kümbet16 yedek.qxp
Transkript
kümbet16 yedek.qxp
ISSN: 1307-3966 Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Eðitim, Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi Yýl: 4 Sayý: 16 Ocak-Mart 2010 - 3 Aylýk Dergi Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Adýna Sahibi: Muhsin DEMÝRCÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Hasan AKAR Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: M. Emin ULU YAYIN KURULU Mahir ADIBEÞ Ali BAL Selahattin CANSIZ Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU Sýrrý ER A.Turan ERDOÐAN M. Necati GÜNEÞ Mahmut HASGÜL Hayrettin ÝVGÝN Hami KARSLI Ýlhan KOÇGÖZ Semra MERAL Müjdat ÖZBAY Ebubekir TAHÝROÐLU Özcan ÜNLÜ Mehmet Nuri YARDIM Remzi ZENGÝN (Soyadý sýrasýna göre dizilmiþtir) YAYIN DANIÞMANLARI Prof. Dr. Mehdi ERGÜZEL Prof. Dr. Hüseyin KOÇ Prof. Dr. Saim SAKAOÐLU Prof. Dr. Kazým YETÝÞ Doç. Dr. Ali AKAR Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI Yahya AKENGÝN Yavuz Bülent BÂKÝLER TEMSÝLCÝLÝKLER Azerbaycan:Prof. Dr. Elçin ÝSKENDERZADE Bulgaristan: Naim BAKOÐLU Ýran: Ali Rýza HÝYABANÎ Gagauziye: Livbov TANASOÐLU Kazakistan: Prof. Dr. Þakir ÝBRAYEV Kerkük: Þemseddin KUZECÝ Kýrgýzistan: Prof. Dr. Abdýldacan AKMATALÝYEV Yönetim Yeri GOP Bulvarý Taþhan 2. Kat No: 71 Tokat P.K.: 6 Tel-Fax: (0356) 214 79 89 web: www.tosayad.com e-posta: tosayad@hotmail.com Posta Çeki: 5334897 Hasan AKAR: 0533 557 16 54 M. Emin ULU: 0536 612 63 73 Muhsin DEMÝRCÝ: 0536 563 49 89 Mahmut HASGÜL: 0505 689 44 51 Ali BAL: 0505 389 00 33 Kýrým: Dr. Ýsmet ZAATOV K.K.T.C.: Harid FEDAÝ Kosova: Osman BAYMAK Türkmenistan: Prof. Dr. Gurbandurdu GELDÝYEV Makedonya: Prof. Dr. Hamdi HASAN Nahçývan: Prof. Dr. Ebulfez AMANOÐLU Romanya: Prof. Mustafa Ali MEHMET Sanat Danýþmaný: Mimar Rýza TUNAY Tasarým: Kültür Ajans Tanýtým ve Organizasyon Ltd. Þti. Konur Sokak No: 66/9 Kýzýlay/ANKARA Tel: 0.312 425 93 53 Baský: BRC Basým Tel: 0.312.384 44 54 Baský Tarihi: 20 Mart 2010 1 ÝÇÝNDEKÝLER YAZILAR: • Editörden-Vuslat Gecesine Kaç Adým Kaldý?/Mehmet Emin ULU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3 • Ölüme Koþan Ömür/Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4 • Ýlk Seri Ateþli Türk Sahra Topu ve Mucidi Ahmet Süreyya Emin Bey/Erkan GÖKSU . . . . . . . . . . . . . . .8 • Kardeþ Þehrimiz Saraybosna/Abdurrahman KOÇAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .10 • Doðu Türkistan Aðlýyor/Ali KÜLEBÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .13 • Ay'ýn Öteki Yüzü Casablanca-Fas/Ýsmail KARAÇAM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15 • Kerkük Hoyratlarý Üzerine/Sadun KÖPRÜLÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .18 • "Niksar Þehir Coðrafyasý" ve Niksar Üzerine Yazýlan Diðer Kitaplar…/Hami KARSLI . . . . . . . . . . . . . .21 • Kesitler ve Çizgiler: Kelimelerin Dili/Muhsin DEMÝRCÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .24 • Tarihimizin Kar Çiçekleri/Dilber DEMÝR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .27 • Ýslâmiyet'te Tasvir Sanatý/Doç. Dr. Kemal TÜRKER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30 • Sevda…/Abdulkadir TÜRK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .31 • Hoþça Bak Zatýna… Kâinatýn Özüsün Sen…/M. Nihat MALKOÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .33 • Bir Gönül ve Söz Ustasý/Burhan KURDDAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .36 • Ömür Dediðin/Nihat AYMAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .38 • Aþkýn Tahtýndaki Edebiyat/Yalçýn ÜNLÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .40 • Söz Baþý/Doç. Dr. Ertuðrul YAMAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .42 • Miftah-ý Arifan Eseri Üzerine Bir Deðerlendirme/Ýsmail KORKMAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .43 • Balýðýn Ölümü/Hatice EKEOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .45 • Almanya Gezimizden Farklý Ýzlenimler/Müslim KAÇMAZ-Ayhan Þenol AKGÜL . . . . . . . . . . . . . . . .47 • Haçlý Zihniyetinde Þark Meselesi ve Çanakkale Zaferi/Kutluhan SAYGILI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .52 • Serzeniþ/Nuray ÇEVÝK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .55 • Þiir ve Þair/Veli KADIOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .57 • Türklerde Mutfak Kültürü/Mustafa ÞAHÝN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .59 • Ve Onlara "Türk" Denildi/Levent KONYAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .63 • Çanakkale'den Asker Mektuplarý Hasan Ethem'in Annesine Son Mektubu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .64 • Dilimde Türküsün, Gönülde Þarkým Sen Benimsin Benim, Ýstiklâl Marþým!/Semra MERAL . . . . . . . . .66 • 1880-1920 Sürecinde Ermeni Çeteler ve Tokat Yöresindeki Eylemleri-Etkinlikleri/Dursun TAÞDELEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .69 Kumuk Türkleri ve Edebiyatý/Murat ÝPEK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .77 Ýnce Ýþçilik Çilingirlik (Niksar'da Çilingirler)/M. Necati GÜNEÞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .80 Kývrým Kývrým Aþk/Köksal PABUCCU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .90 Ýstiklal Marþýmýzýn Þiirlerle Açýklamasý - 3/Hüseyin YAPICI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .91 Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði-Kümbet Dergisine Ýki Ödül . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .93 I. Cahit Külebi Memleketimize Bakýþ Þiir Yarýþmasý . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .94 Tokat Þairler Ve Yazarlar Derneði Fotoðraflarla Etkinliklerimiz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .95 ÞÝÝRLER: • Gönül/Rýfat ARAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7 • Nerdesin/Nihat BOYDAÞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9 • Gelin Giden Kýzýma!/Remzi ZENGÝN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14 • Simitçi/Bekir YEÐNÝDEMÝR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14 • Avlunlar/A. Turan ERDOÐAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .17 • Çoðalýr Öðretmen/Dilek ELHAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .26 • Sen/Cafer YÜCE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .39 • Vazgeçemedim/Yunus ACAY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .41 • Küçük Çocuk Aþina/Mualla KÂTÝP . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .46 • Arabesk Yangýný/Nail TAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .51 • Ýlme Saygý/Saffet ÇAKAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .56 • Mutlu Mu Olunur?/Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .58 • Derdimi Sunamadým Yýldýz Daðý/Hasan AKAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .62 • Ben Anadoluyum/Hüseyin POLAT . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .65 • Son Sefer/Mehmet Yaþar GENÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .65 • Unutmam Seni/Mehmet KAÞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .68 • Yüreðim Buruk/Hamdi ERTÜRK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .89 • Unutmam Seni/Nermin TERZÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .89 • O'na Doðru/Ebubekir TAHÝROÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .93 Bu dergideki yazýlarda ifade edilen görüþ ve fikirler yazarlarýna aittir. Yazýlarýn bilimsel, dil ve imlâ sorumluluklarý yine yazarlarýn kendilerini baðlar. Bunlar, Toþayad KÜMBET dergisinin düþünce ve politikasýný yansýtan metinler olarak mütalaa edilmemelidir. 2 ÖLÜME KOÞAN ÖMÜR Doç.Dr. Tamilla ABBASHANLI* Ömür her gün ölüme koþa-koþa gidiyor, Onun yokluðu beni hep periþan ediyor. Piþmanlýðým artýnca sükût beni boðuyor, Geçmiþe bir kalem çek, artýk ona koþ diyor" ( s.113)** Bu mýsralar genç þair, eleþtirmen-yazar Mehmet Nuri Parmaksýz'ýn "Kelebek Ömrü" kitabýndan alýnmýþtýr. Þiir onun yazdýðý dörtlüklerden biridir. Çünkü Mehmet Bey "Kelebek Ömrü" kitabýný iki bölüme ayýrmýþtýr. I. Bölümde þiirler, II. Bölümde ise "Dörtlükler" yer almýþtýr. Aslýnda bu "Dörtlükler" de þiirin bir türüdür, yani þiirden ayrý deðil. Mehmet Bey'in geçmiþi hakkýnda uzun-uzun konuþmak istemiyorum. Zaten Türkiye ve Azerbaycan'da onu çok iyi tanýyorlar. Þiir adýna geçirdiði deðerli toplantýlar her iki Tük diyarýnda onu ünlü edip. Bu deðerli faaliyetine göre teþekkür ediyoruz. Mehmet Bey'in "Kelebek Ömrü" kitabýný hem Türkiye Türkçesinde, hem Azerbaycan Türkçesiyle okudum, beðendim. Neden beðendim? Çünkü þiirlerinin dil ve üslubu hoþuma gitti. Önce þiirlerini konularýna göre ayýrmak istedim, ama gördük ki, bu þiirleri "Aþk" adlý bir hükümdar esir almýþ. Önce bu hükümdar Mehmet Bey'in kalbini esir almýþ, sonra da onu böyle þiirler yazmaða "zorlamýþtýr". Mehmet Bey "aþk" konusunun esiri olmuþ ve kalbinin sarayýnda baþköþede, tahtý zapt ederek oturan bu "Aþk" adlý hükümdara gücü yetmemiþtir. Ama hiç de demek olmaz ki, baþka konuda þiirler hiç yok, var, vatanýmýzýn en güzel, tarihi kentler olan Ýstanbul ve Ankara üstat þairlere ithaf ettiði ve fani dünya hakkýnda yazdýðý þiirler vardýr. Bir de klasik ve çaðdaþ þiirimizin deðiþmeyen konusu -Ana- burada da baþköþededir. Gelin "Ana" þiirine nazar yetirelim: * Eskiþehir Osmangazi Ünv. Öðr. Üyesi ** Bütün örnekler Mehmet Nuri Parmaksýz'ýn "Kelebek Ömrü" kitabýndan alýnmýþtýr. "Ürün Yayýnlarý", Ankara, 2009 4 Baþýmýzýn tacýsýn bizdeki yerin kutsal, Hoþgörünle örneksin, balsýn, peteksin anne. Ne söylesem de yetmez sen her daim mutlu kal, Yerin ki doldurulmaz, her þeyde teksin anne. (s.72) Bu þiirin konusu çok dikkatle iþlenilip, anne burada gerçekten baþ tacý gibi övülür. Þiirin dili akýcý ve liriktir. Bunu da yapan þiirdeki dil ve üslup vasýtalarýdýr, yani þair mecazdan, sinonimlerden ustalýkla istifade etmiþtir. M. Nuri Parmaksýz þiirlerinin esas kahramaný, kalbini tamamen aþka vermiþ seven bir gençtir. Bu genç delicesine seviyor, aþkýndan Mecnun gibi divanedir, çölleri geziyor. Kendisi çaðdaþ dünyamýzýn Mecnun'u olsa da, Fuzuli'nin Mecnunu kendine rakip sayýyor: Ayrýlýktýr bilesin her gün artan kederim, Bir nefeslik vuslata ömür feda ederim. Yokluðunda çöllerde Mecnun'dur tek rakibim, Çaðýrsan da ölüme seve seve giderim (s.15) M. Nuri Parmaksýz'ýn þiirindeki kahraman daima telaþtadýr. Dünyalarca sevdiði güzel, gâh onun aþkýna karþýlýk veriyor, gâh küsüyor, gâh barýþýr, gâh da ona azap vermekten hoþlanýr. Küsüp giden bu kýza þairin yalvarýþlarý okuyucunun da kalbine sirayet ediyor, o da âþýkla birge kama batýyor, onun geri dönmesi için Tanrýya dua ediyor. Þiiri þiir yapan onun içindeki felsefi anlam, bir de dili ve üslubudur. Þiirin dili ve üslubu hakkýnda Aristo'nun "Poetika", isimli eserini esas tutarak ona uygun eser yaratan XVIII. asýr Fransýz yazarý Bualo'nun "Poeziya Sanatý" eserinde güzel ifadeler var. Eser fikir ondan ibarettir ki, gerek þiirin dili insanýn kulaðýný týrmalamasýn. Þiirin dili lirik, ince, duygulu, titrek olacak. Bu fikre uygun olarak Güney Azerbaycanlý Prof. Dr. Cavat Heyet diyor ki, þiir ahenktar, tesirli, güzel sözdür. Þiirde his ve heyecan vardýr. Þiirin dili yýðcam ve hissi bir dildir. (Bak: C.Heyet. Edebiyatþünaslýk. Baký, 1996, s.159). Bakýn, Rus þairi Nekrasov da öyle diyor: Þair olan unutma ki, Güzelliði budur þiirin, Söz az olsun, mana derin. Þiirin manasýný derin eden onun dili ve üslubudur. M. Nuri Parmaksýz'ýn þiirindeki dil ve üsluba nazar yetirelim. Dili zenginleþtiren elementler dilciliðin ve edebiyatþinaslýðýn (edebiyat nazariyesinin) esas elementleridir. Mehmet Bey'in þiirlerinin dilinde çok sayýda antonim (sinim azdýr, omonime rast gelmedim) mecaz, teþbih, benzetme folklor örnekleri ve ayrýca güzel ifadeler var. Antonim bir-birine zýt ifadelerdir, þiirin dilini kuvvetlendirir. Þimdi size takdim ettiðimiz örnekte ayný zamanda sinonim de var: Hiç kimseye aldýrma seni bilmeyen yersin, Aldýðým her nefeste aþkýn mutluluk versin. Ayrýlýk aramýzda bir son deðil baþlangýç! Hicran satý gelsin, nasýl olsa gidersin! (s.12) Þimdi buradaki fikir aydýndýr:- önce mutluluk, ayrýlýk ve hasret. Bunlarý daha güçlü vermek için Nuri Bey sinonim ve antonimlerden istifade etmiþtir. Buradaki "ayrýlýk", "baþlangýç" bir-birine zýt ifadeler-antonimler; "ayrýlýk-hicran" ise yazýlýþta farklý yazýlsalar da ayný manayý veren sinonimlerdir. Bir baþka þiirin baþlýðýnda bile antonim vardýr: "Hem Ayrýlýk, Hem Vuslat" (s.13). Ayný zamanda bu þiirin içinde de antonim vardýr: Ýstanbul benim için hem ayrýlýk, hem vuslat, Heyhat! Izdýrabýnla bir baþka güzeldir hayat! (s.13) Birinci bende "ayrýlýk ve vuslat" bunlar bellidir, antonimdir. Ýkinci de "ýzdýrab ve güzel hayat". Birbirinin aksi olan ifadeler. Ama bir büyük felsefi anlamda var bunun içinde: -sevgilinin ýzdýrabý da hoþtur âþýka- anlamý çýkýyor buradan. Þairin birkaç þiirinde yerli-yerinde kullanýlmýþ antonimlere rastladýk. Örneðin "Felek Gülü Sevince" (s.14) þiirinde "yerle-gök"; "Ýmbikten Geçen Hüzün" (s.19) "doðum-ölüm arasý; Gece-gündüz arasý"; "Kolay mý?" þiirinde (s.77) "ölmek-dirilmek" ifadesi yerli yerindedir ve þiirin dilini zenginleþtirmiþ, þiirdeki konuyu daha da gücendirmiþtir. Nuri Parmaksýz'ýn þiirlerini dilini güçlü eden, fikirleri daha manalý eden þiirlerinin dilindeki mecazlardýr. Mecazlarýn en küvetlisi metafora (istiare), en sadesi benzetmedir (teþbeh). Mecazlar; belli kavramlarýn bir-bir ile karþýlaþtýrýlmasý, kýyaslamasýndan alýnan sözlerin baþka anlamda kullanýlmasýdýr. Veya mecazsözün lügatteki anlamýnda deðil, aksi anlamda kullanýlmasýdýr. Mecazlardan faydalanmayan dil bedii dil sayýlamaz. Þiirin dilindeki söz ve ifadeler mecazlarýn hesabýna göre elvan ve anlamlýdýr. Nuri Bey'in þiirlerindeki mecazlar: Ceza verdim kendime bak yüreðim kanýyor, Ýstemesem de dilim her dem seni anýyor. (s.29) Düþmüþüm bir kuyuya çýkaraným yok benim, Karþýmda görsem seni o an titrer bedenim. (s.46) Bir âþýk kondu zülfün teline, Kapýlýp gitti, aþkýn seline. Derinleþtikçe sevda denizi, Ümitsiz koþtu hicran seline. (s.47). Birinci örnekteki "yüreðim kanýyor" ifadesi mecazdýr, aslýnda yürek kanamaz, eðer kanýyorduysa demek derin, kederin elinden mecazi (deðiþmeceli) anlamda kanýyor. Veya "düþmüþüm bir kuyuya"; "Âþýk kondu zülfün teline"; "Derinleþtikçe sevda denizi" -bunlar da mecazlardýr. Metafora (istiare) çok küvetli mecazdýr. Burada mefhumun kýyaslanmasý ve benzer yönleri abartýlý þekilde veriliyor. Örneðin: Çalýnýrsa hiç þaþma meþhur olur bu beste, Ahým gökleri deldi aldýðým her nefeste.(s.36) Gözyaþlarým elinde ayna olurdu birden, El sallarsan yaðmurda gülümserdin kabirden. (s.36) Bu yazýyý þiirden anlayanlar ve þiiri sevenler okuyacaklarý için örnekteki metaforlarý mýsralarýn içinden alýp yeniden açýklamadým. Mecazlarýn en sadesi benzetmedir, yani teþbihtir. Benzetmede dört unsur, yani dört söz oluyor: Benzeyen Benzetilen Benzeme koþmasý -örneðin, gibi, teki, kadar, dek-tek Benzeme sýfatý. Dört unsurun dördünün iþlendiði benzetmelere mufassal (ayrýntýlý) benzetme de denilir. Ancak edebiyat dilinde (nesirde, þiirde) çoðu zaman bu unsurlarýn bazýsý ihtisar olunur, ifade 5 toparlanýyor. Benzetme daha da þiddet ve küvet kesp ediyor. Çoðu zaman yalnýz benzeyen ve benzetilen kalýyor. Örneðin: Heyhat! Kara sevda denilen yol ne kadardýr, Aþk bitti mi dünya kelebek ömrü kadardýr. (s.11) Gönlüm seni istiyor yokluðunla kedersin, Göresin hiç gelmez mi, neden zülüm edersin? (s.12) Mesnevi'ye aþina âþýk olanlar hürdür, Bil ki, aþk kuyusu Yusuf'un kuyusudur. (s.13) Bundan sonraki benzetmeleri mýsranýn içinde deðil, mýsrasýz vermeyi maksada uygun hesap ettik: "yýldýza benzer yüzün" (s.19); ýzdýrabýn her gece gölgen gibi takipte" (s.23); "gönlüm gemisiz liman, dalga vurmayan sahil" (s.24); "gül gibi kokan nefesinle yaþarýz" (s.27); "gülden daha güzeldir sevgilinin yanaðý" (s.27); "O ceylan bakýþlarýn kalbime korku taþýr" (s.37); "susmak düþerse sümbüle" (s.43); "vuslat güneþi doðarken" (s.43); "yýldýzlar kadar yalnýz kalmýþým tek baþýna" (s.51); "her yaðmur damlasýnda hatýrlarým yüzünü" (s.53); "süveyda dedim ona aþk kokardý ýþýðý" (s.53) ve s. Nuri Parmaksýz'ýn bir özelliði de vardýr ki, yazmaktan daha fazla okumaðý sever. Okumak ise onu mükemmelleþtirir, kalemini daha güçlü ediyor. Onun çok okuduðunu þiirlerinde de görmek mümkündür. Nuri Bey üstat þairlere fikirlerinden behrelense de bunlarý ayný ile tekrar etmiyor, o fikirden istifade ederek kendisinin özel fikirlerini ortaya koyuyor. Örneðin; Bize aþktan gayrisi yalan, Nedir hayattan bize kalan? (s.18) Bu mýsralar bana Fuzuli'nin: Ya Rab belayý-aþk ile kýl aþina beni, Bir dem belayý-aþktan etme cüda beni. Mýsralarýný hatýrlattý. Izdýrabýn her gece gölgem gibi takipte, Çölünden çýkýþ yoksa çözüm hangi tabipte. (s.23) A.Karakoç'ta "Mihriban" þiirinde ilacýnýn tabiplerde olmadýðýný böyle söyler: Tabiplerde ilaç yoktur yarama, Aþk denince ötesini arama… Nuri Bey'in "Devir artýk deðiþsin" þiiri neden6 se bana Sovyet devleti tarafýndan "Pantürkist" damgasý vurularak 1037 yýlýnda habersiz-soraksýz kayýplara karýþan (tabii ki, Rus KGB-nin eliyle) genç þairimiz M. Müþfik"in "Senin gülüþlerin" þiirini hatýrlattý bana: Vatan ki solmayan bir bahçe-baðdýr, Burada revamýdýr gülmeden ölmek, Yazýk o þahýsa ki, kara kabaktýr (karamsardýr), Ne kadar yakýþýr insana gülmek. Þunu da Nuri Parmaksýz diyor: Yeter! Mutlu olmanýn artýk geldi zamaný, Sisler neden daðýlmaz? Kaldýrýn bu dumaný, Gönlünüzden çýkmasýn mutluluðun sultaný, Huyu neþe olanýn yaþam çiçeði solmaz. (s.38) Her iki þairin fikirleri aynýdýr:-Hayat mutluluk içindir, hayatý mutluluk içinde yaþamak da insanýn hakkýdýr. Nuri Parmaksýz'ýn "fani dünya" ile baðlý fikirleri de dikkat çekiyor. Þairin "Bir avuç toprak" þiiri baþtanbaþa dünyanýn fani olmasýna iþaret eden felsefi fikirler üzerinde dayanýp. Bu þiirde Hakani Þirvani, Mehseti Gencevi, N.Gencevi, Yunus, Mevlana, Fuzuli, Nesimi, Y.Kemal Beyatlý'nýn, Avrupa edebiyatýndan Þekspir'in fikirleri cemlenip. Nuri Bey "fani dünya"ya böyle müracaat ediyor: Dünya geçicidir ibret alana, Zamaný gelince düþecek yaprak. Birçok fani gibi uyma yalana, Her þeyin sonudur bir avuç toprak" (s.16) Bu dünya bir derin kuzeye benzer, Suyu gâh þirindir, gâh da zeher. Hiç de övünme ki, uzundur ömrün, Ecel köhleninde hazýrdýr yeher. (M.Gencevi) Yunus Emre: Yalancý dünyaya konup göçenler, Ne söylerler, ne bir haber vererler. Kabri üste dürlü otlar bitenler, Ne söylerler, ne bir haber vererler (Y.Emre, Güldeste, Baký, 1992) Bu fani dünyayý terk edende ben, Mezarda kurtlara yem olan zaman. Akýt gözyaþýný, kilise çanýndan, Bu haber âleme yayýlanacan (Þekspir, Soneler, Baký, 1992) Y. Kemal Beyatlý: Dünyada seven, sevilen nafile bekler, Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki, yerinden, Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden… Artýk bu kadar "fani dünya" konusunda örnek verdiðimiz için açýklamaða hacet bulmadýk. Yukarýda söyledik, Nuri Bey'in þiirlerinde çok güzel ifadeler var. Biz bunlarý edebiyatþünaslýgýn hiçbir türüne ait ede bilmedik, ama bunlardan vaz da geçmedik. O ifadeleri Sizin takdirinize sunmaðý düþündük. Ýnandýk ki, bizim kalbimizi okþadýðý gibi sizin de kalbinizi okþayacaktýr: Yokluðunla çöllerde Mecnun'dur tek rakibim, Çaðýrsan da ölüme seve seve giderim. (s.15) Gökkuþaðý muamma, anahtar yaðmur dolu, Onu iþlemiþ ecdat perçemi Anadolu. (s.19). O biri örnekleri kýsa vermeði düþündük: "Gönlümün ýzdýrabý dudaðýnda saklýdýr"; "Bülbülün figaný gülleri de küstürdü" (s.20); "dudaklarýnda ölüm her þeye bedel be güzel "(s.23); "arzu ettiðin sükût artýk benle adaþtýr" (s.29); "Esrarlý bir evrenin habercisidir rüzgâr"; "Aynalarla bu gönlüm bir türlü barýþmýyor" (s.30); "mezara gitsem bile seninle yatacaðým" (s.46) ve s. Nuri Parmaksýz zaman zaman folkloru da þiirinin içinde yerli yerinde ve çok ustalýkla kullanýr. Örneðin: Yüzündeki busenin söyle anlamý nedir, Asýl o vefasýzlýk senin zulmüne denir. (s.20). Folklorumuzda "yüzünde göz izi var ve ya "buse var"la ilgili maniler, deyimler var. Örneðin: Azizim, bahtý yârim, Bahtýmýn tahtý yârim. Yüzünde göz izi var, Sana kim baktý yârim. Demek sevgililer bir birine karþý o kadar hassastýrlar ki, eðer kýza bir erkek, bir yad erkek bakarsa veya kimse onu öperse, erkek bunu anýnda "his ediyor", bunlar da zaman zaman eserlere konu oluyor. Veya: "yakaladým sandým da kaçtýn yine kýl payý" (s.21). Halkýn dilinde iþlenen "kýl payý" ifadesi þiirin dilini zenginleþtirmiþtir ve yerine iþlenmiþ ifadedir. Þimdi dikkatinize sunacaðýmýz ifade de elin -yani halkýn dilinde sürekli iþlenen ifadedir: "Pireyi deve yapýp aþka kazan kaldýrma"(s.45). Yazýmýzý bitirmeden þunu da bildirmek isteriz ki, Nuri Bey'in çok güzel "Dörtlükleri" de var, onlarý da inceledik, ama makalenin uzun olacaðýný nazara alýp onu da gelecek makaleye erteledik. Bütün þiirlerde olan gibi, bu þiirler de kusurlardan hali deðil, nasýl derler, her güzelin bir kusuru var. Biz bunlarý not ettik, tabii ki, Nuri Bey'e bildireceðiz. Son olarak:- Mehmet Nuri Parmaksýz adlý þairimizin þiir gülistanýna bir güzel son bahar gününde girdikse, uzun süre bu baðdan çýkamadýk. Hep þiir çiçekleri inceledik, kokladýk, okþadýk ve soðuk Aralýk gününde-29 Aralýk'taþiir bahçesinden güle-güle ayrýldýk. Þairimize de son sözümüz:-Her zaman böyle þiir bahçesinde "þiir- gülleriniz" böyle taravetli, güzel kokulu ve ebedi ömürlü olsun. Size þiir ömrü gibi ebedi ömür dileriz! GÖNÜL Garip kuldun, sultan oldun; Sevdin, doldun, taþtýn gönül… Can aradýn, caný buldun; Sevdin, doldun, taþtýn gönül… Hakk yolunda aktý terin, Âlemlere sýðmaz yerin, En güzeli sende, varýn, Sevdin, doldun, taþtýn gönül… Kör nefsini, çektin dâra Bakmaz oldun yoða, vara Senden kaçtýn, yettin yara Sevdin, doldun, taþtýn gönül… Ýçtin, aþkýn þerbetini; Bildin, canýn hikmetini. Kýldýn ârif sohbetini; Sevdin, doldun, taþtý gönül… Derde, gama sabreyledin. Verilene þükreyledin. Döne döne zikreyledin. Sevdin, doldun, taþtýn gönül… Kul Rýfat'a, olma ýrak, Gel olalým Hakk'a durak, Kaynayalým, ýrmak ýrmak: Sevdin, doldun, taþtýn gönül... Rýfat ARAZ 7 ÝLK SERÝ ATEÞLÝ TÜRK SAHRA TOPU VE MUCÝDÝ AHMET SÜREYYA EMÝN BEY Erkan GÖKSU* Osmanlý Devleti, XIX. yüzyýlda, birçok konuda olduðu gibi silah teknolojisinde de Avrupa'da meydana gelen yenilikleri izleyememiþ ve çaðýnýn gerisinde kalmýþtýr. Ancak ayný yýllarda Osmanlý silah sanayiinde bazý þahsî gayretler neticesinde meydana gelen önemli geliþmeler de yok deðildir. Ýþte yazýmýza konu olan Ahmet Süreyya Emin Bey ve onun tarafýndan icat edilen "ilk seri ateþli Türk sahra topu", bu konuda gösterilebilecek önemli örneklerden birini teþkil etmektedir. Hadisenin ibretlik hikâyesi þu þekildedir: 1848'de Ýstanbul'da doðan Ahmet Süreyya Emin Bey'in büyükbabasý, Mihr-i þâh Vâlide Sultan'ýn Yaðlýkçý Baþýsý El-hâc Ýbrahim Aða'dýr. Babasý ise Enderûn-ý Hümâyûn'da yetiþmiþ olan Sýr Kâtibi Emin Bey'dir. Köklü ve zengin bir aileden gelen Ahmet Süreyya Emin Bey'in, askerlikle doðrudan alâkasý olmamakla beraber modern teknolojiye ve bu alanda yapýlan çalýþmalara karþý duyduðu büyük merak, onu silah teknolojiyle ilgili konularla uðraþmaya itmiþtir. Bu cümleden olmak üzere daha 19 yaþýnda iken (1866) "ilk seri ateþli sahra topu"nu tasarlamaya baþlamýþ ve iki yýl süren çalýþmalarýný, 1868 yýlýnda tamamlamýþtýr. Ayný yýl içerisinde plan ve çizimleri tamamen kendisine ait olan top modelini, 500 altýn lira tutarýndaki masrafýný cebinden ödemek suretiyle Zeytinburnu Fabrikasý'nda imâl ettirmiþ ve topun üzerine pirinç bir plakete yazýlmýþ "Ahmet Süreyya Emin Efendi tarafýndan 1868 senesinde icat edilmiþ, Zeytinburnu Fabrikasý'nda yapýlmýþtýr. ENV. 194" ibaresi yerleþtirilmiþtir. Ahmet Süreyya Emin Bey, o dönem için önemli bir teknolojik geliþme olan icadýnýn gurur ve heyecanýyla keyfiyeti devlet yöneticilerine * Yrd. Doç.Dr., Gaziosmanpaþa Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 8 bildirmiþtir. Ancak devrin siyasî çalkantýlarý ve entrikalarýna gömülmüþ devlet ricâli içerisinde, bu projenin ne derece önemli olduðunu idrâk edebilen tek bir kiþi bile bulamadýðýndan, ne Ahmet Süreyya Emin Bey tarafýndan geliþtirilen bu modern teknoloji ürünü ne de mucidin müstesna zekâsý, lâyýk olduklarý alâkayý görmüþlerdir. Yýllar sonra topun imâlât resimleri ve projesi, Ýstanbul'da bulunan Alman Krupp Fabrikasý mühendislerinin dikkatini çekmiþtir. Bu mühendisler, dönemin padiþahý II. Abdülhamit'ten aldýklarý izinle Ahmet Süreyya Emin Bey'in icadý olan topun resim ve projelerini almýþlar ve projenin asýl sahibinin haberi bile olmadan Almanya'ya götürmüþlerdir. Ahmet Süreyya Emin Bey'in projeleri üzerinde iki yýl boyunca çalýþan Krupp Fabrikasý mühendisleri, taslak üzerinde gerekli gördükleri deðiþiklikleri yaptýktan sonra bütün dünyaya "Ýlk Seri Ateþli Alman Sahra Topu"nu imâl ettiklerini duyurmuþlar ve imâlâta baþlamýþlardýr. Almanlar, Krupp Fabrikalarýnda imâl edilen bu "yeni icat Alman toplarý"ndan bir numûneyi de dönemin padiþahý II. Abdülhamit'e hediye etmeyi ihmal etmemiþlerdir. Söz konusu hediyeden oldukça memnun kalan Padiþah, bu modern teknoloji harikasý deðerli hediyeyi Askerî Müze'ye koydurtmuþ ve bu baþarýnýn sahibi olan (!) Krupp Fabrikalarýný ödüllendirmek amacýyla yüklü bir mükâfat tahsis etmiþtir. Topun asýl mucidi olan Ahmet Süreyya Emin Bey ise kendisinden habersiz olarak alýnan taslak ve planlarýnýn, baþka birinin imzasýyla imâl edilmesine, üstelik bu "hýrsýzlýðýn", vaktiyle taslaklarýna ve 500 altýn lira vererek yaptýrdýðý numûneye en ufak bir kýymet bile atfetmeyen devlet ricâli tarafýndan "ödüllendirilmesine" bir anlam verememiþtir. Merâmýný kimseye anlatamamanýn, emeklerinin ve zekâsýnýn zâyi olmasýnýn verdiði hayal kýrýklýðýyla hayatýna devam etmek zorunda kalmýþtýr. Neyse ki 1917-1918 yýllarýnda Askeri Müze Müdürlüðü yapan ve bahsettiðimiz olaylardan haberdâr olan Hüsnü Paþa, Ahmet Süreyya Emin Bey'in "ilk seri ateþli Türk sahra topu"nu Askerî Müze'ye koydurtmuþ ve topun üzerine, "Ahmet Süreyya Emin Bey tarafýndan 1868 yýlýnda icat edilmiþtir" ibaresinin bulunduðu bir levha astýrmýþtýr. Bununla da yetinmeyip topun üzerine asýl mucit Ahmet Süreyya Emin Bey'in bir resmini koydurtmuþ ve böylece Ahmet Süreyya Emin Bey'e gecikmiþ bir vefa borcu ödenmiþtir. Ancak talihsizlik mucidimizin yakasýný býrakmamýþtýr. I. Dünya Savaþý, Ýstanbul'un iþgali ve sonrasýndaki karmaþa, ardýndan Askerî Müze'nin yer deðiþtirmesi sýrasýndaki düzensizlik ve özensizlik neticesinde, söz konusu levha ve resim ortadan kaybolmuþtur. Müze envanterinin hazýrlandýðý sýrada da ayný özensizlik devam etmiþ ve Ahmet Süreyya Emin Bey'in topunun üzerine, Alman "Patern von Excadwell Carlsruhe-1871" bilgileri ile kaydedilmiþtir. Neyse ki kýsa bir süre sonra yapýlan yanlýþlýk anlaþýlmýþ ve top üzerindeki pirinç plakette bulunan resmî beyana da uyularak levha yenilenmiþtir: "Ah- NERDESÝN Çölde esen rüzgârlar Ýlk gittiðim diyarlar Dað baþýnda pýnarlar Seni benden sorarlar. Gökyüzünde bulutlar Çiçek açan tüm otlar Terk edilen umutlar Seni benden sorarlar Sarý çiçek, mor sümbül Bülbül uçmuþ yalnýz gül Sensiz geçen gün, ay, yýl Seni benden sorarlar Sahili döðen dalga Yüce dað arsýz cýlga Bulutlar halka halka Seni benden sorarlar Çiçek çiçek arýlar Ay geceyi yarýlar Mavi yeþil sarýlar Seni benden sorarlar Nihat BOYDAÞ met Süreyya Emin Efendi tarafýndan 1868 senesinde icat edilmiþ, Zeytinburnu Fabrikasý'nda yapýlmýþtýr. ENV. 194" 1923 senesi Nisan'ýnda Ýstanbul'da vefat etmiþ olan Ahmet Süreyya Emin Bey'in kabri, bugünkü Ortaköy'de, Yahya Efendi Camii'ndeki aile mezarlýðýnda bulunmaktadýr. Ek Askeri Müzede kayýtlarýna göre "Ýlk Seri Ateþli Türk Sahra Topu"nun teknik özellikleri: Çapý: 8cm. Boyu: 192 cm. Cidar kalýnlýðý: 3 cm. Namlu: 12 yiv-setlidir. Yandan niþan kamasý vardýr. Dingil geniþliði: 175 cm. Tekerlek yüksekliði: 150 cm. Envanter kayýtlarýnda bulunmayan diðer bilgiler de þöyledir: Topa seri vasfýný kazandýran niteliklerden birisi, kamanýn yalnýz elle deðil, alt tarafýndaki pedala ayakla yapýlacak küçük bir tazyikin kamayý seri olarak açmasý ve bu kolaylýðýn muhtemelen ilk defa uygulanmýþ olmasýdýr. Barutun tekmil gücünden zinde kuvveti artýracak þekilde en faydalý bir þekilde istifade edilmektedir. Tekerleklere ilk defa demir yerine kauçuk takýlmýþ bulunmaktadýr. (Tekerleklere konulmuþ olan bu sert kauçuk maddesi, zamanla çürümüþ olup, halen takýlý bulunduðu yerde ufak bazý kalýntýlarý göze çarpmaktadýr.) Tekerlek kutru diðerlerinden daha büyük olup, parmaklarý demir çubuklardan yapýlmýþtýr. Bu topun bir özelliði de tekmil parçalarýnýn sökülüp katýrlar üzerine yüklenebilmesi ve istenilen bir tepeye çýkarýldýktan sonra, orada tekrar parçalarýn birleþtirilerek ateþ etme vaziyetine getirilebilmesidir. Konu hakkýnda ayrýntýlý bilgi edinmek için þu eserlere bakýlabilir: Mehmet Ali ÖZKARDEÞ, "Ýlk Seri Ateþli Top", Makine Kimya Endüstrisi Kurumu dergisi, Sayý.21, (Mart 1979.). Muzaffer ERENDÝL, Topçuluk Tarihi, Genel Kurmay Basýmevi, Ankara, 1988. Nejat ERALP, Tarih Boyunca Türklerde Silah Kavramý ve Osmanlý Ýmparatorluðunda Kullanýlan Silahlar, TTK Yay., Ankara, 1993. 9 KARDEÞ ÞEHRÝMÝZ SARAYBOSNA Abdurrahman KOÇAK* Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýmýzýn 2007 yýlýnda baþlattýðý Kardeþ Þehir projesiyle, 81 ilimizin ve büyük ilçelerimizin birer kardeþ þehri olmuþ, bu çerçevede Tokat ilimiz, Saraybosna ile kardeþ seçilmiþti. Geçtiðimiz Ekim ayýnda kardeþ þehrimizin Müftüsü Hüseyin SMAJÝÇ, yardýmcýsý Bego SELÝMOVÝÇ'le birlikte ilimizi ziyaret ettiler. Kardeþ þehrimizin deðerli müftüsünü ilimizde misafir etmekten onur duyduk. Bu ziyarette bir dizi görüþmelerimiz ve çeþitli gezilerimiz olmuþtu. Ýlimize ilk defa gelen misafirlerimizle Sayýn Valimizi ziyaretten çýkarken, Tokat'ý Saraybosna'ya çok benzetmiþlerdi. Bizde Müftü yardýmcýsý arkadaþýmýzla Ocak ayýnda beþ günlük bir programla iade-i ziyarette bulunduk. Bu ziyaretimize iliþkin bazý duygularýmýzý ve kardeþ þehrimizin bazý görüntülerini sizlerle paylaþmak istiyorum. bulunan tarihi Ali Paþa Camiinin bir benzerini, ayný isimle kardeþ þehrimizde görmekten de ayrýca mutlu oldum. Kardeþ þehrimiz Saraybosna; 800 bin civarýnda nüfusa sahip olan Bosna-Hersek'in baþkentidir. Þehir nüfusunun yaklaþýk % 90'ý Müslüman, geri kalaný Hýrvat ve Sýrplardan oluþmaktadýr. Þehir merkezinde 124 cami bulunmakta, bununla beraber kilise ve sinagoglarda görülmektedir. Üç büyük din mensubunun birlikte yaþamasý, mabetlerinin yan yana bu- Öncelikle Baþkanlýðýmýzýn baþlatmýþ olduðu bu projenin ne kadar önemli olduðunu, din, tarih ve kültür birliðimiz bulunan millet ve topluluklarý daha yakýndan tanýma fýrsatý oluþturduðunu müþahede ettim. Bu sebeple "Kardeþ Þehir" projesini baþ- Saraybosna Müftüsü Hüseyin Smayiç'in Boþnakça Kur'an-ý Kerim latan Baþkanlýðýmýza ve projenin Meali Takdimi Köþkü önünde yapýlan bir resmigeçit töreni oluþmasýnda ve uygulanmasýnda lunmasý, bize Ýstanbul ve Kudüs'ü hatýrlattý. emeði geçen deðerli hocalarýmýza teþekkür Bizlere mihmandarlýk yapan deðerli dostumuz ediyorum. Ayrýca Tokat'la Saraybosna'nýn karBego Bey'e, "Burasý da Avrupa'nýn Kudüs'ü oldeþ olmasýnýn çok isabetli olduðunu; her iki muþ" demekten kendimi alamadým. þehrin konumu, tarihi dokusu, yerleþim biçimi, bakýrcýlýk ve el sanatlarý gibi ortak özellikleriyÞehirde modern ve klasik yapýlanma hele birbirine çok benzediðini gördüm. Ýlimizde men göze çarpmakta ve þehre yeni gelenlerin * Tokat Ýl Müftüsü 10 dikkatini çekmektedir. Tarihte yaþanan onca olumsuzluða raðmen; hala ayakta duran ec- dat yadigârý cami ve medreseler, þehrin merkezinde kadranýndaki Osmanlýca rakamlarla zamaný ölçerken zamana direnen saat kulesi, berrak sulu sebilleri ve camilerde imam ve müezzinlerin giydikleri fes ve sarýklar, camide ibadet öncesi ve sonrasýnda yapýlan tesbihatýn, Anadolu'da yapýlanlara çok benzemesi bizleri duygulandýrdý. Özellikle 500 yýllýk Gazi Hüsrev Bey Camiinde Cuma namazýnda müezzinin, hutbe öncesi "Sahibül hayrat velhasenat ervahý içün........ diye baþlayarak, ……..bu camiyi yaptýran Gazi Hüsrev Bey'in ruhu içün salavat-ý þerife Tokat Müftüsü Abdurrahman Koçak'ýn Saraybosna Müftüsü getirenlerin ahir ve akýbetleri hayroHüseyin Smayiç'e hediye takdimi la!......" demesi, Boþnakça konuþan kardeþlerimizin camide ecdadýmýzýn Yorgunluðu savaþtan yeni çýkmasýndan, acýsý dilini ibadet dili gibi kullanmalarý, gözlerimizin halkýn anlattýklarýndan ve binalarýn duvarlayaþarmasýna sebep oldu. Kendimizi bir anda rýndaki mermi izlerinden anlaþýlýyordu. BinalaTokat'ta, Amasya'da, Manisa'da gibi hissettik. rýnýn duvarlarýndaki mermi izleri gaziliðini, gaKardeþ þehrimiz Saraybosna'yý biz de Tokat'a zilerinin anlattýklarý da bu þehrin kahramanlýçok benzettik. Kardeþ þehrimizdeki kardeþleriðýný haykýrýyordu. Þehrin muhtelif yerlerinde mizin sýcak ilgisi, sevgisi ve misafirperverliði oluþturulan ve özellikle Bilge Kahraman Aliya ise, kelimelerle anlatýlamaz. Ýzzet BEGOVÝÇ'in anýt mezarýnýn bulunduðu Burada kýsaca ifade etmeye çalýþtýðým hususlar; Kardeþ þehrimizin, þehrimize benzediði noktalarýdýr. Bu güzelliklerinin yanýnda Saraybosna'yý biraz yorgun, biraz acýlý, biraz sakin ve daha çok Sýrp zulmüne karþý onurlu direniþ gösteren kahraman ve gazi bir þehir olarak gördük. Gaziantep'i, Kahramanmaraþ'ý düþündük. Savunma amaçlý kazdýklarý tüneli gezerken, Çanakkale mevzilerini gezmiþ gibi olduk. Aliye Ýzzetbegoviç'in Kabri Baþýnda 11 Tarvnik'te Süleymaniye Camii þehitlik ve anýt mezarda nöbet tutan askerin duruþu, bakýþý ise çok þey anlatýyordu. Deðerli okuyucularým; Kardeþ þehrimizde ziyaret ettiðimiz her yetkilinin, baþta Vali Bey ve Belediye Baþkaný olmak üzere hepsinin, bizlere, ülkemize, milletimize olan ilgi ve muhabbetti her türlü takdirin üzerindeydi. Kardeþim Hüseyin SMAYÝÇ; "Biz Fatih'in torunlarýyýz ve biz Türk'üz. Zaten Sýrplar bizi Türk olduðumuz için öldürmek istediler ama baþaramadýlar" demiþti. Gittiðimiz bazý iþ yerlerinde gördüðümüz Fatih'in resimli fermanlarý da, bu sevgiyi doðrular nitelikteydi. Hatta Týrnova Beldesine baðlý bir köyü ziyaret ettiðimizde, köy halkýnýn yeni yapýlmýþ camilerinde toplandýklarýný, büyük bir ilgi ve sevgiyle köy halkýnýn yöresel bir hazýrlýk yaptýklarýný gördük. Bir Boþ12 nak hanýmýnýn; "Bu topraklara Fatih'ten sonra ilk gelen siz oldunuz" demesi bizlere farklý duygular yaþattý. Müftü yardýmcýsý Bego SELÝMOVÝÇ'te; ülkemize olan ilgisini sevgisini anlatýrken "Arabistan ve Ýran bize, dini ihtiyaçlarýmýz için çok para vaadinde bulundular ama biz istemedik. Biz onlar gibi olmak istemiyoruz. Biz sizi takip ediyor, sizin gibi olmak istiyoruz" diyerek bizleri duygulandýrdý. Deðerli dostlarým, burada sözle anlatmaya çalýþtýðým bazý duygularýmýzý ve orada çektiðimiz fotoðraflarýn belli bir kýsmýný imkânlar ölçüsünde bu dergimizde sizlerle paylaþmak isterim. Resimleri izlediðinizde umarým bizim hissettiklerimizi sizlerde hissedeceksiniz. Sözlerimi tamamlarken resimlerle yetinmeyip, bizzat gezerek görmenizi DOÐU TÜRKÝSTAN AÐLIYOR Ali KÜLEBÝ* Sincan Türkler'in Asya'nýn en doðusunda yaþadýklarý Çin'e baðlý bir bölge. Türklüðün tarihinde önemli kültür deðerlerini yaratan Sincan geçtiðimiz günlerde katliam olarak nitelendirilecek ciddi olaylara sahne oldu. Sincan Uygur Özerk Cumhuriyeti olarak Çin Halk Cumhuriyeti'nin isimlendirdiði bu bölgenin gerçekleþen hazin olaylara bakarak ne kadar özerk olduðu ise çok tartýþmalý bir husus. 