metin - Angelfire
Transkript
metin - Angelfire
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURULMASI VE KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE SİYASAL SEÇKİN-AYDIN SEÇKİN İLİŞKİSİ (AHMET AĞAOĞLU ÖRNEĞİ) YÜKSEK LİSANS TEZİ TEZ DANIŞMANI: Prof.Dr.MEHMET ALİ AĞAOĞULLARI SÜLEYMAN GÜNGÖR ANKARA 1995 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURULMASI VE KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE SİYASAL ELİT-AYDIN ELİT İLİŞKİSİ (AHMET AĞAOĞLU ÖRNEĞİ) YÜKSEK LİSANS TEZİ SÜLEYMAN GÜNGÖR ANKARA 2 1995 3 İÇİNDEKİLER KISALTMALAR GİRİŞ ..................................................................................................................... 1 1- SEÇKİN KAVRAMI VE AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNİ....................... 1 A- SEÇKİN KAVRAMI VE KİMİ TARTIŞMALAR ........................ 1 B- AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNLERİ ............................................ 10 2- AYDINLAR VE AYDIN MUHALEFETİ................................................ 19 3-TÜRKİYE'DE SİYASAL SEÇKİNLER VE AYDIN................................. 28 I. SİYASAL SEÇKİNİN YANINDAKİ AYDIN OLARAK AHMET AĞAOĞLU.............................................................................................. 34 1. YENİ REJİM İÇİN İDEOLOJİ ÖNERİSİ................................................. 34 2- AYDINLARLA İLİŞKİSİ......................................................................... 48 3- SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ....................................................... 53 II. SİYASAL SEÇKİNİN KARŞISINDAKİ AYDIN OLARAK AHMET AĞAOĞLU.............................................................................................. 57 1. REJİME İÇERİK YÖNÜNDEN ELEŞTİRİSİ .......................................... 57 A. 1926 RAPORU ............................................................................. 57 B. SERBEST FIRKA DÖNEMİ......................................................... 63 C. "1930 SENESİNİN BİLANÇOSU" ............................................... 71 2. AYDINLARLA İLİŞKİSİ......................................................................... 73 3. SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ ....................................................... 78 III. MUHALİF AYDININ SONU............................................................................ 82 1. AHMET AĞAOĞLU'NUN TASFİYESİ .................................................. 82 2. AYDIN TASFİYESİNE İKİ ÖRNEK ....................................................... 90 A. AHMET HAMDİ BAŞAR ............................................................ 92 B. KADROCULAR ........................................................................... 96 SONUÇ .................................................................................................................. 102 KAYNAKLAR ....................................................................................................... 109 ZUSAMMENFASSUNG ........................................................................................ 116 4 KISALTMALAR AİTİA bkz. B. BYYO C. CDTA CHF Der. FEF GÜ KB KTB MEB MÜ ODTÜ s. S. SBF SBFD SCF TDV TODAİE TSİD TTK Ya. Ankara İktisadi İlimler Akademisi Bakõnõz Baskõ Basõn-Yayõn Yüksekokulu Cilt Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi Cumhuriyet Halk Fõrkasõ Derleyen Fen Edebiyet Fakültesi Gazi Üniversitesi Kültür Bakanlõğõ Kültür ve Turizm Bakanlõğõ Milli Eğitim Bakanlõğõ Marmara Üniversitesi Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sayfa Sayõ Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ Türk Demokrasi Vakfõ Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Türkiye Siyasi İlimler Derneği Türk Tarih Kurumu Yayõnõ-Yayõnevi 5 GİRİŞ 1- SEÇKİN KAVRAMI VE AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNİ A- SEÇKİN KAVRAMI VE KİMİ TARTIŞMALAR Toplumlar, tarih boyunca farklõ şekillerde düzenlenmiş siyasal rejimler altõnda yaşamõşlardõr. Bunlarõn adõ ve niteliği ne olursa olsun, yöneticilik ya da son kararõ verme yetkisi, sürekli olarak toplumun bütününe oranla azõnlõğõn elinde olmuştur. Yani insanoğlu sürekli olarak bir azõnlõk tarafõndan yönetilmiştir.1 Bu azõnlõğõn nitelik ve adõnõn belirlenmesi konusu devamlõ olarak tartõşõlmõştõr. "Seçkin" (Elit) kavramõ, bu süreç içinde liberal düşünürler tarafõndan Marksist "sõnõf" kavramõna karşõ üretilmiştir.2 Seçkin, "seçkin dolaşõmõ" kavramõyla birlikte telaffuz edilegelmiştir. Bununla toplumlarda girip çõkmasõ kolay, ama bireysel nitelik ve yeteneklerle çok yakõndan ilgili katmanlarõn varlõğõ dile getirilir. Diğer yandan miras alõnan ve bõrakõlan sõnõflarõn bulunmadõğõ ortaya konmuş olur. Seçkin teorilerinin bu boyutuna ileride değinilecektir. Siyaset felsefesi içinde sürekli olarak seçkinlere değinilmiştir. Bir kõsõm düşünürler, devlet yönetiminin gerçekten seçkinler tarafõndan yürütülmesini gerekli görmektedir. Platon'un bilge-kral tiplemesi3 bunun en bilinen örneğidir. Platon, yönetimi seçkinlere verebilmek için, toplumu "kastlara" ayõrma yolunu kullanõr. Diğer yandan, tam tersine 1 2 3 Raymond ARON, Sýnýf Mücadelesi, B.2, Dergah Ya., Ýstanbul, 1992, s.172. Maurice DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi,Varlýk Ya., Ýstanbul,Tarihsiz, s.160. Eflatun, Devlet, B.4., Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 1980, s.163. 6 siyasal iktidarõn ortadan kaldõrõlmasõ için "iyi doğmuş" bireylere görev verenler de vardõr. Her türlü iktidarõ zorbalõk olarak niteleyen La Boétie'ye göre, entellektüel ağõrlõklõ seçkinler, iktidar ilişkisini ortadan kaldõrabilecek biricik odaktõr.4 Seçkin kavramõnõ sosyoloji literatürüne Vilfredo PARETO kazandõrmõştõr. Pareto'nun bu terimi iki farklõ biçimde tanõmlamaktadõr. İnsanõn her türlü etkinliği puanla değerlendirildiğinde, en yüksek notu alanlarõ, birinci anlamda "seçkin" olarak tanõmlar. İkinci tanõmõnda ise, seçkinleri hükümete etkileri açõsõndan değerlendirir ve bunlarõ ikiye ayõrõr: "Yönetici Seçkin" ve "Yönetici-Olmayan Seçkin".5 Pareto, ilk seçkin tanõmõnõ toplumsal alanda bireysel nitelik ve yeteneklerin eşitsizliğini gösterebilmek için kullanõr. Asõl kaygõsõ, yönetici seçkinlerin varlõğõnõ açõklayabilmektir. Yönetici seçkini belirleyen faktör, kişilerin toplumsal rolleridir. Yaptõğõ tanõmlamalarla Pareto üç toplumsal kategori belirler: Yönetici seçkinler, yönetici olmayan seçkinler ve seçkinler dõşõndaki bütün halk. Yönetici seçkinler, toplumsal hareketlilik sayesinde yeni üyelerin katõlõmõna sürekli açõk ve bireysel yeteneği yetersiz olan herkesin aşağõ katmanlara düşmesine eğilimlidir. Eğer bu süreçte bir tõkanma yaşanõrsa, yönetici seçkinler arasõnda yorulmuş, yõpranmõş öğeler artacak; alt katlarda yetenekli insanlar birikecektir. O zaman seçkinlerin bir devrimle topluca değişmesi ve düzenin yeniden kurulmasõ gündeme gelecektir. 4 M.Ali AÐAOÐULLARI ve Levent KÖKER, Tanrý Devletinden Kral-Devlete, Ankara, Ýmge Ya., s.282. 5 DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi, s.161; Raymond ARON, Sosyolojik Düþüncenin Evreleri, B.2, Bilgi Ya.,Ankara, 1989, s.319-320. 7 Pareto'dan başka seçkin sorunuyla ilgilenen diğer bir düşünür Gaetano MOSCA'dõr.6 Mosca'ya göre, "uygarlõğõn doğuşundan beri, en ilkelinden en ilerisine kadar bütün toplumlarda birisi iktidarda ve egemen, diğeri de bunun dõşõnda olan iki sõnõf vardõr."7 Mosca'nõn seçkin tanõmõnda vurgulanan ilk özellik, bunun örgütlü oluşudur. "Azõnlõk, örgütlü ve birleşmiş bir aktör olarak örgütsüz çoğunluk üzerinde kaçõnõlmaz şekilde egemendir. Azõnlõk iktidarõ, çoğunluğun herbir üyesi için karşõ konulmaz niteliktedir. Çünkü örgütlü azõnlõk karşõsõnda hepsi ayrõlmõş durumdadõr. Diğer yandan azõnlõk, sõrf azõnlõk olmasõ nedeniyle örgütlüdür. Ortak bir planla hareket eden yüz kişi, uzlaşamamõş bin kişiyi yener. Bin kişi değil de yalnõzca yüz kişiden oluşan birinci grup (azõnlõk), sõrf bu nedenle daha kolay ortak hareket etmektedir. Bunun sonucu olarak, siyasal birlik ne kadar büyük ise, yönetilen çoğunluğa oranla yönetici azõnlõk daha küçüktür, çoğunluğun örgütlü azõnlõğa karşõ koyabilmesi de o kadar zordur."8 Mosca, iktidardaki örgütlü azõnlõğa "siyasal sõnõf" adõnõ verir. Hem Pareto, hem Mosca "yönetici seçkinler" veya "siyasal sõnõf"õn farklõ etmektedir.9 toplumsal İkisinin kümelerden ayrõldõğõ açõlarõndadõr. Pareto'ya göre, meydana nokta ise, geldiğini kabul demokrasiye bakõş yöneten-yönetilen ayrõmõnõn varlõğõ, demokrasiyi diğer rejimlerle aynõ konuma yerleştirir. Oysa Mosca, demokrasilerde diğer rejimlerden farklõ olarak seçkinlerle kitle arasõnda karşõlõklõ bir etkileşim olduğundan bahseder. 6 Mosca, seçkin kuramýný ilk ortaya koyduðu kitabýný, Pareto'nun kitabýndan 17 yýl önce yayýnlamakla birlikte, önceliðini yeterince kabul ettirememiþtir. ARON, Sosyolojik Düþüncenin.., s.341, 9.dipnot. Fakat bu önceliði kabul edenler de vardýr. "Seçkin teorisi, etkili ve kesin temelini Gaetano Mosca ile kazanmýþtýr" diyen Urs JAEGGÝ bunlardan birisidir. Urs JAEGGÝ, Die Gesellschaftliche Elite, Verlag Paul Haupt, Bern-Stuttgart, 1960, s.26. 7 Gaetano MOSCA, Die Herschende Klasse, Verlag A.Francke, A.G.Bern, 1950, s.53. 8 MOSCA, Die Herschende Klasse, s.55. 9 BOTTOMORE, Seçkinler ve Toplum, Gündoðan Ya., Ankara, s.11. 8 Seçkinlerin varlõğõnõn demokrasi açõsõndan değerlendirilmesinde Pareto'ya önemli itirazlar vardõr. Herşeyden önce demokrasilerde "seçkinlerin özgürce oluşmasõna dayalõ ve seçkinler arasõnda iktidar konumlarõ için kurallara bağlanmõş bir rekabet" bulunuyor olmasõ gerçeği gözardõ edilemez.10 Seçkinci yazarlara karşõ demokrasinin savunmasõnõ Giovanni SARTORİ yapar. Demokrasiyi bir hükümet sistemi olarak algõlayan Sartori, başsõzlõk veya lidersizliğin bir çözüm olmadõğõnõ belirtmektedir. "Hiç şüphe etmeyelim ki, iyiyi seçmeye değer vermemekle kötüyü seçeriz; liyakatte eşitliğe değer vermemekle de liyakatsizlikte eşitlik sağlarõz" diyen yazara göre, "seçkin"le "eşitlik" birleştirilerek somut bir değerler yükselmesi gerçekleştirilecektir.11 Seçkinlerin varlõğõyla uzlaştõrdõğõ demokrasiyi de şöyle tanõmlamaktadõr: "Demokrasi, a) seçim pazarõndaki yarõşmacõ niteliği açõk bir poliarşi yaratan, b) halka iktidar veren ve c) özellikle yönetenlerin yönetilenlere karşõ duyarlõğõnõ güçlendiren usul ve/veya bir düzenektir."12 İnsanlar arasõnda yetenek farklarõnõn olduğunu düşünen Joseph A. SCHUMPETER, her sõnõfõn toplumsal bağlamda bir görevi bulunduğunu ileri sürer. Bu yetenek doğal olabileceği gibi, sonradan da kazanõlmõş olabilir. Bir sõnõf, toplumda üstlendiği görevin gerektirdiği yetenekleri yitirince, içindeki yetenekli unsurlarõn da katõlõmõyla güçlenen bir başka sõnõf o görevi üstlenir. Yöneticilik için de aynõ süreç söz konusudur. Demokrasi, önderlerin yarõşma sonucunda belirlendiği bir sistem olduğundan, önderlik mutlak değildir. Kaldõ ki, Schumpeter'in çizdiği süreç 10 11 12 işlediği takdirde, hiçbir siyasal yapõda mutlak önderlik BOTTOMORE, Seçkinler..., s.119. Giovanni SARTORÝ, Demokrasi Teorisine Geri Dönüþ, TDV Ya., Ankara, 1993, s.186. SARTORÝ, Demokrasi ..., s.170. 9 kurumlaşamaz. Demokrasilerdeki yarõşmacõlõk ise mutlakçõlõğõn önünü hemen hemen tümüyle keser. İktidarõ kullanacak kişileri seçmenlerin belirlediği siyasal yapõnõn adõ olan demokraside yönetim bir araçtõr. Demokrasinin anlamõ da, "halkça benimsenen yönetim"dir.13 Demokrasiyi Raymond ARON ise şöyle tanõmlamaktadõr: "Her türlü konu üzerinde münakaşa mümkün olduğu takdirde bir cemiyete demokratik diyoruz, ama bizzat devletin dayandõğõ prensiplerin herkesçe kabul edilmesi veya kabul edilmiş gibi olmasõ sayesinde iktidar bir istikrara kavuşabilmektedir."14 İktidarõn seçime dayalõ olmasõ Aron'a göre aynõ zamanda meşruiyetin de temelidir. Demokratik süreç, ideolojik yarõşõn ölümcül bir savaşa dönüşmesini de engellemektedir. Toplumda güç odaklarõnõn çokluğunu ve bu çokluğun temel ilkelerde uzlaşmasõnõ öngören Aron, iktidarõn da bu ilkeler ve yaşamõn gerçekliği tarafõndan sõnõrlandõğõnõ dile getirmektedir.15 Seçkinler bu çoğulcu birlik çerçevesinde yarõşmaktadõr. "Seçkin kavramõnõ genel bir tartõşma kategorisi olarak yerleştiren" LASSWEL'in tanõmõ şudur: Siyasal seçkin tepedeki iktidar sõnõfõdõr.16 LASSWEL'in "yüksek iktidar sõnõfõ" halkõn desteğine ihtiyaç duymakla birlikte kendi üstünlüklerine de inanmõş, az çok türdeş bir azõnlõktõr. Bunlar iktidarõ ellerinde tutmakla beraber, yõğõnlarõn denetimine açõktõrlar. Böylece yazar, demokrasiyi sorumluluk temeline dayalõ olarak tanõmlamaya çalõşmaktadõr.17 13 Sami SELÇUK, "Seçkinler ve Az Geliþmiþ Ülkelerde Konum ve Ýþlevleri", Seha L.Meray'a Armaðan, C.2, SBF Ya., Ankara, 1982, s.574-575. 14 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.184-185. 15 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.178-184. 16 SARTORÝ, Demokrasi ..., s.157. 17 SELÇUK,"Seçkinler...", s.575; Mehmet TURHAN, Siyasal Elitler, Gündoðan Ya., Ankara, 1991, s.33; 10 Karl MANNHEIM, bireysel yurttaşõn en azõndan belli aralõklarla arzularõnõ duyurabilmesini demokrasi için yeterli sayar. Demokrasinin özelliği seçkin katmanõn yokluğu değil, seçkinlerin seçilme tarzõ ve kendilerini yorumlamalarõnda yatar.18 Siyasal partilerin üst yönetimlerinde oligarşik bir yapõ kurulduğunu savunan Robert MICHELS'in "oligarşinin tunç yasasõ", demokratik ortamlarda bile, seçkinlerin örgüt içerisinde kendi iktidarlarõnõ pekiştirmeye çalõştõklarõnõ dile getirir.19 Michels'e göre, demokratik örgütlerde bile oligarşik yönelimin varlõğõ, insan doğasõnõn, siyasal mücadelenin ve örgütlenmenin gereği olarak anlaşõlmasõnõ gerektirir.20 Görüldüğü gibi demokratik seçkin kuramcõlarõnõn düşüncelerine göre, demokrasinin tanõmõ, halk yõğõnlarõnõn yönetime katõlõmõdõr. Halk tarafõndan, doğrudan yönetimin olabileceği iddiasõ reddedilmektedir. İşte demokrasi, seçkinlerle bu noktada barõştõrõlmaktadõr. Yukarõda da değinildiği gibi seçkin teorileri, iktidar mücadelesinin sõnõflar mücadelesi olmadõğõnõ ortaya koymak için ileri sürülmüştür. Temelde demokrasi ile bir dertleri yoktur. Amaçlarõ sosyalistlerin, özellikle MARX'õn sõnõf anlayõşõnõ yanlõşlamaktõr. Marksist düşüncede de bir "seçkin" anlayõşõ vardõr. Bu anlayõş şöyle ifade edilebilir, devlet otoritesini kullanarak siyasal iktidarõ elinde tutan üretim araçlarõna sahip sõnõftõr.21 Kitlelerin öncülüğünü yapan devrimci aydõnlar grubu ve/veya parti Marx'taki seçkin anlayõşõnõn bir başka yönünü oluşturmaktadõr.22 Sartori'ye göre, bir parti önderi olan Lenin'de 18 19 20 21 22 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.120. DUVERGER,Siyaset Sosyolojisi, s.176-177. JAEGGÝ, Die Gesellschaftliche Elite, s.39-40. TURHAN,Siyasal Elitler, s.35. SARTORÝ, Demokrasi ..., s.526/dipnot 29. 11 örgütlü seçkincilik açõkça ortaya çõkmaktadõr.23 Marx ve takipçileri sõnõflar-arasõ mücadelede işçi sõnõfõnõn iktidarõndan yana olmuşlardõr. İşçi sõnõfõnõn içinde toplumsal konumunun bilincine varmõş kişilerin öncülüğünde, işçi sõnõfõnõn devrimi gerçekleştireceği, Komünist Manifesto'da dile getirilmiştir.24 Seçkin kuramcõlarõ Marksizme iki temel eleştiri getirirler:25 Birincisi, değişmez ve kapalõ bir egemen sõnõf oluşmasõnõ önleyen seçkinlerin sürekli olarak dolaşõmõnõ ortaya koyarak, Marksist bir egemen sõnõf kavramõnõn yanlõş olduğunu göstermek. İkincisi de, toplumlarõn her türlüsünde yönetimin bir azõnlõğõn elinde olduğunu göstererek, sõnõfsõz toplumun olanaksõzlõğõnõ ortaya koymak. Yugoslavya'da Başbakan Yardõmcõlõğõ'na kadar yükselmiş olan Milovan Djilas, "Yeni Sõnõf" adlõ kitabõnda uygulamadaki komünizmin yeni bir sõnõfsal yapõ oluşturduğunu yazmõştõr. "Yeni bir ekonomik şekli ikmal etmek için değil, kendisi yeni bir ekonomik şekil kurmak için, yani cemiyet üzerinde hakimiyet tesisi gayesiyle iktidara gelmiş" olan bu sõnõfõn iktidarõ, Djilas'a göre "tarihin daha önceki sõnõflarõndan birinin iktidarõndan daha kuvvetli(dir)."26 Bu sõnõfõn proleteryadan kaynak bulmasõna karşõn, şimdiki görüntüsü kitleye egemen olacak şekilde örgütlenmiş bürokrasidir. Yeni sõnõf, kollektif mülkiyet üzerinde mutlak yetkilere sahip, gelmiş geçmiş bütün sõnõflardan daha örgütlü ve sõnõf bilinci daha güçlü oluşu nedeniyle sağlam bir yapõ oluşturmuştur. Yazar, bu oluşumun en önemli aktörü olarak Stalin'i göstermekte ve içinde bulunduklarõ durumu Marx'õn da endişe ettiği olasõ bir sonuç olarak açõklamaktadõr.27 23 24 25 26 27 SARTORÝ, Demokrasi ..., s.501ve s.527/dipnot 38. SELÇUK,"Seçkinler...", s.577. BOTTOMORE, Seçkinler..., s.21. Milovan DJILAS, Yeni Sýnýf, Doðuþ Matbaasý, Ankara, 1959, s.50-51. DJILAS, Yeni Sýnýf, s.50-83. 12 "İktidar Seçkinleri" adlõ kitabõnda ABD'deki seçkinleri ele alan Wright MILLS, kavram seçimi yaparken "egemen sõnõf" deyimine karşõ çõkar. Çünkü "sõnõf, ekonomik bir terim, yönetim ise siyasal bir terimdir. Bu nedenle yönetici sõnõf deyince, ekonomik bir sõnõfõn siyaseten de ülkeyi yönettiği söylenmiş oluyor. Mills, böylesine yalõn bir ekonomik belirlenimciliğe dayalõ tekbirimli (monolitik) yaklaşõmõn, siyasal düzene ve etkenlere özerklik alanõ bõrakmadõğõnõ ileri sürmektedir. Bu görüşün, "siyasal belirlenimcilik" ve "askeri belirlenimcilik" ile geliştirilmesi gerektiğini savunur. İktidarõ kullanma alanõnda ekonomik, siyasal ve askeri çevrelerin arasõnda dengeli bir ilişki bulunduğunu düşünür.28 Bottomore, Mills'in iktidar seçkinlerini; ekonomik, siyasal ve askeri seçkinlerin sõkõntõlõ birlikteliği şeklinde tanõmlamasõnõ, Marksist egemen sõnõf kapsamõndan çõkmaya çalõşmak şeklinde değerlendirmektedir.29 Buradaki iktidar seçkinleri bir egemen sõnõf değildir, ama bu üç kümenin çõkarlar, toplumsal köken, tutum ve beklentiler bakõmõndan benzerliği söz konusudur. Seçkinlerin de bu benzerliklerin farkõnda olduğunu belirten Mills, bu bilinci "sõnõf"a değil "statü grubu" olgusuna bağlamaktadõr.30 Seçkinler konusunda yaşanan kavram kargaşasõna çözüm arayan Tom BOTTOMORE, Pareto ve Mosca'nõn ortaya attõklarõ deyimleri yeniden tanõmlama yoluna gitmektedir. Mosca'nõn "siyasal sõnõf" kavramõna, siyasal erk ve nüfuz kullananlarla siyasal önderlik savaşõmlarõna katõlan tüm kümeleri kapsayõcõ bir anlam yükleyen Bottomore, Pareto'nun "siyasal seçkinler"ini siyasal sõnõf içinde belli bir zamanda, belli bir toplumdaki siyasal erki gerçekten kullanan 28 29 30 Wright MILLS, Ýktidar Seçkinleri, Bilgi Ya., Ankara, 1974, s.386-387. BOTTOMORE, Seçkinler..., s.35-37. MILLS, Ýktidar Seçkinleri, s.11-18 ve dipnot 4. 13 bireylerden oluşan küme olarak tanõmlar.31 Bu çalõşmada Bottomore'un yaptõğõ tanõmlarla hareket edilecektir. SELÇUK şöyle bir dizi genelleme ve uzlaşma noktalarõ sõralar:32 a- Rejimin adõ ne olursa olsun, seçkinler bir toplumsal olgu olarak vardõr. Her toplumda yönetenler yönetilenlere oranla küçük bir azõnlõktõr. Bu saptamadan sonra seçkinler lehinde veya aleyhinde ileri sürülen görüşler kişisel tercihten ibarettir. b- İktidar azõnlõk durumundaki seçkinler tarafõndan kullanõlsa da, rejimler arasõ bir özdeşliği doğurmaz. Rejimlerle birlikte halk yõğõnlarõnõn bilgi ve bilinç düzeyi, seçkinlerin iktidarõnõn şekil ve sõnõrlarõnõ belirler. c- Seçkinler, yönetici olmalarõ nedeniyle, kararlarõnõ yönetilen yõğõnlardan bağõmsõz oluşturamazlar. Çünkü tarih boyunca diktatörler bile halkõn desteğini yanõna alma zorunluluğunu duymuşlardõr. Bu zorunluluk, seçkinlerin toplumsal eğilimi dikkate almasõnõ gerektirirken, onlarõ toplumsal eğilimi kendi arzularõ yönünde oluşturma gayretinden alõkoyamaz. Bu noktada, seçkinlerin halka yönelik ideolojik eğitim ve propaganda çalõşmalarõ gündeme gelir. d- Seçkinler homojen bir yapõda olmadõklarõ gibi, bir toplumsal sõnõf bütünlüğü de göstermezler. Farklõ sõnõfsal kökenlerden gelebilmekte, çeşitli sõnõflarla kesişmekte ve içiçe girmektedirler. Ancak bir sõnõf bütünlüğü oluşturmadõğõndan bahsettiğimiz seçkinler, iktidarõ kullanõrken yakõnlarõnõ ve çevrelerini kendisinin çõkar, saygõnlõk ve olanaklardan daha fazla yararlandõrarak halktan biraz daha farklõlaşõrlar. Bu bağlamda seçkinler içindeki aydõn kesimin durumu daha farklõdõr. 31 32 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.17. SELÇUK, "Seçkinler...", s.580-583. 14 İleride ele alõnacağõ için, aydõnõn, sõnõflar üstü niteliği gereği, hiçbir kesimle tam barõşõk kalamadõğõnõ belirtmekle yetiniyorum. B- AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNLERİ Azgelişmiş ülke kavramõ, genel olarak modern sanayi toplumu aşamasõna gelememiş, fakat bu yönde çaba gösteren toplumlar için kullanõlmaktadõr. Bu toplumlar için ortak olan bir yön, modernleşme sürecinde, eski yapõlarõn çözülmesi ve yerini modern toplumsal ilişki ve yapõlarõn almasõdõr.33 Azgelişmişlik, gelişmişliğe bağlõ olarak şöyle tanõmlanabilir: Çağdaş sanayi toplumlarõnõn yapõsõna ve düzeyine ulaşamamõş bir sosyal ve ekonomik yapõlanõşõn adõdõr. Azgelişmiş, gelişmekte olan ya da geri kalmõş olarak adlandõrõlan bu toplumlarõn büyük bir kesimi eski sömürgelerden ibarettir. Bir bölümü de, Batõ'nõn yaşadõğõ teknolojik gelişme ölçüt olarak alõndõğõnda, onun gerisine düşmüş olanlardõr. Siyasal gelişme açõsõndan "geçiş toplumlarõ" olarak adlandõrõlarak azgelişmiş ülkelerin şöyle kümelendirilmesi de mümkündür: Birinci grup, bağõmsõzlõk kazanmõş eski sömürge olsalar da, geleneksel hükümdarlarõn varlõğõnõ sürdürdüğü (Laos, Ürdün, Fas gibi) ülkelerdir. İkinci grupta, sanayileşmiş ülkelerin eski sömürgeleri olup Batõ tipi siyasal kurumlarõn sağlam biçimde kurulabildiği ülkeler vardõr. Az sayõdaki bu ülkelere Hindistan ve Filipinler örnek gösterilmektedir. Son olarak üçüncü grup, tam sömürge olmamõş fakat bir dönemde yarõ sömürge durumuna düşmüş ülkeleri kapsamaktadõr. Bu ülkelerde 33 Gencay ÞAYLAN, Türkiye'de Kapitalizm, Bürokrasi ve Siyasal Ýdeoloji, TODAÝE Ya., Ankara, 1974, s.39. 15 monarşiler yõkõlmõş, siyasal partiler ve seçimlere dayalõ parlamenter rejimler kurulmuştur. Ancak bu grup ülkelerde karizmatik liderlerin egemenliğinde diktatörlükler oluşmuştur. Bu gruba Çin, Mõsõr, Irak, Türkiye gibi ülkeler örnek verilmiştir.34 Sömürge deneyimi yaşamõş olsalar da bazõ toplumlarda kabile ve kabile reisliği gibi varlõğõnõ sürdüren geleneksel kurumlar, çağdaş ulusal ve uluslararasõ siyasetin gereklerini yerine getiremeyecek durumdadõr. "Bir ülkenin sömürge olarak kalmasõ, aydõnlarõn siyasal eylemlerine karşõ koyabilecek eski toplumsal-siyasal yapõnõn gücünü yitirmesine neden oldu. ... Aydõnlar; çağdaş örgütleri yaratabilecek, yabancõlara karşõ mücadele verebilecek uluslaşma sorunlarõ ile baş edebilecek tek grup olarak ortaya çõkõyordu." Sömürgeciler kendi verdikleri eğitimle kendi siyasal temellerini sarsacak devrimcileri yetiştirdiler.35 Azgelişmiş ülkeler üzerindeki çalõşmamõzõ sömürge olmuş olmamõş ayrõmõna ağõrlõk vermeden genel olarak bakarak sürdüreceğiz. Azgelişmiş ülke seçkini için Kõşlalõ'nõn önerdiği bürokrat ve aydõn ikili ayrõmõna36, geleneksel seçkinleri de ekleyerek bir sõnõflandõrma yapõlabilir. Çünkü bu toplumlarda geleneksel nitelikli toprak seçkini oldukça önemli bir kontrol gücüne sahiptir.37 Bottomore'un yaptõğõ sõnõflandõrma ise şöyledir: 1-Hanedan seçkinleri, 2-Orta sõnõf, 3-Devrimci aydõnlar, 4-Sömürge yöneticileri, 5-Ulusçu önderler.38 Yaşanan devrimler ve Batõ siyasal denetiminin gönüllü veya zorla geri çekilmesi gibi etkenler, Batõlõ olmayan toplumlarda yeni tip 34 Fred M.RIGGS, "Bürokratlar ve Siyasal Geliþme: Çeliþmeli Bir Görüþ", Amme Ýdaresi Dergisi, C.4, S.2, (Özet-çeviri: Selçuk Yalçýndað), s.90-91. 35 Türker ALKAN, Geliþen Ülkelerde Aydýnlar ve Siyaset, ODTÜ Ya., Ankara, 1977, s.17. 36 Ahmet Taner KIÞLALI, Siyaset Bilimi, Ýmge Ya.,Ankara, 1992, s.282. 37 Bülent DAVER, "Az Geliþmiþ Ülkelerde Siyasi Elit (Seçkinler)", SBFD, C.XX, S.2, 1965, s.526. 38 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.102. 16 siyasal seçkinlerin güçlenmesini sağlamõştõr.39 Azgelişmiş ülkelerde diğer seçkin gruplarõnõn yetersizliği nedeniyle aydõnlarõn daha çok ağõrlõk kazandõğõ da bir gerçektir.40 Bu durum azgelişmiş ülke aydõnlarõnõn üstlendikleri fonksiyonlar ele alõnõrken daha açõklõk kazanacaktõr. Azgelişmiş ülke seçkinleri, geleneksel seçkin yapõsõnõn devamõ olan toprak seçkini ve din adamlarõnõn yanõ sõra; büyük ölçüde içiçe girmiş nitelikteki yeni tip bürokrat ve aydõn seçkinlerden oluşur. Son ikisi yetişme tarzõ ve amaç bakõmõndan hemen hemen aynõdõr. Batõ'da ya da Batõ tipi okullarda eğitim görmüşler ve toplumlarõnõ batõlõlaştõrma misyonunu yüklenmişlerdir.41 Azgelişmiş ülkelerde bürokratlarõn zayõflõğõ, aydõnlarõ bir siyasal güç olarak daha net biçimde ortaya koymaktadõr. Ancak okuyucu kitlesinin az, basõnõn cõlõz olmasõ, aydõnlara siyasal ağõrlõklarõnõ yeterince hissettirme fõrsatõnõ kaçõrtmaktadõr.42 İlk ikisi ise, toplum tarafõndan öteden beri kabul edilmiş otoritelerini sürdürmek için mücadele ederler. Bu mücadeleyi ya diğerlerine ayak direyerek mevzilerini savunma şeklinde ya da onlarõn yanõnda yer alõp kişisel iktidarõnõ devam ettirme şeklinde yaparlar. (Türkiye'de din adamlarõnõn laikleşme sürecindeki tutumlarõ, her iki hareket biçimine de örnek oluşturmaktadõr.43) Zaman içinde bu yapõya, yeni çõkar kümelerinin temsilcileri de katõlacaktõr. 39 Harry J. BENDA, "Non-Western Ýntelligentsias as Political Elites", Political Change in Underdeveloped Countries, (Der. John H. Kautsky), Seventh Printing, John Wiley and Sons Inc., New York, 1967, s. 235. 40 Ýttihat ve Terakki'nin Türk burjuvazisinin yokluðunda, onu ikame ediþi hakkýnda, Sina AKÞÝN, Ýttihat ve Terakki ve Jön Türkler, Remzi Kitabevi Ya., Ýstanbul, 1987, s.80-81; Hindistan örneði için BOTTOMORE, Seçkinler..., s.104. 41 Baskýn ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði -Kara Afrika Modeli-, B.2, Iþýk Ya.,Ankara, 1980, s.15; Rupert EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, TSÝD Ya., Ankara, 1965, s.230; BENDA, "Non-Western...", s.236-237. 42 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.72. 43 Mete TUNÇAY, TC'de Tek Parti Yönetiminin Kurulmasý, B.3, Cem Ya., Ýstanbul, 1992, s.64-67'deki "Bir Risale Savaþý" baþlýklý parça bu konuda çarpýcý bir örnek vermektedir. 