Söyleşinin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
Transkript
Söyleşinin tamamına ulaşmak için tıklayınız.
Prof. Dr. Yaşar ONAY ile Söyleşi RUSYA'NIN SURİYE MÜDAHALESİ VE TÜRKİYE Hazırlayan: Türkan BUDAK ARALIK 2015 1.Suriye Krizi’nin başladığı 2011 yılından itibaren Rusya Federasyonunun Baas rejiminin ayakta kalması maksadıyla takip ettiği stratejiyi hangi parametreler etkilemiştir? Soruya 2011 yılı odaklı yanıt verirsek hata etmiş oluruz. Bunun öncesinde 2011’i doğuran bir dönem ve tarihsel bir süreç vardır. Öncelikle bunun için Sovyetler Birliği döneminden kısaca bahsetmek gerekir. Sovyetler Birliği dünyanın en büyük ülkelerinden biri olmuştu ve iki kıtada birden toprağı bulunmaktaydı. Bunun yanı sıra Sovyetler Birliği Balkanlarda, Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da etkili bir güç olmuştur. Sovyetler Birliği her ne kadar tüm bu coğrafyalarda etkin küresel bir güç olmasa da o dönemdeki gevşek iki kutuplu sisteme bakarsak kutuplardan birinin önderi olduğu için son derece etkili bir ülke konumunda olmuştur. Dünyada tarihinde belki de ilk kez bir imparatorluk görünümünde olan Sovyetler Birliği tek bir mermi bile atılmadan yıkıldı. Ardından Rusya bu coğrafyalardaki etkisini kaybetmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ciddi anlamda güvenlik kaygıları ortaya çıkmış bir Rusya görmekteyiz. Çünkü Rusya, Balkanlardaki etkisini kaybetmiş ve Güney Kafkasya’da yeni bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Rusya, Orta Asya’da büyük ölçüde etkin bir güç olsa dahi aynı etkiyi Orta Doğu’da gösterememiştir. Arap Baharı ile Kuzey Afrika’dan başlayan süreçte bir anda Rusya’yı Orta Doğu’dan daha fazla uzaklaştırmaya başlamıştır. Rusya’da ABD’nin savunması için dünyanın çok uzak yerlerinde operasyon başlatması gibi kendi öz savunması için Orta Doğu’da dengelerin yerine oturtması üzerinden bir yapılanmaya dâhil olmak istemektedir. Rusya açısından Orta Doğu’da kendine düşman rejimler ve ulusal çıkarlarını rahatsız edebilecek güç odaklarının bulunmaması önemlidir. Orta Doğu’daki mevcut yapı devam etmiş olsaydı bölgede bugünkü Rusya-Suriye ve Rusya-ABD ilişkileri gündeme gelmeyecekti. Bu durum değişecekti çünkü 11 Eylül 2011 krizinden sonra artık uluslararası sistemde yeni bir dönem başlamıştır. Uluslararası sistemdeki yeni oluşum, artık derslerde anlattığımız uluslararası ilişkiler teorilerini rafa kaldırmayı gerektirdi. Çünkü yeni bir süreç var ve bu sürecin ne olduğunu, ne anlama geldiğini, artılarını ve eksilerini daha devam eden bir dönem olduğu için henüz kimse tam olarak anlayabilmiş değildir. Kesin olan bir şey var; uluslararası sistemin doğası değişmiştir ve bu realizm, idealizm eksenli değildir. Görünüşte belki idealist eksenli yaklaşımlar ön plana çıkar gibi olmuştur ancak bunlar gerçekleri ya da hakikati yansıtan argümanlar olamamıştır. Dolayısıyla Rusya açısından Orta Doğu’dan uzak kalmak mümkün değildir. Örneğin; Libya, Mısır gibi ülkeler Arap Milliyetçiliğinin kaleleri olarak görülmüştür. Hatta Kaddafi ve Nasır döneminde iki ülkenin birleşmesi bile gündeme gelmiştir fakat bu gerçekleşmemiştir. Ardından 11 Eylül saldırılarını takip eden dönem sonrası Irak ile başlayan süreç Saddam Hüseyin’in devrilmesi ile sonuçlanmıştır. 1 Bölge ya da bölge ülkelerini değerlendirirken bağlı olduğumuz ittifak sistemi Batı olduğu için olay ve durumları Batı’nın penceresinden görmekteyiz, bir başka deyişle bize Batı neyi işaret ediyorsa bunu doğru kabul etme eğilimi içerisinde olmaktayız. Bu durum akademisyenlerimizde, basınımızda da bu şekilde ama gerçek nedir tam manasıyla bilinmemektedir. Irak’taki Baas ideolojisi Arap milliyetçiliği ve Sosyalizm parametrelerinin birleşmiş şeklidir. Irak bütün Arapların devletiydi mesela dünyanın neresinde olursanız olun Irak’a geldiğiniz andan itibaren Irak vatandaşının sahip olduğu bütün haklara sahip olursunuz; okuyabiliyorsunuz, eğitim yapabiliyorsunuz, politikaya bile atılabiliyorsunuz. Saddam Hüseyin diktatör müydü? Öncelikle diktatörün tanımını iyi yapmak gerekmektedir. Diktatör kime denmektedir, Batının diktatörü ile doğunun diktatörü aynı mıdır? Batının geliştirmiş olduğu demokrasi kavramını birebir siz Orta Doğu’da kullanabilir misiniz? Batının öne sürdüğü demokrasi kavramı acaba ülkelerin kalkınması için olmazsa olmaz tek bir reçete midir? Bu soruların yanıtının iyi verilmesi gerekmektedir. Bu iyi analiz edilemedi ve Saddam Hüseyin bir diktatör olarak algılandı bunun sonucunda da bir anda Baas ideolojisinin önemli kalelerinden biri Irak‘ta çöktü. Kuzey Afrika’yı, Mısır’ı ve Irak’ı kaybetmiş bir Rusya’da sistem artık Suriye