7 - Yeni Türkiye
Transkript
7 - Yeni Türkiye
Cem Tüysüz* Onuncu yüzyılın ilk çeyreğinde SütKent’te müslümanlığı kabul etmiş mühim bir Türk topluluğunun yaşadığı görülüyor.1 Bun ların Oğuzlardan olduğuna şüphe yoktur. Süt-Kent’in XI. yüzyılın sonlarında bir Oğuz şehri olduğunu biliyoruz. Yine X. yüzyılın ilk çeyreğinde Farab-Kence ve Şaş (Taş Kend) arasında Oğuzlardan ve Karluklardan İslâmi yeti kabul etmiş, 1000 çadıra yakın bir küme yaşamakta idi.2 Bunlar gayrımüslim Türklerin akınlarına karşı yapılan müdafaa hareketle rinde önemli hizmetler görüyorlardı. İbn Fadlan, 922 yılında Bulgar’a giderken görüş tüğü Oğuz ileri gelenlerinden Yınal’ın, bir defa Müslüman olduğunu, fakat halkın itira zı üzerine eski dinine dönmek zorunda kaldı ğını3 ifadelerinden çıkarmaktayız. Bununla beraber, Oğuzların İslâmlaş masında esas rol Türkistan (Maveraünne hir)’da hüküm süren Samaniler devrine (874-999) aittir. Samaniler ordusunu ve halklarının da büyük bir kısmını Türkler teş kil ediyordu. Askerlerin bir kısmı, Abbasi ler’deki gibi, Türk kölelerden, diğeri yerli halklardan ve Türklerden oluşuyordu. Sama nilerin, Şamani Oğuzlarla giriştikleri müca delelerde kendi askerleri arasında karşı taraf ta akrabaları bulunanlar vardı.4 İslâm’ın sınırı Samanlıların gayretleri ile Talas’ın ilerisine kadar gitmişti. İsmail b. Ahmed’in Talas sefe ri ve İsficab beylerinin faaliyetleri neticesin de, Balasagun’un batısındaki ordu şehrinde oturan Türkmen meliki İslâmiyeti kabul etmiş ve İsficab beğlerine vergi vermeye baş lamıştı. Yine daha önce belirtildiği gibi, Türk kavimleri arasında ilk önce İslâmiyet’i kabul edenler arasında başlıca, Balasağun ile Talas’ın doğusundaki Mirki kasabası arasın daki bölgede oturan Türkmenler olmuştur.5 Bu Türkmenlerin İslâmiyeti kabullerinin X. yüzyılın birinci yarısında olduğu kesindir.6 Ancak Balasagun, 942 yılında gayri müslim Türkler’in eline geçmiştir.7 Bu gayri müslim Türklerin başlarında Karahanlı hanedanının bulunduğu Yağmalar vardı. Bu olay asıl yurdu Kaşgar bölgesi olan Karahanlı hanedanının Taraz (Talas) vadisine hakim olduğu tarihi göstermektedir.8 Müverrihler 960 yılında 200.000 çadır lık bir Türk topluluğunun müslüman olduğu nu bildirirler.9 Karahanlı hanedanının hakim bulunduğu yerlerdeki Türk kavimleri (Yağ ma, Karluk, Çiğil, Tuhsi) idiler.10 Oğuzlar arasında da X. yüzyılın ikinci yarısında, İslâ miyetin büyük oranda yayılmaya başladığı söylenebilir. Son Samani emiri İsmail, 893’te Türk ellerine sefer yapıp Karluklara ait Talas (Taraz) şehrini aldı ve oradaki büyük kiliseyi camiye dönüştürdü. Şehir hâkimi ve halkı da İslâmiyeti kabul etti. X. yüzyılda coğrafyacı Mukaddesi, bu büyük şehrin çarşılarında camiler bulunduğunu yazmaktadır. Bununla beraber Şamani Oğuzlar mukabelede bulu narak 903’de büyük bir ordu ile, Maveraün (*) Yrd. Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi. (**) Türkler Projesi C. 4, s. 2002. (1) MİNORSKY, Hudut’ul Alam, s. 118. (2) MİNORSKY, Hudut’ul Alam, s. 119. (3) İBN-İ FADLAN, Seyahatname, s. 39. (4) TURAN, O., Selçuklular Tarhi ve T. İ. M., s. 376. (5) TURAN, O., Selçuklular Tarhi ve T. İ. M., s. 376-378; TURAN, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, s. 146. (6) SÜMER F., Oğuzlar, s. 59-60. (7) BARTHOLD, W., Türkistan, s. 273-275. (8) SÜMER F., Oğuzlar, s. 59-60. (9) İBN MİSKEVEYH, Tecaribü’l-umem ve Te’akibü’l-Himem, (İngi lizce çev. F. Amedroz-D. S. Margolioth, The Eclipse of the Abbasi te Caliphate), Oxford, 1920-1921, V/196; İBN-ÜL ESİR, El Kamil Fi’t-Tarih, (C. S. Tornberg, Leiden 1851-1876’den çev. Dr. A. Ağırakçı), İstanbul 1991, VIII/. 460. (10)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 59-60. 167 YENİ TÜRKİYE 82/2016 Türkmenler YENİ TÜRKİYE 82/2016 168 nehir’i istila ettiler. Sadece reislerine mahsus “otağ”11 (kubbe Türkiyye)’ların sayısının 700 miktarında olduğu rivayet edilmektedir. Fakat Samani hükümdarı, ordusu ve Türk gönüllüleri ile birlikte onları çekilmeye mec bur etti. Yakubi, İslâm ve Şamani Oğuzlar arasında, 920 senesinde, hududun Talas şeh rinin 20 kilometre şarkında bulunduğunu ifade etmektedir. Bu da fetihlerin ve İslâmi yet’in, Türkistan ve Uzak-Şark arasında işle yen büyük kervan yolunu takip ettiğini göste rir. Samaniler, 905’de, Türklerden birtakım yeni fetihlerde bulundular; İslâmiyet Şarkta Balasagun’a kadar ilerledi. Samani şehzadesi İlyas’ın 922’de isyanı Türklerden yardım gör dü. Fakat mağlup olunca Talas’a, daha sonra tekrar isyan edince Kaşgar Hükümdarı Toğan Tekin’e sığındı. Türkler 942’de Balasagun’u kurtardılar. Samani hapishanesinde bulunan Türk hükümdarının oğlu da iade edildi. Böy lece Maveraünnehir’de çok kuvvetlenmiş olan İslâm dini ve medeniyeti, hem Müslü man Türklerin fetihleri hem de ticaret kafile lerine katılan alim ve şeyhlerin seyahatleri sayesinde sınırlarını genişletiyor ve Şamani Oğuzlar arasına nüfuz ediyordu. Maveraün nehir’de yükselen kültürel ve ekonomik hayat yavaş yavaş Türkleri İslâm dininin cazi besi içine çekiyordu. Kendi ırkdaşlarının Müslüman olması da bu faaliyetleri kolaylaş tırıyordu. Büyük Türkistan şehirlerinde geli şen sanayi mahsulleri, yünlü ve pamuklu çeşitli kumaşlar, madeni eşya ve silahlar Oğuzlar arasında rağbet görüyordu. Tüccar lar onların memleketlerine götürdükleri ticari malları satıyor; karşılığında hayvan mahsulle rini ve Uzak-Şark ticari mallarını alıyorlardı. Bu ticaret, İslâm kültür ve dininin Mavera ünnehir dışında, Türkler arasında etkilerini arttırıyordu. Böylece orduların yapamadığını, dini neşriyat, ticari kervanlar ve onlara karı şan din adamları sayesinde vuku buluyordu. Bu devirde Türkistan’da her ilim sahasında büyük Arapça eserler te’lif edilirken Türkler Farsça şiirler de yazıyorlardı. Filhakika, İslâ mi Fars edebiyatı İran’da değil, Samaniler idaresindeki Maveraünnehir’de ve Gazne devleti hudutlarında doğmuş ve gelişmiş; Ağacı ve Türkeşi unvan ve nispetlerini taşı yan bir takım Türk şairleri Farsça şiirler yaz mıştır.12 Türkmen Adı ve Anlamı XI. yüzyıl ortalarında, Yakın Doğu’da Büyük Selçuklu Devleti’ni kurmak suretiyle Orta Çağ tarihinde çok önemli bir rol oyna mış olan Türk kabilelerine “Oğuz” yanında “Türkmen”de denilmektedir. “Türkmen” adı gerek eski eserlerde, gerekse son zamanlarda yapılan araştırmalar da değişik şekillerde açıklanmaya çalışılmış tır. Türkmen kelimesi ilk olarak XI. yüzyılın Türk asıllı müellifi Kaşgarlı Mahmud, -Divan-ı Lügat-it Türk- tarafından açıklan mıştır. Bu adla ilgili bir efsane nakleden Kaş garlı’ya göre; Büyük İskender Türk Ülkeleri ne yöneldiği sırada Balasagun’da oturan Türk Hükümdarı doğuya çekilmiş, orada yalnız 22 kişi kalmış (bunlar Oğuz boylarını teşkil etmişler), az sonra bunlara iki kişi daha katıl mış İskender, üzerlerinde Türk belgeleri bulunan bu 24 kişiye Farsça “türkmanend” (Türke benzer) demiş ve Türkmen adı böyle ce dogmuştur.13 Daha sonraki tarihlerde birçok kaynak eserde Divan-ı Lügat-it Türk’ten naklen anlatılan bu rivayet, ilim aleminde pek rağbet görmemiştir. Reşideddin’in Camiü’t Tevarehin’de “Tacikler Türkmanend dediler”, şeklindeki benzer rivayet tekrarlanmaktadır.14 Bir başka görüşe göre, “Türkmen” Türk+iman’dan gelmektedir. Bu görüşü Mehmet Neşri15 (11)KAŞGARLI, M., Divan-i Lügat-it Türk, III/208. (12)TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 376-378; TURAN, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, s. 146; TURAN, O., “Türkler ve İslâmiyet”, DTCF Dergisi, 1946, 4/4, s. 457, 485, SÜMER, F., Oğuzlar, s. 59-61; BARTHOLD, W., Türkistan, s. 273-275; BARTHOLD, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Ders ler, Ankara 1975, s. 76-105; GRENARD, F., “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarihi”, (Çev. O. Turan), Ülkü Mecmuası, sayı: 74-80, s. 52. (13)KAŞGARLI, M., Divan-i Lügat-it Türk, III/412-417. (14)REŞİDEDDİN FAZULLAH, Cami-üt Tevarih, s. 35. (15)MEHMET NEŞRİ, Cihannüma, (Yay. F. R. Unat. -M. A. Köy men), Ankara 1949, s. 8-9, 16-17. Oğuzlardan Müslümanlığı kabul eden zümrelere, onları gayrımüslim kardeşlerin den ayırt etmek için, Maveraünnehir Müslü manlarınca Türkmen adı verilmiştir. Orta Asya’da Müslümanlığı ilk kabul eden Türk kavmi Balasagun ile Mirki arasında yaşayan Türkmenler olduğu için Türkmen adı, Mave raünnehir Müslümanları arasında “Müslü man Türk” şeklinde özel bir manada da kul lanılmaya başlandı. Böylece Oğuzlardan da Müslüman olan zümrelere Türkmen denildi. Türkmen adının Oğuzlardan Müslüman olanlara verildiği hususu Biruni’nin sözleri nin de gösterdiği gibi, her türlü şüpheden uzaktır. Gerdizi ve Beyhaki gibi Gazneli müverrihleri Oğuzları Müslüman Türk anla mında alarak Türkmen adı ile zikretmişlerdir. Buna karşılık yakın doğu müellifleri onlardan el-Guzz yani Oğuz adıyla söz etmektedirler. Çünkü Oğuzlar, kendilerine Türkmen demi yorlardı. Onlar, Müslümanlar tarafından her yerde kendilerine verilen bu adı uzun bir zaman benimsemediler. XIII. yüzyıl başların dan itibaren artık her yerde Türkmen Oğuz’un yerini aldı. Ancak Oğuz adı da unu tulmadı. O da şanlı ataların adı olarak uzun bir zaman hatıralarda yaşadı.20 Oğuz Yabgu Devleti X. yüzyılın ilk yarısında Oğuzların başında “yabgu” ünvanlı hükümdarlarının bulunduğu bir devletleri vardı. Oğuzların eskiden beri yabgular tarafından yönetilmek teydi.21 Camiü’t-Tevarih’teki Oğuzların des tani tarihlerinde yabguların çoğusunun ismi ne tesadüf edilmektedir.22 Yabguların emirle ri altında çeşitli görevlilere de sahip oldukla rını biliyoruz. Bu görevlilerden makamca en yüksek olanlardan birisi Köl İrkin,23 diğeri Sü Başı’dır.24 Sü Başı25’ya gelince, bu ordu komutanı demektir. Bütün Türk devletlerin de kullanılan ve Orhun kitabelerinde geçen bu deyimi, Selçuklular Anadolu’ya getirdiler. Selçuklular devrinde Sü Başı vilayetlerin vali leri tarafından kullanılan bir deyimdi. Osmanlı devrinde bu deyim Subaşı şeklinde ve bilhassa şehirlerin zabıta amiri manasında kullanıldı. Oğuz yabgu devletinde bunların yanında Yınal26 ve Tarhan27 ünvanlarınında bulunduğu bilinmektedir.28 Yınal’ı, İnal şek linde zikreden Kaşgarlı, bu ünvanın sadece ana tarafından soylu olan gençler tarafından taşındığını bildirir.29 Tuğrul beyin ana bir kar deşi ve amcası Yusuf ’un oğlu İbrahim’in (ölm.1059) Yınal ünvanını taşıdığını biliyo ruz. Tarhanda Köl İrkin gibi kullanılmaktan çıkarak unutulmuştur. Nitekim, Kaşgarlı Tar han hakkında: “emir manasında İslâmlıktan önce kullanılan argoca bir isimdir” demekte dir.30 Yabguların mühürlerine ve fermanlarına Tuğrah31 (Tuğra) denilmekte olup, bu kelime (16)HÜSEYİN HÜSAMEDDİN, Amasya Tarihi, 1329, II/38. (17)B. HROZNY, “Önasyanın En Eski Tarihi”, (Çev. Saim A. Dilem re), DTCF. Dergisi, I., 1942, s. 120-121. (18)DENY, J., Grammaire de La Langue Turgue, Paris 1921, s. 236 vd.; MİNORSKY W., Hudut-ul Alam, s. 311. (19)KAFESOĞLU, İ., “Türkmen Adı, Manası ve Mahiyeti”, Jean DENY Armağanı, Ankara 1958, s. 121-123. (20)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 60. (21)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 61. (22)SÜMER, F., “Oğuzlara Ait Destani Mahiyette Eserler”, DTCF Der gisi, XVII., s. 359-455. (23)DONUK, A., Eski Türk Devletlerinde İdari-Askeri Unvan ve Terimler, Istanbul, 1988, s. 44. (24)KAŞGARLI, M., Divan-i Lügat-it Türk, I/108., Türklerin destani tarihlerinde de bu unvan “Köl Erki” şeklinde geçmektedir; SÜMER, F., “Oğuzlara Ait Destani Mahiyette Eserler”, s. 371-373.; İBN FADLAN, Seyahatname, s. 41. (25)KAŞGARLI, M, Divan-i Lügat-it Türk, I/69, 249, 231, 443, 490, II/5, 19, 29, 29, 209, 231 239, 245, III/77, 78, 81, 104, 105, 114, 192, 208, 208, 292. (26)DONUK, A., Eski Türk Devletlerinde İdari-Askeri Unvan ve Terimler, s. 7. (27)DONUK, A., Eski Türk Devletlerinde İdari-Askeri Unvan ve Terimler, s. 1, 43. (28)İBN FADLAN, Seyahatname, s. 41-43. (29)KAŞGARLI, M, Divan-i Lügat-it Türk, I/122. (30)KAŞGARLI, M, Divan-i Lügat-it Türk, I/436. (31)DONUK, A., Eski Türk Devletlerinde İdari-Askeri Unvan ve Terimler, s. 84. 169 YENİ TÜRKİYE 82/2016 kabul etmiştir. Son devir Türk tarihçilerin den Hüseyin Hüsameddin’e göre, “men Türkçe büyüklük eki olup Türkmen’ büyük Türk” demektir.16 Yine S.A. Dilemre, Asurca ‘Tüccar’ demek olan “Tuggar” kelimesini Türk ile münasebete getirerek Türkmen’in ticaret adamı kervan adamı olacağını belirt mektedir.17 Zamanımızda ise Türkmen sözü nün sonundaki ‘men’in Türkçe mübalağa eki olduğu (kocaman, azman, değirmen) söyle nerek bu adın, Öz-Türk anlamına geldiği üzerinde durulmaktadır18 ki, bu görüş ilim aleminde kabul edilmiştir.19 öteki Türklerce tanınmamakta idi.32 Oğuzlar bu kelimeyi İran ve Anadolu’ya da getirdiler. Selçuklu devletlerinde Tuğra (nişancılık) memuriyetinin bulunduğunu biliyoruz. Oğuzlar aynı zamanda diğer Türklerin biti(yazmak) fiili yerine yaz-fiilini kullanıyorlar dı.33 Yazıgçı da taraflar arasında mektup geti rip götüren anlamına geliyordu.34 Bütün bun lar Oğuz yabgularının bir divanları oldukları fikrini hatıra getirmektedir. Aslında Oguzla rın şehirlerden vergi toplayan tahsildarları olduğunu da biliyoruz. Yabguların orduların da avcı-başı, ahır beg (emir-i ahur) gibi memurların çavuşların (teşrifat memurları), bekçilerin (muhafızlar) bulunduğu şüphesiz dir.35 Oğuzlar işlerini meclisler kurarak istişa re (keneşme) yoluyla çözüme kavuştururlar dı. Oğuz Sü-başı’sı Edrek, Tarhan, Yınal gibi Oğuz büyüklerini çağırarak halifelik, elçilik heyetine ne yapılacağı hakkında onlarla isti şare etmişti.36 YENİ TÜRKİYE 82/2016 170 Bütün bu açıklamalardan sonra deni lebilir ki; Oğuz Yabgu Devleti X. yy. birinci yarısında bağımsız güçlü bir devlet idi. Oğuz lar hiçbir zaman başka bir devlete veya bir kavme tabii olmadılar, onlar çok yiğit ve savaşçı bir kavim olarak hayatiyetlerini devam ettirdiler.37 Oğuzların komşuları ile ilişkilerine gelince, bu çok defa dostça olmamıştır. Oğuzların Peçeneklere karşı Hazarlar ile itti fat ettiklerini biliyoruz. Ancak iki kavim (Hazarlar ile Oğuzlar) arasındaki münase betlerin X. yüzyılda pek dostça olmadığı görülüyor. İbn Fadlan, Oğuzlardan Hazarlar nezdinde tutsakları bulunduğunu işitmişti.38 Mes’udi Oğuzların İtil’in ağzına yakın yerle rine gelip kışladıklarını, suyu donunca buz tutmuş ırmağın üzerinden geçerek Hazar ülkesine akınlar yaptıklarını, Hazar kuvvetle rinin bu akınları durduramaması sebebi ile bizzat Hazar melikinin Oğuzların karşısına çıkmak zorunda kaldığını yazmaktadır. Coğrafyacıların Oğuz ülkesinin hudut larının İtil ırmağı olduğu söylemeleri de bil hassa buradan kaynaklanmaktadır. Durum böyle olunca da Oğuzların Hazarlara tabi oldukları şeklinde son zamanlarda ortaya atı lan görüşün hiçbir değeri kalmamış bulun maktadır.39 Buna karşılık, Oğuzların orta İtil boy larında yaşayan Bulgarlar ile münasebetleri nin dostça olduğu söylenebilir. İbn Fadlan’ın 922 yılında görüştüğü Oğuz sübaşısı Etrek, Bulgar kralı Almuş’un damadı idi.40 Oğuzların güney komşuları Müslü manlar, bu dönemde tarihlerinin en mutlu dönemlerinden birini yaşıyorlardı. Mavera ünnehir, yani Ceyhun (Amu Derya) ve Sey hun (Sir Derya) ırmakları arasındaki bölge verimli topraklara sahip bir ülke olmakla beraber, stratejik konumu dolayısıyla orada ticaret ve sanayi de pek gelişmemişti. Bu ülke Samanlıların idaresi altında siyasî istikrara kavuşunca, maddeten ve manen İslâm alemi nin en gelişmiş ülkelerinden biri haline geldi. Maveraünnehir’li ticaret kervanları Türk ale minin en uzak yerlerine kadar gidiyorlardı. Harizm (Harezm)’liler de onlardan geri kal mıyordu. Her iki ülkenin sanayi mamulleri için en büyük Pazar, İtil’den Çin seddine kadar uzanan geniş Türk alemi idi. Hatta Maveraünnehir halkı eski zamanlardan beri, Türk aleminde koloniler meydana getirmiş ler, Türk Kağanlarının hizmetlerinde buluna rak onların şehir kurmalarında ve diğer kül türel faaliyetlerinde yardımcı olmuşlardır. Bu ülkelerde ticaret ve sanayinin gelişmesi, böl ge halklarının manevi gelişmelerini de sağla dı. İşte bunun neticesinde IX-XI. yüzyıllarda bu iki ülkeden Harizmi (ölm.850), Buhari (32)KAŞGARLI, M, Divan-i Lügat-it Türk, I/462. (33)KAŞGARLI, M, Divan-i Lügat-it Türk, III/59. (34)KAŞGARLI, M, Divan-i Lügat-it Türk, III/55. (35)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 62, ayrıntılı bilgi için bakınız: ÖGEL, B., Türklerde Devlet Anlayışı, Ankara 1982, s. 62-107; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, I/1-6. (36)İBN FADLAN, Seyahatname, s. 41-43. (37)MİNORSKY. V., Hudut-ul Alam, s. 100. (38)İBN FADLAN, Seyahatname, s. 43. (39)Selçuklular ve Hazarlar Meselesi için bakınız: TURAN, O. Selçuk lular Tarihi ve T. İ. M., s. 34-37; KURAT, A. N., Peçenek Tarihi, s. 90; PRİTSAK, R. O., “Der Untergang Des Reiches Des Oguzıschen Yabgu”, KÖPRÜLÜ ARMAĞANI, İstanbul 1953, s. 396-410.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 62-63. (40)İBN FADLAN, Seyahatname, s. 43-44. Emevi Devleti’nin yıkılmasından son ra (750) çok geçmeden (766) esasen zayıf bir durumda bulunan Türgiş Kağanlığı da Karlukların istilasına uğradı. Fakat, Karluk lar kuvvetli bir devlet kuramadılar. Karluklar ile batı komşuları Oğuzların İslâm ülkelerine karşı yaptıkları hareket, yağma akınlarından ibaret kalıyordu. Müslümanlar bu yağma akınlarına karşı Buhara civarında, Saş ile İsficab bölgelerinde duvarlar yaptılar.42 Hudut şehirleri de surlar ve hisarlar ile kuv vetlendirildi. Fakat bölge ve yöreleri koru mak için duvar yapmak tedbirinden, bir müddet sonra vazgeçildi. Türklerin zayıf bir durumda oldukları anlaşılarak onlar üzerine seferlere girişildi. Bunun sonucunda Şaş (Taş Kend) ve İsficab bölgeleri ile Talas’ın doğusuna kadar uzanan topraklar İslâm ale minin sınırları içine alındı. Müslümanların nüfuzu, Çu ırmağının aşağı yatağına, Isıg Göl’ün batısına kadar ulaştı. Bu dönemde Seyhun boylarındaki Müslüman şehirlerinde kalabalık sayıda gönüllü mücahitler vardı. Maveraünnehir’deki başlıca şehirlerin halkı ve büyük kumandanlar bu hudut şehirlerin de mücahitlerin oturmaları için ribatlar yap tırıyorlar ve onların diğer ihtiyaçlarını da temin ediyorlardı. Bunlar için zengin vakıflar tahsis edilmişti. Bu mücahitlerin en fazla toplanmış olduğu yer, İsficab şehri idi. Bu mücahitlerin arasında çok sayıda Türk oldu ğunu da biliyoruz.43 942 yılında İslâmın nüfuzu altına gir miş bulunan Balasagun şehri gayri müslim Türkler tarafından fethedildi. Bu Karahanlı lar Devleti’nin yükselişini gösteren önemli bir olaydır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu gayri müslim Türklerin başlarında Karahanlı hanedanının bulunduğu ve başlıca Kaşgar bölgesinde oturan Yağmalar vardı. Balasa gun’un fethinin Samanlı başşehrinde tepkisiz kalmadığı görülmektedir. Kağan’ın oğlunun tutsak alındığı dikkate alınırsa, tepkide bulu nulduğu akla gelmektedir. Bununla beraber şehrin geri alınmadığı muhakkaktır. Böylece Karahanlılar, yükselmeğe başlarken Samanlı lar’ın kudreti de Nuh b. Nasr (934-954)’dan itibaren çöküşe doğru gidiyordu. Samanlı tahtına birbirinden zayıf şahsiyetler geçtiği için Türk hassa ordusunun kumandanları nüfuz ve iktidarlarını gittikçe artırdılar. Bu kumandanlar ile hükümdarların mücadelesi devletin yıkılmasında en önemli etken oldu. Türk kumandanlarından biri olan Alp Tigin 962’deGazne’yi fethetti. Bu suretle Gazneli ler Devleti kuruldu.44 Karahanlı hükümdarı Buğra Han Harun b.Musa, aldığı davetler üzerine, 922 yılında Maveraünnehir ’i istila etti. 999 yılın da girişilen bir sefer ile de Samanlı Devleti sona erdi. Maveraünnehir’de Karahanlılar devri başladı. Horasan’a gelince, burası da Gazneliler’in eline geçti.45 Karahanlıların batı komşusu Harizm’e gelince, burada eskiden beri yerli bir hane dan hüküm sürüyordu. Afrigoğulları denilen bu hanedan mensupları Samanlılara tabi idi ler. Afrigoğulları, Oğuzların kuzeyden yaptık ları akınlarına karşı daime hazırlıklı bulunu yorlardı. Bu hanedanın yerini 995’te Memu noğulları Harizm şahları aldı ki, bunların hâkimiyeti de 1017 yılına kadar sürdü. Bu tarihte Harizm, Gazneli Mahmud’un eline geçti, Mahmud, oranın Valiliğini kumandan larından Altun Taş’a verdi. Altun Taş ve oğul ları 1040 yılına değin Harizmi idare ettiler.46 171 Kaynaklara göre, Oğuzlar doğu kom şuları olan Karluklar ile de savaşmışlardır. Hatta bu savaşlardan birinde Oğuz yabgusu (41)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 63; TURAN, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, s. 146. TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 376-378; SÜMER, F, Oğuzlar, s. 59-61; BARTHOLD, W., Soçi neniya, s. 576-578. (42)BARTHOLD, W., Türkistan, s. 216-217. (43)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 64; TURAN, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, s. 144-145. BARTHOLD, W., Türkistan, s. 191, 228-229. (44)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 64; BARTHOLD, W., Türkistan, s. 191, 273-287. (45)BARTHOLD, W., Türkistan, s. 191, 273-287; TURAN, O., Sel çuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 43-49. (46)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 64. YENİ TÜRKİYE 82/2016 (ölm. 869), Maturidi (ölm. 944), Farabi (ölm. 950), Cevheri (ölm. ?), İbni Sina (ölm. 1037), Biruni (ölm. 1051), ve daha bir çok ilim adamları yetişti.41 ölmüştür. Bu hadise XI. yüzyılda veya ondan daha önce meydana gelmiş olmalıdır.47 Oğuzların kuzey komşuları, Kimekle rin büyük kolu Kıpçaklar (Kıfçak) idiler. Oğuzlar ile Kıpçaklar arasında savaşlar oldu ğu gibi, barış zamanları da oluyordu. Bu barış zamanlarında Kıpçaklar çok soğuk kışlarda Oğuzlardan izin alarak kuzeye göç ederlerdi. Onlar X. yüzyılın sonlarında nüfusları çoğal mış ve dolayısıyla daha güçlü bir el durumu na yükselmişlerdir.48 YENİ TÜRKİYE 82/2016 172 Oğuz Yabgu devletinin hangi tarihte, nasıl tarih sahnesinden silindiği ile ilgili Camiüt-Tevarih’teki destani tarihte şu ifade ler yer almaktadır; “Oğuz hükümdarı Ali Han, Amu (Ceyhun) suyu’nun öte yakasında yaşayan kalabalık Oğuz kümesinin başına çoçuk yaştaki oğlu Kılıç Arslan’ın yanında atabeği Büğdüz Kuzucu’yu gönderdi. Kuzucu çok yaşlı bir insandı. Kılıç Arslan delikanlı olunca vaktini kötü hareketlerle geçirmeğe başladı. Bu arada beylerin kızlarını da rahatsız ediyordu. Bu yüz den halk ona zalim Şah Melik dediler. O, atabe ğinin öğütlerine de kulak vermemişti. Fakat beylerin kendisini öldüreceklerini haber alınca korkup Yeni Kent’e, babasının yanına kaçtı. 