Fotograf Dergisi
Transkript
Fotograf Dergisi
Kontrast 32 Kasım - Aralık Fotog raf Dergisi ana sponsorluğunda yayımlanmaktadır. 1 AFSAD 4. Fotoğraf Sempozyum Hatırası İMece Provokatif Sayılabilecek Bir Kutlama 3 İlker Maga f/64 35 Yıllık Merakın Yazısı Özcan Yurdalan 4 İçindekiler Konuk Yazar Fotoğrafa Övgü 5 Murathan Mungan Konuk Yazar AFSAD’a... Simber Atay Eskier 6 Tarihçe Kuruluştan Günümüze AFSAD Kazım Şahbudak 10 Kitaplık 2 Dosya Konusu AFSAD 35 Yaşında Mustafa Ertekin, Mehmet Bayhan, İbrahim Göğer, Gülbin Özdamar Akarçay, Rıza Arat, Gülser Günaydın, Ahmet Gökhan Demirer, Mehmet Özer, Cengiz Engin, Ali Rıza Akalın, Mehtap Yıldız, Erol Büyükyazıcı, Alparslan Aydın, Gültekin Çizgen, Gökhan Bulut, Serpil Yıldız, Melih Vurkır 38 Türkiye Fotoğraf Sanatında Yitirdiklerimiz Doğanay Sevindik Unvan-sız/Un-titled Dora Günel Göz Görmez Bilinç Görür Mehmet Özer Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı Tarık Yurtgezer Kapak Fotoğrafı: AFSAD Fotograf Dergisi, 57. (son) sayı AFSAD Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Adına Sahibi Mustafa ERTEKİN Yayın Yönetmeni (Sorumlu Müdür) Koray OLŞEN Yayın Ekibi Aysel Altun Dora GÜNEL Nejla Can Güler Ayşe Saray Redaksiyon Ayşe Saray Grafik Düzenleme Ayşe Saray Yönetim Yeri (Dergi İletişim) AFSAD – Bestekar Sok. No: 28/21 Kavaklıdere – Ankara Tel: 0312 4172115 Faks: 0312 4172116 GSM: 0533 7388208 www.kontrastdergi.com www.afsad.org.tr kontrast@afsad.org.tr İki ayda bir yayımlanır. AFSAD’ın ücretsiz yayınıdır. Baskı Mattek Matbaacılık Basım Yayın Tanıtım Tic. San. Ltd. Şti. Adres: Ağaç İşleri San. Sit. 1354 Cad. (21. Cad.) 1362 Sok. (601 Sok). No:35 İvedik / ANKARA Tel: (0312) 433 23 10 Basım Tarihi: Kasım 2012 Yayın Türü: Bölgesel Süreli ISSN: 1304-1134 Kontrast Ankara ekibi, 2012 Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan; yazı, makale, fotoğraf, karikatür, illüstrasyon, vb.’nin, elektronik ortamlar da dahil olmak üzere, kullanım hakları AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği)’a ve/veya eser sahiplerine aittir. İzin almaksızın, hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun, materyalin tamamının ya da bir bölümünün kullanılması yasaktır. Dergide yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Provokatif Sayılabilecek Bir Kutlama İMeceİşi İ l k Sibel e r M aAcar ga Usta Fikirler, arkalarında kalabalıklara ihtiyaç duyarlar. 2 Fikirler, evrensel ve hümanist içeriklerinden bağımsız arkalarındaki kalabalıklar oranında tesire sahiptir; bu tesir gücü kadar ciddiye alınırlar. Çıplak fikir, tesirsizdir. Bir fikri politize edecek olan onun arkasındaki insanlardır. Ama sadece fikirler değil, resim, fotograf, sinema ya da benzeri yaratı alanları da arkalarında kalabalıklar isterler; arkalarına aldıkları kalabalıklar oranında değer görürler. “İktidar kalabalıklardır!” Bu formülasyon çok kaba görünse de öyle ya da böyle gerçeği ifade eder; bu ifade slogan olmaktan çıkarılıp daha ince bir ifadeyle karşımıza çıkarıldığında sahip olduğu o kaba öz, aslında değişmeyecektir. “Değer” dediğimiz de burada anlam kazanıyor. Bir fikir ya da herhangi bir yaratı ürünü ancak paylaşıma açıldığında, paylaşılarak ulaştığı yere tesir edip orayı harekete geçirdiği oranda değere sahip olacak, genişleyip büyüyecektir. Mutlaka değerli denemeler olmuş, mutlaka bu denemelerden bazıları hedefine ulaşmış ve iz bırakmıştır, hiçbir denemeyi küçümsememe koşuluna rağmen, Türkiye geneline bakıldığında şu tespiti yapmak zor olmayacaktır: Türkiye’de fotograf kendi içine sıkışmıştır. Türkiye’de fotograf arkasına yığınları alamadı. Nedeni, Türkiye’de fotografın ana gövdesini amatörlerin oluşturuyor olması kesinlikle değildir, çünkü fotograf tarihinde “fotograf amatörü” olarak da çok, ama çok iz bırakılabileceğini gösteren çalışmalar mevcuttur; Tina Modotti’nin, ürünlerini gördüğünde “yüzlerce fotografçının çalışmaları en az benimkiler kadar iyiydi” dediği “Arbeiter Fotografie” küçük bir örnek olarak burada hatırlanabilir. Yukarıdaki sorunun cevabı, Türkiye’de fotografın içine sıkıştığı yerden çıkıp yeni sorumluluklar üstlenememesinde aranmalıdır. Türkiye’de fotograf genel bir eğilim olarak “fotografı sevenler topluluğu” olarak kaldı ve kabını kıramadı, kıracağına dair bir işaret ise ne yazık ki henüz yok. Pek çok alan gibi fotograf da ne kadar süreceği belli olmayan bir ara dönem geçiriyor. Ara dönem de olsa ortaya çıkan bazı kesin veriler var: Fotograf, televizyonun yaygınlaşması ve buna elektronik medya araçlarının eklenmesiyle basılı basındaki gücünü büyük oranda yitirmiş, yine benzer nedenlerden dolayı basındaki sosyal tesiri azalmıştır. Fotograf çok yaygınlaşmış ve aynı oranda nicel üretimi çoğalmıştır. Yaygınlaşmasına ve çok üretilmesine karşılık ürünleri belli merkezlerde toplayacak ve ona yön verecek iradeden mahrumdur; bu mahrumluk fotografın büyümesiyle ters oranda gelişmektedir. Fotografın eğilim olarak galeri ve müzelere doğru yöneldiği gözlense de, aslında bu eğilim fotografın açılacağı yeni alanlardan sadece biridir. Resim, heykel gibi klasik sanatta uzun zamandır gözlenen tıkanma ve fotografın yaygınlaşması fotografın ekonomize olmasına yeni bir boyut kazandırmış, bu nedenle galeri ve müzeler geçmişten çok daha fazla fotografa yer vermeye başlamışlardır. Ancak son yıllarda gözlenen bu genişleme, fotografın yeni alanlarından sadece biridir. Ara dönemden geçen fotografa yön verecek, ona yeni alanlar açacak, onu hümanist bir dünya için kullanacak ve dolayısıyla ona ruh verip yeni içerikler kazandıracak olanlar, insanlardan başkası değildir. Çok klasik bir gerçeği burada tekrarlamakta sakınca yok: Bir şey sorumluluk aldığı, insana, hayata tesir ettiği ölçüde ciddiye alınır. Bir şeyin ciddiye alınmasına neden olan şey, insanlarla paylaşıma açılan ürünün düzeyi ve onsuz değer olamayacağına göre fonksiyonudur. Bazı ülkelerde fotografın ciddiye alınması, bazılarında ise “olmazsa da olur” kategorisinde değer görmesinin asıl nedeni, o ülkede fotografı üretim aracı olarak kullanan yaratıcılar ve doğal olarak onların çalışmalarından başkası değildir. Türkiye’de de fotograf ve tabii ki fotografçılar, ancak üstlendikleri sorumluluk (bu sorumluluğu sırf pratik politik anlamda kullanmıyorum) ve ortaya koydukları ürünler oranında ciddiye alınacak ve değer göreceklerdir. AFSAD* kurulduğundan bu yana fotografın toplumsallık başta, sorumluluk üstlenerek yeni boyutlar kazanabileceğini, gerçekleştirdiği çalışmalarda göstermiş ve bu özellikleriyle hafızalarda iz bırakmış değerli bir fotograf kuruluşudur. 35. yılında AFSAD’ın Türkiye’de fotografın önemli bir yer edinip ciddîye alınmasında hatırı sayılır bir rol oynayabileceğine inanıyorum. Yolu açık, ömrü uzun olsun. * Benim de geçmişimde AFSAD üyeliği var. Henüz yirmi yaşında değildim, soğuk bir cumartesi sabahının altı buçuğunda ulaştığım Ankara’da derneğin açılışını sabırsızlık ve biraz çekingenlikle beklemiştim. O gün Coşkun İncekara, Rıza Arat, Ali Rıza Akalın ve daha birçok değerli üyesiyle tanışmış, hoş bir gün geçirmiştim. AFSAD’ın ne olursa olsun sırf fotograf konuşulan bir dernek olmadığını biliyordum, o gün ise bunu yaşadım. Burada lafı kısa tutması gereken benim galiba, eğer becerebilirsem... Derneğin kuruluş sürecinden kalma hatıralara sahip biri olarak, geyiğe sarıp hoşbeş havalarında gezinen iki laf edip kapatabilirim yazıyı ama... Aslına bakarsanız, 35 yılın fotoğraf iklimindeki hemen her havayı az çok koklamış biri olarak, söyleyeceğim şeyler var. Ülkenin hayli çalkantılı yıllarında kurulan ve tam da toplumsal ihtiyaçlar üstünden kendini tanımlayarak var olan AFSAD, süreç içinde memleket siyasetinin, değişen değerlerin yansıdığı bir organizma oldu. Tıpkı diğer fotoğraf kurumları gibi, fotoğrafçılık gibi... Fotoğraf makinesi denilen kayıt aleti nasıl ki teknolojinin her yeniliğini tez vakitte bünyesine alabilme özelliğine sahip endüstriyel bir tüketim aracıysa, fotoğrafçılık da değişen bakış açılarıyla, farklılaşan görme biçimleriyle, evrilen estetik değerler ve politik duruşlarla birlikte, fotoğrafçıların zihniyetini yansıtan bir cilveli ayna meşgalesidir fikrimce. Bu meşgale o kadar da masum, etliye sütlüye dokunmayan, siyasetten, toplumsallıktan arınmış, kendi halinde bir hoş hobi değildir kuşkusuz. Fotoğrafçılıktaki sanatsal uygulamaların grafik düzenlemeyle çözüleceği sanıldığı için kadük kaldığını, basın fotoğrafının hem ana akımda hem alternatif medyada haber kriterleri ve ifade gücü bakımından dikkate değer olmadığını ihmal etmeden (yine de bu ikisini ayrı tutarak), orta sınıfın boş vakit uğraşısı olarak yaygınlaşan fotoğrafçılığın bugünkü hallerini 35. yıl münasebetiyle, bu yazıyla sınırlı kalmayacak bir tartışmanın konusu yapabiliriz. Kontrast’ı izleyenler ile sağda solda yazdıklarıma denk gelenler memleket fotoğrafçılığı konusundaki sözlerime aşinadır. Buradan itibaren söyleyeceklerim ise birkaç paragrafla sınırlanmış spekülasyona açık bir özet olacak ama ben yine de derdimi diyeyim: Yaygın fotoğrafçılığın, bu coğrafyada bir sahte âlem kurgusu olduğunu düşünüyorum. Fotoğrafın kendisi elbette bir yanılsamadır ve görünen gerçekliğin yeniden üretildiği sahte bir âlemi kurgulamaktır fotoğrafçılık, bunu biliyorum ancak fotoğrafçının bu süreçteki zihinsel kurgusu bunun tam tersi olsa gerektir. Gördüğünü göstermek üzere fotoğraf çeken biri, basit bir kopyalamayla yetinmeyen, klişe kurguların ve ezber formların dışında bir yapının peşindeyse eğer; fotoğrafında düşüncelerini, duygularını, estetik seviyesini, görgüsünü, kültürünü yansıtmayı önemsiyorsa eğer, gözünün gördüğü ile aklının anladığı arasındaki ilişkiyi sorgular; gördüğü gerçek ile hakikat arasındaki AFSAD farkı hesaba katar. Basit bir “yüzey düzenlemeci” anlayışa sıkıştırılamayacak kadar olağanüstü yeteneklere sahip olan fotografik görüntü, aynı zamanda özgür ifadenin, yaratıcılığın ve sanatsal varoluşun da bereketli alanıdır. Lakin sanat, yaratıcılık, özgür düşünce... diye sıralayabileceğimiz ne varsa hepsi, sahici bir hakikat arayışından başka nedir ki? Bu arayışı, bu gayreti, bu çabayı, günümüz değerleri çerçevesinde beyhude görebiliriz kuşkusuz. Sistemin ekonomik ilişkileri içinde sınıfsal konumu her an bir alt seviyeye ineceği için kaygı duyan ya da bir üst kademeye atlamak için kariyer peşinde helak olan orta sınıfa, oyalansın diye sunulmuş hobi fotoğrafçılığı için hayli zahmetli bir uğraş olarak görünebilir sözünü ettiğim hakikat arayışı. Temel fotoğraf eğitimlerinde verilen, yarışmalarda değerlendirilen klişelerle yetinmek günümüzün ücretli kölelerinin gönlünü hoş etmek için uygun olabilir. Lakin bir bakarsın bu maksatla yaratılmış olan sahte âlem fazla şişmiş bir balondur... “Bütün bu lafların 35. yıl yazısında yeri var mı?” diye sorulacak olursa hiç merak edilmesin ben hatıralarla bezenmiş çok güzel hikayeler de anlatırım, kremaya iki kepçe şeker de ben eklerim ama gün gelir kaldırmaz... Sıradanlıktan sıkılan olur, ezberden bunalan çıkar. AFSAD, kurulduğu yılda var olan fotoğraf anlayışına ve fotoğrafçılık tarzına kuşkuyla bakan, başka türlüsü nasıl olabilir derdine düşmüş bir yapıydı. O nedenle daha ilk adımda, memleketin var olan fotoğraf kadrolarını toplayarak “Türkiye’de Fotoğraf Sanatının İşlevi” ne menedir diye bir merakın peşine düştü... Sahi bugün nedir bu memlekette fotoğrafın veya sanatının işlevi ve AFSAD bu işlev içinde kendine nasıl bir konum tanımlar, nasıl bir temsile sahiptir? Ben bunu merak ederim, biz çoktan geçtik ama AFSAD’da yaş 35... Görüntü duvar gazetesi ekibi, 1989 (E. Büyükyazıcı arşivinden) Kasım - Aralık 2012 Kısa Çekiç f/64Metraj Özcan Bora Yurdalan 35 Yıllık Merakın Yazısı 3 Murathan Mungan Konuk Yazar 4 Fotoğrafa Övgü* Bakmayı öğretir fotoğraf-ın gözü, insana yöneldikçe içeriği dolgunlaşır nesnelerin katman, anlam, boyut: ışık hacimdir gölge farkıyla bir rastlantıya kilitlediğin tekrarlanmazlığın akışında zamanın ve mekânın çapraz armağanı uçucu anlardan kalıcı sonuçlar bir göz kırpımında şimdi, ama ardında kalanla 8, 9 Mart 2012 * Henüz yayımlanmamış bir kitabından Simber Atay Eskier eleştiren, AFSAD’dan ayrılan birçok isim daha var değil mi? - Haklısınız ben sadece birkaç örnek verdim. - Arkadaşlara katılalım mı? - Bir dakika daha; Ruhun ölümsüzlüğüne inanır mısınız? - Merter Oral’ı anacaksınız değil mi, merak etmeyin, daima bizimle! - Tamam, o zaman, haydi devam edelim. Konuk Yazar - 2012–1977=35 Farkında mısın? 35 yıl olmuş… - Kairos aşkına! Tabii farkındayım. - İyilik, güzellik ve başarılarla dolu bir 35 yıl. - Tebrik ve teşekkürlerimizi sunuyoruz. Daha nice yıllara! - Bunu kutlamalıyız. - Bütün kalbimle! Ama diğerlerine katılmadan önce biraz konuşmak isterdim. - Platon aşkına! Buyursunlar. - Öyleyse itiraf et! AFSAD’ın o sempozyumları olmasa, o ismiyle müsemma fotoğraf şölenleri, fotoğrafla ilgili hangi akademik kariyerden bahsedebilirdin? - İtiraf et! AFSAD’ın o müstesna kurucularının bazılarını tanımasaydın, fotoğrafın entelektüel zevklerini nasıl keşfedebilirdin? - İtiraf et! AFSAD o modernist toplumcu-gerçekçi vizyonu temsil etmese, postmodern serseri, netlik ayarı yapmayı nereden bilecekti? - İtiraf et! AFSAD’ın gerçekleştirdiği projeler olmasa fotoğrafın sosyal işlevleri nasıl örneklenecekti? - İtiraf et! AFSAD’ın fedakâr başkanları olmasa, “fotoğraf derneği” kavramı layıkıyla tanımlanabilir miydi? - …AFSAD’ın “kamu yararına çalışan kurum statüsü’’olmasa, fotoğrafın demokratik karakterini nasıl idrak edebilirdik? - …AFSAD’ın seminerleri ve yayınları olmasa, fotoğrafın o epistemolojik masumiyeti nasıl muhafaza edilecekti? - …AFSAD olmasaydı, FSK’li kardeşlerim, plüralist konjonktürü nasıl temsil ederdi? - …AFSAD’lıları tanımasaydın, fotoğraf sanatının sırlarına nasıl vakıf olacaktın? - Birkaç ipucu olsaydı… - Memnuniyetle! İbrahim Demirel’in yalnız ağaçlarını görmesen, o romantik şiiri görmesen, Deleuze ve Guattari’nin algılam ve duygulam kuramını kavrayamazdın! Asla peyzajın içinde var olamazdın! - İbrahim Göğer’in mitolojik portrelerini bilmesen, dolayısıyla bilim kurgunun arketipik karakterini sezmesen, ne Eliade’nın Ebedi Dönüş Mitosu’nu ne de Warburg’un Nachleben’inini anlayamazdın! - Mahmut Turgut’un abstraksiyonları olmasa, bizzat, bir abstrakt ekspresyonist deneyime nasıl sahip olabilirdik? - Gökhan Bulut’un minimalist yorumları olmasa, metafizik boşluklarda nasıl sörf yapabilirdik? - Mehmet Arslan Güven’in polaroidleri olmasa, varoluşçu retoriğin şimdiki zamanlarını nasıl yaşayacaktık? - Cengiz Oğuz Gümrükçü rehberlik etmese, fotoğraf tutkusu nasıl temsil edilirdi? - Tekin Ertuğ fotoğrafımızın hafıza kayıtlarını tutmasa, kim anılara sahip çıkacaktı; Ve atölyesi olmasa Nietzschevari Dionizos duyarlılığını kim görselleştirecekti? - Evet, AFSAD üyesi, AFSAD ile ilgili ya da AFSAD’ı Simber Atay Eskier AFSAD’a... 5 23.11.1992 Hürriyet,Ankara Eki Tarihçe Kazım Şahbudak Kuruluştan Günümüze AFSAD (*) 6 1970’lerin sonuna gelindiğinde, Türkiye’de bir sol rüzgâr esmektedir. Çağdaş Sahne o dönem tiyatro ve fotoğraf kurslarının düzenlendiği, sinema gösterilerinin yapıldığı önemli bir kültür merkezidir Ankara için. Sinan Çetin, Celal Ertem, Aydın Ener, Çağdaş Sahne’nin fotoğraf kurslarını yürütmektedir. Aynı dönemde, fotoğraf kurslarının verildiği bir başka yer ise, Çankaya Halkevi’dir. Buradaki fotoğraf kurslarını ise Tansu Gürpınar yürütmektedir. Özcan Yurdalan ve Merter Oral, Tansu Gürpınar’dan kurs almış ve sonrasında Çankaya Halkevi’nin kurslarını yürütmektedirler. Öte yandan ise panellerle, sempozyumlarla fotoğrafın teorik bütünlüğünü arıyorduk” (Özcan Yurdalan söyleşisi). AFSAD’ın kuruluşu bu iki koldan gelen fotoğrafçıların buluşması ve bu iki yerden bağımsız olarak çalışmalarını yürüten, aynı zamanda, buralardaki fotoğraf çalışmalarını da takip eden Kemal Cengizkan ve Alparslan Aydın’ın bu ekibe katılmaları sonucu oluşur. Bu süreç planlı bir araya gelişin ötesinde biraz da kendiliğinden oluşan bir süreçtir. “…Serginin açılmasında bir problem yoktu. Üstelik de büyük bir katılımla açıldı. O sırada DİSK’in çok kullanılan bir sloganı vardı ve bu çektiğimiz fotoğraflarda da görülüyordu. Bu durum problem oldu. Siz de bu slogana katılıyorsunuz gibi bir yaklaşıma girildi. Bu slogan olmamalıydı dendi. Fakat grev yerinde o slogan atılıyor ve grev çadırında da o slogan asılı. Bu sloganın olduğu fotoğrafı çekmemiz sorun oldu. Çağdaş Sahne bizden bu fotoğrafları ve sergiyi indirmemizi istedi. Biz ise indirmeyeceğimizi belirttik, fakat sergiyi kaldırdılar. Bu durum AFSAD yönetiminde de tartışmalara neden oldu.Tartışmalar su yüzüne çıkınca da olağanüstü genel kurul kararı alındı” (Kemal Cengizkan söyleşisi). Kurucular 19 Mayıs 1977’de ilk yönetim kurulu toplantısını yaparak kendi içlerinde görev dağılımına gider. Sinan Çetin (Başkan), Cüneyt Ayral (Yazman), Ercan Öztürk (Sayman), Alparslan Aydın (Sergi gösteri birimi sorumlusu), Özcan Yurdalan (Basın Yayın ve Halkla İlişkiler birimi sorumlusu), Celal Ertem, Merter Oral, Bülent Demirel, Ömer Eltan ilk yönetim kurulunda yer alır. Dernek aslında Çağdaş Sahne’nin içinde ve buranın bir kolu olarak fotoğraf çalışmalarını yürütmek amacıyla kurulur. Çünkü Çağdaş Sahne dernek için çalışmaların sürdürülebileceği olanaklar sunmaktadır. Kira, elektrik, su parası ödenmez. Sol içinde farklı anlayışlar ve politikayla ilgisi daha az olan kişiler de dernek içinde yer bulurlar. Bu anlamda farklı fotoğraf anlayışları da temsil edilir. Ortak nokta ise “muhalif bir anlayış ve sosyal sorumluluk duygusunu fotoğraflarla anlatma” isteğidir. 14 Temmuz 1977’de Halil Uluç, Gültekin Çizgen, Ozan Sağdıç, Fikret Otyam ve Hamza İnanç Onur Kurulu Üyeliğine getirilir. Ondört gün sonra ikinci toplantısını yapan yönetim kurulu 30 kişinin dernek üyeliğini kabul eder. Bu isimler arasında Kemal Cengizkan, Dursun Ali Sarıkoç, Fikret Otyam, Sevim İpekçi de yer alır. “Derneği birkaç temel üzerine kurgulamıştık. Birincisi tabii ki hayata müdahil olmak, öte yandan çağın tanığı olmak, öbür taraftan ise sadece fotoğraf üretmek değil fotoğrafın kuramına da dair hat izlemek gerektiğini düşünüyorduk. Örneğin tanıklık anlamında, büyük toplumsal hareketlere kurulduğumuz günden beri destek verdik. Pratikte farklı bir uygulamayı gerçekleştirmek istiyorduk. Çadır sergileri, otobüste açılan sergiler ve disk grevine destek veriyorduk. Derneğin kuruluşu üzerinden 5-6 ay gibi kısa bir süre geçmeden büyük bir ayrışma yaşanır. DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası’nın 1977’de MESS iş yerlerinde gerçekleştirdiği büyük grevi fotoğraflayan Kemal Cengizkan, Özcan Yurdalan, Merter Oral ve Ercan Öztürk’ün fotoğrafları ile oluşan “grev” sergisi bu ayrışmanın nedeni olur. Açılan sergi ertesi gün indirilir. 