üzerinde kilitlendi. Dolayısıyla Rusya için böyle bir yapı içerisinde Suriye vazgeçilmezdir. Hangi nedenlerden dolayı vazgeçilmez olduğunu şu şekilde sıralayabiliriz. İlki Stratejik konum; Suriye’nin stratejik konumu oldukça önem arz etmektedir. Siyasi İslam’ın artan gücü ve yarattığı tehdit özellikle Suriye’de ortaya çıkan belirsizlik durumu bölgede çok ciddi radikal akımların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çünkü bu coğrafya boşluk kabul etmez dolayısıyla radikal akımlar bölgedeki güç boşluklarını doldurmuştur. Bir diğer önemli neden; enerji çok önemli kaynaktır, Rusya bugün sahip olduğu enerji zenginliğini göreceli olarak fosil enerji kaynaklarına bağlamıştır ancak enerji Avrupa açısından da değerlidir. Soğuk Savaş döneminde Sovyet tanklarının Avrupa’yı işgal edeceği endişesi vardı şu an yok. Ancak bugün Avrupa yine Sovyet tanklarıyla değil; Rus enerji boru hatlarıyla ile Rusya’ya bağımlı hale gelmiştir. Fakat Katar petrolünün Avrupa’ya alternatif güzergâhlardan çıkışının sağlanması Rusya‘nın enerji tekelini de engelleyecek, ciddi bir anlamda darbe vuracak bir gelişme olabilir. Bölgedeki güç dengesine bakıldığında da Rusya artık bölgede ‘Suriye’de’ vardır. Tartus Askeri Limanı onun bölgede tutunabileceği tek yerdir; eğer Rusya Tartus’u da kaybederse ya da Suriye’deki rejim değişirse ve Suriye’deki rejim Rus yanlısı değil de Batı yanlısı bir sistem içerisinde olur ise bölgede ciddi bir güç kaybı olacaktır. Tartus kaybedildiği zaman Rusya, Akdeniz’deki varlığını kaybedecektir. Rusya’nın Akdeniz’de olma talebi Büyük Petro’ya kadar gitmektedir. Her ne 2 kadar sıcak denizlere inme konusunda Büyük Petro yazılı bir vesayet name bırakmadıysa da Rusya, bu durumu Petro’nun vesayet namesi olarak kabul etme eğilimindedir. Rusya’nın sıcak denizlere inme isteği var ve bugün Kırım‘daki olaylar da onunla ilgilidir. Rusya gibi bir ülkenin boğazını sıkarsanız dayanamaz, Rusya hala çok büyük bir ülkedir. Rusya’nın sıcak denizlere inme isteği gibi bir niyeti vardır. Askerleriyle Tartus’da var olan Rusya, Suriye’de artık Baas rejimini desteklememektedir. Çünkü artık kendisi Sosyalizmden, Marx’ın Lenin’in öne sürdüğü sosyalist değerlerden vazgeçmiş durumdadır artık sadece kendi yaşamsal çıkarlarını gözetmektedir. Rusya, Suriye’de kaybederse Güney Kafkasya, İran, Orta Asya ve Hazar’da da etkisini kaybedeceğini düşünmektedir. Sorumuza dönecek olursak Baas rejiminin ayakta kalabilmesi için takip ettiği stratejiyi birkaç parametre ile değil, tek bir parametre ‘survive’ (kendi varlığını devam ettirme kaygısı) ile açıklayabiliriz. 2.Rusya 30 Eylül 2015 tarihinde başlattığı hava harekâtıyla Suriye iç savaşına fiilen müdahale etti Batılı devletlerin Ukrayna ve Kırım krizlerine sınırlı tepkisinin Moskova’yı cesaretlendirdiği konusunda değerlendirmeler yapılmaktadır. Rusya’nın müdahale kararını almasında Batılı devletlerin Ukrayna krizindeki tutumu ne ölçüde belirleyici olmuştur? Batılı devletler terimi bence burada tam manasıyla gerçeği yansıtmamaktadır. Bu savaş dönemi terminolojisine aittir. Çünkü savaş sonrası dönemde gördük ki Batı devletleri tek yapı halinde değildir. Soğuk Savaş döneminde Batılı devletler bir bütün olarak görülmekteydi. Günümüzde ise Avrupa Birliği’ni oluşturan temel güçler Almanya ve Fransa’dır ve birliği oluşturan ülkeler arasında da ciddi anlaşmazlıklar vardır. Üye devletlerin her biri bölgeye kendi çıkarları doğrultusunda yaklaşmaktadır. Nitekim krizler döneminde bu Almanya’nın izlediği politika ile İngiltere’nin izlediği politika ve Rusya‘ya verdikleri tepkiler aynı olmamıştır. Almanya çok daha yakın dururken İngiltere ve Fransa daha temkinli bir politika izlemiştir. Dolayısıyla bir bütünsellik yoktur. Bunu yanında Rusya’nın elinde ‘vana’ bulunmaktadır ve enerji akışını kestiği anda Avrupa zor duruma düşürür Avrupa bunun farkındadır. Bu gibi nedenlerle Avrupa, Ukrayna ve Kırım krizlerinde Rusya’ya sınırlı bir tepki göstermiştir. Daha ötesinde baktığımızda, Ukrayna NATO üyesi değildir, çevresinde hep NATO üyesi devletler vardır. Rusya, Putin’in 2014 yılında yapmış olduğu Askeri Doktrin ‘Yeni Savunma’ anlayışında Rusya için baş tehdit olarak NATO’yu görmüştür. NATO dediğimiz zaman Amerika‘dan bahsedilmektedir. ABD v Rusya, 3 Suriye öncesi birbirlerini Gürcistan ve Ukrayna’da denemişlerdir. Büyük güçler arasındaki çatışmalar böyledir; olayın yaşandığı yer ve hedefi farklıdır. Dünya oraya odaklanmışken mücadele başka bir nokta için verilmektedir. Bunu herkes görür mü görmez, zaten görenlerde belki konuşamamaktadır. Gürcistan’da Amerika Rusya’nın nereye kadar gidebileceğini test etmiştir. Savaş