40.000 atlı çıkaran Horasan’daki bu Oğuz kümesinin başına Tuğrul geçti. O, Toksurmuş İci adlı yoksul bir çadrcının oğlu idi. Ali Han 20.000 atlının başında oğlu Şah Melik’i, Tuğ rul’un üzerine yolladı ise de Şah Melik yenilip bazı beyleri ile birlikte tutsak düştü ve Şah Melik’in hayatına son verildi. Ali Han da iki yıl sonra Yeni Kent’te öldü. Onun ölümü üzeri ne Oğuz eli dağıldı”.49 Oğuz Yabgu Devleti’nin yıkılışı hak kında tarih kaynaklarında ise hiçbir bilgi yok tur. Bu sebeple bu meseleye dair ancak bazı tahminler ileri sürülebilir. Bu tahminlerden biri, Oğuz devletinin iç çekişmeler üzerine son bulduğudur. Oğuz elinde eskiden beri iç çekişmeler olduğu ve bu yüzden bazı Oğuz zümrelerinin elden ayrılıp başka yerlere göç ettikleri daha önce görülmüştü. Selçukluların tarih sahnesi ne çıkışlarını ve ilk faaliyetlerini anlatan Melik-name’ye göre Kınık boyundan Tukak (Dukak), Oğuz devletinin Sü Başı’sı idi. O muktedir bir kumandan olduğu için “Temur yalıg” (Demir yaylı) ünvanını taşıyordu, ölün ce yerine oğlu Selçuk (Salçuk) geçti. Fakat beygu (yabgu) nun karısı, kocasını Selçuk’u, ileride kendisi için büyük bir tehlike teşkil edeceğini söyleyerek Selçuk’u ortadan kal dırmaya tahrik ediyordu. Bunu duyan Sel çuk, beygu ile mücadele edemiyeceği için askerini, oymağını, hayvanlarını alıp Cend’e gelmişti. Yukarıda görüldüğü gibi beygunun oturduğu Yeni Kend doğusunda olan Cend de beyguya bağlı bir şehirdi. Selçuk Cende 985-986 yılında gelmiş olabilir. Aynı yılda (985) Oğuzlardan bir kümenin Rus prensi ile birlikte İtil Bulgarlarının üzerine yürüdüğü nün görülmesi50 Oğuz elinde iç savaş yüzün den, bir dağılmanın meydana geldiği fikrini desteklemektedir. İkinci bir ihtimal de Oğuz Yabgu dev letinin, Oğuzların kuzey komşuları Kıpçaklar tarafından ortadan kaldırılmış olmasıdır. Fakat bu görüş oldukça zayıf bir ihtimaldir.51 Selçuklu Devleti’nin kurulması üzeri ne Oğuz ülkesinden (Mangışlak ve Bal han=Balkan-İsficab arası) dalgalar halinde Yakın Doğu’ya göçler yapıldı. Bu arada söz edildiği gibi kalabalık bir küme de 1054 yılın da Kara Deniz’in kuzeyindeki topraklara göç etti. Diğer yandan Oğuzlar arasındaki yerle şik hayata geçiş de gelişmesini sürdürmektey di. Bununla birlikte göçebe ana Oğuz kitlesi nin nüfusu yine de çoktu. Bu kitlenin sakin bir hayat geçirerek doğum yolu ile kayıplarını önemli ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır.52 Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, XI. yüzyılın birinci yarısının ortaların (47)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 64. (48)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 64. (49)TOGAN, Z. V., Oğuz Destanı, İstanbul, 1972, s. 71-74; SÜMER F., “Oğuzlara Ait Destani Mahiyette Eserler”, s. 378-379. (50)KURAT, A. N., Peçenek Tarihi, s. 128; KOSSANYİ, B., “XI-XII. Asırlarda Uzlar ve Komanların Tarihine Dair”, (Çev. H. Z. KOŞAY), BELL, 1944/. 29, s. 120. (51)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 66. (52)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 66. Selçuklu Devleti’nin Kuruluş Aşamasında Oğuzlar X. yüzyıl ortalarında Maveraünnehir ve Türkistan bölgesinde Türk ve İslâm tarihi açısından çok önemli bir olay cereyan etti. Oğuzlar büyük bir kitle halinde (200 bin çadır halkı) Müslüman oldular.54 İslâmiyeti kabul eden bu Oğuzlardan, Kınık55 boyuna mensup Selçuklu hanedanının ortaya çıkması ve bu Oğuz kitlelerine liderlik yaparak, onla ra yeni hedefler ve istikametler çizmek sure tiyle önce İran ve Azerbaycan’ın Türkleşme sine ve İslâmlaşmasına, Yakın Doğu İslâm dünyasının bilhassa X. yüzyılın başlarından itibaren siyasî bakımdan zayıf bir duruma düşmesinden faydalanarak adım adım ilerle yen Bizans’ı geri atmakla kalmamış, onun asıl dayanağı olan Küçük Asya’yı fethetmekle bu devletin çökmesinde ve yıkılmasında en önemli etken olmuştur. Selçuk,56 Oğuzların Kınık boyuna (bu boyun bey ailesine) mensuptur. Bilindiği gibi, Samanlı Devleti’ni 999 yılında Kara hanlılardan İlig Han (Nasr b.Ali, Ölm. 10121013) tarafından son verilmiş ve hanedan menesupları da yakalanıp hapsedilmişlerdi.57 Bunlardan b. Mansur’un oğullarından Ebu ibrahim hapis bulunduğu yerden kaçarak Harizme gitmiş ve orada etrafına bir hayli adam toplamıştı. Ebu İbrahim, hacibi Arslan Balu’yu Buhara üzerine gönderdi. Arslan Balu’nun Karahanlı kumandanlarına karşı kazandığı mühim başarılar sebebi ile Ebu ibrahim Buhara’ya geldi ve hükümdarlık unvanı alarak Müntasır adını aldı. Fakat o İlig Han’ın harekete geçmesi karşısında Horasan’a döndü. Orada yenilgiler ile neti celenen bazı savaşlarda bulunduktan sonra (1003) yardımlarını elde etmek için. Oğuz Türklerinin yanına gelerek yabgunun konu ğu oldu.58 Bu yabgunun, Selçuk’un oğlu İsrail olduğu Ahbar-üt Devlet-üs Selçukiy ye’nin59 ifadesinden anlaşılmaktadır. Bu kayıt, Oğuzlardan kalabalık bir topluluğu etrafına toplayan Selçukluların kendilerini Oğuzların başı saydıkları ve içlerinden birini yabgu ilan etmiş olduklarını göstermektedir. Bu husus, Yeni Kent’teki Oğuz Yabgu Devle ti’nin yıkılmış olması ile ilgilidir. Böylece Selçuklular Oğuz Yabgu Devleti’ni devam (53)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 68. (54)İBN’ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, VIII/532; ABU’L FARAÇ, Abu’l Faraç Tarihi, I/261. (55)Sadrudin, Ebu’l Hasan Ali ibn naşır İbn Ali El HÜSEYNİ, Ahbar üd-Devlet is-Selçukiyye, (Çev. Necati Lugal), Ankara 1943, s. 3; KAŞGARLI, M., Divan-i Lügat-it Türk, I/55. (56)RASONYİ, L., “Selçuk Adının Menşeine Dair”, BELL, III/10, 1939, s. 377. 384.; KAFESOĞLU, İ., “Selçuk’un Oğulları veTo runları”, T. M., XIII (1958), s. 118-119. (57)PRİTSAK, I., ”Kara Hanlılar” İ. A., VI/254-255. (58)BARTHOLD, W., Türkistan, s. 288-289. (59)EL-HÜSEYNİ, Ahbar üd-Devlet is-Selçukiyye, s. 1-2. 173 YENİ TÜRKİYE 82/2016 da Yeni Kent ve Cend yöreleri batıdaki üst yurt ve kuzeydeki Kara Kum gibi bölgeler Kıpçakların elinde bulunuyordu. Nitekim 1066 yılında Cend’e gelen Sultan Alp Arslan orada Cend Han’ı, yani bir Kıpçak beyini görmüştü. Alp Arslan onu yerinde bıraktığına göre, Cend Han’ın şehrin daha önceki sahibi Şah Melik arasında herhangi bir akrabalık ilişkisi söz konusu değildir. Esasen Tuğrul beyin Harizm seferinde (1043-1044) Şah Melik’in 40 kadar akrabası tutsak alınmıştı. Göçebe Oğuz kitlesinin kalabalık kısmı Kaş garlı’nın haritasında açıkça gösterildiği gibi, doğuda, Seyhun ırmağına paralel olarak İsfi cab’a kadar uzanan Karaçuk dağları (Cebel Karaçuk) bölgesinde oturuyordu. Hatta “Karaçuğun Kaplanı” (Salur Kazan Bey) ile arkadaşlarının adı geçen bölgede bu zaman da (yani XI. yüzyılın ikinci yarısında) yaşamış olmaları muhtemeldir. Tabiki onların yine orada XII. yüzyılda yaşamaları da imkansız değildir. Yatuklar yani yerleşik Oğuzlar da, rahatsız edilmedikleri için yine bu bölgedeki şehir ve köylerinde gelişme içinde yaşayışları nı sürdürüyorlardı. Oğuz elinden kalabalık bir küme de 1066 yılında Üst Yurt’ta yaşıyor du. Bu Oğuzların başı Çarığ’ın 30.000 askeri olduğunun söylenmesi bu Oğuzların nüfusla rının çok olduğuna şüphe bırakmaz. Mangış lak’taki Oğuzların sayıları da yeni göçler ile çoğalmış ve başlarına geçen bir hanedan onları siyasî bir kuvvet haline getirmişti. 1066 yılında onları bu hanedandan Kafşut idare ediyordu.53 ettirmişler ve O’nun son sülalesi olmuşlar dır.60 Selçuk’un dört oğlu olmuştu: Mikail, İsrail (Arslan), Musa (İnanç), Yusuf (Yınal). Mikail, daha babasının sağlığında gayri müs lim Oğuzlarla savaşmış ve bu savaşların birin de ölmüştü. Mikail’in iki oğlu vardı: Muham med Tuğrul ve Davud Çağrı Bey idi. Tuğrul ve Çağrı Beyler babalarının ölümü üzerine dedeleri Selçuk’un yanında kaldılar. Selçuk ve Mikail’in ölümünden sonra Oğuzların başına Arslan (İsrail) geçti ve “Yabgu” ünva nını aldı. Arslan Yabgu bu sıfatı ve mevkii ile her ne kadar Oğuzların reisi durumunda idiyse de Oğuzlar ona zayıf bir feodal bağı ile bağlıydılar.61 Selçuk’un diğer oğlu Musa hak kında ise; İsrail’in ölümünden sonra “Yabgu” ünvanını almasından başka bir bilgiye sahip değiliz. YENİ TÜRKİYE 82/2016 174 XI. yüzyıl başlarında, Cend çevresinde kuvvetli bir siyasî varlık olarak ortaya çıkan Selçuklular Samani ve Karahanlı savaşlarında yardımları aranan bir kuvvet haline gelmişler di. Bu sebeple Selçuk’un beyliği, Karahanlı lar karşısında sıkışık bir duruma düşen Samanlılar tarafından resmen tanındı ve çok geçmeden de Samanlı hükümdarı Nuh, Karahanlı hükümdarı Buğra Han’a karşı ken disinden askeri yardım talebinde bulundu. Bunun üzerine Selçuk, Arslan Yabgu’nun komutasında yardım birliği gönderdi. Bu yar dım sayesinde Karahanlıları yenilgiye uğratan Nuh, Buhara-Semerkant arasında, Karahanlı sınırı yakınlarındaki Nur ilçesini Selçuklulara yurt olarak verdi.62 Fakat kısa bir süre sonra Selçuk’tan ikinci bir yardım talebinde bulu nacak olan samani Devleti Karahanlı hüküm darı Harun Buğra Han’ın Buharayı alıp Samanlı Devleti’ne son vermesiyle (999) tarih sahnesinden silinecekti. Böylece Saman lıların müttefiki durumunda bulunan Arslan Yabgu, Karahanlıların karşısında yalnız kaldı. Fakat Samanlı hükümdarı, İsmail Muntasır, Arslan Yabgu ile beraber Karahanlılar ile tek rar mücadeleye başlayacaktı. İlk etapta, başa rılı olan ittifak, bir müddet sonra, Karahanlı İlig Nasr Han karşısında yenilgiye uğrayacak ve Buhara’yı terketmek zorunda kalacaktı. Siyasî dengenin kendi aleyhine değiştiğini gören Arslan Yabgu; iliğ Nasr Han’la anlaş mak zorunda kaldı. Samanlı Devleti’ni dirilt meye çalışan Muntasır’ın çabası sonuç ver medi (1004).63 Nur Bölgesi’ne gelmiş olan Tuğrul ve Çağrı Beyler, İliğ Nasr Han’ın sal dırısına uğrayınca, Buğra Han’ın hizmetine girdiler. Bununla beraber eski düşmanlıkları ve hür yaşama arzularından dolayı, Tuğrul Bey Buğra Han’ın hizmetine girerken Çağrı Bey kendilerine bağlı olan Türkmenlerin başında bulunuyordu. Buğra Han’ın hizmeti ne giren Tuğrul Bey, Han tarafından tutukla nınca bu tedbirin isabetliliği ortaya çıkmıştı. Serbest olan Çağrı Bey, Han’a karşı baskın ile kardeşini esaretten kurtarıyordu.64 Bu olaydan hemen sonra, Tuğrul ve Çağrı Beyler kendilerine bağlı Türkmenlerle Maveraünne hir’e geri döndüler. Fakat İlig Nasr Han’ın (1012-1013) ölümü üzerine, Karahanlı hükümdarı Arslan Han tarafından esaret altı na alınmış olan Karahanlı Şehzadesi Ali Tekin’in hapisten kaçarak Arslan Yabgu’nun desteğiyle Buhara’ya hakim olması siyasi dengelerinin yeniden değişmesine, Gazneli Devleti’ne karşı yeni bir ittifakın oluşturul masına, dolayısıyla bu şartlar içinde Selçuklu ların daha fazla önem kazanmasına neden oldu.65 Selçuklu ailesinin başında bulunan Arslan Yabgu ile Tuğrul ve Çağrı Beyler ara sında bir soğukluk ve gerginlik mevcuttu. Öyle ki, Ali Tekin’le yapılan ittifakta Tuğrul ve Çağrı Beyler dahil edilmemişti. Bu olay dan hemen sonra Arslan Yabgu’nun müttefiki Ali Tekin, Tuğrul ve Çağrı Beylere karşı hare (60)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 68-69. (61)RAVENDİ, Rahat’us Sudur ve-Ayetü’s-Sürur, Çev. AhmetAteş, Ankara 1977, I/185-186; El-HÜSEYNİ, Ahbar üd-Devlet is-Selçu kiyye, I/1-4; ABUL FARAÇ, Abu’l Faraç Tarihi, I/292-293, BART HOLD, W., Soçineniya, s. 565-568; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 49; KÖYMEN M. A., Büyük Selçuklu İmp. Tarihi, I/30-40; KAFESOĞLU, İ., Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, İstanbul 1953, s. 1. (62)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarihi, IX, s. 362. (63)KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmp. Tarihi, I/60-62.; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M. s. 50. (64)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/362. (65)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/363; BARTHOLD, W., Soçineniya, s. 567. Samani Devleti’nin yıkılmasından son ra Türkistan’da bozulan siyasî dengeyi, Ali Tekin’in Buhara’da kurduğu, devlet ile dol durmaya çalışıyordu. Lakin Samanilerin mirasına konmak isteyen Gazneli ve Kara hanlılar Ali Tekin’e karşı bir ittifak oluşturdu lar. Bu sebeple, Karahanlı Yusuf kadir Han ile Gazneli Sultan Mahmud 1025 yılında “Bütün İran ve Turan Meseleleri üzerinde anlaştılar. Anlaşmanın bir maddesi, Ali Tekin hükümetine son vermek, diğeri de Selçuklu ları Horasan’a nakletmek” idi.67 Han sultana: “Türkistan’dan memleketine gelen ve yıllarca Nur-i Buhara ile Semerkand arasındaki otlakla rı ellerinde tutan bu kavmin çok askeri vardır. Selçuk’un oğulları kendi kavmi arasında çok itibar ve saygıya sahip olup, Padişahlık davasın dadırlar. Eğer onlar senin Hindistan seferlerinin birisinde hükümdarlık davasına kalkarlarsa netice müşkil olur” sözleriyle Mahmud’un onları Horasın’a nakletmesine razı ediyor; bu sayede Oğuzlardan kurtuluyor idi.68 Karahanlı ve Gazneli Devleti hüküm darlarının buluşmasında, Ali Tekin ve Arslan Yabgu çöllere kaçmışlardı. Gazneli Mahmud Selçuklulara gönderdiği elçi vasıtasıyla, kom şuluk ve dostluk icabı reislerinden biri ile görüşmek istediğini bildirdi. Selçuklu reisi konumundaki Arslan Yabgu, davete icabet eyledi. Gazneli Mahmud, Kutalmış ve ailenin diğer ileri gelenlerini tutuklayarak Kalincar Kalesi’ne hapsetti.69 Gazneli Sultan Mahmud, Arslan Yab gu’yu saf dışı bıraktıktan sonra, onun lidersiz kalan Türkmenlerine saldırılar düzenleyip, geniş çapta yağma hareketinde bulundu ve bu Türkmenlerden dört bin çadırlık bir kitle yi Horasan Valisi Arslan Cazib’in muhalefeti ne rağmen, Horasan’a getirerek Nesa, Bevart ve Ferava’ya yerleştirdi (1025). Irak Türk menleri (Arslan Yabguya nisbetle Yabgulular, Yavgıyan) başbuğları Arslan Yabgu’nun hap sedilmesi sebebiyle, Kızıl, Yağmur, Göktaş, Boğa, Mansur, Anası Oğlu gibi beylerin yönetimi altında, daima hareket halinde görülmüşlerdir. Nitekim çok geçmeden bu Türkmenler, özellikle Gazneli vergi memur larının zülumce davranışları üzerine, kendile rine katılan diğer Türkmenlerle birlikte, yağ ma hareketlerine başladılar ve Horasan Vali si, Arslan Cazib’e karşı isyan ettiler.70 Bunun üzerine Gazneli Mahmud, biz zat 1028’de sefere çıkarak, Türkmenleri ağır bir yenilgiye uğrattı. Türkmenlerin bir kısmı bu mağlubiyet üzerine Balhan dağlarına ve Dihistan’a sığındılar. Ancak, iki bin kadar Türkmen Irak-ı Acem yoluyla Azerbaycan’a geldiler. Bizans’ın taarruz ve tehdidine karşı Türkmenlerin yardımına muhtaç olan, Azer baycan hükümdarı Vehsudan bu Türkmenleri tabiiyetine aldı. Onlar Azerbaycan üstünden Bizans’a karşı akınlar yapmaya başladılar.71 175 Gazneli Mahmud’un oğlu ve Irak-ı Acem valisi olan Mesud, Horasan’da kalan diğer Türkmenleri kendi tabiiyetine aldı. Sul tan Mahmud’un ölümünden sonra Gazneli tahtına çıkan Sultan Mesud72 bu Türkmenler (66)KAFESOĞLU, İ., “Selçuklular”, İ. A., X/357; TURAN, O., Sel çuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 53. (67)KERİMEDDİN Mahmud, Müsamerat-ul Ahyar, (Çev. M. N. Gen çosman), Selçuki Devletleri Tarihi, Ankara 1943, s. 106; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 54. (68)TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 54. (69)EL-HÜSEYNİ, Ahbar üd Devlet-is Selçukiyye, s. 2.; AKSARAYİ Kerimeddin Mahmud, Musamerat-ul-Ahyar, s. 106-107.; AHMED B. MAHMUD, Selçuk-name, I/6-7, (Haz. E. MERÇİL), İst. 1977; RAVENDİ, Raha’t-üs-Sudur ve Ayet-üs Sürur, I/88. (70)VARDAN, “Türk Fütühat Tarihi”, (Çev. H. Anderasyon), Tarih Semineri Dergisi, I/173, AHMET B. MAHMUD, Selçuk-name, I/6-7; ZAHODER, B., “Selçuklu Devletinin Kuruluşu Sırasında Horasan”, (Çev. İ. Kaynak), BELL, XIX/519, 1955, s. 76; YINANÇ, M. H., Türkiye Tarihi Anadolunun Fethi, s. 37. (71)YINANÇ, M. H., Türkiye Tarihi Anadolunun Fethi, s. 37; KÖY MEN, M. A., Büyük Selçuklu İmp. Tarihi, s. 174-175. (72)AHMED B. MAHMUD, Selçuk-name, I/7-8; RAVENDİ, Raha’tüs-Sudur ve Ayet-üs Sürur, I/92-93; AKSARAYİ, Kerimeddin Mah mud, Musamerat-ul-Ahyar, s. 108; El-HÜSEYNİ, Ahbar üd Dev let-is Selçukiyye, s. 3; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmp. Tarihi, I/176; ABUL FARAÇ, Abu’l Faraç Tarihi, I/293. YENİ TÜRKİYE 82/2016 ket geçerek onları ciddi ve tehlikeli bir duru ma düşürdü. Tuğrul ve Çağrı Beyler, bu durum karşısında kendileri için daha güvenli yeni bir yurt aramaya karar verdiler. Bunu uygulamak için de Tuğrul Bey ve Türkmenler çöllere çekilirken Çağrı Bey, vaktiyle Abbasi lerin hizmetinde bulunmuş olan Türk soy daşlarının gazalarda bulundukları, Bizans yönetimindeki Anadolu’ya bir keşif seferine çıktı (1018).66 YENİ TÜRKİYE 82/2016 176 den hükümdarlığının ilk yıllarında çok istifa de etti. Fakat bir müddet sonra Türkmen beylerinden Yağmur Beyin Rey havalisi kumandanı Taş-ı Ferraş tarafından öldürül mesi diğerlerini telaşa ve heyecana düşürdü. Kızıl, Boğa, Anası Oğlu, Dana, Göktaş, Man sur gibi Türkmen başbuğları yönetiminde olan bu Türkmenler Taş-ı Ferraş ve Sultan Mesud’un gönderdiği bütün kuvvetleri birer birer yenilgiye uğrattılar.73 Bu Türkmenlerden bir kısmı Irak-ı Acem’de dağılmakla beraber, diğer önemli bir kısmı Azerbaycan’a yürüdü ler ve kendilerinden evvel oraya gelmiş olan soydaşları ile birleşip Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde yaylaklar ve kışlaklar kurdular (1036). Bunların bir kısmı geri dönmekle beraber, diğer kısım Azerbaycan’da kaldı. Bu Türkmenler 1037-1038 yılında Meraga’yı ele geçirdiler, bir müddet sonra, bu Türkmenler den bir bölümü Hemedan’ı, Ebu Kalicar b.Alaüddevle’den aldılar. Fakat bu Türkmen ler, reisleri Kızıl’ın önderliğinde Rey’e döndü ler. 1041 yılında Vehsudan b.Mehlan Tebrizi’i Türkmenlerden geri aldı. Bu Türkmenlerden bir çoğu Anadolu’ya Diyarbakır ve Vaspura ğan taraflarına hareket ettiler.74 Bütün bu gelişmeler olurken Selçuklu ların Horasan’ın bir kısım vilayetlerine gelip oralarda yurt tutmaları üzerine Yağmurlu, Kızıllı Türkmenleri ile Balhan Türkmenlerin den bir bölüm, Selçuklulara tabi olmak iste meyerek, Göçüp, İsfahan ve Hemedan hâki mi, Deylemli Alâ-uddevle’nin hizmetine gir mişti. Sonra bu Oğuzlar Alâ-ud devle’nin yanından ayrılıp Rey’deki Oğuzlar’a katıldı lar. Irak Oğuzlar’ı 5000 atlı çıkarmakta idiler. Bunların büyük bir kısmının Selçuklu Arslan Yabgu’ya bağlı Oğuz topluluğu olduğunu burada bir kere daha