türkiye 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Transkript
türkiye 2014 - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
K A L K I N M A D A VERİMLİLİK T. C . B İ L İ M , S A N A Y İ V E T E K N O L O J İ B A K A N L I Ğ I Ürün Yönetimi - II: Ürün Yönetiminde Karar Mekanizması s. 04 Stratejik Ürün Planlama ve Ürün / Teknoloji Yol Haritaları - II s. 08 Verimlilik, Büyüme ve Kalkınma - II s. 12 Yoksulluk, Gelir Dağılımı ve Kalkınma s. 18 E Y L Ü L 2 01 4 , Y ı l 2 6 , S a y ı 3 0 9 STRATEJİ GELİŞTİRME VE KALKINMA – II EMEK - ANKARA - PP - 2 EYLÜL 2014 K A L K I N M A D A VERİMLİLİK T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN AYLIK YAYIN ORGANIDIR EYLÜL 2014 YIL: 26 SAYI: 309 Bu dergi 6.500 adet basılmaktadır. ISSN: 1300-2414 Yayın Türü: Yerel Süreli Türkçe - İngilizce SAHİBİ T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA GENEL MÜDÜR Anıl YILMAZ GENEL KOORDİNATÖR Dilek BİRBİL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Cangül TOSUN YAZI KURULU Dilek BİRBİL - Cangül TOSUN - Lütfiye BALKAYA İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU Gülçin MANZAK AYDIN - Şirin Müge KAVUNCU WEB SİTESİ SORUMLUSU Aytunç AYHAN FOTOĞRAFLAR Hakan CANBAKIŞ - Özgür YURDAKADİM DAĞITIM SORUMLUSU Mehtap EMRE (312) 467 55 90 / 331 mehtapemre@sanayi.gov.tr Anahtar dergisinin PDF dosyalarını her ay düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini istiyorsanız, konu alanına Anahtar yazıp abone@sanayi.gov.tr adresine boş bir e-posta atabilirsiniz. Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. YÖNETİM YERİ T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No:5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) Faks: (312) 427 30 22 Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: vgm@sanayi.gov.tr İnternet: http://vgm.sanayi.gov.tr http://anahtar.sanayi.gov.tr GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA www.chesscreative.com BASKI KORZA YAYINCILIK BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Büyük Sanayi 1. Cad. 95/1 İskitler - ANKARA Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27 Bütün organizasyonel yapılar, bu yapı ister birkaç kişilik bir işletme isterse büyük bir devlet olsun, sıklıkla gündelik etkilere maruz kalmaktadır. Bunların bir bölümü yapının kendi iç koşullardan kaynaklanmakta olsa da, esasen organizasyon dışı faktörlerin etkileme ve belirleme gücü daha yüksektir. Tanımlı bir vizyona ve bu doğrultuda belirlenmiş stratejilere sahip olmayan organizasyonel yapılarda karar alma süreçlerinde temel amaç, bu çeşitli etki unsurları arasında dengeyi sağlamak olarak kendini göstermektedir. Yine hangi büyüklükte olursa olsun, varılacak noktanın ve sağlanmak istenen başarının açık bir biçimde tanımlanmadığı organizasyonel yapıların parçası olan kişi ya da kurum düzeyinde aktörler, içinde oldukları organizasyonun performansına ilişkin nesnel bir bakışla yaklaşma imkânını da kaybetmektedir. Bunun yanı sıra bu aktörler, organizasyon içinde kendi gelişim ve değişim ihtiyaçlarını tanımlamaktan yana gerekli yönlendirmelere sahip olamamaktadır. Stratejik yönetim anlayışı, dışsal unsurların etki ve belirleme gücünü dikkate alarak olası olumsuz etkileri asgariye indiren, organizasyon içinde başarıyı açık bir biçimde tanımlayan ve bütün karar ve uygulamaların bu doğrultuda belirlenmesini sağlayan, çok boyutlu ve hedefe dönük bir yönetim yaklaşımıdır. 2001 ekonomik krizinden bu yana Türkiye, stratejik yönetim anlayışını tüm üretim alanlarında ve karar alma seviyelerinde hayata geçirmeye yönelik kayda değer adımlar atmış ve bu adımların sonuçlarını önemli oranda almıştır. Başta finans sektörü olmak üzere, özel sektörün stratejik yönetime ilişkin sahip olduğu birikim ve deneyim, son on yıllık dönemde kamuya da aktarılmıştır. Devletin sahip olduğu kaynakları daha etkin kullanması gerekliliği doğrultusunda ülke yönetimine yönelik uygulamaların esas zeminini, geldiğimiz noktada, belirlenen uzun vadeli hedefler ve bu doğrultuda hazırlanan strateji belgeleri, plan ve programlar oluşturmaktadır. Yalnızca iktisadi alanda değil, gerek demokrasi ilkelerinin daha güçlü bir biçimde uygulanması gerekse de toplumsal barışın sağlanması söz konusu olduğunda da, 2023 hedeflerinin yönlendirme gücü açıktır. Bu çerçevede, kamu örgütlenmesinin önemli parçalarından biri olan Bakanlığımız, önümüzdeki dönemde de her türlü faaliyetini, ulusal ölçekte belirlenmiş hedeflere ulaşma yönünde sürdürecektir. Anahtar dergisinin Strateji Geliştirme ve Kalkınma temasıyla yayımladığımız Ağustos ve Eylül sayılarının bu yönde önemli katkılar sağlamasını umut eder, dergimizde makale ve yazılarıyla yer alan bütün yazar ve uzmanlarımıza teşekkür ederim. Anıl YILMAZ Genel Müdür BASILDIĞI TARİH Anahtar dergisinin EYLÜL 2014 sayısı 02.09.2014 tarihinde basılmıştır. 01 EYLÜL 2014 İÇİNDEKİLER 12 18 04 Ürün Yönetimi - II: Ürün Yönetiminde Karar Mekanizması / Dr. N. Nilgün FEŞEL 08 Stratejik Ürün Planlama ve Ürün / Teknoloji Yol Haritaları - II Şakir KARAKAYA 12 Verimlilik, Büyüme ve Kalkınma - II Dr. Halit SUİÇMEZ 18 Yoksulluk, Gelir Dağılımı ve Kalkınma Sinan BORLUK 22 OECD Ekonomi Raporları: Türkiye 2014 Gülçin MANZAK AYDIN 28 Verimlilik Alanında Politika Geliştirme - IV Beşeri Sermayenin Gelişimi - II: Türkiye Üzerine Analizler Ahmet Emre ÇOBAN 34 2014 Verimlilik Proje Ödülleri: Akçansa Büyük Çekmece Fabrika SLC Tip Kalsinatörde RDF ve Endüstriyel Plastiklerin Yakılması ile Kömür Kullanımının Azaltılması Projesi 36 2014 Verimlilik Proje Ödülleri: Atık Isıdan Elektrik Üretim Tesisi Projesi 37 2014 Verimlilik Proje Ödülleri: TOFAŞ Boya Prosesleri - Atık Isı Geri Kazanım Uygulamaları Projesi 40 2014 Verimlilik Proje Ödülleri: Boyahane DKP Sac Yüzey İşlem Prosesinde Nanoteknoloji Uygulama Projesi 22 02 EYLÜL 2014 42 2014 Verimlilik Proje Ödülleri: HAVELSAN Yazılım Geliştirme Ortamı Ortaklaştırılması (YGO) Projesi 44 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Edirne İl Müdürlüğü Sanayi Envanterini “Konumsal Veriler” Tabanlı Coğrafi Bilgi Sistemine Taşıdı 50 Hatay’ın El Yapımı Klasik Mobilyaları 52 Bilişim, Bilim ve Teknoloji 56 Haberler 58 Temiz Üretim (Eko - Verimlilik) 59 Strategy Formulation and Development - II 62 Sanayi Göstergeleri Industry Indicators 63 Bilim ve Teknoloji Göstergeleri Science and Technology Indicators 64 Ulusal ve Uluslararası Verimlilik İstatistikleri / National and International Productivity Statistics Ulusal Verimlilik İstatistikleri National Productivity Statistics 34 - 43 50 52 03 EYLÜL 2014 MAKALE ÜRÜN YÖNETİMİ - II: ÜRÜN YÖNETİMİNDE KARAR MEKANİZMASI Dr. N. Nilgün FEŞEL / ODTÜ Endüstri Müh. Böl. Doktora Sonrası Arş. Prog. Bundan önceki makalemizde belirtmiş olduğumuz gibi, ürün yönetimi 1930’lu yıllardan bu yana akademisyenlerin ve yönetici/karar vericilerin ilgi odağı olmuş, günümüzün zorlayıcı rekabet koşulları ve hızlı teknolojik gelişmeler nedeniyle önemi daha da artmıştır. Ürün yönetimi doğası gereği çoklu hiyerarşik karar verme seviyeleri içeren yönetim organizasyonları gerektirmektedir. Bu yönetim seviyeleri genel olarak stratejik, taktik ve operasyonel olarak adlandırılmaktadır. Bu yazımızda, Feşel (2013) çalışmasında önerilmiş olan ürün yönetimi karar mekanizması özet olarak yer almaktadır. 04 Bu çalışma, geniş bir literatür araştırması ve firmaların ürün yönetiminde söz sahibi olan uzman yöneticilerin deneyimleri birleştirilerek oluşturulmuştur. Burada, bu çalışma baz alınarak, ürün yönetimi karar mekanizması özet bir akış diagramı ile sunulmaktadır. 1. Yaklaşım Ürün yönetimi problemi, hangi etkinlikler ve kararları içerdiği, çevresel faktörlerin neler olduğu, zorlukların ya da kritik başarı faktörlerinin neler olduğu gibi pek çok bileşenin yer aldığı, sınırları çok geniş olan bir problemdir. Ürün yönetimindeki karar mekanizmasının nasıl işlediğini kavramak bu bileşenlerin ve birbirleriyle olan etkileşimlerinin derinliğine anlaşılması ile olasıdır. Bu nedenle ürün yönetimi probleminin temel karakteristik özeliklerini anlayabilmek için ekonomi, strateji, yöneylem araştırması, operasyon yönetimi gibi farklı alanlarda, diğer bir deyişle, çoklu disiplinleri göz önüne almayı gerektiren kapsamlı bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Şüphesiz karar mekanizmasının işleyişini kavramak için gerçek hayatta bu kararları alan yöneticiler/karar vericiler ile bu sürecin işleyişini gözlemlemek ve anlamak ayrı bir EYLÜL 2014 önem ve değere sahiptir. Feşel (2013) çalışmasında, bu problemi içinde yaşayarak deneyimler biriktirmiş olan ürün yönetimi uzmanlarının bu birikimlerini, literatürden edinilen bilgilerle bütünleştirerek ürün yönetimi karar mekanizmasının işleyişini bir akış diagramı ile tarif etmektedir. Bu akış diagramı ile gösterilen kavramsal model kısaca akış modeli olarak adlandırılmıştır. 2. Akış Modeli Ürün yönetimi ile ilgili literatüre bakıldığında, çalışmaların ağırlıklı olarak yeni ürün geliştirilmesi üzerine yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Oysa, bu aşama ürünün, sadece fikir aşamasından pazara sunumu arasındaki aşamalarını kapsamaktadır. Diğer yandan pek çok çalışmanın da ürünün pazara sunumundan sonra pazardaki hayat döngüsü ile ilgili olduğu söylenebilir. Bir önceki yazımızda değinildiği gibi, ürün yönetimi, ürünün gelişiminden başlayan ve pazardaki hayatını da içine alan, kısacası tüm hayat döngüsünü kapsayan bir yönetim yaklaşımıdır. Bu bakış açısı kısaca bütünsel yaklaşım olarak adlandırılır ve firmanın ürettiği her ürün için fikir gelişimi aşamasından, pazara sunumu ve pazardaki hayat döngüsünü tamamlayarak pazardan çekilmesine kadar olan tüm safhaları kapsamaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, ürün yönetimi karar mekanizmasının kavramsal modelleme çalışmasında yukarıda sözünü ettiğimiz bütünsel yaklaşım esas alınmıştır (Feşel, 2013). Literatürde, karmaşıklık ve belirsizlik içeren ürün geliştirme ve daha genel olarak ürün yönetimi süreçlerinin çoklu karar verme düzeylerine ayrıştırıldığını görmekteyiz (Ansoff, 1972; Bean and Radford, 2000; Kavadias ve Chao, 2008; Haines, 2009). Bu düzeyler genel olarak stratejik, tak k ve operasyonel olarak adlandırılmaktadır. Her düzeydeki ürün yönetimi ve ögeleri birbirinden farklı fakat birbiri ile etkileşim halindedir. Şekil 1, genel olarak ürün yönetimi karar mekanizmasındaki temel yapıyı ve işleyişi göstermektedir. Firma Düzeyi Yönetim Düzeyi Düzey 1: Stratejik Stratejik Ürün Planlaması (Hangi Ürün?) İşletim Sonuçları İşletim Varsayımları Düzey 0: Altyapı İşletim Varsayımlarını Belirle Kısıtlar Düzey 2: Taktik Kısıtlar Yeni Ürün Geliştirme Eski Ürün İyileştirme Programı (Hangi Proje?) İşletim Sonuçları Düzey 3: Operasyonel Bütünleşik Üretim Planlaması (Ne Miktarda?) İşletim Sonuçları Genel olarak, karar alma sıklığı, hedefler, amaçlar, karar değişkenleri, karar vericiler her düzeyde farklıdır. Bir düzeyde alınan kararlar, diğer düzeyler haberdar edilerek bir geri besleme mekanizması oluşturur. Her düzeydeki belirsizlik derecesi birbirinden farklıdır. Şekil 1’de gösterimi yapılmış olan ögelere kısaca değinilmesinde fayda vardır. Stratejik düzeydeki temel etkinlik stratejik ürün planlamasıdır. Karar verici firmanın üst yönetimidir. Öne çıkan en temel karar, önceden belirlenen bir planlama periyodu için, firmanın mali performansını (kâr veya satış gelirleri) ençoklayan stratejik ürün seçimi veya ürün portföyü şekillendirmesi olarak tanımlanabilir. Taktik düzeyde en önemli etkinlik, yeni ürünlerin ve/veya varolan ürünlerin geliştirilmesi ve bunlarla ilgili projelerin yönetimidir. Bu düzeyde öne çıkan temel karar, üst yönetim tarafından belirlenen kaynaklar kısıtı altında projelerin seçilmesidir. Operasyonel düzeyde ise seçilmiş ve daha üst düzey yönetimleri tarafından onaylanmış projelerin en hızlı ve kaliteli biçimde uygulaması yapılmaktadır. Bu düzeydeki en önemli etkinlik, her ürün için pazarda var olduğu tahmin edilen talebin karşılanması için üretim planlamaları yapmaktır. Not olarak belirtilmelidir ki, Şekil 1’de yer alan bütünleşik üretim planlaması (Aggregate Production Planning-APP), üretim planlaması karar mekanizması içinde bir üst düzey planı olarak kabul edilir (Nahmias, 2001). Ancak, daha geniş ve daha üst planlamada yönetimsel karar problemi olarak gördüğümüz ürün yönetimi karar mekanizması içinde, APP’nin operasyonel düzeyde karar problemi olarak yer alabileceği kabul edilmiştir. Operasyonel düzeyde en temel karar, kaynak kısıtları gözetilerek pazardaki talebi karşılayan ürün miktarlarının saptanmasıdır. İşletim Planlama Periyodu / Sıklığı Şekil 1. Ürün Yönetimi Karar Mekanizması Temel İşleyiş Yapısı 05 EYLÜL 2014 ÜRÜN YÖNETİMİ-II: ÜRÜN YÖNETİMİNDE KARAR MEKANİZMASI Rakipler Sektör Amaçlar, Hedefler Tedarikçiler Teknolojik Faktörler Diğer Çevresel Faktörler Firma Stratejik Planı İç Girdiler, Değişiklikler Stratejiler Zayıflıklar Dış Girdiler, Değişiklikler Stratejik Ürün Planlama ve Yönetimi Firma Geçmişi Firma Kültürü Misyon Güçlü Yanlar Taktik ve Operasyonel Ürün Planlaması ve Yönetimi Tehditler Revizyon / Güncelleme Şekil 2. Ürün Yönetimi Karar Mekanizmasının Firma Düzeyindeki Ana Çerçevesi Müşteriler Rakipler Sektör Amaçlar, Hedefler Tedarikçiler Teknolojik Faktörler Diğer Çevresel Faktörler Firma Stratejik Planı Stratejiler Büyüme İç girdiler, Değişiklikler 1 1 Stratejik Ürün Planlama Dış girdiler, Değişiklikler Ürün Karması Pazar İlişkisi Temel Girdiler 2 Stratejik Bağlantı Stratejik Düzeyde Değerlendirme İMALAT ve KALİTE 2 PAZARLAMA Pazarlama Ürün Yönetim Grubu Grubu FİNANS SATIŞ “YENİ ÜRÜN GELİŞTİRME YÖNETİMİ” Yeni Ürün Geliştirme ve/veya Varolan Ürünlerin İyileştirilmesi 4 LANSMAN SONRASI ÜRÜN YÖNETİMİ: VAROLAN ÜRÜNLERİN YÖNETİMİ “Varolan Ürünlerin Stratejik - Taktik - Operasyonel Yönetimi” Revizyon / Güncelleme Şekil 3. Ürün Yönetimi Karar Mekanizması İlk Katmanları 06 SERVİS Tehditler TEKNOLOJİ Temel Ürün ARGE ARGE Ürün İlişkisi Öneriler ve Projeler İstekler 3 Zayıflıklar Revizyon / Güncelleme Hedef Pazar Firma Geçmişi Firma Kültürü Misyon Fırsatlar Özetle belirtmek gerekirse, ürün yönetimi karar mekanizması çoklu yönetim düzeylerine ayrıştırılmıştır ve problem çözme deneyimleri de bu düzeyler arasında paylaştırılmıştır. Feşel (2013) çalışmasında, “hangi karar verme probleminde, hangi yönetim düzeyi, ne gibi kararlar almaktadır?” sorusunu göz önüne alarak, ürün yönetimi karar mekanizması detaylandırmıştır. Şekil 2, oluşturulan ürün yönetimi karar mekanizmasının firma düzeyindeki çerçevesini göstermektedir. Şekil 3 ise, firma düzeyindeki bu mekanizmanın alt katmanlarını göstermektedir. Burada akış modelinin sadece ilk iki katmanı verilmekle yetinilmiştir. İlgilenen okuyucular için bu çalışma kaynakçada gösterilmiştir. Müşteriler Fırsatlar varsayımları, ürün yönetim sisteminin içinde işlediği çevresel koşullara yönelik genel varsayımlar ile firmaya özgü varsayımlar olarak ele alınabilir. Çevresel koşulların getirdiği belirsizliğin en etkin olduğu düzey stratejik düzeydir. Bu düzeyde alınan kararların, diğer düzeylerdeki belirsizliği azaltıcı etkileri vardır. İşletim sonuçları, yukarıdan aşağıya zorunlu kılınan kısıtlar altında aşağıdan yukarıya doğru işleyen düzenleme ve günlük uygulama kararlarını içermektedir. Böylelikle, daha yukarıdaki yönetim düzeyleri için bir geri besleme mekanizması kurulmuş olmaktadır. Örgütsel açıdan bakıldığında yukarıdan aşağı olan bağlantılar ve aşağıdan yukarı işleyen düzenlemeler, etkileşim ve koordinasyonun, ürün yönetimi gibi karmaşık ve dinamik yönetim sistemlerinde önemli rol oynadıkları saptanmıştır (Sting ve Loch, 2009). Güçlü Yanlar MAKALE EYLÜL 2014 Kaynakça • Ansoff, H.I.,(ed.) (1972), Business Strategy, Penguin Modern Management Readings, Penguin Books. • Bean, R. and R. Radford (2000), Powerful Products–Strategic Management of Successful New Product Development, AMACOM American Management Association. • Feşel, N. N. (2013), Product Mix Determination under Uncertainty within a Framework Proposed for Effective Product Management, Ph. D. Dissertation, Middle East Technical University. • Haines, S. (2009), The Product Manager’s Desk Reference, McGraw-Hill. • Kavadias, S., R.O. Chao (2008), Resource Allocation and New Product Development Portfolio Management, Appear in: Loch, C.H., and Kavadias S. (eds.), Handbook of New Product Development Research, Oxford: Elsevier/Butterworth. • Nahmias, S., Production and Operations Analysis (2001) 4th Edition,McGraw-Hill Irwin. • Sting, F. and C. Loch (2009), How TopDown and Bottom-Up Strategy Processes are Combined in Manufacturing Organizations, Working paper in INSEAD, 1-35. 07 EYLÜL 2014 MAKALE STRATEJİK ÜRÜN PLANLAMA VE ÜRÜN / TEKNOLOJİ YOL HARİTALARI - II ÜRÜN VE TEKNOLOJİ YOL HARİTALARI Şakir KARAKAYA / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) ve teknolojiler ile spesifik pazar ihtiyaçları arasında ilişki kurmayı sağlayan bir yol haritasında birlikte gösterilmesine imkân tanımaktadır. Yol haritaları, hedef pazarlar, ürünler, teknolojiler ve firmanın karşılaştığı risklerle ilgili olarak hazırlanabilmektedir. Bunlar arasında hem literatürde hem de uygulamada en çok kullanılan ürün-teknoloji yol haritalarıdır. Ürün-teknoloji yol haritaları “müşteri ihtiyaç ve beklentilerindeki değişimlere göre (market-pull)” veya “teknolojinin gelişimine göre (technology-push)” olmak üzere iki farklı bakış açısıyla geliştirilmesine rağmen, uygulamada genellikle her iki yol haritası bütünleşik olarak hazırlanmaktadır. Anahtar dergisinin 2014 Ağustos sayısında yayımlanan birinci makalede, Stratejik Ürün Planlama sürecinin ana çıktılarının ürün stratejilerini, ürün geliştirme/iyileştirme projeleriyle ilgili bilgileri, hedef pazarları, ürün teknolojisi ile ilgili planları ve mevcut ve planlanan yeni ürünlerle ilgili pazara sunma zamanlarını içeren ürün ve teknoloji planları olduğu belirtilmişti. Bu planlar, kurumsallaşmış ürün yönetimi birimleri olan işletmelerde “ürün ve teknoloji yol haritaları (product and technology roadmaps)” olarak da adlandırılmaktadır. Bu makalede ise, ürün yol haritaları ve ürün yol haritaları ile bütünleşik olarak 08 hazırlanan teknoloji yol haritaları hakkında detaylı bilgiler verilecek olup bu yol haritalarının hazırlanma sürecinde kullanılan teknik ve yöntemlerden çok kısa bahsedilecektir. Yol haritaları, teknoloji, ürün, sistem, pazar ve çevre gibi birtakım kilit alanlarla ilgili olarak yapılan öngörülerin grafiksel gösterimini sağlayan araçlar olarak tanımlanmaktadır. Albright ve Nelson (2004) tarafından ifade edildiği üzere, hedef pazarların, bu pazarlara sunulacak ürünlerin ve bu ürünlerin gerektirdiği teknolojilerin geleceğine ilişkin öngörülerin, mevcut ya da planlanan ürün Ürün yol haritası, ürün stratejisi doğrultusunda hazırlanan vizyona ve hedeflere nasıl ulaşılacağını gösteren ve grafiksel gösterim araçlarıyla desteklenen bir yol haritasıdır. Teknoloji yol haritası ise, ürün yol haritasıyla tutarlı bir şekilde istenilen nitelikte ve istenilen zamanda hazır bulunmasını sağlamak amacıyla zaman içerisinde ihtiyaç duyulan teknolojilerin neler olacağını gösteren bir yol haritasıdır. Ürün ve teknoloji yol haritaları bir işletmenin gelecekte sunacağı ürünleri ile ilgili tüm bilgileri (teknolojik altyapıyla ilgili kararlar da dâhil olmak üzere) içerdiği için ürün yönetiminde ve bir işletmenin orta ve uzun vadeli başarısında oldukça önemli bir yere sahiptir. Ürün yol haritası bir firmanın gelecekteki ürün portföyüne ilişkin planlarını (hangi yeni ürünlerin geliştirileceğine, ne zaman EYLÜL 2014 ticarileştirileceğine ve mevcut ürünlerin zaman içerisindeki evrimine ilişkin öngörüler) ürün stratejisi doğrultusunda hazırlanan vizyon ve hedeflerle bağlantılı olarak gösteren grafiksel araçlar olarak da tanımlanabilmektedir. Teknoloji yol haritaları ise firmanın gelecekte ortaya çıkacak teknolojik gereksinimlerini ayrıntılı olarak tanımlayan ve firmalara doğru teknoloji alternatiflerini belirlemeyi ve bu alternatifleri kaynak dağıtım planlarıyla birlikte ele almayı sağlayan araçlardır. Ayrıca, ürün-teknoloji yol haritaları geliştirme süreci, firmaya bir zaman çizelgesi (örneğin gelecek 10 yıl) üzerinde sıralanan ve firmanın diğer varlıklarıyla ilişkilendirilen bir ürün ve teknoloji portföyü sunmakla beraber, hangi ürün ve teknolojinin elde tutulacağı, hangilerinin taşerona devredileceği ve Motor Tipi İçten Yanmalı 2004 Model C Sedan Aile Otomobili hangilerinin elden çıkarılacağı ile ilgili kararları almaya da imkân tanımaktadır. Geleneksel bir yol haritası geliştirme sürecinde firmanın teknolojinin evrimi, ürünleriyle ilgili yasal düzenlemeler, endüstri ve pazarın gelişimi ve yeni teknolojilerin ve ürünlerin rekabet açısından ne zaman önemli olacağıyla ilgili öngörüleri içeren analizleri yapması ve bu analiz sonuçlarına göre kendisini pazarda nasıl konumlandıracağını değerlendirmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme sonuçları dikkate alınarak firma tarafından ürün ve teknoloji seçimi, proje değerlendirme ve önceliklendirme kararları verilmektedir. Pazar araştırmaları, kalite fonksiyonu yayılımı (quality function deployment), analitik hiyerarşi prosesi (analytic hierarchy 2006 2008 process) ve analitik ağ prosesi (analytic network process) gibi puanlandırmaya dayalı yöntemler, öznel değerlendirmeye dayalı fayda ölçüm modelleri, özellikle portföy yatırım analizlerinde kullanılan ekonomik modeller, bazı firmalar tarafından geliştirilmiş araçlar (örneğin, Boston Consulting Group tarafından geliştirilmiş olan özel matris ve General Electric tarafından geliştirilmiş olan Dokuz Hücreli Matris) ve doğrusal veya dinamik programlama gibi matematiksel modeller bu süreçte kullanılan bazı araç ve yöntemlere örnek olarak verilebilir. Bu makalede sürecin ana çıktıları olan ürün ve teknoloji yol haritalarına (bir ürünün veya ürün ailesinin zaman içerisinde yeni ürünlere veya ürün ailelerine doğru nasıl evrimleşeceğini ve ne zaman pazardan çekileceğini gösteren) odaklanıldığı için bu araç ve yöntemlere değinilmemiştir. 