Doğa ve bilim - Sabancı Üniversitesi
Transkript
Doğa ve bilim - Sabancı Üniversitesi
KÜNYE DERGÝ Sayý 1 Mayýs 2007 Ücretsizdir Sahibi Sabancý Üniversitesi Yayýn Sorumlu Müdürü Elif Gülez Yayýn Koordinatörü Demet Oðuz Danýþma Kurulu Hasan Bülent Kahraman Gülayþe Koçak Defne Üçer Nesrin Balkan Yýldýz Arýkan Fatma Onat Zeynep Okan Raþit Tankut Aykut Pýnar Ýlik Ýbrahim Tevfik Karatop Sibel Karadað Muhabirler Pýnar Ýlik Ýbrahim Tevfik Karatop Sibel Karadað Münevver Kýnalý Nuri Karamollaoðlu Süleyman Dost Foto muhabirler Emrah Kavlak, Gözde Otman Bu sayýya katkýda bulunanlar Ali Alpar, Akþin Somel, Andrew Berry, Aytül Erçil, Defne Üçer, Gülayþe Koçak, Nesrin Balkan, Serhat Yeþilyurt, Selçuk Artut, Þükrü Dökücü, Yýldýz Arýkan, Aslý Erdem, Ayþe Gül Altýnay, Ezgi Esen Taþçýoðlu, Hülya Adak, Nakiye Boyacýgiller Grafik Tasarým ve Uygulama Ragýp Ýstek-Sabancý Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel Ýletiþim Tasarýmý Programý Öðretim Görevlisi GrafikaSU- Koordinatörü Leyla Özcivelek Durlu / Sabancý Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel Ýletiþim Tasarýmý programý Öðretim Görevlisi Baský Mas Matbaacýlýk San. ve Tic. A.Þ. Dereboyu cad. Zagra Binasý B-Blok. No:1 34398 Maslak-Ýstanbul Yayýn Türü Üniversite topluluðuna yönelik olarak yayýnlanan yarý popüler bir kültür dergisi Telif Haklarý Her hakký saklýdýr. Bu dergide yer alan yazý, makale, fotoðraf ve illüstrasyonlarý elektronik ortamlarda dahil olmak üzere her þekilde çoðaltýlma ve baþka yerlerde kullanma hakký münhasýran Sabancý Üniversitesine aittir. Sabancý Üniversitesi, gerekli gördüðü hallerde içeriðin bir kýsmýnýn veya tamamýnýn çoðaltýlmasý için yazýlý izin verebilir. Yönetim Yeri Ýletiþim ve Halkla Ýliþkiler Birimi Sabancý Üniversitesi Orhanlý, Tuzla 34956 Ýstanbul Tel: (216) 483 90 77, 483 9101 Faks: (216) 483 90 45 e-posta: dergi@sabancýuniv.edu 01 BÝZDEN sabancý üniversitesi / dergi Dergiyi okumak için muhtelif sebepler Haftada en az kýrk beþ saatimizi bir arada geçiriyoruz. Birlikte toplantýlara giriyoruz, yemekhanede karþýlaþýyoruz, Bilgi Merkezinde selamlaþýyoruz, üniversiteye ayný serviste gidip-geliyoruz. Buna raðmen birbirimizi ne kadar tanýyoruz? Birbirimizin yaptýðý iþleri ne kadar merak ediyoruz? Ýletiþimin sofistike - ötesi bir hale geldiði bir toplumda, birbirini dinleyen birilerini bulamamak ne büyük tezat! demiþ birisi Dergi, üç ayda bir, Sabancý Üniversitesi paydaþlarýnýn birbirinden haberdar olmasýna katký saðlamak için çýkacak. Ayrýca, kültür, sanat, edebiyat, bilim, teknoloji, müzik ve daha pek çok konuda Sabancý Üniversitesinde üretilen bilgi sayfalarýmýza yansýyacak. Çaðýmýzýn en önemli ilkesi olan haber alma özgürlüðü bu derginin yayýnlanmasýndaki en önemli nedenlerden birisi. Bununla birlikte burasý bir akademik ortam. Bilginin yerini malumatýn hýzla aldýðý bir dünyada üniversite en karmaþýk ve yoðun bilginin üretildiði zemin. Burada ortaya koyulan bilgi farklý alanlardaki üretimi ve zihinsel emeði, yatýrýmý kapsýyor. Bununla birlikte SÜ disiplinlerarasý bir anlayýþa yaslanýyor. Bu, hiçbir alanýn diðerine kapalý kalmamasý gerektiðini öne süren bir kavram. Dünyada meydana gelen, içinde yaþadýðýmýz olaylarýn arka planýnda nelerin yattýðýný, onlarý nasýl yorumlamamýz, onlara nasýl bakmamýz gerektiðini en iyi anlatacak olanlar da bu üniversitede bilgi üreten insanlar. Bu dergide yer alacak yazýlar bu türden olaylarý kavramamýzý saðlayacak yeni okumalarý içerecek. Bilgi insanlarýndan bahsettik. Ama bilgi sadece belli bir seçilmiþ grubun elinde olan bir þey deðil. Herkes bilgi üretme hakkýna sahip. Üniversitemizin çalýþanlarýnýn ilgi alanlarý var. Yoðunlaþtýklarý alanlarda söyleyecek sözleri var. Dergimizin sayfalarý onlara açýk. Nihayet öðrencilerimiz. Hem bilgi edinen hem bilgi üreten bir kesim onlar. Bugünün dünyasýný içinden yaþayarak kavrýyorlar. Onlarýn gerek genel ve temel sorunlar hakkýnda gerekse kendi özgül yaratýlarý hakkýnda geliþtirecekleri yaklaþýmlara, yapacaklarý yorumlara, kuracaklarý yeni düþüncelere bu sayfalarda yer vereceðiz. Kýsacasý, herkesin görüþ, öneri ve katkýsýna kapýmýz açýk. Eylül sonunda görüþmek üzere Dergi Yazý Kurulu 02 Fotoðraf: Gözde Otman 2007 03 EVRÝM TEORÝSÝ Doða ve bilim NS 101-102 Derslerindeki Baþlýca Kavramlar M. Ali Alpar Sabancý Üniversitesinde henüz 1999-2000 yýlýnda dersler verilmeye baþlamadan tasarlanan Doða ve Bilim (NS 10-102 ) dersleri ilk tasarýmdan beri ayrýntýlarda biraz deðiþti, ama temel yapý ve konu seçkisi ayný kaldý. Tüm üniversite derslerinde olduðu gibi bu derslerin tasarýmýnda da iki farklý amaca birden yöneldik. Birincisi pratik amaç, ikinci sýnýfa geçen öðrencilerimizin program seçimine yönelen, daha ihtisaslaþmýþ derslerine teknik temel oluþturmak. Öðrencilerimizin sadece bir kýsmý mühendislik ve doða bilimlerine yöneliyor, ama tüm öðrencilerimize isterlerse program deðiþtirebilme imkanýný sunduðumuza göre yeterli teknik düzeyi isteyen tüm öðrencilerimiz bu derslerde bulabilmeli. Ýkinci amaç kültürel amaç. Üniversitede okumuþ her insan, doða bilimlerinin yöntemi ve en önemli kavramlarýndan hangilerini duymuþ olsun? sorusunu sorduk. Bilimin yöntemi gerçek dünya hakkýnda bilgilere deney ve gözlem yoluyla ulaþmak, ancak deneylerle defalarca doðrulanan bilgiyi sahici kabul etmektir Ve tersine: deney eðer doðru olduðunu tahmin ettiðim hipotezi yanlýþ çýkarýrsa, bitti!, yanlýþtýr. Bu yaklaþým aslýnda saðduyu ile örtüþüyor, ama günlük saðduyudan çok daha fazlasýný içeren kuvvetli bir yöntem: Çünkü bilim, günlük sezgimizle pek de inanýlýr görünmeyen bilgileri de deneyle sýnayarak doðrular ve uygarlýða kazandýrýr. EVRÝM TEORÝSÝ sabancý üniversitesi / dergi Doða ve bilim Bilimin düþünceye, kültüre ve teknolojiye de en önemli katkýlarý tam da günlük deneyimlerle en beklenmedik sanýlan noktalarda ortaya çýkar. Dünyanýn yuvarlak olduðu, Güneþ etrafýnda döndüðü gibi. Yeryüzündeki ve gökyüzündeki cisimlerin hareketinin anlaþýlmasý, Galileodan Keplere uzanan tüm deney ve gözlemleriyle bilimdeki Rönesans/ Rönesans daki bilimin esas konusu idi. Newton yasalarýyla tüm kütleli cisimlerin yerde olsun gökte olsun, ayný kurallara göre hareket ettiði anlaþýldý. Ne yerdekilerin doðal hali hareketsiz durmaktýr, ne de göktekilerin doðal davranýþý mükemmel dairelerde dolanmaktýr. Birkaç nesnenin hareketinden çok büyük sayýlardaki nesnenin hareketine geçince artýk basýnç, sýcaklýk, ýsý gibi yeni kavramlar gereklidir. 04 NS 101 dersinin ikinci modülü boþlukta elektrik ve manyetik alanlarýn da birbirini etkilediði, birbirini türettiði, dalgalar oluþturduðu konularýný deneylerden baþlayarak iþliyor. Bu deneylerden iki tanesini de laboratuvarda yapýyoruz. Önemli kavram: ýþýk ve diðer elektromanyetik dalgalar boþlukta kütle olmayan yerde de enerji taþýyan gerçek fiziksel olaylardýr. Sonra biyolojinin büyük molekülleri, metabolizma ve kalýtým yapý ve iþlevleri, kalýtýmýn moleküler temeli yani DNAnýn yapýsý öðreniliyor. Kalýtýmýn moleküler temelinin anlaþýlmasý bilimin en önemli ve þaþýrtýcý kazanýmlarýndan biri. Bu anlayýþ ayný zamanda evrimin de moleküler düzeyde açýklamasýna temel oluyor. NS 102 dersinin sonunda Evrim teorisi ele alýnýyor. Evrim teorisi, týpký vaktiyle dünyanýn NS 101de son olarak da her nesnenin hem yuvarlak olduðunu anlaþýlmaz bulmamýz gibi bir parçacýk, hem de bir dalga olduðunu insana çok þaþýrtýcý gelen bir önerme. Çok çok öðreniyoruz. Bu sizin vücudunuz için de geçerli, uzun zamanlarda tesadüfen ortaya çýkan nadir ama dalga tarafýnýzdan kaynaklanan özellikleriniz mutasyonlar arasýndan daha da nadir olarak ölçülemeyecek kadar küçük. Oysa bir elektronun canlýnýn hayatta kalmasýna ve üremesine dalga özellikleri atomlarýn boyutlarýný ve yarayanlarýn, kalýtým yoluyla sonraki nesillere enerjilerini, dolayýsýyla tüm maddenin yapýsýný aktarýlmasý, sonunda yavaþ yavaþ farklýlýklarýn belirliyor, týpký bir müzik aletinin boyunu o aletle ortaya çýkmasý. Darwinin Evrim teorisi Milli oluþturmak istediðiniz ses dalgalarýna göre Eðitim Bakanýmýzýn sandýðý gibi, akýllý tasarýmbelirlenmesi gibi. yaratýlýþ savýyla ayný düzeyde, günlük dildeki hayal, spekülasyon anlamýnda teori deðil; NS 102de elektron dalgalarýndan bir molekülün içinde paylaþýlan dalga paketlerine, baðlara, þimdiye kadar, ve özellikle de moleküler biyolojinin geliþmesiyle pek çok baðýmsýz maddenin yapýsýna geçiyoruz. Hem canlý hem de cansýz maddenin ayný molekül yapýlarý, yöntemle sýnanmýþ, doðrulanmýþ bilimsel teori. baðlarý ile oluþtuðu, ayný tür reaksiyon NS 102 dersimizde 7 yýl evrim anlatmýþ dinamikleri ile iþlediðini görüyoruz. olan Andrew Berrynin anlattýklarýný bu sayýda Defne Üçer ve Tevfik Karatopun kendisiyle yaptýðý söyleþide bulacaksýnýz. 05 Söyleþi: Andrew Berry Defne Üçer Ý.Tevfik Karatop Andrew Berry kimdir? Andrew Berry Londrada doðdu. Oxford Üniversitesinde Zooloji okuduktan sonra Princeton Üniversitesinde evrimsel genetik üzerine doktorasýný yaptý. Araþtýrmalarýnýn bir çoðunda en az karizmatik hayvan olarak nitelendirilebilecek, genetikçilerin sevgilisi meyve sineðinin (Drosophila melanogaster) doðadaki popülasyonlarý üzerinde çalýþtý. Biyolojide alan çalýþmasý ve moleküler biyolojideki teknikleri birleþtirdiði araþtýrmalarý, Darwinin doðal seçilim teorisine DNA düzeyinde ipucu aramaktadýr. Andrew Berry kendini meyve sinekleriyle sýnýrlamamýþ ve Yeni Ginedeki Dev Sýçanlar, Atlantik adalarýndaki fareler ve Uzak Doðu yaprak bitleri gibi çok çeþitli konularda çalýþmýþtýr. Þu anda araþtýrmacý olarak görev yaptýðý Harvard Karþýlaþtýrmalý Zooloji Müzesinde vaktini ders vermeye ve yazmaya ayýrýyor. Bilim ve bilim tarihi üzerine yaygýn bir biçimde popüler yazýlar yayýnlýyor. London Review of Books, düzenli yayýn yaptýðý dergilerden yalnýzca birisi. Andrew Berry ayrýca doðal seçilimi Darwinle birlikte bulmuþ olan Alfred Russel Wallaceýn yazýlarýndan derlenen bir antolojinin (Infinite Tropics, Verso, 2002) editörlüðünü yaptý ve DNAnýn ikili sarmal yapýsýnýn keþfinin 50. yýldönümünde James D Watsonla birlikte DNA, Hayatýn Sýrrý (DNA, The Secret of Life, Knopf, 2003) isimli kitabý yazdý. DNA isimli 30 dakikalýk bir film Berrynin senaristi olduðu filmler arasýnda. Andrew Berry Çanakkale gezisinde SÜ öðrencileri ile birlikte Evrim teorisinin anlaþýlmasý için gerekli kavramlar nelerdir? Bu kavramlarý ana hatlarýyla açýklayabilir misiniz? Darwinin teorisinin altýnda yatan iki temel düþünce var. Birincisi kendi deyimiyle deðiþimle türeme. Yani popülasyonlarýn nesilden nesile deðiþmesi deðiþime uðramasý.. Yeterince uzun zaman geçtiðinde nesilden nesile oluþan ufak deðiþimler türler arasýnda gördüðümüz büyük farklýlýklara yol açýyor. Dolayýsýyla bir canlý türü daha önce yaþamýþ baþka bir canlý türünün deðiþime uðramýþ bir sürümü. Sonuç olarak canlý türlerinin tümü birbiriyle baðlantýlý: yaþamýn yalnýz bir tek baþlangýç noktasý var ve bütün canlý türlerinin soyaðaçlarýnda bu çok eski canlý türüne uzanan izleri takip edebiliriz. Evrim ayný zamanda dallanan bir süreç olduðundan, yani evrimleþme sýrasýnda bir canlý türünden iki ayrý tür oluþabildiðinden, yaþam aðacý hiyerarþik bir yapýya sahip. Biz insanlar þempanzelerle zebralarla olduðumuzdan daha yakýn akrabayýz, yani þempanzelerle paylaþtýðýmýz or tak ata zebralarla paylaþtýðýmýz ortak atadan daha yakýn bir zamanda yaþamýþ. Hem insan hem þempanze, insan ve þempanze soylarýnýn ortak bir atasýnýn deðiþiminden türemiþ; ayný þekilde hem insan, hem þempanze, hem de zebra, zebra/insan/þempanze soylarýnýn ortak bir atasýnýn deðiþiminden or taya çýkmýþ. Açýkça görülüyor ki deðiþimle türeme sýrasýnda hep çok farklý canlýlar ortaya çýkýyor! Ýnsan ve þempanze, insan ve zebradan çok daha yakýn bir ortak ataya sahip olduklarýna göre insan/þempanze ortak atasýndan bu yana daha az zaman geçmiþ olmalý. Bu da insanlarýn þempanzelere daha çok benzemeleri sonucunu ortaya çýkarýyor. 