Kitabı PDF olarak indirmek için burayı tıklayınız.
Transkript
Kitabı PDF olarak indirmek için burayı tıklayınız.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ YAYIN NO: 12 ATATÜRK İLKELERİ ve İNKILÂP TARİHİ ARAŞTIRMA ve UYGULAMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ ERMENİ MACERASI (Tarihî ve Siyasî Bir Değerlendirme) Prof. Dr. Bayram KODAMAN ISPARTA - 2001 ISBN: 975-7929-34-4 Süleyman Demirel Üniversitesi Yayın No: 12 (1. Baskı) SDÜ Basımevi, Isparta-2001 Otuz dört yıldır her akşam “haydi masana geç ve çalış” diyerek beni daima teşvik eden eşim Münire KODAMAN’a... SUNUŞ Bilindiği üzere ilmin vazgeçilmez şartı, gerçeği ve doğruyu aramak. bulmak ve söylemektir. İkinci şartı ise, bulunan doğruyu ve gerçeği ilim alemine ve kamuoyuna duyurmaktır. Doğru ve gerçek, ilmî araştırma ile ortaya konurken, ilim alemine duyurma ve kamuoyunu bilgilendirme işi de basın ve yayın yoluyla olmaktadır. Bu anlayışla, öğretim üyelerimizin ortaya koyduğu ilmi sonuçları, Süleyman Demirel Üniversitesi olarak makale veya kitap haline getirerek bir an evvel ilim alemini ve kamuoyunun hizmetine sunma konusunda azami dikkati göstermekteyiz. Elimizdeki eser, Ermeni macerasının tarihi temelleri ve siyasi yönü üzerinde bir değerlendirmedir. Aynı zamanda tarihî, coğrafi, kültürel ve siyasi temellerden yoksun, adına macera denilebilecek, hayali bir hedefe ve tarihi tahrif eden, Türkler hakkında dünya kamuoyunu yanıltan Ermenilere karşı da bir cevap niteliğindedir. Bu eser, uzun yıllardan beri, Ermeniler ve II. Abdülhamid devri doğu Anadolu Aşiret Alayları üzerinde çalışan, üniversitemiz Atatürk lllu'leıı Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve aynı zamanda Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bayram Kodaman’ın gayretli bir çalışmasının ürünüdür. Kendisini üniversitem ve şahsım adına tebrik ederim. Isparta-2001 Prof.Dr.M.Lütfü ÇAKMAKÇI Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü ÖNSÖZ Osmanlı İmparatorluğu’nda somut bir Ermeni Meselesi mevcuttu. Somut diyoruz, çünkü Doğu Anadolu'da 6 milyon Müslüman 1.200.000 civarında Ermeni yaşıyordu. Ermeniler kesin olarak bağımsız bir Ermenistan hedefine kilitlenmişlerdir. Başlangıçta bu hedef gizlendi. Osmanlının zayıf, iyi niyetli oluşu yüzünden taviz ve imtiyaz adı altında bazı haklar elde ettiler. Bu durum, Ermenileri sakinleştireceği yerde şımarttı. 1878 Ayastefanos ve Berlin Anlaşmalarında gizli hedeflerini açığa vurdular. Osmanlı işin farkına vardı ve tedbir alma yoluna gitti. Müstakil Ermenistan hedefine varmak için Ermenilerin önlerinde iki engel vardı. Birincisi meşru Osmanlı Devleti, İkincisi Doğu Anadolu’daki 6 milyon Müslüman engeli. Kendilerinin en zayıf tarafı ise nüfus azlığı idi. Hedefe ulaşmak için önce Doğu Anadolu'daki 6 milyon Müslüman engeli aşılmalıydı. Bu nasıl olacaktı? Baskı, terör, şiddet, yol kesme, adam soyma, ekinleri yakma, hayvan sürülerini kaçırma, köy basma, ferdi ve toplu katliamlar gibi insanlık dışı ve gayri meşru eylemlerle Müslüman halkı huzursuz ederek bölgeden kaçırma şeklinde olacaktı. Meşru Osmanlı Devleti engeli ise, genel bir isyan hareketi ile Avrupa işe müdahale ettirilerek Osmanlı’ya baskı yoluyla aşılacaktı. Bu iki engel aşılamadı. Müslüman halk bölgeden kaçmadı, Avrupa da Ermenilerin nüfus azlığını bahane ederek işi fazla ciddiye almadı. Buna rağmen Avrupa, Ermenileri kullanmaya devam etti. Sonuç, somut Ermeni Meselesi, somut bir mücadele ile somut bir şekilde sona erdi. Bu neticeyi Ermenistan Cumhuriyeti, 1921 Gümrü ve Moskova Anlaşmasıyla, bütün Avrupa (özellikle İtilaf Devletleri) ise, 1923 Lozan Anlaşması’yla kabul ettiler ve onayladılar. Artık 1923’ten sonra Doğu Anadolu’da aktörler değişmişti. Ermeniler yoktu, Osmanlı Devleti yoktu. Bölgede Müslüman Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti devleti mevcuttu. Ayrıca Sovyetler Birliği içinde bir Ermenistan Cumhuriyeti vardı. Bugün müstakil Ermenistan devleti varlığını sürdürüyor. Bu durumda, 1923'ten beri Türk-Ermeni meselesi yoktur. Somut Ermeni-Türk meselesi sanal hale gelmiştir. İşte bugün Ermenilerin yaptıkları “Sanal Ermeni Meselesi"' ile dünya kamuoyunu meşgul etmektir, kandırmaktır ve Türkiye ve Türkler aleyhine kışkırtmaktır. Sanal Ermeni meselesiyle meşgul olmak ve mücadele etmek Türk devletinin ve hükümetinin görevidir. Bunun metotları bilinmektedir. Dolayısıyla, sanal Ermeni meselesi ile uğraşmak ilim adamlarını veya tarihçilerin işi değildir. İlim adamları ve tarihçiler ilmi usullerle bu meseleyi elbette incelemeye devam edecektir. Bu maksatladır ki şimdiye kadar yazdığımız yazıları bir kitapta toplayarak, Ermeni meselesinin somut yanına yani tarihi boyutuna bir katkıda bulunmak ve düşüncelerimizi ilim alemine duyurmak istedik. Bu kitaptaki düşüncelerin ilham kaynağı Fransız arşivleri ile Osmanlı arşivleridir. Prof. Dr. Bayram KODAMAN İÇİNDEKİLER Ermeni Meselesi (Tarihî ve Siyasî Bir Değerlendirme) 1 Şark Meselesi Emperyalizm ve Ermeniler 22 Türk Ermeni İhtilafının Başlangıcı (1878-1897) 34 Abdulhamid ve Paul Terziyan 52 Bir Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası (1897) 61 Üç Ermeni Şarkısı ve Ermenilerin Türklere Bakışı (1891-1990) 72 I. Diinya Savaşı Sırasında Ermeni Sorunu, Tehcir Meselesi ve Talât Paşa 86 Les Racines de la Question Turco-Armenienne 121 Three Armenian Songs And The Attitudes of Adana-Maraş Armenians Towards The Turks (1891-1909) 131 Ermeni Meselesi (Tarihi ve Siyasi Bir Değerlendirme) Giriş Ermeniler Kimdir? Ermenilerin kökenine dair çeşitli görüşler mevcuttur. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralamak mümkündür: a- Ermenilerin kökünü Nuh Peygamber’in üçüncü oğlu Yafes’in soyundan olan Hayk’a dayandıran ve kendilerini de Hayk kavmi olarak nitelendiren görüş. Bu görüşün ilmi bir değeri yoktur. b- Ermeniler Urartuların torunlarıdır yani Urartular Ermenilerin atalarıdır iddiasıdır ki, Urartu dilinin Ermenice ile akrabalığı olmadığı ortaya konulmasıyla çürütülmüş bir iddiadır. c- Ermeniler, Balkanlardan gelip M.Ö. VI. yüzyılda Anadolu’ya geçen Trak-Frig kökenli bir kavimdir. d- Ermenileri Kafkas kavimleri arasında sayan görüştür. Ermenicenin Kafkas dil grubu içinde olmaması da bu görüşün asılsız olduğunu göstermektedir. 2 Ermeni Macerası Bütün bunlara rağmen Ermeni milleti vardır. Çok eski 39 harfli bir alfabeye sahiptir. Hint Avrupa kökenli kavim olduğu ve Ermenice’nin de Hint-Avrııpa dil grubuna girdiği bilinmektedir. Ancak Anadolu’ya nereden geldikleri, ne kadar nüfusa sahip oldukları pek açık değildir. Ermenistan Neresidir? Ermenilerin M.Ö. VI. yüzyılda Anadolu’da görüldüğü, daha sonra Ağrı Dağı civarına çekildikleri söylenmekte ise de, esas itibarıyla hangi bölgede ve hangi sınırlar içerisinde kaldıkları tartışmaya açıktır. Nüfusları da iyi bilinmediği ve dağınık oldukları için ülke sınırlarım tahmin etmek güçtür. Zira Anadolu'da ve Güney Kafkasya’da münhasıran Ermenilere ait ne bir kültürel sınır ne bir siyasi sınır, ne de bir coğrafi (tabii) sınır vardır. Dolayısıyla Ermenistan denen ülkenin sınırlarını çizmek mümkün olmamıştır. Ermeniler de gerçek sınırlarının neresi olduğunu bilmemektedirler. Bu sebeple de ülkelerinin sınırı konusunda çeşitli iddialarda bulunmaktadırlar. Bu konuda Ermeniler de pek haksız sayılmazlar, zira tarihte nüfusunun büyük çoğunluğu Ermenilerden ibaret olan bir bölge, bir ülke, bir devlet mevcut olmamıştır. Anadolu’daki diğer kavimlerle iç içe, yan yana ve dağınık halde yaşamışlardır. Araratizm’e göre Ağrı Dağı ve civarı Ermeni ülkesinin merkezi olarak kabul edilmektedir. Bu görüşten hareket edildiğinde XIX. yüzyılda Ermeni ülkesini, Osmanlı Ermenistanı, Rusya Ermenistanı ve İran Ermenistanı adı altında üç ayrı bölgeye ayırmak ve bu bölgelerdeki Ermenileri de Osmanlı Ermenileri, Rusya Ermenileri ve İran Ermenileri olarak ele almak lazımdır. Her şey bir tarafa, eski çağlarda şu veya bu devlet ve toplum tarafından iskân edilmiş bölgelerin veya bir bölgede oturan devletlerin siyasi sınırlarım doğru şekilde tespit etmek çok zor iken, kurulacak Ermeni devletinin topraklarının esasını teşkil edecek olan eski Ermenistan’ın siyasi sınırlarını çizmede hiçbir sıkıntı çekilmemesi oldukça dikkat çekicidir. Sadece Ermenilerin oturduğu, sınırları belli, gerçek bir Ermeni devleti var olmuş mudur? Hayır. Şayet olsa bile, bu Ermeni devleti Doğu Anadolu'da Osmanlı Devletinden daha mı fazla yaşamış ve daha mı fazla hakka sahiptir? Hayır. Ermeniler gelmeden önce Doğu Anadolu'da başka yerli kavimler yok mudur? Vardır. Bayram KODAMAN 3 Eski çağlar için durum bu iken, Ermenilerin Türkler sonradan geldi, bizim topraklarımızı elimizden aldılar demeleri inandırıcı değildir. Bu iddialarıyla Doğu Anadolu’daki başka kavimlerin ve Bizans’ın varlığını ve hakimiyetini de reddetmiş oluyorlar ki, bu durum tarihi hakikate uygun değildir. Tarihte Müstakil Ermeni Devleti Söz Konusu mudur? Ermenilerin M.Ö. VI. yüzyılda Anadolu'ya geldiklerini ve Ağrı Dağı etrafına yerleştiklerini doğru kabul edip, esas alırsak, bu yüzyıldan itibaren de bölgenin daima büyük devletlerin, imparatorlukların, güçlü milletlerin hakimiyeti altında kaldığını görürüz. Bu ne anlama gelir? Ermenilerin, halk veya millet olarak bölgede yaşadığı, ancak hiç bir zaman bağımsız veya müstakil bir devlete yani siyasi istiklale sahip olamadıkları anlamına gelir. Bölgeye, sırasıyla, Persler (MÖ 521-344), Makedonlar (MÖ 344- 215), Selefkoslar (MÖ 312190), Romalılar (MÖ 190-MS 220), Bizanslılar (MS 220-600), Araplar (MS 600-800), tekrar Bizans (MS 800-1040), Selçuklular (1064-1517), Osmanlılar (1517-1920) hakim olmuştur. Ermenilerin 1064 tarihine kadar başka bir devlete bağlı vasal veya yarı muhtar prenslikler halinde yaşadıkları bilinmektedir. 1064 tarihinde Bizans devleti, Ermeni Ani Prensliğine de son vermiştir. Selçuklular Anadolu'da müstakil bir Ermeni devleti ile veya muhtar bir Ermeni prensliği ile de muhatap olmamışlardır. Osmanlılar döneminde ise, Osmanlı tebaası olarak devlete sadakat göstererek, refah içinde yaşamışlardır. I- Ermeni-Türk Münasebetleri Ermeni-Türk münasebetlerini dört safhaya ayırmak mümkündür, 1-Dostluk Dönemi (1064-1878): Daha önce Roma ve Bizans toprakları üzerinde ve hakimiyeti altında yaşayan Ermeniler, Türklerin Anadolu’yu fethetmeleri ile birlikte, Selçuklu ve Osmanlı toprakları üzerinde ve onların hakimiyeti altında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hatta Anadolu’nun fethinde Türklere yardımcı olmuşlardır. Bu dönemde Ermeniler Türklerle iç içe, yan yana ve birlikte dostça yaşamışlardır. Ermeniler, Türk kültüründen etkilenmişler ve gönüllü olarak Türkçe konuşmayı öğrenmişlerdir. 2-Düşmanlık Dönemi (1878-1920): 1877-1878 Osmanlı- Rus savaşında Osmanlının mağlup olduğu ve Rus ordularının İstanbul kapılarına kadar ilerlediği bir sırada, Osmanlı vatandaşı olan Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Rus karargâhına gidip Grandük 4 Ermeni Macerası Nikola'ya şu tekliflerde bulunmuştur: 1- Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından işgali. 2- Bu olmazsa Ermenilere muhtariyet verilmesi, 3- Bu iki teklif de olmazsa Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine reform yapılması ve reformlar bitinceye kadar Rus işgalinin devam etmesi. İşte Türk-Ermeni dostluğunu bozan ilk önemli resmi ve diplomatik adım bu olmuştur. Hangi gerekçe ile olursa olsun hiçbir devlet, hiçbir kanun Nerses’in kendi devleti aleyhine düşmandan talepte bulunmasını hoş karşılamaz. Bu hareketin adına en hafif ifade ile “ihanet” denir. İlk iki teklifi Grandük Nikola bile ağır bularak reddetmiş ve sadece sonuncu maddeyi, 1878 Ayastefanos Antlaşmasının 16. maddesini koydurmuştur. Düşman generalinin bile Osmanlı’ya reva görmediği bu iki teklifi, Osmanlı tebaası ve Ermeni Cemaatinin dini lideri Patrik Nerses’in yapmış olması, Ermeni Meselesinin iç yüzünü açıklamaya yetmektedir. Patrik Nerses, yaptığı bu ihanetle de yetinmeyerek, ayrıca Piskopos Kirimyan ve kendi sekreteri Minas Çeraz’ı Ermenilerin temsilcisi olarak kongreye katılmak üzere Berlin’e yolladı. Kirimyan, Berlin’den önce Roma’ya, Paris’e ve Londra’ya uğramış, Osmanlı Devletinin aleyhinde diplomatik faaliyetlerde bulunmuştur. Bu arada, Piskopos Narbey’e de, Rusya’nın desteğini temin için, Saint Petersburg’a uğradıktan sonra Berlin’e gitmesini söylemiştir. Neticede Kirimyan ve Narbey, Berlin Antlaşmasının 61. maddesiyle sadece Doğu Anadolu’da ıslahat yapılmasını temin edebilmişlerdir. Böylece büyük hayallerle gittikleri Berlin’den umduklarını bulamadan geri dönmüşlerdir. Osmanlı Devletinin en kritik anında ve Şark Meselesinin halledilebilecek bir noktaya geldiği bir sırada, Ermeni patriğinin ve cemaatinin gayretlerine, diplomatik faaliyetlerine ve ayrıca Londra’nın, özellikle Başbakan Gladstone’un desteğine rağmen Ermeni isteklerinin niçin kabul edilmediği konusu üzerinde önemle ve ısrarla durmak lazımdır. Kanaatimize göre Doğu Anadolu’da müstakil bir Ermeni devletini teşkil edecek şartların olmadığı Büyük Devletlerce görülmüştür. Bu yüzdendir ki, Ermenilere sadece cemaat veya azınlık muamelesi yapılmış ve bu istikamette imtiyaz verilmesi ve ıslahat yapılması istenmiştir. Buna rağmen, Ermeniler, şanslarını zorlayarak tarihi, coğrafi, siyasi, içtimai beşeri şartları ters yüz etmeye çalışmışlardır. Buna da güçleri yetmemiştir, zira tarihin kanunları acımasızdır. Bayram KODAMAN 5 Başta Patrikhane ve Kiliseler olmak üzere, diğer bütün dini kurum ve kuruluşlar yine başta Patrik Nerses, Piskoposlardan Kirimyan ve Narbey olmak üzere her seviyedeki din adamlarının faaliyetlerine rağmen, 1878 Berlin Kongresinde arzu edilen müstakil Ermenistan hedefine varılamamıştır. Bunu Ermeniler de anlamış olmalıdır ki, 1880’lerden sonra dini örgütler ve din adamları destek kuvveti olarak arka planda kalmayı, sivil, siyasi ve milli teşkilatları ve kişileri ön plana çıkarmayı kararlaştırmışlardır. Nitekim 1887 Hınçak Cemiyeti, 1890’da Taşnak Cemiyeti kuruldu. Ayrıca gazete ve dergiler, yani basın yoluyla propaganda devreye sokuldu. 1890’dan itibaren de silahlı çeteler, terör örgütleri ve silahlı propaganda eylemleri faaliyete geçti. Bu tür çalışmalar 1920’ye kadar devam etmiştir. Sonuç; devletin Ermenilere, Ermenilerin devlete güvensizliği, Türk- Ermeni düşmanlığı, Kürt-Ermeni düşmanlığı, Hıristiyan- Müslüman kavgası, Türk-Ermeni mukatelesi ve boğazlaşması olmuştur. 3- Ermeni-Türk Yakınlaşması (1923-1973): Osmanlı döneminde 1878’de başlayıp 1920’de sone eren ve asırlarca dostça yaşamış iki milleti düşman hale getiren Ermeni Meselesi, 1920 Sevr'in yerini alan 1923 Lozan Antlaşması’yla kapanmıştır. Osmanlı Devleti yıkılmış, yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Güney Kafkasya’da Ermenistan Cumhuriyeti teşkil olunmuştur. Ancak bu cumhuriyet Bolşeviklerin Erivan’a hakimiyeti ile istiklalini kaybetmiştir. Sovyet Ermenistanı, Lozan Antlaşmasını tanıdığı için Doğu Anadolu’da problem sona erdirilmiş oldu. 1923’ten sonra Türklerle Ermeniler arasında ciddi yakınlaşmalar olmuştur. Artık bu tarihten sonra Türklere karşı Ermeni propagandasına pek rastlanmamaktadır. Hatta ABD'deki Ermeniler Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı Amerika’yı ziyareti sırasında “Reis-i Cumhurumuz geldi’' sedalarıyla karşılamışlardır. 4- Türklere Karşı Ermeni Terörü (1973-2001): 1973’ de Los Angeles'te bir Türk diplomatının Ermeni Asala Terör Örgütü tarafından öldürülmesiyle, TürklerleErmeniler arasındaki bahar havası son bulmuştur. Bu tarihten sonra Ermeniler. Türkiye aleyhine sistemli bir şekilde propagandaya başlamışlardır. Böylece ilişkiler bozulmuş ve düşmanlıklar yeniden tahrik edilmiştir. Terörden de netice alamayan Ermeniler, terör işini 1984’de PKK'ya ihale ederek, başka bir yöntemi denemeye başlamışlardır. 6 Ermeni Macerası Bu yöntem ise; Türkiye Cumhuriyetini ve Türkleri,“Soy Kırımı” iddiasıyla suçlamak ve dünya siyasetinden dışlatmaktır. Ermeniler, daha önce “Tarih yaparak” ulaşamadıkları Büyük Ermenistan (!) hayaline bu defa “Sahte Tarih” yazarak erişmeyi planlamaktadırlar. Bunun için dünya kamuoyunu yanıltan (desinformasyon) her türlü propagandaya baş vurmaktadırlar. Şimdilik bu yöntemlerinde başarı elde etmişe benziyorlar. Ancak, buna güvenerek yeni maceralara atılmamalarını, yeni hayaller peşine düşmemelerini tavsiye ediyoruz. Zira hem Türk halkı, hem de Ermenistan halkı maziyi bir daha yaşamak veya yaşatmak istememektedir. Temenni edilir ki, bu dönem kısa sürer, yerini sağ duyunun hakim olduğu bir döneme terk eder. II-Avrupa ve Osmanlı İmparatorluğu Avrupa, Osmanlı devletine iki pencereden veya iki gözlükle bakmıştır. Birincisi, Hıristiyanlık penceresidir ki, Haçlı zihniyetinin devamı ve tezahürü olup, Osmanlıda İslâm tehdidi görür; İkincisi ise Viyana Penceresi olup, dünyevi bakış açısı hakimdir, buna göre Osmanlı’da Türk tehlikesi mevcuttur. Her iki halde de yani Osmanlının ayrı ayrı da olsa İslâm imajı ve Türk imajı, Avrupa'nın nazarında iyi değil, mücadele edilmesi gereken tehlikeden ibarettir. İki imajın meydana getirdiği Osmanlı imajı, yani Türk-İslâm imajı da Avrupa için tehdit unsurudur. Bu tehdit unsuruna karşı; Düvel-i Muazzama, bazen Hıristiyan Birliği bazen Avrupa Birliği fikri ile bazen de her ikisi ile birlikte hareket etmiştir. 1683 Viyana mağlubiyeti ve 1699 Karlofça Antlaşması neticesinde İslâmOsmanlı-Türk imajı tehdit unsuru olmaktan çıkmıştır. Artık Osmanlı deyince akla, geri kalmış, zayıf, cahil, zalim, gaddar bir şark toplumu ile bu toplumun hakimiyeti altında bulunan Ortodoksuyla, Katoliğiyle, Protestanıyla ve Greguvarıyla zavallı(?) Hıristiyan kavimler geliyordu. Bakış açısındaki bu değişme sonunda Avrupa Osmanlı hakimiyeti altındaki Hıristiyan kavimleri kurtarma ve Türkleri Balkanlardan, hatta Anadolu’dan kovma fikrini gündeme getirmişdir. Avrupa, Hıristiyanları kurtarma ve Türkleri geldikleri yere gönderme politikasını 1815’ten itibaren Şark Meselesi adı altında formüle etmiştir. Bu hedefini meşrulaştırmak ve kamufle etmek için ise, milliyetçilik akımını, Hıristiyanlık Bayram KODAMAN 7 Dayanışmasını, Avrupa ırkçılığını ve Oryantalizmi* kullanmıştır . Oryantalizmin öncülerinden Lamartin'e göre; Avrupa, yerini aldığı Roma İmparatorluğunun topraklarını farklı bir fetih ruhuyla yeni baştan kurtarmalıdır. Küçük Asya’da Roma dünyası yeniden canlandırılmalıdır. Avrupa, evrensel Roma İmparatorluğu'nu silah zoruyla değil (...) doğal üstünlüğü, cömertliği ve insan sevgisi ile yeniden yaratmalıdır. Modern Avrupa, eski Roma'dır. Modern Avrupa çalışkandır ve uygardır. Avrupa kendini iyi değerlendirmelidir. Asya ve Afrika’yı kolonileştirmeli ve buralara ürünleri ve dini ile yayılmalıdır. Avrupa kendini, sadece Roma İmparatorluğuyla değil, aynı zamanda Eski Yunanla da ilişkilendirmiştir. Avrupa medeniyetinin ve Avrupa’nın çıkış noktası Eski Yunan’a dayandırılarak, ikisi arasında değişmez ve zorunlu bir bağ kurulmuştur. Böylece Avrupa, Eski Roma ve Eski Yunan’ın varisi olarak hem mirasına sahip çıkıyor, hem kökenini sağlama bağlıyor, hem de Şarkı sömürgeleştirme, Osmanlıyı yıkma, Hıristiyanları kurtarma ve Şarkı yeniden ıslah etme görevine haklılık kazandırıyordu. Bu tür görüşlerin, değerlendirmelerin özelde Osmanlı İmparatorluğu için, genelde bütün Türkler veya bütün Müslümanlar için çok fazla olumsuzluklar taşıdığı açıktır. Bu tür yorumlar Osmanlı tebaası Hıristiyanlara ümit verici ve onları Osmanlıya karşı tahrik edici mesajlar taşıyordu. Osmanlı Devletinin Balkan ve Anadolu topraklarına yönelik Şark Meselesi, Oryantalizmin tarihi gerçekleri çarpıtarak ortaya koyduğu bu tür yanıltıcı mesajların ürünüdür. Buna rağmen Avrupa, dünya kamuoyunu bu yanlış bilgilere inandırmıştır. Politika, bir açıdan kamuoyunu “inandırma ve ikna” sanatı olduğuna göre, Avrupa Oryantalizmi de ve Şark meselesi de başarılı olmuştur. * Oryantalizm; Şark, özellikle Osmanlılar veya Müslümanlar hakkında ilim adı altında dünya kamuoyunu yanıltıcı ve maksatlı bilgi üretmektedir. Böylece Avrupa,Osmanlı İmparatorluğuna yönelik her türlü hareketini meşrulaştırmak istemiştir. Oryantalizme göre Şark batıl inançlar ülkesidir, insanları ilkeldir, geridir, barbardır. Avrupa önce Şarktaki Hıristiyanları, sonra Şarkın bütününü kurtarmalıdır, medenileştirilmelidir. Bu göreve engel olan Osmanlılar ise, yıkılmalıdır. 8 Ermeni Macerası III- Avrupa ve Ermeniler Avrupa, 1815'te Viyana Kongresinde ortaya çıkan Şark Meselesi çerçevesinde Osmanlı Devleti'ni parçalamaya ve paylaşmaya karar vermiştir. Ana hedef bu idi. Strateji ise, önce Balkan Hıristiyanlarını, sonra Küçük Asya'daki Hıristiyan teb’ayı kurtarmaktı. Bu hedefe varmak için ilk rol Yunanistan'a verilerek, ilk adım atılmış, ilk tecrübeye girişilmiş ve ilk model yaratılmış olacaktı. Böylece Şark Meselesinin ilk halkası Yunanistan, son halkası ise Ermenistan (Ermeniler) olmuştur. Bu maksatla, 1821 Mora'da isyan çıkartılır ve 1830'da İngiltere-Fransa-Rusya Şark Meselesinin ilk ürünü-ilk modeli olarak Yunanistan'ın kuruluşuna karar vermişlerdir. Bağımsız Yunanistan, Osmanlı için belki de sonun başlangıcı olmuştur. Artık Yunanistan modeli diğer Balkan halkları için olduğu kadar Anadolu’daki Ermeniler için de örnek teşkil edecektir. Avrupa, müstakil Yunanistan’ı kurmakla Şark Meselesinde önemli bir başarı elde etmiştir. Artık Yunanistan, Avrupa’nın himayesinde, onun emrine amade ve menfaatlerine uygun bir “uydu devlet” modeli olmuştu. Düvel-i Muazzama’nın gayrimüslimleri himaye etme ve onları Osmanlı’ya karşı kullanma konusu, 1774'te Rusya ile imzalanan Küçük Kaynarca antlaşması ile gündeme gelmiş ve Rusya’ya Ortodoksları himaye hakkı tanınmıştı. 1815’te Kutsal İttifaka dahil devletler de Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gayrimüslimleri manipule ve himaye etme hakkını, kapitülasyonlar çerçevesinde, kendilerinde görüyorlardı. Böylece Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahaleler devri başlamıştı. Avrupa’nın gayrimüslimler üzerinde himaye sistemi kurma çalışmalarıyla Osmanlının Batılılaşma gayretlerinin aynı zamana rastlaması da manidardır. Bu, üzerinde düşünmeye değer bir husustur. Zira, Batılılaşma ile hem Avrupa müdahalesi, hem de gayrimüslimlerde ayrılık arzuları artmıştır. Burada Batılılaşma, Osmanlının yıkılışının alt yapısını mı hazırladığı sorusunu akla getirdiğini hatırlamak lazımdır. Avrupa'nın yardımıyla Yunanistan’ın bağımsızlığını elde etmesi sonucu bütün gayrimüslimlerin gözleri Avrupa’ya çevrildi. Böylece geleceklerini Avrupa'nın himaye ve müdahalesinde aramaya yöneldiler. Avrupa'nın istediği de bu idi. Bayram KODAMAN 9 Artık gayrimüslimleri kendi çıkarları doğrultusunda rahatça kullanabilirlerdi. Yunanistan’ın istiklalinden sonra Osmanlı Devleti’nin Rumlara güveni kalmadı ve hizmetindeki Rum memurları, özellikle Divan’a bağlı çalışan Rum tercümanları kısmen görevlerinden ayırmaya başladı. Boşalan memurluklara millet-i sadıka denilen Ermenileri tayin eder olmuştu. Böylece devlet hizmetinde ve idaresinde sayıları gün geçtikçe artan Ermeniler zamanla güven-sadakat isteyen yüksek mevkilere tayin edilerek, Rumların yerlerini aldılar. Bu durum Türklerle Ermeniler arasındaki iyi ilişkileri, güveni, itimadı, yakınlığı göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin önem kazanması üzerine Ingiltere, Ermeni cemaati ile yakından ilgilenmeye başladı. Bu ilgi, tamamen çıkar icabı idi. Zira imparatorluktaki politik menfaatlerini sürdürebilmek için sosyal-beşeri bir tabana ihtiyacı vardı. Bunun için gayrimüslim cemaatlerden birini himayesi altına alması gerekli idi. Gerçekten İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nde böyle bir tabanı yoktu. Neticede Ermenileri elde etmeyi uygun buldu. Böylece Ingiltere, Şark Katoliklerinin hamisi Fransa’ya, Arnavut-Makedon katoliklerinin hamisi Avusturya’ya, Ortodoksların hamisi Rusya’ya karşı politik bir denge de kurmuş olacaktı Artık, Greguvar mezhebine mensup Ermeni cemaati; XIX. yüz yılın birinci yarısından itibaren Katolik Fransa, Anglikan İngiltere, Ortodoks Rusya ve 1819’dan itibaren Amerikalıların da devreye girmesiyle bu devletlerin hedefi haline gelmiştir. Nitekim her devlet Greguvar kilisesine mensup Ermenileri, çeşitli menfaatler vaad ederek, kendi mezheplerine çekmişlerdir. Böylece Ermenileri, Katolik Ermeniler, Ortodoks Ermeniler, Protestan Ermeniler ve Greguvar Ermeniler olarak dörde bölerek aralarına fesat ve nifak sokmuşlar ve Ermenilerin huzurunu kaçırmışlardır. Her devlet Ermenileri kendi politikası doğrultusunda kullanmak istemiştir. Kullanabilmek için de Ermenilere, yerine getiremeyecekleri hayali vaatlerde bulunmuşlardır. Ermeniler de gerçekten Avrupa’nın kendilerini sevdikleri için böyle davrandıklarını zannederek hayale kapılmışlar ve onların peşinden koşmuşlardır. Halbuki Avrupa Ermenistan veya Ermeni Devleti peşinde değil, işine yarayacak uydu-cemaat ve kukla devlet peşinde idi. Bunun böyle olduğu tarihen ispat edilmiştir. 10 Ermeni Macerası İngiltere daha sonra Ermeni aydınlarını kendi hesabına kazanmak için gayret gösterdi. Bu sırada Avrupa'da yetişen Ermeni aydınları Obscurantistes (HavarialKaranlık-Muhafazakarlar) ve Eclairés (Lussavavorial=Aydınlık İlericile)r olarak ikiye ayrılmışlardır. İngiltere, ilericileri destekleyerek, Ermeni ruhban sınıfının nüfuzunu azalttı. Daha sonra aydınlıkçı-ilericileri, Ermeni Millî Nizamnamesini (Sahmanadrouthiun) hazırlamaya sevk etti. Osmanlı Devleti bu Nizamnameden memnun olmamakla beraber yine Avrupa’nın baskısıyla, 1863’de onayladı. Bu Nizamnamenin hazırlanması ve baskı sonucu kabul ettirilmesi, Ermeni cemaati ve Osmanlı Devleti arasında ilk soğukluğu yarattığı kanaatindeyiz. Bundan sonra TürkErmeni ilişkileri giderek gerginleşmiştir. Münasebetlerin bu hale gelmesinde Avrupa’nın özellikle İngiltere’nin rolü çok olmuştur. Söz konusu Nizamname, Bâbıâlî ile Ermeni Patrikliği arasını bozduğu gibi, Ermeni Millî Konseyi ile Patrik arasında da sıkıntılar yaratmıştır. Katolik Ermenilerle Greguvar Ermenilerin arası da Fransa’nın tutumu yüzünden iyi değildi. Ermeniler, Rusya’ya da sıcak bakmıyorlardı. Bu kargaşa ortamından istifade etmek isteyen İngiltere, Ermenileri kendi tarafına çekmek için çalışmalarını artırdı ve neticede Patrik Kirimyan ile uzlaşmanın yolunu buldu. İngiltere bu politikasını 1877-78 Osmaniı-Rus savaşına kadar sürdürdü. 1877-78 Savaşında galip gelen Rusya, Ermenileri kendi himayesine almak için Ayastefanos Antlaşmasına 16. maddeyi koydurtmuştur. Fakat İngiltere, Patrik Nerses ile temasa geçerek, Doğu Anadolu’da tampon bir Ermeni devleti vaad etmiş ve Ermeni cemaatini Ruslardan koparmıştır. Zaten Ermeni Patriği Doğu Anadolu’nun Rusya’ya ilhakından korkuyordu. İngiltere, 1878'de Berlin Kongresinde de Ermeni tezlerine sahip çıkmış, ancak sadece 61. maddede öngörülen ıslahatları kabul ettirebilmiştir. 22 Temmuz 1880’de Gladstone, “Osmanlı Devleti görevlerini yapmak için kararını vermezse toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını kaybetmek durumunda kalacaktır” sözleriyle Ermenileri teselli etmeye çalışmıştır. Ancak, Patrik Nerses, İngiltere’nin Ermenileri ve kendisini kandırdığını anlayarak, II. Abdiilhamit ile uzlaştı. İngiltere de 1878'de Kıbrıs'ı elde ettiği için Bâbıâlî’den memnun görünüyordu. İngiltere, 22 Mayıs 1887’de İstanbul’da Mısır ve Süveyş Kanalı ile ilgili bir sözleşmenin II. Abdülhamit tarafından onaylanmaması üzerine, Osmanlının toprak Bayram KODAMAN 11 bütünlüğünden vazgeçmiş ve Bâbıâlî'ye baskı yapmak için Ermeni meselesini yeniden ele aldı ve Ermenileri tahrik etmeye, desteklemeye başladı. Hatta Londra'yı, Türk düşmanı Ermeni örgütlerinin merkezi haline getirdi. Osmanlı aleyhine çıkan her türlü neşriyat Londra'da basılıyor ve İngiliz misyonerleri vasıtasıyla İstanbul'da ve Anadolu’da dağıtılıyordu. Bu propagandanın maksadı Ermenileri isyana hazırlamaktı. 1894’te Patrik Horen Aşıkyan istifa edince, İngiltere yerine kendi adamı ve Hınçak Cemiyeti yanlısı ve Bâbıâlî’nin kesinlikle istemediği, Mısır’ın eski Patriği Matheos İzmirliyan’ı Ermeni Patriği seçtirdi. İzmirliyan İngiltere’nin kuklası durumuna düştü. Ingiltere’nin teşebbüsüyle Düvel-i Muazzama elçileri, 11 Mayıs I895’te Bâbıâlî’ye ıslahatlarla ilgili memorandum sundular. Ermeniler bu teşebbüsü İngiltere’nin kendilerine olan sevgisine, muhabbetine bağlıyordu. Halbuki İngiltere, Ermenileri kendi menfaatleri için sadece araç-millet olarak telakki ediyordu. 1896’da İzmirliyan’ın yerine Bartholomeos Ermeni Patriği seçildi. Bu tarihte Düvel-i Muazzama elçileri, Osmanlı devleti ile Ermenilere geçici bir uzlaşma (modusvivendi) önerdi. Böylece münasebetlerde bir an için iyileşme görüldü. Ermenilere, milli statü verildi. Padişah genel af ilan etti ve mahkum-sürgün Ermeniler serbest kaldı. Bu arada, Ormanyan, Patrik seçildi. Ormanyan ılımlı kişiliği ile Abdülhamit ile iyi geçindi. 1897 Osmanlı-Yunan savaşından sonra İngiltere politikasını bir kere daha değiştirerek, Ermenileri sükût-ı hayâle uğrattı. Bu değişikliğin sebepleri arasında Osmanlı’nın Yunanistan’ı mağlup etmesi ve Osmanlı galibiyetinin, İngiltere’nin Müslüman sömürgelerinde yarattığı müspet tesir ve nihayet II. Abdülhamit’in İngiltere ile anlaşma arzusu sayılabilir. 1904’te Reval’de Kral Eduard ile Çar II. Nikola arasında yapılan görüşmelerde, İngiltere-Rusya yakınlaşması gerçekleşti. Bunun sonucu olarak da, Ingiltere Ermeni Meselesine ve Ermenilere tamamen sırt çevirdi ve bu konuda Rusya’yı serbest bıraktı. Artık onun Ermeni devletine ihtiyacı yoktu. Zira Kıbrıs, Süveyş Kanalı ve Mısır onun elindeydi. 12 Ermeni Macerası IV- Doğu Anadolu’nun Müslümanlardan Arındırılma Projesi Yerli ve yabancı, hatta Ermeni tarihçilerin de kabul ettiği bir gerçek vardır, o da şudur: Ermenistan davası Doğu Anadolu’da (Vilayât-ı Sitte) Ermeni nüfusunun azlığı yüzünden maceraya dönüşmüş ve kaybedilmiştir. Bu yerinde ve objektif bir tespittir. Bu bakımdan aşağıdaki nüfus oranlarına bakmakta fayda vardır. Vilayet Toplam Nüfus Ermeni Nüfusu Ermeni Oranı Erzurum Bitlis Van Harput Diyarbekir Sivas Adana Trabzon Halep 645,702 398,625 430,000 578,814 471,46 1,086,015 403,539 995,758 1,047,700 134,967 131,390 80,398 69,718 79,129 170,433 97,450 37,999 47,200 % 20,90 % 32,96 % 18,79 % 12,04 % 16,78 % 15,68 % 24,14 % 3,81 % 4,50 Bu rakamlar Encyclopedia Britanica’mn 1910 baskısında verilmiştir. Birinci Dünya Savaşından önce altı vilayette toplam nüfus, 5.750.000’dir. Bunun 1.200.000'i Ermenidir. İmparatorluğun diğer bölgelerinde yaşayan 400.000 Ermeni'yi de bu rakama ilave edersek, toplam Ermeni nüfus 1.600.000 kadardır. Ermeni cemaati ve liderleri, bu rakamları ve oranları şüphesiz biliyorlardı. Yani Doğu Anadolu'da 5.000.000’a yakın Müslüman varken, 1.200.000 Ermeninin bir devlet kurması imkânsızdı. Bu en büyük haksızlık olurdu. Zira, Ermeniler, kuracakları Ermeni devletinin içinde azınlıkta, Müslümanlar çoğunlukta olacaktı. Bu takdirde, Osmanlı Devletinde Ermeni Meselesi yerine, Ermenistan'da Müslüman veya TürkKürt meselesi yaratılmış olurdu. Böyle bir çözümün mantığı ve gerekçesi olamazdı. Bütün bunlara rağmen, Ermenileri bir devlet kurmaya, müstakil Ermenistan yaratmaya götüren sebep ne olabilirdi? İşte, üzerinde durulması gereken husus budur. Bu sebeplere gelince: Bayram KODAMAN 13 1- Avrupa’nın Ermenilere duyduğu sevgi, muhabbet, gösterdiği yakın alaka ve yaptığı yardımdır: Avrupa'nın Hıristiyanlık ve insan hakları adına ve milliyetçilik çerçevesinde Ermenilere sempati duymuş olması normaldir. Ayrıca, Düvel-i Muazzama’ya, Osmanlı’daki menfaatlerini korumak, yeni menfaatler elde etmek için, küçük bir Ermeni cemaatini kullanmak uygun düşebilirdi. Bunların hiç biri Avrupa’yı Ermenilere bir devlet kurma konusunda taahhüt altına sokmamıştır. Avrupa da zaten açıktan açığa Ermenilere bir “Devlet” kuruverme sözü vermemiştir. Hal böyle iken, Ermeniler Avrupa’nın niyetini anlamamış ve samimiyetini kendi arzusu istikametinde yorumlayarak, “Müstakil Ermenistan” hayaline kendilerini şartlandırmışlardır. .2- Avrupa’nın Türklere düşmanlığı ve Osmanlı İmparatorluğunu parçalama ve paylaşmaya karar vermiş olması Ermenileri de İmparatorluktan pay kapmaya sevk etmesidir. Avrupa’nın bu kararı da bağımsız Ermenistan’ı içermediği gibi, Ermenilerin pay kapma niyeti de Avrupa’yı bağlamamıştır. Avrupa’nın sempatisine ve Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama-paylaşma kararlarına rağmen Ermeniler, 1890 yılına kadar yaptıkları diplomatik, politik faaliyetlerden netice alamamışlardır. Nüfus azlığı yüzünden, Avrupa’nın işi ciddiye almadığını gördüler ve bu yüzden başarısız kaldıkları sonucuna vardılar. O halde bu eksiklik giderilmeliydi ve hayal edilen mustakbel Ermeni devleti için Doğu Anadolu’da maddi şartlar (nüfus, sınır, ordu vs) ve manevi zemin hazırlanmalıydı. Bu zemin, şüphesiz Müslümanları Doğu Anadolu’dan kaçırtarak nüfus üstünlüğünü Ermeniler lehine değiştirmekle hazırlanacaktı. Bunun için, baskı, şiddet, katliam, adam kaçırma, köy basma, hayvanları çalma, mahsulü yakma, suikast, yol kesme, ırza geçme yöntemleri benimsenmiştir. Gerçekten, genelde Osmanlı İmparatorluğunda ve Avrupa’da, özelde Doğu Anadolu’da çeteler teşkil edildi. Ajanlar, fedailer görevlendirildi. Her türlü askeri silah ve teçhizat hazırlandı, kiliselere ve misyoner okullarına vazifeler verildi. 1890'dan itibaren eyleme geçildi. 1890 Kumkapı olayları, 1894 Sasun İsyanı, 1895 Bâbıâlî yürüyüşü, 1895 Zeytun İsyanı, Van, Bitlis, Erzurum, Sivas vilayetlerinde tahrik edilen isyan ve hadiseler, bu eylemler arasında sayılabilir. 1890 ile 1915 yılları arasında bu tür olaylarda inisiyatif daima Ermeni çetelerinin elinde idi. Müslüman halk savunma durumunda bırakılmıştı. 14 Ermeni Macerası Müslüman halktan az da olsa bölgeyi terk ederek Güneydoğu ve Batıya gidenler olmuştur. Ancak Hamidiye Alaylarının teşkili ve ordunun müdahalesi gibi tedbirler, Müslüman halkın kaçmasını önlemiştir. Bu arada, terör ve şiddetten zarar gören Ermenilerden de aileleriyle birlikte Rusya'ya, İran’a ve İstanbul gibi şehirlere kaçan ve göç eden olmuştur. Sonuçta Ermeniler, istedikleri şekilde Doğu Anadolu’yu Müslümanlardan arındırarak, nüfus ekseriyetini temin edememişlerdir. Zira yaptıkları eylemler Müslümanları etkilediği gibi masum Ermeni halkını da etkilemiş ve hemen hemen her iki taraftan aynı oranda insan bölgeyi terk etmiştir. Öte yandan, Ermeniler çıkardıkları hadiseler sonunda bekledikleri Avrupa müdahalesini de görememişlerdir. Avrupa, “Islahat” tavsiye etmekle yetinmiş ve her hangi bir askeri müdahalede bulunmamıştır. Kısaca Avrupa, imkânsız olanı başarmaya kalkmamıştır. Ermeniler ise, Avrupa müdahalesine zemin hazırlayacağız diye, Doğu Anadolu’da Türk-Ermeni mukatelesine sebebiyet vermişlerdir. Bu hususta son gayretlerini I. Dünya Harbi esnasında göstermişlerdir. Fakat karşılığı, hem Türkler için hem de Ermeni halkı için ağır olmuştur. İstediklerinin tam tersi bir netice vermiş ve 27 Mayıs 1915’te çıkarılan Tehcir Kanunu ile Suriye ve Lübnan taraflarına sürgün (deportation) edilmişler ve böylece Doğu Anadolu, Ermenilerden arındırılmıştır. “Keskin sirke küpüne zarar verir” özdeyişinde olduğu gibi, Ermeni çeteleri ve cemiyetleri, Doğu Anadolu’ya ve masum Ermeni halkına zarar vermişlerdir. V-Ermenileri Ayrılıkçı Hareketlere Sevk Eden Şartlar ve Ermeni Stratejisi Ermeniler Doğu Anadolu’da müstakil bir Ermenistan yaratmak için planlı ve uzun vadeli bir strateji takip etmişlerdir. Bu hedefe vasıl olmak için içte ve dışta gizliaçık, meşru-gayri meşru her çareye başvurmuşlardır. XIX. yüzyıl şartları da Ermenileri bu hedefe itmiştir. Neydi bu şartlar? 1Osmanlı İmparatorluğu "Hasta Adam”' olarak görülmekte ve mirasın paylaşılması düşünülmektedir. Harici mirasçıları Düvel-i Muazzama, dahili mirasçıları gayrimüslimler olarak görünüyordu. Ermeniler de bir gün mirasa dahil olabilmek için Tanzimat’tan itibaren gerekli hazırlıkları yapmaya başlamışlardır. 2Milliyetçilik akımının ve milli devlet modelinin yükselen değer haline gelmesidir. Ermeniler de bu akımdan etkilenerek milli kimliklerini aramayı, milli 15 Bayram KODAMAN kültürlerini araştırmayı getirmişlerdir. ve milli devletlerini tesis etmeyi temel görev haline 3- Misyonerlerin ve misyoner okullarının mevcudiyetidir. XVII.yüzyıldan itibaren çeşitli Hıristiyan tarikatlarına mensup misyonerler dini gayret için Anadolu’ya sızmaya başladılar. Ermeniler, bunlar vasıtasıyla dini sömürü vasıtası yaparak, Hıristiyan kamuoyunun merhamet ve alakasını üzerlerine çekmeyi ve maddi-manevi desteğini arkalarına almayı düşünmüştür. 4Büyük devletlerin (İngiltere, Rusya, Avusturya ve Fransa) sömürgeciemperyalist politikalarıdır. Gerçekten dünya hakimiyetine oynayan büyük devletler, XIX.yüzyılın son çeyreğinden itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama ve bölüşme niyetlerini açığa vurmuşlardı. Bunun için Hıristiyan unsurları bu işte kullanmayı ciddi bir politika haline getirmişlerdir. Ermeniler de Avrupa’ya Osmanlı aleyhine hizmet vererek, karşılığında bir Ermeni devleti beklentisi içine girmişlerdir. 5 Osmanlı ıslahatlarının yarattığı ortam. Osmanlı devleti Tanzimat ve Islahat hareketleri adı altında adeta devlet devlet içinde yaratan çok geniş hak ve imtiyazları gayrimüslimlere tanımıştır. Osmanlı bürokrasisi içinde hakim ve etkin duruma gelmiş olan Ermeni memurlar, bu hakları Ermeniler lehine suistimal etmekten çekinmemişlerdir. Beş maddede özetlemeye çalıştığımız şartların yarattığı istikrarsız ve elverişli ortam, Ermenileri önce hedef tespitine, sonra strateji ve taktikleri belirlemeye sevk etmiştir. Ermeniler bu stratejileri ve taktikleri Osmanlıdan ayrılan Balkan devletlerinden, Bulgarlardan almışlardır. Kısaca Ermenileri hedefe götürecek yol planı ve yol haritası şu şekilde çizilmişti: 1– Ermeniler için sürekli olarak genel tabii haklar istenecek. 2- İmtiyaz (ayrıcalık) hakkı istenecek ve elde edilecek. 3- Kiliseler vasıtasıyla dini kimlik ön plana çıkarılacak, Hıristiyan-Müslüman rekabeti ve husumeti yaratılacak. 4- Kültürel faaliyetlerle milli kimlik üzerinde durularak, Türk-Ermeni çelişkisi ve düşmanlığı tahrik edilecek 5- Doğu Anadolu’da Ermeni varlığını ve isteklerini çevrelerde duyurmak diplomatik ve politik 16 Ermeni Macerası 6Ermeni Meselesini enternasyonalize ederek, dünya kamuoyuna ve Hıristiyan alemine mal etmek. 7Siyasi ve askeri alanda teşkilatlanarak silahlı ayaklanma için hazırlıkları tamamlamak. 8İlk isyan safhası: Ermeni halkı genel bir isyana psikolojik olarak hazır olmadığı için böyle bir isyan hareketi gerçekleştirilemedi. Bunun yerine mahalli ayaklanmalar, şiddet, suikast, yol kesme, köy basma, ekinleri yakma gibi küçük grupların terör eylemlerine ağırlık verildi. Bu eylemlerden beklentileri şunlardan ibaretti: Birincisi Müslümanları Doğu Anadolu’dan kaçırmak. İkincisi Müslümanları tahrik ederek Ermenilerin üzerine saldırtmak, böylece Hıristiyan kamuoyunu ayağa kaldıracak eylemlere sevk etmek.