2010 Vizyon 2012 Model C Sedan Aile Otomobili (Yenilenmiş) Model H-1 Ekonomik (5 Lt/100 km) Model H-F Aile Otomobili Hibrit Model H-S Spor Otomobil Model H-S Spor Otomobil (6 s’de 0-60 km/sa) Model E Aile Otomobili (5 Lt/100 km) Yakıt Hücreli Elektrikli Konsept E Şekil 1. Binek Bir Otomobil İçin Ürün Yol Haritası Model E-F Aile Otomobili Model E-S Spor Otomobil 09 EYLÜL 2014 MAKALE STRATEJİK ÜRÜN PLANLAMA VE ÜRÜN / TEKNOLOJİ YOL HARİTALARI - II Ürün ve Teknoloji Yol Haritaları Albright ve Nelson (2004) tarafından bir binek otomobil için hazırlanan örnek ürün yol haritası Şekil 1’de gösterilmektedir. kararı) hibrit motor kullanan H Modeli ile satışa devam etmeyi planladığı görülmektedir. Bu yol haritası, belirlenen zaman çizelgesi sonunda bu ürün tipi için ulaşılmak istenen nihai hedefi içeren vizyonu da göstermektedir. Ayrıca, değişen pazar koşulları bazı yeni ürünlerin planlanandan önce veya sonra pazara sunulmasını, yeni bir pazarın eklenmesini, ürünün planlanan süreden daha fazla pazarda bulunmasını veya daha erken bir zamanda pazardan çekilmesini gerektirebilir. Bu nedenle, ürün yol haritalarının değişen dinamik pazar koşulları ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak belirli zaman aralıklarında revize edilmesi gerekmektedir. Şekil 1’de yer alan yol haritası firmanın spesifik bir ürününün zaman içerisindeki değişimi/gelişimi ile ilgili planlarını göstermektedir. Örneğin, firma 2010 yılında yakıt hücreli elektrikli motor kullanan yeni bir ürünü (E Modeli) piyasaya sunmayı planlamakta ve bu ürün için 2006 yılında bir ürün geliştirme projesi için yatırıma başlamayı planlamaktadır. Ayrıca, E Modeline 2012 yılından sonra iki farklı tipte (aile ve spor) yenilenmiş ürünle devam etmeyi planladığı görülmektedir. Aynı şekilde, mevcut durumda pazarda satılan bir ürünü olan ve içten yanmalı motor kullanan C Modelini 2006 yılı içerinde modifiye etmeyi, 2008 yılının başlarında pazara sunmayı, 2010 yılı içerisinde pazardan çekerek (öldürme Pazar Şimdi Şekil 1’de gösterilen türdeki ürün yol haritalarının, planlama kararlarını en çok etkileyen ürün özelliğine (otomobilin motor tipi) göre düzenlendiğini +2 Yıl +1 Yıl Model 2.2 (tam özellikli) Model 1.0 KBÇE Temel Fonksiyonlu Model 2.3 (evrimleşebilir donanımlı) Model 2.4 w/ Anlık Mesajlaşma Asya/Japonya Pazarı Ürün yol haritaları hazırlandıktan sonra, firmanın sonraki faaliyeti ise ürün yol haritasıyla tutarlı bir şekilde istenilen nitelikte ve istenilen zamanda hazır bulunmasını sağlamak amacıyla zaman içerisinde ihtiyaç duyulan teknolojileri gösteren teknoloji yol haritasını hazırlamak olacaktır. Şekil 1’de verilen ürün yol haritası için hazırlanmış olan örnek bir teknoloji yol haritası Şekil 3’te sunulmuştur. Şekil 3’te verilen teknoloji yol haritası (ürün yol haritasında gösterilen) ürünlerin +4 Yıl Model 2.1 GSM Avrupa Pazarı Kuzey Amerika Pazarı +3 Yıl söyleyebiliriz. Ancak, bir ürün yol haritası ürün performansının herhangi bir kritik boyutuna veya pazar segmentine göre de düzenlenebilmektedir. Pazar segmentine göre organize edilen örnek bir cep telefonu ürün yol haritası Şekil 2’de gösterilmiştir. Vizyon Model 4.1.a Model 3.3 (yenilenmiş) ------Yazılım/ Telsiz Model 3.2 3G (evrimleşebilir donanımlı) Model 4.1c Ortak Platform ------Model 3.1 2.5 G (üst model) Model 4.1b Model 0.5 w/ Mesajlaşma (Tedarikçi) Ürün yol haritası bölgesel talepleri karşılamak amacıyla ürün ailesinin Model 1.0'dan Model 4.c’ye doğru zaman içerisindeki gelişimini göstermektedir. Şekil 2. Pazar Segmentlerine Göre Düzenlenmiş Örnek Bir Yol Haritası (Albright, 2002). 10 EYLÜL 2014 Şekil 3. Örnek Bir Teknoloji Yol Haritası (Albright ve Nelson, 2004). ihtiyaç duyduğu/duyacağı motor teknolojilerinin (Şekil 1) yıllar içerisindeki gelişimini göstermekle beraber, teknolojinin kaynağı (dışarıdan hazır olarak satın alma veya firmanın kendi kaynaklarıyla geliştirme) ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinin hangi aşamada (planmış, planlama sürecinde, planlanmamış veya uygulanıyor) olduğuyla ilgili bilgileri de içermektedir (daha detaylı bilgi için: Albright ve Nelson, 2004). Ürün yol haritalarında olduğu gibi teknoloji yol haritalarının da değişen piyasa şartlarına, ürün planlarına ve firmanın stratejik önceliklerine bağlı olarak belirli zaman aralıklarında revize edilmesi gerekmektedir. Ürün-teknoloji yol haritaları hazırlandıktan sonra, firmanın mevcut ve planlanan ürün ve teknolojiler için hangi geliştirme projelerini devreye alması gerektiği ile ilgili kararları içeren bir aksiyon planıyla zamanlama, istihdam ve bütçeleme ile ilgili kararları kapsayan bir yatırım planı hazırlamaya odaklanması gerekmektedir. Kaynakça ● Albright, R.E. (2002), “How to use roadmapping for global platform products”, PDMA Visions, 24 (4), 19-22. ● Albright, R.E. and Nelson, B. (2004), “Product and technology mapping tools for planning and portfolio decision making”. In: The PDMA Toolbook 2 for New Product Development. Chapter 15. Eds.: Belliveau, P., Griffin, A., Somermeyer, S. Jonh Wiley&Sons, Inc. 11 EYLÜL 2014 MAKALE VERİMLİLİK, BÜYÜME VE KALKINMA - II Dr. Halit SUİÇMEZ / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Bu makalenin Anahtar dergisinin Ağustos 2014 sayısında yayımlananan birinci bölümde şu konular ele alınmıştır: Türkiye’de Büyüme Açısından Sorun Nedir?, Türkiye’de Kalkınma Açısından Sorun Nedir?, Türkiye’de Verimlilik Açısından Sorunlar Nelerdir? Makalenin bu bölümünde (II) ise; Türkiye’de verimlilik ve büyüme ilişkileri açısından yaşanan sorunlar ile Onuncu Kalkınma Planındaki verimlilik hedefleri üzerinde durulacaktır. Türkiye’de Verimlilik-Büyüme İlişkisi Açısından Sorun Nedir? İktisatta büyüme muhasebesi denilen ve büyümede faktörlerin payını araştıran çalışmalar yapılmaktadır. Bunlardan birinin sonuçları Tablo 1'de verilmiştir. 1992-2000 arasında Belçika’da Toplam Faktör Verimliliği’nin (TFV) büyümeye katkısı yüzde 50, Danimarka’da 65, 12 Finlandiya’da 93, Fransa’da 85, Almanya’da 65, İtalya’da 51, İsveç’te 100, Türkiye’de yüzde-2,1’dir. Bu oran, Türkiye’de 1972-2000 arasında yüzde 6,5’tir (Kaynak; Dr. Halit Suiçmez, Ekonomik Büyümede TFV’nin Rolü, MPM Yayını, 698, Ankara, 2008: 13). 1985-2012 döneminde, verimliliğin büyümeye katkısı yüzde 11,1’dir. Sermayenin katkısı yüzde 63.6; istihdamın katkısı 25.3’tür. Büyüme; üretim faktörlerinin katkısı açısından daha dengeli bir yapıya getirilmelidir. TÜSİAD ve TCMB’nin 2008 yılında yapılan çalışmasında bazı OECD ülkelerindeki büyümede toplam verimlilik artışının katkısı araştırılmıştır. Tablo 1. Bazı OECD Ülkelerinde Verimlilik Faktörünün Büyümeye Katkısı ABD’de 1992-2000 dönemindeki büyümenin % 37’ si verimlilikten, Danimarka’ da % 65’i Finlandiya’da % 93’ü Almanya’da % 64’ü İtalya’da %51’i verimlilikten kaynaklanmıştır. Kaynak: TÜSİAD, TCMB; 2008 EYLÜL 2014 Türkiye’de ise bu dönemde, (1992-2000) büyümede verimlilik artışının payı sadece % 6 olmuştur (TÜSİAD, TCMB; 2008). Yapılan bir diğer çalışmada Türkiye’de büyümenin kaynakları ayrıştırılmıştır. Büyümenin kaynakları aşağıda verilmiştir. 2002-2010 arasında büyümenin yüzde 14,1’lik kısmının toplam faktör verimliliğinden kaynaklandığı hesaplanmıştır. Yakın dönemde yapılan bir diğer ortak çalışmada son 30 yıllık dönemdeki büyümenin kaynakları ayrıştırılmıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde, Toplam Faktör Üretkenliğinin büyümeye katkısı % 20 civarında süregelmekte ancak emeğin katkı payının yarı yarıya azalmış olduğu anlaşılmaktadır. İş gücünün gerek ücretlerindeki gerileme, gerekse istihdamdaki durgunluk nedeniyle emeğin topyekûn katkısının % 13’e değin gerilediği hesaplanmıştır. Sermaye faktörünün, iş gücü faktörünü ikâme etmesiyle betimlenen bu süreç, istihdam dostu olmayan büyüme ve ithalata bağımlı sanayileşme sürecinin ana sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. İlgili veriler Tablo 3’te sunulmuştur. Tablo 2. Büyümenin Kaynakları Gerçekleşen Büyüme 1989-2010 Sabit Sermaye İstihdam 3,84 3,18 % 1989-2000 3,83 % 2002-2010 4,97 % TFV 0,49 0,17 82,7 12,8 4,5 3,36 0,54 -0,07 87,6 14,1 -1,8 3,70 0,58 0,70 11,6 14,1 74,3 Kaynak: Şeref Saygılı, Uluslararası Üretim Zincirlerinde Dönüşüm ve Türkiye'nin Konumu, Değerlendirme, 2 Mart 2012, TCMB. Tablo 3. 1980 Sonrası Türkiye Ekonomisinde Büyümenin Kaynaklarının Ayrıştırılması Ortalama Büyüme Hızı (%) GSYH GSYH Büyümeye Katkılar (%) Sermaye Emek TFV Sermaye Emek TFV 1980-1989 5.34 4.00 3.16 1.72 50.29 33.33 16.38 1990-1999 4.02 5.10 2.53 0.08 55.31 25.80 18.89 2000-2010 4.24 4.45 0.27 1.67 66.65 13.13 20.22 1980-2010 4.16 4.55 1.69 0.89 58.23 23.07 18.70 Kaynak: Yeldan, A. Erinç ve Güneş Kolsuz (2014) “1980-Sonrası Türkiye Ekonomisinde Büyümenin Kaynaklarının Ayrıştırılması” Çalışma ve Toplum, 40(1): 49-66. 13 EYLÜL 2014 MAKALE VERİMLİLİK, BÜYÜME VE KALKINMA - II Türkiye eğer AB üyesi olacaksa, Batılı ülkeler arasında saygın bir konuma ulaşacaksa, büyümesini mutlaka daha fazla oranda verimlilik artışlarına dayandıracak politikaları oluşturup hayata geçirmelidir. Türkiye’nin, dünyanın en büyük GSYİH’ye sahip 10 ekonomisi arasına girebilmesi için, ekonomik büyüme ve bunun önemli kaynaklarından biri olan TFV performansını artırması gerekiyor. Bunun için özellikle bilgi sermayesi ve teknolojik düzeyde elde etmesi gereken atılımların TFV’ye olan katkıları göz önünde bulundurulmalıdır (Kaynak: The Conference Board, Aktaran; Metin Ercan, Radikal,05.04.2014). 14 Son olarak Onuncu Kalkınma Planı’nda bu ilişkilere nasıl bir yaklaşım gösterildiğine değinelim. Türkiye’de Onuncu Kalkınma Planında Verimlilik-Büyüme İlişkisi Açısından Öngörü ve Hedefler Nelerdir? Onuncu Kalkınma Planı bir bütün olarak değerlendirildiğinde kuşkusuz çok sayıda doğru ve yerinde sayılabilecek tespitler ve açılımlar içermektedir. Kalkınma ve verimlilik olguları açısından geliştirilecek ilişkilerin elbette daha iyi noktalara götürülmesi gereklidir. Bu alanda bir katkı yapmak amacıyla aşağıdaki değinmelere yer verilmiştir. Onuncu Kalkınma Planı’nda (T.C. Kalkınma Bakanlığı, Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018) 137-165 maddeler arasında anlatılan eğitim politikalarında asıl ihtiyacımız olan “kavram temelli öğrenme”ye hiç değinilmemiştir. Bugün bizdeki sistem “bilgi temelli öğrenme”dir. Mesela çocuk “demokrasi” kavramını öğrenmeden II. Meşrutiyeti öğrenir. 314-323 maddeler arasında istihdam politikaları verilmekte ancak iş gücü verimliliğini artıracak ve bunu kalıcı kılacak önlemlere yer verilmemektedir. Bilindiği gibi, 2002 sonrasında reel ücret ve verimlilik arasındaki makas açılmıştır. EYLÜL 2014 450’nci maddede, plan döneminde TFV yüzde 1,1 oranında artacak denmektedir. Yüzde 5,5 lik bir GSMH artışında TFV hedefi çok yetersizdir. Çünkü 1980-2010 arasında TFV artış hızı yüzde 0,90'dır (kaynak:http://www.academia.edu/334923 3/Orta_Gelir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Tur kiye). Demek ki, geçen 30 yılda TFV artış hızı yüzde 0,90; önümüzdeki beş yıllık dönemde bu oranın da en az yüzde 2’nin üzerine çıkarmak öngörülmeliydi. 652’nci maddede Tablo 20'de ileri teknoloji sektörlerinin ihracat payı 2006’da yüzde 5,6; 2018’de 5.5 olarak hedeflenmiştir. Demek ki 12 yıl sonra da bir gelişme öngörülmemiştir. 435 ve 437'nci maddelerde belirtildiği gibi, 2007-2012 arasında negatif olan Toplam Faktör Verimliliği (TFV) değişkeni 10.ncu plan için büyümede en önemli risk olarak gözükmektedir. 441 ve 442'nci maddelerde “verimlilik politikaları” açısından ipuçları bulunmaktadır. Verimlilik odaklı büyümeden söz edilmekte ancak bunun ithalata dayalı mevcut spekülatif sermaye yönelimli iktisat politikaları terk edilmeden nasıl mümkün olacağı soru işareti olarak kalmaktadır. Eğer ileri teknolojilerin ihracattaki payı artırılamayacaksa ihracat için yapılan hamlelerin de çok yararı olmaz. Üçüncü Bölümde, öncelikli dönüşüm programlarından birincisi, “üretimde verimliliğin artırılması programı”dır. Bu verimlilik artırma konusunda kalkınma planlarında ilk kez yer verilen bir konu olmaktadır. Dolayısıyla olumlu olarak görülmelidir. Ancak programın hedefi; sanayi sektöründe TFV’nin büyümeye katkısının yüzde 20’nin üzerine çıkarılmasıdır. Bu hedef yetersizdir. Türkiye’de 1980-2010 döneminde büyümeye katkılar şöyle olmuştur: 1980-2010 arasında ortalama GSMH artışı yüzde 4,16 olarak hesaplanmıştır (Kaynak: http://www.academia.edu/3349233/Orta_G elir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turkiye). Söz konusu olan bu büyümeye katkılar şu biçimde gerçekleşmiştir. Sermayenin büyümeye katkısı yüzde 58, Emeğin katkısı 23, TFV katkısı 19 (Kaynak: http://www.academia.edu/3349233/Orta_G elir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turkiye). Türkiye’de TFV geçen 30 yılda büyümeye zaten yüzde 19’ luk bir katkı yapmıştır, şimdiki hedefin yüzde 20’lerde değil çok daha yükseklere, en azından yüzde 30 ve 40’ lara çıkması olmalıydı. Yani, Türkiye’de genel ekonomik büyümenin içinde toplam faktör verimliliğinin payı yüzde 20’lerde değil, çok daha yüksek düzeylerde hedeflenmelidir. Çünkü büyümede TFV payının artması demek, ekonominin bilgi ve teknoloji temelli olması demektir. Örneğin Batılı ülkelerde büyümelerde toplam verimliliğin payı yüzde 50-60’lar düzeyindedir (Kaynak 1; B.Saraçoğlu ve H.Suiçmez, (2006), Türkiye İmalat Sanayinde Verimlilik, Teknolojik Gelişme, Yapısal Özellikler ve 2001 Krizi Sonrası Reel Değişimler, 2) E.Taymaz, ve H. Suiçmez, (2005), Türkiye’de Verimlilik, Büyüme ve Kriz, MPM Yayını, Ankara). Yukarıdaki araştırmalarda da anlatıldığı gibi, Türkiye’nin büyüme modeli” verimlilik odaklı bir büyüme” modeli olmalıdır. Bunun diğer adı; dinamik bir etkinlik modelidir. Bu modelde; üretim, istihdam, yatırımlar, reel ücretler, iş gücü verimliliği, ihracat hep birlikte artmakta ve sonuçta ülke sadece GSMH artışı değil, gerçek bir kalkınma süreci yaşamaktadır. Güney Kore ve Japonya’nın 1960-1990 dönemindeki sıçramalı kalkınma modeli de buna dayanmaktadır. Onuncu Kalkınma Planı bu eleştirel değerlendirmelere karşın, birçok da olumlu noktaya ve yeni açılımlara işaret etmektedir. Burada önemli olan Planın uygulanma tutarlılığı ve Orta Vadeli Programların, Yıllık Uygulamaların, Kurumsal Stratejilerin ve Sektörel Gelişme Planlarının hazırlanması 15 EYLÜL 2014 MAKALE VERİMLİLİK, BÜYÜME VE KALKINMA - II ve uygulanmasında Onuncu Beş Yıllık Planın temel ilke ve stratejilerine uyulmasıdır. Bununla birlikte öncelik taşıyan bir diğer husus ise, uygulana gelen ve kalkınma göstergeleri yönünden birçok zaaflar taşıyan mevcut iktisat politikalarının yeniden gözden geçirilmesi, spekülatif yönlü büyüme yaklaşımı yerine verimlilik odaklı bir büyüme modeline 16 geçilmesidir. Bu ise, ülke kaynaklarının tam ve etkin kullanılıp değerlendirilmesi anlayışının hayatın her anında ve düzeyinde içselleştirilmesi demektir. Sonuç Ülkemizin bir “verimlilik ekonomisi” olmasını istiyoruz. Bu bir istek, özlem, vizyon ve de bir modeldir. Esasen bizim için hepsinden önce bu bir mecburiyettir. Çünkü verimlilik artışı açısından en yüksek potansiyele sahip ülke olduğumuz öne sürülebilir. Bunu adil ve hızlı kalkınmak için istiyoruz. Üretim ile insan arasındaki ilişkiyi kurmak için istiyoruz. Bu nasıl mümkün olacak? EYLÜL 2014 • Önce kalkınma ve büyüme planlaması içinde bir “verimlilik planlaması ve politikası” oluşturmalıyız. • Bizim Onuncu Kalkınma Planımız içinde bu yönde bazı vurgular ve hedefler bulunmaktadır. Bunların yeniden değerlendirilmesi ve güncellenmesi gereklidir. • Dinamik bir “verimlilik politikamız” olmalıdır. Tüm reel değişkenler birlikte artırılmalıdır. • İnsani varlıklarımızı ve diğer tüm kaynaklarımızı tam ve etkin değerlendirmeliyiz. Örneğin; iş gücümüzü tam değerlendirmiyoruz. 5-6 milyon işsiz var. Makineleri tam kullanmıyoruz. Makine verimi mülga Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) araştırmalarında yüzde 60’larda (Nurettin Alpkent, Teknoloji Seviyesi Araştırmaları, İllerde VAP Projeleri). Tesisler tam çalıştırılamıyor. Tesis verimi yüzde 60’lardadır (a.g.k.). Kaynakları etkin kullanmıyoruz. İmalat sanayi teknik etkinlik oranı yüzde 59 dur (Halit Suiçmez, Erol Taymaz; İmalat sanayi teknik etkinlik çalışmasında T.E.