Betav 17. Sayı 24.11.2011
Transkript
Betav 17. Sayı 24.11.2011
Yıl : 24 Sayı : 17 Bitlis’in kalesi, balı, tütünü BETAV 24 Kasım 2011 Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı Yayın Organı Yayın Kurulu Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR İlhami NALBANTOĞLU Y. Kadri ALAYDIN Selma Uysal KARATEKE Genel Merkez Selanik Cad. No:17/13 Kızılay/ANKARA Tel : (0 312) 418 69 16 Faks : (0 312) 417 86 42 www.betav.org.tr e-mail : ankara@betav.org.tr İstanbul Şubesi Muratpaşa Mah. Muratpaşa Sok.Bilge Apt. No:21/4 Yusufpaşa/Aksaray/İSTANBUL Tel : (0 212) 635 35 13 Faks : (0 212) 635 11 17 e-mail : istanbul@betav.org.tr Bursa Şubesi M. Fuat Kuşcuoğlu Cad. No:63/BURSA Tel : (0 224) 248 90 71 Faks : (0 224) 248 88 72 e-mail : bursa@betav.org.tr Bitlis Şubesi Nur Cad. Eski Belediye Binası. No:73 Kat:3 /BİTLİS Tel : ( 0 434) 226 08 48 Faks : (0 434) 226 83 44 e-mail : bitlis@betav.org.tr BASIM Öz-San Matbaası Rüzgârlı Sok. 34/10 Ulus - ANKARA Tel: 0312 311 98 19 - 311 09 90 SUNUŞ B ir yıl aradan sonra BETAV dergisinin 17. sayısını yayımlama mutluluğuna erişmiş bulunuyoruz. Dergi özellikle Bitlis dışında yaşayan hemşehrilerimiz için büyük bir anlam taşımaktadır. Onlar bu dergi aracılığıyla Bitlis ile ilgili konularda bilgilendirilmekte, birbirlerinin yazılarını okuyarak bir tür haberleşmekte ve bir dayanışma oluşturmaktadırlar. Hemen belirtmek gerekir ki bu dayanışma, bu kucaklaşma Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfını kuran ve onu büyük bir özveriyle destekleyip yürüten ve bugün büyük bir vakıf kuruluşu hâline getiren hayırsever hemşehrilerimiz sayesinde olmuştur. Onların fani âleme göç etmiş hemşehrileri, ataları da çeşitli vakıf eserler bırakmıştı. Bitlis’teki birçok dükkân, han, bağ, bahçe, çeşme, türbe, cami hepsi birer vakıf eseri olup vaktiyle Bitlisli hayırseverlerce vakfedilmiştir. Bugün de Bitlis’te aynı anlayış ve inanışla evlerini, bağ ve bahçelerini vakfetmeye hazır insanlar var. Bunu güven duydukları BETAV’a yapılan bağış tekliflerinden anlıyoruz. Vakfın temelinde gelir getirmek ve o varlığı hayır işlerde kullanmak vardır. Bunun yanında toplumun hizmetine sunulmuş ama bir gelir getirmeyen vakıf eserleri de vardır. Çağımızda klasik vakıf anlayışında bazı gelişmeler olmuştur. Vakıflar doğrudan bir amaca hizmet etmek için kuruluyor. Bu tür vakıflar genel olarak eğitim ve öğretime dönüktür. BETAV’ın Vakıf Senedi’nde belirtildiği gibi bu kuruluşun başlıca amacı eğitim ve kültür hizmetlerinden uzak kalmış Bitlis’te eğitim ve öğretim düzeyini yükseltmek, öğretim çağındaki Bitlisli gençlerin, eğitim yarışından geri kalmamasını sağlamaktır. Ne güzel tesadüftür ki bugün bu gençler üniversitelerde okumak için açılmış olan sınavlarda birincilikler kazanmaktadır. Esasen Bitlisliler okumaya, bilgi düzeyini geliştirmeye, ayrıcalıklı olmaya karşı eğilimleri olan, uyumlu kimselerdir. Bir zamanlar medreselerde gösterdikleri başarıyı bugün üniversitelerin seçkin fakültelerinden mezun olarak da ortaya koymaktadırlar. Belki bir gün hemşerilerimzden biri, Bitlisli bu başarılı insanları, Türkiye’de ün salmış kimseleri ele alır ve dergimizin sayfaları arasında yayımlar. Bunlar hâkimler, savcılar, doktorlar, akademisyenler, bilim insanları, başarılı iş adamaları, ihracatçılar, müteahhitler, öğretmenler, orgeneralliğe kadar yükselmiş subaylardır. Bugün bunlara yenileri katılmaktadır. BETAV’ın kuruluşundan bu yana bu kuruluştan burs alarak üniversitelerde okuyan, kendisinden beklenen gücü gösteren ve sayıları 2.773’ü bulan Bitlisli gençler bu hayırlı girişimin ürünleridir. Ataları gibi Bitlis’teki vakıf geleneğini sürdürüp yararlı ve verimli bir eser ortaya koyan, Bitlis’te inşa edip hizmete sundukları okul binalarıyla eğitim kurumlarıyla öğretime, kalkınmaya hizmet eden bu seçkin insanlara ne mutlu. BETAV Yönetim Kurulu 1 2 Altınkalbur Havuzunun SayınVali O. Mirkelam Tarafından Açılışı 1968 (Fotoğraftaki kişileri tanıyanların durumu Vakfa bildirmeleri halinde kendileri ödüllendirilecektir.) ikniildlee errk i l e r İİççiinnddİ eçek ikniildlee errk i l e r İİççiinnddİ eçek İçindekiler İçindekiler İÇİNDEKİLER Sunuş.......................................................................................................................................................................1 İçindekiler...............................................................................................................................................................3 Sevgili Bitlisliler, Değerli BETAV Gönüldaşları/Ahmet EREN.......................................................................5 Gelişen Bitlis/Nurettin YILMAZ.........................................................................................................................6 BETAV Hakkında/Cemil ÖZGÜR......................................................................................................................8 Doğunun Parlayan Yıldızı/Prof.Dr.Mahmut DOĞRU...................................................................................10 Bitlis’in Gurur Veren Başarısı/Mustafa YILDIRIM........................................................................................15 Bitlis Yapılacak Her Türlü Hizmete Layıktır/Vahit KİLER............................................................................16 Eğitimdeki Başarı Müreffeh Bitlis’i Ortaya Çıkarır/Vedat DEMİRÖZ........................................................17 Ben Bitlisim/Fehmi ALAYDIN.........................................................................................................................18 Rahva’ya Doğru/M.Asım HACIMUSTAFAOĞLU.........................................................................................20 1994 8 Ağustosu ve Bitlis/M.Nezir GENCER..................................................................................................21 BETAV Eşref Peker Mutki Kültür ve Taziye Evi Açılış Konuşması/M.Zeki PEKER..................................24 Cemil Ağabey!../Muzaffer AHLAT...................................................................................................................27 Şiirler/Hüsamettin BİLGEN..............................................................................................................................29 Başarmak/Mehmet Emin KORKMAZ.............................................................................................................31 Korku, Kuşku, Hoşgörü(süzlük)/Prof.Dr.Necdet ADABAĞ.........................................................................32 Kadınlar ve Etkinlikleri/Prof.Dr.Hamza ZÜLFİKAR.....................................................................................34 Bitlis-Dikilitaş Kaya Tüneli’nin Doğu Anadolu Bölgesi Ticareti İçin Önemi/Prof. Dr. Oktay BELLİ.....37 Enkere’de İki Bitlisli/Prof.Dr.Tümer URAZ.....................................................................................................44 Geçmişten Geleceğe Bitlis Mezar Taşları/Prof.Dr.İsmet KAYAOĞLU.........................................................47 Üniversite Kenti/Prof.Dr.Alper URAZ.............................................................................................................50 Yeni Anayasa’da…/Hikmet ALTINKAYNAK..................................................................................................52 Kuzgun Başçavuş Ağlıyor!.II/Faik TARIMCIOĞLU......................................................................................54 Halk Kültüründen Milliyetçiliğe/Dr.Yaşar KALAFAT...................................................................................57 Anadolu’daki Orhun/Hüseyin MÜMTAZ.......................................................................................................60 Paylaşılamayan Başarı/İlhami NALBANTOĞLU...........................................................................................62 Işık Bitlis’ten Yükselir/Doç.Dr.Selim SARUHAN...........................................................................................64 Bitlis’te Bilim Ziyafeti/Doç.Dr.Ekrem BEKTAŞ..............................................................................................66 Ulaştırmanın Ekonomik ve Toplumsal Kalkınmaya Etkileri/Suat Hayri AKA...........................................71 Bitlis Yeniden/Sabite MÜFTÜGİL....................................................................................................................75 Şiirler/Burhan DODANLI..................................................................................................................................80 Ankara’da Kurulan BETAV Merkezi Neden İstanbul’a Nakledildi?/İrfanCENKÇİ....................................81 Endişelenmek!../Yaşar BUHAN........................................................................................................................83 Başarı ve Ödül/Hüsnü MERDANOĞLU.........................................................................................................85 Cam Fabrikasının Öyküsü/Burhan CENKÇİ..................................................................................................87 Şiirler/Cemal SAYDAM.....................................................................................................................................91 3 Eğitim ve Öğretim/Mehmet Kemal GÜNDOĞDU.......................................................................................92 Dünden Bugüne Bitlis/Nevzat ERSEN.............................................................................................................94 Şiirler/Rahmi KESKİNER..................................................................................................................................96 Bitlis’te Çocuk Olmak/Cesim ÇELEBİ.............................................................................................................97 Şinasi Bitlisli midir?/Cahit ULUER..................................................................................................................99 Geçmişten Günümüze Bitlis’te Eğitim ve Bazı Sorunlar/Remzi OTO.......................................................101 Bir Anı/Mehmet Hilmi MUTLU.....................................................................................................................104 Minneapolis-St.Paul (Twin Cities)/Cahit ZÜLFİKAR.................................................................................105 Bitlis’in Eğitim Başarısı/Fehmi HASPOLAT.................................................................................................106 Dedemin Kültür Mirası/Nurettin ÖLEKLİ....................................................................................................108 Bitlis’imizin Unutulmaz Öğretmenlerı/Dr.Servet ZÜLFİKAR...................................................................110 Eğitimde Bitlis Modeli/Cüneyt GÜNDOĞDU.............................................................................................113 Şiirler/Naim ŞEREFHANOĞLU.....................................................................................................................115 Teneke/Mustafa KOÇAK..................................................................................................................................116 Doğduğum Şehir/Fatih ŞAFAK.......................................................................................................................117 BETAV Nesibe Gencer Kız Meslek Lisesi Açılış Konuşması/Nezir GENCER..........................................118 Eğitimde Başarının Sırrı/Uğur NARİN..........................................................................................................122 Bitlis’e Bir Hava Limanı Şart-II/Serdar DURER............................................................................................127 Şiirler/Burhan DODANLI................................................................................................................................128 Bitlis Eren Üniversitesi ve Bitlis’te Spor/Gökhan DURER...........................................................................129 Bitlis Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü Bitlis Gençlik Merkezi..................................................131 Bitlis ve Bitlislinin Göğsünü Kabartan Başarı/Yayın Kurulu.......................................................................136 Bitlisli Olmak ve Dernekçilik/Ankara-Bitlis İli ve İlçeleri Kültür ve Dayanışma Derneği......................139 Antalya Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneği ................................................................................................141 Şiirler/Azmi SUCUK........................................................................................................................................143 Tekirdağ Bitlisliler Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği....................................................144 BETAV Bursu Alan Öğrenciler........................................................................................................................146 Kaybettiklerimiz................................................................................................................................................151 4 Sevgili Bitlisliler, Değerli BETAV Gönüldaşları Ahmet H. EREN BETAV Genel Başkanı B itlis, iki yıldır Üniversite Giriş Sınavları TS puanlamasında Türkiye birincisi oluyor. Bu bakımdan Bitlis’imizle çok gurur duyuyor ve mutlu oluyoruz. Bu başarıda emeği geçen Bitlis Valiliğine, Milli Eğitim Müdürlüğüne, öğretmenle- rimize, velilerimize ve öğrencilerimize teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu başarılı sonucun alınmasında BETAV’ımızın da küçümsenmeyecek ölçüde bir katkısının olduğu herkesce biliniyor. Bu bakımdan BETAV’ımız ile de gurur duyuyoruz. Nerede ise çeyrek asırdır Bitlis’in eğitim programlarına verdiği destek, üyelerinin şehrimizde yaptırdığı eğitim yuvaları, BETAV’a benzeri vakıflar arasında üstün ve imrenilecek bir konum kazandırmıştır. Politik ve ideolojik herhangi bir kanada prim vermeksizin sadece ve sadece eğitim ve tanıtma amaçlı olarak faaliyetlerini yürüten BETAV, kurulduğu 1987 yılından beri başarı ile varlığını sürdürmektedir. Şu anda nakit varlığı, Bitlis, İstanbul, Ankara ve Bursa’daki gayrimenkulleri ile milyonlarca dolarlık bir finansal yapıya kavuşmuştur. Bir taraftan bu finansal varlığa erişirken diğer taraftan yılda 500-700 yüksek öğrenim öğrencisine burs vermeye de devam etmiştir. Rüyam ve umudum o dur ki bu objektif, kararlı, dengeli yönetim politikası ve üyelerinin sevgi ve özveriye dayanan desteği ile BETAV, varlığını gelecek yüzyıla da taşıyacaktır. Bitlis’in evlatları bu geleceğin potansiyeli ve garantisidir. Ekonomik ve eğitsel sermayesi olan değerli hemşehrilerimiz bu birikimlerini yoksul ve yoksun Bitlis’lilerle paylaşmaktadırlar. Çünkü onlar Yunus Emre’nin “PAYLAŞTIĞIN SERVET SENİNDİR” felsefesini benimsemişlerdir. Son sıralarda BETAV, yoğunlaştığı eğitim faaliyetleri dışında şehrimizin güzelleştirilmesi, restorasyonu, ağaçlandırılması gibi faaliyetlerde de ağırlıklı bir rol almaya başlamıştır. Bu konuda da üzerine düşeni fazlası ile yapacak ve eğitim konusunda başarılı olduğu gibi bu konularda da başarılı olacaktır. BETAV’a hayat veren, destek olan, başarısında katkı sahibi olan herkese bir kez daha BETAV Yönetim Kurulu ve şahsım adına teşekkürlerimi sunuyorum. Hayatta olmayanlara Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlık ve mutluluklar diliyorum. 5 Gelişen Bitlis Nurettin YILMAZ Bitlis Valisi Değişen ve gelişen dünya düzenine ayak uydurabilmek ve her alanda hızla seyreden değişimleri yakalayabilmek için birçok dünya devleti kendi kabuğunu kırmaya ve kaçınılmaz olan globalleşme sinyalleri vermeye başlamıştır. Bu bağlamda, son yıllarda ülkemizde hemen hemen her alanda yenilikler ve gelişmeler hız kazanmıştır. Hem Türkiye’nin kendi iç dinamiklerini harekete geçirmek hem de AB uyum sürecinde daha etkili olabilmek adına ortaya çıkan bu gelişmeler ve yeniliklerden ülkemizin doğusunda yer alan ve yıllardır diğer illere nispeten geride kalmış olan Bitlis de payını almıştır. Kalkınmanın temel unsurlarından olan; eğitim, sağlık, ulaşım, kentsel dönüşüm ve sosyal tabanlı projelerdeki gelişmeler; genelde ülkenin ve özelde de Bitlis’in ivme kazanmasında önemli bir rol oynamıştır. kıyı sağlayan değerli hayırseverlere, özellikle eğitim alanında birçok çalışmayı başarılı bir şekilde yürüten Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı (BETAV) başta olmak üzere benzeri sivil toplum kuruluşlarına, siyasilere, bürokratlara ve belki de en önemlisi olan eğitim camiasının kıymetli fertlerine şükranlarımı sunuyorum. Sağlık kurumlarının altyapı eksikliklerinin hat safhada olduğu, yeterli sağlık personelinin bulunmadığı dönemlerden bugüne bölgemizde, bu ve benzeri sıkıntıların aşılması noktasında tüm ilçelerimize ilçe hastaneleri kurulmuş, il merkezimizdeki devlet hastanesi yenilenerek modern bir ek bina ile yatak sayısı artırılmış ayrıca 400 yataklı yeni şehir hastanesinin temeli atılmıştır. Bu yapılanmanın sağlıklı yürütülebilmesi ve daha iyi hizmet sunabilmek adına yeterli düzeyde ve hemen hemen her branşta Uzman Doktor ile yeterli sayıda pratisyen doktor ve yardımcı sağlık personeli ilimizde görev yapmaktadır. Sağlık alanında yeniden yapılanma kapsamında, ilimizde Aile Hekimliği uygulamasına 2010 yılı itibariyle geçilmiş olup ilimizde yaşayan vatandaşların tamamı bir aile hekimi ile ilişkilendirilmiş ve her bölgede aile hekimleri görev yapmaya başlamıştır. Yine aynı kapsamda, Acil Sağlık Hizmetlerinin yeterli düzeyde ve hızlı sunulabilmesi adına, yeni ambulanslar alınarak hizmete sunulmuştur. Ulaşım imkânlarının zor ve kış şartlarının ağır olduğu bölgemizde, uçak ve helikopter ile ambulans hizmeti sunulmaktadır. Üretim alanlarının kısıtlı olmasından dolayı gelir seviyesi düşük olan Bitlis’te son yıllarda eğitimde sağlanan başarılar dikkat çekmektedir. 2010 ve 2011 yılında Lisans Yerleştirme Sınavında (LYS) Türkçe-Sosyal alanındaki Türkiye Birincilikleri ile 2011 yılında yine Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) genel Türkiye sırlamasındaki altıncılığı, yapılan çalışmaların ve gerçekleştirilen yatırımların en güzel meyvesidir. Yatırımlar kapsamında derslik başına düşen öğrenci sayısının azalması, dersliklerin teknolojik altyapısının geliştirilmesi, öğretmen sayısındaki artış ve ulaşım alanındaki iyileştirmeler; gerek devletimizin bu bölgeye yapmış olduğu yatırımlar ve gerekse bu bölgenin hayırsever insanlarının yapmış olduğu destekler ile gerçekleştirilmiştir. Buradan, bu alanda her türlü kat- Ulaşım alanında, gerek şehirlerarası gerekse kırsal ulaşımın gerçekleştirilmesi ve ko- 6 Avrupa Birliğine giriş sürecinde ülkemizin son zamanlarda kazanmış olduğu sosyal ve kültürel ivme ile özellikle, katılım öncesi mali yardım programı (IPA) aracılığıyla gerek bakanlıklar düzeyinde gerekse taşra teşkilatındaki kurumlar düzeyinde hayata geçirilen AB destekli projeler; eğitim, kültür, sosyal yapı, istihdam, sanat ve spor alanlarında birçok sorunun çözümüne katkı sağlamıştır. Bu çerçevede, ülkemizde AB Bakanlığı kurulmuş olup bu bakanlığımız bünyesinde ilimizde de Valiliğimiz çatısı altında Avrupa Birliği Projeler Koordinasyon Merkezi oluşturulmuştur. Bu merkezimiz aracılığıyla farklı bakanlıkların proje çalışmaları koordine edilmektedir. Özellikle Kalkınma Bakanlığımızın finanse ettiği SODES projeleri 2010 yılı itibariyle ilimizde uygulanmaya başlanmıştır. Bu kapsamda 2010 yılında 65 proje hayata geçirilmiş ve yine aynı kapsamda 2011 yılında 55 proje finanse edilecektir. Aynı merkezin içinde Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı Bitlis Yatırım Destek Ofisi konuşlanmış olup, ajans vasıtasıyla özelikle KOBİ sektöründe faaliyet yürüten 11 esnaf ve şirkete 2010 yılında proje tabanlı finans desteği sağlanmıştır. laylaşması adına; ilimizin çevre iller ile bağlantısını sağlayan yolların tamamı duble hâle getirilmiş, şehir içi ulaşımın rahatlamasında büyük katkısı olan 1.950 metre uzunluğundaki 8 Ağustos Tüneli halkımızın hizmetine sunulmuştur. Ayrıca; il merkezi ile ilçelerin bağlantısını sağlayan yolların niteliğinin artırılması noktasında çalışmalar hızla devam etmektedir. Kırsal ulaşım, KÖYDES ödenekleri vasıtasıyla daha iyi koşullara kavuşturulmuştur. Bitlis ili; doğal yapı, tarihi, mimari ve kültürel değerler bakımından önemli turizm potansiyeline sahiptir. Kayıtlı tarihî eser sayısının 300’den fazla olduğu ilimizde özellikle Bitlis merkezindeki tarihî eserlerin betonarme yapıların arasından çıkarılarak kültürel mirasa kazandırılması, ilimizin turizm potansiyelinin artırılması ayrıca ilimizde var olan ve vatandaşlarımızın yaşam kalitesinin düşmesine sebebiyet veren çarpık kentleşmenin sonlandırılmasını amaç edinen Kentsel Dönüşüm Çalışmaları son dönemde hız kazanmıştır. Bu kapsamda, yeni Kentsel Gelişim ve Dönüşüm alanı olarak kabul edilen Rahva bölgesinde TOKİ vasıtasıyla yeni yerleşim alanları oluşturulmaya başlanmış, yine aynı bölgede Bitlis Eren Üniversitesi Ana Kampüsü konuşlandırılmıştır. Bitlis Organize Sanayi Bölgesinin de aynı bölgede hayata geçirilecek olmasıyla yeni şehir yapılanması il merkezinin rahatlamasına ve değişerek güzelliklerinin ortaya çıkmasına vesile olacaktır. Ayrıca; Kuzey Van Gölü Selçuklu Bölgesi Kültürel Projesi, ağırlıklı olarak Bitlis vilayeti ve ilçelerinde gerçekleştirilecektir. Bu proje kapsamında, Ahlat ve yakın çevresindeki Selçuklu tarihî ve kültürel mirasının korunup geliştirilmesi temelinde sosyokültürel ve fiziksel gelişmeler sağlanacaktır. İnsana yapılan bütün yatırımların kutsal olduğu inancıyla, bizimle aynı inancı ve düşünceyi paylaşan ve bu gelişmelere küçük büyük her türlü katkıyı sağlayan kurum, kuruluş sivil toplum örgütleri, hayırsever işadamları, eğitim camiası çalışanları ile tüm Bitlisli hemşerilerimize tekrar şükranlarımı sunuyorum. Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı’nın (BETAV) değerli başkanı sayın Ahmet EREN Beyefendinin şahsında tüm yönetim kurulu üyelerine, Vakfa katkı sağlayan tüm üyelerine ve çalışanlarına çalışmalarında başarılar diler ve bana bu imkânı sundukları için kendilerine teşekkür ederim. 7 BETAV Hakkında Cemil ÖZGÜR BETAV Onursal Başkanı Öte yandan, Bitlisli hemşehrilerimizin yaptırdıkları okullar, eğitim kurumları ve spor tesislerinin Bitlis’in çehresini nasıl değiştirdiğini gözler önüne sermektedir. Bitlis’ten Tatvan’a giderken yolun iki yanında yapılan modern okullar göğsümüzü kabartmaktadır. Ancak Bitlis’in ihtiyaçları, eksiklikleri sadece eğitim kurumları ile sınırlı değildir. Daha yapılacak pek çok şeyin olduğunu biliyoruz. Biraz sabırla bunların da üstesinden gelineceğine inanmaktayız. Yeter ki Bitlis insanı BETAV çatısı altında sergilediği birlik ve beraberliği diğer alanlarda da sergileyebilsin. Bu hususta en ufak bir tereddüdümün olmadığını belirtmek isterim. Bitlis insanı arkasını memleketine dönen bir karaktere sahip değildir. Kendisi Bitlis dışında, yüreği Bitlis’tedir. BETAV’ın gösterdiği başarıda Bitlis insanı bunu kanıtlamıştır. Bundan sonra da sıradaki eksik- Değerli Okuyucular, B itlis Eğitim Ve Tanıtma Vakfı’nın, gün geçtikçe büyüyerek ve daha da gelişerek Bitlis’in temel sorunlarına el atmak, destek vermek, katkı sağlamak gibi bir imkana kavuşmasını büyük bir memnuniyetle görmekteyiz. Kuruluşundan sonraki ilk 20 yılda ana kuruluş amacı olan eğitimde hedef olarak alınan başarı çizgisini aşarak, iki yıl üst üste üniversite giriş sınavlarında Türkçe-Sosyal alanında Türkiye birinciliğini kazanması arzulanan hedefin yakalandığının kanıtıdır. Bu konuya değinmişken bu başarıda emeği olan tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize, velilerimize, eğitim kurumlarımıza, dershanelerimize, yönetim kademelerimize, eğitim seferberliğimize katkı veren tüm hemşehrilerimize sonsuz teşekkürlerimi sunarım. BETAV Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesi Açılış Töreni 8 çekmektedir. Özellikle son günlerde ortaklaşa düzenlenen “Çalıştay”, “Sempozyum” ve benzeri bilimsel çalışmaların, koordineli bir biçimde birlikte yürütülmesi memnuniyetle karşılanmaktadır. Bu çalışmalara katılan değişik üniversitelerden bilim insanlarının Bitlis’e gelmeleri, Bitlis’i yakından tanıma fırsatı bulmaları da önemli bir gelişmedir. Gerek BETAV’ın gerekse Bitlis Eren Üniversitesi’nin Türkiye genelinde daha geniş kitleler tarafından tanınmasına ve bilinmesine sebep teşkil edecektir. liklerimizin giderilmesinde de aynı anlayışı ve duyarlılığı göstereceğinden en ufak bir kuşkumun olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. BETAV’ın amaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği faaliyetleri birinci 25 yıl ve ardından ikinci 25 yıl olarak değerlendirecek olursak, birinci çeyrek yüzyılda adını Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşları arasına yazdırdığını görmekteyiz. İkinci çeyrek yüzyılda bu başarısını katlayarak daha ileri seviyelere taşıyacağından en küçük bir kuşku duymamaktayım. Nitekim bu doğrultuda ilk hamlesini Ankara’daki merkezini İstanbul’a taşıma kararı almakla göstermektedir. İstanbul sadece Türkiye için değil, uluslar arası piyasalar için de önemli bir merkezdir. BETAV, böyle bir ortama taşınmakla gelecek adına çok daha büyük başarılara imza atmaya aday bir konuma taşımıştır kendisini. Böyle bir başarı için her türlü imkana sahip olduğu ortadadır. Gerek iyi yetişmiş, başarılı bir yönetim kadrosu, gerekse ekonomik şartları gelecek adına umut vaat etmektedir. Bu da bizleri Bitlis’e sağlayacağı yararlar açısından mutlu kılmaktadır. Bitlis’in diğer ihtiyaçlarına da değinecek olursam özetle şunların altına çizmek gerek. Van Gölü, Nemrut Gölü, Nazik Gölü gibi gölleri, zengin tarihi eserleri, doğa güzellikleri ile gelecek için önemli bir turizm potansiyeline sahip Bitlis’imize dışarıdan gelece olan turistlerin konaklayabilecekleri tesislerin olmayışı bu dönemde en büyük eksikliğimiz olarak görülmektedir. Umut ediyorum ve diliyorum ki bu açığı da kısa bir sürede kapatacağız. BETAV’ın yeni Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ahmet Eren ve onun şahsında bütün Yönetim Kurulu üyelerine teşekkürlerimi belirtir, bu duygu ve düşüncelerle tüm hemşehrilerime selam ve saygılarımı sunarım. BETAV’ın son dönemlerde Bitlis Eren Üniversitesi ile koordineli bir hizmet yarışına girmiş olması da ayrıca önemli bir husus olarak dikkat Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Cemal Özgür açılış töreninde 9 Doğunun Parlayan Yıldızı Prof. Dr. Mahmut DOĞRU Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü Ü niversiteler, tüm insanlığa faydalı olacak, ülkeleri geliştirecek araştırmaların, bilimsel faaliyetlerin yapıldığı, bilginin üretildiği yerlerdir. Üretilen bilgiyle üniversiteler, başta; kurulmuş oldukları il olmak üzere bulundukları bölgenin ve ülkenin gelişimini ve büyümesini tasarlayıp dünya bilimine de önemli katkılar sağlar. Üniversitemizin bu anlamda ilimizde yer alması oldukça büyük ve önemli bir fırsattır. Bu fırsatın değerlendirilmesi için eğitim faaliyetlerinin yanı sıra sosyal faaliyetlerde de önemli çalışmalarda bulunulmaktadır. Üniversitemiz, Başhan Mevkiinde, 2600 dönüm arazi üzerine Eren Holding Ailesinin eş finansman desteğiyle, yeni kampus alanını büyük bir titizlikle kurmakta ve fiziki yapılaşmasına hızla devam etmektedir. Üniversitemizin fiziki yapılanmasında kapalı mekân olarak yaklaşık olarak kırk beş bin metre karelik alanın inşaat çalışması tamamlanmıştır. Üniversitemizin fiziki yapılanmasına önemli güç katan Eren Ailesine ve onları temsilen Eren Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ahmet Eren’e çalışmalarımızda gösterdikleri özverilerinden dolayı müteşekkiriz. Ayrıca, üniversitemizin birçok faaliyetine destek veren ve üniversitemizi ilk beş sırada tercih eden öğrencilerimize burs desteği sağlayan Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı (BETAV)’a da desteklerinden dolayı şükran duymaktayız. Gücünü gençlerden alan Bitlis Eren Üniversitesi’nin, kuruluşunun 4. yılında, toplam öğrenci sayısı beş bine yaklaşmıştır. Bunlardan 1500’e yakınını kız öğrenciler oluştururken, geri kalan kısmını erkek öğrenciler oluşturmaktadır. Ayrıca 205 akademik, 174 idari personelimiz mevcuttur. Üniversitemiz öğ- Bitlis Eren Üniversitesi kampüsünden bir görünüş 10 Cumhurbaşkanımız Bitlis Eren Üniversitesinin temel atma töreninde rencilerine ve personeline, özgürce çalışmalar yapacak, yeni üretilen bilgi ve teknolojilerle ülkemizi, bölgemizi ve ilimizi kalkındıracak huzurlu bir çalışma ortamı hazırlamıştır. Uluslar arası nitelikteki çalışmalarla da dünyanın teknolojik ve sosyal gelişimine katkı sağlaması üniversitemizin gelişmesindeki önemli yapıtaşlarından en vazgeçilmezidir. Bu çalışmalar doğrultusunda ilimize çağdaş, kültürel, teknolojik, bilimsel birikimin hâkim olmasını sağlamak, ilimizin hızla gelişmesine katkıda bulunmak, özgür düşünebilen insanlar yetiştirebilmek için üniversitemizi dinamik bir yapıya kavuşturmak arzusundayız. Bu inanç doğrultusunda üniversitemizi daha ileriye götürmek, daha üretken, kaliteli, daha huzurlu ve gelişmiş bir üniversite için çalışmalar yapmaktayız. Cumhurbaşkanımıza Ahlat bastonu takdim edilirken Üniversitemiz hızla gelişmekte ve her geçen gün büyüyerek eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir. Büyüme hızına şehrimizin, esnaflarımızın ve halkımızın da ayak uydurması gerekmektedir. Özellikle konaklama, ulaşım, alışveriş merkezleri ve sosyal alanlar konusunda gelişim sağlanmalıdır. Bu bağlamda Üniversite olarak ilimizin gelişmesi ve kalkınması için birçok proje hazırlanmıştır. Bu projelerin başında yöremizin depremselliği ve çevre kirliliği gelmektedir. Üniversitemiz ve BETAV işbirliğinde gerçekleştirdiğimiz “Tarihî ve Kültürel Mirasın Geleceğe TaşınmasıBitlis Yeniden” Çalıştayı ve bu çalıştay sonucunda ağaç dikim şenliği gerçekleştirilmiştir. Bu çalıştayla, hızla uygulamaya geçirilebilecek tarihi yapıların belirlenip, restorasyonlarının zamanında yapılması ve bu mekânların insanların gezip göreceği, başkalarına anlatabilecekleri mekânlar hâline getirilmesi amaçlanmaktadır. Üniversitemizin de arasında bulunduğu “Yıldızlara Uzanın” Gençlik ve Spor Atılım Projesi çerçevesinde, on yılda bin beş yüz gençlik ve spor uzmanı yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Üç önemli görevle yola çıkılan “Yıldızlara Uzanın” Gençlik ve Spor Atılım projesinde bölgesel ve yerel müteşebbislere AR-GE ve proje desteği vermek, bölgemizde uzun yıllar birikmiş olan insani ve sosyal sorunlara çözüm paketleri önermek ve yakın çevremizdeki komşu ülkelerden öğrenci çekebilmek için projeye destek verilmektedir. SODES Projeleri kapsamında “Tarihi Mekânlarda İnsanları Doyuran Bir Meslek Ediniyorum”, “Bitlis’te Su Sporları ve Can Kurtarma Faaliyetleri”, “Mesleki Eğitim Kursları” projeleriyle ilimizin sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesinin yükseltilmesi amaç- 11 lanmıştır. Aynı zamanda dezavantajlı kesimlere, engellilere ve kadınlara istihdam alanları oluşturulmuştur. Bu projeler ile kursiyerlere, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere yönelik eğitimler verilmiş ve bu bireyler iş dünyasına kazandırılmıştır. araya gelinip fikir alışverişinde bulunulmuştur. İstiklal Marşı’nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma programı her yıl düzenlenmektedir. Şeb-i Aruz töreni Mevlana anma programı düzenlenerek Mevlana’nın insanlığa kazandırdıkları hakkında bilgi verilmiş ve buna benzer birçok özel günlere yönelik aktiviteler, paneller yapılmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların ve özellikle yöneticilerin yaşamları büyük ölçüde protokol kuralları içinde geçtiğinden üniversite elemanlarına ve il yöneticilerine yönelik Protokol Yönetimi eğitim seminerleri düzenlenmiştir. Akıllı derslikler Ayrıca KOBİ’lere, kadın ve genç girişimcilere ve sanayi-üniversite işbirliğine yönelik projelere öncelik verilmiş olup bu projelerin devamı için çalışılmaktadır. Üniversitemiz bünyesinde faaliyet gösteren BEKGEM (Kadın ve Genç Girişimcileri Destekleme Eğitim, Uygulama ve Araştırma Merkezi) Kadın haklarının korunmasını, yaygınlaştırılmasını ve geliştirilmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu merkezimiz de kadınlara yönelik birçok proje gerçekleştirmiştir. Bir diğer merkezimiz ise Bilim ve Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezidir. Bu merkezle bilimsel gelişmelerin, iş dünyası ile paylaşılmasına, bölgenin kalkınmasına ve toplumun sosyal açıdan gelişmesine katkı sağlanmaktadır. Gerçekleştirilen konferanslar, paneller, basın toplantıları ile öğrencilerin daha iyi eğitim koşullarına ulaşmasında üniversitemiz büyük bir bilim merkezi konumundadır. Bunlara örnek olarak 10 Ocak çalışan gazeteciler günü yerel basınımız ile birlikte kutlanmıştır. Basın mensupları ile birlikte belli aralıklar ile bir Dış ilişkiler kapsamında Erasmus çalışmaları başlatmış olan üniversitemiz, yurt dışına öğretim üyelerimizi göndermiş ayrıca öğrenci gönderimi için çalışmalara başlamıştır. Üniversitemiz ayrıca Amerikan Arkansas Devlet Üniversitesi ile Akademik İş Birliği Protokolü imzalamıştır. Bu protokol kapsamında öğretim elemanı ve öğrenci değişimi, ortak araştırma etkinlikleri, uzaktan öğretim aracılığı ile dersler, seminerlere katılma ve akademik toplantılar, yayımlanmış akademik materyallerin değişimi ve kısa süreli özel akademik programlar gibi faaliyetlerde de adını duyurmuştur. Aynı zamanda Bitlis’te ilk olarak açılan Dil Merkezi ile yabancı dil sorunu ortadan kalkmış; bu dil merkezinde öğrencilerimize, personellerimize ve halkımıza dil eğitimi verilmeye başlanmıştır. Hedefimiz verilecek dil eğitimini mümkün olduğu kadar kullanabilmeyi ve dil eğitiminin kalıcı olmasını sağlamaktır. Dil Merkezinin kurulmasıyla yabancı dil ihtiyacı karşılanmakla kalmayacak bunun yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılacaktır. 12 Bitlis’in mimarisine damgasını vurmuş beş minare, üniversitemizin logosuyla birleştirilmiştir. Üniversitemizin yeni yerleşkesinde hâlihazırda, Fen Edebiyat Fakültesi ve Mühendislik-Mimarlık Fakülteleri aktif eğitim öğretime başlamış diğer Fakülte binalarının bitişi ile birlikte öğrenci alımına başlanacaktır. Üniversitemizin kuruluşu ile birlikte FenEdebiyat, Mühendislik-Mimarlık ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri kurulmuş, bunları takiben; Eczacılık Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi ve İslami Bilimler Fakültesi de kuruluşları YÖK tarafından onaylanarak Bakanlar Kurulundan onaylanması beklenmektedir. Tanıtım standı Üniversitemizin kuruluş ile mevcut olan bir Yüksekokul ve dört Meslek Yüksekokulu’na yeni katılımlar ile bu sayı üç yüksek okul ve yedi Meslek Yüksekokuluna çıkartılmıştır. Bunun yanı sıra yapımı devam eden Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu da üniversitemize kazandırılmıştır. Bu yüksek okulumuz kısa sürede öğrenci alımına başlayacaktır. Üniversitemizde yeni kurulan fakültelerin ve bölümlerin güçlendirilmesi için çalışılmalarımız tüm hızı ile devam etmektedir. Kurulan fakültelerde ve Yüksekokullarda son teknoloji uygulanarak sınıflar özel olarak tasarlanmış ve derslerin daha anlaşılabilir bir eğitim kalitesi ile geçmesi hedeflenmiştir. Bu yapının ağ destekli ve internet tabanlı eğitim uygulamaları ile birleştirilmesiyle akıllı sınıflar oluşturulmuştur. İlimiz tarihi, kültürü ve doğa güzellikleriyle de ülkemizin sayılı illeri arasındadır. Bu tarihi varlıkların ve güzelliklerin gün yüzüne çıkarılması, tarih ve kültür mirası olarak gelecek nesillere ulaştırılması için gerekli çalışmalar başlatılmıştır. İlklere imza atan üniversitemiz; “Selçuklu Tarihi ve Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü” nün kurulması için gerekli girişimleri başlatmıştır. Bu enstitünün kurulmasıyla bilimsel toplantı, kazı ve restorasyon çalışmaları, yayın faaliyetleri gerçekleştirilecektir. Selçuklu döneminin kültür ve medeniyetini, milli, insani değerlerinin araştırılması ve tanıtılmasını amaçlayan Enstitü, bu amaçlar doğrultusunda milli ve uluslararası kongreler, sempozyumlar, paneller ve sergiler düzenleyecektir. Bu enstitünün kurulmasına temel oluşturmak üzere hâlihazırda Selçuklu Araştırmaları Merkezi üniversitemiz bünyesinde faal durumdadır. Üniversitemize Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden devrolunan El-Aman Hanı’nın Kültür Merkezine dönüştürülme çalışmalarına başlanmış ve bu tarihi mekan, birçok sosyal ve kültürel faaliyete ev sahipliği yapacak günlerini sabırsızlıkla beklemektedir. Kubbetul İslam unvanı ile dünyada sayılı üç önemli merkez arasında bulunan Ahlat ilçemizde Kültür Bakanlığı’nda devralınan Kültür Merkezi faal olarak kullanılmaktır. Kültür merkezimizde bağış yoluyla oluşturulan Abdullah Nalbant Usta Kütüphanesinin yanı sıra iki konferans salonu ve bir sergi salonu aktif olarak hizmet vermektedir. Merkezimizde TRT-FM radyosunun dört saati aşkın “Akşam ola” programı 13 canlı olarak merkezimizden yayınlanmıştır. Üniversitemiz ikisi uluslararası olmak üzere üç önemli sempozyuma ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca uluslararası düzeyde iki kitap basımını da gerçekleştirmiştir. Gerçekleştirilen sempozyumlar ile ilgili alanlarda ses getirmiş değerli bilim adamlarını bu üniversitemizde buluşturmuştur. Birçok ilde yapılan spor faaliyetlerinde yer alan üniversitemiz, kulüpleriyle de yeni etkinliklerde adını duyurmayı başarmıştır. Üniversitelerarası satranç yarışmasına katılan üniversitemiz ayrıca halk oyunları, kayak ve futbolda gün geçtikçe adını daha çok duyurmaktadır. Düzenlediği sportif faaliyetlerle de ön plana çıkmayı başaran üniversitemiz Dragon Su Sporları Yarışlarıyla kendini ve ilini tanıtmayı başarmış, bu yarışlarda halktan yoğun ilgi görmüştür. Bunun yanı sıra Muay Thai Süper Ligi 5. Ayak Turnuvası’na ev sahipliği yaparak üniversitemizin adını duyurmayı başarmış ve sportif faaliyetlere daha çok önem vermeye başlamıştır. Akademisyenlerimizin yapmış oldukları birçok proje TÜBİTAK’tan onay görmüştür. Bu projelerin faaliyete geçmesi ile birlikte yurdumuza çok faydalı olacağı açıklanmıştır. Ağaç ekim töreninden bir görünüm mümkün olmuştur. Üniversitemiz öğrencilerimizin her türlü eğitimlerden faydalanması için kariyer günleri düzenlemiş önemli hocalarımız ve eğitimcilerimizi öğrencilerimizle buluşturmuştur. Etkinliklerde kendini gösteren üniversitemiz ilklere imza atarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı en güzel şekilde 100.Yıl Çocuk Yuvasında kalan çocuklarla kutlayarak ulusal basında yankı uyandırmıştır. İlimizde düzenlenen birçok şenliğe de ev sahipliği yapan Üniversitemiz “21. Uluslararası Avrasya-Ahlat Kültür Buluşması” şenlik kutlanmasına katkı sağlamıştır. Bitlis Eren Üniversitesi olarak Ahlat’a kültürel desteğimizle ve Ahlat Meslek Yüksekokulumuzda açtığımız bölümlerle İlimiz ilçelerine verdiğimiz önemi bir kez daha ortaya koymuştur. Üniversitemiz tanıtım fuarlarına katılarak yurt genelinde ve yurt dışında kendini tanıtmış, Dubai Fuarına Rektör olarak katılma fırsatı elde edilmiş ve Gaziantep Üniversitesinin katkılarıyla yapılan üniversiteler fuarında dikkatleri Üniversitemiz üzerine çekmek Üniversitemiz gelecek dönemlerde de çalışmalarına hız kesmeden devam edecektir. Modern üniversite yerleşkemiz, tecrübeli eğitim kadromuz ve yeni açılan bölümlerimizle bölgemizi, ilimizi ve üniversitemizi daima ileriye taşıyacağız. 14 Bitlis’in Gurur Veren Başarısı Mustafa YILDIRIM (E) Vali ve Anayasa Mahkemesi Üyesi Yirmi üç yıl önce görev yaptığım Bitlis’in gençlerinin üniversite giriş sınavlarında gösterdikleri başarıdan mutluluk ve gurur duydum. Bitlis’in yöneticilik yaptığım iller arasında hep özel bir yeri olmuştur. Ailece Bitlis’i çok sevdik. Bitlislilerden akrabadan yakın dostluklar edindik. Gelir dağılımında seksen bir il içinde yetmiş dokuzuncu olan Bitlis’in üniversite giriş sınavlarında birinci olmasını çoğu kişi garipsedi, şaşırdı, hatta tesadüflere bağladı. Ancak ikinci yılda da aynı başarının tekrarlanması bunun bir gayretin, emeğin ve çalışmanın sonucu olduğu gerçeğini gözler önüne serdi. Üniversite giriş sınavlarında alınan birincilikler Bitlis’li gençlerin ne kadar zeki ve yetenekli olduklarını, olanak verildiği takdirde neler yapabileceklerini herkese gösterdi. Şüphesiz başarıda öğretmenlerin İl ve Milli Eğitim yöneticilerinin önemli katkıları vardır. Ancak en büyük pay Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfınındır. Vakıf kurulduğu 1987 yılından itibaren lise öğrencileri için üniversiteye hazırlık kursları açmış, yüksek okulları kazanan ancak ekonomik yetersizlikten okuma olanağı bulamayan binlerce gence burs vermiştir. Devlet yatırımlarının yetersizliğini dikkate alan Vakıf, okullar, yurtlar, spor salonları yaparak Milli Eğitime bağışlamıştır. BETAV’ın eğitim yatırımlarının çoğunluğunu İl’den uzun yıllar önce ayrılmış Bitlis’le sadece gönül bağı kalmış iş adamlarınca gerçekleştirilmiştir. Değişik görüşlere sahip iş adamları BETAV çatısı altında toplanarak Bitlis’e hizmet için yarışmışlardır. BETAV aynı amaçla kurulan ve faaliyet gösteren birçok büyük ve zengin ilin önüne geçmiştir. Bitlis’li gençler de kendilerine duyulan güveni ve verilen emeği boşa çıkarmayarak üniversite giriş sınavlarında iki yıl üst üste Türkiye birincisi olarak türlü sorunlarla mücadele eden Bitlis insanının yüzünü güldürmüşler, gelecek için umut olmuşlardır. Eğitime yaptığı yardım ve yatırımlarla ülkemizin örnek vakıfları arasında gösterilen BE- TAV’ın başarısında efsanevi başkan Cemil özgür’ün hizmetleri asla unutulamaz. Sayın özgür kurucusu olduğu Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı’na ondokuz yıl aralıksız başkanlık yapmıştır. Vakfa siyaseti sokmamış, engin hoş görüşü ile herkesi kucaklamış, dürüst ve birleştirici kişiliği ile hemşehrilerine güven vermiştir. Başarılı bir iş adamı olduğu kadar başarılı bir yönetici de olan Sayın özgür, BETAV’ı tüm Bitlis’lilerin evi durumuna getirmiştir. Ülkemizin saygın iş adamlarından Ahmet EREN’in Cemil özgür’den sonra başkanlığa gelmesi hem Bitlis hem de BETAV için büyük şans olmuştur. Sayın EREN BETAV’ı sürekli gelir kaynaklarına kavuşturmak için başarılı çalışmalar yapmaktadır. Takdire değer özveride bulunarak Bitlis Eren Üniversitesi binalarının yapımını gerçekleştirmektedir. En önemlisi BETAV’ı Sayın özgür’ün getirdiği saygın çizgide tutmuş olmasıdır. Vakıf ’ı ailesinin maddi olanaklarıyla da büyük ölçüde desteklemektedir. Ancak Sayın EREN bu çalışma ve gayretlerinde yalnız bırakılmamalıdır. Tüm Bitlisliler Vakfa daha çok ilgi göstererek her türlü maddi ve manevi desteği vermelidirler. BETAV’ın ülkemizin dört bir yanına dağılmış olan Bitlisliler arasında gönül bağı kuran bir köprü olduğu unutulmamalıdır. Bitlis’in üniversite sınavlarındaki başarısı geri kalmış Güneydoğu Anadolu illeri için de olumlu bir örnek olmuştur. Birçok Güneydoğu ilinde Bitlis’le kıyaslanamayacak kadar zengin iş adamları vardır. Onlar da her şeyi devletten beklemeden, Bitlis’li, işadamları gibi daha çok özveride bulunarak illerinin eğitim sorunlarının çözümüne katkı yapmalıdırlar. Ekonomik kalkınmanın da, güvenliğin de, hatta ülke ve millet bütünlüğünün sağlanmasının da öncelikle eğitimden geçtiği gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Sevgili Bitlislileri BETAV’a daha çok katkı ve katılımda bulunacakları inancıyla selamlıyorum. 15 Bitlis, Yapılacak Her Türlü Hizmete Layıktır Vahit KİLER Bitlis Milletvekili Bitlis, vadideki güzel şehir; çocukluğumuz ve gençliğimizin geçtiği hiçbir anını unutamadığımız ve her anı hatıralarla dolu olan vadideki buram buram tarih kokan şehir. 400 yataklı bölge hastanesinin temelini atıyoruz. Artık sevk eden değil, edilen bir il oluyoruz.Hiç bir vatandaşımızı sağlık hizmetlerinden mahrum etmiyoruz. Bu şehre ait olmak ne güzel bir duygu, gurur veriyor insana, öyle ki gün geçtikçe şehrin güzellikleri tek tek ortaya çıkınca daha da mutlu oluyor insan. Yıllardır devam eden ve bir türlü yapılamayan yollarımız şimdi duraksamadan yapılıyor. Bitlisin bütün yolarlı asfaltlanıyor hatta duble yol yapılıyor. Hizan ve Mutki deki çalışmalar bittiğinde Bitlis bambaşka bir şehir olacak. Küçüktük, hayattan haberimiz yoktu, dolu dolu yaşıyorduk vadinin içinde, Şimdi şehrimiz büyüdü sığmıyor vadiye, açıldı ve ulaştı üç yol mevkiine. Hizmetler durmadan devam ediyor, binalar yükseliyor Rahva’da birer birer, yıllar önce Bitlisten çıkan birisi şehri tekrar gördüğünde tebessüm kaplıyor yüzünü. Zaman hızla ilerliyor, önemli olan bu hıza ayak uydurabilmek ve hatta zamandan daha hızlı olmak. Yapılacak çok iş var. Çalışıyoruz, yoruluyoruz ve hizmetleri tek tek kazandırıyoruz. Bitlis’e, Bitlisliye armağan ediyoruz. Geriye dönüp baktığımızda gurur duyuyoruz, verdiğimiz emekler ve akıttığımız ter için helal olsun diyoruz. Bitlis elbet tarihi varlıkları ve doğal güzellikleriyle her türlü hizmete layıktır. Çok değil on yıl öncesinde Bitlisi düşünelim, dere içerisine sıkışmış ne yeni bir yapılanma, ne yeni bir işyeri ne de istihdam vardı. Adeta kaderine terk edilmişti vadideki güzel şehir.Çalışmak lazımdı hem de çok hızlı,yılların açıklarını kapatmak gerekiyordu. Hamdolsun ki çok şeyi aştık ve hayalini bile kuramadığımız hizmetleri kazandırdık Bitlise. 2003 yılında göreve başlarken önceliklerimiz vardı. Sağlık, ulaşım ve eğitim dedik. Çünkü yıllardır halkımız hep problem yaşamıştı, hep yalnız bırakılmıştı. Vatandaşlarımız maalesef doktor bulamadıkları, ameliyat olamadıkları için hayatlarını kaybetmişlerdi. Sağlıktaki problemlere ivedilikle çözüm yolları geliştirdik ve şuan Gençlik millete hayat veren en değerli hazinedir. Eğitim bir milletin geleceğidir. Bitlis dünya çapında yetiştirdiği ilim, irfan ve fikir adamlarıyla bir döneme öncülük etmiş, büyük katkılar sağlamıştır. Ancak yıllardır esirgenen hizmetler şehrin eğitimde geriye gitmesine neden olmuş Bitlis adeta kabuğuna çekilmiştir. Tekrar eski günlere dönmeliydik, Bitlis denildiğinde tekrar eğitimle akıllara gelmeliydik. Derslik ihtiyaçlarımız teker teker giderildi, teknolojiyi bütün öğrencilerimizle buluşturduk, alt yapı sorunlarını çözdük ve çocuklarımıza sonuna kadar güvendik. Çok şükür geldiğimiz noktada herkes tarafından takdir edilen bir durumdayız. Son iki yıldaki LYS sınavı TS dallarındaki Türkiye birinciliği ayrıca bu yıl ortalamada Türkiye altıncılığı bizleri mutlu etmiş, yolumuzu ve ufkumuzu daha da açmıştır. Başarılar hedeflerimizi daha da yükselmiş olup inşallah daha güzel başarıları hep beraber yaşayacak ve tarihteki ilim ve irfan yurdu olan Bitlisimizi tekrar aynı çizgiye taşıyacağız. Bu arada bugünlere gelmemizde büyük emekleri olan hayırsever işadamlarımız ve ailelerine sonsuz teşekkürü tekrardan borç biliyoruz. BETAV ailesi de verdiği destekle başarının önemli mimarlarından olmuştur. Üzerinde yoğunlaştığımız ve çözüm aradığımız alan istihdamdır. İnşallah bu sorunu da ortadan kaldırmak için çalışıyoruz. İstihdam yarattığımız zaman inşallah Bitlis bambaşka bir şehir olacak. Bitlisli olmak büyük ayrıcalıktır. 16 Eğitimdeki Başarı Müreffeh Bitlis’i Ortaya Çıkarır Vedat DEMİRÖZ Bitlis Milletvekili İnsanlığın yaşamını eğitim yoluyla geliştirdiği kabul edilen bir gerçektir. Eğitimin insanın bireysel, toplumsal ve sosyal yönlerden başarıya ulaşmasında en temel araç olduğunu söyleyebiliriz. Bu gelişim barış özgürlük ve sosyal adaleti de beraberinde getirir. Ayrıca eğitim; toplumsal ve ekonomik kalkınmanın da itici gücü olarak tüm sektörleri etkilemektedir. Bunun için eğitime yapılan yatırımların karşılığını kat be kat geri dönüştüğünü görmekteyiz. Eğitim ekonomiyi ateşler. Topluma biçim verir. Bu da eğitimli insan gücüyle meydana gelir. Bunu fark eden toplumların bugün dünyada en yüksek noktalarda olduğunu görüyoruz. Ülke olarak biz de bunu son yıllarda fark eden toplumlardan olduk. Son on yılda eğitim bütçemiz en yüksek sıraya yükseldi. Eğitim yatırımları en öncelikli yatırımlar arasına alındı. Eğitim yatırımlarındaki hamleler Bitlis’imizde kendini gösterdi ve iki yıldır üst üste üniversite giriş sınavlarında birincilikler elde edildi. Zirveye çıkmak zordur. Ancak zirvede tutunmak daha da zordur. Birinci yıl elde edilen başarı tüm Türkiye tarafından takdirle karşılandı ancak ikinci yıl gelen birincilik bu başarıyı perçinledi. Yapılan çalışmaların aynı hızla ve daha bir gayretle devam etmesi önümüzdeki yılda yakalanan ivmenin devam edeceğini, başarı çıtasının daha da yükseklere çıkacağını göstermektedir. Bitlis artık zirvede yerini almıştır. Bu başarılarda şüphesiz birçok etken olduğunu biliyoruz. Yöneticilerimizin, idarecilerimizin, öğretmenlerimizin, başarıya inanan öğrenci ve velilerimizin katkıları başta gelmektedir. Ancak bunlar kadar önemli olan eğitim yatırımlarını da unutmamak gerekir. Bu yatırımlar içerisinde gerek devletin gerek hayırsever iş adamlarımı- zın katkısı çok büyüktür. Bu başarıda BETAV’ın da önemli bir yeri vardır. Yıllardır üniversite öğrencilerine burslar verilmiş, fakir öğrencilerin yanında olmuştur. Bu destek fakir olan başarılı öğrencilerimize cesaret vermiş, her zaman BETAV’ın desteğinin yanlarında olacağına inanmaları, onların okuma azmini kamçılamıştır. Böylece geçmişte ilim merkezi olan Bitlis, yeniden eski misyonuna doğru hızla yol almaktadır. Yetişen eğitimli nesiller ilimizin gelecekte hem kültürel olarak hem ekonomik olarak çok daha güzel noktalara geleceğini göstermiştir. Eğitimin toplumsal ve ekonomik kalkınmanın itici gücü olması nedeniyle, bugünki başarılar, ekonomik kültürel ve sosyal sorunlarını çözmüş müreffeh bir Bitlis ortaya çıkaracaktır. Ülkemizde ve ilimizde en büyük sorunlardan birisinin işsizlik olduğu ortada. Nitelikli ve eğitimli iş gücünün yeterli olmayışı işsizlik oranlarını da yükseltmektedir. Kurumlar kalifiye eleman bulamamaktan yakınırken halkımız da iş bulamamaktan şikâyet etmektedir. Bu durum yıllardır sorun olarak karşımızda durdu. Sarmal halindeki bu problem eğitimdeki başarılarla yıkılmaya başladı. Ülkemizdeki ve özellikle ilimizdeki bu eğitim hamleleri bir müddet sonra meyvelerini vermeye başlayacak, gençlerimiz zamanla yetişmiş eleman olarak ilimizin ve ülkemizin kalkınmasına katkılar sunacaktır. Şüphesiz yetişmiş insanın, kalifiye elemanın olduğu yere yatırım daha kolay gelecektir. Bölgenin en büyük ihtiyacı olan yeni iş sahaları açılacak istihdam alanları çeşitlenecektir. Böylece birçok sorun, başta işsizlik olmak üzere hızlı bir şekilde çözülmeye başlayacaktır. Geleceğe umutla bakıyoruz. Artık ne Türkiye eski Türkiye’dir ne de Bitlis eski Bitlis’tir. Bu aydınlık yoldan kimse bizi geri döndüremeyecektir. 