Üçüncüsü ise, ikinci hedef gerçekleşirse Avrupa’nın Ermeniler lehine askeri ve siyasi müdahalesini sağlamak. Dördüncü hedefleri ise Ermenilere dönüktür, buna göre isyana katılmayan Ermenilerin gözünü korkutarak ve Türk-Ermeni düşmanlığını artırarak Ermenileri zorla isyana sürüklemek. Görüldüğü üzere Ermenilerin planlarında ve politikalarında kendi başlarına başarmak ve hedefe varmak gibi düşünceleri yoktur. Kendilerine biçtikleri rol olay çıkarmak, arkasından Avrupa’nın müdahalesini beklemektir. Dolayısıyla Ermeniler planlarını başarısızlık üzerine yapmışlardır. Çünkü kendileri de başarı için yetersiz olduklarının farkındaydılar. 9- Avrupa’nın Ermeniler lehine müdahalesi. 10- Reform safhası: Başarısızlığı önceden bilinen ilk isyan sonunda, Avrupa müdahalesiyle Ermeniler lehine reformlar bekleniyordu. 11- Muhtariyet safhası: Şayet reform safhası müspet neticeler verirse, ikinci bir isyan çıkartarak Avrupa’nın müdahalesiyle muhtariyet elde etmektir. 12- İstiklal safhası: Aynı şekilde muhtariyet safhası iyi geçerse, olay çıkartmaya yönelik üçüncü bir isyan hareketiyle Avrupa’yı tekrar müdahale ettirip, diplomatik görüşmeler sonunda bağımsız Ermenistan devletinin kuruluşunu ilan ettirmektir. Ermenilerin, 12 aşamadan ibaret sadece olay çıkartmaya yönelik olan bu uzun vadeli politikaları başarısız olmuştur. Zira katliama, suikasta, yağmaya, korkutmaya, Bayram KODAMAN 17 yol kesmeye, köy yakmaya yönelik başarılı bireysel eylemler ve çete faaliyetleri safhasında kalmıştır. Son başarısız isyanlarını da 1915’de gerçekleşmişlerdir. VI- Tehcir ve Sözde Ermeni Soykırımı İddiası Ermeniler mazide, daima tarihin öznesi (sujesi) değil, fakat (objesi) olarak yer almışlardır. Tarihi yapan, tarihe damgasını vuran milletler “özne” durumundadır. Ermeniler eski bir millet olmakla beraber nüfusları, bulunduğu coğrafi konum ve siyasi ortam, onlara hiçbir zaman özne olma fırsatını tanımamıştır, bu sosyal ve tarihi hakikate rağmen, Ermeniler kendi rollerini pek beğenmemişlerdir. Bunun için kendilerini dinen, ırken Avrupalılara bağlayarak Doğuda Avrupalı olmaya ve Avrupalılar adına hareket etmeye heves etmişlerdir. Böyle bir rolü ve görevi yüklenince, kendilerini Türklerden, Kürtlerden, İranlılardan, Müslümanlardan üstün gördüler. Bu aslımla ırkçı bir tavırdı. İşte bu tavır onları, komşuları ve asırlardır bir arada yaşadıkları müslümanlarla iyi geçinme yerine, Avrupa ile işbirliği yapmaya itti. Bu işbirliği sayesinde ekonomik ve kültürel üstünlüğü de elde ettiler. Böylece sözde ırki üstünlüklerine, kültürel ve ekonomik üstünlük de eklendi. Neticede kendilerini Şarkta tarihin öznesi zannederek üstünlük kompleksine kapıldılar ve Müslümanları hor görmeye başladılar. Bu tutum ve tavırları Müslümanlarca iyi karşılanmadı ve gizliden gizliye karşılıklı husumete sebep oldu. Bununla şunu ifade etmek istiyoruz; soykırım ırken kendilerini üstün görenlerin onaylayabileceği bir kavram, yapabileceği bir eylemdir. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misalinde olduğu gibi kendini üstün gören Ermeniler cahil, kaba, fakir, barbar gördükleri Müslümanları Doğu Anadolu'dan temizlemeye yani “soykırımı” yapmaya kalkışmışlardır. Ancak yine "Keser döner sap döner,bir gün olur hesap döner” öz deyişine göre hesap Türklerin lehine dönmüştür. Ermeni çeteleri kendilerini “Can feda” (canını feda eden) olarak nitelerken, Müslümanlar da kendilerini “Canbezar” (canından bezenler) olarak nitelemişlerdir. Bu iki terim ErmenilerleMüslümanların içinde bulundukları psikolojiyi yani aynada kendilerini nasıl önlüklerini gayet iyi anlatmaktadır. Soykırımı nedir? Sadece belli bir soya mensup oldukları için insanların kökünü 18 Ermeni Macerası Hitler’in eylemi, sırf Yahudi oldukları için insanları öldürdüğünden dolayı “soykırımı=genocide” olarak nitelendirilmiştir. Türkleri soykırımı yapmakla suçlayabilmek için evvela onların ırkçı (raciste) oldukları ilmi delillerle ispat edilmeliydi. Bu ise imkansızdır. “Kötü söz sahibine ait” olduğuna göre ırkçılık (racisme) kavramı, soykırım (genocide) kavramı ve eylemi de Avrupa'ya aittir. Türklerin ise, tarihlerinde soykırım sayılabilecek hiçbir eylemleri yoktur. Onların eylemi savaştan ibarettir, savaşla hedeflerine ulaşmışlardır. Kaldı ki Ermeniler, Osmanlıyı soykırıma sevk edecek boyutta bir eylem ortaya koymamışlardır. Meşru devlete (Osmanlıya), ayrılmak için isyan etmişler, meşru devlet de meşru haklarını kullanarak yasalar çerçevesinde isyanları bastırmıştır. Bu arada her iki taraftan da sivil halk işin içine karışmış ve birbirleriyle kavgasavaş-mukatele yapmışlardır.Doğu Anadolu’da, 1.200.000 nüfusa sahip Ermenilerin, 5.000.000 nüfusa sahip Müslümanlara, ayrıca Osmanlı ordusuna karşı isyan etmeleri ve onlarla savaşmayı göze alması, elbette ki Ermenilerin telefatını-zararını oran olarak artırmıştır. Ancak her şey “savaş hukuku” ve örfi idare kanunları çerçevesinde cereyan etmiştir. Tehcir (göç ettirme, deportation) meselesi ise, savaş zamanında ülke güvenliği açısından her devletin her zaman başvurabileceği meşru bir tedbir ve çaredir. Osmanlı Devleti de Birinci Dünya Savaşına dahil olduğunda, Doğu Anadolu'da potansiyel tehlike olarak gördüğü sadece Ermenileri değil, bütün Hıristiyanları geçici olarak savaş sahası dışına çıkarmıştır. Bu işi de kanun ve yönetmelikler çerçevesinde yürütmeye gayret etmiştir. Osmanlının bu tedbirlerini, Ermenileri toptan ortadan kaldırmanın bir bahanesi olarak görmek kadar mantıktan mahrum bir düşünce tarzı olamaz. Bu iddia, sadece Ermenilerin yalanı olarak kalmıştır. Zira herhangi bir belge mevcut değildir. Adaletten, insaftan ve belgeden yoksun iddialarla bir yere varılamaz. Kurnazlıkla elde edilebilecek avantajlar, uzun ömürlü olamayacağı gibi, yeni kavgalara da yol açabilir. Kısaca “Ermenilerin hepsini meleyen kuzular gibi, bütün Türkleri de aç kurtlar gibi görme ve gösterme gayreti iyi bir yöntem değildir. Türklere karşı bundan daha kötü ve acımasız bir suçlama olamaz. Ermeniler evvela bundan vazgeçmelidirler. Bayram KODAMAN 19 VII- Günümüzde Ermeni-Türk Anlaşmazlığı Ermeni cephesinden meseleye baktığımızda görülen manzara şudur: Ermenilerin temelde, belgelere dayanarak tarihi-maziyi tartışma ve hakikatleri arama gibi bir niyeti yoktur.Bunun faydasına da inanmamaktadırlar. Onların her türlü faaliyeti gayreti geleceğe yöneliktir. Gelecekteki bu hedef nedir? 10 Temmuz 1920'de Sevr Antlaşmasının sınırlarını çizdiği Ermeni topraklarını kurtarmak ve günümüz Ermenistan Cumhuriyeti’ne ilhak etmektir. Dolayısıyla Türkiye ile hesabı olacaktır. Mazide yanlış yaptığı hesabı gelecekte daha sağlam yapma ihtiyacını hissetmektedirler. O halde Ermeniler geleceğe hazırlanıyorlar. Ancak gelecekte haklılık kazanmak için, Türkleri mazide haksız göstermeleri ve tarihte mahkum etmeleri gerektiğine inanıyorlar. Bu itibarla Tarihi veya Ermeni Meselesi’ni tarihçilere bırakmadan, işi siyaseten tamamlamak istiyorlar. Siyasette haklı-haksız, doğru-yanlış önemli değildir, önemli olan dünya kamuoyunu (özellikle Avrupa ve A.B.D.) bir şeye inandırmaktır. Siyaset ve diplomaside ikna sanatı başarı kazanmanın önemli şartıdır. İşte Ermeniler bu düşünceden hareketle dünya kamuoyunu yanıltmak (desinformation) yoluyla geleceğe hazırlanıyorlar. 1878’den 1920’ye kadar yanılttıkları, duygularını sömürdükleri Avrupa kamu oyuna güvenmişler ve hesaplarını ona göre yapmışlardı. Bugün de aynı hatayı tekrarda ısrar ediyorlar. Demek ki metotlarında bir değişiklik yoktur. Bugün Ermeniler ne söylüyorlar ne talep ediyorlar? muhtariyet gibi haklar istiyorlardı. Bugün ise; Eskiden imtiyaz, reform ve 1-Türkler soykırımı yapmışlardır. Yani Türkler peşinen suçlanıyor ve mahkum ediliyor. Talep ettikleri; Türkler bu suçu evvela kabul etmelidir, sonra özür dilemelidir ve nihayet tazminat ödemelidir 2-Türkler Doğu Anadolu'yu gasp etmişlerdir. Talepleri, 10 Temmıız 1920 Sevr Antlaşması uygulanmalıdır. Doğu Anadolu'nun Ermenistan Cumhuriyetine ilhakı gerçekleşmelidir. Türkiye'nin bunları kabul etmesi imkansızdır. Zira olmayan “soykırım”iddiasını kabul edemez. Aksi bir tavır “suçu üzerine alma” anlamına gelir. Bu ise tarihi gerçeklere tamamen aykırı düşer. Dolayısıyla Türkiye'nin özür dilemesi de düşünülemez. 20 Ermeni Macerası Sevr Antlaşmasının hortlatılmasına gelince; Türkiye bunu daha 1920'de reddetmiş ve Milli Mücadele sonunda yerine, 1923’te Lozan Antlaşmasını koymuştur. Sevr'i uygulamaya koymak demek Milli Mücadeleyi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni inkar etmektir. Türkiye'den bunu beklemek için çok saf olmak veya aşırı intikam hisleriyle dolu olmak gerekir. Kısaca Ermenilerin söylemleri tarihi gerçeklere aykırı, talepleri ise mantıksızdır. 3-Karabağ meselesi ise, Türk-Ermeni ilişkilerinde bir başka pürüz oluşturmaktadır. Ermenistan Cumhuriyeti dünya kamuoyunun gözü önünde Dağlık Karabağ ile birlikte Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal etmiş, 1.000.000’a yakın Azeri’yi topraklarından sürmüştür. Bu mesele halledilmeden Türkiye’nin ‘ Ermenistan Cumhuriyeti ile iyi komşuluk yapması ve diyaloga girmesi oldukça zordur. Zira Türkiye bu konuda Azerbaycan’ın yanında olmak mecburiyetindedir. 4-Güney Kafkasya’nın jeostratejik konumu da Türk-Ermeni ilişkilerini menfi yönde etkilemektedir. Türkiye ile Ermenistan’ın şimdilik dost olması zor görünüyor. Zira bunların dost olmasını kendi menfaatlerine uygun bulmayan Rusya ve İran var. Dostluk sadece Türkiye ile Ermenistan’a yaradığı için bu iki devlet Türk-Ermeni yakınlaşmasını daima dinamitlemek durumundadır. Dostluğun olabilmesi için Ermenistan’ın Karabağ ve Azeri kaçkınlar (göçmenler) meselesini halletmesi; ayrıca Moskova ve Tahran’dan uzak durması lazımdır. Bunların olabilmesi, şimdilik uzak bir ihtimaldir. Öte yandan Türk-Ermeni münasebetlerinin düzelmesinin bir başka şartı da Avrupa’nın ve A.B.D.’nin tarafsız olmasıdır. Bu temenni mahiyetindeki isteklerin gerçekleşmesi halinde Türkler ve Ermeniler tarihin derinliklerinde kalan ölüm, katliam ve tatsız olaylar üzerine değil, barış, dostluk, gelecek, refah, kalkınma konuları üzerinde konuşabileceklerdir. 5-Psikolojik engellerin mevcudiyeti: Gerçekten Türkler ile Ermeniler arasında yıkılması zor duvarlar, erimesi güç buzlar vardır. Özellikle diyaspora Ermenilerinin ruh hali tamiri imkansız Türk düşmanlığı ile teçhiz edilmiş gibidir. Ayrıca Ermenilerde Türk kompleksi oluşmuş, bu kompleks zamanla korkuya, nefrete ve düşmanlığa dönüşmüştür. Bunun sebebi; Ermenistan’ın Batısında 75 milyonluk Türkiye’nin Bayram KODAMAN 21 Olması,doğusunda ise beş Türk devletinin bulunmasıdır. Yani 200 milyonluk Türk dünyasının ortasında üç milyonluk bir Ermenistan'ın olması Ermenilerin hayallerini daraltmaya yetiyor. Türklerde ise, Ermeni korkusu, Ermeni düşmanlığı yok, Fakat Ermenilere karşı kızgınlıkları var. Onlar, Ermenilerin samimiyete dayanmayan, tamamen düşmanlık ve intikam temelleri üzerine oturtulmuş politikalarından ve propagandalarından endişe ediyorlar. Bir de Ermenilere sempati duyan A.B.D. ve Avrupa’nın desteğinden çekiniyorlar. Ermenilerin Rusya ve İran’la olan yakın ilişkilerinden de memnuniyet duymuyorlar. Ermeniler 1878-1920 tarihleri arasında çok hayal kırıklığına uğradılar. Doğu Anadolu’yu vatan yapmak için isyan ettiler başaramadılar. Muhtariyet (Otonomi) için isyan ettiler, muvaffak olamadılar. En sonunda devlet kurmak maksadıyla meşru Osmanlı Devletine karşı 1915’de hem isyan ettiler hem de Rusya’nın yanında yer aldılar ama hezimete uğradılar ve üstelik Doğu Anadolu’daki nüfus varlıklarından da mahrum kaldılar. Elbette ki Ermeniler için bu olayların etkilerini atmak çok zordur. Ancak, tarihten de ders almak faziletli bir davranıştır Sonuç Türkiye; Ermeni meselesinin sadece bir tarih konusu olduğunu ve tarihi tarihçilere bırakmanın gerekliliğinden bahsediyor. Bu Türkiye’nin tarihi gerçeklerden korkmadığını göstermesi bakımından belki önem arz etmektedir. Ancak öte yandan Türkiye'nin siyasette aciz kaldığının da göstergesidir, Ermenilerde aksine bu meseleyi tarih ilminin konusu olmaktan çıkararak tamamen siyasi alana taşımışlardır.. Sebebi, Ermenilerin, tarihin kendilerini haksız çıkaracağından korkmalarıdır ve siyasi alanda lobi faaliyetleriyle, demokrasinin suiistimaliyle ve birtakım entrikalarla Türkleri mahkum ederek, gelecekte siyaseten başarılı olacaklarına inanmalarıdır. Kısaca, Türkiye'ye biraz “ilm-i siyaset”, Ermenilere de biraz “ilm-i tarih” lazım olduğu anlaşılıyor. İki millet arasında önce metotta denge ve eşitlik sağlamak lazımdır. Bu tür bir denge ve eşitlik, ilerde iki komşu devleti diyaloga sevk edecek anlayışı ve şartları belki hazırlayabilir.Tabidir ki, bu, Ermenilerin Türkler aleyhine her türlü asılsız iddialardan, faaliyetlerden vazgeçmesine ve Karabağdan da çekilmesine bağlıdır. 22 Ermeni Macerası Şark Meselesi Emperyalizm ve Ermeniler Bu yazımızda ne Ermenilerin tarihini, ne de Türk Ermeni münasebetlerini ele alacağız. Zira, Ermeni tarihi Ermeni yazarlar tarafından incelenmiş ve bu konuda oldukça geniş neşriyat yapılmıştır. Türk-Ermeni münasebetleri ise, gerek Ermeniler gerekse Avrupalılar tarafından tek taraflı olarak ele alınmıştır. Türk ilim adamları ise, bu konu üzerinde, son yıllara kadar pek durmamışlardır. Bununla birlikte Türk-Ermeni münasebetleri genel hatlarıyla Türk halkı ve aydınları tarafından bilinmektedir. O halde, konunun bilinmeyen tarafları yahut da pek farkında olmadığımız yönleri üzerinde durmak uygun olacaktır. Ermeni meselesinin bilinmeyen veya farkında olmadığımız tarafları nelerdir? Hemen ifade edelim ki Ermeni meselesi diye bir mesele, ilk önce ne Ermenilerin meselesi, ne de Türklerin meselesi olmuştur. Şayet Ermenilerin meselesi olsaydı bu mesele bütün Ermenilerin Türk hakimiyetine girmesiyle başlar ve günümüze kadar devam ederdi. Türklerin böyle bir meselesi olsaydı, yine Selçuklular devrinde başlar, fakat XIX. yüzyıla kadar mutlaka bir çözüme kavuşturulurdu. Demek ki, XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar böyle bir mesele her iki taraf için de söz konusu değildi. Bayram KODAMAN 23 Zaten böyle bir mesele de olamazdı; zira Türkler Anadolu'ya geldiklerinde ne bir müstakil bir Ermeni devletiyle, ne de bir Ermeni ordusuyla karşılaşmışlar ne de Ermenistan diye bir bölgeye girmişlerdir. Anadolu'ya geldiklerinde Bizans Devleti (Doğu Roma İmparatorluğu) ve Bizans ordularıyla karşılaşmışlar ve Bizans devletinin topraklarını fetih ve iskân etmişlerdir. 1071 tarihinden itibarende Anadolu Türklerin vatanı haline gelmiş ve bu toprakların hakiki sahibi de Türkler olmuştur. Bu durum, reddedilmesi imkansız olan tarihi bir hakikat ve tarihi bir gerçek olarak günümüze kadar devam edegelmiştir. Tarihi hakikati ve gerçeği değiştirmek mümkün olmadığı gibi, imkansızdır da. İstiklâl Harbinde bu gerçeği ve hakikati değiştirmeye ne Düvel-i Muazzama’nın ne de onların uzantısı olan Yunanlıların ve Ermenilerin gücü yetmiştir. Görüldüğü üzere,Ermeni meselesi Türk-Ermeni münasebetlerinden kaynaklanmamaktadır. O halde bu meselenin kaynağı nedir? Yani meselenin ortaya çıkış sebepleri nelerdir? Bu sorulara cevap ararken ilk önce Osmanlı İmparatorluğu içinde içinde yaşayan Ermenilerin hâmisi durumunda olan üç devletin, yani Rusya İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu'na karşı takip ettikleri politikanın ana hatlarını bilmekte yarar vardır. Rusya’nın Politikası ve Emelleri Rus politikasının özü ve esası Deli Petro'nun şu cümlesinde şekillenmekttedir: “Rusya’nın sıcak denize inmesi, siyasi,tarihi ve iktisadi zarurettir”. Boğazlar, Akdeniz bu siyasetin hedefidir. Bu hedefe varmak içinse takip edilmesi gereken yollar şunlardır: 1-Osmanlı İmparatorluğunu zayıflatmak ve zayıf kalmasını sağlamak, 2-Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak, bunun için de imparatorluktaki Slavları ve Ermenileri tahrik ve teşvik etmek, 3-Osmanlı İmparatorluğu'nu himayesi altına almak; 4-Osmanlı İmparatorluğu'nu diğer büyük devletlerle kendi menfaatlerine uygun bir şekilde paylaşmak, 5-Osmanlı İmparatorluğu'nu toptan ele geçirmek. 24 Ermeni Macerası İşte Rusya zaman ve mekân şartlarına uyarak asırlarca, esas hedefine varmak için bu beş yolu denemiş ve hâlâ da denemeye devam etmektedir. Ancak şunu ifade edelim ki, geçmişte hedefine varmak için dini ve etnik vasıtalarla sadece Hıristiyanlar ve Slavlar üzerinde tesirli iken; bugün ideolojik silahla Türkler ve Müslümanlar üzerinde müessir olarak, Türkiye Cumhuriyetini parçalamak veya uydusu yapmak yolunu tercih etmektedir. Kuvvetli ve dikkatli olmadığımız sürece, bu silah daha etkili bir hale gelebilir. İngiltere’nin Politikası ve Emelleri İngiltere'nin asıl hedefi, ticari ve koloniyal menfaatlerini korumaktı. Bunu temin etmek için Osmanlıya karşı takip ettiği politika şöyle idi: 1-XIX. yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü korumak, yani Osmanlı topraklarını muhafaza etmek ve parçalanmasını engellemek; 2-1895 tarihinden itibaren de Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşmak ve iyi bir pay almak; a-İlk önce Almanya ile birlikte paylaşmak istediyse de bu gerçekleşmedi. b-Rusya ile birlikte paylaşmak istediyse de 1901’den sonra bu paylaşmayı da tehlikeli buldu ve vazgeçti. 3-Padişah-Halife II. Abdülhamid’in içte ve dışta itibar ve nüfuzunu kırmak ve dünya Müslümanları üzerindeki tesirini azaltmak; 4-Hindistan’a giden yolları ve petrol bölgelerini ele geçirmek. Fransa’nın Politikası 1-XVI. yüzyıldan 1840 tarihine kadar Osmanlılarla dost geçinmek ve işbirliği yapmak suretiyle Avrupa’da kendi lehine siyasî denge kurmak; 2-Osmanlı İmparatorluğundaki Katoliklerin koruyuculuğunu yapmak; 3-Ekonomik imtiyazları ele geçirmek: Bayram KODAMAN 25 4- Osmanlı İmparatorluğu'nda Fransa modeli ıslahatlar yaptırmak sureliyle, kültürel açıdan Osmanlı idarecilerini Fransa'ya bağlamak; 5-Osmanlı imparatorluğu şayet paylaşılır ise, kendisine iyi bir pay temin etmek, Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde farklı emelleri olan bu üç devlet dünya kamuoyu önünde, açıktan açığa sadece kendi emellerini ifşa edemediğinden, niyetlerini kamufle edebilmek için XIX.yüzyılın başlarından itibaren “Şark Meselesi” adı altında bir mesele ortaya attılar. Bu üç devletin ayrı ayrı gibi görülen politikaları genelde Şark Meselesini meydana getiriyordu. Bu yüzden Osmanlı Osmanlı İmparatorluğu içinde meydana gelen her olayı “Şark Meselesi’' açısından değerlendirmek gerekmektedir. İşte, Ermeni konusu da Şark Meselesi içinde mütalaa edilirse, konunun niçin milletlerarası mesele haline geldiği daha iyi anlaşılır kanaatindeyiz. Her ne kadar Avrupa bu konuyu Türk-Ermeni meselesi şeklinde dünyaya yansıtmışsa da, esasta yukarıda belirttiğimiz sebeplerden ötürü, böyle bir mesele XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar mevcut değildi. Avrupalı güçler kasıtlı olarak konuyu Türk-Ermeni meselesi haline sokmuşlardır. Böylece, Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında birinci derecede rol oynayan makro seviyedeki gerçek sebepler gözden kaçırılmak istenmiştir. Nitekim, konu daima tek taraflı ve dar bir açıdan ele alınarak büyük devletlerin Osmanlı devletinin içişlerine müdahalesi kamuoyunda haklı ve tasvip edilir bir hale getirilmiştir. Ayrıca konu Türk-Ermeni meselesi olarak takdim edilmekle, bir tarafa büyük Osmanlı İmparatorluğu ve Müslüman kitle, öbür tarafa küçük bir Ermeni cemaati konularak, bütün Hıristiyan aleminin (Katolik, Ortodoks, Protestan vs.) maddi ve manevi desteği Hıristiyan Ermeni cemaatinin lehine çevrilmek istenmiştir.Bu husus kolayca da temin edilmiştir. Bütün bunlara rağmen tarihi hakikatler ve sosyal gerçekler, Avrupa’nın emellerine ve Ermeni arzularına üstün gelmiştir. Bu bakımdan, tarihi ve sosyal gerçekler tarih ilmi metodu çerçevesinde ele alınıp,incelendiğinde Ermeni meselesinin ortaya çıkış sebeplerinin Türk-Ermeni münasebetlerinden veya Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğunda sahip oldukları sosyal, kültürel, dini, iktisadi, idari ve siyasi statüden değil, fakat dünyanın genel konjonktüründen ve büyük devletlerin dünyayı paylaşma ihtiraslarından ileri geldiği görülmektedir. 26 Ermeni Macerası Şark Meselesi ve Ermeniler Yukarıda da ifade edildiği üzere, Ermeni meselesi Hıristiyan Avrupa için ciddi ve çok yönlü bir anlam taşıyan ve dünya tarih literatürüne “Şark Meselesi” adıyla geçen (günümüzde de Orta-Doğu, Petrol, Filistin-Lübnan, Afganistan, Kıbrıs, Ege ve Arap meseleleri olarak görünen) milletlerarası meseleler dizisinin bir parçasından ibarettir. Başka bir ifade ile, Ermeni meselesi Hıristiyan dünyasının Osmanlı İmparatorluğu'na karşı uygulamak istediği genel politikanın sadece Doğu Anadolu bölgesinde sahneye konulan veya konulmak istenen küçük bir kısmını teşkil etmektedir. O halde “Şark Meselesi" nedir? Daha ziyade XIX. yüzyılda diplomatik ve politik bir terim olarak ifade edilmeye başlanan “Şark Meselesinin tarihi kökeni oldukça eskidir. Zaman ve zeminin şartlarına bağlı olarak çeşitli görünümde ve yerlerde ortaya çıkan ve değişik şekillerde tarif edilen “Şark Meselesi”nin temelinde ve özünde, Hıristiyan-Müslüman, yani “Haç-Hilâl” veya Avrupa-Türk münasebetleri ve mücadelesi yatmaktadır. Terimin Avrupa'da ortaya çıktığı dikkate alınırsa “Şark Meselesi”nin esasen Avrupa'nın haçlı zihniyetiyle üzerine eğildiği ve kendi menfaatlerine göre halletmeye çalıştığı bir mesele olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Hıristiyan Avrupa'yı fazlasıyla meşgul eden ve haçlı zihniyetinin değişik şekilde tezahürü olan Şark Meselesi’ni iki safhada ele almak ve incelemek mümkündür. Birinci safhayı 1071- 1699 (Malazgirt'ten Karlofça'ya) tarihleri arasındaki “Şark Meselesi” oluşturmaktadır. Bu safhada, Hıristiyan âlemi yani Avrupa savunma, Türkler taarruz halindedir. Bu safhada veya bu tarihler arasında Hıristiyan dünya için "Şark Meselesi”nden anlaşılan manaları şu şekilde sıralamak mümkündür: 1-Türkleri Anadolu’ya sokmamak. Türkler bu fikre 1071 tarihinde Malazgirt'te Alparslan'ın ordularıyla cevap verdiler. 2-Türkleri Anadolu'da durdurmak. Bu fikir de, 1176 tarihinde Miryokefolon meydan muharebesinde çürütüldü. 3-Türklerin Rumeli'ye geçişini engellemek. Süleyman Paşa'nın orduları, bu engeli de tanımadılar ve 1354’de Gelibolu’ya geçti. Bayram KODAMAN 27 4-İstanbul’un Türkler tarafından fethini önlemek.Fatih bu hayali ebediyen yıktı. 5-Türklerin, Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerlemesini durdurmak, fakat Türkler Viyana kapılarına kadar ilerlemeye muvaffak oldular. Ancak 1683 tarihinde Türkler Viyana önlerinde durdurulmuştur.Demek ki, esas hedefi Türkleri durdurmak olan Şark Meselesinin, 612 yıl devam eden birinci safhası bitmiştir. İkinci safhası ise 1699 Karlofça barışıyla başlamış ve tam 219 yıl devam ederek 1918 tarihinde Mondros Mütarekesiyle sona ermiştir.Bu safhada Avrupa taarruzda, Türkler savunmadadır. Bu durumda Şark Meselesi”nden anlaşılan mânâları şöyle sıralaya biliriz: 1-Balkanlardaki Hıristiyan toplumları Osmanlı hakimiyetinden kurtarmak. Bunun için, onları isyana teşvik ederek evvela muhtariyetlerini sonra da istiklâllerini temin etmek; 2-Birinci maddede belirtilen hususlar gerçekleşmezse, Hıristiyan milletler için reformlar istemek ve onların lehine Bab-ı Ali nezdinde müdahalelerde bulunmak; 3-Türkleri Balkanlar'dan tamamen atmak 4-İstanbul'u Türklerin elinden geri almak; 5-Osmanlı Devleti'nin Asya toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan cemaatler (azınlıklar) lehine reformlar yaptırmak,muhtariyetlerini temin etmek ve mümkün olursa istiklâllerine kavuşturmak 6-Anadolu’yu paylaşarak Türkleri Anadolu’ dan çıkarmak. Görüldüğü üzere “Şark Meselesi’nin ikinci safhası da iki kısımda ele alınmıştır. Birinci kısımda Türkleri Balkanlar’dan atmak İkinci safhada ise Anadolu'dan çıkarmak veya Anadolu'yu da paylaşarak Türklerin istiklâline son vermek hedef alınmıştır. İşte bu safhada Avrupa, Hıristiyan bir cemaat olan Anadolu’nunı muhtelif yerlerinde küçük azınlıklar halinde yaşayan Ermenilere el atmış, kendi hedeflerine, ulaşabilmek için onları Osmanlı Devleti'ne karşı isyana teşvik etmiştir. Şark Meselesi adı altında Batılıların yürüttüğü politika her ne kadar genelde Ermeni cemaatine muhtar veya müstakil bir Ermeni devleti vaad etmiş ve Ermenilerin 28 Ermeni Macerası böyle bir hayal etrafında birleşmesini sağlamışsa da, özelde Ermenileri de parçalayarak çeşitli mezheplere ayırmıştı. Nitekim, her büyük devlet Ermenileri kendi tarafına çekebilmek ve onları âlet olarak kullanabilmek için, kendi misyonerleri vasıtasıyla Gregoriyen mezhebine bağlı Ermenileri Katolik, Protestan, Ortodoks mezheplerine dahil etmeye çalışmışlardır. Böylece, Ermeniler arasında da mezhep ayrılıkları yaratmayı ve onları inanç bakımından bölmeyi kendi menfaatleri açısından faydalı bulmuşlardır. Hakikaten, Ermeniler arasında, Rusya Ortodoks, Fransa Katolik, İngiltere ve Amerikan Protestan mezhebinin propagandasını yaparak halkın bir kısmını kendi politikalarının savunucusu haline getirmişlerdir. İstanbul Ermeni patriği bu gerçeği görmesine ve bundan rahatsız olmasına rağmen Türk düşmanlığı ve Ermeni devleti hayali yüzünden bir çok isyanın, cinayetin ve katliamın teşvikçisi ve tahrikçisi olmaktan geri kalmamıştır. Emperyalizm ve Ermeniler Emperyalizm ve Ermeniler: Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1878 tarihinden itibaren zuhur eden “Ermeni Meselesinin başlıca sebeplerinden bir diğeri ve önemlisi de, hiç şüphesiz, büyük devletlerin emperyalist politikalarıdır. Bilindiği üzere, XV. yüzyıldan itibaren Avrupa'nın başlattığı koloniyalizm, sanayi inkılâbıyla birlikte, XIX. yüzyılın ikinci yansında emperyalizm aşamasına ulaşmış yani emperyalizme dönüşmüştür. Böylece, Avrupa'nın dış politikası koloniyalizmin dar ve ilkel boyutları içinden çıkarak, emperyalizmin modern çerçevesi içine oturan Avrupa, artık kendini daha rahat hissetmeye ve hareket kabiliyetini arttırmaya başlamıştır. Zira, pek çoklarının zannettiği gibi, emperyalizmin bir yüzü değil pek çok yüzü,yönü ve çeşidi vardır. Emperyalizmin çeşitlerini kısaca şu şekilde sıralamak mümkündür: 1) Ticari Emperyalizm 2) İktisadi Emperyalizm 3) Kültür Emperyalizmi 4) Siyasi Emperyalizm 5) Askeri emperyalizm 6) İdeolojik emperyalizm 7) Teknolojik emperyalizm Bayram KODAMAN 29 Avrupa; emperyalizmin bu çeşitlerini zamanın şartlarına ve mazlum ülkelerin yapılarına göre bazen birini, bazen bir kaçını bazen de hepsini uygulamış veya uygulamaya çalışmıştır. Nedir bu emperyalizmin ve emperyalist politikanın sebepleri? Bu sebepleri üç ana başlık altında toplamak mümkündür: 1-Maddî Sebepler: XIX. Yüzyılda Avrupa, dünyanın sanayi, sermaye ve üretim merkezi durumundadır. Bu bakımdan, Avrupa'nın sanayi için ham maddeye, üretimi için pazarlara, sermayesi için de ucuz emeğe, tekniğin, sermayenin bulunmadığı ülkelere ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçları, uygulanan himaye politikası yüzünden Avrup’dan karşılamak zor, hatta imkânsızdı. O halde dünyaya yayılmak, dünyayı paylaşmak zarureti vardı. Emperyalizm buna cevaz veriyordu. Bu yüzden emperyalizm, Avrupa'nın emniyet subabı durumuna geldi. 2-Stratejik sebepler: Eski kolonileri, pazarları, etki sahalarını korumak ve o yerlerle irtibatı sağlamak için stratejik noktaları ve mevkileri ele geçirmek veya tesir sahası içine almak gerekiyordu. 3-Psikolojik sebepler: Bilindiği gibi, emperyalizm sadece maddi ihtiyaçları gideremez. O, aynı zamanda ruhi yani psikolojik ihtiyaçları da tatmin eder ve karşılar. Bunlar arasında, büyük devlet ve millet olma arzusu, devletin prestijini arttırma isteği gibi hususlar sayılabilir. Bu arzu ve isteklerin yanında Avrupa'da, Avrupalı beyaz insanın diğer ırklardan üstün olduğu hissi ve Hıristiyanlık şuuru vardı. Bunlara bağlı olarak, Avrupalı diğer milletleri ve halkları idare etmek, uyandırmak, medenileştirmek hakkını kendinde görüyordu. Bunu yapabilmek için de Hıristiyanlığı yaymak, diğer dinden olan devletlerin içindeki Hıristiyanları kurtarmak, kendi kültürünü, zihniyetini ve yaşayış tarzını dünyaya kabul ettirmek politikasını medeni ve insani bir görev olarak kabul ediyordu. Bu üç sebep, hiç şüphesiz, Avrupa emperyalizminin umumi esaslarını teşkil etmekle birlikte, ayrıca her devletin kendine has bir emperyalist politika anlayışı ve uygulayışı vardır. Bu özel anlayış emperyalist devletler arasındaki rekabeti ve çelişkiyi ortaya çıkarıyordu. Milli hisler ve milli menfaatler arasındaki fark ve çelişkiler devletten devlete milletten millete şüpheleri ve düşmanlıkları arttırıyordu. Fakat bu rekabetler veya düşmanlıklar emperyalist devletlere değil, daha ziyade diğer milletlere ve devletlere zarar vermiştir. 0 30 Ermeni Macerası Emperyalizmle Ermeni meselesi arasındaki münasebete gelince, hemen ifade etmek gerekir ki, XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu gerek nüfusunun çokluğu, gerekse coğrafi genişliği bakımından, Avrupa emperyalizmi için cazip bir ülke durumunda idi. Ancak, Avrupa, Amerika kıtasında, Avusturalya ve Yeni Zelanda'da tatbik ettiği nüfus ihracı yoluyla kolonizasyon politikasını Osmanlı İmparatorluğu'nda tatbik edememiştir. Aynı şekilde, Afrika kıtasında yaptığı gibi fiziki, beşeri ve manevi tahribata dayalı gerçek bir sömürge politikasını da uygulayamamıştır. Zira, Osmanlı İmparatorluğu ne Amerika, Avusturalya ve Yeni Zelanda gibi nüfusu az, boş bir ülke, ne de Afrika gibi ilkel kabilelerin oturduğu bir kıta idi. Buna karşılık Osmanlı İmparatorluğu ve toplumu siyasi ve sosyal müesseseleriyle Avrupa'dan daha eski bir yapıya ve tarihi bir geçmişe sahipti. Bunun da ötesinde Türk-İslâm toplumu psikolojik yönden kendisini Avrupalıdan ve Hıristiyanlardan üstün görüyordu. Bu yüzdendir ki, Avrupa emperyalizmi Osmanlı İmparatorluğu'na değişik metod ve yollarla nüfuz etmeye çalışmıştır. Bu metodun esası, Osmanlı devleti ile ticari ve mali anlaşmalar yapmak ve gayr-i müslim unsurları kullanmaktı. Bu konuda fazla teferruata girmeden Ermenilerin durumunu incelemekte fayda mülahaza ediyoruz: 1838 Ticaret Anlaşmasından sonra, Avrupa emperyalizmi Osmanlı İmparatorluğu'na nüfuz edebilmek için, Rumlardan sonra Ermenilerden yararlanmayı hesap etmiştir. Bu hesapladır ki, emperyalist devletler Ermenilerle yakından ilgilenmeye başlamışlardır. Nitekim bu ilginin sonunda ve kısa zamanda Ermeniler Avrupa'nın, özellikle İngiltere'nin İmparatorlukta “ticari simsarları” durumuna geldiler. Böylece, İmparatorluğun sömürülmesinde, emperyalizme hizmet eden ve emperyalizmle bütünleşmekte fayda gören Ermeniler kısa bir müddet zarfında “komprador” yani aracı bir sınıf haline gelmişlerdir. İste emperyalizm, bu aracı sınıf rolünü üzerine alan Ermenileri, kendi menfaatlerinin devamı için koruma ve sözde kurtarma lüzumunu hissetti. Özellikle, ticari ve iktisadi emperyalizmin ve liberalizmin savunucusu olan Ingiltere. Ermenilerin hâmiliğini üzerine almakta ve onları Bâb-ı Âli nezdinde korumakta tereddüt etmemiştir. İngiltere ticari ve iktisadi menfaatleri için Ermenilere yaklaşırken, askeri ve siyasi emperyalizmin o zaman ki temsilcisi Rusya da bir yandan İskenderun körfezine öte yundun Basra körfezine inmek için Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenileri bazı vaatlerle kandırarak, onlardan faydalanmayı planlıyordu. İşte bu noktada İngiliz ve Bayram KODAMAN 31 Rus Emperyalizmi karşı karşıya gelmiştir. Her iki emperyalist devlet de kendi menfaatleri için Ermenileri kullanmayı ve kullanabilmek için de onları muhtariyet veya istiklâl vaadiyle Türklere isyan ettirmeyi, politikalarının esası haline getirdiler. Şunu belirtmek yerinde olur ki, istilâcı Rus ile koloniyalist Ingiliz emperyalizmi Orta Doğu'da ve Güney Asya'da rakip güçler olarak karşılaşınca, Ermenilerden ziyade Ermenilerin azınlık halinde bulundukları Doğu Anadolu’nun stratejik konumu önem kazandı. Zira Doğu Anadolu stratejik bakımdan her iki devletin de vazgeçemeyeceği bir öneme sahipti. Gerçekten, Doğu Anadolu'nun Karadeniz, Basra körfezi ve İskenderun körfezi üçgeni içinde bulunması, hatta Azerbaycan ve Hazar denizi yoluyla Asya içlerine açılıma imkanını vermesi önemli idi. Böyle bir bölgede üstünlük sağlamak ve hakimiyet tesis etmek isteyen Rus ve İngiIiz emperyalizmi için orada bulunan Ermeniler gayet kolay ve ideal bir istismar vasıtası idi. Ermenileri istismar etmenin ve kendi emelleri istikametinde hizmet ettirmenin de yegane yolu onlara Osmanlı İmparatorluğu içinde “devlet”, “vatan” vaad etmekti. İşte bu vaad ve verilen umutlar sonunda Ermeniler fiili olarak bir mesele çıkarmak için Osmanlı Devletinin en zayıf ve kritik anında Doğu Anadoludaki Müslüman halka karşı düşmanca davranışlarda bulunmaya başladılar. 1890 tarihinden itibaren de planlı ve teşkilatlı bir biçimde ve Avrupa’nın tasvip ve desteğiyle bu tür hareketlerini devam ettirdiler. Ermenilerin Tavrı Avrupa, genelde, Şark Meselesi ve Emperyalizm yoluyla Müslüman-Türk İmparatorluğu'nu parçalamak ve yıkmak isterken, Ermeniler de bunu fırsat bilerek faaliyete geçtiler. Ermenileri bu şekilde devlet aleyhine sevk eden faktörlerin başında şu hususlar bilhassa önemli rol oynamıştır: 1) Ermeni Kilisesi, 2) Din faktörü, 3) Misyoner faaliyetleri, 4) Diğer propaganda faaliyetleri. 32 Ermeni Macerası İşte bu dört faktör bilhassa Islahat Fermanı'ndan (1856) sonra Ermenileri Doğu Anadolu'nun o zamanki altı, bugünün on yedi vilâyetinde muhtar veya müstakil bir Ermenistan kurma hayaline sevk etti. Bunun sonucu, Ermeni kilisesi işi devlete hıyanet seviyesine kadar götürdü. Nitekim, 1877-1878 Osmanlı- Rııs savaşında mağlubiyetimizi fırsat sayarak, Yeşilköy'e gelen Rus ordusu Başkumandanı Grandük Nikola'yı ziyaret eden Ermeni patriği Nerses Varjabetyan, Ayestefaııos anlaşmasına kendi lehlerine 16. maddeyi ilâve ettirmeyi başardı. Ermeniler bununla da kalmayarak. 1878'de Berlin'e bir heyet yollayarak, Berlin anlaşmasına meşhur 61. maddeyi eklettirdiler. Ermeni kilisesi ve teşekkülleri bu açık iki hıyanetle Avrupa devletlerini Osmanlı içişlerine müdahale ettirmeyi planlıyorlardı. 1890'dan itibaren de, Taşnak, Hınçak, Turuşak vs. gibi siyasi cinayet örgütleri kurarak, açıktan açığa devlete başkaldırdılar. Van, Sasun, Erzurum, Osmanlı Bankası baskını, II. Abdülhamid'e suikast gibi olaylar; Balkan Harbinde Doğu Anadolu da çıkardıkları hadiseler ve nihayet 1915'te Kafkas cephesindeki Osmanlı ordularına karşı açık hıyanetleri Türklerin sabrını taşırmış ve Enver Paşa'nın fikri, Talat Paşa'nın emriyle Doğu Anadolu'dan Suriye ve Lübnan taraflarına sürgün edilmişlerdir. Sonuç Makro seviyede ele aldığımız Ermeni meselesinin gerçek sebepleri arasında, temelinde haçlı zihniyeti bulunan Şark Meselesi ile yine temelinde sömürü ve hakimiyet zihniyeti bulunan emperyalizm bulunmaktadır. Şark Meselesi ve emperyalizm her türlü zemini oluşturmuş; bu zemin üzerinde de Ermeni Kilisesi, Ermeni cemiyetleri ve misyonerler rahat bir şekilde devlet ve Türklük aleyhine faaliyette bulunmuşlardır. Ayrıca şunu da ilave edelim ki, Ermeni meselesinin büyük boyutlara ulaşmasında Türklerin toleransı, aydınların Ermenilerle işbirliği, Tanzimat ve İslahat reformlarının gayesizliği, şuursuzca liberalleşme, batılılaşma ve demokratikleşme arzuları da rol oynamıştır, denilebilir. Bütün bunları bir noktaya bağlamak gerekirse, Türk devletinin zayıflaması ve çöküş devrini yaşaması da Ermeni gibi azınlıkları gerçekleşmeyecek hayallere itmiştir. Günümüzde de Şark Meselesi ve Emperyalizm hadisesi iç içe ve daha büyük boyutlar içinde Türkiye'de ve Orta Doğu’da mevcudiyetini sürdürmektedir. Rusya, Bayram KODAMAN 33 Şark Meselesi ve emperyalizm konusundaki ilhakçı, istilacı rolüne bir de ideolojik rol ekleyerek, eskisinden daha şiddetli ve tehlikeli bir politika sürdürmektedir. İngiltere yerini ve rolünü Amerika Birleşik Devletleri'ne bırakmıştır.Demek ki, bölgemizde Rusya’nın istilacı ideolojik emperyalizmi ile A.B.D. iktisadi emperyalizmi rekabet etmekte ve hüküm sürmektedir. Bu iki süper emperyalist gücün Orta Doğu'daki rekabetinden yararlanarak ve onlardan birine dayanarak bazı menfaatler elde etmek isteyen gruplar hâlâ mevcuttur. Bunların başında yine Ermeniler gelmektedir. Ayrıca, Barzani ve Talabani taraftarları da bazı hayaller peşindedir. Filistinliler de bu iki grupla işbirliği içindedir. Her üçü de emperyalist güçlerin istismarına müsait ve onların maşası olmaya hazır durumdadır. Barzani, Talabani taraftarları ve Ermeniler bütün faaliyetlerini Türkiye aleyhine yöneltmişler ve Türk devletinin parçalanmasını istemektedirler. Bunların dışında güya devlet niteliğine sahip Suriye, İsrail ve Yunanistan da yaptıkları resmi haritalarında Türkiye'ye karşı ne gibi emeller beslediklerini açıkça göstermektedirler. Bunlar da her zaman ve hâlâ süper güçlerin vasıtası durumundadırlar. Bu altı grup el’an Türkiye aleyhine ittifak, kurmuş haldedirler. Bunlara Türkiye’deki yıkıcı, bölücü çevreler de yardım etmektedir. Hiç şüphe yok ki, büyük güçler bunların arkasındadır. Türkiye ufak bir zaaf gösterdiği an bütün bu gruplar yeni olaylar çıkarmaya hazırdırlar. Bunu önlemenin tek garantisi de milli birlik ve milli şuur etrafında bütünleşmiş güçlü bir Türkiye'dir. Aksi halde Osmanlının yaşadığı son hadiseleri tekrar yaşama durumuna düşebiliriz. 