4 Aralık 1977’de Çağdaş Sahne’de yapılan olağanüstü Genel Kurul sonucu Sinan Çetin ve Celal Ertem seçimleri kaybeder. Yeni yönetim şu şekildedir; Fikret Otyam (Başkan), Alparslan Aydın (Başkan Yardımcısı), Özcan Yurdalan (Yazman), Kemal Cengizkan (Sayman), Bülent Demirel (eğitim birimi sorumlusu) ve Aydın Ener (karanlık oda sorumlusu). Bundan sonra AFSAD için zorlu bir süreç başlayacaktır. Çağdaş Sahne Yönetimi AFSAD’ı kendi bünyesinden çıkartma kararı alır. Evrensel Kitabevi’nin sağladığı mekânda dernek bir yılı aşkın bir süre kalır.(Mithatpaşa cad. No: 24) Bu adresten sonra dernek 01.08.1979 tarihli yönetim kararıyla Fevzi Çakmak sok. No: 36/1 adresine taşınır. 1977-1980 yılları, AFSAD kurucularının hayata fotoğrafla müdahil olma, sosyal sorumluluk duygusu içinde fotoğraf çalışmaları yapma isteklerinin öne çıktığı yıllardır. Çağdaş Sahne ile yaşanan tartışma ve devamında gelen ayrılık yeni derneği çok zor durumda bırakır, fakat dönemin yönetici kadrosu tüm bu zorluklara göğüs gererek çalışmalara devam eder. Dönemin en önemli sorunu, derneğin bir merkezinin olmayışıdır. Bu durum sık sık yer değiştirilerek çözülmeye çalışılır. Önemli çalışmalardan birisi; 2 Nisan 1978’de Sanatseverler Derneği’nde yapılan “Türkiye’de Fotoğraf Sanatının İşlevi” adlı dönemin terminolojisi ile Bir diğer önemli çalışma da; yıllar içinde 57 sayıya ulaşacak olan “Fotograf” dergisinin Kasım 1978’de yayınlanmaya başlamasıdır. Birimler, bu dönemde kurulmuş ve dernek iç isleyişini belirleyen önemli bir iç örgütlenme modeli olmuştur. Bu model; Halkevlerinin kol çalışmalarının derneğe uyarlanmış halidir. 2006’ya kadar devam eden “aday üyelik” süreci de bu dönemde geliştirilir. 16 Ekim 1978’de Ankara’da açılan “Yaşamak 2- Selam Yaratana” sergisi ile nötron bombasını konu alan “Bulutlar Adam Öldürmesin” sergisi dönemin önemli çalışmaları arasındadır. 12 Eylül 1980 askerî darbesi ile birlikte tüm sendika, öğrenci kulüpleri ve dernekler gibi, AFSAD da kapatılır. Birkaç ay sonra derneğin çalışmalarına izin verilmesi için Ankara-Çankırı İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na başvurulur ve izin alınır. Darbeden sonra yönetim kurulunun ilk toplantısı 25 Kasım 1980’de yapılır. 1981-1990 Dönemi Bu dönem siyasi ve ekonomik yapı ile birlikte, toplumsal hayatın da yeni bir noktaya evrilmeye başladığı yıllardır. Uygulamaya konan 24 Ocak kararları ve Anavatan Partisinin siyasal iktidarı ile tanışır Türkiye. 1970’lerin sosyal gerçekçi fotoğraf anlayışını, kurgusal-deneysel yaklaşımlara ve daha çok bireysel ifadelere bırakmaya başladığı bir dönemdir. 12 Eylül sonrası ilk genel kurul 29 Kasım1981’de yapılır. Başkanlığa Ali Rıza Akalın seçilir. Bu yönetim çok sürmez ve yedi ay sonra olağanüstü genel kurula gidilir. 27 Haziran 1982’de başkanlığa tekrar Kemal Cengizkan seçilir. “Eskiden çok istekli ve gönüllü insanlar gelip bir şeyler yapmak isterdi. Ama insanlar korkmaya başladı. Ortalıkta korku vardı bir kere. Biz de eskisi gibi çalışmalar yapamıyorduk. Çünkü ne olacağını bilemiyorduk… Ama hepten de geri çekilmedik, çalışmaları durdurmadık. Faaliyetlere izin verildikten sonra olabildiğince çalışmalar yapmaya, kurs vermeye gayret ettik… Sosyal fotoğraf duruşumuzdan taviz vermedik. Ama belki de o kadar yüksek sesle konuşamadık. Giderek bunu da kaybettik açıkçası, sosyal değişimle birlikte” (Kemal Cengizkan söyleşisi). Kursiyer çalışmalarından oluşan “Fotoğrafa ilk adım” Ankara Sanatseverler Derneği’nde açılmaya devam eder. Yine bu derneğin çağrısı üzerine, “Türkiye’de Fotoğrafın Sorunları” adlı bir açık oturum düzenlenir. AFSAD, dördüncü yıl sergisi 1981’de Ankara İngiliz Kültür Derneği’nde açılır. 28.07.1982’de alınan yönetim kurulu kararıyla dernek, Kızılırmak Sokak Ortam Apartmanı No:12/1 AFSAD Birinci fotoğraf yarışması 1983’de “Kaybolan Kültür Değerlerimiz” konusunda yapılır. Yarışmalar 1995 yılına dek her yıl düzenli bir şekilde yapılır. 1995’den itibaren hiçbir sanat eserinin yarışma ortamında değerlendirilemeyeceğini savunan dernek, bu yıldan sonra, yarışmaları, ödülsüz ve değerlendirmesi izleyiciye açık olarak yapılan “prestij” sergilerine dönüştürür. Ocak 1984’de Fotograf Dergisi 14. sayı ile tekrar yayınlanmaya başlar. 1987’ye kadar yayını süren derginin, ekonomik zorluklar nedeniyle 49. sayıda yayınına ara verilir. Beşinci olağan genel kurul 7 Aralık 1986’da yapılır ve başkanlığa Ahmet Tolungüç seçilir. Bu genel kurulda Merter Oral ve Kemal Cengizkan’ın yönetimden ayrılmaları ile kurucu üyelerin hiç biri yönetimde değildir artık. Dernek tamamen yeni bir kadro ile yönetilmeye başlanır. Tolungüç’ün başkanlığı uzun sürmez ve bir ay sonra ayrılarak yerini Rıza Arat’a bırakır. Kemal Cengizkan’ın Ankara’dan ayrılması dernekte başlayan değişimin de başlangıç yıllarıdır. Dokuz yıllık süreçte dernek yeni üyeler edinmiş ve bu isimleri de demokratik bir şekilde yönetime taşımıştır. Dokuzuncu yıl sergisi 11-31 Mart 1986’da Ankara İngiliz Kültür Derneğinde açılır. İkinci Fotoğraf Sempozyumu 17-18 Ocak 1987 tarihlerinde Ankara Alman Kültür Merkezi’nde yapılır. Bu dönemin önemli çalışmalarından birisi de “Kamu Yararına Çalışan Dernek Statüsüne” geçmek için yapılan çalışmalardır. 1981ile 1990 yılları arasında dernek başkanlığı yapan isimler: Ali Rıza Akalın (1981-1982), Kemal Cengizkan (1982-1985), Ahmet Tolungüç (1985-1986), Rıza Arat (1986-1988), Alparslan Aydın (1988-1989), Melih Vurkır (1989-1990). 1991-2000 Dönemi 1990’lı yılların başlarına gelindiğinde dernekte artık yeni bir kadro vardır. Bu dönem fotoğrafik açıdan yeni arayış ve tartışmaların yoğun olarak yaşandığı yıllardır.1980’lerin sonlarına doğru başlayan bu süreç 2000’lerin başında kendini dijital fotoğraf tartışmalarına bırakır. Kurumsallaşma ve örgütlülük anlamında ise iç karışıklıkların ve kişisel çatışmaların derneğe damgasını vurduğu ve iki önemli kırılmanın yaşandığı yıllardır. Yayınına ara verilen “Fotograf Dergisi” 50. sayı ile 1991’in sonlarına doğru yayın hayatına tekrar başlar. Dergi, yeni bir konseptle 57. sayıya ulaşır. Fakat ekonomik sürdürülebilirlik yoktur. 57. sayıdan sonra yayına ara verilir. Kasım - Aralık 2012 Konuk YazarKazım Ahmet Gökhan Demirer Tarihçe Şahbudak adresine taşınır. Beşinci yıl sergisi 8-20 Kasım 1982’de Ankara Türk İngiliz Kültür Derneği’nde açılır. İlk fotoğraf sempozyumu 1982’de düzenlenir. 1983 ve 1984’de iki panel düzenlenerek fotoğrafın sorunları tartışılır.1987 ve 1989’da üçüncüve dördüncü sempozyumlar düzenlenir. tartışmalı toplantısıdır. Bu toplantı, sonraki yıllarda geleneksel hale gelecek olan “AFSAD Fotoğraf Sempozyumları”nın da başlangıcını oluşturur. 7 Kazım Şahbudak Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile işbirliği içinde gerçekleştirilir. Çalışmalar GAP Projesinin, bölge halkı üzerindeki ekonomik, kültürel, sosyal etkilerini ve coğrafik değişikliklerin belgelenmesini içermektedir. 1997’de derneğin 20.kuruluş yıldönümünde 5.Fotoğraf Sempozyumu gerçekleştirilir. Tarihçe Kuveyt’te sergi, 29.10.1992 (E. Büyükyazıcı arşivinden) 8 Bakanlar Kurulu’nun 20.12.1991 tarihli kararı ile AFSAD “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsünü alır. Bu statü özellikle Fotoğraf Federasyonu kurma çalışmalarında derneği uzunca bir dönem odak noktasında tutar. 21-22 Kasım 1992’de Ankara Milli Kütüphanede 4. Fotoğraf Sempozyumu yapılır. Ulusal Fotoğraf sergileri gerçekleştirilmeye devam edilir. 1992’de KreatifDoğa; 1993’de Zaman-Bilim Sanat İnsanlarımız-3; 1994’de Memleketimden İnsan Manzaraları; 199596’da Serbest; 1998’de Para ve 1999’da Serbest konulu sergiler yapılır. 1994 AFSAD ve Ankaralı fotoğrafçılar açısından önemli bir yıldır. Dernek içinde yaşanan ve temelde kişisel olan tartışma ve sürtüşmeler sonucu 60’a yakın isim AFSAD’tan ayrılarak yeni bir dernek kurarlar (FSK). Ayrılanlar derneğin önemli kadrolarıdır ve bunun sonucu olarak derneğin etkisizleşeceği ve kurumsal kimliğini kaybedeceği düşüncesi oluşur. Fakat geçen süreç içinde bunun gerçekleşmediği görülecektir. AFSAD bu ayrılıktan sonra, yoluna devam eder. Yeni ve genç isimler yönetim kuruluna gelir. Bu süreç, aynı zamanda 1980’lerde fotoğrafa AFSAD’da başlayan kadroların da tamamen dernekten ayrılışıdır. AFSAD’ın iç örgütlenmesinde; birimler, kurullar, üst kurullar oluşturma gibi uygulamaların yaşandığı bir dönem. Bunlardan dernek içinde en çok tartışma yaratan ise; Danışma Kurulu’dur. 1989’da “Suya Özlem” sergisi ile başlayan GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) bu dönemde de devam eder. “Bir Fırat Öyküsü (1995)”, “Dört Mevsim GAP (1996)”, “Sözümüz GAP Üstüne (1997)”, “GAP’ta Kadın ve Çocuk (1998)”, “Suya Karışan Hayat, Hayata Karışan Su (1999)”, “GAP’ta 10 Yıllık Birikim (1999)” sergileri gerçekleştirilir. Dernek için önemli olan bu proje, 1995’ten itibaren Cumhurbaşkanlığı himayelerinde ve Başbakanlık GAP Bölge Derneğin bu dönemde yaşadığı önemli kırılma noktalarından birisi de hiç şüphesiz ki 1998-1999 yıllarında yaşanan çalkantılardır. Feridun Meriç başkanlığındaki yönetim kurulunun usulsüz ve keyfi uygulamaları sonucu 46 etkin üye dernekten çıkartılır. Buna karşılık çoğunluğu arkadaş grubu 80 kişi üye yapılır. Yaşanan durum, bir grubun derneği ele geçirme operasyonudur âdeta. Dernek üyelerinin büyük çabası sonrası gerçekleşen olağanüstü genel kurul sonucu bu yönetim görevden uzaklaştırılır. “19.12.1999-28.05.2000 dönemi dernek açısından bozulan kurumsal yapının yeniden yerleştirilmeye çalışıldığı ve çeşitli zorlukların aşıldığı bir dönemdir. Devir alınan defter ve belgelerin incelenmesi sonucu bir önceki yönetim kurulunun usulsüz ve belgesiz işlemler ve harcamalar yaptığı tespit edilir ve söz konusu dönemde dernek adına alınan kararlarda imzası bulunan yönetim kurulu üyeleri hakkında Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunur. Geçen yıllarda var olan kurullar yeniden oluşturulmuştur” (AFSAD 19.12.1999 - 28.05.2000 dönemi yönetim kurulu çalışma raporu). Tüm bu yaşananlarda, dernekiçi gruplaşmaların ve tecrübeli üyelerin ilgisizliğinin etkisi büyüktür. Bu olaydan sonra uzun süre derneğin yeni bir anlayışla örgütlenmesine çalışılır. Yeni dönemde yaşanan en önemli iç örgütlenme modeli ise; birim çalışmalarının iptal edilerek bunların atölyelere dönüştürülmesidir. Dönemin bir önemli çalışması da; Kültür Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı’nın destekleri ile gerçekleştirilen “Yaşayan Ankara” belgesel çalışmasıdır.1997’de başlayan ve iki yıl süren çalışmada; 24 kişilik proje grubu Ankara’yı fotoğraflar. 6 Nisan 1999’da dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL tarafından açılışı yapılan sergi büyük bir ilgi ile karşılanır. Ankara’nın bir dönemine tanıklık eden bu önemli çalışma ne yazık ki dönemin yönetimi tarafından tahrip edilmiştir. Uzun yıllar Fevzi Çakmak Sokaktaki teras katında çalışmalarını sürdüren derneğin,1999’da yaşanan kırılmanın ardından yeni yapılanma çalışmaları sonucunda bu adresten taşınmasına karar verilir. Yeni adres; Büklüm Sokak 22/11 Kavaklıdere-Ankara’dır. Artık daha profesyonel bir yaklaşım vardır ve ücretli 2001-2012 Dönemi Büklüm Sokak 22/11 adresine taşınması ile başlayan süreç derneğe yeni bir yapı ve güç kazandırır. Bu süreç içinde dernek Ankara’nın soysal ve ekonomik olarak üst toplumsal gruplarında bulunan yeni üyelerle tanışır. Derneğe profesyonel bir bakış açısı hâkim olmuş ve fotoğraf eğitimlerine atölye çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Bunun sonucu olarak ekonomik bir büyüme de kendini göstermiş ve dernek, aynı katta bulunan üç daireye sığacak büyüklüğe ulaşmıştır. Toplantı, seminer ve eğitimler için daha modern ve geniş mekânlara kavuşur. Dernek bu dönemde eğitim ve atölye çalışmalarına ağırlık verir. Atölyelerin her biri yılsonu sergileri ve gösterileri düzenleyerek faaliyetlerini sürdürür. Bazı atölyeler başarılarını yurt dışına kadar ulaştırır. Gökhan Bulut Soyut Fotoğraf Atölyesi buna örnektir. Kurslarda kullanılacak bilgi ve görsel malzemenin standardizasyonu için çalışılır. Eğitim programları detaylandırılarak üç aşamalı bir yapı oluşturulur. Birinci aşama; 1., 2. ve 3. kur olarak alt kategorilere ayrılır. Bu detaylı program aynı zamanda, derneğin eğitim konusunda kazandığı tecrübenin de bir sonucudur. 2001’de yapılan Elmadağ Çocuk Tutukevi fotoğraf çalışması önemlidir. Tutukevi’nde bulunan 12-18 yaş grubu çocuklara temel fotoğraf eğitimleri verilerek bir sergi çalışması yapılır. Bir anlamda Fotograf dergisinin devamı niteliğinde olması düşünülen dernek haber bülteni “Gazete Kontrast” yayın hayatına başlar. Bu yayını fotoğraf dergisi olarak çıkarmak üzere sponsorluk görüşmeleri yapılır fakat bundan sonuç alınamaz. Federasyon çalışmalarına ilk günlerden itibaren katılan ve bu konuda itici güç olan dernek, kuruluş aşamasında federasyon yapılanmasındaki bazı bölümlere itirazı sonucu kurucu üye olmaktan vazgeçer. Dernekiçi değerlendirmeler sonucu 2004’de federasyona üye olur. Dijital fotoğrafın geç ulaştığı derneklerin başında belki de AFSAD gelmektedir. Geniş bir karanlık oda imkânına sahip dernekte dijital eğitimler, 2005’de başlar. İlk dijital fotoğraf makinesi 2006’da alınır. Aynı yıl bir yandan da karanlık odanın yenilenmesi ve yeni agrandizörler alınması için çalışılır. Birçok AFSAD Derneğin üzerinde durduğu bir diğer konu da sosyal sorumluluk projeleridir. Bu amaçla birçok proje gerçekleştirilir. Az gören ve bir kısmı dürbünlü gözlük kullanan, 9-16 yaş arasındaki %10- 40 oranında görme kaybı olan 11 ve görme kısıtlılığı olmayan bir çocuğa 4 ay boyunca, her çocuğa bir eğitmen asistan verilmek suretiyle fotoğraf eğitimi verilir. Bir diğer çalışma da; Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ile gerçekleştirilir. Proje kapsamında kurum yurtlarında kalan 39 çocuk ile “Pencereleri Karelerle Dondurmak” konu başlığında fotoğraf eğitim çalışması yapılır. Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği ile ortaklaşa yürütülen çalışmanın sergisi 5.Ocak 2008’de Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde açılır. Çalışmada şizofreni hastalarına özel bir müfredatla temel fotoğraf eğitimi verilerek sergi çalışması yürütülür. Eğitimler bu derneğin merkezinde verilir. Haziran 2007 olağan genel kurulunda yapılan tüzük değişikliği ile genel kurulun iki yılda bir yapılması kararı alınır. 7. Fotoğraf Sempozyumu ve sempozyum kitabının yayınlanması da bu dönemde gerçekleşir. 2002 ve 2008’de 6. ve 7. Fotoğraf Sempozyumları gerçekleştirilir ve sempozyum kitapları da yayınlanır. Arşiv ve kütüphane çalışmaları dernek için kuruluşundan itibaren önemli olan bir konudur. Dernek kuruluşunda oluşturulan birimler arasında arşiv birimi de yer almaktadır. Bu durum derneğin bu çalışmaya gösterdiği özenin de bir sonucudur. Dernekiçi sergi, üyelik ve ayın fotoğrafları tasnif edilerek arşivlenmektedir. 2006’da başlayan dijital ortama aktarma işlemleri büyük oranda tamamlanmıştır. Derneğin üye alımlarında kullandığı aday üyelik süreci, 2006 Genel Kurulunda yapılan bir değişiklikle kaldırılır, kısa film çalışmaları yapan kişilerin de Derneğe üye olmaları sağlanır. Bu dönemin en önemli olaylarından birisi de; derneğe bir mülk alınmasıdır. Üyelerin maddi katkıları ve çeşitli bağışlarla Aralık 2010’da bugün de faaliyetlerini sürdürdüğü Büklüm Sokak’taki yer alınır. Bu dönemde başkanlık yapan isimler: 2000-2001 Alparslan Aydın, 2001-2002 Serpil Yıldız, 2002-2006 Gülser Günaydın, 2006-2008 A. Gökhan Demirer, 2009-2011 Gökhan Bulut, 2011-2011 Ali Rıza Akalın, 2011-devam Mustafa Ertekin. (*) 2010 tarihli MSGSÜ Fotoğraf Ana Sanat Dalı “Önemli Fotoğraf Dernekleri ve Sivil Toplulukların Günümüz Türk Fotoğrafına Katkısı” adlı Yüksek Lisans Tezinden alıntılanmıştır. Kasım - Aralık 2012 Kazım Şahbudak Bu döneminde dernek başkanlığı yapan kişiler: Dursun Ali Sarıkoç (1990-1992), İsa Özdemir (1992– 1994), İbrahim Göğer (1994-1995), Mehtap Yıldız (1995-1997), Ali Rıza Akalın (1997-1998), Cengiz Oğuz Gümrükçü (1998-1999), Cengiz Engin (19991999), Feridun Meriç (1999-1999), Serpil Yıldız (1999-2000) derneğimizde film bazlı fotoğraf eğitimleri hiç yapılmaz iken AFSAD’ın halen çalışır durumda olan karanlık odası ve film bazlı eğitim süreçlerinden geçerek karanlık odada baskı yapan kursiyer ve üyeleri vardır. Tarihçe çalışan sayısı ikiye çıkmıştır. Birimlerde gönüllülük esasına dayalı bir arada olma ve dernek işlerini ortak ve karşılıksız yapma düşüncesi kendini atölyelerde ücret karşılığında proje bazlı çalışmalarda bir arada olmaya bırakır. 9 AFSAD 35 Yaşında Dosya Konusu 10 Fotoğrafça 35 Yıl Mustafa Ertekin AFSAD, fotoğraf yolunda bir sivil toplum örgütü olarak 35 yılını geride bıraktı. AFSAD için bu 35 yıllık yol, yalnızca bir zaman dilimi değildi. Yanlış ve doğrularıyla dolu dolu katedilen samimi, uzun bir yolculuktu. Sempozyumlar, dergiler, yayınlar, fotoğraf tartışmaları, fotoğraf eğitimleri, sergiler, gösteriler, meydanlar ve daha nice iz bırakan etkinliklerle dolu bir yolculuk… Bu süreçte AFSAD, fotoğrafın toplumda yer bulmasında ve fotoğraf derneklerinin örgütlenmesinde bir mihenk taşı oldu. Bu 35 yılı bir dosya olarak masaya yatırmak isteyişimizin temel nedeni, AFSAD’ın fotoğraf sanatı platformunda, topluma mal olmuş bir sivil toplum örgütü oluşudur. Kontrast’ın meselesi AFSAD’ın 35 yıllık tarihini yazmak değil, AFSAD pratiğinden yola çıkarak, şöyle bir durup geriye bakarak fotoğraf örgütlenmelerinin geleceğine de bir ayna tutmak isteğidir. Ülkede binlerce fotoğrafçı her gün milyonlarca fotoğraf üretiyor. Fotoğraflar kimi zaman geleceği kuruyor, kimi zaman gerçeği çarpıtıyor. 80’e yakın fotoğraf örgütlenmesi var, sanal platformda fotoğraf paylaşımı yapan yüzlerce fotoğraf sitesi var… Böylesi bir ortamda fotoğraf sanatının gelişmesi ve toplum yaşamında fotoğrafça duruşta fotoğraf örgütlenmeleri giderek öne çıkıyor… Geleceğe ilişkin doğru önermeler için, durup geriye bakmakta yarar var. Kimi zaman aynadan, kimi zaman pencerelerimizden AFSAD’a bakabilmek, yarının fotoğraf örgütlenmelerine bir tuğla niyetinedir. AFSAD’da başkanlık yapmış bütün arkadaşlara, AFSAD’da önemli faaliyetlerde sorumluluk almış birçok üyemize sorduk; AFSAD’ın dününü-bugününü ve geleceğe ilişkin görüşlerini… AFSAD’a dışarıdan, pencerelerden bakan birçok fotoğraf insanına sorduk; AFSAD’ı dışarıdan nasıl görüyorsunuz diye… Ve diğer sorular… -Fotoğraf sanatı alanında faaliyet yürüten bir örgüt olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi… -AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri bağlamında değerlendirilmesi… -AFSAD’ın diğer fotoğraf örgütlenmeleriyle etkileşiminin değerlendirilmesi… -Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri… -Yarın için nasıl bir AFSAD ya da fotoğraf derneği? İstedik ki, çok yönlü masaya yatsın AFSAD özelinde bütün fotoğraf derneklerimiz… İstedik ki, farklı, kimi zaman da zıt görüşler ortaya çıksın, eleştirel yaklaşımlardan bütün fotoğraf camiası yararlansın… Birçok dönüş aldık, eleştirileriyle övgüleriyle önerileriyle… Diliyoruz ki, yarının fotoğraf örgütlenmelerine ışık tutarlar. Katkılarınız için teşekkür ediyoruz. Mustafa Ertekin AFSAD Yönetim Kurulu Başkanı F: Sinan Niyazi Kutsal 35 yıl… Gerçekten mi diye bir an düşündüm. Uzun gibi ama yaşanıp geçince kısa da gelmekte. Ancak AFSAD düzenli, düzeyli, sistemli ve hiç yalpalamayan çalışmaları ile hepimizin saygısını kazandı. Zaman içinde bu algılayışım azalmadı gelişti. Kuruluş günlerinden başlayarak AFSAD’ı izledim. İFSAK Başkanlığı dönemi idi. Sevinçle karşıladık. Yakınlıklarımız oldu. Adana’da da AFAD vardı. ’80 öncesinden başlayarak bir araya geldik. Federasyon tüzük taslağı hazırlamıştım. AFSAD’dan Kemal Cengizkan ve AFAD’dan Sefa Ulukan ile Abdülkadir Kaçar İstanbul’a geldiler. Çalıştık, gözden geçirdik ve anlaştık. 