hatırlatalım; başlarında dört eski başbuğdan üçü yani Kızıl, Gök-Taş ve Buka olduğu gibi Dânâ ve Anası-Oğlu gibi beylerde vardı.76 1035 zaferinden sonra devamlı olarak Türkistan’dan göç eden Oğuzların kendileri ne katılmasıyla gittikçe güçlenen Selçuklular Gazneliler için ciddi bir tehlike haline gelme ye başladılar. Özellikle yapılan iltihaklarla gittikçe çoğalan ve yurt sıkıntısı çekmeye başlayan Selçuklular, Gaznenilerden yeni toprak talebinde bulunmalarından başka, Sistan’a kadar akınlar yapmakta, ayrıca Harun’dan sonra Harezmşah olan İsmail ve Karahanlı hükümdarı Buğra Han ile de siyasî ilişkiler kurma girişimlerinde bulunuyorlar dı.75 Irak Oğuzları 428 yılında (1037), şüp hesiz Selçukluların Horasan’da kazandıkları başarılardan cesaret alarak harekete geçtiler. Onların ilk önce Horasan istikametine yöne lip Damgan ve Simnan şehirlerini yağmala mış olmaları muhtemeldir. Bunu takiben tekrar Rey cihatine yönelen Oğuzlar Huvâr’ı yağmaladıktan sonra, Rey’e bağlı Müşkûye yöresini de talan ettiler. Onların bu hareket leri üzerine Rey’deki Gazneli valisi Taş-ı Fer râş, Oğuzlar ile savaşa hazırlandı. Onlar bir taraftan da durumu Sultan Mesud’a ve Sul tan’ın tâbilerinden olan Curcan ve Taberistan valilerine bildirip yardım istemişlerdi. Taş 3000 atlı ile Oğuzların karşısına çıktı. Oğuz lar ise 5000 atlı idiler. Yapılan savaşta Taş, ağır bir yenilgiye uğradı. Bu savaşta, diğer bazı kumandanlar ve Horasanlılardan da bir çok memur ölmuş, ağırlık ve filler Oğuzların eline geçmişti. Oğuzlar Ebû Sehli Hamdavi ve Reylileri yenerek şehre girip orayı hiçbir şey bırakmayacak şekilde yağmaladılar.77 Gazneli ve Selçuklu barışının yapılma sından bir müddet sonra Türkmenler yeni den Yağma hareketlerinde bulunmaya başla dılar. Bu yağma akınlarının ardı arkası kesil meyince Gazneli Sultanı, Subaşı komutasın da 15.000 kişilik bir orduyu Türkmenler üzerine sevk etti (1036). (73)RAVENDİ, Raha’t-üs-Su dur ve Ayet-üs Sürur, I/93-94-95; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 55. (74)İBNÜ’L ESİR, El-Kamil Fit Tarih, IX/294-299; YINANÇ, M. H., Türkiye Tarihi Anadolunun Fethi, s. 37; ZAHODER, B., “Selçuklu Devletinin Kuruluşu Sırasında Horasan”, s. 520; KAFESOĞLU, İ., Selçuklular Tarihi, s. 20-22, Türkmenler Hakkında geniş bilgi için bkz: BARTHOLD, W., Soçineniya, s. 569-574. (75)TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M, s. 59-60; İBN-ÜL ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/365-366; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmp. Tarihi, I/228-235. (76)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 79-80. (77)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 80. Bu sıralarda Orta ve Batı İran’ın her bir bölgesi ya Deylemli yada Kürd asıllı bir hânedanının elinde idi. İşte Deylemli Kâkâ veyh oğullarından İsfahan ve Hemedan hâki mi Alâ-ud devle, Oğuzların Reyi bırakıp Azerbaycan’a gittiklerini duyunca Rey’e gel di. Fakat, Alâ-ud devle, Ebû Sehli Hamdavî ye karşı Oğuzların desteğine muhtaç olduğu nu anlayarak onlara haber gönderdi. Oğuz başbuğlarından ancak Kızıl geri döndü. Ser güzeştçi ruhlu Göktaş, Buka ve diğerleri yol larına devam ettiler. Kızıl’ın buyruğunda 1500 kişi vardı. Fakat az sonra Oğuzların Alâ-ud devle ile araları açıldı ve onlar tekrar yağma hareketlerine başladılar.79 Azerbaycan’a gidenlere gelince, bura nın hâkimi Revvâdî hânedanında Vahsudan, Oğuzları dostça karşılamış ve hatta onlardan bir kız ile evlenmişti.80 Vahsudan’ın Oğuzları dostça karşıla ması hatta onları bizzat kendisinin çağırması düşmanlarına karşı bu savaşçılardan fayda lanmak gayesi ile ilgili idi. Oğuzların başında Buka, Gök Taş, Mansûr ve Dânâ vardı. Fakat Vahsudan’ın beklentisi boşa çıktı. Oğuzlar bir müddet sonra yağmacılığa başladılar; hat ta Merega şehrine girerek cami yakmışlar, Hezebâniyye oymağından ve halktan çok kimseleri öldürmüşlerdi. Oğuzların bu işi Vahsudan’ın isteği üzerine yapmış olmaları da mümkündür. Çünkü onun Hezebâniyye oymağının başı Ebû’l-Heycâ b. Rebib ud-dev le ile arası açıktı. Mamafih her ikisi de bu hadiseden sonra barıştılar ve Oğuzlara karşı birleştiler. Halkın da kendilerine katılması üzerine onlar ile savaşabilecek bir kuvvete sahip oldular. Bunu gören Oğuzlar, Azerbay can’da daha fazla kalamayacaklarını anlaya rak Irak’a geri döndüler.81 Azerbaycan’dan Irak-ı Acem’e dönen Oğuzlara gelince, bunlar iki kola ayrıldılar. Gök-Taş ve Mansûr’un idaresinde bulunan kol Hemedan’a; Buka’nın buyruğundaki Oğuzlar da Rey’e gitti. Gök-Taş Hemadan’ı kuşattı. Şehrin valisi İsfahan hâkimi Ala-ud devle’nin oğlu Ebu Kâlicar idi. Kuşatma uzun sürdü. Fakat Ebû Kâlicar Oğuzlara daha fazla dayanama yacağını görerek Gök-Taş ile anlaştı ve onun yakın bir akrabası ile evlendi. Rey’e giden Buka ise Kızıl ile bu şehri kuşattılar. Şehir’de Alâ-ud devle bulunuyordu. Buveyh oğulların dan Fenâ Husrev b.Mecd ud-devle ve Dey lemli emirlerinden Sâve hâkimi Kâmrûye de Oğuzlara katıldı. Güç bir duruma düştüğünü gören Alâ ud devle geceleyin Rey’den çıkarak İsfahan’a kaçtı. Bunun üzerine Oğuzlar, Rey’e girip burayı görülmemiş bir surette yağma ettiler. Rey şehri Kızıl’ın hakimiyetine girdi. Oğuzlardan bir zümre Kereç taraflarını yağma ve talan ettiği gibi, Anası-Oğlu da Kazvin’e gitti. Kazvinliler, ilk önce Anası-Oğ lu ile savaştılar ise de sonraları 7000 altın vermek ve onun hakimiyetini kabul etmek üzere anlaştılar (1037-1038). Aynı yılda Dânâ’nın buyruğunda Azerbaycan’da (Urmi ye’de) kaldığını söylediğimiz Oğuzlar, Urmi ye’den çıkarak Ermeniler üzerine yürüyüp onlardan bir çoklarını öldürmüşler, esir ve ganimet almışlardı. Ermeniler at üstünde (78)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 80-81; İBN-ÜL ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/360. (79)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 80-81; İBN-ÜL ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/360 v. d. (80)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 80-81. (81)İBNÜL ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/368,; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 81. 177 YENİ TÜRKİYE 82/2016 Ebû Sehl bir kısım asker ile şehir yakı nındaki Taberek kalesine sığındı. O, yapılan bir çarpışmada Yağmur’un kız kardeşinin oğlu ve büyük kumandanlardan olan birini de tutsak almıştı. Oğuzlar bu kumandanı salıvermesi için, pek çok şey vereceklerini teklif ettilerse de Ebû Selh, hükümdarı Sul tan Mes’ud’a danışmadan bunu yapamayaca ğı cevabını verdi. Bu esnada Curcan askeri nin Ebû Sehle yardım için gelmiş olduğunu öğrenen Oğuzlar, Rey civarında bir baskın yaparak bu orduyu da bozguna uğrattılar. Kumandan da dahil olmak üzere 2000 kişiyi tutsak aldılar.78 Oğuzlar bu başarılarına rağ men Rey’den ayrılarak Azerbaycan’a doğru hareket etmişlerdir. büyük yayları ile gayet iyi ok atan ve süratle manevra yapan Oğuzlara karşı başarı ile savaşamıyorlardı.82 Şimdi Oğuzlar, gözlerini büyük ve zengin bir şehir olan Hemedan’a dikmişlerdi. Gök-Taş, Buka ve Kızıl birleşerek bu şehri de ele geçirdiler. Maiyyetinde Deylemlilerin bulunduğu Büveyh (Boye) oğullarından Mecd ud-devle oğlu Fenâ Hüsrev de bu bey lerin yanında idi. Şehrin valisi Alâ-ud devle oğlu Ebû Kâlicâr, Oğuzlar’a bu defa dayana mayacağını anlayıp büyük tacirler ve şehrin ileri gelenleri ile Hemedan’dan çıkıp civarda ki bir kaleye kapandı. Oğuzlar şehri aldılar ve orayı korkunç bir şekilde yağmaladılar. Dine ver ve Esed-Abâd köyleri de aynı şekilde yağmalandı. Bu yağmalarda bilhassa Deylem liler daha merhametsizce hareket etmişlerdi. Oğuzlar az sonra hile ile kapandığı kaleden indirdikleri Ebû Kâlicâr’ın bütün malını da elinden aldılar.83 YENİ TÜRKİYE 82/2016 178 Irak Oğuzları’nın tek bir gayeleri var dı, o da yağmacılıktı. Onlar bunu o kadar ileriye götürmüşlerdi ki, halîfe yağmadan vazgeçmeleri için kendilerine mektuplar yaz mıştı. Bu Oğuz kümesinin başında bulunan beylere, zaptettikleri yerlerde ister bağımsız, ister bir hükümdara bağlı olarak dirlik düzen lik kurup oraları idare etmek fikri her zaman yabancı kalmıştır. Bu beylerden belki Rey hakimi Kızıl, bir dereceye kadar istisna edile bilir. Gerçekten Kızıl’ın Selçuklular ile işbir liği yaptığı anlaşılıyor. Onun Tuğrul Beyin kız kardeşi ile evlenmiş olduğunu halîfenin mek tubuna Tuğrul Bey ile birlikte cevap yazdığını biliyoruz.84 Babasının adı Yahya olan Kızıl, İbn ul-Esir’e göre, 1040-1041 yılında vefat etmiş Rey bölgesinde gömülmüştü..85 Dandanakan Meydan Muharebesini kazanarak (23 Mayıs 1040) Gazneli Devle ti’nin tarih sahnesinden silinmesini sağlaya rak yeni bir Türk devleti vücuda getiren, İslâmın bayraktarlığı vazifesini üstlenen Sel çuklu Tuğrul Bey (1040-1063) maiyetindeki Selçuklu şehzadelerinden amca-oğlu Arslan- oğlu Kutalmış’ı Hazar Denizi kıyılarının, öte ki amca-oğlu Musa-oğlu Hasan ile kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Yakuti’yi Azerbaycan’ın fethine memur etmişti (1043). Ayrıca gene Selçuklu ailesinden İbrahim Yınal’da Azer baycan’a gönderilmişti.86 Tuğrul Bey, daha sonra Nişabur’a hareket etmiş ve gerekli düzenlemeleri yap tıktan sonra (1041-1042) Curcan ve Taberis tan’ın fethiyle meşgul olmuştu. Ertesi yılda (1042-43) Harezm üzerine hareket edecek ti.87 Harizm’de Selçukluların barışmaz eski düşmanı Şah-Melik bulunuyordu. Buranın hakimleri olan Altun Taş oğullarının isyan etmeleri üzerine, Sultan Mes’ud, vezirinin tavsiyesi ile Harizm’i, kendisini metbu tanı mak şartiyle, Cend meliki Şah-Melik’e ver mişti. Şah Melik Cend’den gelerek HarizmŞah Altun-Taş oğlu İsmaili yenip bu ülkeye hakim oldu. İsmail Selçuklulara sığındı ve onlardan yardım istedi. Çağrı Beğ ve İsmail, birlikte Harizm’e yürüdüler ise de Şah Melik’e yenildiler. Fakat Tuğrul Beğ aynı talihsizliğe uğramadı; Şah-Melik, ailesi ve ağırlığı ile Dihistan’a kaçtı, oradan Kirman bölgesinden geçerek Mekrân havalisine gel di. Buraya gelince artık kurtulduğuna hük metmişti. Şah-Melik bu uzun yolu yeni met buu Gazne hükümdarı Mes’ud oğlu Mev dud’a sığınmak için katetmişti. Onun eski ülkesi Cende gitmemesi orada durumun kendisi için müsaid olması ile izah edilebilir. Fakat Şah-Melik’in Mekrân’da Selçukluların elinden kurtulduğundan duyduğu sevinç çok uzun sürmedi. Onun bulunduğu yeri öğre nen İbrahim Yınal’ın kardeşi Er-Taş Yınal 4000 atlı ile bastırarak Şah-Meliki, çoluk çocuğuyla yakaladı ve bütün ağırlığını ele (82)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 81. (83)İBN-ÜL ESİR, El Kamil fit tarih, IX/368 v. d; SÜMER, F., Oğuz lar, s. 82. (84)ABUL FARAÇ, Abul Faraç Tarihi, I/. 296. (85)İBN UL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/368 v. d; SÜMER, F., Oğuz lar, s. 82. (86)YINANÇ, M. H., Selçuklular Devri, s. 44, RAVENDİ, Rahat-üs Südur ve ayet-üs Sürür, I/103. (87)İBNÜL ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/211, X/3; TURAN, O., Sel çuklular Tarhi ve T. İ. M., s. 70, SÜMER, F., Oğuzlar, s. 88. Tuğrul Beğ Irak’a geldiği zaman Irak Oğuzları hâlâ burada idiler. Başlarında, Kızıl, Gök-Taş, Buka, Mansur ve Anası Oğlu bulu nuyordu.89 Tuğrul Beğ elçi yollayıp adı geçen bey lerden, katına gelmelerini istedi. Onlar elçiyi Zencan çayına kadar götürdükten sonra elçi vasıtasıyla Tuğrul Beğ’e şu haberi gönderdir ler. “Çağırmaktan maksadının bizi tevkif etmek olduğunu biliyoruz. Senden korktuğumuz için gideceğiz ve seninle hiçbir zaman bir araya gel meyeceğiz”. Beylerin Tuğrul Beğ’in kendileri ni tevkif edeceğinden korktukları sözleri bir bahaneden ibaret olsa gerektir. Onlar, Sel çukluların emri altına girmeye yanaşmıyorlar dı. Buna karşılık yağmacılıkla geçen sergü zeştçi hayatlarını sürdürmek istiyorlardı. Bu sebeble, onlar bir taraftan Azerbaycan dolay larına göç ederlerken, diğer taraftan İbrahim Yınal’ın takibinden kurtulmak için Güney Doğu Anadolu’daki bugünkü Cizre dolayla rına geldiler. Beylerden Mansur burada kal dı. Buka, Anası Oğlu ve Gök-Taş Diyarbe kir’e gittiler ve orada yağma hareketlerinde bulundular, yapılan bir savaşta Musul hükümdarı Ukayl-oğlu Kırvâş ve Diyarbekir hükümdarı Mervan-oğlu Nasr ud devle Ahmed’in kuvvetleri ile Beşneviyye oymağını bozguna uğrattıktan sonra yağmacılık hare ketlerini artırdılar.90 Diyarbekir hükümdarı Nasrud-devle Ahmed, bir hile ile esir alınmış olan Mahsûr Beği serbest bırakmak ve bir miktar mal ver mek karşılığında Oguzların ülkesinden uzak laşmalarını istedi. Oğuz Beyleri bunu kabul ettiler. Fakat sonra sözlerinde durmadıkları gibi, yağma faaliyetlerini genişlettiler. Oğuz lardan bir bölüm Musul üzerine yürüdü ve şehir hakimi Kırvâş’ı yenip (1043) bir müd det burayı ellerinde tuttular. Oğuzlar, zapt ettikleri Musul’da hutbeyi Tuğrul bey adına okuttular.91 Bir müddet sonra Musulluların bir hareketini Oğuzlar sert bir şekilde ceza landırdılar. Bu durum karşısında Bağdad’ta oturan Büveyhi hükümdarı Celâl ud-devle ve Diyarbekir hükümdarı Nasr ud-devle, Tuğrul Beğe bu Oğuzları şikayet ettiler. Tuğrul Beğ, Celâl ud-devle’ye verdiği cevapta, bunların mutlaka itaat altına alınacağını vadediyor, Nasr ud-devle’ye gönderdiği mektupta da, onları Diyarbekir bölgesinden uzaklaştıraca ğını söylüyordu. Fakat bu sırada Musul hükümdarı Kırvâş, Hille hükümdarı Dubeys b.Mezyed ul-Esedi ile birleştikden, sonra, Oğuzlar’ın üzerine yürüdü. Bunu haber alan Musul’daki Oğuz beyleri Gök-Taş ile Man sur, Diyarbekir bölgesinde bulunan Buka ile Anası-Oğlu’ndan yardıma gelmelerini istedi ler. Yapılan savaşta (1044) Oğuzlar ilk önce galip geldiler ise de sonra yenildiler ve Diyar bekir bölgesine çekildiler. Irak Oğuzları bu yenilgiden sonra artık Diyarbekir bölgesinde tutunamıyacaklarını anlıyarak Azerbaycan’a gitmeye karar verdiler. Bu maksatla Van gölü çevresine geldiklerinde, bu bölgenin Bizans valisi geçiş izni vermediği gibi üstelik onlara hücum etti; fakat yenilerek tutsak düştü. Bu savaşı takiben Oğuzlar Azerbaycan’a geçtiler ve Tuğrul Beğ’e itaat ettiler.92 179 İbn ul-Ezrak’a göre, Tuğrul Beğ, Buka ile Anası-Oğlu’nu 10.000 atlı ile Diyarbekir bölgesine gönderib, orayı onlara ikta etmiştir. Onlar buralarda yine yağmalarda bulunmuş lar ve bir gece sarhoş iken kavga edip birbir lerini yaralamışlar ve her ikisi de aldıkları yaralardan ölmüşlerdir. Diğer iki beyin (GökTaş ve Mansur) âkıbetleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. İşte Arslan Yabgu’nun topluluğu olup sonra kendilerine “Irak Oğuz ları” denilen Oğuzlar’ın tarihleri burada sona ermektedir.93 (88)TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 68-69. (89)İBNÜL ESİR, El-kamil fit Tarih, IX/293,; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 88,; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 71. (90)İBN ÜL-ESİR, El-kamil fit Tarih, IX/294-299; TURAN, O., Sel çuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 71-72, SÜMER, F., Oğuzlar, s. 88. (91)İBN ÜL-ESİR, El-kamil fit Tarih, IX/299-300. (92)İBN ÜL-ESİR, El-kamil fit Tarih, IX/301-302. (93)TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., S. 79 vd.; TURAN O., Selçuklular Zamanında Türkiye s. 80 vd.; KAFESOĞLU, İ., Sel çuklular tarihi, s. 34 vd.; BROSSET, Mb, Historie de la Georgiye, St. Petersburg 1849, I/323 vd., URFALI METEOS, Vekayi Name, s. 80 vd.; VARDAN, “Türk Fütuhat Tarihi”, I/154-242., EL-HÜSEYNİ, Ahbar-üd Devlet-i Selçukiyye, s. 12 vd.; AZİMİ, YENİ TÜRKİYE 82/2016 geçirdi. Er-Taş, Şah-Meliki Çağrı Bey’e tes lim etti ve derhal hayatına son verildi (1043).88 Tuğrul Bey, Rey’e geldikten (10421043) üç-beş yıl içinde, etraftaki hükümdar lar tarafından metbu tanındı.94 Mâverâun nehr’den gelen Oğuzlar umumiyetle Bizans ucuna gönderiliyorlardı. İbrahim Yınal, bun ların başında Pasin ovasında bir Bizans ordu suna karşı parlak bir zafer kazandı (1048). Bu başarı üzerine Bizans imparatoru İstan bul’da IX. yüzyılda inşa edilmiş olan câmii tamir ettirerek orada Tuğrul Beğ adına hutbe okuttu, fakat vergi vermeyi kabul etmediğin den barış yapılamadı.95 YENİ TÜRKİYE 82/2016 180 1055 yılında Tuğrul Beğ halîfenin ısrar lı daveti üzerine Bağdad’a hareket etti. Tuğ rul Beğ câzip vaadlerde bulunmasına rağmen Bağdad’taki Türk askerleri onun gelişini hoş karşılamadılar ve bunu açıkça gösterdiler. Bunun sebebi, varlıklarının sona ereceği kor kusu idi. Bu Türk askerlerinin başında Arslan ul Besâsiri vardı. Arslan sahip olduğu bazı meziyetler ile başında bulunduğu Türkler ve Bağdad’ın avam halkı tarafından seviliyordu. Bir müddetten beri Arslan ul-Besâsiri’nin halîfe ile araları açıktı. Hatta Arslan’ın halîfe yi yakalayıp, Bağdad ve Irak’ın diğer yerlerin de hutbeyi Mısır Fatîmi halîfesi adına okuta cağı söyleniyordu. Halîfenin Tuğrul Beği davet etmesi de bu hadise ile ilgili idi.96 Tuğrul Beğ kalabalık bir ordunun başında Bağdad’a geldi. Arslan ul Besâsîri, Türklerin çoğu ile evvelce Bağdat’tan çıka rak Rahbe’ye gitmiş ve Mısır’daki Fâtimi halîfesinin taraftarlığını gütmeye başlamıştı. Bağdad’da kalan Türkler ile Deylemliler, Oğuzların gelmesi üzerine büyük endişeye kapıldılar ve Oğuzlarla mücadeleye başladı lar. Bunun üzerine Oğuzlar bunların üzeri ne yürüyüp çoğunu yenilgiye uğrattılar. Tuğ rul Beğ Büveyhi hükümdarı el-Melik-ur-ra him’i yakalayarak ülkesindeki bir kaleye gönderdi. Böylece iki yüzyıldan beri devam eden Deylemli Büveyh-oğulları’nın devleti sona erdi. Tuğrul Beğ Bağdad’da bir saray ve onun yanında emirlerine mahsus konak lar, askerler için kışlalar ve bir cami yaptırdı. Kendisi, emirleri ve askerleri orada oturdu lar. Tuğrul Beğ, halîfenin armağan ettiği bir taht üzerinde oturarak kumandanlarını, devlet adamlarını ve ziyaretçilerini burada kabul ediyordu. Bu esnada Tuğrul Beğ’in Arslan üzerine gönderdiği amcası oğlu Kutalmış Musul civarında mağlup oldu. Bunun üzerine Tuğrul Beğ Nusaybin’e kadar ilerledi ve Sincar’ı tahrip ettirdi. Çün kü, buranın halkı Kutalmış’a karşı itaatsiz likte bulunmuşlardı. Tuğrul Beğ, Musul’u İbrahim Yınal’a verdi ve kendiside Bağdat’a döndü. Tuğrul Beğ Halife ile bir görüşme yaptı. Halife Selçuklu hükümdarına üst üste 7 hil’at giydirdi ki bu, 7 iklimin kendisine tevcihi demekti. Halîfe ayrıca Tuğrul Beğ’e doğunun ve batının hükümdarı “Melik ul-maşrik ve’l-mağrib” unvanı ile hitap etti ve bunu ifade etmek üzere ayrıca iki kılıç kuşattı. Bu, İslâm aleminin cismani hakimi yetinin, Türk hükümdarına verilmesi idi ki, o zamana kadar böyle bir uygulama hiç kim seye yapılmamıştı. Fakat bu sırada üzücü bir haber geldi. Buna göre Musul’dan Hema dan’a dönen İbrahim Yınal, Oğuzların mühim bir kısmını etrafına toplayarak isyan bayrağını kaldırmıştı. İbrahim Yınal, daha önce de (1049-1050) ağabeyine karşı ayak lanmış, fakat Tuğrul Beğ onu tedip ettikten sonra affetmişti. İbrahim Yınal’ın ikinci defa isyan teşebbüsünde Oğuzların kışkırt ması en büyük etken idi. Bu Oğuzların büyük bir kısmı Tuğrul Beğ’in son zamanlar da kendilerine karşı olan tutumundan şika yetçi idiler. Gerçekten Tuğrul Beğ, idaresi altındaki ele ganimet temin etmekle mükel lef bir başbuğ olmak durumundan gittikçe uzaklaşıyor, Gazneli sultanları gibi, hassa ordusu Memlûklerden ve mülki memurları da İranlılardan müteşekkil bir devletin hükümdarı vasfını alıyordu. Teşvikçilerden Azimi Tarihi, (Çev. A. Sevim), Ankara 1989, s. 8-9 vd., CLAUDE, C., Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi (XI. Yy. İkinci Yarısı) (Çev. Y. Yücel-B. Yediyıldız), Ankara 1992, s. 6 vd., YINANÇ, M. H., Selçuklular Devri, s. 39-44, SÜMER, F. Oğuzlar, s. 89. (94)TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 81 vd.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 89. (95)TURAN, O., Selçuklular tarihi ve T. İ. M., s. 81 v. d., YINANÇ, M. H., Selçuklular Devri, s. 46 v. d., CLAUDE, C., Türklerin Ana dolu’ya İlk Girişi (XI. Yy. İkinci Yarısı), s. 10)v. d. (96)TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 91-92.