organik Tarımın Geleceği ve Türkiye – Avrupa Birliği (AB) Tarım Müzakerelerine Etkisi. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Coğrafya Dergisi. Sayı:13. 67 – 83 s. İstanbul. Çiçek, H., Tandoğan, M. 2009. Organik Süt Sığırcılığında Üretim Maliyetleri ve Karlılık Açısından Bir Değerlendirme. Kafkas 11 Türkiye’de Organik Tarım ve Organik Tarıma Verilen Desteklemeler Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi 15 (1): 145–151, 2009 http://vetdergi.kafkas.edu.tr/extdocs/2009_1/ 145_151.pdf (Erişim: 14.11.2011) Çukur, F. ve Saner, G., 2005. Konvansiyonel ve Ekolojik Hayvancılık Sistemlerinin Sürdürülebilirliği ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme. Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, http://www.dergi.adu.edu.tr/ziraatdergi/sayi0 3/fcukur.pdf (Erişim: 08.11.2011) 2005; 2(1), 39 – 44 s. Aydın. İpek, S. ve Yaşar Çil, G., 2010. Uluslararası Ticari Boyutuyla Organik Tarım ve Devlet Destekleri. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, (5:1), 135 – 162 s. Çanakkale. Turhan, Ş., 2005, Tarımda Sürdürülebilirlik ve Organik Tarım. Tarım Ekonomisi Dergisi, Cilt:11 Sayı:1 İzmir. 10 12 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 13-27 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi Nuray KIZILASLAN Faruk ADIGÜZEL Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tokat Özet: Tüm örgütler gibi arı yetiştiricileri birliğinin başarısının artması için örgütsel bağlılığın yüksek düzeyde olması gerekmektedir. Örgütsel bağlılığın yüksek olması birlik üyelerinin birliklerine olan katkılarını artıracak en önemli etkenlerden biridir. Bu çalışmada Tokat İli Arı Yetiştiricileri Birliğine üye 60 kişi ile birliklerine olan örgütsel bağlılıklarını ortaya koymak için anket uygulanmıştır. Çalışma kapsamında örgütsel bağlılık unsurlarını içeren sorularla örgütsel bağlılık düzeyleri ortaya konarak sosyo-ekonomik, mesleki özellikler, örgütlenme ile ilgili özellikler arasında ilişki araştırılmıştır. Yapılan Khi-Kare analizleri sonucunda örgütsel bağlılık düzeylerinin özellikle birlik içi faaliyet ve anlayışa göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca, örgütsel bağlılık unsurları olan; örgütsel amaç ve değerleri kabullenme ve bunlara güçlü bir inanç duyma, örgütsel amaçların başarılması yönünde ekstra çaba gösterme ve örgüt üyeliğini devam ettirme yönünde güçlü bir istek duyma unsurları en güçlü grup örgüte yüksek bağlılık gösteren grup olarak belirlenmiştir. Birliğe üyelerin örgütsel bağlılıklarını artırmak için; amaç ve hedeflerin iyi belirlenmesi, katılımcılığa cesaretlendirilmesi, şeffaf bir ortam yaratılması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Örgütsel bağlılık, örgütsel bağlılık unsurları, örgütsel bağlılık düzeyi, arı yetiştiricileri birliği Analysis of Organizational Commitment of Members of Tokat Central Beekeepers Union to General Association Abstract: As other unions, union of beekeepers should have high level of organizational commitment in order to increase the success of organizations. Higher organizational commitment is one of the most important factors to increase the contributions of members to their unions. In this study, a survey was applied to 60 members of Tokat Beekeepers Union in order to demonstrate their organizational commitment. Relations between socio-economic, occupational characteristics, organizational features were researched with introducing levels of organizational commitment and questions covering elements of organizational commitment within the study. As a result of chi-square analysis, organizational commitment levels vary particularly according to the activities and understandings in the union. Moreover, the elements of organizational commitment such as acceptance of organizational goals and values and having a strong belief to them, to show an extra effort to achieve the organizational objectives and having a strong desire to carry on organizational membership are determined in the most powerful group of the organization commitment as a highest group. Well-determination of goals and objectives, encouragement for participation, creation of a transparent environment are required to increase organizational commitment of the union members. Keywords: Organizational commitment, elements of organizational commitment, level of organizational commitment, union of beekeepers 1. Giriş Bir kamu ya da özel kuruluş, kooperatif, dernek, vakıf gibi örgütlerde çalışanların, kurumlarına bağlılıkları ürettikleri mal ve hizmetlerin kalitesinde, verimliliğinde ve etkinliğinde büyük bir öneme sahiptir. İnsan faktörü örgütün etkin bir şekilde yürütülmesinde en önemli unsurlardandır. İnsanın örgüte bağlılığı, örgütün amaç ve değerlerini benimseme; örgütle ilgili her konuda çalışmaya gönüllü olma; örgüt yönetimine ve faaliyetlerine katılma; örgüt için yaratıcı ve yenilikçi bir tavır sergileme ve son olarak da örgütün bir üyesi olarak kalma noktasında son derece güçlü bir irade ortaya koyması, kalma isteğini sürdürmesi ile doğrudan ilişkilidir. Örgütsel bağlılık, örgütlerin varlıklarını koruma uğraşlarının hem temel etkinliklerinden hem de nihai hedeflerinden biridir. Çünkü örgütsel bağlılığı olan bireyler daha uyumlu, daha doyumlu, daha üretken olmakta, daha yüksek derecede sadakat ve sorumluluk duygusu içinde çalışmakta, örgütte daha az maliyete neden olmaktadır (Balcı, 2003). 13 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi Örgütsel bağlılık ile ilgili olarak birçok tanım bulunmaktadır. Grusky (1966), örgütsel bağlılığı bireyin örgüte olan bağının gücü olarak tanımlamıştır. İşgörenlerin işle ilgili tutumlarından biri olan örgütsel bağlılık, çalışanların örgüt amaç ve değerlerine yüksek düzeyde inanması ve kabul etmesi, örgüt amaçları için yoğun gayret sarf etme isteği; ve örgütte kalmak ve örgüt üyeliğini sürdürmek için duydukları güçlü bir arzu şeklinde tanımlanmaktadır (Mowday ve Ark., 1979,). Diğer bir tanıma göre örgütsel bağlılık, birey ve örgüt arasında algılanan uyumun bir fonksiyonu şeklinde ifade edilmektedir (Bateman and Strasser, 1984). Kiesler, Sakumura ve Salancik’e göre ise örgütsel bağlılık, bireylerin bağlılık tutumlarının sonucunda ortaya çıkan davranışsal eylemlerdir (Reichers, 1985). Balay (2000), örgütsel bağlılığı, bireyin örgütteki yatırımları, tutumsal nitelikteki bir bağlılıkla sonuçlanan davranışlara yönelimi ve örgütün amaç ve değerler sistemiyle özdeşleşmesi olarak, Özsoy (2004) ise, örgütsel bağlılığı, bireyin örgüt çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün görmesi olarak tanımlamıştır. Örgütsel bağlılık literatüründe üç farklı bağlılık unsuru bulunmaktadır. Bunlar duygusal (affective), sürekli (continuance) ve normatif (normative) bağlılıktır (Allen and Meyer, 1990). Duygusal bağlılık, insanları örgüte duygusal olarak bağlayan ve bu örgütün üyesi olmaktan dolayı memnun olmalarını sağlayan, bireysel ve örgütsel değerler arasındaki bir uzlaşmadan ortaya çıkar. Normatif bağlılık, kendini kuruma adamayı ve sadakati teşvik eden bir kültür içinde sosyalleşme sağlaması nedeniyle, kurum ve örgütlere bağlı ve sadık olma eğilimine vurgu yapar (Wiener, 1982). Sürekli bağlılık ise, örgütte çalışanın yapmış olduğu kişisel yatırımlar nedeniyle bu örgütte kalma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu yatırımlar; mesai arkadaşlarıyla yakın sosyal ilişkiler, emeklilik hakları, kıdem, kariyer ve bir örgütte uzun yıllar çalışmaktan dolayı elde edilen özel yeteneklerdir. Bundan başka bu bağlılığa başka bir yerde daha iyi iş olanakları elde etme noktasındaki belirsizlikler de katkıda bulunur. Bu üç bağlılık unsuru, çalışanları bir örgüte bağlayan ve onların ayrılma ya da kalma kararlarını etkileyen bir psikolojik durumu yansıtır (Obeng and Ugboro, 2003). Duygusal 14 bağlılığa sahip olan bir kimse örgütte kalmak istediğini, süreklilik bağlılığına sahip olan kimse örgütte kalması gerektiğini ve normatif bağlılığa sahip olan kimse ise örgütte kalmak zorunda olduğunu düşünür (Allen and Meyer, 1990). Örgütsel bağlılığın bu üç unsurunu bazı yazarlar aynı mantıksal çerçeve içinde farklı ifadelerle açıklamışlardır (Porter, Steers, Mowday, Boulian, 1974). Buna göre üç unsur; - örgütsel amaç ve değerleri kabullenme ve bunlara güçlü bir inanç duyma, - örgütsel amaçların başarılması yönünde ekstra çaba gösterme, - örgüt üyeliğini devam ettirme yönünde güçlü bir istek duyma. Buradan örgütsel bağlılığın, bireylerin örgütte kalmak istemeleri, örgütün tüm etkinliği, çıkarı ve başarısı ile kimliklenme, örgüte karşı olan sadakat tutumu ve çalıştığı örgütün başarılı olabilmesi için gösterdiği ilgi olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilginin artması örgütü de aynı düzeyde güçlendirmektedir. Çalışanları örgüte bağlayacak pek çok etmen olmakla birlikte; ücret, prim gibi maddi çıkarlar, örgütsel kültür ve liderlik, özel yaşamiş yaşamı arasındaki denge, bireysel özellikler, genel yönetim politikaları, işyerindeki eğitim ve gelişme olanakları gibi konular bu noktada önemli olmaktadır (Stum, 1999). Özellikle kırsal alanda, en önemli sorunlardan biri olan örgütlenmenin gerekliliği yıllardan beri sürekli gündemde yerini almış, ancak tam anlamıyla örgütlenme sağlanamamıştır. Örgütlü bir toplum olamama noktasında birçok faktör etkilidir. Bu faktörlerin birçoğunu içerisine alan en önemli faktör örgütsel bağlılığın zayıf olmasıdır. Güven ortamının oluşturulamaması, olumsuz geçmiş deneyimler, sürekli farklılaşan bireysel ihtiyaçlar, örgüt yönetiminde katılımcı olamama, yönetim ve yönetim kurulunun örgüt üyelerince seçilememesi, örgüt faaliyetleri ile ilgili bilgi eksikliği, örgütü bağımsız bir kurum olarak görmeme, demokratikleşmenin sağlanamaması (Kızılaslan ve ark., 1996), örgütlenmeye yönelik yayım çalışmalarının eksikliği (Kızılaslan, 1997), artan rekabet gibi nedenlerle üyeleri örgütte tutmak ve bağlılığı artırmak giderek zorlaşmaktadır. Bu da örgütün faaliyetlerini yürütememe, nitelikli işgücü N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL arzındaki yetersizlikler ve sonuçta yüksek maliyetler getirmektedir. Bu bağlamda, örgüte üye olan bireylerin örgütsel bağlılıklarının arttırılması, onların örgüte bağlanmasını etkileyecek unsurların belirlenmesi önemli hale gelmektedir. Bu çalışmada Tokat İli Arı Yetiştiricileri Birliği üyeleriyle anket çalışması yapılarak örgütsel bağlılık düzeyleri ortaya konulmuş ve örgütsel bağlılıklarına etki eden faktörler belirlenmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın amacı; Tokat İli Merkez İlçede arı yetiştiricileri birliğine üye arıcıların sosyo-ekonomik özelliklerini ve arıcılık faaliyetlerine ilişkin bilgilerini ortaya koyarak örgütsel bağlılık ile ilişkisini araştırmaktır. mevcut yönetimi tanıma durumları, birlik faaliyetlerinden haberdar olma, birlik toplantılarına katılma, birliğin eğitim faaliyetlerine katılma ve birliğin diğer üyelerini tanıma vb. gibi) ile birliğe örgütsel bağlılıkları arasında bir ilişki olup olmadığı yapılan khikare analizleri ile belirlenmiştir (Gujarati,1995; Mirer, 1995). Khi-kare testleri ile ölçülen ilişkilerin anlamlı olduğu durumlarda ise bu ilişkinin ne oranda güçlü olduğunu test etmek amacı ile Kontingenz (Coefficient of Contingency) yani bağımlılık katsayısı kullanılmıştır (Düzgüneş ve ark.,1983). Bu katsayı ilişkinin anlamlı olduğu durumlarda bağımlılığın derecesini göstermektedir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırmanın ana materyalini, Tokat İli Arı Yetiştiricileri Birliği’ne kayıtlı üyelerle yapılan anketlerden sağlanan veriler oluşturmaktadır. Birlik kayıtlarından 206 üyesinin bulunduğu öğrenilmiştir. Birliğin Merkez İlçe bazında ise 67 üyesi olduğu tespit edilmiştir. Anketin uygulanması aşamasında 7 üyenin anket yapılmasına istekli olmaması sonucunda 2011 yılı Nisan-Haziran aylarında Tokat İli Merkez İlçedeki birlik üyesi 60 arıcıdan araştırmanın materyali sağlanmıştır. Bu verilerin yanı sıra, araştırma konusu ile ilgili olarak daha önce yapılmış olan çalışmalardan da yararlanılmıştır. Üyelerin birliğe örgütsel bağlılıklarını ölçmek amacıyla üyelere örgütsel bağlılık unsurlarını içeren sorular yöneltilmiş, bu sorulara verilen cevaplar puanlanarak örgütsel bağlılık düzeyleri oluşturulmuştur. Buna ilişkin sorular ve puanları ekte verilmiştir. Örgütsel bağlılık düzeyi için düşük, orta ve yüksek bağlılık düzeyi olmak üzere üç grup oluşturulmuş ve bu düzeylere göre sosyoekonomik, mesleki özellikler; arıcılıkla ilgili faaliyetler; arıcıların örgütlenmeyle ve arıcılar birliği ile ilgili bilgileri; örgütsel bağlılık unsurları arasındaki ilişkiler irdelenmiştir. Arıcıların bazı sosyo-ekonomik ve mesleki özellikleri (yaşları, eğitim durumları, faaliyet alanları, arıcılık deneyimleri, kovan sayıları, ana arı üretme durumları, arıcılık şekli, birliğe üyelik süreleri, arıcıların diğer tarımsal örgütlere üyelik durumları, birlik yönetiminde görev alma, birlik aidatını yüksek bulma, 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1. Arıcıların Sosyo-Ekonomik Özellikleri Ankete katılan arıcıların sosyo-ekonomik özelliklerine ilişkin bilgiler Çizelge 1’de verilmiştir. Arıcıların tamamı erkektir. Ankete katılan arıcılar yaş grupları itibariyle 3 gruba ayrılmıştır. Genel itibariyle arıcıların %36.67’si 25 ve 49 yaş, %35.00’i 50 ile 59 yaş ve %28.33’ü 60 ve 74 yaş aralığındadırlar. Kişiler ortalama olarak 51.70 yaşındadırlar. Arıcıların eğitim durumları incelendiğinde, genel itibariyle kişilerin yaklaşık yarısı (%48.33) üniversite mezunu durumundadırlar. Ayrıca, genel itibariyle arıcıların %26.67’si ilkokul, %25.00’i yüksekokul, %23.33’ü lisans, %18.33’ü lise, %5.00’i ortaokul mezunu olup, %1.67’si ise okur-yazar durumdadırlar. Ankete katılan arıcıların hemen hemen tamamı evlidir. Evli olan arıcıların eşlerinin eğitim durumları incelendiğinde, genel itibariyle çoğunluğunun (%60.35) ilkokul mezunu olduğu saptanmıştır. Genel olarak arıcıların eşlerinin %8.62’si çok düşük bir düzeyde üniversite mezunu durumundadırlar. Arıcıların eşlerinin %87.93 ile büyük çoğunluğu çalışmamaktadırlar. Ankete katılan arıcılar ailelerindeki birey sayıları itibariyle üç gruba ayrılmıştır. Genel itibariyle, kişilerin yaklaşık yarısı (%46.67) kalabalık bir aile yapısına sahip olup, arıcıların %20.00’si ise çekirdek aile durumundadırlar. Genel ortalamada ailedeki birey sayısı 4.38 kişi olarak hesap edilmiştir. Örgütsel bağlılık grupları bakımından incelendiğinde ise, düşük 15 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi düzeyde örgütsel bağlılıkları olan arıcılar %52.63 ile en yüksek oranla en kalabalık aile yapısına sahip durumdadırlar. Ailelerde çalışan birey sayıları incelendiğinde genel ortalamada kişilerin %50.00’sinin ailesinde 2 ve yukarı sayıda kişinin çalıştığı belirlenmiştir. Genel ortalamada ailelerde 1.68 kişinin çalıştığı saptanmıştır. Arıcıların ailesinde başka bir tarımsal örgüte ortak aile bireyi oranı %6.67’dir. Ailelerdeki bu kişilerin %75.00’inin Tarım Kredi Kooperatifi’ne, %25.00’inin ise bir Kalkınma Kooperatifine ortak oldukları tespit edilmiştir. Yüksek düzeyde örgütsel bağlılık gösteren üyelerin aile bireylerinden herhangi birinde bir örgüte aidiyetlik olmaması dikkat çekicidir. Ankete katılan kişilerin genel itibariyle %86.67’si gibi büyük bir çoğunluğu şehirde ikamet etmelerine karşın, ancak %13.33’ü köyde yaşamaktadırlar. Köyde ikamet eden kişilerin tamamı şehirle bağlantıları olduğunu ifade etmiştir. Genel olarak birlik toplantılarına katılma (%75), şehirde evinin bulunması (%50), birlik yönetiminde bulunma (%25), şehirde çocuklarının bulunması (%25), birlik faaliyetlerine aktif katılma (%25), şehirde akrabalarının bulunması (%25) ve gelir sağladığı evinin bulunması (%12.50) gibi nedenlerle şehirle bağlantılarının olduğunu belirtmişlerdir. Üyelerden orta ve yüksek bağlılık gösterenlerin şehirle bağlantılarında birlik çalışmalarına ve toplantılarına katılma, yönetimde görevli olma gibi örgüte yönelik faaliyetlerinin de olduğu görülmektedir. Düşük örgütsel bağlılık gösteren üyelerin örgüt yönünden yalnızca birliğin toplantılarına katılmak için şehirle bağlantıları olduğu gözlemlenmiştir. Köyde yaşayan bu kişilerin genel itibariyle %50.00’sinin en yüksek oranla haftada 2-3 kez şehre gittikleri tespit edilmiştir. Kişilerin şehre gidiş nedenlerinin %62.50 ile resmi işler, %50.00 ile hastalık ve ilaç alma, %50.00 ile gıda ve giyim ihtiyaçlarını karşılama, %37.50 ile birlik faaliyetlerine katılma, %37.50 ile tarımsal ürün pazarlamak ve %37.50 ile akraba, eş, dost ziyareti olduğu belirlenirken, kişilerin %12.50’si ise belli bir amaç olmadan şehre gittiklerini söylemişlerdir. 1416 Ankete katılan arıcıların %91.67 gibi büyük çoğunluğunun belli bir sosyal güvencesinin olduğu belirlenmiştir. Bir sosyal güvenceye sahip olan arıcıların %60.00 ile emekli sandığı, %25.46 ile SSK, %7.27 ile Bağ-Kur ve %7.27 Tarım Bağ-Kur’lusu oldukları belirlenmiştir. Bu araştırmada bulunan sosyo-ekonomik özelliklerine ilişkin sonuçların paralelinde; Oliver (1990), demografik faktörlerin örgütsel bağlılık üzerindeki etkilerinin nispi olarak daha az; örgütsel ödüller ve iş değerlerinin ise, örgütsel bağlılıkla daha güçlü bir ilişki içinde olduğunu gözlemlemiştir. Bununla beraber bazı araştırmalarda; bayan personelin baylara göre (Mcclurg, 1999); daha düşük eğitimlilerin eğitimlilere göre (Allen and Meyer, 1990; Mcclurg, 1999), yaşlı personelin gençlere göre, örgütte uzun yıllar geçiren personelin yeni olanlara göre, evlilerin bekarlara göre (Benkhoff, 1997) örgüte daha fazla bağlı oldukları görülmüştür. Ancak, demografik faktörlerle örgütsel bağlılık arasındaki ilişkinin dolaylı olduğu ve (örgütsel değerlerle ödüller kontrol altına alındığında) ortadan kalktığı ifade edilmektedir (Meyer and Allen, 1991). 3.2. Arıcıların Arıcılık Faaliyetleri Ankete katılan arıcıların arıcılıkla ilgili faaliyetleri Çizelge 2’de sunulmuştur. Çizelgede görüldüğü üzere, arıcıların genel itibariyle %61.67’si sadece arıcılık faaliyeti yapmaktadır. Örgütsel bağlılık düzeyinin faaliyet alanı ile ilişkisi bulunmamıştır. Ancak, Mathieu ve Zajac (1990), örgütsel bağlılıkla faaliyet alanının doğrudan ilişkili olduğunu test etmişlerdir. Arıcılar mesleki deneyimleri itibariyle üç gruba ayrılmışlardır. Genel olarak arıcıların %40.00’ı en yüksek oranla 15 ile 29 yıl arası arıcılık deneyimine sahiptirler. Kişilerin ortalama arıcılık deneyimleri 21.10 yıl olarak hesaplanmıştır. Ayrıca tarımsal faaliyetlerdeki deneyimleri ortalama 22.91 yıl olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla tarımsal faaliyetlere başladıklarından beri arıcılık faaliyetlerine de başladıkları söylenebilir. Ankete katılan bireylerin çoğunluğu (%91.67) langstroth tipi kovan kullanmaktadır. N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL Çizelge 1. Arıcıların Sosyo-Ekonomik Özellikleri (%) Özellikler Yaş (yıl) Eğitim Durumu Medeni Durum Eşin Eğitim Durumu Eşin Çalışma Durumu Ailedeki Birey Sayısı (kişi) Çalışan Birey Sayısı (kişi) Ailede Tarımsal Örgüt Üyeliği Üye Olunan Kuruluş İkamet Yeri Şehirle Bağlantı Durumu Şehre Gidiş Sıklığı Sosyal Güvence Durumu 1. Grup (Düşük) 31.58 52.63 15.79 49.26 X2 = 5.639 Okur-yazar 0.00 İlkokul 26.32 Ortaokul 0.00 Lise 10.53 Yüksekokul 21.05 Lisans 42.10 Bekâr 5.26 Evli 94.74 Okur-yazar değil 0.00 Okur-yazar 11.11 İlkokul 50.00 Ortaokul 11.11 Lise 22.22 Yüksekokul 0.00 Lisans 5.56 Evet 11.11 Hayır 88.89 4 47.37 5-+ 52.63 Ortalama Birey Sayısı 5.00 X2 = 0.830 1 52.63 2-5 47.37 Ortalama Çalışan 1.79 Sayısı Evet 10.53 2. Grup (Orta) 32.00 32.00 36.00 52.84 P = 0.228 4.00 24.00 8.00 20.00 28.00 16.00 4.00 96.00 12.50 4.17 70.83 4.17 0.00 4.17 4.16 8.33 91.67 52.00 48.00 4.36 P = 0.660 40.00 60.00 3. Grup (Yüksek) 50.00 18.75 31.25 52.82 df = 4 0.00 31.25 6.25 25.00 25.00 12.50 0.00 100.00 0.00 18.75 56.25 6.25 6.25 0.00 12.50 18.75 81.25 62.50 37.50 3.69 df = 2 62.50 37.50 1.80 1.38 8.00 0.00 89.47 92.00 100.00 100.00 50.00 0.00 0.00 10.53 89.47 100.00 50.00 16.00 84.00 100.00 0.00 12.50 87.50 100.00 Hayır 0.00 0.00 0.00 Haftada 2-3 Kez Haftada bir 15 Günde bir Evet 0.00 0.00 100.00 89.47 100.00 0.00 0.00 96.00 0.00 50.00 50.00 87.50 Hayır 10.53 4.00 12.50 33.33 0.00 8.33 58.34 14.29 7.14 14.29 64.28 25 – 49 50 – 59 60 – 74 Yaş Ortalaması Hayır Tarım Kredi Kooperatifi Kalkınma Kooperatifi Köy Şehir Evet SSK 23.53 Bağ-Kur 17.65 Bağ-Kur (Tarım) 0.00 Emekli Sandığı 58.82 *Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir. Sosyal Güvence Şekli Kişiler sahip oldukları kovan sayıları üç grupta incelenmiştir. Genel olarak bireylerin %38.34’ü 50 ile 75 adet arası kovana sahiplerken, kişilerin %33.33’ü 49 kovandan az GENEL 36.67 35.00 28.33 51.70 1.67 26.67 5.00 18.33 25.00 23.33 3.33 96.67 5.17 10.34 60.35 6.90 8.62 1.72 6.90 12.07 87.93 53.33 46.67 4.38 50.00 50.00 1.68 6.67 93.33 75.00 25.00 13.33 86.67 100.00 0.00 50.00 12.50 37.50 91.67 8.33 25.46 7.27 7.27 60.00 sayıda kovana ve %28.33’ü ise 75’ten fazla sayıda kovana sahiptirler. Ortalama kovan sayıları 64.25 kovandır. 17 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi Birliğe üye arıcıların çoğunluğu (%68.33) ana arı yetiştirmedikleri ifade ederlerken, kişilerin %31.67’sinin ise ana arı yetiştirdiği belirlenmiştir. Arıcıların %80.00’i ana arı temininde birliğin rolünün olmadığını söylemişlerdir. Arıcıların %53.33’ü sabit arıcılık şeklinde üretim yaparlarken, %46.67’si ise gezginci arıcılık yapmaktadırlar. Örgütsel bağlılık grupları itibariyle ise; 1. gruptaki arıcıların %52.63’ü, 2. gruptakilerin %48.00’i ve 3. gruptakilerin ise %62.50’si sabit arıcılık yapmaktadırlar. Yer tespitinde birliğin rolünün olmadığını söyleyen kişilerin oranı genel olarak %98.33 olarak hesaplanmıştır. Üretim için birliğin etkisinin olduğunu ifade edenlerin tamamı birliğin yer tespitinde kiralamaya aracılık yaptığını söylemişlerdir. Üreticiler arıcılık ürünlerini çeşitli şekillerde pazarlamaktadırlar. Öyle ki, arıcıların %93.33’ü il içine, %51.67’si il dışına ve %3.33’ü ise yurt dışına ürünlerini pazarladıkları saptanmıştır. Ankete katılan arıcıların satış yerleri incelendiğinde; genel olarak %88.33’ü doğrudan tüketiciye, %16.67’si marketlere, %21.67’si toptancılara ve %1.67’si ise eş, dost, akrabaya ürün satışlarını gerçekleştirdikleri tespit edilmiştir. Örgütsel bağlılık grupları itibariyle doğrudan tüketiciye satış şekli sırasıyla %84.21, %92.00 ve %87.50 ile en yüksek oranlarla en çok tercih edilen satış şekli olarak belirlenmiştir. Arıcıların tamamına yakını (%93.33) birlik aracılığı ile ürün pazarlamadıklarını ifade ederlerken, %6.67’si ise ürünlerini birlik kanalıyla pazarladıklarını söylemişlerdir. Düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren üreticilerin hiçbiri birliği bu amaçla tercih etmemiştir. Ürünlerini birlik aracılığıyla pazarlayan üreticilerin tamamı pazarlamada kolaylık sağlaması nedeniyle birliği tercih etmektedir. Pazarlama konusunda birliği tercih etmeyen arıcılar ise ürün miktarlarının az olmasını gerekçe göstermektedir. Arıcılar birliğin arıcılık ürünlerini satın alma ya da pazar bulma konusunda yeterli düzeyde olmadığını düşünmektedirler. Öyle ki, genel olarak arıcıların (%90.00) birliği bu konuda yetersiz buldukları belirlenmiştir. Birliğin arıcılık ürünlerini değerlendirdiğini düşünen kişilerin %66.67’si birliğin sunduğu 18 fiyatı kabul ettiklerini, %50.00’si ise piyasa fiyatları ile birliğin sunduğu şartları karşılaştırarak değerlendirme yaptıklarını söylemişlerdir. Ankete katılan arıcıların üretim faaliyetleri ile ilgili olarak çeşitli sorunlarla karşılaştıkları tespit edilmiştir. Arıcılar üretimle ilgili olarak; kovanların bırakıldığı yöredeki insanların arıların çevreye zarar verdiğini düşünmeleri, arıcılar tarafından genç arı ile çalışmanın öneminin yeterince bilinmemesi, il dışından gelen gezginci arıcılardan olumsuz etkilenmeleri, konaklama yerinin bulunması ve ulaşımı konusunda sıkıntı yaşamaları, arıcılık girdilerinin pahalı olması gibi sorunlarla karşılaştıklarını ifade etmişlerdir. Üreticiler katkısız bal üretimi yaptıklarını ancak bunun tüketiciler tarafından pahalı bulunması nedeniyle yeterince tercih edilmediğinin bilinmesi, bal fiyatlarının dalgalı bir seyir izlemesi ve düşük seviyelerde olması, piyasada merdiven altı ve düşük kalite üretim yapılması nedeniyle haksız rekabete uğrama, tüketicinin kaliteli balı tanıma ve bal tüketimi konusunda yeterince bilinçli olmaması, bal satışı yapılan tüccarların balın bedelini zamanında veya hiç ödememeleri, ürünleri paketleme aşamasında standart oluşturamama, birliğin ürünlerin pazarlanması konusunda aktif olmaması, tüketicilerin arıcılara güven duymaması, il dışından gelen arıcıların ürün fiyatlarını olumsuz etkilemeleri ürünlerinin pazarlanması konusunda karşılaştıkları sorunlar olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca, ankete katılan kişilerin tarımsal ilaçlama nedeniyle sorun yaşadıkları, amatör arıcıların hastalık ve zararlıları tanımamaları nedeniyle bilinçsiz ilaçlama yaptıkları, yörede Amerikan yavru çürüklüğü hastalığının ve eşek arıları, varroa zararlısı ve ayıların sorun teşkil ettiği, gezginci arıcılardan kaynaklanan hastalıklarla karşılaştıkları tespit edilmiştir. Bunun yanında arıcıların, hastalık ve zararlılar konusunda bilgi paylaşımı için ilgili kurum ve kuruluşlarca ön ayak olunmasını, devlet tarafından arıcılara ciddi bir destekleme politikası geliştirilmesini, pazarlama başta olmak üzere örgütsel desteğin üreticilere sunulmasını, birlik yöneticilerinin yeterli tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmalarını istedikleri belirlenmiştir. N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL Çizelge 2. Arıcıların Arıcılık Faaliyetleri (%) Özellikler Sadece Arıcılık Faaliyet Alanı Mesleki Deneyim (yıl) Kullanılan Kovan Tipi Toplam Kovan Sayısı (adet) Ana Arı Yetiştirme Ana Arı Temininde Birlik Rolü Arıcılık Şekli Yer Tespitinde Birlik Rolü Ürün Pazarlama Yeri* Satış Yapılan Yer* Birlik Aracılığıyla Pazarlama Yapma Birliğin Arıcılık Ürünlerini Satın Alma ve/veya Pazar Bulma Durumu Tarım ve Arıcılık X2 = 0.052 < 15 15 – 29 30 ≥ Ortalama Deneyim X2 = 3.491 Tarımsal Faaliyetler (Ort.) Arıcılıkta Langstroth 1. Grup (Düşük) 2. Grup (Orta) 3. Grup (Yüksek) GENEL 63.16 60.00 62.50 61.67 36.84 40.00 P = 0.974 26.32 40.00 37.50 df = 2 25.00 38.33 47.36 26.32 22.89 P = 0.479 29.29 40.00 20.00 18.32 40.00 28.33 21.10 21.00 31.25 43.75 23.31 df = 4 18.67 94.74 92.00 87.50 31.67 22.91 91.67 Dadant 5.26 8.00 12.50 ≤ 49 47.37 20.00 37.50 31.58 48.00 55.42 74.68 P = 0.392 31.25 58.44 df = 4 38.34 64.25 36.00 31.25 31.67 73.68 64.00 P = 0.791 68.75 df = 2 68.33 20.00 50 – 75 Kovan Ortalaması X2 = 4.107 Evet 26.32 Hayır X2 = 0.470 8.33 33.33 Var 10.53 20.00 31.25 Yok 89.47 80.00 68.75 Gezgin Arıcılık 47.37 52.00 37.50 46.67 52.63 48.00 P = 0.660 62.50 df = 2 53.33 Sabit Arıcılık X2 = 0.830 80.00 Var 0.00 0.00 6.25 1.67 98.33 93.33 Yok 100.00 100.00 93.75 İl İçi 89.47 96.00 93.75 İl Dışı Yurt Dışı 26.32 0.00 52.00 4.00 81.25 6.25 Toptancılar 21.05 20.00 25.00 Marketler Doğrudan Tüketiciye Eş, Dost, Akraba 21.05 84.21 0.00 12.00 92.00 0.00 18.75 87.50 6.25 Evet 0.00 4.00 18.75 Hayır 100.00 96.00 81.25 Evet 0.00 0.00 37.50 Hayır 100.00 100.00 62.50 51.67 3.33 21.67 16.67 88.33 1.67 6.67 93.33 10.00 90.00 *Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir. 3.3. Arıcıların Örgütlenme Bilgileri Ankete katılan arıcıların örgütlenmeye ilişkin bilgileri Çizelge 3’de verilmiştir. Genel olarak arıcıların yaklaşık yarısının (%41.67) başka bir tarımsal kuruluşa üye olduğu belirlenmiştir. Örgütsel bağlılık grupları bakımından incelendiğinde; düşük örgütsel bağlılık gösteren arıcıların %36.84’ü, orta örgütsel bağlılık gösterenlerin %28.00’i ve yüksek örgütsel bağlılık gösterenlerin ise %68.75’i arıcılar birliği haricinde başka bir 19 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi tarımsal kuruluşa üye durumundadır. Arıcıların başka bir tarımsal kuruluşa üye olmaları ile örgütsel bağlılıkları arasında istatistiksel olarak %5 önem düzeyinde anlamlı bir ilişkinin olduğu belirlenmiş olup, bu iki değişken arasındaki ilişki için saptanan bağımlılık katsayısı 0.32 olarak hesaplanmıştır. Bu durum, yani başka örgütlere üyelik örgütsel bağlılık olgu ve bilinciyle açıklanabilir. Yüksek örgütsel bağlılık arıcıların diğer tarımsal kuruluşlara üye olmasında etkilidir. Üye olunan tarımsal kuruluşlar genel itibariyle %84.00 ile ziraat odası, %20.00 ile Tarım Kredi Kooperatifi, %8.00 ile Sulama Birliği ve %4.00 ile tarımsal kalkınma kooperatifi olarak belirlenmiştir. Arıcıların birliğe üyelikleri ortalama 5.85 yıl olarak hesaplanmıştır. Ankete katılan kişiler çeşitli nedenlerle birliğe üye olduklarını söylemişlerdir. Öyle ki, genel olarak arıcıların %75.00’i devlet desteklemelerinden faydalanma, %55.00’i ürünlerini pazarlamada kolaylık sağlayacağını düşünme, %48.00’i arıcılık girdilerini daha ucuza temin edebilme, %45.00’i teknik destek sağlama, %30.00’u birliğin ürün işleme için tesis açabilmesi, %28.33’ü arıcılık için bazı konularda zorunluluk olması ve %16.67’si ise birlik yönetiminde görev almayı isteme nedenleri ile birliğe üye olduklarını ifade etmişlerdir. Genel olarak üyelerin %36.67’si üyelik aidatını yüksek bulurlarken, örgütsel bağlılık grupları bakımından incelendiğinde ise, 1. Grup arıcıların %57.89’u, 2. Grup arıcıların %36.00’sı ve 3. Grup arıcıların ise %12.50’si üyelik aidatını yüksek bulmuşlardır. Üyelik aidatını yüksek bulan arıcıların örgütsel bağlılığı düşük düzeydedir. Arıcıların birliğin üyelik aidatını yüksek bulmaları ile örgütsel bağlılıkları arasında istatistiksel olarak %5 önem düzeyinde anlamlı bir ilişki vardır ve örgütsel bağlılığın birlik aidatını yüksek bulma ilişkisi için belirlenen bağımlılık katsayısı 0.34’tür. Bu örgütsel bağlılık grupları bakımından farklılıkların üyelik aidatında da olduğunu göstermektedir. Arıcıların genel olarak %13.33’ünün yönetimde görev aldığı belirlenmiştir. Örgütsel bağlılık gruplarına göre yönetimde görev alan arıcıların en fazla yüksek bağlılık 20 gösterenlerden olduğu görülmektedir. Genel itibariyle kişilerin %37.50’si en yüksek oranla 1 ve 4 dönem bu görevi yaptıkları, üstlenilen görev olarak ise %37.50 ile denetleme kurulu üyeliği, %37.50 ile yönetim kurulu üyeliği ve %25.00 ile başkan ya da başkan yardımcılığı görevlerini yerine getirdikleri tespit edilmiştir. Ayrıca başkan ve başkan yardımcısı olan arıcıların örgütsel bağlılığı yüksek bulunmuştur. Ankete katılan arıcıların genel itibariyle %6.67’si şu anda birlik yönetiminde bulunmaktadırlar. Arıcıların %80.00’i mevcut yönetimi tanıdığını ifade etmişlerdir. Kişilerin mevcut yönetimi tanımaları ile örgütsel bağlılıkları arasında istatistiksel olarak %10 önem düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Mevcut yönetimi ağırlıklı olarak yüksek örgütsel bağlılık gösteren arıcılar tanımaktadır. Örgütsel bağlılığın mevcut yönetimi tanıma ile ilişkisi için belirlenen bağımlılık katsayısı 0.29 olarak hesaplanmıştır. Arıcıların yaklaşık yarısı (%51.67) birliğin faaliyetlerinden haberdar olduklarını söylemişlerdir. Genel olarak bu faaliyetler içerisinde ilk sırayı %61.29 ile ana arı temini alırken, bunu %51.61 ile kredi ve teşvik sağlama, %48.39 ile arıcılık girdileri temini, %25.81 ile veterinerlik ve danışmanlık hizmetleri sağlama, %22.58 ile eğitim hizmetleri, %16.13 ile ürün değerlendirme ve pazarlama faaliyetleri izlemektedir. Arıcıların birlik faaliyetlerinden haberdar olmaları ile örgütsel bağlılıkları istatistiksel olarak %1 önem düzeyinde anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiş ve buna ilişkin bağımlılık katsayısı 0.51 olarak hesaplanmıştır. Birlik faaliyetlerinden haberdar olan arıcıların yüksek örgütsel bağlılık gösteren bireyler olduğu anlaşılmıştır. Arıcıların %58.33’ü birlik toplantılarına katıldıklarını söylemişlerdir. Örgütsel bağlılık grupları itibariyle ise sırasıyla arıcıların %26.32’si, %72.00’i ve %75.00’i birlik toplantılarına katılmaktadırlar. Arıcıların birlik toplantılarına katılmaları ile örgütsel bağlılıkları arasında istatistiksel olarak %5 önem düzeyinde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır ve bu farklılık orta ve yüksek örgütsel bağlılık gösterenlerden kaynaklanmaktadır. İlişki derecesini ölçen bağımlılık katsayısı 0.40'dır. N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL Çizelge 3. Arıcıların Örgütlenme İle İlgili Bilgileri (%) 1. Grup (Düşük) Var 36.84 Tarımsal Kuruluş Üyelik Yok 63.16 Durumu X2 = 6.932 P = 0.031 Tarım Kredi Kooperatifi 28.57 Üye Olunan Tarımsal Kalkınma Kooperatifi 14.29 Tarımsal Sulama Birliği 14.29 Kuruluşlar* Ziraat Odası 71.43 <5 57.89 5≥ 42.11 Üyelik Süresi (yıl) Ortalama Üyelik Süresi 5.42 X2 = 2.509 P = 0.285 Evet 57.89 Üyelik Aidatını Hayır 42.11 Yüksek Bulma X2 = 7.716 P = 0.021 Evet 15.79 Yönetimde Görev Alma Hayır 84.21 Durumu X2 = 1.121 P = 0.571 Başkan/Başkan Yardımcısı 0.00 Üstlenilen Denetleme Kurulu Üyesi 33.33 Görev Yönetim Kurulu Üyesi 66.67 Evet 5.26 Şu Anda Yönetimde Hayır 94.74 Olma X2 = 1.121 P = 0.543 Evet 63.16 Mevcut Yönetimi Hayır 36.84 Tanıma Durumu X2 = 5.509 P = 0.064 Evet 15.79 Birlik Faaliyetlerinden Hayır 84.21 Haberdar Olma X2 = 21.142 P = 0.000 Evet 26.32 Toplantılara Katılma Hayır 73.68 Durumu X2 = 11.763 P = 0.003 Evet 57.89 Üyelikten Hayır 42.11 Çıkmayı İsteme X2 = 25.053 P = 0.000 Evet 5.26 Eğitim Faaliyetlerine Hayır 94.74 Katılma X2 = 14.158 P = 0.001 Çok Azını 63.16 Azını 15.79 Çoğunu 15.79 Birlik Üyelerini Tanıma Durumu Tamamını 0.00 Sadece Yönetim ve Çalışanlar 5.26 X2 = 18.368 P = 0.019 *Birden fazla cevap verildiğinden, toplam %100’ü geçmektedir. Özellikler Ankete katılan arıcıların %20.00’si üyelikten çıkmayı istediklerini ifade ederlerken, bunun nedenlerinin birlik faaliyetlerinin yetersizliği (%66.67), üyelik aidatlarını yüksek bulma (%50.00), birliğin diğer üyeleri ile iletişim kuramama (%16.67) ve yönetime güven duymama (%8.33) olduğu tespit edilmiştir. Üyelikten çıkma isteğinde olan arıcıların düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösterdiği görülmektedir. Arıcıların üyelikten 2. Grup (Orta) 28.00 72.00 df = 2 14.29 0.00 14.29 85.71 44.00 56.00 5.96 36.00 64.00 df = 2 8.00 92.00 0.00 50.00 50.00 4.00 96.00 84.00 16.00 df = 2 52.00 48.00 df = 2 72.00 28.00 df = 2 4.00 96.00 df = 2 4.00 96.00 df = 2 36.00 20.00 40.00 0.00 4.00 df = 2 3. Grup (Yüksek) 68.75 31.25 CC = 0.32 18.18 0.00 0.00 90.91 31.25 68.75 6.19 df = 2 12.50 87.50 CC = 0.34 18.75 81.25 df = 2 66.67 33.33 0.00 12.50 87.50 df = 2 93.75 6.25 CC = 0.29 93.75 6.25 CC = 0.51 75.00 25.00 CC = 0.40 0.00 100.00 CC = 0.54 43.75 56.25 CC = 0.44 0.00 37.50 43.75 6.25 12.50 CC = 0.48 GENEL 41.67 58.33 20.00 4.00 8.00 84.00 45.00 55.00 5.85 36.67 63.33 13.33 86.67 25.00 37.50 37.50 6.67 93.33 80.00 20.00 51.67 48.33 58.33 41.67 20.00 80.00 15.00 85.00 35.00 23.33 33.33 1.67 6.67 çıkma istekleri ile örgütsel bağlılıkları arasında istatistiksel olarak %1 önem düzeyinde anlamlı bir ilişkinin olduğu belirlenmiş olup, bu iki değişken arasındaki ilişki için saptanan bağımlılık katsayısı 0.54 olarak hesaplanmıştır. Birliğin eğitim faaliyetlerine genel olarak arıcıların %15.00’inin katıldığı belirlenmiştir. Kişilerin birliğin eğitim faaliyetlerine katılmaları ile örgütsel bağlılıkları arasında istatistiksel olarak %5 önem düzeyinde anlamlı 21 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi bir ilişki olduğu belirlenmiş olup, bu iki değişken arasındaki ilişki için saptanan bağımlılık katsayısı 0.44’tür. Birliğin eğitim faaliyetlerine en fazla yüksek örgütsel bağlılık gösteren arıcıların katıldığı gözlemlenmektedir. Ankete katılan arıcıların birliğin diğer üyelerini tanıma durumları incelendiğinde; genel olarak arıcıların %35.00’i çok azını, %33.33’ü çoğunu, %23.33 azını ve %1.67’si ise tamamını tanıdığı ifade ederlerken, %6.67’si ise sadece yönetimi ve çalışanları tanıdıklarını belirtmişlerdir. Arıcıların birliğin diğer üyelerini tanımaları ile örgütsel bağlılıkları arasında %5 düzeyinde istatistiksel açıdan bir ilişki söz konusudur ve buna ilişkin bağımlılık katsayısı 0.48 olarak hesaplanmıştır. Örgütsel bağlılık düzeyi arttıkça birlik üyelerini tanıma artmaktadır. 3.4. Arıcıların Örgütsel Bağlılık Unsurları Örgüt ve çalışanlar arasındaki ilişkinin odağını örgütsel bağlılık oluşturmaktadır. Örgütlerin içerisinde bulunduğu, şiddetli rekabet, küçülerek büyüme, şirket evlilikleri, verimsizlik gibi pek çok problemden kurtulabilmelerinde örgütsel bağlılık hayli önem kazanmaktadır. Zira örgütler eskiden olduğundan çok daha fazla örgüt-çalışan bütünleşmesine ihtiyaç duymaktadır. Çalışanların hedef ve değerleriyle örgütün hedef ve değerlerinin bütünleşmesi, örgüt yararına gönüllü olarak fazladan çaba sarf etme ve örgüt üyeliğinin devamını isteme anlamına gelen bağlılık pek çok problemi kendiliğinden çözüme kavuşturacak ve örgütlerin rekabet ortamında bir adım öne çıkmalarına neden olacaktır (Gül, 2002). Bu bölümde örgütsel bağlılığın üç unsuru olan; örgütsel amaç ve değerleri kabullenme ve bunlara güçlü bir inanç duyma; örgütsel amaçların başarılması yönünde ekstra çaba gösterme; örgüt üyeliğini devam ettirme yönünde güçlü bir istek duyma unsurlarını içeren sorular sınıflandırılarak düşük, orta ve yüksek örgütsel bağlılık gösteren arıcılar bakımından incelenmiştir. Ankete katılan arıcıların örgütsel bağlılık unsurları Çizelge 4’de verilmiştir. Çizelgeden görüleceği üzere, mevcut yönetimin demokratik koşullarda işbaşına geldiğine inanan kişilerin oranı genel ortalamada %71.67 olarak 22 bulunmuştur. Ayrıca, yüksek düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcıların bu duruma inanma oranı (%100.00) en yüksek düzeydedir. Genel olarak arıcıların yarısı (%48.33) mevcut yönetimin üyeler arasında adaleti sağladığı ve ayırım yapmadığına inandıkları tespit edilmiştir. Düşük örgütsel bağlılık gösteren arıcıların sadece %10.53’ü bu duruma inandıklarını ifade etmişlerdir. Yönetimin üyelere olumlu tutum ve davranış sergilediğine inananların oranı %66.67 olarak saptanmıştır. Buna inananlar daha çok orta ve yüksek örgütsel bağlılık gösteren gruplardır. Ankete katılan arıcıların genel olarak %28.33’ü birliğin arıcılık problemlerine çözüm aradığını ve bulduğunu belirtirlerken, düşük örgütsel bağlılık gösteren kişilerin ise %5.26 oranında çok düşük düzeyde bu görüşe katıldıkları bulunmuştur. Arıcıların birliğin amaç ve değerlerine inananların oranı genel olarak %71.67 olarak bulunmuş, yüksek düzeyde örgütsel bağlılık gösteren kişilerin tamamının birliğin amaç ve değerlerine inandıkları tespit edilmiştir. Birliğin amaç ve değerlerini kabul etme konusunda da aynı durum söz konusudur. Birlik üyelerinin genel olarak yaklaşık yarısı (%48.33) birlik yönetiminin ve çalışanlarının arıcılık ve kooperatifçilik konularında yeterli tecrübeye sahip olduklarını düşünmektedirler. Genel olarak yönetim kurulunda alınan kararlardan haberdar olan arıcıların oranı %38.33’dür. Yüksek düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcıların %62.50’si alınan kararlardan haberdardır. Yönetim kurulunda alınan kararları genel olarak örgütsel bağlılık gösteren bireylerin %90’ı yönetimden talep etmemektedir. Bu arıcıların yönetimi çok iyi bir şekilde izleyip değerlendiremedikleri anlamını taşıyabilir. Farkındalık ancak önemli bir sorunla karşılaşıldığında ortaya çıkarsa örgütsel bağlılığın zayıflamasına yol açabilir. Arıcıların %30.00’unun çok düşük düzeylerde birliğin mali konularından haberdar oldukları saptanmıştır. Bu oran düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcılarda %5.26 iken, yüksek örgütsel bağlılığa sahip bireylerde dahi %56.25’tir. Ankete katılan üyelerin birliğin mali konularından haberdar olmamalarına paralel olarak bu konuda yönetimden herhangi N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL bir talepte de bulunmadıkları (%85.00) belirlenmiştir. Mali konularda birliğin Şeffaflık ilkesini benimsemesi örgütsel bağlılığın devamı açısından zorunlu görülmektedir. Birliğin Genel Kurul ve diğer toplantılarına katılımın genel itibariyle yüksek olduğu (%75.00) tespit edilmiştir. Birlik toplantılarında görüş beyan edenlerin oranı ise %58.33 oranındadır. Arıcıların yarısı birlik toplantılarında görüşlerinin yönetim ve diğer üyeler tarafından önemsendiğini düşünmektedirler. Önemsenmediğini düşünen üyelerin oranının da %50.00 olması daha çok düşük örgütsel bağlılık gösterenlerden kaynaklanmaktadır. Yapılan bir araştırmada çalışanların kararlara katılımına izin verme ve iş güvenliğini sağlama gibi örgütsel faktörlerin bağlılığı arttırdığı ifade edilmektedir (Moorhead and Griffin, 1992). Ankete katılan arıcıların genel olarak %71.67’si birliğin sorunlarını kendi sorunları olarak gördüklerini söylemişlerdir. Orta ve yüksek örgütsel bağlılık gösteren arıcıların oranı bu konuda daha fazladır. Arıcıların yalnızca %13.33’ü birlikle ilgili bir işte görev aldıklarını belirtmişlerdir. Arıcıların Genel Kurul ve diğer toplantılar ile kendi ihtiyaçlarını karşılama haricinde birlikte zaman geçirme durumları düşük (%13.33) düzeydedir. Düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcılarda bu oran %5.26, orta düzeyde örgütsel bağlılık gösterenlerde %4.00 olarak hesaplanmıştır. Arıcıların genel olarak %58.33’ünün birliğin diğer üyeleri ile arıcılık faaliyetleri ile ilgili sorunları paylaştıkları ve beraber çözümler geliştirmeye çalıştıkları tespit edilmiştir. Bu durum yüksek düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcılarda %87.50 ile en yüksek düzeydedir. Ankete katılan arıcıların genel olarak %80.00’inin birliğin diğer üyeleri ile arıcılık üretim ve pazarlaması (birlikte üretim yapma ve pazarlama, ana arı ihtiyacını karşılama, arıcılık girdileri alım satımı vb.) konularında birlikte çalışmayı tercih etmedikleri saptanmıştır. Arıcıların birlikte hareket etmekle arıcılık kazancını artıracaklarını düşünmedikleri (%83.33) belirlenmiştir. Birliğin üretim ve pazarlama konusunda üyeleriyle birlikte hareket etme bilincini geliştirmesi, bu noktada sorunu çözmesi gerekmektedir. Piyasaya birlik olarak daha güçlü satıcı konumunda girerek gerektiğinde riskin kaldırılması yönünde sözleşmeli üretim yaparak gelirlerinin artırılabileceği yönünde motive edilmeleri sağlanmalıdır. Arıcıların çoğunluğu (%73.33) birlikten çıkmanın kendilerine büyük zararlar vermeyeceğini düşünmektedirler. Bu oran düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcılarda %89.47 olarak hesaplanmıştır. Bireylerin %36.67’si birlik üyeliğinden ayrıldıklarında suçluluk duyabileceklerini belirtmişlerdir. Birlikle ilgili işleri yapmaktan memnun olanların oranı ise %56.67 olarak hesaplanmıştır. Birlik üyeliğini devam ettirme ve çaba gösterme konusunda arıcıların istekli (%66.67) oldukları ifade edilebilir. Yapılan bazı araştırmalarda, iş tatmini ile örgütsel bağlılık arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır (Fletcher and Williams, 1996; Ketchand and Strawser, 2001). İş tatmininin artması örgütsel bağlılıkta da bir artışa neden olmuştur (Testa, 2001). Ancak bu iki kavram arasında herhangi bir ilişkinin olmadığını söyleyenler de vardır (Yousef, 2000). Birlik üyeliğini devam ettirme ve çaba göstermelerinin yanında birliğin tasfiyesi durumunda arıcıların hareket tarzları sorulmuştur. Genel olarak arıcıların %36.67’si herhangi bir şey yapmayacağını, %56.66’sı bireysel olarak veya yönetim ve diğer ortaklarla çalışarak çözüm yolları arayacağını, %6.67’si ise bireysel veya diğer ortaklarla birlikte maddi destek sağlamaya çalışacağını ifade etmişlerdir. Düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcıların %68.42’si bu durumda herhangi bir şey yapmayacağını vurgulamışlardır. Arıcıların genel olarak %26.67’si birliğin eğitim faaliyetlerinden haberdar olduklarını belirtmişlerdir. Arıcıların %68.33’ü birlikten beklentilerinin çok azını karşıladıklarını ifade ederlerken, %16.67’si beklentilerinin çoğunu karşıladıklarını belirtmişlerdir. Ankete katılan arıcıların yaklaşık yarısının (%48.33) birliğin verdiği hizmetlerin zamanla geliştiğini düşündükleri saptanmıştır. Düşük düzeyde örgütsel bağlılık gösteren arıcılarda bu durum %15.79 ile en düşük düzeydedir. 23 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi Çizelge 4. Arıcıların Örgütsel Bağlılık Unsurları (%) Unsurlar A-Örgütsel Amaç ve Değerleri Kabullenme ve Bunlara Güçlü Bir İnanç Duyma Evet Mevcut Yönetimin Demokratik Koşullarda İş Başına Geldiğine İnanma Hayır Evet Mevcut Yönetimin Üyeler Arasında Adaleti Sağladığına ve Ayırım Yapmadığına İnanma Hayır Evet Yönetimin Üyelere Olumlu Tutum ve Davranış Sergilediğini Düşünme Hayır Evet Birliğin Arıcılık Problemlerin Çözüm Aradığını ve Bulduğunu Düşünme Hayır Evet Birliğin Amaç ve Değerlerine İnanma Hayır Evet Birliğin Amaçlarını Kabul Etme Durumu Hayır Evet Birlik Yönetiminin Yeterli Tecrübeye Sahip Olduğunu Düşünme Durumu Hayır Evet Yönetim Kurulunda Alınan Kararlardan Haberdar Olma Hayır Evet Yönetim Kurulunda Alınan Kararları Yönetimden Talep Etme Hayır Evet Birliğin Mali Durumundan Haberdar Olma Hayır Evet Birlik Mali Durumu Hakkında Yönetimden Bilgi Talep Etme Durumu Hayır B- Örgütsel Amaçların Başarılması Yönünde Ekstra Çaba Gösterme Birliğin Genel Kurul ve Diğer Toplantılarından Haberdar Olma ve Katılma Birlik Toplantılarında Görüş Beyan Etme Toplantılarda Sunulan Görüşlerin Yönetim ve Üyelerce Önemsendiğini Düşünme Birliğin Sorunlarını Kendi Sorunları Olarak Görme Durumu Birlikle İlgili Herhangi Bir İşte Görev Alma Arıcılar Birliğinde Zaman Geçirme Durumu Birliğin Diğer Üyeleri İle Sorunları Paylaşma ve Çözüm Arama Durumu Birlik Üyeleri İle Üretim ve Pazarlama Konularında Birlikte Çalışma Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır C- Örgüt Üyeliğini Devam Ettirme Yönünde Güçlü Bir İstek Duyma Birlikten Çıkmanın Kendisine Büyük Zararlar Vereceğini Düşünme Üyelikten Ayrıldığında Suçluluk Duyacağını Düşünme Durumu Birlikle İlgili İşleri Yapmaktan Memnun Olma Birlik Üyeliğini Devam Ettirmede Çaba Gösterme ve İstek Duyma Birliğin Eğitim Faaliyetlerinden Haberdar Olma Birlikten Beklentilerin Karşılanma Durumu Birliğin Verdiği Hizmetlerin Zamanla Geliştiğini Düşünme Durumu 24 Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Hiçbirini Çok Azını Çoğunu Tamamını Evet Hayır 1. Grup (Düşük) 2. Grup (Orta) 3. Grup (Yüksek) GENEL 36.84 63.16 10.53 89.47 31.58 68.42 5.26 94.74 36.84 63.16 31.58 68.42 10.53 89.47 0.00 100.00 10.53 89.47 5.26 94.74 15.79 84.21 80.00 20.00 64.00 36.00 80.00 20.00 32.00 68.00 80.00 20.00 84.00 16.00 56.00 44.00 52.00 48.00 16.00 84.00 32.00 68.00 16.00 84.00 100.00 0.00 68.75 31.25 87.50 12.50 50.00 50.00 100.00 0.00 100.00 0.00 81.25 18.75 62.50 37.50 0.00 100.00 56.25 43.75 12.50 87.50 71.67 28.33 48.33 51.67 66.67 33.33 28.33 71.67 71.67 28.33 71.67 28.33 48.33 51.67 38.33 61.67 10.00 90.00 30.00 70.00 15.00 85.00 1. Grup (Düşük) 2. Grup (Orta) 3. Grup (Yüksek) GENEL 57.89 42.11 26.32 73.68 5.26 94.74 42.11 57.89 0.00 100.00 5.26 94.74 42.11 57.89 15.79 84.21 80.00 20.00 68.00 32.00 64.00 36.00 84.00 16.00 12.00 88.00 4.00 96.00 52.00 48.00 16.00 84.00 87.50 12.50 81.25 18.75 81.25 18.75 87.50 12.50 31.25 68.75 37.50 62.50 87.50 12.50 31.25 68.75 75.00 25.00 58.33 41.67 50.00 50.00 71.67 28.33 13.33 86.67 13.33 86.67 58.33 41.67 20.00 80.00 1. Grup (Düşük) 2. Grup (Orta) 3. Grup (Yüksek) GENEL 10.53 89.47 21.05 78.95 21.05 78.95 36.84 63.16 21.05 78.95 36.84 63.16 0.00 0.00 15.79 84.21 20.00 80.00 28.00 72.00 60.00 40.00 80.00 20.00 8.00 92.00 16.00 68.00 16.00 0.00 36.00 64.00 56.25 43.75 68.75 31.25 93.75 6.25 81.25 18.75 62.50 37.50 0.00 75.00 18.75 6.25 87.50 12.50 26.67 73.33 36.67 63.33 56.67 43.33 66.67 33.33 26.67 73.33 18.33 68.33 11.67 1.67 43.33 56.67 N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL Buradan elde edilen sonuçlar, birliğe karşı yüksek düzeyde bağlılık gösteren üyelerin örgütü kabullenme, inanç duyma, başarısı için çaba gösterme, sürdürülebilirliğini sağlama yönünde istek duyma konularında daha fazla eğilimli olduklarını göstermektedir. Bu da özellikle örgütlerin başarısı, sürdürülebilir olması bakımından birliğe yalnızca üye olmak değil, önemli düzeyde bağlılığı dolayısıyla güçlü bir inanç, benimseme ve istekliliği beraberinde getirmektedir. Tüm üyelerde oluşacak bu güçlü bağlılık birliğin yaşamasında, devamlılığında, başarısında istikrarlı bir gelişim ve değişimi de yaratacaktır. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, toplulukçu kültürün etkisi altındaki insanlar örgütsel bağlılıklarını belirleyen faktörlerden etkilenmektedir. Sonuçlara göre, kişinin ailesinin kuruluştan ayrılmasını onaylayıp onaylamadığı, kuruluş içerisinde gelişen ilişkileri bozmama, çalışma grubuna ve işverenin koruyuculuğuna sadakat gösterme ve grup için kendinden fedakarlıkta bulunma (daha iyi maddi olanaklar için başka bir işyerine gitmemek) gibi grup normları kişilerin örgütsel bağlılıklarını etkilemektedir. Ayrıca Türk çalışanları belirsizlik ve değişimden fazla hoşlanmadıkları için örgütlerine bir tür süreklilik bağlılığı hissetmektedirler (Wasti, 2000). 4. SONUÇ Bu araştırmada, oluşturulan örgütsel bağlılık düzeylerinin sosyo-ekonomik özellikler, arıcılık faaliyetlerine ilişkin bilgiler, örgütlenme ve arıcılar birliği ile ilgili bilgiler ve örgütsel bağlılık unsurları ile ilişkili olup olmadığı araştırılmıştır. Yapılan analiz sonuçlarına göre, örgütsel bağlılık düzeyleri; tarımsal kuruluşlara üyelik durumu, üyelik aidatını yüksek bulma, mevcut yönetimi tanıma durumu, birlik faaliyetlerinden haberdar olma, toplantılara katılma durumu, eğitim faaliyetlerine katılma durumu, üyelikten çıkma istekleri, birlik üyelerini tanıma durumlarına göre bir farklılık göstermektedir. Örgütsel bağlılık unsurları olan; örgütsel amaç ve değerleri kabullenme ve bunlara güçlü bir inanç duyma, örgütsel amaçların başarılması yönünde ekstra çaba gösterme ve örgüt üyeliğini devam ettirme yönünde güçlü bir istek duyma unsurları en güçlü grup örgüte yüksek bağlılık gösteren grup olarak belirlenmiştir. Bu sonuç, üyelerin örgüte olan katkıların artmasında etken olan önemli faktörlerden birinin, içinde bulundukları örgütlerine karşı hissetmiş oldukları bağlılıkları olduğunu göstermektedir. Örgütsel başarıda bu çok önemlidir. Bu bağlılık birlikleri ile olumlu ilişkiler kurmalarına ve üyeliklerini daha uzun süre devam ettirmelerini beraberinde getirmektedir. Özellikle birlik başkanı ve yönetimine örgütsel bağlılığı oluşturma, sürdürme ve geliştirme yönünde önemli görevler düşmektedir. Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta insana yapılacak yatırımdır. “İnsan Kaynağı”nın, birliğin örgütsel amaçları doğrultusunda yönlendirilebilmesi için, üyelerin birlik yönetiminin demokratik ve eşit olduğunu benimsemesi ve inanması, birliğin toplantılarına katılarak düşüncelerini aktarma ve kararlarda aktif yer alma, birlik üyeleriyle beraber hareket etme, birlikte yapılan ya da yapılacak her türlü faaliyetlerle ilgili bilgi eksikliğinin giderilmesi, beklentilerin karşılanması gibi iş tatminlerini, motivasyonlarını ve örgüte bağlılıklarını artırıcı faaliyetler içerisine girilmesi gerekmektedir. Bu tür uygulamalar, kişinin birliğe yani örgütüne karşı geliştirdiği tutumda olumlu yansımalar meydana getirecektir. Kaynaklar Allen, N.J. And Meyer, J.P. 1990. The Measurement And Antecedents Of Affective, Continuance And Normative Commitment To The Organization, Journal of Occupational Psychology, Vol.63,1-18. Balay, R. 2000. Yönetici ve Öğretmenlerde Örgütsel Bağlılık, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Balcı, A. 2003. Örgütsel Sosyalleşme Kuram Strateji ve Taktikler, Ankara: Pegem A Yayıncılık. Bateman, T. S. And Strasser, S. 1984. “A Longitudinal Antecedents of Organizational Commitment”, Academy of Management Journal, Vol:27, No:1, pp. 95-112. Benkhoff, B. 1997. Disentangling organizational commitment, Personel Review, Vol. 26, No.1/2, 114-131. Düzgüneş, O., Kesici, T., Gürbüz, F., 1983. İstatistik Metotları I, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 861, Ders Kitabı: 229, Ankara. Fletcher, C. and Williams, R., 1996. Performance management, job satisfaction and organization commitment, British Journal of Management, Vol. 7, 169-179. 25 Tokat İli Merkez İlçede Arı Yetiştiricileri Birliği Üyelerinin Birliğe Örgütsel Bağlılıklarının Analizi Grusky.. 1966. “Career Mobility And Organizational Stum, David L. 1999. Workforce Commitment: Strategies Commitment”. Administrative Science Quarterly. For The New Work Order, Strategy& Leadership, Vol.10, No.4,PP.488-503. Vol. 27, Num. 1, Jan-Feb, 5-7. Gujarati, D. N. 1995. Basic Econometrics. 3rd Edition, Testa, M.R., 2001. Organizational commitment, job McGraw-Hill, Inc., New York. satisfaction, and effort in the service environment, Gül, H. 2002. “Örgütsel Bağlılık Yaklaşımlarının The Journal of Psychology, 135 (2), 226-236. Mukayesesi ve Değerlendirmesi”, Ege Academic Yousef, D.A., 2000. Organizational commitment: a Review, Cilt.2, Sayı.1, s.37-55. mediator of the relationships of leadership behavior Ketchand A.A. and Strawser, J.R., 2001. Multiple with job satisfaction and performance in a nondimensions of organizational commitment: western country, Journal of Managerial Psychology, implications for future accounting Vol. 15, No. 1, 6-28. research,Behavioral Research In Accounting, Vol. Wasti, S.A., 2000. Örgütsel bağlılığı belirleyen evrensel 13, 221-244. ve kültürel etmenler: Türk kültürüne bir bakış , Ed.: Kızılaslan, N., Gürler, A.Z., Kızılaslan, H. 1996. Zeynep AKCAN, Türkiye’de Yönetim, Liderlik ve “Türkiye’de Tarım Kredi Kooperatiflerinde İnsan Kaynakları Uygulamaları, Türk Psikologlar Kooperatif Ortak İlişkilerinin Değerlendirilmesi Derneği Yayınları, Ankara, 201-224. (Tokat İli Örneği)”. Türkiye 2. Tarım Ekonomisi Wiener, Y. 1982. Commitment İn Organization A Kongresi, 4-6 Eylül 1996, Cilt.2, Adana. Normative View, Academy Of Management Review, Kızılaslan, N. 1997. “Tokat İli Merkez İlçede Tarımsal Vol. 7, No. 3, 418-428. Kalkınma Kooperatiflerine Katılımı Etkileyen Sosyo-Ekonomik Faktörler Üzerine Bir Araştırma” EK Basılmamış Doktora Tezi, Gaziosmanpaşa Örgütsel Bağlılık İndeksi Puan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Tokat. 1- Başka bir tarımsal örgüte üye olma durumu Mathieu, J.E. ve Zajac, D.A. 1990. A Review And MetaEvet, üye 1 Analysis Of The Antecedents, Corralates And Hayır, üye değil 0 Consequences Of Organizational Commitment, 2- Birliğe kaç yıldır üye olunduğu Psychological Bullettin, vol:108, 2: 171-194. Birliğe 1 yıldan az Mcclurg, L.N., 1999. Organizational commitment in the süredir üye 0 temporary-help service industry, Journal of Applied Birliğe 2-5 yıldır üye 1 Management Studies, Vol. 8, No. 1, 5-26. Birliğe 5 yıldan daha Meyer, J.P. and Allen, N.J., 1991. A three-component fazla süre ile üye 2 conceptualization of organizational commitment, 3- Birlik tarafından alınan üye giriş ücreti ve aidatını yüksek Human Resource Management Review, Vol. 1, bulma durumu Num.1, 61-89. Evet, yüksek 0 Mirer, T. W. 1995. Economic Statistics And Hayır, yüksek değil 1 Econometrics. 3rd Edition, Prentice Hall, Inc., New 4- Birlik yönetimini tanıma durumu Jersey. Evet, tanıyor 1 Moorhead, G. and Griffin, R.W. 1992. Organizational Hayır, tanımıyor 0 behavior, Third Edition, Houghton Mifflin Comp., 5- Mevcut yönetimin demokratik koşullarda iş başına Boston. geldiğine inanma durumu Mowday, R., Steers, R. And Porter, L. 1979. “The Evet, inanıyor 1 Measurement Of Organizational Commitment, Hayır, inanmıyor 0 Journal Of Vocational Behavior, Vol.14, pp. 2246- Mevcut yönetimin üyeler arasında adaleti sağladığı ve 247. ayırım yapmadığına inanma durumu Obeng, K. and Ugboro, I. 2003. Organizational Evet, inanıyor 1 Commitment Among Public Transit Employees: An Hayır, inanmıyor 0 Assessment Study, Journal Of the Transportation 7- Birlik yöneticilerinin üyelere olumlu tutum ve Research Forum, Vol. 57, No. 2, Spring, 83-98. davranışlar sergilediklerini düşünme durumu Oliver, N. 1990. Work Rewards, Work Values And Evet, sergiliyorlar 1 Organizational Commitment In An EmployeeHayır, sergilemiyorlar 0 Owned Firm: Evidence From The U.K., Human 8- Birliğin arıcılıkla ilgili üyelerin sorunlarına çözüm Relations, Vol:43, 6: 513-526. aradığını ve/veya bulduğunu düşünme durumu Özsoy, A.S. 2004. Bir Yüksekokul Çalışanlarının Kuruma Evet, çözüm arıyorlar 1 Bağlılık Durumlarının İncelenmesi, Cilt. 6. Sayı:2. Hayır, aramıyorlar 0 S. 13-19. 9- Birliğin Genel Kurul veya diğer toplantılarından Porter, L., Steers, R., Mowday, R., Boulian, P. 1974. haberdar olma durumu “Organizational Commitment, Job Satisfaction, And Evet, haberdar 1 Turnover Among Psychiatric Technicians”, Journal Hayır, haberdar değil 0 Of Applied Psychology, Vol. 59, No 5, S. 603-609 10- Birliğin Genel Kurul ve diğer toplantılarına katılma Reichers, A. E. 1985. “A Review And durumu Reconceptualization Of Organizational Evet, toplantılara katılıyor 1 Commitment”, Academy Of Management Review, Hayır, katılmıyor 0 Vol:10, No:3, 465-476. 26 N.KIZILASLAN, F.ADIGÜZEL 11- Birliğin toplantılarında her türlü konuda görüş beyan etme durumu Evet, görüş beyan ediyor 1 Hayır, etmiyor 0 12- Birliğin sorunlarını kendi sorunu olarak görme durumu Evet, görüyor 1 Hayır, görmüyor 0 13- Toplantılarda sunulan görüş ve önerilerin yönetim ve diğer üyeler tarafından önemsendiğini düşünme durumu Evet, önemseniyor 1 Hayır, önemsenmiyor 0 14- Birlik üyeliğinden çıkmayı düşünme durumu Evet, düşünüyor 0 Hayır, düşünmüyor 1 15- Birlikten sağlanıldığı düşünülen faydalar göz önüne alındığında, üyelikten çıkmanın üyeye ve yapılan arıcılık faaliyetine büyük zararlar vereceğini düşünme durumu Evet, zarar verir 1 Hayır, zarar vermez 0 16- Üyelikten ayrıldığında suçluluk duyma durumu Evet, suçluluk duyar 1 Hayır, suçluluk duymaz 0 17- Birliğin amaç ve değerlerine inanma durumu Evet, inanıyor 1 Hayır, inanmıyor 0 18- Birliğin amaçlarını kabul etme durumu Evet, kabul ediyor 1 Hayır, kabul etmiyor 0 19- Birlik ile ilgili herhangi bir işte görev alma durumu Evet, görev alıyor 1 Hayır, görev almıyor 0 20- Birlik ile ilgili işleri yapmaktan memnun olma durumu Evet, memnun 1 Hayır, memnun değil 0 21- Birlikteki üyeliğin sürdürülmesi yönünde çaba ve isteğin olma durumu Evet, var 1 Hayır, yok 0 22- Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinin mesleki konularda ve kooperatifçilik anlamında yeterli derecede tecrübe sahibi olduğuna inanma durumu Evet, inanıyor 1 Hayır, inanmıyor 0 23- Yönetim Kurulunda alınan kararlarından bilgi sahibi olma durumu Evet, bilgi sahibi 1 Hayır, bilgi sahibi değil 0 24- Alınan kararlar konusunda bilgi edinmek için yönetimden talepte bulunma durumu Evet, talepte bulunuyor 1 Hayır, talepte bulunmuyor 0 25- Birliğin ürünlerin pazarlamasında etkin olduğunu düşünme durumu Evet, pazarlamada etkin 1 Hayır, etkin değil 0 26- Birliğin finansal zorluklar nedeniyle tasfiyesi gündeme geldiği durumda davranış tarzı Herhangi bir şey yapmam. 0 Bireysel olarak veya yönetim ve diğer ortaklarla çalışarak çözüm yolları ararım. 1 Bireysel veya diğer ortaklarla birlikte maddi destek sağlamaya çalışırım. 1 27- Birliğin kâr zarar durumu gibi mali konularda bilgi sahibi olma durumu Evet, bilgi sahibi 1 Hayır, bilgi sahibi değil 0 28- Birliğin mali konuları hakkında yönetimden bilgi talep etme durumu Evet, talep ediyor 1 Hayır, talep etmiyor 0 29- Genel Kurul başta olmak üzere yönetim tarafından yapılan toplantılar ile kendi ihtiyaçları haricinde birlikte zamanını geçirme durumu Evet, zaman geçiriyor 1 Hayır, zaman geçirmiyor 0 30- Birliğin mesleki ve kooperatifçilik konularında eğitim çalışmalarında etkin olduğunu düşünme durumu Evet, etkin 1 Hayır, etkin değil 0 31- Birliğin mesleki ve kooperatifçilik konularında yaptığı eğitim çalışmalarına katılma durumu Evet, katılıyor 1 Hayır, katılmıyor 0 32- Birliğin üyelerini ne kadarının tanındığı Çok Azını 0 Sadece Yönetim ve Çalışan 0 Azını 1 Çoğunu 2 Tamamını 3 33- Birliğin diğer üyeleri ile arıcılık faaliyetleri ile ilgili sorunları paylaşma ve beraber çözümler geliştirmeye çalışma durumu Evet, çalışıyor 1 Hayır, çalışmıyor 0 34- Birliğin diğer üyeleri ile arıcılık üretim ve pazarlaması (birlikte üretim yapma ve pazarlama, ana arı ihtiyacını karşılama, arıcılık girdileri alım satımı vb.) konularında birlikte hareket etme durumu Evet, birlikte hareket ediyor 1 Hayır, hareket etmiyor 0 35- Diğer üyelerle birlikte hareket etmenin üretim kazancına etkisi Evet, birlikte hareket etmek çalışmak kazancımı artırır 1 Hayır, birlikte hareket etmek kazancımı azaltır 0 36- Birliğe üye olduktan sonra birlikten beklentilerin karşılanma durumu Hiçbiri karşılanmadı 0 Çok azı karşılandı 1 Çoğu karşılandı 2 Tamamı karşılandı 3 37- Birliğin verdiği hizmetlerde yıllar itibariyle bir gelişme olduğunu düşünme durumu Evet, gelişme oldu 1 Hayır, gelişme olmadı 0 Düşük düzeyde örgütsel bağlılık: Orta düzeyde örgütsel bağlılık: Yüksek düzeyde örgütsel bağlılık: 0 – 14 puan 15 – 24 puan 25 – 42 puan 25 27 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29 (1), 29–33 Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.) Çeşit ve Populasyonlarının Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Selahattin ÇINAR Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Adana Özet: Bu araştırma, Çukurova Bölgesinde bazı kamışsı yumak çeşit ve populasyonlarının verim ve kalite özelliklerinin belirlenmesi amacıyla 2009–2011 yılları arasında Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nde tesadüf blokları deneme desenine göre dört tekrarlamalı olarak yürütülmüştür. Araştırmada kamışsı yumağa ait üç çeşit ve iki populasyonun, kuru madde verimi, ham protein oranı, ADF, NDF, SKMO ve NYD değeri incelenmiştir. Araştırma sonuçları, Eta ve Hykor çeşitlerinin bölge için uygun çeşitler olduğunu, bu çeşitlerin bölgede mera tesislerinde kullanılabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Kamışsı yumak, verim, kalite Determination of Yield and Quality Characteristics of Some Cultivars and Populations of Tall Fescue (Festuca arundinaceae Schreb.) in Çukurova Region Abstract: This study was conducted to determine the yield and quality characteristics of some tall fescue cultivars and populations during the years of 2009-2011 at the East Mediterranean Agricultural Research Institute. The field experiment was arranged in a randomized complete block design with four replications. In the research, dry matter yields, contents of crude protein, ADF, NDF and DDM as well as RFV of three cultivars and two populations of tall fescue were studied. It was concluded that Eta and Hykor cultivars could be used successfully in the pasture establishment under Çukurova Conditions. Keywords: Tall fescue, yield, quality 1.Giriş Bugün hayvancılığımızın en önemli sorunlarından birini yem üretimi konusu oluşturmaktadır. Tarımsal kaynaklarımız incelendiğinde üretim kaynakları içinde hayvan yemi olarak çayır-meralarımızın çok büyük önem taşıdığı, dolayısıyla hayvancılığımızın esas itibariyle doğal meralara dayalı bir hayvancılık olduğu ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz yüzeyinin 14.6 mil.ha’ını (TUİK, 2011) kaplayan ve hayvan varlığımızın yem ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan bu doğal kaynaklarımız, yüzyıllardan beri sürdürülen her türlü teknikten uzak bir kullanım sonucu dejenere olmuş ve verimleri azalmıştır. Uygun olmayan kullanımlar sonucunda büyük çoğunluğu bozulan ülkemiz meralarının verim potansiyelleri ve üretilen otun kalitesi düşmüştür (Gökkuş, 1991). Ülkemiz meralarında olduğu gibi, bölgedeki meraların kullanımında da herhangi bir amenajman ilkesine uyulmaması; kontrolsüz, erken, geç ve ağır şekilde otlatılan bu alanların bozulmasına neden olmuştur (Tükel ve Hatipoğlu, 1997). Bozulan mera alanlarının ıslahında doğal tohumlama, üstten tohumlama veya yeniden mera tesisi ile başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Mera tesisinde verim ve kalitenin arttırılmasında en önemli ve öncelikli husus kullanılacak uygun bitki tür ve çeşitlerinin belirlenmesidir (Valentine, 1989). Mera tesislerinde botanik kompozisyonun esasını oluşturan buğdaygil ve baklagiller, yem açısından birbirlerini tamamlama özelliği taşımaktadırlar. Buğdaygiller karbonhidrat, baklagiller ise protein bakımından zengin olduklarından, karışımlardan elde edilen yemler, hayvanların beslenmesi açısından denge oluşturmaktadır. Buğdaygillerden kamışsı yumak (Festuca arundinaceae Schreb.), kuvvetli gelişmesi, verimliliği, geniş adaptasyon yeteneği ile iyi bir mera bitkisidir (Açıkgöz, 2001). Nemli bölgelerde iyi gelişir ve toprak neminin yeterli olması durumunda yüksek yaz sıcaklıklarında gelişme göstererek yeşil kalır, sürekli otlatmaya dayanıklıdır (Buckner, 1985). Rohweder ve Keuren (1985), kamışsı yumağın ABD’nin güney kesimlerinde kışlık meraların temel buğdaygil yembitkisi olduğunu, Evers ve ark (1993) kamışsı yumak çeşitlerinin domuz ayrığı ve çokyıllık çime göre 29 Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.) Çeşit ve Populasyonlarının Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi yaz sıcaklık ve kuraklığına daha dirençli olduğunu, Sağlamtimur ve ark., (1986), kamışsı yumak, domuz ayrığı, rodos otu ve yüksek otlak ayrığının, Taşkın (1975), Avcı (2000) ve Çınar ve ark., (2009) kamışsı yumağın Çukurova Bölgesi’nde mera tesisinde kullanılabilecek bir tür olduğunu belirtmişlerdir. Araştırma ile Çukurova Bölgesi taban koşullarında, mera tesisinde kullanılabilecek bazı kamışsı yumak çeşit ve populasyonlarının verim ve kalitelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Metot 2.1. Materyal Araştırma; 2009-2011 yılları arasında Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nde yürütülmüştür. Araştırmada kamışsı yumağın Eta, Hykor ve Fuego çeşitleri ile P1 ve P2 populasyonları incelenmiştir. Araştırmada kullanılan tohumlar Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsünden temin edilmiştir. Araştırma alanının toprakları, Seyhan nehrinin taşkınlarıyla getirilip depolanan ince tekstürlü, yaşlı nehir terası toprakları olup, arıklı serisindendir. Topoğrafyası düz ve düze yakın konumludur. AC horizonlu olan bu topraklar oldukça yüksek oranda kil ve kireç içeriğine sahiptir. Profillerinde az da olsa kireç hareketi görülmektedir. Katyon değişim kapasiteleri 23-25 me/100g. arasında değişmekte olup, bu topraklarda smektit ve kaolinit grubu kil mineralleri baskın kil tipini oluşturmaktadır. Profildeki kil miktarı % 1.25 civarındadır (Dinç ve ark, 1995). Araştırma alanından alınan toprak numunelerinde yapılan kimyasal analiz sonuçlarına göre; organik madde bakımından zayıf (%1.3), kireç yönünden zengin (% 17.6) olduğu (Madran, 1991), toprak PH’sının hafif alkali (% 7.9) tepkimeli, tuzluluk yönünden çok düşük (% 0.07) (Dinç ve ark., 1995) ve mikro elementler yönünden (Zn, Fe, Cu, ve Mn) ise bitki beslemesi açısından yeterli düzeylerde bulunduğu anlaşılmıştır (Zabunoğlu ve Karaçal, 1986). Genelde derinlere (0-20, 20-40, 40-60 cm.) inildikçe organik madde oranı ile mikro elementlerden Fe ve Mn miktarlarının azalma yönünde ( sırasıyla Fe; 4.67, 4.37, 3.26 ppm, Mn; 3.40, 3.16, 2.35 ppm), kireç ve tuz 30 yüzdeleri ile pH’nın artış yönünde bir seyir takip ettiği (sırasıyla kireç; %16.33, 17.56, 21.90, tuz; % 0.05, 0.07, 0.08) Zn ve Cu miktarlarının aynı düzeylerde kaldığı, özellikle 40-60 cm’lik toprak derinliğinde kireç birikiminin olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırma alanının iklim değerlerine göre; araştırma yıllarında ortalama sıcaklıklar ( 20.1, 19.3 °C) , uzun yıllar (1975-2010) ortalama sıcaklıklarının( 19.0°C) üzerinde seyretmiş, 2010 yılı (500.6 mm) uzun yıllar ortalamasına göre (647.1 mm) daha kurak, 2011 yılı ise (687.7 mm) uzun yıllar ortalamasına göre (647.1) daha yağışlı bir yıl olmuştur (Anonim 2011) . 2.2. Metot Deneme 4 tekrarlamalı tesadüf blokları deneme desenine göre 2009 yılı sonbaharında kurulmuştur. Ekim öncesinde deneme parsellerine 10 kg/da saf azot, 10 kg/da saf fosfor uygulanmıştır. Ekimde parsellere 2 kg/da gelecek şekilde hesaplanmıştır. Her parsel 8 sıradan oluşmuş, sıra arası 30 cm, parsel boyu 5 m. olarak tutulmuştur (Ayan ve Acar 2009). Denemede ot hasadı, parsellerdeki bitkilerde salkımların görülmeye başladığı dönemde yapılmıştır (Ayan ve Acar, 2009). Her iki deneme yılında da iki biçim alınmıştır. Kenar iki sıra ve parselin başından ve sonundan 0.5 m biçilip atıldıktan sonra kalan 8 m2’lik kısımdan kısımdan 500 g yaş ot örneği kuru madde tayini için kurutulmuştur. Her parselden alınan 500 g yeşil ot örneği 60 ºC’de sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutulmuş ve hassas terazide tartılmıştır. Bu değerlerden faydalanılarak dekara kuru madde verimleri hesaplanmıştır (Sleugh ve ark., 2000). Kuru otta ham protein, ADF ve NDF oranları, C-0904FEHay and Fresh Forage kalibrasyonu kullanılarak The Foss XDS NIRS (Near İnfrared Reflectance Spectroscopy) (Hoy ve ark., 2002) analiz cihazıyla saptanmıştır. Sindirilebilir kuru madde oranı ve nispi yem değeri (NYD), ADF ve NDF sonuçları kullanılarak Sheaffer ve ark., (1995) tarafından açıklanan aşağıdaki eşitlikten yararlanarak hesaplanmıştır. Sindirilebilir Kuru Madde Oranı (SKMO) =88.9-(0.779x%ADF) S.ÇINAR Kuru Madde Tüketimi (KMT) = 120/(%NDF) Nispi Yem Değeri = (SKMO x KMT)/1.29 Kuru madde verimleri iki yıl iki biçim, kalite özellikleri ise bir yıl (denemenin ikinci yılı) iki biçim ortalaması üzerinden yapılmıştır. Denemede saptanan kuru madde verimi, ham protein oranı, ADF, NDF SKMO ve NYD değerlerine MSTAT-C istatistik paket programından yararlanılarak varyans analizi uygulanmıştır. Varyans analizi sonuçlarına göre istatistiksel olarak önemli çıkan karakter ortalamaları Duncan (P ≤0.05), yıl ortalamaları ise LSD (P ≤0.05) testi ile karşılaştırılmıştır (Düzgüneş ve ark. 1987). 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Kuru Madde Verimi (kg/da) Kuru madde verimine uygulanan varyans analizi sonuçlarına göre, incelenen çeşit ve populasyonların kuru madde verimleri arasında istatistiki olarak önemli farklılıklar bulunmuştur. Ayrıca yıllar da kuru madde verimlerinde önemli farklılıklar oluşturmuştur. Kuru madde verimleri ve oluşan gruplar Çizelge 1’de görülmektedir. Çizelge 1’de görüldüğü üzere kuru madde verimleri birinci yılda 520.0 kg/da ile 652.3 kg/da arasında değişmiş ve bu değişim istatistikî olarak önemli bulunmuştur. Eta çeşidi ve P1 populasyonunda diğer çeşit ve populasyonlardan daha yüksek kuru madde verimi belirlenmiştir. En düşük verim ise 520,0 kg/da ile P2 populasyonundan elde edilmiştir. Denemenin ikinci yılında da çeşit/populasyonlar arasında kuru madde verimi bakımından istatistiki bir fark ortaya çıkmış ve verimler 512.0 kg/da ile 647.4 kg/da arasında değişmiştir. En yüksek verim 647.4 kg/da ile Hykor çeşidinde, en düşük verim 512.0 kg/da ile P2 populasyonunda saptanmıştır. İki yıllık ortalama kuru madde verimlerinde Eta çeşidinde diğer çeşit ve populasyonlardan istatistiki olarak daha yüksek, Fuego çeşidinde ise P2 populasyonu dışında kalan diğer çeşit ve populasyonlardan daha düşük kuru madde verimi saptanmıştır. Denemede ikinci yıl verimleri (545.2 kg/da) birinci yıl verimlerine (595.7 kg/da) göre istatistiksel olarak daha düşüktür. Biçim sayısının artışı, yüksek yaz sıcaklıkları toplam üretimi azaltmaktadır (Baytekin ve Gül, 2009). Casler ve Drolsom (1984), kamışsı yumakta kuru madde verimini 821 kg/da, Buckner (1985), lokasyonlara bağlı olarak 2601000 kg/da, Sheaffer ve Marten (1986), 705 kg/da, Read ve Walker (1992), 593 kg/da, Evers ve ark., (1993), 294-569 kg/da, Aydın ve ark., (1994), 1020.4 kg/da, Avcı (2000), 446.3 kg/da, Kuşvuran ve Tansı (2003), 702 kg/da, Çınar ve ark., (2009), Amalia çeşidinde 555.2 kg/da, Apache çeşidinde 506.8 kg/da olarak bildirmişlerdir. Verim farklılıklarının ekoloji, çeşit ve uygulama farklılıklarından kaynaklandığını söyleyebiliriz. 3.2. Ham protein Oranı, ADF, NDF, SKMO ve NYD HPO, ADF, NDF, SKMO ve NYD değerlerine uygulanan varyans analizi sonuçlarına göre incelenen çeşit/populasyonlar HPO, ADF, NDF, SKMO ve NYD değerlerinde istatistiki olarak önemli farklılıklar oluşturmuştur. Saptanan HPO, ADF, NDF, SKMO ve NYD ortalamaları ve oluşan gruplar Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2’de görüldüğü üzere ham protein oranları % 11.50-12.36 arasında değişmiştir. Bu Çizelge 1. Bazı kamışsı yumak çeşit ve populasyonlarının kuru madde verimi ortalamaları (kg/da) Yıllar Çeşit/Populasyon 2010 2011 Ortalama Eta 652.3 a* 595.9 b 624.1 a Hykor 558.1 c 647.4 a 602.7 b Fuego 607.4 b 447.5 d 527.4 d P1 640.7 a 523.3 c 582.0 c P2 520.0 d 512.0 c 516.0 d Ort. 595.7 A+ 545.2 B 570.4 *) Aynı sütün içerisinde benzer harf ile gösterilen ortalamalar P≤0.05 hata sınırları içerisinde Duncan testine göre birbirinden istatistiksel olarak farksızdır. +) Aynı satır içerisinde benzer harf ile gösterilen ortalamalar P≤0.05 hata sınırları içerisinde LSD testine göre birbirinden istatistiksel olarak farksızdır. 31 Çukurova Bölgesinde Bazı Kamışsı Yumak (Festuca arundinaceae Schreb.) Çeşit ve Populasyonlarının Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Çizelge 2. Bazı kamışsı yumak çeşit/populasyonlarının HPO, ADF, NDF, SKMO ve NYD ortalamaları Çeşit/Populasyon HPO (%) ADF (%) NDF (%) SKMO (%) NYD Eta 12.36 a* 31.7 bc 60.2 b 64.4 a 99.2 c Hykor 11.99 a 31.8 bc 59.9 b 64.4 a 100.0 a Fuego 11.50 b 32.3 ab 61.3 a 63.7 b 96.6 e P1 12.00 a 31.6 c 60.0 b 64.3 a 99.7 b P2 11.90 a 32.7 a 60.2 b 63.5 b 97.9 d Ort. 11.95 32.0 60.3 64.1 98.7 *) Aynı sütün içerisinde benzer harf ile gösterilen ortalamalar P≤0.05 hata sınırları içerisinde Duncan testine göre birbirinden istatistiksel olarak farksızdır. değişim istatistiki olarak önemli bulunmuştur. Ham protein oranı en yüksek Eta çeşidinde (%12.36), en düşük ise Fuego çeşidinde (% 11.50) saptanmıştır. ADF oranları % 31.6-32.7 arasında değişmiş ve bu değişim istatistiki olarak önemli bulunmuştur. En düşük ADF oranı % 31.6 ile P1 populasyonunda, en yüksek ADF oranı ise % 32.7 ile P2 populasyonunda belirlenmiştir. NDF oranları % 59.9-61.3 arasında değişmiştir. Fuego çeşidinde istatistiki olarak en yüksek NDF oranı saptanırken bu çeşit dışında kalan diğer çeşit ve populasyonlar aynı grup içerisinde yer almışlardır. Fuego çeşidi ve P2 populasyonu diğer çeşit ve populasyonlara göre istatistiki olarak daha düşük SKMO’ya sahiptir. SKMO, ADF oranlarından hesaplanan ve ADF oranları ile negatif ilişkide olan bir veri olmasından dolayı ADF oranları yüksek olan çeşit ve populasyonların SKMO’sı düşük olması beklenen bir sonuçtur. Hykor çeşidinin NYD oranı diğer çeşit ve populasyonların NYD’sinden istatistiki olarak daha yüksek saptanmıştır. Düşük ADF ve NDF oranları ve yüksek SKMO’dan yüksek NYD hesaplanması beklenen bir sonuçtur. Sheaffer ve Marten (1986), kamışsı yumakta HPO, NDF ve SKMO’yu sırasıyla % 13.9, % 59.6 ve % 67.1, Evers ve ark., (1993), dönemlere göre değişmekle birlikte kamışsı yumakta HPO’yu % 7.7-16.8, Aydın ve ark. (1994) kamışsı yumakta HPO’yu % 6.81, Macadam ve ark., (1997), kamışsı yumakta HPO, ADF ve NDF oranlarını sırasıyla % 13.9, % 33.0 ve % 53.9, Açıkgöz (2001), dönemlere göre değişmekle birlikte kamışsı yumakta HPO’yu % 11.8-19.3, Avcı (2000), kamışsı yumakta HPO, ADF ve NDF oranlarını sırasıyla % 11.2, % 44.1 ve % 74.3, Kuşvuran ve Tansı (2003), kamışsı yumakta HPO’yu % 15.8 olarak bildirmişlerdir. 32 Elde ettiğimiz bulgular, yukarıda belirtilen bazı bulgular ile uyumlu iken bazı bulgular ile uyumsuzluk göstermiştir. Bulgular arasındaki bu farklılığın araştırmalarda kullanılan çeşit ve populasyonların, iklim faktörleri ve biçim zamanları ve dönemlerinin farklılığından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Nitekim Linn ve Martin (1999), bitki tür ve çeşitlerinin yem kalitesi bakımından büyük değişkenlik gösterdiğini, sıcaklık, ışık ve yağış gibi çevresel faktörler ve iklim şartlarının gelişme boyunca ve hasatta kaliteyi etkileyebildiğini, Belyea ve ark. (1999), yemin içeriğinin yıllar itibariyle değiştiğini bildirmişlerdir. 4. Sonuç Sonuç olarak; en yüksek kuru madde verimi, ham protein oranı ve SKMO Eta çeşidinde, en yüksek NYD Hykor çeşidinde, en yüksek ADF oranı P2 populasyonunda ve NDF oranı ise Fuego çeşidinde saptanmıştır. Buna göre Eta ve Hykor çeşidinin bölge için uygun çeşitler olduğu, P1 populasyonunun ise bölge için ümitvar olduğu, bu çeşitlerin bölgede mera tesislerinde kullanılabileceği söylenebilir. Kaynaklar Açıkgöz, E., 2001. Yem Bitkileri. Uludağ Üni. Zir. Fak. Tarla Bit. Böl. Uludağ Üni. Basımevi, 3.baskı. Bursa. 584 s. Anonim, 2011. Meteorological data for Adana, www.wunderground.com. Avcı, M., 2000. Çukurova’da Geçici Yapay Mera Kurma Amacıyla Yetiştirilebilecek Kışlık Çok Yıllık Buğdaygil+Baklagil Yem Bitkileri Karışımlarının Saptanması (basılmamış doktora tezi). Ç.Ü.Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana Ayan, İ., ve Z. Acar, 2009. Yumak Türleri, Salkım Otu, Tilki Kuyruğu ve Kelpkuyruğu, Buğdaygil ve Diğer Familyalardan Yem Bitkileri, (Avcıoğlu, R., Hatipoğlu, R., S.ÇINAR Karadağ,Y Edit.) Cilt III. TÜGEM, Emre Basımevi, İzmir, s: 617-630 Aydın, İ., Z. Acar ve İ. Erden, 1994. Samsun Koşullarında Bazı Çokyıllık Buğdaygil Yembitkileri Üzerinde Verim ve Adaptasyon Çalışmaları. OMÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 9 (3) : 31-39 Baytekin, H. ve Gül, İ., 2009. Yem Bitkilerinde Hasat, Kuru Ot Verimi ve Depolama Yem Bitkileri, (Avcıoğlu, R., Hatipoğlu, R., Karadağ,Y Editör) Cilt III. TÜGEM, Emre Basımevi, İzmir, (2009), s: 121-141 Belyea, R., R.Rrestrepo, F.Martz, and M. Ellersieck, 1999. Effect of Year and Cutting on Equations for Estimating Net Energy of Alfalfa. Journal of Dairy Science, 82(9),1943-1949. Buckner, R.C., 1985. The Fescues. (E. Heath, F. Barns, S. Metcalfe eds.). Forages, Iowa State University Press, Iowa, s. 233-240. Casler, M.D. and Drolsom, P.N., 1984. Yield Testing Cool-Season Forage Grasses in Pure Stands v.s. Binary Mixtures with Alfalfa. Crop Scince. 24: 453-456. Çınar, S., M. Avcı, R. Hatipoğlu ve S.Kızıl Aydemir, 2009. Çukurova Bölgesinde Mera Karışımlarında Kullanılabilecek Bazı Çok Yıllık Baklagil ve Buğdaygillerin Performanslarının Belirlenmesi. Türkiye VIII. Tarla Bitkileri Kongresi, 19-22 Ekim 2009, Hatay, Cilt II: 907-910 Dinç, U., Sarı, M., Şenol, S., Kapur, S., Sayın, M., Çavuşgil, V., Derici, R., Gök, M., Aydın, M., Ekinci, H., Ağca, N. Ve Schlıchtıng, E., 1995. Çukurova Bölgesi Toprakları. Yardımcı Ders Kitabı, No 26, 2. Baskı, Ç.Ü. Zir. Fak. Adana. Düzgüneş O, Kesici T, Kavuncu O, Gürbüz F., 1987. Araştırma ve deneme metodları, Ankara Üniv. Zir. Fak. Yayınları, No: 295, Ankara. Evers, G.W., M. Gabrysch, and C.R.Tackett, 1993. Performance of Cool-Season Perennial Grasses on Poorly Drained Clay Soils. Forage Research in Texas, PR-5080, s. 6-9. Gökkuş, A., 1991. Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri Çayır Mera ve Yem Bitkileri ve Hayvancılığı Geliştirme Projesi Eğitim Semineri. 20-22 Şubat 1991, Erzurum Hoy, M.D., K.J. Moore, J.R. George and E.C.Brummer, 2002. Alfalfa yield and quality as influenced by establishment method. Agronomy Journal 94: 617-620. Kuşvuran, A. ve, V. Tansı 2003. Çukurova Koşullarında farklı buğdaygil yembitkisi biçim sıklığının bazı vejetatif ve generatif özelliklere etkisinin saptanması, Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi 18 (1): 45-54. Linn,J.G., and N.P.Martın, 1999. Forage Quality Tests And Interpretations, www.extension.umn.edu/distribution/livestock systems/ID2637.html MACADAM, J.W., WHITESIDES, R.E.,WINGER, M.B., and BUFFER S., 1997. Pasture Species for Grazing-Based Dairy Production Under Irrigation in the Intermountain West. Proceedings of the XVIII. International Grassland Congress, Canada, s. 99-100. Madran, N., 1991. Yeni Tarım Klavuzu. Hacettepe Taş Kitapçılık Ltd. Ankara Read, J.B. ve Walker, D.W., 1992. Performance of Tall Fescue Cultivars Under two Different Harvest Regimes. Forage Research in Teksas. PR-5024 s. 29-31. Rohweder, D.A. ve Keuren, R.W., 1985. Permanent Pastures (E. Heath, F. Barnes, S. Metcalfe eds.). Forages, Iowa State University Press, Iowa, s. 487-495. Sağlamtimur, T., H. Gülcan, T. Tükel, A. E. Anlarsal, V. Tansı ve R. Hatipoğlu 1986. Çukurova Koşullarında Yembitkisi Adaptasyon denemeleri, 1. Buğdaygil Yembitkileri, Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi 1 (3): 26-36. Sheaffer, C.C. and G.C. Marten, 1986. Effect of Mefluidide on Cool-Season Perennial Grass Forage Yield and Quality. Agronomy Journal, 78:75-79. Sheaffer, C. C., M. A. Peterson, M. Mccalın, J.J.Volene, J.H.Cherney, K.D.Johnson, W.T.Woodward ve D.R.Vıands,1995. Acid Detergent Fiber, Neutral Detergent Fiber Concentration and Relative Feed Value, North American Alfalfa İmprovement Conference, Minneapolis Sleugh, B., Moore, K.J., George, J.R. ve Brummer, E.C., 2000. Binary Legume – Grass Mixtures Improve Forage Yield, Quality, and Seasonal Distribution, Agronomy Journal, :92, 24-29 Taşkın, S., 1975. Çukurova’da Çayır Mera ve Yem Bitkileri Adaptasyonu. T.C. Köy İşleri Bakanlığı, Topraksu Genel Müdürlüğü, Tarsus Bölge Topraksu Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, No: 69. Tarsus. TUİK, 2011. www.tuik.gov.tr Tükel, T., ve R.Hatipoğlu, 1997. Çayır Mera Amenajmanı. Çukurova Üni. Ziraat. Fak. Ofset Atölyesi, Adana, 152s. Valentine J.F. 1989. Range Development and Improvements (3rd Ed.) Academic Press Inc., San Diego, California, 524 p. Zabunoğlu, S., ve Karaçal, İ., 1986. Gübreler ve Gübreleme. Ankara Üni. Zir. Fak. Yay. No: 993, Ders Kitabı, 293. Ankara. 33 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 35-39 Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi İbrahim Kürşat ÖZYURT1 1 Yemliha EDİZER2 Orta Karadeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma İstasyonu Müdürlüğü,Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Tokat 2 Özet: Deneme 2001 yılında kurulmuş, gözlemler ve ölçümler 2002 ve 2003 yıllarında alınmıştır. İlk yıl Yer Elması tipi, M9 ve MM106 anaçları; MM111 anacı üzerine aşılanmıştır. İkinci yıl bu kombinasyonlar üzerine yalnızca Granny Smith elma çeşidi aşılanmıştır. Yapılan gözlemlere göre aşı tutma oranı MM111/YE’da %85, MM111/M9’da %68 ve MM111/MM106’da %45 olarak bulunmuştur. İkinci yıl gözlemlerine göre YE/GS, M9/GS ve MM106/GS kombinasyonlarındaki aşı tutma oranları ise sırası ile %61, %81 ve %50 olarak belirlenmiştir. Diğer yandan bu ara anaçlar üzerine aşılanan Granny Smith elma çeşidinin yıllık sürgünlerinin çapı sırasıyla 1,02 cm, 1,03 cm, 1,10 cm ve sürgün uzunluğu ise 84,4 cm, 74,27 cm ve 93,6 cm olarak belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Yer Elması Tipi, Ara Anaç, Anaç, Granny Smith Indentifying the Interstock Specifications of a New Apple Rootstock Candidate Type Abstract: The Experimental parcels were set in 2001 years. The observations and measurement were found during 2 years (2002 and 2003). Yer Elması type, M9 and MM106 rootstocks are grafted onto MM111 rootstock in first year. In second year, Granny Smith apple variety is grafted onto these inter-stock. According to observations, the grafting ratio were found 85% (MM111/Yer Elması), 68% (MM111/M9) and 45% (MM111/MM106) in first year and second year, 61% (Yer Elması/Granny Smith), 81% (M9/Granny Smith) and 50% (MM106/Granny Smith) respectively. Otherwise, the some characteristics of shoot were investigated. The shoot diameter which Granny Smith apple variety is grafted onto Yer Elması, M9 and MM106 inter-stock was found, as cm, 1,02, 1,03 and 1,10, respectively. On the other hand, shoot length was found, as cm, 84,4, 74,27 and 93,6, respectively. Key words : Yer Elması Type, Inter-Stock, Rootstock, Granny Smith 1. Giriş Elma Rosales takımının Rosaceae familyasının Pomoidea alt familyasından Malus cinsine aittir. Ilıman iklim meyveleri arasında yer alan elmanın yetiştiriciliğine ait bilgiler oldukça eskidir (Anonim, 1995) . Elmanın anavatanının Anadolu’yu da içine alan Güney Kafkaslar olduğu tahmin edilmektedir (Soylu, 2003). Dünya üzerinde en çok yetiştiriciliği yapılan ılıman iklim meyve türü elmadır (Anonim, 2009). Meyve yetiştiriciliğinde kullanılan anaçlar, çoğaltma şekillerine göre generatif (çöğür) ve vejetatif (klon) anaçlar olarak iki ana grup altında incelenmektedir. Çöğür anaçları aynı ağacın tohumlarından elde edilmiş olsalar bile, yabancı döllenmeden dolayı morfolojik, fizyolojik, kimyasal ve kalıtsal yapı bakımından ne birbirlerine, ne de ana ve tozlayıcı bitkiye benzerlik göstermektedir. Aynı farklılık bu anaçlara aşılanmış çeşitlerle kurulan bahçelerde de görülmektedir (Yapıcı, 1992). Bununla birlikte, elma yetiştiriciliğinde M9, M27, M26, M7 ve MM106 gibi zayıf gelişim gücündeki klon anaçlarının kullanılması sayesinde, dikimin ilk yıllarından itibaren artan bir şekilde kaliteli ve bol meyve alınabilmekte; budama, ilaçlama, seyreltme ve hasat gibi kültürel işlemler daha kolaylıkla gerçekleştirilmektedir (Seferoğlu ve ark., 2006). Bodurlaştırma etkisi olan bazı anaçların ara anaç olarak kullanılması bazı bitkilerde başarılı sonuç vermektedir. Bodur anaç veya ara anaçların bodurluk etkilerinin, köklere oksin akışının kontrol edilmesi ile ilgili olabileceği sanılmaktadır (Simon, 1987). Çöğür anacı ile çeşidin arasına ara anaç olarak aşılanan parça; anacın etkisini engellemekte ve çeşidi kendi özelliklerine göre etkilemektedir. Ara anaç meyvede, gelişme kuvveti, verim, renk, dona ve hastalıklara dayanım, uyuşma gibi faktörleri etkileyebilir (Köksal, 1979). Dana ve ark. (1962), ara anacın bodurlaştırma etkisini tespit etmek amacıyla 35 Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi yürüttükleri çalışmada, bazı elma çeşitleri ile anaçları arasında çeşitli testler yapmışlar, kuvvetli gelişen bir elma anacı olan Virginia Crab ile Golden elması arasında Clark Dwarf (M8) bodur anacı kullanıldığı zaman meydana gelen anaçların, Virginia Crab anacı üzerinde kendi ara anacına aşılı Golden elması ağaçlarına nazaran daha az gelişme gösterdiğini tespit etmişlerdir (Özçağıran, 1974). Tokat İli yerel meyve tiplerinden birisi olan Yer Elması, bodurluk özelliği gösteren ve bu bakımdan araştırcıların dikkatini çeken bir materyaldir. Ekonomik rekabetin giderek artması nedeniyle, ülkeler sahip oldukları varlıkları ayrıntılı bir şekilde araştırmak ve bu kaynakları ekonomisine artı değer olarak kazandırmanın yollarını bulmak zorundadır. Aksi takdirde dışa bağımlılık kaçınılmaz hale gelir. Bu bağlamda gen kaynakları konumunda olan yerel meyve tiplerinin ıslah edilerek yerli standart anaçların oluşturulması ayrıca önem kazanmaktadır. Bu amaçla yürütülen bu çalışma ile, bodurluk özelliği gösteren Yer Elması tipinin ve M9 ile MM106 klon anaçlarının, ara anaç olarak kullanıldığında, üzerine aşılandığı kuvetli anaca ve üzerine aşılanan çeşide olan etkileri gelişme kuvvetleri bakımından incelenmiştir. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Araştırma 2001-2003 yılları arasında Mülga Tokat Meyvecilik Üretme İstasyonu Müdürlüğü deneme arazisinde yürütülmüştür. Çalışmada anaç olarak MM111, ara anaç olarak M9 ve MM106 anaçları ile Tokat İli yerel elma tiplerinden birisi olan Yer Elması (YE) tipi; çeşit olarak ise Granny Smith kullanılmıştır. M9, MM106 ve MM111 anaçları ile Granny Smith çeşidine ait kalemler Meyvecilik Üretme İstasyonu Müdürlüğü’nden, Yer Elması tipi ise Amasya İli’ne bağlı Kızılca Köyü’ndeki üretici bahçesinden temin edilmiştir. 2.2. Yöntem Deneme 3 tekerrürlü tesadüf blokları deneme desenine göre her tekerrürde 10 adet bitki olacak şekilde kurulmuş ve değerlendirilmiştir. Anaç olarak kullanılan MM 111’ler deneme desenine uygun olarak dikilmiş, üzerlerine ara anaç olarak Yer Elması, M9 ve MM106 ve ara anaçların üzerine de çeşit olarak Granny Smith çeşidi durgun göz aşısı yöntemi ile aşılanmıştır. Çalışma süresince yapılan uygulamalar ve tarihlerinin yer aldığı çalışma takvimi Çizelge 1’de verilmiştir. MM111’lerin çapları, toprağın 5 cm yukarısından 30 günde bir kez; YE, M9 ve MM106 ve Granny Smith’lerin çapları ise aşı yerinin 5 cm yukarısından 15 günde bir kez olmak üzere kumpas kullanılarak ölçülmüş ve elde edilen değerler cm olarak kaydedilmiştir. MM111 anaçlarının başlangıç çap değerleri eşit olmadığı için ölçüm yapılan yılın son ölçülen değerinden, başlangıç değeri çıkarılarak cm gelişimi hesaplanmıştır. YE, M9, MM106 ve Granny Smith’lerin sürgün uzunlukları şerit metre kullanılarak 15 gün ara ile ölçülüp elde edilen değerler cm olarak kaydedilmiştir. Ara anaçlar ve çeşitte aşı tutum oranlarının belirlenmesi için ayrı bir parsel oluşturulmuştur (Atlıhan 1993; Ferre ve Schmid, 1987). Elde edilen verilerin Çizelge 1. Çalışma takvimi Sra No Uygulama Tarih 1 MM 111 anaçlarının deneme desenine göre dikilmesi. 27.02.2001 2 05.09.2001 3 MM111 anaçları üzerine Yer Elması tipi ve M9 ile MM106 anaçlarına ait gözlerin ara anaç olarak aşılanması. Üzerinde ara anaçlar aşılı olan MM111’lerin ilk çap ölçümü. 4 Ara anaçların ilk sürgün ölçümü. 11.04.2002 5 Ara anaçların ilk çap ölçümü. 26.04.2002 6 Ara anaçlar üzerine Granny Smith çeşidine ait gözlerin aşılanması. 05.09.2002 7 Üzerinde ara anaçlar ve çeşit bulunan MM111’lerin ilk çap ölçümü. 01.05.2003 8 Çeşidin ( Granny Smith ) ilk sürgün ölçümü. 11.05.2003 9 Çeşidin ( Granny Smith ) ilk çap ölçümü. 26.05.2003 36 26.03.2002 İ.K.ÖZYURT, Y.EDİZER değerlendirilmesinde TARIST programı kullanılmıştır. istatistik 3. Araştırma Bulguları ve Tartışma Araştırma süresince incelenen MM111, M9, MM106 anaçlarına ve Yer Elması tipine ait ortalama sürgün uzunluğu ve çap kalınlığı değerleri, Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2. incelendiğinde; Üzerinde ara anaç aşılı MM111 anaçlarının ortalama çap değişim değerleri istatistiksel olarak 0,01 düzeyinde önemli bulunmuştur. Ortalama değişim değerleri; MM111/YE kombinasyonu için 0,69 cm olurken, MM111/M9 ve MM111/MM106 kombinasyonları için sırasıyla 0,67 ve 0,85 cm olmuştur. Üzerinde ara anaç ve çeşit aşılı olan MM111 anaçlarının performansları incelendiğinde, MM111/YE/GS kombinasyonundaki ortalama çap değişim değeri 0,20 cm olurken, Çizelge 2. Denemede yapılan ölçüm ve değerlendirmeler Üzerinde ara anaç aşılı MM111 anaçlarının ortalama çap değişim değerleri (cm) Anaç Kombinasyonları Ortalama MM111/YE 0,69 b MM111/M9 0,67 b MM111/MM106 0,85 a Faktör (LSD): 0,069* Üzerinde ara anaç ve çeşit aşılı MM111 anaçlarının ortalama çap değişim değerleri (cm) Anaç Kombinasyonları Ortalama MM111/YE/GS 0,20 b MM111/M9/GS 0,23 b MM111/MM106/GS 0,30 a Faktör (LSD): 0,042* YE, M9 ve MM106 ara anaçlarının ortalama sürgün uzunluğu ölçüm değerleri (cm) Anaç Kombinasyonları Ortalama MM111/YE 65,69 b MM111/M9 75,18 b MM111/MM106 121,06 a Faktör (LSD): 10,301* YE, M9 ve MM106 ara anaçlarının ortalama çap ölçüm değerleri (cm) Anaç Kombinasyonları Ortalama MM111/YE 1,24 b MM111/M9 1,30 b MM111/MM106 1,54 a Faktör (LSD): 0,186* Granny Smith elma çeşidinin ortalama sürgün uzunluğu ölçüm değerleri (cm) Anaç Kombinasyonları Ortalama MM111/YE/GS 84,40 MM111/M9/GS 74,27 MM111/MM106/GS 93,60 Faktör (LSD): 29,798 Granny Smith elma çeşidinin ortalama çap ölçüm değerleri (cm) Anaç Kombinasyonları Ortalama MM111/YE/GS 1,02 MM111/M9/GS 1,03 MM111/MM106GS 1,10 Faktör (LSD): 0,127 * Yapılan varyans analizi sonucu elde edilen değerler 0,01 düzeyinde önemlidir 37 Yeni Bir Elma Anaç Aday Tipinin Ara Anaç Özelliklerinin Belirlenmesi MM111/M9/GS ve MM111/ MM106/GS kombinasyonlarındaki çap değişim değerleri sırasıyla 0,23 ve 0,30 cm olmuştur. Yapılan istatistiksel değerlendirmede anaç-ara anaççeşit arasındaki etkileşimin 0,01 düzeyinde önemli olduğu belirlenmiştir. Ara anaç olarak kullanılan YE, M9 ve MM106 materyallerinin MM111 anacı üzerindeki gelişim seyri gözlendiğinde; 1,54 cm çap kalınlığı ve 121,06 cm sürgün uzunluğu ile en fazla gelişimi MM106 klon anacı göstermiştir. Bunu 1,30 cm çap kalınlığı ve 75,18 cm boy uzunluğu ile M9 klon anacı takip etmiş ve en az gelişimi ise 1,24 cm çap kalınlığı ve 65,69 cm boy uzunluğu ile YE tipi göstermiştir. Ara anaçların sürgün ve çap gelişim değerleri yapılan istatistiksel analizlerde 0,01 düzeyinde önemli çıkmıştır. MM111 anaçları çöğür anaçlarının %90’ı kadar gelişim gösterirler. M9 anacının büyüklüğü çöğür anacının yaklaşık %25-35’i kadardır. MM106 anacı ise çöğür anacı üzerindeki ağaçların %60-75’i kadar büyüklükte ağaçlar meydana getirirler (Anonim, 1995). Çalışmada her iki yılın ölçümlerinde de YE tipinin ara anaç olarak kullanıldığı MM 111’lerin çap gelişimi en az olurken, MM106 ara anacı kullanılan MM 111 anaçlarının çap gelişimi en fazla olmuştur. Ara anaçların çap ve sürgün gelişimleri incelendiğinde ise YE tipinin M9 ve MM106 anaçlarına göre daha düşük oranlarda geliştiği tespit edilmiştir. Araştırmamızda MM106 klon ancına aşılanan Granny Smith çeşidinin 1,10 cm çap kalınlığı ve 93,60 cm sürgün uzunluğu ile yine en fazla gelişim gösteren materyal olduğu saptanmıştır. M9 klon anacı üzerine aşılanan Granny Smith çeşidi 1,03 cm çap kalınlığına ve 74,27 cm sürgün uzunluğuna erişirken, YE üzerine aşılanan Granny Smith çeşidi ise 1,02 cm çap kalınlığı, 84,40 cm sürgün uzunluğuna ulaşmıştır. Farklı anaçlar üzerine aşılanmış Starkrimson elma çeşidinin performansını belirlemek için Bulgaristan’da yapılan bir çalışmada M2, M9, M26, MM104, MM106, MM109, MM111 anaçları, Golden Delicious ve Golden Pearmain çeşitlerinin çöğür anaçları üzerine aşılanmış Starkrimson’un 7 yıllık performansı incelenmiştir. Gövde çapı, ağaç yüksekliği ve taç genişliği bakımından en yüksek değerlere MM109 üzerine aşılı 38 ağaçlar sahip olurken, en düşük değerlere ise M9 üzerine aşılı ağaçlar sahip olmuşlardır. Ağaç kayıpları M26 üzerindekilerde en fazla, M2, M4 ve 2 çöğür anacı üzerine aşılı olanlarda en az olmuştur. Ürün miktarı bakımından A2, M2 ve MM106 anaçları üzerine aşılı ağaçlar en yüksek değerlere sahip olurken, çöğür anaçları üzerine aşılı olanların en küçük değerlere sahip olduğu saptanmıştır (Andreev, 1985). Van’ da yapılan bir araştırmada; M9 üzerine aşılanan Starking çeşidinin çapı vegetasyon dönemi sonunda 1,25 cm ye, aynı çeşidin sürgün uzunluğu ise 103,25 cm ye ulaşmıştır. M9 üzerine aşılanan Golden çeşidinde ise çap kalınlığı 1.16 cm’ye, sürgün uzunluğu ise 91,3 cm ye ulaşmıştır. Yine aynı denemede kullanılan MM106 anacı üzerine aşılanan Starking çeşidinin çap kalınlığı 1,31 cm, sürgün uzunluğu 111,31 cm olarak, Golden çeşidinin ise çap kalınlığı 1,4 cm, sürgün uzunluğu ise 107,41 cm değerleriyle tespit edilmiştir (Atlıhan, 1993). Granny Smith elma çeşidinin farklı anaçlar üzerindeki verim ve kalite özelliklerinin belirlenmesi amacı ile Yalova’da yürütülen çalışmada; gerek meyve kalitesi ve gerekse 1 cm² gövde kesit alanına düşen kümülatif verim ile dekara düşen verim miktarları bakımından Granny Smith elma çeşidi için M9 anacı en iyi anaç olarak bulunmuştur. M9 anacını sırası ile MM106 ve MM111 anaçları izlemiştir. Çöğür anacının ise en son sırada yer aldığı bildirilmiştir (Burak ve ark.,1997). Yapılan çalışmalar M9 anacının, üzerine aşılanan çeşide, diğer birçok anaca göre daha bodurlaştırıcı etki yaptığını göstermektedir (Andreev, 1985;Atlıhan, 1993;Burak ve ark.,1997). Çalışmada kullanılan Yer Elması tipi ise gerek çap gelişimi, gerekse sürgün uzunluğu bakımından M9 anacına yakın özellikler göstermiştir. Araştırmada anaç-ara anaç ve anaç-ara anaç-çeşit kombinasyonları için aşı tutma oranları hesaplanmış ve Çizelge 3’de verilmiştir. Çizelge 3’de görüldüğü gibi anaç-ara anaç kombinasyonunda en yüksek aşı tutma oranı %85 ile YE tipinde, en düşük aşı tutma oranı ise %45 ile MM106 anacında belirlenmiştir. Anaç-ara anaç-çeşit kombinasyonunda ise en yüksek aşı tutma İ.K.