17 Bürokratlar ve aydõnlar ideolojik olarak milliyetçiliği ve toplumsal reformculuğu benimserler. Yaşanan değişimler ve siyasal kurumlarõn zayõflamasõyla bürokratlar otoritelerini kuvvetlendirirler. Siyasal seçkin ise, sõrtõnõ yasladõğõ parti kanalõyla bürokrasinin gücünü kõrmaya çalõşõr. Bu çatõşmanõn şiddetlenmesi durumunda, "silahlõ siyasal parti" olan asker bürokrat, sivil bürokratõn da desteğiyle iktidarõnõ ilan eder. Ordunun zaman zaman yaptõğõ bu çõkõşlar demokrasiye sekte vurmakla birlikte, muhalefetin suskun olduğu ortamlar oluşturup toplumu batõlõlaştõrõcõ yönde eylemlerin yapõlmasõna fõrsat tanõr.44 Bürokratlarõn yenilenmesi gerektiği durumlarda dinç kuvvetler olarak aydõnlar devreye sokulur. Böylelikle aydõnlarõn köktenci eylem arzularõ törpülenmiş olmaktadõr. Zaten aydõnla bürokratõn ayrõm noktasõ, bürokratlarõn yaptõklarõ iş gereği uzmanlaşmõş olmalarõndan başka birşey değildir. Azgelişmiş ülkelerde, ekonomik istikrarsõzlõk kadar, siyasal istikrarsõzlõk da egemendir. Çok partili rejimi seçmiş olan ülkelerde bürokrasi, asker kanadõn darbe dönemleri dõşõnda siyasal seçkinden sonraki sõralarda yer alõr. Bu tip rejimlerde ordu, "parlamenter gelenek ve kamuoyu yokluğunun doğurduğu boşluğu dolduran"45 ve batõlõlaşma idealini en ciddi savunan bir örgüttür. Bu yönüyle toplumda siyasal iktidarõ sõnõrlayõp denetleyen bir unsur olarak çalõşõr. Çok partili siyasal rejimi seçmemiş toplumlarda ise, siyasal katõlõmõn en yoğun olduğu kesim, asker ve sivil bürokratlardõr.46 Siyasal seçkin, bürokratlar karşõsõnda kendisini bilgisiz ve acemi bulduğu için eziklik duygusuyla hareket eder. Onlarla gizli veya açõk bir 44 EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.254-255. SELÇUK, "Seçkinler...", s.591. 46 Tom B. BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, Ankara, 1987, Teori Ya., s.27. 45 18 savaşa tutuşur. Buna karşõn "azgelişmiş ülkelerde gelişme yolunun kararlaştõrõlmasõnda başõ çekenler" de siyasal seçkinlerdir.47 Bottomore, yukarõda söz ettiğimiz beşli sõnõflandõrmasõndaki iki grubun (sömürge yöneticileri ve hanedan mensuplarõ) etkisinin zaman içinde azaldõğõndan söz eder. Aydõn ve bürokratlarõ orta sõnõf olarak tanõmlar. Çünkü bu toplumlarda orta sõnõfõ oluşturacak ticaret sõnõfõ yoktur. Siyasal bağõmsõzlõk sonrasõnda ekonomik girişimler genellikle kamu eliyle yapõldõğõndan işadamlarõ henüz ortaya çõkmamõştõr. Orta sõnõf üyesi saymakla birlikte bürokratlarõ, siyasal pratikteki daha belirgin rolleri nedeniyle ayrõ bir grup olarak alõr. Yeni uluslarõn kalkõnmasõ açõsõndan bürokratlar 18. ve 19. yüzyõl Batõ toplumlarõnda kapitalistin rolünü üstlenmişlerdir.48 İdeolojik seçim açõsõndan azgelişmiş ülke aydõnõ için Marksizm çekicidir. Çünkü devrimci aydõn seçkinlerin "görevleri için yetersiz kaldõklarõ yerlerde komünizm ilerici bir güç" olarak yardõmlarõna koşmuştur.49 Batõ'ya ve kapitalizme karşõ olmak noktasõnda uzlaşmõş aydõnlar için sosyalizm, bir başvuru kaynağõ rolü oynamaktadõr.50 "Komünizmin cazibesi, komünist partilerin Marksizm'deki etkili bir siyasal formüle -yani peşinde koşulacak amaçlarõ açõkça ifade eden ve yönetici seçkinlerin ve eylemlerinin ahlaki bir haklõlanmasõnõ sağlayan bir akideye- sahip olmasõyla artmaktadõr."51 Ancak komünist partiler, Marksizmin entellektüel şema olarak doğurduğu kuşku ve itirazlar yanõnda SSCB örneğinden kaynaklanan kaygõlar nedeniyle, her yerde egemen olamamõştõr. Öte yandan pek çok azgelişmiş ülkede Marksizme 47 48 49 50 51 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.105. BOTTOMORE, Seçkinler..., s.102-105. BOTTOMORE, Seçkinler..., s.107. BENDA, "Non-Western...", s.242. BOTTOMORE,Seçkinler..., s.108. 19 karşõ geleneksel-dinsel seçkinlerden ve batõlõ liberal fikirlere inanmõş kesimlerden itirazlar gelmiştir. Azgelişmiş ülke aydõn ve siyasal seçkininin yayõlmacõlõk ve sömürgecilik karşõtõ mücadelede Marksizm dõşõnda kullandõğõ bir siyasal formül de milliyetçilik olmuştur.52 Milliyetçilik, yabancõlara karşõ verilmiş savaşõn galibi olarak önderlerini iktidara taşõmõştõr. Ama milliyetçi önderler, kendi yanlarõndaki gelenekçiler ve modernistler arasõndaki çatõşmalar nedeniyle ciddi sõkõntõlar yaşamaktadõrlar. Milliyetçi önderler de, her zaman olmamakla birlikte pek çok kere "okumuş orta sõnõf"tan kaynak bulmaktadõr.53 Aydõn, bürokrat veya politikacõ kümelerinden hangisi ağõrlõğõnõ koyarsa koysun, azgelişmiş toplumlardaki siyasal seçkinler, diğer toplumlardakine göre daha fazla halktan kopuktur. Halkõ bir yöne kanalize etmek istediği için de çok defa otoriter bir eğilim sergiler.54 Bu kopukluk, tutucu tavõr içindeki toprak seçkininin yeni siyasal seçkin kümeleri karşõsõndaki gücünü artõrõcõ bir rol oynar.55 Azgelişmiş ülkelerde seçkinlerin temel arzularõ ve iddialarõ ekonomik ve sosyal kalkõnmayõ sağlamaktõr. Yukarõda da, yer yer değinilen seçkin içi mücadele bu arzu ile yakõndan ilgilidir. Seçkinlerin bir bölümü tutucudur. Diğer bölümü oluşturan reformcular ise, kalkõnmanõn nasõl olacağõ konusunda birbirlerinden farklõ tutumlar içindedir.56 52 53 54 55 56 DAVER,"Az Geliþmiþ..", s.531. BOTTOMORE, Seçkinler..., s.106-107. DAVER, "Az Geliþmiþ...", s.527. SELÇUK,"Seçkinler...", s.601. BOTTOMORE,Seçkinler..., s.99-102. 20 Bu ülkelerde seçkinler arasõ iktidar mücadelesi, seçkin gruplarõ halkçõlõğa yöneltmiştir.57 Bu yöneliş "halkla beraber, halk için"58 şeklinde formüle edilirken; iktidarõnõ sağlamlaştõran seçkin grup, kendisini halk adõna düşünüp hareket etmeye yetkili bularak "halka rağmen, halk için"59 sloganõnõ kullanacaktõr. Bu hareket biçimi yukarõda da değinilen otoriter tutumu doğurur.60 Halkçõlõğõn, yeni bağõmsõzlõk kazanan genç ülkeler için genel bir eğilim olduğunu belirten Crawford MacPherson'a göre, bir inanç, bir de hareket yönü vardõr. İnanç yönü; "fazilet(in) basit, olağan halkta ve onun ortak geleneklerinde yaşadõğõ" kabulüne dayanõr. MacPherson hareket olarak halkçõlõğõ ise şöyle tanõmlanõr: "Hõzlõ ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal değişikliğin baskõsõna, varolan siyasal yapõdan yabancõlaşmõş entellektüeller başta olmak üzere, başkaldõranlarõn ya da tepki duyanlarõn tüm halkõn çõkarlarõ için iktidarõ hedefledikleri hareketlerdir."61 Halkçõlõk düşüncesinin Türkiye'ye Rusya ve Balkanlar üzerinden geldiğini Gevgilili şu cümlesiyle belirtmektedir: "Köycülük, halkçõlõk ve ulusçuluk akõmlarõ, özellikle Rusya ve Balkanlar'da narodnik, populist, sosyalist ve giderek Marksist akõmlarõn gelişimine oldukça eş bir çizgi içinde Kõrõm, Kafkasya ve Balkan (kökenli) Türk düşünür ve yazarlar 57 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.117. Aðaoðlu'nun Ankara hükümetini meþru göstermek için çalýþýrken kullandýðý en önemli söylemin, halkýn Ankara'daki Meclis'i ve Kuva-i Milliye'yi desteklemesi olduðu ileride görülecektir. 59 Þevket Süreyya AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, B.3, Remzi Kitabevi , Ýstanbul, 1986, s.71. 60 Burada sözü edilen sürecin Türkiye'de yaþanan örneði için bkz. ALKAN, Geliþen Ülkelerde .., s.59 ve Levent KÖKER, Modernleþme, Kemalizm ve Demokrasi, B.2, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, 1993, s.137-149. 61 Zafer TOPRAK, "Popülizm ve Türkiye'deki Boyutlarý", TARÝH VE DEMOKRASÝ Tarýk Zafer Tunaya'ya Armaðan, Cem Ya., Ýstanbul, 1992, s.46. 58 21 arasõnda yankõlar yaratõr."62 Sõradan halkõn, özellikle de köylünün yüceltilmesi temeline dayalõ milliyetçilik, İttihat ve Terakki Türkçülüğünün ayõrõcõ özelliği olmuştur. Ancak köye karşõ sõcak duygularõna karşõn halkçõ aydõn genellikle kentli, en azõndan kentlileşmiştir. Gerçek köyü bilmiyor ya da yüzeysel olarak biliyor, hatta bilmek bile istemiyor. Köylülüğü, köy cemaatini, köy halkõnõ sadece ideolojik bir sembol olarak görüyor. Bu şekilde seçkinin zihnindeki halk imajõ ile yaşayan halk gerçeği arasõndaki farklõlõklar, bazõ sorunlarõn da kaynağõ olacaktõr.63 Azgelişmiş ülkelerde (özellikle sömürgelerde) Batõ'nõn, kendisini uygarlõk çizgisinin ulaşõlabilecek son noktasõ olarak sunmasõ ile karşõlaşõlõr. Bir anlamda Batõ, uygarlaştõrõcõlõk rolü üstlenerek kendisini bir yük altõna sokmuştur.64 Buna karşõ "uluslarõn ilk gösterdiği tepki, mevcut düzeni savunan, yabancõ düşmanõ bir direniş65 (olurken); ikinci safhada, meseleyi iyice incelemeden kendini horgörmeye ve yabancõlarõn üstünlüğünü kabullenmeye doğru bir eğilim beliriyordu. Üçüncü safhada ise, Hegel'in diyalektiğine uygun bir şekilde milliyetçi bir sentez meydana geliyordu. Bu sentezde toplumun kendisine ve geçmişine olan övünçlü inancõ yeniden beliriyor, aynõ zamanda batõlõlaşmaya ve modernleşmeye doğru bir yöneliş -hiç değilse toplumun liderleri arasõnda- devam ediyordu."66 Milliyetçi grubun iktidara 62 Ali GEVGÝLÝLÝ, Türkiye'de Yenileþme Düþüncesi, Sivil Toplum, Basýn ve Atatürk, Baðlam Ya., B.2, Ýstanbul, 1990, s.75. 63 TOPRAK, "Popülizm ...", s.50. 64 Barrington MOORE Jr, Diktatörlüðün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, B.2, Verso Ya., Ýstanbul, 1992, s.274'te "Ýngilizlerin Hindistan'da fatihler ve yeni uygarlýðýn baþlýca taþýyýcýlarý olarak bulunduklarý düþünülürse..." diyerek sömürgecinin uygarlaþtýrýcýlýðýný belirtmektedir. s.275'te "Hukuk ve düzene ek olarak, Ýngilizler Hint toplumuna, ondokuzuncu yüzyýlda demiryollarý getirdiler ve azýmsanamayacak miktarda sulama sistemi kurdular." derken de uygarlaþtýrýcý rolün uygulamalarýna örnekler vermektedir. 65 Türkiye örneðine iliþkin olarak bkz. Taner TÝMUR, Türk Devrimi ve Sonrasý, Ýmge Ya., Ankara, 1993, s.24. 66 EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.11. 22 geldiğinde yaşadõklarõ gelenekçi-modernist tartõşmasõ da tam bu noktada ortaya çõkmaktadõr. Şehirlerde oturan seçkinler son derece batõlõlaşmõş olarak ulusal harekete önderlik etmişler ve bağõmsõzlõk sonrasõnda hükümeti oluşturmuşlardõr. Gerek kendileri, gerekse halk için Batõ tipi eğitimi öngören seçkinler, yine de emperyalist yöneticilerin varisi durumundadõrlar. Aynõ zamanda halk yõğõnlarõndan oldukça uzaktõrlar. Çünkü bu azõnlõk batõlõlar gibi eğitilmiş ve onlar gibi yaşõyorken, kitle yeniliklerden yer yer etkilenmiş olmakla birlikte hâlâ eski düzenden kopamamõştõr.67 Geçiş toplumlarõnda başat durumuna gelmeye başlamõş sosyo-ekonomik düzenin değerleri ile yer yer güçlü olan eski düzenin değerleri yanyana ve savaşõm halindedir.68 Son olarak azgelişmiş ülkelerdeki sosyal, siyasal ve ekonomik istikrarsõzlõk kendisini seçkinler üzerinde de hissettirir. Çünkü seçkin grubun batõcõ kanadõ, Batõ'ya karşõ yürüttüğü bir savaşõn sonrasõnda kazanõlan zaferle kendisini kanõtlamõştõr. Diğer taraftan, topluma eski düşmanõ bir model olarak sunmaktadõr. Bu durumu kitleye açõklayabilmenin zorluğunu oldukça yoğun biçimde hissederken, geleneksel seçkinlere karşõ yürüttüğü siyasal ve ideolojik savaşta da, güçlüklerle karşõlaşmaktadõr. Seçkinler, işte bu kargaşa ortamõnda üstlendikleri modernleştiricilik rolünü oynamaya çalõşõrlar. 67 68 EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.18-19. ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.14. 23 2- AYDINLAR VE AYDIN MUHALEFETİ "Aydõn ne demektir?" veya "kim aydõndõr?" sorularõ tek ve tartõşmasõz bir yanõt bulamadõğõ gibi, hiç de yanõtsõz kalmamõştõr. Aydõn tanõmlarõ, bu konuda tanõmlama yapan kişiler kadar çoktur, denilebilir. Türkçe'de aydõn deyimiyle anlatõlan kavram, "akõl, zekâ ile ilgili" anlamõndaki entellektüel'in karşõlõğõdõr. Entelijansiya terimi de 19. yüzyõl Rusyasõ'nõn ürünü olup aydõnlar için kullanõlõr.69 Buradan aydõnõn varlõk nedeninin bilgi ve düşünce ile ilgili olduğu ortaya konabilir.70 Bu anlamõyla aydõn tarihin çok eski dönemlerine kadar kökenleri aranabilecek niteliktedir. Cemil Meriç'in yaptõğõ da budur. Çağdaş aydõnõn ilk atasõnõn İ.Ö. 5.yüzyõldaki sofistler olduğunu belirttikten sonra, filozoflarõn 19.yüzyõldaki takipçilerinin kendilerini "entellektüel" diye adlandõrdõklarõnõ vurgular.71 Meriç yapõlmõş tanõmlamalarla ilgili bir derleme sunar. Schumpeter'e göre her diplomalõ entellektüel değildir, ama bir aday durumundadõr. Belirgin özelliği kendisinin yaşamadõğõ 69 SELÇUK,"Seçkinler...", s.605. Murat BELGE, "Geliþim Süreci Ýçinde Aydýnlar", CDTA, C.1, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, s.122. 71 Cemil MERÝÇ, "Batý'da ve Bizde Aydýnýn Serüveni", CDTA, C.1, s.130-131. 70 24 olaylar hakkõnda eleştiriciliğidir. Robert Michels'te ise entellektüel, hükümlerini düşünceye ve ilme dayamõş kişidir. Shills için diğer insanlara göre genel sembollere ve soyut referanslara daha sõk başvuranlar aydõndõr.72 Ancak azgelişmiş ülkelerde, ileri düzeyde eğitim almõş olmak kişiyi aydõn kõlar.73 Gramsci'ye göre organik parçasõ olduğu toplumsal çevrenin tutarlõlõğõnõ sağlama görevini üstlenen aydõn, iktidarõ oluşturan bloğun ideolojik hegemonyasõnõ kurar. Eğer aydõn, iktidar dõşõndaki sõnõfõn içinde ise, bu sõnõfõ iktidara taşõyacak toplumsal ittifakõn ideolojik-politik hegemonya mücadelesinde galip gelmesine çalõşõr.74 Meriç, tanõmlar gezintisinden sonra şu genellemeyi yapar: "Aydõn, hiçbir çağda ve hiçbir ülkede bağõmsõz bir sõnõf olmamõştõr." Üyesi olduğu toplumun vicdanõ olmasõ dolayõsõyla "namuslu aydõn, kucağõnda yaşadõğõ çevreye uymayan" bir kişilik sergiler. İktidara yükselen burjuvazinin öncülüğünü yapan batõlõ aydõn, bu sõnõfõn düşüşe yönelmesinden sonra kendisine yeni dostlar aradõ. Artõk ona düşen görev, işçi sõnõfõ için stratejiler çizmekti. Bu konuda da üstüne düşeni yaptõ ama, dördüncü sõnõf üçüncü sõnõf kadar da ayakta duramadõ ve iktidara gelemeden donup kaldõ.75 Diğer yandan işçi sõnõfõnõn yanõnda yer alan aydõn, bir yabancõ olduğundan ötürü, bu sõnõfõn üyelerine yeterince güven duygusu verememişti. Bu şüpheyi yenebilmek için aydõn, bu sõnõfõn ideolojisiyle abartõlõ bir özdeşlik kurmaya yönelir.76 19.yüzyõlõn sonlarõndan itibaren batõlõ aydõn burjuvazi ve proleterya arasõnda seçim yapmak zorunda kaldõ. Bu ayrõm toplumun -öyle veya böyle- değişmesinden yana olanlar ve olmayanlar şeklinde anlam 72 73 74 75 76 MERÝÇ, "Batý'da...", s.132. ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.309. "Gramsci'ye Göre Aydýnlar", CDTA, C.1, Ýletiþim Ya., s.125. MERÝÇ,"Batý'da ...", s.132. ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.52. 25 kazandõ. 18. ve 19.yüzyõlda güçlenen ideolojiler ile birlikte, ideoloji dünyasõnõn baş aktörü durumundaki aydõnlar da prestij kazandõ. 20. yüzyõlda bilginin üretilmesi ve uygulanmasõ her alanda önemli bir sorun haline gelince; aydõn kategorisi önem kazanmaya devam etti. Lipset'in aydõn tanõmõ şöyledir: Kültürü yani sanat, bilim ve din dahil olmak üzere insanõn sembolik dünyasõnõ yaratan, yayan ve uygulayan kişiler aydõndõr.77 Bu tanõmda ortaya koyduğu yaratõcõ, yayõcõ ve uygulayõcõ şeklindeki üçlü sõnõflandõrmadaki uygulayõcõlarõn Avrupa'da aydõn kapsamõnda görülmesine karşõn Amerika'da aydõn sayõlmadõklarõndan söz etmektedir. Kültür yaratõcõsõ aydõnlar, eylemleri, çõkarlarõ, olaylarõ ve başka düşünceleri de tartarak ideolojileri formülleştirirler. Yaratõcõ aydõn tipinin fonksiyonu, halkõn siyasal eğitiminde kullanõlacak olan materyalleri üretmektir. Çeşitli sanat dallarõndaki uygulayõcõlarõn, öğretmenler ve gazetecilerin çoğunluğunu yayõcõ aydõnlar olarak sõnõflandõran yazar, işinin bir parçasõ olarak kültürü uygulayan serbest meslek sahiplerini (doktor, hukukçu vb.) de uygulayõcõ aydõnlar kategorisine yerleştirir.78 Eğitimin zenginliğe bağlõ olduğu dönemde yetişmiş olan Montesquieu ve Tocqueville, yönetimin zengin ve aydõn kesim elinde bulunduğunu düşünmektedir.79 Wright Mills, aydõnlarõn da geçinmek için işe gereksinim duyduklarõnõ ve iş ilişkileri içinde aydõnõn özgür çalõşma olanağõnõ yitirdiğini belirtmektedir. Eğitimin zenginliğe bağlõ olduğu dönemde, iktidar sahibinin aynõ zamanda "bilgi"ye de sahip olduklarõnõ belirterek, bu açõdan 1950'li yõllarda 18. yüzyõla göre gerileme yaşandõğõnõ savunmaktadõr.80 Her ne kadar, aydõnõn siyasal 77 78 79 80 S. Martin LIPSET, Siyasal Ýnsan, Teori Ya., Ankara, 1986, s.304. LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.305. ARON, Sosyolojik Düþüncenin..., s.178. MILLS, Ýktidar Seçkinleri, s.496-497. 26 alanda bulunmamasõ gerektiğini düşünenler varsa da (Charles Péguy, Julien Benda, Eric Hoffer vs.), aydõnõn siyasal rolü reddedilemez bir önem taşõr. Aron, aydõnlarõn düşünceye hizmetten uzaklaşmalarõnõ doğru bulmaz.81 Karl Mannheim, Paul Baran, Wright Mills, Edward Shils gibi yazarlar, aydõnlarõn siyasetle uğraşmasõnõ yararlõ bulurlar. Jean-Paul Sartre, insanõn dünyaya ve kendisine karşõ varoluştan doğan sorumluluklarõ olduğunu düşünmektedir. Kendisi de, "işçilerden oluşan ideal tipte bir devrimci" yaratmaya çalõşõrken, iktidarõn meşruiyetini sarsmaya yönelir.82 Buradan hareketle, siyasette aydõnlara rol verenler arasõnda Sartre'õn da sayõlmasõ gerektiğini söyleyebiliriz. Lipset, "siyasal aydõn" diye adlandõrdõğõ fikir adamlarõnõn hiçbir tutarsõzlõğõ savunamayacaklarõnõ belirtir. Her statüko tutarsõzlõklar, katõlõklar ve dogmatizmlerle bezenmiş olduğu için aydõnlar, içinde yaşadõklarõ düzenin sõnõrlõlõklarõna saldõrarak yaratõcõ bir rol oynayacaklardõr.83 Aydõnlar bu saldõrõyõ, geleneksel değerler veya gerçekleşmesi arzulanan eşitlikçi ülkünün değerleri açõsõndan olmak üzere, iki ayrõ yönden yapabilirler. Lipset bu noktayõ, aydõnlarõn düzene yönelttikleri saldõrõlarõ hem vazgeçilmez bir hakkõn kullanõlmasõ, hem de çatõşmaya dayalõ demokrasinin güç kaynağõ diye düşünmektedir.84 Aydõnõn seçtiği saldõrõ yönü, ideolojik yönelimiyle doğrudan bağlantõlõdõr.85 Batõ toplumlarõnda aydõn, içinden çõktõğõ sõnõfla da pek çok kere kavgalõ oluşu nedeniyle, hemen hemen hiçbir sõğõnağa sahip değildir. Bu konumundan kaynaklanan bir tutumla o da bütün topluma karşõ amansõz bir eleştirmen olarak yaklaşõr. Üstelik ürettiği ideoloji, ütopya veya 81 82 83 84 85 SELÇUK,"Seçkinler...", s.609-610; ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.87. ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.87-92. LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.315-316. LIPSET,Siyasal Ýnsan, s.340. ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.56. 27 bilimsel teoriyi bütün toplum adõna düşündüğü ve hareket ettiği önyargõsõyla imzalar.86 Azgelişmiş ülke aydõnlarõ, gelişmiş ülkelerdeki aydõnlarõn sõkõntõsõnõ da daha yoğun olarak yaşarlar. Azgelişmiş ülke aydõnõ, modern bir devleti kurma görevini de üstlenmek zorunda kalõr. Çünkü azgelişmiş toplumlarda, Batõ toplumlarõnda bu işi yapan sõnõflarõn işlevini yüklenecek başka hiçbir unsur yoktur. Giriştiği savaşta aydõn, kurulu düzenin iktidar sahipleriyle (aristokrasi ve din adamlarõ) rekabet ederken; destek bulmayõ umduğu halk yõğõnlarõna alabildiğine yabancõlaşmõştõr. Böylesi bir ortamda aydõn, toprak ve din seçkinlerini zayõflatmaya çalõşõrken, "bir takõm sorunlarla karşõlaşõr. Birincisi, Batõya nasõl bir tavõr takõnacaktõr? İkincisi, arkaizm ve fütürizm arasõnda bocalar. Üçüncüsü, cahil kitlelerle ilişkisini düzenleme konusunda ne yapacağõnõ pek bilemez."87 Batõya karşõ tavrõndaki zorluğu; asõl mücadeleyi batõnõn siyasal ve ekonomik hegemonyasõna karşõ vermiş olmasõna rağmen, toplumu batõlõ bir sosyo-ekonomik düzene kavuşturmak istemesi ikileminden kaynaklanõr. İkinci sorun ise, toplumun özündeki güçleri yücelterek batõya karşõ savaşmõş olmasõndan kaynaklanõr. Çünkü bu güçler, çağdaş toplumun kurulmasõnda destekten çok engel olacaktõr. Üçüncü sorun, aydõnõn cahilliği yenebilmek için halka inmesi gerektiğini bilmesine rağmen, ona ulaşamamasõ, halka onun diliyle seslenememesinden kaynaklanõr. Kaldõ ki, aydõnõn halkõ algõlayõşõ, sömürgecininkinden o kadar da farklõ değildir. Bu noktada, aydõnõn özellikle azgelişmiş toplumlarda halkõ temsil yeteneğinden ne derece mahrum olduğu ortaya çõkmaktadõr. Azgelişmiş ülke aydõnõnõn temel çelişkisi, "toplumun belli bir kesimiyle ve genel olarak düzenle 86 87 BELGE,"Geliþim Süreci...", s.123. ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.93. 28 birleşmeleri (niteliği gereği) zor"88 iken, toplumun düzenini kurmak zorunda oluşlarõdõr. Azgelişmiş ülkelerde aydõnlar ve bürokratlarõn içiçe girmiş durumu önceki bölümde belirtilmişti. İçiçelik durumu, aydõnlarõn ve bürokratlarõn yetişmeleri ve amaçlarõ bakõmõndan özdeşliğinden kaynaklanõr. Pek çok kere siyasal iktidarõ kullanan seçkin zümre de (Türkiye örneğinde yaşandõğõ gibi) aydõn ve bürokrat kesimlerden taze kan bulmaktadõr. Bu noktada meslekten politikacõ ve meslekten bürokrat kesimler arasõnda bir etkinlik savaşõ patlak verebilmektedir. Pratik politikanõn doğrudan içinde yer almõş olmalarõnõn da etkisiyle, zaten batõyõ (düşünce ve yaşantõda) takip etmek için uğraşan azgelişmiş ülke aydõnõ, Lipset'in sõnõflandõrmasõndaki ikinci kategoride yani kültür yayõcõsõ aydõn olarak kalõr.89 Azgelişmiş ülke aydõnõnõn uygulayõcõ kategoride kalmasõnõn ayrõk bir yanõ daha vardõr. Aydõn içinden çõktõğõ azgelişmiş toplumu, kurguladõğõ kusursuz topluma ulaştõrmak amacõyla uğraşõrken genellikle bir batõlõ kültürü kendisine "model" olarak seçer. Çağdaşlaşma ya da çağdaşlaştõrma sürecine girerken, seçtiği model kültürün bir anlamda tüketicisi olur. İşte bu tüketim sõrasõnda, azgelişmiş ülkenin gelenekleri ve Batõ'nõn yaratõlmõş yüksek kültürü aydõnlar elinde bir sentez oluşturur.90 Sentez, zaman zaman bir bileşik bütünlüğü gösterirken; zaman zaman bir karõşõm görüntüsünde eklektizm örneği sergiler. Aydõnlarõn pratik siyaset içindeki konumlarõna gelince; ikisi arasõnda ne tür ilişkiler kurulabileceği üzerinde de durulmalõdõr. 88 89 90 KIÞLALI, Siyaset Bilimi, s.283. KIÞLALI, Siyaset Bilimi, s.283; LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.304. SELÇUK, "Seçkinler...", s.606-607. 29 Bottomore bu açõdan üç ilişki çeşidi saptar.91 Birincisi, yeni bir siyasal kuramõn ilkelerini formüle eden düşünür veya düşünürler kümesinin, toplumsal hareket ve siyasal partileri etkilemesi şeklindedir. İkincisinde aydõnlar, mevcut bir kuramõ somut şartlar için yeniden yorumlarlar. Bu grup aydõnlardan doğrudan siyasete katõlanlar da olmakla birlikte, siyasal örgütlerle açõktan yakõnlõğõ daha az olanlarõn etki çevreleri daha geniştir. Üçüncü tür ilişkide, aydõnlarõn daha çok uzmanlõk alanlarõyla bağlantõlõ olarak resmi kurumlar veya siyasal partilerde danõşmanlõk yapmalarõ tanõmlanõr. Son ilişki, "yeni bir teknik-bürokratik sõnõfõn ya da seçkinlerin iktidara yükselmelerinin" yan ürünüdür. Aydõnlarõn bürokrasiye veya siyasete doğrudan katõlmalarõ olgusu, ayrõ bir ilişki türü olarak alõnabilir. Bu ilişkide yaşanan; aydõnõn aynõ zamanda bürokrat veya politikacõ kimliği de kazanmasõdõr. Ancak aydõnõn bürokratlaşmasõ ya da politikacõ olmasõ aydõn niteliğini yok ederse, kurumlarda gelenekselliği, tutuculuğu güçlendirir ve gelişmeyi durdurur.92 Çünkü politikacõ kendisini iktidara getiren siyasal düzenin savunucusu olmalõdõr. Bürokrat ise, siyasal alanda egemen seçkinlerin buyruğuna tabi bir işgörendir. Zaten, o da siyasal ortamõn bir üyesi/öğesidir. Kendisinden beklenen tutucu bir tavõr içinde olmasõdõr. (Devrim ortamõnda da en ileri devrimcilik buradaki anlamõyla tutucu bir davranõştõr. Çünkü kişi devrim süreciyle birlikte iktidara yükselmiş veya bu dönemde de iktidarõnõ korumak istemektedir.) Oysa aydõn, kendisini nasõl toplumsal sõnõflarõn üstünde görürse, kurum ve kurallarõn da üstünde görür. Dolayõsõyla bürokrat ve politikacõ sõfatõyla düzenin ajanlõğõnõ üstlenmesi, kurumlarõn tutuculuğu nedeniyle onu sõnõrlayan ve körelten bir işlev görecektir. Aydõn niteliği, "eleştiri silahõnõ ödünsüz kullanan" bir dile ve kaleme bağlõdõr. 91 92 BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, s.71. ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.71. 30 Azgelişmiş ülke aydõnõnõn siyasal konumunda şu gelişme gözlenmektedir: "Ülke geliştikçe, işlevsel ayrõm artacağõndan, aydõnlarõn girişimleri azalabilir. Aydõnlar, kültürel uğraşlarõ kendi ana işlevleri olarak benimsemeye başlarlar. Siyasal çabalarõnõn kendi siyasal etkinliklerini azaltmaya yönelmiş olduğu düşünülebilir. Kalkõnma idealleri gerçekleştiği azalacaktõr. zaman, Aydõnlarõn aydõnlarõn siyasetteki siyasetteki başarõlarõ, etkinlikleri siyasetteki başarõsõzlõklarõnõ doğurmaktadõr."93 Azgelişmiş ülkelerin içinde yaşadõklarõ geleneksellik ile modernlik arasõndaki kültürel ikilem, toplumda bir değerler anarşisi ve anomi doğurur. Bu ortamda her toplumsal birim kendi içine çekilmekte ve süreç "toplumsal atomlaşma" ile sonuçlanmaktadõr. Yerli ve Batõlõ kültürleri üzerinde gerçekleştiremezlerse, taşõyan toplum aydõnlar, çok zor olan «kültürel melezleşme» uyumu bunalõmõna düşer.94 Çözülme halindeki bu toplumda, üzerinde uzlaşõlmõş kültürü yaratma görevi de, kendiliğinden aydõnõn omuzlarõna yüklenecektir. Aydõnlar, bu görevi yerine getirirlerken daha çok evrimci ve tek partili sistemleri seçmekte; sahip olduklarõ saygõnlõk sayesinde içlerinden "karizmatik önderler" çõkarmaktadõrlar. Milliyetçilik kavramõnõ aydõn, batõdan ödünç alõr ve bununla toplumda birleştirici rol oynamaya çalõşõr.95 Tek parti, toplumsal öncü rolü ile yõğõnlarõn dinamik ve hareketli bir hal almalarõnõ, bulunduklarõ konum hakkõnda bilinçlenmelerini ve 93 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.31. ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.49. 95 SELÇUK, "Seçkinler...", s.608-613. Bernard LEWIS, milliyetçiliðin Türk devriminde de önemli bir kuvvet olduðunu vurguladýktan sonra, diðer milliyetçi hareketlerden farklýlýk gösteren iki noktayý açýklar: Türk liderlerin, uzun devlet deneyimine dayanan gerçekçi ve soðukkanlý tutumlarý ile "Batý'ya sýrt çevirdikten sonra bile Batý'da ve Batý hayat tarzýnda geleceðin en iyi umudunu" görmeleri. Modern Türkiye'nin Doðuþu, B.4, TTK Ya., Ankara, 1991, s.476-477. 