06 Archaeopteryx: Hem dinazor hem de kuþ özellikleri taþýyan fosil canlý türü http://www.dinoruss.com Bu benzerlik görünür özelliklerde þempanze dýþ görünüþ olarak bize zebradan daha çok benziyor-ve DNA ölçeðindeki özelliklerde kendini gösteriyor insan genomu (kalýtýmsal maddenin tümü) þempanze genomuna zebra genomundan daha yakýn çünkü insan ve þempanze arasýnda genetik maddenin deðiþimi için insanla zebrada olduðundan daha az evrimsel zaman geçmiþ. Evrim konusunda sýklýkla yanlýþ anlaþýlan noktalar hangileri? Öncelikle, evrimin yalnýzca bir teori yani bir hipotez olduðu düþüncesi. Bu teori kelimesinin anlamýndaki bir karýþýklýktan kaynaklanýyor. Günlük dilde teori (genelde de uydurma olabilen) hipotez yerine kullanýlýyor. Örneðin John F. Kennedyi öldürenin Fidel Castro olduðuna dair bir teorim olabilir. Oysa Darwinin teorisindeki ikinci unsur ise doðal ki bilimsel deyiþle teori gözlemlenen seçilim (natural selection), yani evrimsel gerçekleri en iyi þekilde açýklayan düþünceler deðiþim yönünü tayin eden süreç. Öyle ki topluluðu anlamýna geliyor. Bunlar dayanýksýz deðiþim tipik olarak rastgele deðil adaptasyon bir takým varsayýmlar veya hipotezler deðil! ile gerçekleþiyor, yani sonuç olarak ortaya Yerçekimi teorisini bir düþünün. Býraktýðýmýzda çýkan canlý popülasyonlarý çevrelerine daha herþeyin yere düþmesine alýþkýnýz -- bu uyumlu oluyorlar. Doðal seçilimin mantýðýndan yerçekimi. Burada hem bilim örgüsünün bir þüphe etmek imkansýz. Canlýlarýn büyük bir parçasý olan bir düþünceden hem de günlük üreme potansiyeli var ve canlý topluluklarý deneyimlerimizden bahsediyoruz. Yerçekimi sýnýrsýz kaynaklar olsaydý muazzam ölçeklerde konusunda varsayýmsal hiçbirþey yok. Evrim geniþleyebilirlerdi, oysa ki gerçekte kaynaklar için de ayný þey geçerli. Hiçbir dürüst bilim sýnýrlý olduðu için canlý topluluklarýnýn adamý evrim teorisine karþý çýkmýyor. Evrim büyümesi kýsýtlý kalýyor. Sýnýrlý kaynaklar teorisi elimizdeki verilerle öyle güçlü bir þekilde bireyler arasýnda rekabete yol açýyor. Peki bu destekleniyor ki bir bütün olarak bilimselliði yarýþtan kimler galip çýkýyor? Kimler çevreye tartýþýlmýyor. Elbette bilim adamlarýnýn detaylar daha çok uyum saðlarsa onlar. Aslanlarýn konusunda hemfikir olmadýklarý oluyor ki zaten baskýn olduðu bir ovada diðer ceylanlardan bu da bilimsel sürecin kaçýnýlmaz bir özelliði. daha hýzlý koþan bir ceylanýn hayatta kalma Bugün varolan bir takým tartýþmalar - örneðin olasýlýðý daha yüksekse bu ceylanýn üremesi bilinçli tasarým tartýþmasý bilim toplumu de daha yavaþ koþan arkadaþlarýndan daha içinden çýkan tartýþmalar deðil, dini hedefler olasý. Bu da bir sonraki neslin üyeleri arasýnda taþýyorlar. Yaradýlýþçýlar, özellikle de bilinçli hýzlý koþma özelliðinin zenginleþmesi anlamýna tasarým fikrini savunan yaradýlýþçýlar, bilim geliyor. Tabii burada söz konusu özelliðinin adamý rolünü oynuyorlar ama aslýnda dini genetik olduðunu varsayýyoruz, yani nesilden esas alan bir takým savlarla bilimi reddediyorlar. nesile taþýndýðýný. Doðal seçilim, genetik Ýkinci önemli konu, evrim sonucunda çeþitliliði canlý topluluklarýndaki faydalý mükemmel tasarýmlý organizmalarýn ortaya özelliklerin daha sýk or taya çýkmasýný çýktýðý düþüncesi: Doðal seçilim oldukça iyi saðlayacak þekilde yönlendiriyor. çalýþýyor ve doða sýradýþý adaptasyon örnekleriyle dolu. Balinanýn iri yapýsýný ve çok Darwinin teorisi, doðal seçilimin yönlendirdiði sayýda avý bir anda sindirebilmek için sahip deðiþimle türeme olarak özetlenebilir. olduðu aðzýný düþünün. Kesinlikle bir adaptasyon örneði. Ama bir kez daha düþünün: ayný balina hava soluyor, yani dalýþlar arasýnda düzenli olarak su yüzeyine çýkmak zorunda. Bu bir deniz hayvaný için hiç de iyi bir tasarým deðil! Peki balinalar neden böyle? Deðiþimle türeme yüzünden: balinalar kara memelilerinden türemiþler ve sahip olduklarý hava soluyan teçhizat da onlara atalarýndan miras kalmýþ. Üçüncüsü, evrimin dini inançlarla uyuþmadýðý düþüncesi. Yaradýlýþçýlar insanlarý ya dini öðretileri ya da Darwinin öðretilerini kabul etmek arasýnda bir seçime zorlayarak korkutmaya çalýþýyorlar. Bunlardan yalnýz birinin geçerli olabileceðini iddia ediyorlar. Bu çok saçma. Hem derin dini inançlara sahip olmak hem de ortodoks bir Darwinci olmak çok mümkün. Aslýnda yaradýlýþçýlar yaymaya çalýþtýklarý düþüncelerle dine yarar saðlamaktan daha çok zarar veriyorlar. Buna birçok kez öðrencilerimde rastladým. Bazýlarýnýn Darwinci veri ve basit mantýkla ilk karþýlaþmalarý oluyor. Daha önce onlara Darwinin hatalý olduðu öðretilmiþ ve onlar da buna inanmýþlar. Fakat ne zaman ki fosil çalýþmalarýndan DNA araþtýrmalarýna kadar birçok alanda elde edilen kanýtlarý keþfediyorlar iþte o zaman bir bunalýma giriyorlar. Bir anda evrimin gerçekleþmiþ olmasý gerektiðini farkediyorlar . O zamana kadar onlara ya inançlý ya da Darwinci olabilecekleri öðretilmiþ. Bu ya o/ya bu dayatmasý onlar için dini inkar etme anlamýna geliyor. Bu çok üzücü. Ya o/ya bu ikilemi mantýk kurallarýna aykýrý ve baðnaz vaizlerin bir icadý. Kendimi sýk sýk öðrencileri Darwinle dinin uzlaþmasýnýn imkansýz olmadýðýna ikna etmeye çalýþýrken buluyorum. Biri ruhani biri maddi olmak üzere iki saha var. Ýkincisi deneye dayanýyor yani bilimsel. Birincisi ise bilimsel deðil inancýn ürünü. Bu ikisi farklý, birbirinden tamamen ayrý yani kesiþme noktalarý yok. Bilim bize ruhani alanla ilgili hiçbirþey söylemiyor -- bir takým bilimadamlarýnýn iddiasýnýn aksine Tanrýnýn olmadýðýný ispatlayamayýz. Ruhani alan da bilimsel hiçbirþey söylemiyor dini kitaplardaki yaradýlýþ hikayesi bilimsel deðil, sadece Tanrýnýn gücünün ve haþmetinin bir anlatýmý. 07 Evrimi destekleyen kanýtlarý özetleyebilir misiniz? Biyoteknolojinin geliþiminden önceki kanýtlardan baþlayalým isterseniz. Öncelikle, Fosil kayýtlarý evrim sürecini açýða çýkarýyor. Fosil kayýtlarýnda, baþlýca bir takým gruplarýn (memeliler, kuþlar gibi) or taya çýkmasýný görüyor uz ve bu gr uplarýn evrimindeki baþlýca deðiþimleri teþhis edebiliyoruz. Gruplar arasýndaki türleri gösteren fosiller deðiþimle türeme sürecini gösteren þaþýlacak kadar kesin kanýtlar sunuyor sürüngenler ve kuþlar arasýndaki Archaeopteryx, balýklar ve tetrapodlar( dört bacaklýlar) arasýndaki Tiktaalik (300-400 milyon yýl önce yaþamýþ hem balýk hem dört bacaklýlarýn özelliklerini taþýyan fosil canlý türü ) gibi. Buna ek olarak, fosil kayýtlarýnda yaþamýn en basit ve tek bir canlýdan çýkmýþ olduðunu varsayan bir teorinin öngördüðü süreci görebiliyoruz. Ayrýca, izotopik tarihlendirme ile fosil saatini ayarlamak mümkün. Bu da bize yaþamýn tarihinde olaylarýn ne zaman olduðu konusunda fikir veriyor. Canlý türleri arasýndaki türeme iliþkilerini belirlerken elde edilen yaþam aðacý ile fosil kayýtlarýnýn incelenmesiyle baðýmsýz olarak elde edilen yaþam tarihinin uyumu da bir baþka gösterge: Bugünlerde DNA ve protein sýralamalarýnýn benzerliðini baz alarak canlý türlerinin yaþam aðacýný oluþturmak mümkün. Bu þekilde elde edilen yaþam aðacýnýn detaylarý ile fosil kayýtlarýndan elde edilen yaþam aðacýnýn detaylarý çarpýcý þekilde uyuþuyor. Örneðin balýklarýn amfibilerden (iki yaþamlýlar, kurbaðagiller ) ve sürüngenlerin kuþlardan önce türemiþ olduðunu DNA yapýlarýný inceleyerek de görebiliyoruz. Bu birbirinden baðýmsýz iki yöntemle elde edilen tarihin uyumunun tek açýklamasý evrimsel süreç. Bir baþkasý: Homoloji (Türdeþlik): Atalarýn sahip olduðu bir özelliðin farklý amaçlar için deðiþimi. Bunun klasik örneði tetrapod uzuvlardýr: bizim elimiz, atýn toynaðý, yarasanýn kanadý, balinanýn yüzgeçleri vs hep ayný uzvun deðiþimiyle oluþmuþ. Bütün bu yapýlar ortak bir kemiksel mimariyi paylaþýyorlar, bu da ortak bir atadan geldikleri anlamýna geliyor. Doðada optimal olmayan çözümlerin bulunmasý bir baþka örnek deðiþimle türeme, canlý türlerinin sahip olduklarý bazý özelliklerin yararlý olduklarý için deðil sadece atalarýndan edinilmiþ olduklarý için var olabileceðini öngörüyor. Daha önce bunun bir örneði olarak hava soluyan balinalardan bahsetmiþtik. Bir de iþlevini kaybetmiþ organlarý düþünün. Kivi, Yeni Zelandada yaþayan ve uçmayan bir kuþ türü fakat hala hiçbir iþe yaramayan bodur kanatlarý var. Neden? Çünkü uçan kuþlardan türemiþ ve ona kalan mirasý hala kaybetmemiþ. Ya da maðarada yaþayan canlý türlerini düþünelim. Bunlarýn birçoðu kör ama hala gözleri var. Neden? Çünkü gözlerini kullanan-gören atalardan türemiþler. Yeni çýkan kanýtlardan da bahsedebilir misiniz? Yeni kanýtlar neden önemli? Embriyoloji de bize önemli kanýtlar sunuyor: Deðiþim sýrasýnda kor unan evrimsel geçmiþimizin damgasý deðiþim sýrasýnda kor unuyor. Ör neðin insan embriyosu solungaçlý bir dönemden geçiyor. Neden? Çünkü balýk atalardan türemiþiz. Geliþimsel Biyoloji Organizmalarýn oluþum süreci konusunda daha fazla þey öðrendikçe, doðal seçilimin altýnda yatan çeþitliliðin doðasý hakkýnda daha fazla bilgi sahibi olmuþ oluyoruz. Dolayýsýyla evrim sýrasýnda nasýl deðiþimlerin olabileceðini belirleyen esas süreçleri öðreniyoruz. Evo-devo denilen (Evolution (evrim) ve Development (geliþim) kelimelerinin birleþiminden oluþmuþtur ) yeni çalýþma alaný da bu ilginç sorulara cevap arýyor. Biyocoðrafya: Bitki ve hayvanlarýn coðrafi daðýlýmýnýn incelenmesi. Neden yakýn akraba olan belli canlý gruplarýna belli coðrafi bölgelerde rastlýyoruz?. Örneðin kangurulara Avusturalyada ve Darwinin ispinozlarýna Galapagos adalarýnda. Çünkü evrim eski türlerden yeni türlerin oluþmasýna sebep oluyor ve oluþan bu yeni türlere ayný coðrafi bölgelerde rastlanma olasýlýðý yüksek. Türlerin ortaya çýkmasý sürecini gösteren en güçlü iki kanýttan birisi bitkilerin melezleþtirilmesinden hemen ortaya çýkan yeni türler, diðeri de türlerin birbirinden ayrýlmasýna sebep olan büyük coðrafi olaylarýn birçok yeni türün oluþumuna sebep olmasý. Bu ikinci olgunun klasik örneði 3 milyon yýl önce Panama kýstaðýnýn oluþumudur. Kýstaðýn oluþmasýyla Batý Karayip ve Doðu Pasifik deniz canlýlarý birbirlerinden ayrýldýlar, oysaki daha önce bu iki bölgedeki canlýlar serbestçe çiftleþebiliyorlardý. Þimdi bu sularda birbirinin çok yakýn akrabasý olan birçok tür çiftine rastlýyoruz, örneðin kýstak öncesi var olan Tür.1, Karayiplerde Tür A ve Pasifikte Tür B olarak varlýðýný sürdürüyor. Doðal seçilim birçok canlý türünde çok güzel bir biçimde kendini gösteriyor, yani belli bir genetik formun belli çevre koþullarýnda neden tercih edildiðini görebiliyoruz. Bu konudaki ünlü örnek de Ýngilteredeki endüstri devriminden etkilenen güve türünün kanat rengindeki deðiþimdir. Hava kirliliði aðaçlardaki güvelerin açýk renkli olanlarýný kamufle eden yosunlarý öldürüyor ve birden daha önce nadiren rastlanan koyu renk güvelerin sayýsýnda bir artýþ görülüyor. Çünkü daha önce kuþlar bu güveleri rahatça görüp avlayabiliyorlardý, þimdi ise açýk renkli olanlardan daha iyi kamufle oluyorlar. Bugünlerde ise hava kirliliðine karþý alýnan önlemlerle yosunlar yeniden aðaç gövdelerini kapladý ve açýk renkli güve nüfusu artmaya baþladý. Karþýlaþtýrmalý Genom analizi Genetik veriler tüm canlý türlerinin birbirlerine nasýl baðlý olduklarýný bütün açýklýðýyla ortaya çýkarýyor. Temel yaþamsal iþlevlerin altýnda yatan genetik donanýmýn büyük bir kýsmý farklý canlý türleri arasýnda or tak. Doðal seçilimin iþleyiþini izleyebiliyoruz. Moleküler biyolojinin yardýmý ve istatistiksel yaklaþýmlarla doðal seçilimin etkisini DNA ölçeðinde teþhis edebilme imkaný doðdu. Bu genetik bir teori olduðu için doðal seçilim için önemli bir test. Genetik bir teori diyoruz çünkü seçilim sýrasýnda nesilden nesile geçen yani genetik olan farklýlýklar ya tercih ediliyor ya da yok ediliyor. Dolayýsýyla elbette ki doðal seçilimin kanýtlarýný en yüksek çözünürlükte genetik ölçekte, yani DNA sýralamasýnda bulmayý bekliyor uz. Yeni fosil kayýtlarý bulundukça Darwinin teorisini destekleyen bulgular çýkmaya devam ediyor. Ör neðin daha önce bahsettiðim balýk ve tetrapodlar arasýndaki form olan Tiktaalik daha geçen sene bulundu. Darwinin rüyasýnda bile göremeyeceði ilerleme ve araçlarla ortaya çýkarýlan yeni kanýtlar Darwinin teorisiyle tamamen tutarlý. Darwinin elindekilerden çok uzak metodlarla elde edilen ve onun fikirlerini destekleyen kanýtlar, Darwinin fikirlerinin ne kadar saðlam olduðunu gösteriyor. Ama belki de daha da önemlisi zaman içinde Darwinin fikirlerine karþýt olan hiçbir veri or taya çýkmamasý. Günümüzde bilimsel fikirlerin deney ve gözlemlerle sýnanabilir ve yanlýþlanabilir olduðunu vurguluyoruz. Yeni bulgular ise Darwinin fikirlerinin yanlýþ olduðunu gösteren hiçbir ipucu vermiyor. Tiktaalik: Hem balýk hem dört bacaklýlarýn özelliklerini taþýyan fosil canlý türü http://www.nsf.gov Sizce evrim teorisinin bilim eðitimindeki önemi nedir? Neden evrim teorisini öðretmek bu kadar gerekli? Archaeopteryx: Hem dinazor hem de kuþ özellikleri taþýyan fosil canlý türü http://www.damisela.com Archaeopteryx 08 Evrim biyolojideki en temel düþünce. Biyolojinin her yönüyle ilgili. Eðer bir enzimde kimyasal reaksiyonlarýn nerede olduðunu araþtýran bir biyofizikçi iseniz evrimleþmiþ bir sistemi inceliyorsunuz; eðer organik maddenin dönüþümüne sebep olarak reaksiyonlarýn organizasyonunu çalýþan bir biyokimyacýysanýz yine evrimleþmiþ bir sistemi inceliyorsunuz; eðer hücrelerin iletiþimini inceleyen bir moleküler biyologsanýz, evrimleþmiþ bir sistemi inceliyorsunuz; eðer arýlarýn hangi çiçekleri ziyaret edeceklerini çalýþan bir ekologsanýz yine evrimleþmiþ bir sistemi inceliyorsunuz. Evrim olmadan biyolojiyi anlayamayýz. Evrim pratik olarak bile önemli. Örneðin karþýlaþtýrmalý genom analizlerinde uzaktan akraba olan türlerin genomlarýndaki bazý bölgelerin milyonlarca yýllýk evrim süresince ayný kaldýðýný görüyoruz. Bunun tek sebebi doðal seçilimin oluþan deðiþimleri yok etmesi olabilir. Doðal seçilim neden böyle bir þey yapýyor? Kalýtýmsal maddenin bu bölgeleri iþlevsel olarak önemli olmalý. A,T,G,C (DNA þifresini oluþturan harfler, sýrasýyla Adenin, Tiosin, Guonin ve Citosin isimli kimyasallarý temsil ediyor.) bataklýðýnýn, yani genomun, iþlevini anlamaya çalýþtýðýmýz sürece evrim bilgisi pratik olarak da yararlý. Evrim yalnýz biyolojiyi deðil, kendimizi anlamamýz için de çok önemli. Felsefeciler kusura bakmasýn ama, evrimin bir insan ve birey olarak kim ve ne olduðumuzu anlamamýza Kant veya Lockeun öðretilerinden çok daha fazla faydasý var. Çok basit ama þaþýrtýcý gerçek, bu kadar bilinçli ve karmaþýk bir canlý olan sen aslýnda kýllý bir maymundan türemiþsin. Daha küresel bir bakýþ açýsýyla bakarsak evrim öðretilmeli çünkü doðanýn bilimsel olarak anlaþýlmasý evrim yoluyla mümkün. Öðretmemek veya dini bir alternatifini öðretmek- doðayý alternatif, bilimsel olmayan yöntemlerle algýlamaya kapý açýyor. Bu kapýnýn açýlmasýyla bir anda bilimin yerini batýl inançlar alýr. Yani düþünce konusunda son kararýn Avrupada kilisenin yetkisinde bulunduðu ortaçaða geri dönmüþ oluruz. Tabii ki durum böyle olmamalý. Bilim eðitimi; teknolojinin, týbbýn geliþmesi, sosyal ilerleme için çok önemli ve evrim bilim eðitiminin vazgeçilmez bir parçasý. Bu seneye kadar yedi sene boyunca Sabancý Üniversitesinde NS 102 dersinin bir parçasý olarak evrim teorisini anlattýnýz. Türkiyedeki ve Sabancý Üniversitesindeki insanlarýn evrim teorisi üzerine düþünceleri hakkýnda neler söyleyebilirsiniz? Öðrencilerin evrim modülüne tepkisi nasýldý? Birçok Sabancý Üniversitesi öðrencisi þimdiye kadar ders verdiðim öðrenciler arasýnda en iyileriydi. NS 102 dersini alan öðrencilerin evrime nasýl tepki verdiðini istatistiksel olarak kestirmek güç. Büyük bir amfide öðretim üyesine bu konu üzerinde soru soracak öðrenci sayýsý, keskin yaradýlýþçý bile olsalar, çok fazla deðil. Tipik olarak evrim karþýtý öðrencilerin derse bile gelmediðinden þüpheleniyorum. Fakat Sabancý Üniversitesi öðrencileriyle birebir olarak birçok yaradýlýþevrim sohbetinde bulundum. Bunlarýn birçoðu da Gelibolu gezisinde gerçekleþti. Çoðu entelektüel merak içeren iyi niyetli sohbetlerdi fakat Türkiyenin güçlü yaradýlýþçý hareketinden etkilenmiþlerdi. Sýk sýk YA Darwinci görüþün YA DA dini görüþün geçerli olduðunu düþündüklerine þahit oldum. Birçok kez Darwin öðretisi ve dini inancýn birlikte var olabileceðini yalnýz birinin geçerli olmak zorunda olmadýðýný açýkladýðýmý hatýrlýyorum. 