34 Ermeni Macerası Türk Ermeni İhtilafının Başlangıcı (1878-1897)* Giriş Türk-Ermeni ihtilâfı derken şüphesiz 1878 yılında imzalanan Ayastefanos Anlaşması’nın 16. Berlin Antlaşmasının 61. maddesi ile Düvel-i Muazzama'nın Ermeniler lehine koydurduğu ıslahat hükümleri sonucu ortaya çıkan veya çıkarılan ve Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar devam eden olayları alıyoruz. Demek ki, 44 yıllık bir dönemi içine almaktadır. Halbuki Türk-Ermeni ilişkilerini sadece bu döneme sıkıştırmak hem İlmî bir yaklaşım değildir. Zira Türk-Ermeni ilişkileri en azından 1040 yıllarına kadar gitmektedir. Yaklaşık bin yıllık bir dönem içinde 900 yılı Türk-Ermeni münasebetlerinin iyi gittiği iki milletin birbirine yaklaştığı-dost olduğu bir dönemdir. Son 100-150 yıldır bu ilişkiler kötüleşmiştir. Bu bakımdan Ermenilerle Türkler arasında henüz tarihi ve kültürel dostluk ilişkisi düşmanlığa ağır basmaktadır. Şüphesiz *European Association of Turkish Academics( Avrupa Türk Akademisyenler Birliği) tarafından Tarihi Türk-Ermeni İhtilafı konusunda 08-09 Nisan 1995 tarihlerinde Almanya'nın Heldelberg şehrinde düzenlenen V. Bahar Kongresine tebliğ olarak sunulmuştur. Bayram KODAMAN 35 biz burada bu ilişkilerin tarihçesini anlatacak değiliz; ancak konuyu iyi temellendirmek için yine de tarih içinde bir ufuk turu yapmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz. a-Ermenistan Neresidir? Ermenistan diye eskiden beri adlandırılan tarihî bölgenin ortasında Ağrı Dağı (Ararat) bulunmaktadır. Tahminen son iki yüzyıldır bu bölge siyasi, idari bakımdan yine Ağrı Dağı merkez olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Siyasî Coğrafya açısından bu bölgenin Kuzey-Kıızey doğusuna, Rus hakimiyetinde kaldığından Rus Ermenistanı; doğusuna İran hakimiyeti içinde bulunduğundan İran Ermenistanı; Batısına da Osmanlı hükümranlık sahasına girdiğinden Osmanlı Ermenistanı demek adet haline gelmiştir1. Bu coğrafyanın bilinen en önemli noktası, Ermenilerce sembol kabul edilen ve sınır taşı görevini yapan Ağrı dağı olduğu muhakkaktır. Ancak bölgenin ne Batı, ne Doğu, ne Kuzey ne de güney sınırları bellidir. Dolayısıyla Ermenistan'ın belli sınırları yoktur. Böyle bir sınırın varlığını ve nerelerden geçtiğini bugün için Ermenilerin kendileri dahi bilmemektedirler. Coğrafyacılar ve Tarihçiler de şimdiye kadar Ermenistan denen bölgenin kesin olarak sınırını çizmiş değildirler. Ancak bilinen bir gerçek varsa o da bu bölgede ilk çağlarda Urartular, Mitanniler ve daha başka eski kavimler gibi Ermenilerin de bulunduğu ve yaşadığıdır. Kısaca Ermenistan coğrafi bir bölgenin adı olup, pek çok kavmin burada yaşadığı, sadece Ermenilere ait bir bölge olmadığı Tarihi gerçeklere uygun düşmektedir. b- Ermenilerin Özgeçmişi Ermeniler Hind-Avrupa yani Arî ırka mensup bir kavimdir. Dilleri de HindAvrupa dil ailesine dahildir. Trak ve Balkan kökenli Haik kavminin M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu üzerinden Ermenistan bölgesine geldiği ve daha sonraları kendilerine bölgenin adına izafeten Ermeni dendiği pek çok tarihi kaynakça kabul edilmektedir. Hatta Urartularla karıştığı da söylene gelmektedir. Bağımsız bir devlete sahip olmamakla beraber muhtar prenslikler halinde değişik devletlerin hakimiyeti altında 1-Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Tercüme eden: Bayram KODAMAN, Süleyman Demirel Üniversitesi Yayınlan No: 1, Ankara, 1994, s. 15 . 36 Ermeni Macerası yaşaya gelmişlerdir. En parlak devirlerini M. S. IV. yüzyılda yaşamışlar ve bu çağdan itibaren kültürel varlık haline gelebilmişlerdir. 39 harften müteşekkil alfabeye sahip olan Ermenilerin edebiyatları oldukça zengindir. M.S. 300 yılında St. Gregoire adlı bir papaz tarafından Hıristiyanlaştırılan Ermeniler ilk kiliselerini Eçmiyazin’de inşa etmişlerdir. Roma ve Bizans İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Ermeniler Hıristiyan olduktan sonra mezhep çekişmeleri yüzünden hiç rahat yüzü görmemişlerdir. Zira Bizans, Ortodoks Rum Kilisesi ile Ermeni kilisesini birleştirmek için Ermeniler üzerinde pek çok baskılar yapmışlar, hatta bir kısmını Sivas ve dolaylarına sürmüşlerdir. Bu sırada Ortodoks olan Ermeniler Rumlar içinde eriyip gitmiştir. Sivas'tan daha sonra Adana (Kilikya) bölgesine inen Ermeniler de Haçlı seferleri sırasında baskıya maruz kalmışlardır. Bunun sonucu Katolik olan Ermeniler daha sonra Avrupa'ya göç etmişlerdir. Görüldüğü gibi Ermeniler esas darbeyi Ortodoks Bizans'tan ve Katolik Haçlılardan yiyerek çeşitli baskılara maruz kalmışlardır. Ayrıca Ermenilerin, tarihî Ermenistan coğrafyasından Anadolu içlerine sürülmeleri ilk defa Bizans devrinde olmuştur. Bununla birlikte bağımsız kiliseleriyle Anadolu'da kültürel ve dini varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Fakat, bölgedeki Bizans-Sasani- Arap rekabetinden, mücadelelerinden ve savaşlarından en çok zararı Ermenilerin gördüğü de muhakkaktır. Büyük devletler arasında sıkışıp kalan Ermeniler bu yüzden, istiklâl için mücadele vermelerine rağmen, bir yere toplu olarak yerleşmek ve orada devlet kurmak imkânını bulamamışlardır. XI. yüzyılda Selçuklu Türkleri Anadolu’ya geldiği zaman Ermeniler, Anadolu da dağınık vaziyette Bizans hakimiyeti altında yaşıyorlardı. Dolayısıyla Selçuklular her hangi bir Ermeni devletiyle karşılaşmadıkları gibi, Ermeni toplumuyla da savaşmakmücadele etmek durumunda kalmamışlardır. Selçuklular Anadolu'yu Bizans'tan savaş yoluyla devir almıştır. Bundan sonra Ermeniler Selçukluların hakimiyeti altında din ve mezhep kavgalarından uzak ticaret-sanat ve tarımla uğraşan dini ve kültürel kimliklerine sahip bir kavim olarak yaşamaya devam ettiler. c- Osmanlı Sistemi İçinde Ermeniler Osmanlılar, 1514’te, Ermenistan bölgesine geldiklerinde herhangi bir Ermeni devletiyle değil, bu bölgelerin sahibi Safevi devletiyle Çaldıran'da savaşmış ve zafer Bayram KODAMAN 37 sonucunda bölgeyi imparatorluk sınırları içine katmışlardır. Yine 1515'te Adana bölgesini yani Kilikya Ermenilerinin bulunduğu bölgeyi Memluklu devletinin elinden savaş sonunda alınıştır. Bölgeyi Memluklular 1375'te fethetmişlerdi. Dolayısıyla yine bölgede bağımsız her hangi bir Ermeni devletiyle karşılaşılmamıştır. Şüphesiz bölgede diğer toplumlar olduğu gibi bir Ermeni toplumu da mevcuttu. Netice itibariyle daha XVI. yüzyılın ilk yıllarında bütün Anadolu Osmanlı devletinin hakimiyeti altına girmiş ve dolayısıyla bütün Ermeniler de kendiliğinden Osmanlı teb'ası olmuşlardı. Bu bakımdan Osmanlılarla Ermeniler arasında her hangi bir tarihî husumet, düşmanlık ve kin söz konusu olmamıştır. Hatta Fatih Sultan Mehmet devrine dayalı bir dostluk ve samimiyet mevcuttu. Zira Fatih 1453'te İstanbul'u fethettiğinde, Ortodoks Rum Patrikliğini muhafaza ettiği gibi, 1461'de Ermeni Patrikliğini tesis ettirmiş ve Bursa Piskoposu Ovakim'i de Patrik yapmış ve Ortodoks-Katolik mezhepleri dışında kalan Hıristiyanların sorumluluğunu da ona vermişti2. Hatta İstanbul Ermeni Patrikliğine Eçmiyazin ve Kudüs Ermeni Patriklerinin üstünde hukukî bir statü verdirtmiştir3. Böylece Ermenilere, diğer gayrimüslim (Ortodoks-Katolik) cemaatlere nazaran önemli bir imtiyaz verilmiş ve Osmanlı-Ermeni arasında dostluk, iyi münasebet, güven zemini yaratılmış oluyordu. Bu zemin üzerindedir ki, Ermeniler Sadık Millet olma şansını ve imkânını buldular. Bu imtiyaza ve itimada mazhar olan Ermeniler, Osmanlı devleti içinde diğer gayrimüslimlerin tabi olduğu hukuk sistemine dahil idiler. Osmanlı hukuk sistemi esas itibariyle İslâm Hukukuna ve onun yetersiz kaldığı hususlarda Örfi Hukuka dayanıyordu. Bu ikili hukuk sisteminin ve Osmanlı barışının getirdiği istikrarlı ortamda, Osmanlı öncesi müslim-gayrimüslim ve Hıristiyan mezhepleri arasındaki ilişkiler düzeldi. Dinler ve mezhepler arasında eşitlik ve dostluk iklimi yaratıldı. Dini 2- İslâm Hukukuna göre Ermeni Patrikliğinin İstanbul’da kurulması uygun değildi. Buna rağmen Fatih’in kurdurmuş olması Türk-İslâm hoş görüsünün örneğidir. Bu tür bir örneğe o zamanlar Hıristiyan dünyasında rastlamak çok zor idi. 3- Yavuz Ercan, “Türkiye'de XV ve XVI Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi Durumu". Belleten, Ankara 1984, cilt: XLVII, Sayı: 188, s.l 133. 38 Ermeni Macerası ve kavmi cemaatler ve topluluklar kendilerine mahsus özel statülerini hürriyet ve barış içinde sürdürme ve geliştirme imkanını buldular. Osmanlı sistemi içinde gayri müslimlerin ve özellikle Ermeni cemaatinin durumunu anlamak için Osmanlı arşiv vesikalarına bakmak kâfidir. Bu konuda, Kâmil Kepeci Tasnifinde bulunve kavmi cemaatler ve topluluklar kendilerine mahsus özel statülerini hürriyet ve barış içinde sürdürme ve geliştirme imkanını buldularan Evamiri Maliye Kalemine tabi Piskopos Mukataası Kalemi Defterleri, 1837'den sonraki Divân -ı Hümayun Defterleri ve bunların içindeki Kilise Defterlerii, Tahrir Defterleri. Şurût-ı Milel-i Muhtelife Defterleri, Mühimine Defterleri ve nihayet Şeriyye Sicilleri, Bab-ı Asafı Evrakı önem arz etmektedir4. Görüldüğü üzere Anadolu’daki Ermenilerin Tarihi, Osmanlı arşiv vesikalarında yatmaktadır. Buna rağmen Batılı ve Ermeni araştırmacıların pek çoğu eserlerini yazarken vazgeçilmez olan bu vesikaları yok farz etmişler, dolayısıyla tarafsızlıklarına gölge düşürmüşlerdir. Bu vesikalara dayanarak Osmanlı toprakları üzerindeki Ermenilerin durumunu şu şekilde özetlemek mümkün görülmektedir. Ermeni cemaati aşağıdaki guruplara ayrılmaktaydı5. 1-Amira sınıfı olup, bunlar Ermeni aristokrasisini teşkil ediyorlardı. Ermeni cemaatinin dinî, sosyal, kültürel işlerini bunlar yürütüyordu. Kısaca bir nevi yönetici sınıf idi. Bunların çoğu İstanbul ve İzmir'de yaşayan zengin ve kültürlü ailelere mensuptular. 2-Tüccar ve zanaatkârlar sınıfıdır. Bunlar daha çok Anadolu'daki vilayet, sancak ve kaza merkezlerine dağılmış olup, Osmanlı İmparatorluğunun ticaret, sanayi, mali, zanaat işlerini ellerinde bulunduruyorlardı. 3--Köylüler, Türk veya Müslüman komşularından farksızdılar. Tarımla uğraşıyorlardı. 4- Dağlılar, devlet otoritesinden uzak, yarı müstakil halde yaşıyorlardı. Ermeni cemaatinin cahil, fakir kesimini oluşturuyorlardı. Bu yüzden, XIX. yüzyılın sonlarına 4 5 Yavuz Ercan ,Aynı makale, s: 1120-1121 Erich Feigl, Un Mit de la Terreur, Le Tereurısme Armenien, ses origines et ses causes, Salzbourg,199J. ss. 32-33 Bayram KODAMAN 39 . doğru ortaya çıkan isyan ve terör olaylarında baş rolü oynayan Hınçak, Taşnak gibi ihtilalci cemiyetler bu insanları kandırmakta güçlük çekmişlerdir. Ermeni cemaati, Osmanlı devletinin kendilerine sağladığı ferdi ve cemaat hakların ve sosyal düzen sayesinde Anadolu’nun her tarafına nispetsiz şekilde yayılmışlardı. Türklere göre daha mesut ve müreffeh bir hayat sürmekteydiler. Ticaret yapma, kazanç elde maksadıyla her tarafa dağılan Ermeniler, nüfus bakımından hemen hemen hiç bir yerde çoğunlukta değildiler. Ermenilerin bu şekilde bütün imparatorluk toprakları üzerinde dağılmaları dahi, onların Türklerden, Türklerinde onlardan herhangi bir korkusu, endişesi olmadığının güzel bir delilidir: Eğer Türkler, Müslümanlar onlara kötü davransaydılar, baskı uygulasaydılar kendi içlerine sokmasaydılar Ermeniler korkusuzca, hiç tereddüt göstermeden Türk şehirlerine, köylerine, hatta en ücra köşelere kadar giderek yerleşip, ticaret yapıp, zengin olabilir miydi? Bunun tersi olsa idi Türklere karşı savunma ve korunma içgüdüsüyle bu kadar dağılmazlardı. Bu, üzerinde durulması gereken önemli bir husııs olduğu kanaatindeyiz. 1- Büyük Devletler ve Şark Meselesi XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilerle ilgili herhangi ciddi bir problem söz konusu olmamıştır. Avrupalı Büyük Devletlerin siyasî ve diplomatik gündeminde Ermeniler yoktu. Nasıl oldu da Ermeniler hem Osmanlı iç politikasının hem de uluslararası diplomasinin gündemine girmiştir? Bu sorunun cevabını ararken mutlaka Büyük Devletlerin dünya hakimiyet politikalarına ve bunun Osmanlıya dönük yönü olan Şark Meselesi’ne kısaca bakmak gerekmektedir. Aksi halde Ermeni-Türk ilişkilerini anlamakta güçlük çekeriz. a-Büyük Devletlerin (Düvel-i Muazzama) Dünya Hakimiyeti Siyaseti Bilindiği üzere tarihin her devrinde dünya hakimiyetine oynayan, dünya siyasetine yön vermeye çalışan büyük güçler (büyük milletler, büyük devletler) olmuştur. Büyük milletler ve devletler derken nüfus bakımından kalabalık, coğrafyası geniş, kültür ve şuur açısından milletleşe bilmiş toplumları; büyük güçlerden ise çok nüfusun, geniş coğrafyanın, milli kültürün yanına ileri derecede ilim ve teknolojiyi, iktisaden zenginliği ilave edebilmiş milletleri anlıyoruz. 40 Ermeni Macerası Bu çerçeveden baktığımızda XV. yüzyıldan beri büyük millet ve büyük güç olma şansına ve mazhariyetine sahip bir kaç devlet veya milleti sayabiliriz. Bunlar sırasıyla Anglo-Sakson dünyası içinde Anglikan İngiltere, Latin dünyasında Katolik Fransa, Slav dünyasında Ortodoks Rusya, Germen dünyasında Protestan Almanya, İslâm dünyasında Türklerdir. Gerçekten XV. yüzyıldan itibaren bu beş büyükler dünya hakimiyeti, kıta hakimiyeti, bölge hakimiyeti için bazen birer birer, bazen ittifaklar halinde dinî, mezhebî, İktisadî, stratejik, siyasî, kültürel sebepler yüzünden birbirleriyle sıcak ve soğuk savaş şeklinde sürekli mücadele etmişlerdir. Bu mücadele sonunda her devlet, özellikle Hıristiyan dünyasını temsil eden dört büyük devlet (İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya) gücüne göre bazen savaşla, bazen de diplomasi yoluyla dünyayı paylaşmışlar ve geniş sömürge imparatorlukları kurmuşlardır. Buna rağmen aralarındaki rekabet sona ermemiş, güç dengeleri, dünya şartları değiştikçe birbirlerini engellemek, çökertmek ve kendi coğrafyalarını, menfaat sahalarını genişletmek için tekrar tekrar mücadeleye devam etmişlerdir. Bu mücadele günümüzde de sürmektedir, yarın da sürecektir. b-Şark Meselesi Yukarıda belirttiğimiz beş büyük devletin dördü birden Hıristiyan dininin (Hıristiyan aleminin) temsilcisi hem de ayrı ayrı Hıristiyanlığın belli başlı ve farklı mezheplerinin mümessili durumunda idiler. Sadece Türkler veya Osmanlı İmparatorluğu, bütünüyle İslâm dininin ve İslâm aleminin tek temsilcisi rolünde idi. İşte Hıristiyan aleminin dört temsilcisi (İngiltere-Fransa-Rusya- Almanya) ile İslâm aleminin temsilcisi Türkler (Osmanlı İmparatorluğu) arasındaki münasebetlerin tümü, Şark Meselesi’yle ifade edilebilir6. Başka bir şekilde ifade edersek, Şark Meselesi, Türk (Osmanlı) Avrupa çatışmasının, çelişkisinin ve ilişkilerinin, XIX. yüzyıldaki adıdır. Bu bakımdan “Şark Meselesi'’ni Hıristiyan-İslâm çekişmesinden ziyade, Müslüman Türklerle - Hıristiyan Avrupalı büyük güçler arasındaki ilişkiler şeklinde anlamak daha doğru olur kanaatindeyiz. Bu anlamda Şark Meselesini, yani Müslüman Türklerle - Hıristiyan Avrupa 6-Bayram KODAMAN, Sultan II. Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara,1987. s. 105116. Bayram KODAMAN 41 arasındaki ilişkileri de 1071 Malazgirt Savaşına kadar yani Selçukluların Anadolu’ya girişlerine kadar götürmek mümkündür. Böyle olunca Şark Meselesi iki safhada ele alınabilir. Birincisi Türklerin Batıya Yürüyüşü (1071-1683). İkincisi, Türkler in Doğuya Dönüşü (1683-1923). Birinci safhada güç, inisiyatif, üstünlük Osmanlı İmparatorluğunda (Türkler), ikinci safhada ise güç, teknik, üstünlük, başarı Hıristiyan Avrupa’nın elindedir. Bu açıdan baktığımızda Şark Meselesi Türklerin doğuya atılması, Osmanlı idaresi altındaki Hıristiyan kavimlerin kurtarılması, kısacası Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması, paylaşılması anlamına gelmektedir. Avrupa bu stratejisini önce Balkanlarda uygulamaya koymuş, değişik zamanlarda gerçekleştirmiştir. 1699 Karlofça, 1716 Pasarofça, 1774 Küçük Kaynarca, 1838 Balta Limanı, 1878 Berlin Antlaşmaları ve nihayet Balkan Savaşları ile 1. Dünya Harbi, Türkleri Balkanlardan çıkarmanın önemli aşamaları olmuştur. Şark Meselesi olarak ifade ettiğimiz Türk-Avrupa mücadelesinden mağlup çıkan, siyaset sahnesinde rolünü ve önemini kaybeden Osmanlı Devleti olmuştur. Dünya siyasetinden Osmanlı gücü zayıflayıp çekilince Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Afrika'da, Kafkaslar’da, Anadolu'da, Akdeniz'de muazzam bir otorite boşluğu ortaya çıkmıştır. Her zaman her devirde bir süper güç, dünya siyasetinden çekilirse veya çekileceği anlaşılırsa, mevcut süper güçler tarafından dünyanın veya bölgenin siyası haritası yeniden çizilir. Bu harita çizilirken de dünya veya bölge hakimiyetine oynayan süper güçler birbirleriyle savaşa kadar varabilen kıyasıya bir rekabete ve mücadeleye girişirler. İşte Osmanlı gücü siyaset sahnesinden çekilirken Osmanlı İmparatorluğunun hakim olduğu bütün topraklar üzerinde büyük güçlerin şiddetli bir nüfuz ve menfaat mücadelesi başlamıştır. Bunun sonucu imparatorluk coğrafyasının siyasî haritaları yeniden ve muteaddid defalar çizilmeye başlanmıştır. Büyük devletler bu durumdan Anadolu’yu da istisna tutmamışlar ve Anadolu için çizilen bu haritada Hıristiyan Ermeni cemaatine de yer vermeyi ihmal etmemişlerdir. 42 Ermeni Macerası 2- Ermeni Türk İhtilafı 1878 yılında Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları imzalanıncaya kadar Ermenilerle Türkler arasında ciddi bir anlaşmazlığın olmadığı, bu tarihten önce de iki toplumun tam 900 yıl bir arada ve kaynaşarak dostça yaşadığı bilinmektedir. Bu bakımdan Türklerle-Ermenileri birbirine yaklaştıracak tarihi ve kültürel müşterekler, onları ayıran siyası noktalardan daha fazla olduğunu belirtmeliyiz. O halde iki toplumun münasebetleri niçin bozuldu? İşte şimdi bu sorunun cevabını aramaya çalışalım. a- Şark Meselesinin Anadolu Cephesi Şark Meselesinin Balkanlar safhası Yunanistan’ın, Sırbistan'ın, Karadağ'ın, Bulgaristan'ın ve diğer Hıristiyan unsurların istiklâliyle neticelenince veya neticeleneceği anlaşılınca, büyük devletler, Şark Meselesini Anadolu'ya kaydırmakta herhangi bir sakınca görmemişlerdir. Zira, kendileri Balkanlar'da istenilen neticeyi almış ve orada menfaat sahalarını oluşturmuşlardı. Sıra Anadolu’daki Hıristiyan unsurların Türk hakimiyetinden kurtarılmasına ve menfaat sahaları temin etmeye gelmişti. Bu politikanın menfaatleri doğrultusunda yürütülebilmesi için araç olarak kullanılabilecek bir topluma ihtiyaç vardı. Dolayısıyla araç toplum olarak Hıristiyan Ermeniler seçilmiştir. Bu konuda özellikle Rusya ve İngiltere Ermenilere ilgi göstermeye başlamışlardı. Bu ilgi dini endişelerden ve Ermenilerin durumundan ziyade, kendi stratejik menfaatlerinden kaynaklanıyordu. Rusya Doğu Anadolu üzerinden bir taraftan İskenderun'dan Akdeniz'e, öbür taraftan Basra Körfezi'ne inmek; İngiltere ise, Rusya'nın planlarını engellemek için Ermenilerden istifade etmek niyetinde idi. Ermeniler ise Rusya'nın ve İngiltere'nin kendilerine karşı gösterdikleri teveccühün gerçek sebebini anlamadan derhal muhtariyet veya istiklâl hevesine kapıldılar. Balkanlardaki Makedonya ve Bulgaristan örneğinden de cesaret alıyorlardı. İşte önemli hataları bu olmuştur. Çünkü, Ermeniler şu hususları hiç dikkate almamışlardır. Evvela Rusya ve İngiltere Ermenistan'ın istiklâlinden ziyade kendi menfaatlerine hizmet edecek bir Ermeni cemaatinin peşinde idiler. İkinci olarak Ermeniler istiklâllerini veya muhtariyetlerini bizzat kendi güçlerine dayanarak değil, Rusya ve İngiltere'nin Bayram KODAMAN 43 müdahalesiyle elde etmek istediler. Yani herhangi bir bedel ödemeden devlet kurmaya kalkıştılar. Dolayısıyla devlet kurmanın faturası olduğunu unutmuş görünüyorlardı. Ayrıca Ermeniler, hangi sınırlar içerisinde ve coğrafya üzerinde devlet kurmak istediklerini dahi bilmiyorlardı. Çünkü müstakbel devletlerinin ne tarihî, ne coğrafi, ne demografik sınırları belliydi. Öte taraftan Ermeni toplumunun elinde, devlet kuracak objektif imkanlar yoktu. Zira, Ermeni toplumu asırlardır ticaret, tarım ve zanaatle uğraşmış olup siyasi ve askerî yönden tecrübeleri yoktu. Anadolu'ya dağılmışlardı ve hiç bir yerde çoğunluğa sahip değillerdi. Dolayısıyla Ermeniler bir maceraya atıldıklarını fark edememişlerdir. b- Ermeni Meselesinin Çıkmasını Kolaylaştıran Zeminin Hazırlanması 1- Harici Güçlerin Hazırladığı Zemin 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Ruslara, Osmanlı İmparatorluğumda bulunan bütün Ortodoks Hıristiyanların himayesi konusunda hak ve yetki tanınmıştı 7. Zaten bu tarihten sonra Avrupa'da eski dini gayretlerinin canlandığını görüyoruz. Kısa zamanda Osmanlı devletindeki Hıristiyanlar, mezheplerine göre paylaşıldı. Balkan Katoliklerine Avusturya, bütün Ortodokslara Rusya, Anadolu-Ortadoğu Katoliklerine Fransa sahip çıkarak, onları bir nevi diplomatik himayelerine aldılar. Bu vesile ile Ruslar Ortodoks Ermenilerle, Fransızlar da Katolik Ermenilerle ilgilenmeye ve Anadolu’daki çıkarlarını bunlara dayandırmaya başladılar. Böylece Avrupalı devletler Osmanlıya karşı mücadelede din ve mezhep faktörünü devreye sokmuşlardır. Gerçekten de Osmanlıyı parçalamak için Rusya ve daha sonra diğerleri Hıristiyan, Ortodoks, Katolik gibi dini konuları çok kullandılar. Hatta istismar yoluna saparak Hıristiyan halkı Müslüman halka düşman yaptılar, bağlı oldukları Osmanlı idaresinden soğuttular. Böylece bütün imparatorluk sathında Müslüman-Hıristiyanlar, kendi mezhepleri arasında psikolojik bir duyarlılık ve gerginlik yarattılar. Avrupa’da da haçlı zihniyeti canlandırıldı8. 7-Kamuran GÜRÜN, Ermeni Dosyası, Ankara, 1983, s. 56. 8-Kara Schemsi, Les Turcs et La Question d'Armenie, Cenevre,1918, ss.5-6. Bu broşür, Bayram KODAMAN tarafından tercüme edilerek Süleyman Demirel Üniversitesinin ilk yayını olarak 1994'te Türkler- Ermeniler ve Avrupa adıyla yayınlanan kitapta yer almıştır. 44 Ermeni Macerası Batının güçlendiği-Osmanlnın zayıfladığı XIX. yüzyılda, büyük devletlerin Hıristiyan unsurlara ve Osmanlı İmparatorluğu'na ilgileri gittikçe artıyordu. Neticede Rusya'nın, Fransa'nın ve Avusturya'nın yanında İngiltere de dünya devleti ve büyük bir güç olarak Osmanlı devletindeki her türlü dinî ve kavmî cemaatlerle yakından ilgilenmeye başladı. Bu arada Amerikan misyoner teşkilatları da Anadolu'ya, Ortadoğu'ya adım attılar. İngiltere bu politikasıyla önce Yunanlıları, Bulgarları kendine bağlamıştı. Sonra Protestan Ermeniler vasıtasıyla Ermenilerin bir kısmını himayesine almaya çalıştı. Bunun için önce Anglikan Kilisesi ile Ermeni Gregoriyan Kilisesini yakınlaştırmayı hedef seçti9. Devletlerin bu tür faaliyetleri sonunda Fransa'nın desteği ile 1831 Katolik Ermeni cemaati (milleti), İngiltere’nin himayesinde de 1846'da fiilen ve 1850'de resmen Ermeni Protestan cemaati teşkil edildi. Bunun sonucu Ermeni cemaati kendi aralarında Gregoriyen, Protestan, Katolik, Ortodoks olmak üzere dört cemaate ayrıldı. Neticede XIX. yüzyıla kadar pek fazla bilinmeyen ve kimsenin ilgilenmediği Ermeniler bu yüzyılda büyük devletlerin birden ilgi odağı haline geldi. Bu ilgi ve yakınlaşma Ermenilere yeni bir zemin, yeni bir hürriyet, yeni bir ufuk verdi. Bu durum Ermenileri eski hüviyetlerinden ve rollerinden çıkardı. Bu ise onlar için Osmanlı İmparatorluğu içinde yeniden yapılanma demekti. Bu yeniden yapılanma isteği ve hareketi de Türk-Ermeni ihtilafının başlangıcını oluşturmuştur. 2- Osmanlı Reformlarının Hazırladığı Zemin Osmanlı Reformlarından maksat şüphesiz Tanzimat, Islahat Fermanları, I. ve II. Meşrutiyetleridir. Osmanlı reformlarını iki açıdan değerlendirmek lazımdır. Birincisi Osmanlı devleti açısından reformlara baktığımızda hemen şunu söyleyebiliriz: Reformların hedefi, Osmanlı devletini kuvvetlendirmek, güçlendirmek, modernleştirmek ve yeniden düzene sokmaktır. 9 Hem Anglikan hem de Gregoriyen Kilisesinin Roma ve İstanbul'daki Fener Kilisesiyle bağları yoktu. Ingiltere Ermeni Kilisesinin müstakil oluşundan istifade ederek Ermenilerle dini ve Siyasi alanda dostluk tesisine gayret ediyordu. Bayram KODAMAN 45 Bu hedefe varılamamış ve neticede Osmanlı devleti reformlar yaparken zayıf düşmüş, çökmüş ve ortadan kalkmıştır. Demek ki reformlar Osmanlı devleti açısından başarısız olmuştur. Bu bakımdan reform adı altında yapılan işlere Osmanlı devleti açısından reform dememek daha doğru olur kanaatindeyiz. Türk toplumu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından reformlar ele alındığında ise, başarılı-faydalı olduğunu söyleyebiliriz. Aynı kanaate Bulgarlar, Sırplar, Makedonlar, Arnavutlar, Ermeniler için de varılabilir. Çünkü Osmanlının yıkılışına sebep olan reformlar, aynı imparatorluktaki toplumların milletleşmesine, millîleşmesine, şuurlanmasına ve millî kimliğini bulmasına vesile olmuştur. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla Osmanlı devleti liberal fikirlere ve müesseselere kapısını açmıştır. Bu maksatla hukuki, siyasi, ticari ve kültürel alanlarda fertlere, cemaatlere, milletlere liberal haklar (hürriyet, eşitlik, vs.) tanımıştır. Bu haklardan bütün gayrimüslimler gibi Ermeni cemaati de istifade etme yoluna gitmiştir. Nitekim kısa zamanda dinî teşkilatların ve dinî kültürün yanına milli teşkilatlarını ve milli kültürlerini koyarak geliştirmeye koyuldular. Bu zemini, bu atmosferi şüphesiz Osmanlı ıslahatları yaratmıştır. Eski ile yeni sistem arasında tereddütler geçiren devlet (Türk-İslâm toplumu) bu liberal zemin üzerinde yeniden yapılanamadı. c-Ermeni Milliyetçiliğinin Teşkilatlanması Ermeniler Tanzimat’a kadar dinî cemaat statüsüne ve hüviyetine sahiptiler. Avrupa ile temas ve Tanzimat'ın getirdiği hürriyet-eşitlik havası sonunda pek çok Ermeni genci Avrupa'da ve kendi açtıkları okullarda okudular. Okullarda liberal fikirlerle yani vatan, millet, millî kültür, istiklâl gibi kavramlarla temasa geçtiler. Neticede yeni bir Ermeni Entelijansiyası (Aydın sınıfı) ortaya çıktı. Böylece kiliseye bağlı dinî hüviyeti ön planda tutan muhafazakâr (Obscurantist) denen aydın guruba alternatif milliyetçi ve liberal fikirlerle beslenen ilerici (Eclairés) denen yine bir aydın tabakası doğdu. İlerici Ermeni aydınları İngiltere'nin desteğinde Kiliseye ve muhafazakârlara savaş açtılar. Hedefleri Ermeni Kilisesinin gücünü, ruhban, amira (aristokrat) ve muhafazakâr sınıfların nüfusunu kırmak ve Ermeni toplumunu laikleştirerek, dikkatleri milli meseleler üzerine çekmek ve yasal millî müesseseler kurmaktı. Bunda başarı sağladılar. Nitekim. Ermeni cemaatinin işlerini yönetmek üzere 1841, 1847, 1853 yıllarında halk tarafından seçilen bir nevi millî ve laik meclisler teşkil ettiler. 46 Ermeni Macerası Aynı liberal, milliyetçi, laik aydınlar 1860 yılında millî anayasa niteliğinde Ermeni Millet Nizamnamesini hazırladılar. Bu nizamnameyi Bâb-ı Ali istemeyerek ancak 1863’de onaylanabildi. Rumların bile böyle bir anayasası yoktu. Dolayısıyla Nizamname Ermeniler için büyük bir lütuf ve imtiyaz idi. Nizamname 140 üyeden oluşan bir Temsilciler Meclisi, ayrıca her biri 14 üyeden oluşan biri dinî diğeri millî konularda Patriğe yardımcı iki yürütme konseyi öngörüyordu. Meclisin başlıca görevleri arasında Patriği denetlemek, okullara, manastırlara bakmak hastanelerle ve cemaati ilgilendiren işleri yürütmek vardı10. Nizamname sayesinde, Ermeni cemaati kısa zamanda eğitim öğretim işlerine ağırlık vererek yeni okullar açtı, millî kültüre dönük faaliyetlerini artırdı, toplumda millî şuuru canlandırdı ve millî teşkilatlarım da tamamladı. Ermeni aydınları önce milliyetçi oldular. Bu hüviyetlerini açığa vurmadan millî muhtariyet veya millî devlet kurma istikametinde gizli kapalı faaliyetlerini sürdürdüler. Görünüşte ise liberal, demokratik oldular. Dolayısıyla milli hedeflere dönük istek ve faaliyetlerini liberal ve demokratik haklar elde etme maskesi altında açıkça sürdürdüler. Bu konuda bazı Osmanlı aydınlarından destek bile sağladılar. Neticede 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşma kadar Ermeniler, dinî ve kültürel alanda teşkilatlanma, müesseseleşme ve millî toparlanma safhasını belirli seviyeye getirmişlerdi. Şimdi sıra niyetleri açığa vurmaya ve dünya kamuoyuna duyurmaya gelmişti. d-1878 Berlin Kongresi:Ermeni Enternasyonelize Edilmesi Meselesinin Siyasileştirilmesi ve Ermeniler, Tanzimat döneminde (1839-1876) Osmanlı İmparatorluğu içinde millî bir varlık olarak teşkilatlanıp, ortaya çıktıktan sonra, faaliyetlerini siyasî ve diplomatik alana aktarmak için fırsat bekliyorlardı. Bu fırsatı 1877 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Osmanlı ordularının yenilmesi sonucu imzalanan Ayastefanos Antlaşması'yla yakaladılar. Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Ayastefanos’ta (Yeşilköy) bulunan Grandiik Nikola'nın yanına giderek, antlaşma hükümleri arasına 10 Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara,1994. s. 22. Bayram KODAMAN 47 Doğu Anadolu da Ermeniler lehine reformları öngören 16. maddeyi koydurmayı başardı, böylece Ermeni Meselesi uluslararası diplomatik alana intikâl ettirilmiş oldu. Karadeniz’i Rus gölü haline getiren ve yine Ermenileri Rusya'nın himayesine koyan Ayastefanos Antlaşmasına Avrupalı devletler, özellikle İngiltere tepki gösterdi ve itiraz etti ve barış şartlarını yeniden görüşmek için Berlin'de bir kongre toplandı. Bunun üzerine Ermeni Patriği Nerses harekete geçerek, İngiltere ve Rusya'nın desteğini almak için eski Patrik Kirimyan Londra’ya, Arşövek Narbey'i de Peteresbıırg'a gönderdi. Kirimyan, Londra'nın Ingiliz-Ermeni Kiliselerini birleştirme görüşünü kabul etmediği, Narbey de Ruslarca soğuk karşılandığı için istedikleri desteği tam bulamadılar. Nihayet her ikisi de Berlin'e giderek, istediklerinin bir kısmını büyük devletlere kabul ettirmeyi ve meşhur 61. maddeyi koydurmayı başardılar11. Buna göre Bâb-ı Ali Doğu Anadolu da Ermeniler lehine reform yapmayı, büyük devletler de reformları denetlemeyi taahhüt ediyorlardı. Böylece Ermeni meselesi Türk- Ermeniler arasında bir mesele olmaktan çıkarak uluslararası politikanın ve diplomasinin meselesi haline getirildi. Bu anlamda Ermeniler hedeflerini gerçekleştirmiş oldu. Artık Ermeni meselesi uzun zaman gündemde kalabilecekti. Ermenilerin ikinci aşamada arzuladıkları da bu idi. e- Siyasî ihtilâlci Ermeni Cemiyetlerinin Kuruluşu Ermeniler, kendi meselelerini uluslararası politikanın gündemine soktuktan ve Avrupa-Ameıika'daki Hıristiyan kamuoyuna mal ettikten sonra, meselenin çözümünü hızlandırmak için üçüncü safhayı uygulamaya koydular. Buna göre geliştirilen tez şu idi: Avrupa’nın fiili müdahalesini temin etmek, Hıristiyan kamuoyunun dikkatini kendi üzerlerine çekmek ve iç politika kanalıyla Avrupalı hükümetlerinin Bâb-ı Ali üzerindeki baskısını artırmak ve nihayet Osmanlı hükümetini oldu bitti karşısında bırakmak için suikast, gösteri, baskın katliam ve genel isyan metotlarını kullanmaktı. Ermenileri isyan tezine iten sebep, Berlin Antlaşmasından sonra Kıbrıs’ı ve Mısır'ı işgal eden İngiltere Ermeni Meselesiyle ilgisini biraz yavaşlatmışa benziyordu. Fakat 1887'de Abdülhamit Mısır ve Süveyş’le ilgili antlaşmayı onaylamayınca 11 Türkler‘Ermeniler ve Avrupa, Ankara, 1994, s. 27-28. 48 Ermeni Macerası İngiltere tekrar Ermenileri tahrike hız verdi. Fransa ve Rusyada İngiltere'nin Orta- Doğu politikası yüzünden Osmanlıyı küstürmek istemiyorlardı. Bu yüzden Ermeniler isyan tezini benimsediler. Ancak isyandan önce teşkilatlanmak, silahlanmak ve propaganda faaliyetlerine girişmek ve Ermeni kamuoyunu isyana hazırlamak lazımdı. Bu maksatla 1878 yılından itibaren ihtilâlci terör cemiyetleri kurma cihetine gidildi. Nitekim 1878'de Van'da Kara Haç Cemiyeti, 1881 'de Erzurum'da Anavatan Müdafileri, 1885'te İhtilâlci Ermenakan Partisi, 1886'da Hınçak (Çan) Cemiyeti, 1890'da Taşnak Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyetlere, daha önceleri kurulan İstanbul'daki Ermeni Hayırsever Cemiyeti (1860) Van'daki Araratlı, Muş'ta Okulsevenler ve Erzurum’da Milliyetçi Kadınlar gibi görünüşte sosyal amaçlı cemiyetler de ihtilâlci faaliyetlerne katıldılar12. Bu ihtilâlci cemiyetler 1887'den sonra imparatorluk içinde, Avrupa'da hızla teşkilatlarını yaydılar ve isyan hazırlıklarını hızlandırdılar. Artık isyân denemeleri için elverişli bir ortam bekliyorlardı. Bu arada yurt içi ve dışında yazılı, sözlü propagandayı artırdılar. f- Tedhiş ve İsyan Safhası Nihayet Ermeni cemiyetleri ıslahatların yapılmamasını bahane ederek, 1890 yılından itibaren imparatorluk sathında tedhiş ve isyan hareketlerine giriştiler. Bu olayların sadece isimlerini sıralamakla yetineceğiz. 1- 20 Haziran 1890 Erzurum ayaklanması 2- 15 Temmuz 1890 Kumkapı olayı 3- 1893 Merzifon, Yozgat, Tokat olayları 4- 1894 Birinci Sasun isyanı 5- 1895 Bâb-ı Aliye yürüyüş 6- 1895 Anadolu'da pek çok yerde tedhiş olay lan 7- 1895 Zeytun isyanı 8- 1895 Van isyanı 9- 18 Eylül 1895 Kumkapı olaylnrı 12 Kamuran GÜRÜN. Ermeni Dosyası Ankara,1983, ss. I 26-129. 10- 26 Ağustos 1895 Osmanlı Bankası Baskını Bayram KODAMAN 49 11- 1904 ikinci Sasun isyanı 12- 1905 Sultan II. Abdüllıamid’e suikast teşebbüsü Tedhiş ve isyan olayları Doğu Anadolu'da yoğunluk l kazanmıştı Bunun en önemli sebeplerinden biri de tedhiş, isyan, öldürme, baskın olaylarıyla Müslüman halkı korkutmak, tedirgin etmek suretiyle başka bölgelere göçe zorlamaktı. Bunun maksadı şu idi:Ermenilerin en zayıf ve savunması güç yanı Doğu Anadolu'daki nüfuslarının azlığı idi. Nüfus çoğunluğunu elde edebilmek için Müslüman halkın göç ettirilmesini ve Rusya'dan ve başka yerlerden gelecek Ermenilerin Doğu Anadolu'ya yerleştilmesini gerekli görüyorlardı. Ancak II. Abdülhamid'in aldığı tedbirler yüzünden Ermeniler bu hedefe varamamışlardır. Bu hususta Hamidiye Alaylarının rolü de büyük olmuştur. Abdülhamid Anadolu ya sahip çıkarak, ikinci bir Rumeli örneğini Anadolu'da görmek istemiyordu. Bu isyanlarla Ermeniler Batı'nın müdahalesini sağladılar. Batı kamuoyunu yanlarına aldılar, ancak bu müdahale diplomatik teşebbüslerin ötesine geçemedi. Nitekim isyanların yoğunlaşması üzerine büyük devlet elçileri, 11 Mayıs I895'te Bâb-ı Ali'ye Islahat layihası sundular. 20 Ekim 1895'te II. Abdülhamid istenilen hususların yapılacağına dair bir irade ilân etti. Buna rağmen olaylar yatışmadı ve reformların yapılmasına imkan vermedi. Büyük devletler, 26 Ağustos 1896 Osmanlı Bankası Baskını üzerine tekrar işe müdahale ettiler ve sonunda Bâb-ı Ali'ye, Ermenilere Millî Statü verilmesini önerdiler. II. Abdülhamid öneriyi kabul etti ve Ermeniler için genel bir af ilân etti13. Bundan birkaç ay sonra, 1897 Türk-Yunan Savaşı patlak verdi. Savaş Türk galibiyetiyle son buldu. Osmanlı hükümetinin durumu kuvvetlendi. Bunun üzerine Boyerler Savaşı ile ilgilenen İngiltere politika değişikliği yaparak, Osmanlı devletinin iç işlerine karışmaktan ve Ermeniler lehine müdahaleden vazgeçtiğini hissettirdi. İngiliz politikasında meydana gelen bu değişiklik Ermeni Meselesinin arka plana atılmasına yol açtı. İngiltere bu tavrıyla sömürgelerindeki Müslümanları memnun etmek istemiştir. Bu şekilde Ermeni Meselesinin ilk safhası kapanmış oluyordu14. 13- Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara, 1994, s.45. 14- Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara. 1994. s.46-47. 50 Ermeni Macerası g-Genel Değerlendirme Doğu Anadolu’da yaratılan Ermeni Meselesi her şeyden önce İngiltere’nin ve Rusya'nın meselesi olmuştur. Bu iki devlet, Ermenileri veya Ermenistan’ı siyasî, stratejik, emperyalizm çerçevesi içinde ve kendi menfaatleri için mesele edinmişlerdir. Almanya’nın, Japonya’nın büyük iki güç olarak ortaya çıkması üzerine Ruslar ve İngiltere Ermenileri arka plana atmakta tereddüt göstermemişlerdir. Ermenistan meselesi bizzat Ermeniler için bir meseleden ziyade denenmeye değer çok cazip bir macera niteliğinde olmuştur. Nitekim macera boyutları içinde de kalmıştır. Zira coğrafya,nüfus, tarih Ermenilerden yana değildi. Ermenilerin sosyal, askeri, psikolojik yapıları kendilerinden tarafa değildi. Ermenilerin siyasi hayalleri onları maceraya itecek kadar cazipti. Fakat tarihin ve siyasetin maceraya tahammülü yoktur. Ermeni Meselesi, Osmanlı devleti için sadece isyandır. Zira devletler hukukuna göre meşru devlete karşı baş kaldıran ve o devleti bölmeye kalkan her hareketin adı isyandır. Osmanlı da bu isyanın kendi imkanlarıyla bastırmıştır. Özü doğrudan doğruya Doğu Anadolu bölgesinde müstakil bir Ermeni devleti kurmaktan ibaret olan Ermeni Meselesinde Ermenilerin ve Büyük devletlerin metodu, Balkanlardaki Hıristiyan milletleri istiklâline kavuşturmak için uygulanan metodun aynısıdır. Kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür. Hazırlık Safhası 1yaratmak Ermemizle Türkler arasında dinî, psikolojik, siyası gerginlik ve düşmanlık 2- Ermenilere millî şuur kazandırmak 3- Ermenileri teşkilatlandırmak ve ihtilâlci cemiyetleri kurdurtmak Reform Safhası 1- Ermenileri isyan ettirmek 2- Ermeniler lehine olaylara müdahale etmek Bayram KODAMAN 3- 51 Ermeniler lehine REFORM yaptırtmak Muhtariyet Safhası 1- Tekrar isyan 2- Tekrar müdahale 3- Ermenilere MUHTARİYET kazandırmak İstiklâl Safhası 1- Yeniden isyan 2- Yine müdahale 3- Ermenilere İSTİKLAL vermek Ermeniler, Balkanlarda uygulanan bu metodun hazırlık dönemini tamamlamışlar ve isyan yaparak, Avrupa’nın müdahalesini temin etmişlerdir. Ancak bu aşamadan sonra gelen ve ilk hedef olan reform safhasında reformların uygulamasını II. Abdülhamid'e kabul ettirememişlerdir. Dolayısıyla ne reform ne muhtariyet ne de istiklâl elde edebilmişlerdir. Ayrıca önemli bir hususta daha evvel belirttiğimiz gibi Ermenistan denen bölgenin bir kısmı Osmanlı devletinin bir kısmı Rusya'nın diğer bir bölümü de İran sınırları içinde idi. Her üç bölgede de Ermeniler bulunduğu halde Ermeni Meselesi’nin sadece Osmanlı İmparatorluğunda çıkartılmış olması öncelikli konunun Ermenilere devlet kuruvermek değil, Osmanlı Devletini yıkmak ve menfaatlerine göre paylaşmak olduğu aşikardır. Sonuç olarak Ermeni Meselesinde Osmanlı zamanında uygulanan metotlar, bugün Doğu Anadolu bölgesinde ayrılıkçı Kürtler vasıtasıyla kullanılmaya çalışılmaktadır. Bölgede Ermeni olmadığı halde Türkiye’nin hala Ermeni Meselesi ile meşgul edilmesi ciddiyetle dikkate alınması gereken bir husustur Kürt konusunda da İran, Irak, Suriye muaf tutulmaktadır. Bunun da üzerinde durulması ve tahlil edilmesi gerekmektedir. 52 Ermeni Macerası Abdülhamid ve Paul Terziyan* Makalemize başlamadan önce, şunu belirtmemiz gerekir ki, biz burada Ermeni problemini etraflıca inceleyecek değiliz. Sadece, Fransız Dışişleri Bakanlığında bulduğumuz orijinal bir vesikayı tanıtıp onun muhtevasını izah edeceğiz. Bununla birlikte, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ermenilerin tahrik etmiş olduğu olayları iyi anlamak için onların durumuyla ilgili bilgiler vermenin de faydalı olacağı inancındayız. O halde her şeyden önce olaylarda aktif rol oynayan aktörleri ve meydana gelen bu olayların karakterini belirlemek gerekir. Bu politik oyunda önemli rol oynayan aktörler Düvel-i Muazzama (İngiltere, Rusya, Fransa) ile Ermeniler ve Bab-ı Ali idi. Aralarındaki rekabet ve menfaatlerinin bir birine zıt olması yüzünden ve tarafların bakış açıları ve gayeleri de bir birinden tamamen farklıydı. Her biri kendi menfaatini kollamakla beraber, Avrupalı büyük devletler, ticarî, siyasi avantajlar, Hıristiyanları himaye etme hakkı ve nihayet tesir sahaları elde etmek için Osmanlı İmparatorluğu'na karşı müşterek hareket etmekten geri kalmadılar. Osmanlı teb'ası olan, Anadolu'da dağınık olarak yaşayan Müslümanlarla iyi geçinen ve Tanzimat, Islâhat Fermanlarıyla kendilerine verilen dinî, siyasî, hukukî, kültürel imtiyazlardan istifade eden Ermeniler büyük devletlerin yardımıyla imparatorluğa karşı isyan ederek Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmaya gayret ediyorlardı. Bâb-ı Âli de her ne pahasına olursa olsun, Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünü korumak ve dolayısıyla Ermenilerin muhtar veya müstakil bir Ermenistan kurmak için teşkilatlanmalarına, cemiyetler, çeteler teşkil etmelerine ve meşru hükümete karşı isyana kalkışmalarına mani olmak istiyordu *Bu makale, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:2 , Yıl 1988, ss. 42-49‘da yayınlanmıştır. Bayram KODAMAN 53 . Niyetleri değişik olan ilgili tarafları bu şekilde tespit ettikten sonra, Doğu Anadolu’da cNiyetleri değişik olan ilgili tarafları bu şekilde tespit ettikten sonra, creyan eden olayların karakterini ve hangi anlama geldiğini ortaya koymamız gerekmektedir. Gerçekten Ermenilerce tahrik edilen olayların anlamı neydi? Kimler içindi ve neyi ifade ediyordu? Bu olaylar hiç şüphesiz Düvel-i Muazzama için Şark Meselesi'nin önemli bir safhasını ve uzantısını teşkil ediyordu. Bundan dolayı onlar için sadece yayılma; yani bir emperyalizm meselesi söz konusudur. Başka bir ifadeyle, Osmanlı İmparatorluğunu sömürme ve orada etki sahaları ele geçirme söz konusuydu. Bab-ı Ali için; Ermeni olaylarının manası devlete karşı, hükümete karşı, Ermeni cemaatinin itaatsizliğinden ve isyanından başka bir şey değildi ve olamazdı da. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun ülkedeki geçerli kanunlara göre meşru hükümete karşı gelmenin ve onun bir kısım toprakları üzerinde hak iddia etmenin adına itaatsizlik, isyan ve hatta hıyanet denir. İsyancı Ermeni cemiyetleri ve çeteleri hatta Ermeni cemaatinin bütünü için; Meşru hükümete ve nüfusun % 80 veya 90'mı teşkil eden komşuları Müslüman halka karşı ortaya koydukları hareketler ve tavırlar maceradan başka bir şey ifade etmiyordu. Zira İmparatorluğun her tarafında dağınık halde bulunan Ermenilerin İmparatorluktaki sayıları bir-iki milyonu geçmiyordu ve dolayısıyla Ermeniler küçük bir azınlıktan başka bir şey değildi. Onların tahrik ettikleri olayların macera karakteri taşımasının esas sebebi de budur. Netice itibariyle Doğu Anadolu'da meydana gelen Ermeni olayları Düveli Muazzama için dış görünüşte insanlık veya Hıristiyanlık adına çözülmesi gereken bir mesele, temelde ise emperyalizm veya Şark meselesi; Bab-ı Ali için bastırılması ve sorumlularının cezalandırılması gereken bir isyan. Ermeni cemaati için ise, gerçekleştirilmeye çalışılan bir macera veya hayal olduğu muhakkaktır. Müstakil Ermenistan hedefine erişmek için, Ermeni cemaati 1856-1921 tarihleri arasında beş aşamalı bir politika uygulamayı esas kabul etmiştir. Birbirini takip eden bu beş safha şunlardan ibarettir: 1-Hazırlık safhası: 1856 -1878, 2-Diplomatik alanda Ermeni iddialarının ve meselesinin enternasyonalizasyonu, yani devletlerarası politikaya mal edilmesi 1878, 54 Ermeni Macerası 3-Teşkilatlanma ve propaganda safhası, 4-Doğu Anadolu'yu Ermenileştirme safhası, 5-Osmanlı Devletine karşı isyan safhası, 1-Hazırlık Safhası: Tanzimat devrinde (1839 -1876) gayr-i müslimlere verilen imtiyazlar ve haklar sayesinde Ermeni cemaati kendi dini ve kültürel işleriyle bizzat meşgul olma imkânını bulmuştur. Nitekim, bütün faaliyetleri, Amerikalı, İngiliz, Fransız misyonerleri ve zengin Ermenilerce kurulan, desteklenen ve teşvik edilen laik ve dinî eğitim ınüesseselerinin, çoğalması sayesinde iyice gelişmiştir. Belirli bir müddet ve safhadan sonra Ermeniler dinî ve kültürel faaliyet ve hareketlerini millî ve politik hedeflere yöneltmeye başladılar. Böylece, Ermeni kamuoyu millî konularda şuurlandırılmış olacaktı. Bu andan itibaren ise, Ermenilerce politikalarının ikinci safhasına geçmek için uygun bir zamanı beklemek kalıyordu. 2-Ermeni Meselesinin Milletlerarası Diplomasi Alanına İntikal Ettirilmesi: Diplomatik safhaya geçmek için, Osmanlı Devletinin hezimete uğradığı ve Balkan halklarının muhtariyet veya istiklâl elde ettikleri meşhur 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonunda, Ermeniler istek ve iddialarını milletlerarası diplomasiye mal etmek için uygun fırsatı ele geçirdiler. Gerçekten Osmanlı’nın büyük hezimete uğraması ve Balkan halklarının çoğunun istiklale veya muhtariyete kavuşması gibi iki önemli neticesi oldu.Bu iki netice Ermenileri, Osmanlı aleyhine kendi toprak taleplerini ve politik ihtiraslarını diplomatik çevrelerde ilân etmek ve Bab-ı Âli'ye karşı cephe almak için cesaretlendirdi. Nitekim Ermeniler isteklerini bir taraftan Rus orduları Başkumandanı Grandük Nikola ve Düvel-i Muazzama nezdinde kabul ettirirken, öte taraftan da Ayastefanos ve Berlin Anlaşmalarının (1878) maddeleri arasına kaydettirmeye muvaffak oldular. Bu gayretlerine ve bu kısmi başarılarına rağmen Ermeniler, arzu ettikleri hedeflerine ulaşmayı başaramadılar. Bununla birlikte, imzalanan anlaşmalar vasıtasıyla Bab-ı Âli'den "reform sözünü”, Düvel-i Muazzama'dan "destek sözünü” ve nihayet politik iddialarının enternasyonalizasyonunıı elde ettiler.Fakat elde edilen bu neticelerden tamamıyla memnun kalmış değillerdi. Hattâ bu memnuniyetsizlikleri, 21 Temmuz 1878 tarihinde yapılan "Millî Ermeni Konseyi" toplantısı sonunda yazılmış beyannameden anlaşılabilir. Bu beyannamede Ermeni Patriği kısaca şöyle diyordu: “1878 Berlin Antlaşmasının 61. madde üzülecek bir şey varsa, o da bu maddenin Bayram KODAMAN 55 bizim meselemizin hallini kısmen geciktirmesi, milletin ümitlerini temin etmemesi ve gelecek için de bir mükafat vermemesidir. Hangi millet ani bir şekilde arzularını elde etmiştir(...) Bu gibi işler ne bir gün içinde, ne de bir adamın eliyle yapılmaz. Gelecek için hazırlanalım. Orada burada kalmayalım. Ermenistan'a gidelim. Milletimizin içinde ün sahibi iş bilirleri, vatansever eğitimcileri, kilise adamlarımızı Ermenistan'a gönderelim. Terbiyecilerimiz, öğretmenlerimiz, o kadar ateşli olan gençlerimiz Ermenistan'a gitsinler..." 3-Teşkilatlanma ve Propaganda Safhası: Beyannameden anlaşıldığına göre Ermeni Patriği bitmez tükenmez bir şekilde devam edecek olayları; yani üçüncü safhanın başlangıcını haber veriyordu. Nitekim 1878'den itibaren Ermeniler İmparatorluk içinde ve dışında Taşnak ve Hınçak gibi gizli propaganda cemiyetleri ve terör çeteleri teşkil etmeye koyuldular. Bu cemiyetler başta Ermeni kiliseleri ve din adamları olmak üzere Avrupalı büyük devletlerce de madden ve manen destekleniyordu. Bunların esas görevi, Ermeni cemaatini devlete veya Bab-ı Âliye karşı isyana hazırlamaktı. Propaganda ve suikast eylemleriyle elde etmek istenen diğer gayeler hiç şüphesiz Avrupa kamuoyunu Türkler aleyhine tahrik ederek kendi davalarını kazanmak, seçimle iktidara gelen Avrupalı hükümetlerin dikkatini Anadolu'daki Ermenilerin durumu üzerine çekmek ve nihayet büyük devletlerin, onların lehine Osmanlı Devletinin iç işlerine müdahalesini temin etmekten ibarettir. Kullanılan propaganda metodu sayesinde liberal demokrasinin hâkim olduğu ülkelerde (Fransa, İngiltere, ABD) kamuoyunu Ermeniler lehine kazanmayı başardılar. Bu ülkelerdeki Ermeni başarısını sadece demokrasiye bağlamamak gerekir. Bunun yanında adı geçen ülkelerin emperyalist emellerini ve Hıristiyan Ermenilere karşı beslenen dinî sempatiyi de hesaba katmak lâzımdır. Osmanlı İmparatorluğumda büyük politik ve ekonomik menfaatleri bulunanların başında iki emperyalist devlet geliyordu: Biri liberal İngiltere, diğeri ise despotik bir rejime sahip Rusya idi. İngiltere, özellikle 1880'lerden sonra "hasta adam" olarak nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü muhafaza etme politikasını terk etmeye hazır görünüyordu. Çünkü o,çok zayıf bir Osmanlı İmparatorluğu'nun, Rusya'nın Doğu Anadolu'yu ele geçirmesine ve Basra-İskenderun körfezlerine inmesine engel olamayacağına inanıyordu. Bu bakımdan, zayıf bir Osmanlı İmparatorluğu yerine, Rusya'ya engel olabilecek ve tampon devlet görevini 56 Ermeni Macerası yapabilecek kuvvetli Hıristiyan bir Ermeni devletinin Doğu. Anadolu'da teşkilinin daha iyi olacağım düşünmeye başlamıştı. Rusya'nın politikası ise, Ermenilerin hamisi görünerek, Ermeni ve Doğu Anadolu işlerinde (politikasında) aktif bir rol almaktan ibaretti. 4-Doğu Anadolu’nun Ermenileştirilmesi: Ermeni cemiyetlerinin bu politikası, Doğu Anadolu'da bulunan altı vilâyeti (Vilâyat-ı Sitte) empoze reform uygulamalarıyla birlikte terör, hıyanet, soygun, baskın, suikast, katliam gibi faaliyetlerle Ermenileştirmeyi hedefliyordu. Ermeniler; kendi lehlerine reformlar yaptırarak, mahallî idareleri ve mahallî işleri kendi kontrollerine verecek imkân ve vasıtaları temin etme ve serbestçe teşkilatlanma yolunu bulmaya çalışıyorlardı. Nüfusun çoğunluğunu (% 80-90) teşkil eden Müslüman halka karşı uygulanan yıldırma, sindirme faaliyetleriyle de onlara Doğu Anadolu’yu terk ettirerek başka yerlere göçe zorlamayı tasarlıyorlardı. Müslüman ahalinin bulundukları köyleri, şehirleri ve bölgeleri terk etmeleri halinde Ermeniler aşağıdaki büyük avantajları elde etmiş olacaklardı: Altı Vilâyette (Sivas, Erzurum, Mamurat-ül Aziz, Van, Bitlis, Diyarbekir) nüfuzun ekseriyetine sahip olacaklardı. Müslümanlarca terk edilen topraklar, araziler, mallar işgal ve yağma edilerek, bölgede o zamana kadar Müslümanların elinde bulunan toprak üstünlüğü, Ermenilerin eline geçebilecekti. Avrupalı büyük devletler, Doğu Anadolu'da Ermenilere üstünlük sağlayacak, reform projelerine ve her türlü teşebbüse ciddî ilgi gösteriyorlar ve destekliyorlardı. Özellikle İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü halinde, Doğu Anadolu'da Rusya'nın emellerine set çekebilecek bir Ermeni devletinin kurulmasını uygun buluyordu. Avrupa'nın baskısına, müdahalesine ve her türlü Ermeni faaliyetlerine rağmen II. Abdülhamid, bütün gücüyle Ermeni isteklerine ve İmparatorluğun dağılması veya Balkanizasyonu ve Ermeni Devletinin kuruluşu mânâsına gelebilecek bütün reform uygulamalarına karşı çıkıyor ve savsaklıyordu. 5-Osmanlı Devletine Karşı İsyan: Gizli Ermeni cemiyetleri ve çeteleri, gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra, Bayram KODAMAN 57 Doğu Anadolu'da Bab-ı Âliye karşı isyanı, düşmanlığı ve ayaklanmayı başlatmaya karar verdiler. Böylece, 1890 tarihinden itibaren aşağıdaki belirtilen olaylarla üçüncü safhayı, yani isyan safhasını fiilen başlatmış oldular.Erzurum ve Kumkapı hadiseleri (1890), Van valisine karşı suikast teşebbüsü (1892), Yozgat hareketi (1893), Sasun isyanı (1895), Bab-ı Âli numâyişi (1895), Van ve Zeytun ayaklanmaları (1896), ikinci Sasun isyanı (1903), Abdülhamid'e karşı suikast teşebbüsü, (1905) vs. Bu tür isyan, itaatsizlik ve suikast teşebbüs ve faaliyetleri şiddetini gittikçe artırarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüne kadar devam ettirilmiştir. Kim ne derse desin, Ermeni cemaati terör ve isyan fiilleriyle, Müslümanları bölgeden kaçırtarak, diplomatik çevrelere nüfus üstünlüğüne sahip olduğunu göstermeyi, böylece Avrupa'nın müdahalesini çabuklaştırmayı ve nihayet Müslümanları mal ve mülklerinden mahrum etmeyi öngörüyordu. Fakat bazı kısmî başarılarına rağmen olayların neticesinde Ermenilerin, Müslümanların sayı üstünlüğü ve direnmeleri karşısında mağlubiyete uğradığı, bölgede onların nüfus oranlarının ortalama % 1 1 veya 12 civarında olan küçük bir azınlığa sahip bulundukları açıkça görüldü. Ermeni politikasının macera niteliği kazanması işte Doğu Anadolu'nun etnik, dinî demografik yapısından kaynaklanmaktadır. 1890'da başlayıp 1897'ye kadar devam eden baş kaldırma hareketlerinin Ermeniler lehine önemli neticeler doğurmadığını gören Adana'daki Ermeni Piskoposu Paul Terziyan Ermeni macerasının çözümü için yeni hayâlî bir proje geliştiriyordu. Paul Terziyan'ın projesi : Paris’te Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivinde, 6 Temmuz 1898 tarihinde Paul Terziyan tarafından yazılmış ve Fransız Dışişleri Başkanına gizli kaydıyla yollanmış bir mektup bulduk (15). Terziyan, bu gizli ve özel mektupta, Fransız hükümetine Osmanlı İmparatorluğundaki Ermeni cemaatinin mukadderatıyla ilgili olarak hazırladığı proje hakkında bilgi veriyor. Paul Terziyan'ın Adana Ermeni piskoposu ve Osmanlı devletinin bir memuru sıfatıyla Osmanlı İmparatorluğunu parçalamayı öngören projesinden Fransa'yı haberdar etmesi ve bu projenin tahakkuku için Fransa'dan gerekli desteği istemesi çok manidardır. 58 Ermeni Macerası Paul Terziyan bu gizli mektubunda Adana ve Maraş Sancaklarını içine alan bölgede Fransız himayesinde bir Ermeni devletinin teşkilinden bahsediyor. Terziyan, iki piskoposluğun bulunduğu bu bölgede Ermeni sayısının 150.000 veya 200.000 civarında olduğunu belirterek, Ermeni devletinin kurulması için Fransız hükümetinin yardım ve desteğini istiyor. Ona göre, Osmanlı İmparatorluğunun bu iki Sancağında bir Ermeni devletinin teşkili halinde, Ermeniler Orta Doğu’da memnuniyetle Fransız kültürünün temsilcisi olacaklar ve Ermeni okullarında Fransızca öğrenimine de yer vereceklerdi. Ayrıca böyle bir Ermeni devletinin bölgede varlığı Orta Doğu’da Fransa’nın politik ve ekonomik hakimiyetini ve nüfusunu, diğer güçlü devletlere göre, artıracağı belirtiliyordu. Hatta, Ermenileri Türk hakimiyetinden, İngiltere’nin nüfuzundan kurtaracak bir Ermeni devletinin kurulması için Fransa'nın insanlık ve medeniyet adına sorumluluğu üzerine alması gerektiğini de ifade ediyordu. Böyle bir devletin teşkilinden önce, Terziyan aşağıda belirtilen şartların gerçekleşmesini öngörüyor ve ileri sürüyordu. a-İki Ermeni piskoposluğunun bulunduğu Adana ve Maraş Sancaklarına Lübnan'daki gibi, özel bir statünün verilmesi. Bu durumda, Hıristiyan bir valinin tayini, karma polis teşkilatının kurulması ve reformların gerçekleştirilmesi şarttı. b-Ermenilerin Adana ve Maraş bölgelerine göç etmeleri, ayrıca, daha evvel Rusya'ya kaçmış 30.000 Ermeninin bölgeye yerleştirilmesi, 15-Archives du Ministere francais des Affaires etrangeres, TURQUİE. Correspondance politique et commerciale 1898-1899, Politique interieure. Armenie, Anatolie. Cilicie, cilt: 74, ss. 12528. Bayram KODAMAN 59 Yukarıda öngörülen bu iki şarttan çıkarılan neticeye göre, Teziyan, Ermeni cemaatine nazaran Müslümanların ezici bir ekseriyete sahip olduğu Doğu Anadolu’da Büyük Ermenistan yaratmanın imkânsızlığını kabul etmiş görünüyordu. Artık o, Kilikya bölgesinde kurulacak Küçük Ermenistan’ı, Doğu Anadolu'da altı vilayeti içine alacak olan hayâlî Büyük Ermenistan'a tercih eder hale gelmiştir. Çünkü o günkü ahvalde Büyük Ermenistan için iki büyük engel olduğunu iyi biliyordu. Bir taraftan sorumluluğunun ve o günkü vaziyetin farkında olan II. Abdülhamid’in politikası, öte taraftan İngiliz ve Rusya rekabeti, İngiltere himayesindeki bir Ermenistan'da Rus varlığını görmek istemiyordu. Esasen Terziyan'ın Büyük Ermenistan değil de, Kılikya'da Küçük Ermenistan'ı istemesinin sebepleri bu iki engelin varlığından kaynaklanıyordu. Ona göre, Rusya, Fransa'nın ittifakını temin için, İngiltere'nin himayesindeki bir Ermenistan yerine Kılikya’da Fransız himayesinde küçük bir Ermenistan'ı tasvip edebilecekti. İngiltere ise politik yalnızlığa düşmemek için Fransa tarafından desteklenen Küçük Ermenistan projesine engel olmak istemeyecekti. Yeterli vesika bulunmadığından, Fransız hükümetinin Ermeni projesini nasıl karşıladığını veya Terziyan'ın teklifi karşısında nasıl bir tavır aldığını bilemiyoruz. Bununla birlikte, bu konuda bildiğimiz husus II. Abdııltıamid'in bu meseleden haberdâr olduğudur. Fransız Dışişleri arşivinde bulduğumuz 17 Temmuz 1899 tarihli bir vesika bize bu konuda bazı fikirler vermektedir. Bu vesikanın muhteviyatına göre, "İhtilalci Ermeniler Federasyonu Temsilcileri Konseyi" (Conseil des Representants de la Federation Revolutiannaire Armenienne) adına ve Droshake gazetesi aracılığıyla Fransız Dışişleri Bakanına, 25 Haziran 1899 tarihli bir rapor yollandı. Bu raporda II. Abdülhamid'in kesin olarak Terziyan projesini kabul etmediği, yani başka bir deyişle 1895’te Rusya'ya kaçmış 30.000 Ermeni'nin Adana ve Maraş Sancaklarına yerleştirilmesini reddettiği ve ayrıca bölgeye Ermeni göçüne de izin vermediği belirtiliyordu. Ermenilerin tekliflerine karşılık II. Abdülhamid, başka bir çözüm yolu öneriyordu. Bu çözüm şekli, 30.000 Ermeni'yi Adana bölgesine değil de, Girit adasına yerleştirmekten ibaretti. İhtilalci Ermeni Temsilciler Konseyi II. Abdülhamid'in bu teklifini reddetmiştir. Bu da göstermektedir ki, Ermenilerin, komitelerin asıl amacının hiç bir zaman 30.000 Ermeni ile olaylar esnasında kendi çeteleri tarafından 60 Ermeni Macerası mağdur edilmiş Ermeni ailelerinin hayatını kurtarmak olmadığı, tam aksine önce Adana bölgesinde Ermenilerin nüfusunu artırmak, sonra da onları her zaman olduğu gibi bir defa daha isyana teşvik etmek ve politik maceralara sürüklemekti. Sonuç olarak, evvela şu iki hususu belirtmekte fayda görüyoruz. 1-Ermeni cemiyetleri ve isyancıları her şeyden önce kurmak istedikleri Ermeni devletinin ne tarihî, ne coğrafi, ne de siyasî sınırlarım tam manasıyla tespit edebiliyorlardı. 2-Ermeniler, Doğu Anadolu’da nüfus bakımından azınlıkta bulunduklarını, nüfusun % 80 veya 90’nını Müslümanların teşkil ettiğini nazarı dikkate almamışlardır. Bu durumda Ermeniler iddialarını hangi temellere dayandırmışlardır, belli değildir. Gerçek ve savunulabilir bir dayanaktan yoksun oldukları içindir ki, katliamdan, baskından, terörden, anarşiden medet ummuşlardır. Bütün hedefleri Avrupa’yı kendi lehlerine müdahale ettirmekti. Bu bakımdan Ermenilerin giriştikleri hareketin adı politik maceradır. Paul Terziyan'ın projesi de değişik bir maceradan başka bir şey değildi. Nitekim öyle de oldu. Sadece Müslümanlarla Ermeniler arasındaki düşmanlığı biraz daha artırdı. Ermenilerin Türklere karşı düşmanlığını, kinlerini gösterebilmek için Zeytunlu bir Ermeni çocuğunun Fransız Vice - Consulüne söylediği şu sözler örnek gösterilebilir. ”... Babam utanç verici bir şekilde hayata gözlerini kapadı. Çünkü o, Türklerle dövüşerek değil, yatağında öldü. Ben Zeytunin adına layık değilim, zira henüz sadece üç Türk öldürdüm. Pek çok Türk öldürmeden bu şekilde ölmeyi arzu etmiyorum..(!6). Kısaca çocuklarına dahi bu fikirleri aşılayan bir toplumun isteklerinde haklılık payı aramak mümkün değildir. Bu bakımdan .böyle bir toplumun ileri gelen piskoposlarından Paul Terziyan'ın teklifinin 11. Abdülhamid tarafından reddedilmesi isabetli olmuştur. 16-Aynı yer Bayram KODAMAN 61 Bir Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası (1897* Konuya Ermeni hadiselerini araştıranların pek fazla dikkat etmedikleri bir hususu açıklamakla başlamak istiyoruz. XIX.yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu'nda ortaya çıkan veya çıkarılan Ermeni hadisesi nedir ve bundan ne anlamak gerekir? Kanaatimize göre bu sorunun cevabı çok önem arz etmektedir. Zira, bu soruya verilecek cevaba göre Ermeni hadisesi incelenip, yorumlanabilir. O halde, her şeyden evvel Ermeni hadisesinin ne olduğu ve kime göre neyi ifade ettiği muhakkak açıklığa kavuşturulmalıdır. Evvela, Ermeni hadisesi nedir derken arkasından üç soru daha akla gelmektedir. Şöyle ki, Ermeni hadisesi "siyasî bir mesele midir”? "siyasî bir macera mıdır"? "siyasî bir isyan mıdır"? Ayrıca, kimin için "mesele", kimin için "macera" ve nihayet kimin için "isyan" olduğu hususu da önem kazanmaktadır. Çünkü, taraflara göre konunun mahiyeti değişir. Şimdi bu hususlar üzerinde biraz durmayı faydalı görüyoruz. Kimin için ve niçin meseledir? Ermeni konusu, hiç şüphesiz, Düvel-i Muazzama ve özellikle İngiltere ve Rusya için ciddi bir mesele olmuştur. Nasıl bir mesele olduğna gelince: Emperyalizm meselesidir, *Bu yazı, Belleten, Aralık, İ986. sayı: 195, cilt: XLIX, ss. 569-578'de yayımlanmıştır 62 Ermeni Macerası koloniyalizm meselesidir ve Hıristiyanlık meselesidir. Fakat, esas olan bu sebepleri gözden kaçırabilmek için batılı devletler Ermeni konusunu dünya kamuoyuna "hümanizma meselesi", "liberalizm, hürriyet ve istiklâl meselesi" gibi takdim etmeye muvaffak olmuştur. Başka bir açıdan değerlendirdiğimizde, Ermeni hadisesini 18761877 Osmanlı-Rus Harbi ve 1878 Berlin Kongresi ile yeni bir safhaya ulaşan Şark Meselesi'nin bir parçası ve Anadolu'ya uzatılan bir halkası olarak görüyoruz. Nitekim evvelâ diplomatik alana zorla ve sun'i olarak aktarılan konu, Şark Meselesi'ndeki Rusİngiliz rekabeti yüzünden her iki tarafça da tahrik ve teşvik edilerek fiiliyatta da ortaya çıkarılmıştır. Ancak, konu hiç bir zaman sadece Ermenileri ilgilendiren ve onların menfaatlerine göre gelişen müstakil bir mesele olarak değer kazanmamış ve iltifat görmemiştir. Ermenilerin değeri ve gördüğü destek İngiliz ve Rus emperyalizmine verdiği hizmet ölçüsünde artmış veya eksilmiştir. Bu yönüyle Ermeni konusunu bizatihi Ermeni cemaatinin ana meselesi olarak değil, fakat belki de ona rağmen İngiltere ve Rusya tarafından, kendi ana siyasî hedeflerine varabilmek için zorla yaratılmış emperyalizminin vasıta-sebebi, bahane-sebebi ve ara meselesi olarak görmek gerekmektedir. İşte, Ermenilerin görmek ve anlamak istemedikleri veya anlayamadıkları husus budur. Böyle olunca da Ermeni toplumu kendisine hizmet eden değil, başka devletlerin menfaatine hizmet eden vasıta-toplum olmaktan öteye gidememektedir. Nitekim, yüzyıllardan beri Ermenilerin bilinen tek özelliği, Türkiye'yi bölmek isteyen emperyalist devletlerin vasıtası olmasıdır. Başkasının emellerine hizmet eden vasıta-toplum oldukları için de, Türklere karşı giriştikleri her türlü eylem, isyan ve cinayet umdukları neticeyi vermemiş, bilakis kendi aleyhlerine olmuştur. Her “vasıta olanın” kaderi de zaten başka türlü olamaz. Kimin için ve niçin maceradır? Hiç tereddütsüz ifade edilebilir ki, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1890 tarihinden itibaren Ermenilerin meydana getirdiği hadiseler Ermeni cemaati için macera olmaktan öteye gidememiştir. Kaldı ki, Ermeni eşkıyalarının ve çetelerinin yaptıkları hareketler macera boyutları içerisinde kalmaya da mahkumdu. Zira içinde bulundukları tarihî, coğrafî ve demografik şartlar,varmak istedikleri hedefleri gerçekleştirmeye yeterli değildi. Evvela, kurmayı hayâl ettikleri "Büyük Ermenistan Devleti"nin coğrafi ve siyasî sınırlarının dahi ne olduğu ve ne olacağı kesin olarak bilinmemektedir. Dolayısıyla mekânı dahi belirlenmeyen yani sınırları çizilemeyen bir devleti kurmaya kalkma teşebbüsü Ermeniler için elbette maceradan başka bir şey olamazdı. Aynı şekilde üç-dört milyon Müslümanla bir Bayram KODAMAN 63 milyon Ermeni nüfusunun iç içe bulunduğu ve beş altı Müslüman köyü arasında bir Ermeni köyünün mevcut olduğu geniş İmi bölgede, Müslüman ahaliyi katlederek veya göçe zorlayarak devlet kurmak için Osmanlı Devletine isyan etmek mutlaka maceracı olmayı gerektirirdi. Ayrıca devlet geleneği bulunmayan, yüzyıllardan beri çeşitli devletlerin egemenliğinde yaşamaya alışmış, askerî kabiliyetten yoksun, ticaret, zanaat ve çiftçilikle meşgııI olan ve bütün imparatorluk sathına dağılmış bir toplumun devlet kurma hayaline kapılması dahi bir maceraydı. Bilindiği üzere gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller, maksadı ne olursa olsun, fiiliyata konulmak istendiği andan itibaren, kelimenin tam anlamıyla, macera niteliği kazanır. Siyasî hayaller sahiplerini maceraya itecek kadar caziptir, ancak tarihin maceraya asla tahammülü yoktur. Nitekim Ermenileri de af etmemiştir. Kimin için ve niçin isyandır? Devletler hukukuna göre kim olursa olsun, nasıl olursa olsun, sınırları içinde yaşadığı meşru devlete karşı baş kaldıran ve o devleti bölmeye çalışan bir gurubun yaptığı eylemin adı isyandır, hıyanettir. Dolayısıyla, Osmanlı Devleti açısından Ermeni olayları isyandır, hıyanettir. Nitekim, Babıâlî, Ermenilerin yaptıklarını bu şekilde değerlendirmiş ve bu yönde tedbirler almıştır. Bu bakımdan da, Osmanlı Devletinin Ermeni isyancılarına karşı aldığı tedbirler meşruiyet sınırları içiindeydi. Kaldı ki, Ermeni eşkıyasının yaptığı hareketlerin çoğu adi suç şeklinde tezahür etmiş olup, mevcut kanunlara göre işlem görmüştür. Halbuki, bu cinayet ve suikastların hemen hemen hepsi siyasî maksatlı idi. 1905 yılında II. Abdülhamid'e yapılan suikast bunlardan en önemlisidir. Öte taraftan Ermeni cemiyetlerinin Düvel-i Muazzama ile meşru devlet aleyhine işbirliği yapması ve onlardan yardım ve destek alması açıkça hıyanettir. Bu tür hareketlere verilecek cezalar ise dünyanın her yerinde aynıdır, Fakat buna rağmen devletin zayıf bulunması ve dış müdahalelere maruz kalması yüzünden Bâbıâli Ermeni eşkıyasını gerektirdiği kilde cezalandıramamıştır. Netice itibariyle. Ermeni hadiselerini emperyalizmin meselesi, Ermeni toplumunun macerası, Osmanlı Devletinin iç isyanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu oldukça uzun girişten sonra makalemizin asıl konusuna geçebiliriz. 64 Ermeni Macerası Amerikalı Muhabir Dr. George H. Hepworth'un Raporu* 1983 yazında Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivindeki çalışmalarım esnasında rastladığım Ermeni hadiseleriyle ilgili kırkbir sayfalık bir vesika, konunun ihtisas sahama girmesi sebebiyle ilgimi çekmişti. Söz konusu vesika Nevv-York Herald gazetesi tarafından Ermeni hadiselerini yakından incelemek üzere, 1897 yılında Türkiye'ye özel muhabir sıfatıyla gönderilen Dr. George H. Hepvvorth'un yazdığı rapordan ibarettir. Hemen ifade edelim ki, elimizdeki vesika Dr. George II. Hepvvorth'un raporunun fransızca tercümesidir. Raporu İngilizce aslından 1898 yılında fransızca’ya tercüme eden ise, Trabzon'daki Fransız Konsolosluğunun Drogmanı Leon Krajevvski'dir. Fransız Konsolosunun, adı geçen raporu tercüme ettirerek kendi Bakanlığına yollaması, vesikanın önemini göstermektedir. Fransız konsolosu, hükümetinin takip ettiği siyasete ters düşmemek için, kendisinin doğrudan yazamadığı bazı bilgileri, Amerikalı muhabir vasıtasıyla Bakanlığına iletmiş olabilir. Fransız hariciyesinin bu vesikayı diplomatik açıdan nasıl değerlendirdiğini bilmiyoruz; bununla birlikte Qai d'Orsay, Ermeni macerasının iç yüzüne ait bazı gerçekleri, hiç olmazsa bu vesile ile öğrenmiş olmalıdır. Şüphesiz vesikanın önemi, Fransız diplomasisini etkileyip etkilemediğinden gelmiyor, Dr. George H. Hepvvorth'un fikrî tavrından ve Ermeni hadisesine bakış açısından kaynaklanıyor. Şöyle ki, Dr. Hepvvorth, Amerikalı olmak münasebetiyle Osmanlı İmparatorluğu'ndaki olaylara yabancı, muhtemelen önyargısı az bir gözlemci durumundadır. O, sadece tarafsız ve önyargısız bir gözlemci değil aynı zamanda ciddî bir araştırıcı olmak iddiasındadır. Nitekim, Dr. Hepworth, daha Trabzon'da iken yolladığı bir yazıda bu iddiasını şu cümlelerle ifade ediyordu: "... Madem ki tarihçinin yazacağı doğru olayların yani hakikatin peşindeyim, o halde üzüntülü Ermeniler kadar Türklere de saygı duyuyor, bilgileri her türlü ahvalden haberdar olan ve mahallin insanlarını tanıyan Almanlar, İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılardan alıyorum” Yazar, ayrıca ve özellikle Ermenilerin sözlerine itimat edilemeyeceğini de belirterek bu tarafsızlığını vurgulamak istiyor. Ermeniler hakkında “...Ermeniler iyi, şahit değildir, zira onlar için olayları tarafsız bir şekilde değerlendirmek ımimkiin değildir” diyerek kanaatini belirtiyor. Bu yüzden, Ermenilerin olaylarla ilgili söylediklerini fazla ciddiye almamış olduğu söylenebilir. Bununla birlikte. Dr. George'un Türklere veya *Archives du Ministere des Affaires Etrangeres a Paris. Archives Diplomatiques, Correspondance Politique et Commercial, NOUVELLE SERİE, 1897-1918, TURQUIE POLITIQUE INTERIEURE. Tome: 74, Date: 1898-1899. Pages: 191-232. Bayram KODAMAN 65 Müslümanlara herhangi bir sempati duyduğunu da söyleyemeyiz. Zira Ermeniler ile Müslümanları mukayese ederken bazı görüş ve yorumlarında Hıristiyanlığın tesiri altında kaldığını görüyoruz. He şeye rağmen, olayların temelinde yatan gerçek sebepleri araştırıcı bir gözle görmeğe ve ortaya koymaya gayret etmiş olması, bir dereceye kadar Dr. Hepwort’un tarafsızlığının ifadesi olarak kabul edilebilir. Ermeni Olaylarının Sebepleri Yapılan propagandanın ve dünya kamuoyuna mal olmuş önyargının aksine Dr. Hepvvorth, Ermeni olaylarında ırkî ve dini sebeplerin olmadığını kesinlikle ifade ediyor. Zira, Samsun, Trabzon, Bitlis, Harput ve Diyarbakır bölgelerinde yaptığı seyahat esnasında Ermeniler ve Müslümanlar arasında böyle bir düşmanlığın olmadığını ve ancak olaylar başladıktan sonra dinin ve ırkın araya girdiğini bizzat görüyor ve her iki taraf insanlarından bunları dinliyor. Hatta raporunda şöyle bir ifade mevcuttur: ",,,Sürtüşmenin tek ve ilk sebebi din ve ırk olsa idi, yakın geçmişteki olaylar asla olmazdı. (…)yanılma korkusu olmaksızın bu iddiayı ileri sürebiliyorum. Olaylardan önce dinin etkisi yok. Olaylar başlayınca dinin bir etkisi oluyor, olmadığını söyleyemem..." Muhabir, ayrıca olayların kökeninde İktisadî sebep arıyor, fakat Erıneniler açısından bunun varid olamayacağını, çünkü Doğu Anadolu Bölgesinin ve Trabzon-Bağdat, Samsun-Bağdat, Batum-Bağdat ticaretinin Ermenilerin elinde olduğunu, servet ve kazanç yönünden Müslümanlardan üstün bulunduklarını müşahede ediyor. Neticede olayların esas sebebinin “münakaşa götürmez şekilde politik otonomi arzusu” olduğunu ifade ediyor. Ermenilerin bu arzusunu kınıyor, uygulanması halinde Ermeni toplumu için intihar telâkki ediyor. Zira kesin bir başarısızlıktan başka bir netice vermeyecek Ermeni arzuları, idealleri ve teşebbüslerinin görülmemiş bir delilik teşkil edeceğine ve sonunda Ermeni toplumunun tamamen perişan olacağına inanıyor. Ermenilerin politik otonomi arzularına karşılık, Türklerin otonomi fikrinden nefret ettiğini, dolayısıyla Türklerin tek bir askeri kalsa bile Ermenistan'a muhtariyet vermeyeceklerini ifade ediyor. Çünkü Ermenilere muhtariyet vermek, Türklere göre Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma hakkını onlara vermek manasına geldiğini de ifade ediyordu. Dr. Hepvvorth, bu şartlar altında Ermenistan idealinin hayal ve bu 66 Ermeni Macerası idealin tahakkuku için yapılan teşebbüslerin macera olduğunu belirttikten sonra, şayet Ermeniler Türklere nazaran bazı üstünlüklere ve avantajlara sahip olsalardı bu mazur görülebilirdi diyor. İdeallerinde ve teşebbüslerinde Ermenileri mazur gösterecek şartları da şu şekilde sıralıyor: 1-Bulundukları bölgelerde çoğunluk teşkil etselerdi, 2-Kendilerine ait topraklarda yaşasalardı, 3-Güçlü ve iyi silahlanmış bulunsalardı, 4-Harp sanatını bilselerdi, 5-Bulundukları yerlerde kalelere ve topçu kuvvetine sahip olsalardı görülebilirlerdi. mazur Muhabir bu şartların hiç birinin varlığına inanmıyor. Hatta Ermenilerin gücü, silahı, teçhizatı olsa bile Müslümanların ezici nüfus üstünlüğü karşısında başarısız kalacaklarını ve yok olup gideceklerini açıkça belirtiyor. Kaldı ki, Ermenilerin bu müsait olmayan durumunu isyancılar da kabul ediyorlardı. Amerikalı muhabir, bunun sebebini, yani imkansız bir işin peşinde koşmanın sırrını, nihayet bir Ermeni eşkıyasının itirafı sonunda anlıyor. Eşkıya şöyle diyor: ”...Bizzat kendimiz güçlü olmasak da, kuvvetimizi Avrupa’nın sempatisinde buluyoruz. Bizim yapamadığımızı Avrupa yapabilir. Eğer Avrupa'yı bizim için savaşmaya sürükleyebilirsek, hedefimize ulaşmış oluruz..." İşte Ermeni çetelerinin bu zihniyetidir ki, Dr. Hepworth'a Ermeni teşebbüsüne "macera, delilik ve cinayet" dedirtmiştir. Çünkü bizzat kendisinde güç, kuvvet görmeyip, Avrupalılara devlet kurdurmaya kalkan bir toplumun başarı sağlaması imkânsızdır. Bu bakımdan Dr. Hepworth, otonomi fikrini Ermenilere telkin eden, onları bu yolda kışkırtanların asıl sorumlu olduklarını söylüyor. Muhabir, ikinci sebep olarak da iki toplum arasındaki karakter farkını görüyor. O, karakterlerin önemli olduğunu şu cümleler ile dile getiriyor: "...iki halk arasındaki mücadele onların karakterlerinden kaynaklanıyor. Eğer siz bu noktayı hesaba katarsanız ve ona sahip olduğu önemi verirseniz, üzücü mücadelenin anahtarını elde edersiniz. Bunu yapmadıkça olaya bakışınız ne mantıkî, ne de memnuniyet verici olur." Bundan sonra iki halkın karakterleri hakkında malûmat veriyor. Ermenilerin hususiyetleri: Ermeniler atalarıyla övünürler. Millî hatıraları Bayram KODAMAN 67 Nuh'un Gemisinin Ağrı Dağı'nın tepesine oturduğu günlere kadar uzanır. Yahudiler gibi yakın akraba arasında evlenmezler. Çok uzak bir geçmişte bir hanedanları olmuş, bütün muharebeleri kaybetmişler, askerî yönden güçlendikleri zamanlar her defasında mağlubiyete uğramışlardır. Artık onlar harpçi değiller ve zaten nesiller boyu da olmamışlar. Boyun eğmişliğin er veya geç ortaya çıkaracağı kurnazlık, çekingenlik gibi bütün ayırıcı vasıflarla birlikte başkalarına tâbi kalmış yaratıklardır. Kendilerini savaş yerine ticarete adamışlardır. Başlangıçta ziraatçı idiler. Fakat kendi mal ve mülklerini koruyamaz hale gelince, daha çok kâr bırakan ve emniyetli olan ticaretle uğraşmaya başladılar. Bu yönde yeteneklerini geliştirdiler. Bugün ticarî üstünlükleri inkâr edilemez onlar ticarette çok uyanık bir kavimdir. Aile hayatında ahlâklıdırlar. Fakat iş hayatında onlara çok dikkat etmek gerekir. Müslümanlarda aldatılacakları intibaı daima vardır. Zaten Ermeniler Müslümanlardan intikamlarını, para ve mal alışverişinde onları kandırarak almaktadırlar. Türkleriıı hususiyetleri: Türk'ü dikkatlice inceleyen ve özelliklerini araştıran bir kimse, Osmanlının bugün Avrupa'da işgal etmiş olduğu zayıf mevkiin sebeplerini kolayca anlayabilir. Her şeyden önce Türk, dünyanın en iyi kalpli yaratıklarından biridir. Genellikle sadık ve namusludur. Bir Rum veya Ermeni'den ziyade bir Türk'e güvenirim ve ona itimadım vardır. O, hizmette dikkatli ve son ana kadar insana yardım etmeye çalışır. Gerektiğinde kuru bir ekmek parçasıyla yaşamaya razı, mesut ve güçlü bir insandır. Türk imkan ve şartlardan faydalanmasını bilir. Türk at üzerinde yaşamaya razıdır. Atlı bir Türk saygı duyulacak durumdadır. Atını terk ettiği zaman zaafı ortaya çıkar. Türk göçebedir; göçebe idi, göçebe kalacak, zira başka türlü olmayı hor görüyor. İşte Avrupa'da eskiden oynadığı rolün sırrı budur. Türk'ü bulduğunuz herhangi bir yerde; ovada olsun, çölde veya kalabalık şehirlerde olsun, yakından incelerseniz her şeyi göçebe usulüne göre yaptığını ve terakki dediğimiz şeyden yeni yeni etkilendiğini görürsünüz. O, XVI. yüzyıla hayrandır. XIX. yüzyılı beğenmez. Çünkü, o sert bir hayat tarzını tercih ediyor. Onda ufacık bir ticarî ihtiras yoktur. Damarlarında aşiret kanı taşıyor. Atalarının usullerinden pek fazla vazgeçmemiştir. Türklerin medeniyetinde kadının tesiri yoktur, Türk dünyası, erkekler dünyasıdır. Ticari işlerde az başarılıdır. Bunun içindir ki, Yahudi, Rum, Ermeni ve yabancılar sürüsü Türkiye’nin üzerine çullanarak onu yiyip bitirmekte ve sömürmektedirler. Fakir Türk, bütün servetinin yavaş yavaş kurnaz Ermenilerin eline geçtiğini görmeye mahkûm vaziyettedir. 68 Ermeni Macerası İki kavmin hususiyetlerini bu şekilde ortaya koyduktan sonra. Dr. Hepworth şu sorulan soruyor: O halde iki ırk arasında sürtüşme niçin olmasın? İki ırk birbirine nasıl sempati duysun. Böyle bir sürtüşmeden nasıl kaçınılabilir? Bu soruların cevabını da bulamıyor, zira sürtüşmeyi ve antipatiyi normal karşılıyor, ayrıca, Türklerle Ermenilerin uzun zaman aynı topraklar üzerinde yaşamayacaklarının basit bir hakikat olduğunu, zira Türklerin kendi menfaatlerini nasıl koruyacaklarını bilemediklerini ve bir kaç sene sonra her şeyin Ermenilerin eline geçeceğini gördüklerini ilâve ediyor. Dr. Hepwortb,'un sebep olarak gördüğü karakter farklılıkları, esasında sosyal ve İktisadî farklılıklar ve sürtüşmeler şeklinde kendini göstermiş ve iki toplum arasında derin uçurumlar yaratmıştır. Türklere nazaran sosyal yönden ileri, iktisadı yönden refah içinde olan Ermenilerin olayları başlatması, siyasi istiklal arzusunun ağır bastığı gösteriyor. İktisadî ve sosyal sebepler Türkler için söz konusudur. Durum bu olunca, büyük devletlerin Ermeniler lehine reform istemesinin tamamen kendi siyasi menfaatleri icabı olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Olayların SorumluIarı: Amerikalı muhabir olayların sebeplerini çeşitli vesilelerle raporunda anlattıktan sonra, bir de olaylardan kimlerin sorumlu olduğunu araştırıyor. Sorumlu olarak karşısına İngiltere, Ruısya ve Ermeni cemiyetleriyle çeteler çıkıyor. Ayrıca Berlin Anlaşmasını imzalayan ve meşhur 61. maddeyi koyduran devletleri de sorumlu tutuyor ki, yine başta İngiltere ve Rusya gelmektedir. Dr. Hepworth, Berlin Anlaşması olmamış olsaydı her şey daha iyi olacaktı, zira Avrupa müdahalesi her şeyi daha kötüleştirmiştir şeklinde bir kanaat belirttikten sonra İngiltere ve Rusya'nın sorumluluklarını şu şekilde izah ediyor: İngiltere'nin sorumluluğu: İngiltere Ermeni eşkıyasına sığınma hakkı vermekle kalmadı, aynı zamanda onları sempati ile karşıladı, korudu, yardım etti, destek sağladı ve Türkler aleyhine tahrik etti. Ermeni çekleriyle hem iş, hem de suç ortaklığı yapmaya razı oldu. Çetelere vatansever ve milli kahraman oldukları fikrini telkin etti. Çeteler bu sıfatlardan faydalanarak, Ermeni toplumu üzerinde nüfuz sahibi oldular ve kolay yaşamanın yolunu buldular, Muhabir, ayrıca bu konuda bir Ermeninin fikrini sorar ve ondan şu cevabı alır: ”... Ah, eskiden biz çok mesuttuk. Çok vergi ödüyorduk, fakat büyük ticari Bayram KODAMAN 69 avantajlarımız vardı. Biz çok memnun, hatta çok müreffeh idik. Fakat Berlin Anlaşması ve İngiltere'nin işe karışması olmasaydı. Eğer Avrupa bizimle meşgul olmasaydı, biz bir istikbale sahip olabilirdik, fakat bugünkü durumda, bana öyle geliyor ki, biz mahkûm edilmiş bir toplumuz..." Görüldüğü üzere, İngiltere'nin sorumluluğu hem bir Amerikalı, hem de bir Ermeni tarafından kabul ediliyor. Rusya’nın sorumluluğu: Rusya olaylara omuz silkiyor, fazla meşgul olmaz görünüyor. Çünkü Türkiye'nin olaylardan korkması, paniğe kapılması, zayıflaması onun işine geliyor. Zira Rusya Türkiye’ye elma gözüyle bakıyor ve elma kâfi derecede olgunlaştığında onun eline düşeceğinden emin bulunuyor. Anadolu'da Ermeni ve Türk öldürülmüş veya ölmüş, bu onun için önemli değildir. Rusya sınırlarını çok iyi korur. Fakat Türkiye'ye silahlar ve çeteler geçmek isteyince sınırı korumaktan vazgeçiyor ve görmezlikten geliyor, onları serbest bırakıyor. Çünkü, Rusya bu silahların ve çetelerin kendi maksadına ve görüşlerine uygun hareket ettiklerinden emindir. Karışık ve çıkmazda bulunan bir Türkiye Rusya’ya uzun yıllardır aradığı fırsatları verebilir. O halde Rusya olayların çıkmasını kolaylaştırması ve kendi menfaati için tahrik etmesi yüzünden sorumludur. Ermenilerin sorumluluğu: Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde bulunan Ermeni cemiyetleri ile Doğu Anadolu'da teşekkül etmiş olan çetelerin sorumluluğu bütün Ermeni toplumunu zorla veya ikna yoluyla maceraya sürüklemiş olmalarından ileri gelmektedir.Bunların sorumluluğu hakkında Dr. Hepworth şöyle diyordu: “Öldürme olayları Ermeni Çetelerinin yüzünden olmuştur. Eğer bunlar olmasalardı veya sessiz dursalardı, asla öldürme hadisesi olmazdı. İnkâr edilmesi imkânsız olan gerçek budur. Bütün karışıklıkları kendileri çıkardılar, fakat neticelerine Ermeni toplumu katlandı, kendileri kaçtılar. Şayet İngiltere ve Rusya'nın sempatisi ve teşviki olmasaydı, bir şey yapamayacak kadar zayıf kalacaklardı..." Görüldüğü üzere, olaylar için bir suçlu aranıyorsa bu suçluları Ermenilerin, kendi içlerinde, Rusya ve İngiltere'de aramaları gerekir. Onlar suçu Sultan Abdülhamid'e, daha sonraları da Talât Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa ve Sait Halim Paşa gibi devlet adamlarımızda aramışlardı. Halbuki gerçekte bu şahıslar devlet şuuru ile hareket ederek olayları önlemeye çalışmışlardır . 