94 31 çağdaşlaşmayõ istemelerini sağlayacaktõr. En azõndan bu iddiadadõr. Ancak şunu kabul etmek gerekir ki, azgelişmiş ülkelerde "modernleşme, demokratikleşmeyi ihmal eder."96 Özetlersek, karşõmõzda birbirinden farklõ iki aydõn tipi vardõr. İlki, temel görevi mevcut durumu eleştirerek halkõn ve yöneticilerin önünde yeni ufuklar açõlmasõnõ sağlamak olan gelişmiş ülkelerdeki aydõnlar. Diğeri, genel olarak yüksek öğrenim görmüş kişilerden ibaret olduğu kabul edilen, gelişmekte olan ülke aydõnlarõdõr.97 Bunlardan baskõn nitelikte olanõ, yeni bir düzen kurmak zorunda kalan ve kuruluşu tamamladõktan sonra iktidarõ bürokrat ve politikacõlara ya da kendi içinden bu katmanlara geçenlere devreden aydõn tipidir. Bu aydõn tipi, yeniden kültür ve bilim alanõna döndüğünde, yeni toplumsal/siyasal düzenin gerektirdiği simgeleri üretmeye yönelecektir. Bunlardan ayrõca, ya geleneksel yapõdan kaynaklanan eleştirilerle ya da daha değişik bir devrimsel yönelimden yola çõkarak yeni kurulan düzene karşõ çõkan aydõnlar da belirmektedir. Bu aydõn tipinin Türkiye örneğinde iki tür davranõş gözlenmektedir. Kendi amaçlarõna yönelik, yasal olsa da olmasa da yürütülecek yayõnlar ve örgütlü etkinlikler içine girebileceği gibi, kovuşturulma ve cezalandõrõlma kaygõsõyla ya da dilediği yaşamõ kurma umuduyla ülke dõşõna çõkabilmektedir.98 96 Mehmet ALTAN, "Kemalizm Bir Ordu Ýdeolojisidir", Dünya KÝTAP, Mart 1994, S. 29, s.9; Muharrem TOROS, "Türkiye'de Bürokrasi Egemenliði", TEZKÝRE Dergisi, S. 4, s.73. 97 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.309. 98 Mehmet Akif, yeni Türkiye`de kendisinin arzuladýðý siyasal yapýnýn gerçekleþmeyeceðini anladýðýnda yurt dýþýna çýkmýþtýr.(Emin ERÝÞÝRGÝL, Ýslamcý Bir Þairin Romaný, Türkiye Ýþ Bankasý Ya., Ankara, 1986 s.379-380) 1925 yýlýnda komünistler üzerinde uygulanan baskýlar sonucu Dr.Þefik Hüsnü, Nazým Hikmet gibileri de yurt dýþýna çýkarak etkinliklerini orada sürdürmeyi seçmiþlerdir. (Aclan SAYILGAN, Solun 94 Yýlý, Mars Matbaasý, Ankara, 1968, s.185.) 32 3-TÜRKİYE'DE SİYASAL SEÇKİNLER VE AYDIN Türkiye'de seçkin gruplar, genelde bütün toplumsal kurumlar için söylenebileceği gibi, Osmanlõ'dan miras kalmõştõr. Çünkü yeni devleti kuran önderler, Osmanlõ Devleti'nin askerleri, memurlarõ ve genel olarak yurttaşlarõdõr. Osmanlõ'da siyasal seçkin, klasik dönem için şöyle sõnõflandõrõlabilir: Askerler, ulema ve idareciler.99 Tanzimat sonrasõnda bu üç gruptan idarecilerin (bürokrasi) baskõn nitelik kazandõğõ gözlenmektedir. Yabancõ dil bilen, Batõ'yõ tanõmõş kalem efendilerinin oluşturduğu bu yeni memurlarõn güçlenmesi, batõlõlaşmayla doğrudan bağlantõlõdõr. Devlet işlerini eline geçiren bürokrasi, devlet yönetimine yalnõz kendilerini layõk görmektedir. Önceleri padişahõn otoritesini sõnõrlayan ilmiye sõnõfõnõn (ulema) nüfuzu bile, yeni bürokratlarõn karşõsõnda yetersiz kalõr ve zayõflamaya başlar. Bu gelişmeyi sağlayan değişim, memurlarõn "padişahõn kulu" olmaktan kurtulmalarõdõr. Batõlõlaşma hareketleriyle birlikte, ulemanõn dõşõnda ve yeni memurlarla benzer nitelikte, yeni tip aydõnlar da ortaya çõkmaya başlamõştõr.100 Tanzimat döneminde merkezi iktidarõ kullanan seçkin gruplar, önceden olduğu gibi, taşradan kopuk niteliktedir. Taşradan kopukluk olgusu, Kurtuluş Savaşõ sõrasõnda ve zaferi izleyen tek parti döneminde de devam etmektedir. I. TBMM'de II. Grup adõyla örgütlenen taşra, Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ ve Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ'nda 99 Þerif MARDÝN, "Tanzimat ve Ýlmiye", Türkiye'de Toplum ve Siyaset, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, 1992, s.266 100 MARDÝN, "Yeni Osmalýlarýn Hakiki Hüviyeti", Türkiye'de Toplum..., s.275-287. 33 kendisini gösterecektir. Taşranõn siyasal alanda, dinsel gericilik ve bölücülük suçlamalarõyla bastõrõlmasõ da, merkezin tipik davranõşõnõ oluşturmaktadõr. Belkemiğini asker ve sivil bürokratlarõn oluşturduğu Cumhuriyet Halk Fõrkasõ (CHF), eşrafõ (yerel seçkin) ve uyumlu ulemayõ (dinsel seçkin) bünyesinde barõndõrõr. Bunlar aracõlõğõyla taşra, merkezin denetiminde tutulmaktadõr. Halk ise, CHF'nõn uzağõna düşmüş durumdadõr.101 İktidar odağõndan uzak tutulan halkla özdeşleşmek, aydõnlarõn üstlendiği bir görev haline gelecektir. Osmanlõ döneminde başlayan ve devam edegelen halkçõlõk düşüncesi, bu görevin yerine getirilmesinin bir ürünü gibidir. Erdemin sõradan halkta bulunduğu, egemenliğin sahibinin de halk olduğu yolundaki söylemle çok sõk karşõlaşõlmaktadõr. Gelecek bölümde ele alacağõmõz "Köylü Türk'ün efendisidir" sloganõ, halkçõlõğõn bir siyasal araç olarak kullanõmõnõn en belirgin örneğidir. Türk aydõnõ, yalnõzca halkõ "mutmain kõlma" misyonunu taşõmakla kalmaz, aynõ zamanda yeni kurulan devletin düşünce temellerini hazõrlamakla uğraşõr. Türk aydõnõnõn bu rolünü anlatmadan önce ideolojik gelişiminin klişeleşmiş Osmanlõcõlõk, İslamcõlõk ve Türkçülük akõmlarõndan geçen kronolojik çizgisini belirtmek gerekir. Çünkü Milli Mücadele, Türkçü akõmõn öne geçmesini izleyen bir dönemde yapõlmõştõr. Bu ortamda yeni devletin düşünsel sisteminin oluşturulmasõ görevini yüklenen aydõn iki yönlü rol oynamaktadõr. Birinci rol, eski rejimin değer yargõlarõnõ ve meşruiyetini ortadan kaldõrmaktõr. İkincisi 101 MARDÝN, "Türk Siyasasýný Açýklayabilecek Bir Anahtar: Merkez - Çevre Ýliþkileri", Türkiye'de Toplum..., s.34-76; ve "Türkiye'de Muhalefet ve Kontrol", Türk Modernleþmesi, B.2, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, 1992, s.177-194. 34 ise, yeni değer yargõlarõnõ ve meşruiyet temellerini oluşturmaktõr.102 Bu iki rol, niteliği gereği eşzamanlõ olarak oynanmaktadõr. Ahmet Ağaoğlu'nun "İhtilal mi, İnkõlap mõ?" derlemesi bunun güzel bir örneğini oluşturmaktadõr. Kuruluş ve kurumsallaşma sürecinde siyasal seçkin, aydõnlarõn kendisinin denetiminde olmasõnõ ister. İş, muhaliflerin bile denetlenmesini isteyecek dereceye varõr. Bunun için bütün toplumu temsil eden tek partili siyasal yapõ öngörülür. Bu yapõ, muhalefeti bastõrõrken, daha da hazõrlõklõ olmaya iter.103 Siyasal seçkin, aydõnlarõ siyasal yaşamõn içine çekerek denetlemeyi tercih eder. Eğitimci, hukukçu, doktor, gazeteci ve bankacõ meslek gruplarõnõ aydõn olarak nitelersek, TBMM'de aydõnlarõn payõ şöyle görülmektedir:104 1920 1923 1927 1931 %25 %33 %36 %39 1923-1931 dönemi, tek parti yönetiminin kuruluş dönemi olarak nitelenirse, bu rakamlardan tek parti rejiminin uzmanlõk sahibi kişilere verdiği önemi de gösterir. Yukarõdaki oranlarõ, egemen grup içinde aydõnlarõn etkinliğinin göstergesi olarak da yorumlamak mümkündür.105 1931 yõlõnda Türk Ocağõ'nõn partiye katõlmasõ kararõ da siyasal seçkinin, 102 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.94. Nükhet TURGUT, "Türkiye'de Siyasal Muhalefet Olgusu ve Anlayýþý", Türk Siyasal Hayatýnýn Geliþimi, (Der. Ersin KALAYCIOÐLU ve Yaþar SARIBAY), Beta Ya., Ýstanbul, 1986, s.436. 104 TURHAN, Siyasal Elitler, s.109. 105 Fikret BAÞKAYA, Paradigmanýn Ýflasý, Doz Ya., Ýstanbul, 1991, s.21. 103 35 aydõnõ denetlemeye yönelik önemli bir girişimidir.106 İktidarõn Türk Ocaklarõ çevresindeki aydõnlarõ denetleme gereğini Oktay'la birlikte şöyle açõklamak mümkündür: "II. Meşrutiyet Türkçülerinin oluşturduğu Türk Ocaklarõ'nõn genişlemesi ve Hamdullah Suphi önderliğinde giderek siyasal bir güç haline gelmesi, yeni rejimi tedirgin" etmiştir.107 İncelememiz, Mardin'in bir söyleşide kullandõğõ ifadesiyle, "suyu arayanlar kuşağõ"na ilişkindir. Aydõn suyu arayan kuyu kazõcõsõ ise, politikacõ suyu çõkaran ve kullanan kişidir. Aydõnõn dramõ da, tam burada ortaya çõkmaktadõr. Çünkü aydõn, sõradan bir kuyunun suyunu kullanmaya razõ olmaz. Bu noktada politikacõnõn dayatmasõna aldõrmayan aydõn, sürekli olarak kuyu kazmaktan yorgun düşer. Yorulan aydõnõ saf dõşõ bõrakmak, politikacõnõn sõradan işlerinden birisidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin yaklaşõk ilk on yõlõnõ ele aldõğõmõz bu çalõşmada, aydõnõn tasfiyesi diye adlandõrdõğõmõz olgu, kuyu kazõcõsõnõn saf dõşõ bõrakõlmasõdõr. Siyasal seçkinle aydõn seçkin arasõndaki bu ilişkide bürokrat, siyasal seçkinin önünde veya arkasõnda ama her zaman beraberindedir. Aydõnlar arasõndan siyasal seçkin veya bürokrasi içinde yer alanlar, yeni rollerini benimsemişlerdir. Organik olarak siyasal iktidara bağõmlõ bu aydõnlar, siyasal yapõnõn meşrulaştõrõlmasõ sürecinin aktörleridir. Siyasal seçkinle uzlaşamayan aydõnlar ise, eski rejimin meşruiyetinin yõkõlmasõnda, zaten üzerine düşeni yapmõştõr. 106 TUNÇAY, TC'de Tek Parti..., s.295-299. Ahmet OKTAY, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatý 1923-1950, KB Ya., Ankara, 1993, s.20. Nisan 1931'deki kurultayýnda kapanma kararý alan Türk Ocaklarý, mal varlýðýný CHF'na devreder. Þubat 1932'de de partiye baðlý olarak Halkevleri kurulur. Yeni örgüt, yeni rejimin tabana yayýlmýþ güçlü bir halk eðitimi kurumu olarak çalýþmýþtýr. LEWIS, Modern ..., s.379; Ahmet Temir, Yusuf Akçura, KTB Ya., Ankara, 1987, s.47. Karpat, Halkevleri'ni, siyasal,toplumsal ve kültürel halkçýlýðý yerleþtirmeye yönelik çalýþmalarý ve halký çaðdaþ kültürle tanýþtýrma gayretleriyle ele alýr. Kemal KARPAT, Çaðdaþ Türk Edebiyatýnda Sosyal Konular, Varlýk Ya., Ýstanbul, 1962, s.29-30. 107 36 Siyasal seçkinle aydõnlar arasõnda bu tarz bir ilişkinin ortaya çõkmasõnda Milli Mücadele'yi yürüten koalisyonun ideolojik yapõsõ önemli bir etkendir. Milli Mücadele, "öznel niyetlerin değil, nesnel koşullarõn" gereği iki amaç için yapõlmaktaydõ: Hilafet ve saltanatõn makamlarõnõn kurtarõlmasõ ve hakimiyet-i milliye düşüncesinin hayata geçirilmesi.108 Birbirinden farklõ katmanlarõ birleştiren bu iki amaç, dinin bir ideoloji olarak kullanõlmasõnõ gerektiriyordu.109 Ancak koalisyon üyelerinin ideolojik yönelimleri, toplumsal kaynaklarõ kadar farklõdõr. Önder kadroyu oluşturan yeni orta sõnõf diyebileceğimiz batõcõ ideolojiye bağlõ asker-sivil bürokratlar ve serbest meslek sahipleri110, zafer sonrasõ iktidar savaşõna avantajlõ başlayacaktõr. Bu önderler grubu, iktidarõ kazandõktan sonra da, Kemalist düşünceyi oluşturup uygulamaya koyacak kadrodur. Taşrada eşrafa dayalõ niteliğiyle, Osmanlõ'nõn geleneğini sürdüren Ankara'daki bürokrat ve aydõn ittifakõ, bürokrat egemenliğinde iktidarõ paylaşacaktõr.111 Bürokrat-aydõn ittifakõ, islamcõ, milliyetçi, bağõmsõzlõk yanlõsõ ve sosyalist renkler taşõyan ideolojisinin eklektik niteliği112 gereği, sarsõntõlar geçirecektir. Zaferin peşi sõra aydõnlar ve onlarõ yönlendiren bürokratlar, toplumu değiştirme hareketlerine girişirler.113 Bu girişim, düşüncedeki ayrõlõklarõn su yüzüne çõkmasõna yol açtõğõndan, ittifakta çatlamalar doğuracaktõr. I. ve II. dönemlerde TBMM içinde, sõrasõyla II. Grup ve Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ örgütlenmeleri, bu ayrõlõklarõn ürünüdür. 108 Ömür SEZGÝN, Türk Kurtuluþ Savaþý ve Siyasal Rejim Sorunu, Birey ve Toplum Ya., Ankara, 1984, s.18. 109 SEZGÝN, Türk Kurtuluþ..., s.136. 110 Doðu ERGÝL, Milli Mücadelenin Sosyal Tarihi, Turhan Kitabevi, Ankara, 1981, s.47. 111 TURHAN, Siyasal Elitler, s.108. 112 TÝMUR, Türk Devrimi...,s.97. 113 Þükrü KARATEPE, Tek Parti Dönemi, s.53. 37 İktidarda yine bir bürokrat-aydõn ittifakõ bulunmakta ve iktidarõnõ sağlamlaştõrana kadar muhalefeti sert bir tutumla karşõlamaktadõr. Kendisini güvende hissedince, denetimi altõnda bir muhalefet örgütlemeye girişir. Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ, bu noktada siyaset sahnesine çõkar. Ama halkõn yoğun ilgisi ve taşrada görevli bir kõsõm memurlarõn işgüzarlõğõ nedeniyle, iktidar grubu bu güdümlü muhalefeti bile hazmedemez. Girişim başarõsõzlõkla sonuçlanõr.114 Bu deneyimin ideolojik boyutunu, tek parti iktidarõnõn devletçi anlayõş ve uygulamalarõ karşõsõnda liberallerin tepkisi oluşturmaktadõr. Kemalist uygulamalar, Kurtuluş Savaşõ'nõn önderleri arasõnda yer alan eşrafõn tutuculuğu ve halka ulaşma bakõmõndan yaşanan zorluklar nedeniyle otoriter nitelik kazanmak zorunda kalõr.115 Bu zorunluluk, daha önce belirttiğimiz gibi azgelişmiş ülkelerde modernleştirici seçkinlerin çok otoriterleşmenin kez karşõlaştõklarõ önemli özdeşleşmesidir.116 Partinin bir durumdur. bir belirtisi, devletin ve dolayõsõyla devletin Türkiye'de parti ile ideolojisinin formülasyonu da bu aşamada yapõlmaktadõr. "Altõ Ok" adõ verilen ilkeler, 1931 yõlõndaki CHF Kurultayõ'nda benimsenir ve Kemalizm'in ilkeleri olarak kabul edilir. Bu ilkeler, 1937 yõlõnda Anayasa'ya da yerleştirilerek, partinin ideolojisi doğrudan devlete mal edilir. Resmi ideolojiden farklõ bir düşünceyi benimseyen, hatta onu benimseyip de parti yönetiminden bağõmsõz olarak tanõmlamaya çalõşan aydõn, iktidardaki bürokrat-aydõn ittifakõ tarafõndan ya iktidar bloğu dõşõna itilir, ya da pasifize edilir. Ahmet Ağaoğlu ve Ahmet Hamdi Başar 114 115 116 iktidar bloğundan çõkartõlmõş, Kadro Dergisi ekibi ise TURHAN, Siyasal Elitler, s.131. TURHAN, Siyasal Elitler, s.133. TUNÇAY, TC'de Tek Parti..., s.322. 38 susturularak pasifleştirilmiştir. Bu tezde, tasfiye diye nitelediğimiz bu olayõ, daha çok tasfiye edilen açõsõndan ele almaya çalõşacağõz. 39 I. SİYASAL SEÇKİNİN YANINDAKİ AYDIN OLARAK AHMET AĞAOĞLU 1. YENİ REJİM İÇİN İDEOLOJİ ÖNERİSİ Ahmet Ağaoğlu'nun Ankara'daki aydõn ve politikacõlarla ilişkisine eğilecek olan çalõşmamõzõn bu aşamasõnda yaşamõnõn daha önceki dönemini kõsaca belirtmek yararlõ olacaktõr. 1869 yõlõnda Azerbaycan'õn Suşa kentinde doğan Ağaoğlu, burada Rus Ortaokulunu ve Tiflis Lisesi'ni bitirdi. Bu dönemde Arapça, Farsça ve Rusça öğrendi. Daha sonra Fransa'ya giderek hukuk, tarih ve filoloji öğrenimi yaptõ. Fransa'da başta Ahmet Rõza olmak üzere Jön Türklerden ileri gelenleri ile tanõşma olanağõ buldu. 1894 yõlõnda Azerbaycan'a dönerek Hüseyinzade Ali gibi belli başlõ Türkçülerle birlikte hareket etti. Bir taraftan öğretmenlik yaparken, bir taraftan da gazete ve dergilerde yazõlar yazdõ. Hayat, İrşat ve Terakki bu gazetelerden bazõlarõdõr. 1908'de Osmanlõ Devleti'nde meşrutiyet ikinci kez ilan edilince Çarlõk Rusyasõ'nõn baskõlarõndandolayõ İstanbul'a taşõnõr. Çeşitli devlet memurluklarõnda bulunur ve İttihat ve Terakki Merkez Heyeti'nde görev alõr. Burada da Türkçü aydõnlarla birliktedir. Türk Yurdu dergisinin ve Türk Ocağõ'nõn kurucularõ arasõndadõr. Darülfünun'a Rusça ve Türk-Moğol tarihi müderrisi olarak atanan Ağaoğlu, bütün bunlarla birlikte gazete ve dergilerde yazmaya devam etmektedir. 1912 yõlõnda Afyon mebusu olarak Meclis-i Mebusan'a girmekle birlikte 1917 yõlõnda Kafkas Ordusu siyasi müşavirliği göreviyle Azerbaycan'a gönderilir. Mütareke sonrasõnda İstanbul'a dönüşüyle birlikte tutuklanarak önce Bekirağa Bölüğü'ne hapsedilir, ardõndan Malta'ya sürülür. 40 Ahmet Ağaoğlu, 1921 yõlõnda Malta'dan kurtulunca Ankara'ya gidecek ve Milli Mücadele'ye katõlacaktõr. Çünkü Türklüğün geleceğini ancak Türkiye Türkleri kurtaracaktõr. Ayrõca sürgünden kurtulmalarõnõ sağlayan Ankara Hükümeti'ne minnetle bağlõdõr.117 Sürgünden önce İstanbul'daki Ankara yandaşlarõnõn örgütü olan Müdafaa-i Milliye içinde Asõl bu niteliği dolayõsõyla Ankara'nõn, Ağaoğlu'nu çalõşmõştõr.118 benimsemesi zor olmamõştõr. 1923 yõlõnda II. dönem Kars Milletvekili olarak TBMM'ye girer ve 1927 seçimleri sonrasõnda da bu görevi sürdürür. 1931 seçimlerinde aday değildir ve etkin siyasetten uzaklaşmõştõr. Ağaoğlu, Anadolu'ya katõlmasõ ile birlikte, "Ulusal Hareketin yarõ sözcüsü durumunda olan ve Mustafa Kemal'in denetiminde çõkarõlan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi"nin119 başyazarõ olur. Hakimiyet-i Milliye'deki yazõlarõndan bir kõsmõ, 1942 yõlõnda "İhtilal mi, İnkõlap mõ?"120 adõyla bir kitapta toplanõr. Bu yazõlarõn gazetede yayõnlandõğõ 1922 yõlõnda henüz Kurtuluş Savaşõ devam etmektedir. Ağaoğlu, daha Milli Mücadele'nin devam ettiği bir dönemde şu sorulara yanõt arar: "Biz neyiz? Nereye doğru yürüyoruz? Ufkun öte tarafõnda bizi ne bekliyor? Memleketimiz ve milletimiz için ne gibi müstakbel bir hayat tasavvur ediyoruz? Hülasa hangi mefkurenin tahakkukuna doğru yürüyoruz?"121 Yazõlarõn yayõnlandõğõ tarih dikkate alõndõğõnda erken sayõlabilecek bu sorular, oldukça anlamlõdõr. 117 Samet AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, B.3, Baha Matbaasý, Ýstanbul, 1969, s.8. Nazým H.POLAT, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Kültür Bakanlýðý Ya., Ankara, 1991, s.27. 119 Ýhsan GÜNEÞ, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Düþünsel Yapýsý (1920-1923), Anadolu Üni. Ya., Eskiþehir, 1985, s.57. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'nin resmi niteliði için ayrýca bkz. Nurettin GÜZ, Türkiye'de Basýn-Ýktidar Ýliþkileri (1920-1927), GÜ BYYO Ya., Ankara, 1991, s.198 ve M.Nuri ÝNUÐUR, Basýn ve Yayýn Tarihi, 2.B., Çaðlayan Kitabevi Ya., Ýstanbul, 1982, s.353. 120 Ahmet AÐAOÐLU, Ýhtilal mi, Ýnkýlap mý?, Alaeddin Kýral Basýmevi, Ankara, 1942. 121 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.7. 118 41 Öncelikle Milli Mücadele'nin geçmişten kopuşun başlangõcõ olduğunun ifadesidir.122 Bir "yürüyüş" durumu dile getirilerek geleceğe ilişkin sorunlar gündeme getiriliyor. Dünden ve bugünden farklõ bir gelecek umudu ima edilmektedir. "Hangi mefkurenin tahakkukuna doğru yürüyoruz?" sorusu ile Milli Mücadele'nin dayandõğõ düşünce sistemi, ideolojisi araştõrõlõyor. "yeni"nin, Bu da, yöneldiği "mefkure" araştõrõlan "eski"den kopuşu gerektirdiği önkabulüne dayanõyor. Herşeyin başõnda, "biz neyiz?" soruluyor ki, sonraki yanõtlara zemin oluşturulsun. Ağaoğlu, Milli Mücadele'yi bir ittifakõn ürünü olarak tanõmlõyor.123 Bu tanõm, dönemin tarihine ilişkin çeşitli açõlardan yapõlmõş çalõşmalarda da paylaşõlmaktadõr.124 İttifakõn kurulmasõnõ sağlayan ortak amaç, Ağaoğlu'nun diliyle söylersek şudur: "Haki paki vatanõ istihlas ve mevcudiyeti milliye ve istiklali millimizi temin."125 "Vatanõ ve milleti kurtarmak", dile getirilen öncelikli amaçtõr.126 Zaten daha sonra yapõlacaklar konusunda konuşmaktan özellikle kaçõnõlõyordu. İşte Ağaoğlu'nun yaptõğõ şey, bunu belirlemeye çalõşmak ve kendi önerisini sunmaktõr. Ağaoğlu, Milli Mücadele'nin ideolojik eğilimini belirlemeye çalõşõrken, şu kaynaklara dayanõyordu:127 1921 ve 1922 yõllarõnda, Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisi'ndeki konuşmalarõ, Misak-õ Milli ve Teşkilat-õ Esasiye Kanunu. Kaynak olarak kullandõğõ bu metinlerin, teorik nitelik taşõmadõğõnõ doğrudan olaylarõn sonucu olduğu 122 Edebiyatý da etkilediði için "kopuþ"a iliþkin bir deðerlendirme için bkz. Ahmet OKTAY, Cumhuriyet ..., s.5-76. 123 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.8. 124 TÝMUR, Türk Devrimi.., s.31; KARATEPE, Tek Parti.., s.53; ERGÝL, Milli Mücadelenin ..., s.47-48, Falih Rýfký ATAY, Çankaya, Bateþ Ya., Ýstanbul, 1984, s.360-362. 125 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.8. 126 ATAY, Çankaya, s.206. 127 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.7. 42 saptar. Zaten "Harekat-õ Milliye ne bir nazariyenin, ne bir felsefe cereyanõnõn, ne de muayyen bir siyasi ve içtimai temayülün mahsulüdür."128 Ağaoğlu, yaşanan olaylarõn özündeki düşünce çizgisini ortaya koymaya çalõşmaktadõr. Milli Mücadele, somut sorunlar karşõsõnda kendiliğinden başlamõş ve bir merkezin yönetimine zamanla girmiştir. Ankara Hükümeti, bu merkezin adõdõr. Ankara Hükümeti'nin halkõn içinden çõkmõş olmasõ, ahlaki ve dolayõsõyla hukuki meşruluğunun kanõtõdõr. Bu durum dince de doğrulanmaktadõr. "Ahlakiyat noktai nazarõndan bizce yalnõz vicdanõ umuminin tasvibine mazhar olan herhangi bir hükümet meşrudur."129 diye yazarken Ağaoğlu, Ankara Hükümeti'ni tarif etmektedir. Ahlak açõsõndan doğrulanan yeni hükümet, hukuken de doğrulanmaktadõr. Yazarõn aynõ yerdeki şu cümleleri bunun içindir:130 "Bu nazariye bazen resmi hukukla tesadüm eder. Fakat bu tesadüm sõrf zahiri ve resmidir. Hakikatte ahlakla hukukun menşei müştereken aynõ vicdanõ umumi olduğundan aralarõnda tesadüm gayri tabiidir. Ahlak umdeleri vicdanõ umumice kabul ve tasvib olunan kõymetlerden olduğundan tabiatõyle her ahlaki fiil aynõ zamanda da meşrudur." Milli Mücadele, Anadolu'da kamusal vicdanõn patlamasõdõr. Bu nedenle doğuştan beri varlõğõ ve oluşturduğu kurumlarõ meşrudur. Fakat biçimsel hukuk belgelerine göre, yasadõşõ bir durum söz konusudur. Oysa kamusal destekten yoksun ve bir avuç "levanten"e dayanan İstanbul Hükümeti, ahlak açõsõndan "gayri meşrudur ve binaenaleyh 128 129 130 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.22. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.11. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.11. 43 gasõp ve cebbardõr, işlediği her fiil gayri meşrudur. Böyle bir hükümete tâbiiyet günah olduğu gibi, aleyhine kõyam da bir vecibe ve sevaptõr."131 Ağaoğlu'nun bu tezine dini kavramlardan destek aramasõ dikkat çekicidir. Bu yazõda açõkça, İstanbul Hükümeti'nin buyruklarõna uymanõn günah, karşõ çõkmanõn sevap ve bir din görevi olduğu ileri sürülmektedir. Dinin, bu düzeyde kullanõlmasõnõn çeşitli nedenleri vardõr. Bana kalõrsa, başta gelen neden, Anadolu halkõna etki edebilecek en önemli söylemin, din adõna ortaya konulanlar olduğu düşüncesidir. Bir başkasõ da, dinin İstanbul Hükümeti elinde bir silah gibi kullanõlmasõna karşõlõk, savunma kaygõsõdõr. Dinin siyasal alanda karşõlõklõ kullanõmõnõ TİMUR şöyle yorumluyor: "Nasõl emperyalizm ve işbirlikçi İstanbul Hükümeti İslam'õ karşõ devrimci bir araç olarak kullanõyorsa, Mustafa Kemal de Milli Mücadele'de aynõ silahõ devrimci bir biçimde kullanarak mukabele etmektedir."132 Ağaoğlu, Ankara Hükümeti'nin meşruluğunu gösterebilmek için, dinden yalnõzca "sevap" ve "günah" kavramlarõnõ almakla yetinmez. Halkõ iktidar kaynağõ olarak kabul eden "hakimiyet-i milliye" düşüncesine, islami temel arar. Bu temeli de, "icmai ümmet" kavramõnda bulur. Ağaoğlu'nun bu konudaki düşüncesi şudur: "Tarihte ilk evvel... İslamiyet, ... halkõ hükümet ve hukukun esasõ ve menbaõ olarak kabul etti. İcmai ümmet bugünkü tabir ile ifade olunan Hakimiyeti Milliye'den başka bir şey değildir."133 Ağaoğlu'nda karşõlaştõğõmõz bu yöntem, ona özgü değildir. "İstibdat"a karşõ mücadele eden Namõk Kemal, meşrutiyeti benimsetmek 131 132 133 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.11. TÝMUR, Türk Devrimi, s.27. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.14. 44 için İslamiyet'in orjinalinden dayanak arar. Meşrutiyetin, dine aykõrõ olmadõğõnõ, tersine dinin gereği olduğunu şu sözlerle iddia edecektir: "Meşruta rejiminin kabulü, Batõ rejimlerini taklit etmek değildir. Bu, İslamlõğõn şeriat hükümlerinin, ümmetin icmaõ zamanõn koşullarõna göre değişebilir oluşundan ötürü mümkündür. İslamlõkta, dünyanõn neresinden gelirse gelsin (isterse Çin'den gelsin) nerede bir ilerleme varsa onu almak bize emredildiğinden geriye dönme ya da bulunduğumuz durumda kalma zorunluluğu yoktur. Sõrf Batõ'da denendiği ve tutulduğu için meşruta rejiminin bir yenisini icada lüzum yoktur; o bizim geçmişimizde zaten vardõ."134 Bernard Lewis, başka bir örnek vererek, 14 kasõm 1909'da Osmanlõ meclisinin açõlõşõ dolayõsõyla padişahõn konuşmasõndaki "şeriatta emredilen parlamenter hükümet" ifadesini yaygõn bir eğilime bağlamaktadõr. Bu eğilim, ortaya çõkan yenilikleri bilinen ve tanõnan şeylere bağlayarak daha kabul edilebilir duruma getirme gayretidir.135 Namõk Kemal'in ve Ağaoğlu'nun dayanak olarak dini almalarõnõn arkasõnda yatan güdüler araştõrõlmadan da, yöntemdeki benzerlik gözlenebilmektedir. Ağaoğlu, bu yöntemi kullanarak, İslam'a uygunluğunu gösterdiği "hakimiyet-i milliye" anlayõşõnõ güçlendirmeye çalõşmaktadõr.136 Diğer yandan İstanbul Hükümeti'nin, Ankara karşõtõ propagandasõnõn önemli bir aracõnõ etkisizleştirmeye yönelmiştir. Bunu da, açõkça söylemekte ve İstanbul'daki iktidar sahiplerini, aynõ şekilde suçlamaktadõr. 134 Niyazi BERKES, Türkiye'de Çaðdaþlaþma, Doðu-Batý Ya., Ýstanbul, Tarihsiz, s.289. Bernard LEWIS, "Geliþen Ülkelerde Deðiþen Toplumsal Geðerler Meseleleri", Az Geliþmiþ Ülkeler, B.2, Milliyet Kültür Kulübü, Ýstanbul, 1966, s.107. 136 Bu yaklaþým, Alkan'ýn "benzeyiþ grubu" adýný verdiði olgu ile açýklanabilir. Kitleye verilmek istenen yeni biçim, tarihsel ve/veya dinsel temellere baðlanarak sunulmaktadýr. ALKAN, Geliþen Ülkelerde ..., s.38-41. 135 45 "İstanbul'un siyasi mahafili, ... Ankara'yõ asi ilan etti. Halbuki isyan bir camianõn ittihaz etmiş olduğu istikamete karşõ hareket etmeğe denilirse, hakikatte asi Saray ve Babõali idi. Zira Ankara'daki icmai ümmete karşõ muhalefet eden onlar idi."137 Ankara'da yaşanan gelişmelerin niteliğini sorgulayan Ağaoğlu, olanlarõ "ihtilal" ya da "inkõlap" kalõplarõna sõğdõramaz. "Fakat ikisini de şamil gayet vasi ve derin bir hadisedir ki, ... yalnõz bizim değil, bütün Garbi ve Orta Asya'nõn da tarih ve mukadderatõna yeni bir istikamet tayin etmeğe namzettir."138 Anadolu'daki Kurtuluş Savaşõ'nõ "Harekat-õ Milliye" diye adlandõrmayõ yeğlemesi, bu iki kavramõn yeterince kapsayõcõ olmayõşõndandõr. Milli Mücadele'nin bu denli geniş çapta etkisi olmasõ beklenirken, teorik zeminden yoksun olmasõ bir çelişki gibi görünmektedir. Ağaoğlu'nun da dediği gibi, Milli Mücadele, bir düşünsel modelin uygulanmasõ kaygõsõyla başlamamõş ve belirli ideolojik sõnõrlarla kendisini bağlamamõş bir bağõmsõzlõk savaşõdõr. İşte başka toplumlara örnek olacak yanõ da, burasõdõr. Anadolu'da "istiklal-i tamme" yani, tam ve bütün yönleriyle bağõmsõzlõk için yapõlan topyekün savaş ve yaklaşan başarõ, aynõ durumdaki diğer toplumlar için de bir umut õşõğõ olacaktõr. Milli Mücadele'nin önderlerinin anti-emperyalist tutumu, bağõmsõzlõk isteğiyle paraleldir ve sömürgeler için örnek olma konumunu güçlendirir. Ağaoğlu, Milli Mücadele'nin ideolojik temelini milliyetçi, halkçõ ve köylücü anlayõş olarak vurgular. Milli Mücadele, yöneticilerin zihnindeki Anadolu halkõyla ilgili imajõ değiştirmiştir. Önceden Anadolu, "şuursuz, idraksiz, istenildiği zaman, istenildiği surette 137 138 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.16-17. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.18. 46 kullanõlabilecek, muti, münkat, muayyen kuvveti haiz bir yõğõn" insanõn yaşadõğõ bir yer olarak algõlanõrdõ. Ağaoğlu, bu anlayõş değişikliğinin "en beliğ ve veciz ifadesini Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin" dilinden aktarõyor: "Memleketin efendisi köylüdür."139 Mustafa Kemal'in bu sözleri, bunalõm döneminde Babõali'nin ve halkõn sergilediği tutumdan doğar. Çünkü Dünya Savaşõ sonrasõnda, "herkes için zahir ve bahir oldu ki, birisi [Babõali] manevi ve maddi esaret, ölüm ve tefessüh menbaõdõr. Diğeri [halk] ise şan, şeref, haysiyet, ulviyet, istiklal, varlõk ve hayat serçeşmesidir."140 Milli Mücadele'nin önderinin sözleriyle, köylünün efendi olduğu tescil edilmiştir. Peki "efendi" ne demektir? Ağaoğlu, bunu da açõklõyor: "Efendi Türkçe kelime değildir. Efendi mefhumunu Türkler bey kelimesi ile ifade ederler. Bey kelimesi ise bekçiden gelir. Bekçi olan beydir. Yani kendisine teslim edilen vediayõ muhafaza eden, ona ait vazifelerini sadakat ve merbutiyetle ifa eyleyendir ki, kendisine efendilik ve beylik ünvanõnõ verdirir. Zaten Türk'ün zihniyetinde asalet kanla değil, vazifeye sadakatle müterafiktir. "Hadisat ispat etti ki, bekçilik hassasõ, vazifeye sadakat seciyesi köylüde mahfuzdur. Binaenaleyh efendi de odur. Bekçi ve vazifeşinas olduğundan tabiatõyle mülk ve devletin sahibi de odur. Zaten ef'al ve harekatõ ile de bunu ispat etmiştir."141 Görüldüğü gibi, Ağaoğlu, köylüyü göreve bağlõlõğõ nedeniyle efendi diye niteler. Yine aynõ nedenle, devletin ve ülkenin sahibi olarak görür. Bu düşünce, Milli Mücadele'nin yoksulluk ortamõnda 139 140 141 doğal AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.37. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.34-37. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.37. 47 karşõlanacak gibi görünse de, bir değişimin ifadesidir. Diğer yandan Türk aydõnõ, halkçõ-köylücü düşünceye hazõrdõ. Anadolu'daki kurtuluş savaşçõlarõ, milliyetçilikle birlikte "halka doğru" hareketi ile de tanõşmõşlardõ.142 Halkçõlõğõ dönemin siyasal liderlerinin tanõmlayõşõndaki vurgu, İstanbul Hükümeti'ne karşõ bir siyasal silah olarak kullanõldõğõnõ düşündürmektedir. hakimiyetin, Bu idarenin tanõmda doğrudan halkçõlõk, doğruya "kudretin, halka kuvvetin, verilmesi"143 anlamõndadõr. Halkçõ ve köylücü söyleme dayanarak Ankara Hükümeti'nin meşruluğunu gösteren Ağaoğlu'nun, konuyla bağlantõlõ olan demokrasi konusundaki düşüncelerine eğilmek gerekir. Ağaoğlu, demokrasi hakkõnda yazarken, halka verdiği yeri de açõkça belirtir: "Biz köylünün, çiftçinin doğrudan doğruya icrayi hükümet etmesi taraftarõ olmadõğõmõzõ açõk ve sarih bir lisanla beyan ettik. Zaten bunun imkan haricinde olduğunu da izaha çalõştõk. Lakin taraftarõ olduğumuz münevver zümrenin de bütün emsal ve harekatõnda, bütün amal ve efkarõnda yalnõz ve yalnõz bu köylü ve çiftçiden mülhem olmasõnõ, onun iradesinin, ihtiyacatõnõn, maddi ve manevi amal ve efkarõnõn mütercimi olmasõnõ da kat'i ve layetezelzel bir esas olarak kabul ediyoruz. Münevver zümre yalnõz onun namõna ve yalnõz onun iradesinin hakimiyetinin tercümanõ olarak hareket edebilir."144 142 GEVGÝLÝLÝ, Türkiye'de ..., s.75'de Kýrým, Kafkas ve Balkan kökenli yazarlar eliyle Türkiye'ye taþýndýðýndan söz edilen köycülük, halkçýlýk ve milliyetçilik düþüncelerinin ayný kiþilere dayanmasý ile ilgili TEMÝR þöyle yazýyor: "Türk Yurdu dergisi etrafýnda toplanan Türkçü aydýnlar arasýnda 1912'den itibaren halkçýlýk fikrinin araþtýrma ve inceleme konusu olarak ele alýndýðýný görüyoruz. Türk Yurdu'nun bir kolu olarak 1329 (1913)'te Halka Doðru dergisinin yayýnlanmasý, bunun zirvesini teþkil eder. Türk Yurdu'nun yazarlarý olan Celal Sahir, Halide Edip, Ahmet Aðaoðlu, Ali Hüseyinzade, Akil Muhtar, Mehmet Fuat (Köprülü), Ziya Gökalp, Mehmet Emin, Yusuf Akçura vb. ayný zamanda halkçýlýk hareketinin de öncüleri idiler. Bundan maksat, halk aðzýna yakýn bir dille pratik meselelerin ele alýnmasý ve halkýn yetiþtirilmesi ve tenviri idi." TEMÝR, Yusuf Akçura, s.66. 143 GÜNEÞ, Birinci Türkiye..., s.172. 144 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.58. 48 Görüldüğü gibi, halkõn arzularõ "aydõn" dediği bir seçkin grubu tarafõnda dile getirilecektir. Halkõn doğrudan iktidarõnõ mümkün olmadõğõnõ ileri sürer ve seçkinlerin her rejim için bir zorunluluk olduğunu savunur. Halkõn, iktidarõn ve ülkenin sahibi olduğu düşüncesi ise, iktidarõ kullanan seçkinlerin halkõn düşünce ve emellerine tercüman olmalarõ ile gerçekleşecektir. Zaten bu uyum sağlanamazsa, azõnlõktaki yöneticilerle çoğunluğu oluşturan halk arasõnda büyük bir çatõşma doğacaktõr. Bu da bir toplum için en büyük tehlikedir.145 Bu bağlamda demokrasiye şöyle bir tanõm getirir: "Benim anlayõşõma göre, demokrasi demek, ekseriyetin hakimiyeti, ekseriyetin taşõdõğõ zihniyetin, tarzõ telakkinin revacõ, ekseriyet ihtiyacõnõn tatmini, ekseriyet temayülatõnõn ve arzularõnõn hayatõ milliye üzerine tesiri demektir."146 Ağaoğlu'nun bu düşüncesine itiraz edebilmek o kadar da kolay değildir. Ancak bir çekince koymak gerekirse, çoğunluğun egemen oluşunun güvencesinin ne olacağõ sorusu açõkta kalmaktadõr. Şayet çoğunluk, arzularõnõn uygulamaya yansõmadõğõ kanõsõnda ise, yaşanacak çatõşma ne gibi bir sonuç doğurur, halk ne yapabilir? Milli Mücadele'nin İstanbul Hükümeti'nce yasadõşõ ilan edilmesine karşõn, halkõn TBMM ile birlikte oluşu bu soruya uygulamalõ bir karşõlõktõr, diye düşünebiliriz. Ağaoğlu, tarih boyunca Doğu'da çoğunluk azõnlõğõn elinde ezilmiştir derken, hala Doğu'lu olan Türkler için de aynõ durumun geçerli olduğunu belirtir. Bütün Doğu'da ve doğal olarak Türkler'de de demokrasinin yokluğu, tarih boyunca süren bir eksikliktir. Milli Mücadele, en azõndan Türkler için, bu eksikliği giderecek bir çõkõştõr. 145 146 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.39-40. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.42. 49 Daha doğru deyişle, Ağaoğlu'na göre Milli Mücadele, demokrasinin kurulmasõnõ da sağlamalõdõr. Azõnlõğõn kim adõna hükümet edeceği sorusuna, 1921 Anayasasõ'nõn 5. maddesinde "Büyük Millet Meclisi azasõnõn herbiri kendisini intihap eden vilayetin ayrõca vekili olmayõp umum millletin vekilidir"147 diye yanõtlanmaktadõr. Burada benimsenen genel temsil ilkesi, Osmanlõ Mebusan Meclisi'nde de uygulanmõş olan sistemdir.148 Ağaoğlu'nun temsil konusundaki düşünceleri de şöyledir: "İslami noktai nazardan serbestçe tezahür eden iradei milliye hükümetin yegane binasõdõr. Fakat bir kerre tezahür ederek filan yahut filanõn şahsõnda maddileşmiş olan iradei milliye bununla inkõtaa uğramõş ad edilemez. Tabiriaherle, kendini temsil etmek için intihap ettiği zat veyahut zevat bir vekili mutlak sõfatõnõ haiz ad olunamazlar. Bilakis iradei milliye her zaman faal, müteharrik ve münteşirdir. Yani hakkõ murakabesini muhafaza etmektedir, kendini temsil edenlerin ef'al ve harekatõnõ daima teftiş eylemek selahiyetini haizdir."149 Ağaoğlu, İslam hukukunun mantõğõyla hareket ederek ulusal irade ile icmai ümmeti özdeşleştirir. Yukarõda aktardõğõmõz cümlelerinde, "emredici vekalet"e yakõn görünmekle birlikte, önerdiği "temsili vekalet"tir. Ulusal iradeye, temsilcisini sürekli denetleme yetkisi tanõmaktadõr. Ancak temsilciden, temsil yetkisini geri alma sorununu gündeme getirmez. Ayrõca ulusal iradenin belli kişi veya kişilerde somutlaşabileceğini belirterek, siyasal seçkinleri doğal olarak sunmakta 147 Ergun ÖZBUDUN, 1921 Anayasasý, Atatürk Araþtýrma Merkezi Ya., Ankara, 1992, s.21. 1876 Kanun-u Esasisi 7. madde: "Heyet-i Mebusan azasýnýn herbiri kendini intihap eden dairenin ayrýca vekili olmayýp umum Osmanlýlar'ýn vekili hükmündedir." Erdoðan TEZÝÇ, Anayasa Hukuku, Beta Ya., Ýstanbul, 1991, s. 98, dipnot 3. 149 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.14. 148 50 ve bu arada TBMM'yi de ulusal iradenin somutlaşmõş hali olarak meşrulaştõrmaktadõr. Ağaoğlu, yönetici azõnlõğõn belirlenmesi sürecinde örgütlenme ve yarõşma özgürlüğü yani çok partili siyasal yapõ öngörmektedir. Ona göre, Türk toplumunun geri kalmasõnõn temelinde de yarõşma ortamõnõn yokluğu yatmaktadõr. Ağaoğlu, Türk toplumunun geri kalmõşlõğõnõ yeri geldikçe ifade etmektedir. Çoğulcu siyasal yapõyõ, çağdaşlõğõn bir gereği olarak önerirken, çağdaşlõk çizgisi olarak Batõ medeniyetini göstermektedir. Çoğulcu demokrasi hakkõndaki düşüncelerini şöyle ortaya koymaktadõr: "Bizim müdiranõ umur da hakikaten mümtaz, zübde, müntehap olmalõdõr ve bunun için de iki şartõn mevcudiyeti elzemdir: Serbest taazzuv ve tenevvü, serbest rekabet. Asrõmõz içtimai tecemmüler ve taazzuvlar asrõdõr... Teşkilat ve müesseseler ne kadar tenevvü ve tekessür ederse, o nispette o memleketin hayatõ inkişaf eder ve o nispette de erbabõ liyakat ve istidat yetiştirir."150 Sivil toplum örgütlerinin yaygõnlaşmasõ ve çoğalmasõ, daha yeterli ve yetenekli kişilerin yönetici olmasõnõ sağlayacaktõr. Ağaoğlu'na göre yöneticiler, "mümtaz" ve "müntehap" yani, seçkin ve seçilmiş olmalõdõr. Bu özelliği taşõyan yöneticilerin ortaya çõkabilmesi, örgütlenme ve yarõşma serbestliği ortamõna bağlõdõr. Ağaoğlu, seçkin ve seçilmiş azõnlõğõn yönetiminde, çoğunluğun isteklerine göre çalõşan bir hükümet yapõsõ önerir. Önerdiği yapõnõn içinde aydõnlara da, rehberlik görevi yüklemektedir. Bu çerçevede aydõna düşen iş, "milletin amakõ derununda asõrlardan beri meknuz 150 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.53. 51 kalan amal ve arzularõ"151 açõğa çõkarmaktõr. Ayrõca teorik temelden yoksun olarak gelişmiş Milli Mücadele'nin ilkelerini ve hedeflerini belirlemek de aydõnlarõn görevidir.152 Yukarõda da değindiğimiz gibi, Ağaoğlu, Türk toplumunun Batõ medeniyetine ulaşmasõnõ istemektedir. Bunu, Malta sürgünü sõrasõnda yazdõğõ "Üç Medeniyet" adlõ kitabõnda ortaya koymuştur. Ağaoğlu'nun batõcõlõğõ, medeniyet yarõşõnda Batõ'nõn önde oluşundan kaynaklanmaktadõr. Ancak Türk toplumunu batõlõlaştõrõrken, Ziya Gökalp'le güçlenen "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasõrlaşmak" eklektizminden yana tavõr almõştõr. Ağaoğlu, bu tavrõnõ benzer şekilde "Hars itibariyle Türk-İslam kalmak ve medeniyet itibariyle de Avrupalõ olmak isterim!"153 sözüyle açõklõyor. Ağaoğlu'na göre Batõ medeniyetine girmek, Milli Mücadele'nin temel amacõ olan bağõmsõzlõk için de gereklidir. Doğulu kalmak isteyenlere karşõ çõkmak için yazdõğõ bir makalesinde bu gerekliliği vurgular: "Hakimiyet-i Milliye, Garp'tan geldi. Şark medeniyetini bõrakmadan, Garp'tan gelen bu usulü yerleştirmek mümkün değildir. "Hakimiyet-i Milliye zihniyeti bize münhasõran Garp'tan gelmiştir ve bütün Şark'õn bütün medeniyetine, bütün ananelerine tamamen muhaliftir. O halde siz nasõl hem Hakimiyet-i Milliye taraftarõ oluyorsunuz ve hem de Şark medeniyeti bize kifayet eder, Garp medeniyetine ihtiyacõmõz yoktur, diyorsunuz?"154 151 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.21. AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.62. 153 AÐAOÐLU, Ýhtilal mi..., s.65. 154 AÐAOÐLU, "Garp ve Þark", VATAN Gazetesi, 5 Eylül 1923. Bu makalenin muhatabý, Tevhid-i Efkar Gazetesi baþyazarý Velit Ebuzziya Bey'dir. 152 52 Batõlõlaşma sorununa Ağaoğlu, toplumsal bir olay olarak bakmaktadõr. Siyasal kurumlarõn batõlõlaşmasõ da, toplumsal alanõn bir yansõmasõdõr. Buradaki bütün yönleriyle batõlõlaşma isteği, eklektik nitelikli batõcõlõkla çelişki doğurmaktadõr. Ziya Gökalp ile ilişkisini ele alõrken, bu çelişki karşõmõza yeniden çõkacağõndan çözümlemeyi de oraya erteliyorum. 53 2- AYDINLARLA İLİŞKİSİ Ahmet Ağaoğlu İstanbul aydõnlarõ ile Paris'teki öğrenciliği döneminde ilişki kurmaya başlar. Ahmet Rõza ile tanõşmasõ bunun başlangõcõdõr. Azerbaycan'dan İstanbul'a taşõndõktan sonra, İttihat ve Terakki'li aydõnlarla birlikte çalõşmaya başlar. Aynõ zamanda İstanbul siyasetine de girmiştir. Afyon temsilcisi olarak Meclis-i Mebusan'da yer alõr. İttihat ve Terakki'nin yan kuruluşu niteliğindeki Müdafa-i Milliye Cemiyeti'nde de çalõşmõştõr. Kuvayi Milliye ve Müdafa-i Hukuk örgütlenmelerinin zeminini hazõrlayan bu dernekte "Tenvir-i Efkar" kurulunda görev yapmõştõr. Bu kurul, derneğin üyesi aydõnlardan oluşan fakat gazetecilerin çokluğu dikkati çeken birimidir.155 Bu dönemde aydõn niteliği ile yaptõğõ etkinlikler daha çok bilinmektedir. Türk Yurdu, Türk Ocağõ ve Türk Bilgi derneklerinin kurucularõndandõr.156 Yazõlarõnõ çeşitli dergi ve gazetelerde yayõnlarken, kimi yayõn organlarõnõn yönetimini üstlenir. Türkçülük düşüncesinin önemli isimlerinden birisi durumundadõr.157 Ağaoğlu, pek çok İttihatçõ ve Türkçü ile Malta'ya sürülür. Sürgünden Ankara hükümetinin İngiltere ile yaptõğõ anlaşma sayesinde kurtularak Anadolu'ya geçer.158 Ankara'da hemen göreve başlayan Ağaoğlu öncelikle kalemiyle hizmet eden bir aydõndõr. Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü ve Hakimiyet-i Milliye gazetesi başyazarlõğõ görevlerini yürütür. 155 POLAT, Müdafaa-i ..., s. 27 ve s.172. TEMÝR, Yusuf Akçura, s. 40-46. 157 David KUSHNER, Türk Milliyetçiliðinin Doðuþu ( 1876-1908 ), Kervan Ya.,Ýstanbul, 1979, s.18-24. 158 Bilal ÞÝMÞÝR, Malta Sürgünleri, B.2, Bilgi Ya., Ankara, 1985, s. 348-356. 156 54 Osmanlõ Devleti'nin Türk olmayan unsurlarõnõn ayrõlmasõ ve Kurtuluş Savaşõ'nõn Batõ emperyalizmine karşõ yapõlmasõ nedenleri ile Türkçülük vurgulu şekilde dile getirilmektedir. Ağaoğlu da bir Türkçüdür, ama Türk düşünce yelpazesi içinde Batõcõ olarak adlandõrõlacak niteliktedir. Batõcõlõk ve Türkçülüğün birleşebilmesinde, Batõ'ya karşõ kazanõlmõş zaferin verdiği özgüven önemli bir etken olmalõdõr.159 "Üç Medeniyet" adlõ kitabõnõ Malta'da yazan Ağaoğlu, Batõ medeniyetinin, İslam ve Buda-Brahma medeniyetleri karşõsõndaki üstünlüğünü dile getirir. Medeniyeti hayat tarzõ olarak tanõmlarken şöyle demektedir: "Hayatõn bütün tecellilerini, maddi ve manevi bütün olaylarõnõ o kavram içine koymalõdõr. O halde medeniyet, düşünce ve tecessüs tarzõndan başlayarak, giyiniş şekline kadar hayatõn bütün olaylarõnõ içine alõr.' 160 Buradaki yaklaşõmõn ilk önemli noktasõ, Ziya Gökalp'in temsil ettiği kültür ve medeniyet ayrõmõnõ161 kaldõrmasõdõr. Ağaoğlu, Batõ medeniyetinin üstünlüğünden bahsederken, bütüncü düşünmektedir. Daha sonra "gardrop devrimciliği" diye adlandõrõlacak girişimlerin habercisi gibi görünmektedir. Çünkü Ağaoğlu, Türk toplumunu, batõlõlarõn düzeyine kavuşturmak istiyordu. (Milli Mücadele döneminde İslam'õ birinci kaynaklandõğõ dayanak böylece olarak daha kullanõşõnõn açõk olarak siyasal ortaya nedenlerden çõkmaktadõr.) Medeniyetteki bütüncü yaklaşõmõnõn yansõmalarõ çoktur. Örnek vermek gerekirse, 1924 Anayasasõ TBMM'de görüşülürken sergilediği tutum ilginçtir. 159 LEWIS, Modern ..., s.477. Ahmet AÐAOÐLU, Üç Medeniyet, M.E.B. Ya.,Ýstanbul , 1972 , s. 3-4. 161 Selahattin HÝLAV, "Düþünce Tarihi 1908-1980", Türkiye Tarihi C.4 - Çaðdaþ Türkiye 1908-1980, (Der. Sina AKÞÝN), Cem Ya., Ýstanbul, 1992, s.367. 160 55 "(Komisyonun hazõrladõğõ Anayasa Taslağõ'nda) muayyen bir sistem, muayyen bir usul, muayyen bir yol kabul edilmemiştir. Muhtelif usuller, muhtelif sistemler tertip edilmek istenilmiş ve meydana muhtelif bir şey çõkmõştõr ve bundan dolayõ biz, mütemadi tezatlar içerisinde yuvarlanõyoruz... Efendiler! Emin olalõm ki, hayat, tarih, vekayi bizi mevcut olan sistemlerin, usullerin birisinin içine ithal edecektir."162 Ağaoğlu bu sözleriyle, hukuk sisteminin, "hayat tarzõ" bütününden ayrõlamayacağõnõ ortaya koymuştur. Şapka Kanunu'nun Teşkilat-õ Esasiye'ye aykõrõ olduğunu ileri süren Bursa milletvekili Nuretin Paşa'nõn önerisi görüşülürken söyledikleri de, hukuk ile giyiniş arasõnda ilişki kuracaktõr. Bu ilişkiye uygun olduğu için Şapka Kanunu'nu destekler. "Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nu kabul eden bir muhit, o teşkilat-õ esasiyeyi doğurmuş olan muhitin ruhunu da almalõdõr. Ruhunu almadõkça, Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nu almõş olanlar boş kalõr. Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nun ruhunun, ledünniyatõnõn doğmuş olduğu medeni milletlerin muhitlerini, zevahirini almõş olmak icap eder. Alõnmadõkça Teşkilat-õ Esasiye ile onu taşõyan insanlar arasõnda daima tezat ve ihtilaf mevcuttur. O tezat ve ihtilafõ bertaraf etmek için Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nu doğurmuş olan medeni muhitlerin, medeni ihtiyaçlarõnõ da tespit ve kabul etmek mecburiyetindeyiz ve el'an Teşkilat-õ Esasiye Kanunu eski zihniyetlerle yani, kalpak ile fotin ile alakadar olduğunu zanneden milletlerde bu kanun tekevvün etmemiştir."163 Bütün bunlarõ sergiledikten sonra, çelişkiye düştüğünü daha önce belirttiğimiz konuyu şöyle açõklayabiliriz. Kurtuluş Savaşõ başlamadan 162 163 TBMM Zabýt Ceridesi, C.8/1, Devre II, Ýçt.Sn.II, Ankara, 1975, s.621-623. TBMM Zabýt Ceridesi, C.19, Devre II, Ýçt.Sn.III, s.225. 56 önce Malta'da yazdõğõ Üç Medeniyet'te ve zafer sonrasõnda ortaya koyduğu düşüncelerinde Ağaoğlu, tam anlamõyla ve bütün yönleriyle batõlõlaşma taraftarõdõr. Savaş sõrasõndaki yazõlarõnda ise, Türk-İslam kültürü ve Batõ medeniyetinin birleştirilmesini istemektedir. Bu isteği, dönemin koşullarõ gereği İslamlõk ve Türklük duygularõndan beklediği güdüleme yeteneğine bağlayabiliriz. Çünkü Batõ, kendisiyle cephede savaşõlan düşmandõ. Öyleyse, karşõsõnda direnişi sağlayacak bir öğeye dayanõlmalõydõ. Türkİslam kültürü diye, işte bu öğeyi adlandõrõyordu. Zaferden sonra, Türk toplumunun batõlõlaşmasõna ilişkin düşüncelerini yeniden dile getirmesinin bir sakõncasõ kalmamõştõ. Burada Ağaoğlu'nun çelişkisi, kendisine özenilen ve kendisiyle savaşõlan iki Batõ arasõnda kalõşõn doğurduğu şaşkõnlõkla da açõklanabilir. Oran, azgelişmiş ülke aydõnõnõn bu durumunu "Batõ'ya hayranlõk-Batõ'ya kõrgõnlõk ikilemi" olarak adlandõrõyor.164 Ağaoğlu'nun Batõyla ilgili düşüncelerine değinirken, Ziya Gökalp'in eklemeci anlayõşõna karşõ çõktõğõnõ belirtmiştik. Ziya Gökalp'la Ağaoğlu, Türkçü dergi ve derneklerle, İttihat ve Terakki'de birlikte çalõştõlar. Sürgünde de beraberlikleri devam etti. Sürgünden kurtulunca Ağaoğlu'na Ankara'da görev verilirken, Gökalp Diyarbakõr'da dergi çõkarmaya başlar. Gökalp, barõştan sonra Ankara'ya çağrõlõr. 1924 Anayasasõ'nõ hazõrlamakla görevli komisyonda Ağaoğlu'yla yine beraberdir. Her ikisi de Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yazmaktadõr. Bu iki eski dost, birbirinden farklõ düşünceleri savunan rakip durumundadõr. Ziya Gökalp, "hak yok vazife var" sloganõ ile devletçiliği önerirken, Ağaoğlu bireyin ve devletin birlikte varlõğõnõ savunmaktadõr. Bu tartõşmadan Ağaoğlu yenik çõkacaktõr. Gökalp, İttihat ve Terakki'de olduğu gibi, şimdi de CHF'nda "mürşit" rolündedir. Bu rol gereği sahip 164 ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.190. 57 olduğu etki, 1924 Anayasasõ'nda kendisini göstermektedir.165 Fakat Ağaoğlu, bireyciliği "tutarlõ ve dürüst bir liberal"166 diye anõlmasõnõ sağlayacak şekilde savunmaya devam etmektedir. Bir aydõn örgütü olan Türk Ocağõ'nõn kurucu üyelerinden olan Ağaoğlu, bu dernekteki diğer Türkçü aydõnlarla birliktedir. Bunlarõn önde gelenleri, Yusuf Akçura ve Hamdullah Suphi Tanrõöver'dir. Hamdullah Suphi, Türk Ocağõ başkanõ olmasõ nedeniyle Ağaoğlu'nun yakõn çalõşma arkadaşlarõndandõr. Yusuf Akçura da, aynõ dergi ve derneklerde etkinlik göstermenin yanõ sõra, Ağaoğlu gibi Rusya kökenlidir. Bu dönemde Ağaoğlu, resmi otoritenin uygulamalarõnõ doğrulamaya çalõşan aydõn grup içindedir. Hilafet tartõşmalarõnõn devam ettiği dönemde "Hilafet ve Hakimiyet-i Milliye" adlõ ortak kitaba yedi bölüm yazar. Bu kitap, halifenin varlõğõnõ savunanlarõn tezlerini çürütmek için, özellikle Hoca Şükrü'nün "Hilafet-i İslamiye ve BMM" adlõ broşürüne karşõ hazõrlanmõştõr.167 Ağaoğlu'nun bu dönemde iktidara organik olarak bağlõ, "resmi aydõn" olduğunu söyleyebiliriz. 165 166 167 S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.8-10. TÝMUR, Türk Devrimi..., s.162. TUNÇAY, Tek Parti..., s.64-67. 58 3- SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ Ağaoğlu, siyasetin doğrudan içinde yer almõştõr. Mebusan Meclisi'nde Afyon temsilcisi, İttihat ve Terakki genel merkez yöneticisi olarak görevler yapmõştõr. "Asayişi bozmak ve Ermeniler'e zorbalõk yapmak"168 suçlamalarõyla Malta'ya sürülmesinde bu görevlerinin de payõ vardõr. Malta sürgününden sonra kendilerini kurtaran Ankara Hükümeti'nin bürokratik kademelerinde görev alõr. 1923 yõlõnda yapõlan seçimlerle TBMM II. döneminden itibaren Kars milletvekilliği yapar. Bu dönemde kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'na karşõ CHF içinde kalmaya devam eder. İleride yine üzerinde duracağõmõz Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn kurucularõ arasõnda yer alõr. Milletvekilliği, bu partinin başarõsõzlõkla sonuçlanmasõna kadar sürer. Yukarõda da belirtildiği gibi, 1924 Anayasasõ'nõ hazõrlayacak kurulda üyelik yapmõştõr. Ankara'da Matbuat Umum Müdürü olarak bir bürokrat, II. ve III. dönem TBMM'de bulunan bir politikacõ ve resmi yayõn organõnda başyazar olarak aydõn rolleri üstlenen Ağaoğlu, Hukuk Fakültesi'nde de ders vermiştir. Ağaoğlu'nun çok yönlü çalõşmasõnõn bir nedeni ideolojik ise, bir başka nedeni kişiseldir. Çünkü sürgünden kurtulmasõnõ sağlayan güç Ankara Hükümeti'nin diplomasisidir. Bu yardõm, Ağaoğlu'nu Ankara'ya karşõ minnetle borçlandõrmõştõr. Bu borçluluğu yaşamõ boyunca taşõyacak olan Ağaoğlu, düşünce olarak zaten desteklediği Milli Mücadele'ye bütün varlõğõyla katõlmõştõr. Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 168 yönetiminin kendisine verilmesi, Milli Mücadele ÞÝMÞÝR, Malta..., s.264. 59 önderlerinin eski İttihatçõlara karşõ dikkatli davrandõklarõ bir dönemde Ağaoğlu'na duyduklarõ güveni göstermektedir.169 TBMM'nin özellikle I. döneminde yoğun bir şekilde yaşanan tutucularla yenilikçiler arasõndaki mücadeleye, Ağaoğlu Hakimiyet-i Milliye'deki yazõlarõyla katõlõr. Doğal olarak yenilikçi kanadõn yanõndadõr. Hatta zaman zaman hükümetin alttan alma politikasõyla çelişme pahasõna yazmaktadõr. Samet Ağaoğlu'ndan bir alõntõ ile buna bir örnek vermek istiyorum:170 "Birinci Meclisin içinde muhafazakarlõk-yenilik mücadelesinin tarihi hadiseleri vardõr: Bir gün Edirne Mebusu merhum Şeref bir vesile bularak kürsüye çõktõ. Ağõr,eski kelimelerle dolu, yapmacõklõ, yüzünün mimikleri, ellerinin, kollarõnõn hareketleriyle garip bir nümune teşkil eden meşhur hitabetiyle Osmanlõ İmparatorluğu'nun ta Mütareke yõllarõna kadar çökme sebeplerini Devlet idaresinin din kaidelerinden uzaklaşmõş olmasõna bağladõ. Genç Osman, Birinci Mahmut gibi inkõlapçõ hükümdarlarõ, bütün Tanzimat adamlarõnõ, İttihat ve Terakki'nin bütün içtimai hamlelerini yerin dibine batõrdõ, sonunda da bu söylediği fikirlerin aleyhinde olanlarõ toptan küfürle, dinsizlikle suçladõ. Meclis muhafazakarlarõn çõlgõnca alkõşlarõyla çõnlõyor, yenilik taraftarlarõndan hiç kimse bu heyecan karşõsõnda söz alõp konuşamağa cesaret edemiyordu. 169 Milli Mücadele'nin kadrolarý aðýrlýklý olarak Ýttihat ve Terakki'nin eski üyeleri veya en azýndan taraftarýdýr. Fakat bir kýsým Ýttihatçýlar, Ankara'daki Mustafa Kemal'in önderliðini hazmedemezler. Bu önderliðe karþý çeþitli uðraþlara girenler, 1926'da Ýzmir Süikasti'ni düzenlemek suçlamasýyla Ýstiklal Mahkemeleri'nde yargýlanacaklar ve içlerinden idam edilenler de olacaktýr. Bkz. AKÞÝN, Ýttihat ve Terakki ve Jön Türkler, s.308; TUNÇAY, Tek Parti, s.161-167. 170 S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.94-95. 60 Edirne Mebusu'nun arkasõndan zamanõn Şer'iye Vekili (Din İşleri Bakanõ) de kürsüye çõkarak onu destekleyen bir konuşma yaptõ. Bu telkinlerin tesiri öylesine ağõr bastõ ki, dayanamayarak yerinden kalkan Hamdullah Suphi Tanrõöver'e reis söz vermedi. Ertesi günü Hakimiyet-i Milliye gazetesinde o sõrada Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürü olan merhum Ahmet Ağaoğlu'nun "Nereye Gidiyoruz?!" isimli bir başmakalesi çõktõ. Babam bu yazõsõnda Meclis'in o toplantõsõndaki manzarayõ, söylenen fikirleri, yapõlan iddialarõ tahlil ederek "Derviş Vahdetilerin ruhu hortluyor, bu ruh memleketi nereye götürecek?" diye soruyordu. O gün öğleye doğru Başvekil (Rauf Orbay), babamõ çağõrdõ: << Sen ne yaptõn Hocam, diye başladõ, bu sõrada böyle yazõ yazõlõr mõ? Hocalar toptan yanõma geldiler, ateş püskürüyorlar. Bu vaziyette hem onlarõ teskin, hem de seni korumak için istifa etmeni istiyorum!>>" Ağaoğlu, Ankara dõşõnda olan Gazi'yi beklemek bahanesiyle istifa etmese de, hükümetin geri çekilici tutumu açõkça ortaya çõkmaktadõr. Ağaoğlu, bu dönemde siyasal önderler karşõsõnda dostlarõnõn adõna ricacõlõk ve onlarõn dertlerini aktarma işlevi de üstlenmiştir. Yusuf Akçura, bu durumu Ağaoğlu'nun cesaretine bağlamaktadõr.171 Bu konuda kendisini zor durumda bõrakacak kadar ileri de gittiği olmuştur. Üniversite reformu sõrasõnda Milli Eğitim Bakanõ olarak Ağaoğlu'nun kadro dõşõ bõrakõlmasõnda etkin olan Reşit Galip ile Keçiören'den komşudur. Reşit Galip eski İttihatçõlar'dan Dr. Nazõm'õn idamõna karar veren İstiklal Mahkemesi'nde üyedir. Ağaoğlu, komşusundan eski 171 S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, Ankara, 1940, s.32. 61 arkadaşõnõn haksõzlõğa uğramamasõnõ istemekle kendisinin de ittihatçõlõğõnõ hatõrlatmõştõr.172 Bu dönemde Ağaoğlu, aydõn olarak inandõğõ bir mücadelenin ideolojisini üretmek için etkinlik gösterirken, politikacõ kimliğiyle Meclis'te iktidarõn savunmasõnõ yapmaktadõr. Politikacõ Ağaoğlu, aydõn Ağaoğlu'nun Meclis'teki temsilcisi gibidir. Bu durum, Milli Mücadele nedeniyle oluşmuş toplumsal uzlaşmanõn içinde egemen konumda bulunan grupla Ağaoğlu'nun ideolojik tutumlarõ arasõnda paralellikle de bağlantõlõdõr. CHF söz konusu koalisyonun büyük bölümünü içine almõştõr. Mustafa Kemal'in şahsõnda CHF ile uyum içinde olan Ağaoğlu, partili muhalefet yapan Terakkiperver Fõrka'ya yakõnlõk göstermez. 172 S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.144. 62 II. SİYASAL SEÇKİNİN KARŞISINDAKİ AYDIN OLARAK AHMET AĞAOĞLU 1. REJİME İÇERİK YÖNÜNDEN ELEŞTİRİSİ A. 1926 RAPORU173 Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar'a verilmiş olan ve hazõrlandõğõ tarihten adõnõ alan bir rapordur. Ağaoğlu, "Müncimiz Büyük Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine" şeklinde hitapla başlattõğõ raporu, "bendeleri" diye imzalayarak bitirir. Rapor, yazarõn bağlõlõğõnõn uzun uzun anlatõlmasõyla başlamaktadõr. Zaten hitap sözleri de bağlõlõğõn düzeyini göstermektedir. Diğer taraftan Ağaoğlu'nun Gazi'ye bağlõlõğõnõn, raporda da dile getirilen, kişisel gerekçeleri vardõr. Bir göçmen olarak geldiği Türkiye'yi yurt edinmiştir. Ağaoğlu, yeni yurdunun yaşanan gelişmelerden zarar göreceği düşüncesiyle, bu raporu yazmõştõr. Ağaoğlu, Türk İnkõlabõ'yla çürümüş, asõrlõk ilkelerin yõkõldõğõnõ, fakat yeni ilkelerin henüz yerleşmemiş, netleşmemiş olduğunu vurgulamaktadõr. Devletin yabancõ sermaye tarafõndan boykot edildiğini belirterek, vergi konulmasõnda halkõn yükünü dikkate almak gereğini 173 Hasan Rýza SOYAK, Atatürk'ten Hatýralar, C.2, Yapý Kredi Bankasý Ya., Ýstanbul, 1973, s.493-499. 