09 MALEZYA Malezya'nýn anahtarý kimde? Ýzlenim: Selçuk Artut Malezya Istanbul'dan bakýnca dünyanýn bir ucu belki de öbür ucu. Ýstanbul'da mevsim tüm belirsizliðini ve kararsýzlýðýný koruyorken Malezya'da hava nasýldýr acaba? sorusu tam evden çýkarken aklýmda belirdi. En son Istanbul'dan Londra'ya giderken üzerimdeki tek tshirt ile aktarma yaptýðým Frankfurt'ta nasýl üþüdüðümü hatýrladým birden. Paltoyu almalý mý almamalý mý? Almalý mý almamalý mý?10 saat süren uçak yolculuðundan sonra meslektaþým Wieslaw Zaremba ile Kuala Lumpur'a iniyoruz. Zaremba; "Üzerindeki ceket sana fazla gelecek" diyor, meðer Zaremba'nýn daha önce bir deneyimi olmuþ. Oysa ben havaalaný binasý içinde dýþarýda olan bitenden bihaberim. Pasaport kontrolunden geçiliyor, bavullar alýnýyor, otomatik kapýdan geçiliyor ve Malezya'nýn filtreden geçmemiþ ilk nefesini içime çekiyorum. Hissettiðim aynen þu; Sanki birisi yüzüme saç kurutma makinasý tutuyor. Ýnanýlmaz boðucu bir sýcak ve nem söz konusu. Paltomu evde býrakmak ile akýllýlýk etmiþim derken keþke yanýmda mayo getirseydim diyorum. Zaremba ile bir taksiye atlayýp, bizden daha önce varmýþ olan Alex Wong ile buluþmaya gidiyoruz. Alex Wong aslen Malezyalý. Türkçe'yi fazla takýlmadan konuþabilecek kadar bir süredir Ýstanbul'da yaþýyor ve hatta Istanbul'a ayaðýný attýðýndan bu yana Sabancý Üniversitesi'nde 3 Boyutlu tasarým, animasyon ve dijital video alanlarýnda dersler veriyor. Kýsa bir dinlenme molasýndan sonra hemen iþe koyuluyoruz. Önümüzde açýlacak 3 sergi, tanýþacak çok insan ve yapýlacak çok þey var. Ýlk duraðýmýz, Wieslaw Zaremba'nýn resim sergisi için baský alacaðýmýz dijital matbaa oluyor. Ýnsan ister istemez etrafýndakileri kendi alýþýk olduðu çevresiyle kýyaslýyor. O kadar çok benzerlikler görüyor ki sanki dükkandan dýþarý çýksam yan tarafta Kadýköy dolmuþlarý kalkýyor. Baskýlar konusunda pazarlýklar ve organizasyon sona erince serginin diðer gerekli malzemelerini edinebileceðimiz bir kýrtasiyeye dogru yola çýkýyoruz. Arabanýn içinde klima olmadan seyahat etmek neredeyse olanaksýz. Oturduðum yerden camýn arkasýndan sokaklarýnda dolaþtýðýmýz bu kentin nasýl bir yer olduðunu anlamaya çalýþýyorum. Ýnsan arabanýn penceresinden doðal olarak film izler gibi hissediyor kendini. Bir an önce yere ayak basmak ve adýmlarýmla gezmek istiyorum. Ýlk gözlemim þehrin merkezi küçük bir Londra. Dünyanýn en yüksek kuleleri olarak anýlan Petronas Kuleleri bana o kadar da þehvetli gelmiyor. Oysa insan kulelerin aslýnda ne kadar yüksek olduklarýný þehir merkezinden uzaklaþtýkça anlýyor. Neredeyse gittiðin her yerden görmek mümkün. Sürekli yapýlacak iþler gerçeði ile kendime geliyor ve þehri tanýmayý son lokma olarak yutmaya karar veriyorum. MMU, Limkokwing'den çok uzak deðil, ancak yollarda ancak yollarda açýklayýcý pek tabela görmek mümkün deðil. Kaybola kaybola MMU'ya varýyoruz. MMU, 1996 yýlýnda kurulmuþ yeni bir üniversite. Özellikle Cyberjaya yöresindeki iletiþim ve bilgi teknolojileri üzerine faaliyette olan sektörün çeþitli firmalarýyla ortaklaþa projelere imza atýyorlar. Akademik kadrosu oldukça genç bir üniversite. Multimedya Üniversitesi'nde Sabancý Üniversitesi'ne ilgi büyük. Tanýþtýðým herkes, daha biz sergiyi kurmak üzere hazýrlýklar ile uðraþýrken üniversite ile ilgili sorular sormaya baþlýyorlar. MMU'daki serginin kapsamý Sabancý Universitesi Görsel Sanatlar ve Ýletiþim Tasarýmý öðrencilerinin iþlerini sergilemek. Öðrencilerimizin karma iþlerinin dünyanýn baþka bir köþesinde sergileniyor olmasý oldukça gurur verici. Sergiyi kurarken insanlarýn yapýlan iþleri hayretler içinde izlediðini görmek, bizim için öðrencilerimizin çalýþmalarýnýn dünya çapýndaki baþarýlarýnýn da kanýtý oldu. MMU'da sergi hazýrlýklarý bitince tekrar Wieslaw Zaremba'nýn yanýna yardým etmeye gidiyoruz. Zaremba'nýn sergisinin yerleþtirmesi de bitmek üzere. Ýþlerin yolunda gidiyor olduðunu bilmek hepimizi rahatlatýyor. Otele dönüyoruz, yorucu günler bizi bekliyor. Sabah gezintisi sonrasý MMU'daki son ayarlamalarý yapýyor uz ve heyecanla sergimizi açýyor uz. Öðrencilerin ve akademisyenlerin yoðun ilgisiyle karþýlaþýyor uz. Dekanýn kýsa ve öz konuþmasýndan sonra Sabancý Üniversitesi adýna konuþma sýrasý bana geliyor. Kýsaca felsefemizi ve üniversitenin tarihçesini anlatýyorum. Bir dünya üniversitesi olan Sabancý Universitesi'nin Malezya'daki misafirleri olarak global yapýmýzdan bahsediyorum. Wieslaw Zaremba'nýn Polonya'lý, benim Türk ve Alex Wong'un Malezyalý olduðundan ve MMU'da Sabancý Üniversitesini temsil ediyor olmaktan mutluluk duyduðumuzu dile getiriyorum. Ýki üniversite arasýnda imzalanacak olan öðrenci deðiþim programý anlaþmasýnýn kültürler arasýnda eðitim alanýnda önemli bir geleceðin baþlangýcý olmasýný arzu ettiðimi belirtiyorum. 10 MALEZYA Sergi sýrasýnda bir çok öðrencinin merak dolu sorularýyla çevreleniyorum. Sabancý Üniversitesi'nin eðitim yapýsý, olanaklarý ve Ýstanbul'da yaþam hakkýnda detaylý sorular soruluyor. Dile getirilen sorularda dikkatimi çeken bir nokta oldu: Alýþýk olduðumuz Ýstanbul'un batýsý sendromunun aksine Ýran, Irak gibi doðumuzda yer alan ülkelerden göz ardý edilemeyecek yoðun bir ilgi söz konusu. MMU sergisi çok baþarýlý geçiyor. Bir gün sonra Limkokwing Üniversitesi'nde sergi açýlýþýmýz var. Duyduðumuza göre Limkokwing Üniversitesi gösteriþli törenleriyle meþhurmuþ. Sergi açýlýþýna Av u s t r a l y a , Po l o n y a v e S r i L a n k a büyükelçilerinin davetli olduklarýný öðrenince nasýl bir tören olacaðý konusundaki merakýmýz daha da arttý. Otelden erken bir saatte yola çýkýyoruz. Cyberjaya yöresi çok organize bir bölge olmasýna karþýn eðer yollarý iyi bilmiyorsanýz kolaylýkla kaybolacaðýnýz bir yer. Bana Sabancý Üniversitesini hatýrlatýyor. Yol tabelalarýnýn uygulamalarýnda bir türlü anlam veremediðim bir anlayýþ söz konusu. Nedense adres gösteren tabelalar yol ayrýmýndan belirli bir mesafe önce deðil tam yol ayrýmýna yerleþtirilmiþler. Limkokwig Üniversitesi'ne giden yolu bir türlü bulamýyoruz ve kayboluyoruz. Önce saðýnda sonra solundan derken planladýðýmýzdan yarým saat geç üniversiteye varýyoruz. Kaybolmanýn paniðini tam üzerimizden atmaktayken bizi karþýlayan coþkulu kalabalýk tüm tansiyonumuzu tekrar yükseklere çýkarýyor. Önümüze serilmiþ olan kýrmýzý halýlar, saðlý sollu yüzümüze vuran flaþlar, kulaklarýmýzda deðil artýk içimizde hissettiðimiz Çin ve Hintli perküsyonlar karþýsýnda nutkumuz tutuluyor. Büyükelçiler ile sýcak bir tanýþma ortamýndan sonra sergi açýlýþý için mekana ilerliyoruz. Protokol töreninden sonra, katýlýmcýlarýn büyük bir coþkusuyla Zaremba serginin açýlýþýný yapýyor. Olan bitene inanmak mümkün deðil. Hepimizin yüzünde þaþkýnlýkla karýþýk mutlu bir gülümseme yer alýyor. Sergi, büyükelçiler ve diðer konuklar eþliðinde gezildikten sonra bir sonraki açýlýþ için kollarýmýzý sývýyoruz. Sýradaki sergi yine Limkokwing Üniversitesi bünyesinde þehrin merkezinde Alex Wong'un küratörlüðündeki karma fotoðraf sergisi olacak. Açýlýþa Polonya Büyükelçisinin yaný sýra Türkiye Büyükelçisi'nin de katýlýyor olmasý bizleri mutlu ediyor. Sayýn Büyükelçimiz açýlýþ konuþmasýnda Sabancý Ailesi'nin eðitime olan önemli katkýlarýndan bahsediyor, organizasyonu gerçekleþtiren tüm kuruluþlara teþekkürlerini iletiyor ve sergiyi törenle açýyor. Wieslaw Zaremba ve Alex Wong ile aramýzda bir bakýþma oluyor ve bir anda gözlerimizle anlaþýyoruz; görev baþarýyla tamamlandý. Akþam saatlerinde Çin Yýlbaþý kutlamalarýný izlerken huzur buluyoruz. Artýk Ýstanbul'a dönmeye hazýrýz. Belki de bu rüya idi ve sona erdi diyor insan ama hepimiz gözlerimizle olanlara þahidiz. Ancak bu hikaye tüm ivmesi ile devam etmeli, Sabancý Üniversitesi, Limkokwing Üniversitesi ve MMU arasýndaki bu iþbirliðinin anahtarýný bizler çevirmiþ olduk, buyrun kapý ardýna kadar açýk artýk. 11 Bora Ozan Campus Poster Iþýk Özdemir Yaprak Gültay Hande Varsat 12 CÝNSEL TACÝZ Kliþe Filan Deðil: Gerçek bir Birlikte Yaratma-Geliþtirme Öyküsü! Bu yazý, Aslý Erdem, Ayþe Gül Altýnay, Ezgi Esen Taþçýoðlu, Hülya Adak, Gülayþe Koçak, Münevver Kýnalý ve Nakiye Boyacýgillerýn deðerli katkýlarý sayesinde oluþturulmuþtur. Güçlerin eþit olmadýðý bütün iliþkilerde, zayýf tarafýn haklarýný korumak için birtakým düzenlemelere gidilir. Yasalar bu amaçla konmamýþ mýdýr? Bu tür bir düzenleme getiren Sabancý Üniversitesi (SÜ) Cinsel Tacize Karþý Önlem ve Ýlkeler Belgesini [bu yazýda Belge diye anýlacaktýr] bir anlamda, SÜ Akademik Özgürlükler Belgesine benzetebiliriz. Her ikisi de, çok sayýda kiþinin özenli, titiz ve aylar süren çalýþmasý sonucunda tamamlanmýþ belgelerdir. Ancak Belgeyi farklý kýlan, tamamýyla öðrencilerin giriþimiyle ortaya çýkmýþ olmasýdýr. Süreç, tacizle kurumsal olarak mücadele edecek mekanizmalarýn ve tacize uðrayan kiþiye destek verebilecek birimlerin oluþturulmasý amacýyla CÝNS kulübün bir Cinsel Taciz Yönergesi Çalýþma Grubu kurmasýyla baþladý. Öðrenci Disiplin Yönergesi, cinsel taciz vakalarýnda yetersiz kalýyordu. Þimdi amaç, bir yönerge geliþtirmek ve hazýrlanan taslaðý rektörlüðe sunmaktý. Öðrencimiz Aslý Erdemin, bu konuda öðrencilerle yaptýðý birebir görüþmeler sonrasýnda, Eylül 2005te öðrenciler bu taslak metin üzerinde çalýþmaya baþladýlar. 25 Nisan 2006ya gelindiðinde CÝNS Kulüp üyeleri, hem, geçen süreçte neler yaptýklarýný, hem de tacizle baþ etmeye çalýþan birinin ne gibi engellerle karþýlaþtýðýný kampusla paylaþma isteði ile, SÜde ve baþka üniversitelerde yaþanan cinsel taciz biçimlerinin ele alýndýðý ve bu konuda neler yapýlabileceðinin tartýþýldýðý bir panel düzenledi. Panelin davet yazýsýnda þu cümleler de yer alýyordu: Cinsel tacize uðrayan kiþilerin hem yaþadýklarý tacizi teþhis etmeleri ve tanýmlamalarý hem de konuþmalarý zordur. Kimsenin kendisine inanmayacaðýný, toplumun kendisini dýþlayacaðýný veya suçlayacaðýný düþünen kiþi ciddi psikolojik ve fiziksel saðlýk sorunlarý yaþayabilir. Toplumsal cinsiyet rollerinin dayatmasýyla örülmüþ sessizlik duvarýnýn yýkýlabilmesi için açýkça taciz üzerine konuþmak, ve tacizin tacize uðrayan kiþiler üzerindeki etkileri üzerinde yoðunlaþmak önemli bir adýmdýr. SÜ içinden ve dýþýndan öðrenciler, akademisyenler, iki dekan, bir eski dekan, idari çalýþanlar, kadýnlý erkekli büyük ve çeþitlilik içeren bir kalabalýðýn katýldýðý bu panel, sanki bir milat oluþturdu: Konunun önemi ve konuya iliþkin herhangi bir düzenleme olmamasýnýn Üniversitede ne kadar büyük bir eksiklik olduðu, çok açýk ve dramatik bir þekilde ortaya çýkmýþtý. Bu ilk panelden hemen bir hafta sonra, 1 Mayýs 2006 günü, bu konuda ne gibi çözüm yollarýnýn üretilebileceðine yönelik, sadece kadýnlarýn davetli olduðu ikinci bir oturum düzenlendi. Bu oturumda öyle bir gönül birliði oluþmuþtu ki, Cinsel Taciz Yönergesini hazýrlamak üzere bir komite, ayrýca hem öðrencilerden hem çalýþanlardan oluþan bir mailgroup, adeta kendiliðinden kuruluvermiþti. Mayýs 2006dan sonraki yaklaþýk on ay boyunca gerek bu mailgroupta, gerekse ara ara düzenlenen toplantýlarda Belgede nelerin yer alacaðý, hararetli tartýþmalar sonucunda yavaþ yavaþ belirdi. Neler mi tartýþýldý? Bir kere: Cinsel tacizin tanýmý nedir? (Üzerinde uzlaþýlan taným, sonunda þu oldu: Cinsel taciz; ister görsel, ister sözel veya bedensel olsun; cinsel nitelik taþýyan ve hoþ karþýlanmayan tavýr ve/veya davranýþlardýr. Cinsel tacizin pek çok biçimi olabilirdi dolaylý, örtülü veya incelikli, veya doðrudan, açýkça, edepsizce.) Peki, Belge, cinsel ayrýmcýlýk meselesini de kapsamalý mýydý? (Bu fikirden vazgeçildi ayrýmcýlýk sözcüðü kullanýlýrsa, bu kez baþka tür ayrýmcýlýklardan da söz edilmesi gerekebilirdi oysa Belgenin konusu, bu deðildi). Peki, arabuluculuk mekanizmasý devreye sokulursa þikayette bulunan taraf ile suçlanan taraf, birlikte mi davet edilmeliydi? Sonra, suçlanan kiþinin, þikayetçi tarafýn hayatýný "tatsýzlaþtýrmasý, sadece amaçlý yapýlýrsa mý suç teþkil etmeliydi, yoksa farkýnda olmadan bu etkiyi yaratmasý, söz konusu edimin suç olmasý için yeterli sayýlýr mýydý? Ve buna benzer konular, konular Þurasý çok kesindi: Üretilecek Belge ve Yönerge, öyle, kenarda duran þýk bir metinden ibaret olmamalýydý: açýk uçlu, yaþayan, ihtiyaçlara göre þekillenen, yenilenen bir belge olacaktý. Cinsel tacizin yaþandýðý durumlarda kurulacak olan Cinsel Taciz Komitesi, eðitimden geçmiþ, konuya hakim ve duyarlý kiþilerden oluþacaktý. Bu Komitenin yapýsý, öylesine bir çeþitlilik ve esneklik sunmalýydý ki þikâyetçi tarafta rahatsýzlýk uyandýrabilecek kiþi(ler), o vaka için Komitede yer almasýn. Belgenin oluþum sürecine katýlmýþ olanlardan bir kiþi, Disiplin Kurulunda hem yer alacak, hem de oy hakkýna sahip olacaktý. Sürecin somut iþleyiþine gelirsek: Cinsel tacize uðradýðýný düþünen kiþilerin, ilk aþamada, doðrudan hayýr diyerek tepki göstermeleri, ayrýca olayýn tarihini, saatini ve yerini, vakaya karýþan kiþilerin ve tanýklarýn adlarýný bir tarafa kaydetmeleri tavsiye ediliyor Belgede.Bunun fayda etmemesi durumunda cinsel tacize uðramýþ olduðunu düþünen kiþinin hiç vakit kaybetmeden, tercihe göre ya Cinsel Taciz Komitesinin bir üyesiyle, veya bir BAGEM danýþmanýyla, veya âmiriyle veya dekanýyla temasa geçmesi ve gerek haklarý, gerekse ilgili destek, arabuluculuk ve disiplin mekanizmalarý konusunda bilgi edinmesi teþvik ediliyor. Mahremiyetin korunacaðý taahhüt ediliyor. Bu, çok önemli: Bu taahhüdün lafta kalmamasý, uygulanabilir olmasý için Belgede en ince ayrýntýsýna kadar somut basamaklar belirlenmiþ, bütün bu süreçler Cinsel Taciz Komitesine baþvur u, arabuluculuk süreci, disiplin soruþturmasý vs- ince ince tasarlanmaya çalýþýlmýþtýr. Gizlilik kadar hassasiyetle üzerinde durulan bir