aşamasına baktığımızda karşısında savaşmaya kararlı bir Rusya vardır. Gürcistan müdahalesinde olaylar çok farklı yerlere gidebilirdi. Dünya savaşı yaşanabilirdi ancak güçlerini karşılıklı test etmiş oldular. Rusya ulusal çıkarları için gerekirse Gürcistan’ın başkentine kadar gidebilirdi. Orta Doğu’daki sorunları çözemeyen küresel güçler Ukrayna ve Kırım krizinde beklenen tepkiyi gösterememişlerdir. Niyetleri olsa bile kapasiteleri bunu yapmaya elverişli değildi. Rusya, baktığımız zaman 870 bin civarında askeri, çok ciddi silah sistemleri, özel eğitilmiş birimleri ile bölgededir. Meksika’da ya da Latin Amerika kıtasında rejim değiştirebilecek bir harekete girişilemez çünkü Amerika’nın arka bahçesidir. Rusya’da kendi arka bahçesinde bu tür olayların olmasını en azından şu bulunduğumuz platformda izin vermeyecektir. Suriye’de bu anlamda hava harekâtı gerçekleştirmektedir. Bahsedilen tepkinin uzantılarını dünya olarak Ukrayna ve Kırım’da görmüştük. Yakın bir zamanda Ukrayna’da seçimler olacak ve ortalık yavaş yavaş karışmaya başlayacaktır. Ukrayna artık resmi olarak Kırım’a ambargo uygulamaktadır. Ukrayna’da uzun vadede neler olacağını söylemek mümkün değildir. Ukrayna zaten Batı ve doğu olarak bölünmüştür durumdadır. Ukrayna’nın, Batısının önüne geçilemeyecek ve Ukrayna parçalanacaktır muhtemelen doğu kısmı da Rusya’ya katılacaktır. Ukrayna’nın Batısı ise kuvvetle muhtemel Batı ittifakı içerisinde kalacaktır ve bunun önüne geçilemeyecektir. Fakat dünyanın gözü orada değildir. Rusya’nın müdahale kararı almasında bu durum da etkilidir çünkü politika bir satranç oyunudur. Rusya’da Suriye’yi kaybedersem Ukrayna’yı da kaybederim düşüncesi hâkimdir. 3. Rusya, Suriye müdahalesiyle Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı unsurlara sağladığı desteği, Kırım yarımadasının ilhakını ve ilhakın ardından Kırım’da özellikle Tatar Türklerine karşı işlenen insan hakları ihlallelerini uluslararası kamuoyu gündeminden düşürmeyi hesaplamış olabilir mi? Demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü gibi kavramlar Savaş’ın bitimiyle özellikle 11 Eylülden sonra etkin olan ve bakıldığında günümüze damgasını vuran önemli parametrelerdir. Bunların hepsi sözde demokrasi-siyasallaşmış demokrasidir. Halk demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü gibi kavramları söylendiği şekliyle algılamaktadır. Siyasallaşmış demokrasi ne 4 demek, kirlenmiş demokrasi anlayışı, siyasallaşmış inanç özgürlüğü ne demek? Kirlenmiş bir inanç özgürlüğü aradaki farkı göremez, göstermemektedirler. Dolayısıyla Rusya’ya baktığımız zaman buradaki insan hakları ihlalleri, kime göre, neye göre, ne şekilde bunu çok ciddi bir şekilde bilmek gerekir ve çok ciddi temiz bilgi akımının da olmadığını düşünmekteyim. Mesela Kırım Türklerine karşı işlenen insanlık hakları ihlalleri yeni bir durum değildir. Sovyetler Birliği zamanından beri Kırım Türklerine karşı sistemli bir şekilde insan hakları ihlalleri işlenmektedir. Ancak bu zamana kadar bu konu uluslararası kamuoyunun gündemine girmemiştir ki Uluslararası kamuoyunun gündeminden düşürülsün! 4.Kremlin bu müdahaleyle birlikte Suriye iç savaşında elde ettiği ağırlığı Ukrayna ve Kırım konularından Batılı devletlere karşı pazarlık konusu haline dönüştürmeyi mi hedeflemektedir? Kremlin’in öyle bir düşüncesi olduğunu zannetmiyorum çünkü Rusya yaşam savaşı vermektedir. Ukrayna, Kırım ve Suriye ayrı yerlere koymak gerekir. Ukrayna ve Kırım’da devam eden sorunlar buzdolabına kaldırılmıştır. Sıcak mücadelenin verildiği yer Suriye’dir. Suriye düşerse Ukrayna ve Kırım gidecektir ve Suriye kilit ülke konumundadır. Çeşitli isimlerde belirtilen B.O.P veya G.O.P bunun ileri sürdüğü bir dünya haritası var olmuştur. Bir de Rusların dedikleri Büyük Orta Asya Projesidir. Projeye göre Condoleezza Rice’ın belirttiği gibi Kuzey Afrika’dan başlayarak Orta Asya içlerine kadar devam eden coğrafyada var olan 27-28 ülkenin sınırları ve rejimleri değişecektir. Demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü kavramların çerçevesinde değişecektir. Bu durumla proje Suriye’de saplanmıştır. Rusya açısından eğer Suriye’yi geçerlerse İran’daki rejimi tasfiye edecek ve Orta Asya’ya gireceklerdir. Rusya’nın bütün endişesi buna bağlı olarak gelişmiştir. Rusya, B.O.P diye adlandırılan bu projenin sonunda kendisini vuracağını bilmektedir. B.O.P. projesi nedir? ‘Küresel İklim Değişikliği’dir. Türkiye ve dünyada insanlar bunu küresel ısınma olarak bilmektedir. Ancak tam anlamıyla bir küresel ısınma değildir, küresel İklim değişikliği bunun bilimsel genel adıdır. Küresel iklim değişikliğinin iki aşaması vardır; Küresel