63 vurgular. Rapora göre, burada gösterilecek özen, yeni ilkelerin benimsenmesinde çabukluk ve kolaylõk sağlayacaktõr. Ağaoğlu, raporunda Türk İnkõlabõ'nõn çap ve sürat bakõmõndan dünyada bir benzerinin daha olmadõğõnõ dile getirir. Bunda da "Türk inkõlapçõlarõnõn başõndaki dahinin" rolünün altõnõ çizer. "Gazi Paşa'nõn icra etmiş olduğu ... mucizevi ve efsanevi" inkõlap hareketlerinin başarõsõnõn dayanağõ manevi prestijdir. İşte rapor, bu prestijin korunmasõ ve güçlendirilmesi gerekirken darbelere maruz kalõşõndan ötürü yazõlmõştõr. Raporda bu darbeler "1-Feragati nefs kifayetsizliği, 2Fõrkanõn ataleti, 3-Mütekabil murakabenin eksikliği" diye üç maddede sõralanmaktadõr. Raporda ilk olarak, Cumhuriyet Halk Fõrkasõ (CHF) üyelerinin "halka karşõ mütehakkim ve mütekebbir vaziyetler" almalarõ, özel iş takipleri, israf ve eğlenceye yönelmiş görüntüleri eleştirmektedir. Kaldõ ki, bu kişiler "paraya, ticarete ve menfaate dalmakla" partilerinin haysiyet ve şerefine yönelik ithamlara malzeme hazõrlamaktadõrlar. Oysa üyesi bulunduklarõ partinin konumunu güçlendirmek her birisinin ilk görevi olmalõdõr.174 "Fõrkanõn ataleti" konusunda, parti yönetiminin çalõşmadõğõndan bahsederek özellikle "divan"õn cansõz ve durgun durumunu eleştirir. Dünyanõn her yerinde olduğu gibi bizde de parti, hükümetinin işlerini kolaylaştõrmak; yükünü azaltmak yoluyla içinden çõkardõğõ hükümeti kuvvetlendirmelidir. Kõsaca parti çalõştõrõlmalõ ve bu herkese gösterilmelidir. 174 Ýleri gazetesi yazarý Suphi Nuri, Cumhuriyet'in ilanýndan önceki tartýþmalar sýrasýnda Mustafa Kemal'in Mussolini ve Lenin gibi bir diktatör olmasýný önerir. Buna gerekçe olarak da, Halk Fýrkasý'nýn görevini yapmadýðý gibi, bir fikir partisinden çok menfaatperestlerin toplandýðý bir yer durumuna geldiðini yazar. Buradan da, en azýndan bir kaç yýldan beri, Aðaoðlu'nun partinin yapýsýný eleþtirirken yaptýðý saptamalarýn yaþanan olumsuzluklar olduðunu çýkartabiliriz. GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.79. 64 Eleştirisinin üçüncü maddesinde (yanlõş anlaşõlma endişesiyle olsa gerek) demokratlõğõ demagoglukla bir tutar ve bunu savunmadõğõnõ söyler. Zaten "binbir başlõ kütlelerin herhangi bir işi" başaramayacağõna inanmaktadõr. "Siyasi ve içtimai tecrübeden" yoksun ve geri kalmõş yerlerde "kuvvetli hükümetlerin ve mütebariz şahsiyetlerin" önemi çok büyüktür. Türkiye için de, kuvvetli hükümeti gerekli görür. İyi niyetli ve õlõmlõ kontrol, kuvvetli hükümet için ilk şarttõr. Bu kontrolün kurulamadõğõ durumlarda ortaya çõkacak olan şahsi iktidarlarda, iktidar sahipleri ne kadar faziletli ve başarõlõ olursa olsunlar suistimal önlenemez. Böylelikle hükümet, halkõn güvenini yitirmektedir. Ağaoğlu, iyi niyetli denetim için muhalefet partisi öngörmez. Kuvvetli hükümeti kuracak olan parti, "hayõrhahane murakabe usulünü" temin etmelidir. Bu görev de yine "Fõrka Divanõ"na yüklenmektedir. Yapõlmasõ gerekeni şöyle tarif eder: "Fõrka divanõ reislerin bilakaydüşart itimat ettiği zevattan teşekkül etmelidir. Bu suretle teşekkül ettikten sonra artõk bu divan hükümete ve fõrkaya ait bütün meseleleri, bir hürriyet ve serbestii tam içinde müzakere etmek, duyduğu ve müşahade ettiği hatalarõ, idaresizlikleri, yolsuzluklarõ bilaperva divan içtimalarõnda tetkik eylemek ve bunlar hakkõnda kararlar ittihaz etmek salahiyetleriyle mücehhez olmalõdõr. Bu suretle idare eden fõrka, aynõ zamanda murakabe vazifesini de üzerine almõş olur." Kuvvetli hükümeti oluşturmaya katkõsõyla birlikte, denetim metodu, Ağaoğlu'na göre başka iki nedenle daha gereklidir. İlki, Cumhuriyet rejimi için bir destek görevi üstlenecektir. Ayrõca halk, denetimin uygulandõğõnõ göreceğinden yönetime daha çok güven besleyecek ve gönül rahatlõğõ içinde olacaktõr. Sonuçtaki ümidi de, partililer, basõn ve meclisin buna alõşmasõ ve normal bir hürriyet ortamõnõn oluşmasõdõr. 65 Ağaoğlu, 1926 yõlõnda tek partili siyasal yapõ ile barõşõktõr. Çok önem verdiği ve özgürlük ortamõnõ hazõrlayacağõnõ düşündüğü siyasal denetimi bile tek parti düzeninde gerçekleştirmeye yönelir. Demagoji olarak gördüğü demokrasinin, biçimsel ve tanõmlayõcõ öğelerinden olan çok partililiği175 şimdilik düşünmez bile. Ağaoğlu, parti içindeki denetim mekanizmasõnõn işleyişiyle birlikte, çok partili siyasal yapõnõn kurulmasõnõ geleceğe bõrakmaktadõr. Geleceğe ilişkin umudu, toplumun denetim ve özgürlük ortamõna bütün kurumlarõyla hazõrlanmasõ noktasõnda yoğunlaşmaktadõr. Gerçi Falih Rõfkõ Atay'a göre, bu dönemde partinin yapõsõna bakõlõnca, tek-parti nitelemesi haksõzlõktõr. Çünkü parti, en koyu gericilerden en öndeki ilericilere kadar her türlü eğilimi kendi içinde barõndõrmaktadõr. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi karma parti diye nitelenmelidir.176 Siyasal sõnõf içindeki konumu dikkate alõnõrsa, Falih Rõfkõ'nõn mantõk zinciri, o dönemin genel anlayõşõnõn ifadesi olarak kabul edilebilir. Bu durumda Ağaoğlu'nun, denetim organõ biçiminde çalõşmasõnõ öngördüğü muhalefeti parti örgütü içine yerleştirmesini, fazla yadõrgamamalõdõr. Bu raporda parti yönetimi ataletle, tembellikle ve halktan uzaklaşmakla itham edilmektedir. İhtikar, gayri meşru ticaret ve israfçõlõk noktalarõndan da İttihat ve Terakki'nin kötü şöhretiyle benzerlikler kurulmaktadõr. Eleştirilerden uzakta tutulan yalnõzca Gazi'nin kendisiydi. Çünkü Gazi, çevresindekilerce yanõltõlmakta ve her şeyin toz pembe olduğuna inandõrõlmaktadõr.177 Bu anlayõşõn sonucu olarak yanlõşlarõn ve hatalarõn sorumluluğu en yakõn çevresindeki kişilere 175 176 177 yüklenmektedir. İsmet Paşa'dan da övgüyle söz eder. G. Bingham POWEL, Çaðdaþ Demokrasiler, S Yayýnlarý, Ankara, 1990, s.4. ATAY, Çankaya, s.448. AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.37. 66 Eleştirilerinin kaynağõ, kendisini de katarak "bizler" diye bahsettiği kişilerdir. "Büyük Gazi! Bu millet ve Devlet ne sizin gibi ibdakar bir dehayõ ve ne de İsmet Paşa Hazretleri gibi yapõcõ, kudretli bir zekayõ ne bundan evvel görmüştür ve ne de bundan sonra kolay kolay bulabilecektir. Fakat sizin etrafõnõzõ almõş olan bizler, maatteesüf vaziyetin ehemmiyetini takdir edemiyoruz. Üzerimize düşen maddi ve manevi vazifeleri bihakkõn ifa ederek sizin himmet ve gayretlerinizi müsmir kõlmak için çalõşmak zevkini duymuyoruz!"178 Ağaoğu, bu raporunda da sõk sõk kullandõğõ gibi, Mustafa Kemal'e yüceltici sõfatlarla hitap eder. "Büyük dahimiz", "büyük rehberimiz", "büyük müncimiz" gibi. Ağaoğlu'nun bu üslubunda belirleyici olan güdü, siyasal iktidardan çõkar sağlama felsefesinde «fert»e verdiği yer"dir.179 kaygõsõ değil, "toplum Ağaoğlu'nun iktidarla ters düştüğü dönemde aynõ üslubu sürdürmesi, çõkar kaygõsõ gütmediği yargõsõnõ destekleyen başka bir olgudur. Ağaoğlu, bu raporuyla Mustafa Kemal'i uyararak içinin rahatladõğõnõ itiraf etmektedir. Ayrõca CHF yönetimiyle ilk ayrõlõk adõmõnõ attõğõnõn da farkõndadõr.180 Bu ayrõlõk şu açõdan önem kazanacaktõr: İlerideki sayfalarda konu edineceğimiz SCF deneyiminde alacağõ yeri, bu raporla birlikte başladõğõ CHF eleştirileri ile belirlemiştir. SCF'nin yeni kurulduğu sõralarda, bu partiye girmesi Ağaoğlu'na yöneltilen eleştirilere konu olunca, son yõllarda CHF içinde 178 SOYAK, Atatürk'ten ..., s.498. Cümlelerin altýndaki çizgiler Atatürk'e aittir. Murat YILMAZ, Ahmet Aðaoðlu -Milliyetçilik ve Liberalizm-, Basýlmamýþ Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1991, s.30-33. 180 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.45. 179 67 gelişmelerden zaten rahatsõz olduğunu bu raporu kendisine kanõt göstererek dile getirmiştir.181 Samet Ağaoğlu, bu rapordan sonra İsmet İnönü'nün babasõna karşõ tavõr aldõğõnõ yazmaktadõr. Kendi cümleleriyle aktaralõm: "Hükümet partiyi atõl bõrakarak onun yapmasõ gereken murakabeden kendisini sõyõrmõş, inkõlaplarõn asõl mana ve hedefini ihmal ederek sadece şekil üzerinde kalmõştõr. İnönü raporda hakkõnda kullanõlan cümlelerin nezaketi altõnda yatan gerçeğin bu olduğunu anlamõştõ elbet. Bunun için de o günden sonra babama hep şüphe ile bakmõş, onun kendisini iyi bir Başbakan saymadõğõnõ söylemekten geri durmamõştõ."182 SCF kapandõktan sonra Ağaoğlu'nun siyasetin dõşõna itilmesini, üniversite reformu sõrasõnda da kadro dõşõ bõrakõlmasõnõ ve Akõn gazetesinin kapatõlmasõnõ İnönü'nün öc alma hareketleri olarak değerlendirmektedir.183 181 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.121. Samet AÐAOÐLU, Demokrat Partinin Doðuþ ve Yükseliþ Sebepleri Bir Soru, Baha Matbaasý, Ýstanbul, 1972, s.97. 183 S. AÐAOÐLU, Demokrat Partinin..., s.98. 182 68 B. SERBEST FIRKA DÖNEMİ Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn Takrir-i Sükûn'la biten macerasõnõ takiben yaşanan tek partili şeflik dönemi içindeki ikinci ve sonuncu muhalefet partisi girişimi Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn (SCF) kurulmasõyla başlar. Kuruluş, Ali Fethi Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasõnda teati edilen mektuplarla kamuoyuna duyuruldu. Bu mektuplarda Fethi Bey eleştirilerini ortaya koyarken; Mustafa Kemal Paşa bundan memnuniyetini ve aralarõndaki benzerlikleri (ki, rejimin temel taşlarõdõr) dile getiriyor. Mustafa Kemal'in mektubundaki şu ifade bunu açõkça ortaya koyar: "Memnuniyetle tekrar görüyorum ki, laik cumhuriyet esasõnda beraberiz. Zaten benim siyasî hayatta tek taraflõ olarak daima aradõğõm ve arayacağõm temel budur."184 Laikliğin en önemli unsur olarak vurgulanmasõ, çağdaşlaşma atõlõmlarõnõ genel anlamõyla temsil ediyor olmasõndandõr. Ayrõca Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn Şeyh Sait ayaklanmasõyla özdeşleştirilmesinden dolayõ dinciliğin önemli bir siyasal muhalefet aracõ olduğunun farkõna varõlmasõ da rol oynamõş olmalõdõr. Yeni parti ile ilgili olarak belirtilmesi gereken bir nokta da, kuruluş isteğinin Fethi Bey'den değil; Mustafa Kemal Paşa'dan geldiğidir. Mektuplaşma ile bütün dünyanõn gözü önünde Mustafa Kemal'den güvence alõnmõş oluyordu.185 Güdümlü niteliği gereği 184 185 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.23. CUMHURÝYET Gazetesi, 19 Aðustos 1930. 69 partinin kurucularõ ve mebuslarõ da genel başkanõ gibi tayinle belirleniyordu.186 Ahmet Ağaoğlu, öteden beri aykõrõ ve muhalif tavrõyla bu partinin kurucularõ arasõna ilk tayin edilenlerden birisidir.187 Anõlarõnda, yine de kendisinin ikna edilmesi için uğraşõldõğõnõ anlatõyor.188 Serbest Fõrka, adõyla beraber savunacağõ görüşler belirlenmiş bir partidir. Serbestlik yanlõsõ bir yazar ve darülfünun hocasõ olan Ağaoğlu da, özel niteliklerinden ötürü partinin ideoloğu konumundadõr.189 Ağaoğlu bu parti ile ilgili 1934 yõlõnda yazdõğõ anõlarõnda çizdiği tabloyu şöyle değerlendirebiliriz190: Senarist ve yönetmeni Mustafa Kemal ve oyuncularõ bütün parti ve basõn ileri gelenleri olan, zaman zaman da doğaçlamaya fõrsat tanõnan bir piyes. Çünkü Mustafa Kemal, iktidar partisinin genel başkanõ olmasõna rağmen, kurulan yeni partinin genel başkanõnõ, sekreterini ve milletvekillerini tayin ediyor, adõnõ koyuyor ve fikir yapõsõnõ belirliyor.191 Bu nedenle Ağaoğlu, yeni partinin kuruluş gerekçesini de Gazi'nin iç dünyasõnda arõyor: "Gazi her sene bir yenilik çõkarõr, kimsenin aklõna ve hayaline gelmeyen yeni bir meseleyi ortaya atar... Nihayeti gelmeyen bütün bu yenilikler Gazi'nin psikolojisine has olan bir ihtiyacõn mahsulüdür. Sükun ve istikrar Gazi için yabancõ bir alemdir."192 Oysa Ağaoğlu, 1926 yõlõnda vermiş olduğu raporda "Gazi'nin icra etmiş olduğu tahavvüller sürat ve vüsat itibariyle adeta mucizevî ve efsanevîdir" diyordu. Bu iki yorum arasõndaki fark, 186 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.27. Lewis, SCF'nýn kuruluþunda Mustafa Kemal'in rolünü muhalefete izin vermek ve "ima"ya indirgemektedir. Yine de bu partinin baðýmlý niteliðini vurgulamaktadýr. LEWIS, Modern ..., s.278-279. 187 AKÞAM Gazetesi, 22 Aðustos 1930, S.AÐAOÐLU, Demokrat Partinin ..., s.28. 188 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka s.23-29. 189 TUNÇAY, Tek Parti, s.261. 190 Buradakine yakýn bir benzetme için bkz. S. AÐAOÐLU, Demokrat Partinin..., s.28. 191 TUNÇAY, Tek Parti, s.36. 192 TUNÇAY, Tek Parti, s.34. 70 geçen zaman içinde kendisinin maruz kaldõğõ uygulamalardan kaynaklanõyor olmalõ. Hatõralarõnõ yazdõğõ dönemde öyle bir küskünlük ve yalnõzlaştõrõlmõşlõk içindedir ki, partisinin lideri Fethi Bey'le ilgili acõ acõ sitemler sõralar.193 Mustafa Kemal'in himayesinde başlayan iki partili siyasetin tadõ çok çabuk kaçar. CHF genel merkez ve taşra yöneticileri, SCF faaliyetlerini engellemekte, en azõndan zorlaştõrmaktadõrlar.194 İzmir olaylarõ bunun en uç örneği ve iplerin kopma noktasõdõr.195 Bir de alelacele girilen mahalli seçimlerde yaşananlar katõlõnca, yeni partinin başladõğõ gibi gitmeyeceği ortaya çõkar. Basõnõn ve CHF yöneticilerinin etkisiyle Mustafa Kemal ile karşõ karşõya gelmek durumunda bõrakõlan SCF önderleri 17 Kasõm 1930 günü partiyi kapatma kararõ alõrlar.196 SCF ideolojik tavrõnõ yayõnladõğõ programõnda ve yasa diye adlandõrdõklarõ tüzüğünde açõkça dile getirir.197 Kendisini cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik olarak niteleyen parti, bu ilkeleri ebedileştirmeyi amaçlar. Devlet ancak fertlerin gücünün yetmediği durumlarda doğrudan iktisadi teşebbüse yönelmelidir. Vergiler, fertlerin iktisadi teşebbüs kabiliyetlerini sarsmayacak dereceye indirilmelidir. Bürokrasinin azaltõlmasõnõ, rüşvet ve suistimallerin önlenmesini ister. Milli hakimiyet ilkesinden hareketle özgürlükleri önemle vurgular. SCF Yasasõ, 193 Örnek için, AÐAOÐLU, Serbest Fýrka ..., s.58. Ýhsan KESER, Türkiye'de Siyaset ve Devletçilik, Gündoðan Ya., Ankara, 1993, s.90; AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.47-64. 195 Ýzmir'deki olaylarda ölüm ve yaralanmalarla birlikte halkýn, CHF ve Anadolu gazetesinin binalarýna karþý hareketleri söz konusudur. Aðaoðlu'nun CHF ve özellikle Ýzmir Valisi'nin tutumundan kaynaklandýðýný ileri sürdüðü olaylarýn, resmi yayýnlarda deðerlendirilmesi "bazý müfsitlerle ve komünist temayülatýnda bulunan birkaç kiþi"nin sorumlu olduðu yolundadýr. AÐAOÐLU, Serbest Fýrka ..., s.54-58; Hariciye Vekaleti, Ayýn Tarihi, C.22-23, S.75-78, Haziran-Eylül 1930, s.6585. 196 TUNAYA, Türkiye'de Siyasal Partiler, s.630-631; KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, Ýstanbul Matbaasý, Ýstanbul, 1967, s.63; AÐAOÐLU, Serbest Fýrka ..., s.106. 197 Program metni: TUNAYA, Türkiye'de Siyasal Partiler, s.633-634; TUNÇAY, Tek Parti, s.404-405. Yasa metni: TUNAYA, Türkiye'de Siyasal Partiler, s.398-404. 194 71 4.maddedeki "Vicdan hürriyeti, mesai serbestisi, fikir, kelam ve içtima hürriyetleri, icra kuvvetini murakabe ve kontrol salahiyeti ve halk kütlelerinin belediye ve vilayet idarelerinde kendi işlerini kendileri görmeleri esasõ fõrkanõn hassaten benimsediği umdelerdir" cümlesi, özgürlük vurgusuna iyi bir örnektir. Ağaoğlu, SCF'nõn bakõş açõsõnõ politikacõ olarak da, aydõn olarak da demeçlerinde ve yazõlarõnda açõklamak için çalõşmõştõr. Bu dönemde günlük siyasetten başka, özellikle devletçilik üzerinde durmuştur. Cumhuriyet Gazetesi'nin 19 Ağustos 1930 günlü sayõsõnda çõkan demecinde "İsmet Paşa Hükümeti devletçiliği başka bir şekilde anlõyor. Halbuki bizce devletçilik menafii umumiyeye müteallik işlerde halk lehine bizzat devletin müteşebbis mevkiinde bulunmasõdõr" der. Yeni partinin adõnõ Serbest Cumhuriyet olarak koyanlarõn aynõ zamanda CHF için devletçi niteliği seçtiklerini düşünmektedir.198 Daha sonra gerek anõlarõnda, gerek Kadrocularla tutuştuğu tartõşmalarda CHF'nõn devletçiliğini kendisininkinden pek farklõ görmediğini yazacaktõr. "Ben Serbest Fõrka kurulduğu zamana kadar Cumhuriyet Halk Fõrkasõ'nõn tamamen liberal, demokrat ve benim kadar devletçi bir fõrka olduğu kanaatinde idim. Binaenaleyh bende değişen hiçbir şey yoktur. ..."199 İsmet Paşa'nõn 30 ağustos 1930 Sivas200 Nutku bu konuda önemli bir dönüm noktasõdõr. Burada hükümetin "mutedil devletçiliği" muhalif fõrkanõn itirazlarõna rağmen resmen dile getirilmektedir.201 İsmet Paşa, bu konuşmasõnda, "bizim politikamõzõn anahatlarõ, Türk tarihinin seyri, õzdõraplarõ ve ihtiyaçlarõ göz önünde bulundurulmaksõzõn anlaşõlamaz. 198 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.30. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.102. 200 Aðaoðlu, hatalý bir biçimde, bu nutkun yerini Samsun diye yazar, Serbest Fýrka .., s.30. Nutkun tam metni için bkz. Ayýn Tarihi, s.6528-6547. 201 KESER, Siyaset ve Devletçilik, s.89. 199 72 Biz lazõm gördüklerimizi yalnõz okuyarak ve düşünerek çõkarmadõk" derken, teorik liberalizme dayalõ muhalefete karşõ kendisini savunmaktadõr. Devletçiliği, liberalizme tercih ettiklerini açõkça da söylemektedir. "Liberalizm nazariyatõ bütün memleketin güç anlayacağõ bir şeydir. Biz iktisadiyatta hakikaten mutedil devletçiyiz. Bizi bu istikamete sevk eden bu memleketin ihtiyacõ ve bu milletin fikri temayülleridir."202 Ağaoğlu'nun bildiği CHF ideolojisinin değişmesi, rejime yeni bir yön verilmesinin de göstergesidir. Bu değişim yaşanõrken, Ağaoğlu SCF içinde yer alõr ve liberal-demokrat çizgide õsrar eder. İktidar odağõnõn isteğine direnmesi, onu "siyasal sõnõf" içinde yalnõzlõğa, "siyasal seçkin"in dõşõna itecektir. 1931 yõlõnda yenilenen seçimlerle TBMM ve bir anlamda da siyasal sõnõf dõşõnda kalacaktõr. Devletçilik konusu Cumhuriyet Gazetesinin sütunlarõnda başlayõp daha sonra kitaplaşacak bir polemiğin de odak noktasõnda yer alõr. İki tur süren bu tartõşma, Şevket Süreyya'nõn "İnkõlap ve Kadro" kitabõnõn Ağaoğlu tarafõndan eleştirilmesiyle, 13 Teşrinisani 1932 günü başlar. Şevket Süreyya'nõn ikinci turdaki son yazõsõ 27 Kanunusani 1933 tarihinde yayõnlanacaktõr. Bu diziyi, 5 Şubat 1933'te, kendilerini böyle kimselerle meşgul ettiği için okuyucudan özür dileyen yazõsõ ile Ağaoğlu bitirir. Bu tartõşma sõrasõnda Ağaoğlu, başkentten ve pratik siyasetten uzaklaşmõş bir darülfünun hocasõdõr. Bu polemikteki görüşleri özetle şöyledir:203 Kendilerini Kemalist, inkõlapçõ ve devletçi olarak niteleyen, Türk İnkõlabõnõn sürekliliğini göstermek ve ideolojik sistemini kurmak için 202 MÝLLÝYET Gazetesi, 31 Aðustos 1930. Kadrocularýn dünya görüþü ile ilgili noktalar, Aðaoðlu'nun aydýnlarla iliþkisi incelenirken ve Kadrocularla ilgili bölümde ele alýnacaktýr. 203 73 çõkan Kadro dergisi ekibinin karşõsõna bir liberal, milliyetçi ve demokrat olarak çõkar. Ancak Kemalizmi, inkõlapçõlõğõ ve devletçiliği de elden bõrakmaz. Kendisi bu durumu şöyle ifade eder: "Benim gibi bir çok Türk vatandaşlarõ da hem Kemalist, hem inkõlapçõ ve hem de devletçi olduklarõ halde bu mefhumlarõ anlamak hususunda Kadroculardan ayrõlõyoruz."204 Ağaoğlu'na göre, bütün devletler niteliği gereği devletçidir. Sorun devlet müdahalesine sõnõr çizilmesinde çõkar.205 Kadrocularõn devletçiliğine eleştirisi de tam bu noktadadõr. Devlet müdahalesinin sõnõrõ olarak önerdiği ölçü, SCF'nõn görüşlerinin tekrarõ gibidir: "Bizde devlet yalnõz ferdin yapamadõklarõnõ üzerine almalõ ve mütebakisini ferdi mesaiye bõrakmalõdõr."206 Zaten kadrocularõn anladõğõ biçimiyle devletçilik, "Türk cemaatinin kültür seviyesini, iktisadi ve içtimai vaziyetlerini" göz önüne getirince, uygulanabilir değildir.207 Bu tartõşmada Ağaoğlu da düşüncelerini Kemalizm adõna ortaya koymaktadõr. Ona göre, "Kemalist devletin birinci hedefi ferdi himaye ve teşvik ve ferdin inkişaf ve yükselmesini temin etmektir."208 Çünkü bütün Doğu toplumlarõna olduğu gibi Türkiye'de de fert sürekli ezilmiştir. Doğunun Batõ karşõsõnda gerilemesinin altõnda yatan neden de budur.209 Türkiye'nin gelişmesi, çağdaşlaşmasõ da ferdi hürriyetlerin genişletilmesine bağlõdõr. Hürriyet ortamõnda her türlü kabiliyet gelişme alanõ bulabilecektir. Sanõlanõn tersine; "hürriyetten anarşi değil, nizam ve intizam doğar. Anarşiden kaçõnmak bahanesiyle hürriyeti inkar eden 204 205 206 207 208 209 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.56-57. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.30-31. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.105. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.117. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.75. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.27. 74 istibdattõr ki, anarşi için daima zemin, imkan ve ihtimal hazõrlar."210 Teşkilat-õ Esasiye Kanunu'nun ferdi ve onun aracõlõğõyla toplumu kurtarmaya yönelik olarak kurduğu demokrasi de,211 ferdi hürriyet temeli üzerine kurulur.212 Hürriyet ve demokrasi, bu dönemde Ağaoğlu'nun gündeminin önemli bir maddesidir. Anõlarõnda ortaya koyduğu vurgu ile yaşadõğõ ortamda özgürlüğün olmadõğõnõ dile getirir. Mustafa Kemal'in sofrasõnda ona hitaben "serbesti öyle birşeydir ki, sizi kuşatan havadõr"213 diyecektir. Yine aynõ kitabõnda, geriye baktõğõnda şu sonuca varacaktõr: "Bizde Cumhuriyetten en uzak bir alamet bile yoktur. Bizdeki rejim tam manasõyla ve en şiddetli bir diktatörlüktür ve bunu hepsi, herkes biliyor!"214 Rejimin bu niteliği almasõnda sorumlusu Ağaoğlu'na göre aydõnlardõr. Türk toplumunun yirminci yüzyõlda Menemen'deki gibi bir faciayõ yaratacak kadar geri kalmasõnda aydõnlarõn payõ büyüktür. Ağaoğlu, Türk aydõnlarõnõn Cumhuriyet'in yerleşmesi için halkõ aydõnlatmak için çalõşmadõklarõnõ, tersine kişisel çõkarlar peşinde Cumhuriyet'i bile istismar ettiklerini söylemektedir.215 Bir ütopya şeklinde yazdõğõ "Serbest İnsanlar Ülkesinde" ile insanõ saran özgürlük atmosferi tasvir edilmektedir. "Cumhuriyet'in manevi cepheden ideolojisini" kurmak için, kitapta Kemalist bir 210 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.87. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.30. 212 Hatýrlanmasý gereken bir nokta: 1926 raporunda demokrasiyi demagoji ile denk sayarken, burada, Teþkilat-ý Esasiye Kanunu'nun "tam ve þamil demokrasi sistemi" kurduðunu ileri sürmektedir. SCF varlýðýný sürdürürken yazýlmýþ olan "Serbest Ýnsanlar Ülkesinde" adlý kitabýnda çizilen Kemalist düzende, siyasal yapý çok partilidir. Kemalist rejimin ilk belirmeye baþladýðý dönemin resmi yayýn organý durumundaki "Hakimiyet-i Milliye"de (7 Haziran 1922) milli tarihimizde demokrasinin yokluðundan hayýflanýr. ( Ýhtilal mi, Ýnkýlap mý? s.42) 213 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.26. 214 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.106. 215 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.112. 211 75 uygulama önerilir.216 Bu düzende; bilgiye, tecrübe ve ihtisasa büyük önem verilmektedir. Ancak her vatandaşõn kamusal işleri ve yetkilileri denetleme hakkõ vardõr.217 Çok partili bir siyasal yapõ sergileyen Ağaoğlu'nun ütopyasõ, sözde, fikirde ve işte temizliğin; özel ve toplumsal alanlarda sadeliğin yüceltildiği bir ülkedir. "Fikir ayrõlõklarõ ve bunlarõn ifadesi hürriyetin gereğidir"218 diye düşünen Ağaoğlu, bu ülkede tenkit ve serbest düşüncenin hükümeti yanlõş ve hatalardan koruduğunu gözler.219 Şahit olduğu birşey de, birbirine karşõ fikirler dile getirilirken; konudan sapmalar, şahsiyete saldõrmalar ve bütün demogoji eğilimlerinden uzak durulduğudur.220 Bu ülkede siyasal ve toplumsal yapõnõn ilkelerinin temelinde yatan insandõr.221 Meşruiyet, insanõn iradesinde kaynak bulur. O nedenle bir kültür meselesi olarak görülen hürriyetin yurttaşlarca özümsenmesi için eğitim çalõşmalarõ yaygõndõr. Siyasal ahlakla ilgili düşüncelerini de sergilediği bu kitabõnda Ağaoğlu'nun, 1926 yõlõna göre, siyasal yapõlanõş konusunda görüşlerindeki değişimi de gözlemekteyiz. Eskiden geleceğe bõraktõğõ çok partililiği, şimdi kesin bir şekilde gerekli görmektedir. Yazõlõp yayõnlandõğõ dönem ve yüklendiği anlam açõsõndan bu kitabõ Ahmet Ağaoğlu'nun düşünce dünyasõnõ ortaya koyar. Aynõ zamanda içinde yer aldõğõ siyasal tutumun doğrulanmasõ işlevini görür. Bu ütopik ülke, Kemalist bir rejim uygular. Burada yaşanan Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Kemalizm'den çok farklõdõr. Farklõlõklarõn ortaya konulmasõ, yaşanan Kemalizm'e yönelik bir eleştiridir. Kendisinin yaptõklarõ, eleştiri ve önerileri de, olmasõnõ istediği biçimiyle 216 217 218 219 220 221 AÐAOÐLU, AÐAOÐLU, AÐAOÐLU, AÐAOÐLU, AÐAOÐLU, AÐAOÐLU, Serbest Ýnsanlar, s.6. Serbest Ýnsanlar, s.8. Serbest Ýnsanlar, s.76-77. Serbest Ýnsanlar, s.88. Serbest Ýnsanlar, s.83. Serbest Ýnsanlar, s.13-14. 76 Kemalizm'de büyük değer taşõyan muhalefettir. O da Kemalist bir muhalif olarak aynõ ilkelere bağlõ olduğu iktidarõ uygulamalardaki yanlõşlarõ nedeniyle uyarmaktadõr. 77 C. "1930 SENESİNİN BİLANÇOSU" "1930 Senesinin Bilançosu" Ağaoğlu'nun, Son Posta Gazetesinin 1931 yõlbaşõ eki için yazdõğõ bir makaledir. Sergilediği muhalefetin SCF'nõn kapanmasõndan sonraki örneği olarak anlamlõdõr. Adõndan da anlaşõldõğõ gibi SCF'nõn kurulup feshedildiği 1930 yõlõna ilişkin genel bir değerlendirmedir. Makalede mali konulara (paranõn değeri, bütçe), 1929 ekonomik krizinin etkilerine ilişkin görüşleriyle birlikte, siyasal konulara da değinir. Bunlarõ "Şark Hadisesi"222, "Harici Siyasetimiz", "İkinci Fõrka Meselesi" ve "Fõrka Niçin Dağõldõ?" başlõklarõyla ele alõr. Konumuzla doğrudan ilgili olan son iki başlõk altõnda ileri sürdüğü düşünceler şunlardõr: SCF, "cumhuriyetin bir tek fõrka ile idare edilememesi faraziyesi"ne dayanõlarak kurulmuştur. Parti; cumhuriyetçi, laik ve milliyetçi olmasõna ve kuruluş hikayesinin herkesçe bilinmesine rağmen, kõsa sürede düşmanlõk ve ithamla karşõlaştõ. Anarşi ve irticayõ barõndõrmakla suçlandõ. Bütün bunlara parti neden olmasa da, bu anlayõş devam ederse anarşinin gerçekten doğabileceği endişesi duyulur. Bunun üzerine memleket için sağlõklõ yol olarak görülen siyasetten çekilme kararõ verilir. Serbest cumhuriyete inandõklarõ için hüsrana uğramõşlardõr. Çünkü ona göre "müminlerine hüsran ve münkirlerine saadet temin eden" tek iman serbest cumhuriyet imanõdõr. Bundan sonrasõ için Ağaoğlu'nun dileği, Halk Fõrkasõ'nõn olaylardan ibret alarak ciddi çalõşmasõdõr. 222 Ýncelediðim konuyla baðlantýlý olmasa da, sorunun güncelliði bakýmýndan "Þark Hadisesi" hakkýndaki düþüncelerini özetlemek istiyorum: Doðu'daki olaylar artýk müzminleþmiþtir ve zaman zaman yeniden gündeme geleceði kesindir. Þimdilik askeri önlemlerle olay bastýrýlmýþsa da, toplumsal ve siyasal temelden doðan bu sorun, yalnýzca askeri yöntemlerle tedavi edilemez. Tedavi için siyasal ve toplumsal mahiyette, devamlý, etkili tedbirlere ihtiyaç vardýr. "Asýl mesele hariçteki tahrikatla dahildeki (tahrike) müsait zemini bertaraf edecek tedbirleri ittihaz etmektir." 78 Güdümlü ve başarõsõz da olsa, çok partili siyasal hayat denemesinin sonrasõnda Ağaoğlu bu yorumu yapõyor. İktidar çevresinin düşünce biçimini yansõttõğõnõ söyleyebileceğimiz Recep Peker'in, muhalefeti değerlendirmesine göz atmak ilginç olacaktõr. Baştan belirtilmesi gereken bir nokta, bu değerlendirmenin 1937 yõlõnda yapõlmõş olduğudur. 