diðer konu da; þikâyetçi tarafý haberdar etmeksizin veya alýnacak önlemler konusunda onun onayýný almaksýzýn, hiçbir sürecin baþlatýlmamasýdýr. Ayrýca þikâyetçi taraf, Komite ile toplanmamayý tercih ediyorsa, bir dilekçe ile þikâyette bulunabilir ve þikâyetin görüþülme sürecini yazýlý olarak da takip edebilir. Bu konuda izlenecek politikanýn, çok net ve açýk seçik olmasý, çok büyük önem taþýyor aksi, sorunlarý iyice içinden çýkýlamaz hale getirebilir unutmamak gerek ki suiistimal, iki taraflý da olabilir. Türkiyede çok az bilinen bir kavram olan güç eþitsizliði [power differential], cinsel tacizin olabilmesi için en uygun ortamý yaratýr. Söz konusu mekanýn, üstüne, bir de üniversite olmasý, konuyu daha da karmaþýklaþtýrýr: Bir þirket or tamýndan farklý olarak, üniversitede hiyerarþiler hem çok çeþitli sosyal statüleri (hocalar, asistanlar, öðrenciler, yöneticiler, idari çalýþanlar), çok farklý ve karmaþýk güç dengesizliklerini ve olasý çýkar iliþkilerini barýndýrýr, hem de bunlar daimi bir deðiþkenlik içindedirler (Örneðin, öðrenci, bir yýl sonra asistan konumuna geçebilir). Belgenin idari süreçle ilgili bölümüne Ýnsan Kaynaklarý birimi katkýda bulundu, taslak metin fakülte kurullarýnda ve Dekanlar Kurulunda tartýþýldý ve Belge, son halini aldý. Son ama nihai deðil: Hülya Adak, Belge ile iþimizin henüz daha bitmediðini anlattýktan sonra, toplumsal cinsiyet ve kadýn çalýþmalarýný desteklemek, bu yöndeki projeleri, fonlarý vs. tek bir çatý altýnda toplamak üzere bir Toplumsal Cinsiyet ve Kadýn Çalýþmalarý Platformu kurma çalýþmalarý içinde olduklarý haberini müjdeliyor. Nisan 2006daki panelde Aslý Erdemin seslendirdiði bir dilekle sonlandýralým bu yazýyý: Cinsel taciz konusundaki farkýndalýðýn, bilincin yükseltilerek, tacizin kampüste açýkça tartýþýlabilmesi için uygun, rahat, þeffaf bir ortam yaratýlmasý... ÇEVRE Çevre kimin umurunda? Çevre hakkýnda, en son ne zaman Uzmanlar Uyarýyor! baþlýklý bir yazý gördünüz? Küresel ýsýnma, nükleer enerji, Kyoto Protokolü, buzullar, Uygunsuz Gerçek, nesli tükenen türler, kuraklýk Bütün bunlarý ve çok daha fazlasýný o kadar sýk duyuyoruz ki, belki de çevre ile ilgili algýlamamýzda en büyük tehlikeyle karþý karþýyayýz: Çevre sorunlarý hakkýnda yazmanýn, konuþmanýn bir kliþe haline gelmesi! Derginin ilk sayýsýnda çevre konusuna geniþ yer verdik. Sabancý Üniversitesi ve çevreci yaklaþýmýmýzla ilgili de bir parantez açtýk. 13 14 Nükleer Enerji Küresel Isýnmanýn Çaresi mi? Serhat Yeþilyurt Isý dengesindeki bozulma iklim zorlamasý (climate forcing) [W/m2] olarak nicelendiriliyor. Ýklim zorlamasý pozitif olduðunda ýsýnmaya, negatif olduðunda ise soðumaya sebep oluyor. Sera gazlarý ve volkanik patlamalar gibi etkenler pozitif; atmosfere býrakýlan parçacýklar ve yeryüzündeki karla kaplý yüzeyler ise negatif iklim zorlamasýna yol açýyorlar. 1880-2003 yýllarý arasýndaki iklim zorlamasýndaki net deðiþim 1.8 W/m2 (±0.85 W/m2) olarak bulundu [3]. Buna göre buiklim zorlamasýnýn sýcaklýk üzerindeki etkisi birim W/ m 2 baþýna 2/3 °C olarak tahmin ediliyor. sayýlarla küresel ýsýnma Bilimsel ve toplumsal olduðu kadar politik boyutlarý da olan küresel ýsýnma sorunu, son yýllarda elden edilen verilerle kesinleþen bir gerçek haline geldi. Dünya Meteoroloji Organizasyonu (WMO) ve Birleþmiþ Milletler Çevre Programý (UNEP) tarafýndan oluþturulan Devletlerarasý Ýklim Deðiþimi Paneli (IPCC), 1997 yýlýndan beri yayýnladýðý raporlarda baðýmsýz, þeffaf ve bilimsel verilerin sunulmasýna özen gösteriyor. En son olarak geçtiðimiz Þubat ayýnda yayýnlanan rapora [1] göre dünyamýz 1850 yýlýndan bu yana ortalama olarak 1°C ýsýndý; deniz seviyesi ortalama olarak yaklaþýk 20 cm yükseldi ve kuzey yarým küredeki karla kaplý alanlar 1920lere göre 4 milyon km 2 küçüldü. Bunun yaný sýra raporda belirgin olarak gözlemlenen yöresel iklim deðiþimleri de þöyle özetlenebilir: -Arktik buzullardaki geri çekilme 10 yýlda %2,7 düzeyinde -Kuzey yarýmküredeki mevsimsel buzlarla kaplý alanlar 1900 yýlýndan beri %7 geriledi. Ýlkbaharda bu gerileme %15 dolayýnda. -Kuzey Atlantikte oluþan güçlü fýrtýnalarda, 1970ten beri belirgin bir artýþ gözleniyor. -En yüksek ve en düþük sýcaklýklarýn arasýndaki fark yaygýn bir þekilde artýyor. -Soðuk günler, geceler ve don olaylarýnýn sayýsý azalýrken, sýcak günler, geceler ve sýcaklýk dalgalarýnýn sayýsý artýyor. Okyanuslarýn termal kütlesi fazla olduðu için onlarýn sýcaklýk artýþý daha yavaþ. Sýcaklýk artýþýný yavaþlatmaktaki bu etki beraberinde buz kütlelerinin erimesiyle ortaya çýkacak ani sýcaklýk artýþý ve deniz seviyesinin yükselmesi problemini getiriyor. Buz kütleleri, güneþ ýþýnlarýný doðrudan yansýttýðýndan, iklim zorlamasý üzerinde albido etkisi yaratýyor. Sýcaklýk belli bir düzeye ulaþýnca buzullarýn erimesi ile birlikte albido etkisinin ortadan kalkmasý sýcaklýk artýþýný daha da hýzlandýrabilir. Ýklim tahminleri Geleceðe dönük iklim tahminlerinde kullanýlan deðiþik senaryolara göre dünyanýn sýcaklýðýnýn 2100 yýlýna kadar 1-4 °C artacaðý tahmin ediliyor. 1970ten beri süregelen karbondioksit seviyesindeki ar týþýn deðiþik ekonomik kalkýnma modellerine göre ar tarak veya kýsmen azalarak devam ettiði senaryolarda yeryüzünün ortalama sýcaklýðýnýn bu yüzyýlýn sonuna kadar 4 °Cden daha fazla artmasý söz konusu [4]. Alternatif bir senaryoda ise elektrik üretimi amaçlý karbondioksit üretiminin kontrol altýna alýnýp, ulaþýmda da verimliliði artýrýcý önlemler alýndýðý takdirde, yavaþlayan karbondioksit üretimi ve tamamýyla ortadan kaldýrýlan metan ve azot-oksit üretimlerinin iklim zorlamasý üzerindeki olumlu etkisinin yüzyýlýn sonuna kadar sýcaklýk artýþýnýn 1°Cnin altýnda kalmasýný saðlayacaðýný gösteriyor. Bu sonuçlar benzeri diðer modellerle de doðrulanýyor. Nükleer Enerji Elektrik üretiminde karbondioksit salýnýmýný ortadan kaldýrmak için kömürün yanmasýndan çýkan karbondioksitin ayrýþtýrýlmasý (sequestration), rüzgar ve güneþ enerjisine dayalý yenilenebilir enerji kaynaklarýnýn kullanýmýnýn artýrýlmasý ve nükleer enerjinin yaygýnlaþtýrýlmasý gerekiyor. Ancak, nükleer enerjinin elektrik amaçlý kullanýmýna toplumsal 15 ÇEVRE boyutta karþý çýkanlarýn oraný oldukça yüksek. Bunda Çernobil kazasý ve nükleer silahlarýn kullanýmýnýn yaygýnlaþmasý tehlikesinin rolü büyük.Yapýlan anketler nükleer enerjinin karbondioksit sürümünü azaltarak küresel ýsýnmayý kontrol altýnda tutabileceðinin kitleler tarafýndan yeterince özümsenmediðini gösteriyor [5]. Temiz enerji kaynaklarý sýralamasýnda nükleer enerji, kömür, petrol ve doðal gazýn arkasýnda geliyor. Anket sonuçlarýna göre nükleer teknolojinin toplum tarafýndan kabul edilebilmesi için zararsýz ve ekonomik olduðunun ispatlanmasýnýn gerekli olduðu kadar, nükleer enerjinin ne olduðunun anlaþýlmasýnýn da önemli olduðu görülüyor. Nükleer enerjinin kaynaðý fizyon yoluyla uranyum-233, uranyum-235 veya plütonyum239 izotoplarýndan birinin bir nötronla parçalanmasý veya füzyon yoluyla hidrojenin iki izotopunun birleþmesidir. Her ne kadar yapýlan deneyler kýsmen baþarýlý olsa da füzyon enerjisi henüz yaygýn kullanýma açýk deðil, ancak yüzyýlýn ikinci yarýsýnda füzyon teknolojisinin kendini ispatlamasý bekleniyor. Öte yandan fizyon enerjisi 1950den beri elektrik üretim amaçlý kullanýlýyor. Günümüz itibarýyla, yeryüzünde bulunan toplam 435 nükleer reaktör toplam küresel elektrik tüketiminin %16sýný karþýlýyor [6]. Doðal fosil yakýt kaynaklarý sýnýrlý olan Fransa elektriðinin %78ini toplam 63GWe kurulu güce sahip 55 t a n e n ü k l e e r r e a k t ö r d e n k a r þ ý l ý y o r. Nükleer Reaktörler ve Güvenlik Tarihteki en feci reaktör kazasýnýn olduðu Çernobil reaktörü eski Sovyet tasarýmý olup, batýda lisanslanmasý mümkün olmayacak tasarým hatalarý içeriyor. Bu hatalarýn en önemlisi, masraf azaltmak için bu reaktör tipinde kullanýlmayan ve diðer bütün güç reaktörlerinde bulunan koruyucu betonarme dýþ yapý. Eðer Çernobil reaktöründe böyle bir yapý olsaydý, Çernobil kazasýnýn boyutlarýnýn bu seviyelere ulaþmasý engellenebilirdi. Nitekim 1979daki Three-Mile-Island (TMI) basýnçlý su reaktöründeki kaza reaktör çekirdeðine olan hasar olarak Çernobil ile ayný seviyede olsa da etrafa yayýlan radyasyon TMI kazasýnda tehlikeli boyutlara ulaþmadý. Özellikle Çernobil kazasýndan sonra zaten çok büyük bir önemi olan nükleer güvenlik yeni tasarýmlarda bir hayli önem kazandý. Hem kaza durumlarýnda hem de normal çalýþma esnasýndaki güvenliðin ar týrýlmasý için sistemlerin basitleþtirilmesinin önemi ortaya çýktý. Bu amaçla 1980lerin ortasýndan beri devam etmekte olan üçüncü kuþak reaktörlerin tasarlanmasý ve lisanslanmasý büyük ölçüde tamamlandý. Nükleer reaktörlerin güvenlik açýsýndan en (çok) önem verilen yanlarý yüksek güç yoðunluklarýdýr. Yaklaþýk 300 MW/m3 kadar ulaþan güç yoðunluklarý aslýnda güvenli soðutma kapasitesiyle sýnýrlý ve daha da yüksek olabilir. Su soðutmalý reaktörlerde soðutucu su reaktöre ulaþamadýðýnda reaktör çekirdeði kýsmen veya tamamen eriyebilir. Bu türde iki tane kayda deðer kaza olmuþtur, bir tanesi TMI diðeri de Çernobil kazasý. Çernobil reaktörü Grafit yavaþlatýcýlý ve doðal su soðutmalý bir reaktör. Bu tip dýþýnda tüm reaktörlerde su kaybý ayný zamanda nükleer fizyonu durdurucu bir etki yapar ve reaktör durur. Fizyon durduktan sonra, radyoaktif yakýttan açýða çýkan radyasyon normal enerjinin ilk baþlarda %10u kadar yüksek olsa da hýzla azalýp bir kaç gün içinde %35 seviyesine düþer. Yine de 10-20 MW/m3 kadar yüksek olabilen radyoaktif ýsýnýn doðal yollarla herhangi bir sistem devreye gir meden atýlmasý, nükleer reaktör tasarýmýndaki en önemli ölçütlerden biri. Üçüncü nesil reaktörlerde bu önlemler ön plana çýkýyor. Nükleer Reaktörlerin Sürdürülebilirliði Nükleer reaktörler yakýt olarak doðal veya zenginleþtirilmiþ (%3-5) uranyum dioksit kullanýrlar. Bir gram Uranyum-235in fizyon enerjisi yaklaþýk bir ton petrole eþdeðer. Dünyadaki doðal uranyumun 50 yýl sonra halen var olan yakýt çevrimine yetmeyeceði ön görülüyor; dolayýsýyla plütonyum-239 ve uranyum-233ün de yakýt olarak kullanýlmasý gerekli. Bunun için üretken reaktörler ön plana çýkýyor. Bu tür reaktörler arasýnda nötronlarýn yavaþlatýlmasýna gerek duymayan hýzlý üretken reaktörler, fizyondan çýkan nötronlardan birinin uranyum-238 tarafýndan soðrulup radyoaktif bozulma yoluyla plütonyum-239a dönüþmesi prensibini kullanýyorlar. Böylelikle uranyum rezervleri pratikte çok uzun bir süre daha kullanýlabilir duruma geliyor. Her ne kadar, özellikle plütonyum-239un yakýt olarak kullanýlmasý beraberinde nükleer silahlarýn ar týþý tehlikesini getirse de üretken reaktörlerde açýða çýkan plütonyum-240 atýk yakýtlardan çýkarýlan plütonyumun silah amaçlý kullanýmýný sýnýrlýyor. 2050 yýlýndan sonra devreye girmesi öngörülen dördüncü nesil üretken reaktörler fizyondan çýkan enerji ile elektrik veya hidrojen üretimi amaçlý kullaným için tasarlanýyor. Bu reaktörlerin tasarýmýnda nükleer güvenlik kadar, nükleer yakýtýn geleceði de göz önüne alýnýyor. Yapýlan gözlemler sonucu elde edilen bilgiler nükleer atýklarýn uzun vadeli olarak yeraltýnda saðlam kayalara depolanmasýnýn mümkün olduðunu gösteriyor. ABD ve Finlandiyada bu tip özelliklere sahip bölgeler tespit edilmiþse de politik sebepler yüzünden uygulamaya geçilemedi. Nükleer atýklarýn teknolojik olarak imhasý da mümkün. Gelecekte gerek füzyon reaktörleri gerekse de parçacýk hýzlandýran reaktörler uzun ömürlü atýklarý imha edebilirler. Nükleer teknolojinin kendini ispat etmiþ olmasýna raðmen yaygýnlaþmasýnýn önündeki en büyük engel kitleler arasýnda uyandýrdýðý güvensizliktir. Bu güvensizliðin bir kýsmý, politik iktidara olan güvensizlikten kaynaklansa da, önemli bir kýsmý da nükleer teknolojinin yeterince bilinmemesinden kaynaklanýyor. Bunun yaný sýra nükleer güvenliðin daha basit ve doðal yollardan saðlanmasý ve nükleer silahlarýn yaygýnlaþmasý tehlikesine karþý önlemler, yeni nesil nükleer reaktörlerin tasarýmlarýnýn önemli bir parçasýdýr. Nükleer teknolojinin güvenli bir þekilde yaygýnlaþmasý küresel ýsýnma probleminin en kolay çözümü olacaktýr. Referanslar [1] IPCC , Climate Change 2007: The Physical Science Basis. Contribution of Working Group I to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change, Geneva, Swýtzerland, 2007. [2] NASA 1999, Earths Energy Balance, NASA Facts, FS-1999-06-025-GSFC. [3] Hansen, J. et al. Earths Energy Imbalance: Comfirmation and Implications, Science, 308, 2005. [4] Hansen, J. et al .Dangerous human-made interference with climate: A GISS modelE study. Atmos. Chem. Phys., submitted, 2006. [5] MIT, The Future of Nuclear Power, Cambridge, Massachusetts, USA, 2003. [6] Inter national Atomic Energy Agency, http://www.iaea.org/DataCenter/index.html, 2007. 1-278 ppm (particles per million): Atmosferdeki 1 milyon parçacýktan 278 tanesi karbondioksit molekülü 2-Sýcaklýðý -273oCden (0o Kelvin) büyük olan her cisim ýþýma yapar. Buna termal ýþýným diyoruz. Iþýmanýn frekansý cismin sýcaklýðýna baðlý, yani cisim ne kadar sýcaksa o kadar yüksek frekansta radyasyon yayýyor. Güneþ yaklaþýk 5500 oC ve bu sýcaklýktaki bir cismin radyosyonu gözle görebildiðimiz frekanslarda. 3-Soðurma = emilim 4-Yeryüzünün sýcaklýðý Güneþten çok daha düþük olduðundan (yaklaþýk 25 oC), gözle göremediðimiz çok daha düþük frekanslarda radyasyon yayýyor. Bu frekanslardaki radyasyona kýzýlötesi ýþýným diyoruz. 