17 Ben Bitlisim Fehmi ALAYDIN Bitlis Belediye Başkanı B itlis Belediyesinin Nisan 2009’dan itibaren kentin önüne koymuş olduğu Kültür Temelli Kalkınma Vizyonu, ilimize yıllarca çok büyük katkıları olan ve bu katkıları artarak devam eden Bitlis Eğitim ve Tanıtım Vakfı (BETAV) tarafından da benimsenmiş olup, takdir ve destek görmüştür. Değerli işadamlarımız da kentin, kültürel mirasının korunarak geliştirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması konusunda çok kararlı ve istekli davranmaktadırlar. Değerli iş adamlarımızın ve BETAV’ın bu kararlılığı ve istekliliği, Belediyemiz ve çalışanları içinde iyi bir motivasyon kaynağı olmuştur. Belediyemizin, ÇEKÜL Vakfı rehberliğinde oluşturmuş olduğu Kültür Odaklı Yol Haritası çalışmasına BETAV’da dahil olmuş ve sürece fikirsel bazda önemli katkılarda bulunmuştur. Bitlis Belediyesi, BETAV ve ÇEKÜL üçlü toplantıları birkaç kez İstanbul Çekül Vakfı Merkezinde gerçekleştirilmiş ve somut adımlar üzerinde çalışılmıştır. Bu adımların en önemlisi, Kentsel Tasarım Rehberi’dir. Hayati öneme sahip bu rehber hazırlandığında, kentin tarihi dokusu ile yeni mimarisinin birbiri ile sağladığı uyum ve gelişen dünyanın en tatlı ve en estetik şehrini inşa etme şansına sahip olabileceğiz. Herkesi oldukça heyecanlandıran bu çalışma için BETAV liderliğinde Belediyemiz, Çekül Vakfı iştiraki ile Doğu Anadolu Kalkınma Ajansına proje başvurusu yapılmış ve proje Eylül ayında onaylanmıştır. Proje; 7.000 yıllık tarihi bulunan Bitlis için bir Kentsel Tasarım Rehberi hazırlanmasını ve kentin karşılıklı tepelerden kuşatan 5 bölgeyi kapsayan Projeler Paketinin hazırlanmasını öngörmektedir. Bu projeler içerisinde, Şeribey Tepesi Seyir Terası Projesi, Bitlis Sular Vadisi Projesi, Muştakbaba ve Zeydan Mahalleleri, Bitlis Kalesi ve Çarşı Meydanı ile buluştuğu Kültür Kavşağı Projesi, Mahallebaşında İhlasiye Medresesinin Gökmeydan Camii ile buluştuğu devasa Şehir Meydanı Projesi oldukça ilgi çekmektedir. Şüphesiz ki, bu projeler hepimizi çok heyecanlandırmaktadır ve hepimizin gözlerinde inşa etmeyi planladığımız şehrimize dair binbir tasarım canlandırmaktadır. Kentin yüzyıllar boyunca önünü açacak olan bu vizyon projelerin hazırlanmasından hayata geçirilmesine ve korunmasına kadar Kamu-Sivil Toplum-Özel Sektörün işbirliği çok önem arz etmektedir. BETAV sayesinde, kentimiz bu işbirliği konusunda diğer kentlere örnek olabilecek bir çalışma ve bütünlük içerisindedir. Bu çalışmalara Üniversitenin sağlayacağı akademik destek ile diğer kamu kurumlarının sağlayacağı insan kaynakları ve lojistik destek de büyük bir öneme ve paya sahiptir. BETAV’ın yıllardır yürüttüğü çalışmalar sonucunda Bitlis, son 2 yılda ülkemizde LYS sınavında üst üste 2. kez Türkiye birincisi olmuş, diğer bir çok ile de örnek olmuştur. Bu oluşumda emeği olan BETAV Onursal Başkanı Sayın Cemil Özgür Bey’e, BETAV Başkanı Sayın Ahmet Eren’e, tüm BETAV üye ve destekçilerine şükranlarımı sunarım. 18 Çok değerli işadamımız, Bitlislilerin gönlünde taht kuran Ahmet EREN ağabeyimizin Tarihi Müftüler Evini restore ederek başlatmakta olduğu Restorasyona destek dalgasının da giderek büyüyeceğine ve çok ilgi göreceğine yürekten inanmaktayım. Tarihi Müftüler Evi, ülkemizin Kültürel Miras Eğitiminde önemli bir yere sahip bir Eğitim Merkezine dönüştürülmek üzere ÇEKÜL Vakfına önerilmiştir. Bu Eğitim Merkezi projesinin hayata geçmesi de, Bitlis’in Kültürel Miras alanında bölgesel bir eğitim ve destek merkezine dönüşmesinde kilit bir misyon üstlenmesine katkı sağlayacaktır. ülkemize çok büyük katkılar ve hayırlar getir- Tasarlamakta olduğumuz ve çok yakın zamanda lojistik alt yapılarını birlikte tamamlayacağımız vizyon projelerin İlimize ve LİS’İM” diyen kentimizin bu feryadını ve di- mesi dileği ile başta BETAV Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ahmet EREN ağabeyimiz ve tüm Yönetim Kuruluna, çok değerli BETAV ekibine, ÇEKÜL Vakfının saygıdeğer Başkanı Sayın Prof. Dr. Metin SÖZEN Hocamıza ve Çekül ekibine, Belediyemizdeki mesai arkadaşlarıma ve katkı sağlayan diğer tüm tüzel ve özel kurum ve kişilere Bitlis adına, Bitlisin çocukları ve gençleri adına şükran ve minnet duygularımı arz ediyorum. “BENİ DÜNYA KÜLTÜR MİRASINA YENİDEN ARMAĞAN EDİN, BEN BİTleğini elbirliğiyle yerine getirebilmek umudu ve saygıyla... Nemrut krater gölü 19 Rahva’ya Doğru M. Asım HACIMUSTAFAOĞLU Bitlis Eski Valisi Bitlisli gençlerimizin, son yıllarda eğitim alanında elde ettikleri büyük başarıları gördükçe, hem gururlanıyor, hem de yıllar öncesinden, eğitime, Bitlis’te yapılmaya başlanan uzun vadeli planlama ve yatırımların doğal sonuçlarının alınmaya başlanmış olmasından mutluluk duyuyorum. Bu vesile ile de, bu konuda en büyük pay sahibi olan BETAV’ın kurucularını, eski ve yeni yöneticilerini takdirle anıyor ve selamlıyorum. 2000’li yılların başında, yeni Bitlis’in RAHVA düzlüğünde kurulması düşüncesi ve uygulamasının ne kadar isabetli olduğu zaman geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. Çünkü Rahva’dan yükselen eğitim tesisleri, sosyal tesisler, spor tesisleri, toplu konutlar Bitlis’i parlak bir geleceğe taşıyor. Aynı bölgeye kurulan Bitlis EREN Üniversitesi, inanıyorum ki, önümüzdeki yıllarda Bitlis’li ortaöğrenim geçlerinin, Türkiye genelinde sağladıkları başarılar gibi ismini duyuran ve gençlerce tercih edilen bir büyük öğrenim kurumu haline gelecektir. Tatvan-Ahlat İlçeleri tarafından yapımı programlanan, ama birtakım bürokratik sebeblerle yapımına başlanamayan Bitlis Havaalanı gerçekleştiğinde bu gelişmelere daha da hız kazandıracaktır. Hatırlanacağı gibi Bitlis Havaalanı için gerekli olan arazilerin kamulaştırma ve tahsisleri yapılmış, daha sonra yerleşim planı Ulaştırma Bakanlığınca hazırlanmıştı. Bu arada da Genel Kurmay Başkanlığının Havaalanı yeri konusunda verdiği olumsuz görüşün değiştirilmesi sağlanmıştı. Ancak yerel imkânlarla (Valilik, makine parkı olan işadamları gibi) arazinin tesviyesine başlama aşamasında gözlemci olarak Ulaştırma Bakanlığından gönderilen heyet Havaalanı Pistinin yerinin değiştirilmesi gerektiğini rapor etti. Bu işlem 500 dekarlık ek kamulaştırmayı gerektirince, işe girişmek ertelendi. Konu ile ilgili bir anımı da paylaşmak istiyorum. 2006 yılı başlarında Van’dan Ankara’ya THY ile uçarken hareketten hemen sonra uçağın pilotlarını kokpitte ziyaret ettim. Kendilerine, Bitlis Havaalanını yapmayı düşündüğümüz alanı göstermeyi ve görüşlerini almak istediğimi belirttim. Memnuniyetle kabul ettiler. Havaalanı yapımı amacıyla kamulaştırılan araziyi uzaktan gösterince, yaklaşmak gerektiğini ifade ettiler, uçağın rotasını sağa doğru çevirerek havaalanı arazisine doğru süzülmeye başladılar. Bütün araziler metrelerce kar ile kaplı, iken, bu yerde belli belirsiz kar bulunuyordu. Aynı anda kulenin uyarıları gelmeye başladı. Meğer rota değişmiş ve irtifa kaybediyormuşuz. Bölge görüldükten sonra yükselişe geçildi ve kuleye herhangi bir sorun olmadığını bildirdiler. Uçak rotası, her zaman Nemrut Dağı-Bitlis arasındaki güzergâhta iken, ilk kez Nemrut-Ahlat arasından geçildi ve uçak yolcuları havadan Nemrut Dağı ile Gölünü farklı cepheden seyir imkanı buldular. Dilerim ki bu Havaalanı yakın bir zamanda gerçekleşir. 20 Tüm Bitlislilere kucak dolusu sevgiler… 1994 / 8 Ağustosu ve Bitlis M. Nezir GENCER BETAV Genel Başkan Yardımcısı BETAV 1987 yılında kuruldu ama bu gün için gelenek haline gelen 8 Ağustos ziyareti ilk olarak 1994 de yapıldı. fek fileleri ile evlerinin yolunu tutuyor. Vah ki vah benim Bitlis’ime. O gülen şakır şakır espri yapan insanımızdan eser kalmamış. İstanbul ve Bursa ekibi olarak uçakla Van’ a geldik. Hemşerilerimiz bizi Van Havaalanı’ nda karşıladılar. Van’ da bizleri karşılamaya gelen iki otobüs ve birkaç arabayla yola çıktık. O Hal dönemiydi. Jandarma yoldan geçen herkes gibi bizi de Van’ dan Bitlis’e gelinceye kadar en az dört yerde durdurdu. Bazıları bavullarımızı aradı, bazıları üstümüzü başımızı, bazıları ise hüviyetlerimizi toplayıp kontrole götürdü. Çok şükür ki temiz çıktık. Bu olaylar bize Ağustos ayının 30 derecesinde buz gibi bir hava estirtmeye başlamıştı. Ahlat’taki otelimize yerleştik sonra Muş uçağıyla Ankara’ dan gelen arkadaşlarımızla buluştuk. Büyük bir özlem ve merak içerisinde Bitlis’e gittik. Önce bir çarşı pazar gezmeye çıktık. Adeta bu şehir o bizim bıraktığımız şehir değildi. Sanki hiç bilmediğimiz bir ülkeye gitmişim gibi bir his. Her yere, her kese hayret içerisinde bakıyorum, herkes bize oturdukları küçük kürsülerden hayretle bakıyor. Biri öbürüne soruyor “bunlar kimdu, neye gelmişle?” diğeri cevap olarak “vallah bılmenem feket ya seçime gırmağe ya da teşvik almağe gelmişle herhalde”. Bu defa daha dikkatli ve anlamlı bakışlar artıyor. Hiç konuşmadan sadece yüzümüze bakarak sorulan bu ve benzeri kinayeli soruları artıyor veya ben öyle hissediyorum. Ne yapsın adamlar? O zamana kadar kimse dertlerine derman olsun diye gitmemiş. İşte bu nedenle adamlar konuşmadan yani ses çıkarmadan anlaşma lisanını öğrenmişler. Kafalar karma karışık hava 30 derece ama ortam soğuk. Hava kararmaya başlıyor yavaş yavaş kapanan kepenklerden sonra insanlar ufak te- Bitlis Belediyesi akşam yemek düzenlemiş ve yemeğin arkasından da programa “panel” yazılmış. Önce yemek yedik ve sonra belediye içerisindeki toplantı salonuna geçtik. Dönemin Belediye Başkanı panelin başlayacağını söyledi. Oradan bir hemşerimiz “Babam panel nedu men bılmenem” demesi gülüşmelere sebep oldu salondaki o buz gibi havayı yumuşattı. Azıcık da olsa içerisi ısındı. Salonun dörtte birini biz misafirler dörtte üçünü de orada yaşayan hemşerilerimiz doldurmuş. Ama bu dörtte üçün yüzüne baktığınızda her şey anlaşılıyor. Yemek ile ısınan hava, daha konuşmaya başlamadan tekrar buz gibi oldu. Başkanın konuşmasını kimse dinlemiyor. Yerli olanlar bizleri tanımaya çalışıyor, bizler de onları hatırlamaya çalışıyoruz. Tabii aradan yıllar geçmiş. İlkokuldan, mahalleden tanıdığımız bir arkadaşımız saçı sakalı ağarmış bir insan olarak karşımızda ama tanıyamıyoruz. Sonra tanıyanlar yerinden kalkıp mesela “vah Nezir sensen?” diyor gelip sarılıyor, gözleri yaşarıyor ama tüm bu sıcak ilgiler dahi havayı yumuşatmaya yetmiyor. Aslında hiçbir farkımız yok. Sadece garibimin farkı o Bitlis’i beklemiş ben yokluktan imkânsızlıktan kaçmışım. Kaçanların büyük bir kısmı ya okumak için ya da bir baltaya sap olmak için Bitlis’ten ayrılmış. Ama döndüğümüzde çok beter bir tablo ile karşılaştık. Hoş bizde kalsaydık faklı bir şey olmazdı. İnsanlarımız gözümüze böyle gözüktü. Ya şehir; Bitlis’in kendine özgü yontma taştan yapılan mimarisi çok özgün bir mimari olduğu- 21 nu övüne övüne herkese anlatırdık. Bu günün Türkiye’sinde dahi ısı yalıtımının önemi yeteri kadar bilinmezken o güzelim yapıların aralarına yapılan gecekondu türü binalarla perişan olmuş. Şehir içinde hiç bir norma uymayan apartman müsveddeleri yükselmiş. Bu yapılar tüm doğal görünümü, dağların, tepelerin önünü kapatmış. Şehrin ortasından akan şırıl şırıl sesi ile şehri şenlendiren, serinlendiren Bitlis Çayı’nın üzerini kapatan sözde alt katı dükkan yapılar çirkinlikleri daha çok artmış. Ne bu dükkânlar da ne de diğer dükkânlarda alışveriş yapana pek rastlanmıyor. Çayın üstünde çok nadir açık bırakılan yerlerde adeta bir çöp deposu olmuş. Ağır koku ve uçuşan her cins sinek de işin cabası. Belediyenin hiçbir gelir kaynağı yokmuş. Çalışanların aylıklarını dahi ödemekte zorlanıyor. Neyle hizmet edecek. Terörün en azgın dönemi. Gece insanlar sokağa çıkamıyor ve muhtemel silahlı saldırı korkusu ile yatak yorganlarını pencerenin önüne yığıyor. Adeta insanların feleği şaşmış. Onlar bu şartları kanıksamış. Gençler işsiz, yoksulluk bir yanda, umutsuzluk bir yanda. Aynı şehirde doğan aynı okulda okuyan aynı kültürü alan insanlarız belki ama onların ne mecali kalmış ne de dermanı. Dertlerini konuşmadan anlatma yetisine sahipler. Toplantıda hiçbir şey konuşmayanlar bakışlarıyla konuşanlardan daha çok şey anlatıyor. Bazısı da konuşuyor. Ama adeta isyan ediyor. Belki on beş günden beri sakal tıraşı olmamış üzerindeki kılık kıyafet hak getire, heyecandan gözleri yuvasından fırlamış, sesinin tonu kontrolsüz, sıraladığı kelimeler aslında çok anlamlı ama düşündüklerini heyecandan anlatamıyor. Sonra susuyor ve gözümüze bakıyor. Bu seferde konuştuğu her şeye pişman olduğu ve hatta kendi kendine “ben ne halt karıştırdım, bu adamların ne suçu var?” diye içi içini yediğini hissediyorum. Dikkatle baktığımda bu adam benim ilkokul sıra arkadaşım olduğunu anımsıyorum. Bir düşünüyorum ve bir atasözünü anımsıyorum. “Ak gün ağartır, kara gün karartır” Hey gidi rahmetli Coro Nayif. Yorgun olmamıza rağmen o günün gecesi çoğumuz üzüntüden belki hiç uyumadık . Belki de bir kısmımız da bu toplantıya geldiğine, bu olumsuzlukları gördüğüne çok pişman oldu. O gecenin sabahı 8 Ağustos kutlamaları vardı. Bu kutlamalarda beş altı kişilik bir heyetle önce Vali’ yi makamında ziyaret ederek, ilk kutlamanın ona yapılması gerektiği konusunda hem fikir olduk. Sayın Dönem Valimizi ziyarete gittik. Gördüğümüz veya hissettiğimiz manzara Sayın Valimiz de şafak sayan bir insan hissi verdi bize. Doğru hatırlıyorsam o da Bitlis’ le ilgili umudunu yitirmiş ifadeler kullandı. Ama bize çay ikram etti. Her halde o zaman daha sivil toplum örgütlerinin önemi çok anlaşılmıyordu. Çayımızı içtikten sonra kutlamaların yapılacağı alana geçtik. Küçücük bir protokol çadırında bazılarımız yer bulduk bazılarımız ayakta kaldı. Konuşmalar yapıldı. Resmi geçit töreni başladı. Küçük bir bandonun çaldığı marşlar eşliğinde küçük bir askeri birlik sonra da ayağında babasının, annesinin belki abisinin belki ablasının yırtık pırtık ayakkabısını giymiş utancından kimseye bakamayan okul çocuklarımız geçti. Ne üst baş var ne saç sakal düzgün bakımlı. İnsanın içini sadece sızlatmıyor adeta kurşun gibi deliyorlardı. İnsanımızın bu kadar öz güvenini yitirdiğini hiç görmemiştim. Sonra resmi kurumların ağaç dalları ve bayraklarla süslenmiş 15-20 aracı geçti. Tören bitti. Bu tören Bitlis’te olan biteni bizlere bir güzel anlattı. Zor bela göz yaşlarımızı içimize akıttık. Ankara ekibindeki arkaşlarımız Muş uçağı ile gelmişlerdi onlar geri dönmek üzer Muş’a bizde İstanbul için Van uçağına gidecektik. Ama bizim akil insanlarımız iş başındaydı. Ve bu iş başı 1987 yılında başlamıştı. Akil 22 ve fedakâr insanlarımızla şuna karar verdik. “Arkadaşlar Bitlis yanıyor. Ne yapalım edelim acele bu yangına su serpelim. Ve bu insanlara hiç olmazsa acil olarak bir moral verelim. En kısa zamanda bir acil eylem planı yapmalıyız” diyerek hem bir hedef konuldu hem de kendi kendi içimize su serptik. Ama orada konuşulanlar sık sık yapılan toplantılarla tek tek hayata geçirildi. BETAV özellikle o günden sonra ülkemizin en örnek Sivil Toplum kuruluşu oldu. Her an performansını biraz daha artırdı. Vakıf kuruluşundaki vakıf senedinde yazılı olan amaçları hep aştı. Esas amacı üniversite öğrencilerine burs vermek olan bu vakıfın yönetimindeki insanlar ekonomik krizin en maksimum olduğu seviyede kendi işlerini durdurdular ama Bitlis’e bir eğitim vadisi projesini aksatmadılar. Bunları yaparken bir yandan da Vakfı maddi bir varlığa eriştirdiler. Bugün için BETAV’ın mal varlığı 10 milyon doların üzerindedir. Başta İstanbul’ da olmak üzere Bursa’ da ve Bitlis’ te kıymetli mülklere sahiptir. Tüm ülkenin tanıdığı ve saygı duyduğu bir şana ve şerefe sahiptir. Yavrularımız Bitlis’e üniversite sınavlarında şehir birinciliği getiriyor. Kılık kıyafetleri adam gibi. Türkçeleri ülke birincisi. Başladığımız bu yarışı bundan sonra hiç bırakmayacağız. Çünkü artık Rahva’ da örnek bir eğitim vadimiz var. İlkokuldan üniversiteye kadar sıra sıra eğitim yuvaları, spor kompleksleri, yurtlar ve sosyal tesislerle Bitlis bir eğitim merkezi haline dönüşürken, BETAV Ormanı ile de ayrı bir anlam kazandı. Şimdi sıra “Old Town” eski Bitlis’i örnek hale getirmek. BETAV’ ın bu gayretine katkı koyan çok değerli siyasilerimizden idarecilerimizden bürokratlarımızdan ve de BETAV’ı kuranlardan Allah razı olsun. Ben 1994/8 Ağustosunu böyle hatırlıyorum. Bakalım benim oğlum Emre, kızım Elif 20 yıl sonra bugünleri nasıl hatırlayacaklar. Vallahi Bitlis için gerekeni gerektiği zaman yapmazlarsa babalık hakkımı helal etmem. Van ve Erciş depreminde dolayı geçmiş olsun, vefat edenlere Allah rahmet etsin ve yakınlarının başı sağ olsun diyerek sözlerimi noktalamak istiyorum. Necibe Gencer Kız Meslek Lisesi 23 BETAV Eşref Peker Mutki Kültür ve Taziye Evi Açılış Konuşması M.Zeki PEKER 1. BETAV Eşref Peker Kültür ve Taziye Evinin açılış törenine hoş geldiniz, şeref verdiniz. Hepinizi en samimi duygularımla selamlıyorum. 2. Bizleri biz yapan, insan olmanın erdemini bizlere yaşatan değerlerimizdir. Örf ve adetlerimiz, geleneklerimiz, göreneklerimiz, yani kültürümüzdür. Kıvançta ve tasada bir olmamızı, birlikte olmamızı kültürümüze borçluyuz. Değerlerimizi yaşatmak, daha sonraki nesillere aktarmak konusunda hepimize sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluklardan biri de; acıyı tatlıyı beraber yaşayıp, paylaşma geleneğini yaşatacağımız ortak kullanım mekânlarını kurmaktır. Nasıl ki, atalarımız Bitlis’imizde, günün ihtiyaçlarına göre, tüm toplumun istifade edebileceği hanlar, kervansaraylar, medreseler, çeşmeler kurmuşlarsa; bugün de bizler, Bitlis’in bağrından çıkmış işadamları olarak, ecdatlarımızın bu geleneğini, yine günün ihtiyaçları doğrultusunda; üniversite, okullar, yurtlar, taziye ve kültür evleri kurarak sürdürmeye çalışıyoruz. 3. Daha önce de sıkça ifade ettiğim gibi, yasa ortak olmak, memleketimizin en güzel adetlerinden, geleneklerinden biri. Özellikle vakitsiz ölümlerde yüreklere düşen kor ateşi; bir dostun, bir akrabanın, bir hemşerinin yanı başımızda durması söndürebiliyor. Yasımızı dinimizin ve kültürümüzün öngördüğü şekilde yaşamak, acımızı paylaşıp azaltmak ve bu geleneği yaşatarak nesilden nesile intikal ettirmek noktasında taziye evleri büyük bir işlev görmekte. Müslüman ebediyete intikal ederken, geride kalanlardan sadece ve sadece dua bekler. Taziye evleri vefat edenlerin ardından mütemadiyen toplu dua edilmesinin de vesilesi olmaktadır. 4. Hemşerilerimizin yoğun talebi üzerine; çok temel bir toplumsal ihtiyaç olan kültür ve taziye evleri projemizi başlattık. Başta Tatvan olmak üzere bugün dördüncü kültür ve taziye evimizi açıyoruz. Arsa tahsis işlemlerinin bitmesi durumunda, Allah’ın izniyle bu sene içerisinde Adilcevaz ve Bitlis il merkezinde de temellerimizi atacağız. Belediye başkanlarımıza ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. 5. Bu projenin startını verirken, bize arsa tahsis edilecek her ilçe ve il merkezimizde kültür ve taziye evi kuracağımızı ifade ettik. Eğer Bitlis ve Bitlisli ise; bizim için ne olduğu, kimlerden olduğu, hangi parti ve düşünceden olduğu, Bitlis’in neresinde olduğu önemli değil. Temel hedefimiz Bitlis’imizin sosyal gereksinimini gidermektir. Bu uğurda fark gözetmiyoruz, kimseyi ayırmıyoruz. 6. Bu işleri Allah rızası için, memlekete faydalı olmak için yapıyoruz. Merkezi idarenin ve yerel yönetimlerin ulaşmadığı noktada bir açığı da belki biz kapatırız düşüncesiyle hareket ediyoruz. 7. Hz. İbrahim’in ateşe atıldığını duyan küçük bir kuş, gagasına bir damla su alıp, ateşi söndürmek için suyu ateşin üzerine bırakır. Hz. İbrahim kuşa: “Kuş kardeş kanatlarına dikkat et, hem senin taşıdığın su ateşi söndürmeye yetmez ki, zaten rabbimin dediği olur.” der. Buna karşılık mübarek kuş: “Ben de bunun böyle olduğunu biliyorum, fakat istedim 24 ki safım belli olsun.” der. Bizim, işadamları olarak, Bitlis’in her ihtiyacını gidermek gibi bir gücümüz yok. Ama biz de istiyoruz ki safımız belli olsun. Bizim safımız da mübarek kuşun davranışında olduğu gibi, ateşe odunla gidenlerin safı değil, ateşe su ile gidenlerin safıdır. Safımız, hayır, hasenat; insanımıza, memleketimize hizmet safıdır. Niyetimiz ve amelimiz bu minvaldedir. Başka bir amacımız ve hesabımız yok. Hamdolsun Allahıma ki safımızı belli ettiren eserleri yapma fırsatını bizlere verdi. 8. Biz her şeyiyle güzel bir Bitlis istiyoruz. Şairin de dediği gibi: Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun. 9. Bugün baba ocağı, baba diyarı Mutki’deyiz. Baba dostları, akrabaları, yarenlerinin içindeyiz. Yani su olsak arayacağımız çatlağın bulunduğu yerdeyiz. Size babam merhum Eşref Peker ismini emanet etmeye, Eşref Peker ismini burada yaşatmaya geldik. 10.Bugünlere gelmemizde babam merhum Eşref Peker’in rolü çok büyüktür. O, bize çalışkanlığı, dürüstlüğü, iş disiplinini, kültürümüze ve dinimize bağlı olmayı öğretti. Bugün bir ekmek yiyip, paylaşıyorsak, yine memleketimize böyle bir hayırlı hizmeti ve- Mutki Taziye Evi’nin açılış töreniniden bir sahne 25 şamamızdaki katkı ve emeklerinden dolayı; Sayın valimize, milletvekillerimize, eğitim camiamıza ve başarının asıl mimarları öğrenci kardeşlerime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. rebiliyorsak, bu Eşref Peker’in sayesindedir. Rahmetli babamın aziz hatırası önünde saygıyla, minnetle eğiliyorum. Ruhu şad olsun. 11.Şu an çok mutlu ve çok heyecanlıyım. Lütfen heyecanımı mazur görün. Kültürüne ve dinine sımsıkı şekilde bağlı olan merhum babamın ismi kendi diyarı Mutki’de, anısına inşa edilmiş bu hayırlı kültürel eserde ebediyen yaşayacak. Mutkili kardeşlerimden bir arzum var. Hemşeriniz, akrabanız, dostunuz Eşref Peker ve tüm ailesinden hayır dualarınızı ne olur eksik etmeyin. Sizden sadece dua istiyoruz, dua bekliyoruz. 12.Yine merhum babamın isminin vakıf denince bırakın Bitlis’te, Türkiye’de marka olan BETAV ile birlikte yer alması ise tarifi zor bir duygu benim için. BETAV, Bitlis’in tanıtım ve eğitiminin yapı taşı olarak hizmetlerine ilk günün heyecanı ve kuruluş ilkelerine bağlı bir şekilde devam ediyor. Tüm Bitlislilerin göğsünü kabartan, 2010 LYS TS alanındaki tarihi başarıda, kuşkusuz BETAV’ın ve BETAV’lıların büyük ölçüde katkısı rol oynamıştır. Bitlis’in dört bir yanında hayırsever işadamlarımızın eğitimimize kazandırdıkları eserler, bu gurur verici başarıyı yaşamamızda çok önemli işlev görmüşlerdir. Huzurunuzda Bitlis’te eğitim hamlesini başlatan başta Sayın Ahmet Eren ağabeyime ve diğer tüm hayırsever işadamlarımıza şükranlarımı arz ediyorum. Yine Türkiye birinciliğini ya- 13.Üniversite sınavlarındaki başarımız; bu yöreye ekilen her tohumun hasadının er geç alınacağını göstermiştir. Eğitimde alınan bu büyük hasattan sonra, inanıyorum ki ticarette de kalkınmada da yakın zamanda hasat alınacaktır. Yeter ki hayır tohumları ekilsin, yeter ki insanımıza şans verilsin. 14.Sayın Ahmet Eren ağabeyimiz, bir konuşmasında: Amerikalı siyahi lider Martin Luther King’den esinlenerek, bir rüyam var, o da BETAV’ın 100. yılını görmesidir, demişti. Ahmet ağabeyim. Siz hiç merak etmeyin. Ne mutlu ki; okullardan, kültürel eserlerden ismi eksik edilmeyen BETAV, şimdiden 100 yılı aşkın süre yaşayacağının müjdesini bize vermiş durumda. 15.BETAV Eşref Peker Kültür ve Taziye Evi’nin Mutkili hemşerilerime hayırlı olmasını diliyor, açılış törenimizi onurlandırdığınız için sizlere şükranlarımı arz ediyor, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Mübarek ramazan ayının başta Bitlis olmak üzere, ülkemiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını arzu ediyorum. Sağ olun, var olun… 26 Cemil Ağabey! Muzaffer AHLAT Değerli vakıf üyeleri, hepinizin çok yakından tanıdığı Sayın Cemil Özgür Beyle ilgili olarak Vakfımızın ilk kuruluş yıllarına ait bir anımı sizlerle paylaşmak istedim. Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı kurulmadan önce İstanbul Fındıkzade semtinde, hayırsever hemşehrilerimizin katkıları ile rahmetli hemşehrimiz Remzi Buharalı tarafından yapılmış bir öğrenci yurdumuz vardı. Uzun zaman İstanbulda üniversite tahsili yapan bir çok öğrencimiz, okullarını bu yurtta kalmak sureti ile bitirdiler. Ancak 1980 ihtilalinde, o zamanki öğrenci olaylarından ötürü söz konusu öğrenci yurdumuz İstanbul Özel İdaresine devredildi. 1987 yılında Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı kurulduğunda bu öğrenci yurdunun tekrar Vakfımıza devredilmesi konusunda üyelerimizce yoğun çaba sarfedildi. O sırada ben Bitlis’te iken, zamanın Bitlis Valisi Sayın Ali Sakallı Beyin Bitlis öğrenci yurdunu cüzi bir fiatla Milli Eğitim Vakfına satıldığı haberini aldım. Ankara’ ya gittiğimde arkadaşım olan milletvekili Sayın Faik Tarımcıoğlu’na uğradım. Kendisine durumu anlattığımda böyle bir şey olamaz dedi. Ben de Sayın Vali Beye telefon aç durumu öğren dedim. Faik Bey, Vali Beye telefon açtığında gerçek durum anlaşıldı. Bitlis talebe yurdu Milli Eğitim Vakfına 70.000 TL karşılığında satılmıştı. Bu durum karşısında hemen Genel Başkanımız ve Yönetim Kurulu Üyeleri ile bir toplantı yapıldı, bir heyet oluşturularak ertesi gün Bitlis’e hareket edildi. Heyette Genel Başkanımız Sayın Cemil Özgür, Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Nazmi Haşemoğlu yine Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Cemil Haspolat ve ben aynı gün saat 11.30 sularında Sayın Vali Beyin makamına ulaştık. Vali Bey bizleri uygun biçimde karşıladı ve içecek bir şeyler ikram etmek istedi. O anda Cemil Ağabeyimiz Vali BETAV Cemil Özgür 300 öğrencilik pansiyon binası 27 Beyin bu teklifini hiç duymamış gibi. “Beyefendi; siz hangi yetki ve selahiyetle, tamamen Bitlisli hemşehrilerimiz tarafından yapılmış olan bu yurdu başka bir vakfa satarsınız” dedi. Arkasından hiç fırsat vermeden; “Lütfen Özel İdare Müdürünüzü çağırın sözleşmenizi hazırlayalım, bu işi bitirelim ve ondan sonra ne içeceğimize karar verelim” dedi. Cemil Ağabeyimizin şimdiye kadar hiç karşılaşmadığımız bu davranış biçimine hepimiz hayret ettik. Çünkü Sayın Ağabeyimizin ne kadar nazik, centilmen ve kibar olduğunu bilmeyen hiçbir hemşehrimiz yoktur. Vali Bey bu cereyan eden durum karşısında zile bastı Özel İdare Müdürü geldi sözleşmeyi hazırladı ve Cemil Ağabey 5000 lira diğer vakfın fiatından fazla vererek Bitlis öğrenci yurdunu BETAV’ın mal varlığına kattı. Sözleşme bittiğinde Cemil Ağabey yine eski nezaket ve inceliği ile “Sayın Valim şimdi bir çay ikram etmek lütfunda bulunursanız memnuniyetle içeriz” dedi. Bu arada çaylar geldi, çaylarımızı yudumlarken Cemil Ağabey tekrar Vali Beye dönerek “Sayın Valim, pazarlığımız bitti her iki taraf için hayırlı olsun, lakin biz bu pazarlıktan çok karlı çıktık. Şöyle ki, eğer zatialiniz bu pazarlıkta ciddi olarak direnseydiniz ben şu anda vermiş olduğum fiatın 100 misli üstüne çıkar yine bu yurdu alır Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfına teslim ederdim” dedi: daha sonra izin istedi hep beraber pazarlıktan memnun çıkmanın edası ile Vali beyin makamından ayrıldık. Ben 20 seneye yakın anlatmadığım bu anımı tazelediğimde Vakfımızın 24 senelik geçmişi zincirin halkaları gibi bütün diriliği ile gözümde canlanmaya başladı. İlk bütçesi 37.000.000.- (bugünkü değeri BETAV Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesi 37.-) lira olan ve 25 öğrenciye burs veren Vakfımız şu anda ortalama 700 öğrenciye burs verebiliyor ve mal varlığı milyon dolarlara ulaşabiliyorsa Bitlis’te yaşayan Bitlisliler olarak, Vakıf üyelerimizin tümü ile gurur duyuyor ve hepsine en içten duygularımızla teşekkür ediyoruz. Ayrıca Vakfımızın ilk oluşumunda yardım ve emeklerini esirgemeyen başta 19 yıl Genel Başkanlığımızı yürüten Sayın Cemil Özgür’e (Ağabeye) o dönemin valisi Mustafa Yıldırım’a rahmetli Cemil Haspolat’a maddi ve manevi katkılarını hiçbir zaman esirgemeyen Nazmi Haşemoğlu’na eski şube Başkanımız A.Orhan Gerçek’e bürokratik engelleri aşmada büyük emek ve çabası olan Faik Tarımcıoğluna ve Burhan Cenkçi’ye kuruluşundan bu güne dek maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyen Semih ve Erdal Eren kardeşlere, yine kuruluşundan bu güne dek görevlerini aralıksız sürdüren Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza Zülfikar ve arkadaşlarına, Cemil Örnek ağabeyimize, Vakfın kuruluşunda emeği geçen bütün Vakıf üyelerimizin hepsine, Bitlis’te yaşayan hemşehrilerim adına en içten duygularımla teşekkür ederim. 28 Hüsamettin BİLGEN DAYANAMAM Oğlum Barış BİLGEN’in Beşinci sınıftan mezuniyeti dolayısıyle. Kirpiğim teker teker, kurusun da dökülsün, Aşkınla dolu kalbim, varsın canım sökülsün, Sensiz üzülme sevgilim, bir ona dayanamam. FİNAL TÜRKÜSÜ Bitti beş yıl süren bu güzel türkü, Azıcık burkuldu içerlerimiz. Sensizlik denilen bu ağır yükü, Çekecek minicik yüreklerimiz. Baş başa koydun beni, kalbimdeki hicranla, Akıttın gözyaşlarımı, kalbime damla damla, Dayanırım kalsam da, tek başıma hüsranla, Sen üzülme sevgilim, bir ona dayanamam. A B C demeyi sizden öğrendik, Cümleyi, heceyi sizden öğrendik, Okuyup yazmayı sizden öğrendik, Minnettarız size öğretmenimiz. Kazıyıp da atamam, kalbimdeki izleri, Ta ruhuma işledim, Söylediğin sözleri, Kaybetmeye razıyım, o sevdiğin gözleri, Sen üzülme sevgilim, bir ona dayanamam. Gün oldu ağladık, güldük beraber, Oynadık, okuduk, yazdık beraber, Ders yaptık, teneffüs yaptık beraber, Bu gün meyve verdi emeklerimiz. Bil ki kırar yokluğun, kanadımı kolumu, Kimlere anlatayım, bu derdimi halimi, Eğer istemiyorsan, değişeyim yolumu, Sen üzülme sevgilim, bir ona dayanamam. Annemizden daha anneydin bize, Okutup, eğitip, ruh verdin bize, Can ilacı gibi bir şeydin bize, Size layık olmak hedefimiz. Söz verdim sana bir kez, seni üzmeyeceğim, Kör olası gözümle, seni üzmeyeceğim, Sana giden yollarda, artık gezmeyeceğim, Sen üzülme sevgilim, bir ona dayanamam. Kapansa da okul, çalsa da son zil, Bugün ağlamanın zamanı değil, Eğil, alnımızdan öpüver eğil, Öpüver silinsin ak terlerimiz… Varsın ellere gül sen, sevgilim katlanırım, O bir tutam saçını, dünya malı sanırım, Aşkın beni öldürse, yaksa da dayanırım, Sen üzülme sevgilim, bir ona dayanamam. Mayıs/2002-İstanbul Kasım/1970-Aşkale 29 HASTALIK Oğlan kıza baktı, Kız oğlana baktı. Oğlan kıza göz kırptı, Kız oğlana göz kırptı. Oğlan kızı sevdi, Kız oğlanı sevdi. Oğlan kıza hasta oldu, Kız oğlana hasta oldu. Hastalıkları ilerledi, ilerledi… Sonunda , Yatağa düştüler… Ağustos/2003/İstanbul YAŞANTI Issız, ışıksız, yollar. Şefkatli bir el gibi, bir yetimi okşarcasına, Yüzleri okşayan senin bir rüzgar. Uluyan köpekler, Meleyen koyunlar, Kaderine terk edilmiş, başıboş akan, İncecik, kirli sular. Yeni yeşermiş çimenler, Meyvasız ağaçlar, gülsüz çalılar, Mevsim İLKBAHAR… Çatlamış kurak, verimsiz toprak, Arasıra müthiş bir toz bulutu, Ve arkasından sürüklenen birkaç sarı yaprak. Gözler donuk, yüzler yanık, Çatlamış ağaç kabuğu gibi, İri iri kocaman eller, Üç beş kuruş için kızgın güneş altında, Var gücüyle çırpınan, Umutsuzlar, çaresizler. Kimine ayda binler az, Kimisinin geçimini sağlayan, İki koyun, beş tavuk, üç kaz, Mevsim YAZ… Uzaklaştı güneş, sarardı çimenler, Yine ıssız, karanlık yollarda Kış hazırlığını düşünen, Avare avare gezginler. Yine umutlar sönük, Yine mahzun yüzler toprağa dönük. Bazen serin bir rüzgar, Bazen haşin kudurmuş bir toz bulutu etrafı sarar. Hayatın akışına kapılmış, zavallı bir insan gibi, Yavaş yavaş toprağa kapaklanan, Kurumuş sapsarı yapraklar, Mevsim SONBAHAR… İşte iyice uzaklaştı güneş, Isıtmıyor artık. Yine odun kömür buğday derken, Araba araba kışa hazırlık. Nihayet kayboldu güneş, Söndü yine bütün umutlar, Derken Allahın oldukça bol rahmeti, Döküldü yere, kapladı her tarafı, Yuksulun baş düşmanı kar. Duvardaki dereceler rağbette artık, İşareti eksi otuz. Her yerde hep aynı manzara, Sokaklarda, saçaklarda, bıyıklarda Yine buz, yine buz. Dondu yine kanlar. Kimi kaloriferi, koku, linyiti yaktı. Kimi karıştırdı gübreyle samanı. Yine ıssız yollar, yine sönük lambalar, Biraz merhamet dilenmek için, Göklere açılmış avuçlar. İşte böyle; Hayat seesiz ve derin bir uykuya akış, Mevsim KIŞ… Heyhat… Yine geçti biryıl, koskoca bir yıl, Karıştı hayale, Hala anlamadınmı be kardeşim, Burası doğu denilen yer, Burası Aşkale, Aşkale… Şubat/1972-Aşkale 30 Başarmak Mehmet Emin KORKMAZ Bitlis Milli Eğitim Müdürü Bizde başarmak bir tutkudur, başarmak bir sevdadır, ekip çalışması ile istenilen hedefe ulaşmak bir gelenektir. Bakanından bakanlık personeline, hayırsever iş adamlarından STK’lara, müdüründen öğretmenine, müstahdeminden aşçısına, memuruna, valisine velisine, siyasetçisine aklınıza kimler gelirse. Ha nerdeyse unutacaktım perde arkasındaki o kahramanlar var ya onlardan, yani başrolü oynayan o kahramanlardan söz ediyorum. Öğrencilerimizden… Onlar fırsat ve imkânları en iyi değerlendirirler. Sağ olsun hükümet Eğitimde Fırsat Eşitliğini sağlama adına, bizim gibi geri kalmış illerde dev adımlar attı. Ancak Bitlis’te bu adıma karşı, Bitlisli hayırsever iş adamları da tüm imkânlarını zorlayarak birçok okul derslik ve pansiyon inşa ederek imkânları ikiye katladılar. Her öğrencinin okuyacağı bir dersliği, kalabileceği bir pansiyonu artık vardır. Onlara gelince; zaten meslekleri gereği fedakârlığı cana minnet bilen, kendilerine teslim edilen gencecik enerji dolu öğretmenler ve her gün okula çocuklarını düzenli göndermek için birçok ihtiyacından ödün veren anne ve babaları ile birlikte; bu gencecik beyinleri iyi işlediler. Bu çocuklar da kendilerine biçilen rolü en güzel şekilde oynayarak, gelir dağılımında Türkiye 79. su olan Bitlis İlimizi üst üste iki yıl LYS Türkçe-Sosyal alanında Türkiye birincisi ve 2010-2011 yılında da en başarılı iller arasında altıncı sıraya taşıdılar. İşte başarmak derken bunu anlatmaya çalışmıştım. Bir zamanlar lisesi olmayan öğrencileri lise öğrenimi için Diyarbakır’a giden bir eğitim düzeyinden bugüne gelmiştir. 50-60 yıl içinde ulaşılan bu seviye, bu gerçek görülmeli ve değerlendirilmelidir. Ulaşılan bu başarının arkasında özveriyle çalışan ideal eğitimcilerin çabaları vardır. Öğrencilerin gösterdiği performansla bu çabalar birleşmiş sonuçta bu tablo elde edilmiştir. Bu başarıda alt yapı hizmetlerini en üst düzeye çıkaran hayırsever Bitlislilerin emeği, katkısı vardır. Emeği geçen ve bunu gelenekselleştiren herkese şükran ve minnetlerimi arz ederim. Gelecekte bu güzel duyguyu hep yaşatmak dileği ile. 31 Korku, Kuşku, Hoşgörü (süzlük) Prof. Dr. Necdet ADABAĞ K onu başlığı oldukça zor. Yazı yazarken yaşanmışlıktan kalkarak yazmak daha kolaydır bence. Gerçekle birebir hesaplaşmanın ayrı bir tadı vardır ayrıca. Düşe dayalı yaşamak tatlı olmasına tatlıdır ama kurmaca dünyada gezinmenin zorlukları vardır. Aslında kurmaca dünyada çokça gerçeklik de vardır. Ne ki öylesibir dünyada gerçeği somut değerlerinden soyutlamak ve soyut bir dünyanın içeriği ile anlatmak zorunluluğunu unutmamak gerekir. Toplumumuz somut düşünmeyi sevdiği, soyutu anlamakta zorlandığı için soyut konuşmak ya da yazmak daha da zordur. Korku, Kuşku, Höşgörü soyut kavramlardır, ancak özellikle 12 Eylül’den başlayarak toplumumuz bu olguyla o kadar içselleşmiştir ki artık soyut olmaktan çıkmış somut. Elle tutulur kavramlar olmuşlardır. Bugün türkiye’de öyle ya da böyle, korkuyu kuşkuyu ve hoşgörüsüzlüğü yaşamayan yoktur. Hoşgörü denilince günümüzde, özellikle ülkemizde, artık çok uzakta kalan ve ancak düşlerimizle varabileceğimiz bir kavram gibi algılamamız gerektiğini düşünüyorum. İçimizdeki hoşgörü anlayışını günlük gerçeğin ötesine ve yaşanmışlığın uzağında bir yerlere koyduğumuzu ya da saklamış olduğumuzu sanıyorum. Yoksa hiç kimsenin hoşgörüsüz doğabileceği ve hoşgörüyü tanımadan ölebileceği aklımın ucundan bile geçmez. Höşgörünün karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı bir olgu olduğunu; karşılıklı saygı ve sevginin olmadığı yerde hoşgörüden söz edilemeyeceğini; ayrıca hoşgörüyü gerektiren etmenlerin, duygusal düzlemde, yanlışlardan kaynaklandığını ve yanlışları örtbas etmenin ya da görmezden gelmenin ancak hoşgörüyle olabileceğini sanıyorum. Bu bağlamda unutulmaması gereken, doğal olarak, yanlışların da bir ölçüsünün, sınırının olması gerektiği; her türlü yanlışa hoşgörü göstermenin olanaklı olmadığı gerçeğidir. Sanıyorum ülkemizde özellikle son otuz yılda insanların birbirlerine duydukları karşılıklı sevgi ve saygı giderek azalmış; insanın insana olan hoşgörüsü güç yitirmiştir. Özellikle askeri darbelerin yaratmış olduğu korku ve güvensizlik ortamının bunda çokça payı vardır. Ardından nedeyse yarım yüzyıldır yaşadığımız öyle ya da böyle terör belası da yaratmış olduğu korku ve ardından kuşku, hoşgörüye yer bırakmayacak bir ortam hazırlamıştır. 12 Eylül’ün neler yaptığı (ya da yapmadığını) saymakla bitmez. Unutanlar için Işık kansu’nun bugünlerde Cumhuriyet’te yayımlanan yazı dizisini önermek istiyorum. İşkenceler, davalar, sorgulamalar ve en beteri de gencecik çocuklar için hazırlanmış darağaçları. Tıpkı 12 mart gibi. Arkasında bıraktıkları da korku, kuşku sve hoşgörüsüzlüktür. Karabasan gibi bu üç olgu toplumun üstüne üşüşmüştür. Bugün herkes korkuyu yaşamaktadır. Arkasından birileri yumruk atıpkavgaya mı çekmek isteyecek ya da tabancayı dayayacak, ya da birileri koluna girip alıp götürecekmi, düşüncesi herkeste vardır. Franz Kafka’nın Dava adlı yapıtındaki gibi herkes bir tutukluluk hali yaşamaktadır. 20. Yüzyıl korku çağıdır, demişti 32 Kafka. Korkarım 21. Yüzyıl da böyle olacak. Korku egemendir belki tüm toplumlara amaözellikle iki üç darbe yemiş bizlere. Buna karşın daha askeri darbelerden medet umanları anlamakta zorlanıyorum. hoşgörüsüzlüğe ne demeli, diyen okurları gö- Korku beraberinde kuşkuyu getiriyor. Herkes bu gün türkiye’de birbirinden kuşku duyuyor. Kim kimi dinliyor acaba? Güvenilirlik kalmadı. Babanın oğla, oğlun babaya. En küçük toplum birimi olan ailede korku, kuşku ve hoşgörüsüzlük varsa gelin koca bir toplumu düşünün. YDD (Yeni Dünya Düzeni) inanıldığının tam tersineyarattığı geniç çaplı toplumsal sınıf farklılığından ötürü insanlar ve toplumlar arasında iletişimsizlik yarattı. Ancak iletişimle insanlar ya da toplumlar birbirlerini anlamak olanağını bulurlar ve birbirlerine daha hoşgörülü olmak zorunda kalırlar. Ardından kuşkuya yer bırakmayan bir ilişkiler dizgesi başlar ve kuşku yok olduğu için korkular da yaşanmaz. İnsan komşusundan kendisine zarar gemeyeceğini bilir. Kanımca, insan korku içinde, kuşku içinde yaşamaz ve her gittiği yerde hoşgörünün olabileceğini düşünürse özgüvenini sağlar. Özgüven birey olabilmek için çok önemlidir. Ancak özgüveni süsleyen insanın yaratıcılığıdır. Ne ki nerede korku, kuşku ve hoşgörüsüzlük varsa orada yaratıcılıktan söz edilemez. Batı, Ortaçağ’ın korkulu, kuşkulu, hoşgörüsüz gerçeğini Hümanizma ve ardından Aydınlanma uyanışıyla söküp attı. Ardından yirmi yıl faşizmi yaşadı. Tüm bu deneyimler olgunlaşmasını sağladı. Bugün kesinlikle bize göre çok çok ötede olgunluğa ve özgüvene sahip birey toplumları oldukları yadsınamaz. Bunun adına uygarlık demek kaçınılmazdır. Biliyorum kendi ülkelerinin dışında yarattıkları korku, kuşku ve len topraklar ne yazik ki hep Müslüman ül- rür gibiyim. Bu da gene YDD’nin insanların başına bağladığı bir çıkmazdır. Insanlık bunu da gene ancak uygarlıkla yenebilir. Bir başka deyişle, okur-yazar olmakla. Bu gün işgal edikelerdir. Hiçbir hristiyan toplum işgalle karşı karşıya değildir. Bunu salt petrole bağlamak yanlıştır bence. Bu işin özünda altyapı meselesi vardır. Eğer svz konusu ülkeler sağlam bir altyapıya sahip olsalardı, yani korku, kuşku ve hoşgörüsüzlük üstüne oluşturulmuş bir toplum olacaklarına, aydınıyla halkıyla özgüveni tam bireylerden oluşmuş bir toplum olsalardı acaba bu gün emperyal güçler o topraklara girmek cesaretini gösterebilir miydi ya da buna gerek kalır mıydı? Özelde Türkiye’ye bakıldığında yalnız askeri darbeler değil, sözde demokrasi adına yapılmak istenen sivil darbeler de insanları sindirmeye yöneliktir. Ülkemizde dün olduğu gibi bu günde insanlar kdrku, kuşku ve hoşgörüsüzlükle karşı karşıyadır. İnsanlar özgüvenlerini yitirmişlerdir. Cumhuriyet Türkiyesi’nin bize sağladığı olgunluk ve özgüveni içselleştirebilmiş olsaydık ya da gelen geçen iktidarlar buna izin vermiş olsalardı bu gün bu korkuyu, kuşkuyu yaşamaz ve insanlarımız birbirlerine karşı hoşgörülü davransalardı. Bir yandan özdeksel sıkıntılar öte yandan tinsel açmazlar, korku, kuşku ve hoşgörüsüzlük’le boğuşan ve çıkış yolu bulamayan toplumumuz kapalı toplum olarak kaldığı sürece korku ve kuşkuyu yok edemiyecek, ardından hoşgörüyü yaşayamayacaktır. Bu gün ülkemizin yaşadığı budur. 33 Kadınlar ve Etkinlikleri Prof.Dr. Hamza ZÜLFİKAR Millî Savunma Bakanlığınca yayımlanmış olan Milli Mücadelede ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Kadınlarlarımız adlı eserin büyük boy, resimli, renkli sayfalarını çevirirken bir Bitlisli hanıma rastladım. Defterdar’ın hanımı diye kaynakta geçiyor. Maraş’ın işgalinde düşmanın bulunduğu bir yeri basıyor. Daha sonra da yörede oluşturulmuş olan milis kuvvetlere katılıyor. Ayrıntılı bilgi yok, kısaca eserde yer alan yüzlerce kahraman kadınlar arasında yer bulunan bu hanım muhtemelen 1915 yılında Bitlis’in Ruslar tarafından işgali sırasında Maraş’a göç eden ailelerin kadınlardan biri. Bilindiği gibi bu göç sırasında Bitlisliler özelikle Diyarbakır’a, Urfa’ya, Antep’e, Maraş’a; Kuzeyde yaşayan Trabzonlu, Erzurumlu ise bu işgal sırasında Orta Anadolu’ya, Konya, Niğde, Aksaray yörelerine gittiler. Her çilekeş Bitlisli ninenin, dedenin çocuklarına anlattıkları gibi o olayları, onların yollarda uğradıkları sefaleti, gurbette çektiklerini annemden dinlemiştim. Yaban illerde çocuk büyütmek, bulaşıcı hastalıklardan onları korumak, yedirmek, içirmek meşakkatlerle dolu bir hayat ve ardından Bitlis’e dönüp harabe hâlindeki evlerde, aç susuz yaşamak. Bunlar Bitlislilerin geçmişteki anneleri, nineleriydi. Huzurlu değillerdi. Yıllar geçmesine rağmen varlıklarını gösterip öne çıkamadılar. Şikâyetlerini ilgili mercilere götüremediler. Çevredeki baskı, onlara yalnızca evinde çocuklarına şefkat göstermeyi tanıdı. Belli bir yaşa kadar kayınpederine ve kaynanasına işaretle duygularını ifade ettiler. Yol güzergâlarında bir erkekle veya erkek topluluklarıyla karşılaştıklarında bir kenara çekilip onların geçmesini beklediler. Buna karşılık sayıları az olmakla beraber bazı Bitlisli kadınlar evlerinde veya mahallelerinde lider kadın durumundaydılar. Ancak öteki kadınların uğradıkları baskıları onlar gideremedi . Karı ile kocanın yıllarca küs kalmasına aile mahremiyeti diye kimse müdahale etmedi. Derelerde yün, halı ve kilimlerini yıkadılar, su taşıdılar, kazanlarda su ısıtıp leğenler içinde kocalarını çocuklarını yıkadılar. Sayıları azda olsa bazen evlatları onları terk etti ya da onlara yaşlılıklarında ilgi göstermedi. Ülkemizde ve dolayısıyla Bitlis’te imkânlar geliştikçe bu anlayış, bu davranış kısmen giderildi. Kızlarını okuttular, kadın olarak birtakım hakları olduğunu bildiler ve belli bir düzeye ulaştılar. Öğretmen, hâkim, doktor, mimar mühendis oldular. Eli kalem tutan, fikir üreten, topluma, gelişmelere yön veren aydınlar tiyatro sanatçısı kadınlarımız oluştu. Bugün bu yapıdaki kızlarımızın sayısı arttı. Bunda BETAV’ın öncülüğü inkâr edilemez. Bitlis doğumlu üniversiteli kursiyerler BETAV’da düzenlediğimiz buluşmada özellikle kız öğrenciler her konuda benimle tartışmaya giriştiler. Bu durum beni fevkalade memnun etti. Yukarıda belirttiğim o baskılı ortam bugün Bitlis’te tam anlamıyla giderilemedi. Eskiden olduğu gibi kadınlarını anlamadan, dinlemeden, araştırmadan, sudan sebeplerle döven, hatta kadınlarını öldüren ve adına çok yanlış olarak töre cinayeti adı verilen bir facia ortaya çıktı. Bitlis’te böyle bir töre, böyle bir gelenek yoktur. Münferit bu tür olaylar bazen cinnet düzeyine gelmiş, kendini kaybetmiş, 34 sabırsız, tahammülsüz insanlar tarafından işlenen eylemlerdir. Bitlis’in Müslüman erkekleri Hz. Peygamber’in kızlara ve kadınlara verdiği değeri bilirler. Kadına uygulanan şiddet, kadın haklarıyla ilgili konuların gündeme geldiği bu yılda ben de yazımın konusunu kadınlara, özellikle Bitlisli kadınlara ayırdım. Aydın kadınlarımızın dikkatlerin bu konuya çekmek isterim. Bitlis’te kadın kavramı üzerinde bir araştırma yapıldığında onların erkeklere nazaran ilençlere ( beddualara) çok yer verdikleri görülür. Bu, aslında onların uğradıkları haksızlıkların, derdini anlatamamazlığın, şikâyet edecek bir mercilere ulaşamamanın feryadıdır. Vaktiyle Bitlis’ten derlediğim bu tür ilençlerden birkaç örnek burada vermek isterim. Ahırette iki elim yehende ola. Allah meni göre seni ale. Anan baban gor be gor ole. (Burada gor Farsça çukur, mezar demektir) Alın, yeşılın üstan töküle. Cuvan devrılesen. Ele bir dert alesen tavuh cücesidan, zestan kondağiden havaran gele. İssi yatesen soğuk kahesen. Vurucun atli gele.vb. Vaktiyle derlediğim yüz kadar ilençten birkaçını burada sıraladım. Bütün bunlar haksızlığa uğramış, şikâyetini Allah et vere tırnah vermeye örneğinde olduğu gibi Tanrıya havale etmiş kadınların türettikleri sözlerdir. Kadının toplumda kafes arkasına hapsedilmesi aslında bütün Osmanlı kadınlarının kaderiydi. Bu durum yalnızca Bitlis’e has değildi. Geniş Osmanlı topraklarında kadının içinde bulunduğu durumun bir uzantısının Bitlis’te biraz daha etkin olarak yansımasıydı. Unutmamak gerekir ki kadının belli bir düzeye gelişi Cumhuriyet Dönemine rastlar. Türkiye çapında aile hayatında önde olan, sayılan, sevilen kadın, toplumsal ve sosyal hayattaki yerini asıl Cumhuriyet döneminde almıştır. Bu gelişme tarihini 1900’lü yılların başından itibaren görebiliyoruz. Bu durumu 1900’lü yıllarda başlayan ve giderek yoğunlaşan kadınla ilgili yayınlar, buna paralel olarak gündeme getirilen kadın hakları, artık Türk toplum hayatında ve sosyal yapısında, varlığını hissettirmeye başlamış, insanoğlunun, kadın ve erkek diye ikiye ayrılan kesiminde kadın bütünü tamamlayan bir varlık olarak kendini kanıtlamıştır. Cumhuriyetle kadın kültür ortamlarında artık tutsak değil toplum hayatında etkinliği olan, siyasetçi, iş kadını veya bilim adamıdır. Cumhuriyet öncesi dönem bir hazırlık, bir alıştırma ve hatırlatma yıllarıdır. Kadın gündeme nasıl getirilebilir, baskıcı dönem nasıl aşılabilir, kadın üzerindeki buyurganlık (tahakküm) nasıl giderilebilir gibi konular o yıllarda bazı yazarlarının gündemindedir. Celal Nuri’nin Kadınlar adı altında o yıllarda yazılmış bir eseri vardır. Kadın varlığını, azmini, gücünü Kurtuluş Savaşı yıllarında gösterdiği yararlılıkta ve kahramanlıkta ispat etmiş ve bu özelliği ile erkeğin yanına kendini kabul ettirmiştir. Kadının toplum hayatında yerini almasındaki başlıca etken onun bu savaş yıllarında gösterdiği yararlılıklardır. Kurtuluş Savaşını konu alan romanlarda kadının bu etkinliğini bulmak mümkündür. Erzurumlu Nene Hatun bu kadınlardan biridir. Bugün 50 liralık kâğıt paralarımızın üzerinde adı ve resmi bulunan Fatma Aliye Hanım bu kadınlardan biridir. O, 1864 yılında İstanbul’da doğmuş, iyi bir eğitim görmüş, Fransızca öğrenmiştir. Başlıca özelliği İstanbul’un işgalinde gazetelerde eğitici yazılar yazmış çeşitli salonlarda konuşmalar yapmış, kadınlarla ilgili yararlı açıkla- 35 malarda bulunmuş olmasıdır. Onun dışında Halide Edip Adıvar, Halide Nusret Zorlutuna, Nigâr Hanım gibi daha nice kahraman Türk kadınları gösterdikleri fedakârlıklarla yazdıkları yazılarla kendisinden söz ettirebilmiştir. Bitlisli kadın kahramanlar da yok değil. Onların kahramanlıkları çocukları, aileleri üzerinden gösterdikleri fedakârlıkta yatar. Nezir Gencer’in annesi Necmiye Hanım gibi Bitlis’te nice hanımlar yaşamış ve nice fedakârlıklarla çocuklarını yetiştirmiştir yapmıştır. Bitlis’in işgalinden sonra ninelerimizden, annelerimizden dinlediğimiz özveriler yazılmadığı, işlenmediği için bir bir unutulup gitti. Bu hatıralar şimdi hâla birçok Bitlislinin aklında ve gönlündedir. Şehirdekinin aksine daha özgür köyde çifte çubukta, hayvan gütmede, çalışan kadınların kilometrelerce uzaktan iş yerine azık getirenler hâlâ gözümün önündedir. Bu etkinlikte köy kadınının veya kızının yüzü açık oluşu, bu görevi benimseyip yeni kıyafetler giydiğini ve kocasının veya harmanda çalışanlarının huzuruna temiz ve pak bir kıyafetle çıkıp güler yüzle yemek getirişini hiç unutmadım. Cenneti anaların ayakları altında gören bir İslami anlayışın üyeleriyiz. Onların hepimizde ödenemeyecek ölçüde , emekleri var. Biraz geç kalmış olmakla beraber 2011 yılında kadın haklarını tanımak konusunda duyarlı olmalıyız. Sivil toplum kuruluşları, kadın kolları, özellikle köyde kentte, mahallede yaşayan kadınların sorunlarına eğilmeli, çeşitli düzenlemeler yapmalı, onların eğitimiyle ilgilenmelidirler. Bitlis Eren Üniversitesi bünyesinde BEKGEM de bu olaya katkı sağlamalıdır. Yaşanılan sorunların bir bölümü de eğitime yeterince önem vermemekten kaynaklanmıştır. Annelerimizi, kadınlarımızı, kızlarımızı sevelim, onları anlamaya çalışalım. 21. Uluslararası Avrasya Ahlat Kültür Şenliğinden bir görünüş 36 Bitlis – Deliklitaş Kaya Tüneli’nin Doğu Anadolu Bölgesi Ticareti İçin Önemi Prof. Dr. Oktay BELLİ İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Öğretim Üyesi GİRİŞ Başkentliğini Van Ovası’nda bugünkü Van Kalesi’nin (eski Tuşpa) yaptığı Urartu Krallığı, M.