1,5 milyon kilometrekarelik yüzölçümü ile Türkiye'nin iki misli bir alana sahip Doðu Türkistan'ýn bu özel ve özel olduðu kadar bizim için önemli bölgesinin baþþehri Urumçi'de Temmuz baþý baþlayan olaylarda resmi rakamlara göre 156, gayrý resmi rakamlara göre ise 800den çok Uygur soydaþýmýz hayatýný kaybetti. Yine bu resmi rakamlara göre 1000'den çok yaralý ve 1500'ün üzerinde tutuklanma da söz konusu. Olaylar Güney Çin'deki Guandong þehrinde bulunan bir oyuncak fabrikasýnda çalýþan göçmen Uygurlarýn Han Çinlileri tarafýndan saldýrýya uðramalarý sonucu yine resmi rakamlara göre iki, gayrý resmi rakamlara göre ise çok daha fazla Uygur Türk'ünün hayatýný kaybetmesi üzerine protesto amacýyla Urimçi'de yapýlan gösterilerle baþladý. Masumane bir protesto gösterisine baþlayan Uygurlarýn önce Çin güvenlik güçleri, sonra da yine bölgeye son 20 yýlda göç eden Han Çinlilerinin saldýrýsýna uðradýðý gelen haberler arasýnda. Bölgede, Doðu Türkistan'da yýllardýr süren bir gerginlik var. Çünkü zengin doðal kaynaklara ve verimli araziye sahip Sincan yýllardýr Çin Halk Cumhuriyeti tarafýndan Güney'den * ART Dýþ Politika Direktörü getirilen Han Çinlileri ile iskân edilmeye baþlanmýþ. Çin için çok önemli petrol, doðalgaz, kömür, uranyum ve altýn gibi kaynaklara sahip Sincan'da 1959 yýlýnda 40 milyon Uygur'un yaþadýðý biliniyor. Süreç içinde Çin Devleti'nin zorunlu doðum kontrolü ve Uygurlarý göçe zorlamasý gibi nüfus yapýsýný deðiþtirmeyi amaçlayan nedenlerle Uygur nüfusu bastýrýlmasaydý bugün Sincan'da 70 milyon Uygur Türk'ü yaþayacaktý. Hâlbuki bugün bölgede ancak 10 milyon Uygur Türk'ü kalmýþ. Uygurlar, Çin'de yaþadýðý resmen belirtilen 54 kadar etnik gruptan Çinlilerin asimile edemedikleri tek grup, Ne var ki bu agresif nüfus politikasý ve ithal edilen Han Çinlileri ile þu anda nüfusun ancak yüzde 45'i Uygur. Kalan nüfusun yüzde 40'ý Çinli haline gelmiþ. Yine bölgede yaþayanlarýn yüzde 7'si Kazak ve kalan yüzde 8 ise öteki çoðu Türk gruplarýna ait. Ancak Çinlilerin nüfusu giderek arttýrýlýyor. Yine büyük Uygur þehirlerinin yakýnlarýnda kurulan çiftliklerde yerleþtirilmiþ Çin Halk Cumhuriyeti Ordusu'nun asker sayýsý da hiç küçümsenecek miktarda deðil. Bunlarýn sayýsýnýn onbinlerce olduðu ifade ediliyor. Tarihsel süreç içinde kültür, sanat ve ekonomi gibi konularda ciddi zenginlikler yaratmýþ, devletler kurmuþ olan Uygur Türkleri bugün giderek kendi ülkelerinde azýnlýk olma tehlikesini yaþýyorlar. Yine her gün yaþadýklarý bir öteki olay da giderek ikinci sýnýf vatandaþ durumuna düþürülmeleri. Baský ve ayrýmcýlýk Uygurlar için giderek bir yaþam biçimi olmuþ. Birçok Uygur aydýný yýllar boyu Çin hapishanelerine kapatýlmýþ. Urumçi'den sonra protesto gösterilerinin baþladýðý Kaþgar da kültürümüz için en önemli Türk kentlerinden biri. Türk Sözlüðünün Divaný demek olan ilk Türk edebi eseri Divân-i Lûgat'it Türk 1077 yýlýnda Kaþgarlý Mahmut ta13 rafýndan burada yazýlmýþ. Kaþgar, Doðu ve Batý Türkmenistan'ý baðlayan Ýpek Yolu üzerinde Türk Kültürü'nün muhteþem zenginliðinin kesiþme noktalarýndan. Ama Kaþgar da bu sözünü ettiðimiz baský ve yýldýrmadan ve Çin'in demografik deðiþim saðlama politikasýndan çok büyük ölçüde nasibini almýþ. Ýtalyan seyyah Marko Polo zamanýndan beri Kaþgar Pazarý, Uygur, Kazak, Özbek, Türkmen, Kýrgýz Türklerinin buluþtuðu, ticaret yapýp, kültür zenginliðini masal ve efsanelerle birbirlerine aktardýklarý gizemli bir kent. Müslüman Türk Milletinin asýrlardýr bir araya geldiði bu kentin özelliði, özellikleri Çinlilerin emperyalist politikalarý sonucu giderek kaybolmakta. Çünkü geleneksel Uygur evleri yýkýlarak yerine zorlamalý yeni mimari getirilirken, yine özellikle din konusunda da baskýlar artmakta. Bu konularý konuþmanýn ve eleþtirmenin bile hapisle sonuçlanabileceði bir ortam yaratýldýðý bizzat batýlý medya tarafýndan da dile getirilmekte. Uluslararasý Af Örgütü ve Ýnsan Haklarý Göz- GELÝN GÝDEN KIZIMA! -Bir annenin kýzýna nasihati- Daha dün, dünyaya yeni gelmiþtin Acýktýkça ak sütümden emmiþtin Bir yaþýnda, anne, baba demiþtin Þimdi gider oldun ellere, kýzým Sonra kardeþine ablalýk ettin Sýkýþtýðým yerde, canýma yettin Çalýþayým diye gurbete gittin Bekledim, bakarak yollara, kýzým. Þimdi gidiyorsun, hiç geri gelme Gittiðin yerleri yabancý bilme Saygýsýzlýk etme, isyankâr olma Þükreyle düþtüðün hallere, kýzým Güzelliðe, bir sivilce yetiyor, Zenginlik, bir kývýlcýmla bitiyor, Güzel huya hiç bedel biçilmiyor Sakýn düþme kötü hallere, kýzým Zaman geçer, düþer saçýna aklar Sýrtýna binecek sayýsýz yükler, Azrail sonunda seni de yoklar Sitem etme sakýn yýllara, kýzým Remzi ZENGÝN 14 lem gruplarý da bunun böyle olduðunu dile getiriyorlar. Ýþin daha da ilginç yaný kültürlerini korumak ve demokratik bir düzende yaþamak isteyen Uygurlarýn terörist bile ilan edilmeleri. Bu husus da son zamanlarda Batý medyasýnýn dikkatini çekmiþ ve basýnda yer almýþ. Ne var ki bölgenin stratejik önemini deðerlendiren Çin burayý tez zamanda tamamen Çinlileþtirilmesi gereken bir toprak olarak hedeflemiþ. Bu nedenle de Sincan, adeta geçmiþte Amerikalý göçmenlerin servet uðruna istilaya özendirildiði Kaliforniya gibi bugün Çin Devletince Han Çinlilerinin akýn akýn yerleþmeye özendirildikleri yer haline getirilmiþ. Bu geliþmenin sonucunda görünen odur ki, bozulan ve giderek bozulacak demografik dengenin ve tahrip edilecek Uygur Kültürünün ortaya çýkaracaðý sosyal sancýlarýn güç kullanarak bastýrýlmasý ne ölçüde baþarýlý olur bilinmez ama þurasý gerçek ki soydaþýmýz Uygur Türklerinin içinde yaþadýklarý trajedi bu kadarla kalmayacak ve onlar süreç içinde daha çok zulme, baskýya uðrayacaklardýr. Çin ile ekonomik ve siyasi iliþkileri uðruna buna ses çýkarmayan çifte standartlarý bizce malum Batý ülkeleri ise gelecekte bu suskunluklarýnýn ve günahlarýnýn altýnda kalýp tarih önünde hesap vermeye mahkûmlardýr. SÝMÝTÇÝ Hani! Buzdan heykeldi sabahlar Beni býrakýp Cennet'e koþmuþtu Güneþ… Avâzelerim ulaþýr mýydý? Pervazlarý karlý pencerelere Þu köþedeki Salepçi olmasa… Bir koþu dolaþmalýyým sokaklarý Okul vaktine Yetiþirim belki ilk derse Öðretmen ziline Buzdan ayaðým kaymazsa Ve saçýlmazsa Sepetimdeki simitler yerlere Bekir YEÐNÝDEMÝR AY'IN ÖTEKÝ YÜZÜ CASABLANCA-FAS Ýsmail KARAÇAM* Yani þimdi ben pasaportumu cebime koydum, vize almadan gidiyorum bu Fas'a. Ýnanamýyorum… Beþ yýl önce gitmiþtim ilk defasýnda... Bugünkü gibi aklýmda her þey. O an yaþadýklarýmý anlatamam. Sonraki gidiþlerim hiçbir zaman ilk gidiþin lezzetinde olmuyor. Ýlk gidiþimin detaylarý ve lezzeti dimaðýmdan hiç çýkmýyor Casa'nýn… Arabesk desem deðil. `Casa` tam bir Avrupalý þehir gibi görünüyor… Ýnsanlarý da öyle. Ama yalnýzca ve sadece Casa'ya özgü bu. Casa ne Marakeþ'e benziyor ne de Fez'e. Otantik ve renkli görüntüler yok. Fransýzlar ve Yahudiler burayý sanki hiç terk etmeyeceklermiþ gibi kendileri için ölümsüz bir þehir oluþturmuþlar. Týpký Marsilya'ya benziyor… Yani tipik bir Akdeniz limaný gibi. Onlardan geriye sadece býraktýklarý kalmýþ. Elimi uzatýyorum bu ülkenin Akdeniz sahillerindeki sularý içine, diðer elimi uzatýyorum Atlantik Okyanusu'na deðiyor... Bir elim Akdeniz'in sularýnda, bir elim Okyanus kenarýnda… Kafam karýþýyor... Bu su Atlantik'in mi, Akdeniz'in mi? Tam Cebelitarýk "iki deryanýn sularýnýn birbirine karýþmadýðý" yerin arkasýndaki þehir bu Casablanka "Casa" yani… Akdeniz'in tam bittiði yerde uçaktan * Adým Fuarcýlýk, Yayýncýlýk Kurucu Ortaðý Elektrokent-Perpa Dergisi ve Makine Dergisi Sorumlu Yazý iþleri Müdürü penceremin altýna doðru bakýyorum... Akdeniz'in sularý... Atlantik sahilinin mavi sularý ve beyaz köpüklerini göðe doðru yoðunlaþtýrýyor… Aman Tanrým ne keyif! `Casa` yemyeþil dümdüz ovalar bekliyorum... Ayrý bir iklim parçasý... Þahsýna münhasýr… Hiç uyur muyum ben bu þehirde… Hiç uyku mu gelirmiþ? Gece kuþu gibiyim... Çýkýyoruz sokaklara arkadaþlarým ve ben… Hiçbir turistin giremeyeceði, gitmeye cesaret edemediði sokaklara giriyoruz. Arkadaþlarýmýn ya bunlar Arap galiba dediðini duyuyorum. Ýçimden hadi ordan diyorum bunlar Fransýzca konuþan insanlar… Fransýzca'yý konuþan mükemmel kýzlar, býçkýn delikanlýlar. Fransýz-Arap karýþýmý harika dilberler... Sahile doðru yürüyoruz pürtelâþ… Tam da geldiðimiz yerin ismi, içimi ýsýtýyor: "Basmane"… -Ýzmir deðil burasý Casablanka- sahil boyunca yürüyün. Calipso'ya gelin… Bedevi-ArapFransýz karýþýmý, gözleri Tanrý'dan sürmeli ayrý bir "cins" hurimsi kýzlarý görüyorum. Ellerinde soðuk biralar. 40'ý, 50'si bir yerde harika þen þakrak þarký söyleyen kýzlar… Bu Calipso var ya. Adamýn canýna can katar valla… Ya da ruhunu Okyanusun kenarýnda býraktýrýr... Alimallah imansýz gönderir adamý ahirete... Burasýnýn Arap dünyasýnýn bir parçasý olmadýðýna kendimi nasýl inandýracaðým bilmiyorum... Gerçi artýk öyle bir iddiamda kalmýyor ya... Þu büyük okyanusun kenarýnda hani. Yemin ederim. Üzüleyim mi, sevineyim mi bilmiyorum. Siz ne dersiniz? 15 Calipso'ya dalýyoruz cümbür cemaat… Ayrýntýlarla dolu bir mekân bu Calipso… Bu ülkenin ayrý cins diye tabir ettiðim bir dilberi yerel kýyafetler içinde bana çay getiriyor… Nane çayý… O küçük elleriyle ikram ediyor… Konuþmalarýnda bir nezaket, bir kibarlýk, bizlerin yani ortamýn yüksek elektriðini daðýtacak o küçük minicik parmaklarýyla nezaket timsali zümrüt bakýþlý dilber yumuþatýyor... Fincanýn kulpundan tutup bana uzattýðý çayý almak için elimi uzatýyorum… Elim, eline deðiyor… Ýçim ürperiyor. Çöl sýcaðý gibi yanýyor ellerine gayri ihtiyari deðen parmaklarým… Ne demem lazým, ya da kendimi nasýl savunmam lazým... Yorumsuz... Yelkenler iniyor o an suya... Sahil… Upuzun… Hýrçýn, Okyanus dalgalarý gel-git'in etkisiyle kýyýlarý yýkýyor… Ya ben… Yanýyorum… Ýnan Karagümrük küçük kalýr bu yangýnýma… Yüreðim çýðlýk çýðlýða. Okyanus çýðlýk çýðlýða, sahildeki eðlence mekânlarýndan yükselen Maðrip müziði çýðlýk, çýðlýða. Çýðlýklar birbirini bastýrýyor. Offff, kâh okyanus bir-sýfýr önde, kâh mekânlardan yükselen okyanusu azdýran, parçalayan çýlgýn müzik her þeyden önde… Ya ben, kaç sýfýr öndeyim bilmiyorum… Of aman Tanrým neredeyim ben! Ýbadetin ve kabahatin ikisinin bir olduðu yer bu sahil… Çöl tarafýna giderseniz eðlence, Akdeniz tarafýna giderseniz. II. Hasan Camii… Ýnanýlmaz bir mekân… 200 metre yüksekliðinde minaresiyle dev ve etkileyici bir yapý. Cami yeni yapýlmýþ… Okyanus doldurularak inþa edilmiþ… Dünyanýn 2. büyük camisi olan II. Hasan Camisi öyle görkemli ki… Mekke'den sonraki Ýslam dünyasýnýn en büyük camisi… 4'te 3'ü Atlantik okyanusunun üzerine inþa edilmiþ. 1980 yýlýnda yapýmýna baþlanan cami, sekiz yýlda tamamlanmýþ. Caminin minaresi tam 210 metre yüksekliðinde. Ayný anda 80 bin kiþinin namaz kýlabildiði ve çok ince bir iþçiliðin ürünü olan Hasan 2 Camii'nin üzeri, açýlabilir konumda inþa edilmiþ. Ýki katlý cami Fas'ýn karakteristik özelliklerini ve Emevi etkilerini birlikte barýndýrýyor. Baþýnýzý hangi tarafa çevirirseniz saatlerce ayný noktaya bakar kalýrsýnýz… Her noktasýnda binlerce iþçilik ve o kendine özgü simetri ve asimetriyi görürsünüz… Sanki Sinan'a inat bir camii. Gýpta ediyoruz. Oysa yeni bir cami. Fransýz Mimar Michel Pinseau tarafýndan yapýlmýþ, her tarafý mermerle kaplý. Gizemli ve esrarengiz bir mekân. 16 Tabiî ki baþrollerini Humphrey Bogart'ýn çevirdiði ünlü film "Casablanca"nýn çekildiði mekâný görmeden olur mu diyoruz. Ýnanmýyorum, oysa film Hollywood'da çekilmiþ. Faslýlar ise bir otelin barýný Casablanka filminin dekoru ve fotoðraflarýyla süslemiþler. Akýn, akýn turistler geliyor geziyorlar… Yani para kazanýyorlar. Diðer tarafta da maymun terbiyecileri, yavru maymunlarla turistlerden para kazanmaya çalýþýyor, Ýstanbul'daki kapalý çarþýyý andýran uzun çarþýlar sizi bekliyor... Burada rengârenk yerel motiflerle süslenmiþ terlikler ve hediyelik eþyalar satýlýyor. Bir tarafta eþek arabalarý, diðer tarafta motosikletler… Karmaþýk bir trafik. Ýp boyayanlar, size, bir kaç þey satmaya çalýþanlar... Yani tam bir cümbüþ... Ve aynacýlar. Aynacýlýk Fas'ta önemli bir meslek kolu. Çünkü kapaklý aynalar dünyaca ünlü. Hikâyeleri de oldukça ilginç. (Kapaklý aynalarýn üstünde dünyanýn en güzeli kim sorusu vardýr. Sorunun cevabý, kapaðýn ardýndadýr.) El-Ömer isimli bir sokaða giriyorum, bir insan seli. Yürümekte zorlanýyorsun… Gözlemeler, kaktüs meyveleri. Öðreniyorum ki burasý Casa'nýn en tehlikeli sokaðýymýþ, kim takar… Biz ne de olsa elhamdülillah Türk'üz yani… Kendimizden bir þeyler aramaya baþlýyorum… 300 yýllýk Osmanlý'dan kalan çarþýya doðru gidiyoruz… "Medina Çarþýsý." Labirent gibi sokaklar, kuskus, baharat kokularý, cami desenli halýlar… Okyanus taþlarý... Rengârenk… Bize benziyorlar... Bir ülke ki burasý, bir yönü batýya dönük, bir yönü doðuya… Boulevard d'Anfa'dan hýzla yürüyoruz. Avenue de F.A.R.'a geliyorum. Sarý bir duvarla çevrilmiþ Eski Medine Mahallesi burasý. Daracýk sokaklarý, rengârenk ve sefil hayatlarýyla Avrupa'dan gelen zengin turistler. Durmadan fotoðraf makinemin düðmelerine basýyorum. Film derdim yok, þükür. Artýk bu dijital aletleri seviyorum. Hiç bitmiyor. Çek çekebildiðin kadar. Her þeyi resimle… Sert bir ýþýkta içeri giriyoruz, döne döne korku tünelindeki gibi bir uçtan giriyor öbür uçlarýndan çýkýyoruz… Ýnsanlarýn gözlerinin içine bakýyor buradaki insanlar… Fakirler. 1930'lu yýllarda Fransýzlarca yapýlan Muhammed V Bulvarý'na giriyoruz. Burasýnýn ilk bakýþta zengin bir geçmiþinin olduðunu fark ediyorsunuz. Dönemini doldurmuþ süslemeleri ve dikliðini koruyan kocaman binalar ve anýtlar. Ýsimleri Arapçalaþtýrýlmýþ yani yarý Arapçalaþtýrýlmýþ binalar, sokaklar ve köþeler. Vallahi bu- ralarda ki Müslüman mahallelerinde salyangoz satýlýyor ve yeniyor da… Hem de keyifle… Fransýzlardan kalma olmalý. Gözlerim fal taþý gibi açýlýyor… Sýcak kazanlara koyuyorlar salyangozlarý. Sanki mýsýr haþlýyorlar. Bir çýðlýktýr kopuyor kocaman kazanlarýn içinde. Sonra hýzlýca yaða batýrýyorlar. Midye yapar gibi salyangoz yemeði yapýyorlar, hem de þipþak. Fransýzlardan kalan bir gelenek olsa gerek… Sayýsýz cafeler. Harika yemekler. Kýzlý, erkekli eðleniyor gençler. Fas'ýn diðer bölgelerine göre daha ve daha daha özgürler… Boulevard Moulay Youssef üzerindeki "ikiz kule- AVLUNLAR Tokat'tan dualarla çýktýk yola, Gök Dere'de verdik biraz mola, Bir ara uðradýk sessiz karakola, Avlunlar topraðým, güzel yurdum. Cýlgoru Deresi kývrýmlý yollar, Daðlardan inen incecik kollar, Hasretin yýllardýr baðrýmý zorlar, Avlunlar topraðým, güzel yurdum. Ýnsanlarý hastýr, topraðý verimli, Daðlarý diktir, yamaçlarý eðimli, Cümle canlarý tâ ezelden sevimli, Avlunlar topraðým, güzel yurdum. Gümüþtekin Gazi buradan geçmiþ, Taþýna topraðýna deðerler biçmiþ, Dualar etmiþ, nice eserler dikmiþ, Avlunlar topraðým, güzel yurdum. Ýlhanlý konmuþ, hüküm sürmüþ burada, Rahmete muhtaç, Bahadýr Han orada, Yâr Ahmet'le, Pîr Ahmet buluþur yuvada Avlunlar topraðým, güzel yurdum. Selçuklu atamýz önem vermiþ buraya, Hanlar, kervansaraylar kurmuþ ovaya, Açýlýr eller Osmanlý çeþmende duaya, Avlunlar topraðým, güzel yurdum. Geçse de asýrlar, daim baba ocaðýmsýn, Üstüne yok sevgisi, ana kucaðýmsýn, Gönlümün baðýnda, yâr bucaðýmsýn, Avlunlar topraðým, güzel yurdum. A. Turan ERDOÐAN ler'e" de gitmeden hiç dönülür mü? Türkiye'ye… Üst katlarý iþ merkezi, alt bölümlerde ise alýþveriþ merkezi. Falýnýza bakmak isteyen o harika gözlü dilberler, dertlerinize derman otlarý satan þifalý ot satýcýlarý, binbirgece masallarýnýn insanüstü kahramanlarýyla sizi korkutmak üzere kendini bilemiþ masal anlatýcýlarý, dövmeciler, cambazlar, rengârenk kukuletalý yerel Fas kýyafetli kadýnlar, erkekler… Yahu kuzum bu Fas'lýlar sanki bin bir gece masalýnýn içinden mi fýrlamýþlar ne… Þaþkýnlýðýnýzdan küçük dilinizi yutarsýnýz… Aman, tanrým o ne biçim gözler, ellerinde bir desen albümü var, peçeyle yüzünü kapatsan, gözlerinin fýkýrdadýðýný görürsün… Aman yarabbim. Aman, aman… Kolunuza giriyor, sizi çiziyor, desen çiziyor… Son sürat size bir þeyler anlatýyor. Akþam vaktinde seyyar lokantalar kuruluyor. Balýk, karides, salyangoz, köfte, sosis, kebap gibi birçok çeþit var. Seyyar tezgâhlardan gökyüzüne doðru bir duman yükseliyor. Gözlerimi kapatýyorum, yüzümde kocaman bir gülümseme ve mutluluk. Gözlerimi bir açýyorum, gökyüzüne bakýyorum "AY'ýn ÖTEKÝ YÜZÜNÜ" görüyorum. Oh TANRIM ne mutluyum ya… Ne mutluyum… Fas'tayým… Aslýnda Kazablanka'dayým. Beyaz evler demekmiþ "Casa". Romalýlarýn dilinde... Beyaz evlerin þehri. Huzur kokuyor. Fas'ýn geleneksel nane çayýný yudumluyorum… Casa'yý çook seviyorum. Etrafýmda portakal satýcýlarýnýn taze taze sýktýklarý portakal sularý ile ferahlýyorum. Yoksa yanýyorum… Beni annem gibi kucaklýyor bu þehir, sarmalýyor… Ya Saida. Ona ne demek lazým. O beni ayný bir þefkatle sarýyor bu sihirli gecelerin sabahlarýna kadar… Özlemedim dersem yalan olur, seni. Atlas Daðlarý, Atlantik Okyanusu ve Ýsmail KARAÇAM… Beni bu sevda daha bu þehre çoook getirecek çook. Þairin dediði gibi… Ben bu þehirde hiiiç uyumuyorum. Çünkü ben bu þehirde "Sevda'nýn Oturduðu Sokak'ta Oturuyorum… Geceler Hiç Bitmiyor ve Ben Hiç Uyumuyorum…" Daha doðrusu hiç uyuyamýyorum… Sizde öyle yapýn… Ve Casablanca'ya gelin... Vize de yok... Ucuzda. Kendinize bir güzellik yapýn, hem tatil, hem eðlence ya da kültür diyorsanýz, ayýn öteki yüzünü görmek istiyorsanýz ya da Hasan Camii'ni görmek, okyanusa ayaklarýnýzý deðdirip, ferahlamak istiyorsanýz... Haydi Casablanca'ya... 17 KERKÜK HOYRATLARI ÜZERÝNE Sadun KÖPRÜLÜ* kama dayanarak, ayaklý mani diye bilinen bir edebiyat türüdür. Halk edebiyatýnda hoyratlarýmýz özel bir þiir türü olarak, cinaslý birkaç anlam taþýmak üzere yalnýz Irak Türkleri tarafýndan yazýlýp söylenmektedir ve özel bir yeri vardýr Kerkük hoyratlarý günümüzde Doðu ve Güneydoðu Anadolu'da Erzincan, Kars, Adýyaman, Konya, Erzurum, Diyarbakýr, Elâzýð, Bayburt, Þanlýurfa, Azerbaycan Bakü'de söylenmektedir. Ýran Türkleri tarafýndan da bayatýlar diye adlandýrýlmaktadýr. Özellikle Horasan, Erdebil, Orumya, Türkmen Sahra, Tebriz'de ve Kerkük hoyratlarý bugün dünyanýn birçok yerlerinde yaygýn olarak bir uzun hava içinde þiirin bir türü sayýlmaktadýr. Mani, maya, mayan diye bilinen hoyratlarýmýzýn büyük bir benzerliði Elazýð, Þanlýurfa, Diyarbakýr, Tebriz, Bakû, Güney, Kuzey Azerbaycan'da görünmektedir, Türkmen oymaklarýndan, boylarýndan olan Þanlýurfa'da, Diyarbakýr, Azerbaycan, Tebriz, Horasan, Kars, Elazýð-Bingöl-Bitlis-Van, Erzincan, Erzurum, Adana, Kahramanmaraþ, Gaziantep'te kullanýlan Kerkük mani ve hoyratlarýmýz birçok yörelerde de deðiþik biçimlerde söylenmektedir.(Irak Türkleri Kerkük) her bir bakýmdan hoyratýn doðuþu, kimliðidir menþeidir. Diyebiliriz ki hoyrat Kerkük'süz olmaz, Kerkük'te hoyratsýz olmaz. Tanýnan Kerkük hoyratlarýmýza Azerbaycan'da bayatý (Bayatýlar) Türkiye'nin Þanlýurfa, Diyarbakýr ve Elazýð, Erzurum, Erzincan, Van, Adana gibi illerinde (hoyrat) söylenir diðer Türk bölgelerinde ayaklý mani diye tanýþýr ve Orta Asya'da ise (harevat) adý siye geçmektedir. Ýster Türkiye'de ister dünyanýn neresinde olursa olsun hoyratlarýmýz, manilerimiz, türkülerimiz söylenen yerler, topraklar tüm baskýlara, korkulara karþý Türk kalacaklardýr, Bütün Türk dünyasýnýn bir olmasýna bir millet bir kültür bir edebiyatta sahip olmasýna raðmen hoyratlarýn asýl doðup geliþtikleri büyüdüðü, deðer, önem kazandýðý ülke, yer Irak Türkleri Kerkük Türkmenelidir. Kerkük'te yüksek ve dik bir sesle söylenen tanýnan hoyratlarýmýz Türkiye, Ýran Azerbaycan ve birçok Türk dünyasýnda tutularak öz be öz Kerkük Irak Türklerinin kimliði olarak hoyratlarýmýz deðiþik biçimlerde birçok Türk topraklarýnda yazýlarak söylenmektedir. Genellikle cinaslý kafiye olanlar ve Anadolu'nun çeþitli yörelerindeki cinaslý hoyrat Kerkük'ten alýnarak ve manilerimiz, kesik, Beþiri hoyratlar ma* Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi 18 Kerkük'te halk arasýnda hoyrat söylenir bazý yörelerde ise, hoyrat, koyrat ve koryat deniliri. Türk oymaklarýndan olduklarýndan dolayý Þanlýurfa, Erzincan, Van, Diyarbakýr, Elazýð ve Erzurum'da bir çeþit ezgi ve halk türküleri diye Irak Türklerinin edebiyatýnda tanýnmaktadýr. Hoyrat, (kuruyad) sözünden geldiðini söylenmektedirler bir baþka görüþe göre Kerkük Þehri'nin bir semti olan Korya'dan gelmektedir. Hoyratlarýmýz çoðunluk yiðitlik, mertlik milli duygu veren, sevgi, sevgili, gurbet, keder, yas, umut, özlem, doða, nasihat, gibi konularý kapsar. Hoyratlarýn sözleri 4+3, 3+4, 5+2 veya 2+5 iç yapýlanmalý 7'li hece tarzý ölçüsünde yazýlmaktadýr. Dört diziden oluþmaktadýr, hoyratlarýn ilk dizisi eksik hecelidir. Ve birkaç anlamlý cinas olmalýdýr ve anlamlar ise farklý olmaktadýr, sözcüklerden seçilir. Dört dizili hoyratlarda birinci, ikinci ve dördüncü dizeler kafiyeli, üçüncü dizeler ise serbesttir. Genellikle cinaslý olmalýdýr, Cinaslý olmayan sözlerden oluþan hoyrat varsa da bunlar makbul sayýlmaz. ATATÜRK, ÝÇÝN YAZILMIÞ HOYRATLAR Irak Türkleri her zaman Türk büyüklerine Ulu önder Atatürk için saygý sevgileri iç duygu- larý artarak, çok sayýda þiirler hoyratlar yazmýþlardýr Anonimleþmiþ olan bu hoyratlar dillerimizde her zaman canlanarak coþmaktadýr At Emdi Koyun sütün, At, emdi Musul'a Sahip Çýkan Atatürk tek, Atamdý ---------Ata, Beni Gel bindir, ata, beni Türk milletim severim Öðretti Atam beni ---------Ata siz Gelin binin, ata, siz Türkiye kurucusu Türkler, olmaz, Atasýz Oyar gözün Kim görmüþ o yar gözün Aslan gücünden düþse Karýnca oyar gözün ---------Boðazlar Kasap Koyun, Boðazlar Tanrým yer daðýdanda Türk'e düþtü, Boðazlar ---------Yarasýzlar Ýçimde yara sýzlar. Kerkük senin derdinden Anlamaz yarasýzlar. ---------Oyarým Bütün deðil o yarým. Türk'e yan bakanlarýn Gözlerini oyarým! ---------Sürmeli Ceyran gözler sürmeli Satýlmýþ hainleri Kerkük'ümden sürmeli ---------Sandýklarým Açýlsýn sandýklarým düþmandan kötü çýktý Dost diye sandýklarým! ---------- Yâd elinde Öt bülbül, yâd, elinde Bir diyar mezar olsun Kalmasýn, yâd elinde ---------Yordu Kerkük Gam beni yordu Kerkük Babamdan kalma miras Dedemin yurdu Kerkük ---------Cinassýz Hoyratlar Dörtlükler Ezizim üzüm gara, Baðýmda üzüm gara, Yâr yanýna giderim, Elim boþ, üzüm gara ---------Eziziyim, ne sarý, Ne yarala, ne sarý, Gamdan bir ev tikmiþim, Derd kederdir hasarý... ---------Azizim arabadý Goy gelsin arabadý Dünenki cennet seher Bah bugün harabadý ---------Bayatýlar(Maniler) Sürü biyana gelsin Yesin bi yana gelsin Deyin o vefasýza Dönsün bu yana gelsin Eyvaným hesir menim Üreyim esir menim Toyumu tez eyleyin Yarým telesir menim ---------Palazda narýncý var Abý var narýncý var Hardasan ay nainsaf Dalýnca zarýncý var ---------Sehere yol eyledim Kaðýzý bol eyledim Yuhusuz gecelerde Gözyaþým bol eyledim ---------19 Þirvan'ýn daðlarýynan Meyveli baðlarýynan Senin gurbanýn olum Yanýmýn aðlarýynan ---------Baðýmdý obamýz Dovðaçýdý babamýz Yara gurban oleydi Bizim ceddi abamýz ---------Ay! Daðlarým, daðlarým, Sana gönül baðlarým. Gelmezsen güzel yârim, Gece gündüz aðlarým. ---------Ay! Naralý naralý, Yakýn deðil aralý, Aþk ateþi yamandýr, Kalbinden de yaralý, ---------Ay! Hayâlý, hayâlý, Edeplidir, hayâlý, Yüzü nurlar saçýyor. Kalbi rabbe dayalý, ---------Ay! Saralý, saralý, Yedi daðýn maralý, Gözlerim seni bekler, Kollarýmda saralý, ---------Ay! Zaralý, Zaralý, Gidek yâre varalý, Yâri bulamayýnca, Olduk caným karalý, Bilmem sen haralýsen Diyisen (söylersen) yaralýsen Gözlerden yaþ aðýrý Gök girip karalýsen ---------Kerkük'üm nice Kerkük Düþüptü saça Kerkük Allah'tan imdat diler Her gün her gece Kerkük ---------Kerkük kalalý Kerkük Baþý belalý Kerkük Þahrban narý kimin Sýðýp el eli Kerkük ---------Kerkük'ün yanar daðý Boynunda siyah baðý Her gün her gece geli Hastalar sorar saðý ---------Kerkük'ün harasýna Oh deðdi yarasýna Aðtarý (aktarý) tabip tapmaz Derdinin çaresine ---------Kerkük'üm ya da seni Salaram yâda seni Bu ruh bu canda varken Vermerem yâda seni ---------Kerkük'üm mahmur Kerkük Tarihte meþhur Kerkük Barýný yâdlar yiri (yiyor) Baðvaný maðdur Kerkük ---------- Kerkük ile ilgili Dörtlükler Kerkük'üm yaralýyým Gök girip karalýyým Gözlere tikan (diken) oldum Men çünkü yaralýyým Mezarda taþ koymuþam Göz üstü taþ koymuþam Türk'ten ayrýlan günden Gözlerde yaþ koymuþam Milletle toprak için Kerkük'e baþ koymuþam ---------- ---------- ---------- 20 Kerkük'üm karalýyem Ciðerden yaralýyem El diyer bizim Kerkük Bilmem men haralýyem "NÝKSAR ÞEHÝR COÐRAFYASI" VE NÝKSAR ÜZERÝNE YAZILAN DÝÐER KÝTAPLAR… HAMÝ KARSLI* Bundan 12 yýl önce bir gazetede “Niksar’la ilgili Kitaplar ve Yazarlarý Üzerine…” baþlýklý iki yazý yayýmlayarak, kentimizle 1 ilgili yapýlan bu çalýþmalarý tanýtmýþtým. O yazýlarda da belirttiðim gibi; doðduðum, çocukluðumu ve ilk gençlik yýllarýmý geçirdiðim Niksar’la ilgili yapýlan her türlü yayýn beni hep ilgilendirmiþ ve heyecanlandýrmýþtýr. Ben, üzerinde, günümüzden 2340 yýl öncesine ait yaþanýlan olaylarý bildiðimiz bu tarihi kent hakkýnda yeterince yayýn yapýlmadýðýný düþünen bir insaným. Uzun süre Daniþmendliler’e, Tacettinoðullarý Beyliði’ne baþkentlik yapmýþ; Persler, Pontuslular, Romalýlar, Bizanslýlar, Artuklular, Daniþmendler, Selçuklular, Ýlhanlýlar, Tacettinoðullarý, Osmanlýlar ve Cumhuriyet dönemine ait uygarlýklarýn izlerini taþýyan bu yaþlý kente hak ettiði ilgi ve ihtimamýn gösterildiðini zannetmiyorum. Çocukluðumda anýmsadýðým, babamýn kitaplýðýnda bulunan Niksar Halkevi yayýný “Ülker” dergileri, kentimizle ilgili ilk yayýnlar olsa gerek. 1936 yýlýnda, Niksar Halkevi’nde gönüllü olarak çalýþan bir avuç aydýnýn çýkarttýðý bu dergileri 70 yýl sonra yani 2006 yýlýnda Milli Kütüphane’den bularak tekrar gün ýþýðýna çýkaran ve bu konuda tanýtým yazýlarý yazan Sev2 gili Hasan Akar’ý þükranla anýyorum. Niksar’la ilgili gördüðüm son yayýn ise “Niksar Þehir Coðrafyasý” adýný taþýyor. Nisan, 2009’da, Konya Çizgi Kitabevi yayýný olarak çýkan kitabýn yazarý Eren Yürüdür 3 adlý genç bir akademisyen. * Araþtýrmacý-Yazar Orta boy 150 sayfadan oluþan kitapta Niksar þehir coðrafyasý 4 ana bölümde incelenmiþ. Birinci bölümde Niksar’ýn doðal çevre özellikleri ele alýnmýþ. Niksar ve Erbaa ovalarýnýn yapýsý anlatýlmýþ. Ýkinci bölümde beþeri çevre özellikleri üzerinde durularak, Niksar’daki nüfus artýþý, aile büyüklükleri, nüfusun yaþ ve cinsiyet yapýsýyla eðitim durumu incelenmiþ. Üçüncü bölümde ilçemizin kentsel fonksiyonlarý ele alýnarak tarým, hizmetler, ticaret, sanayi ayrý ayrý tablolar, þekillerle anlatýlmýþ. Tarým fonksiyonunda, tarýmsal arazi kullanýmý, ekili ve dikili alanlar, hayvancýlýk; Hizmetler fonksiyonunda, yönetim, genel hizmetler, eðitim, saðlýk, ulaþým, kültür ve turizm; Sanayi fonksiyonunda, modern ve atölye tipi sanayi, inþaat; Ticaret fonksiyonunda da, Niksar Sanayi ve Ticaret Odasý kayýtlarýndan faydalanýlarak ticari iþ yerleri ve oralarda çalýþanlarýn sayýlarý tespit edilmiþ, sektörlere göre daðýlýmý üzerinde durulmuþ. Yazar dördüncü ve son bölümde þehirsel fonksiyonlarýn daðýlýþýný ve þehir içi arazi kullanýlýþýný anlatarak, ticaret, sanayi, tarihi ve yeþil alanlarla konut yerleþim alanlarýnýn hektar olarak miktarlarýný ve yüzdelerini vermiþ. Eren Yürüdür, kitabýnýn son bölümünde Niksar’ýn sorunlarý ve bu sorunlarla ilgili çözüm önerileri üzerinde durmuþ. Yürüdür’ün bu konudaki görüþlerine katýlmamak mümkün deðil. Çünkü 1. derecede deprem sahasý içerisinde yer alan Niksar’ýn en önemli sorunu deprem konusudur. Bilindiði gibi, Anadolu’da gerçekleþtiði belirlenen ilk ve en önemli deprem M.Ö. 330 yý4 lýnda gerçekleþen Niksar depremidir. Daha 21 sonraki yýllarda da, Niksar’da birçok büyük deprem binlerce can ve mal kaybýna neden olmuþtur. Örneðin, özellikle Pontus dönemine ait birçok tarihi yapýyý yerle bir eden 344 yýlý depremi, Roma döneminden ayakta kalan son yapýlarý da yýkan 449 yýlý depremi, 1939, 1942 ve 1943 yýlý depremleri bu sorunun ne kadar önemli olduðunu ortaya koymaktadýr. Yürüdür’ün deðindiði ikinci sorun, kentteki iþsizlik ve buna baðlý olarak geliþen göç sorunudur. Bir baþka sorun ise ticaret ve yatýrýmlardaki yanlýþlýktýr. Gerçekten, birliktelik ve iþbirliði eksikliði yüzünden sermayenin dýþa kaçmasý Niksar’ýn büyük bir sorunudur. Çözümünde ise yerel ve mülki yöneticilere görev düþmektedir. Yazar, depremin dýþýnda büyük bir doðal sorun olarak “kentin yerleþebileceði alan” konusunu ele almýþtýr. Çünkü Çanakçý ve Maduru derelerinin vadilerine yerleþen kent, Niksar Ovasý’ndaki verimli topraklara kaymaya baþlamýþtýr. Bir tarafta verimli topraklarla bir tarafta da Canik Daðlarý ile sýnýrlanan kentte, þeritsel bir geliþim alaný ortaya çýkmýþtýr. Tarým alanlarýnýn yok edilme riski büyük bir sorundur. Sayýn Eren Yürüdür’ün, “Niksar Þehir Coðrafyasý” adlý bu güzel çalýþmasý Konya Çizgi Kitabevi tarafýndan basýlarak satýþa sunulmuþ. Kitap Niksar Belediye Baþkanlýðý’na tanýtýlarak, belediyenin bu kitaptan bir miktar alýp alamayacaðý sorulmuþ. Ancak Sayýn Belediye Baþkaný “Bütçemiz müsait deðil” diyerek konuya ilgi göstermemiþ. Daha sonra Eren Yürüdür’ün Niksar’da öðretmenlik yapan bir öðrencisi tarafýndan kitapçýlara tanýtýlmýþ ama yine kimse ilgi göstermemiþ. Ben bunu ilgililerin bir ayýbý olarak görüyorum. Bir bilim adamýnýn kentimizle ilgili böylesine bir araþtýrmasýnýn özellikle yerel yöneticiler tarafýndan teþvik görmesi ve satýn alýnarak kent kütüphanesine kazandýrýlmasý gerekmez miydi? 22 Yine Osmanlý Ýmparatorluðu’nun 1840 tarihli “Temettüat Defterleri” nin Niksar’la ilgili bölümlerini inceleyerek “19. Yüzyýlda Bir Anadolu Þehri Niksar” adýyla kitap haline getiren baþka bir bilim adamýnýn - kentimizin sosyal ve ekonomik hayatýna ýþýk tutan- deðerli çalýþma5 sý da bugün elimizde bulunmamaktadýr. Niksar’daki yerel ve mülki yöneticilerin, bir “Niksar Kent Kitaplýðý” kurmalarý ve Niksar’la ilgili þimdiye dek yayýnlanmýþ tüm kitap, dergi, makale ve benzeri diðer çalýþmalarýn katalogunu hazýrlayarak konuyla ilgili olanlarýn hizmetine sunmalarý gerekir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde anlatýlan Niksar’ýn da küçük bir broþür haline getirilerek –hatta temsili olarak resimlenip bugünkü dile çevrilerek- kent sakinlerine, özellikle genç kuþaklara daðýtýlmasý faydalý olur düþüncesindeyim. Geçmiþlerini iyi bilenler, geleceðe daha güvenle bakarlar. Niksar Belediyesi Kültür Müdürlüðü’nün ana görevi, baþta bu kentin insanlarýna olmak üzere herkese kentimizi tarihiyle, coðrafyasýyla, folkloruyla, ekonomik olanaklarýyla tanýtmak, sevdirmektir. Toplumsal bilinç, öncelikle insanýn yaþadýðý kentin kültürünü algýlamasýyla baþlar. Ýlgililere yardýmcý olur düþüncesiyle benim kent kitaplýðýnda bulunmasý gerektiðine inandýðým kitap listemi bu yazýya eklemek istiyorum: Bütün Yönleriyle Niksar (Atalay Karahan -1974) Tarihi Eserleriyle Niksar (Atalay Karahan- 1976) Niksar’ýn Fatihi Melik Ahmet Daniþmend Gazi’nin Hayatý (A.Karahan–1986) Niksar’da Görülecek Ýncelenecek Tarihi Eserler (Atalay Karahan- 1989) Niksar – Dün Bugün Yarýn (Selahattin Hançer dönemi Belediye Yayýný–1988) Melik Ahmet Daniþmend Gazi ve Daniþmendname (Belediye Yayýný- 1995) Þiirlerle Niksar (Niksar Belediyesi Yayýný1996) Niksar’ýn Fethi ve Daniþmendliler Döneminde Niksar ( Niksar Belediyesi ve GOP Üniversitesinin ortaklaþa düzenlediði bilgi þöleninde sunulan tebliðler- 1995–1996) Niksar Tarým Sempozyumu Sonuçlarý (GOP Üniversitesi ve Niksar Belediyesi ve Niksar Kaymakamlýðý ortak yayýný – 1997) Niksar Belediyesi (Niksar Belediyesi Yayýný- 1997) Milli Mücadele Yýllarýnda Niksar (Hasan Akar- Müjdat Özbay, 1998) Daniþmendliler Döneminde Niksar (Kamil Þahin – 1999) Daniþmendliler Döneminde Niksar’da Týp, Tarih ve Kültür (Niksar Belediyesi Yayýný, 2000) 19. Yüzyýlda Bir Anadolu Þehri Niksar –Ekonomik ve Sosyal yapý (Dr. Coþkun Çakýr, 2001) Niksar’da Vakýflar ve Tarihi Eserler (Hasan Akar – Necati Güneþ, 2002) Daniþmendname (Doç. Dr. Necati Demir, 2004) Tarih Ve Kültür Kenti Niksar (Prof. Dr. Necati Demir – M. Fatih Demirci, 2006) Niksar Þiirleri ve Þairleri (Hasan Akar, 2008) Onbeþliler Gidiyor –Niksar’ýn Fidanlarý (Mehmet Emin Ulu, 2007) Uygarlýklar Merkezi Niksar (Ali Akdamar, Basým tarihi belli deðil) Niksar Þehir Coðrafyasý (Eren Yürüdür, 2009) Ýlgi, bilgiyi; bilgi ise güçlü kuvvetli olmayý saðlar. Niksar’ýn ekonomik, sosyal ve kültürel açýlardan güçlenmesinin ilk koþulu halkta “kentlilik bilinci”nin oluþmasýdýr. Yaþadýðý kenti sevmeyen insanýn o kente faydasý da dokunmaz. Bilginin sevgiyle yakýn iliþkisi vardýr. Kentimizi geçmiþi ve haliyle, havasý ve suyuyla, yaylasý ve ovasýyla, daðý, taþý, üzerinde yaþayan tüm canlýlarýyla iyi tanýmak, bilmek zorundayýz. Bunun için de, kentimizi bi- ze daha iyi tanýtan her türlü çalýþmayý alkýþlamamýz, teþvik etmemiz ve bu çalýþmalarý yapanlara da teþekkür etmemiz gerekir. Atalay Karahan’ýn Niksar’la ilgili yaptýðý ilk çalýþmayý Ýstanbul’da çalýþtýðým yýllarda görmüþ ve oradan Atalay’ý arayarak kendisini kutlamýþ, teþekkür etmiþtim. Tanýdýðým ikinci Niksar sevdalýsý Hasan Akar ise, bu konudaki çalýþmalarda adeta bir orkestra þefi görevinde. Sürekli olarak hem kendisi hem de yakýn arkadaþlarýný teþvik ederek Niksar Kent Kitaplýðý’na deðerli eserler kazandýrýyor. Bir Niksarlý olarak, bu kente hizmet sunan herkese þükranlarýmý sunuyorum. Dipnotlar: 1 25 Kasým l998 ve 2 Aralýk 1998 tarihli Yeþil Niksar Gazeteleri. 2 18 Temmuz 2006 tarihli Yeþil Niksar gazetesi.7 Eylül 2006 tarihli Tokat gazetesi. 3 Eren Yürüdür 1967 yýlýnda Tokat’ýn Erbaa ilçe merkezinde dünyaya geldi. Ýlk ve orta öðrenimini burada tamamladý. 1984 yýlýnda Selçuk Üniversitesi Eðitim Fakültesi Coðrafya Bölümü’ne girdi, 1988’de mezun oldu. Ayný yýl Erzincan Çayýrlý Lisesi’nde coðrafya öðretmenliðine atandý ve Selçuk Üniversitesinde yüksek lisans eðitimine baþladý. “Erbaa ve Niksar Ovalarý’nýn Fiziki Coðrafya Özellikleri” baþlýklý yüksek lisans tezini 1991’de tamamladý. Ayný yýl Amasya Taþova Belevi Ortaokulu coðrafya öðretmenliðine atandý. 1992’de Mardin Kýzýltepe’de askerlik görevini tamamladý. 1993’te Atatürk Üniversitesi Erzincan Eðitim Fakültesi araþtýrma görevliliðine atandý ve Atatürk Üniversitesi’nde doktora eðitimine baþladý. “Þebinkarahisar Ve Çevresinin Coðrafi Etüdü” baþlýklý doktora tezi ile 1998 de bilim doktoru oldu ve ayný yýl Erzincan Eðitim Fakültesi’nde Yar. Doç. Dr. Kadrosuna atandý. 2000 yýlýnda ayný kadro ile Gaziosmanpaþa Üniversitesi Eðitim Fakültesi’ne nakletti. Halen bu görevi sürdürmektedir. 4 AnaBritannica, cilt:7, Sayfa: 156 5 Ben bu kitabý Sayýn Müjdat Özbay’dan almýþ incelemiþ ve kendisine iade etmiþtim. Sonradan Müjdat Özbay’la konuþtuðumda kitabýn kaybolduðunu, muhtemelen alan birisinin geri getirmediðini söyledi. Gerek kitabýn basýldýðý yayýnevinden ve gerekse yazarýn yakýnlarýndan yaptýðýmýz araþtýrmalar boþa çýktý ve kitabý edinemedik. 23 KESÝTLER VE ÇÝZGÝLER KELÝMELERÝN DÝLÝ Muhsin DEMÝRCÝ* Dilimizde bazý kelimeler vardýr ki, dilin olmazsa olmazý içinde yer alýr. Zaten bir dilin zenginliði de kelimenin anlamlarýnýn geniþ olmasý ile deðer kazanýr. Bu cümleden olarak "TÜRKÇE"mizin, dünya dil ailesi içinde beþinci sýrayý iþgal etmesi de bu özellikten kaynaklanýr. "GÜZEL" kelimesini bu baðlamda ele alacaðým. "GÜZEL" soyut bir kavramdýr. Ama þair ve yazarlar duygu ve düþüncelerini sunarken "GÜZEL"in, kendisinden ve anlamýndan yararlanýrlar. Týpký bir kuyumcunun vitrinini süsleyen takýlar gibidir, Güzel sözcüðü… Þairlerin duygularýný, kanaatlerini, ifadelerini süsleyen "GÜZEL", dilin seçkin bir sözcüðüdür. Þairlerin þiirlerinde geçmese bile, þiirin duygusunda bu kelime ifade ediliyor. Nikâh da bile: " -iyi ve güzel günde… kötü günde" birliktelik aktarýyor. Güzel'e þöyle seslenebiliriz: "-Güzel, ne güzel olmuþsun… Görülmeyi görülmeyi…" Güzele ne kadar hasret kalýndýðýnýn bir ifadesi: "Güzel'i her dizede, her kýt'a da, her þiir bütününde aramak bize þiir zevkinin doruðunu yaþatýyor. Bayaðý "GÜZEL" i kelimelerin arasýndan cýmbýzlýyoruz. Ve diyoruz ki: "-Ben GÜZEL'e, GÜZEL demem… GÜZEL benim olmayýnca…" Ama çok sevdiðimizi, aþýrý duygulandýðýmýzý anlatabilmek için yine "GÜZEL" e ihtiyacýmýz var. Þiirin coþkusunu bu oldukça vurgulayýp, duygu yükünü artýrýyor. Þu örnek "GÜZEL" tutkusunun coþkunca bir anlatýmý deðil mi? Þiire verdiði lirizm "GÜZEL'in" kanatlarýndan damlýyor: * Eðitimci-Yazar 24 "-El güzel, kýna güzel, Bana güzel sana güzel, Yavrusu kucaðýnda; Ana güzel ana GÜZEL…" Cefakâr analarý duygusal bir biçimde anlatan motif "GÜZEL" üzerinde yoðunlaþýyor. Ýþte size Türk dilinin hazine kelimesi "GÜZEL…" Bedri Rahmi bir þiirinde bu sözcüðe deðiþik anlam yüklüyor. "GÜZEL ile FAYDALI" þiirini aktarýrsak: "-Ben arýya arý demem, Arýnýn balý olmalý. Ben güzele güzel demem Güzel faydalý olmalý Güzel dediðin iþe yaramalý Kadýn mý? Hamur yoðurmalý Çocuk doðurmalý Aðaç mý? Meyve vermeli! Çiçek mi? Kokmalý, Bayramdan bayrama neyleyim güzeli Güzel dediðin her Allah'ýn günü Yaný baþýmýzda olmalý Yaðmur misâli hem gözümüze hem günlümüze Hem topraðýmýza yaðmalý Güzel dediðin yaðmur misali hepimizin olmalý." "GÜZEL" için daha ne diyelim! Bahusus diyeceðimiz çok : "GÜZEL'e", açýk olan Karac'oðlan bir dörtlüðünde: "-Güzel ben seni isterim, Seni koynumda beslerim; Yüzünü "GÜZEL" göreyim, Zülfün kara deðil mi?" M.ÇOÞKUN bir dörtlüðünde: "Güzel'e yer vermiþ, o kýt'ayý terennüm edelim: "- Anadolu çiçeðinde senin kokun vardý. Türkülerin "GÜZEL'inde, senin hülyan vardý, Aðýtlarýn acýsýn da senin adýn vardý, Cennet-i Âlâ'da beðen köþkü öðretmenim." derken; "Türkülerin Güzel'ini" öðretmenine ithaf etmesi motifi þiiri doruk noktasýna çýkarýyor. "GÜZEL'i" deyim olarak da çok yerde kullanýrýz: - Güzel bir iþ, - Güzel bir hareket, - Güzel, çok güzel, - Güzel bir söz… - Güzel ve sevimli bir çehre, - Güzel huy, - Güzel bir bahçe, - Güzeller güzeli olmak, - Güzel bir hayat yaþamak - Güzel bir gün, Her ismin önüne "GÜZEL'i" getirirseniz; olumlu ve sevimli olur. Karþýt kavramý kötü'dür. Kötü, olumsuz ve beðenilmemeyi ifade eder. Halbuki "GÜZEL" olumlu ve sevimli görünür. Bir sözde: "- Daima iyiye, GÜZEL'e" Karacaoðlan daima "GÜZEL'i" arayan bir þairdir. Ýþte ondan bir beyit: "-Güzeller duraðý Tokat, Engürü Acep gezsem ala gözlüm var mola…" ********* Þimdi de "GÖNÜL" kelimesine bir göz atarak edebiyat sayfalarýnda geziye çýkalým. Güzel kelimesinde olduðu gibi "GÖNÜL" kelimesini de þairler bir motif ve bir sanat olarak kullanmýþlardýr. Daha doðrusu duygularýna "GÖNÜL" kelimesi bir güzellik katmýþtýr. Hemen hemen her duygusal þiir "GÖNÜL'ün" kapsamý içine girer. "GÖNÜL" ile çoþar, "GÖNÜL" ile çaðlar, "GÖNÜL" ile duygularý okuyucuya yansýr. "GÖNÜL" motifi olan önemli dizeleri okuyucularýma aktaracaðým. Öncelikle Fatih Sultan Mehmet'ten bir anekdot aktarmak istiyorum: "Fatih sultan Mehmet Ýstanbul'u fethettikten sonra (29 Mayýs 1453) dönemin þairleri, "GÖNÜL ÞÝÝRLERÝ" yarýþmasý açmýþ, bu yarýþmada Ahmet Paþa'nýn "MURABBA" adýný verdiði þiir birinci seçilmiþtir. Ahmet Paþa da bu þiir sayesinde hem üne kavuþmuþ, hem de "VEZÝRLÝK" rütbesi alarak; Fatih'in Hocasý olmuþtur. MURABBA Gül yüzünde göreli zülf-ü semen say gönül Kuru sevdada yiler bi-ser-ü bi pay gönül Demedim mi sana dolaþma ana hay gönül Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül Çin-i zülfünden umar nafe-i hoþ buy murad Bu heva yoluna yýllarla yiler niteki bad Ol dahi sencileyin etmedi ben hastayý yad Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül Feleðin nuþ ederem niþini sagarlar ile Doðradý har-ý cefa baðrumu hançerler ile Baþ koþam demez idim ben dahi dilberler ile Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül Ýnsandaki "GÖNÜL", Allah'ýn Kâbesi ile eþdeðerdir. Bundan dolayý mutasavvýflara göre "GÖNÜL'ün" kýymeti çok büyüktür."GÖNÜL" yapmak Kâbe yapmak gibidir ve hayýrlý bir iþtir. Ýþte bunu dile getiren bir beyit: "Gönül yapmak Halilim KÂBE bünyed etmekten yeðdir, Diþ-i mahzunu þadetmek kul azatetmekten yeðdir." Beyiti ile "GÖNÜL'ü, tasvir etmektedir. Keza Yunus Emre ise: "Gönül çalabýn tahtý, Çalap GÖNÜL'e baktý, Ýki cihan bedbahtý; Kim GÖNÜL yýkar ise…" diyerek, GÖNÜL yapmanýn yüceliði ile GÖNÜL yýkmanýn kötülüðü "iki cihanýn bedbahtlýðý" olarak deðerlendiriyor. HATAYÝ'de: "Hatâyi hâl çaðýnda, Hak GÖNÜL alçaðýnda Yüz bin Kâbe yapmaktýr, Bir GÖNÜL al çaðýnda…" Evet, Kâbe bir GÖNÜL eseridir. GÖNÜL'leri hoþ eden bir yapýdýr. Kâbeyi GÖNÜL'le korumak, GÖNÜL'le baðlanmak ne güzel bir davranýþ. Ya Emrah ne demiþ: "GÖNÜL" gurbet ele gitme, Ya gelinir ya gelinmez. Her "GÜZEL'e" "GÖNÜL" VERME Ya sevilir ya sevilmez." Eþsiz dizelerle "GÖNÜL" motifini yüceltmiþ olmuyor mu? Diðer bir þairde "GÖNÜL'ün" uçuculuðunu þu kýtada ne kadar anlatýyor: 25 "Saçlarýma ak düþtü, Sana ad bulamadým, GÖNÜL'e uçmak düþtü Bir kanat bulamadým…" Sevgiliye kavuþamamanýn "GÖNLÜ" yaraladýðý belirten F. N. ÇAMLIBEL ise: "GÖNLÜM'ü çekse de yârin hayali Aþmaya kudretim yetmez cibâli Yolcuyum bir kuru yaprak misali Huduttan hududa atýlmýþým ben ." Þimdi "GÖNÜL'ü" A.Muhip DRANAS'ýn dizelerinde görelim. "GÖNÜL verdin derlerdi o delikanlýya, En sonunda varmýþsýn bir Erzincanlýya, Bilmem þimdi hâlâ o eski kocanda mýsýn? Daðlarý karlý Erzincan'da mýsýn? Hala Bak, geçmiþ günler; "GÖNLÜN" hatýrlasýn! Hatýrýnda kalan þey deðiþmez zamanla Ne vefalý komþumuzdun FAHRÝYE ABLA!" Bende diyorum ki; "GÖNÜL ne gezersin bu bahçede, Seninde çiçeklerin var bu çimende, "GÖNÜL" uçarsýn bu vadide Yaklaþýrsam kaçarsýn ben kolsuz kanatsýz, Bir gün buluþuruz amma mekânsýz." GÖNÜL deyince KARAC'OÐLAN akla gelmez mi? "-Ýncecikten bir kar yaðar, Tozar Elif Elif diye, Deli "GÖNÜL" abdal olmuþ Gezer Elif Elif diye." Yine KARAC'OÐLAN "GÖNÜL" kelimesini þu dizelerde kullanmasa bile, okunduðu an ne kadar gönülden seslendiði her dizede yansýyor. "-Ela gözlü benli dilber, Koma beni el yerine. Altýn kemerin olayým, Dola beni bel yerine…" "Han Duvarlarý" þiirinde þu dizeler; GÖNÜL sözcüðünü cevherleþtiriyor. "-gidiyorum gurbeti GÖNLÜMDE duya duya, Ulukýþla yolundan Ortaanadolu'ya." Yine "GÖNÜLDEN" þikâyet eden R.Tevfik BÖLÜKBAÞI dizeleri ile bizi nasýl hüzne gark ediyor… 26 "-GÖNÜL elindedir feryat ü zarým, Þu nankör aþkýmdan bende bizarým, Ruhum azade olur belki mezarým, Ayaklar altýnda dümdüz olunca… Ve þöyle sonlandýralým: Müezzin minare hoparlöründen ezaný terennüm ederken; -ALLAHÜ EKBER, nidasýný söylerken, "GÖNLÜMÜZ" derin bir huþû ile yoðruluyorsa; iþte "GÖNÜL HOÞLUÐU" budur. ÇOÐALIR ÖÐRETMEN Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle, Elinde kalemi, yüreðinde serveti, Umutlara gem vurmaz. Aþtýðý yollarda geçit olur, Güneþ olur, ufuk olur. Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle, Yüzü eðilmez zorluklarla, Sabrýna daðlar dayanmaz. Bir türküdür hep yaþadýðý, Halay olur, uzun hava olur. Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle, Koca bir çýnarýn gölgesidir O, Kuruyan dudaklara pýnar olur. Kervaný yürüyen çöllerde, Düþ olur, serap olur. Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle, Anadolu'da bozlak olur, Tarlalarda hasat olur. Orak biçen analarýn çýkýnýnda, Azýk olur, lokma olur. Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle, Her zerresi cana can katar, Ýplik iplik, desen desen, Kilim olur, halý olur, Çözülen çile olur, çare olur. Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle, Geceden gündüze, akþamdan sabaha, Öbek öbek bal olur. Yetim gönüllere merhem olur, Dost olur, yaren olur. Çoðalýr öðretmen öðrencileriyle, Solgun görünümlü takýmýyla, Bozaran ayakkabýsýnýn içinde, Kahraman olur, yiðit olur, Devleþen bir övgü olur. Dilek ELHAN TARÝHÝMÝZÝN KAR ÇÝÇEKLERÝ Dilber DEMÝR* "Sarýkamýþ üstünde kar, Kar altýnda Mehmedim yatar, Gülüm donmuþ kara dönmüþ Gören sanmýþ yârini sarar." Sarýkamýþ'ta uðranýlan yenilgi, etkileri günümüzde dahi hissedilen bir takým felaketler dizisine neden olmuþtur. Bu açýdan Sarýkamýþ felaketini iyi anlamak önem arz etmektedir. I. Dünya Savaþý'nýn önemli cephelerinden Kafkas Cephesi'nde Osmanlý-Rus savaþý, Rus ordusunun 1 Kasým 1914'te sýnýrý aþarak Osmanlý Devleti'ne saldýrmasýyla baþlamýþ, Ruslar Erzurum'a 60 km mesafedeki Köprüköy'e kadar önemli sayýlabilecek bir engelle karþýlaþmadan gelmiþtir. Enver Paþa, bu durumdan memnun olmadýðý için 3. Ordu'ya Köprüköy yönüne taarruz emri verdi ve 7 Kasým'da baþlayan saldýrý neticesinde Ruslar Azap sýrtlarýna çekilmek zorunda kaldý. 16-17 Kasým'da Azap sýrtlarýnda yapýlan savaþta iki tarafta üstünlük saðlayamadý ve Kafkas cephesindeki mücadele bir süreliðine sona erdi. Bu ise, Enver Paþa için memnuniyet verici bir durum deðildi. Kesin sonuca ulaþmak için harekât planýnda ciddi deðiþiklikler yapýlmasý gerektiðine inanan Enver Paþa'ya göre, düþman cephe taarruzlarý ile deðil yapýlacak bir kuþatma hareketiyle imha edilebilirdi. Enver Paþa'nýn kuþatma harekâtý planý Almanlarýn da iþine gelmekteydi. Nitekim Kafkas Cephesi'nde yapýlacak ciddi bir hareket neticesinde Ruslar bu cepheye ordu kaydýrmak zorunda kalacaðýndan, Lehistan Cephesi'ndeki Alman-Avusturya kuvvetlerinin yükü hafifleyecekti. Bu kuþatma harekâtýndan ulaþýlmak istenen hedef Almanlar için bu kadar basitken, Enver Paþa'nýn hedefleri çok daha büyüktü. Enver Paþa, bu bölgedeki Rus kuvvetleri imha edilebilirse 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlý-Rus Savaþý'nda kaybedilen Doðu Anadolu topraklarýnýn geri alýnabileceðine, Rus esaretindeki Kafkas halklarýnýn Türkler lehine bir isyan baþlatabileceklerine ve böylelikle Os* Tokat Endüstri Meslek Lisesi Tarih Öðretmeni. manlý Devleti'nin Kafkasya, Ýran ve Türkistan'ý ele geçirebileceðine inanmaktaydý. Enver Paþa'nýn harekât planý þu idi: "11. Kolordu Sarýkamýþ birlikleri cephesine taarruz edecek; 9. ve 10. Kolordular Narman'daki Rus birliðinin saðýndan geçecekti. 9. Kolordu Bardýz üzerinden Sarýkamýþ-Kars-Aleksandropol-Tiflis demiryolu güzergâhýnýn önemli istasyonlarýndan biri olan Sarýkamýþ'a taarruz edecek ve burayý ele geçirecekti. 10. Kolordu ise 9. Kolordunun solundan Oltu üzerinden taarruz ederek SarýkamýþKars demiryoluna çýkacaktý. 10. Kolordunun sol cenahýnýn güvenliðinin temini için, Acaristan'dan hareket ettirilecek birlikler yardýmýyla Ardahan'a girilecekti. Bu durumda tek demiryolundan mahrum kalacak olan Ruslarýn esas kuvvetleri daðlýk bölgeden Kaðýzman'a, oradan da Erivan'a kaçmak zorunda kalacaktý. Böylece Ruslarýn Kars ve Batum garnizonlarý dýþýndaki kuvvetleri bertaraf edilecekti.". Enver Paþa, hazýrlamýþ olduðu kuþatma planýnýn baþarýya ulaþacaðýna inanmýþsa da bölgedeki bazý komutanlar buna inanmamaktaydý. Bu nedenle Enver Paþa, Hafýz Hakký Bey'i kuþatma planýnýn yapýlýp yapýlamayacaðýný araþtýrmasý amacýyla Kafkas Cephesi'ne gönderdi. Hafýz Hakký Bey, planýn baþarýlý olabileceði yönünde rapor hazýrlamasý üzerine bizzat cepheye gelen Enver Paþa 15 Aralýk'ta Köprüköy'deki ordu karargâhýna ulaþtý. Enver Paþa, harekât konusunda þüpheleri bulunan komutanlarýn tamamýný deðiþtirerek yeni bir komuta kademesi oluþturdu ve 19 Aralýk'ta taarruz emrini verdi. Bu harekâtý yürütecek olan 3. Ordu 9., 10., 11. Kolordular ve 2. Süvari Tümeninden mürekkep olup mevcudu 120 bin kiþi idi. Ruslarýn kuvvetleri ise yaklaþýk 100 bin kiþi olup, sayýca daha az olmalarýna karþýn teçhizatlarý Türk ordusu ile kýyaslanamayacak derecede mükemmel idi. 9, 10 ve 11. Kolordunun 90 bin kiþilik muharip kuvvetiyle 22 Aralýk'ta baþlayacak olan harekâtýn hedefi düþmanýn asýl kuvvetlerini Kars istikametinden ayýrarak Aras vadisine doðru atmak ve cephe gerisiyle baðlantýsýný keserek imha etmekti. Bölgenin coðrafi konumu 27 aþan kar ve tipi askerlerin saatte ancak bir kilometre yürümesine izin vermekte ve neticede eksi otuzlarý bulan soðuk Allahuekber Daðlarý'nda 10 bin Mehmet'in donarak þehit olmasýna neden olacaktýr. Her ne kadar 3 bin kiþilik bir kuvvet Sarýkamýþ'a girmiþse de bunlar da Ruslar tarafýndan geri püskürtülmüþtür. Yenilgiyi gören Enver Paþa, 7 Ocak 1915 tarihinde Sadaret'e çektiði "Ruslara karþý baþlanmýþ olan harekât Rus ordusunun kati maðlubiyetiyle neticelenmedi ise de, düþmaný hudut haricine çýkarmaya ve düþman Enver Paþa 3. Ordu Birliklerini Teftiþ Ederken arazisinin bir kýsmýný istilaya ve hasým ordusunun iyiden iyiye sarnedeniyle erzak ikmali konusunda yaþanan sýsýlmasýna imkân verdi. … Ben de ordunun kukýntýlar ve erzak yetersizliði nedeniyle kuþatma mandasýný Hafýz Hakký Paþa'ya tevdian (býrakakuvvetleri yanlarýna kuru ekmek ve zeytinden rak) Ýstanbul'a hareket ediyorum. Mamafih büoluþan sadece dört günlük erzak alabilmiþlertün bu hususatýn ve hareketimin mahrem tutuldi. Harekâtýn baþarýlý olmasý için kuþatma kuvmasýný istirham ederim. Baþkumandan Vekili vetlerinin dört beþ gün içerisinde Ruslarýn erzak Enver" telgrafýn akabinde 10 Ocak 1915'te 3. ve levazým depolarýný ele geçirip, Ruslarýn Ordu komutanlýðýný Tuðgeneral Hafýz Hakký Kars'a çekilmelerine fýrsat vermeden dönüþ Paþa'ya devrederek Ýstanbul'a dönecektir. yollarýný kapamalarý gerekmekteydi. Bu nedenBu harekâtta Almanlar istediðini elde etmiþ, le, Rus ordusunun dönüþ yolu üzerinde buluRuslarýn Kafkas Cephesi'ne sürmüþ olduðu kuvnan ve ana lojistik üssü konumunda olan Sarývetler nedeniyle Alman-Avusturya cephesi rakamýþ kasabasý stratejik açýdan Türk taarruzuhatlamýþtý. Sarýkamýþ'ta alýnan bu yenilgi sadenun en önemli hedefi haline gelmiþ ve hace bir cephede kaybedilen savaþ olmamýþ, ayrekâtýn kaderi Sarýkamýþ'ýn ele geçirilmesine ný zamanda hali hazýrda Ermeni Lobisi'nin fabaðlanmýþtý. aliyetleri nedeniyle uðraþmak zorunda kaldýðýEnver Paþa'nýn hazýrlamýþ olduðu planýn bamýz soykýrým iddialarýnýn temeli olan tehcirin þarýlý olmamasý için hiçbir neden yoktu. Çünkü de dolaylý olarak nedenlerinden biri olmuþtur. Ruslar, Türk taarruzunun maksadýný ancak üç gün sonra anlayabilmiþ ve tedbir almaya çalýþmýþlardýr. Enver Paþa'nýn hazýrlamýþ olduðu plan daha ilk günlerde Hafýz Hakký Paþa'nýn fevri davranýþlarý nedeniyle deðiþikliðe uðramak zorunda kalmýþtýr. Nitekim bizzat Sarýkamýþ harekâtýnda yer alan 9. Kolordu Kurmay Baþkaný Yarbay Þerif Bey hatýratýnda, "Enver, Sarýkamýþ faciasýnda yalnýz deðildir. Suç ortaðý vardýr. O da Hafýz Hakký'dýr" ifadesine yer vermektedir. Hafýz Hakký Paþa, 10. Kolordu'yu Allahuekber Daðlarý'ndan aþýrarak Sarýkamýþ'a ulaþmayý hedefledi. Fakat bir metreyi Donarak Þehit Olan Türk Askerleri 28 Nitekim Sarýkamýþ felaketi sonrasý bölgedeki Ermeniler Ruslarla iþbirliði içerisinde bölgede Türklere yönelik tam bir kýyým hareketine giriþmiþlerdir. Köyleri basan Ermeni çeteleri "Osmanlý askerlerini siz davet etmiþtiniz" diyerek erkekleri katletmiþ ve kadýnlarýn ýrzlarýna tasallut etmiþlerdir. Ermenilerin bölge halkýna uyguladýklarý insanlýk dýþý bu faaliyetler Osmanlý Devleti tarafýndan engellenmek istenmiþ ve 27 Mayýs 1915 tarihli kanun çerçevesinde Osmanlý Devleti'nin güney bölgelerine sevk edilmiþlerdir. Sarýkamýþ felaketi, Ruslarýn bölgede çok rahat bir þekilde ilerlemesine, 1,5 milyon insanýn bu bölgeden göç etmesine ve bölgenin tahrip edilmesine neden olmuþtur. I. Dünya Savaþý'nýn uzamasýna neden olan Çanakkale Cephesi de Sarýkamýþ felaketi sonrasý açýlmýþ ve dolayýsýyla savaþýn genel seyri üzerinde de etkili olmuþtur. Sarýkamýþ Harekâtý'na 9. Kolordu Kurmay Baþkaný olarak katýlmýþ olan Þerif Köprülü'nün Enver Paþa'ya duyduðu husumetle kaleme aldýðý anýlarý ve Ýttihaçýlara karþý olan insanlarýn yayýnlarý nedeniyle genel kaný, Enver Paþa'nýn Almanlarýn Avrupa Cephesi'ndeki yükünü hafifletmek uðruna 90 bin askerimizi Sarýkamýþ Daðlarý'nda þehit ettirdiði þeklinde olmuþtur. Bütün bu suçlamalara karþýn, Enver Paþa'nýn Sarýkamýþ'ý elde etme planý çok mantýklý idi. Fakat planý baþarýyla sonuçlandýrmak planý hazýrlamak kadar kolay deðildir. Planýn baþarýsýz olmasýnýn nedeni ise öncü kuvvetlerin artçýlar tarafýndan zamanýnda desteklenmemesidir. Bu ise, plan hazýrlanýrken arazi ve iklim þartlarý ile Türk birliklerinin görev daðýlýmýnýn iyi yapýlmamasýndan kaynaklanmaktaydý. Tabi ki Ermenilerin bu bölgede yapacaklarý faaliyetler de hesaplanamamýþtýr. Nitekim baþarýsýzlýk sebeplerinden biri de Ermenilerin orduyu ve bölge halkýný yýpratmasýdýr. Plan dýþýnda yaþanan bir diðer geliþme ise harekâtýn en kritik zamanýnda tesadüf eseri Sarýkamýþ'a bir miktar Rus kuvvetinin gelmesidir. Neticede yenilgi sebeplerini, "Komuta Hatalarý, Ýkmal Ýmkânlarýnýn Yetersizliði, Firarlar, Salgýn Hastalýklar, Soðuk ve Donmalar" baþlýklarý altýnda ayrý ayrý deðerlendirmek de mümkündür. Hafýz Hakký Paþa'nýn "þereften baþka her þey mahvolmuþtu" ifadesini rakamlara dökersek, harekâtýn baþlangýcý ile bitiþi arasýnda geçen yaklaþýk 20 günlük zaman diliminde ordunun verdiði zayiat 75 bin civarýnda olup, bu rakama hasta, yaralý veya esir düþenler dâhil deðildir. Sonuç olarak, Türk Tarihi'mize bir felaket olarak geçen Sarýkamýþ Harekâtý, Türk askerinin her türlü zor þart altýnda vatanýný korumak için hayatý pahasýna harekete geçebileceðinin bir göstergesidir. Türk askerinin vatanýna baðlýlýðý ve ölümü göze alan karakteri, vatanýný düþmandan korumak için giriþtiði her savaþta kendini göstermiþtir. Dolayýsýyla, Sarýkamýþ bir felaket olarak anýldýðý kadar, ayný zamanda gelecek nesillere her türlü zor þartlarda vatan için neler yapýlabileceðini de gösteren bir kahramanlýk destanýdýr. Bu vatan uðruna canlarýný feda eden tüm þehitlerimizin ruhu þad olsun. Faydalanýlan Kaynaklar http://www.tsk.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_8_Turk_Tarihinde_Onemli_Gunler/sarikamis_harekati/sarikamis_harekati.html Albay Arif Baytýn, Ýlk Dünya Harbi'nde Kafkas Cephesi Sessiz Ölüm Sarýkamýþ Günlüðü, Yayýna Hazýrlayan: Ýsmail Derviþoðlu, Yeditepe Yay., Ýstanbul 2007. Balcý, Ramazan, Tarihin Sarýkamýþ Duruþmasý, Tarih Düþünce Kitaplarý, Ýstanbul. Demirel, Muammer, "Sarýkamýþ'ta Ermeni Olaylarý", Bütün Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu, Ýstanbul 2006, s. 153-164. Esenkaya, Ahmet, "Sarýkamýþ Harekâtý'nýn (22 Aralýk 1914-18 Ocak 1915) Ýlk, Orta Öðretim ve Üniversite Ders Kitaplarýndaki Aktarýmý", Bütün Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu, Ýstanbul 2006, s. 135-152. Göktepe, Cihat, "Sarýkamýþ Harekâtý ve Þehitler Hakkýnda Bazý Deðerlendirmeler", Bütün Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu, Ýstanbul 2006, s. 125-133. Karal, Enver Ziya, Osmanlý Tarihi, C. 9, TTK Yay., Ankara 1999, s. 414-424 Necefoðlu, Hacali, "Sarýkamýþ'ta Cephenin Öteki Yüzü (Bir Rus Kaynaðýna Göre Sarýkamýþ Harekâtý)", Bütün Yönleriyle Sarýkamýþ Sempozyumu, Ýstanbul 2006, s. 109-123. Öðün, Tuncay, "Kafkas Cephesinde Kader Aný: Sarýkamýþ Harekâtý ve Sonuçlarý", Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., s. 398-408. Sünbül, Tahir, "Sarýkamýþ Harekâtý, Doðu Anadolu ve Kafkasya", Yakýn Tarihimizde Kars ve Doðu Anadolu Sempozyumu, Kars-Subatan 17-21 Haziran 1991, Ankara 1992, s. 323328 29 ÝSLÂMÝYET'TE TASVÝR SANATI Doç. Dr. Kemal TÜRKER* Ýslam sanatýnda tasvirin bulunmadýðý, bu bakýmdan Ýslam Sanatý içinde resim ve heykeltýraþlýktan söz edilmediði, Ýslamiyet'in ve özellikle dinin temel kitabý olan Kuraný Kerim'in tasviri yasaklamýþ olduðu artýk çok eskimiþ bir görüþtür. Bu görüþ, tamamen art niyetlere dayanarak veya hiçbir araþtýrma yapmadan yüzeyden bir deðerlendirme ile bu konuya, deðinenlerin peþin düþüncesidir. Kur'aný Kerim'de bütün Oryantalistlerin de (Doðu ilmi ile uðraþanlarýn)belirttiði gibi tasvirin yasak edildiðini gösteren bir ayet ve hüküm yoktur. Bu konuya deðinmiþ bulunan Maide suresinin 90. Ayetinde (Elmaide-Ayet90: Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taþlar ve fal oklarý ancak þeytanýn iþlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçýnýn; umulur ki kurtuluþa erersiniz.)denilmekle, Müslümanlarýn kumar oynayamayacaklarý ve Ansâb denilen dikili taþ, idol gibi þeyleri yapýp onlara tapamayacaklarý belirtilmiþtir. Bilindiði gibi Ýslamiyet'ten önce Arabistan'da küçük devletler vardý.(Ýslamiyet'ten önceki bu devre cahiliye devri denir.) Ýslamiyet öncesi bu devrede Araplarýn birçok putlar ve idoller yaparak Kâbe gibi kutsal tapýnakta, muhafaza ettikleri bilinmektedir. Ayrýca Arabistan'da Yemen bölgesindeki kazýlarda birçok tapýnak kalýntýlarý ve idol diyebileceðimiz taþtan yapýlmýþ insan tasvirleri ele geçmiþtir. Yasak olan Ansâb bunlar ve benzerleri olmasý gerekir. Bütün Ayetlerin arasýnda insan heykelinin, insan resminin, herhangi bir canlý resmini günah olduðunu, yasak edildiðini doðrudan doðruya ya da detaylý olarak bildiren, duyuran hiçbir þey yoktur. Ýslam dininde canlýlarýn resmi, bu arada insan sureti yasak olduðu için Ýslam sanatýnda resim, heykel gibi sanatlarýn geliþmediði öteden beri ileri sürülmüþtür. Ayrýca Müslüman Türklerin de canlý resimlere deðer vermedikleri inancý da yanlýþtýr. Eðer gerçek böyle olsaydý bütün Ýslam eserlerin de ne resme ne de heykele rastlanamayacaktý. Oysaki Ýslam mimarlýk, resim, bezeme eserlerinde; mermer, tunç, * GOP Üniversitesi Öðretim Üyesi 30 bakýr, taþ tahta, alçý, dokuma iþlerinde kadýn erkek insan, aslan, kaplan, ceylan, kartal, heykellerine, kabartmalarýna, resimlerine, sembollerine, motiflerine rastlanmaktadýr. Bunlarýn arasýnda boðuþma, savaþma sahnelerini gösteren kompozisyonlar pek çoktur. Minyatürcülüðün Ýslam, bu arada Türk sanatçýlarýnýn elinde eriþtiði olgunluk resim sanatý tarihinde bir doruk noktasý sayýlabilir. Minyatür bu günkü sanatta da geçerlidir. Bu anlayýþla sayýsýz eserler verilmiþtir. Ýki boyutlu sanat gibi görülen minyatür, gerçek resim sanatýna dönüþerek üç boyutlu eserler de verilmiþtir. Topkapý sarayý müzesinde karakalem koleksiyonu olarak muhafaza edilen albümde, bu tür üç boyutlu mekân fikrini deðerlendirmiþ tasvirler bulunmaktadýr. Ýslam sanatýnda resim ve heykelin bulunup bulunmadýðý çok iyi deðerlendirilmelidir. Özellikle resmin bir sanat dalý olarak uygulanmadýðý kesinlikle söylenemez. Ýlk büyük eserlerde, mesela Þam'daki Emeviye Camisi ve köþklerinde mozaik ve fresk tasvirler bol bol kullanýlmýþtýr. Seramikler üzerinde her devre ait çeþitli durumlarda insan figürleri görülür. Çýplak kadýn ve erkek tasvirleri de vardýr. Tarihinde bütün bu belgeler ortada durup dururken, Ýslam Milletlerinde plastik sanatlar yoktur, geliþmesine de din engel olmuþtur denilebilir mi? Aslýnda Ýslam sanat olarak görmek ve incelemek gerekir. Tasvirin sanatlarýn kýsmen deðiþik biçimde görülmesinin kuvvetli sebebi dinlerin mahiyetinden ileri gelmektedir. Diðer dinler ki Allah'ýn fikri Ýslamiyet'tekine benzemez. Bilindiði üzere Hýristiyanlýk'ta Allah'ýn insaný kendi suretinde yarattýðý inancý vardý. Ýslamiyet'te Allah sonsuz sýfatlarý olan fakat tasviri düþünülmeyen soyut bir kavramdýr, zaman ve mekân dýþýndadýr. Kendi Milletinin güzel sanatlarýný yerenler, dinin sanatý yok ettiðini savunanlar bu sanat belgelerini görmemezlikten gelmek sureti ile ilk saygýsýzlýðý sanat adýna yapmakta art niyetleriyle, saplantýlarýyla ve çarpýk ideolojileriyle bu konuda ne büyük yobaz olduklarýný göstermektedirler. SEVDA… Abdulkadir TÜRK* - Bir an kadýn olduðumdan, insanlýðýmdan utandým be hocam. Kalakaldým þaþkýnlýk içinde. Ýliklerimin boþaldýðýný, dermanýmýn tükendiðini hissettim dizlerimden, dedi ve suskunluða gömüldü birden. Sevda öðretmen, adeta yeniden yaþýyordu her ne ise, aklýnda kalan, unutamadýðý olayý. Kýzarmýþ, siyah ve iri gözleri bulut buluttu. Bu defa aman dilemiyordu yaðmura durmuþ gözlerinden. Aðladýðýný kimse görmezdi pek onun. O yüzden onu çok iyi tanýmayanlar, katý ve soðuk sanýrdý. Oysa öyle vakarlý ve onurluydu ki Sevda öðretmen, gözyaþlarýný hep içine akýtýrdý. Yüreðinin büyüttüðü merhameti dað gibiydi ve duygusallýðýný asaletine giydirmiþ bir efe duruþluydu o. Bazen dünyada onu tek anlayanýn, "cancaðýzým" diye sarýldýðý, öptüðü rahmetli babasý olduðunu sanýrdý. Anlamlý ve derin bir iç çekti tekrar konuþmaya baþlamadan önce. Seçerek kullandýðý kelimeler, titreyen sesiyle dýþa vurduðu, içindeki yangýnýn feryadýydý sanki. - Bu toplumun insanlarý, bizim insanlarýmýz bu kadar duyarsýz, bu denli duygusuz olabilir mi dostum? Lütfen söyle bana. Ben anlayamýyorum, kabûllenemiyorum bir türlü. Havsalam almýyor bunaltýyor beni, dedi. Duygu dalgalarýnýn coþkusuyla onurlu ve sorumlu baþýný saða sola sallýyordu. Yürek yangýný, kýzarýk gözlerinin gizemli bakýþlarýný gözlerime odaklamýþtý. Merakým daha da arttý: - Hayrola Sevda Haným. Ýyice meraklandým doðrusu. Nedir sizi bu kadar üzen olay? Sarsýldýðýnýzý görüyorum. Belli ki çok önemli. Paylaþýrsanýz sevinirim. Tabi arzu edersiniz. Hani derler ya; "Sevinçler paylaþýldýkça çoðalýr, üzüntüler paylaþýldýkça azalýrmýþ." diyebildim ancak. Saygýyla ve güvenle baþýný salladý idealist öðretmen. Kendini dinlemek istememdeki samimiyetime inanýyordu belli ki. * Tokat Endüstri Meslek Lisesi Müdürü - Elbette anlatacaðým, anlatmalýyým da… Çünkü beni anlayacaðýnýzý biliyorum. Yüreðinizin bir sevgi okyanusu olduðunu hissediyorum. Sizdeki insan sevgisini, vatan, millet aþkýný bilirim de ondan dertlenirim size, dedi ve duraksadý bir an. Sevda öðretmenin teveccüh ve güven telkin eden bu sözleri, beni hem onurlandýrdý hem de sorumluluðumu bir kez daha hatýrlattý doðrusu. Tekrar yaþarcasýna etkilendiði olayý, derin bir nefes alarak ve baþýný aþaðý yukarý anlamlý ve yavaþ sallayarak anlatmaya baþladý, Sevda öðretmen: - Yaklaþýk on gündür evde istirahattaydým. Olabildiði kadar kendimi dinledim, kendimce dinlendim. Zaman zaman geçmiþin, geçmiþte yaþadýklarýmýn, kazandýklarýmýn, kaybettiklerimin muhasebesini yaptým. Sýkýldýðým anlar olduysa da, geleceðe dönük neler yapabilirimin hayallerini kurguladým. Kâh heyecanlanýp umutlandým, kâh umutsuzluk girdabýnýn kenarýndan hýzla ve kendime yakýþtýramadýðým utançla uzaklaþtým, dedi. Bu arada Ebuzer ustanýn kullanýlmýþlýðýn sararttýðý çinko semaverinde, usta elleriyle hazýrladýðý, hâlâ buharý göðe doðru dans eden, keklik kaný çayýndan bir yudum çekti. Yeþil ýrmaðýn paralelinde renkli parke taþlarýndan yapýlmýþ yaya yolunun kenarýnda otantik, düzenli bir çay bahçesiydi oturduðumuz yer. Ahþap masanýn bir birini anlayan iki dertli konuðuyduk. Etrafýmýzda geliþi güzel dikildiði anlaþýlan ýhlamur, çýnar, söðüt ve diþbudak aðaçlarý sararmýþ ve sýrasý gelmiþ yapraklarýný, aheste ve mahzun býrakýyorlardý her yana. Arada bir hareket ettikçe oturduðumuz tahta sandalyelerin kendine has gýcýrtýsý, yapraklarýn melankoli hýþýrtýsýna eþlik ediyordu. Sevda öðretmen çayýndan bir yudum daha aldý, bardaðý itina ile masanýn üzerine býraktý ve kaldýðý yerden devam etti anlatmaya: - Geçen hafta Perþembe günüydü. Sonbahar Kasýmýnýn son günlerinden, havanýn güzel, güneþin pýrýl pýrýl olduðu böyle bir günü bulunca hem biraz dolaþýp hava almak, hem de bi31 raz alýþ veriþ yapmak için dýþarýya attým kendimi. Yolumun üzerinde hemen her dýþarý çýktýðýmda uðradýðým parka yöneldim. "Þelâleli Park" deniyordu adýna, ama ben "Þifa Parký" diyordum kendimce. Çünkü beni rahatlýyor ve kendimi dinlenmiþ hissediyordum burada. Doðal görünümlü yapay kayalýklý þelâlenin, tepe kýsmýnýn kenarlarýndan akan sularýn çýkardýðý dinlendirici sesler, yüzlerce serçenin, güvercin ve kuðunun, hangi içgüdüyle çýkardýklarýný bilmediðim deðiþik tonlardaki sesleri, rüzgârýn çeþit çeþit aðaçlar ve güz çiçekleri arasýndan çýkardýðý ýslýk sesleri, benim için bir park orkestrasýydý. Yaklaþýk on beþ dakika karmaþýk duygularla izlediðim, huþu ile dinlediðim bu doðal orkestrayý yerinde býrakarak alýþveriþ için caddeye yöneldim. Hemen her gün yolcusu olduðum, yýllara inat doðallýðýný koruyan, kesme taþlarla kaplý kaldýrýmda yürümeyi özlediðimi hissettim bir an. Kimine aþina olduðum, kimini hiç tanýmadýðým bu þehrin insanlarýnýn büyük çoðunlukta yorgunluklarýný, mutsuzluklarýný, yýlgýnlýklarýný göz ucuyla kestiðim yüzlerinden okuyabiliyordum. Kim bilir iç dünyalarýnda yaþadýklarý hangi fýrtýnalar, yüzlerdeki bir tebessümü bile engelliyordu. Birden, "Abla soðan, maydanoz, marul lâzým mý?" sözleriyle irkildim. Daha önceden tanýþtýðým Hasan amca bahçesinde yetiþtirdiði sebzelerini, kendisinin getirip götürdüðü eski bir el arabasýnda satarak geçinirdi. Alýþ veriþ için gittiðim markete döneceðim köþede dururdu hep. Yýpranmýþ elbisesi, kýrlaþmýþ sakallarý, yan duran eskimiþ þapkasý, burnunun üzerine düþen gözlüðü, alnýnýn ve ellerinin kýrýþýklýðý birbirini tamamlýyordu. Her ne kadar amcam, babam yaþýndaki birinin abla demesinden mahcup da olsam, emeðiyle ayakta durmaya çalýþan bu insana büyük saygým vardý. - Bir marul, bir maydanoz bir soðan ne kadar Hasan amca? dedim. Yavaþça çýkardýðý siyah bir poþete söylediklerimi yerleþtirmeye çalýþýrken; - 2 milyon abla, dedi. - Þu parayý al, sipariþimi aldým kabul et, tekrar baþkasýna satarsýn olur mu? Bugün içimden böyle yapmak geldi, dedim. - Ve bir þey söylemesine fýrsat vermeden hýzla uzaklaþtým yanýndan. Tabi Hasan amcanýn içinden neler geçtiðini, neler hissettiðini hiçbir zaman öðrenemeyecektim. Hoþ, çok da önemli deðildi. Ben ne yaptýðýmý biliyordum ve 32 mutluydum ya… Kulaklarý çýnlasýn. Benim için çok özel ve önemli, tanýmakla mutlu olduðum, sevdiðim bir dostumun unutamadýðým bir sözü vardý. "Küçük de olsa yaþamýnda her gün yeni bir þey yap. Yaþama renk katar, monotonluktan çýkarýr, yeniler insaný. Bir farkýndalýk oluþtur her gün, nelerin deðiþtiðini göreceksin" derdi. Gerçekten de kendimi kuþlar gibi hafif, bir o kadar da onurlu ve mutlu hissediyordum. Bu düþünce ve duygularla hep ayný yerden alýþ veriþ yaptýðým, þehrin en büyük marketlerinden biri olan "Türk ay Market" e geldiðimde gözlerime inanamadýðým bir manzarayla karþýlaþtým. Bayan aðýrlýklý bir müþteri izdihamý vardý. Sanki mahþeri bir kargaþa görüntüsü veriyordu manzara. Elleri çantalarla dolu marketten kendini zor dýþarý atan bir bayanýn önüne geçtim ve sordum: - Affedersiniz bayan, bu kalabalýk nedir, neler oluyor burada? - Duymadýnýz mý caným? Market iflas etmiþ. Tüm ürünlerde satýþlar üçte bir fiyatýna gidiyor. Kaçýrýlýr mý? Ýhtiyacýnýz varsa hiç durmayýn, girin, girebilirseniz tabi, diyerek, müstehzi bir tavýrla uzaklaþtý yanýmdan. - Yýkýldým, yýðýldým adeta oracýkta. Ýþte dostum. Kadýnlýðýmdan, insanlýðýmdan utandýðým olay buydu. Nasýl utanmazdým, nasýl içim aðlamazdý ki? Bu hallere mi gelecektik biz? Ne iflas eden marketin sahibini, ne orada evine, çocuklarýna rýzk temin eden çalýþanlarý düþünen yoktu. Olabilir, ticarette kazanmak da vardýr kaybetmek de. Allah korusun. Hayatta düþmek de vardýr kalkmak da. Ýnsanýmýz bir þeyler kazanmayý niye baþkalarýnýn kaybetmesi üzerine kurar ki? Baþkalarýnýn mutsuzluðu, gözyaþlarý üzerine nasýl kazanç saðlanýr, kâr edilir? Kim bilir belki de üçte bir düþük fiyatla deðil, üçte bir daha yüksek fiyatla bir süre alýþ veriþ yapsa insanlar, ya da imkâný olan herkes bir seferliðine, elli milyon kaybettim varsayýmýyla yardým etse belki kurtulurdu market. Dayanýþma ruhumuz ölüyor mu yoksa dostum? Dedi ve sustu Sevda öðretmen. Yanaklarýndan inen birkaç damla gözyaþý konuþuyordu artýk. Sorumluluðunun aðýrlýðýyla bedenini zor kaldýrýp, izin isteyerek uzaklaþtý Sevda öðretmen. Arkasýndan o duymasa da, kendi kendime içlenerek; - Haklýsýn be dostum. Seni çok iyi anlýyorum. Senin gibiler var oldukça umutlar da hep var olacaktýr, diyebildim sadece. HOÞÇA BAK ZATINA… KÂÝNATIN ÖZÜSÜN SEN… M. Nihat MALKOÇ* Hayatýn öznesidir insan… Her þey insanla vardýr ve insanla anlamlýdýr þüphesiz... Hz. Âdem'le dünyaya açýlan insanoðlu, yüzyýllar boyunca dünyayý imar etmiþ, iç ve dýþ dinamiklerini dengede tutmak için büyük bir çaba harcamýþtýr. Onun bu hayata tutunma gayretini hüzne ve yalnýzlýða giden yollarýn suskun haramileri kesmiþ. Yükü aþk olan kervan, yollarýn kavþaðýnda yaðmalanmýþ. Hüzün süvarileri gönül göklerini toza dumana katmýþtýr. Piþmanlýklar düþlerin üstünü örtmüþ pervasýzca. Divan þiirinin son büyük þairi Þeyh Galip'in þu beyti insanýn ne kadar muhterem bir varlýk olduðunu veciz bir üslupla dile getirmektedir: "Hoþça bak zatýna kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen" Ýnsan küçük kâinattýr derler. Yürek heybesinde acýlarý ve umutlarý beraber taþýr. Acýlarýn ayazýnda üþür, umutlarýn sýcaðý gönlünün buzlarýný söker. Zifiri karanlýklar bir mum alevinde erir gider öylece. Geçen zamanla birlikte ömür de tükenir, umut kýrýntýlarý da. Mevlevi þeyhlerinden biri olan Galip Dede, bu beytinde hangi inançtan olursa olsun insanýn kendine iyi bakmasý gerektiðini, zira insanýn âlemin özü ve kâinatýn gözbebeði olduðunu hatýrlatýyor bizlere. Gerçekten de öyle deðil midir? Allah'ýn muhatap kabul ettiði, imtihana tabi tuttuðu ve büyük kýymet verdiði insanoðlu, kendindeki gücü ve yaratýlýþýndaki hikmeti ne zaman keþfedecektir? Bunu keþfedince de dünyayla ve hayatla daha barýþýk yaþamasýný öðrenecektir mutlaka. Bugünkü huzursuzluklar da bu þuurdan uzak yaþamanýn sonucu deðil midir? Sýrtýmýzdaki bu gaflet ve hicran küfesinden ne zaman kurtulup dik durabileceðiz. Ýnsan dünyanýn temel direðidir, gökler ve yer bu güçlü direk üzerinde duruyor. Hayat insanla mana kazanýyor. Ýnsansýz bir dünyanýn * Trabzon Anadolu Lisesi Edebiyat Öðretmeni ne kýymeti olabilir ki!... Bu kadar önemli olan insana, layýk olduðu deðeri vermek gerekir. Ýnsana öncelikle insan olduðu için kýymet vermek lazýmdýr. Hangi milletten olursa olsun, hangi coðrafyada doðarsa doðsun bütün insanlar eþit ve özgür doðarlar. Dünyaya gelen her insanýn doðumla birlikte kazandýðý bir kýsým haklar vardýr. Haklar olur da vazifeler olmaz mý? Elbette haklarýn yanýnda vazifeler de mevcuttur. Þunu öncelikle söyleyelim ki insan haklarý kiþinin cinsiyetine, ýrkýna, dil ve dinine göre eksilmez ve de artmaz. Þunu unutmamak gerekir ki kiþinin haklarý baþkalarýnýn haklarýný çiðnediði noktada biter. Dünyada sýnýrsýz özgürlük yoktur. Özgürlüðün de kýrmýzý çizgileri vardýr. Birleþmiþ Milletler Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi'nin birinci maddesinde þu ifade yer alýr: "Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakýmýndan eþit doðarlar. Akýl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karþý kardeþlik zihniyeti ile hareket etmelidirler." Dünyada güçlüler muhtemel rakiplerini tasfiye etmek için sürekli fýrsat kollarlar. Büyük balýk her zaman küçük balýðý yutar. Ama bizler büyük balýðýn küçük balýðý yutmadýðý, aksine elinden tuttuðu bir dünyanýn özlemi içerisinde nefes tüketiyoruz. Güçlülerin deðil, doðrularýn hüküm verdiði bir dünyada yaþamak herkesin hakký ve özlemi deðil midir? Ýnsanýn varlýðýyla birlikte insanlar arasý çatýþmalar ve hak ihlalleri de gündeme gelmiþtir. Hz. Âdem'in çocuklarýyla birlikte baþlayan kavgalar ve kan dökmeler geçen zamanla birlikte artmýþ, insanlýk kendi bünyesinde düþmanlar ve düþmanlýklar üretmiþtir. Zamanla dað gibi büyüyen meselelerin altýnda ezilen mazlumlarýn hayatý zindana dönmüþtür. Tarihte insan haklarýyla ilgili ilk sözleþmenin 1215'de imzalanan "Magna Carta" olduðunu söylerler. Bu sözleþmenin 39. maddesinde "Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafýndan ülke kanunlarýna göre yasal bir þekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak veya 33 hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun býrakýlmayacak veya kanun dýþý ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek, hangi þekilde olursa olsun zarara uðratýlmayacaktýr." hükmü zamanýna göre ileri bir anlayýþtýr. 63 maddelik bu sözleþme Ýngiliz feodal toplumunun hak ve özgürlüklerini teminat altýna almýþtýr. Bu sözleþmenin bir gereksinimden doðduðu, insan fýtratýnýn bunu mutlak ihtiyaç olarak gördüðü aþikârdýr. Ýnsaný dünyaya gönderen Allah, onun uymasý gereken kurallarý da peygamberler vasýtasýyla kendisine bildirmiþtir. Onun için yüce yaratýcý insanlýðý kuþatýcý ilkeleriyle hayata nizam vermiþtir. Ýnsan hak ve özgürlükleriyle ilgili ilk bildiri "Magna Carta" deðildir. Ýlk bildiriler daha önceki yýllarda, Ýslam dininin dünya nizamý olarak kabul edilmesiyle, vahyin baþlangýcý olan 610 yýlýnda gönderilmeye baþlanmýþtýr. Ayet ve hadislerde ifade edilen hükümler Magna Carta'dan çok daha öncedir ve þüphe yok ki çok daha kapsamlýdýr. Ýslam'ýn hak anlayýþýnda yöneticilerle idare edilenlere ayný pencereden bakýlmýþtýr. Ýdareciler hiçbir zaman halka tepeden bakmamýþtýr. Soy, ýrk, renk, bölge, ekonomik seviye ve din farký gözetilmemiþtir. Zira insanlýðýn babasý Âdem, annesi Havva'dýr. Bunun içindir ki insanlar arasýnda ayrýlýk gayrilik yoktur. Rabbimizin deyimiyle "Üstünlük takvadadýr" Ýnsan öncelikle insan olduðu için deðerlidir. Yani onun deðeri özündedir. Ýnsanlýk tarihinde insan haklarýyla ilgili en ciddi ve dikkate deðer sözler Ýslam Peygamberi Hz. Muhammed(sav) tarafýndan söylenmiþtir. Peygamberimiz Hz. Muhammet (sav) Veda haccýnda, 9 Zilhicce Cuma günü zevalden sonra Kasvâ adlý devesi üzerinde, Arafat Vadisi'nin ortasýnda 124 bin Müslüman'ýn þahsýnda bütün insanlýða þöyle hitap etmiþtir: "Cahiliyet devrinde güdülen kan davalarý da tamamen kaldýrýlmýþtýr. Kaldýrdýðým ilk kan davasý, Abdülmüttalib'in torunu (amcalarýmdan Haris'in oðlu) Rabia'nýn kan davasýdýr. Kadýnlarýn haklarýný gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanýzý tavsiye ederim. Siz kadýnlarý Allah'ýn emaneti olarak aldýnýz. Onlarýn namus ve ismetlerini Allah adýna söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadýnlar üzerinde hakkýnýz, onlarýn da sizin üzerinizde haklarý vardýr. Sizin kadýnlar üzerindeki haklarýnýz, aile namusu ve þerefinizi kimseye çiðnetmemeleridir. 34 Eðer onlar sizden izinsiz razý olmadýðýnýz kimseleri aile yuvanýza alýrlarsa, onlarý hafifçe dövüp korkutabilirsiniz. Kadýnlarýn sizin üzerinizdeki haklarý ise, örfe göre her türlü (meþru ihtiyaçlarýný), yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir." Ýslam dünyasý ilhamýný Kur'an hükümlerinden almýþtýr. Ayet ve hadisler iki cihan saadetini saðlamak için insanlýða kýlavuz olmuþtur. Ýnsanlýk tarihinde en anlamlý ve kapsamlý insan haklarý evrensel beyannamesi þüphe yok ki Peygamberimizin Veda haccý sýrasýnda irad ettiði mübarek Veda Hutbesi'dir. Magna Carta'lar yokken bu mübarek sözler bütün insanlýða nizam ve huzur vermiþtir. Þu nurlu ifadeler bütün zamanlarý ve mekânlarý kuþatacak güçtedir: "Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbiniz birdir, babanýz birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktan yaratýlmýþtýr. Hiç kimsenin baþkalarý üzerinde soy sop üstünlüðü yoktur. Allah katýnda üstünlük, ancak takva iledir. Müslüman Müslüman'ýn kardeþidir. Böylece bütün Müslümanlar kardeþtir. Gönül hoþluðu ile kendisi vermedikçe, baþkasýnýn hakkýna el uzatmak helâl deðildir. Ashabým! Nefsinize de zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakký vardýr. Bu nasihatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara teblið etsinler." Maddî refah insanlara beklenen huzuru getirmedi. Daha çok kazanmak, güçsüzleri sömürüp ellerinde avuçlarýnda ne varsa almak için tarih boyunca nice kýyým ve zulümler yapýlmýþtýr. Kapitalizm insanlardaki kazanma hýrsýný ateþlemiþ, düþkünler daima hor görülmüþtür. Özgürlük ve insan haklarýnýn önündeki engeller kaldýrýlacak yerde, yeni engeller ve uçurumlar oluþturulmuþtur. Yaþlý dünyamýz insafsýz sermaye avcýlarýnýn elinde cadý kazanýna döndürülmüþtür. Bu mevcut düzen geleceðe dönük karanlýk tablolar çizmektedir. Bugün dünyanýn pek çok bölgesinde ciddi insan haklarý ihlalleri yaþanmaktadýr. Bu bölgelerin baþýnda yer alan Irak'ta kan akmayan, olay olmayan bir gün bile geçmiyor. Irak'a sözde özgürlük getireceðini söyleyerek bu topraklarý iþgal eden ABD, yüz binlerce insanýn bir hiç uðruna ölmesine sebep olmuþtur. Demokrasinin ve insan haklarýnýn sözcülüðünü ve öncülüðünü yaptýðýný söyleyen dünyanýn bu süper gücü, utanýp sýkýlmadan, gözleri boyayarak söylemleriyle zýt uygulamalar gerçekleþtirmektedir. Bu bölgede insan haklarý ihlallerine her ge- çen gün bir yenisi eklenmektedir. Irak'ta yaþayanlar yeterince beslenememekte, sokaklarda can ve mal güvenliði bulunmamaktadýr. Ne gariptir ki insanlarýn haklarýný korumak için kurulan Ýnsan Haklarý Örgütü bu insanlýk suçlarýný görmezlikten gelmektedir. Dünyanýn maddî refah içerisindeki milletleri kendilerinden güçsüz topluluklarý parya olarak görmektedir. Uzun yýllardan beri dünyanýn hassas bölgelerinde insan haklarý hiçe sayýlarak kiþiler yurtlarýndan edilmektedir. Filistin topraklarýnda yaþanan trajediyi bu çerçevede örnek olarak verebiliriz. Dünya ticaretini ellerinde tutan ve sermayenin sahibi olan Yahudiler, sapandan baþka aðýr silahý olmayan çocuklarý insanlarýn gözleri önünde hunharca öldürebilmektedirler. Kendilerinden bir kiþi yaralansa dünyayý ayaða kaldýran bu insaf fakirleri, kan gövdeyi götürdüðü demlerde bile yaþananlarý doðal addetmektedirler. 'Bu ne perhiz bu ne lahana turþusu' deyiminin kullanýlacaðý en münasip yer sanýrým bu noktadýr. Batýlý ülkeler fazla beslenmekten þiþmanlýk komasýna girerken Afrika'da insanlar açlýktan ölmektedir. Bu vakalarý gören Batýlýlar ellerindekileri insanlýk namýna paylaþmaktan geri durmaktadýrlar. O Batýlýlar ki bir zamanlar o topraklarda ne varsa sömürmüþlerdi. Batýnýn gerçek yüzü budur iþte. Onlarýn dostluklarýna güvenenler yarý yolda kalmaya mahkûmdurlar. Cumhuriyet, demokrasi ve insan haklarý, insanca yaþamak için olmazsa olmaz deðerlerdendir. Fakat halk bu deðerlerin sahte suretleriyle oyalanmamalýdýr. Halkýn egemenlik hakký sözüm ona uyanýk zümrelerce gasp edilmemelidir. Ýnsan haklarý adý altýnda insanlar uyduruk söylemlerle uyutulmamalýdýr. Türkiye'de insan hak ve özgürlükleri yýllardan beri sorgulanmaktadýr. Bu hususta bir kýsým sancýlarýmýz yok deðil. Fakat bunlar iyi niyetle ve elbirliðiyle aþýlabilecek meselelerdir. Yeter ki insaf ölçüleriyle vicdanî muhasebe yapabilelim. Ýnsan haklarý evrensel deðerler manzumesidir. Bütün insanlýk bu kýymet hükümlerinin gölgesinde huzur ve güven içerisinde yaþatýlmalýdýr. Bir kýsým deðerleri kutsallaþtýrýp onlara tapmayý zorunlu kýlacak uygulamalar özgürlük anlayýþýyla baðdaþmaz. Kutsal devlet anlayýþý kökünden sakattýr. Devlet halka hizmet için vardýr. Devleti kutsallaþtýrýp halký ona tapmaya zorlayan anlayýþlar nerden bakarsanýz bakýn yanlýþtýr. Halký devletin kurbanlýk koyunu gibi gören zihniyetler þüphesiz ki çaðdýþýdýr. Halkla devlet birbirine eþit mesafededir. Toplumda insan haklarý bilincini diri tutmak için insanlar eðitilmelidir. Korkunun gölgesinde demokrasi aðacý meyve vermez. Bizler insanlarýmýza her þeyden evvel güveneceðiz. Þüpheci yaklaþýmlar insan iradesini yiyip bitirir. Devlet halkýna, halk devletine güvenirse saadetin altýn anahtarýyla nice sýrlý kapýlarý ardýna kadar açabiliriz. Öðrenim hakký insanlarýn temel haklarýndan biridir. Fakat bu hak bazý kesimlerin elinden dinî eðilimleri gerekçe gösterilerek alýnmaktadýr. Ýnsanlar cehaletin girdaplarýna sürüklenmektedir. Bu kesimlerin geleceðin anneleri olacak olan kýzlarýmýz olduðunu göz önüne alýnca meselenin vahameti daha da belirginleþir. Kim geleceðin nesillerini böyle bir ateþe sürükleyebilir? Bir kesime okumayý teþvik edeceksiniz, öbür kesime okullarýn kapýlarýný sürmeleyeceksiniz. Bu insan hak ve özgürlükleri ihlali deðil de nedir? Üstelik bilgi çaðýnda! Türkiye'de insanlar demokratik haklarýndan habersiz yaþamaktadýr. Hakkýný bilmeyen insanlarýn hak aramasý ne mümkün!... Öyle de oluyor zaten. Ýnsanlar haksýzlýklarý sineye çekerek kaderin tecellisi olarak görmektedirler. Verilenlerle idare etme demokratik tevekkül anlayýþýný da beraberinde getirmektedir. Buna kabullenilmiþ çaresizlik de diyebiliriz. Günümüzde insanlar teþkilatlanarak hak mücadelesi vermektedir. Böylesi bir mücadelede neticeye varmak çok daha hýzlý ve kolaydýr. Bu yüzden haklarýmýzý korumak için teþkilatlanmalýyýz. Fakat memleketimizde bunun önünde de bir kýsým engeller vardýr. Ýnsanlar baðlý olduklarý gruplara göre fiþlenmekte ve öylece muamele görmektedir. Aslýnda yerel ve genel idarelerin teþkilatlanmaya köstek deðil, destek olmalarý kendileri için de yararlýdýr. Tek tek fertlerle muhatap olacak yerde teþkilat baþkanlarýný muhatap almak meselelerin çözümünde hýzýmýzý artýracaktýr. Fertler olarak hak arama bilincini diri ve iri tutmalýyýz. Teknolojik ve bilimsel geliþmelerin tavan yaptýðý bir çaðda yaþýyoruz. Bu çaðda Doðu toplumlarýna ait sinmiþliði kabullenmemiz mümkün deðildir. Artýk bundan sonra bilmeliyiz ki haklar verilmiyor, mücadele edilerek alýnýyor. Bizler sürü psikolojisinden kurtulmadýkça peþimizde daima birileri çoban olarak bizleri gütmeye devam edecektir. Bu böyle biline!... 35 BÝR GÖNÜL VE SÖZ USTASI Burhan KURDDAN* le, az kelime ile kitaplar yazdýracak kadar çok anlamlarý bize sunmuþlardýr. Dünya üzerindeki insanlar, millet kavramý altýnda gerek ýrklarý, gerek yaþadýðý doðal þartlarý itibariyle bir takým gruplardan oluþur. Tüm insanlar anatomik açýdan ayný olduklarý halde, genlerindeki ortak noktalardan dolayý bazý konularda ortak davranýþlar gösterirler. Milletleri oluþturan temel öðelerden birisi olan dil, en önemli iletiþim aracýdýr. Sözlü, yazýlý ve iþaretli olarak her zaman ve her yerde kullanýlmaktadýr. Her millet genelde ayný dili þive farklýlýklarýna raðmen konuþur ve o dille anlaþýrlar. Hepsi ayný dinden olmasalar bile kültür açýsýndan birliktelik gösterirler. Ayný coðrafyada yaþamýþ olduklarýndan, milletlerin hatýra defteri olan tarih açýsýndan birçok olayda bir araya gelmiþlerdir. Sosyal ve kültürel hayatýn devamý için sözlü ve yazýlý kurallar oluþturmuþlardýr. Bunlara örf, anane ve gelenek denilmektedir. Bir ülkede yazýlý kurallar devletin ilmiye sýnýfý tarafýndan oluþturulur. Sözlü kurallar ise o toplumdaki bilge ve irfan sahibi kiþilerin eseridir. Bu kurallar toplumun her tabakasýný kapsadýðýndan ortak kabul görmüþtür ve deðiþtirilemez hale gelmiþtir. Yapýlacak olan ilave ve çýkarmalar o kuralý bozar, iþlemez hale getirir ve anlamsýzlaþtýrýr. Bu vaziyet toplum ahlakýný bozmaya yeter ve artar. Atasözleri, deyimler ve özdeyiþler (vecizeler) bahse konu olan söz guruplarýdýr. Toplumda bunlarýn kim tarafýndan söylendiði deðil, niçin söylendiði önem taþýmaktadýr. Doðrusu da budur. Ýnsanlarýn konuþarak anlaþtýðý dünyamýzda konuþmayý bilmek marifet, konuþurken amacýný en iyi þekilde karþýya ulaþtýrmak esas hedeftir. Her dilin kendi içinde temel kurallarý vardýr. Bu temel kurallar uygulandýðýnda milletin bir özelliði yaþýyor demektir. Bu da o millet açýsýndan mutluluk sebebidir. Tarihimizdeki gönül ve söz ustalarý yukarýda belirtilen atasözleri, deyimler ve özdeyiþler* Eðitimci - Yazar 36 Söyleyeni belli olan özdeyiþlerden bir tanesi üzerinde birazcýk farklý düþünmek belki de yeni bir bakýþ ve anlam zenginliði ortaya koyabilir. Yüzyýllardýr konuþa geldiðimiz bir özdeyiþ olan “Eline, diline ve beline sahip ol!