70 Ermeni Macerası Dr. Hepworth, Ermeni cemiyet ve çetelerinin sorumluluğunu gösteren bir belgeden de bahsediyor. Bu belge Erzurum'da iki muhalif Ermeni eşkıyasının kavgası sonucunda ölenin cebinden çıkmıştır. Belgede, 26 Ocak 1896 ve 13 Ocak 1897 tarihlerinde Ermeni cemiyet ve komitelerinin genel toplantılarında alınan kararlar vardır. Toplantıda üç teklif görüşülmüştür. Birincisi harp hazırlıklarını yapabilmek için olaylara, tahriklere suikastlara on yıl için ara verilmesi. Bu teklif çoğunluk tarafından reddedilmiştir. İkinci teklif, bir müddet Anadolu'yu sükûnete terk etmek, fakat Balkanlarda huzursuzluğu artırmak ve Osmanlıyı yıpratmak için, Ermeni çetelerini Bulgarlara ve Sırplılara yardıma göndermek. Bu teklif de reddedilmiştir. Üçüncü teklif ise, tahriklere, suikastlara, her türlü sabotaja ve teröre ara verilmeden devam edilmelidir. Ayrıca silah, cephane gibi hususlarda Anadolu'daki Ermenilere yardım sürdürülmelidir. Bu teklif ittifakla kabul edilmiştir. Neticede şu kararlar alınmıştır: İsyan durdurulmamalı, İstanbul ve vilâyetlerde sürdürülmelidir. Vilâyetlerde hükümetin başına gaileler açacak çete teşkiline hız verilmelidir. Müslüman halk huzursuz edilmeli, öldürülmeli ve göçe zorlanmalıdır. Çeteler dağları işgal etmeli ve ana yolları kesmelidir. Kervanlar ve yolculara saldırılarak, karışıklık çıkarılmalıdır. Ermeni halkı tahrik edilmelidir. Bütün bu kararlar Avrupa'nın müdahalesi gerçekleşinceye kadar aynen uygulanmalıdır. Bu hususlar Ermenilerin sorumluluğu hakkında daha fazla söylenecek bir söz bırakmamaktadır. Soykırım iddiaları: Bu konuda Dr. Hepworth, tarafsız olduğuna inandığı ve uzun yıllar Türkiye'de yaşamış olan Trabzon'daki Amerikan misyon şefinin görüşlerine başvuruyor. Muhabir bu kimsenin adını vermiyor, fakat tercüme eden Leon Krajewski bu kişinin muhtemelen Amerikan misyon şefi olduğunu dip notta belirtiyor. Misyon şefinin ifadesi özetle şundan ibarettir: "...Katil olaylarını Ermeniler yaptı, dolayısıyla cezaya çarptırılmaları gerekirdi. Fakat, insan öldürmekte Türkler dünyada yalnız değildir. Onların hareketi diğer milletlerinkinden daha kötü sayılamaz. Meselâ Rus tarihinde benzer pek çok olay hatırlıyorum. Daha yirmi yıl evvel 1877'de General Skobeleff, İstanbul'a göç eden ve münhasıran kadın ve çocuklardan ibaret olan 100.000 kişilik bir kafile üzerine süvarilerini saldırtmıştır. Bu,Ocak ayında olmuştur. Bütün kafile dağlarda ve Meriç sularında soğuktan ve açlıktan tamamen yok olmaya terk edilmiştir. Bu, sadece bir örnektir. Bir kaç kişinin hareketlerinden dolayı bir ırkı, yani Türkleri tamamen suçlu bulan Oryantalizmdir. İngiltere, Hindistan'da yaptıklarını inkâr edebilir mi? Fransa, Bayram KODAMAN 71 1871 Paris komününde bir günde çocuk, kadın, erkek, ihtiyar, genç demeden binlerce insanı katletti. Yine Rusya, bir Polonyalı kaçağı sadece bir gece saklayan Polonya köyünü tamamen yok etmedi mi? Bu bakımdan Türklerin diğer milletlerden daha günahkâr olduğunu söylemek doğru değildir" "Amerikan kamuoyunun genel kanaati ki, daha evvel bu kanaati ben de paylaşıyordum, Türklerin sebepsiz ve tahrik söz konusu değilken, hareket ettikleri şeklindedir. Şimdi inanıyorum ki, şayet Türkler bu şekilde davransalardı yeryüzünde bir tek Ermeni bırakmazlardı." Gerçekten de olayların Sebebi, Avrupalıların zannettikleri gibi, Türklerin dinî taassubu, barbarlığı, ırk düşmanlığı olsaydı, 1071’den 1900’lere kadar Anadolu'da bir tek Ermeni kalmazdı; muhtemelen Ermeni adı bile unutulur giderdi. 72 Ermeni Macerası Üç Ermeni Şarkısı ve Ermenilerin Türklere Bakışı (1891-1990)* Esas konumuza girmeden önce, Ermenilerle ilgili genel bir çerçeve çizmekte yarar vardır. Bilindiği üzere XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Ermenilerle-Türkler arasında herhangi bir geçimsizlik söz konusu değildi. Bunun da ötesinde Türklerle en iyi anlaşan ve kaynaşan gayrimüslim unsurların başında Ermeniler gelmiştir. Bu yüzden Babıâli Ermenilere millet-i sâdıka yani sadık millet gözüyle bakmış ve onlara pek çok imtiyaz tanımıştı. Bu hususu daha iyi anlatabilmek için son Osmanlı Vakanüvisi Abdurrahman Şeref Bey'den şu cümleleri sadeleştirerek aktarmayı uygun bulduk: "....Ermeniler ehl-i silah ve kavgacı olmadıkları için kendi işleriyle, sanatla, ticaretle uğraşmışlardır. Vergilerini zamanında vererek devlete karşı vazifelerini tamamiyle ifa ettiklerinden hükümete hiç bir güçlük çıkarmamışlardır. Ermeni *Bu makale, KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüklerinin ortaklaşa düzenledikleri, Kıbrıs’ın Dünü - Bugünü Uluslararası Sempozyumu’na (Gazimagosa, 28 Ekim -2 Kasım 1991) tebliğ olarak sunulmuştur. Bayram KODAMAN 73 taifesi ticaret ve geçim için dağlık bölgeleri terk ederek Anadolu'nun her tarafına ve Rumeli'nin birkaç yerine göç edip yerleşmiştir. Memleketlerinde kalanlar dahi para kazanmak için İstanbul'a veya başka şehirlere gitmişlerdir. Mülayim tabiatları ve hayat tarzları hasebiyle Türk'ün asıl mayasına ve karakterine intibak ettiler. Türklerle et-kemik misali hemhalk, hammenfaat, hemnasip oldular. Bu itibarla devlet Ermenilere güveniyor ve inanıyordu. Bu güven duygusuyla devlet en mühim ve mutena hizmet olan Barutçu-Başılık görevini Ermenilere verdiği gibi devletin maliyesini, sarraflık işlerini, darphaneyi de onlara emanet etmiştir. Yine gümrük memurları, çarşı bekçileri ve konak hizmetkârları Ermenilerden seçilirdi... “17 Osmanlı yazarının bu cümlelerini, Ermeni yazarı C. Oskanyan’ın 1857'de yazdığı bir kitapta aşağıdaki şekilde teyid ediyordu. "...Ermeniler Türkiye'de günlük hayatın esasını teşkil ediyordu. Türkler, sanayinin bütün dallarını onlara bırakmışlardı. Dolayısıyla bankacılar, tüccarlar, zenaatkarlar hep Ermeni idi. Ayrıca Ermenilerle Türkler arasında his benzerliği ve menfaat birliği mevcuttu. Duyguları ve adetleri aynıydı. Bu sebeple Ermeniler kendilerini Türklere iyi uydurmuşlar ve onların güvenini kazanarak en nüfuzlu ve imtiyazlı cemaat haline gelmişlerdi ve hâlâ da öyleydiler. Köylüsünden paşasına kadar her Türk Ermenilerden borç para alırdı. Türkler onlarsız bir gün bile yaşayamazdı”18 Nasıl oldu da hem halk, hem menfaat, hemnasip olarak 700 veya 800 yıl aynı topraklar üzerinde barış, içinde yaşayan bu iki millet (Türkler-Ermeniler) birbirine düşman oldu? Şüphesiz bu düşmanlığı ilk yaratanlar ne Türkler ne de Ermeniler olmuştur. O halde kabahati başka yerde aramak lazımdır. Kabahat başka yerde arandığında karşımıza önce İngiltere, sonra Hıristiyan misyonerler çıkmaktadır. Bunun böyle olduğunu anlamak için Osmanlı arşivleriyle, Avrupa ve Amerika arşivlerini incelemek kafidir. İşte bir örnek: İstanbul'daki Fransız Elçisi Monsieur CAMBON, 20 Şubat 1894’de Paris'e yazdığı bir mektupta özetle şöyle diyordu.(19) "1878'de ne 17 Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi,,II. Meşrutiyet Olayları (1908-1909),Yayına Hazırlayanlar: Bayram Kodaman-M. Ali Ünal. TTK Yay. Ankara, 1996, s. 18 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası. Ankara, 1963, s.65; (C. Oskanyan, The Sultan and His People). New-York. 1857. s.353-354. 74 Ermeni Macerası Ermeni milliyetçiliği ne de istiklâl fikri vardı. (...) İlk defa 1885'te Ermeni hareketinden Avrupa'da söz edildi. Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeniler müşterek bir hareket için birleştiler, Millî komiteler, gazeteler görülmeye başlandı (...) Ermeniler Londra'da iyi karşılandı. Gladston, Ermenileri topladı, grup yaptı, disipline etti ve desteğini vaat etti. Ermeni propaganda komitesi böylece Londra'ya yerleşti. (...) Birkaç yıl içinde gizli cemiyetler organize oldu (..) ve Ermeniler arasında milli uyanış ve istiklâl fikri yayıldı…” Yine, New-York Herald Gazetesinin, Ermeni hadiselerini incelemek üzere 1897 yılında Türkiye'ye yolladığı Dr. George H. Hepworth olayların sebebini bir Ermeni’ye sorduğunda şu cevabı alır: “Ah biz eskiden çok mesuttuk. Çok vergi veriyorduk, fakat büyük ticarî kaçanlarımız vardı. Biz çok memnun, hatta çok müreffeh idik. Fakat Berlin Anlaşması' ve İngiltere'nin işe karışması olmasaydı (...) eğer Avrupa bizimle meşgul olmasa da biz bir istikbâle sahip olabilirdik, fakat bugünkü durumda bana öyle geliyor ki, biz mahkûm edilmiş bir toplumuz."20 Görüldüğü üzere, XIX. yüzyılın ikinci yarısında dünyanın ve Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu şartlar sayesinde Avrupalılar tarafından önce Avrupa'da Şark Meselesinin yeni bir safhası olarak Ermeni meselesi yaratılır, daha sonra Doğu Anadolu-Adana-Maraş bölgesinde yaşayan Ermeniler için macera, Osmanlı devleti için de isyan niteliği taşıyan sosyal ve siyasal olaylar tezgâhlanır. Bütün bunlar niçin yapılıyordu? Güya bağımsız veya muhtar bir Ermenistan teşkili için yapılıyordu. Fakat bu hedefe varmak mümkün müydü? Bir Ermenistan devleti veya Ermeni muhtar bölgesi kurmak için gerekli objektif şartlar mevcut muydu? Bu sorulara 20 Şubat 1894'te Fransız elçisi şöyle cevap veriyordu.”21 Ermeni sorununa hangi çözümler ileri sürülebilir veya öngörülebilir? 19-Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Memoires et Documents, Livre Jaune Français, No: 187, s.l 1. 20-Bayram Kodaman, Sultan II. Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara, 1987, s. 133. Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Memoires et Documents, Livre Jaune Français. No: 187, s.12. Bayram KODAMAN 75 “Bağımsız bir Ermenistan? Bunu hiç düşünmemek lazımdır. Zira Ermenistan, Bulgaristan veya Yunanistan gibi tabiî hudutlarla sınırlandırılmış veya (Ermenilerle) meskûn bölgelerle belirlenmiş bir ülke teşkil etmiyor. Ermeniler Türkiye'nin dört bir yanına dağılmışdır. Ermenistan denilen bölgenin de her tarafında, Müslümanlarla Ermeniler iç içe yaşamaktadırlar. Zaten Ermenistan Türkiye, İran ve Rusya arasında parçalanmıştır. Pek muhtemel olmamakla beraber, bir harp sonunda Avrupa bir Ermeni devletinin kurulmasını teklif ettiğinde yeni devletin sınırlarını tespit etmek hemen hemen imkansız olacaktır. Eğer yarı muhtariyetten yararlanan imtiyazlı bir Ermeni eyaleti teşkil edilmesi istenirse, aynı güçlük söz konusudur. Zira Ermenistan nerede başlar nerede biter belli değildir. Gerçekten de Fransa’nın, 1893-1897 yıllarına ait bilgiler ihtiva eden ve Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenistan Reform Projesi adı altında Paris'te yayınladığı Sarı Kitabı, (Affaires Armeniennes Projet de Reformes dans l’Empire Ottoman) coğrafî ve demografik şartların Doğu Anadolu veya Adana Maraş bölgesinde bir Ermeni devletinin veya muhtar bir Ermeni eyaletinin teşkiline imkân vermediğini açıklıyordu. Daha somut olması bakımından sadece Adana ve Halep vilayetleri hakkında Fransız Sarı Kitabı'nda verilen nüfus istatistiklerini burada zikretmeği faydalı görüyoruz: 21- Quelles solutions peut-on proposer ou prevoir a cette question? Une Annenle inclependante? II n y faut pas songer. L’Armenie ne fornıe pas, coınme la Bulgarie ou la Grece, un Etat limité ou defıni par les agglomerations de population. Les Armeniens sont disseminés aux quatre coins de la Turquie, et dans !'Armenie proprement dite, ils sont partout mélangés de musulmans. Ajoutez que 1'Armenie est déja morcelé entre la Turquie, la Perse la Russie et qu' au cas, fort improbable, ou, â la suite d' une guerre Europe proposerait la creation d' une Armenie il serait presque impossible de fıxer l’orientation du nouvel Etat Meme diflicultéé si l’on se demande d'etablir une province privilegiée jouissant d'une demi autonomie. Ou commence, ou fınit l’Armenie? 76 Ermeni Macerası . Demek oluyor ki, Fransız kaynaklarına göre, 1893-1897 yılları arasında Adana vilayetinde 97.450, Halep vilayetinde büyük çoğunluğu Maraş sancağında olmak üzere 37.999 Ermeni nüfus bulunmaktaydı. Böylece, Adana bölgesinde genel nüfus içinde Ermeni nüfusu yaklaşık % 22.5, Halep'te ise, yaklaşık % 4'tür. Ancak % 4'lük Ermeni nüfusunun büyük bir kısmının Maraş sancağında oturduğunu kabul edersek sancaktaki oranlarının % 20-25'e kadar çıktığı tahmin edilebilir. Nereden bakılırsa bakılsın Müslüman nüfus veya genel nüfus içinde Ermenilerin azınlıkta olduğu bir gerçektir. Bu nüfusun, müstakil bir devlet veya muhtar bir bölge teşkili için Ermenilere kâfi gelmeyeceği açıktır. O halde Ermeniler daha işin başında bir devletin teşkili için olması gereken yeterli nüfus ve belirli coğrafî ve tarihî sınırlar gibi iki temel somut unsura da sahip değildir. Bütün bunlara rağmen Ermeniler ne yaptı? Ermenilerin yaptıkları kısaca şunlardır: 1-Osmanlıya karşıAvrupa'nın veya Batı kamuoyunun desteğini temin ettiler. Onlar zaten bu desteği vermişler, vermeğe de devam ediyorlardı. Bayram KODAMAN 77 2-Türk-Ermeni dostluğunu bozacak her türlü faaliyetin (siyasî, idarî, kültürel) içine girdiler. 3-Osmanlı Devletinden ayrılarak Doğu Anadolu'da (Vilâyât-ı Sitte) hayali Ermenistan devletini kurmaya yönelik içte ve dışta Türk aleyhtarı propaganda ve teşkilatlanma faaliyetlerini başlattılar. Dolayısıyla Ermeni-Türk cemaatları arasına karşılıklı güvensizlik, itimatsızlık, endişe ve tereddüt tohumları saçılmış oldu. 4) 1891’den itibaren Hınçak ve Taşnak komiteleri öncülüğünde Doğu Anadolu'da hatta bütün imparatorlukta başlatılan isyan, baskın, sabotaj, suikast hareketlen Türk-Ermeni düşmanlığını yarattı. Böylece iki toplum arasında düşmanlık, intikâm, kin ve nefret devri başlatılmış oldu. Buna, Maraş’ın Zeytun (Süleymanlı) kasabasında 1891'de meydana gelen bir olayı, yine Fransa'nın Halep konsolosu T. Gilbert'in mektubuna (9 Nisan 1891) dayanarak bir örnek verebiliriz: "Zeytun olayı, özet olarak; resmi makamlarca aranan küçük bir insan grubu tarafından tahrik edilmiş olan bu başkaldırma hareketi, bölgenin dini otoritelerince teşvik edilmiştir ve cesaretlendirilmiştir. Bir papaz ve sesi güzel bir genç kız şehirde dolaşarak, özel toplantılarda dini ve kahramanlık ilahileri söylüyorlar. İstanbul'da ve başka yerlerde meydana gelen olaylardan kısa bir müddet sonra Zeytun’da karışıklıklar patlak verdi. Asilere, (kanun kaçaklarına) Erzurum'dan ve Harput'tan beklenen Ermeni desteğinin ve Adana'dan yollanması gereken harp silahlarının yakında geleceğine dair sözler veriliyordu. Halk kitlesi bu aldatıcı sözlere kapılmamıştır. Dolayısıyla direniş (isyan) sadece manastır ve şehrin bir mahallesiyle sınırlı kalmıştır.”22 Netice ne oldu? Ermenilerin Doğu Anadolu'da kımıldayacak hali kalmadı. Zira, Müslüman halk, Aşiretler, 22 Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Turquie, Correspondance politique des Consules, Alep. 9 Avıil 1891, Tome: 9; l'Affaire Zeytun: “..En resumé, le mouvement sedicieııx provoqué par un petit nombre d'individus se trouvant aujourd'hui sous le coup de poursuite a été encouragé par les autoritées religieuses de la contrée. Un Pretre et une jeunıe fille possedant une jolie voix circulaient dans la localité et chantaient dans les reuniotıs privées des hymnes patriotiques et religieuses. Les troubles eclataient â Zeitoun peu apres ceux qui se produisaient â Constantinople et ailleurs. On promenait vaguement aux montagnards l’appui de fréres attendus d'Erzurum et Kharpoııt, l’arrivée prochaine d'armes de guerre devant venir d’Adana. La masse de la popıılation ne s'est pas laissé seduire par ce mirage trompeur. Aussi la resistance n'a-t-elle eu pour centre unique que le couvent et un qııartier de la ville.” 78 Ermeni Macerası Hamidiye Alayları Ermenilere fırsat vermedi. Bunun üzerine Ermeni komiteleri Anadolu'da daha uygun ve müsait bir yer aradılar. Bu yer için Adana-Maraş bölgelerini buldular. Bölge hem denize yakın, verimli hem de eski Ermeni Sis Baronluğunun hüküm sürdüğü bir yerdi. Dolayısıyla stratejik, ekonomik, tarihî, siyasî ve manevî açıdan üstünlük temin edebileceklerdi. Böylece büyük Ermenistan kurma teşebbüsünde başarısız olan Ermeniler bu sefer biraz daha mütevazi davranarak Çukurova (Adana-Maraş) havalisinde küçük Ermenistan kurma hayalinin peşine düştüler. Bu küçük, hayalî Ermenistan devletinin baş mimarı Adana bölgesi piskoposu (Evéque d' Adana) Paul Terziyan'dı. Paul Terziyan 6 Temmuz 1898'de Fransız Hariciye Nazırı'na gizli bir mektup yazarak, Kilikya bölgesinde Fransız himayesinde bir Ermeni devletinin kurulabileceğini bildiri"23. Böylece Çukurova ve Maraş bölgesinde devlete ve Müslüman halka karşı yeni bir tahrik, teşvik ve propaganda faaliyetini başlattılar. Ermeni komitacılarının ve din adamlarının bu davranışları, Adana-Maraş çevresinde Türk-Ermeni ilişkilerini tekrar bozulmasına yol açtı. Halbuki 24 Ekim 1895’te başlayıp 28 Ocak 1896’da biten Zeytun ayaklanması sonunda yapılan anlaşmaya göre ortalık sakinleşmiş gibi görünüyordu 24. Hatta isyanı müteakip Zeytun ve çevresine pek çok Amerikan misyoneri gelerek Ermeni köylerine yardım etmişlerdir. Türk köyleri ise öyle harap vaziyette kalmıştı. Buna rağmen, Ermeni komiteleri Avrupalı devletlerin ve Hıristiyan misyonerlerin maddi ve manevi desteğinden cesaret alarak Türklere karşı nefret ve düşmanlık duygularım yaymaya ve isyan için hazırlıklara devam ettiler. İşte söz konusu edeceğimiz üç şarkı bunun en somut örneğini teşkil etmektedir. Ermenilere ait bu üç şarkı Halep'teki Fransız konsolosu tarafından Fransızcaya çevrilerek Paris'e yollanmıştır. Yoruma geçmeden önce şarkıların ne olduğunu görmekte fayda vardır. 23-Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Turquie, Correspondance politique et Commerciale, 1898-1899, cilt: 74, ss. 125-128; Bayram Kodaman, Aynı eser, ss. 135-141. 24-Zeytun Ermenileri, IV. Murad’ın bir fermanla kendilerini vergiden muaf tuttuğunu iddia etmişlerdir. Böyle bir ferman ortada yoktur. Ancak Ermeniler fermanın 1884'de yandığını söylemekteydi. Bu yüzden Zeytun Ermenileri vergi vermeyi hep reddetmişler ve devlete başkaldırmmışlardır. Bu konuda bakınız: Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1982, ss. 157-161. Bayram KODAMAN Üç Şarkının Tercümesi Birinci Şarkı (Halep, 8 Ocak 1892) Savunalım kendimizi Kanımızı emen Türkler'e karşı Şiddetle savunalım Ve kurtaralım kendimizi. Seyirci kalıyor bizim sefaletimize Bulgar'ın hâmisi Avrupalı, Vatan sevgisiyle Beslesin Ermeni anneler çocuklarını Bir de İngiliz Gladston'a sevgi hisleriyle... Ey Amerika'yı mekan tutan hürriyet Unutma Ağrı dağını Bu dağda Haikos soyundan geleni unutma Ona da yardım et.(25) İkinci Şarkı (Halep, 22 Ocak 1892) Uyumayınız Genç Hıristiyanlar Alınız silahlarınızı Kız kardeşlerinizin yardımına koşunuz Savununuz onların kirlenen namusunu. Siz ey zavallı Ermeniler Seçmediniz mi hâlâ, Çocuklarınızı zafere götürecek komutanları Seçmedinizse eğer utanın, utanın (26) 25- Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Correspondance des Consules, Turquie, Vol: 9. 26-Aynı yer, 79 80 Ermeni Macerası Üçüncü Şarkı (Maraş, 17 Ocak 1 898) Pek utanç verici oldu babamın sonu Öldü yatağında Türklerle savaşmadan Bense hiç layık değilim Zeytunlu adına Çünkü ancak üç Türk öldürdüm. Böyle ölmek istemiyorum Birçok Türk'ü öldürmeden Ölmek, ölmek istemiyorum.(27) Üç Şarkının Fransızcası Birinci Şarkı(Alep. 8 Octobre 1892) Defendons-nous avec energie contre les Turcs qui s'abreuvent de notre sang. Debarassons-nous de leur joug. Les Européens, saveurs des Bulgares, assistent indifferants â nos miseres. Que les meres armeniennes nourissent leurs petits de l'amour de la patrie, du respect pour l'anglais Gladstone. O toi liberté qui a fixé en Amerique sa demeure, fait visite au descendant HAIKOS â coté du mont Ararat. İkinci Şarkı(Alep, 22 Octobre 1892) Jeunes chretiens ne dormez Prenez les armes, protegez Contre le des honneur De vos soeurs humiliés La pudeur Pauvres armeniennes. N'avez-vous encore choisi les conmandants qui, â la gloire Conduiront vos enfants? 27 Correspondance Politique et Coınmerciale, Turquie, Tom 74, 1898- 1899; Politique İnterieure, Armenie, Anatolie, Cilicie, s. 37 81 Bayram KODAMAN Üçüncü Şarkı (Marach, 17 Janvier 1898) Mon pere avait un fin honteuse, il est mort dans son lit Et non en combattant les Turcs Je ne suis pas digne du nom du Zeytounli, Car je n'ai encore tué que trois turcs. Je ne voudıais pas mourir ainsi, Sans avoir tué plusieurs turcs. Bu üç şarkı tahlil edildiğinde ortaya çıkan sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür: 1-Ermeni komitacıları, misyonerleri ve şâirleri bu tür şarkılarla Ermeni halkına özellikle yeni yetişen genç nesillerine Türk düşmanlığını aşılamak istiyorlar. 2-Türklere karşı nefret, kin ve düşmanlık hisleriyle doldurdukları Ermenileri Osmanlı Devleti'ne, kanunlarına ve Müslüman Türk halkına karşı isyana davet etmektedirler. 3-Ermeni komitacılarının, giriştikleri veya girişecekleri isyan hareketinin sonucundan da emin olmadıkları anlaşılıyor. Zira kendi güçlerine ve halklarına tam güvenemiyorlar. Bu yüzden Avrupalılara ve Amerika'ya sesleniyorlar. Onlardan yardım bekler psikozu içindeler. Dolayısıyla bir taraftan Türklere meydan okuma, öbür taraftan da Avrupalılara dönüp, ne olur Bulgarları kurtardınız, bizi de kurtarın gibi cesaretsiz bir tavır sergileyerek çelişki içine düşmüş oluyorlardı. Bu çelişki veya ikilem Ermenileri ele vermektedir. Şöyle ki; Ermenilerin maksadı Osmanlı Devleti'ne karşı bir istiklâl savaşı vermek değil, fakat isyanla, suikastla, yağma ile Hıristiyan Avrupa'nın dikkatini çekerek Avrupalılara Anadolu'da zorla sun'i bir Ermenistan devleti kurdurtmaktı. Onun için daima olay çıkartmışlardır. Bununla beraber Avrupalı devletler, henüz milli şuura sahip olmayan, belli bir bölgede oturmayan, nüfusu ve coğrafyası belirsiz olan Ermenilere devlet kurmakta tereddüt etmiştir. 4-Bu şarkılar Ermenilerde vatan şuuru olmadığını da göstermektedir. İngiliz başbakanı Gladston’a olan sevgiyle, vatan sevgisini eşit tutmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Ermeniler kendilerini himaye edecek, kendilerine devlet kuruverecek bir hâmi devlet 82 Ermeni Macerası arıyorlar. Ayrıca Gladston sevgisi de İngiltere'nin Ermeni olaylarındaki payını göstermesi bakımından önemlidir. 5-Ermenilerin Türkleri öldürdüklerini, ancak kâfi derecede Türk öldüremedikleri için üzüldüklerini görüyoruz. Bu da Ermenilerin masum olmadığını gösteriyor. 6-Ermenilerin, kendilerini zafere götürecek lider veya devlet adamı niteliklerine sahip bir kimseyi bulamadıkları anlaşılıyor. Bu güzdendir ki, kendilerini komitacılıktan kurtaramamışlar ve daima komitacı usulleriyle başarıya ulaşmaya çalışmışlardır. Bu usulün iyi bir yol olmadığını da tarih Ermenilere acı bir şekilde öğretmiştir. Türkler aleyhine sokaklarda, dini ayinlerde Ermeniler tarafından söylenen bu tür şarkılar ve Ermeni komitelerin isyan hazırlıkları psikolojik zeminde Türk-Ermeni ilişkilerini gerginleştirdi. Bunun ilk sonucu 1895-1896 Zeytun isyanı oldu. Bu isyandan sonra Ermeniler yine de boş durmadı. Bu sefer daha, geniş çapta hazırlıklara başladılar. Bu hazırlıklar 1909’a kadar devam etti ve neticede Adana isyanı patlak verdi. Ermenilerin bu hazırlıkları ve faaliyetleri neydi? Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür: 1-Hınçak ve Taşnak komiteleri bölgede (Adana-Maraş- Cebel-i Bereket) teşkilatlanmaya ve propagandaya hız verdiler. 2-Ermeni din adamları ve Avrupalı-Amerikalı misyonerler kilisede, okullarda Ermeni cemaatine Müslüman ve Türk düşmanlığını aşılamayla devam ettiler. 3-İsyan hazırlıkları için para lazımdı. Bu maksatla Avrupa'da, A.B.D.’deki Ermeniler para toplayarak bölgedeki komitelere yolluyorlardı. Buna ilaveten AdanaMaraş bölgesindeki zengin Ermenilerden zorla para alıyorlar ve vermeyenler öldürülüyordu. 4-Özellikle Ardana bölgesinde Ermeni nüfusunu artırma, diğer bölgelerden buraya Ermeni göçünü teşvik ediyorlardı ve hatta pek çok insanı getirtilmişlerdi de. Bunlar arasında meşhur Ermeni isyancıları, sosyalist, anarşist, milliyetçi Ermeni liderleri de vardı. 5-Yeni gelen Ermenileri yerleştirmek ve fazla araziye sahip olmak için Adana bölgesinde toprak ve bina gibi gayr-i menkul mal satın alımına hız verdiler. 1901’den itibaren Ermeniler bu tür hazırlıkları gizliden gizliye sürdürürken, Osmanlı İmparatorluğu isyanlarla kaynıyordu. Bayram KODAMAN 83 Makedonya isyanı, Arabistan olayları, rejim aleyhtarı faaliyetler imparatorluğu sarsıyor, günden güne zayıflatıyordu. Nihayet İttihat ve Terakki Fırkası'nın bu gidişe son vermek için hareket başlattı.Buna rağmen, 24 Temmuz 1908'de Bosna-Hersek Avusturya tarafından işgal edildi. Bulgaristan istiklâlini ilân etti, 6 Ekim 1908'de ise, Yunanistan Girid'i ilhak ediyordu. 13 Nisan 1909'da İstanbul'da 31 Mart Hadisesi patlak verdi. Ertesi gün ise, isyan için uygun zamanın geldiğine inanan Ermeniler Adana'da isyan çıkarttılar. 24 Temmuz I908’de II. Meşrutiyet'in ilânıyla birlikte Adana Ermenilerinin davranışlarında, faaliyetlerinde büyük değişiklikler dikkati çekmeye başladı. Barış ve hürriyet havasından istifade ederek, yukarıda beş madde olarak saydığımız hazırlıklarına ilave olarak, şu faaliyetlere giriştiler: 1-Silahlanma: Gerçekten II. Meşrutiyet'in hemen arkasından Adana'da silah ticareti birden arttı. Silahlar Avrupa'dan Mersin veya İskenderun limanına geliyor, buradan bölgedeki silah tüccarlarına dağıtılıyordu. Bu arada ağır silah ve harp malzemeleri de gizli olarak getirilerek depo ediliyordu. Hemen herkeste, silah taşıma ve silah atma merakı başladı. Ermenilerin bu merakını gören Müslüman halk da silahlanmaya başladı. 2-Propaganda: Hürriyetin getirdiği barış ve kardeşlik havasından istifadeyle, Ermeniler ev kapılarına, sokak duvarlarına, bazı eşyalar üzerine Ermenice yazılar, Ermeni armaları, istiklâl ve isyan işaretleri yazmaya ve resmetmeye başladılar. Yurt dışında ve bölgede basılan Ermenice pek çok gazete ve broşür bölgeye dağıtılıyor ve Ermeni bayrakları asılıyordu. 3-Tiyatro Olayı(28): Ermeniler 29 Mart 1909 Pazar günü Mersin'de Ziya Bey Gazinosu'nda Timur'la ilgili ve Türkler aleyhine bir tiyatro oyunu oynatırlar. Aynı oyun 15 gün önce Dörtyol'da da oynatılmıştı. İşte bu tiyatro oyunu, zaten gergin olan Türk-Ermeni ilişkilerini iyice bozdu. Tiyatro oyununun konusu kısaca şudur: Oyunun adı, Sivas'ın Timurlenk Tarafından Tahribi'dir. Perde açılır, sahneye Timur gelir ve bütün Ermenilerin katledilmesini emreder. Harp olur. Ermeni kralı, kızı ve hizmetçisi Timur'a esir düşer ve bir odaya konurlar. Bu sırada odaya mezardan çıkmış iki Ermeni, elinde bir boru, arkasında Ermeni askerleri olan bir de melek girer. Aralarında şu konuşmalar geçer:İki ölü:(Krala seslenerek) Biz hep senin ve Ermenistan için öldük 29- Bayram Kodaman-M. Ali Ünal, Aynı eser. 84 Ermeni Macerası . Melek : Kral hazretleri bu esaretin sebebi Ermenilerin adem-i ittifakı ve adem-i ittihadıdır. Ben sizi birliğe davete geldim. Kral : Bütün Ermeniler öldürüldü. Kimi birleştireceksin? Melek : Hiç kalmadı mı? Kral : Sadece ben, kızım ve hizmetçim kaldı. Melek : Üçünüz de Ermenisiniz ya. Kral : Evet Melek : Üçünüz yeterlidir. Birlik olunuz. Tekrar kral olacaksınız. Kral : Heyhat!... Melek : Bundan emin olunuz. Yakında bir yıldız doğacak Sivas aydınlığa kavuşacak ve siz Ermenistan krallığına sahip olacaksınız. Krallık ve istiklâl üzerine konuşmalar devam ederken, sahnenin üzerinde bir yıldız parlar, yıldızın ışığı perde üzerindeki Sivas dağlarını ve ovalarını aydınlatır. Bu sırada, yaşasın Ermenistan, yaşasın Ermeni kralı, yaşasın Ermeniler diye nara atılır ve perde kapanır. 4-Adana Piskopusu Muşeğ'in faaliyetleri : Ermeniler arasında sözü dinlenir, nüfuzlu bir kimse olan Muşeğ Efendi, Adana ve Cebel-i Bereket havalisini dolaşarak "Ermeniler hakkında bir felaket hazırlandığını" söyleyerek Ermenileri hazırlık yapmaya davet ediyordu. Ayrıca Ermeni cemaatına, “silahlanın", "bir ceketi olan onu satıp silah almalıdır", "vergi vermeyiniz," "toprak alınız" şeklinde nasihat veriyordu. Yine "Ermenistan için çalışınız, hiç korkmayınız fedaileriniz bize kâfidir. Hin-i hacette ecnebilerin muavenetlerinden istifade edeceğiz. "Ne vakit olsa Müslümanları keseceğiz, artık korkmayınız; "kan dökmeyince Türklerle hesabımızı kesemeyeceğiz" "Türkler ıslah olmaz" şeklindeki sözlerle Ermenileri tahrik ediyor ve cesaretlendiriyordu(29). . 29- Bayram Kodaman-M. Ali Ünal, Aynı eser Bayram KODAMAN 85 Sonuç Bütün bunların neticesinde Müslümanlar Ermenilerin kendilerini keseceklerine, Ermeniler ise, Müslümanların kendilerini keseceklerine dair çıkarılan dedikodulara inanmaya başlarlar. Artık her iki taraf birbirine şüpheyle bakar ve düşmanca davranır. Karşılıklı öldürme hadiseleri görülür. Nihayet 14 Nisan 1909'da ilk Adana olayları patlak verir ve Ermeniler-Türkler birbirine girer. Bundan 11 gün sonra sadece Adana şehrine inhisar eden olaylar çıkar. Görüldüğü gibi olaylara sebebiyet veren her türlü faaliyeti Ermeniler göstermiştir. Ermenilerin bu faaliyetleri durdurulamamıştır. Olaylar çıktıktan sonra da kavganın önüne geçilememiştir. Her iki taraf kıyasıya kavga hatta harp etmiştir. Müslümanların nüfusca fazla olması, Ermeni zayiatını artırmıştır. 86 Ermeni Macerası Birinci Dünya Savaşı Sırasında Ermeni Sorunu, Tehcir Meselesi ve Talât Paşa* A- Birinci Dünya Savaşına Kadar Ermeni Sorunu Osmanlı Devleti, kurulduğu ilk günlerden itibaren, Ermenilerle yakın ilişkilerde olmuş ve en sadık tebaası olarak bilmiştir. Fethinden sonra Fatih, İstanbul'a bir çok Ermeni naklettirmiş ve 1461 yılında Ermeni Patrikliğini kurmuştur. Daha sonraki dönemlerde yapılan ıslahat hareketleri çerçevesinde Ermenilerin vatandaşlık hakları kuvvetlendirildi. Yine, 1860 tarihinde "Ermeni Milleti Umum Meclisi"nin açılmasına müsaade edildi. Ermenilerin Anayasası niteliğindeki bu meclisin nizamnamesine göre Ermeniler, büyük bir hürriyet içerisinde dinî ve millî serbesti içerisinde yaşıyorlardı. Ermeniler, günlük hayat içerisinde şehirde yaşayanları, ticaret hayatı ve sanatla, köylerde yaşayanları ise ziraatla uğraşarak Osmanlı toplumu içerisinde önemli bir mevki işgal ediyorlardı. *Bu makale, Dr. Hasan BABACAN tarafından kaleme alınmıştır. Bayram KODAMAN 87 XIX. yüzyılın sonuna gelindiğinde, büyük devletlerin tahriki ve Ermeni milliyetçi liderlerinin ve din adamlarının tesiri ile Osmanlı Devletine karşı düşmanlığa yönelik, Ermenilerin fikirlerinde değişmeler başladı. Bu vesile ile Osmanlı hükümetlerinin zaaflarından istifadeye yöneldiler. Ermeniler arasında ayrılık fikirleri yayılmaya başladıkça, İstanbul'daki Ermeni patriğinin Osmanlı Devletine karşı sadakati de sarsılmaya ve tartışılmaya başladı. Ermeniler artık, millî maksatlarına ulaşmak için devlete karşı silahlı mücadele yöntemleriyle 1869'dan itibaren ihtilâl komiteleri kurmaya başladılar(30). Bu aşamaya kadar Ermeniler hakkında yapılan her türlü düzenlemeler ve ıslahatlar da Osmanlı sınırları içerisinde kalarak yapılıyor, sınır ve ayrı bir vatan kavramından söz edilmiyordu. Fakat özellikle 1877-78 Osmanlı- Rus harbinden sonraki gelişmelerde ayrı bir Ermenistan'dan bahsedilmeye başlanmıştır (31). 93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı), Ermeni meselesi için bir dönüm noktasıdır. Osmanlı Devletinin bu savaşta yenilmesi ve Rus ordularının İstanbul önlerine kadar geldikleri sırada bunu fırsat bilen Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, Eçmiyazin Katolikosluğu aracılığıyla Rus Çarı'ndan Rusya'nın Doğu Anadolu'da işgal ettiği toprakları Osmanlılara geri vermemesini istemiş, bununla da yetinmeyerek Ayastefanos'daki Rus karargâhına bizzat giderek Grandük Nikola ile görüşmüş ve Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından ilhakını, bu olmazsa bölgeye Bulgaristan'a olduğu gibi özerklik verilmesini, bu da mümkün değilse bölgede Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını ve bu ıslahat tamamlanıncaya kadar Rus ordusunun geri çekilmemesini talep etmiştir. Patrik'in son talebi Ruslarca kabul edilmiş ve Ayastefanos Anlaşmasına 16. Madde “ olarak girmiştir. Bu madde ile Rusların, 30- Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve Besledikleri Emeller, İstanbul, 1981,s.9-12. 31- Ermenilerin Osmanlı toplumundaki yeri, Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı ve 93 Harbine kadar olan gelişmeler için bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İkinci baskı, İstanbul, 1987; Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Üçüncü Baskı, Ankara 1985; Kâmuran Gürün, "Ermeni Sorunu Yahut Bir Sorun Nasıl Yaratılır", Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu Tebliğler ve Panel Konuşmaları, İzmir, 1983, s. 15-28; Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara, 1993, s. 17-78; Kâzım Karabekir, Ermeni Dosyası, İstanbul 1995, s. 23-146. 32-Ayastefanos Muahedesi: Madde 16- Ermenistan'da Rusya askerinin istilası altında bulunup devlet-i aliyyeye iadesi lâzım gelen mahallerin tahliyesi aralarca devleteynin miinasebet-i hasenesine mıızır karışıklıklara mahal verebileceğinden devlet-i aliyyeye Ermenilerin mütemekkin olduğu eyaletlerde menafi-i mahalliyenin icab ettiği ıslahat ve tensikatı bile ifale-i vakit icra etmekliği ve Ermenilerin Kiirtlere ve Çerkeslere karşı emniyetlerini istihsal etmekliği taahhüt eder. Celal Bayar, Ben De Yazdım, c. 5, s. 194; Esat Uras, Aynı eser. s. 208-209. 88 Ermeni Macerası Ermenileri himaye perdesi altında Doğu Anadolu’da siyasî ve ekonomik üstünlük elde etmesinden çekinen İngiltere, bölgedeki kendi çıkarlarını da düşünerek Berlin'de yeni bir toplantının yapılmasını sağladı. 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşmasına, Ermenilere muhtariyet yerine ıslahat formülü üzerinde anlaşılarak. Ermeni ve Rusların görüşleri yumuşatılmak suretiyle, 61. Madde şu şekilde tespit edilmiştir: Bâbıâlî, Ermenilerle meskun vilayetlerde mahallî ihtiyaçların lüzum gösterdiği tensikat ve ıslahatı vakit geçirmeksizin tatbik etmeyi kabul edecekti.(33) Ermeniler bu antlaşmayla siyasî bakımdan büyük kazançlar elde ettiler. Bundan sonraki stratejilerini belirlerken de, bu antlaşmadan dikkate değer bazı dersler aldılar. 61. Madde ile Ermeni meselesi, uluslararası bir mesele haline gelmiş oldu. Ayrıca Ermeniler, millî emellerine İngilizlerden yardım almaksızın ulaşamayacaklarını anladılar(34). Bu tarihten sonra Ermeni meselesi bir müddet İngiliz himayesinde kalmıştır. Rusya, aslında Ermenileri destekleme görüntüsü altında Doğu Anadolu'yu ele geçirmeye çalışıyordu. Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devletinin kurulması, Rusya'nın hiç işine gelmezdi. Bu, kendi ülkesindeki Ermeniler için kötü bir örnek olurdu. Hele yabancı bir devletin özellikle İngiltere'nin destek ve himayesi altında olması halinde, Kafkas dağlarının güneyine yerleşen Rusların, Kafkas Dağları kuzeyine atılması veya en azından durdurulması tehlikesi ortaya çıkabilirdi. Bu nedenle, Rus yöneticileri, Osmanlı Devleti sınırlarında ve özellikle Doğu Anadolu'da bulunan Ermenileri Güney Kafkasya’daki kendi vatandaşları olan Ermenilerin liderliği altında isyan ettirmeye ve böylece, Rus yanlısı olmalarına çalışıyorlardı. Bu maksatla, Doğu Anadolu'daki Ermeni liderlerini Tiflis'e getirerek eğitmeye ve gayeleri doğrultusunda teşkilatlandırmaya başladılar. 33 M. Kemal Öke, Ermeni Sorunu, s. 78-79; Celal Bayar, Aynı eser, c. 5. s. 195. 34 M. Kemal Öke, Aynı eser, s. 80, Esat Uras, Aynı eser, s. 252-273. Bayram KODAMAN 89 Sultan II. Abdiilhamit, Berlin antlaşması gereğince ıslahat yapmaya söz vermiş fakat çeşitli bahanelerle ıslahat tasarılarını uygulama işini ağırdan almıştı. İngiltere, Osmanlı yönetimini bu konuda sıkıştırıyordu. Padişah ise bütün baskılara direnmeye çalışıyor, aynı zamanda 1893'ten itibaren, Ermenilerin Doğu Anadolu’daki devlete karşı ilk kıpırdanmaları karşısında, Doğu Anadolu'daki aşiretlerden, her biri 1.200’er mevcutlu, 56 adet Hamidiye Süvari Alaylarını kurdurtınuş, Ermeni ayaklanmalarını, genişlemeden durdurma imkânlarını aramıştır(35). Sultan Abdülhamit, büyük devletlere rağmen Ermeniler lehine ıslahatları askıya almasındaki cesareti, dış politikada kendisini destekleyen Almanya’dan alıyordu. Almanya bu dönemde, Doğudaki siyasî ve ekonomik yatırımları sebebiyle II. Abdülhamit’i sonuna kadar destekliyordu. Hatta II. Wilhelm, Padişahın Ermeni katliamları nedeniyle "Kızıl Sultan" diye Batı kamuoyunda karalandığı bir sırada İstanbul’a gelme cesaretini göstermişti. Almanya’nın bu desteği ve biiyük devletlerin aralarındaki anlaşmazlıklardan da cesaret alan Sultan II. Abdülhamit,!895 yılına gelindiğinde, Ermeni komitelerinin artarda çıkardıkları isyanlara rağmen Ermeni muhtariyeti yönündeki ıslahat fikirlerine karşı çıkmıştı(36). İngiltere’nin Doğu Anadolu’da bir bağımsız Ermeni devletinin kurulması için tahrik ve teşviklerde bulunması da, Ermeni komitacıların faaliyetini artırmış, İstanbul Ermeni Patrikhanesi önündeki gösterilerin Kayseri, Yozgat ve Merzifon’daki isyanların, 1894’deki Sason isyanının, 1895’te Bâbıâlî’ye yapılan yürüyüşün, I896'da Galata’daki Osmanlı Bankası’nın basılmasının, 1904’te ikinci Sason isyanının, 1905’te Sultan Hamit’e bomba atılmasının ve nihayet Adana Vak’ası gibi olayların düzenlenmesine sebep olmuştu(37). II. Meşrutiyetin ilanından sonra meydana gelen olumlu siyasî hava içerisinde Ermeni işlerinde 35-Ayrıntılı bilgi için bkz. Bayram Kodaman, Sultan II. Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara, 1987, s. 81-103. 36- M. K. Öke, Aynı eser, s. 81. 37- Necati Ökse, "Ermeni Sorununun Doğu,su ve Tehcir Kanunun Uygulanması”, Askeri Tarih Bülteni, 11/21, Ağustos 1986, s. 15-16; Berlin Konferansından sonra Meşrutiyetin ilanına kadar Ermeni komitelerini faaliyetleri ve Büyük devletlerin Ermeniler üzerine politikaları için bkz. Türkler-Ernıeniler ve Avrupa. Çeviren ve Yayına Hazırlayan, Bayram Kodaman. Ankara, 1994; Esat Uras, Aynı eser, s. 252-374. 90 Ermeni Macerası görünüşte bir sükunet havası oluştu. Ermeni Komiteleri hareket yerine teşkilat merkezlerini güçlendirme, savunma tertibatı, silah depoları kurulması, halkın silahlanması işleri ile uğraşıldı. 1909 Nisanında Adana İsyanı çıktı. 1911’de İtalya’nın Trablusgarb’ı işgalinden sonra çıkan ve feci bir şekilde neticelenen Balkan Savaşı üzerine, hiçbir fırsatı kaçırmayan Ermeni komitecileri millî teşekküllerini, müesseselerini yine derhal faaliyete geçirdiler. Ermenilere göre, Osmanlı Hükümetinin elinde Ermenistan, Kilikya, Elcezire, Filistin, Suriye, Arabistan, Yemen kalmıştı. İçeride de hükümeti meşgul edecek siyasî, malî bir çok dertler bulunuyordu. Ermenilerin ümitleri bu sefer, eskisinden daha fazla yine Ruslardaydı. Rus kontrolü altında bağımsızlık, için de Rus işgalini istiyorlardı. Ruslarla birlikte gereken tertibat ve teşkilat yapıldı. Rusya, diğer devletlerle birleşecek, Ermeni davasını insaniyet perdesi altında takip edecek, Osmanlı hükümetini ıslahata mecbur bırakacak, İstanbul Patrikhanesi ve bütün teşekküller de Rusya etrafında toplanarak ona lazım olan her şeyi hazırlayacaklardı(38). Ermenilerin bu istek ve tahriklerine kapılan Rus hükümeti, Avrupa'daki elçileri vasıtasıyla, Osmanlı Devletini Doğu Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahat yapmaya zorlamak için kamuoyu oluşturma çabasına girdi. Bu gelişmelerden haberdar olan Osmanlı hükümeti, büyük devletlerin özellikle Rusya'nın bölgeye müdahalesini önceden bertaraf etmek için kendi inisiyatifiyle ıslahat yapmaya karar verdi. Dönemin Dahiliye Nazırı Talât Bey derhal faaliyetlere başlar ve 26 Mart 1913'te illerin umumî meclislerine, mahallî işler için karar alma yetkisini veren, vilayetler için özel bütçeler kabul eden ve memurların görev ve yetkisini tespit eden "İdare-i Umumiye-i Vilâyât Kânûn-ı Muvakkatini hazırladı39. 