Ö. 9. – 7.yüzyıllar arasında başta Doğu Anadolu olmak üzere, Güney Kafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgeleri’nde egemenliğini sürdürmüştür. Bugünkü Türkiye yüzölçümünün yarısı kadar bir coğrafi bölgeye yayılan Urartu Krallığı, hemen her şeyden önce bir kara devletiydi; ne kuzeyde Karadeniz’e, ne de güneyde Akdeniz’e ulaşabilmişti. Deniz ticaretinden yoksun olan Urartu Krallığı’nın ekonomisi, bu yüzden fazla gelişememiştir. Urartu kralları tarafından Doğu Anadolu Bölgesi’nde kurulan çok sayıda baraj, gölet ve sulama kanalı, küçük ova ve vadi tabanlarında yapılan tarıma hayat vermiştir. Sulama tesisleriyle ilgili olarak inşa edilen güçlü ve anıtsal taş duvarlar, en şiddetli deprem kuşağında yer almasına karşın, alınan bilinçli önlemler sayesinde depremden fazla etkilenmeden günümüze değin varlığını korumuştur. Yaklaşık olarak 2700 – 2800 yıldan beri kesintisiz olarak çalışan çok sayıdaki baraj, gölet ve sulama kanalının benzerine, şimdiye kadar ne Anadolu’da, ne de dünyanın öteki ülkelerinde rastlanılmıştır. Bu yüzden haklı olarak Urartu Krallığı, Eskiçağ’da Anadolu ve Eski Önasya Dünyası’nın en büyük “Hidrolik Uygarlığı” olarak tanımlanmaktadır. ilk düzenli karayolları, bizzat Urartu kralları tarafından planlanarak yaptırılmıştır. Yollar yalnızca Doğu Anadolu Bölgesi’nin değil, aynı zamanda Anadolu ve Eski Önasya Dünyası’nın da en eski ve düzenli karayollarını oluşturmaktadır. Urartu Krallığı’nın Doğu Anadolu Bölgesi’nin sert iklim koşullarına ve engebeli arazi yapısına uyum sağlayarak 250 yıl boyunca başarılı bir şekilde egemenliğini sürdürmesinde, yaptırmış olduğu düzenli yolların çok büyük bir etkisi olmuştur. Doğu Anadolu’nun ekonomik ve sosyal etkinliklerine birinci derecede etki eden askeri ve ticaret yolları, bölgenin ekonomik ve kültürel yönden gelişmesinde de çok önemli bir rol oynamıştır. Urartu Krallığı’nda ulaşım sisteminin merkezini, Tuşpa (bugünkü Van Kalesi) ve Rusahinili (bugünkü Toprakkale) gibi iki görkemli başkentin bulunduğu Van Ovası oluşturmaktadır. Yani Urartu Krallığı’nın egemenliği altında bulunan Güney Kafkasya, Kuzeybatı İran ve Doğu Anadolu Bölgesi’ne ulaşan bütün yollar, zorunlu olarak başkent Urartu kralları tarafından Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaptırılan imar faaliyetleri, Eskiçağ’da 250 yıl boyunca bu bölgeye altın çağını yaşatmıştır. Bunların başında kara ulaşım ağı gelmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde 37 Bitlis’in güneyinde dağlar arasından giden eski yol kalıntısı ticaret yolunun Van’a uğramaması yüzünden Eskiçağ’da çok ünlü bir kültür ve ticaret merkezi olan Van, Ortaçağ’da ekonomik ve politik yönden önemini yitirerek sanki küçük bir kasabaya dönüşmüştür. DELİKLİTAŞ KAYA TÜNELİ VE GÜNEY TİCARET YOLU (İPEK YOLU) Bitlis Deliklitaş (Semiramis) Kaya Tüneli Tuşpa ve Rusahinili’nin bulunduğu Van Ovası’na açılmaktadır. Aslında Van Ovası, yolların kesiştiği bir kavşak noktasında yer alacak elverişli bir coğrafi konuma sahip değildir. Tam tersine, özellik güneyde o dönemin en süper gücü sayılan ve Urartuların can düşmanı olan Assur Krallığı’nın çok zor ulaşabileceği bir konumda yer almaktaydı. Batısı Van Gölü tarafından sınırlandırılan ovanın doğusunu, yarım ay şeklinde çevreleyen 3200 m. yüksekliğindeki Varak ve Erek Dağları kapatmaktadır. Van Ovası’nın güneyini ise, doğu – batı doğrultusunda uzanan ve yükseklikleri 3000 – 3500 metreye ulaşan Güneydoğu Torosları çevrelemektedir. Güneyde Assur Krallığı ile Urartu başkenti arasında doğal bir duvar gibi yükselen bu engebeli dağlar, Urartu Krallığı’na çok elverişli bir savunma olanağı hazırlamıştır. Ortalama 150 km2 genişliğindeki Van Ovası, yalnızca kuzeyde Kafkasya ve kuzeydoğuda da Kuzeybatı İran içlerine kolayca açılan bir coğrafi yapıya sahiptir. Böylece Eskiçağ’da savunma yönünden bir avantaj oluşturan Van Ovası’nın coğrafi yapısı, Ortaçağ ve Yeniçağ’da bir dezavantaja dönüşmüştür. Örneğin aşağıda da belirttiğimiz gibi Kuzey Suriye’den gelen ticaret yolu Bitlis Çayı Vadisi’ni izleyerek Van’a uğramadan, Van Gölü’nün kuzeyinden Kafkasya, kuzeydoğu yönünden de Kuzeybatı İran içlerine ulaşmaktadır. Bu önemli Urartu Krallığı’nın ekonomisi için çok büyük bir öneme sahip olan Güney Ticaret Yolu’nun izlediği güzergâh; Van Ovası’nın kuzeyinde Kalecik – Derebey – Muradiye Ovası – Erciş – Adilcevaz – Ahlat – Tatvan ve Bitlis Çayı Vadisi’nden Kuzey Suriye’ye ulaşmaktadır. Oldukça uzun olan bu yol, iki günden az olmamak kaydıyla, üç-dört gün sürmektedir. Aslında günümüzde olduğu gibi, Van Gölü’nün güney kısmında geçen ve Bitlis Çayı Vadisi üzerinden Kuzey Suriye’ye ulaşan yol, kuzey yolu ile kıyaslanamayacak ölçüde kısa olmasına karşın, o dönemdeki dağlık arazi geçit vermeyecek ölçüde sık orman alanları ile kaplıydı. Orman alanlarının 19. yüzyılın sonlarına kadar varlığını koruduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 17.yüzyılın ortalarında Bitlis’e gelen ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi, Bitlis’ten hareket ederken Taht – ı Van (Tatvan), Ahlat – Adilcevaz – Erciş – Muradiye Ovası güzergahını izlemek zorunda kalmıştır. Bitlis’ten Van’a ulaşan bu uzun yolun iki gün sürdüğünü belirten Evliya Çelebi, çok kısa olan Van Gölü’nün güneyinden geçen yolun dağlık, tehlikeli ve sık ağaçlı kaplı olması yüzünden pek kullanışlı olmadığını yazmaktadır. Kuzey Suriye üzerinden gelen bu ünlü ticaret yolu yalnızca Urartu Krallığı’nın başkenti Tuşpa için değil, tüm Doğu Anadolu, Kafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgeleri için de büyük bir öneme sahiptir. Doğuda Afganistan – Hindistan üzerinden gelen ve Urmiye Gölü’nün güneyinden geçerek Zağros Dağları Geçitleri’nin aşan ticaret yolu, Suriye üzerinden Doğu Akdeniz kıyılarındaki liman kent- 38 lerine ulaşmaktaydı. Doğudan getirilen ve çok büyük bir kıymeti olan başta kalay olmak üzere, birbirinden değerli kolyeler, çeşitli takılar, lapis lazuli, fildişi, su aygırı dişi, değerli ve yarı değerli taşlar, baharatlar ve çeşitli parfümler, ya Akdeniz yoluyla Anadolu’nun güney kıyılarına, ya da kara yoluyla Kuzey Suriye üzerinden Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki diğer kentlere gönderilmekteydi. Deliklitaş Kaya Tüneli’nin tahrip edildikten sonraki görünümü, güneyden Bitlis Çayı Vadisi üzerinden kuzeye ve doğuya açılan ticaret yolundan taşınan mallar, Urartu Krallığı’nın hem bronz endüstrisi, hem de ekonominin gereksinime duyduğu diğer malları karşıladığı için büyük bir öneme sahiptir. Büyük bir bronz endüstrisine sahip olan Urartu kalelerindeki atölyelerinde kalaya karşı çok büyük bir gereksinme vardı. Bilindiği gibi bronz yapmak için gerekli olan kalay, Akdeniz Ülkeleri’nde bulunmadığı gibi, Anadolu, Kafkasya ve Kuzeybatı İran’da da bulunmamaktaydı. Bu yüzden güney ticaret yolundan getirilen kalay, Doğu Anadolu, Kafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerindeki kentlerin maden endüstrisi için en azından altın, gümüş ve değerli taşlar kadar önemliydi. Kuzey Suriye üzerinden Bitlis Çayı Vadisi boyunca devam eden bu ünlü ticaret yolunun önemi Eskiçağ ile sınırlı kalmamış, Ortaçağ ve Osmanlı Devleti Dönemi’nde de varlığını sürdürmüştür. Örneğin 16.yüzyılın sonun- da eserini yazan Bitlis’in ünlü tarihçisi Şeref Han, Bitlis şehrinin çok önemli bir ticaret yolu üzerinde yer aldığını ve dünyanın dört bir yanından gelen tacirlerin mutlaka ticaret yolu üzerinde bulunan “Deliklitaş” tan geçtiğini yazmaktadır. 17.yüzyılın ortalarında Bitlis şehrine gelen Evliya Çelebi, Bitlis halkının büyük bir kısmının tüccar olduğunu, Gürcistan ve Acem Diyarı’na mal götürüp sattıklarını ve kalay ticareti yaptıklarını yazmaktadır. Bitlis Çayı Vadisi boyunca devam eden bu ünlü ticaret yolunun, yalnız çok büyük bir engeli bulunmaktadır; bu engel bugünkü Bitlis şehrinin 10 km. güneyinde yer alan halk tarafından “Deliklitaş” olarak adlandırılan mevkidir. Batıdaki yüksek tepelerden çıkarak doğuda Bitlis Çayı’na doğru akan kar, yağmur ve özellikle kaynak suları, kalkerden oluşan büyük bir kayalık tepe oluşturmuştur. Bilindiği gibi Urartu yolları da, genellikle çay ve derelerin arazide açmış olduğu vadiler boyunca geliştirilmiştir. Vadilerin en elverişli yerlerinden geçirilen Urartu yollarının genişliği, 4 – 6 metre arasında değişmektedir. Vadilerden geçirilen yollar da, arazinin eğimli ve çökük kalan kısımlarına destek duvarları yapılarak ulaşıma elverişli olmayan kısımlar düzeltilmiş, dik eğimli kesimler asgariye indirilmiş ve daha düzgün bir yol zemini oluşturulmuştur. Yolun geçirilmek zorunda olduğu kayalık kesimlerde ise, kayalıklar oyularak açılan dar ve alçak tüneller, günümüzde modern araçların yardımıyla açılan büyük kaya tünellerinin ilk örneğini oluşturduğu için çok büyük bir önem taşımaktadır; bunlardan biri Tuşpa – Kelişin Geçidi üzerinde yer alan “Sakaltutan Kaya Tüneli”, diğeri de Bitlis’in 10 km. güneyinde yer alan “Deliklitaş (Semiramis) Kaya Tüneli” dir. Bilindiği gibi, Van Gölü Havzası’nda güneyde Kuzey Suriye’ye açılan Bitlis Çayı Vadi- 39 si dışında bir başka ulaşım güzergahı bulunmamaktadır. Bu yüzden Urartu kralları çok büyük bir çaba harcayarak, Bitlis’in 10km. güneyinde yer alan kalker kayalığı deldirerek, küçük bir tünel açtırmışlardır. Uçları çelikleştirilmiş demir kazma, el keskisi ve murçlar ile açılan kaya tüneli ortalama 4 – 4.5 m. genişliğinde, 3.5 – 4 metre yüksekliğinde ve 11 – 12 m.uzunluğundadır. Sakaltutan Kaya Tüneli’nin benzeri olan Deliklitaş, Urartuların özenli kaya işçiliğini tüm canlılığı ile yansıtmaktadır. Deliktaş, Sakaltutan Kaya Tüneli’nden daha küçük olmasına karşın, bu görkemli tünel insanlar üzerinde o kadar büyük bir etki bırakmıştır ki, buradan geçen tacir kervanlarını ve yolcuları hayrete düşürmüş ve daha sonraki dönemlerde de kuşaktan kuşağa anlatılarak efsanelere konu olmuştur. Bu ünlü kaya tünelinin Urartular Dönemi’nde hangi kral tarafından yaptırıldığını ve o dönemdeki adının ne olduğu şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Ancak aşağıda da belirteceğimiz gibi, kaya tünelinin M.Ö. 9.yüzyılın sonlarında Urartu Kralı Menua (810-786) döneminde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Çok tanrılı Urartu dininde göller, su kaynakları, mağaralar, kayalıklar, yüce dağlar, dağ ve kaya geçitleri gibi, yollar da kutsaldı ve onlara güç veren, koruyan ve kollayan ruh ve tanrıların olduğuna inanılıyordu. Urartu Krallığı’nın resmi dininde, yüce dağ ve kayalıkların aşılmasında, çığ, heyelan gibi doğa olayları sırasında insanları ve yolcu kervanlarını koruyup kollayan dağ ve yolların ruh ve tanrılarına kurbanlar sunulmaktaydı. Yüce dağların, geçit veren kayalıkların ve yolların tanrıları yalnızca Urartuların resmi devlet dini tarafından değil, geniş halk kitleleri tarafından da kutsanmakta ve onların ruhlarına saçılar sunulmaktaydı. Çivi yazılı belgelerin eksikliği yüzünden, halkın bu tür gizemli kült törenlerini nasıl yaptıklarını ve onların ruhlarına neler sunduklarını şimdilik bilemiyoruz. Ancak Urartu Krallığı’nın resmi devlet dini konusunda bilgi veren Van Ovası’ndaki ünlü Meher Kapısı Çivi Yazıtı’ndan, çok sayıdaki tanrı ve tanrıça ile totem inançlarını yansıtan dağ, göl ve yolların tanrılarına ne zaman ve kaç adet hayvan kurban edileceğini öğrenmekteyiz. Örneğin her yıl Eylül ayının sonunda veya Ekim ayının ilk haftasında düzenlenen “Bağ Bozumu Şenlikleri”nde, tanrılara sunulan kurban törenlerinde, diğer tanrılar gibi “Yol Tanrısı”na da bir sığır, iki koyun kurban edilmekteydi. Urartu Krallığı’nın M.Ö.7.yüzyılın sonlarında kuzeydoğu ve doğudan adeta bir çekirge sürüsü gibi gelen İskitler tarafından yıkılmasından sonra, bölgede yaşayan topluluklar tarafından tıpkı baraj, gölet ve sulama kanallarında olduğu gibi, yolların da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü çok büyük bir çalışma aleti, insan gücü ve organizasyon isteyen yeni yolların yapılması, hemen hemen olanaksızdı. 1929 yılında Bitlis’e gelen otomobillerin Deliklitaş önündeki resmi M.Ö. 400 yıllarında güneyde Kunaksa’dan kuzey yönüne doğru hareket eden ve Bitlis Çayı Vadisi’ni geçerek Doğu Anadolu üzerinden Trabzon’a ulaşan Xenophon ve ordusunun, Deliklitaş’tan geçmediği anlaşılmaktadır. Xenophon ve onun ordusu, Bitlis Çayı Vadisi’nde kuzey yönüne doğru ilerlerken, tepelerde konuşlanan Karduklar ile çatışmaya girmiş 40 ve onların sürekli olarak fırlatmış oldukları ok ve büyük taşlardan korunmak için, vadi tabanından çıkıp tepeleri bir bir ele geçirerek ilerlemeye çalışmışlardır. Ortaçağ’da Ermeni yazılı kaynaklarının eksikliği yüzünden, Bitlis Çayı Vadisi’nden geçen ticaret (İpek) yolu ve bu yol üzerinde bulunan Deliklitaş Kaya Tüneli hakkında anlatılan öykü ve söylenceleri şimdilik bilemiyoruz. Ancak Ortaçağ’dan hemen sonra Bitlis Bölgesi’nin Osmanlı Devleti’nin egemenliği altına geçmesinden sonra, hem bu ünlü ticaret yolu, hem de ünlü Deliklitaş Kaya Tüneli ve hakkında söylenen efsaneler hakkında ayrıntılı bilgiye sahibiz. Bitlis Çayı Vadisi’nden geçen ünlü ticaret yolu ve Deliklitaş Kaya Tüneli hakkında ilk ayrıntılı bilgiyi, Bitlisli tarihçi Şeref Han’ın 16.yüzyılın sonlarında yazmış olduğu Şerefname adlı eserinden öğrenmekteyiz. Şeref Han, tarihi Bitlis şehri, tacirler, ticaret yolu ve Deliklitaş Kaya Tüneli’nin oluşumu ve ne zaman yaptırıldığı konusunda şu önemli bilgileri vermektedir: Bitlis şehri bir yandan Azerbaycan ve Diyarbakır vilayetleri, diğer yandan da Ermenistan ve Rebia vilayetleri arasında bir geçittir. Bunun için, iki mübarek Haremi ziyarete giden hacıların, birleştikleri bir yerdir; bunlar ister Doğuda Türkistan, Hindistan, Horasan ve Irak’tan gelip İran’dan geçenler olsun; ister Cidde ve Zencibar yoluyla batıdan gelen seyyahlar olsun… Sözün özü, Hata ve Haten tacirleri ile Rus, Slav, Bulgar, göçebe Arap ve Acemler, ve bütün dünyanın her tarafından, her cins milletten dünyayı dolaşan ve ülkeleri gezen diğer seyyahların, Bitlis’in “Deliklitaşı”ndan mutlak geçmeleri gerekmektedir. Bu ünlü kaya, Bitlis’in güneyinde ve bir fersah uzaklıktadır. Bu Deliklitaş aynı zamanda bir pınardır. Suları fışkırdıktan ve yeryüzüne çıktıktan son- ra, günlerin geçmesiyle sular katılaşarak donar. Böylece kayalık, gelip geçenlerin önünde güçlü bir set oluşturur; artık yolcular bu seddi çok büyük bir güçlükle aşabilirler. Ancak Bitlis şehrinde, “Hatun Cami ve Köprüsü” adlarıyla bilinen bir cami ve köprü yaptıran çağının hayırsever bir kadını, kayalıklardan oluşan bu seddi deldirtmiş ve yolcuların, kervanların bu delikli kayalardan geçmesine elverişli olması için deliğini genişlettirmiştir. Ünlü tarihçi Şeref Han’ın da belirttiği gibi, Bitlis şehri gerçekten de Kafkasya, Orta Asya ve Mezopotamya’dan gelen ticaret yollarının kesiştiği önemli bir konumda bulunmaktadır. Bu yüzden Rus, Slav, Bulgar, Arap, Acem ve Türkistan’dan gelen tacirlerin, buradan Mezopotamya’ya gitmek için takip ettikleri ticaret yolu üzerinde geçmek zorunda oldukları en önemli geçit, Deliklitaş Kaya Tüneli’dir. Bunlardan da önemlisi ilk kez Şeref Han, bu kaya tünelinin oluşumu konusunda bilgi vermiş ve bunun bir kadın tarafından açtırıldığını belirtmiştir. Şeref Han böylece Eskiçağ’dan beri söylenegelen Deliklitaş Kaya Tüneli’nin Assur Kraliçesi Semiramis tarafından yaptırıldığı söylencesini, Ortaçağ ve Osmanlı Devleti Dönemi’ne taşımakta ve bu ünlü kaya tünelinin bir kadın tarafından yaptırıldığını vurgulamaktadır. Urartu Krallığı döneminde açtırılan bu kaya tüneli, yüzlerce yıldan beri kalkerli suyun katılaşıp sertleşmesi sonucunda tekrar daralmış, insanların, hayvanların, kervanların ve arabaların geçmesine elverişli olmadığı için, hayırsever bir kadın tarafından tekrar genişlettirilmiştir. Ticaret kervanlarının geçmesini sağlayan Deliklitaş Kaya Tüneli,, Bitlis’in sosyal ve ekonomik yaşantısına o denli fazla etki etmiştir ki, 17.yüzyılın ortalarında Bitlis’e gelen Evliya Çelebi de, günümüzde Bitlis Çayı olarak adlandırdığımız vadiyi, Deliklitaş’a uygun 41 olarak “Delikli Kaya Deresi” olarak tanımlamıştır. Ayrıca Evliya Çelebi’nin Delikli Kaya hakkında verdiği bilgiler, Şeref Han’ın yazdığı önemli tarihi bilgilerin hemen hemen benzerini oluşturmaktadır. Ancak Evliye Çelebi, Deliklitaş’ı çok daha gerçekçi olarak “Delikli Kaya” olarak adlandırmaktadır. Evliya Çelebi, Delikli Kaya konusunda şunları yazmaktadır: Evliya Çelebi ayrıca, 1647 yılında Osmanlı Devleti’ne isyan eden Bitlis Beyi Abdal Han’ın, kendisini aynı zamanda Diyarbakır’dan kuşatmaya gelen Osmanlı Devleti askerlerinin Bitlis’e ulaşmasını engellemek için, Delikli Kaya Tüneli’nin büyük kaya parçaları ile kapattırarak askerlerin Bitlis’e ulaşmasını engellemeye çalıştığını yazmaktadır. Bu büyük hanı ve önündeki eski köprüyü yaptıran Huma Hatun Sultan’ın Bitlis şehrine yüzlerce hayrı vardır. O bahtlı kadının bir hayırlı işi de, Bitlis şehrinden güneybatı yönüne doğru akan derenin Kefendir Köyü yakınlarında Delikli Kaya denilen sert kayalık alandan çıkan bir su vardır. Bütün tüccar ve seyyahlar Deliklitaş Kaya Tüneli hakkında Avrupalı seyyahlar da bilgi vermeye başlamışlardır. Örneğin 17.yüzyılın ikinci yarısında Bitlis’e gelen Fransız seyyah ve tüccar Jean Baptiste Tavernier, Deliklitaş Kaya Tüneli’nden söz etmese de, yolun kayalıklar içine oyulduğunu ve çok zor ilerlediğini belirtmektedir: …Halepten Bitlis’e giderken kente yaklaşıldığında tam bir gün boyunca sarp ve yüksek dağlardan yürünmektedir. Bu yüksek ve sarp dağlar kentin iki mil ilerisine kadar devam etmektedir. Yolun her iki yanında ya sel yatakları, ya da dağ vardır. Yol kayalıklar içine oyulduğu için, birçok yerde deve veya katır aşağıdaki dereye düşmemek için ayağını çok dikkatli basmak zorundadır. Deliklitaş Kaya Tüneli’nin tahrip edildikten sonraki görünümü, kuzeydoğudan bu kapıdan geçemeyince, Bitlis şehrine giremez ve Hazo Kalesi’ne varamazlar. Ancak bu Delikli Kaya, köye baş uzatmış çakmak taşından oluşan demir gibi sert bir kayalıktır. Adı geçen Huma Hatun, nice yüz hazine ve paralar harcayıp bu sert kayayı, üstad dağ delenlere deldirerek, halkın geçeceği bir yol yaptırmıştır ki, görenin aklı perişan olur. İnsan yapacağı değil, belki bir ifrit işidir denilir. Hatta bu kapı önünde bir adam huu diye nara atsa, bütün dağlardan bir yıldırım gürültüsü duyulur ki, adam kendinden geçer. İnsan bu Delikli Kaya kapısından aşağıya bakmaya cesaret edemez. Güya cehennemin gayya deresidir. 19.yüzyılın sonlarında bölgede araştırma yapan H.F.B. Lynch, hem ilk kez Deliklitaş’ın fotoğrafını çekmiş hem de Deliklitaş’ı “Semiramis Kaya Tüneli “ olarak adlandırmıştır. İlk kez çekilen bu önemli fotoğraf, bizim için çok önemlidir. Semiramis Kaya Tüneli adı da, tıpkı Van Ovası’na su taşıyan 51 km.uzunluğundaki Menua Sulama Kanalı’na halkın vermiş olduğu Semiramis (Şamran) Sulama Kanalı adı gibi bir aşk öyküsüne konu olduğu için verilmiştir. Semiramis Sulama Kanalı M.Ö.9.yüzyılın sonlarında Urartu Kralı Menua(M.Ö.810-786) döneminde yapıldığına göre, aynı adı taşıyan Deliklitaş Kaya Tüneli’nin de M.Ö. 9.yüzyılın sonunda yapılmış olduğu sanılmaktadır. 42 03 Mart 1916 yılında Bitlis’i işgal eden Ruslar, 10 km. güneyde bulunan Deliklitaş Kaya Tüneli’nin önlerine kadar gelmişlerdir. Deliklitaş Kaya Tüneli’nden güney yönüne doğru ise, Osmanlı Devleti’nin sınırı başlamaktaydı. Ancak Bitlis şehri, 08 Ağustos 1916 yılında Rus ordusu ve Ermeni çetelerinin beş ay boyunca süren korkunç yağma ve yıkımından kurtarılarak, yeniden vatan topraklarına katılmıştır. Bitlis Bölgesi’nin ekonomik ve sosyal yaşantısında önemli bir rol oynayan Deliklitaş Kaya Tüneli, 1960’lı yıllara kadar kullanılmaya devam edilmiştir. 1929 yılında Bitlis şehrine gelen ilk otomobilleri Deliklitaş Kaya Tüneli önünde çiçekler ile karşılayan Bitlisliler, burada küçük otomobiller ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirmişlerdir. Bu fotoğraf, araştırmacı H.F.B.Lynch’ten sonra Deliklitaş Kaya Tüneli’ni gösteren ikinci önemli belgedir. Yüzlerce yıldan beri yalnızca insan, hayvan ve kağnılar için kullanılan, Anadolu ve dünyanın en eski Deliklitaş Kaya Tüneli’nden, bundan sonra artık motorlu araçlar da geçmeye başlamıştır. Ancak ne yazık ki bu durum, 30 yıl sonra Deliklitaş Kaya Tüneli’nin tümüyle tahrip edilmesine yol açacaktır. Büyük motorlu araçların Deliklitaş Kaya Tüneli’nden geçememesi üzerine, 1960’lı yılların başında, Karayolları Bölge Müdürlüğü tarafından dinamitler ile parçalanarak genişletilmiştir. Üstü ve kenarları, özellikle doğu tarafı parçalanan Anadolu ve dünyanın en eski Deliklitaş Kaya Tüneli, günümüzde de zorunlu olarak kullanılmaya devam etmektedir. Deliklitaş Kaya Tüneli basit bir geçit değil, Doğu Anadolu’nun kültürel ve özellikle ticari hayatına çok büyük bir olanak sağlayan en önemli tarihsel belgedir. Olağanüstü bir tarihi değer taşıyan bu önemli kültür varlığının tescil edilerek, gelecek kuşaklara daha sağlam bir şekilde aktarılması ve korunması gerekmektedir. KAYNAKLAR Belck, W. 1899: ”Die Rusas-Stele von Topsava (Sidikan)”, Zeitschrift für Etnologie, Berlin, 99 – 132. Belli, O. 1977: Urartular Çağında Van Bölgesi Yol Şebekesi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul. Belli, O. 1982: ”Urartular”, Anadolu Uygarlıkları, Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi I, İstanbul, 140 – 208. Belli, O. 2000: ”Doğu Anadolu’da Urartu Yol Şebekesinin Araştırılması”, (ed. O. Belli), Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi (1932-1999), Ankara, 409 – 414. Belli, O. 2001: ”Survey on the Urartian Road Network in East Anatolia”, (ed. O. Belli), Istanbul University’s Contributions to Archaeology in Turkey (1932-2000), İstanbul, 370-374. Belli, O. 2004: Anadolu’da Kalay ve Bronzun Tarihçesi – The History of Tin and Bronze in Anatolia, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Enstitüsü Yayını,İstanbul. Belli, O. 2006: ”Van ve Urartular – Van and Urartian Kingdom”, (ed. O. Belli), I. Van Gölü Havzası Sempozyumu, 8-10 Eylül 2004 Van, Van Valiliği, Güzel Sanatlar Matbaası, İstanbul, 15-29. Belli, O. 2007a: ”Van Bölgesi’nin En Eski ve Düzenli Kara Yolları”, Tarih Boyunca Van, Promat Basım Yayın Sanayi, İstanbul, 342-347. Belli, O. 2007b: ”Urartu Krallığı’nın Güney Ticaret Yolu ve Bitlis-Deliklitaş (Semiramis ) Kaya Tüneli”, (ed. O. Belli), II. Van Gölü Havzası Sempozyumu, 04-07 Eylül 2006, Bitlis, Bitlis Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Kültür Yayınları, Nr.17, Desen Ofset, Ankara 2007, 20-28. Evliya Çelebi: Evliya Çelebi Seyahatnamesi 4, (yayına hazırlayanlar: Y. Dağlı – S. Ali Kahraman), Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2001. Lehmann – Haupt, C.F. 1910 – 1921: Armenien einst und jetzt, II/1, Berlin. Lynch, H.F.B. 1965: Armenia Travels and Studies II, Beirut. Şeref Han: Şerefname I, (çev. M.E. Bozarslan), Yöntem Yayınları, İstanbul 1975. Xenophon: Anabasis, (Onbinlerin Dönüşü), (çev. T. Gökçöl), Sosyal Yayınları, İstanbul 1998. Yerasimos, S. 2006: Tavernier Seyahatnamesi, (çev. T. Tunçdoğan), Kitap Yayınları, Ankara. 43 “Enkere’de İki Bitlisli” Prof. Dr. Tümer URAZ Bazıları gibi, yeni bir yazıya başlandığında açıklanan gerekçeye benzer şekilde ben de, eşimin Hacettepe Tıp Fakültesi’ne giren Bartınlı bir arkadaşından dinlediklerimin etkisiyle bunu kaleme alıyorum. Bir aile toplantısında arkadaşımızın anlattığı “Ankara Acemiliği Macerası” kısaca şöyle geçmiş: her üniversiteli gibi Tıp Fakültesi’ne kayıt yaptırma mutluluğuna eren arkadaşımız başlangıçta Yenimahalle’de bir akrabasının yanında kalıyormuş ve galiba derslere başlanan ilk günün sabahı refakatçılığı bırakan akraba, daha önce birlikte gidip gelinen yolu “beş durak sayacaksın, indiğine Hacettepe’yi karşında görürüsün” diye tarif ederek bizimkini otobüse bindirmiş. Ama gelin görün ki otobüs o gün yol güzergahında bir yerde daha durmuş. Talimata uyan genç üniversiteli, parmak hesabına sadık kalarak 5. yerde inmiş; ancak ne görsün, indiği yerde ne üniversite var… ne müniversite ! Benzer macera kuşkusuz büyük kentlere adım atan pek çok kişinin başından geçmiştir. Ben de burada, 6 yaşından beri, (3 yıllık ortaokul hariç) tüm yaşamımda birlikte olduğum; geride bıraktığımız bunca yıl içinde en ufak bir kırgınlıktan söz edemiyeceğim can dostum, arkadaşım Sevgili Yücel Özdemir’le, uzun bir tren yolculuğu sonunda üniversite öğrenimi için geldiğimiz Ankara’da başımızdan geçen bir iki adaptasyon olayından söz edeceğim. Yüceller önce Tatvan’da oturuyorlardı, ilkokulu bitirdikten sonra Bitlis’e geçtiler. 1958 yılının Eylül ortası gibi bir günün gece vaktinde Ankara Garı’na indik ve biz karşılayan arkadaşımın önceden yer ayırttığı Ulus Hükümet Meydanı’ndaki güzel bir otele yerleştik. Sabahleyin, Ankara’yı bilen ve bizi karşılayan arkadaşı beklemeden, Yücel’le çevreyi tanımak amacıyla otelin bulunduğu yolun kalabalığa olan tarafını takip ederek ilerlediğimizde, bugünkü Sebze Hali’nin yakınında bir hamama rastladık. Bitlis’ten alışkın olduğumuz için çekinmeden girdik. Bitlis’teki gibi keselenip liflendikten sonra “başyıkıyıcılar” adlarını söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Bize biraz ters gelen bu hareketin, bahşişlerin kendilerine çağrılarak verilmesi için yapıldığını öğrendik. O dönemin Ulus’unda Karpiç Lokantası’nın bulunduğu Şehir Çarşısı’nın iç kısmında takma adı “Erzurum Kahvesi” olan yer, çoğunluk doğulu öğrencilerin “buluşma mekanı” idi. Biz de doğal olarak aynı yeri kullanıyorduk. Yücel ve ben o ana kadar Van ve Bitlis’in dışında başka bir büyük kentte yaşamamıştık. Benim Ankara’da bildiğim akrabam yoktu; ama onun iki dayısı vardı, otelde bir süre birlikte kaldıktan sonra birinin yanına geçici olarak yerleşti. Ankara’ya hem okuduklarımızdan, hem de çevreden edindiğimiz bilgilerle gelmiştik. Örneğin Tatvan’dan ayrılmadan bir iki gün önce, Ankara’ya birkaç kez gelmiş-gitmiş olan İlkokul Öğretmenim babama “aman trafik lambalarına dikkat etsin, kırmızı yanarken dursun, yeşil yanarken geçsin” biçiminde bir tembihte bulundu ve babam da doğal 44 olarak bunu bana aktardı. Oysa o tarihlerde Ankara’da yalnızca Ulus’ta ve İş Bankası’nın Kumbara Maketinin altında bazen yanan, bazen yanmayan tek trafik lambası vardı. Yine başlangıç günlerinden birinde Yücel, Kızılay’da dolaşırken Bitlis Lisesinden bir kız arkadaşımıza rastladığını gelip anlattı. Bizim okuduğumuz sırada, lisede Bitlisli Ankara’da ayaklarımızın yerden kesildiğinin fotoğrafı. Aynı şekilde, Yücel’in de işlek caddeleri geçerken “önce duracaksın, evvela sola, sonra sağa bakacaksın, yol boşsa koşarak geçeceksin” bilgisini oldukça sık uyguladık. Yaşı bize yakın olanlar bilir. Eskiden Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin karşısında birer katlı dükkanlar, iş yerleri vardı. Şimdi bile araçların hızla ilerlediği bu yolu, aynı zamanda Kızılay’daki caddeyi, pek çok kez bu kuralı gerçekleştirerek geçtik. Ancak bunlardan kaçının el ele tutuşarak, kaçının da tek tek olduğunu hatırlamam mümkün değil. Ben Üniversiteye girsem de, girmesem de ev kiralayarak Ankara’da kalmayı düşünüyordum. O yüzden, benim için Aralık ayı başına kadar otelde yaşamak zorunluluğu doğdu. kız öğrenci yoktu. Mevcut 3-4 kız öğrenci ya subay ya da yabancı memur çocuğuydu. Yücel’in karşılaştığı arkadaşımız subay kızıydı ve Genel Kurmay’da çalışıyordu. Bitlis’te ister yerli olsun, ister yabancı, kız arkadaşlar okul dışında bizlerle konuşmazlardı. Hatta çarşıda, yolda selam bile vermezlerdi. Adını, yanlış yazarım endişesiyle veremediğim kız arkadaşımız Yücel’e adresini yazdırarak ikimizi işyerine davet etti. Ankara’da ilk günlerin çekingenliği ve acemiliği içinde Genel Kurmay’ın bize göre devasa binasında, (o zaman Bakanlıkla ortak girişi vardı) fazla zorluk çekmeden, dolaşarak arkadaşımızı bulduk; aynı odada bir yüzbaşı ile birlikte çalışıyordu. Çaylar gelip sohbete başladığımızda yüzbaşı, 45 fakültelerimiz belli olduktan sonra nerede kalacağımız ve benzeri konularda sorular yöneltti. Tabii ben “ev tutacağımı ve öyle okuyacağımı” söyledim. Bunun üzerine yüzbaşı, “tabi yurt olsa kimse gelip gidemez, ama eve gelsin kızlar, gitsin kızlar, hadi bakalım” diye cevabı yapıştırdı. O sırada benim ve Yücel’in yüz renginin nasıl olduğunu bilemiyorum. Fakat dışarı çıktığımızda, her ikimiz de birbirimize “yüzbaşı ne patavatsız biriydi, kızın yanında o şekilde konuşulur mu” diyerekten çok utandığımızı belirttik. Bu hengâme içinde günler geçerken 1958’in Ekim ayında benim Ankara Ziraat’e (o tarihte Ankara’da tek üniversite vardı ve eğitim Kasımda başlıyordu), Yücel’in de DTCF Coğrafya Bölümüne girişimiz belli oldu. Daha sonra Yücel Askeri Öğrenciliğe başvurdu. Önce ben mi rastladım, yoksa Yücel mi? Bilmiyorum. Gazetede bir ailenin “pansiyoner öğrenci” aradığını gördük. Gösterilen adrese gittiğimizde evin sahibinin yaşlıca bir bayan olduğunu, sabah kahvaltısının yanında hangi koşulların bulunduğunu ondan dinleyerek anladık. Bunun yanı sıra biz de kendimizi anlattık. Bayanın bize vermeyi düşündüğü odada 2 kişi kalabilecektik ve ayda 150 lira ödeyecektik. Zamanla Ankara’ya epeyce alışmıştık. Ben Ankara Adliyesi’nde (yaklaşık 140 lira maaşla zabıt katipliği) iş bulmuştum; aynı zamanda Fakülteden de burs çıkacaktı. Kirayı Yücel’le 75’er lira olarak bölüşebilecektik. Hem dış görünüşümüzü, hem de doğruluğumuzu gören ev sahibi bayan bizi kiracılığa kabul etti. Bunun üzerine ben de yanımda bulunan yarım aylık kirayı (75 lira) hemen takdim ettim. Bir çeşit mutlu biçimde Ulus’a, kahveye döndüğümüzde ve durumu arkadaşlara anlattığımızda, herkes önce bir “Bitlis usulü dalga geçti” ve bazısı da bu işin ileride doğuracağı sakıncaları sıraladı, gidip hemen paramızı geri almamızı önerdi. Eve yeniden gittiğimizde, ev sahibi bu gibi işlerde kaparonun iade edilemeyeceğini, birkaç kişiyi geri çevirdiğinden, gazete ilan parasının bile bizden alınmasının gerektiğini, yalnızca ve yalnızca çok saf olduğumuz için bu parayı tutmak istemediğini çok güzel bir şekilde anlattı. Ben, talih yardım etti Ankara’da kaldım, Yücel ise Askeri Coğrafya öğretmeni olarak bir süre değişik illerde dolaştıktan sonra emekli olup Ankara’ya yerleşti. Ankara’ya geliş, kalacak bir yer bulma eskiden Bitlisli öğrencilerin büyük bir sorunuydu. Ne mutlu bugünün Bitlisli üniversite gençliğine ki onları destekleyen onlara burs veren bir BETAV’ı vardır. 46 Geçmişten Geleceğe Bitlis Mezar Taşları Prof.Dr.İsmet KAYAOĞLU Antik şehirler içinde, kuruluş tarihi belli olmayan ve her çağdan izler taşıyan Bitlis, birçok medeniyete beşiklik yapmış bir müze şehirdir. Bugün ayakta kalan, zamanın yıkımına dayanan eserler XI. yüzyıldan itibaren yapılan sanat yapılarıdır ki bunların büyük kısmı Osmanlı öncesi dönemlere tarihlenir. İlk mimari eser olarak Bitlis Ulu Camiî (1150) görülür ki Anadolu’nun fethinden sonra yapılan en eski Ulu Cami olarak kabul edilir. Bitlis’te san’at ve kültür hayatının ne kadar canlı olduğunu XVII. yüzyılda buraya gelen Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinden öğreniyoruz. Evliya Çelebi’nin rakamlarla verdiği bilgilere bakılırsa, bilim ve kültür hayatının oldukça yüksek derecede olduğu anlaşılır. Bu oluşum yalnız mimarî eserlerde değil, sosyal hayatta, edebiyatta, folklorda, kısaca manevi hayatta da kendisini gösterir. XIX. Yüzyılın sonunda 30.000 kişi nüfusuyla karşılaştırıldığı diğer bayındır yerleşim merkezleri içinde bölgesinde zirvede bir şehir olarak yer alır. Ahlat Selçuklu Mezarlığı Böylece şehre damgasını vuran, camiler, mescitler, medreseler, çeşmeler, hamamlar zaman akışı içinde yapılarak şehrin görüntüsü, tarih içinde oluşmuştur. Fakat bu saydıklarımıza bir şey daha eklemek gerekirse o da şimdiye kadar göz ardı edilen mezarlıklardır. Bu mezarlıklar hem sanat tarihi bakımından hem de şehrin, sessiz değil canlı, kültür tarihi bakımından tanıklarıdır. Bitlis’te mezarlıkların şehri dokusu içinde çok geniş yer alması insanların ölülerine karşı besledikleri sevgi ve saygının bir ifadesidir. Hemen her mahallenin içinde bir mezarlık vardır. Evlerle mezarlıklar ve türbeler iç içe bulunurlar. Evden işe veya çarşıya çıkıldığı zaman hemen durup Fatiha okunacak bir mezarlık veya bir ulu kişinin türbesine rastlanır. Yahya Kemal’in “Türkler ölüleriyle birlikte yaşar” sözü bir gerçek olarak Bitlis’te kuşaklar boyunca devam etmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar da mezarlıkları “… dua ve tevekkül yüklü, dünya ile ahiret arasında ara kapı” olarak tasvir etmiştir. İslam Dünyası içerisinde Türkler, mezar yapıları ve türbeler konusunda özel itina göstermişlerdir. İslam mimarisi alanında bir sanat dalı olarak türbeler, mezarlar, şahideler ayrı inceleme alanı olmuştur. Mezar taşları, sanat tarihi bakımından olduğu kadar, kültür tarihi bakımından da belge niteliği taşır. Bu mezar taşlarının biçimleri, süslemeleri sanat yönünü; kitabelerinde yazılan sözler, dertler, korkular, sevgiler, üzüntüler, edebi cümleler, mahalli kültürü yansıtır. Bunların yok olması sadece kimi gizli güzelliklerin kaybolmasıyla kalmaz, o yeri tanıtan kültürü de yok eder. 47 yönetici kişiler: Şems-i Bidlisî (Şems mahallesi); Şeref Han V (Şerefiye Külliyesi) Kimlikleri türbe ve yerleri bilinen ilim, hikmet ve gönül ehli kişilerin burada sadece isimlerini analım. Şeyh Tâhir-i Gürgî Türbesi Seyyid İbrahim Türbesi Hoca Hasan Zaviye ve Türbesi Şeyhü’l-Garib Türbesi Ahlat Mezar Taşlarından bir örnek Nuh Baba Türbesi (Semavi Eyice, Mezarlıklar ve Hazireler, Ankara 1996, s. 124) Şerefhan Türbesi Bitlis ve çevresinde çok rastlanan bir mimari yapı da künbetlerdir. Üstü bir külah şeklinde örtülü olan, künbet (veya gümbet) olarak adlandırılan yapılardan anıtsal olanlar vardır. XIII ve XIX. yüzyıllarda Anadolu’da devam eden ölü gömme ve mezar anıtı geleneği başka hiçbir İslam ülkesinde bulunmayan örnekleriyle dikkat çeker. (Türk Dünyası Kültür Atlası, c. II, 1998, İstanbul, s. 104) Memi Dede Tekke ve Türbesi Şehir dokusuna bakıldığı zaman hemen her mahallede bir veya birkaç ulu veya ünlü kişinin türbesinin olduğu görülür. Bu kişilerin türbelerinin etrafında kendiliğinden mezarlıklar oluşmuştur. Yüzyıllardan beri gelen tarihi birikim, bu şahsiyetlerin sayısının bir hayli kabarık olduğunu gösterir. Bilinenlerin yanı sıra bilinmeyen pek çok ünlü kişinin medfun olduğu yerler, her yönüyle, aydınlığa kavuşturulmuş değildir. Halk tarafından ziyaret edilen bu ulu kişiler etrafında, halk inançlarının beslendiği birçok rivayetler, anlatımlar vardır. Bu türbeler, halkın gözünde sadece Fatiha okumak, Allah’tan velilerin “yüzü suyu hürmetine” bir şeyler dilemek ya da “ölümden ibret almak” için ziyaret edilmez, onların manevi huzurlarında bulunmak ve ruhaniyetleriyle bağlantı kurmak için de ziyaret edilir. Bitlis’te yetişmiş, yaşamış, hizmet etmiş ve burada vefat etmiş din ve ilim adamlarını ayrı ayrı iki grupta ele almalıyız: 1. Din büyüğü, irşad ehli kişiler ki buna örnek olarak Şeyh Tahir-i Gürgî (Zeydan mahallesi, Kureyşî Camiî arkası) ve Hacı Hasan-ı Şirvanî (Alemdar Camiî karşısı) gösterilebilir. 2. İlim adamı ve Husameddin-i Bitlisî (İdris-i Bitlisî’nin babası) Muhammed Küfrevî Türbesi Veli Şemseddin (Şemsiye Camiî Harabesi) Şeyh Baba Türbesi (Bkz. Türkiye Vakıf Abideler ve Eserler, c. II, Ankara 1977; Ayrıca Bitlis Eren Üniversitesinden Dr. Bülent Akot’un bu konularda devam eden detaylı araştırmaları) Bitlis’teki tarihi mezarlıklar, kültür ve sanat açılarından çok zengin malzemeler içermektedir. Bir mezar taşı üzerinde, taş ustaları sanatkârlar, hattatlar, edipler, bugün hayranlıkla seyrettiğimiz güzellikleri, incelikleri, estetiği sunmaktadırlar. Süslemeler sanat tarihi bakımından ayrı ve çok zengin bir konu teşkil eder. Selçuklu döneminin üzerleri kitabeli 48 sanduka biçimindeki mezarları başlı başına bir çeşit teşkil eder. Erkek mezar taşı (şahide) ile kadın mezar taşı farklı olarak şekillendirilir. Kadın mezar taşlarında değişik süslemeler, bilhassa çiçek demetlerine yer verilmiştir. Genç yaşta ölen delikanlıların kavuklarında destar arasında bir çiçek motifi, kızların ise mezar taşı bir duvakla süslenmiştir. mış taşlara rastlanır. Yine süsleme sanatı ile dikkatimizi çeken tipik örnekler vardır. Mezar taşlarının üzerindeki kılıç, balta, ok-yay gibi savaş aletleri (ölünün yiğitlik simgesi) ile ayna, tarak, saban (meslek simgesi) gibi resimler birçok yerde görülmektedir. Az veya çok oluşu, farklı cins ve boyutlarda yapılışı, meslekleri simgeleyen formlar, dönemlerini canlandırır; kültür ve sosyal hayatı tanıtır. (K.Pektaş, Bitlis Tarihi Mezarlıkları ve MezarTaşları, s. 85-87, Ankara 2001) Mezar taşları işlenmek için taş seçilirken, dayanıklılık ve kullanım faktörleri göz önüne alınmıştır. Taş ocaklarından, koyu kahverengi, kızılımsı Ahlat Taşları getirilmiştir. Bitlis taşları, sert, su ve buharlaşmaya dayanıklı taşlardır. İslam mimarisinde Ahlatlı taş ustaları çok ünlüdür. Bu bölgenin geleneği Osmanlı dönemi taş işçiliğinde devam etmiş ve Ahlatlı ustalar aranan kişiler olmuşlardır. Şeyh Muhammed Mezarlığı, Kandil kompozisyonu ile süslenmiş bir mezar taşı. Şahidelerde, ölenin ismi, şeceresi (babası, dedesi) ve unvanları yazılıdır. Burada, mesleği, eğer edip, şâir, âlim ise bu belirtilir. Bazen ölüm nedeni yazılır. Kur’an ezberlemişse “hafız-kutup” ve haksızlıkla öldürülmüşse “mazlum” ve bu yerin emiri ise “emiru’l-kebir” gibi unvanlar yer alır. (B.Karamağaralı, Ahlat Mezar Taşları, Ankara, 1992) Bitlis’teki mezar taşları, Türk hat sanatının eski örneklerini sunmaktadır. Kufî (en eski noktasız hat) nesih ve sülüs yazılarıyla yazıl- Tarihi eserlerin korunması konusu toplumumuzda geçmiş yıllara nazaran daha fazla bir hassasiyeti ortaya çıkarmıştır. Söz konusu mezarlık olduğu zaman bu hassasiyet ecdada olan saygı ile birlikte daha fazla artmaktadır. Kültür mirasımızın bir parçası buralarda bulunduğuna göre kişisel ve toplumsal hassasiyet ve sorumluluğumuz apaçık ortaya çıkmaktadır. Yerel yönetimlerin de tahribata engel olacak tedbirler alması ve çevrenin korunması için çalışmaları üzerlerine düşen vazifelerdir. Bitlis kitabeleri, mezar taşları, arşiv kayıtları okundukça ve tanıtıldıkça bu tarihi şehrin ne derece medeni ve her bakımdan yüksek bir konumda olduğu anlaşılacaktır. Bu şehrin sakinleri, ilim ve sanatta yüksekliğini anlayacak ve bu güzel kentin mensupları olmanın memnuniyetini ve gururunu taşıyacaklardır. 49 Üniversite Kenti Prof. Dr. Alper URAZ Başkent Üniversitesi B ugün ülkemizde üniversitesi olmayan kent kalmamıştır. Önceleri kalkınmanın motoru olarak fabrika görülmekteydi, ancak şimdilerde ise hizmet sektörü genişleme gösterdiği için üniversite ısrarı fabrikanın önüne geçmiştir. Üniversitenin gelişimi zamana yayılabildiği için başlangıçta ‘bir bina-bir üniversite’ ya da ‘butik üniversite’ diye başlanılabilmektedir. Yaygınlaşmış olan meslek yüksek okulları da bünyeye alındığı zaman göze batmaktan sıyrılabilinmektedir. Üniversitenin o kente hem ticari ve hem de sosyal bir canlılık getirmesi beklenir. Ancak, bugünlerde Türkiye düzeyindeki üniversite mezunları arasındaki işsizliğin dört kişide bir olduğu unutulmamalıdır. İşsiz üniversite mezunu sorunu daha fazla kötüleşmeden sistemli bir çözüme kavuşturulması çok yerinde olacaktır. Üniversitenin, meslek kazandırmanın ötesinde, öğrenciyi yaşama hazırlama işlevi önde gelmektedir. Bu yaşama hazırlama işlevi ise kazanılacak evrensel değerlerle olanaklıdır. Tüm insanlığın ortak değerleri olarak bilinen evrensel değerler; özgürlük, eşitlik, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü ve dayanışma diye özetlenebilir. Üniversite eğitimi bu değerlerin bireyde içselleştirilmesine yol açar. Toplumdaki ‘üniversite mezunu’ algısı ve içinde barındırılan övgü bu değerlerden kaynaklanmaktadır. Değerlerin kazanılmasına, sosyalleşme ve ufuk açıcı kitaplar büyük katkı yapmaktadır. Sosyalleşme araçlarının başında spor ve sa- nat gelmektedir. Gençler tarafından internet kullanımının yaygınlaşması bireyselleşmeyi artırdığı gibi gençler arası sosyalleşmeyi azaltmaktadır. Özellikle spor daha az kişi tarafından yapılır hale gelmiştir. Üniversitede her türlü spor teşvik edilmeli ve fiziki olanaklar sağlanmalıdır. Spor; kişisel zindeliği artırmanın yanı sıra iyi bir sosyalleşme aracı, takım çalışması yeteneğinin kazanılmasının yardımcı olur ve sağlıklı bir yaşama hazırlar. Üniversiteler arası spor etkinliklerine katılımı artırıcı önlemler alınabilmelidir. Yöresel üniversitenin bir sakıncası ise öğrenci yöre dışına hiç çıkmadan evrensel niteliğe sahip olması beklenen üniversite eğitimini de aynı yörede tamamlamasıdır. Bu sakıncayı azaltmak üzere, üniversitelerarası ve böylece bölgelerarası ne kadar spor ve sanat etkinlik alış-verişi olursa o kadar iyidir. Sanata ilgi ve sevgi yapılacak etkinliklerle artırılmalıdır. Sanat etkinliği içinde yer alan müzik, resim ve yazın gibi alanlar gençlere sevdirilmeli ve katılımları özendirilmelidir. Burada evrensel müzik içinde yer alan klasik batı müziği öne çıkarılmalıdır. Üniversitenin diğer vazgeçilmez birimi ise kütüphanesidir. Yüklü para gerektirdiği için kütüphane kurmak ve zenginleştirmek hiçte kolay değildir. Zaten toplumumuzda fazla yaygın olmayan kitap okuma alışkanlığı gençlerin internet kullanım alışkanlığıyla da azalmıştır. Üniversiteli gençler hem birey- 50 sel kararlılıklarıyla ve hem de toplumca daha fazla kitap okumaya teşvik edilmelidir. O genç yaşta ne kadar fazla ufuk açıcı kitap okunursa o kadar kişiliği geliştirici katkısı olacaktır. İnternet kullanımına biraz yakından bakmakta yarar vardır. Gençler arasında internet en fazla oyun için kullanılmaktadır. Ancak internet dünyayı avuç içine getiren mucizevi bir araçtır. Daha fazla bilgi için yararlanılması özendirilmelidir. İnternette derslere, ödevlere ve bilimsel çalışmalara destek bulunabilmektedir. İnternet aracılığıyla diğer üniversitelerin kütüphanelerinden yararlanma sağlanabilmektedir. Başka bir ifadeyle internet ile çalışma ortamı dünya kütüphanesine dönüşmektedir. Gençler, üniversite öğrenimleri boyunca bir hobi edinmeye özendirilmelidir. Hobi, sosyalleşme aracı olduğu gibi kişiliği olumlu yönde geliştirici katkı yapar. Hobi etkinliği için de internet sonsuz seçenekler sunmaktadır. Üniversite ayrıca, özgür düşünme, tartışma ve bilimsel düşünce üretme ortamının olduğu yerdir. Başka deyişle; aklın özgür olduğu, eleştirel düşünme sistematiğinin benimsenip kullanıldığı, dogmaların ise yer bulamadığı ve yeşeremediği yerdir. Eleştirel düşünme sistematiği; gözlemsel (ya da deneysel) kanıt, akıl yürütme ve kuşkulu olma döngüsü üzerine kuruludur. Bu olabildiğince nesnel dön- gü içinde; kişisel duygu, inanç ya da yazgıya inanma gibi öznellikler yer almaz. Nesnellik ve nedensellik öne çıkmalıdır. Nedensellik bize, olayları neden-sonuç kurgusu içinde irdeleme olanağı ve böylece zamanın akış yönünü sağlar: Geçmiş ve şimdi geleceği etkiler, ancak gelecek geçmişi ya da içinde bulunduğumuz anı etkilemez. Örneğin nedensellikle yazgıya inanma, birbirleriyle çeliştikleri için, bir arada bulunamaz. Yanılgıya düşmemek ya da onu aşmak için sorgulayıcı ve kuşkulu olunmalıdır. Kuşkulu olma, düzeltmeyi ve doğruya yönelmeyi sağlamaktadır. Üniversite, toplumun çağdaş uygarlık düzeyine gelmesinde dinamo görevi görmektedir. Uzun erimde üniversite ve kent bir-birini etkilemeli, bireyde sağladığı olumlu dönüşümü o kentin toplumunda da sağlayabilmelidir. Aradan birkaç nesil geçtikten sonra o toplumda beklenen evrensel değerlere bakış açısında hiç değişim olmamışsa o toplum, dinamik niteliğini yitirmiş ve durağanlaşmış demektir. Başka bir ifadeyle o kent ‘üniversite kenti’ olamamıştır. İşte bu düşüncelerle Bitlis Eren Üniversitesinin gelecekteki yapısı, etkinliği, İlimiz için kültürel kalkınmaya sosyal gelişmeye öncülük edebilir. Yeter ki bu kurum yukarıda belirttiğim esaslar doğrultusunda bir yapılanma göstersin. 51 Yeni Anayasa’da… Hikmet ALTINKAYNAK Gazeteci Yazar Bu yıl üniversite giriş sınavı birincisi Bitlis’ten çıktı. Bitlis geçen yıl da ikinciliği almıştı. Bitlis’in eğitim alanında yüzünü ağartan ve başarılı olan tüm öğrencileri yürekten kutluyorum. Yolları açık olsun! Dereceye giren 50 Bitlisli öğrenciye çeşitli armağanlar -iki otomobil, altın vs.- vereceğini açıklayan Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı (BETAV) doğru bir karar almış; kutluyorum. Elbette desteklenmeli. Türkiye’de eğitim, ilk sırada ele alınması gereken sorunlardan biri. Bunu herkes biliyor. Öyle anlaşılıyor ki, artık Bitlis, çok başarılı bilim insanları, çok başarılı sanatçılar ve çok başarılı işadamları sayısını artıracak, gelecekte de aydınlık bir Bitlis kurulacak… Bu dilek her ilimiz için öngörüldüğünde, düşünüldüğünde, planlandığında aydınlık bir Türkiye ortaya çıkmaz mı? Kim istemez böyle bir Türkiye’yi? Ama ne yaman çelişkidir ki, siz istediğiniz kadar eğitimi destekleyin, eğitim parasız olmalıdır deyin, başarılılara armağanlar verin, bir şey var ki, o hep aynı kalıyor ve bir toplumu çürüten, geri bırakan, çağın dışına çıkaran da o oluyor. O acı gerçek, kadın ve kızlara yanlış bakışın hiç değişmemesi. O yaklaşımla ki, ne yüzdeyüz kız çocukları okutulabiliyor, ne kadın erkek eşitliği sağlanabiliyor. Ne de kadınlara aileiçi şiddet önlenebiliyor… Kız çocukları okuldan alınıyor, çocuk yaşta zorla evlendiriliyor. Evlenince de hep aileiçinde şiddet görüyor. Baba ağabey koca dayağı yiyor. Dahası dövülerek öldürülüyor. Aile mahkemelerinde ölüm kararı veriliyor. Bu ne biçim bir toplumsal yapıdır ki, yıllardır bu durum sürüp gidiyor. Eray Karınca’nın 2010 Yunus Nadi İnceleme Ödülü alan yapıtına “Kız Doğursun Anneler” adını vermesi boşuna değil. STK’lerin eğitime destek olmalarını çok önemsiyorum. Olmalılar. ÇYDD, Türk Eğitim Vakfı, Çağdaş Eğitim Vakfı, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Anne Çocuk Eğitim Vakfı bunların en önde gelenleri. Aileleri, çocuklarını birtakım cemaatlere kaptırmadan eğitmelerini sağlamaları, en sağlıklı yol. Bir yandan da başarılı olanları herkesin desteklemesi, özgürce yetişmelerine katkı sağlaması, çok önemli bir görev. Eğitim, çok geniş bir alan. Bu alanda çağa ters düşen olayların önlenmesi için de sivil toplum kuruluşlarının çaba göstermesini, başarılı bir öğrenciye verilecek armağan kadar, burs kadar önemli sayıyorum. Çünkü töre denen feodal düzenin kuralları sürdüğü sürece, yeni kuşakları ne kadar desteklersek destekleyelim, iş bir yerde o kurallara göre yargılanmaya kadar varıyorsa, işin sonu dram demektir. Eğitim işlevini yapmamış demektir. Huzursuzluk demektir. Demek istediğim şu ki: Eğitim önce aileiçinde başlamalı. Ailede eğitimi sağlamak içinse, ailede demokrasi olması gerekir. Anne baba kadar çocukların da söz hakkı olması gerekir. Bunu toplumun en küçük birimi olan ailede başarırsak, dernek, vakıf ve partilere, giderek de tüm Türkiye’ye yaygınlaştırabilir- 52 sek, demokrasi eğitimini de gerçekleştirmiş oluruz. Dahası bu eğitimin sonucu olarak barışı soyut olmaktan çıkarır, yaşanan bir gerçeğe dönüştürürüz. Ama ailede kadının söz hakkı olmazsa, yaşama hakkına da maalesef töre gereği başkaları karar verir. Ailesinde çocukken gereken söz hakkını alamamışlar yetişkin olunca, ya biat eden bir vatandaş olur ya da astığım astık kestiğim kestik bir despot… STK’lerin ve bu arada BETAV’ın eğitime katkısını çok önemsiyorum. Çünkü eğitim, sanat edebiyat gibi bir barış eylemidir. Bun- larsız ve demokrasisiz bir topluma barışın gelmesi hayaldir. Bunun için de toplumu A’dan Z’ye eğitimden, özellikle demokrasi eğitiminden geçirmek gerekir. 21. Yüzyılda bu elbette başarılabilir. Yeter ki demokrasiye büyük bir güçle sarılalım. Yeter ki yoksulluğu ve işsizliği tarihe gömelim. Çocuklar yatağa aç girmesin. Çocuklar açlıktan ölmesin. ‘Çocuklar şeker de yiyebilsinler!’ Çocuklar başarsınlar. Yeter ki yapılacak ‘Yeni Anayasa’da herkesin düşüncesini, herkesin sesini yansıtalım. İşte o zaman topluma huzur, barış, mutluluk gelir. Yeni Anayasa’nın da o zaman anlamı olur. Sağlık hizmetleri MYO laboratuarı 53 Kuzgun Başçavuş Ağlıyor! II Faik TARIMCIOĞLU Bitlis Eski Millet Vekili M ümin Bey salya sümük ağlar da, Kuzgun Başçavuş ağlamaz mı?! Askeri hâkim olmuşum, (Katiyen aklımda yoktu. Tarihin ve talihin bir cilvesi olarak, tamamen tesadüfi bir şekilde, kuş taşa değdi. Oysa kuşa da taş atmamıştım. Doğuştan sol ayağım sakattı. Dört yaşımda ameliyat olmuştum. Ameliyat sekel bıraktı. Bana, “Yedek subay olamazsın!” dediler Ben, “Siz kim oluyorsunuz!” tavrıyla direndim. Sonuçta “yedek subay olamayan” ben, muvazzaf subay olmuştum! Gelin de yüksek bürokrasinin mucizesine(!) inanmayın!!!) Üsteğmen rütbesi ile 4. Tümen Keşan’da, tam Tümen’in önünde,otobüsten indim. Tümen Karargâhına girdiğimde, yabancı bir subayın geldiğini gören Tümen Kh. Nöbetçi amiri bir binbaşı ile, bir başçavuş beni karşıladı. Günlerden pazardı. Oda birden kalabalıklaşmaya başladı; bana bir hoş geldin çayı ısmarladılar. Hayırlı olsun! lâfları, diğer lâfları açtı. Nöbetçi Amir yardımcısı Başçavuş, beni iyice süzdükten sonra: “ Komutanım nerelisiniz?” diye sordu. Ben “Bitlis’liyim” deyince, emektar Başçavuşta hemen hissedilecek bir deprem oldu: ağlamaya başladı!! “Dur yahu, ne oluyor,niçin ağlıyorsun?” der demez, sonradan adının Kuzgun olduğunu öğrendiğim, Başçavuş: “Bırak ağlayayım, komutanım, önce size bir sarılayım!” dedi. Ve dediğini yaptı. Biraz sakin olduktan sonra, vasiyetini etmeye hazırlanan yaşlı bir dede gibi, odadakilere,neden ağladığını, aynen, kelimesi kelimesine şöyle anlattı: “ Ben Astsubay Okulundan mezun oldum. Tayinim Bitlis 18nci Alaya çıktı. Haritada yerini dahi bilmiyordum. Güç belâ, Bitlis’e girdiğimde, cebimde yetmiş lira vardı. Bir ay sonra maaş alacaktım,otelde kalacak, ev tutacak,çoluk çocuğumu getirecektim. Selâmet Oteli diye bir otele indim. Sabahleyin otel katibine günlük ücreti vermek için, kâtibin masasına gittiğimde, sonradan otel sahibi(1) olduğunu öğrendiğim bir şahıs müdahale ederek, “ Başefendi, şimdi senin paran geçmez!” diyerek, kasadan bir tomar para çıkartıp, masanın üstüne koydu. Dehşet içerisindeki aylık maaşımın çok üstünde parayı görünce, afalladım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. “Sen şimdi bunu al. Sonra ödersin!” dedi. Yanındaki lokantaya seslenip, lokanta sahibini yanına getirdi. Ona dönüp, “Başefendi akşamları yemek yiyecek, para alma, hesaba yaz, eli açılınca öder!” dedi. Lokantacı “Peki abi!” dedi ve gitti. Hem yemek, hem yatak sorunum çözülmüştü. Üstelik çift maaş almıştım. Ne diyebilirdim ki!? Demeğe kalmadı. Hemen bir delikanlı çağırarak, sıkı sıkı tembih etti, “ Başefendi, akşama biraz erken gelsin! Sen onu al, filâncanın evine baksın, beğenmezse, falâncanın evine baksın. Benim gönderdiğimi söyle, evi tutsun. Eşya, meşya lâzımsa, yardımcı olasın!” dedi. Beni uğurladı. Ben ağlaya ağlaya, şaşkınlıktan küçük dilimi yuta yuta, Alay’a geldim. Görevime başladım. Evim o gün tutulmuştu. Tamir ettirdim. Yavaş yavaş oturacak duruma geldi. Eşyalarımı aldım. Evimi taşıdım. Sonra hanımı, çocukları getirdim. Borcumu her ödeyişte, canın sağ olsun dedi ve üstünü sildi!.. Bu 54 ne biçim insanlar! diye hep hanımla konuşup ağlaşırız!” diyerek, benim koltuklarımı kabartan, konuşması sona erdi. Gerçekten insan dünyada kaç defa mutlu olur? Odadakiler, Kuzgun Başçavuşun ibadet eder gibi, bana hürmetinden ve sözlerinden çok etkilenmişlerdi. Benim de gözlerim ıslanmıştı. O günden itibaren, Kuzgun Başçavuş, peşimden bir saygılı,sevgili bir emir subayı gibi geldi. Bir dediğimi iki etmedi. Bu sözlerin en uzak birliklerde konuşulduğunu öğrendim. Her yere Ordu Komutanı gibi giriyordum. Bitlis şimdi böyle mi? Bilmiyorum. Ama hep öyle olsun istiyorum! Kadirşinas Kuzgun Başçavuşun da özlemi, isteği herhalde budur!... Rahmetli Sıdık DALKIRAN Genel Müdürün Masasındaki Üç Yeşil Onluk!? III 1 961 senesi… Ankara Hukuk Fakültesine kaydolur olmaz, aynı gün Cebeci’deki Hukuk Yurduna kaydımı yaptırdım.”180. sıradasın!” dediler. Bunun ne anlama geldiğini söylemediler! O zamanlarda Ankara’da Vehbi Koç’un yurdu vardı. Bir iki tane de diğer yurtlar. Öğrenciler açıkta idi. Her ilin kendi yurdu yoktu. Bitlis yurdu niye yok! diye hayıflanacak durumda değildik. Böyle bir şey, Bitlis’in fukaralığının, yoksulluğunun yanında terennüm bile edilemezdi!. Olması büyük bir mucizeydi. O mucizeyi istemeye bile hakkımız yoktu. Hepimiz, “ Bir zeytine beş diş” atan neslin çocuklarıydık!. Cebeci’yi bilenler bilir. Hukuk Fakültesi karşısında, Aliman’nın kahvesinin üstünde, Seyhan Palas vardır. Dört katlı, kötü bir oteldir. Orada kalıyordum. Peşin geceliği oniki buçuk liraydı. Hamamböcekleri, karafatmalar kaynıyordu. Gece yarısı sarhoş naralarıyla uyumak mümkün değildi. Üç kişilik odada yatıyordum. Neden sonra bir gün, günlük ücretimi ödedim. Cebimde kalan paramı saydım. Tam üç tane onluk! Yani otuz lira param kalmıştı. İki gece daha kalabilirdim. Ay sonuna daha çok vardı. Altı çocuklu,Tekel memuru olan babam, nasıl yetişecekti?! Bu parayla Bitlis’e de dönemezdim .Otobüs, hiç yemesiz, içmesiz kırk liraydı! Büyük bir kararlılıkla Yurt Müdürü’ne gittim. Yurt Müdürü, asık suratlı, önündeki deftere baktı: “ Olmaz, giremezsin! 