16 kyotoya taraf olmak ya da olmamak? Yýldýz Arýkan Gürkan Kumbaroðlu Pek çok kiþi için bu sorunun cevabý: Tabii ki taraf olmalýyýz, Protokolü imzalamalýyýz, küresel olarak sürüklenmekte olduðumuz felakete biz de bir an önce dur demeye baþlamalýyýz þeklindedir diye düþünebiliriz. Ancak gazetelerdeki haberlere baktýðýmýzda durumun böyle olmadýðýný, özellikle üst düzey karar vericilerin böyle düþünmediðini görüyoruz. Ne diyorlar gazeteler ve üst düzey yöneticiler? Türkiye açýsýndan Protokole imza atmak en az 20 milyar dolarlýk yatýrým anlamýna geliyor(ref:Milliyet 13,02,2007). Mecliste Türkiyenin Kyoto Protokolünü imzalamamasýyla ilgili olarak konuþan Çevre ve Orman Bakaný Osman Pepe ise þöyle söylüyor: Sanki biz bu akþam imza atsak, Türkiyenin emisyonlarý 1990larýn altýna gelecek, enerji kaynaklarýnýn yenilenebilir enerjiyi, güneþ enerjisini kullanmasýna kadar her þeye çözüm olacak diye bir anlayýþ var. Kyotaya bu gün imza attýðý anda Türkiyenin bir OECD ülkesi olmasý nedeniyle bir takým sorumluluklarý var. Bu sorumluluklar bu gün altýndan kalkabileceði, üstesinden gelebileceði durumlar deðil (ref: Radikal, 14, 02, 2007) Gerçekten Türkiye ne yapmalý? Önündeki seçenekler neler? Hiçbir adým atmadan bekle ve gör ile devam etmenin hiç mi maliyeti yok? Bu sor ularýn cevabý yeterince tartýþýlmýyor. Kyoto Protokolünü imzalamanýn altýndan kalkýlamaz bir yük olduðu görüþüne kilitlenerek geleceðimizi de ipotek altýna aldýðýmýz hiç anlaþýlmýyor. Geçtiðimiz günlerde kurucularý olduðumuz Enerji Ekonomisi Derneði (www.traee.org) olarak kamuoyunu aydýnlatmak gereði duyduk ve bir basýn açýklamasý yaptýk. Üstünde durduðumuz konularý burada sizlerle paylaþmak istiyoruz. Öncelikle þunun bilinmesinde yarar var: Türkiye Kyoto protokolüne taraf olduðu taktirde 2012 yýlý sonuna kadar, kendi talebi veya muvafakati olmadan, herhangi bir sayýsal emisyon azaltým hedefi almayacaktýr. Kyoto Protokolü ülkelerin ortak fakat farklý sorumluluklarý, ulusal ve bölgesel kalkýnma öncelikleri, amaçlarý ve özel koþullarý dikkate alýnarak,öncelikli olarak geliþmiþ/sanayileþmiþ ülkelerinin sera gazý emisyonlarýný azaltmalarý yönünde yükümlülükler getirmektedir.Türkiye bu yükümlülüklerin belirlendiði Ek-B listesinde yer almamaktadýr. Yer almasý için de kendi talebi, veya baþkasýnýn talebi doðrultusunda karar alýnsa bile Türkiyenin yazýlý muvafakati gereklidir. Bu çok açýk ve net olarak protokolün 21. maddesinde belir tilmiþ dur umdadýr. Protokole taraf olarak Türkiye 2012 sonrasý ikinci Kyoto döneminde paylaþýlacak sorumluluklar tartýþýlýrken söz sahibi olma hakkýný elde edecektir. Bu hak, AB yolunda ilerleyen ve ayrýca da küresel ýsýnmanýn zararlarýndan etkilenmemesi imkansýz olan Türkiye için uluslararasý kararlarý etkileyebilmek ve kendisine çekidüzen vermeye baþlamak açýsýndan çok önemli bir araca dönüþebilir. AB sürecinde Türkiyeyi zorlayacak konulardan biri de çevre ile ilgili sektörel bazda yapýlmasý gereken düzenlemeler ve yaptýrýmlar olacaktýr. Kyotoya taraf olmak Türkiyede salým ölçme, hesaplama, izleme ve sertifikalandýrma ile ilgili teknik, hukuki ve kurumsal alt yapýnýn geliþmesini saðlayacaktýr. Bireysel tüketicilerden, sanayiye, kamu sektörüne kadar bilinçli bir farkýndalýk oluþacaktýr. Buna hepimizin ihtiyacý var. Ayrýca madalyonun hiç bakýlmayan bir yüzü daha var: Kyotoya taraf olmamanýn maliyetleri. Bu konu tar týþmalarda hiç dile getirilmiyor. Oysa Türkiye, ekonomik geliþmeyi saðlayacaðým derken, bilinçsizce yapýlan yatýrýmlar ve alýnmayan önlemlerle gelecekte çok daha büyük faturalar ödemek dur umunda kalabilecektir. Þu anda Türkiyede kiþi baþýna düþen emisyonlarýn az olduðu savý ile protokole taraf olmanýn geciktirilebileceði belir tiliyor. Oysa ülkemizin emisyon yoðunluðu 1 kg/$ deðeri ile (1 $ deðerinde yurtiçi hasýla üretebilmek için) gayet yüksek bir seviyede olup Kyotodan uzak kalýndýðý takdirde hýzla yükselebilecektir. Dünyanýn 168 ülkesinin bugün protokole taraf olduðu düþünülecek olursa ülkemizin sera gazý yoðunluðu yüksek üretim teknolojileri için bir cazibe merkezi haline gelmesi gerçekçi bir beklenti olmaktadýr. Bu durum nedeniyle ülkemiz geliþmiþ ülkelerin elden çýkartmak istediði teknolojilerin yaygýnlaþtýðý bir ülke haline gelirken, çevre ve insan saðlýðýndan or taya çýkan kayýplar hiç mi önemli olmayacaktýr? Ýklim deðiþikliðineyol açan etmenlerin sýnýr tanýmaz nitelikleri yüzündençevreiklim deðiþikliði kaygýsý olmadan büyüme stratejilerine dünya nereye kadar izin verecektir? Sürdürülebilir bir temiz kalkýnma hamlesine girmek, bunu da ulusal ekonomiye zarar vermeden yapabilmek mümkünken daha ne bekliyoruz ? Gelin, kendimize ve diðer dünya vatandaþlarýna olan saygýmýz yüzünden Kyoto protokolüne taraf olalým. Politik ve iklimsel dengeleri yerinde bir dünya için. 17 ÇEVRE yeni popüler belgesellerin son halkasý olarak uygunsuz gerçek ne kadar þiþirme, ne kadar gerçek? Nuri Karamollaoðlu Yakýn zaman önce, büyük bir tanýtým kampanyasýyla ülkemizde de vizyona giren Uygunsuz Gerçek ((An Inconvenient Truth) filminin üretim, tanýtým ve tüketim süreçlerini, farklý yönlerden deðerlendirmek mümkün. Bir yandan, Uygunsuz Gerçek, popüler sinemada doksanlar ve sonrasýnda ortaya çýkan yeni bir janrýn temsilcisi. Yeni Popüler Belgesel gibi bir ad önerebileceðimiz bu janr, alýþýlageldik belgesel formatýndan uzaklaþmasýyla, genellikle Amerika Birleþik Devletleri hegemonyasýnýn ve globalleþmenin kötü etkilerini konu edinmesiyle malum. Gerçekten de, Uygunsuz Gerçeki, Fast Food tüketmenin saðlýk üzerindeki kýsa vadeli kötü etkilerinden söz eden Supersize meden ve Michael Mooreun, Bush hükumetinin (ve daha genel anlamda Cumhuriyetçi kanadýn) marazi çýkarcýlýðýný, ikiyüzlülüðünü afiþe etme iddiasýndaki belgesellerinden ayrý düþünmek zor. Bu yeni kuþak popüler belgesellerin ilk özelliði, dediðimiz gibi, yerli halklar veya vahþi yaþam gibi alýþýlageldik konular yerine, bu filmlerin tüketildiði, globalleþmeden nasibini alan ülkelerin kaçýnýlmaz olarak etkilendiði, globalleþmeye eþlik eden politik, ekonomik ve sosyal geliþmeleri (çoðu zaman eleþtirel bir tutumla) konu almalarý. Ýkinci özelliði ise, gerek sinemanýn, gerekse reklamýn manipüle edici araçlarýndan (hangi sekanslarýn montajlanacaðýndan, kamera açýlarýndan, müzik kullanýmýna kadar) sonuna kadar yararlanmasý. Sözünü ettiðimiz manipüle edici araç ve yöntemleri sonuna kadar kullanmalarýna raðmen, bu filmlerin yapmaktan özenle uzak durduðu ise, kendi kurgusal yapýlarýna iþaret etmek, diðer bir deyiþle oluþumlarýnýn asla objektif olamayacaðýný kabullenmek. Ana akým dýþý, baðýmsýz belgesellerin, uzun süredir bir yana býraktýklarý objektiflik iddiasý, sözünü ettiðimiz yeni janrda sonuna kadar mevcut. Bu vesileyle, Michael Mooreun filmlerine getirilen eleþtirilerin büyük bir kýsmýný An Inconvenient Trutha da getirmek mümkün, eleþtirilen durumlarýn oluþumuna yol açan süreçleri etraflýca kavramak yerine, bir noktada günah keçileri belirlemek, bu karmaþýk süreçleri , iyi kalpli ve gerçeðin tarafýndaki kahramanlarla (Michael Moore ve Al Gore), adamsendeci, düþüncesiz, umursamaz ve ikiyüzlü kötülerin (Bush ve yandaþlarý) zýtlýðýna indirgemek. Bu noktada sorulmasý gereken ise, bütün zayýf noktalarýna raðmen, bu yeni belgesellerin, bu filmleri izleyen çoðunluðun büyük oranda duyarsýz kaldýðý tehlikeler konusunda belli bir bilinçlenme saðlayýp saðlamadýðý. Bu soruyu Uygunsuz Gerçek özelinde düþünürsek, küresel ýsýnma gibi, çoðumuzun þahit olacaðý kadar yakýn zamanda (15-20 yýl içinde), yerküreyi, insanlarý ve hayvanlarý, çok ciddi ve korkunç sonuçlarla yüz yüze býrakacak bir sürecin çoðunluk tarafýndan, yeterince bilgi edinilmeden, abartýlý bir felaket senaryosu olarak algýlandýðý bir gerçek. Günümüzde kitlelerin film izleme ve algýlama süreçleri düþünüldüðünde, korkunç küresel ýsýnma gerçeði hakkýnda kitlelerin farkýndalýðýný ar ttýrmak için reklam kampanyalarý, Al Goreun kiþiliði, ve insanlarýn dikkatini 90 dakika boyunca filmde tutacak türlü cambazlýklar gerekiyorsa, buna da razý olmamak elde deðil. Nitekim (henüz ülkemizde ulaþýlabilir olmasa da) ünlülerin sesi, oyunculuklarý ve röportajlarýyla katkýda bulunduðu, televizyon ve sinema için üretilmiþ yeni küresel ýsýnma belgeselleri de yolda. Uygunsuz gerçek filmi ve küresel ýsýnma hakkýnda daha ayrýntýlý bilgiyi, http://www.climatecrisis.net 18 Sabancý Üniversitesi ve Çevreci Yaklaþýmýmýz Demet Oðuz Sabancý Üniversitesinin çevreci yaklaþýmlarýný üniversitemizin inþaatýndan itibaren tüm oluþumuna tanýk olan Üniversite Hizmetleri Direktörü Þükrü Dökücü anlattý. Gölün suyu nereden geliyor? Gölün altýnda bir kaynak yok. Hemen yanýnda bizim küçük göl dediðimiz yerde küçük bir kaynaðýmýz var. Gölümüz dolmadýðý zaman orada biriken sularý alýyoruz ve diðer tarafa aktarýyor uz. Ayrýca, çatý sularýmýzdan faydalanýyoruz. Ýlk projemizde amacýmýz sularý yaðmur kanallarýna vermekti fakat þu anda binalarýmýzýn çatýlarýnda biriken sularý toplayýp göle veriyoruz. Çatý sularý için yapýlmýþ bir kanal var. Yaðmur yaðdýðý zaman, sular bu kanaldan göle gidiyor. Ýnþaata baþlarken göl yoktu deðil mi, sonradan oluþtu, nasýl ve neden oluþtu, biraz anlatýr mýsýnýz? Gölün olduðu yer önceden bir kum ocaðýydý. Bu arazinin tümü hem ormanlýk alandan hem de bu ormanýn kenarýnda olan bir kum ocaðýndan oluþuyordu. Kum ocaðý projeyi çizen Canon firmasýnýn çok ilgisini çekti. Canon, kampus içinde bir gölün her zaman hoþa gideceði düþüncesiyle, öðrencilerin kafasýný dinleyeceði bir yer inþa etmeyi önerdi. Biz de, maliyet ve büyük bir çalýþma yükü getirmesine raðmen, yeþil alanlarýmýzý sulayabileceðimizi de düþünerek projeye tamam dedik. Böylece, kum ocaðýný geniþleterek 42 dönümlük bir göl yaptýk. 1999dan itibaren faaliyette olan göl, üniversitemizin yeþil alanlarýnýn özellikle yaz aylarýnda sulanmasýný saðlamak için de güzel bir kaynak. Üniversitenin günlük sulama ihtiyacý 1800 ton civarýnda. Bu ihtiyacý gölden karþýlýyoruz. Normal günde arýtmadan çýkan su miktarý da 500 tona yakýndýr. Yani, eðer arýtmadan çýkan suyu kullanmaya kalksak, yaz aylarýnda üç günde bir çimleri sulamamýz gerekir. Yaz aylarýnda öðrencilerimiz olmadýðý için bu rakam 200 tona düþüyor, günlük arýtmadan çýkan su 200-250 ton arasýnda oynuyor. Dolayýsýyla, gölümüzün üniversitemize çok büyük bir faydasý oluyor. Gölün en derin yeri 7,8 metredir. Bugüne kadar, yaz aylarýnda da bizi sonuna kadar her zaman idare etmiþtir ancak bu sene biraz durum kritik görünüyor. Hiç kar yaðmadýðý için bu yýl gölümüz dolmadý. Kar yaðmadýðý için bu yaz bir sorun yaþayacak mýyýz? Bu yýl biraz sorun olacak, gölün suyunu dibine kadar da kullanamayýz, çünkü içinde canlýlar var, balýklarýmýz yaþýyor, onun için bu yaz gölün suyunu çimleri sulamada çok fazla kullanamayacaðýz. Gölün çevresi ile ne gibi çalýþmalar yapýldý ve baþka neler planlanýyor? Gölün çevresinde aðaçlandýrma yapýyoruz. Ýleride oturma alanlarýný düzenlemeye çalýþacaðýz. Gölün kenarýnda bir Cafe inþaatýna baþlamýþtýk, o Cafe þu anda yarým kaldý. Anlaþtýðýmýz kiþi inþaatýný bitiremedi, ama bu yaz boyunca bitirecek birilerini bulacaðýz. Önümüzdeki dönemde bu Cafeyý de açacaðýz. Kampusumuzda bitki ve aðaç yetiþiyor mu? Aðaç yetiþmiyor diye bir þey söylenemez. Ama þu da bir gerçek: Burasý verimli bir toprak deðil. Burasý granidroit dediðimiz bir yapýya sahip, kum gibi bir zemindir burasý, akýþkanlýðý olan bir zemindir. Deprem açýsýndan da hiç uygun bir zemin deðildir ama elbette biz binalarýmýza güveniyoruz, bütün önlemlerimizi ona göre aldýðýmýz için bu konuda hiçbir problemimiz yok. Kampusumuzda çam ve sedir aðaçlarý güzel yetiþiyor. Ama diðer meyve türü aðaçlar ve çiçek açan aðaçlar biraz zor yetiþiyor. Onlar da zaman içinde kökleri iyice derine indiði zaman kendine yer bulup ondan sonra yükselmeye baþlýyor. Çim açýsýndan da öyle. Bir futbol sahasý büyüklüðü, 7 dönüm olarak düþünürsek kampüsümüzde 260 dönüme yakýn bir yeþil alanýmýz var. Artýk gerisini siz düþünün: Kaç tane futbol sahasýna eþdeðer alaný sulamamýz ve bu alanýn çimini yenilememiz gerekiyor? 19 Küresel ýsýnmayla ilgili herkes bir þeyler yapýyor, siz ne gibi önlemler aldýnýz? Binalarýmýz akýllý binadýr. Çalýþanlar 17:30ta çýktýðý zaman lambalarýný yanýk da býraksalar sönüyor. Eðer çalýþmaya devam ediyorsanýz 18:00de bir kez daha sönüyor, 19:30da bir kez daha 1999 yýlýnda Ýngiliz bir firmayý buraya getirttik. Onlar kampustaki hem mekanik, hem de elektrik yönünden nerelerde tasarruf yapabileceðimiz konusunda bir rapor hazýrladýlar. Raporda, otomasyonlarýn çok iyi olduðunu, hem ýsýtma sistemlerinde, hem de enerji sistemlerinde, herhangi bir iyileþtirme önerisi getiremeyeceklerini ifade ettiler. Elbette teknoloji ilerledikçe mutlaka yeni þeyler çýkacaktýr, onlarý da bütçemiz oranýnda kullanmaya gayret edeceðiz. Üniversitemiz binalarýnýn aynýsýnýn Ürdünde yapýldýðý doðru mu? Evet, Koray Firmasý yapýyor, Ürdün Kralýnýn mimarlarý üniversitemize geldi Ben gezdirdim kendilerini, üniversitemizi gördüler ve hayran kaldýlar. Daha basiti ve yaklaþýk 50.000 m2lik kapalý alaný olan bir lise kampusü yaptýlar. Üniversitemize Japon kirazlarý ekilmiþ, kaç adet ekildi, nerden geldiler, biraz bahseder misiniz? Güler haným, Komatsunun üst kademe yöneticileriyle konuþurken sohbet esnasýnda Japon kirazlarýndan da söz açýlmýþ ve yöneticileri bize hediye etmek istemiþler. Arazi yapýsý kuralý olduðu için ilk etapta bu topraða uyum saðlayýp saðlamayacaðýný test etmek üzere 100 adet gönderdiler. Kiraz aðacýnýn burada çok iyi yetiþeceðini ve bakabileceðimizi ilettik. Þu anda 600e yakýn sayýya ulaþtýk. Ýlk gelen 100 tanesini çeþitli alanlarýmýza diktik. Ýlk dikilenler bu sene ilk çiçeklerini de verdi. Ayrýca, gölün sýnýr tarafýnda geri kalan 470 tanesini de saksýladýk. Dört çeþit Sakura aðacý gönderdiler. Bu aðaçlar 7 seneden sonra normal bir boyuta ulaþýrmýþ. Bizim toprak yapýmýz yüzünden 7 senede normal bir boyuta ulaþacaðýný zannetmiyorum ama elimizden gelen tüm bakýmý göstereceðiz. Bu aðaçlar aþýlý ve yabani kiraz olduðu için büyüdüðü zaman inanýlmaz bir büyüklüðe çýkýyor. Normal meyve de vermediði için devamlý boya gidiyor. Budanmadýðý için de çýnar gibi uzuyor, inanýlmaz, bembeyaz bir görüntü . Üniversitemizde kaç adet aðaç bulunmakta? Kampuse 150 bine yakýn fidan diktik. Fidanlarýn çoðu tuttu, ölen çok nadirdir. Birlikte yaratýp birlikte geliþtirdik. Yol kenarýndaki çýnarlar bu sene bayaðý bir gölge yapacak. Yürüme yollarýnýn kenarýndaki akasyalar, süs erikleri, süs elmalarý, bu sene çok güzel çiçek açtý. Futbol sahasýnýn üzerindeki alanda açmak üzere olan katýr týrnaklarý da çok güzel bir görüntü oluþturuyor. Ormanda diktiðimiz diðer yaprak döken bitki türleri içinde kestane, ýhlamur, kayýn, meþe ve çamlar var. Yolun altýndaki arazi de üniversitemizin. Orada da 20 küsür bin fýstýk çamýmýz var. Hiçbir zaman burayý orman olarak görmeyeceksiniz. Daha düzenli bir yer olarak göreceksiniz. Örneðin, yolun kenarýndaki çýnar aðaçlarýný bu sene biraz budayacaðýz. Geçen sene serbest býraktýk. Sonra yaya yollarýnýn kenarýndaki süs meyvelerini de biraz budayacaðýz. Gölde yaþayan balýklar var, onlar nereden geldi? Gölde geçen sene özellikle yaz aylarýnda yosun çok çoðaldý. Biz havalandýrmayý hem fýskiyeyle, hem de þelaleyle yapýyoruz. Fakat çok elektrik harcýyor diye fýskiyeyi fazla kullanmak da istemiyoruz Bu yüzden yosun yiyen bir balýk türü olduðunu duyup araþtýrdýk. Antalyadan sazan türü bir balýk getirtip gölün içine attýk. Þu anda gölümüzde bu balýklar var. Kýþtan dolayý biraz derine inmiþ durumdalar. Dikkat ederseniz bu sene yosun yok. Kampustaki kokulardan ve hava kirliliðinden çok þikayet oluyor mu? Herhangi bir araþtýrma yapýldý mý? 2006 yýlýnda özellikle lojmanda oturanlardan çok þikayet geldi. Burada inanýlmaz bir kirlilik var, akþamlarý bir kimyasal koku oluyor ve genzimiz yanýyorgibi þikayetler oldu. Biz de TÜBÝTAKa müracaat ettik. TÜBÝTAK üniversitemizdeki 3 yere 6 ay boyunca istasyon koydu. 