= yapılan iş/yapılabilecek iş=0,59). TOBB Savurganlık Araştırmasında maliyet= 200 milyar dolar çıkmıştır (www.tobb.org.tr). • Verimlilik ilkelerini her düzeyde öğrenip uygulayarak verimlilik ekonomisine katkı verebiliriz. • Verimliliğin ekonomi politiğini anlatıp, açıklayıp, bölüşümü düzeltici öneriler geliştirerek katkı verebiliriz. • Büyümede TFV payını arttırmak için; teknolojik gelişmeye dayalı sıçramalı verimlilik artışı şarttır (Kaynak; Dr. Halit Suiçmez, Verimlilik Ekonomisi Ve Politika Arayışları, Verimlilik Dergisi, 2013/4). • DPT tarafından hazırlanan “Uzun Vadeli Gelişmenin (2001-2023) ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının (2001-2005) Temel Amaçları ve Stratejisi”nde 2001-2023 döneminde yıllık ortalama % 7 dolayında büyüme hızı sağlanması ve büyümenin % 30’unun toplam faktör verimliliğinden kaynaklanması öngörülmektedir. Tüm bu saptama ve gözlemler dikkate alınarak, burada yapılan önerilerden yararlanıp makro plan, strateji, program ve politikalarda verimlilik değişkeninden en üst düzeyde faydalanmak ülkemizin “verimlilik ekonomisine” geçmesinde önemli katkı sağlayacaktır. Kaynakça • Erinç Yeldan, Büyümenin Yapısında Değişen Yok,02 Nisan 2014 Cumhuriyet • Erinç Yeldan, Orta Gelir Tuzağı Meselesi, 6 Nisan 2014 Cumhuriyet • Erinç Yeldan, A ve Güneş Kolsuz (2014) “1980-Sonrası Türkiye Ekonomisinde Büyümenin Kaynaklarının Ayrıştırılması” Çalışma ve Toplum, 40 (1): 49-66. • www.tobb.org.tr, erişim tarihi, 13.05.2014 • http://www.izafet.com/genelkultur/608475-dunya-demokrasi-indeksiulkelere-gore-demokrasisiralamasi.html#ixzz1wEpj2dBY, • UNDP, Human Development Report,2009 • OECD,2011 Raporu • Sırma Demir Şeker, Türkiye’nin İnsani Gelişme Endeksi Ve Endeks Sıralamasının Analizi T.C. Kalkınma Bakanlığı, s;17,Ekim 2011 • http://vi.sanayi.gov.tr/rpr.aspx, Erişim Tarihi: 08.05.2014 • Halit Suiçmez, Ekonomik Büyümede Toplam Faktör Verimliliğinin Rolü, MPM Yayını, 698, Ankara, 2008, Sf:13 • Halit Suiçmez, Verimlilik Ekonomisi ve Politika Arayışları, Verimlilik Dergisi, 2013/4 • TÜSİAD, TCMB; 2008 Raporları • Nurettin Alpkent, Teknoloji Seviyesi Araştırmaları, İllerde VAP Projeleri,19992009 • B. Saraçoğlu ve H. Suiçmez, (2006), Türkiye İmalat Sanayinde Verimlilik, Teknolojik Gelişme, Yapısal Özellikler ve 2001 Krizi Sonrası Reel Değişimler) -E. Taymaz, ve H. Suiçmez, (2005), Türkiye’de Verimlilik, Büyüme ve Kriz, MPM Yayını, Ankara.) • E. Thorbecke, Kalkınma Doktrininin Evrimi, 1950-2005, Fikret Şenses, Neoliberal Küreselleşme Ve Kalkınma, 2009 İçinde, s; 166 • http://vi.sanayi.gov.tr/rpr.aspx, erişim tarihi: 08.05.2014 • TÜİK Kısa Dönemli İş İstatistikleri, Üretim, İstihdam ve Üretici Fiyatları Endeksi Haber Bültenleri; aylık üretim endeksinin üçer aylığa dönüştürülmesi, verimlilik ve reel iş gücü maliyeti TİSK hesaplaması,2014 • Dr. Halit Suiçmez, Ekonomik Büyümede TFV’nin Rolü, MPM Yayını, 698, Ankara, 2008, Sf:13) • Şeref Saygılı, Uluslararası Üretim Zincirlerinde Dönüşüm ve Türkiye’nin Konumu, Değerlendirme,2 Mart 2012,TCMB • The Conference Board, Aktaran; Metin Ercan, Radikal,05.04.2014) • T.C. Kalkınma Bakanlığı, Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018),Ankara 2013 • http://www.academia.edu/3349233/ Orta_Gelir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turki ye) • http://www.academia.edu/3349233/ Orta_Gelir_Tuzagindan_Cikis_Hangi_Turki ye, Erişim Tarihi: 13.05.2014 • Hürriyet, 19.09.2013 • Dünya, 02.07.2012 17 EYLÜL 2014 MAKALE YOKSULLUK, GELİR DAĞILIMI VE KALKINMA Sinan BORLUK / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Kalkınma sürecinde kalkınma olgusuyla birlikte hareket eden pek çok olgu söz konusudur. Kalkınmış ülkelerin ortak özellikleri incelendiğinde, özellikle yoksulluk ve gelir dağılımında adalet alanlarında, daha az kalkınmış ülkelere kıyasla daha iyi durumda oldukları gözlemlenmektedir. Dolayısıyla bu iki olgu ve benzer olgular da kalkınmışlık seviyesinin belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir. Kavram olarak yoksulluk iki yaklaşımla belirlenmektedir. Birincisi göreli yoksulluk olarak adlandırılan ve nüfusun medyan gelirinin belli bir oranının, ki genellikle bu oran % 60’tır, altında gelire sahip nüfusun toplam nüfusa oranıdır. İkinci yaklaşım ise, mutlak yoksulluk olarak adlandırılan ve nüfusun belli temel ihtiyaçlarını karşılama gelir düzeyi altındaki oranının toplam nüfusa oranıdır. 18 Her iki yaklaşımda da nüfusun hacmi ve niteliği belirleyici etkenlerdendir. Nüfusun hacmi, toplam nüfus iken, nüfusun niteliği demografik yapı tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla da demografik yapıyı belirleyen faktörler dolaylı ya da dolaysız olarak kalkınma sürecine de etki etmektedir. Demografik yapının öncelikli belirleyicisi nüfusun hacmi olduğundan, doğurganlık demografik yapı üzerinde büyük etkiye sahiptir. Doğurganlık ile gelir dağılımı arasında ilişki U-şekilli bir dinamiği yansıtmaktadır. Doğurganlık arttıkça, gelir dağılımı bozulmakta, azaldıkça hem gelir dağılımı düzelmekte hem de ekonomik büyüme artmaktadır. Kalkınma açısından önemli bir alan olan yoksulluk da pek çok faktörden etkilenmektedir. Yoksulluğu etkileyen başlıca faktör; demografik yapıdır. Bir diğer anlatımla yoksulluk ve demografik yapı karşılıklı ilişki içindedir. Ayrıca bireylerin sosyoekonomik geçmişleri ve eğitimleri de etkilidir. Ancak yine de en önemli faktör demografik yapı, özellikle aile yapısıdır. Yalnız ebeveynler, özellikle bekâr anneler, düşük gelir tehdidi yaşamaktadırlar (Jenkins, 1999). Gelir dağılımı, demografik, ekonomik vb. gerekçelerden ötürü, toplumsal refahın maksimizasyonunda en önemli araçtır (Lambert, Ramos). Gelir eşitsizliği ve yoksulluğun incelenmesinde yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin, dünya nüfusunun 1 dolar altında yaşayan bölümü azalırken GINI katsayısı yüksek seyretmeye devam etmektedir. Bazı yaklaşımlara göre, yoksulluk ve gelir dağılımında adalet arasında bir ödünleşim mevcuttur (Atkinson, Brandolini, 2010). EYLÜL 2014 Yoksulluğu azaltma politikaları daha geniş perspektiften ele alınmalıdır. Sadece yoksulluk oranlarının düşmesi yeterli değildir. Ayrıca sosyal refah fonksiyonu da maksimize edilmelidir. Kalkınma analizlerinde de sosyal refah fonksiyonu da analizlere dâhil edilmelidir. Türkiye için yoksulluk verileri incelendiğinde zaman içinde değişken durumlar gözlemlenmektedir. Perspektife bağlı olarak iyiye gidiş ya da kötüye gidiş gözlemlenmektedir. Örneğin yoksulluk açığı verileri ne kadar az olursa, yoksulluğun o denli azaldığı kabul edilmektedir. 2012 göstergeleri 2006 yılı göstergelerinden çok daha olumlu iken 2007-2008-2009 göstergelerinden ise kötü durumdadır. Yoksulluğun azalan bir hızla da olsa azaldığı (son 3 yıl için) görülmektedir. Yoksullukla birlikte ele alınması gereken bir diğer konu gelir dağılımıdır. Kalkınmış ülkelerin belirgin özelliklerinden biri, kalkınma düzeyi ile gelir dağılımı arasında var olan yüksek korelasyondur. Bu kapsamda gelir dağılımını nelerin etkilediği önem kazanmaktadır. Atkinson vd.’nin (2010) çalışmasında yapılan analizlerde, bir K indeksi tanımlanmıştır. Bu indekse göre, gelir gruplarına yapılacak eşit katkı, gelir dağılımını etkilemezken, sabit göreli büyüme oranlarında eşitsizlik artmaktadır. Gelir dağılımı ile sosyal refah fonksiyonunun beraber ele alındığı bir diğer çalışmada, Kolm (1976), da bir endeks oluşturmuş ve bu endeksi GINI katsayısıyla paralel hale getirmiştir (Kolm 1976’dan aktaran, Atkinson vd, 2010). Gelir dağılımında adalet alanında, üç çeşit Tablo 1. Gelire Dayalı, Göreli Yoksulluk Sınırına (Türkiye için Hesaplanan) göre Yoksul Sayıları, Yoksulluk Oranı ve Yoksulluk Açığı (Türkiye) Yoksulluk Sınırı Yoksul sayısı (Bin kişi) Yoksulluk Oranı (%) Yoksulluk Açığı(*) 2006 % 40 -40% 1 882 8 468 12,5 28,6 % 50-50% 2 352 12 412 18,4 31,1 % 60-60% 2 822 16 932 25,0 33,4 Yoksulluk Riski % 70-70% 3 293 21 682 32,1 34,1 2007 % 40 -40% 2 410 6 335 9,3 23,7 % 50-50% 3 013 10 525 15,4 25,7 % 60-60% 3 616 15 589 22,8 27,2 % 70-70% 4 218 20 320 29,7 29,8 2008 % 40 -40% 2 517 6 614 9,6 22,8 % 50-50% 3 146 11 123 16,1 25,3 % 60-60% 3 775 16 381 23,7 27,1 % 70-70% 4 404 21 171 30,6 30,3 2009 % 40 -40% 2 798 7 276 10,3 24,3 % 50-50% 3 498 11 891 16,9 26,9 % 60-60% 4 197 16 806 23,8 28,6 % 70-70% 4 897 21 740 30,8 31,6 2010 % 40-40% 2 951 7 145 10,0 24,0 % 50-50% 3 689 11 817 16,6 26,9 % 60-60% 4 426 16 746 23,5 28,7 % 70-70% 5 164 21 700 30,4 31,5 2011 % 40 -40% 3 233 7 189 9,9 24,7 % 50-50% 4 041 11 589 16,0 25,9 % 60-60% 4 849 16 390 22,6 29,4 % 70-70% 5 657 21 519 29,7 31,1 2012 % 40 -40% 3 582 7 292 9,9 23,7 % 50 -50% 4 477 11 915 16,2 % 60 -60% 5 373 16 602 22,6 29,4 % 70 -70% 6 268 22 307 30,3 31,1 Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2006- 2012 Not: 1) Gelirlerin referans dönemi bir önceki takvim yılıdır. 2) Yoksulluk hesaplamasında eşdeğer hanehalkı gelirleri, Düzey 2 bazında TÜFE ile düzeltilmiştir. (*) Yoksulluk açığı yoksulluğun derecesi hakkında bilgi verir. Yoksulluk açığının 100'e yaklaşması, yoksulluğun derecesinin çok fazla olduğunu, küçülmesi ise yoksulluk risk derecelerinin daha az olduğunu ifade etmektedir. Yoksulluk açığı =((Yoksulluk sınırıYoksulların EFB medyan geliri)/Yoksulluk sınırı)*100 formülüne göre hesaplanmıştır. 19 EYLÜL 2014 MAKALE YOKSULLUK, GELİR DAĞILIMI VE KALKINMA eşitlik söz konusudur. Utilitaryen, Toplam Faydacı ve Rawlsyen faydada eşitlik olarak sıralanabilir. Refahçı yaklaşım, mal ve hizmetlerin insanların ihtiyaçlarına ne kadar hizmet ettiğinden ziyade, insanların bu mal ve hizmetlere verdiği mental tepkileri hesaba katar. Oysa temel mal ve hizmetlerde eşitlik ve “öz saygı için sosyal temel” oluşturma, dağılımda eşitlik açısından önemlidir (Sen, 1979). Gelir dağılımının genelde arka planda bırakılan kısmı olan toplumsal fayda, yoksulluk oranları ile değişken bir ilişki içindedir. Gelir dağılımının tam adaletli olduğu ama tüm toplumun mutlak yoksulluk sınırı altında olduğu bir toplumun toplam fayda fonksiyonu ile gelir dağılımının aşırı bozuk olduğu ancak tüm bireylerin belli bir zenginlik seviyesinde bulunduğu durumdaki toplam fayda 20 fonksiyonlarının karşılaştırılmasında ortaya çıkacak sonuç öngörülememektedir. Bu alanda öngörülebilecek birincil sonuç, bu iki farklı durumlardaki toplam refah fonksiyonları arasındaki farkın, toplum algısı ve kültürü ile şekilleneceğidir. dinamikleri ele alınmalıdır. Nicel bir yakınsama tespit edilse dahi, diğer etkilerin de analizlere dâhil edilmesi gereklidir. Örneğin yaşam standartları, literatürde de geçtiği gibi (Neumayer, 2002), yakınsama analizlerinde dikkate alınması gereken bir öğedir. Dünya Bankası’nın tanımladığı günlük 1 dolar sınırı ve benzeri sınırlar altında yaşayan nüfusun mutlak hacmi 1970-2000 arasında azalmıştır. Bu hacmin dünya nüfusuna oranı da benzer şekilde azalmış görülmektedir (Sala-i Martin, 2006). Yoksulluk ile gelir dağılımında adalet arasında var olan ödünleşimden dolayı, bu dönemde gelir dağılımının bozulduğu tespiti de yanlış olmayacaktır. Yoksullukla mücadele politikaları, neo-liberal politikalar içinde kamunun işlevsiz hale getirilmesiyle etkisiz kalmaktadır. Ayrıca, gelir dağılımı düzeliyor görünürken, yoksulluğun artması söz konusu olabilmektedir. Bu açıdan gelir dağılımı olgusunun dikkatle ele alınması gereklidir (Boratav, 2004). Yalnız istatistiki olarak değil, diğer açılardan da yakınsama ve ıraksama Yoksullukla mücadele politikaları sonucunda, gelir dağılımında adalet sağlanması, harcama eğilimi yüksek görece yoksul kesimlerin daha fazla EYLÜL 2014 Tablo 2. Eşdeğer Hanehalkı Kullanılabilir Gelire Göre GINI Katsayısı GINI katsayısı 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Türkiye 0,428 0,406 0,405 0,415 0,402 0,404 0,402 Kent 0,415 0,394 0,395 0,405 0,389 0,394 0,391 Kır 0,406 0,375 0,378 0,380 0,379 0,385 0,377 P80/P20 - S80/S20 Türkiye 9,5 8,1 8,1 8,5 8,0 8,0 8,0 Kent 8,6 7,5 7,5 7,9 7,3 7,4 7,2 Kır 8,3 6,9 6,8 7,2 7,1 7,4 7,2 Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2006-2012 kaynağa sahip olarak toplam talebi artırmasını sağlar. Bu durum üretim açısından hayati öneme sahiptir. Pazarda değer bulan üretim, yeni üretim için kaynak anlamına gelmektedir (Murphy, Shleifer, Vishny, 1989). Gelir dağılımı ölçümü genel entropi ölçütleriyle yapılmaktadır. Bu yöntemler içinde en çok öne çıkan yöntem GINI katsayısının hesaplanmasıdır. Türkiye için hesaplanan GINI katsayısının yıllar içindeki değişimi Tablo 2’de gösterilmektedir. GINI katsayısının azalması gelir dağılımında düzelmeyi göstermektedir. Bu bağlamda 2006-2012 döneminde resmi verilere göre gelir grupları arasındaki gelir dağılımı bozukluğu azalmış görülmektedir. Genel bir yorum yapılır ise; kalkınma sürecinde Türkiye için iki önemli alan olan yoksulluk oranları ve gelir dağılımı alanlarında Türkiye olumlu bir tablo çizmektedir. Bu sürecin devam etmesi kalkınma sürecini hızlandırırken, hızlanan kalkınma süreci de yoksulluk ve gelir dağılımı alanlarında daha olumlu tabloların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Kaynakça •Jenkins, S.P. (1999), "Modelling Household Income Dynamics", Journal of Popul. Economics 13. •Lambert, P.J., Ramos, X. (Tarihsiz), "Welfare Comparisons : Sequential Procedures For Heterogeneous Populations", University of York, JEL: D63, I31. •Atkinson, A.B., Brandolini, A. (2010), "On Analyzing the World Distribution of Income", The World Bank Economic Review, Vol 24 No. 1. •Sen, A. (1979), "Equality of What", The Tanner Lecture on Human Values Dev. At Stanford Univ. •Salai-Martin, X. (2006), "The World Dıstrıbutıon Of Income: Falling Poverty and . . . Convergence, Period", The Quarterly. Journal of Economics Vol. CXXI Iss. 2 •Neumayer, E. (2002), “Beyond income: convergence in living standards, big time”, Structural Change and Economic Dynamics 14. •Boratav, K. (2004), “‘Yoksulluk’ Kavramı Üzerine Notlar”, Toplum ve Hekim, Cilt: 19, Sayı:1. •Murphy, K.M., Shleifer, A., Vishny, R. (1989), "Income Distribution, Market Size and Industrialization", Quarterly Journal of Economics, Aug. 1989. • http://www.tuik.gov.tr/ UstMenu.do?metod=temelist Erişim Tarihi: Ağustos 2014. 21 EYLÜL 2014 MAKALE OECD EKONOMİ RAPORLARI: TÜRKİYE 2014 Gülçin MANZAK AYDIN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) bölümlerin yanında, kapsamlı istatistiki bilgi içeren tablo ve grafikler de bu raporların temel bileşenlerindendir. Türkiye için bu raporların en sonuncusu Temmuz 2014’te yayımlanmıştır. Raporda “genel değerlendirme ve öneriler” bölümünün ardından; önceki raporda yapılan öneri alanlarındaki gelişmeler değerlendirilmektedir. Sonrasında gelen detaylı iki bölüm-genel değerlendirmede yapılan vurgulara paralel olarak“makroekonomik dengesizlikleri azaltmak” ve “iş sektöründe1 yapısal değişimi teşvik ederek kapsayıcı büyüme göstermek” başlıklarıyla sunulmaktadır. Bu çalışmanın devamında bahsedilen rapor, temel bulguları ve önerileri çerçevesinde özetlenmektedir. Finansal istikrar ve düşük enflasyon ile büyümeyi yeniden dengeleme Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) yaklaşık iki yıllık dönemlerde üye ülkelerin ekonomilerini değerlendirdiği iktisadi araştırma raporları hazırlamaktadır. Bu araştırmalar ülkelerdeki ekonomik gelişmeleri daha iyi anlamak, politika yapıcıları temel sorun alanları konusunda uyarmak ve bu alanlarda çözüm yolları önermeyi amaçlamaktadır. 1961’den bu yana yayınlanan raporlar, önceleri daha çok makroekonomik gelişmelere ve politikalara odaklanırken şimdilerde yapısal politikalar ve bunların makroekonomik politikalarla etkileşimine vurgu yapmaktadır. İçerik olarak kamu sektörünün rolünün yanı sıra; iş gücü, ürün ve finansal piyasaların işleyişleri düzenli olarak incelenmektedir. Ayrıca, spesifik konularda detaylı bilgi içeren özel Raporda; Türkiye’nin iş sektörü dinamizminin 2000’lerde güçlü ve kapsayıcı bir büyümeyi (inclusive growth2) desteklediği fakat refah göstergelerinin hâlen bazı boşluklara işaret ettiği dile getirilmektedir. Rapora göre ekonomik performans, güçlü kamu maliyesi ve esnek bankacılık sektörü ile desteklenmektedir. Buna karşın büyüme, düşük iç tasarruf ve istikrarsız dış rekabet gücü sebebiyle iç talep ve yabancı sermayeye fazlasıyla bağımlıdır. Daha açık bir ifadeyle, tüketime dayanan iç talep, sıcak sermaye akımları tarafından finanse edilmektedir. Bu durum aynı zamanda cari açığı artırmakta ve enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskı yaratmaktadır. Raporda 1 İktisadi anlamda iş sektörü ya da şirketler kesimi olarak anılan terim, ekonominin şirketler tarafından oluşturulan ve hükümet, hanehalkı ve kar amacı gütmeyen organizasyonların dışında kalan kısmını ifade eder. 2 Detaylı açıklama için, Bkz. http://siteresources.worldbank.org/INTDEBTDEPT/Resources/468980-1218567884549/WhatIsInclusiveGrowth20081230.pdf 22 EYLÜL 2014 makroekonomik kırılganlıkların, iç talebi düşürmek ve katı para politikası uygulamak suretiyle potansiyelin altında büyüyerek kontrol edilebildiği ama bu kırılganlıkların hâlen sorun yarattığı vurgulanmaktadır. Bu sorunlara çözüm olarak raporda, daha az değerli yerli paranın ve ihracat pazarında bir toparlanmanın dış talebi canlandıracağı, aynı zamanda cari açığı daraltarak ekonominin dengeye gelmesine yardımcı olacağı ileri sürülmektedir. Bu sorun alanlarına gereken önem verilmediği takdirde, uluslararası finansal piyasalarda veya ülke siyasetindeki herhangi bir aksaklık halinde bu kırılganlıkların tüm dengenin bozulmasına yol açacağına dikkat çekilmektedir. Raporda işaret edilen sorun alanlarına paralel olarak, 2014-2016 Orta Vadeli Program ve 2014-2018 Kalkınma Planı’nın doğrudan iç tasarrufların ve dış rekabetin artırılmasına odaklandığı gözlenmektedir. Cari açık sorunu daha yakından incelendiğinde, bu sorunun rekabet baskısı, düşük özel tasarruf ve artan enerji ithalatı ile büyüdüğü ortaya konmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin ihraç mallarını orta ve ileri teknoloji sektörlerinde çeşitlendirerek fiyat dışı rekabet gücünü başarılı bir şekilde ilerletmesine rağmen, ülkede düşük teknolojili sektörlerin payının hala çok yüksek olduğunun altı çizilmektedir. Düşük teknoloji sektörlerinin fiyat erozyonuna ve maliyet rekabetine açık olması ise bir diğer önemli sorun alanı olarak öne çıkarılmaktadır. Raporda para politikasına dair Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) birbirine bağlı üç seçenek (trilemma) karşısında yaşadığı sıkıntıya değinilmektedir. Bir başka deyişle; enflasyon, faiz haddi ve kur arasında istenen dengenin kurulması oldukça zor bir görevdir. Şöyle ki, enflasyonu frenlemek üzere politika faizini artırmak sermaye girişlerini teşvik edecek, bu durum TL’nin değerlenmesine ve ihracatın olumsuz etkilenmesine yol açacaktır. Öte yandan faizin düşük kalması yüksek enflasyona davetiye çıkaracaktır. TCMB bu durum karşısında 2010 yılında salt enflasyon hedeflemesine odaklanmaktan vazgeçmiş, finansal istikrarı da temel hedefleri arasına almış ve reel döviz kuru ve kredi artışını da gözeten bir yaklaşım benimsemiştir. Bu temelde raporda 2014’ün başında uygulanmaya başlanan sıkı para politikasının küresel likidite koşulları sebebiyle sürdürülemediği belirtilmekte ve bu süreçte uygulanan politikaların uzun vadede bahsedilen dengenin kurulmasını zorlaştırabileceği vurgulanmaktadır. Rapor finansal piyasalar konusunda, ulaşılabilirliğinin kolaylaşmasıyla özellikle düşük gelirli hanehalkı ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) kredi kullanımının arttığına değinmektedir. Raporda, kredi kullanımının kapsayıcı büyümeyi desteklediği kabul edilmekte fakat finansal piyasaların istikrarı için borçluların geri ödeme kapasitelerinin göz önünde bulundurulması gerektiği de vurgulanmaktadır. Bu konuda Mayıs 2013’ten bu yana risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. Bu durum, KOBİ borçlanması ve kredi kartı kullanımı için de geçerlidir. Bu noktada KOBİ borçlanması desteklenirken, hanehalkı kredi kartı kullanımını sınırlayıcı zorunluluklar getirilmiştir. Raporda yoksul aileleri kısıtlayacak olsa da bu politikaların hanehalkı ödemeler dengesi için bir gereklilik olduğu üzerinde durulmaktadır. Bunların ötesinde; uluslararası karşılaştırmada Türkiye bankacılık sektörünün sağlıklı göründüğünün ve özellikle BASEL II düzenlemelerinin tamamının, BASEL III taslak düzenlemelerinin ise çoğunun uygulanması ile denetleyici çerçevenin de güçlendiğinin altı çizilmektedir. Maliye politikası alanında raporda, mali saydamlık konusunda OECD normlarının yakalanamadığına işaret edilmekte ve bu konuda düzenli yayımlanacak daha kapsamlı bir Mali Rapor’un çözümleyici olacağı öne sürülmektedir. Raporda ayrıca genel bütçe açığı ve borç/GSYİH oranlarının düşme eğilimleri ve Orta Vadeli Plan’da konulan hedefler takdir edilirken sıkı maliye politikasının devam ettirilmesinin ulusal tasarrufları artıracağı vurgulanmaktadır. Yukarıda detaylıca açıklanan “Finansal istikrar ve düşük enflasyon ile büyümeyi yeniden dengeleme” başlığında ele alınan bölümde değinilen konu başlıkları şu şekilde özetlenebilir: Dış talep kuvvetlenmektedir fakat yüksek enflasyon, kur oynaklığı ve düşük verimlilik artışı devam etmektedir. Rekabet gücü istikrarsızdır ve yabancı tasarrufa bağımlılık oldukça yüksektir. Para ve maliye politikaları, kur ve kredi artışını sürdürülebilir kılarken enflasyonu düşürmeyi amaçlamaktadır fakat düşük değerlerde de olsa enflasyon, hedefinin oldukça üstündedir ve özel borçlanma seviyeleri kayda değer biçimde artmaktadır. Hem KOBİ kredileri hem büyük firmaların döviz borçlanmasının büyük ölçüde artmış olması finansal riskleri artırabilir. Öte yandan otoritelerin hanehalkı borçlanmasını kontrol altında tutma çabaları sonuç vermektedir. Talebi yeniden dengelemek için dış rekabette daha fazla ilerleme vazgeçilmez görünmektedir. Bunun için de düşük 23 EYLÜL 2014 MAKALE OECD EKONOMİ RAPORLARI: TÜRKİYE 2014 OECD EKONOMİ RAPORLARI: TÜRKİYE 2014 enflasyon ve katı para politikası elzemdir. Kamu maliyesi Türkiye’nin uluslararası güvenilirliğini de destekleyecek şekilde son on yılda kuvvetlenmiştir. Mali pozisyon sağlam görünürken kamu harcaması özellikle eğitim, sağlık ve emeklilik alanlarında oldukça artmıştır. Demografik eğilimler, aktif sosyal politikalar ve büyük altyapı projeleri kamu harcamaları üzerinde ek baskı oluşturacaktır. Yapısal değişimi teşvik eden kapsayıcı büyüme Raporda güçlü ve kapsayıcı bir büyüme için yukarıda çizilen makroekonomik 3 çerçevenin yanında detaylı incelenecek diğer bölümün de konusunu oluşturan ‘iş sektöründe yapısal değişimin teşvik edilmesi’nin önemi vurgulanmaktadır. Buna göre, iş gücünün beşte biri hâlen verimliliği düşük tarımda ve tarım dışı iş gücünün büyük çoğunluğu da düşük verimli işlerde istihdam edilmektedir. Buradan yola çıkarak raporda, hem işletmelerin kendi içindeki hem de işletmeler arası istihdam geçişleriyle Türkiye ekonomisinin toplam verimliliği ve rekabet gücünün artırılabileceğinin altı çizilmektedir. Bu amaçla raporda, ürün piyasası düzenlemelerinin daha rekabet yanlısı hale getirilmesi 3 ve uluslararası Burada özellikle tarım ürünleri ve enerji piyasaları kastedilmektedir. 