Isınma ve Buzul Çağı’dır. İnsanoğlu doğaya çok ciddi bir zarar vermiştir. Buzullar hızla erimektedir ve bu artık önlenebilir bir durumda değildir. BM iklim uzmanları bu 100 yılın sonuna doğru hiç buzul kalmayacağını söylemişlerdir. En son yapılan toplantıda buzulların erimesinin 100 yılın sonunu bulmayacağı ve 2050-2060’lı yıllarda yeryüzünde buzul kalmayacağı beyan edilmiştir. Bu durum değerlendirildiğinde Meksika Körfezinden doğan Golfstream sıcak su akıntısı Batı Avrupa önlerine gelecektir. Golfstream tuzlu su akıntısının 5 üzerinde yoğunlaştığı bu coğrafyadaki iklimi bölgeyi yaşanır kılacaktır. Tatlı su ile tuzlu su karışınca Golfstream sıcak su akıntısı duruyor, durduğunda dünya hızla buzul çağına girebilir. Buzul çağına girme olayını bir hafta içerisinde olacak şeklinde düşünmemelidir çünkü anında gerçekleşebilir. Tarihsel fosiller de bunu kanıtlamıştır. Kuzey Yarım Kürede yaşamın biteceğini bilim insanları ifade etmektedir. Batı Avrupa’da kıyı kesiminin yok olacağı düşünülmektedir. Bu nedenle Orta Doğu yaşam alanı olarak ön plana çıkabilir. 2004 senesinde Pentagon’da bir rapor hazırlamış ve Bush’a sunulmuştur. Bu rapor Guardian gazetesi tarafından Amerika “İklim Savaşları”na hazırlanıyor şeklinde duyurulmuştur. Raporun bazı yerlerinde; iklim değişiminin artık önlenemez bir noktada olunduğu belirtilmiştir. Yalnız bazı coğrafyalarda yaşamın devam edeceği beklenmektedir bunlar; kıyı kesim hariç Kuzey Afrika, Orta Doğu’dan yukarı ve Orta Asya’dır. Yani dünyanın en eski kadim topraklarıdır ve de raporda en şanslı ülke ise Türkiye’dir. 2016 Mart ayında bir rapor sunulacak ve Condoleezza Rice B.O.P’u açıklayacaktır. B.O.P’un ileri sürdüğü yaşam alanları; Kuzey Afrika’dan başlayıp, Orta Asya içlerine kadar devam etmektedir. Birey olarak düşündüğümüzde birinci olarak bu coğrafyalarda rejim değişecek, demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü, serbest piyasa ekonomisi getirilecektir. İkinci olarak Kuzey Yarım Küre yok olacaktır ve ABD’de bu kıtada yer almaktadır. Batı Medeniyeti, Samuel Huntington Medeniyetler Çatışması tezinde belirttiği gibi tek medeniyet olacak mıdır? M.Ö 4. ve 7. yüzyılda doğudan Batıya olan kavimler göçü bu sefer Batıdan doğuya doğru olacak ve doğu coğrafyasına yerleşeceklerdir. Örneğin; Dubai’ye gittiğiniz zaman Dubai küçük bir Amerika’dır. Yollar çok geniş, yollardaki trafik işaretleri tamimiyle İngilizce ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde İngilizce resmi dildir. Ben bu şekilde analiz etmekteyim. B.A.E, Abu Dabi ve Dubai bu iki yer Avrupa’nın medeniyetlerini yeniden kuracakları merkezler olarak düşünülmüştür. Dubai’ye, Büyük bir göç olayı olacaktır ve bu topraklar boş değil o zaman bu topraklarda yaşayan insanlar vardır bunları yumuşatacaksınız; uluslararası ilişkilerde Hard Power’dan- Soft Power‘a geçiş sağlanmalıdır. Eskiden Hard Power yani güvenlik konuları ön planda iken şimdi Soft Power: kimlik, etnik, kadın hakları gibi kavramlar kullanılmıştır. Alt kimlik-üst kimlik kavramları ortaya atılarak bölgedeki kimlik çatışmaları, etnik ve dinsel ağırlıklı çatışmaları ön plana çıkararak bu coğrafyayı yok etmek amacı güdülmektedir. Olayları bu perspektiften görürsek bütün coğrafyada olup biten her şeyi anlamak daha da kolaylaşacaktır. Sorumuza gelecek olursak; zaman daralmaktadır bugün 2015’teyiz 2016‘ya gireceğiz. İklim uzmanlarının tespitlerine göre 2050-2060 kritik yıllar olarak belirtiliyor. Bu coğrafyadaki insanlardan saklanan kadim bir sır var o sırda ‘İklim Değişikliği’dir. Bu 6 coğrafyada yaşam devam edecektir. Rusya bunu bilmektedir ve bilmemesi mümkün değildir. Bu yüzden Ukrayna ve Kırım gibi konular çok ufak meselelerdir. Rusya, Suriye’deki gidişatın önünü kesemezse o andan itibaren kendisi de beyaz adamın saldırısına uğrayacağını düşünmektedir ve sıkıntı buradan kaynaklanmaktadır. 5) Müdahalenin ABD-İran nükleer anlaşmasının ardından gelmesi, Kremlin’in Suriye iç savaşında oyunun dışında kalma endişesiyle de hareket ettiğini gösterir mi? Devletlerarası ilişkilerde; kalıcı dostluklar ve kalıcı düşmanlıklar yoktur ulusal çıkarlar esastır. Uluslararası ilişkilerde bir yazılı olan kurallar vardır biz bunlara anlaşmalar deriz, bir de yazılı olmayanlar vardır. Hangisi daha tehlikeli hangisi daha bağlayıcıdır derseniz inanın yazılı olmayanlardır. Çünkü bizler yazılı olmayan anlaşmaları bilmeyiz. Bugün Yalta Konferansı metinlerini okursanız o dönemde nasıl bir sistem ortaya çıktı görürsünüz. Ama dünya düzenini asıl şekillendiren parametrelerin Yalta Konferansı’nda konuşulan ve yazıya dönüştürülmeyen kuralların olduğunu görmek gerekir. ABD-İran