“ ibaresinden ne anlýyoruz ve daha ne anlayabiliriz? Hünkâr Hacý Bektaþ-ý Velî bu sözü söylerken bize neler anlatmak istediðini gelin birlikte düþünelim… Bu sözü üç bölümde ele almakta fayda olabilir diye düþünüyorum… Eline sahip ol! Burada maksat þu olabilir: Ey insan, çalýþ, çabala, uðraþ ve didin. Elinin emeðine, alýn terine yani helale razý ol. Ýmkânýn varsa daha fazla say-ü gayret göster. Ýmkânýn varken aza rýza gösterme, hedefini büyük tut. Fakat tamah etme, aç gözlülük etme. Baþkasýnýn malýnda ve kazancýnda gözün olmasýn. Açýktan veya gizliden kimsenin hakkýna elin uzanmasýn. Gözün kalmasýn. Elini haramdan çek ve harama gözünü kapat. Haline razý ol. Diline sahip ol! Burada maksat þu olabilir: Ýnsanlarla konuþmak insanlýk gereðidir. Bir baþka deyiþle, insan hayvan-ý natýkadýr. Eskiden büyükler, birisi konuþurken bakarlarmýþ, konuþan adam mý diye, adamýn konuþtuðu lâf mý diye. Ulu Hünkâr bize sanki þunu diyor. Konuþurken lafýný bil. Karþýndakine deðer ver, onu taný, onun anlayacaðý gibi sade ve anlaþýlýr konuþ. Ýlim adamýyla halktan birisine ayný cümleyi farklý ifade et. Karþýndakine hakaret etme. Bildiðin kadarýný doðru olarak söyle. Bilmediklerini de biliyormuþ gibi konuþma. Laf ebeliðine ve yalana sapma. Bilmediðin þeylerde “Bilmiyorum!“ demesini bil. Bu seni alçaltmaz, bilakis yükseltir. “Söz bilirsen söyle sana kansýnlar, söz bilmezsen sus da seni adam sansýnlar.” atasözüne tâbi ol. Konuþurken saðlam konuþ. Düþünmeden konuþma. Düþüncelerin sana aittir ama aðzýndan çýktýktan sonra herkesin bilgisinde, senin sorumluluðundadýr. Söz gümüþ ise sükut altýndýr, ata sözünü unutma. Bir de söylediðin sözlerin arkasýnda dur. Yoksa güvenilirliðini kaybedersin. Konuþma sýrasýnda sözün þehvetine kapýlýp rast gele konuþma, terbiyeni bozma. Boþ boþ konuþma. Konuþtuðun bir iþe yarasýn. Kýsaca her konuþtuðun doðru olsun ama her doðruyu, her yerde söyleme, yanlýþ anlaþýlabilirsin. Ey insan beline sahip ol! Buradaki maksat da þu olabilir. Her insanýn nefsi vardýr ve karþý cinslerine yaratýlýþ olarak ilgi duyar. Sen bulunduðun mahallenin, köyün ve þehrin karþý cinslerine saygý duy ve hürmet göster. Onlar birilerinin kýzýdýr, kardeþidir, annesidir veya eþidir. O, insandýr. Böyle yaparsan senin yakýnlarýna da saygý ve hürmet gösterilir, baþ tacý edilir. Þayet aile birliði kuracaksan iyi araþtýr. Güzel ahlaklý ve sana uyan birini seç. Aileni kurup mutlu yaþa. Gayrý meþru iliþkilere tevessül etme, kimseye zarar verme, kimseyi mutsuz etme ve günaha girme. Biliyoruz ki Türkçemizde, kelime çeþitlerinden eþ sesli kelimeler önemli yer tutar. Burada konu ile ilgili olarak ele aldýðýmýz “EL“ yurt, vatan. ”DÝL” ana dil . “BEL” nesil anlamlarýný da taþýrlar. Buradan yola çýkarak Hünkâr Hacý Bektaþ-ý Veli’nin bu sözü ile bir baþka açýdan þunlarý da söylemiþ olacaðýný düþündüm. Eline Sahip Olmak: Hünkâr, el derken vataný kastetmiþ olabilir. Týpký þair Emrah’ýn “Gönül gurbet ele gitme…” dediði gibi. Biliyoruz ki vatan kutsaldýr. Uðruna canlar verilir kanlar dökülür. Þehit olunur, gazi olunur. Dinimizde de vatan sevgisi imandan sayýlmýþtýr. Bizim de bu vatana karþý görevlerimiz vardýr. Bu vataný sevmek, geliþtirmek, güzelleþtirmek, yüceltmek, korumak ve gerekirse uðrunda ölmek hepimizin görevidir, boynumuzun borcudur. Ancak vatana sahip çýkmak sadece askerî açýdan korumak ve savunmak deðildir.Vatanýn jeolojik yapýsýna uygun olarak ekolojik dengeyi korumak, geliþtirip zenginleþtirmek, doðal ve fiziki þartlarý israf etmemek de bizim için önemli bir görevdir. Diline Sahip Olmak: Milletimizin sesi olan Türkçemize sahip çýkmak gerekir. Konuþmalarýmýzda ve yazýlarýmýzda kendi kelime daðarcýðýmýz kullanýlmalý. Uydurukça kelimelerden uzak durmalý. Baþka diller öðrenilecekse tam öðrenilmeli. Öðrendikten sonra bile bu dil, dilimizden üstün tutulmamalý. Bunun aksi dilimize hakarettir. Mümkün mertebe kendi dilimiz kullanýlmalý, yabancý kelimeler - teknolojik ve özel isimler hariç – kullanýlmamalý. Çarþý ve pazar yerindeki iþ yeri levhalarý ve ürün isimleri Türkçe olmalý. Beline Sahip Olmak: Ýnsanlýðýn devamý, neslin devamý ile mümkündür. Dünyadaki en önemli varlýk insandýr ve bütün dünya nimetleri insan için yaratýlmýþtýr. Bu sebeple bizden gelen nesiller saðlam olmalý ve bunun için de onlara sahip çýkmalýyýz. Onlarý kendi özümüze, töremize, adetlerimize ve ananelerimize uygun yetiþtirmeliyiz. Evlatlarýmýzý bulunduðumuz çaðýn ötesine göre hazýrlamalýyýz. Öyle yetiþmeliler ki hiçbir zaman özünü, kimliðini unutmasýn varsa mevcut noksanlýklarý tamamlasýnlar. Daima duygularý düþünceleri ve konuþmalarý kendi benliklerine uygun olsun. Neslimize sahip çýkmak zorunluluðu vardýr. Her türlü zararlý davranýþ ve uyuþturucuya baðýmlý bir neslin ne kendine ne de milletine yararý olur. Bu nedenle genç nesli anlamak, onlarla doðru noktada buluþmak için ortak ana dili kullanarak onlara deðer verdiðimizi hissettirmek ve onlarý dinlemek mecburiyetindeyiz. Koca Pir Hünkâr Hacý Bektaþ-ý Veli’nin; “Eline, diline, beline sahip ol!” sözünü hangi þekliyle anlarsak anlayalým, her haliyle mücevher. Ruhunuz þâd olsun büyük gönül ve söz ustalarý. Düþünce ve sözlerinize bizden sonsuz hürmet…. 37 ÖMÜR DEDÝÐÝN Nihat AYMAK* Yedi yýldýr görev yaptýðým Artova'dan naklimin Balýkesir'in Sýndýrgý ilçesine çýkmasý sonucu ayrýldým. 20 Aralýk Pazar sabahý ayazla birlikte baþladý yolculuðum, arabada tek baþýma. Bilmediðim bir diyara, tanýmadýðým insanlara doðru yaklaþtýkça doðup büyüdüðüm memleketimden ve sevdiklerimden uzaklaþýyordum an be an. Allah'ým hakkýmda hayýrlýsýný nasip eyle. Seni layýk-ý veçhile sevdiðimi söyleyemem ama seni arzu ettiðin gibi seven nice kullarýn var. Beni seni seven o kullarýnla, iyilerle karþýlaþtýr diye dua ediyordum. Arabanýn içi ýsýnmaya baþlarken yüreðimin yandýðýný hissediyor, gözlerimden akan ýlýk yaþlara mani olamýyordum. Kendi isteðimle gerçekleþen bu nakil bir süreliðine de olsa beni ailemden ve evimden ayrý düþürüyordu. Üniversite öðrencisi olduðum yýllarda, otobüs koltuðunda tükettiðim bu yollar hayallerimi süslüyordu. Gençliðin ve yeni delikanlý olmanýn duygusallýðýný yaþýyordum. Bitmeyen yollara inat yýllarla birlikte ömür de geçip gidiyordu ne var ki! Rüzgâr yeleli bir at, ýþýk hýzýnda bir kanat gibi akýyordu gün be gün. Otobüsün puslu camlarýndan etrafý seyreden yirmilik delikanlýnýn yerini, kendi kullandýðý otomobilin ön camýndan siyah asfaltý izleyen kýrklý yaþlarda, saçlarý kýsmen dökülüp kýrlaþmýþ biri vardý artýk. Kulaklarýmý týrmalayan bir türkü sesi duygulu anýma daha bir hüzün katýyordu. Bir insan ömrünü neye vermeli Harcanýp gidiyor ömür dediðin Yolda kalan da bir, yürüyen de bir Tükenip gidiyor ömür dediðin. Ömür hüzzam bir þarký gibi dudaklarda acý bir tad býrakan mevsimlik gülümseme. Yenecek ekmeðin, içilecek suyun tükendiðinde ni* Balýkesir-Sýndýrgý Ýlçe Milli Eðitim Müdürü-ÞairYazar 38 hayetlenen bir zaman dilimi ömür. Cengiz Numanoðlu'nun anlatýmýyla sabýr sýnavýdýr ömür dediðin. Ruhlar giderlerken sonsuz bir yola Dünyada verirler birkaç gün mola Sanma ki bu geliþ tesadüf ola Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Mühlet bittiðinde itiraz zamanýnýn bile olmadýðý anlarýn ötesinde kör ve saðýr bir an ömür dediðin. Yüreðim ürperir kapý çalýnca Esmeyen yelinden hile sezerler Künyeler kazýndý demir sandýkta Savrulup gidiyor ömür dediðin Pamuk gibi yumuþacýk ellerini öpmeye kýyamadýðýmýz bebekler düþe kalka yürümeye heveslenirken, ne zaman büyüdüklerinin farkýnda bile olamayýz. Cilveli bir gül gibi baharlarda sunduðumuz deruni bir sevdadýr ömür. Güneþ doðmak için sabahý bekler Kozalarda çile çeker böcekler Bil ki her yürüyen önce emekler Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Pazarlýk yapma gibi ne bir þansýmýzýn, ne de lüksümüzün olmadýðý süreçte kelebek ömrü kadar olan hayatýmýz Nil ve Fýrat gibi akýp gidiyor farkýnda olmadan. Dýþý eli yakar, içi de seni Sona eklenmeli sözün incesi Ayrýlýk gününün kör dereleri Bölünüp gidiyor nehir dediðin Belki kendisinin acý, ancak meyvesinin tatlý olduðu bir nimettir sabýr. Dünyaya geliþi bire bir imtihan, bir sýnav olan insan için ömür sabýr sýnavý deðil de nedir acaba? Tohum düþer topraðýnda barýnýr Bahar gelir yaprak ile sarýnýr Ýnsanoðlu kýþa doðru arýnýr Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Bütün oyunlarýn beyaz perdesi ve bir rüya ülkesi mesabesinde olan dünyada zaman zaman takvim yapraklarýyla tüllenip buðulanýr gözlerimiz. Hayata gülüþlü saatlerin tiktaklarý oyalar bazen kurgularýmýzý. Zaman sermayesi sanma ki çok bol Beþikten bastona kaç adýmlýk yol Bu kanun deðiþmez kim olursan ol Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Grup vaktinde sevinmeli hüzünlü yürekler. Bir gün daha bitti, sevgiliye, en sevgiliye ulaþmak bir gün daha yaklaþtý diye. Sabýr sýnavýný kazanma özlemini çekenler için ömür daha bir anlamlý aslýnda. "Sabýr Sýnavýdýr Ömür Dediðin" þiirini Aralýk ayýnýn soðuk bir Pazar günü yanýmda Mevla'dan baþka kimse yokken yolculuk boyu gözü yaþlý dinlemek daha bir duygulu oldu elbette. Hor görme dünyada çile çekeni Sabýrla beslenir gönül kökeni Bülbüle diyor ki gülün dikeni Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Ýhtiras seline baraj kâr etmez Beþer arzularý saymakla bitmez Dünyayý verseler inan ki yetmez Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Ateþe düþmeyen çýra yanar mý? O ateþte yanan gayrý söner mi? Hakk'a giden yarý yoldan döner mi? Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Nefsin bu gün doysa yarýn yine aç Sanma ki bedenin nefsine muhtaç Gel þu meyhaneden vakitlice kaç Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Nefsin iþkencesi düþmandan beter Onun zulmü ancak savaþla biter Silah istiyorsan iraden yeter Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Rüyalar ne büyük ibrettir oysa Ýnsan aç uyanýr rüyada doysa Ölüm uyanmaktýr yaþamak buysa Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Nimet sýrrý gizli hayýr ve þerde Devayý da verir verdiði derde Akýl isyan ile aranda perde Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin Gör ki þu dünyanýn sýrça köþküne Tapmýþ nice insan dönmüþ þaþkýna Nedir bu sarhoþluk Allah aþkýna? Sabýr sýnavýdýr ömür dediðin SEN Sen engin bir deniz Aþýlmasý zor, bir derya, Deryalarý da içine alan bir ummansýn. Bazen de dalgalara engel olan Bir dalgakýransýn. Sen bir sevgi, bir aþksýn Ve içimde hep sen varsýn. Sen þiirlerime ilham, Elimdeki saz, Sazýmý inleten mýzrapsýn. Sen gönlümde açan bahar çiçeði, Çiçeðe can veren dalsýn. Sen çalýþkan bir arý, Peteklerden akan sýzma bir balsýn. Sen bir sevgi, bir aþksýn, Ve içimde hep sen varsýn. Sen bazen bir hazan, Bazen de taze bir bahar, Damarýmda kan, Ruhumdaki cansýn. Sen ürkek bir ceylan, Yükseklerde uçan kartal, Sen yuvasýný koruyan bir aslansýn. Sen çocuklarýma ana, Bana ömür boyu hayat, Hayatýmý renklendiren sultansýn. Sen bir sevgi, bir aþksýn, Ve içimde hep sen varsýn. Cafer YÜCE 39 AÞKIN TAHTINDAKÝ EDEBÝYAT Yalçýn ÜNLÜ* Divan edebiyatý, Türklerin, 13 ve 19'uncu yüzyýllar arasýnda Anadolu'da yarattýklarý Ýslam kültürünün ortak özeliklerini yansýtan, geniþ ölçüde Arap ve Fars edebiyatýnýn etkisini taþýyan yazýlý edebiyat türüdür. 600 yýlý aþkýn bir süre bu topraklarda insanlar duygularýný, hayallerini, sevgilerini bu edebiyatla dile getirmiþlerdir. Büyük atalarýmýz, yüce ruhlu insanlardýr, duygularý bir okyanus kadar derin, bakýþlarý bir kartal gibi keskin, gönülleri bir þair inceliði gibi mana doluydu. Tarihe manayý onlar verdi. Ýnsanlýk onlarla yeni bir manaya erdi, sanat adeta onlarla dile geldi. Dünya milletleri içinde duygularýný þiirle ifade etmek, hayallerini þiirle kurmak ve þiir gibi bir medeniyet yaratmak lütfü yine onlara nasip oldu. Biz Türklerin bu topraklara her bakýþý þiir oldu, Anadolu'ya her akýþý þiir oldu. Öyle bir medeniyet yarattýk ki bugün anlamaya çalýþtýkça o yüce medeniyetin ancak kýyýlarýnda gezebiliyor onun inceliklerini anlayabilmek için adeta kendimizden geçiyor, kendi evimizde yabancý durumuna düþüyoruz. Evet, Divanlarda söylenen, deli divane aþklarý dile getiren yüce bir edebiyattan divan edebiyatýndan bahsediyoruz. Aþk, Divan edebiyatýnýn vazgeçilmez konusudur. Divan edebiyatýnda aþk, ýstýrap ve acý do* Erbaa Yýlmaz Kayalar Anadolu Lis. Ed. Öðretmeni 40 ludur. Ýlacý bulunmayan bir derttir; fakat Divan þairleri bu derde sahip olduklarý için mutludurlar. 16.yy þairi Fuzuli'nin "Aþk derdiyle hoþem el çek ilacýmdan tabib, Kýlma derman kim helakim zehri dermanýndadýr." beyiti bu durum için verilebilecek en güzel örneklerdendir. Görüldüðü gibi, þair, içerisinde bulunduðu aþk derdinden þikâyetçi deðildir; tam tersine aþk derdiyle yaþadýðý için mutludur. Ýþte böyle bir aþktý o þairleri edebiyatýn girdabýna çeken. Çünkü onlara göre kâinat bir aþkýn meyvesiydi. Çünkü yüceler yücesi yaratan insanlýðýn sevgilisine habibim sen olmasaydýn ben bu âlemleri yaratmazdým dedi ve Aþk Divan edebiyatýnda Tasavvufi ve Platonik derinliklere böylece indi. O þairlerdir ki varlýðý yok ederek var olmanýn gayesindeydi. Çünkü dirilmek için ölmeye muhtaç olduklarýnýn bilincindeydiler. Mademki cennet istiyordular o zaman ölecektiler. Mademki adlarýný yaþatmalarý için can vermeye muhtaçtýlar ve onlar ömürlerini sevgili uðruna can vermeye adadýlar. Sanatlarýnýn ve hayatlarýnýn uðruna adeta bir mum gibi baþtan ayaða yandýlar ve mana ile dolan bu gönüllere çare aramadýlar. Onlarýn felsefesinde ilk aþk günahý cennette iþlenmiþ, onun için aþk cennet duygusudur insana her türlü fedakârlýðý yaptýrýr. Onlarýn aþký, Hz Mevlana'nýn ifadesiyle ''sahip olmak deðil layýk olmaktýr''çizgisindedir. Onlar tam anlamýyla þairdiler, þiiri gönülde duyup fikirde hummaya dönüþtürmek için tam altý asýr yaþamýþlardý. Kendi nesillerinden gelecek kuþaklarýn hatýralarýný hatýrlayacaklarýný umuyorlardý. Altý asýr cihangirane bir devletin kültür altyapýsýnýn temel taþlarýný koymuþlardý ve bunun karþýlýðýnda rahmet bekliyorlardý. Sonra birtakým edebiyat adamlarý geldiler ve hepsine rahmet okuttular. Bugün bu þairlerin torunlarý dedelerini yeniden keþfetmek zorunda kaldýlar. Gelin þimdi Divan Þiirinin uzun yýllar süren mücadelesine bir bakalým.13.yüzyýl Moðollar Anadolu'ya entelektüel bir birikim sürüp getirmiþlerdir. Bu yüzyýlda Bizans Ýmparatorluðu ile Moðollar arasýnda sýkýþýp kalmýþ bazý insanlar Konya ve civarýndaki bir koridordan, Azerbaycan tarafýndan, Belh ve Horasandan Anadolu'ya gelmiþ, bu entelektüel birikim buralarda yeniden hayat bulmuþtur. Bu þairlerin getirdiði coðrafyanýn öz malzemesi bu kültürle birlikte yoðrulmuþ ve bir edebiyat ortamý oluþmuþtur. Bu yýllarda Moðol istilasý Dünya tarihinde ender görülen siyasi, sosyal ve sanatsal kýrýlmalara sebep olmuþtur. Öyle bir istila ki 18 bin çadýr düþünün, koyunuyla, köpeðiyle, keçisiyle yürüyor önüne çýkan ne varsa maddi açýdan tüketiyor ve bu hareketlilik ahlaki deðerlere yansýmaya baþlýyor. Örf, töre bozuluyor anlayýþlar deðiþmeye baþlýyor, anlayýþlar farklýlaþtýðý zamanda toplum kendi kabuðundan sýyrýlýp baþka bir kabuða bürünüyor. Bu istiladan kaçan binlerce insan Konya-Karaman-Sivas-Kayseri-Erzincan civarýnda birikiyor. Bu insanlarýn elinde maddi bir þey kalmadýðýndan mananýn yükseldiði görülüyor.13.yüzyýlýn akabinde Mevlana'nýn, Hacý Bektaþi Veli'nin, Hacý Bayram Veli'nin diðerlerinin edebiyat ve maneviyat sahnesinde güçlü bir þekilde var olmasýnýn sebeplerinden biri budur. Moðol istilasý insanlarý öyle bir hale getirmiþtir ki herkes kime el açacaðýný þaþýrmýþtýr. El açacaðý tek kapý kalýr. Her zaman olduðu gibi elini Allah'a açar ve Tasavvuf birden patlar ve Divan Edebiyatý böyle bir zemin üzerine kurulur. Sevgilinin, aþkýn, güzelliðin þiirle nikâhý kýyýlýr Þiirin tahtýna sevgili çýkar þairlere düþen bu tahtýn koruyuculuðunu yapmak olur. Fuzuliler, Nedimler, Þeyh Galiplerse bu yolun zorluklarla dolu girdaplarýnda ömürlerini harcar þiirin tahtýnýn bekçiliðini yapmaya devam eder. VAZGEÇEMEDÝM Reva gördün bana çile çekmeyi Yine bu kalbe söz geçiremedim Elimden aldýlar aþý, ekmeði Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Senin için yürek yakmýþ dediler Senin için yoldan çýkmýþ dediler Neler söylediler, neler ettiler Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Ömür gelip sýnýrýna dayandý Halim kul anlamaz Hakka ayandý Kafama kaç kere silah dayandý Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Bunca dertte senin sevdan avuttu Bir vuslatýn bana bin bir umuttu Gözlerim uykuyu çoktan unuttu Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Baðlayýp ta gözlerimi oydular Zemheride çýrýlçýplak soydular Elimin içine ateþ koydular Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Karþýma çýk ister vur, istersen baðýr Halim iyi sayýlmaz yaram çok aðýr Gözüm kör, dilim lal, kulaðým saðýr Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Kollarýmdan kazýklara çaktýlar Dað devirip üzerime yýktýlar Yalaným yok diri diri yaktýlar Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Yusuf diye kuyulara attýlar Zincir vurup esirlere kattýlar Üç kuruþa haraç-mezat sattýlar Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Ezip te geçtiler her dem yol oldum Mecnun-Ferhat vardý birde ben oldum Bir haldan bilmeze düþtüm kul oldum Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Ya baþkasý yoktu, ya da ben kördüm Canlý bir kez ölür ben binkez öldüm Ölmeden kaç tane cehennem gördüm Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Sevda aðacýnda kýrýldým kaldým Ben aþký tozpembe laylaylom sandým Tonlarca çýðlarýn altýnda kaldým Yine de ben senden VAZGEÇEMEDÝM Yunus ACAY 41 SÖZ BAÞI Doç. Dr. Ertuðrul YAMAN* Ýnsanlýk; bilim ve teknoloji alanýnda baþ döndürücü bir hýzla ilerlemesine raðmen, en önemli ihtiyacý olan huzur ve sükûneti saðlama konusunda pek fazla mesafe alamamaktadýr. Oysa bütün buluþ ve ilerlemeler insanlýða hizmet amacýyla yapýlmaktadýr. Modernliðin zirvelerine týrmanma gayreti içindeki insanlýk acaba neden bu amacýna ulaþmakta zorlanmaktadýr? Ýnsaný, esasen tüketici bir varlýk olarak algýlayan ve önüne yýðýn yýðýn ihtiyaç listeleri koyan 20. yüzyýl tasarýmcýlarý, ne yazýk ki insanýn yaratýlýþýna uygun olan gerçek ruhsal ihtiyaçlarýný görmezden geldiler. Maddenin, lüks ve zevkin kutsallaþtýrýldýðý çaðýmýzda, insanca yaþamak için gerekli olan sevgi, saygý, hoþgörü, paylaþým, adalet… duygularý karþýlanmadýðý için insanlýðýn önemli bir kýsmý, çaðýn hastalýðý diye adlandýrýlan stresin kucaðýna terk edildi. Mideleri þiþen ama ruh ve gönülleri aç kalan insanlar, robotlaþma eðilimine girerek insanlýklarýný unutmaya baþladýlar. Bunlarýn doðal sonucu olarak savaþlar, vahþetler, acýmasýz rekabetler, doða katliamý tüm insanlýðý tehdit eder boyutlara ulaþtý. Ýnsanlýk, kendi eliyle ördüðü bunalým aðlarýnýn içinden çýkmak için çareler aramaya baþladý. Ýnsanýn maddî (biyolojik) yönü kadar manevî (psikolojik) yönünün varlýðýný kabul etmek zorunda kalan toplum mühendisleri, geçici bir çözüm olarak bir baþka hastalýk alameti olan bencillik zemininde geliþen "kiþisel geliþim" akýmýný irat ettiler. Ne var ki, toplumu veya topyekûn insanlýðý hedef almayan bu bireyselci * Gazi Ünviversitesi Mesleki Eðitim Fakültesi Öðretim Üyesi 42 yaklaþým, yaþanan bunalýmlara çare olamadýðý gibi, yeni sorunlara da davetiye çýkardý. Birçok Dünya ülkesinde olduðu gibi, Türkiye'de de bu temelsiz yaklaþým, bir miktar "müþteri" buldu. Ancak, sorunlar çözülmek yerine, derinleþmeye devam etti. Göz boyama, geçici olarak etkileme esasýna dayalý bu yaklaþým, insanlarý birer ticarî meta olarak algýladýðý için kendi sektörünü de oluþturdu. Ekonomik sýkýntýlardan, saðlýk sorunlarýndan, iletiþim kazalarýndan bunalan bir kýsým insanlar, farkýnda olmadan bu akýmýn etki alanýna girdiler. Bunca patýrtý, gürültü, þamata ve "dezenformasyon (bilgi kirliliði)" altýnda sýkýþan insanlar, çareyi bu limanlara sýðýnmakta aradý. Aðzý olanýn konuþtuðu, gündemlerin çok hýzlý deðiþtiði, medyanýn sýnýr tanýmadýðý böylesi bir ortamda, insanlar kime inanacaðýný, ne yapacaðýný þaþýrdý. Hýzlý hayat tarzý ve "fast food" beslenme alýþkanlýklarý, insanlýðý tehdit etmeye baþladý. Ýnsanlýðýn aradýðý çözüm aslýnda çok uzaklarda deðildi. Çözümü duymak için, birazcýk susmak yeterliydi. Ne var ki susmak zor iþti. Çok ve boþ konuþmak yerine neler yapýlacaðýna dair öneriler çalýþmamýzýn esasýný oluþturmakta. Baþarýlý bir iletiþimin, huzur ve mutluluðun sýrlarý, satýr aralarýnda sizleri beklemekte. Elinizdeki bu çalýþma, esasen, tüm insanlýða sunulan bir huzur ve sükûnet denemesidir. Ýnsan, konuþan bir varlýktýr ve elbette konuþarak iletiþim kuracaktýr. Ancak, yapýlan araþtýrmalar konuþmanýn iletiþimdeki payýný çok düþük göstermektedir. Doðru olan; gerektiði kadar, kararýnca kývamýnca konuþmak, yeri geldiðinde susabilmek ve dinleyebilmektir. Önemli olan dengeli ve ölçülü bir tavýr sergileyebilmektir. Ýletiþimde gerçek baþarýya, yeri geldiðinde susmakla ulaþýlabilir. Susmanýn erdemi, insanýn huzur ve mutluluðudur. MÝFTAH-II ARÝFAN ESERÝ ÜZERÝNE BÝR DEÐERLENDÝRME Ýsmail KORKMAZ* mel bir eser. Allah, yazarýndan ve sebep olanlardan razý olsun. Miftahý ârifan açýk bir kitap Ehli imanadýr bundaki hitap Karanlýk günlere açýk bir mehtap Dalaletten bizi sen kurtar ya rab. Artýk sözü üstadýn þiirlerine býrakalým Hacý Kemal Baydar dizelerinde insana unutturmadýðý kabir hayatýný ve dünyaya geliþ sebebini hiç atlamadan iþlemiþ, nasýl mý? Baþlýðýndan da anlaþýlacaðý üzere ariflerin anahtarý isimli baþý sonu 105 sahifeden ibaret. Bu ibreti ve hikmeti Cenab-ý Allah'tan rahmetlinin eserini tanýtmaya çalýþmak hadsizliðine beni yönlendiren meslektaþým A.Turan Erdoðan hocama ve deðerli okuyucularýmýza selamlarýn en güzelini vererek baþlayalým. Efendim Nevþehir'de garip anamýn evinde istirahatta iken her zaman yaptýðým gibi nereden bulduðunu pek anlamadýðým kitaplarý yan gözle kestirirken bu eser gözlerime iliþiverdi. Anamýn da gözleri bana iliþti ve kitaplýðý al, o kitabýmý alma" deyince ben duraladým.Anam ki benden ne sevgisini ne de duasýný esirgemez. Bir kitapçýðý kýskanmasýný þaþkýn þaþkýn izlemektense onu alýp okumaya karar verdim. Aman Ya Rabbi, toplam 27 dakikada þiirleri de dâhil olmak üzere 103 sahife bitiverdi. Ýnanýn tadý hâlâ dimaðýmda. Kitaptan hocama bahsedince bana kitabý tanýtma en azýndan yazarýna yaþýyorsa Allah saðlýk versin emri hak vaki olmuþ ise birer fatiha okunmasýna vesile olmamýzý amaçlayarak bu satýrlara bismillah diyoruz. Ariflerin anahtarý, âlemlerin efendisi fahri kâinat efendimize onun âl ve ashabýna salâvat ve dua ile baþlayan yaratýlýþýn Anadolu'daki her sade vatandaþýmýzýn anlayabileceði netlik ve sadelikle kaleme alýnmýþ ve dizelerinin zamanlamasý ve muhtevasý açýsýndan bakýldýðýnda bu zamanda kendini kalem erbabý zannedenlerin çoðuna pabucu ters giydirecek kadar mükem* Eðitimci Þu yalan dünyadan umudunu üz Ýnanmazsan var kitabe yüzbeyüz Evin mezaristan malýn bir top bez Duymadýnsa daha duy deli gönül Bu ayaktakine söylemesiydi þimdi de yolda giderken gördüðümüz naaþýna ne dediðine bakalým isterseniz Mal sahibi nice gördün halini Felek pençesine düþmüþ gidersin Haram helal kazandýðýn malýný Bu fani dünyaya koymuþ gidersen Beðenmezdin türlü libas giymeyi Þimdi beðen; ceset olmuþ gidersin Hocamýz kendisine okuyucularýný müptela eder de; alkol müptelalarýný unutur mu? Ýçki içen ey Allah'ýn kullarý Sapýtmýþtýr giden doðru yollarý, Hem esfeli safilindir yerleri Makamýnýz bura bilsen olmaz mý? Bunda ne var diye bunu içersin Gafletiyle konup göçersin Elyevme gününde defter açarsýn Vücudun þahittir, bilsen olmaz mý? Ya eyyühellezine amenuda Ýmanýn var ise tutan bunu da Ýnnemelhamrü velmeysuru da Haram olduðunu görsen olmaz mý? Velmeysur yerde demiþler kumar Bunu da bilirken ederler inkâr Cehennem daðlarý taþlarý yakar, Âyât-i beyyinatý düþün olmaz'mý? 43 Ailenle giden oyun meclisi Hiç durmadan içen hem o necisi Ýki cihan serverinin hadisi Kitaplarda bunu görsen olmaz mý? Anadan çocuk dünyaya gelince Günahý hiç yoktur bunu bilince Sen de ettiðine tövbe kýlýnca Bu çocuklar gibi olsan olmaz mý? Kazancýn haramdýr ettiðin zina Temelsiz yerde durur mu bina Yalan dünya derler aldatýr fena Din temeli iman bilsen olmaz mý? Adam gencim deyip gafil olma Nefisle þeytanýn sözüne kanma Defterini okurken utanma, Yarýn hakkýn divanýnda olmaz mý? Hem de insanlara eylersin cefa Þeytan yularýný takmýþ bir defa Muhammed aþký içün gelsen ýslaha, Yatan kabirleri görsen olmaz mý? Haram helal malý dünyada korsun Yükünü yükledip bir gün varýrsýn Ettiklerinden bir gün utanýrsýn Mahþer halkýný düþünsen olmaz mý? Çalýþýp eline geçince para Ýçkiye verirsin düþersin dara Ýstanbul Bakýrköy'de doktorlar ara Hem deli olursun bilsen olmaz mý? Ýnsanlýk güneþtir parlar meydana Livaül hamd sancaðý kalkar o anda Hem resul þefaat etmez bir yanda Bunlarý düþünüp aðla olmaz mý? Çok hapishaneler bu yüzden dolu Muhammed ümmeti Allah'ýn kulu, Emrini tut ta nehyinden korun Sýrat doðru yoldur bilsen olmaz mý? Mevlâ'nýn emrini tutmadý þeytan Huzur-u divandan tard oldu heman Bu dünya deðildir büyük imtihan Mevlâ'nýn emrini tutsak olmaz mý? Ýçince olursun bir çuval hasta Rezil rüsvay olun paranda üste Çoluk çocuk evde kara yasta Ettiðine nedamet etsen olmaz mý? Sonra þen yuvana baykuþlar tüner Ýnsanlýktan dahi bu muydu hüner Daha söyleyeyim tutarsan eðer Yeter söylediðim tutsan olmaz mý? Bunu içenlere zerresi haram, Hem çok maðmur yerler oluyor viran Düþmaný da ona ediyor seyran Hem düþmana fýrsat verme olmaz mý? Kazanýn kazanýn verin bu yola Ahirinde muhtaç olun bir pula Rabbim ihsan eyle biz þaþmýþ kula Dualara amîn desen olmaz mý? Sýtký hulus ile der isen amîn Söyleyeceklerime sen ol emin Kur'an üzerine ederim yemin Mevlâ muradýný versin olmaz mý? 44 Bunu dinleyen Muhammed ümmeti Emrin tutan kula verir rahmeti Eðer tutmaz isek çoktur zahmeti Nâra layýk olun bilsen olmaz mý? Bunlarý yazarken eridim kaldým Günahýmý düþündükçe bunaldým Mahþer korkusundan sarardým soldum Korkulu kullardan olsan olmaz mý? Ýlâhi! Ya Rabbi! Kur'an hakký için Settar'ul uyupsun affeyle suçum Seher vakitleri aðladým niçin Âþýklarýn yerini alsan olmaz mý? Aciz kemal duydun ama utanman Hakikati bilin amma inanman Eðer inanýrsan narýnda yanman Mevlâ seni ýslah etsin olmaz mý? Efendim bu sayýda sadece bir babýn son kýtasýný ancak görebildik. Yazarýmýza Cenab-ý Hak'tan her iki cihanda rahmet ve maðfiret diliyoruz. BALIÐIN ÖLÜMÜ Hatice EKEOÐLU* Bölüm:1 Karadeniz'de güneþli bir gündü. Birkaç levrek arkadaþýmla birlikte; Karadeniz'in azgýn dalgalarýyla çýlgýnca oynuyor, eðleniyordum. Zaman zaman mercanlarýn altýnda kaybolup saklanýyor, büyük balýklarýn önünden geçip; "büyük balýk, küçük balýðý yutar" numarasý yaparak, arkadaþlarýmýn yüreðini aðzýna getiriyordum. Yine böyle bir günde; arkadaþlarýmýn, gözleri yuvalarýndan fýrlamýþ bir þekilde telaþla yüzdüklerini gördüm. Bu koþuþturmanýn nedenini anlamak için, onlarýn geldiði yöne doðru gitmeye baþladým. Benim kendilerine doðru yüzdüðümü gören arkadaþlarým: - Gelme, hemen geri dön! - Canýný seviyorsan kaç! - Geliyor, geliyor kaç! diyorlardý. Ne geliyor? Kim geliyor, demeye kalmadan arkadaþlarýmýn çýðlýklarý arasýnda yukardan gelen bir zýpkýn, sýrtýmý yaralayarak sýyýrdý geçti. Birden bire sarsýldým, "bir kuþ gibi, sýrtýndan vurulmuþçasýna" savrularak dalgalarýn arasýnda kayboldum. Kendime geldiðimde; ne arkadaþlarým vardý karþýmda yüzen, ne de gökyüzünde güneþ kalmýþtý gülümseyen. Yapayalnýzdým! Karadeniz'in azgýn dalgalarý; gecenin karanlýðýnda þefkate gelmiþ, sanki bir evladýnýn yarasýný sarmak ister gibi lacivert kollarýyla bedenimi sarýp sarmalýyor, yarama merhem olmak istiyordu. Ama benim hýrpalanmýþ bedenim iyice yorgundu. Dalgalarýn þefkatli dokunuþlarý canýmý acýtýyor ve kendimi bir an önce sýð sulara atmak istiyordum. Henüz birkaç saat önce açýk denizde, bana bu dalgalar výz gelirken, þimdi aþýlmaz bir engel gibi geliyordu. * Gazeteci Daha bugün deðil miydi; mercan tarlalarýnda saklambaç oynayýþýmýz. Ben deðil miydim, o en hýzlý cesur yüzücü! Gün ýþýðýnda gümüþ gibi parlayan pullarým; siz mi çaðýrdýnýz bu belayý ýþýltýnýzla? Siz mi verdiniz beni ele? Ah, geri dönebilecek miyim, o uçsuz bucaksýz enginliklere? Ya mercan tarlalarý, tekrar saracaklar mý beni renkli ve yumuþak ýþýltýlarýyla? Koruyup kollayacaklar mý yine? Engin denizlerde özgürce yaþayabilmem için, iyileþmem lazým. Etraf ýssýz ve sakin görünüyor. Burada iyileþene kadar kalýp tekrar açýklara özgürce yüzebilirim. Arkadaþlarýma, mercan tarlalarýma, tekrar renkli dünyama kavuþabilirim. Þurada bir kaya var, onun arkasýnda dinlenirim bir müddet. O da ne? Gece yarýsýnda yýldýz gibi parlayan ýþýklar var burada. Bu karaltýlar da insan denen zalim yaratýklar mý acaba? Aman beni görmesinler, birinin yarým býraktýðýný diðeri bitirir yoksa… Bölüm:2 Fatsa Yalý Köy'de 'Ati'nin Yeri' adlý lokantanýn verandasýnda bir gurup insan yemek yiyor, içkilerini yudumluyor, sohbet ediyorlardý. Bir tarafý; Karadeniz'in yemyeþil bitki örtüsünü sergileyen ormanla çevrili, diðer tarafta ise gecenin karanlýðýnda lacivert sularýyla insaný hülyalara sürükleyen Karadeniz… 'Ati'nin Yeri' adlý lokanta, bu doðal güzelliklerin sergilendiði yerde, bir aile iþletmesiydi. Lokantanýn aðaç parmaklýklý, tahta verandasýnýn denize bakan köþesinde benim dýþýmda, Emekli Edebiyat Öðretmeni Hami Karslý, 45 Çocuk Hastalýklarý Uzmaný Dr. Halil Kaya, Diþ hekimi Zafer Serin ve Mühendis Kadir Eraslan vardý. Soframýz, Karadeniz mutfaðýnýn meþhur fasulye turþusu kavurmasý ve diðer salata çeþitleriyle donatýlmýþtý. Nefis balýk çorbasýyla baþlayan akþam yemeðimiz mezgit buðulama ve 'kalkan tava'yla bir ziyafete döndü. Deniz sahilindeki bu tür masalarda her þey olur da politika olmaz mýydý? Hami Aðabey, Dt, Zafer Serin Bey ve Kadir Bey ülkenin durumu üzerine sýký bir tartýþma baþlattýlar. Dr. Halil Aðabey ise bir orkestrayý yöneten þef gibi tartýþmaya arada sýrada katýlýyor, konuþmalarý yönlendiriyordu. Aralarýndaki iliþkiden 'kadim dost' olduklarý anlaþýlan Zafer Bey'le Kadir Bey hararetli bir þekilde tartýþýrlarken, deniz tarafýnda telaþlý bir koþuþturma baþladý. Hepimiz merakla denize baktýk. Lokantanýn sahibinin oðlu olsa gerek bir genç kayalarýn üstünden atlayarak denize doðru koþuyordu. Elinde de bir að vardý. Onun arkasýndan diðer lokanta personeli de koþar adýmlarla denize doðru yürüyorlardý. Biri baðýrýyordu: "Bak þu tarafta þu tarafta, sana doðru geliyor" Bir anda hepimizin dikkati o yöne çekildi. Kocaman bir balýk sahile yakýn bir yerde sularýn arasýnda bir görünüp bir kayboluyordu. Lokanta sahibi Atilla Bey, "Bu bir levrek!" dedi. Balýðýn sýrtý denizde bir gümüþ gibi parlýyordu. Zavallý balýk zýpkýn yemiþ yara almýþ, kýyýya atmýþ kendini. Ha tuttular ha tutacaklar, bir o yana bir bu yana derken gözden kayboldu. Bir müddet sonra tekrar göründü. Herkes baðýrýyor bir þeyler söylüyordu. "Ýþte orada þu ortadaki kayanýn saðýnda, in kayadan suya gir" "Aðý fýrlat aðý" "Kaçýrdýnýz güzelim balýðý" "Bak tekrar geldi, yan tarafta" Gençler soyunup suya girdiler. Vakit gece yarýsýna geliyordu. Birisi gençlere bir sopa uzattý. Delikanlý sopa ile balýða vurmaya baþladý. Balýk inadýna kaçýyor, saklanýyor, yakalanmamak için direniyordu. Ancak onu yemek isteyenler daha güçlü idiler. Getirilen bir lüks 46 lambasý av alanýný aydýnlatýyor, lokantadakiler ayakta teþvikkâr konuþmalarla avcýlarý yönlendiriyorlardý. Sonunda balýk bu vahþi savaþa daha fazla dayanamayýp pes etti. Engin denizden þifa aramak için geldiði sahilde karþýlaþtýðý insafsýz avcýlarýn karþýsýnda gücü tükenmiþ, çaresiz kalmýþtý. Balýðý büyük bir merasimle getirdiler ve pat diye oturduðumuz tahta yükseltinin üstüne attýlar. Balýk yere düþtükten sonra aðzýný açtý kapadý, açtý kapadý; "þifa bulmak için geldiðim sýð sular sonum oldu. Zalim avcýlar beni burada da buldu. Þunlara bakýn ne kadar da mutlular, sanki dünyayý kurtarmýþ gibi gururlular" der gibi kuyruðunu tahtaya birkaç kez vurdu ve gözümüzün önünde son nefesini verdi. Bütün neþem gitmiþ, içimi -suçlulukla karýþýk- bir hüzün kaplamýþtý. Vakit gece yarýsýný geçiyordu. Müzik Öðretmeni Arif Hoca "Uðurlar olsun" þarkýsýný söylüyordu. Bir ara düþündüm, þarkýyý engin denizlere veda eden levrek için mi, yoksa bir arenada boðanýn ensesinden fýþkýran kaný seyreder gibi seyreden bizler için mi söylüyordu? Lacivert deniz sanki bir mensubunu kaybetmenin hüznüyle, biraz önceki coþkusunu yitirmiþ, yorgun 'gel-git' lerle -insanlara küskündalgalarýyla sahili dövüyordu. KÜÇÜK ÇOCUK AÞÝNA Sen küçük bir çocuksun Aþina Bilinmeze bakar gözlerin Ela gözlerinde gökyüzü deniz Farkýnda deðilsin özgürlüðün Boþlukta hissetmezsin kendini Kitaplarýmý kalemlerimi Geleceðini hayal etmezsin Sen küçük bir çocuksun Aþina Uçurtmanýn gökte uçuþunu seyretmedin daha Rüzgârýn sesini duymadýn Sen doðdun ama yeniden doðmak için Sen aþkýný yaþamadýn Aþina Mualla KÂTÝP ALMANYA GEZÝMÝZDEN FARKLI ÝZLENÝMLER Müslim KAÇMAZ* Ayhan Þenol AKGÜL** BÝZ MÝ ÇOK ZENGÝNÝZ YOKSA ALMANLAR MI FAKÝR? 2009 yýlý Temmuz ayýnda "Tokat Endüstri Meslek Lisesi Öðretmenlerini Geliþtirme Projesi "çerçevesinde Almanya'ya gitmiþtik. Orada þehir gezmelerinde ilgimizi çeken ilk olay bisiklet yollarý olmuþtu. Eðitim yaptýðýmýz Eckert Okulunun müdür yardýmcýsýnýn12 km'lik iþe gidiþ geliþ yolunu her gün bisiklet ile katettiðini öðrendik. Kendimize "biz mi çok zenginiz yoksa Almanlar mý fakir." diye sormadan edemedik. ÝKÝ DAKÝKA: Regensburg'da teknik gezi ve incelemelerden sonra serbestiz. Acýktýðýmýzdan önce bir lokanta arýyoruz. Malum yabancý bir memleketteyiz. Yemeklerde domuz olabilme tehlikesi olduðu için yemek seçiminde dikkatli olmak zorundayýz. Güzel olan ise Türklerin döner kebap lokantalarýyla Avrupa'yý doyuruyor olmasý. Bir döner kebapçýya giriyoruz. Soruyoruz "Türk müsünüz?" diye. Cevap vermiyorlar. Tekrar ediyoruz. Yine ayný. "nerelisiniz" diye sorduðumuz da ise Diyarbakýrlý ve Mardinli olduklarýný öðreniyoruz. Bu tavýrlarýna karþý önce ayaklarýmýz gitmek istemiyor. Fakat sihirli bir güç bizi içeri çekiyor. Yiyecek ve içeceklerimizi sipariþ veriyoruz. Ýki dakika geçmeden bir kaynaþma, bir sohbet. Türk ile Kürt'ün farklýlýðý anýnda kardeþliðe dönüþüyor. Biz memnun, onlar da memnun oradan kucaklaþýp ayrýlýyoruz. TUNA NEHRÝ'NDE GÜNEÞÝN BATIÞI: Omzumuzda sazýmýz Tuna Nehri'nin kenarýna gezmeye gidiyoruz. Tuna nehrinde güneþin batýþý bir baþka güzel ve insanlar özellikle bu* Tokat End. Mes. Lisesi Mes. Dersi Öðretmenleri nu seyretmeye geliyorlar. Her taraf týklým týklým, Tuna'nýn üzerine düþen akþam güneþinin mükemmel etkisini seyredenler, arkadaþlarý ile sohbet edenler, sakinliðe kapýlýp yürüyenler. Güç bela bulabildiðimiz bir yere oturuyoruz. Ülkemizden getirdiðimiz sazýmýzý çalýp memleket türküleri söylemeye baþlýyoruz. Bir grup Alman genç biraz tedirgince yanýmýza yaklaþýyor. Gülümseyerek davet ediyoruz. Geliyorlar ve sazý inceliyorlar, saz hakkýnda sorular soruyorlar. Gitar çaldýklarýný söylüyorlar ve saz çalmayý denemek istiyorlar, seviniyoruz. Sazý gitar gibi çalýyorlar ve bayaðý da becerebiliyorlar, sazdaki seslerin gitardan daha sýcak ve duygu yüklü olduðunu ve saza hayran kaldýklarýný Türkiye'ye gideceklerini ve bir tane saz satýn alacaklarýný söylüyorlar. Daha da seviniyoruz, çünkü gezimizin bir boyutu da kültürel diyalogu saðlamak. ADETLERÝMÝZ AYNIYMIÞ: Yine Tuna'nýn kenarýndayýz. Bizden biraz uzakta yalnýz baþýna oturan çekingen, meraklý ve dikkatli gözlerle bizi izleyen birisi dikkatimizi çekiyor. Yanýmýza davet ediyoruz. Adýný öðreniyoruz Blanj. Macar bir genç. Eðitim için Almanya'ya gelmiþ. Bize müzik aletini soruyor. Kendilerinin de buna benzer bir müzik aletleri varmýþ onu anlatýyor. Ýçeceklerimizden çýkartýp ona da ikram ediyoruz. Önce þaþýrýyor, malum Alman usulü denilen bir usul var, sonra kabul ediyor. Bir baþka akþam yine Tuna'nýn kenarýndayýz. Tuna'nýn o güzel görüntüsünü ve ýlýk esintisini hissedebilmek için oturabileceðimiz yer ararken biri içten bir sesle bize sesleniyor. Bu bizim Blanj, bu ne kadar güzel bir tesadüf. Bizi yanýna davet ediyor. Koltuðunun altýnda getirdiði torbayý açýyor ve bize içecek ikramýnda bulunuyor. Bu jestle duygulanýyoruz. Sonra bize anlatýyor. Almanlar kimseye bir þey ýsmarlamazmýþ ama Macar adetlerine göre arkadaþlar birbirlerine bir þeyler ikram ederlermiþ. Bir gün biri öderse bir gün diðeri ödermiþ. Bize tarih dersi 47 veriyor. Macarlarla Türklerin ayný ýrktan kardeþler olduðunu, Osmanlýyý ve Türkiye'yi çok sevdiðini anlatýyor. Bir gün mutlaka Türkiye'ye geleceðini söylüyor. E-maillerimizi alýp bu anlamlý ortamdan ayrýlýyoruz. GARDAÞ: Yine Tuna'nýn kenarýnda saz çalýyoruz sakince. Bir erkek ve bayan çift bize yaklaþýyor ve erkek olaný bize "gardaaaaaaaaaaaþ!" diyor. Bu gardaþ sesi çok farklý, sýmsýcak, yüreðinin en derinlerinden, kýrk yýllýk hasret kardeþin dudaðýndan gelir gibi. Yanýmýza oturuyorlar. Gardaþ sesinden dolayý çiftin Türk olduðunu zannediyoruz. Türkçe konuþmaya çalýþýyoruz fakat bizi anlamýyorlar, Ýngilizce konuþarak anlaþýyoruz. Öðreniyoruz ki bunlar Almanya'ya gezmeye gelmiþ Kosovalý bir çift. Bizden Kosovalý'nýn türküsünü istiyorlar. Meðer Türk televizyonlarýný izliyorlarmýþ Kosova'da. Ýstedikleri türkünün "Sevdiðim bir gün bana yar demedin" adýnda ki meþhur bir filmin müziði olduðunu anlýyoruz. Severek çalýp söylüyoruz ve Kosovalý Nasir Fisnik de bize katýlýyor. Bu türküyü çok sevdiðini söylüyor. Ýnsanýn elindeki deðerlerin kýymetini kaybettikten sonra anlamasý gibi savaþ anýlarýný anlatýyor bize. Özgür olduklarýný söylüyor. Hiçbir gücün vatanlarýný ellerinden bir daha alamayacaklarýný söylüyor. 