ÖZYURT, Y.EDİZER Çizelge 3. Aşı tutma oranları (%) Ara anaç Aşı tutma oranı Çeşit Aşı tutma oranı MM111/YE 85 MM111/YE/GS 61 oranına M9 anacı sahip olurken, en düşük aşı tutma oranı %50 ile MM106 anacında hesaplanmıştır. Genelde göz aşılarının tutma oranı %80-95 arasındadır (Günay, 1995). Farklı elma çeşitlerinde göz aşısı tutma oranları üzerine yapılan çalışmalarda %70 ila %100 arasında başarı elde edilmiştir (Kopuzoğlu ve Odabaş, 1992). Yer Elması tipinde; Aşı tutuma oranları bakımından daha önce yapılan çalışmalara yakın sonuçlar elde edilmiş, ara anaç olarak aşılandığında yüksek bir aşı tutuma oranına sahipken, üzerine aşılanan çeşidin aşı tutma oranı düşük olmuştur. 4. Sonuç Sonuç olarak, sürgün uzunluğu, çap kalınlığı ile aşı tutum oranlarına göre, Yer Elması tipi ile M9 ve MM106 anaçları bazı ara anaçlık özellikleri bakımından kıyaslandığında; Yer Elması tipinin bodur yapıda olan M9 anacına yakın değerlerde olduğu belirlenmiştir. MM106 anacının ise bu iki materyale göre daha fazla gelişim gösterdiği tespit edilmiştir. Elde edilen veriler ışığında Yer Elması tipinin anaçlık özellikleri bakımından, araştırılmaya değer olduğu düşünülebilir. MM111/M9 68 MM111/M9/GS 81 MM111/MM106 45 MM111/MM106/GS 50 Ferree, D. C. and Schmid, J. C., 1987. Performance of Mc Intosh on 14 Rootstocks. Fruit Varieties Journal. 41(4):150-152. Günay, A., 1995. Genel Bahçe Bitkileri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları No:4. Sy:158. Kopuzoğlu, N., Odabas, F.,1992. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesinde bazı meyve türlerinin iç mekan aşısı ile çoğaltılması üzerinde yapılan çalışmalar. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kong. Cilt: 1: 5-8. Ege Üniv. Ziraat Fak., 13-16 Ekim, İZMİR. Köksal, İ., 1979. Anaç ve Çeşit Arasındaki Etkileşmenin Meyve Yetiştiriciliğindeki Önemi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. 702. Özçağıran, R., 1974. Meyve Ağaçlarında Anaç İle Kalem Arasındaki Fizyolojik İlişkiler. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları 243. Seferoğlu H.G., Kankaya A., Ertan E., Tekintaş F.E., 2006. Aydın ve Yöresinde MM 106 Anacı Üzerine Aşılı Bazı Elma Çeşitlerinin Fenolojik ve Pomolojik Özelliklerinin Belirlenmesi, ADÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 3, 2, 31-34. Simon, R.K., 1987. Compability and Stock- Scion Interactions as Related to Dwarfing. p 79-106. In: R.C. Rom and R.F. Carlson (eds). Rootstocks For Fruit Crops. John Wiley, New York. Soylu, A., 2003. Meyve Yetiştirme İlkeleri. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Notları No:20. Bursa. Yapıcı, M., 1992. Meyve Fidanı Üretim Tekniği. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları. Kaynaklar Anonim, 2009. Food and Agriculture Organization of The United Nations (FAO). http://www.fao.org.tr. Erişim Tarihi: 12 Nisan 2009. Andreev, A., 1985. Vegetative and Reproductive Performance of the Apple Cultivar Starkrimson Grafted on Different Rootstocks. Hort. Abst. 0552382. Anonim, 1995. Meyvecilik. Anadolu Üniversitesi Yayınları. No:859. Atlıhan, R., 1993. Bodur Anaçalr Üzerine Aşılanmış Bazı Standart ve Van Yöresi Mahalli Elma Çeşitlerinin Gelişme Durumlarının Belirlenmesi Üzerinde Bir Araştırma. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Burak, M., Büyükyılmaz, M. ve Öz, F., 1997. Granny Smith Elma Çeşidinin Farklı Anaçlar Üzerindeki Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi. Atatürk Bahçe Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Yumuşak Çekirdekli Meyveler Sempozyumu. 61-68. 39 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 41-51 Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri* Çiğdem AYDOĞAN Ece TURHAN Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Eskişehir Özet: Bu çalışmada 15 taze fasulye (Phaseolus vulgaris L.) genotipinin su basması stresine toleransları ve geri kazanım kapasiteleri morfolojik ve fizyolojik açıdan araştırılmıştır. Bitkiler kontrollü sera koşullarında ortalama 30/17ºC sıcaklık (gündüz/gece) ve %50 nemde yetiştirilmiştir. Fideler 3-4 yapraklı olduğu dönemde 7 gün süre ile su basması stresine maruz bırakılmış ve sonrasında 7 gün boyunca geri kazanım uygulamasına tabi tutulmuştur. Su basması uygulamasının sonunda genotiplere ait yaprak ve kök yaş-kuru ağırlıkları ile toplam klorofil miktarının önemli derecede azaldığı tespit edilmiştir. Su basması uygulamalarına oranla geri kazanım uygulamalarının yaprak yaş-kuru ağırlığı ile toplam klorofil miktarında artışa neden olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte geri kazanım uygulamalarının kök yaş-kuru ağırlığına, olgun yaprakların yaprak alanına olan etkisi genotiplere göre farklılık göstermiştir. Su basması uygulaması sonunda bütün genotiplerin iyon sızıntısı (%) oranlarında artış belirlenmiştir ve bu oranların geri kazanım uygulamaları sonucu elde edilen oranlardan yüksek olduğu tespit edilmiştir. Şeker Fasulye genotipinin göreceli olarak tolerant, Y1 genotipinin ise nispeten hassas olduğu ortaya konulmuştur. İncelenen tüm parametreler dikkate alındığında fasulye genotiplerinin su basması stresine toleranslarının ve geri kazanım kabiliyetlerinin kök ve yaprak bölgesine göre farklılıklar gösterdiği belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Taze fasulye, Phaseolus vulgaris L., su basması stresi, geri kazanım kapasitesi, toplam klorofil, iyon sızıntısı The Effects of Waterlogging Stress and Recovery Treatment on Some Common Bean Genotypes Abstract: Tolerance and recovery ability of green bean genotypes to waterlogging stress were investigated in terms of morphological and physiological in 15 genotypes. Plants were grown under controlled green house conditions at 30/17ºC temperature (day/night) and 50 % relative humidity. When the plants have developed 3-4 true leaves seedlings were exposed to waterlogging stress for 7 days and then taken to normal growth conditions. At the end of waterlogging treatment both roots and leaves fresh and dry weight, total chlorophyll content values were significantly reduced. It was determined that recovery treatment, compared to waterlogging treatment, increased leaf fresh-dry weight, total chlorophyll content. Besides, root fresh and dry weight and old leaves’ leaf area varied depending on genotype. After waterlogging treatment the degree of ion leakage (%) was increased at all genotypes more than the recovery treatment. Şeker Fasulye was determined as the tolerant genotype, whereas Y1 was determined as relatively more sensitive genotype. According to the general evaluation, tolerance to waterlogging stress and recovery capacity of green bean genotypes changed depending on root and leaf part. Keywords: Common bean, Phaseolus vulgaris L., waterlogging stress, recovery capacity, total chlorophyll, ion leakage 1.Giriş Stres, biyotik ve abiyotik faktörlerin ayrı ayrı ya da birlikte fizyolojik ve biyokimyasal olaylarda belli değişimleri meydana getirmesi veya organizmada hasar oluşturma kapasitesi olarak tanımlanabilir (Levitt, 1980). Su fazlalığı; tuzluluk, kuraklık ve ekstrem sıcaklıklar gibi, türlerin dünya üzerinde dağılımını sınırlayan faktörler arasında yer almaktadır (Visser ve ark.,2003). Dünyada sulanabilir alanların üçte birinden fazlası nadiren veya daha sık su basmasından etkilenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde 10 milyon hektarlık tarım arazisinin su basması stresine maruz kaldığı belirtilmektedir (Samad ve ark., 2001). Toprağın kışın buzla kaplanması, ilkbahar yağışları ve aşırı yağışlar kök bölgesinde oksijen azlığına veya yokluğuna neden olan doğal olaylardır (Blokhina ve ark., 2003). Bitki örtüsünün kaldırılması (taşınması), su kanalları ve nehirlerin yataklarından ayrılması doğal ve tarımsal türler üzerine su basmasının etkilerini arttırmaktadır (Dat ve ark., 2004). Ayrıca yüzeyden sulama ve yetersiz drenaj nedeniyle de su basması koşulları oluşabilir (Kozlowski, 1997). *Bu çalışma Çiğdem Aydoğan’ın Yüksek Lisans tez çalışmasının bir parçasıdır. 41 Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri Bitkiler, hayvanlar gibi, zorunlu aerob canlılardır. Ancak hareket edebilme yeteneklerinin olmaması nedeniyle şiddetli yağışlardan veya su baskınlarından sonra ortaya çıkan düşük oksijenli ortamlarda yaşayabilmeleri için çeşitli adaptasyon mekanizmaları geliştirmek zorundadırlar (Dennis ve ark., 2000). Toprakta bulunan fazla su, özellikle bitkileri fotosentez ve solunum yapmaları için ihtiyacı olan oksijen ve karbondioksitten yoksun bıraktığı için bitkiler üzerinde ağır bir baskı oluşturmaktadır. Bu nedenle tarımsal verimlilik üzerine etkisi olan en önemli abiyotik faktörlerden biridir (Jackson ve ark., 2009). Tarıma elverişli arazilerdeki bitki yetiştiriciliğinin başarısı sellerin sıklığı ve fazlalığı ile belirlenmektedir (Visser ve ark., 2003). Su fazlalığı, toprak oksijenini hızlı bir şekilde tüketir ve bitkinin metabolizmasını değiştirir böylece büyümeyi engeller. Azalan büyüme önce stomaların kapanmasıyla daha sonra; fotosentezde, karbonhidratların yer değiştirmesinde ve mineral alımında azalma ve değişen hormon dengesi ile kendini gösterir. Su fazlalığı toleransı, bitki türüne ve çeşidine, ekotipe göre değişkenlik gösterir. Ayrıca morfolojik ve fizyolojik adaptasyonlara bağlıdır (Kozlowski, 1984). Bitkilerin su basması koşullarına tepkileri arasında; gövde büyümesinin azalması, epinasti, düşük CO2 asimilasyonu, düşük besin elementi alımı ve azalmış kök ve sürgün gelişimi, hastalık ve zararlılara duyarlılığın artması yer alır (Aloni ve Rosenshtein, 1982; Bradford ve Hsiao, 1982). Baklagiller dünyanın bir çok bölgesinde insan beslenmesi açısından önemli bir yere sahiptir ve azot bağlayıcı özellikleriyle tarımsal üretimi arttırmak için ekim rotasyonunda kullanılmaktadır (Lakitan ve ark., 1992). Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre sebze üretimi genel olarak azalmasına karşı, 1989 yılında 383.000 ton olan taze fasulye üretimi 10 yılda neredeyse iki kat artmış ve en çok üretilen baklagil sebzesi olmuştur (Anonim, 2011). Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2009 yılı verilerine göre dünya toplam taze fasulye üretimi 18.345.820 ton olup bu miktar içinde 603.653 tonluk üretim miktarı ile Türkiye, Çin ve Endonezya’dan sonra, 3. sırada yer almaktadır (Anonymous, 2011). Ülkemizin bütün bölgelerinde kolayca 42 yetiştirilebilmesi üretiminin yayılmasını kolaylaştırmıştır (Vural ve ark., 2000). Diğer taraftan taze fasulye su basması stresine hassas olan sebze türlerindendir (Singer ve ark., 1996). Yetiştiricilikte karşılaşılabilecek su basması stresi sorununa karşı, bu sorunları aşabilecek çalışmaların planlanabilmesi için öncelikle ülkemizde var olan genotiplerin farklı sürelerdeki su fazlalığına toleranslarının ve stres koşulları ortadan kalktıktan sonraki geri kazanımlarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu denemede üzerinde çalışılan 15 taze fasulye genotipinde su basması stresi altında meydana gelen zararlanmaların ve geri kazanım süresinde meydana gelen iyileşmelerin belirlenerek genotipler arasındaki farklılıkların morfolojik ve fizyolojik parametreler yardımıyla ortaya konulması amaçlanmıştır. Böylece taze fasulye bitkisinin su basması stresi koşullarında geliştirdiği mekanizmanın açıklanması sağlanarak üretimi kısıtlayan ve verim kaybına yol açan su fazlalığı sorununu giderecek ıslah materyallerinin sağlanması, yeni üretim şekillerinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. 2.Materyal ve Yöntem Denemede Türkiye’nin değişik bölgelerinde kullanılan, farklı iklim koşullarına adapte olmuş 15 farklı taze fasulye genotipi kullanılmıştır. Denemede kullanılan genotipler ve toplandıkları yöreler Çizelge 1’de verilmiştir. Deneme kontrollü sera koşullarında gerçekleştirilmiş olup, yetiştirme ortamı olarak; torf, perlit ve vermikulit (2:1:1) kullanılmıştır. Hazırlanan karışım 31,5 x 51,5 cm ebatlarındaki viyollere doldurulmuştur. Deneme süresince seradaki sıcaklık ortalama 30/17 ºC (gündüz/gece), ortalama nem % 50 olarak belirlenmiştir. Uygulamalara başlamadan tohum ekimi yapılan viyoller iki gruba ayrılmış (kontrol ve su basması) ve seraya tesadüfi bir şekilde yerleştirilmiştir. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre her tekerrürde 12 bitki olacak şekilde 3 tekerrürlü olarak düzenlenmiştir. Tohum ekiminden 2 hafta sonra, bitkiler 3-4 yapraklı olduğu dönemde, su basması uygulaması yapılmıştır. Bu amaçla bitkilerin bulunduğu viyoller plastik tepsilere yerleştirilmiş ve toprak yüzeyini kaplayacak şekilde çeşme suyu ile doldurulmuştur. Bitkiler 7 gün süre ile su basması stresine maruz Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN Çizelge 1. Denemede kullanılan taze fasulye genotipleri ve orjinleri. GENOTİP ORJİNİ GENOTİP 40 Günlük Erzurum, Tortum Ferasetsiz ORJİNİ Bursa, Karacabey Ayşe Kadın Kırıkkale, Hodar Köyü Papaz Şekeri Samsun, Çarşamba Balkız Samsun, Bafra Şeker Fasulye Bursa, Karacabey Beyaz Fasulye Kırıkkale, Keskin Yerel Genotip (Y1) Mersin Boncuk Ayşe Bursa, Kemalpaşa Yerel Genotip (Y2) Mersin Çangal Samsun, Ünye Yerel Genotip (Y3) Mersin Er Ayşe Kadın Samsun, Çarşamba Yerel Genotip (Y4) Mersin Eyri Oturak Samsun, Bafra bırakılmıştır. Uygulamanın sonunda bitkilerin yarısı analiz yapılmak üzere laboratuvara götürülürken diğer yarısı da geri kazanım uygulamasına maruz bırakılmıştır. Geri kazanım uygulaması da 7 gün yapılmıştır. Geri kazanım uygulamaları için önce ortamda bulunan suyun drene olması beklenmiş daha sonra normal sulama rejimi uygulanmıştır. Kontrol bitkileri ise her gün düzenli olarak sulanmıştır. Deneme sonunda sökülen bitkilerin yaprakları ve kökleri ayrılarak, kökleri yıkanıp, temizlenmiştir. Tartım amacıyla bitkilerden bir genç ve bir olgun yaprak alınmıştır, köklerinde 1/3’ü kullanılmıştır. Tartımlar 0,001 g’a duyarlı hassas terazide (Mettler Toledo MS204S/01, Switzerland) yapılmıştır. Yaş ağırlıkları belirlenen örnekler 70 ºC sıcaklıktaki etüvde (Memmert Universal Oven Une 600, Germany) 48 saat kurutulmuştur. Daha sonra yaprak ve köklerin kuru ağırlığı belirlenmiştir. Yaprak alanı ölçümü için ise uygulamaların sonunda her genotipten tesadüfi olarak üç bitki seçilmiş ve bu bitkilerin en gelişmiş yapraklarında yaprak alanı ölçülmüştür. Bitki yaprak alanı Portable Area Meter (LICOR – 3000 C, USA) ile ölçülmüş ve değerler cm2 cinsinden verilmiştir. Ölçülen değerler 3 tekerrürün ortalaması şeklinde belirtilmiştir. Taze fasulye genotiplerinin toplam klorofil miktarı Moran ve Porath (1980)’ ın yöntemine göre belirlenmiştir. Toplam klorofil analizi için su basması ve geri kazanım uygulanan bitkilerden ve bunlara ait kontrol bitkilerinden yaprak örnekleri alınmış ve klorofil okuması spektrofotometrede (Perkin Elmer Lambda 25, USA) 652 nm dalga boyunda yapılmıştır. Bu şekilde 15 taze fasulye genotipinin klorofil miktarı aşağıdaki formülle belirlenmiştir: Toplam Klorofil (mg / g T.A) = O.D 652 nm X 29 X seyreltme faktörü / mg T.A mg / g T.A = 1 gram taze ağırlıktaki mg cinsinden klorofil miktarı O. D 652 nm = 652 nm’ deki okuma değeri T.A=Taze Ağırlık İyon sızıntısı değerleri Arora ve ark. (1998)’ nın yöntemi esas alınarak hesaplanmıştır. Her uygulama için yapraklardan 1,5 cm çapında diskler ve 2 cm uzunluğunda kök parçaları alınmıştır. İyon sızıntısını belirlemek amacıyla örneklerin elektriksel iletkenliği EC metre (YSI 3200,USA) ile belirlenmiştir. Daha sonra otoklavda (Hirayama Hiclave HG -80, Japan) 121 ºC de 20 dakika tutularak dokuların öldürülmesi sağlanmıştır ve sonra yine EC metre ile ikinci okuma oda sıcaklığında yapılmıştır. Yaprak ve kök örneklerinin iyon sızıntısı oranları ise aşağıdaki formüle göre hesaplanmıştır. % İyon Sızıntısı= (O.D1/O.D2) X 100 O.D1= 1. Okuma değeri O.D2= 2.Okuma değeri Elde edilen sonuçlar “SPSS Statistics for Windows 13.0” istatistik programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Uygulamalar arasındaki farklılık ‘Duncan’ testi ile 0,05 önem seviyesinde ortaya konulmuştur. 3. Bulgular 3.1. Su basması uygulamasının etkisi Su basması uygulaması sonunda ortalama yaprak yaş ağırlığı değerlendirildiğinde Şeker Fasulye ve Y4 en yüksek yaprak yaş ağırlığı değerine sahip olurken Y3 genotipinin en düşük yaprak yaş ağırlığı değerine sahip olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte Şeker Fasulye, Beyaz Fasulye, Papaz Şekeri en yüksek; Y3, 40 43 Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri Günlük ve Er Ayşe Kadın en düşük kök yaş ağırlığı değerlerine sahip olmuştur (Çizelge 2). Su basması uygulamasına göre ortalama yaprak kuru ağırlığı değerlendirildiğinde Şeker Fasulye genotipinin en yüksek, Y3 genotipinin ise en düşük yaprak kuru ağırlığı değerine sahip olduğu belirlenmiştir. Su basması uygulaması ile birlikte Beyaz Fasulye ve Şeker Fasulye en yüksek; 40 Günlük, Y2 ve Y3 genotipleri en düşük kök kuru ağırlığı değerine sahip olmuştur (Çizelge 2). Uygulamalar ve genotiplere göre ortalama olgun yaprak alanı oranları değerlendirildiğinde; Y4 en yüksek değere sahipken, Er Ayşe Kadın ve Papaz Şekeri en düşük yaprak alanı değerine sahip olmuştur (Çizelge 2). Su basması uygulamasının etkisine bağlı olarak genotipler arasındaki toplam klorofil miktarları incelendiğinde, Ferasetsiz, Eyri Oturak ve Şeker Fasulye en yüksek; 40 günlük, Y3, Balkız ve Y1 genotiplerinin ise en düşük toplam klorofil miktarına sahip olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte 40 Günlük genotipinin klorofil içeriği bakımından su basması uygulamasından en az etkilenen genotip olduğu, Y3 ve Y4 genotiplerinin ise en fazla etkilenen genotipler olduğu belirlenmiştir (Şekil 1). Su basması uygulamasına bağlı olarak genotiplerin yapraklarındaki ortalama iyon sızıntısı değerlendirildiğinde en yüksek iyon sızıntısı değerleri %56,86 ile 40 Günlük, %49,87 ile Y4 ve %44,47 ile Y3 genotiplerinde bulunmuştur. Diğer genotiplerde ise iyon sızıntısı değerleri %30’un altında kalmıştır. Su basması uygulamasının etkisine bağlı olarak genotiplerin köklerindeki iyon sızıntısı miktarları incelendiğinde, %52, 74 ile Y1, %48,04 ile 40 Günlük, %47,56 ile Y3, %46,90 ile Y2 genotipleri en yüksek değerlere sahip olmuştur. Şeker Fasulye, Er Ayşe Kadın, Çizelge 2. Su basması stresinin taze fasulye genotiplerinin yaprak yaş-kuru ağırlığı, kök yaş-kuru ağırlığı ve yaprak alanı değerleri üzerine etkisi Yaş Ağırlık (g) Genotip Kuru Ağırlık (g) Yaprak Alanı (cm2) Yaprak Kök Yaprak Kök 40 Günlük 0,830bcd 0,785g 0,119cd 0,051ef 29,93bc Ayşe Kadın 0,862bc 1,192bc 0,143b 0,070cde 26,93cd hi cde g bcd 25,87cde a 25,90cde Balkız 0,494 def 1,053 0,079 0,722 Boncuk Ayşe 0,570gh 1,186bc 0,107def ef de efg 0,700 Er Ayşe Kadın 0,757cde Eyri Oturak 0,896 b fg 1,003 0,071 cd 24,28de 32,06b 0,067cdef bc def 25,58cde cd 27,21cd 0,084bc 17,59f 0,817 0,940 ef 0,675ef 1,424a a ab 0,816bcd 0,067cdef 0,090fg Papaz Şekeri Y1 0,110 fg 0,623 1,156 0,096 0,080 0,792g Ferasetsiz Şeker Fasulye 0,122 cd Beyaz Fasulye Çangal 1,364 a 1,325 0,134 0,078 g 0,107def 0,208 a 0,061 0,075 0,095 ab 17,96f 25,91cde 1,106cd 0,111de 0,074cd 31,89b de 0,085 g ef 22,22e 0,044 h f 27,25cd 0,448 i Y3 0,247 j Y4 1,101a 0,834fg 0,142b 0,075cd 40,79a 0,790a 1,463a 0,131a 0,090a 26,26 b b b 0,051b 27,01 Y2 0,975 0,767 g 0,051 0,049 Uygulamalar Kontrol Su Basması Stresi 0,657 0,704 0,092 ANOVA Genotip * * * * * Uygulama * * * * öd GenotipxUygulama * * *0,05 seviyesinde önemli, öd= önemli değil * * * 44 Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN Şekil 1. Su basması stresinin taze fasulye genotiplerinin toplam klorofil miktarı üzerine etkisi Ferasetsiz, Beyaz Fasulye, Ayşe Kadın ve Çangal genotipleri ise daha düşük iyon sızıntısı değerlerine sahip olmuştur (Şekil 2). 7 gün süre ile devam eden su basması uygulaması sonunda, değerlendirmeye alınan 15 taze fasulye genotipi içerisinde 40 günlük, Y3 ve Y4 genotiplerinin hassas genotipler olduğu belirlenmiştir. Ayrıca bu genotiplerde örneklenen organların tamamen kaybedilmesi nedeniyle geri kazanım uygulamalarına 12 genotiple devam edilmiştir. 3.2. Geri kazanım uygulamasının etkisi Geri kazanım uygulaması sonunda ortalama yaprak yaş ağırlığı değerlendirildiğinde Ferasetsiz en yüksek ve Y1 en düşük yaprak kuru ağırlığı değerlerine sahip olmuştur (Çizelge 3). Geri kazanım uygulamalarına göre, Ferasetsiz en yüksek kök yaş ağırlığına sahip iken, Beyaz Fasulye ve Boncuk Ayşe en düşük kök yaş ağırlığı değerine sahip olmuştur (Çizelge 3). Geri kazanım koşullarının fasulye genotiplerinin yaprak kuru ağırlığı üzerindeki önem derecesi Çizelge 3’te gösterilmiştir. Genotipler ve uygulamalara göre ortalama yaprak kuru ağırlığı değerlendirildiğinde Çangal ve Eyri Oturak en yüksek, Y1 en düşük yaprak kuru ağırlığı değerlerine sahip olmuştur.Geri kazanım uygulamaları sonunda genotiplere ait kök kuru ağırlığı değerlerine göre, Ayşe Kadın en yüksek, Balkız ise en düşük kök kuru ağırlığı değerine sahip olmuştur. Genotiplere göre ortalama olgun yaprak alanı oranları değerlendirildiğinde; Ferasetsiz ve Er Ayşe Kadın en yüksek değere sahipken, Y2 ve Şeker Fasulye en düşük yaprak alanı değerine sahip olmuştur. 45 Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri Şekil 2. Su basması stresinin taze fasulye genotiplerinin kök ve yapraklarında iyon sızıntısı oranı üzerine etkisi Çizelge 3. Geri kazanım uygulamasının taze fasulye genotiplerinin yaprak yaş-kuru ağırlığı, kök yaş-kuru ağırlığı ve yaprak alanı değerleri üzerine etkisi Yaş Ağırlık (g) Kuru Ağırlık (g) Yaprak Alanı Genotip (cm2) Yaprak Kök Yaprak Kök Ayşe Kadın 0,896cd 0,954d 0,112cde 0,093a 28,70cd c d cde cd 28,79cd 0,067bc 25,18de 0,044 d 26,14cd 0,077 b 33,99b Balkız 0,959 Beyaz Fasulye 0,745def 0,722e de e Boncuk Ayşe 0,753 a 0,943 0,707 b 0,113 0,123bcd 0,093 ef a 0,055 Çangal 1,311 Er Ayşe Kadın 1,156ab 1,128c 0,125bc 0,069bc 38,25a c cd ab cd 29,58cd 1,320 Eyri Oturak 0,964 Ferasetsiz 1,234a 1,496a 0,103def 0,077b 39,89a bc cd bc cd 30,20bc b 21,57ef 0,076b 30,70bc bc 20,44f Papaz Şekeri 1,058 ef 1,068 0,156 1,042 d Şeker Fasulye 0,711 Y1 0,581f 1,124c Y2 ef c 0,721 0,950 1,170 0,138 0,126 0,092 ef 0,087f 0,102 def 0,056 0,056 0,075 0,070 Uygulamalar Kontrol Su Basması Stresi 0,997a 1,469a 0,133a 0,089a 27,50b b b b b 30,93a 0,849 0,616 0,095 0,045 ANOVA Genotip * * * * * Uygulama * * * * * * * * * * GenotipxUygulama *0,05 seviyesinde önemli 46 Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN Geri kazanım uygulamasının etkisine bağlı olarak genotipler arasındaki toplam klorofil miktarları incelendiğinde, Eyri Oturak en yüksek toplam klorofil miktarına sahipken, Şeker Fasulye genotipinin en düşük toplam klorofil miktarına sahip olduğu tespit edilmiştir (Şekil 3). Geri kazanım uygulaması sonunda ortalama yaprak iyon sızıntısı değerleri incelendiğinde Y1, Ferasetsiz, Balkız en yüksek; Şeker Fasulye, Beyaz Fasulye ve Papaz Şekeri genotipleri ise en düşük iyon sızıntısı değerlerine sahip olmuştur. Geri kazanım koşullarının fasulye genotiplerinin köklerindeki iyon sızıntısı değerleri üzerine etkileri incelendiğinde %60,50 ile Çangal genotipi en yüksek değere sahip olurken, Şeker Fasulye genotipi %29,13 ile en düşük iyon sızıntısı değerine sahip olmuştur (Şekil 4). Geri kazanım uygulaması sonunda Şeker Fasulye genotipinin su fazlalığına göreceli olarak tolerant olduğu, Y1 genotipinin ise nispeten daha hassas olduğu saptanmıştır. Şekil 3. Geri kazanım uygulamasının taze fasulye genotiplerinin toplam klorofil miktarı üzerine etkisi 4.Tartışma Bitkiler kısa süreli fakat derin su fazlalığına sessizlik stratejisi ile cevap verirler (Perata ve Voesenek, 2007). Sessizlik, dinlenme (quiescence), enerji ve karbonhidratların korunması, büyümenin kısıtlanması durumudur (Bailey- Seres ve Voesenek, 2008). Fide döneminde 7 gün süre ile su basmasına maruz bırakılan 15 taze fasulye genotipinde su basmasına bağlı olarak genotiplerin yaprak yaş ağırlığında meydana gelen değişimler farklılıklar göstermiştir. Taze fasulye genotiplerine uygulanan geri kazanım sonunda da yaprak yaş ağırlığı değerlerindeki değişim oranları genotiplere göre farklılık göstermiştir. Su basmasına bağlı olarak, denemeye alınan genotiplerden 40 Günlük, Çangal, Papaz Şekeri dışında bütün genotiplerin kök yaş ağırlığının su basması koşullarında azaldığı belirlenmiştir. Diğer taraftan kök yaş ağırlığının geri kazanım uygulamaları sonunda da kontrolden daha az olduğu belirlenmiştir. Fakat kök yaş ağırlığının Şeker Fasulye, Ayşe Kadın, Y1 ve Y2 genotiplerinde su basmasına oranla daha fazla olduğu tespit edilmiştir. 47 Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri Şekil 4. Geri kazanım uygulamasının taze fasulye genotiplerinin kök ve yapraklarında iyon sızıntısı oranı üzerine etkisi Su basmasına bağlı olarak Papaz Şekeri ve Beyaz Fasulye’de yaprak kuru ağırlığının arttığı, diğer bütün genotiplerde ise azaldığı belirlenmiştir. Çangal ve 40 Günlük dışında bütün genotiplerin kök kuru ağırlığının su basması koşullarında azaldığı belirlenmiştir. En fazla değişim oranı (% 81,19) Y4 genotipinde meydana gelmiştir. Deneme sonunda kök kuru ağırlığının geri kazanım koşullarında da kontrol uygulamasına göre daha az olduğu tespit edilmiştir. Çelik (2010) ve Celik ve Turhan (2011) 5 farklı fasulye genotipi ile yaptıkları çalışmada yaprak yaş ağırlığının genotiplere göre farklılık gösterdiğini, kök kuru ağırlığının ise bütün genotiplerde azaldığını belirlemişlerdir. Else ve ark. (2009) domateste yaptıkları çalışmada da, yaş ve kuru ağırlığın fazla su uygulaması ile azaldığını tespit etmişlerdir. Yetisir ve ark. (2006) karpuzda yaptıkları çalışmalarda su fazlalığı sonucunda bitkinin kuru ağırlığında azalma olduğunu belirtmişlerdir. Luo ve ark. (2011) su basması stresine farklı tepkiler veren Alternanthera philoxeroides ve Hemarthria 48 altissima türlerinde yaptıkları çalışmada 20 günlük su basmasını takiben uyguladıkları 10 günlük geri kazanım sonunda bitkilerin kuru ağırlığında farklı derecelerde artış belirlemişlerdir. Kumutha ve ark. (2009) güvercin bezelyesinde yaptıkları çalışmada toplam kuru ağırlığın su basması koşullarında azaldığını, geri kazanım uygulamaları ile arttığını tespit etmişlerdir. Pociecha ve ark. (2008) bakla bitkisinde yapılan bir çalışmada ise 7 günlük su fazlalığı nedeniyle azalan kuru ağırlığın 7 günlük geri kazanım uygulamasıyla arttığını ancak kontrol seviyesine ulaşamadığını tespit etmişlerdir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçların literatürle uyumlu olduğu görülmektedir. Su basmasına bağlı olarak değerlendirilen genotiplerin olgun yapraklarının yaprak alanındaki değişimin genotiplere göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Geri kazanım uygulamalarında Şeker Fasulye, Ayşe Kadın, Er Ayşe Kadın ve Y2 dışında tüm genotiplerin yaprak alanı değerlerinde artış olduğu belirlenmiştir. Su basması sonucunda yaprak Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN alanının azalmasının yapraklardan su kaybını azaltmak için oluşan bir adaptasyon olduğu belirtilmektedir (Pociecha ve ark., 2008). Literatürde su fazlalığı uygulamaları sonucunda soya fasulyesinde (Nakayama ve Komatsu, 2008), buğdayda (Samad ve ark., 2001), mısırda (Rao ve ark., 2002), domateste (Else ve ark., 2009), karpuzda (Yetisir ve ark.,2006) yaprak alanının azaldığı tespit edilmiştir. Taze fasulyede aşırı su uygulamaları sonucunda Giza 3 ve Bronco çeşitlerinde yaprak alanının azaldığı belirlenmiştir (Singer ve ark., 1996). Kökez, Beyaz Fasulye, Sırık, Boncuk Sırık, Oturak taze fasulye genotipleriyle yapılan başka bir çalışmada ise yaprak alanının Kökez, Beyaz Fasulye, Sırık, Oturak genotiplerinde azaldığı ancak Boncuk Sırık genotipinde arttığı tespit edilmiştir (Çelik, 2010; Celik ve Turhan, 2011). Güvercin bezelyesiyle yapılan çalışmada fazla suyun yaprak alanını azalttığı, geri kazanım uygulamasının ise yaprak alanında artış sağladığı tespit edilmiştir (Kumutha ve ark. 2009). Baklada yapılan çalışmada su basması nedeniyle azalan yaprak alanının geri kazanım uygulamasıyla arttığı fakat kontrol seviyesine ulaşamadığı tespit edilmiştir (Pociecha ve ark., 2008). Araştırmacıların bulguları ve çalışmadan elde edilen sonuçların aynı doğrultuda olduğu görülmektedir. Su fazlalığı uygulaması 15 taze fasulye genotipinde toplam klorofil miktarını azaltmıştır. Ancak en fazla azalma Y3 ve Y4 genotiplerinde belirlenmiştir. Geri kazanım uygulamasında tüm genotiplerin toplam klorofil miktarlarının kontrolden daha az olduğu tespit edilmiştir ve en az değişim ise Şeker Fasulye’de belirlenmiştir. Çalışmalar, su fazlalığı stresinde özellikle vegetatif dönemde yapraklarda klorofil a ve klorofil b miktarının azaldığını göstermektedir (Pociecha, ve ark., 2008). Domateste (Else ve ark., 2009), soğanda (Yiu ve ark., 2008) ve mısırda (Rao ve ark., 2002) yapılan çalışmalarda da; su fazlalığı sonucunda toplam klorofil miktarlarında azalma belirlenmiştir. Giza3 ve Bronco taze fasulye çeşitlerinde yapılan su fazlalığı çalışmasında da toplam klorofil miktarında azalma tespit edilmiştir (Singer ve ark., 1996). Kökez, Sırık, Boncuk Sırık, Beyaz Fasulye, Oturak taze fasulye genotipleriyle yapılan çalışmada da toplam klorofil miktarında azalma belirlenmiştir (Çelik, 2010, Celik ve Turhan, 2011). Baklada yapılan çalışmada klorofil miktarı su basması uygulaması sonunda önemli miktarda azalma göstermiş ancak geri kazanım uygulamaları klorofil miktarında artış sağlamamıştır (Pociecha ve ark., 2008). Bu bağlamda bu çalışmada elde edilen veriler literatürle uyumludur. Hücre membran stabilitesi stres toleransını belirlemek için yaygın bir şekilde kullanılır ve yüksek membran stabilitesi abiotik stres koşullarına toleransla doğru orantılıdır (Premachandra ve ark., 1992). Bununla birlikte iyon sızıntısı testi, zararlanmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan hücre membranındaki fonksiyon bozuklukları nedeniyle sitoplazmadan apoplastik sıvıya sızan iyonların miktarının belirlenmesi prensibine dayanmaktadır (Eugenia ve ark., 2003). Stres uygulamaları sonrası söz konusu eriyiklerin sızıntı miktarının tespiti, doku zararlanmalarının belirlenmesine olanak sağlamaktadır (Palta ve ark., 1982). Diğer taraftan bitkiler fazla suya ve anaerobik koşullara maruz kaldıklarında kök ve sürgün sistemleri farklı tepkiler verir (Liao ve Lin, 2001). İyon sızıntısı testi ile belirlenen zararlanma oranı sonuçlarına göre genotiplerin kök ve yaprakları su basması uygulamasına farklı sonuçlar vermiştir. Taze fasulye genotiplerinin yapraklarındaki zararlanma oranı değerlendirildiğinde; Y3 (%44,47), 40 Günlük (%56,86) ve Y4 (%49,87) en yüksek iyon sızıntısı değerine sahipken, diğer genotiplerdeki zararlanma %30’un altında kalmıştır. Geri kazanım uygulaması sonunda ortalama yaprak iyon sızıntısı değerleri incelendiğinde Y1 genotipi en yüksek, Şeker Fasulye genotipi ise en düşük iyon sızıntısı değerlerine sahip olmuştur. Su basması uygulamasının etkisine bağlı olarak genotiplerin köklerindeki iyon sızıntısı miktarları incelendiğinde, %52, 74 ile Y1 genotipi en yüksek değere sahip olmuştur. En düşük iyon sızıntısı değerleri ise %25 ile %29 arasında olmuştur. Geri kazanım koşullarının taze fasulye genotiplerinin köklerindeki iyon sızıntısı değerleri incelendiğinde Çangal genotipi en yüksek değere sahip olurken, Şeker Fasulye genotipi en düşük iyon sızıntısı değerine sahip olmuştur. Çelik (2010) ve Celik ve Turhan (2011) tarafından 5 farklı bölgeye adapte olmuş taze fasulye (Phaseolus vulgaris L.) genotipiyle yapılan çalışmada 3 günlük su fazlalığı 49 Su Basması Stresi ve Geri Kazanım Uygulamasının Bazı Taze Fasulye Genotipleri Üzerine Etkileri deprivation stres: a Review. Annals of Botany, 91: uygulaması sonucunda yaprakların köklere 179-194. oranla daha fazla zararlandığı belirlenmiştir. Bradford, K.J. and T.C., Hsiao, 1982. Stomatal behavior Kök bölgesinde Beyaz Fasulye’de en az and water relations of waterlogged tomato plants. zararlanma tespit edilirken, en yüksek Plant Physiology,70: 1508-1513. zararlanma Kökez ve Sırık genotiplerinde Celik, G. and E., Turhan, 2011.Genotypic variation in growth and physiological responses of common bean belirlenmiştir. Genotiplerin yaprak kısımlarında (Phaseolus vulgaris L.) seedlings to flooding. African ise en yüksek zararlanma Beyaz Fasulye, en az Journal of Biotechnology, 10 (38): 7372- 7380. zararlanma ise Kökez genotipinde olmuştur Çelik, G., 2010. Bazı Taze Fasulye Genotiplerinde Kök (Çelik, 2010, Celik ve Turhan, 2011). Bölgesinde Oluşan Su Fazlalığına Toleransın 5. Sonuç Elde edilen sonuçlar değerlendirildiğinde bazı taze fasulye genotiplerinin su fazlalığına tepkilerinin belirlenmesinde ve genotipler arasındaki farklılığın ortaya çıkarılmasında yaprak alanı, toplam klorofil miktarı ve zararlanma derecesinin göstergesi olan iyon sızıntısı oranlarının belirlenmesinin etkili olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan genotipler içerisinde Şeker Fasulye genotipinin su basması stresine göreceli olarak tolerant olduğu, 40 Günlük, Y3 ve Y4 genotipinin ise en hassas genotipler olduğu belirlenmiştir. Bu üç genotipten sonra en hassas genotipin ise Y1 genotipi olduğu tespit edilmiştir. Bundan sonra yapılması gereken ise; stres uygulama süresini arttırarak ve örnekleme zamanları sıklaştırılarak moleküler düzeyde çalışmalarla su basması stresine dayanımda içsel mekanizmanın daha iyi anlaşılmasıdır. Bu çalışmaların sonucunda su basmasına toleranslı taze fasulye çeşitlerinin ıslah edilebilmesi için gerekli materyal sağlanabilecektir. Kaynaklar Aloni, B. and G., Rosenshtein, 1982. Effect of flooding on tomato cultivars: The relationship between proline accumulation and other morphological and physiological changes. Physiologia Plantarum, 56: 513-517. Anonim, 2011. TUİK: Türkiye İstatistik Kurumu.http:// www.tuik.gov.tr Anonymous, 2011. FAO: Food and Agricultural Organization of United Nations: Economic and Social Department: Statistical Division. http://www.fao.org Arora, R., D.S., Pitchay andB.C., Bearce, 1998. Waterstress-induced heat tolerance in Geranium leaf tissues: A possible linkage through stres proteins? Physiologia Plantarum, 103:24-34. Bailey-Seres, J. and L.A.C.J., Voesenek, 2008. Flooding Stress: Acclimations and Genetic Diversity. Annual Review of Plant Biology, 59: 313-339. Blokhina, O., E., Virolainen andK.V., Fagerstedt, 2003. Antioxidants, oxidative damage and oxygen 50 Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Eskişehir, 82 s. Dat, J.F., N., Capelli, H., Folzer, P. Bourgeade and P.M., Badot, 2004. Sensing and signalling during plant flooding. Plant Physiology and Biochemistry, 42: 273-282. Dennis, E.S., R., Dolferus, M., Ellis, M., Rahman, Y., Wu, F.U., Hoeren A., Grover, K.P., Ismond, A.G., Good andW.J., Peacock, 2000. Molecular Strategies for Improving Waterlogging Tolerance in Plants. Journal of Experimental Botany, 51(342): 89-97. Else, M.A., F., Janowiak, C.J., Atkinson andM.B., Jackson, 2009. Root signals and stomatal closure in relation to photosynthesis, chlorophyll a fluorescence adventitious rooting of flooded tomato plants. Annals of Botany, 103: 313-32. Eugenia, M., S., Nunes andG.R, Smith, 2003. Electrolyte leakage assay capable of quantifying freezing resistance in rose clover. Crop Sci., 43:1349–1357. Jackson, M.B, K., Ishizawa andO., Ito, 2009. Evolution and mechanisms of plant tolerance to flooding stress. Annals of Botany, 103(2): 137-142. Kozlowski, T.T., 1984. Plant responses to flooding of soil. Bioscience, 34 (3): 162-167. Kozlowski T.T., 1997. Responses of woody plants to flooding and salinity. Tree Physiology Monograph No.1. Kumutha, D., K., Ezhilmathi, R.K., Sairam, G.C., Srivastava, P.S., Deshmukh and R.C., Meena, 2009. Waterlogging induced oxidative stress and antioxidant activity in pegeonpea genotypes. Biologia Plantarum, 53 (1): 75-84. Lakitan, B., D.W., Wolfe and R.W., Zobel, 1992. Flooding Affects Snap Bean Yield and Genotypic Variation in Leaf Gas Exchange and Root Growth Response. J. Amer. Soc. Hort. Sci., 117(5):711-716. Levitt, J., 1980. Chilling, Freezing and High Temperature Stresses in: Responses of Plants to Environmental Stresses I. Published By Academic Pres, Inc., 2nd Edition, 607. Liao, C.T. and C.H., Lin, 2001. Physiological adaptation of crop plants to flooding stress. Proc. Natl. Sci. Counc. Roc(B), 25 (3):148-157. Luo, F-L., K.A., Nagel, H., Scharr, B., Zeng, U., Schurr and S. Matsubara, 2011. Recovery dynamics of growth, photosynthesis and carbohydrate accumulation after de-submergence: a comparison between two wetland plants showing escape and quiescence strategies. Annals of Botany, 107: 49–63, 2011. Ç.AYDOĞAN, E.TURHAN Moran, R. and D., Porath, 1980. Chlorophyll determination in intact tissues using N,N-Dimethylformamide. Plant Physiology, 65(3):478-479. Nakayama, N. and S., Komatsu, 2008. Water uptake by seeds in yellow-seeded soybean (Glycine max (L.) Merrill) cultivars with contrasting imbibition behaviors. Plant Production Science, 11: 415-422. Palta, J.P., K.G., Jensen andP.H., Li, 1982. Cell membrane alterations following a slow freeze thaw cycle: ion leakage, injury and recoveryin: Plant Cold Hardiness and Freezing Stress, Volume 2. Edited Li P.H. and Sakai A. Published By the Acad.Press, N.Y., 221242. Perata P. and L.A.C.J., Voesenek, 2007. Submergence tolerance in rice requires Sub1A, an ethyleneresponse-factor-like gene. Trends Plant Sci.,12:43–46 Pociecha, E., J., Koscielniak andW., Filek, 2008. Effect of root flooding and stage of development on the growth and photosynthesis of field bean (Vicia faba L. minor). Acta Physiol. Plant, 30: 529-535. Premachandra, G.S., H., Saneoka, K. Fujita, and S., Ogata, 1992. Leaf water relations, osmotic adjustment, cell membrane stability, epicuticular wax load and growth as affected by increasing water deficits in Sorghum. Journal of Experimental Botany, 43: 1569-1576. Rao, R., Y., Li, H.H., Bryan, S.T., Reed, and F., D’Ambrosio, 2002. Assessment of foliar sprays to alleviate flooding injury in corn(Zea Mays L.). Proc. Fla. State Hort. Soc., 115: 208-211. Samad, A., C.A., Meisner, M., Saifuzzaman, and M., van Ginkel, 2001. Waterlogging tolerance in: Application of Physiology in Wheat Breeding. Edited M.P., Reynolds, J.I. Ortiz-Monasterio, and A. McNab, Published By Mexico, D.F.: CIMMYT, 136-144. Singer, S.M., Y.I., Helmy, A.N., Karas andA.F., AbouHadid, 1996. Growth and development of bean plants (Phaseolus vulgaris L.) grown under water- stress. Cahiers Options Mediterraneennes, 31: 241-250. Visser, E.J.W., L.A.C.J., Voesenek, B.B., Vartapetian andM.B., Jackson, 2003. Flooding and plant growth. Annals of Botany, 91: 107-109. Vural H., D., Eşiyok veİ., Duman, 2000. Kültür Sebzeleri (Sebze Yetiştirme). Ege Üniversitesi Basımevi, 440 s., İzmir. Yetisir, H., M., Caliskan, S., Soylu and M., Sakar., 2006. Some physiological and growth responses of watermelon [Citrullus lanatus (Thunb.) Matsum. and Nakai] grafted onto Lagenaria Siceraria to flooding. Environmental and Experimental Botany, 58: 1-8. Yiu, J.C., C.W., Liu, C.T., Kuo, M.J., Tseng, Y.S., Lai andW.J., Lai, 2008. Changes in antioxidant properties and their relationship to paclobutrazol-indued flooding tolerance in Welsh Onion. Journal of the Sciene of Food and Agriculture, 88: 1222-1230. 49 51 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 53-63 Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin FizikoMekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri Semih KESİM1 Ebubekir ALTUNTAŞ2 1 2 Çilimli İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Düzce. Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Tokat Özet: Bu çalışmada, hasat sonrası ısıl işlem sıcaklığı ve süreleri ile depolama uygulamalarının Marabel patates çeşidine ait yumruların fiziko-mekanik özellikleri ve kalitesi üzerine etkileri incelenmiştir. Denemeler üç farklı ısıl işlem sıcaklıkları (55˚C; 57,5˚C; 60˚C) ile 45 ve 90 gün depolama süresinde yürütülmüştür. Patates örneklerinin fiziko-mekanik özellikleri olarak, boyutlar, geometrik ortalama çap, küresellik, yüzey alanı, hacim, ağırlık kaybı ile X (uzunluk) ve Y (genişlik) eksenleri boyunca penetrasyon (delme) kuvveti belirlenmiştir. Kimyasal özellikler olarak pH, suda çözünebilir kuru madde, toplam asitlik ve kuru madde miktarı ile patates kabuk ve kabuk altı renk özellikleri farklı ısıl işlem ve depolama süreleri için incelenmiştir. Denemeler sonucunda, farklı ısıl işlem sıcaklığı ve depolama süreleri uygulamalarının patateslerin fiziko-mekanik özellikleri ile yumru kalitesi üzerine etkili olduğu görülmüştür. 55˚C ısıl işlem sıcaklığında 0 dakika işlem süresi (sıcak suya daldırıp çıkarma) ile 45 gün depolama sonucunda, patateslerin fiziko-mekanik özelliklerine ait değerler diğer uygulamalara göre daha düşük değerlerde bulunmuştur. Ayrıca, ısıl işlem sıcaklığı ve süreleri ile depolama süreleri açısından mekanik delme kuvvetleri, X ekseninde, Y eksenine göre daha yüksek değerler vermiştir. Anahtar Kelimeler: Patates, ısıl işlem, depolama süresi, fiziko-mekanik özellikler, yumru kalitesi The Effects of Post Harvest Heat Processing and Storage on Physicomechanical Properties and Tuber Quality of Potatoes Abstract: In this study, the effects of post harvest heat processes (temperature and time) and storage treatments on physico-mechanical properties and tuber quality of potato (cv.Marabel) were investigated. Three different heat temperature treatment (55˚C, 57.5˚C, 60˚C) and 45 and 90 days storage time were used. Physico-mechanical properties such as size dimension, geometric mean diameter, sphericity, surface area, volume, weigth lose and puncture force along X (length) and Y (width) axes were determined. Chemical properties such as pH, total soluble solid content, total acidity, dry matter and colour characteristics of skin and flesh potatoes for heat processing treatments and storage time were evaluated. In this experiment, the different of postharvest heat processing temperature, time and storage periods affected the physicomechanical properties and tuber quality of potatoes. 55˚C heat processing temperature and 0 minute (dip up) heat processing time for 45 days storaged potato given small changes better results than the other treatments. Puncture force was higher along X axis than Y axis for heat processing and storage period treatments. Key Words: Potato, heat processing, storage period, physico-mechanical properties, tuber quality 1. Giriş Ülkemizde üretilen patateslerin büyük bir kısmı yemeklik olarak tüketilmektedir. Bununla birlikte, bir kısmı tohumluk olarak kullanılırken, çok az bir kısmı da sanayide değerlendirilmektedir. Yüzde 80 oranında su içeren patates yumrusu, hasat edildikten sonra da solunum yaptığı için, yumruda su kaybı %5’ten fazla olması durumunda pörsüme, yumuşama ve kalite kaybı meydana gelir (Schippers, 1970; Kara, 2000). Üreticinin alacağı önlemler yardımıyla, bu kayıplar en aza indirilebilir. Bu bağlamda, yumrunun depolandığı ortamın sıcaklığı ve onu çevreleyen havanın bağıl nemi önem kazanmaktadır (Anonim, 2006). Patates yumrusu hasat edildikten sonra, hasat edildiği andaki kalitesini korumasına yönelik yürütülen çalışmalarda; depolama süresinin artışı yumru sertliğinin azalmasına, şekil bozukluğuna ve yumru kütle kaybına neden olurken (Schippers, 1970; Kara, 2000), yumru özgül ağırlığı, kuru madde miktarı ve cips verimliliği üzerinde de önemli bir etkiye sahiptir (İlisulu, 1986; Kara, 2000). Patatesin depolamasında en önemli fizyolojik etkenler; solunum, yumruda su kaybı, tat ve renk değişimi, pörsüme, çürüme ve 53 Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri sürgün verme’dir (Altuntaş ve ark. 2011). Depo içi sıcaklığı, bağıl nem, hava hareketi ve ışık gibi etmenler ürünün hasat sonrası fizyolojisini önemli ölçüde etkilemektedir. Nitekim uygun çevre koşullarında, patates yumrularının uzun süre nitelikli korunması sağlanır (Okuroğlu ve ark. 1998). Taze meyve ve sebzelerde hasat sonrası hastalıklar depolama ömrünü kısaltmaktadır. Üstelik hasat sonrası hastalıklara karşı duyarlılık depolama süresince artış göstermektedir (Klein ve Lurie, 1991; Eckert ve Ogawa, 1988). Hasat sonrası hastalıkların engellenmesinde kimyasal savaşıma alternatif olarak sıcaklık uygulamalarının tekrar kullanımına ilişkin araştırmalar son yıllarda yoğunlaşmıştır (Porat ve ark., 2000, Karabulut ve ark., 2002, Plaza ve ark., 2003; Karabulut ve ark., 2005). Farklı meyve ve sebzelerde depolama öncesi ve sonrası ısıl işlem olarak sıcak su uygulamalarının (hot water treatment, HWT) kalite üzerine etkilerine yönelik araştırmalar; sarımsak (Cantwell ve ark., 2003), ananas (Wijeratnam ve ark., 2005), elma ve armut (Spotts ve ark., 2006) ve satsuma mandarin (Hong ve ark., 2007) de yapılmıştır. Bu çalışmalarda, incelenen ürünlerde ısıl işlem uygulamasının ürün kalitesine olumlu etkiler gösterdiği açıklanmıştır. Taze ürünlere uygulanan HWT, düşük maliyetli, etkili, kısa uygulama zamanı olan bir ısı transfer metodudur (Altuntaş ve ark. 2011). Isıl işlem uygulamalarının depolama koşulları ile birlikte kullanımı; patatesin kalitesini koruyacak ve fiziko-mekanik özelliklerini etkileyecek şekilde insan ve gıda güvenliği açısından önemli olduğu göz önünde tutulmuştur. Bu çalışmada, farklı ısıl işlem sıcaklık ve depolama sürelerinde Marabel patates yumrusunun fiziko-mekanik, kimyasal ve renk özelliklerinin değişimi incelenmiştir. 