1937 yõlõ, tek parti yönetiminin tüm kurumlarõnõn oluşturulmuş bulunduğu bir dönemdir. Peker'in muhalefeti ve muhalif parti kurulmasõnõ yorumlayõşõ şöyledir: "Muhalefet etmek, tenkit etmek maksatlarõ bir fõrka teşkili için esas olamaz. Muhalif fõrka mefhumu bizde yanlõş anlaşõlmõş ve yanlõş tatbik edilmiştir.... Bir fõrka teşkil etmek, mevcut bir fõrkaya veya fõrkalara muhalif yollarõ takip eylemek gibi sabit bir fikre esir olmak demek değildir. Böyle hareket edenler, ileri gidişi tutan, yoldan alõkoyan menfi insanlardõr. Bunlar kendilerini beğendirmek için başkalarõna fena demeği tek vasõta olarak kullanan insanlara benzerler. Yeni fõrkalara «şu işleri bu tarzlarda ve şu yollarõ takip ederek göreceğim» diyerek emek, gayret ve dikkat mahsulü olan esaslar ve prensiplerle meydana çõkmalõdõr."223 Recep Peker'in iktidara alternatif siyasal partilerin varlõğõna karşõ hoşgörülü düşüncelerini anlattõğõ bu ders notlarõ, Kadro Dergisi'nin yayõnlanmasõ dönemindeki tutumu ile çelişki doğurmaktadõr. Gelecek bölümde değinilecek olan, siyasetin her alanõndaki tekelci tutumu, herhalde 1937 yõlõndaki somut şartlarõn verdiği bir özgüvenle terk edilmiş olmalõdõr. 223 Recep PEKER, Vatandaþ Ýçin Medeni Bilgiler, II. Kitap, Devlet Basýmevi, Ýstanbul, 1937, s.76-77. 79 2. AYDINLARLA İLİŞKİSİ Ağaoğlu, muhalif tutum içine girdikten sonra da SCF kuruluşuna kadar iktidar tarafõndan dõşlanmamõştõr. Gazi'nin sofrasõnda yeri olmuştur. Bunun etkisi ile aydõnlar arasõnda yerini ve Ankara Hukuk Fakültesi'nde hocalõğõnõ korumuştur. Ta ki SCF kurulmuş ve CHF ile ilişkisi gerginleşmiştir. O zaman Ağaoğlu'nun, karşõsõndaki CHF aydõnlarõyla iyi ilişkisi de bozulmuştur. Bunlar daha çok gazete sütunlarõnda görüş açõklayan politikanõn içindeki ve iktidara bağlõlõk taşõyan aydõnlardõr: Yunus Nadi, Siirt Mebusu Mahmut (Soydan), Falih Rõfkõ (Atay) gibi. Ölçülü, soğukkanlõ diye tanõmladõğõ Mahmut Bey, yazõlarõyla Ağaoğlu hakkõnda imalar ve ithamlarda bulunacaktõr. Yunus Nadi, Ağaoğlu'na sütunlarõnõ açmakta olan Cumhuriyet gazetesinin başyazarõdõr. SCF'nõn kuruluşunu umut ve iyiniyetle yorumlamõş; Ağaoğlu'nu hep dost olarak göreceğini yazmõştõr. Daha sonra parti mücadelesinin rengi değişince "sabõk dost" diye niteleyecektir.224 Gerçi Ağaoğlu SCF feshedildikten sonra tekrar Cumhuriyet'te yazacaktõr, ama parti mücadelesi sõrasõnda yazõlarõnõ sadece Son Posta'da yayõnlayacaktõr. Diğer gazetelerde verdiği demeçlerine haber-yorum niteliğindeki yazõlar içinde yer verilecektir. Hakimiyet-i Milliye başyazarõ Falih Rõfkõ'yla ise, daha çok Akõn gazetesini çõkarõrken karşõ karşõyadõr. Ona karşõ CHF programõndaki 224 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.65. 80 õlõmlõ devletçilik anlayõşõnõ savunur.225 Bu tartõşma, Kadrocularla yaptõğõ "Devlet ve Fert" başlõklõ polemiğin yansõmasõdõr. Ağaoğlu, SCF'nõn yandaşõ ve resmi organõ görünümlü Yarõn gazetesinin başyazarõ Arif Oruç'a hiç iyi gözle bakmaz. Onun başõna buyruk, ama SCF'na mal edilen yazõlarõ iki parti arasõnda ilişkinin bozulmasõnda etkili olduğunu düşünmektedir.226 Kendisi de Yarõn'a yazõ vermemekle baştan tepkisini koymuştur. Fakat bu gazetenin yayõna başlamasõ ve yayõn politikasõ SCF deneyimi ile bağlantõlõdõr.227 Ağaoğlu, aydõn çevreden en çok Kadrocularla ilgilenmiştir. İdeolojisi ne olursa olsun Kadro Dergisini önemli ve yararlõ bulmaktadõr. Ancak düşünceleri nedeniyle Kadrocularõ ve sözcüleri Şevket Süreyya'yõ eleştirmektedir. Bu eleştiri, "İnkõlap ve Kadro" kitabõ dolayõsõyla başlayan ve "Devlet ve Fert" adõyla kitaplaşan yazõlarõ yaratmõştõr. Öncelikle Şevket Süreyya'nõn şahsi düşüncelerini inkõlabõn ideolojisi şeklinde sunmasõna karşõ çõkar. "İnkõlabõn prensipleri ve istinat ettiği esaslarõ inkõlabõn kendi seyrinden çõkarmalõdõr" demesine 225 Korkmaz ALEMDAR, "Basýnda Kadro Dergisi ve Kadro Hareketi Ýle Ýlgili Bazý Görüþler", KADRO Dergisi, C.1, Týpkýbasým, A.Ý.T.Ý.A. Ya., Ankara, 1978 s.29. 226 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.32. 227 4 Mart 1929'da Takrir-i Sükun Kanunu'nun yürürlükten kalkmasýndan sonra basýnda muhalif sesler yükselmeye baþlamýþtýr. Aralýk 1929'da çýkmaya baþlayan Arif Oruç'un Yarýn'ý da bu çerçevede önemli bir yer tutmaktadýr. Gazetenin eleþtirilerinin odaðý, hükümet ve özellikle Ýsmet Paþa ve iktisadi politikasýdýr. Hatta Arif Oruç, "tahrik edici makaleler yazmak" suçundan Mayýs 1930'da mahkum olur, ama gazetesini yeniden yayýnlamasýna izin verilir. Daha önceki uygulamalardan yumuþak kalan bu tutum, Lewis tarafýndan Mustafa Kemal'in muhalefete kapýyý açmasýnýn ilk örneði olarak deðerlendirilir. Arif Oruç, SCF'nýn kapatýlmasýný izleyen günlerde yayýnlarý nedeniyle birkaç kere daha yargýlanacaktýr. Yarýn gazetesi son olarak 19 Aðustos 1931 günü 597. sayýsýný çýkaracaktýr. Tunçay, gazetenin kapanýþýný sorumlu müdür Süleyman Tevfik Bey'in tutuklanmasýna baðlamaktadýr. Goloðlu, muhalif durumdaki basýn organý olarak Yarýn'ýn dýþýnda yazý iþleri müdürlüðünü Zekeriya Sertel'in yaptýðý Son Posta gazetesinden de söz eder. Yukarýda da belirtildiði gibi Aðaoðlu, SCF döneminde genellikle bu gazetede yazmýþtýr. LEWIS, Modern ..., s.278; TUNÇAY, Tek Parti ..., s.278-280; Mahmut GOLOÐLU, Devrimler ve Tepkiler (1924-1930), Baþnur Matbaasý, Ankara, 1972, s.282. 81 rağmen, inkõlabõn ideolojisi dediği sistemi kendi düşünce zincirinde üretiyor ve inkõlaba atfediyor.228 Ağaoğlu da inkõlabõn ideolojisini, önderlerin sözlerinden ve düşünmektedir. Vardõğõ nokta yaşananlardan çõkarmak gerektiğini çok farklõdõr. Ama her iki taraf da, "Kemalist inkõlabõn fikir manzumesini tedvin" ettikleri iddiasõndadõr. Kadrocular, "sosyalist değildir. Çünkü zahiren mülkiyet usulünü benimsiyorlar. Fakat aynõ zamanda Marksist olduklarõndan sosyalist metodun taraftarõdõrlar." Kadrocular, dünyayõ sömüren ve sömürülen çelişkisi üzerine bina ederler ve Türk inkõlabõnõ yabancõ ekonomik baskõya karşõ koymak olarak algõlarlar. Ağaoğlu, inkõlabõn bu niteliğini kabul eder, ama bundan ibaret olmadõğõnõ vurgular.229 Her iki taraf da Doğu ile Batõ arasõndaki farkõ kabul ederler. Kadro bu farkõ sömürüye dayandõrõrken, Ağaoğlu bireysel özgürlük açõsõndan değerlendirme yapar: "Garbõn yükselmesinde başlõca sebep ferdi hürriyetlerin genişlemesi ve bu sayede ferdin tedricen açõlmasõ olmuştur... Boğulmuş ve kendi kõnõ içine girmiş zayõf ve cõlõz fertlerden mürekkep şark cemaatleri de boğulmuşlar, zayõflamõşlardõr. Aksi de olarak mütemadiyen kuvvetleşen fertlerden mürekkep garp cemaatleri kuvvetleşmişlerdi. Ve nihayet iki alem arasõnda kadrocularõn şikayet ettikleri fark hasõl olmuştur". 230 Ağaoğlu, Kadrocularõn henüz ortaya çõkmamõş sõnõflaşmayõ önlemek için önerdikleri "planlõ sosyal devlet" anlayõşõna da karşõdõr. 228 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.12. AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.13. Aðaoðlu, burada sosyalizmle Marksizm arasýnda ayrým yapmakta ve Marksizm'i sosyalizmin ötesinde bir metot olarak tanýmlamaktadýr. Sosyalizmi, özel mülkiyeti benimsemiþ olduklarý için Kadrocularýn uzaðýna yerleþtiren Aðaoðlu, kullandýklarý diyalektik metot nedeniyle onlarý Marksist olarak nitelendirir. Doðal olarak bu nitelemede Kadrocularýn Marksist geçmiþlerinin de payý olmalýdýr. 230 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.27. 229 82 Ona göre bu anlayõş, bireyin ezilmesini devam ettirecektir. Halbuki "demokrasi devrinin açõlmasõnõ görmeden ve bu açõlmanõn doğurduğu tezatlar çõkmadan görülmüş ve çõkmõş gibi davranmak devleti felce uğratmaktan başka netice vermez".231 Ağaoğlu bir mektubunda bu tartõşmayõ "fert ve hürriyet için mücadele ediyorum" diye takdim eder.232 Tartõşmadaki ilk muhatabõ olan Şevket Süreyya'nõn, Ağaoğlu'nun ölümü üzerine Ulus'ta yayõnladõğõ yazõsõndaki şu cümle bir ölünün ardõndan yazõlmõş olmanõn da ötesinde anlam taşõyor: "Hadiselerin çoğu da onun görüşlerini müstesna bir isabetle teyit etmiştir".233 Ağaoğlu için aydõn çevreden önemli bir dost da Peyami Safa'dõr. Samet Ağaoğlu, babasõnõn onunla ilgili duygularõnõ şöyle anlatõr: "Peyami'den bahsederken, ona senin kadar muhabbetim var diyordu. Daha bu halka toplanmadan evvel, bütün ahbaplarõn etrafõmdan dağõldõklarõ, beni yalnõz bõraktõklarõ zaman bu Peyami beni aradõ. Yalnõzlõğõmõ benimle paylaştõ. Tek meşgalem oldu".234 Aynõ zamanda Peyami Safa, Ağaoğlu'nun yanõnda yer alarak Kadrocularõ eleştirmiş bir yazardõr. Kadrocularõ, "Karl Marks iktisadiyatõnõ milli bir kadro içine sokmağa çalõşan telifçiler" diye niteleyen Peyami Safa, bir de ad verir: Türk Faşizmi. Ona göre, "Türk Faşistleri tezlerine isim koymaktan çekinerek herkesi önünde eğilmeğe mecbur edecek bir tabir bulmuşlardõ: Kemalizm."235 Ne var ki, Samet Ağaoğlu, "Babamõn Arkadaşlarõ" kitabõnda Peyami Safa'ya yer vermez. Peyami Safa, 14 Şubat 1958 tarihli 231 232 233 234 235 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.66. S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.38. Þevket Süreyya AYDEMÝR, "Bir Üstün Adamýn Ölümü", ULUS Gazetesi, 21.5.1939 S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.48. ALEMDAR, "Basýnda ...", s.27. 83 Milliyet'teki "Objektif" köşesinde, bu kitapta eksiklikler bulunduğunu yazar. Örnek olarak da kendisini gösterir. "Ahmet Ağaoğlu'nun aile mesafesinde yakõn dostlarõndan biri de bendim" şeklinde sitem eder.236 Bu siteme rağmen, Samet Ağaoğlu 1969 tarihli "ilavelerle 3.baskõ" notunu taşõyan "Babamõn Arkadaşlarõ"nda Peyami Safa'dan yine bahsetmez. Üstelik önsözünde, "böylece babamõn arkadaşlarõ defteri de kapanmõş oldu" der. Samet Ağaoğlu'nun Peyami Safa'yõ õsrarla bu defterin dõşõnda tutmasõnda, kendisinin de etkin olarak yer almõş olduğu çok partili dönemdeki bazõ olaylar etkili olmalõdõr. 1950 yõlõnda Demokrat Parti iktidara gelince Ulus'ta yazan Peyami Safa, Falih Rõfkõ Atay gibi başka yazarlarla birlikte Ağaoğlu ailesine ve onlarõn Kafkasya kökenli oluşlarõna ilişkin yazõlar yazmõştõr. Bu saldõrõlar, CHP Kars milletvekili olan Ahmet Ağaoğlu'nun kõzõ Tezer Taşkõran'õn 1950 yõlõ sonunda partisinden istifa etmesine neden olacak kadar yoğunlaşmõştõ.237 Samet Ağaoğlu, Peyami Safa'nõn yaptõklarõnõ eski dostluğa yakõşmayan vefasõzlõk olarak değerlendirmiş ve "babasõnõn arkadaşlarõ defterinden" silmiş olabilir. Ağaoğlu, "Devlet ve Fert" polemiği sõrasõnda Kooperatif Dergisinde, Kadrocularõn yanõnda devletçiliği savunan Ahmet Hamdi Başar'dan "Limancõ Hamdi" diye söz eder. "Bu adam bana karşõ nihayetsiz bir samimiyettir"238 dediği Başar, Ağaoğlu'nun yaşlõlõk dönemindeki düzenli ziyaretçilerinden birisidir. Zaten bu dönemde onun yalnõzlõğõ, birkaç sürekli misafiri ile dağõlõr.239 Ağaoğlu, aydõnlardan beklediğini bulamamõştõr. Ona göre, "Cumhuriyet başlõ başõna bir dindir, bir imandõr. Fakat bu dinin henüz kitabõ yazõlmadõ. Nefislerini unutarak, bütün varlõklarõnõ 236 Peyami SAFA, "Ahmet Aðaoðlu'nun Ýki Hikayesi", MÝLLÝYET Gazetesi, 14 Þubat 1958. 237 S.AÐAOÐLU, Demokrat Partinin..., s.163-168. 238 S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.49. 239 S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.45. 84 cumhuriyet dininin kitabõnõ yazacak olanlar, aydõnlardõ. Ağaoğlu'na göre, bu görev yerine getirilmemiştir. Cumhuriyete hasretmiş havarileri çõkmadõ".240 İşte 240 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.112. 85 3. SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ Ağaoğlu, "hükümet uzun müddetten beri mürakabesiz kalmõştõr. Dünyanõn hiçbir yerinde böyle bir tarzõ idare mevcut değildir. Fõrkasõz murakabe, murakabesiz cumhuriyet olmaz"241 demecini verirken; SCF'nõn program taslağõ ve Fethi Bey'in, "Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Hazretlerine" hitaplõ mektubu basõna yeni yansõmõştõ. Böylece Ağaoğlu, bir siyasal parti çatõsõnda muhalefete başlamõş oldu. Serbestlik ortamõ, farklõ fikirlerin varlõğõ ve ifade edilebilmesi, tenkidin fazileti ve yararlarõ üzerine yazarken; Ağaoğlu kendi durumunu da doğrulama gayreti içindedir. Artõk iktidardaki grubun karşõsõnda, onun felsefesini ve uygulamalarõnõ eleştiren, iktidara alternatif grubun içindedir. Ağaoğlu, kendisinin yeni partiye birden bire giriverdiği yolundaki eleştirilere verdiği yanõtta şöyle demektedir: "... o zamanlar fõrka teşkilatõ esasiyeye, nizamnameye, kanuna muhalif harekette bulunmuyordu, fakat bir müddetten beri fõrkanõn bu doğru yoldan inhiraf ettiğini gördük. Gerek hususi ve şahsi olarak fõrka riyasetine takdim ettiğim raporlarla ve gerek Meclis'e sevk edilen, prensiplerle alakadar addettiğim kanunlar hakkõnda aldõğõm vaziyetle fõrkanõn almõş olduğu bu yeni yola karşõ itirazdan geri durmadõm"242 Bu sözlerle Ağaoğlu, CHF ile ilgili rahatsõzlõklarõnõn geçmişe dayandõğõnõ ortaya koymaktadõr. 1926 yõlõnda yazdõğõ raporu da bunun 241 242 CUMHURÝYET Gazetesi, 11 Aðustos 1930. AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.120. 86 somut örneği olarak sunmaktadõr.243 Diğer yandan 1933'te yayõnladõğõ bir yazõsõnda CHF'yi ideolojik açõdan demokrat ve liberal olarak nitelemeye devam eden Ağaoğlu bu düşüncesini "fõrkanõn meydana koyduğu eserlerden, yaptõğõ kanunlardan, fõrkanõn rehberi olan yüksek şahsiyetlerin nutuklarõndan" aldõğõnõ yazmaktadõr.244 SCF olarak iktidara gelmeyi düşündüklerini dile getirdiklerinde, CHF önderlerinin tutumu sertleşti. Bu ortamda bir süre Gazi'nin korumasõnda kaldõlar. Daha sonra basõnõn etkisiyle Gazi, cumhurbaşkanlõğõ görevi bitince partisinin başõnda siyasal mücadeleye devam edeceğini açõklar. Ağaoğlu'nun Serbest Fõrka Hatõralarõ'nda anlattõğõ bu gelişmeler sonucu SCF, Mustafa Kemal'e karşõ olmamak için fesih yolunu seçecektir. Çünkü yaşanõlan ortamda, Mustafa Kemal'e rağmen hareket mümkün değildir. Öyle ki, birbirinden çok farklõ düşünceler bile Kemalizm adõyla gündeme getirilmektedir.245 Bunda Kemalizm için öneri olma niteliği kadar, bu adõn dokunulmazlõk sağlamasõ da etken olmuştur. İleri sürülen görüşleri doğrulamak için Gazi'nin sözleri en önemli malzemedir ve önemini belirten vurgu ile kullanõlõr.246 Ağaoğlu, muhalif niteliği ile iyice belirdiği zaman siyasal ilişkilerinin merkezi İstanbul'dur. Çünkü SCF, Gazi Yalova'da iken 243 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.121. AÐAOÐLU, "Bir Ýzah", Kooperatif -Seçme Yazýlar-, (Der.Bülent Varlýk), GÜ BYYO, Ankara, 1982, s.137 245 Ele aldýðýmýz devletçilik tartýþmasýnda olduðu gibi bir liberal de, bir devletçi de kendisini ve düþüncelerini Kemalizm'e mal etmektedir. Bu davranýþýn arkasýnda yatan kaygý, dokunulmazlýk ve güvence bulabilmek umudu olabilir. 246 AÐAOÐLU, Devlet ve Fert, s.88'de bunun güzel bir örneði bulunmaktadýr: "Bakýnýz Türk inkýlabýnýn en yüksek ve en selahiyattar þahsiyeti bu mesele hakkýnda ne diyor. 'Hürriyete karþý konulabilecek yegane silah gene hürriyettir.' Türk inkýlabýnýn yüksek rehberinin bu vecizesi tam bir devlet, bir ahlak ve bir vatandaþlýk felsefesinin hülasasýdýr" 244 87 kurulur ve ilk çalõşmalarõna İstanbul'da başlar.247 Ancak buradaki aktörler, yine de Ankara'nõn siyasal sõnõfõnõn üyeleridir.248 Ağaoğlu'nun siyasal önderlerle ilişkisi, aydõnlarla olduğu gibi komşulukla bağlantõlõdõr. Samet Ağaoğlu'nun dediğine göre, Ankara siyasetinin önemli birçok ismi Çankaya'da yerleşmiştir.249 Başkent oluşla birlikte Keçiören bağlarõ, yeni Ankaralõlar'õn topluca oturduklarõ ikinci merkezdir. Ağaoğlu, Keçiören'de oturanlardandõr. Yine aynõ yazarõn anlattõklarõna bakõlõrsa, "yüzde yüz siyasetçi"lerle kalõcõ dostluğu olmamõştõr. SCF, yaşadõğõ üç aylõk dönem içinde bir yerel seçime katõlõr. Bu seçimde polis ve jandarmanõn, yöneticilerin halka yönelik baskõlarõna rağmen Samsun'da yeni partinin adayõ kazanõr. Ağaoğlu, yerel seçimlerde devlet görevlilerinin tutumlarõndan ötürü, İçişleri Bakanõ olan Şükrü Kaya ile Gazi'nin sofrasõnda tartõşõr.250 SCF'nõn feshedildiği günle ilgili anõlarõnõ yazarken İsmet Paşa ve beraberindekiler hakkõnda şu yorumu yapar: "Geliniz de bundan sonra dostluktan, açõklõktan, doğruluktan bahsediniz! Geliniz de işlerimizin emin ellerde olduğunu sokak başlarõnda bağõrõnõz! Geliniz de idare edenlere itimat ediniz ve onlarõn sözlerine güvenerek bir işe giriniz!"251 Ağaoğlu, Serbest Fõrka Hatõralarõ'nõ yazarken, Mustafa Kemal'le ilgili olarak, onun kendilerini yanõlttõğõnõ düşünmektedir. Ayrõca basõnõn aleyhlerinde başlattõğõ kampanyanõn arkasõnda da Gazi'nin otoritesinin varlõğõnõ iddia eder.252 "Bizdeki rejim tam 247 CUMHURÝYET Gazetesi ve YARIN Gazetesi, 19 Aðustos 1930. TUNÇAY, Tek Parti, s.257-262'de SCF kurucusu ve üyesi milletvekilleri hakkýnda bilgiler verilmektedir. 249 S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.180. 250 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.79-80. 251 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.105. 252 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.68. 248 88 manasõyla ve en şiddetli diktatörlüktür"253 derken, diktatör olarak Gazi ve onun emrindeki CHF ileri gelenlerinden başkasõnõ kastetmiyordu. Fakat Mustafa Kemal, onun için vazgeçilmezliğini korumaya devam edecektir. Öyle ki, SCF macerasõndan sonra da kendisini Kemalist, düşüncelerini ise Kemalizm olarak nitelemeyi sürdürecektir. Gazi'nin ona "sõğõntõ" demesi dünyasõnõ karartacaktõr.254 Yine de Atatürk'ün ölümü, Ağaoğlu'na ihtiyarlõğõ hatõrlatacak kadar etkili olmuştur.255 253 254 255 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka, s.106. S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.211-212. S. AÐAOÐLU, Babamdan Hatýralar, s.50-51. 89 III. MUHALİF AYDININ SONU 1. AHMET AĞAOĞLU'NUN TASFİYESİ Ağaoğlu, SCF olayõnõn peşinden İstanbul'a taşõnõr. "Ankara, hükümet merkezi oldu olalõ siyaset adamlarõnõn gözden düştükleri zaman İstanbul'a taşõnmalarõ bir an'anedir".256 Her ne kadar eşinin rahatsõzlõğõ taşõnmasõnda etkili olmuşsa da, geleneğe uymaktadõr. İstanbul'da Darülfünun hocalõğõnõ sürdürür. Bu dönemi, Cumhuriyet'te Şevket Süreyya ile tartõşmasõna değin sessizdir. 1933 yõlõnda Akõn gazetesini257 çõkartmasõyla konuşmasõnõ sürdürür. Gazetenin genel olarak aşõrõ bir tutumunu göremediğimizi belirterek kimi yazõlarõnõ gözden geçirelim: Ağaoğlu, "Nizamlõ Hürriyet" adlõ 5 Haziran 1933 günü 8. sayõdaki başyazõda Recep (Peker) Bey'in Ülkü dergisinde yayõnlanan "Disiplinli Hürriyet" makalesini ele alõyor. Halkevleri'nin etkinliklerini, Ülkü ve Yeni Türk dergilerini övdüğü bu yazõda uzlaştõklarõ sonucuna ulaşõyor. Bu şekildeki iyi sözlerle birlikte eleştiriden de geri durmamõştõr. Örneğin 1 Haziran tarihli 4. sayõda "Herşeyden Evvel Muallim" başlõklõ yazõda öğretmenin önemini vurguladõktan sonra maaşlarõnõn aylardõr ödenememesini gündeme getirmektedir. Ağaoğlu'na göre eğitim politikasõnda "Türk ferdine içinden vazifeye sarõlmak hissi 256 S. AÐAOÐLU, Babamýn Arkadaþlarý, s.53. Akýn gazetesinin ilk sayýsýný 29 Mayýs 1933'te yayýnlanmýþtýr. 8 sayfa ve 5 Kuruþ fiyatla çýkan gazetenin logosunda Aðaoðlu Ahmet baþyazar olarak bildirilir. TBMM Kütüphanesi'nde aralýksýz 117 sayýnýn mikrofilmi bulunmaktadýr. 25 Aðustos 1933 tarihli 89. sayýdan itibaren baþyazarý belirtilmemektedir. 20 Eylül 1933 tarihli 115. sayýdan itibaren sayfa sayýsý dörde, ücreti ise 3 Kuruþa düþmüþtür. Gazetenin görülen son sayýsý 22 Eylül 1933 tarihlidir. 257 90 telkin edilmelidir."258 Buradan Ağaoğlu'nun eğitimden beklediği şeylerin o tarihte henüz gerçekleşmediğini düşündüğünü çõkarabiliriz. Çeşitli ekonomik konularda da yazmõş olan Ağaoğlu, zaman zaman hükümeti eleştirmiştir. Bazõ tarõm ürünlerinin fiyat düşüklüğünü ortadan kaldõrmak için yönetimin aldõğõ önlemleri yavaş ve yetersiz bulur.259 Tarõm ve sanayiden hangisine ağõrlõk verilmesi gerektiği konusunda, iki alan arasõnda dengenin kurulmasõ ve birinin diğeri ihmal edilmesi pahasõna büyütülmemesi gerektiğini düşünmektedir.260 Tekellerle ilgili düşüncelerini dile getirirken, konuya devletçilik anlayõşõnõn gerektirdiği şekilde yaklaşmaktadõr. Ona göre, "inhisarlardan azami faide temin olunmalõdõr. İş tiçari zihniyet yerine kõrtasi zihniyetle" yürütüldüğü için tekellere karşõ çõkmaktadõr.261 "Suiistimal İle Mücadele" başlõklõ 11 Haziran tarihli yazõsõnda yöneticilerin ellerindeki gücü kötüye kullanmalarõnõ konu edinmekte ve bunu önlemeyi cumhuriyet yönetiminin görevi olarak ortaya koymaktadõr. Kayõrmacõlõğa 17 Haziran tarihindeki "Nepotizm" adlõ yazõsõnda da değinir. Kayõrmacõlõğõ engelleyeceğini düşündüğü cumhuriyetin özünün ve erdemlerinin yerleştirilmesinde aydõnlardan önemli beklentileri olduğunu daha önce de belirtmiştik. Ancak Türk aydõnõ bir takõm zaaflarõ nedeniyle üzerine düşeni yapamamaktadõr. Ağaoğlu'na göre temel zaaf, aydõnlar arasõnda uyuşma ve dayanõşmanõn olmayõşõdõr. Bu durum ortak çalõşma ve dolayõsõyla gelişme yolunda ortak önerilerin oluşumunu olanaksõz kõlõyor.262 258 Ahmet AÐAOÐLU, "Vazife", AKIN Gazetesi, 31 Mayýs 1933, S.3. Ahmet AÐAOÐLU, "Fazla Ucuzluk Ýyi Bir Alamet Midir?", AKIN Gazetesi, 12 Haziran 1933, S.15. 260 Ahmet AÐAOÐLU, "Ziraat Mi, Sanayi Mi?", AKIN Gazetesi, 3 Haziran 1933, S.6. 261 Ahmet AÐAOÐLU, " Ýnhisarlardan Azami Faide Temin Olunmalýdýr", AKIN Gazetesi, 31 Temmuz 1933, S.64. 262 Ahmet AÐAOÐLU, "Türk Entellektüellerinin Zaaflarý", AKIN Gazetesi, 7 Haziran 1933, S.10. 259 91 Tatil dönemi başlayacak olmasõ nedeniyle yazdõğõ "Büyük Millet Meclisi" adlõ başyazõda, meclis tutanaklarõnõn yayõnlanmasõnõn gerekli ve yararlõ olduğunu savunan Ağaoğlu, ortaya atõlmõş olan bağõmsõz milletvekilliği düşüncesini desteklemektedir. "Bizde tecrübe ile anlaşõldõ ki muhalif fõrkalar teşikkül edemiyor veyahut yaşayamõyor." geçmişteki başarõsõzlõklarõ andõktan sonra partinin, parti dõşõ denetime gereksinim duymasõnõ önemli bir gelişme olarak değerlendirmektedir. Çünkü iktidarõ kullanan partinin denetlenmesi zorunludur. Yoksa suistimaller sürekli yaşanacaktõr. Diğer yandan yönetimin yanlõşlõğa düşmesi de azaltõlmõş olacaktõr.263 27 Haziran'da "Ana Kanunlar ve Nazõm Kanunlar" başlõklõ yazõda düşünce ve ifade özgürlüğünün yasa metinlerine girmesini savunmaktadõr. Akõn gazetesinde toplumsal değişimin yönü üzerine de yazan Ağaoğlu, "Özcülük ve Özgecilik (Egoizm ve Altörizm)" adlõ 30 Mayõs tarihli yazõsõnda dile getirdiği gibi bencilliğin Türk toplumunda tarihsel bir karakter olduğu kanõsõndadõr. Kurtuluş Savaşõ'ndan beri bu özellik yõkõlmaya başlamõştõr. Ona göre, bu yolda atõlmõş en önemli adõmlar, padişahõn istibdadõnõn ve kandõnlarda örtünme zorunluluğunun kaldõrõlmasõdõr. 25 Haziran'da yazdõğõ "Serbest Kadõn"da olduğu gibi kadõnõn özgürleşmesi üzerinde önemle durmaktadõr. Kadõnõn topluma karõşmasõ gerektiğini düşünmektedir. Ağaoğlu, kendisini kadro dõşõ bõrakan üniversite reformu ile ilgili haberlere geniş yer verdiği264 gazetesinde konuyu başyazõlarõnda da işler. Örneğin 6 Ağustos'ta "Üniversite Kadrosuna Alõnmõş Eska Arkadaşlara" başlõklõ yazõsõnda kendisi gibi kadro dõşõ bõrakõlanlar belirlenirken hangi ölçütlerin kullanõldõğõnõ sorar. 263 264 Ahmet AÐAOÐLU, "Müstakil Mebusluklar", AKIN Gazetesi, 15 Haziran 1933, S.18. AKIN Gazetesi, 29 Temmuz 1933, S.65 ve devam eden sayýlar. 92 Akõn gazetesi, 12 Haziran'da adõnõ ve tarihini belirtmediği bir başyazõ dolayõsõyla kendisi hakkõnda dava açõldõğõ haberini vermektedir. 20 Ağustos tarihli 90.sayõsõnda "Akõn Kanuna Hürmet ve Yalnõz Halka Hizmet Edecektir" sloganõnõ büyük harflerle yazarak üzerindeki baskõlarõn ağõrlõğõnõ dile getirirken, belki de aynõ zamanda direnme kararõnõ açõklamaktadõr. Bunu izleyen dönemde sayfa sayõsõnõn eksiltilmesi, yaşanmasõ olasõ baskõlarõn ürünü olabilir. Akõn gazetesi kõsa sürede kapatõlacaktõr. Kapatõlõşõn öyküsünü Samet Ağaoğlu şöyle anlatõr:265 "Bir gece o sõrada İstanbul'da bulunan Atatürk babamõ Dolmabahçe'ye sofrasõna davet etti. Uzun zamandanberi karşõlaşmamõşlardõ. Serbest Fõrka macerasõndan sonra bu Fõrkanõn başõnda olanlardan tekrar Halk Partisi'ne, veya Devlet hizmetine dönmiyen hemen hemen yalnõz babam kalmõştõ. Akõn gazetesi iktidar çevresinin bir kõsmõ için muhalefetin sesi addediliyordu. Bu sebeple babam Atatürk'le tekrar karşõlaşmasõnõn nasõl bir hava içinde olacağõnõ endişe ile düşünüyordu. Gece yarõsõndan biraz sonra eve döndüğü zaman doğru haftalardanberi yatakta olan annemin yanõna gitti. Annem, evlendikleri gündenberi kocasõnõn yüzünü bu akşamki kadar meyus ve õzdõraplõ pek az görmüştü. Daha babam başlamadan «iyi geçmedi değil mi?» diye sordu. Babam, evet dedi, iyi olmadõ. Paşa önce çok iltifat etti, yanõna oturttu, sofrada ... beylerle ... hanõmlar vardõ. Bir aralõk Akõn gazetelerini çõkarõn diye emir verdi. Gelen gazetelerden makalelerimi birer birer okuttu, her makalede ne demek istediğimi sordu. Bütün bu yazõlarõn içtimai tenkitler olduğunu, cemiyetimizin kusurlu ve iyi taraflarõnõ göstermekten ibaret bulunduğunu anlattõm. O zaman Atatürk, ...'na işaret ederek, «Beyefendi, bir zat hem Darülfünun'da hocalõk eder, hem de iktidarõ 265 S.AÐAOÐLU,Babamýn Arkadaþlarý, s.210-212. 