24 Nisan 1913 tarihinde de "Sulh Hakimleri Hakkında Kânûn-ı Muvakkat"ı çıkartılarak sıılh hakimlerinin salahiyetleri muhakeme usulü tespit edildi ve bir çok yerde yeni mahkemelerin kurulmasına karar 38-Esat Uras, Aynı eser, s. 374. 39-İdare-i Umumiye ve Hususiye, vilayet bütçesi ve enciimen-i vilayet Kanûn-ı muvakkatesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Takvîm-i Vekâyi,14 Nisan 1329, Numara, 1416; MMZC, Levâyih ve Tekâlif i Kanuniye ve Encümen Mazbataları, Devre II, İ.S.,1, Numara 15, s. 122- 130. Bayram KODAMAN 91 verildi(40). Osmanlı Devleti, kendi çabalarıyla yapmaya çalıştığı bu ıslahatlara bir diğer dayanak teşkil etmesi amacıyla, Doğu Anadolu'ya iki genel vali ve Osmanlı Dahiliye Nezaretinde çalışmak üzere memur ve jandarma subayları getirmek gayesi ile İngiliz Hükümeti nezdinde girişimde bulundu. Talât Bey, İngiliz hükümetinden Londra Elçimiz Tevfik Paşa aracılığıyla, Dahiliye Nezaretine, Bir müfettiş-i Umuminin yanı sıra yapmak istediği ıslahatlara yardım mahiyetinde: "Şark vilayetlerimizde esaslı ıslahata karar verdik. Bunu da İngiliz mütehassıslarına tevdi edeceğiz. İngiliz hükümeti, şarkta tecrübe görmüş ricalinden birisini hu iş için intihap buyursun. Umumî müfettiş olacaktır. Bu zât arzu ettiği mütehassıslarla birlikte gelsin, mahallerinde tetkikat vapsın, vereceği raporu kabul ve tatbik edeceğiz" şeklinde isteklerini bildiriyordu(41). Osmanlı Devletinin bu isteğini öğrenen Rusya, İngiliz hükümetine; Doğu Anadolu’nun ıslahı ile uğraşacak uzman gönderilmesi düşüncesinin ancak umumî ıslahat içinde ele alınabileceğini ve konunun Rusya-İngiltere-Fransa arasında, İstanbul'da sefirler seviyesinde ele alınması gerektiğini ileri sürerek karşı çıktı(42). Bu dönemde Osmanlı Devletini açıkça destekleyen Almanya, konunun bütün büyük devletleri ilgilendirdiğini ileri sürdü. Bunun üzerine Rusya, 8 Haziran 1913 tarihli bir nota ile, Fransa, İngiltere, Almanya ve İtalya'dan bu konunun İstanbul'da sefirler nezdinde ele alınmasını istedi. Almanya, yapılacak bu müzakerelere Osmanlı Devletinin de katılmasını istedi, fakat Rusya bu fikre karşı geldi(43). 3-24 Temmuz tarihlerinde Avusturya elçisinin başkanlığında ve onun Yeniköy'deki yalısında toplanan sefirler ve baş tercümanlar bir sonuca varamadan dağılırlar. Yeniköy Konferansının sonuçsuz kalmasının sebebi, Osmanlı Hükümetinin daha önce hazırladığı tasarıyı Rusya ve Fransız temsilcilerinin kabııl etmemesidir. Said Halim Paşanın ve Mahmut 40-Takvım-i Vekâyi,14 Nisan 1329, No: 1447,1448,1453. 41-Halil Menteşe’nin Anıları, s. 168; Y.H. Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. II/III, s. 52-55. 42-Halil Menteşe’nin Anıları, s. 169; Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, s. 72-77. 43-Halil Menteşe’nin Anıları, s. 169; Y.H. Bayur, Aynı eser, e. II/III, s. 101-103. 92 Ermeni Macerası Şevket Paşanın sadrazamlığı zamanında hazırlanan, "İdare-i Umumiye-i Vilâyât Kânûn-ı Muvakkatine 18 Haziran 1329 bir zeyl hazırlayarak bazı maddeleri değiştirdi. Yine 23 Haziran 1329'da "Sulh Hakimleri Hakkında Kânûn-ı Muvakkat"ına 23 maddelik bir talimat eklenerek umumî müfettişlerin vazife ve salahiyetleri tespit edildi (44). Said Halim Paşa Hükümeti, 25 Haziran 1913'te Osmanlı elçilerine 16 maddelik bir genelge yollar(45). 1 Temmuz 1913'ten itibaren bu genelge, İstanbul'daki büyükelçiler toplantısına ve daha sonra da büyük devletlerin büyükelçilerine bildirilir. Almanya, Avusturya ve İtalya bu görüşmelerde Osmanlı Hükümetinin fikirlerini ve tezini desteklerler, hatta İngiltere de bu teze olumlu bakmaya başlar(46). Rusya, kendi tezinin kabul edilebilmesi için Almanya ile anlaşması gerektiğini anlayınca, iki devlet 22 Eylül 1913 tarihinde, doğu vilayetleri ıslahatı konusunda anlaştılar(47). Almanya'nın da desteğini alan Rusya artık Osmanlı Devletine baskı yapmaya başlar(48). Bu meyanda, Eylül 1913 ile Şubat 1914 tarihleri arasında Rus elçisi Giers ve maslahatgüzar Gulkeviç ile Sadrazam Said Halim Paşa arasında görüşmeler karşılıklı teklif teatisi şeklinde devam etmiştir. Bu arada Talât Bey, Rusya'nın baskısından kurtulmak ve bu işi kısa sürede halledebilmek için Ermeni komitelerinin ileri gelenleriyle müzakerelerde bulunmuştu. Talât Bey, Ermeni Taşnaksutyun Cemiyeti ileri gelenleriyle, Osmanlı mebuslarından, Hallacyan ve Zöhrap Efendilerin evlerinde, Malumyan Akimini, Şahirikyan, Vartakes, Van mebusu Vahan ve Erzurum mebusu Pasntırmacıyan Efendilerle 1914 Martından itibaren defalarca toplantılar yapmıştı. Bu toplantılarda onlara: "Bu tedbir Rusya'nın bir kapanıdır, siz de düşmeyin, biz de düşmeyelim. Rusya hiçbir zaman Akdeniz yolu üzerinde beynelmilel yardıma dayanan bir Ermenistan teşkilini arzu etmez. Geliniz, vazgeçiniz, ,su ıslahatı el birliği ile yapalım" teklifinde bulunmuş fakat onları ikna edememişti, onların hırs ve hayalleri yüzünden bir sonuca varamamıştır(49). 44- Hanefi Bostan, Bir İslamcı Düşünür Said Halim Paşa, İstanbul, 1992, s. 47; Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, s. 132. 45-Genelgenin ayrıntıları için bkz. Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/1I. s. 320- 321. 46 Hanefi Bostan, Aynı eser, s. 47. 47 Y.H. Bayur. Aynı eser. c. II/II, s. 145-155. 48 Y.H.Bayur, Aynı eser. c. II/II, s. 162-167. 49 Talât Paşa, Hatıralar, s. 22; Halil Menteşe’nin Anıları, s. 175. Bayram KODAMAN 93 Neticede, 8 Şubat 1814'te Sait Halim Paşa ile Gulkeviç arasında Doğu Anadolu Vilâyetleri ile ilgili antlaşma imzalandı(50). Bu antlaşma, altı Doğu Anadolu vilayeti, hatta daha da fazlası üzerinde (Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis, Van, Harput, Diyarbekir) Ermenilere bağımsızlığa yakın bir özerklik tanındığı gibi, Ruslara da bu bölgenin ilk fırsatta tapusunu alma imkânı veriyordu. Şöyle ki: adı geçen vilayetler iki gruba ayrılacak, her birine birer yabancı müfettiş atanacaktır. Yetkilerine gelince, idare, adliye, zabıta ve jandarma üzerinde geniş denetim yetkisi olacaktır. Emniyet kuvvetleri yetmediği taktirde, askeri kuvvetler de emri altına gereceklerdir. Yüksek memurlar ve valiler hakkında takibat yapabileceklerdir. Her unsur kendi okullarına sahip olacak, askerlik görevi oturduğu yerin bağlı bulunduğu müfettişlik sınırları içinde yapılacaktı. Hamidiye Alayları yedek süvari birliklerine dönüştürülecekti. Silahlar askeri depolarda saklanacak, gerektiğinde verilecektir. Ancak az bir bölümünü özetlediğimiz bu yetkilerden de anlaşılıyor ki; bu antlaşma devlet içinde devlet meydana getirmiştir. Osmanlı delegesi Sait Halim Paşa, bu antlaşmayı başarı sayıp övmüştü(51). Fakat hükümet aynı antlaşmayı kamuoyundan saklayacak, yalan yanlış haberler verecektir(52). Rusların nasıl taraf tuttuğu da bu antlaşma ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ermeniler arasında, Rusya'nın Osmanlı Devleti aleyhine bir Ermenistan tesis etmeye yardımcı olacağı propagandası Ermeniler ile Rusların aralarındaki mevcut fırka ihtilaflarını bertaraf etti. Hınçak, Taşnak, Ramgavar fırkaları teşkilatlarını Patrikhane ile birleştirdiler ve ortak hareket etmeye başladılar (53) . Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devletini çember içine alarak Kafkasya'daki Müslümanlarla Türklerin münasebetlerini kesmek istiyor ve İstanbul hakkındaki planlarını tatbik etmek istiyordu(54.) Yapılan antlaşmaya göre; Van, Bitlis, Harput ve Diyarbekir bölgesi genel müfettişliğine Norveçli Binbaşı Hoff ve Trabzon, Erzurum ve Sivas bölgesi genel müfettişliğine de Hollanda Doğu Hindistan sömürgeleri memurlarından Westenek atandı. 50-Antlaşmanın ayrıntısı ve maddeleri için bkz. Y.H. Bayur, Aynı eser. c. II/III, s. 169-177. 51-Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, s. 181. 52- Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, s.179-180. 53Talât Paşa, Hatıralar, s. 51. 54- Talât Paşa, Hatıralar, s. 20. 94 Ermeni Macerası Bunlarla Dahiliye Nazırı Talât Bey arasındaki kontratlar 25 Mayıs 1914'te imzalandı. Bu müfettişler statü bakımından, Osmanlı memuru sayılacak, kendilerine ayda 400 altın lira maaş verilecek ve ev tahsis edilecekti. Müfettişlerin birer ecnebi yaverleri de olacaktı. Müfettişlerden Hoff, bir defa Van'a gidip geldiği halde, Westenek işe başlamadan Osmanlı Devleti Birinci Dünya Harbine girdiği için bunların sözleşmeleri 31 Aralık 1914 tarihli irade ile feshedildi.55 . B- Tehcir Meselesi ve Talât Bey 1-Birinci Dünya Savaşının Başlarında Ermeni Komitelerinin İhtilal Hazırlıkları Osmanlı Devleti genel savaşa girmeden önce, Ermeni komiteleri, başta patrikhane olmak üzere, Osmanlı Hükümetinin Rusya'ya karşı savaşa girmesi halinde alacakları durumu tespit için toplantılar yapıyorlardı. İstanbul Galata'daki Ermeni Büyük Merkez Okulu'nda 1914 yılı mayıs aynıda, patrikhaneden görevlendirilen rahip Gabriel Cevahirciyan'ın başkanlığında Taşnaksutyıın, Veragazmiyal Hınçak, Ramgavar temsilcilerinden oluşan Birleşik Millî Ermeni Kongresi, "Ermenilerin Osmanlı Hükümetine sadık kalmaları" şeklinde bir karara vardı.56. Taşnaksutyıın reisleri de bu şekilde propagandalar yaparak bu suretle Osmanlı Hükümetine güven vermek istediler. Bir taraftan da durumun alacağı şekli bekleyerek bütün kuvvetleriyle hazırlanmakta kusur etmediler. 1914 Haziranında Erzurum'da, Doğu eyaletleri başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden gelen temsilcilerin katılımıyla toplanan Sekizinci Taşnaksutyıın Kongresinde: "İttihat ve Terakki Hükümetinin, Hıristiyan unsurlara ve özellikle Ermenilere karşı eskiden beri takip ettiği İktisadî, sosyal ve idari birbirine zıt politikayı, baskıyı ve ıslahatı uygulama konusunda gösterdiği aldatıcı hareketleri göz önünde tutan Taşnaksutyun Kongresi, İttihat ve Terakki'ye karşı muhalefet durumunda kalmaya, onun siyasî programını eleştirmeye, kendisine ve teşkilâtına karşı şiddetle mücadeleye girişmeye" karar verilmiştir57. 55-Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, ss. 185-187. 56- Adı geçen Ermeni komiteleri, kurulu ve programları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Esat Uras, Aynı eser, s. 421-457. r ¥ Esat Uras, Aynı eser. s. 579; M. Kemal Öke, Aynı eser. s. 101. Bayram KODAMAN 95 Ermeni komiteleri, İstanbul'da aldıkları kararların aksine, taşra örgütlerine çektikleri şifreli telgraflarla da şu yönde talimatlar veriyorlardı: "Rus ordusu huduttan ilerler ve Osmanlı askeri çekilir ise her tarafta birden eldeki vesait ile kıyam olunacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, mebâni ve müessesât-ı emîriye bombalarla berhevâ edilecek, yakılacak, hükümetin kuvvetleri dahilde işgal olunacak, levazım silahlarıyla Ruslara iltihâk edecek ve kıtalarından firarla çeteler teşkil eyleyecek”58 . Ermenilerin Osmanlı Devletine karşı hazırladıkları haince planlarını uygulamaya Rusya'da başladılar. Bütün kuvvetleriyle Rus savaş gücünü takviye etmek üzere faaliyete girişmişlerdi. Rus topraklarının dört bir yanından Ermeni gönüllüleri Rus ordusuna, çetelere, intikam alaylarına girmek üzere Kafkasya'ya toplanıyorlardı. Tiflis'te Belediye başkanı A. Khatisyan'ın başkanlığında bir Ermeni Millî Bürosu kurularak gönüllülerin örgütlenmesi gerçekleştirilecekti. Rus askeri uzmanları da Ermenileri Osmanlı Devletini karşı yapılması muhtemel harekâta katılmaları için hazırlıyorlardı. Bu çalışmalar çerçevesinde Ruslar, İran ve Kafkasya'daki Ermenilerden gönüllüler toplamaya ve onlara silah dağıtmaya başlamışlardı 59. Ermeni kamuoyuna karşı özellikle Fransa ve İngiltere küçük milletlerin; Rusya da Doğu Hıristiyanlarının koruyucusu olarak gösteriliyordu. Rus propagandası için Ecmiyazin kilisesi en önde geliyordu. Bu devletlerden aldıkları destek ve cesaretle Ermeni Komitaları Osmanlının aleyhine şu tedbir ve tertipleri almışlardı: 1-Seferberlik emirlerine uymamak, askere gitmemek, 2-Askere gidenlerin de, tek tek veya toplu olarak, silah ve cephaneleriyle kaçmaları, 3-Köylerde, kentlerde propagandalar yaparak morali bozmak, olaylar çıkararak Türk askerinin ailesini, köyünü korumak için, askerlik görevini yapmamasını sağlamak, 58-Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekât-ı İhtilâliyyesi İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra, Haz: H. Erdoğan Cengiz, Ankara 1983, s. 130-131. 59-Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD). S. 81, Yıl: 31, Aralık 1982, Belge No: 1804,1807 ve 1809. 96 Ermeni Macerası 4-Askeri nakliyatı aksatmak; asker, erzak ve mühimmat konvoylarına saldırmak, 5- Ruslar sınırı geçtiği zaman, isyan ederek, Türk ordusunu arkadan vurmak, 6-Mîrî silahlarla Türk ordusundan kaçıp gönüllü olarak Rus ordusuna katılmak, 7-Terk edecekleri köylerde kiliseleri, evleri, yiyecekleri yangınlar çıkararak yakmak, 8-Askeri bilgiler taşımak için casusluk yapmak. Bu esaslara göre hazırlanan hareketler, seferberlikten hemen sonra başlamıştı. Nitekim çok geçmeden Osmanlı topraklarında Ermeni isyanları art arda patlak vermeye başladı60. Osmanlı Hükümeti, Van isyanının patlak vermesine kadar bir takım küçük tedbirlerle Ermeni komitelerinin faaliyetlerini önlemeye çalıştı. Hükümeti en çok meşgul eden hadise ise Zeytun'da ortaya çıkmıştı. Zeytun'daki olaylar Antep ve civarını da etkilemekteydi. Hükümet bir tedbir olarak, Zeytun, Maraş ve civarından bazı zararlı Ermenileri Konya'ya sevk etti. Fakat burada da toplu halde bulunmaları, bir süre sonra o bölgedeki Ermenilerle birleşmeleri ve tehlike teşkil etmeleri üzerine bundan vazgeçildi. Bundan sonrakilerin Halep'in güneydoğusu ile Zor ve Urfa havalisine sevk edilmelerine karar verildi. Dahiliye Nazırı Talât Bey, Zeytun Ermenilerinin başlattığı olayların bir türlü yatışmaması üzerine 6 Mayıs 1914 tarihinde Maraş mutasarrıfına gönderdiği bir şifre ile Zeytunluların bölgeden tamamen ihracını emrediyordu 61. Zeytun'da 30 Ağustos 1914'te çıkan ayaklanmayı, Kayseri, Bitlis, Erzurum, Mamııretülaziz, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Van, İzmit, Adapazarı, Hüdavendigâr, Adana, Halep, İzmir, Canik ayaklanmaları takip etti 62. 60-Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yay. Ankara 1990. s. 105. 61-BOA DH. ŞFR, Numara, 52/102 ve 286. 62-Esat Uras, Aynı eser, s. 593-604; Bu dönemdeki Ermeni isyanlarının ayrıntıları için bkz. Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, s. 216-297; Azmi Süslü. Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı,Ankara, 1990. s. 69-94. Bayram KODAMAN 2- 97 Osmanlı Hükümetinin Ermenilere Karşı Aldığı İlk Tedbirler Osmanlı Hükümeti, 24 Nisan 1915 tarihine kadar, yani seferberlikten dokuz ay sonrasına kadar isyanlara karşı yalnız mahallî ve özel tedbirler almakla yetindi. Van'ın düşmesi ve Rus ordusunun doğu illerine yürümesi sırasında; özellikle öncülük eden Ermeni gönüllü intikam alayları tarafından, Müslüman halk merhametsizce yok ediliyordu. Hükümet, Ermeni patrikliğine, Ermeni milletvekillerine, komite reislerine, ordu vatan savunmasıyla uğraşırken isyanlara, saldırılara, cinayetlere devam edildiği takdirde şiddetli tedbirler alacağını bildirdi. Dahiliye Nazırı Talât Bey, Ermeni Taşnaksutyun Komitesi şeflerinden Erzurum mebusu Vartakes Efendi'yi makamına çağırarak; Hükümetin eline geçen belgelerden her şeyi öğrendiğini, Ermeniler seferberlik münasebetiyle bir harekete geçerlerse şiddetli mukabele göreceklerini anlattı. Talât Bey anılarında bu konudan bahsederken: "Vartakes Efendi'ye müteaddit defalar İstanbul'u terk etmesini tavsiye ve hatta kendisine nakdi yardım vaat ettim. Bundan ailesi dahi haberdardır. Fakat kendisi gitmedi. Sonradan İstanbul'daki komite teşkilâtında olduğu gibi yerini terk edemediği anlaşıldı" diyordu 63. Talât Bey aynı zamanda, Aralık 1914'te doğu vilayetlerine gönderdiği gizli bir talimatta oldukça büyük miktarda bulunan ve özellikle Ermenilerin eğitimiyle ilgilenen yabancı kuruluş ve memurları harp sırasında başka bölgelere gönderilmelerinin düşünüldüğünü de belirtmişti 64. Başkumandan vekili Enver Paşa da, Ermeni patriği ile buluşarak; Osmanlı Devleti bu savaşta Ermeni vatandaşlarından sadakat beklerken silahları ile birlikte kaçan Ermenilerin köylere hücum edip memurları öldürdüklerini resmî raporlara dayanarak anlattı. Bundan sonra cemaatine iyi nasihatlerde bulunmasını tavsiye etti. Bu hareket umumî mahiyet alırsa ordunun sıkı tedbirler alacağım söyledi. Patrik, bu gibi rezaletleri yapmaya cesaret edenlerin komitacılar olduğunu, Ermeni halkına bunların hareket ve telkinlerine uymamalarını tavsiye edeceğini ifade etti. Bu konuşmaların da isyanlarda ve Müslüman vatandaşların katledilmelerinde bir azalma meydana getirmediği görüldü. Bunun üzerine hükümet Ermenilerin bulunduğu bütün merkezlerde genel bir arama yaptırdı. İstisnasız, 63 Talât Paşa, Hatıralar, s. 63. 64 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1994, s. 6. 98 Ermeni Macerası hepsinde bir çok silah, bomba ve siyasî vesikalar bulundu 65 Osmanlı ordusundaki Ermeni askerlere yönelik ilk tedbir ise, bunların "muharip” sınıflar dışına çıkarılarak, ordunun inşaat, yol ve demiryolu, depo hizmetlerine verilmeleri olmuştur. Osmanlı Devletinin ölüm kalım savaşı verdiği bu sırada Ermeniler, cephede ve cephe gerisinde Rusların işine yarayacak faaliyetlerde bulunuyorlardı. Hattâ topyekûn bir isyana hazırlandıkları seziliyordu. Bu durum karşısında Başkumandanlık, 25 Şubat 1915 tarihinde bütün birliklere bir tamim göndererek, Ermenilerin çeşitli yerlerde çeteler kurduklarına, askerden kaçarak eşkıyalık yaptıklarına, aramalarda bol miktarda silah ve bomba bulunduğuna ve bunun bir isyan hazırlığı olduğuna dikkat çekilerek şu tedbirlerin alınmasını istemişti: Ermeni erler, seyyar orduda ve silahlı hizmetlerde kullanılmayacak, komutanlar silahlı saldırılara karşı koyacaklar, gerekirse örfi idare ilân edecekler, her yerde uyanık davranılacak, planlı harekât olmayan yerlerde arama yapılmayacak ve sadık tebaaya her hangi bir zarar verilmeyecek 66. Alınan bu tedbirler çerçevesinde, Anadolu'nun birçok yerinde görevli Ermeni polis ve memurların birden bire işlerine son verilmesinin sakıncalı olacağı düşünülmüştü. Fakat güvenilmeyen ve bazı olaylara karıştığı tespit edilen Ermeni polis ve memurların münasip bölgelere veya Ermeni olmayan vilayetlere gönderilmesi için 1 Nisan 1915 tarihinde Dahiliye Nezaretinden vilayetlere emirler yazıldı 67 3- Tehcir Kararının Alınması ve Uygulanması Dahiliye Nazırı Talât Bey, Ermenilerin çıkarttıkları olay ve katliamlara seferberlik ilânından itibaren dokuz ay tahammül ettikten sonra, bu konuda daha kalıcı tedbirler almak zorunda kaldı. Özellikle 9 Şubat 1915’te Van isyanının başlaması üzerine, bu olayları başlatan ve Ermenileri silahlandıran komite yuvalarını dağıtmak için 24 Nisan 1915 tarihinde vilayetlere ve mutasarrıflıklara gizli bir tamim yolladı. Bu tamimde; Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşılarının tutuklanması isteniyordu 68. Bâşkumandanlığın, bütün 65- Celal Bayar, Aynı eser, c. 5, s. 44-45. 66-Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), s. 6. 67-BOA DH. ŞFR. Numara, 51/192, 52/249, 52/285. 68-BOA DH. ŞFR, Numara, 52/96,97,98: Ermenilerin her yıl katliam günü olarak kutladıkları 24 Nisan, bu tutuklamalardan dolayıdır. Bu tutuklulardan bir kısmı Ankara ve Çankırı'ya yerleştirilmiştir. Azmi Süslü, Aynı eser, s. 109 Bayram KODAMAN 99 birliklere gönderdiği 26 Nisan 1915 tarihli benzer bir diğer tamim gereğince 2345 kişi tutuklandı. Çıkarılan geçici bir kanunla da bütün vilayetlerden, gayrimüslimlerin, bilhassa Ermenilerin elinde bulunan silahların toplatılması istendi69. Van’da patlak veren isyan bütün hızıyla devam ederken, diğer bölgelerde de Ermeniler isyan ediyor, yol kesiyor ve Müslüman köylerini basarak halkı katlediyorlardı. Türk ordusu cephede olduğu için, cephe gerisinde meydana gelen olayları önleyemiyordu. Başkumandan vekili Enver Paşa, bu duruma bir çare bulmak amacıyla, 2 Mayıs 1915 tarihli bir yazı ile Dahiliye Nazırı Talât Beyden şu yönde isteklerde bulunuyordu: "Van Gölü çevresinde ve Van ilince özellikle bilinen belli yerlerdeki Ermeniler, ayaklanma ve ihtilâl için sürekli bir ocak durumundadırlar. Bu halkın oradan kaldırılarak isyan yuvasının dağıtılması düşüncesindeyim. III. Ordu'nun verdiği bilgiye göre Ruslar, 7 Nisanda sınırları içindeki Müslüman ahaliyi çıplak bir durumda sınırlarımız içerisine sürdüler. Hem buna bir karşılık olmak ve hem de yukarıda söylediğim amacı elde etmek üzere: Ya adı geçen Ermenileri ve ailelerini Rusya sınırı içerisine sürmek veya hu Ermenileri ve ailelerini Anadolu içerisine çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki yoldan uygun olanın seçilerek uygulanmasını rica ederim. Bir sakınca yoksa asilerin ailelerini ve isyan merkezlerini sınır dışına sürmeyi ve onların yerine sınır dışından gelen İslâm halkı yerleştirmeyi yeğlerim"70. Bu yazı ile Enver Paşa, Ermenilerin isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmalarını istiyordu. Yine bu yazıdan anlaşılacağı üzere, bu uygulama yalnızca isyan ve karışıklık çıkarılan bölgelerdeki Ermenilere uygulanacaktı. Dahiliye Nazırı Talât Bey, durumun nezaketi karşısında geçici bir kanun çıkmadan ve Meclis-i Vükela kararı olmadan bütün sorumluluğu üzerine alarak Ermeni tehcirini başlattı. Talât Bey, önce Van, Bitlis ve Erzurum havalisinde bulunan Ermenilerin savaş alanı dışına çıkarılmalarını, adı geçen il valilerinden, 3. ve 4. Ordu komutanlarıyla işbirliği yaparak derhal icraata geçilmesini istedi. Rusya. İngiltere ve Fransa’nın . 69-Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), s. 7. 70-ATBD, Aralık 1982, S. 81, Belge No:1830; BOA, DH.ŞFR, No: .5 2/2 82. 100 Ermeni Macerası Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Ermenilerin Osmanlı askerleri ve Türk halkı tarafından öldürüldükleri iddialarıyla yaptıkları baskılar sonucu, uygulamaya başlanan tehcirin sorumluluğunu daha fazla tek başına taşıyamayacağını anlayan Talât Bey, Sadarete verdiği 26 Mayıs 1915 tarihli tezkirede durumun, Osmanlı Devleti açısından vahametini ortaya koyuyor ve Ermenilerin işledikleri suçları şu şekilde sıralıyordu 71: " Harp mıntıkalarına yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmı devletin hudutlarını devlet düşmanlarına karşı korumakla meşgul olan Ordu-yıı Hümayunun hareketini güçleştirmektedir. Askere erzak ve mühimmat naklini zorlaştırmaktadır. Düşmanla aynı gayeleri paylaşmakta ve onlarla iş birliği yapmaktadırlar. Ermenilerden bir kısmı düşman saflarına katılmaktadır. Memleket dahilinde askeri birliklerimize ve masum halka silahlı saldırılarda bulunmaktadırlar. Düşman deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktadırlar. Müstahkem mevkileri düşmana göstermektedirler". Yine bu tezkire ile Dahiliye Nezareti boşaltılmasını istediği yerleri şöyle tespit etmiştir: Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri, Adana, Mersin ve Sis(Kozan) şehir merkezleri hariç olmak üzere Adana, Mersin, Kozan ve Cebel-i Bereket sancakları, Maraş şehir merkezi hariç olmak üzere, Maraş sancağının diğer yerleri, Merkez kazaları hariç olmak üzere, Halep vilayetinde, İskenderun, Beylan, Cisr-i Şu'ür ve Antakya kazaları, köyleri ve kasabaları. Göçürülecek Ermenilerin iskân edilecekleri yerler ise şuralardı: Van vilayetine komşu olan, kuzey kısımları müstesna olmak üzere Musul vilayeti, Zor sancağı, Urfa’mn şehir merkezi hariç, güneyindeki kesimler, Halep vilayetinin doğu ve 71-Ermenilerin faaliyetlerinin dayanılmaz bir hal alması üzerine, aynı gün (26 Mayıs 1915), Başkumandanlıktan Dahiliye Nezaretine, Ermenilerin, Rusya'ya değil, Osmanlı sınırlan içinde göç ettirilmesini ve bununla ilgili görüşleri ihtiva eden şu yazı gönderilmiştir: 'Ermenilerin Doğu Anadolu vilayetlerinden, Zeytun'dan ve buna benzer yoğun bulundukları yerlerdeki Diyarbekir vilayati güneyine, Fırat nehri vadisine, Urfa, Süleyman iye yakınlarına gönderilmeleri şifahen kararlaştırılmıştı. Yeniden fesat yuvalan meydana getirmemek için Ermenilerin göç ettirilmesinde şu düşünceler esas alınmalıdır: Ermeni nüfusu, gönderildiği yerlerdeki aşiret ve İslâm sayısının %10 nispetini geçmemelidir. 2- Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli evden çok olmamalıdır. 3- Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa, yakın yerlere ev değiştirmemeli. Gereğinin yapılmasını ve sonucunun bildirilmesini ", BOA, DH. ŞFR, No: 54/308, 143; Azmi Süslü, Aynı eser, s. 110. Bayram KODAMAN 101 güneydoğu kesimleri, Suriye vilayetinin doğusunda tahsis edilen mahaller Dahiliye Nazırı Talât Beyin sadarete verdiği bu tezkireden bir gün sonra (27 Mayıs 1915), "Vakt-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedabir hakkında Kanûn-ı muvakkat”73 çıkarıldı ve yürürlüğe kondu. Dahiliye Nazırı Talât Beyin bu tezkiresi, 30 Mayıs 1915'te Meclis-i Vükelâda müzakere edilerek kabul edilmiştir. Buna göre; savaş bölgelerinde bulunan Ermenilerden bir kısmının düşman saflarına katılmaları, Osmanlı askerini arkadan vurmaları ve casuslukta bulunmaları sebebiyle, cephe gerilerine sevk edilmeye başlanıldığı, kolaylıklar sağlanarak usule ve devletin menfaatlerine uygun olarak devam ettirilmesi istenmiş ve göç ettirilen Ermenilerin muhacirlere ayrılan tahsisattan iaşe ve ibatelerinin sağlanması, mali ve iktisadi meselelerinin halledilmesi, bunlara ait gayri menkullerin ve meselelerinin tespit edildikten sonra muhafaza veya tazmin edilmesi, gittikleri yerlerde arazi, emlâk ve iş sağlanması ve ilgili Nezaretçe tanzim edilecek komisyonların ilgili mahallerde görev yapmaları istenmiştir74. Meclis-i Vükelânın, Dahiliye Nezaretinin 26 Mayıs 1915 tarih ve 270 numaralı tezkiresine verdiği cevap ve aldığı bu kararın altında, dönemin Sadrazamı Sait Halim Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dahiliye Nazırı Talât Beyden başka dört nazırın daha imzaları vardır. Bu kararın derhal yürürlüğe girmesi için 31 Mayıs 1915 tarihinde Dahiliye ve Harbiye Nezaretine tebliğ edilmiştir. 1 Haziran 1915 tarihinde, Meclis-i Vükelânın karara bağladığı ”Kanun-ı Muvakkat”75 yayımlanarak, Ermeni tehciri ile ilgili resmî işlemler tamamlanmış oldu. Tarihe "Tehcir Kanunu" olarak geçen bu Kanûn-ı muvakkatin ihtiva ettiği maddeler şunlardır: 72-BOA, MVM, No: 198, Karar No: 163; BOA. DH.ŞFR, No: 52/282; 53/48,93,129; 54/51,54. 73-Y.H. Bayur, Aynı eser, c. III/III, s. 40. 74- Y.H. Bayur, Aynı eser, c. III/III, s. 40-42. 75 Osmanlı Devletinin savaşa girmesi sırasında meclis tatil edilmişti bu nedenle çıkarılan bu kanun, kanun hükmünde kararname niteliğindedir. Bu nedenle, bu dönemde çıkarılan kanunlar Kanûn-ı muvakkat şeklinde Meclis-i Vükelâdan geçerek uygulanıyordu. 102 Ermeni Macerası 1-Savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların müstakil mevki kumandanları ahali tarafından her hangi bir suretle hükümetin emirlerine, memleket savunmasına, asayişin korunmasına ilişkin işlere ve düzenlemelere muhalefet, silahla saldırı ve direnme görürlerse bunu önlemeye mezun ve mecburdurlar. 2II. Ordıı, müstakil kolordu ve tümen kumandanları askerlik icaplarından dolayı veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar halkını tek tek veya toplu olarak diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler. İşbu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerilidir76. Osmanlı Hükümetinin Tehcir kararından sonra Ermeniler, çeşitli vasıtalarla, devletin belirlediği iskân bölgelerine sevk edilmeye başlanmıştır. İlk etapta, daha tehcir kararı resmileşmeden önce, Zeytıın, Maraş ve Haçin gibi isyan çıkan ve problem oluşturan yerlerden, Ermeniler, Konya'ya sevk edilmişlerdir. Fakat, Konya'da Ermeni nüfusunun bir anda artması ve bir takım tedhiş faaliyetlerine girişme ihtimali üzerine 26 Nisan 1915 tarihinde buraya yapılan sevkiyat durdurulmuştur77. Daha sonra, Ermeniler, Van vilayetine komşu olan kuzey kısımları hariç olmak üzere, Musul vilayetine, Zor sancağına, Urfa'nın şehir merkezi hariç güneyindeki kesimlere, Halep vilayetinin doğu ve güney-doğu kesimlerine, Suriye vilayetinin doğusunda tahsis edilen yerlere yerleştirilmiştir78. Ermeni kafilelerinin iskân yerlerine gitmeleri için yakın ve meşakkatsiz yollar tercih edilmiş, ayrıca emniyetlerinin muhafazası için özen gösterilmiştir. Gittikleri yerlerde nüfus dengelerini bozmamaları hususunda da tedbirler alınmıştır.79 . 76-Takvîm-i Vekâyi, 19 Mayıs 1331, S. 2189. 77-BOA. DH.ŞFR, No: 52/235,102; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s. 9. 78-BOA, MVM, No: 198/163. 79-BOA, DH. ŞFR, No: 54/308,143; Nüfus yoğunlaşması ve dengesinin bozulması konusunda Osmanlı Hükümetinin korktuğu başına gelmiş, özellikle Urfa'da mevcut Ermeniler, göçürülenlerle birleşerek şehire hem sosyal hayata hakim olmuşlar, hem de, Ermeni komitelerinin propagandalarrı misyonerlerin faaliyetleri ve Batılı devletlerin kışkırtmaları sonunda büyük bir ayaklanma çıkarmışlardır. Bu ayaklanma ve Talât Beyin aldığı tedbirler ve sonunda hazırlanan rapor hakkında bkz. Ergünöz Akçora, "Talât Paşa'nın 1915 (Urfa İsyanı Hakkmdaki Raporu", XI. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, c. V., Ankara 5-9 Eylül 1990, s.1763-1807. Bayram KODAMAN 103 Tehcir Kanunu bütün Ermenileri ihtiva etmiyordu. Bazı şartlanı taşıyanlar bu kanunun dışında tutulmuşlardır. Bunlar; hasta ve âmâlar, Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar, askerler ve aileleri, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalardır. Osmanlı ordusunda görev yapan asker, subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet görenlerin ve ailelerinin yanı sıra merkez ve taşrada bulunan Osmanlı Bankası şubeleriyle, Reji idaresi, Düyun-ı Umumiye ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeni memurlar sadakat ve iyi haller göz önüne alınarak sevk harici tutulmuşlardır. Sadakatsizlik eden, ve komite mensubu olanlar azledilerek sevk edilmişlerdir. Yetim çocuk ve dul kadınlar da sevk edilmeyerek yetimhanelere ve bulundukları yerlerdeki köylere yerleştirilmişlerdir. Ayrıca ticaret ve benzeri suretle ikamet eden Ermeniler, Ermeni mebus ve aileleri de yerlerinde bırakılmışlardır80. Meclis-i Vükelânın, 30 Mayıs 1915 tarihli kararında, Ermenilerin iskân işlerinin adil bir şekilde yapılabilmesi için Dahiliye Nazırı Talât Bey, şu tedbirleri almıştır: 1Nakli gerekenler, iskân edilecekleri mahallere refah içinde can ve mal güvenlikleri sağlanarak sevk edileceklerdir. 2Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilmelerine kadar, kendilerine göçmen ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılacaktır. 3- Eski mali durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve mal verilecektir81. 4- Hükümet tarafından göçmenler için ev yaptırılacaktır. 5- Çiftçilere tohumluk, zanaat erbabına alet-edevat verilecektir. 80-Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s. 10. 81-BOA, MVM, No: 198/163; BOA, DH. ŞFR. No: 54/202, 381; 55/107; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s. 11-12. 104 Ermeni Macerası 6Terk ettikleri taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine ulaştırılacak, bu mümkün olmadığı takdirde bunların karşılığı para olarak kendilerine ödenecektir. 7Boşaltılan şehir ve kasabalarda bulunan Ermenilere ait gayri menkullerin sayımı yapılacak, bunların cinsleri, miktarları ve kıymetleri tespit edildikten sonra köylere yerleştirilecek muhacirlere verilecektir. 8Ermenilerden boşaltılacak yerlere iskân edilecek muhacirlerin kullanabilecekleri mallar, yani, zeytinlik, dutluk, bağ ve bahçeleri, han, fabrika, depo ve dükkan gibi gelir getirecek taşınmaz mallar açık artırma ile satılacak veya kiralanacak ve bu gelir, sahiplerine verilmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilmiştir82. Dahiliye Nazırı Talât Bey, iskân esnasında dikkat edilmesi gereken hususları, 28 Ağustos 1915 tarihli talimatname ile şöyle belirlemekteydi: 1-İskâna tabi tutulan Ermenilerden arabayla veya yaya olarak yola çıkan gruplar en yakın demiryolu istasyonuna götürülecek oradan da yerleştirilecekleri yerlere trenle sevk edileceklerdir.83 2-Tehcire tabi tutulanlar, tren istasyonlarına vardıklarında aile reisleri asker olan veya bakacak kimsesi bulunmayan kadın ve yetimler, durumlarını resmi belge ile yetkililere ibraz ettikleri takdirde başka yere iskân edilmeyerek istasyon yakınındaki şehir, kasaba veya köylere yerleştirileceklerdir. 3-Başka yerlere iskân edilecek Ermenilerin, sevk sırasında iaşeleri temin edilecek, fakirlerin iaşeleri ise ücretsiz olarak karşılanacaktır. 4Sevk sırasında Ermenilerin güvenliği sağlanacaktır. Hamile ve yeni doğmuş çocukların ihtiyaçları karşılanacaktır. 5İskâna tabi tutulanlar arasında yerlerini terk etmek istemeyenler veya yerlerine dönmek 82-BOA, DH. ŞFR, No: 53/305; BOA, MVM, No: 198/163. 83-Tren bulunmayan yerlerde araba ve hayvan tahsis edilmiştir. Cepheye devamlı asker ve zahire şevki dolayısıyla istasyonlarda zaman zaman yığılmalar olmuştur. Bu da Ermeni sevkiyatının aksamasına yol açmıştır. BOA, DH. EUM Şb. Bayram KODAMAN 105 isteyenlerden makul sebep gösterenlerin dilekçeler,i görevlilerin görüşleri de alınarak Dahiliye Nezaretine gönderilecek ve Nezaretin vereceği cevaba göre hareket edilecektir. 6Göç sırasında veya konaklama esnasında Ermeni göçmenlere yapılacak herhangi bir saldırı derhal zararsız hale getirilecektir. Saldırıda bulunanlar tevkif edilerek Divan-ı Harb mahkemesine sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır. 7Göçe tabi tutulanlardan hediye veya rüşvet alanlar, tehdit ile kadınları iğfal edenler veya onlarla gayri meşru münasebet kuranlar derhal görevden alınıp Divan-ı Harbe sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır 84. 4-Tehcir Kararının Yankıları Birinci Dünya Savaşı yıllarında vc daha sonraki dönemde Ermeniler ve Tehcir üzerine bir şeyler yazan veya araştırma yapan batılı gazeteci ve yazarlar, olaylara tamamen Ermeni gözüyle bakmışlardır. Rene-Pinon, Morgenthaw, Alman Gazeteci Dr. H. Stürmer, James Byrce, Alman papazı Lepsius, Le Journal gazetesinin Kafkas muhabiri gibi bazı Ermeni taraftarları, Ermenilerin isyan etmemiş olduklarını, sürgün hareketi başlayınca "silahla karşı koyduklarını" ileri sürmektedirler. Ermenilerin ilk isyan tarihi ile Tehcir Kanunun çıkarıldığı tarihler incelendiği ve karşılaştırıldığı takdirde bu iddiaların ne kadar asılsız ve tutarsız olduğu ortaya çıkar85. 84-Ayrıntılı bilgi için bkz. Salahi R. Sonyel, "Tehcir ve 'Kırımlar’ Konusunda, Ermeni Propagandası, Hıristiyanlık Dünyasını Nasıl Aldattı", Belleten, S. 161, Yıl: 1977, s. 140-142; Cemalettin Taşkıran, "1915 Ermeni Tehciri Sırasında Osmanlı Devletinin Aldığı Tedbirlere Bir Bakış”, Beşinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri I, AnkaraJ996, s. 132-141. 85-Ermeni sorununu izlemekle görevlendirilen, Millî Ermeni Heyeti Reisi Bogos Nubar, 30 Kasım 1918 tarihinde Fransa Dışişleri Bakanı Pichon ve diğer Avrupalı devletlerin dışişleri bakanlarına yaptığı başvuruda özetle: "Tarafınızdan da bilindiği gibi Ermeniler harbin başından beri savaşa katılmışlardır. Çünkü. Ermeniler İtilaf devletlerine karşı olan sarsılmaz bağlılıkları nedeniyle ağır özveriler ve devamlı ıstıraplarla karşılaşarak bütün cephelerde İtilaf devletlerinin yanında savaşmışlardır "Esat Uras, Aynı eser, s. 656-657; İhsan Sakarya, Birinci Dünya Harbi ve Ermenilerin Göç Ettirilmesi, Gen. Kurm. Basımevi, Ankara, 1981, s. 98. Ermenilerin haksızlığa uğradıkları, bilinçli olarak yok edildikleri propagandasını 106 Ermeni Macerası yapan batılı yazarlara göre; sayıları 600 bin, 800 bin hatta bir milyona kadar çıkarılan Ermeni ölülerine karşı86, gerçek olan bir şey varsa, o da Rus işgalleri sırasında Ermeni çeteleri ve Ermeni gönüllü alaylarının katlettiği Müslüman halkın bunlardan fazla olduğu ve göçlerde, isyanlarda ölenlerin de bundan aşağı olmadığı, en azından doğu illeri halkının büyük bir kısmının mahvedilmiş olduğudur87. Tehcir kararının alınması üzerine, İtilaf devletleri Havas ajansı vasıtasıyla, Osmanlı Hükümetine bir protesto bildirisi gönderiyordu. 24 Mayıs 1915 tarihli bu bildiride; "Fransa, İngiltere ve Rusya devletleri, bu bildirinin yayını hususunda birleşmişlerdir: Hemen bir aydan beri, Türk, Kürt halkı, Osmanlı yönetimi memurlarıyla birlikte ve çok zaman bunların yardımıyla Ermenileri yok etmektedirler. Söz konusu katliamlar özellikle Nisanın 15'ine yakın günlerde, Erzurum, Tercan, Bitlis, Muş, Sasun, Zeytun ve bütün Kilikya bölgesinde yapılmıştı. Van yöresinde yüze yakın köyün halkı tamamen öldürüldüğü gibi, aynı zamanda Osmanlı hükümeti, İstanbul'daki sakin ve zararsız Ermenilere de musallat oldu. Türkiye'nin insanlık ve medeniyete karşı işlediği bu cinayetlerden dolayı gerek Osmanlı Hükümeti üyelerini ve gerek bu katliamlara katılımı ve katılacak olanları şahsen sorumlu tutacaklarını İtilaf hükümetleri, Bâbıâlî ye açıkça bildirirler" Osmanlı Hükümeti tarafından bu bildiriye verilen karşılıkta şu görüşlere yer veriliyordu: "Osmanlı Hükümeti sözü geçen bildirinin kapsadığı ifade ve maddeleri kesinlikle reddeder. Osmanlı 86-Fransız din adamı Mgr. Touchet, 1916 yılı Şubat ayında Oeuvre d'Orient kurumunda verdiği bir konferansta: ”1915 yılı başında 500.000 Ermeni’nin öldüğü tahmin edilmişti. Bu sayı bize göre çok abartılmıştır. Bu miktarı bugün tam olarak tespit etme imkânımız da yoktur. Ancak şüphe etmeden söyleyebiliriz ki, I. Dünya Savaşında Doğu Anadolu'da Türk-Rus sınırında, karşılıklı ateşler arasında bir ölüm kalım savaşı yapılırken Ermeniler orada sıkışmışlar ve bölgede çok acıklı olaylar cereyan etmiştir. Ancak bu girişimlerin başlangıcı Ermeni ihtilâlcilerin Müslümanları öldürmeleriyle başlamıştır. Bu işin ayrıntılarını bilmiyoruz. Ermenilerin yayımladıkları bilgilere de güvenmeye imkân yok. Ermeni çetelerinin evlerinde bulunan Rus silah ve bombaları bu işin iç yüzünü açıkça göstermektedir”. İhsan Sakarya, Aynı eser, s. 99. 