2. Materyal ve Metot Denemeler Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü Biyolojik Malzeme Laboratuarında yürütülmüştür. Patates yumruları, 2009 yılı hasat döneminde patates deneme alanından sağlanmıştır. Depolama ise Tarla Bitkileri Bölümü depolarında yapılmıştır. Patates çeşidi 54 olarak Marabel çeşidi kullanılmıştır. Denemelerde patateslerin hasat sonrası fizikomekanik özelliklerinin yumru kalitesinin belirlenmesinde örneklerin ilk ölçümleri için hasat sonrası kontrol uygulaması dikkate alınmıştır. Daha sonra farklı ısıl işlem ve sürelerinde ısıl işlem (sıcak su) uygulaması yapılarak örneklerin fiziko-mekanik özellikleri ve yumru kalite ölçümleri yapılmıştır. Sıcaklık uygulama işlemi için; 0,1 derece hassasiyetli (Termal Labarotuar Aletleri marka, 540 KD model, ısı ve dakika ayarlı LCD görünümlü, su pompalı) su banyosu kullanılmıştır. Patates yumruları, kontrollü bir depo içerisinde plastik ızgaralı selelerde üst üste gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Patates yumrularının depolama sıcaklığı ve bağıl nemi istenen ölçülerde (4C ve %90) sabit tutulmuştur. Deneyler, patates depolama süresi ve ısıl işlem sıcaklığı uygulama yöntemleri için kontrol (hasat sonrası), 55°C’de 0 ve 12,5 dakika, 57,5°C’de 0 ve 10 dakika ve 60°C’de 0 ve 5 dakika ısıl işlem sürelerinde yapılmıştır (Ranganna ve ark. 1998, ElMasry ve ark. 2006, Kyriacou ve ark. 2008). Denemede kullanılan 0 dakika uygulaması, yumruların farklı sıcaklıklarda suya daldırılıp, çıkarılmasıyla 0-1 dakika arasında geçen süre olduğu için 0 dakika olarak belirtilmiştir. Kontrol uygulanmasında herhangi bir sıcak su uygulaması yapılmamıştır. Patates yumrularının eksenel boyutlarının (uzunluk, genişlik ve kalınlık) ölçümü 0,01 mm hassasiyete sahip dijital kumpasla, yumruların kütlelerinin ölçümü 0.001 g hassasiyete sahip elektronik hassas terazi ile yapılmıştır. Deneyler tesadüfi olarak seçilen örnekler için 16 tekerrürlü olarak yapılmıştır. Depolama süresince kütle kaybını belirlemek amacıyla patates yumruları numaralandırılmış, depolama süresine göre kütle kayıpları yüzde olarak belirlenmiştir. Patates yumrularının geometrik ortalama çap değerleri (Dg), küresellik değerleri (), yüzey alanı (S) ve hacim (V) değerleri; uzunluk, genişlik ve kalınlık değerleri kullanılarak aşağıdaki eşitlikler yardımıyla hesaplanmıştır (Mohsenin, 1980): Dg=(LWT)1/3 (1) 1/3 ={(LWT) /L}.100 (2) S=π.Dg2 (3) V=π/6(LWT) (4) S.KESİM, E.ALTUNTAŞ Burada; Dg : geometrik ortalama çap (mm) : Küresellik (%) S : Yüzey alanı (mm2) L : Uzunluk (mm) W : Genişlik (mm) T : Kalınlık (mm) V : Hacim (mm3) Mekanik özellikler için biyolojik materyal test cihazı (Zwick/Roell, 500 N) kullanılmıştır. Bu cihaz, farklı hız ve eksenlerde yükleme ile kuvvet-deformasyon eğrisini verebilmekte ve sıkıştırma yanında delme işlemi de yapabilmektedir. Denemede delme testi uygulanmıştır. Delme testleri; X (uzunluk) ve Y (genişlik) yükleme eksenleri boyunca yapılmıştır (Şekil 1). Patates yumrularının penetrasyon (puncture, delme) testlerinde 11,1 mm çaplı prob kullanılarak, 100 mm/min test hızında delme mesafesi 10 mm olacak şekilde alınmıştır (El Masry ve ark., 2006)(Şekil 2). Şekil 1. Patates yumrusunun delme testindeki yükleme eksenleri Kimyasal özellikler için, patates örneklerinin pH, toplam asitlik, suda çözünebilir kuru madde ve kuru madde miktarları Cemeroğlu (2007)’e göre belirlenmiştir. Patates yumrusunun hasat sonrası, ısıl işlem sıcaklığı uygulaması ve depolama süresine bağlı olarak renk değişimini belirlemek için Minolta marka Chroma Meter CR-300 model otomatik renk ölçme cihazı kullanılmıştır. Renk parametreleri (L*, a*, b*)’nin ölçümleri, patates kabuğu ve patates kabuk altı (et kısmı) olmak üzere iki şekilde yapılmıştır. Deneyler, her bir patates yumrusunun 3 farklı bölgesinden ölçüm alınarak 3 tekerrürlü olarak yapılmıştır. Tüm parametrelere ait elde edilen verilerin istatistiksel analizi, SPSS (Statistical Package for Social Sciences) istatistik paket programı ile yapılmıştır. Ölçüm sonuçlarının grafikleri ve regresyon eşitlikleri, Microsoft Excel programı yardımıyla bulunmuştur. Şekil 2. Patatesin puncture (delme) testinden bir örnek 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Fiziko-mekanik özelliklere ait sonuçlar Farklı ısıl işlem sıcaklıkları ve süresi sonrası patates yumrularının 45 ve 90 gün depolanma sonrası fiziko-mekanik özelliklerden geometrik ortalama çap, küresellik ve yüzey alanı değerlerine ait varyans analiz sonuçları ve ortalama değerler sırasıyla Çizelge 1 ve 2’de verilmiştir. Çizelge 1’de patates yumrularının geometrik ortalama çap, küresellik ve yüzey alanı değerlerinin değişimine depolama süresinin etkisi istatistiksel olarak önemsiz, 60˚C ısıl işlem sıcaklığında ısıl işlem sürelerinin etkileri önemli bulunmuştur. Çizelge 2 incelendiğinde, geometrik ortalama çap değerleri, 55; 57,5 ve 60˚C tüm ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresine göre hasat-90 gün depolama sürelerinde daha düşük değerler bulunmuştur. Patates yumrularının geometrik ortalama çap, küresellik ve yüzey alanı değerleri açısından kontrol uygulamasına göre genelde 0 dakika bekletme süresinde 55; 57,5 ve 60˚C sıcaklıklarda daha az değişim oranı elde edilmiştir. Tüm sıcaklık değerleri için hasat-90 gün depolamada patates yumrularının küresellik ve yüzey alanı değerlerinde daha fazla değişim görülmüştür. 55C ısıl işlem sıcaklığında, diğer ısıl işlem sıcaklıklara göre hasat-45 gün depolama süresindeki Dg, ve S değerlerindeki değişimler daha düşük bulunmuştur. 55 Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri Çizelge 1. Farklı ısıl işlem sıcaklık ve sürelerine göre hasat-45 gün ve hasat-90 gün depolanan patateslerin fiziksel özelliklerine ait varyans analiz sonuçları. Varyasyon Kaynakları Depolama süresi (DS) Isıl işlem süresi (ISS) DS x ISS 55˚C Hasat-45 gün Dg ns S 57,5˚C Hasat-90 gün Dg S Hasat-45 gün Dg ns ns ns ns ns ns ns * ns ns ns ns ns ns ns ns ns ns S ns ns ns * ns ns 60˚C Hasat-90 gün Dg S Hasat-45 gün Dg ns ns ns ns ns * ** * * ns ns ns ns ns S ns Hasat-90 gün Dg ns ns * * ns ns S ns ns ** * ** ns ns ns Çizelge 2. Farklı ısıl işlem sıcaklığı uygulamalarında ve 45 ve 90 günlük depolama sonucu patates yumrularının geometrik ortalama çap, küresellik ve yüzey alanı değerleri Dg S Isıl işlem Depolama Kontro sıcaklığı süresi Kontrol 0x 1 l 0 1 Kontrol 0 1 Hasat 55,71 57,45 58,57 78,43 77,13 78,53 97,71 104,10 107,86 45 gün 53,97 56,62 57,26 78,47 76,33 77,96 91,80 101,13 103,10 55 Hasat 52,75 55,41 56,29 78,73 77,39 80,00 88,27 97,50 100,44 90 gün 51,72 54,23 54,37 78,27 76,43 78,74 84,89 93,38 93,78 Hasat 55,71 60,39 59,5 78,43 73,47 72,72 97,71 116,13 111,82 45 gün 53,97 59,33 57,8 78,47 72,61 71,86 91,81 112,31 105,45 57,5 Hasat 52,75 59,57 59,42 78,73 75,05 73,89 88,27 112,25 111,22 90 gün 51,72 58,49 57,58 78,27 74,66 71,94 84,89 108,25 104,50 Hasat 55,71 61,60 59,50 78,43 74,11 72,72 97,71 119,38 111,82 45 gün 53,97 60,50 57,80 78,48 73,59 71,86 91,81 115,14 105,45 60 Hasat 52,75 59,42 61,60 78,73 73,89 74,11 88,27 111,22 119,38 90 gün 51,72 57,28 60,50 78,27 72,64 73,59 84,89 103,39 115,14 x : Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.) Dg: Geometrik ortalama çap, : Küresellik, S: Yüzey alanı Golmohammadi ve Purrahimi (2009); Agria, Satina ve Kayzer patates çeşitlerinde, geometrik ortalama çap, küresellik değerlerinde 22 hafta içinde her 15 günlük ölçüm sonucu önemli farklılıklar gözlendiğini açıklamaktadır. Çizelge 3’de farklı ısıl işlem sıcakları ve sürelerine göre 45 ve 90 günlük depolanan patateslerin hacimsel ve ağırlık değişimleri verilmiştir. Depolama sürelerinin patates örneklerinin hacimsel değişimlerine etkisi istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. 60C ısıl işlem sıcaklığında ısıl işlem süresinin patates örneklerinin hacimsel değişimlerine etkisi hasat45 ve hasat-90 gün için sırasıyla P<0,05 ile P<0,01 düzeyinde istatistiksel olarak önemli çıkmıştır. Isıl işlem sıcaklıkları ve sürelerine göre hasat-90 gün depolama süresine göre, hasat-45 gün depolama süresinde diğer fiziksel özelliklerdeki gibi hacimsel değerlerde de daha az değişimler gözlenmiştir. 56 Isıl işlem sıcaklığı artışıyla ağırlık kaybı değişimlerinde artışlar gözlenmiştir. En yüksek değer 60C sıcaklıkta 90 günlük depolamada gözlenmiştir. Tüm ısıl işlem sıcaklıkları için kontrole göre 0 dakika ısıl işlem süresinde genelde daha az kayıplar gözlenmiştir. En az ağırlık kaybı değişimi 55C ısıl işlem sıcaklığında 45 gün depolama süresinde gözlenmiştir. Farklı ısıl işlem sıcakları ve sürelerine göre 45 ve 90 günlük depolanan patateslerin X ve Y eksenleri için delme kuvveti değerleri, Çizelge 4’de verilmiştir. Mekanik delme kuvveti değerleri X ekseni için değerlendirildiğinde, 60C ısıl işlem sıcaklığında hasat-45 gün ve hasat-90 gün için patateslerin delme kuvveti değerleri diğer ısıl işlem sıcaklıklarına göre daha yüksek bulunmuştur. 60C ısıl işlem sıcaklığında patateslerin kabuk kısmı daha fazla sıcaklığa S.KESİM, E.ALTUNTAŞ maruz kaldığı için kabuk dokusunda kalınlaşma ve sertleşmeler görülmüştür. Isıl işlem sıcaklığı ve sürelerine göre Y ekseni boyunca delme kuvveti değerlerinde kontrol uygulamasına göre azalmalar gözlenmiştir. Mekanik delme kuvveti, X ekseni boyunca daha dar bir kesit alanı üzerinde, Y ekseninde ise daha geniş bir kesit alanı üzerinde etkili olmaktadır. Y ekseni boyunca ölçülen delme kuvveti değerleri X eksenine göre ölçülen kuvvet değerlerinden genelde daha düşük bulunmuştur. Patates yumrularının 55C ve 60C ısıl işlem sıcaklıkları ve farklı ısıl işlem süreleri açısından depolama sürelerinin ve ısıl işlem sürelerinin X ve Y ekseni penetrasyon (delme) kuvveti değerleri üzerine etkisi önemsiz bulunmuştur. Buna karşın 57,5C sıcaklığında ısıl işlem süresinin patateslerin X ve Y ekseni oyunca delme kuvvetine etkisi hasat-90 depolama süresi için P<0,05 düzeyinde önemli bulunmuştur. Schippers (1970), patateslerin hasat sonrası kısa süreli depolama sonunda 5C ve %85 bağıl nemde ağırlık kayıplarının iki haftalık depolama sonucunda yıllara göre %5,1-5,8 (1968) ve %6,6-7,0 (1969) olarak belirlemiştir. Mate ve ark. (1999), dilimlenmiş patateslerin 70˚C ısıl işlem sıcaklığında ağırlık kaybında ısıl işlem sürelerine göre artışlar gözlendiğini açıklamıştır. Kara (2000), patates çeşitlerinin ağırlık kayıplarının 45 ve 90 gün depolama süreleri için, %2,2 ile %4,2 arasında değiştiğini açıklamıştır. Çizelge 3. Farklı ısıl işlem sıcakları ve sürelerine göre 45 ve 90 günlük depolanan patateslerin hacim ve ağırlık değişimleri (%). Hacim Ağırlık kaybı Isıl işlem Depolama süresi x sıcaklığı Kontrol 0 1 Kontrol 0 1 92,25 101,72 106,74 99,81 117,3 113,45 Hasat 84,12 97,45 99,78 92,91 114,4 108,19 45 gün 55 80,06 93,14 97,07 87,84 102,5 108,66 Hasat 75,51 87,29 87,67 81,67 97,75 101,57 90 gün 92,25 121,72 113,45 99,81 112,27 100,12 Hasat 84,12 116,11 103,81 92,91 109,37 96,13 45 gün 57,5 80,06 114,37 112,10 87,84 132,8 144,3 Hasat 75,51 108,35 102,17 81,67 126,8 134,5 90 gün 92,25 124,49 113,45 99,81 143,28 120,19 Hasat 84,12 117,84 103,81 92,91 138,95 114,81 45 gün 60 80,06 112,10 124,49 87,84 133,96 120,2 Hasat 75,51 100,48 117,84 81,67 125,19 112,76 90 gün x : Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.) Çizelge 4. Farklı ısıl işlem sıcakları ve sürelerine göre 45 ve 90 günlük depolanan patateslerin X ve Y eksenleri için delme kuvveti değerleri (N). Isıl işlem sıcaklığı Depolama süresi X ekseni Y ekseni Kontrol 0x 1 Kontrol 0x 1 Hasat 170,73 145,00 168,20 143,50 140,40 139,35 45 gün 167,21 148,29 156,40 140,72 143,25 137,32 55 Hasat 170,73 145,00 168,20 143,50 140,40 139,35 90 gün 165,19 147,82 140,72 141,26 144,00 134,47 Hasat 170,73 148,90 158,97 143,50 146,70 138,90 45 gün 167,21 147,25 155,24 140,72 144,07 135,47 57,5 Hasat 170,73 143,75 159,97 143,50 146,70 138,90 90 gün 165,19 152,89 141,68 141,26 147,70 136,26 Hasat 170,73 155,00 166,10 143,50 143,35 141,10 45 gün 167,21 167,70 163,90 140,72 142,33 142,00 60 Hasat 170,73 155,00 166,10 143,50 143,35 141,10 90 gün 165,19 165,70 161,77 141,26 139,00 141,23 (x): Bekletme süresi (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.) 57 Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri Kara (2004), 6 aylık depolanan 20 patates çeşidine ait yumruların ağırlık kayıplarının %5,78-13,49 arasında olduğunu açıklamıştır. Marabel patates çeşidi için 1998 ve 1999 yıllarında depolama sonucu ağırlık kayıplarının %6,35-19,62 arasında değiştiğini açıklamaktadır. Kyriacou ve ark. (2008), Hermes patates çeşidinde 6 aylık depolama sonucu ağırlık kayıplarının ısıl işlemler sonucu %4,8 değerinde olduğunu, 55˚C, 57,5˚C ve 60˚C sıcaklıklarında ısıl işlem süreleri arttıkça ağırlık kaybının azaldığını açıklamaktadırlar. Çalışmamızdaki sonuçlara göre, 60C sıcaklık uygulamasında hasat-90 gün değerleri diğer uygulamalara göre daha yüksek, 0 dakika ısıl işlem uygulamasında kayıplar daha düşük bulunmuştur. Isıl işlem uygulamaları materyalde ağırlık kaybı ve mekanik direnç (sertlik) değerlerinde düşmelere ve artışlara neden olmaktadır. Bu duruma uygulama yöntemi ve tarımsal materyalin özelliği etkili olup, ısıl işlem uygulamalarına göre tarımsal materyalin gösterdiği tepki farklı olmaktadır. Bu tepki; materyalin üzerindeki konukçular, materyalin fizyolojik yaşı, ısıl işlem sıcaklık ve süresi, uygulama yöntemi ve depolama sıcaklığı gibi bir çok faktörün kombinasyonundan kaynaklanmaktadır (Hong ve ark., 2007). Williams ve ark. (1994), ısıl işlem uygulamasının Fortune mandarinde daha fazla, Marsh greyfurtta ise daha az bir ağırlık kaybına neden olduğunu açıklamışlardır. Valencia portakal çeşidinde 45C’de 42 dakikada sıcak suya daldırma uygulamasında meyvelerin daha sert, 53C’de 12 dakikada ise, daha fazla ağırlık kayıpları görülürken, mekanik sertlik değerlerinde kısmen azalmalar olduğunu açıklamışlardır. Sıcaklık artışı sonucu mekanik direnç sertlik değerlerinde azalmalar görülmüştür. Laborde ve Padilla Zakour (2003), Atlantic patates çeşidinde, 60-77C’de 30 dakika için bekletme süresinde ve diğer sıcaklık değerlerinde delme kuvveti değerlerinin istatistiksel olarak fark oluşturmadığını açıklamışlardır. Ranganna ve ark. (1998), 57,5C’de 20-30 dakika ısıl işlem sürelerinde 3 aylık depolanan patateslerin maksimum delme kuvvet değerlerinde istatistiksel olarak önemli bir farkın olmadığını belirtmektedirler. Hong ve ark (2007), Satsuma mandarinde meyve sertliğinin dereceli 58 bir şekilde azalmasının, meyve sertliğinin meyvenin suyla şişme ve ağırlık kaybıyla ilgili olduğunu, ısıl işlem uygulamasının mandarinde mekanik sertlik üzerinde depolama boyunca önemli bir istatistiksel fark doğurmadığını da açıklamışlardır. Yapılan çalışmada bulunan bulgular literatürlerle benzerlik göstermektedir. 3.2. Kimyasal özelliklere ait sonuçlar Isıl işlem sıcaklık ve sürelerinin patates yumrularının 45 ve 90 gün depolama sonucu patates yumrularının pH, suda çözünebilir kuru madde, toplam asitlik ve kuru madde miktarındaki değişimlere ait varyans analizi ve ortalamalar sırasıyla Çizelge 5 ve 6’da verilmiştir. Çizelge 5’e göre, depolama süresinin patateslerin pH değişimine etkisi 55ºC ve 57,5ºC ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün için P<0,01 ve 60ºC sıcaklığı için P<0,05 düzeyinde önemli bulunmuştur. Toplam asitlik değerine depolama sürelerinin etkisi 55˚C ısıl işlem sıcaklığında hasat-45 gün ve hasat-90 gün depolama süreleri için P<0,01 seviyesinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. SÇKM değerlerine depolama süresinin etkileri 60ºC ısıl işlem sıcaklığında hasat-45 ve hasat-90 gün depolama süreleri için P<0,01 düzeyinde önemli bulunmuştur. Kuru madde miktarına depolama süresinin etkisi 60ºC ısıl işlem sıcaklığı için hasat-45 gün depolama süresi için P<0,01 seviyesinde istatistiksel açıdan önemli bulunmuştur. Çizelge 6 incelendiğinde, pH değerleri 55C ısıl işlem sıcaklığına göre 57,5 ve 60C ısıl işlem sıcaklıklarında depolama sürelerinde genelde artış göstermiştir. Toplam asitlik (TA) değerleri tüm ısıl işlem sıcaklıklarında kontrol ve 55˚C ısıl işlem sıcaklığına göre 57,5˚C ve 60˚C ısıl işlem sıcaklıklarında daha büyük değerler görülmüştür. Suda çözünebilir kuru madde miktarı (SÇKM) kontrol değerlerine göre 60C ısıl işlem sıcaklığında hasat-90 gün depolama süresince azalma, kuru madde miktarında ise, hasat-45 gün depolamada ise artışlar gözlenmiştir. Şengül ve Keleş (2005), Granola patatesin depolama süresince kuru madde miktarı ve kuru maddeyi oluşturan bileşenlerin nisbi S.KESİM, E.ALTUNTAŞ olarak arttığını ve rengin giderek matlaştığını açıklamışlardır. Toplam asitlik ve pH üzerine depolama süresinin P<0,01 seviyesinde önemli olduğunu, toplam asitlik değerlerinin başlangıçta 0,173 değerine göre 3 ve 6 aylık dönemde 0,228 ile 0,244 değerleriyle giderek artış gösterdiğini açıklamışlardır. Şen ve Batu (2007), modifiye atmosferde farklı plastik malzemelerle paketlenerek depolanan Marfona patates yumrularının pH değişiminin 8 ay süresince genelde bir artış gösterdiğini açıklamışlardır. ElMasry ve ark. (2006), Victoria çeşit patateslerin 57,5ºC’de 25 dakika ısıl işlem süresinde SÇKM değerlerinde uygulama öncesine azalmalar görüldüğünü açıklamıştır. Yapılan çalışmadaki bulgular, literatür değerleriyle benzerlik göstermektedir. 3.3. Renk özelliklerine ait sonuçlar Farklı ısıl işlem sıcaklıkları ve ısıl işlem süreleri için Marabel patates çeşidinin renk değerleri kabuk ve kabuk altı bölgeleri için Çizelge 7’de verilmiştir. Çizelge 7 incelendiğinde, tüm ısıl işlem sıcaklıkları ve süreleri açısından patateslerde kabuk bölgesi Lk* değerlerine göre kabuk altı Lka* değerlerinde artışlar söz konusudur. Tüm ısıl işlem sıcaklıkları ve süreleri açısından kontrol değerlerine göre Lk* değerlerinde genelde bir artma görülmüştür. Lk* ve Lka* değerleri üzerine depolama süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-90 gün depolama süresi için sırasıyla P<0,01 ve P<0,05 düzeylerinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. ak* renk karakteristik değeri üzerine depolama süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresi için P<0,01; aka* renk değeri üzerine depolama süresinin etkisi 55C ve 57,5C ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresi için P<0,01 düzeyinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Çizelge 5. Farklı ısıl işlem sıcaklık ve sürelerine göre hasat-45 gün ve hasat-90 gün depolanan patateslerin fiziksel özelliklerine ait varyans analiz sonuçları. 55˚C Hasat-45 gün Depolama süresi (DS) Isıl işlem süresi (ISS) DS x ISS 57,5˚C Hasat-90 gün Hasat-45 gün 60˚C Hasat-90 gün Hasat-45 gün Hasat-90 gün pH SÇKM KM pH SÇKM TA KM pH SÇKM TA KM pH SÇKM TA SÇKM TA KM pH SÇKM TA KM ** ** ** ns ns ns ns * ** ns ns ns ns ns ** ns * ** ns ** * ** ns ns ns ** ** ns ** ** ns ns ** ns ** ns ** ns ** ns ns * ns ns ns * ** ns ** ** ** ns * ns ** ns ** ** ** ns ** ** ** ns ns ** * * ** ** ** ns TA KM pH Çizelge 6. Isıl işlem sıcaklık ve sürelerinin patates yumrularının 45 ve 90 gün depolama sonucu patates yumrularının pH, suda çözünebilir kuru madde, toplam asitlik, ve kuru madde miktarındaki değişimleri pH SÇKM TA KM Isıl işlem Depolama sıcaklığı süresi Kontrol 0x 1 Kontrol 0 1 Kontrol 0 1 Kontrol 0 1 Hasat 6,12 6,07 6,16 8,12 7,90 7,97 0,161 0,129 0,139 26,36 33,18 31,67 45 gün 6,14 6,07 6,05 7,83 7,77 8,20 0,121 0,204 0,145 27,84 24,44 32,64 55 Hasat 6,12 6,07 6,09 8,12 7,90 7,97 0,161 0,129 0,139 26,36 33,18 31,67 90 gün 6,00 6,04 6,08 8,3 8,17 9,6 0,129 0,142 0,158 24,70 24,73 26,27 Hasat 6,12 6,37 6,08 8,12 8,27 7,23 0,161 0,118 0,127 26,36 28,19 33,73 45 gün 6,14 6,11 6,08 7,83 7,33 8,17 0,121 0,150 0,133 27,84 32,80 30,25 57,5 Hasat 6,12 6,37 6,08 8,12 8,27 7,23 0,161 0,118 0,127 26,36 28,19 33,73 90 gün 6,00 6,15 6,2 8,3 7,70 8,23 0,129 0,115 0,114 24,70 30,24 30,20 Hasat 6,12 6,19 6,22 8,12 6,9 6,88 0,161 0,117 0,116 26,36 25,14 26,37 45 gün 6,14 6,13 6,08 7,83 7,67 8,03 0,121 0,156 0,123 27,84 31,32 33,55 60 Hasat 6,12 6,19 6,22 8,12 6,9 6,8 0,161 0,117 0,116 26,36 25,14 26,37 90 gün 6,00 6,16 6,04 8,3 8,01 7,93 0,129 0,138 0,155 24,70 32,47 31,38 x : Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.) TA: Toplam asitlik, SÇKM: Suda çözünebilir kuru madde, KM: Kuru madde miktarı 59 Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri Çizelge 7. Isıl işlem sıcaklık ve sürelerinin patates yumrularının 45 ve 90 gün depolama sonucu patates yumrularının kabuk Lk*, ak* bk* ve kabuk altı Lka*, aka* bka* renk değişimleri. ISS Lk* DS. x ak* aka* bka* 0 1 K. 0 1 K. 0 1 K. 0 1 K. 0 1 51,14 57,05 56,67 1,80 2,47 1,92 21,60 23,25 21,92 66,84 71,05 66,19 -4,64 -6,61 -4,72 30,58 32,04 27,21 45 gün 52,04 52,14 51,45 3,17 3,68 3,77 16,94 19,04 16,71 69,33 70,46 67,81 -7,29 -7,32 -5,80 32,61 31,63 32,91 Hasat 51,14 57,05 56,67 1,80 2,47 1,92 21,60 23,25 21,92 66,84 71,05 66,19 -4,64 -6,61 -4,72 30,58 32,04 27,21 90 gün 54,28 51,49 52,01 2,86 3,42 3,94 16,39 18,04 18,53 69,13 68,52 66,93 -7,19 -6,83 -6,14 31,69 29,97 30,21 Hasat 51,14 51,83 56,95 1,80 3,98 3,03 21,6 18,92 21,22 66,84 66,78 67,06 -4,64 -5,64 -3,51 30,58 32,32 30,8 45 gün 52,04 51,26 48,42 3,17 4,28 4,49 16,94 17,88 17,40 69,33 67,26 67,13 -7,29 -6,80 -6,51 32,61 30,07 30,42 Hasat 51,14 51,83 56,95 1,80 3,98 3,03 21,6 18,92 21,22 66,84 66,78 67,06 -4,64 -5,64 -3,51 30,58 32,32 30,8 90 gün 54,28 54,22 51,44 2,86 2,7 4,1 16,39 19,45 17,38 69,13 66,71 68,09 -7,19 -6,45 -6,48 31,69 29,73 31,76 Hasat 51,14 55,29 55,82 1,80 0,87 1,58 21,6 22,81 22,3 66,84 65,42 66,84 -4,64 -6,21 -5,63 30,58 32,47 33,55 45 gün 52,04 53,64 52,26 3,17 3,77 3,41 16,94 19,01 18,30 69,33 69,29 68,20 -7,29 -6,82 -6,84 32,61 31,61 31,9 Hasat 51,14 55,29 55,82 1,80 0,87 1,58 21,6 22,81 22,3 66,84 65,42 66,84 -4,64 -6,21 -5,63 30,58 32,47 33,55 90 gün 54,28 53,30 51,35 2,86 3,91 3,96 16,39 19,53 18,63 69,13 69,92 69,38 -7,19 -6,86 -7,42 31,69 30,7 31,47 60 K. x K. 57,5 1 Lka* Hasat 55 0 bk* ISS: ısıl işlem sıcaklıkları; DS: Depolama süresi, K: Kontrol x : Isıl işlem süreleri (0,1 sırasıyla) 55C için (0 dak., 12,5 dak.); 57,5C için (0 dak., 10 dak.); 60C için (0 dak., 5 dak.) L* (parlaklık, 0 karanlık, 100 aydınlık), a* (+ kırmızı, -yeşil), b* (+ sarı, - mavi) renk karakteristiklerini gösterir. Çizelge 7 incelendiğinde, tüm ısıl işlem sıcaklıkları ve süreleri açısından patateslerde kabuk bölgesi Lk* değerlerine göre kabuk altı Lka* değerlerinde artışlar söz konusudur. Tüm ısıl işlem sıcaklıkları ve süreleri açısından kontrol değerlerine göre Lk* değerlerinde genelde bir artma görülmüştür. Lk* ve Lka* değerleri üzerine depolama süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-90 gün depolama süresi için sırasıyla P<0,01 ve P<0,05 düzeylerinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. ak* renk karakteristik değeri üzerine depolama süresinin etkisi 55C ve 60C ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresi için P<0,01; aka* renk değeri üzerine depolama süresinin etkisi 55C ve 57,5C ısıl işlem sıcaklıklarında hasat-45 gün depolama süresi için P<0,01 düzeyinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Patates örneklerinin tüm ısıl işlem sıcaklığı ve süreleri için aka* değerleri, kabuk bölgesindeki değere göre negatif değerlerde bulunmuş olup, kırmızılık yerine yeşillik söz konusudur. 60C ısıl işlem sıcaklığında depolama ve ısıl işlem sürelerine göre negatif değerlerde artışlar gözlenmiştir. ak* değerleri hasat-45 gün depolama süresi için, 57,5C ısıl işlem sıcaklığında diğer uygulamalara göre en yüksek bulunmuştur. 60 Patates örneklerinin kabuk ve kabuk altı bölgesindeki bk* ve bka*değeri üzerine depolama süresinin etkisi 55C hasat-90 gün depolama süresi için P<0,01 düzeyinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Patates örneklerinin kabuk bölgesindeki bk* değerleri, 60C ısıl işlem sıcaklığında hasat45 gün depolama süresine göre hasat-90 gün depolama değerlerinde daha yüksek değerler vermiştir. Laborde ve Padilla Zakour (2003), Atlantic patates çeşidinde renk farklıklarının sıcak su uygulaması sonrası önemli derecede değişmediğini, ancak ısıl işlem sıcaklığıyla etkilendiğini (P<0,05) açıklamıştır. Isıl işlem sıcaklığının 77˚C ve daha yüksek olduğu koşulda ak* değerlerinde önemli değişiklikler gözlenmezken, 60˚C ve daha yüksek ısıl işlem sıcaklıklarında patateslerde Lk* değerlerinin daha yüksek çıktığını açıklamışlardır. Şen ve Batu (2007), Marfona patates yumrularının modifiye atmosferde farklı plastik malzemelerle paketlenerek depolanmasında, patatesin Lk* değerlerinin ak* ve bk* değerlerine göre daha fazla önemli olduğunu vurgulamıştır. Yumruların Lk* değerlerinde depolama sürecinin sonunda genel bir azalma gözlendiğini, kısmi bir koyulaşmanın olduğunu açıklamışlardır. Yumru renginde meydana gelen koyulaşmanın filizlenme miktarı ile bağlantılı olduğunu, düşük sıcaklıktan dolayı S.KESİM, E.ALTUNTAŞ gerçekleşen nişasta parçalanmasının yumru içerisinde filizlere iletilemeden kalmasından ve yumru rengini koyulaştırmasından kaynaklanabileceğini açıklamışlardır. Şengül ve Keleş (2005), Granola patates çeşidine ait örneklerin depolama süresince Lk* değerlerinin 3 ve 6 aylık depolamada başlangıç değerine (70,76) göre sırasıyla 64,74 ve 64.78 değerinde çıktığını belirtmişlerdir. ak* değerlerinin başlangıç (2,23) değerine göre sırasıyla 3,67 ve 5,30 değerine çıktığını; bk* değerlerinin ise, başlangıç 39,77değerine göre, sırasıyla 39,65 ve 34,82 değerlerinde olduğunu açıklamışlardır. 4. Sonuç Bu çalışmada, fiziko-mekanik özelliklerden geometrik ortalama çap, küresellik, yüzey alanı ve hacim değerleri açısından 55C ısıl işlem sıcaklığında hasat-45 gün depolama süresindeki değişim oranları daha düşük, ısıl işlem sıcaklığı arttıkça 60C ısıl işlem sıcaklığında fiziksel özelliklere ait değişimlerin arttığı görülmektedir. Ağırlık kaybı açısından, kontrol uygulamasında daha yüksek ağırlık kayıpları görülürken, en düşük ağırlık kayıpları 55C ısıl işlem sıcaklığında 45 gün depolama süresinde gözlenmiştir. Mekanik delme kuvveti değerlerine göre, Y ekseni için delme kuvveti değerleri X eksenine göre elde edilen kuvvet değerlerinden genelde daha düşük bulunmuştur. Kimyasal özelliklerden pH değerleri 57,5 ve 60C ısıl işlem sıcaklıklarında genelde artış göstermiştir. Toplam asitlik değerlerinde tüm ısıl işlem sıcaklıklarda kontrol değerlerine göre 57,5˚C ve 60˚C ısıl işlem sıcaklıklarında azalmalar görülmüştür. Suda çözünebilir kuru madde miktarı açısından hasat-45 gün depolamaya göre, hasat-90 gün depolama süresinde yüksek değerler bulunmuştur. Renk karakteristikleri açısından ısıl işlem sıcaklıkları için 60ºC sıcaklıkta 55ºC ısıl işlem sıcaklığına göre daha matlaşmalar gözlenmiştir. Patates örneklerinin aka* değerleri, kabuk bölgesindeki değere göre negatif değerde; bka* değerlerinin değişimi kabuk bölgesindeki değişime göre daha yüksek oranda bulunmuştur. Çalışmada ısıl işlem sıcaklığı ve ısıl işlem sürelerinin Marabel patates çeşidine ait yumruların fiziko-mekanik ve kimyasal özelliklerindeki değişimlere etkisi olduğu, ayrıca depolama süreleri açısından hasat-45 gün depolamaya göre hasat-90 gün depolamada değişimlerin daha belirgin olduğu görülmektedir. Isıl işlem sıcaklıkları açısından 55C ısıl işlem sıcaklığına göre özellikle 60C ısıl işlem sıcaklığında tüm incelenen parametreler açısından daha belirgin farklılıklar gözlenmiştir. Sonuçta, 55C ısıl işlem sıcaklığı ile en düşük ısıl işlem süresi olan 0 dakika (sıcak suya batırıp çıkarma) ile depolama süresi olarak 45 günlük depolama süresi patates yumrularının en az boyutsal, şekilsel, hacimsel, ağırlık değişimi gösterdiği sıcaklıktır. Çiftçilerimizin depolama yapmadan önce patatesleri yıkamakta olduğu bilinen bir olgu olup, depolanacak patateslerin ısıl işlem sıcaklıkları olarak yaklaşık 55C sıcaklıkta 0 dakika yani patateslerin suya batırıp çıkarılarak en kısa sürede bekletilmesiyle depolama yapmaları pratik bir çözüm olarak önerilebilir. Bu çalışmanın verilerinin ışığı altında yapılacak yeni çalışmalarla, farklı patates çeşitlerinin, farklı ısıl işlem sıcaklık ve sürelerinde depolanmasının yumruların biyoteknik özelliklerinin araştırılması yararlı olacaktır. Kaynaklar Altuntaş, E., Kesim, S., Karaman, S., 2011. Patateste depolama ve ısıl işlem uygulamaları. GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 79-90. Anonim, 2006. http://www.patates.gov.tr/, Niğde patates araştırma enstitüsü müdürlüğü, Niğde Cantwell, M.I., Hong, G., Suslow, T.V., 2003. Heat treatments control extension growth and enhance microbial disinfection of minimally processed green onions. HortScience 36, 732–737. Cemeroğlu, B., 2007. Gıda Analizleri. Gıda Teknolojisi Yayınları No:34, Ankara, 535 s. Eckert, J.W., 1995. Postharvest disease control: experience with citrus fruit. Tree Fruit Postharvest J. 6:9-12. Eckert, J.W., Ogawa, J.M., 1988. The chemical control of postharvest diseases: Deciduous fruits, berries, vegetables and root/tuber crops. Ann. Rev. Phytopathol. 26: 433-469. El Masry, G.M., Molto, E., Blasco, J., Elsayed, A., 2006. Influence of hot water treatment on 61 Hasat Sonrası Isıl İşlem ve Depolama Uygulamalarının Patatesin Fiziko-Mekanik Özellikleri ve Kalitesi Üzerine Etkileri some chemical and mechanical properties of potato. Agricultural Engineering International: the CIGR Ejournal. Manuscript FP 05 013. Vol. VIII. Fallik; E., 2004. Prestorage hot water treatments (immersion, rinsing and brushing). Postharvest Biology and Technology, 32, 125-134. Golmohammadi, A., Purrahimi, G., 2009. Physical properties of three potato varieties during storage period. 10. International Agricultural Engineering Conference, Asian Assocation for Agricultural Engineering, 7-10 December, 2009. Hong, S.I., Lee, H.H., Kim, D., 2007. Effects of hot water treatment on the storage stabiity of satsuma mandarin as a postharvest decay control. Postharvest Biol. Technol. 43, 271279. Ikediala, J.N., Tang, J., Drake, S.R., Neven, L.G., 2000. Dielectric properties of apple cultivars and codling moth larvae. Trans. ASAE 43, 11751184. İlisulu, K., 1986. Nişasta şeker bitkileri ve ıslahı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:960. Kalt, T.W., Prange, R.K., Daniels-lake, B.J., Walsh, J., Dean, P., Coffin, R., 1999. Alternatıve compounds for the maintenance processing quality of stored potatoes ‘(Solanum tuberosum)’. Journal of Food Processing Preservation 23 (1999) 71-81. Kara, K., 2000. Depolama sürelerinin bazı patates çeşitlerine ait farklı büyüklükteki yumruların kalite özellikleri üzerine etkileri. Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 24: 561-569, Ankara. Kara, K., 2004. Bazı patates çeşitlerinin depolama sonrası kalite ve fizyolojik özelliklerinin incelenmesi. Gıda, 29 (1), 63-71. Karabulut, O.A., Cohen., L., Wiess, B., Daus, A., Lurie, S., Droby, S., 2002. Control of brown rot and blue mold of peach and neetarine by short hot water brushing and yeast antagonists. Postharvest Biol. Technol. 24:103-111. Karabulut, Ö.A., Kuruoğlu, G., İlhan, K., Uludağ, Ü.A. 2005. Hasat sonrası hastalıklara karşı sıcaklık uygulamalarının kullanımı. OMÜ. Zir. Fak. Dergisi, 20:-94-101. Kasım, U.M., Kasım, R., 2007. Sebze ve meyvelerde hasat sonrası kayıpların önlenmesinde alternatif bir uygulama: UV-C. Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi, 13, 413-419, Ankara Klein, J.D., Lurie, S., 1991. Postharvest heat treatment and fruit quality. Postharvest News Inf. 2,15-19. Kyriacou, M.C., Gerasopoulus, D., Siomons, A.S., Ioannides, M. 2008. Impact of hot water treatment on sprouting, membrane permeability, 62 sugar content and chip colur of reconditioned potato tubers following long-term cold storage. Journal of the Science of Food and Agriculture, 88, 2682-2687. Laborde, I.F., Padilla-Zakour, O.I., 2003. Application of low temperature heat treatments before retorting ımproves the quality of canned potatoes. Journal of Food Processing Preservation 27 (195-212). Williams, M.H., Murray A. Brown, Maret vesk, Brady, C., 1994. Effect of postharvest heat treatments on fruit quality, surface structure, and fungal disease in Valencia oranges. Australian Journal of Experimental Agriculture, 1994,34, 1183-90 1183 Mohsenin, N.N., 1980. Physical properties of plant and animal materials. Gordon and Breach Sciense Publishers, Newyork. Okuroğlu, M., Yağanoğlu, A.V., Örüng, İ., 1998, Erzurum ilinde meyve ve sebze depolama yapılarının planlama kriterlerinin belirlenmesi. Doğu Anadolu Tarım Kongresi, 14-18 Eylül, Erzurum. Panhwar, F. 2006. Post harvest technology of fruits and vegetables. http://www.ecoweb.com/editorial/060529.html Paull, R.E., Mcdonald, R.E., 1994. Heat and cold treatments. In Insect Pests and Fresh Horticultural Products: Treatments and Pest and Fresh Horticultural Products: Treatments and Responses. In: R.E. Paull and J.W. Armstrong (Eds.), CAB Intl. Wallingfort, UK, p. 191-222. Plaza, P., Usall, J., Torres, R., Lamarca, N., Asensio, A., Vinas, I., 2003. Control of green and blue mould by curing on oranges during ambient and cold storage. Postharvest Biol. Technol. 28, 195-198. Porat, R., Daus, A., Weiss, B., Cohen, L., Fallik, E., Droby, S., 2000. Reduction of postharvest decay in organic citrus fruit by a short hot water brushing treatment. Postharvest Biol. Technol. 18, 151-157. Ranganna, B., Raghavan, G.S.V., Kushalappa, A.C., 1998. Hot water dipping to enhance storability of potatoes. Postharvest Biol. Technol. 13, 215-223. Schippers, P.A., 1970. The influence of curing conditions on weight loss of potatoes during storage. American Potato Journal, 48: 278286, America. Şen, L., Batu, A., 2007. Patatesin modifiye atmosferde paketlenerek depolanması. Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi, 1, 7-15. Şengül, M., Keleş, F., 2005. Patatesin fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerine depolama şartlarının etkisi. Gıda 30(2), 103-108. S.KESİM, E.ALTUNTAŞ Wijeratnam, W.R.S., Hewajulige, I.G.N., Abeyartne, N., 2005. Postharvest hot water treatment for the control of Thielaviopsis black rot of pineapple. Postharvest Biol. Technol. 36: 323-327. 61 63 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 65-74 Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti İlker AVCI Metin AKAY Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Tokat Özet: Bu çalışmada, Tokat ili Pazar ilçesi ova arazilerinde bulunan sulu mülk tarla arazilerinin kapitalizasyon oranları tespit edilmiştir. Araştırmada kullanılan veriler, araştırma yöresinde bulunan 79 tarım işletmesinden anket yöntemi ile toplanmıştır. Toplanan veriler 2008-2009 üretim dönemini içermektedir. İncelenen işletmelerin % 85,63’ü mülk işletmeciliği şeklinde işletilmektedir. Tarla arazilerinin tamamı işlenmektedir. Araştırma bölgesinde kullanılabilir kapitalizasyon oranı, mülk işletmeciliği yapılan sulu tarla arazilerinde % 4,38 olarak bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Kıymet takdiri, arazi rantı, arazi satış değeri, kapitalizasyon oranı Determining The Capitalization Rate in The Field Lands of Pazar District in Tokat Province Abstract: In this study, capitalization rates based on owner operated fields that are irrigated land was determined in Pazar district of Tokat province. The data used in the study were obtained from 79 farms by survey. The data were collected through a survey for the years of 2008-2009. 85,63 percent of the farms in the survey were owner operated. The whole field land was cultivated. Usable capitalization rate of owner operated and irrigated field land were 4,38 percent in the research area. Key words: Apprasial, land rant, land selling value, capitalization rate 1. Giriş Arazi miktarının artırılamaz oluşuna karşılık nüfusun hızla artıyor olmasının sonuçları, bilim adamlarının uzun zamandan beri ilgi duyduğu problemler arasındadır. Bu nedenle tarım sektörünün sosyo-ekonomik ve siyasi politikaların şekillenmesinde önemli bir konumu olduğu söylenebilir. Refahın artırılmasını amaçlayan politikaların oluşmasında bilim adamlarının problemi doğru tanımlamaları gerekmektedir. Sınırlı arazi ile artan nüfus arasındaki ilişkinin doğuracağı sonuçlardan etkilenebilecek tarafların refah garantilerinin sağlanması ve haklarının korunması bakımından doğru sonuçlara ulaşmayı sağlayacak problem tanımlarının önemli bir tartışmaya zemin hazırladığı söylenebilir. Kırsaldan kente olan göç, bilinçsiz tarım uygulamaları ya da iyi tarım uygulamaları, birim alandan elde edilebilecek ürünün verimliliğinde olası değişimler ve dolayısıyla gelirlerdeki oynamalar, tarım arazilerinin önemini ortaya koymaktadır. Nüfusun artması sonucu verimli tarım arazilerine olan talebin artış göstermesi nedeniyle arazi değerlerinde görülen değişmeler, tarımsal ürün maliyetleri yoluyla fiyatları da etkileyebilmektedir (Birinci ve Gülten, 1999). Bu bakımdan ürün fiyatlarıyla arazi değerleri arasında bir ilişkiden de söz edilebilmektedir. Türkiye’de arazilere değer biçmenin yasalarla belirlenmiş olması ve bu bilimin güncel konular arasında yer alması bakımından önemli olduğu söylenebilir. Özellikle büyük meblağlar gerektiren baraj, yol, toplu konut, sulama projeleri gibi yatırımların arazi değerleri ile yakın ilişkisi bulunmaktadır. Herhangi bir yatırıma karar verilirken güzergah üzerindeki arazilere ait fiyat düzeyinin yatırımları olumlu ya da olumsuz etkilemesi söz konusu olabilmektedir. Her türlü arazi alım satımı, kredi alma ya da kredi verme, hasar tespiti ve zarar ziyan oranı tespiti, emlak ve tarımsal gelir vergisi belirlenmesi, miras paylaşımı, arazi toplulaştırması, irtifak hakkı tesisi ile doğaya ve tarıma verilen zararın tespiti için değer biçme kriter ve yöntemleri kullanılmaktadır (Mülayim, 2001). Bu yöntemler kullanılarak bilimsellik sağlanabilmekte ve olası anlaşmazlıkların çözümü için gereken sürenin daha kısa olması sağlanabilmektedir. Kişisel kanıya dayalı değer biçme işlemlerinin bilimsellikten uzak olması ve öznel kriterlere göre yerine getirilmesi sonucu yapılacak değerlendirmelerin farklı algılamaları olabileceğinden, arazilere değer biçme işlemlerinin iyi takip edilmesi ve bunun için arazi piyasasına ait fiyatların akademik yayınlar ışığında izlenmesinin yarar sağlayabileceği söylenebilir. 65 Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti Arazilere değer biçilirken karşılaşılan güçlükler arasında toprak tutkusunun ve miras yoluyla intikal eden arazilerde geçmiş neslin hatırasının arazi değerlerinde etkili olduğu söylenebilir. Bu gibi ekonomik olmayan nedenlerin yanında arzının sınırlı olması, taşınamaz oluşu, arz ve talep koşullarına bağlı oluşu, tapu ve vergi formalitelerinin bulunması, alım satımlarda büyük meblağlar gerektirmesi gibi ekonomik temelli özelliklerin arazi değerlerinin belirlenmesinde etkili oldukları ve bu gibi nedenlerle güçlükler yaşandığı söylenebilmektedir (Birinci ve Gülten, 1999). Türkiye’de arazilere değer biçme işlemi yasal olarak gelir yöntemine göre yapılmaktadır. 1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu ile bu kanunu değiştiren 2001 tarih ve 4650 sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a göre tarım arazilerinin kamulaştırma bedellerinin tespitinde; “arazilerde taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirin” göz önüne alınması gerektiği belirtilmektedir (Md 11/f). Kanunun bu maddesinde belirtilmiş olan net gelir, değer biçme işlemlerinde tanımlanan ve kapitalize edilmekte olan arazi rantıdır (Anonim, 2002). Buna göre, rantın yani araziden elde edilebilecek olan net gelirin tespiti, uygulanacak olan kapitalizasyon oranının belirlenmesi bakımından önem ifade etmektedir. Göreli olarak bir matematiksel işlemden ibaretmiş gibi görünse de net gelirin kapitalizasyonunun, bir takım zorluklar taşıdığı söylenebilir. Gelirlerin kapitalize edilebilmesi için öncelikle birbirine benzer nitelikler taşıyan araziler belirlenmeli ve bunların net gelirleri hesaplanmalıdır. Yakın zamanda gerçekleşmiş yine benzer niteliklere sahip arazi satışlarının da tespit edilmesi gerekmektedir ki, bunları tespit etmenin değer biçme işleminin en güç konusu olduğu söylenebilir. Kapitalizasyon oranını etkileyen birçok faktör olduğu söylenebilir. Eşit ranta sahip iki araziden hangisine talep fazla ise o araziye ait kapitalizasyon oranı daha düşük olabilmektedir. Diğer bir ifade ile kapitalizasyon oranı küçüldükçe arazinin değerinin artmakta olduğu söylenebilir. Bununla birlikte illere, ilçelere hatta arazi türü ve tasarruf şekillerine göre değişebilen kapitalizasyon oranlarıyla 66 karşılaşılabilmektedir. Bunun sonucu olarak orandaki küçük değişmelerin arazi değerlerinde büyük oynamalara sebep olduğu görülebilmektedir. Hakkaniyet ilkesi ile hareket edilebilmesi ve tarafların kayıplarının en aza indirilebilmesi bakımından bilimsel çalışmaların önemi artmaktadır. Bu sayede yargı organlarına yansıyan anlaşmazlıklar da gereksiz iş yükü oluşturmaktan çıkabilecektir. Türkiye’de bölgelere özgü kapitalizasyon oranlarının tespitine ilişkin yeterli çalışma yapılmadığı söylenebilir. Mevcut çalışmaların da genellikle yüksek lisans çalışmaları ve bilirkişi raporlarından ibaret olduğu ifade edilebilir. Tanrıvermiş ve arkadaşları (2004) tarafından yapılmış olan bir çalışmada Türkiye’de bazı ilçelerde yapılan bilimsel çalışmalara göre kapitalizasyon oranının % 2 ile % 12 arasında değiştiği vurgulanmaktayken, bilirkişi raporları ve doktrinde kabul görmüş yorumlara dayanan Yargıtay kararlarında bu oranın % 3 ile % 15 arasında kullanılabildiği görülmektedir (Anonim, 1996). Değer biçmenin taraflarının bu tür görüş ayrılıklarından kaynaklanabilecek belirsiz durumlardan korunabilmesi için kapitalizasyon ile ilgili bilimsel çalışmaların artırılması gerektiği ifade edilebilir. Bununla birlikte özellikle gelişmekte olan merkezi yerleşim birimleri için bu çalışmaların periyodik olarak güncellenmesi gerekliliği de öngörülebilmektedir. Bu anlamda Türkiye’nin tümünün arazi değerlemede laboratuar olarak kullanabileceği de söylenebilmektedir. Bu araştırma, Kazova Ovası’nın ortasında yer alan Pazar ilçesindeki tarla arazileri hakkında yürütülmüş olup araştırma bölgesindeki tarla arazileri için ortalama bir kapitalizasyon oranı tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca bölgedeki işletmelerin arazi türü, topografyası ve münavebesine göre değişebilen yıllık ortalama net gelirlerinin belirlenebilmesi için norm veriler üretilmesi amaçlanmıştır. Çeşitli nedenlerle arazilere kıymet takdiri uygulanması gerektiğinde hakkaniyete uygun kararların ortaya çıkmasında gerekli altyapının oluşturulması hedeflenmiştir. Bu altyapı ile günümüzde ve gelecekte bölgedeki tarla arazilerinin objektif kurallara göre değer takdiri yapılabilmesi için ilgililere hazır ve kullanılabilir bilgi sağlanabilecektir. İ.AVCI, M.AKAY 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Araştırma alanı olarak konu hakkında henüz bir çalışma yapılmamış olan Tokat ili Pazar ilçesi seçilmiştir. Bu amaçla Pazar ilçe haritası incelenerek bölgeyi temsil edecek 8 adet ova köyü homojen dağılım da göz önünde bulundurularak gayeli olarak seçilmiştir. Araştırmanın popülasyonunu bu sekiz köydeki toplam 957 adet tarım işletmesi oluşturmaktadır. Araştırmadaki ana materyali bu popülasyonu temsil niteliğine sahip 79 tarım işletmesinden elde edilen orijinal veriler oluşturmaktadır. Araştırma bölgesinde genellikle muhasebe kayıtları tutulmadığı için verilerin toplanmasında anket yöntemiyle direkt görüşme usulü benimsenmiştir. Anket formları, kapitalizasyon oranı konusunda daha önce yapılmış çalışmalarda kullanılan formların yeniden düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. Daha önceden hazırlanmış anket formlarının uygulanması üreticilerin ikametinde yüz yüze ve tek tek görüşme ile araştırmacı tarafından Ocak-Şubat 2009 döneminde gerçekleştirilmiştir. Anket çalışması sonucu toplanan veriler 2008 üretim dönemini içermektedir. Konu hakkında ulusal düzeyde yapılmış çalışmalardan başka İlçe Tarım Müdürlüğü, Pancar Bölge Şefliği, Ziraat Odası Başkanlığı gibi tarımsal kuruluşların yayın, rapor ve istatistikleri de materyal olarak kullanılmıştır. 2.2. Yöntem Örneğe girecek 8 ova köyünde kaç işletmeye anket uygulanacağına dair çalışmalarda Tarım İl ve İlçe Müdürlüğü yetkilileriyle görüşülmüştür. Bölgedeki tüm işletmelerle anket yapmanın zamansal ve ekonomik zorlukları olabileceğinden hareketle anket yapılacak işletme sayısının azaltılabilmesi için örnekleme yoluna gidilmiştir. Bunun için bu köylerdeki araziler, büyüklükleri itibariyle sıralanarak popülasyon tespit çizelgesi oluşturulmuştur. Popülasyon tespit çizelgesi incelendiğinde, popülasyonu oluşturan işletme arazilerinin geniş sınırlar içinde değişim gösterdiği görülmüştür. Bu nedenle hesaplanan değişim katsayısı, popülasyonun oldukça heterojen ve çarpık bir dağılıma sahip olduğunu göstermiştir. Popülasyonun değişim katsayısı % 75’ten büyük bulunduğu için daha iyi sonuç vermesi bakımından tabakalı örnekleme yöntemi seçilmiştir (Çiçek ve Erkan, 1996). Tabakalandırma işleminde daha önce yapılmış olan araştırmalarla benzerlik sağlanması hedeflenmiştir. Böylece diğer araştırmalarla karşılaştırma yapabilme olanağı sağlanmıştır. Araştırma popülasyonunu oluşturan işletmeler 1-25 da, 26-50 da, 51- + da olmak üzere üç tabakaya ayrılmıştır. Örnek hacminin belirlenmesinde tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemlerinden Neyman tarafından önerilen formül kullanılmıştır (Çiçek ve Erkan, 1996). Eşitlikte; n; toplam örnek hacmi, Nh; h’ıncı tabakadaki işletme sayısını, Sh; h’ıncı tabakanın standart sapmasını, N; örnekleme çerçevesindeki işletme sayısını, D; kabul edilebilir hatayı ifade etmekte olup şöyle formüle edilebilir: d; ortalamadan belirli bir sapmayı (% 5, % 10 gibi) Z; belirli bir güven aralığına ait t dağılım tablosundaki Z değerini ifade etmektedir. Araştırmada örnek hacmi belirlenirken % 10 hata ve % 99 güven (t=2,58) sınırlarında çalışılmıştır. Mevcut veriler formüle uygulandığında örnek hacmi 79 olarak bulunmuştur. Bu örnek hacminin tabakalara dağıtımında tabakaların varyansı da dikkate alınarak aşağıdaki formül kullanılmıştır: ni; i’nci tabakadaki örnek hacmini göstermektedir. Her tabakadan örneğe çıkan işletme sayısı belirlendikten sonra (Çizelge 1) anket uygulanacak işletmeler basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle belirlenmiştir. Örnek hacminin tespitinde kullanılan Neyman formülüyle tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemi, aynı güven sınırları içinde ve aynı hata payı ile popülasyonu tabakalandırmadan elde edilecek örnek hacmine göre çok daha az örnekle popülasyonu temsil etmeye olanak vermiştir. Bu sayede araştırmada zaman ve maddi imkanlar daha etkin kullanılmıştır. 67 Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti Çizelge 1. Popülasyonu Oluşturan İşletmelerin Tabakalara Göre Dağılımı ve Her Tabakadan Örneğe Seçilen İşletme Sayısı Tab. Tabaka Toplam Tabakadaki Ortalama Standart Varyans (Sh2) Değişim Örneğe No Sınırları Arazi İşletme Arazi Sapma (Sh) Katsayısı Çıkan (da) (da) Sayısı (adet) Genişliği (da) (%) İşletme (Nh) (Xort) (Sh/Xort) Sayısı I 1-25 7 068 553 12,781 6,173 38,110 48,30 24 II 26-50 8 592 236 36,405 7,088 50,241 19,47 12 III 51-+ 14 606 168 86,942 36,780 1 352,801 42,31 43 30 266 957 31,626 31,912 1 018,376 100,90 79 İncelenen tarla arazilerinin satış değerlerinin belirlenmesinde arazi sahiplerinin sözlü beyanları dikkate alınmıştır. Araştırma bölgesinde kiracılık ve ortakçılık yaygın olmadığı için analizlere konu edilememiştir. Bununla birlikte saptanan ortalama kapitalizasyon oranının tüm mülkiyet şekilleri için kullanılabileceği söylenebilir. Kapitalizasyon oranının tespitinde kullanılan formül; şeklinde gösterilmiştir. f: Kapitalizasyon oranı, R: Arazi rantı, D: Arazilerin satış değerlerini göstermektedir (Mülayim, 2001). Mal sahibi tarafından işletilen mülk arazilerde rant; gayrisafi hasıladan 97 (Gh) masraflar (M), müstecir sermayesi faizi (Mf), idare ücret karşılığı (İü), el emeği ücret karşılığı (Eü) ve tarım arazileri ile ilgili vergiler (V) çıkartılarak bulunmuştur. Mülk işletmeciliği şeklindeki arazilerin sulanma durumlarına göre toplam tarla arazisi içerisindeki oranları göz önünde bulundurularak Pazar ilçesi için ortalama bir kapitalizasyon oranı bulunması için tartılı ortalama yöntemi kullanılmıştır. 