93 tenkit ederse bunun neticeleri iyi olur mu?» diye sordu. Muhatabõ «elbette doğru değil» cevabõnõ verdi. Bu suali diğer bazõlarõna da tekrar etti. Hemen hepsi aynõ sözleri söylediler. Yalnõz .... Bey, «şayet rejim ve iktidar kuvvetli ise bir kimsenin hem Darülfünun'da hocalõk etmesi, hem de muhalif olmasõ hiç bir zarar doğurmaz. Şayet rejim ve iktidar zaif ise bunun tehlikeleri vardõr» dedi. Atatürk bana dönerek sordu: «Bak ne diyorlar?». «Paşam, herkes başka türlü düşünebilir. Ben ne yapayõm?» cevabõnõ verdim. Atatürk birdenbire, «anlaşõlõyor, diye bağõrdõ, onlara cevap vermeğe tenezzül etmiyorsun, pekiyi, işte ben söylüyorum, hem Darülfünun'da hocalõk, hem muhaliflik olmaz.» Sonra ilave etti: «Söyle bakalõm, sen bu gazeteyi çõkartmak için parayõ nereden buldun?» O zaman ne kadar korkunç bir entrikanõn döndüğünü anladõm. «Paşam, dedim, Akõn nüshalarõ meydana çõkarak makalelerim okunmağa başladõğõ zaman gazeteyi kapatmağa karar vermiştim. Fakat madem ki böyle bir şüphe var, müfettişlerinizi göndererek parayõ nereden, nasõl bulduğumu tahkikle ilan etmedikçe gazeteyi kapatmayacağõm.» Bunun üzerine Gazi, «Demek kafa tutuyorsun» diye bağõrdõ. «Hem sen unutuyorsun ki bir sõğõntõsõn!» Mustafa Kemal'in Ağaoğlu'nu "sõğõntõ" diye nitelemesi oldukça ağõr bir azardõr. Çünkü Ağaoğlu, daha önce belirtildiği gibi, Azerbaycan kökenlidir. İçinde bulunduğu milliyetçi hareketler nedeniyle uğradõğõ Çarlõk yönetiminin baskõlarõndan kurtulabilmek için II. Meşrutiyet döneminde İstanbul'a göç eder. İstanbul'da çeşitli basõn organlarõnda ve ittihat ve Terakki üst yönetiminde görevler alõr. İngilizler tarafõndan Malta'ya sürülür ve Ankara Hükümeti'nin girişimleri sayesinde diğer sürgünlerle birlikte kurtarõlõr. Malta'dan sonra Ankara'ya yerleşen Ağaoğlu, buradaki yeni oluşumda yer alõr. Bu yaşam çizgisini izlemiş bir kimseye, son yerleştiği devletin "tek adam"õ aşağõlar biçimde 94 durumunu dile getirirse, elbette acõ olacaktõr. Oysa ağaoğlu, yeni yurdunu benimsemişti. En güçlü silahõ olan kalemiyle bildiği doğrularõ ortaya koyarak ülke hizmetine girmişti. "Sõğõntõ" olduğunun hatõrlatõlmasõ ise, kendisinin inandõğõ doğrularõ inatla yazmasõndan kaynaklanmaktadõr. "Birkaç hafta sonra Akõn gazetesi kapandõ. Bir müddet daha geçince Darülfünun reformu sõrasõnda babamõn kürsüsünü de elinden aldõlar. O zaman Atatürk'e çok yakõn bir dostu babama ortaklarõndan birisinin bütün hususi konuşmalarõ, gazetenin içinde olup bitenleri hergün jurnal ettiğini haber verdi."266 Milli Mücadele Ankarasõ'na geldiği gün "resmi aydõn" niteliği kazanmasõna rağmen, Ağaoğlu artõk bir "sõğõntõ" idi. Çünkü iktidarõn katlanõlamayacağõ kadar aykõrõ duruma gelmişti. Ağaoğlu'nun yaşadõğõ bu tatsõz sonu Samet Ağaoğlu'nun değerlendirmesi, 1926 yõlõnda yazdõğõ rapordan beri İsmet Paşa'nõn babasõ hakkõnda kin beslemesine dayanmaktadõr.267 1934 yõlõnda yazdõğõ anõlarõnda, SCF'nõn kapanmasõ üzerine yaptõğõ şu yorumda Akõn gazetesi deneyiminin etkisi de olmalõ: "Ondan evvel gerek Meclis'te ve gerek Fõrka'nõn içinde ve dõşõnda az çok söz söylemek, yazõ yazmak ve kontrol yapmak imkanõ vardõ. Şimdi bunlar da kalktõ."268 Ağaoğlu, 1933 yõlõnda Üniversite Reformu ile emekli edilerek, kadro dõşõna çõkarõlõr. Gerçi kendisi 1925 yõlõnda Meclis'te "Darülfünun" konusu tartõşõlõrken; "Heyeti Aliyenizi temin ederim ki, bir darülfünunda muallimlik ünvanõnõ dahi ihraz etmek liyakatini haiz değilim"269 demişti. 266 S.AÐAOÐLU,Babamýn Arkadaþlarý, s.213. S.AÐAOÐLU, Demokrat Partinin ..., s.98. 268 AÐAOÐLU, Serbest Fýrka Hatýralarý, B.2, Ýstanbul, 1969, s.94'ten aktaran, TÝMUR, Türk Devrimi, s.162. 269 TBMM Zabýt Ceridesi, Devre II, Ýçtima Senesi II, C.18, s.310. 267 95 Ama emekliliğine, kendisinin yõllar önce söylediği yetersizlik değil, siyasal tutumu neden olacaktõr. Çünkü iktidar çevrelerince hocalõk, muhalifliği engelleyen bir nedendir. Burada görüyoruz ki, siyasal iktidar kendisinden farklõ düşünen ve bunu dile getiren kişileri, üniversiteye layõk görmemektedir. Yani resmi aydõn olmadan, aydõnõn faaliyet gösterebilmesi oldukça güçtür. Elinden kürsüsü alõnõr, öğrencisi alõnõr, gazetesi alõnõr. Yazmakta õsrar ederse, onaylanmõş yayõn organlarõnda yazmasõna fõrsat verilmektedir. Çünkü o platformda "zararlõ" şeyler yazamayacaktõr. Ağaoğlu, 1926 yõlõnda hazõrladõğõ ve yukarõda incelediğimiz raporunda, Mustafa Kemal'in etrafõndaki herkesi õslah veya tasfiye edebileceğini dile getirmişti.270 Ağaoğlu'na göre, bunun için Gazi'nin tutumundaki küçük bir değişiklik yetecektir. 1933'te kendisinin yaşadõğõ durum da, Ağaoğlu hakkõnda Gazi'deki tutum değişikliğinden ibarettir. Bu tasfiye edilmek demektir. Kurtuluş yolu, kendisine dikkat etmesi ve õslah olduğunu göstermesidir. Matbuat Kanunu'nun Bakanlar Kurulu'na verdiği yetkiyle gazetesi kapatõlmõş, yeni düzenleme sõrasõnda üniversiteden atõlmõş bir yazar olarak kalakalõr. Bundan sonra Cumhuriyet'te aralõklarla "İçtimai Musahabe" başlõklõ yazõlar yazacaktõr. Zaman zaman da kimi dergilere yazõlar yazar, fakat gazete veya dergi çõkartmaya bir daha yeltenmez. Yunus Nadi'nin Cumhuriyet'inde yazõ yazmasõ, Ağaoğlu'nun tasfiye edilmesine rağmen, yine de gözden çõkartõlmadõğõ anlamõ taşõr. Çünkü Cumhuriyet, Ulus gazetesi gibi resmi organ değilse de, Gazi'nin onayõnõ almõş durumdadõr. Yunus Nadi, İstanbul'da yayõnlamaya başladõğõ Yeni Gün gazetesini Anadolu'ya taşõyarak Anadolu'da Yeni Gün adõyla devam ettirir. Bu gazete, Yunus Nadi'nin milletvekili ve 270 SOYAK, Atatürk'ten..., s.499. 96 Mustafa Kemal'in yakõn çevresinde oluşu nedeniyle daha cesur yazõlar yayõnlayabilmiştir. Yunus Nadi, 1924 yõlõ başlarõnda kapattõğõ bu gazetenin yerine 7 Mayõs 1924'ten başlayarak Cumhuriyet gazetesini çõkarõr. Yayõn politikasõ Yeni Gün'de olduğu gibi Ankara Hükümeti'nin doğrultusundadõr.271 1925'ten başlayarak 1952 yõlõna kadar "La Respublique" adõyla Fransõzca olarak da yayõnlanan272 gazete, çizgisini Mustafa Kemal'e göre belirmektedir. Bu gazetede Ağaoğlu'nun sürekli bir sütun sahibi olmasõ, yukarõda değinildiği gibi, Gazi için hala değer taşõdõğõnõ göstermektedir. Zaten bu dönemde yazdõklarõ ile Ağaoğlu, çok da katlanõlmaz değildir. 271 272 GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.37-38 ve s.340-341. Orhan KOLOÐLU, Türk Basýný, KB Ya., Ankara, 1993, s.71. 97 2. AYDIN TASFİYESİNE İKİ ÖRNEK Ahmet Ağaoğlu'nun tasfiye edilişi sürecini sunduktan sonra şu sorularõn yanõtlanmasõ gerkiyor: Tasfiye edilmek, kişisel olarak Ağaoğlu'na özgü bir sonuç mudur? Aydõnlar arasõnda, siyasal iktidarõn bu uygulamasõyla karşõlaşan başkalarõ da var mõdõr? Bana göre aşağõda ele alacağõm Ahmet Hamdi Başar ve "Kadrocular" diye anõlan grup da tasfiyeye uğramõştõr. Bu örneklere geçmeden önce belirtilmesinde yarar gördüğüm bir kaç noktayõ vurgulamak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu için gerekli ortamõ hazõrlayan Kurtuluş Savaşõ, işgal ve işgal tehditleri karşõsõnda birleşmiş ama hedefleri birbirinden çok farklõ insanlarõn oluşturduklarõ bir kadro tarafõndan yönetilmiştir. Bunu I.TBMM'nin anlatõmlarõnda, şu örnekte olduğu gibi sõkça görüyoruz: "Birinci BMM bambaşka bir alemdi. Orada entarisinin üstüne ceketini çekmiş, başõna fesini giymiş bir kõsõm mutaassõp kişilerden tutun da Kürt, Çerkez yerli kõyafetlerine bürünmüş kişiler, başlarõ kalpaklõ milliciler, doktor, eczacõ, kumandan, ulema, hakim, derviş, şeyh, avukat, telgraf memuru vb. her çeşitten, her meslekten paşa, bey, efendi, ağa, hacõ, hoca, cemiyetin her çeşitinden kişileri bulabilirdiniz. ... Bu meclisin tek kusuru kendisini tertip eden üyelerin, ülkenin muhtaç olduğu siyasal ve toplumsal devrim konusunda görüş ve kanõ bakõmõndan birbirinden çok farklõ kişiler olmasõydõ."273 Kurtuluşu izleyen dönemde, farklõlõk gösteren kişilerin kendi aralarõndaki mücadele açõğa çõkar. Bu kadro içinde bir etkinlik kavgasõdõr. Bununla birlikte, olaylarõn gelişiminde kendi arzularõnõ 273 Ali KILIÇ, Hatýralar, Ýstanbul, 1955, s.67'den aktaran BERKES, Türkiye'de Çaðdaþlaþma, s.491-492. 98 bulamayanlardan, (Mehmet Akif gibi) ülkeyi terk etmeyi yeğleyenler de olacaktõr.274 Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn kurucularõnõn, 1919'da Mustafa kemal'in ilk silah arkadaşlarõ olmasõ etkinlik/önderlik yarõşõnõn ulaştõğõ noktanõn göstergesidir. Şeyh Sait ayaklanmasõnõ bastõrmak için çõkartõlan Takrir-i Sükun Kanunu, muhalif partinin ve basõnõn susturulmasõnõ da sağlayacaktõr. Bu yasa 4 Mart 1925'te kabul edilir edilmez, basõnõn üzerine gidilir. Hemen 6 Mart'ta Tevhid-i Efkar, İstiklal, Son Telgraf, Sebilürreşat, Aydõnlõk ve Orak Çekiç gazete ve dergileri hükümet tarafõndan kapatõlõr. Bunlara 12 Mart'ta İkaz gazetesi, 14 Nisan'da Resimli Ay ve bir gün sonra Tanin eklenir. Bu arada bazõ gazeteciler tutuklanarak İstiklal Mahkemesi'nde yargõlanõrlar.275 Yine aynõ dönemde özellikle sol yayõn organlarõnõn ve bunlarõn yazarlarõnõn üzerine de gidilir. Dr.Şefik Hüsnü ve şair Nazõm Hikmet gibi yurtdõşõna çõkanlar hariç, Aydõnlõk ve Orak Çekiç üyesi 38 kişi tutuklanõrlar. Bunlar, 1926 Cumhuriyet Bayramõ dolayõsõyla hükümet tarafõndan affedilirler.276 Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ da aynõ yasaya dayanõlarak 3 Haziran 1925 tarihinde Bakanlar kurulu kararõ ile kapatõlacaktõr. 274 BERKES, Türkiye'de Çaðdaþlaþma, s.538. Mehmet Kaplan, "Atatürk Milliyetçiliði Açýsýndan Mehmet Akif Ersoy", Ölümünün 50. Yýlýnda Mehmet Akif Ersoy, MÜ FEF Ya., Ýstanbul, 1986, s.1-2'de Akif'in Mýsýr'a gidiþinin iki açýklamasýnýn olduðunu yazýyor: "1. Atatürk'ün yaptýðý inkýlaplarý içine sindirememesi; 2. Türkiye'de iþ bulamamasý ve Mýsýr'dan hocalýk için teklif almasý" Yazarýn konuyu bu þekilde sunmasýnýn amacý, Atatürk ile Akif arasýnda ayrýlýkla ilgili yorumlarý yumuþatabilmek olabilir. 275 TUNÇAY, Tek Parti..., s.142-143; GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.274-275. 276 GÜZ, Basýn-Ýktidar ..., s.195-196; Þevket Süreyya AYDEMÝR, Suyu Arayan Adam, B.8, Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 1987, s.367 ve s.406. 99 A. AHMET HAMDİ BAŞAR Ahmet Hamdi Başar (1897-1971), siyaset sahnesine 1930 yõlõnõn sonunda Mustafa Kemal'in yurt gezisine katõlmasõyla girer. Bu seyahatte Gazi'nin iktisat danõşmanõdõr.277 Başar'õn bu göreve getirilmesi, gençliğinden beri yaptõğõ çalõşmalarõnõn ürünüdür. İttihat ve Terakki'nin milli iktisat anlayõşõnõ, uygulamaya yönelir. Türk burjuvazisinin oluşmasõ ve güçlenmesi için uğraşõr. Yerli müteşebbisleri dõşarõda tanõtmak için 1922 yõlõnda Milli Türk Ticaret Birliği adõyla bir dernek kurar. 1923 İzmir İktisat Kongresi'ne bu örgütün İstanbul delegesi olarak katõlõr. Bütün bu dönem içinde çeşitli dergiler yayõnlar. İstanbul Müdafaa-i Milli Cemiyeti içinde etkinlikler göstermiştir. İstanbul Ticaret Odasõ'nõn yabancõ ve azõnlõk unsurlarõn tekelinden kurtulmasõnda önemli roller üstlenir. 1925 yõlõnda kurduğu İstanbul oynamõştõr.278 Liman Şirketi, SCF'nõn limanlarõn kaldõrõlmasõnõ millileşmesinde istediği liman rol tekelinin, İstanbul'daki organõ bu şirkettir. Başar, buradaki genel müdürlüğü nedeniyle «Limancõ Hamdi» lakabõyla anõlacaktõr.279 Başar, SCF'nõ Batõ taklitçiliği ile suçlar. Fakat kişisel düşünceleri, ana çizgisini (Genel Sekreter olduğu için) Recep Peker'in belirlediği CHF ile de uyumlu değildir. Partiyi bir çok bakõmdan eleştirmektedir. SCF'nõn güç bulmasõnõ bu noktalarla ilişkilendirir.280 İktisat politikasõ açõsõndan da CHF'dan ayrõ düşer. Uygulanan devletçiliği «hükümetçilik» 277 TUNÇAY, Tek Parti..., s.284, dipnot 4. Hilmi Ziya ÜLKEN, Türkiye'de Çaðdaþ Düþüncenin Tarihi, Ülken Ya., Ýstanbul, s.472. 279 TUNÇAY, Tek Parti ..., s.284. Bülent VARLIK, "Kooperatif Dergisi ve Ahmet Hamdi Baþar", Kooperatif -Seçme Yazýlar-, (Der.B.Varlýk), Ankara, 1981, s.22. 280 TUNÇAY, Tek Parti ..., s.286. 278 100 diye adlandõrõr. Ona göre devletçilik şu rolü üstlenmelidir: "Türkiye'de devletçilik ileri bir halk demokrasisine geçmek ve milli kalkõnmamõzõn başlõca davalarõnõ devlet eliyle ve inkõlap metotlarõyla halletmek içindir."281 Bu çerçevede plana önem verir. Devletin ilk işi planlamadõr. O kadar ki, devletin karõşmayacağõ alanlar da planlanmalõdõr. Ahmet Hamdi, parti çizgisinin dõşõnda olduğunun ortaya çõkmasõyla birlikte, lidere ulaşamaz duruma düşer. Hazõrladõğõ raporu bile ulaştõramadan mişavirlik görevinden alõnõr. Bunun üzerine raporundaki düşüncelerini kitaplaştõrarak dizi biçiminde yayõnlar.282 Başar, 1932 Haziran'õndan itibaren Kooperatif dergisini yayõnlamaya başladõ. Bu dergi, liman şirketi çalõşanlarõnõn kurduğu tüketim kooperatifinin bir organõ olarak kooperatifçilik düşüncesini yaymak amacõyla çõkartõlmaktadõr. Fakat Başar'õn 14 Mayõs 192 tarihli raporunu izleyen günlerde yayõna başlamasõ ve "iktisadi devletçilik" anlayõşõnõ dile getirmesi ile Başar tarafõndan kitaplarla başlatõlan yayõn zincirinin bir halkasõ olduğunu düşündürmektedir.283 Küçük, Başar'õn yayõn faaliyetlerini şöyle değerlendirmektedir: "Gazi, Ahmet Hamdi ile ciddi ciddi konuşmadõkşa Ahmet Hamdi ciddi kitaplar yazõyor."284 Dergi, Mayõs 1934 tarihli 24. sayõsõyla yayõn dünyasõndan çekiliyor. Kapitalist ve sosyalist sistemlerin dõşõnda bir ekonomik yapõlanõş, Türkiye gibi geri kalmõş ülkeler ve hatta bunalõm içindeki kapitalist ülkeler için kurtuluş yolu olacaktõr. Bu yolu uygulayabilecek ilk ülke 281 Ahmet Hamdi BAÞAR, Atatürk'le Üç Ay ve 1930 Sonrasý Türkiye, B.2, AÝTÝA Ya., Ankara, 1981, s.55. 282 TUNÇAY, Tek Parti ..., s.283-286. 283 BAÞAR, Atatürk'le ..., s.148; VARLIK, "Kooperatif ...", s.24. 284 Yalçýn KÜÇÜK, "Bilmeyi Bilmek veya Limancý Ahmet Hamdi", Kooperatif -Seçme Yazýlar-, s.8. 101 olarak Atatürk'ün önderliğindeki Türkiye gösterilmektedir. Başar'a göre, bunu yapabilmek için inkõlapçõ bir kadronun başta olmasõ gereklidir.285 Başar, yayõnlarõnda dile getirdiği düşünceleri dikkate alõndõğõnda, yurt gezisinden bir yõl sonra yayõnlanmaya başlayan Kadro dergisi'nin çizgisine çok yakõn görülür. Türk İnkõlabõ, Batõ'nõn yaşadõğõ «müstemleke tezadõ»nõn sonucudur. İnkõlap rejimi, bütün ulusu şekillendirecek bir «iktisadi devletçilik» uygulamalõdõr.286 Kadro ile pek çok düşünceyi paylaştõklarõnõ Başar da dile getirir. Bu arada bazõ ayrõlõklarõn bulunduğunu belirtirken şunlarõ yazar: Kadro sanayileşmek davasõnõ müdafa ediyor; Avrupa memleketlerinin sanayi kanalõ ile açõk pazar gibi bizi istismar etmesini önlemek lazõmdõr, diyordu. Kadro bir otarşi istiyordu. Ben ise davayõ böyle ortaya atmanõn aleyhindeydim. Bir sanayii değil, fakat bazõ sanayii de içine alan ve esasõ ziraata dayanan bir istihsal planõ yapõlmasõna taraftardõm. Sanayiin himayelerle kurulmasõndan dolayõ köylü, işçi ve memur aleyhine doğacak fiyat makasõnõn çok tehlikeli olacağõnõ iddia ediyor ve ancakmahdut sanayi için iç pazar istismarõna müsade etmemiz lazõm geldiğini söylüyordum. Otarşiye ise şiddetle aleyhtardõm. Kadro ile aramõzda demokrasi fikri üzerinde de hafif bir ayrõlõk vardõ. Ben beynelmilel mübadeleyi ve demokrasiyi insanlõğõn bir tekamülü olarak görüyordum. Bunlarõn reddedilemeyeceğini, fakat yeni şekiller alabileceğini söylüyordum. Kadro, beynelmilel mübadele yerine otarşiyi, demokrasi yerine de inkõlap disiplinini ele alõyordu."287 285 286 287 ÜLKEN, Türkiye'de ..., s.475-476. KESER, Siyaset ve Devletçilik, s.145-147. BAÞAR, Atatürk'le ..., s.148. 102 Başar tarafõndan, Kadro dergisindeki bazõ makalelere karşõ çeşitli yazõlarõn yayõnlandõğõ Kooperatif'te, Kadroculardan Şevket Süreyya (Aydemir) ve Burhan Asaf (Belge)'nin de yazõlarõna yer verilir. Ayrõca Başar, Kooperatif'teki iki yazõsõyla Ağaoğlu ile Şevket Süreyya arasõndaki tartõşmaya Şevket Süreyya'nõn yanõnda katõlacaktõr. Bu katõlõm dolayõsõyla Ağaoğlu'nun bir yazõsõ da aynõ dergide yayõnlanõr.288 Ahmet Hamdi Başar'õn Gazi'ye danõşmanlõğõ noktasõna dönersek, yaşadõklarõnõ nasõl değerlendirmeliyiz? Başar, Cumhurbaşkanõ'nõn iktisat danõşmanõ olarak atanmasõna ve yurt gezisinde ona eşlik eden grupta yer almasõna rağmen görevinin gereğini yerine getirememiştir. Çünkü hazõrlamõş olduğu raporu sunup savunmaya fõrsat bulamamõştõr. Bunun nedeni de, Gazi'nin yakõn çevresini ve partinin üst yönetimini oluşturan kişilere aykõrõ gelen görüşlerini, raporun hazõrlanmasõndan önce yapõlan çalõşma toplantõlarõnda dile getirmesidir. Doğal olarak rahatsõzlõk yaratan bu durum, Gazi ile Başar arasõnda aşõlmasõ güç bir duvar örmüştür. Bence bu gelişmeler siyasal seçkinin kendisinden farklõ olanõ saf dõşõ etme eğiliminin ürünleridir. Başar açõsõndan Ağaoğlu'nda gözlediğimiz gibi bir tasfiyeden söz etmenin zorluğu açõktõr. Fakat lidere ulaşmasõnõn engellenmesi yoluyla onun etkisizleştirildiği sonucu ortadan kalkmamaktadõr. Önceden de belirtildiği gibi, Başar'õn kitaplar ve dergiler aracõlõğõyla görüşlerini dile getirmesi Gazi'nin etrafõndaki duvarõ aşabilmek içindir. 288 Bülent VARLIK, "Kooperatif'te Yayýnlanan Makaleler Dizini", Kooperatif -Seçme Yazýlar, s.41-50. 103 B. KADROCULAR Yayõnladõklarõ derginin adõyla anõlan bir aydõn grubudur. Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin, Burhan Asaf Belge, Şevki Yazman ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'dan oluşan dar bir ekiptir.289 Kadro dergisi, çõkõş gerekçesini Türk inkõlabõnõn dayandõğõ teorik unsurlarõ bir "fikriyat sistemi içinde terkip ve tedvin" etmek şeklinde açõklõyor:290 Kadro'nun yayõna başladõğõ dönemde bütün dünyada ideolojiler yarõşõ egemendir. Türk inkõlabõnõn ideolojisi ise, hala yazõlmamõştõr. İnkõlabõn ideolojisi, hareketlerin içinden çõkarõlacaktõr. Kadrocular, inkõlabõn düşünce sistemini kurarken, işte buradan yola çõktõklarõnõ söylerler. Birinci sayõsõ İkincikanun 1932'de yayõnlanan Kadro dergisinin çõkõş döneminde ülke içinde SCF'nõn kapatõlmasõndan doğan huzursuzluk ve 1929 bunalõmõnõn etkileri yaşanmaktadõr. Dünyayõ algõlayõş noktasõnda Kadro, sömüren-sömürülen çelişkisini odağa yerleştirir. Türk inkõlabõ sömürüye, dõş ekonomik baskõlara karşõ çõkõşõn önderi oluşu bakõmõndan sömürge ülkelere örnektir. Örneklik olgusu, faşist ve komünist ideolojilere karşõ, "İnkõlap" kendine özgü ideolojisini kurarak da sergilenmelidir.291 Kadro'ya göre, Türkiye'nin savaşõ özgürlük ve bununla birlikte kalkõnma yolundadõr. Kapitalizm ve komünizm karşõtõ nitelikteki Türk 289 AYDEMÝR, Suyu ..., s.443. "Kadro", Kadro Dergisi, C.1, S.1, s.3. 291 Þevket Süreyya AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, B.3, Remzi Kitabevi Ya., Ýstanbul, 1986, s.79-84. 290 104 inkõlabõ, gelişmiş ülkelerin yaşadõğõ tezattan milleti korumalõdõr. Kemalizm, bu nedenle devletçidir. "Siyaseten hür ve iktisaden cüzü tam bir bünyeye istihalesini yaparken garp milletlerini birer tezatlar mecmuasõ haline getiren sõnõf davalarõnõ, sõnõflarõn teşekkülünü peşinen önlemekle, reddeden Türk milleti, bu hareketi ile ileri bir sosyal nizamõn temellerini attõ."292 "Türkiye o memleketlerden bir tanesi ve öyle bir hareketin ele başõsõdõr ki, orada ileri tekniğe ve hakiki 'makina medeniyeti'ne kavuşmak, ammenin yani siyasi istiklalini iktisadi istiklali ile tamamlamak kararõnda olan milletin bir arzusu ve ammenin yani böyle bir milletin milletçe masruf olacak gayretiyle yani Devlet eliyle ve Devlet elinden tahakkuk edecek bir davadõr."293 "Müstemlekeciliğe karşõ bir aksülamali bütün şuur ile temsil ettiği içindir ki, Kemalizm, samimi olarak, iç iktisatta da, dõş iktisatta da devletçidir. Ve bu itibarla, hem içeriye, hem dõşarõya doğru, yani hem sõnõflar, hem de milletler bakõmõndan tezadõ reddeylemektedir. "Türk inkõlabõ, bütün diğerleri (komünizm ve faşizm) gibi, bir harp sonrasõ hareketi olmak ve ancak bu itibarla ve pek tabii olarak diğerlerile bazõ benzeme noktalarõ ihtiva etmekle beraber, harp sonrasõnõn milli ve beynelmilel manada en adaletli ve en ileri hareketini teşkil etmek iddiasõndadõr. Onun böyle olduğunun şimdiye kadar meçhul kalmasõ, Türk milletinin cibilli bir vasfõndan, şamata ve tefahürden hoşlanmamasõndan başka bir şeye atfedilemez."294 292 293 294 "Kadro", Kadro Dergisi, C.1, S.7, s.3-4. B. Asaf, "Makina Medeniyeti", Kadro, C.1, S.7, s.30. B. Asaf, "Faþizm ve Türk Milli Kurtuluþ Hareketi", Kadro, C.1, S. 8, s.39. 105 Kadro'nun önerdiği devletçilik yalnõz ekonomik planlamayõ değil, toplumsal ve bireysel alanda da plancõlõğõ gerektirmektedir. Ancak bu şekilde bir planlama ile mutlu toplum yaratõlabilecektir. "... Planlõ cemiyet mefhumu, bir milli kurtuluş hareketi yaşayan Türk cemiyetinde tezatsõz ve mücadelesiz bir cemiyetin doğuşunun, mesut bir kurtuluşun ifadesidir."295 "İnkõlabõn menfaatõ, kendi dairesine aldõğõ beşer kütlelerinin fiil ve hareketleri gibi, bu kütleleri teşkil eden fertlerin ruh ve fikir temayülleri üstünde de kendi kontrolünü tesis etmesindedir."296 "Sõnõfsõz ve tezatsõz bir Türk milleti"297 kurma ümidiyle Kadro, tek parti yönetiminin varlõğõnõ doğru bulur. Onlara göre egemen tek parti, devrimin yeni ve genç kadrolarõnõ yetiştirmekle de görevlidir. Bunun için bir "Fõrka Mektebi" kurulmasõ önerilir. Bu okulda, devrimin dünya görüşü kazandõrõlmõş, nitelikli elemanlar yetiştirilecektir.298 İsmet Paşa, 10.yõl dolayõsõyla Kadro'ya yazdõğõ makalede, devletçilik üzerinde durur. Burada belirtildiği biçimiyle ortaya konan devletçilik, Kadro'nun devletçiliğinden farklõdõr. İsmet Paşa, artõk "mutedil" sõfatõnõ kullanmõyorsa da, õlõmlõ devletçi bir tutum sergiliyordu. "Devlet, ancak ferdin yapamayacağõ şeyleri yapmağa çalõşmalõdõr". Bu yazõdaki biçimiyle Türk devletçiliği, "iktisadiyatta devletçilik anlayõşõ"nõn bir örneğidir.299 Yani İsmet Paşa'nõn devletçiliği, Kadro'nunki gibi totaliter bir öneri değildir. 295 296 297 298 299 Þ. Süreyya, "Plan Mefhumu Hakkýnda", Kadro, C.1, S.5, s.12. Þ. Süreyya, "Bir Ruh Fantazisi", Kadro, C.1, S.1, s.31. V. Nedim, "Sýnýflaþmamak ve Ýktisat Siyaseti", Kadro, C.1, S.11, s.17. B. Asaf, "Fýrka Mektebi", Kadro, C.1, S. 9, s.30-33. Baþvekil Ýsmet, "Fýrkamýzýn Devletçilik Vasfý", Kadro, C.2, S. 22, s.6. 106 İdeolojilerin yarõştõğõ bir dönemde ortaya çõkmõş olan Kadro hareketi, ideolojik eğitimin önemini vurgular. Faşist İtalya'da ideolojinin bütün topluma öğretildiğini, ama Türkiye'de bu konuda bir belirsizlik ve dağõnõklõk olduğunu söyleyip içinde bulunduklarõ ortamdan yakõnõr.300 Kadro hareketi, adõndan da anlaşõldõğõ gibi seçkinci bir anlayõşa sahiptir. İnkõlabõn ideolojisini kurabilecek olan seçkin grubu, yani aydõnlar, Kadrocularõn ilk muhatabõdõr. Eğer Türk inkõlabõ düşünce sistemine ulaşamamõşsa, sorumluluk aydõnlardadõr. Bu yalnõzca ulusal bir sorumluluk değildir. Türk aydõnõ, bütün sömürge milletlerin kurtuluşunu ellerinde tutmaktadõr. Ancak Kadro'nun aydõn anlayõşõ kendine özgüdür. Kadro'dan farklõ düşünenler, gerçek aydõn kategorisine giremezler, onlar münevverleri"dir.301 yalnõzca Bu yarõ-aydõn yaklaşõmõ, veya Şevket "inkõlap öncesi Süreyya'nõn birkaç cümlesinde daha açõk görebiliriz: "Kadronun mevzuu Türk inkõlabõnõn ideolojisi ve muhatabõ, inkõlap münevverliğidir."302 "Şarklõ ve karõşõk bir cemaatin Millet; bir milli mücadelenin iktisadi ve siyasi bir sistem haline getirilmesi ve bu sistemin, çağõn büyük bir çelişkisini, yani hakim ve mahkum ülkeler, hakim ve mahkum sõnõflar tezadõnõ çözümlemeye yürüyen bir ülkü haline gelmesi demek olan Türk inkõlabõ, yalnõz çağõmõz ve yalnõz memleketimiz için değil, bütün insanlõğõn geleceği hesabõna da, dikkatle incelenmeye değer bir davadõr. Eğer bu dava işlenemez ve inkõlap soysuzlaştõrõlõrsa, bundan zarar 300 Þ. Süreyya, "Gençnesil Meselesi", Kadro, C.1, S. 4, s.5-9. Naci BOSTANCI, Kadrocular ve Sosyo-ekonomik Görüþleri, Kültür Bakanlýðý Ya., Ankara, 1990, s.31. 302 Þ. Süreyya, "Yarý Münevverler Kulübü", Kadro, C.1, S. 8, s.42. 301 107 görecek olan yalnõz Türk milleti değildir. Bu netice, bütün insanlõk için bir kayõp olacak ve bu neticeden Türk aydõnõ suçlu sayõlacaktõr. ..."303 "Kadro; kendisine karşõ çõkõşlarõ, inkõlap öncesi aydõnlarõn inkõlap münevverliği (Kadrocular) ile olan fikir ve telakki ayrõlõğõnõ gösteren bir delil" olarak sunar.304 Bunlar daha çok üniversitedeki liberallerdir ve en önemli temsilcisi de Ahmet Ağaoğlu'dur.305 Kadro dergisi, ileri, disiplinli, öncü kadroya verdikleri görevi, bu azõnlõğõn bir üyesi olarak yerine getirmeye yönelir. İnkõlap yöneticilerine ideolojik bir çerçeve sunar. Kadrocular, ideolojisini oluşturduklarõ inkõlabõ şöyle tanõmlarlar: "İnkõlap; halkõn hayrõna olanlarõ halka rağmen, fakat halk için, halka getirmektir."306 Kadro dergisi çõkõşõndan itibaren aydõn çevrede önemle izlendi. Bu çevreden Ahmet Hamdi Başar, Kooperatif dergisinde pek çok konuda Kadro'ya destek verirken, Ahmet Ağaoğlu ve Peyami Safa Cumhuriyet'te, Hüseyin Cahit (Yalçõn) Fikir Hareketleri dergisinde, Siirt Mebusu Mahmut (Soydan) Milliyet'te Kadrocularõn karşõsõnda yer aldõlar.307 En ciddi eleştiri CHF yöneticilerinden ve İş Bankasõ çevresinden geldi. Özellikle İş Bankasõ çevresinin saldõrõsõ, Kadro'nun kapanõşõnda önemli rol oynar. Diğer taraftan Kadro grubu (Yakup Kadri hariç) Marksist kökenli olduklarõ için komünistlikle suçlanõrken, soldan da döneklik ithamõyla karşõlaştõlar.308 Kadro hareketinin bunlarla birlikte 303 AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, s.82-83. Þ. Süreyya, "Milli Kurtuluþ Hareketleri Hakkýnda Bizim Tezimiz", Kadro, C.1, S. 12, s.39. 305 AYDEMÝR, Suyu..., s.444. 306 AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, s.71. 307 ALEMDAR, "Basýnda ...", s.29; KESER, Siyaset ve Devletçilik, s.135; Halil Ýbrahim GÖKTÜRK, Bilinmeyen Yönleriyle Þevket Süreyya Aydemir, Arý Matbaasý, Ankara, 1977, s.149 308 Ömür SEZGÝN, "Kadro Hareketi", Kadro, Týpkýbasým, C.1, s.20; KESER, Siyaset ve Devletçilik, s.135. Aclan SAYILGAN, Solun 94 Yýlý (1871- 1965), Mars Matbaasý, Ankara, 1968, s.269'da Kadro hareketini, Türkiye Komünist Partisi ile devrin iktidarýný birleþtirmeye giriþmiþ "cepheleþme faaliyeti" olarak niteler. KARPAT ise, saðdan ve soldan eleþtirileri 304 108 CHF bürokratlarõnca da dikkatle takip edildiği biliniyor. Çünkü başta Recep Peker olmak üzere bunlara göre, parti felsefesini formüle etmek sorumluluğu bireylere değil, partiye düşen bir iştir.309 Ülkü dergisinin yayõnlanmasõna (1933) neden olan bu bakõş açõsõ, Kadro'nun varlõğõnõ hazmedemiyordu. Kemalizm adõna konuşulacaksa, bunu parti yetkilileri yapmalõdõr.310 Bütün bunlara rağmen derginin devamõ Mustafa Kemal'in korumasõnda mümkün olabildi.311 Bir müddet iki dergi de çõkmaya devam etti. Fakat sonunda Kadro geçici olarak yayõnõna ara verdi. Çünkü sahibi Yakup Kadri, Tiran'a "zoraki diplomat" yapõlmõştõ. Kõsacasõ Kadrocular, tek parti rejimi içinde, Gökalp'in İttihat ve Terakki'de oynadõğõ role benzer bir konuma ulaşmak istiyorlardõ. Bu konumu, "inkõlap münevverliği" tanõmlamasõyla ve "destancõ" nitelemesiyle kendi kendilerine almaya kalkmõşlardõr. Fakat zamanõn siyasal seçkini bu konuma ve role izin vermeyecektir. Serbest Fõrka deneyinin etkileri kaybolup devletçilik uygulamasõ yoluna girince, bu eleştirilere karşõ Kadro'yu korumaya gerek kalmamõştõ. Himayenin kalkmõş olmasõ da Gazi'nin artõk onlarõn yanõnda olmadõğõnõ gösteriyordu. Yakup Kadri'ye yurt dõşõnda görev verilmesi ise bu durumun nazik ifadesi oldu. birleþtirerek þu deðerlendirmeyi yapar: "Kadro'nun felsefesi Marksizmin, milliyetçilik ve korporatizmin sathi derlenmiþ bir karmasý idi." Türk Demokrasi Tarihi, s.66. Ayný yazar, daha önce yayýnlanan bir kitapçýðýnda kadro dergisinin kapanýþýyla ilgili olarak þöyle yazmýþtý: "Kapanma sebebi, sanayileþme ilerledikçe ve sosyal farklýlaþma hýzlandýkça ortaya çýkan bazý toplumsal ve ekonomik çatýþmalara halkýn dikkatini çekmesidir. Bu düþünceler belki doðru ama zamansýzdý; üstelik parti hiyerarþisinde hoþnutsuzluk yaratýyordu." Çaðdaþ ..., s.67/dipnot 21. 