ilişkileri görecelidir. ABD Orta Doğu’da var olan molla rejimlerini devirmek, alt üst etmek için aklınıza gelebilecek her türlü yolu denemiştir. Mesela orada yaşamakta olan Azeri halk üzerine oynadı ama Azerileri ayaklandıramadı. Çünkü İran’a baktığınız zaman Azeriler İran’ın üst tabakasını oluşturuyor. Azeri halkının İran’da hem maddi olarak sıkıntısı yok hem de ordunun komuta kademesinde var. Yani Büyük Azerbaycan’ı birleştirme düşüne kapılmalarını gerektiren bir durum yok. Nitekim İran, Ermenistan-Azerbaycan savaşında ulusal çıkarları doğrultusunda Ermenistan’a destek verdi. ABD-İran Nükleer Anlaşması’nın bir görünen bir de görünmeyen tarafı vardır; uluslararası kamuoyunun odak noktasını değiştirmek amacıyla yapıldığı söylenebilir. Çünkü İran, ABD’nin kendisi hakkındaki gerçek niyetlerini ve kapasitesinin ne olduğunu bilmektedir. Geçtiğimiz günlerde Hamaney’in yaptığı açıklamada; “Suriye halkı ve Esed istediği sürece biz oradayız” demiştir. Bunu ABD-İran yakınlaşmasıyla perspektifinden nasıl açıklarsınız? Açıklayamazsınız. Belirli konularda, belirli düzeylerde anlaşmaya varmış olmaları her durumu açıklamaz. Çünkü bizler yalnızca yazılı olan anlaşmaları okuyoruz yazılı olmayanları kapalı kapılar ardında neler konuşulduğunu bilmiyoruz; dolayısıyla bu yüzde yüz bir yakınlaşma değildir olması da mümkün değildir. Çünkü İran aynı Rusya gibi, eğer Suriye çökerse sıranın kendisine geleceğini bilmektedir. Asıl soru şu Suriye çökerse ardından İran çökerse sıra Rusya’dan önce kime gelecek? 7 6) ABD-İran Nükleer Anlaşmasının bu döneme denk gelmesi Rusya’ya yapılan yaptırımlarla alakalandırılabilir mi? Aslında şu an Rusya’yı askeri yönden alt edemeyeceklerini anladıkları için yaptırımlar üzerinden baskı uygulamaya çalışmaktadırlar. G20’de Rusya’ya uygulanan yaptırımların 6 ay daha uzatıldığı açıklandı. Rusya’ya ekonomik ambargo uygulanacağı açıklanıyor ardından Çin, Rusya’nın ekonomik anlamda her türlü açığını kapatırım, sınırsız tüm kaynaklarımı kullanırım demiştir. Daha önce belirttiğim gibi politika bir satranç oyunudur. Rusya’nın temel iki gelir kaynağı var; biri enerji kaynakları diğeri ise silah satışıdır. Batılı devletler eğer Rusya’nın ekonomisi zarar görürse Rus halkının ayaklanacağını düşünmektedir. Fakat bu görüş Rusya’yı tam anlamıyla tanımamaktan kaynaklanmaktadır. Böyle bir durumda Rus halkı ayaklanmaz çünkü Rusya’da tarihin her döneminde bir güç olgusu vardır. Aynı sebeplerle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Batılı ülkeler Rusya’nın Batı ile ittifak içerisine gireceği ve artık Batının bir parçası haline geleceğini düşünmüştür. Fakat o noktada Rusya’nın tarihini iyi analiz etmeliyiz, Rusya’nın Ortodoks dinini seçmesi dahi tamamen siyasidir, inançlarını bile siyasi temelde seçmişlerdir çünkü Ortodoks dini radikal ve katıdır. Çar tanrının yeryüzündeki temsilcisi sayılmaktadır. Yani eğer çarın emirlerine karşı gelirsen aynı zamanda tanrının emirlerine de karşı gelmek demekti. Rus halkının kodları bu şekilde oluşmuştur, Rusya’da güç paylaşılmaz. Çar vardır, ordusu vardır, güç tektir, çarlık döneminde bu böyleydi. Rus halkında güce itaat etmek genetiktir kodlanmış kodlarında var. Neticede Rusya’da Avrupalı devletlerin beklediği türde halk ayaklanması yaşanması mümkün değildir. Sovyetler döneminde de Gorbaçov ekonomiyi düzeltmek amacıyla ciddi zamlar yapmış ancak ayaklanmamıştır. Ne zaman halk ayaklanmasına yönelik girişimler olmuştur diye sorarsanız; alkollü içkiye zam yapıldığı zaman. Sibirya’daki maden işçileri ayaklanma başlatmış ve ayaklanma ülke çapında yayılmasın diye hemen içki fiyatları düşürülmüştür. Eğer Rus halkını dünyanın geri kalan halklarıyla paralel görme eğilimindeyseniz yanılırsınız. Bu yüzden Batılılar Rusya’yı anlamıyorlar, anlamadıkları için de bu tür beklentilere sahiptirler. İstedikleri kadar ekonomik ambargo uygulasınlar bu nedenle bir ayaklanma yaşanmayacaktır. Rus halkı da Türkler gibidir yani tarihlerine baktığınız zaman devlete, devlet ana devlet baba diyen bir Ruslar var bir de biz varız. Devlet kutsal bir mittir burada, Türkiye’de de öyle. Devlet ne isterse yaparız, aman devletimize zeval gelmesin anlayışı vardır. Batı’nın devlet anlayışı böyle değildir. Çünkü burada devletle vatandaş arasındaki ilişkinin temeline baktığımız zaman efendi-kul ilişkisi var. Biz vatandaş olamamışız, Ruslar da tam anlamıyla vatandaş olamamıştır. Dolayısıyla Batı bu tür ambargolarla bu tür ekonomik yaptırımlarla Rus halkını ayaklandırmaya 8 çalışırsa çalışsın, büyük çaplı bir ayaklanma olmaz. Belki ufak çapta ayaklanmalar olabilir ama onlar da zaten hemen yok edilir. Bir de şunu da unutmayalım Putin’in Rusya’da ikinci döneminde yaptığı en önemli uygulamalardan biri de menşeinin dışarıda olduğu bilinen bütün sivil toplum örgütleri ülkenin dışına atması olmuştur. Yani içeride kendisine karşı örgütlü bir muhalefet yapabilecek bir yapı yok. Olmadığı için de bu tür ambargolarla Rus halkını daha çok bilemekten başka bir işe yaramaz. Çünkü Rus halkının tarihi acılar ve savaşlarla inşa olmuştur. Dolayısıyla bu nedenlerden ötürü ben bu görüşe katılmıyorum. 