3.Bulgular ve Tartışma 3.1. İncelenen İşletmelerin Sosyoekonomik Durumu 31.1. İşgücü Mevcudu ve Kullanım Durumu Tarım işletmelerinin işgücü ihtiyacı öncelikle işletme içinde aile tarafından karşılanmakta olup bazı tarım ürünlerinin üretiminde artan işgücü ihtiyacına işletme dışından çözümler bulunduğu gözlenmektedir. Özellikle sayıca yetersiz kalındığı durumlarda dışarıdan yabancı işgücü tutulmaktadır. İncelenen işletmelerde işgücü mevcudu ve kullanım durumu Çizelge 2 ve 3’te sunulmaktadır. Çizelge 2 ve 3 incelendiğinde potansiyel aile işgücü, işletme büyüklük gruplarına göre giderek artan bir seyir izlemekte olduğu görülmektedir. İşletmelerin potansiyel aile işgücünün bir kısmı işletme dışında değerlendirilmektedir. İşletme dışında kullanılan aile işgücünün, işletme büyüklük grupları itibariyle azalmakta olduğu tespit edilmiş olup işletmeler genel ortalaması % 12,10 olarak hesaplanmıştır (Çizelge 3). Çizelge 2. İncelenen işletmelerde işgücü mevcudu ve kullanım durumu (Ortalama EİB) İŞLETME GRUPLARI 1.Grup (24) 2.Grup (12) 3.Grup (43) İşletmede Kullanılabilir Aile İşgücü 1 093,75 1 387,50 1 487,79 İşl. Dışında Kullanılan Aile İşgücü 207,81 238,44 118,17 İşletmede Kullanılan Aile İşgücü 586,72 609,48 881,68 Kullanılmayan (Atıl) Aile İşgücü 299,22 539,58 487,94 İşletmede Kull. Geçici Ücretli İşgücü 63,28 451,85 802,04 İşl. Kull. Devamlı Ücretli İşgücü … … 6,98 Toplam Ücretli İşgücü 63,28 451,85 809,02 İşletmede Kullanılan Toplam İşgücü 650,00 1 061,33 1 690,70 68 68 Genel (79) 1 352,85 163,67 750,73 438,45 524,42 3,80 528,22 1 278,95 İ.AVCI, M.AKAY Çizelge 3. İncelenen İşletmelerde İşgücü Mevcudu ve Kullanım Durumu (Oransal %) İŞLETME GRUPLARI 1.Grup(24) 2. Grup (12) 3.Grup(43) Ailede Kullanılabilir İşgücü 100 100 100 İşl. Dışında Kullanılan Aile İşgücü 19,00 17,19 7,94 Genel (79) 100 12,10 İşletmede Kullanılan Aile İşgücü 53,64 43,93 59,26 55,49 Kullanılmayan (Atıl) Aile İşgücü 27,36 38,89 32,80 32,41 İşletmede Kullanılan Toplam İşgücü İşl. Kullanılan Aile İşgücü İşletmede Kullanılan Geçici ve Devamlı Ücretli işgücü 100 90,26 9,74 100 57,43 42,57 100 52,15 47,85 100 58,70 41,30 İncelenen işletmelerde aile işgücü mevcudunun önemli bir bölümü atıl kalmaktadır. Gruplar itibariyle sırayla kullanılabilir aile işgücünün % 27,36, % 38,89, % 32,80’i ve gruplar ortalamasının % 32,41’i atıl durumdadır (Çizelge 3). Bu oranlara bakılarak araştırma bölgesinde gizli ve mevsimlik işsizliğin yaygın olduğu söylenebilir. İncelenen işletmelerde yabancı işgücüne de yer verildiği görülmektedir. Bu durum araştırma bölgesinde üretimi yapılan bazı ürünlerin yetiştirme dönemlerinde yoğun işgücü ihtiyacından kaynaklanmaktadır. İncelenen işletmelerde kullanılan geçici ücretli işgücü oranı işletmeler büyüdükçe artmakta, buna karşılık işletme dışında kullanılan aile işgücü işletmeler büyüdükçe azalmaktadır (Çizelge 3). 3.1.2.Arazi Mevcudu ve Kullanım Durumu Tarımsal faaliyetlerde toprak, çiftçilerin yaşam alanlarının ortasında yer almakta olduğundan tarım işletmesinin kuruluş yerini oluşturmaktadır. Arazinin mülkiyet durumu ve işletilme şekilleri de tarım işletmelerinin başarısını doğrudan etkileyebilmektedir. İncelenen işletmelerde mülk arazinin tüm işletme gruplarında en yüksek orana sahip olduğu görülmektedir. Mülk araziden kiraya ve ortağa verilen arazi, Birinci grup işletmelerde yer almazken, İkinci grup işletmelerin işletme arazisi içerisinde % 3,73, Üçüncü grup işletmelerin de % 0,76 oranında yer almıştır. Kiraya tutulan arazi büyüklüğü işletme büyüklük grupları ile aynı yönde artış gösteriyor olsa da işletme arazisi içindeki oranlar itibariyle azalma yönündedir. Birinci grup işletmelerin kiraya tuttuğu arazinin işletme arazisi içindeki oranı % 24,71 iken bu oran İkinci grup işletmelerde % 13,91, Üçüncü grup işletmelerde % 5,78 olarak hesaplanmıştır. Birinci ve İkinci grup işletmelerde ortağa tutulan arazi tespit edilmemiş olup Üçüncü grup işletmelerde işletme arazisinin ortalama % 9,19’u ortağa tutulan arazi olarak tespit edilmiştir. İşletmeler genel ortalamasında işletme arazilerinin ortalama % 84,74’ü bizzat işletilmekte, % 6,92’si kiracılıkla, % 8,34’ü ise ortakçılık yoluyla işletilmektedir (Çizelge 4). 3.1.3.İşletmelerin Arazi Nev’ileri ve Dağılımı İncelenen tüm işletme gruplarındaki işletme arazileri içerisinde tarla arazileri % 89,21 ile en büyük payı alırken bunu sırasıyla% 7,88 ile bahçe arazisi, % 2,61 ile meyve arazisi ve % 0,30 ile ağaçlık arazi izlemektedir (Çizelge 5). Tarla arazileri içinde sulu tarla arazileri kuru tarla arazilerine oranla daha MÜLK ARAZİ Çizelge 4. İncelenen İşletmelerde Ortalama Arazi Mevcudu (Da) Ve Tasarruf Şekli (Ortalama ve %) İŞLETME GRUPLARI 1. Grup (24) 2. Grup (12) 3. Grup (43) Da % Da % Da % Toplam Mülk Arazi 8,313 75,29 30,150 89,82 131,830 85,79 Mülk Araziden Ortağa ve … … 1,250 3,73 1,163 0,76 Kiraya Verilen Arazi Bizzat İşletilen Arazi 8,313 75,29 28,900 86,09 130,667 85,03 Kiraya Tutulan (Sulu) Arazi 2,729 24,71 4,667 13,91 8,884 5,78 Ortağa Tutulan (Sulu) Arazi … … … … 14,116 9,19 İŞLETME ARAZİSİ 11,042 100 33,567 100 153,667 100 Genel (79) Da % 78,861 85,63 0,823 0,89 78,038 6,373 7,684 92,095 84,74 6,92 8,34 100 69 Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti Çizelge 5. İncelenen İşletmelerde Arazi Nev'ileri (Da) Ve İşletme Arazisi İçindeki Dağılımı (%) İŞLETME GRUPLARI Kuru 0,875 14,09 7,92 5,250 TOPLAM 6,208 100 56,22 22,875 Meyvelik 0,250 42,81 2,26 0,583 36,83 1,74 2,430 66,69 1,58 1,487 61,93 1,61 Bağ 0,334 57,19 3,03 1,000 63,17 2,98 1,214 33,31 0,79 0,914 38,07 1,00 TOPLAM 0,584 100 5,29 1,583 100 4,72 3,644 100 2,37 2,401 100 2,61 Bahçe Arazisi 4,250 100 38,49 8,775 100 26,14 8,512 100 5,54 7,257 100 7,88 Ağaçlık Arazi … … 0,334 100 0,418 100 0,27 0,278 100 0,30 100 33,567 100 92,095 Meyve Arazisi Tarla Arazisi Sulu 1 Grup (24) Da K% T% 5,333 85,91 48,30 TOP. İŞ. ARAZİSİ. 11,042 … 2 Grup (12) 3 Grup (43) Da K% T% Da K% T% 17,625 77,05 52,51 138,861 98,42 90,37 22,95 15,64 2,232 100 68,15 141,093 0,99 100 153,667 1,58 Genel (79) Da K% T% 79,880 97,22 86,74 1,45 2,279 100 91,82 82,159 2,78 2,47 100 89,21 100 fazladır. İncelenen işletmelerde meyve arazileri toplam işletme arazilerinin % 2,61’i kadar yer tutmakta iken ağaçlık arazilere çok az oranda rastlanılmaktadır. Bununla birlikte çayır, mera ve orman arazilerine ait herhangi bir veri tespiti olmamıştır. Toplam işletme arazisi içindeki sulu tarla arazileri genel ortalamada % 97,22 olarak hesaplanmıştır (Çizelge 5). Bununla birlikte tarla arazilerinin tamamının ekildiği ve nadas uygulamasına rastlanmadığı tespit edilmiştir. tespiti önemlidir. Zira fiyatların değişimi ile tarımsal işletme gelirleri de değişebilmektedir (Aktaş, 2000). 3.2. Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti 3.2.1. Gayrisafi Hasıla (Gh) Ekonomik bir varlık olarak düşünülen tarım işletmelerinde bir tarımsal takvim yılı içerisinde üretilen ürünler veya bu ürünlerin işlenerek piyasaya sürülmesi sonucu elde edilecek mallardan elde edilecek hasıla ile değişim ve yeniden değerleme yolu ile sermayede oluşabilecek artışların miktar ve tutar olarak toplamları gayrisafi hasıla olarak tanımlanmaktadır (Gülten, 1975). Gayrisafi hasılanın hesaplanmasında münavebe sistemi dikkate alınmalıdır. Araştırma sonuçlarına göre Pazar ilçesindeki tarım işletmelerinin sulu tarla arazilerinde belirlenen münavebe sistemi Çizelge 6’da belirtilmiştir. Münavebe sistemindeki ürünlere ait cari fiyat verileri üreticilerden, borsalardan, tarımsal kurum ve kuruluşlar ile bölgesel pazarlardan elde edilebilmektedir. Ancak fiyatların doğru İncelenen işletmelerde münavebe durumuna göre ortalama olarak en fazla gayrisafi üretim değerinin şeker pancarı ürününe ait olduğu görülmektedir. Bu ürünü sırasıyla buğday, tarla sebzeleri, ayçiçeği, mısır ve yoncadan elde edilen gayrisafi hasıla değerleri izlemektedir (Çizelge 7). İncelenen işletmelerde üretim sonucu elde edilen hasıladan üretim için tekrar işletmede kullanılanların çıkarılmasıyla miktar olarak tespit edilen değere cari fiyatların uygulanması sonucu gayrisafi hasıla değerine ulaşılmış olunmaktadır (Çizelge 8). 70 Çizelge 6. Sulu Tarla Arazilerinde Belirlenen Münavebe Sistemi Belirlenen münavebe sistemleri Hububat + Şeker Pancarı + Hububat Hububat + Sebze + Şeker Pancarı Sebze + Ayçiçeği + Mısır Sebze + Mısır + Şeker Pancarı 3.2.2. Üretim Masrafları Masraf kalemlerinin bazıları için gayrisafi hasılanın belli bir oranı kullanılmaktadır. Bunun nedeni olarak sübjektif özellik gösterebilen masraf unsurlarının varlığı gösterilebilir. Örneğin işletmenin idaresi için somut bir rakam ifade edilememektedir. Masraf kalemlerini sıralamak gerekirse çiftlik dışından İ.AVCI, M.AKAY Çizelge 7. Mal Sahibi Tarafından İşletilen Sulu Tarla Arazilerinde Gayrisafi Üretim Değeri (TL) Yetiştirilen Ekiliş Verim Toplam Ortalama satış Ana ürün Yan ürün ürünler alanı (da) (kg/da) üretim (kg) fiyatı (TL/kg) değeri (TL) değeri (TL) Buğday 22,417 545,66 12 232,03 0,49 5 993,69 2 827,34 Ş. Pancarı 17,285 7 083,04 122 430,38 0,10 12 243,04 1 856,62 Ayçiçeği 18,139 381,29 6 916,27 0,74 5 118,04 … Mısır 4,203 1 292,02 5 430,38 0,49 2 660,89 257,91 T. Sebzesi 4,042 8 499,99 34 356,96 0,21 7 214,96 … Yonca 2,190 1 739,79 3 810,13 0,32 1 219,24 … Toplam 68,276 34 449,86 4 941,87 Gayrisafi üretim (TL) 8 821,03 14 099,66 5 118,04 2 918,80 7 214,96 1 219,24 39 391,73 Çizelge 8. İncelenen İşletmelerde Gayrisafi Hasıla (TL/Da) Mülk sulu tarla arazisi Elde edilen gayrisafi üretim değeri (Gh) Üretim için tekrar işlet. kullanılan (İk) Gayrisafi hasıla (Gh - İk) sağlanan girdiler ve hizmet alım giderleri, amortisman, tamir ve bakım giderleri, işletmenin hayvan, alet makine ve döner işletme sermayesinden oluşan işletme sermayesi faizi, idare ücret karşılığı, el emeği ücret karşılığı ve arazi vergisi ve salma koruma masrafları gibi kalemlerden oluştuğu söylenebilmektedir. 3.2.2.1. Masraflar (M) Rantın hesaplanabilmesi için gayrisaf hasıladan çıkarılması gereken masraf kalemleri şunlardan meydana gelmektedir: a- Sabit sermayelerin amortisman, sigorta, tamir ve bakım masrafları: Genelde belli bir yüzde olarak alınmaktadırlar. Araştırmada amortisman, sigorta, tamir ve bakım masraflarının her üçü için küçük alet ve ekipman sermayesinin % 25’i, motorlu makine ve ekipman sermayesinin % 10’u alınmıştır (Akay, 1996). b- Döner işletme sermayelerinin tümden karşılanması: Döner işletme sermayesi masraf unsurları içinde tohumluk, gübre, ilaç ve su bedeli bulunmaktadır. Bu masraflardan tohum gübre ve ilaç miktarları ve değerleri anket esnasında çiftçilerin beyanları sonucu tespit edilmiştir. Su bedellerinin tespitinde arazilerin çoğu sulama birliğinin kanalları vasıtasıyla 39 391,73 2 356,62 37 035,11 sulandığından sulama birliğinin tespit ettiği resmi fiyatlar dikkate alınmıştır. c- Çiftlik dışından sağlanan hizmetlerin parasal karşılıkları: Bunların en önemlileri veteriner, ilaç, suni tohumlama, harman makinesi vb. hizmetlerdir. Yapılan araştırmada çiftliğin bütünü itibariyle değer tespiti yapılmayıp sadece tarla arazilerinin değer tespiti üzerinde çalışıldığından veteriner ve suni tohumlama masrafı dikkate alınmamıştır. İncelenen işletmelerde kullanılan alet ve makineler arazi sahiplerinin ise yapılan yakıt ve yağ masrafları hesaplanmış, dışarıdan temin edilmiş ise alet ve makine kirası kullanılmıştır. Yapılan hesaplamalar sonucu belirlenen masraflar Çizelge 9’da sunulmaktadır. 3.2.2.2.Müstecir Sermayesi Faiz Karşılığı İşletme sermayesi faiz karşılığı, tarımsal üretim yılı başında çiftlikte bulundurulması gerekli olan hayvan, alet ve makine ile diğer döner işletme sermayesi unsurlarından oluşan sermaye grupları için ödenebilecek fiyatın faizidir. İşletme sermayesinin değeri tespit edildikten sonra faiz karşılığı hesaplanmaktadır. Bu sermayeye uygulanan faiz oranı, riski daha az olan kapitalizasyon oranından genellikle yüksektir. Bu yüzden tarımsal kredi faizleri Çizelge 9. İncelenen işletmelerde belirlenen masraflar (TL/da) Mülk sulu tarla arazileri Sabit Sermayelerin Amortisman, Sigorta, Tamir ve Bakım Masrafları (1) Döner İşletme Sermayelerinin Tümden Karşılanması(2) Çiftlik Dışından Sağlanan Hizmetlerin Parasal Karşılığı (3) Toplam Masraflar (M) (1+2+3) Yapılan Masrafların H İçerisindeki Payı (%) 50,36 160,15 93,42 253,57 46,75 71 Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti kullanılabilmektedir. Ancak tarımsal kredi faizlerinin tam olarak uygulanması bilançoda işletme sermayesine daha fazla faiz ödeme riskini beraberinde getirdiğinden daha tutarlı olabilmesi için yarısının kullanılması uygun görülmektedir. Bu durum işletme sermayesinin hepsinin bir yıl süreyle işletmede kalmadığı varsayımına da uygun düşmektedir. Bunun için ortalama 6 aylık bir süre kabul edilmiş ve hesaplamalar buna göre yapılmıştır (Mülayim, 2001). İşletme sermayesi faizinin bulunmasında T.C. Ziraat Bankası’nın 2007/13045 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında 2008 yılında kullandırılan sübvansiyonlu kredilere uygulanan cari tarımsal kredi faiz oranı olan % 17,50 oranının yarısı kullanılmıştır (Anonim, 2009a). İncelenen işletmelerde işletme sermayesi olarak alet-makine, ambar mevcudu ile para ve alacaklara rastlanılmış olup iş hayvanı sermayesine ise hiç rastlanılmamıştır. Yapılan hesaplamalar sonucu bulunan işletme sermayesi faiz karşılığı Çizelge 10’da verilmiştir. 3.2.2.3. İdare Ücret Karşılığı (İü) Tarım işletmelerinde yönetim bizzat mal sahibi tarafından yapıldığından bu masraf kaleminin karşılığı gayrisaf hasılanın bir yüzdesi alınarak ayrılmaktadır. Bilançoda çok büyük bir yer tutmamakla birlikte gayrisafi hasılanın miktarına, üretime katılanların az veya çokluğuna, işletmenin arazi yapısına ve işletme binalarının arazideki konumlarına göre artmakta ya da azalmaktadır. Genellikle gayrisafi hasılanın % 2-7’si arasında bir oran alınmaktadır. Araştırma bölgesinde ağırlıklı olarak sulu tarım yapıldığından ve bireysel çabaların daha fazla önem kazanmasından dolayı idare ücret karşılığı olarak mal sahibi tarafından işletilen arazilerde gayrisafi hasılanın % 6’sı olarak alınmıştır. Yapılan işlemler sonucu idare ücret karşılığına ait rakamlar Çizelge 10’da verilmiştir. 3.2.2.4.El Emeği Ücret Karşılığı (Eü) Üretim dallarına ait işgücü istekleri, bölge için daha önce yapılmış bir çalışmadan (Ağırbaş, 1994) yararlanılarak belirlenmiştir. Anılan çalışmada mısır ürününe ait işgücü talebi verisine rastlanmadığından bu ürüne ait işgücü talebi Tokat Toprak ve Su Kaynakları 72 Araştırma Enstitüsünce Tokat yöresi için 1986 yılında yapılmış bir çalışmadan alıntılanmıştır (Anonim, 2009b). Belirlenen işgücü gereksinimleri yabancı bir işçiye ödenen günlük ücret ile çarpılarak el emeği ücreti hesaplanmıştır. Yörede 2008 yılında tarımsal işlerde çalışan yabancı işçilere ödenen ortalama günlük ücret 22,50 TL olarak belirlenmiştir. Yapılan hesaplamalar sonucu bulunan el emeği ücret karşılığına Çizelge 10’da yer verilmiştir. 3.2.2.5.Vergiler (V) Vergi masraflarının tespitinde araştırma bölgesinde incelenen tarım işletmelerinin arazi sermayesinden kaynaklanan normal vergi miktarları dikkate alınmıştır. Buna göre vergi masrafları olarak arazi vergisi, köy salması ve koruma ücreti yer almaktadır. Araştırmada bu vergiler arasında tarımsal kazançlar için ödenen gelir vergisi ödemeleri gösterilmemiştir. Bu masraf kalemine ait hesaplama sonucu bulunan değer Çizelge 10’da sunulmaktadır. 3.2.3. Arazi Rantı (R) 2942 Sayılı Kanun ve bunu değiştiren 4650 Sayılı Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna (2001) göre tarım arazilerinin kamulaştırma bedellerinin hesaplanmasında, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirinin dikkate alınması gerektiği (Md. 11/f) ifade edilmektedir (Tanrıvermiş ve ark., 2004). Kanun, bu anlamda değer biçmede gelir yöntemini kullanmayı zorunlu kılmaktadır. Kanunda ifade edilmiş olan net gelir, değer biçmede tanımlanmış olan arazi veya toprak rantı olup kapitalize edilen değerdir. Gayrisaf hasıladan arazi kirası ve arazi sermayesinin faiz karşılığı hariç işletmecinin ve ailesinin el emeği ücreti, yabancı işgücü ücreti ve idare ücret karşılığı olarak ayrılan masraflar düşüldükten sonra elde kalan net gelir, rant olarak ifade edilebilir. Çizelge 10’da mülk sulu tarla arazilerine ait ortalama rantlar gösterilmektedir. 3.2.4. Arazilerin Satış Değeri İncelenen tarla arazilerinde cari satış fiyatları tespit edilirken öncelikle arazi sahiplerinin sözlü ifadeleri ile benzer özelliklere İ.AVCI, M.AKAY Çizelge 10. İncelenen işletmelerde ortalama rantlar (TL/da) Mülk Sulu Tarla Arazisi Gayrisafi Hasıla (Gh) Masraflar (M) Müstecir Sermayesi Faizi (Mf) İdare Ücret Karşılığı (İü) El Emeği Ücret Karşılığı (Eü) Vergiler (V) Arazi Rantı (R) R' nin Gh İçerisindeki Oranı (%) 542,43 253,57 52,67 32,55 65,25 4,07 134,32 24,76 sahip diğer arazilerin satış fiyatları belirlenmiş olup mülk işletmeciliği şeklinde işletilen sulu tarla arazilerinin cari satış değerlerinin ortalama 3 000,00 TL/da ile 4 000,00 TL/da arasında değiştiği tespit edilmiştir. Yapılan anketler sonucunda ortalama arazi fiyatları 3 066,37 TL/da olarak hesaplanmıştır. Arazi satış fiyatlarındaki değişikliklerin, arazinin köye veya yola uzaklığı, tek parçadan oluşması, düzgün olması, alım satım işlemlerinde sorunsuz olması ve sulama kolaylığının bulunması gibi nedenlerden ileri geldiği ifade edilmektedir. 3.2.5.Kapitalizasyon Oranının Saptanması Bu çalışmada kapitalizasyon oranı, Pazar ilçesindeki sulu mülk arazileri için belirlenmiştir. Bölgede kiracılık ve ortakçılıkla işletilen arazilerin çok sınırlı olması ve neredeyse tüm arazinin sulu olması nedeniyle yalnız sulu mülk arazileri için ortalama bir kapitalizasyon oranı belirlenmiştir. Mülk işletmeciliği şeklinde işletilen sulu tarla arazilerinde rantlar ve satış değerleri dikkate alınarak bulunan kapitalizasyon oranı: olarak hesaplanmıştır. 4. Sonuç ve Öneriler Tokat ili Pazar ilçesinde yapılan çalışmada sulu mülk arazilerde ortalama kapitalizasyon oranı % 4,38 olarak bulunmuştur. Bulunan ortalama değer, Tokat ili Pazar ilçesi tarla arazileri için kullanılabilecektir. Yörede yapılabilecek değer biçme çalışmalarında bu değerin, arazinin durumu ve değer biçme amaçlarına göre % 1 oranında artırılıp eksiltilmesi uygun olabilmektedir. Araştırma bölgesinde tespit edilen kapitalizasyon oranı, yörede önemli ekonomik ve sosyal yapı değişikliği ve tarım teknolojisinde büyük bir değişim olmaması halinde uzun bir süre kullanılabilecektir. Uygulamada kolaylık sağlaması bakımından kamulaştırma ya da başka nedenlerle arazi sahiplerinin uğrayabilecekleri gelir kayıplarının tahmini için yıllık ortalama net gelirlere ait norm veriler üretilmiştir. Arazi sahiplerinin öznel bir değerlendirme sonucu arazilerine istedikleri fiyatın bilimsel ve yasal bir yöntem olan gelir kapitalizasyonu yöntemiyle irdelenip olası farklardan doğabilecek anlaşmazlıkların çözümü için gerekli olabilecek bilgiler sağlanmıştır. Bu sayede günümüzde ve gelecekte bölgede yapılacak kıymet takdiri çalışması için hazır veriler ortaya konmuştur. Kaynaklar Ağırbaş, N. (1994). Tokat İli Pazar İlçesi Tarım İşletmelerinin Ekonomik Analizi İle Optimal İşletme Organizasyonları ve Yeter Gelirli İşletme Büyüklüğü. Köy Hizmetleri Tokat Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Tokat. Akay, M. (1996). Tokat İli Niksar Ovası Tarım İşletmelerinin Yapısal Analizi, İşletme Sonuçlarını Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi ve Doğrusal Programlama Yöntemiyle Planlanması Üzerine Bir Araştırma. Yayımlanmamış Doktora Tezi . Gazi Osman Paşa Üniv. Fen Bilimleri Ens. Tarım Ekonomisi A.B.D. Tokat. Aktaş, A. R. (2000). Tokat İli Niksar Ovası Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Saptanması Üzerine Bir Araştırma. YayımlanmamışYüksek Lisans Tezi. Gazi Osman Paşa Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Ana Bilim Dalı. Tokat. Anonim (1996). 1996/18-23 E, 1996/129 K (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları). Anonim. (2002). Tarım Arazilerinin Kamulaştırma Bedellerinin Takdirinde Kullanılabilecek Kapitalizasyon Oranları ve Arazi Net Gelirlerinin Tespitine İlişkin Mühendislik Hizmetleri Araştırması: Sinop-Boyabat Devlet Yolu Güzergahı İle İlgili Rapor. Eduser Eğitim, Danışmanlık ve Uzmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. Ankara. Anonim. (2008b). Tokat Tarım İl Müdürlüğü. Pazar İlçe Kayıtları . Tokat: Proje-İstatistik Şube Müdürlüğü. 73 Tokat İli Pazar İlçesi Tarla Arazilerinde Kapitalizasyon Oranının Tespiti Anonim. (2009a). T.C. Ziraat Bankası. Tarımsal Kredilere Uygulanan Faiz Oranları. T.C. Ziraat Bankası. Ankara. Anonim. (2009b). Toprak ve Su Kaynakları. Kasım 17, 2009 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü: http://www.dsi.gov.tr/topraksu.htm adresinden alındı Birinci, A. ve Gülten, Ş., (1999). Türkiye'de Tarla Arazisi Değerlerindeki Değişmeler. Ankara Ün. Ziraat Fak. Dergisi , 87-94.Ankara 74 72 Çiçek, A. ve Erkan, O., (1996). Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri. GOÜ. Ziraat Fakültesi Yay. No:12. Tokat Gülten, Ş. (1975). Kıymet Takdiri. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Ankara. Mülayim, Z. G. (2001). Tarımsal Değer Biçme ve Bilirkişilik. Yetkin Yayınları. Ankara. Tanrıvermiş, H., Gündoğmuş, E., ve Demirci, R., (2004). Arazilerin Kamulaştırma Bedellerinin Takdiri. Eduser. Ankara GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 75-79 Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum) Verim ve Diğer Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi Ali Safi KIRAL Aynur ÇELİK Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Tokat Özet: Bu çalışma Tokat-Kazova koşullarında bazı ekmeklik buğday çeşitlerinin verim ve diğer özelliklerine; farklı ekim zamanlarının etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Ekim zamanı geciktikçe çeşitlerin veriminde (P<0.01), başaklanma sürelerinde (P<0.01), başaklanma-erme sürelerinde (P<0.01), erme sürelerinde (P<0.01), bitki boylarında (P<0.05), tek başak veriminde (P<0.05) ve metrekarede başak sayısında (P<0.01) azalmalar meydana gelmiştir. Sonuç olarak; Tokat-Kazova bölgesi için en uygun ekim zamanının 1-30 Ekim tarihleri arası olduğu söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Ekmeklik Buğday, Ekim Zamanı, Çeşit, Verim ve Verim Unsurları The Effect of Sowing Date on Determining Yield And Yield Components of Some Bread Wheat Varieties (Cultivars) in Tokat- Kazova Ecological Conditions Abstract: This study was conducted to determine the effect of sowing date on yield and yield components of some bread wheat cultivars under Tokat-Kazova ecological conditions. As the sowing time delayed yields of varieties (P<0.01), heading date (P<0.01), heading date-maturity date (P<0.01), maturity date (P<0.01), plant height (P<0.05), seed weight per ear (P<0.05) and number of ears per square-meter (P<0.01) decreased. Thus, it can be suggested that sowing of wheat should be 1-30 October. Key Words: Bread wheat, planting date, cultuvar, yield and yield components 1. Giriş Buğday, kültürü yapılan bitkiler arasında dünyada ekiliş bakımından 1.sırada yer alırken, üretim bakımından mısır ve çeltikten sonra 3. sırada yer almaktadır. Türkiye’de ise hem ekim alanı hem de üretim bakımından 1. sıradadır (Anonim, 2003). Dünya nüfusunun yaklaşık %35’inin temel besini buğdaydır. Türkiye’de ise günlük kalorinin %53’ü buğdaydan sağlanmaktadır (Çağatay, 1999). Dünyada buğdayın ortalama verimi 267 kg/da iken, Türkiye’de 202.1 kg/da dır (Anonim, 2003). Verimli, kaliteli ve hastalıklara dayanıklı çeşitler uygun zamanda ekildiği ve yetiştirme teknikleri iyi uygulandığı zaman üretim ve verim artırılabilir (Kün, 1996; Akkaya, 1994). Tahılların ekim zamanı çeşide ve bölgelere bağlı olarak büyük değişiklik gösterir. Kıyı bölgelerinde buğday ekimi daha geniş zaman aralığında (Eylül-Mart) yapılabildiği halde, iç bölgelerde 15 Eylül - 15 Kasım arasında yapılmaktadır (Tugay, 1988; Kün, 1996; Süzer, 2002). Kışlık bölgelerde hem erken hem de geç ekilen buğdaylar kış dönemindeki şiddetli soğuklardan zarar görmektedir (Akkaya,1994; Sharma, 1994; Tugay, 1978).Demir ve Tosun (1991), bitki boyu ile tane verimi arasında pozitif bir ilişki olduğunu, bazı araştırıcılar (Doğan ve Yürür, 1992) ise kısa boylu çeşitlerin daha verimli olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmanın amacı Tokat-Kazova koşullarında ekmeklik buğday çeşitlerinin en uygun ekim zamanını saptamaktır. 2. Materyal ve Yöntem Araştırma 2002-2003 üretim yılında Tokat Havaalanı sınırları içerisindeki arazide yapılmıştır. Deneme alanı topraklarının reaksiyonu nötre yakın olup (pH=6.79), kireç (%3.4) ve organik maddece (%3.25) orta düzeydedir. Potasyum (145 kg/da) ve fosfor (1.14 kg/da) açısından fakirdir. Tokat’ta ürün yılını kapsayan Ekim – Temmuz aylarındaki yağış miktarı uzun yıllar ortalaması 395 mm iken, deneme yılında 454.1 mm olarak gerçekleşmiştir. Deneme yerinin iklim özellikleri Çizelge 1’de verilmiştir (Anonim, 2004). 75 Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum) Verim ve Diğer Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi Çizelge 1. Deneme yerinin iklim özellikleri İklim faktörleri Yağış, mm Ort. Sıcaklık, 0 C Ort. Nis. Nem, % Yıllar Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Aylar Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz 20022003 Uzun yıllar 20022003 Uzun yıllar 20022003 Uzun yıllar 35.4 40.7 31.9 29.8 36.7 18.4 73.7 65.5 19.2 2.8 Top/ Ortalama 454.1 31.7 33.5 45.1 37.2 29.5 36.9 47.3 62.8 51.5 19.5 395.0 15.2 8.6 -0.8 6.2 2.1 3.7 11.6 19.1 20.2 22.9 10.8 15.9 5.3 1.9 -0.1 0.6 4.6 10.6 14.5 17.7 20.8 9.2 66.7 72.2 72.3 68.8 64.5 62.6 59.9 55.6 54.7 57.9 63.5 66.4 74.9 79.1 17.7 73.0 68.0 66.3 67.0 64.3 60.9 69.8 Araştırmada üç kışlık (Aksel-2000, Altay 2000 ve Bezostaya-1) ve bir yazlık (Balattilla) olmak üzere dört ekmeklik buğday çeşidi kullanılmıştır. Denemede üç ekim zamanı kullanılmıştır. 1. ekim zamanı 11 Ekim, 2. ekim zamanı 31 Ekim ve 3. ekim zamanı ise 20 Kasım olarak uygulanmıştır. Ekim sıklığı m2 de 450 tohum olacak şekilde ayarlanmıştır. Parsel büyüklüğü 7.2 m2 (6 m X 0.2 m X 6. sıra) olarak düzenlenmiştir. Dekara 12 kg azot (N) ve 6 kg fosfor (P2O5) hesabı ile gübre verilmiştir. Fosforun tamamı ve azotun yarısı ekimle birlikte, azotun ikinci yarısı ise sapa kalkma döneminden önce verilmiştir. Araştırmada ele alınan özellikler Kırtok ve ark., (1998) ve Tosun ve Yurtman (1973)’a göre yapılmıştır. Deneme tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme desenine göre kurulmuştur. Ekim zamanları ana parsellere, çeşitler ise alt parsellere yerleştirilmiştir. Elde edilen değerler TARİS adlı istatistik programı kullanılarak analiz edilmiş ve önemli bulunan özelliklerde ortalamalar arası farklar LSD testine göre karşılaştırılmıştır (Düzgüneş ve ark., 1987). 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Başaklanma ve başaklanma- erme süresi Araştırmada kullanılan çeşitlere ait başaklanma süresi ve başaklanma-erme süresine ait değerler Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2’de görüldüğü gibi başaklanma süresi ve başaklanma-erme süresi bakımından ekim zamanları arasında istatistiki olarak önemli farklılıklar bulunmuştur (P<0.01). Ancak başaklanma süresi bakımından çeşitler arasındaki farklılık önemli olurken (P<0.01), başaklanma-erme süresi bakımından önemsiz bulunmuştur (P>0.05). En geççi çeşit Altay ve Bezostaya-1 olurken, en erkenci çeşit ise Aksel olmuştur. Kışlık çeşitler daha uzun süre dormant kaldıkları için, daha geç başaklanırlar (Akaya, 1994). Bu nedenle Altay, Bezostaya-1 ve Aksel daha geç başaklanmıştır. Çeşit x zaman interaksiyonu bakımından incelendiğinde ekim zamanı geciktikçe başaklanma süresinin kısaldığı görülmektedir. Bunun sebebi havalar ısındıkça olgunlaşmanın hızlanmasıdır (Sürer, 2002). 1. ve 3. zamanlar arasındaki fark bütün çeşitlerde önemli bulunurken, 1. ile 2. (Altay ve Bezostaya-1) ve 2. ile 3. (Aksel ve Balattilla) ekim zamanları arasındaki fark önemsiz çıkmıştır. Başaklanma erme süresi 30-41 gün arasında değişmiştir. Çukurovada yapılan bir çalışmada bu süre 37-65 gün (Genç ve ark., 1987), Tokat-Kazova koşullarında 45-54 gün (Aydın, 1997) olarak belirlenmiştir. Bu çalışmada bulunan başaklanma erme süresinin, Çizelge 2. Çeşitlerin başaklanma süresi ve başaklanma-erme süresine ait değerler Çeşitler Başaklanma süresi (gün) Başaklanma-erme süresi (gün) 1.zaman 2.zaman 3.zaman Ort. 1.zaman 2.zaman 3.zaman Ort. Aksel 189a 175b 167b 177B 41a 37a 33b 37.0 Altay 198a 184a 177b 186.3A 35a 32b 31b 32.7 Balattila 192a 178b 170b 180.0B 37a 35a 35a 35.6 Bezostaya-1 197a 186a 171b 184.7A 35a 32b 30b 32.3 Ort. 194.0a 180.8b 171.3b 182.0 37a 34b 32.3b 34.4 a-b; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01) A-B; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01) 76 A.S.KIRAL, A.ÇELİK belirtilen araştırıcılarınkinden daha kısa olmasının muhtemel sebebi iklim koşulları ve çeşit farklılığı olabilir. Daha erken başaklanan 1.ekim zamanının başaklanma-erme süresi daha uzun sürmüş, bu nedenle de 1. zamandan elde edilen tane verimleri daha yüksek çıkmıştır (Genç ve ark., 1987; Çölkesen ve ark., 1993). 3.2. Erme süresi ve bitki boyu Araştırmada kullanılan çeşitlere ait erme süresi (gün) ve bitki boyuna (cm) ilişkin değerler Çizelge 3’de verilmiştir. Çizelge 3’de görüldüğü gibi çeşitlerin olgunlaşma süresi 214-219 gün arasında değişmiştir (P<0.01). En erkenci çeşit Aksel olurken, diğer çeşitler aynı gruba girmişlerdir. Haziran ayı kurak geçtiği için ekim zamanı geciktikçe olgunlaşma süresi kısalmıştır (Sharma, 1994). Çeşitler ve ekim zamanının bitki boyuna etkisi istatistiki olarak önemli bulunmuştur (P<0.05). Çeşitlerin bitki boyu 92.7 cm (Altay) ile 71.0 cm (Balattila) arasında değişmiştir. En uzun bitkiler ise 2. ekim zamanından elde edilmiştir. Bazı araştırıcılar bitki boyu kısaldığında verimin düştüğünü belirtirken (Doğan ve Yürür, 1992), bazıları ise verimin yükseldiğini bildirmişlerdir (Jaradat et al., 1996; Demir ve ark., 1987). Çizelge 3. Erme süresi ve bitki boyu Çeşitler Erme süresi (gün) Bitki boyu (cm) 1.zaman 2.zaman 3.zaman Ort. 1.zaman 2.zaman 3.zaman Ort. Aksel 230a 212b 200b 214.0B 83ab 78ab 75b 78.6B a ab b A a a ab Altay 233 216 208 219.0 96 99 83 92.7A Balattila 229a 213ab 205b 215.7A 67c 75a 72b 71C a b b A ab a b Bezostaya-1 232 318 201 217.0 82 86 78 82.0B a b b ab a b Ort. 231 214.8 203.5 216.4 81.8 84.5 77.0 81.1 a-b; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05; P<0.01) A-C; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05; P<0.01) 3.3. Tek başak verimi ve metrekarede başak sayısı Araştırmada kullanılan çeşitlere ait tek başak verimleri ve m2 başak sayıları Çizelge 4’de verilmiştir. Çizelge 4’de görüldüğü gibi ekim zamanı ve çeşitlerin tek başak verimleri üzerine etkisi önemli bulunmuştur (P<0.05). Tek başak verimi en düşük Aksel çeşidinden elde edilirken en yüksek Altay çeşidinden elde edilmiştir (3.09). Ekim zamanı açısından ise en yüksek verim 1. zamandan alınırken, diğer iki zaman aynı gruba girmiştir. Bazı araştırıcılarda ekim zamanı geciktikçe tek başak veriminin azaldığını belirtmişlerdir (Tugay, 1978; Aydın, 1997). Metrekarede başak sayısı bakımından çeşitler arasındaki fark önemsiz bulunurken (P>0.05), ekim zamanı açısından ve çeşit x zaman interaksiyonu önemli bulunmuştur (P<0.01). Metrekarede en yüksek başak sayısı 1. zamandan elde edilirken, diğer iki zaman aynı gruba girmiştir. Bu bulgular Akkaya (1994)’nın bulgularıyla uyuşmaktadır. Metrekarede başak sayısı artığı zaman tek başak veriminin azaldığı görülmektedir. Benzer sonuçları Gençtan ve Sağlam (1987), Garciya del Moral et. al. (1991) ve Dofing and Knight (1994)’da elde etmişlerdir. 3.4. Bin tane ağırlığı ve tane verimi Araştırmada kullanılan çeşitlere ait bin tane ağırlıkları ve tane verimleri Çizelge 5’de verilmiştir Çizelge 4. Tek başak verimi ve metrekarede başak sayısı Çeşitler Tek başak verimi (g) Metrekarede başak sayısı (adet) 1.zaman 2.zaman 3.zaman Ort. 1.zaman 2.zaman 3.zaman Ort. Aksel 2.62 2.35 2.40 2.46B 470a 465ab 455ab 461.6 Altay 3.53 2.85 2.88 3.09A 480a 430bc 455ab 451.6 Balattila 3.11 2.30 2.34 2.58B 445ab 435b 460ab 446.6 Bezostaya-1 2.98 2.74 2.95 2.89A 420c 460ab 445ab 441.6 Ort. 3.06a 2.56b 2.65b 2.76 453.8a 447.5b 450.0b 450.4 a-c; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05) A-B; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.05) . 77 Tokat- Kazova Koşullarında Ekmeklik Buğday Çeşitlerinin (Triticum aestivum) Verim ve Diğer Özelliklerine Ekim Zamanının Etkisi Çizelge 5. Bin tane ağırlığı ve tane verimi Çeşitler Bin tane ağırlığı (g) Tane verimi (kg/da) 1.zaman 2.zaman 3.zaman Ort. 1.zaman 2.zaman 3.zaman Aksel 39.5 41.5 38.5 39.8B 391.7 390.1 359.6 Altay 46.2 43.9 44.4 44.8A 438.0 442.8 422.8 Balattila 44.5 42.7 43.7 43.6A 483.2 419.7 427.5 Bezostaya-1 46.3 44.4 43.2 44.6A 489.6 499.9 391.0 Ort. 44.1 43.1 42.5 43.2 450.6a 438.1a 375.2b a-b; Aynı satırda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01) A-B; Aynı sutunda farklı harflerle gösterilen çeşit ortalamaları arasındaki farklılık önemlidir (P<0.01) Bin tane ağırlığı bakımından ekim zamanı ve zaman x çeşit interaksiyonu önemsiz çıkarken (P>0.05), çeşitler arası fark önemli bulunmuştur (P<0.01). En düşük bin tane ağırlığı Aksel’den elde edilirken en yüksek Altay ve Bezostaya-1 çeşidinden elde edilmiştir. Dokuyucu ve ark. (1997), bin dane ağırlığının genotiplere göre değiştiğini belirtmişlerdir. Ekim zamanları arasındaki fark önemsiz çıkmakla beraber en yüksek bin tane ağırlığı, 1. zamandan alınmıştır. Bu araştırmada bin dane ağırlığı bakımından; 1. zamanda alınan en yüksek bin dane ağırlığı değerleri Kangal (1988), Tugay (1988), Kün (1996) gibi araştırmacıların sonuçlarına benzerlik göstermektedir. Tane verimi bakımından ekim zamanı ve çeşitler arasındaki fark istatistiki olarak önemli bulunmuştur (P<0.01). Çizelge 5’de görüldüğü gibi en yüksek tane verimi Bezostaya-1 çeşidinden elde edilirken, diğer çeşitler ikinci gruba girmiştir. Ekim zamanı açısından ise 1. ve 2. zaman aynı gruba girerken 3.zaman bir alt gruba girmiştir. Ekim zamanının gecikmesi ve metrekarede başak sayısının azalmasının verim düşüklüğüne sebep olduğu belirtilmektedir (Kangal, 1988; Demir ve Tosun, 1991; Dofing and Knight, 1994). 4. Sonuç Araştırmada ekim zamanının gecikmesiyle tane verimi, metrekarede başak sayısı, tek başak verimi, erme süresi, bitki boyu, başaklanma süresi ve başaklanma-erme süresinde azalmalar meydana gelmiştir. Sadece bin tane ağırlığı ekim zamanından etkilenmemiştir. Bitki boyu ve tane verimi bakımından 1. ve 2. zamanlar üst gruba girerken, 3. zaman bir alt gruba girmiştir. Diğer özellikler bakımından ise 1. zaman 1. gruba girerken, 2. ve 3. zamanlar bir alt gruba girmiştir. Tek yıllık sonuçlara dayanılarak Tokat-Kazova bölgesi için en uygun ekim 78 Ort. 380.4B 434.5B 410.1B 460.1A 421.3 zamanının 1-30 Ekim tarihleri arası olduğu önerilebilir. Kaynaklar Akkaya, A. 1994. Buğday yetiştiriciliği. Sütçü İmam Üni. Ziraat Fakültesi Genel Yayın No:1, Ders Kitapları Yayın No:1, Kahramanmaraş. Anonim, 2003. FAO İstatistikleri.www.apps.fao.org/agriculture. Anonim, 2004. Tokat Meteoroloji İl Müdürlüğü 20022003 İstatistik verileri. Aydın, N. 1997. Tokat Kazova koşullarına uygun makarnalık buğday çeşit ve hatlarının belirlenmesi üzerine araştırmalar. GOÜ Fen bilimleri Enst. Tarla Bitkileri Yüksek Lisan Semineri, Tokat. Çağatay, K. 1999. Amasya ve Yozgat Yöreleri Sulu koşullarında yetiştirilebilecek verimi yüksek ekmeklik buğday çeşitleri. Orta Anadolu’da hububat tarımının sorunları ve çözüm yoları sempozyumu, 108 s, Konya. Çölkesen, M., Eren, N., Ökten, A., Akıncı, C.1993. Şanlıurfa’da sulu ve kuru koşullarda farklı dozlarda uygulanan azotun Diyarbakır 81 makarnalık buğday çeşidinin verim ve verim unsurlarına etkisi üzerine bir araştırma. Makarnalık buğday ve mamülleri sempozyumu, 30 kasım-3 aralık- 1993, 486-495, Ankara. Demir, İ., Tosun, M., 1991. Ekmeklik ve makarnalık buydaylarda verim ve bazı verim komponentlerinin korelasyonu ve path analizi. Ege Üni. Ziraat Fak. Dergisi, 28:1, 1-47. Demir, İ., Bilgen, G., Altınbaş, M., Çelik, N., Abdel-Al, S.M., 1987. İleri buğday varyetelerinin agronomik kalite kiriterleri. TÜBİTAK Türkiye Tahıl Sempozyumu, TOAG, 49-58, Bursa. Dofing, S.M., Knight, C.W., 1994. Yield component compensation in uniculum barley lines. Argon, J., 86-:273-276. Doğan, R., Yürür, N. 1992. Bursa yöresinde yetiştirilen buğday çeşitlerinin verim komponentleri yönünden değerlendirilmesi. Uludağ Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, 9:37-46. Dokuyucu, T., Akkaya, A., Nacar, A., İspir, B., 1997. Kahramanmaraş koşullarında bazı ekmeklik buğdayların verim, verim unsurları ve fenolojik özelliklerinin incelenmesi. Türkiye 2. Tarla Bitkileri Kongresi, 17-18, Samsun. Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve Deneme Metodları. Ankara Üniv. Zir. Fak. Yayınları, No:21, Ders Kitabı:295, Ankara. A.S.KIRAL, A.ÇELİK Garcia Del Moral, L.F., Ramos, J.M., Garcia Del Moral, M. B., Jimenez-Tejada, M.P., 1991. Ontogenetic approach to grain production in spring barley based on path-coefficient analysis. Crop. Sci., 31:11791185. Genç, İ., Kırtok, Y., Ülger, AC., Yağbasanlar, T., 1987. Çukurova koşullarında ekmeklik ve makarnalık buğday hatlarının başlıca tarımsal karakterleri üzerinde araştırmalar. TÜBİTAK Türkiye Tahıl Sempozyumu, TOAG, 71-82, Bursa. Gençtan, T., Sağlam, N., 1987. Ekim zamanı ve ekim sıklığının üç ekmeklik buğday çeşidinde verim ve verim unsurlarına etkisi. Türkiye Tahıl Sempozyumu, 6-9 Ekim, 171-183, Bursa. Jaradat, A.A., Ajuni, M.M., Karaki, G., 1996. Genetic structure of durum wheat landraces in a center of diversity. 5th Int. Wheat Conference Abstracts. Kangal, N., 1988. Tokat ekolojik koşullarında bazı agroteknik uygulamaların buğday verimine ve diğer özellikler üzerine etkileri. Ege. Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü Tarla Bitkileri Anabilim Dalı Doktora Tezi, İzmir. Kırtok, Y., Genç, İ., Yağbasanlar, T., Çölkesen, M., 1988. Tescilli ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Çukurova koşullarında başlıca tarımsal karakterleri üzerine araştırmalar. Ç.Ü. Ziraat Fak. Dergisi, Cilt:3; sayı:3, 98-106. Kün, E., 1996. Tahıllar 1. Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Yayın No:1451, Ders Kitabı:431, Ankara. Sharma, R.C., 1994. Early generation selection for grainfilling period in wheat. Crop. Sci, 34:945-948. Süzer, S. 2002. Buğday Tarımı. Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Tekirdağ. Tosun, O., Yurtman, N., 1973. Ekmeklik buğdaylarda verime etkili başlıca morfolojik ve fizyolojik karakterler arasındaki ilişkiler. Ank. Üniv. Zir. Fak. Yılığı, 23:418-434, Ankara. Tugay, M.E., 1978. Dört ekmeklik buğday çeşidinde ekim sıklığı ve azotun verim, verim komponentleri ve diğer bazı özellikler üzerine etkileri. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:437, İzmir. Tugay, M.E., 1988. Tarla bitkileri. Cumhuriyet Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Notları No:13, Tokat. 79 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 81-92 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi* İlyas ÇETİN1 Kemal ESENGÜN² 1 İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, Ordu ²Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, Karaman Özet: Bu çalışmada, Amasya ilinde kuru soğan yetiştiriciliği yapan tarım işletmelerinin risk tutumlarının, sermaye yapılarının ve yıllık faaliyet sonuçlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Kullanılan veriler, 2007-2008 üretim dönemine ait olup, tabakalı tesadüfî örnekleme yöntemi ile seçilmiş olan 101 tarım işletmesinden yüzyüze anket yoluyla elde edilmiştir. İncelenen işletmelerin riske karşı tutumları referans kumarı ve tercih eğrisi yardımı ile belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre işletmelerin 36 tanesi risk seven, 65 tanesi de risk sevmeyenler grubunda yer almıştır. Risk seven işletmelerin sahip olduğu işletme arazisi büyüklüğü ortalama 198 dekar iken, risk sevmeyen işletmelerin arazi büyüklüğü 155 dekardır. İşletme arazilerinin yaklaşık %99’u tarla arazisidir. Kuru soğan yetiştirilen alanlar toplam işletme arazisinin risk seven işletmelerde yaklaşık %21’ini, risk sevmeyen işletmelerde %27’sini oluşturmaktadır. Elde edilen sonuçlar risk seven işletmelerin daha fazla gelire sahip olduklarını göstermektedir. Risk seven işletmelerde 18662 TL, risk sevmeyen işletmelerde 13029 TL tarımsal gelir elde edilmektedir. Kişi başına düşen toplam aile geliri risk seven işletmelerde 3853 TL, risk sevmeyen işletmelerde 3347 TL’dir. Anahtar kelimeler: Risk, kuru soğan üretimi, tercih ölçeği, referans kumarı, ekonomik analiz Socio-economic Analysis Of Dry Onion Growing Farms According To Risk Attitude In Amasya Province Abstract: In this study, it is aimed to determine of risk behaviors, capital structures and annual performances on dry onion growing farms in Amasya province. The data, used in the study are belong to the 2007–2008 production period and were obtained through questionnaire from 101 farms, selected by stratified sampling method. Reference game and preference curve were used for determining of risk behaviors of farmers. According to the study results, it was determined that 36 farms were risk lover group and 65 farms were risk averse group. Average farm land size is 198 da for farms that are risk lovers and 155 da for those that are risk averse. Nearly 99% of the land has field land characteristics. Dry onion areas constitute 21% of the total farm land of risk lover and 27% of the total farm land of risk averse. The study results showed that risk lover farms had more income. Agricultural incomes are TL 18662 for risk lover and TL 13029 for risk averse. Total family incomes per capita are TL 3853 for risk lover and TL 3347 for risk averse. Key words: Risk, dry onion production, preference curve, reference game, economic analysis 1. Giriş Türkiye’de ekonomik ve sosyal açıdan önemli yere sahip olan tarım sektörünün başlıca karakteristiklerinden biri bu sektörde ekonomik faaliyete ilişkin risk düzeyinin diğer sektörlere göre daha yüksek oluşudur (Karahan, 2002). Tarımsal faaliyetin iklim koşullarından etkilenmesi, işletmecilerin ürünlerini pazara sunma aşamasında karşılaşacakları fiyatlardan haberdar olmamaları ve hükümetin piyasaya müdahalesi gibi dış faktörler, tarım işletmelerinin karşılaştıkları riskleri artırmaktadır (Bozoğlu ve ark., 2001). Tarımda risk ve belirsizlik altında karar alma yöntemleri incelenirken göz ardı edilmemesi gereken konulardan birisi de çiftçilerin tutum ve davranışlarıdır. Çiftçiler *Bu makale doktora tezinden üretilmiştir. amaç ve finansman kaynaklarına bağlı olarak yenilikler ile değişimlere farklı reaksiyonlar ve davranış biçimleri göstermektedir. Bu davranış biçimleri tarımda yeniliklerin yayılma ve benimsenme süreçlerini etkileyen önemli etmenlerdir (Akçaöz ve ark., 2006). Ayrıca, yayım çalışmalarında çiftçilerin sahip olduğu risk davranışları da dikkate alınmalıdır. Çünkü çiftçiler tarımsal üretime katkıda bulunacak birçok yeniliğin benimsenmesi konusunda farklı tutumlar göstermektedirler. Bazı çiftçiler yenilikleri çok kolay benimserken, bazıları risk almak istemediğinden geleneksel üretim tekniklerini sürdürmeyi tercih etmektedirler. Dolayısıyla üreticilerin bu farklı risk davranışlarının dikkate 81 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi alınarak yayım faaliyetlerinin sürdürülmesi daha olumlu sonuçlar verecektir. Uluslararası alanda çiftçilerin riske karşı tutumlarının belirlendiği birçok araştırma (Baquet ve ark., 1976; Moscardi ve de Janvry, 1977; Halter ve Mason, 1978; Binswanger, 1978; Dillon ve Scandizzo, 1978; Zuhair ve ark., 1992; Karberg, 1993; Lansink, 1999) yapılmış olmasına rağmen, Türkiye’de yapılan çalışmalar (Ceyhan ve ark., 1997; Karahan, 2002; Binici ve ark., 2003; Akçaöz ve ark., 2006; Gündüz, 2007; Hazneci, 2009) oldukça sınırlı düzeydedir. Amasya ilinde kuru soğan üreten işletmelerin incelendiği bu araştırmanın amacı; kuru soğan üreten çiftçilerin risk davranışlarını belirlemek ve kuru soğan yetiştiriciliği yapan işletmelerin risk davranış grupları itibarı ile sermaye yapısını ve yıllık faaliyet sonuçlarını ortaya koymaktır. Tarım sektörü Amasya ili ekonomisi açısından en önemli sektör konumundadır. İlde 219520 hektar işlenen tarım arazisi bulunmaktadır (Anonim, 2010a). Türkiye’de kuru soğan üretiminin en yoğun yapıldığı illerden biri olan Amasya, 2009 yılı verilerine göre ekim alanı bakımından ilk, üretim miktarı bakımından ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye’de 2009 yılı verilerine göre 605579 da olan toplam kuru soğan ekim alanının 81585 dekarı (%13,47) Amasya iline aittir. Toplam 1849582 ton olan kuru soğan üretiminin 302455 tonu (%16,35) Amasya iline aittir (Anonim, 2011). Amasya ilinde tarımsal üretiminin gelişmesine paralel olarak, yoğun teknoloji ve girdi kullanımı üst seviyelere çıkmıştır. Bu durum tarım işletmelerinin birim alana daha fazla sermaye kullanmasına sebep olmuş ve üretimde karşılaşılan riskleri de artırmıştır. İşletmeler bir taraftan iklim faktörlerinin oluşturduğu verim riski ile uğraşırken, diğer taraftan girdi ve çıktı fiyatlarında meydana gelen değişimler gelirlerinde dalgalanmalara yol açmaktadır. İnceleme alanında önemli bir diğer konu da, yöreye teknoloji transferi sağlayan ve yayım çalışmalarını sürdüren kurum ve kuruluşların yapmış oldukları faaliyetlerde çiftçilerin sahip olduğu risk davranışlarını dikkate almamalarıdır. Bu durum, birçok faydalı yeniliğin benimsenmesinde ve yayılmasında 82 önemli problemler yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple araştırmada Amasya İlinde kuru soğan üreten tarım işletmelerinin risk davranışına göre sosyo-ekonomik analizi yapılmış ve bu konudaki bilgi eksikliği giderilmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçları inceleme alanında risk konusunda bundan sonra yapılacak çalışmalara yön verebilecek ve kuru soğan üreticilerinin riskli koşullarda karar almalarını kolaylaştırabilecektir. 2. Materyal ve Yöntem Araştırmanın ana materyalini, Amasya ilinde kuru soğan yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı 12 köyde tabakalı tesadüfî örnekleme yöntemlerinden Neyman yöntemi ile belirlenen 101 üreticiden anket yoluyla sağlanan birincil veriler oluşturmuştur (Çiçek ve Erkan, 1996). Anketler 2007-2008 üretim dönemi verilerini içermektedir. Araştırmada örnek hacminin belirlenmesinde % 5 hata ve %90 güvenilirlik (t=1,65) sınırları içerisinde çalışılmıştır. Örneğe çıkan işletmelerin risk davranışı bakımından (riski seven, riske tepkisiz ve riski sevmeyen) hangi grupta yer aldığı referans kumarı ve tercih ölçeği metotları yardımıyla belirlenmiştir. Üreticilerin risk davranışları, onların farazi seçenekler arasında yaptıkları seçimler yoluyla belirlenmiştir. Riskli alternatifler ile sonucu belli olan alternatifler arasında kayıtsız kalınan noktalar, kişilerin risk taşıma eğilimlerini (risk davranışlarını) göstermektedir (Holloway, 1979). Üreticilerin hangi risk davranışı grubunda yer aldığı aşağıdaki aşamalar takip edilmek suretiyle saptanmıştır (Ceyhan ve ark., 1997): i. Üreticiye belirli bir olasılığa bağlı ödül verileceği ifade edilmiştir. ii. Üreticiye, birinci adımda sunulandan daha küçük ama garantili bir ödül alternatifi sunulmuştur. Üretici hangisini tercih etmektedir? Eğer birincisini tercih etti ise, ikinci alternatifin değeri arttırılmıştır. Kişi, bu iki alternatif arasında karasız kalıncaya kadar bu işlem sürdürülmüştür. iii. Birinci adımdaki olasılık değeri arttırılarak, ikinci adımdaki işlem tekrarlanmıştır. İ.