6 ay sonunda raporlarýnýrektörümüze gönderdiler. Araþtýrmalarýnda hiçbir kimyasal oluþuma rastlanmadý. Yeni inþaatlar var mý? Yeni, inþaatlar var. Yurtlara baþladýk. Yurtlarýn dýþýnda daha planlamada olan ve tek kiþilik stüdyo daireler içeren bir bina daha yapmayý planlýyoruz. Bir organik bahçe vardý, hala duruyor mu? Üniversitemizin Ýstanbulun çöpünün deðerlendirilmesiyle ilgili bir projesi var. Öðretim üyelerimizin ürettiði gübreli toprakta, yani çöpten üretilen toprakta çim yeþertmek için bir deneme yapýyoruz. Eðer bu projeyi baþarýyla sonuçlandýrabilirsek gübremizi daha rahat kullanacaðýz. Tuzlada geçtiðimiz aylarda bulunan zehirli variller kampus çevresini bir þekilde etkiledi mi? Bu konunun ortaya çýkýþýyla birlikte bize pek çok e-mail geldi Biz burada suyu düzenli olarak iyonizasyondan, filitrasyondan geçiriyoruz.. Bu olay meydana geldiðinde, kampuse gelen suyu TÜBÝTAKa incelemeye gönderdik. Orada su örnekleri incelendi ve raporlandý. Suyumuz temiz çýktý. Bu konuda, dýþarýda tehdit olsun olmasýn düzenli kontrollerimiz yapýlýyor. Herkesin içi rahat olmalý. 20 21 ÖÐRENCÝ ETKÝNLÝKLERÝ Sahneye Bahar Geldi Pýnar Ýlik Akademik yýlýn sonuna yaklaþýldýðýnda bütün bir sene üzerinde çalýþýlan öðrenci etkinlikleri de görücüye çýkýyor. Baharla beraber sahne de renkleniyor ve hayallerin gerçek olduðu projeler izleyiciyle buluþuyor. Sabancý Gösteri Merkezi (SGM) kapýlarýný açtýðý günden bu yana, öðrenci etkinlikleri için vazgeçilmez bir mekan oldu. SGMnin geniþ sahnesi ve altyapýsýyla, büyük çapta projelere imza atýlmasý saðlandý. Bu sene de, çeþitli öðrenci kulüpleri tarafýndan bu fýrsat deðerlendirildi ve profesyonellere taþ çýkartacak projeler hazýrlandý. Çoðunluðu 2006 2007 akademik yýlýnýn meyvesi olan bu projeler, SGMde sahneye baharý getirdi. Tiyatro Kulübü Tiyatro Kulübü bu sene ilkini nisan aynýnýn sonunda, sonuncusunu ise 17 Mayýsta izlemiþ olduðunuz iki farklý oyun hazýrladý. Önceki senelerde Emre Koyuncuoðlu ve Öner Erkan gibi isimlerle çalýþan kulüp; bu sene yoluna kendileri gibi amatör olan iki isimle, Bahçehir Üniversitesi Tiyatro Kulübünden Cevdet Canver ve Faruk Barman ile devam etti. Yeni oyuncular için ekim aralýk aylarý arasýnda oyunculuk eðitimi verildi ve aralýk ayýndan itibaren de iki farklý oyun üzerinde çalýþýldý. Her iki oyun da, tiyatro seyircisinin yakýndan bildiði oyunlar; ancak Tiyatro Kulübü bu oyunlara daha farklý bir yorum kattý. Oyunlarýn ilki nisan ayý sonunda izlemiþ olduðunuz, kulübün ana oyunu; Haldun Tanerin Gözlerimi Kaparým Vazifemi Yaparým isimli eseri. Bu oyun bu dönemin sonunda bir kere daha seyirciyle buluþmayý hedefliyor. Topluluðun yan oyunu ise SGMde 17 Mayýsta sergilenen Yýlmaz Erdoðanýn Kadýnlýk Bizde Kalsýn isimli eseri. Dans Kulübü - SUDANCE Aralýk ayýndan beri yenilenen kadrolarýyla çalýþmalarýný sürdüren SUDANCE, bu sene üç farklý gösteriyle seyirci karþýsýna çýkýyor. Sene içinde çeþitli üniversitelerin düzenlediði dans festivallerine katýlan SUDANCEin de, mayýs ayý içindeki son duraðý Sabancý Gösteri Merkezi. 23 Mayýsta beþincisi düzenlenecek olan SU-Dance Night, geçen sene olduðu gibi, bu sene de baþka dans topluluklarýný evinde aðýrlýyor.Uluslararasý Latin Amerikan Danslarý, Arjantin Tango ve Modern Dans Gösteri gruplarýnýn ve eðitmenlerinin gösteriler yapacaðý geceye, Yýldýz Teknik, Boðaziçi, Koç, Ýstanbul gibi üniversitelerin köklü dans topluluklarý da katýlacak. Bunun yaný sýra, çeþitli yarýþmalarda dereceleri olan ve isim yapmýþ pek çok dansçý da geceye renk katacak. Gösterilerin dýþýnda, gün içinde yapýlan atölye çalýþmalarý ve film gösterimleriyle de SUDANCE kampus hayatýný renklendirecek. Müzik Kulübü Müzikus Geniþ bir müzik yelpazesinden, farklý dinleyici kitlelerine hitap eden Müzikus, bu sene eski projelerinin yaný sýra; Pink Floyd Tribute ve Epica Tribute isimli iki farklý projeyle de seyircileriyle buluþuyor. Ýsimlerinden anlaþýlacaðý üzere Pink Floyd tribute, efsanevi rock grubu Pink Floydun anýsýna kuruldu ve grubun onsekiz parçasýný yeniden düzenledi. Toplam onbeþ kiþiden oluþan proje, çalýþmalarýna Aralýk ayýnda baþladý. Pink Floydun unutulmaz þarkýlarýný, görsel bir þov eþliðinde seslendirecek olan proje 21 Mayýsta SGMde sahne alacak. Epica Tribute ise, Hollandalý ünlü senfonik metal grubu Epicanýn parçalarýný yeniden yorumluyor. Projenin mimarý Can Berk Güder, ayný zamanda sekiz kiþilik orkestranýn çalýþtýrýcýsý. Koroyu ise Müzikus bünyesinde þan dersleri vermekte olan Doðan Duru çalýþtýrdý. Aralýk ayýndan beri çalýþmalarýný sürdüren proje ilk olarak 29 Mayýsta SGMde görücüye çýkacak. Bunlarýn yaný sýra; nisan ayýnda izleyiciyle tekrar buluþan projeler Türk Sanat Müziði Topluluðu ve dekanýmýz Kemal Ýnanýn da kemanýyla eþlik ettiði Þan Konseri oldu. Avam Garde, KoroSU, Halk Müziði Gösteri Topluluðu, mayýs ayýnýn ilk yarýsýnda seyirciyle buluþtu. Ýkinci yarýsýnda ise Pink Floyd Tribute ve Epica Tributeden hemen sonra, 30 Mayýsta Neþeli Günler projesi yepyeni parçalarýyla SGMde seyirci karþýsýna çýkacak. Bir Turgay Oður Belgeseli Sibel Karadað 2000 yýlýnýn Aralýk ayýnda Ankaradan Ýstanbula uzanan bir öyküyle baþladý onun Sabancý serüveni...ODTÜde Siyaset Bilimi okudu, TBMMde Milletvekili Danýþmanlýðý yaptý ve henüz üç binadan oluþan Sabancý Üniversitesinde 248 öðrenciden sorumlu oldu. 7 yýl boyunca bu sayý binlere çýktý, kulüp sayýsý ikiden kýrklara yükseldi. O hep, öðrencinin yanýnda olmayý, onlarýn abisi olmayý tercih etti. Mevki onun için o kadar da önemli deðildi, kiþinin kendisi belirlemeliydi toplumda durmak istediði yeri. Onun da bu yedi yýllýk görevi boyunca yapmaya çalýþtýðý buydu kuþkusuz; öðrencinin yanýbaþýnda, kimi zaman arkasýnda onlarý destekleyen, yüreklendiren kimi zaman ise en önde, yaratýcý fikirlerin baþ kahramaný olmaktý onun durmak istediði yer... Kocaman bir oyun baþlatmak istiyordu, bu öyle bir oyun olmalýydý ki hem bizim mahallenin çocuklarý olmalýydý bu oyunun içinde hem de öteki mahallenin. Birlikte yaratýp birlikte geliþtirmeliydik yeteneklerimizi, fikirlerimizi, bizi tanýmlayan düþüncelerimizi... Bu oyuna katýlmak için sadece birey olmak yeterliydi gerisine gerek yoktu. Hem bu oyunun mimarý olduðu hem de hiçbirimizi öteki leþtirmediði için teþekkür ediyoruz ona. 2007 yýlýnda ayrýlmýþ olduðu bu görevin ardýndan bir abi olarak geride býraktýklarý hem bizler hem de bu üniversite için çok deðerli... MEVLANA aþkýný ver bana Tasavvuf düþüncesinin en önemli temsilcisi Mevlana Celaleddin-i Ruminin doðumunun 800. yýlý dolayýsýyla UNESCOnun 2007 yýlýný Mevlana yýlý ilan etmesi birçok kiþi ve kurumu harekete geçirdi. En baþta devlet olmak üzere, Brezilyadan Endonezyaya kadar birçok ülkede Mevlananýn sesini duyurabilmek için programlar düzenlendi. UNESCOnun bu önemli adýmý Rumi gibi bir mutasavvýfý yetiþtiren bu topraklarýn, onun düþünce hayatýný tüm insanlýða duyurmasýný saðladý. Dünyanýn ve ülkemizin dört bir yanýnda düzenlenen Mevlana programlarýný heyecanla Tüm hazýrlýklar sonunu 4 Nisan Çarþamba günü Sabancý Gösteri Merkezinde Aþkýný Ver Bana programý Güler Sabancý ve Tosun Ter zioðlunun ev sahipliðinde Ýstanbul Baþkonsolosu Deborah Jones, Vatikan Büyükelçiliði Ýstanbul Temsilcisi Georges Marovitch, ABDli siyasetçi Michael Dukakis ve iþ dünyasý temsilcilerinden oluþan seçkin bir davetli grubunun katýlýmýyla düzenlendi. Mevlananýn evrensel çaðrýsýný üniversitemiz öðrencileri ve öðretim üyelerine duyurmayý amaçlayan program, Mevlana Celaleddin-i Rumi hakkýnda bir panelin ardýndan Ahmet Özhanýn sanat yönetmenliðini yaptýðý Mevlevi Ayin-i Þerifi ile tamamlandý. Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öðretim üyelerinden Hasan Bülent Kahramanýn yönetimindeki panele Devlet Bakaný Mehmet Aydýn, üniversitemiz öðretim üyelerinden Metin Kunt ve Hacettepe Üniversitesinden Ahmet Yaþar Ocak konuþmacý olarak katýldý. Panelin baþýnda Hasan Bülent hocanýn da belirttiði gibi insanlýk Mevlananýn toplumsal sorunlara getirdiði çözümlere ve hoþgörüsüne hiç bu kadar muhtaç olmamýþtý. Aradan geçen yüzyýllar Ruminin sesini azaltmak bir yana daha gür çýkmasýný saðlýyordu. Bu nedenle Ru m i n i n o r t a y a k o y d u ð u d e ð e r l e r i deðerlendirmek ve tanýtmak büyük önem taþýyor. Panelin ilk konuþmacýsý Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi öðretim üyelerinden Metin Kunt on üçüncü yüzyýlda Anadolunun, diðer bir deyiþle Diyar-ý Rumun, çeliþkilerle ve çalkantýlarla dolu bir süreçten geçmesine raðmen çeþitli unsurlarýn, dillerin ve geleneklerin harmanýyla zenginleþen bir kültür oluþturduðunun altýný çizdi. Kunta göre Mevlana Celaleddin-i Ruminin yani Anadolu 22 izledik. Mevlananýn yüzyýllar öncesinden gelen sesini tanýtmaya çalýþmalarýna raðmen tüm bu programlarda eksik kalan bir nokta vardý. Mevlana çok farklý yönleriyle yansýtýlýyor fakat akademik temelde neredeyse hiç tartýþýlmýyordu. Her alanda farklýlýk yaratmayý misyon edinmiþ üniversitemiz, Mütevelli Heyeti Baþkaný Güler Sabancý ve Rektörümüz Tosun Terzioðlu öncülüðünde, Mevlananýn akademik olarak deðerlendirileceði bir programýn hazýrlýklarýna baþladý. üstadýmýz Celaleddinin Konyadan yükselen, Ýranda olduðu gibi Batý Asyanýn diðer bölgelerinde de yankýlanan sesini dinlerken Diyar-ý Rumun on üçüncü yüzyýldaki bu zengin ve çok kültürlü þehir hayatýný anmak gerek. Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümünden Ahmet Yaþar Ocak, Mevlanayý Doðru Anlamak adýný verdiði konuþmasýna Mevlananýn sufiliðin genel geliþim tarihinin bir parçasý olduðu gerçeði göz ardý edilerek deðerlendirildiðini söyleyerek baþladý. Bu tür deðerlendirme yapan eserlerin ya milliyetçilik, ya fanatik ve dar bir din ve tasavvuf anlayýþý açýsýndan ya da Ýslamla hiç ilgisi olmayan modern ama anakronik ve ahistorik bir yaklaþýmla Mevlana ve eserlerine yaklaþtýðýný belir tti. Ocaka göre, bu yaklaþýmlardan bazýlarý Mevlanayý Ýslam öncesi kültürle baðdaþtýrýyor ya da halktan kopuk, Selçuklu üst sýnýfýnýn zevkine hitap eden bir Fars milliyetçisi, hatta Moðol iþbirlikçisi bir oppurtunist olarak çiziyor. En önemlisi de bunlarýnýn çoðunun, onun eserlerinin bütününün analizine bir yorum sunmaktan uzak, seçici bir yaklaþýmla kendi anlayýþlarýna uygun zannettikleri bazý mýsra, beyit ve kýtalarý öne çýkararak Mevlanayý anlama ve anlatmaya çalýþmalarý. 23 Ahmet Yaþar Ocaka göre Mevlana herkes gibi önce kendi zamanýnýn ve zeminin baþka bir deyiþle belli bir sosyal ve kültürel çevrenin insanýydý. Onu ve eserlerini bu çerçevede ve kendi bütünlükleri içinde anlamaya çalýþmak Onu doðru anlamak açýsýndan çok önemli. Mevlananýn ürünü olduðu çevreyi anlamak için yaþadýðý hayatýn ve zamanýn özelliklerine dikkat etmek gerekiyor. Mevlana Merv þehrinde doðar, babasýyla yaptýðý yolculuklar ile beraber birçok mutasavvýf ile tanýþýr. Halepte Ýslam hukuku dersi aldýktan sonra Konyada Karatay Medresesinde ders vermeye baþlar. Burada ders verdiði sýrada ilahi aþk cezbesine tutulur. Ahmet Yaþar Ocak, Mevlanayý deðerlendirmek için yeni bir yöntem öneriyor. Ýlk olarak siyasi, sosyo-ekonomik ve psikolojik olarak yaþadýðý dönemi analiz etmekle baþlanmalý. Bunun yanýnda Mevlananýn düþünce sistemine katkýda bulunmuþ çaðdaþý Feridüttin Atar, babasý Bahaeddin Veled ve Muhyiddin Ýbn-i Arabi gibi isimlerden edindiði birikim de göz önünde bulundurulmalý. Ocak, eserlerini bu baðlamda deðerlendirmezsek Mevlanayý anlamanýn zor olduðunun altýný çiziyor. Metin Kunt ve A.Yaþar Ocakýn konuþmalarýnýn ardýndan sözü Devlet Bakaný Mehmet Aydýn aldý. Sözlerine bir sufiyi anlamanýn zorluðunu belirterek baþlayan Aydýn, Mesnevini ilk 16 beyitini bu durumu açýkça belirttiðini söyledi: Herkesî ez zann-i hod þüd yâr-i men Vez derûn-i men necüst esrâr-i men Sýrr-ý men ez nâle-i men dûr nist Lîk çeþm-i gûþrâ an nûr nîst Mehmet Aydýn bu beyitleri Herkes beni dost sanýyor, kimsenin içimdeki sýrrý bildiði yok. Aslýnda derdim anlaþýlmaz deðil ama gören göz duyan kulak yok. manasýna geldiðini, Ruminin kendisinin de belirttiði gibi Onu anlamanýn zor bir iþ olduðunu ifade etti. Fakat Mevlananýn evrensel konulardan bahsettiði için Onu okuyan herkesin kendinden bir þey bulduðunu ekledi. 