48 TÜRK ÇAYI: Almanya gezisinin en kötü yaný damak zevkimize uygun çay içemememiz. Kaldýðýmýz otelde balkonda otururken komþu odada Jan ile tanýþtýk. Jan Türk çayý demlediðini söyleyerek bizi davet etti. Bize CD den Türk müziði çalarak çay ikram etti. Þenol Bey'den saz çalmasýný rica etti. Sahip olduðumuz deðerlerin ne kadar önemli olduðunu Almanlardan öðreniyorduk. Biz gurbet hasretiyle dertli dertli türkü söylerken Jan'ýn yüzünden mutluluk görülmeye deðerdi. YEÞÝL ÜLKE: Almanya'da yeþil olmayan bir alan bulamýyoruz. Tarlalýk alanlarýn dýþýnda kalan tüm alanlar yemyeþil. Biz Türkler vatanýmýzý çok seviyoruz ve onun için canýmýzý seve seve feda etmeye hazýrýz. Peki, böylesine bir vatan için neler yapýyoruz? Almanya yemyeþil bir ülke. Neden bizim ülkemizde olmasýn. Ülkemizde Tema Vakfý aðaç dikmek isteyen herkese yardýmcý oluyor. Yeter ki aðaç dikmek isteyelim. Dönüþümüzde vatanýmýz için yapacaðýmýz ilk þey onun verimli cömert topraklarýný aðaçlandýrmak olacak. Güzel ülkemizde yemyeþil olmalý! GÜNEÞ: Temmuz ayýndayýz, güneþi az görüyoruz ve özlüyoruz. Almanya da biraz güneþ görünse, insanlar ellerinde plaj havlularýyla güneþlenmek için parklara koþuyorlar. Üstelik güneþin etkisi az. Cennet ülkemizin ve özellikle güneþinin deðerini insan Almanya da çok daha iyi anlýyor. MATEMATÝK DERSÝ: Robert Eckert Okulunda ders bitiyor ve teneffüse çýkýyoruz. Koridorda yürürken bir sýnýfýn kapýsýný açýk görünce merak edip içeri bakýyoruz. Ders matematik. Öðrenciler lise öðrencisi. Ýþlenen konu Türkiye'de ki 6. Sýnýf müfre- datýndan. Almanlarýn bu kadar basit düzeyde matematik dersi iþlediklerini görünce þaþýrýyoruz. DOÐA DOSTU OTOMOBÝL: BMW otomobil fabrikasýný gezmek için gerekli izinler alýndýktan sonra fabrikayý ziyarete gidiyoruz. Elimizdeki her türlü kayýt makinelerinin kapatýlmasýný istiyorlar. Ýçeri giriyoruz. Muhteþem bir fabrika görüyoruz. Fakat çalýþan insanlar robot gibi. Bir sistem düzenlenmiþ. Her þey bu sisteme göre hareket ediyor. Bize fabrikayý tanýtan rehber ürettikleri arabalarýn özelliklerini anlatýyor. Üretilen arabalarýn övündükleri en önemli özelliði doðaya en az zarar veren araba olmasý. Bunu duyduðumuzda þaþýrýyoruz. Övünülecek o kadar çok þeyleri var ki. Ama ilk sýraya koyduklarý doðaya zarar vermemek. UYGUR KARDEÞLÝÐÝ: Ýncelemelerde bulunduðumuz Eckert okuluna eðitim için gelen Çinlilerin Viyana gezisine çýkacaklarýný öðreniyoruz. Ýki kafadar Viyana'ya gitmeye karar veriyoruz. Otobüs þoförü ile anlaþýp Çinli kafileye dâhil oluyoruz. Çinliler seri üretim ürünleri gibi birbirlerine benziyorlar. Fakat içlerinden birisi var ki biraz farklý. Müslüm Bey hemen ona yaklaþýp sen Uygur Türkü müsün diye soruyor. Adam önce þaþýrýyor ve sonra evet diyor. Yaklaþýp sohbet ediyoruz. Bizimde Türk olduðumuzu ve kardeþ olduðumuzu söylüyoruz. Gözleri ýþýl ýþýl parlýyor. Artýk onu yalnýz býrakmýyoruz yol boyunca birlikteyiz. Kafiledeki Çinliler bizim muhabbetimizi hayranlýkla izliyorlar. Ayrýlýrken aný olmasý için bir fotoðraf çekiniyoruz ve hasretle kucaklaþýp ayrýlýyoruz. GO GO GO AHMEDÝNEJAT GO GO GO: Viyana'yý gezerken büyük bir gürültü duyuyoruz. Eline mikrofon alan birisi Ýran Cumhur- baþkaný Ahmedinejat'ý protesto ediyor. Viyana'nýn en merkezi yerinde oluyor. Yanýmýzda ki Türk arkadaþ bize açýklama yapýyor. Viyana'nýn bu caddesinde protesto olamayacaðýný, sel gibi akan turistlerin rahatsýz edilemeyeceðini söylüyor ve ekliyor. Eðer ülke çýkarýna bir þeyler varsa böyle þeylere izin verilebileceðini açýklýyor. On kiþi bile olmayan bu göstericiler Viyana'yý ziyarete gelen turistlerin kameralarýna konu mankeni olarak görevlerini ifa ediyorlar. MERZÝFONLU HAKLIYMIÞ: Viyana, Ýstanbul kadar güzel bir þehir. Merzifonlu Kara Mustafa Paþa'nýn Viyana'yý tahrip etmeden ele geçirmek için verdiði çabayý þimdi daha iyi anlýyoruz. Türk ordusundaki ihtilaf nedenlerinden birinin þehrin yaðmalanmamasý ve ganimetler olduðunu okumuþtuk. Her taraf arý oðul verircesine turist kaynýyor. Belli ki insanlar bu kadar turist çekebilmek için þehirlerinin reklamýný iyi yapýyorlar. Avusturyalýlar kahveyi Viyana bozgunundan sonra ele geçir- dikleri Türk esirlerden öðrenmiþler. Bir kafeye oturup kahve içiyoruz. Her fincan kahve 3 Euro. Turizmin neden bacasýz fabrika olduðunu daha iyi anlýyoruz. Viyana'dan Salzburg'a gidiyoruz. Tren istasyonunda karþýlaþtýðýmýz bir 49 Türk aileye þehrin turistlik yerlerini soruyoruz, cevap ise çok þaþýrtýcý. Kalesinden ve ünlü besteci Mozart'ýn doðduðu evden baþka bir þeyinin olmadýðýný öðreniyoruz. Ama turist yaðmuru devam ediyor. Dünyanýn her yerinden insanlarý görmek pekâlâ mümkün. CENNETÝ ÝSTERMÝSÝNÝZ? Salzburg'da kaleye doðru çýkarken düzgün þivesi ile baðýrarak insanlarý etkilemeye çalýþan birini görüyoruz. Yanýna gittiðimizde onun misyoner olduðunu anlýyoruz. Bizim Türk olduðumuzu öðrendiðinde çantasýndan çýkarttýðý Türkçe broþürleri bize vermeye ve bize Hýristiyanlýðý anlatmaya çalýþýyor. Ýlk okuduðumuz "cenneti ister misiniz?" cümlesi. Onu bizim Müslüman olduðumuzu söyleyerek terk ediyoruz ama o bize hala Hýristiyanlýðý anlatmaya çalýþýyor. Bir gün sonra Münih kentindeki Münih Teknik Müzesini geziyoruz. Sonra þehir turu atmaya karar veriyoruz. Tesadüfe bak ki orada da ayný misyonere rastlýyoruz. Orantýsýz þekilde baðýrarak ilgi çekmeye çalýþýyor ama Almanya'nýn en dindar denilen eyaleti Bavyera halkýndan umduðunu göremiyor. TÜRK MUTFAÐI: Prag'ý geziyoruz. Almanya ve Avusturya kadar olmasa bile yeþil denilebilecek bir ülke Çek Cumhuriyeti. Rehberimiz Çeklerin büyük çoðunun ateist olduklarýný söylüyor. Yoruluyoruz ve bir Türk lokantasý aramaya baþlýyoruz. Gücümüz kuvvetimiz tükeniyor. Domuz da olsa yerim diye espriler yapýyoruz birbirimize. Uzun bir yürüyüþten sonra Türkiye standartlarýnýn da üzerinde muhteþem bir lokantaya varýyoruz. Ne istersen var. Eminim ki Türkiye'de ki lokantalarýn çoðunda bu kadar çeþit yoktur. Çölde su bulmuþ Mecnun gibi sevinçliyiz. Karnýmýzý bir güzel doyuruyoruz. Lokanta iþletmecisi ile sohbet ediyoruz. Prag'da yaþayan insanlarýn lokantasýnýn daimi müþterileri olduðunu, hatta Türklerden fazla Çek müþterisinin olduðunu anlatýyor. Türk mutfaðýnýn deðerinin bilindiðini anlamak bizi sevindiriyor. 50 PRAG'IN TARÝHÝ KÖPRÜSÜNDEKÝ OSMANLI HEYKELÝ: Prag'da tarihi bir köprüyü inceliyoruz. Çek prensi Regensburg'da Tuna üzerine kurulu köprüyü görünce; aynýsýnýn Prag'a da yapýlmasýný emretmiþ. Köprünün üzerine birçok heykel yaptýrýlmýþ. Ýçinde göbekli bir Osmanlý gardiyaný olan bir heykel dikkatimizi çekiyor. Ne anlama geldiðini rehberimiz bize açýklýyor. Bu heykelle o zamanýn kralý halka, eðer Osmanlý idaresini isterseniz, Osmanlý sizleri zindanlara atacak, zindanlarýn içerisindeki insanlar gibi aç kalacaksýnýz, zayýf düþeceksiniz mesajýný vermek istemiþ. Protestanlýk mezhebinin kurucusu olan Marthin Luther de, yazdýðý kitabýnda Türk idaresini istemenin günah olduðunu yazmýþ. Onun yazdýðýný bilerek ve bu heykelin ifade ettiðini görerek zamanýn krallarýnýn Osmanlýnýn özgürlük, adalet ve hoþgörülü idaresini nasýl karalamaya çalýþtýklarýný daha iyi görebiliyoruz. KEMAL ÝLE ALKA: yiz. Güzel kültürümüzü ifade etmenin mutluluðu ile oradan ayrýlýyoruz. Eckert Okulunda iki aðaç arasýna astýðý ipte yürümeye çalýþan gençler görüyoruz. Bizde yüSEVGÝ BÜTÜN ULUSLARIN rümeye çalýþýyoruz ama ipin üzerinde yürümek ORTAK MALIDIR: çok zor. Sonra ipin üstünde yürüyen tanýþtýðýAlman Nazi'si ya da delisi Mayk! Mayk'ý anmýz gençlerden birinin adýnýn Kemal ve Boþnak latmak yetmez. Erzincan'da rafting yapmak, olduðunu öðreniyoruz. Kemal eðitim için AlUludað'da kayak yapmak, Antalya'dan denize manya'ya gelmiþ. Boþnaklarýn Türklere karþý açýlmak, yamaç paraþütü yapmak, adrenalini olan sevgisini Kemal'den de hissediyoruz. Kezirveye taþýmak gibi bir þey Mayk ile yaþamak. mal'in yanýnda biri daha var onunla da tanýþýKaldýðýmýz otelde yalnýz kalan ve psikolojik soyoruz. Adý Alka ve bir Sýrp. Þaþýrýyoruz. Düþrunu olan bir Alman. Yalnýzlýðýný bizimle payman olarak gördüðümüz iki toplumdan iki laþmak isteyen ve hatta katýlýmcý grubumuzu dost. Alka bir kardeþini Bosna Savaþýnda kayyalnýzlýðýnýn sonu olarak gören adam. Almanbetmiþ. Savaþýn verdiði acý ve hüzün hala gözlarýn býktýðý, hatta yalnýzlýðý ve yaramazlýklarý lerinde görülebiliyor. "Dünyanýn savaþ suçlusu ile polisleri bile usandýran Mayk. Yalnýzlýðýndan olarak düþündüðü Sýrplar" ve bir Sýrp insaný bibalkonundaki aðaç ile konuþan, sevgiyi odaze savaþýn ne kadar yanlýþ bir þey olduðunu sýndaki miki fare bebeðinde bulan Mayk. Miki anlatýyor. Okuldaki en samimi arkadaþýnýn Kefare bebeði ile birlikte yaþayan ve onunla bir mal olduðunu öðrendiðimizde daha da þaþýrýaile olduðunu düþünen, her gördüðünde seyoruz. Soruyoruz. Barýþýn deðerini kardeþlerilam veren, hatta okula giderken kapýmýzý açýp mizi kaybettikten sonra mý, ülkemiz harap bigünaydýn diye bizi selamlayan sevimli Mayk. tap düþtüðünde mi, yoksa aramýza kin tohumProje gurubumuzun maskotu Mayk. Biraz ilgi larý ekildiði zaman mý anlayacaðýz? gördüðünde mutluðu yüzünde görünen, iri ÖLÜMÜN SESÝNÝ HÝSSETTÝK: cüssesinin içinde sakladýðý sevgi dolu kalbini ve Ekert okulunun bir bölümünde huzur evi o muhteþem esprilerini unutmayacaðýz. Alman var. Orayý da geziyoruz. Rehberimiz bizlere da olsan, Nazi de olsan, seni daima sevgi ile yardýma muhtaç Almanlarýn burada kaldýðýný anacaðýz. söylüyor. Hapishane gibi insana soðuk gelen bir yer ve insanlar ölümü bekliyorARABESK YANGINI lar. Adeta ölümün sesini hissediyoruz. Bahçede oturup yaþlý Almanlar ile konuþBir gözyaþý dünyasý yaratmýþsýn çirkin dostum maya çalýþýyoruz. Almanca bilmediðimiz Acýlar, sancýlar doðuruyorsun durmadan için belki anlaþamýyoruz ama gösterdiðiBir elin Almanya'da, bir elin Adana'da Van'da miz ilgiden dolayý bir hayli memnun ve Gecekondular yýkýyorsun mutlu görünüyorlar. Hemþireler gelip onAsýyorsun gençlerin zevklerini larý yerlerine götürürken o mutlu gözlerPlaklar sarhoþ, teypler çýlgýn Umurunda mý sanki? deki ýþýltý sönüyor, arkalarýna dönüp bakSana hýçkýrýk bankalarýnýn paralarý gerek malarý yüreðimizi sýzlatýyor. Yarabbi yaþlýKim bilir kaç ocaðý söndürmüþ? lýðýmýzda çocuklarýmýzla kalalým diye dua ediyoruz. Arabesk dünyadan yangýným çirkin dostum HEDÝYELEÞMEK: Çirkinliðin plaklar, kasetler dolusu Bir öldürücü salgýn hastalýk gibisin Ziyarette bulunduðumuz okulda biAþýrý yok, ilacýn yok zimle ilgilenen müdür yardýmcýsýna TürkiUmurunuzda mý sanki? ye'den getirdiðimiz hediyeleri takdim ediKazýyorsun milyonlarca mezarý her gün yoruz. Karþýmýzdaki insan bu hediyeler Güzelliðin kanýný içerek… karþýsýnda þaþýrýyor. Akýcý Almancasý deðiþiyor. Ayný olayý BMW fabrikasýnda bizi Bir gün sonun gelecek çirkin dostum fabrikayý gezdiren mühendis ile Ýnfinion Sanat daraðacýnda çekeceðim ipini… Firmasýnýn mühendislerinde de gördük. Nail TAN O andaki mutluluðumuzu ifade edeme51 HAÇLI ZÝHNÝYETÝNDE ÞARK MESELESÝ VE ÇANAKKALE ZAFERÝ Kutluhan SAYGILI* Birinci Dünya Savaþý baþladýðýnda Osmanlý Devleti tarafsýzlýðýný ilan etmekle birlikte Almanya'nýn çabalarý Osmanlý Devleti'ni savaþa katýlmaya zorlamýþtýr. Vatan topraklarýnýn parçalanmasýný ve yaðmasýný önleyecek tek çarenin muhtemel bir savaþý kazanmak olduðu düþüncesi de Almanya ile yapýlacak ittifakta etkili olacaktýr. Kýsa bir süre sonra Akdeniz'de Ýngiliz donanmasýnýn takibinden kaçan Goeben ve Breslau adlý iki Alman savaþ gemisinin Çanakkale'ye sýðýnmasýyla gemilere Türk bayraðý çekilecek ve tayfalara fes giydirilecektir. Bu gemiler Osmanlý donanmasýna katýlmakla beraber donanma komutanlýðýna Amiral Souchon atanmýþtýr ki bu durum devletin savaþa girmesinde önemli rol oynayacak, Osmanlý donanmasýnýn Ekim 1914'te Karadeniz'e çýkarak Rus limanlarýný topa tutmasý Ýngiltere, Fransa ve Rusya'nýn savaþ bahanesi olacaktýr. Birinci Dünya Savaþý çeþitli cephelerde bütün þiddetiyle devam ederken en kanlý savaþlar Çanakkale Cephesi'nde olmakta, kahraman Türk kuvvetleri dünyanýn en geliþmiþ ve kalabalýk ordularýna karþý koymaktadýr. Ýþgal kuvvetlerinin büyük bir istekle Çanakkale Boðazý'na egemen olarak Marmara Denizi'ne çýkma düþünce ve teþebbüslerinde çeþitli siyasi-iktisadi emeller vardýr. Boðazlara ve Ýstanbul'a hâkim olmak, Osmanlý devlet yönetimine el koyarak Almanya'yý mücadelesinde yalnýz býrakmak, Rusya'ya ekonomik ve askeri yardým ulaþtýrmak bunlardan yalnýzca birkaçýdýr. Ancak bu siyasi-iktisadi emellerden baþka Avrupa Hýristiyan dünyasýnýn yüzyýllar öncesine dayanan haçlý zihniyetini canlandýrarak kin ve nefret duygularýyla hareket ettikleri de bir gerçektir. Bu duygularýn kaynaðýný ise Þark Meselesi oluþturmaktadýr. * Gazeteci-Yazar 52 Þark Meselesi, Hýristiyan Avrupa dünyasýnýn Ýslam dinine ve onun en güçlü temsilcisi olan büyük Türk milletine karþý olan savaþýdýr. Sultan Alparslan'ýn 1071 yýlýnda Malazgirt Meydan Muharebesi'ni kazanmasýyla birlikte Bizans'ýn mukavemeti kýrýlarak Anadolu'nun kapýlarý Türk'lere açýlmýþ ve Anadolu'yu vatan yapmak uðrunda verilen mukaddes mücadele büyük bir hýz kazanmýþtýr. Kýsa sürede Anadolu'nun önemli merkezleri de fethedilerek egemenlik altýna alýnmýþtýr. Türk'lerin Anadolu'ya giriþini kabullenmek zorunda kalan Bizans'ýn hiç olmazsa Türk'lerin Batý'ya doðru ilerleyiþini durdurmak maksadýyla papaya müracaatlarý neticesinde 1096'dan itibaren baþlayan haçlý seferleri de baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtýr. Osmanlý Beyliði'nin kýsa sürede güçlenerek bir cihan devleti olmasý ve Fatih Sultan Mehmet'in Hýristiyan âleminin doðudaki son büyük kalesi olan Ýstanbul'u almasý Avrupa'da büyük bir heyecan ve korku uyandýrmýþtýr. Gerek savaþ meydanlarýnda gerekse misyonerlik çalýþmalarýyla amaçlarýna ulaþmak isteyen Hýristiyan Avrupa'sý 1683 tarihinde Viyana kapýlarýnda Türklerin Avrupa'daki ilerleyiþlerini durduracaktýr. Onlara göre Þark Meselesinin birinci safhasý tamamlanmýþtýr ve ikinci safha baþlayacaktýr. Artýk tek gayeleri vardýr. Bu gaye Türkleri önce Balkanlardan sonra Anadolu'dan çýkararak bölge topraklarýna hâkim olmak ve hilal'in yerine haçý egemen kýlmaktýr. Anlaþýlýyor ki Çanakkale savaþlarý sadece devlet mekanizmamýzýn deðil milletimizin de var olma mücadelesidir. Çünkü Hýristiyan dünyasý kendilerince þark meselesini çözmek üzere harekete geçiyor; bayraðýmýza, dilimize ve dinimize karþý apaçýk bir tecavüze yöneliyordu. Bu konuda olmak üzere Çanakkale savaþlarýný izleyen Ýngiliz gazeteci, Sunday Times'in müdürü E. Ashmead þöyle diyordu: "…Son haçlý seferinden beridir ki ilk defa Batý, Doðu'ya yönelmiþ oluyor. Hýristiyanlýk âlemi Fatih Sultan Mehmet'in 29 Mayýs 1453 tari- hinde Bizans Ýmparatorluðuna indirmiþ olduðu þiddetli darbenin öcünü almak için toptan harekete geçmiþ bulunuyor." "…Diðer savaþ meydanlarýndan alýnýp buraya yýðýlan gemiler sanki tek bir maksat için, ihtimal ki Hýristiyan âleminin Osmanlý Türklerine karþý yapabileceði son haçlý seferi içindir." "…Geçmiþteki haçlý seferleri baþarý bakýmýndan kayda deðer deðildir. Hâlbuki bu sonuncu ve en büyüðü olan haçlýlar Osmanlý Ýmparatorluðunun her köþesinde kemikleri daðýlýp kalmýþ olan orta çað þövalyelerinin öcünü alacaktýr." Haçlý zihniyetiyle harekete geçen müttefiklerin Çanakkale'ye teþebbüsleri 1914 Aðustos'unda gerçekleþmiþtir. Þubat 1915'ten itibaren Çanakkale Boðazý'nýn her iki yakasýndaki Türk tabyalarýný bombardýmana baþlamýþlar bu durum 18 Mart'a kadar devam etmiþtir. Müttefik donanmalarýnýn 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boðazý'ný geçme teþebbüsleri hüsranla sonuçlanmýþ ve düþman gemileri boðazýn derin sularýna gömülmüþtür. Bu baþarýsýzlýk Avrupa'da derin bir yanký uyandýrmýþtýr. Ancak nihai hedeflerine ulaþmakta kararlý olan Ýngiliz ve Fransýzlar nisan ayý sonlarýndan itibaren Gelibolu Yarýmadasý'na çýkarak karadan da taarruza baþlamýþlardýr. Mustafa Kemal Paþa komutasýndaki Türk kuvvetleri düþmana karþý güçlü bir direniþ göstererek mühim baþarýlar kazanmýþlar ve düþman ilerlemesi durdurulmuþtur. Mustafa Kemal Paþa askerlerine hitaben "Size ben taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum." diyerek vatan savunmasýnýn ne kadar büyük bir öneme haiz olduðunu ifade etmiþ, bu düþünce paralelinde hareket eden birliklerimiz vatan uðruna, hürriyet uðruna canlarýný ve kanlarýnýn feda etmekten kaçýnmamýþlardýr. Çanakkale Savaþlarý bütün Anadolu'yu ayaða kaldýrmýþtýr. Askerlerimiz açlýk ve yokluk içinde savaþýrken, savaþýn kaybedilmesi halinde ülkemizin uðrayacaðý felaketi bilen yurtsever kadýnlarýmýzda cephedeki kocalarý, oðullarý, torunlarý için çalýþmýþ, elbiseler dikmiþ, mermiler yapmýþlardýr. Böylesine vatan sevgisiyle kenetlenmiþ ve ezelden beridir hür yaþamýþ bir milletin kolay kolay teslim olmasý tabi ki düþünülemezdi. Netice itibariyle her seferinde büyük bir felaketle karþýlaþan ve Çanakkale Boðazý'ný geçemeyeceklerini anlayan Ýngiliz ve Fransýz kuvvetleri Aralýk 1915 tarihinden itibaren çekilerek vatan topraklarýmýzý terk etmek zorunda kalmýþlardýr. Çünkü bu topraklar Orhan Þaik Gökyay'ýn; "Bu vatan topraðýn kara baðrýnda Sýra daðlar gibi duranlarýndýr. Bir tarih boyunca onun uðrunda Kendini tarihe verenlerindir." dizelerinde anlattýðý üzere yurt tuttuklarý topraklarý asýrlar boyunca Türk - Ýslam kültürünün ölümsüz eserleriyle nakýþ nakýþ iþleyen ve bu uðurda " can verme sýrrýna erenlerindir." Çanakkale Savaþlarý oldukça çetin ve kanlý geçmiþ, iþgal kuvvetleri yaklaþýk 250.000 kayýp verirken bir o kadar Türk eri de þehit olmuþ, toplamda yarým milyona yakýn insan hayatýný kaybetmiþtir. Savaþ sýrasýnda Osmanlý Devleti önemli bir aydýn kadrosundan da yoksun kalmýþtýr. Buna karþýn devletimizin iþgali halinde ortaya çýkabilecek muhtemel tehlikeler ortadan kaldýrýlmýþ, orta çað þövalyelerinin intikamýný almak üzere harekete geçen müttefiklerin hedefleri de sonuçsuz kalmýþtýr. Çanakkale Zaferi, hilalin haça, maneviyatýn maddeye galibiyeti olarak tarih sayfalarýna 53 geçmiþtir. Türk tarihinde bir dönüm noktasý ve yeni bir baþlangýç olmuþ, Çanakkale ruhu milli mücadelede de Kuvay-ý Milliye ruhunun temelini teþkil etmiþtir. Türk milletini millet yapan unsurlarýn tamamýna tecavüze kasteden medeniyet maskesi takýnmýþ bu haçlý zihniyetine en güzel cevabý yine Mustafa Kemal Atatürk vermiþ, Boðaz Harbi'nde istiklalinden baþka bir þey düþünmeyen Türk milletinin ne kadar medeni, ahlaklý ve hoþgörülü olduðunu da aþaðýdaki anlamlý sözleri ile açýkça ifade etmiþtir: "Bu memleketin topraklarý üstünde kanlarýný döken Ýngiliz, Fransýz, Avustralyalý, Yeni Zelandalý, Hintli kahramanlar! Burada bir dost vatanýn topraðýndasýnýz. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasýnýz. Uzak diyarlardan evlatlarýný harbe gönderen analar! Gözyaþlarýnýzý dindiriniz. Evlatlarýnýz, bizim baðrýmýzdadýr. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardýr. Onlar, bu toprakta canlarýný verdikten sonra artýk bizim evlatlarýmýz olmuþlardýr." Bu düþünce Türk milletinin sahip olduðu yüksek karakterin ve ahlak anlayýþýnýn bir ifadesidir. Ancak bu iyi niyet geçerli bir karþýlýk bulamamýþtýr. Çanakkale savaþlarýnda orta çað þövalyelerinin intikamýný almak düþüncesinde olan haçlý zihniyeti dün olduðu gibi bugünde þark meselesini hayata geçirme emellerinden vazgeçememiþlerdir. Bu maksatla ülkemiz üzerinde çeþitli stratejik oyunlar oynanmaktadýr. Psikolojik savaþlar yapýlmakta, terörist faaliyetler artmaktadýr. Devletimize zaman zaman sancýlý dönemler yaþatan, bugünde varlýðýný devam ettirmekte olan terör gruplarý ve eylemleri þark meselesinin bir ürünü deðil midir? Ülkemizde yaþanan terör olaylarý nedeni ile devletimiz çok büyük ekonomik kayýplara uðramýþtýr. Köylerimiz yakýlmýþ, yýkýlmýþ; kundaktaki bebekler, hamile kadýnlar, nice yiðit delikanlýlar katledilmiþ; birer ýþýk kaynaðý olan öðretmenlerimiz, diplomatlarýmýz, çeþitli kamu kurum ve kuruluþlarýnda görev yapan görevlilerimiz hunharca öldürülmüþtür. Vatan savunmasýnda yer alan, sýcak yuvalarýný býrakarak uçsuz bucaksýz daðlarda ayaklarýnýn nasýr baðlamasýna, ellerinin soðuktan titremesine aldýrmadan vatanýný ve bayraðýný korumakta 54 olan Mehmetçiklerimiz terör örgütlerinin hain kurþunlarýyla þehit edilmiþtir. Anlaþýlýyor ki bizlere býrakýlan bu kutsal emanete sahip çýkmak için sorumluluklarýmýzýn farkýna varma zamaný gelmiþtir. Hedefimiz cumhuriyetimizi geleceðimizin teminatý olan gençlere layýk olduðu þekli ile býrakmak olmalýdýr. Bu gaye ile çalýþýlmalý, ülkemizin muasýr devletler seviyesinin üzerine çýkarýlmasý amacý asli hedefine ulaþtýrýlmalýdýr. Çanakkale, Dumlupýnar, Sakarya ve bu vatanýn her karýþ topraðýnýn þehitlerimizin kanlarýyla sulandýðý hatýrlanmalý, vatanýmýza ve bayraðýmýza yönelebilecek tehditlere karþý tek yürek olunmalýdýr. Daha 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu'yu yurt edindiðimiz günden itibaren milletimizi önce parçalamak sonra yok etmek maksadýyla üzerimizde oynanan her türlü oyunu, misyonerlik çalýþmalarýný ve bölücü faaliyetleri göz ardý etmemeli ve kardeþ kavgasý çýkarmak isteyenlere bu fýrsat verilmemelidir. Ay yýldýzlý bayraðýn altýnda ortak kültürü yaþayan, ayný acýyý paylaþarak, ayný türkülerle coþup oynayan insanýmýz dayanýþmanýn, birlik ve beraberliðin en güzel örneklerini sergileyerek cumhuriyetimize kastedenlere gereken cevabý vermelidir. O halde birinci vazifemiz büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ünde ifade ettiði gibi: "Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir… Muhtaç olduðumuz kudret damarlarýmýzdaki asil kanda mevcuttur." KAYNAKÇA: 1. BAKÝLER, Yavuz Bülent: "Ölümünün 50. Yýldönümünde Mehmet Akif Ersoy" T.C. Kültür ve Turizm Bakanlýðý yayýnlarý, Ankara 1986. 2. KESKÝN, Mustafa - Yuvalý, Abdulkadir Öztürk, Ayhan - Ekincikli, Mustafa : "Türk Ýnkýlâbý ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi" , Ufuk Yayýnlarý. 3. KODAMAN, Bayram :"Þark Meselesi (Ýslam-Hýristiyan veya Türk-Avrupa Mücadelesi)" Türk Yurdu Dergisi, Yýl:1997 Cilt:17 Sayý:122 4. TARAKÇI, Celal : "Düþmaný Bil Dostu Taný" Sönmez Matbaa ve Yayýnevi, Samsun 1992 5. ÖZEL, Mehmet: "Cephelerden Kurtuluþ Savaþýna " Cilt: 1, Ankara Ticaret Odasý yayýnlarý. SERZENÝÞ Nuray ÇEVÝK* Geçenlerde kapaðýnda1986 yazan ajandamý-daha doðrusu ajandayla paylaþtýðým-þiirleri elime aldým. Laf aramýzda gençliðin en özenilesi yýllarýndayým o zamanlar. Hem geçmiþe dönmenin hüznü, hem bu süreyi edebiyatla dolu dolu yaþamanýn mutluluðuyla karýþtýrýyorum usul usul. Sayfalar arasýnda nerede konaklayacaðýný bilmeyen bir yolcu gibi gezinirken þu satýrlar fýrladý Mayýs'ýn 18'inden: Sivas'ta Ulu Camii avlusunda çocuklar Yalvaran gözlerle etrafa baka baka Açýyorlar küçük esmer avuçlarýný: Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka! Týpký o gün gibi, týpký dün gibi, her okuduðumda olduðu gibi þefkat ve acýyla kucaklýyorum dizeleri; belki de dizeler sarmalýyor beni… Küçük mü küçük ama nasýrlý eller, masum mu masum ama dertli gözler, hoþ deðil hor davranýlmýþ biçareler gelip oturuveriyor yaný baþýma. Hükümet konaðýnýn yanýnda biri Bir kemik kalmýþ bir deri... Boya cila yirmi beþ, boya cila yirmi beþ diye aðlýyor Ve daha fýrça bile tutamýyor elleri. Bir anne olarak, bir vatandaþ, bir insan olarak " Âh " diyorum, " Yeri önemli mi?" Ha hükümet konaðý, ha taksi duraðý, hepsi bir. Aslolan onlarýn resim defterleri arasýnda hayal yolculuklarýna çýkmalarý gereken çaðlarýnda, her bir fýrça darbesinde hayallerini biraz daha yitirmeleri. Sonra 'Garipler Pazarý'nda "Boþ hamal" nidalarý yükseliyor, kendi küçük yükü büyük biçare yavrulardan. Evlat, hayatýn zor olduðunu hepimiz biliriz ama bu konuda maalesef size yeniliriz. "Nane satan, su satan yetim çocuklar" Devamýný okumak ne mümkün? Ruhum acýyla kabarýyor o an. Biliyorum çünkü ne gelecek devamýnda: masal dinlemeye, oyun oynamaya doyamayan, çocuk olmadan BÜYÜK olan çocuklar… Buna nasýl kayýtsýz kalýnýr ki? * Eðitimci Hele þu dizelere bakýn da isterseniz hak vermeyin sonra: Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar Mahkeme salonunda bakarým dizi dizi Dur Yavuz Bülent Hocam, tek baþýna üstlenemezsin bunu. Bu günahta hepimizin parmak izleri var. Sonrasýný beraber söyleyelim. Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim Affedin, affedin ne olur bizi. Gökteki yýldýzlar kadar sayýsýz Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocuklarý Anladým farkýnýz yok koparýlmýþ baþaktan! Alýn bu gözleri benden, alýn bu yüreði artýk Utanýyorum yaþamaktan. Baþým eðik, dertli dertli dolanýrken 86 model ajandamda takýlýyorum 24 Aralýk'ta. Hatýrlýyorum o günü. Soðuk bir Ankara akþamýnda, Beytepe'de buðusu içimi sarmýþ pencerenin önünde dýþarýyý seyrediyorum. Kafamýn içinde þu cýlýz satýrlar dolaþýyor birden: Kar yaðmýþ þehre… Beyaza dönmüþ her þey Örtememiþ yine de tüm çirkinlikleri… Kar yaðmýþ þehre… Üþümüþ paltosuz çocuk Ayakkabýsý da kopmuþ Ufacýk elleri kýpkýrmýzý soðuktan Üstelik arayaný da yokmuþ… Kar yaðmýþ þehre… Bacasý tütmüyor kimilerinin. Alamamýþ üç beþ kilo yakacak Oysa kavuruyor bedenleri Þu villada gürül gürül yanan ocak… Þehre kar yaðmýþ Yüreklere yaðmýþ kar Yürekler donmuþ Ýnsan insanýn halinden anlamaz olmuþ… Yýllar geçiyor, 90'lar, 2000'ler derken, milenyum hayalleri yavaþ yavaþ suya düþerken bir kez daha anlýyorum ki, sanat eseri çaðlar ötesine taþan, gönüller arasý yolculuðunda bizleri aklýmýzý baþýmýza devþirmemiz için çalýþan bir hemderttir aslýnda. Üstelik bunu dem55 bedem yapar býkýp usanmadan. Sabun köpüðü þiirler, baský sayýsý ya da baský endiþesiyle piyasaya sürülen romanlar, hikâyeler insanlarý oyalayadursun, çaðlar ötesinden gelen gerçek eserlere ve onlarýn mimarlarýna þapka çýkarýyorum. Önlerinde saygýyla eðiliyorum duygu mimarlarýnýn. Ne mutlu bu milletin yetiþtirdiði ölümsüz sanatçýlara. ÝLME SAYGI Bir gazi tanýmýþtým tâ çocukken; O vakitler sokakta oynarken ben, O'na rastlardým… Taþlara bakarak, Yürürdü, bastonuyla hasta ve aksak. Gâibi seyreder gibi bazen kalýrdý, Durur derin, derin soluk alýrdý… Kimi gün sessizce yaþlar dökerdi, "Hay !" derdi ,"Hak !" derdi;"Allah!" çekerdi. Derdi, fakirlik hastalýk sanýyordum; Bir gün niçin aðladýðýný sordum. Bana þefkatle bakýp birden yürüdü, Çekip seksen yýlý ardýnda sürüdü. O'nu bir deli, riyakâr sanmýþtým, Þükürler olsun ki aldanmýþtým. Dalmýþtým, biri aðlýyordu; doðruldum, Bakýndým, evet aðlayaný buldum. O ki ruhunda bir umman taþýyordu, Bir volkandý belki; söndürmesi zordu. Tanýmalýydým! Beni bir merak sardý, Gördüm; bizim seksenlik ihtiyardý! Sonra öðrendim ki kaç cephe dolaþmýþ, Bilmem kaç yýl küffârla savaþmýþ; Esir düþmüþ, yaralanmýþ kaç yerinden, Yýllar sonra dönebilmiþ seferinden. Bildim ki bir baðrý yanýkmýþ O, Allah'a ve resulüne âþýkmýþ O. O, bu yolun delisi, divânesiymiþ, O eþsiz Nur'un pervânesiymiþ… Bir yýl daha geçti ayný sokaktan, Selâm verirdim, yakýndan uzaktan. Bir taþ görse yerde, atardý kenara, Bense bakar hep gülerdim taþlara. Meðer O, hayr için doðmuþ yaþýyormuþ, Þer kolaymýþ, lâkin hayýr çok zormuþ. Kâðýtlarý tek tek toplayýp yakardý, Yahut katlayýp bir yere koyardý. Sordum : - Niçin topluyorsun onlarý? Var mý bir faydasý yahut zararý? - "Evladým kâðýtsýz ilim olmaz! Bilgi Allah'dandýr, yere atýlmaz. Okumam, yazmam yok benim lâkin Kâðýt elzemdir kâðýt, yükselmek için!" Yýllar geçti… Otuz yýl ardarda O'nu yaþýyor sanýyorum hâlâ orda. Ey irfan sahibi yüce, güzel insan! Bilsen zaman çok deðiþti zaman. Kâðýtlarda rezalet; nerde ilme saygý? Hep þirk, pislik; bilgi için yok kaygý. Anlayanlar var seni, anlayacaklar, Telâfi edilecek nice zarar var. Ey temiz, ey düþünen insanlar! O gizli veliler yok mu? Ýþte onlar, Bu topraðý yoðurup vatan ettiler, Bize varlýðýmýzý armaðan ettiler. O'na ulaþsýn Allah'ým rahmetin, Ulaþsýn, affýn ya Rabb'ül âlemin! Sekiz yaþýndaydým, dedem elimden, Tutup mescide götürdü beni evden; Cuma idi, mescid bütün dolmuþtu, Beþ on kiþilik bir yer kalmýþtý. Donmuþtu zamanlar, hiç ses yoktu, Ölmüþtüler, duyulan tek nefes yoktu. Bir ses vardý ki sýnýrlarý aþan, Perde perde bütün zamanlara taþan, Bir ses… Evet, iþte Kur'an'dý o, O'nun hitabý! Þüphesiz Furkan'dý o. Anlýyor gibiydim okunan her bir ayeti, Apaçýktý sanki evveli ve nihayeti. Saffet ÇAKAR 56 ÞÝÝR VE ÞAÝR Veli KADIOÐLU* Tarih boyunca þiir hakkýnda çok taným yapýlmýþtýr. Bütün bunlara raðmen þiirin tanýmýnýn yapýlmasý çok zor. Üstad Necip FAZIL' ýn dediði gibi; Arý bal yapar fakat balý tarif edemez. Þiiri ancak yazan ve okuyan kiþi kendi ruhunda þekillendirerek tanýmlar. Þair, þiirin ne olduðunu þiirlerinde kanýtlamaya çalýþýr. Ýnsanlýk tarihinde varlýðýný ölümünden sonra da devam ettirebilmiþ, hayatý ve eserleriyle arkasýnda hoþ bir sada býrakabilmiþ pek çok þair vardýr. Bunlar insanlýðýn tekâmülü yolunda birer rehber ve kilometre taþý durumundadýrlar. Þairler, þiir yazmayý hiçbir zaman gelip geçici bir uðraþ, bir heves olarak düþünmemiþlerdir. Bunu Rilke' nin þu monologunda daha iyi anlarýz. "Þiir yazmadan yaþayabilir miyim? Hayýr." cevabýný verdikten sonra hep þiir için yaþar. Yazmadan yaþayamayacaðýný anlayanlardan biri de üç defa tövbe edip üçünde de tövbesini bozan sihirli kalem Sait Faik ABASIYANIK' týr. Bunun nasýl bir duygu olduðunu kendi cümlelerinde buluyoruz. "Söz vermiþtim kendi kendime yazý bile yazmayacaktým. Yazý yazmak da bir hýrstan baþka neydi? Burada namuslu insanlar arasýnda sakin, ölümü bekleyecektim. Hýrs, hiddet neme gerekti? Yapamadým. Koþtum tütüncüye, kalem kâðýt aldým. Oturdum. Adanýn tenha yollarýnda gezerken caným sýkýlýrsa küçük deðnekler yontmak için cebimde taþýdýðým çakýmý çýkardým, kalemi yonttum, yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktým." Þiir sanatý, kelimelerle þeklin mükemmel tarzda birleþmesidir. Mükemmeliyet, þairin kullandýðý dilden azamiyi koparmasýdýr. Bazý þairler, bu cevhere doðuþtan sahiptirler. Bazýlarý ise; bunu þuurlu çalýþma sonucu elde ederler. Kiþinin doðuþtan gelen yeteneðini geliþtirmesi için büyük bir çaba harcamasý gerekir. Þiir yazmak için, yetenekten baþka duyarlýlýk, heyecan, heves, kültür ve çaba da gerekli. Fakat * Eðitimci hiçbiri tek baþýna yeterli deðildir. Çünkü bütün bunlarýn birleþimidir þiir. Kimi ruhunu, kimi heyecanýný, kimi estetiðini teþkil eder. Þiiri þiir yapan, sadece edasýndaki hususiyettir. Fransýz þair Paul EDVARD' ýn dediði gibi; "Bir gün gelecek o; sadece kafa ile okunacak, edebiyat da böylece yeni bir hayata kavuþacak." Kimi þiirler yüce milletimize marþ olmuþ, kimi þiirleri ise dilimize dolanmýþtýr. Çünkü þiir, hayatýmýzýn deðiþik tablolarýný farklý boyalarla boyamaktadýr. Birkaç örnekle bunu görelim: Bir de gencecik âþýklarýn yüreklerini bilirim Bir dolmuþta yorgun þoförler için bestelenmiþ Bir þarkýdan bir kelime düþüverince içlerine Karanlýk sokaklarýna dalarak þehirlerin Beton apartmanlarýn saðýr duvarlarýný yumruklayan Ya da melal denizi parklarýn ýssýz yerlerinde Örneðin Hint okyanusu gibi derin Ýsyanýn kapkara sularýna dalan Bir de baharlar bilirim Apartman odalarýnda büyüyen çocuklarýn bilmediði, bilemeyeceði E. BAYAZIT Hükümdarýn hükümdarlýðý için halka yalvardýðý Ama yine de eþsiz zulümler iþlediði vakitlere erdi S. KARAKOÇ Ufuk bir tilkidir kaçak ve kurnaz Yollar yumaktýr uzun ve dolaþýk Her gece rüyamý yazan sihirbaz Tutuyor önümde bir mavi ýþýk N.FAZIL Yaþamak debelenir içimde kurak ve küheylan Beni artýk ne sýkýntý ve rahatlýk haylamaz Çünkü ben ayaklanmanýn domurmuþ haliyim Yürüsem rahmet boþanacak Ve sana bir karþýlýk vereceðim Ý. ÖZEL 57 Þairin bütün yaþamý boyunca geçirdiði evreler þairliðine deðiþik boyutlar katar. Hemen hemen bütün þairlerin yaþantýlarý dertle, kederle, ýzdýrap ve acý ile doludur. Ýþte böyle bir hayatýn süzgecinden geçen þair dolar. Bu ruh ve gönül dolgunluðundan sonra ansýzýn tezahür eden ilhamla þiirini meydana getirir. Ýlham dediðimiz þey bir bakýma, þairin verici antenlerinin çalýþmasýdýr. Yukarýda da bahsettiðim gibi, gerekli birikim oluþtuktan sonra bu dolgunluk þairi bir an önce yazmaya, birikimini insanlýða sunmaya iter. Bir baþka deyiþle þiir yeraltýndaki görünmeyen gayzerlere benzer. Ortaya çýkmak için müsait bir ortam ararlar. Bulduklarý zaman fýþkýrarak yeryüzüne çýkarlar. Ýþte o ortam ilhamla meydana gelir. Þiiri yazýlmayacak hiçbir konu, þiirde kullanýlmayacak hiçbir sözcük düþünemiyorum. En kýsa tanýmlamasýyla bir söz sanatýdýr. Þiir herkesin bilip her gün kullandýðý sözcüklere can verme sanatýdýr. Aslýnda birer anlam taþýyan sözcükleri, ancak bir þairin bileceði bir ustalýkla bambaþka bir özenle yan yana getirerek onlara yeni bir anlam kazandýrma sanatýdýr. Harfler genellikle tek tek bir anlam taþýmazlar, bir araya gelince sözcük olur anlam kazanýrlar. Yine de tek baþlarýna kuru ve yalýndýrlar çoðu zaman. Yukarýda belirttiðim gibi bir araya gelince anlamlarý daha bir güçlenir, bütünleþir. Böylece bir þiirde sözcük dizileri, mýsra; mýsra dizileri de þiiri oluþturur. Fakat sadece anlam taþýyan sözcükler dizisi deðildir þiir. Sözcükler bir araya gelerek yalnýz þiire özgü bir ses düzeni, bir uyum da kazanýrlar. Þair daðarcýðýndaki bütün sözcüklerin ses ve anlam olarak deðerlerini bilen ve bunu çok güzel bir þekilde uygulayan kiþidir. Þiirde yoðunluk, özgürlük sorunu da vardýr. Onun içindir ki gerçek þairler sayfalar dolusu düz yazýnýn anlatamayacaðýný birkaç mýsra ile hem de en güzel biçimde anlatýverirler. Avazýný bu âlemde Davud gibi sal Baki kalan bu kubbede bir hoþ sada imiþ. Baki Þiirin en güç sanat dalý olduðuna inanýyorum. Bu durumu halk arasýnda bilinen bir misalle anlatmak istiyorum. Gezmeyi çok seven hiç ama hiç yerinde durmayan adamýn biri elim bir kaza sonucu damdan düþer ve ayaðýný kýrar. Uzun bir süre yataða baðlý kalan hastanýn ziyaretine gelenler hep durumunu sorarlar, adamýn verdiði cevap ise benim yanýma 58 damdan düþen birini getirin size ancak halimi o anlatýr der. Bu da gösteriyor ki, þiir yazmanýn zorluðunu þiir yazmaya çalýþan, þiir yazan anlar. Zoru baþarmakta güzel olsa gerek… Bir gün gelelim derken arzulanan yere Düþtük hasretle kederden kedere Ne güzeller sevdik Ne þiirler yazdýk Biz eskitmedik yýllarý Yýllar bizi eskitti MUTLU MU OLUNUR? Ýhanet sevdada en büyük ayýp Gönüle gözyaþý koymaktýr bence Yapana ziyandýr, sevene kayýp Yüreðe inceden þüphe düþünce. Kurulan hayali yýkmak kökünden Silince ne varsa güzeli dünden Takýlýp bir hiçe gitmek peþinden Ömre çentik vurur cana iþkence Umutlar zindandan kara renk alýr Baþta hüzün döner özü aðlatýr Soldurur yanaðý benzi sarartýr Ne geçer ki ele sevgi ölünce Oysa kaybeden sen, düþünsene bir Olmuþsun elinde yanlýþýn esir Hadi bomboþ kalple yaþa devran sür Devrilirsin hafif rüzgâr esince Ýþte o rüzgârda dal lazým sana Tutunmak gerekir dosttan bir dala Ýhanet yakýþmaz seven insana Sevgi çiçek açar yüzler gülünce Ýþte o yüz sana yakýþmalýdýr Dünyadan sevenler kâm almalýdýr Sevilen seveni yormamalýdýr Mutlu mu olunur? Hüzün verince. Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU Tufan TÜRKLERDE MUTFAK KÜLTÜRÜ Mustafa ÞAHÝN* Yemek insan hayatýnýn baþta gelen doðal ihtiyaçlarýndan biridir. Ýnsanýn yeme - içme alýþkanlýklarý hem vücudunun doðal isteklerine hem de içinde yaþadýðý toplumun beslenme kültürüne göre belirlenmektedir. Ýnsanoðlu yerleþik hayata geçtikten sonra” ne bulduysa yeme” alýþkanlýðýný’’ terk edip yiyeceklerin üretilmesi, saklanmasý gibi problemleri çözmüþ, yeme - içme etrafýnda âdet, gelenek, inanýþ ve törenlerde toplanmaya baþlamýþtýr. Böylece farklý insan topluluklarýna veya milletlere ait mutfak alýþkanlýklarý da ortaya çýkmaya baþlamýþtýr. Bozkýrlý Türklerin baþlýca gýda maddesi et idi. En çok koyun ve at eti yenirdi. Ünlü Arap seyyahý Ýbn-i Fadlan’a Türkistan’da Türkler tarafýndan verilen yemekte de sadece kýzarmýþ et vardý. Türkler eti uzun müddet muhafaza etmek için konserve yapmayý öðrenmiþlerdi. Yahni, tutmaç sevilen yemeklerdendi. Ta ilk zamanlardan beri kýsrak sütünden yapýlan millî içki kýmýz içiliyordu. Buðday ve darýdan 1 yapýlan içkilere Göktürkler bengi diyorlardý. Çinliler yað yemesini Türklerden öðrenmiþlerdi. Türkistan’da üzüm de yetiþtiriliyor ve 2 pekmez ve þarap yapýlýyordu. Türk mutfaðý, Türk tarihinin ayrýlmaz bir parçasýdýr. XI. yy’ ýn iki büyük Türk yazarý Yusuf Has Hacip ve Kaþgarlý Mahmud bize Türk mutfaðý hakkýnda ayrýntýlý bilgiler vermiþtir. Yusuf Has Hacip; ziyafet sofralarý ve bunlardan hangi yemeklerin, nasýl ikram edileceði, sofra düzeni gibi konularý iþlerken Kaþgarlý Mahmud; XI. yy’daki Türk mutfaðýnýn hem mekânýný hem içteki kültür eþyasý ile tanýtýp yiyecek ve içeceklerin nasýl yapýldýðý hakkýnda bilgi vermiþtir. Selçuklu ve beylikler dönemindeki mutfakla ilgili bilgiler ise Mevlana’nýn eserlerinden, Selçuknâmeler’den ve vakýf kayýtlarýndan 3 anlaþýlabilir. * Araþtýrmacý-Yazar Bitkilerden Elde Edilen Yiyecekler Tarýma dayalý bir hayat tarzý süren Türkler’ in besin maddelerinin baþýnda buðday gelir. Buðdaydan elde edilen un ise Türk beslenmesinde çok önemlidir. Undan yapýlan en önemli yiyecek ekmektir. Türklerde ekmek, piþiriliþ tarzýna ve þekline göre; yufka, bazlama, ev fýrýnlarýnda yapýlan ev ekmeði ve günümüzdeki 4 çarþý ekmeði tarzýnda tüketilmektedir. “Ekmek” sözü eski Türkçe’ de ötmek, etmek” þeklindedir. Kaþgarlý’nýn eserinde her iki isimde kullanýlmýþtýr. Ekmek ile yufka birbirinden ayrýlmayan iki unsurdur. Ekmek ya somun þeklinde ya da yufka þeklinde olurdu. Ekmek de kullanýlan un bakýmýndan arpa, buðday ve darý ekmekleri þeklinde ayrýlmaktaydý. *Ak ekmek; iyi elenmiþ buðday unundan elde edilirdi *Kara ekmek; Arpa ve darý unundan yapýldýðý için rengi karadýr ve kaynaklarda bu isimle geçer. *Darý ekmeði; darýdan yapýlýrdý. Türkler da5 rýya “konak” derlerdir. Türk1er X. yy’dan itibaren; soðan, sarýmsak, kabak, turp, patlýcan, havuç, þalgam, bakla, salatalýk, ýspanak, marul, mercimek, nohut gibi sebze ve tahýllarý; armut, ayva, elma, karpuz, kavun, böðürtlen, kuþburnu, keçiboynuzu, üzüm gibi meyveleri bilmekteydiler. Bunlarý bazen taze bazen de kurutulmuþ olarak tüketiyorlardý Kaþgarlý’nýn eserinde kabak kurutmasý için “saðn agu” denilmekteydi. Kurutulmuþ meyvelere ise “kak” adý verilmekteydi. Kýþýn suda þeker veya pekmezle kaynatarak hoþaf þeklinde tüketilirdi. X1.yy’da”aluçýn, samuþa, ulyan” isimleri verilen otlara günümüzde nane, dereotu, kekik, maydanoz, reyhan, fesleðen adlarý kullanýlmaktadýr. Yiyeceklerimize hoþa gidecek tat veren iþtah açan bitkilerin, çiçek, tohum, meyve, yaprak, kabuk ve köklerinden elde edilen karabiber, kýrmýzýbiber, yenibahar, kimyon, 59 9 hardal, tarçýn, karanfil, zencefil, defneyapraðý, kiþniþ, safran, hindistancevizi, mahlep, vanilya, çörekotu, susam gibi baharatlar çok kulla6 nýlýrdý. Süt ve Sütlü Yiyecekler Ýnek, koyun, keçi, manda gibi hayvanlardan elde edilen süt bazen kaynatýlarak içildiði gibi bazen de yað, yoðurt, ayran, peynir ve kaymak yapýmýnda kullanýlýrdý. Yoðurt eski çaðlardan beri Türkler arasýnda bilinmekteydi. Kaþgarlý’nýn eserinde mayaya “kor” denilirken yoðurt yapma iþine “yoðurt uzýtmak” denirdi. Yoðurdun suyu alýnarak “kurut” adý verilen peynir yapýlýrdý. Yoðurt çorba yapýmýnda kullanýlýrdý. Peynirin Orta Asya lehçelerinde adý “irimçik” idi. Kaþgarlý Uzýtma, ikdük, sogut ve kurut adlarý verilen çeþitli peynirlerden bahsetmektedir. Tereyaðý; yoðurdun yayýkta çalkalanmasýyla elde edilirdi. Tereyaðý tuzlanarak saklanýrdý. Kaymak ise; sütten elde edilirdi ve genellik7 le tatlýlarla birlikte tüketilirdi. Ýyaðý; Selçuklu8 lar da buna “çir” ismi verilmekteydi. Etli Yemekler Türk mutfaðýna daha çok koyun eti hâkimdir. Büyük baþ hayvanlarýn tarla iþlerinde kullanýlýyor olmasý ve süt vermeleri onlarý kesilmesine engel olmuþtur. Kuzu, erkeç, oðlak, tavuk, kuþ ve balýk etleri en çok tüketilen et çe60 þitleridir. XI. yy’da daha fazla koyun eti tüketilmekte olduðu, Ýslamî etki nedeniyle at eti tüketiminin’ azaldýðý kaynaklardan anlaþýlmak10 tadýr. Anadolu Türkleri at eti yemezlerdi. 3. a. Çevirme ve Çevirme Yaðý ile Kýzarma Bu piþirme iki türlü olmaktadýr. Birincisi ateþ kül içinde piþirmedir ki buna “gömme, közleme” ismi verilir. Diðeri de ateþ üzerinde ya da karþýsýnda çevirerek piþirmesidir Buna da çevirme denir. 3. b. Haþlama Yolu ile Piþirme Haþlama çok eski bir et piþirme yöntemidir. XI. yy’da Türkler “çokramak, çokratmak” diyorlardý. Özellikle et yemeði olan yahninin piþirilmesinde bu metot kullanýlýyordu. 3. c. Buðuda Piþirme Bugün buðulama dediðimiz etleri ve balýklarý su buharýnda piþirme yöntemidir. d. Þiþe dizerek piþirme (Kebap Yapýna) Þiþ, Türk mutfaðýnýn vazgeçilmez bir aleti idi. Selçuk çaðý baþýndaki Türkler’ de “kebap 11 þiþi”, için “sýþ, þýþ” adý veriliyordu. Etler küçük parçalar halinde doðranýr veya kýyma haline getirilir, þiþlere dizilir sarýlarak piþirilirdi 3. e. Kavurma Yapma Önceleri sadece buðday kavutu için söylenen bu kelime (kavut; buðday ve tahýl kavurmasý) zamanla batý Türkleri arasýnda et içinde söylenmeye baþlamýþtýr. Etler doðranarak yaðý iyice eriyinceye kadar tencere veya sac üzerinde kavrulurdu. Bir kýsmý kýþlýk yiyecek olarak saklanýrdý. Kavurma yemeklere konduðu gibi dürüm yapýlarak da yenirdi. Sac kavurmalarýna ise; çeþitli sebze ve ba12 haratlar eklenerek yapýlýrdý. 