ÇETİN, K.ESENGÜN iv. Sonuçta, yatay eksende kararsızlık (kayıtsızlık) noktalarının, dikey eksende olasılıkların gösterildiği bir grafik düzenlenmiştir (Tercih Eğrisi). Üçüncü adımda elde edilen sonuçlar, bu grafiğe aktarılarak risk tutumları belirlenmiştir. Çalışmada, referans kumarından yararlanılarak çiftçilerin riske karşı tutumlarını ortaya koyan tercih ölçeği eğrisinin şekli aşağıda verilmiştir (Holloway, 1979). Kazanma olasılığı Riski sevmeyenler Riske nötr olanlar Riski sevenler Şekil 1. Tercih Eğrisi Kayıtsızlık noktası Referans kumarı ve tercih ölçeği eğrisi yardımı ile 101 üreticinin risk davranışları bakımından hangi grupta oldukları belirlenmiştir. 36’sı risk seven, 8’i riske nötr ve 57’si risk sevmeyen olarak belirlenmiştir. Riske nötr olma risk karşıtlığının özel bir durumu olduğu için (Holloway, 1979; Ceyhan ve ark., 1997) riske nötr olan çiftçiler risk sevmeyen grubuna dâhil edilmiştir. Böylece çiftçilerin 65’i (%64,36) risk sevmeyen, 36’sı (%35,64) ise risk seven grubunda yer almıştır. İşletmelerin nüfus durumu belirlenirken işletmelerde mevcut nüfus cinsiyet ve yaşlara göre belirlenmiştir. Nüfusun eğitim durumu cinsiyet ve eğitim süresine göre incelenmiştir. Eğitim düzeyi belirlenirken öğrenim süreleri yıl olarak alınmıştır. Aile işgücü potansiyelinin belirlenmesinde erkek işgücü birimi (EİB-Çizelge 1) esas alınmıştır (İnan, 1994). Bölgede çalışılabilir gün sayısının 300 gün olduğu kabul edilmiştir (Akay, 1996; Baydaroğlu, 1999). İşletmede yıllık faaliyet sonuçlarına ilişkin analizler iki aşamada yapılmıştır. Birinci aşamada, üretim dalları düzeyinde brüt kâr analizleri yapılarak üretim dallarının nispi kârlılıkları belirlenmiştir. İkinci aşamada işletmeler bir bütün olarak ele alınarak yıllık Çizelge 1. Erkek işgücü biriminin hesaplanmasında kullanılan emsaller (Açıl, 1956) Yaş Erkek Kadın 7-14 0,50 0,50 15-49 1,00 0,75 50-64 0,75 0,50 faaliyet sonuçları belirlenmiştir. Yıllık faaliyet sonuçları olarak gayrisafi hâsıla, işletme masrafları, gerçek masraflar, saf hâsıla, tarımsal gelir, toplam aile geliri ve rantabilite oranları hesaplanmış ve yorumları yapılmıştır. İncelenen işletmelerin sosyo-ekonomik özellikleri bakımından risk davranış grupları itibariyle gerçek anlamda fark olup olmadığı kalitatif değişkenler için χ² testi, kantitatif değişkenler için t testi ile ortaya konulmuştur. 3. Araştırma Bulguları ve Tartışma 3.1. İncelenen İşletmelerde Nüfus, Eğitim ve İşgücü Durumu Çizelge 2’de görüldüğü gibi; işletme başına düşen nüfus, risk seven işletmelerde 5,72 iken, risk sevmeyenlerde 5,15 olup, her iki gruptaki nüfus miktarı 2001 genel tarım sayımına göre, Türkiye’deki işletme başına ortalama nüfus miktarı olan 7,87 kişinin altında kalmaktadır (Anonim, 2001). 83 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi Çizelge 2. İncelenen işletmelerde yaş grupları ve cinsiyete göre nüfus durumu (ortalama kişi ve %) RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Yaş Grupları Risk Seven Risk Sevmeyen Erkek Kadın Toplam % Erkek Kadın Toplam 0-6 6 9 15 7,28 8 16 24 7-14 14 15 29 14,08 25 17 42 15-49 60 54 114 55,34 88 89 177 50-64 14 14 28 13,59 27 25 52 65- + 10 10 20 9,71 21 19 40 TOPLAM 104 102 206 100,00 169 166 335 Erkek ve Kadın Nüfus Oranı (%) 50,49 49,51 100,00 50,45 49,55 100 İşletme Başına Ortalama Kişi 2,89 2,83 5,72 2,60 2,55 5,15 Faal Nüfus Oranı (%) 68,93 Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımında risk davranış grupları itibariyle önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Faal nüfus oranı her iki grupta da yakın bir değer almaktadır (yaklaşık %69). Risk davranış grupları itibariyle %95 güven sınırları içerisinde yaş bakımından fark olmadığı χ² testi ile belirlenmiştir (p>0,10; χ²: 1,276). İncelenen işletmelerde hem risk seven grubunda yer alan işletmelerde hem de risk sevmeyen işletmelerde erkek nüfus oranı kadın nüfus oranından daha yüksek olup, Türkiye ortalamasına yakın sonuçlar elde edilmiştir. 2009 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sistemi nüfus sayımı sonuçlarına göre Türkiye’deki nüfusun %50,3’ü erkek, %49,7’si kadın nüfusundan oluşmaktadır (Anonim, 2009a). Ayrıca üreticilerin risk davranışlarının cinsiyete bağlı olup olmadığı χ² testi ile incelenmiş ve risk davranışının cinsiyete bağlı olmadığı belirlenmiştir (p>0.10; χ²: 0,00). Çizelge 3 incelendiğinde risk davranış grupları itibariyle eğitim düzeyi bakımından önemli bir farklılığın olmadığı anlaşılmaktadır. Her iki grupta da ilkokul mezunu en yüksek % 7,16 12,54 52,84 15,52 11,94 100,00 68,36 orana sahiptir. Okur-yazar erkeklerin oranı, okur-yazar kadınların oranından her iki grupta da yüksektir. Ayrıca inceleme alanında, risk seven işletmeler ile risk sevmeyen işletmelerdeki nüfusun eğitim gördüğü yıl bakımından fark olmadığı belirlenmiştir (p> 0,10; t: 0,36). İşletme yöneticilerinin risk davranış gruplarına göre ortalama yaş ve öğrenim süresi Çizelge 4’de verilmiştir. Risk seven işletme yöneticilerinin ortalama yaşı risk sevmeyenlere göre biraz küçük olmakla beraber istatistiki açıdan farklılık olmadığı ortaya konulmuştur (p> 0,10; t:1,30). Risk seven işletme yöneticilerinin eğitim süreleri risk sevmeyenlere göre biraz yüksek olmakla beraber istatistiki açıdan farklılık olmadığı ortaya konulmuştur (p> 0,10; t: 0,99) İncelenen işletmelerde işgücü durumu Çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge’de de görüldüğü gibi risk seven işletmelerde aile işgücü potansiyeli risk sevmeyen işletmelere göre daha fazladır. Erkek işgücü birimi cinsinden kullanılabilir aile işgücü miktarı risk seven işletmelerde 3,68 kişi, risk sevmeyen Çizelge 3. İncelenen işletmelerde yedi ve daha yukarı yaştaki nüfusun eğitim düzeyi RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen Erkek % Kadın % Toplam % Erkek % Kadın % Toplam % Okur Yazar Değil 2 2,04 6 6,45 8 4,19 2 1,24 13 8,67 15 4,82 Okur Yazar 10 10,20 14 15,05 24 12,57 23 14,29 15 10,00 38 12,22 İlkokul 39 39,80 44 47,31 83 43,46 58 36,02 69 46,00 127 40,84 Ortaokul 23 23,47 16 17,20 39 20,42 38 23,60 22 14,67 60 19,29 Lise 17 17,35 12 12,90 29 15,18 32 19,88 28 18,67 60 19,29 Yüksekokul ve Fakülte 7 7,14 1 1,08 8 4,19 8 4,97 3 2,00 11 3,54 Toplam 98 100 93 100 191 100 161 100 150 100 311 Okuryazar Oranı 84 97,96 93,55 95,81 98,76 91,33 100 95,18 İ.ÇETİN, K.ESENGÜN Çizelge 4. İncelenen işletmelerde işletme yöneticilerinin yaşı ve öğrenim süresi (yıl) İşletme İşletme Risk Davranış Yöneticilerinin Yöneticilerinin Grupları Ortalama Yaşı Eğitim Süresi Risk Seven 51,25 6,34 Risk Sevmeyen 54,45 5,54 işletmelerde 3,22 kişidir. Aile işgücü potansiyelinin her iki grupta da önemli miktarda atıl kaldığı dikkat çekmektedir. Atıl aile işgücünün yüksek olmasının en önemli nedeni incelenen işletmelerde makinalaşma ve yabancı işgücü kullanım düzeyinin oldukça yüksek olmasıdır. Atıl aile işgücünün yüksek olmasının diğer bir nedeni ise işletmelerin sahip olduğu işgücü kapasitesinin bir kısmından hastalık, eğitim ve askerlik gibi nedenlerle faydalanılamamasıdır. Her iki grupta da işgücünün yaklaşık %1’lik kısmı işletme dışında istihdam edilmektedir. İşletmelerde kullanılan toplam işgücü risk seven işletmelerde daha fazla olup, risk seven işletmelerde kullanılan toplam işgücünün %43’ü aile işgücü, %52’si geçici ücretli işgücü ve %5’i daimi ücretli işgücüdür. Bu değerler risk sevmeyen işletmeler için sırasıyla %40, %57 ve %3 olarak hesaplanmıştır. Risk seven işletmeler ile risk sevmeyen işletmeler arasında aile işgücünden yararlanmak bakımından fark olmadığı belirlenmiştir (p> 0,10; t: 0,12). İnceleme alanında kullanılan yabancı işgücü miktarı bakımından da risk davranış grupları arasında fark olmadığı belirlenmiştir (p>0,10; t: 0,04). 3.2. Sermaye Yapısı Çizelge 6’da sermaye miktarı risk sevmeyen işletmelere seven işletmelerde görüldüğü gibi; aktif seven işletmelerde risk göre daha fazladır. Risk aktif sermaye miktarı 615000 TL iken, risk sevmeyen işletmelerde 510000 TL’dir. Hem iki grupta da aktif sermayenin yaklaşık %90’ını arazi sermayesi oluşturmaktadır. Arazi sermayesi içerisinde toprak varlığı ilk sırada yer almakta olup, toprak sermayesi risk seven işletmelerde toplam aktifin %74’ünü teşkil etmekte iken, arazi sermayesinin de %82’sini oluşturmaktadır. Risk sevmeyen işletmelerde ise toplam aktifin %72’si, arazi sermayesinin ise %80’i toprak sermayesidir. Her iki grupta da aktif sermayenin yaklaşık %10’unu işletme sermayesi oluşturmaktadır. İşletme sermayesi içerisinde alet makine sermayesi ilk sırada yer almakta olup, her iki grupta da aktif varlıklarının %8’ini teşkil etmektedir. Risk seven işletmelerde işletme sermayesinin yaklaşık %80’i, risk sevmeyen işletmelerde ise %77’si alet makine sermayesidir. Pasif sermaye içerisinde öz sermayenin oranı oldukça yüksek olup, risk seven işletmelerde pasif sermayenin %88’i, risk sevmeyen işletmelerde ise %91’i öz sermayedir. Döner sermaye oranı risk seven işletmelerde 2,02; risk sevmeyen işletmelerde 3,82; işletme sermaye oranı risk seven işletmelerde 3,32; risk sevmeyen işletmelerde 3,74 ve net sermaye oranı risk seven işletmelerde 28,27; risk sevmeyen işletmelerde ise 36,13 olarak hesaplanmıştır. Hesaplanan bu değerler her iki gruptaki işletmelerin döner işletme sermayeleri ile kısa vadeli borçlarını, toplam işletme sermayeleri ile kısa ve orta vadeli borçlarını, toplam aktif sermayeleri ile de tüm borçlarını kolaylıkla ödeyebileceklerini göstermektedir. Çizelge 5. İncelenen işletmelerde işgücü mevcudu ve kullanım durumu (ortalama erkek iş günü ve %) RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen EİG % EİG % Tarımda 1,25 0,11 4,00 0,41 İşletme Dışında Kullanılan Aile İşgücü Tarım Dışında 8,33 0,75 4,62 0,48 İşletmede Kullanılan Aile İşgücü (A) 391,25 35,43 346,83 35,96 Kullanılmayan (Atıl) Aile İşgücü 703,33 63,70 609,17 63,15 İşletmede Kullanılabilir Aile İşgücü 1104,16 100,00 964,62 100,00 İşletmede Kullanılan Aile İşgücü (A) 391,25 43,15 346,83 40,37 İşletmede Kullanılan Geçici Ücretli İşgücü (B) 473,70 52,25 484,61 56,41 İşletmede Kullanılan Devamlı Ücretli İşgücü (B) 41,67 4,60 27,69 3,22 İşletmede Kullanılan Toplam İşgücü (A + B) 906,62 100,00 859,13 100,00 85 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi Çizelge 6. İncelenen işletmelerde sermayenin toplu gösterimi RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen AKTİF SERMAYE Toprak Varlığı Arazi ıslahı Varlığı ARAZİ SERMAYESİ Bina Varlığı Bitki (Nebat) Varlığı Tarla Demirbaşı Varlığı Arazi Sermayesi Toplamı Sabit İşletme Sermayesi İŞLETME SERMAYESİ Döner İşletme Sermayesi Alet Makine Varlığı Hayvan Varlığı Malzeme Mühimmat Varlığı Para Mevcudu ve Alacaklar İşletme Sermayesi Toplamı AKTİF SERMAYE TOPLAMI TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % 456069,46 74,09 6472,22 1,05 75844,45 12,32 7005,56 1,14 9418,59 1,53 554810,28 90,13 48713,02 7,91 6650,29 1,08 3775,89 0,61 1622,23 0,26 60761,43 9,87 615571,71 100,00 3102,05 367034,63 71,91 2707,70 0,53 72276,93 14,16 8163,08 1,60 7347,32 1,44 457529,66 89,64 40606,15 7,96 8074,00 1,58 2691,71 0,53 1504,62 0,29 52876,48 10,36 510406,14 100,00 3287,64 TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % TL % 15833,33 2,57 3277,78 0,53 1916,67 0,31 750,00 0,12 21777,78 3,54 50777,78 8,25 543016,15 88,21 615571,71 100,00 2,02 3,32 28,27 11084,62 2,17 1946,15 0,38 913,08 0,18 184,62 0,04 14128,47 2,77 29369,23 5,75 466908,44 91,48 510406,14 100,00 3,82 3,74 36,13 İşletme Arazisi Dekarına Düşen Aktif Sermaye (TL/da) PASİF SERMAYE TCZB veya Diğer Bankalar Kooperatifler BORCUN KAYNAĞI Tüccarlar Şahıslar Toplam Kiraya ve Ortağa Tutulan Arazi Değeri Öz Sermaye PASİF TOPLAMI SERMAYE ORANLARI Döner Sermaye Oranı İşletme Sermaye Oranı Net Sermaye Oranı 3.3. Arazi Mevcudu Çizelge 7’de görüldüğü gibi; risk seven işletmelerde işletme arazisi 198 dekar iken, risk sevmeyen işletmelerde 155 dekardır. Türkiye’de ortalama işletme arazi miktarının 60 dekar olduğu (Anonim, 2008) dikkate alınırsa, incelenen işletmelerdeki işletme arazisi 86 miktarının oldukça yüksek olduğu dikkat çekmektedir. İşletme arazisinin büyük bölümü tarla ürünlerine tahsis edilmiş olup, sahip olunan tarla arazisi varlığı bakımından risk davranış grupları arasında bir fark yoktur (p> 0,10; t: 1,56). Üretimi yapılan ürünler içerisinde kuru İ.ÇETİN, K.ESENGÜN Çizelge 7. İşletme arazinin kullanılış biçimi RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Risk Sevmeyen Seven da 191,75 151,07 Sulu % 96,63 97,31 da 5,00 2,40 Tarla Kıraç Arazisi % 2,52 1,55 da 196,75 153,47 Toplam % 99,15 98,85 da 1,58 1,78 Meyve % 0,80 1,15 da 0,11 0,00 Meyve Bağ Arazisi % 0,06 0,00 da 1,69 1,78 Toplam % 0,85 1,15 da 198,44 155,25 Toplam İşletme Arazisi % 100,00 100,00 soğan ekiliş alanı her iki davranış grubunda da buğdaydan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Risk seven işletmelerde tarla ürünlerinin yaklaşık %21’i, risk sevmeyen işletmelerde ise %28’i kuru soğan ekilişidir. Kuru soğan yetiştirilen alan her iki grupta da yaklaşık 41 dekardır. Toplam meyve arazisi her iki grupta da oldukça düşük düzeyde olup (yaklaşık %1), işletmelerin sahip olduğu meyve arazisi varlığı bakımından da risk davranış grupları arasında bir fark yoktur (p> 0,10; t: 0,51). 3.4. İncelenen İşletmelerde Yıllık Sonuçları 3.4.1. Üretim Dalları İtibariyle Sonuçları İncelenen işletmelerde risk itibariyle her üretim faaliyeti için olarak hesaplanan brüt kârlar Faaliyet Faaliyet davranışı ayrı ayrı toplamı işletmenin bir bütün olarak brüt kârını da ortaya koymakta olup, elde edilen değerler Çizelge 8’de verilmiştir. Çizelgede görüldüğü gibi risk seven işletmelerde toplam gayri safi üretim değeri, değişken masraflar ve brüt kâr değerleri risk sevmeyen işletmelere göre daha fazladır. Risk seven işletmelerde toplam brüt kârın %91’i, risk sevmeyen işletmelerde ise %89’u tarla ürünleri üretim dalına aittir. Risk seven işletmelerde toplam brüt kârın %5’i hayvancılık üretim dalına, %4’ü ise meyvecilik üretim dalına aittir. Bu değerler risk sevmeyen işletmelerde ise sırasıyla %9 ve %2 olarak hesaplanmıştır. 3.4.2. İşletmelerde Bir Bütün Olarak Yıllık Faaliyet Sonuçları Çizelge 9’da görüldüğü gibi risk seven işletmeler risk sevmeyen işletmelere göre daha fazla gayri safi hâsıla elde etmektedirler. İncelenen dönemde risk seven işletmeler yaklaşık 94500 TL, risk sevmeyen işletmeler ise 75000 TL gayri safi hâsıla elde etmişlerdir. Her iki grupta da bitkisel ürünler satış tutarı risk seven işletmelerde %81, risk sevmeyen işletmelerde ise %82’lik oranla gayrisafi hâsılayı oluşturan en önemli unsurdur. Bitkisel ürünler satış tutarı içerisinde her iki grupta da buğday satış tutarı ilk sırada, kuru soğan satış tutarı ise ikinci sırada yer almaktadır. Risk seven işletmelerde gayrisafi hâsılanın %19’unu, risk sevmeyen işletmelerde ise %27’sini kuru soğan satış geliri oluşturmaktadır. Bitkisel ürünler satış tutarından sonra gayrisafi hâsılayı oluşturan unsurlar içerisinde her iki grupta da yaklaşık %13’lük oranla Çizelge 8. İncelenen işletmelerde gayri safi üretim değeri, değişken masraflar, brüt kâr toplamı ve oransal dağılımı Tarla Ürünleri Üretim Dalı Meyvecilik Üretim Dalı Hayvancılık Üretim Dalı İşletme Toplamı Gayri Safi Üretim Değeri Değişken Masraflar Brüt Kâr Gayri Safi Üretim Değeri Değişken Masraflar Brüt Kâr Gayri Safi Üretim Değeri Değişken Masraflar Brüt Kâr Gayri Safi Üretim Değeri Değişken Masraflar Brüt Kâr RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen TL % TL % 75523,69 84,57 61448,94 85,84 43255,19 80,56 38540,82 83,96 32268,50 90,63 22908,12 89,20 3033,36 3,40 1504,61 2,10 1475,87 2,75 914,01 1,99 1557,49 4,37 590,60 2,30 10741,83 12,03 8629,72 12,06 8962,92 16,69 6447,26 14,05 1778,91 5,00 2182,46 8,50 89298,88 100,00 71583,27 100,00 53693,98 100,00 45902,09 100,00 35604,90 100,00 25681,18 100,00 87 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi Çizelge 9. İncelenen işletmelerde gayrisafi hâsıla ve oransal dağılımı Kuru Soğan Buğday Bitkisel Ürünler Satış Şekerpancarı Tutarı Diğer Tarla Ürünleri Meyveler Toplam Hayvansal Ürünler Satış Tutarı Bitkisel Ürünler Ailede Tüketilen Hayvansal Ürünler Çiftlik Ürünleri Toplam İşçilere Verilen Çiftlik Ürünleri İkametgâh Kira Karşılığı Aile İşgücünün Çalışmasıyla Sağlanan Hizmet Gelirleri Alet Makine Kiraya Verilmesiyle Toplam Tarla Demirbaşı Bitki Varlığı Envanter Kıymet Hayvan Varlığı Artışları Malzeme-Mühimmat Varlığı Toplam Gayrisafi Hâsıla envanter kıymet artışları ikinci sırada yer almaktadır. Envanter kıymet artışlarının risk seven işletmelerde %65’ini, risk sevmeyenlerin ise %73’ünü oluşturan hayvan varlığında oluşan artış her iki grupta da en önemli envanter kıymet artışları unsurudur. İncelenen işletmelerde gayri safi hâsılanın işletme arazisi dekarına düşen değerleri bakımından risk davranış grupları arasında farklılık yoktur (p> 0,10; t: 0,41). Çizelge 10’da görüldüğü gibi risk seven işletmeler risk sevmeyen işletmelere göre daha fazla masraf yapmışlardır. Risk seven işletmeler yaklaşık 84000 TL, risk sevmeyen işletmeler ise 71000 TL masraf yapmışlardır. Her iki grupta da materyal masrafları risk seven işletmelerde %42, risk sevmeyen işletmelerde ise %40’lık oranla işletme masrafları içerisinde en önemli unsurdur. Materyal masraflarından sonra her iki davranış grubunda da risk seven işletmelerde %30, risk sevmeyen işletmelerde ise %33’lük oranla işletme masrafları içerisinde işçilik masrafları ikinci sırada yer almaktadır. Her iki grupta da işçilik masraflarının yaklaşık yarısı aile işgücü ücret karşılığı yarısı da yabancı işçi ücretleridir. İncelenen işletmelerde işletme masraflarının işletme arazisi dekarına düşen 88 RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen TL % TL % 18030,81 19,09 19998,65 26,69 29457,72 31,19 20943,86 27,95 12222,92 12,94 8239,85 11,00 14167,30 15,00 10665,89 14,24 2686,00 2,84 1430,34 1,91 76564,75 81,06 61278,59 81,79 1963,89 2,08 793,08 1,06 45,83 0,05 41,55 0,06 628,06 0,66 366,23 0,49 673,89 0,71 407,78 0,54 32,72 0,03 42,37 0,06 1941,67 2,06 1957,69 2,61 45,83 0,05 176,92 0,24 1111,11 1,18 300,00 0,40 1156,94 1,22 476,92 0,64 454,69 0,48 411,46 0,55 306,94 0,32 36,15 0,05 7913,22 8,38 7287,35 9,73 3445,89 3,65 2230,95 2,98 12120,74 12,83 9965,91 13,30 94454,60 100,00 74922,34 100,00 değerleri bakımından risk davranış grupları arasında farklılık yoktur (p> 0,10; t: 0,68). İncelenen işletmelerde risk davranış grupları itibariyle gerçek masraflar, tarımsal gelirin belirlenebilmesi amacıyla hesaplanmış ve Çizelge 11’de verilmiştir. Risk seven işletmelerde yaklaşık 76000 TL, risk sevmeyen işletmelerde ise 62000 TL’lik gerçek masraf yapılmıştır. Gerçek masraflar içinde en önemli pay her iki grupta da risk seven işletmelerde %94, risk sevmeyen işletmelerde ise %95’lik oranla aile işgücü ücret karşılığı çıkarıldıktan sonra kalan işletme masraflarına aittir. Risk davranış gruplarına göre işletme arazisi dekarına düşen gerçek masraflar arasında fark olmadığı belirlenmiştir (p> 0,10; t: 0,35). Çizelge 12’de görüldüğü gibi; risk seven işletmelerin elde ettikleri saf hâsıla risk sevmeyen işletmelere göre daha fazladır. İncelenen üretim dönemi boyunca risk seven işletmeler yaklaşık 10000 TL, risk sevmeyen işletmeler ise 4000 TL saf hâsıla elde etmişlerdir. İşletme arazisi dekarına düşen saf hâsıla risk seven işletmelerde 52 TL, risk sevmeyen işletmelerde ise 26 TL olarak hesaplanmıştır. Risk seven işletmelerde dekara düşen saf hâsıla risk sevmeyen işletmelere göre biraz fazla olmasına rağmen, bu farklılık istatistiki açıdan önemsizdir (p>0,10; t: 0,34). İ.ÇETİN, K.ESENGÜN Çizelge 10. İncelenen işletmelerde işletme masrafları ve oransal dağılımı RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen TL % TL % Aile İşgücü Ücret Karşılığı 12625,00 15,02 11814,62 16,67 İşçilik Masrafları Yabancı İşçi Ücretleri 12283,61 14,61 11711,23 16,53 Toplam 24908,61 29,63 23525,85 33,20 Tohum-Fide Masrafı 3833,36 4,56 3243,29 4,58 İlaç Masrafı 1919,56 2,28 1842,15 2,60 Gübre Masrafı 8857,64 10,53 7690,43 10,85 Materyal Su Masrafı 3515,25 4,18 2422,25 3,42 Masrafları Yem Masrafı 4619,03 5,49 3128,15 4,41 Akaryakıt Masrafı 12590,28 14,97 10007,69 14,12 Toplam 35335,12 42,03 28333,96 39,98 İp, Çuval, Kasa vb. Masrafı 1410,97 1,68 1347,00 1,90 Pazarlama Taşıma Masrafı 3426,67 4,08 3054,92 4,31 Masrafları Toplam 4837,64 5,75 4401,92 6,21 Alet Makine Kirası 6304,17 7,50 5014,22 7,08 Alet Makine Tamir-Bakım Masrafı 1552,92 1,85 1132,46 1,60 Bina Yıllık Tamir-Bakım Masrafı 1108,33 1,32 858,46 1,21 Diğer Cari Masraflar Veteriner, Aşım, İlaç v.b Masrafı 720,28 0,86 487,38 0,69 Diğer Cari Masraflar 586,97 0,70 115,26 0,16 Toplam 10272,67 12,22 7607,78 10,74 Alet Makine Amortismanı 4907,29 5,84 4090,85 5,77 Bina Amortismanı 1628,81 1,94 1533,85 2,16 Amortismanlar Arazi Islahı Amortismanı 323,61 0,38 135,35 0,19 Toplam 6859,71 8,16 5760,05 8,13 Nebat (Bitki) ve Tarla Demirbaşı 1306,86 1,55 730,35 1,03 347,22 0,41 146,15 0,21 Envanter Kıymet Hayvan Varlığı Azalışları Malzeme-Mühimmat Varlığı 36,94 0,04 217,54 0,31 Toplam 1691,02 2,01 1094,04 1,54 Köy Harcamalarına Katılım Giderleri 173,61 0,21 139,69 0,20 Toplam İşletme Masrafları 84078,38 100,00 70863,29 100,00 Çizelge 11. İncelenen işletmelerde gerçek masraflar (TL ve % olarak) RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen İşletme Masrafları Toplamı (A) 84078,38 70863,29 Aile İşgücü Ücret Karşılığı (B) 12625,00 11814,62 Arazi Kirası ve Ortakçı Payı (C) 1479,86 989,38 Ödenen Borç Faizleri (D) 2859,42 1855,07 Gerçek Masraflar (A-B)+(C+D) 75792,66 61893,12 % İşletme Masrafları Toplamı (*) 94,27 95,40 Arazi Kirası ve Ortakçı Payı 1,95 1,60 Ödenen Borç Faizleri 3,77 3,00 Gerçek Masraflar 100,00 100,00 * Aile işgücü ücret karşılığı çıkarıldıktan sonra kalan işletme masraflarının oranını ifade eder Çizelge 12. İncelenen işletmelerde saf hâsıla (TL), farklı birimlere düşen miktarları (TL) ve aktif sermayeye oranı (%) RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen Gayrisafi Hâsıla (A) 94454,60 74922,34 İşletme Masrafları (B) 84078,38 70863,29 Saf Hâsıla (A-B) 10376,22 4059,05 İşletme Arazisi Dekarına Düşen Saf Hâsıla 52,29 26,15 İşletmede Kullanılan EİG'ne Düşen 11,44 4,72 1 TL'lik Gayri Safi Hâsılaya Düşen 0,11 0,05 1 TL'lik İşletme Masrafına Düşen 0,12 0,06 Aktif Sermayeye Oranı 1,69 0,80 89 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi Risk seven işletmelerde kullanılan EİG’ne, 1 TL’lik gayri safi hâsılaya ve 1 TL’lik işletme masrafına düşen saf hâsıla risk sevmeyen işletmelere göre daha fazladır. Risk seven işletmelerde kullanılan EİG’ne düşen saf hâsıla 11,44 TL, 1 TL’lik gayri safi hâsılaya düşen saf hâsıla 0,11 TL ve 1 TL’lik işletme masrafına düşen saf hâsıla 0,12 TL olarak hesaplanmıştır. Bu değerler risk sevmeyen işletmelerde ise sırasıyla 4,72 TL, 0,05 TL ve 0,06 TL’dir. Risk seven işletmelerde saf hâsılanın aktif sermayeye oranı da risk sevmeyen işletmelere göre daha yüksektir. Saf hâsılanın aktif sermayeye oranı risk seven işletmelerde %1,69, risk sevmeyen işletmelerde ise %0,80 olarak hesaplanmıştır. Tüm bu sonuçlara bakarak risk seven işletmelerin başarı düzeyinin risk sevmeyen işletmelere göre biraz daha yüksek olmasına rağmen, her iki gruptaki işletmelerin de başarı düzeylerinin düşük olduğu söylenebilir. Çizelge 13’de görüldüğü gibi; risk seven işletmelerin elde ettikleri tarımsal gelir risk sevmeyen işletmelere göre daha fazladır. İncelenen üretim dönemi boyunca risk seven işletmeler yaklaşık 19000 TL, risk sevmeyen işletmeler ise 13000 TL tarımsal gelir elde etmişlerdir. İşletme arazisi dekarına düşen tarımsal gelir risk seven işletmelerde 94 TL, risk sevmeyen işletmelerde ise 84 TL’dir. Risk seven işletmelerde dekara düşen tarımsal gelir risk sevmeyen işletmelere göre biraz fazla olmasına rağmen, bu farklılık istatistiki açıdan önemsizdir (p> 0,10; t: 0,24). Çizelge 14’de görüldüğü gibi risk seven işletmelerde toplam aile geliri risk sevmeyen işletmelere göre daha fazladır. Toplam aile geliri risk seven işletmelerde yaklaşık 22000 TL iken, risk sevmeyen işletmelerde 17000 TL’dir. Risk seven işletmelerde toplam aile gelirinin %85’i tarımsal gelir, %15’i tarım dışı gelir iken; risk sevmeyen işletmelerde ise %76’sı tarımsal gelir, %24’ü tarım dışı gelirdir. İncelenen işletmelerde risk seven işletmelerde kişi başına düşen aile geliri risk sevmeyenlere göre biraz daha yüksek olmasına rağmen bu fark istatistiki açıdan önemli değildir (p> 0,10; t: 0,01). Her iki grupta da kişi başına düşen aile geliri, incelenen dönemdeki Türkiye ortalaması olan 8456$’ın oldukça altında kalmaktadır (Anonim, 2009b). İncelenen işletmelerin risk davranış grupları itibariyle başarı düzeyinin belirlenmesi amacıyla rantabilite faktörü, mali rantabilite ve ekonomik rantabilite hesaplanmış ve Çizelge 15’de verilmiştir. Çizelge’de de görüldüğü gibi risk seven işletmelerde rantabilite faktörü, mali rantabilite ve ekonomik rantabilite değerleri risk sevmeyen işletmelere göre daha yüksek çıkmıştır. İncelenen işletmelerde rantabilite faktörü düşük çıkmış olup, risk seven işletmelerin 100 TL’lik gayri safi hâsılasının 10,99 TL’si, risk sevmeyen işletmelerin ise 5,42 TL’si saf hâsılaya tekabül etmektedir. Mali rantabilite risk seven işletmelerde %1,91, risk sevmeyen işletmelerde ise %0,87 olarak hesaplanmıştır. Diğer bir ifade ile risk seven işletmeler her 100 TL’lik öz sermayeye karşılık 1,91 TL, risk sevmeyen işletmeler ise 0,87 TL kâr elde etmektedirler. Ekonomik rantabilite ise, risk seven işletmelerde %2,15 ve risk sevmeyen işletmelerde %1,16 olarak bulunmuştur. Her iki grupta da ekonomik rantabilitenin mali rantabiliteden yüksek olması, kullanılan yabancı sermayenin işletmenin rantabilitesini arttırdığını göstermektedir. İncelenen işletmelerde, hesaplanan mali ve ekonomik rantabilite değerleri, Türkiye’de 2008 Çizelge 13. İncelenen işletmelerde tarımsal gelir (TL), farklı birimlere düşen miktarları (TL), öz sermayeye ve aktif sermayeye oranı (%) RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen Gayrisafi Hâsıla (A) 94454,60 74922,34 Gerçek Masraflar (B) 75792,66 61893,12 Tarımsal Gelir (A-B) 18661,94 13029,22 İşletme Arazisi Dekarına Düşen Tarımsal Gelir 94,04 83,92 İşletmede Kullanılan EİG'ne Düşen 20,58 15,17 Tarımsal Gelirin Öz Sermayeye Oranı (%) 3,44 2,79 Tarımsal Gelirin Aktife Oranı (%) 3,03 2,55 90 İ.ÇETİN, K.ESENGÜN Çizelge 14. Toplam aile geliri (TL ve % ) ve kişi başına düşen aile geliri (TL) Tarımsal Gelir (A) Tarım sektörü dışında çalışan aile işgücü geliri Kiraya verilen arazi geliri Tarım Dışı Gelir Diğer servet gelirleri Toplam (B) Toplam Aile Geliri (A+B) Kişi Başına Düşen Aile Geliri Çizelge 15. İncelenen işletmelerde rantabilite (%) RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen Rantabilite Faktörü 10,99 5,42 Mali Rantabilite 1,91 0,87 Ekonomik Rantabilite 2,15 1,16 yılı mevcut ortalama reel faiz oranları (yaklaşık %10,4) (Anonim, 2010b) ile karşılaştırıldığında; her iki grupta da hesaplanan değerler bu oranın altında kalmaktadır. Bu değerler dikkate alındığında, incelenen işletmelerin rantabl çalışmadıkları ve başarı düzeylerinin düşük olduğu ifade edilebilir. 4. Sonuç ve Öneriler Amasya ilinde 101 adet kuru soğan yetiştiren tarım işletmesinin 2007-2008 üretim dönemine ait verilerini kapsayan bu araştırmada, işletmelerin risk tutumlarının belirlenmesi, risk davranış grupları itibariyle sermaye yapıları ve yıllık faaliyet sonuçlarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Referans kumarı ve tercih ölçeği yardımıyla risk seven işletme sayısı 36, risk sevmeyen işletme sayısı 65 olarak belirlenmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlara dayanarak, aşağıdaki önerilerin uygulanmasının yöredeki tarımsal üretime katkı sağlayacağı düşünülmüştür. Öncelikle Türkiye’de fiyat dalgalanmasının en fazla yaşandığı tarımsal ürünlerden olan kuru soğanda üretim planlaması yapılmalıdır. İnceleme alanında gerek işletme sahibinin gerekse de hane halkının eğitim düzeyinin düşük olduğu belirlenmiştir. Tarımsal etkinliğin artırılabilmesi için yöre çiftçilerin eğitim düzeyini artıracak politikalar geliştirilmelidir. RİSK DAVRANIŞ GRUPLARI Risk Seven Risk Sevmeyen TL % TL % 18661,94 84,68 13029,22 75,58 833,33 3,78 461,54 2,68 0,00 0,00 20,92 0,12 2541,67 11,53 3726,46 21,62 3375,00 15,32 4208,92 24,42 22036,94 100,00 17238,14 100,00 3852,61 3347,21 Ayrıca araştırma kuruluşları, yayım uzmanları ve yöre üreticileri arasındaki bağlantının güçlendirilmesi ile çiftçilerin daha etkin bir tarımsal faaliyet yürütmeleri sağlanmalıdır. Yöre üreticisi birçok risk faktörü altında faaliyette bulunmasına rağmen tarımsal faaliyetlerinde genel olarak risk unsurunu göz ardı etmektedirler. Üreticilerle yapılan görüşmelerde üreticinin risk konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle üreticiler risk ve riske karşı geliştirilecek önlemler konusunda bilinçlendirilmeli ve risk konusunda yapılacak bu tür çalışmalar sonucunda ulaşılan sonuçlar üreticiye aktarılmalıdır. Aile işgücü içerisinde çalışmayanların oranı yüksek olduğundan, atıl işgücünü değerlendirecek tarımsal faaliyetler çeşitlendirilmelidir (hayvancılığın geliştirilmesi, sebzecilik üretiminin yaygınlaştırılması, yem bitkileri üretiminin arttırılması gibi). Üretim faaliyetlerini çeşitlendirme, gelir çeşitlendirmesi, kooperatifleşme, sözleşmeli yetiştiricilik ve tarımsal sigorta gibi risk yönetim stratejilerinin geliştirilmesi ve üreticiye yansıtılması sağlanmalıdır. Üreticilerin risk konusundaki tutum ve davranışlarının belirlenmesine yönelik çalışmalara ağırlık verilerek, buna uygun üretim desenleri önerilmelidir. Özellikle kuru soğan gibi fiyat riski yüksek olan ürünlerde üretici birliklerinin oluşturulması özendirilerek üreticilere birlikte hareket etme yeteneği kazandırılmalıdır. Böylece üreticilerin serbest piyasa şartlarında rekabet şansları nispeten daha yüksek olacaktır. Sonuç olarak, risk ve belirsizlik altında karar alan üreticilere yönelik bu tür çalışmaların arttırılması ile hem üretici, 91 Amasya İlinde Kuru Soğan Yetiştiren İşletmelerin Risk Davranışına Göre Sosyo-Ekonomik Analizi hem yöre ekonomisi ve hem de ülke ekonomisi kazançlı çıkacaktır. Kaynaklar Açıl, F., 1956. Samsun İli Tütün İşletmelerinde Rantabilite, A.Ü. Basımevi, s.19, Ankara. Akay, M., 1996. Tokat İli Niksar İlçesi Tarım İşletmelerinin Yapısal Analizi, İşletme Sonuçlarını Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi ve Doğrusal Programlama Yöntemiyle Planlanması Üzerine Bir Araştırma. (Doktora Tezi), Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Tokat. Akçaöz, H., Özkan, B., Kızılay, H. 2006. Tarımsal Üretimde Çiftçi Davranışları: Çiftçiliği Uygulama Ölçeği (FIS), Bahçe Dergisi, Cilt:34, Sayı: 2, 63-71. Anonim, 2001. Genel Tarım Sayımı. http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id =125 (23.11.2009). Anonim, 2008. http://www.tuik.gov.tr/Preıstatistiktablo.Do?_stab__ d=126 (10.02.2010). Anonim, 2009a. İl, Yaş Grubu ve Cinsiyete Göre Nüfus. www.tuik.gov.tr (12.01.2010). Anonim, 2009b. Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar, 2010. http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/ WebIcerikGosterim.aspx?Enc=83D5A6FF03C7B4F C9F38684094BC4B9B (09.04.2010). Anonim, 2010a. Amasya İl Tarım Müdürlüğü, Proje ve İstatistik Şubesi Kayıtları. Amasya. Anonim, 2010b. Ekonomik Gelişmeler. http://www.koc.com.tr/trtr/Yatirimci_Iliskileri/EkonomikGelismeler/Ekonom ikGostergeler/Pages/EkonomikGostergeler.aspx (09.04.2010). Anonim, 2011. Bitkisel Üretim İstatistikleri. http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul Baquet, A. E., Halter, A. N., Conklin, F. S., 1976. The Value of Frost Forcasting: A Bayesian Appraisal. American Journal of Agricultural Economi, Vol.58: 511-520. Baydaroğlu, N., 1999. Tokat İli Erbaa Ovası Tarım İşletmelerinin Ekonomik Analizi ve Planlaması. (Yüksek Lisans Tezi), Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Tokat. Binici, T., Koç, A., Zulauf, C.R., Bayaner, A., 2003. Risk Attitudes of Farmers in Terms of Risk Aversion, A Case Study of Lower Seyhan Plain Farmers in Adana Province, Turkey. Turkish Journal of Agricultural and Forestry, Vol.27, 305-12, Ankara. Binswanger, H.P., 1978. Attitudes Towards Risk: Experimental Measurement In Rural India. Economic Growth Center Disc. Pap. No.285, Yale University. Bozoğlu, M., Ceyhan, V., Cinemre, H. A., 2001. Tonya İlçesinde Süt İşletmelerinin Ekonomik Yapısı ve Karşılaştıkları Riskler: Risk Ölçümü ve Uygun Risk Yönetimi Stratejileri. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yayınları No: 228, Ankara. 92 Ceyhan, V., Cinemre, H.A., Demiryürek, K., 1997. Samsun İli Terme İlçesinde Çiftçilerin Risk Davranışlarının Belirlenmesi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Araştırma Serisi No:3, Samsun. Çiçek, A. ve Erkan, O.,1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri. Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 12, Ders Notları Serisi No:6, Tokat. Dillon, L. J. ve Scandızzo, P. L., 1978. Risk Attitudes of Subsistence Farmers In Northeast Brazil. A Sampling Approach, American Journal of Agricultural Economics, Vol.60, Number.3. Gündüz, O., 2007. Tokat İli Merkez İlçede Domates Yetiştiren İşletmelerde Karşılaşılan Riskler ve Optimum İşletme Organizasyonunun Riskli Koşullarda Tespiti. (Doktora Tezi), Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Tokat. Halter, A.N. ve Mason, R., 1978. Utility Measurement for Those Who Need to Know. Western Journal of Agricultural Economics, Vol.03, No:02, 99-110. Hazneci E., 2009. Amasya İli Merzifon İlçesinde Süt Sığırcılığı Yapan Tarım İşletmelerinde Risk Analizi. (Yüksek Lisans Tezi), Ondokuzmayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Samsun. Holloway, C., 1979. Decision Making Under Uncertainty: Models and Choices. Prentice-Hall, Inc., Englewood Cliffs, New Jersey. İnan, İ.H., 1994. Tarım Ekonomisi. Trakya Üniversitesi, Ziraat Fak. Yay. No: 30, Tekirdağ. Karahan, Ö., 2002. Tarımda Üreticilerin Risk Karşısındaki Davranışları Üzerine Bir Araştırma, Ege Bölgesinden Bir Örnek Olay. (Doktora Tezi), Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, İzmir. Karberg, S., 1993. Developing A Sensible And Successful Marketing Attitude. Purdue University, Cooperative Extension Service, West Lafayette, Indiana, EC-673, http.//www.ces.purdue.edu/extmedia/EC/EC673.html. Lansink, A. O., 1999. Area Allocation Under Price Uncertainly On Dutch Arable Farm. The Journal of Agricultural Economics, Vol.50, No:1, 93-105. Moscardi, E. ve de Janvry A., 1977. Attidudes Toward Risk Among Peasants: An Econometric Approach. American Journal of Agricultural Economi, Vol.59, No: 4, Nov.: 710-716. Zuhair, S.M.M., D.B. Taylor, R.A. Kramer, 1992. Choice of Utility Function Form: Its Effect on Classification of Risk Preferences and The Prediction of Farmer Decisions. The Journal of Agricultural Economics, Vol. 6:333-334. GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 93-98 Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi Ertuğrul FİLİZ Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Çilimli Meslek Yüksek Okulu, Düzce Üniversitesi, Düzce Özet: Kültüvarı yapılan çeltik türleri, insan beslenmesi için en önemli ürünlerden biridir. Oryza cinsi 21 yabani ve 2 kültüvar tür barındırmaktadır. Oryza rufipogon Griff. kültüvar çeltiğin yabani atasıdır ve aynen kültüvar çeltik türleri gibi (Oryza sativa L. ve Oryza glaberrima Steud. ) AA genom yapısına sahiptir. Basit dizi tekrarları (SSRs) olarak da bilinen mikrosatellitler, bütün genomda dağılmış halde bulunan küçük ve birbirini izleyen tekrarlardır (1-6 bç). Bu çalışmada, biyoenformatik araçlar kullanılarak in silico O. rufipogon mitokondriyal genomunda SSR’ları (mtSSR) tanımladık. Mitokondriyal genomda 594 SSR ortalama 1 SSR/1.06 kb olarak belirledik ve mtSSR’ların %96’sının kodlama yapmayan bölgelerde olmasına karşın mtSSR’ların %4’ü kodlama yapan bölgelerde gözlemlendi. Tek nükleotid SSR’lar kodlama bölgelerinde baskın olmasına karşın üç nükleotid SSR’lar mitokondriyal genomda en fazla bulunan tekrarlardır. Tek nükleotid tekrarları için en sık tekrar A/T (85.5%), ikili nükleotid tekrarları için AG/CT (70.59%), üçlü nükleotid tekrarları için AAG/CTT (30.9%), dörtlü nükleotid tekrarları için AAAG/CTTT (24.5%), beşli nükleotid tekrarları için eşit AAATT/AATTT, AAGAT/ATCTT, AATTC/GAATT ve CCCGG/CCGGG (16.7%), altılı nükleotid tekrarları için AAAAAT/ATTTTT (100%) bulunmuştur. Sonuç olarak, bu çalışmanın bulguları gelecekte farklı Oryza türleri için filogenetik, evrimsel genetik, genetik haritalama ve mtSSR temelli genetik çeşitlilik çalışmalarına bilimsel bir zemin sağlayacaktır. Anahtar kelimeler: Oryza rufipogon, çeltik, mtDNA, SSR, in silico analiz. In silico SSRs Analysis of Mitochondrial Genome (mtDNA) of Oryza rufipogon Griff. Abstract: Cultivated rice is one of the most important crops for human diet. The Oryza genus includes 21 wild species and 2 cultivated species. Oryza rufipogon Griff. is the wild ancestor of cultivated rice and has AA genome structure as cultivated rice species (Oryza sativa L. and Oryza glaberrima Steud. ). Microsatellites also known as simple sequence repeats (SSRs) are small tandem repeats (1-6 bp) that are interspersed throughout the genome. In this study, in silico we identified mitochondrial SSRs (mtSSR) in O. rufipogon mitochondrial genome (mtDNA) by using bioinformatics tools. We determined 594 SSRs in the mitochondrial genome with an average of 1 SSR/1.06 kb and a total of 4% mtSSRs were observed in genic regions while a total of 96% mtSSRs were observed in intergenic regions. Trinucleotide SSRs were the most abundant repeats in mitochondrial genome while mononucleotide SSRs were predominant in genic regions. The most frequent motifs were A/T (85.5%) for mononucleotide repeats, AG/CT (70.59%) for dinucleotide repeats , AAG/CTT (30.9%) for trinucleotide repeats, AAAG/CTTT (24.5%) for tetranucleotide repeats, AAATT/AATTT, AAGAT/ATCTT, AATTC/GAATT and CCCGG/CCGGG were equal (16.7%) for pentanucleotide repeats and AAAAAT/ATTTTT (100%) for hexanucleotide repeats. In conclusion, this study results provide scientific basis for phylogenetics, evolutionary genetics, genetic mapping and diversity studies based on mtSSRs for different Oryza species in future. Key words: Oryza rufipogon, rice, mtDNA, SSR, in silico analysis. 1. Giriş Kültürü yapılan çeltik türleri, dünyadaki en önemli beslenme kaynaklarındandır ve yaklaşık dünya nüfusunun %50’sinin beslenme ihtiyacını karşılamaktadır (Gao ve ark., 2006). Çeltik kültür çalışmalarının yaklaşık olarak 9000 yıl önce Hindistan ve Güney Çin’nin büyük bir kısmında başladığı tahmin edilmektedir. Çeltik, Oryza cinsine ait olan ve kültürü yapılan Asya pirinci Oryza sativa L. ve Afrika pirinci Oryza glaberrima Steud. türleriyle birlikte yaklaşık yirmiden fazla yabani çeltik türü barındırmaktadır (Khush, 1997). O. glaberrima türü Batı Afrika’nın belirli bölgelerinde yetiştirilirken, O. sativa türü küresel ölçekte yetiştirilmektedir (Londo ve ark., 2006). Yabani çeltik olarak da bilinen O. rufipogon Griff., Asya kültüvar pirincinin atası olarak bilinmekte olup çeltik ıslah çalışmalarında en önemli gen havuzlarından biridir (Oka, 1988). O. rufipogon günümüzde Çin’in bazı bölgelerinde doğal olarak dağılım 93 Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi göstermektedir (Gao, 1997). İlk erkek sterilite geni (MS) O. rufipogon türünde tespit edilerek diğer kültüvar çeltik türlerine aktarılmıştır (Yuan ve ark., 1989). Ayrıca, bu tür tungro virüsüne karşı dayanıklılık ve asit sülfatlı topraklara dayanıklılık gibi önemli agronomik özelliklerin kültüvar çeltik türlerine aktarılmasına kaynak sağlamıştır (Bellon ve ark., 1998). Oryza türleri diploid ve allotetraploid genom yapılarına sahiplerdir. Diploit türler AA, BB, CC, EE, FF veya GG genom yapısına sahipken allotetraploid türler BBCC, CCDD veya HHJJ genom yapısına sahiptir (Nishikawa ve ark., 2005). Kültüvarı yapılan iki çeltik türü de (O. sativa L. ve O.glaberrima Steud. ) 2n = 24 diploid kromozom yapısına sahiptir ve yabani çeltik türü olan O. rufipogon türünde de olduğu gibi AA genom yapısı özelliği göstermektedir (Xu ve ark., 2007). Bitki mitokondriyal genomları (mtDNA) dizi (nokta mutasyonları, eklenme-silinme vb. ) ve yapısal düzeyde (yabancı DNA parçası eklenme, duplikasyon, DNA kırılmaları vb.) çok dinamik yapıya sahiplerdir. Özellikle kapalı tohumlu bitkilerde mtDNA büyüklükleri 200 kb ile 2000 kb arasında değişmektedir (Palmer ve ark., 2000). Ayrıca, bitki mitokondriyal genomlarında dağılmış halde bulunan küçük ve büyük tekrar birimleri (mtSSR) mtDNA’ya çok dinamik bir genom yapısı sağlamaktadır (Mackenzie ve ark., 1994). Mikrosatellit veya basit dizi tekrarlarları (SSRs) uzunlukları canlılarda 1-6 baz çifti (bp) arasında değişen ve ökaryotik organizmaların çekirdek ve organel genomlarında yaygın olarak bulunan tekrar dizileridir (Victoria ve ark., 2011). Genom içerisine dağılmış olan SSR bölgelerindeki varyasyonlar, genetik çeşitlilik, genetik haritalama ve fonksiyonel çeşitlilik çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır (Varshney ve ark., 2005). Yapılan bu çalışmada, biyoenformatik araçlar yardımıyla O. rufipogon mitokondriyal genom dizisi kullanılarak in silico SSR analizi gerçekleştirildi ve genom içindeki SSR yoğunluğu, SSR motifleri, SSR uzunlukları gibi parametreler tespit edildi. 94 2.Materyal ve Metod Bu çalışmada Oryza rufipogon türüne ait tamamlanmış mitokondriyal genom dizisi (aksesyon no: NC_013816, büyüklüğü: 559045 baz çifti) FASTA formatında Ulusal Biyoteknoloji Bilgi Merkezi’nden (NCBI) elde edildi (www.ncbi.nlm.nih.gov/genomes/). Mitokondriyal SSR’ların belirlenmesinde MISA yazılımı kullanıldı (http://pgrc.ipkgatersleben.de/misa/). SSR’lar belirlenirken minimum tekrar sayıları tek nükleotidler için 8, ikili nükleotidler için 5, üçlü, dörtlü, beşli ve altılı nükleotid tekrarları için 3 olarak belirlendi. Ayrıca, SSR bölgelerinin kodlama yapan veya yapmayan bölgelerde olup olmadığı Genbank annotasyon verilerine göre analiz edildi ve bulunan üçlü SSR tekrarlarının yer aldığı lokusların muhtemel kodladığı amino asitlerde tespit edilmiştir. 3.Sonuçlar ve Tartışma 3.1.mtSSRs yoğunluğu O. rufipogon mitokondriyal genom analizi sonuçlarında toplam 594 mtSSR bulundu ve bu SSR’lardan 24 tanesinin (%4) kodlama yapan bölgelerde (genic), 570 tanesinin (%96) ise kodlama yapmayan bölgelerde (intergenic) olduğu tespit edildi (Şekil 1.). Ortalama SSR yoğunluğu kilobaz (kb) başına 1.06 ve G+C içeriği %44.04 bulundu. Rajendrakumar ve ark. (2007) Oryza sativa subsp. japonica türüyle yaptıkları çalışmada 2528 SSR tespit etmiş olup bunların %8,7’sinin kodlama yapan bölgelerde olduğu görülmüştür. Bu oranın bizim bulduğumuz sonuçlardan yaklaşık 2 kat daha fazla olduğu, ayrıca ortalama kilobaz başına mtSSR yoğunluğunun kodlama yapan bölgelerde 4.2, kodlama yapmayan bölgelerde 5.3 olduğu ve bu sonuçların bulgularımızdan yaklaşık 4-5 kat fazla olduğu saptanmıştır. Chlorophyta taksonuna ait 14 mitokondri ve 22 kloroplast genomunda yapılan in silico SSR analiz çalışmasında, mtDNA’ların yaklaşık %50’sinde kodlama yapan bölgelerde SSR bulunamamış, var olanlarda ise %0.02 – %0.68 arasında değiştiği görülmüştür (Kuntal ve Sharma, 2011). Bu değerlerin yaptığımız çalışmanın sonuçlarına göre çok düşük olduğu anlaşılmıştır. E. FİLİZ Şekil 1. Kodlama yapan ve yapmayan bölgelerdeki mtSSR’lar 3.2.mtSSR tipleri ve motif dağılımı mtSSR motif dağılımları incelendiğinde, genom seviyesinde en fazla üçlü tekrar olduğu (%52.9) daha sonra sırasıyla tekli tekrar (%33.7) ve dörtlü tekrar (%8.2) olduğu görülmüştür (Şekil 2.). Kodlama yapan bölgelerde en fazla tek nükleotid SSR (%2) daha sonra sırasıyla üç nükleotid SSR (%1.8) ve dört nükleotid SSR (%0.2) bulunmuştur. Bazı yapılan çalışmaların sonuçlarına göre, kodlama bölgelerinde üçlü nükleotid tekrarı en yaygın olarak bulunurken bunu iki ve dörtlü nükleotid SSR’ları takip etmektedir (Varshney ve ark., 2005) fakat çalışmamızın bulguları bu hipotezi desteklememektedir. Buna karşın, kodlama bölgelerindeki üçlü tekrarların çokluğu da dikkat çekmektedir. Üçlü SSR bölgelerin genelde kodlama bölgelerinde yer aldığı, buna karşın diğer tekrar tiplerinin kodlama yapmayan bölgelerde daha fazla bulunduğu, bununda kodlama bölgelerindeki üçlü tekrarların çerçeve kayma mutasyonlarının baskısı altında seleksiyona maruz kalarak üçlü tekrarlar dışındaki SSR motiflerinin varyasyonuna neden olduğu düşünülmektedir (Metzgar ve ark., 2000). SSR tiplerine bakıldığında tek nükleotid tekrarlarında A/T (%85.5) tekrarının G/C (%14.5) tekrarlarından fazla olduğu bulunmuştur (Şekil 3.). Bu sonuç bazı önemli tahıl bitkilerinin genom analizlerinin verilerine paralel bulunmuştur (Rajendrakumar ve ark., 2008). Şekil 2. Farklı mtSSR tekrarlarının toplam sayıları 95 Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi Şekil 3. En sık görülen mtSSR motifleri Oryza sativa subsp. japonica SSR analizlerinde en fazla iki nükleotidli tekrar, tek nükleotidli tekrar ve üç nükleotidli tekrar bulunmuştur (Rajendrakumar ve ark., 2007). Bu sonuçlar bizim çalışmamızın sonuçlarıyla örtüşmemekte olup bu farklılığın, O. rufipogon türünün gen havuzunun farklı evrimsel dinamik süreçlere maruz kalmasından kaynakladığını düşünülmektedir. İki nükleotid tekrarlarının tek nükleotid tekrarlarına oranla sayının yaklaşık 12 kat az olduğu, AG/CT tekrarının en fazla olduğu (%70.59) bunu da AT/AT tekrarının (%20.1) izlediği görüldü ve bu sonucun çeltikle yapılan çalışmayla örtüşmediği (Rajendrakumar ve ark., 2007) fakat değişik bitki gruplarıyla yapılan mtSSR analiz sonuçlarıyla uyumlu olduğu görülmüştür. (Kuntal ve Sharma, 2011) (Tablo 1.). Ayrıca, bazı bitki türlerinde gerçekleştirilen kloroplast genomu (cpDNA) SSR analizi çalışmalarında da benzer sonuçların elde edildiği anlaşılmıştır (Gandhi ve ark., 2010). Üç nükleotid tekrarlarında AAG/CTT (%30.9) motifi en fazla bulunurken sırasıyla ACT/AGT (%12.4) ve AAT/ATT (%9.9) motiflerinin bunu izlediği tespit edilmiştir. Arabidopsis thaliana model bitkisinde yapılan SSR analizlerinde en fazla görülen üç nükleotid tekrarının AAG olduğu bulunmuştur (Varshney ve ark., 2002) ve bu sonucu bulgularımız desteklemektedir. Ayrıca, diğer organel genom analizleri de çalışmamızın sonuçlarıyla Tablo 1. Oryza rufipogon mitokondriyal genomunda gözlemlenen tekrar motifleri Tekrar sayısı Motif 96 İki nükleotid AG, AT, CT, TC Üç nükleotid AAC, GTT, AAG, CTT, AAT, ATT, ACC, GGT, ACG, CGT, ACT, AGT, AGC, CTG, AGG, CCT, ATC, ATG, CCG, CGG Dört nükleotid AAAC, GTTT, AAAG, CTTT, AAAT, ATTT, AACG, CGTT, AAGC, CTTG, AAGG, CCTT, AAGT, ACTT, AATG, ATTC, ACCT, AGGT, ACTG, AGTC, AGCG, CGCT, ATCC, ATGG, CCCG, CGGG, CCGG, CCGG Beş nükleotid AAAGG, CCTTT, AAATC, ATTTG, AAATT, AATTT, AAGAT, ATCTT, AATAG, ATTCT, AATCC, ATTGG, AATTC, AATTG, CCCGG, CCGGG Altı nükleotid AAAAAT, ATTTTT E. FİLİZ paraleldir (Rajendrakumar ve ark., 2007; Rajendrakumar ve ark., 2008). Dört nükleotid SSR motiflerinde en fazla sırasıyla AAAG/CTTT (%24.5), AAGC/GCTT, AAGG/CCTT, ACTG/CAGT (%10.2) ise eşit oranla dağılım göstermiştir. Beş nükleotid tekrarlarında AAATT/AATTT, AAGAT/ATCTT, AATTC/GAATT ve CCCGG/CCGGG (%16.7) motifleri eşit oranlarla tespit edilmiştir. Altı nükleotid tekrarlarında sadece AAAAAT/ATTTTT motifi (%100) gözlemlenmiştir. Genbank annotasyon verilerine göre O. rufipogon mtDNA’sında 59 gen bölgesi tanımlanmış olup yapılan analizler sonucunda 24 genin (%40.7) SSR bölgeleriyle ilişkili olduğu saptanmıştır. Gen bölgeleri içindeki SSR’lar genom içerisindeki tekrar yapmayan bölgelere oranla daha yüksek mutasyon eğilimi göstermektedir. Ayrıca, SSR varyasyonları gen anlatımını, gen aktivitesinin susturulmasını veya fonksiyonunun değiştirilmesi gibi olayları da etkilemektedir (Li ve ark., 2004). Elde ettiğimiz bulgular temel alındığında, bütün genomda en fazla bulunan SSR motifinin üçlü tekrarlar olması ve kodlama yapan bölgelerdeki en sık bulunan SSR motiflerinden ikinci sırada olması yukarıdaki hipotezle uyum göstermektedir. Kodlama bölgelerindeki üçlü tekrarların muhtemel kodladığı aminoasit çeşitleri incelendiğinde, en fazla kodlanan aminoasitler lösin ve aspartik asit (%27.3), diğerleri ise eşit yüzdelerle lizin, izolösin, glutamin, glisin ve fenilalanin şeklindedir (%8.68) (Şekil 4.). Farklı aminoasit tekrarları farklı protein sınıflarını ortaya çıkarmaktadır. A. thaliana model bitkisinde en fazla tekrarlanan kodonun lizin (Lys) olduğu görülmüştür (Li ve ark., 2004). Bu sonuç O. rufipogon bitkisinin verileriyle uyuşmamaktadır. Mikrosatellitler, genom içerisinde kodlama yapan ve yapmayan bölgelerde düzenli dağılım göstermeyen kısa DNA dizileridir, DNA eşlenme ve onarılma süreçleri farklı türlerde SSR dağılımını etkilemektedir (Oliveira ve ark., 2006). Bu çalışmada, O. rufipogon türünün komple mitokondriyal genomu (mtDNA) biyoenformatik araçlar yardımıyla analiz edilmiştir ve özellikle belirlenen mitokondriyal mikosatellitlerin (mtSSR) %96 gibi büyük bir oranının kodlama yapmayan bölgelerde olduğu saptanmıştır. 