12 Eylül geliverdi, yasalar değiştirildi ve kuramadık. AFSAD’da üyeler, yönetenler değişti ama kararlılığı, çalışması, verimi değişmedi ve bugünlere ulaşıldı. Bu düzenin başarılmış olması da güzel bir örnektir. 12 Eylül öncesini ancak yaşı uygun olanlar anımsar… Politik hareketlenme dorukta idi. Partiler, sendikalar, örgütler, gruplar. Yürüyüşler, tartışmalar, çatışmalar. Şişhane’deki merkezde üyeler gidip bizler sohbete dalmışken dışarıda silahlar patlayınca masaların altına girdiğimiz çok olmuştu. “Hareketlenme” olarak tanımlamaya çalıştığım arayışların, kabarmaların toplumun sağlıklı geleceğe ulaşması için zorunlu olduğunu düşünenler de vardı, ki ben de buna yakınım, tedirginlik duyarak aşırılıklar olduğunu düşünenler de. Çocuğun gelişmesinde bazı hastalıklarla bağışıklığın gelişmesi gibi. Dengelenebilir, akılcı yöne gidebilir miydi? Sanırım kapsamlı bir inceleme konusudur. Neden bunlara değinmekteyim? Yasalarla sınırlanmış, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında alabildiğine denetlenen amatör bir derneğin başkanı idim. Her görüşte üye vardı, tedirgin olup uzaklaşanlar da. Kişisel görüşlerimi, seçimlerimi ayrı tutarak ve o dönemde Mimarlar Odası Yönetim Kurulu’nda olduğumu vurgulayarak, tartışma / çekişmelerin derneğe girmemesi için çaba gösterdim. Çok da başarabildiğimi söyleyemem. Geriye bakınca yakınmam yoktur. Yaşanması gerekenler yaşandı Sosyal olayların da bir matematiği olduğunu düşünürüm. Anımsıyorum; AFSAD ilk dergisini çıkardığında paketle yollardı. Çantama doldurur yolda rastladığım her tanıdığa ver bir lira derdim. Örneğin bu konuda çokça eleştirim var; dernekler ortamında onca üye varken ayda onar liramızı ayırıp dayanışmaya girişemedik. Biliyorum, derneklerimizin olmaktan önce geçmişten gelen toplumsal eksiklerimiz bunlar. Çok denedik ama yeterince olamadı. Günümüzde de olamamakta. Düşünün, bir milyon kişi ayda birer lira verse neler yapılmaz. Birileri yapıyor… Bizler yapamadık. Fotoğraf derneklerimizin genel konumuna da değinmek istiyorum. Otuzbeş yıl içinde belki biraz değişti ama birazcık… Sosyal yapı içinde her alanda değişik düzeylerde örgütlenme pek gelişmediğinden, amatör derneklerimiz gerçekte üstlenmemeleri gereken sorumluluklarla da karşı karşıya kaldılar. Gelişmiş batı toplumlarında benzer derneklerin büyük çoğunluğu üye sayısı sınırlı sosyal-kültürel beraberliklerdir. Üye sayısı çoğalınca bir bakıma sorunlar belirir ve kopukluklar yaşanır. AFSAD’ın otuzbeşinci yılına saygın bir kurum olarak ulaşması hepimiz için kıvançtır. Geleceğe daha güçlü, daha verimli ve saygın bir örnek olarak varılacaktır. Emeği geçenleri ve tüm üyeleri kutluyorum. Saygılarımı ve sevgilerimi iletiyorum. AFSAD kuruldu. Ülkemizde üç dernek olmuştuk. Bozkırın ıssızlığında, gecenin ayazında ve rüzgarın uğultusunda, biraz uzakta da olsa yanan ateşin sıcaklığını ve güvencini duymak gibi. El ele vereceğimiz, güç alacağımız birileri daha vardı. Ama AFSAD’ın belirli görüşleri, seçimleri, yönelişleri de vardı… Doğrusunu söylemek gerekirse önceleri acabalar içindeydim. Toplumun her kesimine ulaşmak çabasında olması gereken amatör bir kuruluş kendisini ve alanını sınırlamalı mıydı? Bu da bir inceleme, irdeleme konusu olabilir. (E. Büyükyazıcı arşivinden) AFSAD Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında Mehmet Bayhan Dosya Konusu AFSAD 11 İbrahim Göğer Dosya Konusu AFSAD 35 Yaşında Sordular Söyledim 12 F: Doğanay Sevindik Derginin konusu olan fotoğraf etkinlikleri çerçevesinden bakıldığında, birkaç özel kurum ve kişisel girişimin dışında, tüm etkinliklerin fotoğraf dernekleri tarafından gerçekleştirildiği, AFSAD’ın grafiği son dönemlerde aşağıya doğru olsa bile, hiç de azımsanmayacak katkılarının olduğu görülecektir. AFSAD’ın etkinlikleri, görece olarak, kuramsal alanda yoğunlaşmıştır. Dergi, albüm gibi basılı yayınlar ve sempozyumlar bu alanda en önemli etkinlikler olurken, fotoğrafik alanda Kent-Koop işbirliğinde Kent ve İnsan Projesi, Kaybolan Değerlerimiz, Bilim Sanat İnsanları ile Ulusal Sergiler ve GAP Projesi önemli etkinlikler olarak sıralanabilir. kuruluş amaçları olan kurumlardır. Dernek, birlik olmaktan çok, belirlenmiş amaçlar uğruna çaba gösteren, gönüllü, karşılık beklemeksizin bir arada bulunan kişilerin oluşturduğu, demokratik organizmalardır. Özünde bireysel olan sanatsal çalışmalar, diğer disiplinlerde gözlenemeyen biçimde fotoğraf alanında, dünyada olduğu gibi yurdumuzda da örgütlü bir yapıya sahip. Bu durumun, fotoğrafın protest ve jurnal yapısından kaynaklandığı düşünülebilir. Türkiye’de fotoğraf örgütlerinin kurularak gelişmesi yetmişli yılların örgüt bilinci ve anlayışı paralelinde oldu. Hak arayışı ve sosyal sorunlarla ilgili politize aydınlar, mücadelelerini bu kez de fotoğraf aracılığı ile sürdürmeye çalıştılar. Her türlü fotoğrafik yaklaşımı aynı çatı altında barındırma anlayışı ve kararlılığı AFSAD’ı zenginleştirdiği kadar da geliştirdi. Örgüt yapılanması, amaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği eğitim ve fotoğrafik çalışmalarla AFSAD, diğer fotoğraf dernekleri için de örnek bir model oldu. Üniversiteler, son on yıl içerisinde varlık gösteren müzeler, vakıflar ve dernekdışı kişisel oluşumlar, fotoğraf eğitimi ve fotoğrafik etkinliklerde bulunsalar bile, yapısal olarak derneklerden farklı işleyen, farklı Proje Kurulu yeni projeler üretmek ve geliştirmek, projelerin yürütülebilmesi amacıyla gerekli görüşme, düzenleme ve finansman olanaklarını araştırmak, sürdürülmekte olan ulusal ve uluslararası projeleri denetlemek amacıyla oluşturulmuştu. Danışma Kurulu ise pek çoğumuzun bildiği gibi Derneğin dünü, bugünü ve yarınını değerlendirerek, derneğin amaçları doğrultusunda, Yönetim Kurulu’na öneriler geliştirmekteydi. Kurullar çalıştırılmayınca Dernek, deneyim kazanmış üyelerinin görüş, öneri ve katkılarından da yararlanamamaktadır. Bu durumun AFSAD’ın geleceği için olumsuzluklar yaratacağını düşünüyorum. Dernekler Yasasına bağlı olarak, iç işlerinde özerk kurumlar olan dernekler gibi, AFSAD da federasyon dahil, diğer fotoğraf dernekleri, devlet ve yerel kurumlar, özerk ve özel kuruluşlar ile uluslararası platformlarla projeler yürüttü. Ne yazık ki son yıllarda, proje üretiminde de ivme kaybı yaşandığı söylenebilir. Bu amaçla yapılandırılan Proje Kurulu ile Danışma Kurulu’nun işletilmemesi ivme kaybının başlıca nedenidir. Kurulların çalıştırılmaması ve katılımcı (üyelerin görüş ve katkılarından yararlanan) yönetim biçiminden hızla uzaklaşılması, başkan inisiyatifinin ağırlıklı olarak kullanıldığı, görece daha az demokratik olan yönetim anlayışını geliştirmiştir. Bu durum derneğin tutarlılık ve devamlılık ilkelerine de zarar verebilir. AFSAD 35 Yaşında Ortak bir ürün geliştiremiyor, geliştirmek için de niyet ve isteğimiz giderek yok oluyorsa, hâlâ birlikteyiz, ortak bir amaç çerçevesinde bir olduk, dernek olduk diyebilir miyiz? Bence her üye, üyeliğinin ne kadar kağıt üzerinde kaldığını, genel kurullar dışında dernekle ilişkisini ve derneğe katkısını sorgulamalı. Aynı sorgulamayı dernek kendi adına yaparken, nasıl bu duruma getirildiğimizi düşünmeyi de ihmal etmemelidir. Aksi halde AFSAD, temel fotoğraf eğitiminden sonra atölyeleriyle, eğitim faaliyetini bir süre daha sürdürmeye çalışan, çalışma kurullarıyla sadece kurul üyelerinin azmine bağlı kalarak projeler üreten ve giderek içe doğru çöken bir görünüm vermeye devam edecek. AFSAD “Suya Özlem” ekibi 21.6.89 (D.Sarıkoç arşivinden) İletişim araçlarının gelişmesi, çeşitlenmesi, davranış alışkanlıklarımız gibi dernekle fiziki alışverişimizi de değiştirdi. Tek iletişim biçiminin yüzyüze olduğu zamanlardan, neredeyse hiç karşılaşmadan iletişim kurabildiğimiz günümüzde, derneğin yapılanmasının gözden geçirilmesi, hiç değilse bu konunun değerlendirilmesi gerekmez mi? Kasım - Aralık 2012 Dosya Konusu AFSAD kuruluş amaç ve varlık nedenine sadık kalarak, özellikle daha deneyimli olanlar dahil, tüm üyelerinin katılımını sağladığı fotoğrafik projeler üretmeli, sergilemeli, basılı ve sanal ortamda paylaşmalıdır. Uzun süredir ara verdiği, çevre ve sosyal konulara duyarlı, sorumlu ve sahip çıkan, sivil örgüt yapısına geri dönmeli, bu şekilde üyelerinin fotoğraf üretimini de desteklemelidir. 13 SöyleşiKonusu Aysel Altun - T. Deniz Çakır Dosya AFSAD 35 Yaşında 14 Türkiye’de 1970’li Yıllarda Fotoğraf ve AFSAD’ın Kuruluşu Gülbin Özdamar Akarçay 1970’li yılların getirdiği örgütlenme ruhu fotoğraf sanatında da görülmüş, İFSAK’ın başlattığı dernekleşme hareketi, çeşitli oluşumlara cesaret vermiştir. Bu dönemde fotoğraf dergileri de çıkarılmış, ekonomik sıkıntılara rağmen, bilgilendirme amacı taşımışlardır. Ancak bu dergi ve dernekler arasında fotoğrafik ve ideolojik farklılıklar nedeniyle görüş ayrılıkları da ortaya çıkmıştır. Kitlesel hareketler ve dönemin siyasi yapısı fotoğrafı da etkileyerek, “kitle fotoğrafı”, “sosyalist fotoğraf”, “burjuva fotoğrafı”, “sümüklü çocuk fotoğrafı” tanımlamaları kullanılmaya başlanmıştır. 1970’lerde fotoğraf ile ilgili dernekler kurulmuş, bu sayede “amatör fotoğraf severlerin sayısı da artmıştır” (Ertan, 2005). Dernekleşmenin bu yıllardaki Türk fotoğrafına ikinci yansıması ise, fotoğrafta tarz farklılıklarının oluşmasıdır. Nasıl ki toplumda sınıfsal ayrılıklar belirginleştiyse, fotoğrafta da iki farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki; fotoğrafı bir sanat olarak gören ve biçimin içerikten önemli olduğunu savunan görüş, ikincisi de; fotoğrafı işçi sınıfının ve ülkenin kurtuluşu için bir araç olarak tanımlayan görüştür. Fotoğraf sanatçısı Şahin Kaygun, ikinci görüşü taşıyan dönemin toplumcu belgeci anlayışına sahip fotoğrafçıları “toplumdan uzak toplumcular” diye eleştirerek, “sözde toplumcu olan bu kişiler son günlerde gitgide artan bir gürültü ile birbirlerini bile dinlemeden, yalnızca konuşur olmuşlardır. En büyük kendileridir. En doğruyu kendileri yapmaktadır ve sanki kendilerinden başka hiç kimse bu konularla ilgilenmemektedir” (Kaygun, 1978: 47-48) yorumunu yapmıştır. Temel felsefeden yoksun herkesin toplumcu olduğunu ifade eden Kaygun, bu yaklaşıma karşı çıkan herkese antidevrimci, antitoplumcu ve burjuva sanatçısı dendiğini vurgulamıştır. Kaygun’u destekleyen yazısıyla Hasan Kurbanoğlu, “toplumcular” tarafında çekilen fotoğrafların gerçeği yansıtmadığını vurgulamış, teknik açıdan yetersiz olduklarını belirterek şu yorumu yapmıştır: “Burnundan sümükler akan, yüzüne sinekler konmuş çocukları fotoğraflamak Anadolu’nun geri kalmışlığını belirlemez. Çünkü Anadolu’da tertemiz, nur topu gibi çocuklar da vardır. Bu da gelişmişliğini belirlemez. Mesaj yanlıştır. Ama devrimci nitelik taşıdığı öne sürülen her sergi böylesi fotoğraflarla doludur. Demek ki, Türk fotoğrafı henüz anlatımcı yapıya ulaşamamış tır. Bu anlayıştaki fotoğraf sanatçılarının önce kendilerini eğitmeleri gerekir. Fotoğrafta eğitim sorunu burada başlıyor. Önce bu sorun, elbirliğiyle ilerici bir doğrultuda çözümlenmelidir” (Kurbanoğlu, 1977: 4) Bu iki grup arasındaki anlaşmazlıklara karşı Onat Kutlar, ülkenin içinde bulunduğu politik sürecin önemli boyutlara geldiğini ve sanatçıların da politik tercihlerini yapmak zorunda kaldıklarını belirtmiştir. Hem biçim hem de içerik olarak fotoğrafın yeterli olması gerektiğini vurgulayan Kutlar, iki grubun da kimi eksikliklerini şöyle yorumlamıştır: “Eğer insan bir silahı kullanıyorsa, o silahı iyi kullanmasını öğrenmelidir... Eğer içimizdeki bazı fotoğrafçılar çok iyi fotoğraf çektiklerini iddia ediyorlarsa ve o silahı iyi kullanamıyorlarsa o zaman sadece silah kullanmaktan başka ayrıcalıkları olamaz. Ya da fotoğrafların konularından ötürü de bir ayrıcalıkları olmaz. En devrimci, en çarpıcı konuyu da kötü bir biçimle, kötü bir teknikle sunuyorlarsa o da büyük bir yanlışlık olur” (Kutlar, 1978:51). Bu dönemde “sosyalist fotoğraf” kavramı da ortaya atılmış, hatta tanımlanmıştır. Bu tanım sosyalist gerçekçilik üzerinden yapılmıştır. Bu kavramı tanımlayanlardan biri de İrfan Demirkol’dur. 20 Ağustos 1977 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan fotoğraf konulu söyleşide Ara Güler’in “Türkiye’deki fotoğraf çabaları son yıllar içinde politik elbiseler giyerek, devrinin dinamizminden istifade eden görüşlerle sunulmaya çalışmaktadır” açıklamasının ardından Demirkol, Vatan Gazetesindeki yazısında “sosyalist fotoğrafı” vurgulayarak, Güler’e tepkisini ortaya koymuştur. Demirkol, burjuva sanatçısı tarafından çekilen fotoğrafta burjuva sanat anlayışının belirgin olduğunu, sosyalist sanatçı tarafından çekilen fotoğrafın da sosyalist gerçekçilik anlayışıyla çekildiğini belirtmiştir. Sosyalist gerçekçi ve toplumsal belgeci anlayışa paralel olarak 1970’lerin ortalarında başlayan Türk fotoğrafında yeni eğilimler, fotoğrafın tekniğine ve içeriğine farklı bakış açıları getirmiştir. Bu denemeleri ilk olarak gerçekleştiren Kamil Şükûn’dur. Şükûn ve Rebii Yetiş’in 1973’de Sinematek Salonu’nda “nü fotoğraf”tan oluşan sergileri, “fotoğraf yalnızca toplumsal olayları belgelemekte kullanılmalı” gerekçesiyle bazı grupların tepkisiyle karşılaşmıştır. Aynı dönemde, Şükûn’un işkenceyi protesto etmek amacıyla gerçek objeleri de kullanarak düzenlediği fotoğraflar ile Ara Güler’in belgesel fotoğrafları, “Ara Güler Kamil Şükûn’a Merhaba Diyor” adlı sergide buluşmuştur (Özendes, 1999: 29). Deney yoluyla problemlerin çözümünü sağlayıp,dil zenginliğine ulaşmaya çalışan bir grup ise deneysel fotoğrafa yönelmiş ve bunun öncüsü Ahmet Öner Gezgin olmuştur. Gezgin, anı fotoğraflamak yerine kendi kişisel gerçekliğini yaratmaya çalışmıştır (Özendes, 1999: 30). Deneysel fotoğrafın amacını AFSAD 35 Yaşında 1970’li yılların Türk fotoğrafına damgasını vuran etkinliklerden biri de “Kuşaklar” sergisidir. Birincisine 26, ikincisine 34, üçüncüsüne ise 51 fotoğrafçının katıldığı “Kuşaklar” sergisi, gelenekselleşerek 80’lerde de devam etmiştir. Sanatsal gelişmelerin yanında, 1970’lerde yaşanan ekonomik bunalım, fotoğrafı da Sözümüz GAP Üstüne, 18.01.1997 (B. Cerrahoğlu arşivinden) etkilemiştir. Filmler, banyo malzemeleri ve teknik ekipmanların yurt dışından sağlanması ya da payayınlarla bizlere ulaştırıyor” yorumunu yapmıştır halı olması nedeniyle orta ya çıkan teknik yetersizlikler (Yeni Fotoğraf Dergisi, 1978: 46). fotoğrafın sanatsal ve toplumsal gelişimini yavaşlatmıştır. 1970’li yılları diğer dönemlerden ayıran en önemli özellik, fotoğrafın, bağımsız bir meslek dalı olarak, Dönemin Fotoğraf Dernekleri ve Dergiler basından sonra reklâm sektörüne de hizmet götüren tanıtım fotoğrafçılığı alanının ortaya çıkmasıdır. Bu 1970’li yıllar ideolojik görüş ayrılıklarının yanısıra babağlamda FOTOS, tanıtım fotoğrafçıları arasındaki zı ilklerin de yaşandığı yıllar olarak tarihe geçmiştir. dayanışmayı sağlamak amacıyla, 1978 yılında bir Fotoğrafçılık bağımsız bir meslek dalı olarak reklâm araya gelmiş profesyonel fotoğrafçılar topluluğudur. sektöründe yerini almış, uzun soluklu bir fotoğraf der- Profesyonel fotoğrafçıların sorunlarına çözümler gegisi çıkarılmıştır. Bu dönemde 24 Aralık 1959 yılında tirmek, çalışma fiyatlarını saptamak, iş yerleri ile ya“Erenköy Amatör Foto Kulübü” adı ile Nurettin Erkılıç’ pılacak anlaşmalarda bir fiyat belirlemek, telif haklarıın önderliğinde kurulan İFSAK, ilk dernek olma özelli- nı gündeme getirmek amacıyla kurulmuştur. Bir süre ğini korumaktadır. 1970’lerde geliştirdiği etkinlikler, FOTOS’un başkanlığını Şahin Kaygun yürütmüş, 23 temel fotoğraf seminerleri, yarışmalar ve diğer dernek- Haziran 1979’da yapılan ilk Genel Kurul’da Yavuz ler ile ortaklaşa yaptığı projeler ile Türkiye’nin önemli Evcim Başkanlığa; Ersin Alok, Güler Ertan, İbrahim sanat kuruluşlarından biri olan İFSAK, dönemin ünlü Zaman, Halim Kulaksız yönetim kurulu üyeliğine fotoğrafçılarını yetiştirmiş, Türk fotoğraf tarzının olu seçilmiştir (Yeni Fotoğraf Dergisi, 1978: 47). FOTOS şumunda önemli katkılarda bulunmuş ve bulunmaya grubu 1977 yılında yayınladığı bildiride, fotoğraf devam etmektedir. 1974’de düzenlenen “Ulusal Sanat olanaklarının insan mutluluğu, yarını ve sorunları Fotoğrafı” yarışması atılan ilk adımdır. “Sokaklar ve için kullanılması gerektiğini savunarak, ileriye dönük Yollar”, 1975’de “Yaşamda Kadın” ve 1976’da “Çocuk adımlar atılmışken fotoğrafın, “devrimci fotoğraf” adı ve Oyun” gibi yarışmalar düzenlemiş, sonraki yıllarda altında yozlaştığına, dinamizminin azaldığına ve içinkatılımı arttırmak için konu sınırlamasını kaldırmıştır den çıkılmaz bir kaosa sürüklendiğine değinmiştir. (Özendes, 1999: 34). 1979 yılında ise Türkiye’de ilk kez uluslararası bir fotoğraf yarışması düzenlemiştir. AFSAD’ın Kuruluşu ve Amaçları Ekim 1976 yılında yayın hayatına başlayan Yeni Fotoğraf Dergisi, o döneme kadar uzun ömürlü olan tek dergidir. Ondan önce fotoğraf dergileri yayımlanmış ancak en uzun ömürlüsü 6 sayı çıkabilmiştir. Fotoğraf yıllıkları yayınlayan Yeni Fotoğraf Dergisi, bu yıllıkları Gültekin Çizgen’in koleksiyonundan hazırlamıştır. Özellikle 1978 yıllığı, dönemin usta fotoğrafçılarının fotoğraflarından oluşmasının yanısıra, Türk fotoğrafını kapsayan ve derlenen ilk yayındır. Yıllıkların, Yeni Fotoğraf Dergisi’nde yayınlanmasından sonra, Haldun Taner, “Yeni Fotoğraf Dergisi, fotoğraf alanında bilinçli ve heyecanlı uyanışın odağı oldu” derken, Abdi İpekçi, “tüm olanaksızlıklara karşın sonsuz bir özveri ve yılmayan bir çabayla fotoğrafı ve onun büyük ustalarını her bakımdan övgüye değer AFSAD Ankara Sinematek Derneği’nin 24 Şubat 1977’de Çağdaş Sahne Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Fotoğraf Sanatının Sorunları” konulu toplantı, Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nin (AFSAD) kuruluş düşüncesini doğuran bir etken olmuştur. Çankaya Halkevi ve Çağdaş Sahne gruplarının bir araya gelerek oluşturdukları bu oluşumun ortak niyeti, fotoğrafı toplumsal değişime ve dönüşüme katkı sağlayacak bir araç haline getirmektir (Yurdalan, 2005). Çankaya Halkevi sadece fotoğraf seminerleri ve kursları veren bir örgüt değil, aynı zamanda “fotoğrafı bir takım toplumsal niyetler üstünden araç olarak” (Yurdalan, 2005) kullanan bir örgüttür. Çağdaş Sahne’deki grup da benzer çabalarla fotoğraf çeken kişilerden oluşmaktadır. Kurucu üye Özcan Yurdalan, AFSAD’ın Kasım - Aralık 2012 Dosya Konusu fotoğrafın tüm estetik ve teknik olanaklarını kullanarak sanatsal mesaja ulaşmak olarak tanımlayan Gezgin, ana unsurlarını “teknik/yapım, estetik/öz/biçim, betimleme/içerik ve pragmatik/bildirişim” olarak açıklamıştır (Gezgin, 1985: 379). Şahin Kaygun ise hazırladığı foto-grafik çalışmalar ile fotoğrafa soyut bir anlam yüklemiştir. 