180!inci sıradasın. İki sene sonra ancak sıra gelir!” dedi. Beni azarladı. Israr edince de beni odasından kovdu!... Ben o inanılmaz dramı ve travmayı yaşayınca, bir müddet Fakülte bahçesinin duvarının üstüde oturdum. Yıkılmıştım. Çaresizdim. Hiç kimseyi tanımıyordum. Derdimi anlatacak bir Allâh’ın kulu yoktu! 17 yaşındaydım. Bir müddet öyle kalakaldım. Sonra birden aklıma şimşek gibi bir fikir geldi. Deveden büyük fil vardı! Kredi Yurtlar Genel Müdürlüğü diye bir lâf duymuştum. Ona gidecektim. Devlet diye bir şey vardı. Devlet bizim için gafur ve rahimdi! Gidip derdimi anlatacaktım. Yerimden kalktım. Birilerine sordum. Ankara Hastanesinin karşısında dediler. Sakat ayağımı acıtırcasına Genel Müdürlüğe 55 gittim. Kapıdaki görevlilere Genel Müdürü sordum. Biri sinek kovar gibi, eliyle üst katı gösterdi. Genel Müdürlüğün özel kalemine girdiğimde, bir tonton, şişman sekreter, bir hademe, ikisi birden kimi aradığımı sordular. Genel Müdüre geldiğimi söylediğimde, şişman sekreter, ters bir sesle, “Randevun var mı?” dedi. Randevunun ne olduğunu biliyor muydum, bilmiyorum. “Yok,” dedim. “ O zaman içeriye giremezsin!” dedi. Bütün hayallerim yıkılmıştı. Dönüp gitmem lâzımdı. Ama, ben de yılacak göz yoktu! Birden hiç yapmayacağım bir şey yaptım. Genel Müdürün kapısının önünde tartışıyorduk. “Giremezsin!” diye gürleyen hanımı hiç dinlemedim. Beni göğüsleyen hademeyi itmemle, kapıyı açmam bir oldu. Pos bıyıklı, Hulusi Kentmen’e benzeyen Genel Müdür hışımla bağırdı: “Ne oluyor?!” Hademe, şişman sekreter dona kaldılar. Ben yavaşça içeri girdim ve saygıyla kapıyı kapattım. Genel Müdür şaşkın, bu da kim, dercesine kızgın kızgın bana baktı. “ Ne istiyorsun? diye, gene sert ve bağırarak sordu. Sanki Genelkurmay Başkanının odasına bir er girmişti! 27 Mayısın höt zöt’ü devam ediyordu. Nasıl olurdu da, bir öğrenci koskoca Genel Müdürün odasına destursuz dalardı? Ben büyük bir ciddiyetle, masasına doğru ilerledim. “Adım Faik Tarımcıoğlu” dedim. Ve inanılmaz bir şey yaparak, elimi cebime attım ve üç yeşil onluğu masasına bıraktım. Müdür Bey, daha büyük bir kızgınlık ve hayretle, “Nedir bu?” dedi. Ben son zarımı atmanın bilinciyle, “Efendim, cebimde kalan son para. Hukuk Fakültesi öğrencisiyim. Otelde kalıyorum. Otel geceliğim onikibuçuk lira, iki gece daha yatarım, sonra yatamam. Bitlis’e dönmek istemiyorum. Ben okumak istiyorum!” diye haykırarak,bir nefeste, her şeyi özetledim. Hiç teklemeden bunları anlatmam, Genel Müdürü allak bullak etmişti. Ne diyeceğini şaşırdı. Bocaladı. Bir bana, bir masanın üstündeki üç yeşil onluğa baktı. Tam, “Defol git!” diye içinden geçirecekken,telefona baktı. Ben merhametinin galip geleceğini hesaplayarak, üç yeşil onluğu masadan aldım. Cebime koydum. Genel Müdür telefonu kaldırdı. Ve, ben o gün yurda girdim!. Bu gerçek bir mucizeydi. Sonradan Bahattin Buluç olduğunu öğrendiğim Elazığ’lı Gn. Müdürün gözlerinin ıslandığını farkettim. Beni sahte bir kızgınlıkla, “ İyi oku, iyi hâkim ol! Hemen git!” diyerek, kapıya kadar geldi, beni uğurladı. Elini öpmek istedim. Bırakmadı. Şişman sekreter hanım ve hademe hayretle bakıyorlardı. Yel gibi yurda geldim. Müdür süklüm püklümdü. Böbürlenecek ne hâlim, ne de karakterim vardı. Son derece uysal, efendi birisi olarak köşeye sinmiştim. Sevincimi belli edemiyordum. Ona vakit bile yoktu! Beni odasından kovan müdür, kaydımı yaptıktan sonra, “ Depoya inelim!” dedi. Birlikte depoya indik. Depoda sigara içen görevliler ayağa kalktılar. Müdür kendi elleriyle, kat hademesine nevresim takımlarını, yorgan, yastık yükledi! “Hayırlı olsun!” dedi. Sesinde hâlâ kızgınlık var mıydı, bilmiyorum! İşte o gün yurt girişimim böyle sonuçlanmıştı. Eminim ki, benim çektiğimi çekenlerde, bir BETAV ihtiyacı ve özlemi böyle şekillenmiştir. Beynimizin, hücrelerimizin bir yerlerinde, böyle bir onulmaz boşluk vardı! 56 Bu ancak yıllar sonra doldurulacaktı! Halk Kültüründen Milliyetçiliğe Dr. Yaşar KALAFAT “Arkadaşlar, başarılı olmak için aydın sınıfla halkın zihniyet ve amacı arasında doğal bir uygunluk olmak gerekir. Yani aydın sınıfın halka önereceği ülküler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Atatürk” Milliyetçiliğin temel taşını halk kültürü belirler ve halk kültürü aynı zamanda milliyetçiliğin mayasını teşkil eder. Ortak kültürlü halk kesimlerinin yani ayni çatı altında yaşayan halkların tek halk anlayışında buluşmalarını tayin eden de yönlendiren de halk kültürüdür. “Aynı çatı” yı çok kere tarihî arka plan belirler. Sözlü tarih verileri de halk kültürünün bir ürünü, faaliyet alanı olması itibariyle, sözlü tarih sadece yazılı tarihin kaynaklarından birisi olmakla kalmaz, aynı zamanda o, tarih şuurunun millet hayatında dem alması için milliyetçiliğin olmazsa olmazlarındandır. Bu noktada halkbiliminin; tarih ile olduğu gibi etnografya, etnoloji, sosyoloji, psikoloji ve diğer birçok bilim dalı ile de ilişki olduğu bilinmelidir. Bu disiplinlere kültürel antropoloji, Edebiyat, din bilimi, dinler tarihi, sanat tarihi, coğrafya, tıp, hukuk gibi alanlar da eklenilebilmektedir. Bunlardan budunbilim/etnoloji, Türkiye Süper güçle komşu olduktan sonra daha fazla önem kazanmıştır. Sözlü Ortam kaynaklarının tarih yazımı sürecindeki önemi, bu dönemde özel ehemmiyet kazanmıştır.1 Bu dönem aylarca süren sortilerle/çıkışlarla hayatın felç edildiği, arkeoloji alalarının toprağa gömüldüğü, arkeolojik verilerin müzelerden, yazılı kültürün kütüphanelerden yağma edildiği bir maddi kültürün yok edildiği dönemdir. Bu dönemden kalan ve bölge kültürünün tekrar beslenebileceği tek kaynak halk kültürüdür. Bu dönem hoyratların, ağıtların, ninnilerde destanlaştığı dönemdir. 1 Ruhi Ersoy, Sözlü Tarih Folklor İlişkileri, Barak Örneği Disiplinler Arası Bir Yaklaşım Denemesi, Akçağ, Ankara, 2009, Halkbilim; bir ülke ya da belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemleri ile derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aşamada da birleşime vardırmayı amaçlayan bir bilimdir.2 Bu dönem, halkbilimin kaynaklarından birinin kuruduğu dönemdir. Halkbiliminin mahiyetinde onun sözlü olma, geleneğe bağlı olma, çeşitlenme, anonimlik, kalıplaşma gibi özellikleri vardır3. Folklor geleneklerde yaşayan eski devirlerin kalıntıları olduğu kadar zamanın ihtiyaçlarına göre yeni ürünleri de içermektedir. Küreselleşmenin kültürel yaptırımlarında, Geleneklerin kimlik yapıcısı olarak yaşatılmalarında da, yeni ürünlerin hayata geçirilmesinde de, halk kesimleri farklılaşmaya hız verme veya onun önünü alma adına yarışa sokulmuşlardır. Bu noktada kültürel kimlik-siyasi arayış bağlamında, halk kesimlerinin gençliği tercihe zorlanmaktadırlar. Birlikte yaşayan halklar emperyalizmin birlikte bükemedikleri bileği karşısında bir birlerine düşürülebilmişlerdir. Böylece nice binyıldır ortak üretilen müşterek mirastan bir parça kaçırabilme adına onun yağmalanmasına imha olmasına alet olunmuştur. Emperyalizmle işbirliği yapabilenler kadar, halkları emperyalizmin kucağına antidemokratik tutumları ile itenler de sorumludurlar. Halk bilgisi ürünleri gelişigüzel ortaya çıkmış ürünler değildiler ve değildirler. “Bu 2 Sedat Veyis Örnek, Halk Bilimi, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2000, s. 15 3 Özkul Çobanoğlu, Halk Bilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş, Akçağ, Ankara, 1999, s.7 57 ürünlerin yaratılma ve devamlı kılınmasında esas olan ‘öğrenme’ ve ‘öğretme’, ‘benimseme’ ve ‘benimsetme” kaygısı mutlaka vardır. Bu öğrenme ve benimseme herhangi bir şekilde meydana gelmiş olabilir. Öğrenme veya benimseme yoluyla elde edilen bu bilgiye dayalı yaratma veya yeniden üretme belli seviyede estetik kaygı ihtiva eden ve sanat değeri olan yaratmadır.”4 Bu noktada, halk bilgisi ürünlerinin öğretme ve öğrenme, benimseme ve benimsetme kaygısı kavramlarından hareketle “kültür emperyalizminin tartıya alınması gerektiği” gerçeği ile karşılaşırız. Halkbiliminin hangi kültür verileri hangi formatta eğitim ve öğrenim müfredatına girmiştir. Nerelerin benimsetilmesi dönemindeyiz. Kültür emperyalizmi hangi kaygıları taşıyor, birlikte yaşayan halkların birliktelikleri adına hangi kaygılar taşınmalıdır? Bu kaygıların taşıyıcısı olabilmek için halkbilimci olmak zorunluluğu yoktur. Ancak halkını tanımayan aydının akıbetinin bozulma, bölünme, dağılma, erime ve yok olma olduğunu bilmek mecburiyeti vardır. Milliyetçilik ona yüklenilen anlam kayması bir yana milliyetperverliktir. Mensubu olunan milletin menfaatlerini ki bunun adı milli menfaattir, şahsi çıkarından önde tutabilmektir. Milletini vatanını o vatanın insanını, hiçbir ayrıcalık gütmeden kültürü ile birlikte sevebilmektir. Bu noktada milli çıkar aile, aşiret, yöre, siyasi parti çıkarından önde gelir. Bunun içindir ki millet olma sürecini yaşamakta olmak bir toplum boy veya bölge mensubiyetine kayarsa, kaydırılır ise ilkele, doğru olmayan bir yolculuğa çıkmış, çıkarılmış olur. Millet onu oluşturan halk kesimlerden sadece birinin değil hepsinin malı ve eseridir. Milliyetperverlik anlamında milliyetçiliği şovenizmden faşizmden ayıran esas husus budur. liyetperverlikle izah edilemez. Millî olabilmek transferle de izah edilemez. Milli olabilmek mensubiyetinin kutsiyetine vakıf olma şuurudur. Bu şuur başlı başına bir kültürdür ve bu kültünün kök hücrelerini halk kültürü belirler. Milli olmak için muhakkak Milli Eğitim, Milli İstihbarat, Milli Savunma gibi millili bir isimle bilinen bir kuruma mensup olmak ta tabii ki gerekmez. Bu kurumların sadece mensubu olabilmek de milli olabilmek için yetmez. Milli olabilmek, milli duygularla yaşamı düzenleyebilmek, sürdürebilmektir. Özveri ister, şuur ister, ilkeli bir yaşam gerektirir. Bu kültürün alınması veya verilmesi beşikte ninnilerle başlar, türkülerle süslenir, bezenir, Kilimde nakış, çobanda kaval, yazmada oya olur, ağıtlarla devamlılığını sürdürür. Bu noktada halk nedir, halkbilimcilerin halk tanımlamaları nasıldır? Bizim halk anlayışımızda sınırlamayı tahsil derecesi, makam, sosyal statü, varlıklılık, şehirde veya kırda yaşamış olma belirlememektedir. Biz, ortak bir veya birkaç özelliği paylaşan ve bu özeliklerin taşıyıcısı, yaşatıcısı olduğunun fakında olan gruba, gruplara halk diyoruz. Halk bilim veya halk bilgisi ise bu alanın kapsamına giren ürünler ve çalışmalardır.5 Halk; aile, köy, aşiret, meslek grupları, siyasi partiler dinî ve lisanî cemaatler gibi bir takım ocaklardan müteşekkildir6. Milletin tanımında ortak bir geçmişi olma ve birlikte yaşama isteğini taşımış olma gibi iki önemli husus vardır. Millet olma sürecinde emperyalizm halklar sayısınca millet oluşturmayı amaçlarken ortak geçmişi inkâr etmekte ve birlikte yaşama sevincini yok etmek için de halklar arasına kan sokmaktadır. Bu amaçla halkbilimini vasıta olarak kullanabilmektedir. Bu noktada, Milliyetperver anlayış, emperyalist arayışın karşısına, halkların kültürlerindeki veri farklılıkları gerçeğinde inkâra gitmeden, Milliyetperverlik maddi, manevi ve siyasi çıkar aracı, vasıtası yapılır ise bu durum mil- 5 M.Ö. Oğuz, M. Ekici, M. Aça, M. Arslan, D.Düzgün, R.B.Akarpınar, G.Ö. Eker, A.M. Ercan, T.S.Özkan, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker, Ankara, 2004, s.70–71; Erman Artun, Türk Halk Bilimi, Kitabevi, İstanbul, 2005, s.3 4 Metin Ekici, Halk Bilgisi (Folklor) Derleme ve İnceleme Yöntemleri, Geleneksel, Ankara, 2004,s.7 6 A. Güzel-A.Torun, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Akçağ, Ankara 2007, s.35 58 veri ayniliklerinden yola çıkarak ortak kültürel mirasın varislerinin birlikte yaşayan halklar olduğunu savunarak çıkar. Kültürün taşıyıcıları yazılı ve sözlü geleneklerdir. Yazılı kültürün kaynağı da sözlü kültürdür. Millet hayatında daha geniş katılımcı bir kabule sahiptir. Millet hayatında her ortak kabul, kendini yaşatan bir gelenek yaratır.7 İnanç, bir düşünceye bağlı bulunma, bir dine inanma, iman, birine duyulan güven, itimat, inanma duygusu, inanılan şey, görüş ve öğretidir. Din ve inanç kavramları birbirinden farklıdır.8 Halkbiliminin konusu kapsamına gireni kadarı ile halk inanışları belli bir toplumun eski dinlerden miras alıp kendi çağının şartlarına uyarlayarak yaşattığı yeni dininde, yaşam şartlarının gerektiğince yeni biçimler, yeni içerikler ve anlatışlarla oluşturduğu inanışlarla ilgilidir.9 Halk bilgisinde “inanmalar” halkbilim alanlarından bir alandır. Halk mutfağı, Halk sanatı, Giyim-Kuşam Süslenme, Halk oyunları, Halk müziği, Halk tiyatrosu, Çocuk oyunları, Halk edebiyatı ve benzeri gibi alanlardan birisi10 bize göre de en önemlisidir. Halk inanmalarının kapsamına her türlü adak, kanlı ve kansız kurban, bu ve öteki âlemle ilgili inançlar, Allah’la meleklerle, kitapları, cennet-cehennem, alın yazısı, kader, görünmeyen cin türü varlıklar, ibadet yerleri, ibadet şekilleri girer. Su, ateş, dağ kaya, toprak, gökyüzü ay, güneş, yıldızlar, çeşitli hayvanlar, bitkilerle ilgili inançlar da girerler. Ayrıca fal, büyü, nazar, uğurluluk-uğursuzluk, alkış-kargışlarla ilgili inançlar da keza girerler. Semavî dinlerde halk inançlarının büyük bir kısmı hurafe, bidat ve şirk olarak algılanır. 7 Dursun Yıldırım, Türk Bitiği, Araştırma/İnceleme Yazıları, Akçağ, Ankara, 1998, s. 37–41 8 Erman Artun, Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı, Akçağ, Ankara, 2002, s. 5 9 Pertev Naili Boratav, 100 soruda Türk Folkloru, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1973, s. 8 10Metin Ekici, Halk Bilgisi (Folklor) Derleme ve İnceleme Yöntemleri, Geleneksel, Ankara, 2004,s. 194 Bu teşhis de gerçek payı da vardır. İslamiyet’te yeri bulunmayan birçok inanç bu din adına yaşatılabilmektedir ki, halis imamla bunların bir arada varlığı çelişki teşkil edebilir. Bunların, kitabî din yerine insan hayatına ikamelerini sağlayarak değil de ayıklanarak mistik folklor adına yaşatılmaları çok önemlidir. Bunlardan hareketle Türk kültürlü halklar arasında bazen anadil farklılıklarına rağmen de ortak kültürel payda oluşturulabilmektedir. Bunlar Türk kültürlü halkların geçmişleri ile bugünleri arasındaki kültür köprülerinin köşe taşlarıdırlar. Türk kültürlü halkların halk inanmalarının diğer önemli bir özelliği de alanın kimlik belirleyicisi olmasındadır. Halkbilimi faaliyet alanlarından öyle bir alan yoktur ki, halk inancı içeriği bakımından yapısında bir iz barındırmamış olsun. Mesela bebek bekleyen bayanlarla ilgili olarak aşermek veya yerikleme diye bilinen bir inanç vardır ki, aynı zamanda alternatif tıbbın da alanına girer. Gökyüzü olaylarına bakarak hava tahmininde bulunmak halk takvimi bilgisini gerektirir. Çocuk oyunlarındaki tekerlemeler veya ninnilerdeki nakarat bölümleri araştırıcıyı mitolojik dönemle irtibatlayabilmektedir. Köy orta Oyunları Türk tiyatrosunun ilk örnekleridirler. Halk inançları çalışmaları yapılamaması halinde destanları anlamlandırmak o derece zor olur. 70–80 yıllık ateist dönemde dinin yasaklanmış olmasına rağmen Uluğ Türkistan’da İslamiyet’i Ahmet Yesevî etrafında geliştirilmiş “Pir kültü” günümüze taşıyabilmiştir. Birçok büyük oryantalisttin şarkiyata olan katkıları bir yana, Emperyalizm-Misyonerlik- Oryantalizm bağlantılı mekanizma en fazla inanç vasatında faaliyet gösterip etkili olabilmiştir. Türk kültür coğrafyasında ne zaman irticai bir hareket, dinî bölünme ve benzeri bir hareket, bir ayaklanma görülmüş ise arka planında entelijans bağlantılı oryantalizm verilerinin batı emperyalizmince stratejiye dönüştürüldüğü de görülmüştür. 59 Anadolu’daki Orhun Hüseyin MÜMTAZ Ahlat işte öyle bir yer. Ahlat’ı anlatabilmek… Kolay değil.. Bitlis’i, Ahlat’ı anlatabilmek hiç kolay değil. Onun için bu yazıyı Musa Eroğlu’nun “CUŞ HAVASI”nı hafif açıp arkanıza yaslandıktan sonra gözlerinizi kapayarak dinlemeniz tavsiye olunur. Bizim ellerin beyleri Yakar kandili kandili içip aslana dönerler Kadeh döndürü döndürü Bitlis’le ilk tanışmam Atillâ (Kürümoğlu) aracılığı ile oldu. Harbiye’den sınıf arkadaşım. Uzun yıllar Bitlis’teki minarelerin sayısının üç mü, beş mi olduğunu tartıştık. Sonunda İlhami (Nalbantoğlu; Malkara’dan silâh arkadaşım) ile yedi (!) olduğunda karar kıldık. Ben Bitlis’in Ahlat’ını çok sevdim. En fazla sevdim. Türkiye’nin bazı yerlerinde Osmanlı’ya kadar anca gidersiniz. Osmanlı’dan kalan eserler parmakla gösterilecek kadar azdır. Türkiye’nin çoğu yöresinde Osmanlı’yı yoğun olarak görür, duyar, yaşarsınız. Türkiye’nin ender yerlerinde de Selçuklu’ya, hâttâ Beylikler dönemine ulaşırsınız; Oğuz’u- Türklüğü hissedersiniz. Ufkunuz, tarihiniz, coğrafyanız genişler. Hem içerler hem kanarlar Düşmana meydan ararlar Arap atlara binerler Boynun sündürü sündürü İlber Ortaylı diyor ki; (“DEFTERİMDEN PORTRELER” Timaş. İstanbul 2011) “Ulusumuzun aydınlarının tarihle ilgisi Yakınçağ’la sınırlıdır. Coğrafya ile ilgimiz ise yaşadığımız ve doğduğumuz şehirde biter”. (S.225) “İlkçağ tarihinde çok az tutarlı eser verdik. Tarih yazımı ve sohbeti bizde yöntemsiz ve sorumsuz gevezeliğe dönüşebiliyor. Bir toplumda sağlam tarih bilgisi ve tarih muhakemesinin var olabilmesi için, Eskiçağ tarihini öğrenmek lâzımdır. Eskiçağ tarihini, dil ve yazıyı öğrenmesek de okumak ve bu gibi çalışmaları ve sonuç çıkarsamalarını takip etmek gerekir. Eskiçağ tarihçisinin kendi toplumumuzda yetişmesi ise bir kazançtır, daha özgün bir öğretici sayılır”. (S.227) Tarihçilerimiz ve aydınlarımız arasında Yakınçağ ve Cumhuriyet tarihçiliği revaçtadır. Çünkü kaynak boldur. Araştırma, arama, bulma zahmetine katlanmadan herkes, tezini hazırlayıp, kolaylıkla jürisini “ikna edebilir”. Hocalar da, tatlı canlarını sıkıntıya sokmamak için Türkiye’nin hangi yöresindeki otokton halkın, hangi Türk asıllı kavimler olduğu hakkında tez konuları vermiyorlar öğrencilerine. Faruk Sümer’ler bir elin parmakları kadar az. Onun için 1071’de takılıp kalmışızdır. Çocuklarımız o tarihte Türkiye’ye geldiğimizi zanneder. 60 Beyler neyleyip nidelim Güzellere göç edelim Meydanda at oynatalım Boynun döndürü döndürü Soy soyladı toy toyladı hey ! Dağlar yerinden oynadı hey ! Koştum tarihin ardından hey ! Aklım burada kaldı gitti hey ! Kendilerine yabancılaşırlar, yöremizdeki her eski-harap yapı mutlaka “öteki”lerindir. Sanki 1071’den önce ve sonrasında hep çadırda oturuyordu dedelerimiz, “anahtar, kapı, kilit” sahibi değildik. Köroğlu der ki karıdım İhtiyar oldum çürüdüm At yoruldu ben yoruldum Güzel bindiri bindiri 210 bin metrekarelik düz bir alanda 10’uncu yüzyıldan günümüze gelmekte olan mezarlık “dünyanın en büyük tarihi Türk Mezarlığı” konumundadır. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine aday olması bir yana; ANADOLU’daki ORHUN’dur Ahlat’taki “Selçuklu Meydanlık Mezarlığı” ve “Kadılar Mezarlığı”.. Tarihimdir, şiirimdir.. İlkçağ sömürgenlerinin, sömürmek için geldikleri bu topraklarda sadece kale içine hükümran “şehir devletleri” kurabildiklerini, sur dışlarının ise Türk kavimleri tarafından ve tarih öncesinden itibaren iskân edilmiş olduklarını bir türlü öğret(e)meyiz. İşte onun için Ahlat’ı çok sevdim. Hem bey idi hem böğrekti hey ! Sevgiye çatal yürekli hey ! Size söylemem gerekti hey ! Söz yerini buldu gitti hey ! Bitlis’i ve Ahlat’ı “öyle” görmek ve “böyle” anlatmak hiç de kolay değildir. “Mezar taşları” bir milletin geçmişidir, tarihidir, coğrafyasıdır, o topraklardaki tapu senedi, o senedin altındaki kapı gibi mührüdür. Yazının burasında Musa Eroğlu “DEDEM KORKUT”u söylemeye başlar.. Yüce dağdan bir yel esti hey ! Bulutları sildi gitti hey ! Dedem Korkut kımız içti hey ! Kopuzunu çaldı gitti hey ! Ahlat’ta, Ahlat’ın Selçuklular tarafından fethedilmesinden itibaren oluşturulan mezarlıkta on binlerce mezar taşı vardır. İki kısımdan meydana gelen tarihî mezarlıkta çoğu şehit olmak üzere 60 bine yakın insanın yattığı söylenir. 61 Söz yerini buldu gitti hey… 28 Eylül 2011 Paylaşılamayan Başarı İlhami NALBANTOĞLU G eçtiğimiz ay itibariyle Bitlis’ten peş peşe başarı haberleri gelmeye başladı. Bitlis Türkiye gündemine oturdu. Bu başarıyı kıskananlar, çekemeyenler de çıkmadı değil. Yok şöyleymiş de, yok böyleymiş de diye karalamaya kalkanlar, hazmedemeyenler, çamur atmak isteyenler de olmadı değil. Peki neden, neden bu başarıyı Bitlis’e yakıştıramıyorlar? Nedeni belli, ayan beyan ortada, pek çok neden saymak da mümkün, ama en başta yer alan nedenin bilgisizlik olduğunu, altını çizerek belirtmek gerekiyor. Bilgisizlik, evet bilgisizlik. Başka nedenleri burada sıralamaya gerek yok. Asıl sorun budur ve bu nedenle bunun üzerinde yoğunlaşacağız. Şimdi haklı olarak soracaksınız, nedir bu bilgisizlik? Bu bilgisizlik Bitlis’i ve Bitlis’te olan bitenleri bilmemektir, başka bir deyimle bilmek istememektir. Çok değil, daha geçtiğimiz yıl bu günlerde büyük bir başarı öyküsü yazılıyordu. Hatırlayacaksınız, bu öyküyü yazanlar arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı yani Cumhurbaşkanı da vardı. 8 Ağustos Bitlis’in Kurtuluş törenlerine katılmak ve Bitlis Eren Üniversitesi’nin Eren Holding tarafından yaptırılan kampus temel atma töreni için Bitlis’e geliyordu. Muş Havalanına indiler, Güroymak’tan geçerek Bitlis’e geliyorlardı, orada bir mola verdiler ve talihsiz bir sözcük üzerinde bir açıklama yaptılar. Türk medyası bu açıklamaya atladı. Yazdılar da yazdılar, günlerce sürdü bu polemik ve asıl konu arada kaynadı gitti. Peki asıl konu neydi ki, diyeceksiniz. Evet asıl konu Bitlis’in bugün Türkiye’nin gündemi- ne oturan başarı noktasıydı. Neydi bu başarı noktası? diyecek olursanız o da şuydu… 1987 yılında bir yürekli Vali gelmişti Bitlis’e, düşünmüş taşınmış, Bitlis’in en büyük sorununun eğitim olduğunu tespit etmiş ve bunun nasıl aşılacağı yolunda bir sivil toplum kuruluşunun kurulmasına karar vermişti. Bunun üzerine Bitlis’in her alanda önde gelen kişilerinin bir araya gelerek kurdukları Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı, kısa adıyla BETAV yaşama geçirilmişti. Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı binlerce üniversite öğrencisine burs vermiş ve demiş ki: bu bursu sana veriyorum ancak sen de okulun bittikten sonra Bitlis’te görev yaparak bu borcunu ödeyeceksin… Öyle de olmuş, binlerce öğrenciden, yüzlercesi gitmiş Bitlis’te alanı ile ilgili olarak görev yapmaya başlamıştı. Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı, 2003 yılının Nisan ayında Ankara’da “Bitlis Platformu” adlı bir toplantı düzenledi. Her alanda başarılı olan Bitlisli insanlar bu toplantıya katıldı, sorunlar masaya yatırıldı, çözümler arandı. Kürsüye Eren Holding Başkanı Sayın Ahmet Eren geldi ve aynen şu sözleri söyledi: “Biz Bitlis’te bir okul yaptıracağız, bu okul sıradan bir okul olmayacak, Koç Lisesi neyse, Sabancı Lisesi neyse bu da öyle olacak. Ankara’nın doğusundaki bütün okullar arasında bir numara olacak.” Ve Sayın Eren dediğini yaptı, hatta kat be kat fazlasını da yaptı, bu ilk örnekti, bunu gören diğer olanakları iyi Bitlisli iş adamları birer birer okul yaptırmaya baş- 62 ladılar. 2011 yılının başına geldiğimizde özel sektör tarafından yaptırılan okulların sayısı 23’e ulaşmıştı. Bunların hepsi de yüksek standartlı, laboratuarlı, bilgisayarlı, lojmanlı, spor salonlu, donanımlı okullardı. Tekrar başa dönecek olursak, yani 2009 yılı 8 Ağustos’una, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Bitlis’te Bitlis Eren Üniversitesi’nin temelini attı, ardından Cemil Özgür Endüstri Meslek Lisesi’nin açılışını yaptı. Ve daha başka açılışlar yapıldı, bunların hiçbiri bizim çok değerli medyamızda kendine yer bulamadı. Peki neden? Neden bulamadı? Şundan bulamadı, lütfen dikkatle okuyunuz. Yanlış bilgilendirilmiş Cumhurbaşkanının bir açıklaması ile iflas etmiş yaşlı bir azgın tekenin 18’lik karısı ile mal mülk kavgası değerli medyamızın manşetini işgal ettiği için Bitlis’in kutsal mücadelesi kendine yer bulamıyordu. Böyle bir medyamız olduğu için ne kadar gurur duysak azdır. 23 yılda 23 çok kaliteli eğitim kurumu ile bir üniversitenin kurulmasını sağlayan bu serüveni bir kenara bırakıp, şimdi dönüp bir de Bitlis’e bakalım. Herkes bu başarı benimdir diyor. Dershane benimdir diyor, Lise Müdürü, Milli Eğitim Müdürü, Vali, Milletvekili benimdir diyor. Elbette hepsinin de payı da var hakkı da var. Ancak unutulmamalıdır ki bu başarı lokal bir başarı değildir. Bir kişi ya da bir kuruma mal edilemez. Uzun bir sürecin, uzun soluklu bir emeğin, kararlılığın, birlikteliğin, koordineli bir iş güdümün başarısıdır. Tüm Bitlis’in topyekün başarısıdır. Lütfen kimse sahiplenmesin. Çok iyi biliyoruz ki Bitlis insanı bu olgunluğu gösterebilecek erdeme sahiptir. Şimdi değerli medyamıza da sitemimizi iletmenin zamanı değil mi? Değerli basın mensupları, eminiz ki çoğunuz BETAV diye bir sözcükten haberdar değilsiniz. BETAV Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfının kısa adıdır. Büyük işler yapıyor, bunları da bilmiyorsunuz, ya da bilmek istemiyorsunuz büyük olasılıkla. Yanlış kullanılmış bir sözcük için bir hafta yazdınız durdunuz da, şimdi o yazdıklarınızdan hangisi aklımızda kaldı? Kalmadı değil mi? Eğer gerçekleri yazmış olsaydınız gene sizler, tıpkı bu konuda bilgisi olmayan kamuoyu gibi Bitlis’teki bu başarının nedenlerini bilmiş olacaktınız. Bitlis’e haksızlık yaptınız, şimdi de tesadüf diyerek haksızlık yapmaya devam ediyorsunuz… Görüyorsunuz ki Bitlis bu başarısını ikinci kez tekrarladı, tesadüf filan değil. Ama siz böyle büyük başarının yerine “Pampiş” diyen bir kadının peşine takılıp aylardır ekranlardan insanımıza dayatıp duruyorsunuz. Bitlis’in bu başarısını ekranlarına taşıma nezaketini gösteren Flaş TV, ve onun değerli programcısı Sayın Yılmaz Tunca’ya teşekkürlerimizi sunmayı görev sayıyoruz. Tüm bu olumsuz gelişmelere karşın, Bitlis insanının başarıya olan tutkusu devam edecek, her aşamada, her ortamda adını duyuracaktır. BETAV, işte bu anlayışın ürünüdür. Hani sizin bir ifadeniz vardır ya!... “Az sonra, bizden ayrılmayın!..” Evet aynen öyle…. Bitlis’in başarılarını görmek isteseniz de istemeseniz de siz gene de “Bizden ayrılmayın!..” 63 Işık Bitlis’ten Yükselir Doç.Dr.Müfit Selim SARUHAN Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı I şık doğudan yükselir vurgusu, artık Bitlis’le özdeşlemiştir.Işık, Bitlis’ten yükseliyor.Işık kelimesi, fiziki çağrışımının ötesinde metaforik anlamlara sahiptir.Işık kelimesinin metaforik anlam çerçevesine baktığımız da,bilgi,özgürlük,aydınlanma,hayat,mutluluk ve inanç anlamlarına gelmektedir.Bu açıdan Bitlis,doğasında ki bilgiye,özgürlüğe,aydınlan maya,hayata mutluluğa ve inanca bir kez daha sarılmaktadır. Üniversite Giriş Sınavlarında Bitlis geçtiğimiz yıl Kilis ile paylaştığı birinciliği bu yıl tek başına kazanarak yeni bir başarıya imza atmıştır. Bu başarının kaynağında tüm Bitlis insanının katkısı vardır. Bu başarıyı geliştiren, özendiren kurumların başında Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı (BETAV) yer almaktadır. BETAV, başarıyı teşvik misyonunda, gerek 1987 yılından bu yana başarılı üniversite öğrencilerine burs vererek ve gerekse Bitlis’e eğitim kurumları kazandırarak bu süreci desteklemiştir. BETAV ile birlikte bu başarının tüm mimarlarını, öğretmen ve velilerimizi yürekten kutluyoruz. Dünya uygarlık tarihi açısından bakıldığında, Bitlis hâlâ, gizli meşhurlardandır. Türkiye ölçeğinde Bitlis’i ve zenginliklerinin fotoğrafını bir bütün olarak henüz ortaya koyabilmiş değiliz. Tarihe, farklı uygarlıklara ev sahipliği yaparak tanıklık yapan Bitlis’in geçmişte öne çıkan temel özelliklerinden biri eğitime verdiği önemdir. Bitlis medreseleri/ üniversiteleri tarihte çok sayıda bilim insanı yetiştirmiştir. Bu alim, bilge kişiler, Selçuklu, Osmanlı ve nihayet Cumhuriyet toplumunun sanatsal, ekonomik, politik, sosyolojik, psikolojik ve teolojik açılardan gelişmesine itici güç olmuşlardır. Böylesi tarihi bir misyona hizmet eden Bitlis, maalesef ancak son yıllarda modern bir üniversiteye kavuşabilmiştir. Bitlis coğrafyasının insanı, üretken, sorgulayıcı, araştırıcı olmaya yönelten doğal yapısı, artık somut örneklerini vermeye başlamış, ülke genelinde Bitlisli gençlerimiz geri kalmışlığa bir başkaldırının ve direncin göstergesi olarak başarılara imza atmaya başlamışlardır. Bu başarıların verdiği mesaj gayet açıktır. Güzel ilimizin insanları, gerçek kurtuluş, kalkınmışlık ve özgürlüğün ancak bilimle gerçekleşebileceğinin bilincine sahip olmuştur. Bu bilinç, çok yüksek bilgilendirmeleri barındırmaktadır. Gençlerimiz, bilim irfan aydınlık ve özgürlük yolculuğu olan Nuh’un gemisine binmiştir. Bu gemiye binen, inanan kararlılık gösteren gençlerimiz, bütün olumsuzluklara rağmen, sonsuza yelken açmışlardır. Nehirlerin tersine akması doğaya nasıl aykırı ise, Bitlisin geninde olmayan tembellik ve geri kalmışlıkta o denli güzel ilimizin tabiatına aykırıdır. Işık, Bitlis’ten yükseliyor. Bu yükseliş, ülkemizin garantisidir. Sağlam temellere dayalı, tikelden tümele giden bir gelişmişliğin işaretidir. Gençlerimizin bu başarısı bir çok kırılmayı, sosyolojik ve felsefi yorumları barındırmaktadır. Her şeyden önce hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Bu başarı, yarınlar adına umut ve güven beslememiz için yeter sebeplerimiz olduğunun işareti olarak yorumlanmalıdır. Bitlis’in gençleri eğitim sayesinde hem donanım sahibi olacak hem de bu donanımlarıyla toplumu aydınlığa sürükleyeceklerdir. Eğitimi nitelemek için Batı literatüründe kullanılan education kelimesinin etimolojik kapsamından hareketle iki farklı yorumu vardır. Educare ve educere olmak üzere. Eğitim felsefemiz açısından belirtmek gerekir ki educare sözcüğü, öğreneni özel bir beceriyle 64 donatmak için “talim ettirmek” anlamına gelir. Beceri, fiziksel bir beceridir. Bu anlamıyla eğitim, öğrencileri mevcut sisteme alıştırmayı tasarlayan bir yaklaşımdır. Educere ise, “ducere” sürmek, götürmek anlamlarına gelir. Böylesi bir eğitimde, yetkinleştirme, öğrencilerin hem dünyayı, hem de kendisini keşfine izin verme ve kişisel özerkliktir. Bu açıdan toplumun yetkinleşmesinde educare kadar educere yaklaşımı da zorunludur. Bizim kültürümüzde talim ve tedip kavramları vardır. Bu kavramlar, gerçek başarı nın bedensel ve ruhsal bütünlükle sağlanabileceğine işaret etmektedir. Bilgi ve ahlak uygarlık için olmazsa olmaz iki temel koşuldur. olarak bu özelliğini onurla korumuştur. Bu barış ortamını şüphesiz koruyan ve geliştiren etmenlerin başında şüphesiz Bitlis halkının dönemi için eğitim seviyesinin yüksek oluşu yer almaktadır. Bugün için sadece henüz bir Üniversite’ye sahip olan ilimizin 17 ve 19.yüzyıllar arası onlarca medresesi vardı. Bu medreselerin yapıları günümüzde hala ayaktadır. Bu medreseler, sadece dini bilimlere özgü değildi. Salnamaler de Bitlis merkezi için yıllara göre kütüphane dağılımının 17 den az olmadığını kültürel hayatın canlılığını, paylaşım ve değer üretiminin en yüksek düzeyde olduğunu okuyoruz. Osmanlı Döneminde hazırlanan Bitlis Vilayet salnamelerini okuduğumuzda Bitlis’in dünya uygarlık tarihi açısından neden önemli olduğuna dair kilometre taşlarına rastlarız. Bitlis’in ayrıcalıklı oluşunun temel özeliklerinden biri onun bir barış kenti oluşudur. Balkanlarda ve Avrupa’da insanların farklı dinsel ve etnik kimliklerinden kaynaklanan sorunlar yaşanırken Bitlis, dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu ve özlemini çektiği barış ortamına sahip olmuştur. Salnamelerde okuduğumuz üzere Bitlis’in mahallerinde Ortodoks,Protestan ve Müslümanlar yüzyıllarca komşu olarak yaşamışlar aralarındaki sorunlar mahkemelerce ayrım yapılmaksızın çözülmeye çalışılmıştır. İl yönetiminde üst düzey yöneticilikler yapmışlardır.Tarih ispat ediyor ki dış devletlerin oyunuyla bozulmaya çalışılan bu barışı bozan Bitlis halkı değildir. Değişim ve gelişim zorunludur. Eşyanın doğası yenilenmeyi ve yeniliği zorunlu kılmaktadır. Değişim ve gelişime bireyin kendini kapatması ve direnmesi zaman içinde görülen sınırlı bir tutumdur. Dünya düzeni içinde her birey, değişim ve gelişime uğramış ve uğramaya devam etmektedir. Kendi konumunu kutsallaştırıp aşmamakta direnen birey bir zaman diliminden sonra kutsallaştırdığı çizginin ötesine ulaşabilmektedir. Yanlış bilgilenen, bilgilendirilen değişim ve gelişime kapalı olan birey, zihninde bir karmaşa, şiddet, gerilim ve baskı ortamı oluşturmakta ve ötekiler üzerinde bu içsel duyuşları dışa vurmaktadır. Eğitim bu açıdan özgürlük sürecidir. Özgürlük olmadan kalkınmışlık olamamaktadır. Asırlardır geri kalmışlığımızın kökeninde yatan sorunlardan biride zihinlerimizin özgür olamayışıdır. Özümüzün bir nehir gibi gür akışının önünde engeller vardır. Bu engeller ortadan kalktıkça hayat anlam kazanır birey, muktedir olur. Birey için kazandığı ürettiği mukadder olur. Dinimiz, insanı, insan kılan yegâne ölçünün çalışma olduğunu vurgulamamış mıdır? Geri kalmışlığımız kaderimiz değildir. Bu anlayış kederimiz olmalı, yeryüzünde değer üretmezsek hiçbir değerimiz olmadığını eğitim felsefemiz açısından yeni kuşaklara aktarmalıyız. Bitlis’in modern Türkiye’ye kazandırdığı saygın bilim insanlarından Prof.Dr.Hamza Zülfikar hocamızın Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi için yazdığı “Diasapora Üzerine “ başlıklı makalesi, Bitlis’in yakın tarihi için bu konuyla ilgili önemli bilgiler içermektedir.(http://turkoloji.cu.edu. tr/YENI%20TURK%20DILI/12.php) İslam’ın hoşgörü anlayışını çok iyi kavramış olan Bitlis halkı tarihte çok dinli bir şehir 65 Bitlis’te Bilim Ziyafeti Doç. Dr. Ekrem BEKTAŞ Bitlis Eren Üniversitesi koordinatörlüğünde Bitlis Valiliği, Bitlis Belediyesi, BETAV, TAÇ Vakfı, Türkiye Mimarlar Odası Van Şubesi ve İstanbul Üniversitesi tarafından desteklenen “VII. Uluslararası Van Gölü Havzası Sempozyumu”, 4-7 Ekim 2011 tarihleri arasında Bitlis Eren Üniversitesi Rektörlük Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Sempozyuma, Bitlis Valisi, Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü, Bitlis Belediye Başkanı, şehrin idarî ve mülki âmirleri ile çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. Sempozyumun açılış konuşması, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Belli tarafından yapıldı. Yaptıkları bilimsel çalışmalar ve organize ettiği Sempozyumlarla bölgeyi çok iyi bilen Belli, kendisinin 42 yıldır bu bölgede çalışmalar yaptığını ancak bölgenin tarihi, coğrafyası, arkeolojisi, mutfak bilimi, dil ve edebiyatı gereği tanınmadığını, âdeta karanlıklar içinde kaldığını, bu tür etkinlerle bu karanlığa bir ışık yakmak istediklerini dile getirdiler. Açılış konuşmasının ardından TAÇ Vakfı Başkanı Sinan Genim ve Bitlis Belediye Başkanı Fehmi Alaydın da birer konuşma yaparak ilin bazı sorunlarına değindiler. BETAV Başkanı Ahmet Eren ise tek amaçlarının Bitlisli yükseköğrenim gençlerine yol göstermek, onlara maddi açıdan destek vermek ve yapılan kültürel ve sosyal etkinlikleri desteklemek olduğunu ifade ettiler. Daha sonra kürsüye gelen Bitlis Valisi Nu- rettin Yılmaz ise, Bitlis’in bir tarih ve kültür hazinesi olduğuna dikkat çekerek bu hazineleri ortaya çıkaracak yeterliliğe sahip olduğumuzu ifade ettiler. Açılışın son konuşmacısı ve Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Doğru da, Van Gölü havzasının tarihî ve kültürel değerleri ile gelecekte turizm cenneti olmaya aday bir bölge olduğunu dile getirerek, huzur ve güvenin hâkim olduğu havzada gün geçtikçe her alanda büyük gelişmeler yaşandığını ve bölgenin kendine has özelliklerinin gün ışığına çıkarıldığını söyledi. Doğru, Üniversite olarak bir yandan bölgedeki çalışmalara öncülük edip diğer yandan da yürütülmekte olan projelere destek verdiklerini ifade ettiler. Uluslar arası Van Gölü Havzası Sempozyumu’nu düzenlemekteki amaçlarının tarihimizin, kültürümüzün ve değerlerimizin kaybolmamasını sağlayıp, gelecek nesillere aktarmak olduğunu belirten Doğru, geleneksel hale gelen Sempozyumlarla tarih ve kültür bilincinin oluşacağını söyledi. Açılış konuşmalarının ardından Eren Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Doğru tarafından katılımcılara teşekkür belgesi ve plaket verildi. Toplu fotoğraf çekiminden sonra Sempozyum oturumlarına geçildi. 15 oturumdan oluşan VII. Uluslararası Van Gölü Havzası Sempozyumu’nda toplam 78 bildiri sunuldu. Sunulan bildiriler başta sanat tarihi ve arkeoloji olmak üzere tarih, edebiyat, coğrafya, mimari, sosyoloji, ilahiyat ve halk inançları gibi sosyal bilimlerin çeşitli alanlarıyla ilgiliydi. Sunulan bildirilerin çoğu 66 Bitlis ile alakalı iken Van Gölü havzasıyla ilgili olanlar da vardı. Özellikle Bitlis tarihi, coğrafyası, mimarisi ve Bitlis uleması hakkında hazırlanan tebliğler, sunulan çözüm önerileri dikkat çekiciydi. Hiçbir sansürün uygulanmadığı sempozyumda bilim adamları özgürce fikirlerini dile getirip tartışma zemini buldular. Bitlis’te yetişen tarihi şahsiyetlerin, Kürt sorunu ve birlikte yaşama projesi hakkında ortaya koydukları çözüm önerilerinden yararlanılması gerekliliği üzerinde ilmi müzakerelerin yapılması, bu tür bilimsel etkinliklerin ne kadar anlamlı ve gerekli olduğunu ispatlar nitelikte idi. Prof. Dr. Oktay Belli ve ekibi tarafından organize edilen ve 4 gün boyunca devam eden VII. Van Gölü Havzası Sempozyumu, Ahlat’taki tarihi ve turistlik mekânların gezilmesiyle son buldu. Sempozyumda tebliğ sunan tebliğcilerin ve sundukları tebliğlerin isimleri aşağıda sunulmuştur: I. OTURUM (Başkan: Prof. Dr. Nihat Falay) 10:45 – 11:00 : Prof . Dr. Oktay Belli – Vedat Evren Belli: “Van Bölgesi’nin En Eski Konut Mimarlığı: Yoncatepe Sarayı”. 11:00 – 11:15 : Reza Heidari: “ The Water Management in Eastern Areas of Urartian Empire”. 11:15 – 11:30 : Yrd. Doç. Dr. Murat Azezi: “On the Historical and Cultural Heritage Protection and Development of Human Values”. 11:30 – 11:40 : Tartışma II. OTURUM (Başkan: Doç. Dr. R. Eser Gültekin) 11:50 – 12:05 : Selçuk Bağlar: “Anadolu ve Kafkasya Mitlerinde Ortak Tanrı Kültürü Üzerine Bir Örnek: Fırtına Tanrısı Teişeba – Teşup ve Nart Sosriko”. 12:05 – 12:20 : Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız: “Bitlis Diyarbakır Kervan Yolu Üzerinde Bulunan Köprüler Üzerine Bir Değerlendirme”. 12:20 – 12:35 : Yrd. Doç. Dr. Yaşar Subaşı Direk – Yrd. Doç. Dr. Sevda Ocak: “Bitlis Geleneksel Konutlarının Ekolojik Mimari Açısından İrdelenmesi”. 12:35 – 12:45 : Tartışma III. OTURUM (Başkan: Doç. Dr. Zeynelabidin Makas) 14:00 - 14:15 : Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top: “Şemdinli Kayme Sarayı Kazı Çalışması”. 14:15 - 14:30 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk – Kıyas Tökmeci: “Bitlis Eski Belediye Binası”. 14:30 - 14:45 : Sabite Müftügil Cesur: “Doğa, Tarih ve Kültürel Değerlerin Korunması ve Sürdürülebilir Kalkınma”. 14:45 - 15:00 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk – Vedat Evren Belli: “Ilıcak Köprüsü Restorasyonu”. 15:00 - 15:15 : İsmet Alpaslan: “Ahlat Yapı Ustalarının Son Temsilcisi: Tahsin Kalender”. 15:15 - 15:30 : Reyhaneh Afifi – Reza Heidari: “Comparing Urmia and Van Jame Mosques in Saljoughian and Ilkhanid Periods”. 15:30 – 15:40 : Tartışma IV. OTURUM (Başkan: Doç. Dr. Hüseyin Subhi Erdem) 15:50 - 16:05 : Yrd. Doç. Dr. Yalçın Karaca: “Gevaş Kuzu (Kuş) Adası Kutsal Meryem Kilisesi”. 16:05 - 16:20 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk: “Bitlis Şemsiye Mescidi”. 16:20 - 16:35 : Doç. Dr. Yusuf Çetin – Fatih Karip: “İshak Paşa Sarayı’ndaki Bitkisel Süslemelerin Batı Sanatı Etkileri Bağlamında Değerlendirilmesi”. 16:35 - 16:50 :Alparslan Santur: “Bitlis Örneğinde Geleneksel Mimarinin Korunması, 67 Yaşatılması ve Geleceğe Aktarılmasında Halkbilim (Açıkhava) Müzelerinin İşlevi”. 16:50 - 17:05 : Yrd. Doç. Dr. Yaşar Subaşı Direk – Doç. Dr. R. Eser Gültekin: “Mimaride Detayların Önemi ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Örnekleri”. 17:05 - 17:20 : Mübariz Ağalarlı: “Ortaçağ Seyyahlarının Kaleminden Van Gölü Havzası (X – XVI. Yüzyıllar)”. 17:20 - 17:30 : Tartışma 11:20 - 11:35 : Yrd. Doç. Dr. Mehmet Demirtaş: “XVI. Yüzyılda Van Gölünün Adının Tatvan Denizi Olduğunu Gösteren Bir Kaynak: Tezkeret’ül Bünyan”. 11:35 - 11:50 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk – Yrd. Doç. Dr. Ebru Özeke Tökmeci: “Bitlis El – Aman Hanı İşlevlendirme Projesi”. 11:50 - 12:00 : Tartışma 12:00 - 13:30 : Öğle Yemeği V. OTURUM (Başkan: Prof. Dr. Yüksel Bingöl) 09:00 - 09:15 : Prof. Dr. Galip Akın: “Kentsel Tasarımdan Kaynaklanan Sorunlar: Bitlis Örneği”. 09:15 - 09:30 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk – Özgür Cangüleç: “Bitlis Geleneksel Evlerinden Bir Örnek: İsa Kalkan Evi”. 09:30 - 09:45 : N. İlknur Çete (Adak): “Tarihsel ve Kültürel Mirasın Geleceğe Taşınması”. 09:45 - 10:00 : Yrd. Doç. Dr. Fethi Ahmet Yüksel: “Bitlis ve Çevresinin Tarihsel ve Aletsel Dönem Deprem Etkinliği”. 10:00 - 10:15 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk – Yrd. Doç. Dr. M. Sedat Bekiroğlu: “Bitlis Hersan Köprüsü Restorasyonu”. 10:15 - 10:25 : Tartışma VII. OTURUM (Başkan: Prof. Dr. Galip Akın) 13:30 - 13:45 : Dr. Çakır Ceyhan Süvari: “Şerefname’den Günümüze Aşiret Algısı”. 13:45 - 14:00 : M. Törehan Serdar: “1540 Tarihli Tahrir Defterine Göre Bitlis Sancağı”. 14:00 - 14:15 : Yrd. Doç. Dr. M. Salih Mercan: “Bitlis Ermenilerinin İhtilal Çıkarma Teşebbüsleri ve Bu Olaylar Esnasında Yakalanan Müfsitlerin Mahkemesi ve Hadisesi Hakkında Rapor (Eylül 1876)”. 14:15 - 14:30 : Yrd. Doç. Dr. Rahmi Tekin – Duysal Gök: “Van Gölü Havzasında İskan Edilen Kafkas Göçmenleri ile İlgili Arşiv Kaynakları”. 14:30 - 14:45 : Yrd. Doç. Dr. Tuncay Öğün: “Bitlis Halkının 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesine Sağladığı Lojistik Destek”. 14:45 – 15:00 : Yrd. Doç. Dr. Namıq Musalı: “Hacı Zeynel Abidin Şirvani Seyahatnamelerinde Van Gölü Havzası”. 15:00 – 15:10 : Tartışma VI.OTURUM (Doç. Dr. Yusuf Çetin) 10:35 - 10:50 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk – Prof. Dr. Yüksel Bingöl: “Hatibiye Medresesi Restorasyonu”. 10:50 - 11:05 : Yrd. Doç. Dr. Metin Eren: “Bitlis Sözlü Kültüründe Mekan”. 11:05 - 11:20 : Yrd. Doç. Dr. Şahabettin Öztürk – Doç. Dr. R. Eser Gültekin: “Alemdar Camisi Restorasyon Çalışması”. VIII. OTURUM (Başkan Doç. Dr. Kerem Karabulut) 15:25 - 15:40 : Dr. Yaşar Kalafat: “Muakkad Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti Kültür Coğrafyası”. 15:40 - 15:55 : Abdülaziz Kardaş: “Bitlis Halkevlerinin Kuruluşu ve Faaliyetleri”. 15:55 - 16:10 : Cemalettin Kinç: “Musa Bey Olayı”. 05 EKİM 2011 ÇARŞAMBA 68 16:10 - 16:25 : M. Törehan Serdar: “Osmanlı Devleti Döneminde Bitlis’in İdari Tarihçesi”. 16:25 – 16:40 : Önder Gülbahar: “Arşiv Kaynaklarına Göre Ahlat’da Nüfus Hareketleri”. 16:40 – 16:55 : Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özgül – Muhammed Köse: “19. Yüzyılda Arşiv Belgelerine Göre Hasenan ve Hayderan Aşiretlerinin Siyasal ve Sosyal Yapıları”. 16:55 – 17:05 : Tartışma 06 EKİM 2011 PERŞEMBE IX. OTURUM (Başkan Prof. Dr. İsa Yüceer) 09:00 - 09:15 : Doç. Dr. Kerem Karabulut – Nur Seda Kalender: “Bitlis İli SosyoEkonomik Yapısı ve Kalkınma Stratejisi”. 09:15 - 09:30 : Prof. Dr. Nihat Falay: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Tütün ve Sigara”. 09:30 - 09:45 : Doç. Dr. Şakir Gözütok: “Abbasiler Döneminde Yetişmiş Ahlat Alimleri”. 09:45 - 10:00 : Cevdet Baycan: “Ahmed-i Hani Memo Zin Adlı Eserini Neden Yazdı?”. 10:00 - 10:15 :Dr. Arif Gezer: “Molla Halil EsSiirdi’nin Hadis Kültürü”. 10:15 - 10:25 :Tartışma X.OTURUM (Başkan: Doç. Dr. Ekrem Bektaş) 10:35 - 10:50 : Prof. Dr. İsa Yüceer: “İnancın Hayata Yansıması: Bitlis Örneği”. 10:50 - 11:05 : Yrd. Doç. Dr. Bülent Akot: “Van Gölü Havzası’nda İlmi İz Bırakan Şahsiyetlerinden Bitlisli Müştak Baba’nın Âsâr Adlı Eseri”. 11:05 - 11:20 : Yrd. Doç. Dr. Necmeddin Şeker: “İbn Mirza’da Sünnet Algısı ve Analizi”. 11:20 - 11:35 : Naim Avan: “Van Gölü Havzası’nda Yaşamış Toplumun Manevi Mimarları (Sıbgatullah Arvasi Örneği)”. 11:35 - 11:50 : Yrd. Doç. Dr. Zeki Tan: “Toplumun Farklılıkları Bütünleştirmede Manevi Dinamiklerin Rolü ve İmkanı Üzerine”. 11:50 - 12:00 : Tartışma XI. OTURUM (Başkan: Doç Dr. Fergana Kazımova) 13:30 - 13:45 : Doç. Dr. Ekrem Bektaş: “Bitlis Meşhurları Bağlamında Hizanlı Şahsiyetler.” 13:45 - 14:00 : Doç. Dr. Hüseyin Subhi Erdem: “Arvasi’nin Düşüncesinde Bilginin Yeri”. 14:00 - 14:15 : Yrd. Doç. Dr. Mehseti Ismayıl Rüstem Kızı: “Van Gölü Havzası ve Azerbaycan’daki Eski İnanç Yerlerinin Kültür Odaklığı Üzerine Değerlendirme”. 14:15 - 14:30 : Yasin İpek: “Adilcevaz’da Geçiş Dönemleriyle İlgili İnanış ve Uygulamalar”. 14:30 - 14:45 : Dr. Elif Kanca: “Yaşanmış ve Anlaşılmış Bitlis: Mekan, Bellek ve Kültür”. 14:45 – 15:00 : Doç. Dr. Zeynelabidin Makas: “Yaralı Mahmud’un Bitlis Varyantı Üzerine Değerlendirme”. 15:00 – 15:10 : Tartışma XII. OTURUM (Başkan Doç. Dr. Şakir Gözütok) 15:25 - 15:40 : Mehmet Akif Işık: “Dünden Bugüne Tuvalet Kültürü ve Tuvalet Mekanları”. 15:40 - 15:55 : Yrd. Doç. Dr. M. Sait Şahinalp – Yrd. Doç. Dr. Veysi Günal: “Bitlis Türkülerinde Coğrafi Ortamın Yansımaları”. 15:55 - 16:10 : Yrd. Doç. Dr. M. Sait Şahinalp – Yrd. Doç. Dr. Veysi Günal: “Bitlis ve Van İlleri Nüfusunun Temel Göstergeler Bağ- 69 lamında Karşılaştırılması”. 16:10 - 16:25 :Doç. Dr. Necmettin Elmastaş – Yrd. Doç. Dr. M. Sait Şahinalp – Yrd. Doç. Dr. Veysi Günal: “Bitlis İli Köy Adlarına Coğrafi Açıdan Bir Yaklaşım”. 16:25 – 16:40 : Elmar Elekber Oğlu Hüseynov: “Bitlis ve Nahçıvan (Babek İlçesi) İllerindeki Toponimlerin Karşılaştırılması”. 16:40 – 16:55 : Kamile Çetin – Hamza Özaydın: “Osmanlılar Döneminde Van ve Bitlis’te Yetişen Şairler”. 16:55 – 17:05 : Tartışma 07 EKİM 2011 CUMA XIII. OTURUM (Başkan Prof. Dr. Sedat Cereci) 09:00 - 09:15 : Doç. Dr. Fergana Kazımova: “Bitlis’in Poetik Terennümü”. 09:15 - 09:30 : Yrd. Doç. Dr. Kemal Erol: “Bitlis Kökenli Yazar William Saroyan’ın Öykülerinde Anadolu Hasreti”. 09:30 - 09:45 : Davut Şahin – Gökçe Gülbahçe: “Ahlat Merkez Ağzı Üzerine Tesbitler”. 09:45 - 10:00 : Halit Başı: “Tarih Dersleri İçin Tarihi Alan Gezisi ve Drama ( Ahlat Selçuklu Mezarlığı Örneği)”. 10:00 - 10:15 : Sibel Ata – Hilal Toprakoğlu: “ Cumhuriyet Döneminde Bitlis’i Kalkındırma Çabaları”. 10:15 - 10:25 : Tartışma XIV.OTURUM (Başkan: Doç. Dr. Necmettin Elmastaş) 10:35 - 10:50 : Yrd. Doç. Dr. Faruk Kaya – Yrd. Doç. Dr. Sinan Kocaman: “Ağrı Kent Profilinde Sosyo-Ekonomik Boyutlarıyla Yoksulluk”. 10:50 - 11:05 : Ziya Zakir Acar: “Ağrı Dağı Eteklerinde Yaylacılık ve Turizm”. 11:05 - 11:20 : Yrd. Doç. Dr. Aşkım Hatunoğlu – Yrd. Doç. Dr. B. Yavuz Hatunoğlu – M. Ali Avcı: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Dövme Geleneği”. 11:20 - 11:35 : Yrd. Doç. Dr. Tahir Yaşar: “Hakkari’de Yazılmış İlk Piyes: Meme Alan”. 11:35 - 11:50 : Mehmet Pınar: “Hakkari’de (Çölemerik) Halkevi”. 11:50 - 12:00 : Tartışma XV. OTURUM (Başkan: Prof. Dr. Oktay Belli) 13:30 - 13:45 : Yrd. Doç. Dr. Birsel Matara – Mustafa Aslan: “Film ve Fotoğraflarda Bir Söylem Olarak Van Gölü Havzası”. 13:45 - 14:00 : Prof. Dr. Sedat Cereci – Olgun Atamer – Murat Bayazıt: “Van Gölü Havzası’nın Pitoresk Görüntülerinin Sinematografik Değeri”. 14:00 - 14:15 : Ceren Uluer Savgın – Meral Akyüz: “Butik Otel İşletmeciliği Uygulamalarının Bitlis İline Modellenmesi”. 14:15 - 14:30 : İlhami Nalbantoğlu: “Ahlat Selçuklu Eserlerinden Form, Ritm ve Estetik”. 14:30 - 14:45 : Güzin Sühran Belli - Prof. Dr. Oktay Belli: “Bitlis’in Ünlü Büryan Kebabı’nın Tarihsel Gelişimi”. 15:00 GENEL DEĞERLENDİRME: Prof. Dr. Oktay Belli DİĞER ETKİNLİKLER Folklor Gösterimi Halk Müziği Dinletisi Şiir Dinletisi 08 Ekim Cumartesi: Çevre Gezisi 70 Ulaştırmanın Ekonomik ve Toplumsal Kalkınmaya Etkileri Suat Hayri AKA Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Bazıları için ulaştırma kendi başına bir ekonomik faaliyet ve gelir kaynağı; bazıları içinse ekonominin, ticaretin ve turizmin gelişmesi için bir araç, altyapıdır. Bitlis için ulaştırmanın bu ikinci yönü daha önemlidir. Kişi ve eşyaların ekonomik, hızlı ve güvenli bir şekilde bir yerden bir yere taşınarak yerlerinin değiştirilmesi şeklinde tanımlanabilecek olan ulaştırma; ekonomik, toplumsal ve kültürel anlamda da geniş etki alanlarına sahiptir. Ulaştırma sektörü, üretim sürecinin önemli bir parçasını oluşturması ve gerektirdiği önemli yatırımlar ile ekonomide ağırlıklı bir yere sahiptir. Daha açık bir ifadeyle, yeni bir ulaşım sisteminin tesisi veya mevcut ulaşım sisteminin rehabilitasyonu, yatırımlar için elverişli bir ortam yaratmakta, yeni yatırımlarla sanayileşme ve kalkınma da teşvik edilmiş olmaktadır. Ulaşım sistemi, böylelikle sanayileşmeyi belirleyen önemli ekonomik değişkenleri büyük ölçüde etkilemektedir1. Ulaşım sistem ve olanakları bireyler ve toplumun sosyal ve kültürel gelişimlerini de etkilemektedir. Zira toplumsal kalkınma ve değişimin temelinde sosyal mobilite (hareketlilik) yatmakta olup, sosyal mobiliteyi sağlayan en etkin araç ise şüphesiz, ulaştırmadır. “Dış dünyaya kapalı toplumların kendilerini kuşatan geleneksel çemberi kırarak değişime uğraması ve çağdaşlaşması oldukça zor, hatta imkânsızdır2.” bölgelerle rekabet edebilmesi ancak ulaşım ağlarının bu rekabete yetecek düzeyde olmasıyla gerçekleşebilmektedir. Bölgelerin ve şehirlerin kalkınmışlık düzeyini şekillendiren önemli bir öğe olan ulaştırma yatırımları, ülke genelinde yaygın, dengeli, kalkınmayı teşvik eden ve aynı zamanda bölgesel dengesizliği gidermeye yönelik bir ulaştırma politikası çerçevesinde gerçekleştirilmelidir. Yatırımlarda İhmal Edilmiş Bir Şehir: Bitlis Ulaştırma bir planlama işidir; planlamadan yoksun ve bölgeler arasında denge gözetmeyerek gerçekleştirilen ulaştırma yatırımları ise bölgesel kalkınma farklarını derinleştirmeye mahkûmdur. Doğu Anadolu Bölgemizde yer alan Bitlis de ulaştırma altyapı yatırımlarında uzun yıllar boyu ihmal edilmiş ve söz konusu eksik yatırımlar sonucu kalkınmada geri kalmış ve adeta bir çıkmaz sokak görünümüne bürünmüş illerimizdendi. İpek Yolu üzerinde Doğu ile Batıyı birbirine bağlayan konumu; Urartulara dayanan zengin tarihi geçmişi; Van Gölü ve Nemrut Krater Gölü gibi doğa harikalarının yanı sıra sahip olduğu verimli yayla ve meralarıyla, Bitlis asırlar boyunca ekonomik, siyasi, kültürel alanlarda, bölgesinde merkezi bir konuma sahip olmuştur. Bitlis’in mevcut durumuna baktığımızdaysa, kalkınma düzeylerine göre Türkiye’deki iller Özetle, bir ülke ya da bölgenin sanayisi, tarımı, turizmi, ticareti ve kültürüyle başka ülke ya da 1 İsmet Ergün, (1985) Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında ulaştırma sektörü, Ankara. 