25.762 tahmini protein kodlayan DNA dizileri incelenmesi sonucunda, üçlü nükleotid tekrarları hariç diğer tüm SSR tipleri kodlama bölgelerinde kodlama yapmayan bölgelere oranla çok düşük frekansta bulunmuş ve bununda kodlama bölgelerindeki çerçeve kayma mutasyonlarına karşı negatif bir seleksiyona katkıda bulunacağı düşünülmüştür (Morgante ve ark., 2002). Kodlama yapmayan bölgelerdeki SSR sayısının fazla olması ve kodlama bölgelerindeki SSR sayılarının da üçlü tekrarlarda ikinci sırada bulunması bu hipotezle uyum göstermektedir. Sonuç olarak, SSR markörleri kodominant olmaları itibariyle Şekil 4. Kodlama bölgelerindeki SSR bölgeleriyle ilişkili olası aminoasit ürünleri 97 Oryza rufipogon Griff. Mitokondri Genomunun (mtDNA) In silico SSR Analizi bilgilendirme gücü, polimorfizm oranı ve mutasyon oranlarına bağlı olarak varyasyon seviyesi de önemli derecede yüksektir. SSR markörleri, bitki filogenetiği ve genetik çeşitlilik çalışmalarında, genetik haritalama ve fonksiyonel genomik çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Bu çalışmanın sonuçları, özellikle gelecekte yapılacak olan çeltik türleriyle ilgili mtSSR çalışmalarına güçlü bir bilimsel zemin oluşturacaktır. Kaynaklar Bellon, M.R., Brar, D.S., Lu, B.R., Pham J.L. 1998. Rice genetic resources. In: Dwoling NG, Greenfield SM, Fischer KS (eds) Sustainability of rice in the global food system, Chapter 16,Davis, California (USA). Pacific Basin Study Center and IRRI, Manila, 251– 283. Gandhi, S.G., Awasthi, P. and Bedi, Y.S. 2010. Analysis of SSR dynamics in chloroplast genomes of Brassicaceae family. Bioinformation, 5(1), 16-20. Gao, L.Z. 1997. Studies on genetic variation of three wild rice (Oryza spp.) in China and their conservation biology. Ph.D. Dissertation, Institute of Botany, Chinese Academy of Sciences, Beijing, P.R. China. Gao, L.Z., Zhang, C.H., Li, D.Y., Pan, D.J., Jia, J.Z., Dong, Y.S. 2006. Genetic diversity within Oryza rufipogon germplasms preserved in Chinese field gene banks of wild rice as revealed by microsatellite markers. Biodiversity and Conservation, 15, 4059– 4077. Khush, G.S. 1997. Origin, dispersal, cultivation and variation of rice. Plant Molecular Biology, 35, 25– 34. Kuntal, H., Sharma V. 2011. In Silico Analysis of SSRs in Mitochondrial Genomes of Plants. OMICS: A Journal of Integrative Biology, Vol. 15, No. 11, 783789. Li, Y.C., Korol, A.B., Fahima, T. and Nevo, E. 2004. Microsatellites Within Genes: Structure, Function, and Evolution. Mol. Biol. Evol., 21(6), 991–1007. Londo, J.P., Chiang, Y.C., Hung, K.H., Chiang, T.Y., Schaal, B.A. 2006. Phylogeography of Asian wild rice, Oryza rufipogon, reveals multiple independent domestications of cultivated rice, Oryza sativa. PNAS, 103: 25, 9578–9583. Mackenzie, S., He, S., Lyznik, A. 1994. The Elusive Plant Mitochondrion as a Genetic System. Plant Physiol., 105, 775–780. Metzgar, D., Bytof, J., Wills, C. 2000. Selection Against Frameshift Mutations Limits Microsatellite Expansion in Coding DNA. Genome Res., 10, 7280. Morgante, M., Hanafey, M. and Powell, W. 2002. Microsatellites are preferentially associated with nonrepetitive DNA in plant genomes. Nat. Genet., 30, 194–200. Nishikawa, T., Vaughan, D.A., Kadowaki, K. 2005. Phylogenetic analysis of Oryza species, based on simple sequence repeats and their flanking 98 nucleotide sequences from the mitochondrial and chloroplast genomes. Theor Appl Genet, 110, 696– 705. Oka, H.I. 1988. Origin of cultivated rice. Japanese Scientific Societies Press, Tokyo. Oliveira, E. J., Pádua, J. G., Zucchi, M.I., Vencovsky, R., Vieira, M.L.C. 2006. Origin, evolution and genome distribution of microsatellites, Genetics and Molecular Biology, 29(2), 294-307. Palmer, J.D., Adams, K.L., Cho, Y., Parkinson, C.L., Qiu, Y.L., and Song, K. 2000. Dynamic evolution of plant mitochondrial genomes: mobile genes and introns, and highly variable mutation rates. Proc. Natl. Acad. Sci. USA, 97, 6960-6966. Rajendrakumar, P., Biswal, A.K., Balachandran, S.M., Srinivasarao, K. and Sundaram, R.M. 2007. Simple sequence repeats in organellar genomes of rice: frequency and distribution in genic and intergenic regions. Bioinformatics, 23, 1–4. Rajendrakumar, P., Biswal, A.K., Balachandran, S.M., Sundaram, R.M. 2008. In silico analysis of microsatellites in organellar genomes of major cereals for understanding the phylogenetic relationships. In Silico Biology, 8, 9-18. Xu, J.H., Cheng, C., Tsuchimoto, S., Ohtsubo, H., Ohtsubo, E. 2007. Phylogenetic analysis of Oryza rufipogon strains and their relationship to Oryza sativa strains by insertion polymorphism of rice SINEs. Genes Genet. Syst., 82, 217-229. Varshney, R.K., Thiel, T., Stein, N., Langridge, P. and Graner, A. 2002. In Silico Analysis on Frequency and Distribution of Microsatellites in ESTs of Some Cereal Species. Cellular & Molecular Biology Letters, 7, 537 – 546. Varshney, R.K., Graner, A., Sorrells, M.E. 2005. Genic microsatellite markers in plants: features and applications. TRENDS in Biotechnology, Vol.23, No.1. Victoria, F.C., Maia, L.C., Oliveira, A.C. 2011. In silico comparative analysis of SSR markers in plants. BMC Plant Biology, 11,15. Yuan, L.P., Virmani, S.S., Mao, C.X. 1989. Hybrid rice: achievements and further outlook. In: Progress in irrigated rice research. International Rice Research Institute, Manila, The Philippines, 219–223. GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 99-104 Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri* Hüseyin ÖNEN1 Engin ÖZGÖZ2 Zeki ÖZER1 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Tokat 2 Özet: Bu çalışmada üç farklı toprak işleme yönteminin (geleneksel toprak işleme, azaltılmış toprak işleme ve anıza ekim) buğday tarımında yabancı otlanmaya etkisi incelenmiştir. Deneme alanı; herbisit uygulanmış ve uygulanmamış olarak ikiye bölünmüş ve yabancı otların verime etkileri saptanmıştır. Toprak işleme yöntemlerinin tane, tane+sap ve sap verimlerine istatistiksel olarak etkisi bulunmamıştır. Ancak, tüm toprak işleme yöntemlerinde herbisit uygulanan ve uygulanmayan parseller arasında istatistiksel olarak farklılık önemli bulunmuştur. Anıza ekim yapılan ve herbisit uygulanan parselde en yüksek verim değerleri elde edilmiştir. Herbisit uygulanmayan parsellerde yapılan sayımlar sonucunda m²’deki toplam yabancı ot sayısı açısından uygulanan toprak işleme yöntemleri arasında istatistiksel açıdan önemli bir farklılık bulunmamıştır. Ancak, geleneksel toprak işlemede Poligonum aviculare L. (Çoban değneği), azaltılmış toprak işlemede Lactuca serriola L. (Yabani marul), anıza ekimde ise Chenepodium album L. (Sirken) ve Bifora radians Bieb. (Kokar ot) daha yoğun bulunmuştur. Anıza ekimde yabancı otlar en yüksek yüzde kaplama alanına sahip iken bunu sırası ile azaltılmış toprak işleme ve geleneksel toprak işleme yöntemi takip etmiştir. Anahtar kelimeler: Buğday, Yabancı ot, Toprak işleme yöntemleri, Verim The Effect of Tillage Systems on Weed Density and Yield in Wheat Cultivation Abstract: The effects of three tillage systems (conventional, minimum and no-tillage) on weed density in wheat farming were investigated. The study area was divided into two parts (herbicide treated and no herbicide) and the weed impact on wheat yield was determined. The soil tillage systems were not significantly affected the grain, grain+straw and straw yields. Herbicide application significantly increased with the yield in all tillage systems. The highest yield was obtained from no-till with herbicide application. The total number of weeds (plant/m2) did not significantly change with different tillage systems did without herbicide application. Poligonum aviculare L. was more intensive in conventional tillage system, Lactuca serriola L. was in minimum tillage system and Chenepodium album L. and Bifora radians Bieb. were in notillage system. The greatest weed coverage was observed in no-till, followed by minimum and conventional tillage systems. Key words: Wheat, Weed, Soil tillage systems, Yield 1. Giriş Tüm tarım sistemlerinde sorun oluşturan yabancı otlar kültür bitkileri ile rekabete girerek verim ve kalitede önemli düşüşlere neden olurlar (Özer ve ark, 2001). Gelişmiş ülkelerde yabancı otlardan kaynaklanan ürün kayıpları ortalama % 10–15 arasında iken, bazı Asya ülkelerinde bu oran % 45’e varmaktadır (Gürsoy, 1982). Ancak kültür bitkisine göre yabancı otlardan kaynaklanan verim kayıpları büyük farklılık göstermektedir. Nitekim yabancı otlardan kaynaklanan verim kayıpları hububatta % 20–40 civarında iken, şeker pancarı gibi bazı ürünlerde kayıplar % 90’a kadar çıkabilmektedir (Önen ve ark., 1997). Dolayısıyla başarılı bir bitkisel üretim için yabancı ot kontrolü büyük önem taşımaktadır. Yabancı ot kontrol yönteminin seçimi geniş ölçüde mevcut kültür bitkisine, yabancı ot türlerine, toprak tipine, iklimsel şartlara, uygulanan toprak işleme sistemine vb. bağlıdır (Derksen ve ark., 1993; Önen 1999a). Bütün toprak işleme sistemlerinde temel olarak tohum yatağının hazırlığı hedeflenirken aynı zamanda yabancı otlarla da mücadele edilmektedir. Ancak toprak işleme sistemine bağlı olarak farklı toprak işleme makineleri kullanıldığından; toprak dolayısıyla da yabancı ot popülasyonları uygulanan toprak işleme sisteminden farklı düzeylerde etkilenir (Streit ve ark., 2003). Kulaklı pulluk ve diskli tırmık gibi aletlerin kullanıldığı geleneksel toprak işleme sistemlerinde bazı yabancı otlar başarılı bir şekilde kontrol altına alınabilinmektedir. Ancak, geleneksel toprak işleme yöntemlerinde * Çalışma Türkiye III. Herboloji Kongresinde Sunulmuş ve Özet olarak basılmıştır 99 Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri toprak alt üst edildiğinden bir önceki yıl toprağa gömülen tohumlar bir sonraki yıl yüzeye çıkartılarak çimlenmeleri teşvik edilmektedir. Toprağın alt üst edilmediği, belli miktarda veya tüm anızın yüzeyde bırakıldığı korumalı toprak işleme sistemlerinde ise bu sorun görülmez. Ancak bu sistemlerde toprak işleme yapılmadığından yabancı ot kontrolü tamamen herbisitlere dayanır (Unger, 1990). Tahıllar genel olarak erken gelişme dönemlerinde yabancı otlara karşı çok hassastırlar. Kışlık hububatta yabancı ot kontrolü istenen düzeyde verim alınabilmesi için vazgeçilemez tarımsal işlemler arasında yer almaktadır. Kültür bitkisi ile yabancı ot rekabetinin süresi arttıkça buna bağlı olarak verim ve kalite düşmektedir. Özellikle azaltılmış işleme sistemlerinde tahıllar erken dönemlerinde yabancı otlarla güçlü bir şekilde rekabet etmek durumunda kalabilmektedir (Tottman ve ark., 1982). Zira geleneksel toprak işleme ile karşılaştırıldığında azaltılmış toprak işleme sistemlerinde hububatta çok yıllık yabancı otların belirgin bir şekilde arttığı ve arazide yabancı ot biyomasının yükseldiği saptanmıştır (Velykis ve Satkus, 2006). Dolayısıyla genel olarak kışlık hububatta sonbaharda yapılan herbisit uygulaması, ilkbaharda yapılan ilaçlamaya göre kültür bitkisini yabancı ot rekabeti yönüyle daha avantajlı hale getirmektedir (Pilipavičius ve ark., 2010; Vanaga ve ark., 2010). Ancak rekabet yetenekleri açısından yabancı ot türleri arasında büyük farklılıklar olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Genel olarak sonbaharda çimlenen geniş yapraklı yabancı otların kültür bitkisi ile rekabet düzeyinin dar yapraklı yabancı otlara göre daha düşük olduğu saptanmıştır (Tottman ve ark., 1982). Bu çerçeveden çalışmayla; yoğun hububat tarımı yapılan Kazova (Tokat)’da toprak işleme sistemlerinin yabancı ot idaresi yönüyle karşılaştırılması, uygulanan farklı toprak işleme sistemine bağlı olarak yabancı ot tür ve yoğunlukları arasındaki farklılıkların belirlenmesi, toprak işleme sistemlerinin buğday verimine olan etkilerinin araştırılması ve yabancı otlarla kimyasal savaşımdaki etkinliğin uygulanan toprak işleme sistemine bağlı olarak karşılaştırılması amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmalar Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanlarında 2000 yılında yürütülmüştür. Deneme alanındaki toprak yapısı siltli kil’dir. Deneme alanında, iki farklı derinlikte (0-10 cm ve 10-20 cm) ölçülen toprağın nem içeriği, hacim ağırlığı ve (penetrasyon) direnci değerleri Çizelge 1’de verilmiştir. Araştırma, arpa anızlı tarla koşulunda 2.5 x 30 m ölçülerindeki parsellerde tesadüf blokları deneme deseninde 3 tekrarlı olarak yürütülmüştür (Şekil 1). Uygulanan toprak işleme ve ekim yöntemleri aşağıdaki işlem zinciri ile gerçekleştirilmiştir. 1. Kulaklı pulluk + diskli tırmık + Üniversal ekim makinesi ile ekim (GTİ) 2. Rotatiller + Üniversal ekim makinesi ile ekim (ATİ) 3. Anıza ekim (AE) GTİ ile gösterilen yöntem Tokat yöresinde buğday tarımında çoğunlukla kullanılan geleneksel toprak işleme ve ekim yöntemidir. ATİ ile gösterilen yöntem azaltılmış toprak işlemeli ekimi ve AE ise anıza direk ekimi (Notill) göstermektedir. Kullanılan toprak işleme ve ekim makinelerinin bazı teknik özellikleri Çizelge 2’de verilmiştir. Ayrıca, yabancı ot kontrolü için herbisit uygulamak amacıyla 8 m iş genişliğinde tarla pülverizatörü kullanılmıştır Denemede, 18 kg/da ekim normunda Momtchill çeşidi buğday tohumu ekilmiştir. Deneme alanına 20 kg/da normunda kompoze gübre serpme olarak verilmiştir. Deneme alanında sorun olan yabancı otlar tür ve yoğunlukları dikkate alınarak prospektüste önerilen doz ve zamanda 2,4-DDichlorophenoxyacetic acid (2,4-D Amin) uygulaması yapılmıştır. Vejetasyon süresi boyunca deneme alanında sulama yapılmamıştır. Çizelge 1. Deneme alanına ait toprağın bazı fiziksel özellikleri Derinlik (cm) Nem İçeriği (%) Hacim Ağırlığı (kg/cm3) 0-10 26.84 1.015 10-20 29.92 1.052 100 Penetrasyon direnci (kPa) 698.67 992.85 H. ÖNEN, E.ÖZGÖZ, Z.ÖZER Herbisit uygulandı GTİ ATİ AE GTİ ATİ AE GTİ ATİ AE Şekil 1. Deneme deseni Herbisit uygulanmadı GTİ ATİ AE GTİ ATİ AE GTİ ATİ AE Çizelge 2. Toprak işleme ve ekim makinalarının bazı teknik özellikleri Kulaklı Diskli tırmık Rototiller pulluk Ağırlık (kg) 280 330 800 Toplam genişlik (mm) 1400 1400 1200 Maksimum işleme derinliği (mm) 250 80 130 Rotor çapı (mm) 480 Baskı tekerleği çapı (mm) Sıra arası mesafe (mm) Çizi açıcı ayak sayısı (adet) Çizi açıcı ayak tipi Her bir parsel herbisit uygulanmış ve uygulanmamış olmak üzere ortadan ikiye bölünerek bu iki kısım verim yönüyle karşılaştırılmıştır (Şekil 1). Sapa kalkma döneminde her bir parselin 15 ayrı yerinden 50 x 50 cm’lik çerçeveler kullanılarak m2'deki toplam yabancı ot sayısı belirlenmiştir. Ayrıca, yabancı otların genel kaplama oranları belirlenmiştir. Buğday tane, sap ve tane + sap verimine toprak işleme sistemlerinin etkilerini belirleyebilmek için hasat zamanında her parselden üç tekerrürlü olarak 1 m2’lik alanlardaki bitkiler toprak seviyesinden kesilerek alınmıştır. Bu örnekler tartılarak tane + sap verimi belirlenmiştir. Daha sonra elle daneler ayrılarak dane ve sap verimleri hesaplanmıştır. Elde edilen veriler kullanılarak uygulamalar arasındaki farklılıkların önem derecelerini belirlemek için varyans analizi (ANOVA) ve ortalamalar arasındaki farklılıkları görebilmek için de çoklu karşılaştırma testleri (LSD) yapılmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma Buğdayın ortalama dekara verimleri göz önüne alındığında tane, sap ve sap+tane ortalamaları arasında toprak işleme yöntemine bağlı olarak farklılıkların istatistiksel olarak önemsiz olduğu saptanmıştır. Ancak, aynı toprak işleme yöntemine sahip parsellerden Universal Ekim Makinası 680 2700 Anıza ekim makinası 1040 3300 122 19 Tek diskli 680 250 9 Çapa herbisit uygulananlar ile uygulanmayanlar ayrı gruplarda yer almıştır. Dolayısıyla toprak işleme yönteminin tersine herbisit uygulaması yapılan ve yapılmayanlar arasındaki farklılık önemli bulunmuştur. Anıza ekim yapılan ve aynı zamanda yabancı otların kontrolü amacıyla herbisit uygulanan parsellerde en yüksek verim değerleri belirlenmiştir. Bunu tane veriminde geleneksel toprak işleme, sap ve sap + tane veriminde ise azaltılmış toprak işlemeli ekim (ATİ) takip etmiştir. Ancak herbisit uygulanmadığında en yüksek değerlere geleneksel toprak işleme yönteminde ulaşılmış, bunu anıza ekim takip etmiştir (Çizelge 3). Azaltılmış toprak işleme, herbisit uygulamalarında olduğu gibi en düşük değerleri almıştır. Daha önce yapılan çalışmalarda toprak işleme yöntemlerine göre ortalama verimler arasında farklılıklar görülmesine rağmen, genel olarak azaltılmış ve anıza ekim yöntemlerinde elde edilen ürün miktarında geleneksele göre büyük düşüşler görülmemektedir. Bazı çalışmalarda ürün veriminde toprak işlemesiz tarımda diğer yöntemlere göre artışların olduğu dahi belirtilmiştir (Zeren ve ark., 1993; Yalçın ve ark., 1997). Yaptığımız çalışmada da herbisit uygulanması durumunda anıza ekimde genel olarak en yüksek değerlere ulaşılmıştır. Uygulanan toprak işleme yöntemine bağlı olarak yabancı ot kontrolü yapılmayan 101 Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri Çizelge 3. Toprak işleme yöntemlerine göre dekara buğday dane verimleri ve grupları* Toprak işleme Yöntemi Tane verimi (kg/da) Sap verimi (kg/da) Tane+ sap verimi (kg/da) Anıza ekim + herbisit 535,6 a* 920,0 a 1455,6 a Geleneksel + herbisit 488,4 ab 782,1 ab 1270,5 ab Azaltılmış + herbisit 481,3 ab 832,0 ab 1313,3 ab Anıza ekim 364,3 bc 533,5 bc 897,8 bc Geleneksel 345,9 bc 668,2 ab 1013,1 abc Azaltılmış 289,8 c 445,8 c 735,6 c * Sütunlarda aynı harfle gösterilen değerler arasında istatistiksel olarak P<0,05 düzeyinde farklılık yoktur. parsellerin tane verimlerinde yaklaşık % 29 ile % 40 arasında düşüşler olduğu saptanmıştır. Dolayısı ile toprak işleme yöntemi ne olursa olsun buğdayda yabancı ot kontrolü vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır (Çizelge 4). Ancak yabancı otların kontrolü amacıyla herbisit uygulanmadığında, geleneksel tarım yönteminde tane ve özellikle sap (dolayısıyla da tane + sap) verimlerinde diğer iki toprak işleme yönteminden daha fazla verim alınmıştır. Geleneksel toprak işlemede herbisit uygulanmayan ve uygulanan parsellerden alınan verim değerleri arasında istatistiksel bir farklılık saptanamamıştır Toprak işleme yöntemine bağlı olarak herbisit uygulanmayan parsellerde toplam yabancı ot sayıları sırasıyla; geleneksel ekimde 54 bitki/m2, anıza ekimde 48 bitki/m2 ve azaltılmış ekimde 44 bitki/m2 olarak belirlenmiştir. Toprak işleme yöntemine bağlı olarak metrekarede yabancı ot sayısı bakımından istatistiksel bir farklılık saptanamamıştır. Yabancı otların genel kaplama alanı; anıza ekimde % 65 ile en yüksek bulunmuş, bunu sırasıyla % 51 ile azaltılmış ve % 48 ile geleneksel toprak işleme takip etmiştir. Bu farklılık istatistiksel olarak da önemli bulunmuştur (Çizelge 5). Dolayısıyla metrekaredeki bitki sayıları daha düşük olsa da genel kaplama alanları göz önüne alındığında azaltılmış ve toprak işlemesiz yöntemlerde yabancı otların daha iyi gelişme olanağı bulduğu söylenebilir. Yabancı ot türleri teker teker ele alındığında metre karedeki bitki sayılarında uygulanan toprak işleme yöntemine göre farklılıklar görülmüştür. Deneme alanında en önemli görülen 4 türün toprak işleme yöntemlerine bağlı olarak metrekaredeki yoğunlukları göz önüne alındığında yabani marul (Lactuca seriola) azaltılmış toprak işlemede, çobandeğneği (Polygonum aviculare) geleneksel toprak işlemede, sirken (Chenopodium album) ve kokar ot (Bifora radians) anıza ekimde en yüksek ortalama değerlere ulaşmıştır (Şekil 2). ABD'de 4 yıl boyunca yapılan çalışmalarda da toprak işleme yöntemlerine bağlı olarak bazı yabancı otların popülasyonu azalırken bazılarında ise artış olmuştur. Bununla birlikte metrekaredeki toplam yabancı ot sayısında anıza ekimde geleneksel toprak işlemeye göre artış saptanmıştır (Hayes, 1982). Ancak toprak işleme yöntemine ve kültür bitkisine bağlı olarak aynı bölgede bulunan tarlalar hatta aynı tarla içerisinde dahi yabancı otlanma yönüyle homojen bir dağılım olmadığı unutulmamalıdır (Young, 1982; Tücer ve Önal, 1997; Özer ve ark., 2001). Diğer taraftan anıza ekim yönteminde toprak işleme yapılmadığından uzun periyotta bazı bitkiler, özellikle çok yıllıklar çok büyük sorun haline gelmektedir. Bunun en büyük nedenlerinden birisi de yabancı otların tek başına kimyasal savaş ile kontrolündeki zorluklardan kaynaklanmaktadır (Özer 1969; Önen 1999b; Özer ve ark. 2001). Bu durum 4-5 yılda bir yapılacak geleneksel tarım ve uygun bir ekim nöbeti ile ortadan kaldırılabilir (Young, 1982). Sonuç olarak; başarılı bir üretim ancak yabancı ot, zararlı ve hastalık etmenlerinin Çizelge 4. Herbisit uygulanan parsellere göre herbisit uygulanmayan parsellerde meydana gelen kayıplar. Toprak işleme Tane veriminde Sap veriminde Tane+sap verim. Yöntemi % kayıp % kayıp % kayıp Geleneksel -29,18 -14,56 -20,26 Azaltılmış -39,79 -46,4 -43,99 Anıza ekim -31,98 -42,01 -38,32 102 H. ÖNEN, E.ÖZGÖZ, Z.ÖZER Çizelge 5. Toprak işleme yöntemlerine bağlı olarak yabancı otların genel kaplama alanları ve toplam yabancı ot sayıları. Toprak işleme yöntemi Genel kaplama alanı(%) Toplam bitki sayısı /m2 Anıza ekim 65,2 a 48,3 a Azaltılmış 51,4 ab 44,4 a Geleneksel 48,3 b 53,5 a 11 25 Lactuca seriola 9 Bitk i/m2 7 Bitk i/m2 Polygomum aviculare 20 5 3 15 10 5 2 0 Aniz Geleneksel Azaltilmis Aniz Toprak isleme sistemi Geleneksel 5 17 Bifora radians Chenopodium album 13 4 Bitk i/m2 Bitk i/m2 Azaltilmis Toprak isleme sistemi 9 4 3 1 0 0 Aniz Geleneksel Azaltilmis Toprak isleme sistemi Aniz Geleneksel Azaltilmis Toprak isleme sistemleri Şekil 2. Toprak işleme yöntemlerine bağlı olarak metre karede yabancı ot sayılarının değişimi kontrol altına alınması ile mümkündür. Çünkü, çiftçi ancak bunlardan arta kalan kısmı hasat eder (Özer ve ark., 2001). Yapılan çalışma sonucunda hangi toprak işleme yöntemi olursa olsun yabancı otların kontrol altına alınması başarılı bir üretim için zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Yapılan toprak işleme yöntemi tüm diğer tarımsal faaliyetlerde olduğu gibi yabancı otların tür ve yoğunluğunu etkilemektedir. Bu da direkt olarak verim üzerine olumlu veya olumsuz yönde etkide bulunmaktadır. Dolayısıyla da toprak işleme yöntemlerinin yabancı otların tür ve yoğunluğuna olan etkileri ile bunların bir bütün olarak verime etkilerine ilişkin çok daha detaylı çalışmalara gerek vardır. Her geçen gün toprak koruma yönüyle ön plana çıkan toprak işlemesiz tarım önünde uygulama da en büyük sıkıntıyı yabancı otların oluşturacağı muhakkaktır. Zira toprak işlemesiz tarımda genel prensip olarak toprak işleme yapılmamakta ve bitki artıkları tarlada bırakılmaktadır. Dolayısıyla toprak işleme yapılamadığından temel olarak yabancı otların kontrolü herbisitlere dayanmaktadır. Bu sebeple zamanında ve uygun şekilde yapılamayacak herbisit uygulaması verimin önemli miktarda azalmasına neden olacaktır. Verim açısından her üç toprak işleme yöntemi arasında istatistiksel faklılık görülmese de özellikle tarla trafiğinin azalması, yakıt tüketimi ve iş gücü gereksiniminin düşük olması nedeniyle anıza ekim yönteminin önerilmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Fakat yabancı ot problemi dikkate alınarak zamana bağlı olarak, çok daha yoğun, detaylı ve bölgeye özel çalışmalara gereksinim vardır. Kaynaklar Derksen, D.A. Lafond, G.P., Thomas, A.G., Loeppky, H.A., Swanton, C.J. 1993. Impact of agronomic practices on weed communities: Tillage systems. Weed Science, 41, 409–417. 103 Toprak İşleme Yöntemlerinin Buğdayda Yabancı Otlanmaya ve Verime Etkileri Gürsoy, O.V.,1982. Yabancı ot kontrolünün temel esasları ve Şeker pancarı tarımında tatbiki. Türkiye Şeker Fabrikaları A. Ş., Şeker Enstitüsü Yayını, Etimesgut-Ankara Hayes, W. A., 1982. Minimum-Tillage Farming. No Till Farmer, Inc. Brocfield, Winsconsin. Önen H., Özer, Z., Tursun, N., 1997. Kazova (Tokat)’da yetiştirilen Şeker Pancarı (Beta vulgaris var. Altissima D.C.) verimine yabancı otların etkileri üzerinde araştırmalar. Türkiye II Herboloji Kongresi, İzmir-Ayvalık. Önen, H., 1999a. Doğrudan Ekim (Toprak İşlemesiz Tarım) Sisteminde Yabancı Otların Kontrolü. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bitki Koruma Anabilim Dalı, Doktora Semineri, 26 s.,Tokat. Önen, H., 1999b. Pelin (Artemisia vulgaris L.)’in Bazı Biyolojik Özellikleri ile Savaşım Olanakları Üzerinde Araştırmalar. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen- Bilimleri Enstitüsü Bitki Koruma Anabilim Dalı, Doktora Tezi,149 s., Tokat. Özer, Z., 1969. Untersuchungen zur Biologie und Bekampfung der Acker Kratzdistel (Cirsium arvense (L.) Scop.). Diss. Hohenheim. Özer, Z., Kadıoğlu, İ., Önen, H., Tursun, N., 2001. Herboloji (Yabancı Ot Bilimi). Genişletilmiş 3. Baskı. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 20. Kitaplar Serisi No:10. GOP. Üniversitesi Basımevi. Tokat. ISBN:975.7328.16.2. Pilipavičius V., Aliukonienė, I. & Romaneckas, K. 2010 Chemical weed control in winter wheat (Triticum aestivum L.) crop of early stages of development: I. Crop weediness. Journal of Food, Agriculture & Environment. 8(1); 206–209. Streit, B., Rieger, S.B., Stamp, P., Richner, W., 2003. Weed populations in winter wheat as affected by crop sequence, intensity of tillage and time of herbicide application in a cool and humid climate. Weed Research, 43, (1) 20–32. 104 Tottman, D.R., Ingram, G.H., Lock, A.A., Makepeace, R.J., Orson J., Smith J. & Wilson B.J. 1982 Weed control in Cereals. In: Weed control handbook: Principles. Roberts, H.A. (Ed): 7th ed. Blackwell Scientific Publications, Boston Melbourne, pp 268– 291. Tücer, A., Önal, İ., 1997. Farklı Toprak İşleme Sistemlerinde Bitki Hastalıkları, Zararlıları, Yabancı Otlar Ve Bunlarla Mücadele Yöntemleri. Tarımsal Mekanizasyon 17. Ulusal Kongresi, Bildiriler kitabı, Cilt 1, s. 282-289, Tokat. Unger, P.W., 1990. Conservation Tillage Systems. Advance in Soil Science, 13:27-67. Vanaga, I., Mintale, Z., Smirnova, O., 2010. Control possibilities of Apera spica-venti (L.) P.Beauv. in winter wheat with autumn and spring applications of herbicides in Latvia. Agronomy Research 8 (Special Issue II), 493–498. Velykis, A., Satkus, A., 2006. Influences of crop rotations and reduced tillage on weed population dynamics under Lithuania's heavy soil conditions. Agronomy Research, 4 (Special issues), 441-445. Yalçın, H., Demir, V., Yürdem, H., Sungur, N., 1997. Buğday Tarımında Azaltılmış Toprak İşleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması Üzerine Bir Araştırma.Tarımsal Mekanizasyon 17. Ulusal Kongresi, Bildiriler kitabı, Cilt 1, s. 415-423, Tokat. Young Jr., H. M., 1982. No-Tillage Farming. No Till Farmer, Inc. Brocfild, Winsconsin. Zeren, Y., Işık, A., Özgüven, F., 1993. GAP Bölgesinde İkinci Ürün Tane Mısır Yetiştirmede Farklı Toprak İşleme Yöntemlerinin Karşılaştırılması.5th. Int. Cong. On Mechanization And Energy In Agriculture, 11-14Oct 1993, Kuşadası, Türkiye. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 105-112 Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim Ögelerine Etkisi Duran KATAR1, Yusuf ARSLAN2, İlhan SUBAŞI2 1 2 Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Eskişehir Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü, Ankara Özet: Bu çalışma 2010-2011 ve 2011-2012 vejetasyon döneminde Ankara ekolojik koşullarında yürütülmüştür. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak kurulmuştur. Denemede 4 farklı ekim zamanı ( Z1: 1 Ekim, Z2: 15 Ekim, Z3: 1 Kasım ve Z4: 15 Kasım) yer almıştır. Bu çalışmanın amacı ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz ) bitkisinde farklı ekim zamanlarının bitki boyu (cm), yan dal sayısı (adet/bitki), 1000 tohum ağırlığı (g), tohum verimi (kg/da), yağ oranı (%) ve yağ verimi üzerine etkisini belirlemektir. Ekim zamanı ve yıllara bağlı olarak ortalama bitki boyu 85,29 cm, yan dal sayısı 11,45 adet/bitki, 1000 tohum ağırlığı 1,240 g, yağ oranı % 31,15, tohum verimi 184,54 kg/da ve yağ verimi 63,39 kg/da olarak belirlenmiştir. Her iki yılda da en yüksek tohum verimi I.ekim zamanından elde edilmiştir. Çalışmanın sonucundan dekara tohum verimi ekim zamanlarından önemli düzeyde etkilendiği görülmüştür. Bu yüzden Ankara ekolojik koşullarında ketencik tarımı için I. ekim zamanının uygun olacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz), ekim zamanı, tohum verimi, yağ verimi The Effect of Different Sowing Dates in Fall on Yield and Yield Components of False Flax (Camelina sativa (L.) Crantz) Abstract: This study was carried out in 2010-2011 and 2011-2012 vegetation seasons under the ecological conditions of Ankara. The experiment was laid out randomized block design with three replications. The treatments consist of four sowing dates (Z1: 01 September, Z2: 15 September, Z3: 01 October, Z4: 15 October). The objective of this study was to determine the influence of different sowing dates on the plant height (cm), number of branches per plant, 1000 seed weight (g), seed oil content (%), seed yield (kg/da) and oil yield in false flax. Mean data for plant height (cm), number of branches per plant,1000 seed weight (g), oil content %, seed yield (kg/da) and oil yield (kg/da) were 82,29 cm, 11,45 number, 1,240 g, 31,15 %, 184,54 kg/da and 63,39 kg/da, respectively. Both in 2011 and 2012, the highest seed were recorded for T 1 (01 September). The results of the study indicated that different sowing dates had an important effect on seed yield (kg/da) in false flax. Thus, T1 (01 September ) may be recommended under Ankara conditions. Keywords: False flax (Camelina sativa (L.) Crantz), sowing dates, seed yield, oil yield 1. Giriş Kuzey Avrupa ve Orta Asya’da yapılan arkeolojik kazılar dikkate alındığında ketencik bitkisinin yaklaşık 3000 yıldır Avrupa’da tarımının yapıldığı görülmektedir. Bitkinin tarımı 1940’lı yıllara kadar Doğu Avrupa ve Rusya’da yaygın bir şekilde yapılmıştır (Zubr, 1997, Crowley and Fröhlich, 1998). Daha sonraki yıllarda ise erusik asiti sıfırlanmış kanola çeşitlerinin piyasaya sürülmesiyle yerini kanolaya bırakmıştır. Fakat 1980’li yıllarda omega-3 yağ asitlerinin hayvansal kaynakların dışında bitkisel kaynaklardan da temin edilebileceğinin ve ketencik yağının özellikle biodizel yakıtı olarak kullanılmaya uygun olduğunun anlaşılmasıyla ketencik bitkisi tarımı tekrar dikkatleri üzerine çekmiştir (Zubr, 1997; Kurt ve Seyis, 2008 ). Bitki üzerinde başta Almanya, Rusya ve ABD olmak üzere birçok ülkede yoğun ıslah ve yetiştiricilik çalışmaları yürütülmektedir. Özellikle Almanya’da yürütülen ıslah çalışmalarının sonucunda % 0 erusik asit içeren çeşitler ıslah edilmiştir (Kurt ve Seyis, 2008). Birçok kültür bitkisinde olduğu gibi ketencik bitkisinde de verim ve verim öğeleri ekim zamanından ve birim alana atılacak olan tohumluk miktarından önemli düzeyde etkilenmektedir. Özellikle yazlık ekimlerde geç kalan ekimler tohum ve yağ verimini önemli düzeyde azaltmaktadır (Koncıus and Karcauskıene, 2010). Almanya’da, Estonya’da, İngiltere’de ve ABD’de yürütülen çalışmalara göre, ketencik bitkisinin tohum veriminin kullanılan varyeteye, ekim zamanına, birim alana atılan tohumluk miktarına, özellikle azot 105 Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim Ögelerine Etkisi ve sülfür gübrelemesine, bölgenin iklim ve toprak yapısına bağlı olarak 80-400 kg/da arasında değişmektedir (Agegnehu and Honermeier, 1997; Akk and Ilumae, 2005; Wysocki and Sirovatka, 2007; Koncıus and Karcauskıene, 2010; Pan et al., 2011). Ketencik tohumlarındaki yağ oranını belirlemek amacıyla yürütülen çalışmalarda, genelde yağ oranı yazlık çeşitlerinde % 42 kışlık çeşitlerde ise %45 dolaylarında olduğu belirlenmiştir (Zubr, 1997; Kurt ve Seyis, 2008). Ankara ekolojik koşullarında yürütülen bir çalışmada ise bu oran % 20,57-39,47 arasında bulunmuştur (Katar ve ark., 2012a). Bitki yüksek bir adaptasyon kabiliyetine sahip olup, çok değişik iklim ve toprak özelliklerinde yetiştirilebilmekte ve buna bağlı olarak da yağ oranında büyük varyasyonlar görülebilmektedir. Ayrıca bitki belirli düzeyde kurağa ve soğuğa dayandığından dolayı, yazlık ve kışlık yetiştirilebilmesi yağ oranındaki varyasyonun diğer önemli bir nedeni olmaktadır (Koncius and Karcauskiene, 2010). Yağlı tohumlardan elde edilen bitkisel yağlar farklı amaçlarla kullanılmaktadır. Bitkisel yağlardan insan beslenmesinde faydalanıldığı gibi farmakolojide, endüstride ve biyoyakıt olarak da faydalanılmaktadır. Bir bitkisel yağın hangi amaçlarla kullanılacağını belirleyen en önemli faktör ise yağ asitleri kompozisyonudur. Erusik asit oranı yüksek yağlar yemeklik olarak tercih edilmezken sanayide çok farklı amaçlarla başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Diğer taraftan linolenik asit oranı çok yüksek yağlar, oksidasyon stabilitesinin düşüklüğü nedeniyle yemeklik yağ kullanımında tercih edilmezken, iyi tutuşup yanmasından dolayı biyoyakıt olarak daha ön plana çıkmaktadır. (Abromovic et al., 2007; Frohlic and Rice, 2005; Sabzalian et al. 2008). Ketencik bitkisi genel anlamda %12 dolayında doymuş %77 dolayında da doymamış yağ asidine sahip bir bitkidir (Angelini et al. 1997). Yapılan çalışmalarda, bitkinin yağında Çizelge 1. Deneme Yerinin Toprak Özellikleri Kireç Toplam Yarayışlı Fosfor Bünye (%) Tuz (%) (P2O5) (kg/da) Killi-tınlı 2.65 0.052 10.28 Kaynak: Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü 106 % 15.0-20.0 oleik asit, % 18.0-25.0 linoleik asit, % 27.0-35.0 linolenik asit, % 12.0-15.0 ekosenoik asit ve % 0.0-4.0 erusik asit bulunduğu belirlenmiştir. (Budin et al., 1995). Türkiye’de ketencik üretimi ile ilgili bilginin ve çalışmaların sınırlı olması bu konudaki çalışmaların gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bitkinin kışlık olarak ekilebileceği bilinmesine rağmen, kışları soğuk geçen Ankara koşullarında kışlara dayanabileceği hakkında bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmayla kışlık ve yazlık olarak değişik zamanlarda ekilen ketencik bitkisinin kışa dayanımı ile uygun ekim zamanının belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Araştırmada materyal olarak Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü’nden temin edilen ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) populasyonlarının tohumları kullanılmıştır. 2.2. İklim ve Toprak Özellikleri Araştırmanın yapıldığı deneme alanı düz ya da düze yakın eğimlerde iyi drenajlı derin ve orta derin ve taşsız, killi-tınlı topraklardan oluşmaktadır. Toprak pH’sı 7.66, tuz içeriği % 0.052, organik madde % 1.69, kireç oranı %2.65’dir (Çizelge 1). Çalışmanın yürütüldüğü Ankara koşulları tipik orta Anadolu iklimine sahip olup, genelde yazları sıcak ve kurak, kışları ise sert geçerken, sınırlı olan yağışlar ise kışın ve erken ilkbaharda düşmektedir. Bölgenin 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait iklim verileri Çizelge 2’de verilmiştir. 2011 yılına ait toplam yağış (401.8 mm) bölgenin uzun yıllarına ait yağış miktarıyla (402.1 mm) yaklaşık olarak aynıdır. 2010 yılına ait toplam yağış ise 379,9 mm olup, uzun yılların toplamından daha düşüktür. Yarayışlı Potasyum (K2O) (kg/da) pH Organik Madde (%) 205.139 7.66 1.69 D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI Çizelge 2. 2010-2011-2012 Yıllarında Aspir Bitkisinin Yetişme Dönemlerindeki İklim Verileri Sıcaklık°C 2010 2011 2012 Aylar Min. Max Ort. Min. Max Ort. Min. Max. Ort. Ocak -13,8 17,1 1,2 -8,5 10,7 0,2 -18,8 8,6 -4,1 Şubat -9,5 17,5 4,0 -18,2 12,7 -0,6 -20,2 6,5 -6,3 Mart -7,0 21,0 7,0 -12,0 17,0 3,0 -10,0 16,5 1,09 Nisan -1,7 21,8 9,4 -2,0 19,0 8,0 Mayıs 2,0 29,0 15,0 1,0 23,0 12,0 4,8 25 14,5 Haziran 9,2 31,0 19,0 5,0 30,0 17,0 8,5 33,3 20,5 Temmuz 13 35,0 21,0 10,0 34,0 23,0 Ağustos 13,4 38,6 25,5 10,1 34,6 21,0 Eylül Ekim Kasım Aralık 1,8 2,5 -5,7 -5,9 30,1 26,7 14,8 12,9 16,7 14,5 5,2 3,4 8,0 -0,8 -3,6 -8,4 31,0 23,3 21,6 20,4 17,0 12,3 8,7 4,6 2010 56,2 39,4 41,0 13,8 22,0 76,0 20,0 0,0 Yağış (mm) 2011 28,0 5,0 42,0 35,0 86,0 37,0 13,0 0,2 3,0 16,5 26,4 65,6 0 81,6 24,0 50,0 2012 56,4 3,6 0 46,8 0 Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü Çalışmanın yürütüldüğü ayların minimum sıcaklıkları dikkate alındığında 2011-2012 vejetasyon yılının Şubat ayında en düşük değer olarak -20,2 oC belirlenmiştir Çizelge 2). 2.3. Yöntem Bu çalışma 2010-2011 ve 2011-2012 yıllarında Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünün Ankara merkezde bulunan arazisinde yürütülmüştür. Deneme, Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre üç tekerrürlü ve 2 yıllık olarak kurulmuştur. Çalışmada 4 farklı ekim zamanı ( Z1: 1 Ekim, Z2: 15 Ekim, Z3: 1 Kasım ve Z4: 15 Kasım) kullanılmıştır. Her parsel 5 m uzunluğunda ve 60 cm (4 sıra ve sıra arası 15 cm) genişliğinde ve parselin alanı 3 m2 olacak şekilde hazırlanmıştır. Denemenin ekimi sonbaharda 1 Ekimden başlanarak belirtilen zamanlarda yapılmıştır. Denemede her hangi bir gübreleme, sulama ve ilaçlama uygulaması yapılmamıştır. Parsellerde Nisan ayında seyreltmeler yapılmış ve bu seyreltmeyle bitkiler sıra üzeri mesafe 5 cm olacak şekilde ayarlanmıştır. Çalışmada elde edilen tek bitki değerleri her parselden tesadüfen seçilen 10 bitkinin ortalama değerleri üzerinden belirlenmiştir. Denemenin hasadı 20.07.2011 ve 13.07.2012’de yapılmıştır. Yağ oranı analizleri Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Laboratuarı’nda yapılmıştır. Dört gram kurutulup öğütülmüş ketencik tohumu, Soksterm 2000 aygıtında petrol eteriyle 6 saat süreyle ekstrakte edilmiş, böylece ham yağ içeriği belirlenmiştir (Anonim, 1993). Dekara yağ verimleri tohum verimi ve tohumda yağ oranları kullanılarak hesaplanmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre varyans analizi yapılarak incelenen özelliklerin önemlilik düzeyleri belirlenmiştir. Önemli çıkan uygulamalar arasındaki farklılıklar hesaplanan LSD değerine göre gruplandırılmıştır (Düzgüneş ve ark. 1987). Tüm istatistikî hesaplamalar bilgisayarda MSTAT-C paket programı kullanılarak yapılmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Bitki Boyu Ketencik bitkisinde yıllar ve ekim zamanları bitki boyu üzerinde istatistiki anlamda % 1 düzeyinde önemli etkiye sahipken, interaksiyonun (yıllar x ekim zamanları) etkisi istatistiki anlamda önemsiz bulunmuştur (Çizelge 3). Çalışmadan elde edilen bitki boyları yıllara bağlı olarak değişmiş ve 2010-2011 vejetasyon döneminde bu değer 103,41 cm olarak belirlenirken, 2011-2012 vejetasyon döneminde ise 61,17 cm olarak belirlenmiştir. Aynı şekilde bitki boyları ekim zamanlarına bağlı olarak da değişmiş olup, en yüksek bitki boyu değeri I. ekim zamanıyla aynı grupta yer alan II. Ekim zamanından 93,67 cm ile elde edilirken, en düşük değer ise 72,88 cm ile IV. Ekim zamanından alınmıştır (Çizelge 107 Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim Ögelerine Etkisi 4). İki yılın ortalaması olarak elde edilen bitki boyu değeri ise 85,29 cm’dir (Çizelge 4) 2010-2011 yılında elde edilen ortalama bitki boyu değeri 2011-2012 yılındaki değerden 36,24 cm daha yüksek çıkmıştır. Bunun en önemli nedeni 2011 yılında ilkbahar yağışlarının daha yüksek düşmüş olmasıdır. İlkbahar aylarındaki yüksek yağış bitkinin vegetatif gelişimini teşvik ederek bitki boyunun uzamasına neden olabilmektedir. Çalışmadan elde edilen bitki boyu değerleri Kara (1992)’nin bildirdiği 53,5 cm, Kurt ve Seyis (2008)’in bildirdiği 25-100 cm, İlisulu (1972)’nin bildirdiği 40-70 cm ve Katar ve ark., (2012a)’nın bildirdiği 43,10-85,47 cm bitki boyu değerlerinden özellikle 2010-2011 vejetasyon dönemine ait değerler bir miktar yüksek bulunurken, Crowley and Frohlick (1998)’in bildirdiği 54-95cm bitki boyu değerleri ile iki yılın ortalama değerleri uyumlu bulunmuştur. Bu farlılığın sebebi çalışmada kullanılan materyallerin, çalışmanın yapıldığı ekolojik koşulların ve tercih edilen ekim zamanlarının farklılığından düşünülmektedir. kaynaklandığı 3.2. Yan Dal Sayısı Çalışmada elde edilen yan dal sayısı değerleri yıl ve ekim zamanına göre % 1 önem düzeyinde önemli bulunmuştur. Dal sayıları yıl ve ekim zamanlarına göre farklı tepki gösterdiğinden yıl x ekim zamanı interaksiyonu ise % 5 önem düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Ekim zamanlarına bağlı olarak değişen yan dal sayısında en yüksek değer I. ekim zamanından (12,43 adet/bitki) alınırken, en düşük değer ise IV. ekim zamanından (8,71 adet/bitki) alınmıştır (Çizelge 4). Ortalama yan dal sayısı ise 11,45 adet/bitki olarak belirlenmiştir (Çizelge 4). Yan dal sayısı yıl ortalamaları, denemenin ilk yılı için 13,08 adet/bitki ikinci yılı için ise 9,8 adet/bitki olduğu belirlenmiş olup, yıllar arasındaki bu fark istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Bu farklılığın değerler de yıllar arasındaki iklim farkının en önemli göstergesidir. Çizelge 3. 2010-2011 ve 2011-2012 vejetasyon yıllarında kışlık farklı ekim zamanlarının ketencik bitkisinin verim ve verim öğeleri üzerine olan etkisine ait varyans analizi. Kareler ortalaması Varyasyon Kaynakları S.D. Bitki boyu (cm) Yan dal sayısı (adet/bitki) 1000 Tohum ağırlığı (g) Tekerrür 2 Yıl 1 23,101 7880,751** 236,254** 0,005 0,001 Hata1 4 2,280 0,346 0,016 Ekim zamanı 3 535,469** 21,307** 0,009 Yıl x Ekim zamanı 3 65,392 6,318* 0,001 Hata2 12 20,163 1,095 0,010 Genel 23 433,741 14,362 0,001 5,26 10,53 8,02 V.K. (%) Varyasyon Kaynakları S.D. 1,786 Kareler ortalaması Yağ oranı (%) Tohum verimi (kg/da) Yağ Verimi (kg/da) Tekerrür 2 59,054 1 5,939 862,081** 114,039 Yıl 224595,449** 39266,433** Hata1 4 5,796 472,014 94,979 Ekim zamanı 3 24,203** 19153,135** 2372,924** YılxEkim zamanı 3 33,763** 4295,281** 525,633** Hata2 12 2,142 91,464 17,294 Genel 23 47,181 12922,189 2107,725 4,70 5,18 6,56 V.K. (%) (*) %5 düzeyinde önemli, (**) %1 düzeyinde önemli 108 D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI Çalışmadan elde edilen yan dal sayısına ait değerler Kara (1994)’nın Erzurum koşullarında yürüttüğü çalışmasından bildirdiği 9,8-11,1 adet/bitki değeriyle uyum göstermektedir. 3.3. 1000 Tohum ağırlığı Diğer birçok kültür bitkisinde olduğu gibi yağlı tohumlu bitkilerde de 1000 tohum ağırlığı genotipin yanında iklim faktörlerinin ve agronomik uygulamaların farklılığından kısmen etkilenmektedir (Vollman and Rajcan, 2009 ). Çalışmamızda ketencik bitkisinin 1000 tohum ağırlığı üzerine değişen yılların ve ekim zamanlarının istatistiki anlamda önemli bir etkisi belirlenememiştir (Çizelge 3). Bu durumda 1000 tohum ağırlığındaki değişimin çevre koşullarından çok genotipin etkisinde olduğunu göstermektedir. Çalışmada ortalama 1000 tohum ağırlığı 1,24 g olarak belirlenirken, ekim zamanlarına bağlı olarak en yüksek değer I. Ekim zamanında (1,28 g) en düşük değer ise (1,19 g) IV. ekim zamanından elde edilmiştir (Çizelge 4). Ketencik bitkisinde 1000 tohum ağırlığı ile ilgili yapılan çalışmalardan İlisulu (1972)’nin bildirdiği 0,7-1,6 g, İncekara (1972)’nın 0,7-1,6 g ve Kara(1994)’ın 0,8-0,9 gr ve Koncius and Karcauskiene (2010)’nın üç farklı ekim zamanı için bildirdikleri 0,88-1,24 g değerleri ile bulgularımız uyum göstermektedir. Diğer taraftan Katar ve ark. (2012b)’nın yazlık ekim zamanları için bildirdikleri 0,42-0,46 g ve Kara (1994)’nın 0,8-0,9 g olarak bildirdiği 1000 tohum ağırlığı değerlerinden ise bulgularımız daha yüksektir. Bu durumun en önemli nedeni ekim zamanlarının yazlık ve kışlık olarak farklılık göstermesidir. 3.4. Yağ Oranı Yağlı tohumlu bitkilerin tohumundaki yağ oranları öncelikle türün ve çeşidin genotipine bağlı olarak değişmekle birlikte, bitkinin yetiştiği iklim ve toprak yapısı ile genetik yapının bunlara gösterdiği tepkide (genetikxçevre interaksiyonu) önem taşımaktadır (Vollman and Rajcan, 2009). Çalışmada yağ oranı ekim zamanı, yıl ve yıl x ekim zamanı interaksiyona göre değişimi % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Ortalama yağ oranı % 31,15 olarak Çizelge 4. 2010-2011 ve 2011-2012 vejetasyon yıllarında kışlık farklı ekim zamanlarının ketencik bitkisinin verim ve verim öğelerinde oluşturduğu değerler ve gruplar Ekim Bitki boyu (cm) Yan dal sayısı 1000 Tohum ağırlığı (g) zamanı (adet/bitki) 2011 2012 Ort. 2011 2012 Ort. 2011 2012 Ort. Z1 107,97 75,07 91,52a 16,93a 7,93d 12,43a 1,273 1,293 1,28 Z2 108,21 Z3 105,11 79,13 93,67a 13,51b 7,17de 10,33b 1,253 1,235 1,24 61,17 83,08b 11,13c 5,43e 8,28c 1,247 1,233 1,24 Z4 92,37 53,41 72,88c 10,73c 6,67de 8,71c 1,183 1,297 1,19 Ortalama 103,41a 67,17b 85,29 13,08a 9,81b 11,45 1,239 1,240 1,240 L.S.D.(%) Yıl:3,248 Yıl:1,265 Zaman :5,649 Zaman:1,316 Zaman x yıl :1,862 Yağ oranı (%) Ekim zamanı 2011 2012 Yağ verimi Tohum verimi (kg/da) Ort. 2011 2012 Ort. (kg/da) 2011 2012 Ort. Z1 37,13ab 30,87c 33,99a 348,91a 121,61d 235,25a 129,76a 37,49e 83,63a Z2 35,91b 25,91d 30,91b 336,67a 101,31e 218,98b 120,73b 26,23f 73,48b Z3 36,87ab 21,77e 29,32b 271,67b 78,47f 175,07c 100,09c 17,11g 58,59c Z4 38,69a 22,11e 30,39b 167,88c 49,83g 108,85d 64,77d 10,94g 37,86d Ortalama 37,15a 25,16b 31,15 281,27a 87,81b 184,54 103,84a 22,94b 63,39 L.S.D.(%) Yıl:5,179 Zaman:1,841 Zaman x yıl :2,604 Yıl:46,74 Zaman:12,03 Zaman x yıl:17,01 Yıl:20,97 Zaman:5,231 Zaman x yıl:7,398 109 Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim Ögelerine Etkisi belirlenmiştir. Değişen ekim zamanları yağ oranında değişime neden olmuş olup, en yüksek yağ oranı I. ekim zamanından (% 33,99) alınırken, en düşük yağ oranı ise III. ekim zamanından (% 29,32) alınmıştır (Çizelge 4). Diğer taraftan yağ oranında yıllar arasında oluşan fark daha belirgin olup, % 25,16-37,15 arasında değişiklik göstermiştir (Çizelge 4). Yıllar arasındaki farkın bu derecede yüksek olmasının en önemli nedeni çalışmanın yürütüldüğü yıllara ait iklim değerlerinin belirgin şekilde farklı olmasından kaynaklanmaktadır (Çizelge 2). Ekim zamanı x yılların interaksiyonun önemli çıkmış olması yağ oranı üzerinde çevre koşullarının etkili olduğunu göstermektedir. Ekim zamanı x yılların interaksiyonunda en yüksek yağ oranı 1. yılın IV. Ekim zamanından alınırken, en düşük değer ise 2. yılın IV. ekim zamanından alınmış olması çalışmanın yürütüldüğü ilk yılda ilkbahar yağışlarının iyi gitmiş olmasıyla açıklanabilir (Çizelge 2). Çalışmada elde edilen değerler Karahoca (2002)’nın % 31, Katar ve ark. (2012a)’nın % 20,57-39,47, Budin et al. (1995)’nın % 29,938,3, Kara (1994)’nın % 30,0-37,4, Katar ve ark. (2012b)’nın % 20,57-35,40 ve Tomas et al., (2011)’un % 37,1-39,8 değerleri ile uyum gösterirken, Agegnehu and Honermeier ( 1997 )’nın %37-43, Berti et al., (2011)’un % 42,045,7 ve Crowley and Frohlick (1998)’in bildirdiği % 43-44 değerlerinden bir miktar düşük bulunmuştur. Bu farklılığın çalışmaların yapıldığı ekolojik koşulların ve kullanılan materyalin farklılığından kaynaklandığı düşünülmektedir. 