24 rekabete açık olmayan hizmet sektörlerinin rekabete açılması önerilmektedir. Bu kapsamda iş gücü piyasasının esnekleştirilmesini kapsayan düzenlemelere de dikkat çekilmekte ve bunların, firmaları kayıtlı sektörde tutmak için gerekli olduğu iddia edilmektedir. Aksi takdirde, seçilen bölge ve sektörlerde kayıtlı firmaları destekleyen teşviklerin genişlemesinin, kaynakların verimliliği düşük faaliyetlerden yüksek olanlara geçişi sağlamayacağına işaret edilmektedir. Raporda Türkiye firmaları; beşeri ve fiziki sermaye, yönetim kalitesi, yerli ve EYLÜL 2014 kurumsallaşmış büyük firmalar için önemi vurgulanmaktadır. Kurumsallaşmış büyük firmalarla beraber Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) firmaları da, hem belirsizlikten hem de küçük firmaların kayıtdışı düzenlemeler yapabilme boşluklarını kullanarak oluşturdukları adaletsiz iş ortamından olumsuz etkilenmektedir. Daha önce belirtildiği gibi bu durum, Türkiye’yi önemli bir genel verimlilik ve istihdam artışı kaynağından mahrum bırakmaktadır. uluslararası ürün, iş gücü ve sermaye piyasalarına erişim derecesine göre beş gruba ayrılmaktadır. Bunlar; (i) mikro işletmeler (tarım-dışı toplam iş sektörü istihdamının yaklaşık % 45’i), (ii) küçük ve orta ölçekli işletmeler (istihdamın yaklaşık % 35’i), (iii) büyük aile firmaları (istihdamın yaklaşık % 15’i), (iv) borsada işleme açık kurumsallaşmış şirketler (istihdamın % 3’ünden az), (v) “usta yıldızlar” (istihdamın % 1’den azı) olarak gruplanmaktadır. Parantez içinde verilen yüzdelerden anlaşıldığı gibi istihdamın büyük kısmı dağılımın düşük verimlilik ucunda yoğunlaşmaktadır. Bu durum ekonomide genel verimlilik artışının önünde engel oluşturmakta ve işletmelerin gelir, çalışma koşulları ve beşeri sermaye gelişimi açılarından farklılık gösteren işçileri arasında sosyal bölünme yaratmaktadır. Rapora göre Türkiye’deki katı düzenleyici çerçeve, kayıtlı firmaların görece maliyetini oldukça artırmaktadır. Bu durum özellikle Türkiye’nin yoğun uluslararası rekabetle karşı karşıya olduğu ticarete konu imalat için modern işletmenin gelişimini zora sokmaktadır. Benzer şekilde raporda, vergilendirmede ölçeğe özel uygulamaların gözden geçirilmesi gerektiğine dikkat çekilmektedir. Bunun yanında kuralların tahmin edilebilirliğinin artırılmasının Raporun devamında, farklı tipteki tüm firmaların gelişiminin, firmalar arası iş gücü ve sermayenin daha etkin kullanım alanlarına geçişi kolaylaştırarak firma içi verimlilik kazanımlarını destekleyeceği belirtilmektedir. Bu alanda ilk yapılması gerekenler şu şekilde özetlenmektedir: i) Anadolu Kaplanları bölgesinde ilk nesil girişimci firmaların kurumsal gelişiminin kuvvetlendirilmesi, ii) geleneksel aile işletmelerinin kurumsallaştırılması ve borsada işlem görür hale getirilmesi ve DYY firmalarının yaygınlaştırılması, iii) küçük işletmelerden oluşan ekonominin yapısal değişimi. Rapora göre, günümüzde yapısal değişimi özendirmek Türkiye politika hedefleri arasında yerini almaktadır. Buna kanıt olarak çeşitli politika girişimlerinin başlatılması ve ek teknoloji yayılımı ve know-how paylaşım programlarının aşamalı olarak uygulanması sunulmaktadır. Ayrıca küçük firmalarda yenilikçi yatırımların finansmanını kolaylaştırmak üzere iş meleklerine ve finans sermayedarlarına vergi teşvikleri sunulmuş, Yükselen Şirketler Piyasası yaratılmış ve KOBİ borçları için karşı teminat oluşturulmuştur. KOBİ Özel Komisyonu yakın zamanda bu politikaları gözden geçirmiş ve üzerinde çalışılması gereken alanları öne çıkarmıştır. Aynı şekilde 25 EYLÜL 2014 MAKALE OECD EKONOMİ RAPORLARI: TÜRKİYE 2014 Onuncu Kalkınma Planı “Üretimde Verimliliği Artırma” hedefini ilk “öncelikli dönüşüm programı” olarak belirlemiştir. Bu program iş sektöründe toplam faktör verimliliği artışını hızlandırmayı amaçlamakta ve özellikle küçük işletmelere odaklanmaktadır. Bu çaba, ilgili bakanlık ve kurumlar arasında daha güçlü koordinasyona dayanacaktır. Tüm bu süreçlerde program çıktılarının izlenmesi ve çabaların daha başarılı projeler üzerine yoğunlaştırılması gerekliliği vurgulanmaktadır. Raporda Türkiye’de en gelişmiş etki değerlendirme tekniklerinin uygulanmaya başlandığı belirtilmektedir. Bunların, giderek daha fazla kamu kaynağı gerektiren KOBİ destek programlarına da uygulanması gerektiğinin altı çizilmektedir. Rapora göre Ulusal Kalkınma Planı’nda öngörüldüğü gibi, tüm KOBİ destek programlarının en başarılısı belirlenmeli ve kaynak dağılımı ona göre düzenlenmelidir. Bunların yanı sıra raporda, daha kurumsal büyük firmalar için de özellikle yapılması gereken üç eylem öne çıkmaktadır: i) kayıtdışılık tüm firmalara uygulanabilecek iş gücü piyasası kuralları yardımıyla azaltılmalı, ii) kurumsal vergilendirme olabildiğince ölçekten bağımsız gerçekleştirilmeli, iii) geniş düzenleyici çerçeve OECD içinde en iyi örnekler göz önünde bulundurularak büyük modern işletmelere dost hale getirilmeli. Bahsedilen politikalar sayesinde sağlanacak verimlilik artışı ve büyümenin yaratacağı sosyal etkilere de dikkat çeken rapor, verimliliği yüksek firmaların büyümesinin nüfusun daha büyük kısmı için değişiklik yaratabileceği ve fakat verimliliği düşük firmaların da yardıma ihtiyaçları olduğu üzerinde durmaktadır. Bunun üzerine kayıtlı sektörde düşük 26 nitelikli iş gücü için istihdam yaratılmasının önemi vurgulanırken verimliliği yüksek firmaları emek yoğun faktör birleşimlerine yöneltmek için istihdam maliyetlerinin düşürülmesi önerilmektedir. Bu noktada temel önerilerde de yinelendiği üzere, vergi takozunun düşürülmesi bir öncelik olarak ortaya konmaktadır. Aynı doğrultuda, sosyal katkıların 2008’den bu yana (farklı bölgelerde, farklı kategorilerdeki işçiler için farklı oranlarda) büyük oranda düşürülmesi, istihdamı başarılı bir şekilde canlandırdığı gerekçesiyle, ülke çapında yaygınlaştırılması gereken bir politika olarak sunulmaktadır. Dahası, bölgesel asgari ücret uygulamasının da bu yöndeki çabaları destekleyeceği belirtilmektedir. Yine bu kapsamda, 25-54 yaşları arasındaki kadınların iş gücüne katılım oranının 2008’de % 29,3’ten 2012’de % 37, 3’e yükselmesinde, sosyal katkıların azaltılmasını da kapsayan politika tedbirlerinin faydası olduğu belirtilmektedir. Bunun sosyal içerme açısından ve düşük gelir grubu için olumlu olduğunun altı çizilirken, istihdamın kayıtdışı niteliği de vurgulanmaktadır. Bu soruna çözüm olarak yine etkin istihdam maliyetlerini düşürmenin ve kayıtlı sektörde esnek istihdam olanaklarını artırmanın kadın istihdamının kalitesini artıracağı öne sürülmektedir. Rapor, ilgili bir başka belge olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı ve Mayıs 2014’te yayımladığı Ulusal İstihdam Stratejisi’ni ele almaktadır. Onuncu Kalkınma Planı’nda da öncelikli olarak ele alınan proje, OECD’nin iyi örnekleriyle örtüşmekte ve beşeri sermaye gelişimi, özel politika gerektiren gruplar, sosyal taraflarla diyalog ve çalışma mevzuatı konuları üzerinde durmaktadır. Bu doğrultuda raporda kıdem tazminatı reformu ve belirli süreli çalışma, geçici çalışma, çağrı üzerine çalışma, evden çalışma gibi istihdam biçimleri desteklenmektedir. Bu istihdam biçimlerinin çoğunun kayıtdışı, küçük ve verimliliği düşük işletmelerde yoğun kullanımına karşın kayıtlı sektörde yasaklanmış veya kısıtlanmış olduğu vurgulanmaktadır. Bu noktada bu reformların sendikalardan ve bazı işverenlerden tepki gördüğü belirtilmektedir. Buna göre sendikalar, standart olmayan istihdam biçimlerinin Türkiye’de zaten görece kısıtlı olan işçi haklarını, çalışma ilişkilerinin ve sosyal korumanın altını oyarak olumsuz yönde etkileyeceğini iddia etmektedir. İşveren tarafına bakıldığında ise kayıtdışı çalışanlar her türlü istihdamı koruma kuralı ve sosyal koruma maliyetini reddetmektedir. Kayıtlı çalışanlar ise, kıdem tazminatı düzenlemesine geçişin katkılar düşürülmediği müddetçe mümkün olmadığını düşünmektedir. Zira kıdem tazminatı reformu konusunda bir uzlaşma sağlanamaması hükümetin tartışmaları ertelemesine yol açmıştır. Bu noktada raporda, Türkiye’nin daha fazla esneklik ve daha güçlü sosyal koruma alanlarında kararlı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Raporda Türkiye, OECD refah göstergeleri açısından da değerlendirilmektedir. Buna göre, Türkiye’de gelir eşitsizliği, yoksulluk ve maddi yoksunluk göstergelerinin düşüş göstermesine karşın; eğitim, iş/hayat dengesi, çevresel kalite ve öznel refah göstergelerinin OECD ortalamalarının altında kaldığının altı çizilmektedir. Bu boşluğun bir kısmı, beşeri sermayeye gereken önemin verilmemesi ve kayıtdışı sektörün varlığı ile açıklanmaktadır. Bunun yanı sıra rapor, Türkiye’nin çevresel politika alanında atması gereken adımlara EYLÜL 2014 dikkat çekerek sonlanmaktadır. Buna göre Türkiye’nin, Kyoto Protokolü’nü 2009’da imzaladığı, buna karşın sera gazı emisyonu için ulusal bir hedef belirlemede geç kaldığı belirtilmektedir. Öte yandan nicel olarak, elektrik üretiminde yenilenebilir enerji payını 2023 itibarıyla % 30’a çıkaracağını teyit etmiş olması sadece çevresel göstergeler açısından değil Türkiye’nin cari işlemler açığı açısından da olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Son olarak Türkiye’nin kişi başına düşen karbon ayak izi değerinin düşük olmasına rağmen sera gazı emisyonunun hızlı bir şekilde artması ve bu artışın GSYİH artışından ayrışmaması dikkat edilmesi gereken bir diğer durum olarak vurgulanmaktadır. Yapısal değişim, verimlilik artışı ve kural temelli bir iş ortamı yaratmak başlığıyla da özetlenebilecek yukarıdaki kısım için ana tema şu şekilde özetlenmektedir. İşletmeler; çoğu mikro, verimliliği düşük firmadan az sayıda modern, verimliliği yüksek firmaya doğru çeşitlenmektedir. Düzenleyici çerçeve; büyüyen firmaları yüksek maliyetli istihdam, vergi ve diğer zorunluluklarla sıkmaktadır. Kanunlara uymadaki eşitsizlik, iş sektörü ayrışmasını derinleştirmekte ve güveni zedelemektedir. Sonuçta, kurumsallaşmış firmalar daha fazla engelle karşılaşmaktadır. Seçilen bölge ve sektörlerde kayıtlı işletmeleri ve yatırımları destekleyecek devlet teşviklerine rağmen kaynaklar, verimliliği düşük faaliyetlerden yüksek olanlara yeterince akmamaktadır. Tüm bu faktörler verimlilik artışının önünde engel oluşturmakta ve özel sektörün farklı katmanlarındaki işçilerin kazanç, çalışma koşulları ve beşeri sermaye gelişimi dolayısıyla sosyal olarak bölünmesine yol açmaktadır. Kural temelli iş ortamında daha yüksek güven, doğrudan yabancı yatırım firmalarının daha hızlı büyümelerini cesaretlendirecek, bu da verimlilik artışları, kapsayıcı büyüme ve dış tasarrufların borç yaratmadan emilimine katkıda bulunacaktır. Çalışma, raporun temel önerilerinin sunulmasıyla sonlandırılmaktadır. Temel Öneriler Finansal istikrar ve düşük enflasyon ile büyümeyi dengelemek • Para politikasının, enflasyon ve enflasyon beklentilerini, enflasyon hedefiyle daha iyi örtüştürecek şekilde ayarlanması, • Daha fazla borç tipi için dinamik tedarik ve borç/gelir tavanları belirlenmesi, •Tasarrufun ve uzun dönem yatırımın gelişiminin desteklenmesi. Kamu maliyesinin güvenilirliğini korumak •Sıkı maliye politikası izlenmeye devam edilmesi ve gerektiğinde müdahale edebilmek üzere hazır olunması, • Uluslararası standartlara göre hazırlanmış genel hükümet hesaplarının yanında tüm mali faaliyetleri içeren kapsamlı bir rapor yayımlanarak mali izlemenin geliştirilmesi, • Çok yıllık bir genel hükümet harcamaları tavanı belirlenmesi ve çıktıların açıkça rapor edilmesi. • Vergi ve sosyal zorunlulukların firmaların ölçeklerine göre gösterdiği farklılığın azaltılması, • Esnek istihdam biçimlerinin (geçici, belirli süreli, evden) kayıtlı sektörde uygulanmasını zorlaştıran kısıtlamaların ortadan kaldırılması, • Sosyal güvenlik ağının güçlendirilmesi ve işsizlerin yeteneklerinin geliştirilmesi yollarının çeşitlendirilmesi, • Ülke çapında düşük nitelikli işçiler için iş gücü vergi takozunun düşürülmesi ve gerçekleşmiş gelir vergisi tipi kredi desteğinin genişletilmesi, • Kayıtlı sektörde kadın istihdamını kolaylaştıran reformlar aracılığıyla kadınların iş gücüne katılımının desteklenmeye devam edilmesi, • Yasası çıkan fakat henüz uygulanmayan devlet destek izleme sisteminin uygulanması. Yapısal değişimden etkilenen KOBİ’ler ve işçilere yönelik destek programlarının çıktılarının değerlendirilmesi. En başarılı programlara odaklanılması, • Farklı alanlarda kullanılan akaryakıtta zımni karbon vergi oranının orta vadede uyumlaştırılması. Kural temelli iş ortamında yapısal değişim, verimlilik artışı ve güveni inşa etmek • İş çevresinde tüm düzenleyici çerçevenin geliştirilmesi, daha tahmin edilebilir kılınması ve bu süreçte OECD iş gücü ve ürün piyasaları göstergelerinin kullanılması, 27 EYLÜL 2014 MAKALE VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME - IV BEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - II: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLER Ahmet Emre ÇOBAN / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Bu başlık altındaki önceki yazıda (Anahtar, Ağustos 2014) verimlilik politikalarının merkezinde yer alan iki ana unsur (i) beşeri sermayenin gelişimi ve (ii) ulusal teknoloji yeteneğinin artırılması olarak belirtilmiş; beşeri sermayenin niteliğinin verimlilikle ilişkisini sadece iş gücü verimliliğiyle sınırlandırmanın doğru bir tutum olmayacağı üzerinde durulmuştu. Bunun yanı sıra “insanların daha yüksek yaratıcılık ve daha sistematik düşünme yetileri kazanması” olarak tanımlanan beşeri sermayenin gelişimi konusunun, eğitim sorunsalıyla büyük oranda iç içe geçtiğinden de söz edilmiş, bu doğrultuda eğitim alanında muhtemel analiz konuları listelenmişti. Temel Demografik Göstergeler sıklıkla dile getirilmektedir. Ortalama nüfusun genç olması, genelde 15-64 yaş aralığı olarak kabul edilen iş gücüne katılım sağlayabilecek nüfus oranının da yüksek olacağı gibi bir izlenim doğurmaktadır. Ancak karşılaştırmalı veriler, en azından şu an için söz konusu yaş aralığında ülkemizin gözle görülür bir avantajı olmadığını gözler önüne sermektedir: Türkiye’de 15-64 yaş aralığında olan nüfusun toplam nüfusa oranı % 68’ler düzeyindedir ve bu oran, karşılaştırmaya dâhil edilebilecek Batı ve Doğu Asya ülkeleri ortalamalarının çok az üstünde seyretmektedir (OECD ortalaması % 65,5). Diğer yandan Türkiye, söz konusu ülkelerle 0-15 yaşın toplam nüfusa oranı üzerinden karşılaştırmaya tabi tutulduğunda, yaş ortalamasının düşüklüğünün etkileri açık bir biçimde görülmektedir (Türkiye % 26; OECD ortalaması % 18,5). Bu veri esas alındığında, yaklaşık 10 yıl sonrasında nüfus yapılarında keskin bir değişiklik gözlenmediği koşulda, Türkiye’deki çalışabilir nüfusun toplam nüfusa oranının karşılaştırmaya alınan ülkelere kıyasla çok daha yüksek olacağı sonucuna ulaşılabilecektir. Beşeri sermayenin niteliğine yönelik analizlerin ilk aşamasını, ülkenin nüfus yapısına ve bu yöndeki değişim trendlerine yönelik incelemeler oluşturmaktadır. Türkiye nüfus profilinin özellikle Avrupa, Kuzey Amerika ve Uzak Doğu ülkelerine kıyasla genç olması, geleceğe yönelik karşılaştırmalı üstünlüğümüzün en görünür olduğu alanlardan biri olarak Bunun yanı sıra, artmakta olan yaş ortalamasına paralel biçimde Türkiye’nin 0-15 yaş arası nüfusunun toplam nüfusa oranı da düşme eğilimi göstermektedir. Dünya Bankası’nın ortaya koymuş olduğu tahminler, bu oranın önümüzdeki 50 yılda çok daha düşük seviyelere geleceği öngörüsünde bulunmaktadır. Fakat yine de, 15-64 yaş arası (çalışabilir) nüfusun Bu ve bir sonraki yazıda, verimlilik alanında politikaları yönlendirecek şekilde, beşeri sermayenin gelişimine yönelik bir analiz olarak Türkiye örneği ele alınacaktır. Yapılan karşılaştırma ve sunulan veriler, ağırlıkla Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı hazırlıkları kapsamında ortaya konan Durum Analizi raporlarından derlenmiştir. 28 toplam nüfusa oranının, 2030’lara kadar yükselme eğilimini koruyacağını söylemek mümkündür. Bu bağlamda, büyüme performanslarındaki artışa paralel oranda bir istihdam artışının da uzunca bir süre sağlanamayacağı sonucuna -diğer koşullar sabit tutulduğundavarılabilecektir. İş Gücüne Yönelik Temel Göstergeler Türkiye son dönemde yüksek bir büyüme performansı yakalamış olsa da, bu performans gerek işsizlik gerekse de iş gücüne katılım oranları üzerinde henüz büyük bir değişim sağlamış değildir. Her ne kadar işsizlik oranı 2011 yılında, 2001 krizinin ardından ilk kez tek haneli rakamlara (% 9,8) inmişse de, bu düzey hâlen beklentileri karşılamaktan uzaktır. Fakat 2009’da küresel ölçekte yaşanan krizin istihdam üzerindeki etkilerinin diğer ülkelere kıyasla daha düşük olması, olumlu bir veri olarak değerlendirilebilecektir. İşsizlik oranları üzerinden yapılan karşılaştırmalar çok olumsuz bir tablo sunmasa da, iş gücüne katılım oranları incelendiğinde, Türkiye’nin son dönemde göstermiş olduğu genel ekonomik performansa kıyasla bu oranların çok düşük olduğu gözlenmektedir. İş gücüne katılım oranının düşüklüğünde en temel nedenlerden biri olarak ise kadınların iş gücüne katılım oranının düşüklüğü kendini göstermektedir (Şekil 1). EYLÜL 2014 Bunun yanı sıra, yine aynı raporda, Türkiye’nin rekabet edebilirliği açısından engel oluşturan unsurların ağırlıklarına yönelik de bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirme sonucunda, “finansmana ulaşım” ve “vergi oranları” öne çıkan ilk iki konu olurken bu iki başlığın hemen altında, % 11,9 oranıyla “iş gücünün eğitim düzeyinin yetersizliği” öne çıkmaktadır (Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Rekabetçilik Raporu). Şekil 1. İş Gücüne Katılım Sağlamayan Nüfus Oranları ve Cinsiyet Bazında Dağılımı (Kaynak: OECD) Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından ortaya konan Küresel Rekabet Raporu başlıklı karşılaştırmada, genel seviyede 2006 yılında dünyada 59. sıradayken 2012 yılında 43. sırada yer almıştır. Türkiye’nin göstermiş olduğu bu yükseliş, temelde makroekonomik performans açısından sağlanan başarının bir çıktısı gibi görünmektedir. Nitekim “makro çerçeve” başlığı altında 2006 yılında yapılan karşılaştırmada 144 ülke içinde 101. sırada yer alan Türkiye, bugün bu sıralamada 55.’liğe yükselmiştir. Ancak küresel ölçekte rekabetçiliğe yönelik diğer birçok kriterde, benzer bir sıçrama ya da iyileşme gözlenmemektedir. İş gücü piyasasının etkinliğine yönelik alanda Türkiye 114.’lükten 124.’lüğe düşmüşken eğitim alt bileşenleri ortalamasında da 58.’likten 74.’lüğe düşmüştür. Ülke düzeyinde toplam çıktı içinde iş gücünün niteliğinin katkısını karşılaştırmaya yönelik bir diğer çalışmada ise, Türkiye’nin pozisyonu 1990’lara kıyasla daha iyi görünmekle birlikte, henüz 2000 yılı düzeyine ulaşılamaması, bu alanda 2001 krizinin etkilerinin hâlen sürmekte olduğu şeklinde yorumlanabilecektir. Bunun yanı sıra, son 10 yıllık dönemde, yatırım oranlarındaki yükseliş göz önünde bulundurulursa, mevcut karşılaştırmada alınan pozisyonun, yatırımların katkısının yükselmesiyle de ilişkilendirilmesi mümkündür. Fakat kaynağı her ne olursa olsun, Türkiye’deki