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 89. Tuğrul Bey, kardeşinin isyanını öğrenir öğrenmez sür’atle İran’a gitti. İbrahim Yınal onu Hemadan’da kuşattı. Tuğrul Beğ bir fır satını bularak kendisini devlet merkezi Rey’e atabildi ise de, orada da sıkı bir muhasara altına alındı. Tuğrul Bey pek müşkil bir durumda kalmıştı. Nihayet yardıma gelmele ri için Çağrı Beğ’in oğulları olan yeğenlerine haber gönderdi. Başta Alp-Arslan, Kirman meliki Kara-Arslan Beğ unvanlı Kavurd ve Yâkuti, askerleri ile yardıma koştular. Rey civarında yapılan savaşta İbrahim Yınal yeni lerek esir düştü. Tuğrul Beğ bu sefer kardeşi ni affetmedi. Çünkü, kendisine sıkıntı ve ızdıraplı günler yaşatmıştı. İbrahim Yınal, Türklerde asil kimselerin kanlarının dökül memesi geleneğine98 uyularak yayının kirişi ile boğuldu. İbrahim’in kardeşi Er-Taş’ın oğullarından ikisi de öldürüldüler (1059).99 İbrahim Yınal, “Yınallı” denilen Oğuz bölü ğünün başında, Selçuklu Devleti’nin kurulu şunda emeği geçmiş ve Tuğrul Beğ’in batıda ki başarılarında önemli hizmetler vermiş biriydi. Oğuzlar’ın Tuğrul Beğ’e kızgınlığı ve saltanat hırsı onu hiç de layık olmadığı bu âkıbete götürdü.100 İki kardeş arasındaki bu mücadele esnasında Arslan ul-Besâsiri de yanındaki Türkler ve Arablar ile Bağdad’a girmiş, halî fe, sarayını yağmalandıktan sonra, yakalanıp çöle götürülmüştü. Bağdad’ta ve Irak’ın diğer bazı yerlerinde ilk ve son defa olarak Mısır halîfesi adına hutbe okundu. Tuğrul Beğ, ağabeyi Çağrı Beğ’in ölümü üzerine (1060) Irak’a yöneldi. Halife, makamına iade edildi ve Arslan da ortadan kaldırılarak Irak’ın işleri düzene sokuldu. Bir müddet sonra Tuğrul Bey Halife’nin kızı ile evlenme arzusunu halifeye bildirdi. Halife el-Kâim Biemrillah, Tuğrul Beğ’in bu isteğine olumlu cevap verdi. Tuğrul Beğ bu sırada 70 yaşında bulunuyordu. Bağdat’ta muhteşem bir düğün yapıldı. Halife kızının ayrılmasından keder içinde iken, Selçuklu hükümdarının sarayın da Türkçe şarkılar söyleniyor ve Tuğrul Beğ yetmiş yaşında olmasına rağmen Türk gele neğince, beğleri ile birlikte milli oyun oynu yordu. Gazneli Mesu’ud’un 25-30 yıl önce bir çöl kasabını çok gördüğü bu Oğuz beyi şimdi İslâm dünyasının en büyük hükümdarı ve halifenin güveyisi olmuştu. Fakat Tuğrul Beğ’in bu sevinçli ve mutlu günleri çok uzun sürmedi. Düğünden bir müddet sonra eski hastalığı tekrar başgösterdi. Böyle olduğu halde, Bağdad’a gelişinden yaklaşık iki ay sonra, hastalığı geçmeden ülkesine döndü. Onun böyle bir durumda iken Bağdad’dan ayrılması, ülkesinde önemli bir hadisenin çık mış olması ile ilgili idi. Bu ise Kutalmış’ın isyanıdır. Filhakika Tuğrul Beğ’in veziri Amid ul-mülk Kündüri’nin Kutalmış’ı Damğan yakınındaki Gird-Kuh kalesinde kuşattığını biliyoruz. Bu esnada, düğünden yedi ay sonra Tuğrul Beğ, Rey’de vefat etti (4 Eylül 1063) ve orada gömüldü.101 Tuğrul Beğ, dirayetli, doğru sözlü, iyi kalbli, yumuşak huylu merhametli, merd, cesur ve cömert bir insandı.102 181 Tuğrul Beğ, kardeşi Çağrı Beğ ile bir likte Oğuz Türklerininin tarihine yön vermiş büyük bir şahsiyettir. Ağabeyi ile birlikte büyük gayretleri sarfederek yabancı bir ülke de bir devlet kurmaları ve bu devletin sınırla rının Bizans imparatorluğuna kadar götürül mesi, Anadolu’nun fethini ve Oğuz Türkle ri’nin bu ülkeyi yurd edinmelerini sağlamıştır. Kurulan büyük devlet kendisi ile ağabeyinin eseridir. Onlar olmasa idi, idare ettikleri (97)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/422-430; TURAN, O., Selçuklular tarihi ve T. İ. M., s. 94-100, SÜMER, F., Oğuzlar, s. 90, KAFESOĞLU, İ., Selçuklular tarihi, s. 36. (98)KÖPRÜLÜ, F., “Türk ve Moğol sülalelerinde Hanedan Azasının İdamında Kan Dökme Memnuniyeti” Türk Hukuk Tarihi Dergisi, Ankara 1944, I/1-9; İBNÜL ESİR, El-Kamil fit Tarih, IX/489490. (99)YINANÇ M. H., Selçuklular Devri, s. 47-49; BROSSET, M., Historie de la Georgie, I. /327, -329, EL-HÜSEYNİ, Ahbar-üd Devlet-üs Selçukiyye, s. 14; RAVENDİ, Rahat-üs Südur ve Ayet-üs Sürur, I/107 v. d.; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 94-100; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 90. (100)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 91. (101)BROSSET, M, Histoire De La Georgia, I/323 vd.; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 95-102; AKSARAYİ, Müsamerat al-Ahyar, s. 109 vd.; YINANÇ, M. H, Selçuklular Devri s. 53-56 vd.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 91; EBUL FARAÇ, Abul Faraç Tari hi, s. 215; İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/40-43. (102)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/42-43. YENİ TÜRKİYE 82/2016 birinin de Arslan ul-besâsiri olduğu bilini yordu.97 Oğuz kümesi, Uzlar, Irak Oğuzları ve Sultan Sancar’ı yenen Oğuzlar gibi dağılıp gidecek lerdi. Tuğrul Beğin vasiyeti üzerine veziri, ağabeyinin oğullarından Süleyman’ı hüküm dar yapmış ise de kumandanlar ve askerlerin isteği üzerine ağabeyin diğer oğlu, Horasan hükümdarı Alp-Arslan ona halef olmuştur. Fakat Gird-Kuh kalesinde bulunan Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış, başına Türkmenle ri toplayarak onun karşısına çıkmıştı. Yapılan savaşta Kutalmış yenildi ve savaş meydanına yakın bir yerde ölü bulundu. Alp-Arslan, tut sak alınan Kutalmış’ın kardeşi Resul Tigin ve oğlu Mansur ile Türkmen beylerini öldürt mek istedi ise de vezir Nizam ul-Mülk buna engel oldu.103 YENİ TÜRKİYE 82/2016 182 Alp-Arslan 1064’de Doğu-Anadolu ve Gürcistan’a bir sefer yaptıktan sonra, 10651066 yılında Üst-Yurd ve Mangışlak tarafları na gitti. Anlaşıldığına göre, Mangışlak ile Aral gölü arasında kalabalık sayıda bir Türkmen kümesi yaşıyordu ve bunların başında Çarığ adlı bir bey bulunuyordu. Bunlar Kıpçaklar ile karışmış bir halde idiler; yani onlar ile bir arada yaşıyorlardı. Türkmenler, Harizim-İtil boyları arasındaki çok işlek ticaret yolundan geçen kervanları vuruyorlardı. Alp-Arslan’ın bu seferi yapmasındaki maksat da, onların bu tecavüzlerini önleyerek bu önemli ticaret yolunu tekrar açmak idi. Alp-Arslan, Harizm’in merkezi Gürgenç’ten çıkarak Çarığ’ın bulunduğu yere geldi. Çarığ askeri nin çokluğuna güvenip karşı koymağa çalıştı ise de bozğuna uğradı. Türkmenler, çoluk çocuklarını, ve davarlarını bırakarak Mangış lak’a kaçtılar. Burada Kafşut adlı bir bey var dı (Türkmen beyi). Kafşut, Alp-Arslan’ın elçisine çok iyi muamele ettiği için onun ülkesine girilmeyerek Harizm’e dönüldü. Alp-Arslan, buradan Seyhun kıyısındaki Cend şehrine uzandı. Bunun da gayesi sade ce büyük dedesi Selçuk’un kabrini ziyaret etmekti. Şehrin hakimi Cend Han annesini göndererek bağlılığını bildirdi. Dedesinin kabrini ziyaret eden Alp-Arslan, buradan tek rar Harizm’e, oradan da Horasan’a döndü.104 Alp-Arslan’ın altı ay kadar devam eden bu seferleri ana yurtta kalmış olan Oğuzlarda Selçuklu ülkesine göç etmek arzusunu doğ rumuştur.105 Alp-Arslan devrinde, Bizans toprakla rına yapılan akınlar sıklaşmıştı. 1070 yılında Alp-Arslan’a Fatimi halifesinin veziri, Mısır ’ı teslim edeceğini bildirerek Selçuklu hüküm darını bu ülkeye gelmeye teşvik ediyordu. Bunun üzerine Alp-Arslan Diyarbekir üzerin den Suriye’ye gitti. Bunu haber alan Haleb hükümdarı Mirdas-oğlu Mahmud, Haleb kadısını Sultanı karşılamaya gönderdi. AlpArslan Haleb önüne geldiğinde Şehrin hâki mi Mirdas-oğlu Mahmud, korkusundan Sul tan’ın huzuruna gelemediği için Haleb bir müddet muhasara edildi. Güç bir duruma düşen Mirdas-oğlu sonunda Oğuzlar gibi giyinerek yani Oğuz kılığına girip Alp-Ars lan’ın katına geldi; affa nail olup, Haleb yine kendisine verildi. Alp-Arslan buradan Dimaşk’a (Şam) doğru hareket etmiş iken, Bizans imparatoru Romanos Diogenes’in muazzam bir ordu ile sefere çıktığı haberi geldi. Bunun üzerine Alp-Arslan imparatoru karşılamak için süratle geri döndü. İki hükümdar 1071 de Malazgird’te karşılaştılar. Alp-Arslan Türk Savaş usullerinden birini tatbik ederek Bizans ordusunu görülmemiş bir yenilgiye uğrattı. Savaş esnasında Bizans ordusunda bulunan Peçeneklerin ve Oğuzla rın (Uz=Guzz), bir kısmı soydaşlarının tara fına geçtiler.106 Bu geçmede, milliyet duygu sunun sebep olduğu bir gerçektir. Malazgird Savaşı Anadolu’nun Türk ler tarafından fethini sağlamış ve burası (103)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/43-44; RAVENDİ, Rahat-üs Südur ve Ayet-üs Sürur, s. 113-116; EL-HÜSEYNİ, Ahbar-üd Devlet-üs Selçukiyye, s. 24 vd.; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 103-105.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 92. (104)SÜMER, F, Oğuzlar, s. 93; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 115. (105)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 93. (106)EL-HÜSEYNİ, Ahbar-üd Devlet-üs Selçukiyye, s. 45 vd; İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/70-74; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 125-147; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 93; M. Y. YINANÇ, Selçuklular Devri, s. 71.; KAFESOĞLU, İ. “Malazgird Muharebesi”, İ. A, VII/242-248.; ABU’L FARAÇ, Abul Faraç Tarihi, s. 220,; TURAN, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, s. 78. Alp-Arslan’ın oğlu Melik-Şah Devri (1072-1092) Selçuklu İmparatorluğu’nun en fazla genişlediği bir devirdir. Selçuklu hudut ları bu devirde Adalar Denizi kıyılarından Ceyhun’a kadar uzanıyordu; Karahanlılar ve Gazneliler de imparatorluğa tabi bulunuyor du. Bu devirde, bilhassa Kutalmış’un oğlu (Mansûr ve Süleyman) ile birçok Oğuz beyi Anadolu’nun fethine girişerek 10 yıl içinde bu ülkenin Adalar Denizi ve Boğaziçi’ne kadar fetih hareketlerini sürdürdüler. Alp Arslan önünden Suriye’ye kaçan Yavgılı Türkmenlerin108 Kınık boyundan Atsız-Beğ’in idaresinde 1070’ten itibaren, Kudüs’ü Mısırlılardan feth ederek orada bir Türkmen beyliği kurma faaliyetinde idiler. Bu Türkmen kitlelerinin bir kısmı henüz Azerbaycan’da bulunuyordu. Bu münasebet le Melikşah 1075 yılında bu tarafa hareket etmiş Arran ve Abhaz memleketlerine vardığı zaman Bizans elçisi de ağır hediyeler ile Sul tan’a gelmişti. Bu, Bizans İmparatorloğu’nun 1074 Haziran’ında Halîfenin Sultan nezdin de yapmasını istediği sulh teşebbüsünün müsbet karşılanması, Süleyman Şah’ın Ana dolu’da giriştiği fetihleri ve Antalya, Kon ya’dan sonra nihayet 1075 İznik’te yerleşme siyle neticelenen ilerlemesi ile ilgili idi.109 Yavguluların Anadolu’ya çekilmiş olmaları Melikşah’ın Kafkasya işleriyle meş gul olmasını sağladı. Melikşah, 1076 başla rında Arran ve Şirvan eyaletlerini Serheng Sav-Tekin’e ikta etmiş ve buralarda Sutan’dan sonra onun adı hutbelerde okunmuştur. Bu suretle Türkler Arran bölgesinin bütün ovala rında, dağ, nahiye ve kalelerinde yerleşti ler.110 Sav-Tekin, Arran’daki Türk kuvvetleri ni toplayarak, Gürcülerle yeniden muharebe lere başladı. Sultan Melikşah, babası Alp Arslan’ın büyük zorluklarla ve binlerce Türk evladının kanları karşılığında alınan Kür ve Aras boyla rında, Bizans’ın hakimiyet arayışları içerisin de bulunması üzerine; 1080 yılı başlarında Selçuklu başbuğlarından Emir Ahmedi mühim bir ordu ile Arran’a gönderdi.111 Gen ce, Divin ve Ani’deki Şeddâdlı kuvvetlerini de emrine olan Emir Ahmed, Kuvel kalesin de Giorgi II’nin ordusunu müthiş bir mağlu biyete uğrattı (1080). Kuvel/Kol zaferi üzeri ne Selçuklular Kür ve Çoruh boylarını tama mıyla ele geçirdiler.112 Kazanılan bu zaferden büyük ganimet le geriye dönen Emir Ahmed ve maiyyetinde ki diğer beyler Arran’a dönerken, Emir Ahmed; Ebu-Yakup ve İsa-Böri adlı Türk men beylerinden, Kür, Çoruh ve Paşa ırmak ları boylarına yerleşmelerini ve buraları Türk leştirilmelerini istedi. Emir Ahmed’in bu isteği bu Türkmen beyleri tarafından gerçek leştirildi (1080). Türkmen boyları bu bölge nin Türkleştirilmesi için 1081’de Mugan’daki kışlıklarından tekrar bölgeye akınlarda bulunmuşlar ve Karadeniz bölgesine kadar ilerlemişlerdir.113 183 Melikşah, 1078’de kardeşi Tutuş’u Suriye’ye ve Emir Porsuk’u da Anadolu’ya göndererek Kutalmış oğulları ve Atsız tara fından kurulan Türkmen (Kınık) devletini itaat altına almak istemiştir. Melikşah Azer baycan’da Gence ve Berde’de ikamet eden Tutuş’u kendisine ikta ettiği, Suriye’ye gön derirken, diğer Türkmen beylerinin de ona iltihak etmeleri emrini vermiştir. 1078(107)TOGAN, Z. V., Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 202; TURAN, O., Selçuklular tarihi ve T. İ. M., s. 145-151; EL-HÜSEYNİ, Ahbarüd Devlet-üs Selçukiyye, s. 53-55; RAVENDİ, Rahat-üs südur ve Ayet-üs sürur, I/120-121.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 93; ABUL FARAÇ, Abul Faraç Tarihi, s. 223-224 vd; İBNÜL ESİR, El-Ka mil fit Tarih, X/78-80. (108)İBNÜ’L ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/98-99, 100-103; TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 128-131, 154. (109)EL HÜSEYNİ, Ahbar-üd Devlet-üs Selçukiyye, s. 43. (110)BROSSET, M., Histoire de la Georgie, 343-345. (111)HEY’ET, Azerbaycan Tarihi, Bakü, 1994, s. 291. (112)YINANÇ, M. H., Selçuklular Devri, s. 111; KAFESOĞLU, İbra him, “Melikşah” İ. A., VII/671, KAFESOĞLU, İ., Sultan Melik şah Devrinde Büyük selçuklu İmparatorluğu Tarihi, s. 114; CAHEN, C., “Türklerin Anadoluya İlk Girişi”, s. 41. (113)YINANÇ, M. H., Selçuklular Devri, s. 112; TOGAN, A. Z. V. “Azerbaycan”, İ. A., II/101, TURAN, O., Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 38; HEY’ET, İstoriya Azerbaydjana, s. 18; HEY’ET, Azerbaycan Tarihi, Bakü 1994, s. 291; İBN-ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/154-155. YENİ TÜRKİYE 82/2016 Oğuz Türklerinin yurdu olmuştur. Alp-Ars lan ertesi yıl doğuda, Ceyhun taraflarında beklenmeyen bir ölümün kurbanı oldu (1072).107 1079’da Tutuş Haleb kalesinden çıkıp döner ken Filistin’den sonra Şam’ı fetheden Atsız’a yardıma gitmiştir. Bilahare Atsız’ı bertaraf eden Tutuş, Şam’a yerleşti ve Suriye Selçuklu idaresi başladı.114 Sultan Melikşah 1086 yılı başlarında büyük bir ordu ile tekrar Kafkaslara geldi. Bu seferin de her türlü muhalefet ve mukavemeti bertaraf ederek, Karadeniz’e kadar akınlarını uzatmıştır. Sultan’ın bu seferi esnasında Gen ce uzun müddet direnmiştir. Buranın fethi işini Sultan, Emir Bozan’a verdi. Bozan Gen ce’yi şiddetli bir muhasaradan sonra işgal etti ve Fadlûn’u esir etti. Gence’nin alınmasıyla, bölge doğrudan merkeze bağlandı.115 184 Sultan Melikşah, Şehzade Berkyaruk yerine kendi oğlu Mahmud’u veliahd yap mak isteyen Terken Hatun ile, Melikşah’a kırgın bulunan halîfe el-Muktedi billâh’ın işbirliği neticesinde zehirlenerek öldürüldü (1092). Melihşah devri, müslim ve gayri müs lim müelliflerce bir adalet ve yükseliş devri olarak vasıflandırılır.116 Melikşah’ın ölümü ile bu parlak devir kapanacak, Selçuklu ailesi arasında başlayan ve yıllarca sürecek saltanat mücadeleleri devleti yıpratacaktı. YENİ TÜRKİYE 82/2016 Sultan Sancar Döneminde Oğuzlar Oğuzlar Horasana gelmeden önce Maveraünnehir’de yaşıyorlar ve Karluklar gibi, Karahanlı hükümdarı Muhammed Ars lan Hanın (1101-1132) hizmetinde bulunu yorlardı. Bunların Seyhun boylarından Mave raünnehir ’e inmeleri, Kanlı-Kıpçakların sıkış tırmaları sonucunda meydana gelmişti. Bu Oğuzlar Üç-Ok ve Boz-Ok adıyle iki kola ayrılmakta idiler. Üç-Okların başında Dad Bey ünvanlı, hızır oğlu İshak oğlu Tûti (Du du), Boz-Okların başında da Abdulhamid oğlu Korkut Bey vardı. Oğuzların hizmetinde bulundukları Karahanlı hükümdarları ile iyi geçindikleri anlaşılıyor.117 1122’de Çin’den kovulan Kıtaylar, Moğolistan’a gitmek yerine, Türk ülkesine gelip kısa bir zamanda, Balasagun merkez olmak üzere, kuvvetli bir devlet kurdular. İslam tarihlerinde, bunlara Kara-Hıtaylar denilir. Karluklar, Kara Hıtaylar nezdinde, kendileri için kuvvetli bir hami buldular. 1141 yılında Semerkand yakınındaki Katvan çölünde Kara-Hıtay hükümdarı ile Sultan Sancar arasında yapılan savaşta Kara-Hıtay ordusunda yer almış olan Karluklar, Sultan Sancar ordusunun ağır bir şekilde bozguna uğramasında en önemli etken oldular. Bu savaş sonucunda, Maveraünnehir’de Kara hanlı hanedanı, Kara-Hıtay hakimiyeti altına girdiği gibi, Karluklar da Kara-Hıtaylar’ın desteği ile Oğuzları buradan çıkardılar.118 Oğuzlar Belh’in doğusundaki Toharistan böl gesine gelip yurd tuttular.119 Oğuzlar, Selçuklu Sultanı Sancar tara fından devlet hizmetine alınmayıp, “raiyyet” (halk zümresinden) sayıldılar, vergileri San car ’ın haslarına dahil edildi.120 Yukarda söy lendiği gibi, Oğuzlar, Üç-Ok ve Boz-Ok adları ile iki kola ayrılıyorlardı. Üç-Okların başında (Tutu=Dudu kuşu), Boz-Oklarında kinde de Korkut Bey vardı. Bu kol beylerin den sonra, Dinar, Bahtiyar, Arslan, Çakır ve Mahmud gibi boy beyleri geliyordu. Bunlar dan başka, Korkut’un kardeşi Muhammed, Sancar, Davud ve Selmeneci gibi beylerin olduğunu da biliyoruz. Kaynaklarda bu bey lerin varlıklı insanlar oldukları belirtilmekte dir.121 Sancar’ın, Belh valisi Kımac, Oğuzların kendi idare bölgesinden çıkıp gitmelerini iste di. Oğuzlar onun bu isteğini yerine getirmedi ler. Oğuzlar, Kımac’ın ani bir hücumu karşı (114)TURAN, O., Selçuklular Tarihi, s. 156.; Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz.; SEVİM, A., Suriye Filistin Selçuklu Devleti Tarihi, Ankara, 1989. (115)EL-HÜSEYNİ, Ahbar-üd Devlet-üs Selçukiyye, s. 44-45; KAFE SOĞLU, İ., Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparator luğu Tarihi, s. 116; VARDAN, “Türk Fütuhatı Tarih”, s. 182.; URFALI MATEOS, Vekayi-Name, s. 167. (116)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/181-184. (117)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/80-81.; SÜMER, F., Oğuz lar, s. 102-103. (118)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/81-84.; SÜMER, F., Oğuz lar, s. 103.; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/324-345. (119)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/154-155. (120)RAVENDİ, Ruhat-us Sudur, Ayet-us Sürur, I/173,; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/399-407. (121)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 104. Bütün yaptıkları teklifleri, sultan San car tarafından kabul edilmeyen Oğuzlar, ancak, 100 atlının geçebileceği bir bogazdan girilen bir yerde azimle savaşa hazırlandılar, boğazdaki yol üzerine targan yaptılar.126 Oğuzlar burada Sancar ordusunu bir hamle de bozguna uğrattılar (1143). Sancar bir kısım askeri ile perişan bir halde Belh’e doğ ru kaçtı. Oğuzların arkadan yetişmesi üzeri ne yeniden savaşıldı ve Sancar yine yenildi ve zor bir hal Merv’e ulaştı. Oğuzlar Merv üze rine yürüdüler. Onların yaklaştığını haber alan Sancar ve askerleri karşılaşmaya cesaret edemiyerek oradan uzaklaştılar. Oğuzlar Merv’e girip burayı yağmaladılar. Az sonra, Sultan Sancar’ı ellerine geçiren Oğuzlar tah ta oturtup onu ululadılar ve ona itaat edecek lerini söylediler.127 Gerçekte Sancar bir tut saktan başka bir şey değildi. Oğuzlar, mev cud düzeni korumak ve dış müdahaleleri önlemek için Sancar ’ı muhafaza etmeyi ve onu hükümdar gibi göstermeyi, siyasetlerine uygun bulmuşlardı.128 Oğuzlar, Sancar da yanlarında olduğu halde Merv’e döndüler ve şehri bir kez daha yağmaladılar. Bu yağmada halkın kendilerini tahrik etmiş olması da mümkündür. Bu esna da Nişabur’a kaçmış olan Sultan Sancar’ın erkan ve ümerası orada Sancar’ın yeğeni, Sultan Muhammedtapar oğlu Süleyman Şahı hükümdar yıptılar. Süleyman Şah Merv üze rine yürüdü ise de askerleri Oğuzlardan o denli yılmışlardı ki Oğuzları görür görmez, arkalarına dahi bakmadan kaçtılar. Onları kovalayan Oğuzlar, yolları üzerindeki Tus’u yağmaladıktan sonra Nişabur’a geldiler (1153-1154). Bu şehir de Merv gibi yağma landı. Bu yağmalar esnasında bir çok insan da ölüyordu. İsferayin ve Cuveyn’e kadar yağmalarını uzatan Oğuzlar, Nişabur’u yeni den yağmaladıktan sonra oradan uzaklaştılar. Bütün bu ilerleyiş esnasında Sancar da yanla rında idi. Kaçmaması için onu demir bir kafeste muhafaza ettiler. Sancar ’ın sağa-sola dağılmış emirleri Nişabur’da toplanarak, Karahanlı Muhammed Han’ın oğlu ve San car’ın başka bir yeğeni olan Mahmud’u hükümdar yaptılar.129 Sultan Mahmud, bu esnada Herat’ı kuşatmakta olan Oğuzların (122)RAVENDİ, Ruhat-us Sudur, Ayet-us Sürur, I/173-174. (123)RAVENDİ, Ruhat-us Sudur, Ayet-us Sürur, I/174,; İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/154,; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/407-408,; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 104. (124)RAVENDİ, Ruhat-us Sudur, Ayet-us Sürur, I/175. (125)RAVENDİ, Ruhat-us Sudur, Ayet-us Sürur, I/175,; İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/155,; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/409-410. (126)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 105. (127)RAVENDİ, Ruhat-us Su dur, Ayet-us Sürur, I/176-179,; İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/155-157;. EL-HÜSEYNİ, Ahbar üd Devleti-s Selçukiyye, s. 88. (128)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 105. (129)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/158-159.; KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, II/414-418. 