3.5. Tohum Verimi Ekim zamanlarının, yılların ve ekim zamanı x yıl interaksiyonlarının tohum verimi üzerinde oluşturduğu farklılık istatistiki anlamda % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Tohum veriminde yıllar arasında belirgin farklılıklar görülmüştür. Yıl ortalamaları bakımından ilk yıl 281,27 kg/da tohum verimi alınırken, ikinci yıl bu değer 87,81 kg/da’a kadar düşmüştür (Çizelge 4). İki yıl arasında dekara tohum veriminde 193,46 kg fark belirlenmiştir. İki yıl arasında bu düzeyde yüksek tohum verimi farkının en önemli nedeni 110 2012 yılının kış şartlarının çok ağır geçmiş olması ve aynı yılın ilkbahar yağışlarının yetersiz ve düzensiz düşmüş olmasıdır (Çizelge 2). Tohum verimi ekim zamanlarına gore 108,85-235,25 kg/da arasında değişim göstermiştir. Tohum verimi ekim zamanlarına bağlı olarak da değişim göstermiştir. En yüksek tohum verimi I. ekim zamanından alınırken, en düşük verim ise IV. ekim zamanından alınmıştır. Tohum verimi ekim zamanına bağlı olarak 108,85-235,25 kg/da arasında değişmiştir. Bunun en önemli nedeni sonbahar ekimlerinde geç kalındıkça bitkiler kışa daha zayıf girmekte ve buna bağlı olarak da verim düşüşlerinin yaşanmış olmasıdır. Dekara tohum verimine ilişkin değerler Kara (1994)’nın Robinson (1987)’dan bildirdiği 25-119 kg/da değerleri, Gesch and Cermak (2011)’nın 41.9-131.7 kg/da ve Kara (1994)’nın 46,2-57,4 kg/da değerlerinden yüksek bulunmuştur. Diğer taraftan dekara tohum verimine ilişkin değerlerimiz İlisulu (1972)’nun bildirdiği 70-140 kg/da, Crowley and Frohlick (1998)’in 160-270 kg/da ve İncekara (1972)’nın 80-130 kg/da değerleriyle kısmen uyumlu bulunmuştur. Buda çalışmaların yapıldığı bölgelerin iklim farkından ve tohumluk olarak kullanılan materyallerin farklı olmasından kaynaklanmış olabilir. Ayrıca yürütülen çalışmanın yazlık olması da bu farklılığın ortaya çıkmasında etkili olmuş olabilir. 3.6. Yağ Verimi Ekim zamanlarının, yılların ve ekim zamanı x yıl interaksiyonunun dekara yağ verimi üzerine etkileri istatistikî olarak % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Ekim zamanlarındaki değişim yağ verimi değerlerini 37,86-83,63 kg/da arasında değiştirdiği görülmektedir (Çizelge 4). En yüksek yağ verimi 129,8 kg/da ile 2011 yılının I. ekim zamanından elde edilirken, en düşük yağ verimi ise 10,94 kg/da ile 2012 yılının IV. ekim zamanından elde edilmiştir. Diğer taraftan 2011 yılı için ortalama yağ verimi 103,84 kg/da iken, bu değer 2012 yılında 22,94 kg/da’a düşmüştür (Çizelge 4). Dekara yağ verimini oluşturan temel iki faktör dekara tohum verimi ve yağ oranıdır. Hem tohum verimi hem de yağ oranı yıllara bağlı olarak değişen iklim D.KATAR, Y.ARSLAN, İ.SUBAŞI faktörlerinden büyük oranda etkilenmektedir (Putnam et al., 1993). Çalışmanın yürütüldüğü 2. yılda kışın çok soğuk ve sert geçmiş olması ve aynı yılın ilkbahar yağışlarının da düzensiz ve yetersiz olmuş olması yıllar arasındaki yağ veriminin bu düzeyde farklı olmasına neden olmuştur (Çizelge 4). Çünkü bu durum 2. yılın özellikle tohum verimini düşürmüş olup, dolayısıyla da yağ verimini olumsuz yönde etkilemiştir. Yağ verimine ait elde edilen değerler Kara (1994)’nın elde ettiği 15,2-18,9 kg/da yağ veriminden yüksek bulunmuştur. Bunun en önemli nedeni Kara (1994)’nın çalışmasının yazlık olarak ekilmiş olmasıyla açıklanabilir. Diğer taraftan Karahoca ( 2002 )’nın kışlık olarak yapmış olduğu çalışmada bildirdiği 72.39 kg/da yağ verimi ile çalışmadan elde edilen değerler uyum göstermektedir. 4. Sonuç Çalışmamız genel olarak değerlendirildiğinde; Ankara ekolojik koşullarında tarımı yapılabilecek olan ketencik bitkisinin Ekim ayının ilk haftasında ekilmesinin tohum ve yağ verimi açısından uygun olacağı ve yağışların yetersiz kaldığı yıllarda sulama imkanı varsa sulama yapılması önerilmektedir. Kaynaklar Abromovic H, B. Butinar, V. Nikolic, 2007. Changes occurring in phenolic content, tocopherol composition and oxidative stability of Camelina sativa (L.) Crantz oil during storage. Food Chemistry 104. 903-909. Agegnehu, M. and B. Honermeier, 1997. Effects of Seeding Rate and Nitrogen Fertilization on Seed Yield, Seed Quality and Yield Components of False Flax (Camelina sative Crtz). Die Bodenkultur. 48 (1). Angelini, L. and E. Moscheni, 1998. Camelina (Camelina sativa [L.] Crantz). In Oleaginose Non Alimentari, pp. 82–85. Ed. G. Mosca. Bologna: Edagricole. 162 pp. Anonim, 1993. Official Medhods and Recommended Practices. The American Oil Chemists Society, Champaign, IL: AOCS. Akk, E. and E. Ilumae, 2005. Possibilities of growing Camelina sativa in ecological cultivation. Saku, Estonia, p:28-33. Berti M., R. Wilckens, S. Fischer, A. Solis and B. Johnson, 2011. Seeding Date Influence on Camelina Seed Yield, Yield Components, and Oil Content in Chile Vol. 34, 1358-1365. Budin, J.T, W. M. Brene and D. H. Putnam, 1995. Some Compositional Properties of Camelina (Camelina sativa L. Crantz) Seeds and Oils. Journal of the American Oil Chemists' Society Volume 72, Number 3, Page: 309-315. Crowley, J. G. and A. Fröhlich, 1998. Factors Affecting the Composition and Use of Camelina. Crops Research Centre, Oak Park, Carlow. ISBN 1 901138666. Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme Metodları (İstatistik Metodları Ii). Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:1021. Ders Kitabı, 295s Ehrensing, D. T. and S. O. Guy, 2008. Cameliana. ‘Oilseed Crops’Oregon State Unıversity. EM 8953E. Frohlic, A. and B. Rice, 2005. Evaluation of Camelina sativa Oil as Feedstock for Biodiesel Production. Industrial Crops and Products Volume 21, Issue 1, January 2005, Pages 25-3. Gesch,R.W. and Cermak, S.C., 2011. Sowing date and tillage effects on fall-seeded camelina in the northern Corn Belt. v. 103, no. 4, p. 980-987. İlisulu, K., 1972. Yağ bitkileri ve Islahı. Çağlayan Kitapevi, sayfa: 321-324. Beyoüğlu-İstanbul. İncekara, F., 1972. Endüstri Bitkileri ve Islahı. Cilt: 2, Ege Üniversitesi Matbaası, İzmir. Kara, K., 1994. Değişik Sıra Aralık Mesafelerinin Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Verim ve Verim Unsurları Üzerine Etkileri. Tr.Jr. of Agricultural and Foresty. (18), 59-64. Karahoca, A., 2002. Çukurova Koşullarında Ketencik (Camelina sativa )'te Farklı Azot ve Fosfor Gübrelemesinin Tohum Verimi ve Yağ Oranına Etkileri. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. Adana. Katar, D., Y. Arslan ve I. Subaşı, 2012a. Ankara Ekolojik Şartlarında Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Yağ Oranı ve Bileşimi Üzerine Etkisi. I. Bitkisel Yağ Kongresi Bildiri Özeti. s: 20. ADANA. Katar, D., Y. Arslan ve I. Subaşı, 2012b. Ankara Ekolojik Şartlarında Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim Unsurları Üzerine Etkisi. Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg., 43(1):1-5. Koncıus, D. and D. Karcauskıene, 2010. The effect of nitrogen fertilizers, sowing time and seed rate on the productivity of Camelina sativa . Agriculture. Vol. 97, No.4 p.37-47. Kurt, O. ve F. Seyis, 2008. Alternatif Yağ Bitkisi: Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz). OMU. Zir. Fak. Dergisi, 2008, 23 (2): 116-120. McCrady, J. P., 2007. Biodiesel Property Definition for Fuel Anomization and Combustion Modeling. Master’s Thesis, Üniversity of Ilinois at Urbane Champaigh. Department of Agricultural and Biological Engineering. Urbana. Pan, X., R. Lada, C. Caldwell and K. Falk, 2011. Photosynthetic and grwth responses of Camelina sativa to varying nitrogen and soil water status. Photosynthetica. Vol. 49, number 2. pp.316-320(5). 111 Kışlık Farklı Ekim Zamanlarının Ketencik (Camelina sativa (L.) Crantz) Bitkisinin Verim ve Verim Ögelerine Etkisi Putnam, D. H., J. T. Budin, L. A. Field and W. M. Breene, 1993. Camelina : a promising low-input oilseed. P.314-322. İn. J. Janick and E. Simon (eds) , New Crops. Wiley, New York. Sabzalian, M. R., G. Saeidi and A. Mirlohi, 2008. Oil Content and Fatty Acid Composition in Seeds of Three Safflower Species. J. Am. Oil Chem. Soc. 85:717-721. Tomas, L., H. Jaroslav, M. Jiri, V. Johann, V., P. Jiri, F. Radek, V. Ladislav, D. Ladisla and M. Anna, 2011. Effect of Combined Nitrogen and Sulphur Fertilization on Yield and Qualitative Parameters of Camelina sativa [L.] Crtz. (false flax). Vol:6, 313-321. 110 112 Vollman, J. and I. Rajcan, 2009. Oil Crops. Volume 4 ISBN 978-0-387-77593-7 e-ISBN 978-0-387-775944 DOI 10.1007/978-0- 387-77594-4 Springer Dordrecht Heidelberg London New York. Wysocki, D and N. Sirovatka, 2007. camelina a potential oilseed crop for semiaridic Oregon.// Agronomy Abstracts.-http://extention. Oregonstate.edu/catalog/htm//sr/sr 108-e/sr 1083-09. pdf (accessed 17.01.2012). Zubr, J., 1997. Oil-seed crop: Camelina sativa. İndustrial Crops and Products 6, p 113-119. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 2012, 29(1), 113-121 Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Yusuf DOĞAN1 1 Enver KENDAL2 , Mardin Artuklu Üniversitesi Kızıltepe Meslek Yüksek Okulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Mardin 2 GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü, Diyarbakır Özet: Bu çalışma, yurt içi ve yurt dışında ıslah programlarını yürüten farklı kuruluşlardan gelen ekmeklik buğday hat ve çeşitlerin verim ve kalite yönünden Diyarbakır ekolojik koşullarındaki performansları incelenmek üzere 2004-2005 ve 2005-2006 üretim sezonlarında yürütülmüştür. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak gerçekleştirilmiştir. Denemede bitki boyu (cm), başaklanma süresi (gün), dekara tane verimi (kg), bin tane ağırlığı (g), hektolitre ağırlığı (kg) ve protein oranı (%) karakterler incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgularda dekara tane verimi 580.9-782.7 kg/da arasında değişmiş olup, en yüksek tane verimi 3, 7, 11 ve 12 nolu genotiplerden, en düşük tane verimi ise 22 nolu genotipten (580.9 kg/da) elde edilmiştir. Kalite faktörü olan hektolitre ağırlığı bakımından en yüksek ortalama değer 82.4 kg ile 14 nolu genotip, protein oranın da ise % 11.9 ile 17 nolu genotipinden elde edilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre yurt dışından temin edilen genotiplerin tane verimi ve kalite kriterleri bakımından ümitvar olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Ekmeklik Buğday, Genotip, Ümitvar, Verim, Kalite Determination of Grain Yield and Some Quality Traits of Bread Wheat (Triticum aestivum l.) Genotypes Abstract; This study, was conducted to examine yield and quality performance of some break wheat varieties and lines Which obtained from domestic and abroad breeding organizations programs in Diyarbakır ecological conditions in 2004-2005 and 2005-2006 production seasons. Experiments were carried out in randomized complete block design with three replications. In the experiment; plant height (cm), heading time, grain yield (kg/da), thousand kernel weight (g), hectoliter weight (kg) and protein content (%) were examined. It was found out that, grain yield ranged between 5809-7820 kg / ha, the highest grain yield was obtained from 3, 7, 11 and 12 numbered genotypes, while the lowest grain yield was obtained 22 numbered genotype (5809 kg / ha). Test weight is a quality factor, and in terms of test weight the highest value was obtained from 14 numbered genotype (82.4 kg), while the highest protein content was obtained with 11.9 % in 17 numbered genotype. According to the results of this study, it was seen that some genotypes which were obtained from abraod were found to be promising in term of yield and quality characters. Key Words: Bread Wheat, Genotype, Promising, Yield, Quality 1. Giriş Buğday, insan beslenmesinde kullanılan kültür bitkileri arasında ekim alanı ve üretim bakımından dünyada ve ülkemizde ilk sırada yer alan stratejik bir bitki olup, insanların binlerce yıldır temel enerji ve protein kaynağı olarak önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde 2010 yılı verilerine göre ekim alanı 8.096.000 ha, üretim 21.600.000 ton ve ortalama verim ise 267 kg/da olarak gerçekleşmiştir (Anonim, 2012). Dünya nüfusunun hızla artması, ekim alanlarının genişletilememesi hatta kimi yerlerde azaltılması zorunluluğu, bitkisel üretimde ürün artışı için, birim alan veriminin yükseltilmesi tek seçenek olmaktadır. Dünya üzerinde geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde verimlerin istenilen düzeylere ulaştırılamaması, yeterince beslenemeyen aç insanların sayılarının artmasına neden olmaktadır. Dünya’da buğday verimi ve ürün kalitesinde iklim koşulları yıldan yıla önemli farklılıklar görülmektedir. Bu farklılığın ortaya çıkışında çeşidin genetik yapısı, toprak yapısı, topraktaki azot miktarı, topraktaki azotun kullanılabilme etkinliği ve uygulanan yetiştirme teknikleri büyük rol oynamaktadır (Kahraman ve ark., 2008). Buğday ülkemizde ekiliş ve üretim bakımından ilk sıralarda yer alır. İnsan besini olması yanında, hayvan beslenmesinde de kullanılan önemli bir kültür bitkisidir. Buğdayın adaptasyon sınırının genişliği, üretim, 113 Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi taşıma, depolama ve işleme kolaylığı ile ekmek olma kabiliyetinden dolayı, birçok ülkede üretimin artırılması çalışmaları hızlandırılmıştır (Kün, 1996). Artan besin ihtiyaçlarının karşılanmasında, bölge ekolojik koşullarına uyum saklayan, verim ve kalite özellikleri iyi olan genotiplerin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Değişik ekolojiler için, verim ve kalitesi yüksek olan hatların belirlenmesi amacıyla ülkenin farklı bölgelerinde birçok araştırma yapılmıştır (Yürür ve ark., 1981; Mut ve ark., 2005). Buğday ıslah çalışmalarında temel amaçlar birim alandan elde edilen tane verimini artırmak, protein oranı ve kaliteyi yüksek ebeveyn ve melezleri seçerek farklı genotiplerde bulunan bu özelliklerin bir bireyde toplanmasını sağlamaktır. Genotip, çevre faktörleri ve genotip x çevre interaksiyonu verim ve kalite üzerinde etkilidir. Tanedeki protein miktarı ve kalitesi bazı agronomik uygulamalar ile arttırılabilse de en etkili yol buğday protein içeriğinin ıslah yolu ile geliştirilmesidir. Ülkemizde buğday üretimi yapılan tarım alanlarının farklı iklim ve toprak özelliklerine sahip olmaları, biyotik (hastalık ve zararlılar vb.) ve abiyotik (kuraklık, tuzluluk vb.) stres faktörlerinin etkileri sonucu verim ve kalitede büyük oranda değişime neden olmaktadır. Bu durum ise farklı özelliklere sahip yeni buğday çeşitlerinin geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Zamanla değişen tüketici talepleri ve gıda teknolojisindeki yeni gelişmeler buğday üretiminde verimin yanı sıra ürün kalitesini de ön plana çıkarmaktadır. Böylece sadece çeşidin yüksek verimli olması yeterli değildir. Özellikle kaliteli unlu mamullerin elde edilebilmesi için gıda sanayicileri, yüksek kalite özelliklerine de sahip buğday çeşitlerinin geliştirilmesini talep etmektedir. Bu çalışmada; Diyarbakır’da yetiştirilen bazı ekmeklik buğday çeşitleri ile ıslah aşamasında olan bazı ümitvar ekmeklik buğday hatlarının tane verimi ve kalite özelliklerinin belirlenerek yüksek verimli ve daha kaliteli genotiplerin saptanması amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmada materyal olarak, yurt içi ve yurt dışından farklı kurumların melez programlardan 114 gelen buğday hatları ve bazı standart çeşitler kullanılmıştır. Materyal olarak kullanılan genotiplerin isimleri ve temin edildiği yerlerin listesi Çizelge 1’de verilmiştir. Bu çalışma, 2004-2005 ve 2005-2006 yetiştirme peryotlarında iki yıl süre ile Diyarbakır GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezinin araştırma sahasında yürütülmüştür. Deneme tesadüf blokları deneme deseninde üç tekerrürlü olarak kurulmuştur. Deneme parselleri 1.2 x 6 = 7.2 m2 olacak şekilde m2’ye 500 tohum gelecek şekilde Kasım ayında deneme mibzeri ile ekilmiştir. Ekimle birlikte, dekara 2.5 kg/da N ve 6.4 kg/da P205 hesaplanarak DAP (% 18 N, % 46 P205) gübresi verilmiştir. Buğday genotiplerinin sapa kalkma döneminde ise 6 kg/da Amonyum sülfat (% 21 N) uygulanmıştır. Ayrıca geniş yapraklı yabancı otlara karşı kimyasal (Mecoprop+Bromoxynil(400+100 g/1) EC Buctrilsuper 350 cc) mücadele yapılmıştır. Denemede verim ve verim kriterleri ile ilgili olarak yapılan ölçüm ve tartımlar; her parselin kenarlarından ikişer sıra ve parsel başlarından 50’er cm kısım kenar tesiri olarak atıldıktan sonra kalan parsel alanında ve tesadüfen seçilen 10 bitkinin ana sapları etiketlenerek bu bitkiler üzerinde yapılmıştır. Hasat olgunluğuna gelen parsellerde hasat işlemi yapılmıştır. Denemenin yürütüldüğü dönemlere ve uzun yıllara (1971-2010) ait Diyarbakır ilinin bazı iklim verileri Çizelge 2’de verilmiştir (Anonim, 2010). Çizelge 2’ de görüldüğü gibi, denemenin ikinci yılında, kuru tarım alanlarında verim için sınırlayıcı ve önemli bir faktör olan yağışlar, birinci yıl ve uzun yıllar ortalamasına göre oldukça yüksek gerçekleşmiştir. Uzun yıllar yağış miktarı 495.0 mm iken, 2005-2006 yetiştirme sezonunda kaydedilen yağış miktarı 531.8 mm olmuştur. 2005-2006 yetiştirme sezonunda uzun yıllar ortalamasına ve 2004-2005 üretim sezonuna kıyasla daha yüksek yağış kaydedildiği görülmektedir. Denemenin kurulduğu topraklar; alüviyal ana materyalli, düz ve düze yakın derin topraklardır. Tipik kırmızı renkli, killi tekstürlüdür. Tuz içeriği % 1.1, pH’sı 7.84, kireç oranı % 1.64 ve organik madde içeriği % 1.44 olarak ölçülmüştür (Anonim, 2008). Y.DOĞAN, E.KENDAL Çizelge 1. Araştırmada standart olarak kullanılan çeşitlerin isimleri ile hatların pedigrileri Çeşit No: 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 Çeşit ve Pedigri ITAPUA 35 APEREA CMH77.204-4Y-1B-3Y-0PZ-0E-0PRY SKAUZ*2//PRLII/CM65531 CMBW91M02698F-0TOPY-14M-010Y-010M-010Y-3Y-0M-0HTY CIMMYT (International Maize and Wheat Improvement Center) CIMMYT (International Maize and Wheat Improvement Center) SKAUZ*2/FCT CMBW91M02703F-0TOPY-24M-010Y-010M-010Y-1Y- CIMMYT (International Maize and Wheat 0M-0HTY Improvement Center) PRINIA/STAR CMSS92M00579S-015M-0Y-0Y-050M-10M-1M-0Y- CIMMYT (International Maize and Wheat 0HTY Improvement Center) GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal NURKENT Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü) CHOIX/STAR/3/HE1/*CNO79//2*SERİ CMSS93Y02712T-40Y-010Y- CIMMYT (International Maize and Wheat 010M-010Y-2M-0Y-0HTY Improvement Center) KAUZ/PASTOR CMSS93B00025S-48Y-010M-010Y-010M-4Y-0M- CIMMYT (International Maize and Wheat 0HTY Improvement Center) MİLVUS2 CGSS95B00010T-099Y-099B-099Y-099B-37Y-0B-0SY CIMMYT (International Maize and Wheat Improvement Center) KAMBARA1 CGSS95B00016F-099Y-099B-099Y-099B-20Y-0B-0SY CIMMYT (International Maize and Wheat Improvement Center) Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü PEHLİVAN KAUZ/PASTOR CMSS93B00025S-48Y-010M-010Y-010M-4Y-0M CIMMYT (International Maize and Wheat Improvement Center) KAUZ/PASTOR CMSS93B00025S-48Y-010M-010Y-010M-9Y-0M CIMMYT (International Maize and Wheat Improvement Center) CROS_1AE.SQUARROSA(205)KAUZ/3/ATTILA CMSS93Y01031S- CIMMYT (International Maize and Wheat 13Y-5KBY-010M-010Y-6M-0KBY Improvement Center) WEAVER/4/NAC/TH.AC//3*PVN/3/MIRLO/BUC CMSS93B00223S- CIMMYT (International Maize and Wheat 24Y--010M-010Y-010M-9Y-0M Improvement Center) Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü GÖNEN-98 Müdürlüğü NAİ60/HN7//BUC/3/FALKE SWM89Y132H-15H-0PE-0YC-4YC-0YC- CIMMYT (International Maize and Wheat 3YC-0YC Improvement Center) CIMMYT (International Maize and Wheat SPN/NAC//ATTİLA Improvement Center) CIMMYT (International Maize and Wheat SPN/NAC//ATTİLA CMSW92WM002-0SE-0YC-0YC-0SA Improvement Center) Emu//Rnn/Cumakalesi/3/Sadova-1 GD.2910.0D.0D.0D.0D.0D.0D GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü) Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü ADANA-99 GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal Çukurova-86/Kırmızı Buğday GD.2861.0D.0D.0D.5D.0D.0D Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü) GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal Gönen//Vee”s”/Myna”s” GD.2865.0D.0D.0D.2D.0D.0D Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü) Kvz//Gv/sadova-1/3/Gediz-75 GD.2899.0D.0D.0D.1D.0D.0D GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü) Emu//Rmn/Cumakalesi/3/Sandova GD.2910.0D.0D.0D.1D.0D.0D GAPUTAEM (GAP Uluslar arası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü) Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü BASRİBEY-95 Müdürlüğü Çizelge 2. Diyarbakır ilinde uzun yıllar ortalaması (1971-2010), 2004-2005 ve 2005-2006 üretim sezonlarına ait sıcaklık, yağış ve nem değerleri Sıcaklık (°C) Yağış (mm) Nispi Nem (%) Aylar 04-05 05-06 UYO 04-05 05-06 UYO 04-05 05-06 UYO Eylül 25.0 25.0 24.9 3.4 19.0 30.9 32 Ekim 18.2 16.2 17.2 1.3 14.9 30.4 41.2 40.0 48 Kasım 8.2 7.5 10.0 123.1 38.0 55.9 69.4 60.4 68 Aralık 1.4 5.3 4.2 4.7 94.3 71.5 59.9 72.5 76 Ocak 2.3 0.4 1.8 58.7 121.3 80.2 66.0 77.1 76 Şubat 3.0 4.3 3.6 46.8 121.0 68.8 61.7 74.0 72 Mart 8.4 9.2 8.1 58.4 26.0 62.2 55.3 62.3 66 Nisan 14.1 14.5 13.8 36.8 77.9 72.1 51.9 68.9 63 Mayıs 19.6 19.4 19.3 26.5 38.4 42.9 45.9 53.0 56 Haziran 25.8 28.5 25.9 26.5 7.1 24.9 23.0 37 Toplam 382.8 531.8 495.0 Ortalama 12.6 13.1 49.6 56.3 63.1 115 Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Çalışmada incelenen karakterlerden bitki boyu (cm); her parselden rasgele alınan 10 bitkiden toprak yüzeyi ile ana saptaki başağın ucu arasındaki mesafenin ölçülmesi ile elde edilmiştir. Başaklanma süresi (gün); Bitkinin topraktan çıktığı tarih ile parseldeki başakların % 50’ sinin bayrak yaprağı kınından tamamen çıktığı tarih arasındaki gün sayısı olarak hesaplanmıştır. Bin tane ağırlığı (g); Dört adet 100 tane ağırlığının ortalamasının 10 ile çarpılması ile elde edilmiştir. Tane verimi (kg/da): 4 m2’lik parselden elde edilen tane ağırlığı, dekara çevrilmiştir. Protein oranı (%); Protein oranı (NIT, Kızılötesi ışık emilimi) yöntemine göre saptanmıştır (Brabender marka cihaz kullanılarak). Hektolitre ağırlığı (kg/hl) ; Hektolitre ağırlığının saptanmasında ¼ litrelik hektolitre terazisi kullanılmıştır. Elde edilen iki yıllık sonuçlar yıllar ayrı ayrı ve birleştirilerek varyans analizine tabi tutulmuş ve ortalamalar arasındaki farklar Duncan (% 5) çoklu karşılaştırma yöntemine göre test edilmiştir. İstatistiki analizlerde (Düzgüneş ve ark. 1987)’den yararlanılmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma Araştırmadan elde edilen değerler üzerinden yıllar ayrı ayrı ve birleştirilerek varyans analizleri yapılmış ve ortalamalar arasındaki farklılıklar Duncan (% 5) çoklu karşılaştırma yöntemine göre test edilmiştir. Denemede elde edilen varyans analiz sonuçları Çizelge 3’de verilmiştir. Çizelge 3 incelendiğinde yapılan varyans analiz sonunda birinci yıl dekara parsel verimi dışında, incelenen diğer karakterler yönünden çeşitler arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur. İncelenen ortalama, yıl ve yıl x çeşit interaksiyonları bakımında ise yıl ve yıl x çeşit interaksiyonun protein oranı dışında incelen tüm özellikler istatistiksel olarak % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur. Deneme sonunda incelenen karakterlere ilişkin elde edilen ortalama değerler yıllar itibariyle ayrı ayrı, iki yıl birleştirilmiş şekilde ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları Çizelge 4, 5 ve 6’de verilmiştir. 3.1. Bitki Boyu Çizelge 4’de de görüldüğü gibi bitki boyu yönünden genotiplerden elde edilen değerler her iki yılda önemli bulunmuştur. Bitki boyu birinci yılda 75.3-124.6 cm, ikinci yılda ise 87.3-126.0 cm arasında değişmiştir. Her iki yılda da en uzun bitki boyu 23 nolu genotipten, en kısa bitki boyu ise 1. yıl 11 ve 2. yıl 12 nolu genotipten elde edilmiştir. Çizelge 4’da görüldüğü gibi yılların birleştirilmiş ortalama değerlerinde de bitki boyu yönünden çeşitler arasında farklılıklar tespit edilmiştir. Genotiplerin bitki boyu ortalamaları 83.6 ile 125.0 cm arasında değişmiştir. En uzun bitki boyu 23 nolu genotipten, en düşük bitki boyu ise sırasıyla 11, 12, 13, ve 15 nolu genotiplerden elde edilmiş olup, bu genotipler istatistiksel olarak aynı grupta yer almışlardır. İklim faktörlerinden yağış, bitki gelişimi için daha uygun olduğu ikinci yılda (Çizelge 2) bitki boyu da buna paralel olarak daha olumlu etkilenmiştir. Bitki boyu çevresel faktörlerden etkilense de, daha çok genotipe bağlı bir özelliktir. Buğdayda bitki boyu çeşidin genetik yapısı, ekim sıklığı, ekim zamanı, gübreleme, yağış durumu ve toprak özelliklerine bağlı olarak değişmektedir (Whitman et al., 1985; Gençtan ve Sağlam, 1987; Doğan ve Yürür, 1992; Çölkesen ve ark., 1994; Kün, 1996). Çalışmada elde edilen bulgular araştırmacıların elde ettiği bulgularla paralellik göstermektedir. 3.2. Başaklanma süresi Araştırmada, başaklanma süresi bakımından genotipler arasındaki farklılıklar Çizelge 3. İncelenen özelliklere ilişkin varyans analiz tablosu (kareler ortalaması). İncelenen özellikler Bitki boyu Başak gün sayısı Tane verimi Bin tane ağırlığı Hektolitle ağırlığı Protein oranı **:0.01 düzeyinde önemli 116 Çeşit 2004-05 428.9** 9.7** 4845.2 24.9** 6.5** 0.8** 2005-06 244.3** 18.3** 17043.7** 35.2** 7.8** 0.7** Ort. 602.7** 21.4** 14538.9** 49.4** 153.1** 107.0** Yıllar (Birleştirilmiş) YılxÇeşit 4504.5** 3901.5** 2504567** 2633.7** 7.0** 2.0 69.4** 5.8** 6095.2** 11.0** 2.0** 1.4 Y.DOĞAN, E.KENDAL Çizelge 4. Ekmeklik Buğday Genotiplerinin bitki boyu (cm), başaklanma gün sayısı (gün) ve parsel verimine (kg/da) ait değerler ve ortalamaların farklılık gruplandırmaları. Bitki boyu (cm) Başaklanma süresi (gün) Parsel verimi(kg/da) Çeşitler 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 2004-05 79.6 i* 86.0 h 2005-06 100.3 g 102.0 eg Çeşit ort. 2004-05 90.1 i 126.3bd 93.0 h 124.0 ei 2005-06 111.6 e Çeşit ort. 118.9 gh 2004-05 523.6 ad 2005-06 868.0 bd Çeşit ort. 695.8 cg 111.6 e 117.8 hi 569.4 ac 865.8 bd 717.6 be 585.2 ac 919.7 ab 752.5 ac 95.0 ef 112.0 bd 103.5 d 90.0 g 110.0 cd 99.8 e 131.0 a 119.6 a 124.8 a 443.3 d 762.7 fj 603.0 ij 107.0 c 109.6 d 108.3 c 126.0 bd 116.0 bc 121.0 ce 584.4 ac 841.3 cf 712.9 be 91.6 fg 101.3 fg 96.5 fg 124.3 di 115.3 bd 119.8 fg 519.1 ad 796.9 dg 658.0 ei 95.0 h 89.8 i 113.0 ce 118.9 gh 602.5 ab 963.0 a 782.7 a 109.3 d 107.0 c 112.3 de 117.0 i 544.7 ad 837.4 cf 691.8 ch 104.0 cd 114.0 b 109.0 c 125.0 ch 111.6 e 118.0 hi 565.5 ac 849.1 be 707.3 cf 101.3 d 112.0.bd 107.0 c 125.6 bf 116.0 bc 121.0 ce 574.7 ac 762.7 fj 668.7 ei 75.6 j 95.3 h 85.5 j 122.6 i 114.0 be 118.6 h 593.9 ac 880.5 bc 737.2 ad 80.6 i 87.3 j 84.0 j 123.6 fi 114.0 be 118.9 gh 620.5 a 924.4 ab 772.3 ab 90.0 ij 87.3 j 116.0 bc 119.8 fg 537.8 ad 861.4 bd 698.6 cf 101.6 fg 96.3 g 116.0 bc 121.5 cd 513.6 bd 780.0 ei 646.8 fi 75.3 j 91.3 i 83.6 j 125.6 bf 115.0 be 120.6 cf 520.2 ad 736.1 gj 628.2 hj 96.0 e 101.6 fg 98.3 e 125.6 bf 119.6 a 122.6 b 501.3 bd 758.3 gj 646.5 fi 95.6 e 104.3 ef 100.0 e 126.6 bc 120.0 a 123.1 b 557.7 ac 701.1 jk 629.4 hj 95.0 ef 102.0 eg 98.5 ef 127.3 b 116.0 bc 121.6 c 537.4 ad 838.0 cf 687.7 ch 111.0 bd 112.2 b 115.0 be 120.5 de 580.8 ac 712.7 ik 646.8 fi 105.3 e 103.6 d 115.0 be 120.1 ef 566.1 ac 791.1 dh 678.6 di 93.6 eg 111.3 bd 102.6 d 124.0 ei 112.6 ce 118.9 gh 495.8 cd 809.4 cg 660.9 ei 102.3 d 113.3 bc 107.8 c 123.6 fi 112.6 ce 118.0 hi 505.1 bd 655.2 k 580.9 j 124.6 a 126.0 a 125.0 a 123.0 hi 117.0 ab 121.1 ce 546.1 ad 716.9 hk 631.5 gj 84.6 h 112.6 bd 98.6 e 123.3 gi 115.0 be 119.8 fg 566.9 ac 799.1 dg 683.0 di 96.3 h 104.5 a 3.093 89.6 i 124.3 di 125.1 a 1.899 114.0 be 114.8 b 3.0169 119.8 fg 580.8 ac 552.8 b 86.727 850.2 be 811.3 a 67.573 715.5 be 84.0 bh 104.6 cd 84.6 h 91.6 fg 113.3 b 102.0 d 83.0 hi Yıl ort. 93.5 a LSD 3.485 0,575 123.0 hi 111.6 e 117.3 i 124.6 ci 123.0 hi 124.6 ci 126.3 bd 125.6 bf 125.3 bg 0.266 15.456 0.05 * Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılıklar % 5 düzeyinde önemsizdir her iki yılda da önemli bulunmuştur. Birinci Tahıl yetiştirilen alanların büyük bir yılda en uzun başaklanma süresi 4 nolu bölümünde başaklanmadan sonra yağışlar genotipten (131.0 gün), en kısa başaklanma azalırken, sıcaklıklar artmaktadır. Bu nedenle süresi ise 11 nolu genotipte (122.6 gün) geç başaklanan çeşitlerin başaklanma-erme belirlenmiştir (Çizelge 4). İkinci yılda ise en süreleri kısalmaktadır (Genç ve ark., 1988). yüksek değer sırasıyla 4, 16 ve 17 nolu Kıraç şartlarda erken başaklanan ve genotiplerden, en düşük değer ise 111.6 gün ile başaklanma-erme süresi uzun olan çeşitler 1, 2, 3 ve 9 nolu genotiplerden elde edilmiştir üzerinde durulması gerektiği, fakat çok erkenci (Çizelge 4). İki yıllık ortalama değerlere göre çeşitlerin ilkbahar donlarından zarar başaklanma süresi en uzun 4 nolu genotipten görebileceği de bildirilmektedir (Genç ve ark., 124.8 gün olarak tespit edilirken, en düşük 1988). ortalama değer ise 117.0 gün ile 8 nolu genotipten tespit edilmiştir (Çizelge 4). Farklı 3.3. Tane verimi ekolojik koşullarda yapılan araştırmalarda Tane verimi bakımından buğday (Çölkesen ve ark., 1994, Olgun et al. 1999; genotipleri Çizelge 4'de görüldüğü gibi birinci Başer ve ark. 2001) başaklanma süresi yılda en düşük tane verimi 443.3 kg/da ile 4 bakımından önemli farklılıklar olduğu nolu genotipten elde edilirken, en yüksek tane belirlenmiş olup, bu durumun oluşmasında verimi 620.5 kg/da ile 12 nolu genotipten elde genotip ve çevrenin birlikte etkili olduğu edilmiştir. İkinci yıl en yüksek verim 963.0 bildirilmektedir. kg/da ile 7 nolu genotipten, 655.2 kg/da tane 117 Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi verimi ile 22 nolu genotip en düşük değeri göstermiştir. İki yıllık ortalama değerler (Çizelge 4) görüldüğü gibi en yüksek tane verimi 782.7 kg/da ile 7 nolu genotipten, en düşük ortalama değer ise yine 22 nolu genotipten (580.9 kg/da) elde edilmiştir. Tane veriminin ikinci yılda yüksek çıkmasının bu yetiştirme sezonunda toplam yağış miktarının birinci yıla oranla daha fazla olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Tane verimi, bitkinin genetik potansiyeli, çevre faktörleri ve yetiştirme tekniklerinin ortak etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Örneğin, farklı gübreleme dozları (Kettlewell et al., 1998), yıl içindeki yağışın dağılımı ve yetiştirme periyodundaki sıcaklık (Smith and Googing, 1999) ile genotip, ekim zamanı, hastalık ve zararlılarla mücadele gibi faktörler verim ve kaliteyi belirlemektedir. Daha önce bu konuda yapılan çalışmalarda buğdayda verim ve kalitenin kullanılan çeşide, bölgenin ekolojik yapısına ve uygulanan kültürel işlemlere göre değiştiğini göstermektedir (Kırtok ve ark., 1988; Feil, 1992; Sharma, 1992; Özberk ve Özberk, 1993; Öztürk ve Akkaya, 1996; 1997; Dokuyucu ve ark., 1999; Genç ve ark. 1993; Aydın ve ark., 1999; Anıl, 2000; Aydın ve ark., 2005; Mut ve ark., 2005). 3.4. Bin tane ağırlığı Bin tane ağırlığı çeşit özelliği olup çeşitlere göre önemli değişiklikler göstermiştir. Bin tane ağırlığı bakımından araştırma sonuçları incelendiğinde, birinci yılda 30.6-42.6 g arasında değişim göstermiştir (Çizelge 5). En yüksek değer 42.6 g ile 10 nolu genotipten tartılırken, en düşük değer 1 ve 6 nolu genotiplerden tartılmıştır. İkinci yıl en yüksek değer 10 nolu (45.7 g) genotipte belirlenmiş, en düşük değer ise 1 ve 25 nolu genotiplerde belirlemiştir. İki yıllık ortalama değerlere göre en düşük bin tane ağırlığı 1 nolu genotipte (31.5 g) en yüksek bin tane ağırlığı ise 44.1 g ile 10 nolu genotipte tartılmıştır. Bin tane ağırlığının kalite ile ilgisi yanında verimle de ilişkili bir özellik olduğu bilinmektedir. Ancak bu ilişki bazı araştırıcılar tarafından olumlu (Bohac ve Cermin, 1969, Knott veTalukdar, 1971) olarak belirtilirken, diğer bazı araştırıcılar tarafından da (Yürür ve ark.,1981, Thorne, 1966) olumsuz 118 olarak ifade edilmektedir. Çok sayıda genle, eklemeli olarak idare edilen bu kantitatif özelliğin farklı çevre koşullarında farklı sonuçlar verebileceği de göz ardı edilmemelidir (Edwards ve ark., 1976, Malek ve Borojevic, 1981., Yağdı ve Ekingen, 1995., Rizwan ve Khan, 2000). Ekmeklik buğday genotiplerinde yaptıkları çalışmalarda bin tane ağırlıkların farklılık gösterdiğini bildirmişlerdir (Kaydan ve Yağmur, 2008; Aydoğan ve ark., 2008) 3.5. Hektolitre Ağırlığı Çizelge 5’de de görüldüğü gibi hektolitre ağırlığı birinci yılda 76.6- 82.4 kg/hl arasında değişmiştir. En yüksek değer 24 nolu genotipten, en düşük değer 6 nolu genotipten tespit edilmiştir. İkinci yılda ise en yüksek hektolitre ağırlığı 83.3 kg/hl ile 14 nolu genotipte, en düşük hektolitre ağırlığı ise 77.5 kg/hl ile 5 nolu genotipten belirlenmiştir (Çizelge 5). İki yıllık ortalama değerlere göre en yüksek değer 82.4 kg/hl 12 ile 24 nolu genotiplerden, en düşük değer ise ortalama 75.6 kg/hl ile 6 nolu genotipten ölçülmüştür (Çizelge 5). Danenin şekli, büyüklüğü, yoğunluğu ve homojenliği, kabuğun ince ya da kalın olması, karın kısmının derin ya da yüzeysel oluşu çeşidin hektolitre ağırlığını belirleyen en önemli özelliklerdir (Özkaya ve Kahveci, 1990). Buğdayda hektolitre ağırlığının en az 72 kg/hl olması istenir ve hektolitre ağırlığı 82 kg/hl’dan yüksek olan çeşitler çok iyi olarak sınıflandırılmaktadır (Dipenbrock ve ark., 2005). Ayrıca yüksek hektolitre ağırlığı, yüksek un verimi ve düşük kül oranı anlamına gelmektedir (Çakmak ve Türker, 1987). (Atlı, 1985), hektolitre ağırlığına çevrenin etkisinin çeşitten daha fazla olduğunu bildirmiştir. Hektolitre ağırlığı, çalışmada kullanılan genotip ve yıllara göre değişim göstermiştir. Özellikle yıllar arasındaki yağış ve sıcaklık farklılığına bağlı olarak genotiplerin hektolitre ağırlıklarında farklılıklar görülmüştür. Yapılan benzer çalışmalarda hektolitre ağırlığı; çeşit, çevre şartları, kültürel uygulamalar, yatma, hastalık ve zararlılar gibi faktörlere bağlı olarak değiştiği belirtilmiştir (Mut ve ark., 2005). Çalışmada elde edilen bulgular araştırmacıların elde ettiği bulgularla paralellik göstermektedir. Y.DOĞAN, E.KENDAL Çizelge 5. Ekmeklik Buğday Genotiplerinin bin tane ağırlığı (g), hektolitle ağırlığı (kg) ve protein oranı (%) ait değerler ve ortalamaların farklılık gruplandırmaları. Bin tane ağırlığı (g) Hektolitle ağırlığı (kg) Protein oranı (%) Çeşitler 2004-05 30.6 p* 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 34.0 kn 2005-06 32.2 o 38.0 gi Çeşit ort. 2004-05 31.5 r 80.6 e 36.0 ik 81.5 c 2005-06 81.3 e Çeşit ort. 80.9 eg 2004-05 10.5 ij 2005-06 10.6 jk Çeşit ort. 10.5 km 80.7 fh 81.1 dg 10.3 jl 10.5 k 10.4 m 10.8 gh 10.8 hi 10.8 j 36.3 fh 38.7 fh 37.5 g 38.3 bd 37.0 ik 37.7 fg 79.1 h 79.6 f 79.3 j 12.0 a 11.9 a 11.9 a 34.3 jm 35.0 m 34.7 no 78.7 i 77.5 m 78.2 l 10.4 ik 10.5 k 10.5 lm 30.6 p 36.2 kl 35.5 pq 76.6 l 78.7 k 77.6 m 11.1 fg 11.0 g 11.0 hi 39.5 ef 36.4 hj 82.6 b 81.4 cd 10.2 kl 10.2 l 10.2 n 42.2 bc 40.7 b 79.9 i 79.3 j 10.1 l 10.0 m 10.1 n 36.6 eg 41.5 cd 39.0 d 79.1 h 80.6 gh 79.8 i 10.8 gh 11.3 de 11.1 h 42.6 a 45.7 a 44.1 a 81.0 d 80.5 h 80.8 g 10.4 ik 10.5 k 10.5 km 35.0 hk 39.5 ef 37.1 gf 81.5 c 82.1 cd 81.5 c 10.6 hj 10.7 ij 10.6 kl 34.6 il 36.5 jk 35.5km 79.7 g 80.9 f 80.4 h 11.1 fg 11.0 fg 11.1 h 33.7 n 33.1 q 81.9 d 80.9 fg 11.4 de 11.3 de 11.3 df 39.5 ef 35.7 jl 83.3 a 82.4 a 11.3 df 11.3 de 11.3 df 33.0 mo 33.7 n 33,3 q 79.1 h 78.9 k 79.1 j 11.1 eg 11.2 ef 11.2 gh 33.0 mo 35.2 lm 34.1 op 77.7 k 78.1 l 77.8 lm 11.7 bc 11.7 b 11.7 b 34.0 kn 39.2 fg 36.6 hi 78.6 i 77.7 m 78.2 l 11.9 ab 11.9 a 11.9 a 33.6 kn 36.5 jk 35.0 ln 80.5 e 82.0 cd 80.9 fg 10.7 hi 10.6 jk 10.7 k 39.2 fg 39.4 cd 80.8 fg 81.2 cf 11.4 cd 11.5 cd 11.5 cd 34.7 mn 34.8mo 80.8 fg 80.1 hi 10.9 g 10.9 gh 10.9 ij 37.6 df 37.7 hj 38.7 de 80.6 e 81.9 d 81.3 ce 11.3 df 11.2 ef 11.2 fg 36.3 fh 43.0 b 39.8 c 79.1 h 79.5 j 79.3 j 11.3 df 11.4 ce 11.5 cd 36.0 gi 40.7 de 38.2 ef 78.2 j 78.8 k 78.5 k 11.5 cd 11.6 bc 11.6 c 38.0 ce 39.5 ef 38.7 de 82.4 a 82.2 c 82.3 a 11.3 df 11.3 de 11.3 df 35.6 gj Yıl ort. 35.3 b 1.391 LSD 31.5 o 37.9 a 1.136 33.5 pq 81.1 d 79.9 b 0.262 78.9 k 80.3 a 0.221 80.0 i 11.4 cd 11.1 a 0.253 11.4 ce 11.0 a 0.176 11.4 ce 33,3 lo 39.3 bc 32.6 no 32.0 op 39.6 b 34.6 il 0.200 81.9 b 82.0 cd 81.9 b 80. 1 f 78.5 i 79.8 g 81.6 bc 81.5 c 79.3 h 0.089 0.039 0.05 * Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklılıklar % 5 düzeyinde önemsizdir 3.6. Protein oranı Araştırmada incelenen protein oranı sonuçları bakımından ilk yıl protein oranları %10.1-12.0 arasında değişim göstermiştir. En yüksek değer % 12.0 ile 4 nolu genotipten, en düşük değer 8 nolu genotipten tekrar ( % 10.1) belirlenmiştir. İkinci yetiştirme sezonunda ise en yüksek değer tekrar 4 nolu (% 11.9) genotipten, en düşük değer ise 8 nolu genotipten (% 10.0) tespit edilmiştir (Çizelge 5). İki yıllık ortalama değerlere göre en düşük protein oranı % 10.1 ile yine 8 nolu genotipten, en yüksek protein oranı ise % 11.9 ile 4 nolu genotipten saptanmıştır (Çizelge 5). Araştırmadan elde edilen bulgularda protein oranı bakımından yıllar arasında tespit edilen farklar; Ünal (2002), buğdayda protein miktarının tür, çeşit ve çevre koşulları ve üretim tekniğine bağlı olarak % 6-22 arasında olduğunu ve yurdumuzda protein miktarının topbaşlarda % 9-13, ekmeklik buğdaylarda % 10-15, makarnalık buğdaylarda % 11-17 arasında değiştiğini bildirmektedir. Çalışmada saptanan protein oranları genel olarak bu bulgularla uyum içerisindedir. Tosun ve ark. (1997), protein oranının kalıtımının oldukça karmaşık olduğunu ve çevresel varyasyonun fazla olması nedeniyle beklenen sonuçların ortaya çıkmadığını bildirmişlerdir. Bu nedenle çalışmada protein oranı sonuçlarının yıldan yıla ve genotipten genotipe değişmesi, büyük oranda o yıl gerçekleşen çevre koşulları ile açıklanabilir. 4. Sonuç Sonuç olarak, Diyarbakır ekolojik koşullarında iki yıl boyunca yürütülen çalışmadan elde edilen bulgulara göre; 119 Ekmeklik Buğday(Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi genotiplerin tane verimleri 580.9-782.7 kg/da arasında değişirken, tane verimi bakımından yurt dışından temin edilen 3, 7, 11 ve 12 nolu genotipler, araştırmada standart olarak kullanılan ve bölgede yaygın bir şekilde ekilen Basribey-95, Adana-99, Gönen-98, Pehlivan ve Nurkent çeşitlerini geçmiştir. Protein oranı, buğday kalitesini belirlemede kullanılan kriterlerin başında gelmektedir. Protein oranı büyük oranda çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Genellikle tane verimi bakımından ilk sıralarda yer alan genotipler protein oranı bakımından son sıralarda yer almıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ekmeklik buğday potansiyelinin üretime dönüştürülmesi için yeni çeşitlerin tescil edilmelidir. Buna yönelik yapılan bu araştırma sonuçlarına göre yurt dışından temin edilen ileri kademedeki genotiplerin iyi uyum sağladığı, ıslah çalışmalarında genetik varyasyonun geniş tabana yayarak daha verimli ve kaliteli çeşitleri geliştirmenin ülke ekonomisi için önemli olduğu bu çalışmanın sonuçları ile ortaya konulmuştur. Kaynaklar Anıl, H., 2000. “Samsun ekolojik şartlarında yetiştirilen bazı ekmeklik buğday çeşitlerinde verim, verim unsurları ve kalite kriterlerinin belirlenmesi üzerine bir araştırma”. Yüksek Lisans Tezi. O.M.Ü. Fen Bil. Enst. Samsun. Anonim, 2008. Ülkesel Serin İklim Tahılları Araştırma Projesi. 2008 Yılı Araştırma Projeleri Raporu. Diyarbakır. Anonim, 2010. Diyarbakır Meteoroloji Bölge Müdürlüğü Kayıtları. Anonim, 2012. Türkiye İstatistik Kurumu Bitkisel Üretim İstatistikleri. http://www.tuik.gov.tr/(Erişim;03/04/2012) Aydın, N., E. Tugay., M.A. Sakin, ve S. Gökmen, 1999. Tokat Kazova Koşullarında Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma. Hububat Sempozyumu, 8-11 Haziran 1999, s. 621-625. Konya. Aydın, N., H.O., Bayramoğlu, Z. Mut, ve H. Özcan, 2005. Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Çeşit ve Hatlarının Karadeniz Koşullarında Verim ve Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi. AÜZF Tarım Bilimleri Dergisi, 11(3): 257–262. Aydoğan, S., M. Şahin, M., A. Göçmen Akçacık, ve S. Taner, 2008. Konya Şartlarına Uygun Ekmeklik Buğday Genotiplerinin Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi. Bitkisel Araştırma Dergisi (2008) 1: 1–6. Atlı, A., (1985). Buğday ve Ürünleri Kalitesi. Orta Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Yolları 120 Sempozyumu, 8-11 Haziran 1999, Konya, 498-506. Başer. N., İ. Öztürk, R. Avcı, ve T. Kahraman, (2001). Trakya Bölgesi’nde Yetiştirilen Buğday Çeşitlerinin Verim, Kalite ve Diğer Bazı Özellikleri ile Buğday Tarımının Önemli Sorunları. Türkiye IV. Tarla Bitkileri Kongresi, 17-21 Eylül, Tekirdağ, 1: 63-68. Bohac, J. ve L. Cermin., 1969., A Study of the Correlation Between Factors Determining the Productivity of Wheat Ears. Plant Breed. Abs., 39(1), 58. Çakmak, Ü. ve S. Türker, 1987. Türkiye’de Adaptasyon ve Islah Yürütülen Bazı Tritikale Çeşitlerinin Kimi Değirmencilik ve Kimyasal Özellikleri. Türkiye Tahıl Sempozyumu, Tarım ve Ormancılık Araştırma Grubu, 571-579. Çölkesen, M., A. Öktem, N. Eren, T. Yağbasanlar, ve H. Özkan, 1994. Çukurova ve Harran Ovası Koşullarına Uygun Ekmeklik ve Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Saptanması Üzerine Bir Araştırma. Tarla Bitkileri Kongresi 25–29 Nisan 1994, İzmir, Cilt I, s. 18–21. Diepenbrock, W., F. Ellmer, and J. Léon, 2005. Ackerbau, Pflanzenbau und Pflanzenzüchtung, UTB 2629, Verlag Eugen Ulmer, Stuttgart. Doğan, R. ve N. Yürür, 1992. Bursa Yöresinde Yetiştirilen Buğday Çeşitlerinin Verim Komponentleri Yönünden Değerlendirilmesi. Uludağ Üniv. Zir. Fak. Dergisi, 9:37-46. Dokuyucu, T., L. Cesurer, ve A. Akaya, (1999). Bazı Ekmeklik Buğday Genotiplerinin Kahramanmaraş Koşullarında Verim ve Verim Unsurlarının İncelenmesi, Türkiye 3.Tarla Bitkileri Kongresi, Adana, 127-132. Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu, ve F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme Metotları (İstatistik Metotları-H). Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları: 1021, Ders Kitabı: 295. Ankara, 381. Edwards, L.H., Ketata, H. ve E.L. Smith. 1976., Gene Action of Heading-Date, Plant Height and Other Characters in Two Winter Wheat Crosses. Crop.Sci., 16. 275- 277. Feil, B., 1992. Breeding Progress in Small Grain Cereals. A Comparison of Old and Modern Cultivars. Plant Breeding, 108:1-11. Genç, I., A.C. Ülger, T. Yağbasanlar, Y. Kırtok, ve M. Topal. 1988. Çukurova Koşullarında tritikale, Buğday ve Arpanın Verim ve Verim Öğeleri Üzerinde Kıyaslamalı Bir Araştırma. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fak. Dergisi 3(2): 1-14. Genç, İ., T. Yağbasanlar, H. Özkan, ve M. Kılınç, 1993. Seçilmiş Bazı Makarnalık Buğday Hatlarının Güneydoğu Anadolu Bölgesi Sulu Koşullarına Adaptasyonu Üzerinde Araştırmalar. Makarnalık Buğday ve Mamulleri Sempozyumu. s: 261–272, Ankara. Gençtan, T. ve N. Sağlam, 1987. Ekim Zamanı ve Ekim Sıklığının Üç Ekmeklik Buğday Çeşidinde Verim Ve Verim Unsurlarına Etkisi. Türkiye Tahıl Sempozyumu, 171-183, 6-9 Ekim, Bursa. Işık, A., 2011. Trakya Bölgesi’ne Uygun Verimli Ve Kaliteli Ekmeklik Buğday Genotiplerinin Belirlenmesi. Namık Kemal Üniversitesi Tarla Bitkileri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Kahraman, T., R. Avcı, ve İ. Öztürk, 2008. “Islah Çalışmaları Sonucu Geliştirilen Bazı Ekmeklik Y.DOĞAN, E.KENDAL Buğday Hatlarının Tane Verimi ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi”. Ülkesel Tahıl Sempozyumu, 2-5 Haziran 2008, KONYA. Kaydan, D. ve M. Yağmur, 2008. Van Ekolojik Koşullarında Bazı Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Çeşitlerinin Verim ve Verim Öğeleri Üzerine Bir Araştırma. Tarım Bilimleri Dergisi 2008, 14 (4) 350-358 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Kettlewell, P.S., Griffiths, M.W., Hocking, T.J. ve Wallington, D.J. 1998. Dependence of Wheat Dough Extensibility on Flour Sulphur and Nitrogen Concentrations and the İnfluence of Foliar Appliedsulphur and Nitrogen Fertilizers. Journal Cereal Science, 28: 15-23. Kırtok, Y., İ. Genç, T. Yağbasanlar, M. Çölkesen, ve M. Kılınç, 1988. Tescilli Bazı Ekmeklik (T.aestivum L. em Thell) ve Makarnalık (T. durum Desf.) Buğday Çeşitlerinin Çukurova Koşullarında Başlıca Tarımsal Karakterleri Üzerinde Çalışmalar. Ç. Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 3 (3): 96–105. Kün, E., 1996. Tahıllar-I (Serin İklim Tahılları). Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Yayın No: 1451, Ankara. Knott, D.R. and B. Talukdar., 1971., Increasing Seed Weight Wheat Yield and It’s Effects on Yield Components and Quality. Crop Sci., 11(2), 280-283. Malek, M.A. ve S. Borojevic., 1981., Genetic Analysis of Yield Components in Wheat. Genetica., Vol: 13-1. 33-39. Mut, Z., N. Aydın, H. Özcan, H. O. Bayramoğlu, (2005). Orta Karadeniz Bölgesi’nde Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi. GOP Üniversitesi Zir. Fak. Dergisi, 22 (2): 85-93. Olgun, M., T. Yıldırım, ve F. Partigöç, 1999 . Doğu Anadolu Bölgesi'nde Bazı Buğday Çeşitlerine Ait Çeşitli Özelliklerin Belirlenmesi. Orta Anadolu'da Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm Yolları Sempozyumu: 612-615. 8- 11 Haziran 1999, Konya. Özberk, İ. ve F. Özberk, 1993. Makarnalık Buğdayda Verim Komponentleri ve Verim Arasındaki İlişkiler. Makarnalık Buğday ve Mamulleri Sempozyumu, s: 275–285. Özkaya, H. ve B. Kahveci, (1990). Tahıl ve Ürünleri Analiz Yöntemleri. Gıda Teknolojisi Derneği Yayınları No: 14, Ankara. Öztürk, A. ve A. Akkaya, 1996. Kışlık Buğday Genotiplerinde Tane Verim Unsurları ve Fonolojik Dönemler Üzerine Bir Araştırma. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 27(2): 187–202. Rizwan, A. ve A.S. Khan. 2000., Estimation of General and Spesific Combining ability in a 5 x5 Diallel Cross of Wheat (T aestivum L.). Pakistan Journal of Biological Sciences., Vol: 3/5. 896-897. Sharma, R.C., 1992. Analysis of phytomass yield and wheat , Agronomy Journal, 84:926-929. Smith, G.P. and M.J. Googing, 1999. Models of Wheat Grain Quality Considering Climate, Cultivar and Nitrogen Effects. Agricultural and Forest Meteorology, 94 (1): 86-93. Thorne, G.N., 1966. Physiological Aspects of Grain Yield in Cereals. Growth of Cereals and Grasses. Batter Worths., 88-106. FTosun, M., Demir, İ., Yüce, S. ve C. Sever., 1997., Buğdayda Proteinin Kalıtımı. Türkiye II. Tarla Bitkileri Kongresi. Samsun., 22-25 Eylül, 61-65. Ünal, S., 2002., Buğdayda Kalitenin Önemi ve Belirlenmesinde Kullanılan Yöntemler. Hububat Ürünleri Teknolojisi Kongre ve Sergisi., Gaziantep. 3-4 Ekim 2002. 25-37. Whitman, C.E.J.L., R. Haffield, and J. Reginato 1985. Effect of Slope Position on the Micro Climate Growth and Yield of Barley. Agronomy Journal, 77: 663–669. Yağdı, K. ve H.R. Ekingen,1995. Beş Ekmeklik Buğday Çeşidinin Diallel Melez Döllerinde Bazı Agronomik Özelliklerin Kalıtımı. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi., 11: 81-93. Yürür, N., O.Tosun, D. Eser, H.H. Geçit, (1981). Buğdayda Anasap Verimi İle Bazı Karakterler Arasındaki İlişkiler. Bilimsel Araştırma ve İncelemeler. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları, 755:443. 121