309 KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, s.68/dipnot 122. 310 Recep Peker'in Yakup Kadri'ye «bu selahiyeti nereden alýyorsunuz? Böyle bir organý çýkarýrsak ancak biz çýkarabiliriz.» demesi, bu tavrýn derecesini göstermektedir. Yakup kadri KARAOSMANOÐLU, Politikada 45 Yýl, B.2, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, 1984, s.108. 15 Haziran 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Recep Peker'in "Rusya'da Stalin'in yaptýðý gibi" partinin kontrolünü eline geçirmek istediði için Atatürk tarafýndan azledildiðini yazmaktadýr. Bkz. KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, s.68/dipnot 124. 311 GÖKTÜRK, Bilinmeyen..., s.149. 109 SONUÇ Bu çalõşmada düşüncelerini ve ilişkilerini ele aldõğõmõz Ahmet Ağaoğlu hem Osmanlõ, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin "siyasal sõnõf"õ içindedir. Zaman zaman "siyasal seçkin" içine girse de, sürekli olarak aydõn kimliğini korumuştur. Çalõşmaya başlarken amacõm, bir azgelişmiş ülke aydõnõnõn siyasal süreç içinde üstlenebileceği rolleri gözleyebilmekti. Türkiye Cumhuriyeti, gerikalmõş ama açõkça sömürge olmamõş bir ülkede, yeni kurulmuş bir devlet olarak ilginç özellikler taşõmaktadõr. Bu devletin kuruluş ve kurumsallaşma sürecinin içinde yaşamõş bir aydõn olan Ağaoğlu, kişisel özellikleri dolayõsõyla örnek olarak seçildi. Ağaoğlu, Kemalist düşüncenin de temellerini oluşturan İttihat ve Terakki'de etkinlik gösterdi. Milli Mücadele'nin yapõldõğõ, cumhuriyetin ilan edildiği ve yeni düzenin gerektirdiği atõlõmlarõn başladõğõ 1920'li yõllarda "resmi aydõn" olarak görev aldõ. Milli Mücadele'nin ve yeni rejimin değerlerinin oluşup önceki rejimin değerlerin yerine geçerken, bunlarõn meşrulaştõrõlmasõnda rol oynadõ. Bu dönemde, 1923'ten itibaren milletvekilliği de yaptõ. Ancak Ağaoğlu, düşünce dünyasõnda sistemli bir doğrular bütünü bulunan aydõn olarak, benimsemediği uygulamalar karşõsõnda itiraz ve eleştirilerden geri durmadõ. Bu niteliği gereği, "muvazaalõ" muhalif SCF'nõn kurucularõ arasõna tayin edildi. Partinin kendisini feshetmesiyle, sadece üniversitedeki ve yayõn dünyasõndaki işleriyle uğraşmaya başladõ. Çõkardõğõ Akõn Gazetesi iktidarõ eleştirdiği için kapatõldõ. Aynõ yõl üniversite reformuyla da kadro dõşõ bõrakõlarak emekli edildi. 110 Siyasal yaşamõnõ kõsaca özetlediğimiz Ağaoğlu'nu, siyasal ve bürokratik görevlerde bulunmuş, tipik bir azgelişmiş ülke aydõnõ olarak niteleyebiliriz. Bu tez çalõşmasõna konu olan dönemde Ağaoğlu iki farklõ konumda karşõmõza çõkar: İktidarõn yanõnda ve karşõsõnda. Her iki konumda da aydõn niteliğini yitirmeden bulunmaktadõr. Öncelikle gerçekleşmesine katkõda bulunduğu iş, İstanbul Hükümeti'nin meşruluk dayanaklarõnõ yõkõlmasõdõr. Bununla eş zamanlõ olarak, yeni iktidar odağõ adõna yeni semboller üretmekte ve mevcut sembollerle birlikte bunlarõ Ankara Hükümeti'nin meşrulaştõrõlmasõnda kullanmaktadõr. Bu dönemde, Ağaoğlu'nun kişisel görüşlerini, rejimin ideolojisi diye sunduğu gözlenmektedir. Dönemin düşünce ortamõnõn kargaşasõ göz önünde tutulduğunda, bunu doğal karşõlamak gerekir. Ankara'daki iktidar odağõ ile uyum içinde olduğu sõrada, bir süre resmi yayõn organõnõn yönetimini üstlenen Ağaoğlu'nun siyasal seçkin içinde önemli bir yeri vardõr. Liderin sofrasõna da sõk sõk davet edilmektedir. İktidarõn uygulamalarõndan, memnun olmadõklarõnõ eleştiren Ağaoğlu, kendisinin yanlõş olarak nitelediği gelişmeleri, lidere bir raporla bildirebilecek kadar cüretkardõr. 1926 yõlõnda hazõrladõğõ bu raporda, milletvekili bulunduğu tek partiyi eleştirmektedir. Ancak öndeki iki kişinin dokunulmazlõğõnõ gözeterek, Gazi'ye ve ismet Paşa'ya güven ve bağlõlõk bildirmektedir. Rapor, bu özelliğine rağmen, partiyle Ağaoğlu'nun yollarõnõn ayrõlmasõnõn ilk işaretidir. Fakat parti içinde kalmayõ sürdürür. Zaten ikinci bir parti yoktur. Ağaoğlu, ikinci parti kurulurken, kurucular arasõndadõr. CHF içinde bulunduğu ve muhalefete başladõğõ dönemin gereğidir, yeni partide yer alõşõ. Burada da benzer eleştirilerini sürdürür. Denetim altõndaki bu muhalif parti, iktidar partisince tehlikeli bulununca, kendisini feshetme yoluna gidecektir. SCF'nõn milletvekillerinden, eski 111 partisine dönmeyen Ağaoğlu, bu yanõyla "dürüst aydõn" nitelemesini hak ettiğini düşündürüyor. Muhalefete geçtikten sonra Ağaoğlu, rejimden daha çok uygulamalara karşõ çõkmaktadõr. Ama rejimin içeriğinin belirlenmesi için yaptõğõ önerilere sadõk kalmayõ sürdürmektedir. Uygulamaya yönelik itirazlarõ, içeriğe ilişkin önerilerinin yansõmalarõdõr, denilebilir. Örneğin devletçilik uygulamasõna karşõ çõkõşõ, liberal önerilerinin ürünüdür. Kõsacasõ Ağaoğlu, rejimin adõnda (Kemalizm) uzlaşmakla birlikte, içeriğine hala karşõdõr. Olaylarõ bugün değerlendirirken, Ağaoğlu'nun karşõ çõkõşlarõnõ, gelişmeleri kavramada gecikmesine bağlayabiliriz. Çünkü kendisinin ifade ettiği gibi, Serbest Fõrka kurulurken CHF'nõ ancak kendisi kadar devletçi sanmaktadõr. Oysa CHF ve rejim, onun benimseyemeyeceği bir yöne akmaya 1924 Anayasasõ ile başlamõştõ. Ağaoğlu, gecikmesinin bedelini "siyasal sõnõf" dõşõna itilerek alacaktõr. Zaten tek partinin otoritesine bağõmlõ siyasal yapõ312, içinde Ağaoğlu tipinde bir aydõnõn 312 Tek partili ve üzerinde çalýþtýðýmýz Atatürk'lü dönemde, rejimin nasýl nitelenmesi gerektiði konusunda tartýþma vardýr. Siyasal düzenin otoriter (yetkeci) olduðu noktasýnda uzlaþýlmakla birlikte, totaliter (bütüncül) olarak adlandýrýlabileceðini rahatlýkla söyleyemiyoruz. Çalýþmamýzýn doðrudan konusunu oluþturmadýðý için yalnýzca bazý yazarlarýn düþüncelerini bir notla kýsaca belirtmeyi yararlý buluyorum. Tek parti Türkiyesi'ni totaliter olarak nitelendiren yazarlara örnek olarak Paul DUMONT'a bakacak olursak, mantýk zincirini "diktatörlük" terimi üzerine kurduðunu görüyoruz. Yazar, Mustafa Kemal, KB Ya., Ankara, 1993, s.125'te þunlarý yazýyor: "Diktatörlük. Kelime, iki harp arasýnda Türk rejiminin vasfýný tayine çalýþan müþahitleri korkutmamaktadýr. Bir kiþinin diktatörlüðü. Mustafa Kemal Atatürk çok güçlüdür, Meclis'e ve Hükümet'e, alýnacak kararlarý tavsiye ederek Türkiye'yi kendi tarzýnda yönetmektedir. Bir de tek parti diktatoryasý. 1923'te Gazi tarafýndan kurulmuþ olan Cumhuriyet Halk Partisi, totaliter bir teþekkülün bütün belirgin vasýflarýný taþýmaktadýr ve hatta, devrin diðer totaliter partilerinin iþleyiþ ve yapýsýndan az farkla ayýrd edilmektedir. Ebedi Þef'in -1930'lardan sonra Mustafa Kemal böyle anýlacaktýr- uysal hizmetkarý bu parti, hiçbir muhalefeti hoþgörmemekte, toplumun bütün tabakalarýný sadece kendisi temsil ettiðini iddia etmekte ve deðiþik kültürel teþekkülleri aracýlýðý ile milletin ideolojik ve siyasi þekilllendirilmesinin üzerinde hemen hemen tam denetim icra etmektedir." Siyasal yapýyý otoriter olarak görseler de, totaliterliðin gerçekleþmediðini savunan yazarlar (Bahri Savcý, Fahir Giritlioðlu, Sina Akþin, Bülent Tanör, Taner Timur gibi) dönem içinde diðer ülkelerdeki siyasal düzenlerle karþýlaþtýrma yaparlar. Bu karþýlaþtýrmadaki soru, rejimin ne derece demokratik olduðunu ortaya koymaya yöneliktir. "yetkeci tek parti yönetimi niteliðini" vurgulamakla birlikte bütüncüllüðe varmadýðýný belirten AKÞÝN'e göre ("Atatürk Döneminde Demokrasi", SBFD, C.47, S.1-2, Ocak-Haziran 1992, SBF Ya., Ankara, 1992, s.246-249'da), Atatürk dönemi için diktatörlük denilebilirse de, dönemindeki "öbür diktatörlüklerin çoðundan, belki hepsinden, daha ehven bir niteliði vardý." Yazar, egemen partinin durumunu da, devletin 112 barõnmasõna fõrsat vermezdi. Olayõn garip yanõ, yapõnõn oluşumunda bizzat Ağaoğlu'nun da pay sahibi olmasõdõr. Serbestlik isterken ve birey özgürlüğünü savunurken, bunlarõ tek partili siyasal yaşamda olabilecek şeyler, diye sunmaktadõr. 1926 raporunda (ki, Hasan Rõza Soyak'õn aktardõğõ metne göre Gazi tarafõndan dikkatle incelenmiştir), iktidar tekeline sahip partinin kendi içinde hükümeti denetleyebileceğini ileri sürmektedir. Milli Mücadele'nin çoğulcu yapõsõndaki bir kanadõn, iktidar yarõşõndaki aracõ durumunda olan Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ'nõn karşõsõnda iktidar bloğu içinde bulunmuştur. Bu seçimini doğal bulmakla beraber, bu partinin varlõğõnõ sürdürmesi yolunda görüş bildirmesi beklenirdi. Bu yönde herhangi bir beyanõna rastlanmadõ. Daha sonraki SCF'nõn kendini feshetmesi, Terakkiperver Fõrka'nõn kapatõlmasõyla benzer anlamdadõr. Aralarõndaki fark, partilerin ve kurucularõnõn niteliğinden ibarettir. Terakkiperver Fõrka gerçek rakipler tarafõndan kurulurken, Serbest Fõrka Gazi'nin güvendiği dostlarõnca kurulmuştur. Ama aynõ sonu paylaşõrlar. Ağaoğlu, partisinin kapanõşõnõ takiben muhalefetten vazgeçmez ve iktidardaki seçkinler tarafõndan tasfiye edilir. Ağaoğlu'nun tasfiyesini anlatõrken değinildiği gibi, sadece siyasal dõşlamayla değil, hem de partiyi yutmasý olarak deðerlendirmektedir. TANÖR, Osmanlý-Türk Anayasal Geliþmeleri, Der Ya., Ýstanbul, 1992, s.261-264'te rejimin otoriterliði nedeniyle muhalefete karþý hoþgörüsüz olduðunu, ama kendisini demokratik bir toplum ve devlet düzenine geçiþte bir ara dönem olarak algýladýðýný savunur. Yazara göre, "Demokratikleþ(tir)me eðilimi, otoriter rejim koþullarýna karþýn, dikkatten kaçýrýlmamasý gereken bir sualtý akýntýsýdýr." TÝMUR da (Türk Devrimi ...), s.264 ve 288-289. Atatürk döneminin diktatörlük olduðunda uzlaþmýþtýr, ama bu "demokratik diktatörlük"tür. Timur, "her devrim egemen ve ayrýcalýklý sýnýfý tasfiye ettiði ölçüde bir demokratik devrimdir" derken, devrimler "jakoben yöntemler de kullansalar" demokratik yönler taþýyabilir savýný açýklamaktadýr. Türk devrimini de bu baðlamda deðerlendirerek "demokratik diktatörlük" diye tanýmlar. Halkevlerinin kuruluþu gibi, totalitarizme kanýt olarak gösterilen olaylarý da, "Cumhuriyet yönetiminin giderek merkezileþmesi, otoriterleþmesi, onun demokratik diktatörlüðünün pekiþmesidir" þeklinde yorumlar. SAVCI da, Kemalizm'in "komünizm ve faþizm totalitarizmine düþmeden" kendine özgü bir yol çizdiðini savunmaktadýr. Demokrasimiz Üzerine Düþünceler, SBF Ya., Ankara, 1963, s.32. 113 toplumsal yalnõzlaştõrmayla karşõ karşõya kalõr.313 Bunun nedeni, siyasal seçkinlerin katlanamayacağõ kadar aşõrõ muhalefette õsrar etmesidir. Çünkü iktidar grubuna göre, "hem muhalif hem müderris olunmaz" idi. Akõn Gazetesinin kapatõlmasõ ve üniversitedeki görevinden çõkarõlmasõyla Ağaoğlu, artõk ne muhalif, ne de hocadõr. Bunu tasfiye diye nitelemek doğru olsa gerektir. Ağaoğlu, tasfiyesini izleyen dönemde Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başlayacaktõr. Bu konuya da daha önce değinildiği için kõsaca şu denilebilir: Ağaoğlu, iktidara yönelttiği amansõz eleştirileri nedeniyle tasfiye edilmiş, fakat lidere olan bağlõlõğõnõn sürmesi nedeniyle de tam anlamõyla ortadan silinmemiştir. Tasfiye olarak nitelediğimiz bu olay, Ağaoğlu'na özgü bir rastlantõ mõdõr? Bu soruya yanõt ararken, ilk göze çarpan olay, üniversite hocasõ ve SCF İstanbul il başkanõ İsmail Hakkõ Baltacõoğlu'nun yine üniversite reformu ile kadro dõşõ bõrakõlmasõdõr. Oysa Baltacõoğlu, "Darülfünun Emini" yani rektör olarak da görev yapmõş bir kişiydi.314 "Aydõn Tasfiyesine İki Örnek" başlõğõ altõnda ele almaya çalõştõğõmõz Ahmet Hamdi Başar ve Kadrocular da, bu zincirin önemli halkalarõdõr. Bunlar da, siyasal iktidarõn tahammül sõnõrõnõ aşõp tasfiyeye uğramõşlardõr. Şekli farklõ da olsa, tasfiye edilmiş olmak bakõmõndan benzerdir. Ahmet Hamdi Başar, Mustafa Kemal'in 1931 yõlõndaki yurt gezisine iktisat danõşmanõ olarak katõlõr, ama hazõrladõğõ raporu bile sunabilme fõrsatõ bulamaz. Çareyi, eleştiri ve önerilerini kitaplaştõrarak yayõnlamakta bulur. 313 AÐAOÐLU, "Yeni Nesil Arasýnda", CUMHURÝYET Gazetesi, 4 mart 1935'te Ýstanbul gibi büyük bir kentte gidecek bir yer bulamadýðýndan ve avarelikten yakýnmakta olan yazar, bunu her ne kadar çeþitli toplumsal gruplarýn örgütlenmeyiþine baðlýyorsa da, kiþisel iliþkilerinin daralmasý da etkili olmalýdýr. 314 TUNÇAY, Tek Parti, s.85-86. 114 Kadro dergisi ekibi, siyasal seçkinin tutumundan payõna düşeni, daha nazik bir biçimde alõr. Bu nezaket, Yakup Kadri'nin gerek Gazi, gerekse İsmet Paşa başta olmak üzere diğer üst yöneticilerin yanõnda değerli bir yerinin bulunmasõndan dolayõdõr.315 Derginin sahibi olarak görünen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir görevle yurtdõşõna tayin edilir. Bu tayin, Türk İnkõlabõ'nõn "destancõsõ" derginin kapanmasõ (daha doğrusu kapatõlmasõ) anlamõna gelir. İncelediğimiz tasfiye örneklerinin en dramatiği Ahmet Ağaoğlu'nun yaşadõğõdõr. Çünkü ömrü boyunca bağlõ kaldõğõ Mustafa Kemal, onu sõğõntõ olarak gördüğünü sinirli bir anõnda söyleyivermiştir. Ağaoğlu, bir zamanlarõn "resmi aydõn"õ iken, böylece "sokak aydõnõ" olarak kalakalõr.316 Gözlediğimiz olaylara dayanarak diyebiliriz ki, yeni oluşan siyasal seçkinler, yararlanabildiği sürece aydõnlara katlanõr. Başka bir deyişle "yönetici seçkin" aydõnlarõ kullanabildiği sürece, onlara "siyasal sõnõf" içinde yer verir. Ama iktidar, kendisine karşõ çõkmaya kalkõşan aydõnõ sõrtõnda taşõmayacaktõr. Bu tip aydõnlarõ bir kenarda ve yalnõzlõğa terk edecektir. İktidarõnõn kökleşmesi, yeni kurum ve kurallarõn yerleşmesi, gerektiği zaman iktidar tarafõndan dikbaşlõ aydõnõn saf dõşõ bõrakõlmasõnõ kolaylaştõrõr. Bu gelişim, "azgelişmiş ülkede kurulmuş yeni devlet" niteliği taşõyan Türkiye Cumhuriyeti'nde de yaşanmõştõr. Toplumsal ve siyasal devrim niteliğindeki dönüşüm sürecinde aydõn, kuruluşunda rol oynadõğõ sistemin kurbanõ olur. Yeni kurulmuş olmasõ dolayõsõyla savunma mekanizmalarõ tetikte ve güçlü olan rejim, karşõtlarõnõ kolayca düşman ilan edecek ve ortadan (en azõndan siyasal alandan) kaldõracaktõr. Yeni iktidar odağõna karşõ koymaya kalkõşan kişi ya da grup, partinin, rejimin ve devrimlerin düşmanõ, komünist veya gerici olmakla 315 BOSTANCI, Kadrocular..., s.148. Vedat Nedim, "Devletçilik Karþýsýnda Zümre Menfaati ve Münevver Mukavemeti", Kadro, C.2, S. 21,s.19. 316 115 suçlanacaktõr. Bu suçlamalar o kadar soyuttur ki, yalnõzca iktidar sahipleri ve resmi aydõnlar tarafõndan tanõmlanabilir. Çünkü bu kişiler, devrimin ve rejimin somutlaşmõş şekli, hatta sahibidirler. Rejimin sahibinin kararõna uymayan her kim olursa olsun suçludur. Ahmet Ağaoğlu, Ahmet Hamdi Başar, Kadro Dergisi çevresi gibi. Son not olarak, kendisine bu kadar kolayca düşmanlar türeten ve otoriter nitelikteki böylesi bir siyasal yapõ, gerçek düşmanlarõnõ yer altõna itmektedir. Türkiye'de bugün karşõlaşõlan laiklik ve Kemalizm düşmanõ oluşumlar, tek parti yönetiminde sõkça kullanõlan otoriter uygulamalarõn ürünüdür. Çok partili siyasal hayat denemelerinin yaşandõğõ dönemlerde, tek partinin yer altõna ittiği öğelerin su yüzüne çõktõğõ ve legal ortamlarõ kullanmaya çalõştõğõ görülmektedir. Siyasal kaygõyla bunlarõn kollanmasõ, güçlenmelerini doğurmaktadõr.317 Bu gelişmeler, ( bugün Türkiye'de olduğu gibi) yõllar sonra bile rejim sorununun devam etmesine yol açmaktadõr. Bugün yaşadõklarõmõz, doğal sonuçtan başka birşey değildir. Sistem dõşõna itilen veya kendisini sistem dõşõ addeden unsurlarõn, çoğulcu demokratik yapõlanõş aracõlõğõ ile sisteme uyumlu duruma getirilmeleri, kaybedilen zamana rağmen mümkün olabilir. 317 Demokrat Parti ile ilgili yorum için, Bülent DAVER, "Atatürk ve Sosyo-Politik Sistem Görüþü", Çaðdaþ Düþünce Iþýðýnda Atatürk, Eczacýbaþý Vakfý Ya., Ýstanbul, 1983, s.274275. 116 KAYNAKLAR Ahmet AĞAOĞLU, Devlet ve Fert, Sanayiinefise Matbaasõ, İstanbul, 1933. "Garp ve Şark", VATAN Gazetesi, 5 Eylül 1923. İhtilal mi, İnkõlap mõ?, Alaeddin Kõral Basõmevi, Ankara, 1942. Serbest Fõrka Hatõralarõ, B.I, Nebioğlu Ya., İstanbul, Tarihsiz. Serbest İnsanlar Ülkesinde, Sanayiinefise Matbaasõ, İstanbul, 1930. Üç Medeniyet, M.E.B. Ya.,İstanbul , 1972. Samet AĞAOĞLU, Babamõn Arkadaşlarõ, B.3, Baha Matbaasõ, İstanbul, 1969. Babamdan Hatõralar, Ankara, 1940. Demokrat Partinin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri Bir Soru, Baha Matbaasõ, İstanbul, 1972. M.Ali AĞAOĞULLARI ve Levent KÖKER, Tanrõ Devletinden Kral-Devlete, İmge Ya., Ankara,1991. Sina AKŞİN, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Remzi Kitabevi, İstanbul,1987. "Atatürk Döneminde Demokrasi", SBFD, C.47, S.1-2, Ocak- Haziran 1992. Korkmaz ALEMDAR, "Basõnda Kadro Dergisi ve Kadro Hareketi İle İlgili Bazõ Görüşler", KADRO Dergisi, C.1.,Tõpkõbasõm, 1978. Türker ALKAN, Gelişen Ülkelerde Aydõnlar ve Siyaset, ODTÜ Ya., Ankara, 1977. Mehmet ALTAN, "Kemalizm Bir Ordu İdeolojisidir", Dünya KİTAP, Mart 1994, S. 29. Raymond ARON, Sõnõf Mücadelesi, B.2, Dergah ya., İstanbul, 1992. 117 Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, B.2, Bilgi Ya.,Ankara, 1989. Falih Rõfkõ ATAY, Çankaya, Bateş Ya., İstanbul, 1984. Şevket Süreyya AYDEMİR, "Bir Üstün Adamõn Ölümü", ULUS Gazetesi, 21.5.1939. İnkõlap ve Kadro, B.3, Remzi Kitabevi Ya.,İstanbul, 1986. "Plan Mefhumu Hakkõnda", Kadro, C.1, S.5. "Bir Ruh Fantazisi", Kadro, C.1, S.1. "Gençnesil Meselesi", Kadro, C.1, S.4. "Milli Kurtuluş Hareketleri Hakkõnda Bizim Tezimiz", Kadro, C.1, S.12. Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987. "Yarõ Münevverler Kulübü", Kadro, C.1, S.8. Ahmet Hamdi BAŞAR, Atatürk'le Üç Ay ve 1930 Sonrasõ Türkiye, B.2, AİTİA Ya, Ankara,1981. Fikret BAŞKAYA, Paradigmanõn İflasõ, Doz Ya., İstanbul, 1991. Harry J. BENDA, "Non-Western İntelligentsias as Political Elites", Political Change in Underdeveloped Countries, (Der. John H. Kautsky), Seveth Printing, John Wiley and Sons Inc., New York, 1967. Burhan Asaf BELGE, "Faşizm ve Türk Milli Kurtuluş Hareketi", Kadro, C.1, S.8. "Fõrka Mektebi", Kadro, C.1, S.9. "Makina Medeniyeti", Kadro, C.1, S.7. Murat BELGE, "Gelişim Süreci İçinde Aydõnlar", C.D.T.A., c.1, İletişim Ya., İstanbul. Niyazi BERKES, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Doğu-Batõ Yayõnlarõ, İstanbul, Tarihsiz. Naci BOSTANCI, Kadrocular ve Sosyo-ekonomik Görüşleri, KB Ya., Ankara, 1990. Tom B. BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, Teori Ya, Ankara, 1987. Seçkinler ve Toplum, Gündoğan Ya., Ankara. 118 Bülent DAVER, "Az Gelişmiş Ülkelerde Siyasi Elit (Seçkinler)", SBFD, C.XX, S.2, 1965. "Atatürk ve Sosyo-Politik Sistem Görüşü", Çağdaş Düşünce Işõğõnda Atatürk, Eczacõbaşõ Vakfõ Ya., İstanbul,1983. Milovan DJİLAS, Yeni Sõnõf, Doğuş Matbaasõ, Ankara,1959. Paul DUMONT, Mustafa Kemal, KB Ya., Ankara, 1993. Maurice DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi,Varlõk Ya., İstanbul,Tarihsiz. EFLATUN, Devlet, B.4, Remzi Kitabevi, İstanbul,1980. Rupert EMERSON, Sömürgelerin Uluslaşmasõ, Türk Siyasi İlimler Derneği Ya., Ankara, 1965. Doğu ERGİL, Milli Mücadelenin Sosyal Tarihi, Turhan Kitabevi, Ankara, 1981. Emin ERİŞİRGİL, İslamcõ Bir Şairin Romanõ, Türkiye İş Bankasõ Ya., Ankara, 1986. Ali GEVGİLİLİ, Türkiye`de Yenileşme Düşüncesi, Sivil Toplum, Basõn ve Atatürk, B.2, Bağlam Ya., İstanbul, 1990. Mahmut GOLOĞLU, Devrimler ve Tepkiler (1924-1930), Başnur Matbaasõ, Ankara, 1972. İbrahim GÖKTÜRK, Bilinmeyen Yönleriyle Şevket Süreyya Aydemir, Arõ Matbaasõ, Ankara, 1977. "Gramsci'ye Göre Aydõnlar", CDT Ans.,İletişim Ya. C.1. Halil İhsan GÜNEŞ, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Düşünsel Yapõsõ (1920-1923), Anadolu Üni. Ya., Eskişehir, 1985. Nurettin GÜZ, Türkiye`de Basõn-İktidar İlişkileri (1920-1927), GÜ BYYO Ya., Ankara,1991. Selahattin HİLAV, "Düşünce Tarihi 1908-1980", Çağdaş Türkiye 1908-1980, (Der. Sina AKŞİN), Cem Ya., İstanbul,1982. İsmet İNÖNÜ, "Fõrkamõzõn Devletçilik Vasfõ", Kadro, C.2, S.22. M.Nuri İNUĞUR, Basõn ve Yayõn Tarihi, B.2, Çağlayan Kitabevi, İstanbul,1982. 119 Urs JAEGGİ, Die Gesellschaftliche Elite, Verlag Paul Haupt, BernStuttgart, 1960. "Kadro", Kadro Dergisi, C.1,S.1. "Kadro", Kadro Dergisi, C.1, S.7. Mehmet KAPLAN, "Atatürk Milliyetçiliği Açõsõndan Mehmet Akif Ersoy", Ölümünün 50. Yõlõnda Mehmet Akif Ersoy, MÜ FEF Ya., İstanbul, 1986. Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Politikada 45 Yõl, B.2, İletişim Ya., İstanbul, 1984. Şükrü KARATEPE, Tek Parti Dönemi, Ağaç Ya., İstanbul. Kemal KARPAT, Çağdaş Türk Edebiyatõnda Sosyal Konular, Varlõk Ya., İstanbul,1962. Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul Matbaasõ, İstanbul, 1967. İhsan KESER, Türkiye'de Siyaset ve Devletçilik, Gündoğan Ya., Ankara, 1993. Ahmet Taner KIŞLALI, Siyaset Bilimi, İmge Ya.,Ankara, 1992. Orhan KOLOĞLU, Türk Basõnõ, KB Ya., Ankara, 1993. Levent KÖKER, Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İletişim Ya., İstanbul, 1993, II.Baskõ, David KUSHNER, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ( 1876-1908 ), KervanYa., İstanbul, 1979. Yalçõn KÜÇÜK, "Bilmeyi Bilmek veya Limancõ Ahmet Hamdi", Kooperatif (Seçme Yazõlar), (Der.Bülent Varlõk), GÜ BYYO, Ankara, 1982. Bernard LEWIS, "Gelişen Ülkelerde Değişen Toplumsal Değerler Meseleleri", Az Gelişmiş Ülkeler, B.2, Milliyet Kültür Kulübü Ya., İstanbul, 1966. Modern Türkiye`nin Doğuşu, B.4, TTK Ya., Ankara, 1991. Seymour M. LIPSET, Siyasal İnsan,Teori Ya., Ankara, 1986. Şerif MARDİN, "Tanzimat ve İlmiye", Türkiye'de Toplum ve Siyaset, İletişim Ya., İstanbul, 1992. "Yeni Osmalõlarõn Hakiki Hüviyeti", Türkiye'de Toplum... 120 "Türk Siyasasõnõ Açõklayabilecek Bir Anahtar: MerkezÇevre İlişkileri", Türkiye'de Toplum...; "Türkiye'de Muhalefet ve Kontrol", Türk Modernleşmesi, B.2, İletişim Ya., İstanbul, 1992, Cemil MERİÇ, "Batõ'da ve Bizde Aydõnõn Serüveni", C.D.T.A., C.1. Wright MILLS, İktidar Seçkinleri, Bilgi Ya., Ankara, 1974. Barrington MOORE Jr, Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, B.2, Verso Ya., İstanbul, 1992. Gaetano MOSCA, Die Herschende Klasse, Verlag A.Francke, A.G.Bern, 1950. Ahmet OKTAY, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatõ 1923-1950, KB Ya., Ankara,1993. Baskõn ORAN, Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği -Kara Afrika Modeli-,B.2, Işõk Ya., Ankara, 1980. Ergun ÖZBUDUN, 1921 Anayasasõ, Atatürk Araştõrma Merkezi Ya., Ankara, 1992. Recep PEKER, Vatandaş İçin Medeni Bilgiler, II. Kitap, Devlet Basõmevi, İstanbul, 1937. Nazõm H. POLAT, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Kültür Bakanlõğõ Ya., Ankara, 1991. G. Bingham POWEL, Çağdaş Demokrasiler, S Ya., Ankara, 1990. Fred M. RIGGS, "Bürokratlar ve Siyasal Gelişme: Çelişmeli Bir Görüş", Amme İdaresi Dergisi, C.4, S.2, (Özet-çeviri: S.Yalçõndağ) Peyami SAFA, "Ahmet Ağaoğlu'nun İki Hikayesi", Milliyet Gazetesi, 14 Şubat 1958. Giovanni SARTORİ, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş, TDV Ya., Ankara, 1993. Aclan SAYILGAN, Solun 94 Yõlõ (1871-1965), Mars Matbaasõ, Ankara, 1968. Bahri SAVCI, Demokrasimiz Üzerine Düşünceler, SBF Ya., Ankara, 1963. Sami SELÇUK, "Seçkinler ve Az Gelişmiş Ülkelerde Konum ve İşlevleri", Seha L.Meray'a Armağan, C.2, SBF Ya., Ankara, 1982. 121 Ömür SEZGİN, Türk Kurtuluş Savaşõ ve Siyasal Rejim Sorunu, Birey ve Toplum Ya., Ankara, 1984. "Kadro Hareketi", Kadro, Tõpkõbasõm, c.1 Hasan Rõza SOYAK, Atatürk'ten Hatõralar, C.2, Yapõ ve Kredi Bankasõ Ya., İstanbul, 1973. Gencay ŞAYLAN, Türkiye'de Kapitalizm, Bürokrasi ve Siyasal İdeoloji, TODAİE Ya., Ankara, 1974. Bilal ŞİMŞİR, Malta Sürgünleri, B.2,Bilgi Ya.,Ankara, 1985. Bülent TANÖR, Türk-Osmanlõ Anayasal Gelişmeleri, Der Ya., İstanbul, 1992. Ahmet TEMİR, Yusuf Akçura, Kültür ve Turizm Bakanlõğõ Ya., Ankara, 1987. Erdoğan TEZİÇ, Anayasa Hukuku, İstanbul, 1991, Beta Yayõnlarõ. Taner TİMUR, Türk Devrimi ve Sonrasõ, İmge Ya., Ankara, 1993. Zafer TOPRAK, "Popülizm ve Türkiye'deki Boyutlarõ", TARİH VE DEMOKRASİ Tarõk Zafer Tunaya'ya Armağan, Cem Ya., İstanbul, 1992. Muharrem TOROS, "Türkiye'de Bürokrasi Egemenliği", TEZKİRE Dergisi, S.4 Vedat Nedim TÖR, "Sõnõflaşmamak ve İktisat Siyaseti", Kadro, c.1, sayõ 11. "Devletçilik Karşõsõnda Zümre Menfaati ve Münevver Mukavemeti", Kadro, c.2, S.21. Tarõk Zafer TUNAYA, Türkiye'de Siyasi Partiler, Doğan Kardeş Ya., İstanbul, 1952 Mete TUNÇAY, TC'de Tek Parti Yönetiminin Kurulmasõ, B.3, Cem Ya., İstanbul, 1992. Nükhet TURGUT, "Türkiye'de Siyasal Muhalefet Olgusu ve Anlayõşõ", Türk Siyasal Hayatõnõn Gelişimi, (Der. Ersin KALAYCIOĞLU ve Yaşar SARIBAY), Beta Ya., İstanbul, 1986. Mehmet TURHAN, Siyasal Elitler, Gündoğan Ya., Ankara, 1991. Hilmi Ziya ÜLKEN, Türkiye'de Çağdaş Düşüncenin Tarihi, Ülken Ya., İstanbul. 122 Bülent VARLIK, "Kooperatif Dergisi ve Ahmet Hamdi Başar", Kooperatif Seçme Yazõlar-, (Der.B.Varlõk), GÜ BYYO Ya., Ankara, 1981 Murat YILMAZ, Ahmet Ağaoğlu -Milliyetçilik ve Liberalizm- , Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1991. AKIN GAZETESİ AKŞAM GAZETESİ AYIN TARİHİ CUMHURİYET GAZETESİ HAKİMİYET-İ MİLLİYE GAZETESİ MİLLİYET GAZETESİ TBMM Zabõt Ceridesi ULUS GAZETESİ YARIN GAZETESİ 123 ZUSAMMENFASSUNG Die Beziehung von politische und gebildete Elite Waehrend der Zeit die Grundung und die Anmassung der Türkischen Republik ( Muster: Ahmet Ağaoğlu) Soviel wir von den Namen verstehen, dass mit diesem Thema Ahmet Ağaoğlu als Beispiel genommen und gebildete und politische Elite werden untersucht. Wenn Elite und ebildete Elite sich diskotiert werden, dann sagt man, dass dies in dieser Beziehung wurden die Situatinonnen in der Türkei und die wenig entwickelte Laender festgestellt. Die Türkei wegen gebildete und der machtkraft sehr wenig entwickelt war. Der Charakterzug den gebildete Personen ist immer kritisierend. Politische Elite akzeptiert sehr wenig die Kritik. Wenn diese überwunden wird, dann wird durch politische elite Oppositionpartei geschwiegen. Ahmet Ağaoğlu hat diese Arbeitsfach festgestellt. Er war zu erst bei dem Macht, dann war er dagegen. In der ersten Zeit war er gebildet Person, in der zweiten Zeit war kritisierte person. Waehrend er in der Opposition war, wurde er von der politischen Klasse ausgeworfen. Bei diesem Thema wurde es als Beseitigung genannt. Sind die anderen gebildete Personen beseitigt? Es ist festgestellt, dass Ahmet Hamdi Başar und "Kadro Dergisi" alle beseitigt und diese Frage ist als positif beantwortet worden. Bei diesem Thema wurde es festgestellt: In der Regierung von wenig entwickelte Land, d.h. in der Türkei, die nue gegründet wurde, wenn gebildete Personen, die sich in Opposition befinden und über die politik behaupten, dann werden sie durch Regierung beseitigt. 124