2 Feridun Çelik, (2001) Ulaştırma-toplumsal kalkınma ilişkisi ve Türkiye’nin ulaştırma politikaları. TMMOB Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesi III. Ulaşım ve Trafik Kongresi-Sergisi 18-20 Mayıs 2001. Bitlis viyadüğü 71 arasında son sıralarda yer aldığını derin bir teessürle gözlemlemekteyiz. Bitlis’in söz konusu geri kalmışlığının altında pek çok sebep olmakla beraber, şehrin gelişmesinin önünde engel olarak duran en önemli faktörlerin başında altyapı yetersizliği gelmekteydi ve altyapı eksikliği ulaştırma sektöründe de inkâr edilemez boyutlardaydı. Bitlis’in, ülkemizin gelişmiş yörelerine uzak olması ise bu gelişmemiş ulaşım altyapısının olumsuz etkilerini daha da arttırmaktaydı. Ahlat Doğu Anadolu’nun “Bodrum”u Olabilir Uzun yıllar Bitlis ekonomisinin can damarı olan tarım ve hayvancılığın bitme noktasına gelmesiyle tökezleyen Bitlis ekonomisi, turizm açısından çok önemli bir potansiyel barındırmasına rağmen bu potansiyelden henüz yeterince faydalanamamıştır. Buna konaklama vb turizm tesislerinin eksikliğinin yanı sıra kente ulaşım olanaklarının kısıtlı olması da neden olmuştur. Oysaki Van Gölü kıyılarında kurulu olan Bitlis; kıyı turizmi ve su sporları açısından gelişmeye müsait sahillere sahip olmasının yanı sıra aynı zamanda bir doğal liman niteliğindedir. Bunun yanı sıra, merkezinde ve çevresinde yer alan sayısız kaplıcasıyla Bitlis, önemli bir termal turizm potansiyeli barındırmaktadır. Kayak merkeziyle de bölgenin kış sporları merkezi olmaya aday olan Bitlis, Urartulardan başlayıp, Selçuklular ve Osmanlılara kadar uzanan çeşitli medeniyetlerin uğrak yeri olması sonucu, tüm bu dönemlere ait sayısız tarihi eserleri ve kültürel varlıklarıyla tam bir açık hava müzesi görünümündedir. Çevresindeki inanç varlıkları ve değerli inanç merkezleriyle de Bitlis inanç turizmi açısından gerekli niteliklere sahiptir. Yukarıda bahsettiğim büyük turizm potansiyeliyle Ahlat Doğu Anadolu’nun Bodrum’u olabilir, Bitlis Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımızın tatilleri için bir cazibe merkezi haline getirilebilir. Bitlis’in potansiyeli turizm sektörünün gelişimi için gerekli olan konaklama, otel, restaurant vb. turizm yatırım ve ihtiyaçlarını sağlayacak büyüklüktedir. Bitlis çevre yolu Bitlis’in kalkınmasında lokomotif rolü üstlenecek olan turizm sektöründeki potansiyelini harekete geçirmenin ve kentin sosyo-ekonomik kalkınmasının ilk adımının kente ulaşımı kolaylaştıracak ve kentin ekonomik ve sosyal gelişmesi önünde darboğaz oluşturmayıp, sosyoekonomik gelişmeye ivme kazandıracak bir ulaştırma sistemidir. Bakanlığımız, bu doğrultuda, Bitlis’e ayrılan ulaştırma yatırım ödeneğini ciddi bir şekilde arttırmış ve Bitlis’te önemli altyapı yatırımları gerçekleştirmiştir. Turizm sektörü ve ekonominin gelişimi için gerekli olan ulaştırma sistemi artık Bitlis’te mevcuttur. Bitlis artık çıkmaz sokak olmaktan kurtuldu Bakanlığımızca Bitlis’in kalkınmasına atfedilen önemi rakamları inceleyerek de görmek mümkündür. Bitlis’te Cumhuriyet tarihinden 2002’ye kadar yapılan yol miktarı sadece 19 kilometreyken 2003’ten 2010 yılına kadar toplam 222 kilometre bölünmüş yol yapımı gerçekleştirilmiştir. Bitlisteki bölünmüş yolların toplam uzunluğu 290 kmdir. Bunun 230 km si tamamlanmıştır. Benzer şekilde, 2002 yılında Bitlis’in yolları için ayrılan ödenek 8,5 milyon lirayken 2010 yılında Bitlis için tam 303 milyon lira harcanmıştır. Bitlis’te sadece bölünmüş yol yapımına 757 milyon lira harcanmıştır. Söz konusu ödenek ve yatırımlar sonucu Bitlis doğu, batı, kuzey yönünde istediği yere ulaşır hale gelmiş ve çıkmaz sokak görüntüsünden kurtulmuştur. Mutki ve Hizan’ın Bitlis ve Tatvan ile diğer çevre ilçelerle daha kaliteli yollarla bütünleşmesi sağlanacaktır. 11 kmlik Tatvan çevre yolunun proje çalışmaları devam etmektedir. Tatvan Nemrut 72 Krater Gölü yolu 22 km olup 2A standardında yapılacaktır. Bitlis tarihi köprüleri röleve, restorasyonu yapım işi çalışmaları devam etmektedir. 2003-2010 döneminde 25 köprü trafiğe açılmıştır. Bitlis ve ilçeleri arasındaki yolların standardı BSK kaplama ile daha da yükseltilmektedir. Bu çerçevede, öncelikle şehir geçişleri öncelikli olmak üzere bir dizi proje halen devam etmektedir. Delikli Taş Devri Kapanmıştır Bakanlığımızın öncelikli hedefleri arasında tünelleriyle, viyadükleriyle, Bitlis deresini Baykan’a, Siirt’e, Diyarbakır’a, Bitlis’i Rahva’dan Tatvan’a, Van’a, Muş’a, Bingöl’e ve Elazığ’a kadar bölünmüş yollarla bağlamak gelmektedir. Bu çerçevede, geçit vermeyen dağların delinmesi suretiyle hayata geçirilen 2 kilometrelik 8 Ağustos Tüneli ile artık Dideban’ın üstünden değil altından geçiyoruz. Tünelin yanına bir kardeş tünelin en kısa sürede hayata geçirilmesi için gerekli olan çalışmalar yapılmaktadır. 8 Ağustos Tünelinin kısa bir sürede çevre yolu ile birlikte trafiğe açılması sonucunda Bitlis’te şehir içi trafiği oldukça rahatlatmış, yeni altyapı yatırımları halkımızın hayat standardını kayda değer bir şekilde yükseltmiştir. Bölgede Kuzkunkıran çevre yolu tünelleri ve Bitlis deresindeki 6 tane tünelle birlikte, toplam 10 tüneli yönetmek üzere Bitlis Tünel İşletme Kontrol Merkezi hizmete başlamıştır. Atın, katırın ön ve arkasında palana bağlı olan kuskun’u dikliği sebebiyle kıran dik ve sarp yol artık yol olmak üzere. Bitlis Ulaştırma ve Bilişim yatırımlarıyla kalkınıyor Bitlis’e yapılan ulaştırma yatırımları sadece karayollarıyla sınırlı kalmamıştır. Diğer ulaşım modlarının da geliştirilmesi ve entegre bir ulaşım sisteminin Bitlis’te tesisine yönelik olarak çalışmalar devam etmektedir. Van Gölünde taşımacılığın geliştirilmesine yönelik olarak pek çok adım atıldı. Öncelikle, diğer iç suyollarında olduğu gibi Van Gölünde de taşımacılık ve deniz sporlarının yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi için uygun ortam sağlamak üzere Tatvan’da bir Liman Başkanlığı kuruldu. Teknelerin giriş çıkış yapabilmeleri ve barınmaları için ise Ahlat ve Adilcevaz’da liman yapımı tamamlandı. Van Gölünde deniz kültürünün geliştirilmesi, deniz turizmi ve deniz sporlarının yaygınlaştırılmasına yönelik olarak, tekneler gönderildi. Ayrıca, Van Gölünde sefer yapmak üzere 2 yeni tren-feribot da şu anda inşa aşamasındadır. Mevcutta, Van Gölünde çalışmakta olan 4 feribot hem eskimiş hem de düşük kapasite ve hızla çalışmakta, taşımacılıktan yeterli verim alınamamaktadır. Halihazırda çalışan feribotlar 9 vagon kapasiteli olup seferlerini 5-6 saatte tamamlarken; 50 vagon kapasiteli yeni feribotlar seferlerini yaklaşık 3 saatte tamamlayacaklardır. Böylelikle, verimlilik aratacak Van üzerinden İran ve Pakistana kadar uzanan demiryolunda taşımacılık da geliştirilecektir. Havayolu taşımacılığı hususunda ise; Bitlis’e 75 km mesafede olan Muş Havaalanı hâlihazırda şehrin ihtiyaçlarına cevap vermekte olsa da Bitlis 8 Ağustos tüneli Bitlis 8 Ağustos tüneli 73 Aynı zamanda, yüksek standartlı, akıllı ulaşım sistemlerinin kullanıldığı bölünmüş yollar da öğrencilerimizin eğitim-öğretim hayatına katılımlarını kolaylaştırmaktadır. Artık Tatvan’da Ahlat’ta ikamet edip Bitlis merkezde öğrenim görmek veya tersi bir yol izlemek mümkün hale gelmiştir. Öğrencilerimiz güvenli ve hızlı bir şekilde okullarına ulaşabilmektedirler. Bitlis çevre yolu kentin nüfus yoğunluğu ve ekonomik büyümesi Bakanlığımızca yakından takip edilmektedir. Şehrin ihtiyaç analizleri sürekli olarak güncellenmektedir. Ekonomik ve turizm sektörlerindeki gelişmeler, Bitlis havaalanının yapımını gerekli kılarsa Bitlis’in havaalanı ihtiyacı yeniden gözden geçirilecektir. Bitlis’te Eğitim Olanakları Artıyor Bitlis’te eğitim kalitesinin artmasında, ulaştırma ve haberleşme sektörlerinde yönetici kurum olarak kendimize de pay biçiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı ve Bakanlığımız arasında ortaklaşa yürütülen çalışmalar ile yurt sathında onbinlerce okulda bilgi teknolojileri sınıfı kurulmuştur. Söz konusu çalışmalara Bakanlığımız önemli kaynaklar aktarmış, bugün hemen hemen tüm okullarımızda bilgisayar sınıfları oluşturulmuş ve okullara internet erişimi imkanı sağlanmıştır. Ayrıca, okullarımızda interaktif bir eğitim-öğretim sürecini başlatmak ve Akıllı Sınıf Projelerini devreye sokmak için Fatih Projesini de yine Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte hayata geçirmekteyiz. Bitlis de söz konusu yatırımlardan payını almaktadır ve almaya devam edecektir. Ülke genelinde Bilgi Toplumuna geçiş hamlesinden Bitlis de gereğince yararlanmaktadır. Mobil telefon kullanımı, internet altyapısındaki gelişmeler ve internet kullanıcı sayılarındaki artış 8 yıl öncesi ile kıyaslandığında çok ciddi oranlardadır. Bilgiye erişimde ve vatandaşın temel hizmetlerden yararlanmasında internet ve diğer elektronik araçların kullanımındaki yaygınlık ve bu suretle elde edilen yarar ve tasarruflar hem günlük yaşam konforunda hem de eğitim kalitesinin artışında kendini açık bir şekilde göstermektedir. Yüksek Teknolojik İstihdam Alanları ve Bilgi Toplumuna Geçiş: Çağrı Merkezi Bitlis’te yollar, okullar, hastaneler yapılmış, üniversite kurulmuş, şehrin her türlü ihtiyacına cevap verilmeye başlanmıştır. Ancak, şehrimizin gençlerine iş alanı da gerekmektedir. Bu çerçevede, sanayileşmede yaşanan gecikmeyi tekrar yaşamadan doğrudan Bilgi Toplumuna geçmek, yeni kuşakların iyi eğitilmesi ve bu suretle yüksek teknolojik alanlara yöneltilmesi önem taşımaktadır. Bitlisli gençler artık fabrikalarda çalışması mümkün olmuyorsa bilişim alanlarına yöneltilmelidirler. Bu çerçevede Ulaştırma Bakanlığınca teşvik edilerek açtırılan Bitlis Çağrı Merkezi gibi tesislerin önemi açıktır. Hâlihazırda yaklaşık 250 kişinin çalışmakta olduğu merkez, ileride 1000 kişi istihdam etmeyi hedeflemektedir. Çağrı Merkezi vb tür yatırımlar özellikle lise ve meslek yüksek okulu mezunları için önemli bir istihdam alanı ve kaynağıdır. Söz konusu ulaştırma yatırımlarının, kentimizde hâlihazırda yatırımlar gerçekleştirerek Bitlis ekonomisinin gelişimine önemli bir ivme kazandıran Bitlisli işadamlarının yanı sıra diğer yatırımcıları da bölgeye çekeceğine inanıyoruz. Son yıllarda önemli değişiklikler yaşayarak bir kalkınma hamlesi başlatan Bitlis’imizin kalkınmasının sadece Bitlis halkına değil aynı zamanda bölge ve ülke ölçeğinde çok büyük getirileri olacağının bilincinde olan Bakanlığımız Bitlis’in kalkınması için gerekli yatırımları yapmaya ve desteklemeye devam edecektir. Sevgili Bitlisli hemşerilerime selam ve saygılarımla… 74 “Bitlis Yeniden” Sabite MÜFTÜGİL BETAV, BİTLİS’İN DOĞA, TARİH VE KÜLTÜR DEĞERLERİYLE YENİDEN CANLANDIRILMASI İÇİN ÇALIŞIYOR B ETAV İstanbul Yönetimi, Temmuz 2010’da yapılan toplantıda, 1987 yılından bu yana başarı ile sürdürülen eğitim faaliyetlerinin yanısıra tanıtım faaliyetlerine de ağırlık verilmesini kararlaştırdı ve bunu gerçekleştirmek için; • Çevre ve Ağaçlandırma • Kültür ve Tarihi Değerlerin Korunması • Eğitim Komisyonları Oluşturulması Bu komisyonların önerdiği etkinlikler, Bitlis Eren Üniversitesi ile yapılan çalıştaylarla geliştirildi ve sürdürüldü. BETAV- BEÜ ÇALIŞTAYLARI 1. ÇALIŞTAY 06.08.2010 Bitlis Bitlis Valisi, Belediye Başkanı ve ekipleri, Kültür-Turizm, Eğitim, Çevre-Orman Bölge Müdürleri, Oda Başkanları, Sivil Toplum Kuruluşları, öğretim görevlileri, öğrenciler, kentlilerin katıldığı çalıştayda ; • Katkıda bulundukları üniversite yeşil alanlarını sahiplenmeleri ve korumalarını, • Bitlis’i yeniden geçmişteki yeşil dokusuna kavuşturmayı amaçlamıştır. Projenin İçeriği Proje, öncelikle BEÜ de yeşil alanlar olarak ayrılmış bölgelerde, uygun ağaç türlerinin hazırlanacak alt yapı ve sulama sistemlerinin oluşturulması sonrasında, BETAV’dan o yıl burs alan ve üniversiteye o yıl kaydını yapan öğrencilerin bir ekim şenliği düzenleyerek fidan dikmeleri ve diktikleri ağacı takip etmelerini içermektedir. BETAV Ormanı Projesi İlk Adımı 24 Kasım 2010 da atıldı. Proje, BEÜ bünyesindeki Rahva Kervansarayı Kültür Merkezinin bahçesinde bir fidan dikim şenliğiyle başlatılmıştır. Şehrin idarecileri, BEÜ ve BETAV mensubları, öğrenciler, öğretim üyeleri ve BETAV • BETAV’ın Çevre ve Ağaçlandırma Komisyonunu önerdiği Ormanı Projesi • BEÜ ile eğitim alanında işbirliği kararlaştırıldı. BETAV Ormanı Projesi BETAV, bursiyerleri ve BEÜ’de eğitim alan gençlerin aktif rol aldığı bir etkinlikle; • Gençlerin çevreyi koruma ve geliştirme bilinci kazanmalarını, 75 Öğrenciler ağaç ekim töreninde • Eski ve yeni kentte toplu ve özel tasarımlı taşıma, turizm, doğa, spor merkezleriyle güvenli ulaşım, • Tarihi ve kültürel miras bilincini geliştirmek amaçlı araştırma, kongre, festival vb etkinlikler düzenleme, • Tarihi çarşının ticaret, turizm, yeme-içme, eğlence, kültür işlevleriyle canlandırılması, Ağaç ekim töreni açılış konuşması bursiyerlerinin katıldığı tören, müzikli eğlence ve ikramlar sonrası bahçeye 750 fidan dikilmiştir. Aynı tarihte Bitlis’in Lisans Yerleştirme Sınavında Türkçe – Sosyal de Türkiye birincisi olmasında önemli katkıyı sağlayan öğretmenler için İsmail Eren Spor Tesislerinde konser verilmiştir 2. ÇALIŞTAY 23 Kasım 2010 Bitlis “Tarihi Ve Kültürel Mirasın Geleceğe Taşınması-Bitlis Yeniden” başlığı ile toplanan çalıştayda; • Tarihi Yapıların Restorasyonu ve Korunması, • Mimaride ve Kamusal Alanlarda Tasarım Kalitesinin Artırılması • KUDEB (Koruma, Uygulama ve Denetim Bürosu)nun aktif hale getirilmesi, • BEÜ, Meslek Yüksek Okulu bünyesinde restorasyonla ilgili bölüm/program açılması, • Tarihi kent kimliğinin korunması ve yeni yapılarda devam ettirilmesi için Tasarım İlkeleri Rehberi hazırlanması, • Kent imar planının yeniden düzenlenmesi, • Sorumluluk üstlenecek ve uygulama yapacak kurum ve kuruluşlar arasında gereken işbirliği için ortak vizyon şu şekilde belirlenmiştir: • “Kentin ekonomik kalkınma düzeyinin ülkenin düzeyine ulaştığı, ekonomik getirinin tüm Bitlislilerce eşit paylaşılma imkânının verildiği, sahip olduğu doğal, tarihsel, kültürel değerler sayesinde tüm dünya, ülke va- • Kurumlar Arası İşbirliğinin Geliştirilmesi ve Ortak Vizyon ele alındı. Çalıştayda şehrin ve ilçelerinin tüm kamu-sivil kurum temsilcileri yer aldı. 3. Çalıştayın sonuçları • Öncü olacak bireysel tarihi binaların restorasyonu ve yaşanabilir mekânlara dönüştürülmesi • Örnek mahalle olarak Zeydan Mahallesinin restorasyonu ve canlandırılması, 76 Bitlis Kültür Odaklı Yol Haritası , Bölgesel gücün ve sınır ötesi ilişkilerin yeniden kurgulanması tandaşlarının buluşmak istediği ve gıpta ile bakılan bir Bitlis oluşturmak.” Bitlis Belediyesi ve ÇEKÜL, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı, Mayıs 2010 da başlattıkları Kültür Odaklı Yol Haritası Çalışmasını çalıştaya sundular ve çalıştay sonuçlarının bu yol haritasının çerçevesinde yürütülmesi kararlaştırıldı. Bitlis Kültür Odaklı Tol Haritasının amacı; Kültür odaklı kalkınma stratejilerinin belirlenmesi q havza birliği, q tarihi ve kültürel miras, • Halk ve kurumların desteğinin sağlanması q denge (mekânsal bütünleşme) ve • Sürece katkıda bulunacak birikimli ve teknik insan gücü envanteri ve doğa ve kültür envanterinin çıkarılması q merkezin canlandırılması ve q program ve projelerin hayata geçirilmesi için kamu, özel ve sivil işbirliği ortamları yaratmaktır. BİTLİS BELEDİYESİ - ÇEKÜL - BETAV ÇALIŞMA TOPLANTILARI, Ocak 2011, ISTANBUL Kültür odaklı yol haritası çerçevesinde yapılan toplantıda ; • Ortak çalışma ofisi oluşturulması • Bütüncül bir planlama ile tüm müdahale alanlarının belirlenmesi ve iş takvimine bağlanması • Belediye ekiplerinin ÇEKÜL akademi tarafından eğitilmesi, • İlgili kurumların(TOKİ, Vakıflar,Kent Konseyi,Kültür ve Turizm İl Md., Karayolları) dahil olduğu BETAV, BEÜ, Belediye ve ÇEKÜL ile ortak toplantı düzenlenmesi. • Kültürel Miras Anayasının hazırlanması, kente fiziksel müdahelede bulunan tüm kamu ve özel kurumlara bildirilmesi. Kültürel mirasın kent alanına dağılımı 77 • Mali kaynakların araştırılması kararlaştırıldı. • Kentin Tasarım Anayasasını oluşturacak bir Tasarım İlkeleri Rehberinin yapılması, BİTLİS KÜLTÜR ODAKLI GELİŞİM TOPLANTISI 19.04.2011, Istanbul • Dere İslah projesinin derenin tarihi ve doğal kimliğini koruyacak şekilde yapılması, ÇEKÜL, Bitlis Belediyesi, İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü, BEÜ, BETAV, 8 ARTI MİMARLIK, UCLGMEWA temsilcilerinin katıldığı toplantıda alınan kararlar; • TOKİ nin planladığı işlerin tasarım ve projelendirme aşamalarının, Master Plan ve Tasarım İlkeleri Rehberi çerçevesinde yürütülmesi • Kent Müzesinin, Kazım Paşa okulunda kurulması için halkın desteğini alacak çalışmaların Belediye tarafından yapılması, • Üniversitenin yönetiminde ve bünyesinde bir Kent Arşivi ve digital merkezinin oluşturulması. • Meydan, Kale, Çarşı, Dere, Köprüler ve 4 Mahalle İyileştirme projeleri ve somut olmayan tarih ve sözlü kültür çalışmalarının başlatılması. • Kale kazılarının, İl Kültür Müdürlüğü ,Kazı başkanı ve Dünya Kaleli Kentler Birliği işbirliği ile dokümante edilmesi Tarihi Bitlis ve Yeni Bitlis dengesinin kurgulanması • İlgili kurumların ortak vizyon ve ortak irade ile uygulamacı olan Belediyeye destek olması, • İlgili kurumların yeni yapılanmanın vizyon dışında bir görünüm yaratmasına karşı ortak direnç göstermesi • İl Kültür Müdürlüğü ve Koruma kurulu işbirliğiyle Doğa ve Kültür Envanterinin tamamlanması • Öncü kurumların, Vilayet, Belediye ve Üniversitenin şehir içinde görkemli tarihi binaları kurumlarının iletişim, araştırma merkezleri olarak restore etmeleri, • Ahlat’ta BEÜ yönetiminde Selçuklu Araştırmaları Enstitüsü kurulması, • Bitlis İl Özel İdaresinin kurduğu KUDEB’in uzman eleman temini sağlanarak işler hale getirilmesi, • Doğa ve Kültür Envanterine dayanan Master Planın hazırlanması • Çalışmaların tanıtımı ve tüm Bitlis tarafından sahiplenilmesini sağlayacak iletişimin, basılı malzeme, basın, yayın,digital ve sosyal medya gibi mecralarda sürdürülmesi, • Master Plana uygun Koruma Amaçlı İmar Planının revizyonunu Belediyece gerçekleştirilmesi • Kültür Odaklı Gelişiminde yer alacak kurumlar arasında koordinasyonu ve çalışmaların izlenmesini BETAV’ın yürütmesi, 78 DAKA, DOĞU ANADOLU KALKINMA AJANSI DOĞRUDAN FAALİYET DESTEĞİ VII. ULUSLARARASI VAN GÖLÜ HAVZA- BETAV, Türkiye’de tarihi kentlerin korunması bilincinin yaygınlaştığını, başarılı örnekler ve uygulama birikimi oluştuğunu düşünmektedir. Bunun yanı sıra Bitlis’in yerel yöneticilerin kentin korunarak gelişmesi vizyonuna sahip oldukları görünmektedir ve BEÜ, kentin vizyonuna bilimsel ve eğitim desteği verecek bir kurum olarak gelişmektedir. Bu sene 4-7 Ekim 2011 tarihleri arasında BEÜ BETAV, Bitlis Yeniden Projesi ile bu tarihi dönüşümde süreci izleme ve yönlendirme rolünü üstlenecek konuma sahiptir ve BEÜ’nün ve ÇEKÜL’ün bilimsel ve uzman destekleriye bir halk katılımı ve iletişim modeli ile bu süreci izleyecektir. nut mimarisine yer vermiştir. Sempozyumda SI SEMPOZYUMU yönetiminde Bitlis’te organize edilen VII. Uluslararası Van Gölü Havzası Sempozyumu’nun ana destekçisi BETAV olmuştur. Van Gölü Havzasının arkeolojik, tarih, sanat tarihi, ekonomik gelişim, kültür ve sosyal yönlerinin çok sayıda bilimsel tebliğle ele alındığı sempozyum ağırlıklı olarak Bitlis’teki tarihsel anıtlar ve koBETAV üyeleri, İlhami Nalbantoğlu, İlknur Çete, Sabite Müftügil birer tebliğ sunmuşlardır. BETAV, Çevre ve Ağaçlandırma ve Kültür ve Tarihi Değerlerin Korunması Komisyon ü üyeleri Nurdoğan Oto, Sabite Müftigil, İlknur Adak Çete, Salih Çakırel ve Güner Özdemir. Beri Gel Bitlis’te beş minare / beri gel oğlan beri gel çocukluğumun sesi yükselir herkes gibi tür, hiç kimse gibi tekil işitilir ta gençliğimin sınırlarından en kırılgan en tutuk en özlem yerlerime batar yakmaz canımı hiçbir şey bu mırıldanış kadar öz içinde büyüttü beni bu türkü dudaklarından akarken doksan dokuz yara bir eksik bendim işte o türküde şimdi yüz’ünde de en öteki en yabancı en memleket yerlerim var takmaz beni hiçbir şey bu mırıldanış kadar tüfeğim dolu saçma gümler dağlarımda, savrulur acı acı diker mi bilmem bu yarayı bu mırıldanış provası çoktan alındı 35 beden ömrümün dar mı gelir bol mu gelir bilmem artık bu türkü kadarmış kalıbım kalıbıma sığdırdıklarım dolama şu türküyü diline beri gel ömrüm beri gel Cengiz ŞAĞBAN 79 Burhan DODANLI GİDENLERE SESLENİŞ.. Bu dünyadan göçüp göçüp gidenler!. Günahkârlar, günahsızlar, erenler.. Ana, baba, evlât, kardeş, yârenler Bizsiz geçen günleriniz nicedir? Acep göğün hangi katındasınız? Hangi yıl, hangi ay, ne gündesiniz? Mesaj yazsam, cevap verir misiniz? İkametgâh adresiniz nicedir? Günler, aylar, yıllar geçti aradan, Kiminizi erken aldı Yaradan. Direnen yok, bu bozulan sıradan. O dünyada hâlleriniz nicedir? Kavuşmak isterim birgün sizlere, Canlarımı, dostlarımı görmeğe.. Mümkün mü, bir akşam çıksam yemeğe? Dâvetlerde servisiniz nicedir? Kavuşması var mı, yok mu bilmeyiz? Vâdemiz dolunca biz de ordayız. Hâtıranız taze, hergün özleriz.. Sizin bize özleminiz nicedir? Her can, birgün bu ölümü tadacak! Ruh yukarda, beden yerde yatacak. Kıyamet gününde her şey solacak. Sizin solmaz güneşiniz nicedir? Orda acep ne yer, ne içersiniz? Denizleri ne ile geçersiniz? Suyu pınarlardan mı seçersiniz? Kuş cenneti gölleriniz nicedir? Olmuyor ki dostlar, böyle olmuyor.. Göçüp gidenlerin yeri dolmuyor. Çağırıyorsun, cevap gelmiyor. Haberleşme hizmetiniz nicedir? İyilik, güzellik, hepsi orada.. Hayatın zorluğu kalsın burada Belli, gözünüz yok, pulda-parada.. Giydiğiniz elbiseniz nicedir? Bizim gibi üşür, donar mısınız? Yazın sıcağında yanar mısınız? Söylenen her sözü anlar mısınız? Meleklerle sohbetiniz nicedir? Cennet olsun, devamlı makânınız.. Bilin ki böyledir, size duamız. Kötülerden sorulsun bedduamız İyilerle söyleşiniz nicedir? Bir kerecik izin alıp, gelseniz. Buradaki hâlimizi görseniz.. Hasret giderip de geri dönseniz.. Bu hayâle bakışınız nicedir? 80 Ankara’da Kurulan BETAV Merkezi Neden İstanbul’a Nakledildi? İrfan CENKÇİ Kâr amacı gütmeyen, Eğitim ve Tanıtım hizmetleri sunan, Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfının (BETAV’ın), bir Sivil Toplum Örgütü olduğu gözetilmeden, Ticari Şirket gibi algılanarak Genel Merkezinin Ankara’dan İstanbul’a taşınmasındaki amacı anlamakta güçlük çektiğimi, fazlasıyla üzüldüğümü, ifade ederek yazıma başlamak istiyorum. Bu güzide kuruluşumuzun henüz kurulmamış günlerini, kuruluş aşamasında yaşanan zorlukları ve sonrasını, kısaca bilgilerinize sunarak, yorumu sizlere bırakıyorum. Değerli büyüğümüz saygın insan Sn. Cemil Özgür’ün liderliğinde, kıymetli arkadaşım, kadim dostum Sn. Nazmi Haşemoğlu, Bitlis’imizin o tarihteki Sayın Valisi Mustafa Yıldırım, rahmetli Cemil Haspolat, rahmetli Yusuf Ziya Zülfikar, rahmetli Orhan Uysal ve Bakanımız Sayın Kâmran İnan’ın fikir birliğinde, Eğitim ve Tanıtma amaçlı bir vakfın Ankara’da kurulması kararlaştırılmış ve Bitlis’te ya da Bitlis dışında yerleşmiş mali olanakları müsait köklü ailelerin ileri gelenlerine, kariyer yapmış değerli hemşehrilerimize, kurulacak Vakfa Kurucu üye olmaları için çağrı yapılması plânlanmıştır. Bu arada İstanbul’da yerleşmiş değerli hemşehrilerimizin katılım ve desteklerini sağlamak için de Sn. Cemil Özgür Başkanlığında 4 arkadaşımızla İstanbul’a gidilerek hemen hemen, her hemşehrimizle bire bir görüşülerek, kurulacak Vakfın amaçları anlatılmış, destek ve katkıları istenmiş, fakat ne yazık ki istenilen sonuç elde edilememiştir. İstanbul’da yerleşmiş hemşehrilerimizin olaya soğuk bakmaları bizi yıldırmamış, akabinde Fatih Semtinde bir toplantı düzenlenerek bu toplantıya değerli Bakanımız Sn. İnan konuşmacı olarak davet edilmiş, davetimiz kabul görmüş, salonu dolduran yüzlerce hemşehrimize Sn. Bakanımızca Vakfı desteklemeleri çağrısı yapılmış ve katkıları istenmiş, ancak gene beklenen elde edilememiştir. Kurulacak vakfa kurucu üye çağrımızda Ülke genelinde sadece 34 değerli hemşehrimiz olumlu yanıt vermiş, onların maddi ve manevi destekleriyle hazırlanan Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı Anasözleşmesi bu kurucu üyeler tarafından imzalanarak Ankara Hukuk Mahkemesine sunulmuş ve mahkeme kararından sonra da Vakıf çalışmalarına başlanılmıştır. 12 Eylül 1980 yılından sonra kapatılarak binası Özel İdareye devredilen İstanbul’daki Bitlis Öğrenci Yurdumuz özel çabalarımız sonucunda Vakfımızca satın alınmış, arkasından Maliye Bakanı rahmetli Adnan Kahveci’den Sayın Kâmran İnan’ın ricası sonucu Sn. Faik Tarımcıoğlu ile birlikte rahmetli Kahveci’nin sık sık kapısını aşındırmamız sonucunda elde ettiğimiz vergi muafiyeti, BETAV’a politikanın sokulmamasına gösterdiğimiz özen, Bitlis’li hemşehrilerimizi kucaklayarak isteyen her hemşehrimizi üyeliğe kabul politikamız Ankara’ya yerleşmiş Bitlis kökenli 81 saygın ve değerli iki ailenin iş adamlarınca hiçbir karşılık beklemeden yapılan çok çok büyük ölçüdeki maddi yardımlarla gelişerek, büyüyerek, güvenirliğini, kişiliğini, bulan bu güzide kuruluşumuza hiçbir zaman ne Özgür ve ne de Haşemoğlu Vakfı denmemiş ve her zaman BETAV olarak onurunu muhafaza etmiştir. Vakıf gelişerek üst düzeyde hemşehrilerimize hizmet sunmaya, halkımızın güvenini kazanmaya başladıktan sonra, İstanbul’a yerleşmiş Bitlis kökenli kardeşlerimizin giderek Vakfa sıcak baktıkları, maddi ve manevi katkıda bulundukları görülmüştür. Değerli hemşehrimiz, arkadaşımız, kardeşimiz başarılı iş adamımız, Sayın Ahmet Eren ve kıymetli kardeşleriyle yaptığımız görüşmeler sonucunda, BETAV’ın İstanbul Şubesinin Sn. Eren tarafından kurulması kararlaştırılmış ve bu ailenin maddi destekleriyle de BETAV Türkiye’nin en güçlü, en saygın, Sivil Toplum Kuruluşları arasındaki hak ettiği yerini almıştır. Yukarıda kısaca değindiğimiz gibi büyük mücadeleler sonucunda saygın, güvenilir ve güçlü bir kurum haline getirdiğimiz BETAV’ın merkezinin İstanbul’a taşınmasının haklı bir uygulama olmadığını düşünmekteyim. Genel merkezimizin bugün İstanbul’a, Yarın Bursa’ya, ya da bir başka İlimize nakledilmesi gündeme gelirse, bu bütünlüğümüzü, dostluğumuzu, kardeşliğimizi, arkadaşlığımızı zedelemez mi, sen ben kavgasına dönüşmez mi, birliğimiz beraberliğimiz sarsılmaz mı, yorumu sizlere bırakıyorum. BETAV’ı yönetenlerden özellikle ricada bulunuyorum. Lütfen bu kararınızı yeniden bir kere daha gözden geçiriniz, mümkünse bunun yerine Eğitim ve Tanıtma hizmetleri ne ek olarak Vakıf Senedine; Bitlis’in ve Bitlis’lilerin ekonomik ve sosyal yönden gelişmesine ve kalkınmasına yönelik çalışmalara yardımcı olmak, katılmak katkıda bulunmak, hemşehrilerimizin birlik beraberlik ve kardeşliğini sağlayacak etkinlik, konuşma panel, sempozyum ve benzeri toplantılar düzenlemek, kültürümüzü, tabiat varlıklarımızı, tarihimizi, ürünlerimizi, şifalı kaplıcalarımızı, tanıtan çalışmalar yaparak kış ve sağlık turizmini geliştirmek gibi maddeler ilave etmek suretiyle vakıf hizmetlerinden daha çok insanımızın yararlanabilmesine katkı sağlayınız. Öte yandan, Vakfımızın çalışmalarını, Bitlis haberlerini, hemşehrilerimizin sorunlarını, dilek ve temennilerini, Bitlis’in Tarihini, Kültürünü, Turizmini, Spor hizmetlerini, siyaset dışındaki her türlü etkinliklerini, Eğitim-Tanıtım ve Sanayideki gelişmelerini, iki ayda bir yayınlanacak bir dergi kanalıyla bizleri bilgilendirmeniz hâlinde Vakıf olarak çok önemli bir hizmeti gerçekleştirmiş olacaksınız. Gerek Hükümetle, gerek T.B.M.Meclisiyle, gerek Vakıflar Genel Müdürlüğü ile olan ilişkilerimiz yanında, üye iş adamlarımızın sosyal çevre edinmeleriyle Vakfa aktarabilecekleri kaynakları da dikkate aldığımızda Vakıf merkezinin mutlaka ANKARA’da olması gerekmektedir. Takdir sizlerindir. 82 Endişelenmek Yaşar BUHAN Bitlis Eski Belediye Başkanı D Bu başarı bizi sevindirmiş, gururlandır- eğerli Hemşehrilerim. Hepinizi sevgi saygı ve enkalbi duygularımla selamlıyorum. mıştır. Bu başarının gelecek yıllarda da tek- Öncelikle bu dergide bana bir kaç kelime yazma fırsatı tanıyan BETAV’ın değerli Başkanı ve değerli Yönetim Kurulu üyelerine şükranlarımı arz ederek başlamak istiyorum. Lise düzeyindeki bu başarının Bitlis’in gu- BETAV Dergisinin 15. sayısında Bitlis’in geleceğinden umutluyum başlığı ile bir yazı yazmıştım. Zaman içerisinde yanılmadığımı görmek son derece beni memnun etmiştir. ranlanması dilek ve temennimizdir. ruru olan Bitlis Eren Üniversitesinde de elde edilmesi elbetteki en büyük istek ve arzumuzdur. Bitlis Eren Üniversitesinin zaman içerisindeki başarıları ile Türkiye’nin en iyi üniversiteleri arasında yer alması temennimizdir. Ancak şu an gözüken üniversitenin özellikle öğretim üyeleri noktasındaki eksikleri- O yazımda Bitlis’lilerin zeki insanlar olduğunu fırsat tanınması halinde gerek eğitim gerek ticaret alanında büyük işler yapabileceğini vurgulamıştım. nin giderilmemesi durumunda başarıyı bek- Tanınan fırsat ve imkanlar içerisinde bu yıl üniversite sınavlarında Bitlis, Türkiye birinciliğini yakalamış 2010 yılındaki derecelerini pekiştirmiştir. sak) bir tek öğretim üyesinin olmayışı insanı 2010 yılında üniversite sınavlarında yakalanan başarı için bir kısım insan Bitlis’li öğrencilerin başarılarına şüpheyle bakmış, başarılarına gölge düşürecek dedikodulara girmiştir. Ancak Bitlis’li öğrenciler 2011 yılındaki birincilikleri ile 2010 yılındaki başarıyı pekiştirerek dedikodu yapanlara başarılarıyla ders vermiştir. Başarılı olan bütün öğrencilere ve emeği geçen bütün öğretmenlere, kişilere, kurum ve kuruluşlara sonsuz şükranlarımı arz ediyorum. lemek hayelden öteye gitmez. Yaklaşık 5 yıldır kurulan üniversitede (Rektör ve Yardımcısını idari kadroda sayarendişelendirmektedir. Kurulan üç fakültenin Dekanlıkları bile vekaleten yürtülmektedir. Üniversitede akademik çalışmalar sağlıklı yapılmakta mıdır? Öğretim üyeleri olmadan kalite nasıl artırılacak başarı nasıl elde edilecek? Üniversitenin fiziki yapısı ile ilgili sağolsunlar varolsunlar Eren Ailesi tam hızıyla elinden geleni yapıyor. Acaba öğretim üyelerinin teminide Eren Ailesinden mi bekleniyor? Eğer böyle bir beklenti varsa. Bitlis Eren Üniversitesinin özel üniversite olması gerekir. Her şeyi Eren Ailesinden beklemek yanlıştır. Bu kadar iş yükü ağır olan insanlar bir de üniversitenin yapımını üstlenmiş o da yetmiyormuş gibi her şeyi onlardan beklemek yanlıştır. 83 Öğretim üyelerinin temininde en büyük rol başta Rektör ve Yardımcısına düşer. Sonra yerel yönetimde bulunanlara düşer. Beş yılda 2-3 profesör, doçent veya yrd. doçent bulup görevlendirmek çok mu zordur. Daha 3 fakülte için beş yılda bir öğretim üyesi bulunamazken yarın üniversitenin diğer bölümlerini nasıl açacaksınız? Üniversitedeki çalışma şartları öğretim üyelerine tanıtacak fırsat ve imkânları cazip hale getirmek Rektörlüğün görevi olsa gerek. Değerli hemşehrilerim, Bitlis’te lise düzeyindeki başarı yakalanmışken, endişelensem bile üniversitenin Bitlis’e sunacağı katkılar ile birlikte özel sektör yatırımcılarının canlandırılması ile Bitlis hak ettiği yere doğru giderken geçmişten günümüze kadar (münferit bir kaç olay dışında) terör olaylarına girmemiş milletini memleketini seven akrabalık ve dost- lukların, gelenek ve göreneklerin ağır bastığı Bitlis’i karıştırmak isteyenler olabilir. Prokatif eylemler olabilir. Bu tür prokatif eylemlere Bitlis halkının pirim vereceğine pek ihtimal vermiyorum. Ancak Bitlis dışından gelip terör eylemleri ile halkı tedirgin ve endişelendirecek insanlara da Bitlis halkının destek vermemesi gerekmektedir. Huzur, güven ve kardeşlik içinde yaşanabilir bir Bitlis elbette Bitlisi cazibe merkezi yapacaktır. Böyle bir Bitlis’te özel sektör yatırımları canlanacak, eğitimde başarı sağlanacak, eğitimdeki başarı sosyal, kültürel ve ekonomik başarıyı beraberinde getirecektir. Bitlis hak ettiği cazibe merkezine kavuşması dileği ve temennisiyle endişelerimde yanıldığım düşüncesiyle nice huzurlu, mutlu ve güzel günler, saygılar. Bitlis Eren Üniversitesi su sporları faaliyetlerinden bir görünüm 84 Başarı ve Ödül Hüsnü MERDANOĞLU Her başarının ödüllendiğini söylemek mümkün değilse de, özellikle genç yaşta olanların gelecekte başarılarını artırmak için ödüllendirilmeleri elbette anlamlıdır. Bu bağlamda; Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı’nın öğrenci ve öğretmenlere yönelik ödül etkinliğini candan kutlamak gerekir. Kaldı ki, mevcut 16 büyük şehrimiz içinde, Bitlis ve Kilis gibi büyükşehir olanaklarından yoksun yörelerimizde başarılarını kanıtlayan öğrencilerimizi ödüllendirmek ayrı bir anlam taşımaktadır. BETAV dergisinin ödül içerikli özel sayısına bir katkı da bulunmak için yakın tarihimizde gerçekleşen bir ödül öyküsüne değinerek, ben de bu yerinde davranışa katkıda bulunmayı uygun gördüm. Başarı Tesadüfe Bırakılarak Elde Edilmez Konuya girmeden önce, her başarının yerinde bir hesap ve uygun bir planlama ile mümkün olacağını vurgulamak için, Atatürk’ten bir örnek vermek yerinde olacaktır. Atatürk, hedefi İzmir’i kurtarmak dolayısı ile işgale son vermeyi plânlayıp bu plânının yakın kurmaylarına açıkladığında, kimi yakın arkadaşları bu plânına karşı çıkmışlardır. Üstelik kimi komutanlar Atatürk’ün plânı karşısında; “Milletin varını yoğunu bir zar gibi atmanın tarihçe bir cinayet sayılacağını” gibi oldukça suçlayıcı bir yaklaşım içinde olmuşlardır. Oysa Atatürk, büyük savaşın başlama gününü bile tesadüfe bırakmamış, düşman güçlerinin tatil günü olduğu için savaşı Cumartesi günü başlatmış olması bile bir hesaplamanın sonucu olmuştur. Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın her aşaması bir öyküdür. Ancak, düşman işgali altındaki İzmir’e ilk girecek komutan konusunun ayrı bir öyküsü bulunmaktadır. “Üçüncü Kılıç” öyküsü olarak bilinen bu öykü, hem düşündürücü hem de duygulandırıcıdır. Üçüncü Kılıç’ın Öyküsü Ahmet Kutsi Tecer, 30 Ağustosla ilgili bir şiirinde “Çılgın bir istekle bu şan akını Afyon’dan, İzmir’e kaçlar çağıldar. Unutmuş at gemi, kılıçlar kını, Can canı unutmuş zafere kadar.” Dizelerine yer vermiştir. Ne var ki, Türk askeri İzmir yolunda iken bir kılıç kınında sahibini beklemekteydi. Bu kılıç, Türk ulusunun bağımsızlığını kazanmasını bekleyen onca masum ülkelerden birisi olan Buhara Cumhuriyeti’nden gelmiştir. Buhara Cumhuriyeti adına Ankara’ya gelen bir kurul yanlarında üç kılıç getirmiştir. Bu kılıçlardan birisi, Mustafa Kemal Paşa’ya, ikincisi İsmet Paşa’ya verilmiş, üçüncü kılıcın da İzmir’e ilk girecek komutana verilmesi istenmiştir. İzmir’e girecek ilk komutana Buhara’dan getirilen kılıcın hediye edileceği ordu birimlerine askeri disiplin içinde duyurulmuştur. Gerek asker olmanın sorumluğunun yüklediği bilinçle, gerek İzmir’e ilk giren komutan olma onurunu taşımanın gayretleri ile yaralı olan 85 komutanlar bile raporlarını iptal ettirmişlerdir. Birçoğu da yaraları saklayarak cephenin önünde yer alma yarışına girmişlerdir. 9 Eylül 1922 günü İzmir’e ilk giren, Dördüncü Süvari Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin olmuştur. Biriliği ile birlikte İzmir’e girdiğinde bir düşman bombası ile yara alan ve kanlar içinde kalan Şerafettin Bey, bugün vatan sevgisini özünde duyan her onurlu kişinin gıpta ile izlediği; İzmir Hükümet binasındaki işgalci bayraklarını indirip Türk bayrağını çeken subaydır. Kurtuluştan sonra yapılan bir törenle üçüncü kılıç, bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Şerafettin Bey’e ulaştırılmıştır. Kurtuluştan sonra Kemalist Devrim sürecinde soyadı yasası çıktığında “İzmir” soyadını alan Şerafettin Bey, Albay rütbesinden emekli olmuştur. Şerafettin İzmir, savaşlarda aldığı yaraların etkisiyle yaşamının son döneminde Parkinson hastalığına yakalanmış, yokluk içinde ancak sahip olduğu kılıca canı gibi sahip çıkarak yaşama veda etmiştir. Bu onurlu öykü burada bitmemektedir. Bu öykünün bir de Türk askerinin komutanına verdiği değeri vurgulayan yönü bulunmaktadır. Komutanın Yalanı Açığa Çıkarılmaz İzmir’in kurtuluşu ile ilgili bir radyo programına, Şerafettin İzmir’in yakın arkadaşı ve komutanı Fahrettin Altay konuk olmuş ve söz Şerafettin Bey’e geldiğinde O’nu “ölmüştür” diye duyurmuştur. Oysa O, Parkinson hastalığının pençesinde komutanını radyodan dinlemiştir. Gerçeğin bilinmesi için radyoya düzeltme göndermesini isteyen arkadaşlarına; “komutanın yalanı açığa çıkarılmaz” diye karşı çıkmış, komutanını yalanlamamak için basına açıklama yapmaktan çekinerek ayrı bir dik duruş göstermiştir. Daha da ilginci; TRT’nin Ankara Televizyonunda 13.2.1981 tarihinde yayımlanan “Bir Konu Bir Konuk: İşte Hayatımız” programında; İzmir’e ilk giren komutanın; Prof, Dr. Türkan Akyol’un babası olduğu duyurulmuştur. Bu ulusal yanlışlık karşısında Türkan Akyol’un sesi çıkmamış, Şerafettin İzmir’in kızı (Gönül Manioğlu) hayatta olduğu için, gerçek durumu yazılı ve noter aracılığı ile TRT ye bildirmiştir. Bu gelişme üzerine söz konusu programın yapımcısı Mete Akyol, Şerafettin Albay’ın kızının sunduğu belgeler karşısında programa ara vermiştir. İzmir’e ilk giren komutan olma onurunu taşıyan Şerafettin İzmir’in kızı hayata olduğu için tarihi bir hata düzeltilmiştir. Ancak, her kahramanın bir yakının olması ve her kahramanın yaşayan bir yakının bulunması mümkün değilse de, devletin güvenilir kaynaklara dayalı arşiv bilgilerini derlemesi, araştırıcıların hizmetine sunması mümkündür. Tarihi kahramanlarımızın, kahramanlıkları gölgede kalmamalı. Gerçek kahramanların yerini sahteleri almamalı, araştırmacıların, programcıların, yapımcıların başvuracakları güvenilir kaynaklar olmalıdır. Konu ile ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar; Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında yayınlanarak, gelecek kuşaklara bırakılacak güvenilir arşiv kaynaklarını kamuoyuna sunmak için çalışmalar yürütmelidirler. 86 Cam Fabrikasının Öyküsü Burhan CENKCİ Orman Yüksek Mühendisi 1 979 yılı yaz aylarında Ankara Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğünden bir araştırma ekibi Tatvan’a geldi. Ben o zaman Tatvan Belediye Başkanıyım. Kendilerine konaklamaları için Tatvan Fuarı Sahasında birkaç bina tahsis ettim. Araştırma ekibindeki mühendislerin sorunlarına yardımcı olunması için de Belediyeden bir arkadaşı görevlendirdim. Aradan üç - dört ay geçti. Kasım 1979 ayı içinde maden arama ekibiyle bir değerlendirme toplantısı yaptık. Tatvan – Bitlis arasındaki 15 km dağ silsilesinde zengin KUVARSİT yatakları tespit etmişlerdi. Toplantının amacı bu güzel haberi bana müjdelemekti. Kuvarsit cam sanayinde kullanılan ana hammaddelerden en önemlisidir. Bu değerlendirme toplantısında bana anlatılan, bulunan yataklardaki kuvarsitin Sio2 içeriği, kristal cam üretiminde kullanılacak kadar kaliteli olduğu yönündeydi. Bu haber beni o günlerde iki nedenden dolayı çok mutlu etmişti: - Bölgemizde böyle zengin bir kuvarsit rezervinin olması, - Fransa’nın Normandiya sahilindeki CAEN BELEDİYESİ ile TATVAN BELEDİYESİ “Kardeş Belediye” olmuştuk. Bu Belediye Tatvan Belediyesi’nden üç kişilik bir heyeti Caen’e davet etmişti. Fransa’ya hareket öncesi böyle bir haber sevindiriciydi. Çünkü Fransa’ya ziyaretimizin esas amacı Caen Belediyesini bizimle Tatvan’a ortak yatırım yapmaya zorlamaktı. Bu noktada bazı arkadaşların aklına “Yahu bu Cean Belediyesi nereden çıktı?” gibi bir sual gelebilir. Efendim… Ben Fransız Hükümetinin burslu öğrencisi idim. Caen’da okudum. Aramızdaki yakınlık bu noktadan kaynaklanıyordu… FRANSIZLARLA İŞBİRLİĞİ 1980 Yılı Nisan ayı sonunda Makine Mühendisi Emrullah Aslan ve Hikmet Aslan’la Caen’e vardık. Belediye Başkanı ve Caen Senatörü (Fransa’da iki görev aynı anda üstlenebiliniyor) Senatör JIROLD Belediyemiz heyetini çok sıcak karşıladı. Kendilerinden iki Kardeş Belediye’nin Van Gölü’nden soda üretilmesi ve cam sanayi konusunda ortaklaşa yatırım yapılmasını istedik. Belediye Başkanı Sayın JiROLD bu isteklerimize olumlu yaklaştı. öncelikle iki Belediye’nin bir fizibilite çalışması yapması konusunda anlaştık. Ertesi gün yerel Caen gazeteleri iki Belediye’nin yatırım alanındaki işbirliğine uzun uzun yer verdi (30 Nisan 1980 tarihli gazeteler). Belediye heyeti olarak Fransa’dan çok umutlu döndük. Çünkü her iki yatırım konusunda da Fransız teknolojisi bizden çok ilerideydi. Programımız Tatvan’da ön fizibilite çalışmalarını yapıp yeniden bir araya gelmekti. SAVRULDUK Bu yatırım projelerini tartışmak için Fransızlarla bir daha bir araya gelemedik. Çünkü biz Fransa’dan Belediye’ye iş makineleri alımı 87 için Almanya’ya geçtik. Ağustos ayında Tatvan’a döndükten kısa bir süre sonra 12 Eylül 1980 askeri ihtilali oldu. İhtilal Belediye Başkanlarıyla birlikte tüm politikacıları silindir gibi ezdi geçti… Her birimiz bir tarafa savrulduk. Aktif politikanın içinde olan birçok kişi kendisine yeni bir yol seçti. Yeni bir yaşam kurdu… Böyle bir ortamda iki belediye arasında düşünülen ortak yatırım projeleri de unutulup gitti… NOSTALJİ TOPLANTILARI İstanbul Anadolu yakasında Bitlis’li kardeşlerimizin kurdukları bir çok dernek var. Bu dernekler sık sık yemekli davetler verir. Hemşehrilerini bir araya getirip özlem giderirler. 2006 – 2010 yılları arasında katıldığım bu tür toplantılarda konuşmalar yaptım. Zaman zaman Bitlis’in kalkınmasında yer altı kaynaklarının öneminden bahsettim. Özellikle zengin kuvarsit yataklarının varlığının bizi cam sanayi alanında yatırım yapmaya zorladığını anlattım. İlgiyle dinleyen, heyecanlanan arkadaşlar oldu. Ama bu konuşmalar sadece bu toplantılarda yankı buldu. KALKINMA PLANI Kısa bir süre önce İnternet’te “6. Beş Yıllık Kalkınma Planı”na bakarken karşıma ilginç bir konu geldi. “Ana Madencilik İhtisas Komisyonu” Bitlis’te CAM FABRİKASI yapılmasını öneriyordu. Raporu okuyunca çok sevindim. Bu benim 30 yıldır hayalini kurduğum rüyamdı. Benim göndere dikemediğim bayrağı, şimdi başkaları, “Devlet Planlama Teşkilatı Ana Madencilik İhtisas Komisyonu Üyeleri” dikiyordu. Geçmişteki deneyimlerimden biliyordum ki iddialı bir cam fabrikası yatırımı tek başına bir cam fabrikası değil. Bir defa kaç çeşit cam üretilecek? Her çeşit cam ayrı bir yatırım gerektirir. Sonra cam üretilirken bir sürü asitler de birlikte üretiliyor. Bu asitler içinde ayrı ayrı yatırım, ayrı fabrika gerekir. Yani CAM ÜRETİMİ iç içe geçmiş fabrikalarıyla ENTEGRE bir yatırımdır. Bu da istihdamda Doğu Anadolu’nun özlemini çektiği en güzel ilaçtır. Hemen “6. Beş Yıllık Kalkınma Planı”nı hazırlayan uzmanları aradım. Kalkınma Planında Bitlis için “Cam Fabrikası Yatırımı” planlanmıştı. Bu doğruydu. Ama yatırım gerçekleşmemişti. Yazık… Yüzlerce kez yazık… Binlerce kez yazık… AĞLAMA GÖZLERİM “6. Beş Yıllık Kalkınma Planı” 2005 yılında hazırlandı. O dönemde, yani 2005 – 2010 yılları arasında Ankara’daki Sayın Bitlis temsilcilerine sesleniyorum: Vicdanınız rahat mı? Bu günahın, bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız?.. Bu yazıyı okuduktan sonra Bitlis’li hemşehrilerinize ne diyeceksiniz?.. Kimse “cart – curt” etmesin… Kimse “cam fabrikasını 6. Beş Yıllık Kalkınma Planına ben aldırdım” demesin… Araba devrilince akıl veren çok olur… Uyudunuz… Uyudunuz biliyorum… Böylesine büyük bir yatırımdan haberiniz olsa, yeri göğü inletir, günlerce reklamınızı yaptırırdınız. 1965 yılı T.B.M. Meclisinde bütçe görüşmeleri sırasında parlementerler kalkınma planını tartışırken, sanıyorum Mardin Millet- 88 vekili kürsüye geldi. “Millet plan değil, pilav istiyor” dedi. Böylesine bir yatırım izlemenin her şeyden önce bir kültür meselesi, bir kapasite meselesi olduğunu biliyorum. Ama hayallerimi yıktığınız için yine de sizlere kızmadan edemiyorum. KAÇAN TREN Bir kere treni kaçırdık… Şimdi bu trene nasıl yetişeceğimizin hesabını yapmak zorundayız. Dağ bizim mi? Bizim… Toprak bizim mi? Bizim… Parlamenterlerimiz Ankara’da uyudu… Kuvarsit yatakları da yerinde uyuyor… Biz!.. Evet biz!.. Silkinip ayağa kalkacağız. Hep beraber el ele… Hep birlikte yan yana… Bitlis’te cam fabrikası kurulur mu? Kurulmaz mı? Bu teknik bir konu. “Ana Madencilik İhtisas Komisyonu” branşında en bilgili, en uzman mühendislerden seçilir. Bu komisyon kahve falına bakıp 200 – 300 milyon dolarlık böyle bir yatırıma karar veremez. Mutlaka tüm teknik bilgiler, araştırmalar, incelemeler masaya yatırılıp karar verildi. Ama ben yine de sağlam basmak istiyorum. Burada en önemli sorun kuvarsit yataklarının içerdiği SiO2 miktarıdır. - Cam sanayi ve seramik üretiminde kullanılan KUVARSİTİN; SİO2 içeriği minimum %96 olmalıdır. Fe (demir) miktarı max %o,4 olmalıdır. SİO2 içeriği %96 altında olan kuvarsitler daha çok demir – çelik ve ytong üretiminde kullanılır. ÇELİŞKİ VAR Yukarıda da belirttiğim gibi 2005 yılında hazırlanan “6. Beş Yıllık Kalkınma Planı” hazırlanırken Bitlis’te cam fabrikası yatırımını öngören komisyonun elinde mutlaka 2005 yılı öncesi Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü tarafından bölgede yapılmış bir çok etüt var. “Ana Madencilik İhtisas Komisyonu”nu da yatırıma götüren eldeki bu verilerdir. Maden Tetkik Arama 2007 ve 2008 yıllarında bölgede yeni etütler yaptırıyor. Yaptırılan bu yeni etüdlerde elde edilen verilerle, yine bu Genel Müdürlüğün teknik elemanlarınca 1980 yılında bana verilen teknik bilgiler arasında İKİ NOKTADA ÖNEMLİ çelişkiler var: 1) 2007 ve 2008 yılları arasında “Maden Tetkik Arama” nın Bitlis yöresinde yaptığı etütlerde: - Kuvarsit cevherinin bulunduğu bölge: Mutki Ilıcak Mahallesi yöresi - Kuvarsit cevherinin rezervi : 30.814.000 ton - Cevherin SİO2 içeriği : %96’dan düşük 2) 1980 yılında bana verilen teknik bilgilerde: - Kuvarsit cevherinin bulunduğu bölge : Tatvan Bitlis arası - Kuvarsit cevherinin rezervi : 170.000.000 ton (tahmini) - Cevherin SİO2 içeriği : Kristal cam üretimine uygun (%96’dan yüksek). “6. Beş Yıllık Kalkınma Planı Ana Madencilik İhtisas Komisyonu raporuda” Bitlis’e cam fabrikası yatırımı görüşü de beni doğrula- 89 maktadır. GAYRET SORUNU oldu. Bir yere yatırım yapılırken, en önemli konu yer seçimidir. Kurulacak fabrikanın yanı başında hammadde yoksa, oradaki yatırım rantabl olmaz. Yani kârlılık amacı kaybolur. Devlet Planlama Teşkilatı Bitlis’te cam fabrikası kurulmasına karar verecek. Ama Bitlis’te fabrikanın kullanabileceği kapasitede kuvarsit yatakları olmayacak? Bunun anlamı Devlet Planlama Teşkilatı Devletin parasını sokağa atıyor. Bu size mantıklı geliyor mu? Bitlis’e cam fabrikası konusunu 1980 yılı 12 Eylül tarihinde bıraktığım yerden devralacağım. Bu yatırımın sonuna kadar da takipçisi olacağım. Çünkü bu yatırımı 30 yıldır yüreğimde besliyorum. Bu yatırım benim ÇOCUĞUM… Devlet bu yatırımı yapmazsa, özel sektör yapar… Özel sektör yapmazsa, yabancı sermaye yapar… Mutki Ilıcak Mahallesi’nde etüt yapmak kolay. Ya ıssız dağların zirvesinde? Belli değil… Her şey geçmişte bana rapor edilen kuvarsit rezervlerini bulmaya bağlı… SİO2 içeriği %96 geçen rezervler… Gerisi çorap söküğü gibi gelir. O zaman söz konusu yatırım tutarı 200 – 300 milyon dolarlar civarında olur. Yüzlerce insana iş ve aş çıkar… Bölgeye hareketlilik gelir… Kavgalar biter… Bu noktadan sonra iş başa düştü. Bizim Bitlis’linin deyimi ile bu konu benim için bir Hepimizin özlemi de bu değil mi?.. 23/09/2011 Bu çelişkiyi ben şu noktaya bağlıyorum: 2007 – 2008 yıllarında bölgede terör vardı. Acaba MTA ekibi bölgede yeterince etüt yapabildi mi? Kayak yarışmalarından bir sahne 90 Mehmet Cemal SAYDAM AŞIKSIN GÖNÜL Bezek bezek bezeniyor düşlerim, Derinden derine, âşıksın gönül. Adı, ‘’Zeyno’’ desem, yalan söylerim, Sen başka birine, âşıksın gönül. Sevdasız gönüle sual olunur, Öyle sevda çek ki, ölsen durulur, Dolmalar sarılır, toylar kurulur, Davul zurna sesine, âşıksın gönül. Kırıktır telleri, gönül sazımın, Çekilmez acısı, sevda nazımın, Mutki’de çift süren köylü kızının, Topraklı terine âşıksın gönül. Gölün kıyısında Adilcevaz’a , Köçer kızı’ndaki sınırsız naza, Kışına bahara, güze ve yaza, Bu şehrin merdine, âşıksın gönül. Bu dünyada gönül verdin birine, Gem tutmuyor, vursalar da diline, Süphan’ın karına, Ahlat İli’ne, Nemrut’un gölüne, âşıksın gönül. Tatvan’da maviye.Nurs’ta yeşile, Hizan’da Gayda’ya, Mutki eline, Zeydan’a şan veren o Sarayil’e, Toprak zerresine, âşıksın gönül. Bir keklik sesine, çam gölgesine , Reyhan’ın rengine, bal teknesine, Çağlayıp ta, kopan suyun sesine , Bitlis Deresine, âşıksın gönül. Şifadır Norşen’de tüm ılıcalar, Altun Kalbur serin, gönlüme dolar, Kapanmıyor içimdeki yaralar, Bitlis’in derdine âşıksın gönül. Yiğidin sözünden dönmeyenine, Ateşin yıllarca sönmeyenine , Mavzerin omuzdan inmeyenine, Mertliğin serine, âşıksın gönül. 91 Eğitim ve Öğretim Mehmet Kemal GÜNDOĞDU E ğitim, insanlarda beceri ve değerler oluşturan, kişilerde davranışları esas kılan çalışmalar bütünüdür. Bir diğer ifade ile eğitim, kişileri her yönüyle düzenli bir yaşama yöneltmek ve onları ideal örnek bir insan olarak yetiştirmektir. Kısaca eğitim, insanları bilgi ve görgü yönünden belli ve olumlu bir amaç için yetiştirmektir. Zira eğitim daha ziyade akıl ve irade ile yakından ilgili olup, akılirade arasında denge sağlar; ve o, genel olarak irade üzerinde müessir olup onu güçlü kılan bir yetidir. Eğitimde fırsat eşitliği daima öne çıkarak tüm yaşam sürecinde kendini gösterir. Çocuk için eğitim ailede öncelikle ele alınarak onun zihni yeteneğine göre verilmesi esas alınarak eğitimden geçirilmesi gerekir. Çocuğa şahsiyet kazandırılması konusunda titiz davranılarak verilecek eğitim olumlu sonuçlar bırakacak yönde ele alınması önem arz eder. Onun üzücü kırıcı davranışlardan uzak bir şekilde eğitime tabi tutulması, geleceği açısından oldukça önemlidir. Bazı ahvalde çocuğa ödüllendirmek, onun, başarısının temelini oluşturur. Zira çocuğun eğitiminde sevgi, şefkat ve hoşgörü önemli rol oynayarak şahsiyet kazanmasını sağlar. basamağı ailedir. O nedenle aile içi eğitimde İnanç, erdem, geçmiş, dün yani tarih, eğitimde öne çıkan ana temel ilkeler olup, çocuk yaşta başlayan olumlu gelişmeler toplumsal yaşamın üstün değerlerinin nedeni harcı ve çimentosudur. sini sağlamaktır. Ana-baba ve büyüklere karşı Her aile çocuğunu en iyi bir şekilde yetiştirmek ister. Bunun yolu hiç şüphesiz aile içi eğitimden geçer. İyi ve kötü alışkanlıkların ilk geçenler, gelecekte oturacağı makamın idraki ana-babanın rolü büyüktür. Ana-baba çok dikkatli bir şekilde hareket etmekle yükümlüdür. Zıt düşünce ve zıt uygulamalar acı sonuçlar doğurur. Aile içi eğitimde birliğin sağlanması sağlıklı ve olumlu sonuçların nedenidir. Eğitimin en mükemmel yeri eğitim kurumlarıdır. Ailede edinilen iyi eğitim ve güzel alışkanlıklar, eğitim kurumlarında gelişip şekillenir. Çünkü bu kurumlar okuma yazma ve öğrenmenin yanında, modern eğitim ve öğretim usullerinin gerçekleştirildiği yerlerdir. Eğitimin önemli bir yönü de çocuklara sorumluluk duygusunu aşılamaktır. Bu duygu, çocuğun, özellikle yükleneceği görev bilincini doğurmada önemli rol oynar. Gelişen uygarlığın eğitim üzerindeki etkisi, göz ardı edilemez. En iyi eğitim sistemi, milletlerin kendi öz bünye ve anlayışlarına uygun eğitim ve öğretimdir. Başkalarına ait eğitim ve öğretimi kopya etmek, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Eğitimde önemli olan bir başka hususta, çocuğun saygı ve sevgi ruhu içinde yetişmesaygı küçüklere karşı sevgi ruhuyla donatılan çocuk, toplumda saygın bir kişi olmaya hak kazanır. Bununla beraber savurganlıktan uzak, tutumlu olmanın bilincinde eğitimden içinde devlete ait her türlü harcamada titiz ve özenli hareket etme çabası içinde olur. 92 Öğretim, verilen eğitimin son basamağını aşıp, yaşam boyunca edinilecek her türlü bilgi ve kültürün kapısıdır. Bir başka ifade ile öğretim, belli ve belirli amaçlar doğrultusunda gerekli olan bilgi ve kültürle gençlerin donatılmasıdır. Öğretim çocuklukta alınan doğru bilgilerin zihinlere yerleşmesiyle yarınlara aktarılan gerçek faaliyetlerdir. Çünkü öğretimle, doğru ve fayda sağlayan bilgilerle mücehhez olan gençler, bilgi seviyelerinin yükselmesiyle oluşan tutarlılık, davranışlarda olumlu izler bırakarak kişiliğin gelişmesinin nedenidir. Öğretimde ana temel unsur, hiç şüphesiz ahlak ve karakterin yerli yerine oturtulmasıdır. Doğru eğitim ve öğretim, doğru dürüstlüğün ruhu ve nedenidir. Öğretim sayesinde gelişen zeka ve bilgi, gençlerin en büyük hazinesi olduğu izahtan varestedir. Eğitim ve öğretim, toplumsal yaşam içinde bulunan bireylerin, bulunduğu her yerde varlığını sürdürmüş ve sürdüre gelmektedir. Hemen her aile çocuklarının geleceğini düşünerek onu, en iyi bir eğitim ve öğretimden geçirerek yetiştirmek ister. Ana-baba için kutsal bir görev olan bu husus, asla ihmal kabul etmez bir husustur. Milletler, geleceklerinin teminatı olan gençlerini en iyi ve en modern eğitim ve öğretimle techiz etmeyi üstün bir görev anlayış ve ruhu içinde gerçekleştirmeyi kutsal bir görev olarak telakki ederler. Zira köklü ve sağlam adet, anane, gelenek ve göreneklerin yeni nesillere aktarılması, gençlerin yalnız ve ancak modern eğitim kademelerinden geçmeleriyle mümkündür. Ancak bu hususun gerçekleşmesi, öğretimin belirli bir program ve belirli bir düzen içerisinde gerçekleşmesine bağlıdır. Şurasını ehemmiyetle belirtmek isterim ki, eğitim ve öğretimini sağlam temeller üzerine oturtamayan, eğitim ve öğretimini yazboz tahtasına çevirenler, geleceklerini karartırlar. Bilimin egemenliğine sahip her millet, çeşitli ideolojik tutkulardan uzak bir hâlde gençlerinin önüne geniş ufuklar açmayı üstün görev anlayışı içinde gerçekleştirirler. Şurası da bir gerçektir ki, öğretimde en büyük rolü oynayan hiç şüphesiz öğretmenlerin en iyi ve en ideal bir şekilde yetiştirilmesidir. Tüm öğretim kademelerinde öğretilmesi önem arz eden tarihin, geçmişin yani dünün ayrıntılarıyla öğretilmesi, geçmişle tarihi bağların kesilmemesi, tarih şuurunun canlı tutulmasının bir gereğidir. Zira tarih şuurundan yoksun olanların yapmayacakları tahribat yoktur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Verilen tarih şuuru gençlerin en büyük süsü, geçmişinin bağıdır. Çünkü bu günler dünler üzerine, yarınlar ise bugünler üzerine inşa edilir. 93 Dünden Bugüne Bitlis Nevzat ERSAN İnşaat Mühendisi / İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Ankara Şube Başkanı Çocukluğumun Şehri Bitlis… D eğerli BETAV Dergisi okuyucuları, bu yazımda sizlere çocukluğumun geçtiği Bitlis ile bugün bir mühendis olarak gördüğüm Bitlis’i değerlendirmek ve anılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Tarihsel yapıların ağırlıkta olduğu bir vadi içinde kurulduğundan “Vadideki Güzel Şehir” olarak bilinen Bitlis, sosyoekonomik nedenlerden bugün en çok göç alan illerimizden bir tanesidir. Göçün yoğun olması nedeniyle de kentsel gelişim ve değişim de buna paralel olarak şekillenmektedir. Maalesef Bitlis, gelişim ve değişimden yeterince nasibini alamamış ve “çağdaş bir kent yapısı” düzeyine ulaşamamıştır. Bu durumun nedeni, başlı başına uzun bir tartışma konusunu oluşturacağından burada ele alamayacağız. Bu yazıda temel olarak ele alacağımız, Bitlis’in modern bir kent konumuna gelememesinin nedenleridir. Kentler, hepimizin bildiği gibi insan yaşamını şekillendiren, siyasi, sosyal ve politik mekânlardır. Ancak kentlerin gelişim ve değişimi kentleri yöneten yerel ve merkezi yönetimlerin kente bakışı ve ufkuyla şekillenmektedir. Bugün büyük kentlerimizdeki kentsel gelişim ve değişim stratejilerine bakarsak yerel ve merkezi yönetimlerin bir kenti nasıl şekillendirdiğini görmek mümkündür. Kentler yerel yönetimlerin ufkuyla şekillendirilmemelidir. Demokratik ve sağlıklı bir kent yönetimi ve planlaması kentlerimizde uygulanabilir olmalıdır. Bunun için de kentte yaşayan halkın da katılabileceği süreçler yaratılarak bilgi dolaşımı sağlanarak şeffaf mekanizmalar oluşturulmalıdır. Bugün Bitlis maalesef böyle bir kent anlayışla şekillenmemiştir. Bunun en açık işareti; çocukluğumun geçtiği Bitlis’te kent merkezi birkaç betonarme kamu binası dışında hemen hemen tüm evler taştan yapılıydı ve her evin bir avlusu mevcuttu. Bu taş evler, Bitlis’in doğal arazi yapısına uygun, ona göre yerleştirilmişti. Bitlis, o günler de dar sokakların olduğu, komşuluk ilişkilerinin önemsendiği bir yaşam mekânıydı. Bugün ise o evler korunamadığı gibi birçoğu yıkılarak aralarına 4-5 katlı betonarme binalar serpiştirilerek, Bitlis eski ve yeni yapıların bir arada olduğu bir kente dönüşmüştür. Birbirine uymayan bu iki dokunun zorunlu bir aradalığı kenti “çirkinleştirilmiş bir kent”e dönüştürmektedir. Oysa birbirine uyumsuz bu iki kent dokusunu bir araya getirmek, birbirine uydurmak yerine eski kent yapısı ve mahalleler genel yapısı itibariyle korunabilirdi. Buna benzer bir koruma politikasının uygulandığı Mardin İlimiz Bitlis’in geleceği açısından örnek oluşturabilir. Bugün Mardin İlimizde, eski tarihi yapılar ve evler korunarak yeni yerleşim yerleri başka bir bölgede inşa edilmiştir. Böylelikle kent, bir yanda eski dokunun korunduğu eski Mardin, bir yandan da yeni dokunun oluştuğu yeni Mardin olarak iki ayrı dokuyu bütünleştirici aynı zamanda eskiyi koruyan bir biçimde düzenlenmiştir ve bu doğrultuda 94 kentleşmiştir. Eski Mardin bölgesinin korunması aynı zamanda turizm açısından da kente fayda sağlamakta ve kent halkı bu durumdan nasibini almaktadır. Bitlis’teki yerel yöneticiler de kent merkezini ve buranın tarihi dokusunu koruyarak yeni gelişim ve yapılaşmayı kentin dışında düşünebilirlerdi. Bitlis’in kent olarak gelişmesi ve kentin aldığı göçleri kaldırabilmesi için yeni yapılaşmanın gerçekleştirilmesi gerekliliği önümüzde durmaktadır. Bu ihtiyacı karşılarken kentin tarihi dokusu ve eski yerleşim yerleri de korunmalı ve Mardin örneğinde olduğu gibi eski-yeni dokuların biraradalığını oluşturulabilecek bir kent içinde iki ayrı kent oluşturulabilir. Örnek olarak kent merkezinde eski yapıların arasına yeni betornarme yapılar sıkıştırılması yerine yeni gelişim ve yerleşim yerleri Rahva Ovası’na daha önceleri kent yapısını bozmadan taşınabilirdi. Bugün Rahva Ovası’na yapılan yapılaşmalar tamamıyla geç kalınmış bir projedir. Kent merkezi tamamen bitirildikten sonra mecbur kalınmış ve başka bir seçenek olmadığı için yeni yapılaşmalar Rahva Ovası’na kaymıştır. Rahva Ovası’nın tercih edilmesinin diğer sebepleri de, Bitlis çayının üzerine yapılan yapılar sebebiyle yaşanan sel felaketi ve Bitlis deresinin bir kıs- mının da çöplük olarak kullanılmasıdır. Bu sebeplerden dolayı Rahva Ovası bilinçli bir tercihten ziyade zorunlu bir tercih olmuştur. Çocukluğumda yaşadığım Bitlis bugün bir mühendis olarak gördüğüm Bitlis’ten çok farklı. Mesela deresinde yüzmeyi öğrendiğimiz Bitlis Çayı, bugün amacı dışında kullanılarak kente katılamayan bir güzellik olarak tarihe geçmişti. Geç de olsa Bitlis Çayı için hazırlanan “Bitlis Deresi Islahı ve Peyzajı” projesinin yerel ve merkezi yönetimler tarafından sahiplenilmesi gerekliliği kaçınılmazdır. Bitlis ve Bitlis’in tarihi, kültürel ve doğal varlıkları için herkes üzerine düşeni yerine getirmeli ve Bitlis’in hak ettiği yere gelmesi adına tüm bileşenler katkı koymalıdır. Yerel ve merkezi yönetimler de bu sürece müdahil olmalıdır. Çünkü Bitlis kenti bizim ve orada yaşayanlarındır. Şu anda her ne kadar orda ikamet etmesek de, hayatımızın bir dönemini geçirdiğimiz dede-babalarımızın yurdu olan kente karşı daha özenli davranmamız gerektiği aşikârdır. Çocukluğumuzun değerlerine ve kentine sahip çıkmalıyız. İşte bu nedenle ben de çocukluğumun geçtiği bir kent olan Bitlis’in gelişimi için çaba gösterilmesi ve tarihi dokusunun korunması gerekliliğine inanarak hepinize saygılar ve sevgiler sunarım. 95 Mehmet Rahmi KESKİNER KALMAMİŞ, BULUNMAZ OLMİŞ Çırpan tutilmamiş bağlar kurumiş susuzlihtan Arhler çıharilmemiş su gelmiyor olihtan “İçilmez yazılmış” bağlar dökiler bahimsizlihtan Çoratan kırılmiş dam tarumar olmiş TANINMAZ OLMUŞ Sıla hasreti çektim gittim Bitlis’e Çoh fena hestelandim ağirdi başim Şeytan Pazarine serildi naşım Tabutum kalkıyor altında yok oğlum, kardeşim Evler tarihi eser olmiş dönmiş viraneye Kapi pace kalmemiş daminde körbumg öti Bahçe duvari hez olip gitmiş Ağaçlerin yerinde yel eser olmiş Küllü Tepe’de mezarım kazdilar Ustune bir garip bu diye yazdiler Teneşir tehtesinde yıkanırken cismim Elden ele tolandi nifis koçanımdaki resmim O güzelim bahçedeki çiçekler solmiş O şahene evler boşalmiş rahveye dolmiş Ekilmez olmiş komiz hiyari Kare kovan bali bulunmaz olmiş Doyulmazdi karekovan bali ile kumuz hiyarinin tadine Herkez ikbal ederdi mahlenin ihtiyarine ferdine Şimdi bahirem herkez düşmiş geçim derdine Mahlede gazeli çibulik çalu çalu oynenmez olmiş Ula kurban bu bi garip değil eski Bitlisli Bahsene doğum yeri Bitlis Zeydan mahlesi Çohtandır gitmiş ki taniyani yohti Belki de eskiden hismi akrebası çohti Hani o güle güle oyniyende gopne atenler Fazle sevinende tahle atenler Oyun bozanler çamure yatanler Kimsede hevas havsele kalmamiş benizler solmiş Derken bi ihtiyar tanidi meni Dedi kurban men bunu bildir gördım Oturmişti bi mezarin başınde Bi yandan dua edidi bi yandande ufak ufak ağliydi Eyren aşini buliyen kebani kalmemiş Salor şilor tanınmaz olmiş Kesir kilimboz şalgam ekmer pehrentliler Şalgam aşi bulunmaz olmiş Selam verdim selam aldım başladık sohbete Didim kurban sen burada yabencisen Bi ah çekti içerden doğri diyisen didi Men buraden gittiğime göre yabenciyem Kurban menim ağzimin tadi kaçmiş Bi tat alminem buryaninden etinden Bıtım jağ kiymete binmiş Şor baluğ bulunmaz olmiş Halbuki toğduğum ev yabancidir Bu da babamin mezari geldim son bi kez daha görem Musade edin iki gün kalem de gidem Bu defa men şaştım kaldım dediğıma Doğrudur burada kaldim yabenci Ne tanuduh var ne kardeş ne baci Şimdi kaderime mende oldum şekvaci Onun için ağlırem içeridan.. Kış gelende seredoh hasırin üstüne hali Çevirirduh mangali üstüne aterdoh zadi Heleşorde pişen kartolin ayri olurdi tadi Şimdiki pişen yemeklerde tatde kalmamiş Gerçi çoh olmiş okiyani yazani Kurulmaz olmiş her mahlede iplik pazari Ne çitci bellidir nede mahle muhteri Hablres çekenler görülmez olmiş Doyulmazdi Bitlis’de silezmahin tadine Gelin yardim edin Allah aşkina Toplanın mahle başıne top sahasine Merhem olah Bitlis’in dert ve devasına 96 Bitlis’te Çocuk Olmak Cesim ÇELEBİ Çimmah ve kızah atmak… Bitlis’te çocuklar mutlu. Çocukları mutlu eden bunca oyun… Oyunla oluşan arkadaşlık, dostluktaki samimiyet, vefa, güven ve sadelik… Ömür boyu sürdürülen muhabbet, sevgi… Çocuk ve gençlerin kendi aralarında kurdukları akran oyun grupları, zekice üretilmiş yüzlerce oyunla çeşitlenen araçlar(?)...Beştaş, dokuztaş, çalo çalo, dilor/çelik çomak, aşık, kort kort, kelo kelo, köşe köşe(köşe kapmaca). Çay ve derelerde çimmah /yüzmek için “gol”, bezden top, gazoz kapağı veya elbise düğmelerinden mal, tel şişten araba ve çember, taştan bilye/gülleyapılması, meşe veya kara ağaçtan tehte kızah(kayak), tahunk (oturak kızağı) yapılması… Kar örtüsünün uzun süre yerde kaldığı Bitlis’te; kızah ve tahungi olan çocukların mutlu, olmayanların lastik ayakkabılarıyla kayabilmekten umutlu oldukları değişmez kış eğlencesi olan kızah atmak. Kızak atmak için karın kızaklarla basılıp kızah yolu yapılması. Bunun her kar yağışından sonra soğuk, fırtına, kar denmeden tekrarlanması. “Kürşe” tuten kar üzerinde doyasıya kızah atılıp eğlenilmesi… Kış mevsiminin sonlarına doğru cemrelerle ısınan hava, gece gündüz sıcaklık farkı ile gündüz eriyen kar yüzeyinin, gece ayazla dona çekip sertleşmesi olayına “kar kürşe tutti” denir. Karda batmadan yürünüp en güzel kızak atıldığı her yerin doğal kayak pistine dönüştüğü bu günlerde. Gece karın kürşe tutup tutmadığının kontrollerinin yapılması, kızahların çivi, kayış ve iplerinin gözden geçirilip sabaha hazırlanması. Uzayan gecenin bir türlü gelmeyen sabahında ilk ışıklarla birlikte her yaştan insanla şenlik alanına dönüşen dağ tepe bayırda, kızah, tahunk, naylon, plastik leğen ne bulunmuş ise onunla kızak atılıp eğlenilmesi. Şenlik alanına dönüşen kızah alanlarında büyüklerin de katıldığı mahalleler arası tahunk yarışmaları oldukça eğlenceli ve güzeldi… Kızak kayan çocuk 97 Ustalığın tikdik atma/kayma ve tümsekten en uzağa atlayabilmeyle belirlendiği kızak atmada, yöre tabiri ile fisebilillah tik,dik/iniş, yanki,yan/parelel, dönerli,dönüşlü/slalom ve hink atmak/atlama tekniklerinin kullanılması. Kızah atarken durmanın kişi isteği dışında tahunk ve kızağın hızının kesilmesi veya yere düşülmesi ile tamamlanması. Öğlen saatlerine doğru eriyen kar yüzeyinin batmaya başlamasıyla kızak atma işinin bir sonraki güne bırakılıp, günün yorgunluğunun toprak damlarda oynanan oyunlarla atılması. Köşe köşe (köşe kapmaca), elim sende, takla, pantolon düğmesinin birlik, ceket düğmesinin ikilik, palto düğmesinin beşlik değerle mal olarak oynandığı gülle gülle (bilye oyunu) oyunlarıyla toprak dalarda gün sonuna kadar kaygı ve kederden uzak eğlenceli saatler geçirilmesi, hatıralardaki güzelliklerdir. Bitlis’te yaz aylarında ise en büyük eğlence buz gibi soğuk suyuyla meşhur Altınhelbir/ Altınkalbur havuzu ve üç koldan akan Bitlis Çayı ve derelerin uygun yerlerinde taşlarla yapılan, setlerin ardında oluşturulmuş derinliği bir ya da bir buçuk metreye varan gollerde çimmek/yüzmekti. Çay ve dereler üzerinde yapılmış, Çırah goli, Neno goli, Malle goli, Merkeva goli, Hersan goli, Kömüs goli gibi yüzmenin öğrenildiği her mahalleye ait onlarca gol. Yüzmenin öğrenildiği bu gollerde “Lekım atmah” (kulaç atmak), “baloğleme” (atlama), “kurbağe” (kurbağalama), “geri” (sırtüstü), “yerdibi” (sualtı) adlandırılan tekniklerle yüzülmesi… Yüzmeye “çimmah”, çıplak dolaşmak için “dikloz”, suya girip çıkmaya “çıpçıp etti çıhti” denilmesi… Bir zamanlar kabotaj bayramlarında yapılan yüzme yarışlarında derece alabilen sporcuların yetiştiği yüzme okulu gollerden günümüzde artık eser yok... Hor kullandığımız ve kirlettiğimiz çöp alanlarına dönüşen dere ve çaylar üzerinde artık gol yapılamıyor.. Yapıla- Kızak kayan çocuklar mayan ve yok olan gollerin yerleri ve isimleri dahi unutulmaya başlamış. Yüzmenin öğrenildiği oyun ve eğlence alanları dere ve çayların süsü bu gollerin yok olmasıyla yitirilen değer ve güzellikler .. Sanayileşme biriken çöplerin derelere bırakılması önü alınamayan bir kirlilik getirdi. Bitlis’te yok olan güzellikler yanında yaşatılan değerler gurur vermektedir. 1970’li yıllarda bir dönem yarıştığım ve dereceler aldığım kayak sporunda, Bitlisli sporcuların ulusal ve uluslararası alanlardaki başarıları Bitlis’i marka il yapmıştır. Milli takımda sporcu ve antrenörlük görevleri alan kayakçılarımızın başarıları yanında lisanslı onlarca hakem, öğretmen ve antrenörün değişik illerde görev yapmaları Bitlis’in başarı göstergesinin ve söz sahipliğinin nişanesidir. Kayak sporunun her geçen gün biraz daha geliştiği Bitlis’te kayak tesislerinin modern kayak malzemeleri ile donanmış çocuklarla dolup taştığını görmek sevinç ve umut vermektedir. Bu vesile ile üniversite giriş sınavlarındaki üstün başarılarıyla bizlere sevindiren gurur kaynağımız gençlerimizi ve emeği geçenleri kutlarım. Fotoğrafları ile yazıma destek veren Sayın Serkan Olcay’a teşekkür ederim. 98 Şinasi Bitlisli’midir? Cahit ULUER Edebiyat tarihçileri Şinasi’yi çağdaş edebiyatımızın öncülerinden biri olarak tanımlarlar. Şinasi, Osmanlı İmparatorluğu’nun batılılaşma hareketlerinin de öncülerinden biridir. Bunun içindir ki, Prof. Dr. Ahmet Hamdi Tanpınar, XX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitabında Şinasi için; “Türk irfanının Avrupalılaşmasını, yani yeni bir dünya görüşü içinde kendimizi bulmamızı Şinasi’ye borçluyuz” der. Sosyolog Dr. Bedri Mermutlu da Şinasi için; “Onun toplumsal düşünce tarihimizdeki yeri, dönemindeki kimseyle ölçülemiyecek kadar önemlidir.” İfadesini kullanır. Şinasi’yi çok yakından tanıyan Ebüziya Tevfik ise, Şinasi’yi “Zamanın en büyük adamı” diye tanımlar. Bütün bu yönleri ile Şinasi hakkında pek çok kitap, makale yayınlanmış ve tezler hazırlanmıştır. Fransız ve rus kaynaklarında da Şinasi ile ilgili bilgiler vardır. Şinasi Osmanlı kültür ve edebiyatı yanında Fars ve Arap edebiyatlarını da çok iyi bilen bir aydınımızdar. Çocukluk çağında göreve başladığı Tophane Müşirliği kaleminde Fransızca öğrenmiş ve Fransa’ya ilk gittiğinde altı yıl yaşadığı Paris’te o dönemin dünyaca ünlü edebiyatçıları ve düşünürleri ile samimi dostluklar kurmuş, orada Doğu İlimleri Araştırma Enstitüsü’ne üye olmuştur. Fransa’dan dönüşünden kısa bir süre sonra: Meclis-iMaarif Üyeliği gibi önemli bir göreve getirilmiştir. Şinasi; kültürümüz ve öz değerlerimizin temelinde yeni bir toplumsal düşünce oluşturulmasının savunucusu ve öncüsüdür. Bunun için edebiyatı siyasallaştırır ve yaşamının her alanında kullanır. Dili sadeleştirme çalışmaları, Divan edebiyatının kalıplaşmış düşünce ve şekilleri yerine şiirde ve düzyazıda düşünceyi en sade bir dille anlatmaya yönelik çabaları bu düşüncelerinin eseridir. Edebiyatımızda basılı bir tiyatro eserinin (Şair Evlenmesi) yayınlanması, Agâh Efendi ile devlet güdümünde olmayanilk Türk gazetesini (Tercüman-ı Ahval) çıkarması hep bu yeni bir toplumsal düşünce oluşturma fikrinin eserleridir. Ayrıca; Edebiyatımızda Fransız şiirinden ilk çeviriler de Şinasi tarafından yapılmıştır. Şinasi 1826 yılında İstanbul Tophane’de doğmuştur. Babasının 1828 yılında Şumnu’da Rus kuşatması sırasında şehit olan Mehmet Ağa isminde bir yüzbaşı veya topçubaşı olduğu söylenir. Ailesi hakkında bilgiler çok azdır. Oğlu hikmet Şinasi’nin Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) okuduğu bilinmekle beraber hakkında fazla bir bilgi yoktur. Tek bilinen akrabası, teyzesinin kocası olduğu söylenen, Kasımpaşa Deniz Hastanesi Başhekimiyken İkinci dünya Savaşı sınasında ölen Kadri Paşa’dır. BİTLİS-ÜL ASIL (Bitlisli) ŞİNASİ Şinasi hakkında bilinenlerin en önemli kaynağı Ebuziya Tevfik’tir. Ebuziya onaltı yaşındayken Şinasi’nin yanında gazeteci olarak çalışmaya başlamıştır. Ebuziya’nın Şinasi hakkında bildiklerimizin en önemli kaynağı olmasına karşın yazdıkları arasında hatalı değerlendirmeler ve çelişkili bilgiler vardır. Ebuziya: Şinasi’nin babasının Bolulu olduğunu yazar. Şinasi hakkında yayınların pek çoğunda da bu bilgi kullanılır. Oysa Şinasi’nin Bolulu olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi ve belge yoktur. Bolu ile bilinen tek ilişkisi, Şinasi7nin ölümüne kadar yanında çalışan, hizmet eden Bolulu Yusuf Ağa isminde bir kişinin varlığıdır. Sicil-i Osmani yazarı Mehmet Süreyya ise, Şinasi’nin babasının “Bitlis-ül asıl” (Bitlisli) olduğu ifadesini kullanır. Edebiyat tarihçileri, Mehmet Süreyya’nın bu ifadesini pek dikkate almazlar. Ancak Mehmet Süreyya’nın eseri, Osmanlı döneminde, hatta daha önceki dönemlerde yaşamış üç binden fazla tanınmış kişiyi tanıtan ve bugün için de değerini koruyan en önemle ve güvenilir biyografik kaynaklardan 99 biridir. Mehmet süreyya’nın araştırmalarında, çeşitli kaynaklardan yararlandığı, bu kaynaklar arasında; özellikle de mezar taşları bilgilerinin önemli yer tuttuğu bilinir. Günümüzde de mezar taşları, o mezarda yatanların doğum ve ölüm tarihleri, meslekleri ve memleketleri hakkında önemli bilgiler verir. Şinasi 1872 yılında ölmüş ve İstanbul’da Taksim Mezarlığı’na defnedilmiştir. Mehmet Süreyya’nın Şinasi ile ilgili bilgisinin bu mezarlıktaki incelemelerinden derlendiği düşünülebilir. Taksim-Gümüşsuyu semtinde bulunan bu büyük mezarlık, Şinasi’nin ölümünden kısa bir süre sonra tahribe uğramış, mezarlık alanına binalar yapılmıştır. Bu nedenle daha sonra bu konuda başka bir bilgiye ulaşılamamıştır. Mehmet Süreyya’nın Şinasi hakkında kullandığı “Bitlis-ül Asıl” bilgisini de bu mazarlıktaki mezar taşından derlediğini düşünmek doğru bir yaklaşım olur. İkinci husus ise: Şinasi hakkındaki bütün yayınlar; Şinasi’nin Tophane’de (Cihangir) doğduğu ve yaşadığı bilgisini verir. Tophane, gümrüklerde çalışmak üzere İstanbul’a göç eden Bitlisliler’in yoğun olarak yaşadığı bir semt olarak bilinir. Günümüzde bile bu semtte yoğun bir Bitlisli nüfusu yaşamakta, başta Tophane Bitlisliler derneği olmak üzere Bitlisliler’in kurduğu dernekler faaliyet göstermektedir. Şinasi’nin ailesinin de Bitlis’ten gelip Tophane’ye yerleşin aileler arasında olabileceğini düşünmek de yanlış olmaz. Şinasi’nin Bitlisi olduğuna dair bir açıklamada Şevket Rado’nun Türk Dil Kurumunun dergisi olan Türk Dili dergisinde geçer. Bitlis’in 1932-1933 döneminde ilçe haline getirilerek idari yönden Muş Vilâyeti’ne bağlanması üzerine Celal kayaoğlu’nun (1) Şair öğretmen Abdülkerim aydın tarafından yazıldığını söylediği, Bitlisli önemli kişileri, Bitlis’in güzelliklerini anlatan uzun bir şiirde Şinasi’ye de yer verilmiş, Şinasi İdrisi Bitlisi ve İsmet İnönü ile birlikte anılmıştır. Bu dörtlükte, Şinasi nurlar içinde ulu bir kişilik olarak tanımlanmıştır. O dörtlük: Büyük İdris’le mebrur Mecdi Şinasi pür-nur İsmet’le şadı mağrur Ahbarı şehri Bitlis. Şeklindedir. Şairin, Şinasi’nin Bitlisli olduğuna ilişkin bilgisinin kaynağı bilinmemektedir. Bütün bunlar, bir belge bulununcaya kadar Şinasi’nin Bitlisli olduğu iddiasının da mantıksal açıdan daha gerçekçi olduğunu düşündürür. Şinasi hakkında son yıllarda yayınlanan önemli iki eserin yazarı ve yayına hazırlayanın Bitlis’le ilgili kişiler oluşunu da herhangi bir anlam yüklemeden ekleyelim. Bu eserler: Doç. Dr. Bedri Mermutlu’nun Sosyal Düşünce Tarihimizde Şinasi (2) ve Doç. Dr. Hüseyin çelik’in, Ziyad Ebuziya’nın notlarından yorum ve eklemelerle yayına hazırladığı Şinasi (3) kitabıdır. Sayın Mermutlu Bitlislidir. Sayın çelik’in de Bitlis’te (Tatvan) öğrenim gördüğü söylenmektedir. Şinasi ile ilgili ilginç bir olay da Meclis-i Maarif gibi önemli bir görevde bulunan Şinasi’nin sakalını kesmesi nedeni ile bu görevine son verilmesi olayıdır. Şinasi, üç doktordan aldığı raporla, hastalık nedeniyle sakalını kestirmek zorunda kaldığını ispatlayarak görevine dönebilmiştir. 12 eylül döneminde üniversitemizin öğretim üyelerinin sakallarını kesmeleri istenmiş, kesmek istemeyenlerin ise görevlerinden ayrılmak zorunda kaldığı düşünülürse olayın ilginçliği ortaya çıkar. 1) Celal Kayaoğlu: Bitlisi Tanıyalım Ankara, 1967 Yeni Desen Matbaası 181 sayfa. 2) Bedri Mermutlu: Sosyal Düşünce Tarihimizde Şinasi İstanbul 2003, Kızkulesi Yayıncılık Tanıtım Hizmetleri Kaktüs yayınları 575 sayfa. 3) Ebuziya Tevfik: (yayına hazırlayan Hüseyin Çelik) Şinasi 1997 İstanbul sayfa+belgeler. 100 İletişim Yayınları 423 Geçmişten Günümüze Bitlis’te Eğitim Ve Bazı Sorunlar Remzi OTO Başbakanlık Başmüfettişi B itlis Ticaret Lisesi son sınıfa geçtiğimizde, herkesi bir üniversite telaşı almıştı. Ancak, hangi üniversite ve hangi bölümü tercih edecektik? Nasıl hazırlanacaktık? Bütün bunlar kafamızda büyük soru işaretleri oluşturuyordu. Çünkü kütüphane ve kitapçılarda (ki kitapçıda pek yoktu) bu soruların cevabını bulamıyorduk. Etrafta öyle sorup cevap alacağımız pek kimselerde yoktu. Öğretmenlerimizin yardımları bir yere kadardı, o da pek fazla etkili olmuyordu. Neyse ki Bitlis Kütüphanesinde çalışacak bir kaynak kitap bulmuştuk. Kaynak kitap bulmuştuk bulmasına ancak orada da bazı problemler vardı. Maalesef kütüphanede üniversiteye hazırlanmak için tek bir kaynak kitap vardı ve bütün konular (matematik, sosyal, fen, coğrafya vd.) sadece bu kitaptaydı. Öte yandan üniversiteye hazırlanan 10 veya daha fazla öğrenci vardı. Kütüphaneye ilk giden öğrenci hazırlık kitabını kapıyor, daha sonra kitabı kapan öğrenci hazırlık konularını hem okuyor hem de anlatıyor, diğer öğrenciler de mecburen onu dinliyor ve not alıyorlardı. Aylar, haftalar bu şekilde geçiyordu. Üniversiteye hazırlanan öğrenci grubu arasında büyük bir dayanışma ve yardımlaşma başlamıştı. Bitlis’te o zaman üniversite okuyanların sayısı belki de sayılsa iki elin parmaklarını geçmezdi. Hatta Ulu Camii karşısındaki damlı kahvede oturup çay içerken, bazen yoldan geçen öğrenciler parmakla gösterilir ve denilirdi ki “bakın şu giden öğrenci geçen sene ÖSS’yi yarım puanla kaybetmiş” o zaman herkes öğrenciye gıpta ile bakar, belki de içinden “acaba ben de bu kadar başarılı olabilecek miyim” derdi. O yıllarda ÖSS’yi yarım puanla kaybetmek bile büyük başarı sayılıyordu. Şükürler olsun ki ÖSS’yi yarım puan ile kaybetmemiş, çok iyi bir puan ile geçmiştik. Tabii ki bu anlattıklarım 1985 yılı öncesine ait anılardır. Yıllar çok çabuk geçiyor. Geçen yılların yanında dünya ile birlikte Bitlis’de değişiyor. Özellikle eğitim ve öğretim alanındaki baş döndürücü teknolojik gelişmeler çalışan, çabalayan, büyük özveriler gösteren memleketimin o zeki, çalışkan, okuyan ve okumak isteyen çocuklarına yapılan yardımlar ve sunulan imkanlar belli bir süre sonra meyvelerini vermeye başlıyor. Bunda da başta BETAV olmak üzere, Bitlis Milli Eğitim Müdürlüğünün ve öğretmenlerinin büyük fedakarlığı, katkısı ve payının etkisi büyüktür. Bitlis’in ileri gelenleri tarafından çocuklara sunulan bu imkanları, çocuklar sorumluluk duygusu içinde iyi değerlendirerek büyüklerini mahcup etmemiş, elde ettikleri başarılar ile bütün Bitlis’i gururlandırmış ve sevindirmişlerdir. Bitlisli öğrencilere, Milli Eğitim Müdürü ve BETAV kurucuları ve özellikle Başkanı Sn. Ahmet EREN ağabeyimize çok teşekkür eder, saygılarımızı sunarız. Öte yandan 8 Ağustos Mahallesi son durağı Avih Mahallesi olarak bilinir. Şimdi de büyüklerin birçoğu bu ismi kullanıyor. Ancak yeni nesiller büyüdükçe bu isim yavaş yavaş kullanılmamaya ve unutulmaya yüz tutmak- 101 tadır. Bu mahallenin birçok değişik ve güzel özelliği vardır. Bağları ve bahçeleri eskiden yemyeşil idi. Bahçelerinde her meyveden en az beş altı tür bulunurdu. Aynı zamanda türkülere konu olmuş Bitlis’in meşhur Merkava Uzun Bağları da bu mahallededir. Bağ ve bahçeler bakımsızlıktan kurumuş, o güzelim meyve çeşitleri tamamen yok olmuş. Tabii ki bunun birçok nedeni vardır. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, Avih Mahallesinin eski yerlilerinin %90’nın mahalleyi terk edip, ya çarşı civarına veyahut başka şehirlere göç etmeleridir. Bitlis’in değişik mahallelerine göç eden mahallelinin çoğunluğu, o güzelim bağ ve bahçeleri kaderlerine terk edip, kendilerini ve çocuklarını adeta dört duvar arasına hapsedip apartmanlarda yaşamaya başlamışlardır. Bu nedenle mevcut eski evlerin çoğunluğu ya tamamen harabeye dönmüş ya da yıkılmak üzeredir. İkinci neden ise, miras paylaşımı sonucunda yeni sahiplerin vurdumduymazlığı nedeniyle o güzelim bağ ve bahçelerin yok olmasıdır. 1990 öncesinde, bugünkü gibi her evde bir araba olmadığı için, Bitlis’in diğer mahallelerinde ikamet edenler yaz ayları gelince Belediye otobüslerine binip Avih Mahallesini piknik yeri olarak seçiyor ve akşama kadar Merkava Uzun Bağlarda eğleniyorlardı. O güzelim bağların suyu, ağaçları, dutları ve diğer meyve ağaçları bambaşkaydı. Merkava bağlarını ortadan ikiye bölen bir dere akıyordu ki, seyrine doyum olmuyordu. Bitlis’in değişik mahallelerinden buraya gelenler hem eğleniyor hem de halı, kilim ve yünlerini getirip bu derenin o berrak suyunda yıkıyor, akşam kuruyunca toplayıp tekrar evin yolunu tutuyorlardı. Merkava Uzun Bağların bugünkü durumu insanı üzüyor ve derinden etkiliyor. Çünkü bir zamanlar bu bağları görenlerin, buralarda güzel günler geçirenlerin ve hatta buralarda büyüyenlerin bütün anıları adeta yok edilmiş, ağaçların tümü kesilmiş, yeşil alanlar yok edilmiş, her taraf adeta taş ve toprak yığını haline dönüştürülmüştür. İnsanoğlu bir eser yapayım derken doğaya öyle zararlar veriyor ki, eski halini tamamen ortadan kaldırıyor, tanınmayacak derecede tahribata uğratıyor. Merkava Uzun Bağlardan geçen çevre yolu Bitlis çarşısını rahatlatmış ancak bu güzelim doğa harikasını perişan etmiştir. Umarım Bitlis Valiliği ve Bitlis Belediyesi biran önce Karayolları Genel Müdürlüğü nezdinde gerekli girişimlerde bulunarak yok edilmiş ağaçların yerine yenisini dikerek, taş ve toprak yığınlarını ortadan kaldıracak düzenlemeler yaparak böylece yeşil alan olarak Bitlis’e ve 8 Ağustos Mahallesine kazandırırlar. Gittikçe yozlaşmış bir şehir kültürünün içerisine doğru sürükleniyoruz. Adımız belki şehir ancak gerek yaşam standartlarımız, gerekse şehrin altyapı sorunları, imar biçimi, coğrafi şekilleri, gelenek ve göreneklerimiz, eğitim ve kültür yapımız dikkate alındığında şehirleşmenin ötesinde hâlâ köy statüsünden öteye gidememişiz. Çarşı merkezindeki yollar ve kaldırımlar bilinçsiz esnaflar tarafından işgal altına alınmış, yolun orta yerine atılmış sandalye ve masalar, karmakarışık park halindeki araçlar, sıvasız, plansız ve şekilsiz binalar ve daha birçoğu. Budan on-onbeş yıl önce belediye otobüsleri vardı, vatandaş rahat rahat otobüslere binip sabahları çarşıya akşamları da evine dönebiliyordu. Ancak, şehir içi taşımacılıkta hangi akla ve mantığa binaen 102 belediye otobüslerinin kaldırıldığı, hiçbir düzen ve memnuniyetin olmadığı, halkın adeta küçücük minibüslere muhtaç bırakıldığı ve vatandaşların aileleri ile birlikte şehir içi yolculuklarda büyük zorluklarla karşılaşmakta olduklarını üzülerek müşahede etmekteyiz. Oysaki durum böyle olmamalı, mahallelere minibüslerin yanında belediye otobüslerinin de sefer yapması gerekiyor. Böylelikle vatandaşların rahatlıkla şehir içi yolculuk yapması sağlanacaktır. Şehir yaşamında bütün fiziki yapılar, mekanlar insana hizmet vermek için yapılır. Şehirlerde, sosyal ve kültürel yönler öne çıktığı ölçüde insana hizmet verilir. Bitlis eğitimde başarısı ile belli bir yere gelmiş ise, bu başarıyı şehirde bütün alanlara yaymamız gerekmektedir. Yoksa sınırlı bir başarının şehirde yaşayanlara hiçbir faydası olmaz. Umarım yetkililer şehirdeki bu karışıklığın önüne biran önce geçip şehiri düzenli, yaşanabilir, çarşı kaldırımlarını ise yürünebilecek ve gezilebilecek bir yer haline getirirler. küçük kardeşi Feyzullah Ensari Hazretleridir. Bitlis tarihine bakılınca, bu tarihin Yenitaş dönemine kadar uzanması ve bu dönemin M.Ö. 3000 yıllarıyla 9000 yılları arasını kapsaması, oldukça zengin bir tarihi geçmişe ve kültüre sahip olması nedeniyle günümüze oldukça değerli eserlerin kazandırılması sonucunu doğurmuştur. Bitlis’te 436 adet tescilli taşınmaz kültür varlığının bulunması yanında inanç turizmi açısından da çok değerli şahsiyetleri bünyesinde barındırmaktadır. En önemli şahsiyetlerden biri İstanbul’da medfun bulunan Eyyüb el Ensari Hazretleri’nin Müdürlüğü tarafından Bitlis Eren Üniversi- Feyzullah Ensari 639 yılında Bitlis’i fethetmek için gelen İyaz bin Ganem komutasındaki ordunun alemdarı (sancaktarı) olarak Bitlis’e gelmiş. Savaşta yaralanan Feyzullah Ensari Hazretleri Bitlis’e getirilmiş. Şu anda mezarının bulunduğu ve türbe olarak kullanılan yer o tarihlerde sağlık ocağı olarak kullanılmış. Tedavi için sağlık ocağına getirilen Feyzullah Ensari Hazretleri, burada şehit düşünce, kendisi için yapılan türbeye defnedilmiştir. Sağlık ocağı olarak kullanılan yere “Alemdar Baba Türbesi” adı verilmiş. Bitlis tarihi ve kültürel açıdan bu denli zengin olmasına rağmen yerli ve yabancı turist ve turizm geliri açısından maalesef hak etmediği bir yerde bulunmaktadır. Bitlis’teki tarihi mekanlar, tarihi eserler ve inanç merkezleri gezildiğinde tanıtım açısından hiçbir bilginin bulunmadığı görülmekte, ayrıca, gezilen yerleri tanıtacak bir rehbere de rastlanılmamaktadır. Örneğin; Olağanüstü güzellikte olan El Aman Hanı Vakıflar Genel tesine verilmiş, ancak atıl ve boş bir şekilde durmaktadır. Handa bir iki bekçiden başka hiçbir şey bulunmamaktadır. Sadece gün boyunca yerli turist akınına uğramakta, tanıtımı açısından ise hiçbir bilgi, belge veya broşür bulunmamaktadır. Umarım yetkililer bunu biran önce dikkate alır, gerekli çalışmaları yapar ve bu güzelim eserleri insanlığın görmesine vesile olurlar. 103 Saygılarımla… Bir Anı Mehmet Hilmi MUTLU Edebiyatçı ve Hukukçu B itlis Eren Üniversitesi için elimden geldiği kadar çaba sarfediyorum. Liseden arkadaşım ve eşimin akrabası olan Yahya Eren ve ailesinin pek kıymetli varlığı olan merhum Nurullah Eren’in feci bir uçak kazasında vefat etmesininde vesile olarak süreci hızlandırmasıyla muhterem aile mensuplarının samimi ve olağanüstü gayretleriyle kuruluşu tamamlanan bu müstesna eserin Bitlisimizin makûs talihini yenmesinde bir öncü olacağı kanaatindeyim. Bu büyük eserde bir katkım olması amacıyla ben de imkânlarım dahilinde Kuseyrioğlu sülalesinden olan ailemden kalmış olan Hersan mahallesi Avih semtinde bulunan doğduğum ev ve bahçemi bağışladım. Buna ilaveten bitişikteki Devhale Vakfı tarlasındaki 3,5 dönümlük yonca tarlasının da katılabilmesi için sahibi bulunduğum devremülk hissesinin değerlendirilmesi ve bedelinin bu işe harcanması için tapusu ile birlikte gerekli yetkiyi Bitlis Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Korkmaz Bey’e verdim. İnşallah netice alınır. Bu konudaki girişimlerim devam etmektedir. Yine buna ilave olarak lise yıllarımda yaz tatillerinde Karayollarında puantör olarak çalışırken, dönemin Tatvan Belediye başkanı rahmetli Çerkez Barut’un bedeli karşılığı satışa sunduğu arsalardan olan ve halen Tatvan ilçesi sınırları içerisinde bulunan arsamı da değerlendirerek, ev ve arsanın bulunduğu araziyi katıp büyüterek oraya büyük bir ilim yuvası kazandırmak istiyorum. Bu nedenle 2008 yılında değerli hemşerilerim Yahya ve Ahmet Eren Bey’leri İstanbul’daki makamlarında ziyaret ederek yukarıda anlattığım hususları ilettim. Yahya Bey’in yurtdışında olması nedeniyle Ahmet Bey ile durumu istişare ettik ve Bitlis ile Tatvan ilçesindeki arsaların tapularını kendisine verdim. Kendisi son derece ilgi göstererek; “Hakim ağabey, in- şallah 8 Ağustos’ta Bitliste tekrar buluşur, yerinde inceleriz” dedi ancak o sene talihsiz şekilde kolu kırılınca Bitlis’e gelemedi. Allah’ın izniyle inşallah bu sene buluşmak nasip olur. Bu süre zarfında devamlı olarak Bitlis Milli Eğitim Müdürü Kızılcamii Vakfı ilgilileri ve lise arkadaşım Hikmet Kuşcu Bey’le devamlı görüşerek sonuç almaya gayret ettim. İnşallah bu gayretlerim neticesinde bir ilim yuvasının doğduğum topraklarda yükseldiğini dünya gözüyle görmek bana da nasip olur. Çünkü daima göz önünde bulundurduğum, Ziya Paşa’nın oldukça manalı sözleriyle vücut bulan bir husus vardır; “İnsana sadakat yakışır görse de ikrah, doğruların yardımcısıdır Hz. Allah…” Zira bağışladığım ev ve arsa ile ilgili öyle iç açıcı bir durum ortaya çıktı ki, bu sözün doğruluğunu bir kez daha yaşayarak görmüş oldum. Diyarbakır-Tatvan güzergâhını bağlayan tünel bu bölgeye olan ulaşım imkânlarını da oldukça arttırarak projenin hayata geçmesi için oldukça avantajlı şartlar oluşturmuştur. Ankara’daki ve bir çok şehirdeki üniversitelerde olduğu gibi şehrin çeşitli yerlerinde üniversite yerleşkeleri oluşturulması ve bazı fakültelerin şehrin değişik bölgelerinde inşa edilmesi yaygın bir uygulama olarak gözlemlenmektedir. Netice itibariyle benim arzum; dedem Şeyh Seyit ve babam Abdulhadi Mutlu’nun da mensubu olduğu yüzyıllar boyu ilimle uğraşmış nice insanların içinden çıktığı Kuseyrioğlu sülalesine uygun bir tesisin bu bölgede inşa edilmesidir. Gayret bizlerden, neticesinin alınması yüce Allah’tandır. 104 Saygı ve sevgilerimle… Minneapolis-St.Paul (Twin Cities) Cahit ZÜLFİKAR Minnepolis Amerika Birleşik Devletlerinin Minnesota Eyaletinin en büyük şehri ve de Eyalet başşehridir. Minnesota Eyaleti ABD’nin en kuzeyinde olup komşu Kanada Devletinin sınırındadır. Bu Eyalet çok geniş, düz ve verimli topraklarla, kuzeyinde de yellowstone denen bir de milli parka sahiptir. Eyaletin nüfusu 5,5 milyon civarındadır. Nüfusun çoğunluğunu Alman ve İskandinav kökenliler oluşturur. 10.000 (onbin) in üstünde göle sahip olduğu için Eyalet ambleminde 10.000 göl diye de yazar. ABD de her eyaletin bir amblemi olur. Mesela Newyork Eyaletinin amblemi elmadır. v.s. Eyalet Başşehri Minnepolisın bir diğer adı da Twin City (Tivin siti)’dır. Yani ikiz kent diye de söylenir. Bu şehrin nüfusu 1,5 milyon kadardır. Dünyada en iyi yaşanabilir, şehirler sıralamasında ABD’de birinci durumdadır. Minnepolis denen bu şehir Minnepolis ve Sempol’dan oluşur. Bu iki yerleşkeyi Misisipi Nehri ayırır. St. Paul (senpol) rakım olarak daha yüksektir. Ayrıca en yüksek noktasında devosa senpol katedralı yani senpol kilisesi bulunduğu için şehrin ikinci yarısı senpol adıyla adlandırılır. Bu iki yerleşke yatay yerleşim tarzında birbirlerine bağlıdır. Yan yana bahçeli tek veya iki katlı evler, geniş cadde ve sokakları ile çok muntazam inşa edilmiştir. Bunu Bitlis’teki gelişmeye katkı sağlayacak bir değerlendirme olarak kaleme aldım ve bu örnekle söze başladım. Gelelim İlimizle olan ilişkisine, Ülkemizde yol inşaatı standardı yükseldikçe artan hız yerleşim merkezlerini de yakınlaştırıyor. BitlisTatvan bu durumdan çok etkilenmiştir. Minnepolis-Senpol tarzı bir birleşme ileriki yılların bir gerçekliği olacak kanaatindeyim. Zaten Bitlis ve Tatvanlının da kalbinde yatan bir arzudur bu birleşim. Bu Bitlis-Tatvan ikiz şehir (Twin City) tarzı bir oluşum kendiliğinden oluşmaktadır. Manzaraya bakıldığında görünen olay şu, Bitlis-Tatvan ara mesafesi 24 km dir. Bit- lis Başhan (Muş yol ayrımı) 12 km olup şu anda Bitlis’in Tatvan tarafına uzantısı Muş yol ayrımına dek meskenleşmiş durumdadır. Tatvan’ın Bitlis tarafına genişlemesi de 3-4 km. yi bulmuş durumdadır. Sadece 8-9 km. lik Rahova düzlüğü boş görünümdedir. Rahova’nın ortasından geçen transit Devlet yolunun “Eski bir karayolcu olduğum için” hatırladığıma göre istimlak genişliği 100 m. civarındadır. Bu geniş yol büyük bir bulvara dönüştürülerek şehirlerarası transit devlet yolu çevreye kaydırılabilir. Bu şekli ile ortada çok geniş bir bulvar çevresinde geniş cadde ve sokakları olan tek ve çift katlı evlerle yatay yerleşimi sağlanmış Minnepolis-Senpol tarzı bir Bitlis-Tatvan ikiz şehir oluşturulabilir. Bu geniş bulvarın ortasından geçen bir de hafif raylı sistemin olduğunu düşünebilmek ne de güzel olur. Bu bir ütopya değildir. Bu 20-30 yıl geleceğin bir gerçeği de olabilir. Kaldı ki çok soğuk karı kışı olan bir Rahova 45 derece kuzey enlemindeki Minnepolis kadar karlı kışlı da değildir. Üstelik Rahova’nın yanı başındaki Nemrut Dağının sıcak su kaynaklarından temin edilebilecek termal enerjinin bu yeni oluşabilecek ortadaki Rahava yerleşkesinin ve hatta bütün ikiz şehrin ısınması için de hazır bir imkândır. Bu meyanda çevre dağlardaki bilinçsiz kesilerek, içine bilinçsiz bir şekilde keçi sürüleri yaydırılarak cılızlaştırılan meşe ormanlarının korumaya alınması ile 20-30 yıl içinde çevresi yeşil ormanlarla kaplı imarı daha düzenli ve intizamlı modern bir ikiz şehir oluşabilir. Bu tarz bir oluşumda Bitlis kesimi tarihi turistik değerleri, Tatvan kesimi de Van Gölünün yaz turizmi için sağlayacağı olanakları ile ve de Nemrutun yaz ve kış turizmindeki imkânları Ayrıca orta yerde yani Rahova’da Üniversitesi iş merkezleri tamamlanmış geniş cadde ve sokaklarda sıralanmış tek ve çift katlı evleri, hafif raylı sistemi ile Batı tarzı bir yerleşke neden olmasın bu bir hayal olabilir. Unutmamak gerekli ki hayallerle hakikatlere ulaşılır diye de bir gerçeklik vardır. 105 Bitlis’in Eğitim Başarısı Fehmi HASPOLAT T ürkiye’de siyasi iktidarlar bölgeler ve iller arasında kalkınma dengesi gözetmemişlerdir. Bitlis İlimiz de ne yazık ki, bu olumsuzluğu yıllarca yaşamıştır. Şehrimize devlet imkânları yeterince gelmeyince Bitlis birçok alanda kalkınmışlık ve başarı düzeyinde en geri iller arasında yer almıştır. Ancak günümüzde bu makûs kaderin yenildiğini görmekten mutluluk duymaktayız. Bitlis kalkınmışlık düzeyinde birçok sahada olduğu gibi sosyo-ekonomik ve eğitim alanında da Türkiye ortalamasının altında kalmıştır. Geçen yıl ve bu yıl Üniversite Giriş Sınavlarında yakaladığı başarılardan kıvanç duydum. Bu yıl da Türkçe ve Sosyal Bilgiler alanında Bitlis’in birinciliği yakalaması son derecede eğitim ve öğretimde övgüye değer bir gelişme olmuştur. Bize bu sevinci yaşatanlar kuşkusuz Bitlis’in bugün kavuştuğu olanaklar ve bu kalkınmayı gerçekleştiren topyekûn çevrelerdir. Onlara sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Bitlis öğrencisinin bu başarının temelinde bugün kavuştuğu son derecede olumlu eğitim ve öğretim olanakları yatmaktadır. Bunu gerçekleştiren en önemli faktör ‘Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı (‘BETAV’) ve onun hamiyetli üyeleri Bitlisli işadamlarının yaptığı katkılardır. Bunun yanında gayretli öğretmenlerimiz ve yöneticiler olmak üzere topyekûn Bitlis’in kendi potansiyelidir. Onları yürekten kutluyorum. Üniversite giriş sınavlarında başarı bununla yakalanmıştır. Bu başarı tablosu ile sevindik. Başarının devamı için bu olanaklardan yararlanan Bitlis öğrencilerine geçmişten bazı hatırlatmalarda bulunmak isterim. Bitlisli gençler olarak çok şükür bugün sizin kavuşmuş olduğunuz olanaklardan yoksun olarak bizler geçmişte sıkıntılar ve engeller yaşadık. Bu konuda kendi yaşadıklarımdan örnekler sunarak geçmişteki durumu hatırlatmak isterim. Bitlis uzun yıllar lisesiz bir il idi. Yüksek öğrenim yapmak isteyenler bu nedenle Üniversite’ye gidemediler. İçlerinden ekonomik durumunu zorlayan pek az aile çocuğunu bölgede tek var olan Diyarbakır ya da Erzurum’a gönderebilmiştir. Bitlis liseye ancak 1955 yılında kavuşabilmiştir. Ancak ne var ki bu liseye yıllarca yeterli öğretmen atanamamış, derslerin pek çoğu boş geçmiş, bazen de dışarıdan yeterli olmayan elemanlarla öğretim vermiştir. Bölgedeki diğer liseler gibi yetersiz bir öğretim verilmiştir. Bu nedenledir ki, Bitlis lisesi ‘Palas Lise’‘diye gelip gidenin mezun olduğu lise olarak nitelenmiştir. Ancak buna rağmen yine de mezun olan pek çoğu gençler gittikleri üniversitelerde başarılı olmuş, bunlar arasından Bitlis için övünç kaynağımız değerli şahsiyetler yetişmiştir. 1960 yılına gelindiğinde ‘Palas’ diye nitelendirilen Bitlis Lisesi’ne Vecihi Timuroğlu Müdür olarak atandı. Her zaman şükran ve minnet duygularıyla anacağımız Müdürümüz çok değerli ve deneyimli bir eğitimci olan Vecihi Timuroğlu; Lisenin içinde bulunduğu durumu anladı, olumsuz imajı silmek için reform niteliğinde büyük çabalara girdi. Kısa zamanda olumlu gelişmeler ve disiplin sağladı.1960 Haziran döneminde lise mezuniyet sınavına girdik. Müdürümüz Timuroğlu çok ciddi ve disiplinli olarak gerçekleştirdiği bu sınavdan Bitlis Lisesi Edebiyat Bölümünden yalnızca iki öğrenciyi mezun etti. Bunlardan biri ben idim. Bu durumu kendimi övmek amacıyla değil, Timuroğlu’nun Bitlis Lisesi’nde ve Bitlis’te gerçekleştirmek istediği eğitimdeki kalitesini belirtmek için örnek 106 olarak verdim. Denilebilir ki, Timuroğlu’nun bu uygulamasıyla lisenin ve yeni lise binasına taşınmakla 1960’lı yıllarda Bitlis’te ortaöğretimde eğitim ve öğretimde başarılı bir Vecihi Timuroğlu kalitesi yaşanmaya başlanmış, bu durum Bitlis’te ortaöğretimde günümüzde olumluya gidecek yolda bir başlangıç olmuştur. Bitlis’in uzun yıllar diğer illerin kavuştuğu iyi eğitim ve öğretim olanakları yoksunluğundaki sıkıntıları bizler yaşadık; bugünkü Bitlisli öğrenciler şükür ki, bu bizim çektiğimiz sıkıntıları bugün artık yaşanmıyor. Yoksulluğun ve sıkıntının pençesinde okumak için mücadele verdik, çok sıkıntılar yaşadık. Sokak lambasının altında derslerimize çalışırdık. Doğru dürüst ders araç ve gereçlerimiz yoktu. Ne bir dergi ne de yardımcı bir kitap bulamazdık. İl kütüphanesi zengin sayılmazdı. Tekel tütün fabrikasının sigara paketi kâğıdından ve matbu evrakların arka beyaz yüzlü kâğıdından defter yapardık. Yardımcı kitap ,dergi diye yararlanacağımız kaynaklar da yoktu.Yüksek öğrenime gitmek isteyenlere ne burs ne öğrenim kredisi ne de bir yerden hiçbir himmet yoktu. Âdeta yer demir gök bakırdı. 27 Mayıs 1960 ihtilalinin yaşandığı günlerde Bitlis Lisesi’nden mezun olduğumda idealimdeki fakülteye gitmek vardı. Ancak ne var ki, o gün bugün var olan olanaklar yoktu. Üniversiteyi büyük sıkıntılar içinde okuduk. Burs alıp okumak için birçok kapıyı çalmış, ancak olumsuz sonuç almıştım. Bitlis Belediyesi’ni de denemek istedim. Saygıdeğer Lise Müdürüm Vecihi Bey’in elime sıkıştırdığı başarı belgesi ve umutla burs almak için Bitlis Belediyesi’ne ’ye gittim. Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan dönemin sıkıyönetim Bitlis Valisi ve aynı zamanda Belediye Başkanlığına da bakan Vali Vefa Poyraz’ın huzuruna mahcubiyet ve korku yaşarak çıktım. Burs almak istediğimi belirttiğimde; “Belediye olarak şimdiye kadar burs verip yardım ettiğimiz kimseler Bitlis’e gelerek bir hizmette bu- lunmamıştır. O nedenle bundan böyle hiçbir kimseye burs vermeyeceğim.” diyerek aldığım cevapla mahzun ve çaresizlik içinde geri çevrildim. Bu durumu, bugün Bitlis öğrencisinin geçmişin bu mahzun tablosuna bakarak yüksek öğrenim yapmaları için son derecede zengin olanaklı koşullardaki şansa sahip olduklarını görmelerini, bunun kıymetini bilerek bugün bizleri mutlu eden üniversite girişindeki birincilik meş’alesini daima tutmalarını beklediğimi belirtmek için yazdım. Bitlis öğrencisinin geçmişte yaşadığımız bu olumsuz tabloya bakarak ,bugün kavuştuğu ileri düzeydeki eğitim ve öğretim olanakları karşısında ne derecede şanslı olduklarını bilmeleri gerekir. Buna gıpta etmemek ve sevinmemek elde değil! İlimizde geçmişteki tek devlet lisesine rağmen bu gün hamiyetli Bitlisli işadamlarımızın yaptığı pek çok eğitim kurumları, BETAV’ın sunduğu burs ve krediler sevindirici bir tablodur. Öğrencilerimizin bu olanakları iyi değerlendirmiş oldukları daha da sevindirici olmuştur. Bundan sonraki ümidimiz dileriz ki öğrencilerimizin bu olanakları yine değerlendirerek başarılarını devamlı kılmalarıdır. Dileğimiz Üniversite Giriş Sınavı başarı tablosuna yansımış ‘Bitlis Eğitim Markası başarısı’ diyebileceğimiz eğitimde yakaladığımız bu son derece memnuniyet verici zenginliği ileriki yıllarda daha geniş bir öğrenci sayısında görmektir. Üniversiteye gitmek isteyen Bitlisli gençler için bugün artık her olanak vardır. Öğrencilerimizin başarısız olmamak için artık hiçbir sebepleri yok. Bitlis’in bu güne kadar dar olanakları içinde kendini yetiştirmiş, ülke hatta dünya çapında önemli bir yeri olan aydın kadrosuna yenilerinin katılmalarını beklemekteyiz. Üniversite Giriş Sınavlarında bizlere başarı sevincini yaşatmada tüm emeği geçenleri bir kere daha yürekten kutluyor, bu mutluluğun daim olmasını diliyorum. 107 Dedemin Kültür Mirası Nurettin ÖLEKLİ B enim canımdan çok sevdiğim dedem. İşte bak gene geldim. Her yıl sıla-ı rahim yapmama günler kala beni büyük bir sevinç ve heyecan sarar. Allah’a şükürler olsun beni sana kavuşturdu; sağlığında olduğu gibi mezar taşını aynı tazelikle öpüyorum. Allah’tan sana ve yanında yatan iffet Neneme ve bütün ehli islama rahmet diliyorum. Fatihamı hepinize gönderiyorum. Senin av Metelisin yıkılmış, yerle bir olmuş. Geriye kalan birkaç kekliği de yakalayıp hayvanat bahçesine koymuşlar. Çocuklar gidip orda görsünler diye… Bu da yetmezmiş gibi dernekler kurup hayvan hakları diyorlar. Böylece doğayı yok ettiler. Canım Dedem! Orman diye bir yer bırakmadılar. Yetişkin meşe ağaçlarını kesip kesip yaktılar. Artık sıra yerdeki köklerine geldi. Dede dünyada iken çok çalıştığını biliyorum. Bizlere bıraktığın kültür varlıklarının değerini ne yazık senin bıraktığın şekilde muhafaza edemedik. Dede! Bahçemizde olan ceviz ağaçlarımızı güz ayında silkelerdin, içini çıkarır, garzan üzümüyle cebinde taşır, biz çocuklara dağıtırdın. Bizler çok sevinirdik, adeta dünyalar bizim olurdu. Ne yazık ki o ceviz ağaçları yok. Kesip kesip Ankara, İnegöl sitelerinde mobiya sektörüne sattılar. Sağlığında çocukları ve çocuk sesini çok sevdiğini, çocukların buraya gelerek bu haz’ran meyvelerini yediğinde nasıl memnun olduğunu görür gibiyim. Kurtuluş savaşından sonra babamı, amcalarımı, bibilerimi, çetin şartlarda büyütüp yetiştirmeni takdir ediyor, sizlere tekrar tekrar Hak’kın rahmetini diliyorum. Canım Dede! Dünyada bizim yanlışlarımızı gördüğünde kızar, gür kaşlarını çatar sert sert bakardın, ama yine de vurmaya kıyamazdın. Ben şimdi senin bize bıraktığın kültür mirasına sahip çıkamadığım için öbür dünyada Hak’kın helal etmeyeceğinden korkuyorum. Dede! Keklik avına çıkardın, kekliğin eti şifadır diye mevsiminde bizlere yedirirdin. Şimdi o keklikler artık Bitlis dağlarına gelmiyor küstüler. Dağlarımız onların seslerinden yoksun… Bunun yanında pınarlar ıssız… Haliyle bunların yokluğundan insan sağlığına zarar veren börtü böcek türedi, can alıyorlar. Dede! Güzelim Bitlis tütünü insan sağlığına zararlı olsa da gerçek o ki dünyada 2. kırat olarak yerini almışken vurguncular buna da el attılar. Bunun tohumlarını verimi çok olur diye Muş Ova’sına birazını da Silvan Deresine götürdüler, verim yükseldi ama maalesef kalite düştü. Böylece dünyada 2. olan Bitlis tütünü kayboldu gitti. Dede! Hani sen meşe odunu külünden ve hayvan gübresinden arı kovanı yapardın. Bu kovanın içinde kara kovan balı, yetiştirdin. Bu bal her derde şifa olurdu. O bal şimdi yetişmiyor. Duydum ki bu bal güneyde Pervari’ye kuzey doğuda Anzer Yaylası’na yürüdü gitti. Dede! Beni yanına alırdın beraber meşeye giderdik. Orada meşeyi keser bağ bağ yapardık. Kışın o yaprakları dange yapar; hevirlere yedirirdin. Onu yiyen hevirin eti çok lezzetli olurdu. 