15 AFSAD 35 Yaşında Dosya Konusu 16 kuruluş süreci ile ilgili şunları söylemektedir: “O dönem Çağdaş Sahne’de fotoğraf atölyeleri, Çankaya Halkevi’nde ise uzun süre devam eden fotoğraf seminerleri vardı. Merter Oral ve ben, Çankaya Halkevinde çalışıyorduk. Çağdaş sahnede Sinan Çetin, Ömer Lütfü Eltan, Cüneyt Ayral, Celal Ertem, Ercan Öztürk çalışıyordu. Bu iki yapı birleşti ve bir fotoğraf derneği kurmaya ihtiyaç olduğunu tespit ederek çalışmaya başladık. Dönem itibariyle Çankaya Halkevinin yaptığı fotoğraf çalışmaları da sadece kurslarla sınırlı değildi. Fotoğrafı, hakikaten bir amaç olarak değil de, bir takım toplumsal niyetler üstünden araç olarak kullanıyorduk. Sinematek’te de benzer niyetler taşıyan insanlar vardı. Oradaki seminerlere katılan fotoğrafçılar da bu yapıyı güçlendirdiler. Ve bir kesişmeyle beraber bir araya gelindi ve dernek kurulma çalışmasına başlandı” (Yurdalan, 2005). AFSAD, Sinan Çetin (Köy-Koop Sanat Film Merkezi), Alpaslan Aydın, Celal Ertem, Merter Oral, Özcan Yurdalan, Ercan Öztürk, Bülent Demirel, Cüneyt Aral ve Ömer Lütfü Eltan (İlerici Gençlik Derneği Foto Film Kolu) tarafından Nisan 1977’de kurulmuştu. İlk kuruluş kongresine siyasi parti başkanları da katılmıştı. Yurdalan, Mehmet Ali Aybar’ın kongrede bir konuşma yaptığını CHP’den ve diğer sol partilerden tebrik mesajı geldiğini ifade ederek, kongrenin basında yer alan grup üyeleri nedeniyle ses getirdiğini belirtmiştir (Yurdalan, 2005). Genel Kurulda bir konuşma yapan Sinan Çetin AFSAD fikrinin ortaya çıkışını ve amaçlarını şöyle açıklamıştır: “AFSAD, Ankara Çağdaş Sahne Kültür Merkezi içerisinde Sinematek tarafından düzenlenen sinema ve fotoğraf derslerinin bir ürünü olmuştur. Bu derslerin duyurusu için Çağdaş Sahne panosuna astığım afiş, Sinematek odasının hiç beklemediğim kadar fotoğraf meraklısıyla dolup taşmasına neden oldu. Bu fotoğraf sanatçısı arkadaşlar her şeyden önce ülkesini seven, onun sorunlarını dile getirmeyi amaçlayanlardı. Öylesine bir potansiyeli kanalize etmek düşüyordu bize… ve bu birikimi bir dernek çatısı altında toplamaya karar verdik. Ancak bu toplamayı sağlarken bazı doğrularla yola çıkmamız gerekiyordu. Belirli prensipleri uzun vadeli bir politikayla uygulamak zorunluluğu ortada idi. Yani tutarlı olmalıydı AFSAD, ya da başka bir deyimle söylediğini yapmalıydı. AFSAD söylediğini yaptı, en azından tüm gücüyle yapmaya çalıştı. Şimdiye dek yaptıklarını dört aylık kısa bir süre içinde iki sergi, üç dia gösterisi, söyleşi ve eğitim çalışmalarıyla gösterdi. Arkadaşlar, bugün ülkemizde fotoğraf alanında uğraş veren çeşitli kişi ve kuruluşlar bulunmaktadır. Bu kişi ve kuruluşlarla ortak yanlarımız kuşkusuz vardır ve bizler bu ortak çıkarlar adına birlikte mücadele etmekten onur duyacağız. Ancak bizler fotoğraf sanatını, Türkiye’deki uygulanış biçimine farklı bir soluk getirmek amacındayız” (Çetin, 1977: 4) Çağdaş Sahne Kültür Merkezi’nde çalışmalarına devam eden AFSAD, cumartesi toplu fotoğraf çekimleri, Pazar günleri seminerler ve söyleşilerle etkinliklerine başlamıştır. AFSAD’ın etkinlikler sonucunda oluşan ilk sergisi 22 Haziran 1977’de 18 üyenin 50’yi aşkın fotoğrafı ile Çağdaş Sahne Kültür Merkezi’nde açılmıştır. Bu çalışmalar aynı zamanda, Antalya Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali kapsamında da sergilenmiştir. Kemal Cengizkan, AFSAD’ın ilk yıllarını şöyle anlatmaktadır: “O zamanlar derneğe üye olmak için fotoğraf getirmek gerekmiyordu. İsteyen herkes 75 lira verip üye olabiliyordu. İlk etkinlikler, üyelerle eğitim toplantıları ve toplu çekim gezileriydi. Üye toplantılarında çoğunlukla “kimin için fotoğraf?”, “neyin fotoğrafı” gibi konular işlenmekteydi… AFSAD’ın dışa açık ilk sergisi Antalya şenliğindeki karma fotoğraf sergisiyle oldu. Düzeyin düşüklüğüne karşın, gerek kuruluşun getirdiği hareketi gerekse fotoğraf üzerine edilen iddialı sözler, bir de basınla ilişkiyi sağlayan Cüneyt’in başarılı çalışmaları nedeniyle basında epey yer alışmıştı sergi. Ama herhalde en doğru değerlendirmeyi, “fotoğrafı bir silah olarak düşünmek iyi de, önce doğru dürüst fotoğraf üretmek gerek” demeye getirerek Zeynep Oral yapmıştı” (Cengizkan, 1987: 31). Solun farklı fraksiyonlarını benimseyen fotoğrafçılardan oluşan AFSAD’da, bir grup üyenin Maden-İş’in MESS’e karşı yürüttüğü grevi fotoğraflayıp Çağdaş Sahne’de sergilemesi tartışmalara neden olmuştur. Özcan Yurdalan, Kemal Cengizkan, Ercan Öztürk ve Alpaslan Aydın’ın içinde bulunduğu grup, işçi sınıfı mücadelesini desteklediklerini belirtmişlerdir. AFSAD’ın Çağdaş Sahne’den ayrılmak zorunda kalışını ve soliçi fraksiyon farklılıklarından ileri gelen gerginliği Yurdalan şöyle açıklamıştır. “AFSAD’ta bulunanlar politik insanlardı. Cüneyt Ayral gibi, bizim gibi net politik söyleme ve duruşa sahip olmayan arkadaşlarımız da vardı. Aslında burada önemli olan sorun; solun farklı fraksiyonları içinde yer alan insanların bir araya gelmesiydi. Grev sergisini açtıktan sonra çok ciddi bir çalkantı başladı AFSAD’da. Çünkü biz işçi sınıfı mücadelesini ve Maden-iş’in MESS’e karşı yürüttüğü grevi önemsiyorduk. İstanbul’a gelip çok yoğun çalışmıştık. Ben, Kemal Cengizkan, Ercan Öztürk, Alpaslan Aydın dört kişi çalışmıştık ve önce çağdaş sahnede açtık sergiyi. AFSAD içindeki diğer arkadaşlarımız, Sinan Çetin’in başını çektiği arkadaşlarımız bir gece sergiyi kapadılar, topladılar. Çağdaş Sahne’den toparladılar. Ondan sonra kıyamet koptu zaten, çünkü çok önemli bir tepki gösterildi buna. O arkadaşların sergiyi toplamasının nedeni de onların bulundukları ideolojik vizyon içinde, bu grevin yanlış, kötü, olumsuz bir grev oluşu ve dolayısıyla bizim açtığımız serginin de aynı bağlamda oluşuydu” (Yurdalan, 2005). AFSAD, bu bölünmenin ardından Çağdaş Sahne’den ayrılarak, Evrensel Kitabevi’nin bodrum katına taşınmış, faaliyetlerini burada sürdürmeye devam etmiştir. Bu süreci Cengizkan şöyle anlatmaktadır: “Fikret Otyam’la görüştük, ‘bize yer lazım’ dedik. ‘Ne yapalım’ dedik. Serpil Bozer vardı Evrensel Gazetesinde. Onunla Otyam konuştu ve uzlaşma sağlandı. Serpil Hanım bize onların kullanmadığı bir büronun kulla- AFSAD üyeleri Merter Oral, Kemal Cengizkan, Sevim İpekçi, Özcan Yurdalan’ın “Selam Yaratana” adlı sergileri 16 Ekim 1978’de Kızılay’daki sergi çadırında açıldıktan sonra Ankara Belediyesi’nin hazırladığı otobüs ile sanayi bölgesini gezmiştir. “Bulutlar Adam Öldürmesin” sergisi de Dünya Barış Günü kutlamaları çerçevesinde İstanbul Belediye Sarayı’nda ve Çamlıtepe gecekondu mahallesinde açılmıştır. 17 Mart 1979’da “Doğa” konulu, 16 Nisan 1979’da ise “Çocuk” konulu sergiler düzenleyerek AFSAD fotoğraf alanında sesini duyurmayı sürdürmüştür. “Almanya’da Kadın” ve “Türkiye’de Kadın” başlıklı sergiler Alman Kültür Merkezi ile ortaklaşa düzenlenmiştir. Türkiye’nin ilk fotoğraf sempozyumunu düzenleyen AFSAD sayesinde fotoğraf sanatının işlevi tartışılmış ve dönemin farklı alanlarından birçok fotoğrafçı bir araya gelmiştir. Bu sempozyumdaki bildiriler bir kitapçıkta toplanmıştır. Üyelerin çocuk konulu fotoğrafları Güven Park’ta bir çadırın içinde sergilenmiştir. Temel fotoğraf eğitimlerinin yanısıra, Nazım Hikmet’i anmak için dia gösterilerini içeren bir toplantı organize edilmiştir. “Fotograf” Dergisi’nin Oluşumu AFSAD gerek fotoğraf ile ilgili haberleri ve çalışmaları duyurmak, gerekse fotoğraf ve sınıf bilincini aşılamak için “Fotograf” adlı dergi çıkarmış ancak, ekonomik zorluklar nedeniyle dergi kalitesiz kâğıt ve mürekkep ile basılmıştır. O dönemlerde Yeni Fotoğraf Dergisi hem renkli basılması hem de reklâm alması ile eleştirilmiştir. Fotograf Dergisi ise iki sayfa A3’ün katlanmış halinden oluşmuştur. İlk sayısından itibaren derginin sahibi Kemal Cengizkan, Yazı İşleri Müdürü de Özcan Yurdalan olarak belirtilmiş ancak bazı dernek üyeleri de derginin çıkmasında ve içeriğinde önemli rol oynamışlardır. Dergi siyah beyaz çıkarılmış ve kontrast baskı tercih edilmiştir. Dergide yarışma haberleri, sergi haberleri, fotoğrafçılar ve bazı birliklerin tanıtımları, güncel yazılar, teknik incelemelere yer verilmiştir. Okuyucuya kimi zaman “Hey Dost”, kimi zaman da amatör denilerek seslenilmiştir. Dergi, o dönemde 5000 adet basmış ve büyük illere dağıtılmıştır. Özellikle sol fotoğraf çevresinin rağbet ettiği dergi, işçi haklarından, 1 Mayıs övgülerine ve cinayet haberlerine kadar önemli görülen konulara yer vermiştir. Ancak o dönemde yaşanan ekonomik bunalım, baskı ve fotoğraf malzemelerinin dışa bağımlı olması nedeniyle Kasım 1979’da kapanmak zorunda kalmıştır. AFSAD 1970’li yılların siyasi atmosferi, çatışmalar ve kamplaşmalar düşünülecek olduğunda AFSAD’ın, işçi sınıfının kurtuluşu hakkındaki yazıları, 1 Mayıs vurguları ve slogan kokan sergi başlıkları ile sol ideolojiyi benimsediği görülmektedir. Dergide de sosyalizmi öven, faşizmi kınayan ifadelere rastlanılmaktadır: Fotograf Dergisi’nin 12/13. sayısında yer alan “2. Genel Kurulu’nda AFSAD tarafından, günümüzde yaşamın dayattığı gerçek ve anlaşılan o ki düzen ve faşizm, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm demokratların, aydınların, sanatçıların temel sorunudur” (Yurdalan, 1979) açıklaması yapılmıştır. “1 MAYIS GELECEĞİMİZ ONURUMUZ SAVAŞIMIZ BAYRAĞIMIZ” başlıklı yazıda ise 1 Mayıs’ın tarihi anlatılmış ve “O gün bugündür her 1 Mayıs sabahı tüm ülkelerde işçi sınıfı alanları doldurur. İstemlerini haykırır. Geleneğini korur, onurunu savunur, savaşı, bayrağını dalgalandırır” cümlelerine yer verilmiştir. 1 Mayıs mitinginde çekilmiş fotoğraflar, “Yaşatacak Seni Tunç Bileğimiz” adlı başlıkla yayımlanmıştır. Dergilerde miting, grev, TİP’li gençlerin öldürülmesi gibi haberler de bulunmaktadır. Örneğin, AFSAD üyelerinin, Mersin Soda İşçilerinin Ankara’ya yürüyüşünü konu alan belgesel çalışmasına yer verilmiş, fotoğrafların yanındaki metinde, “şimdi tüm demokrasi güçleri soda işçilerinin yanında, dayanışmada kararlı. Soda işçilerinin hakları er ya da geç alınacak, soda grevi başarıya ulaşacak” ifadesi yer almıştır. Dergideki yazıların da ortaya koyduğu gibi Cengizkan, AFSAD’ın siyasi çizgisini, “sol merkezli, emekten, Türkiye’deki değişimden yana bir çizgi” olarak tanımlamakta ve “sendikalarla bağlantı kurmaya ve sürdürmeye çalışan, bütün yazar örgütleri, mesleki örgütlerle bağlantılı, tüm ilerici örgütlerle, derneklerle, kuruluşlarla bağlantılı bir çizgideydik” (Cengizkan, 2005) açıklamasını yapmaktadır. Özcan Yurdalan ise AFSAD’ı solun genel yelpazesi içinde konumlandırırken, diğer kuruluşlarla da ilişkilerinden şöyle bahsetmektedir: “Bizim FOTOS ve Yeni Fotoğraf’la ilişkimiz vardı. Mesela yanlış hatırlamıyorsam FOTOS’tan insanlar çağırmıştık bir açık oturuma ve sempozyuma davet ettik. Dolayısıyla biraz daha örgüt bilinci ile davranıyorduk. Çok fazla suistimal eden bir duruş içinde değildik. Otyam bizimle aynı hattı paylaşmıyor olsa bile dernek başkanlığı yapmıştır. Çok homojen değildik dernek yönetimi içinde. Farklı siyasi duruşlardan ve aynı zamanda bizden daha az siyasi olan insanlar da vardı. O zamanın ortalama söylemi bugünün son derece radikal sol söylemi. Özellikle fotoğraf camiasının bugünkü durumundan bakılınca bir hayli keskin bir sol söylem. Çünkü bugün artık iyice düşünce, fikir, ideoloji bu ortamın içinden soyutlanmış durumda” (Yurdalan, 2005). AFSAD yönetiminde ve dergi kadrosunda yer alan Cengizkan ve Yurdalan’ın da belirttiği gibi AFSAD’ın siyasi çizgisi sol ideoloji merkezlidir. Ancak AFSAD grubu, propagandacı örgütlerin sergilediği radikal sol Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında Yönetimin istifa etmesi üzerine yapılan, AFSAD Olağanüstü Genel Kurul’unda ise Başkanlığa Fikret Otyam, Başkan Yardımcılığı’na Alpaslan Aydın, yazmanlığa Özcan Yurdalan, saymanlığa Kemal Cengizkan seçilmiştir. Fikret Otyam bir süre başkanlık yaptıktan sonra derneğin başkanlığını Kemal Cengizkan’a devretmiştir. AFSAD’ın Siyasi Vizyonu Dosya Konusu nım hakkını verdi. Otyam da yönetimde idi” (Cengizkan, 2005). 17 Fotoğraf Estetik AFSAD 35veYaşında Dosya Konusu 18 içinde yer almadıklarını ifade etmiş, işçi sınıfı mücadelesini destekleyen geleneksel sol anlayışını ortaya koymaya çalıştıklarını belirtmişlerdir. 1970’li yılların siyasi kutuplaşmaları ve ideolojik ayrılıkları içinde sol kimliği ile toplumsal değişim ve dönüşümü yaratmak için, toplumsal belgeci anlayış ile fotoğraf çektiklerini vurgulamışlardır. AFSAD’ın Fotoğraf Anlayışı Sanatsal yaratımın toplumsal gerçek ve sorunlardan ayrı düşünülemeyeceğini bildiren AFSAD, gerçekçi fotoğraf sanatçılarının toplumsal yaşantıyı ve çelişkiyi fotoğraflarında yansıtması gerektiğini savunmuştur (Fotograf Dergisi, 1979). Merter Oral ise; belgesel fotoğrafın konusunu yaşamsal gerçeklikten aldığını ve özünde insanı belgelemesi açısından önemli bir fotoğraf dalı olduğunu belirtmiştir (Fotograf Dergisi, 1979). Fotoğraf sanatçısının da içinde bulunduğu ortamdan etkileneceğini vurgulayan ve dergide yer alan, “fotoğraf bakaçtan bakan gözün ve beynin, gördüğünü özümsemesi ve yorumlaması ile çekilir. Yani sadece fotoğraf makinesinin işi değil, ardındaki beynin de işidir. İş böyle olunca objektifin çevrildiği konu büyük önem kazanıyor” (Fotograf Dergisi, 1979) açıklamasından, fotoğrafta biçimin ikincil önem taşıdığı anlaşılmaktadır. Kendilerini toplumsal belgeci olarak tanımlayan dergide, kendi görüş ve tarzlarına yakın olan Photo League gibi derneklerin yanısıra, Dorothea Lange, Jacop Riis, Lewis Hine gibi toplumsal belgeci fotoğrafçılar da tanıtılarak, fotoğrafın var olan sorunlara çözümler üretme amacında olması gerektiği ifade edilmiştir. Diğer fotoğraf derneklerindeki fotoğraf anlayışından farklı olarak, fotoğrafa işlev yükleyen ve toplumsal sorunları dert edinen bir topluluk olması itibariyle AFSAD, 1977 yılında kurulduğunda, öncelikle kimin için ve neden fotoğraf çekileceğinin belirlenmesi gerektiğini savunmuş ve Türkiye’de Fikret Otyam’ın önderliğini yaptığı “Toplumsal Belgeci Fotoğraf”ı kurumsallaştıran ilk dernek olmuştur. KAYNAKÇA 1. Cengizkan, Kemal. Dünden Bugüne AFSAD, Fotograf Dergisi, Mayıs 1987. 2. Çetin, Sinan. “AFSAD Genel Kurulu Tamamlandı”, Vatan Gazetesi, 27 Eylül 1977. 3. Ertan, Güler. Cumhuriyetin Kuruluşundan Günümüze Yıllara, Dönemlere Ayırarak Fotoğrafçılar, Fotoğraflar, Akımlar, Olaylar ve Gelişmeler, http://www.fotografya.gen. tr/issue-4/guler3.html 4. Gezgin, Ahmet. “Deneysel Fotografiye Kuramsal Bir Yaklaşım”, Türkiye’de Sanatın Bugünü ve Yarını, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları, 1985. 5. Kaygun, Şahin. “Fotoğrafın Toplumsal İşlevi”, AFSAD Dergisi, Nisan 1978. 6. Kurbanoğlu, Hasan. Sorumluluk, Vatan Gazetesi, 25 Ekim 1977. 7. Kutlar, Onat. “Tartışma”, AFSAD Dergisi, Nisan 1978. 8. Oral, Merter. Belgesel Fotoğraf, Fotoğraf Dergisi, Nisan 1979, Sayı:6. 9. Özendes, Engin. Türkiye’de Fotoğraf, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 1999. 10. Yurdalan, Özcan. AFSAD 2. Genel Kurul ve İki görev, Fotograf Dergisi, 1979, Sayı:12-13. 11. 1978 Türk Fotoğraf Yıllığı İçin Ne dediler? Yeni Fotoğraf Dergisi, Temmuz/Ağustos 1978. 12. Özcan Yurdalan ile 9 Ekim 2005’de yapılan görüşme. 13. Kemal Cengizkan ile 9 Ekim 2005’de yapılan görüşme. (E. Büyükyazıcı arşivinden) Kontrast ekibi, AFSAD’ın 35 yılını geride bırakması nedeniyle, bu konuda benden yazı isterken, gönderilen başlıkların iç içe de değerlendirilebileceğini belirtmişti. Gerçekten de hızlanan dünyada, üretimin ve iletişimin geldiği boyutlarda konuları ayırmak kolay değil. Ama bir sınırlama konmayınca da düşünceler boşlukta kaybolup gidiyor. Ben Koray’ın önerisine uyarak iki başlığı birleştirmeye karar verdim. Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri ve yarın için nasıl bir AFSAD ya da fotograf derneği olması gerektiği. Otuz beş yıldan söz ediyoruz. İnsanın kendi hızını aşamadığı binlerce yılda belki çok önemli bir süre değildi bu. Ama endüstri devrimiyle başlayıp bilgi çağıyla yeni bir boyuta taşınan gelişmeler yeni bir dünya ve zaman yarattı. Otuz beş yıl eskinin onlarca, yüzlerce yılına eşdeğer olabilir. 1977’de kurulan AFSAD’ın geçmişinde ayrı bir yeri olan çadır sergilerinden Kontrast’ın otuz beşinci yıl için elektronik postayla yazı istediği 2012’ye neler değişti? Genelden özele mi gitmeliyiz, tam tersini mi yapmalıyız? Önce dünyada ve Türkiye’de neler olduğunu, sonra kültür ve sanat politikalarındaki değişimi, ardından fotografın ve derneklerin bunların içindeki konumunu mu incelemeliyiz? Ya da önce elimizdeki araca, fotograf makinelerimize bakmalı, otuz beş yıl önce yaşadığımız süreçlerle bugünkü arasındaki farklardan geleceği öngörmeye mi çalışmalıyız? Bence her ikisini de denemeliyiz, yaşama, farklı açılardan bakmanın yollarını aradığımız, dünyayı başkalarından farklı görmeye çalıştığımız gibi, kendi deneyimimizi de tüm ayrıntılarıyla çözümlemenin bir yolunu bulmalıyız. Bu çözümlemeler belki başlangıçta yalnızca sorular getirecek, cevaplar çok uzakta görünecektir. Ama sordukça, düşündükçe, söylenip yazılanları, çalışılıp üretilenleri yeterli bulmadıkça çıkacak yeni sorular, aranan yere daha yakın olacaktır. Dünden yarına AFSAD’a geçmeden aynı dönemde fotografla ilgili kendi düşüncemi söyleyeyim. Fotograf dergisinin bir sayısında fotografın özgün yanının önemine değinmiştim. Gerçeğin ince örülmüş dokusunun yalnızca fotografta tüm ayrıntılarıyla ve doğal olarak bulunması ona ayrı bir güç veriyor. Bir resim, konu aldığı nesneyi gerçeğe yakın yansıttı- AFSAD ğında fotograf gibi olduğu söylenerek övülebiliyor. Oysa fotografta görünenler doğal olarak gerçek, ya da en azından öyle kabul ediliyor. Bunu sağlayan da şimdilerde çözünürlük olarak günlük yaşama giren ayrıntı verme kapasitesi. Yaşamın her alanına çevrilebilen objektiflerin yakaladığı sıradan görünen karelerin içinde bile farklı açılardan bakıldığında tarih yazacak ayrıntılar olabilir. İster film kullanan, ister dijital kameralarla çekilmiş olsun, iyi bir fotografta bakılan açının, içeriğe ve biçime katılan ayrıntıların önemi değişmiyor. Geçmişin grenlerinin, bugünün piksellerinin milyonlarcası bir araya gelerek yeni ve kalıcı bir boyut açıyor. Görüntü bu inceliğin zenginliğine yaslanırsa, fotografın özgünlüğüne dayanan bir başarı sağlanıyor. Otuz beş yıl uzun bir süre. Geçmişten seçilen sergi ve etkinlikleri güncel yorumlarla düzenleyerek yeni sunumlarla paylaşma olanağı dönemler boyunca ayakta kalarak kazanılmış bir ayrıcalık. Şimdi bunu yalnız salonlar ve çadırlarda değil, İnternet’in geniş dünyasında da yapabilme olanağı var. Ama buradaki en büyük zorluk, milyarlarca sayfanın arasında bir anlam taşıyabilmek, görünebilmek. Ancak çok iyi düşünülen, sabır ve emekle hazırlanan çalışmalar yaşayabiliyor. AFSAD’ın bu konuda önemli bir avantajı var: tarihi. Geçmişin birikiminin bugünün koşullarında değerlendirilmesi, yeni ve özgün çalışmalarla birleşmesi yeni boyutlar getirebilir. Geçmişte, iz bırakan fotograflar basılı gazetelerle, dergilerle, televizyonlarla yayılıyordu. Şimdi doğru bir fotograf tanıklığını bir anda tüm dünyaya ulaştırabilir. İnsan yaşlandıkça geçmişe daha çok mu değer veriyor? Belki. Ama bunun bir nedeni de var. Kazandığınız birikimi kullanmazsanız yitirmeye başlıyorsunuz. Bu yüzden hem kişilerin, hem de kurumların deneyimlerden ürünlere giden rayları döşemesi gerekiyor. Son bir not olarak dergiden bir 35. yıl armağanı isteyebilirim. Adının “Kontrast Fotograf” olarak değiştirilmesi ve eskiyi izleyen numaraların da kapağa konması. Geçmişle köprülerimiz kopmasın. Sayı sayı geriye giderek, sanal sergileri, internet sitelerini, yeni açılan dernekleri, federasyonu, sempozyumları bulabilelim. Çadır sergilerine dek varabilelim. Kuru teşekkürlerin amatör derneklerde pek de anlamı olmadığını biliyorum, dernekler her zaman aktif maddi ve manevi desteğe gerek duyar. Ama yine de başta derneğin ve derginin yükünü bugün taşıyanlar olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum. Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında Rıza Arat Dosya Konusu Dünden Yarına AFSAD 19 Fotoğraf Estetik AFSAD 35veYaşında Dosya Konusu 20 AFSAD Nasıl Olmalı? Gülser Günaydın Kontrast Dergisi, üyesi olduğum dernek hakkında değerlendirme ve hatta eleştiri yapmak fırsatını bana verince, ben de kendi şahsi değerlendirmelerimi sadece AFSAD üzerinden değil, benzer sorunlarla uğraştığını bildiğim, tüm derneklere yayarak yapmak istedim. Kendim sordum, kendim cevapladım. Fotograf Dernekleri olmalı mı? Neden? Nasıl? Evet olmalıdır. En basit varoluş nedeni; alakadarları bir araya toplayabilmektir. Bir arada olabilme formüllerinden, ister dernek, vakıf, kulüp, isterse de başka bir oluşum seçilebilir. İtiraf edilmelidir ki; bu yapılar içinde en zor olanı dernek olmaktır. Çünkü bahsi geçen örgütlenme biçiminde; devlete ve kamuya sorumluluklarınız had safhadadır ve örgütlenme biçiminiz (üye alımları, aidatlar, yönetim ve denetim kurullarının seçimi, genel kurullar...) kurallara (yasalara) uygun ve kayıtlı olmalıdır. İşin kötü tarafı ise; uygun olmayan durumların devlet tarafından (arkadaşlar arasında değil) cezalandırılması gerekir. Oysa ki siz buraya gönüllü olarak gelmiştiniz. Geçmişte Fotograf Dernekleri ne işe yaradı? Türkiye’de fotograf eğitimi üniversite düzeyinde henüz bölüm olarak yokken, doğal olarak, derneklere çok iş düştü. Dernek kurucuları kendi vizyonları ölçüsünde misyonlarını belirlediler ve hayata geçirmeye çalıştılar. Dönemin toplumsal ve siyasi gelişmelerinden had safhada etkilendiler. Doğal olarak yapılan fotografik işlerde toplumsal boyut ve fayda çok önemliydi ve fotografik eserler çoğunlukla araç olarak kullanılıyordu. Kuramsal çalışmalar, bireysel sanatsal ifadelere de zaman zaman yer buldu. Bugün fotograf eğitimi veren üniversitelerin birinci kuşak eğitmenleri de çoğunlukla bu kadrolardan çıkmışlardır. Günümüzde Fotograf Dernekleri ne yapıyor? Önce AFSAD’ın amacına bakalım: ‘’Fotoğraf sanatının toplumsal işlevini gerçekleştir- mek, fotoğraf sanatı aracılığıyla kitlelerle bağ kurmak, fotoğraf sanatçılarının tanışma ve dayanışmalarını sağlamak, bir araya toplamak ve onlara yapıt verecek olanaklar hazırlamak, yapıtlarını değerlendirmek, yapıtların sağlam temellere oturtulması için bilimsel araştırmalar yapmak, sanat kurullarıyla ortak çalışmalar yapmak, dayanışmaya gitmek derneğin amacıdır.’’ Bu satırlar fotograf dernekleri içerisinde kurulma amacını en iyi özetlemiş derneklerden biri olan AFSAD’ın tüzüğündeki amaç ve faaliyetler bölümlerinden aynen alınmıştır. Bu derneğe üye olduğumdan, 20 seneye yakın öğrencilik ve başkanlık dahil her aşamasında bulunduğumdan biliyorum, AFSAD bunları yapmaya çalışır. İltimas geçtiğim sanılmasın ama kurumsallaşma ve öncü olma açısından diğer derneklerden de bana göre en az bir gömlek üstündür. Buna rağmen gene de sorun çoktur. Misal mi? Buyrun bakalım: Türlü türlü organizasyonlar (sempozyumlar, fotograf günleri, süreli yayınlar, albümler, yarışmalar, kataloglar, eğitimler...) hayal edilir, oluşması için ekipler meydana getirilir. İşler iyi başlar, nadiren tıkırında gider, çoğunlukla sonrasında sıkıntılar belirir. Ya yeterli eleman (gönüllü) yoktur, ya gönüllünün zamanı yoktur, ya gönüllünün gönlü işten vaz geçer, ya yeterince teknik donanım-para yoktur yada sponsor bulmak için artık vakit kalmamıştır. Şahsi problemleri mevzu bile etmiyorum etmemesine de zaten hemen herkesin geçinmek için yapmak zorunda olduğu bir de mesleği vardır. Yönetimsel çekişmeler, idari işler, rutin organizasyonlar, alınganlıklar, hırs ve iktidar mücadeleleri gibi insanoğlunun toplu hale geldiğinde oynamaktan kendini alıkoyamadığı yetişkin oyunlarından hiç bahsetmeyelim, zira bunların olmadığı yeri ben şahsen bilmiyorum. Bütün bunlara rağmen gene de fotoğraf dernekleri, hedefinde ilerlemeye, bazen oldukça iyi bazen de vasat devam eder.Bu toplu yapılan işleri bir kenara bırakacak olursak, bir önemli soru da; derneklerin O zaman derneklere niye üye oluyoruz? Hobimiz veya meraklarımız için bilgilenelim derken, içinde bulunduğumuz derneğe üye olmak akıntıya kapılmak gibi kendiliğinden mi gelişir? Gerçek insan, gerçek ortam, gerçek sosyalleşme için mi? Tüzüklerde yazan amaçlardan kastedilen; önce kendimizi, sonra çevremizi, belkide dünyayı değiştirebilme iddiasının en yasal şeklini gerçekleştirebilmek ihtimali için mi derneklerin kapısını çalarız? Bir arada olmanın ve önce o grupta kabul görmenin birey olarak var olma yolunda faydasını cebe koymak için mi? Ayrıca sivil toplum örgütleri zamanın önemli meseleri konusunda harekete geçmeyi kolaylaştırdığından var olma ve değitirebilme iddiasına tek bireye göre daha yakın olduğundan mı? ‘Haydi hep beraber bir proje arkadaşlar’ nereye kadar gitmeli? Kendi sesimizi çıkartmaya hazırlanana kadar, cesaretlenene kadar, hiç çıkmayacak sesimizi yurttan sesler korosu halinde söyleyebilmek için mi? Birilerini (konu ile alakadarları özellikle) seyretme ve en önemlisi seyredilme arzusundan mı? Hepsinden biraz, yani ortaya karışık mı? Bunlar çok insanî şeyler mi? Bundan sonra fotograf dernekleri ne yapmalı? 1-Hali hazırda derneklerin en önemli gelirleri üye aidatları değil seminer ücretleridir. Yani, seminerler zorunludur çünkü: hem para kazanarak mevcudiyetini devam ettirmek için, hem de tüzük amaçlarından bence en önemlisini yapabilmek için. O zaman en iyisini yapmaya çalış. 2-Sonra hep birlikte karar verilmelidir ki derneğin kimliği ne olmalıdır. Belgesel çalışmalarla adından söz ettiren bir dernek mi? Sempozyum, panel, fotograf günleri gibi faaliyetlerle bilinen bir dernek mi? Kuramsal çalışmalar, projeler ve bireysel üretimlerin desteklendiği veya sanat Sonuç; Her dernek kendine bir kimlik bulmalıdır. Buna karar vermek o gruptaki insanlara aittir doğal olarak ama eleştirmek, kastımızı aşmadıktan sonra, hepimize aittir. AFSAD 35 Yaşında Butün bunlara bir de zamanın teknololojik gelişmeleri eklenince manzara biraz daha değişmiştir. Artık bir çok bilgiye, dergiye, kitaba sanal ortamdan ulaşabilir, fotograf gruplarına üye olup, etkinliklere katılabilir, evinizden veya iş yerinizden türlü türlü mevzulara ortak olup kritik bile yapabilirsiniz. Tabii ki hepsi bildiğiniz şeyler. yapmaya-yaptımaya çalışan bir dernek mi? Eğitimin bir okul gibi çok iyi verildiği bir dernek mi? ...Bunlardan bir kaçı mı? Hepsi mi? Bizim dernek hangisini iyi yapabilir? İltimas geçmeden her dernek bu sorunun cevabını kendi selameti için bulmalıdır. Aslında derneklerin en hantal yanı da işte tam burasıdır. Çünkü derneklerin belli bir sahibi yoktur. Sahibi tüm üyeleridir. Yapılması gereken, değişimi aktaracakdüşünecek-tartışacak-karar verecek mekanizmayı oluşturmaktır. Elindeki kaynaklarla herşeyi birden yapmaya gücü yetmeyecekse, birkaç kişinin üzerinde işler toplanıyor ve yetişilemiyorsa, çözüm basittir. En iyi yapılabilineceğine inanılan ve sonuçları açısından daha özgün olanları seç ve diğerlerini ele. 3-Fotograf dernekleri sadece o dernek çatısında olan kişilerin fotograflarını birbirlerine gösterdikleri bir yer değildir. Fotograf dünyasının meşhurları/üstatları ve izleyenler için bir tanışma-buluşma-kabul görme kanallarından biridir dernekler. Bundan vazgeçilemez. 4-Mevcut dernekleri bir arada toparlamaya çalışan bir de Federasyon örgütlenmesi vardır. Federasyonun farklı farklı yapılardaki dernekleri bir hizaya getirme amacı anlaşılabilir. Tek tek olmaktansa birleşince en az toplamı hatta toplamından fazla bir güce sahip olması gereken Federasyon, kimse alınmasın ama, bana göre istediklerini yapabilmekten henüz (umarım değişir) uzaktır. Bürokratik işlemleri daha da artmış ama buna mukabil gücü artmamış hantal, büyük bir dernek yapısındadır ve derneklerin çektiği sıkıntıların hemen hepsini çekmektedir. Federasyon fotograf derneği olma standartlarını oluşturmalı ve bu standartlarda olmayan derneklere yardım etmelidir. Yani Fererasyon bir reçete verecekse olması gerekenlerin minimumu olmalıdır ve her dernek maksimumu için kendisi uğraş vermelidir. 5-Derneklerin üye kabul prosedürleri değişik değişiktir. Bazı derneklerde başvuru ve aidat ödeme yeterlidir, bazı derneklerde de üye olmak bir hazırlık ve kabul dönemini gerektirir. Ama her üye kişi o organizmanın bir parçası olduğunu unutmamalı, faaliyetlerde ve karar vermede kendisine de sorumluluk düştüğünün bilincinde olmalıdır. Kabarık ama hayali üye listesinin kimseye faydası yoktur. 6-Fotograf dernekleri sempozyum, kongre, panel.. düzenlemeli mi? Üniversitelerde Fotograf Bölümleri kurulduğuna göre dernekler bu işleri tek başlarına yapmaya çalışmamalı, özellikle akademik olma iddiası olan faaliyetler üniversitelerle birlikte yürütülmelidir. Dernekler tek başına bu işi yapamazlar anlamında algılanmamalı ama güçlerin ve alakadarların birleştirilmesinde fayda sonsuzdur. Yapılması gereken hedef kitleyi belirleyip ona göre organizasyon yapmaktır. 7-Bütün bu temel işleri yapabilen bir dernek sonrasında yaptığı işleri kendi sınırları içinde standardize edebilmek için mevcut kalite/standart programlarından birini kullanmayı düşünmelidir. Dosya Konusu bireysel olarak insanlara ne verebildiğidir. Bu iddia esasen kaç tane potansiyel yaratıcı güce el verebildiği ve bu amaç için neler yapabildiğidir. Hem nitelik hem de nicelik olarak bunun hesabı kolaydır ve her dernek kendi adına bu hesaplaşmayı isterse yapabilir. 21 Fotoğraf Estetik AFSAD 35veYaşında Dosya Konusu 22 AFSAD Fotoğraf Galerisi Ahmet Gökhan Demirer Türkiye’de yıllar içinde fotoğrafa olan ilginin artmasında, öncü dernekler İFSAK ve AFSAD’ın önemli katkıları olmuştur. Söz konusu dernekler ve sonrasında diğer şehirlerde faaliyete geçen amatör fotoğraf dernekleri, kuruluşlarından bugüne kadar, toplumda bir ifade biçimi olarak fotoğrafa dair temel bir farkındalık oluşturdular. AFSAD, belirgin olarak kuruluş yıllarındaki politik atmosferin bir yansıması olarak, özellikle fotoğrafın toplumsal işlevine vurgu yapan çalışmalarıyla öne çıksa da isminde iddialı biçimde taşıdığı “fotoğraf sanatçılığı”nı yansıtan bir atmosferi de desteklemiş ve toplumda bir sanat olarak fotoğrafın farkedilmesine ciddi katkısı olmuştur. Fotoğraf uygulamalarının çok çeşitlendiği, akademik fotoğraf eğitim kurumlarının yaygınlaştığı ve pek çok farklı fotoğraf paylaşım kanallarının açıldığı günümüzde ise Türkiye’deki diğer fotoğraf dernekleri gibi, AFSAD da artık, dernek oluşumuna paradoksal biçimde pek de yakın olmayan şehirli orta sınıfın gözde boş vakit hobilerinden olan fotoğrafı sadece öğrenmek için uğradığı, her şehirde sayıları giderek artan ticari fotoğraf kursları arasında onlarla rekabet eden bir işletme gibi algılanabilmekte ve bu algı, özünde fotoğrafta ortaklaşa çabayı savunan dernek ruhunu zayıflatmaktadır. Geniş bir fotoğrafsever grubu, derneğin; fotoğraf eğitimi verilen, hoşça vakit geçirilen, eğlenceli çekim gezileri yapılan, üye olmasalar da var olacak, hatta bina üstüne binalar alabilecek (!) bir yer olduğu düşüncesindedir. Her yıl derneğe uğrayan çok sayıda fotoğraf heveslisinden çok azının dernek üyeliğine ilgi duyması ise dernek faaliyetlerinin dar bir kadro çevresinde yapılmasına neden olmaktadır. AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla ilişkilerinden, esasen diğer derneklerle olan ilişkilerini anlıyorum ki, bu durumda görünen, Federasyon çatısı altında olsalar da birbirinden kopuk, hatta rekabet halindeki benzer kurumlardır. Üniversitelerle dernek ilişkilerinde ise, birkaç fotoğraf derneği kökenli, iyi niyetli ve yetkin akademisyen fotoğrafçının kişisel gayretleri ile dernek ortamlarında yaşanan eğitsel paylaşımlar dışında, genel olarak akademik sanat camiasının fotoğrafa bakışlarının öteden beri, epey eksik ve güncel olmayan sanat bilgisine dayalı, kof bir akademizm kibiriyle malul olduğu düşüncesindeyim. Tabii çuvaldızı kendimize de batırarak, akademik çevrelerin bu uzak durma ya da küçümsemelerinde, dernek çevrelerinden fotoğraf sanatı adına sunulan, gerek sunum gerekse içerik itibarıyla birbirinin tekrarı, kötü, yetersiz çalışmaların da fotoğraf sanatı derneklerinin sanat ortamında hatırı sayılır bir ağırlıkları olmasına engel olduğunu belirtmek gerekir. Tabii ülkemiz genel sanat piyasası ve galericiliğinin -özellikle İstanbul’da çağdaş sanat fotoğrafına yer veren çağdaş vizyona sahip yeni bazı galeriler hariçfotoğrafa hiç yüz vermeyip, son derece sıradan, kötü tabloları “sanat eseri” olarak ortalama sanat alıcılarına sunmakla yetinen dar bir vizyon ve sanat kültürüne sahip olmaları da mevcut ortalama sanat eseri talebinin fotoğrafa yönelimini kısıtlamakta ve engellemektedir. Sanat eseri olarak fotoğrafa olan talebin Türkiye’deki cılızlığından hareketle; yarın için nasıl bir AFSAD ya da fotoğraf derneği olmalı sorusuna yanıt olmak üzere, AFSAD’ın ve fotoğraf derneklerinin fotoğraf eğitiminin yanısıra bugün bir öncü olarak üstlenmesi gereken yeni ve önemli misyonlarının, fotoğraf meraklılarına fotoğraf çekmeyi öğretmeyi bir gömlek ileri Mehmet Özer Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir? Otuz beş yıl, uzun bir ömür. Ülkemizin bir kuşağının hayatlarına tanıklık eden AFSAD’ın 35 yıldır aralıksız (12 Eylül Askeri faşist darbesinin kesintiye uğrattığı dönem hariç ki, bu dönemde AFSAD’lılar fotoğrafla olan ilişkilerini koparmadılar ve derneği yeniden faaliyete geçirmek için fedakâr bir çaba sergilediler) fotoğraf üretmeyi sürdürmesi derneğin varlığının ne kadar gerekli olduğunun bir kanıtıdır. AFSAD gücünü, sürekliliğini, demokratik kitle örgütü olarak toplumsal ihtiyaçlara yanıt vermesinden alır. Onca fotoğraf derneğinin içinde AFSAD’ın önemli bir yerinin olması, AFSAD’ın hayata dair projeler üretmesi, üyelerinin kendilerini, derneğin sunduğu olanaklarla yaşamlarını yaşanır kılarak, hayata katarak çoğullaştırmak ve kendilerinden yola çıkarak bir ülkenin öykülerini yazarak tanık olmalarıdır. AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında neler düşünüyorsunuz? Bir kurumun yaratılması toplumsal bir ihtiyaçtan doğar ve örgütlenme biçimi onun faaliyetlerini de belirler. Bu nedenle siz amacınıza uygun örgütlenme modellerini seçersiniz. AFSAD’ın kurulduğu yıllardaki amacı değişmemiş olsa da, bugün toplumsal gereksinmeler nedeniyle yeni ve güncel amaçlar da sorumluluklarının arasındadır. AFSAD, üyelerine karşı sorumludur. Üyelerinin fotoğraf eğitim ve deneyimlerinin artırılması, kişisel becerilerinin geliştirilmesi, fotoğraf dilini etkin biçimde kullanmalarına yardımcı olmasıdır. AFSAD, içinde yaşadığı topluma karşı da sorumludur. Toplumun görsel belleğidir ve tanıklığını yarına taşımakla sorumludur. AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini değerlendirir misiniz? Günlük işler içinde sıkışıp kalan her kurum sonunda daralır ve sönümlenir. AFSAD bu yabancılaşmayı bir çok alanda sürdürdüğü çalışmalarıyla aşabilmektedir. Diğer fotoğraf dernekleri ve oluşumlarıyla AFSAD karşılaştırıldığında AFSAD’ın ürettiği projeler öğretici olmuştur. Fotoğrafın sorunları doğru saptanıp, sorular doğru sorulduğunda tüm fotoğrafçılar ve kurumlar bakımından geliştirici ve dönüştürücüdür. Belgesel fotoğraf sempozyumu bunun en belirgin örneğidir. Güçlü katılımla süren sempozyum sonunda, ülkenin her yanında belgesel fotoğrafçıların çalışmaları daha çok görünür olmuştur. Hemen hemen her üniversitenin fotoğrafçılık bölümü, bir fotoğraf topluluğu, kültür sanat derneklerinde fotoğraf çalışması var. Fotoğraf çalışması giderek daha farklı toplumsal kesimler tarafından yapılmaktadır. Şüphesiz ki her çalışmanın fotoğrafa bir katkısı vardır. Ama fotoğrafın asıl amacını asla unutmamak gerekir. Fotoğrafçılar küçük hayatların destansı öykülerini yazmayı sürdürüyor. Kederlerin ve sevinçlerin taşıyıcısı ve paylaştırıcısı olarak. Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri nedir? Fotoğrafçıların tarzı ne olursa olsun temel ortak bir duygu vardır ki bu da sorumluluk duygusudur. Çektiğiniz konuya karşı, onu izleyenlere karşı ve topluma karşı sorumlusunuz. AFSAD yüzünü sokağa, hayata döndükçe onun toplum içindeki saygın yeri artmaktadır. Van depremini kolektif bir çalışmaya dönüştürerek, konut, sağlıklı barınma hakkı ve güvenlik politikaları konusunda soruların sorulmasını sürekli hale getirmiştir. Sizin toplumdaki yerinizi, yine sizin toplumsal sorumluluğunuz belirleyecektir. Yarının AFSAD’ı ya da fotoğraf derneği nasıl olmalıdır? Fotoğraflar öykülerimizi anlatmayı devam ettikçe, AFSAD toplumdaki yerini sürdürmeye devam edecektir. Derneğimiz daha çok atölyeler üzerinde yükselmektedir. Atölyelerin örgütlenmesinde derneğin amaçları ve ihtiyaçları gözetilerek yeniden örgütlenmelidir. Fotoğrafın sorunlarını çözdükçe, toplumun sorunlarına duyarlılığını yitirmediği sürece AFSAD’ın her zaman bir yarını olacaktır. Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında Günümüzde, hatırı sayılır satın alınabilir sanat (affordable art) konsepti çerçevesinde pek çok fotoğraf galerisi farklı Avrupa şehrindeki şubelerinde farklı boyut ve sunumda sertifikalı fotoğraf satışı yapmaktadır. Böylesi bir girişimin, her yıl artan sayıda fotoğraf eğitimi alanların, artık evlerinin duvarlarına kendi fotoğrafları dışında, sanat fotoğrafı asmaya başlayan şehirliler olarak çevremizde de görülmeye başladığı düşüncesinden hareketle, fotoğraf galerisi işletmenin bir fotoğraf derneği için günümüzde fotoğraf sanatını şehirli kitle ile bir sanat nesnesi olarak tanıştırıp buluşturacak yeni ve önemli bir misyon olacağı düşüncesindeyim. Böylelikle dernek üyelerinin her biri, AFSAD Galeri’nin eser sahipleri, sanatçıları olabileceğinden, derneğe bir uğrayıp kaybolan, esasen sanal paylaşım meraklısı zamane fotoğraf severleri için de cazip olabilecek, dernekçilik ruhu -belki bir başka boyutta ama- yeniden canlanabilecektir.... Dosya Konusu taşıyarak, bir sanat nesnesi olarak fotoğrafa talep yaratmak olduğunu düşünüyor ve bu amaçla da AFSAD’ın öncü bir dernek olarak fotoğraf galericiliğine başlamasını öneriyorum. 