7) Vladimir Putin’in Suriye iç savaşına müdahale kararının arkasında Rusya’daki ekonomik darboğazın etkilerini dağıtmak ve iç siyasetteki pürüzleri gidermek gibi dâhili dinamikler olabileceği ifade ediliyor. Kremlin’in müdahale kararında iç dinamiklerin etkilerini nasıl okumalıyız? Eğer bu soruya klasik bir yanıt vermem gerekiyorsa; evet kesinlikle öyledir. Çünkü Rusya’da Putin’e karşı bir muhalefet vardır ve bu muhalefet giderek güçlenmektedir. Muhalefet Rusya ekonomik anlamda dar boğaza girerse ayaklanacaktır ve bu denkleme göre Putin devrilebilir. Putin ise bu durumu engellemek için, silah ve enerji satışını artırmaya yönelik çalışmalar yürütecektir. Bu bütün herkesin söyleyeceği türden bir yanıttır. Ancak benim söylemek istediğim şey şu; eğer siyasal liderler ülke içerisinde iktidar olmuş ama muktedir olamamışlara, iç muhalefeti bastırmak ve ülkede tek seslilik hali meydana getirebilmek için bir hayali düşman yaratırlar. Bu hayali düşmana kendileri de inanırlar halkı da inandırırlar, o hayali düşmana karşı savaşırlar bu arada içteki bütün muhalefeti de ezerler, yok ederler yani güvenlikleştirme süreçlerini başlatırlar. Bugün Fransa’da da benzer şeyler yaşanmaktadır. Ama bu soruya ilk akla gelen cevabı vermek Rusya’yı hiç tanımamak anlamına gelmektedir. Rusya’yı biraz tanıyan, Rus halkının yapısını, sosyolojik açıdan doğru analiz edebilen herkes Rusya’daki bu yapının sarsılmaz olduğunu görebilir. 8) Irak ve Libya’nın ardından Suriye iç savaşı Rusya’nın bu ülkedeki nüfuzunu da kaybedebileceği bir gidişatı başlattı. Bu nedenle Rusya’nın Suriye’ye müdahale ederek Orta Doğu’daki varlığını kalıcı hale getirmeyi hedeflediği şeklinde değerlendirmeler var. Sizce Rusya, uzun vadede Orta Doğu’da askeri açıdan kalıcı varlık gösterebilecek imkân ve kabiliyetlere sahip midir? Rusya’nın böyle bir niyeti var, kabiliyeti de var. Eğer bölgeye sadece bölge güçleri müdahale ederse, Rusya açısından Türkiye çok ciddi bir rakip değildir. Çünkü Rusya, bölgede İran’la birlikte hareket etmektedir; yani hem niyete hem de kapasiteye sahiptir. Paris’te yaşanan son 9 olayı lütfen bu şekilde algılayın; saldırılar Fransa’yı bölgeye çekmek adına gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle yakında Avrupa’da başka yerlerde de benzer eylemler olabilir. Çünkü IŞİD birçok farklı finansörü olan bir örgüt haline gelmiştir. Zaten bu terörizmin doğasında vardır. Hiçbir terörist örgüt bir başka güce, devlet ya da devlet benzeri kuruluşlardan destek almadan varlığını devam ettiremez. Basit bir mantıkla PKK’ya bakalım; diyelim on bin tane kadrosu var, bu on bin tane ayakkabı, on bin tane üniforma, on bin kişinin her gün yemek yemesi demektir. Bu hesap dahi ortaya ciddi bir maliyet çıkarmaktadır. Bu paranın bölgedeki halktan toplanan sözde vergilerle karşılanması mümkün değildir çünkü bölge halkında zaten para yok. Eğer örgüte çok ciddi bir dış destek olmazsa yaşaması mümkün değildir. IŞİD’in arkasında da aynen böyle bir destek var. Buradaki kritik nokta 2016 yılında ABD’de yapılacak olan seçimlerdir. Çünkü ABD bölgede Bush döneminden sonra Obama’yla birlikte başlayan süreçte uygulamış olduğu politikalarda ‘hard power’dan soft power’a geçiş yapmıştır. ABD’nin ana çıkarları doğrultusundan sapmadan ama daha yumuşak güç ağırlıklı politikalar izlenmiştir. Fakat Amerikalılar, yumuşak güç ile bu işin üstesinden gelemediklerini düşünmektedirler. O halde önümüzdeki dönemde ABD seçimlerinde eğer Hillary Clinton seçilirse, Clinton’ın bölgede demokrat çizginin dışına çıkarak ‘hard power’ uygulaması muhtemeldir. O zaman Gürcistan’da belli bir noktaya kadar ilerleyen Rusya, Suriye’de nereye kadar gelir onu bilemeyiz. Ama Rusya Tartus’u bırakmaz, Esed Rusya’nın umrunda değil ama kendi çıkarları açısından oradan vazgeçmeyi asla istemez. Bu yüzden Orta Doğu’da askeri açıdan kalıcı varlık imkan ve kabiliyetine bugünkü koşullarda sahiptir bunu belli bir süre daha devam ettirebilir ama 2016 bir kırılma noktası olabilir bunu belirleyecek olan küresel güçlerin bölge üzerindeki niyet ve kapasiteleridir. Burada Türkiye’yi ilgilendiren başka bir kritik nokta daha var; ABD bölgedeki Rus varlığını kırabilmek, Suriye’den Rusları çıkarabilmek ve İran’ı köşeye sıkıştırabilmek için yalnızca İsrail’e dayanarak hareket edemez. İsrail istediği kadar güçlü olsun nüfusu yetmez. Bugün kalkan her uçak bir havaalanına inmek durumundadır. Limandan ayrılan her gemi iaşesini yapmak üzere, en azından petrol alabilmek için limanına geri dönmek zorundadır. Eğer havaalanlarını ve limanlarını devreden çıkarırsanız İsrail bir anda çöker kalır. Dolayısıyla sadece İsrail’e dayanarak ABD bu coğrafyada hareket edemez. 