108 Lokanta sahibi Büryancı İbo gelir, senden satın alıp götürür ve Büryan yapardı. O büryanı da aldılar. Siirt’liler İstanbul Salı Pazarı’na götürdüler, kendilerine mal ettiler. Gümanımızda hiçbir şey koymadılar. Dede! Bize halkoyunlarını sen öğrettin. En iyisini de sen oynardın. Bu geleneğimizi yeni kuşaklara aktarmamızı öğütlerdin. Maalesef buna sahip çıkamadık. 1986 Türkiye 1. si 1987 ilkokullar arası Türkiye 1. si olan çocuklar, başarılarını muhafaza ederken “Kavaş” oyunumuzu çalıp götürdüler. Bu oyunun müziğini değiştirdiler, bazı yörede “Şehani” bazı yörede “Şemmame” diye oynuyorlar. Canım Dedem! Gelelim senin çok sevdiğin türkülerimize… Erciş’liler götürdü Van türküleri diye okudular. Öte yandan bir bölümü Elazığ’a bir bölümüde Adıyaman’a gitti. Hatta hatta bizim Arafhane kültürü gece olarak düzenlenmeye başladı. Çok zoruma gitti. Herhalde kültür hırsızlığı suç sayılmıyor. İnsan hak ve hürriyetleri var, müzik evrenseldir diyorlar. Canım Dedem! Kardeşin büyük amcam Mahmut beş sene Rusya kamplarında esir kalmıştı. Türkiye’ye geldiğinde ise ayağından ve gözünden sakat kalmıştı. Bitlis’e girdiğinde acaba kendi şehrime mi geldim demiş, oğlu Nadir’e çık bakalım Bitlis yerinde duruyor mu demiş. Oğlu Nadir döndüğünde Baba! Şehir yerle bir olmuş sadece beş minare kalmış demişti. Maalesef bu ismi de alarak Newyork’a götürdüler. Artık Newyork’ta Beş Minare olarak anılıyor. Dede! Çok korkuyorum. İlerde Amerika büyük uçaklar yapıp gelip minareleri, Dedenbanı’da alıp götürecekler mi? Aydınlarımıza söyledim, iyi olur memleketimize turist getirirler, dediler. Dede! Ecdadım benden öbür dünyada davacı olmaz inşallah! Canım Dedem! Kurtuluş Savaşı’nda azimle verdiğiniz mücadele takdire şayandır. Bütün bunlara rağmen Bitlis ile simgelenen Delikli Taş’tan düşmana geçit vermediniz. Bitlis’i koruyan bir kalkan görevi yapan bu taşı da kırdılar, dağıttılar, talan ettiler. Gerekçe olarak Van Gölü’ne feribot gemisi geldiği ve tırların buradan geçemediğini gösterdiler. Halbuki bu tırlar geri gidip, Diyarbakır, Bingöl, Muş güzergâhından Tatvan’a varabilirlerdi. Maalesef bu tarih hazinemizde şimdi yok. Dede! Elli yılım gurbette geçti. Batıda bana nerelisin sorusu sorulduğunda gururla Bitlis’liyim dediğimde beş minare veya delikli taşı sorarlardı. Bu kültür varlığımızı da talan ettiler. Dede! Babama, bana ve torunlarına vasiyetindi. Kurtuluş Savaşı’nda Rus askerlerinin dünyaca meşhur Bitlis Medreseleri arasında bulunan Bitlis İhlasiye Medresesinin Altın Kitabesi ve yine Şeyh Mehmed-i Küfrevi Külliyesi’nin altın kapısı gümüş kakmaları Rus müzelerinde sergilenmektedir. Torunların bir gün bunları geri getirecekler diye hep ümitle yaşadın. Maalesef dede bunları da geri getiremedik. Dede! Sözün kısası bir volkan gibi içim yanıyor bir gün çıkacağım Dedeban’ın tepesine oradan bu dünyada bulunan tüm kültür hırsızlarına sesleneceğim. Her şeyimizi çalsanız bile içinde yaşadığımız Bitlis’imizi, her derde deva üçyüz pınarımızı hele hele dedelerimizin mezarlarını çalamazsınız, diye. Dede! Sen yerinde huzurla uyu, üzülme, Allah’ın Rahmeti senin ve inananların üzerine olsun… 109 Bitlis’imizin Unutulmaz Öğretmenleri Dr. Servet ZÜLFİKAR B itlis’in bağrından çıkan ve kendi genetik kodları içindeki tabii özellikleriyle var olan çok özel insanlardan örnekler sunacağım.Asaleti, sağduyuyu, doğal yetenekleri ve filozofik mizahi zekâyı farklı kişiliklerine rağmen tümüyle benliklerinde taşıyan değerli öğretmenlerimizden bahsedeceğim. Evvelemirde dile getireceğim kişi 1950’li ve 1960’ lı yıllara damgasını vurmuş değerli eğitimci merhum Mesrur Özdemir hocadır. Mesrur Özdemir yıllarca sürdürdüğü öğretmenliğinin devamında Bitlis Milli Eğitim İl Müdürlüğüne getirilerek burada da önemli işlere imza attı.Bitlis’in o sürecinde eğitime yön vererek büyük yetenekleri ve basiretiyle bir yandan da yeni eğitimcileri yetiştirdi.Kentte entelektüel iklimin oluşmasına öncülük etti. Dönemin siyasi elitini ve kent bürokrasisini yakından etkiledi.Bu özellikleri ve akil kişiliğiyle çok ünlendi.Emeklilik sürecinde de kent insanı için açtığı mütevazi sayılabilecek yayınevinde dünya ve ülke klasikleri de dahil bir dolu kitapla,yayınla insanımızı buluşturdu. Dolayısıyla yetişmekte olan herkesin ufkunu açtı. Zülfikar Ailesinden Ayten Şener Bitlis’ten istanbul’a giden ve orada Çapa Öğretmen Okulundan mezun olup Bitlis’te görev yapan Bitlis’li ilk bayan öğretmendir. Aynı döneme denk gelen süreçteki büyük eğitimci Nazmi Barutçu’dan da bahsetmeliyiz.Nazmi hoca öğretmenliği ve lise yöneticiliği dışında enfes kalemiyle önemli Bitlis araştırmalarına,şiirlerine de yoğunlaştı.Bu alanda güzel edebi eserler verdi.Bu hocaları- mızın peşinden o yıllarda çok popüler olan Mesut Kökalan ve Kemal Barut hocalarımızdan da gene sitayişle sözetmemiz gerekir. Ancak nakledilenler ışığında bizlere intikal eden bu şahsiyetlerden sonra esasen Bitlis’te ilkokula başladığım 1960’lı yılların başları itibariyle 4 önemli öğretmenimizi sırayla tanıtarak sözlerime yeniden devam edeceğim. İlk olarak dile getireceğim merhum Bedrettin Kadirioğlu (1920 – 2000 ) ünlü Kazımpaşa İlkokulu’nun o yıllardaki ‘’Başöğretmeni’’ yani müdürüydü.Bitlis’in çok kadim bir ailesine mensup olan hocamız daha sonrasında atandığı Bitlis’in İlköğretim ve Milli Eğitim İl Müdürlüğü görevlerini de başarıyla sürdürdü.Kentin sosyal ve eğitim alanına kattığı çok büyük eserler,yetiştirdiği binlerce öğrenci, öğretmen ve eğitim adına bir dolu güzelliklerle tanındı.Tek başına tartışmasız bir şekilde Bitlis’in de Başöğretmeni oldu. Soğukkanlı,mesafeli ve otoriter duruşuyla kent içinde yürüdüğünde yer gök susardı. Önünde herkesin hürmetle ceketini iliklediği saygın kişiliğiyle çok geniş bir hayranlık uyandırırdı.Hocamızın Bitlis’in gelmiş geçmiş en başarılı ve yetenekli eğitimcisi olduğu hakkında herkesin ortak bir kanaati olduğunu da son olarak ifade etmek isterim. İkinci eğitimci figür olarak dile getireceğim Hikmet Gültekin hoca (1925- 2011)1963 yılından ve Kazımpaşa İlkokulu’ndan ilk öğretmenimdi.Okuma yazmayı bana öğreten hocam kaderin cilvesi olarak babamla İlkokul’da aynı sınıfta okumuştu. Hocaların hocası olarak tanınmakta ve o güzelim topraklar- 110 da yani Tatvan’da yaşamını sürdürmekteydi. Uzun yıllar yaşam gailesi nedeniyle arayamadığım 86 yaşındaki hocamla 2008 yılında aradan tam 44 yıl geçtikten sonra yeniden buluşup birbirimize sarıldık.O duygusal anları yaşarken ve gözyaşlarımız birbirine karışırken ‘’ Buraları terk edipte gitmedim evlat, gidemedim bir türlü.’’ diyordu ‘’güzel’’ adam. Başım sıkıştığında bir telefon mesafesinde olan hocamı maalesef bu yıl yani 24 Temmuz 2011 tarihinde kaybettiğimizi Bitlis seyahatimde öğrendim. Oysa onu her daim arayıp konuşuyordum tıpkı 6 yaşındayken eline verildiğim ilk çocukluk günlerimdeki gibi.Allah rahmet eylesin, nurlar içinde yatsın. Tanıtacağım bu diğer şahsiyet, Erzurum İlköğretmen okulu mezunu olup, önce Diyarbakır’ın Hazro İlçesinde, sonrası Bitlis’teki ünlü Kazımpaşa İlkokulunda görev yapmış olan efsane öğretmenlerimizden Sebahattin Ölek hocadır.Ölek hoca bilahare 1963’de açılmış olan Devrim İlkokulu ve devamında da 8 Ağustos İlkokulu’nda müdürlük görevlerini başarıyla ifa etti .Merhum Sabahattin Ölek hocamız (1931 - 1987) müthiş matematik ve engin tarih bilgisiyle o yıllarda Bitlis’te çeşitli ortaokul ve liselerdeki öğretmen açığını kapatmak üzere Valilik ve Milli Eğitim İl Müdürlüğünce zaman zaman görevlendirilen hocalarımız arasına da girdi Dördüncü sıradaki nev-i şahsına münhasır kişi,önemli mizahi özellikleriyle de bilinen ve hayatta tanıdığım en zeki insanlardan birisi olan İzzettin Oto hocadır.O da tesadüf eseri olarak babamın gene çok eski yıllardan arkadaşıydı.Babalarımız gibi oğullar olarak bizler de iyi arkadaştık.Evet merhum İzzettin hocanın oğlu sevgili Nurdoğan Oto ile başka kentlerde büyüyüp yetiştik.Ancak bir araya geldiğimizde ortak duygu ve heyecanları taşıdığımı keşfettiğim bir dostum ve arkadaşım oldu yıllar içinde.1980’ lerin hemen başlarında,eğitimciliğinin son yıllarına rastlayan dönemde İstanbul Kocamustafapaşa’da hocaya çok sık rastlardım.Bizim mağazamıza o yıllarda sık sık gelip babamla çıktıkları Bitlis’e ve yaşama dair mizahi ufuk turlarını ömrüm oldukça hiç unutmayacağım.İki zeki ve müthiş insanın leb demeden leblebiyi anlayan,kaşla gözle bile konuşup anlaşabilen, içinde derin zeka ve sofistike mizah içeren sohbetleri çok ünlüydü.Ben çok yararlandım o güzel konuşmalardan.Mizahi yanımın gelişimine çok büyük katkılar sağladı o derin sohbetler.O yıllardan hocamızdan kalan somut bir iki olayı ve espriyi düşünürken imdadıma sevgili amcaoğlum Azmi Zülfikar koşuyor.Belleğini konuşturarak 40 yıl öncesine bizleri götürerek İzzettin hocamızla yaşadıkları bir ortaokul anısına işi bağlayarak bu büyük eksikliğimi de net olarak gideriyordu. Kendisine binlerce kez teşekkür ediyor.Bu müstesna hocalarımızdan vefat edenlere yüce Yaradan’dan rahmet diliyorum . Bu aşamada amcaoğlum Azmi Zülfikar’ın Bitlis’te ilk ve ortaokul yıllarına ait yaşadığı ve kulak misafiri ettiği çok değerli anılarından bir bölümünü harfiyen ve eksiksiz olarak buradan sizlere aktarmak istiyorum. - İlkokulu 1966-1971 yılları arasında Kazımpaşa İlkokulunda okuyan Azmi,İlkokul öğretmeninin Bitlis’in orta yaş kuşağının en yetenekli öğretmenlerinden Tahşut kökenli Nazmi Saydam olduğunu,din derslerine de merhum Bedrettin Kadirioğlu’nun girdiğini de ifade ediyordu. 111 Haftada bir kez geldiği bu derste birçok öğrenci hocamızın dışarıya ürkeklik ve korku veren sert,mesafeli ve otoriter tavrı nedeniyle o 1 saatlik dersi bile çok sıkıntıyla geçirdiklerini şimdilerde bile tekrar tekrar itiraf etmektedirler. Sonrasında sözlüye kalkacak başka bir babayiğit arıyor hocamız ve ardından da gözü bizim sevgili Azmi’ye takılıyor. Soru ise bu kez ‘’peynir nasıl yapılır ?’’ Sevgili Azmi 1971 yılında ortaokula başladığı o yıllarda yokluğun okullarda da kendini gösterdiğini, öğretmenleri olmayan bir çok derslere okul dışından alınan desteklerle işin halledildiğini hatırlatıyor.Bazen bir subay,bir doktor,Bitlisli okumuş bir ağabeyimiz, bazen de ilkokullardan müdür ve öğretmenlerin gelip bu boş derslere girdiğini ve onlara bir şeyler öğretmeye çalıştıklarını da sık sık anlatıyordu. - Zıfkaroğli ( Zülfikaroğlu ) kah ( kalk) bıze bi peynir yap gıra ( bakayım) !! diyor. Azmi Zülfikar, öğrenciliğinde yaşadığı en güzel olayların Bitlis Lisesi Orta kısmında’’ Tarım Bilgisi ‘’ dersinde yani bu derslere girmeye başlayan Gazipaşa İlkokulu Müdürü merhum İzzettin Oto zamanında meydana geldiğine hemen dikkat çekiyordu ... Hocamız bir süreliğine onun yüzüne bakıp bakıp hiç konuşmadan duruyor.Devamında da soruyor: İzzettin Oto hoca derste sözlü yapacak. Önce sınıf arkadaşı Veysel Gerçek’i kaldırıyor,’’ yoğurt nasıl yapılır’’ diye sormak yerine: - E vallah olmedi.Senin yaptoğın bu peynıri ‘’it’’ yimez.Otır yeran ‘’içi’’ ( Azmi’ye de not olarak 2 verdiğini söylüyor).Allah belan verdi !! - Veysel oğlım hele bıze bi yoğırt yap bahalım !! diyor.Zavallı Veysel tahtada kızarıp bozararak : - Hocam süti tencereye koyarem, kayner, kayner, kayner, kayner !! diyor ancak cümlenin arkası yok tabi.İzzettin hoca o anda bombayı patlatıveriyor: - Gözın avucume ahe, süt çürüdi, çürüdi, yiter kaynettın.Otur yeran,’’içi’’ ( not olarak 2 verdiğini söylüyor). Allah belan verdi !! İzzettin hoca eliyle onu işaret ederek : Azmi, İzzettin hocamızdan da cesaret alarak hem Bitlis şivesiyle konuşmaya hem de otlu peyniri yapmaya bir anda başlıyor : - Önce süti kazane koyerem, iyice kaynetürem, sore mayelarem, daha sore ‘’sirmo’’ otuni de katerem, diyerek işi de epeyce uzatarak ve köpürterek soruyu cevaplıyor kendince. - Oldi ? - He hocem oldi. diye de sözlerini tamamlıyor.Tabi yıl sonu geldiğinde bu notların hepsi çok daha yüksek olan kanaat notlarıyla birlikte yer değiştiriyor. Allah ahirete göçmüş olan tüm Bitlisli eğitimcilerimize, öğretmenlerimize, okullarımızın her kademesinde çalışanlara rahmet etsin. Halen emekliliğini yaşayan ve görevde olanlara da sağlık ve mutluluklar versin diyerek hepsine içtenlikli sevgi ve saygılarımı arzediyorum. 112 Eğitimde Bitlis Modeli Cüneyt GÜNDOĞDU Güçlü bir bağlılık duygusu vardır Bitlis insanının. Hem birbirine, hem memleketine. Bu genetik özellikten midir bilmem, tüm hayatım Ankara’da geçtiği hâlde her sorana (göğsümü kabartarak) “Ben Bitlisli’yim” derdim. Mutlu olurdum kendimi böyle tanımlayınca nedense. Ana tarafından da ata tarafından da Bitlis’in yaklaşık 500 yıllık ailelerinden olmamızın da etkisi vardı bunda belki ama en çok o güzel şehrin bir kültür yatağı olduğunu bilmek beni böyle davranmaya itiyordu bence. “Âlim” diyoruz ya; ilimden geçen ve geçilen yolların kesişim noktasıdır işte Bitlis. Yani “âlim”dir Bitlis. Yazılan zaferlerin, okunan duaların, ilimin, bilimin, şiirin, duygunun bir parçasıdır Bitlis. Ve tüm bunları her tür siyasi görüşten insanla ama her tür siyasi görüşten ari bir üslupla vücuda getiren BETAV. Bitlis gencinin, çocuğunun sağlanan imkânlarla neler yapabileceğini gösteren BETAV. Önderlik, önde gelmek ve geldiği yerin hakkını vermek…Birkaç yürekli, onurlu, umutlu, kararlı insanın hikâyesidir BETAV. Karşılık beklememek, sabır, inanç ve güzel sonuçlar yaratmanın adıdır BETAV. Hasılı, ne yaptığını bilen insanların, ne yaptığını bilen nesiller yetiştirmesinin adıdır BETAV. Üniversite hayatım boyunca çevremdeki hemşehrilerim kanalıyla adını sıklıkla duyduğum bir “kurum”du BETAV. Kurum diyorum, çünkü BETAV gerçek manada kurumsallaşmış bir yapıdır. 80’lerin ortalarında tek istekleri maddi-manevi destekledikleri gençlerin okumaları, iyi yere gelmeleri, Bitlis bayrağını en yükseklere çıkartmaları olan Bitlisli hayırseverlerin buluşma noktası olan BETAV, kendisine bağlanan umutları boşa çıkarmamış, bilakis beklentilerin üzerinde bir performans sergileyerek Türk eğitim tarihine geçmiştir. Her şey “özgüvende” yatıyor. Bir akrobat “ben şimdi bu direğin tepesine nasıl çıkacağım” derse 1 santimetre bile yükselemez. Ama yapacağına inanırsa o tepe senin bu tepe benim der. Kısacası, bir insan birinciliğe göz dikmezse, onuncu bile olamaz. İşte işadamından siyasetçisine, bürokratından yazar-çizerine herkesin ortak emeğiyle Bitlis’te “ben yapamam” merkezli fikir zinciri son birkaç yılda kırıldı. Ama bu kırıklardan can yanmadı, yeni başarılar canlandı. Bu başarılar son iki yıldır daha da artarak sürüyor. Memleketimiz, toprağımız, Bitlisimiz LYS’de Türkiye birincilikleri alıyor. “Başarılı öğrencilere burs vermek için” kurulmuş dahi olsa BETAV, bir başka ebedîliğin de tanımı oluyor bu yönüyle. O da, “burs aldığı için başarılı olan gençler”dir. Yani BETAV’ın her gayreti iki yönlü bir fayda sağlıyor memleketimize. Başarılı olduğu için bursu hak etmek; aldığı burstan dolayı başarılı olmak. Hem BETAV’a hem öğrenci kardeşlerimize müteşekkiriz. Birçok eksiğine rağmen, aydınlık bir ülkede yaşıyoruz. Daha da aydınlık günler bizleri bekliyor. Aydın olmanın temelidir eğitim. Saçılacak ışıkların, örnek alınacak adımların nüvesidir Bitlis’teki bu başarılar. Yani, yet- 113 mez diyoruz bu başarılar. Dahası var çünkü. Memleketimiz gibi olsun başarılarımız; Bitlisimiz gibi. Hani öyledir ya Bitlis. Bir tepeyi aşarsın da Bitlis bitti zannedersin. Ama azıcık gidince bakarsın bir mahallesi daha var. Sanki yeni bir vadi, sanki yeni bir ırmak vardır her bir tepenin ardında. Orada bizi bekleyen, güleç yüzlü, açık elli, hoş gönüllü Bitlisli’dir. İşte o insanın çocuğu her türlü hizmeti hak eder. Zira o çocuk, kendisine yapılan yatırımı boşa çıkarmayandır; kendisine uzatılan eli geri çe- virmeyendir. O ellerin daha da kenetleneceği günler sandığımızdan yakındır. Uluslararası spor müsabakalarının, film festivallerinin, tiyatro buluşmalarının adresi olması Bitlis’in, çok mu zor? Değil. Birinciliğe göz dikmeyen onuncu bile olamaz demiştik ya, gerçekleşen tablo zaten birinciliğin tablosudur. Ve eğitimdeki başarılar sanatta, sporda, ticarette de Bitlis’in devamlılığını sağlayacak diye düşünüyorum. Memleketimle onur duyuyorum. Bitlis Eren Üniversitesi Spor faaliyetlerinden bir görünüm 114 M. Naim ŞEREFHANOĞLU BİTLİS DAĞLAR İÇİNDE GÜZEL VATAN BİZİMDİR Bitlis dağlar içinde Bahçe, bağlar içinde Tarihi bir namı var Eski çağlar içinde Vasfa gelmez Türkiye’nin illeri Gördüğümüz güzel vatan bizimdir Elvan elvan açar çiçek gülleri Miskler saçan gül gülistan bizimdir. Bitlis’in çok sefası Sağlam ab-ı havâsı Bağından, bahçesinden Gelir bülbül sedâsı Gayret edip biz verelim el ele Dönsün dağlar lale nergis sümbüle Gonca açsın, naz eylesin bülbüle İrem gibi bağ ü bostan bizimdir. Bitlis, şarkın çırağı İlm ü irfan yatağı Kimya, maden dopdolu Yayla ovası dağı Gitti, gitsin tembelliğin çağları Ağaçlarla bezeyelim bağları Meşelerle onaralım dağları Çamlar veren yeşil orman bizimdir. Doğunun dürdanesi Bitlis’tir bir tanesi Âşıkını sayamam. Hesapsız pervanesi Tembellik yok, gayretlerin tam çağı Çok verimli aziz yurdun toprağı Her yerinde var madenler kaynağı Çalışalım türlü maden bizimdir. Fen, terakki bu milletin emeli Saadetin, gayret, sebat temeli Bu mısraı rast gelene demeli Can verirsek elbet vatan bizimdir. NAİM der ki çalışanlar öğünür Miskin olan yaka yırtar dövünür Arar isen, aradığın bulunur Hizmet etsen gelen insan bizimdir.. 115 Teneke Mustafa KOÇAK Emekli Öğretmen Yollar tozlu, topraklı. Araçlar az ve kısıtlı, çoğu kez kış mevsiminde yollar kapalı. İlden ilçeye bile bazen yürüyen yolcular. Radyonun her evde bulunmadığı, cep telefonu ve televizyonun hayal edildiği yıllar. Gurbeti yakınlaştıran, özlemleri gideren, zaman zaman da hüzünleri, sevinçleri, sevgileri taşıyan mektuplar. Yolu hasretle gözlenen postacılar, yıl 1970. Elektrik yok. Gaz ve idare lambalarının yetersiz ışığında ders çalışan, gözündeki ışıltı lambadan daha güçlü olan çocuklar. Onlar ki; çamurdan, taştan ve ağaçtan başka oyuncakları yok ama umutları, sevgiyle, saygıyla dopdoluydular. Evine gelen öğretmenle, misafirle lokmasını bölüşen konuksever insanlar. İmkânların kısıtlı ama sevginin, saygının, yardımlaşmanın, kardeşliğin yoğun yaşandığı, o güzel yıllar. Doktor, hastane yetersiz. Sızlayan dişim için sevk almaya gittim müdürüm: “Falanca berbere git, benden selam söyle, dişini çeksin. Evinde dinlen, görevine gel.” Ben de öyle yaptım. Öğretmen arkadaşlarla bayram tatilini evlerimizde geçirmenin umudu ve sevinciyle, ormandaki patika yolda 9 saat yürüdükten sonra, ayrıldığımız köye yarım saatlik mesafeye gelmişiz. Yorgun, üzgün, endişeli ama esprili yolculuklar. Tıpkı: “Dere tepe düz gittim, altı ay bir güz gittim, döndüm baktım bir arpa boyu yol gitmişim” Tekerlemesinde olduğu gibi. Hani, hayat boyu edinilen bilgi, beceri ve kazanımlar vardır. Bazen de: “Bir insan ömrü bütün bunlara yetmeyebilir.” Derler doğrudur. Hepimiz biliriz. “Şöminesinde ısınan yaşlı ve bilge kişiden küçük bir kız, ocak yakmak için ateş ister. Yaşlı kişi, kızım kürek getirmemişsin ateşi nasıl götüreceksin deyince, küçük kız ellerini birleştirerek avuçladığı külün üzerine ateş koymasını söyler.” Pek çok bilgiye, deneyime sahip olan bu kişi küçük bir çocuktan da bir tecrübe kazanmış olur. Benzerlik taşıyan bir anımı sizlere aktarmak istiyorum: Okul yolunda, yağmur sonrası, suları çoğalan dereden geçmeye çalışan öğrenciler dikkatimi çekti. Bir öğrenci, evinden getirdiği uzunca teneke kutuları ayaklarına geçirerek ıslanmadan karşıya geçti. Daha sonra kutuları karşı tarafa fırlatarak diğerlerinin de ıslanmadan geçmesine yardımcı oldu. Hepsi geçtikten sonra dönüşte tekrar yararlanmak için kutuları sakladılar. Başarmanın sevinci içinde yollarına devam ederken öğretmenlerine de bir ders vermiş oldular. O gün, imkânlar kısıtlı, okul, öğretmen sayıları az, eğitim araç gereçleri yetersizdi. Özveri ile görev yapan öğretmenleri, o günün miniklerini, büyüklerini ve eğitime emeği geçen herkesi sevgi ve saygıyla anıyorum. Bugün Bitlis dışında olsam da, yüreğimin derinliğinde ilimiz, sımsıcak bir yer tutuyor. Eğitimde ve birçok alanda yetenekli ve başarılı pırıl pırıl bir gençlik. Bu başarılarda büyük emeği geçen hayırsever iş adamları. Bitlis’in ve Bitlislinin kültüründe, gelişmesinde, tanıtımında çok büyük emeği olan BETAV. Gelişen bilimi ve teknolojiyi insanımızın yararına sunan, anılan anılmayan herkese. Kültür ve Dayanışma Derneğimize. İlimizin özverili ve yürekli tüm insanlarına selam olsun. Bütün bunlar yeter mi? Elbette hayır… El birliği ve gönül birliği ile nice güzel yıllara, yarınlara… 116 Saygılarımla. Doğduğum Şehir Fatih ŞAFAK Doğduğum Şehre... Bitlis’te bir düşman çizmesi. 87 yılının soğuk bir kış gününde hayata ve kırılası hain eli... merhaba dediğimde Bitlis İlininde havasını solumaya başlamıştım. Bitlis İli Yetişir Mustafa Kemal Komutan ve Mehmetler ordusu Alparslanı ve ordularını Anadolu seferleri sırasında uğrak yeri olan Ahlatta konuk ettiği ve yeniden bizim olur. gibi; benim de tam 4 yıllık bir uğrak yerim Bitlis.... oldu. Çok küçük yaşlarda bulunmamdan do- ...Tam 4 yıl boyunca layı kaldığım yıllara ait hiç bir şey hatırlamı- bebekliğimi yaşadığım bu şehirde yorum ancak tarih sayfalarından ve şiirlerden izler taşıyorum kaşımdaki bende... ve Bitlisli tanıdıklarımdan tanımaya devam Biliriz ki Bitlis İli Türklerin Anadolu ‘ya ettim. açılmasında çok önemli bir rol üstlenmiştir. Kuruluşu 11. yy dayanmaktadır. Bir müddet Muş iline ilçe olduktan sonra 1920li yıllarda il olmuştur.İ smini Makedonya Kralı Büyük İskender’in (Alexander), şehirde bulunan ka- “Serap DEMİRTEPE ‘nin şu Mısraları da bana Bitlisi tasvir eder nitelikte. ...ve burası Bitlis Çıplak dağların üstünde ot bitmez anam. leyi yaptırttığı Komutanlardan Bedlis’ten al- Dağların yeşili arar özlem duyarsın. maktadır. Yollar bile sana dost değildir artık Bitlis’in Kurtuluşuna dair Yollar uzun ve suskun Yollar Gurbettir Tarih anektodlarına baktığımda şöyle dü- anam şüyor ; .. Atatürk’ün dilinden . Bir yerde beş yıl otursaydım Vakfınızın faaliyetleri ve çalışmalarından dolayı tüm BETAV ailesine teşekkür ediyorum. Benim o yılda doğup büyümem ve bu yıllara gelmem gibi BETAV’ın da aynı yılda Bitlisi kurtaramazdım. Bitlis İlinde doğup faaliyetleriyle büyüyen ve ve Nevzat Bilgiç’e ait şiirde der ki ; tanıtıma katkı sağlamaya devam eden bir va- Bunu bilir Bitlisli. Şükranla anılır Gazi. kıf olduğunu görmekteyim. Doğduğum ile en yakında gitmek istediğimi belirterek çalışmalarınızda başarılar diliyorum . Ankara -2011 Kurtuluş savaşı öncesi, 117 BETAV Necibe Gencer Kız Meslek Lisesinin Açılış Konuşması M. Nezir GENCER ve rahmete kavuşmuş tüm annelere rahmet okumak, yaşayan annelerimizin de ellerini öperek, sonsuz saygılarımı sunarak başlamak istiyorum. S Necibe Gencer Kız Meslek Lisesi ayın Milli Eğitim Bakanım, Saygıdeğer Hanım efendiler, Sayın Valim, Sayın Komşu ilimizin Valisi, Sayın Geçmiş Dönem Bakanlarım, Sayın Milletvekillerim, Sayın Rektörüm, Sayın Geçmiş Dönem Valilerim, Sayın Belediye Başkanlarım, Sayın Kaymakamlarımız, Sayın Yargı Mensuplarımız, BETAV Vakfımızın çok değerli Genel Başkanı, BETAV Vakfımızın çok değerli Onursal Başkanı Cemil Özgür Ağabeyimiz, BETAV Vakfımızın merkez ve şube yönetim kurulu üyeleri, Bitlis’e hizmet veren çok değerli Yargı Mensupları, Güvenlik güçlerimiz, Bürokratlarımız, İstanbul dan, Ankara dan, İzmir den, Bursa dan, Adana dan ve ülkemizin bir çok yerinden teşrif eden çok değerli hemşerilerimiz, Çok değerli Bitlis de ikamet eden ev sahibi hemşerilerimiz ve çok değerli basın mensubu dostlarımız, Sevgili Öğrencilerimiz, Evet, Sevgili Dostlar, Şahsım ve Gencer ailesi adına BETAV Necibe Gencer Kız Meslek Lisesinin Açılış törenine hoş geldiniz, baş ve göz üstüne geldiniz. Hepinize şükranlarımı sunuyorum. Sözlerime Benim annem O analar ki: Kaç çocuk sahibi olacaklarına kendileri karar veremiyor, Çoğu zaman bir ebe dahi bulamadan, canlarından can verdiler, onlarca kere ne hamileliklerinde nede doğum sonrası doktor yüzü görmediler, Bebeği kız çocuğu olmuşsa hor görüldüler Ama o analar kız erkek dinlemediler, Sevdiler, sevdiler, sevdiler, sardılar sarmaladılar, uyumadılar uyuttular, Göğüslerinin birinden iltihap akarken öbürüyle emzirdiler, yemediler yedirdiler, giymediler giydirdiler, Çocuklarına hiç öğrenmedikleri şarkılarla ninni okudular, kızarken, bile sevdiler, zalimlerden korudular, sıra sıra büyüttüler, namuslu olmak birdir dediler, fazilet yüzlerinden okunurdu gariplerin, O anneler ki, onca çocuğun arsında büyüğün eskittiğini küçüğe yaptılar yamadılar, yıkadılar sildiler süpürdüler, okula gönderdiler. Daha evlerde elektrik yoktu ki elektrik süpürgesi olsun, ama onlar o koca evleri hatta bahçelerini süpürge ile nefes nefese süpürdüler. Çamaşırı yıkama suyunu odun ocağında bakır kazanda ısıttılar, Onlar ne yumuşatıcıyı tanıdı nede deterjanı. Bir kalıp Hacı Bekir sabun en lüks olanı beyazlanmayanın imdadına çivit yetişirdi. Hem dezenfektan hem de beyaz olmuyorsa mavi olsun diye ama kocalarına kolalı gömlek giydirdiler. Jilet gibi ütülü pantolonlar. Bakır leğenler vardı kocaman ister kendin yıkanırsın ister çamaşır yıkarsın, 118 Milli Eğitim Bakanı Nimet ÇUBUKÇU konuşma yaparken İstersen helalle dikten sora aylık ekmeğinin hamurunu yoğurursun eğer başka leğenin veya çolun yoksa. Komşu hanımlar ekmek pişirmeye, çamaşır yıkamaya biribirlerine yardıma gelirdi. Eğer evde hizmetçiniz yoksa. Bu üç beş zengin evde vardı, Evin alt katında bizimde bir gariban ailemiz vardı. Babam iflas etmeden önce. O analar namazdan önce uyandılar. Kışın zemherisinde üfleye püfleye odun sobası yaktılar, kazanla su ısıttılar, Bu İstiklal Maşı ve saygı duruşu sobadan alınan ateşle çay pişirdiler, yemek pişirdiler, Hep müşvik oldular, hep güler yüzlü oldular. Bir çift ayakkabı, bir iki fistan gibi şeyler yeterliydi onlar için, boşanmak yoktu kitaplarında benim bildiğim yetmişli yıllara kadar hiçbir boşanma davası açılmadı Bitlis ilinde. Çünkü onlara tembihlenmiş idi ‘Bu evden gelinlikle çıktın, ancak kefenle geri dönersin’ denilmiş idi, kocanın iyisi kötüsü fark etmezdi onlar için, çünkü onlar kadere tam inanırlardı. Onlar her şeye ama her şeye katlandılar, çünkü hayat Bitlis anası için üç aşağı beş yukarı zaten bu idi. 5 Vakit namazlarında dua ettiler, evden her çıkışımızda arkamızdan ayetel kürsü okudular. İşte ben bu duygu ve düşünce içerisinde bu kız meslek lisesini Sevgili anam Necibe şahsında, Rahmete intikal etmiş, Necibeler, Vafiyeler, Cemileler, , Haticeler, Edibeler, Vesileler Nahideler, Gülperiler, Cemileler, Saniyeler, Salimeler, Behiceler gibi kim var kim yoksa 119 tüm anneler adına yaptım bu okulu. Hepsinin ruhu şad olsun. mühendis, hukukçu yanında Bitlis de görev yapan öğretmenlerin başarışsıda ortadadır. Sıfır liralık maddi güç, sıfır sermaye ile yapılan başlangıçtan sonra BETAV Vakfı bu gün için çok değerli gayrimenkullere sahip olmuştur. Artık BETAV Vakfının yaklaşık 5- 6 milyon dolar maddi gücü vardır. İstanbul ve Bursa ve Ankara da gayri menkuller sahibidir. Ödül Töreninden BETAV A nalar gibi fedakardır BETAV. O yerine göre ana yerine göre de Müşvik bir baba oldu Bitlisli için.Bu vakfı kuranlar, o dönem ki sivil toplum örgütlerine olan güvensizlik ortamında büyük zorluklarla karşılaştılar, Vakıf 1987 yılında kuruldu. 1994 Vakıf toplu olarak Bitlis e geldik. Memleket de gerçek bir yangın vardı. Aslında vakfın görevi sadece üniversite Bursu vermek olmasına rağmen, bursla birlikte moral de dağıtmak gerekiyor. Başlangıçtaki güvensizlik zamanla tam bir güvene dönüştü. Kimse siyasi yönünü vakıf hizmetlerine katmadı ve katdırılmadı. BETAV özellikle Bitlis için bir şefkat eli oldu, Parti farkı gözetmeksizin memleketin parlamenterleri de BETAV ı çok önemsediler, çünkü BETAV particilik yapmıyordu. Tek amacı ülkemiz ve ilimiz için fedakarlık yapabilen, çalışkan, eğitimli, ve yurt sevgisi ile mücehhez, gençlere üniversite eğitimlerinde yardımcı olmak. Sosyal Etkinlikleri, her yıl 8 Ağustos da il dışında ki Bitlislilerin Bitlisi ziyaret etmeleri 1994 yılından beri bir gelenek haline dönüştü. Bu sayede bu şehrin insanları biri birilerini daha yakinen tanımak imkânını buldu. Gençlerimiz danışacak ağabeyler buldular ve onları örnek aldıklarını hissediyorum. Örnek alıyorlar. BETAV’da yönetim görevi almış veya BETAV üyesi veya vakıf üyesi olmasa da BETAV faaliyetleri içerisinde Bitlis ilinde 6 yılda 7 okul bir spor komplesi Bitlis iline yapmak suretiyle inanılmaz bir eğitim seferberliği açıldı. 2008 yılında Kiler ailesinin yaptığı Fen Lisesi kompleksinin açılışına geldiniz. 2009 yılında da Eren Ailesinin büyük fedakarlığı ile yapılacak olan Bitlis Eren Üniversitesinin temel atma törenine geldiniz. Aynı yıl BETAV Vakfımızın Onursal Başkanı Sayın Cemil Özgür Ağabeyin Endüstri Meslek Lisesi Kompleksinin açılış törenine geldiniz. Bu yılda naçizane BETAV çok büyük bir başarı ile bu görevini yaptı. 22 Öğrenci ile yapılan başlangıç 750 öğrencilere kadar yükseldi. BETAV bursu alarak üniversite den mezun olan öğrenci sayısı 2500 kişiyi aştı. Bu gençler bir bölümü ilimizde görev yapmaktadır. Çok sayıda doktor, 120 Nezir GENCER açılış konuşması yapıyor Bu kent de otelcilik yapmak çok zor. Ama gençlerimizin Türkçe ve Sosyal yönleri çok kuvvetli olduğunu söylemeye gerek yok. Onlar bu sene kendilerini ispatladılar. Onlara biraz lisan birazda mesleki bilgiler öğretilirse o zaman bizler de buralarda otel açmaya cesaret edebiliriz. Çünkü eleman olmadan hiçbir şey olmuyor. Folklör gösterisi benim inşa ettiğim BETAV Necibe Gencer Kız Meslek Lisesinin açılışına teşrif ettiniz. Sizden öncede eski milli eğitim bakanımız bize abone olmuştu. Aslında hakkını teslim etmek gerekirse BETAV’a olan çok büyük katkılarının yanın da olup da BETAV dışında kendi fedakarlıkları ile Bitlis iline okul yapma fedakarlığı Eren ailesi ile başlamıştır. Ve açılışı Sayın Başbakanımız ve Milli Bakanımız ve daha davetli birkaç bakanımız tarafından yapıldı. Hemen bir sonraki yıl temeli atıldı. Kardeşim Sadullah Gencer’in Ahlat ilçemizde inşa ettiği Anadolu Lisesi Ve bir sonraki yıl Tatvan ilçemiz de inşa ettığı Meslek lisesi, bununla birlikte üçüncü yılınız oldu ki 8 Ağustoslarda hep Bitlis de oldunuz. Çünki 8 yıldır ki BETAV üyelerinden birisi Milli eğitime bir hediye sunuyor. Sayın Bakanım Şekil A da gözüktüğü gibi Betav vakfı olarak her yıl 7 ve 8 ağustos tarihlerinde biz milli eğitim Bakanımızı Bitlise getirecek bir sebep buluruz. Beklide Siz Kürsüye çıktığınız da diyeceksiniz ki siz azıcık mola verin. Bu seferde ben şu eğitim vadisine bir hediye vereyim. Mesela buraya uygulamalı bir Turizm Meslek lisesi ne kadar yakışır. Ne dersiniz sayın bakanım. Bu sene lise mezunlarımız Üniversite sınavlarında Türkçe ve sosyalde Türkiye birincisi oldular. En büyük başarı kendilerine sunulan imkânlardan yararlanmasını bilen gençlerimizindir. Milli Eğitim Bakanı tören alanına gelirken Bu gençlerimizle bende gurur duyuyorum. Önce gençlerimizi tebrik ediyorum. Bizim göksümüzü kabartılar. Hele bu başarının Türkçe ve sosyalden olmasının çok daha değişik bir anlamı vardı. Batılılar doğuluların diliyle alay ederlerdi. İşte gençlerimiz bu nedenle de çok terik ediyorum. Lütfen gençlerimiz çok büyük takdiri ve alkışı hak ediyor.. 2. sıradaki alkışı Milli Eğitim Bakanlığımız ve eğitim kadromuz ve tabii ki öğretmenlerimiz, Onun için çok değerli Bakanımızı ve onun şahsında öğretmenlerimizi alkışlayalım. 121 Peki bu sıralamada 3. sırada kim olmalıdır? Tabiî ki BETAV bunun cevabı BETAV’dır. Eğitimde Başarının Sırrı Uğur NARİN E ğitimde ve hayatta başarılı olmanın sırrı. Amaçlarınızı Belirleyin Başarı için, öğrencinin hayattan ne beklediğini amacının ne olduğunu bilmesi gerekir. Başarılı olmanın tek ve mutlak ölçüsü iyi bir üniversiteye girmek, herkesin gıpta ettiği bir mesleğe sahip olmak değildir. İnsan, yetenekli olduğu çok değişik alanlarda, severek yapabileceği çeşitli işlerde kendini ortaya koyabilmişse, yaşamdan zevk alan biri ise, başarılı olmuş demektir. Hayatta en büyük amaç mutlu olmaktır. Her şey bunun uğruna yapılmaktadır. Ancak herkesin mutlu olmak için kullandığı araçlar farklıdır. Sizler, üniversite sınavlarına hazırlanırken, sizi mutlu edecek, severek yapabileceğiniz bir mesleği elde etmeye çalışıyorsunuz. Ancak sizi mutlu edecek mesleği ya da meslekleri önceden belirlemiş olmanız, çalışmanız için size çok önemli bir yol gösterici olacaktır. Çalışmanızın yönünün belirlemek ve çalışma isteğinizi sürekli tutmak için yapmanız gereken en önemli şey, sizi ilerde mutlu edecek yolu belirlemektir. Neye ulaşmak için çalıştığınızı bilmeniz gerekir. Planlı ve Programlı Çalışın Amacınıza ulaşmak için hangi dersi ne kadar çalışacağınızı, ne zaman çalışabileceğinizi, ne kadar gayret göstermeniz gerektiğini bilmelisiniz. Zamanı israf etmemek, en sağlıklı şekilde değerlendirmek için, her etkinliği planlayarak yapmak gerekir. En kullanışlı çalışma planı, haftalık olandır. Haftalık çalışma planı yaparken, her gün, hangi saatlerde hangi etkinliği yaptığınızı düşünerek, her etkinlik için belli zamanlar ayırın. Dersi en verimli çalışabilmeniz için yapmanız gereken şey, dersinizi engelleyecek etkenlerin en az olduğu saatleri çalışmaya ayırmaktır. Bunu saptadıktan sonra yapacağınız şey ise, çalışmanız gereken dersleri, belirlediğiniz saatlere dengeli olarak dağıtmaktır. Planlı Çalışmanın Yararları Her işe daha rahat zaman ayırmanızı ve yapmak istediğiniz şeyleri daha huzurlu yapmanızı sağlar. Hangi dersi çalışacağınıza karar vermemekten dolayı zaman kaybetmenizi, bir dersi bırakıp diğerine geçmenizi önler. Her derse yeterince zaman ayırmanın verdiği bir güven sağlar. Günü gününe çalışma nedeniyle,sınav öncesi çalışma süresini kısaltır, sınav paniğini önler ve çalışma verimini yükseltir. Öğrenilecek konunun kısa bir zamana sıkıştırılması yerine, uzun zamana yayılarak daha kalıcı ve etkili olmasını sağlar. Anne-babanız ile aranızda ders çalışma konusunda çıkabilecek anlaşmazlıkları önler. Bilinçli bir plan yapmanız, derse kendinizi daha kolay vermenizi sağlar. Plan Yaparken Nelere Dikkat Etmeniz Gerekir? Derslerin planını dengeli olarak yapın, belli derslere ağırlık vererek, çalışılması gereken diğer dersleri ihmal etmeniz, amacınıza ulaşmanızı güçleştirir. Günde kaç saat çalışılması gerektiği, öğrenciden öğrenciye değişmektedir. Günlük çalışma süresi, öğrencinin öğrenme kapasite- 122 sine, temel bilgisine, derslerdeki eksiğine göre değişir. Bugüne kadar hiç çalışma alışkanlığı edinmemiş bir öğrenci, başlangıçta daha az bir çalışma ile başlayıp, gittikçe arttırabilir. Günlük ortalama çalışma süresi olarak 4-5 saat verilebilir. Bu ihtiyaca göre azalır ya da artabilir. Ara vermeden yapılan uzun süreli çalışma da, sık aralarla, uzun dinlenmeli olarak yapılan kısa çalışma da verimsiz olur. En uygunu, 40-50 dakikalık çalışma sonunda 5-10 dakika bir ara vererek derse devam etmektir. Farklı özellikteki derslere geçerken verilen ara biraz daha uzun olabilir. Planınızda derslere vereceğiniz çalışma sürelerini, öğrenmeğiniz dersin özelliğine ve sizin o dersteki başarı durumunuza göre ayarlamanız gerekir. Aynı tür çalışma gerektiren derslerin ard arda gelmesi yerine, değişik çalışma gerektiren derslerin ard yarda gelmesine çalışın. Örneğin problem çözme gerektiren bir dersin arkasına okuma, anlatma, yazma gerektiren derslerin gelmesi uygun olabilir. Zor dersleri en rahat anlayabileceğiniz saatlere yerleştirin. Araştırmalar, en verimli çalışma saatlerinin sabahın erken saatleri, öğleden sonra 14-16 arası olduğunu ayrıca, yatmadan önce yapılan tekrarların yararlı olduğunu ortaya koymakla birlikte, verimli çalışma saatleri öğrenciden öğrenciye değişmektedir. Tekrar için ayırdığınız saatler, genellikle dersin sınıfta öğrenildiği zamana yakın saatler olmalıdır. Çünkü dersin sınıfta işlendiği gün tekrar edilmesi unutma olasılığını azaltır, öğrenmeyi pekiştirir. Ayrıca derse gitmeden önce hazırlık yapılması da öğrenmeyi kolaylaştırır, dersi daha iyi izlemeye yardımcı olur. Çalışma planınızda, derslerinizi mümkün olduğunca günün aynı saatlerine yerleştirmeniz yararlı olur. Böylece her gün o saatlerde derse kendinizi daha kolay verebilirsiniz. Planınızda ilk çalışacağınız saate sevdiğiniz bir dersi koymanız, yine planınızı daha kolay uygulamanıza, kendinizi derse daha kolay vermenize yardımcı olacaktır. Yemeklerden hemen sonra çalışmaya başlamayıp, yemekten yaklaşık yarım saat kadar sonra derse oturmanız daha yararlı olacaktır. Planınızda, televizyon, müzik, arkadaşlık, kitap okuma gibi etkinliklerle ders çalışma saatlerini birbirinden ayırarak, bu etkinliklere de belli süreler vermeniz, çalışma saatlerinde aklınızın diğer etkinliklere takılmasını önleyecektir. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki, yeterince uykuya, dinlenmeye, rahatlatıcı, keyif verici etkinliklere zaman ayırmadan çalışmaya gereğinden fazla zaman ayırmak, bir süre sonra bıkkınlığa neden olabilir. Bu nedenle asıl dikkat edilmesi gereken şey, çalışmaya çok fazla yer verip, bunun bir bölümünü verimsiz geçirmek yerine, çalışma sürelerini en verimli şekilde kullanma yollarını bilmektir. Bu durum da, çalışma için daha az süre yeterli olur. Ders çalışmaya başlayabilme davranışı “karar vermeyi” gerektirir. Çalışmaya başlamak için karar verebilmemiz ise ders çalışmaya yönelik olarak bildiklerimiz ile inandıklarımız arasındaki uyuma bağlıdır. Programlı bir çalışmanın temelinde yatan en önemli unsur “zaman denetimi”dir. Bizler zamanımızı planlayarak geleceğimizi bugüne taşırız. Aslında her öğrenci için zaman aynıdır. Her öğrenci için bir gün 24 saat, bir hafta 7 gündür. Önemli olan bu zamanı saptadığımız hedefler ve öncelikler doğrultusunda kullanmamızdır. Hedeflerimizi belirleyebilmemiz için şöyle bir liste yapabiliriz. 123 Hayat Amaçları (Uzun Vadeli) Bir yıllık amaçlar (Orta vadeli ) Bir aylık amaçlar (Kısa vadeli) 10 yıl sonra neleri 1 yıl sonra neleri 1 ay sonra neleri başarmış olmayı isterdiniz? Elektrik Mühendisi Üniversiteyi Deneme sınavında olmak isterdim. Kazanmak isterdim. Başarılı olmak isterdim. Görüldüğü gibi bu hedeflerin hepsi birbirini tamamlayan ve biri olmazsa diğerinin de olamayacağı türdeki hedeflerdir. Belirlediğimiz amaçlara ulaşabilmemiz için günlük faaliyetlerimizi “öncelik sırasına” almamız gerekir. Bir gün içinde yapılabilecek faaliyetleri alt alta yazalım. TV seyretmek Arkadaşlarla buluşmak Ders çalışmak Müzik dinlemek Yemek Uyku Şimdi de her faaliyetin önem derecesini belirleyelim. A. En yüksek öncelik (önem) derecesine sahip (olmazsa olmaz grubu) B. Orta derecede öneme sahip (olmalı grubu) C. Düşük önem (öncelik) derecesine sahip (olsa da olur olmazsa da grubu) Planlama yapabilmemiz için kuralımız, A grubu faaliyetleri bitmeden B; B grubu faaliyetleri bitmeden, C grubu faaliyetlerine geçmemek. Bizler programlı çalışarak daha önce belirlediğimiz önceliklere göre hareket etmiş oluruz. Böylece ilk önce sosyal faaliyetlere evet, derse hayır demek yerine; ders çalışmaya evet demeyi, sosyal faaliyetleri de ödül olarak almayı başarabiliriz. Çalışma programı, zamanımızı kontrol altına almamız konusunda bize yardım ederken, aynı zamanda ”hangi dersin hangi konusundan” çalışmaya başlayacağımızı da tespit eder. Planlamamızı yapıp, hedef- lerimizi belirledikten sonra, bizi hedefimize ulaştıracak olan çalışma programı hazırlayabiliriz. “Ders Çalışacağım “ düşüncesiyle giden bir öğrenci bu dersin hangi konusundan çalışmaya başlayacağını düşünerek zaman kaybedecektir. Oysa “Ben bugün Matematik dersinin Sayılar konusunu çalışacağım.” Derse, daha sağlıklı bir yol izlemiş olacaktır. Çalışma programı denince aklımıza gelen şey “tekrar programı” olmalıdır. Sadece belirli saatlerde derse oturulan, belirli saatlerde mola alınan bir çizelge akla gelmemelidir. Programımız günlük tekrarı mutlaka içermelidir. Unutmayın ki öğrendiklerimizin %40’ını ilk 20 dakikada, % 55’ini 1 saatte, %65’ini 9 saatte, %80’ini 24 saatte unuturuz. Günlük yaşamda kontrol altına alamadığımız durumlarla karşılaşılabileceği dikkate alınmalıdır. Programımız günlük ya da haftalık olarak düşünülmeli, her programın bir amacının olması sağlanmalıdır. Programı derslere verdiğimiz önemli bir randevu gibi düşünebilir, çalışmaya daha kolay başlayabiliriz. Programımızı oluştururken dikkat edeceğimiz noktalar arasında konuları bilme oranımız ve amacımıza göre hangi konulara öncelik vereceğimizin belirlenmesi gerekir. Programlı çalışma size bir pusula görevi görecek ve hedefinize ulaşmada size yardım edecektir. Günlük çalışma programı O gün öğrenilen konuların tekrarı ve test çözümü, Ödevlerin tamamlanması, Bir gün sonra işlenecek konuların ön hazırlığı konularını içermelidir. Öyleyse Program; Zamanı etkin şekilde kullanmanızı, Neye, nereden başlayacağınıza karar vermenizi, Bilgilerinizi ne kadar özümsediğinizi görmenizi, Ne zaman dinlenip, ne zaman çalışacağınıza karar vermenizi, 124 Geleceğinize bir adım daha yaklaşmanızı kolaylaştıran çok önemli bir araçtır. Planınızı Uygulamakta Güçlük Çekiyorsanız: Tüm bu sıraladığımız özelliklere dikkat ederek plan yaptığınız halde kendinizi derse veremiyorsanız; temel bilgi eksikliği nedeniyle ya da dersi anlayamadığınızdan çalışmayı istemiyor olabilirsiniz. Bu durumda “Sosyal Dersleri Çalışırken” ve “Matematik-Fen Derslerine Çalışırken” bölümlerini inceleyin ve yazılanları uygulamaya çalışın. Böyle bir durum söz konusu değil de güvensizlik, kazanamama korkusu vb. olumsuz duygu ve düşüncelerle kendinizi derse veremiyorsanız öncelikle bundan kurtulmaya çalışın. Bu durumda, elinizdeki kitapçığın “Sınav Kaygısı” bölümünü dikkatlice okuyun, önerileri uygulamaya çalışın. 1- Belirli Bir Çalışma Odası yada Köşesi Düzenleyin Evin değişik yerlerini değil, belli bir yerini çalışma yeri olarak hazırlayın. Hep aynı yerde çalışmak, çalışacağınız yere geldiğinizde kendinizi derse daha kolay vermenizi sağlar. Çalışma davranışı için uyarıcı bir rol oynar. En uygun çalışma ortamı şöyle olmalıdır: Üzerinde çalışmak için tüm araç ve gereçlerin (kitap, defter, kalem, kağıt, silgi vb.) Oda ısısı ne çok soğuk, ne çok sıcak olmamalıdır. Oda sık sık havalandırılmalı, düzenli ve temiz olmalıdır. Çalışma ortamında radyo, teyp, televizyon gibi dikkat dağıtabilecek nitelikte fazla resim, fotoğraf, afiş, poster gibi uyarıcılar olmamalıdır. Çalışma masası ve odası sadece ders çalışmak için kullanılmalıdır. 2- Masa Başında Oturarak Çalışın Uzanarak ya da yatarak çalışmak yerine masa başında oturarak çalışmak, dikkatin daha uzun süreli derste kalmasını kolaylaştırır. Uzanarak, yatarak, masanın üzerine abanarak ya da sandalyede geriye yaslanarak çalışmak, çalışırken kısa sürede dikkatin dağılmasına, hemen gevşemeye ve uykuya neden olan davranışlardır. Çalışma masanızda, ders dışı faaliyetlerde (mektup yazmak, kitap okumak, hayal kurmak, günlük yazmak, şiir yazmak vb.) bulunmayın. 3- Dersi Ezberlemeden Öğrenmeye Çalışın Öğrenmeye çalıştığınız konuyu ezberlemekten kaçının. Ezberleyen öğrencide yorum yapma, bağlantı kurma, sebep-sonuç ilişkisini görme, ana fikir bulma gibi yetenekler gelişmez. Ayrıca ezberlenen bilgi ile sınav soruları arasında bağlantı kurmak zor olur. Bu nedenle mutlaka çalışılan konularla ilgili bol ve değişik soru örnekleri çözmek gerekir. Çözülemeyen sorular mutlaka tekrar edilmelidir. Sosyal Bilimler Derslerini Çalışırken: Sosyal dersler, amaçsız okunduğu zaman, kısa sürede sıkıcı hale gelir, uyku getirir ve derse istek azalır. Bu nedenle çalışmanız gereken konuyu, mutlaka hangi amaçla okuduğunuzu, size gerekli bilgilerin neler olduğunu belirleyerek okuyunuz. Böylece, hem amacınıza ulaşmak için daha yoğun dikkat harcadığınız için uyanık kalacaksınız, bu sıkılmanızı önleyecek, hem de okuduğunuz bölümlerde size gerekli bilgileri ararken, gereksiz ayrıntıları ezberlemekten uzaklaşacaksınız. Sosyal dersleri çalışırken şu sırayı takip edebilirsiniz: Önce konuyu, geriye dönüşler yapmadan, duraklamadan süratle bir kez okuyun.(Çok kısa bir zaman alır.) Tekrar başa dönerek ara başlıklardan, ana başlıklardan koyu yazılmış yerlerden yararlanarak konunun size ne kazandıracağını, hangi amaçla okuyacağınızı belirtmek üzere sorular 125 çıkarın, varsa başka kaynaklardan konu ile ilgili soruları ekleyin. Böylece, konunun size hangi soruların cevabını vereceğini belirlemiş olursunuz. Sorularınız, konudaki bilgilerin özelliğine göre; tanımlarla, benzerlik ve ayrılıklarla ilgili ne, nasıl nerede, ne zaman şeklinde, örneklerle ilgili sorular olabilir. Çıkardığınız soruların cevabını bulmaya çalışarak konuyu daha dikkatli olarak tekrar okuyun. Böylece ayrıntıları daha kolay atarsınız, bir sorunun cevabını aradığınız için daha dikkatli okursunuz ve daha az sıkılırsınız. Bulduğunuz cevapları, daha önce çıkardığınız soruların karşısına yazın. Tema haline getirilebilecek bölümleri tema haline getirin. Çıkardığınız soru ve cevaplarla, varsa şemaya bakarak konuyu bir kez anlatın. Son kez parçalar, sorular arasında bağlantı kurmaya çalışarak konuyu bütünleştirip, hafızadan tekrarlayın. Hatırlayamadığınız bölümleri tekrar ele alın. Bu şekilde çalışma, bir konuyu uzun süre çalışıp zaman kaybetmenizi, ezberlemenizi, gereksiz ayrıntıları yüklenmenizi önleyecek, aynı zamanda elinizde konu ile ilgili önemli notların olması da, sınav öncesi tekrarlarda size zaman kazandıracaktır. 4- Çalışmanızı Değerlendirin Çalışmanızın sonunda, kendinizi değişik sorularla, problemlerle değerlendirin. Cevaplayamadığınız soruların ait olduğu konuları tekrar ele alın. Özellikle, ara ve deneme sınavları sonunda, boş bıraktığınız, yanlış yaptığınız sorular üzerinde durarak, bu konuları tekrar çalışın. Çalışırken şunlara dikkat edin. Soruların hangi konudan ve konunun hangi bölümünden çıkarıldığını belirleyin. Tuttuğunuz notlardan, kaynak kitaplardan, ders kitaplarından o bölümü inceleyin. Soruları çözmekte yine güçlük çekiyorsanız, önceki yıllardan konu ile ilgili temel bilgi eksikliğiniz olup olmadığını inceleyin. Eksiğiniz varsa Lise-1 ve Lise-2 kitaplarından da ilgili bölümleri tekrar gözden geçirin. Anlama gücünüzü geliştirin. Öğrenme anlamaktır. Öğrenmekte olduğunuz konu ile ilgili bilgileri nerede ve nasıl uygulayabileceğinizi kendinize sorun. Yine anlamakta güçlük çekiyorsanız. İlgili ders öğretmenine sorun. 5- Kaynaklardan Yararlanın Çalıştığınız dersle ilgili, anlamakta güçlük çektiğiniz konu olduğunda, değişik kaynaklardan yararlanın. Elinizin altında test kitapları, yardımcı kitaplar, ders kitapları, sözlük, ansiklopedi gibi kaynaklar bulunsun. 6- Zorlandığınız Dersi Bir Kenara Bırakmayın Özellikle Matematik ve bazı Fen derslerinde zorlanan öğrencilerin, o dersleri tamamen bırakıp hiç çalışmadıklarını görüyoruz. Bu öğrenciler, bu derslerin içinde mutlaka kolay anlayabilecekleri konular olduğu bilmelidir. Çok zorlandığınız bir dersin, tüm konularını öğrenmeye çalışıp, güveninizi yitirerek dersten uzaklaşmak yerine, anlayabileceğiniz konulardan çıkabilecek soruları çözerek, kazanma şansınızı arttırabilirsiniz. 7- Kendinizi Çalışmaya Zorlayın Yukarıda açıklamaya çalıştığımız verimli ve etkili ders çalışma yöntemlerini uygulamak, tamamen bir irade ve iç disiplin olayıdır. Ders çalışmak için iyi bir nedeniniz varsa, kendinizi biraz zorlayarak, çalışma sırasındaki güçlükleri tek tek ortadan kaldırmanız zor olmaz. Yeter ki ne istediğinizi bilin, çalışmak için kendinize iyi bir zemin hazırlayın ve öğrenmeyi isteyin. Gerisi kendiliğinden gelecektir. 