3. f-Kýymalý Yemekler Kýyma: eti veya baþka bir þeyi “dilme” demektir. Bu sebeple dilimler bazen çok küçük ve bazen de büyük olabilirdi. Bunlarýn her ikisi de 13 kýymadýr. Kýyma özellikle köfte çeþitlerinde sebze yemeklerinde, çorbalarda, böreklerde kýyma yaygýn olarak kullanýlýyordu. 3.g. Ýþkembe, Baðýrsak, Paça ve Kelle Piþirilmesi Kaþgarlý’nýn eserinde Türkler iþkembe ve baðýrsaklarý kýyýp bunlarý baðýrsak içine doldurarak yemek yapýyorlardý ve buna “yörgemeç” diyorlardý. Bugün pirinç ve baharatýn baðýrsaða doldurulmasý ile elde edilen mumbar dolmasý da bu yemeðin bir devamýdýr. “Paça” sözü dilimizde Farsça’dan geçmiþtir. Türkler topuk kemiðinden “topýk sümgük” yani topuk kemiði adýyla bir yemek piþiriyorlardý buna paça diyebiliriz. Kelle ise: haþlanarak ya da fýrýnda piþirilerek yenen özel bir yemektir. Bu tür sakatatlar eðer haþlama yolu ile piþirilirse sirke tuz ve sarýmsak terbiyesi yapýlýrdý. 3.h. Beyin ve Ciðer Piþirilmesi Beyin tarih boyunca Türk dünyasý içinde deðerli bir yiyecek olarak kabul edilmiþtir. XI. yy’da beynin karþýlýðý olarak “mingi” kelimesi kullanýlmaktaydý. Kendisi için koyun kesilen ve o koyunun beyni sunulan· kiþi hatýrý sayýlan büyük bir kiþi demektir. Ciðer ise kavrularak veya ýzgara ile piþirilen bir yiyecektir. 3.ý. Pastýrma ve Kurutulmuþ Et Pastýrma bir çeþit kurutulmuþ ettir. Eski Türkler buna “kak et” derlerdi. Hayatlarý at sýrtýnda geçen Türkler savaþa giderken yanlarýnda at ve sýðýr eti alýrlar, deri bir kýlýf içindeki tuzlu eti atýn eðerinin altýna sýkýþtýrarak üstüne otura otura “pastýrma” durumuna gelen eti yiyerek karýnlarýný doyuruyorlardý. Çeþitli baharatlarla kurutulan bu et ordu için önemliydi. Yine etten sucuk yapýldýðýný bilmekteyiz. 3.i. Et ve Tavuk Suyu Türkler et sularýný bazen yemeklere terbiye bazen de çorba yapmak için kullanmýþlardýr. Et suyuna yapýlan yemeklerin en bilineni içine ekmek, pide veya bulgur konularak piþirilen ti14 rittir. 4. Tatlýlar Helvanýn esasý kavut idi. Un önce yað ile kavrulur ve kavutun üzerine de bal, þeker veya pekmez eklenirdi. Logusa veya yeni doðum yapmýþ kadýnlara “darý helvasý” yedirilmektey15 di. XI. yy’da en çok tüketilen tatlý, pekmezdi. Pekmezin kavrulmuþ arpa ve buðday unundan elde edilen “talkan”la karýþtýrýlarak yenildiði belirtilmektedir. Yine ayný dönemde bir tür sütlaç yaptýklarý mýsýr unundan bir çeþit irmik helvasý, ekmek helvasý ve bal ile tatlý ihtiyacýnýn 16 giderildiði belirtilmektedir. 5. Ýçecekler Eski Türklerde sarhoþ edici içecekler “içkü” þeklinde geçiyordu. Bu deyim yegü-içgü, aþ-içgü þeklinde geçiyordu. Þaraba Türklerin çoðu “sücük” ve “çakýr” isimlerini veriyorlardý. Türklerin en sevdikleri içeceklerin baþýnda “boza” gelmektedir. Eskiden tüketilen en yaygýn içecek ise ekþimiþ kýsrak sütünden elde edilen kýmýz’dýr. Ayran ve þerbette yaygýn olarak içilen içecekler arasýndadýr. 6. Mutfak Aletleri Ýlk baþta býçak gelmekteydi. Býçak çeþitli þekillerde olabiliyordu. Kasap býçaðý, büyük býçak, aþçý býçaðý ve mutfak býçaðý keskinleþtirmek için bileði taþý ve demiri bulgur çekme (el deðirmeni), çakmak ve çakmak taþý et çengelleri elek ve kalburlar, havan, dibek, kadeh ve kâseler, çanak, kaþýk, kepçe, yemek çatalý, kozan görülmektedir. Ocak aletlerinden ise; körük, ateþ küreði, mangal, maþa, saçacaðý ve ýzgara, süzgeçler baþta gelmekteydi. Besin saklama yöntemleri ise; kurutma, salamura, salça, tuzlama olarak devam etmiþtir. XI. yy’da Yusuf Has Hacip’in eserinde uyulmasý gereken sofra adabý konusundaki bazý bilgiler þunlardýr; senden büyükler yemeðe baþlamadan yemeðe baþlama, çok obur olma, baþkasýnýn önündeki lokmalara dokunma, ikram edilen yemeðe haz ve arzu ile elini uzatýp ye ki ev sahibi memnun olsun, aðzýna aldýðým ufak ufak çiðne, sýcak yemeði aðzýnda üfleme vs. 17 þeklindedir. 7. Deðerlendirme ve Sonuç Türk kültürü geniþ yelpazesiyle bünyesinde barýndýrdýðý kültür unsurlarýyla diðer toplumlarýn kültürlerini etkilemiþ yine bu kültürlerden kendisi de etkilenmiþtir. Türkler ‘in Ýslamiyet’i kabulünden önceki ve sonraki yaþam tarzý arasýnda büyük fark olmadýðý anlaþýlmaktadýr. Türkler, Ýslamiyet’i kabul etmeleriyle birlikte yeni kültürlerle karþýlaþmýþ ve bu kültürlerden aldýðý bazý unsurlarý kendi bünyesinde kaynaþtýrarak özgün bir Türk kültürünü oluþturmuþlardýr. Her milletin kendine özgü bir yemek kültürü vardýr. Her toplum çevresel þartlara göre kendine özgü bir yemek kültürü geliþtirmiþtir. Türk mutfaðý da kendine özgü özellikler taþý61 5 maktadýr. Türk mutfaðý dünyadaki sayýlý mutBahaddin, Ögel, Türk Kültür Tarihine faklardan birisidir ve temeli geçmiþ yýllara daGiriþ, Kültür Bakanlýðý yayýnlarý, c. 4 Ankara yanýr. Orta Asya Türklerinden günümüze ka1978, s. 36,37. 38, 39, 40, 41. dar geniþ bir zamaný içine alýr. 6 Kaynaklar ýþýðý altýnda Türkler’in un, süt, et .Duvarcý, a.g.m. s.232, 233 gibi besinleri tükettiklerini bunlardan çeþitli 7 .Duvarcý, a.g.m. s. 234. yemek yaptýklarýný öðreniyoruz. Türkler’in ilk 8 defa sütten yoðurt, etten de pastýrma yaptýkla.Ögel, ,a.g.e., s.15. rýný öðreniyoruz. Özel günlerde sofralarýn ku9 . Duvarcý, a.g.m.,s.233. rulduðunu, insanlarýn bu sofra baþlarýnda top10 landýklarýný öðreniyoruz. Özellikle Hakanlarýn . Yasemin, Ersoy, ,”Türk Mutfak Kültürü” ve beylerin Toy ziyafetleri oldukça önemliydi Türkler Ansiklopedisi, C4,s.223. ki, ziyafetlerde yemeklerini yiyen davetlilerin 11 Ögel, Bahaeddin, a.g.e.,s.395. zahmet edip gelmeleri ve zahmet edip yemek 12 yemelerinin karþýlýðýnda diþ kirasý adý altýnda . Duvarcý, a.g.m. , s.233. hediyeler verilir veya deðerli olan sofradaki 13 Ögel, Bahaeddin, a.g.e.,s.368. kap ve kaþýklarý yaðmalamalarýna müsaade 14 edilirdi. Özel kiþilere özel yemek yapýldýðýný . Duvarcý, a.g.m.,s.233–23. anlýyoruz. 15 .Ögel,a.g.e.,s.403–404. Türkler çeþitli baharatlarý kullanmayý bili16 yorlardý. Bu baharatlarý yiyecek saklamada .Ersoy, a.g.m.,s.223–224. kullanýyorlardý. Çeþitli tatlý, içecek yaptýklarýný 17 .Ersoy, a.g.m,s.-224. öðreniyoruz. Türk kültürü zengin yönleriyle kendine özgü deðerler oluþturmuþ ve günümüze DERDÝMÝ SUNAMADIM YILDIZ DAÐI kadar gelmiþtir. Türkler de sofra adabý da çok Bir seher vakti Ketenlik'ten anamla birlikte önemliydi. Bazý milletlerde Düþmüþüm Yýldýz'dan kaðnýyla Çýrçýr yoluna önemli konular yemek masalaAþarken Kýzýlcabel'i mahmur gözlerle Gelin gibi yýldýzlar girmiþ ayýn koluna rýnda konuþulurken Türklerde böyle bir kültür asla görülmeUyuyan Kuruöz'de göz kýrparken bir kör ýþýk miþtir. Sofrada sessizce ve mümAðustos böceklerini dinliyor kulaklarým kün oldukça hiç konuþmadan Kaðný üstünde dertlice bir türkü tutturmuþ oturulurdu. Nitekim bu gün daBedenimle birlikte titriyor dudaklarým hi sofrada bir þeyler yerken konuþmanýn etrafa verdiði zarar Almýþ daðarcýðýna Karacaoðlan'ý,Pir Sultan'ý ve saðlýk açýsýndan boðazda Sonaktan yaðlanmýþ tekerler neþeyle dönüyor kalma, vs. olumsuzluklarý görülTatmýþ sabah ayazýndan bitmeyen nasibini mektedir. Kýraðý düþmüþ topraðý bilsen kaç kez öpüyor Dipnotlar 1 . Ýbrahim Kafesoðlu, ,Türk Milli Kültürü, Boðaziçi Yay. Ýstanbul1991, s.305. 2 .a.g.e. ,s.306. 3 .Ayþe, Duvarcý , “Türkler’de Yiyecek Ýçecek Kültürü” Türkler Ansiklopedisi, c.4, s.230–231. 4 . Duvarcý, a.g.m, s. 232. 62 Yol bitmiyor,zirveni seyrederken doya doya Çocuðum daha,üþüyor örtülse de üzerim Bu ne sevgi söyle,Yýldýz Daðý sen yüreðimde Uzaklaþtýkça puslanýyor,artýyor kederim. Yýllar geçti aradan sunamadým derdimi sana Vasiyetim olsun,dualarla sana getirsinler Küsmesin Þeyh-i Þirvani'de uyuyan can anam Yataðýmý,Çoraklýk'a babam yanýna sersinler Hasan AKAR VE ONLARA "TÜRK" DENÝLDÝ Levent KONYAR* Ve onlara Türk denildi. Oysa o güne kadar hepsinin bir ismi zaten vardý. Kiminin adý Uygur'du, kimi Kýrgýz, kimi Kazak, kimi Oðuz, kimi Tatar, kimi Avar, kimi Karluk, kimi Yaðma, kimi Çiðil hepsinin ismi vardý. Ta ki Büyük Asya Hun Devleti kurulana kadar. Asya'da ilk büyük Türk Devleti kurulurken Teoman ve oðlu Mete Han döneminde ayný inancý paylaþan, ayný dili konuþan, ayný coðrafyada yaþayan insan topluluðunu bir araya getirerek Asya'nýn ilk Türk siyasi birliðini oluþturdular. Asya, Büyük Hun Devleti'nin egemenliði altýnda birleþti. Artýk Türk Milletini koruyacak kollayacak güçlü bir devlet vardý. Hunlarýn bilinen ilk hükümdarý Teoman'dý. Teoman daðýnýk halde yaþayan Hun-Türk boylarýný birleþtirerek ilk siyasi birliði gerçekleþtirmiþti. Bu birlik Teoman'dan sonra yerine geçen Mete Han döneminde daha da geliþtirildi. Mete Han Çin Ýmparatoruna yazdýðý mektupta Türk birliðini þöyle anlatýr: "Yay çekebilen ve kullanabilen tüm kavimler Hun olarak bir tek aile halinde birleþtirildiler. Artýk Hun ülkesinde küçükler büyümeleri için gerekli çevreyi elde edecekler; yaþlýlar ve büyükler ise kendi yurtlarýnda sessiz ve rahat yaþayacaklardýr. Nesillerden nesillere bütün Hunlar barýþ ve mutluluk içinde kalacaktýr. Tanrý'nýn lütuf ve inayeti ile subay ve askerlerimin üstün yetenek ve erdemleri ile dayanýklý atlarýmýn üstün gücü ile Kuþhanlarý ezerek yendim. Çin sýnýrýndaki bütün küçük devletler ile bütün Orta Asya halklarý düzene kavuþturuldu. Bunlarýn hepsi artýk Hun oldular." Artýk hepsinin bir adý vardý; Hun. Fakat Mete Han'dan sonra birden bire her þey tersine dönmeye baþladý. Yýllarca bin bir emek harcanarak oluþturulan Hun-Türk birliði parçalandý. Çin'in ayak oyunlarý, basiretsiz yöneticiler, ekonomik menfaatler Türklerin devletlerinden soðumalarýna ve bir kýsmýnýn devlet birliðinden ayrýlmalarýna sebep oldu. Hunlardan yüzyýllarca sonra Orta Asya'da Avar Türklerine demirden silahlar yaparak hayatlarýný sürdüren bir Türk topluluðu ortaya çýktý. "Aþina" soyundan olan bu Türk topluluðu Avarlarýn etkisinden kur* Erbaa Yýlmaz Kayalar Anadolu Lis. Tarih Öðr. tulmakla kalmayýp çevrelerine topladýklarý diðer Türk gruplarý ile birlikte baþkent kutsal Ötüken olmak üzere yeni bir Türk Devleti kurdular, adýna da "Göktürk" dediler. Göktürkler, inanç ve düþünce yapýlarýna göre Göktanrý (Tanrý veya Tengri) tarafýndan devlet kurma görevinin kendilerine verildiðine inanýr ve bu doðrultuda hareket ederlerdi. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanýmlamýþlardýr. Gök rengi yani Mavi kutsaldý ve Tanrýnýn bulunduðu yeri ifade etmekteydi. Türk demiþlerdi çünkü Türk demek, güç demekti, kuvvet demekti, töreye baðlýlýk, devlete baðlýlýk demekti. Yani Gök ve Türk kelimeleri tam olarak Orta Asya'da yaþayan bu insanlarý ifade etmekteydi. Ýnançlý, kültürlü, güçlü ve hepsinden önemlisi devletlerine, geleneklerine ve yaratýcýlarýna sonsuz bir baðlýlýk içindeydiler. Binlerce yýllýk Türk örf ve adetleri, kültür özellikleri Göktürkler'in elinde çok yüksek bir inkiþafa girerek muhteþem bir yapýya ulaþtý. Bütün milletlerin kýskanabileceði bir medeniyet yükselmesi yaþandý. Bu yapý Göktürk Kitabeleri ile sonsuzluða emanet edildi. Göktürklerin kurduðu bu kültür ve medeniyet o kadar yükselmiþti ki Göktürkler yýkýldýktan sonra bile yaþadý, daha da önemlisi Göktürk birliði içinde yaþayan herkes Türk adý ile anýlmaya baþlandý. Göktürklerin Türk tarihinde ki en önemli özellikleri de budur. Bir millete ad verme þerefine ulaþmýþlardýr. Göktürklere kadar adý saný ne olursa olsun ayný kültürü yaþayan, ayný inancý paylaþan, ayný dili konuþan bütün boy ve gruplar, Türk adý altýnda birleþtiler. Yani Türk adý bir üst isim, bir birleþtirici isim olarak ortaya çýktý. Ve onlara Türk denildi. Göktürklerden 1400 yýl sonra yine bir Türk Devleti kuruldu. Kurucusu O devlet için yaptýðý anayasaya "Ýçinde yaþayan herkese Türk denilir." dedi. Mustafa Kemal Atatürk'ün amacý Türk adýnýn birleþtiricilik gücünden yararlanmaktý ve bunu da baþardý. Ayný inancý, kültürü ve tarihi paylaþanlara Türk dedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, içinde yaþayan herkesi kucakladý, hepsine özgür bir hayat verdi. Özgürce ibadet etme ve düþünme hakký tanýdý. Mustafa Kemal Atatürk sayesinde; "Yine bir Türk Devletinde, yine onlara Türk denildi." 63 ÇANAKKALE'DEN ASKER MEKTUPLARI HASAN ETHEM'ÝN ANNESÝNE SON MEKTUBU O güzel çayýrýn koyu yeþil bir tarafýnda, çamaþýr yýkayan askerler saf saf dizilmiþler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Valideciðim, Dört asker doðurmakla müftehir þanlý Türk annesi. Ýçinde öðüt alýnacak mektubunu Divrin Ovasý (Niðde) gibi, güzel, yeþillik bir ovacýðýn ortasýndan geçen derenin kenarýndaki armut aðacýnýn altýnda otururken aldým. Tabiatýn yeþillikleri içinde mest olmuþ ruhumu, bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldým. Tekrar okudum. Þöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduðumdan sevindim. Gözlerimi açtým. Uzaklara baktým. Yeþil yeþil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eðilmesi bana, annemden gelen mektubu selamlýyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa eðilip kalkýyordu ve beni annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardý. Gözlerimi biraz saða çevirdim, güzel bir yamacýn eteklerindeki muhteþem çam aðaçlarý kendilerine mahsus bir seda ile beni tebþir ediyorlardý. Nazarlarýmý sola çevirdim, çaðýl çaðýl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayý gülüyor, oynuyor, köpürüyordu… Baþýmý kaldýrdým, gölgesinde istirahat ettiðim aðacýn yapraklarýna baktým. Hepsi benim sevincime iþtirak ettiðini, yaptýklarý rakslarla anlatmak istiyordu. Diðer bir dalýna baktým, güzel bir bülbül tatlý sedasýyla beni tebþir ediyor ve hissiyatýma iþtirak ettiðini ince gagalarýný açarak göstermek istiyordu. Ýþte bu gerçek dakikalar anýnda hizmet eri: - Efendim, çayýnýz, buyurunuz, içiniz, dedi. - Pekâlâ dedim, aldým baktým, sütlü çay… - Mustafa, bu sütü nereden aldýn? Dedim. - Efendim, þu derenin kenarýnda yayýla yayýla giden sürü yok mu? 64 - Evet dedim. Evet, ne kadar güzel. - Ýþte onun çobanýndan 10 paraya aldým. Valideciðim, on paraya yüz dirhem süt, su katýlmamýþ. Koyundan þimdi saðýlmýþ, aldým ve içtim. Fakat yukarýdaki bülbül baðýrýyordu: "Validen kaderine küssün, ne yapalým. O da erkek olsaydý, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akýþýný tetkik edecek ve çýkardýðý sesleri duyacak idi." Þevket merak etmesin o görür, belki de daha güzellerini görür. Fakat valideciðim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceðim. Ve þu tabii manzarayý göstereceðim. Þevket, Hilmi de senin sayende görecekler. O güzel çayýrýn koyu yeþil bir tarafýnda, çamaþýr yýkayan askerler saf saf dizilmiþler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allah'ým bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çýkarmýyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldým. Cemaat ile namazý kýldýk. O güzel yeþil çayýrlarýn üzerine diz çöktüm. Bütün dünyanýn daðdaða ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldýrdým, gözümü yukarý diktim, aðzýmý açtým ve dedim: - Ey Âlemlerin Rabbi. Ey þu öten kuþun, þu gezen ve meleyen koyunun, þu secde eden yeþil ekin ve otlarýn þu heybetli daðlarýn Haliký. Sen bütün bunlarý Müslüman Türk Milletine verdin. Yine onlara býrak. Çünkü böyle güzel yerler, Sen'i takdis eden ve Sen'i ulu tanýyan bir millete mahsustur. Ey benim rabbim! Þu kahramanlarýn askerlerin bütün dilekleri; Ýsmi Celâlini Ýngilizlere ve Fransýzlara tanýtmaktýr. Sen bu þerefli dileði ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düþmanlarýný zaten kahrettin ya, bütün bütün mahfeyle." diyerek dua ettim ve kalktým. Artýk benim kadar mesut, benim kadar mutlu bir kimse tasavvur edilemezdi. Valideciðim, oðlun Halit'de benim gibi güzel yerlerdedir. Dünyanýn en güzel yerleri burasý imiþ. Yalnýz bu memleketlerde düðün olmuyor. Ýnþallah düþman asker çýkarýrda, bizi de götürürler, mir düðün yaparýz olmaz mý? BEN ANADOLUYUM Ezilmiþliðime, çiðnenmiþliðime, Ýçimdeki ihanet sarýlmýþlýðýna inat Truva benim. Yoksulluðuma, acýkmýþlýðýma, Biçaresizliðime inat Midas benim. Eðreti dostlarýma, Yalnýzlýðýma inat Arslanlarla arkadaþ olan benim. Acýmasýzlara, saldýrganlara, Talancýlara inat Çift baþlý kartal benim. Kadir'e mektup yazdým. Valideciðim, evdeki senet ve saireyi kimselere katiyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin. Çantayý al, Sandýða koy. Ben sana vaktiyle anlatmýþ idim, bu dünya böyledir. Fakat, sen merak etme. O parayý vermese adliyedeki adam vermezdi. Hani nasýl aldýk. Yalnýz zaman ister. Valideciðim, çamaþýr falan istemem; paralarým duruyor, Allah razý olsun. 04 Nisan 1915 Oðlun Hasan Etem Mektubu yazan, ihtiyat zabit (Yedek subay) Hasan Etem Ýstanbul Hukuk Fakültesi son sýnýfýna devam ederken ayný azmanda Beyazýt Numune Mektebi'nde öðretmendi. Düþmanýn Çanakkale'ye dayandýðýný iþittiðinde gözünü kýrpmadan binlerce akraný gibi cepheye koþtu. Gönüllü yazýldý. Bu onun son mektubuydu. Bu mektubu yazdýktan iki gün sonra Maydos (Eceabat)'da þehit oldu… SON SEFER Nemrutlarýn azgýnlýðýna, Cellâtlýðýna inat Ateþte yanmayan benim. Sözlerim kývranýr zulmün çaðýnda Karanlýk gölgenin bela aðýnda Sürgün mevsimlerdir göðümden yaðan Yýllarým piþmanlýk saðanaðýnda Dirhem dirhem yok olurken, Tüm kötülüklere inat Mevlana benim, Yunus benim. Sahte resimlerden oluþur yüzler Acýlar burcunu bekler öksüzler Vicdan mý? Yaðmanýn þehrinde esir Ýnsanlýk ufkunu terk etmez güzler Dahasý… Canlýlarýn yok oluþtan kurtulduðu Beþik benim. Kýz kulesi, Yuþa tepesi Ýki denizin birleþtiði yer Benim. Hýzýr ile Musanýn Buluþtuðu yer Benim. ….. Ben mi? Ben Anadoluyum. Hüseyin POLAT Zihin coðrafyamýz geçti kevgiri Her harfi kýrklamak silemez kiri Kahrolasý karanlýðý kusarken Ruhun depreminde kaldý mý diri? Bu soysuz pusudan kurtulmak için Ölmeden ölümün yolunu seçin Mazlumun boynunu sýkýyor urgan Anadan, babadan ve yardan geçin Haydi çek geceyi kapansýn perde Sökecek þafaklar deva bu derde Saadet asrýndan sevdaný bürün Yalýnýz kalsan da bu son seferde. Mehmet Yaþar GENÇ 65 DÝLÝMDE TÜRKÜSÜN, GÖNÜLDE ÞARKIM SEN BENÝMSÝN BENÝM, ÝSTÝKLÂL MARÞIM!* Semra MERAL** Hakk’a tapan milletimizin özünün tezâhürü, “ türkülerimiz” kadar saf; necip milletimizin özünün dildârý, “ þarkýlarýmýz” kadar naif olan Marþým; doðuþunun, bizim oluþunun “89. yýldönümü” kutlu olsun! “Yeniden yazýlsa olmaz mý ?” iþgüzârlýðýna; hasta, yorgun, bîtap olduðu halde, yataðýndan aslanlar gibi doðrularak; ”Allah (c.c), bu millete bir daha Ýstiklâl Marþý yazdýracak günler göstermesin !” diyen Mehmet Âkif Ersoy’umuzun “ O, artýk benim deðil, milletimindir!” diyerek ‘Safahat’a alýnmasýna bile gönlü razý olmayan, mührü, asil milletimizin soylu vicdanýna emanet edilmiþ “Ýstiklâl Marþým”, gönlümüzdeki tahtýna; seksen dokuzuncu defa “hoþ geldin, þerefler verdin!” Ey, alý þehit kaný bayraðýmýn ” kýta kýta” ikizi! Ey, vatanýmýn “kýrk bir kere maþallah” niyazý! Ey, bayraðýmýn þiir âbidesi! Ey, topraðýmýn fikir meþâlesi! seksen dokuzuncu defa; hoþ geldin, þerefler verdin! Ey, “ kýz kardeþimin gelinliði” bayraðýmýn, sýrdaþý, Ey, “þehidimin son örtüsü” bayraðýmýn gardaþý Ey, ninemin sesli gözyaþý, Ey, dedemin fesli gönüldaþý, seksen dokuzuncu defa; hoþ geldin, þerefler verdin! Ey “savaþýn kartalý” bayraðýmýn göklerdeki kanat sesi, * 11 Aralýk 2009-Kayseri Büyükþehir Belediyesi'nin organize ettiði"'Kayseri Þiir Akþamlarý'nda yapýlan konuþma" ** Eðitimci-Yazar 66 Ey “ barýþýn güvercini” bayraðýmýn, gönderdeki dost sesi, Ey, annemin þanlý duasý, Ey, bebemin nazlý ninnisi Seksen dokuzuncu defa “ hoþ geldin; þerefler verdin!” Ey bizim marþýmýz, ey gönlümüzün en hoþ köþesinin, hanelerimizin en baþköþesinin “seksen dokuz yýldýr” þeref misafiri! Gönlümüzde kurduðun tahtta; Sen bizim mübarek bahtýmýz; sen arþ’a yükselen kutlu þansýmýzsýn! Seksen dokuzuncu defa hoþ geldin, þerefler verdin! Ey tahtýmýz, ey bahtýmýz, ey þansýmýz! Ey dua nefesinde arþ’a yükselen nurlu sesimiz! RABBÝM seni; “elde nazlý, gönderde þanlý “ bayraðýmýzla birlikte, arþ’a yükselen kutlu birlikteliðinizden ayýrmasýn! Sizler var oldukça, Ýnþallah haþre dek; hâktan, HAKK’a “avuç avuç” dua yükselecek; inþallah, “miraç miraç” nur yaðacak topraða… Ýnþallah haþre dek, feyz dolu dualar yükselecek semâya; inþallah “yýldýz yýldýz yaðmur” yaðacak deryaya… Ýnþallah, daha nice seksen dokuzlar’dan… nice doksandokuzlar’a… Þairlerin Hasý’’nýn Bu Yýlki Ölüm Yýl Dönümü, “1873’teki 73”tü “Korkma! Diyen Yürek. 1” baþlýklarýyla, emekli olmadan önce okulumuz ve öðrencilerimizle birlikte gerçekleþtirdiðimiz etkinliklerimizde, deðerli öðrencilerimden birinin (Ebubekir Dere) þairimiz için bir ‘ kartopu’ benzet- mesi yapmasý üzerine “Gel bunu ‘inci’ yapalým evlâdým da hiç erimesin!” demiþtim. Sonra þu veciz ifade gelmiþti ardýndan. “ Bize ait güzellikleri, þiire dair güzelliklere dönüþtüren; milletinin yüreðindeki inci tanelerini; maharetle bir bir toplayarak, iþleyip; para talep etmeden yine milletine armaðan eden bir sarraftýr O! “ Evet, iþte O Sarrafýmýzýn; O,Milletinin Adýný Yýldýzlara Yazan ERSOY’umuzun 73. Ölüm Yýldönümüydü 27 Aralýk 2009… Daha doðrusu, 1873 doðumlu Ersoy’umuzu; Bu yýl, 1873’teki 73’le Andýk! ”Hakkýdýr, Hakk’a tapan milletimin istiklâl” diye diye Hakk’a yürüyen Ersoy’umuzun Yüce Peygamberimiz gibi 63 yaþýnda vefat etmesi de “Ýnþallah güzel bir tevafuktur.” demek istiyor bize “korkma!” diyen koca yüreðe aciz yüreðimiz! “Ýster tesadüf de, isterse tevafuk; Ýnananlar için hep açýktýr ufuk.” Hem müstesna bir insan, hem mükemmel bir Müslüman olan Âkif’imizle ilgili aþaðýdaki bazý naçiz tespitlerimiz ve bazý sayýsal deðerlendirmelerimiz inþallah, O’nun gibi bir milli þair, O’nun gibi bir mümtaz þahsiyet için hak’týr! (tabii ki bu sevgi ve saygýdan kaynaklanan sadece bir yorumdur.’ ilmî, dîni bir deðer ifade etsin.’ diye bir düþüncemiz söz konusu olamaz.) Arz edeyim: Yusuf ve Semra Meral Ankarada Ýstiklal Marþý anýtý önünde a) 63 yaþýndaki sayýlarýn toplamý: 6+3 = 9 a) 1+ 9+ 3 + 6= 19’da, 9 var, sultaný bir ÝSTÝKLÂL MARÞI armaðan ettiði halde, kendisini ve ömrünü; b) 1873= 1+ 8=9 b) 1936’da da 9 var “Üç buçuk nazma gömülmüþ bir ömr-i heder” olarak deðerlendiren deðerimize, O, milli þairimize, O, muhasebe âbidemize; ne desek, donuk; ne söylesek sönük kalacak. Yüce HAK’tan alarak gücümüzü, necip milletimizden alarak ilhamýmýzý; O, ‘Þairler Hasý’ nýn hissiyatýndaki mânâ iksirine dayanarak; c) 1873 =7+3= 10-1= 9 c) 1936’da, 3+6= 9 d) 1873= 18-9= 9 d) 27 Aralýk’ta 2+7 = 9 e) 9 +9 =18-9= 9 e) 2009’da da 9 var… Ýnþallah, 12 Mart 1921’ deki 9’la da beraber; 27 Aralýk 1936’dan beri, ESMÂ ÜL HÜSNÂ’ daki “99” dadýr “73” yýldýr! ‘SAFAHAT’ gibi, ‘eser gibi bir eser’ ; yedi ‘kitap gibi kitap’ býraktýðý halde; dilimizin düsturu, gönlümüzün þiârý; þiirler þahý, mýsralar “BÝZE KORKMA DÝYEN YÜREK, TÜTEN OCAK SÖNMEYECEK !” diyoruz… TOKAT- REÞADÝYEDE 7 ARALIK’ta CANINA KIYILAN 7 CÝVAN’a…** 67 Doðduðum topraklarda, yiðidin harman olduðu yerlerden ‘memleketim Tokat’ta, sinsice tuzaklar kurularak, haince, hunharca pusuya düþürülen; zalimce vurularak; kahpece, kalleþçe topraða düþürülen; canice, vahþice saldýrýlarak; masumca þehit edilen; ister ‘yedi karanfil’ diyelim, ister ‘yedi kýrmýzý gül’; ister ‘yedi kýnalý kuzu’ diyelim, ister gök yeleli ‘yedi aslan’; ister ‘yedi yýldýz’ diyelim, ister bir hilâl uðruna batan ‘yedi güneþ’; ister ‘yedi taze fidan’ diyelim, ister bir an önce göðe eriþmek isteyen ‘yedi taze çýnar!” için ne desek az, ne söylesek YETMEZ! ne desek cýlýz kalýr, ne söylesek BÝTMEZ! “BU VATAN KÝMÝN?” gibi bir âbide þiir üstadý, bir gözde þair ORHAN ÞAÝK, sorusunun güzide muhataplarýna sýraladýðý ‘onca dað gi- bi âbide mýsrayý pek kýymetsiz bulup, ‘yok’ sayarak demedi mi ki sonunda; “Gökyay’ým ne desem ziyade Bu sevgi bir kuru ifade deðil...” diye. Oturduðu yerden, ‘MEHMETLER’e methiye dizmenin rehâvetine kapýlmadan devam ederek sonra yine; “Sencileyin hasmý rüyada deðil; Topun namlusunda görenlerindir.” diye kesip atmadý mý? Evet, “BU VATANIN TAPUSU, TOPUN NAMLUSUNDA NÖBET TUTANLARDA...” Biz, ‘Aslan ASKERLERÝMÝZ, Yiðit MEHMETLERÝMÝZ’le’ vârýz... UNUTMAM SENÝ Ey göðün gözyaþý yaðmur! Ey gözümün aydýnlýðý güneþ! Ve geçmiþimin þahidi tarih, Ey rüzgâr söyle bana! Daðlar! Dürüst davranýn, Uðruna kurbanlar verdiðim toprak! Sen söyle, diðer yarým, Nerde, nerde bulurum? Bunun mekâný mý var? Zamaný ne, söyleyin? Kimi yer altýndaydý, Doruklarda kimisi Magrib denizinde mi? Bana ne kaldý sanki? Baþka bir yolu mu var? Siz söyleyin ey daðlar, Nerde yolu gözlenen? Hangi garip hücrede? Yerin kaç kat altýnda? Hüdhüd'e yoldaþ mý yoksa? Hangi derin vadinde? Balýðýn karnýnda mý? Kuyuda Yusuf'la mý? Nil'le sýrdaþ mý oldu? Musa'yla kýyýda mý? 68 deðil, Yarýný görür müyüm? Bir dolu ömür müyüm? Sabahýn secdesinde, Bu yolda ölür müyüm? Sýr oldu, kayboldu mu? Beyaz gelinlikli kar sen söyle? Toprak kimi bekledi? Bahar müjdesini mi? Diriliþ senle baþlar, Uyku senle bölünür, Sýr sende de gizlidir, Her halinden bellidir. Bak; bir varmýþ, bir yokmuþ! Kimler neler býrakmýþ? Zaman sonsuz deðirmen Boþluðu öðütürmüþ. Ýlle de sormak mý gerek? 'Aranan her þey bulunur. Bulunamayacak olan istenmez Düþünülemez ki istensin?' Ýþte bu sýrla yollar Biraz daha aydýnlýk Yollarda kalanlara "Ashabým yýldýzlar gibidir. ..." (s.a.s.) Yýldýzlar saçar ýþýk... Mehmet KAÞ 1 8 8 0 -11 9 2 0 S Ü R E C Ý N D E E R M E N Ý Ç E T E L E R V E T O K A T Y Ö R E S Ý N D E K Ý E Y L E M L E R Ý -EE T K Ý N L Ý K L E R Ý Dursun TAÞDELEN* “Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çýkarlarýndan ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çýkarlarýna göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaþmasý ile en doðru çözüm þeklini buldu. Asýrlardan beri dostane yaþayan iki çalýþkan halkýn dostluk baðlarý memnuniyetle tekrar kuruldu.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1922) 10. yüzyýlda Anadolu topraklarýna gelen Türkler ile kýsa zamanda kaynaþan Ermeniler, Bizans’ýn baský ve zulmünden sonra Türklerin Anadolu’ya geliþini sevinçle karþýlamýþ, ilk zamanlar Selçuklular ile saðlam bir dostluk oluþturmuþ, Osmanlý Devleti’nde de Türkler ile dostluðu daha da geliþerek kurumsallaþmýþtýr. Bizans’ýn kendi inançlarýný yasakladýðý bir dönemde Selçuklular döneminde Kiliselerine izin verilmesi hatta Selçuklular tarafýndan yapýlmasý bu gün için ayrý anlam ve önemini kavramak gerekir. Bununla ilgili olarak Tarihçi Prof. Dr. Ali SEVÝM Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni Ýliþkileri kitabýnda (sayfa 20- 24) þu tespiti yapmaktadýr. “… Hýristiyan ahali, büyük kiliselerinin cami’e çevrilmesi sebebiyle Süleymanþah’tan aldýklarý izinle Meryemana ve Azizcercis adlarýnda iki kilise inþa etmiþlerdir. Bunlardan baþka Süleymanþah, çarpýþmalar sýrasýnda yýkýlan yerleri tamir ettirmiþ, sözünde durup kendisine yardým eden þýhne Ýsmail ve iç kale muhafýzýný yine eski görevlerinde býrakmýþtýr.…” “Büyük Sultan Melikþah’ýn imparatorluk içinde, baþta Ermeniler olmak üzere, Selçuklu yurttaþý olarak yaþamakta olan, bütün gayri Müslim azýnlýklara gösterdiði hoþgörü nedeniyle Ermeni ve Süryani kaynaklarýnda, kendisi * TRT Ýstanbul Radyosu Baþteknisyeni hakkýnda pek çok övgü dolu ifadeler kaydedilmiþtir…” Oysaki ayný tarihlerde; 1021 yýlýnda, Bizans imparatoru II. Basil Doðu Anadolu’ya yaptýðý harekât sonucunda Vasparuk’u (Van’ýn güney kesimi) ilhak ettikten (12 kale 4400 köy ve 115 manastýr) sonra, bu bölgede oturan 40 000 Ermeni’yi göçe zorlayarak; Orta Anadolu’ya, Sivas, kýsmen de Kayseri kent ve yörelere yerleþtirmiþ, böylece tarihte en büyük Ermeni tehciri yapýlmýþtýr. 11 yüzyýldan beri yüz yýllarca Türklerle birlikte yaþayýp sosyal, askeri, dini, iktisadi, her türlü hak ve hürriyetten ve birçok imtiyaz ve ayrýcalýktan yararlanmýþ olan Ermeniler, 18.yy sonlarý 19.yy baþlarýnda geliþen etnik milliyetçilikten nasibini alarak Osmanlý hoþgörüsü, sabrý ve büyük devlet geleneðini istismar ederek, kendi aralarýnda yerel olarak komiteler (çeteler), dernekler oluþturarak kendi milletlerini bir felakete sürüklemiþtir. Felakete sürüklemekle kalmayýp yüzyýllarca kardeþçe barýþ ve huzur içinde yaþadýðý ve yaþatdýðý devleti, ülkesi tarafýndan Türklerin güvenini kazanarak millet-i sadýka olarak nitelendirilmelerine raðmen batý emperyalistleri ve sömürgecilerinin kýþkýrtmalarýna uyarak çoðunlukta Anadolu’nun doðu kýsmýnda olmak üzere birçok vilayetimizde bir sürü seri katliamlar ve baþkaldýrýlar yapmýþlardýr. Bundan birçok vilayetimiz nasibini aldýðý gibi Tokat ve yöresi de bu menfur olaylardan nasibini almýþtýr. Bütün bu olaylar batý toplumu ve devletlerinin sömürgeci zihniyetleri ile dezenformatif bir propagandanýn bütün kurallarý uygulanarak Türklere fatura edilmeye çalýþýlmýþtýr. Bu propaganda dâhili ve harici bütün düþmanlarý bir araya getirmiþ olup içlerindeki bütün kinleri biriktirerek Türk halkýný ve Türkiye’yi cezalandýrmaya çalýþmaktadýrlar. Oysaki Osmanlý idaresi dýþýnda yaþayan Ermeniler Türklerle yaþadýklarý gibi yaþayamýyorlardý. Örneðin: Rusya’da; Ermeni69 lere ait vakýflar, okul ve dini müesseseler kapatýlmýþ, Ermeni diliyle eðitim yasaklanmýþ, din adamlarý ve baþarýlý ticaret erbabý sürgün edilmiþtir. Gerek içerde gerekse sömürgeci zihniyete sahip komþu ülkelerimizle birlikte batýlý büyük ülkelerin geliþme ihtiraslarý ve nüfuz politikalarý sayesinde, yüzyýllarca vatandaþlýðýný yaptýðý Osmanlý Ýmparatorluðu içinde en yüksek hayat standardýna sahip olan Ermeniler 1880’lerden itibaren küçüklü büyüklü çeteleþerek, isyanlar çýkarmýþ, çete komiteleri ile iç savaþ baþlatmýþ, devleti zayýflatýp, Türk milletini yýldýrýrken mazlumlarý oynayarak batýlý devletlerin dikkatlerini çekmeye çalýþarak müdahale etmesini saðlamayý hedeflemiþlerdir. Ermeniler yaþadýklarý dönemlerde eðitimlerini istedikleri þekilde yapabildikleri halde Tanzimat’la birlikte yeni okul açmalarý ve eðitim öðretim haklarý serbestlikleri teyit edildiði halde; devletin bütün okullarý yine devletin denetim ve gözetimine tabi olmasýna raðmen cemaatlerin dini eðitim ve öðretimine karýþýlmamasý kararý alýnmýþtý. Bundan yola çýkarak bu dönem de Ermeni eðitim ve öðretim kurumlarýný deðerlendirecek olur isek Osmanlý coðrafyasýnda yine deðiþik tarih ve kiþi/kurumlarca yayýnlanan raporlara göre sayýlarý farklý olmakla birlikte 1901-1902 yýllarýnda Ýstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin resmi istatistiðine göre Tokat’ta 11 Ermeni Okulu’nda 1408’i erkek, 558’i kýz öðrenci olmak üzere toplamda 1966 öðrenci öðrenim görmekte, 50 öðretmen de görev yapmaktadýr. (bu konuda Doç. Dr. Azmi SÜSLÜ’nün Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayý kaynak olarak gösterilebilir.) Doç. Dr. Azmi SÜSLÜ’nün Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayý adlý kitabýnda Ermenilerin yapmýþ olduklarý isyanlar liste oluþturmuþtur. Buna göre; 1882- 1914 döneminde Anadolu’nun deðiþik yerleþim yerlerinde 8 Aralýk 1882 Anavatan Müdafileri Olayý ile baþlayan ve 14 Nisan 1909 tarihinde sonuncusu gerçekleþtirilen Adana Ýsyanýna kadar Ermeni Komitelerin faaliyetleri ile artan sýklýk ve þiddetle kýrký aþkýn Ermeni isyanlarý yapýlmýþtýr. Belirtilen tarihler arasýnda gerçekleþtiren isyanlar Tokat’ýn baðlý bulunduðu Sivas sancaðý hudutlarý içinde; 29 Eylül 1895 Divriði Ýsyaný ve 15 70 Kasým 1895 Sivas isyaný oluþturmakla birlikte Tokat bölgesin de isyan boyutunda hareketler olmamýþ buna raðmen küçük çaplý huzur ve barýþý bozucu çete hareketleri gerçekleþmiþtir. Çeteler oluþtuklarý bölgelerdeki Müslümanlara zarar verdiði kadar Ermenilere de zarar vermekte idiler. Katolik Ermeni olan ve Tokat’ta kurulan Hýnçak komitesinin faaliyetlerinin hükümete haber vermesinden þüphelendikleri Dr. Jarj’ý öldürmeleri Tokat bölgesinde verilebilecek en önemli olay olup Devlet arþivlerindeki kayýtlara göre 14 Ekim 1893’te Tokat Ermeni Komitesi tarafýndan öldürülmüþtür. Bu olay huzur içinde yaþamlarýný devam ettiren Tokatlýlarýn karþýlaþtýklarý ilk olaydýr. Daha sonralarý Tokat’taki bu ilk olayý baþlatanlarýn, eli kanlý Hýnçak Komitesi olduðu tespit edilerek, görgü tanýðý Pereviz’in teþhis etmesi ile doktoru; Hoca Ahmed Mahallesinden Sivaslý oðlu Dikran, Cemaleddin Mahallesinden Kiregos oðlu Artin ve Ývaz Paþa mahallesinden Gürünlü oðlu Kirkor’un öldürdükleri tespit edilmiþ ve idam cezasýna çarptýrýlmýþlardýr. Doktorun katillerinin vermiþ olduðu bilgiye göre doktoru vuran silahýn parasý Tokat’ta oluþturulmuþ olan Hýnçak komitesi tarafýndan üyelerinden ve halktan mektuplarla yapýlan ve tehdit ile Ermenilerden toplanmýþtýr. TOKAT’TAKÝ ELÝ KANLI ÖRGÜT HINÇAK KOMÝTESÝ Hýnçak (Çan sesi); Kafkas Ermenilerinden Rus uyruklu Ermeni olan Avadis Nazarbeg ve eþi Maro tarafýndan önce bir gazete adý iken daha sonralarý merkezi Ýsviçre’de 1886 yýlýnda kurulmuþ eli kanlý bir terör örgütü haline gelen Hýnçak Komitesi adýnda siyasi bir komiteye dönüþmüþtür. Üyeleri ve üst yöneticilerinin çoðunluðunun Rus uyruklu Ermenilerden oluþtuðu bu örgüt daha sonra merkezini Londra’ya taþýmýþtýr. Komite temelde Karl Marx’ýn düþünceleri doðrultusunda hareket etmekle birlikte asýl hedefi Doðu Anadolu’yu kapsayacak ve Rusya ve Ýran’ý da kapsayacak bir Ermenistan devletini kurmaktýr. 1890 yýlýndan Ýstanbul merkezli yapýlanmaya giderek Anadolu’nun birçok bölgesinde örgütlenmesini gerçekleþtirmiþtir. Tokat Hýnçak cemiyeti bölgede Hýnçak faaliyetlerini yöneten merkez olan ve “Küçük Ermenistan Ýhtilal Komitesi Merkezi adýný taþý- yan Merzifon’a baðlý olarak faaliyetin yürütmekte idi. Merzifon’daki merkezin reisi Amerikan kolejinde öðretmen Karebet Tomayan’dý. Sekreteri de yene o okulda öðretmen olan Ohannes Kayayan’dýr. Her ikisi de Protestan Ermeniydiler. Tomayan; Baron Meleh, Kayanan da Vahram sahte isimlerini kullanarak haberleþiyorlardý. Bu iki kiþi ile birlikte Protestan vaiz Mardiros komite faaliyetlerinde bulunmak üzere sýrasý ile Çorum, Yozgat, Kayseri, Burhaniye, Tenüs, Sivas, Tokat ve Amasya’yý gezerek vaaz þeklinde Ermenilere telkinlerde bulunarak konferanslar vermiþ ve komite þubelerinin açýlýþlarýný yapmýþlardýr. Tokat’ ta kurulan Hýnçak komitesi; Cemiyetin reisi Çilehane Mahallesinden Avukat Nazaryan Kigork, Soðukpýnar Mahallesinden Kýlýçoðlu Agop, Türbe-i Kebir Mahallesinden Dýrdýryan Serkis, Yaþmeydan Mahallesinden Dülgeryan Kigork, Kaya Mahallinden Arabyan Artin tarafýndan oluþturulmuþtur. Oluþturulan komite eylemlerde bulunmak için; Merzifon’da 1892 yýlýnda yapýlan Komite Meclisinde karar alýnarak silah temin yoluna gitmiþtir. Bu toplantýda, aidatlar ile yoksul olanlara silah saðlanmasý, isyancýlarýn Gürcü elbise ve baþlýklarý giymeleri kararý alýnmýþtýr. Bu hususta ilk çalýþmalara zaman kaybetmeksizin uygulamaya geçilerek Niksarlý Arþavir, cemiyete üye olmak suçundan sorgulanan Hacý Agob’dan silah istemiþti. Arþavir,“Niksar’da martini tüfengi çok bulunur. Bana bir martin bulup gönder” demiþti. O da 30 fiþengi ile 4 martini tüfengi bularak Tokat’a götürüp teslim etmiþti. Yine Hacý Agob yargýlamasýndaki vermiþ olduðu ifadesinde; Sivas’tan 93 martini alýnarak Tokat’a getirildiðini Arþavir’den duyduðunu söylemiþti Aslen Niksarlý Tokat’ta Ermeni okulunda Öðretmenlik yapan Güdekyan Arþavir fikri öncülüðü ile Niksar’da teþkilatlanmaya baþlayan Hýnçak Komitesi bu amaç ile Arap Oðlu Hacý Agop oðlu Artin’i görevlendirirler. Aidat toplama iþi de verilerek haftalýk birer ikiþer mecidiye toplayarak kendilerine bütçe oluþturmayý hedeflediler ise de bunda baþarýlý olamamýþlardýr. Komite Tokat’ta kirli emelleri doðrultusunda bir süre faaliyette bulunmuþ önemli olaylar yaratarak faaliyetlerde bulunmuþtur; Tokat’ta kurulan Hýnçak Cemiyeti’nin ger- çekleþtirdiði eylemlerden birisi de 4 Aðustos 1894 ta Tokat’tan Ýstanbul’a gitmekte olan posta arabasýnýn soyularak, Tatarý Mehmet Efendi’nin öldürülmesi idi. Çýkan çatýþmada bir de jandarma eri þehit olmuþtur. Yapýlan sorgulamada bu eylemin cemiyete silah alýmý için yapýldýðý ve eylemi yapanlarýn; Su içemez Mahallesinden Kalok oðlu Kaspar, Çete reisi olan ve 12 Eylül 1894 te yakalanýp tutuklanan Setenciler Mahallesinden Melkon oðlu Leon, firari durumda olan Kâbe-i Mescid Mahallesinden Çakýcý oðlu Armenak, Çiftlik köyünden Keþiþ oðlu Niþan, yine firari durumda olan Biskincik köyünden Pehlivan Serkis ve Tahtoba Köyünden Bezirgan oðlu Avadis olduklarý tespit edilerek Tokat Divan-ý Harp Reisi Mustafa Hilmi Efendi baþkanlýðýndaki mahkeme heyeti tarafýndan yapýlan mahkeme neticesinde Tokat Hýnçak cemiyeti yönetici ve üyeleri ile komitenin emriyle Doktor Dr. Jarj’ý öldüren ve posta arabasýný soyan, evlerinde sakýncalý yayýn bulunduran þahýslara aþaðýda belirtilen cezalar verilmiþtir. Ýdam cezasýna çarptýrýlan yöneticiler: 1.Tokat’ýn Kaya Mahallesinden Nazar oðlu Kigork 2.Soðukpýnar Mahallesinden Kýlýç oðlu Agop 3.Türbe-i Kebir Mahallesinden Dýrdýr oðlu Serkis 4.Yaþmeydan Mahallesinden Dülger oðlu Kigork 5.Kaya Mahallesinden Arab oðlu Artin Posta arabasýný soyduklarý ve Tatar Mehmed Efendi’yi öldürdükleri gerekçesiyle idam cezasýna çarptýrýlanlar: 1.Kâbe-i Mescid Mahallesinden Çakýcý oðlu Armenak 2.Setenciler Mahallesinden Melkon oðlu Leon 3.Suiçmez Mahallesinden Kalok oðlu Kaspar 4.Çiftlik Köyünden Keþiþ oðlu Niþan 5.Biskincik Köyünden Pehlivan oðlu Serkis 6.Tahtoba Köyünden Bezirgân oðlu Avadis. Cemiyete üye olduklarý anlaþýlan 44 kiþiye de 5 ila 10 yýl arasýnda kalebent cezasý verilmiþtir. Ýhbarda bulunarak olaylarýn çözülmesi71 ni saðlayan þahýslar da ceza kanunundan muaf tutulmuþlardýr. Komite çeteleri bunun haricinde yine ayný tarihlerde 15 Kasým 1894 Tokat’tan Ýstanbul’a gitmekte olan posta arabasýnýn Gömeç Köyü yakýnýnda soygunu da gerçekleþtirilmiþtir. Ermenilerin Tokat’ta bu türlü bir faaliyet içinde bulunmalarý ister istemez Türkler ile Ermeniler arasýnda bir soðukluk meydana getirmiþti.19 Mart 1895 Cuma günü bir takým olaylar meydana gelmiþti. Bu gerginlik Niksar’da da kendini göstermiþtir.20 Haziran 1896 Cumartesi günü reji kolcusu Çakýr Mustafa, Gedikyan Kokas isimli bir Ermeni tarafýndan öldürülmüþtü. Bu olaylar üzerine Niksar’daki Müslüman ve Rumlardan oluþan yirmi beþ kiþilik bir grup bu olaylardan Ermenilerin sorumlu olduðuna dair bir yazýlý bildiri imzalamýþlardýr. 