23 Fotoğraf veYaşında Estetik AFSAD 35 Dosya Konusu 24 Mekânın Büyüsü / (Fevzi Çakmak Sokak anısına)* Cengiz Engin Bir ‘olayın’, belirli bir ‘sürecin’ kaydedilmesi söz konusu olduğunda, fotoğraf; hareketli görüntüye kıyasla bir miktar güdük kalır. Hareketli görüntüdeki akışın sürekliliği, hareketler, davranışlar, sesler, ve benzeri ilave etkiler sayesinde belirli bir sürece ait tüm detaylar birçok boyutuyla kaydedilmiş olur. Bu nedenle, çekim anına ilişkin hareketli görüntülerin belgesel potansiyeli daha ön plandadır. Durağan haldeki fotoğrafın ise çağrışımsal potansiyeli ön plandadır. Fotoğraftaki çağrışımsal potansiyelin hareketli görüntüyle olan farkı, belirli tek bir sürece bağlı kalmadan, imgedeki detayların, enstantanenin kısalığına nispet edercesine, çekim anından çok öncesi ve çok sonrasıyla, geniş bir belleksel yelpazeyi harekete geçirebilir olmasındadır. Hatta denebilir ki; görüntüdeki nesneler ve mekânlar, belirgin bir olayın detaylarından soyutlandığı ölçüde daha da geniş bir zamana yayılmış anıların bellekten çağrılmasına olanak tanır. Belleklerdeki çağrışımsal etki imgenin durağanlığı ölçüsünde güçlüdür. Bu nedenle yitip gitmiş bir canlıya, nesneye, mekâna ait suretin yarattığı etki; fotoğrafın en önemli özelliklerinden birisidir. Bir daha geri dönmeyecek olana ait durağan suret, akıp giden zamana karşı koymanın âdeta bir başkaldırı biçimidir. 2002 yılında, AFSAD’ın fiziksel koşullarının yetersiz gelmesi nedeniyle, Fevzi Çakmak Sokak’taki lokalimizi Büklüm Sokaktaki daha geniş ve kullanışlı mekâna taşımaya karar verdik. Fevzi Çakmak Sokak’taki adresimizden taşınmadan birkaç hafta evvel, o dönem sorumluluğunu yürüttüğüm atölye katılımcılarıyla birlikte, dernek lokalinin her bir köşesini, sıradan gündelik detaylarını fotoğraflamaya, zaman içinde dondurmaya karar verdik. Elde ettiğimiz görüntüler, kısa bir süre sonra dönüşü olmayacak şekilde yitip gidecek bu büyülü mekânın son imgeleri oldu. Beş kat merdiveni teker teker tırmandıktan sonra biraz daha devam etseniz neredeyse apartmanın çatı arasında çıkacağınız noktada yer alan dernek kapısı; kapıyı açar açmaz karşınızda duran duvar panosu, mutfakta çalışan kim varsa selam vermeden geçemeyeceğiniz daracık şirin mutfak, bahar ve yaz aylarının vazgeçilmez terası, terasın demirbaşları plastik sandalyeler, saksılardaki çiçekler, her türlü toplantı, eğitim, vb etkinliklerin yapıldığı dernek ‘salonumuz’, söyleşi dinlemek için kafamızı uzatmaya çalıştığımız ahşap doğrama pencereler, dia gösterilerinde veya dernekten en son çıkarken açıpkapattığımız ayağımızın dibinde duran elektrik anahtarları, kış aylarında mont-kaban istifine alabildiğince dayanan duvar askıları, musluğun altında birilerine ait film tankı akar su altında yıkanırken aynı zamanda kullanımda olan derneğin yegâne tuvaleti, bir zamanlar günlerce randevu beklediğimiz banyodan bozma ‘emektar’ karanlık odamız ve kırmızı lambası, internet diye bir bilgi kaynağımızın olmadığı dönemde yabancı dergilerden bilgi edinmeye çalıştığımız kütüphanemiz ve simsiyah kapaklı Sahip olduğumuz imgeler, o dönemde dernekte bulunan kişiler için sıradan nesnelerin görüntüleri değil şüphesiz, bu imgelerde: Sevinçler, üzüntüler, arkadaşlıklar, dostluklar, sevgili olmalar, evlilikler, emek vermeler, paylaşımlar, gurur duymalar, hayal kırıklıkları, tartışmalar, kavgalar, küsmeler, barışmalar, şarkılar, yeni yerler keşfetmeler, bir olmalar, çok olmalar, kayıplar; iyi ve kötü - mutlu ve hüzünlü ama bir dolu olay gizli… Kimisi dost paylaşımlarımızda andığımız, kimisi kişisel belleklerimizde saklı anılar… Fevzi Çakmak Sokak’tan sonra taşındığımız Büklüm Sokak ve sonrasında şimdiki lokalimizin bulunduğu Bestekâr sokak; kuşkusuz ki ayrı ayrı değerler taşıyor. Fevzi Çakmak’tan önceki mekânların da özel değerleri olduğuna eminim. Ancak sanıyorum ki birçok kişinin kişisel belleğinde, Fevzi Çakmak sokağın ayrı bir önemi bulunuyordur. Belki o dönemdeki fotografik paylaşım ve bilgiye ulaşma imkânlarının kısıtlı olması, ortaya çıkan AFSAD AFSAD 35 Yaşında fotoğraflarımızın dernek karanlık odasında oluşması, karşılıksız emek duygusunun hâkim olduğu dernekçilik anlayışı, içinde bulunduğumuz mekânı da büyülü yapıyordu kimbilir. *Fotoğraflar: Cengiz Engin Dosya Konusu dolaplarımız, kütüphane odasındaki film kurutma dolabı ve içindeki ataçlar-çamaşır mandalları, her zaman için tasnif gerektiren materyallerin bulunduğu arşiv-dergi odası, yönetim toplantılarının yapıldığı, dernek işlemlerinizi yürüttüğümüz sekreterya odası… ne kadar çok imgeye sahip olursak, yitip gitmelerine engel olabilirmişiz gibi fotoğrafladık, her bir köşesini derneğimizin. 25 Kasım - Aralık 2012 Fotoğraf veYaşında Estetik AFSAD 35 Dosya Konusu 26 35. Basamaktan Görünen Panorama Ali Rıza Akalın Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir? AFSAD’ın kurulduğu 1977 yılını ve sonrasını yaşamış olanlar bileceklerdir ki; ülke gerçek anlamda bir iç savaş eşiğinde dolaşmakta idi. Bu ortamda kurulmuş bir fotoğraf derneğinin varlığını sürdürebilmesinin öncelikli koşulu; demokrasiden yana, insan haklarına dayanan, bağımsız, sosyal belgeci olmasıdır. AFSAD’ın kuruluş amaçları içinde yer alan; “günümüzü belgelemek, geleceğe aktarmak”, “fotoğraf aracılığı ile dostluklar kurmak”, “fotoğrafın yaygınlaşıp, yetkinleşmesini sağlamak”, “örgütsel üst yapıyı kurmak” hedefleri için etkin ve öncü eylemler yapılmıştır. Bu kapsamda kuruluşunun birinci yılında “Türkiye’de Fotoğraf Sanatının İşlevi” üst başlıklı, fotoğrafın çok geniş yelpazesindeki temsilcilerinin katıldığı bir panel düzenlenerek, düşünsel bir fotoğrafik topografya çıkarılmıştır. Bu panel; AFSAD’ın sonraki yıllarda gerçekleştireceği ve “bir AFSAD klasiği” niteliğine ulaşan sempozyumların ilham kaynağı olmuştur. AFSAD, bu panelde sunduğu bildiri ile sosyal belgeci niteliğini ve niyetini geniş kitlelere duyurmuştur. Bu paneldeki (1978) söylemler; zaman içerisinde avangart yöntemler (poster bildiriler, gezici otobüs sergileri, çadır ve açık hava sergileri) ile hayata geçirilmiş, kısa zaman sonrasında da periyodik ve süreli yayınlarla geniş kitlelere ulaşılmıştır. “Bulutlar Adam Öldürmesin”, “Selam Yaratana”, “Çocuk İşçiler”, “Kent” isimli sergiler, söylemin somut ürünü olarak gerçekleştirilmiştir. AFSAD, kendi içyapısını, dinamiğini oluşturmanın yanısıra, bir üstyapı kuruluşunu gerçekleştirmenin de düşünsel altyapısını hazırlamıştır. Daha 1978 yılının başlarında, üyelerine yönelik olarak yayınlamakta olduğu “aylık bülten”de, “Yaşasın Federasyonlaşma Çabalarımız” sloganını kullanmış, bu doğrultuda “Dernekler Ortak Sergileri”nin lokomotifi olmuştur. Ancak, ne yazık ki, Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun 2003 yılındaki kuruluş aşamasında AFSAD yönetiminde bulunanlar, “kurucu dernek” olma onurunu ıskalamışlardır. Yazdıklarıma ilaveten, AFSAD’ın gerçekleştirdiği birçok ilk’leri vardır. Temel olarak AFSAD; Türkiye’de, fotoğrafı sosyal bir amaç için kullanan ilk ve tek dernek olmuştu. AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında neler düşünüyorsunuz? Çok doğaldır ki; farklı düşünce ve farklı eylem biçimlerine sahip bir derneğin örgütlenme yapısı da, işlevini yerine getirebilecek nitelikte olmalıydı. Bu amaç doğrultusunda, “Her birim bir atölye” düşüncesi çerçevesinde; Sergi-Gösteri, Sosyal İşler, Yayın, Eğitim gibi birimler oluşturulmuştur. Her birim bir yönetim kurulu üyesine bağlı olarak, hem derneğin o alandaki işlerinin yürümesi, hem de birimin belirlediği konu veya teknikle ilgili fotoğraf çalışması, sergileri yapılmıştır. Gerek nicel gerekse nitel olarak gelişmekte olan AFSAD’ın yönetim biçimi; zaman içinde daha aktif, etkili ve geniş alanda işler yapmak adına geliştirilmeye çalışılmıştır. Bunun sonucu olarak, “Danışma Kurulu” oluşturulmuştur. Bu yapının, gerçek anlamda bir “danışılan kurul” değil de neredeyse “yöneten üst kurul” gibi çalışma eğilimi umulan yararı sağlamamıştır. Bu yapılanma içindeki AFSAD, özellikle, etkinliklerini kapalı mekânların dışına taşımaya dikkat etmiştir. Üyelerine yönelik iç eğitimde; salt fotoğraf değil, resim, edebiyat, felsefe, matematik gibi bilim ve sanat dallarının önemli isimlerinden yararlanılmıştır. Ulaşabileceği alanı genişletebilmek amacı ile de, “Fotograf” dergisini salt kendi öz imkânları ile yayınlamıştır. Dergi, özellikle içinde taşıdığı eklerle, fotoğrafın teknik ve kuramsal yanına ilişkin yazılar da yayınlayarak, geniş perspektiften bakışını sürdürmüştür. Aslında; bakanlık, üniversite, yerel yönetim gibi ekonomik güce sahip kuruluşlarla gerçekleştirilmesi gereken “Sempozyum” AFSAD’ın klasik ve neredeyse periyodik hale gelmiş önemli etkinliğidir. Düzenlediği dönemde öne çıkan konu ya da sorunun “üstbaşlık” olarak belirlendiği sempozyumlar, çok çeşitli alanlardan katılanların bildirileri geleceğe aktarılan yayınlara dönüştürülmüştür. Temel olarak, “yarışma düzenlemek” düşüncesine karşı olunmasına rağmen, “günümüzü belgelemek, geleceğe aktarmak” ilkesini hayata geçirebilmek adına, “Çalışan İnsan”, “Barış”, “Arabesk”, “Emek”, “Gençlik”, “Bilim ve Sanat İnsanlarımız”, “Para” konulu ulusal yarışmaların sergileri açılmış, albümlere dönüştürülmüştür. Hemen her yaş grubundan kişilerin sosyal yaşama katılmaları yönündeki arzuları, düzenlenen “Fotoğraf Temel Eğitimi” seminerleri ile karşılanagelmiştir. Detaylarına indirgenmeden sadece üstbaşlıkları ile verilen bu çalışmaların dışında elbette ki çok farklı projeler de gerçekleştirilmiştir. Bu projelerin önemli bir bölümü sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler, resmi kurumlar, sosyal ve sanatsal derneklerle birlikte ve toplumun büyük bir bölümünü ilgilendiren konular olmuştur. “Metamorfoz Ankara”, “Kent ve İnsan”, “Çevre Sorunları”, “Islahevleri”, “GAP” bunlardan birkaçıdır. Bu toplumsal ivme sonucunda AFSAD, Bakanlar Kurulu kararı ile “Kamuya Yararlı Dernek” statüsünü kazanmıştır. Bu anlamda, bugünün yaygınlaşan iletişim araçlarının etkisi ile AFSAD, Türkiye’de bilinen bir sivil toplum kuruluşudur. AFSAD; bir süredir yaşamakta olduğu, “içe dönüklüğü” sonlandırıp diğer ülkelerle ve kitle örgütleri ile ilişkilerini geliştirmelidir. AFSAD, yurt dışından sergi getirip yurtdışına sergi göndermelidir. AFSAD, her ayın belli bir günü fotoğraf ve diğer sanat dallarından bilinen, tanınan bir ismi konuk etmeli, AFSAD mekânının dışında bir salonda, isteyen herkesin izleyebileceği konferanslar düzenlemelidir. AFSAD, yılda üç kez Türk ve yabancı fotoğrafçıların katılımıyla atölye çalışması düzenlemelidir. AFSAD; içeriği ve biçimi var olandan farklı “fotoğraf günleri”ni iki yılda bir düzenlemelidir. AFSAD’ın bu konumu ona, sorumluluklar yükleyerek sosyal projeler oluşturma, taraf olma, görsel materyal üretme, dışa dönük olma görevleri vermektedir. Yakın zamana dek bu görevlerin belli ölçülerde gerçekleştirildiği söylenebilir. AFSAD, bundan böyle, resmî ve özel kuruluşlar ile demokratik kitle örgütlerine proje önerileri götürmeli, salt kendisine gelecek önerileri beklememelidir. Bu kapsamda, Avrupa Birliği’nin ciddî maddî katkıları ile gerçekleştirilebilecek projeleri vardır. Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri nedir? Yarının AFSAD’ı ya da fotoğraf derneği nasıl olmalıdır? AFSAD, eğer olanaklı ise, fotoğraf eğitimi veren fakülteler ile ilişki kurup, “öğrenci bitirme tez ve ödevlerini kitap veya kitapçık”a dönüştürmelidir. 35 yıllık süre, bazı etkinlikleri gerçekleştirebilmek için “kısa” bir zaman dilimidir. Yine de salt kendi üyelerinin katkıları ile “çok önemli” olarak nitelediğim işler gerçekleştirilebilmiştir. AFSAD, sezon başında duyuracağı, “konulu” bir yarışma düzenlemeli, bu yarışmaya katılımcı kişi, dört fotoğraftan oluşan portfolyo ile katılabilmeli, fotoğraflar, izleyiciye açık bir biçimde değerlendirilerek, fotoğrafçının ödüllendireceği bir sistem oluşturmalıdır. Detaylara inmeden bir bölümünden söz edebildiğimiz etkinlikler “öncü” ve “nitelikli işler” olmuştur. AFSAD bu yapısı ile bir dönem, fotoğraf dünyamızın lokomotifi olmuştur. İcadından 150 yıl sonra, yavaş yavaş metamorfoza uğramaya başlayan fotoğraf, sözcüğün gerçek anlamı ile nicel bir “patlama” oluşturmuştur. Bu durum, ister istemez fotoğraf derneklerini ağırlıklı olarak; “Temel Bilgiler Eğitimi” veren, fotoğraf gezileri düzenleyen kuruluşlara dönüştürmüştür. Kaçınılmaz taleplerin karşılanması, derneklere, özellikle ekonomik kazançlar ve üye kazanımları sağlamıştır. Ancak, giderek ve sürekli bir biçimde, salt seminer ve gezi düzenleyerek varlığı sürdürmek doğru olmadığı gibi yeterli de değildir. AFSAD’ın son birkaç sergisinin estetik düzeyi dikkate alındığında, durumun sıkıntılı olduğu gözlenmektedir. Üyelerin özellikle düşünsel, estetik seviyelerinin geliştirilmesine yönelik yeni eğitim programları oluşturmalıdır. Atölye yapılanması hiç şüphesiz ki, doğru ve gerekli bir düzenlemedir. Ancak, dernek işleyişi ve etkinliklerden bağımsız hale gelmekte ve belli bir sayıda üyeye hitap etmektedir. Daha yararlı ve yaygın bir işlev kazandırılmalıdır. AFSAD, “kamuya yararlı dernek” olma sorumluluğunu yerine getirerek, toplumda yaşanmakta olan olaylarla ilgili görüşlerini açıklayan basın duyuruları yapmalıdır. Bu düşünceden yola çıkarak, AFSAD’ın önce idari yapısında değişiklik ve düzenlemeye gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. AFSAD; bir başkan, iki başkan yardımcısı, bir idari sekreter, bir sayman ve dört üyeden oluşan bir Yönetim Kurulu oluşturmalıdır. AFSAD Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında Başkan yardımcılarından biri dışilişkiler, diğeri dernekiçi işleyişlerden sorumlu yürütücü görevini üstlenmelidir. Dosya Konusu AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini değerlendirir misiniz? 27 Yazacaklarım görüş istenen başlıklarla ne kadar örtüşecek bilemiyorum... Son altı yıldır dernekle bağlarım oldukça zayıf, bu anlamda yeni bir katkı yapamazsam beni bağışlayınız. Epeyce geriye giderek biraz öykü tadında anlatmak isterim kendi AFSAD’ımı. Yıl 1983... Arkadaşım Nilgün Göğer’in önerisiyle fotoğraf öğreneceğim. AFSAD, Kızılırmak Sokak’taki o küçücük mekânda... O günler bugün gibi gözümün önünde, o minik salonun dört bir yanını kaplayan, siyah beyaz çıtıpıtı çiçekli basma örtülerle çevrelenmiş ahşap sıralar ağırlardı biz yeni konuklarını. Bir heves koşardık haftasonları kurslarına, kurs hocam Semih Yolaçan’dı. Bir Lubitel makine edinebilmiştim, 6x6 roll film kullanan. Kalede ve Kurtuluş Parkında çektiğimiz, fotoğraf bile denemeyecek karmakarışık görüntülerin içinden seçtiğimiz birkaç kareyle, ilk karanlık oda deneyimimiz nefes kesecek kadar heyecanlı ve zevkliydi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, bir ya da iki metre karelik bir mutfakta sevgili İsmail Murşil’in demlediği ve güleryüzle ikram ettiği çayları yudumlayarak tadına varırdık o zamandan ta bugünlere taşınan yeni arkadaşlıkların... Sıra örtülerini ve perdeleri arkadaşlarımız kendileri dikmişlerdi, belli aralıklarla evlerine götürür aklar, paklar, ütüler getirirlerdi. Camları siler, yerleri temizlerlerdi. Eren Özerdim’in portre atölyesini hatırlarım o günlerden, Dora Günel’i. AFSAD Fotograf Dergisi için çalışan Muazzez Pervan’ı, Nilgün Göğer’i... Henüz kurumsallığa adım atılmadığı yıllardı ve her görev gönüllülükle ve özveriyle üstlenilirdi. Sonunda kurs bitti... Fotoğraf konuşmak, yeni bir şeyler öğrenmek istiyordum ama buna zaman ayıracak sayıda yetkin gönüllü de azdı sanırım. Uzak mesafelerden koşa koşa geldiğim dernekten yeni bir şey öğrenmeden pişmanlık içinde çıktığım günlerin sayısı giderek artmaya başlayınca kesinti de kaçınılmaz oldu... 1986’da üyeliğe kabul edildim ama sadece aidat ödemek için derneğe gidip gelen bir üye olmaktan öteye geçememiştim. Ta ki 1988 yılında Orhaniye Kızkumu’ nda düzenlenen Foto-Tatil’e katılıncaya dek... Bugün bile özlemle hatırladığım, unutulmaz güzellikteki o ortam, orada tanıştığım o güzel insanlar sayesinde yeniden AFSAD’a bağlandım. Sonrası kendiliğinden geldi... 1989’la birlikte artık görev alan, katkı veren gerçek bir AFSAD’lı olma onurunu kazandım. İlk atölye hocam, sevgili Merter Oral oldu. Ve birbirinden değerli bir sürü güzel insanla AFSAD için çabaladık. Derneğime şükran duyuyorum; bu çatı altında edindiğim arkadaşlıklar, yaşamdaki en büyük kazançlarım oldu ve ömür boyu paylaşılacak dostluklara dönüştü. İlerleyen yıllarda AFSAD iki kez mekân değiştirdi. Herkes elini taşın altına koydu, çiçekli perdelerimizin yerini storlar, sıralarımızın yerini de düzenli derslikler, gösteri alanları aldı. Çocukluktan ergenliğe, sonrasında da yetişkinliğe doğru yol alırken, kurumsallaşma önemsendi, üye bağlarını geliştirecek birimler, atölyeler oluşturuldu. Dernek sekretaryası, AFSAD mutfak hizmetleri ve eğitim seminerleri için profesyonel hizmet alınmaya başlandı. Elbette tüm bu süreç bizden önceki arkadaşlarımızın da karşılaştığı gibi güllük gülistanlık yürümedi; kurumları da, dernekleri de memleket genelinden soyutlamak mümkün olamıyor ne yazık ki! İnişlerle çıkışlarla geçen yıllar bunlar... Farklı bakış açıları ve çokseslilik, yaşamda ayakta kalabilmek için çok önemli, ancak ince ayar istiyor. Zaman zaman kişisel hırslar ve kurumsallığa aykırı uygulamalar çabaları sekteye uğratsa da, her seferinde yeniden toparlanma başarıldı. Biliyoruz ki hepimizin her zaman aynı dili konuşması mümkün değil. Sanata ucundan bucağından bulaşan bireyler olarak, farklılıklarımızla zenginleşiyor ve gelişiyoruz. Bu nedenle yaşanan kırgınlıklar, küskünlükler iz bırakmakla birlikte, zamanla bağışlanabilir oluyor. Böyle böyle 35 yılı geride bırakırken AFSAD rüştünü çoktan kanıtladı. Kamuoyunda bilinen bir adı ve olumlu bir imajı var. Dernekler ve diğer fotoğraf oluşumlarıyla olan ilişkilerinde açık, yardımsever ve paylaşımcı oldu. Ankaralı binlerce fotoğrafsever eğitimlerinden geçti. Çıkardığı yayınlar, açtığı sergiler, düzenlediği etkinlikler, yıllara yayılan belgesel çalışmalarla göz doldurdu ve öncülük etti, fotoğrafı sevdirdi, yetiştirip toplum hizmetine kazandırdığı profesyonellerle, her zaman gurur duydu, bağışlarla yüreklenip, borçla da olsa bizim diyebileceğimiz bir çatı kazandırdı. Peki, misyonunu tamamladı mı? Elbette hayır... Dünya hızla değişiyor ve bu değişim her zaman güzel gelişmelerin habercisi olmuyor. Ülke genelinde baktığımızda, yarınların umut vaat etmediği zor günler yaşanırken, yaşamı 35 yıldır karelere döken bir derneğin de, üzerine düşen görevle, toplumsal sorumlulukla, dernek politikalarını yeniden gözden geçirmesi kaçınılmaz oluyor. Teknolojik gelişmelerin yarattığı yeni düzenle, binlerce fotoğraf yüzlerce fotoğraf sitesinde uçuşurken, bu sonucun, fotoğraf adına ne kadar gelişme sayılacağı tartışılır. Madem ki biz fotoğraf üretiminin çokluğuna nicelik değil, nitelik olarak bakması gereken bir derneğiz, o zaman farkımız ne olacak, öncülüğümüzle nerede duracağız, ürettiklerimizin bir söylemi olacak mı, paylaşımı nasıl farklılaştırabilir ve yaygınlaştırabiliriz? Burada değindiğim, bireylerin tarzlarının tek tipleştirilmesi değil; ister soyut olsun, ister belgesel, her fotoğrafın bir dili, bir mesajı vardır. Mesaj yerine ulaşıyor mu kaygısını gütmek de üretenlere düşer. Bu konularda her AFSAD’lıyım diyen üyenin epeyce kafa yorması gerekiyor. Son sözüm; AFSAD’ın geleceğe taşınırken, bugünlere gelmesini sağlayan geçmişini unutmayan, değerlerine sahip çıkan, emeğe saygılı, önyargılardan arınmış, araştıran, sorgulayan, yenilikçi, yaratıcı, toplumsal konularda duyarlı, bütünleşmiş, sorumlu ve öncü bir üye tabanı olmasını düşlemek olsun. Sevgiyle selamlarım. Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında Mehtap Yıldız Dosya Konusu 35 Yıla Saygıyla... 29 Söyleşi Nejla Can Güler Dosya Konusu AFSAD 35 Yaşında Sorular-Cevaplar Erol Büyükyazıcı (E. Büyükyazıcı arşivinden) 30 Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir? AFSAD 35 yılı geride bırakırken, ki bu az bir zaman değildir, geriye dönüp bakıldığında Türkiye fotoğrafına önemli katkıları olduğu görülecektir. Yetişmesinde destek olduğu fotoğrafçılar, çıkardığı dergiler, sempozyumlar ve sergiler başta olmak üzere, 35 yılda geçekleştirdiği işlerin değerlendirmesinin o günün şartları dikkate alınarak doğru bir sekilde yapılması, geçmiş ve bihassa gelecek için önemlidir. Buradan çıkan verileri değerlendirirsek, bugün gelinen noktada ve şartlarda, kişilerin fotoğrafik talepleriyle sınırlı bir durum oluşmuştur. Şimdi AFSAD’ın kurum olarak, fotoğraf konusunda üzerine düşen nedir, bunun cevabını vermek gerekiyor. AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında neler düşünüyorsunuz? AFSAD kurumlaşmasını en azından Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleştirmiş bir dernektir. Bu, zamanla kişilerin, grupların düşünceleriyle biçim değiştiren bir yapı oluşturdu. Ancak AFSAD ilk kurulduğu günden beri, temelde, aynı şekilde devam etmektedir. Yönetim Kurulu bile ilk günden bu yana ne bir kişi artmış ne de eksilmiştir. Dernek fiziksel olarak bu kadar büyürken, gelenlerde bu kadar artış varken, faaliyetler artmış ve çeşitleri bu kadar çoğalmışken. Hatta kredi borcunun ödenmesi bile başlı başına bir konuyken bu yönetim şekli AFSAD’ı taşımaz duruma gelmiştir. Derneğin bugün yapması gereken, günün şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun yeni bir yönetim biçimi şekillendirmektir. Bence AFSAD’ın birinci meselesi budur ve bunu da örnek olacak şekilde yapmalıdır. AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini değerlendirir misiniz? AFSAD’ın ve diğer fotoğraf derneklerinin birbiriyle ilişkileri şöyle olmaktadır. Dernek yönetimindeki kişilerin birbirleriyle tanışıklık dostlukları varsa bir yakınlaşma olmakta, yoksa bir şey olmamaktadır. Ben 25 yılda bunu gördüm. Fotoğraf derneklerinin bir araya gelip veya en azından yakın coğrafyadaki derneklerin bir proje gerçekleştirdiği olmuş mudur? Burda kastedilen geleceği olan kurumsal ilişkilerdir, günlük temaslar değil. Bir de bu ilişkilerde federasyon bir mesele halinde durmaktadır. Herkes federasyondan şikayetçi. Arkadaşlar bu federasyon bizim, kimi kime şikayet ediyorsunuz anlamış değilim. Umut ederim derneklerarası iletişimsizlik, kopukluk gelecek günlerde ortadan kalkar, hep beraber güzel ve başarılı etkinlikler gerçekleştiririz. Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri nedir? AFSAD’ın ilk kurulduğundaki politik yapısı Türkiye’nin değişen ekomomik ve politik yapısı ile birlikte değişimler göstermiştir.Türkiye gibi geçmişi krizlerle dolu bir ülkede 35 yılda gelen yönetimlerin değişik refleks- Yarının AFSAD’ı ya da fotoğraf derneği nasıl olmalıdır? Ben bunun iki kelimesini değiştirerek şöyle diyorum: FOTOĞRAF, PASİF OYALANMAYA YÖNELİK BİR EĞLENCE ENDÜSTRİSİ HALİNE GELMİŞTİR. Bugünkü sayısal teknolojide durum tam da budur. Bu cümlenin altına imzamı atıyorum. AFSAD ve diğer fotoğraf dernekleri, bir duruş sergileyerek, fotoğrafı sanat ortamının gündemine taşımalı, bunu yaparken örgütsel olarak yeni teknolojiden yararlanarak fotoğrafın düşünsel ve felsefî yönden derinlik kazanması ve biçimsel olarak yeni ufuklara yönelmesine zemin yaratılmalıdır. Şimdi durum nedir derseniz; F.R. Leavis’in bir sözü var: “Modern kültür (*) Kitle kültürü sineması ve B filmi. F.R.Leavis. Hayalperest yayınları. Ocak 2012, sayfa 24. Ne Yapmalı? Alparslan Aydın Kontrast Dergisinden bir e-posta aldım. Okumakta olduğunuz sayıda yayınlanmak üzere, saptadığı bazı konu başlıklarında görüşlerimiz istenmiş. Yazıda şöyle denmiş: “AFSAD, fotoğrafçının toplumda yer bulmasında ve fotoğraf dernekleri örgütlenmesinde bir mihenk taşı (bu tanımlama çok iddialı bulunabilir ama en azından şunu söyleyebilirim; önemli bir yeri) oldu” ve devam ediyor; “AFSAD fotoğraf sanatı platformunda topluma mal olmuş bir sivil toplum örgütüdür.” Bu cümleye şunu eklemek istiyorum: Solcu bir çizgide, demokratik tavrını da hiç bozmadan korumuş bir sivil toplum örgütüdür. Bu nedenle, muhalefetsiz bir örgüt düşünemiyorum. Çünkü muhalefet her zaman yönetimlerin derneğe daha çok sahip çıkmalarına ve de daha dikkatli, daha iyi çalışmalarına neden olur. Bir kurucu üye olarak, dernekte fiilen bulunduğumda (yönetimde, danışma kurulunda, herhangi bir birimde ya da projede görev aldığımda) muhaliflerimin olması beni çok daha özenli yapmıştır. Gönüllü ve amatör ruhumu, ama profesyonel yaklaşımımı çok daha aktif hale getirmiştir. Onlara çok teşekkürler. Yani muhalefeti olan yönetimler daha iyi çalışırlar. Şimdilerde muhalefet sanal ortamda yapılıyor (Arap Baharı gibi!!!?) Ancak, muhalefet dernek binasına çekilebilir ve üyeler arasında sıcak temas sağlanabilirse; gönüllü katılımcılık, amatör ruh, profesyonel yaklaşım artar, örgüt güçlenir. Bana göre gereken, üyeler arasında sanal ortam yerine, dernek binasında veya zaman zaman bir başka ortamda fiziki (sıcak) temas kurmak, ama nasıl!? Çünkü teknolojik gelişmelerden de kopulamıyor, kopulamaz..! Bu durumda, derneklerin sıkıntısı başlıyor: Etkinliklere katılan üye sayısının azalması ve amatör ruhun zayıflaması. En önemlisi ise; gönüllü katılımcılığın yok olması. Artık üyeler, derneğe bir katkı sağlamadan, sadece yararlanmaya çalışıyorlar. Bu da dernekleri ticarileşmeye zorluyor. Gönüllü katılımcılığın artırılması, amatör ruhun ve profesyonel yaklaşımın korunması AFSAD’ın tartışması ve çözüm üretmesi gereken önemli başlıklar gibi görünüyor. Üyenin bilgisini, fotoğraf kalitesini ve üretimini artırmayı hedefleyen atölyeler AFSAD’ın fotoğraf dünyaAFSAD sına kazandırdığı ilk ve önemli bir etkinlik. Bu yapıyla atölyeler korunmalı, üst seviye kurlarına dönüştürülmemelidir. Atölyelere katılan üyelerden ücret alınması yerine, etkinliklere aktif katılmaları sağlanmalıdır. Örneğin, atölyeye katılım bedeli olarak AFSAD’ın etkinliklerinde görev verilmesi gibi… AFSAD’ın uzun ve kısa vadeli hedefleri olmalıdır. Geçmişte olduğu gibi projeler üretmeli, bunları hayata geçirebilmelidir. AFSAD’ın bina satın alması oldukça iyi bir hedef idi. Ama bununla yetinmeyip; fotoğraf kültür merkezi kurmayı hedefleyip daha büyük bina almayı planlamalıdır. Geçmişi iyi bilen deneyimli ve bilgili üyelerin derneğe gelmesi sağlanmalı, onlara fikir jimnastiği yaptırarak yeni projeler üretilmelidir. Yani, etkin işleyen danışma kurulu (DK) oluşturulmalıdır. Doğru işleyen bir DK, yönetimlere olumlu katkılar sağladığı gibi, yüklerini hafifletmektedir. AFSAD’ın geçirdiği iki büyük kriz döneminin atlatılmasında DK’nin büyük katkısı olmuştur (DK, yanılmıyorsam 1989 yılında ilk kez AFSAD tarafından uygulamaya konulmuştur). Zaten bizlere gönderilen metindeki konu başlıklarının her biri de en az 2–3 danışma kurulunun konusu. Özetin özeti: Gönüllülük esasına dayalı amatör ruhun, profesyonel yaklaşımın korunup artırılması… Sanal ortamdan vazgeçmeden dernek binasında sıcak temas sağlanması en az bir muhalif gurubun oluşması, muhalefetten çekinmek, muhalefeti ezmek yerine önemsenmesi... Derneğin en önemli gelir kaynağı ve üye kazanım alanı olan fotoğraf eğitim seminerleri ile üst düzey kurların önemsenip, günümüz koşullarına uygunluğunun araştırılması… Üyenin her alanda kalitesini artıran, derneğe gelmesini ve etkinliklere katılımını sağlayan atölye anlayışının yaygınlaşması… Hayata geçirilebilecek projeler üretip hedeflerinin yükseltilmesi… Ve, en önemlisi bütün bunları tartışıp, analiz edip yönetime önerilerde bulunabilecek bir danışma kurulunun oluşturulması… Umarım Kontrast’ın sunduğu bu başlıklar dernek gündeminde uzun süre yerini korur. Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında pasif oyalanmaya yönelik bir eğlence endüstrisi haline gelmiştir.”(*) Dosya Konusu leri olmuşsa da, genelde AFSAD demokrat yapısını muhafaza etmiştir. 31 İbrahim Göğer AFSAD 35 Yaşında Fotoğraf Üzerine Dosya Konusu 32 AFSAD’a Dair Gültekin Çizgen Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir? bümleri yayınlayan bir kuruluş oldu. Unutmayalım ki, bu, daha bir yılını doldurmayan kurum için, ülkemiz fotoğrafının önemli bir atılımıdır. Yaşamını fotoğrafa adamış, yılmadan, yorulmadan onun itibarı için 54 yıldır çalışan biri olarak, yöneltilen sorulara dolambaçsız, kavranabilir cevaplar vermeye çalışacağım. Fotoğraf koleksiyonculuğunun gelişmesi çok önemlidir. Fotoğraf galerileri, dış sergilerin ülkemize gelmesi gibi oluşumların da bu çerçeveye dahil edilmesi gerekir. Ve büyük fotoğrafa buradan bakınca, AFSAD’ın bu yapılanmadaki yeri nedir? diye düşünelim. Kontrast Dergisi’nin, AFSAD’ın 35. yılı özel sayısına yazı talebinizde, fotoğrafımızın ülke konumuna bir bakışınız var. Şöyle diyorsunuz. “Ülkede binlerce fotoğrafçı her gün on binlerce fotoğraf üretiyor; 80’e yakın fotoğraf oluşumu, sanal alemde fotoğraf paylaşımı yapan yüzlerce fotoğraf sitesi var.” Elbette bunlar tümü var ama önce asıl önemli olan diğer kazanımlardır. Hemen aklımıza gelenler, oldukça geniş bir fotoğraf yayıncılığı ile fotoğraf albümleri kütüphanesinin oluşmuş olmasıdır. Fotoğraf yayıncılığı ve kuramsal kitaplarımızın sayısı da artıyor. Bu alanla uğraşan dergiler, yayınevleri her gün yeni bir şey yayınlamaya gayret ediyorlar. Ülke fotoğrafımızdaki en önemli kazanımlardan biri de müzeleşmedir. “İstanbul Fotoğraf Müzesi”, 1.100 m2 alanda, altı galerisindeki çeşitli sergileriyle, koleksiyonuyla, arşiviyle hizmet veren, önemli fotoğraf al- Kuşkusuz ki AFSAD kurulduğundan bu yana özverili, dinamik kadrolarıyla önemli pek çok işi başardı. Öncelikle aklıma gelen, fotoğrafımızın kuramsal yapısını güçlendiren AFSAD sempozyumlarıdır. Elbette çıkardığı dergilerin de önemi ortada. Sonunda mülkiyetiyle beraber düzenlediği dernek lokalinin yapılanması, fotoğraf eğitimine verdiği önem, ülkemiz fotoğrafına önemli katkılardır. Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri böylece olumlu olarak şekillenmektedir. Neticede AFSAD Ankara’da fotoğrafa gönül vermiş bir çevrenin odaklandığı merkezdir. AFSAD’ı örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında neler düşünüyorsunuz? AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini değerlendirir misiniz? AFSAD 35 Yaşında Şeklinde istenen sorulara gelirsek, kendimi bu iki noktada çok yeterli görmüyorum. Ayrıntılı bilgi eksikliği içindeyim. Haksızlık yapabilirim, o da yanlış olur. Bunlar derneğin kendi iç yapılanmasına bağlı konulardır, yönetimin ve aktif üyelerin değerlendirmesine açıktır. Yarının AFSAD’ı ya da fotoğraf derneği nasıl olmalıdır? Dosya Konusu AFSAD’ın var olan yapıda yürüyen çabalarına bazı yeni projeler katmasında yarar görürüm. Elbette başkent Ankara’da yapılanmasının gerçekleştirilmesi elzem başlıca hedef, İstanbul’dan sonra bir “Ankara Fotoğraf Sanatı Müzesi”nin kurulması olmalıdır. Müze yapılanması için gerekli iki temel olgu vardır: İlki bir mekân, diğeri de koleksiyon ile kültürel etkinliklerin programlanması ve sürdürülmesidir. Müze için kilit olay mekândır. AFSAD, Ankara’nın her kesiminden gelen güçlü üye ilişkileri üzerinden mekân sorununu çözebilmeli diyorum. Bu konuda yapılan ön temasların dağınıklığı ve programlı bir şekilde yapılamamasından dolayı bugüne kadar konu yerinde saymıştır. Ankara Fotoğraf Sanatı Müzesi, AFSAD’ın boynunun borcudur. 35 yıldan sonra en önemli hedefi bu olmalıdır. İkinci önemli nokta, AFSAD Yayınlarının yeni kuramsal kitap ve albümlerle gelişmesi ve üyelerinin her birinin mutlaka bir fotoğraf kitaplığına sahip olmalarının sağlanmasıdır. Üçüncü nokta, AFSAD Sempozyumlarını yeniden konu hedefleyerek şekillendirmeli ve her yıl yeni bir sempozyum temposunda sürdürmelidir. Türk fotoğrafının yumuşak karnı kuramsal yapısıdır. Daima takip ve taklit tehdidiyle karşı karşıya olan fotoğraf ortamına yerlilik bilincinin verilmesi, AFSAD için önemli bir misyondur. Her fotoğraf sanatçısı üretirken, eserinde önce kendi kimliklerini arar ve çalışma süreci içinde bunu keşfeder. İşte bu keşif gezisine yol göstermek, yardım etmek bir fotoğraf derneğinin temel misyonudur. “Geleneğe yenilik ve yerlilik katmak” slogan budur. Son hesaplaşmada, fotoğraf derneklerinin başarısı, fotoğraf ürününün kalitesiyle doğru orantılıdır. Sanat ortamında bu, tam zamanlı, profesyonel bir yapılanmayla çözümlenir. Sanatı sanatçılar yapar. Bu tespitten hareketle sorulacak yeni soru da, ülkenin sosyoekonomik ve kültürel şartlarının bu olguya ne kadar imkân tanıdığıdır? Elbette fotoğraf sanatıyla profesyonel olarak ilgilenen kişilerin önüne kırmızı halılar serilmiyor. Bunu herkes bilmekte ama buna rağmen birçok sanatçı bu alanı doldurmaktadır. AFSAD’ın fotoğraf teorisi, eleştirisi ve tarihi çevresinde, her bilgiye ulaşılabilen bir sığınak olmasını düşünmeliyiz. Çünkü fotoğraf sanatı bir sığınaktır. Tutkulu insanların çözümleyeceği, geliştireceği bir konudur fotoğraf sanatı. Düşünsel değerlere tutkulu insanlar, yürekli olanlar ancak fotoğraf sanatına gönül verebilirler. Fotoğrafla ilgili kişiler, yalnız bir AFSAD F: Cengiz Engin makina teknokratı olarak ortaya çıkamazlar. Tüm yapıp etmeleri, ürettikleri bir geleneğin devamı olmalıdır. Böylece fotoğraf sanatı ortamımız gelişir, zenginleşir. Bir başarıdan söz edeceksek, bu ancak değindiğim kritik özelliklerin öne çıkmasıyla mümkündür. Şimdi temel soru şudur: AFSAD şimdiye kadar hangi parlak kadroları fotoğrafımıza hediye etmiştir, yetişmesine önemli katkıları olmuştur? Eğer bunun cevabı uzun bir listeyse 35 yıl boşuna geçmemiş demektir. AFSAD’a üye olmakla kişi yalnız dernek üyesi olur, sanatçı olmaz. Üstün sanat fotoğrafı üretmek, sanatçının işidir. Son derece bireysel bir iştir. Ancak çevre bu oluşuma önemli katkılar sağlayabilir. AFSAD’ın başarılı bireyler için besleyici bir bilgi köprüsü olması, fotoğraf ürünlerinin verimlilikle gelişmesini sağlayacaktır. AFSAD, tam bu noktada çok özel yeni bir yapılanma sağlayabilir umudundayım. Ülkemizin fotoğraf haritasının zenginleştirilmesi tüm derneklerin görevidir. Ancak AFSAD geçmişiyle bu alana en yakışan isimdir. Bugüne kadar elde edilmiş tüm kazanımlar ancak zorlukla elde edilmiş şeylerdir. Ama bunlar iddialı bir dernek için yeterli değildir, daha fazlası gerekir. AFSAD’ın daha nice 35 yılının şenlikli bir verimlilikle geçmesini dilerim. Kasım - Aralık 2012 33 İbrahim Göğer AFSAD 35 Yaşında Fotoğraf Üzerine Dosya Konusu 34 Yaygınlaşan Fotoğraf Kursları ve Fotoğraf Dernekleri Gökhan Bulut Sınırlı koşullarda, dönemin idealist düşüncelerinin etkisi ve dayanışmanın ihtiyaca dönüştüğü bir dönem içerisinde kurulan AFSAD, amatör idealist çabalarla yürüttüğü faaliyetleri ile güncel fotoğrafın önemli örgütlerinden birisi konumundadır. derneklerin amaçlarından birisi olan, ”fotoğrafın yaygınlaştırılması” doğal sürecini yaşamış ve derneklerin ayakta durmasını sağlayan, insan kaynağının başlıca etmeni olan “fotoğraf eğitimi” cazip bir sektöre dönüşmüştür. Bu başlangıç idealist amatör ilkesel duruşun, derneğimiz ve genel olarak derneklerde, 12 Eylül darbesiyle başlayan toplumsal -deforme- değişime rağmen güncelliğini koruması ve içeriğinde bu yapıyı barındırması, sanatsal üretim sürecinin canlılığından kaynaklanmaktadır. Yaşama karşı kaygısı olan, bu kaygıyla oluşan görüşünü fotoğraf diliyle açığa çıkaran, bunun örgütlü bir yapıyla daha doyurucu noktalara taşınacağını bilip, bir arada hareket eden üye tabanı var olduğu sürece, idealist amatör yapı dernekler içerisinde varlığını sürdürecektir. Özellikle, dernekler bünyesinde yetişmiş eğitmenler ile profesyonel bir uğraş olarak fotoğrafın üretim sürecindeyken, eğitim faaliyetleri ile kendisine yeni mali kaynaklar yaratma amacındaki profesyonel fotoğrafçılar, popülaritesi artan fotoğrafın potansiyel ihtiyacı olan eğitimi, kendi profesyonel mekânlarında faaliyet alanı olarak gösterme eğilimi artmıştır. Bu, profesyonelleşen fotoğrafçılar açısından ve sürecin getirdiği nokta olarak normal bir durumdur. Ancak, güncel fotoğraf içerisindeki değişim ile birlikte üyelik sorumluluğuyla dernek ve örgütlenme bilincinde de farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Güncel fotoğraf örgütlenmelerinin, günümüz koşullarında henüz varlığını yeterince hissettirmeyen ancak yakın süreçte sorun olarak varlığını genişletecek bir durum tüm derneklerin önünde durmaktadır. Fotoğrafın dijital teknolojiyle yenilenmesi, sektörün çekim ve baskı sürecini kolaylaştırması ile beraber, Ancak, bu yeni ve gelişen yapılanmanın derneklerin içerisinde yer alması durumunda, yazının başlangıcında vurgulamaya çalıştığım, derneklerin idealist amatör içeriğinde deformasyonlara yol açıp, sonuçta idealist yapı ve buna dayalı fotoğraf üretiminde gerilemeye yol açabilecektir. Dernekler fotoğraf eğitimi verirken iki şeyi önemser. Birinci ve esas olan yeni fotoğrafçılar ve dinamik bir üye tabanı oluşturmak. Derneklerde, fotoğraf eğitimine koşut olarak örgüt üyeliği ve bilinci de eğitimler içerisinde katılımcılara sunulur, katılımcılar içerisinde Ali Şahin’e veda yemeği 1989 (E. Büyükyazıcı arşivinden) Özellikle son dönemlerde, fotoğrafın gelişiminin yüksek dozunda yaygınlaşan özel kurslardan dolayı Dergi Yayın Kurulu’nun vermiş olduğu sınırlı alan içerisinde, bütün olarak dernek ve dernekleri yazmak mümkün olamayacağından, tartışmaya değer bir konu olarak eğitim konusunun bir yönünü gündeme almaya çalıştım. Umut ederim hem dernek yöneticileri, hem de özel kurs yöneticileri konu üzerine hassasiyetle durup, birbirlerini ilgi alanı yapmadan, kendi faaliyetleri üzerinden aktivitelerini sürdürerek kaygı duyulabilecek koşulları kendiliğinden ortadan kaldırırlar. Değişen Dünyada Sanatı Anlama Çabası Serpil Yıldız Birkaç yıldır soruyorum: “Her şey, yaşam biçimleri, hayat algısı, varoluş koşulları, dil, değerlerimiz, değer algılarımız, ortam, üretim, tüketim; bunların ilişkileri- biçimleri, yönetimi, yani aklıma gelen her şey bir nedenle, hızla değişti, değişiyor: belki daha da şiddetlenerek ve algıyı yok edecek denli baş döndürerek. Tepe taklak olduk, öğrendiğimiz, değer verdiğimiz, mücadele ettiğimiz ya da alıştığımız her şeyden sökülüp parçalanıyoruz. Hücrelerimize kadar yeni kodlarla bezendiriliyoruz. Böyle bir dünyada, sanat nasıl aynı kalsın? Kant ve Romantiklerin öncülüğünde, “özerk bir hakikat rejimi” ve evrenselliğin dili olarak ortaya çıkan modern sanat, on beş yıl önceye dek tanımlanan ve öğretilen gibi biriciklik, özgünlük, gerçeklik vb, en önemlisi de toplumsal ve evrensel olma özelliklerini hâlâ barındırabiliyor mu? O hâlâ, eski bildiğimiz mi? Bu sorulara hemen yanıt bulmak kolay değilse de çağdaş sanat üzerine yazılmış kitap, özgün makale ya da derlemeler artık daha erişilebilir (bkz. e-skop dergi ve bülteni). Bunlardan anlayabildiklerimin çok kaba özeti şöyle: Şimdi varlığını ve gücünü neoliberalizmden alan, devletlerin değil şirketlerin yönettiği, rejimi kültüralizm olan globalist kuşatma altındayız. Hümanizmle 15. yüzyılda başlayan modernleşme süreci, İspanya’yla sömürgeciliğe, Hollanda’yla kapitalizme, Fransa’yla nasyonalizme (aydınlanma), sonra da Britanya ile de liberalizme doğru evrildi. Sömürgeciliğin dayandırıldığı modernlik, bütün insanlığı ve evreni aynı uygarlık tarihine kurgulayan bir kültür öğretisiydi. Globalizme geçerken, çağdaş kültür modernliğe karşı örgütlendi; onun en önemli çıktıları AFSAD olan evrensellik, toplumsallık ve tarihselliği parçalayıp dağıttı, çokkültürlülüğü yarattı. Hızla eritilen toplumsallık, toplum ilişkileri/çatışmaları üzerine kurulu tarihi de anlamsız kılıp, sonlandırdı. Çağdaşlık kültürünün egemenliğindeki bu yeni dünyada, modernliği var eden bellek, semboller, dil ve bilgi bu kültürün yarattığı insan tipinin belleğinde çeşitli yöntemlerle yeniden kodlandı, kodlanıyor: Bellekler artık daha bulanık ve hatta silinmiş. Şimdi yalnızca “şimdi” var.”