2007nin UNESCO tarafýndan Mevlana Yýlý ilan edildiðini hatýrlatan Aydýn, Ýnsanlýðýn Mevlananýn ýþýðýna ihtiyacý olduðunu, bu ýþýðý herkesle paylaþmanýn bizim mutluluðumuz olduðunu ifade etti. Mevlananýn düþüncelerinin temelinde, insanlarý kamil insan olmaya yönlendirme anlayýþýnýn yattýðýný söyleyen Mehmet Aydýna göre, Bir insanýn Mevlananýn çerçevesini çizdiði kamil insan makamýna ulaþabilmesi için içindeki kötülüklerden arýnmasý gerekir. Panelin ardýndan, Kültür ve Turizm Bakanlýðý Ýstanbul Tarihi Türk Müziði Topluluðu, genel sanat yönetmenliðini Ahmet Özhanýn üstlendiði bir Mevlevi Ayin-i Þerifi icra etti. Yaklaþýk bir saat boyunca dikkatle izlenen törenin ardýndan geleneksel sofradan sevilen yemeklerin sunumuyla Mevlananýn yüzyýllar öncesinde gelen sesine kulak veren gece sona erdi. SSMDEN cengiz hanýn ardýndan... Süleyman Dost iþgal edilen tarafýndan hiçbir zaman sempatiyle bakýlmamasý ve ikinci olarak da toplumsal yapý farklarýndan ötürü bir Moðollara yönelik bir antipati söz konusu olmuþtur. Fakat bu antipatiye dayanarak Moðollarý tek baþýna bir yýkýcý veya bir ilkel topluluk olarak görmek çok büyük bir hata olur. Picasso ve Rodin sergileriyle adýný duyuran Sabancý Üniversitesi Sakýp Sabancý Müzesi son olarak Cengiz Han ve Mirasçýlarý Moðol Ýmparatorluðu isimli sergiye ev sahipliði yaptý. 7 Aralýk 2006 8 Nisan 2007 tarihleri arasýnda açýk olan sergide dünyanýn deðiþik ülkelerindeki müzelerden getirilen 600 parça eser sergilendi. Ayrýca sergi kapsamýnda Moðol kültürü ve sergilenen eserlerle ilgili bilgilendirici konferanslar ve galeri sohbetleri düzenlendi, atölye çalýþmalarý ve çocuklar için eðitim programlarý yapýldý. Üniversitemizden öðretim görevlileri ve öðrenciler de bu konferanslarda ve galeri sohbetlerinde sunumlarýyla yer aldýlar. Biz de, konferanslar kapsamýnda Altaylardan Urallara: Boylar, Diller, Kültürler baþlýklý bir konuþma yapan okulumuzun tarih hocalarýndan Selçuk Akþin Somelle serginin kapanmak üzere olduðu günlerde Moðollar, sergi ve seminerler üzerine bir söyleþi yaptýk. Moðollar hakkýnda büyük ölçüde yaygýnlaþmýþ kanýlardan söz ederek baþlamak istiyorum. Bizzat Cengiz Hanýn ve ondan sonra onun fethettiði topraklarý devralan yöneticilerin, özellikle Ýslami literatürde ve bu kanalla da kendi tarihsel söylemimizde iyi bir üne sahip olmadýðýný biliyoruz. Japonyadan Avrupanýn içlerine kadar akan Moðol kavmi büyük ölçüde medeniyet yýkan, savaþçý bir topluluk olarak tanýnýyor. Bir tarihçi gözüyle bu yaklaþýmý ne denli doðru ve bilimsel olarak ikna edici buluyorsunuz? Öncelikle þunu söylemek lazým: Moðollarý uzun süreli ve kalýcý nitelikte egemenlik kuran istilacý bir halk veya devlet olarak adlandýrmak doðru olmaz. Fakat öte yandan, kendi topraklarýnýn dýþýnda iþgal ettikleri yerlerde tahakküm kuran devletlerin iþgal edilen bölge halký tarafýndan sevilmedikleri de doðrudur. Bir kere Moðollarýn yapýsý göçebeliðe dayalý bir yapýydý. Göçebelik yerleþik hayata benzemez çünkü yerleþik hayatta geniþ çaplý sabit tarým ve belirli ölçüde zanaatçýlýk vardýr. Göçebelerde ise topraklar esas olarak küçükbaþ ve büyükbaþ hayvanlarýn otlatýlmasý için kullanýlýr. Dolayýsýyla da sabit tarým olayý çok daha azdýr. Bu yüzden göçebelerin kendilerine özgü yaþam ritimleri vardýr, yani yazlarý yaylaklarda bulunuyorlar, kýþlarý kýþlaklarda bulunuyorlar. Öte yandan Moðollarýn demografik bakýmdan önemli olduklarýný vurgulamalýyýz. Yani yüzbinlerce insan aileleri ve hayvanlarýyla göçüyorlardý. Dolayýsýyla bunlarýn ihtiyaçlarý, özellikle mera ve yaylak-kýþlak ihtiyaçlarý sorun oluþturuyordu. Ýþgal ettikleri bölgelerde daha önceden yerleþik tarým yapýlan yerler meraya dönüþtürülüyordu. Bundan dolayý da köylerde yerleþik olarak yaþayan, tarým yapan halk mutsuz olmuþtur ve dolayýsýyla da Moðollar ister istemez iyi bir üne sahip deðillerdir. Bir anlamda yerleþik hayatý yýkan, tarýmcýlýðý yýkan, iktisadý yýkan bir unsur olarak görülmüþlerdir. Toparlayacak olursak, iki faktör, yani birincisi iþgal eden unsura 24 Bir kere þunu söylemek lazým, göçebe yaþam biçiminin kendisi ilkel bir yaþam biçimi deðildir. Göçebelik kesinlikle kompleks bir sýnýfsal yaþam biçimidir. Bir artýk deðer üretimi vardýr. Göçebe aristokrasisi ve kölelik söz konusudur. Hatta köle boylar ve aristokrat boylar mevcuttu. Or ta Asya göçebelerinin kendilerine has kozmolojileri ve bir kök-tengri anlayýþlarý vardýr. Bütün bunlar Moðollar için de geçerlidir. Dolayýsýyla Moðollar hiç de ilkel bir kavim deðildir. Üstüne üstlük Moðollarýn çok önemli bir tarihsel iþlevi de olmuþtur. Çinden Ýrana, Or ta Avrupadan Hindistana uzanan çok büyük bir imparatorluk kurdular. Ýnanýlmaz geniþ bir havzada Moðol Barýþý yani Pax Mongolica diye bildiðimiz geniþ bir barýþ sahasýný oluþturdular. 13. yüzyýl gibi iletiþimin geliþmemiþ olduðu bir çaðda çok farklý uygarlýk sahalarýnýn ayný siyasal çerçeve içinde yer aldýðý bir kültürel akýþ meydana getirdiler. Bu baðlamda Avrupada ve Batý Asyada neredeyse üç yüzyýla uzanan Moðol egemenliðinin kültürel olarak da bu bölgelerde büyük izler býraktýðýný söylemek mümkün mü? Çok büyük izler, çok kalýcý izler býraktýðýný söylemek doðru olmaz. Ýlkel deðillerdi demiþtik fakat kabul etmemiz lazýmdýr ki iþgal ettikleri bölgelerin kültürleri Moðollarýn geliþmiþlik seviyesinin üstündeydi. Bu yönüyle imparatorluk kurulduktan 7080 sene sonra iþgal ettikleri bölgelerin kültürlerine asimile oldular. Mesela Kubilay Hanýn egemen olduðu Çinde, yani Yuan hanedaný zamanýnda Moðollarýn zaman içerisinde Çinlileþerek asimile olduklarýný söyleyebiliriz. Moðol devletleri içerisinde Türkleþenlerden de söz edebilir miyiz? Tabiî ki. Mesela Çaðatay hanedanlýðýnýn Orta Asyada giderek Türkleþtiðini söyleyebiliriz. Örneðin Timurlenk, aksak Timur, köken olarak bir Moðoldur, Çaðatay hanedanlýðýna mensuptur fakat Türkleþmiþtir. Ayný þekilde Ýlhanlýlar putperest bir devlet iken sonradan sabancý üniversitesi / dergi Ýran ve Anadoludaki temsilcileri zamanla Müslümanlýðý kabul etmiþlerdir. Rusyada kurulan Altýnordu Hanlýðýný düþünecek olursak söz konusu hanlýðýn mirasçýlarý olan ve de Türkî olarak bilinen Kýrým ve Kazan Hanlýklarýnýn kurucularý Moðol kökenlidir. Ancak onlar da zamanla dil ve din olarak Türkleþmiþ ve Müslümanlaþmýþlardýr. Yani Osmanlýnýn uzun yüzyýllar kardeþ devlet olarak gördüðü Kýrým Hanlýðý aslen Cengiz Handan kalmadýr. Bu asimilasyon neden olmuþtur? Bir kere çok önemli bir etken, az önce de deðindiðim üzere Moðollarýn iþgal ettikleri yerleþik uygarlýklara nispeten daha basit diyebileceðimiz bir seviyede olmalarýdýr. Öte yandan bu Moðol Ýmparatorluðu dediðimiz þey saf anlamýnda bir etnik Moðol Ýmparatorluðu deðildir. Cengiz Han bu imparatorluðu kurmaya baþladýðý sýrada bir bürokrasileri yoktu. Bu bürokrasiyi saðlayanlar o bölgede yaþayan Uygur Türkleriydi. Bürokraside ve yazýþmalarda kullanýlan yazý dili baþlangýçta Uygur Türkçesiydi. Bu bakýmdan þunu söyleyebiliriz ki Moðol Ýmparatorluðu iþgal ettiði bölgelerde kendi kendi kültürünü empoze edememiþtir. Bölgesel elitler ve bölgesel kültürler Moðollar üzerinde etkili olmaya baþlamýþtýr. Bu bakýmdan, sor unuza gelecek olursak, Moðollarýn Avrupada ve Batý Asyada kültürel olarak çok kalýcý izler býraktýðýný söylemek mümkün deðil. Hakikaten orijinal olarak Moðollarýn getirdiði kalýcý bir kültürel etkiden söz edilecekse o da siyasi bir damga olan merkeziyetçi devlet anlayýþýdýr. Mesela bugünkü Rusyanýn temelleri olan Moskof Prensliði bir Moðol ürünüdür. Rusya özellikle Korkunç Ývan döneminde artýk büyük bir güç olarak ortaya çýktýðýnda siyasi olarak önemli ölçüde Moðol etkilerini görebiliriz. Rusya devletinin bu güçlü, merkeziyetçi geleneði bir Moðol geleneðidir. Mesela Sovyetler Birliðindeki Komünist Parti Merkez Komitesi Moðollardaki Kurultaya çok benzerdir. Dolayýsýyla Moðollarýn kalýcý etkisi aslýnda siyasi bir etki olmuþtur. Bu da merkeziyetçi, güçlü bir imparatorluk geleneðidir. 25 Sergiyi gezmiþ biri olarak serginin Moðol egemenliði hakkýndaki kanýlarý deðiþtirebileceðini veya Moðollarýn tarihsel olarak konumlandýrýlmasýnda yardýmcý olabileceðini düþünüyor musunuz? Kesinlikle çok önemli bir sergidir bu. Çünkü Moðollarýn gündelik eþyalarýna bakýldýðýnda, süs eþyalarýna bakýldýðýnda veya giyimkuþamlarýna bakýldýðýnda rafine bir gündelik yaþam kültürüne sahip olduklarýný görüyoruz. Ayrýca, Budist uygarlýðýnýn Moðollar arasýnda ne kadar yaygýn olduðunu görüyoruz. Bu aslýnda eski Türkler açýsýndan da çok önemlidir. Moðollarda gördüðümüz süs eþyalarýnýn, dini objelerin Türkler tarafýndan da törensel anlamda kullandýðýný düþünecek olursak eski Türklerin de bir anlamda ne kadar geliþmiþ olduklarýný anlýyor uz. Moðollarý eski Türklerin kültürel bir akrabasý, bir kardeþ kavmi olarak düþünecek olursak sergide gördüðümüz objeler söz konusu halklarýn geliþmiþlik düzeyleri hakkýnda önemli ipuçlarý sunuyor. Sergi boyunca devam eden seminerlerin bu baðlamda nasýl faydasý oldu? Seminerlerin þu þekilde bir faydasý oldu: Tabiî ki sergi dediðimiz þey esas olarak görsel bir olaydýr. Sergide plastik objeler, tasvirler, bir takým resimler veya tarihsel kalýntýlar vardýr ve bunlarý görmek önemlidir. Ancak bu gördüðümüz þeylerin ifade ettiði tarihsel ve kültürel baðlamlarý ancak seminer vesilesiyle dinleyicilere sunulabildi. Özellikle Cengiz Han sergisiyle birlikte Or ta Asya tarihine ilgi duyan insanlara bu seminerlerin akademik anlamda daha bir derinlemesine bilgiler aktarabildiðini söyleyebiliriz. Siz de sergiyle ilgili seminerler kapsamýnda Altaylardan Urallara: Boylar, Diller, Kültürler konulu bir seminer verdiniz. Konuyla ilgili olarak bugün milli ve etnik olarak rahatça yapabildiðimiz Türk-Moðol ayrýmýnýn 8 yüzyýl önce bugünkü kadar net olmadýðýný söyleyebilir miyiz? Veya genel anlamda Or ta Asyayý yur t edinmiþ boylarýn birbirleriyle iliþkileri bu tip ayrýmlarý geçersiz kýlýyor mu? Siz bir anlamda son kurduðunuz cümleyle iþimi çok kolaylaþtýrmýþ oldunuz. Öncelikle þunu söylemek lazým: Moðollar ve Türkler arasýnda etnik ayrýmlarla bir sýnýflandýrma yapmak doðru deðil. Bizde ulus-devlet anlayýþýndan kaynaklanan bir saf halk þartlanmasý vardýr fakat hakikat böyle deðil. Ulus-devlet 19. yyda ortaya çýkmýþ modern bir kavramdýr. Fakat dil bazýnda bakacak olursak Anadolu ve Azeri Türkçesini de içine alan bir Türk dilleri ailesi vardýr, Çaðatay dilleri ailesi vardýr, Kazakça ve Tatarcanýn içinde bulunduðu bir Kýpçak dil ailesi vardýr, Yakutça ve Çuvaþça gibi Türk dilleri vardýr. Bunlar aralarýndaki birtakým farklara raðmen çok kesin bir þekilde or tak bir Türkçe kökene sahiptir. Buna karþýn ayný þeyi Moðolca için SSMDEN söyleyemeyiz. Moðol dilleri ile Türk dillerinin birbiriyle köken itibariyle akrabalýðý henüz ispatlanmýþ birþey olmayýp ispatlanmasý da çok zor bir þey. Herhangi iki dilin birbiriyle köken itibariyle akrabalýðýný belirleyen önemli bir veri gündelik kelimelerde saptanabilecek düzenli paralelliklerdir. Mesela; göz, burun, aðýz, el, kol, ayak gibi vücut ve organ isimleri; ben, sen, o, biz, siz, onlar gibi kiþi zamirleri; büyük, küçük, kocaman, zayýf, çirkin, güzel gibi sýfatlarda; bir, iki, üç, on, kýrk, yüz gibi sayý rakamlarýnda temel paralellikler görülebilmelidir. Biz bunu Türk dilleri ile Moðol dilleri arasýnda göremiyoruz. Buna karþýn Moðol ve Türk dilleri arasýnda dilbilgisi, gramer açýsýndan yapýsal paralellikler var. Birincisi, ikisi de eklemli diller. Ýkincisi bu dillerde sentaks itibariyle cümle diziminde özne-nesne-yüklem sýrasý var. Bir baþka ortaklýk Moðol dilleri ile Türk dillerinde yan cümleciðin bulunmamasýdýr. Ayný þekilde bu dillerde eril-diþil farký yoktur. Ayrýca Türk ve Moðol dillerinde tanýmlýk harf yoktur. Yani Ýngilizcede the, Almancada der, die, das, Fransýzcada la,le, Arapçada el, ez þeklinde bildiðimiz harf-i tarif bu dillerde yok. Ayrýca Türkçe ve Moðolcada ses uyumu kuralý var. Þunu da unutmamak lazým: Türkler ve Moðollar o kadar uzun süre bir arada yaþamýþ, o kadar karþýlýklý etkileþimde bulunmuþlar ki çok sayýda karþýlýklý alýntýlanmýþ kelimeler söz konusu. Çiçek kelimesi mesela aslýnda Moðolca bir kelimedir. Ulus kelimesi, çok kullandýðýmýz kelimelerden biridir ve Moðolcadan geçmiþtir. Bayýndýr kelimesi de ayný þekilde Moðolcadýr. Dolayýsýyla akademisyenler, dil bilimciler Moðol dilleri ile Türk dillerinin köken baðý konusunda þüpheliler ama yapý benzerlikleri itibariyle Altay Dilleri dediðimiz bir grup içerisine koyuyorlar. Altay dilleri içerisinde Moðol, Türk, Tunguz dilleri bulunuyor, ayrýca bazý bilginler Korece ve Japoncayý da dahil ediyorlar. Son olarak günümüzde Moðol Ýmparatorluðu ne ifade ediyor? Bu büyük imparatorluðun günümüze yansýmalarý nelerdir sizce? Günümüzde Moðol Ýmparatorluðu bugün bile tasavvur edilmesi güç bir siyasi büyüklüðü ifade ediyor. Çünkü Moðol Ýmparatorluðu tarih boyunca bugüne deðin oluþturulmuþ en büyük kara imparatorluðudur. Hatta Sovyetler Birliðinin en geniþ zamanýndan dahi daha büyük bir imparatorluk olmuþtur. Çünkü Sovyetler Birliði Doðu Avrupa ve Sibiryayý sýnýrlarýna katmýþ fakat Çin, Hindistan, Ýran ve Anadoluya yayýlamamýþtýr. 