4 Aðustos 1915 Niksar’da bir köy evine sýðýnan silahý Ermeni asilerle çarpýþmalar yaþandýðý belgesi arþiv belgeler arasýndadýr. Bu kadar saldýrý ve olaylara neden olan, bu ülkeyi bölerek parçalayarak daðýtmayý, bu topraklarda bir büyük Ermenistan kurmayý hayal edenler kendileri deðilmiþ gibi milli mücadele sürecini de baltalamaya çalýþmýþlar ve Rumlarla birlik olup; 22 Ekim 1919 Erbaa kazasýnda Ermeni ve Rumlarýn, reis-i ruhanileriyle birlikte imzalayarak Dâhiliye Nezareti’ne gönderdikleri telgrafnamede; “Mal, namus ve hayatýmýzýn emniyet altýnda bulunmadýðýna ve Kuva-yý Milliye’ye yardým etmediðimiz takdirde bu havaliyi terke mecbur edileceðimiz yolunda Ýstanbul’da yayýlan haberlere teessüf ederiz. Burada bütün unsurlar kardeþ gibi yaþadýklarýndan, biz bu tür haberlerden Müslüman kardeþlerimize karþý hicap duymaktayýz” denilmekteydi. Ermeni çeteleri bir anda huzuru ortadan kaldýrýp geçici de olsa asayiþi bozmanýn mutluluðunu(!) tadamadan hükümet kuvvetleri ve adli kuvvetler olaylara hemen hâkim olarak bastýrýp yine huzuru saðlamýþlardýr Bu ve buna benzer olaylarýn yurdun büyük bir kesiminde meydana gelmesi ve tekrarlarýnýn yaþanmasýndan; Gerek Müslüman gerek ise gayrimüslimlere gelecek zararlarý önlemek için Osmanlý bir takým tedbirler almak zorunda kalmýþtýr. Bu amaçla; Osmanlý Devleti bu 72 isyan ve isyan hareketleri karþýsýnda her devletin yapacaðýný yapmýþ isyancý çetelerin üzerine güvenlik kuvvetlerini göndererek bastýrmýþ, bölgesel güvenliði saðlayarak halkýnýn güvenliðini de saðlamayý amaçlamýþtýr. Osmanlý Devleti karþýlaþtýðý iç ve dýþ saldýrýlar karþýsýnda halkýnýn güvenliðini saðlamakta ve tedbir almakta gecikmeyerek savaþ bölgesinde bulunan Ermenileri daha güvenilir bölgeler her türlü tedbiri alarak nakletmiþlerdir. Bu maksatla devletin almýþ oldu karar ve yayýnlamýþ olduðu emir ve talimatlar bunun açýk kanýtýdýr. Maalesef tarih içinde baþta kendi halklarýna soykýrým yapmaktan çekinmemiþ olan batý ülkeleri (geniþ bilgi için Sefa YÖRÜKEL’in Batý Tarihinde Ýnsanlýk Suçlarý araþtýrmasý bu konuda en önemli kaynak eserdir.) olmak üzere batý kamuoyuna maksatlý olarak çetelerin yaptýklarý göz ardý ederek yaþanmýþ olan olaylarýn tarihe soykýrým olarak geçirilmesi teþebbüsünde bulunmuþlar ve halende ýsrarla bulunmaktadýrlar. Oysaki Ermeni çete ve iþbirlikçilerinin asýl amaçlarý Anadolu ve Kafkaslar’daki Türk varlýðýný silmek ve Osmanlýyý planlý olarak bölüp ve parçalamaktýr. Bu emellerine nihayetinde Sevr ile kavuþacaklarýna inandýklarý anda Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaþlarý önderliðinde Türk Halký toplu bir kurtuluþ hareketi ile bunu da bozarak bu topraklara kanlarý pahasýna sahip çýkmýþlardýr. ASKERÝ TARÝH VE STRATEJÝK ETÜT BAÞKANLIÐI (ATASE) ARÞÝV BELGELERÝNDEN SEÇMELER ** “Sivas-Ýstanbul-Samsun üzeri Amasya Tümen Komutanlýðýna; Amasya Depo Taburu Komutaný Ýsmail Tarafýndan þifreli yazýlan yazýda “atlý bir ermeni çetesinin Tokat ile Zile sýnýrý üzerinde, daðlýk bölgelerde oturan halký ve aþiretleri katlederek; köyleri yakarak geldiði haber veriliyor. Ýdarecilerin baþvurusu üzerine olay yerine yeterli miktarda müfreze ile gidileceðinden, bu konuda emrinizi bekliyorum” ** “yazýlan þifreli yazýya binaen; 10. Kolordu Komutan Vekili Pertev Beydan’dan gelen 23 Temmuz 1915 tarihli þifreye göre; “ çok aceledir, Atlý bir ermeni çetesinin Zile hududu üzerinde ve daðlýk yerlerde oturan halk ve aþiretleri katlederek, köyleri yýkarak Zile’ye doð- ru ilerlemekte olduðu hükümet tarafýndan bildirilmiþtir. Yerel idarecilerin asker istediði, ancak milis teþkilatýnýn olmamasý ve yerel idarecilerin asker gönderilmesi konusunda ýsrarcý olmalarý üzerine, jandarmaya yedek kuvvet olmak üzere bir müfrezenin bir subay komutasýnda sevkinin Tokat Talimgâh Komutanlýðýna þimdi cevap olarak bildirildiði arz olunur.” Ayný zamanda 21 Aðustos 1915 tarihinde 3. Ordu Komutaný Mahmut Kamil tarafýndan çekilen þifreye göre; “Tokat’ýn Erbaa bölgesinde Pýçýndaðý ormanýnda gizlenen on sekiz silahlý Ermeni’den altýsý ölü, bir kadýn iki kýz da yaralý olarak ele geçirilmiþtir. Geri kalaný da Tokat’tan çýkarýlan bir müfreze ile takip edilmektedir.” Demektedir. **“24. Süvari Alayý 2. Bölüðünden Ruslara esir düþen, daha sonra firar eden Zile’nin Alan Köyü’nden, Koçanoðullarýndan Osman oðlu Ahmet’in Ermeni mezalimine dair ifadesi; “Karaurgan’dan Mamahatun’a gelirken bir gece Erzurum’da kaldýk. Erzurumlu bir Müslüman, Ermeniler hakkýnda bana þunlarý söyledi: Ermeniler, Erzurum’a geldikleri zaman pek çok Müslümaný kestiler, aðza alýnamayacak kötülüklerde bulundular. Kapýlarý kýrarak, duvarlarý delerek evlere girdiler çoluk çocuðu bile kestiler. Bereket versin ki Ruslar çok geçmeden Ermenileri durdurdular ve ele geçenlerini cezalandýrdýlar. Rus iþgali altýna giren yerlerde, halkýnýn büyük bir kýsmý göç etmiþ olan birkaç Müslüman köyü bir araya gelerek Ermeni tecavüzlerine karþý toplu bulunmak istiyorlar. Rus hükümeti de, bunlarýn korunmasý için her köye iki Kazak’la bir çavuþ býrakýyor” **Evinde bomba ele geçtiðinden dolayý gözaltýnda bulunan, Sofular Mahallesinde ikamet eden, Tayak oðlu Karnik Usta’nýn ikinci kez alýnan ifadesidir.( 17 Temmuz 1914) - “Tarafýnýzdan imal edilen patlayýcý madde ve bombanýn Tokat’a gönderildiði öðrenildi. Tokat’a kaç tane bombayý, hangi vasýtayla gönderdiniz? Bombalarý Tokat’a kime gönderdiniz? Gerçeði açýklayarak anlatýnýz. Dokuz ay önce Romanya’nýn Köstence Limanýna gittim. Benim olmadýðým sýrada, Tokatlý döküm ustalarýndan Ohan oðlu Setrak, Sam- sun’dan gelirken kardeþimin yanýna uðrayýp, beþ tane bomba yaptýrarak Tokat’a götürdüðünü, Romanya’dan dönünce kardeþim Ohannes söyledi. Ohannes, Setrak’a verdiði bombalarýn memelerini takmadan teslim etmiþ. Bombalarý kaça yaptýðýný bilmiyorum. - Tokatlý Ohan oðlu Setrak’ý önceden tanýyor muydunuz? Tokat’a satmýþ olduðunuz bombalarýn sayýsý fazla. Gerçeði niçin söylemiyorsun? Setrak’ý babasýndan hamam tasý aldýðýmýzdan tanýr ve konuþuruz. Bildiðim, kardeþim Ohannes tarafýndan imal edilmiþ beþ adet bombadan baþka, Tokat’a bir þey göndermedik. - Ýfadeni onayla Ýfademi onaylayarak imzalýyorum. “ Komiser muavini Jandarma (imza) Merkez Takým Komutaný Sanýk Karnik (imza) (imza) **Evinde bomba ele geçirilen sanýk Tayak oðlu Ohannes’in ikinci kez ifadesidir. (17 Temmuz 1914) - “Kardeþiniz Karnik’in ifadesinden anlaþýldýðýna göre, o, Romanya’dayken, Tokatlý Ohan oðlu dökümcü Setrak’a birçok bomba imal ederek satmýþsýnýz. Gerçek mesele ne ise saklamadan doðrusunu söyleyiniz. Bundan sekiz ay önce kardeþim Karnik, Romanya’dayken babamýzla alýþveriþ yaparken ismini iþittiðim, Tokatlý Ohan oðlu dökümcü Setrak bizim dükkâna geldi. Karnik’i sordu. Romanya’ya gittiðini söyledim. Samsun’a gidiyorum. Döndüðümde konuþuruz. Dedi ve çýktý. Bir buçuk hafta sonra, Samsun’dan dönüþünde, dükkâna uðradý. Bana, “Babanýz bomba yapardý. Sen de imal ediyor musun?” demesi üzerine , “isterseniz üç beþ tane döker veririm” dedim. Delik delmeksizin ve meme koymaksýzýn yapmak üzere tanesini birer mecidiyeye pazarlýk ettik, 5-6 bomba döküp hazýrlayacaðýma söz verdim. Setrak’ýn parasý olmadýðý için, bombalarý yapýp gönderdiðim zaman parasýný teslim almak üzere anlaþtýk. Bu anlaþma üzerine, Setrak Tokat’a gitti, ben de bombalarý döküp hazýrladým. On beþ 73 gün sonra, elinde Setrak’ýn imzaladýðý bir mektup olduðu halde, adýný bilmediðim ve görürsem tanýyacaðým, kýsa boylu, sarý benizli sarý býyýklý, týknaz bir arabacý dükkânýma geldi. Setrak’ýn mektubunu ve bombalarýn parasý olan beþ mecidiyeyi verip, bombalarý aldý ve gitti. Kardeþim Karnik Romanya’dan geldiðinde bu meseleyi söylediðimi hatýrlýyorum. - Tokat’lý Setrak ustanýn bombalar için gönderdiði mektup nerede? Setrak, bombalarý nasýl kullanacaðýný sana söyledi mi? Ýþin üzerinden 8-9 ay geçtiði için, Setrak’ýn gönderdiði mektubun nerede olduðunu bilemiyorum. Bombalarý niçin yaptýrdýðýný Setrak’a sorduðumda, “Tokat’a satacaðým” dedi. Gerekirse, yeniden sipariþ vereceðini de söyledi. Mektupta Tokat dökümcü esnafýndan Agop ile Karabet’e döktürdüðünü yazýyordu. Gerçek budur. - Tokatlý Ohan oðlu Setrak’ýn seninle bombalar için pazarlýk ettiðini, onun mektubunu getirip de bombalarý arabacýya verdiðin sýrada gören oldu mu? Gerek Setrak’la pazarlýk yaptýðýmý, gerekse bombalarý arabacýya verdiðimi hiç kimse görmedi. Bu bomba gizli olarak yapýldýðýndan, baþkalarýnýn bomba imal edip etmediðine dair bilgim yok. - Patlayýcý madde ve malzemeyle bomba imali, kanunen yasak olduðu halde, kanunlara aykýrý olarak bomba imal etmenizdeki sebepler nelerdir? Setrak’ýn ýsrarýyla beþ adet bomba döküp sonra arabacýyla gönderdik. Bomba yapmamýzýn yasak olduðunu bilmiyorum. - Ýfadelerini okudum, doðruysa onayla. Ýfadelerim doðrudur. Onaylayarak imzalýyorum.” Komiser muavini (imza) Jandarma Merkez Takým Komutaný (imza) Sanýk Ohannes (imza) **“Görülen lüzum üzerine sanýklardan Tayak oðlu Karnik’in üçüncü kez alýnan ifadesidir. (18 Temmuz 1914) 74 - Bazý önemli açýklamalarýnýz olduðu bildirildi. Açýklayýnýz. Beyazýtpaþa Mahallesi’nde ikamet eden aslen Sivaslý olup lakabýný bilmediðim, uzun boylu, bastonla dolaþan Topal Hacý burada hiçbir iþle uðraþmayarak Taþnaksuyun ve Hýnçaksüyun kulüplerini, kahvehaneleri dolaþýr, en fazla Taþnaksuyun Kulübüne giderdi. Timarhane civarýndaki Ermeni Kýz Okulunda öðretmenlik yapan Cemil Efendi ve yukarýda adý geçen kulübün kahvecisi Agop ve biraderi Avadis ile her zaman düþüp kalkardý. Sivaslý Topal Hacý bizim dükkâna geldi ve bundan iki ay önce dýþarýdan birçok dinamit getirip, bunlarý Sivas’a, Tokat’a, Erbaa’ya ve Niksar’a gönderdiðini söyledi. Ayrýca büyük çapta birkaç bomba döktüreceðini ve bunu benim yapmamý istedi. Ben de bunlarý dökemeyeceðimi ve bizim ocakta bunun imkânsýz olduðunu söylemem üzerine, “Ben kalýbýný verip döktürürüm” diye, Dökümcü Tayagi oðlu Hamparsum’un dükkânýna gidip kalýplarý vererek, Topal Hacý beþ altý adet büyük bomba döktürdü. Ben görevlilerce götürülünceye kadar Topal Hacý tarafýndan döktürülmüþ olan büyük bombalar, amcamýn dükkânýnda duruyordu. Topal Hacý bana, Týstýs’ýn Mihran’a yaptýrmýþ olduðu büyük bombalara kýlavuz (fünye yataðý) açtýrmak üzere baþvurduðunu, ancak Mihran’ýn iþlerini çok olmasý sebebiyle bombalara kýlavuz açamadýðýný söyledi. Topal Hacý bozguncularýn elebaþýsý bir adamdýr. Hatta bundan önce Samsun’da ele geçirilmiþ olan tüfeklerin de Topal Hacý tarafýndan daðýtýlacaðýný aralýktan duydumsa da kimlerin söylediðin bilemiyorum. Geçen hafta Tokat’a satýlmak üzere gönderilen martin tüfeklerden ikisi iade edilirken, tekel görevlilerinin tütün aramasý yaptýklarý sýrada ele geçirilmiþtir. Adý geçen tüfekler Mardikyan Maðazasý’nda on lira verilerek tekrar geri alýnmýþtýr. - Sivaslý Topal Hacý burada yaptýrdýðý bombalarý ve dýþarýdan getirdiði dinamitleri nerelere gönderiyor? Hacý’nýn Tokat, Erbaa ve Niksar’daki adamlarý kimlerdir? Kimlerle görüþüyor? Bu konuda bilgin var mý? Topal Hacý’nýn Sivaslý tüccar Benyamin, Tokat’ta Kýzýltaþ’ýn altýnda un fabrikasý bulunan Çamkýrtan, yazmacý Gölebatmazlar ile çok sýký arkadaþtýr. Yaptýrmýþ olduðu bombalarý bunlara göndermemiþ olabilir. - Ýfadenizde, satýlmak üzere Tokat’a getirilen martinlerden ikisini iade ediyorken tekel görevlileri tarafýndan yolda ele geçirildiðini söylüyorsun. Adý geçen tüfekler kaç taneydi? Buradan ne zaman ve kimin tarafýndan gönderildiðini, Tokat’a kime teslim edildiðini söyleyiniz. Ýfademde geçen hafta dediysem de tüfeklerin tekel görevlileri tarafýndan ele geçirilmesi Sebilaðzý yangýnýndan 10-15 gün öncedir. Buradan ne kadar tüfek gönderildiðini ve Tokat’ta kime teslim edildiðini bilemiyorum. Tüfeklerin, Mardikyan adýna gelmekteyken ele geçirildiðini, tüfekleri getiren Amasyalý Hallaçoðlu Aðya bana söyledi. Aðya’nýn þimdi hangi mahallede oturduðunu bilemiyorum. Ancak kunduracý olup þu anda arabacýlýk yapan ve lakabýný bilemediðim Kirkor’un, ücretli olarak arabasýný sürüyor. Aðya çaðrýlýp sorgulanýrsa Tokat’a giden tüfekler hakkýnda bilgi alabilirsiniz. - Ýki gündür gözaltýnda bulunuyorsun. Sana baský ve iþkence yapan oldu mu? Yapýldýysa, ifadenizin gerçek olduðunu mu söylüyorsunuz? Hiç kimseden baský görmedim. Ýþin doðrusu söyleyecek olursam kurtulacaðýma inandýðým için bildiðim ve düþündüðüm þeyleri söylüyorum. - Ýfadeni okudun imzala Ýfademin doðruluðunu imzalarým.” Komiser muavini (imza) Jandarma Merkez Takým Komutaný (imza) Sanýk Ohannes (imza) FEZLEKE ** “Patlayýcý madde malzemelerinden, bomba meselesiyle ilgili olarak yapýlan arama ve hazýrlýk soruþturmasý sonucunda Sofular Mahallesinden Tayak oðlu, dökümcü esnafýndan Karnik ve kardeþi Ohannes’in evlerinde bulunan biri memeli diðeri memesiz iki bomba ile ilgili olarak iki kiþinin sorgulanmasý yapýlmýþtýr. Bir buçuk sene önce ölen babalarý ta- rafýndan 50 adet bomba yapýlmýþ ve Sofular Mahallesi’nde Hanta oðlunun evinde kiracý olarak ikamet eden Dellalyan Mardiros’a satýlarak, Mardiros aracýlýðýyla Ankara tarafýna gönderildiði; bundan bir ay önce Karnik’in kardeþi Ohannes’in dört adet bomba yapýp Altun oðlu Deðirmenci Rafael’in Agop’a sattýklarýný, beþ mecidiye aldýklarýný ve sekiz ay önce Tokatlý dökümcü esnafýndan Ohan Oðlu Setrak Nikgos’a da tanesi bir mecidiyeden beþ adet bomba yapýp, Setrak Nikgos’un yazmýþ olduðu mektupla arabacýya teslim ederek Tokat’a göndermiþler. Ýtiraflarýnda bomba satýn aldýklarý anlaþýlan Mardiros’un Amerika’da bulunduðu, Agop’un da 10 gün önce Merzifon tarafýna gittiði anlaþýlmýþtýr. Diðer sanýk Sevadiye Mahallesi’nden Nazar Oðlu Aðya’nýn dükkânýnýn aranmasýnda bulunan üç adet eski top güllesinden birisinin içi boþaltýlarak etrafýnda delikler açýldýðý ve bomba yapýlmasýna uygun olduðu anlaþýlmýþtýr. Aðya, sorgulanmasýnda suçu inkâr ederek, bomba yapýmýyla ilgilenmediðini, dükkânýnda bulunan eski top güllesinin babasýnýn zamanýndan kalmýþ olduðunu ifade etmiþtir. Karnik ve Ohannes’in ölmüþ olan babalarýnýn zamanýndan beri bomba imal etmekte olduklarý ve Nazar oðlu Aðya’nýn dükkânýnda bulunan bomba yapýmýnda uygun eski güllelerden de bomba imal ettiði yapýlan incelemelerden anlaþýlmýþtýr. Gerek Karnik ve Ohannes’in evlerinden ve gerekse Nazar oðlu Aðya’nýn dükkânýnda bulunan bomba yapýmýna uygun gülleler tüfekçi ustasýna kontrol ettirilip alýnan rapor ve daha önce yapýlan araþtýrmayý içeren iki sayfadan ibaret olan arama yazýsýyla, adý geçenlerden Nazar oðlu Aðya’nýn ev ve dükkânýnýn usulen aranmasýna, hakkýnda hazýrlanan tutanaklarýn birleþtirilmesi ve þüphelinin eþliðinde iþ bu fezleke düzenlendi. Komiser muavini (imza) Jandarma Merkez Takým Komutaný (imza) Jandarma Takým Komutaný (imza) 75 Bu konu ile ilgili uzun bir soruþturma ve ifade alma sürecinden sonra, Ýfadeleri alýnan sanýklar “Osmanlý Devleti aleyhine ve yýkýcý bir amaç taþýmalarý” suçlamasý ile hepsi hakkýnda tutuklanmalarý ve yargýlanmalarý için Amasya Savcý Yardýmcýlýðý tarafýndan 25 Temmuz 1914 tarihinde; Amasya Asliye Mahkemesi Sorgu Hâkimliði’ne dava açýlmýþ ve dava sonucu tutuklanmalarýna karar verilmiþtir. ***“ Ýfadeleri kaydedilen sanýklardan Karnik ve kardeþi Ohannes’in evlerinde bomba bulunmasý ve konuyla ilgili ifadeleri, diðer sanýk Aðya’nýn da dükkânýnda bombaya elveriþli içi boþ gülle bulunmasý ve diðer sanýk, Setrak’ýn da sanýklardan Ohannes’den beþ adet bomba satýn aldýðý Ohannes’in önceki ifadesinde kayýtlý bulunmasýna, söz konusu bombalarýn Osmanlý Devleti’ne karþý yýkýcý bir amaca dayanýlarak yapýlmasý, ihtimaliyle bu delillerin tutuklanmalarýna yeterli görülüp, savcýnýn talebi üzerine, geçici olarak tutuklanmalarýna karar verilerek belgeleri yazýlmýþtýr. 25 Temmuz 1914 Bu tutuklama kararýnýn incelenerek kanuna uygun olduðu onaylanmýþtýr. 25 Temmuz 1914 Mahkeme Baþkaný Karar 330 Numarasý 84 113 Savcý KARAR Bu iddia ve soruþturma evraký ve ayrýntýlarý incelenmiþtir. Bomba ve yanýcý maddeler yapým ve satýmýndan dolayý sanýk olarak tutuklu bulunan Amasya’nýn Sofular Mahallesi’nden, çancý esnafýndan, Tayak oðlu Karnik ve kardeþi Ohannes; Beyazýtpaþa Mahallesi’nden Nazar oðlu Aðya; Tokat’ýn Ýçmesuyu Mahallesi’nden Kuncal oðlu Setrak hakkýnda yapýlan soruþturmaya göre adý geçenlere isnat edilen eylemlerin Osmanlý Devleti’nin iç güvenliðin bozmaya ve bozguncu amaçlara yönelik olduðu anlaþýlmýþ, söz konusu eylemin siyasi olduðu görüldüðünden bu soruþturma Divan-ý Harb-i Örfi kapsamýna girdiðinden, bu soruþ76 turmanýn gönderilmesine ve bizim görev alanýmýzý dýþýnda olduðuna karar verilmiþtir. 27 Temmuz 1914 Amasya Asliye Mahkemesi Sorgu Hâkimliði Amasya Mutasarrýflýðýna takdim olunur. 27 Temmuz 1914 Amasya Savcý Yardýmcýlýðý “… Suçlarýnýn, Ceza Kanununun –bu bombalarýn amaç ve imal zamaný ile saklamalarý itibariyle- 58 maddesi deðiþik ikinci ekine uygun olarak idam cezasý gerektiren eylemler derecesinde görülmüþ olduðundan, Divan-ý Harb-i Örfi tarafýndan yargýlanmalarýnýn yapýlmak üzere tutuklanmalarý… Oybirliði ile karar verildi. 11 Ekim 1915 Söz konusu sanýklarýn haklarýndaki kararlarýn uygulanmasý talebiyle Divan-ý Harb-i Örfi Baþkanlýðýna takdimi. 12 Ekim 1915” KAYNAKLAR: 1. Kurmay Baþkanlýðý- Genelkurmay ATASE ve Denetleme Baþkanlýðý Yayýnlarý Arþiv belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri Cilt 1 2. T.C.Genel Kurmay Baþkanlýðý- Genelkurmay ATASE ve Denetleme Baþkanlýðý Yayýnlarý Arþiv belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri Cilt 2 3. T.C.Genel Kurmay Baþkanlýðý- Genelkurmay ATASE ve Denetleme Baþkanlýðý Yayýnlarý Arþiv belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri Cilt 4 4. Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni Ýliþkileri Prof. Dr. Ali SEVÝM. TTK Yay. 5. Baþbakanlýk Devlet Arþivleri Genel Müdürlüðü Osmanlý Arþivi Daire Baþkanlýðý Kaynakçalý ermeni Meselesi Kronolojisi 18781923 6. Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayý Doç. Dr. Azmi SÜSLÜ, 7. Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi Esat URAS Belge yayýnlarý 1987 8. Yrd. Doç. Dr. Ýbrahim AYKUN Ermeni Araþtýrmalarý 1. Türkiye Kongresi Bildirileri-I.Cilt KUMUK TÜRKLERÝ VE EDEBÝYATI Murat ÝPEK* Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünde okuduðum dönemde bitirme tezi olarak Kumuk Türkçesi üzerinde çalýþmayý seçmiþtim. Bu konuyu seçmemdeki birinci amil, benim de bir Kumuk Türkü olmamdý. Münhasýran Türkiye dýþý Türklerle ilgili, özellikle nispeten küçük boylarla ilgili ülkemizde ilgilenmenin ve bilgilendirmenin yetersizliði de diðer etkendi. 1982 yýlýnda tezimle ilgili materyalleri topladým. Çalýþma saham Tokat ilinin Turhal Ýlçesine baðlý Þenyurt Beldesi'nin Üçgözen Mahallesidir. Üçgözende yaþayan bu Kumuklarýn, Þeyh Þamil'in 1859'da Ruslarca esir alýnýþýndan sonra takip eden yýllarda Türkiye'ye göç etikleri bilinmektedir. Bu da takriben 140-150 yýllýk bir maziyi içerir. Tezimde, Üçgözendeki Kumuklar için 500600 civarýnda bir sayý vermiþtim. Bugün için bu rakamý verebilmek mümkün deðil. Geçen zaman içinde yaþanan hýzlý kentleþme; baþta Turhal, Tokat ve Ýstanbul olmak üzere göçlerin yaþanmasý; köyü, yaþlýlarýn yaþadýðý bir Kumuk köyüne dönüþtürmüþtür. Dolayýsýyla dil, gelenek görenek ve kültür artýk yaþanamaz ve yaþatýlmaz hale gelmiþtir. Çocukluðumu geçirdiðim bu köyde, o yýllarda köyde küçüðünden büyüðüne herkes kendi tillerince (dillerince) konuþurdu. Bulgur döðmelerde, pekmez yapmalarda, düðünlerde birlikte eðlenir; homuz çalýnýr, Çeryes (Çerkez)oyunlarý oynanýr, sarýnlar söylenirdi. Kaldý ki bu yýllar, geleneklerin nispeten zayýfladýðý; çözülmenin daðýlmanýn baþladýðý yýllardý. Bu geleneklerin daha yoðun yaþandýðý yer, Kumukça söyleþiyle "Örde köy"dü (Bugünkü Köyün 4 km yukarýsýnda bulunan eski Üçgözen köyü) Bu ise 1958 öncesine tekabül ediyor. Oradaki yaþamý göremeyen, tadamayan bizler * Tokat ÝHL Edebiyat Öðretmeni için "Örde Köy" hep masalýmsý bir atmosferi ifade etmiþtir. Hani deðiþimin hýzýna ayak uyduramayan eski nesiller,"dünyaya erken gelmiþiz" derler ya. Burada tersi geçerlidir. Burada yeni ve genç nesiller "dünyaya geç gelmiþiz demiþler" Gelelim Kumuk Türkleri ile ilgili genel bilgilere. Tarihçilerin birleþtiði ortak nokta Kumuk Türkçesinin, Kýpçak Türkçesinin bir kolu olduðu. Daha farklý tezler de var ama genel kabul göreni bu. Tarihte Hazar Devleti içinde aktif rol oynadýklarý biliniyor. Hazar Devleti'nin yýkýlýþýndan sonra müstakil bir Kumuk Beyliði'nin uzun süre hüküm sürdüðünü biliyoruz. Kumuk beylerine Þamhal dendiðini; Ruslara karþý baþkaldýran Þeyh Þamil hareketine Kumuk Türklerinin de destek verdiðini görüyoruz. Çarlýk Rusya'sýnýn 1917 Bolþevik Ýhtilaliyle yýkýlmasýnýn ardýndan kurulan Daðýstan Devleti'nde Kumuklarýn da diðer Daðýstan halklarýyla birlikte kurucu halk olarak yer aldýðýný ve Kumukça'nýn, bu devletin ortak dili olarak kabul edildiðini görüyoruz. Bu devlet de diðerleri gibi kýsa ömürlü olmuþ. Ýktidarda gücünü pekiþtiren Bolþevikler bu Türk devletlerin egemenliðine son vermiþ ve 1990'a kadar sürecek bir kopuþ süreci baþlamýþtýr. 1990 yýlýnda geldiðinde Doðu bloðu ülkelerinde, baþta Yugoslavya'da baþlayan bir süreç kýsa zamanda birçok yeni devletin ortaya çýkýþýna yol açmýþtýr. Bu süreçte Daðýstan da Rusya federasyonuna baðlý özerk bir yapý statüsü kazanmýþtýr. Kumuklar burada 1991 sayýmýna göre 250.000 gibi bir nüfusla Avar ve Dargýlardan sonra üçüncü en kalabalýk halký oluþturmaktadýrlar. 50.000 kadar Kumuk'un da Osetya ve Ýnguþetya'da yaþadýðý bilinmektedir. Daðýstan'da mevcut olan bütün sosyal-siyasi kurumlar arasýnda en önemlisi Kumuklarýn Tenglik örgütüdür. Bu örgüt Azerbaycan Halk Cephesi ile de iliþki içindedir. Bu örgütün baþlýca amacý, Daðýstan'ýn Rusya içinde federal cumhuriyete çevril77 mesi ve bu federasyon içinde belli sýnýrlarý olan Kumuk milli devleti yaratýlmasýdýr. SARINLAR Kumuk Türkçesiyle Kumuk Türkçesi Karatay-Malkar, Karaim ve Kýrým Türkçesiyle birlikte Türk lehçelerinin Kuzeybatý Kýpçak Grubuna dâhildir. Bununla birlikte Oðuz Türkçesinin özellikleri de önemli ölçüde görülmektedir. Sarýn aytayým saða Yanawun berçi maða Sarýayaklý guþlardan Selam yiberdim saða Kumuk Türkçesi üç ana diyalekte ayrýlmaktadýr. Bunlar Kuzey (Hasavyurt), Orta (Buynaks) ve Güney (Haydak) diyalektleridir. Benim tezime esas olan Kumuklarýn Hasavyurt diyalektiðine mensuptur. Het gaz bola gaz bola Yumurtgasý boz bola Yerge girsin ulanlar Gart bolanda gýz ala Kumuk dili ve edebiyatý üzerinde son yýllarda üniversitelerimizde araþtýrmalar yapýlmýþ; belirli dar çevrede de olsa bu Türk boyu tanýnýr olmuþtur. Yapýlan bu araþtýrmalarda Kumuklarýn zengin bir halk edebiyatýna sahip olduklarý görülmüþtür. Yazýlý edebiyat 20. yüzyýlda teþekkül etmeye baþlamýþsa da sözlü gelenekten derlenen zengin halk edebiyatý, mahsullerinden beslenmiþ, halkýn baðrýndan çýkan Yýrçý Kazak gibi geleneðe baðlý þiirler söyleyen milli þairlerin eserlerinden aldýðý hýzla geliþmeye baþlamýþtýr. Diðer Türk halklarýnýn edebiyatýndaki örnekleriyle tam bir paralellik ve benzerlik gösteren ve özellikle nazým türünde olmak üzere birçok þekilleriyle yýrlar, sarýnlar, alkýþlar, kargýþlar, tapþurmalar, masallar ve atasözleri, Kumuk halk edebiyatýnýn bitmez tükenmez hazinesini oluþturur. 1982 yýlýnda Üçgözen Köyünün yaþlýlarýndan derlediðim yýr ve sarýnlar, onlarýn atalarýndan devraldýklarý geleneðin yaþatýlmasýnýn belki de son demleriydi. Nitekim 28 yýl önce yýr bilebilen yalnýzca bir kiþi bulabilmem de bu tespiti doðrulamaktadýr. Size o tarihte derlemiþ olduðum yýr ve sarýnlardan örnek sunacaðým. Sarýn, þekil ve kafiye özellikleri açýsýndan bakýldýðýnda maninin Kumuk Türkçesindeki karþýlýðý olan manzum dörtlüklere verilen addýr. Karþýlýklý atýþmalar halinde söylenen sarýnlara taqmaq denir. Sarýnlar Kumuk halk edebiyatýnda bitmez tükenmez bir hazine halindedir. Hayatýn her safhasýnda bilhassa düðünde, dernekte, her türlü eðlencede söylenir. 78 Uvak uvak bolalar Maçiðime tolalar Kirli papaklý ulanlar Niye ökdem bolalar Teberip açtým tereze Tiymez bastým sanayýn Kökge baðýp yatganda Ogalayým mamayýn Tawdan etyen tamahýn Tahta tiysin boyununa Yorganýný gösterip Men gireyim goynuna Þit üçün þittir üçün Hat üçün hattýr üçün Aç abay aç eþinki Giveyni hattýr üçün Amayým gele al bulan Aldý tolu mal bulan Yürüyüp barayým adlýna Saman bereyim atýna Süydüm tayak süy tayak Süyyenime tiy tayak Süyyenime tiymezsen Otga tüþüp tüy tayak Türkiye Türkçesiyle Sarýn söyleyeyim sana Yanaðýný ver ki bana Sarý ayaklý kuþlardan Selam gönderdim sana Hey gaz ola gaz ola Yumurtasý boz ola Yere girsin oðlanlar Yaþlandýðýnda kýz aðlar Yaðalaða yanýz terek ornalgan Tamarlarý tawnu taþný taragan Tübüne bir sema asker gonagan Yapraklarý yeþil yaprak bolagan Ufak ufak oluyorlar Ayaklarýma doluyorlar Kirli þapkalý oðlanlar Niye kabadayý oluyorlar Analardan yanýz ulan tuðmasýn Tuððanda da awrumasýn ölmesin Yaðalaða yannýz terek bitmesin Bityende de iyetmesin sýnmasýn Ýterek açtým pencere Deðmez bastým sanasýn Göðe bakýp yattýðýnda Okþayayým memeni Daðdan yapmýþ yiyeceðini Tahta deðsin boynuna Yorganýný kaldýrýp Ben gireyim koynuna Þit için þittir için Hat için hatýr için Aç ana aç kapýyý Damadýn hatýrý için Babam geliyor al ile Önü dolu mal ile Yürüyüp varayým önüne Saman vereyim atýna Sevdim deðnek sev deðnek Sevdiðime deð deðnek Sevdiðime deðmezsen Ateþe Düþüp yan deðnek Yýrlara gelince, bunlar da bir nevi türkülere benzerler. Ýgitlik yýrlarý(destanlar ve kahramanlýk türküleri), kalendar adat yýrlarý (merasim türküleri), yaslar, sibir ve tunsak yýrlar (sürgün ve esaret türküleri), zahmat yýrlarý(iþ türküleri), haþýk yýrlar (âþýk türküleri) gibi adlar alýrlar. YIRLAR Kumuk Türkçesiyle Yaruk yýlduz karþu togar aylaða Yazýlganlar bi gün gelir baylaða O yarlýlýk seni üyün yýhýlsýn O yannýzlýk seni belin büðülsün Aðaçlýkdan guvaladým ekevni Tanýmadým yaný yýrtlu bekev'ni Men bekev'ye vurma süysem vuraydým Men Bekev'ni Gürcü biy dep turaydým Bekev meni vurup sandý artýmdan Yandýmdagý yoldaþlarým gýzbay boldu gatýndan Geçe býsa yýldýzlar sayayman Günüz býsa ok yarama garayman Azbarlardan biraz çola tapganda Yaþýrtgýnlay ustalaga sorayman Þu yaramdan maða fayda bar mý dep Türkiye Türkçesiyle Yarýk yýldýz karþý doðar aylara Yazýlanlar bir gün gelir beylere O fakirlik senin evin yýkýlsýn O yalnýzlýk senin belin bükülsün Yakalara yalnýz aðaç bitmiþ Damarlarý daðý taþý sarmýþ Dibine bir sema asker konmuþ Yapraklarý yeþil yaprak olmuþ Analardan yalnýz oðlan doðmasýn Doðduðunda da aðrýmasýn ölmesin Yakalara yalnýz aðaç bitmesin Bittiðinde de eðilmesin kýrýlmasýn Aðaçlýktan kovaladým ikisini Tanýmadým yeni Yurtlu Bekev'i Bekev'e vurmak istesem vuruyordum Ben bekev'i Gürcü bey diye sanýyordum Bekev beni vurdu sandý arkamdan Yanýmdaki yoldaþlarým kadýndan da korkak oldu Gece ise yýldýzlarý sayýyorum Gündüz ise ok yarama bakýyorum Avlulardan biraz çalý bulduðumda Saklayarak ustalara soruyorum Þu yaramdan bana fayda var mý diyerek 79 ÝNCE ÝÞÇÝLÝK ÇÝLÝNGÝRLÝK (NÝKSAR'DA ÇÝLÝNGÝRLER) M.Necati GÜNEÞ* "Anahtarcý", TDK Büyük Türkçe Sözlükte "Çilingirlik"'in karþýlýðý olarak verilen sözcük. Sadece anahtarcý deðil, Büyük Türkçe Sözlükte "Çilingirlik"'in karþýlýðý olarak þu ifadeler de yer alýyor; iri gözlü kalbur, çok kuru odun, kumlu toprak, sulu, verimli toprak, çiner. AnaBritannica'da ise "Çilingirlik" þöyle açýklanýyor; kilit, anahtar ve bu türden ince demircilik iþleri yapan zanaatçý. Günümüzde çilingir deyince aklýmýza, kapý, kasa, oto, çekmece vs kilitlerini açan, kilide ve anahtar numunesine göre anahtar, kilit montajý, kilit bakým ve onarým iþlerini yapan kiþi gelir. Eskiden anahtarý kaybolmuþ ve kilitli kalmýþ kapýlarý maymuncukla açmak, bozuk kilitleri onarmak ya da yeni anahtar ve kilit üretmek, bazý makinelerin küçük parçalarýný eskisine benzer biçimde yeniden yapmak çilingirlik iþleri arasýndaydý. Günümüzde kilit, anahtar ve benzeri eþya seri olarak üretildiði için, onlarýn önemi azalmýþ, yerini hazýr kilit ve anahtar satan ya da bir anahtardan makine ile benzerlerini çoðaltan anahtarcýlar almýþtýr. Yöremizde çilingirlik terimi yukarýda anlatýlanlardan çok daha geniþ bir anlam ifade etmektedir. Tabanca, tüfek, dikiþ makinesi ve diðer her türlü makineler, daktilo, gramofon, kilit, anahtar, mühür, þemsiye, çakmak, havai fiþek, çarkýfelek ve küçük el aletleri vs. gibi þeylerin bakýmý, tamiratý ve imali ile uðraþan zanaatkârlara çilingir deniyordu. Bütün meslek gruplarýnýn kýrýlan veya bozulan alet ve edevatlarý veya düþünülen aletler ve aparatlar çilingirler tarafýndan yapýlýrdý. Çilingir, seri düþünen, müthiþ bir göz ve çok mahir el becerisi olan ustadýr. Çilingirlik, bilgi, beceri, ustalýk ve pratik zekâ gerektirir. * Araþtýrmacý-Yazar 80 Çilingirlik, sýcak demirciler ile hassas iþleri yapan kuyumcular arasýndaki bir meslek grubu olup, çalýþma alaný çok geniþ ve çeþitli olan bir iþkolu idi. NÝKSAR'DA ÇÝLÝNGÝRLER Kaynaklara baktýðýmýzda Niksar'daki en eski çilingir kaydýný 1455 yýlý Tahrir Defterinde görüyoruz. 1455'te Niksar'daki meslekler arasýnda bir kiþi Hakkâkî (Mühür kazýyan) bulunuyor.1840 yýlý Temettüat defterlerinde de bir adet çilingir kaydý yer almaktadýr.Bennak (Kaleiçi) Mahallesi'nden Çilingir Mehmet, 5800 kuruþluk toplam servetiyle orta gelirli bir esnaf görünümündedir. Yine 1873 yýlý Trabzon Vilayeti Salnamesi, Canik Sancaðý kazalarýnýn mamulât ve mensucatý bölümünde kuyumculuk, çilingirlikle eþ anlamlý olarak kullanýlarak; "Niksar kasabasýnda kuyumculuk sanatý olduðu misillü tüfenk ve býçak dahi imal olunup derun-i kasabada sarf ve civar kazalara dahi götürülüp satýlýr" denilmektedir. Cumhuriyet döneminde çilingirlerden bilgilerine ulaþabildiklerimiz þunlardýr. Geroðlu Salih Usta (1862-1935); Camii kebir Mahallesi'ndendir. Osmanlý döneminde baþladýðý çilingirliði, Cumhuriyet döneminde yetiþtirdiði elemanlara devreden ustalarýn ustasý. Ulu Camii Ýmamý Geroðlu Mustafa Efendi'nin kardeþi, Dursun Özsayýn'ýn ve Ahmet Özlü'nün kayýnpederi, THK memuru Nurettin Çaðlayan'ýn amcasý; Celepoðlu Hakký Usta ve Çilingir Durmuþ Usta'nýn ustasý. Celepoðlu Hakký Usta (1892-1953); Karþýbað Mahallesi'nden olup, Niksar'ýn en meþhur çilingirlerindendir. Kurtuluþ Savaþý yýllarýnda askeriye ve milis kuvvetler için yaptýðý silah ve cephanelerle unutulmazlar arasýna girmiþtir. Þevket, Sýrrý, Duran, Nurettin ve Bedrettin Celepoðlu'nun babalarýdýr. Çilingir Durmuþ Usta (1893-1967); Kaleiçi ma- hallesinden olup, yine Geroðlu Salih Usta'nýn yanýnda yetiþmiþtir. Yaptýðý havai fiþekler, çarkýfelekler, maytap ve tel fiþekleri bayramlarýn vazgeçilmez eðlencelerindendi. Niyazi ve Selahattin Aþçý'nýn babalarýdýr. Þevket Celepoðlu (1912-1960); Karþýbað mahallesinden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký Usta'nýn büyük oðludur. Önceleri babasý ile birlikte çalýþýrken askerde baþladýðý elektrik santrali makinistliði görevini, askerlik dönüþü önce Derebað'daki Elektrik Santrali'nde, 1946'dan itibaren de Tekel (Reji)'in ahþap tütün depolarýnýn korunmasý için alýnan motopomplarýn (Ýtfaiye aracý) makinisti olarak çalýþmaya baþlamýþtýr. Tekel'de çalýþýrken de mesai saatleri dýþýnda evindeki atölyesinde çilingirliðe devam etmiþtir. Sýrrý Celepoðlu (1924-1945); Karþýbað MaCelepoðlu Hakký Usta Bedrettin Celepoðlu Arþivi hallesi'nden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký Usta'nýn ikinci oðludur. Kendisini tanýyan herkesin Sami Arsal (1930-1992); Melikgazi Mahalleel becerisi, yaratýcýlýðý ve zekâsýyla takdir ettiði bir kisi'nden olup marangoz olan babasý Hüseyin Arsal ile þidir. Askerde iken rahatsýzlanarak hayatýný kaybetbirlikte çalýþýyordu. Her türlü tabanca ve tüfek tamimiþtir. ratý ve ayný zamanda kapý pencere doðrama iþleri Turan Celepoðlu (1927-1997); Karþýbað Mahalyapýyordu. lesi'nden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký Usta'nýn Yaþar Yalçýn (1940); Tüfekçi Yaþar olarak anýlan üçüncü oðludur. Uzun yýllar babasý ile çalýþmýþ, bir Yaþar Usta aslen Termeli olup, 1965 yýlýnda Niksar'a ara elektrik santralinin dizel eloktrojen motor gurubu yerleþmiþ ve mesleðini icra etmeye baþlamýþtýr. Özelmakinistliðini yapmýþ ve daha sonra kendi atölyesini likle tüfek ve tabanca tamiratý ve bakýmý ile uðraþmýþ, açarak dizel motorlar üzerine çalýþýrken, hem tornaayný zamanda her türlü çilingirlik iþlerini de yapmýþcýlýk yapmýþ, hem de çilingirliði devam ettirmiþtir. týr. Nurettin Celepoðlu (1940); Karþýbað MahalleMehmet Yalçýn (1949); Tüfekçi Yaþar Usta'nýn si'nden olup, Çilingir Celepoðlu Hakký Usta'nýn dörkardeþi olup, askerlikten sonra 1970'te Niksar'a gedüncü oðludur.Uzun yýllar babasý ile çilingir atölyelerek aðabeyinin yanýnda mesleði öðrenmiþ, sonra sinde çalýþtýktan sonra Ayvaz Suyu Fabrikasý'nýn açýlkendi iþ yerini açmýþtýr. masýyla buranýn teknik sorumlusu olmuþ ve buradan Süleyman Çiftçi (1954); aslen Akkuþlu olup asýl emekli olmuþtur. mesleði marangozluktur. Ancak makinelerin kuruluNiyazi Aþçý (1928); Kaleiçi Mahallesi'nden olup, mu, ayarý, bakýmý, tamiratý vs. ile küçük el aletleri ve Çilingir Durmuþ Usta'nýn büyük oðludur. Askere kabazý takýmlarý kendisi imal ettiði için Niksar Sanayindar babasý ile çalýþmýþ, çilingirliðin tüm inceliklerini de Çilingir Süleyman Usta olarak anýlýr. öðrenmiþtir. Teknolojik geliþmeleri yakýndan takip Osman Kýrýþ (1946); Önceleri bisiklet, motosiklet eden Niyazi Usta, torna tezgâhý, kaynak makinesi tamircisi iken kayýnpederi Turan Celepoðlu'nun teþvialarak yeni iþyerini açmýþ, ayný zamanda akü bakýmý ki ile çilingirliðe baþlamýþ, Niksar'ýn son kuþak çilinve tamiratýna da baþlamýþtýr. girlerinden olmuþtur. Selahattin Aþçý (1932); Kaleiçi Mahallesi'nden ANILARDA ÇÝLÝNGÝR USTALARI olup, Çilingir Durmuþ Usta'nýn küçük oðludur. On iki yaþýnda babasýnýn yanýnda baþladýðý çilingirliði yýllarca sürdürmüþ, kendi iþyerini açýnca önce oksijen kaynaðý, peþinden de bir torna alarak iþ alanýný geniþletmiþtir. Burhan Özsayýn, Geroðlu Salih Usta'yý annesinden çok dinlediðini söylüyor; Dedem çok boylu poslu, iri yarý biriymiþ. Eski tarihlerde silahlarýn þimdiki kadar çok bulunmadýðý devirlerde A'dan Z'ye her þe- 81 yini komple kendisi yaparmýþ. Hatta ürettiði silahlarý hükümete satarmýþ. Dükkânýnda Almanya'dan gelen Alman 5'lisi mavzer ile dedemin el yapýmý olan silahlar varmýþ. Atölyesi þimdiki Belediye Ýþ Haný'nýn bulunduðu yerde olup, altlý üstlü iki kat imiþ. Alt kat atölye olup, üst katta yapýlan silahlar sergilenir ve satýlýrmýþ. 1918-1920 senelerinde, bir subayýn kýlýcý eðilmiþ. Subay bu kýlýcý Geroðlu'na getirerek; "Usta bu kýlýç doðrulacak" demiþ. Geroðlu'da; Tamam, doðrultayým" demiþ. Kýlýcý almýþ, sandalyenin üstüne koymuþ ve üzerine oturmuþ, biraz hareket etmiþ. Bu arada kahveler gelmiþ, sohbet koyulaþmýþ. Geroðlu Salih Usta bu arada kýlýcý almýþ eline, þöyle bir bakmýþ tekrar sandalyeye koyarak yine üzerine oturmuþ. Ne kadar aðýrlýk verdiyse ikinci oturuþundan sonra, kýlýcýn tam olarak doðrulduðunu görmüþ ve sahibine uzatmýþ. Kýlýcý alan zabit teþekkür ederek borcunu sormuþ. Salih Usta ne kadar söylediyse 100 kuruþ, 200 kuruþ. Kýlýç sahibi; "Usta, ne yaptýn ki. Bir oturup kalktýn, bir daha oturup kalktýn, 200 kuruþ olur mu? Ben de yapardým öyle onu" demiþ. Geroðlu Salih Usta; "Ver bakayým kýlýcý" demiþ. Tekrar sandalyesinin üstüne koymuþ, üzerine oturmuþ ve kýlýç tekrar eðilmiþ. Eðri kýlýcý sahibine uzatýrken "Buyur, al da sen yap, sen Osman Kýrýþ M. Necati Güneþ Arþivi düzelt" demiþ. Usta ne þekilde oturduysa, nasýl eðdiyse, adam kýlýcý sandalyenin üstüne koyup üzerine oturunca kýGeroðlu Salih Usta'nýn yetiþtirdiði çýraklardan birýlmýþ. rincisi Niksar'ýn meþhur çilingirlerinden Celepoðlu Hakký Usta ile ismini hatýrlayamadýðým Erbaa'lý bir usta da dedemin yanýnda yetiþmiþ. Yine Çilingir Durmuþ (Aþçý) Usta'da uzun yýllar Geroðlu Salih Usta'nýn yanýnda çalýþmýþ ve yetiþmiþti. Geroðlu Salih Usta ava çok meraklýymýþ. Çok sevdiði oðlu Ömer bir av sýrasýnda kaza ile kendini vurup, ölünce bu olaya çok üzülmüþ, günlerce oðluna yanmýþ ve o yangýyla o kadar çok aðlamýþ ki gözleri kör olmuþ. Son yýllarýný ama olarak yaþamýþ. Þevket Selçuk, büyükleri ve ustalarýndan dinlediklerini aktarýyor; Geroðlu Salih Usta Niksar'ýn en eski çilingirlerinden olup, evi Büyük Hamam'ýn giriþinin solunda imiþ.Büyüklerimden ve ustalarýmdan çok dinlediðim bir menkibesi var Geroðlu Salih Usta'nýn. (Bu anlatýlan olay Geroðlu Salih Usta'nýn yetiþtirdiði çilingirler olan Celepoðlu Hakký Usta ile Çilingir Durmuþ Usta'ya da atfedilmektedir.) 82 Niyazi Aþçý, babasýnýn ustasý olan Geroðlu Salih Usta'yý babasýndan dinledikleriyle anlatýyor; Geroðlu Salih Usta çok meþhur ustaymýþ. Yanýna bir tek babamý almýþ, baþka da çýrak yetiþtirmemiþ. Çok asabi bir adammýþ. Bir süre sonra Salih Usta hastalanmýþ. Babam her gün yanýna uðrayýp ustasýný yalnýz býrakmamýþ. Hanýmý Geroðlu Nene idi. Ben Salih Usta'ya deðil ama Geroðlu Nene'ye yetiþtim. Selahattin Aþçý'da babasýndan dinlediklerini naklediyor; Salih Usta o zamanýn çok meþhur ustasýymýþ. Yeniden silah yapýyormuþ. Namluyu körükle ateþte ýsýtýp, örste dövüp çýkarýr,ateþte sarma yapýp namluyu imal edermiþ. Hasta yataðýnda iken bile çalýþmaya can atarmýþ. Bir gün babama: "Durmuþ demiþ, þu yataktan bir kalkayým, bak seninle neler icat edeceðiz" demiþ.Yine bir seferinde de "Durmuþ, öyle bir tüfek icat ettim ki demiþ, mermileri koydum içerisine, öyle ateþ edecek demiþ. Yeter ki hele bir iyi olayým." Halbuki çok hastaymýþ ve bir daha yataktan kalkamamýþ. Yýlmaz Celepoðlu, Çilingirliði ve dedesi Hakký Usta'yý bakýn nasýl anlatýyor; Çilingir, o devirlerde her eve, her insana lazým olan bir atölye türüdür. Bütün meslek gruplarýnýn kýrýlan alet ve edevatlarý veya düþünülen aletler çilingirler tarafýndan yapýlýrdý. Çilingir, seri düþünecek, müthiþ bir göz ve çok mahir el becerisi olacak. Dedem çocukken yaylada çam kabuklarýndan tabanca yapar ve tetik tertibatýný da yaþ fýndýk dallarýndan cin yayý yaparak çalýþtýrýrmýþ. Bu,Hakký dedemin babasý olan Süleyman dedemin dikkatini çekmiþ ve onu bir çilingirin yanýna çýrak olarak vermiþ. Dedem orada on ,on beþ gün çalýþýp eðelemeyi öðrenmiþ. Ama bir gün ustasýnýn yaptýðý bir iþe müdahale edip onu öyle deðil böyle yaparsan daha iyi olur deyince ustasýndan bir þamar yemiþ. Bunun üzerine oradan ayrýlýp, mengene, eðe, pense, kerpeten vs. gibi takýmlarý alýp kendi evlerinin altýnda bir atölye açmýþ.Akla hayale gelmeyecek tabanca tüfek gibi silahlar yapmýþ. Askerliði geldiðinde kaledeki askerlik þubesinde mesleði sorulunca çilingir olduðunu söylüyor. Çilingir olarak ne iþ yaparsýn diye sorduklarýnda ise silah imal eder, bakým ve tamirini yaparým diyor. Ayný yaþta olan kayýnbiraderi Gariboðlu Mustafa ile askere gidiyorlar.Hakký Dedem tüfekçi, Gariboðlu dedem ise piyade oluyor. Hakký Dedem askerde silah bakým ve onarýmý ile ilgileniyor.Sarýkamýþ Harekâtýnda ikisi de Doðu Cephesini boyluyorlar. Hakký dedem askerlik dönüþü Niksar'a gelince tekrar atölyesini açýyor. Dedemin olaðanüstü bir el iþçiliði var. O yýllar I. Cihan Harbi ve Kurtuluþ Savaþý yýllarý. Niksar'daki bütün devlet ve askeri erkân, kaymakam, mostantik(Sorgu Hakimi), hakim, yine o zamanki ekabir takým, Rumlara karþý mücadele eden milisler, iþte Fatlýlý Ali Çavuþ, Reþadiyeli Güpür ve birçoklarý silahlarýnýn tamir ve bakým ve tamirini dedeme yaptýrý- yorlar. Tabii bu iþi hükümetten müsaadeli ve onaylý olarak yapýyor. Savaþ yýllarý atölye sadece silah bakým ve onarým yeri deðil ayný zamanda cephede kullanýlan boþ kovanlarýn doldurulup geri gönderildiði bir cephane imalat atölyesi olmuþtur. Dedem o yýllarda hep silahla uðraþtýðý için bir diðer lâkabý da "Tüfekçi Hakký Usta" idi. Savaþ yýllarý bittikten, ortalýk huzura kavuþtuktan sonra dedem evinin altýndaki atölyesini Orta Çarþý'ya taþýyor. Atölye, Orta Çarþý'da þu anda Faruk Celepoðlu'nun züccaciye dükkânýnýn (O zaman o dükkân yoktu ve orasý toprak yýðýný idi) yanýndaki aralýktan yukarý çýkarken sað kolda idi. Sol kolda ise Þavgý Ustanýn kahvehanesi vardý. Yine rahmetle analým, elli metre ilerde de Çilingir Durmuþ Usta'nýn atölyesi vardý. Ýlk yýllarda sadece silah bakým ve onarýmý için çalýþýrken, Cumhuriyet'ten sonra teknolojinin de geliþimiyle o günün büyük icatlarýndan olan dikiþ makinelerinin tamir ve bakýmý, terzi makaslarý, ütüleri, berber týraþ makineleri, makaslarý ve usturalarý, gramafon ve radyolar, o yýllarda çok revaçta olan saraç aletler ve her türlü makine tamiri ve onarýmlarýnýn yapýldýðý iþ yeri haline gelmiþti. Kýsaca o günün çilingir atölyeleri her derde deva dükkânlardý. Dedemin tek kusuru, oðullarýnýn yetiþmesi ile birlikte iþleri gevþetmiþ ve rehavete girmiþti. Rahmetli sabah namazýný mutlaka Arasta Camii'nde kýlar, da- Selâhattin Aþçý Oðlu Adem Aþçý ile M.Necati Güneþ Arþivi 83 Selahattin Aþçý, bilmediði konularý her zaman Hakký Usta'ya sorduðunu söylüyor; Hakký Usta'da hiç çekememezlik yoktu, her zaman yardýmcý olurdu. Danýþacaðým iþ olunca onun yanýna giderdim. Þimdi oradan geçtiðim zaman rahmetli aklýma geliyor. Þevket Selçuk, Durmuþ Usta'yý þöyle anlatýyor; Bir de Durmuþ Usta vardý. Bunlar aslen Erbaa'nýn Tepekýþla köyünden gelme idiler. Kale içi mahallesinde otururlardý. Durmuþ Usta, Geroðlu Salih Usta'nýn çýraðý idi. Çilingirlik iþlerine sanatlarýna vakýf, çalýþkan bir insandý. Çilingirlik, o günün meslekleri arasýnda en popüler mesleklerden olduðu için ince iþler sanatkârý olarak toplumda bir deðerleri vardý. Durmuþ Usta'nýn gençliðinde, 1920'lerde çarþýdaki sokak ara baþlarýnda köþelerinde direklerde belediyenin radyum lambalarý varmýþ. Bu lambalarýn gaz yaðlarýnýn konulmasý, özel sýrýðý ile direklerdeki kancaya asýlmasý, yakýlmasý, havalarýnýn pompalanýp hava verilmesi, bakým ve onarým iþlerinin yapýlmasýndan sorumluymuþ. Niyazi Aþçý, babasýný anlatýyor; Þevket Celeboðlu (Solda) Necmettin Çoroðlu ile Tekel Bahçesinde Ziynet Celepoðlu Arþivi ha sonra dükkâný açar, hemen karþýdaki Þavgý Usta'nýn kahvehaneye geçerek köpüklü kahvesini içerdi. Daha sonra birer birer ahbaplar gelmeye baþlar, çaylar içilir, sohbet koyulaþýrdý. Yine böyle bir sohbet sýrasýnda vatandaþýn biri ezile sýkýla dedemin karþýsýna geliyor. Altý ay önce býraktýðý dikiþ makinesinin yapýlýp yapýlmadýðýný soruyor. Dedem kafasýný kaldýrýyor; "O kadar acelen varsa al baþkasýna yaptýr" diyor. Ama eþ dost araya giriyor. Adamýn kýzýnýn düðünü varmýþ deyip, bir haftaya söz alýyorlar ve bir hafta sonra gelip yapýlan makinelerini alýyorlar. Nurettin Celepoðlu, aileyi þöyle tanýtýyor; Süleyman dedemin iki erkek bir kýz çocuðu varmýþ. Hakký, Ahmet Muhtar ve Nuriye. Babam Hakký Usta iki evli olup, dokuz çocuðu varmýþ. Beþ erkek, dört kýz. Babamýn el yapýmý ilk gramafonu hala bende durmaktadýr. Kimler gelmedi o gramofonu istemeye. Paþalar filan, 1 hafta üst üste geldiler istediler. Ýþte dedim, 1 milyar vermezseniz vermem dedim. Ben bunun parasýnda deðilim, hatýrasý var. Bizi adliyeden de çok çaðýrýrlardý bu silahtan mermi çýkmýþ mý çýkmamýþ mý diye bilirkiþi olarak sorarlardý. 