iş gücünün nitelik düzeyinin toplam girdi üzerindeki payının karşılaştırmaya alınan ülkelere oranla düşüklüğü, bu alanı özel olarak üzerinde durulması gereken bir konu olarak önümüze getirmektedir (Şekil 2). Türkiye’de Genel Eğitim Yukarıda sözü edilmiş olduğu gibi, Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Küresel Rekabetçilik Raporu’nda yer alan göstergeler içinde, Türkiye’nin sıralamada düşüş gösterdiği başlıca alanlar arasında eğitim de yer almaktadır. Rekabet edebilirlik düzeyini etkilemesi bağlamında, eğitim başlığında yer alan alt bileşenler Şekil 2. Toplam Çıktı İçinde İş Gücünün Payı (Kaynak: The Conference Board Total Economy Database™) 29 EYLÜL 2014 MAKALE VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME IV BEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - II: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLER Tablo 1: Türkiye’nin Rekabetçilik Düzeyi Çerçevesinde Eğitim Bileşenleri Eğitim Alt Bileşenleri 144 ülke içinde sıralama Orta öğrenim okullaşma oranı 93 Yüksek öğrenim okullaşma oranı 56 Eğitim sisteminin genel kalitesi 82 Matematik ve fen eğitimi kalitesi 100 Yönetim okulları kalitesi 97 Okulların internete erişimi 68 Araştırma ve eğitim hizmetlerinin erişilebilirliği 77 İşbaşı eğitimin yaygınlık düzeyi 65 Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Rekabetçilik Raporu kapsamında Türkiye’nin mevcut durumu, eğitim sisteminin bütünündeki kalite problemlerine dikkat çeker niteliktedir (Tablo 1). Dünya Ekonomik Forumu’nun sunduğu verilere kıyasla daha kapsamlı bulgular ortaya koyan OECD’nin Educa on at a Glance (Bir Bakışta Eğitim) raporunun sunmuş olduğu göstergeler ve karşılaştırmalar, Türkiye eğitim sisteminin kalite sorunlarını daha ayrıntılı olarak gözler önüne sermektedir. Buradaki en çarpıcı göstergelerden biri, son 40 yıllık dönemde nüfusun kentlileşme oranında yaşanan büyük değişimin, eğitim düzeyleri üzerindeki etkisinin yok denecek kadar az olmasıdır. Kuşaklararası eğitim düzeyleri arasındaki farkları sergilemesi bağlamında, OECD’nin 25-34 ve 55-64 yaş aralıklarına yönelik yaptığı karşılaştırmalar, Türkiye’deki genel eğitim düzeyindeki gelişimin sınırlılık düzeyini net bir şekilde ortaya koymaktadır (Şekil 3). Şekil 3. Yüksek Eğitim Alanların Yüzdesi ve Ülkeler Bazında Yaş Gruplarına Dağılımı (Kaynak: OECD) 30 25-34 yaş arası olup da yüksek öğrenimini tamamlamış nüfus Türkiye’de yalnızca % 17 düzeyindeyken OECD ortalaması % 40’lara yakındır. Buna benzer bir tablo, 25-64 yaş arası nüfusun bütününe bakıldığında da görülebilecektir. Nüfus içinde, alınmış olan en yüksek eğitim düzeyi üzerinden yapılan karşılaştırmada Türkiye, % 70’lere varan ilk öğrenim mezunu düzeyiyle, % 28 olan OECD ortalamasının yaklaşık üç kat üstünde seyretmektedir. Bunun yanında yüksek öğrenim mezunu kitlenin toplam nüfus içinde oranı da, aynı ölçüde düşüktür. Yine diğer bir kritik bir durumu ise, Türkiye ile G. Kore arasındaki bir karşılaştırma ortaya koyabilecektir. Türkiye’ye benzer bir kentlileşme sürecinden geçmiş olan G. Kore’de 55-64 yaş grubu içinde yüksek öğrenim görmüş nüfusun oranı Türkiye’yle aşağı yukarı aynıdır ve % 10’larda seyretmektedir. Ancak G. Kore bu dağılımı sonraki kuşaklarda çok yüksek bir düzeye çekebilmiş, 25-34 yaş aralığında % 65’lere çıkarmıştır. Oysa ki aynı periyotta Türkiye, % 17’lere ulaşabilmiştir. Türkiye açısından zorunlu eğitim süresinin kademeli olarak artırıldığı 1997’den bugüne kat edilmiş olan yol izlendiğinde de bu artışın yavaşlığı kendini göstermektedir (Şekil 4). EYLÜL 2014 Ülkelerin eğitim düzeyine ilişkin bir diğer temel gösterge ise, yaş grupları bazında okullaşma oranlarıdır. Gerek 20-29 yaş gerekse 15-19 yaş arası okullaşma oranlarındaki değişime bakıldığında, Türkiye’nin 2000’lerin başından bugüne, belirli bir sıçrama yapmış olduğu sonucuna varılabilmektedir (Şekil 6 ve 7). Şekil 4. Türkiye Toplam Nüfusu İçinde Alınan En Yüksek Eğitim Düzeyinin Seyri (1997-2010) Yüksek öğrenim alanların yüzdesinin düşük olduğu ve Türkiye’nin son dönemde genel ekonomik performansının yüksek olduğu görülürse, bu durumun Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya gibi ülkelere benzer şekilde, üniversite mezunları içindeki işsiz oranının düşük olduğu izlenimi oluşturması normaldir. Ancak verilere bakıldığında, yüksek öğrenim mezunu işsizliğinde de Türkiye’nin pozisyonunun umut verici olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. Bu anlamda Türkiye’nin görece daha iyi performans gösterdiği Estonya, İspanya ve Yunanistan üçlüsünde, İspanya ve Yunanistan’ın, 2009 krizinde en ağır yarayı almış Avrupa ülkeleri olarak konumlanmış olduklarını da gözden kaçırmamak gerekir (Şekil 5). OECD’nin burada ele alınan raporunda da, bu sıçrama ve Türkiye’nin son dönemdeki ekonomik performansı incelendiğinde, 2020’ye kadarki dönemde okullaşma oranındaki en büyük atılımın yine Türkiye’de olacağı sonucuna varılmıştır. Ancak daha önce de belirtildiği gibi, nüfusun sektörel dağılımında ve kentlileşme düzeyinde Türkiye’nin belirli bir denge noktasına vardığı ve kuşaklararası eğitim düzeylerindeki farkın da, benzer birçok ülkeye kıyasla yok denecek kadar az olduğu düşünülürse, OECD’nin bu tahminin belirli bir iyimserlik taşıdığı sonucuna varılabilecektir. Türkiye eğitim sisteminin uzun yıllardır sürmekte olan yapısal sorunları ve bunun yanında, toplumsal yapının temel dinamikleri göz önünde bulundurulursa, kökten değişimler olmadığı sürece Türkiye’deki okullaşma oranındaki artışın uzun süreler aynı hızla devam etmeyeceği öngörülebilecektir. Okullaşma oranı verileri, eğitim sisteminin niteliğine ilişkin diğer bulgularla bir arada ele alındığında, şu an beş yaşında olan nüfusun alacağı toplam eğitim süresine ilişkin varılan sonuçlara göre ise tahminler, Türkiye için 15,2 yıllık bir süre öngörmektedir. Öngörülen süre, sözgelimi Finlandiya için 19,6 yılken AB-21 ortalaması için beklenti 17,7 yıl, OECD ortalaması içinse 17,4 yıldır (Kaynak: OECD). Şekil 5. Üniversite Mezunu İşsiz Nüfus Oranları Kaynak: OECD 31 EYLÜL 2014 MAKALE VERİMLİLİK ALANINDA POLİTİKA GELİŞTİRME IV BEŞERİ SERMAYENİN GELİŞİMİ - II: TÜRKİYE ÜZERİNE ANALİZLER OECD’nin eğitim düzeylerine ve kalitesine yönelik olarak gerçekleştirmiş olduğu geniş kapsamlı analizler doğrultusunda, Türkiye’nin bulunduğu duruma ilişkin veriler ise, Tablo 2’de toplulaştırılarak sunulmuştur. Türkiye üzerine analizler, bu doğrultuda yapılan karşılaştırmalar ve değerlendirmelere bir sonraki yazıda devam edilecektir. Şekil 6. 20-29 Yaş Okullaşma Oranı (Kamu ve Özel) (Kaynak: OECD) Şekil 7. 15-19 Yaş Okullaşma Oranı (Kamu ve Özel) (Kaynak: OECD) 32 EYLÜL 2014 Tablo 2. OECD “Education at a Glance” Analizi Özet Verileri Gösterge Türkiye (%) OECD Ortalaması (%) Türkiye’nin Sıralamadaki Yeri Okullaşma Oranları 3 yaş (okul öncesi eğitim) 4 66 33 / 36 ülke 4 yaş (okul öncesi eğitim ve ilköğrenim) 17 81 38 / 38 ülke 5-14 yaş (tüm düzeyler) 94 96 37 / 39 ülke 58 yetersiz veri 2 / 39 ülke İlköğrenim Mezunu ve Altı Nüfusun Toplam Nüfusa Oranı 25-64 yaş Ortaöğrenim Mezunu ve Altı Nüfusun Toplam Nüfusa Oranı 25-64 yaş 31 74 36 / 40 ülke 25-34 yaş 42 82 35 / 36 ülke 55-64 yaş 19 62 34 / 36 ülke 25-64 yaş 13 31 37 / 41 ülke 25-34 yaş 17 38 35 / 37 ülke 55-64 yaş 9 23 34 / 37 ülke Mesleki programlar 28 17 10 / 33 ülke Üniversiteler 40 62 31 / 36 ülke Mevcut genç nüfus içinde ortaöğrenimi tamamlaması öngörülenlerin oranı 54 84 26 / 27 ülke Mevcut genç nüfus içinde yükseköğrenimi tamamlaması öngörülenlerin oranı 23 39 26 / 28 ülke Yükseköğrenim Görmüş Nüfusun Toplam Nüfusa Oranı Yükseköğrenim Giriş Oranları Mezuniyet Oranları Herhangi Bir Şekilde Eğitim Görmeyen ya da Çalışmayan Nüfusun Toplam Nüfusa Oranları 15-29 yaş (2005 verisi) 43,6 15,0 1 / 32 ülke 15-29 yaş (2010 verisi) 36,6 15,8 1 / 32 ülke Kaynak: OECD 33 EYLÜL 2014 2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ “Büyük İşletme/Sürdürülebilir Üretim Kategorisi” Birincilik Ödülü AKÇANSA BÜYÜKÇEKMECE FABRİKA SLC TİP KALSİNATÖRDE RDF VE ENDÜSTRİYEL PLASTİKLERİN YAKILMASI İLE KÖMÜR KULLANIMININ AZALTILMASI PROJESİ (AKÇANSA ÇİMENTO SAN. VE TİC. A.Ş. ÇANAKKALE FABRİKASI) Bu proje ile Türkiye ve dünyada ilk defa fırından ayrı dizayn edilmiş kalsinatörde evsel atıkların, çöplerin ve endüstriyel plastik atıkların yakılması sağlanmış ve bu sayede ithal edilen fosil kömür miktarı azaltılarak maliyetler düşürülmüştür. Süreç, yarattığı ekonomik faydanın yanında İstanbul gibi yüksek nüfusa sahip bir kentin çöpünü tüketip çevreyi de temizlerken işletmenin atık yakma kapasitesini de büyük oranda artırmıştır. Fabrikanın diğer iki fırınında yakılan 4 ton/saat’lik kapasite ilave 6 ton/saat’lik bir dozajlayıcı ile 10 ton/saat’e çıkarılmış ve yılda 47.500 tonluk evsel çöpün bertarafı yapılmış, bu sayede ekonomik ve çevresel fayda sağlanmıştır. Projenin Özet Tanımı Akçansa 2004 yılı itibarıyla İstanbul’un tek çimento fabrikası olan Büyükçekmece fabrikasında atık yağ yakarak Türkiye’de ilk defa çimento döner fırınlarında alternatif yakıtların yakılabilmesi adına Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan atık yakma lisansını almıştır. İlerleyen yıllarda ömrünü tamamlamış hurda lastik, kontamine olmuş atıklar, endüstriyel plastik ve kurutulmuş arıtma çamurunu da atık menüsüne dâhil etmiştir. 2008 yılında endüstriyel plastiklerin parçalanıp hazırlandığı ve döner fırınlarda yakıldığı 34 AKÇANSA Ladik Fabrika Müdürü Alican KARLIDAĞ ödülü Bakan Fikri IŞIK'tan aldı. bir atık parçalama tesisi kurmuş ve 2012 yılına kadar bu tesislerde atıktan hazırlanan yakıtları fırınlarında ek yakıt olarak yakmıştır. 2012 yılına gelindiğinde Recydia firması ile 45.000 ton/yıl tedarik miktarı ile bir kontrat imzalanmış ve parçalanmış halde evsel atıklar hazır olarak tedarik edilmeye başlanmıştır. Uygulama Yöntemi (Pilot Uygulama) Proje, fabrikanın yakıt maliyetlerini azaltmak ve işletmenin sürdürülebilirlik raporunda paydaşlarına taahhüt ettiği CO2 ve diğer emisyon hedeflerine ulaşmak için alternatif yakıt kullanımının artırılması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda evsel atıkların tedariği artırılmış, ancak tüketimi konusunda bazı sorunların olduğu görülmüştür. Büyükçekmece EYLÜL 2014 fabrikasında yakabilecek en yüksek evsel atık miktarına ulaşabilmek amacıyla, daha önce Türkiye ve dünyada uygulama örneği olmayan, fırından ayrı dizayn edilmiş kalsinatör tipinde evsel atıkları yakma projesi başlatılmıştır. Pilot uygulama ve endüstriyel denemenin yapılabilmesi için, mevcut atık besleme sistemlerinden yararlanılmış ve 1 nolu çimento döner fırınının dozajlama sistemini kullanarak ilave pnömatik sevk sistemi ile 2 nolu çimento döner fırınının kalsinatörüne evsel atıklar beslenmeye başlanmıştır. Yapılan bu endüstriyel deneme süresince prosesin çeşitli noktalarından alınan periyodik numunelerin sayısı artırılmış ve proses daha yakından izlenmeye başlanmıştır. Yaklaşık 1 ay süren endüstriyel deneme süresince dozajlanan evsel atık miktarı kontrollü olarak artırılmış ve etkileri incelenmeye devam etmiştir. Prosesten alınan tüm numunelerde sistemi etkileyen menfi sonuçlar görülmediği için şirket yönetimi dozajlama ve besleme sistemi kararı almış ve kalıcı sistem kurulmuştur. 2013 yılı boyunca fabrikada üretilen endüstriyel plastik atıkları ile tedarikçiden (Recydia) alınan evsel atıklar ve çöpler 2 nolu çimento döner fırınının kalsinatöründen beslenmiştir. Süreç, walking floor trailer adı verilen fabrikanın sahip olduğu özel bir dorsenin, Şile’de Recydia’nın çöp ayıklama ve atık hazırlama tesisinde hazırlanan atıklar ile doldurulması ile başlamaktadır. Buradan fabrikaya ulaşan atık Truck Unloading Station adı verilen boşaltma istasyonunda boşaltılır ve dozajlama sistemlerine gönderilir. Hassas bir tartıma sahip olan bu dozajlayıcılarda besleme miktarı ayarlanan atıklar bir blower vasıtası ile pnömatik olarak kalsinatöre beslenir. Kalsinatörde takip edilen sıcaklığa göre set edilen kalsinasyon sıcaklığı Siemens PCS 7 otomasyon programı sayesinde otomatik olarak fosil yakıt miktarı düşer ve kalsinasyon sıcaklığı sürekli sabit tutulur. Elde edilen sonuçlar Artırılan alternatif yakıt kullanımıyla çevreye salınan emisyon değerlerinde azalma sağlanmış ve bu sayede şirketin “Sürdürülebilirlik Raporu”nda hedeflediği emisyon değerlerine ulaşmasına katkıda bulunulmuştur. Proje ile yılda yaklaşık 200.000 ton ithal fosil yakıt tüketen fabrika yaklaşık % 13 daha az yakıt ithal etmiş ve ülke ekonomisine katkı sağlamıştır. Daha az fosil yakıt kullanarak yılda 210.000 adet ağaç eşdeğeri CO2 tasarrufu sağlanmıştır. Proje başarıyla sonuçlanmış ve 2013 yılı boyunca kalsinatörden evsel atıklar beslenmiştir. 2014 yılında da süreç aynı şekilde devam etmekte ve sağlanan fayda sürdürülmektedir. Bu proje kapsamında pilot uygulamanın başarılı olması sonrasında alınan kararla toplam 1.239.000 TL yatırım yapılmıştır. Elde edilen yıllık 4.508.000 TL kâr ile proje kendisine yapılan yatırımı 6 aydan daha kısa bir sürede geri ödemiştir ve sürekli kar etmeye devam etmektedir. Çevresel ve diğer faydalar Çimento döner fırınları ilave bir emisyon yaratmadan alternatif yakıtları kullanabilmekte ve atıktan enerji elde edebilmektedir. Nüfusun oldukça yüksek olduğu İstanbul’da çöplerin stoklanması büyük bir problemdir. Yoğunluğu düşük olan çöp hacimce çok büyük alanlar kapladığından vahşi depolama yapılmak zorunda kalınır. Proje, bu anlamda da İstanbul’un çöp stoklama problemine de bir çözüm alternatifi olmuştur. Bu proje ile 2013 yılında; •İlave 47.500 ton/yıl evsel atık yakma kapasitesi sağlanmış •26.163 ton/yıl ithal kömür (steam coal) ikame kapasitesi elde edilmiş •Sonuç olarak 4.508.000 TL/yıl kâr sağlanmıştır. 35 EYLÜL 2014 2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ “Büyük İşletme/Sürdürülebilir Üretim Kategorisi” İkincilik Ödülü ATIK ISIDAN ELEKTRİK ÜRETİM TESİSİ PROJESİ (NUH ÇİMENTO SANAYİ A.Ş.) enerjisi 290.000.000 Nm3/h olarak bulunmuştur. Kazan, türbin, jeneratör sisteminin komple verimi ise yaklaşık % 23’ler mertebesindir. Kazanlarda elde edilen 10 bar, 340-350 °C, yaklaşık 80 ton su buharı kolektörde toplanarak uygun şartlarda, kontrol vanası sayesinde türbine gönderilmektedir. Türbin jeneratör sistemi ile bu enerji elektrik enerjisine çevrilerek yaklaşık 18 MW elektrik enerjisi elde edilmektedir. Nuh Çimento Genel Müdürü Hayrettin ŞENER ödülü, Bakan Fikri IŞIK'tan aldı. Atık ısıdan elektrik üretim tesisi, temel olarak çimento prosesinden artan ve bacalardan atılan yüksek debili sıcak gazın geri kazanımıyla çalışan bir sistemdir. Tesiste bulunan 3 fırın hattının her birinde bulunan 2 baca için atık ısı geri kazanım kazanları monte edilerek toplamda 7 (kazanlardan biri yer sorunu nedeniyle 2 parça halinde yapılmıştır) kazana ulaşılmıştır. Daha önce bacalardan atılan sıcak gazlar yeni yapılan bu kazanlardan geçirilerek burada yüksek sıcaklıkta (350 °C) buhar elde edilmektedir. Her bir kazanda elde edilen yüksek sıcaklıktaki buhar, buhar türbinine gönderilmekte ve burada buluna türbin - jeneratör sayesinde elektrik enerjisine çevrilmektedir. Tesisin kapasitesi yaklaşık 17732 KWh’tir. 36 Sistemde 2 farklı kazan tipi bulunmaktadır: AQC ve SP kazanlar. Bunlar isimlerini fırın prosesinde bulundukları yere göre almışlardır. Fırın tarafında bulunan kazanlara SP, soğutma tarafında bulunan kazanlara ise AQC kazan adı verilmektedir. SP kazanlara ortalama 190.000 Nm3/h gaz 350°C’lerde girip 200°C’lerde çıkmaktadır. Bu kazanlardan 200°C’lerde gaz çıkışına izin verilerek çıkan gaz ile proseste kurutma işlemi yapılmaktadır. Bu kazanların her birindeki ısı enerjisi yaklaşık olarak 40.000.000 kJ/h olarak hesaplanmıştır. AQC kazanlara ortalama 150.000 Nm3/h gaz 400°C’lerde girip 84°C’lerde çıkmaktadır. Bu kazanların her birindeki ısı enerjisi yaklaşık olarak 45.000.000 kJ/h olarak hesaplanmıştır. Sistemin toplam Sistemde soğutma ihtiyacını karşılamak üzere 3 gözlü bir soğutma kulesi kurulmuştur. Soğutma suyu debisi maksimum 6000 m3/h’dir. Sistemin yaklaşık 100 m3/h su tüketiminin 70 m3/h’si soğutma kulesinde gerçekleşmektedir. Geriye kalan kısım ise kazanlarda kullanılan saf suyun hazırlanmasında ve blöflerde kullanılmaktadır. Tesiste sadece atık ısının geri kazanımıyla saatte yaklaşık 18 MW elektrik enerjisi üretilmektedir. Atık ısıdan sağlanan enerji kazanımı sayesinde tesisin satın aldığı elektrik azalmıştır. Tesis elektrik tüketiminin yaklaşık % 20’si atık ısıdan geri kazanım ile sağlanmaya başlanmıştır. Yılda 100 milyon KWh elektrik enerjisi üreterek şirket ve ülke menfaatlerine katkıda bulunmaktadır. Ayrıca tasarruf edilen elektrik enerjisi sayesinde 76 bin ton eşdeğerinde CO2 salınımı azalımıyla çevreci bir yatırım olarak da öne çıkmaktadır. EYLÜL 2014 “Büyük İşletme/Sürdürülebilir Üretim Kategorisi” Teşvik Ödülü TOFAŞ BOYA PROSESLERİ – ATIK ISI GERİ KAZANIM UYGULAMALARI PROJESİ (TOFAŞ TÜRK OTOMOBİL FABRİKASI A.Ş.) TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. Boya Üretim Müdürü Orçun SARICA ödülü, Bakan Fikri IŞIK'tan aldı. “Enerji”, giderek tükenmeye yüz tutan kaynakları, globalleşen yapısı ve artış trendinde olan fiyatları ile günümüzde öncelik sıralamasındaki basamakları hızla tırmanmaktadır. Enerji üretimi alanında meydana gelen yeni nesil, yüksek verimli termik teknolojilerin gelişimi, yenilenebilir enerjilerin kullanımını destekleyen piyasa ve teşvik mekanizmaları bu önemin en belirgin göstergeleridir. Tüketim tarafında ise, enerjinin verimli kullanımı tüm dünyada son derece önemli bir gündem maddesi olmaktadır. Ülkemizde de enerjinin sanayi üretiminde en etkin şekilde kullanımı, tüm sektörlerin üzerinde hassasiyetle çalıştığı bir konu haline gelmiştir. Üretimde ileri teknolojiyi çok geniş bir şekilde kullanan otomotiv sektöründe ve bu sektörde enerjiyi en yoğun şekilde kullanan boya proseslerinde verimlilik, uluslararası rekabetçiliğin ana unsurları arasında yer almaktadır. Bu kapsamda özellikle doğalgaz ve benzeri yakıtların tüketiminde, ürün üzerinde herhangi bir negatif etki yaratmadan yapılan tüketim iyileştirmeleri çok etkili sonuçlar doğurmaktadır. Boya kabinlerinde, araç üzerine yaş olarak uygulanan boyanın, performans ve fonksiyonelliğini sağlamak için, içerisindeki su ve/veya solventin buharlaştırılması gerekmektedir. Bu amaçla, boyama işlemi sonrası, özel fırınlar kullanılmaktadır (Bkz. Şekil-1). Fırın bacalarından atılmakta olan yüksek sıcaklıktaki baca gazının içerisindeki 37 EYLÜL 2014 2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ Şekil 1. Boya Fırını Prensip Şeması enerjinin geri kazanılması önemli derecede verimlilik sağlayan projelerin başında gelmektedir. Bu sistemler, bir yakma veya kurutma prosesi sonucunda oluşan yüksek sıcaklıklı havanın içerisindeki ısıyı, kullanım amacına özel tasarlanmış ve yüksek otomasyon seviyesine sahip termik prosesler vasıtasıyla geri kazanmaktadır. Kazanılan bu enerji ihtiyaç duyulan başka bir noktada kullanılarak, aynı miktardaki enerjiyi elde etmek için harcanan doğalgaz veya benzeri yakıtlardan tasarruf etme prensibine dayanmaktadır (Bkz. Şekil 2. a ve b). 