Her kışın bir baharı var.
Transkript
Her kışın bir baharı var.
Baharımız bitmeden... ‰ banu yıldıran genç Bayan Jean Brodie’nin Baharı Muriel Spark Çeviri: Püren Özgören Siren Yayınları 149 sayfa. ir insanın baharı ne zamandır? Ne zaman gelir, ne zaman geçer, baharımız bitene kadar ne yapmalıyız ya da ne yapmamalıyız? Marcia Blaine Okulu'ndan Bayan Jean Brodie bize bunların hepsinin yanıtını yetkince verebilir çünkü o yaşamının baharında ve ne yapması gerektiğini hepimizden iyi biliyor. 'Bayan Jean Brodie'nin Baharı' değerli ve tekrar tekrar okunması gereken bir roman. Özellikle zamanda sıçramalarla başarılı bir biçimde kotarılan kurgusu, feminist, politik ve dinsel eleştiri yöntemleriyle okunmaya açık olması, yazıldığı dönemden bugüne değerinin bilinmesini sağlamış. Kitabın daha çok politik yönünden bahsedilse de bence asıl dikkati çeken unsur 1930'larda hâlâ Viktoryen ahlak kurallarıyla yaşamanın ve modern dünyaya adapte olmanın arasında sıkışıp kalmış kafası karışık kadın karakterleri. B Asil ve dikkat çekici kadınlar l l l l FTM 08 Bayan Jean Brodie, İskoçya Edinburgh'da Marcia Blaine Okulu'nda bir sınıf öğretmenidir. Etrafına topladığı kızları ise ‘Brodie takımı’ olarak bilinir. Bu kızları akademik bilgilerdense yaşama dair bilgilerle donatmakta usta olan Bayan Brodie, toplama yapma ya da Finlandiya'nın başkenti gibi konuları önemsememekte; etrafındaki kızlara savaşta ölen nişanlısından cilt temizleme yöntemlerine, soylu duruşlu olmanın faydalarından Mussolini'nin İtalya'ya kazandırdıklarına kadar değerli bilgiler vermektedir. Amacı kızlarının Avrupa aydınlanmasına yakışır birer birey, Muriel Spark 8 | OCAK 2013 sık sık bahsettiği Botticelli'nin Primavera'sındaki gibi asil ve dikkat çekici birer kadın olmalarıdır. Onları “kaymağın da kaymağı” yaparak soylu bir yaşam sürmeyi öğreteceğini söyleyen, böylesine aykırı bir öğretmenlerinin olması ilkokuldaki Brodie takımının kendilerini özel ve ayrıcalıklı hissetmesini sağlamıştır, fakat yıllar geçip kızlar büyüdükçe, öğretmenlerinin aşk maceralarına bire bir dahil olmaktan çok da hoşlanmayacaklardır. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı yılları yaklaştıkça ve Bayan Brodie'nin baharı bitmeye yüz tuttukça, öğretmenlerinin içindeki kibar ve soylu ruhun, gittikçe ‘ari ırk’ düşüncesine saplanmaya başlayan, durmaksınız Mussolini ve onun kara gömleklilerine duyduğu hayranlığı anlatan bir faşiste dönüşmesi, kızların gözünden kaçmaz. Zamanda ileri geri sıçramalarla romanın kurgusunu zorlaştıran ve oldukça usta bir şekilde merak duygusunu yine de tetiklemeyi başaran Muriel Spark, daha ilk bölümlerde Brodie takımının gelecekte kendilerini neler beklediğini bir bir anlatır: “Mary McGregor yirmi dördüne kadar yaşamasına karşın, Jean Brodie'nin sırlarının diğer öğretmenlerle paylaşılmadığını, aşk öyküsünün yalnızca öğrencilerine anlatıldığını hiçbir zaman kavrayamadı.” Romanın başından itibaren olayların nasıl sonuçlanacağını biliriz, Bayan Brodie ihanete uğramış, erken emekli edilmiştir ama burada asıl hayranlık uyandıran “neden”lerin yavaş yavaş ve merak uyandıracak bir biçimde –neredeyse bir polisiye roman gibi– kurguya dahil edilmesinde. Bu yüzden, olay örgüsündeki sebep ve sonuçları öğrendikçe, önceleri bir öğretmenin yapmaması gereken her şeyi yaptığı için, bir despot ve