84 Babam Durmuþ Usta, çilingir idi. Daha ziyade silah üzerine çalýþýrdý. Fakat güzel de ud, baðlama çalardý. Hatta kemaný bile vardý. Bana da babamdan geliyor bu yetenek. Babam, Salih Usta ölene kadar onunla çalýþmýþ. Salih Usta ölünce babam askere gitmiþ, gelmiþ ve kendi dükkânýný açmýþ. Orta Çarþý'da mülkiyeti Kabak Ýmam'ýn olan binada çilingir olarak faaliyete baþlamýþ. Daha sonra belediyeden ihalede aldýðý yere bina yaptýrmýþ ve kendi yerine taþýnmýþ. Bu dükkân, Orta Çarþý'da Kazancý'ya çýkan Tepebaþý aralýðýnda idi. Badallardan çýkýnca tam karþýda idi ve o dükkânda çilingirlik mesleðini devam ettirdi. Babam çilingir olarak; tüfek tamir eder, dipçik, kundak vs. silahýn her þeyini yapardý. Dikiþ makinesi tamiri, gramofon tamiri, buðday eleme, selektör makinesi , kahve makinesi tamiri yapardý. Hava fiþeði, çarkýfelek, tel fiþeði imal eder ve kullanýrdý. Tel fiþeði, tel üzerinde gidip gelen fiþeklerdi. Eskiden özellikle bayramlarda belediyenin önünde 30-35 metre tel gerilir ve fiþek ateþlenirdi. Fiþek her baþa ulaþtýðýnda kendiliðinden ateþlenir ve bu þekilde tel üzerinde ateþler kývýlcýmlar saçarak gider gelirdi. Bu hareket fiþeðin içindeki yakýt bitene kadar devam ederdi. Fiþeðin içinde barut, kömür tozu ve ispirto karýþýmý bir yakýt bulunurdu. Tel fiþeðinin ilk ateþleme görevi bana aitti, fiþeði ben ateþlerdim. Bir de diyor Niyazi Usta, 1955'lerde yangýn çýkmýþtý babamýn atölyesinde. Yangýn binanýn üst katýnda çýkmýþ. Üst katta hava fiþeði yapardýk. Yangýna sigaranýn sebep olduðunu düþünüyoruz. Babam sigarasýný düþürdü mü, unuttu mu bilemiyoruz. Yangýn öðleden önce 10-11 sýralarýnda çýkmýþ. Dükkânda sadece babam varmýþ. Üst kat ve orta katýn yarýsý yandý, alt kata geçmeden söndürüldü. Bu yangýnda babamýn sakladýðý paralarda yandý. Teneke kutularda olan gümüþ 10 liralar, 50 kuruþlar, 25 kuruþlar yanmamýþtý. Ama kaðýt paralarýn neredeyse tamamý yanmýþtý. Hatta babam kaðýt paralarýn kalýntýlarýný deðiþtirmek için bankaya götürmüþ, çok azýný deðiþtirmiþler, ama çoðunu çok yandýðý için deðiþtirmemiþlerdi. Babam yangýndan sonra daha az çalýþmaya baþladý. Yangýna çok üzüldü ve eski þevki, isteði kalmadý. Ama 74 yaþýnda ölene kadar yine de çalýþtý. Babam nöbetinin olmadýðý zamanlar atölyede çalýþýrdý. Babam da çok güzel silah tamiri yapardý. Hatta zamanýn tekel eksperinin tabancasýnýn yarýlan namlusunu yeniden yapmýþtý. Tekel'e gidiþ geliþleri sýrasýnda yol güzergâhýnda dikiþ makinesi, gramofonu, radyosu, saati, ütüsü vs. bozulanlarý kýrmaz, kimini mahallinde, kimini de evimizde tamir eder ve bunlarýn hiçbirinden para almazdý. Ama tamir ücretinin misliyle hediye gelirdi. Ben küçüktüm. Evimizi de daha yeni yaptýrmaya baþlamýþtýk.Henüz iki oda yapýlmýþtý. Babam o gün ev halkýný bir yere gönderdi. Þubenin (Askerlik Þubesi) "A" klavyeli (markasýný da hiç unutmuyorum "Remington") yazý makinesini "F" klavyeye çevrilecekti. Babamýn söktüðü parçalarý ben sýrasýyla odanýn tabanýna diziyorum. Meret makine, kendisi minnacýk ama sökülen parçalar odayý doldurdu. Babam yorulmuþ, biraz dinlenelim deyince ben mahzun mahzun babama bakarak, birazda korkuyla; Bu makine pa- Selahattin Aþçý babasýyla yaptýklarý çarkýfelekten bahsediyor; Bayramlarda Çarkýfelek yapardýk. Çarkýn etrafýna sýrayla fiþekleri baðlardýk. Çarkýfelek dönmeye baþlayýnca, fiþekler de sýrayla patlamaya baþlardý. Biten fýrlardý. Yine teli gererdik belediyenin önüne, fiþeði fitilledinmiyi bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Bayramlar þimdiki gibi deðil. Bayram zamaný herkes þenlenirdi. O zaman bambaþka bir þeydi. Yýlmaz Celepoðlu, babasý Þevket Celepoðlu'nu ve yaptýðý iþleri bakýn nasýl anlatýyor; Hakký Usta'nýn evlâtlarý da aynen kendisi gibi Hakký Usta'ya yakýþýr vaziyette mesleði icra etmeye baþlamýþlardý. Askere gidene kadar dedem Hakký Usta'nýn yanýnda çalýþan babam, askerliðini Sivas Zara'da, elektrik santralinde makinist olarak yapmýþ, terhis olup Niksar'a geldiðinde Derebað'daki elektrik santralinde çalýþmýþ, 1946'da da Tekel (Reji)'in ahþap tütün depolarýnýn korunmasý için alýnan ve halen Ayvaz Parký'nda sergilenen motopomplarýn makinisti olarak göreve baþlamýþtý. Turan Celepoðlu ve kardeþi Bedrettin Celepoðlu Osman Kýrýþ Arþivi 85 halý mý diye sordum. Babacýðým gülerek; "Korkma oðlum, hiçbir parça biri birine olmaz, biz bunu eskisi gibi yaparýz" dedi. Söktüðümüz gibi de monte edip, þubeden gelen askere teslim ettik. Asker para filan getirmediydi. Baba parasýný sonra mý alacaksýn deyince; "Para almayacaðým oðlum, Onlar bizim yurdumuzu kurtardý. Biz bir daktilolarýný tamir etmiþiz çok mu" dedi. Ama subay amcalar babama bir karton subay sigarasý hediye etmiþlerdi. 1953 yýlý idi galiba, babam gece nöbetinden yeni gelmiþ ve yatmýþtý. Daha bir saat uyumadan kapýmýzýn telaþlý bir þekilde çalýnmasýyla korkarak kapýyý açtýk. Ziraat Bankasý Müdür Yardýmcýsý telaþla babamý sordu. Meðer kasa anahtarýný kaybetmiþ, babam Hakký Usta'nýn evlâtlarý arasýnda asýl dahi, ben iki yaþýmdayken vefat eden Sýrrý Amcammýþ. O günün en büyük eðlence aracý olan gramofonu aynasý ve zembereði hariç tamamen el mahsulü olarak kendisi yapýp çalýþtýrmýþtýr. Bunu Nurettin Amcam hala muhafaza etmektedir. O zamanlar ailece Büþürüm (Çataloluk-Reþadiye) Yaylasýna giderler. Oradakilerin meraklý bakýþlarýyla gramofonu kurup, iðne kutusunu açtýklarýnda iðnelerin olmadýðýný görürler. Benim dahi amcam dere kenarýndaki sindiðenlerden topladýðý dikenlerle gramofonu çalýþtýrmýþ ve günlerce plaklarý çalmýþlardýr. Yine ilk defa gördüðü radyonun sesini beðenmeyip, hoparlör üzerindeki kaðýdý zýmparalayarak ses ayarý yapmýþtýr. Aybastý'dan ayaðý kopan yirmi yaþlarýnda bir kýza babam ve amcamýn çizimleri ve imalatý ile normal bir insan gibi yürüyebileceði takma bir ayak yapmýþlardý. Hatta kýz çok güzel çurfalýk (Dokuma tezgahý) dokuduðunu söyleyince, diz kapaðý seviyesinde mini bir levye ilave ederek kýza babaannemin tezgahýnda dokuma dahi yaptýrmýþlardýr. Nurettin Celepoðlu, Türkiye'de O'nun üzerine sanatkâr tanýmam dediði Sýrrý aðabeyini anlatýyor; Sýrrý Aðabeyim vardý, askerde vefat etti. Ben O'nun üstüne Türkiye'de sanatkâr bilmem. Niye derseniz þu bildiðiYaþar Yalçýn Tüfek Tamirinde M.Necati Güneþ Arþivi miz kol saatini gece uyumazdý, sabahlabanka kasasýný açacaktý. Babamýn yemeðini götürra kadar saat yapardý. Öyle deli idi ki, rahmetlik pedüðümde kasalarýn insan boyundan yüksek olduðuder baðýrýrdý: "Oðlum uykun geldi, yeter. Gel yat" nu gördüm. Rahmetli bir çelik tel yardýmýyla kasayý derdi. O ise "Baba azýcýk kaldý, azýcýk kaldý" derdi. Asbir-bir buçuk saat sürede açtý. Kilidi söktü, bizim atölkerde iken kara haberi geldi. Öyle iyi bir sanatkârdý yeye götürüp, þifrelerini deðiþtirdi ve yeni bir anahtar ki O'nun üstüne iþ döken yoktu. yaparak kilidi kasaya monte etti ve anahtarý da müÞevket Selçuk, Sýrrý Celeboðlu'nun hikayesi çok dür yardýmcýsýna teslim etti. diyor; Kilit açma olayý sadece bankaya mahsus deðildi. Çalýþkan, keþifleri olan bir kiþiymiþ. Babamýn söyEsnaftan da ihtiyacý olanlara yardýmcý olurdu. Rahlediðine göre, beþ tane av mermisi alan tüfek yapmetli Topçuoðlu Ahmet Amca'nýn, yine çok kadim mýþ, bir tane de tek mermi atan daha deðiþik bir tüdostu olan Bedrettin Aydýn'ýn ve diðer bir çok esnafýn fek yapmýþ. kasalarýný defalarca açmýþtýr. Bahattin Sezgin ve Bedrettin amcalarýn motorlarýnýn tamiratlarýný hep baDemirci Ömer Üstün, Sýrrý Usta'nýn yaþýtý ve arkabam yapardý. Ben bisiklete binemezken, on üç yadaþý olduðunu söyleyerek; Sýrrý Usta çok yaratýcý idi. þýmda motosiklet kullanmayý öðretti. Elinden gelmeyen iþ yoktu. Tütün dizme makinesi imal ederek kadýnlara büyük kolaylýk saðlamýþtý diYýlmaz Celepoðlu, O'nu tanýyan herkes gibi Sýrrý yor. Amcasýndan hayranlýkla bahsediyor; 86 Yýlmaz Celepoðlu, amcasý Turan Usta'nýn çilingirliðinin yanýnda özellikle dizel motorlardaki ustalýðýndan hayranlýkla bahsediyor; Hakký Dedemin yanýnda babamlarla beraber Turan ve Nurettin amcamlarda çalýþýyorlardý. Onlarda çok iyi ustalardý. Turan amcam kýrýlan herhangi bir parçayý yeniden imal ederdi. Torna tesviyeciliðinin yanýnda elektrik ve motorculuðu da vardý. Özellikle dizel motorlarda harika bir ustaydý. Þevket Selçuk, Turan Celepoðlu'nu anlatýyor; Celepoðlu Hakký Usta'nýn üçüncü oðlu Turan Celeboðlu, çilingir olarak babasýnýn mesleðini devam ettirmiþtir. Turan Usta, Niksar'ýn elektrik santralindeki döviz dizel eloktrejen motor gurubunun makinistliði görevini yapýyordu. Bu iþi býrakarak kardeþi Nurettin'le beraber çilingirlik, kaynakçýlýk ve motor tamirciliði olmak üzere dükkân açtýlar. Duran Usta, motor tamirciliði ve dizel motor alanýnda yanýnda kimleri yetiþtirmedi ki; Mehmet Ünal, Ayhan Kihtir, Burhan Özsayýn vd. Nurettin Celepoðlu, çilingirliðe baþlamasýný ve sonrasýný þöyle anlatýyor; Ýlkokulda iken rahatsýzlanýp 4'ten terk ettim. Babam; "Sen þimdi hangi iþe gidersin, böyle avara gezmekle olmuyor.Ýstersen dükkâna gel, beraber çalýþalým" dedi. Babam ve aðabeyimlerle birlikte çalýþmaya baþladým.Yaptýðýmýz iþlere gelince tabanca, dikiþ makinesi, yazý makinesi, civar köylerin silahlarýný tamir ederdik. Anahtar imal etmezdik ama meselâ anahtar kilidi açmazdý, sökerdik pasýný temizler, çalýþtýrýr verirdik. Bizi, bu silahtan mermi çýkmýþ mý çýkmamýþ mý diye, adliyeden bilirkiþi olarak çok çaðýrýrlardý. Daha sonra Cavit Bey zamanýnda, Ayvaz Suyu Fabrikasý kurulurken, makineler monte edilecek, bu iþlerden anlayan bir kiþi iþe alalým demiþler. Beni çaðýrdýlar ve fabrikanýn inþaat aþamasýnda iþe baþladým. Daha sonra makinelerle birlikte yabancý teknisyenlerde geldi ve beraber fabrikanýn montajýný tamamladýk. Fabrikanýn teknik sorumlusu olacaðým için montaj sýrasýnda yabancýlardan daha çok çalýþtým, çünkü neyin nasýl çalýþtýðýný bilmem lazýmdý. Fabrikanýn sorumlusu olarak yýllarca çalýþtým ve oradan emekli oldum. Niksar'ýn ilk tornacýsý olan Niyazi Aþçý, babasýndan nasýl ayrýldýðýný þöyle anlatýyor; Babamýn yanýnda iþe baþladým ve iyi bir çilingir ustasý oldum. Ama çilingirliðin devri geçiyordu. Yeni- likleri takip etmek lazýmdý. Artýk yetiþince babama: Baba, bu silah iþini býrakalým, modasý geçti, kaynak makinesi alalým desem de pek dinletemedim. Ben askere gidip geldikten sonra (1950-1953) babamý razý etmek için aylarca uðraþtým, yalvardým ama nafile. Babamý razý edemeyince ben ayrýldým ve Bengiler'de dükkan açtým. Þevket Selçuk, Niksar'a ilk torna tezgâhýný Niyazi Usta'nýn getirdiði anlatýyor; Niyazi ve Selâhattin Aþçý kardeþler babalarý Çilingir Durmuþ Usta'nýn yanýnda çýrak olarak iþe baþlamýþlar, babalarýndan öðrendiklerini kendi gayretleriyle geliþtirmiþlerdi. Fakat Niyazi Usta'nýn ayrý bir özelliði, 1954 senesinde önce asetilen kaynaðý, ondan sonra da torna tezgâhý aldý ve Niksar'ýn ilk tornacýsý oldu. 1954 senelerinden 1970 senelerine kadar Niksar'da akü bakým tamir iþlerini de yaptý. Oðlu Tuncay'ý iyi bir tornacý olarak yetiþtirdi. Selahattin Aþçý, babasýnýn yanýndaki günlerini ve kendi iþini kurmasýný anlatýyor; Çilingir Durmuþ Usta'nýn oðluyum.Onun yanýnda yetiþtik, büyüdük. Babamýn yanýnda çilingir iþleri, ufak tefek tamir iþleri, tabanca, tüfek gramofon, dikiþ makinesi kapý fireði ve anahtar tamiri yapardýk. Bu iþleri eðe, testere, mengene, çekiç, zýmpara taþý gibi ufak tefek aletlerle yapýyorduk. Pürmüz denilen bir alet vardý. Deposuna gaz yaðý dolduruyorduk ve çubuðuyla pompalayýp yakardýk. Onunla tavlama ýsýtma yapardýk.Birkaç tane kýrma tüfek yaptým, av tüfeði falan. Sýfýrdan baþladým, kendim yaptým eðey- 87 le testereyle. Neyi varsa onun tamirini yapardýk. O zamanýn þartlarýna göre tamir ederdik. 1955'te askerlik bitince hayata atýldýk. Çilingirlik sanatýný kademe kademe yükseltmeye baþladým. 1962'de babamýn yanýndan ayrýlarak Kuz Mahalle'de kendi dükkânýmý açtým. Oksijen kaynaðý ile ufak tefek iþlerle kendi kendime yaþýyordum. Aðamda küçük bir torna vardý, onu aldým. Ýstanbul yapýsý. Sonra tornayý büyüttüm, büyük tornayý aldým. Derken iþ büyüdü gitti, fabrikalarýn makine parçalarýný, traktör parçalarýný yapardým. Bizim ailede müzikle uðraþan çoktur. Cümbüþ, keman, ud gibi müzik aletlerini çalardýk. Hatta ben hem cümbüþ, hem de keman yaptým. Ýyi, güzel günlerde Duran Usta, Niyazi Usta, Zeki Usta, ben ve bazý arkadaþlar bir araya gelir, çalar, söyler, yer, içerdik. Osman Arsal, babasý Sami Arsal'ý anlatýyor; Babam, tüfek ve tabanca tamiratý yapar, kovan imal eder, yine boþ tabanca, tüfek kovanlarýný doldururdu. Özellikle tüfek ve tabancalarýn iðneleri çok kýrýlýr.Onlarý tamir ederdi. En çok gelen tabancalar ve Karadað idi. Barabellumlarýn mermileri hem kalýn, hem de uzun olurdu. Yine Karadaðlarda toplu tabanca idiler ve Karadað 5'lisi, 7'lisi, 9'lusu vardý. Babam, daha çok yað küleði, su boducu, yayýk vs. yapan dedem Hüseyin Arsal ile birlikte çalýþýr, kendisi de kapý pencere doðramasý, tel dolabý gibi marangozluk iþleri de yapardý. Dedem ayný zamanda saz, zurna gibi müzik aletleri de yapar ve çalardý. Dedem, babam ve amcam ayný zamanda hafta sonlarý düðünlere gider ve çalarlardý. Yaþar Yalçýn, çilingirliði, Terme'den Niksar'a geliþini ve iþ yaþamýný anlatýyor; Çilingirlik ince zanaattýr. Anahtar yapabilen, makinelerin tamirlerini yapabilen, silah tamir edebilen, tesviyeyi iyi yapabilen ustaya çilingir denir. Çilingir demire daha hassas, daha ince, daha güzel þekil verebilen insanlara derler. Yani ince zanaattýr. Ben insanlara ne lazýmsa onu yapabilirdim. Resmini kafamda çizer, aynen yapardým. Önceleri isteyenlere çakmaklý kuþ tüfeði yapardým. Sonra dolma çifteler yaptým. Ama benim asýl imalatým ve en çok yapýp sattýðým tüfekler, "Canik Av Tüfekleri" idi ve tamamen kendi imalâtýmdý. "Canik Av Tüfekleri" için 1970'lerde patent almak için müracaat ettim ama olmadý, alamadým. Eðer o zaman patent almýþ olsa idim þimdi en az yüz kiþi çalýþýyor olurdu. Bize çok deðiþik silahlar gelirdi. Deðiþik marka, model ve çaplarda silahlar gelirdi. Mesela burada 88 hububat iþiyle uðraþan Abdurrahman Efendi'nin bir tabancasý vardý, "Barabelli"nin incesi ki çok zarif bir silahtý. Yýldýr yýldýr parlýyordu. Abdurrahman Efendi ona gözü gibi bakar ve kasada saklardý. Hiç ihmal etmez, her iki ayda bir bana getirir, bakým yaptýrýr, tekrar yaðlatýr götürür, kasaya kilitlerdi. Zaten askerde de subaymýþ kendisi. Askerlikten kalma bir merak, bir zevk. Adam çok özel taþýrdý ve önem verirdi silahýna. Mesela Ahmet Özlü vardý. Nalbantlarýn Ahmet derlerdi ona. O'nun Lagant tabancasý vardý, hareketli yedili. Çok meraklýydý Lagant'a. Lagant, Belçika'nýnda var Rus'un da var. Ahmet Efendi'nin ki Belçika Lagantýydý. Daha yumuþak ayaklýydý. O da ayný vaziyet siler, temizletir, kenara koyardý öyle. Adam yaþlýydý ama silaha meraklýydý. Bir de Fatlýlý Ali Çavuþ vardý. Her Cuma evinden çýkar, Çilhane Camii'nde namazýný kýlar, benim dükkânda oturur ve benimle namaza kadar sohbet ederdi. Çeþitli silahlarý vardý adamýn. Bunlarýn bir hafta birini temizletir , diðer hafta bir baþka silahýný getirir temizletir, bu þekilde o da silaha meraklý bir adamdý. Tabii eskiden bu adam silahþör bir adammýþ. Bana baþýndan geçen maceralarý anlatýrdý. Özellikle Topal Osman Aða'nýn geliþini çok anlatýrdý. Sonra mesleðimi kardeþim Mehmet Yalçýn'a býraktým. O küçük tüfekçi, ben büyük tüfekçi. Mehmet önce benim yanýmda idi, benimle yýllarca çalýþtý. Daha sonra kendi dükkânýný açtý. Þimdi dükkâný Keþfi Camii'nin altýnda ve sürekli olmasa da yine çilingirliðe devam ediyor. Daha çok ise kereste iþi ile meþgul oluyor. Askerliðini bitirdikten sonra Niksar'a geldi, benim yanýmda çýrak olarak çalýþmaya baþladý. Mesleði benden öðrendi. O zamanlar esnaf arasýndaki iliþkiler çok güzeldi, þimdi zaman deðiþti, ben o tadý daha bulamýyorum. Sabah namazýnda buluþuyor sonra Orta Çarþý kahvesinde veya Çarþýbaþý'nda bir kahvede toplaþýr, pide alýr, kahvaltý yapardýk. Ne bileyim peynir, zeytin, domates, salatalýk vs. Bir sabah sende, bir sabah bende, böyle sýrasýyla esnaflar arasýnda nöbetleþe yapýlýrdý. Süleyman Çiftçi, asýl mesleðinin marangozluk olduðunu söyleyerek, çilingirliðe merak sonucu baþladýðýný anlatýyor; Çilingirlik, metalden yapýlan þeyleri imal etmek, tamir etmek, noksanýný tamamlamaktýr. Niksar'da o iþ üzerine çalýþan kiþileri görünce merak eder, hemen danýþýr ve sorarým. Ýlimle ustalýðýn sonu olmaz. Bazý gençlerin bir yenilik veya kýsa yoldan, pratik bir iþ yaptýklarýný görünce hemen gider, sorar ve öðrenmeye çalýþýrým. Ben kýrk yýldýr bu iþlerle uðraþýyorum ama hala kendime usta oldum diyemiyorum. Öðrenmenin sonu yok. Makine ayarlarý, bakýmý ve tamirini yaparým, elimizde mevcut olmayan alet ve takýmlarýn ayný veya benzerlerini yapar, kullanýrým, hýzar tezgâhý kurarým, bozuk olan hýzar tezgâhlarýnýn bilyelerini (Rulmanlarýný) deðiþtirir, elimizden geldiði kadarýyla tamir ederim, çalýþmayan þerit hýzarlarý çalýþýr hale getirir, kavruk hýzarlarý düzeltirim. Böylelikle diðer arkadaþlarýnda dertlerine derman olmaya çalýþýrým. Osman Kýrýþ, önceden motosiklet, bisiklet tamir ederken kayýnpederi Turan Celepoðlu'nun teklifi ve isteðiyle çilingirliðe baþladýðýný anlatýyor; Ben önceden sadece motosiklet, bisiklet tamir ediyordum. Bir gün kayýnpeder; "Ben artýk yaþlandým, firek, kilit tamir ederken yardýmcý ol" dedi. Ben de kendisinden öðrendiðim þekilde O'na yardýma baþladým. Artýk çilingirlik iþlerini bana göndermeye baþladý. Ben de motosiklet, bisiklet tamiri yanýnda çilingirlik iþlerini de; anahtar yapýmý, kilit, küçük el aletleri tamiri vs. yapmaya baþladým. Kapýsý kilitli kalan arabalarýn kilitlerini açmak, kontak anahtarlarýný tamir etmek, motosikletlerin direksiyon kilitlerini açmak yaptýðým iþlerdendi. Yeni tip ve modellerde kilitler çýktýðýnda hemen sýfýrýný alýr, akþam evde açar, tüm parçalarýný daðýtýr ve çalýþma sistemini öðrenirdim. Ýstanbul'da Kapalý Çarþý'nýn yanýndaki Çadýrcýlar Çarþýsý çilingir ve anahtarcýlarýn merkezi idi. Bilmediðim konularý Ýstanbul'daki baþ ustalara ya giderek veya telefonla sorar öðrenirdim. Delikli demir çýktý, mertlik bozuldu. Þimdi kapalý kilitleri açan makineler çýktý, ustalýk iþleri bitti. Bu sanat çok güzel, çok zevkli ama karþýlýðýný alamayýnca insan üzülüyor. Sanat Ýstanbul'da diyor Osman Usta, orada iþini yapar, emeðinin karþýlýðýný alýrsýn. Bizimkilerse, "Ne yaptýn ki, bu kadar para istenir mi?" diyorlar. GÜNÜMÜZDE ÇÝLÝNGÝRLER Teknolojinin geliþimiyle çilingirlik eski önemini kaybetmiþtir. Çilingirlerin yaptýklarý iþler günümüzde fabrikasyona dönmüþ, yeni tezgâhlar sayesinde daha kýsa sürede seri halde yapýlýr olmuþtur. Günümüzde çilingirlik deyince sadece anahtarcýlýk, kapý, kasa, araç kilidi açmak ve tamiri anlaþýlmaktadýr. Niksar Esnaf ve Sanatkârlar Odasý kayýtlarýna göre 1 Mart 2010 tarihi itibarý ile faal olarak çalýþan üç çilingir- anahtarcý vardýr. Bunlar Osman Kýrýþ, Suat Deniz ve Gökhan Özyurt'tur. Hayatta olan ancak aktif olarak bu mesleði yapmayan eski ustalar ise Niyazi Aþçý, Selâhattin Aþçý, Nurettin Celepoðlu, Yaþar Yalçýn, Mehmet Yalçýn ve Yusuf Özyurt'tur. Süleyman Çiftçi ise halen faal olarak çalýþmaktadýr. KAYNAKLAR: ÇAKIR, Coþkun; 19. Yüzyýlda Bir Anadolu Þehri Niksar, s. 144, Alfa Yay., Ýstanbul, 2001. BOSTAN, M. Hanefi; XV. Ve XVI. Yüzyýllarda Osmanlý Yönetiminde Niksar Þehri (1455-1574), XIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, III. Cilt III.Kýsým, s. 24, TTK Yay., Ankara, 2002. Büyük Türkçe Sözlük, http://tdkterim.gov.tr AnaBritannica, c.9, s.109,1994, Ýstanbul. KAYNAK KÝÞÝLER: Ömer ÜSTÜN (Niksar-1925), Niyazi AÞÇI (Niksar-1930), Selahattin AÞÇI (Niksar-1932), Nurettin CELEPOÐLU (Niksar-1938), Bedrettin CELEPOÐLU (Niksar-1940), Yaþar YALÇIN (Terme-1940), Yýlmaz CELEPOÐLU (Niksar-1943), Burhan ÖZSAYIN (Niksar-1943), Þevket SELÇUK (Niksar-1945), Osman KIRIÞ (Niksar-1946), Osman ARSAL (Niksar-1950), Süleyman ÇÝFTÇÝ (Akkuþ-1954) YÜREÐÝM BURUK Sürekli dolaþtým o kadar sene, Seninle doyasýya yaþayamadým… Hep seni çaðýrdým gel bana diye, Ben bir türlü sana kavuþamadým… Hayatým boyunca seni kolladým, Sadece bunlarý yeterli sandým, Gönlümün kapýsýný sana açarak, Ýnan, mutlu olmayý baþaramadým… Þu yalan dünyada yapayalnýzým, Günlerim çok uzun, üstelik bomboþ, Keþke isteklerini bir bir yapsaydým Kalbimde tahtýn, hiç olmazdý boþ… Hayat ne kadar kýsa, yýllar ne çabuk, Geçip gitti hýzla, sanki bir soluk, Sana dokunmak için uzandýðýmda, Ellerim boþ kaldý, yüreðim buruk… Hamdi ERTÜRK 89 KIVRIM KIVRIM AÞK Köksal PABUCCU* Sakin bir hayat istediðini söyler genellikle insanlar... Her þeyin nizam ve intizamla devam ettiði, hiçbir þeyin yerinden oynamadýðý... Baþlarýnýn aðrýmadýðý, burunlarýnýn kanamadýðý; bütün iþlerinin rast gittiði bir hayat... Kim istemez ki? *** Tüm intizamlarýn sükûn ve sükûnet verdiði doðru ama; yeknesaklýk denilen durgunluk da, en büyük sükûnetsizlik deðil mi? Bu yüzden 'sükûneti bol' bazý insanlar, yine de bunalýrlar hayatlarýndan... Hiç dalgalý denizle boðuþmamýþ, karanlýk gecede kaybolmamýþlardýr çünkü... Oysa o dalgalarý yaþayanlar, karanlýkta ýþýk bulanlar; sükût ve sükûnetin ne büyük nimet olduðunu daha iyi bilirler... *** Hayat, zýtlarýn çarpýþtýðý, iyi kötü, çirkin güzel, sýcak soðuk, sevgi nefret, aydýnlýk ve karanlýðýn birbiriyle boðuþtuðu bir kavram... Bunlar birbiri içine girmiþ, biri birine karýþmýþ... Acý anýnda mutluluðu, mutluluk içinde ise en büyük acýlarý yaþayabiliriz... "Yýllarca emek harcayýp ancak sahip olabildiðimiz evimize taþýndýðýmýz gün, validemin vefat haberini almýþtýk..." *** Bizler hikmetini belki bilemiyoruz ama, iniþ ve çýkýþlarla hayat kuvvet kazanýyor galiba... Eðer dümdüz bir çizgi olsaydý yazdýklarýmýz ya da hepsi bir olsaydý yan yana dizilen harflerin... Ne kadar manasýz olurdu... Oysa kývrým kývrým, nasýl da kývrýlýyor; 'dünyanýn varlýðýna neden olan' 'AÞK'ýn harfleri... * Araþtýrmacý-Yazar 90 UNUTMAM SENÝ Yüreðinin sesine kulak verdin, Gözümün yaþýný silmeye geldin, Ömrüme yetecek mutluluk verdin, Unutmam imkânsýz unutmam seni... Yanýnda canlandý tüm duygularým, Seninle yeþerdi tüm umutlarým, Sen gidince bölündü mýsralarým, Gidiþin zamansýz unutmam seni... Yokluðun içimde büyük bir acý, Alýþtým ben sana çekerim sancý, Ne olur geri dön bitsin bu acý, Deli gönül arsýz unutmam seni... Yýkarým dünyayý gelmezsen bana, Bulurum ben seni inanmasan da, Veririm bu caný senin uðruna, Þiirsiz bir dünya haramdýr bana, Unutamaz bu can unutmaz seni. Nermin TERZÝ ÝSTÝKLAL MARÞIMIZIN ÞÝÝRLERLE AÇIKLAMASI - 3 Hüseyin YAPICI* 3. kýta 1. satýr HÜR YAÞARIM Baðýmsýzlýk için savaþýp huzura eren Ezel orta Asya'dan Anadolu'ya giren Namusuyla hem de üç kýtada hüküm süren Ecdadýmla ezelden beridir hür yaþarým Zalim de olsa çaresiz olana vuramam Elhak, zulüm görürsem kimliðini soramam Lider olmazsam eðer, bu dünyada duramam Daima ben ezelden beridir hür yaþarým Elbette yolum haktýr benim, deðilim þaman Nâkis olup düþmandan asla, dilemem aman Benim karakterimdir özgür olmak her zaman Ebediyen ezelden beridir hür yaþarým Þahmeran gibi görünür düþmanlara boyum Aðababa derler ya hani, iþte ben oyum Rahmana teslim olur sadece, bütün soyum Itretimle ezelden beridir hür yaþarým Milletimle hem bütün engelleri aþarým 3. kýta 2. satýr ZÝNCÝR VURACAKMIÞ Hainler dokunamaz kuþumuza kurdumuza Avdet eder evine, gücü yetmez ordumuza Nâhib olarak hem de, haksýz yere yurdumuza Gelen çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Ýktidar için ülkemde kendine dost bulamaz Çakallar gelip de benliðimi benden alamaz Israrla esir etmesi söz konusu olamaz Lanet çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Rabbim, halkýmý koru geliyor güldür güldür Ýhyâ et bizleri, düþmana karþý hep güldür Devletimden ayrý olmak benim için züldür Ýnanýrým ezelden beridir hür yaþarým Gayrimeþru yollarda olup hep þeytana kanan Irkýmý kökten yok etmenin hayaliyle yanan Namert olup, bu dünyada kendini insan sanan Barbar çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Rezil düþmanýn derdi ülkemde kalmaktýr Halkýmýn arzusu, onlarý geri salmaktýr Ülküm, ezelden ebede kadar hür olmaktýr Revadýr ben ezelden beridir hür yaþarým Asri görünüp barbarca masumlarý avlayan Nezaketle, atýmýn üzengisini yalayan Avantasý için kapý arkasýnda havlayan Zaðar çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Yegâne yurdumda milletimle karýþmýþým Adaleti korumak için hep çalýþmýþým Þerefimle özgür yaþamaya alýþmýþým Âdetimdir ezelden beridir hür yaþarým Ýðfal ile özgürlüðümü almaktýr çabasý Namusu olmayan, vahþi hayvanlarýn kabasý Cuntacýlarýn lideri, þeytanýn has babasý Ýblis çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Dünyada hep kuþaktan kuþaða geçer genim Irkým büyüktür gökte baþým, dünyadýr enim Mahþere kadar bu topraklar, elbette benim Hakkýmdýr, ben ezelden beridir hür yaþarým Rumzu küfürdür onun, yüzüne tükürsen týnmaz Vicdan sahibi olan insaný, kendinden sanmaz Uyumsuz, haklýnýn hakkýný almaya utanmaz Rezil çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Ümmetin izleri vardýr her taþta kayada Rahman için veremem onu, ölürüm yâda Yedirmem düþmanlara ülkemi tüm dünyada Ahalimle ezelden beridir hür yaþarým Açýkça yaðma ediyorlar, kendince zararsýz Curcuna çýkarýp talan eden, utanmaz hýrsýz Alçakça iþgale kalkýþan ikiyüzlü arsýz Kalleþ çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým * Araþtýrmacý-Yazar 91 Milletime kalleþçe hayatta hep saldýrmýþtýr Isýrgan gibi, masum insanlarý yýldýrmýþtýr Þahsýma zincir vurmayý düþünen, çýldýrmýþtýr Þaþkýn çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Akarým ben sel gibi, ummana sýðmam taþarým Þerefle yaþarým ülkemde, olmuþum ezgin Azimle korurum yurdumu, deðilim bezgin Rakibim bulunmaz hiç, gelirim dolu dizgin Irgaf sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Metanetli olup asalet için koþarým Þahsiyetsiz, babasý belirsiz neslinden kopan Abdestsiz, kitaptan ayrýlarak þeytana tapan Rica minnet ile ecdadýma uþaklýk yapan Irgat çýlgýn bana zincir vuracakmýþ, þaþarým Mecnun oldum vatanýma namus için yaþarým 3. kýta 4. satýr ENGÝNLERE SIÐMAM Yurt benimdir, ne cesaretle kem göz ile bakarlar Issýz bulduklarý yerleri, hepten yakýp yýkarlar Ruhsatsýz ülkeme girenler, haþmetimden korkarlar Tartaklarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým 3. kýta 3. satýr SEL GÝBÝYÝM Kenetlenmiþ millet, bekliyor eli kürekli Ümmî-i Sâdýk'a dost olmuþ, aslan yürekli Kahbeler giremez, vatan korunur sürekli Ra'din sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Eþkýya gibi gelip milletimi horladýn Mekânýma girerek yüreðimi korladýn Ýyi niyetli idim, sen sabrýmý zorladýn Þimdi sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Sinerler ölümüzden, çýldýrýyor saðlardan Ecdadýn yaþadýðý mor sümbüllü baðlardan Lâhik olup inerek her an yüce daðlardan Gelen sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Ýbret-i âlem için kem gözleri baðlarým Bana yan bakanlarý ateþ olur daðlarým Ýlelebet, vatan için gürleyip çaðlarým Yýkan sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Ýradem güçlüdür, hokkabazlarý sezerim Manevi benliðime göz dikeni ezerim Baðýmsýzlýk karakterimdir, yoktur benzerim Eþsiz sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Nazif yurduma gelip sakýn, bozma düzeni Dimar gelmeden çekil git, daðýtýrým seni Ýhtiþamlý bir milletim, herkes bilir beni Ma'lum sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Ýcazet yoktur ey müstevli, yurdu terk eyle Çapulculukla beni korkutamazsýn öyle Ýbnetorlara geçit verilmez bundan böyle Gayrý sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým Nileyn ýrmaklarý misali durgun akarým Emlâk-i milliyyeme göz dikeni yakarým Racon kesmem hiç, önüme geleni yýkarým Azgýn sel gibiyim, bendimi çiðner, aþarým 92 Allah bizimledir, onlar topraðýmý alamazlar Rezalet çýkarmakla yurdumda, asla kalamazlar Istýlam edilir daðlar, parça bile bulamazlar Makaslarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Defol git ülkemden, topraðýma gelip de tüneme Alçak gönüllüyüm, lakin seni çekemem sineme Gâfil olup da ülkemde kalmayý, sakýn deneme Letrelerim daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Azmim var özgürlüðe, sökmez canavarýn narasý Rütbem hürriyettir benim, ecdattan aldým mirasý Irdým ben Ergenekondan, açýlýr daðlar arasý Eritirim daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Neþ'e-i uhraya kadar Mîsak-ý Millî'dir yerim Galebe için korkmadan, düþman üstüne giderim Ýcab-ý halinde bastýðýn yeri alt üst ederim Nadaslarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Lâþek düþman gördü gücümü, artýk kendini gizler Enginler dar gelir bana, sapar yolumdan denizler Rekin daðlar bükülür kirman ile solar benizler Eðiririm daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Sanma ki yýlan deliðine girersem atlatýrým Irgalarým daðlarý, kovalar seni çatlatýrým Geçtiðiniz yeryüzünü bombalarla patlatýrým Mayýnlarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Ahir kaçarsýn haþmetimden, yerin yoktur sapmaya Musa ardýnda Firavun'ca eremezsin tapmaya Toprak alamazsýn benim ülkemden mezar yapmaya Aktarýrým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Þükür Allah'a, kuvvet verdi, hep giderim ileri Artýk düþmanlar sýkýþtý, daha dönemezler geri Rahat býrakmam onlarý hiç, daðýtýrým her yeri Irgalarým daðlarý, enginlere sýðmam, taþarým Mahvederim düþmaný elbet kurtulacak her þarým TOKAT ÞAÝRLER VE YAZARLAR DERNEÐÝ-KK ÜMBET DERGÝSÝNE ÝKÝ ÖDÜL Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Bünyesinde yayýnlanmakta olan, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Süreli Yayýnlarýndan Kümbet Dergisi ve Dernek üyelerinden Þair Nermin TERZÝ "2009 Sabit ÝNCE Edebiyat Ödülü"ne layýk görüldü. 2009 Yýlýnda 6.Düzenlenen" Sabit ÝNCE Edebiyat Ödülleri", Þiir, Roman, Aný, Deneme, Ýnceleme, Hikâye, Röportaj ve Senaryo dallarýnda gerçekleþtirildi. 23 Ocak 2009 tarihinde Aktif Felsefe Derneði ile birlikte düzenlenen 7.Antalya Þairler Þöleni'nde dereceye girenlerin ödülleri de takdim edildi. Þahittir Yaradaným ilk ve son olacaksýn Olmasam da kalbinde sen ben de kalacaksýn Söyle vefasýz söyle sensiz nasýl yaþarým Ölmemek elde deðil iste daðlar aþarým Ne bilirdim sevdamý böyle hor göreceksin Seni seven þu kalbe kederler öreceksin … Seviyorsan az biraz kulak ver sözlerime Geçip gidiyor ömür dön artýk özlerine Þiir dalýnda Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Üyesi Þair Nermin TERZÝ, Jüri Özel Ödülü'ne layýk Kaldý ellerim bomboþ kýrýk dökük kalemim görülürken, Kümbet Dergisi ne de Türk Edebiyatý'na Tutturmuþum bir þarký bana sor yalnýzlýðý… katkýlarýndan dolayý Onur Ödülü verildi. Jüri Özel Tokat Gazetesi olarak, ilimizin kültür ve sanat Ödülü alan Þair Nermin TERZÝ,1972 yýlýnda Ankaalanýnda büyük bir boþluðu dolduran, yüz akýmýz Tora'da doðdu. Aslen Erzurumludur. Ýlköðrenimini Ankat Þairler ve Yazarlar Derneði, Kümbet Dergisi menkara Etlik Ýlkokulu'nda, Orta öðrenimini de Ankara suplarýný ve Þair Nermin TERZÝ'yi tebrik ediyor, baþaKanuni Lisesi'nde tamamladý. Eþinin görevi nedeniyrýlarýnýn devamýný diliyoruz. le Þereflikoçhisar, Zile'de bulunan þair 15 yýldan beri Turhal'da hayatýný sürdürmektedir. Þiire ortaokul yýllarýnda baþlayan Nermin TERZÝ, yazdýO'NA DOÐRU ðý þiirlerini UMUTMA BENÝ/ÝLK ÖZAÐRIM adlý Göklere doðru uzanan bir ses, bir el açýþ, kitapta toplayarak Edebiyat dünyasýna adým atO sultana yalvararak, günahlardan kaçýþ. tý.2006-2008 yýllarýnda Gündüz Yayýnevi ve Anayurt Gazetesi'nin düzenlediði þiir yarýþmalaDönülecek ve sýðýnýlacak tek ve son yer, rýnda ödül aldý. Ýkinci kitabýna ismini veren Gönül duraðýdýr O,uðruna verilir ser. ödüllü þiiri "Neredesin",Ersin KAYIÞLI tarafýndan Hükmü bakidir âleme, her an ve her zaman bestelenip Mustafa AÇIKGÖZ tarafýndan da yoBilmesek de her canlý, O'ndan diler aman. rumlandý. Þair bu eserini adalet isteyen fakat susturulan kadýnlara ithaf etti.ÝLESAM ve Tokat Dünyaya gelmenin amacý,"O'nu bilmektir." Þairler Ve Yazarlar Derneði üyesi olan Þair NerAhret sevabý mümine "O'nu görmektir." min TERZÝ ayrýca Polis Radyosu'ndaki þiir programlarýna da katýlmaktadýr. Kýrýk Kalem Þiir Ýnsanlar asýl ölümle hayat bulacaktýr, Ölümle uyanýp hakikati bilecektir. Tahlilleri Dergisi, Anayurt Gazetesi, Turhal'ýn Sesi Gazetesi'nde þiirleri yayýmlanan þairin son O gizli bir hazineydi, bilinmeyi istedi, þiirinden bir bölümü aþaðýya alýyoruz. SÖYLE VEFASIZ SÖYLE Her þeyi yaratmak için sadece "Ol" dedi. Amansýz bir hastalýk kol geziyor kalbimde Hiç resmimiz yoktu ki þu sararan albümde O'nun en sevdiði güzel Muhammed bir kuldu, Beklenen kurtarýcýyla insanlýk hayat buldu. Efsunlu gözlerine gönül nasýl dayansýn Usul usul gelip de sen kalbime koyansýn Ýsmini ayýrmamýþ isminden, peygamberden, Bizi de ayýrmasýn habibi ve kendisinden. Ebubekir TAHÝROÐLU 93 I. CAHÝT KÜLEBÝ MEMLEKETÝMÝZE BAKIÞ ÞÝÝR YARIÞMASI Niksar Kaymakamlýðý-Niksar Belediyesi-Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði iþbirliði ile 2010 yýlýnda Türk Edebiyatý'nýn mümtaz þairlerinden Cahit KÜLEBÝ anýsýna "1.Cahit KÜLEBÝ, Memleketimize Bakýþ Þiir Yarýþmasý" düzenlenmiþtir. ÖDÜLLER: Birinci :2000 TL Ýkinci:1000 TL Üçüncü:750 TL Mansiyon (3 kiþi): 500'er TL YARIÞMA ÞARTNAMESÝ: 1. Yarýþmanýn konusu, Memleket Sevgisidir. 2. Yarýþmacýlar en fazla iki þiirle katýlabilirler. 3. Gönderilen þiirler daha önce hiçbir yarýþmaya katýlmamýþ ve yayýnlanmamýþ olmalýdýr. 4. Þiirler bilgisayar çýktýsý ile ikiþer nüsha halinde, altýna rumuz yazýlarak ayrý bir zarfa konulacaktýr. Yarýþmacýnýn kýsa biyografisi, adresi, telefon ve varsa elektronik posta adresi yazýlarak ayrý bir zarfa konulacaktýr. Ýki zarf daha büyük bir zarfa konulup üzerine rumuz da yazýlarak gönderilecektir. 5. Eserler elden veya posta, kargo ile Niksar Kaymakamlýðý Yazý Ýþleri Müdürlüðü Niksar/TOKAT, Niksar Belediyesi Sosyal Hizmetler ve Kültür Müdürlüðü Niksar/Tokat, Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Posta Kutusu:6 TOKAT adresine gönderilecektir. 6. Yarýþmaya son katýlým tarihi 23 Nisan 2010'dur. 7. Yarýþma sonucu 19 Mayýs 2010 tarihinde basýnda, ilgili kurum ve kuruluþlarýn internet sitelerinde ilan edilecektir. 8. Ödül töreni ileriki bir tarihte ilan edilecektir. 9. Dereceye giren eserlerin sahipleri tarihi ileride belli olacak olan "Niksar 2.Cahit KÜLEBÝ 'ye Hasret Þiir Þöleni"'ne davet edilecektir JÜRÝ: : Yekta Güngör ÖZDEN-Anayasa Mahkemesi Eski Baþkaný-Þair-Yazar Yahya AKENGÝN: Türk Dünyasý Yazarlar ve Sanatçýlar Vakfý Baþkaný Ali KÜLEBÝ: Avrasya Radyo Televizyonu Dýþ Haberler Direktörü Doç.Dr. Ertuðrul YAMAN: Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümü Öðretim Üyesi Doç.Dr. Tamilla ABBASHANLI: Eskiþehir Osman Gazi Ün. Türk Dili ve Ed. Böl. Öð. Üyesi Mehmet Nuri PARMAKSIZ: Araþtýrmacý-Yazar, Þair Remzi ZENGÝN: Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði 2.Baþkaný Ýletiþim: Niksar Kaymakamlýðý Yazý Ýþleri Müdürlüðü Telefon:0 356 5272465 Niksar Belediyesi Basýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürlüðü Telefon:0 356 5278151 Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði. Telefon: 0505 2539393 M.Emin ULU Tokat Þairler ve Yaz. Der. Baþ. 94 Duran YADÝGÂR Niksar Belediye Baþkaný Uður TURAN Niksar Kaymakamý Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði FOTOÐRAFLARLA ETKÝNLÝKLERÝMÝZ Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Bünyesinde yayýnlanmakta olan, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Süreli Yayýnlarýndan Kümbet Dergisi ve Dernek üyelerinden Þair Nermin TERZÝ "2009 Sabit ÝNCE Edebiyat Ödülü"ne layýk görüldü. Reþadiye'de teröristlerce katledilen 7 þehidimiz için Reþadiye Kaymakamý Cihangir GÜLER'e taziye ziyaretinde bulunuldu. Reþadiye'de teröristlerce katledilen 7 þehidimiz için Reþadiye Belediye Baþkaný Rafet ERDEM 'e taziye ziyaretinde bulunuldu. 95 Plevne kahramaný Gazi Osman Paþa ve Padiþah 2.Abdulhamit'in torunu Bülent Osman; Ocak 2010 'da Tokat'a geliþinde Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði mensuplarýnca da karþýlanarak Nisan 2009 ayýnda çýkan Gazi Osman Paþa Kümbet Özel Sayýsý takdim edildi. Cahit Külebi ile ilgili Þiir Yarýþmasý Basýn Toplantýsý Soldan saða; Niksar Kaymkamý Uður TURAN, Niksar Belediye Baþkaný Duran YADÝGAR ve Tokat Þairler ve Yaz.Der. Baþ. Emin ULU Derneðimiz üyesi Nihat AYMAK'a Balýkesir- Sýndýrgý Ýlçe Milli Eðitim Müdürlüðü'ne atanmasý ve Türk Kültürü'ne yapmýþ olduðu hizmetlerden dolayý Plaket Takdimi Tokat Ýline Yeni Atanan Emniyet Müdürümüz Mustafa Aktaþ'a Hoþgeldin Ziyareti 96
Benzer belgeler
Madımak Müze olsun
Bugün burada bu katil olmuþ bebekler var, onlarý yaratan karanlýk nerede? Karanlýk dediðim belirsiz birileri deðil. Bu karanlýðýn parçalarýný Valilikte, Jandarmada, Silahlý Kuvvetler’de, MÝT’te, Em...
Detaylı