87-Esat Uras, Aynı eser, s. 605-606. Bayram KODAMAN 107 topraklarında Ermenilere karşı katliam yapıldığı yalandır. Bir çok vilayette Ermeniler güvenlik ve genel düzeni bozacak faaliyetlerde bulunmadıklarından bunlar hakkında hiçbir önlem düşünülmemiş ve alınmamıştır. Yabancı devlet konsolosları buna şahittir. Doğu meselesini inceleyenler çok iyi bilirler ki; Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırtanlar İtilaf devletlerinin ve özellikle Rusya ve İngiltere'nin memurlarıdır. Bu sürekli kışkırtmalar, Osmanlı Hükümetiyle İtilaf hükümetleri arasında çatışma başladığından beri açığa çıkmıştır. Yine Avrupalı devletlerin, Bulgaristan ve Romanya'da bulunan konsolosları ve diğer memurları Osmanlı uyruklu Ermeni çetelerini, Varna, Sulina, Köstence ve diğer yollarla Türkiye ye göndermişlerdir. Rusya hükümeti, hu Osmanlı Ermenilerini ordusuna almış, çeşitli silahlarla donatmış, ellerine de ihtilâl bildiri ve programlarını vererek Türkiye Ermenileri içine sokmuştur. Bu ihtilalci Ermenilerin görevleri; Doğu Anadolu'da gizli bir ihtilâl örgütü kurmak ve özellikle Van, Çatak, Havasor, Gevaş, Tımar Ermenilerine, Osmanlı Hükümetine karşı, silahlı olarak haydutluk yaptırmaktı. Bunlar aynı zamanda Türklerle Kürtleri toptan öldürmek için de Ermenileri kışkırtıyorlardı. Bu bakımdan aşağıdaki örnekleri vermek faydalı görülmüştür: Osmanlı Devleti ile Rusya arasında askeri harekatın başlamasından sonra Aram Garo adı ile tanınan eski Osmanlı mebusu Karakin Pastırmacıyan, Ermeni komitaları reislerinden Tro, Heço tarafından kurulan çeteye girmiş ve adı geçen reislerle birlikte, Rusya tarafından silahlandırılmış olan Ermeni gönüllülerinin başında Osmanlı sınırını geçmiştir. Beyazıt kasabasının Ruslar tarafından ele geçirilmesi sırasında Pastırmacıyan, yol boyunca rastladığı bütün Müslüman köylerini yıkmış ve halkını öldürtmüştür. İngiliz görevlileri tarafından Kıbrıs'tan getirilerek İskenderun yakınma çıkarılan Ermenilerin hareketleri ile gayet açık olarak meydana çıkmıştır. Bunlardan Torosoğlu Agop'un üzerinde bulunan evrak, izlenen canice amacı inkâr edilemeyecek bir şekilde doğrulamıştır.... Diğer taraftan Fransız, İngiliz gemilerinin komutanları Adana, Dörtyol, Yumurtalık ve İskenderun ile memleketin diğer bölgelerindeki Ermenilerle haberleşerek onları isyan etmeye teşvik etmiş ve kışkırtmışlardır. Özellikle Zeytun Ermenileri, Fransa ve İngiltere Hükümetleri tarafından yapılan propagandalarla isyan etmişlerdir. 108 Ermeni Macerası Bu gibi ayaklanmaları bastırmak için her türlü tedbiri almak elbette Osmanlı Hükümetinin en tabii bir egemenlik hakkıdır. Buna kimse karışamaz.”88 Osmanlı Devletinin, İtilaf devletlerine Ve Dünya kamuoyuna vermiş olduğu bu meyandaki ayrıntılı bilgiye karşılık, Taşnaksutyun Komitası Genel Merkezinin Osmanlı Hükümetine gönderdiği bir yazıdaki şu ifadeler Ermenilerin gerçek yüzü ve niyetlerini ortaya koymaktadır: "Biz Ermeniler, Osmanlı Hükümetinin izlemek istediği uğursuz politikanın bir sonuç vermeyeceğini ispat etmeye çlalıştık Rusya ya karşı savaş açmak suretiyle yok olmanızı önlemeye çalıştık Alman etkisine kapı/mamanızı; İngiltere, Fransa gibi Türkiye ye sadık olan ve bir çok kereler varlığınızı kurtaran devletlere karşı yürümemenizi istedik Asırlık dostlarınız ve tarihi düşmanınız olan Rusya size; Türkiye'nin bütünlüğünün ve dokunulmazlığının korunacağına söz verdiği halde, siz nankörlük ettiniz. Siz eski yetiştiricilerinize arkanızı dönerek kuvvetine hayran olduğunuz Almanya ile birleştiniz ve uyguladığınız tarafsızlık siyasetini bırakarak Osmanlı Devletini yok etmeye sürüklediniz" Cenevre, 2 Haziran 1915, Taşnaksutyun Yayın organı Truşak 89. Ermeni Taşnaksutyun komitesinin yayımladığı bu telgraf ve bildiri hakkında Ermeni yazar Leo; Ermeni Sorunu Belgeleri, Tiflis, 1915, adlı eserinde ilgi çekici görüşlere yer vermektedir: ""Taşnaksutyun'un hiddeti, şüphesiz perdenin ufak bir köşesini meydana çıkarıyor. Bunun arkasından da çok ilgi çekici faaliyetler beliriyor. Görüyoruz ki, Taşnaksutyun gerçekte hükümet içinde bir hükümet olmuş, hatta devletin yüksek politikasını yönetme iddiasına kalkışmış, Rusya'nın siyasî maslahatgüzarı durumunu takınarak Almanya'nın parçalayıcı emperyalizmine karşı çıkmıştır. Durum, yer, hakimiyet, etki, mücadele ve fırtına koparmak için bir biri arkasından geliyor. Ermeni milleti için Almanya, Rusya, İngiltere, Fransa aynı değil miydi? Fakat onu idare eden siyasî fırtına, şeref yer, istifade, kazanç arıyordu. İşte sonucu: Geçmişte samimi olanlar, savaş için ortaya çıkıyorlar.” Leo, isyanların sürgünden önce, Ermeniler tarafından çıkarılmış olduğunu ispatlamak için eserinde 88- Osmanlı Devletinin bu karşı cevabının ayrıntıları için bkz. Esat Uras, Aynı eser, s. 606-609; İhsan Sakarya, Aynı eser, s. 100-103. 89- Esat Uras. Aynı eser, s. 611-612; İhsan Sakarya, Aynı eser. s. 103. Bayram KODAMAN 109 şöyle diyor: “...Bir taraftan teminat, diğer taraftan da Türk Hükümeti tarafından yayınlanmış olan ve hemen yarısı Ermeni isyanlarının ayrıntılarını kapsayan, Ermeni komitelerinin ihtilâl hareketleri kitabı. Gerçeği nerede arayalım 7 Her ne kadar içlerinde gerçekten korkunç belgeler olduğunu kabul etmekle beraber Türklerin söylentilerini, belgelerini bir tarafa bırakalım. Bunlardan yararlanmayalım. O halde, gerçeğe varabilmek için en kısa ve güvenilir yol, diğer tarafı, yani Taşnaksutyunu açıklama yapmaya davet etmektir. Ne olduğunu, ne yaptığını, buna ne ad vermek gerektiğini kendisi söylesin”. 90 Leo yine aynı eserinde: "Muş'da ve Ova'da (7000) Ermeni silahlandırılmıştır. Bunlar, çeşitli köylere dağılmışlardır. Bir çokları Türklere askerlik etmemek için kaçmışlardır. Sasun, ne asker vermiş ve ne de başka bir şey. Hatta bu amaçla gönderilmiş olan Kürt memurlarını da öldürmüşlerdir. Rus ordusu yaklaşınca, Muş bölgesinde hazırlanmış Ermeni gençliği, isyan bayrağını kaldıracaklardır” Yine Leo: "Şimdi durum açıktır. Bir tarafta kendi halinde Tiirk milleti, diğer yanda da sakin Ermeni milleti var. Bütün dünya kan ve yangın içinde kalıyor. Bu ittihat ve Terakki ile Taşnaksutyun arasında çıkan, komite hesaplarıyla vahşice ve merhametsizce yapılmış bir savaştı. Taşnaksutyun, Rus süngülerine dayanan mahalli ve bölgesel olmayan isyanlar çıkarıyor, İttihat ve Terakki de, isyanların savaş alanında cereyan etmesinden istifade ederek, devletin kendi varlığını savunması hakkını kullanıyor. Bu öyle bir haktır ki, en medeni bir devlet hile bundan vazgeçemez...." diyor. Horizon Gazetesi 1916'da (Yıllık Görüş) başlıklı yazısında. Ermenilerin durumunu anlatırken iki avunma yolu buluyordu. 1- Hiç olmazsa Ermenilerin Zeytun, Vaspuragan, Muş, Sasun, Karahisar’da isyan etmiş olmaları, 2- Ermeniler menfaatine Avrupa'da özellikle İngiltere'de düşünürler, yazarlar arasında, parlamentolarda hareketler başlaması idi. Bu suretle bu Taşnaksutyuncu gazete de isyanları açıkça kabul ediyordu 91. 21 Aralık 1915’te Berlin’de yayınlanan Ermeni Sorunu adlı bir kitapta ise; Ermenilerin gayet rahat yaşadıklarını, buna mukabil Türklere nankörlük yaparak açıkça karşı çıktıklarını ve 90-Leo; Ermeni Sorunu Belgeleri, Tiflis, 1915’den nakleden. Esat Uras, Aynı eser, s. 612-614. 91-Esat Uras, Aynı eser, s. 614-615. 110 Ermeni Macerası Ruslara yardım ettiklerini belirttikten sonra şöyle devam ediyordu: “Hiçbir zaman Ermeni katliamı olmamıştır. Türkler şiddetli önlemler almışlardır. Hatta göç ettirilenler arasında masum kişiler de bulunabilir; fakat bundan dolayı Osmanlı Hükümeti suçlanamaz. Zira devlet çıkarı önde gelir. Hükümet, yalnız, Ermeni ihtilalcilere karşı değil, Arabistan 'da baş kaldırmak isteyen Müslüman topluklarında elebaşılarını acımadan cezalandırdı. Burada suç İngilizlerle, Rusların ve' bizzat Ermenilerindir. " Ayrıca aynı tarihlerde yine bir Alman gazetesi olan Deutche Taga Zeitung'da Kont Reventlovv şunları yazıyordu: "Türkiye'nin Ermenileri cezalandırmak için aldığı önlemler yalnız bir hak değil fakat bu asi ve kana susamış insanları yola getirme konusunda, yerine getirilmesi gerekli bir görev olarak kabul edilmelidir." Yine, 25 Şubat 1915 tarihli Berlin'deki Piskoposluk dairesinin çıkardığı Gazette de La Croix'de "Ermenilerin Türkler tarafından öldürülmeleri, bu isyankar insanların çevirmekte oldukları entrikalara karşı baş vurulmuş yeterli bir savunma çaresi değildir. Türklerin bu konuda göstermiş oldukları sabır ve tahammül cidden takdire layıktır" diyerek haklı bir karar olduğunu ortaya koyuyordu92. İtilaf devletleri ve batılı gazete ve yazarların düşüncelerinden sonra, Osmanlı Devletinin müttefiki olan Alman İmparatorluğunun, Tehcir olayına tepkisine baktığımızda şu hususlar göze çarpar: Daha tehcir kanunu çıkarılmadan önce, 4 Ocak 1915'te bir Ermeni patriği (Pater) tarafından, Alman İmparatorluk Meclisi üyesi Matthias Erzberg aracılığıyla, Alman Dışişleri Bakanlığı'nda özel yetkilerle donatılmış olan von Rosenbeg'e ilginç bir yazı göndermiştir. Bu yazıda, önce Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki Ermenilerin o günkü durumlarından bahsedilmiş, daha sonra ise bir Ermeni-Alman yakınlaşmasının Alman İmparatorluğuna sağlayacağı faydalar sıralanmıştır. Buna göre. Kafkasya Cephesinde Türklerle Ruslar arasında devam eden savaşı. Ermenilerin sempati gösterdiği tarafın kazanacağı, Türklerin Kafkasya Cephesinde Rusları mağlup etmelerinin etkisinin İttifak Devletleri ordularının üzerinde 92-Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), İstanbul, 1994, s. 145146 Bayram KODAMAN 111 büyük tesirinin olacağı muhakkaktı. Eğer Ermenilerin ayaklanma durumları ortadan kaldırılacak ve o bölgede Ermeni ayaklanmaları ile uğraşmak üzere bulunan Osmanlı askeri birlikleri de Suriye ve Mısır'a kaydırılacak olursa, Almanya’nın durumu da hafifleyecektir. Ayrıca meşhur ihtilalci Atranik komutasında sadece Ermenilerden oluşan bir tabur, Osmanlı-Rus sınırında Türklere karşı savaşıyor, Fransız ordusunda da çok sayıda Ermeni bulunmakta ve Ermenilerin çoğu İtilaf devletlerini desteklemekteydi. Ermeni patriği ise, Ermenilerin sempatisini ve askeri gücünü İttifak Devletleri tarafına çekebilmek için 1915 Haziranında Almanya'ya şu teklif yapmıştır: Almanya İmparatorluğunun destek vereceği ve Osmanlı Devleti'nin himayesinde olacak, başında da İtalyan soylularından bir prensin bulunacağı bir Ermeni Beyliği kurulmalı. Bu Beylik Ermenilerin çoğunluğunun oturduğu Doğu Anadolu’da değil, Kilikya toprakları üzerinde teşekkül etmeliydi. Çünkü hem o günün şartlarında, Doğu Anadolu'da bir Beylik kurmak zordu, hem de ortaçağdaki, 10.-14. Yüzyıllardaki son Ermeni Krallığı da bu topraklar üzerinde kurulmuştu. Bu şekilde Ermeni Beyliğinin kurulmasıyla birlikte bütün Ermeniler artık Rusya veya Fransa'ya hizmet etmek yerine bütün güçleriyle yeni devletlerinin organizesiyle, dolayısıyla İttifak Devletlerinin faydasına uğraşacaklardır. Ayrıca bu sayede, İtalya'nın Almanya'ya saldırması önlenecektir. Almanya, tehcir olayından sonra, Ermeniler konusunda iki yönlü bir politika takip etmiştir. Bir taraftan Osmanlı Devletini bu savaşta kendi saflarında tutmaya çalışırken, diğer taraftan da İtilaf Devletlerinin, Osmanlı Devletinin Ermenileri toptan yok etme faaliyetlerine Almanya'nın destek verdiği yönündeki propagandalarına karşı kendini savunma çalışmalarında bulunmuştur. Zira İtilaf Devletleri, Osmanlı ordusunda görevli Alman subayların, savaş esnasında Antep, Urfa ve Muş dolaylarında Ermenileri kurşuna dizdiklerini ve masum Ermeni halknı öldürdüklerini iddia ediyorlardı. Ancak bu iddiaların dayandığı belgelerin sahte olduğu ve propagandanın maksatlı kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Savaşın sonuna kadar özellikle Türk halkı arasında, Almanya İmparatorluğunun Ermeni meselesinde Türklerle beraber hareket ettiği ve hatta Ermenilerin tehcir edilmesinde Almanya'nın Osmanlı Devleti ile anlaştığı kanaati yaygındı. 112 Ermeni Macerası İstanbul'daki Alman Büyükelçisi, Wangenheim, 4 Temmuz 1915'te, Osmanlı Dahiliye ve Hariciye Nezaretine bir memorandum göndererek, Osmanlı Devletinin, Doğu Anadolu'da Ermenilere karşı almış olduğu askeri tedbirleri desteklemeye devam ettiklerini, ancak, suçlular ile suçsuzları iyi ayırt etmek gerektiğini ve olayların yerel yöneticilerin kontrolünden çıktığı için zaman zaman güç kullanılarak Ermenilerin öldürüldüğü, soygunların yapıldığı ve İtilaf Devletlerinin bundan yararlanarak, özellikle bağımsız devletler nezdinde propaganda yaparak kendilerini zor durumda bıraktıklarını belirterek: "Savaş sona erdikten sonra, yabancı güçlerin Ermeni meselesini yeniden bahane ederek, Türkiye'nin içişlerine karışacakları tahmininde bulunmak güç değildir. Onun için Alman Büyükelçiliği, tehcir edilmiş olan Ermenilerin, hem tehcir sırasında hem de iskan edildikleri yerlerde, canlarını ve mallarını emniyete alacak tedbirlerin alınmasını acele olarak gerekli görmektedir" diyerek, hem Osmanlı Devletini kırmamaya çalışıyor, hem de İtilaf Devletlerinin Almanya'yı suçlu göstermeye çalışan propagandalarına karşılık vermiş oluyordu. İstanbul'daki Alman büyükelçiliğinin ve yetkililerinin bu ve buna benzer protestoları 1915 yılı içerisinde de zaman zaman devam etmiştir. Hohenlohe, 11 Ağustosta yazılı olarak, WoIff Meternich 9 Aralıkta Sait Halim Paşa ve 18 Aralıkta da Talât Bey ile yapmış olduğu konuşmalarda ve Neurath, Kasım ayı içerisinde Osmanlı Devletinin Ermeni politikasını protesto etmişlerdir. 4 Temmuz ve 9 Ağustos memorandumlarına 22 aralık 1915'te cevap veren Osmanlı Devleti, Alman istek ve iddialarının kabul edilemez olduğunu bildirmiştir. Wolff Meternich'in Ocak, Şubat ve Mayıs 1916'da Talât Bey ve Halil Beyle yapmış olduğu görüşmeler ve Alman İmparatorluk meclisi üyelerinin yapmış olduğu girişimler de Osmanlı Devleti tarafından ilgi görmemiştir. Almanya, İtilaf Devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'de bir Ermeni soykırımı olayının yaşandığı iddiasını samimi bulmuyordu. Çünkü Almanya, bu savaşta, İtilaf Devletlerinin, sivil ve savaş esiri Alınanlara her türlü mezalimi yaptıklarını ve dolayısıyla ne İtilaf Devletlerinin ve ne de tarafsız devletlerin Almanya'yı Ermeni meselesinden dolayı suçlamaya hiçbir hakları olmadıklarım Bayram KODAMAN 113 savunuyordu. 15 Ekim 1915'te Protestan Kilisesinin elli ileri geleni ve 29 Ekim 1915'te de Almanya'nın Merkez Katolik Komitesi, Alman Başbakanı von Bethmann-Holweg’e başvurarak, Osmanlı Devletindeki Ermeni konusunda Almanya’nın girişimde bulunmasını istediler. Alman Başbakanı: "Hükümet bugüne kadar yapmış olduğu gibi, bundan sonra da nüfuzunu Hıristiyan halkların dinleri yüzünden baskı ve zulme uğramamaları için kullanmayı başlıca görevleri arasında sayacaktır. Hu temel cümleden de anlaşılacağı gibi, Alman Hıristiyanları açıkladıkları kaygı ve isteklerin göz önünde bulundurulması için elimden geleni yapacağıma güvenebilirler" diyerek diplomatik bir dille Ermenilerin, İtilaf Devletlerinin propagandalarında kullandıkları gibi, dinleri yüzünden değil, siyasal davranışları yüzünden Osmanlı Devletinde problem oldukları belirtiliyordu 93. 5-Talât Paşa ve Osmanlı Hükümetinin Tehcir Konusundaki Savunmaları Ermenilerin tehcir esnasında soy kırıma uğradıkları ve kendilerine katliamlar yapıldığı fikrini yaymaları ve bu konuda İtilaf Devletlerini yanlarına almaları üzerine, İtilaf Devletleri,Osmanlı Hükümetine baskı oluşturuyorlardı. Bu baskılar çerçevesinde en çok eleştirilen, İttihat ve Terakki Fırkası idi. İttihat ve Terakki, bu eleştirilere gerekli cevabı ve hükümetinin icraatlarını savunur mahiyetteki düşüncelerini, Fırkanın 1916 yılındaki kongresine ek olarak sunulan raporda ayrıntılı olarak belirtmiştir. Bu raporun Ermeni meselesi ile ilgili kısımları şu hususları ihtiva etmektedir: "....Berlin muâhedenâmesiyle mesâil-i düveliye meyanında ithal edilmiş olan vilâyât-ı Şarkiye ıslahatı keyfiyetine nihayet vermek üzere bu vilâyettin ahvâl-i dâhiliyesi hakkında azviyât ve tahrikatı vesile-i maişet ittihaz eden komitecilerin en ziyade yüz bulduğu İngiltere'den müfettişler zımnında vaki olan teşebbüsât-ı hususiyemizi Rusya devleti bir mesele-i siyasîye rengine sokarak vilayat-ı mezkurede muhtariyet esaslarını izhar edecek bir çok tekliflerle ortaya atılmış ve devleti bu teşebbüsten dönülmeyecek bir hale koyduğu gibi celb olunacak müfettişlerin intihab-ı şahsiyetleri içini kendisine bir hak teminine de muvaffak olmuş idi. Rusya devleti Adana'ya kadar kendisine mıntıka-i nüfuz itibar ettiği vilayat-ı şarkiyede devletçe mutasavver olan imarata dahi her vakit mümanaat etmiş ve Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri dahilinde nihayet 93-Mustafa Çolak, Alman Arşiv Belgelerine Göre Almanya İmparatorluğunun Doğu Politikası Çerçevesinde Kafkasya Politikası (1914-1918), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Samsun 1999, s, 49-52. 114 Ermeni Macerası bulunacak şimendifer hatları imtiyazatı içün vuku bulan muzâkerâta müdahale ile devletin muhafaza-i memlekete ait olarak kabul ettiği esasatı akim bırakmıştır. "....Bununla beraber maatteessüf beyana mecburuz ki, bazı harp mıntıkalarında bir takım ahali levazım-ı hamiyete münafi harekâta tasaddiden çekinmişler ve haklarında icabat-ı harbiyeden olan muamelâtı şedideyi celp ve davet eylemişlerdir. Rus hükümeti Devlet-i Osmaniye’yi parçalamak siyasetini şarktaki Hıristiyanların himaye perdesi altında icra ve takip ettiğinden Berlin Muâhedenâmesinde Ermeniler hakkında himâyetkârâne bir madde ilâve ettirmiş idi. "....Ancak seferberliğin ilanı üzerine bazı Ermeni gençleri Osmanlı sancağı altında toplanacak yerde hudutlardan veya Mısır ve Bulgaristan ve Romanya'dan Rusya’ ya gelerek gönüllü sıfatıyla Rus ordularına veya Rusya'nın teçhiz ettiği Ermeni çetelerine iltihak ettikleri gibi, Taşnak, Hınçak, Ramgavar Reforme Hınçak komitelerinin aralarındaki ihtilafatı terk ile müttehiden bil içtima Devlet-i Aliyyenin harbe müdahalesi halinde vukuatın alacağı şekle intizar eylemeyi ve ordu-yıı hümayun muzaffer olduğu takdirde cephe-i harbin arkasındaki kasabâtta iğtişaşlar, katliamlar, yangınlar ika ve Ermeni askerleri silahlarıyla firara bitteşvik bunlardan çeteler teşkil eyleyerek ordularımızın hatt-ı ricatını kat etmeyi taht-ı karara aldıkları sübut bulmasına ve Eçmiyazin Katogikosunun Rusya İmparatorluğunu Ermeni Hamisi unvanıyla takdis ederek Katogikosluk makamının ceride-i resmiyesi olan Ararat Mecmuasının 1914 tarihli Ağustos nüshasında bilumum Ermenilerin malen ve bedenen Rus ordularına muavenete mecbur olduğuna dair bir emirname-i ruhani neşretmesine ve orduyu hümayundaki Ermeni askerlerinin silahlarıyla firarları teksir ederek mukarrerat-ı vakıanın fiiliyatı baş göstermesine binaen Hükümet-i Seniyyece tedabir-i ihtiyatiyeye tevessül edilmekle beraber yine Ermeni ekseriyetinin bu teşvikata kapılmayacakları hakkındaki kanaatler tezelzüle uğramış idi. Fakat, vukuat müretteb plana tevfikan ber-vech-i âti taakküp etti: Rusya’ya ilan-ı harp eder etmez çete rüesasından Atranik ile Erzurum mebusu Karakin Pastırmacıyan (Annen Garo) Ermeni gönüllüleriyle Bayazid hududunu geçerek hudut mıntıkalarındaki köyleri harap ve ahali-i İslâmiyeyi katliam ettiler. Bayram KODAMAN 115 1330 senesi Şubatı iptidasında Ermeni çeteleri Hizan'da asker celbi içün gönderilen müfrezelerimize istimal-i silâh ettiler. Van, Bitlis tarikini tutarak telgraf hatlarını kestiler. Sevk olunan müfrezelerle haftalarla muharebe ettiler. Muş'da jandarmalara ateş edildi. Kümüs (Bahçesaray) karyesinde Akan nahiyesi müdürünün bulunduğu haneyi ateşleyerek müdürü dokuz askerle şehit ettiler Muş'ta Arak manastırında tahaşşüd eden çeteler jandarma müfreze kumandanı ile maiyetindeki jandarmaları şehit ettiler. 16 Şubatta asker firarileriyle çeteler Zeytun 'da daire-i hükümeti, hapishaneyi bastılar, silahları yağma ettiler, telgraf hatlarını kestiler, memurları ve İslam ailelerini katle kıyam ettiler. Kıyamı teskine giden müfrezeye istimal-i silah ederek bir takımını şehit ettiler. Yine Şubatla Kayserinin Develi kasabasında Amerika'dan yeni avdet etmiş olan Kevork Hamparsumyan’ın evinde bir bomba iştial etti. Edilen taharriyatta Ermeni mezarlığında, Ermeni mekteplerinde doksanı mütecaviz memeli ve fitilli bombalar, yüzlerce mavzer, gaz tenekeleriyle barut, Fransızca, Rusça, Ermenice şifre miftahları, vesaik-i ihtilaliye, çetelerin vezaifıni miibeyyin yetmiş maddelik talimatname, bir çok evrak ı muhabere bulundu. Derdest edilen mazmunlar bu vesait-i harbiyeyi Ermeni ihtilali içün hazırladıklarını bî perva itiraf ettiler. Mart 331 tarihinde beş yüz müsellah eşkıya Zeytun 'un Teke manastırında içtima ederek üzerlerine gönderilen müfreze ile müsademe ve jandarma Kumandanı Süleyman Efendi ile maiyetindeki jandarmaları şehit ettiler. Adana'da, Dörtyol’da, İskenderun civarında düşman donanmaları tarafından casusluk etmek, şimendifer tahrip eylemek üzere sahile çıkarılıp ellerindeki talimatname ile der-dest edilenler Osmanlı Ermenileri idi. Yine Martta, Van'ın Tımar nahiyesi merkezinde tadat-ı ağnam esnasında Ermeniler memurin-i hükümete istimal-i silah ettiler. Derhal bini mütecaviz silahlı eşkıya toplandı. İsyan, Gevaş, Şıtak kazalarına sirayet etti. Asiler Hutut-u telgrafiyeyi kestiler, tertip ettikleri pusularla jandarmaları, Gevaş kadısını şehit ettiler. İsyan müteakiben Van'a sirayet etti. İslâm hanelerine, Bank-ı Osmani, Düyun-u Umumiye, Reji, Posta ve Telgraf binalarına bombalar atıldı. Şehre ateş verildi. 7 Nisanda mavzer, 116 Ermeni Macerası bomba, el kumbaralarıyla müsellah olan eşkıyanın adedi iki bin beş yüzü tecavüz etti. Van kalesine kapanmış olan asker ve ahali-i îslâmiye Nisan nihayetine kadar şehri müdafaa ettiler. Şehir eşkıya eline düşer düşmez derhal Ermeni hükümet-i muvakkatesi ilân olunda. Van, Bitlis civarında eşkıya siperinin içinde Rus ve Fransız şapkaları elde edildi. 12 Nisanda silah taharriyatı esnasında nefs-i Diyarbekir’de altmış dinamit bombası, kutularda dinamit kapsülleri, müteaddit ve cesim kutular derununda dinamit barutları pek çok mavzer, manliher, Şinayder tüfekleri kiliselerde, mekteplerde binlerce Ermeni firarisi bulundu. Sivas vilayetinde Kafkas ordusunun hatt-ı ricatini tehdit için otuz bin kişilik bir kuvvet cem ve tahşidine çalışıldığı itirafat ile sabit oldu. Sivas'ta, Suşehrinde, Merzifon'da, Amasya'da elde edilen bombalar mahsusen imal ettirilmiş jandarma elbisesi, asker boruları, pek çok esi esliha-i memnua bunu teyid ettiği gibi Suşehri civarında Erzurum 'a giden asker kafilelerinin mükerreren vuku bulan taarruzlar da isyana mukaddeme teşkil etti. 12 Haziranda silah taharrisi esnasında Karahisar-ı Şarkî Ermenileri isyan ederek şehri ateşe verdiler. Sekiz yüz asi kaleyi tahassun ile askerden, ahaliden jandarma ve polisten bir çoklarını şehit ettiler. Jandarma kumandanı da Şüheda meyanında idi. Yine, silah taharrisi esnasında İzmit’te Bahçecik'te Adapazarinda yüzlerce bomba ve esliha-i memnua, Armişe Manastırında ruhbana mahsus mektepte fevkalade kuvve-i tahribiyeyi haiz müteaddit bombalar bir çok küçük bomba ve silah zuhur etti. Hüdavendigar vilayetinde dahi pek çok yerlerde bomba ve silah zuhur ettiği gibi müsellah çeteler istirahat-ı âmmeyi ihlâle başladılar. Maraş'ta beş yüz kişilik bir çete efradı Fındıkçık karyesinde muntazam siperler yaparak, sevk olunan kuvve-i askeriyeye mukavemet ve taarruz eylediler, bir çoğunu şehit ettiler. Bu sıralarda Ankara’nın Boğazlayan kazasında kuvvetli Ermeni çeteleri, ahaliye ve askere tecavüz etti. Aynı tarzda Urfa’da da Ermeniler silahlı isyana sarıldılar. İşte bu ahval ve Bayram KODAMAN 117 vekayi, Rus hudutlarındaki ordularımızın emniyetini selbettiği ve kuvve-i müdafaası olmayan iaşe menzilleriyle kafilelerini taht-ı tehdide düşürdüğü ve hadisat-ı isyaniyenin biraz daha tevsii ordularımızın mağlubiyetini intaç etmek demek gibi cidden endişe-âver bir şekil aldığı cihetle ordularımızı iki ateş arasında bulunmaktan tahlis içtin bilumum Ermenilerin menatık-ı harbiyeden ve menzil ve şimendifer hatları civarından uzaklaştırılmalarına mecburiyet hasıl olmuştur. Bu nakil esnasında bazı ifratkârâne harekât vuku bulduğu mesmu olunduğundan, tahkikat icrası içim muhtelif heyet-i teftiş iyeler gönderilmiş ve sevk olunanların emlâk ve arazisinin su- i istimale uğramamasını teminen Kanun i mahsus yapılmıştır. Bu kanuna tevfikan teşkil olunan komisyonlar emvâl-i metrııkeyi sebt-i defter edeceklerdir. ”94 6-Talât Paşa’nın Tehcir Konusundaki Görüşleri ve Savunması İktidarda bulunan İttihat ve Terakki Fırkasının, dolayısıyla Osmanlı Hükümetinin kendisini Ermeni tehciri konusundaki bu savunmasından sonra; hükümette Dahiliye Nazırı olarak görev yapan ve bu meselede birinci derecede sorumlu tutulan Talât Bey, 1 Kasım 1918 tarihinde Almanya'ya gideceği gecenin gündüzünde yapılan son İttihat ve Terakki Kongresindeki şu sözleriyle kendisi savunmuştur: "Ermenilerin, bazı menatık-ı sahiliyede Rumların, Suriye’nin bazı akşamında, Arapların tehcir meselesi dahilinde ve bilhassa hariçte harp kabinelerine en çok söz getirmiş olan meselelerden biridir. En evvel söylemek lazım gelir ki, bu tehcir ve taktil rivayetleri son derece de mübalağa edilmiştir. Türkleri hiç tanımayan, daha doğrusu pek fena tanıyan, Avrupa ve Amerika efkâr-ı umumiyesinde mezalim sözlerinin ne kadar ağır ve tesirler bırakacağını takdir eden Ermeni ve Rum neşriyatı biri on yaparak dünyayı gürültüye boğmuştur”. . 94-İttihat ve Terakki Fırkası 1332 Kongresi Raporu, Tanin Matbaası, İstanbul, 1332, s. 6, 9, 1013; Zafer Toprak, ”70. Yıldönümünde İttihat ve Terakki'nin 1916 Kongresi", Tarih ve Toplum, c. 2, S. 33, Eylül, 1986, s. 136-137; T. Z. Tunaya, Siyasal Partiler, C:III, s. 594-596; İttihat Terakki'nin 1916 kongresinde diğer konularla ilgili alınan kararlar ve kongre hakkında geniş bilgi için ayrıca bkz. Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Program ve Nizamnamesi (1332 senesi Umumi Kongresinde Tadil ve Kabul Edilmiştir). Tanin Matbaası, İstanbul 1332; Tanin, 22, 23, 2425, 27, 29, 30, Eylül 1332, 1 Teşrinievvel 1332 tarihli nüshalar; Mete Tunçay. Cihat ve Tehcir 1915-1916 Yazıları, İstanbul 1991. 118 Ermeni Macerası Bununla vukuatı inkâr etmek istemiyorum. Yalnız hakikati söylemek, fazla mübalağaları ortadan kaldırmak arzusundayım. Şu mübalağ!ardan sarf –ı nazar olunursa her halde böyle bir hayli tehcir vukuatı olmuştur, Fakat Bâbıalî bunların hiçbirinde evvelden verilmiş bir karar üzerine hareket eylemiş değildir. Vukua gelen hâdisâtın mesuliyeti her şeyden evvel onlara sebep alan, gayr- i kabil-i tahammül hareketleri ika eden unsurlara aitıir. .Şüphesiz burulan bütün Er meniler, bütün Rumlar mesul değildir, faka t devletin hayat ve memat kararını verecek büyük bir harp esnasında ordularının serbest-i hareketini ihlal eden, arkada isyanlar çıkararak, memleketin selametini, ordunun emniyetini tehlikeye düşüren hareketlere müsamaha edilmemek tabii ve zaruri idi. Erzurum havalisinde ordularımızın harekâtını işgal eden Ermeni çeteleri büzün Ermeni köylerinde muavenet ve himaye buluyorlardı. Başları sıkıştığı zaman gönderdikleri bir haber üzerine köylüler kiliselerde mahfuz silahlan alarak, imdatlarına koşuyorlardı. Ordunun arkasında böyle mütemadiyen hatt-ı ricatimizi kesecek ve cephe gerisi hidematını ihlâl edecek tehlikelerin bekasına gör. yumamazdık. Ordulardan malumat, vilâyetlerden mütemadiyen vuku bulan işarat nihayet bu mesele hakkında katı bir tedbir ittihazı mecburiyetini tevlit eyledi. İşte tehcir meseleleri her şeyden evvel böyle bir zaruret- i harbiye neticesinde ittihaz edilmiş tedabirden tevellüt etmiştir. Demek istiyorum ki her yerde tehcir muntazam bir şekilde ve yalnız zaruretin icbar ettiği derecede yapılmıştır. Bir çok yerlerde, çoktan beri terakküm etmiş olan adavetler bu vesile ile infilâk ederek katiyen arzu etmediğimiz suiistimallere sebep olmuştur. Bir çok memurlar haddinden ziyade zulüm ve şiddet gösterdiler. Bir çok yerlerde bi-gayrihak bir takım masumlar da kurban oldular. Bunu itiraf ederim”95 Talât Bey. Almanya'ya sığındığı günlerde, öldürülmesinden kısa bir süre önce, bir İngiliz yazarıyla yaptığı mülakatta, bu konuda şunu diyordu: "....Bir millet savaşa girip arkadan hançerlendiğinde buna rıza gösterebilir mi? ....Kafkasya ya sürülmüş biti un Ermeni ler geri dönseler bile, genellikle 95-Vakit 12 Temmuz 1921 ‘den naklen, Y.H. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, III-lll.s 43-44. Bayram KODAMAN 119 Ermeni olmayan nüfusun ancak ufak bir azınlığın meydana getirebileceklerdi.96 Ermeniler, tehcirin başlamasından sonra günümüze kadar, yaşadıklarını veya Osmanlı Devletinin kendilerine karşı yapmış okluğu muameleleri, kasıtlı bir Genosid (soy kırım) olarak nitelemişlerdir. Yukarıda verdiğimiz bazı örneklere dikkat edilirse, batılı yazarlar ve hatta Ermeni asıllı yazarlar bile devlete karşı ilk hareketin Ermeniler tarafından ortaya çıktığını, hükümetin de meşru savunma ve egemenlik hakkım kullanarak tehcir kararı alarak uyguladığını kabul etmektedirler. Fakat, bazı Ermeni asıllı veya Ermeni yanlısı yazarlar ısrarla Osmanlı Devletini, dolayısıyla o dönemin hükümetini ve hükümet üyelerini sorumlu tutmuşlardır. Yayımlamış oldukları sahte belgelere dayanan iddialarla bütün ittihatçıları, özellikle Talât Beyi suçlamışlardır. 97 Hatta, Talât Paşa hükümetinin yıkılmasından sonra. İttihatçı liderler bu mesele yüzünden yargılanmışlardır.98 96 Herbert Aubrey, "Talât Paşa", Birikim, Cev; Bingöl Erdumlu. Nisan 1975, Ssayı 2. s. 47-57. 97-Ayrıntılı bilgi için bkz. Şinasi Orel-Süreyya Yuca, Ermenilerce Talât Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü. TTK Yay., Ankara 1983; Türkkaya Ataöv, Talat Paşa'ya Atfedilen Andonian "Belgeler”! Sahtedir. Ankara, 1984; Salahi R. Sonyel. "Yeni belgelerin Işığı Altında Ermeni Tehcirleri” Belleten, C. XXXVI ,S.141. Yıl: 1972, s. 31-69. 98-İttihatçılar için suçlama ve yargılama dönemi 1918 yılında yoğunlaşır. İlk yargılama Mebus Fuat Beyin takriri ile başlatılmıştır. Sait Halim ve Talât Paşa kabinelerinin Divan ı Âli'ye sevkini öngören bu takrirde, açıkça olmamakla beraber Ermenilerle alakalı maddeler de vardır. Mesela: 5. Madde: Hukuk ve insanlık kurallarına ve özellikle Kanûn-ı Esasinin ruhuna ve açıklamasına tamamen aykırı geçici kanunlar ve emirler ve nizamlar çıkararak memleketi facialar sahnesine dönüştürmesi, şeklindeki suçlamalardır Kur’a sonucu Meclis-i Mebıısanın 5. Şubesi soruşturma ile görevlendirilmiştir. Soruşturma tamamlanmış, fakat bir karara bağlanmadan meclis feshedilmiştir (4 aralık 1918). Asıl yargılama 1919 yılında başlamıştır. İstanbul'da kurulan Divan-ı Harp. İttihatçıların ileri gelenlerini Ermeni katliamından sorumlu tutmuş, ölüm cezası ve başka ağır cezalara mahkum etmiştir. İttihatçılardan bir böliimü Malta'ya sürülmüştür. İstanbul dışındaki Divan-ı Harpler de İttihatçıları ağır cezalara çarptırmıştır. Bu yargılamalar sırasında bütün İttihatçılara Ermeni taktil ve tehciri konusunda sorular sorulmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz: Meclis-i Mebusan Encümen Mazbataları ve Tekâlif- i Kanuniye ile Sait Halim ve Mehmet Talât Paşalar Kabineleri Âzalarının Divân- ı Aliye sevkleri Hakkında Beşinci Şubece İcra Kılınan Tahkikat, No: 503-523, Devre: III, İ.S.: 5, Sene 1334, TBMM Basımevi, Ankara, 1993. 120 Ermeni Macerası Ermenilerin bunca ihanetleri ve taşkınlıkları, hatta Türklere karşı yaptıkları mezalim karşısında, vatansever bir devlet adamı olarak Dahiliye Nazırı Talât Beyin aldığı tedbir ve kararların haklı ve yerinde olduğu kanaatindeyiz. Ermeni meselesinde Talât Beyi suçlayanlar, ön yargılı olarak düşünmekte ve karar vermekte, dönemin mevcut savaş şartlarını göz ardı etmektedirler. Kaldı ki, Tehcir konusunda ilk adım ve fikir, Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşadan çıkmış, Talât Bey de Dâhiliye Nazırı sıfatıyla memleketin güvenliği ve geleceği için, aralarındaki mutabakat ve uyum sayesinde cesaretle uygulamaya koymuştur. Son zamanlarda arşivlerimizde bulunan Ermenilerle alakalı belge ve bilgiler büyük titizlik ve objektiflikle yayımlanarak, Ermeni iddiaları çürütülmeye çalışılmış, Osmanlı Devletinin bu kararları almada ve uygulamadaki haklılığı, Ermeni iddialarının aksine, Türk halkının katliama uğradıkları ortaya konmuştur"99.. 99- Birinci Dünya Harbine kadar Ermeni olayları için resmi belgeler ışığında bkz: Hüseyin Nâzım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, c. I-II. Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yay., Ankara, 1994; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yay, Ankara, 1994; Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu’da Ermeni Mezâlimi (1906-1919), c. I II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yay., Ankara, 1995; Halil Kemal Türközü, Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezâlimi, Türk Kültürünü Araştırma Ens. Yay., Üçüncü Baskı. Ankara, 1995; Erdal İlter, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1815), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., ikinci Baskı Ankara 1995. Bayram KODAMAN 121 Les Racines de la Question Turco-Armenienne İntroduction En tant qu,historien, je peux le bien dire que ne pas connaitre le passé, c’est â dire histoire me paraît etre un grand manque. Ne pas connaitre notre présent ou faire semblant de ne pas le voir est aussi une faute. Pourtant detruire l’histoire et la mettre en service de la politique pour aboutir a des objectifs differents equivalent un crime. Une telle tendance s’avere trés dangereuse. Comme chacun le sait pour ne pas répéter les fautes commises dans le passé. dans les écoles, on apprend aux nouvelles generations l’histoire. Cette histoire doit etre objective et utile si l’on sait en tirer une leçon. Je souhaite donc que les Turcs et les Armeniens tirent une part de l’histoire non dans un sens qui va toujours vers une hostilité entre eux, mais pour rendre leur futur meilleur pour etablir une amitié durable. Pour etre trés court, je veux vous résumer, sans entrer en detail les événements historiques et meme tragiques, les racines et les causes de la question armenienne. Nous croyons que, lorsqu’une question ou un événement se produit, la premiere des choses â faire est de chercher 122 Ermeni Macerası les causes et ies motifs de cet evenement. objectivement Cette demarche a été pourtant laissé de coté sur la question armenienne. Les Turcs et les Armeniens ont malheureusement eu un point de vue fixe sans se renseigner sur la question. Ce point de vue acquis n’est donc qu’un préjugé futile, ceci a naturellement ouvert la voie â un malentendu des deux cotes. C’est pour cette raison que les relations turco-armeniennes n’ont jamais été améliorées; cela a meme pris une allure dangereuse. Les Armeniens parlent depuis longtemps de deportation, de massacre, d’extermination et meme de génocide pour accuser de crime tous les Turc du monde sans en faire exception. D’apres eux, les Turcs sont les loups, tandis qu’ils sont tous de pauvres agneaux belants, les loups turco-musulmans ont devoré les agneaux armenochretiens. Alors le monde chretien ou l’Europe tout entier est appelé au secours de ces malheureux armeniens opprimés, pour les delivrer du joug des Turcs et refouler ceuxci de 1’Anatolie vers l’Asie centrale. Cette accusation est trés dure et cette condamnation est injuste. II est imposible pour les Turcs de les accepter et de les approuver100. Par contre, les Turcs accuserent les Armeniens revolutionnaires des massacres, des atrocités, des cruatés, des gaspillages et des actes de terreur commis contre la population musulmane. Mais l’opinion publique armenienne refuse vigureusement ces prétentions. A vrai dire que les Turcs n’ont jamais eu de la haine contre les Armeniens, et n’ont jamais voulu leur extermination. S’ils avaient réellement voulu tuer ou deporter les Armeniens, ils auraient alor fait tout ce qu'ils voulaient et exterminé tous les chretiens de l’Empire Ottoman. Eh bien, alors les Ottomans n’ont pas meme touché et molesté les Armeniens. Les tolerances, la bienveillance et la protection des Turcs s’etendirent indifferemment sur tous les chretiens. Les Armeniens eurent alors, des priviléges que ne leur avaient pas été reconnus par les Byzantins et puis par les Russes. Les Turcs les appelerent “la nation fidéle”(millet-i sadıka). Les Armeniens, qui avaient jamais connu une telle protection, un tel rapprochement 100-Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara, 1994, p. 4, Bayram KODAMAN 123 semblamble dans leur histoire se sont attaché sincerment aux sultans, â l’Etat ottoman et aussi aıı peuple ture101. Grâce â ces priviléges leur reconnus par l’Empire Ottoman et la paix que celui-ci leur a apporté, ils se sont installés, au sein de Empire, partout ou ils ont pu tirer profit dans le domaine surtoııt commercial. Cette situation des Armeniens etait un signe que ceux- ci n’avaient pas peur des Turcs et vice-versa. Si les Turcs avaient adopté, contre les Armeniens, un comportement hostile, méchant, appliqué de la pression contre eux, chassé ceux-ci de leur entourage, serait-il possible aux Armeniens d’aller s’installer et vivre dans les villes et villages turcs? Leur serait-il possible de faire commerce et de faire fortune? Si les Turcs avaient été les concitoyens d’un pays dont il faut se mefier et avoir peur, les Armeniens s’abstiendraient d’enter entre les Turcs, de vivre avec eux; ils choisiraient, suivant leur instinct de defense et par peur, d’aller vivre ensemle dans une autre region. C’est de cette façon que Les Turcs et les Armeniens se sont habitués a vivre ensemble. Je voudrais citer, sur ce sujet, quelques passages d’un rapport que nous avons trouvé dans les Archives du Ministere des Affaires Etrangeres Françaises au Quai d’ Orsay. Un des journalistes de Ne w York Herald, Dr. George H. Hepwoı*th a préparé le rapport dont il s’agit lors d’un sejour dans Empire Ottoman; il avait pour but d’etudier les evenements armeniens. Je cite les paroles d’un Armenien adressées au journaliste Dr. George Hepwort: “Quant a Dr. George FL Hepworth, il s’explique, sur le sujet de cette maniere: “Nous étions autrefois un peuple heureux. Nous payions de fortes taxes, noııs avions de grands interés commerciale, nous étions contents et nous prosperions, mais le traité de Berlin en 1878 et l’immixion de l’Angleterre! Si l’Europe voudrait ne pas s’occııper de nous, nous pourrions avoir encore un avenir, mais dans la situation actuelle, nous sommes (parait-il) un peuple condamné. Pauvres, pauvres armeniens! L’Europe est intervenue en notre faveur, et nous a ruiné. Elle a suscité (en vaine) contre nous les pires passions des Turcs, elle a reveillé leurs supçons, 101-İbid, p. 5. 