26 saðlanmasý.SSM, Louvre ile yapýlan iþbirliði ile, öncelikle, Þubat-Mayýs 2008 tarihlerinde, a) Sabancý Üniversitesi Sakýp Sabancý Ýstanbul, Ýsfahan, Delhi / XV. Yüzyýldan XVIII. Müzesi Yüzyýla Ýslam Ýmparatorluklarý sergisini (SSM) & Louvre Müzesi iþbirliði aðýrlayacak. Louvre Müzesinin Ýslam Eserleri Ýki kurum arasýnda gerçekleþtirilen 5 yýllýk Koleksiyonundan yaklaþýk 200 eserin yer kültürel ve bilimsel iþbirliði anlaþmasý, alacaðý sergi, 15. ve 18. yüzyýllar arasýnda Sabancý Üniversitesi Mütevelli Heyeti Baþkaný Ýslam dünyasýnýn üç büyük imparatorluðu Güler Sabancý ve Louvre Müzesi Baþkaný ve olan Osmanlý, Ýran-Safevi ve Hint-Mugal Genel Müdürü Henri Loyrette tarafýndan, dönemine ait yapýtlarý içerecek. Louvre Paristeki Louvre Müzesinde imzalandý. müzesinden ilk kez çýkacak eserleri içeren Ýþbirliðinin kapsamý: sergi, Ýslam sanatýnýn zengin ve görkemli Eðitim alanýnda: Ziyaretçiler için konferanslar çaðlarýný, çok geniþ bir iliþkiler ve etkileþimler gerçekleþtirilmesi, audio-guidelarýn yelpazesinde bir araya getirecek. hazýrlanmasý, yayýnlar çýkarýlmasý. Okullar, Ýþbirliði uyarýnca, SSMye Louvre Müzesi þirket çalýþanlarý, ilgili dernekler, sanatçýlar Ýslam Sanatlarý Departmaný Partneri gibi farklý hedef kitleler için eðitsel ve statüsü verilecek. pedagojik faaliyetler düzenlenmesi. Ücret SSM bünyesinde açýlacak Müze Etüdleri politikalarý, üyelikler, ziyaretçi inceleme ve Merkezi analiz yöntemleri gibi alanlarda deneyimlerin Louvre Müzesi ve baþka müzelerden, paylaþýlmasý. üniversitelerden bilim adamlarý, uzmanlar, Mesleki alanda: Yapýt konservasyonu, analiz bilimsel, mesleki ve eðitsel alanlardaki ve restorasyon teknikleri, müze iþletim ve birikimlerini bu merkezde paylaþacaklar. yönetimi gibi konularda eðitim programlarý, 2) Sergiler seminer ve konferanslar gerçekleþtirilmesi, Transilvanya kiliselerindeki, 1500-1750 yýllarý staj ve mesleki for masyon eðitimi arasýnda Batý Anadoluda üretilmiþ halýlar, olanaklarýnýn saðlanmasý. SSMde 19 Nisandan itibaren sergileniyor. Bilimsel alanda: SSM uzmanlarý ve Sabancý Sergi adý: Tanrýya Adanmýþ Halýlar Üniversitesinde bu alanda öðrenim gören Lizbonda Gulbenkyan müzesinde, 14 uzmanlara, Louvreun koleksiyonlarýnda Hazirandan itibaren S SMnin resim bulunan Ýslam sanatlarý bölümlerinin yaný koleksiyonundan seçmeler sergilenecek. sýra eski çað kültürleri, doðu antikalarý, Yunan, Madridde Aralýk ayýnda Hat Koleksiyonu Etrüsk ve Roma antikalarý bölümlerinde, belli sergilenecek. bir bilimsel proje üzerinde çalýþma imkaný Sabancý Üniversitesi Sakýp Sabancý Müzesi 27 ARAÞTIRMA Araþtýrma ve Ýnovasyon Festivali ARÝF Aytül Erçil Bir ülkenin ekonomik büyümesi ve rekabet gücü kazanmasýndaki en önemli etken teknolojidir. Ancak bilgi toplumuna ve bilgi ekonomisine doðru evrilen dünyamýzda teknolojinin geliþtirilmesi kadar toplumsal faydaya çevrilmesi yani inovasyon süreci de, toplumlarýn geleceðini belirleyen çok önemli bir unsur haline geldi. Avrupa Birliði 2000 yýlýnda, Lizbonda istihdam, ekonomik reform ve toplumsal uyum konularýndaki hedeflere ulaþmak için gerekli büyümenin bilgiye dayalý, rekabetçi ve dinamik bir ekonomi olmaktan geçtiðinin altýný çizdi. Rekabet gücünü artýrmanýn yolu ise, araþtýrma-geliþtirme ve inovasyonu teþvik etmek, insana yatýrým yapmak ve bilgiye dayalý bir ekonomik-toplumsal yapýya geçiþi hýzlandýrmak olarak or taya kondu. Bu hedefe yönelik olarak yapýlan birçok çalýþmadan biri de, 2005 yýlýndan itibaren her yýl Eylül ayýnda bir Cuma gününün tüm Avrupa ülkelerinde Araþtýrmacýlar Gecesi olarak kutlanmasýný öngören bir etkinlik. Sabancý Üniversitesi organizasyonunda ve Petrol Ofisi sponsorluðunda geliþtirdiðimiz ve ARÝF 2006-Ýstanbul ARaþtýrma ve Ýnovasyon Festivali olarak isimlendirdiðimiz projemizde Araþtýrmacýlar Gecesini Ýstanbul çapýnda kutlamak, araþtýrma ve araþtýrmacýnýn ne kadar hayatýmýzýn içinde olduðunu toplumla paylaþmak istedik. ARÝF 2006nýn hedefini bilim, teknoloji ve inovasyonun, bilgi toplumunda deðer yaratmanýn en önemli süreci olduðunun toplumun tüm kesimlerince algýlanmasý ve benimsenmesini saðlamak, genç insanlarý araþtýrmacý bir kariyere teþvik ederek Türkiye'deki araþtýrmacý açýðýnýn kapanmasýna katkýda bulunmak, üniversiteler, araþtýrma ve sanayi kurumlarý arasýnda güçbirliklerini artýrmak olarak tanýmladýk. Araþtýrmanýn sadece üniversitelerde deðil, toplumun tüm kesimlerinde (özel þirketler, devlet, sivil toplum örgütleri, araþtýrma merkezleri, vb.) yapýlabildiðini, bu araþtýrmacýlar arasýnda oluþan iþbirliklerinin nasýl katma deðere dönüþebileceðini örneklerle göstermek istedik. Bu amaçlara dönük olarak ARÝF 2006 etkinliðinde Sabancý Üniversitesi, Tübitak MAM, Intel A.Þ., Momentum A.Þ. ve Zihni Sinir Ltd. gibi farklý kurumlarý biraraya getirerek çeþitli aktiviteler organize ettik. 28 ARÝF 2006da düzenlenen aktiviteleri 3 ana tema etrafýnda geliþtirdik: Araþtýrma eðlencelidir, Araþtýrma faydalýdýr, ve Araþtýrýcýlar insandýr Araþtýrma eðlencelidir temasý çerçevesinde, robotla karþýlýklý satranç oynamak, kendi DNAsýndan kolye yapmak, kiþilerin bilgisayar tarafýndan karikatürlerinin yapýlmasý gibi aktiviteler ve çok çeþitli Zihni Sinir projeleri yer aldý. Ayrýca gençlere yönelik Robotik Atölyeler ve sistematik inovasyon atölye çalýþmalarý gerçekleþtirildi. ARIF 2006da sergilenen çeþitli Zihni Sinir projeleri Araþtýrma faydalýdýr temasý çerçevesinde ise hayatýmýzýn çeþitli noktalarýnda yararlarýný görebileceðimiz pek çok araþtýrma faaliyetine yer verildi. Bunlardan bazýlarý: Nanoteknoloji kullanarak daima temiz kalan yüzeyler yaratýlmasý, çöplerden bitki gübresi elde edilmesi, sürücü yorgunluðunun otomatik saptanarak kaza önleyici tedbirler alýnmasý, engelliler için göz kaslarý hareketlerinin takip edilerek yazý yazmalarýnýn saðlanmasý gibi projelerdi. Tüm aktivitelerin farklý eðlence ve öðreti düzeyleri olmasýna raðmen ana amaç araþtýrmacý ile çeþitli toplum kesimleri arasýndaki mesafeyi azaltmak, bilimin günlük hayatýn bir parçasý olduðu gerçeðini vurgulamak ve gençlere potansiyel kariyerleri için yol göstermek idi. Robotla santranç oynama Robot atelyesinden bir görüntü Bilgisayar tarafýndan otomatik üretilen bir karikatür Araþtýrmacýlar Ýnsandýr temasý çerçevesinde ise Zihni Sinir karikatür sergisi ve bir araþtýrmacýnýn ebru sergisi katýlýmcýlarla paylaþýldý. Üniversite ve sanayi kuruluþlarýndan araþtýrmacýlarla sohbet toplantýlarý organize edildi. Türkiyenin uzun süreli ekonomik büyümesi ve rekabet gücünü artýrabilmesi için teknolojik kapasitesini yükseltmesi, teknolojik inovasyonlarla verimliliðini artýrmasý, üretimini ve dýþ ticaret yapýsýný teknoloji yoðun ürünlere dönüþtürmesi gerekmektedir. Bu tür bir transformasyon kendi kendine olmaz. Yeteneklerin farkýndalýðý ve üniversiteler, araþtýrma merkezleri ve endüstrinin yakýn iþbirliði bu sürecin önemli parçalarýný o l u þ t u r m a k t a d ý r. A R Ý F 2 0 0 6 g i b i organizasyonlar, çeþitli paydaþlarý eðlenceli bir ortamda bir araya getirerek bu sürecin gerçekleþmesine katkýda bulunmaktadýr. ARIF 2006da sergilenen çeþitli Zihni Sinir projeleri 29 ÖDÜL Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülü 10 Mayýsta sahiplerini buldu Haber: Elif Gülez Sabancý Üniversitesi ve Brookings Enstitüsü iþbirliði ile bu yýl ikincisi verilen Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülü 10 Mayýsta Washingtonda düzenlenen ödül töreniyle sahiplerini buldu. Törene ABD Eski Dýþiþleri Bakan Yardýmcýsý Richard Holbrooke da katýlarak Turkey and America: Indispensable Allies at a Crossroads - Türkiye ve ABD:Kesiþme Noktasýnda Vazgeçilmez Müttefikler baþlýklý bir konuþma yaptý. Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülünü bu yýl, Columbia Üniversitesinden genç araþtýrmacý Christine Philliou, The Paradox of Perceptions: Interpreting the Ottoman Past Through the National Present; Algýlama Paradoksu: Osmanlý Geçmiþini, Ulusal Bugün Gözüyle Yorumlamak adlý çalýþmasýyla kazandý. Ýkincilik ödülü, Koç Üniversitesinden Dr. Þuhnaz Yýlmaz ve 2007 Sonbaharýnda Wisconsin Üniversitesindeki yeni görevine baþlayacak olan Dr. Ýpek Yosmaoðlunun Fighting the Specters of the Past: Dilemmas of Ottoman Legacy in the Balkans and the Middle East; Geçmiþin Hayaletleriyle Savaþým: Balkanlar ve Ortadoðuda Osmanlý Mirasý Çýkmazý baþlýklý ortak çalýþmasýnýn oldu. Üçüncülüðü ise, Sabancý Üniversitesinden doktora öðrencisi Maximilian Har tmuth kazandý. Hartmuthun çalýþmasý, De/Constrducting a Legacy in Stone: Of Interpretive and Historiographical Problems Concerning the Ottoman Cultural Heritage in the Balkans; Mirasý Anýtýnýn Yeniden Ýnþa Edilmesi: Balkanlarda Osmanlý Kültürel Mirasýna Dair Yorum ve Tarihçilik Sorunlarý baþlýðýný taþýyor. Yarýþmada ayrýca, Michigan Üniversitesinden Dr. Edin Hajdarpasic, Out of the Ruins of the Ottoman Empire: Reflections on Ottoman Legacy in Bosnia and Herzegovina; Osmanlý Ýmparatorluðunun Yýkýntýlarýndan: Bosna-Hersekte Osmanlý Mirasý Üzerine Düþünceler baþlýklý çalýþmasýyla, Oberlin Collegedan Charles Sabatos ise, Worse than a Turk: Slovak Perceptions of Ottoman Legacy in Eastern Europe; Türkten de kötü: Osmanlý Mirasý Hakkýnda Doðu Avrupada Slovaklarýn Algýlamalarý baþlýklý çalýþmasýyla birer mansiyon ödülü kazandýlar. Ya r ý þ m a n ý n u l u s l a r a r a s ý j ü r i s i n i n koordinatörlüðünü Sabancý Üniversitesi Ýstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder yürüttü. Prof. Ergüder, Balkanlar ve Ortadoðuda Osmanlý Mirasýna Dair Algýlama baþlýðý altýnda bu yýl kendilerine çok sayýda üstün nitelikte araþtýrma geldiðini ifade ediyor. Baþvurularýn önemli bir bölümünün yurtdýþý kaynaklý olduðuna dikkat çeken Prof. Ergüder, bu ilgiyi þöyle yorumluyor: "Ýlki geçtiðimiz yýl verilen Uluslararasý Sakýp Sabancý Ödülünün çok önemli bir hedefi var: ÖDÜL Genç araþtýrmacýlarý Türkiye ile ilgili çeþitli konularda araþtýrma yapmaya teþvik etmek ve Türkiye'de olduðu kadar yurt dýþýnda da, ülkemiz hakkýnda, entelektüel merak ve ilgi uyandýrmak. Bu yýlki yarýþma konusunun bu hedefe ulaþmada önemli bir rolü olacaðýna inanýyorum. Bu yýl, yur t içi ve dýþýndan saygýn üniversite ve araþtýrma kurumlarýnda görevli araþtýrýcýlardan gelen ve Osmanlý'nýn Balkanlar ve Ortadoðu'da býraktýðý mirasa dair algýlamayý, çok farklý boyutlarýyla ve displinlerarasý bir anlayýþla ele alan eserler bunun en önemli göstergesi. Uzun vadede tüm bu eserlerin, Türkiye çalýþmalarýna ciddi katký getirecek bir kaynak oluþturmasýný bekliyoruz." Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülü Jürisi aralarýnda Prof. Dr. Cornell Fleischer (Chicago Üniversitesi), Prof. Dr. Cemal Kafadar (Harvard Üniversitesi), Prof. Dr. Metin Kunt (Sabancý Üniversitesi), Prof. Dr. Maria Todorova (Illinois Üniversitesi), Prof. Dr. Elizabeth Zachariadou (Insitute for Mediterranean Studies in Rethymnon, Hýrvatistan), Prof. Dr. Sami Zubaida (Birkbeck College, Londra Üniversitesi), Prof. Dr. Walter Denny (Massachusetts Üniversitesi) ve Prof. Dr. Israel Gershoninin (Tel Aviv Üniversitesi) bulunduðu, uluslararasý arenada tanýnmýþ saygýn uzman ve akademisyenlerden oluþuyor Birincilik ödülü 20 bin ABD Dolarý Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülü 2007 yýlý için; birinciye 20.000 ABD Dolarý, ikinciye 10.000 ABD dolarý ve üçüncüye ise 5.000 ABD dolarý olarak belirlendi. Balkanlar ve Or tadoðuda Osmanlý Mirasýna Dair Algýlama baþlýðý altýnda, yarýþma katýlýmcýlarýndan, çalýþmalarýnda, saha araþtýrmasý, arþiv ve/veya el yazmalarýnýn incelenmesi ya da kalitatif veri toplama yöntemleriyle, Osmanlý Ýmparatorluðunun Balkanlar ve Or tadoðuda býraktýðý tarihi, kültürel, ekonomik ve politik mirasa dair algýlamalarý incelemeleri ve analiz etmeleri istendi. 30 Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülü Sabancý Üniversitesi Mütevelli Heyeti Onursal Baþkaný merhum Sakýp Sabancýnýn vasiyeti üzerine, geçtiðimiz yýl ilki verilen Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülü, Türk ve Ýslam Sanatý, Türkiyenin Tarihi, Ekonomisi, Sosyolojisi gibi alanlarda veriliyor. Sabancý Üniversitesi ve Amerikanýn en saygýn düþünce ve araþtýrma merkezlerinden Brookings Institution iþbirliðiyle verilen Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülüne katýlan çalýþmalar uluslararasý alanda tanýnan yerli ve yabancý uzmanlardan oluþan bir jüri tarafýndan deðerlendiriliyor. 2006 yýlýnda Sakýp Sabancý Uluslararasý Araþtýrma Ödülünü, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öðretim üyelerinden Yardýmcý Doçent Dr. Lerna K. Yanýk, Köprü, Kavþak ve Tampon Bölge Kavramlarýndan Öteye: Türkiyenin Gelecekteki Uluslararasý Rolünü Tanýmlamak baþlýklý çalýþmasýyla kazanmýþtý. SOHBET çarþamba sohbetleri 'Çarþamba Sohbetleri' üniversitemizin bünyesinde yer alan herkese her yönden açýk bir toplantýlar zinciridir. Bu toplantýlara isteyen herkes, dinleyici ya da konuþmacý olarak katýlabilir. Sohbetler geçtiðimiz haftalarda rektörümüzün '' Hollanda Kraliçesi'ne anlattýklarým: Yenicamii'den Eyüp Sultan'a bir sanal gezinti'' baþlýklý konuþmasý ile baþladý, Ali Alpar'ýn ''Dönme'' konulu sohbetiyle devam etti. Her hafta Çarþamba günü 16:30-17:30 saatleri arasýnda, Sinema Salonu'nda ilginç konu ve konuþmacýlarla birlikte olmaya devam edeceðiz. 31 32 Eyüp Yeni cami Çarþamba Sohbetlerinin ikinci konuðu Ali Alpar, evrendeki yakýn cisimlerin birbirleriyle olan iliþkilerinden bahsederek "dönme"nin bu cisimlerin hareketindeki belirleyici rolünü anlattý. Ali Alparýn çok akýcý bir üslupla anlattýðý ve görsellerine de yer verdiði yýldýzlar, uzay, evrenden söz ettiði sohbetini dinlemek çok zevkliydi. Bu son derece cazip söyleþiyi ne yazýk ki yalnýzca sekiz kiþi dinledi. Üçüncü konuk Cihan Saçlýoðlunun baþlýðý son derece meraklandýrýcý olan konuþmasýný, Hiçbirþey hakkýnda her þeyi bilmek istiyorsanýz bu sohbeti kaçýrmayýn cümlesiyle duyurulan sohbetini ne yazýk ki dinleme fýrsatý bulamadým. Aldýðým bilgilere göre Cihan Beyi çoðunluðu öðrencilerinden oluþan yaklaþýk yirmi beþ kiþi dinlemiþ. Öðrenciler dýþýndaki dinleyiciler, bol formüllü bir söyleþi olduðunu söylediler. Dördüncü konuk Hasan Bülent Kahramanýn sohbetinin baþlýðý Nekrofili 1: Tiyatro Öldümü? sorusuydu. Baþlýktan da anlaþýlacaðý üzere bir dizi olarak düþünüldüðü izlenimini veren söyleþisinin içeriðini konuþmacý kendi ifadesi ile þu þekilde özetliyor: Tiyatro her büyük toplumsal dönüþüm döneminde deðiþti. Antik Yunan, Rönesans, Fransýz Ýhtilali dönemleri kadar 20. yüzyýlýn görsel ve sözel dünyasý da tiyatroyu yapýsal olarak etkiledi. Bununla birlikte son çeyrek yüzyýldýr tiyatronun kendisini üretip üretmediði çok tartýþýlýyor. Ýçinde bulunduðumuz görsellik ortamýnda ve onun hakim ideolojisi içinde acaba eski bir seyirlik oyun olan tiyatronun yaþama þansý var mý? Bu söyleþiyi dinleyemediði için benim gibi hayýflanan çok kiþinin olduðunu tahmin ediyorum. Fakat ne yazýk ki ayný saatlerde Kasa Galeride Yoko Ononun Açýk Þehir baþlýklý sergisinin açýlýþý vardý. Açýlýþta Yoko Ono ile telefonda sohbet etme ihtimali de olduðu için sanatla ilgilenen üniversite mensuplarýnýn çoðu Karaköyün yolunu tuttu. Daha nice Çarþamba Sohbetlerini dinlemek, izlemek dileði ile Yeni cami