38 Projelerin başlangıç aşaması, fırınların ısıl dengesinin analiz edilmesi ve akabinde egzoz bacalarında atılan atık enerjinin tespitini içermektedir. Bu analizler sonrası projelerin genel çerçevesi oluşturulmakta ve daha sonrasında detay mühendislik çalışmaları yapılmaktadır. Atık gazın içeriği, sıcaklığı, malzeme limitleri ve yatırım maliyeti gibi parametreler ve bunların birbirleriyle olan etkileşimleri dikkate alınarak sistemin projelendirilmesi tamamlanmaktadır. Ayrıca tasarlanan sistemler yüksek otomasyon seviyesine sahip olmakta ve prosesin her noktasında akış, sıcaklık ve basınç gibi indikatörler izlenebilmektedir. Tüm bu çalışmalardaki hedef, en az maliyetle en yüksek faydayı elde edebilmek, dolayısıyla yatırımların geri dönüş süresini en aza indirmektir. Boya üretim alanında toplam 5 adet proses fırınına atık ısı geri kazanım sistemi uygulaması yapılmıştır. Proje konsept tasarımları birim bünyesinde gerçekleştirilmiştir. Öncü nitelik taşıyan bu uygulamalar ile elde edilen tasarruf yılda yaklaşık 511.000 Avro olmaktadır. Gerçekleştirilen bu atık ısı geri kazanım uygulamaları projesinde, TOFAŞ Boya Üretim Müdürlüğü bünyesindeki, Kataforez, Astar ve Su Bazlı Son Kat Boya tesis fırınlarına atık ısı geri kazanım sistemleri kurulmuştur. Kataforez tesisinde bulunan 2 adet kürlendirme fırınının sıcak baca gazları vasıtasıyla sıcak su üretilmektedir. Bu üretilen sıcak su, tesiste bulunan ve 550C - 600C sıcaklığa ihtiyaç duyulan proses banyolarının ısıtılması için kullanılmaktadır. EYLÜL 2014 Astar boya tesisindeki uygulamada, yine 2 adet olarak bulunan fırınların baca gazlarındaki ısı, hava-hava prensibine dayalı ısı değiştiricisi vasıtasıyla geri kazanılmakta, geri kazanılan bu enerji, fırınların içerisine dışarıdan emilerek basılan dış ortam havasını ısıtmak için kullanılmaktadır. Su Bazlı Son Kat tesisinde yapılan uygulamada ise bir adet olan kürlendirme fırınından egzoz edilen sıcak baca gazı vasıtasıyla, aynı tesisin bir başka fırını için kullanılan taze havanın ön ısıtması yapılmaktadır. Boya proseslerinde, enerji verimliği ve enerjinin en etkin kullanımı prensipleri çerçevesinde sistematik olarak tüketim iyileştirme faaliyetlerine devam edilmektedir. Çalışmalar, sosyal sorumluluk bilinciyle mümkün olan en düşük maliyet ile en yüksek kârlılığı elde etme prensibi ile gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda, günümüzde ve gelecekte yapılması düşünülen tüm enerji tüketimi iyileştirme faaliyetleri için, şirket vizyonu ve stratejik planları ile uyumlu faaliyet planları hazırlanmıştır. Bu faaliyet planları ışığında ana hedef, dünya ölçeğinde araç başına enerji tüketiminde en ön sıralarda yer alan ve çevre duyarlılığı en üst seviyeye taşınmış boya üretim prosesleri oluşturmaktır. Şekil 2.a. Taze Hava Ön Isıtma Prensibine Dayalı Atık Isı Geri Kazanım Sistemi-Proje Öncesi Şekil 2.b. Taze Hava Ön Isıtma Prensibine Dayalı Atık Isı Geri Kazanım Sistemi- Proje Sonrası 39 EYLÜL 2014 2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ “Büyük İşletme/Otomasyon ve Teknolojik Yenilik Kategorisi” Birincilik Ödülü BOYAHANE DKP SAC YÜZEY İŞLEM PROSESİNDE NANOTEKNOLOJİ UYGULAMA PROJESİ (B/S/H/ ÇAMAŞIR MAKİNESİ FABRİKASI) BSH Çamaşır Makinası Fabrika Direktörü Hakan MANDALI ödülü, Bakan Fikri IŞIK'tan aldı. Kaplama esnasında oluşan çamur, aşağıda belirtilen olumsuz sonuçlar yaratmaktadır: • Sürekli filtreleme ihtiyacı oluşturması, • Ağır ve sık bakım ihtiyacı gerektirmesi, • Kimyasal temizlik ve kumlama maliyeti yaratması, • Banyolarda oluşan yüksek kirlilik oranı dolaylı olarak taşkan su tüketimini artması. Nanoteknoloji ile sac yüzeyine yapılan kimyasal kaplama nano ölçektedir. Bu nedenle NanoTeknoloji ismini alır. Çinko fosfatın yaklaşık 20’de biri kaplama yapılmaktadır. Nanoteknoloji ile birlikte hangi kaynakların kullanımının iptal edilebilir veya azaltılabilir olduğu analiz edilmiştir. Çinko fosfat ve nanoteknoloji proseslerini özetle kıyaslamak gerekirse; Projenin kapsamı, boyahane yüzey temizleme ve çinko-fosfat kaplama prosesidir. Proses 8 adet banyodan oluşmaktadır. Prosesin ilk 2 banyosunda sac yüzey temizliği yapılmakta, durulama sonrası sac yüzeyi aktif edilerek çinko fosfat kaplanmaktadır. Kaplama sonrası tekrar durulanan sac yüzeyi, oksidasyona karşı pasivize edilerek kataforez kaplamaya hazır hale getirilmektedir. 40 Çinko fosfat prosesinde, yağ alma ve kaplama banyoları sıcak çalıştırılmaktadır. Çinko fosfat banyosunda sac yüzeyi aşındırılarak kaplama yapıldığından, çamur katı atığı oluşur. Üretilen çamur, takip eden banyolarda taşınma yoluyla kirlilik oranını artırdığından, banyolarda su taşırma ve tazeleme ihtiyacı oluşturmaktadır. Proje öncesi proseste 3 adet taşkan noktası bulunmaktaydı. • Çinko-fosfat gelişimini tamamlamış ve piyasada yaygın olarak kullanılan bir üründür, ancak nanoteknoloji gelişime açık bir teknolojidir. • Nanoteknoloji çevreye duyarlı, enerji ve su kaynakları kullanımını önemli seviyede azaltan bir üründür, çamur neredeyse hiç üretmez. • Nanoteknoloji prosesi kontrol parametresi azdır, kolay proses yönetimi sağlar. Tesiste nanoteknoloji deneme çalışmaları 2011 yılında başlatılmıştır. Hazırlanan numune plakalar laboratuvar testlerinden EYLÜL 2014 başarıyla geçmesine rağmen, ön seri imalat denemelerinde istenilen sonuçlar elde edilememiştir. Boyalı parçalar, BSH kalite şartnamesinde belirtilen tüm mekanik ve teknolojik testlerden başarıyla geçmek zorundadır. Saha uygulamalarından alınan geribildirimlerle tedarikçi ile işbirliği halinde ürün geliştirme çalışmaları tekrar başlatıldı. 2013 yılında, geliştirilen yeni ürünle deneme çalışmalarına tekrar hız kazandırılmıştır. Numune ve saha uygulamalarından alınan test parçaları, BSH Çerkezköy ve Berlin Teknoloji laboratuvarlarında çapraz teste tabi tutulmuştur. Testlerden başarıyla geçmesi sonrası, ön-seri ve Temmuz 2013 itibarıyla seri imalata geçiş süreci tamamlanmıştır. • Proses banyo temizliği su ihtiyacı haftada 43 m³’den 21 m³’e düşürüldü. • Kaplama prosesinde oluşan çamur miktarı 5 g/m²‘den 5 mg/m²’ye düşürüldü. Düşürülen Enerji Maliyetleri • Doğalgaz tüketimi makine başına 0,29 m³’den 0,11 m³’e düşürüldü. • Kaplama banyosu çamur arıtma sistemi devre dışı bırakıldı. • Kaplama banyosu eşanjör ısıtma ve sirkülasyon sistemi devre dışı bırakıldı. • Kaplama banyosunda kimyasal buharı oluşmadığından emiş fanları iptal edildi. Düşürülen Bakım Maliyetleri • Çamur birikimi olmadığından basınç boruları kumlama maliyeti ortadan kalktı. • Proje başlangıcından itibaren ilk 9 ayda 117.000 TL maliyet kazancı hesaplanmıştır. “BSH Kaynak Verimliliği” politikası, projenin gerçekleştirilmesinde itici güç olmuştur. 2010 yılında global çapta başlatılan “BSH Kaynak Yönetimi Programı” kapsamında, her yıl % 5 olmak üzere 2015 yılı sonu itibarıyla tüm kaynaklarda % 25 azalma hedeflenmiştir. BSH’nın bu vizyonu ve yönetim teşviki projenin hayata geçirilmesini kolaylaştırmıştır. • Çamur birikimi olmadığından kimyasal yıkama maliyetleri ortadan kalktı. Yeni proseste planlandığı gibi kaplama banyosunun ortam sıcaklığında çalışması sağlanmıştır. Bunun yanı sıra proseste beklendiği gibi çamur atığı neredeyse hiç oluşmamaktadır. Bu durum taşırılan su miktarını planlandığı gibi azaltmıştır. Bunu sağlamak için su geri besleme hattı tasarımı yapılmıştır. Sistemin son banyosuna 2m³/saat saf su girişi yapılmaktadır. Aynı miktarda su geriye doğru kaskat devrelerle yağ alma durulama banyosuna kadar taşınmaktadır. Bu banyodan da taşkan olarak arıtma sistemine gitmektedir. Taşkan su, tüm banyoların kirlilik seviyesini kaskat sistemiyle azaltmıştır. Şekil 1. Çinko Fosfat Prosesi ve Kaynak Kullanımı Proje sonuçlarının özeti aşağıdaki gibidir: Sağlanan Çevresel Faydalar • Proses banyo taşkanı miktarı saatte 6.2 m³’den 2 m³’e düşürüldü. • Su tüketimi makine başına 0,09 m³’den 0,04 m³’e düşürüldü. Şekil 2. Nanoteknoloji Prosesi ve Kaynak Kullanımı 41 EYLÜL 2014 2014 VERİMLİLİK PROJE ÖDÜLLERİ “Büyük İşletme/Otomasyon ve Teknolojik Yenilik Kategorisi” Teşvik Ödülü HAVELSAN YAZILIM GELİŞTİRME ORTAMI ORTAKLAŞTIRILMASI (YGO) PROJESİ (HAVELSAN A.Ş.) yaşam döngüsü yönetimi (İng. Application Lifecycle Management - ALM) bakışıyla HAVELSAN yazılım geliştirme ortamlarının ortaklaştırılması ve geliştirme sürecinin standartlaştırılması hedeflenmiştir. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için de HAVELSAN Yazılım Geliştirme Ortamı Ortaklaştırması (YGO) Projesi uygulamaya konulmuştur. Havelsan A.Ş. Genel Müdürü ve CEO’su Sadık YAMAÇ ödülü, Bakan Fİkri IŞIK'tan aldı. Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’nın bir şirketi olarak 1982 yılında kurulan HAVELSAN [1], savunma ve BT sektörlerinde bütünsel çözümler sunmaktadır. Kuruluşundan itibaren müşteri ve proje odaklı bir organizasyon yapısını benimseyen HAVELSAN, geçtiğimiz yıllarda kaynakların etkin kullanımı, personelin uzmanlaşması ve bilgi birikimi sağlanması amacıyla matris organizasyon yapısına geçiş kararı almıştır. Matris yapıya geçişteki süreçte, her proje için ayrı ayrı konumlandırılan yazılım geliştirme ortamlarının iyileştirilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Geliştirme ortamlarındaki temel sorunlar; • Proje geliştirme ortamında kullanılan araçların farklılığı ve birbirleri ile tümleşik çalışmaması, 42 • Belirli bir araç setinin olmadığı durumlarda süreçlerin elle işletilmesi, • Her proje ortamı için personele yeni eğitimler verme gerekliliği, • Müşteriye yapılan teslimatlarda dokümantasyonun çoğunlukta olması ve bu dokümantasyonların hazırlanma sürecinin fazla zaman alması, • Proje geliştirme ortamları için sunucu ve yazılım tedarikinde karşılaşılan problemler sonucunda geliştirme faaliyetlerine başlanamaması, tedarik edildiğinde ise personelin bu donanım ve yazılımın bakım ve idamesi ile görevlendirilmesi, • Projede üretilen bilgi varlıklarının birbirleri ile olan izlenebilirliğinin sağlanamaması şeklinde belirlenmiştir. Bu sorunların çözümü için uygulama UYY Çözümü Uygulama yaşam döngüsü yönetimi (UYY) (bkz. Şekil 1), yazılım uygulamalarına ait bütünsel yaşam döngüsü bakışı ve geliştirme süreçlerinin koordinasyonunu sağlamak ve süreç çıktılarını yönetmek amacıyla ortaya çıkmıştır. UYY, yazılım uygulamalarının yüksek kalitede ve hızlı bir şekilde teslim edilebilmesi için, yaşam döngüsü süreçlerinin otomasyonunu sağlayarak, yazılım geliştirme sürecine izlenebilirlik ve güçlü raporlama yeteneği kazandırmaktadır [2]. HAVELSAN YGO, Gereksinim Yönetimi, Tasarım Yönetimi, Konfigürasyon Yönetimi, Değişiklik Yönetimi, İnşa ve Yayın Yönetimi, Test Yönetimi, Proje İzleme ve Bilgi paylaşımı fonksiyonlarını kapsayan tümleşik bir UYY çözümü sunmaktadır. HAVELSAN YGO üç aşamada gerçekleştirilmiştir: Birinci aşamada, UYY çözümünün oluşturulması gerekmektedir. Literatür taraması gerçekleştirilerek, açık kaynak kodlu veya ticari UYY araçları, lisans durumu, kullanılan teknoloji, UYY kapsama oranı, ek geliştirme emeği ve EYLÜL 2014 uyarlama emeği parametreleri göz önüne alınarak değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeye bağlı olarak oluşturulan teknik çözümde, UYY aracı olarak Microsoft Team Foundation Server, tasarım aracı olarak Sparx Systems Enterprise Architect ve bilgi ve doküman paylaşım aracı olarak da Microsoft Sharepoint Server kullanılması ön görülmüştür. İkinci aşamada UYY çözümünün geliştirilmesi ve kurum için uyarlanması yer almaktadır. Hazır ticari ürünlerin kurumsal ihtiyacı tam olarak karşılamadığı görülerek eksiklikleri tamamlamak amacıyla eklentiler geliştirilmiştir. Kurumsal UYY sistemi için ürünlerin kurumsal ölçeğe uygun kurulumları gerçekleştirilmiştir. Çalışmalar kurumsal ihtiyaca yönelik uyarlamalar ile devam etmiştir. Genel kullanım/yaygınlaştırma öncesi UYY çözümünün kullanıcılarla buluşması için pilot projeler/kullanıcılar tespit edilmiştir. UYY çözümü ile kapsanan disiplinlerin çeşitliliği, kullanıcıya yakın olma, yeni teknoloji kullanımı gibi faktörlerden dolayı geliştirme sürecinde çevik (agile) metodoloji tercih edilmiştir. donanım, lisans ve eğitim maliyetlerinin azalması • Bilgi paylaşımı artışı sağlanmıştır. Geliştirme ortamının merkezileşmesi ve bulut üzerinden hizmet verilmesi sonucunda; edinim, işletim, eğitim ve üretim altyapısı konularında verimlilik artışı sağlanmıştır. Verimlilik değerleri, süreli projeksiyona dayalı bir işletme modellemesi yapılarak hesaplanmıştır. Beş yıllık zaman diliminde 50 projenin gerçekleştirileceği öngörülerek yapılan model tabanlı hesaba göre kazanım detayları Tablo 1’de verilmiştir. Kaynakça 1. HAVELSAN Kurumsal Web Sitesi, http://www.havelsan.com.tr. 2. Chappell, David, “What is Application Lifecycle Management?, Chappell & Associates, 2008 3. Macit Yagup, Tüzün Eray, İnce Kürşat, Aytekin Ahsen İkbal, Büyük Ölçekli Bir Organizasyonda Uygulama Yaşam Döngüsü Yönetimi Uygulama Deneyimi, 8. Ulusal Yazılım Mühendisliği Sempozyumu(UYMS) 2014 HAVELSAN YGO, doğrudan etkilediği kişi sayısı ve kapsadığı disiplinler açısından bilişim sektöründeki en büyük şirket içi değişim projelerinden birisidir. Tümleşik ve merkezi çalışan UYY altyapısı ile HAVELSAN’ın geliştirme ortamı kurulumu için harcadığı toplam donanım ve yazılım maliyetleri ile kurulum, uyarlama ve bakım emeği azalmıştır. Bundan sonraki dönemde UYY altyapısı kullanılarak; kurumsal entegrasyonların artırılması, süreçlerin etkinlik ve verimliliğinin ölçülmesi, analiz edilmesi ve iyileştirmelerin bu analizlere dayanarak yapılması hedeflenmektedir. Şekil 1. Uygulama Yaşam Döngüsü Yönetimi (UYY) Son aşama UYY çözümünün yaygınlaştırılmasıdır. Bu aşamada, kurum kademeli olarak UYY çözümünü kullanmaya başlamıştır. Kazanımlar ve Sonuç YGO Projesi kapsamında geliştirilen UYY çözümüyle [3]; • Yazılım geliştirme süreçlerinin ortaklaştırılması, tümleştirilmesi ve otomasyonu, • Yazılım geliştiriciler için standart bir geliştirme ortamı, • Süreç şeffaflığı ve ürün/ara ürün çıktıları izlenebilirliği, • Geliştirme ortamı için ihtiyaç duyulan Tablo 1. YGO Kazanımları Tablosu Ana Başlık Aktivite Edinim Kurulum Faaliyetleri Tedarik Faaliyetleri Bakım/Yedekleme Faaliyetleri Destek Faaliyetleri Uyarlama Eğitim Tekrarı Eğitimde İş Gücü Kaybı Proje Çalışma Ortamının Hazırlanması (Proje başına) İç Veri Aktarımı/Değişimi Dış Veri Aktarımı/Değişimi Erişim Gecikmesi Karar Destek/Telafi Etme Denetim Kolaylığı Raporlama İşletim Organizasyon Üretim YGO Öncesi 30 AA 45 AA 248 AA 495 AA 15 AA 150adet 204 AA 3 ay 48 AA 9 AA 60 AA 75 AA 18 AA 18 AA YGO 1 AA 9 AA 60 AA 180 AA 4 AA 50 adet 15 AA 3 saat 0 AA 0 AA 0 AA 8 AA 4 AA 0 AA 43 EYLÜL 2014 PROJELER BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ EDİRNE İL MÜDÜRLÜĞÜ SANAYİ ENVANTERİNİ “KONUMSAL VERİLER” TABANLI COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİNE TAŞIDI Bilim, Sanayi ve Teknoloji Edirne İl Müdürü Engin Bişar: “Projemiz, sanayi envanterine yeni bir pencere açarak, bu alanda yeni çalışmalara örnek olacak.” Kalkınma Ajansı tarafından “Doğrudan Faaliyet Desteği” kapsamında kabul edilmiştir. Haziran ayı itibarıyla tamamlanan projemiz www.edirnesanayi.net ve www.edirnesanayi.com adreslerinde yayına başlamıştır. Sanayi ve Ar-Ge Yetenek Envanteri projemiz, ilimize yatırım yapmak isteyen girişimciler için hazırlanmış, özellikle ülkemizde ilk kez sanayi işletme verilerinin tematik haritalarla desteklendiği bir çalışmadır. Proje KOBİ’lerin, yerli ve yabancı yatırımcıların, politika oluşturan kurum ve kuruluşların, doğru karşılanabilir güncel verilere ulaşmasını kolaylaştıracak ve bilgiye dayalı gelişmenin sağlanabilmesine katkı sunacaktır. Üç aylık bir çalışma sonucu tamamlanan projemizde, 6948 Sayılı Sanayi Sicil Kanunu gereği Sanayi Sicil Belgesi olan 269 adet sanayi işletmesi ile Trakya Teknopark A.Ş.’de faaliyet gösteren 38 adet firmaya yer verilmiştir. Sultanların şehri, şehirlerin sultanı, ülkemizin Avrupa’ya açılan kapısı, her köşesi tarih kokan güzel Edirne’mizin kalkınması için elbette turizm ve tarımın yanında sanayi olmak zorundadır. 44 Sanayisiz kalkınma olamayacağı gerçeğinden yola çıkarak proje ortağımız Trakya Teknopark A.Ş. ile birlikte hazırlamış olduğumuz “Edirne Sanayi ve Ar-Ge Yetenek Envanteri” projemiz Trakya EYLÜL 2014 merkezi göletler, akarsular, köy merkezleri, demiryolları sayısal ortama aktarılmıştır. Her bir eleman birbirinden ayrı olarak farklı katmanlarda sayısallaştırılmış, ayrıca Edirne ilinin yolları çizilerek yol katmanı oluşturulmuştur. Edirne ilinin jeoloji haritası ve deprem bölge haritası Coğrafi Bilgi Sistemi’nde koordinatlı olarak hazırlanarak il sınırı üzerine yerleştirilmiştir. Bu sayısal harita katmanları üzerine sanayi kuruluşları ve Ar-Ge firmaları katmanı eklenerek farklı amaçlara göre analiz yapılabilecek duruma getirilmiştir. Hazırlanan jeolojik alan ve deprem bölgesi sayısal haritaları aracılığıyla sanayi kuruluşları ve Ar-Ge firmalarına ait veriler kesiştirilmiş, dinamik olarak deprem bölge bazında ve jeolojik alan bazında firma sayıları bulunmuştur. Edirne ili Sanayi Sicil Envanterine kayıtlı tüm işletmelere giderek, tablet bilgisayarlara yüklenmiş yazılım vasıtasıyla, istediğimiz firma bilgilerini (66 soruluk bir bilgi anketi) ve firma coğrafi koordinatlarını tespit ettik. Yazılım Müdürlüğümüzde bulunan sunucuyla senkronize çalıştığı için aynı zamanda sunucuya aktarılmış oldu. Coğrafi Bilgi Sistemi oluşturulması için “Konumsal Veriler” kullanılmıştır. Sanayi İşletmelerinin TEMATİK COĞRAFİ HARİTALAR üzerine koordinatlarıyla işlenmesini ve sorgulanabilmesini sağlayarak Sanayi Envanterine yeni bir bakış açısı kazandırdık. Projemiz bu alanda yeni çalışmalara örnek olacaktır. Şöyle ki; ülkemiz genelinde yapılacak çalışmalar ve elde edilecek konumsal verilerin işlenmesi sonucu, bilgisayar başında çok ciddi bilgi ve analizlere ulaşılabilecektir. Kısaca ne yaptık? Coğrafi Bilgi Sistemi yöntemiyle Edirne il sınırı ve ilçe sınırları koordinatlanarak sayısal ortama aktarıldı. Sayısal ortama aktarılan Edirne ili haritası kullanılarak proje için gerekli olan il merkezi, ilçe 45 EYLÜL 2014 PROJELER EDİRNE - SANAYİ ENVANTERİ Bu coğrafi konum verileri ile tematik haritalarda istediğimiz bir veya birkaç alanda yada alanları dairesel kesiştirerek sorgulama yapabiliyor, sorgulama kriterlerini artırarak firma elemesi yapabiliyoruz. Bunu portalımızın tematik haritalar bölümünden incelemek mümkün. Basit birkaç örnek vermek gerekirse, “Coğrafi konumu kesin ve doğru işaretlenmiş olarak”; • Seçilen bir bölgede, bilgileri istenilen sektörde faaliyet gösteren firmalardan üretim konusu, çalışan sayısı, kapasite vb. konulu sorgulama yapılabilir. • Deprem kuşağında belli bir fay hattı boyunca kurulu bulunan tehlikeli veya kimyasal madde üreten firmalarla ilgili bütün bilgilere ulaşılabilir. • Seçilen birden fazla alanın kesişme bölgeleri tespit edilerek yatırım ile ilgili analizler yapılabilir. • Sanayi yatırımları ile ilgili ve ilişkili kurumlardan sayısal haritalar alınarak, ihtiyaç doğrultusunda (kümelenme, yatırım, teşvik, imar vb.) değişik sorgulamalar yapılabilir. • Doğal afetler gibi kriz durumlarına karşı kullanımına ihtiyaç duyulan bölgesel risk haritaları çıkarılmış olur. 46 EYLÜL 2014 Ör: Deprem bölgelerine göre işletmelerin dağılımı. 47 EYLÜL 2014 PROJELER EDİRNE - SANAYİ ENVANTERİ Sanayi Envanteri Nedir? Sanayi envanteri; üretimin fotoğrafını çekmek demektir. Üretim yapan tesis sayısını, tesis türünü, hangi alanda kaç firma faaliyette, bu firmaların ithatalatı, ihracatı gibi ayrıntıları kaydetmek demektir. Üretim yapan firmaların kurulu gücüne göre planlama yapmak, insan kaynağını doğru kullanmak demektir. Sanayi envanteri Türkiye’deki işletmelerin kurulu kapasitesini, üretim gücünü, insan kaynağını ve ihtiyaçlarını gösterir. Bu veriler olmadan Türkiye’nin sanayi gücünü bilmek mümkün değildir. Coğrafi Bilgi Sistemleri Nedir? Coğrafi verilerin toplanması, saklanması, güncelleştirilmesi, değiştirilmesi, analiz edilmesi ve görsel ortama getirilmesini 48 sağlayan, Coğrafi verinin yanısıra Yazılım, Donanım ve Kullanıcıdan oluşan bir sistemdir. Coğrafi; elde edilen verinin yerinin (Enlem ve Boylam olarak) bilinmesi veya hesap edilmesi gereklidir. Bilgi; elde edilen verinin analiz yapılabilecek duruma getirilmiş olması gerekmektedir. Sistem; Coğrafi Bilgi Sistemleri tek değil birçok ilgili ve ilişkili fonksiyonlardan oluşmaktadır. Bunlardan bazıları, Çizim, Uzaktan Algılama, Veri Tabanı Yönetim Sistemleri ve Jeoistatistik’tir. Coğrafi Bilgi Sistemleri bir amaç değil araçtır. CBS’de Coğrafi Veriler kullanılarak istenilen amaca yönelik sonuçlar elde edilir. Sayısal görüntüler ve sayısal haritalar ile koordinatları belli veriler arasında ilişkiler kurularak analizler ve modellemeler yapılır. CBS ile aynı yerin değişik amaçlar için oluşturulmuş haritaları üst üste getirilerek, istenilen koordinatlara oturtulur. Bu haritalar; Jeolojik haritalar, maden haritaları, tektonik haritalar, bitki örtüsü haritaları vs. gibi hemen her türlü harita olabilir. EYLÜL 2014 Coğrafi Bilgi Sistemleri •Analiz aracıdır. •Sakladığı harita ve verileri kullanarak istenilen amaca uygun yeni haritalar üretir. •Grafik veri (vektörel veri) ve sözel veriyi (öznitelikler) birleştiren bir araçtır. •Sadece haritalar ve görüntüler ile değil veri tabanları ile de ilişkili bir sistemdir. •CBS uydu, uçak ve yer gibi her türlü platformdan ortamdan veri alır, veriyi düzenler ve kullanır. Birçok meslek dalında ortaya çıkan gelişmeler CBS’nin ortaya çıkması ve yaşama geçirilmesini sağlamıştır. Bu meslek dalları; •Kadastro çalışmaları, •Topoğrafik haritalar, •Yerbilimlerinde gelişen çalışmalar, •İnşaat mühendisliği çalışmaları, •Coğrafya dalında, •Fotogrametride, •Şehir planlama çalışmalarında, •Askeri alanlarda vb. Coğrafi Bilgi Sistemleri birçok meslek dalı ile birlikte çalışır verilerini alır analiz eder, modeller ve çözümler sunar. Mimarlık Coğrafya Matematik İstatistik Yakından ve Uzaktan Algılama Coğrafi Bilgi Sistemleri Ölçme ve Haritacılık Bilgisayar Bilimleri İnşaat Mühendisliği CBS'de veriler kullanılarak gerçek dünyanın istenilen amaca yönelik modelleri oluşturulur. 