126 Bitlis’e Bir Hava Limanı Şart-2 Serdar DURER Öncelikle çok önemsediğim ülkemizin saygın vakıflarından kısa adı BETAV olan Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı dergisi aracılığı ile, zaman zaman ilimizin sorunlarını sizlerle paylaşmaktan duyduğum memnuniyeti baştan ifade etmek isterim. Bu anlamda BETAV’ın başta Sayın Genel Başkanı olmak üzere tüm yönetim kurulu üyelerine ve üyelerine, yine tüm çalışanlarına bir Bitlisli olarak ilimize yaptıkları her türlü güzellik için minnet borçlu olduğumuzu her vakit düşünüşüm. Muhterem okurlarım hatırlayacağınız üzere BETAV dergisinin 16. sayısındaki yazımda Artık Bitlis’e bir hava limanı şart başlıklı, muhtevasında başımdan geçen bir anımla yayınlanmıştı. Bu yazıdan sonra çok önemli dönütler almıştır. Hatta internet adresimi bulup bir okurum bana şunları yazmıştı; “Serdar bey BETAV dergisindeki yazınızı okudum. Yaşadığınıza çok benzer bir olayı da biz yaşadık. Almanya’dan geliyorduk ve Muş daha yakın olur diye Almanya’dan aktarmalı bir şekilde Muş’a geldik. İnanırmısınız Almanya’dan Muş’a kadar sorunsuz ve çok rahat geldik. Muş havalimanına da Tatvan ve Bitlis’teki akrabalarımızı çağırmadık, yoksa bizi karşılamaya gelirlerdi. Amacımız sürpriz yapmaktı fakat burnumuzdan getirdiler. Muş’tan Tatvan’a taksici bana öyle bir rakam söyledi ki, Almanya’da Hannover’den - Berlin’e o kadar parayla, çok daha güzel bir otomobille gidersiniz. Yol mesafesini de zaten katmıyorum işin içine… Kaldı ki Almanya’da özel araç tutup bir yere gitmek çokta ucuz değil. Hatta bütün Avrupa böyle diyebilirim. Muş Havalimanın da servis sorunu ayrı dert, aktarmalı taşımacılık var ama o çok daha ayrı bir dert. Bir Bitlisli olarak her yıl ailemizle geliriz oralara, tatilimizi Bitlis’te yapmak bize daha lezzetli geliyor. Fakat mutlaka Bitlis’e bir havalimanı yapılmalı ve Bitlis’e gelip giden herkes bu ıstıraptan biran önce kurtarılmalıdır.” Demişti. Dünya’nın bir çok yerindeki Bitlisli hemşerilerimiz aynı sorundan rahatsızlar. Sadece hemşerilerimiz değil, Bitlis’e zaman zaman gelip gitmek zorunda kalan herkes bu eksiklikten rahatsız. Olayın turizm, üniversite, polis okulu vs... gelişmekte olan bir Bitlis boyutunu zaten tartışmak bile istemiyorum. Yine bir hemşerimiz BETAV’ daki yazımı okumuş bana Bitlis şivesiyle şu cümleleri söylemişti; yav hoce sen ekılli bir ademsen Bitlis’e bir havalimanı yapılmelidu diyesen her tarafte buni yazesen feket şuni demesen, Türkiye’de Otogari olmayan Bitlis dışınde vilayet var midır? Demişti. Ben de cevap verememiştim. Komşu ve yakın şehirler hariç çağımızın en rahat ulaşımı uçaklarla gerçekleştirildiği için ben de çağımızın en genç nesillerden olduğumdan mıdır nedir bilmiyorum, lakin Bitlis’in bu ihtiyacının acilen çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. Tatvan’da sorgunun üst tarafındaki geniş düzlüklerin orda bir havalimanı yapılacağı söyleniyordu. Hatta önceki dönem Milletvekilimiz Cemal Taşar bu konuyla ciddi anlamda ilgileniyordu. Ne kadar aşama kaydedildi. Başbakanımız Bitlis mitinginde Muş havalimanı şurada orayı kul- 127 lanmaya devam edin dedikten sonra kimse ken- Başbakanımıza nasıl ulaşırım onu da bilmiyo- disine bu sorunları anlatabildi mi? Havalimanı rum, karşılaşacağım bir platformda Bitlis’in bu Bitlis’in olmazsa olmazı durumuna gelmiştir. talebini kendilerine arz edeceğim. İnşallah buna Bitlis’in gelişimi de bununla paraleldir. Bununla gerek kalmadan çözülür. ilgili Bitlis’in bulunduğu hem jeopolitik, hem de Batman, Diyarbakır, Van ve Muş Havalimanla- jeostratejik konumu Sayın Başbakan’a anlatıldı rını kullanıyoruz yani alternatiflerimiz var. Fa- mı? Bu sorular inanıyorum ki önümüzdeki gün- kat bu havalimanları bir birlerine karşılık değil, lerde cevaplanacaktır. Hatta bir ödül töreninde Bitlis’te olan bir havalimanına karşılık alternati- mi olur artık nerde nasıl olur bilmiyorum, Sayın fimiz durumunda olmalıdırlar. SANCAK ŞEHİR Büyüdükçe sevdim, doğduğum şehri. Birbirinden yüce dağı Bitlis’in Dedim ki, sormadan sizi iletir, Derenin sol yanı, sağı Bitlis’in.. Havası sert, insanı mert, sözü tek. Nemrut’un zulmünü görmüş bir devir. Aylarca karla kapalı yüzü ak.. Yazın bir cennettir bağı Bitlis’in.. Folkloruyla menevişli şalıyla O muhteşem tarihiyle ünlenir.. Peyniriyle tütünüyle balıyla Damağa lezzettir, yağı Bitlis’in.. Betlayis’in kurduğu Sancak Şehir! Kalesinden her rüzgârı seslenir, Der ki; “Beni gördü İskender bile!.” Düşündüm, ne uzun çağı Bitlis’in.. Burhan DODANLI 128 Bitlis Eren Üniversitesi ve Bitlis’te Spor Gökhan DURER Beden Eğitimi Spor Öğretmeni Uzun yıllardır BETAV’ın bu dergisini takip eder, her yıl temin etmeye çalışır, buradaki makaleleri en ince ayrıntısına kadar okumaya azami gayret gösteririm. Bu dergide emeği geçen herkese bütün içtenliğimle teşekkür ederim. Bir süre önce ağabeyim Mehmet Sait Bey’in düğünü için Bitlis’e gitmiştim. Fırsattan istifade edip Bitlis Eren Üniversitesinin yeni kampüsünü ve yeni binalarını gezdim. Yine eski yüksekokula arkadaşlarımın yanına ve Rektörlük binasına da fırsat bulup gittim. Eski binaların çok modernize edildiğini, yeni kampüsün ve yeni binaların ise harükulade devasa binalar olduklarını gördüm. Yani tam bir üniversiteye yakışan kampüs ve kampüs içi binalar gözümüze çarpıyordu. Yapan ve yaptıran ellere sağlık, keselere bereket diyorum. Asıl konumuza geleyim; eski kampüste arkadaşlarımı ziyarete gittim demiştim ya işte ziyaretim sırasında baktım arkadaşlar Rektör geliyor dediler. Şaşırıp arkadaşlar bir bölüm başkanı filan olmasın, Rektörler pek böyle gezmezler demiştim. Arkadaşlarım bizim Rektör her zaman öğrencilerin arasına karışır, sorunlarımızı dinler demişlerdi. Ben kendim hala Kocaeli Üniversitesinde Beden Eğitimi Öğretmenliğinde öğrenciyim. Bu benim 2. Üniversitem, daha bugüne kadar Rektörümüzü uzaktan bile görmedim. Üniversitemizi temsil eden bir Milli Sporcu olmama rağmen henüz rektörümüzle karşılaşmadım. Kendi Rektörümü eleştirmiyorum yanlış anlaşılmasın. Başta güvenlik olmak üzere, birçok nedenden dolayı her vakit serbest gezmek, öğrencilerin arasına karışmak çokta mümkün olmayabiliyor. Belki de bizim Rektörümüz bunları yapıyordur bana denk gelmemiştir. Fakat ilk defa Bitlis Eren Üniversitesine gittim ve Rektörü öğrencilerin arasında öğrencilerle konuşurken, gülerken görmek açıkçası beni çok mutlu etti. Sonra merak ettim kendi alanım olan sporla ilgili Bitlis Eren Üniversitesinin çalışmalarını araştırdım. Kısa süre önce Bitlis Eren Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunun kurulduğu öğrendim. Yine BEÜ tarafından Tatvan’a bir su sporları merkezi kurulduğunu, her yıl su sporları ile ilgili çeşitli faaliyetlerin yapıldığını öğrendim. Yine BEÜ tarafından çeşitli ulusal ve uluslar arası sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerin yapıldığını heyecanla öğrendim. Buradan BETAV dergisi aracılığı Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Doğru’ya başta öğrencilere olan gördüğüm yakın ilgisinden ve o güler yüzünden dolayı yine ilimizin sporu ve gençliği için yaptıklarından dolayı bir Bitlisli olarak en samimi duygularımla teşekkür ediyorum. Önümüzdeki günlerde Bitlis Eren Üniversitesi Bitlis’in sporunun ve gençliğinin daha fazla sosyal, kültürel ve sportif etkinliği gerçekleştireceğine olan inancım tamdır. Bitlis’in sporunun ve gençliğinin önünü her anlamda BEÜ tarafından açılacağına, BEÜ’nün bu anlamda öncü ve lider bir kurum haline geleceğine inanıyorum. Hatta şimdiden BEÜ’nün bunu başardığını görüyorum. 129 Başta yamaç paraşütü olmak üzere, su sporlarına, su sporları ile ilgili çeşitli kurslara, yine kort tenisi, golf, bowling gibi spor dallarına da sahip çıkacağına inanıyorum. Hatta bir önerim olacak; Eren ailesi tarafından yaptırılan İsmail Eren Spor tesisleri de BEÜ’ye devredilmelidir. Bir ara İsmail Eren Spor tesislerini de gezdim. İnanıyorum ki bu tesis BEÜ’nün elinde daha canlandırılıp, daha aktif hale getirilebilir. Bitlis Nemrut Kayak tesisleri tekrar ihale edilmiş sanırım. Yakın süreçte eski günlerine döneceği arzu içerisinde herkes. Bu Tesis tekrar harekete geçerse BEÜ tarafından telesiyejin alt kısmında bir yerde BEÜ Kayak evi diye bir yer kurulabilir. Üniversite öğrencilerinin daha faz- la istifade etmesi sağlanabilir. Böylelikle Bitlis’e gelen her öğrenci kayak sporu ile tanışmış olur. Buda Bitlis’in ve Eren Üniversitesinin dışarıda tanıtımına önemli katkılar sağlar. Her türlü su sporları dedik ya; jet ski, yelken ve raftingi de buna dahil edebiliriz. Mesela Rafting hem ucuz, hem de çok zevkli ve macera dolu bir su sporu, neden Bitlis deresinde yapılmasın? Bitlis Eren Üniversitesinin saydığım ve daha sayamadığım birçok ilki Bitlis’te gerçekleştireceğine inanıyor, Rektör Doğru’ya yapılmasına öncülük ettiği faaliyetler için bir daha teşekkür ediyor, beklentilerimizin arttığını ifade etmek istiyorum. Bitlis Eren Üniversitesi Spor faaliyetlerinden bir görünüm 130 GENÇLİK HİZMETLERİ VE SPOR İL MÜDÜRLÜĞÜ BİTLİS GENÇLİK MERKEZİ T anımı ve Amacı: Gençlik Merkezleri Gençlik ve Spor İl Müdürlüklerine bağlı olarak faaliyet gösteren Gençlerin; sosyal, kültürel sanatsal ve sportif faaliyetler çerçevesinde serbest zamanlarının ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda değerlendirilmesine fırsat vererek topluma aktif vatandaşlar olarak katılmalarını sağlayan ve gençleri zararlı alışkanlıklardan korumaya yönelik çalışmalar yürüten bir kurumdur. Bu kurumun etkinlikleri şöylece sıralanabilir. EĞİTİMLERİ: Gönüllülük esasına dayanarak gençleri bir araya getirerek kişisel gelişimlerine katkı sunmak amacıyla düzenlenen eğitimlerden oluşmaktadır. BİLGİSAYAR KURSU: Bilişim temelli Bilgisayar Eğitimleri Bitlis Gençlik Merkezinde gençlere verilen temel bilgisayar eğitimi ve internet güvenirliği esasına dayanmaktadır. SATRANÇ KURSLARI: Gençlerin serbest zamanlarını verimli bir şekilde değerlendirmek amacıyla gençlere satranç kursları verilmektedir. MANGALA OYUNU: Gençlik Hizmetleri Dairesi Başkanlığı tarafından günümüze getirilen Mangala Oyunu tarihi çok eski zamanlara dayanan kültürümüzü ortaya koyan strateji oyunu olup; Gençlik Merkezinde gençlere öğretilmektedir. Bitlis İl Spor Müdürlüğü BİTLİS GENÇLİK MERKEZİNDE DÜZENLİ OLARAK YÜRÜTÜLEN ETKİNLİKLER HALK OYUNLARI: Bitlis Gençlik Merkezi Türk Halk Oyunları ekibi her yıl düzenlenen Gençlik Merkezleri arası Türk Halk Oyunları yarışmalarında ilimizi temsil ederek kendi kültürümüzü sergilemektedir. TÜRK HALK MÜZİĞİ: Gençlerin bir araya gelerek kendi yeteneklerini sergileyerek her yıl düzenlenen Türk Halk Müziği Yarışmalarına katılmalarına olanak sağlamaktadır. GENÇLİK SOSYAL GELİŞİM (GSGP) ZARARLI ALIŞKANLIKLARLA MÜCADELE SEMİNERİ: Gençlerimizi zararlı maddelerden korumak; vatanı, milleti seven bireyler olarak yetiştirmek amacıyla Gençlik Merkezimizde seminerler verilmektedir. İSTANBUL TARİHİ VE KÜLTÜR GEZİSİ: Tarihi ve kültürel özellikleriyle Ülkemizin gurur kaynağı olan 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’un gençler tarafından gezilip görülmek amacıyla her yıl düzenli olarak yapılmaktadır. BİLECİK VE ÇANAKKALE GEZİSİ: Kuruluş ve Kurtuluş Gezisi Çanakkale gerçeğini yerinde görerek o günleri yaşamak gençlerin Vatan sevgisini pekiştirmek amacıyla her yıl Gençlik Merkezimizce yapılmaktadır. 131 GENÇLİK MERKEZLERİ ARASI DEĞİŞİM PROGRAMI: Gençlerin Ülkemizin değişik yerlerini tanımaları kendi coğrafi yerlerinin dışında başka illerin tarihi,doğal ve kültürel değerlerini görmeleri,yeni arkadaşlıklar edinmeleri amacıyla her yıl eğleşilen farklı bir ille yapılan karşılıklı gezi programıdır. DÜNYA KÜLTÜRLERİ VE GENÇLERİN BÜYÜK ANADOLU BULUŞMASI: Her yıl 15-21 Mayıs Gençlik Haftası nedeniyle Ankara’da düzenlenen 70 Ülke ve 81 İlin katılımıyla gerçekleşmekte olup;stant açarak ilimiz kültürünü ve tanıtımını yapmamıza olanak sağlamaktadır. 15-21 MAYIS GENÇLİK HAFTASI ETKİNLİKLERİ: Her yıl düzenlenen Gençlik Haftası programı çerçevesinde12/24 yaş arası gençleri bir araya getiren; gençlerin Milli değerler etrafında toplumla bütünleşerek Atatürk İlkeleri doğrultusunda kardeşlik ilkeleriyle gerçekleşmektedir. manları ve hakemleri yetiştirmek, eğitmek, sayılarını arttırmak, Eğitim Merkezlerini kurmak. Kayakçılar bir çalışma sırasında 3- Sporcu ve spor kulüplerinin tescil, vize ve aktarma işlemlerini yapmak 4- Spor federasyonlarının kurulması ve spor dallarının belirlenmesi için gerekli usul ve esasları tayin ve tespit etmek. 5- Beden Eğitimi ve spor faaliyetleri için gerekli olan saha, tesis malzemeleri yapmak, yaptırmak, işletmek ve bu tesisleri vatandaşın istifadesine sunmak. 6-Sporcu sağlığı ile ilgili tedbirleri almak, sporcu sağlık merkezleri açmak, açtırmak, işletmek, işletmek, işletilmesine yardımcı olmak, sporcuların sigortalanmasını yapmak ve yaptırmak. 7- Spor müsabakalarında Milletler arası kuralların ve her türlü talimatın uygulanmasını sağlamak. Kültürel çalışmalardan bir sahne GENÇLİK HİZMETLERİ VE SPOR İL MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLERİ 8- Futbol müsabakalarında müşterek bahis (Spor Toto ve Loto) düzenlemek ve yönetmek. 1-Vatandaşın fizik, moral, güç ve yeteneklerini sağlayan beden eğitimi, oyun, jimnastik ve spor faaliyetlerini sevk ve idare eder. 9- Beden Eğitimi ve spor alanındaki Teknik bilgi ve spora ilgiyi arttıracak yayınlar yapmak, faaliyetlerde bulunmak. 2- Spor faaliyetlerini programlamak, düzenlemek, yönetmek ve gelişmesini sağlamak, spor idarecisi, Antrenör, Monitör, spor ele- 10- Gençliğin boş zamanlarını değerlendirilmesi hususunda diğer kuruluşlarla iş birliği yapmak. 132 11- Milletler arası spor, temas ve münasebetlerinde resmi merci görevini yapmak. 12- Bu kanuna göre tescili yapılan spor kulüp ve kuruluşları ile spor amacını taşıyan teşekkül, sporcu ve spor elemanlarını denetlemek. 13- Başarılı sporculara ve çalıştırıcılara ayni ve nakdi yardım yapılmasını sağlamak, ödüllendirmek. 14- İlgili mevzuat, Bakanlıkça verilen benzeri görevleri yapmak. İLİMİZDEKİKİ SPORTİF ETKİNLİKLER ATLETİZM: Bitlis Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünce özellikle 1990 yılından sonra atletizm alanında büyük gelişmeler oldu. İlimizde yetişen milli atletler Ülkemizi kros şampiyonasında, yürüyüş şampiyonasında,2000 mt engel pist şampiyonasında, dağ koşuları balkan şampiyonasında, Avrupa şampiyonası ve Dünya şampiyonasında ferdi derecelerle Ülkemize büyük başarılar getirmişlerdir. Ülkemize yetişen toplam 9 milli sporcu olup; çoğu eğitmen olarak göreve başlamışlardır. Basketbol Federasyonu tarafından düzenlenen müsabakalara küçükler, yıldızlar ve gençler olmak üzere 3 kategoride yer almaktayız.2005-2006 yılında Erzurum da düzenlenen Bölge Yarışlarında ilimiz 2. Olarak büyük bir başarı göstermiştir. İlimizde kulüpler arası maçlar yapılarak sporcular yetiştirilmektedir.2010-2011 yılında ilimizde ilk olan deplasmanlı takım kurularak 3. Ligde ilimiz temsil edilmektedir. VOLEYBOL: Bitlis Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünce Türkiye Voleybol Federasyonu tarafından her yıl düzenlenen Bölgesel lige 2010-2011 sezonunda 2 bayan takımı olmak üzere toplam beş takımla rekor sayıda katılım gerçekleştirmiştir. GÜREŞ: Bitlis Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünce yapılan güreş çalışmaları 2010 yılından itibaren gelişmekte olan bir spor dalı olmuştur.İlimizde her yaş grubuna yönelik güreş faaliyetleri devam etmektedir.Lise ve ilk öğretim okullarında da çalışmalar yürütülmektedir.Türkiye Güreş Federasyonu tarafından düzenlenen Müsabakalara küçükler,yıldızlar ve gençler olarak toplam 3 kategoride katılmaktayız. Yine ilçelerde özellikle karakucak güreşleri yapılmaktadır.Gap spor oyunları ve bölge yarışlarında ilimiz Güreş dalında ferdi ikincilik elde etmiştir. Bayanlar maraton koşusu BASKETBOL: Bitlis Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünce 2004 yılından itibaren gelişen bir spor dalı olmuştur. Her yıl Türkiye 133 Güreş takımı YELKEN: Bitlis Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünce ilimizin Tatvan ilçesinde Van gölünde 2002 yılından itibaren optimist dalında faaliyet gösterirken 2010 yılından itibaren lasser sınıflarında Yelken sporu başlatılmıştır.Günümüze kadar 100 e yakın sporcu yetişmiştir. Ayrıca İl Müdürlüğü olarak Ahlat ve Adilcevaz ilçelerinde Yelken sporunu başlatabilmek için çalışmalarımız sürmektedir. 5 - Hizmet binası yapımı işi ihalesi yapılmış ve bina tamamlanarak 2011 yılı sonunda hizmete açılacaktır. 6 - Gençlik Merkezi yapımı için Milli Emlak Müdürlüğünden arsa tahsis işlemleri yapılmış, gerekli doneler tamamlanmış olup ihale aşamasına hazır hale getirilmiştir. 7 - Adilcevaz Spor nsalonu ihalesi yapılmış yer teslimi yapılarak inşaata başlanmışitır. Güroymak’ta yapılması düşünülen Spor Salonlarının arsaları temin edilmiş ve gerekli ödenek ayarlanarak ihale aşamasına hazır hale getirilmiştir. 8 - İl merkezimizde bulunan teleski tesisinin revizyonu için gerekli olan ödenek temin edilerek İhalesi kayak federasyonu başkanlığınca yapılmış yer teslimi yapılarak 120 gün içerisinde hazır hale gelecektir. Bitlisli gençler Çanakkalede 2011 YILINDA YAPILAN FAALİYETLER 1 - İlimize bağlı Tatvan ilçesindeki Spor Salonu yapım işinin tasfiyesi yapılmış, yapım işinin gerçekleşmeyen %44’lük kısmının 2010 yılı birim fiyatlarıyla yaklaşık maliyeti tanzim ettirilmiş ve spor toto teşkilat başkanlığından ödenek temin edilmiş gelen ödenekle ihaleye çıkılmış ve ihale süreci tamamlanmıştır. Binanın kullanımı için teslim aşamasına gelinmiştir. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü olarak 2 yıl içerisinde Bitlis’te 450 olan faal sporcu sayısını 3250 ye, 18 olan kulüp sayısı 40 ulaşmış milli takımlara gönderilen sporcular 4 iken 2010 yılında 18 e ulaşmıştır. Yeni spor branşları yapılmaya başlanarak il içi ve il dışı müsabakalara katılım sağlanmıştır. 2 - İlimiz Merkez Spor Salonuna gerekli olan “kısmi” bakım ve onarım yapılmıştır. 3 - Tüm engelliler için sporcu eğitim merkezi açılmıştır. 4 - İlimize yapılacak olan Spor Kompleksi arsası temin edilmiş, arsayla ilgili gerekli doneler tamamlanmış olup ihale aşamasına hazır hale getirilmiştir. 134 Açılış törenlerinden Bitlis ili olarak artık büyük organizasyonlara ev sahipliği yaparak bölgede spor turizmi açısından da var olduğumuzu kanıtladık. Özellikle Yaz spor oyunları ve Kış spor oyunlarını başarıyla gerçekleştirmenin gururunu yaşamaktayız. İLİMİZDEKİ SPOR TESİSLERİ Bitlis Merkez Spor Salonu • Tiyatro • Türk Halk Oyunları Kursu • İstanbul Tarih ve Kültür Gezisi • El Sanatları Kursu (Kurdele Nakış) • Bilecik ve Çanakkale Gezisi • 15-21 Mayıs Gençlik Haftası Etkinlikleri (Sosyal, Kültürel ve Sportif Faaliyetler) • Zararlı Alışkanlıklarla Mücadele Semineri Bitlis Kamp Eğitim Merkezi Bitlis 8 Ağustos Stadı • Bilgisayar Kursu Tatvan İlçe Stadı • Masa Tenisi ve Satranç Kursları Kayıkane • Resim Kursu Tatvan Fuar Futbol Sahası • Gençlik Merkezleri Arası Gençlik Değişimi Ahlat İlçe Spor Salonu Ahlat İlçe Stadı • İlimiz ve İlçelerimizdeki Tarihi Yerlere Gezi Düzenlenmesi Adilcevaz İlçe Stadı • Fon Bulma Kaynak Yaratma Semineri Hizan İlçe Stadı • AB Fonlarının Kullanımı ile ilgili Seminer Güroymak İlçesi Futbol Semt Sahası • ÖSS’ye Hazırlanan Gençlere Yönelik Meslek Tanıtma Semineri • Rehberlik • Ağaç Dikme Kampanyası Spor tesislerinden bir görüntü 2011 YILINDA YAPILAN FAALİYETLER • GSGP Paket Eğitimleri • Yabancı Dil Kursu Spor karşılaşmalarından bir seçme • Türk Halk Müziği Bağlama Kursu • AB. Gençlik Programları Proje Eğitim Seminerleri • El Sanatları Kursu (Kumaş Boyama) 135 Bitlis ve Bitlislinin Göğsünü Kabartan Başarı Yalnızca bir tek ortaokulu bulunan Bitlis, 1955 yılında liseye kavuştu. O yıldan sonra öğrenciler artık Diyarbakır’a, Erzurum’a lise öğrenimi için gitmekten kurtuldu. Tozlu yollarda çektikleri eziyetlere son verildi. Onlar Diyarbakır’da, Erzurum’da çeşitli zorluklar içinde sürdükleri eğitimin sonunda doktor, öğretmen, mühendis ve subay oldular. Ailelerinin çabalarını ve fedakârlıklarını boşa çıkarmadılar. Gün geldi Bitlis, Anadolu lisesine, Endüstri Meslek Lisesine, Kız Meslek Lisesine, Polis Meslek Yüksekokulana ve Üniversiteye kavuştu. Bu eğitim kurumları arasında bir de Nurullah Eren Anadolu Öğretmen Lisesi faaliyete geçti. Spor faaliyetlerine cevap veren, modern tesisler yanında her türlü imkâna sahip olan Nurullah Eren Anadolu Öğretmen Lisesinden mezun olanlar, onu yapıp Milli Eğitim Bakanlığına devreden Eren Ailesinin yüzünü güldürdü. Ekteki bilgiler Bitlis Nurullah Eren Anadolu Öğretmen Lisesinin başarısını gösteren belgedir. Hayranlıkla takdir ettiğimiz bu listeyi ekte sunarken Nurullah Eren’in hatırasını bir daha şükranla yad ediyoruz. Bu eğitim kurumunu yapan Eren Ailesine teşekkürlerimizi tekrarlıyoruz. Yayın Kurulu İLİMİZDE İLK 1000’ E GİREN ÖĞRENCİ LİSTESİ SIRA NO 1 2 3 4 5 6 PUAN TÜRÜ DİL 1 İREM CEREN DOĞAN DİL 2 DİL 3 TS 1 FATMA GEYLANİ TS 2 TS 1 ŞEYDA BOZKURT TS 2 TS 1 FIRAT ŞİMŞEK TS 2 YGS 2 YGS 4 YGS 5 UMUR KESİM ÇAM YGS 6 MF 1 MF2 TM 2 MİZGİN ARAZ TM 3 ADI SOYADI PUANI 546.572 521.643 557.797 530.909 536.394 519.158 530.012 499.438 504.496 548.720 527.934 535.628 543.166 549.673 546.782 520.698 519.350 136 TÜRKİYE DERECESİ 40 65 25 45 46 66 62 168 215 403 647 814 735 573 587 530 543 OKULU NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL İLİMİZDE İLK 1000’ E GİREN ÖĞRENCİ LİSTESİ SIRA NO ADI SOYADI 7 MAHMUT SAMET KAPLAN 8 YAFES HAYLAZ 9 ÖMER KEKLİK 10 ZEYNEP GİZEM ALBAYRAK 11 YETER KARADAŞLI 12 SİNAN ÖĞET 13 FERHAT BARAÇ 14 MURAT AKSAN 15 ÖMER KETBOĞA PUAN TÜRÜ YGS 2 YGS 4 YGS 5 TS 1 TS 2 TS 1 TS 2 TS 1 TS 2 TS 1 TS 2 TS 1 TS 2 TS 1 TS 1 TS 2 EA2 PUANI 540.873 530.579 532.830 460.863 470.516 460.487 467.562 452.780 458.115 449.005 473.998 454.177 452.808 439.395 456.796 470.632 520.000 TÜRKİYE DERECESİ 676 548 976 620 630 628 690 737 819 790 579 720 917 955 680 629 770 OKULU NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL NURULLAH EREN AÖL SELAHATTİN EYYUBİ L 2010-2011 Sınav Dönemi Üniversiteye giriş sınavında gurur veren başarılı öğrenciler İrem Ceren DOĞAN Fatma GEYLANİ Şeyda BOZKURT Fırat ŞİMŞEK Umur Kesim ÇAM Mizgin ARAZ 137 Mahmut Samet KAPLAN Yafes HAYLAZ Ömer KEKLİK Zeynep Gizem ALBAYRAK Yeter KARADAŞLI Sinan ÖĞET Ferhat BARAÇ Murat AKSAN 138 Bitlisli Olmak ve Dernekçilik Ruhu D ernekler, gönüllülük duygusunu insan, doğa, sanat, yardımseverlik, sağduyulu olma bilincinden alan, bilgi birikim ve kaynaklarını birleştirerek toplumun tüm kesimlerine ulaştırabilen özveri ve sabırla hiçbir menfaat beklemeden vermenin erdemini eyleme dönüştüren topluluklardır. Gönüllü geliştirilen çalışmaların temelini, gönüllülerin kendi iç zenginliklerini başkaları için düşünüp onların mutluluğu için hayata geçirilen faaliyetler oluşturmaktadır. Gönüllülük esasıyla hareket etmeyi tercih eden kişiler emeğini, düşüncesini, kaynağını, bilgi birikimlerini sevgi ve paylaşımla yoğurup sonuca giderler. Tıpkı suyun açtığı yol gibi, zaman da hayata geçirilen çalışmaların yerine yenilerini koyar. Gönülden tasarlanan çalışmalar yerini yeni projelere bıraksa da yapılanlar unutulmaz. Bu esasa dayalı dernek çalışmalarının izlerini bir yaşlının yüzündeki tebessümde ya da bir çocuğun içindeki umudun gözlerine yansıyan ışıltısında görmek mümkündür. İşte bu ve benzeri anlar, içindeki egolarından kurtulmuş kişilerin - yani gönüllülerin - yaptıklarının karşılığı olarak yakaladıkları anlara dair küçük hazlardır. Komşusu aç yatarken tok uyuyanın bizden olmayacağını, rızıklarımızın paylaşıldıkça artacağını söyleyen dinimiz de- Dernek toplantısından bir görünüm ğil midir? Yaşamın içinde geçen zaman, durup baktığımızda bize çok şey anlatır. Farkında olmaksızın akıp giden anları geri döndürmek gibi bir şansımız yok. Öyleyse anların farkına vararak hayatı ıskalamadan yaşamak gerek. Nice ömürler, sıkışıp kaldığı kısır döngünün esiri olarak tükenip gitmedi mi? Hem kendimiz hem de başkaları için ıskalanan anlara geç kalmadan yepyeni anlamlar katmak bizim elimizde değil mi? Gönüllüler çok iyi biliyorlar ki mutluluk, karşılık beklemeksizin verebildiğinizde kendiliğinden sizin ve etrafınızdakilerin hayatlarına dahil oluyor. Ağlayan bir çocuğun yanağından akan göz damlasında çaresizliği, cebinde parası olmayan bir öğrencinin simit tablasına bakışındaki ezikliği hissetmek, düşünmediğimiz zaman eminiz ki hiç aklımıza gelmiyor. Paylaşımcı gönüllülük esasıyla hareket edince farklı farkındalıklar geliştiriyor insan, hayata başka bir pencereden bakabiliyor. Dernek faaliyetleri yaparken birçok kişiyi tanıma fırsatı bulursunuz. Bunlardan kimileri hayatı boyunca tiyatroya gitmemiştir, kimilerinin okuması için maddi desteğe ihtiyacı vardır, kimileri daha küçücük bir çocukken hayatı tek başına yaşamak üzere yalnız kalmıştır. Ve hatta kimileri, kulakları duymuyor, sağır diye yakınlarınca bağırılarak iletişim kurulmaya çalışılmış, kendilerini anlamadığı için azarlanmış yaşlılardır. Oysa kulakları duymayan kişilerle bağırarak konuşmaya çalışmak yerine onların dünyasını küçük bir empatiyle aydınlatmak bizlerin elinde değil midir.? Kısacası benzeri durumlarda olan insanımıza, dostlarımıza, yakınlarımıza, hemşerilerimize 139 mak. Bu ve benzeri çalışmaları Derneğimizin bugüne kadar yaptığı etkinlikler arasında saymamız mümkündür. Dernek toplantısında konukları karşılama uzanan el neden siz, biz, bizler olmayalım. Neden düşen bir çaresize uzanan el sizin eliniz olmasın, neden büyüyen birliktelikler, dernekler olmasın? Kültürüne, insanına, tarihine, birlik ve beraberliğine geçmişten aldığı güç ile sahip çıkan; insanı insan yapan değer yargılarıyla önemseyen Bitlis İli ve İlçeleri Kültür ve Dayanışma Derneği GMK Bulvarı 107/10 Maltepe adresinde Bitlisli hemşerileri için ve Bitlisli hemşerileriyle faaliyetlerini sürdürmektedir. -Hemşerilerimizin katılımlarıyla yemekli geceler düzenlemek, -İftar yemekleri tertiplemek, yardım kolileri dağıtmak, -İlimizi tanıtma amaçlı canlı tv programları yapmak, -Hakk’ın rahmetine kavuşan hemşerilerimizden diğerlerini haberdar etmek amaçlı mesajla bilgi ulaşımını sağlamak, vefat edenin ailesine başsağlığı ziyaretlerinde bulunmak, Zaman içerisinde oluşan imkânlarımız doğrultusunda, İlimizde başarılı öğrencilerimizi onurlandırmak ve teşvik etmek amaçlı geziler tertipleyerek değişik yerleri görmelerini arzulamaktayız. Yine İlimiz dışında yaşayan ve Bitlis’i hiç görmemiş Bitlisli ailelerin çocuklarını Bitlis’e götürerek tanımalarını ve bu geziyle ilgili bir kompozisyon yarışması düzenlemeyi hedeflemekteyiz. Güzel ülkemizin güzel insanlarının her güzelliğe layık olduğu bilinciyle yaşamak ve paylaşmak doğrultusunda sıkıntıları paylaşarak küçültmek, mutlulukları paylaşarak büyütmek özlenen bir tablo değil midir? Hayatın içinde varoluş nedenlerimizden biri de kendimiz ve ailemiz dışındaki kişiler için de faydalı çalışmalar yapmak, yapabilmek değil mi? Öyle ise biz bireylere düşen o adımı atmak ve düşünmektir. İşte uzun yıllardır bunu başaran BETAV’a bir nebze de olsa destek olmak adına 2002 tarihinde kurulan Derneğimiz, paylaşım ve gönüllülük esaslı çalışmalarını artırarak sürdürmek istemektedir. Bu isteğin azmiyle hemşerilerimize yardımcı olmaya çalışmak, eski-yeni tüm dernek yöneticileri için şerefli bir görev olmuştur. -Eğitime katkı sağlamak amaçlı toplanan kitapları dağıtmak, ‘’BEN’’ DEMEDEN ‘’BİZ’’ DEMEYİ BİLEN GÖNÜLLÜLER OLMAK DİLEĞİYLE… -Dernek binasında değişik zamanlarda bir araya gelerek sohbetlerle kaynaşmayı sağla- Ankara-Bitlis İli ve İlçeleri Kültür ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu 140 Vedat YAPA Antalya Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Sayın BETAV Yönetim Kurulu Üyeleri ,Değerli Bitlis’li Hemşerilerim; D eğişik nedenlerle Bitlis İlimizden ayrılarak Ülkemizin değişik kentlerine yerleşen hemşerilerimiz bu illerde birlik ve beraberliklerini pekiştirmek, İlimizin örf adet ve geleneklerini idame ettirmek, kültürümüzü, forklörümüzü ve diğer değer yargılarımızı yeni nesillere aktarmak amacıyla hemşeri dernekleri kurulmuştur. Bizlerde aynı amaç ve aynı doğrultuda 1998 yılında kurduğumuz Antalya il Bitlis Kültür ve Dayanışma Derneğimiz kurulduğu yıldan beri aynı şevk ve kararlılıkla faaliyetle- rine devam etmektedir. Antalya ilimizde yaklaşık olarak 15, Bine yakın Bitlis’li yaşamakta olup ancak bunlardan 400 kişi derneğimize üye olmuştur. Dernek faaliyetlerimiz arasında yukarıda belirtmiş olduğum genel konular dışında sosyal ve kültürel etkinlik içinde birlik ve beraberlik duygularımızı zinde tutmak amacıyla dayanışma geceleri, piknik ve Derneğimiz kadınlar kolu tarafından organize edilen çay partileri düzenlenmektedir. Dernek gönüllüleri 141 Hayırsever hemşerilerimizden sağlanan yardım paketleri ramazan aylarında ihtiyacı olan ailelere dağıtılmaktadır. Üyelerimizin üzüntüleri ve sevinçlerini paylaşmakta olup, işsiz gençlerimize iş bulma konularında yardımcı olmaktayız. Hasta ziyaretleri ile taziye ziyaretlerimiz yapılmakta, ihtiyaç duyulan hastalarımıza kan bulma konusunda yardımcı olunmaktadır. ve özverili çalışmalardan sonra başarıda kendiliğinden gelmiştir. BETAV ın çalışmalarına Bitlisli hemşerilerimizinde güçleri oranında maddi katkı yapmaları gerekmektedir. 2010 yılında BETAV tarafından organize edilen “EĞİTİME YARDIM VE DESTEK KAMPANYASI İÇİN SMS YOLU İLE SİZDE KATILIN” Projesine ile 2000 öğrenciye burs verilmesine katkı sağlamak amacıyla hemşerilerimize mesaj sistemiyle duyuru yapılmış olup Antalya’daki hemşerilerimizin katkısı sağlanmıştır. Projeye katkı bu yılda devam ettirilmektedir. İnşallah amacımıza ulaşmış olacağız. Ayrıca BETAV ın dışında, diğer illerde bulunan ve maddi durumları iyi olan hemşerilerimizin de katkı sağlamaları gerekmekte olduğunu belirtmek istiyorum. Son yılarda Bitlis İlimizin Üniversite giriş sınavlarındaki başarısının temelinde BETAV’ın sağlamış olduğu katkılar vardır. Bitlis de mevcut olan Anadolu liselerine ek olarak Fen Lisesi ile özel dershaneler eğitim kalitesini yükseltmiş olup, bunun yanında Bitlis de görev yapan Bitlisli öğretmenlerimizin de katkıları büyük olmuştur. Bu sistemli Ben buradan başta BETAV olmak üzere emeği geçen kurum kuruluş ve kişilere Antalya da yaşayan Bitlisli hemşerilerim adına teşekkür ediyor, minnet ve şükranlarımı arz ediyorum. İlimizde açılan ve inşaatı tüm hızla devam eden Üniversitenin Bitlis’imizin ufkunu açacak ve kentimiz sosyal ve ekonomik boyutta gelişmiş iller arasında yerini alacaktır. Ayrıca İstanbul ilinden organize edilen “AYDINLIK BİR GELECEK İÇİN BİR KİTAP BAĞIŞLA BİR IŞIK YAK” kampanyası ile Bitlis il ve ilçe köy okullarına gönderilmek üzere topladığımız kitapların dağıtımının yapılması için Bitlis Belediyesine gönderilmiştir. Başta BETAV Yönetim Kurulu Üyeleri olmak üzere tüm hemşerilerime Antalya da yaşayan BİTLİS’LİLER adına teşekkür eder, saygılarımı sunarım. 142 Azmi SUCUK Eski Bitlis Folklör Ekibinden GERİ GETİR YEŞİL BİTLİSİM İşağloğumu, Geçloğumu Renk renk çeşit çeşit güllerimi Gözbağlama ebe ebe çalo çalomu Dilor dilor lingo lingomi Geri getir yeşil Bitlisim Ozun bağı, Merkavayi Çalo çalo kelo keloyi çiçehale Varde vale vay gıdı gıdı haci Naso’nun çoratanı Oynayan uşakları Geri getir yeşil Bitlisim O güzel toyleri toyloğleri Davulcu zurneci tero’yı, devçi Celoy’i, Ezoyi, Nesiboyu, Dokuzluyu Zebek avradın oynayan ezmi sıcağı Kılıç kalhan oynaya Baloğ Mehmedi Geri getir yeşil Bitlisim Nerde Berber İzeti, Dişçi İzeti Mâme Cemali, Camcı Yüsüf ’ü Kulhamcı Sıloy’u, Hamamci Doğan’i Geri getir yeşil Bitlisim Yıldırım Spor Güzeldereyi Sekiz ağustos jet sporu kaleci Yüceli Rahmi’yi, Adil Yandım’ı, Arap İlho’yi Dozer Sılhoy’u, Koşucu Bayroy’u, Cevdo’yu Geri getir yeşil Bitlisim Keledan taş kıloliyem gerikleri Kalenin dibinde benajlenen dolazleri Höperlodan ilan veren Adil Begleri Seçim nutuğu aten İhsan Karayılanı Geri getir yeşil Bitlisim Nerde O, güzelim çağlayanı Akar şarıl şarıl suları tahta köprüsü Minare gibi uzanan kavakları Ayağını kolunu sıvamış Rıfat Ustayı Geri getir yeşil Bitlisim Hanı malla golunu, çırak golunu Nano golunu, Kaya Leylosunu Damlar gurcosunu, dağ fetesını Geri getir yeşil Bitlisim 143 Tekirdağ Bitlisliler Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Sayın Valim, Sayın Garnizon Komutanım, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Cumhuriyet Başsavcım, Sayın Rektörüm, Sayın Baro Başkanım, Sayın Milletvekillerim, Sayın Sivil, Toplum Dernek Başkanlarım, Sayın Basın Mensupları ve Tekirdağ Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Dernek Başkanı Nizamettin Mavikuş, Dernek adına düzenlediği ünlü Büryan Gecesine gelen siyasi partiler, sivil toplum dernekleri ve diğer misafirlerle bir araya gelerek gecemize renk kattınız. Dernek Başkanı Nizamettin Mavikuş organizetörlüğü yapmış olduğu Mavi İnşaat’a da destekten dolayı ayrıca teşekkürlerini dile getirdi. Değerli Bitlisli hemşehrilerim ve misafirlerimiz Tekirdağ Bitlisliler ünlü Büryan Gecesine Hoş geldiniz… Toplumun ihtiyacı gecenin güzelliği gülen gözlerden ifade etmektedir. Derneğimizin amacı sosyal faaliyetlerde bulunmak, örf ve adetlerimizi, gelenek, görenek ve kültürümüzü bölgesel ayrım yapmadan, ortak değerlerimizi birlikte yaşamak ve yaşatmaktır. İnsan ayrımı yapmadan ana temelimiz olan eğitime destek vermek, mücadelemiz bizlerden sonra gelecek nesilere kendilerine ve ülke kalkınmasına, bütünlüğüne faydalı olmasıdır. Bitlis’in tarihi şehrine baktığımızda gurur kaynağı olacak bir yerde olduğu karşımıza çıkmaktadır. Yetiştirdiği sayısız devlet ve siyaset bilim ve din adamları insanlık tarihine yön vermişlerdir. Tüm siyasi parti milletvekili adaylarımıza başarılar dilerim… Yöre türküsüyle salonu coşturan Bitlis doğumlu Tekin Öztürk böyle tekinlere gurbette yaşıyan Bitlislilerin yılda bir kere de olsa özledikleri mazraları yaşamaya değer… Derneğimize yapmış olduğunuz ilgi ve desteklerinizden dolayı Bitlisliler adına teşekkür eder, ayrıca Sayın Aydın Cartı Fahri Hemşehrimize, ticaret hayatında başarılar dilerim… Hepimize sağlık, başarı, mutluluk dolu bir yaşam dileğiyle saygılarımı sunarım… Tekirdağ Bitlisliler, Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin geleneksel olarak her yıl ramazan ayında verilen iftar yemeğine bu yılda Bitlis’li hemşehrilerimizin ve diğer misafirlerin yoğun ilgisi vardı. Düzenlemeyi Mavi İnşaat ve Sponsorluğunu Haber Trak Gazete sahibi Cenap Körümoğlu ve Opr.Dr. Abdullah Önen’in üstlendiği yemekte önce okunan Kur’an-ı Kerim ve ardından edilen Dua’larla geceye maneviyat kattı zengin menüsü ile dikkat çekerken gecenin sonunda misafirler memnuniyetlerini dernek başkanımıza ilettiler. Başkanımız Nizamettin Mavikuş gece ile ilgili konuşmasında geçmişten gelen bu kültürü geleceğe de aktarılması, herkese düşen bir görev olduğunu ve diğer kültürlerle açık olmalıyız, ortak değerlerimizin herkes tarafından değerinin bilinmesi ve eksiksiz yeni nesillere aktarmasıdır. 144 Dernek toplantısından bir görünüm Bitlis foklör ekibi 145 Vakıfımızdan Burs Alarak 2009-2011 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 ABDÜSSELAMOĞLU Bervin AÇIKYOL Erdi ADSOY Zeynep AĞBAY Can Barış AKALIN Ersel AKBABA Erdal AKBAY Barış Can AKBUDAK Faruk AKDENİZ Bilal AKIN Nesim AKSOY Mehmet Cevat ALAYDIN Behçet Özgür ALBAY Orhan ALTAN İlknur ALTUNTAŞ Adem ARICI İbrahim ARSLAN Emrah ARSLAN Nesip ARSLAN Safter ARSU Sibel ASLAN Cesim ASLAN Feyat ASLAN Mehmet ASLAN Reşit ASLAN Ümmi Kelsim AŞKIN Deniz ATEŞ Ömer ATEŞ Serkan AVCİL Suat AVCU Seray AY Hüsamettin AYAZ Fatma AYAZ Gülşah AYDIN Hülya AYDIN Leyla Evin AYDIN Murat AYGÜN Mehmet Cihad AYSAL Hatice AYSAL Süleyman AYYILDIZ Sinem BABA Çağla BAĞATUR Derya BAĞATUR Emrah BAKIRTAŞ Servet BALAMAN Muhammed Sena BAŞARAN Nesrullah BATIR İkram BAYINDIRLI Baha BAYSEFEROĞULLARI Zeynel BAYTAŞ (AYOĞLU) Zeynep BİLVANİS Süleyman BİNGÜL Bıha BİRLİK Özlem BOZ Okan BÖLÜM Serdar BUDAK Feyaz BUDAK Mehmet Eren BUDAK Taner BUHARALI Veysel Murat BULUT Deniz BULUT İkbal BULUT Şakir CALP Sibel Celal Bayar Ünv. Fen-Edb.Fak. Dokuz Eylül Ünv. Buca Eğitim Fak. Erciyes Ünv. Eğitim Fak. ODTÜ Müh. Fak. Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak. Kafkas Ünv. Fen-Edb.Fak. Sakarya Ünv. Eğitim Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Sakarya Ünv. Müh.Fak. Adnan Menderes Ünv. Tıp Fak. Hacettepe Ünv. Edebiyat Fak. Anadolu Ünv. Fen Fak. Çukurova Ünv. Tıp Fak. Dokuz Eylül Ünv. Buca Eğitim Fak. Akdeniz Ünv. Müh.Fak. Karadeniz Teknik Ünv. Fatih Eğitim Fak. Yıldız Teknik Ünv. Müh.Fak. Çanakkale 18 Mart Ünv. Fen-Edb.Fak. İstanbul Teknik Ünv. Elektrik-Elektronik Fak. Selçuk Ünv. Mesleki Eğitim Fak. Gazi Ünv. Müh.Mim.Fak. Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Dokuz Eylül Ünv. İ.İ.B.Fak. Celal Bayar Ünv. İ.İ.B.Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Fen-Edb.Fak. Kafkas Ünv. İ.İ.B.Fak. Dokuz Eylül Ünv. Buca Eğitim Fak. İnönü Ünv. Müh.Fak. Süleyman Demirel Ünv. İ.İ.B.Fak. Mustafa Kemal Ünv. Turizm işl.ve Otelcilik Y.O. Yüzüncü Yıl Ünv. Tıp Fak. Afyon Kocatepe Ünv. İ.İ.B.Fak. Erzincan Ünv. Eğitim Fak. Marmara Ünv. Tıp Fak. Marmara Ünv .Hukuk Fak. istanbul Ünv. Eczacılık Fak. Giresun Ünv. Fen-Edb.Fak. Atatürk Ünv. Beden Eğitimi ve Spor Y.O. Abant İzzet Baysal Ünv. Eğitim Fak. Erzincan Ünv. Eğitim Fak. Atatürk Ünv. K.K.E.Fak. Karadeniz Teknik Ünv. Müh.Fak. Ege Ünv. İletişim Fak. Mehmet Akif Ersoy Ünv. Eğitim Fak. Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğitim Fak. Ankara Ünv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Anadolu Ünv. İ.İ.B.Fak. Kadir Has Ünv. İ.İ.B.Fak. Hacettepe Ünv. Edebiyat Fak. Trakya Ünv. Kırklareli Ünv. Sağlık Y.O. İstanbul Teknik Ünv. İnşaat Fak. Adnan Menderes Ünv. Eğitim Fak. Kafkas Ünv. Eğitim Fak. Marmara Ünv. Teknik Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Ağrı İbrahim Çeçen Ünv. Eğitim Fak. Zonguldak Karaelmas Ünv.Fen-Edb.Fak. Afyon Kocatepe Ünv. İ.İ.B.Fak. Süleyman Demirel Ünv. Müh.Mim.Fak. Gazi Ünv. Müh.Mim.Fak. Adnan Menderes Ünv. İ.İ.B.Fak. 146 Tarih Coğrafya Öğr. Türkçe Öğr. İnşaat Müh. Sosyal Bilgiler Ögr. Biyoloji Zihin Engelliler Öğr. Hukuk Jeofizik Müh. Tıp Bilgi ve Belge Yönetimi Fizik Tıp Sınıf Öğr. Makine Müh. İlk.Matematik Öğr. İnşaat Müh. Fizik Telekomünikasyon Müh. Okul Öncesi Öğr. Elektrik-Elektonik Müh. Türkçe Öğr. Fizik Öğr. İşletme Maliye Sosyoloji İktisat Sosyal Bilgiler Ögr. Elk.Elektronik Müh. İktisat Turizm ve Otel İşl. Tıp İşletme Türkçe Öğr. Tıp Hukuk Eczacılık Kimya Beden Eğitimi Öğr. İngilizce Öğr. Sınıf Öğr. Coğrafya Öğr. Elektrik-Elektonik Müh. Gazetecilik Sosyal Bilgiler Öğr. Türkçe Öğr. Bilgi ve Belge Yönetimi İşletme İşletme Psikoloji Sağlık Memurluğu Jeodezi ve Fot.Müh. Sınıf Öğr. Fen Bilgisi Öğr. Bilgisayar ve Kntrl Öğr. Sosyal Bilgiler Öğr. Sınıf Öğr. Türkçe Öğr. Matematik Uluslar arası Tic.ve Finans Tekstil Müh. İnşaat Müh. Sosyal Hizmet Vakıfımızdan Burs Alarak 2009-2011 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 CANBAY Lokman CANPOLAT Mahir CAYHAN Cumhur CELEP Cenk Selahattin CEVRİN Yusuf ÇAĞLAYAN Fırat ÇATİ Songül ÇELEBİ Ezgi Ceyhan ÇELEBİ Orhan ÇELİK Cihan ÇELİK Koray ÇETİN Erkan ÇEVİK Mehmet ÇEVİKOL Zeynep Tuba DALKIRAN Serhat Ümit DEMİR Elif DEMİR Enes DEMİR Serhat DEMİRTAŞ Ümit DİKMEN Adem DOĞAN Serdar DOLAHMET Mehmet DÖNER Ferhat DÖYMAZ Cezmi EKİNCİ Yavuz ERÇELİK Mehmet Naim ERDEN Talip ERDİL Safter EREM Ayşe EREM Melek EREN Selim ERGÜN Yakup ERKOÇ M.Sabrullah ERKOÇ Muhammet Mucip EROĞLU Gizem ERVÜZ Muhittin ETEŞ Nesip GEBOLOĞLU Zeynep Gözde GEYLANİ Yahya GÖÇMEN Özbek GÖL İlhan GÜL Ahmet GÜLBAHAR Gökçe GÜLLÜBARDAK Büşra GÜLTEKİN Fatih GÜLTEKİN Serpil GÜLTEKİN Tekin GÜLTEPE Sahra GÜNAY Süleyman GÜNAY Tamer GÜNDOĞDU Savaş GÜNDÜZ Caner GÜNEY Mustafa Taner GÜNGÖR Vehbi GÜNGÖRDÜ Uygar GÜRBÜZ Emrah GÜZEL Mesut GÜZELSOY Ozan Kadir HALİDİ Perihan HAMAMCIOĞLU M.Cemil HASPOLAT Büşra HASPOLAT Yılmaz İstanbul Teknik Ünv. Denizcilik Fak. Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak. Pamukkale Ünv. İ.İ.B.Fak. Dumlupınar Ünv. İ.İ.B.Fak. Marmara Ünv. Teknik Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Müh.Mim.Fak. Selçuk Ünv. Meram Tıp Fak. Anadolu Ünv. Fen Fak. Kocaeli Ünv. Müh.Fak. Abant İzzet Baysal Ünv. Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Batman Ünv. Teknik Eğitim Fak. Muğla Ünv. Fen-Edebiyat Fak. Kocaeli Ünv. İ.İ.B.Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Dumlupınar Ünv. Beden Eğitimi ve Spor Y.O. Selçuk Ünv. Müh.Mim.Fak. İstanbul Teknik Ünv. Denizcilik Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. İstanbul Ünv. Müh.Fak. Balıkesir Ünv. Turizm İşlt.ve Otelcilik Y.O. İnönü Ünv. Fen Edebiyat Fak. Mersin Ünv. Eğitim Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Akdeniz Ünv. Hukuk Fak. Süleyman Demirel Ünv. Müh.Mim.Fak. Kocaeli Ünv. Hukuk Fak. Devlet Diller Ünv. Eğitim Müşavirliği Adnan Menderes Ünv. Ziraat Fak. Sakarya Ünv. Eğitim Fak. Kırıkkale Ünv. İ.İ.B.Fak. Selçuk Ünv. Ziraat Fak. Anadolu Ünv. Müh.Mim.Fak. Balıkesir Ünv. Necatibey Eğitim Fak. Pamukkale Ünv. Müh.Fak. Gazi Ünv. Gazi Eğitim Fak. Ege Ünv. Fen Fak. Akdeniz Ünv. Eğitim Fak. Fırat Ünv. Fen-Edb.Fak. Uşak Ünv. Eğitim Fak. Kafkas Ünv. İ.İ.B.Fak. Celal Bayar Ünv. Fen Edb.Fak. Çanakkale Onsekiz Mart Ünv.Eğitim Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Uşak Ünv. İ.İ.B.Fak. Erciyes Ünv. Mim.Fak. Cumhuriyet Ünv. Sağlık Bilimleri Fak. Ankara Ünv. Siyasal Bilgiler Fak. Ege Ünv. Fen Fak. Dumlupınar Ünv. İ.İ.B.Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Fen Edb.Fak. istanbul Ünv. Eczacılık Fak. İstanbul Ünv. İletişim Fak. Yıldız Teknik Ünv. Makine Fak. Pamukkale Ünv. Eğitim Fak. Yıldız Teknik Ünv. İnşaat Fak. Anadolu Ünv. Eğitim Fak. Zonguldak Karaelmas Ünv. İ.İ.B.Fak. Selçuk Ünv. Fen Edb.Fak. Marmara Ünv. Teknik Eğitim Fak. Fırat Ünv. Teknik Eğitim Fak. 147 Deniz Ulşt.ve İşletme Müh. İşletme Maliye Maliye Enerji Teknolojisi Jeoloji Müh. Tıp İstatistik Elektronik ve Haber. Müh. Zihin Engelliler Öğr. Tarih Öğr. Hukuk Otomotiv Öğr. Matematik İşletme Fen Bilgisi Öğr. Antrenörlük Eğitimi Harita Müh. Deniz Ulş.İşlt.Müh. Okul Öncesi Öğr. Deniz Ulşt.ve İşletme Müh. Konaklama İşletmeciliği Kimya İlk.Matematik Öğr. Hukuk Hukuk İnşaat Müh. Hukuk Tercümanlık Ziraat Müh. Sınıf Öğr. Siyaset Bil.Kamu Yönt. Ziraat Müh. Elk.Elektronik Müh. İlk.Matematik Öğr. Endüstri Müh. Tarih Öğr. Kimya İngilizce Öğr. Matematik Sosyal Bilgiler Öğr. İşletme Türk Dili ve Edb. İngilizce Öğr. Hukuk İktisat Şehir ve Bölge Planlama Hemşirelik Maliye Biyokimya Maliye Türk Dili ve Edb. Eczacılık Gazetecilik Makine Müh. Sınıf Öğr. Jeodezi ve Fot.Müh. Sınıf Öğr. İşletme Türk Dili ve Edb. Matbaa Teknolojisi Elektrik Öğr. Vakıfımızdan Burs Alarak 2009-2011 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 HUYUT Mesut IRGAT Belçim IRKILATA Nedim IŞIKGÖR Emrah IŞIKGÖR Mustafa IŞIKGÖR Serkan İLARSLAN Safter İLBAY Özge Nilay İLÇİN Ferit İLGİN Yusuf İLHAN Sedat İNAN İzzet İRKETİ Deniz İTMEÇ Hakkan KABAKÇI Rıdvan KALELİOĞLU Şafak KAPLAN Gülistan KARA Alev KARA Ali KARA Fatma KARA Sefa KARABABA Songül KARABAŞ Yusuf KARALA Burak KARAOĞLU Elif Didem KARAOĞLU Mahsun Burak KARAV Nafi KAYA Dilek KAYA Efe KAYA Köroğlu KAYAR Naci KAYNAKÇI Emrah KELEŞ Özal KENDİLCİ Kenan KILIÇ Hasan KINAY Esra KIZILAĞAÇ Miraç KIZILGÜL Nurcihan KIZILKAYA Faruk KIZILTAŞ Sinan KIZILTEPE Ömer KİTAPÇIOĞLU Tülay KOÇ Halil İbrahim KOÇHAN Suat KOLĞU Onur Murat KORKMAZ İnan KURTKAN Aysun KURTYE Seçil Gizem KÜRÜM Buseyne Kübra LALE Murat MALTAŞ Abdullah MAMUK Sebğetullah METE Öner MUTLU Ümit NARMAN Zülküf OK Oktay OKAY Münevver OKAY Yurdanur OLAN Yasemin OMAY Özbek ORAK Ferdin OTO Sefa Ender Atatürk Ünv. Beden Eğitimi ve Spor Y.O. Celal Bayar Ünv. Fen-Edb.Fak. Dokuz Eylül Ünv. Müh.Fak. İnönü Ünv. Müh.Fak. Hacettepe Ünv. Edebiyat Fak. Selçuk Ünv. Teknik Eğitim Fak. Fırat Ünv. Teknik Eğitim Fak. Marmara Ünv. İ.İ.B.Fak. Kafkas Ünv. İ.İ.B.Fak. Süleyman Demirel Ünv. Tıp Fak. Ege Ünv. Fen Fak. Kırıkkale Ünv. Fen Edb.Fak. Uludağ Ünv. Eğitim Fak. İnönü Ünv. Eğitim Fak. Niğde Ünv. Fen-Edb.Fak. Erciyes Ünv. İletişim Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Ankara Ünv. Eğitim Bilimler Fak. Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak. Ondokuz Mayıs Ünv. Eğitim Fak. Mersin Ünv. Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Tıp Fak. Dumlupınar Ünv. İ.İ.B.Fak. İstanbul Ünv. Beden Eğitimi ve Spor Y.O. Akdeniz Ünv. İ.İ.B.Fak. Uludağ Ünv. Müh.Mim.Fak. İstanbul Ünv. Hasan Ali Yücel Fak. Selçuk Ünv. Ahmet Keleş Eğitim Fak. Çanakkale Onsekiz Mart Ünv.İ.İ.B. Fak. Ankara Ünv. Hukuk Fak. Karadeniz Teknik Ünv. Tıp Fak. Süleyman Demirel Ünv. İ.İ.B.Fak. İstanbul Ünv. Fizik Tedavi ve Reh.Y.O. Ege Ünv. İzmir Atatürk Sağlık Y.O. Uludağ Ünv. Eğitim Fak. Selçuk Ünv. Mesleki Eğitim Fak. Selçuk Ünv. Eğitim Fak. Selçuk Ünv. Meslek Eğitim Fak. Ankara Ünv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Fırat Ünv. Mühendislik Fak. Fırat Ünv. Teknik Eğitim Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Fatih Ünv. İ.İ.B.Fak. Dicle Ünv. Mühendislik Fak. İstanbul Teknik Ünv. Denizcilik Fak. İnönü Ünv. Müh.Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Hacettepe Ünv. İ.İ.B.Fak. Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak. Gümüşhane Üniversitesi. Müh.Fak. Karadeniz Teknik Ünv. Müh.Fak. Kocaeli Ünv. Müh.Fak. Zonguldak Karaelmas Ünv. Müh. Fak. Yıldız Teknik Ünv. İnşaat Fak. Mehmet Akif Ersoy Ünv. Eğitim Fak. Dicle Ünv. Tıp Fak. Selçuk Ünv. Mesleki Eğitim Fak. Ege Ünv. Eczacılık Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Çanakkale 18 Mart Ünv. Fen-Edb.Fak. Mersin Ünv. Turizm İşletmecilik ve Otel Y.O. 148 Beden Eğitimi Öğr. Türk Dili ve Edb. İnşaat Müh. Kimya Müh. Bilgi ve Belge Yönetimi Bilgisayar Sist.Öğr. Metal Öğr. İşletme Siyaset Bil.Kamu Yönt. Tıp Biyoloji Tarih Sınıf Öğr. Sınıf Öğr. Türk Dili ve Edb. Gazetecilik Hukuk Din Kült.ve Ahlak Blg.Öğr. Uluslar arası İlişkiler Bilgisayar Eğt.Tek.Öğr. Sınıf Öğr. Tıp İşletme Spor Yöneticiliği İktisat Elektronik Müh. Türkçe Öğr. Kimya Öğr. Kamu Yönetimi Hukuk Tıp Maliye Fizik Ted.ve Rehabilitasyon Sağlık Memurluğu Türkçe Öğr. Çocuk Geliş.ve Eğt.Öğr. Tarih Öğr. Anaokulu Öğr. Sosyoloji İnşaat Müh. Bilgisayar Öğr. Hukuk İşletme Elektrik-Elektonik Müh. Deniz Ulş.İşlt.Müh. Elk.Elektronik Müh. Beden Eğt.ve Spor Öğr. Okul Öncesi Öğr. Aile ve Tüketici Bilimleri Maliye Jeodezi ve Fot.Müh. Elk.Elektronik Müh. İnşaat Müh. Jeodezi ve Fot.Müh. Jeodezi ve Fot.Müh. Bilgisayar ve Öğr.Tek.Öğr. Tıp Giyim Öğr. Eczacılık Sosyal Bilgiler Ögr. Tarih Turizm İşl.ve Otel Vakıfımızdan Burs Alarak 2009-2011 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 OTO Umut Burak ÖMEROĞLU Şükran ÖNAL Cihan Önder CANER ÖRNEK Serdar ÖZALP Mahir ÖZAYDINLI Vural Özkan ÖZDEK Mehdi ÖZDEMİR Barış ÖZDEMİR Hafize ÖZDEMİR Nihan ÖZDEMİR Ömer ÖZDEMİRLİ Şeraze ÖZGÜL Sedat ÖZIŞIK Songül ÖZKAÇAN Eda Merve ÖZKAN Sefa ÖZÜGÜZEL Hüseyin ÖZZERMAN Sabahattin PEYNİRCİ İshak SAĞLIK Semih SAĞNIÇ Gül Belçim SAYILĞAN Okan SAYINDA Sinan SİMEK Zehra SOLMAZ Emrah SOYALAN Sinan SÖNMEZ Selin SULUKAYA Muhammed SUSİ Fatih SÜNE Selçuk Teoman ŞANSVEREN Mehmet Fatih ŞENER Nesrin ŞENGÜR Fehime ŞEREFHANOĞLU Heval Seda ŞİMŞEK Ceylan TAHİNCİOĞLU Gökhan TARHAN Oktay TARHAN Orhan TAŞDELEN Muammer TAŞDEMİR İnan TAŞDEMİR Suna TAŞYÜZÜ Sevim TAYFUR Fikriye TEKBEN Aynur TEKEV Zeynep TEMEL Canan TEMİZEL Mehmet TIRAŞ Aybike TİMUÇİN Hüseyin Kaan TOKAY Ferit TÖREHAN Fatma TÖRÜN Yunus TUÇ Seda TUNÇTAN Fahri TURŞAK Sercan TURŞAK Tekin TUZ Veysel UÇAR Halit ULAŞKIN Yücel ULUS Ersin ULUS Fuat Gazi Ünv. İ.İ.B.Fak. Atatürk Ünv. Hukuk Fak. Kocaeli Ünv. Müh.Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Atatürk Ünv. Beden Eğitimi ve Spor Y.O. Kafkas Ünv. Kars Sağlık Y.O. Uludağ Ünv. İ.İ.B.Fak. Ankara Ünv.İlahiyat Fak. İstanbul Ünv. İletişim Fak. Çanakkale 18 Mart Ünv. Eğitim Fak. Pamukkale Ünv. Eğitim Fak. Erzincan Ünv. Fen Edb.Fak. İstanbul Ünv. Müh.Fak. Çukurova Ünv. Ziraat Fak. Fırat Ünv. Fen-Edb.Fak. Trakya Ünv. Kırklareli Ünv. Sağlık Y.O. Muğla Ünv. Eğitim Fak. Atatürk Ünv. K.K.E.Fak. İnönü Ünv. Fen Edebiyat Fak. Cumhuriyet Ünv. Tıp Fak. Ege Ünv. Tıp Fak. Marmara Ünv. Eğitim Fak. Anadolu Ünv. Müh.Mim.Fak. Mustafa Kemal Ünv. Mühendislik Fak. Yıldız Teknik Ünv. Elektrik-Elektronik Fak. Pamukkale Ünv. Fen-Edb.Fak. Dicle Ünv. Edebiyat Fak. Gaziantep Ünv. Mühendislik Fak. Marmara Ünv. Tıp Fak. Gaziantep Ünv. Mühendislik Fak. Ondokuz Mayıs Ünv. Fen Edb.Fak. Süleyman Demirel Ünv. Müh.Mim.Fak. Kilis 7 Aralık Ünv. Fen-Edb.Fak. Selçuk Ünv. Edebiyat Fak. Muğla Ünv. Fen-Edebiyat Fak. Ankara Ünv. Hukuk Fak. Sakarya Ünv. Güzel Sanatlar Fak. Sakarya Ünv. Fen-Edb.Fak. Hacettepe Ünv. Eğitim Fak. İstanbul Ünv. Hasan Ali Yücel Eğitim Fak. Kırıkkale Ünv. İ.İ.B.Fak. Ağrı İbrahim Çeçen Ünv. Eğitim Fak. Erzincan Ünv. Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Fen Edb.Fak. Hacettepe Ünv. Eğitim Fak. Marmara Ünv. Eğitim Fak. Çanakkale 18 Mart Ünv.Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Fen-Edb.Fak. Ankarak Ünv. Veterinerlik Fak. Bilkent Ünv. Uygulamalı Tek.ve İşlt.Y.O. Sakarya Ünv. Fen Edebiyat Fak. Gazi Ünv. Beden Eğitim ve Spor Y.O. Trakya Ünv. Fen-Edb.Fak. Celal Bayar Ünv. Eğitim Fak. Adnan Menderes Ünv. Beden Eğitimi ve Spor Y.O. Zonguldak Karaelmas Ünv.İ.İ.B.Fak. Çukurova Ünv. Mim.Müh.Fak. Hacettepe Ünv. Fen Fak. Gazi Ünv. Tic.Tur.Eğitim Fak. İstanbul Teknik Ünv. Denizcilik Fak. Kafkas Ünv. Sarıkamış Beden Eğitimi ve Spor Y.O. Mersin Ünv. İ.İ.B.Fak. 149 İktisat Hukuk Endüstri Müh. Türkçe Öğr. Beden Eğt.ve Spor Öğr. Sağlık Memurluğu Ekonometri İlahiyat Halka İlşk.ve Tanıtım Sınıf Öğr. Fen Bilgisi Öğr. Türk Dili ve Edb. İnşaat Müh. Ziraat Müh. Türk Dili ve Edb. Hemşirelik İngilizce Öğr. Sınıf Öğr. Türk Dili ve Edb. Tıp Tıp Müzik Elk.Elektronik Müh. İnşaat Müh. Elektrik Müh. Arkeoloji Arkeoloji Endüstri Müh. Tıp İnşaat Müh. İstatistik Makine Müh. Türk Dili ve Edb. Türk Dili ve Edb. Sosyoloji Hukuk Seramik Türk Dili ve Edb. Matematik Öğr. İlk.Matematik Öğr. Uluslar arası İlişkiler Sınıf Öğr. Sınıf Öğr. Fizik Rehb.ve Psk.Danş. Bilgisayar ve Öğr.Tek.Öğr. Almanca Öğr. Coğrafya Veterinerlik Bilgisayar Tek.ve Bil.Sis. Felsefe Spor Yöneticiliği Kimya Türkçe Öğr. Beden Eğitimi Öğr. Maliye İnşaat Müh. Aktüerya Bilimleri Muhasebe ve Finans.Öğr. Deniz Ulşt.ve İşletme Müh. Beden Eğt.ve Spor Öğr. İktisat Vakıfımızdan Burs Alarak 2009-2011 Yılları Arasında Mezun Olan Öğrenciler 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 ULUS Zahit ULUTAŞ Yasef UNAL Cihan UNAL Erkan URASLI Ferhat URFAN Abdullah URGAN Esra UTKU Yücel UYSAL Ömer ÜSTÜNDAĞ Seren VELİOĞLU Emrullah VURAL Veysi YAKIT Erdoğan YALÇIN Bilal YALÇIN Seda YALÇINKAYA Esma YAMAÇ Ömer YAMAÇ Ömer Faruk YAŞAR Faik YETİŞKİN Çağlar YETİŞKİN Naimecan YILDIRIM Meltem YILDIZ Şakir YILMAZ Emine YILMAZ Erhan YILMAZ Halis YILMAZ Özgür YILMAZ Ruhat YİĞİN Ümit YOLDAŞ Yasemin YURCİ Ercan YURTSEVEN Begüm YÜCEL Emir Fikret YÜKSEL Ali Ömer YÜKSEL Jale YÜZDEMİR Alaattin YÜZER Bahar YÜZER Hüseyin ZENDERLİOĞLU Dündar Gaziantep Ünv.İ.İ.B.Fak. Erzincan Ünv. Eğitim Fak. Fırat Ünv. İnsani ve Sosyal Bil.Fak. Uşak Ünv. Fen Edb.Fak. İstanbul Ünv. Hukuk Fak. İstanbul Teknik Ünv. Elektrik-Elektronik Fak. Kafkas Ünv. Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Pamukkale Ünv. Müh.Fak. Boğaziçi Ünv. Fen Edb.Fak. Yıldız Teknik Ünv. İnşaat Fak. Marmara Ünv. Hukuk Fak. Fırat Ünv. Elazığ Sağlık Y.O. Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. Anadolu Ünv. İ.İ.B.Fak. Ankara Ünv. Hukuk Fak. Ege Ünv. Mühendislik Fak. İstanbul Ünv. Edebiyat Fak. Gazi Ünv. Hukuk Fak. Gaziantep Ünv. İ.İ.B.Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Eğitim Fak. Selçuk Ünv. Mesleki Eğitim Fak. Yüzüncü Yıl Ünv. Ziraat Müh. Ağrı İbrahim Çeçen Ünv. Eğitim Fak. Celal Bayar Ünv. Tıp Fak. Pamukkale Ünv. İ.İ.B.Fak. Pamukkale Ünv. Müh.Fak. Dokuz Eylül Ünv. Müh.Fak. Erciyes Ünv. Müh.Fak. Selçuk Ünv. Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. Süleyman Demirel Ünv. Tıp Fak. Anadolu Ünv. Eğitim Fak. Mersin Ünv. Mühendislik Fak. Marmara Ünv. İ.İ.B.Fak. ODTÜ Eğitim Fak. Selçuk Ünv. Edebiyat Fak. Muş Alparslan Ünv. Eğitim Fak. İstanbul Ünv. İstanbul Tıp Fak. Adnan Menderes Ünv. Fen Edb.Fak. 150 İktisat Sınıf Öğr. Türk Dili ve Edb. Türk Dili ve Edb. Hukuk Elektrik Müh. Sınıf Öğr. Sosyal Bilgiler Ögr. Gıda Müh. Türk Dili ve Edb. İnşaat Müh. Hukuk Sağlık Memurluğu Türkçe Öğr. Maliye Hukuk İnşaat Müh. Bilgi ve Belge Yönetimi Hukuk İşletme Sosyal Bilgiler Ögr. Okul Öncesi Öğr. Ziraat Müh. Sınıf Öğr. Tıp İktisat Makine Müh. Çevre Müh. Elk.Elektronik Müh. Türkçe Öğr. Tıp Sınıf Öğr. Çevre Müh. İktisat Okul Öncesi Öğr. Türk Dili ve Edb. Türkçe Öğr. Tıp Türk Dili ve Edb. KAYBETTİKLERİMİZ BAHATTİN GÜRSESLİ 28 Mart 1933 Bitlis doğumlu Bahattin GÜRSESLİ, Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksek Mimarlık bölümünü bitirmiş, çalışma hayatına Devlet Su İşlerinde başlamıştır. 1969 yılında kurduğu şirketi ile mimarlık hizmetlerinin yanı sıra yapım müteahitliğine de geçiş yaparak, vefatına kadar Yönetim Kurulu Başkanlığını sürdürdüğü GÜRSESLİ İnşaat ve Ticaret A.Ş. ile ülkemizde ve yurt dışında sayısız projeye imza atmıştır. Birçok alanda öncülük yapmış ve sektöründe önemli başarıları ile işveren ve meslek kuruluşları tarafından çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Nur içinde yatsın mekânı cennet olsun. Ailesi, mesai arkadaşları, çalışanları ve tüm tanıyanları için yokluğuna alışılması zor müstesna insanı kaybetmenin acısını yaşamaktayız. Ruhu Şad Olsun. Hatırasını saygıyla anıyoruz. 151 KAYBETTİKLERİMİZ BURHAN ERCAN 1936 yılında Bitlis Merkez İnönü Mahallesinde doğdu. İlkokulu Kazımpaşa İlkokulu ve orta okulu Bitlis ortaokulunda okudu. Ailesinin1951 yılında İstanbul’a gelmesiyle bu yıldan itibaren çalışma hayatına başladı. Uzun yıllar tekstil ürünleri satışı ile uğraştı. Yaşamı boyunca herkesle iyi ilişkiler içinde olmaya çalıştı. 4 Eylül 2011 tarihinde vefat eden Burhan ERCAN, evli ve 4 çocuk sahibidir. Bitlis’in bu değerli evladına Allah rahmet etsin, Burhan Ercan nur içinde yatsın. Ruhu Şad Olsun. Hatırasını saygıyla anıyoruz. 152
Benzer belgeler
İndir - Betav
Doğunun Parlayan Yıldızı/Prof.Dr.Mahmut DOĞRU...................................................................................10 Bitlis’in Gurur Veren Başarısı/Mustafa YILDIRIM......................
Detaylı