185 YENİ TÜRKİYE 82/2016 sında gafil bulunmamak için bir araya geldik leri gibi, başka yerlerde oturanlar da onlara katıldılar.Türk Arslan Buka, Oğuzlara katı lanlardan biri idi. Kımacın bu isteğinde, met buu Sancarın muvafakatını aldığı muhakkak tır.122 Oğuzların kendi bölgesinden göçüp gitmeyi reddetmelerinden dolayı Kımac, 10.000 atlı ile onların üzerine yürüdü. Bunu haber alan Oğuz beyleri, yanına gelerek, yer lerinde kalmalarına rıza göstermesi karşılığın da, her evden 200 dirhem vereceklerini söyle dilerse de Kımac bunu reddetti. Öfke ile geri dönen beyler atlandılar ve Kımac’ın karşısına çıktılar. Yapılan savaşta Oğuzlar parlak bir zafer kazandılar. Kımac ve oğlu tutsak alına rak öldürüldüler.123 Oğuzlar bu galibiyeti taki ben Belh yörelerini yağmaladılar. Kımacın mağlubiyet haberi Merv’e gelince Sultan san car kalabalık bir ordu toplayarak Oğuzların üzerine yürüdü. Oğuzlar bu defa daha büyük bir kaygıya kapıldılar ve Sancar’a gönderdik leri elçiler ile ona şu sözleri söylediler: “Biz Sultana daime sadık kullarız. Kımac ocağımıza kasd etti, onunla çoluk çocuğumuz için zaruri olarak savaştık. Bununla beraber 100.000 dinar ile 100 Türk delikanlısı verelim, Sultan bizi bağışlasın.”124 Sancar, bazı emirlerinin etkisi altında kalıp Oğuzların bu ricasını yerine getirmedi. Hatta onlara yaklaştığında, Oğuz lar, kadın ve çocuklarını önlerine katıp af dilediler ve daha önceki tekliflerine ek olarak, her evden yedi batman gümüş vermeyi taah hüd ettiler ise de, Sancar yine emirlerinin ısrarı ile bu teklifi de reddetti.125 üzerine yürüdü. İki taraf arasında birçok savaşlar olmuş, bunların çoğunu Oğuzlar kazanmışlardı. 1155 yılında Oğuzlar Merv’e döndüler ve oradan Mahmud’a elçi göndere rek onunla barış yaptılar.130 Mahmud da sele fi Süleyman Şah gibi, zayıf bir şahsiyet olup, bütün kudreti Emir Müeyyed Ay-Aba’nın elinde idi. Ay-Aba, Nişabur’dan başka Tus, Nesa ve Abiverd’i eline geçirdi. Sancar’ın diğer bir emiri olan Aytak da, 10.000 atlı top lamış, Horasan, Curcan ve Dihistan’da dola şıyordu.131 YENİ TÜRKİYE 82/2016 186 Oğuzların elinde olan yerler ise, Belh, Merv ve Serahs bölgeleri idi, obaları da eski si gibi, Belh yörelerinde ve Toharistan’da bulunuyordu. Han Mahmud ile barışın yapıl masından sonra, Sancar’ın emirleri Merv’e gidip onu ziyaret edebiliyorlardı. Yalnız bu ziyaret esnasında oğuz beylerinden Tûti Bey, Korkut veya Selmeneci ve büyük Davud mutlaka hazır bulunuyorlardı. Fakat, Müey yed Ay-aba, nöbetçi bulunan Oğuzları kandı rarak, Sancar’ı Belh’ten Tirmiz’e kaçırdı. Sancar burda bir müddet kaldıktan sonra oradan Merv’e geldi. Oğuzlar, Belh bölgesin de Sancar’ın ne yapacağını merak ve biraz da kaygı ile beklediler. Gerçekten Sancar hiçbir harekette bulunmadan kurtuluşundan 7 ay sonra üzüntü ve keder içinde Merv’de öldü (1156) ve gök çinili kubbesinin bir günlük yoldan görüldüğü söylenen muhteşem türbe sine gömüldü.132 İşte kudreti ve haşmeti şair ve tarihçiler tarafından göklere çıkarılan Sul tan Sancar’ın akibeti, böyle beklenmeyen bir şekilde sona erdi. Bu, hiç şüphe yok ki, bir hanedanın kendi öz kavmine karşı çevresin deki İranlı devlet adamlarının zihniyetiyle hareket etmesinin kaçınılmaz bir sonucu idi. Oğuzların bütün yalvarmalarını ve olumlu tekliflerini reddetmesi, onun eldaşlarını yok etmek düşüncesinde olduğunda pek şüphe bırakmıyor. Halbuki Gazneli Sultan Mes’ud bile, Sancar’ın bu Oğuzlardan daha az yağ macı ve daha az tehlikeli olmayan Oğuz Dedeleri hakkında bu kadar katı bir davra nışta bulunmamıştı.133 Sultan Sancar’ın ölümü üzerine Oğuz lar Belh dolaylarını yurt edindiler, hatta yağ macılıktan vazgeçerek Sultan Mahmud’u kendi hükümdarları olarak tanımaya karar verdiler. Oğuzlar bundan sonra Belh bölge sinden Merve geldiler. Sultan Mahmud ve asıl iktidarı elinde tutan Ay-Aba Serahs’ta bulunuyordu. Ay-Aba askeri ile Oğuzların üzerine yürüyerek onlardan bir bölük ile kar şılaşıp galip geldikten sonra Merv’e girdi. Bu galibiyet cüretini artınmış ve ona Oğuzları ortadan kaldıracağı ümidini vermişti, bu sebeple yanında Sultan Mahmud olduğu hal de Oğuzların üzerine gitti. Fakat Ay-Aba’nın bu ümidi boşa çıktı, üç gün devam eden savaşta Oğuzlar üç defa geri çekildiler ise de en sonunda Ay-Aba’yı ağır bir bozguna uğrat tılar.134 Bu galibiyet Oğuzların kuvvetlerini kaybetmediklerini gösterdi. Onlar bu defa Mervlilere iyi davrandılar. Fakat Serahs ve Tus şehirlerini yağmalamayı ihmal etmedi ler.135 Oğuzlar bundan sonra Curcan’a gitmiş olan Sultan Mahmud’a (1159) elçiler gönde rerek hükümdarları olması için kendisini Merv’e davet ettiler. Fakat Mahmut Oğuzla ra güvenemediği ve korktuğu için müsbet bir cevap vermedi. Bu durum karşısında Oğuz lar, ondan oğlunu göndermesini rica ettiler. O, da bunu kabul etti. Oğuzlar hükümdarla rını Nişabur’da karşıladılar. O’na saygı ve tazimde bulundular.136 Oğuzların başlarında bir hükümdar bulunmasını gerekli görmeleri nin, hakimiyetlerini meşru kılmak hususu ile ilgili olduğu anlaşılıyor. Diğer taraftan başla rına geçecek bir hükümdar, beyler arasındaki anlaşmazlıkları da gidererek birliği sürdüre cekti.137 Oğuzlar meşhur Tus şehrini bir defa daha yağmaladılar. Çünkü, Tuslular hakimi yetlerini tanımayı reddetmişlerdi. Oğuzlar Tus’dan Nesa ve Abiverd taraflarına gittiler. (130)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/159. (131)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, X/159, 187-188.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 106. (132)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/187-188,; RAVENDİ, Ruhat-us Sudur, Ayet-us Sürur, I/179-180. EL-HÜSEYNİ, Ahbar üd Devleti-s Selçukiyye, 86-89.; KÖY MEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi II/454-459. (133)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 106. (134)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/194. (135)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/195. (136)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/195. (137)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 107. Nesa bölgesinin bir yöresinde Yazır boyu oturuyor ve 1160 yılında başlarında Evdük (Ödek) Han oğlu Yağmur Han bulu nuyordu. Bu Yazırlar, söz konusu Oğuz kümesine mensup olmayıp, buraya Balhan yolu ile Mangışlah’tan gelmişlerdi.139 Aynı yıl da, Harizm Şah İl-Arslan’ın askerlerinden bir birlik bu Yazırların üzerine hücum ederek onları bozguna uğrattı. Yağmur Han Oğuzla rın yanına giderek onlardan yardım istedi. Ona göre, Harizm askerlerinin kendisine sal dırması, Sancar’ın emirlerinden Aytak’ın kış kırtması ile ilgili idi. Bunu öğrenen Aytak da Mazenderan Şahını yardıma çağırdı. Dihis tan yakınlarında yapılan savaşta Aytak ve Mazenderan emiri ağır bir yenilgiye uğradılar (1160). Öyle ki Mazenderan Şahı Rüstem b.Ali, 30.000 kişi ile girdiği savaştan dört kişi ile çıkmıştı. 1161 yılı başında Dihistan ve Curcan’ı yağmalayan Oğuzlar Horasan’a döndüler.140 Bu Oğuzların kazandığı en önemli zaferlerden biri olmuştur. Nişabur ve yörelerine hakim olan Ay-Aba Sultan Mah mud’un hükümdarlığını tanımıyordu. Bu yüzden Oğuzlar yanlarında Sultan Mahmud olduğu halde Ay-Aba üzerine yürüdüler. Ay Aba asıl Nişabur’a çok yakın olan Şadiyah’ta kuşatıldı. Bu esnada Sultan Mahmud, Oğuz lardan kaçarak, Nişabur Hisarına sığındı. Fakat, az sonra yaptığı bu hareket için derin bir pişmanlık duymuş olmalıdır. Çünkü, Ay-Aba, O’nu ve oğlunu yakalayarak gözleri ne mil çektirdi. Baba-oğul birbirini takiben ızdıraplar içinde vefat ettiler (1162).141 Oğuzlara gelince onlar Sultan Mah mud’un kaçmasından sonra Merv’e döndü ler. Merv, Belh ve Serahs doğrudan doğruya idareleri altında idi. Herat hakimi Aytigin’de onlar ile dostça geçiniyordu. Oğuzlar hakim bulundukları yerlerde Sancar’ın adına hutbe okutuyorlardı ki, böyle bir gelenek hiçbir yer de ve hiçbir zaman görülmemiştir.142 Hutbe de, Sancar’dan sonra o yerin hakimi olan Oğuz beyinin adı okunuyordu. Ay-Aba’ya gelince, kendisi Nişabur bölgesi ile Tus, Nesa ve Kumis’e hakim bulunuyor ve hutbede Irak Selçuklu Sultanı Arslan Şah’ın adına okutu yordu. Dihistan ve Curcan ise, Aytak’ın elin de idi. O da bu bölgede hutbeyi Harizm Şah İl Arslan’ın adını okutuyordu.143 1162 yılında Gor hükümdarı Seyfettin Muhammed, Oğuzların üzerine yürüdü ise de, onlar tara fından yenildi ve öldürüldü.144 Ertesi yıl (1163), Oğuzlar bu zaferlerinden istifade ederek Gazne’yi de aldılar ve burayı epeyce bir müddet ellerinde tuttular.145 Böylece Oğuzların doğrudan doğruya idareleri altın da bulunan bölgelere (Merv, Serahs, Belh, Nesa ve Abiverd) Gazne şehri ve bölgesi de katıldı.146 Bu bölgelerden her biri beylerden biri tarafından idare olunuyordu. Herat Hakimi Ay Tigin’de Oğuzların tabii duru munda olduğu gibi, 1163 yılında Talikan ve Garcistanı fethetmiş bulunan Sancar ’ın emir lerinden Sungur’da onlara vergi vermektey di. Oğuzlar Herat’ı kuşattılar. Çünkü bura nın hakimi olan Ay Tigin bir yıl önce Gorlular ile yapılan savaşta ölmüş ve Heratlılar, şehir lerinin muhkem surlarına ve kuvveti gittikçe artan Ay-Aba’nın desteğine güvenerek onlara baş eğmemişlerdi. Fakat, Oğuzlar Ay-Aba’nın da Serahs taraflarına yaptığı akınlar ile kendi lerini taciz etmesi üzerine muhasarayı bırakıp geri dönmeye mecbur kaldılar.147 187 Oğuzların 1164-1165 tarihlerinden sonra yavaş yavaş siyasi önemlerini kaybet meye başladılar. Bu, onların ortak bir lidere sahip olmamaları ve bu yüzden çözülmeye doğru gitmeleri ile ilgilidir. Ayrıca büyük bey lerin ölmüş olmaları buna sebep olabilir.148 (138)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/195-197. (139)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 107. (140)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/215-216. (141)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/223-225. (142)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 107. (143)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/230-232-239. (144)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/239-240. (145)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/249. (146)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 108. (147)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/257. (148)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 108. YENİ TÜRKİYE 82/2016 Burada Sultan Mahmud ile buluşup onun hükümdarlığı üzerinde anlaştılar, sonra bir likte Nişabur ve Serahs yolu ile Merv’e dön düler. Onlara itaat etmeyen Ay-Aba Nişa bur’a döndü ve o bölgeye hakim oldu.138 YENİ TÜRKİYE 82/2016 188 1172-1173 yılında Merv ve Serahs, Oğuz beylerinden Dinar’ın elinde idi. Bu esnada Horasan’a bitişik iki ülkede iki devlet süratle yükseliyordu. Bunlardan biri, kurul duğu yer Herat ile Gazne arasındaki dağlık bölge olan Gor devleti, öbürü de Harizm ülkesindeki Harizm-Şahlar idi. 1172 yılında Harizm-şah İl-Arslan’ın ölümü üzerine yeri ne geçen Sultan Şah, Kara Hıtayların yardımı ile ağabeyi Tekiş tarafından tahttan uzaklaştı rılmıştı. Horasan’a gelen Sultan Şah, görül düğü gibi, bu bölgenin mühim bir kısmına hakim olan Müeyyed Ay-Aba’nın yardımı ile Harizm tahtını ele geçirmek istedi ise de muvaffak olamadı. Meydana gelen savaşta Ay-Aba yenilerek öldürüldü (1174) ve Sultan Şah da Gorlulara sığındı. Fakat çok geçme den Tekiş ile metbuu Kara-Hıtayların arası açıldı. Durumu dikkatle takip etmekte olan Sultan Şah, müsait bir fırsatın geldiğini göre rek Kara Hıtayların yanına gitti. Kara Hıtay kraliçesi mühim bir ordunun başında, kocası nı Sultan Şah ile Harizm’e gönderdi. Fakat halkın ve ordunun Tekiş’e sadakati ve alınan tedbirler ile savaş gücü eşsiz olan Kara-Hıtay ordusu hiçbir şey yapmadan geri döndü. Ancak Sultan Şah, Kara Hıtay kuvvetlerin den bir miktar asker alarak Merv’i aldıktan sonra Serahs’ta bulunan Melik Dinar üzerine baskın yaptı. Bu baskın sonucunda Dinar’ın adamlarından bir çoğu öldürüldü. Dinar’a gelince o da kendisini kalenin hendeğine atmıştı. Bu sayede hayatını kurtaran. Dinar, geri kalan Oğuzlar ile Hisara kapandı.149 Sul tan Şah daha fazla bir şey yapamayacağını anlayarak Merv’e döndü ve orada oturdu.150 Sultan Şah çok faal ve cesur bir insandı. Merv’den Serahs üzerine ardı kesilmeyen akınlarda bulundu. Melik Dinar bu akınlara karşılık veremiyordu. Bu sebeple buyruğun da bulunan Oğuzların çoğu ondan yüz çevi rerek dağıldılar. Serahs’ı Sultan Şahın hücumlarına karşı daha fazla muhafaza ede miyeceğini anlayan Dinar, başta Nişabur olmak üzere, Horasan’ın mühim bir kısmına hakim olan Ay-Aba oğlu Toğan Şaha Serahs’ı Bistam ile değişmek teklifinde bulundu. Toğan Şah bu teklifi kabul etti. Fakat Toğan Şah da şehri koruyamadı. 1181 yılında yapı lan bir savaşta Sultan Şah, Toğan-Şahı yendi, Serahs’ı ve müteakiben Tus’u elde etti.151 Sultan-Şah’ın Merv’i ele geçirip Serahs’a akınlarda bulunması ve bu şehrin onun tarafından Toğan Şah’a teslimi, Musa ve Abiverd’in de kaybedilmesi Oğuzların tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır (1174-1181). Bu hadiseler üzerine Oğuzlar, tamamen denebilecek bir şekilde dağıldılar. Yine bu tarihler arasında Gazne şehri de onların elinden çıktı. Oğuzlar, Gazne’de Tar gan yaparak Gorlulara karşı şiddetli bir şekil de müdafaada bulundular ve ilk önce galip geldilerse de sonra bozguna uğradılar.152 Belh’e gelince, burasının Oğuzların elinden nasıl ve ne zaman çıktığını bilmiyoruz. Bu hususta bilinen, şehri 1197-1198 yılında Gor luların Özbe adlı bir Türkün elinden aldıkla rıdır. Özbe, Kara-Hıtayları metbu tanıyor ve onlara vergi veriyordu.153 Merv ve Serahs’ın düşmesi üzerine dağılan ve Horasan’daki siyasi tarihleri sona eren Oğuzlardan önemli bir küme Kir man’a,154 daha az kalabalık bir küme de Fars’a, eldaşları Salgurlular’ın155 yanına gitti. Bunlardan önemli bir kümenin de Anado lu’ya gittiği anlaşılıyor.156 Bistam’da bulunan Dinar’a gelince O, Harizm Şah Tekiş’in Irak’a yürümesi esnasında burayı da terkede rek Nişabur’a, Toğan Şah’ın yanına geldi. Dinar, Toğan Şah’ın kız kardeşi ile evlendi ve onun (1185) ölümüne dek yanında kaldı. Dinar aynı yıl içinde Kirman’a giderek bu ülkeyi ele geçirdi. Dinar Kirman’ı huzur ve sükuna kavuşturdu, orayı hak ve adalet ile idare etti. (149)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/301-304. (150)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/304. (151)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/304-305. (152)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 109. (153)İBN ÜL-ESİR, El-Kamil fit Tarih, XII/120. (154)Oğuzların Kirmana Göçleri İçin Bakınız; MERÇİL, E., Kirman Selçukluları, Ankara, 1989, s. 114. (155)Ayrıntılı bilgi için bkz: HAIG, T. W., “Salgurlular”, İ. A., X/125126,; MERÇİL, E., Fars Atabeğleri, Salgurlular, Ankara, 1991.; EBUL GAZİ BAHADIR HAN, Şecere-i Terakime, s. 62. (156)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 109. Horasan’ın, Kirman’ın geniş bir kısmı na hakim olan Oğuzların sadece cesur savaş cılar değil, savaş usullerini bilen ve onları maharetle uygulayan insanlar oldukları görü lüyor. Ancak başlarında, Selçuklu ailesi gibi dirayetli bir aile olmadığı ve içlerinden devlet adamı vasıflarına sahip bir kimse çıkmadığı için zaferlerinden gerektiği gibi faydalanama mışlar ve bir devlet kuramamışlardır. Beyleri yapılan geniş ölçüdeki yağmalar için fazla kınamaya hakkımız yoktur. Çünkü, buyruk larındaki Oğuzların kendilerine bağlılıkları bu husus ile yakından ilgilidir. Beylerin başla rında bulundukları topluluklar üzerindeki nüfuzları hududsuz değildi. Türk tarihinde vakıa şudur ki doyumluluk yani ganimet var sa ne güzel, yoksa bağlılık ve itaat ortadan kalkıyor ve han, sultan, bey mevkiini koruya mıyordu.158 Boz Oklar’ın başı Abdulhamid oğlu Melik Korkut Bey’e gelince onun Merv’i ida re etmiş olması muhtemeldir. Korkut Bey’in Muhammed adlı kardeşini tanıyoruz. Merv ve Serahs’ı en son idare eden Melik Dinar’ın bu Muhammed’in oğlu olduğu bilinmekte dir. Korkut Bey’in kızının Harizm-Şah Tekiş’in hatunlarından biri olduğu bilini yor.159 Moğolların Seyhun boylarını istila etmeleri üzerine oradaki Türkmenlerden pek çoğu bilhassa Merv yöresine geldi. Bunlar dan sadece Merv ve Nesa bölgesine gelenle rin 70.000’den fazla askerleri olduğu söyleni yor.160 Anadolu Selçuklu Devleti Döneminde Oğuzlar Anadolu’nun kapısı açan Malazgirt Savaşı’nı takiben dalgalar halinde Anadolu içlerine gelen Türkmenler, Adalar Denizi ve Marmara’ya kadar olan yerleri fethettiler. Fakat Anadolu’dan Türkleri atmak ve Kudüs’ü ele geçirmek amacıyla başlayan Haçlı seferleri161 yüzünden başta Batı Anado lu ve Marmara Bölgeleri olmak üzere fethet tikleri yerlerin mühim bir kısmını kaybedip, Orta Anadolu’ya çekilmek zorunda kaldılar. Haçlı seferleri dolayısıyla güçlenen Bizans, Türkleri, Orta Anadolu’dan atmak ümidine kapılmıştı. Ancak, II. Kılıçarslan 1176’da Bizanslıları ağır bir bozguna uğratarak bu ümidi tamamıyle suya düşürdü.162 Türkler bu zaferden sonra yavaş yavaş Bizans aleyhine topraklarını genişletmeye başladılar. 1243 yılındaki Köse-Dağ163 bozgunundan önce kuzeyde ve güneyde denize ulaşılmış ve batı da Denizli ve Kütahya ötesine kadar gidilmiş ti. Güneyde Çukurova’daki Ermeni164 krallığı (157)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 111. (158)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 109. (159)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 109. (160)CÜVEYNİ, Tarih-i Cihangûşa, (Çev. M. Öztürk), Ankara, 1988, I/145. (161)RUNCIMAN, S., Haçlı Seferleri Tarihi, I, II, III, (Çev. F. Işıltan), Ankara, 1998. (162)MÜNECCİMBAŞI, Camiu’d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, (Yay. Haz. A. Öngöz), İzmir, 2001, s. 21.; TURAN, O., Selçuklar Tari hi ve T. İ. M., s. 210-211. (163)MÜNECCİMBAŞI, Camiu’d-Düvel, s. 88. İBN BİBİ, El Evami rü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Alaiye, (Çev. M. Öztürk), Ankara, 1996, II/62-64. (164)Ayrıntılı bilgi için bkz: DEMİRKENT, I., Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi, (I-II), Ankara, 1990. 