49 EYLÜL 2014 PROJELER HATAY’IN EL YAPIMI KLASİK MOBİLYALARI Kalkınma Ajansı, Küçük Sanayi Sitesi, Hatay Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği ve Antakya Marangozlar ve Hızarcılar Odası ortaklığında hayata geçirilen Hand Made in Hatay (Hatay El Üretimi) Projesi, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliğinin ortak finansmanıyla destekleniyor. Proje, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında yaklaşık 7 milyon Avro bütçeyle hayata geçiriliyor. Hatay’da kurulacak ortak üretim tesisi tüm KOBİ’lere açık Türkiye’deki mobilyacılık sektörü, diğer sektörlere göre hem daha eski hem de devamlılık gösteren iş kollarının başında geliyor. Dünya sıralamasında 16. sırada olan Türkiye, buna rağmen mobilya ihracatı yapan ülkeler arasında 21. sırada yer alıyor 1. Türkiye, 10 yıl içinde dünya mobilya üreticileri arasında ilk 10’da yer almayı hedefliyor. Tarihi, kültürü ve mutfağıyla tanıdığımız Hatay’ın önemli özelliklerinden biri de el yapımı klasik mobilyacılık sektöründe yüzyıllardır yer alması. 1500 mobilya üreticisi, 6 bin çalışanı ile Hatay’dan çıkma el yapımı klasik mobilya, Türkiye ve komşu ülkelerde rağbet görmeye devam ediyor. Ancak Hatay’daki mobilyacılık sektörü de 1 TOBB 2012 Mobilya Sektörü Araştırması 50 temel üç sorunla karşı karşıya: Markalaşma, tasarım ve Ar-Ge yatırımı. “Hand Made in Hatay” projesi markalaşma yolunda önemli bir adım Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, KOBİ ağırlıklı olarak yürütülen bu sektörün üretim kalite ve kapasitesini geliştirmek, uluslararası pazarlarda rekabet gücünü artırmak, markalaşmayı ve yeni tasarımların geliştirilmesini sağlamak için IPA’dan (Instrument for Pre-Accession Assistance: Katılım öncesi yardım aracı) yararlanarak önemli bir proje oluşturdu. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, Hatay Büyükşehir Belediyesi, Doğu Akdeniz Proje kapsamında kurulacak ortak mobilya üretim tesisi ile el yapımı mobilya üreticileri tek başlarına sahip olamadıkları ileri teknoloji ve kapasiteye sahip makina ve ekipmanı kullanma şansına kavuşacaklar. İleri teknoloji ve kapasiteye sahip çeşitli makinelerin yer alacağı tesiste KOBİ’ler ürünlerini daha kaliteli ve rekabet edebilecek seviyede üretebilecekler. Eğitim merkezi görevini de görecek olan bu tesis, ayrıca KOBİ’lerin kurumsal ve işlevsel kapasitelerini geliştirmek, iyileştirmek ve desteklemek için danışmanlık ve eğitim hizmeti de verecek. Klasik mobilya üreten KOBİ’lerin markalaşmalarına katkı sağlamak üzere, bu merkez aynı zamanda, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tanıtım faaliyetleri gerçekleştirip KOBİ’lerin iş hacminin artmasına katkı sunacak. Bu da hatırı sayılır büyüklükteki klasik mobilya pazarına sahip Suriye ve birçok Ortadoğu ülkesindeki yatırımcıların Türk girişimciler ile ortak yatırım yapmasına imkân verecektir. EYLÜL 2014 Melih Çinçin Antakya Ticaret ve Sanayi Odası Proje Koordinatörü Antakya Ticaret ve Sanayi Odasında Proje Koordinatörü olarak görev yapan Melih Çinçin, projenin Antakya mobilya üre cileri için büyük bir açığı kapatacağına inandığını dile ge rdi. Antakyalı mobilya üre cilerinin çoğunun, şu an geleneksel el yapımı tekniğiyle çalış ğını ve bu nedenle üre m miktarları ve kalitelerinin Ankara, İstanbul ve Avrupalı büyük üre cilerle rekabet edecek güçte olmadığını dile ge ren Çinçin, “Mobilya üre mi bu kent için önemli geçim kaynaklarından biri. Mobilya atölyelerinde başta zigon sehpa ve geleneksel Antakya oymalı mobilya olmak üzere birçok üre m gerçekleş riliyor ve ürünler hem iç hem de dış piyasalarda talep görüyor. Küçük işletmeler, kuracağımız ortak kullanım tesisi ve içinde kullanımlarına sunulacak olan son teknoloji ekipman yardımı ile, geleneksel Antakya tarzını daha üstün kalitede ve daha çok sayıda üretebilecekler. Böylece daha fazla pazara ulaşabilecekler. Bu da mobilyacılık sektörünün rekabet gücünün artması, Antakya ekonomisinin güçlenmesi ve dolayısıyla da birçok kişinin haya nda pozi f bir gelişme olarak sonuç verecek” dedi. Kurulacak olan tesis aracılığıyla iş hacmi ve ticari faaliyeti gelişmiş mobilya sektörü, aynı zamanda tedarik ve nakliye gibi sektörlerin de ticari kapasitelerinin gelişmesine katkıda bulunacak. Mobilyacılık Ortak Üretim Tesisi hizmet vermeye başladığında, mobilya üreten KOBİ’ler, nakliyeciler, ihracatçılar ve orman tabanlı sanayi sektörü gibi birçok sektörde yer alan işletmeler için yeni iş fırsatları doğmuş olacak. Böylece Hatay halkı için istihdam olanakları artarak, bölgenin sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlanacak. 51 EYLÜL 2014 BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ SANAYİ ÜRETİMİNDE ÇIĞIR AÇAN TEKNOLOJİLER OTOMATİK TANIMLAMA SİSTEMLERİ UYGULAMALARI - I RADYO FREKANS TANIMLAMA SİSTEMLERİ (RFID) Dr. Mustafa Kemal AKGÜL / Daire Başkanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) 52 Giriş Değerli okuyucular, bu sayımızda sanayi üretiminde önemli bir yer bulan otomatik tanımlama sistemleri konusunu sizlere açıklamaya çalışacağız. İlk uygulamaları günümüzden neredeyse 60 yıldan fazla bir süreçte ortaya çıkan otomatik tanımlama sistemleri günümüzde birçok uygulamanın vazgeçilmezleri arasına girmiş bulunmaktadır. sistemleri’dir. Uzaktan algılama sistemleri; ışık kaynakları, huzmeleri (lazer, kızılötesi, yoğunlaştırılmış ışık kaynakları vb.) elektromanyetik yayınımlar, manyetik yayınımlar, ses kaynakları (sound-ultrasound) ısı kaynakları (bunlar da infrared–görünmeyen ışık tayfında yer alır) temel alınarak gerçekleştirilen elektronik, elektro-optik ve elektro mekanik düzeneklerdir. Otomatik Tanımlama Sistemleri [Automatic-ID] ve benzeri bütün uygulamaların temeli ‘uzaktan algılama Dünyada bilgisayar sistemleri, donanımları, yazılımları ve çevre birimlerinin gelişmesi ile birlikte bu alanda kullanılan cihazlar hem bulundukları ortamdan, çevreden veri, bilgi alabilmekte hem de cihazlar arasında otomatik veri alışverişi, yapılabilmektedir. Otomatik tanımlama sistemlerinin çeşitliliği birçok farklı tekniklerle sağlanabilmektedir, en basit çizgi ve mozaik kodlama uygulamaları, radyo frekans uygulamalarından kütle ve ısı algılayıcılara, fiziksel boyut algılamalarından biyometrik algılamalara kadar birçok uygula tekniği günümüzde yoğun olarak kullanılmaktadır. Günümüzde ve yakın gelecekte uzaktan EYLÜL 2014 algılama sistemlerinin gelişimi bulanık mantık (fuzzy logic) yapay zekâ ve robotik sistemlerle bütünleştirilerek çok daha karmaşık uygulamaların bir arada çözümlenmesi mümkün olabilmektedir. Gelecekte robotik sistemlerin sahip olacağı bütün yeteneklerin uzaktan algılama ve tanımlama sistemlerinin gelişmesi ile eş zamanlı olarak gelişeceğini söylemek çok doğru bir tespit olarak görülmelidir. Bu yazımızda otomatik tanımlama sistemleri içinde önemli bir uygulama alanı olan RFID’nin ne olduğu, kabiliyetlerinin sınırlarının neler olduğu konusunda bilgiler sunacağız. Otomatik Tanımlama Nedir? Otomatik tanımlama ve veri toplama sistemleri, kurumsal uygulamalarda insan faktörünün aradan çıkarılarak toplanacak verilerin iş akışı süreci içinde kesintiye uğramadan otomatik ve hatasız olarak alınması olarak tanımlanabilir. Örneğin PDKS: Personel Devam Takip Sistemler, OTVT: Otomatik Veri Toplama vb. [1]. Diğer bir tanımlama da, otomatik tanımlama; nesneleri belirlemeyi sağlayan teknolojilere verilen genel bir addır. Otomatik tanımlama genellikle otomatik veri toplama ile birlikte tanımlanır. Bu da varlıkları tanımlamak, onlar hakkında bilgi toplamak ve toplanan bu veriyi el ile saymadan bilgisayar sisteminde toplamak için kullanılır. Otomatik tanımlama sistemlerinin amacı verimliliği arttırmak, veri-giriş hatalarını azaltmak, personeli el ile yapılan sayma işleminin dışında daha kayda değer işlerde kullanmaktır. Otomatik tanımlama şemsiyesinin altına birçok teknoloji bulunmaktadır. Bunlar; barkodlar, akıllı kartlar, sesli tanımlama, bazı biyometrik teknolojiler (retina taraması), optik karakter tanımlama ve radyo frekanslı tanımlamadır [2]. RFID Nedir? Radio Frequency Identification (RFID) ya da “Radyo Frekanslı Tanımla” şeklinde Türkçeleştirilirse; canlıları ya da nesneleri radyo dalgaları ile tanımlamak için kullanılan teknolojilere verilen genel isimdir. Birçok tanımlama biçimi vardır ama en yaygın olanı bir canlıyı ya da nesneyi tanımlayan bir antene bağlanmış mikroçip (ki buna RFID etiketi denir) içine kayıt edilebilecek diğer bilgiler de eklenerek tanımlama daha belirgin hale getirilebilir. Anten, çipin tanım bilgisini bir okuyucuya iletilebilmesini sağlar. Okuyucu RFID etiketinden aldığı radyo dalgalarını dijital bilgiye dönüştürerek bilgisayar sistemine geçmesini sağlar ve bu da işe yarar bir hale gelir [2]. Barkod Sistemleri ile RFID Sistemlerinden Hangisi Daha İyi? RFID ve barkod iki farklı teknolojidir ve uygulamaları bazen benzerlik gösterse de faklıdır. En büyük fark barkod “line-of-sight” teknolojisini kullanır. Bu da barkodu okumak zorunda olan bir tarayıcının etiketi görmesini gerektirmektedir. Bu yüzden kullanıcılar tarayıcıyı barkoda tutup okutmak zorundadır. RFID “line-of-sight” teknolojisine gerek duymaz. RFID etiketleri RFID okuyucunun menzilinde olduğu sürece okunabilir. Bar kodların başka dezavantajları da vardır; eğer barkod etiketi kazara çizilir, darbe alır ya da yırtılırsa bir daha onu okumak imkânsız hale gelir. Ayrıca standart barkodlar sadece üreticiyi ve ürünü tanımlar. Nesnenin kendisini tanımlamazlar. Yani taranan ürün hakkında detaylı bilgi vermezler. Bir süt kutusu üzerindeki barkodun diğer barkodlardan hiçbir farkı yoktur. Sütün son kullanma tarihini bu şekilde bilmeniz imkânsızdır. RFID etiketleri tüm bu isteklere cevap verebilir. RFID Yeni Bir Uygulama mı? Barkodun Yerini Alacak mı? RFID 1970'lerden beri, var olan kendisini kanıtlamış bir teknolojidir. Günümüze kadar çok pahalıydı ve kurumsal uygulamalarda çok kısıtlı kullanılıyordu. Fakat eğer RFID etiketleri yeteri kadar ucuz üretilebilirse barkodlar ile ilgili birçok problemi ortadan kaldırabilir. Radyo dalgaları metal-olmayan birçok yüzeyin içinden geçerek yayılırlar. Bu yüzden bir paketin içindeki RFID etiketi rahatlıkla okunabilir, ya da kötü hava şartlarından zarar görmemesi için korunmuş ürünlerin içindeki etiketler de rahatlıkla okunabilir. Etiketlerdeki mikroçip içerisinde saklanan seri numarası eşsizdir. Yani o numaranın dünyada başka bir eşi yoktur. Bu da ürün takip ve kontrol sistemlerini kaçınılmaz hale getirir. Bir müddet sonra RFID barkodun yerini alacaktır. Barkodlar bazı görevler için verimli ve ucuzdur fakat RFID ve barkod etiketleri uzun yıllar yine de beraber var olacaklar gibi görünmektedir. Madem RFID Bu Kadar Zamandır Var ve Çok İyi; O Halde Neden Tüm Şirketler Bu Teknolojiyi Kullanmıyor? Birçok firma avantajlarından faydalanmak için RFID’ ye yatırım yaptılar. Bu yatırımlar genellikle kapalı devre sistemlerden oluşuyordu (ürün ya da varlık şirket içinden çıkmıyordu). Çünkü bazı RFID sistemlerini kendilerine ait özel bir teknolojisi vardı. Yani A şirketi bir ürününe bir RFID etiketi yapıştırdı ise bu etiket B şirketi tarafından okunamıyordu. Çünkü aynı üretici tarafından üretilmiş RFID cihazlarını ve sistemini kullanmıyorlardı. Bir başka neden ise maliyettir. Eğer bir şirket kendi bölgesi içerisinde ürün takibi 53 EYLÜL 2014 BİLİŞİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ yapıyorsa RFID etiketlerini defalarca kullanabilir. Fakat tedarik zincirinin açık olduğu bir sistemde etiketlerin ucuz olması gerekir çünkü paketin üzerine konan etiket bir daha kullanılmayacaktır. RFID’nin Yaygınlaşmasını Ne Engelledi? Birinci neden standartlar. Düşük ve yüksek frekanslı RFID sistemleri için geliştirilen standartlar bulunmaktadır. Fakat birçok şirket kendi tedarik zinciri sisteminde UHF kullanmak ister çünkü normal şartlar altında UHF 4-7 m uzunluğunda bir menzile sahiptir. UHF teknolojisi yeni sayılabilecek bir teknolojidir ve bu sebeple standartlar henüz yeni yeni oturmaktadır. Bir başka sebep ise maliyettir. RFID okuyucular 1000 dolar ya da daha fazlaya mal olmaktadır. Bazı şirketleri tüm fabrikalarını, depolarını, dağıtım merkezlerini, bayilerini kapsamak için binlerce okuyucuya ihtiyaç duymaktadırlar. RFID etiketleri de pahalı sayılabilecek bir değerdedir. 20 cent ya da daha fazla tutan RFID etiketler sistemi kullanılabilir olmanın dışına itmektedir. RFID En Çok Hangi Alanlarda Kullanılıyor? RFID kullanım alanları insanların hayal gücü ile sınırlıdır. En yaygın uygulamalar tahsilât sistemleri (fatura gibi),havaalanı güvenlik ve bagaj otomasyonu, geçiş kontrol, üretim takibi, otopark otomasyonu ve varlık takibidir. Son zamanlarda şirketler RFID’ yi daha çok tedarik zincirlerini takip etmek gibi süreçlerde kullanmaktadır. Bir RFID Sistemi Nasıl Çalışır? RFID’nin Yararları Nelerdir? Bir RFID sistemi antenli bir çipten yapılan etiket (tag), ve antenli bir okuyucudan (reader) oluşur. Okuyucu donanım elektromanyetik dalgalar yayar. Etiket 54 anteni bu dalgaları almak için ayarlanmıştır. Pasif bir RFID etiketi, okuyucudan yayılan dalgaları algılar ve bunu mikroçipin devrelerini harekete geçirmek için kullanır. Mikroçip bu dalgalardaki dijital bilgiyi değiştirir ve okuyucuya geri gönderir. RFID teknolojisi süreç takibinden depo yerleşimine kadar pek çok alanda yararlı olabilir. Teknoloji standartlaştıkça, tedarik zinciri yönetiminde daha çok kullanılacaktır. Amaç idari hataların, barkod tarama sırasındaki işçilik kayıplarının, şirket içi hırsızlığın, sevkiyat hatalarının ve stok düzeylerinin azaltılmasıdır. Uygulamalara Özgü Uygun Dalga Frekansının Seçimi Nasıl Yapılabilir? Frekanslar farklı karakteristiklere sahiptir. Örneğin düşük frekanslı etiketler daha az güç kullanırlar ve metal olmayan cisimleri algılamada daha iyidirler. Meyve gibi yüksek su içeren cisimlerde idealdirler, ancak okuma kapasiteleri düşüktür (0.33 metre). Yüksek frekanslı etiketler metal cisimlerde daha iyidirler ve su içeren cisimler için de kullanılabilirler. 1 metreden çok rahat okuyabilirler. UHF frekansı daha yüksek okuma kapasitesine sahiptir ve düşük ve yüksek frekanslara göre veri aktarımını daha hızlı yaparlar. RFID Algılayıcılarla (Sensörlar) Birlikte de Kullanılabilir mi? Evet. Bazı şirketler sıcaklık, hareket, radyasyon ölçen sensörlarla RFID etiketlerini birlikte kullanıyorlar. Bazı RFID etiketleri tedarik zincirinizde hareket eden kutularınızın uygun sıcaklıkta olup olmadığı konusunda size bilgi verebilir. Bir RFID Etiketine Ne Kadar Bilgi Yükleyebilirim? Uygulama ve RFID tedarikçinize göre değişmekle birlikte, tipik olarak RFID etiketi 2 KB’tan fazla bilgi alamaz. Ancak üzerinde bulunduğu cisim hakkında basit bilgileri kaydetmek için yeterlidir. Şirketler genelde 96 bit seri numarası alabilen basit etiketler kullanırlar. Bu basit etiketlerin hem üretimi kolaydır hem de ürünün paketi ile birlikte atılabilirler. RFID Etiketleri Arasındaki Fark Nedir? RFID etiketlerindeki mikroçipler 3 çeşittir: Sadece okunabilen, hem okunup hem yazılabilen, bir kez yazılıp birçok kez okunabilen (WORM – Write Once Read Many). Yazılabilme özelliği olan etiketlere, okuyucu kapsam alanındayken yeni bilgi ekleyebilir ya da bilgileri değiştirebilirsiniz. Bu etiketlerdeki seri numaraları değiştirilemez. Sadece okunabilen etiketler veriyi üretim boyunca saklarlar. Pasif ve Aktif RFID Etiketleri Arasındaki Fark Nedir? Aktif RFID etiketleri bir verici ve bir güç kaynağına sahiptir. Güç kaynağı mikroçipin devrelerini harekete geçirerek, okuyucuya (reader) sinyal gönderilmesini sağlar (cep telefonunun baz istasyonuna sinyal göndermesi gibi). Pasif etiketler güç kaynağına sahip değildir. Elektromanyetik dalgalar göndererek etiketin antenini uyaran okuyucudan güç alırlar. Yarı pasif etiketler ise çipin devrelerini harekete geçirmek için güç kaynağı kullanırken, iletişim kurmak için okuyucudan uyarı alırlar. Tipik bir RFID Etiketinin Okunma Mesafesi Nedir? Aslında tipik bir RFID etiketi denebilecek bir çeşit yoktur ve pasif etiketlerin okunma mesafesi birçok etkene bağlıdır: Operasyonun sıklığı, okuyucunun gücü, diğer RF araçlarıyla çakışma vs. Genelde düşük frekanslı etiketler 0.33 m ve daha az EYLÜL 2014 Barkod Sistemi Optik Karater Tanıma (OCR) Parmak İzi Tanıma Biyometrik Sistem Auto - ID Ses Tanıma Çipli Kartlar RFID Şekil 1. Otomatik Veri Toplama Sistemleri TRANCEIVER FIELD RFID READER RECEIVED DATA RFID TRANSPONDER TRANSCEIVER PASSIVE TAG uzaklıktan okunabilir. Yüksek frekanslı etiketler 1 m ‘den, UHF etiketler ise 3 – 7 metreden okunabilir. Daha büyük uzaklıklar gerektiğinde, aktif etiketler güç kaynağı kullanarak 100 m ve daha fazlasını destekleyebilir. Kaynakça [internet kaynaklarına erişim tarihi 20-25 Ağustos 2014 aralığı] 1.Otomatik Tanımlama ve Veri Toplama Sistemleri; Dr. A. ÖZPINAR http://www.ozpinar.org/sources/course_do cs/rfid/OtomatikTanimlama.pdf 2.RFID Nedir? Nerelerde ve Nasıl Kullanılır? http://www.sembolbarkod.net/rfid-nedir/ 3.Radyo Frekanslı Tanıma Sistemleri; http://www.sembolbarkod.net/rfid-nedir/ 4.Barkod Sistemleri Oluşturma; http://www.bilkur.com.tr/bilgi/Barkod_Sist emi_Olusturmak.htm 5.Plaka Tanıma; http://www.plakatanima.tc/plaka-tanimasistemi-pts-nedir.aspx 6.Lojistik Sektöründe Otomatik Tanımlama Sistemler; G. KAYA v.d, http://www.iticu.edu.tr/uploads/kutuphan e/pdf/uas/M01048.pdf 7.How do RFIDs Work? http://www.priority1design.com.au/rfid_de sign.html TAG MODULATES RF FIELD WITH DATA MCDULATED RF FIELD Şekil 2. Bir RFID Sisteminin Temel Çalışma Düzeneği [7]. 55 EYLÜL 2014 HABER TÜBİTAK’TAN YENİ DESTEKLER… Ülkenin teknoloji alanındaki gücünü ar rmak için çalışmalarını sürdüren Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araş rma Kurumu (TÜBİTAK), mobil ile şimden ekran teknolojilerine, gıda ve sağlık alanından enerji projelerine kadar 17 alanda girişimcilere destek olmak için bütçesini hazırladı. Projeler için iki aşamalı başvuru sistemi uygulanacak ve tüm çağrılar için ilk aşama başvuruları en geç 19 Eylül 2014 tarihine kadar yapılabilecek. TÜBİTAK'ın yeni açtığı 17 çağrıdan bazılarının detayları şöyle: Mobil İletişim Teknolojilerinde Güvenlik Çağrısı ile akıllı mobil cihazlar aracılığıyla erişilen ve elektronik ortamda sunulan hizmetlerin güvenli ve kesintisiz çalışması için ihtiyaç duyulan sistemlerin geliştirilmesi hedefleniyor. Ülkenin teknoloji alanındaki gücünü artırmak için çalışmalarını sürdüren TÜBİTAK, mobil iletişimden ekran teknolojilerine, gıda ve sağlık alanından enerji projelerine kadar 17 alanda girişimcilere destek olmak için bütçesini hazırladı. TÜBİTAK, beklentileri karşılayan projeler için 2,5 milyon liraya kadar destek verecek. Türkiye'nin Ar-Ge ve teknoloji alanındaki gücünü artırmak amacıyla proje üretilmesi için çeşitli destekler veren TÜBİTAK, 17 yeni proje çağrısı daha açtı. Bu kapsamda bütçesini hazırlayan Kurum, ivme kazanması istenen ve “öncelikli alanlardan” olarak tanımlanan sağlık, enerji, gıda ve iletişim teknolojileri projelerine destek olacak. TÜBİTAK, 17 çağrı kapsamında beklentileri karşılayan projelerden küçük ölçeklilere 500 bin liraya kadar, orta ölçeklilere 1 milyon liraya kadar, büyük ölçeklilere ise 2,5 milyon liraya kadar destek verecek. 