6. Filo çok güçlüdür ancak neticede imkân ve kapasitesi bellidir. İsrail çok ciddi bir üs konumundadır; bir de haritaya bakalım orada kocaman bir Türkiye var. Bu yüzden Türkiye bir bütün olarak Batı ittifakının içine çekilmek istenmektedir. Rusya’nın bölgedeki aktif müdahalesi ABD’yi rahatsız etmiştir ve bölgede Rusya’nın etkisini kırmak istemektedir. Çünkü ABD, Rus etkisini kıramazsa İran’ı 10 sınırlandıramaz ve bölgedeki denge bozulur. Dolayısıyla bölgeler ve küresel güçlerin niyetleri burada Rusya’nın kalıcı olup olmayacağını belirleyecektir. Ama bölge kanlı bir döneme hazırlık yapmalıdır. 9) Rusya’nın müdahalesinin sahadaki askeri dengeyi Esed rejimi lehine değiştirmeye başladığı, Rus savaş uçaklarının sadece IŞİD’i ve el-Kaide bağlantılı diğer radikal unsurları değil ılımlı muhalefeti de vurduğu basına yansıyor. Rusya’nın müdahalesinin Suriye muhalefetini topyekûn hedef alması iç savaşın gidişatını nasıl etkiler? Tabi bu durum iç savaşın gidişatını Esed açısından bakarsak son derece olumlu etkilemiştir. Çünkü şu anda Esed özellikle Türkmenlerin elinde bulunan kritik menzilleri ele geçirme konusunda Ruslardan çok ciddi destek almıştır ve bu destek neticesinde o kritik bölgeleri ele geçirmek üzeredir. O bölgelerde Esed güçlerinin eline geçtikten sonra zaten çok büyük bir engel kalmayacaktır. Ancak daha ileriki dönemlerde sorunlar vardır; orada PKK ile bölgedeki Kürtler arasında çok ciddi anlamda bir rekabet var. Bizim o bölgedeki Kürtleri de bir bütün olarak görmememiz lazım. Bu gruplar arasında çok ciddi bir çatışma var eğer zaten bölgede istenildiği gibi bir yapılanma olursa sonrasında belki bir Kürt iç savaşı bile yaşanabilir. Dolayısıyla Esed yeniden kaybettiği bütün mevzileri büyük ölçüde de olsa geri alabilir. Bu da küresel güçler tarafından istenen bir durum değildir. Mevcut durumda birçok aktör 2016 ABD seçimleri sonrasını beklemektedir. Rusya bu zaman içerisinde ne yapabilirse yapacaktır; sonrasında da Batılı devletlerin bölgeye Türkiye üzerinden müdahalesi başlayacaktır. Maalesef o zaman zaten bu iç savaş olmaktan çıkar bölgesel bir savaşa doğru gider. 10) Kremlin, B planı olarak ülkenin Batısında Esed rejiminin hâkim olduğu küçük bir Nusayri devletinin kurulmasını destekler mi? Bu açıdan Rusya'nın müdahalesi, Suriye’nin parçalanma sürecinin hızlanmasına yol açar mı? Rusya'nın bölgedeki hedefi; burada bulunan önemli üslerin kendisinde kalması ve hem Rusya’nın hem de İran'ın güvenliğini belli ölçüde sağlamaktır. Eğer Esed düşer ise, Suriye 'de çok ciddi bir kaos çıkacak ve güç boşluğu meydana gelecektir. Bu noktada sorunun en can alıcı yeri; bu durum Suriye'nin parçalanma sürecini hızlandırır mı? Evet hızlandırır. Ancak şuan için Suriye parçalanmış değildir. Suriye’de iç savaşın başladığı andan itibaren Esed rejimi çok akıllıca bir taktikle hemen belli bölgeleri kendisi boşaltmıştır. Böylece Esed kendince güvenlikli bir sınır oluşturmuştur ve muhalif güçler bu sınırın ötesine geçememiştir. Mesela şu 11 anda Şam'daki hayat İstanbul'daki hayattan farklı değildir. Üniversiteleri açık, gece hayatı aynı şekilde devam etmektedir. Şam’da yaşamakta olan insanlar savaşın izlerini hiçbir şekilde hissetmemektedir. Çünkü Esed rejimi kendi duvarını örmüştür ama bu duvar aşılır mı? Aşılabilir. Rejim güçleri, aşılmaması adına tampon konumundaki alanları ele geçirmek için harekete geçmişlerdir. Suriye'nin bu bölgeleri ele geçirmesi tek başına yapabileceği bir şey değildir bu nedenle orada İran askeri de Rus askeri de vardır. Yani şu anda bölgede aslında bir ittifak vardır. Amerikan karşıtı ile özdeşleşmiş İran, Rusya ve Suriye bu bölgede durmaktadır. Peki, Türkiye'ye gelecek olursak; içinde bulunduğumuz coğrafyada bu kadar olaylar olurken sınırlar yeniden belirlenirken Türkiye'nin buna tepkisiz kalma gibi bir lüksü tercihi olamaz. Türkiye de müdahil olmuştur ve olacaktır. Ama Türkiye’nin daha rasyonel davranması gerekmektedir. 