189 YENİ TÜRKİYE 82/2016 Kendi kavmine karşı da mülayim davrandı. Onlar yine eskisi gibi, Nermaşir, Nisa ve Reş kan’da oturuyorlardı. Burası Kirman’ın en iyi hububat yetiştiren bölgesi idi. Dinar hakimi yetini denize kadar uzattı ve eski zamanlar dan beri Hind, Afrika ve Arabistan ticareti ile zengin bir gelire sahip bulunan Kays adasının hükümdarını da vergiye bağladı. Ayrıca Mek ran da tabiiyet altına alındı. Türkleri ve bil hassa Oğuzları hiç sevmeyen müverrih Efdal-i Kirmani (Dinar’ın divanında mühim bir mevkiye sahipti) Dinar’ı göklere çıkarır. İmad ud-din Dinar, 8 yıllık bir hükümdarlık tan sonra vefat etti (1195). Yerine oğlu Fer ruh Şah geçti. Ferruh Şah, kabiliyetsiz ve aynı zamanda içkiye müptela, eğlenceye düşkün bir gençti. Müverrih, Efdal-i Kirmani’nin Ferruh-Şah’da beğendiği tek husus, onun Oğuzlardan nefretidir. Halbuki Melik Dinar, nizam ve asayişi Oğuzlara dayanarak temin etmişti. Efdal-i Kirmani başka bir eserinde, bu Oğuzlara Kara-Guzz (Kara-Oğuz) diyor ki, onlara bu “kara” sıfatının Horasan’da siyasi itibarlarını kaybederek kovulmaları sonucunda verilmiş olduğu anlaşılıyor.157 YENİ TÜRKİYE 82/2016 190 vergi ve asker vermeye mecbur edilmiş olmakla beraber, bu krallık, Haçlıların deste ği ile yine Tarsus’tan Nur dağlarına kadar uzanan bölgeyi elinde tutabilmişti. gelen yeni unsurlar ile kuvvetlenen Uç Türk menleri kendi başlarına, Selçuklu devletinin feth edemediği, Batı Anadolu ve Marmara bölgelerini açarak buralarda yerleştiler.170 Türkiye Selçukluları ailesinin atası Arslan, Oğuzların yabgusu, idi. Oğlu Kutal mış da buna dayanarak saltanat davasına girişmiş ve Kutalmış’ın oğulları ise, Anado lu’daki fetihlerini Oğuzlara dayanarak yap mışlardı. Bununla beraber hanedanın bu kolu da, diğerleri gibi, Memlük sistemini kabul etti. Çünkü, o zamanlarda bir hanedan için bu sistemin kabülü adeta bir zaruret ola rak görünüyor. Hanedanların bekası ve kuv veti buna bağlı idi. Her yerde önüne geleni mahveden Moğol kasırgası bu sistemi tam olarak tatbik eden bir devlet karşısında dur mak zorunda kalmıştır.165 Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun her bir bölgesi veya yöresi bir Türk hanedanı nın hakmiyetinde idi.171 Bunların birbirleri ile ilişkileri dostça olmuş, birbirlerinin hak ve hukuklarına riayet etmişlerdir. Bu hanedan lara ait ikinci bir özellik de faaliyetlerinin önemli bir kısmını bulundukları bölgelerin imarına kendilerini adamış olmalarıdır. Bu hanedanların başlıcaları şunlardır: Erzurum bölgesinde Saltuklular; Harput Erzincan böl gesinde Mengücekler; Ahlat’da Ahlat-Şah lar;172 Mardin, Hasankeyf, Meyafarakin (Sil van)’da Artıklular;173 Amid (Diyarbakır)’da, İnal (Yınaloğulları); Bitlis-Erzen’de ToğanArslanoğulları; Harput ve yöresinde Çubu koğulları bulunmaktaydılar. Bunlardan Ahlat-Şahlar hariç hepsi Türkmen asıllıdır. Bu Türkmen hanedanları içinde en ünlüsü Artuklulardır.174 Bununla beraber, Türkiye Selçuklula rında yine devletin asıl dayandığı askeri kuv vet, hanedanın kendi kavmi yani Türkmenler idi. Türkmenler bu ülkede göçebeliği bıraka rak yerleşik yaşama geçmeye başladılar. Sel çuklu ordusuna dirlikli sipahi askerini verenler de bu yerleşik yaşama geçen Türkmenlerdi. Yerleşik hayata geçen Türkmenlere bir müd det sonra artık Türkmen denilmeyerek Türk adı veriliyordu.166 Göçebe yaşayışını devam ettirenlerin fazla olmasına gelince, bunun en önemli sebebi, Azerbaycan-Arran ve Orta Asya’dan bu ülkeye arkası kesilmeden vuku bulan göçlerdi.167 Bu durum, yani devamlı göçler aynı zamanda Selçuklu Devleti’nin Haçlı seferlerinin başlamasından sonra Ana dolu’da varlığını devam ettirmesinde ve sonra Yakın Doğu’nun en kuvvetli devleti durumuna yükselmesinde en önemli etken olmuştur.168 Bu göçebe Türkmenler bilhassa uçlarda otu ruyorlardı.169 Oralarda akıncı ve muhafız kuv veti olarak vazife gördükleri gibi, düşman topraklarında yurd tutmak suretiyle fetihleri kolaylaştırıyorlar ve çok defa kendileri de fetihlerde bulunuyorlardı. XII. yüzyılda, Hora san’da Diyar-ı Rum (Anadolu) denilince akla Ankara-Konya arasında yaşayan Türkmenler geliyordu. Moğol istilası üzerine çok sayıda 1185 yılında Güney Doğu Anadolu’ya kalabalık bir Türkmen kümesi gelmişti. Bu Türkmenler dağılan Horasan Oğuzlarının Batıya gelmiş koluydu. Bunların başında Rüstem adlı bir bey vardı.175 Onlar bu beyle riyle tanındılar ve anıldılar. Oğuzlar veya Türkmenler Selçuklu Devletini kurdukları gibi, bu devletin geniş lemesinde de başlıca rolü oynadılar. Türk hakimiyetinin daim olmasında Orta Asya’dan gelen göç dalgaları Türkmenleri bu idealle rinde başarılı kılıyordu. (165)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 118. (166)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 118,; TURAN, O., Selçuklular Tarihi T. İ. M., s. 203-204, 210-213. (167)İBN ÜL-ESİR, El-El-Kamil fit Tarih, XII/458-467. (168)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 188. (169)KÖPRÜLÜ, F., Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1991, s. 39-40. (170)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 188. (171)TURAN, O., Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1993. (172)MERÇİL, E., Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991, s. 236-243. (173)MERÇİL, E., Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 243-251. (174)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 188. (175)İBN ÜL ESİR, El-Kamil fit Tarih, XI/304-305.; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 119. Moğol istilası sonucunda, Anadolu’ya Türkistan, Horasan, Arran ve Azerbay can’dan pek çok Türkmen göç etti. Anado lu’nun her karış toprağı bu Türkmenlerle doldu. XIII. yy. ortalarında, Anadolu’ya, “Türkiye” ve “Türkistan” adının verilmesi bu göçlerin bir sonucuydu. Anadolu’ya göçen Türkmenler sadece yarı-göçebe veya göçebe olan Oğuzlar değil aynı zamanda yerleşik yaşama geçmiş olan Oğuzlar da vardı. Bu Oğuzlar/Türkmenler Anadolu’ya göç ettikle rinde beraberlerinde Türk kültür ve medeni yetini de taşımışlardır.176 Türkmenler beraberinde şeyh ve der vişlerini de getirmişlerdi. Bunların Müslü manlığı yüzeysel olup eski Türk inançlarını kuvvetle taşıyorlardı. Bu şeyhlerden biri, Baba İshak,177 Malatya’nın Sumeysat (Sam sat) yöresindeki Türkmenler arasında yaşı yordu. Yanında birkaç müridi ile ibadet ve riyazet ile meşgul olan Baba İshak bu yaşayı şı ve sözleri ile Türkmenler üzerinde büyük bir tesir yapıyordu. Türkmenlerin bu gibi şahsiyetlere eskiden beri korku ile karışık bir saygı ve bağlılık duyarlardı. Baba İshak, II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile bir kısım devlet ricalinin dini ve ahlaki kaidelere, milli gele neklere aykırı bir hayat sürdüklerinden bah sederek Türkmenleri ayaklandırdı. Baba İshak’ın peygamberliğine inanan Türkmenler harekete geçtiler ve üzerlerine gönderilen Selçuklu kuvvetlerini birbiri arka sından yenilgiye uğrattılar. Baba İshak Amas ya yakınında tutulup öldürüldüğü halde onlar peygamberlerinin yardım getirmek üzere göğe çıktığını söyleyerek hareketlerine devam ettiler. Nihayet Selçuklu ordusu Kırşehir yöresinde, Malye ovasında Baba İshak Türk menlerinin büyük bir kısmını yok etti (1240).178 Bununla beraber Baba İshak’ın müridleri onun bâtinî inançlarını devam ettir diler. Horasan’lı Hacı Bektaş, bunların en büyüklerinden biri veya en büyüğü idi. Bu ayaklanmanın gerçek sebebi, Türkmenlerin iktisaden sıkıntı içinde bulunmaları ve onlara yalnız istismar edilen unsur gözü ile bakılma sıdır. Bu telâkki Osmanlı devrinde de devam etmiş ve bu devletinde başına birçok gaileler açmıştır.179 1240 yılındaki Baba İshak ayaklanması Selçuklu devletinin manen ne kadar zayıf bir durumda olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bunu anlayan İran’daki Moğol kuvvetleri kumandanı Baycu, 1243 yılında Selçuklu ülkesine yürüdü.180 Sivas’ın takriben 80 km. doğusunda bulunan Kösedağ’da yapılan savaşta Selçuklu ordusu kendisinden sayıca az olan Moğol ordusuna yenildi.181 Bu yenilgi üzerine Selçuklu devleti Moğollar’ın hakimi yeti altına girdi ve çöküntü, düşkünlük ve feryat devri başladı. Selçuklu tahtında bulu nan hükümdarların liyâkatsızlıkları ve bir kısmı İranlı veya onların oğulları olan devlet ricalinin ihtirasları yüzünden Mogollara karşı yapılması gerken mücadeleyi Türkmenler yapmakta idiler. 191 Selçuklu Sultanlarının Moğol tabiyyeti altına girmeleri üzerine Türkmenler devlete karşı büsbütün itaatsizlik gösterdikleri gibi, Moğollara da baş eğmediler,182 XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Selçuklu sultanları bunları itaat altına alacak bir kuvvete sahip değildiler. Bu sebeple İlhanlı hükümdarı Hülagü (1256-1265) Anadolu’daki Moğol kumandanlarına Türkmenleri tenkil etmeleri buyruğunu vermişti.183 Moğollar bilhassa Sivas ve Kayseri böl gesindeki Türkmenler ile Ağaç-Eriler’e184 (176)SÜMER, F., “Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi?” BELL XXIV/96, s., 567-594, (1960). (177)OCAK, A. Y., Babailer, İstanbul, 1996, s. 120. (178)OCAK A. Y., Babailer, s. 133 vd.; EBÜL FEREC, Abul Farac Tarihi, c. I-II. (Çev. Ö. R. Doğrul), Ankara. 1945, II/539-540.; İBN BİBİ, El Evaminül Alaiye fil Umurul Alaiye, T. T. K. Ankara, 1945, s. 498-504. (179)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 133. (180)İBNİ BİBİ, El Evamirül Alaiyye fil Umurul Alaiye, s. 514. (181)TURAN O., “Gıyaseddin Keyhüsrev”, İ. A., VI/620-629. (182)TOĞAN, A. Z. V., “Moğollar Devrinde Anadolu’nun İktisadi Vazi yeti” Türk Hukuk ve İktisat tarihi Mecmuası. I., 1931, s. 7-43,; BARTHOLD, W., “İlhanlılar Devrinde Mali Vaziyet”, 1931, C. I., s. 135-159. (183)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 133. (184)SÜMER, F., “Ağac-Eriler” BELL, XXVI/103 (1962) S. 521-528. YENİ TÜRKİYE 82/2016 Kösedağ Savaşı’ndan Sonra Anadolu’da Oğuzlar ağır bir darbe indirdiler ise de onların çoğu güneye inerek Memlûk topraklarına sığındı lar.185 YENİ TÜRKİYE 82/2016 192 1277 yılında Mısır-Suriye Türk Mem lûkleri hükümdarı Baypars Selçuklu Devle ti’nde iktidarı elinde tutan Pervane Muined din Süleyman’ın daveti üzerine Anadolu’ya yürüdü ve Elbistan ovasında Toku ve Tuda un’un kumandasındaki Moğol ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı.186 Moğollardan Celâyir İlyegey Noyan’ın oğlu olan Toku ile Suldus Sodun Noyan’ın oğlu Tudaun da savaş mey danında kaldılar.187 Baypars Kayseri’ye geldi, fakat kendisini dâvet eden Pervâne ve diğer devlet ricali onunla işbirliği yapmayarak Tokat’a kaçtılar.188 Baypars böyle bir hareketi beklememekteydi. Onu, elinden hiçbir şey gelmeyen halk ve Türkmenler destekledi. Bu Türkmenlerin başında Karamanoğulları geli yordu.189 Bu Türkmenler Ermenek yöresinde yurt tutmuşlardı. Onların Moğol istilâsı üze rine Arrân’dan ilk önce Sivas taraflarına gel meleri ve orada Baba İshak ayaklanmasına katıldıktan sonra da Ermenek çevresine göç etmiş olmaları mümkündür. Aileye adını ver miş olan Nureddin Sûfî (Sofu) oğlu Kara man, İç-el bölgesinde Ermeniler ile mücade le etmiş ve Konya yakınında 1261’de Selçuk kuvvetleri ile kanlı bir savaş yapmıştır. Bu ailenin Avşar boyundan olduğuna dair Yazıcı oğlu’nun ifadesi doğru olması mümkün ve hatta belki muhtemeldir.190 Baypars’ın Ana dolu’ya gelmesini fırsat bilen Karamanoğlu Mehmed Beğ Konya’yı zaptetti ve tarihlerin Cimri adını verdikleri bir Selçuklu şehzadesi ni tahta çıkardı. Mehmed Beğ de vezir oldu. İlk alınan kararlardan biri bundan sonra dev let dairesinde, sarayda, toplantılarda, Türk çeden başka dil konuşulmaması hakkında idi ki bu, Türk kültür tarihi bakımından çok önemli bir hadiseydi.191 Mehmed Beğ Türkmenleri küçümse yen Vezir Fahreddin Ali’nin oğullarını yene rek durumunu kuvvetlendirdi ise de Moğol ların gelmesi neticesinde İç-el’e çekilmeğe mecbur kaldı.192 Baypars’ın Suriye’ye dön mesi üzerine Moğol Hanı Abaka mühim bir kuvvetle Anadolu’ya geldi. Elbistan savaşın da öldürülen Moğolların öcünü Türk halkın dan aldı ve Kayseri’den Erzurum’a kadar olan yerlerde katliamlar ve yağmalar yaptır dı.193 Karaman-oğlu Mehmed Beğ’e gelince onun üzerine Moğol şehzadesi Kongurtay gönderilmişti. Mehmed Beğ iki kardeşi ile birlikte şehid düştü. İşte, Konya’da Türk dilinden başka hiçbir dilin konuşulmamasını isteyen Mehmed Beğ’in hayatı böyle üzüntü verici bir şekilde sona erdi. Bununla beraber Mehmed Beğ’in ölümü acı bir kayıp olmuşsa da Karamanlıların kuvveti kırılmamış ve Moğollar ile mücadele azimleri zayıflamamış tı. Onlar Anadolu Türklüğü’nün Moğollara karşı en mücadeleci unsuru olmuşlardı.194 Bizans ucuna gelince, bu uzun hudud bölgesinde Türkmenler eskiden beri kalaba lık kümeler halinde yaşıyorlardı. Moğol istila sı ve baskısı üzerine bu uc bölgelerindeki Türkmen kümelerinin nüfusları cokça art mıştı. Bu Türkmenler Bizans topraklarına akınlar yapıyorlar, elde ettikleri tutsakları tüccarlara satıyorlardı. Bununla beraber bu Türkmenler hayatlarını yalnız akıncılık yap makla geçirmiyorlar, dokudukları değerli halıları ihraç ediyorlar, Mısır’a ve başka yerle re kereste de gönderiyorlardı.195 Denizli (asıl adı: Tonuzlu) Türkmenle ri XIII. yüzyılın ikinci yarısında denize ulaşa rak bugünkü Muğla bölgesinde Menteşe Beyliği’ni196 kurdular. Selçuklu Devleti‘nin zayıflaması üzerine Denizli’de İnanç-oğulları ve Isparta ile Antalya bölgesinde, yine Türk (185)BAYPARS TARİHİ, (Çev. Ş. Yaltkaya), İstanbul, 1941 s. 155. (186)BAYPARS TARİHİ, s. 85-86. (187)BAYPARS TARİHİ, s. 85-91; KAYMAZ, N., Pervane Mu’inü’ddin Süleyman, Ankara 1970, s. 162. (188)BAYPARS TARİHİ, s. 87-88. (189)BAYPARS TARİHİ, s. 88-89. (190)SÜMER F., Oğuzlar, s. 134. (191)TAHSİN, Ü., Karamanoğulları Tarihi, Ankara, 1957; AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai. Tarihi, C. I., s. 63-67; TURAN O., Selçuklular Tarihi ve T. İ. M., s. 347-348. (192)KAYMAZ, N., Pervane Mu’inü’d-in Süleyman, s. 174. (193)BAYPARS Tarihi, s. 91-94. (194)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 135. (195)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 135. (196)WITTEK, P., Menteşe Beyliği, (Türkçeye çeviren: O. Ş. Gökyay), Ankara, 1986. Eskiden beri Kütahya dolaylarında da mühim bir Türkmen kümesi vardı. 1277 yılında bu bölgede Germiyanlıların yaşadığı görülür.198 Bunlar 1240’da Malatya bölgesin de oturuyorlardı. Onlar bu tarafa Moğol bas kısı üzerine 1240’lardan sonra geldiler. Batı Anadolu’nun diğer bölgelerini de Aydın-oğlu Mehmed, Saru-Han ve Karesi adlı beyler açtılar ve Aydın-oğulları, Saruhan-oğulları (Balıkesir bölgesinde) beyliklerini kurdu lar.199 Bu fetihler XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde sona ermişti. Marmara bölgesi ise Söğüt yöresinde yaşayan Osman Beğ ve oğlu tara fından fethedildi. Osman da bir Türkmen beyi idi; babası Ertuğrul, oymağı ile birlikte Söğüd’e Ankara taraflarından gelmişti (Bu nun Moğol baskısı üzerine 1277 yılından az sonra olması muhtemeldir). Osmanlı ailesi nin atalarının Anadolu’ya gelişleri meselesine gelince, onların Moğol istilası sebebi ile yaşa makta oldukları Merv yakınındaki Mâhân’dan Anadolu’ya geldikleri hakkında Osmanlı tarihlerinde bulunan rivayeti reddetmek için esaslı hiçbir sebep yoktur.200 Uç Türkmenleri, Selçukluların Haçlı seferlerinden sonra bir daha ele geçiremedik leri Batı-Anadolu ile Marmara bölgesini kolayca fethettiler ve orada yerleştiler; o böl geleri öyle Türkleştirdiler ki, XVI. yüzyılda Anadolu’da en az Hıristiyan nüfusu bulunan yerlerin başında bu bölgeler geliyordu. Ebu Said Bahadır Han’ın ölümü üze rine (1335) Moğollar arasında şiddetli bir iç mücadele başladı. Bunun sonucunda Anado lu beylikleri tam bir istiklale kavuştular. Artık hâkimiyetin ızdıraplı devri geride kalmıştı.201 Bütün Anadolu şehirlerinde başlarında “Ahi” isimli reisleri bulunan esnaf ve san’atkâr der nekleri vardı.202 Anadolu’ya işgal kuvvetleri olarak gönderilmiş olan Moğollar başlıca Tokat, Amasya, Çorum, Kırşehir, Kayseri ve Sivas çevresinde yaşıyorlardı. Bunlara “Tatar” denilmektedir; yabancı eserlerde de KaraTatar adı verilmektedir. Bunlara Kara sıfatı nın verilmesi siyasi itibarlarını kaybetmiş olmalarından ileri gelmiştir. Tahrir defterle rinde bunlardan bazı oymaklara “Muğâl” adı verilmektedir. Bu tatarlar XIV. yüzyılın başlarında artık tamamen Müslüman idiler. Bunların hepsi Moğol asıllı olmayıp, arala rında Uygur ve diğer Türk kavimlerinden mühim topluluklarda vardı. 1337 yılında bu Tatarların başında Emir Eretna bulunuyor du. Eretna Uygur Türklerindendi. Eretna 1343 yılında, Tebriz’deki İlhanlı otoritesinin zayıflamasından sonra Orta ve Doğu Ana dolu’nun geniş bir kısmına hakim oldu.203 İdaresi altında bulunan halkı, kendisine “Köse-peygamber” dedirtecek derecede adaletle idare etti (Ölm. 1352)204 Halefleri, Eretna gibi dirayetli olmadıklarından ikti dar, onlara kadılık, vezirlik ve naiplik yapan Kadı Burhaneddin’in eline geçti (1380).205 Kadı Burhaneddin Oğuzların Salur boyuna mensup olup, beşinci dedesi Mehmed, Moğol istilası üzerine Harizm’den Anado lu’ya gelmişti. Buna göre Mehmed Mangış lak’taki Salurlara mensup olmalıdır.206 193 Timur, Anadolu seferi sırasında, Kara Tatarların çoğunu ordusu ile bir yay içine ala rak zorla Anadolu’dan göçürdü. Halbuki bunlar, Anadolu’da rahat bir hayat sürüyor lardı; burada doğmuş ve büyümüşlerdi. Onun için Timur dönemine ait kaynaklarda onlara “Kara Tatar Türkmenleri” denilmekte dir. Kara Tatarlar yolda kaçmaya teşebbüs ettilerse de ağır bir şekilde cezalandırıldı lar.207 Kara-Tatarların az bir kısmı saklanmak, (197)MERÇİL, E., Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 297-299, 309312. (198)VARLIK, M. Ç., Germiyan-oğulları Tarihi, Ankara, 1974, s. 1-23. (199)MERÇİL, E., Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s. 284-318. (200)KÖPRÜLÜ, F., Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 71-73, 103-110. (201)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 136. (202)Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz., ÇAĞATAY, N., Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara, 1989. (203)Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz., GÖDE, K., Eretnalılar, Ankara 1944, s. 1-59. (204)Rıdvan Nafiz, Sivas Şehri, İstanbul 1928, s. 62-68. (205)YÜCEL, Y., Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti (1344-1398), Ank, 1983, s. 34-48. (206)AZİZ B. ERDEŞİR-İ ESTERABADİ, Bezm u rezm, (Çev. M. Öztürk), Ankara 1990, s. 52. (207)CLAVİJO, Timur Devrinde Kadis’ten Semerkant’a Seyahat, (Çev. Ö. R. Doğrul), s. 134-135; SÜMER, F., Oğuzlar, s. 137. YENİ TÜRKİYE 82/2016 menler tarafından Hamid-oğulları beylikleri kuruldu.197 194 sağa ve sola kaçmak suretiyle Anadolu’da kalmıştı.208 bazı kolları da Amasya, Samsun ve Çankırı taraflarında yurt tutmuştur. XII. yüzyılın ikinci yarısının ortaların da kalabalık sayıda bir Çepni kümesinin Sinop taraflarında yaşadığı görülür. Bu Çep niler karışıklıklardan faydalanarak Sinop’u almak isteyen Trabzon-Rum imparatoruna karşı, şehri 1277 yılında başarı ile müdafaa ettiler; sonra Samsun’un doğusunda Gire sun’a kadar uzanan ve Canik denilen bölge nin fethinde mühim rol oynadılar. Ordu böl gesinde ortaya çıkan Hacı-Emirli Beyliği’nin Çepniler tarafından kurulmuş olması gerekir. Çünkü, o bölgede Çepnilerden başka güçlü bir oymak yoktur. 1398 yılında Giresun, Hacı-Emirli Süleyman Beğ tarafından fethe dildi. Bu tarihte biz Çepnileri Tirebolu önle rinde görüyoruz. Clavijo’nun seyahat-nâme sinden, Çepniler’in Trabzon-Erzincan arasın da kuvvetli bir varlık gösterdikleri anlaşıl maktadır.209 Trabzon bölgesi, 1461 yılında Fatih tarafından fethedilmek suretiyle Kuzey Doğu-Anadolu’nun fethi tamamlanmıştır. Köpek-oğulları’nın ve Gündüz-oğulla rı’nın Avşar’dan, Bozca-oğulları’nın Bayat’tan oldukları anlaşılıyor. Harbende-oğulları’nın ise hangi boya mensup bulundukları bilinme mektedir. Harbendelü teşekkülü, bilhassa Malatya bölgesinde yurd tutmuştur. Harben delülerin bazı obaları da XVII. ve XVIII yüz yıllarda Orta Anadolu’ya ve oradan da Batı Anadolu’ya gelmişlerdir. Batı’ya gelen Har bendelü oymakları da Harmandalı adıyla anılmıştır.211 YENİ TÜRKİYE 82/2016 XII. yüzyılda Suriye’de kalabalık bir Türkmen kümesi yaşıyordu. Bu kümenin önemli bir kısmı yazın Sivas’ın güney yörele rine ve Uzun-Yayla’ya çıkıyordu. Bunlara Şamlu, Şam Türkleri veya Şam Türkmenleri deniliyordu. Bu Türkmenler Boz-Ok ve Üç-Ok şeklindeki eski Oğuz ikili teşkilatını muhafaza ediyorlardı. Boz-Oklar, uzun bir zaman geçmesine rağmen Halep çevresinde ve Amik ovasında yaşıyorlardı. Bu Türkmen kümesindeki Boz-Oklar başlıca şu boylar tarafından temsil ediliyordu: Bayat, Avşar, Beğ-Dili, Döğer. Boz-Oklar’dan birçok tanınmış aileler çıkmıştır. Bu ailelerin başın da Dulkadırlılar gelmektedir. Fakat bu aile nin hangi boydan olduğu kesin olarak bilin memektedir.210 Boz-Oklar’dan diğer bir aile de İnançoğulları’dır. Bu ailenin başında bulunduğu teşekkül İnanlu adını taşımaktadır. Bu teşek kül Ak-Koyunlu faaliyetine katılmış, bir oymağı Şamlu boyu arasında İran’a gitmiş, Üç-Oklar’a gelince, bu kolda, bir boy müstesna (Çavundur), diğer bütün boylara mensup oymakların görülmesi çok ilgi çekici dir. Bu Üç-Oklu oymakların nüfusça kalaba lık olanları, Yüregir, Kınık, Bayındır, Salur ve Eymir’dir. Bu kola mensup olduğunu bildiği miz aileler, Ramazan-oğulları (yüregir) ile Özer-oğulları (Kınık)’dır. Bunlardan sonra Kara İsa, Kosun (Kusun), Koş Temür (Kuş Temür), Ulaş ile Burnaz oğulları aileleri gelir. Bunlar da Çukurova’nın fethinde mühim rol ler oynamışlardır. Üç-Oklar Çukurova’ya göçmeden önce her halde Amik ovasında ve Tarablus taraflarında yaşıyorlardı.212 Şam Türkmenleri, 1294 yılında Sivas’a girerek şehri yağmalamışlar ve Kayseri bölge sinde de son Selçuklu hükümdarı II. Gıya seddin Mes’ud’u uğraştıran hadiseler çıkar mışlardı. Ebû Said Bahadır Han’ın ölümü üzerine (1335) Moğollar arasında baş göste ren mücadeleden faydalanan bu Türkmenler, 1337’de Elbistan yöresinde Dulkadırlı Beyli ği’ni kurdular. Aynı asrın ikinci yarısında, Uzun-Yayla’da yağma hareketlerinde de bulundular. XV. yüzyıl başlarında onlar için beklenmeyen sevindirici bir hadise oldu ki, (208)Kara-Tatarlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz, SÜMER, F., “Ana dolu Moğollar” Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Ankara, 1969, s. 110. 