bir faşist olduğu için Bayan Brodie'ye sinir olurken, romanın sonlarına doğru ihanete uğramış, yenilmiş, günlerini kendisine ihanet edeni aramakla geçiren ve erkenden ölecek olan Bayan Brodie'ye neredeyse acırız. Rahibe Helena’nın etki kaynağı Brodie takımı liseye başladıktan sonra dağılır, öğretmenlerinin onların üst sınıftan biri olmaları için gösterdiği tüm çabası, belki de daha önce bahsettiğim arada kalmışlık nedeniyle, boşa çıkacaktır. Bunun en önemli örneğini romanın kilit noktalarından biri olan Sandy'de görürüz. Geniş bir hayal gücü olan Sandy çocukken romanlar yazmakta, bu romanlarda tam da Bayan Brodie'nin istediği gibi davranmakta ve konuşmaktadır. Oysa büyüdükçe kızların anneleriyle girdiği çekişmeler misali Bayan Brodie'yi hayal kırıklığına uğratmaya çalışacak ve bunu başaracaktır. Psikoloji okuyup, dalında önemli bir kitap yazdıktan sonra, hayatının baharında rahibe olup inzivaya çekilmesi ise, bunun en büyük kanıtıdır. Onunla kitabı hakkında konuşmak isteyen ziyaretçinin “Sizin en büyük etki kaynağınız neydi, Rahibe Helena? Politik miydi kişisel mi? Yoksa Kalvinizm miydi?” sorusuna verdiği yanıt ise geçen yılların ardından Bayan Brodie'nin ona ne kattığını bildiğini imler niteliktedir: “Bayan Jean Brodie diye biri vardı, hayatının baharındaydı.” 'Bayan Jean Brodie'nin Baharı', oldukça önemli bir roman olmasına karşın, yayımlanmasından bunca yıl sonra Türkçeye çevrildi. Neyse ki son yıllarda yayıncılığımızın yüz aklarından biri olan Siren Yayınları bu önemli yazarı anımsadı da böyle güzel bir romandan ve kusursuz bir çeviriden mahrum kalmamış olduk. kitapkirk Gomidas Vartabed’in hazin yolculuğu ‰ karin karakaşlı Gomidas Vartabed ile Çankırı Yollarında Ek: Naim Bey’in Anıları Aram Andonyan Çeviri: Ali Çakıroğlu, Armand Baron Belge Yayınları 408 sayfa. kitapkirk ol varmak içindir. Sadece yolculuğun hatırına çıkıldığında bile aslında hür irade ile seçilmiş bir maceraperestlik, bir özgürlük duygusu içerir. Peki ya sürgün, vardırmayan bir yol olarak yok etmenin aracına dönüşmüşse? Ya yol aslında insanı tüketerek öldürmenin ifadesiyse?.. 1915’te Ermenilerin nasıl kökünden kazındığını anlamanın, o havsalanın almadığı türden acıyla bağ kurmanın ilk durağı bu sorudur aslında. Evlerinden apar topar yollara çıkarılan ve mezarsız kemiklere dönüşen insanların yanı sıra Ayaş ve Çankırı sürgününe çıkarılan 234 Ermeni aydını da bir halkın önce sesinin kısılması pahasına hunharca yok edildi. Belge Yayınları’ndan çıkan, gazeteci Aram Andonyan’ın ‘Gomidas Vartabed ile Çankırı Yollarında’ adlı kitabı, aydınların sürgün yolunda yaşadıklarını doğrudan tanıklıkla Türkçede okurlarla buluşturuyor. Ayaş sürgünlerinin hepsi istisnasız öldürülür- Y ken Çankırı’da hayat mücadelesi veren Ermeni aydınları arasında, kaçmayı başaran bir avuç insan arasında yer alan Andonyan, hayatının bundan sonrasını Ermeni soykırımının aşikâr kılınmasına adadı. Gomidas’ın 75. doğum yılı dolayısıyla Paris’teki Arevmudk gazetesi için 1946-47 tarihlerinde seri yazı olarak başlayan çalışma, sistematik yok edişin kademelerini tüyler ürperten bir açıklıkla gösteriyor. Belge Yayınları, aynı kitaba Andonyan’ın Londra’da 1919’da yayımlanan ve Muhacirin Dairesi memurlarından Naim Bey’in kendisine ulaştırdığı şifreli belgelerle soykırımın devlet kademesindeki örgütlenişini