11) Suriye iç savaşında ağır insan hakları ihlalleri gerçekleştiren ve savaş suçu işleyen Esed, rejimini desteklemesi, rejimin ayakta kalması için askeri müdahalede bulunması "insan hakları " kavramının Rus dış politikasında hiçbir karşılığı olmadığını mı gösterir? Rus dış politikasında insan hakları kavramının hiçbir karşılığı yoktur. Mesela Putin döneminde kolluk kuvvetleri Moskova' a bir anda tiyatroyu basmıştır; Çeçenlerle birlikte Rusları da öldürmüştür. Yani kendi vatandaşlarını da öldürmüştür. Oradaki Çeçen militanlarla anlaşmaya girilmemiştir tiyatro basılıp Çeçenlerle birlikte Ruslarda öldürülmüştür. Yani Rus egemen anlayışında insan hakları kavramına yüklenen anlam Batıda olduğu gibi değildir. Önemli olan devletin çıkarlarıdır. Devletin çıkarları var ise insanlar feda edilebilir. Bunu Batı yapmıyor mu? Elbette yapmaktadır. İşte Batının ikiyüzlülüğü buradan gelmektedir çünkü bunu Batı da yapmaktadır. Ama ağızından insan haklarını kavramını düşürmemektedir. Aradaki fark budur. Bu yüzden Rusların insan haklarına verdiği anlam farklıdır bu da şu şekilde açıklanabilir; eğer devletin çıkarlarıyla çatışırsa harcanacak bir şeydir. 12) Rusya'nın Suriye müdahalesi kapsamında PKK/KCK 'nın Suriye 'deki uzantısı PYD'yi desteklemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? PKK’nın bölgede etkili olması KCK’yı ve PYD'yi rahatsız etmiştir. Baktığımız zaman Rusya'nın Suriye'yi müdahalesi kapsamında bölgede bir büyük Kürdistan Devleti kurma hedefi olabilir. Ama tarihin hiçbir döneminde devlet olamamış ortak bir dile dahi sahip olmamış halkın tek bir çatı altında toplanması zor görünmektedir. Kısa bir tarih okuması yapacak olursak; Bakü-Ceyhan boru hattı kuruldu. Henüz proje kapsamında fakat güzergâhı belirlenmişti. 12 PKK'nın o dönemlerdeki bütün eylemleri Bakü -Ceyhan boru hattının güzergâhı üzerindeki alanlar olmuştur. Bu dönemde şunu çok net bir şekilde anlayabiliyoruz ki Rusya, PKK ile anlaşmıştır. Amaç Bakü- Ceyhan boru hattının güvenilir olmadığını göstermek ve bu projeden vazgeçilmesini sağlamaktı. Fakat ne zaman ki Rusya belirli ölçüde Bakü-Ceyhan boru hattı projesine dâhil edildi o zaman PKK eylemleri başka yönlere çevirmiştir. Bu yüzden Rusya'nın Suriye'nin arkasında bu tür örgütlere verdiği destek doğal olarak Türkiye'yi de etkileyecektir. Rusya bölgede desteklerine devam ederse bu durum uzun vadede Türkiye' ye daha fazla zarar verecektir. 13) Türkiye Kremlin'in PYD'nin Moskova 'da temsilcilik açmasına izin vermesini veya PYD 'ye silah desteği sağlamasını engellemeye yönelik nasıl bir girişimde bulunabilir? Türkiye, Kremlin’in PYD'nin Moskova'da temsilcilik açmasına izin vermesi ve PYD ' ye silah desteği sağlaması noktasında resmi olarak her türlü diplomatik görüşmeleri zaten yapmaktadır. Bugüne kadar sözde sonuçlar alınabilmiştir. Göstermelik olarak bir takım şeyler alınmış da olabilir. Fakat bunlar bu desteğin devam etmediği anlamına gelmez. Çünkü devletlerin uluslararası sistemdeki en temel kuralları kendi çıkarları peşinde koşmalarıdır. Bir de şu var ki enerji bakımından bütünüyle bağımlı olduğumuz bir yapıdan söz edilmektedir. İşte bu yüzden enerji bağımlılığı her türlü riski beraberinde getirmektedir. Rusya'ya bu kadar bağımlısınız ve alternatif kaynaklar yaratamıyorsunuz. Eğer Rusya ile İran ittifak kurar ise İran da enerjiyi kesebilir ve bu durum Türkiye’yi zor duruma düşürebilir. 14) Rusya'nın Suriye 'ye müdahalesinin ardından Ankara -Moskova arasında esmeye başlayan soğuk rüzgârlar muhtemel bir enerji krizini de gündeme taşıdı. Enerji alanında Rusya'ya yaklaşık %58 oranında bağımlı olan Türkiye nasıl bir politika izlemelidir? Rusya, Türkiye'ye enerji arzını azaltmak gibi bir seçeneğe yönelir mi, yönelirse Ankara nasıl bir cevap vermelidir? Bu sorunun yanıtı 2016 yılından sonra netleşecektir. Amerika’da yapılacak olan seçim sonuçları bölgedeki yapının ne yöne evirileceğini etkileyecektir. Ama şu anda bu yapı aynen devam edecektir. Hem Rusya hem de Türkiye’nin tepkilerine aynı minvalde devam ettiği sürece Rusya'nın bölgedeki çıkarlarına çok aşırı zarar verecek bir durum yoktur. Dolayısıyla Türkiye, Rusya’nın Suriye'deki çıkarlarına çok aşırı düzeyde zarar vermediği sürece durum mevcut haliyle devam edecektir. Eğer Rusya, ABD ve diğer Batı ittifakı içerisindeki üye devletlerle birlikte bölgeye sert güç olarak girerse bu durumda işin rengi değişir. Rusya anında enerjiyi keser. Eğer Türkiye sıcak savaşa aktif olarak girerse Rusya, bu durumda %58 oranındaki enerji 13 bağımlılığını kullanabilir. Bu Türkiye açısından bir kâbus senaryosudur. Rusya Türkiye’ye bu anlamda bir takım uyarılarda bulunmaktadır eğer sonuç alamazsa enerji kartını oynayabilir. Mevcut durumda Türkiye’nin alternatif olarak bir enerji kaynağı olmadığı için bu ciddi sıkıntılara neden olabilir. 14