140. (209)Çepniler hak, Ayrıntılı Bilgi için bkz. SÜMER F., Çepniler, İstan bul, 1992. (210)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 138. (211)CLAVİJO, Timur Devrinde Katisten Semerkand’a Seyehat, s. 77-88. (212)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 138. XIV. yüzyılın ikinci yarısında ve XV. yüzyılın başlarında, Türkiye Türklerinin kıya fetleri, umumiyetle Orta Asya Türklerininki nin aynı idi; ayaklarında, kadınlar da dahil olmak üzere sarı-kırmızı çizmeler ve başların da da kızıl börk vardı. Ozanlar XIV. yüzyılda olduğu gibi, bu yüzyılda da ellerinde kopuz lar ile her tarafa dolaşıyorlar ve Dede-Korkut destanlarını söylüyorlardı. Bu destanlar o kadar ilgi görüyordu ki dini eserlerde dahi onların yankılarına rast gelinir.214 Saraylara gelince, durum buralarda da dışarıdakinden farksızdı. Tebriz’deki bir Oğuz-nâme’ye dayanarak babası Kara Yusuf Beğ ile Sultan Murad’ın Oğuz-Han soyundan geldiklerini söylüyordu.215 Diyarbekir’deki Ak-Koyunlu216 hâne danına gelince, bu hânedan Oğuz-Han’ın oğullarından Bayındır-Han’ın soyundan gel mekle öğünüyordu.217 Ak-Koyunlu Devleti ’nin kurucusu Kara Yülük Osman Beğ, ken disinin Selçuklu hânedanı ile akraba olduğu nu söylüyordu; baş hanımının adı da Selçuk Hâtun idi. Bu Ak-Koyunlu beyinin çağdaşı olan Çelebi Mehmed’in kızının aynı ismi taşı dığını bildiğimiz gibi, Kara Yülük Osman Beğ’in torunu Uzun Hasan Beğ’in hatunu nun ismi de Selçuk Şah idi. Yine bu hâneda na mensup Kılıç Arslan adlı bir bey tanıdığı mız gibi, Kara Koyunlu hânedanı mensupla rından biri de aynı adı taşıyordu. Ak-Koyun lular Bayındır boyunun damgasını devletinin resmi alameti olarak kabul etmişler ve onu paralarına, kitâbelerine ve resmi vesikalarına koydurmuşlardı. Hânedan azasına mensup bazı beyler de Bayındır adını almışlardır.218 Osmanlılara gelince, Türkçeyi daha Orhan Beğ zamanında resmi dil yapmış olan bu hânedan da Türkçülük ve Oğuzculuk cereyanının tesiri altında kalmıştır. Paul Wit tek, II. Murad devrinde Osmanlı sarayında ilk defa kendisi tarafından müşahede edilen bu cereyana “milli romantizm” adını vermiş. Fakat Ahmedi de219 Ertuğrul Beğ’in askerle rinin Oğuz olarak vasıflandırıldığını görmek teyiz.220 II. Murad devrinde hânedan, Reşi deddin’de Oğuzların en şerefli boyu olarak görünen Kayı boyuna bağlanmıştır.221 Sonuç olarak, XV. yüzyılda Tuna’dan Ceyhun’a kadar uzanan geniş sahadaki Türk ler, tek bir kavim olduklarını biliyor ve Oğuz ların torunları olmaktan gurur duyuyorlardı. Bu kavmi şuur o kadar canlı ve kuvvetli idi ki, toplumun hiçbir tabakası, zümresi ve hânedanlar ve onun tesiri dışında kalmamış tır. Bu kavmi şuur, bilhassa Oğuzların hatıra larını ve geleneklerini yaşatmak ve Türkçe’ye değer vermekle kendini belli ediyordu. Bu kavmi şuurun canlanması, Türkmenlerin XV. yüzyılda kazandıkları büyük siyasi başarılar ile yakından ilgilidir.222 195 Halep Türkmenleri XVI. yüzyılda Halep Türkmenleri baş lıca: Beğ-Dili, Harbendelü, Bayat, İnallu, Köpeklü-Avşarlı, Gündürlü-Avşarı gibi büyük teşekküler ile Karkın, Kızık, Uç, Acurlu, Kaçılu, Peçenek, Döğer, Kınık, Eymür, Büğ (213)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 138. (214)ERZİ, A. S, “Akkoyunlu ve Karakoyunlu Tarihi Hakkında Araştır malar I. Kitab-ı Dede Korkuk hakkında Notlar. II. Uzun Hasan’ın birinci Karaman Seferi” BELL, XVIII/70 (1954), s. 179-221 (193202); YÜCE, K., Saltuk-name’de Tarihi Dini ve Efsanevi Unsurlar, Ankara, 1987, s. 186-208. (215)ŞÜKRULLAH, Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, İstanbul, (Çev. H. N. Atsız) 1939, s. 27. (216)EBUBEKR-İ TİHRANİ, Kitab-ı Diyarmakriyya, (Çev. F. Sümer, N. Lugal), C I/II Ankara 1993. (217)EBUBEKR-İ TİHRANİ, Kitab-ı Diyarbakriyya, C. I/25. (218)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 139. (219)ÜNVER, İ., Ahmedi-İskender-Name, Ankara 1983. (220)“Dahi Gün Olub Oğuzlar çok kişi olmuş idi ol yolda onun yoldaşı”, ÜNVER İ., Ahmedi İskender-Name, s. 65b, satır 7570-75717572. (221)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 140. (222)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 140. YENİ TÜRKİYE 82/2016 bu da Timur’un Kara-Tatarların çoğunu Ana dolu’dan göçürmesi idi. Türkmenler gecik meksizin Tatarlardan boşalan yerlerde, bil hassa Yozgat bölgesinde yurt tuttular. Bu yurt tutanlar Türkmenlerin Boz-Ok kolundan oldukları için onlar orada da Boz-Ok adını taşıdılar. Ancak çok sonraları Boz-Ok, bölge nin adı oldu ve bu Boz-Ok adı Cumhuriyet devrine kadar muhafaza edildi. Üç-Oklara gelince, onların pek çoğu Türk-Memlük ordusunun yanında Çukurova bölgesinin fet hine katılmış ve burada yurt tutmuşlardır.213 düz, Alayurtlu, Bahadırlu, Kara-Koyunlu ve saire gibi oymaklardan meydana geliyordu. Dulkadırlı: Bu el başlıca Maraş-Elbis tan bölgesinde yaşamaktadır. Bu ele mensup göçebe oymaklar, kışın Amik ovasına, Haleb dolaylarına ve Çukur-Ova’ya inerlerdi. Dul kadırlı elinde birçok bölükler, İran’a gitmiş oldukları gibi, ona mensup bir kol da Diyar bekir bölgesindeki Boz-Ulus’a katılmış bulunmakta idi. Ayrıca yine bu el’e mensup teşekküller, Yozgat bölgesinde yerleşmişler ve ayrıca Sivas’ın güneyinde Yeni-İl’i meydana getirmişlerdir. Daha XVI. yüzyılın başlarında bu el’e mensup oymakların Ankara bölgesine kadar sokulmuş oldukları görülüyor. Kayseri ve Kır-Şehir bölgeleri de bu el’in yerleşme sahaları arasında idi. Daha sonraları onlardan mühim bir kısmının (Cerid, Tecirli ve AğçaKoyunlu) Çukur-Ova’da yerleşik yaşayışa geçmişlerdir. Bu büyük el, başlıca şu boylar dan meydana gelmiştir: 196 1- Anamaslı öbür adı Karacalı (bazı obaları: Yazır, Sevinçlü, Oruç-Beğlu, Ulaşlu, Urçanlu, Kazıncılu, Söylemezlü, Yol-Basanlu, Kara-Haytalu). 2- Dokuz, öbür adı Bışanlu (Bazı oba ları: Karkın, Karamanlu, Kürd-Mihmadlu, Avcı, Demrek, Hacılar, Neccarlu, DokuzDoyunlu, Bazlamançlu, Kara Goncülü) 3- Küreciler 4- Cerid (bazı obaları: Yabır-Cerid, Kara-Hasanlu, Oruç-Gazilu, Mamalu). 5- Peçenek 6- Kavurğalu 07- Elçi 08- Döngelelü 09- Küşne YENİ TÜRKİYE 82/2016 10- Yuvalı (yahut Kara-yuvalu) 11- Tekelü 12- Varsak 13- Ağça-Koyunlu (en önemli obaları: Çalışlı, Musa-Hacılu-Musacalu, Kazanlu, Hamidlu). 14- Eymir 15- Çimelü 16- Kızıllu 17- İmanlu-Afşarı 18- Çağırğanlu 19- Avcı 20- Gündeşlü 21- Tecirlü (Tacirlu) 22- Eşkinciler 23- Dulkadırlı eli’nin Kars (Kadirli) yöresinde yaşayan oymakları işe şunlardır. Varsak, Demürcülü, Karamanlu, Selmanlu, Zâkirlu, Kavurgalu, Geçlik, Eşkinciler. Sis (bugün Kozan) sancağında da: Savcı-Hacılu, Eğlen-Oğlu, Ayru-Damlu, Kavurgalı ve Avşar teşekkülleri yurt tutmuşlardı.223 Çukur-Ova Türkmenleri Bu bölgeyi fethetmiş olan Üç-Oklar toprağa bağlanmışlar ve kısmen boy teşkilatı nı kaybetmişlerdir. Bölgenin Türkmen yerle şimine açılmasında önemli roller oynamış olan Yüreğirler ve Kınıkların XVI. yüzyılda yerleştikleri yerlerde yalnız isimleri kalmış tır.224 Trablus-Şam: Bu yörede yaşayan Türk men topluluğu da başlıca: Salur, Eymir-Gazi lü, Boğayırlu, Süleymanlu ve sair oymaklar dan oluşmaktaydı. Boz-Ulus: Boz-Ulus. Diyarbekir Türk menleri, Dulkadırlı oymakları ve Haleb Türkmeni oymakları olmak üzere üç koldan meydana gelmiştir. Ak-Koyunlu Kalıntısı: Eski Ak-Koyun lu Eli’nin kalıntısı olan Diyarbekir Türkmen lerinin başlıca oymakları şunlardır. Tabanlu, Oğul-Beğlü, Musullu, Pürnek, Hamza-Hacı lu, Koca-Hacılu, İzzeddin-Hacılu, SüleymanHacılu, Şeyhlü, Danişmendlü, Sâlârlu, Çavundur, Dodurga, Döğer, Karkın, Avşar, Beğ-dili, Alpavut. (223)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 144-145. (224)SÜMER, F., “Çukur-Ova tarihine dair Araştırmalar”, Tarih Araştır maları Dergisi, 1963, I/1-98. Dulkadırlı oymakları: Cerit Sultan-ha cılu, Kürd mihmadlu (Dokuz’dan), Köçeklu, Küşne, Anamaslu, Avcı, Dodurga, Cecelü, Çimelü, Avşar, Karaca-Arablu, Eymir, Gün deşlü, Çağırğanlu, Kızıl-Kocalı, Şam-Bayadı, Karkın Musacalu-Musa Hacılu (Ağca-Koy lunlu’dan) Şark-Pâre: Bu kümeleri teşkil eden oymaklar bölük adını taşımaktadır. Bölüklerden her biri belli kışlaklara sahip bulunmakta ve onun üzerinde çiftçilik yapmaktadır. Ulu-Yö rük Türkleri topluluğu geçmişi ve teşkilatı İlhanlılar devrine kadar gider. Bu topluluğu meydana getiren başlıca bölükler şunlardır: Halep Türkmen Oymaklar: KöpeklüAvşarı, Gündüzlü-Avşarı, Harbendelü, BeğDili, Acûrlu, İnallu, Bayat, Kara-Koyunlu İl-Beğlü, Çepni, Kulağuzlu, Ak-Kuzu lu, Ak-Salur, Tatlu, Gerâmpâ, Gökçelü, Şere feddinlü, Çungar (moğolca Ca’ungar=sol) Bulla, Çapanlu, İkizlü, Çavurçı (mogolca Caverçi), Ustacalu (Usta Hacılu= Ustaclu), Dodurga, Özlü, Kırıktu, Kara-Fakihlu, Tur ğutlu, Ağça-Koyunlu (Dulkadırlu’dan) Alibeğlü, Kuzu-Güllü, Kara-Keçilü, İnallu (Ha leb Türkmenlerinden).226 Dulkadırlı: Çimelü, Musacalu-MusaHacılu-(Ağça-Koyunlu’dan), Boynu-Yoğunlu, Kürd Mihmadlu (Dokuzdan), İmanlu-Afşar, Barak (Cerid’ten), Ağça-Koyunlu, Tatar-Ali lü, Çağırganlu, Elçi, Tecirlü, Neccarlu (Dokuz’dan) Ulu-Yörük Türkleri: Ulu-Yörük, başlı ca Sivas, Amasya ve Tokat bölgelerinde yaşa makta olup, bu topluluğun bazı oymakları batıda, Kırşehir ve Ankara bölgelerine kadar yayılmışlardır. Daha sonraları bazı oymakları Eskişehir bölgesine, oradan da Balıkesir yöresine gitmişlerdir. Ulu-Yörük başlıca üç kümeye ayrılar: Yüzde-Pâre, Orta-Pâre, Boz-Ok: (bu günkü Yozgat bölgesi ve komşu bazı yöreler): Bu bölge Kara-Tatar denilen Moğolların başlıca yaşadıkları bir yer idi. Timur’un bunlardan çoğunu beraberinde Türkistan’a götürmesi üzerine, XV. yüzyılın ilk yıllarında Boz-Ok Türkmenleri, yani Dul kadırlı eline mensup teşekküller burada güç lüğe uğramaksızın yurt tuttular.227 197 Gedük: Kara-Yahyalu, Delü-Alillü, Ağçalu (en mühim obası: Hacılar), Ağça-Ko yunlu (Dulkadırlı’dan), Şam Bayadı (Dulka dırlı’dan) Kara-Taş: Ali Beğlü, Ağçalu, Tecirlü (Dulkadırlı’dan), Kızıl-Kocalu (başlıca oymaklarından: Ali-Şarlu). Ak-Dağ: Karalu, Kırklu, Hisar-Beğlü, Kızıl-Kocalu, Sevgülen (en büyük oymağı: Saru-Halillu). Boğazlayan: Çiçeklü, Kulağuzlu. İli-Su: Tatar (Moğol) Arslan-Beğlü, Ağçalu. Sorgun: Zâkirlu, Kızıl-Kocalu.228 (225)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 145-146. (226)SÜMER, F., “Boz-Oklu Oğuz Boylarına Dair”, DTCF Dergisi, XI/65-103. (227)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 147. (228)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 147. YENİ TÜRKİYE 82/2016 Yeni İl: Yeni-İl Sivas’ın güneyindeki Mancılık, Gürün ve Hekim-Han arasındaki bölgede yaşayan oymakların adıdır. Mancılık ile Gürün arasındaki araziye Uzun-Yayla denilir. Hekim-Han’ın kuzey doğusunda ve Alacahan’ın güney doğusundaki Yeylüce dağı da Yeni-İl’in en ünlü yaylalarından biri idi. Yeni-İl, mali bakımdan II. Murad’ın anası Nur-Bânû’nun Üsküdar’da yaptırdığı Cami inin evkafına bağlanmıştı. Bu sebeple vesika larda bu topluluğa “Üsküdar Türkmeni” de denilir. Bu topluluk biri Dulkadırluya diğeri Haleb Türkmenlerine mensup olmak üzere, iki koldan meydana gelmiştir. Haleb Türk menlerine mensup kola eskiden beri YabanEri denilir. Dulkadırlu kolu ise umumiyetle çiftçilik yapmaktadır. Yaban-Erilerin çoğu nun Beğ Dili boyuna mensup obalardan meydana geldiği görülür. Başlıca Yaban-Eri teşekkülleri şunlardır. Beğ-Dili, Bayat, Avşar, Bayındır, Hanbendelü, Kara Koyunlu.225 198 At-Çekenler ve Komşu Oymaklar Develü: Benderi-Beği. At-Çekenler başlıca Lârende (Kara man), Ak-Şehir ve Koç-Hisar gölü arasındaki bölgede yaşıyorlardı. Bu bölge üç yöreye ayrılmıştı: Eski-İl, Turğud ve Bayburd. Eskiİl Koç-hisar gölünden başlayıp güney doğuya doğru Ereğli’nin batısındaki Akça Şehir’e kadar uzanan topraklara deniliyordu. Bu yörenin merkezi Koçhisar gölü kıyısına yakın yerdeki Eski-İl köyü olup bugün de mevcut tur. Konya-Aksaray arasındaki eski Selçuklu anayolu üzerinde bulunan Eşme-Kaya köyü de At-Çeken beylerinin oturdukları yerlerde idi ki, bu beylerin nesli zamanımıza kadar gelmiştir. Turgud, Akşehir gölünün kuzeyin den Karaman’ın batısındaki topraklara kadar uzanan yörenin adıdır. Bayburd’da Kara man’ın doğusunda, Ereğli’nin güneyindeki toprakları içine alıyordu. Aşağıda bu yöreler deki ve Karaman iline bağlı diğer bazı yerler deki en belli başlı oymakların adı verilmiştir. Bunlar arasında geçen Tatar ve Celâyir adlı oymaklar Kara-Tatarların kalıntılarından dır.229 Develü Kara-Hisar’ı: Yahyalu. Eski-İl: Koş-Temür, Sölmüşlü, Hcantılı (Karaman oğulları’na bağlı beylerden biri olan Hcantı’dan) Dâvudlar, kureyş-MelikŞah, Boynu, Yumru, Kurulu Turgud: Kusunlu, Yapa (ünlü bir oymak), Çepni, Reyhanlu, Saruca-Ahmedlü, Şah Beğ Nökerleri. Bayburd: Emîr-Hacılu, Oğul-Beğlü, Kayı, Farsaklar, Peçenek, tatar (Moğol). YENİ TÜRKİYE 82/2016 Ak-Saray: Beşkaşlı Tatar’ı (büyük bir oymak, beyleri Şey’ünlilah oğlu Ali Beğ Baya zıd), Elçili tatarı. Koş (Koç)-Hisar: Boz-Kırlu, (Boz Kır adlı beyden), Boz-Doğan, Urunğuş, Hindlü, Cüneydlu, Celâyir. Ürgüb: Cemallu, Yavalu. Niğde: Berekatlu, Dündarlu, Bulgarlu (Güneydeki Bulgar dağından). Ilgın: Muğal Samağarı, Elçili (Alçi?) Tatarı İshaklu: Selçuklu, Kondu, Kutlu-Boğa Tatarları, Kapucu-Tatarları, diğer adı: Boğaz tatarı, Muğal-Tatarları Bu oymaklardan bazıları İç-el’den (Boz-Kırlu, Boz-Doğan), bazıları da TarsusAdana bölgesinden (Koş-Temür, Kusunlu, Farsak-Varsak, Urunğuş, Dündarlu, Bulgar lu) gelmişlerdir.230 İç-il: İç-il Selçuklular zamanında fet hedilmeye başlanmış ve bu fetih Karamanoğulları devrinde tamamlanmıştır. Bu bakım dan buradaki Türkler Çokur-Ova’dakilerden ayrı bir siyasi maziye sahiptirler. Bunların hemen hepsi Karaman-oğulları’nın Türk menleri olup, onların en güvendikleri unsuru teşkil etmişler ve başlıca dayanakları olmuş lardır. Bunların başlıcaları şunlardır: Boz-Do ğan (Silifke’de), Yıvalu-yahut Yuvalu (Ana mur’da), Oğuz-Hanlu (Selinti ve Ana mur’da), Boz-Kırlu (Taşlık-Silifke’de) HocaYunuslu (Günar’da), Beğ-Dili (Gülnar’da), Şamlu (Taşlık-Silifke’de). Bu oymakların başında bulunan aileler, Karaman-oğulla rı’nın emirleri arasında yer almıştır.231 Menteşe: Menteşe (bugünkü Muğla vilayeti) sancağında yarı göçebe olmak üzere, bazı oymaklar yaşamaktadır. Bu oymakların başlıcaları şunlardır: Kayı, Horzum, (her hal de Hovârizm’den), Barza Kızılca Yalınç, Kızılca,-Keçilü, İskender Beğ. Burada adı geçen Barza oymağı Oturak-Barza ve GöçerBarza olmak üzere iki kol halinde olduğu gibi, ayrıca bir de Güne-Barza kolu vardır.232 Aydın: Bu sancakta Karaca-Koyunlu adlı bir Yörük topluluğu görülmektedir. Bu topluluk geniş bir sahaya yayılmış olup, çok (229)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 147. (230)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 147. (231)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 148. (232)SÜMER, F:, Oğuzlar, s. 148. Kütahya: Bu sancağın bilhassa Denizli yöresinde, oldukça mühim bir Yörük toplu luğu görülmektedir. Bu topluluğu meydana getiren başlıca büyük oymaklar şunlardır: Kayı, Ak-Koyunlu, Boz-Guş, Kılcan, Ak-Ke çilü, Kaşıkçı, Müsellemân-ı Toylı, Avşar, AlaYundlu.234 Ankara: Ankara sancağının her tarafın da yarı göçebe ve çoğu az nüfuslu oymaklara rastgelinir. Bu sancağın Yaylalu ve Aziz-Beğ lü, Kara-Keçilü, Tos-Boğa, Beğ-Pazarı, sivrihisar ve Sultan-Önü kazalarında da mühim bir kısmını Gençlü oymağının meydana getir diği Ulu-Yörük teşekkülleri yaşamaktadır. Yukarıda adı geçen oymaklardan Tos-Boğa eski Osmanlı tarihlerinde Moğol olarak vasıf landırılır. Kara Keçiler’e gelince, bunlar bugün Eski-Şehir ve komşu yörelerde yaşadı ğını gördüğümüz Kara-Keçililerdir. Ankara sancağındaki bu Kara-Keçililer de Ulu-Yö rük’e bağlı ve Kır-Şehir toprağında yaşayan büyük Kara-Keçili oymağının bir kolunu teş kil ediyorlardı.235 Oğuzların Tarihteki Önemi Göktürk Devleti Türk Milletine yön verici, merkezi bir nitelik taşımıştır. Asya Hun Devleti’nden daha geniş ölçüde Asya Türklü ğünü bünyesinde birleştirmiş, Orta Asya’nın batı sınırlarında Türk halkının siyaseten zayıf düştüğü zamanlarda bile Türk nüfuzunun yayılmasında büyük rol oynamıştır. VIII. yüzyıl ortalarında Maveraünne hir, Taşkent, Fergane, Huttal, Şuman ve Toharistan’da görülen “kırallıklar” ya Türkler tarafından kurulmuş veya Türk siyasi ve kül türel etkisi altında gelişmiş siyasi teşekküller di. Uygur, Türgiş, Karluk Hakanlıkları Göktürk Hakanlıgının devamıydılar. Batıda Hazar Hakanlığı ve Uz, Peçenek, KumanKıpçak boyları Göktürk Hakanlığından ayrıl mış zümrelerdi. Yukarı İrtiş bölgesindeki Kimekler;236 Aral Gölü’nün kuzeyinde bir Kıpçak Gurubu olan Kanglılar; Kaşgar’ın kuzeydogusu, Özkakent, Talas ve Çu bölge lerinde Karluklardan bir kabile olması muh temel Yagmalar;237 bir Karluk kabilesi olup, Issık Göl’ün güneybatısında ve sonraları Talas, Barsgan, Kaşgar ve Maveraünnehir civarında Çigiller;238 yine Karluklara bağlı bir kabile olarak, Issık Göl-Çu Irmağı arasında görülen Tohsılar,239 Toharistan, Gazne, Belh, Sicistan, Kuzey Hindistan’da Kalaçlar; Kaş gar, Balasagun, Talas, Fergana arasında: Argu, Yabaku, Çomul, Iğrak, Çaruk, Ezğiş, Kençek toplulukları aslında hep “Doğu Türk” kolları olup Göktürklerle bağlantılı bulunuyordu. Ayrıca Karluk, Yağma, Çiğil yolu ile Karahanın hakanlıkları; vaktiyle aynı toplulukta yer alan çeşitli Türk grupları yolu ile: hanedanı Karluk menşeli olduğunu bildi ğimiz Gazneliler Devleti, Harezmşahlar; Hindistan Türk Devletleri; Oğuz Boyları yolu ile: Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti, Atabeylikler, Türkmen Beylikleri, Anadolu beylikleri, Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri, Kadı Burhaneddin, Ramazan Oğulları, Dulkadırlı lar, Berçem-oğulları ve Yaruklular, İran’da Avşar, Kaçar Hanedanları, Osmanlı İmpara torluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti hep Göktürk hakanlıgının kavmi, sosyal, idari, askeri ve kültürel varisleri olmuşlardır. Bu durum çeşitli Türk Kütleleri arasında, bilhas sa XI. yüzyıldan itibaren 200 yıl süren göçleri ile bütün Orta-Doğu sahasını tutarak saydığı mız siyasi teşekkülleri kuran ve ebedi bir Türk Vatanı yaratan Oğuzların Türk, İslam ve dünya tarihindeki mümtaz yerini ortaya koyar. (233)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 148. (234)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 149. (235)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 149. (236)Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz.: MİNORSKY, V., Hudud-ul Alam, s. 304310. (237)MİNORSKY, V., Hudud-ul Alam, s. 277-279. (238)MİNORSKY, V., Hudud-ul Alam, s. 297-300. (239)MİNORSKY, V., Hudud-ul Alam, s. 300-304. 199 YENİ TÜRKİYE 82/2016 küçük oymaklardan meydana gelmiştir. Bu topluluk içinde Tarucular, (Darıcılar), Ellici ler, Çullular gibi bazı büyük oymaklar da vardır.233 Orta Asya’nın steplerinden başlayarak, Anadolu’ya ve oradan da Balkanlara kadar devam eden bu Oğuz/Türkmen göçü ile, tari hin seyri bir anda değişmiştir. Bu göçün baş rol oyuncusu olan Oğuzlar gittikleri, ulaştık ları her bölgeye getirdikleri kültür ve medeni yet ile çağdaş ve özgün bir yaşam tarzının oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Bu Oğuz/Türkmen kültür ve medeniyeti, Orta çağın karanlıklarında yaşayan Avrupa’nın yeniden şekillenmesine, Renaissance ve Üni versal Avrupa medeniyetinin doğmasına kat kıda bulunmuş ve bütün özellikleri ile zama nımıza kadar çok az değişikliğe uğrayarak yaşayıp gelmiştir. Boy Teşkilatı ve Boylar Oğuzlar kavmi ve siyasi bir teşekkül için el (il)240 kelimesini kullanmakta idiler. 200 Oğuz eli’ni meydana getiren teşekkül lerden her birine boy denir ki Kâşgarlı241 bu sözün Oğuzca olduğunu bildiriyor. Orhun abidelerinde geçen “bad” sözü242 söylendiği gibi, belki bu kelimenin en eski şeklidir. Boy, Türkiye’de bu anlamda gerek resmi dilde, gerek halk arasında son zamanlara kadar kul lanılmıştır. YENİ TÜRKİYE 82/2016 Boylar da obalara ayrılmaktadır. Kâş garlı oba kelimesinin de Oğuzca olduğunu belirtmektedir.243 Obalardan sonra da aileler gelmekteydi. Oğuz boylarının Arap ve diğer bazı kavimlerde olduğu gibi tek başlarına bir hayat geçirdikleri veya tek başına siyasi bir harekette bulundukları nadir olarak görülür. Onlar daima el halinde (yani üç-dört oymak bir arada) yaşamayı severler ki, bu husus siya si başarılarında enönemli bir etken olmuş tur.244 Görüldüğü gibi X. yüzyılın başlarından itibaren Oğuz eli’nden kümeler halinde ayrıl malar başlamıştır. Bu kümelerden ilki Hazar Denizi kıyasındaki yarım adaya giderek yurt tutmuş ve buraya Mangışlak adını vermişti. İkinci bir küme ise Selçukluların idaresinde Yakın-Doğu ülkelerine geldi. Üçüncü bir küme de yine XI. yüzyılda Kara-Deniz’in kuzeyinden Balkanlar’a indi.245 Diğer taraf tan Oğuzlar’dan kalabalık bir nüfus da Sey hun’un orta yatağındaki şehirlerde yerleşmiş ti. Göçebe Oğuzlar’ın bu şehirli eldaşlarına, küçümseyerek, yatuk yani tenbel adını ver diklerini biliyoruz. Fakat bütün bunlara rağ men Oğuz eli eski yurdunun bir kısmında el teşkilatını muhafaza ederek yaşıyordu. BozOk ve Üç-Ok adları ile iki kola ayrılan Sultan Sancar’ın gâlib Oğuz kümesi önemli bir kol olmakla beraber son teşkilatlı küme veya ana kol değildir. Boz-Ok ve Üç-Ok ikili teşkilatı nı en son taşıyan Oğuz-Türkmen kümesi, Moğol baskısı yüzünden XIII. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’dan Suriye’ye göceden kalabalık topluluktur.246 Seyhun Oğuzları XI. yüzyılda 24 boy dan müteşekkil bulunuyorlardı. Bize bunu bildiren Kâşgarlı Mahmud, aynı zamanda bu boylardan 22’sine ait bir liste de vermiştir. Oğuz boylarına ait tam liste XIV. yüzyılın baş larında Reşideddin tarafından verilmiştir.247 Bu listelerin önemi, bunlar olması idi Oğuz boylarına ait tam bir liste yapmak bizler oldukca güç ve hatta belki de imkânsız ola caktı. Kâşgarlı Mahmud, Halac adını taşıya rak bazı hususlarda diğerlerinden ayrıldıkları için Oğuzlardan sayılmadığını söylediği248 iki boyu listesine almadığı gibi, bunların adlarını da vermemiştir. Diğer taraftan Kâşgarlı’nın “sayısı az ve damgaları belli değil” dediği Çarukluğ boyunun adına da Reşid-ed-din lis tesinde rastlanmamaktadır. Orada Kâşgar (240)KÂŞGARLI, M., Divan-ı Lugat-it-Türk, I/48, 106, 168, 134; II/10, 25, 238; III/21, 123, 221. (241)KÂŞGARLI, M., Divan-ı Lugat-it-Türk, I/237, 238, 338; II/209, 274; III/141, 1. (242)H. N. ORKUN, Eski Türk Yazıtları, I/100; KÂŞGARLI, M., Divan-ı Lugat-it-Türk, I/412. (243)KÂŞGARLI, M., Divan-ı Lugat-it-Türk, I/86. (244)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 163. (245)Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz.; KURAT, A. N, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1992. (246)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 163. (247)REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt tevarih, s. 29-45. (248)KAŞGARLI, M., Divan-ı Lugat-it-Türk, III. cilt 415-416. Reşid-ed-din’de 24 boy iki kola ayrıl mıştır. Bunlardan biri Boz-Ok, öbürü Üç-Ok adlarını taşımaktadır. Ne bu ikili tasnif ne de onların isimleri Kâşgarlı’da vardır. Ancak bunun da tarihi bir sebebi olduguna inanıyo ruz. Yine Reşid-ed-din’deki sözlere göre, Oğuz-eli’nde hâkim kolu Boz-oklar teşkil etmiştir. Bu sebeple Boz-Oklar’ın alameti yay ve Üç Oklar’ınki oktur. Tuğrul Beğ 1038 yılında Nişabur’a girerken kolunda gerilmiş bir yay ve belinde de üç-ok bulunuyordu. Bunlar her halde, kendisini Boz-Ok ve Üç-Ok’un, yani bütün Oğuz-eli’nin hüküm darı saydığının bir ifadesidir.251 Daha önce de belirtildiği gibi, bir yay ve üç ok, Oğuz yabgu larının hükümdarlık alâmeti idi.252 Eski Türk ellerinde ve ordularında iki li düzenin değişmez bir kaide olduğu bilinir. Oğuz elinde ve ordusunda da, bu kaide hakimdi. Böylece el ve ordu ikiye bölünmek te, bunlara kol denilmektedir. Kollar da bir birinden sağ ve sol sıfatları ile ayrılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunda da sağ kol, sol kol adları verilen bu ikili düzen hem askeri, hem de idari teşkilatta esaslı bir düzen olarak uygulanmıştı. Türklerde sağ kol, Moğolların aksine olarak daha şerefli sayılıyordu, BozOklar da hakim kolu teşkil etmeleri itibari ile onlar sağ kol sayılmışlardır. Bu gelenek, bu kollar var oldukça devam edip gelmişlerdir. Boz-Okların hakim kol sayılması, İslami yet’ten önce siyasi üstünlüğün uzun bir zaman bu kolun elinde kalması, yabguların daha çok bu kolun boylarına mensup olmala rından ileri geliyordu. Oğuz Yabguları başlıca şu boylardan çıkmıştır: Kayı, Yazır, Avşar, Beğ-Dili ve Eymür. Bunlardan yalnız Eymür boyu Üç-Oklardan idi. Dede-Korkut destan larında ise siyasi üstünlüğün Üç-Oklar’da olduğu görülür. İslam ülkelerinde Üç-Oklar büyük bir varlık göstermişlerdir: Selçuklu hânedanı (Kınık), Salgurlular (Salur), Ber çem oğulları (Yıva), Ak-Koyunlular (Bayın dır), Ramazan-oğulları (Yüregir) ve Kadı Burhaneddin (Salur) bu kolda idiler. Şimdiki bilgilerimize göre, Boz-Oklardan da Artukoğulları’nın (Döğer), Şumla-oğullarının (Av şar) ve Nadir Şah’ın Avşarlı hânedanından çıkmış olduğu görülüyor.253 Kâşgarlı ve Reşid-ed-din’de bulunan listelerdeki Oğuz boyları dönemlerindeki söyleniş şekillerine göre yazılmıştır.254 201 Kâşgarlı ve Reşid-ed-din’in listelerinde boyların damgaları da gösterilmiştir. Bu durum damgalara verilen önemi ifade eder. Kâşgarlı bu damgaların davarlara, yılkılara vurulduğunu söyler.255 Reşided-din’de bunla ra damga kelimesi ile ifade edilmiştir.256 Oğuz boyları damgalarının Anadolu’da hay vanlara vurulduktan başka halı, kilim motifi olarak kullanıldığını, aşı boyası ile evlerin duvarlarına resmedildiğini, kap kacağa ve nazar değmemesi, uğur getirmesi için bazı giyim eşyasına konulduğunu ve hattâ mezar taşlarına bile çizildiğini biliyoruz.257 (249)REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt Tevarih, s. 43. (250)REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt Tevarih, s. 39-43. (251)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 165. (252)KÖPRÜLÜ, M. F., “Osmanlı İmparatorluğunun Etnik Menşei Mes’eleleri” BELL VII/28 (1943), s. 219-313. (253)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 166. (254)KAŞGARLI, M., Divan-ı Lügat-it Türk, I/55-58; REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt Tevarih, s. 39-43. (255)KAŞGARLI, M., Divan-ı Lügat-it Türk, I/58. (256)REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt Tevarih, s. 39-43. (257)YALGIN, A. R. “Ulu-Dağ Çevresinde Türk Damgaları”, III. T. T. Kongresi, Ankara1948, s. 426-433; YALGIN, A. R., Anadolu’da Türk Damgaları, Bursa 1943. YENİ TÜRKİYE 82/2016 lı’da bulunmayan şu adlar vardır: Yaparlı, kızık, Karkın. Kâşgarlı’nın listesinin boyların o zamandaki siyasi şöhretlerine göre sıralan dığı anlaşılmaktadır. Meselâ Selçuklu hâne danının mensup olduğu Kınık boyu orada en başta yer almıştır. Halbuki bu boy Reşid-eddin’in listesinde en sonda bulunmaktadır.249 Reşid-ed-din’in listesinin, Oğuz boylarının eski siyasi ve içtimai mevkilerine göre tanzim edildiği görülüyor. Burada 24 boy her biri eşit sayıda olmak üzere Oğuz Han’ın altı oğlun dan türetilmiştir. Diğer taraftan Kâşgarlı’nın kinde olduğu gibi burada da boylardan her birinin kendine mahsus damgaları olduğu halde, her dört boyun ortak bir ongunu da vardır.250 Reşid-ed-din’in listesinde damgalar dan başak ongunlar da görülmektedir. Bun ların hepsi eti yenmeyen avcı kuşlardır. Reşi ded-din ongun ittihaz edilen hayvan veya kuşun kutlu sayıldığını, incitilmediğini, etinin yenilmediğini bildirmektedir ve ongun (on kun) kelimesinin türkçede kutluluk demek olan oynuk’tan geldiğini belirtmektedir.258 Abdülkadir İnan’a göre259 Ongun Moğolca bir kelime olup Türkçesi töz’dür. Her iki kelime de bugün Türkiye’de bilinmemekte dir. Görmüş olduğumuz gibi, Oğuzların tari hinde bir totem devri söz konusu değildir. Diğer taraftan Oğuzların ongun kuşları oldu ğu hakkında tarihi kaynaklarda hiçbir bilgi yoktur. Bu sebeple Oğuz boylarının ongunla rı olduğuna dair ongunlarla ilgili bilgilerin doğruluğundan şüphe etmek gerekir260 202 Yine Reşid-ed-din’in listesinden anla şılıyor ki eski zamanlarda boyların toylarda yiyecekleri koyun etinin kısımları da bir kaideye bağlanmıştır. Reşid-ed-din’de bu kısımlara “endâm-i goşt” (etin bir kısmı),261 Yazıcı-Oğlu’nda “sünük” (kemik) denilmek teydi.262 YENİ TÜRKİYE 82/2016 Bir boyun toplantılarda ve toylarda (umumî ziyafetler) oturacağı mevki (orun) ve yiyeceği et kısmı (ülüş) yalnız Oğuz elinde değil, diğer Türk kavimlerinde de kaidelere bağlanmıştır.263 Reşided-din’in listesinde boylar Oğuz Han’ın 24 torunundan türetilmiştir. Kâşgarlı da, 24 Oğuz boyunun, adlarını dip dedelerin den aldığını söyler264 ve bu 24 dip dedeye Zulkarneyn’in Türkistan seferi esnasında nasıl Türkmen adının verildiğine dâir bir de hikâye anlatır.265 Ona göre bu boylar çok eski zamanlarda meydana gelmişlerdir. Aynı müellif bu boyların oba ve oba kolları oldu ğunu da yazmaktadır. Fakat Oğuzlardan hiç bir boyun obası kesin olarak bilinmemekte dir.266 Oğuz boylarına ait bu özellikleri belirt tikten sonra, Kaşgarlı Mahmud267 ve Reşi deddin Fazlullah’ta268 geçen Oğuz Boyları listeler halinde aşağıda verilmiştir. Bilindiği gibi, Yazıcı-Oğlu Ali’nin ve Ebû’l-Gazi’nin269 listeleri Reşideddin orijinlidir. Ancak Yazıcı oğlu, Reşideddin’in mükemmel bir nüshasını gördüğünden ve aynı zamanda konuya ilgili olduğu için listesi kaynağına en yakın olanı dır. Bu bakımdan onun listesini de eklemeyi uygun buldum. Kaynaklar AHMED B. MAHMUD, Selçuk-name, I/6-7, (Haz. E. Merçil), İstanbul, 1977. AHMET REFİK, Anadolu’da Türk Aşiretleri, (966-1200), İstanbul, 1998. AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçti mai Tarihi, C. I., İstanbul, 1995. AKSARAYİ KERİMEDDİN Mahmud, Müsa merat-ul Ahyar, (Çev. M. N. Gençosman), Selçuki Dev letleri Tarihi, Ankara 1943. ALYILMAZ, C., Orhun Yazıtlarının Söz Dizimi, Erzurum 1994. ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul 1993. AYNİ, Bedrettin, İkdu’l-Cûmân fi Tarih-i Ehli’zZeman, Beyazıd Devlet Kitaplığı-Veliyüddin Efendi Bölümü, no: 2376, 516. AZİMİ, Azimi Tarihi, Çeviren A. Sevim, Anka ra, 1989. AZİZ B. ERDEŞİR-İ ESTERABADİ, Bezm u rezm, (Çev. M. Öztürk), Ankara 1990. B. HROZNY, “Önasyanın En Eski Tarihi”, (Çev. Saim A. Dilemre), DTCF. Dergisi, I., 1942, s. 120121. BANG, W-R. R., ARAT, Oğuz Kağan Destanı, İstanbul, 1936. BANGUOĞLU, T., “Oğuz Lehçesi Üzerine”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, 1960, s. 23-48. BARTHOLD, W., “İlhanlılar Devrinde Mali Vaziyet”, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası C. I., 1951, s. 135-159. BARTHOLD, W., Moğol İstilasına Kadar Tür kistan, (Haz. H. D. Yıldız), Ankara 1990, s. 190-194. BARTHOLD, W., “Selçuklu Devletinin Kurulmasından (258)REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt Tevarih, s. 44-45. (259)İNAN, A., Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1954, s. 42-44. (260)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 167. (261)REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt Tevarih, s. 42. (262)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 167. (263)İNAN, A., “Orun ve Ülüş Meselesi” Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, İstanbul 1931, s. 121-133. (264)KAŞGARLI, M., Divan-ı Lügat-it Türk, I/58-59. (265)KAŞGARLI, M., Divan-ı Lügat-it Türk, III/414-416. (266)SÜMER, F., Oğuzlar, s. 167. (267)EBULGAZİ BAHADIR HAN, Şecere-i Terakime, Haz. M. ERGİN, s. 48-52. (268)KAŞGARLI, M., Divan-ı Lügat-it Türk, I/55-58. (269)REŞİDEDDİN FAZLULLAH, Camiüt Tevarih, s. 39-43. HEY’ET, Azerbaycan Tarihi, Bakü, 1994. HEY’ET, Meteriali Po İstorii Azerbaydjano, Tomb II, Bakü 1958. HÜSEYİN HÜSAMEDDİN, Amasya Tarihi II, İstanbul, 1329. İBN BİBİ, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’lAlaiye II, (Çev. M. Öztürk), Ankara, 1996. İBN FAZLAN (Fadlan), Seyahatname, (Çev. R. ŞEŞEN), İstanbul, 1995. İBN MİSKEVEYH, Tecaribü’l-umem ve Te’aki bü’l-Himem, (İngilizce Çev. F. Amedroz-D. S. Margoli oth, The Eclipse of the Abbasite Caliphate), Oxford 1920-1921. İBN-ÜL ESİR, El Ka mil Fi’t-Tarih, (C. S. Tornberg, Leiden, 1851-1876’den Çev. Dr. A. Ağırak çı), İstanbul 1991. İNAN, A., “Orun ve Ülüş Meselesi” Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, İstanbul 1931, s. 121-133. İNAN, A., Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 1954. İSTAHRİ, Kitab’u Mesalik İl-Memalik, M. J. Dc Geoje, (BGA), Leiden, 1929, s. 9-290. İZGİ, Ö., Çin Elçisi Wong Yen-Te’nin Uygur Seyahatnamesi, Ankara, 1989. KAFESOĞLU, İ. “Malazgird Muharebesi”, İ. A, VII/242-248. 203 KAFESOĞLU, İ. Selçuklular Tarihi, İstanbul, 1972. KAFESOĞLU, İ., “Doğu Anadolu’ya İlk Sel çuklu Akını (1015-1021) ve Tarihi Ehemmiyeti”, Köprü lü Armağanı, İstanbul 1953, s. 259-274;. KAFESOĞLU, İ., “Melikşah”, İ. A. VII, 671. KAFESOĞLU, İ., “Oğuzlar”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara, 1992. KAFESOĞLU, İ., “Selçuklular”, İ. A. X, 357;. KAFESOĞLU, İ., “Türkmen Adı, Manası ve Mahiyeti”, Jean DENY Armağanı, Ankara, 1958, s. 121123. KAFESOĞLU, İ., Eski Türk Dini, Ankara, 1980. KAFESOĞLU, İ., Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, İstanbul, 1953. KAFESOĞLU, İ., Türk Milli Kültürü, İstan bul, 1996. KAŞGARLI MAHMUT, Divan-i Lügat-it Türk I-II-III, (Çev. B. Atalay), Ankara, 1986. KAYMAZ N., Pervane, Mu’inü’d-din Süleyman, Ankara 1970. KOSSANYİ, B., “XI-XII. Asırlarda Uzlar ve Komanların Tarihine Dair”, (Çev. H. Z. Koşay), BELL, 29, 1944, s. 120. 1994. YENİ TÜRKİYE 82/2016 Önceki Oğuzlar” Soçineniya, Tom II cast’l, Moskova, 1963, s. 558-583. BARTHOLD, W., Orta Asya Türk Tarihi Hak kında Dersler, Ankara, 1975. BARTHOLD, W., Tarihte Araplar, İstanbul, 1996. BARTHOLD, W., “Türklerde ve Moğollarda Defin Merasimleri”, BELL, XI/43 (1947), s. 515-519. BAYPARS TARİHİ, (Çev. Ş. Yaltkaya), İstan bul, 1941. BİCE, H., Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Ankara, 1991. BROSSET, Mb, Historie de la Georgiye I, St. Petersburg, 1849. CAHEN, C., Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi (XI. Yy. İkinci Yarısı), (Çev. Y. Yücel-B. Yediyıldız), Ankara 1992. CHANG, JAN-TANG, Tang Devrindeki Doğu Göktürkleri Hakkında Yeni Belgeler, Taipei, 1968. CLAVİJO, Timur Devrinde Kadis’ten Semer kant’a Seyahat, (Çev. Ö. R. Doğrul), Ankara, 1985. CÜVEYNİ, Tarih-i Cihangûşa I, (Çev. M. Öztürk), Ankara, 1988. ÇAĞATAY, N., Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara, 1989. DEMİRKENT, I., Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi, (I-II), Ankara, 1990. DENY, J., Grammaire de La Langue Turgue, Paris 1921. DONUK, A., Eski Türk Devletlerinde İdari-As keri Unvan ve Terimler, Istanbul, 1988. EBU’L FARAÇ, Ebu’l Faraç Tarihi I/II, (Çev. Ö. R. Doğrul), Ankara 1987. EBUBEKR-İ TİHRANİ, Kitab-ı Diyarbakriyya I/II, (Çev. F. Sümer, N. Lugal), Ankara 1993. EBUL GAZİ BAHADIR HAN, Şecere-i Teraki me, (Çev. M. Ergin), İstanbul, (Tarihsiz). EL HÜSEYNİ, Ahbar üd-Devlet is-Selçukiyye, (Çev. Necati Lugal), Ankara 1943. ERGİN, Muharrem, Orhun Abideleri, İstanbul, 1970. ERZİ, A. S, “Akkoyunlu ve Karakoyunlu Tarihi Hakkında Araştırmalar I. Kitab-ı Dede Korkuk hakkında Notlar. II. Uzun Hasan’ın birinci Karaman Seferi”, BELL, XVIII/70 (1954), s. 179-221. GÖDE, K., Eretnalılar, Ankara 1944. GRENARD, F., “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarihi”, (Çev. O. Turan), Ülkü Mecmuası, sayı: 74-80, s. 52. HAIG, T. W., “Salgurlular”, İ. A. X, 125-126. HALAÇOĞLU, Y., XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştiril mesi, Ankara, 1988;. KÖPRÜLÜ, F., “Osmanlı İmparatorluğunun Etnik Menşei Mes’eleleri”, BELL VII/28 (1943), s. 219313. KÖPRÜLÜ, F., “Türk ve Moğol sülalelerinde Hanedan Azasının İdamında Kan Dökme Memnuniyeti”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi I, Ankara, 1944, 1-9. KÖPRÜLÜ, F., Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1991. KÖYMEN, M. A., Büyük Selçuklu İmparatorlu ğu Tarihi I, II, III, IV, V., Ankara 1992-93. RIDVAN NAFİZ, Sivas Şehri, İstanbul, 1928. RUNCIMAN, S., Haçlı Seferleri Tarihi, I, II, III, (Çev. F. Işıltan), Ankara, 1998. SEVİM, A., Suriye Filistin Selçuklu Devleti Tari hi, Ankara, 1989. SEVİM, A. -E., MERÇİL, Selçuklu Devleti Tarihi, Siyaset, Teşkilat, Kültür, Ankara 1995. SİNOR, D., “Oğuz Kağan Destanı Üzerinde Mülahazalar”, TDED, C/IV, 1-2, 1950, s. 4-6. SÜMER F., Çepniler, İstanbul, 1992. KURAT, A. N, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1992. SÜMER, F., “Ağac-Eriler” BELL XXVI/103 (1962) s. 521-528. KURAT, A. N., “Göktürk Kağanlığı”, D. T. C. F. Dergisi X/1-2, 1952, s. 1-56. SÜMER, F., “Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türk ler mi Geldi? ” BELL XXIV/96, 1960, s., 567-594. KURAT, A. N., “Peçenek”, İ. A, X/535-543. KURAT, A. N., Peçenek Tarihi, İstanbul, 1937. MEHMET NEŞRİ, Cihannüma, (Yay. F. R. Unat. -M. A. Köymen), Ankara, 1949. SÜMER, F., “Boz-Oklu Oğuz Boylarına Dair” DTCF Dergisi, XI/65-103. SÜMER, F., “Çukur-Ova tarihine dair Araştır malar” Tarih Araştırmaları Dergisi, 1963, I/1-98. SÜMER, F., “Oğuzlar”, İ. A., VI, 378. MERÇİL, E., Kirman Selçukluları, Ankara, 1989. MERÇİL, E., Fars Atabeğleri, Salgurlular, Ankara, 1991. 204 SÜMER, F., Eski Türklerde Şehircilik, 1984, s. MERÇİL, E., Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991. 33-37. MİNORSKY, V., The Re gi ons of the World. (Hudud-ul Alam) (GMNS), London, 1937. SÜMER, Faruk, “Anadolu Moğollar” Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Ankara, 1969. MÜNECCİMBAŞI, Camiu’d-Düvel, Selçuklu lar Tarihi II, (Yay. Haz. A. Öngöz), İzmir, 2001. ŞİKARİ, Karamanoğulları Tarihi, (Yay. Haz., Mes’ut KOMAN), Konya, 1946. OCAK, A. Y., Babailer, İstanbul, 1996. ŞÜKRULLAH, Dokuz Boy Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, (Çev. H. N. Atsız), İstanbul, 1939. ORKUN, H. N., Eski Türk Yazıtları II-III, Ankara, 1940. ÖGEL, B., İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tari hi, Ankara, 1991. ÖGEL, B., Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara, 1979. ÖGEL, B., Türklerde Devlet Anlayışı, Ankara 1982. ÖGÜN, G., “Türk Fethi Öncesinde Bizans’ın Doğu Anadolu Siyaseti”, Yakın Tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu, Ankara 1992, s. 77-78. PRİTSAK, I., ”Kara Hanlılar” İ. A. VI, 254255. YENİ TÜRKİYE 82/2016 SÜMER, F., “Oğuzlara Ait Destani Mahiyette Eserler”, DTCF Dergisi, XVII., 1959, s. 359-455. PRİTSAK, R. O., “Der Untergang Des Reiches Des Oguzıschen Yabgu”, KÖPRÜLÜ ARMAĞANI, İstanbul, 1953, s. 396-410. SÜMER, F., Oğuzlar, İstanbul 1992. TAHSİN, Ü., Karamanoğulları Tarihi, Ankara, 1957. TANYU, H., İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Ankara 1980. TAŞAĞIL, A., Gök-Türkler, Ankara 1995. TOGAN, A. Z. V. “Azerbaycan”, İ. A. II, s. 101. TOGAN, Z. V., Oğuz Destanı, İstanbul, 1972. TOGAN, Z. V., Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981. TOĞAN, A. Z. V., “Moğollar Devrinde Anado lu’nun İktisadi Vaziyeti”, Türk Hukuk ve İktisat tarihi Mecmuası VI., 1931, s. 7-43. TURAN O., “Gıyaseddin Keyhüsrev” İ. A. VI, 620-629. RASONYİ, L., “Selçuk Adının Menşeine Dair”, BELL III/10, 1939, s. 377. 384. TURAN, O., “Türkler ve İslâmiyet”, DTCF Der gisi, 1946, IV/4, s. 458-461;. RAVENDİ, Rahat’us Sudur ve-Ayetü’s-Sürur I-II, (Çev. Ahmet Ateş), Ankara, 1977. TURAN, O., “Türkler ve İslâmiyet”, DTCF Der gisi, 1946, 4/4, s. 457, 485. REŞİD-ED-DİN FAZLULLAH, Cami ût-Te varih, Tahran, 1338. TURAN, O., Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1993. TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, İstanbul, 1969. WITTEK, P., Menteşe Beyliği, (Türkçeye çevi ren: O. Ş. Gökyay), Ankara, 1986. TURAN, O., Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971. YALGIN, A. R. “Ulu-Dağ Çevresinde Türk Damgaları” III. T. T. Kong., Ankara, 1948, s. 426-433. TURAN, O., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İst. 1969, s. 33-62. YALGIN, A. R., Anadolu’da Türk Damgaları, Bursa, 1943. URFALI MATEOS, Vekayi-Name, (Çev. H. D. Andreasyon), Ankara 1962. YINANÇ, M. H., Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, İstanbul, 1944.;. UZUNCARŞILI İ. H., Osmanlı Tarihi II-III-IV, Ankara, 1988. YÜCE, K., Saltuk-name’de Tarihi Dini ve Efsa nevi Unsurlar, Ankara, 1987. ÜNVER, İ., Ahmedi-İskender-Name, Ankara, YÜCEL, Y., Anadolu Beylikleri Hakkında Araş tırmalar, c/I-III, Ankara 1991. VARDAN, “Türk Fütuhat Tarihi”, (Çev. H. D. Andreasyon), İ. Ü. E. F, Tarih Semineri Dergisi I, 1937, 154-242. YÜCEL, Y., Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devle ti (1344-1398), Ankara, 1983. VARLIK, M. Ç., Germiyan-oğulları Tarihi, Ankara, 1974. ZAHODER, B., “Selçuklu Devletinin Kuruluşu Sırasında Horasan”, (Çev. İ. Kaynak), BELL, XIX/519, 1955, s. 76. 205 YENİ TÜRKİYE 82/2016 1983.