124 Ermeni Macerası nous a laissé dans l’embarras et nous a condamné â vivre ou a mourir selon la volonté de Dieu. Helas ! Mon pays ruiné 102. . Dr. Hepvvorth expliquait aussi ses propres opinions sur la situation des Armeniens, comme suivant :« Les Armeniens etaient cultivateıır les plus prospéres, ils avaient des capitaux a placer, ils pouvaient employer les ouvriers, ils formaient l’élément travailleur dans chaque ville et dans chaque village, et mieııx que tout cela, ils payaient les taxes et supportaient le gouvernement (ottoman). Lorsque le Turc essayait d’exterminer l’armenien il en vint presque commetre un suicide »103 Abdıırrahman Şeref, un specialist de l’histoire de l’Empire Ottoman, ecrit ainsi : « Les Armeniens se sont occupés de leur travail, du commerce, de l’art, ils ont payé leur impot régulierement et n'ont jamais posé de probleme face an gouvernement. Pour faire du commerce et vivre, la communauté armenienne s’est allé s’installer dans certaines regions de Rumeli (Balkans), et dans divers secteurs de l’Anatolie meme ceux-ci étaient réstes dans l’Est de l’Anatolie ont choisi d’aller vivre a İstanbul ou dans les autres villes pour gagner leur vie. Ayant un caractére docile et facile, les Armeniens se sont adaptés aux Turcs. ils ont partagé le meme sort, le meme profit, la meme maniere de vivre que les Turcs. l’Empire Ottoman faisait confiance aux Armeniens et leur croyait. Cette confiance leur a ouvert la voie d’accés aux fonctions les plus importantes, telles que finance, haut fonctionnaire, ministre etc.. »104. Un auteur armenien, C. Oskanyan, écrivait, les memes choses dans un livre publie en 1857. « Les Armeniens jouaient des roles importants dans la vie quotidienne et administrative turque.Les Turcs avaient completement confié l’industrie, toute sorte de d'affaires commerciales et autres aux armeniens. Les banquiers, les artisans, les hommes de commerce étaient tous armeniens. Les sentiments, les profits des deux nations, leur maniere de sentir, leur comportement étaient de meme. 102-Quai d’Orsay, Archives dip!omatiques, correspondance politiqııe et commerciale , Nouvelle serie, 1897-1918. Turquie politique interieure, Tome: 74, Date: 1898-1899 pages; 191-232. 103-Ibid, p. 201. 104-Bayram Kodaman , Mehmet Ali Ünal, Son Osmanlı Vak’anüvis Abdıırrahman Şeref Efendi Tarihi. Türk Tarih Kurumu, Ankara 1996. Bayram KODAMAN 125 Les Armeniens profitaient d’un plus large privilége»105 Les Responsables de la Question Armenienne Pendant que les relations turco-armeniennes se développaient dans un sens toujours positif, comment se fait-il que les deux nations qui vivaient dans un total accord entre eux depuis 700-800 ans sur le meme sol ont été ennemi l’une de l’autre au XIX siecle ? Qui en est était ou en étaient les responsables. C’est le probleme essentiel sur lequel il faut s’attarder longuement, au lieu de s’accuser l’un et l’autre. Les Armeniens et les Turcs ne sont sans doute pas les principaux responsables sur ce sujet. Ces deux nations ont été la proie des politiques emperialistes, dominatrices et expansionistes des Grandes Puissances. Les Turcs et surtout les Armeniens n’en sont pas conscients. Le fait qu’ils continuent â s’accuser le montre clairement. Essayons â present de trouver les responsables d’apres les documents français et surtout le rapport de Dr. George H. Hepworth. La responsabilite de l’Angleterre : D’apres le journaliste americain, Dr. Hepworth « ... Les Armeniens seraient dans une situation bien meilleure qu’ ils ne le sont actııellement si les Grandes Paissances Européennes ne leur avaient promis de faire ce qu’elle avaient l’intention de ne jamais faire ou ce que si elle avaient l’intention de le faire elle ont ignominieusement laissé noıı fait. En cela, l’Angleterre a pris la directiot et par la symphatie qu’elle a montré et qu'elle ne voulait cependant pas appuyer par la force. Elle a beaucoup contribué â encourager les pauvres armeniens a la revolte. Je sais que c’est lâ la verité, car je la tiens de la bouche des Armeniens euxmemes : ceııx-ci ont constamment pensé que l’Angleterre se tiendrait â ses cotés, ils ne se sont enfin reveillés que lors qu’ils ont compris que l’Angleterre pouvait parler avec beaucoup d’éloquence mais faire bien peu(...) » « ... Dans les circonstances présentes le point le plus triste de toute Ia qııestion est l’attitude de l’Europe c’est en réalité un point désesperé. L'Angleterre non seulement offre un asile a ces 105-Kamuran Gürün,Ermeni Dosyası,Ankara,1982,p.65. 126 Ermeni Macerası malfaiteurs (revoltés armeniens), mais encore elle les entoure d’une symphatie larmoyante et semble prete a se faire la complice du meurtre de vingt hommes de façon a faire d’un seul homme un heros de roman (...)106. Le discours de Mr. Gladstone en faveıır des Armeniens contre les Turcs, exercait le plııs profond effet sur les Armeniens qui gardaient religieııeusement dans leurs poches les coupııres de ce discours anti-turque et les distribuaient entre eux pour les lire en cachette. Les Armeniens n’ etaient pas au courant que Mr. Gladstone se servait de la question armenienne rien que pour exciter l’opinion publique anglaise et d'en tirer profit face a ses adversaires politiques et surtout face au Lord Salisbury 107. A propos de Gladstone, l’Ambassadeur de France â İstanbul Mr. Cambon ecrivait en 1894, les phrases suivantes108: « Gladston a accueilli chaleuresement les Armeniens revoltés Londres, les a reunis, les a disciplinés et leur a promis son soutien et son aide. C’est ainsi que toutes les organisations politiques et les commités de propagande des Armeniens se sont installs a Londrres, grâce â Gladstone. Quant â la responsabilité de la Russie; Par le traité de Kaynarca elle avait obtenu le droit d'intervenir en faveur des chretiens, sujets de l’Empire Ottoman. Elle a fomenté en Europe des croisades et a prvoqué les Serbes, les Romains, les Grecs et les Bulgares de se revolter contre les Ottomans. Apres l’independance de ces nations, la Russie a tourné les yeux vers les Armeniens, habitant en Asie mineure oriantale, qui pouvaient Iui servir d’instrument de dissolution interne de lEmpire Ottoman. Depuis lors, les Armeniens, avec lesquels les Tıırcs avaient vecu dans une parfaite harmonie, furent incités et poussés par les agents russes a la violence et a la revolte contre leurs voisins musıılmans, non pour l’amour des Armeniens, mais pour son propre interet. Car, il convenait a la Russie d’entretenir dans l’Anatolie de l’ Est le mecontentement et l’anarchie â l’état permenant... » Nous revenons encore aux paroles de George H. Hepworth : « La Russie poııvait en agitant 106-Quai d'Orsay, İbid, pp. 206-212. 107-Bayram Kodaman, İbid, Ankara 1994, p.35. 108-Quai d'Orsay, Memoires et Documents, Livre Jaune Français. No:187, p. 11 Bayram KODAMAN 127 simplement la main,empecher les revolııtionnaires (revoltés) armeniens qui se trouvent sur son territoire, de passer la frontiere, mais en realité elle les protege et ne place aucun obstacle sur leur chemin... » Devant les evenements, «La Rııssie hausse les epaules parce qu’elle sait que l’anxieté de la Turquie est, pour elle, une apportunite et parce qu’elle est sure que la pomme tombera dans son sein, lors qu’elle sera suffisamment mûre(...) Quelques centaines de mille hommes, femmes et enfants morts et vivants ne sont pour elle d’ucune consequence…”109. La Responsabilete des Comités Armeniens : Pour vous montrer la responsabilité des comités armeniens je veux encore m’adresser aux documents des Archives français, et sourtout â la lettre de Hepworth qui a trasmis les renseignements suivants110: « Le gros de la population armenienne n’est nullement disposée â créer des troubles mais elle est terrorisée par un petit groupe de meneurs. Ce sont les Comités de Londres, Paris, Berlin et Ceneve qui fomentent l’agitation. Ce sont des revolutionnaires professionnels envoyés par ces Commités qui ont causé les troubles de Costantinople. Aussitot qu’un de ces revolutionnaires renté en Armenie, il y repand la terreur et cela surtout parmi les Armeniens eux-memes qui s’efforcent alor de faire le vide autour de leur compatriote trop ardent. Un Armenien, appartenant a une societé secréte fut arreté en 1897 a Erzeroum, sur lui on a trouvé, par hasard un document secret qui prouve que le comité de Lonclres prepare de nouvelles émeutes... » Ce document secret etait le proces-verbal de reunions des Comités, tenues, le 26 Octobre 1896 et le 13 Janvier 1897 â Londres. Dans ces reunions on a surtout traité et discuté la question des préparatifs d’insurrection en temps de paix. Au cour de la session, on a offert trois propositions suivantes: 109-Quai d’Orsay, Ibid, pp. 209, 212. 110 Quai d’Orsay, Ibid. pp, 220-232. 128 Ermeni Macerası La premiere etait de cesser ou de ne pas continuer la revolte et d’abondonner toute idée d’agitation pendant dix ans pour avoir le temps de se préparer. Cette proposition a été rejetée par les Jacobins du Comite. Puis on a decidé de continuer l’agitation et d’envoyer des armes et des munitions afin de provoquer un mouvement. Leur but etait de forcer ainsi les Grandes Puissances européennes â intervenir et â resoudre la question armenienne en leur faveur. Une autre proposition consistait â laisser l’Anatolie en paix et par contre on a proposé d’envoyer des bandes armées en Bulgarie et en Serbie pour créer des embarras continuels au gouvernement ottoman. Elle a été egalement refusé. Finalement le Comite a adopté â l’unanimité le projet de continuer agitation et la revolte â İstanbul et en province. Car, d’apres lui, arreter l’agitation equivaudrait a condamner a mort une nation dont le sort et l’avenir etaient â ses mains. On a accepté la formation d’un certain nombre des bandes armées qui se dissemineront en Turquie et susciteront toutes sortes de crises et d’actes de violence. La tâche de ces bandes armées etait comme suivant : Occuper les montagnes, exécuter les musulmans, attaquer les voyageurs et les couriers, provoquer les desordes, et enfin forcer l’intervention de l’Europe. İl faut dire franchement que la majorité des Armeniens n’aient aucun penchant et aucune symphatie pour des mouvements de cette nature. Malgre ces decisions des comités revolutionnaires, les circonstances n’etaient pas favorables aux Armeniens au point de vue de la demographie, de la force et du niveau militaire. Dans ces conditions il etait impossible pour les comites de reussir et il etait donc certain qu’une lutte pour I’independance de l’Armenie devanait pratiquement, en cas d’eches, un crime. Quelles etaient alors les conditions ou circonstances defavorables pour Armeniens? 1-L’armée ottomane etait plus forte que les bandes armeniennes revoltées. 2-La préésence des Rejiments Hamidiens dans la region ou vivaient 3.000.000 Kurdes 3-La population armenienne compte 1,5 millions. Bayram KODAMAN 129 4-Chacun des villages armeniens entouré de tout coté par 5 ou 6 villages musulmans. 5-Les Armeniens n’avaient pas la majorité de la population habitant dans la region. 6-l’Anatolie orientale n’appartenait pas seulement aux Armeniens. 7-İls n’avaient ni une armée réguliere ni une place (endroit) fortifiée. 8-İls ne connaissent pas art et métier militaire. 9-On ne sait ou commence et ou finit la frontiere des territoires pretendues ou réclamés par les Armeniens. Car l’Armenie n’avait pas, comme la Gréce ou la Bulgarie un territorie limité par les frontieres naturelles et historiques ou defini par des agglomerations de population. Les Armeniens etaient repandus au quatre coins de l’Empire ottoman et portout melangés de musulmans. İl faut ajouter que l’Armenie etait morcelée entre l’Empire ottoman, la Russie et I’Iran (la Perse). Compte tenu de ces conditions, il etait impossible de parler d’une Armenie autonome et independante. Pour conclure: les massacres reciproques entre les Armeniens et les Turcs etaient dûs, avant tout, â des commités (Dachnak et Hıntchak) armeniens. Si ceux-ci avaient adopté une position positive et pacifique, il n’aurait jamais eu de massacres reciproques entre deux nations. C’est la un fait dont il est impossible de nier la verité. S’ils n’avaient été soutenus par l’Europe, surtout par l’Angleterre et la Russie ils n’auraient pas de courage de mettre les actes d’agitation dans l’Empire ottoman. Comme on le voit, les causes de la question ou des evenements non desirables n’etaient pas religieuses, economiques et sociales. İl est evident que l’origine était indiscutablement dûe â une aspiration politique d’autonomie ou d'independance de l’Armenie. Cependant les Armeniens n’ont jamais pensé â un succés qu’ils pourraient obtenir par leur propre possibilité et force. İls comptaient toujours sur l’intervention des Grandes Puissances européennes. Leur but etait par cette voie, de les amener et pousser â lutter pour eux-memes contre les Ottomans et â resoudre ainsi la question pour leur faveıır. 130 Ermeni Macerası Réclamer d’une part l’independance, d’autre part ne pas croire â l’obtenir par leur propre force et l’avoir avec l’appui de l'Europe créent naturellement une contradiction. Vivre dans cette contradiction n’ouvre pas la voie â l’independance et n’y a d’ailleurs pas ouvert,en plus cette situation contradictoire a cause le déclenchement des évenements irreparables et non voulus. En cas d’une Armenie independante le probléme ne serait pas resolu, mais au contraire renversé et envenimé. Car, au lieu d’une minorité de 1.600.000 Armeniens sous la domination de 5 millions Turcs ou musulmans, il y aurait ainsi, dans un nouvel Etat armenien, une majorité de 4,5 millions musulmans soumise â la domination de 1.200.000 Armeniens. On remplacerait ainsi la question d’une minorité armenienne dans l’Empire ottoman, par une plus grave question d’une majorité musulmane en Armenie. II n’y a pas de principe capable de soutenir une pareille solution. 131 Bayram KODAMAN Three Armenian Songs And The Attıitudes Of Adana-Maraş Armenıans Towards The Turks (1891-1909) Before presenting our main topic, I find it useful to make an outline of the subject of Armenians. As it is known, no disagreements were traced between Armenians and Turks until the second half of the nineteenth certury. Besides, Armenians were the leading ethnic group among the non-muslims which both got along and adjusted themselves to the Turkish nation exceptionally well. For this reason, the Sublime Porte considered Armenians to be the most faithful group and gave them a lot of priviliges. To put this subject across much better, I am of the opinion that it will be quite helpful if I quote -by simplifying- some sentences from the unpublished handwritings of the last Ottoman historian 132 Ermeni Macerası Abdurrahman Şeref. In his writings, he states “ As Armenians were not agressive and had nothing to do with arms. they dealt with their own business, art and trade. Paying their taxes in time and carrying out their responsibilities towards the state without fail, they never caused any problems. To be able to earn their living and deal with trade, they left the mountainous regions and migrated to almost every part of Anatolia and to some parts of Rumelia. Since they were good-natured and had a moderate life-style, they got accustomed to the Turkish way of life and characteristics easily. They were so closely related that they became united with the Turkish people in the same country in benefit and in share. For this reason, the state believed and trusted in the Armenians. Owing to this confidence, the state not only appointed Armenians to the directorship of the state powder mills, which was regarded as the most important and distinguished job, but entrusted state finance, banking and mint to them. Customs officials, market guards and mansion servants were also chosen among Armenian”111 Armenian author C. Oskanyan, in the book he vvrote in 1857 corroborated vvhat the Ottoman historian Abdurrahman Şeref vwote about Armenians: “…Armenians had an important role in everyday life in Turkey. Turks left ali the branehes of industries to Armenians. In addition, Armenians and Turks shared the same emotions, benefits and traditions. They, therefore, adjusted themselves to the Turkish society very vvell, gained their confidence and became the most influential and the most pıivileged ethnic group. Almost every Turk -from villagers to generals- used to borrovv money from Armenians. Turkish people could never do vvithout Armenians112. Having lived in peace for 700 or 800 years and having been united in the same country in benefit and in share, hovv did these tvvo nations become enemies to eachother? There is no doubt that.it vvas neither Turks nor Armenians vvho caused this enmity. So there must be some other nations that should be blamed. If we closely investigate the source of this antagonism, firs we come aeross England, then christian missionaries. To take a close look at the documentsin the Ottoman, American and European archives is enough to realize what we have been claiming is true. 111-See the Manuscript numbered 542 belonging to Abdurrahman Şeref, the Department of Manuscripts, Turkish Society of History (Türk Tarih Kurumu). 112-Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1983, p. 65. C. Oskanyan, Sultan Abdulhamid and His People, Nevv York, 1857. pp. 353-354. Bayram KODAMAN 133 Here is an example: the French ambassador to İstanbul, in a letter he wrote on 20 February 1894 said “… in 1878, neither the Armenian nationalism nor the idea of independence had emerged, It was in 1885 that people started to mention the Armenian movements in Europe. The Armenians in Europe and in the United States of America united together for a common movement. National committees and newspapers were seen The Armenians were well received in London. Gladstone gathered the Armenians, formed a group, disciplined them and pledged his support. Thus, the Armenian propaganda committe was settled in London. In a few years’time, clandestine societies were organized and the ideas of national movement and independence began to spread among Armenians…”113 When Dr. George H. Hepworth of Nevv York Herald, who came to Turkey in 1897, asked the causes of the events to an Armenian, he received the follovving reply: “ Oh, we were leading a very happy life in the past. We vvere made to pay higher taxes, but we used to have a lot of profit through business. We were happy a lot, and also were wealthy. But for the Berlin Treaty and Britain’s and Europe’s interference with these affairs and with us, we vvould have had a nice future, but today I think that we are a condemned society”114. As it is seen, in the second half of the nineteenth century, due to the conditions which the Ottoman Empire and the world were in, an Armenian question was created by the Europeans as being a new phase of the Eastern question, later on they created social and political unrest among the Armenians living in the Eastem-Anatolia Region and in Adana, Maraş area, which meant a rebellion against the Ottoman State and an adventure for the Armenians. Why were all these thing done? All these were being practised for a so-called independent or autonomous Armenia. Was it 113-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres a Paris (Quai d'Orsay). Memoires et Documents, Livre Jaune Français. No: 187, p. 11. 114-Bayram Kodaman, Sultan IL Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası (The Policy of Eastern Anatolia During the Reign of Sultan Abdülhamid the Second), Ankara, 1987, p. 133. 134 Ermeni Macerası possible to reach this goal ? Were the objective conditions for an Armenia or Armenian Autonomous region available? In 1894, the French ambassador’s reply to such questions was as follows:115 “…What sort of solutions can be claimed or suggested for the Armenian problems? An independent Armenia? We must not think of this, for Armenia does not constitute a country which is bordered naturally like Greece and Bulgaria or that is determined by a region inhabited by Armenians. Armenians have scattered all over Turkey. They have lived together with muslims throughout the area named Armenia. Armenia has already been broken to pieces by Turkey, Iran and Russia. Although it is not very likely, when Europe proposes establishing an Armenian state at the end of a war, it will be almost impossible to determine the borders of the new state. If they want to establish a privileged armenian province making use of a halfautonomy, the same difficulty will appear again, for where Armenia begins and ends is unknown…” In fact, The French Yellov Book (Affaires Armeniennes, Project de Reforme dans l’Empire Ottoman) published in Paris, containing the information from 1893 to 1897, stated that geographical and demographic conditions did not allow establishing an Armenian state or an autonomous Armenian province in the Eastern-Anatolia or in Adana-Maraş area. 115-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d‘Orsay). Memoires et Documents, Livre Jaune Français. No: 187, p. 12. Quelles solutions peut -on proposer ou prevoir â cette question? Une Armenie independante? II n’y faut pas songer. L'Armenie ne forme pas, comme la Bulgarie ou la Grece, un Etat limite ou defini par des agglomerations de population. Les Armeniens sont disseminés aux quatre coins de la Turquie et dans l’Armenie proprement dite, ils sont partout melangés de musulmans. Ajoutez que l’Armenie est deja morcelée entre la Turquie, la Perse et la Russie et qu’ au cas, fort improbable , ou, a la suite d’une guerre. L’Europe proposerait la création d’une Armenie, il serait presque impossible de fıxer l'orientation du nouvel Etat. Meme difficulte, si l’on se demande d'etablir une province privilegiée jouissant d'une demi autonomie. Ou commence ou finit l’Armenie? Bayram KODAMAN 135 To be more concrete, we find it useful to state the population statistics. only in Adana and Aleppo provinces, given in the French Yellovv Book: So, this means that, according to the French sources, there was an Armenian population of 97.450 in the Adana province and 37.999 in the province of Aleppo. The majority of them were in the Maraş district. Thus, the Armenian population in the Adana district was 22.5% of the general population, and this was almost 4% in 136 Ermeni Macerası Aleppo. However, if we consider that the majority of the Armenian population was in the Maraş district, we can assume that this 4% ratio may rise to 20 or 25% in this area. In any case, it is a reality that the Armenian population is in minority in the general or in the muslim population. It is clear that this ratio is not enough for the Armenians to have an autonomous region or independent state. So, the Armenians did not have two basic and concrete elements to form a state, that is, sufficient population and distinctive geographical and historical borders. In spite of all these realities what was done by the Armenians? The followings are, in short, what they did: 1-They had the support of Europe and of the public opinion in the west. The west has always given them this support and they are continuing to do so. 2-The Europeans joined and took part in all kinds of activities (political, administrative, commercial and cultural) to spoil Turkish-Armenian friendship. 3-The Europeans started ali kinds of propaganda organizational activities against Turkey at home and abroad to form a state of Armenia in the Eastern - Anatolia through cessation from the Ottoman Empire. Thus, they started to form a mutual anxiety, hesitation, unrest, discontent and no-confidence between the Turkish and Armenian societies. 4-Beginning from 1891, with the pioneering of Hınchak and Tashnak Committees, the rebellion attacks, sabotage and assasination acts vvhich occured in the Eastern-Anatolia, created the Turkish-Armenian hostility. Thus, an era of hostility, revenge and hatred betvveen the two societies began. We can relate, here, to the event which took place in Zeytun (Suleymanh), town of Maraş Province, as an example according to the letter of (9 April 1891) French consul, Mr. T. Gilbert in Aleppo: “… The Zeytun affair, as a summary, the movement which is provoked by a small group of people wanted by the official authorities, is encouraged and supported by the religious authorities of the region. A priest and a beautiful-voiced young woman sang religious and patriotic hymns in private meetings by touring in the locality. After a very short period of the events which took place in İstanbul and in other places, the troubles in Zeytun broke out.The rebels were promised to take Armenian assistance from Erzurum and Harput and war weapons from Adana very soon. A mass of population did not believe these deceiving promises. So, this resistance was confined to the monastery Bayram KODAMAN 137 believe these deceiving promises. So, this resistance was confined to the monastery and a district of the tovvn…”116. What happened in the end? The Armenians had nowhere to move in the EasternAnatolia because the muslim population, tribes and Hamidiye regiments gave no chance to the Armenians. As a result of this, the Armenian committees looked for a better place in Anatolia. They found the Adana-Maraş area for this settlement. This region was very close to the sea, fertile and a place where the old Armenian Sis Kingdom had reigned as vvell. Thus, they would be able to enforce a strategic, economic, historical, political and moral superiority. So, the Armenians failing to found the Greater Armenia dreamed of founding the Smaller Armenia in Chukurova (Adana-Maraş) Region. Paul Terziyan, bishop of the Adana district, was the head of this imaginary Armenia. Terziyan, sending a secret letter to French Minister of Exterior Affairs, informs him that an Armenian state would be founded in Cilicia under the French domination117. Thus, they started some new activities of propaganda, provocation 116-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d ’Orsay). Turquie, Correspondance politique des Consuls, Alep, 9 Avril 1891, volüme: 9, l’Affaire Zeytun: “... En resume, le mouvement sedicieux provoque par un petit nombre d ’individus se trouvant aujourd’hui sous le coup de poursuite a ete encourage par les autorites religieuses de la contree. Un pretre et une jeune fille possedant une jolie voix circulaient dans la localite et chantaient dans les reunions privees des hymnes patriotiques et religieuses. Les troubles eclataient â Zeitoun peu apres ceux qui se produisaient â Constantinople et ailleurs. On promettait vaguement aux montagnards l’appui de freres attendus d ’Erzurum et Karpout, d ’arrive prochaine d'armes de guerre devant venir d'Adana. La masse de la population ne s ’est pas laisse seduire par ce mirage trompeur. Aussi la resistance n'a-t-elle eu pour centre unique que le couvent et un quartier de la viİle..” 117 Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d ’Orsay). Turquie, Correspondance Politique et Commerciale, 1898-1899, volüme 74, pp. 125-141. Bayram KODAMAN, Op. Cit. 125-141. 138 Ermeni Macerası and incitement against the Sublime Porte and the muslim population in Chukurova and Maraş regions.These sorts of behaviour of Armenian comitadjids and men of religion caused to disturb the relationships of Turks and Armenians living around Adana and Maraş. Whereas, according to the agreement made at the end of the Zeytun rebellion which had started on 24 October 1895 and ended on 28 January 1896, the surroundings vvere looking as if to have been quiet118. Even after this rebellion, in order to help the Armenian villages, a lot of American missionaries had come to Zeytun and to its surroundings. As for Turkish villages, they had remained in a destroyed state. In spite of this, Armenian comitadjis, taking courage from the physical and moral support of European countries and ehristian missionaries, went on expanding their feelings of hatred and enemity against Turks and made preparations for the rebellion. So, the three songs we are going to discuss form the most concrete example of this. These three songs have been sent to Paris being translated into French by the French consul in Aleppo. Before giving comments on the songs, it will be useful to see what they are like. Aleppo, 8 January 1892 Let’s defend ourselves against Turks sucking our blood. Let’s defend hard and let’s save ourselves. Europeans, proteetor of Bulgarians, are merely speetators of our misery. With the love of motherland let Armenian mothers feed their children and again with the feelings of love for English Gladstone. 118-Armenians of Zeytun claimed that Murad the Fourth, with an imperial firman, exempted them from the taxes. In sight, theıe isn’t a firman like this. Yet, Armenians have been saying that it was consumed by fire. For this reason, Armenians of Zeytun have always refused to pay taxes and have ıebelled against the Empire. On this subject, see Kamuran GÜRÜN, Op. Cit. pp. 157-161. 139 Bayram KODAMAN O, freedom vvhich established itself in America! Do not forget Mount Ararat ; vvith this mount do not forget the one vvho is from Haikos race and also help him119. Aleppo, 22 January 1892 O, young christians! Do not sleep take your vveapons and run for the help of your sisters defend their soiled honesty. O, you miserable Armenians! Haven’t you chosen the commanders yet? Who vvill lead your children to victory? If you haven’t, blush vvith shame, blush vvith shame120. Maraş, 17 January 1898 The end of my father became very shameful for us Died in his bed vvithout fighting vvith Turks. As for me, I’m not vvorthy of the name Zeytunli. .As I’ve killed only three Turks I do not vvant to die like this. Without killing many Turks I do not vvant to die, to die 121 . 119-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d'Orsay). Correspondance des Consuls, volüme 9. 120-Ibid. 121-Archives du Ministeıe des Affaires Etrangeres a Paris (Quai d'Orsay). Correspondance de Consuls, Turqııie, volüme 74, 1898-1899, p 37. 140 Ermeni Macerası When thcse three songs werc analysed, it is possible to put the results into order as follovvs: 1-Armenian comitadjis, missionaries and poets, througlı songs like these, want to suggest enemity against Turks into the minds of Armenian people, and especially to the minds of the young generations. 2-They invite Armenians, on whom they have imposed hatred and enmity against Turks, to rebel against Muslim-Turkish people, against the Ottoman Empire and her laws. 3-It is realized that Armenian comitadjis are not sure of the result of the rebellion they attempted and they will tempt, for they do not confide in their own power and in their people. For this reason, they are calling out to America. They are in a psychosis as if they have been waiting for their help. Thus, they have been in contradiction exhibiting in timid attitude like challenging Turks on one hand, and asking Europeans to save them as well as they once saved Bulgarians on the other hand. This contradiction or dilemma gives Armenians away. That is to say, Armenians’ aim was not only to engage an independence war against the Ottoman Empire but, by dravving christian Europe’s attention by means of rebellions and plots, to make Europeans establish an artificial Armenian state. That is why they have alvvays provoked an incident. However, European states have hesitated to establish a state for Armenians, who have not been a nation so far, who do not reşide in a certain region and whose population and geography are uncertain. 4-These songs show that Armenians do not have a conscience of state. They consider their love for Gladstone, a British prime minister, equal to their love for motherland. This also shovvs that they have been looking for a protector vvho wi 11 protect them and will establish a state for them. Besides, this love for Gladstone is important as it shows the share of England in the incidents which Armenians provoke. Bayram KODAMAN 141 5-We see that Armenians killed Turks but they were sorry for not killing enough of them. This also indicates that Armenians are not innocent. 6-It is also understood that Armenians did not have capable leaders or statesmen to carry them to victory. This is why they mostly remained within the limits of secret societies and tried to obtain success in this way. History bitterly shows that this is not a good method for Armenians. These songs or hymns sung by Armenians on the Street or in churches and preparations of Armenian societies for rebellion caused a psychological tension betvveen Turks and Armenians. The fiı st result of this was the Zeytun rebellion in 1895-1896. After this rebellion, Armenians stili went on vvith their activities. This time, they began to make better preparations. These preparations went on until 1890, and as a result, the Adana rebellion burst out. What vvere the Armenian preparations and activities? We can üst them as follovvs: 1-Hınchak and Tashnak committées (in Adaııa-Maraş- Cebel-i Bereket) speeded up their organizations and propaganda in the region. 2-Armenian clergymen and European and American missionaries incited Armenians to have sick feelings against Turks at schools or churches. 3-Money was required for preparations of rebellion. To help this goal, Armenians in America and Europe were collecting money and sending it to the committees in the region. Additionally, they vvere taking money from some rich Armenians in the Adana -Maraş region by brutal force. and those who refused to give money vvere being killed. 4-To increase the Armenian population especially in the Adana region, they vvere encouraging Armenian migration from other regions. They had even brought quite a number of them. Among these were some famous Armenian rebels, socialists, anarchists and nationalist Armenian leaders. 142 Ermeni Macerası 5-To settle these new-comers and to possess as much land as possible, they speeded up buying houses and land in Adana region. Beginning from 1901, as Armenians were making these secret preparations, the Ottoman Empire vvas full of rebellions. The Macedonian Rebellion, troubles in Arabia, secret activities against the regime vvere ali gradually vveakening the Empire. Finally, the aetions of the Union and Progress Party to give an end to ali these questions ended up vvith the declaration of the Second Constitution on 24 July 1908. On 5 October 1908, Bosnia-Herzegovina vvas invaded by Austria. Bulgaria declared her independence on 6 October 1908. Greece annexed Crete. On 13 April 1909, the March the 31st Incident burst out. The follovving day, thinking that the right time had come, Armenians began a rebellion in Adana. With the declaration of the Second Constitution on 24 July 1908, remarkable changes in the behaviour and activities of the Armenians living around Adana vvere noticed. Making an advantage of the concepts of peace and freedom, they began the follovving activities other than the five points mentioned above: 1-Armement: Actually, after the declaration of the Second Constitution, purehase of arms in Adana suddenly inereased. Arms vvere being brought to the harbours of Mersin and İskenderun from Europe and distributed to the merehants in the region. Also, heavy guns anımunition vvere secretly being brought and stored. Almost everyone vvas interested in carrying guns and firing them. The muslim population vvho noticed this began to be armed, too. 2.-Propaganda: Taking advantage of this freedom, Armenians began to vvrite in the Armenian language on the doors of houses and some objects and dravv some Armenian symbols, symbols of independence and rebellion. A lot of Armenian nevvspapers and broehures published either outside the country or in the region vvere being distributed, and Armenian flags vvere being hoisted. 3-The Theatre Incident: On 29 March 1909, Armenians performed a play about Timurlenk and against Turks at the Ziya Bey’s Cafe House in Mersin. The same play vvas also performed in Dörtyol fifteen days ago. This Bayram KODAMAN 143 play worsened the present tension in the Turkish- Armenian relutions. The theme of the play is briefly as follows : The name of the play is ‘T h e Destruction of Sivas by Timurlenk”. The curtain opens, Timur comes on the stage and orders that ali the Armenians be killed. War breaks out. The Armenian king, his daughter and servant are Timur’s captives, and they are put into a room. At that moment, two Armenians who have coırıe out from their graves and an angel vvith a horn in hand, behind whom are Armenian soldiers standing up, come. This conversation takes place among them: The two dead ones: (Addressing the king) we ali died foryour and Armenia’s sake. Angel: Your Excellency, the reason of this captivity is the dispersal of Armenians. I have come to invite you to unity. King: Ali the Armenians are killed. Who will you ünite? Angel: No one left? King: Just I, my daughter and servant. Angel: But you are ali Armenians. King: Yes. Angel: Three of you are enough. Be united. You will be the king once again . King: Alas! Angel: Be sure of this. Soon, a star will shine. Sivas will be ali in light and you will be the king of Armenia. While conservation about kingdom and independence goes on, a star shines and it lightens the mountains and plains of Sivas on the stage. At that point, there are cries of “Long Live Armenia, Long Live the Armenian King, Long Live Armenians.” And the curtain closes. 4-Activities of Muşeğ, the bishop o f Adana: Mıışeğ efendi, who was a distinguished person among the Armenian population, was visiting Adana and C eb elJ Bereket regions and urging his people to be ready saying “A disaster is being put into act against Armenians.’' He was advising the Armenians to seli even their coats and buy guns, not to pay taxes, to buy land. He was also saying “You tried hard for Armenia. Do not be afraid. Your patriots are sufficient for us. When necessary. we will receive 144 Ermeni Macerası the contribution of foreigners. No matter vvhen, but we will cııt the throats of muslims. Do not be frightened any longer. We can not sol ve, our problems unless there is a blood-shed. Turks will never be refined.” With these words he was encouraging and provoking Armenians122. As a result of these, both Turks and Armenians began to believe rumours against each other that each group would kili the other. After this, both groups began to treat each other vvith enmity. Some incidents of mutual killing were observed. Finally, incidents of Adana burst out on 24 April 1909, and Turks and Armenians began to fight with each other. Eleven days later, fights and quarrels vvere restricted vvithin the limits of Adana. From the account given above, it is clear that Armenians are the real cause of these problems. These activities of Armenians could not be stopped. Fights could not be prevented. Both groups fought against each other. The Armenian loss vvas more than the Turkish loss, for the muslini population vvas över the Armenian one. 122-Abdurrahman Şeref, Op. cit.