belgeleyen ‘Naim Bey’in Anıları’ çalışmasını da eklemiş. Bir surette tarihi anlamak Gomidas’ın bu kitapta izi sürülen hazin yolculuğu, aslında sürgünün kendisinden ziyade, aklın sınırlarına yaptığı ve dönülmez bir eşikten geçe- Naim Bey’in anıları Belge Yayınları’nın Ermeni Soykırımı’na yönelik oluşturduğu literatür içerisinde Ermeni aydınlarının yaşadıklarına dair bu ilk elden tanıklık, insan hikâyelerinin karşı konulmaz sıcaklığı ile okuru sarmalıyor. Tam da bu nedenle ben, Andonyan’ın o yine çok önemli çalışması ‘Naim Bey’in Anıları’nın ayrı bir kitap olarak düşünülmesini tercih ederdim. Yapısı itibariyle pek çok belgeye yer veren ve sistematik kıyımın Suriye ayağını, bu kez İttihatçı kademenin kendi belgeleri üzerinden ifşa eden kitap, yapısı ve dili gereği ayrı bir eser olarak yayımlanmayı daha uygun kılıyor. Ermenice yazım hataları ve Türkçe çevirinin kimi yerlerindeki sorunları da daha özenli bir editörlük çalışması görme arzusunu uyandırıyor. Ancak bütün eksiklerin yanında, Gomidas’ı ve ‘Komitacı’ olarak yaftalanan, bilinmezliğe terkedilen bu kıymetli memleket insanlarını tanımaya vesile oluşuyla yayın, her daim çok özel bir öneme ve anlama sahip. 1915’te ne olduğunu anlamak isteyenler Gomidas’ın yüzüne baksın, yeter. OCAK 2013 | 9 l l l l FTM 09 rek çıldırdığı tek kişilik güzergâhın ta kendisidir. Önceleri yoklama için isimleri okuyan uzun boylu, ince askere ‘leylek’ diye takılabilen, olmadık sözcükler icat ederek şarkılar söyleten bu şakacı, coşku dolu insan, giderek bir trajedi kahramanına dönüşecekti. Andonyan’ın tanıklığı bu noktada tüyler ürpertici: “Birkaç jandarma da bizim gibi, pazarda alışveriş yapıyordu. Gomidas da onları eğilerek selamlayınca içimizden bazıları, özellikle onun sinir krizi geçirdiğini bilmeyenler, askerlerle dalga geçtiğini sandılar… Dıştan sakin görünmesine rağmen jandarmalardan hâlâ korktuğu belliydi. Biraz sonra etraftan geçen yabancılara da aynı şekilde selam vermeye başlamıştı. Ona şaşkınlıkla bakıyorlar, kafalarını sallayıp uzaklaşıyorlardı. Onları da jandarma sandığı belliydi. Bir gece önce de aynı şeyi yapmıştı. Bu sefer de ağaçları jandarma sanıyordu. Gecenin karanlığında tünelde ilerlerken olmuştu bu.” Bu dahi müzisyen ve din adamının başka hiç kimsenin nüfuz edemediği bir bilinmez diyara dalışını birebir yaşayan Andonyan, insanın kudret ve aczini olanca çıplaklığı içinde ortaya çıkaran kriz anlarını da can yakıcı bir dürüstlükle paylaşmış. Sırf isim benzerliğinden oraya getirilen ilgisiz Ermenilerin yarattığı şaşkınlık, kendi kurtuluşunu sağlamak ümidiyle çırpınanların yolda çetelere kurban giderek öldürülüşü, mahkûm aydınlar arasındaki tartışma ve gruplaşmalar, insani zaafların en yalın göstergesi. Hele Andonyan’ın bütün bu aydınların isimlerinin listeler halinde saptanmasında, evlerinin basılmasında dönemin Pangaltı-Kurtuluş hattında kol gezen Ermeni muhbirlerinin oynadığı rolü, bu ajanların isimlerini tek tek sıralayarak ayrıntılarıyla verişi, tarihin bir başka konuşulmaya muhtaç karanlık sayfası olarak orada öylece duruyor. Elbette korku ve ölümün kol gezdiği adına sürgün denen aynı zorlu zaman dilimi, fedakârlık denen erdemi de billurlaştırmış. Hekim olan Dağavaryan, Torosyan gibi aydınların, diğer arkadaşlarını kurtarmak için gece gündüz dayanışma mücadelesi buna sadece bir örnek.