Şimdi”de siyaset hızla kültür odaklılaşırken, sınıf savaşlarının yerini kültür savaşları, ekonomi politiğin yerini kültürel politika alır. Doğal olarak kültür toplumdan ve tarihten kopar, sanat da özerkliğini, evrenselliğini, toplumsallığını yitirip kültürelleşir, kültüralizme eklemlenip onun aracına dönüşür. E-skop dergi ve bülteninde yayınlanan Ali Artun imzalı “Çağdaş Sanat ve Kültüralizm” adlı makaleden seçtiğim bazı alıntılar dönüşümün nasıl gerçekleştiğine işaret ediyor: “…Sanat bir tür üretime ve finans aracına, yaratıcılık da bir endüstriye dönüştükçe “kültür ekonomisine” dahil oluyorlar. Aslında kültür ekonomikleştikçe, bütün ekonomi kültürelleşiyor. İnsanların ne düşündüğünün, ne hissettiğinin ve nasıl davrandığının yapılandırılmasına yöneliyor; bir semboller ekonomisine evriliyor... …Piyasanın kültürel hegemonyasını kurabilmesi, hayata işlemesi, önemli ölçüde sanatın seferber edilmesini gerektiriyor. Bunun için de bilgi nasıl enformasyona dönüştürüldüyse, sanat da önce bir iletişim diline, bir ‘anlam makinesi’ne indirgeniyor, ondan sonra da şirketlerin kurumsal kültürüne eklemlenmek üzere yönetim disiplinlerine soğuruluyor… Kasım - Aralık 2012 AFSAD 35 Yaşında derneklerin zafiyet yaşamamaları, amatör idealizmle, profesyonel kaygıların çelişkisinde dernek organizasyonlarının aksamaya uğramaması, gelecek dönemlerde sıkıntılı süreçlerle karşı karşıya kalmamak için, yönetimlerin konu üzerine hassasiyet göstermeleri ve özel kurslarla girift bir görüntü oluşturmamaları gerekmektedir. Dosya Konusu yeteneği ve katkısı olacak yeni fotoğrafçılar, eğitimciler tarafından belirlenir ve dernek yöneticisi, dergi, sempozyum, festival gibi organizasyonların birer parçası olarak dernek üyeliğine teşvik edilir, yeni ve enerjisi yüksek üyeliklerle dernek faaliyetleri ilk canlılığında devam eder. Eğitim faaliyetlerinde ülke fotoğrafına yeni değerler katacak fotoğrafçılar bulunur, teşvik edilir. İkincisi ise; tüm faaliyetlerinin önemli maddi kaynağını eğitimlerden sağlar dernekler. Buradan gelen bağışlarla kendisine altyapı sorunlarını gidermek üzere yer satın alabilir, dergisini, gündelik ihtiyaçlarını, sergi organizasyonlarını temel olan bu kaynaktan sağlayıp, mali yapısını sağlamlaştırır. Ve bu bütünsel kaynakla sonuç olarak başlangıç ilkesiyle örtüşen faaliyetleri ile toplumsal geri dönüşüme katkı sağlar, kamu yararı sağlar. 35 AFSAD 35 Yaşında Dosya Konusu 36 …Markaların yaratılması da sanat sayesinde başarılıyor. Ayrıca pazarlama, sanatın modern rasyonalite karşısında geliştirdiği birikimden, hayallerden, arzulardan, düşlerden, fantazyalardan, büyülerden, erotizmden, vb. yararlanılarak geliştiriliyor. Bir yandan sanat piyasalaşırken, diğer yandan piyasa sanatsallaştırılıyor. Ne var ki bu, ontolojisi gereği ancak kendi kendini anlamlandıran sanatın dilini bütün tarihsel enigmalarından, ezoterizminden, gizeminden sökerek oluyor. Yani, sonuçta onun rasyonalizm karşısında kurduğu birikimi rasyonelleştirip tüketerek oluyor. İşte bu da sanat yönetiminin sanatı iletişim diline tercüme ederek yeniden anlamlandırması sayesinde başarılıyor. Böylece sanat, kamusal tözünden yalıtılarak özelleştiriliyor… …Avrupa Kültür Derneği’nin yayınladığı Kültür Sanat Yönetimi Programı’nda ‘Organizasyonel Seviyede Kültür-Sanat Yönetimi’ bölümünde, 1989 sonrası Balkanlar’da, ‘sivil/açık topluma geçiş’ sürecinin kültürel yönetiminde görev almak üzere kurulan Soros Çağdaş Sanat Merkezi (SCCA) zincirini örnek olarak anıyor. Kendini ‘dünyanın en başarılı spekülatörü’ olarak gören bir global finans devinin, ‘sanat yönetiminin’ işletilmesinde de başarılı olması tesadüf olmasa gerek... …Sanatın ne ölçüde araçsallaştırılabileceği ve sanatçının hangi hizmetlere varıncaya kadar angaje edilebileceği, sanat yönetiminin belletildiği kılavuzlarda gayet açıktır. Birincisi, bu kaynaklarda sanatın ontolojisiyle, tarihiyle, estetikle, eleştirel edebiyatıyla ilgili hiçbir ize rastlanmaz. İkincisi, sanatın eklemlendiği her kültürel operasyon –ya da misyon– Rönesans’tan beri onun adım adım gerçekleştirdiği kazanımlara tamamıyla karşıttır. Üçüncüsü, sanat işletmelerinde sanatçılar yaratıcılıklarıyla değil idarî beceriyle kendilerini gösterirler ve bu işletmelerin bürokratik işleyişi içinde birer artokrata dönüşürler. Artokrasinin dili, sanatın diline yabancıdır. Kesindir, emredicidir, post-ideolojiktir, pragmatiktir, günceldir; sayısal ve şematiktir. Ama sanat artık bu dille anlamlandırılır ve işlevselleştirilir. Sonunda, dijital devrelerin sıfırları ve birleriyle, şirket bilançolarının matematiği (rakamları ve grafikleri) bağlamında sanat yönetimi sanatı tasfiye eder. Sanat artık öykü anlatır, temsilîdir, başka dillere tercüme edilebilir, günceldir. Belki ondan, çağdaş sanat realisttir. Bütün 20. yüzyıl otokrasilerinde olduğu gibi kendi kendini anlamlandıran ‘soyut’ tehdit edicidir. Sanatçıya gelince… Çağdaş jeo-kültür ortamında artık o bir sosyal hizmet uzmanıdır, kültür operatörüdür, etnograftır. Yani resmî bir ‘idarenin’ resmî bir görevlisidir, memurudur…” Yukarıda okuduklarınızı AFSAD’ın ele alındığı bir dergide niye sorguladığımı sorgulayabilirsiniz. Bana gelen mesajda AFSAD’ın geçmişinden yola çıkarak gelecek örgütlenmesine ışık tutacak öneriler de isteniyordu. AMAN DİKKAT! Kültüralizm eliyle yeni bir dünya, yeni bir insan tasarlanıp hayata sokuluyorken: AFSAD değişen insan hammaddesi ve araçlaşmış sanat olgusuyla artokrasi ve kültüralizme göre nasıl konumlanacak? Destekçi mi, itirazcı mı olacak? 1991 yazı (E. Büyükyazıcı arşivinden) AFSAD 35 Yaşında İçimdeki AFSAD Mikrobu AFSAD ile tanışıklığımız, 1983 yılında, Kızılırmak Sokak’taki dernekte, üstü sarı desenli kumaş kaplı, süngerli tahta sıralar üzerinde aldığımız fotoğraf eğitimi ile başlar. O sıralar üzerinde FOTOGRAF dergisi paketler, AYIN FOTOĞRAFI değerlendirmelerinde fotoğraf okumayı öğrenir, GENEL ÜYE toplantılarında Kemal Hocayı can kulağı ile dinlerdik. ODTÜ’de 80 sonrası yeniden açılan Fotoğraf Kulübü’nde (ODTÜ-AFT) düzenlediğimiz fotoğraf kursuna katılan kursiyerleri FOTOGRAF dergisine toplu olarak abone yaparak dernekte epey sükse sağlamıştık. Derneğin içine çıkmamacasına dalışımız ise 1987 yılında düzenlenen 1. FOTOĞRAF SEMPOZYUMU ’nda yayın standı satış görevliliği ile olmuştur. Hani fotoğraf derneklerinin üst örgütlenmesi olan TÜRKİYE FOTOĞRAF SANATI FEDERASYONU’na kadar uzanan sürecin ilk toplantısının AFSAD’ın öncülüğünde yapıldığı Sempozyum. Ardından YK üyelikleri, en hararetli tartışmaların yapıldığı Danışma Kurulu toplantıları, AFSAD’ın fotoğraf dernekleri örgütlenmesine armağanı ATÖLYE fikrinin ortaya atılması, askerlik öncesi kısa bir dönem Başkanlık, askerlik sonrasında duvar gazetesi GÖRÜNTÜ ekibine giriş, hayattaki en iyi arkadaşlarımla tanışma, FOTOGRAF dergisini 50. Sayı ile yeniden yayımlama çabaları, dergiyi derneğe yük etmemek için kapı kapı reklâm arama çalışmaları, ne olacak bu derneğin hali ile başlayıp geceler boyu süren AFSAD tartışmaları, ardından dernek işlerinden bir süreliğine el etek çekmeler ama AFSAD’ın hep hayatımızın içinde olması, uzaktan da olsa, elden geldiğince katkı yapmalar, her yemekte, her ortamda AFSAD tartışmalarından AFSAD Melih Vurkır kopamama, ardından Denetim Kurulu üyesi olarak tekrar kurullarda görev alma, diyerek bu günlere kadar geldik. 2013 yılında umarım 30. üyelik yılımızı da kutlayacağız. O zaman 53 yaşımızda olacağımıza göre yaşanmış ömrümüzün %57’si AFSAD’la geçmiş olacak. Bu günden geçmişe bakınca içimizdeki AFSAD mikrobu bence o tahta sıralardan bulaştı. O tahta sıralar üzerinde öğrendik “ORTAKLAŞA ÇABA” ile nelerin başarılabileceğini, “DOST SELAMLARIMIZLA” diye biten duyurularla pekişti dostluklarımız. AFSAD yüzünden yaşadım dostlarımla kırgınlıkları, yine AFSAD sayesinde onlarla kaldığı yerden dostça sohbetlere devam edebildik. AFSAD’ın her kademesinde öğrendik bir örgütü yönetmenin inceliklerini. AFSAD sayesinde edindiğim tüm dostlarımın tek bir amacı vardı “hep ve her zaman daha iyi bir AFSAD”. Doğaldır ki herkesin “Daha iyi bir AFSAD” tanımı bir değildi. Ama bu farklılıklar zenginleştirdi AFSAD’ı. AFSAD zenginleşirken aslında bizler zenginleşiyorduk, farklı fikirlerin de değerli olabileceğini, onlara tahammül göstermeyi öğrenirken. Şimdi anlıyorum ki “hep ve her zaman daha iyi bir AFSAD” amacını gerçekleştirirken aslında kendimizi hep daha iyi olmaya programlamışız. Zaman zaman çoğumuzun aklından geçmiştir AFSAD bana ne veriyor diye. 35 yıllık AFSAD’ın 30 yılda bana verdiklerinin sadece bir kaçı bunlar. Ama her şeyden önemlisi her hangi bir karşılık beklemeden alınan bir şeyler üretme keyfi bir ömre yeter. İyi ki o tahta sıralara oturmuşum. Dost selamlarımla. Kasım - Aralık 2012 Dosya Konusu Seferihisar’da fototatil, 1996 (B. Cerrahoğlu arşivinden) 37 Bu sayımızı AFSAD’ın kuruluşunun 35. yılı nedeniyle AFSAD’a ayırdık. Böyle olunca Kitaplık köşemizde de 2012 yılında fotoğraf kitabı çıkaran AFSAD üyelerinin yayınlarını tanıtalım istedik. Bu yıl, Mehmet Özer, Göz Görmez Bilinç Görür,Tarık Yurtgezer, Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı, Doğanay Sevindik, Yitirdiklerimiz, Dora Günel de, Unvan-sız adlı fotoğraf kitaplarını ve kataloglarını yayınladılar. Kitaplık Kontrast Türkiye Fotoğraf Sanatında Yitirdiklerimiz (1923-2010) Doğanay Sevindik Bu katalog fotoğraf yaşı 1-70 olan fotoğrafçı dostların anısına yapıldı. Bir derleme eseri olup, yayımlanmış en kapsamlı yayındır… Cumhuriyet dönemi öncesi fotoğrafçılar, gazeteciler, savaş muhabirleri, stüdyo fotoğrafçıları ile Cumhuriyet dönemi sonrası fotoğrafçılar… 171 kişi yer aldı…” demektedir. Hazırlık aşamasında bilgiye erişme konusunda yaşadığı sıkıntıların ardından mutluluğunu şu sözlerle ifade ediyor: “…Fotoğraf sanatı adına ülkemizde bir ‘İLK’i gerçekleştirmenin mutluluğunu ve sevincini yaşıyorum…” 38 Şinasi Barutçu Kapak tasarımını Nalan Yılmaz Sevindik, Grafik Tasarımını Mine Hoşgün Soylu’nun yaptığı 383 sayfa katalog Ümit Ofset tarafından basılmıştır. Katalogda ülkemiz fotoğraf sanatına katkıda bulunan ve şu an aramızda bulunmayan 171 kişi yer almaktadır. Para ile satışa sunulmayan katalog, 954 kişi veya kurumun maddi destekleri ile yayına hazırlanmıştır. Doğanay Sevindik, yitirdiğimiz 171 kişinin iki fotoğrafı ve özgeçmişlerinin yer aldığı on yıllık çalışmanın öyküsünü anlatmaya ‘Hayal kurmasını bilene zaman daima saygı gösterir.’ sözü ile başlıyor. Projenin, 2000 yılı Mayıs ayında Kayseri’de yapılan Türkiye Fotoğraf Dernekleri Birliği (TFDB) toplantısında tüm derneklerin oy birliği ile “- Kampanya benim sorumluluğumda yürütülecek… - Dernek temsilcileri vefat eden üyelerinin özgeçmişlerini ve fotoğraflarını bana iletecek…” şeklinde kabul gördüğünü belirtiyor. Katalogda kimlere yer verildiğini konusunda ise “… Katalogda kimlerin yer alacağı en önemli konuydu… ilk günden beri bazı fotoğrafçılarla uzlaşamadım… Bir başvuru ve başucu kataloğu. Keyifli okumalar. Şinasi Barutçu UNVAN-SIZ/UN-TITLED Bugüne kadar birçok belgesel projeye imza atan Dora Günel’in iki buçuk senelik çalışmasının ürünü olan ve siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan albümde Günel; kendisinin de 37 yıldır çalıştığı uluslararası şirkette farklı düzeylerde çalışan mesai arkadaşlarını, profesyonel iş hayatlarının yanı sıra günlük yaşamları ile de belgeliyor. 2010 Türkiye’sinin bir başka yüzünü içten ve güçlü bir portre olarak bizlere sunuyor. kitabın giriş yazısında bu çalışması için “…Duvarların dili olduğunu yaşadım bu proje sırasında. Her ev ayrı bir auraya sahipti. Horon tepilen ev de vardı, kanun çalınıp meşk edilen de… Birlikte çalıştığım insanlarla dünyanın zenginliğini yaşadım ‘Alice Harikalar Diyarında’ bu olsa gerekti…” diyor. Kitaplık Unvan-sız/Un-titled, editörlüğünü Kemal Cengizkan, kapak tasarımını Savaş Çekiç’in yaptığı 275 sayfa kitap, Espas Sanat Kuram tarafından yayına hazırlanmıştır. Kontrast Dora Günel Finansman direktöründen, vardiya elektrikçisine, marka pazarlama memurundan, mali grup koordinatörüne, hemşireden, ihracat müdürüne, çaycıdan, çevre müdürüne… ‘Fotoğraf her yerde’yi kanıtlarcasına kimi ile sabah koşusuna gidiyor, kimi ile rakı sofrasına oturuyor, kimi ile de motosiklet yolculuğuna çıkıyor. Modern bir ofis binasında masa başında çalışırken ya da fabrikada üretimi denetlerken gördüğümüz müdürü kahkahalarla çocuğu ya da köpeği ile oynarken, fabrika çalışanını evinde sobasına odun atarken görmek. Farklı kültür, farklı gelir düzeyinden çalışma arkadaşlarını fotoğraflayan Günel 39 Ken Light ise kitap için “…Fotoğraflara dikkatlice bakarsanız duvarlara asılı sanat eserlerini, yaratılmış veya satın alınmış elişlerini, birbiriyle paylaştıkları günlük yaşam sevinçlerini görürsünüz… Dora’nın projesi çağdaş Türk fotoğrafına önemli bir katkıdır… Bu çalışma onun insanlık hallerine duyduğu derin tutkusunun ve fotoğraf sanatına adanmışlığın ürünüdür…” demektedir. Dora Günel bizlere bir kez bakmakla yetinmeyeceğimiz çok güzel bir albüm sunmuş. Keyifli okumalar. AFSAD Kasım - Aralık 2012 Göz Görmez Bilinç Görür Kitaplık A Kontrast Mehmet Özer 40 Mehmet Özer’in hazırladığı Göz Görmez Bilinç Görür adlı kitap Nota Bene Yayınları tarafından Mayıs 2012’de yayınlandı. Bir ozan yüreğiyle hazırlanmış kitap yedi bölümden oluşuyor. İlk iki bölümde Özer’in kendi kaleme aldığı özgeçmişi ve Özer’i tanıtan yazılar var. Üçüncü bölümde fotoğraf yazıları, dördüncü bölümde Özer’in doğa fotoğrafları ve üzerine yazılar, kitabın en ağırlık verilen beşinci bölümü, Belgesel Fotoğraf Okumalarında ise çeşitli yazarların fotoğraf üzerine yazıları yer alıyor. Son iki bölümde ise, basında M. Özer hakkında çıkan yazılar ve bitiş yazıları var. Kitabın en duygu yüklü yeri ise son sayfada yer almış. 1989 yılında greve giden Demirçelik işçileri 137 gün süren grev sonunda, kendilerinden desteğini esirgemeyen Mehmet Özer’e bir fotoğraf makinesi almak için aralarında para toplamışlar. Buna katılanların listesi de buraya konmuş. Teşekkürler Kalbim başlığını koyduğu giriş yazısında yaşam mücadelesini ve fotoğraf yaşamının kısa bir özetini verirken fotoğraf anlayışının özetini de; “Fotoğrafçı, fotoğrafın hangi alanı ile ilgileniyorsa ilgilensin, fotoğraflarında parmak izleri vardır. Dünyamızı algılama biçimimiz, hayat karşısındaki duruşumuz bizim fotoğraf tarzımıza, fotoğraflarımıza da yansır. Ama temel ve ortak bir duygu var ki o da objektifimizi neye çeviriyorsak ondan sorumlu olduğumuzdur. Bu sorumluluk duygusu deklanşöre bastığımız anda başlayacak ve soludukça sürecektir.” satırlarında görüyoruz. Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı Kitabı elinize aldığınızda, önce içindeki fotoğraflar büyülüyor sizi. Fotoğraflar ve bunların nerelerde çekildiği merakı sarıyor ve “yaşadığım yerlerde nereler, neler var da ben bilmiyorum” duygusuna kapılıyorsunuz. Sonra kitabı okumaya başladığınızda iki şey yapmak istiyorsunuz. Öncelikle bir solukta okumak ve aynı zamanda, aradığınız temel bilgileri bulduğunuz bu ergonomik kaynağı hep yanınızda taşımak istiyorsunuz. ayrıntı verilerek, manzara fotoğrafları konusuna giriş yapılıyor. Manzara fotoğraflarında yaşanan sorunlar, çekilen manzara ile görünen manzaranın niçin farklı olduğu, gün batımı renklerinin neden istenildiği gibi olamadığı, net alan derinliği konularına değinilen bu bölümde; a) akarsu, göl ve deniz kıyısı b) gündoğumu ve günbatımı c)gündoğumundan önce, günbatımından sonra ve d) karlı manzara başlıkları altında daha iyi fotoğraf elde etmek için dikkat edilecek konular ele alınmakta. Ayrıca, üst üste çekim tekniği anlatılmakta. Yakın plan çekimleri bölümünde; yakın plan çalışılmak istenen konular ve bunların nasıl çekilebileceği, kullanılabilecek ekipmanlar ve kullanım 41 Yurtgezer, 20 yılı aşkın deneyimini, yalın bir anlatımla aktarmış okurlarına. Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı; sadece doğa fotoğrafıyla ilgilenenlerin değil, fotoğraf çekenlerin okuması gereken bir kaynaktır. Kitap; doğa fotoğrafının kapsadığı konulardan sonra, temel fotoğraf bilgilerini bir kez daha hatırlatıyor bize. Pozlama kapsamında; diyafram, örtücü, ölçüm, çekim teknikleri hakkında bilgi verilmekte. Işık, objektifler, filtre konularında alanları anlatılmaktadır. Kitapta yabanıl hayvan fotoğrafçılığı bölümünde ise; çekim teknikleri ile, bu çekimin yapılabilmesi için gizlenme teknikleri ile uzaktan kumandalar tanıtılmakta. Kitabın sonunda; “Kompozisyon İçin İpuçları” başlığı altında; doğada fotoğraf çekerken dikkat edilmesi gereken kompozisyon kurallarına dair ipuçları mevcut. Kitapta tüm anlatımlar, Türkiye’nin eşsiz güzellikteki doğasından örnek fotoğraflarla destekleniyor. Kısaca, bu kitapta; Kelebek, yabanıl hayvan, çiçek, akarsu, göl, deniz, deniz kıyısı, gündoğumu, günbatımı, gündoğumu öncesi, günbatımı sonrası, karlı manzara çekimlerinin olmazsa olmazlarını, ipuçlarını okuyabileceğiniz gibi pek çok sorunuza da bu “başucu kitabında” cevap bulabileceksiniz. AFSAD Kitaplık Tarık Yurtgezer’in yazdığı “Fotoğraf-Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı” 2012 yılında Say Yayınları tarafından yayımlandı. Kontrast Tarık Yurtgezer Kasım - Aralık 2012