56 Mikro/Nano Elektro-Mekanik Sistemler Çağrısı ile askeri, otomotiv, sağlık ve benzeri sektörlerde katma değer oluşturacak ürünlerinin tasarımı veya üretimi amaçlanıyor. Enerji projeleri TÜBİTAK, Ekran Teknolojileri Çağrısı ile de LCD teknolojisine alternatif olarak, daha yüksek resim kalitesi ve daha geniş ekran aralıklarında daha düşük maliyetli çözümler sunabilecek yeni teknolojilerin geliştirilmesini hedefliyor. Yeni Nesil Yüksek Isıl Dirence Sahip Yalıtım ve Yapı Malzemeleri ile Yalıtım Teknolojilerinin Geliştirilmesi Çağrısı kapsamında da Türkiye'de enerji verimliliğini destekleyecek düşük ısı iletim katsayısına sahip, yenilikçi inşaat yalıtım malzemeleri ve yalıtım teknolojilerinin geliştirilmesi isteniyor. Gıdada Türkiye'nin rekabet gücü artacak TÜBİTAK, gıda alanı için açtığı 3 yeni çağrı ile de gıda endüstrisinde oldukça sık kullanılan ve yurt dışından ithal edilen gıda katkı maddelerinin Türkiye'de üretilmesini amaçlıyor. Kurum, bu kapsamda uygulama ve ticarileşme potansiyeli yüksek olan teknik yaklaşımların geliştirilmesini hedefliyor. Bu çağrılar ile ayrıca, Türkiye'nin söz konusu alanda rekabet gücünün artırılması ve katma değer sağlayacak teknik bilgi birikiminin oluşturulması da hedefleniyor. Su ve sağlık alanındaki çağrılar Su kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlayacak projelere de destek verecek TÜBİTAK, sağlık alanında da önemli projelerin hayata geçmesini istiyor. Sağlık çağrıları “Parazitlere Karşı Aşı Geliştirilmesi”, “Yazılım Materyallerinin Geliştirilmesi” ve “Biyomedikal Sensör Teknolojileri” olmak üzere üç ana başlıkta toplanıyor. Yeni aşıların geliştirilmesi ve mevcut aşıların üretim teknolojilerinin iyileştirilmesinin amaçlandığı çağrılara müracaat edecek projelerin, öncelikli olarak ülkenin ve bölgenin ihtiyaçlarına göre hazırlanması isteniyor. EYLÜL 2014 OKUL ALIŞVERİŞİ YAPACAK VELİLER DİKKAT… “TSE MARKALI ÜRÜNLERİ TERCİH EDİN” Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık: “Eği m araç gereçlerinde çocuklarımızın sağlığını korumanın yolu, TSE belgeli ürünleri tercih etmek r.” Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'na bağlı Türk Standardları Enstitüsü’nden (TSE) okul alışverişi yapan velilere önemli uyarı ve hatırlatmalar geldi. Enstitü, güvenlik standartlarına uygun olarak üretilmeyen ürünlerin, kullanıcılar için hijyen başta olmak üzere, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek riskler taşıdığını duyurdu. Ağır metallerden kaynaklanan sinir sistemi rahatsızlıkları, organik kimyasallardan kaynaklanan bağışıklık sistemi sorunları ve zararlı kimyasalların neden olabileceği kanser başta olmak üzere pek çok hastalık bu riskler arasında sayılıyor. Velilerin bu tehlikelere karşı çocuklarını korumaları için okul alışverişi yaparken dikkat etmeleri gereken basit ancak etkili yöntemler bulunduğu hatırlatılırken, ürünün ilgili standarda uygun üretilip üretilmediğinin çok önemli olduğu vurgulandı. Okul ürünlerinin sağlığa zararlı maddeler içerip içermediği, ancak laboratuvar ortamında yapılan testlerle tespit edilebilirken, standartlara uygun olduğu, üzerinde taşıdığı işaret ve markalarla belgeleniyor. Okul alışverişlerinde tüketicilerin özellikle dikkat etmesi gereken marka TSE markasıdır Üzerinde TSE markası bulunması, ürünün üretim yerinde tetkikler yapıldığını, ürünün TSE laboratuvarlarında test ve muayenelerden geçtiğini gösteriyor. Tüm tetkikler sonunda standarda uygunluğu tespit edilen ürünler TSE markası kullanmaya hak kazanıyor. Dolayısıyla TSE markası, hem ürünlerin ilgili standarda uygunluğunun hem de sağlıklı, güvenli ve kaliteli olduğunun tescili anlamına geliyor. Tüketicilerin okul alışverişlerinde araması gereken bir başka marka ise CE İşareti CE İşareti; üzerine iliştirildiği ürünün insan, hayvan ve çevre açısından sağlıklı ve güvenli olduğunu gösteren ve Avrupa Birliği ülkelerinde her türlü malda bulunması zorunlu olan bir işaret. Ancak CE işareti ürünün nicelik ve nitelik açısından kalite kriterlerine uygunluğunu göstermiyor. Avrupa Birliği ülkelerinde firmalar ürünlerinin güvenli ve kaliteli olduğunu CE İşareti’nin yanı sıra aldıkları farklı belgelerle tescilleniyor. Yani, CE İşareti ürün belgelendirmesine bir alternatif olarak görülmemeli, alışverişlerde CE işaretiyle birlikte, ürünlerin standartlarda öngörülen güvenlik şartlarına ve performans ve kalite kriterlerine uygunluğunu da belgeleyen TSE markası aranmalıdır. Sahte CE kullanımına dikkat… Tüketicilerin ürün alırken tek kriter olarak CE İşareti’ni esas almamaları için bir başka nedense uluslararası ticarette tüm ülkeler için sorun yaratan, hatta AB’nin ilgili mahkemelerinde dava konusu olan “sahte CE İşareti” kullanımı. Bu iki temel işaretin dışında velilerin aldıkları ürünlerin üzerinde, ürünün mekanik ve fiziksel özelliklerinin standartlara uygunluğunu gösteren EN71- 1, yanmazlık özelliğine ilişkin standartlara uygunluğunu gösteren EN71-2, ağır metallerin belirlenen sınırlar dâhilinde kullanıldığını gösteren EN71-3 işaretlerini de aramaları gerekiyor. Bakan Işık’tan uyarılar… Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, yaptığı açıklamada bakanlığa bağlı TSE’nin uyarılarının velilerce özellikle dikkate alınmasını istedi. Işık, “Üreticisi bilinmeyen hiçbir ürünü satın almayın” uyarısını yaparken, güvenilir markaları işaret etti. “Yeni eğitim-öğretim yılına başlarken çocuklarımızın sağlığı için velilerimize TSE markalı ürünleri tercih etmeleri çağrısında bulunuyorum.” diyen Bakanı Işık, yeni eğitim-öğretim yılında bütün öğrencilere başarılar diledi. Başlıklar halinde TSE uyarıları… • Kırtasiye malzemesi alırken mutlaka TSE damgalı ve yaş grubuna uygun ürünler tercih edilmelidir. • Uzakdoğu’dan gelen markasız, boyalı ve plastik baskılı okul ve beslenme çantaları, mataraları tercih edilmemelidir. Özellikle yoğun boya kokusu içeren, plastik baskılı beslenme çantası ve matara alınmamalıdır. • Ürünlerin üzerinde sağlığa zararlı olmadığını belirtir ibareleri aranmalıdır. • Solvent içermeyen yapıştırıcıları tercih edilmelidir. 57 EYLÜL 2014 TEMİZ ÜRETİM (EKO - VERİMLİLİK) İŞ DÜNYASI “SÜRDÜRÜLEBİLİR GELECEK İÇİN” 23-24 EYLÜL'DE BİR ARAYA GELİYOR… Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından düzenlenen Yeşil İş: Sürdürülebilir İş Buluşması, 23-24 Eylül 2014 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek. 6. yılında “Değişimi Yönetmek” temasıyla toplanan Yeşil İş Buluşması, sürdürülebilir gelecek temellerine dayanan bir iş modelinin iş dünyası için kaçınılmaz olduğu gerçeği ve bu sorumluluk bilinciyle tüm tarafları buluşturmayı hedefliyor. Bu hedefle, iş dünyasının liderlerini sürdürülebilir iş dünyasının geleceğini şekillendirmek için buluşturacak Yeşil İş’te bu yıl; “Sürdürülebilir İş Stratejileri, Enerji, Finans, Tedarik Zinciri Yönetimi, Binalar-Şehirler, Gıda, Karbon ve Su Yönetimi ve Belediyeler” konuları uzmanlar tarafından detaylı olarak ele alınacak. Yeşil İş 2014: Sürdürülebilir İş Buluşması’nda, gerek Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme politikaları doğrultusunda gerekse uluslararası rekabet nedeniyle Türkiye’de sürdürülebilir iş modellerine dönüşümü hızlı ve ortak değer yaratarak sağlama hedefiyle iş dünyasının liderleri, 58 sürdürülebilir büyümenin uzmanları, özel sektör, kamu sektörü, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) temsilcileri ve akademisyenler iş modellerini değerlendirecek ve ilham veren fikirler ortaya koyacak. Yeşil İş 2014 Sürdürülebilir Finans ve Sürdürülebilir Gıda’yı da Tartışacak… Yeşil İş 2014’te fırsat yaratan ve olumlu çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçlar ortaya çıkaran yeni bir yaklaşım olan sürdürülebilir finansman ve üretimde çevreye, toplumsal sağlığa ve hayvan ve insan haklarına saygılı bir süreci kapsayan sürdürülebilir gıda konuları geniş bir yelpazede incelenecek. Yeşil İş 2014’te Yan Etkinlikler… Geçen yıllardan farklı olarak bu yıldan itibaren konferansta her yıl sürdürülebilirlik konusunda çalışmalar yürüten bir şehir konuk olarak ağırlanacak. Bu kapsamda ilk konuk şehir Gaziantep olarak belirlendi. Yeşil İş: Sürdürülebilir İş Buluşması’nın diğer bir yan etkinliği ise tüm global iş dünyasına rehber oluşturan ve bu rehber kapsamında sürdürülebilirlik raporlarını belgelendiren Global Reporting Iniatiative (GRI) işbirliği ile “Şeffaflık ve Sürdürülebilir Kalkınma için Sürdürülebilirlik Raporlaması” olacak. Türkiye’de İlk Kez Şirketlerin Sürdürülebilirlik Dönüşümü Ödüllendirilecek… Yeşil İş: Sürdürülebilir İş Buluşması’nda ayrıca bu yıl ilk kez kurumlara Sürdürülebilir İş Ödülleri de verilecek. Aynı zamanda sürdürülebilir iş modelleri ile önemli başarılara ulaşmış ve sosyal, ekonomik ve çevre konularındaki tehditlere karşı ciddi adımlar atan liderler Sürdürülebilir İş Liderleri ödülüne sahip olacaklar. Detaylı Bilgi için: http://yesiliskonferansi.com/2014/tr/ http://surdurulebilirisodulleri.com/2014/ EYLÜL 2014 SUMMARY STRATEGY FORMULATION AND DEVELOPMENT - II Productivity, Growth and Development - II Productivity economics is a claim, aspiration, vision, model and first of all it is a requirement for Turkey because it can be asserted that our country has the highest potential in terms of productivity growth. Turkey is in need of productivity economics for fast and fair development. What needs to be done for achieving this purpose can be summarized as follows: forming ‘productivity planning and policy’ with in development and growth plans; revising and updating the goals of 10th Development Plan of Turkey in line with productivity economics; using our all resources (human, natural resources, machinery..) efficiently and having technology based productivity growth in order to increase the share of total factor productivity in growth. 2014 Productivity Project Awards Decreasing Coal Use by Burning RDF and Industrial Plastics in SLC Type Calciner (Akçansa Çimento San. ve Tic. A.Ş. Çanakkale Fabrikası) With this project; burning of domestic waste, garbage and industrial plastic waste is ensured in a calciner separately designed from the furnace for the first time in Turkey and the world and therefore the costs decrease as a result of the drop in quantity of imported fossil coal. Along with economic benefits, this process brings environmental benefits by cleaning out the garbage of heavily populated Istanbul city and increasing waste incineration capacity of the enterprise. With this project, the enterprise eliminates 47.500 tons of domestic waste in a year and brings economic and environmental benefits. Production of Electricity from Waste Heat (Nuh Çimento Sanayi A.Ş.) Electricity production from waste heat in plants is basically a system that works with recycling of hot gas with high flow rate remaining from cement process and dismissed gas from chimneys. Only with the recovery of waste heat in enterprises nearly 18MW electric energy is produced in an hour. With the energy produced from waste heat, there is a decrease in the amount of electricity that has been purchased by the enterprise. The 20% of the enterprise’s electricity consumption is supplied from recycling of waste heat. By producing 100 million KWh electricity in a year; the enterprise contributes to company and country interests. In addition, there is a considerable amount of carbon emission decrease equivalent with energy savings which makes this project as an environmental-friendly investment. TOFAŞ Paint Processes – Waste Heat Recycling Practices (TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.) ‘Energy’ is an issue of top priority because of its global structure, high prices and diminishing energy resources. The development of new generation and high productive technologies in energy production and financial incentives encouraging use of renewable energy are indicators of the importance of the matter. On consumption side, efficient use of energy resources is at the top of the world’s agenda. In Turkey, efficient use of energy in industrial production is an important subject that all the sectors put emphasis on as well. Efficiency in both automotive sector that uses high technology and paint processes in which energy is intensely used are main elements of international competition. Within this framework, particularly in consumption of natural gas and similar fuels, consumption improvement on these fuels without creating a negative effect functions effectively. Nanotechnology Practice in Operation Process of Dye House DKP Metal Plate Surface (B/S/H/ Çamaşır Makinesi Fabrikası) The scope of the project is the process of dye house pickling and zinc phosphatising. The process consist of eight baths. In the first two bathes of the process, metal plate pickling is done and after wash-off the surface of metal plate is activated and zinc phosphatised. After zinc phosphatising, the surface of the metal plate is rinsed again and with protection process against oxidation it becomes ready for cataphoresis coating. According to the project results, water consumption diminished considerably, energy costs and maintenance costs decreased and 59 EYLÜL 2014 SUMMARY therefore environmental and financial benefits are achieved. HAVELSAN Communization of Software Development Platform Project (HAVELSAN A.Ş.) Within the scope of the project, equipment, licence and training costs decreased and information share increased by communisation of software development program. As a result of centralization of development platform and service giving on cloud, productivity growth is provided in areas of acquisition, management, training and production infrastructure. Productivity is measured by management modelling based on temporary projection. “Hand Made in Hatay” Project is an Important Step in Branding Antakya Chamber of Commerce and Industry produced an important project with the help of IPA in order to increase the production quality, capacity and competitive power of furniture manufacturers in international markets and to ensure development of new designs and branding. Antakya Chamber of Commerce and Industry, Hatay Metropolitan Municipality, Small Industrial Area, Hatay Union of Chamber of Merchants and Craftsmen and Antakya Chamber of Carpenters and Lumbermen are project partners and the project is supported by financial incentives of Turkish Republic and European Union. The project, which is carried out by Ministry of Science, Industry and Technology within the scope of ‘Competitive Sectors Program’, has seven million euro budget. 60 By common furniture production plant that would be established within the framework of the project, handmade furniture producers would be able to use machines and equipment with high technology and capacity, which they do not have through their own means. In this production plant with high technology machines and equipment, it would be possible for small and medium enterprises in furniture sector to produce their products on a competitive and quality based level. Not only business and trade volume of furniture sector but also trade volume of supply and transport sectors are going to develop with new production plant. By the time common furniture production plant becomes operational, new business opportunities for small and medium size furniture producers, transporters, exporters and for the other enterprises operating in wood sector and other sectors would come into the picture. Thereby, employment opportunities for people in Hatay would increase and it would make a major contribution in social and economic development of the region. Poverty, Income Distribution and Development In development process, there are other phenomenon come into question that keep company with development. When common characteristics of developed countries are taken into consideration, they are in a better position particularly in poverty and income distribution in comparison with less developed countries. Therefore the facts of poverty and income distribution as well as similar phenomenon have an important place in determination of development level. Poverty is a concept that is identified with two perspectives. First perspective is called as relative poverty, which means the ratio of population having income under a certain value of population’s median income -that is generally taken as 60%- to total population. Second perspective is called as absolute poverty and it is the ratio of population under income level insufficient to meet basic needs to total population. As a general comment, Turkey has a positive picture in two important areas that are important in development process, which are poverty levels and income distribution. Continuation of this process would accelerate development process, and accelerating development process would bring positive situation in areas of poverty and income distribution. OECD Economic Research: Turkey 2014 Organization for Economic Cooperation and Development(OECD) publishes Economic Survey reports in which member countries’ economies are evaluated for two years period. This research aims for better understanding of economic developments in countries, pointing out basic problem areas to policy makers and suggesting solutions concerning problematical areas. While the reports that have been published since 1961 used to focus on mainly macroeconomic developments, nowadays they stress structural policies and their interaction with macroeconomic policies. The content of the reports deal with the role of public sector and analyzes functioning of labour, product and financial markets on a regular basis. Furthermore, exclusive chapters containing detailed EYLÜL 2014 information on specific subjects and detailed statistical information in tables and charts are the main components of these economic survey reports. Strategic Product Planning and Product / Technology Road Maps - II Road maps are defined as instruments that provide graphical presentation of projections about key areas as technology, product, system, market and environment. Product road map is a road map supported by graphical representations that show how to reach the vision and goals which have been prepared in direction of product strategy. Technology road map is a road map that shows qualified technologies consistent with product road map that would be needed in time. Since product and technology road maps cover all the information(decisions about technologic infrastructure included) about the products of the enterprise that would be presented in the future, they have a distinct position in product management and in medium and long term success of the enterprise. 61 EYLÜL 2014 SANAYİ GÖSTERGELERİ / INDUSTRY INDICATORS Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) - İmalat Sanayi Üretim Endeksi (2010 Ort.=100) Industrial Production Index (2010 Avg.=100) - Manufacturing Industry Production Index (2010 Avg.=100) Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (%) Capacity Utilization Rate of Manufacturing Industry (%) 62 Kaynak: Merkez Bankası - Source: Central Bank of The Republic of Turkey EYLÜL 2014 BİLİM VE TEKNOLOJİ GÖSTERGELERİ / SCIENCE and TECHNOLOGY INDICATORS OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2012) R&D Expenditures as a Percentage of GDP in OECD Countries (2012) Kaynak: OECD, MSTI - Source: OECD, MSTI Türkiye’de Ar-Ge Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (2000 – 2012) R&D Expenditures as a Percentage of GDP in Turkey (2000 – 2012) Kaynak: TÜİK - Source: TurkStat 63 EYLÜL 2014 ULUSAL VE ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ NATIONAL and INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık için Eğilimler Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT Seçilmiş Avrupa Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected European Countries Kaynak: Türkiye Ulusal Verimlilik İsta s kleri ve EUROSTAT - Source: Na onal Produc vity Sta s cs of Turkey and EUROSTAT 64 ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS