Okumak İçin Tıklayınız - Balıkesir Tabip Odası
Transkript
Okumak İçin Tıklayınız - Balıkesir Tabip Odası
OCAK - MART 2013 Y I L : 4 S AY I : 9 Dergisi Balıkesir Tabip Odası Yayınıdır “Sorumluluğumuz, sağlık alanında yaşanan eşitsizliklerle mücadeledir” Zaman ve bilim tipta çok seyi degistirdi. Ancak meslegimize olan sevgimiz degismedi. TIP BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN… Dergisi OCAK - MART 2013 YIL: 4 SAYI: 9 yayın kurulundan yayın kurulundan Merhaba Sahibi: Balıkesir Tabip Odası adına Op. Dr. Şahin CILIZ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. Necdet Uçan Genel Yayın Yönetmeni Op. Dr. Özcan YILMAZ Yayın Kurulu: Dr. Ş. Gökhan ARABUL Dr. Dursun ATAKUL Dr. Muhammet CAN Dr. Ahmet DAMAR Dr. Murat ERGÖZ Dr. İlknur KARAKUŞ Dr. Birol ŞAFAK Dr. Zeki ŞENGÖR Dr. Birgi TUNA Grafik Tasarım: Eylül Dizayn 0266 239 30 91 Basım Yeri: Printer Ofset Matbaacılık Tel: 0232 489 88 03 865 Sk. No:23/A Kemaraltı - İzmir Baskı Tarihi 2 Mart 2013 Balıkesir Hekim Dergisi; Balıkesir Tabip Odasının Üç ayda bir yayınlanan ücretsiz yayınıdır. Dergideki yazılar aksi belirtilmedikçe Balıkesir Tabip Odasının resmi görüşleri değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Yazarlar, yazılarından sorumludur. Bu sayımız 1000 adet basılmıştır. “Tıp, sosyal bir bilimdir ve politika büyük ölçekte tıptan başka bir şey değildir” Rudolf Virchow 14 Mart Tıp Bayramı ve haftasında çıkardığımız bu sayımızın dosya konusu “Hekim Hakları” olacak. Hekim hakları denildiğinde; hasta haklarına tepkisel olarak bir haktan söz edildiği veya hekim haklarının hastalara ve hasta haklarına karşı olduğu gibi yanlış bir anlayışın yıkılması gerektiği inancındayım. Çünkü hekim haklarının muhatabı hastalar değil, sağlık sistemi ve sağlık yönetimidir. Hekimlerin hak elde etmesi, rahat bir ortamda ve sorunsuz çalışmaları hastaların lehine bir durumdur. Sağlık idaresince; hasta hakları, sadece hastalar için değil; sağlık çalışanları ve sağlık kurumları için de geliştirilmeli ve öne çıkarılmalı, dengeli bir duruma getirilmelidir. Hekimler ile diğer sağlık çalışanlarını değersizleştiren, yok sayan, baskı aracı ve bir nevi “jurnal hattı” olarak kullanılan 184 no' lu şikâyet hattı (SABİM) acilen kaldırılmalıdır. Bu uygulama sadece Alo 147 ile Milli Eğitim Bakanlığında ve bir de Sağlık Bakanlığında mevcuttur. Haklarımızı bilip, haklarımıza sahip çıkarak ve kullanarak üzerimizdeki baskıyı azaltabilir, mesleki bağımsızlığımıza zarar verdirmeden birçok sorunumuzu çözebiliriz. Gece yarısı kararnamesi ile (ki Türkiye 2012 İlerleme Raporu ve Genişleme Stratejisi Belgesi-AB İlerleme Raporu' nda 663 sayılı KHK nin “mesleki özerkliği kısıtlayıcı” olduğu belirtilmektedir) Sağlık Bakanlığı, “icracı” (yapan, yürüten) yapısından; koordine eden, düzenleyen ve denetleyen yapıya dönüştürülmüş, bu bağlamda sağlık hizmeti sunumu görevi de Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ve Kamu Hastane Birlikleri Kurumuna verilmiştir. Cumhuriyet döneminin “toplumcu”, “koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen” ve “sosyal devlet” anlayışı terk edilmiştir. Ticarethanelere dönüştürülen Kamu Hastane Birliklerinin başına da performansları toplumsal sağlık göstergelerine göre değil, ticari işlerdeki başarısına göre yani ” tüccar mantığı ile sağlık organizasyonu yapacak Genel Sekreterler (CEO' lar) getirilmiştir. Tüm hastaneler de bu kuruma bağlanmıştır. Ne yazık ki ülke düzeyinde CEO atamalarında hakkaniyet ve liyakat temel ölçüt olarak alınmamıştır. Kamu Hastane Birlikleri, devlet hastanesi sisteminin tasfiyesi anlamına gelmektedir. Sadece özelleştirme olmayıp, ayni zamanda kadrolaşma hareketidir de… Hastaneler “işletme”, hastalar “müşteri”, çalışanlar “sözleşmeli” dönemi fiilen başlamıştır. Tahsis edilecek hazine arazileri üzerine 25-49 yıllığına kurulacak “Şehir Hastaneleri” (Entegre Sağlık Kampüsleri) nin yabancı sermaye ortaklıklı konsorsiyumlara ihale edilmesi, sonrasında hizmetin taşeron sistemiyle gördürülüp bunun karşılığında ilgili firmalara binaların maliyetinin onlarca katı olarak ödenecek KİRA, -KDV, Pul ve harçtan muafiyet- ve yapım için kullanılacak dış krediler için hazine garantisi veren bir sistem kurulmasını düzenleyen Kamu Özel Ortaklığı hayata geçirilmiş, üstüne üstlük bu konsorsiyumlara “hasta garantisi” de verilmiş, Yürürlükte olan hukuki ve idari mevzuattan muaf “Serbest Sağlık Bölgeleri” kurulması, sağlığın ticareti için Sağlık Turizmi düzenlenmiştir. Özel hastane/sağlık kurumlarının lisanslarının açık arttırma ile satılması düzenlemesi getirilmiş, muayenehane açma ruhsatının bile ihaleyle satılabileceği düzenlemelerin önü açılmıştır. Sağlık Bakanlığı'na, sağlık çalışanlarını meslekten (geçici veya sürekli) men etme yetkisi verilmiş, her ne amaçla yapıldı ise mevcut klinik şef ve şef yardımcılarının unvanları ile başhemşirelik unvanı iptal edilmiştir. “Sosyal yardımlaşma ve dayanışma amacı ile sağlık meslek mensubu olmayan ” gönüllü Sağlık denetmeni“ kavramı getirilerek, hasta-sağlık çalışanı arasına üçüncü kişilerin girmesine olanak sağlanmıştır. Önümüzdeki süreçte; özel hastaneler zincirlerinin (özellikle yabancı sermayeli ve/veya yabancı ortaklı), reel ücretlerin düştüğü ve iş güvencesizliğinin yaygınlaştığı, esnek ve kuralsız çalışmanın olduğu, ithal hekim/hemşire çalıştırılan, yeni tıp fakültelerinin açıldığı ve tıp öğrenci sayılarının artırılacağını şimdiden söylemek kehanet olmayacaktır. Anlayamadığım bir soru sormak istiyorum. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranlarının % 80' lerde olduğu, Sağlık Bakanının (eski) çok başarılı olduğu, sağlıkta dönüşüm ile sağlık sisteminin çağ atladığı söyleniyordu. Hatta Başbakan yardımcımız “iki dönemdir Dr. Necdet UÇAN Yayın Kurulu Adına seçimleri “sağlık” ile aldıklarını” belirtiyordu. Ancak Sağlık Bakanı görevden alındı. Bu durumda Sağlık Bakanı başarılı ise başarı mı cezalandırıldı? Başarısız ise medya ve reklam teknikleri kullanılarak mı memnuniyet artırıldı? Sorunların çığ gibi büyüdüğü bir dönemde göreve getirilen yeni Sağlık Bakanımıza da başarılar diliyorum. Bu sayımızda güncel bir konu olan iş yeri hekimliği ile ilgili mevcut durumyer alacaktır. Her yenilik dergimize ayrı renk katmakta, yayın kurulumuzu h e y e c a n l a n d ı r m a k - t a d ı r. B u heyecanımıza ortak olmak, göndereceğiniz bir e-posta ile bile mümkün olabilmektedir. Derginiz için her türlü katkı ve katılımlarınızı bekliyoruz. Tüm meslektaşlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını kutlar, sağlık sorunlarımızın en aza indiği coşku ile kutlayabileceğimiz sağlıklı ve mutlu 14 Mart'lar dileriz. Bilgi paylaşıldıkça çoğalır. Şiddetin olmadığı ortamlarda sevgi, sağlık ve dostlukla kalın… içindekiler yayın kurulu yönetim kurulu cumhuriyet dönemi hekimleri ziyaretler inspeksiyon dosya basın açıklamaları servislerimizi tanıyalım güncel deontoloji haberler sağlıkta şiddet paramedik asm tanıtımı mavi - yeşil sak üstünde damdağan birazda gülelim dr.nihat sessiz hukuk dr.türkan dönmez koleksiyonerlik aramıza yeni katılanlar satranç dr. ahmet uygur sargın 1 2 3 4 6 7 11 14 15 17 18 26 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 39 40 1 Yönetim Kurulu'ndan Op.Dr. Şahin CILIZ Balıkesir Tabip Odası Başkanı Sağlıkta dönüşümün son halkası olan ''Kamu Hastaneleri Birliği'' uygulanmaya başlandı. Bu halkanın son noktası; Kamu özel ortaklığı yapılanması diğer adıyla şehir hastaneleri yasa tasarısı hazırlandı. Kamu özel ortaklığında özel sektörün yapacağı şehir hastaneleri yap-işletdevret modeliyle Sağlık Bakanlığı'na devredilecekti. Bu süreçte birçok ildeki şehir merkezinde olan eski hastane binaları boşaltılacak, şehir dışında kampüs hastaneleri yapılacak, bunları uluslararası konsorsiyumlar yapacak ve Sağlık Bakanlığı'na 25 yıl kiralayacak ve daha sonra bakanlığa devredecekti. Bu işleyişte 3-4 yılda ödenecek kira ile tüm hastane yapılabilmekte tüm tablo incelendiğinde milyarlarca TL rakamlara ulaşan ulusal kayıp söz konusudur. Daha önce kamu özel ortaklığı altında başlatılan yapıyı T.T.B. Danıştay' a götürdü. Danıştay işlemi hukuka uygun bulmadı, yürütmeyi durdurdu. Bunun üzerine siyasal erk güçler ayrılığından çok sıkıntı çektiğini ş e h i r h a sta n e l e r i p l a n ı h aya l i n i engellediğini ve geciktirdiğini beyan etti. Bu hayali gerçekleştirmek için yasal düzenlemeler hazırlandı tasarı komisyonlarda kabul edildi Büyük olasılıkla yakında yasalaşacaktır. Diğer yandan T.T.B'nin hazırlıkları sonucunda Anayasa Mahkemesi'ne götürülen 663 Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri hakkındaki KHK'nin bazı hükümleri iptal edildi. Bunlar; -6023 sayılı TTB Kanunu' nun 1. 2 maddesinde geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesine sağlamak“ ibaresini yürürlükten kaldıran madde iptal edildi. Böylece ucube durum sonlandırılmış oldu,TTB nin asli görevi yine kendisine verildi. -Sağlık Meslekleri kuruluna ilişkin kurulan sağlık mesleği mensuplarına meslekten geçici men, meslekten sürekli men, kararı verebilmesine ilişkin düzenleme iptal edildi. Böylece T.T.B. nin görev alanına müdahale önlendi. -Bilgi toplama işleme ve paylaşma yetkisine ilişkin madde iptal edildi. Böylece Sağlık Bakanlığı Sağlık Net 2 adı ile Sağlık hizmeti sırasında özel hayatın gizliliğine aykırı olarak bütün kişilerin sağlık bilgilerinin alınması ve aykırı olarak bütün kişilerin sağlık bilgilerinin istenmesi ve alma girişimlerinin Anayasaya aykırılığı saptanmıştır. -Kamu ve özel bütün sağlık kuruluşlarında çalışmakta olan sağlık personeli için görevli olduğu kuruluşun bulunduğu yerleşim yeri sınırları içinde ikamet etme mecburiyeti getirilmesine ilişkin yetki iptal edildi. Bu maddeleri çok önemsemekle birlikte kamu hastaneleri birliği yapısı ve işleyişi adına pek değişiklik olmamış bir nevi sağlığın özelleştirilmesi yüce mahkeme tarafından onaylanmıştır. Bütün bu süreç içerisinde iktidarda kabinenin en uzun süreli çalışan ve sağlık politikaları anlamında en başarılı olarak lanse edilen sağlık bakanı görevden alınmıştır. Yerine özel hastane sahibi bir hekim atanmıştır. Sağlık alanında pek politika değişimi beklentimiz olmamakla birlikte yeni bakana başarılar dileriz. 2006 'dan beri uygulanan performansa dayalı ödenen döner sermaye yönetmeliğinin süresi dolup yürürlükten kalkmış yerine ne konulacağı karmaşası sağlık çalışanları arasında kısa süren bir huzursuzluk yaratmış ancak belirgin bir değişiklik gözlenmeyen hatta bazı kayıpları işaret eden yeni yönetmelik 15 Şubat 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Meslek örgütü olarak; Sağlıkta performansın olamayacağını, sağlık çalışanlarının ekonomik şartlarının, özlük haklarında yapılacak düzenlemeler ile iyileştirilmesi ve emekliliğe yansıyan düzenlemeler yapılmasını mesleki hak ve o n u r u m u z u n ko r u n m a s ı n ı t a l e p etmekteyiz. Ta b i p O d a s ı o l a r a k s a ğ l ı k t a dönüşümün neler getirdiğini ve götürdüğünü halka daha iyi anlatabilmek için sivil toplum örgütleri, odalar, dernek ve sendikalar bir araya gelerek SAĞLIK HAKKI MECLİSİ'ni oluşturduk. “Sağlık hakkı” konulu basın açıklaması yaptık, yerel yönetimlerle iletişim anlamında Belediye Başkanını ziyaret ettik. Sağlıkta dönüşüm ile ilgili karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Ka m u H a sta n e l e r i B i r l i ğ i n i anlatabilmek için T.T.B. Merkez Konseyi üyesi Dr. Osman Öztürk'ün katılımıyla Balıkesir Devlet Hastanesi, Balıkesir Tabip Odası, Burhaniye ve Edremit Devlet Hastanelerinde sağlık çalışanlarına yönelik ve Burhaniye'de DİSK Emekli-Sen ile birlikte halka yönelik panel düzenledik. Bilgilendirme toplantılarına önümüzdeki günlerde de devam edeceğiz. 14 Mart Tıp Haftası dolayısıyla Satranç, Briç, Futbol, Masa tenisi turnuvaları düzenlenecek, 14 Mart günü çelenk koyma töreni ve kokteyl, 16 Mart günü balo ,23 Mart 2013 tarihinde Sağlık Hakkı Meclisi ile birlikte “Balıkesir Tıp Fakültesi nereye gidiyor?” ve “Halkın Sağlık Hakkı” konu başlıklı iki oturumlu panel düzenleyeceğiz Meslektaşlarımızın bu etkinliklere katılımını bekliyoruz . “Performans, puan koşuşturmacası, ereçete, şifreleme işlemlerinin olmadığı, doktorculuk(!) oynanmadığı, gerçek anlamda hekimliğin yapıldığı, sağlık hakkımızın ve meslek onurumuzun gözetildiği günlerin gelmesi umuduyla tüm meslektaşlarımızın 14 Mart Tıp Bayramını Yönetim Kurulu adına kutlarım. Sağlıcakla ve mutlu kalın Cumhuriyet dönemi hekimleri Ord. Prof. Dr. Akil Muhtar ÖZDEN (1877-1949) Atatürk'ün doktorlarından biridir. Dr Akil Muhtar Özden, 1877 yılında İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, Askeri Tıbbiye İdadisine katıldı. Mezun olduktan sonra, bir yıl süreyle Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye (askeri tıp okulu) katıldı. Türkiye'de modern farmakolojinin doğuşuna öncülük etmiş gerçek bir önder ve ülkemiz farmakologlarının gerçek hocasıdır. 1902 de Cenevre Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra, İsviçre ve Fransa'da o dönemin en tanınmış tıp otoritelerinin derslerine ve kliniklerine devam etmiş ve mezun olduğu tıp fakültesinin tedavi hocası Mayor'un yanında farmakodinami asistanlığı yapmıştır. Mayor Vulpian'ın, o da Calaude Bernard'ın talebesidir. 1906 da farmakodinami doçenti olduktan sonra 1907- 1908 yılları arasında farmakoloji ve tıp müfredatı derslerini vermiştir. Meşrutiyet ilan edildikten sonra 1908 de Türkiye'ye davet edilmiştir. Önce 14 Kasım 1908 de açılan Darülfünun Tıp Fakültesinde hijyen hocalığı yapmış ve 1910 da Haydarpaşa'daki Tıp Fakültesinde Tecrübi Tedavi Kliniği'nin başına g e t i r i l m i ş t i r. 1 9 3 3 ü n i v e r s i t e reformundan sonra dersler “tıp müfredatı, farmakodinami ve tedavi” adıyla okutulmuş ve ilk başkanlığına Ord. Prof. Dr.Akil Muhtar Özden getirilmiştir. 1937 de Paris Tıp Akademisi üyeliğine atanan hoca 1943 den ölümüne kadar İstanbul Tıp Fakültesi Te d a v i K l i n i ğ i v e F a r m a k o l o j i Hekim nadiren tedavi eder. Çoğunlukla teskin eder Fakat her zaman teselli eder. Enstitüsünün direktörlüğünü yapmıştır. 1946 yılında Parlamento temsilcisi olarak seçilip, 12 Mart 1949 yılında ölmüştür. Mekteb-i tibbiye-i mulkiye 'de hıfzıssıhha dersi okutmuş, burası fakülte olunca fenni tedavi dersleri vermiş, Tıp müfredatı ve farmakodinami enstitüsü ve tedavi Kliniği'nin açılışında öncülük yapmış, veremle mücadele Osmanlı cemiyetinin kurucularından biridir. Öğrencilerine kendi çizdiği resimlerle anlatıp, resim yapmanın insanı dikkate alıştırmasından dolayı, resim yapmasını bilmeyen insanın doktor olamayacağını iddia etmiştir. Çizmiş olduğu resimler daha sonra Prof. Dr. Alaaddin Akçasu tarafından derlenmiş toplanmış ayrıca hastaların kalp seslerini kaydettiği bir plak koleksiyonu da mevcuttur. Tıbba ve farmakolojiye orijinal katkıları; Santonin testi: Tıp literatürüne geçen bir karaciğer fonksiyon testidir. Renk absorbansındaki değişikliklere göre karaciğerin fonksiyonel durumu değerlendirilmekte ve sonuçlar karaciğer patolojilerinin tanısına ışık tutmaktadır. Kobay sırt derisi refleksi (Muhtar refleksi): Yerel anestezilerin biyolojik etkilerini değerlendirmek için kullanılır. Çalışma Paris Biyoloji Cemiyeti'nin dergisinde 1908 de yayınlanmıştır. Tıbbiyenin tarihi sadece eğitim tarihi değildir. Savaşlar da Tıbbiyenin tarihi için önem taşır. 20. yüzyılın başında Trablusgarb ve Balkan Savaşları sırasında Tıp Fakültesi hoca ve hekimlerinin gayretle çalışmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise Haydarpaşa Fakülte binası Yedek Askeri Hastane haline getirildi. Öğretim üyeleri, yardımcıları, yeni mezunlar hatta tıp talebeleri cephelere gittiler. Bu zor günlerde öğretimin aksamaması için gayret gösterildi ve fakülte kapatılmadı. Savaş sonunda İstanbul'a giren İşgal Orduları Tıp Fakültesini kapatmak istediler. 1919 Şubat ayında Fakülte Merkez binasına giren İngilizler burasını yarı yarıya işgal etmişlerdi. Binanın tamamını işgalden korumak için dönemin Fakülte Reisi Akil Muhtar Özden denge siyasetine başvurarak 1920 yılında dört Fransız doktorunu öğretim kadrosuna atadı. 14 Mart'ın Tıp Bayramı olarak kutlanmasına da İstanbul'un işgali sırasında başlandı. Tıbbiyeliler bir 14 Mart'ta İşgalci güçlerin haksız tutum ve baskılarına karşı gösteriler yaptılar. Aynı yıllarda Fakülte hocalarından Süleyman Numan Paşa (İç hastalıkları) ve Esat Işık Paşa (Göz hastalıkları) İngilizler tarafından Malta'ya sürgün edildiler. Tıbbiye savaş sırasında büyük yaralar aldı. Fakat on yıl süren savaş sırasında bu fedakâr hekimler cephedeki görevleri ile birlikte zor koşullar altında bulaşıcı hastalıklarla da başarı ile savaştılar. Zaferden sonra Türk tıbbi gelişimine hızla devam etti. Tıp tarihimizde özel bir yeri olan Farmakoloji ve Tedavi Kliniği (Şu anda İstanbul Üniversitesine bağlı olan Kardiyoloji Enstitüsü) 1938 yılında Prof. Dr. Akil Muhtar Özden'in çabaları ile inşa edildi. Hastane girişinin sağında günümüzün Göğüs Hastalıkları binası modern bir Göz Kliniği olarak Tıp Fakültesi tarafından 60 yataklı olarak 1940 yılında hizmete girdi. Şu anda Nöroşiruji ve Ortopedi Anabilim Dallarının bulunduğu bina I. Cerrahi Kliniği olarak 1943'te hizmete açıldı. Cerrahi pavyonuna yeni eklenen ameliyathane bloğu ile 3. Cerrahi servisi meydana getirildi. Şu anda Nöroloji ile Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dallarının bulundu bina Belediye tarafından Verem Pavyonu olarak inşa edildi ve1947 yılında kullanıma girdi. Verem Pavyonunun 100 yatağı 1953 yılında Tıp Fakültesi'nin Fitizyoloji Kliniğine verildi. Hazırlayan Dr. Necdet UÇAN 3 Yönetim Kurulu Ziyaretleri Balıkesir Sağlık Hakkı Meclisi üyeleri 16 Ocak 2013 Çarşamba günü Saat 17:00'de Balıkesir Belediye Başkanı İsmail Ok'u makamında ziyaret etmiştir. Yapılan ziyarette, özetle şunlar konuşulmuştur: 14 Mart Tıp Haftası nedeniyle Balıkesir'de 23 Mart 2013 tarihinde yapılacak olan “Sağlık Hakkı” paneli için toplantı yeri, toplantının halka duyurulması ve iletişim için Belediye'den destek istendi. ’ü ziyaret a ERTÜR ly ü H r. D . rü Uz lığı Müdü Halk Sağ Ülkenin genel sağlık sorunları ve yeni kurulan Kamu Hastaneleri Birliği sürecinin getirdiği bir durum olan sağlığın piyasaya açılması ve hastanelerin özelleştirilmesinin, toplum sağlığına etkilerinin neler olabileceği tartışıldı. Son zamanlarda, önceki uygulamalardan farklı olarak ortaya çıkan reçete bedeli, muayene bedeli, kalem başı ücret bedelinin sürekli arttırılması gibi konular konuşuldu. Ayrıca Huzurevine yerleştirilecek olan kimsesiz ve maddi durumu kötü yaşlıların, sağlık kurulu raporu alırken ücret ödemek zorunda bırakılmaları gündeme getirildi. Balıkesir'deki baz istasyonlarının halkın sağlığını tehdit ettiği, kanser hastalarının sayısında belirgin artış olduğunun belirlendiği, istasyonların bulundukları yerlerden kaldırılmalarının zorunlu hale geldiği, denetlenmelerinin nasıl olması gerektiği konusu tartışıldı. 4 Sayın Valimiz Ahmet TURHAN’a ziyaretimiz Yönetim Kurulu Ziyaretleri İl Sağlık Müdürümüz Dr. Mustafa Alp AKOĞLAN’a ziyaretimiz Cumhuriyet'i kuranların bu ülkeyi gençlere emanet ettiği hatırlatılarak, Balıkesir Üniversitesi'nde eğitim gören 37000 öğrenci olduğu göz önünde bulundurulursa, Balıkesir'de gençlere yönelik kültür sanat etkinliklerinin az sayıda olduğu ve arttırılması gerektiği vurgulandı. Balıkesir'de bugüne kadar görev yapmış hemen hemen her yönetici döneminde gündeme getirilmesine rağmen, il merkezinde bir kültür sanat merkezi henüz yapılmamıştır. Önümüzdeki süreçte bu merkezin yapılmasının önemi, demokratik kitle örgütleri ve akademik odaları da bir arada barındıran Bursa' daki gibi bir merkezin gerekliliği vurgulanmıştır. Balıkesir Sağlık Hakkı Meclisi (BSHM) olarak; değişen sağlık sistemi ve bu sistemle bağlantılı olarak getirilen ”paran kadar sağlık” modeline rağmen; toplum sağlığının geliştirilmesi yönünde , ayrıca sağlık ve eğitim alanındaki özelleştirmeye karşı mücadele programı yapılacağı belirtilerek bu çalışmalarda Belediye'den destek istendiği belirtildi. Balıkesir Belediye Başkanı İsmail Ok da yaptığı değerlendirmede; halkın sağlığının ve sağlık hakkının önemli olduğunu ve yürütülecek çalışmalarda belediye olarak destek olacaklarını belirtti. Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Hasan YILMAZ’ı ziyaret BALIKESİR SAĞLIK HAKKI MECLİSİ 5 İNSPEKSİYON Op.Dr. Özcan Yılmaz ozcanyilmaz59@gmail.com 6 Ülkemizde 10 yıldır uygulanan ''Sağlıkta Dönüşüm'' programı, sağlık ortamını temelinden değiştirmesine rağmen, konunun üzerinde sektör uygulayıcıları tarafından tam bir görüş birliğine varılmamıştır. Bu durum uygulamanın başarısı açısından önemlidir. Sağlıkta temel unsur olan doktor; hem ekonomik hem de sosyal açıdan mutsuz ve iş güvencesizdir. Bedensel ve ruhsal olarak da sağlıklı bir yapıda değildir. Bakanlık tarafından dayatılan, sağlıkta temel unsur olan hekimin yok sayıldığı, hastalıkların sayısal bir değer olarak kabul gördüğü, puanın kadar maaş alabildiğin ve puan alamaz isen geçinemeyeceğin bir gelir ile yetineceğin bir değişik sistem ile karşı karşıyayız. Çözümlerin başarılı olması sistemin iyi işlemesi, katılımın ve onayın yüksek oranı ile ilgili değil midir? Bizce sağlıkta kargaşa şu an sürmektedir. Taşlar yerine henüz oturmamıştır. Sistemin bu duruma düşmesinin birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi sağlık çalışanlarının iyi bir örgütlenme yapısının olmayışıdır. Doktorlar meslek odalarının ardından gitmediği gibi sendikalara da güven duymamaktadır. Böyle olunca doktor kendini yalnız hissetmektedir. Meslek örgütleri ve sendikalar ise arkalarında kitle desteği görmediklerinden aktif olamamaktadırlar. Bir de sendikacılığı sistem ile uyuşmak olarak algılayan sağlık çalışanları hak arama eylemini sorun çıkarmak olarak gören sendikalara üye olup, onları yetkilendirmekte ve pasifize olmaktadırlar. ? SAĞLIKTA PLANLAMA NASIL OLMALI Bakanlığımız ise biz hekimleri yok saymakta, yapmak istediklerinden her ne olursa olsun, son derece emin olarak birazcık bile sapmamaktadır. Hekimler yıllar önce bireysel kurtuluşu ararken, şimdi ise mecburi yalnızlığa mahkûm gibi görülmektedir. Bunu hissettikçe yalnızlığın acısı artmakta ve bırakın meslek örgütlerinde birlik olmayı, çalıştığı sağlık kuruluşlarında bile bir araya gelme olanakları gittikçe azalmaktadır. Çünkü hasta bakmak dışında yapılan her iş, zaman ve de puan kaybı olarak hekime yansımaktadır. Doktorlar olarak isteklerimiz çok net. --Maaşımızın sabit, makul miktarda, emekliliğimize yansıyacak şekilde ve devletin güvencesinde olmasını istiyoruz, (Performans geliri maaşın %20-30 unu geçmemelidir.) --Bize denk devlet memurları gibi özlük haklarımızı istiyoruz.(Mesleki yıpranma, enfeksiyon riski vb. tazminatları istiyoruz) --Yıllarca çalışıp emekli olunca ailemizin geçimini sağlayacak düzeyde emekli maaşı ve hak ettiğimiz miktarda emeklilik ikramiyesi istiyoruz. --Çalışma saatlerimizin evrensel insan haklarına uygun olmasını istiyoruz. --En önemlisi sağlık ortamındaki her değişimin doktorların görüşü ve onayının alınarak sağlanacak uyum dâhilinde yapılmasını istiyoruz. --Yeni bakanımızdan acilen bizim özlük haklarımızı geliştirecek öneriler ve uygulamalar yapmasını istiyoruz. --Ellerimizin halkın cebinde olmadığının bilinmesini istiyoruz. --Sağlığın ticari bir olay olmadığı bir ortam istiyoruz. --Mesleğimizin ömür boyu sürdüğünü ama her yaşta aynı düzeyde beklenti algılanmasının doğru olmadığının bilinmesini ve kabul görmesini istiyoruz. --İnsani değerlerde ve koşullarda nöbet tutup hak ettiğimiz karşılığı istiyoruz.24 saatlik kesintisiz nöbet çilesi artık bitmelidir --Hastanelerin ve sağlık sisteminin yönetiminin ağırlıklı olarak hekimlerde olmasını istiyoruz. --Sağlığın temel insan hakkı olduğunun kabul edilmesi ve siyasi iktidarların gösteri alanı olmamasını istiyoruz. --Sayımız az da olsa sağlık çalışanlarının da oylarının olduğunun kabul edilmesini istiyoruz. Saygı ve sevgilerimi sunarım. 7 8 9 10 Basın Açıklaması SAĞLIK BAKANLIĞINA ANKET SORUSU S ağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü - Araştırma ve Sağlık Sistemleri Daire Başkanlığı 15.11.2012 tarih ve 2939 sayılı yazı ile; Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde Bakanlığın sağlık politikaları belirlemesine ve değerlendirmesine yönelik eğitim, araştırma, yayın ve danışmanlık çalışmalarını yürütmek ve yürütülmesini sağlamak amacı ile, “Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Hasta Memnuniyeti Araştırması Anketi” düzenleyerek hastaların memnuniyetini ölçmeyi amaçlayan bir çalışma başlatmıştır. Söz konusu çalışma; OPTİMAR adlı bir firma tarafından 81 ilde eş zamanlı olarak Kasım-Aralık 2012 tarihleri arasında anket çalışması şeklinde yapılması planlanmış ve bakanlıkça yapılan İş Programı doğrultusunda İlimizde ilki 26 Kasım 2012 de yapılmış, ikincisi de 27 Aralık 2012 tarihinde yapılacaktır. Ankette hastalara sorulan sorulara bakıldığında 7. soruda “(hekimin) Şikâyetlerinizi çabuk geçirmesi (gidermesi)”, 9. soruda “(hekimin) İşini tam yapması”, 10 soruda “ (hekimin) Sizi muayene etmesi” soruları yer almaktadır. Anket, kişilerin belli konulardaki tutumlarını, düşünce ve duygularını, önerilerini saptamak üzere yazılı olarak hazırlanmış soru listeleridir. Kuşkusuz sağlık politikalarının uygulanışının sonucunun değerlendirilmesinde de başvurulacak bir yöntemdir. Amaçlanan da verilen hizmetin kalitesini ölçmeye yönelik olmalıdır. Sağlık hizmetlerinde hasta memnuniyetini ölçmek; hasta beklenti, öneri ve geri bildirimlerini öğrenmek, kalitenin sağlık hizmet süreçlerinde sürekli iyileştirmeyi sağlamak, sosyo-demografik ve tedavi sürecine ilişkin değişkenlerin hasta memnuniyeti üzerinde üzerindeki etkisini araştırmak için yapılır. Hasta memnuniyeti, sağlık hizmetlerinin sunumuyapısı ve çıktısı hakkında bilgi verebilir. Kişiler arası iletişim, personel davranışları, hastalığı konusunda bilgilendirilme, hizmeti alma sırasında bekleme süresi, bekleme alanları, binanın ve ortamın fiziksel yapısı ve çevresel koşullar da memnuniyeti etkileyen faktörlerdir. Ancak hekimin “hasta şikâyetlerini erken geçirmesi”; hastalığın durumu, özelliği, kişinin direnci, yaşadığı çevresel koşullar gibi birçok faktöre bağlı olup hizmetin kalitesinin ölçülmesi için uygun bir soru değildir. Hekimin “işini tam yapması” da, oldukça subjektif, hasta tarafından yeterli olarak değerlendirilemeyecek bir durumdur. Bu bir başka hekim tarafından değerlendirilebilir, ancak hasta tarafından değerlendirilmesi mümkün değildir. Kime ve neye göre tam yapılan işten söz edilmektedir, belli değildir. Yine hekimin “muayene ediş şekli”; hasta tarafından ancak daha önce olduğu veya gördüğü muayeneler ile kıyaslanarak değerlendirebilir ki bu da son derece subjektif bir değerlendirme olur. Bazen tanıya ulaşmak için çok basit BALHED BALIKESİR AİLE HEKİMLERİ DERNEĞİ muayene şekli yeterli olabilirken, bazen de çok karmaşık bir süreç olabilir. Tibbi Deontoloji Nizamnamesine göre Hekim, hastasını bilimsel gereklere göre muayene edip tanısını koyar, vicdani ve gerekli ise ilaç tedavisi verir. Tedavisinin şifa ile sonuçlanmaması eleştiri ve değerlendirme konusu yapılamaz. Bu nedenlerle bu süreçleri hastaya tanımlatmak doğru bir yöntem değildir. Aslolan hastaların beklenti ve önerilerini almak ve o bölgeye uygun standartları sağlamaya, koşulları iyileştirmeye ve nihai olarak hizmetin kalitesini artırmaya katkıda bulunmaktır. Ancak yapılan ankette öneri alınan ve katkı istenen bölüm yoktur. Buna karşın çok teknik bir konu olan ve eğitim gerektiren hekimlerin muayene şekli, işini tam yapması ve hastanın şikayetlerinin giderilmesinin ölçülmek istenmesi “bağcı dövme”, tribünlere oynama” hekim üzerinde baskı yaratma” anlayışının ürünü olup, en hafif deyim ile işi sulandırmak ve hekimlerin onurunu kırmak,incitmektir. Hekimler tarafından da kabul edilemez ve şiddete davetiye çıkaran bir durumdur. Anket çalışmasının Aralık ayında yapılacak olan 2. aşamasının durdurulması, subjektif ve neye hizmet ettiği anlaşılamayan soruların çıkarılarak, bilimsel ölçütlere göre oluşturulacak soruların ankette yer almasının sağlanması 1. basamak sağlık hizmeti sunan hekimlerin ortak isteğidir. AH leri olarak asıl biz soruyoruz; Sağlık Bakanlığı işini tam yapıyor mu? Doğru anket hazırlayabiliyor mu? Vatandaşı yanlış mı yönlendiriyor? Şikâyet, öneri ve eleştirilerimizi çabuk gideriyor mu? Yoksa SABİM aracılığı ile hekimleri jurnalleme ve taciz işlevi mi görüyor? Balıkesir Tabip Odası Aile Hekimleri Komisyonu BALHED Hukuk Komisyonu 11 TÜRKİYE SAĞLIK ORTAMI NEREYE GİDİYOR Basın Açıklaması B iz aşağıda adı geçen demokratik kitle örgütleri olarak 2012 Aralık ayında yapılan bir dizi toplantılar sonucunda Balıkesir Sağlık Hakkı Meclisi'ni (BSHM) oluşturduk. 'BSHM' ni neden oluşturduk? Ülkemizde 1980 sonrası sağlık sistemine ve sağlık ortamına her gelen iktidar tarafından “reform” adı altında sosyal devlet anlayışının aleyhine sürekli müdahaleler yapıla gelmiştir. Son 11 yılda ise “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında sosyal devletin tasfiyesi, “paran kadar sağlık” dönemine dönüştürülerek halkın sağlık hakkı da elinden alınacak noktaya taşınmıştır. Bu süreçte, üretim ilişkileri açısından, sağlık hizmetini sunan sağlık çalışanları; yaz-boz tahtasına çevrilen sağlık sistemi ve taşeronlaşma uygulamalarıyla birlikte, getirilen performans modeli ve sağlık ortamındaki otoriter anlayış nedeniyle robota dönüştürülmüştür. Ayrıca Kasım 2011'de yürürlüğe giren kamu hastaneleri birlikleri yasası da sağlıkta özelleştirmenin son halkasıdır. 12 SAĞLIK SİSTEMİNDE NELER OLUYOR? 1-Genel $ağlık $Sigortası'nın (G$$) ertelenen hükümleri 1 Ocak 2012'de yürürlüğe girdi. Sosyal Yardımlaşma Vakıfları'nın önünde “gelir testi” kuyrukları oluştu. Çünkü; bu ülkede yaşayan herkes Sosyal Güvenlik Kurumu'na ($GK) G$$ primi ödemek zorunda. Tek istisna milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi üyeleri ve aileleri. Yani bu halk karşıtı yasayı çıkaranlar ve iptal etmesi gerekenler kendilerini kurtarmışlardır. Gerisini, hepimizi teferruat olarak görmüşlerdir. 2-G$$'de kendiniz sigortalı olsanız bile…18 yaşını bitiren ve üniversiteye gitmeyen ya da üniversite öğrencisi olsa da 25 yaşını dolduran çocuğunuz varsa (çalışmasa, hiçbir geliri olmasa da) prim ödemek zorundasınız. Sadece erkek çocuklar değil, 18 yaşını dolduran (1 Ekim 2008 öncesi bakmakla yükümlü olunmayan) kız çocukları da anne, babalarının sağlık sigortasından artık yararlanamayacak. Sigortasız çalıştırılanlar, (işsizlik sigortasından yararlanamayan) işsizler, emeklilik için gün sayısını doldurup yaşa takılanlar da gelir testinden geçemezlerse prim ödeyecekler. Ay boyunca belirli gün ve saatlerde çalışanlar da, eksik günlerine ait primlerini kendileri yatıracaklar. 3-Kamu Hastane Birlikleri (KHB) ile illerde sözleşmeli yönetici dönemi hastanelerin işletmeye dönüştürülmesini hızlandıracaktır. Sözleşmeli yöneticiler ise kendi performanslarını sağlık çalışanlarının “iş verimi” denilen, aslında “sürümden kazanma modeli” üzerinden yürütülecektir. İşletmenin karı için “hasta” da “müşteri” niteliğine dönüşmüş durumdadır. 4-Hastane “işletme”, hasta “müşteri” yapılmıştır. Her geçen gün artarak yaşanan sağlık sorunlarının sorumlusu artık tek başına sağlık çalışanları değildir. Ancak, sorunların çözümü için getirilen “ulvi modeller” SABİM şikâyet hattı ve (Merkezi Hastane Randevu Sistemi) MHRS'dir. Bu çözümler ve şiddete davetiye çıkaran yönetici açıklamaları, sağlıkçıları toplum nezdinde giderek itibarsızlaştırmaktadır. 5-Sağlık sisteminde yapılan uygulamaların, artık savunulur tutar tarafı kalmamıştır: Son olarak, gündeme getirilen hasta bilgilerinin sanal ortama açılması, hasta hakları, insan hakları ve hasta mahremiyeti de dikkate alındığında sakıncalı bir durumudur. Konuşurken mukaddesat ve manevi değerleri dillerinden düşürmeyen yetkililerin bir an önce hasta mahremiyetine saygı göstermesi ve bu bilgilerin dışa açılmasına son vermesini bekliyoruz. Ayrıca, tedavi modalitelerinin sayı olarak sınırlandırılması kaldırılmalıdır. Örneğin, fizik tedavi uygulanacak hastanın yılda aynı bölgeden sadece bir kez tedaviye alınması ve yılda toplam iki kez fizik tedavi görebilmeleri gibi…Ve nihayet, huzurevine alınacak olan yaşlıların sağlık raporları için, hastanelerde, sağlık kurulunda ücret ödemeye zorunlu bırakılması ayıplı hizmettir ve kaldırılmalıdır. SONUÇTA, BİZE YALAN SÖYLEDİLER “Sağlık Reformu yapıyoruz... Herkesin sağlık sigortası olacak...Hastalandığında istediği hastaneye gidecek, istediği hizmeti alacak...Eskisinden fazla, ek hiçbir para ödemesi de gerekmeyecek.” demişlerdi. Peki ne oldu? Hele bir hastaneye gitmeyelim: “Katılım payı” diyorlar, alıyorlar... “İlave ücret” diyorlar, alıyorlar... “Reçete bedeli” diyorlar, alıyorlar... “On gün içinde ikinci defa geldin” diyorlar, alıyorlar... “Yatak ücreti” diyorlar, alıyorlar... “Eşdeğer ilaç farkı” diyorlar, alıyorlar... “Ameliyatta malzemenin iyisini istiyorsan ek ücret öde” diyorlar, alıyorlar... Alıyorlar da alıyorlar. Sağlık sistemi soygun sistemine dönüştü. Türkiye sağlık ortamının tablolarını yan yana getirdiğimizde çarpıcı manzara ortaya çıkıyor. Son 11 yılı anlatırken, artık AKP'den önce ve AKP'den sonra diye bir tabir kullanmak artık abartılı olmasa gerek*. Olup bitenleri, gerçekten özetlersek, 2002 öncesi sağlık ocakları ücretsizken, bugün 3+1…. oldu. Devlet Hastaneleri ve Üniversite Hastaneleri ücretsizken, bugün 8(+3+1…) oldu. Anlaşmalı Özel Hastaneler ücretsizken, bugün 15 (+3+1….) ve + ilave ücret almaktadır. geliyor; Sağlık Hakkı Meclisleri'ni kuruyoruz. Meclislerimiz; sendikalar, meslek örgütleri, siyasi partiler, emekten yana örgütler, Hasta hakları dernekleri, yerel inisiyatifler, yöre-mahalle dernekleri... Ve tabii ki; sağlık hakkı tehlikede olan bütün yurttaşlarımızın katılımına açık. Bizler Balıkesir Sağlık Hakkı Meclisi (BSHM) bileşenleri olarak, önümüzdeki süreçte bir dizi etkinlikler yapmayı planlıyoruz. Sonuç olarak, sağlık hakkımız için mücadele etmemiz gerektiğini biliyoruz. Bu amaçla el ele veriyor, yan yana İlk etapta; 14 Mart Tıp Haftası kapsamında 23 Mart 2013'de geniş katılımlı “SAĞLIK HAKKI” konulu panel organizasyonu yapacağız. Katılın; sağlığı konuşalım. Katılın; sağlık hakkımızı savunalım. Katılın; sağlıklı bir dünya yaratalım! Gerçek apaçık ortada: Bize yalan söylediler! Asıl amaçları; sağlığı paralı hale getirmek, ticarileştirmek, özelleştirmek. OYSA ki, sağlık hepimiz için bir haktır… Hastalandığımızda, güçsüz, çaresiz, muhtaç düştüğümüzde... Sağlık hizmetlerinin hepimiz için eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir olması gerekiyor. BALIKESİR SAĞLIK HAKKI MECLİSİ 13 Servislerimizi Tanıyalım Hazırlayan: Op.Dr. Dursun ATAKUL yöntemlerle bunu sağlamak zor iken günümüzde geliştirilen yeni tedavi cihazları ve teknolojiler ile bu daha mümkün hale gelmiştir. Kanser hastalığına multidisipliner bir anlayışla yaklaşan Balikesir Devlet Hastanesi Radyasyon Onkoloji Bölümü'nde en gelişmiş radyoterapi cihazlarını kullanılmaktadır. Üç Boyutlu Konformal RT ve bu alandaki teknolojik gelişimin en son duraklarından biri olan IMRT (Intensity Modulated Radiotherapy / Doz Yoğunluk Ayarlı Radyoterapi) kliniğimizde uygulanabilmektedir. IMRT radyasyon tedavisinde gelinen en üst noktalardan biridir. Sadece tümörlü bölgeye yönelik istenilen dozda ışın verilebilmektedir. Bu cihazla kanserli hücrelere maksimum doz verilirken ışın almaması gereken çevre dokulara minimum düzeyde ışın verilerek yüksek korunma sağlanabilmektedir. Nükleer Tıp Bölümünde bulunan PET/BT cihazı, BT simülatör olarak kullanılmaktadır. Tedavi planlamaları hastanın BT, MR ve PET görüntüleri alınarak yapılmaktadır. Bu aşamada hastanın üç boyutlu farklı modalitelerde elde edilen BT, MR, PET görüntüleri alınarak gerçekleştirilen planlamada Radyasyon Onkoloğu ile birlikte çalışan Tıbbi Radyofizik Uzmanları önemli rol BALIKESİR DEVLET HASTANESİ RADYASYON ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ Radyasyon Onkolojisi iyonlaştırıcı radyasyonun tek başına veya diğer tedavi yöntemleri (cerrahi, kemoterapi) ile birlikte kanserli hastaların (diğer bazı kanser dışı habis olmayan hastalıklar da dahil) tedavisinde uygulandığı ve terapötik radyasyonun biyolojik ve fiziksel temelinin araştırıldığı bir disiplindir. Kanser tanısı almış hastalara, hastalıklarının herhangi bir aşamasında, değişik amaçlarla radyoterapi uygulanmaktadır. Radyoterapi, hastaları iyileştirmek (küratif) veya yakınmaları gidermek ve yaşamı uzatmak (palyatif) amacıyla uygulanmaktadır. Işın tedavisi ya tek başına yüksek dozlar vererek (radikal-definitif) veya herhangi bir tedaviye ek olarak (adjuvan, neoadjuvan) ya da koruyucu amaçla kullanılabilir. Radyoterapi, eksternal radyoterapi (dıştan yapılan tedavi) ve brakiterapi (içten yapılan tedavi) olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Sistemik hastalığı kontrol etmeyi amaçlayan kemoterapinin aksine, radyoterapi lokal-bölgesel bir tedavi şeklidir. Hastalığın köken aldığı yerde ve yakın çevresinde yinelemesini engellemeyi amaçlar ve bu sayede hastalığın yayılmasını engelleyerek hastaların iyileşmesini sağlar. Balıkesir Devlet Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniği 2009 Nisan ayında kurulmuştur. Bünyesinde 3 Radyasyon Onkolojisi Uzmanı, 2 Tıbbi Fizik Uzmanı, 5 Radyoterapi Teknikeri ve 1 Radyoterapi Hemşiresi ile bir ekip olarak hizmet vermektedir. Aynı zamanda gerekli durumlarda yataklı tedavi hizmeti de yürüten birimin, 26 yatak kapasitesi mevcuttur. Yıllık tedavi edilen hasta sayısı 2009 yılında ( 8 aylık) 232 iken; bu sayı artarak 2012 yılında 835'e ulaşmıştır. Klinik bünyesinde 1 adet Lineer Hızlandırıcı (LINAC) tedavi cihazı vardır. Siemens marka Oncor model lineer hızlandırıcı tedavi cihazı 618 MV foton ve 6-9-12-15-18-21 MeV elektron enerjilerinde olmak üzere 2 farklı tipte radyasyon verme özelliğine sahiptir. Bölümümüzde uygulanan external radyoterapi tekniğidir. Radyoterapide en sık kullanılan ve en kolay yöntemdir. Bu yöntemde radyasyon kaynağı hastadan uzakta bulunur. Işınlama hastaya tek bir alandan verilebildiği gibi, karşılıklı paralel iki alandan veya üç-dört alandan girilerek de verilebilir. Radyasyon Onkolojisinde amaç; tümöre maksimum dozu verirken, sağlam dokulara minimal dozu verebilmektir. Geleneksel 14 oynamaktadır. Klinik uygulamalarında; RT tek başına (baş-boyun, akciğer, serviks, prostat vb), postoperatif olarak( meme, beyin, GİS, akciğer, ürogenital, baş- boyun vb), preoperatif olarak( rektum, akciğer vb) ve kemoterapi ile eş zamanlı olarak bir çok tümör türünde uygulanmaktadır. RT; kür amaçlı kullanıldığı gibi hastalığa bağlı semptomları (beyin metastazı: kitle ve ödeme bağlı nörolojik semptomlar, kord kompresyonu: pleji, kanama: rektal,vajinal,mide) azaltmak amacıyla düşük dozlarda da kullanılabilir. Brakiterapi, sterotaktikradyoterapi (gamaknife, cyberknife), tomoterapi etkin bir şekilde değişik merkezlerde uygulanmaktadır. Brakiterapi, Rahim, serviks, prostat, dudak kanserlerinde eksternal radyoterapiye ek olarak radyoaktif kaynağın hasta bölgeye yerleştirilmesi ile uygulanan tedavilerdir. Gamaknife ve Cyberknife tedavilerinin uygulama alanları oldukça kısıtlıdır, ama uygun hastalarda 1-5 gün gibi kısa bir sürede uygulanması hem de normal doku hasarının en alt düzeyde olması tümöre de çok yüksek dozların verilebilmesi nedeniyle tercih edilmektedir. Tomoterapi (Helical Radyoterapi), bütün bileşenlerin tek bir odakta toplandığı kompleks bir cihazdır. Bütün işlemler tek bir cihazla yapılabilmektedir. Çok pahalı ve çok hassas cihazlar olduğundan Türkiye'de birkaç merkezde bulunmaktadır. Nadir durumlarda gereken hastalarda sevk verilmektedir. Bu tedaviler radyoterapi de en üst noktalar olarak tanımlanabilir. Sonuç olarak günümüz tedavileri IMRT ve konformal tedaviler hemen her hastada tercih sebebi olmaktadır. Balıkesir Devlet Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniği; günün teknolojik ihtiyaçlarını karşılayacak insan donanımı ve teknolojik donamı yeterli, genç ve dinamik bir ekipten oluşan, uzaktan gelen hastalar için yatarak tedavi imkânı sağlayan, bilimsel gerçeklikler ile örtüşerek hastaları en gelişmiş yöntemler ile tedavi eden bir kliniktir. Not: yazının hazırlanmasında emeği geçen Balıkesir Devlet Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Dr. Gülden ANGIN 'a teşekkür ederim. İŞYERİ HEKİMLİĞİ Dr. Dilek YILDIRIM BTO İşyeri Hekimliği Komisyonu İş kazalarının çığ gibi büyüdüğü, her gün 3-4 iş kazasının yaşandığı, işçilerin hayatlarının değeri olmadığı ülkemizde, sadece 2012 yılının temmuz ayında ölen işçi sayısı 110'u geçti.“Kaza” olmaktan çıkıp, “cinayet” haline dönüşen iş kazalarının çaresi gibi takdim edilen İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 30 Haziran 2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Avrupa Birliğine uyum süreci ile paralel olarak; İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ayrı bir yasası bulunmayan ülkemizde, 89/391 Sayılı Çerçeve Direktifine uyumlu ve Uluslararası Çalışma Örgütünün 155 ve 161 sayılı sözleşmelerindeki hükümler karşılığını bulmuş oldu. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun, eski İş Kanunundan en önemli farkı; kamu çalışanlarının, işçi çalıştıran bağımsız çalışanların ve 50 ve daha az işçi çalışan işyerlerinin de kapsama alınmış olmasıdır. Kanun ayrıca pek çok temel alanı yönetmeliklere bırakarak bu alanların kurallarını; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın düzenleyeceği yönetmeliklere bırakılmıştır. Çalışanların sayısına ve işyeri türüne bakılmaksızın her işyerinde iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ile diğer sağlık personeli görev yapması g e r e k m e k t e d i r. B u k o n u d a k a d e m e l i g e ç i ş uygulanmaktadır. · 1.1.2013 tarihi itibarı ile 50 ve üzeri çalışanı olan işyerlerinde iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu başlamıştır. · 50 ve altı çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde bu zorunluluk 1.7.2013 tarihinde devreye girecektir. · 50 ve altı çalışanı olan az tehlikeli işyerlerinin de 1.7.2014 tarihi itibarı ile iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulundurması gerekecektir. (TMMOB tarafından yayımlanan “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu”na göre, 2010 yılındaki iş kazalarının yüzde 56'sı, aktif sigortalıların yüzde 62'sini, işyerlerinin de yüzde 68'sini oluşturan, 1–49 arası çalışanı bulunan ve işyeri sağlık ve güvenlik birimi ile işyeri hekimi, iş güvenliği mühendisi, işyeri hemşiresi veya sağlık memuru istihdam zorunluluğu bulunmayan işyerlerinde gerçekleşmektedir.) Kanun, Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve MİT Müsteşarlığı'nın faaliyetlerinde, afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetlerinde, ev hizmetlerinde, çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar hakkında, hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında iyileştirme kapsamında yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetlerinde uygulanmayacaktır. Kanunda “mesleki bağımsızlıktan söz edilmekteyse de, bağımsızlık hiçbir güvence ve yaptırıma bağlanmadığı için etkisiz ve işlevsiz durumdadır. Mesleki bağımsızlığın kapsamı, sınırları, işyeri hekiminin bu çerçevede sahip olduğu hak ve yetkiler ile mesleki bağımsızlığın ihlali halinde uygulanacak yaptırımlara ilişkin hiçbir düzenlemeye yer verilmeksizin, sadece “mesleki bağımsızlık içinde yürütür” demekle yetinilmiştir.(Uluslara arası Çalışma Örgütü-ILO-' nun 161 sayılı sözleşmesi ve 112 sayılı tavsiye kararında; mesleki bağımsızlığın sağlanması gerektiğine işaret edilerek, işyeri hekiminin mesleki bağımsızlığının tam olarak sağlanması için özellikle işe alınması ve işten çıkarılmasının özel statüye bağlanması gerektiği vurgulanmıştır.) İşyeri hekimlerinin çalışma koşulları ve işyerlerindeki statüleri oldukça korumasızdır. Tespitlerinin, önerilerinin yerine getirilmesi için yetkileri, yaptırım güçleri bulunmamaktadır. Kuşkusuz işyeri yönetimi her anlamda işverene aittir; işçi alımından gerekli malzeme alımına kadar her konuda son sözü işverenler söyler. Bu koşullarda çalışan ve işverene sundukları tespit ve önerileri yerine getirilmediği halde, iş kazası ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulan işyeri hekimlerinin belgelerini askıya alması, açıkça haksız ve adaletsiz bir düzenlemedir. Yanı sıra mesleki bağımsızlığı daha da zayıflatmaktadır. Kamuda çalışanlara ek iş yükü getirildi. “Kamu kurum ve kuruluşlarında ilgili mevzuata göre çalıştırılan işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı olma niteliğini haiz personel, gerekli belgeye sahip olmaları şartıyla asli görevlerinin yanında, belirlenen çalışma süresine riayet ederek çalışmakta oldukları kurumda veya ilgili personelin muvafakati ve üst yöneticinin onayı ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilebilir” denilmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının asli görevlerinin yanında aynı kurum içinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilmeleri, ek iş yükü demektir. Kanun, yetişmiş/nitelikli emek gücünü, en verimli şekilde kullanmak yerine, var olanı daha da çok çalıştırmak ve işverenin maliyetini düşürmek içgüdüsü ile hareket etmektedir. Böylece işyeri hekimi ve uzman hizmetini niteliksizleştirmeye, yapılacak işlerde eksiklik ve aksaklık yaratıcı bir uygulamaya kapı aralamaktadır. Üstelik işyeri hekimi şayet çalışmakta olduğu kurumda görevlendirilecekse, muvafakatinin olup-olmadığı sorulmayacaktır. (Ancak diğer kamu kurum ve kuruluşunda görevlendirilirse “personelin muvafakati” aranacaktır.) Diğer yandan bu düzenlemeyle, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 81. maddesi uyarınca kamudaki asli görevinin yanı sıra -herhangi bir ücret almaksızın- işyeri hekimliği yapmakta olan personele, sınırlı da olsa ilave ödeme alma imkânı getirilmiş olması olumludur. Ancak tıpkı nöbet ücretlerinde olduğu gibi, aylık toplam seksen saatten fazla görevlendirmelerde herhangi bir ödeme yapılmayacaktır. Olumlu bir yön olarak Kanunun 18. maddesinde çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması hususudur. Ancak çalışanların /temsilcilerin katılımının sağlanması ve bu konunun takibi nasıl yapılacağından söz edilmemektedir. 50 ve daha fazla çalışanın bulunduğu ve 6 aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurulacağından 50'den az çalışanı bulunan ya da yapılacak iş ve çalışan sayısının taşeron yöntemiyle 50'den az çalışanı gerektirecek biçimde parçalandığı durumlarda İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu kurulmayacaktır. Kanun'da net bir çerçeve belirtilmeksizin pek çok temel alan yönetmeliklere bırakılmıştır. Öyle ki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çeşitli yönetmelikler başlıklı 30. maddede 13 bent olarak sayılan konularda yönetmelik düzenleneceği belirtilmiştir. Bunlardan işyeri hekimlerini doğrudan ilgilendirenler şunlardır: - İşyeri sağlık ve güvenlik birimi ile ortak sağlık ve güvenlik biriminde görev alacak işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin nitelikleri, işe alınmaları, görevlendirilmeleri, görev, yetki ve sorumlulukları, görevlerini nasıl yürütecekleri, işyerinde çalışan sayısı ve işyerinin yer aldığı tehlike sınıfı göz önünde bulundurularak asgari çalışma süreleri, işyerlerindeki tehlikeli hususları nasıl bildirecekleri, sahip oldukları belgelere göre hangi işyerlerinde görev alabilecekleri. - İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin eğitimleri ve belgelendirilmeleri, unvanlarına göre kimlerin hangi sınıf belge alabilecekleri, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli eğitimi verecek kurumların belgelendirilmeleri, yetkilendirilmeleri ile eğitim programlarının ve bu programlarda görev alacak eğiticilerin niteliklerinin belirlenmesi ve belgelendirilmeleri, eğitimlerin sonunda yapılacak sınavlar ve düzenlenecek belgeler. MEVCUT İŞYERİ HEKİMLİĞİ SERTİFİKALARI 6331 sayılı Kanun'un işyeri hekimlerini doğrudan ilgilendiren maddelerinden biri geçici 5. maddedir. “(1) Bu Kanunun yayımı tarihinden önce Bakanlıkça verilen işyeri hekimliği, iş güvenliği uzmanlığı ve işyeri hemşiresi sertifikası veya belgesi ile Türk Tabipleri Birliği tarafından verilen işyeri hekimliği sertifikası sahiplerinden belgeleri geçersiz sayılanlar, mevcut belge veya sertifikalarını bu Kanunun yayımından itibaren bir yıl içinde Bakanlıkça düzenlenecek belge ile değiştirmeleri şartıyla bu Kanunla verilen bütün hak ve yetkileri kullanabilirler. Aynı tarihten önce eğitim kurumlarınca verilen işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı eğitimlerini tamamlayanlardan eğitimleri geçersiz sayılanlar ilgili mevzuata göre sınava girmeye hak kazanırlar. Hak sahipliğinin tespitinde Bakanlık kayıtları esas alınır. Bilindiği gibi işyeri hekimliği sertifika eğitimleri; 1988 yılından 2003 yılına kadar üniversite öğretim üyelerinin desteği ile TTB tarafından verilmiştir.16.12.2003 tarihinde yapılan İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları İle Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik değişikliği ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu alana “müdahale” etmiş ve işyeri hekimliği eğitim ve sertifikalarının Bakanlık tarafından verileceğini düzenlemiştir. Böylece TTB tarafından veya TTB ortaklığı ile herhangi bir tarihte yapılmış işyeri hekimliği eğitimlerinin ve verilen sertifikaların geçersiz olmadığı yargı tarafından karar altına alınmıştır. Ayrıca Bakanlık bu değişimi bir de belge ücretine bağlamıştır. Web sitesinde yayımlanan duyuruya göre; gerek ÇASGEM, gerekse Genel Müdürlük ve TTB'den belge alıp geçersiz sayılanların başvuru sırasında belge ücretini (280 TL+KDV) yatırdıklarını gösteren dekontu da sunmaları gerektiği duyurulmaktadır. Oysa hemen belirtmek gerekir ki İşyeri Hekimlerinin Görev Yetki ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin 35. maddesinin (b) fıkrasında düzenlenen belge ve vize ücreti, Danıştay 10. Dairesi tarafından hukuka aykırı bulunmuştur. Danıştay 10. Dairesi'nin 2010/16631 E., 03.06.2011 tarihli yürütmenin durdurulması kararına göre; “…3146 sayılı Yasanın (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve 15 Görevleri Hakkında Kanun) 39. maddesinde, belgelendirmelerden alınacak ücretlerin döner sermaye işletmesi gelirleri arasında bulunduğuna dair bir kurala yer verilmemiş; öte yandan, dava konusu Yönetmeliğin dayanağı mevzuatta da, belgelendirmelerin ücret karşılığı yapılacağı yolunda herhangi bir hüküm yer almamıştır.İş sağlığı ve güvenliği alanındaki belgelerin düzenlenmesinin, davalı Bakanlığın İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün asli görevlerinden olduğu dikkate alındığında; söz konusu kamu hizmetinin ücret karşılığında yürütüleceğine dair açık bir yasa hükmü bulunmadıkça, ücret tahsil edilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.” denilmektedir. Görüldüğü gibi kararda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın belgelendirmeler sebebiyle ücret talep etme hakkı bulunmadığı belirtilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Bu kararın doğal sonucu, Bakanlığın bu alandaki işlemler sebebiyle ücret talep edemeyecek olmasıdır. Çalışma Bakanlığı ise bu karardan hareketle belge/vize ücreti talep etmekten vazgeçmek yerine, 6331 sayılı yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 31. maddesiyle, ücret talep etmeye “kanuni” bir dayanak yaratmıştır. Bakanlıkların sıklıkla yaptığı üzere, hukuka aykırı bulunan yönetmelik maddelerini, bu kez Kanun'a yerleştirerek Danıştay denetiminden kurtulmayı amaçlamıştır. 30 Haziran'da yürürlüğe giren 31.maddeye göre; “(1) İş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunan, ölçüm ve analizleri yapan kişi, kurum, kuruluşlar ve eğitim kurumları ile ilgili olarak yetkilendirme ve belgelendirme bedelleri, ……..dair usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.” denilmiş, böylece Bakanlığa, yetkilendirme ve belgelendirme bedellerini belirleme yetkisi hiçbir çerçeve çizilmeden ve sınır konulmadan Kanun'la devredilmiştir. 6331 sayılı Kanun ile, İş Kanunu'nun 81. maddesi de dâhil olmak üzere, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili birçok hüküm yürürlükten kaldırıldı ve/veya değiştirildi. Daha önce TTB tarafından açılan davlar olduğundan; Geçici 6. maddeyle de kamu kurum ve kuruluşları ile mahalli idarelerde yapılan işyeri hekimliği ödemeleri nedeniyle kamu görevlileri hakkında idari veya mali yargılama ve takibat yapılamayacağı, başlatılanların işlemden kaldırılacağı ve bu ödemelerin geriye tahsil ve tazmin konusu edilemeyeceği hükmü getirildi. SONUÇ 6331 sayılı Kanun, yeni olarak takdim edilmesine karşın neredeyse tamamı daha önceki yönetmelik ve tüzüklerden oluşmakta, bazı noktalarda eski düzenlemelerden dahi geriye gidiş mevcuttur. AB ve ILO' nun normlarına “uyum” gereği; “müstakil” hale getirilmesinden başka bir “yeniliği” olmayan yasanın, bu anlayış ve bu içerikle işçi ölümlerini engelleyemeyecektir. İşverenler önlem almadıkça, işverenlerin önlem alıpalmadığı denetlenmedikçe 'iş cinayetlerinin' önlenmesi mümkün değil. Oysa Kanun iş müfettişleri kanalıyla yapılacak denetimi bölerek, daha da etkisizleştirmiş, iş kazası halinde Çalışma ve Bölge Müdürlüklerini bütünüyle devreden çıkarmış, geriye tek seçenek olarak SGK' yı bırakmıştır. Gereği gibi denetim bir yana, zaten çok uzun olan teftiş ve raporlama sürecini de daha da uzatacak, içinden çıkılmaz hale sokacaktır. Türk Tabipleri Birliği “Çalışan Sağlığı Bildirgesi Çalışanların Sağlığına İlişkin Hekim Sorumluluğu” başlığında, “İşyeri hekiminin öncelikli sorumluluğu üretimin verimliliğinin artırılması değil, çalışanların sağlığının korunmasıdır” diyor. Bu yaklaşımla, bu Kanunun ruhu uyuşmamaktadır. Meslek hastalıkları ve iş kazalarında sorumluluğu işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarına pay etmek, Bakanlığa sektörel ihtiyaçlara göre özel düzenleme yapma yetkisi vermek, zaten temel alanlardaki düz enl em el eri Yönetm el i k l ere bırak m ak gi bi düzenlemelerden de açıkça görüldüğü üzere, Kanunun ruhu daha çok kar ve yine kardır. 6331 sayılı Kanun tek cümleyle özetlemek gerekirse; iş kazası ve meslek hastalıklarına neden olan olumsuz koşulları ortadan kaldırmaya dönük, köklü ve etkili kurallar getirmemiştir. Ayrıca, Türk Tabipleri Birliği ve yükseköğretim kurumlarının işbirliği ile verilen işyeri hekimliği sertifikalarının geçersiz sayılmasına ilişkin hukuka aykırı “ısrar” da, 6331 sayılı Kanun'la sürdürülmüştür. Ayrıca belirtmesi gereken; bu konuda verilen önceki Danıştay kararları, devam eden yargılama süreçleri ve açık hukuka aykırılık bir yana bırakıldığında dahi görüleceği gibi, müdahale TTB tarafından düzenlenen tüm eğitim süreçlerine ve verilen sertifikalara yönelik değildir. İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu'nun 15. maddesindeki "(3) Bu Kanun kapsamında alınması gereken sağlık raporları, işyeri sağlık ve güvenlik biriminde veya hizmet alınan ortak sağlık ve güvenlik biriminde görevli olan işyeri hekiminden alınır. Raporlara itirazlar Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hakem hastanelere yapılır, verilen kararlar kesindir." bendi gereğince 01.01. 2013 tarihinden itibaren işe giriş raporları Aile Hekimlerince verilmeyecektir. 16.12.2003 tarihinden önce TTB tarafından düzenlenen sertifika programlarının geçerli olduğunu, Bakanlık da tartışmamaktadır. Dolayısıyla 16.12.2003 tarihinden sonra işyeri hekimliği sertifikasını almış hekimlerin, geçici 5. maddede yer alan mevcut belge veya sertifikalarını bu Kanunun yayımından itibaren bir yıl içinde Bakanlıkça düzenlenecek belge ile değiştirmeleri gerekmektedir. Sertifikasını 2003 den önce alanlar yönünden de, 2003 sonrasında alıp, geçici 5. madde gereğince bir yıl içinde Bakanlıkça verilecek belgeyle değiştirecekler yönünden de, 5 yılda bir yenileme eğitimine katılmak ve vize zorunluluğu sürmektedir. Yararlanılan Kaynak: İstanbul Tabip Odası Hukuk Bürosu'nca hazırlanan Değerlendirme Raporu Deontoloji Uz.Dr. Birol ŞAFAK Hekim-hasta ilişkilerindeki sıcaklığı, güzelliği, tarifi mümkün olmayan güzel duyguları mutlaka tüm hekimler yaşamıştır. Hekim-hasta ilişkilerinde diyalogların çoğunluğu olumlu geçer ve hekim ile hasta arasında mukaddes bir bağ kurulurken bazı olumsuzluklar da yaşanmaktadır. HEKİM HAKLARI Bu durumlarla eski çağlardan beri karşılaşılmaktadır. Yakın tarihimizde de bu gibi olayların yaşandığının anlatıldığı Prof. Dr. Besim Ömer Akalın'ın “Nevsâli Afiyet” adlı eseri 1900'lü yılların başlarında yayınlanmıştır. Bu eserde bulunan Tabipler adlı makalesinde hekim haklarından bahsetmektedir. Bu makalede geçen bazı sözler, hekimlerin özel hayatı olabileceğine, uyumak ve dinlenmek gibi ihtiyaçlarının olabileceğine vurgu yapmaktadır. Bu yazıda, elinde olmayan nedenlerle hastaya gidemeyen hekimlere karşı insanların söylediği sözlere yer verilmiştir. Günün gazetelerinde de yorgun veya zamanı olmayarak hastaya gidemeyen hekimlere karşı y ü k l e n i l d i ğ i n i b e l i r t m i ş t i r. Günümüzde daha ağır sözler söylenmekteyse de-ölmeyi hak ediyorsunuz gibi-1900'lü yıllarda da şu sözler söylenmekteydi: ”Yarabbi, tabib denilen bu adamlar ne insafsız mahluklar imiş. Mademki paraları, hakları veriliyor, emekleri boşa gitmiyor, neden vuku bulan davete gitmiyorlar? Buna hakları var mı ve vazifelerini eda ve ifa etmeyen bu gibi doktorlara ne demeli?” Hekimlerin kazançları ve mal-mülk edinmeleri üzerine de insanların şu sözleri aynı makalede yer almıştır: ”Doktorlar değil mi? Bizim hastalıklarımızdan aldıkları paralar ile keselerini doldurup yiyorlar.” Eğer bir hekim mesleğinden yorulur ve bırakırsa yine şu sözler söylenirmiş: ”Vah yazık, hiç de mahcup olmuyor, elinde koca bir tabip diploması da var, insanlığa hizmet edeceğine, o canım mesleği bırakmış da bak nelerle uğraşıyor.” ”Yarabbi, tabib denilen bu adamlar ne insafsız mahlûklar imiş” Hekim haklarıyla ilgili düzenlemeler ilk kez 1963'te Dünya Tabipler Birliği tarafından kabul edilmiş ve 1983'te geliştirilmiştir. “Bütün Ulusal Bakım Sistemleri İçin Sağlık Bakımı Sunulmasında On İki İlke” isimli düzenleme hekim haklarını belirtmektedir. Bunlar şunlardır: I. Hangi sağlık sisteminde olursa olsun, hekimlik uygulamasının koşulları hekim örgütlerinin temsilcilerine danışılarak belirlenmelidir. II. Her sağlık sistemi, hastanın kendi seçtiği hekime başvurmasına, hekimin de yalnızca kendi seçtiği hastalara bakmasına izin vermeli; her iki hak da herhangi bir şekilde zedelenmemelidir. Özgür seçim ilkesine, tıbbi tedavinin bütünüyle ya da kısmen tedavi merkezlerinde sağlandığı yerlerde de uyulmalıdır. Acil durumdaki bir hastaya bakmak, hekimler için mesleki ve ahlâki yönden zorunlu bir görevdir. ”Doktorlar değil mi? Bizim hastalıklarımızdan aldıkları paralar ile keselerini doldurup yiyorlar.” III. Her sağlık bakım sistemi, diplomalı bütün hekimlere açık olmalıdır. Gerek hekimlik mesleği, gerekse birey olarak hekimler, istemedikleri görevi almaya zorlanmamalıdırlar. IV. Hekim, mesleğini istediği yerde uygulamakta ve hizmetini, eğitimini gördüğü uzmanlık dalı ile sınırlandırmakta özgür olmalıdır. Söz konusu ülkenin tıbbi gereksinimleri karşılanmalı ve olabildiği ölçüde hekimlik mesleği genç hekimleri hekime çok gereksinim duyulan yörelere yönlendirmeye çalışmalıdır. Bu bölgelerin başka yerlerden daha az beğenilir olduğu durumlarda, bu bölgelere giden hekimler uygun biçimde özendirilmeli, araç-gereçleri yeterli olmalı ve yaşam düzeyleri mesleki sorumlulukları ile orantılı bulunmalıdır. V. Meslek, sağlığa ve hastalığa ilişkin sorunlarla uğraşan bütün resmi kuruluşlarda yeterince temsil edilmelidir. VI. Hekim-hasta ilişkisinin gizlilik yönü, hastanın tedavisinin ve daha sonraki kontrollerinin her evresinde bulunan herkes tarafından kabul edilmeli ve gözetilmelidir. Yetkililer de bu konuya gerekli saygıyı göstermelidir. VII. Hekimin ahlâki, ekonomik ve mesleki bağımsızlığı güvence altına alınmalıdır. VIII. Hekimlik hizmetlerine ilişkin ücretlerin hekim ile hasta arasında doğrudan doğruya anlaşma şeklinde belirlenmediği ulusal sağlık bakım sistemlerinde emeğin karşılığını belirleyen yetkililer, hekimin ücretini yeterince karşılamalıdır. IX. Hekimlik hizmetlerine ilişkin ücretler saptanırken, verilen hizmetler değerlendirilmeli ve bu ücretler yalnızca ödeme yapan yetkili kurumun ekonomik durumuna göre ya da tek yanlı hükümet kararlarının bir sonucu olarak belirlenmemeli, aynı zamanda hekimlik mesleğini temsil eden kuruluş tarafından da kabul edilebilir olmalıdır. X. Gerek hizmetin niteliğini korumaya, gerekse hizmetlerden yararlanmaya yönelik olarak hekimlik hizmetlerinin sayı ve maliyet yönünden gözden geçirilmesi , yalnızca hekimler tarafından yapılmalı ve durum ulusal değil, yerel ve bölgesel standartlara göre değerlendirilmelidir. XI. Hastanın çıkarlarının korunabilmesi yönünden, hekimin yürürlükteki tıbbi standartlara uygun biçimde reçete yazma ya da gerekli gördüğü başka herhangi bir tedaviyi önerme hakkı sınırlanmamalıdır. XII. Hekim, mesleki bilgisini arttırmaya ve mesleki düzeyini yükseltmeye yönelik her etkinliğe katılmaya özendirilmelidir.'' ”Vah yazık, hiç de mahcup olmuyor, elinde koca bir tabip diploması da var, insanlığa hizmet edeceğine, o canım mesleği bırakmış da bak nelerle uğraşıyor.” Yorgun olmayan, güler yüzlü, mutlu hekimlere ihtiyaç vardır. Bunun için de hekimin yukarıda sayılan tüm haklarını kullanabiliyor olması gerekmektedir. Bu haklar sadece hekim için değil iyi bir sağlık hizmeti verilmesi için de gereklidir. Ayrıca hekim, hastasına empatiyle yaklaşırken özellikle hasta yakınlarının da aynı derecede özverili bir anlayış içinde olması ve hekimi hastanın en yakını olarak görmesi gerekir. İşte bu karşılıklı iyi ilişki, birçok sorununun çözülmesinde bir anlayış ortamı oluşmasına neden olacaktır. 17 Haberler Haberler TAM GÜN YASASI 2. KEZ DELİNDİ!... Sağlık Bakanı, başbakanın ameliyatı için deldiği Tam Gün Yasası'nı şimdi de eşi için pas geçti! Akdağ'ın eşi Gazi Üniversitesi'nde ameliyat oldu. Ameliyata özel doktor girdi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın eşi Şeyma Akdağ, 7 Aralık 2012 günü Ankara Gazi Üniversitesi Hastanesi'nde ameliyat oldu. Daha önce Başbakan Tayyip Erdoğan için delinen Tam Gün Yasası “ayrıcalıklı bakan eşi” için de uygulandı. Kulak rahatsızlığı nedeniyle hastaneye yatan Akdağ'ın ameliyatını, yasa nedeniyle muayenehane açan Prof. Dr. Nebil Göksu yaptı. Göksu'nun Tam Gün Yasası'na aykırı olarak devlet hastanesinde gerçekleştirdiği ameliyat için Gazi Üniversitesi Rektörlüğü ve Tıp Fakültesi Dekanlığı özel izin verdi. Akdağ'ın ameliyatına izinle katılan Prof. Dr. Nebil Göksu, “Tıbbi etikte bir doktor için bir başka doktorun ya da onun birinci derece yakınının önceliği vardır. Gerekirse tüm yasalar ve kurallar hiçe sayılabilir. Bu, bir mesleki dayanışmadır” dedi. 'TAM GÜN YASASI'NA KARŞIYIM' Şeyma Akdağ'ın eski hastası olduğunu söyleyen Prof. Dr. Göksu, “İlk kez 2004 yılında ameliyat ettim. Bana da bu şekilde yasaya rağmen görev yapmak ters geliyor ancak ameliyat için dekanlıktan ve rektörlükten özel izin alındı. Dekan ve rektör beni telefonla da arayarak ameliyatı bildirdi.” Tam Gün Yasası'yla ilgili de konuşan Göksu, “Tam gün yasasına karşıyım. 14 yıldır üniversite dışında muayenehanem var. Yasa çıkana kadar yarı zamanlı çalışıyordum. Bunun da bir zararını görmedim. Sadece daha fazla yıpranıyordum. Bu tür yasalar bizi zor duruma sokuyor. Bu doğru bir yasa değil” dedi. Nobel Tıp Ödülü sahibini buldu Nobel Tıp Ödülü, İngiltere'den John B. Gurdon (79) ile Japonya'dan Shinya Yamanaka'ya (50) verildi. Karolinska Enstitüsü'nde Nobel Komitesi üyeleri tarafından yapılan açıklamada, John B. Gordon'un yaptığı çalışmalar ile kök hücre çalışmalarının temellerini atan bilim adamı olduğu bildirilirken, Japonya Kyoto Üniversitesi'nden Prof. Shinya Yamanaka'nın da emriyolar ile kök hücre alanında önemli çalışmalar yaptığı bildirildi. Belirli bir işlevi yerine getirmek üzere olgunlaşmış hücrelerin, bedendeki dokulardan herhangi birini geliştirme kapasitesine sahip olgunlaşmamış hücrelere dönüşebileceğini keşfederek, insanoğlunun hücrelerle organizmaların nasıl geliştiğini anlamasına yardımcı olan İngiliz bilim adamı John B. Gurdon ve Japon bilim adamı Shinya Yamanaka, bu yılki Nobel Tıp Ödülü'nün sahibi oldu. 2001'den bu güne kadar Nobel Tıp Ödülü alanlar: 2011: Amerikalı Bruce Beutler, Fransız Jules Hoffmann ve Kanadalı Ralph Steinman 2010: İngiliz Frof. Dr. Robert Edwards 2009: Avustralyalı Elizabeth Blackburn, Amerikalı Carol Greider ve Jack Szostak 2008: Alman Harald zur Hausen, Fransız Barre-Sinoussi ve Luc Montagnier 2007: Amerikalı Mario Capecchi ve Oliver Smithies ile İngiliz Martin Evans 2006: Amerikalı Andrew Z. Fire ve Craig C. Mello 2005: Avustralyalı Barry J. Marshall ve J. Robin Warren 2004: Amerikalı Richard Axel ve Linda B. Buck 2003: Amerikalı Paul C. Lauterbur ve İngiliz Peter Mansfield 2002: İngiliz Sydney Brenner ve John E. Sulston ile Amerikalı H. Robert Horvitz 2001: Amerikalı Leland H. Hartwell ile İngiliz R. Timothy Hunt ve Paul M. Nurse MARDİN SAVUR BELDESİNDE SITMA SALGINI 18 Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana mücadele edilen sıtma hastalığı, resmi istatistiklere göre vaka sayıları açısından son yıllarda düşüş göstermekle birlikte hala topraklarımızda görülmektedir. Dünya Sıtma Raporu 2011 adlı dokümana göre ülkemizde 2010 yılında 9'u yerli olmak üzere 78 sıtma olgusu saptanmıştır. 2011'de 4'ü yerli olmak üzere 132 olgu bildirilmiştir. Her iki yılda görülmüş yerli olguların tümünün nüks olduğu, yeni olgu olmadığı bildirilmektedir. Ülkemizde Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman ve Siirt illeri hastalık geçişinin olduğu bölgedir. Türkiye 2012 yılı hedefi olarak sıtma bulaşının durdurulmasını stratejik hedef olarak belirlemiştir. Çevre sağlığı ve sıtma savaş hizmetlerinin sağlıkta dönüşüm programı paradigması ve örgütlenme tarzıyla değersizleşip zaafa uğraması salgının hazırlayıcılarından olarak dikkate alınmalıdır. Sağlık çalışanlarının iyi niyetli çabalarının salgını önleme ve etkin bir biçimde kontrol etmeye yetmeyebileceği, müdahalenin yapısal ögeleri de kapsaması gerektiği unutulmamalıdır. Kışkırtılmış talep ile tedavi edici hizmetlerin ön plan geçtiği, metalaştırılan sağlık hizmeti anlayışının egemen olduğu özelleştirmeci reformların koruyucu hizmetlerde ciddi aksaklıklara yol açması kaçınılmazdır. Savur'daki sıtma salgını bizlere bu gerçeği acı bir şekilde yaşatmıştır. Haberler Haberler Kuvvetler ayrılığı engel !... TTB Merkez Konseyi Sağlık Bakanıyla Görüştü TTB, 14 Mart Sağlık Haftası öncesi somut adımların atılmasını istediği “14 Mart'a 14 Acil Talep” başlıklı bildirgeyi Dr. Mehmet Müezzinoğlu'na sundu. TTB'nin talebi üzerine 27 Şubat 2013 tarihinde Sağlık Bakanlığı'nda gerçekleştirilen görüşmeye, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özdemir Aktan, TTB Merkez Konseyi 2. Başkanı Prof. Dr. Gülriz Erişgen, TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez Konseyi Üyeleri Dr. Filiz Ünal İncekara, Dr. Fatih Sürenkök, Dr. Arzu Erbilici, Dr. Melda Pelin Yargıç, Dr. Osman Öztürk ve TTB Hukuk Bürosu'ndan Avukat Ziynet Özçelik katıldı. Görüşmede; Sağlık Bakanlığı hastanelerinden tıp fakülteleri hastanelerine, aile sağlığı merkezlerinden toplum sağlığı merkezlerine, özel hastaneler ve tıp merkezlerinden muayenehanelere, işyeri hekimliklerinden kurum hekimliklerine, gerek kamuda gerekse özel sektörde çalışan bütün hekimlerin sorunları Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu'na aktarıldı. TTB Heyeti, Türkiye hekimlik ve sağlık ortamının uzun yıllardır uygulanan politikalar nedeniyle bir dizi sorunla karşı karşıya olduğunu, bu sorunların tamamının çözümünün hemen mümkün olmadığının kendilerince bilindiğini; Kamu Hastane Birlikleri, Kamu Özel Ortaklığı, sağlıkta piyasalaşma, özelleştirme gibi Hükümet'in uluslararası kuruluşlarla yürüttüğü politikalarda değişiklik beklemedikleri için bu görüşmede gündem yapmayı tercih etmediklerini; bu nedenle sorunların öncelikli olanlarına yönelik talepleri konuşmak istediklerini belirttiler. Daha sonra; TTB tarafından hazırlanan “14 Mart'a 14 Acil Talep” başlıklı bildirge, “Emekli ve Halen Çalışan Hekimlere Yönelik Acil Ücret Artış Önerisi” ile Sağlık Bakanlığı'na iletilmek üzere hekimler tarafından TTB'ye iletilen (14 acil talep dışında) şikâyet ve talepleri de içeren bir dosya Dr. Mehmet Müezzinoğlu'na sunuldu. TTB Heyeti, bu taleplerle ilgili olarak Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu tarafından yapılacak değerlendirme ve somut adımların 14 Mart Sağlık Haftası öncesinde hekimlere ve kamuoyuna açıklanmasını istedi. Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu da talepleri inceleyeceğini ve yapabilecekleri konusunda 14 Mart Haftası öncesinde hekimlere “müjde” vermeyi istediğini belirtti. Görüşmede; Sağlık Bakanlığı'nın Tam Gün'le ilgili yeni bir çalışma yaptığına dair basında yer alan haberler de gündeme geldi. TTB Merkez Konseyi üyeleri, basında yer aldığı gibi sadece üniversite öğretim üyelerine yönelik yapılacak bir düzenlemeyi kabul etmeyeceklerini, düzenlemelerin kamuda çalışan bütün hekimleri kapsaması ve yeni bir düzenlemeden önce Anayasa Mahkemesi'nin Tam Gün'le ilgili iptal kararının uygulanması gerektiğini belirtip çalışmalarla ilgili bilgi istediler. Dr. Mehmet Müezzinoğlu, konuyla ilgili görüşme ve çalışmalarının devam ettiğini, önümüzdeki on gün içinde bitirmeyi hedeflediklerini, şu an için bir şey söyleyecek durumda olmadığını ifade etti. Başbakan Erdoğan, "Şehir hastaneleri projesini 6 yıldır hayata geçiremedik. Çünkü kuvvetler ayrılığı önümüze engel olarak dikiliyor" dedi. BÜROKRATİK OLİGARŞİ: Sistem düzgün kurulmamış, sistemde yaşadığımız sıkıntılar var. Düzgün kurulmadığı içindir ki umulmadık yerde, umulmadık şekilde bakıyorsunuz bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor, umulmadık yerde yargıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Şehir hastaneleri projesini 6 yıldır bürokratik oligarşi nedeniyle hâlâ hayata geçiremedik. TTB 60. yaşını kutluyor.. M eslek örgütümüz, Türk Tabipleri Birliği (TTB) bugün (31 Ocak) 60. Yaşını kutluyor. Anayasal güvence altında, 6023 sayılı yasa ile 31 Ocak 1953 yılında kurulan TTB, Türkiye'deki hekimlerin örgütlü sesidir. Türk Tabipleri Birliği; Türkiye halkının sağlığını korumaya, geliştirmeye, herkesin kolay ulaşabileceği nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti için çalışmaya, meslek etik ilkelerini ve hekimlerin maddi, manevi haklarını korumaya, tıp eğitiminin her alanında söz söylemeye ve hekimlik mesleğinin çıkarını her platformda dile getirmeye devam edecektir 19 Haberler Haberler Balıkesir’de KHB Toplantıları Yeni CEO'ların atanmasıyla uygulanmaya başlanan Kamu Hastane Birlikleri (KHB) Balıkesir Tabip Odası ve SES Balıkesir Şubesi'nin birlikte düzenlediği toplantılarda değerlendirildi. TTB Merkez Konseyi'nden Dr. Osman Öztürk'ün katıldığı toplantıların ilki 18 Aralık 2012 günü saat 12.30'da Balıkesir Devlet Hastanesi Eğitim Salonu'nda, ikincisi de aynı gün saat 17.00'de Balıkesir Tabip Odası'nda yapıldı. Balıkesir Devlet Hastanesi'ndeki toplantıya 80'i aşkın hekim ve sağlık çalışanı katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Balıkesir Tabip Odası Başkanı Op. Dr. Şahin Cılız, “Sağlık çalışanlarını ve sağlık kurumlarını çıkarılan 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile oluşturulan Kamu Hastane Birlikleri ve illerde oluşturulan Genel Sekreterliklerin yöneteceğini ve sağlıkta karmaşanın derinleşeceği bir dönem beklemektedir.” diye belirtti. Balıkesir KHB Genel Sekreteri Dr. Hasan Yılmaz ile görüştüklerini ve sağlık sisteminin organizasyonunda çalışanların mağdur olmaması için, hem özlük hakları hem de yer değiştirmeler konusunda keyfi uygulamaların durdurulması gerektiğini ilettiklerini anlattı. Daha sonra Dr. Osman Öztürk 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve KHB'lerle ilgili bir sunum yaptı. Balıkesir Tabip Odası'nda yapılan ikinci toplantıya hekimler ve sağlık çalışanlarının yanı sıra aralarında KESK, ÇYDD, TÜKODER, TMMOB, Tıp Öğrencileri ve diğer demokratik kitle örgütlerinin yöneticilerinin de bulunduğu yaklaşık 80 izleyici katıldı. Toplantı, benzer şekilde, Dr. Şahin Cılız'ın açış konuşması ve Dr. Osman Öztürk'ün KHB'lerle ilgili sunumundan sonra soru ve katkılarla devam etti. Toplantılara katılan hekimler ve sağlık çalışanları KHB uygulamasının getireceği sorunlar ve hak kayıplarına dikkat çekerek TTB, SES ve sağlık alanında örgütlü diğer emek, meslek örgütleri tarafından KHB'lere karşı bir an önce bir eylem programı oluşturulması gerektiğini ifade ettiler ve 5 Ocak 2013 Cumartesi günü Ankara'da toplanacak olan Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi'ne katılımın önemini vurguladılar. Edremit 20 Burhaniye Haberler Haberler Sivil Toplum Örgütlerine KHB Bilgilendirmesi 04.12.2012 tarihinde Balıkesir Tabip Odası Toplantı Salonunda Dr. Necdet UÇAN tarafından Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında 663 sayılı KHK kapsamında Kamu Hastaneleri Birlikleri, sağlığın piyasalaştırılması, Üniversiteler, Hastaneler, İşyeri Hekimliği ve Aile hekimliğine etkileri ile ilgili bilgi verilmiş, gerek hizmeti sunan sağlık çalışanlarına, gerekse hizmet alanlara ne gibi etkilerinin olacağı, diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte Piyasaya Açılma sürecinde nelerin yapılabilecekleri tartışılmıştır. Toplantıya Balıkesir Barosu, Muhtarlar Derneği, Ziraat Mühendisleri Odası Balıkesir Temsilciliği, Elektrik Mühendisleri Odası Balıkesir Temsilciliği, Mimarlar Odası , Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türk İş, Tıp Öğrencileri, Tüketiciyi Koruma Derneği,KESK (Eğitim Sen ve Sağlık Emekçileri Sendikası), Diş Hekimleri Odası ile BAÇEV temsilcileri (Başkan,Yönetim Kurulu üyesi) katılmışlar, sunumdan sonra tüm Oda ve dernek temsilcileri söz alarak, yaşanacak dönem ile ilgili yapılabilecekler ve verilebilecek katkıları belirtmişlerdir. Şehir Efsanesine Dönen Şehir Hastaneleri Çok Yüklü Kamu Zararına Neden Oluyor Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın Konya'da yaptığı konuşmada 'Şehir Hastaneleri Projesi'ni yeniden gündeme getirmesinin ardından TTB Merkez Konseyi konu ile ilgili basın toplantısı düzenledi.Toplantıya TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. İsmail Buca ve TTB Avukatı Özgür Erbaş katıldı. Basın toplantısında yapılan açıklamalarda, TTB'nin söz konusu projeye karşı kamu yararını gözeterek ve toplum sağlığını korumak üzere açtığı davada yargının; 'yarattığı kamu zararı' nedeniyle yürütmeyi durdurma kararı verdiği anımsatıldı ve Başbakan'ın “bir kelime yüzünden engelleme” olarak yorumladığı Danıştay kararlarında, ihaleyi alan şirketlere mevcut hastanelerin ticari amaçla kullanılmak üzere verilmesinin temel hukuka aykırılık olarak değerlendirildiği belirtildi. Açıklamada şöyle denildi: “Türk Tabipleri Birliği yeni, modern hastaneler yapılmasına karşı değildir. Bizim istediğimiz bilimin gereklerine uygun biçimde, kente ve çevreye saygılı, kamu yararı gözetilecek biçimde ve mevcut hastaneler korunarak yeni yatırımların yapılmasıdır. Tüm bunların tersine uygulamalara karşı çıkmamız 'ayak bağı' olmaya çalışmamızdan değil, insanlığımızın, hekimliğimizin, kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olmamızın, kamu yararını gözetiyor olmamızın gereğidir.” İŞ YERİ HEKİMLİĞİNDE NERDEYİZ? Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulamaya başlanılmasından sonra Sağlık bakanlığı taşra teşkilatlarının 3' e bölündüğü; Sağlık Müdürlüğü, Halk Sağlığı Müdürlüğü ve Kamu Hastane Birliklerinin oluşturulduğu, yeni oluşum sırasında ülkenin hemen her yerinde liyakatin esas alınmadığı, yıllardır yöneticilik yapan ların ve emek verenlerin yok sayılarak, sadece belirli bir görüş, sendika ve partinin üyelerinin daha çok Genel sekreterlik ve diğer yöneticilik görevlerine getirildiği vurgulanmıştır. Balıkesir Tabip Odasında düzenlenen İş yeri hekimliğinde nerdeyiz? konulu söyleşi ilgi ile izlendi. Balıkesir merkez ve çevre ilçelerinden gelen hekimler, Balıkesir Tabip Odası toplantı salonunda 30 Ocak 2013 Çarşamba günü düzenlenen söyleşinin konuşmacıları Dr. Turabi YERLİ (İstanbul Tabip Odası İşyeri Hekimliği Komisyonu) ve Av. Ercan ERDİNER' in İş yeri hekimliği hakkındaki yeni bilgileri aktarmalarını izlediler. Konuşmacılar söyleşi sonunda hekimlerin sorularını cevapladılar. İş yeri hekimliği ile ilgili hükümetin yaptığı hekimler aleyhine köklü değişiklikler ve karşılaşılan yeni sorunlar karşılıklı tartışıldı. Haber: Arda Yılmaz 21 Haberler Haberler “Üniversite Hastane Birlikleri” geliyor! Tam Gün bir kez daha deliniyor! Sağlık Bakanlığının Kasım ayında Kamu Hastane Birliklerine geçmesinin ardından yeni YÖK Yasa Tasarısı'na göre üniversite hastaneleri de “birlik” oluşturabilecek. Tasarı ile ayrıca, Tam Gün Yasası da delinerek üniversite-özel hastane ortaklığı getiriliyor Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Milli Eğitim Bakanlığına sunduğu yeni Yükseköğretim Yasa Tasarısı taslağını internet sitesinde yayımladı. Çalışmanın gerekçesinde, yükseköğretim sisteminin siyasi, ideolojik, toplumsal ve iktisadi dönüşümlere paralel çeşitli yasal düzenlemelerin konusu olduğu belirtildi. Yapılan düzenlemelerin, dönemlerinin sosyopolitik iklimini yansıttığı, bunların yükseköğretimi, ulus devlet önceliklerine hizmet eden, endoktrinasyon odaklı eğitim ve araştırma faaliyeti olarak görüldüğü bildirilen gerekçede, “Türkiye'nin gelişen demokrasisi, büyüyen ekonomisi ve artan uluslararası gücü dikkate alındığında akademik özgürlüğü, kamu yararını ve akademik kaliteyi esas alan yeni bir yükseköğretim yasası bir zorunluluk halini almaktadır.” ifadelerine yer verildi. Gerekçede, uzunca bir dönem sorun olan erişim konusunun önemli ölçüde çözüldüğü, artık her ilde en az bir üniversitenin bulunduğu vurgulandı. Yükseköğretim kurumlarıyla hastaneler arasında iş birliği kapsamında vakıf ve özel yükseköğretim kurumlarıyla özel sağlık kuruluşları arasında tıp, diş hekimliği ve diğer sağlık bilimleri alanında eğitim-öğretim, araştırma, uygulama ve sağlık hizmeti sunumu amacıyla iş birliği yapılabilecek. Bu amaçla Türkiye Yükseköğretim Kurulunun uygun görüşü alınarak, hastane yönetimiyle üniversite rektörü arasında iş birliği protokolü akdedilecek. Üniversitede kadrolu akademik personel ile uzmanlık öğrencileri, iş birliği yapılan hastanede rektörlük tarafından görevlendirilebilecek. Bu iş birliğinin şartları ve iş birliği yapılan hastanenin yükümlülükleri ile hastanede görevlendirilecek akademik personele yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar Türkiye Yükseköğretim Kurulu tarafından düzenlenecek. Kurul tarafından belirlenen ölçütler çerçevesinde bu yükseköğretim kurumları ile iş birliği yapan özel sağlık kuruluşları eğitim ve araştırma hastanesi olarak kabul edilecek. Üniversite hastane birlikleri Taslak ile getirilen bir diğer önemli değişiklik ise “Üniversite Hastane Birlikleri”. Bilindiği gibi, Sağlık Bakanlığı geçtiğimiz Kasım ayında Kamu Hastane Birliklerine geçmişti. Aynı zamanda üniversite hastanelerinin de Sağlık Bakanlığına devredileceğine dair birçok spekülasyon yapılmıştı. Ancak, üniversite hastaneleri kendi birliklerini kendileri oluşturabilecek. İlgili madde Taslak içerisinde şu şekilde yer aldı: “Farklı üniversite sağlık araştırma ve uygulama merkezleri yürüttükleri eğitim, araştırma ve sağlık hizmetlerinde etkinlik ve verimlilik sağlamak, ortak nitelikteki mal ve hizmetlerin müştereken karşılanması ve sağlık hizmetleri sunumunda kalitenin artırılması amacıyla birlik oluşturabilirler. Birliğin kuruluşu, sermayesi, organları, yönetimi, görev, yetki ve sorumlulukları, denetimi, gelir ve giderleri ile çalışma usul ve esasları Kurulun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelik ile belirlenir.” SGK Fermanı: “TBMM Milletvekilleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişilere e-reçete oluşturulmayacak, eskiden olduğu gibi manuel reçete yazılmaya devam edilecektir. TTB'den Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Hasan Çağıl'a ziyaret Tam Gün Yasası deliniyor! Taslak'ta, son yıllarda sıkça tartışılan Tam Gün yasasıyla ilgili de doğrudan olmasa da, dolaylı olarak bölümler de yer aldı. Buna göre devlet üniversiteleri sağlık araştırma ve uygulama merkezleri ile özel sağlık kuruluşları arasında bir protokol çerçevesinde sağlık hizmeti amacıyla iş birliği yapılabilecek. İlgili sağlık hizmetinde öğretim üyesi dışındaki personel görevlendirilemeyecek. Böylelikle, üniversitede çalışan bir öğretim üyesi özel hastanede de sağlık hizmeti verebilecek. Öğretim elemanlarının çalışma esasları Öneride, öğretim elemanlarının üniversitede çalışma esaslarına ilişkin iki alternatif yer aldı. Birinci alternatifte, öğretim elemanlarının üniversitede kadrolu veya sözleşmeli statüde görev yapacağı, ikinci alternatifte ise öğretim elemanlarının yükseköğretim kurumlarında kadrolu olarak ve tam gün çalışmalarının esas olduğu belirtildi. 22 TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ve TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, 7 Şubat 2013 tarihinde Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Hasan Çağıl'ı makamında ziyaret etti. Ziyarette, hekimlerin bölge içi ve bölge dışı görevlendirilmeleri, yenilenen ek ödeme yönetmeliği, performans ödemeleri ve hekimlerin çalışma koşulları ile ilgili sorunlar paylaşıldı, çözüm önerileri sunuldu. Haberler Haberler Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi Toplandı Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi, 5 Ocak 2013 tarihinde Ankara'da toplandı. 32 ilden 250'yi aşkın hekim ve sağlık çalışanı, Kamu Hastane Birlikleri'ne Karşı Mücadele Programı'nı birlikte oluşturmak üzere Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Konferans Salonu'nda bir araya geldi. Başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere, SES ve DevSağlık İş'inde aralarında bulunduğu 12 sağlık meslek örgütünün çağrısıyla toplanan Türkiye (Büyük) Sağlıkçılar Meclisi'nin gündemini, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ve Kamu Hastane Birlikleri (KHB) oluşturdu. Açılış konuşması ve divan oluşturulmasının ardından söz alan TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk, KHB ile ilgili bir sunum yaptı. Dr. Öztürk'ün sunumunun ardından söz alan hekimler ve sağlık çalışanları ise KHB'nin kurulmasının ardından kendi illerinde yaşadıkları sorunları anlattılar, gerçekleştirdikleri eylemler hakkında bilgi verdiler ve edindikleri deneyimleri katılımcılarla paylaştılar. KHB ve bu birliklere bağlı olan hastanelere CEO'ların atanmasıyla birlikte bütün sağlık çalışanlarını derinden kaygılandıran bir dönem başladığına işaret edilen konuşmalarda, hükümetin sağlık politikalarına karşı birlik ve mücadele çağrısı yapıldı. OECD'den TTB'ne ziyaret Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nden (OECD) bir heyet, OECD tarafından 2008 yılında hazırlanan Türkiye Sağlık Sistemi Raporu'nun yeniden değerlendirilmesi çerçevesinde 7 Şubat 2013 tarihinde TTB'ni ziyaret ederek, TTB Merkez Konseyi üyeleri ile görüştü. Görüşmede, Türkiye'nin sağlık durumu, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın yansımaları, sağlık çalışanlarının durumu, performansa dayalı ödeme sistemi ve etkileri, SGK ve SGK ödemeleri üzerine TTB'nin görüşlerini içeren bir sunum yapıldı. OECD heyeti, TTB yapısı ve işleyişi ile ilgili de bilgi aldı. Görüşmede, OECD heyetine, aralarında Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı ile ilgili kitap ve broşürlerin de olduğu, TTB'nin, alandaki çalışmalarını içeren açıklamaları, raporları ve yayınları da bir dosya halinde sunularak, TTB'nin ve sağlık çalışanlarının talepleri aktarıldı. Sağlık Bakanlığına ve Sosyal Güvenlik Kurumuna Soruyoruz: Bu 'Ayrımcılık' Niye? Sağlık Bakanlığı'nın 15 Ocak 2013 tarihinden itibaren uygulamaya koyduğu e-reçete sisteminde Türkiye Büyük Millet Meclisi mensuplarının muaf tutulmasına ilişkin Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Osman Öztürk, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ali Özyurt ve Türkiye Psikiyatri Derneği İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Doğan Şahin ortak bir basın açıklaması düzenledi. Prof. Dr. Özdemir Aktan, geçmiş tarihte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın özel bir hastanede kayıtlı kan bilgilerinin kamuoyuna sızmasını hatırlatarak, internet ortamına dökülmüş hiçbir bilginin güvenliğinden söz edilemeyeceğini, ayrıca e-reçete uygulamasını Sağlık Net 2 uygulaması ile birlikte düşünmek gerektiğinin de altını çizdi. Açıklama metni Dr. Osman Öztürk tarafından okundu. Milletvekillerinin ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin Genel Sağlık Sigortası Yasası'ndan muaf oldukları gibi şimdi de e-reçete uygulamasından muaf bırakılmasını hangi gerekçeye dayandırdıkları soran Dr. Öztürk, millet için mükemmel uygulamalar olarak tarif edilen bu düzenlemelerden kendilerinin sistem dışında bırakılmasını anlayamadıklarını belirtti. “Millet”le “vekil”i arasındaki ayrımcılığın sebebini de soran Dr. Öztürk bu uygulamayla hastaların mahremiyet hakkının ihlal edildiğinin altını çizerek Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sağlık bilgilerinin güvenlik altında olmadığını ifade etti. Dr. Osman Öztürk ayrıca, böylesi bir uygulamada bırakın genel sağlık bilgilerini çocukluk çağında yapılmış bir zeka testine kadar her şeyin görülebileceğini belirterek işe girerken, sigorta yaptırırken, ya da ticari ilişkilerde ciddi sorunlara neden olacağını belirtti. Dr. Osman Öztürk'ün ardından söz alan Prof. Dr. Doğan Şahin, Sağlık Bakanlığı kendi sitesini koruyamazken, CIA' in bile sitesine girilip bilgiler toplanabilirken hastaların bilgilerini Bakanlık nasıl koruyacak?” sorusunu sordu. Bu uygulamanın aynı zamanda hekimlik mesleğini icra etmenin önünde ciddi bir engel teşkil ettiğini belirterek kişisel bilgilerinizin kimin eline geçtiğini bilmediğiniz bir ortamda hastanın doktoruyla bilgisini paylaşmasının imkânsız olduğunu ifade etti. Dr. Doğan Şahin, eğer bu uygulamada ısrar edilirse, Türkiye Psikiyatri Derneği olarak üyelerini itaatsizliğe davet edeceklerini ya da sisteme, hastalarına ilişkin yanlış bilgiler girmelerini önereceklerini belirtti. 23 Haberler Haberler AMELİZASYON Kelepir doktor ihalesi hale ile doktor alımı dönemi... Eskişehir merkezli TÜLOMSAŞ firması Türkiye'de bir ilke imza atarak, doktor ihalesine çıktı... Sitesinde motor, pompa ve boya ilanlarının yanına doktor ilanını da koyan şirket 'Kim en az maaşı isterse onunla çalışacak' İ Eskişehir'de bulunan Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi A.Ş (TÜLOMSAŞ) ilginç bir ihale açtı. Şirket, kurumda tam zamanlı çalışacak iki işyeri hekiminin alımı için ihale ilanı yayımladı. Şirketin web sitesinde 'yapılacak ihaleler' başlığı altında rulman, lokomotif malzemesi, pompa, montaj işi, boya gibi ihale ilanlarının yanı sıra 'İşyeri hekimliği' ihalesi de yer aldı. TÜLOMSAŞ, 1 Şubat'ta gerçekleşecek ihaleye ilişkin ilanı ve şartnameyi 9 Ocak tarihinde web sitesinde yayımladı. Buna göre ihale yoluyla işe alınacak işyeri hekimleri tam zamanlı görev yapacak. En uygun fiyatı öneren hekim işe alınacak. Yabancı doktorlar ihaleye katılamayacak. ‘MODERN IRGAT PAZARI' ‘İHALE' usulüyle doktor alımına Türk Tabipleri Birliği (TTB) tepki gösterdi. TTB Genel Sekreteri Bayazıt İlhan, , 'Sadece hekimler değil, hiçbir insan böyle bir yöntemle işe alınmamalı. Pompa, motor ihalesiyle birlikte insan ihalesi yapılıyor. Böyle bir uygulama Türkiye'de ilk oluyor ancak bunun devamı gelecek. Çünkü Çalışma Bakanlığı'nın İş ve İşçi Sağlığı Güvenliği Yasası buna imkân veriyor. Hekimler artık taşeron şirketler aracılığıyla ihale yöntemiyle işe alınacak. Ancak bu şartlarda çalıştıran bir iş yeri hekimi, işyerinde işçi sağlığını nasıl koruyabilir? İş Yeri Hekimlerini maaşlı çalışan reçete memuruna dönüşmüştür. İş ve iŞ sağlığı bu haliyle mümkün değildir' dedi. Özel Hekimlik Çalıştayı İstanbul'da Yapıldı Türk Tabipleri Birliği Özel Hekimlik Çalıştay'ı 19-20 Ocak 2013 tarihlerinde İstanbul'da yapıldı. Çalıştay TTB Özel Hekimlik Kolu'nun düzenlediği ilk çalıştay olması nedeniyle ayrıca önemliydi. 15 farklı Tabip Odası'ndan Özel Hekimlik Komisyonu üyeleri, TTB Merkez Konseyi Üyeleri Dr. Fatih Sürenkök ve Dr. Arzu Erbilici, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, TTB'nin bir önceki başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, eski başkanlarımızdan Prof. Dr. Özdemir İlter katılımcılar arasındaydı. Özel Hekimlik Kolu Başkanı Dr. Hasan Ogan yaptığı konuşmasında, çalıştayın Özel Hekimlik Kolu için bir ilk olduğunu, yılda 1 veya 2 kere bir araya gelmenin çok önemli ve gerekli olduğunu, çalıştayda çok önemli konuların tartışılacağını, yaşanan süreçte derinlemesine bilgilenmenin zorunlu olduğunun altını çizdi. 24 “Sağlıkta Dönüşüm programı, ulusal politikanın bütünleyici bir parçasıdır. Bütünsel bir süreçtir. Kapitalizm emek gücü üzerinden yükselir; bu nedenle emeği ölçülebilir bir parametre haline getirmek ister. Performansa dayalı ücretlendirme, Tam Gün Yasası, yabancı doktor ve hemşire çalıştırma, sağlık serbest bölgesi bu kapsamda ele alınmalıdır. Değişim değerinin egemen olduğu bir sistem kuruluyor. Her şeyin nicelleşmesini beraberinde getiriyor. Piyasalaşma ilk anda emeği değerli kılar bir süre sonra değersizleştirir. Emek değerlenme sürecine girdiği andan itibaren değersizleşmeye başlar. Yapılanlar sağlık sisteminin ölçülme, biçilme, fiyatlandırılmasıdır. Bu süreçte tüm emekler aynılaşır. “KHK'ler ile bölünmüş sağlık emek gücü piyasasının bütünlüğünün sağlanması amaçlandı. Kontrol edilebilir düzenek oluşturuldu. Tam Gün Yasası, ithal sağlık emekçilerinin istihdamının düzenlemesi, tıp fakültelerinin kontenjanlarının artırılması bu kapsamda uygulamaya kondu. “Hekim emek gücünün kontrol altına alınması hedeflendi. Yetişmiş hekim, hemşire ve sağlık çalışanı darlığı nedeni ile birbirinin yerine kullanılabilir olma, 'Replacable' olmak sağlanmaya çalışılıyor. Süreç içerisinde özerk çalışanlar kalmayacak, herkes sözleşmeli olacak; kadrolular da giderek sözleşmeli olacaklar. Emek gücünü kontrol edebilmek için arzı artırmak isteniyor. Sağlık serbest bölgesi olarak Samsun ili önde gelen aday. Hedef yaşlanan Avrupa pazarından hasta çekmek. Gelen firmalara vergi ve SGK muafiyetleri ve kar transferi kolaylığı sağlanacak. İstihdam yüklerinin kaldırılması ve sendikal örgütlenme üzerinde olası baskılar gündeme gelmekte: Artan iş yükü Esnek çalışma İş güvencesizliği Ücret gaspı Hak kayıpları İş gerginliği Yabancılaşma sağlık çalışanlarının karşılaşacağı sorunlar olarak belirtildi. Hekimlerin serbest meslek hakkı, muayenehane sürecinde gelinen nokta, poliklinikler, tıp merkezleri, dal merkezleri ve laboratuarların kapanma durumu, muayenehanelerin tabip odalarınca denetlenmesi, belediyelerde ruhsat alma zorunluluğunun kaldırılması yönünde çalışma yapılması konuları tartışıldı. Özel sağlık sektöründe hekimlerin çalışma koşulları; kadrolu, geçici kadro ile yan dal uzmanı olarak çalışma; birden fazla ilde çalışma izni; iş ve ücret güvencesi; hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sağlığı şiddet ve tükenmişlik sendromu ortaya kondu. Kamuda ve özelde hekimlerin giderek aynı şekilde çalışacağı; Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte hastanelerin işletmelere hastaların ise müşteriye dönüştüğü; giderek hekimlerin de bir yabancılaşma yaşadıkları; buna yine de dur diyeceklerin iyi hekimliği savunan hekimler olacağı; hekimlerin bir araya gelmesi ve mücadelesi amacıyla örgütlenmenin çok önemli olduğu; bunu sağlamak üzere hekim sendikası kurulmasının avantaj ve dezavantajları tartışıldı. Haberler Haberler SGK'YA HER AY ŞUBAT!... Eski Sağlık Bakanı'na doktorlardan şok! Sağlık eski Bakanı Recep Akdağ' ın, görevini devrederken, doktorlardan helallik istemesi üzerine İzmir Tabip Odası da, doktorlara internet sitesi üzerinden "Hakkınızı helal ediyor musunuz" diye sordu. Ankete katılan 3 bin 826 doktordan yüzde 89'u hakkını 'helal etmedi.’ Anket sonuçlarını değerlendiren İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Mete Güzelant, Akdağ'ın hekimlik mesleğini değersizleştirdiğini öne sürdü. Güzelant, yeni Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'na da uyarıda bulunarak, Akdağ gibi anılmamak için anketin sonuçlarını dikkate almasını istedi. Ankete katılan doktorların haklarını helal etmeme gerekçeleri şöyle açıklandı: “Hekimlik mesleğini değersizleştirmek, hekimlik onurunu ayaklar altına almak, halkı hekimlere karşı kışkırtarak, saldırılara ve şiddet ortamına açık hale getirmek, atama kısıtlamaları, ağır iş yükü nöbet ve çalışma saatleri, hekimlerin ceza ve tazminat davaları, adaletsiz performans uygulaması, düşük ücret, serbest çalışma hakkını ortadan kaldırmak, muayenehane, tıp ve dal merkezleri ve polikliniklere karşı neredeyse terör boyutuna varan baskılar yapmak, öğretim üyelerine getirilen çalışma kısıtlamaları, tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminin kalitesini düşürmek, akademik personele ciddi baskılar yapmak, sağlık sistemini ve çalışanların statüsünü yapboz uygulamalarla karmaşaya sokmak." SGK' bundan sonra 1 ayı 28 gün olarak kabul edeceğini, tedaviye başlama ilaçlarının raporlu bile olsa yine 28 günlük ödenecek raporlu hastaların, raporları olsa dahi ilk başlangıç ilaçlarını en fazla 28 günlük alabilecekler. Daha önce Danıştay 10. Dairesi “ “Hastanın muayene ve tetkiklerini yapmak suretiyle teşhis ettiği hastalığa uygulanacak tedaviyi mesleki bilgisi ve vicdanı ile belirleyerek hastanın iyileşmesini sağlayacak ilaç ve diğer tıbbi malzemeyi reçete etmek ve reçete edilen ilacın hastalığın tedavisinde ne kadar süreyle kullanılacağını saptamak hekimin yetkisinde bulunmaktadır. Buna göre 28 ve 29 günlük ilaç kullanım sürelerinin bir aylık dozu ifade edeceği yönündeki dava konusu düzenleme, hekim yetkisine müdahale niteliğinde olduğu gibi hastanın tedavi hakkına, bir başka ifade ile reçetede öngörülen süre kadar ilaç kullanma hakkına ve Anayasa ile güvence altına alınmış, sağlıklı yaşam hakkına da aykırılık oluşturmaktadır.” diyerek 1 ayın 30 gün olduğunu vurgulamaktadır. Yargı kararlarına rağmen “arkadan dolanmayı” alışkanlık haline getirip,hekimden daha hekim, eczacıdan daha eczacı olan, yeni tanımlamalar yaparak bilime katkıda bulunan SGK'dan feyz almakları tüm filozof, bilim adamı, yer bilimci, tarihçi ve astrologlara duyurulur!... Sayın Başbakan Hayaliniz Nedir? “9 yıllık hayalim” dediğiniz“Şehir Hastanelerine” ilişkin TBMM'ye gönderdiğiniz Tasarı bu günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Biz de orada tutanaklara geçen resmi açıklamalardan çok şey öğrendik. Öğrendiklerimizden hayretler içinde kaldık, onun için size sesleniyoruz; · Sayın Başbakan “Şehir hastanesi” projelerine ilişkin bütün gerçekleri biliyor musunuz? · Örneğin Tasarıdaki bazı ibarelerin gün olur Türkiye'de Sağlık Bakanlığı kaldırılırsa diye eklendiğini biliyor musunuz? · 45 bin yeni yatak yapılacağını söylediğiniz halde “şehir hastanesi” projelerinin mevcut hastanelerin kapatılması, yatak sayısının azaltılması şartıyla yapıldığını biliyor musunuz? · “Dışarıda sedyelerde insanlar olmasın, bizim istediğimiz bu” diyerek anlattığınız hayaliniz ile bu Tasarının bir ilgisinin olmadığını biliyor musunuz? · Tasarı'daki bir madde ile hekiminden teknisyenine ebesinden hemşiresine tüm sağlık çalışanlarının taşeron işçisi haline getirileceğini biliyor musunuz? · Bu devasa “şehir hastanelerinde” çalışacak binlerce kişinin işyerine gelmek için kullanacağı servisten, çocuklarını bırakacakları kreşe kadar her yerin “ticari alan” olacağını biliyor musunuz? · Morg ve gasilhanenin de şirkete devri mümkün “ticari alan” olarak sayıldığını biliyor musunuz? · Türkiye'nin en büyük şehirlerine yapılacak bu hastanelerin tamamlanmasından sonra o şehirde neredeyse başka “Devlet” Hastanesi kalmayacağını mevcutların kapatılıp yerlerinin şirketlere verileceğini biliyor musunuz? · İhaleyi alan şirketlere kredi verecek çok uluslu finans · · · · · · kuruluşlarının, uygun görmeleri durumunda Hastanelere el koyup yöneteceklerini biliyor musunuz? Şehir hastanesi ihalelerini alan şirketlere sanki otoyol işleteceklermiş gibi toplumu hasta etmek üzerinden yüzde 70 doluluk oranı vaat edildiğini biliyor musunuz? İhale alan şirketlerin alacakları kredilere ve bunların her türlü ek masrafına doğrudan Hazine garantisi verildiğini, her türlü Damga ve Harçtan vareste, KDV'den muaf olduklarını biliyor musunuz? Bugünden yarına büyük yatırım bütçesi isteyen bu “projeleriniz” için finansman sağlayacağı söylenen kamu özel ortaklığı yönteminin Tasarı sayesinde en küçük birime kadar yayıldığını, hastanelerin dış cephe yalıtımını yaptırmak için bile tıbbi hizmet satın alınarak yapılacağını biliyor musunuz? Bu hastanelerde Sağlık Bakanlığı'nın kiracı olacağını biliyor musunuz? Hatta Sağlık Bakanlığı'nın Türkiye Halk Sağlığı Kurumu'nun, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nun kendi binalarında şirketlerin kiracısı olacaklarını biliyor musunuz? Bizleri, çocuklarımızı, hatta torunlarımızı yarım asır süreyle borçlandıracağını; bugüne kadar yapılan ihalelerle bile şimdiden 60 katrilyon lira borçlandığımızı biliyor musunuz? Sayın Başbakan, bütün bunları öngörerek, isteyerek bu Tasarıya imza atmış olamazsınız. Yüz binlerce sağlık çalışanını güvencesiz taşeron işçisine dönüştürme, katrilyonlarca lira tutarında kamu kaynağını kredi şirketlerine aktarma, devlet hastanelerini alışveriş merkezi ya da rezidans yapsınlar diye şirketlere verme, o şehirde vatandaşların gideceği başka bir hastane bırakmama esasına dayalı bir projeniz yoksa… Eğer hayallerinizi süsleyen proje bu anlattıklarımıza benzemiyorsa -ki benzemiyor- bu Tasarıyı geri çekin. Saygılarımızla… Türk Tabipleri Birliği 25 SAĞLIKTA ŞİDDET Dr. Ersin Arslan'ın İsmi Bir Parka Verildi Gaziantep'te görev yaptığı hastanede bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybeden Dr. Ersin Arslan 'ın ismi, Konya Meram Belediyesi tarafından bir parka verildi. Konya Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Halil Öztürk ve Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Kemalettin Şahin, Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar Kalaycı'yı makamında ziyaret ederek, bu anlamlı ve örnek davranışlarından dolayı Meram Belediye Başkanı Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar Kalaycı ise “Umut ediyorum ki ülkemizde bir daha bu tarz üzücü olaylar yaşanmaz. Bu vesileyle meslek şehidi Dr. Ersin Arslan'ı bir kez daha rahmetle anıyor, yakınlarına ve sağlık camiasına başsağlığı diliyorum" dedi. Başka Ersinleri Kaybetmemek İçin Gerekli Yasaların Çıkmasını İstiyoruz Sağlıkta her gün 21 şiddet vakası yaşanıyor Sağlık Bakanlığı Beyaz Kod Birimi'ne gelen bildirimler sağlıkta şiddetin en çok İstanbul, Ankara ve İzmir'de görüldüğünü ortaya koydu. Beyaz Kod Birimi'ne yaklaşık 7 ayda 5 bine yakın şiddet bildirilirken en çok acil serviste şiddet görüldü. Türkiye'de sağlık alanında günde en az 21 şiddet vakası yaşandığı ortaya çıktı. Meclis Sağlık Çalışanlarına Şiddeti Araştırma Komisyonu'nun, Sağlık Bakanlığında Beyaz Kod Merkezini ziyaretinde çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Sağlık Bakanlığı Beyaz Kod Birimi; sağlık çalışanlarına yönelik fiziksel, sözel şiddet eylemlerinin bildirildiği ve kayıt altına alınarak izlendiği bir birim. Görevleri arasında ise sağlık kuruluşlarında gerçekleşen şiddet olaylarının izlenmesi yer alıyor. Sağlık Bakanlığı bünyesinde 14 Mayıs 2012 de kurulan Beyaz Kod Birimi 7 gün 24 saat hizmet veriyor. Beyaz Kod Birimi'ne gelen şiddet sınıflamasına göre sözel şiddet arasında; hakaret içeren sözler, tehdit içeren sözler, küfür içeren sözler ve mesleki bilgiye yönelik alay içeren ifadeler yer alıyor. Fiziksel şiddet arasında da çalışana uygulanan fiziksel şiddet, çalışana yönelik fiziksel şiddet teşebbüsü, kurum donanım ve yapılarına zarar verme geliyor. İLK SIRADA İSTANBUL VAR Beyaz Kod Birimi'nin komisyona sunduğu rapora göre, 14 Mayıs 17 Aralık tarihlerine en çok bildirim alan illerde birinci sırayı İstanbul, ikinci sırayı Ankara, üçüncü sırayı İzmir aldı. Toplam 4 bin 688 şiddet türünden 3 bin 190'ını sözel şiddet, bin 498'ini fiziksel şiddet oluşturdu. Günlük ortalama bildirim sayısı ise 21 oldu. Gelen bildirimlerde unvanlarına göre dağılımda ilk sırayı yüzde 56 ile hekimler aldı. Bölümlere göre dağılımında ise ilk sırayı yüzde 33 ile acil servis, yüzde 31 ile poliklinikler, yüzde 16 klinik/servisler aldı. 26 Gaziantep'de 17 Nisan 2012 tarihinde bir hasta yakını tarafından görevi başında bıçaklanarak öldürülen Dr. Ersin Arslan'ın duruşması 8 Ocak 2013 tarihinde Gaziantep'te görüldü. Duruşma öncesi Gaziantep Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği tarafından basın açıklaması yapıldı. Duruşmaya TTB Merkez Konsey'i üyelerinden Prof. Dr. Gülriz Erişgen Dr. Osman Öztürk, Dr. İsmail Bulca ve Dr. Fatih Sürenkök katıldı. Davanın bir sonraki duruşması 19 Mart 2013 tarihine ertelendi. TOPLUMDA YAŞANAN HER TÜRDEN ŞİDDETİ KINIYOR SAĞLIKTA ŞİDDETİN SON BULMASI DOSTCA BİR SAĞLIK ORTAMI İÇİN TALEPLERİMİZDE ISRAR EDİYORUZ ! SAĞLIKTA ŞİDDET Morgdan cesedi alıp acil servis bastılar Adana'da yaklaşık 200 kişi, trafik kazası sonrası ölen şahsın yaşadığını ileri sürüp Adana Devlet Hastanesinin morgundan aldıkları ceset ile acil servisi bastı. Yaşadığını ileri sürdükleri kişinin cesedine müdahale edilmesini isteyen öfkeli kalabalık, hastane görevlilerine saldırdı. Hastanenin güvenlik kamerasına yansıyan olayla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Hamile doktora çirkin saldırı Basın Konseyinden Reha Muhtara Uyarı Bursa'da 112 ekiplerinde görev yapan 2 aylık hamile doktor, yüksekten düşme anonsu üzerine gittikleri olay yerinde alkollü şahıslar tarafından saldırıya uğradı. Darp edilen genç doktor hastaneye kaldırılırken, sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi Vatan Gazetesi Yazarı Reha Muhtar'ın 9 ve 11 Kasım 2012 tarihlerinde yayımlanan, hekimlik mesleğini itibarsızlaştıran ve hekimleri hedef gösteren köşe yazılarına ilişkin, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından Basın Konseyi'ne yapılan şikâyet başvurusu sonuçlandı. Basın Konseyi, Vatan Gazetesi Yazarı Reha Muhtar'ın uyarılmasına karar verdi. Vatan Gazetesi'nde, 9 Kasım 2012 tarihinde; “Ameliyatımı Yanlış Yapan Doktor Maceraları…” ve 11 Kasım 2012 tarihinde; “Semra Hanım'dan Mektup Var…” başlıklarıyla Reha Muhtar imzasıyla yayımlanan köşe yazılarının ardından, TTB ve İTO, 20 Kasım 2012 tarihinde Basın Konseyi'ne şikayet başvurusunda bulunmuş, başvuru yazısında “Toplumsal bellek oluşturmakta önemli rol oynayan medya mensuplarının kişisel deneyim ve kanaatleriyle yazılan kimi makaleler ve yapılan haberlerin hekimlik mesleğini itibarsızlaştırdığını ve hatta hekimleri hedef tahtası haline getirdiğini bu üzücü vesileyle bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Yine bu çerçevede, Sayın Reha Muhtar hakkında basın meslek ilkeleri doğrultusunda gerekli işlemlerin yapılmasını rica ediyor, hekimler hakkında olumsuz ve güven zedeleyici dil kullanılmaması konusunda genel bir duyarlılık geliştirilmesi için destek ve işbirliğinizi bekliyoruz.” denilmişti. Basın Konseyi ise 17 Aralık 2012 tarihli Yüksek Kurul toplantısında, Vatan Gazetesi yazarı Reha Muhtar tarafından kaleme alınan yazılara ilişkin yapılan başvuruyu değerlendirdi ve karara bağladı. Basın Konseyi Yüksek Kurulu tarafından yapılan değerlendirmede, “kişilerin özel yaşamı kamu çıkarının gerektirdiği durumlar dışında yayın konusu olamaz” ibaresini içeren Basın Meslek İlkeleri'nin 5. Maddesi'nin ve “Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz” ibaresini içeren Basın Meslek İlkeleri'nin 6. Maddesi'nin ihlal edildiği sonucuna varılarak, Reha Muhtar'ın oy çokluğu ile uyarılmasına karar verildi. 27 Paramedik Yaþamýn Sýrlarý Yaþamýn Sýrlarý Uz. Dr Yaşar GENÇ D iğer canlılar gibi insanlar da belirli bir ömre sahiptirler, yaşarlar ve ölürler. İnsanlar ve diğer canlıların yaşam sürelerini belirleyen etkenler insanoğlu tarafından şimdilik tam olarak belirlenememiştir. Neden Kaplumbağalar 150 yıl, kargalar 200 yıl yaşar da, kelebekler 24 saatte ölürler, bazı kuşlar 6 ay yaşarlar? Bunun nedenleri tam olarak çözülmüş değildir. Dini ve bilimsel bazı yorum ve tahminler dışında canlıların yaşam sürelerini neyin belirlediği meçhuldür. Tüm bu canlılar içinde bilimsel olarak insanların yaşam süresi 100 ila 120 yıl olduğu bilinmektedir, ancak süreyi belirleyenin ne olduğu henüz bilinmemektedir. Mutlaka bilimsel açıklamaları vardır, ancak şu andaki bilim ve tıp bunun için yetersizliğini kabul etmektedir, ileriki yıllarda ya da yüz yıllarda bu soruların cevapları mutlaka bulunacaktır. Ortalama yüz yıl yaşaması gereken insanoğlu kendi elleriyle bu süreyi ciddi anlamda kısaltmayı başarmıştır. 1950' li yıllarda bir insanın ortama yaşam süresi 50 civarında iken günümüzde önemli oranda uzamıştır. Özellikle koruyucu hekimlik, enfeksiyon hastalıklarıyla etkin mücadele, çocuk ölüm hızlarının azalması, kalp damar hastalıklarının tedavisindeki başarılar, özellikle koruyucu önlemler sayesinde ortalama yaşam süresi biyolojik olarak beklenen seviyelere gelmese bile, ortalama75 civarına çıkmıştı. Özellikle gelişmiş ülkelerde 80'i zorlamakta, Japon kadınların da beklenen yaşam süresi 85'e çıkmıştır. Yani Japon bir kız çocuğu dünyaya geldiği an ortalama 85 yıl yaşabileceği düşünülebilir. Ne kadar sağlıklı yaşarsak yaşayalım, insanlara biyolojik olarak ön görülen yaşam süresinden fazla yaşayamayız. Yani ağzımızla kuş tutsak, her gün spor yapsak, mükemmele yakın yaşasak bile bir kaplumbağa, bir karga kadar 28 yaşamamız mümkün değil. Ortalama yaşam süresi 10-15 yıl olan bir köpeğin de bizler kadar yaşaması beklenemez. Bu yaşam sürelerinin gizemi hala çözülebilmiş değildir. Günümüzde insanların ömrünü kısaltan en önemli hastalık grubu kalp damar hastalıkları ve kanserdir. Bu iki ölümcül hastalığın ortaya çıkmasındaki en büyük katkıyı gene biz insanlar kendi ellerimizle sebep oluyoruz. Genetik faktörler bir miktar katkı sağlasa da hastalıkların büyük bir kısmı bizlerin h a t a s ı n d a n k a y n a k l a n m a k t a d ı r. Yaşadığımız şu yüzyılda savaşlar, trafik kazaları, terörden olan ölümler kanser dâhil bütün ölüm sebeplerini toplasanız, kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler k a d a r o l m u y o r. K a l p d a m a r hastalıklarındaki o kadar gelişmelere ve tedavi çeşitlerine rağmen ölümlerin hala %60'ından kalp damar hastalıkları sorumludur. Bütün bu hastalıkların sebebi ateroskleroz yani damar sertliğidir. Damarı olan her organ kansız kalarak yapacağı görevi yapamaz ki: vücudumuzda damarı olmayan organda hemen hemen yok gibidir. Bu gerçek, damar sertliğinin tüm ölümlerin neden yarısından çoğundan sorumlu olduğunu açıklamaktadır. Göz damarı etkilenir körlüğe sebep olur, kalp damarlarını tutar kalp krizi geçiririz (hastaneye gelmeden üçte birini maalesef kaybederiz)beyin damarları etkilenir felç oluruz, vs. Y a n i hastalık tüm vücudu etkileri, damarı olan her organ tehdit altındadır. Biz insanların yapması gereken çocukluğumuzdan itibaren başlayan damar sertliğinin hızını azaltarak, hastalık düzeyine gelmesini engellemek, en azından geciktirmek, hastalanacaksak ta ileri yaşlarda hastalanmak. Vücuttaki zararlı bir şeyi engellemek için buna sebep olan etkenlerin kontrol edilmesi ve düzeltilmesi gerekir. Damar sertliği yapan durumları bilmek için illa ki doktor olmak gerekmiyor, basit ve hepimizin bildiği etkenler. Bunlardan hem değiştirebileceğimiz hem de değiştiremeyeceğimiz sebepler vardır. Biz bunların hepsine birden damar sertliği için risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörleri içinden en önemlilerinden biri SİGARA' dır. Yapılan o kadar kampanyalara rağmen hala ülkemizde damar sertliğinin en önemli sebebidir ve sigaranın zararlı etkilerini azaltacak ilaç ta yok üstelik. Sigara içenlerin yaşam süreleri sebeplerine bakılmaksızın içmeyenlere göre ortalama 10 yıl daha kısa olduğu ispatlanmasına rağmen hala içmeye devam etmekteyiz. Akciğer kanseri vs gibi çok tehlikeli etkileri yanında, damar sertliği sigara içenlerde 7 kat h ı z l a n m a k t a d ı r. D i ğ e r ö n e m l i sebeplerden biri de vücutta ihtiyaçtan fazla enerji birikiminin olmasıdır. Yani doğduğumuzdan şu andaki yaşımıza kadar ortalama yaktığımız enerjiden daha fazla vücudumuza enerji girmesidir. Bu ya çok yemeyle, ya az hareketle ya da hem çok yiyip hem de az hareketle ortaya çıkan bir durumdur. Yaşamamız boyunca beslenme ve günlük aktivitemizdeki yaptığımız yanlışlardan dolayı olmaktadır. Fazla enerji şişmanlamamıza, kolesterol ve kan yağlarımızın yükselmesine, şeker hastası olmamıza vs daha birçok damar sertliği için önemli risk faktörlerine sebep olur. Tuzlu yemek kan basıncı yüksekliği yani hipertansiyonun en önemli sebeplerinden biridir. Maşallah toplum olarak soframızdan tuzumuzu, yağımızı eksik etmiyoruz,” yemekten sonra yak bi cigara”, spor yapmak hak götüre, alın size Avrupa'nın en kısa yaşayan insanları,kalp damar hastalıklarının en sık olduğu sağlıksız bir toplum . Kış mevsimi geldi mi turşular bidon bidon, günde en az bir tabak turşu sonra acil servislerde sabaha kadar tansiyonun düşmesini beklemeler. Bunlara bir de stres ilave oldu mu damar sertliği için ideal şartları kendi ellerimizle, dişlerimizle, midemizle, barsaklarımızla hazırlamış olmuyor muyuz? Her şeyi Allah' a havale edip kaderinde arkasına gizlendi mi ve suçluluk duygumuzu da bastırınca her şey tamam oluyor, deve kuşu misali. Damar sertliğini sigaranın yedi, kolesterol yüksekliğinin altı, tansiyon yüksekliğinin beş, diyabetin altı, stresin dört, şişmanlığı üç kat artırdığını ve bunları tedavi edersek aynı oranda azalacağını bilsek, hayatımıza biraz daha çeki düzen veririz herhalde. Şunu unutmayalım ki: İyi ya da kötü hiç bir şey sebepsiz değildir. Hayatın iyi şeylerini almak, sağlığı tehdit eden şeylerden uzak durmak sağlıklı yaşam için gereklidir. Türümüzün biyolojik ve planlanan yaşı olan ortalama 100 yılı yakalamayı başaramasak bile, şimdilik Japonlar ve Fransız kadınlara yaklaşsak yetecek. ASM’lerimizi Tanıyalım BALYA-DANİŞMENT 3 NO' LU AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ Eski haliİl Merkezine 71 km, Balya İlçesine yaklaşık 18 km ve Gönen İlçesine 34 km. uzaklıktaki Gönen ve Balya arasında engebeli bir arazide bulunan Danişment köyü; 1954 yılında nahiye müdürlüğü olmuş, nahiyeliği 1979 yılına kadar sürmüştür. Tokat'ın Niksar İlçesinde kurularak sonraları Yozgat, Sivas ve Malatya dolaylarını içine alan Beyliğin dağılması sonucunda ülke geneline yayılan Danişmentlililerin bir bölümü de batıya yönelmiştir.(Türkiye genelinde yüz dolayında Danişment Köyü olduğu belirtilmektedir) Balıkesir dolaylarına gelen Danişmentlilerden bir bölümü Karesi Beyliği'nin kuruluşunu da sağlamışlardır, bir kısmı ise hayvancılıkla geçimini sürdürmüş, Bursa dolaylarından Osmanlı Devleti'nin batıya açılımını izleyerek Çanakkale'ye doğru gitmiş. Karacabey-Bandırma arasında, Gönen-Balya arasında ve Biga dolaylarında olmak üzere üç tane Danişment yerleşkesi oluşmuştur. Danişment'in tarlalarının engebeli arazide olması nedeni ile verimli çiftçilik yapılamadığından; köy halkı Balya madeninde çalışmış 1950'li yıllarda ve daha sonrasında Soma başta olmak üzere çalışmak için hızla göç vermiş, 1960'lı yıllardan sonra da yurtdışında özellikle Almanya, Belçika ve Hollanda'ya çalışmak için gidenler olmuştur. Köyümüzün eski okul binasının 2009 yılında tadilatı yapılarak yaşlılara daha kolaylık olması açısından merkezin dışında bulunan resmi binasından şu an da kullanmakta olduğumuz binasına taşınmıştır. Eski taş yapı binasıdır ve duvar kalınlığı 60 cm dir. Mevcut hali 2010 yılının ekim ayında aile hekimliğine geçilmesi ile Dr. Fevzi Turgut ve Aile sağlığı elemanı(çalışanı) Hemşire Sema DEMİR ile merkez Danişment olmak üzere toplam 10 köye hizmet vermektedir. Gezici hizmet verilen köylerimiz; Dereköy, Mancılık, Değirmendere , Orhanlar , Koyuneri ,Ilıcakpınar ve dağ köyleri olan Karadağ , Göloba ve Uzunçınar' dır. Toplam kesin kayıtlı hasta sayısı 2912 olup bunların 2327 si gezici hizmete tabiidir. Binamız Aile Sağlığı Merkezi olarak hizmete girdikten sonra tadilatı yapılmış ve iç kısmının ısınması klima ile sağlanmaktadır. Aile Sağlığı Merkezimizde gebe - lohusa- bebek izlemler ve aşılamaları, Aile sağlığı danışmanlığı, RİA uygulamaları, küçük cerrahi girişimler, basit laboratuar hizmetleri ve poliklinik hizmetleri, obezite takibi ve kanser izlemleri belirli bir çalışma planı doğrultusunda hizmet vermektedir. Ayrıca telefonla randevu sistemiyle hatalarımızın bekleme sürelerini olabildiğince azaltılmış nitelikli ve kaliteli hizmet sunulmaya özen gösterilmektedir. aile hekimliğinin temel ilkeleri olan: 1- aile hekimin belirli bir mekânda hizmet sunması 2- aile hekimin belirli bir çalışma planı doğrultusunda hizmet vermesi 3- randevu sistemiyle hastaların hekimlerinin çalışma planına uymalarının kolaylaştırılması 4- kişiye özel nitelikli ve kolay ulaşılabilir olmasına özellikle riayet edilmektedir. Hazırlayan : Dr. Fevzi TURGUT Es ki Şi md Ha li iki Ha li 29 Meslekdaþlarýmýzdan MAVİ - YEŞİL KÜRESEL ISINMA “Biz ne dersek diyelim dünya yine de dönüyor” diyen G. GALİLEİ'nin yaşımın her alanına uyarlayabileceğimiz bir deyişi ile bir yıl sonra merhaba. Bir yıl önceki küresel ısınma yazımı kontrol ettiğimde kendimi çizgi roman karakteri Zagor'un Gamlı Baykuşu'na benzettim ( Zagor 'u okumayanlar için Gamlı Baykuş: Doğada oluşan rastlantısal olaylardan olumsuz kehanetler çıkaran ve felaket haberciliği yapan Kızılderili bir Uz.Dr. Osman Nuri TOPAL varsa o yer hemen herkes için huzur ve mutluluk kaynağı olabiliyor. Peki bu yerleri oluşturmak için ne yapıyoruz? Vazgeçtim oluşmasından var olanları korumak için ne yapıyoruz? Bu soruların çözümü için biz hekimler ve meslek örgütümüz aktif olarak çalışmamız gereken bir dönemdeyiz. Gece başımızı yastığımıza koyduğumuzda bu gün mavi yeşil için ne yaptım sorusunu sormalıyız. Yaratıcı zekâlarımızı çözüm için çalıştırdığımızda çok parlak görüşlerin çıkacağı inancındayım. Biz ne dersek diyelim küresel ısınma hızla devam etmekte ve gelecekte tüm canlı yaşamını olumsuz olarak etkilemeye devam edecek. Hiç olmasa geciktirelim. Bu sayfanın konusu değil ama ülkemizde artan hekime karşı şiddet olaylarını kınamak adına eşi ve 3 oğlu doktor olan bir annenin karakter. ) Bu nedenle bu sayfanın Gamlı Baykuş köşesi olmaması için küresel ısınmanın olumlu güzel yönlerini ve hırsızlık mesleğinin bile değişebileceğini göstermek istedim . Gerek arkadaşlarımızla yapılan internette “Ölmeyi Hak Ediyorsunuz” başlığı ile paylaşılmasını istediği yazısını okumanızı ve çevrenizle paylaşmanızı öneririm. “İlk bakışta açıklanmayacak gibi görünen, yetersiz açıklanabilen gerçekler bile, günün birinde üzerlerindeki perde düşerek çıplak ve sade güzellikleriyle karşımıza dikilecek.” Galileo GALİLEİ 1638 30 konuşmalarda gerekse tv' ler 'deki oturumlarda yapılan konuşmalarda küresel ısınma gerçeğini yadsıyan ve tüm bu olayların doğanın kendisini yinelemesinin sonucu oluştuğunu ifade eden bilim! Adamları, akademisyenler var. Küresel ısınma konusunda tereddütleri olan arkadaşları National Geographic, Animal Planet veya Discovery gibi Belgesel kanalların herhangi bir vahşi doğa belgeselini izlemelerini öneririm. Doğada olumsuz etkilenen herhangi bir canlının domino taşı etkisiyle tüm canlıları etkileyebileceğini unutmayalım.Bu dünya sadece biz insanların değil tüm canlıların ve gelecekte yaşayacak canlı türlerinin dünyasıdır. Yeşillerin arasında kuş sesleri dinleyerek hele bir de karşınızda masmavi bir deniz Sloganımızla yazıyı noktalayalım. Her ev İçin 3 Fidan. s ak ü s tü n de a a m g n a d d Dr. H.Güngör GÖNDİKEN BİLDİK SORULAR 1- Aşağıdakilerden hangisi yanlış değildir? a) 3-4-5 b) 1-3-9 c) 2-11-48 ( Bunu bildiyseniz ikinci soruya geçiniz.) 2- Hangi şeyin % 'si kaç değildir? a) %5 b) %6 c) %7 ( vay be ! Hadi bakalım üçüncü soru ) 3- Bir hastanın ayakkabı numarası 42, diğeri ise haftada bir tuvalete çıkıyor. Mavi trenin hareket saati hangi şıkta doğru değildir? a) 28 b) 37 c)-3 ( - Ya patron bunu da geçtiler ya. Maaşlarını yine düşüremedik. ) ( - Üzülme, başka sürprizlerim var. ) görüyorlar mı? - SABİM nedir biliyorlar mı? - Onlar da sağlık dönüşürken şamar oğlanına dönüştürülmek istenmişler mi? - Öğrenip bana yazıver demiştim. ( Aslında pişman da oldum sorduğuma ) cevap geldi; BİLDİK UYARILAR Bazı Aile Hekimlerinin ahuzemlerini biriktirdikleri, günü gününe yapmadıkları tespit edilmiştir. Bu nedenle hafta içi TV açmaları yasaklanmış olup Facebook' da sadece hafta sonu 1 saattir. Bu gidişle yılsonu sınavında çakacaksınız. Sonra mecburen sizi sanayide tamircinin yanına vericez. Bak Ahmet amcanların Aile Hekimine, senin gibi mi? BİLDİK RİSKLER Önce erkek doktorlar dövüldü, sonra bayan doktorlar, sonra hamile bayan doktorlar. Şimdi sıra evlerin basılmasına geldi. Haydi hayırlısı… DOKTORLAR GÜLER Mİ? Biraz zor. Hem niye gülsünler durup dururken. Zaten adamların yüzünü güldüren olmamış ki, alışık da değiller üstelik. Delikanlı, ilk defa görüşeceği kız arkadaşına kendini beğendirmek için komik fıkralar ezberler, doğruca kızın yanına koşturur. Başlar anlatmaya, ama bırakın gülmeyi, gülümsemeye dair en ufak bir belirti bile yoktur. Şimdi desek, kız sağırmış, çok basit dersiniz, fıkra yabancı dille anlatmış desek inanmazsınız, kız Türkçeye fransızmış desek........ yine olmadı herhalde. En iyisi siz gülebileceğiniz cevabı kendi kendinize bulunuz, söyleyiniz, istediğiniz kadar gülünüz. Avrupa da çalışan bir arkadaşıma sordum. ( kendisi doktor değil ) dedim ki : - Senin oralarda doktorlar her düzeyden sözlü veya fiziksel saldırı << Sevgili arkadaşım; Sorduğun soruları anlayamadılar. Arkadaşın doktorsa hangi kabilede çalışıyor diye soruyorlar. Araştırıyorum, sen biraz daha dur bakalım hele >> Beklemeye devam ederken anlatayım bari; Kadın yurtdışında olan kocasına telefonla anlatır. Dün durak ta beklerken bir adam yanıma geldi. – Dur bakalım ne olacak – Ben de öyle dedim. Durakta indim,indi.- dur bakalım..... Ben de öyle dedim. Eve geldim o da geldi. (sessizlik ). Kocacım dur bakalım demedin. – Peki sen dedin mi? Ne diyelim, kader ağlarını örmeye başlarsa kahve köpüğü ile Yemen' den gelirmiş. Söylediklerimiz bazen istemeden maksadımızı aşabilir, yanlış bile anlaşılabiliriz. Gayet mütevazı giyimli bir bayan alışveriş için içeri girer. Dükkân sahibi daha hoş geldiniz demeden, papağanı <<zilli >> diye bağırır. Adam mahçup. Özür diler, papağana ceza üstüne ceza ve en sonunda da onu İngilizce ve Fransızca kurslarına yazdırır. 6 ay sonra yine aynı bayan gelir. Papağan hemen tanır ama hiç konuşmaz. Kadın çok kızgındır ama o da bir şey söylemez. Bayan, dükkân sahibi görmeden eteğinin bir ucunu hafifçe kaldırır, papağana gösterir. Ancak sadece kadının duyacağı şekilde İngilizce iltifatlar işitir papağandan. Şaşırır. Diğer ucunu kaldırır, bu sefer Fransızca iltifatlar. Hoşuna gider. Çaktırmadan eteğin iki ucunu da kaldırır. Papağan bağırır, '' patron ben demiştim, bu kesin zilli''. Aslında bazı şeyleri çok da zorlamamak gerek. Üst yerlerden öğrendiğimiz tanınmış şahsiyet, sayın Bahtsız bedeviyi çölde kutup ayısı yermiş diyerek mevzuyu kapatalım. Okuyucu Yorumları: - Mevzu nerde kardeşim! / Kuşun rengi yazılmamış, olmadı. / - O durak nerdeymiş kine ( Haydar b./İstanbul ) Buralar; Bilâder şeytan nerdedir? Abicim, dimdirek git, çapraza gelince dön, tam karşıda, külahı ters olan. Tarifteki gibi kolayca bulundu. Üst-baş köpek paralamış gibi pejmürde halde, önünde mendil dileniyor. Issız bir adaya gitmek istiyormuş. Three-moonth after: - Zabıtadan kaçarken ayağı kırıldı. - Denizyolu ile kaçmak isterken botu batırıldı. - Halen aynı yerde yaşamına devam ediyor. 31 Birazda Gülelim BURADAN DUYULMUYOR Dr. Tamer HANCILARUz.Dr. İlknur KARAKUŞ BAS GAZA PİJAMA Bir gün Temel Dursun'a misafirliğe gitmiş ve aniden bastıran şiddetli yağmur Temel'i zor durumda bırakmış. Dursun, Temel'e:"Temel ,sen bu yağmurda bir yyere gidemezsun, pu gece pizde yatarsun." Temel: "Olur, bu gece burdayum" der ve Temel Dursun' un olmadığı vakit ortadan kaybolur. Aradan zaman geçer ve kapı çalınır. Dursun bakar ki gelen Temel hem de sırılsıklam, "Ula Temel, nereye cittun.?" “Eve pijamami almaya cittum da." Tırcı Dursun'la muavin Temel, kamyonlarına altı metre yüksekliğinde mal yüklemiş giderlerken, birden bir tünel ve önünde bir uyarı işareti görürler: "Azami yükseklik 4,5 metre". Muavin Temel, etrafa dikkatlice baktıktan sonra Dursun'a döner: -Bas gaza usta! Etrafta polis molis yok... Papaz 2 metre ilerisinde duran zangoça sormuş: “Gizli gizli sen mi içiyorsun kutsal şarabı?” Zangoç'ta derin bir sessizlik…. İyice köpürmüş papaz: - “ S a n a s o r u yo r u m b e a d a m ! Duymuyor musun?” -“Hayır buradan hiçbir şey duyulmuyor efendimİ” -“Olacak şey mi! İki adım öteden duymuyorsun” Zangoç bıyık altından gülmüş: “İsterseniz yer değiştirelim, anlarsınız..” Yer değiştirmişler.Bu kez Zangoç seslenmiş: “Kilise için toplanan yardımları kim iç ediyor?” Papaz kendi kendine söylenmiş. “Hakikaten yahu!Buradan hiçbir şey duyulmuyor.” BİRA KİMİNLE EVLİ? Mahkemede hâkim, Temel'e sormuş: -Kiminle evlisin? -Bizum kariylan! Hâkim sinirlenmiş: -E, herhalde, sen hiç erkekle evlenen duydun mu? -Duydum tabi, nasil duymadum!.. -Kimmiş? -Bizum kari. 32 ŞİMDİ GELDİM Temel, bir binanın altıncı katından düşer. Hemen etrafına bir kalabalık toplanır. Yoldan geçen biri kalabalığı yararak, yaralı Temel'in üzerine eğilip sorar: -Ne oldu? Temel, zorlukla:-Vallahi bilmeyrum. Ben de şimdi celdum. Temel bir seyahate çıkmış, otele gitmiş ve odasına yerleşmiş. Canı bira çekmiş. Laz olduğu anlaşılmasın diye prova yapmaya karar vermiş. "Pana pir pira.. olmadi" “Paga bir pira... gene olmadi" "Bana bir bira" demiş ve tamam demiş inmiş aşağıya. Adama: "Bana bir bira." demiş Adam sormuş: "Sen laz mısın?" Temel de; "Nerden anladin?" “Burası resepsiyon, bar karşıda.." Meslektaþlarýmýzdan LARENGOFARENGEAL REFLÜ Uz.Dr. Nihat SESSİZ K.B.B. Uzmanı B oğazınızda gıcıklanma oluyor mu? Ya da sık sık boğazınızı temizleme ihtiyacı hissediyor musunuz? Ya da boğazınızda takılma hissi mi yaşıyorsunuz? Belki de ara ara ses kısıklığınız oluyordur. O zaman sizde larengofarengeal reflü hastalığı olabilir. Bu yazımızda günümüz tıbbının en yaygın hastalığı olarak kabul edilen 'reflü'nün larenks üzerine etkilerini ve neden olduğu larengofarengeal reflü hastalığını inceleyeceğiz. Reflü terimi latince 're' ve 'fluere' kelimelerinin birleşmesinden oluşan, geri kaçış/akış anlamına gelen bir terimdir. Gastrik asit içeriğin kusma ya da zorlama olmadan özofagus içine geri akımı gastroözofageal reflü (GÖR), bu asit içeriğin üst özofageal sfinkteri geçerek larenks ve farenkse geri akımı ise larengofarengeal reflü (LFR) olarak tanımlanır. Gastroözofageal reflü hastalığının en önemli belirtisi retrosternal yanma (göğüste yanma) hissidir. Bunun dışında yutma güçlüğü, lokmaları yutarken göğüste ağrı, yenen yemeklerin ağza geri gelmesi, ağzın acı bir su ile dolması ve geğirti gibi şikayetlere de neden olabilir. Bunlara klasik reflü belirtileri denir. Normalde özofagus içinde toplamı günde 60 dakikayı bulan ya da 50 keze varan, çoğu kez kısa süreli asit reflüleri bulunabilir ve buna fizyolojik reflü ismi verilir. Daha çok ye m e k l e rd e n s o n ra g ö r ü l ü r. Re f l ü , komplikasyon ve yakınmalara sebep oluyorsa patolojik reflü ya da GÖR hastalığı olarak adlandırılır. Fizyolojik ve patolojik reflü arasındaki farkı semptom ve komplikasyonlar belirler. Reflünün larengofarengeal bölgeye ulaşması sonucu ortaya çıkan hastalığa ise LFR hastalığı adı verilir. Reflü hastalığı Batı Avrupa ve ABD'de tıbbın en yaygın hastalığı olarak kabul edilmektedir. Hastalık sıklığı erişkinler arasında %20 oranındadır. LFR tanımlaması daha önceleri atipik reflü, ekstraözofageal reflü, gastrofarengeal reflü, larengeal reflü, farengoözofageal reflü, reflü larenjit ve supraözofageal reflü olarak da anılmıştır. Ayrıca kronik öksürük ve kronik farenjit tanımlamalarının da aslında reflüyle ilişkili olduğu ya da LFR ile içiçe geçmiş antiteler olduğu da sık telaffuz edilmeye başlanmıştır. LFR'nün başlıca semptomları ses kısıklığı, öksürük, boğazda gıcıklanma hissi, sürekli boğaz temizleme gereksinimi duyma, disfaji ya da odinofaji olmaksızın boğazda takılma hissi (globus farengeus), boğaz ağrısı, boğazda aşırı mukus (postnazal akıntı) ve kötü ağız kokusudur. Göğüste yanma hissi GÖR'nün major semptomlarından olduğu halde, LFR'de ancak %10 hastada bulunur. Bu da genellikle eşlik eden GÖR'ye bağlıdır. LFR'de mide içeriğinin larenks mukozası ile temas etmesi sonucu histopatolojik değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Larenks mukozasında erozyona yol açan ana maddenin mide asidi ile aktive olan pepsin olduğu gösterilmiştir. LFR ve GÖR hastalığının gelişimine katkıda bulunan pek çok faktör vardır. Bunlardan bir tanesi hastalığın ortaya çıkmasına yetebileceği gibi bir kaçı aynı hastada bulunabilir. Bu faktörler azalmış alt özofageal sfinkter basıncı, anormal özofagus motilitesi, azalmış ya da anormal mukozal direnç, geç mide boşalması, artmış intraabdominal basınç ve aşırı mide asit sekresyonudur. Burada GÖR'de önemli rol oynayan Helikobakter Pilori'den de bahsetmek gerekir. Sıklıkla midenin kardia bölgesinde mukus tabakası altında yerleşen bir patojendir. Alt özofageal sfinkter basıncını, direkt ya da dolaylı yoldan etkileyerek düşürür. Prostoglandin sentezini arttırarak aferent sinirlerin duyarlılığnı arttırır, mide duvarının kompliansını etkileyip mide boşalmasını geciktirir. Bu etkisini sitotoksin, fosfolipaz, amonyum gibi bakteriyel deriveleri ile direkt mukoza hasarı yaparak ve gastrin salınımını arttırarak göstermektedir. Böylelikle Helikobakter Pilori GÖR etyopatogenezinde olduğu gibi LFR etyopatogenezinde de rol oynamaktadır. Larengeal ya da ses hastalığı olan hastaların 2/3'ünde altta yatan primer nedenin LFR olduğu düşünülmektedir. LFR hastalarında en sık görülen bulgu reflü larenjittir ve genellikle beraberinde ses kısıklığı vardır. Reflü larenjit, mide içeriğinin larenks seviyesine kadar ulaşarak direkt kontakt etkisi ile özellikle posterior kısımda (aritenoid ve posterior kommissürde) ödem ve eritem oluşumu ile karakterizedir. Reflü larenjitin ileri evresinde izlenen ve interaritenoid mukozada görülen hipertrofi, pakidermi olarak tanımlanır. LFR'nün nadir ancak korkutucu bir komplikasyonu olan larengospazm inspiratuar stridor ve dispne ile karakterizedir. Ataklar genellikle paroksismal olup, öncesinde bir belirti vermemektedir. Kronik olarak meydana gelen LFR, larengeal stenoza kadar ilerleyebilir. LFR ile görülme sıklığı artan patolojiler arasında vokal kord granülomu, vokal kord nodülü ve larenks kanseri sayılabilir. Granülom oluşumunda önemli etkenler arasında vokal proses üzerindeki mukozanın ülserasyonu, LFR ve kronik vokal travma (sesi fazla kullanmaya bağlı) sayılabilir. Yeterli antireflü tedavisi ile genellikle tam iyileşme sağlanabilir. Eğer malignite şüphesi yoksa ve granülom havayolu obstrüksiyonuna neden olmuyorsa cerrahi müdahaleye gerek yoktur. Yapılan çalışmalarda vokal kord nodülü olan hastalardaki LFR'nün sıklığı, kontrol grubundan yüksek bulunmuştur. Özellikle ses terapisine dirençli olan nodüllerin tedavisinde anti-reflü tedavisi de gerekmektedir. Larenks kanserinin etyopatogenezinde LFR'nün bulunması oldukça dikkat çekicidir. İyileşmesi engellenen ya da tekrarlayan irritan etkene maruz kalan herhangi bir yara epidermoid kanser oluşumu için potansiyel bir alandır. Aslında kanserli doku embriyonik potansiyeli normal yollarla suprese edilemeyen bir yara dokusudur. LFR larenks mukozası üzerinde kronik irritan bir etki oluşturmaktadır. Bu etki kanser oluşumuna zemin hazırlar. Yapılan bir çalışmada larenks kanseri tanısı alan 50 hastanın %76'sında pH monitorizasyonu ve baryumlu özofagografi ile reflü varlığı gösterilmiştir. LFR hastalığı tedavisinde üç basamak vardır. Birinci basamakta yaşam tarzında ve günlük alışkanlıklarda yapılan sosyal düzenlemeler bulunur. İlk yapılması gereken, LFR ile GÖR etyopatogenezinde rol oynayan faktörler olan sigara, alkol, yağlı-asitli gıdalar, kahve ve çaydan uzak durmaktır ki bu LFR Hastalığı ile mücadelenin temelini oluşturur. Bu da son dönemde sık sözü edilen doğal beslenmenin önemini bir kez daha hatırlatmaktadır. Ayrıca akşam yemeklerini hafif yemek, akşamları belli bir saatten sonra oral alımı kısıtlamak LFR ile mücadelede oldukça önemlidir. Tedavinin ikinci basamağında medikal tedavi bulunur ve temelde asit supresyon tedavisi amaçlanır. Bu amaçla kullanılan proton pompa inhibitörleri major ajanlardır. Medikal tedavide kullanılan diğer ajanlar ise anti-asitler, motilite düzenleyiciler, mukozal koruyucular, H2 blokerler ve Helikobakter Pilori eradikasyonunda kullanılan ilaçlardır. Üçüncü basamakta ise medikal tedaviye yanıtsız olgularda uygulanabilecek cerrahi tedavi seçeneği bulunur. Bu amaçla uygulanan Nissen fundoplikasyon yönteminin oldukça başarılı sonuçları vardır. Hepimize daha doğal beslendiğimiz ve reflüsüz günler dilerim. 33 HUKUK Kaçıncı kez!... Reçetede yazılabilir ilaç kalemi ve kutu kısıtlamasına Danıştaydan bir kez daha yürütmeyi durdurma ! TTB tarafından 22.06.2012 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğin 15. maddesi ile Sağlık Uygulama Tebliği'nin 6.1.4 maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesi olarak düzenlenen “Ayaktan yapılan tedavilerde, SUT'un 6.1.6 numaralı maddesinde belirtilen durumlar dışında, bir reçetede en fazla dört kalem ilaç yazılır ve her kalem ilaçtan bir kutunun (ilaçların parenteral formları ile SUT'un 6.1.8 numaralı maddesinde belirtilen durumlar hariç) bedeli ödenir.” hükmünün iptali istemiyle dava açılmıştı. Dava dilekçesinde bu düzenlemenin; hekimlik mesleğinin gerekleri ile hasta haklarını temel alan bir yaklaşımdan uzak olduğu, hiçbir bilimsel ve hukuksal temeli olmaksızın hekimlerin tedavi yetkisini kısıtladığı, mesleki bağımsızlığını ortadan kaldırdığı, aynı zamanda hastanın durumu ve ihtiyaçları gözetilmeden ilaç sayısına ve dozuna sınırlama getirmekle, kişilerin sağlık hizmeti hakkını ve tedavi hizmetine ulaşma hakkını da ihlal ettiği tartışılmıştı. Danıştay 10. Dairesi, söz konusu kuralın, tanıyı koyan ve hastalığın tedavisini belirleme hak ve yetkisine sahip olan hekimin bu hak ve yetkisinin kullanılmasına müdahale niteliğinde olduğu, hekimin sözü edilen hak ve yetkisini kısıtladığı gerekçesiyle dava konusu düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin 663 sayılı KHKyi kısmi olarak İptal etmiştir. İptal Edilen Maddeleri; 1. Sağlık Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığının görevlerine ilişkin 16. Maddede; denetim görevlilerine gerçek kişilere ait olan ve özel hayatın gizliliği kapsamındaki bilgiler dâhil bütün bilgilerin verilmesini mecbur kılan “gerçek ve” ile “gizli dahi olsa” ibareleri iptal edilmiştir. 2. Sağlık Meslekleri Kuruluna ilişkin 23. Maddede, Kurulun sağlık mesleği mensuplarına meslekten geçici men, meslekten sürekli men kararı verebilmesine ilişkin düzenlemeler iptal edilmiştir. 3. Uzman ve Denetçi İstihdamına ilişkin 44. Maddenin 2,3 ve 4. Maddeleri iptal edilmiştir. 4. Bilgi toplama, işleme ve paylaşma yetkisine ilişkin 47. Maddedeki Sağlık Bakanlığı ve Bağlı kuruluşların her türlü sağlık verisini toplama, işleme, paylaşma, kamu ve özel ilgili bütün kişilerden bu bilgileri isteme yetkilerine ilişkin ilk üç fıkra iptal edilmiştir. Böylece Sağlık Bakanlığının Sağlık Net 2 adı ile sağlık hizmeti sırasında özel hayatın gizliliğine aykırı olarak bütün kişilerin sağlık bilgilerini almasının, istemesinin ve alma girişimlerinin Anayasaya aykırılığı saptanmıştır. 5. İkamet mecburiyetine ilişkin 55. Maddedeki kamu ve özel bütün sağlık kuruluşlarında çalışmakta olan sağlık personeli için görevli olduğu kuruluşun bulunduğu yerleşim yeri sınırları içinde ikamet etme mecburiyeti getirilmesine ilişkin yetki iptal edilmiştir. 6. 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunundaki Birliğin asgari ücret düzenleme yetkisinin rehber ücret olarak değiştirilmesine ilişkin madde iptal edilmiştir. 7. 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunun 1 inci maddesinde geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresini yürürlükten kaldıran madde iptal edilmiştir. . 34 TSM’lerle ilgili Yönergenin hukuksal dayanağı yok Toplum Sağlığı Merkezlerinin Kurulması ve Çalıştırılmasına Dair Yönergenin hukuksal dayanağı olmadığı saptamasıyla, dava konusu edilen maddelerinin yürütmesi durduruldu. Türk Tabipleri Birliği tarafından açılan davada, 3.8.2011 tarihinde çıkartılan Yönerge'nin Toplum Sağlığı Merkezlerinin ortak sağlık ve güvenliği birimi kurarak ya da hizmet satın alarak iş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunabileceğine ilişkin düzenleme ile AÇSAP, dispanserler ve benzer birinci basamak sağlık kuruluşları ile halk sağlığı laboratuarlarının TSM'lere bağlı birer birim haline getirilmesine yönelik düzenlemelerin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Karar'da, 5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanunun "Yönetmelikler" başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasında, "Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının çalışma usul ve esasları; çalışılan yer, kurum ve statülerine göre öncelik sıralaması; aile hekimliği uygulamasına geçişe ve nakillere ilişkin puanlama sistemi ve sayıları; aile sağlığı merkezi olarak kullanılacak yerlerde aranacak fizikî ve teknik şartlar; meslek ilkeleri; iş tanımları; performans ve hizmet kalite standartları; hasta sevk evrakı, reçete, rapor ve diğer kullanılacak belgelerin şekli ve içeriği, kayıtların tutulması ile çalışma ve denetime ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." Kuralı hatırlatılmış; 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 43. maddesinde, "Bakanlık, kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir." kuralına yer verilmiş olmasının ilgili mevzuatta yönetmelik ile düzenleneceği belirtilen bir alanın yönerge ile düzenlenemeyeceği vurgulanmıştır. Yönerge'ye hukuksal dayanak oluşturabilmek için sonradan yapılan bazı düzenlemeler de Danıştay 10. Daire tarafından tartışılmış; “663 sayılı KHK'ye dayanılarak çıkarılan ve 7.2.2012 tarih ve 28226 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Sağlık Bakanlığı Bağlı Kuruluşları Hizmet Birimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe dayanılarak Türkiye Halk Sağlığı Kurumunca, 10.4.2012 tarihli Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Taşra Teşkilatı Hizmet Birimlerinin Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları ile Kadro Standartları Hakkında Yönerge çıkarılmış ve bu Yönergenin "Toplum Sağlığı Merkezleri" başlıklı 8. maddesinin 3. fıkrasında, toplum sağlığı merkezleri görev ve yetkilerini dava konusu yönerge hükümleri çerçevesinde yürütür şeklinde bir kuralın yer almış olması, geçmişe yönelik olarak dava konusu yönergeye hukuki dayanak oluşturmasına olanak bulunmamaktadır.” sonucuna varılmış ve 3.8.2011 tarihli "Toplum Sağlığı Merkezlerinin Kurulması ve Çalıştırılmasına Dair Yönerge"nin 25. maddesinin 2. fıkrasının, 34. maddesinin (ğ) bendinin ve Geçici 1. maddesinin YÜRÜTÜLMESİNİN DURDURULMASINA karar verilmiştir. Hatırlanacağı üzere, Sağlık Bakanlığının 2010 yılında çıkarttığı Toplum Sağlığı Merkezleri Yönergesi'nin benzer hükümlerinin yürütmesinin durdurulması ile iptali için de, Türk Tabipleri Birliği tarafından dava açılmıştı. Anılan davada, Danıştay 10. Dairesi, 31.12.2010 tarihinde ilgili mevzuata göre bu alanın en az yönetmelikle düzenlenebileceğini belirterek yürütmenin durdurulmasına karar vermiş; bu Karar'a yapılan itiraz da Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından 29.9.2011 tarihinde reddedilmişti. 2011 tarihli Yönerge'nin dava edilen hükümlerinin yürütmesinin durdurulmasının bir sonucu olarak, Toplum Sağlığı Merkezlerinin ortak sağlık ve güvenlik birimi kurmamalı ya da dışarıdan hizmet satın alarak işyeri hekimliği hizmeti sunması önlenmiş olacaktır. Ayrıca, Yönergenin geçici maddesi ile AÇSAP, dispanser, halk sağlığı laboratuarı gibi birimlerin Toplum Sağlığı Merkezlerine bağlı birimler haline getirilmelerinin de yürütmesi durdurulmuştur. Danıştay kararları ile de ortaya konulduğu üzere, toplum sağlığı merkezleri ile ilgili hususların yönerge ile düzenlenmesi hukuka aykırıdır. Sağlık Bakanlığı, bu alanda yapacağı düzenlemeleri tüzük ve yönetmelikle yapmak yerine yönerge ile düzenleyebilmek için yasa değişiklikleri yaptırmaktadır. Oysa, Toplum Sağlığı Merkezlerine yüklenen görevlerin önemi ve çalışanların hak ve yükümlülüklerine ilişkin hükümlerin asıl olarak ayrıntılı bir yasada yer alması gereklidir. Sağlık Bakanlığı'nı, hukuka aykırı düzenleme ısrarından vazgeçerek, ilgili tarafların etkin katılımıyla, Toplum Sağlığı Merkezlerine ilişkin temel bir yasayı hazırlamaya davet ediyoruz. Sevdiği şiir ve HER ZAMAN GÜLEN YÜZÜ ile Dr. Kemal Gürsel DÖNMEZ'i DÖNMEZ'i sevgi ve rahmet ile anıyoruz… Dr. Türkan DÖNMEZ Dr. Türkan DÖNMEZ Doğdun, Üç gün aç tuttuk Üç gün meme vermedik sana Adiloş Bebem, Hasta düşmeyesin diye, Töremiz böyle diye, Saldır şimdi memeye, Saldır da büyü... Bunlar, Engerekler ve çıyanlardır, Bunlar, Aşımıza, ekmeğimize Göz koyanlardır, Tanı bunları, Tanı da büyü... Bu, namustur Künyemize kazınmış, Bu da sabır, Ağulardan süzülmüş. Sarıl bunlara Sarıl da büyü. 35 Koleksiyonerlik NÜMİZMATİK OSMANLIDA PARA Uz. Dr. Hükmet TİLGEN Nümizmatik; sikke ve madalyonların tarihi ve tanımıyla uğraşan; bilim dalının adıdır. Sikkecilik olarak da adlandırılır. Para ve paranın tarihi ile ilgili araştırmalar yapan bir bilim dalıdır. Bu bilim dalında uzman kişilere "Nümizmat" adı verilir. Para koleksiyonculuğu da çoğu kez ''Nümizmatik'' olarak adlandırılır. Nümizmatik alanı içine giren konular kısaca, madeni ve kâğıt paralar, madalyalar, nişanlar, hatıra madalyonları ve jetonlar gibi ana dallara ayrılır. Para koleksiyonculuğunun başlangıcı Romalılar' a dek ulaşır. Sezar ilk para koleksiyoncularındandır Türkiye'de ise para koleksiyonculuğu ancak 20. yüzyılın başlarında müzeciler tarafından başlatılmıştır. Flavius Dalmatius Roma dönemi sikke 36 Akçe, Osmanlıda ilk zamanlarından itibaren bastırılan ve kullanılan gümüş para birimine verilen addır. Gümüşten imal edildiği için Ak (beyaz, temiz, parlak) para manasında akçe denildi. İlk zamanlar “gümüş para” manasında kullanılan akçe on beşinci yüzyıldan sonra Osmanlı parası karşılığı olarak kullanıldı. Bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresiyle bu ibarenin dört tarafında dört halifesinin ismi, diğer yüzünde de parayı bastıran padişahın ismi, basılış yeri, tarihî ve Osmanlıların mensubu oldukları Kayı boyunun damgası bulunmaktaydı. İlk Osmanlı sikkesini Osman Gazi bastırmıştır. Basıldığı yer ve tarihi belli değildir, ön yüzünde “Darebe Osman bin Ertuğrul” ibaresi bulunmaktadır. Tarihi belli en eski akçe Orhan Gazi devrinde 1327 yılında Bursa'da basılmıştır. Orhan Gazi'den sonra Sultan Murâd Hüdâvendigâr zamanında gümüş akçeler bastırıldığı gibi, üzerlerinde basılış yeri bulunmayan pul , fels ve mangır özelliğinde bakır paralar da basılmıştır. Fetret devrinde Musa Çelebi, Edirne'de kendi adına para bastırmıştır. Yıldırım Bâyezîd'in büyük oğlu Süleyman Çelebi de kendi adına bastırdığı paranın üzerine tuğra koydurmuştur. Timur Han'ın Osmanlılar üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra, Çelebi Mehmed 1404 da Bursa'da bastırdığı paralara kendi adıyla birlikte Timur Han'ın da adını bastırmış ve hâkimiyetini tanımıştır. Bu zamana kadar Osmanlı paralarına hiçbir lakap ve unvan yazılmadığı hâlde o, ilk defa “Sultan” ve “Han” unvanlarını kullanmıştır. Osmanlı'da Osman Gazi'den Fatih'e kadar sadece gümüş paralar basılmıştır. Altın para olarak da Venedik dükası (filori, filorin) kullanılıyordu. Fatih 1479 yılında Sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını basmıştır. Yalnızca iki değerli madenden yapılan bir para sistemi işliyordu. Bu yüzden altın ve gümüş fiyatları değiştikçe tedavülde bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları da değişiyordu. 1688 yılında ise para arzındaki yetersizlikten dolayı mankur basılmış bununla beraber kalpazanlık faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları alt üst etmiştir. Bu yüzden 1691 yılında mankur tedavülden kaldırılmıştır. Osmanlı Devleti'nde para, bir finansman aracı olarak kullanılıyordu. Darphanelerde kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden para basılarak hem para arzı artırılıyor hem de darb hakkı adıyla alınan para darphanelere gelir sağlıyordu. Tahta yeni çıkan padişah eski paraları tedavülden kaldırarak yeni para bastırıyordu. Eski paralar yenisi ile değiştirilirken para ayarında oynanarak sikkeler küçülüyor ve bu bir finansman yöntemi kabul ediliyordu. Tağşiş (paranın içindeki değerli maden oranının değiştirilmesi)işlemi bütçe açıklarını kapatmak amacıyla devletin ek para basması anlamına da geliyordu. İlk kâğıt para 1840 yılında piyasaya çıkarılmıştır. Esnaf ve köylü demir para kullanmayı tercih edince Kaime denilen kağıt para ve madeni para arasında fiyat farkı oluşur ve Osmanlı para biriminin diğer ülke paraları arasındaki değeri düşer.Sonuçta Kaime denemesi 1862 yılında son bulur. Osmanlı-Rus savaşının finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7'de kaime basılarak piyasaya sürülür ancak kısa süre sonra piyasadan kalkar. Osmanlı Bankası I. Dünya Savaşı'na kadar sınırlı miktarda kâğıt para basar. 1915 yılında kaime üçüncü kez basılır ancak temsili para niteliğindedir. Çünkü altın karşılığı vardır ve ne zaman tedavülden kaldırılacağı bellidir. Ülkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak için 1844 yılında çıkarılan Kararnameye göre temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş değerinde gümüş mecidiye ve 100 kuruş değerinde altın lira kabul edilir. 1873 yılından itibaren gümüşün dünya piyasalarında değer kaybetmeye başlar ve Devletin gelirlerinin gümüş para, giderlerinin altın para üzerinden yapılması hazine kayıplarına yol açar. Bu yüzden mecidiye basımına son verilir. 1881 yılında para birimi olarak Osmanlı altın lirası kabul edilir. Para düzenini sağlamak amacıyla 1909 yılında kurulan komisyonun önerisi doğrultusunda 1916 yılında Tevhid-i Meskûkât Kanunu çıkarılır, 1 lira = 100 kuruş değer eşitliği benimsenir ve değer ölçüsü altın, para birimi kuruş kabul edilir. Farklı para raiçleri kaldırılır. Ancak başarı sınırlı kalır. Çünkü savaşla birlikte artan giderleri karşılamak için piyasaya sürülen kâğıt paralar madeni paraların piyasadan çekilmesine sebep olur. Bir süre sonra 1 ve 2,5 kuruşluk kâğıt ve aynı işlevi görecek 5 ve 10 paralık posta pulları çıkarılır. Bu durumda madeni paradan tamamen ayrılınmış kâğıt para sistemine geçilmiş olur. Cumhuriyet idaresi aynı sistemi devam ettirir. aramıza yeni katılanlar Dr.FEVZİ TURGUT Uz.Dr.YILMAZ ATLI Dr.ÖZGÜR ÖNDER KARADENİZ PRATİSYEN HEKİM BALYA DANİŞMENT SAĞLIK OCAĞI İÇ HASTALIKLARI UZMANI ÖZEL ALTIEYLÜL HASTANESİ ACİL TIP UZMANI BALIKESİR DEVLET HASTANESİ Uz. Dr. Hüseyin BALKANCI UNUTTUM DİYORSAN CANIN SAĞ OLSUN Tanımazmış gibi sanki hiç beni Unuttum diyorsan canın sağ olsun Kalbime ben diye yazmışken seni Unuttum diyorsan canın sağ olsun Dr.ULAŞ KARAASLAN ACİL TIP UZMANI BALIKESİR DEVLET HASTANESİ Dr.SELÇUK YAZICI Dr.MUSTAFA SAMİ SAVAŞ Dr.MEHMET KÖSE ORTOPEDİ UZMANI GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Dr.ARİF GÖKDOĞAN Dr.NİLGÜN ÖZGÜNAY ÇOCUK HASTALIKLARI UZMANI KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI PRATİSYEN HEKİM BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ GÖNEN SAĞLIK GRUP BAŞKANLIĞI Ben mi veda ettim,ben mi terk ettim Verdiğimiz sözden ben mi çark ettim Aşkın yanlışını ben mi fark ettim Unuttum diyorsan canın sağ olsun Seninle bütündüm ,yalnız bıraktın Başka bir dünyaya su gibi aktın Alnıma hasreti, gurbeti taktın Unuttum diyorsan canın sağ olsun Unutmak kolay mı bu kadar sence Öyle mi geliyor kaçıp gidince Unutur mu insan böyle sevince Unuttum diyorsan canın sağ olsun AŞKA AYIP OLMASIN Uz.Dr.UMUT KARASU Op.Dr.SERHAN ÖRNEK Uz.Dr.SERHAT GÜNDOĞAN PSİKİYATRİ UZMANI BALIKESİR DEVLET HASTANESİ ORTOPEDİ UZMANI BANDIRMA ÖZEL HASTANESİ ANESTEZİ UZMANI ÖZEL EDREMİT KÖRFEZ HASTANESİ Kıymetini bilelim Aşk sararıp solmasın Ayrılığı silelim Aşka ayıp olmasın Doludizgin sevelim Hakkını tam verelim Öl diyorsa ölelim Aşka ayıp olmasın Uz.Dr.ATİLLA ŞENGEZER Uz.Dr.MUHİTTİN PEKUZ Uz.Dr.ASLIHAN AKTEMEL NÖROLOJİ UZMANI ÖZEL EKİN TIP MERKEZİ İÇ HASTALIKLARI UZMANI BANDIRMA ÖZEL HASTANESİ BİYOKİMYA UZMANI BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ Op.Dr.ALİ ÖZENCİ Uz.Dr.CÜNEYT SÜSLEYEN ORTOPEDİ UZMANI ÖZEL EKİN TIP MERKEZİ ANESTEZİ UZMANI BALIKESİR ATATÜRK DEVLET HASTANESİ Aşkla dolu kalalım Aşkla sarhoş olalım Aşkı canda bulalım Aşka ayıp olmasın Dargınlığı geçelim Barışmayı seçelim Mutluluğa içelim Aşka ayıp olmasın 37 SATRANÇ hesaplaması şöyle olsun diyerek: Oyun tahtasının sol alt köşesindeki kareye bir buğday tanesi , sonraki kareye iki buğday tanesi ve sonra her kareye bir önceki karenin iki katı buğday tanesi koyularak 64. kareye kadar gitmesini istemiş. Bunun üzerine Şah, buğdayın hesaplanmasını ve bir tane bile fazla verilmemesini emretmiş. Emir üzerine hesaplamalar başlamış. Başlangıçta kolay gibi görünmüş. Birkaç avuç buğday tanesi vereceklerini düşünenler, 15. karede 1.5 kilo, 25. karede 1.5 ton buğday vermeleri gerektiğini görmüşler. 31. kareye gelince işin zorluğunu anlamaya başlamışlar. Zira vermeleri gereken buğday 92 tonmuş. Yinede hesaplamaya devam etmişler ve 49. karede 24 milyon ton (bugünkü Türkiye'nin bir yıllık buğday üretiminden Diğer tavsiyeler: Şahınızın önündeki piyonu iki kare sürerek başlayın. Bu merkez kareleri kontrol etmeye ve fil ve vezir için hatlar açmaya yarar. Başka iyi hamleler de vardır ama bu hamleyle Problem 1 : Beyaz oynar. 3 hamlede mat başlayan açılışlar yeni başlayanlar için iyidir. İyi bir sebep olmadan vezirinizi erkenden oyuna sokmayın. Vezir çok değerlidir ve daha az değerli taşlar tarafından kovalanabilir. Kaleleri üçüncü yataydan oyuna sokmayın aynı şekilde onlar da daha fazla değerlidirler ve filler ve atlar tarafından kovalanabilirler. Kaleler genelde oyuna son giren taşlardır. Genelde arka yatayda, piyonsuz hatlar bulmak için gidip gelirler. Bu sebepten dolayı da genelde çabucak rok atılır. Kenardaki erleri iyi bir sebep olmadan sürmeyiniz. Açılışta iyi bir sebep olmadıkça aynı taşla iki kez oynamayın. Bir taşla ikinci kez oynamadan önce bütün taşlarınızla bir kez oynayın. Tüm taşlarını çıkabilen ilk oyuncu yine atak şansını ilk elde eden oyuncu olacaktır. Öteki taşların önünü engelleyecek şekilde taşları geliştirmeyiniz. Unutmayın ki bu kurallar başta oyunu iyi bir şekilde sürdürmenize yardımcı olabilecek kurallardır. Bu kurallara uymamanız gereken pek çok özel hal olabilir. Örneğin taş kazanmak veya mat etmek gibi. Ama önemli olan istisnaları öğrenmeden temel kuralları öğrenmektedir. Son olarak. Son 500 yılda, dünyanın en iyi oyuncuları satranca en iyi şekilde nasıl başlanacağını araştırmışlardır. Bu uzmanlar binlerce kitap yazmışlardır. Bu seviyede bu kitaplar sizin için anlaşılması zordur. Herşeyi kendiniz yaratmaya çalışmayın - uzmanları dinleyin! Problem 2 : Beyaz oynar. 3 hamlede mat 2.Kxg8!+ (..Şa7 3.Kxa2#) Fxg8 3.Kxa8# Ozan DAMAR Kural 2: Merkezi ele geçirin: futbolda olduğu gibi, orta sahayı kontrol eden taraf genelde oyunu kazanır. Öyleyse tahtanın ortasında oynayın, kenarlarda değil. Kural 3: Şahınızı güvenlik altına alın: şahınızı futboldaki gibi korunması gereken bir kale gibi düşünün. Futboldakinden farklı olarak satrançta kalenizi istediğiniz yere koyabilirsiniz. Şahı ortada bırakmak çok tehlikelidir. Bu demektir ki genelde hızlı bir şekilde şah kanadına rok atmalısınız. Oyunun başında rok attıktan sonra şahın önündeki üç eri kıpırdatmamaya çalışın. daha fazla. 2012=20.1milyon ton) 54. karede 771 milyon ton (2011 dünya=695 milyon ton) ve sonunda 64. kareyi de hesapladıklarında bugünkü ölçülerle dünyanın 1500 yıllık buğday üretimini Bilgin'e vermeleri gerektiği ortaya çıkmış. Şah'ın ve Bilgin'in akibeti bilinmiyor. Ancak Satrançın icat edilmesinden bu yana 1.300 yıl geçmesine rağmen dünyanın Bilgin'e borçlu olduğu sonucu ortada. Problem 2 1.Vxa2!!(..Vxg7 2.Vxa8!+ Fxa8 3.Kxa8#) Fxa2 Satranç oynarken, ilk hamleleri doğru yapmak çok, çok önemlidir. Eğer bunu başarabilirseniz oyunun geri kalan bölümü kolaylaşır. Size yardımcı olacak üç temel kural vardır. Kural 1: Taşlarınızı geliştirin: Bir futbol takımın antrenörü olduğunuzu varsayın. Gerideki taşlar sizin adamlarınızdır. Onları oyuna sokmalısınız. Ve oyuna sokmanız gereken ilk taşlar atlar ve fillerdir. Dr. Ahmet DAMAR Geçen sayının çözümleri: Problem 1 1.Vxh8!!+(..Kxh8 2.Af6#)Şf7 2.Vg7# Rivayet odur ya; Zamanın mağrur Hindistan Şah'ı, bilginlerinden krallığı ve kendisi ile ilgili bir oyun yapılmasını ister. Bir süre sonra bilginlerinden biri bugünkü adı ile ile “Satranç” oyununu hazırlar ve Şah'a sunar. Oyunu anlatır. Taşlardan “Şah” ın en önemli taş olmasına rağmen Veziri, filleri, kaleleri, atları ve askerleri olmadan hiçbir şey yapamayacağını anlatır. Bunun üzerine Şah o mağrur ifadesi ile Bilgin'e “Oyunu ve Dersini beğendim, dile benden ne dilersen” der ve Hazine odasının anahtarını Bilgin'e verir. Şahın üslubundan ve tavırlarından memnun olmayan Bilgin, Şah'ın yeterli dersi almadığını, bir ders daha vermek gerektiğini düşünür ve anahtarı redderek, “Şahım, sizden bu oyuna karşılık bu oyunun oynandığı tahtayı kaplayacak kadar buğday istiyorum” der. Yalnız 39 GÖLGELİ DENİZ O sabah 'uyku terörü' yaşamadan uyandım. Erkendi. Temmuz ayının ilk günleri. Süresi uzun olmasa da iyi bir uyku, dinlendirici, ada havası işte… Şort mayomu giyidim, üstüne mavi bir tişört yakıştırdım. Denize gidiyorum denize… İlk önceleri Rumlardan kalma kilise, daha sonraları köy ilkokulu, şimdilerde Aile sağlığı merkezi (daha düne kadar sağlık ocağı ) olarak kullanılan binanın bahçesindeyim artık. Saat sabahın altısını gösteriyor. Acele etmeliyim, gün doğdu doğacak… Dün gece ekmek teknesi bilgisayarımdan Sağlık Bakanlığı ile iletişime geçerek; bakmakla yükümlü olduğum 2732 hastamın bilgilerini güncellemiştim; kapattım bilgisayarı… Hastanede çalıştığım günlerden kalma omuz askılı kongre çantanın içindeki plaj havlumu ve kitabımı kontrol ettim, artık yola çıkabilirim. Köyün büyük çoğunluğu uyuyordu, ayakta olanlar ve uyandırılmaya çalışılanlar, toplama noktalarında bekleşen, Dodge kamyonetlerin arka kasalarına doluşturulan, yukarı tepelere, tepe gibi gözüken ama kesile kesile vadilere, geniş mermer oyuklarına dönüştürülen sahalara götürülecek işçilerdi. Bir de ben, köyün doktoru, yeni ismi ile 'Aile Hekimi. ' Balıkesir il merkezine 5 saat uzaklıktaki deniz aşırı Ada Hekimi.. Sinop Ayancık, Kastamonu Şenpazar, Cide, Manisa Gördes, Demirci'den gelen işçiler ve ben… Ayaktalar ve uyanıktılar. O sabah…. Adı Marmara olan adanın Karadenizli ve Egeli insanları yollarda, uyanıklardı. Mübadele yıllarından başlayan öyküsü var buranın, belki de daha eski, öyle ya; Palatia : Saraylar , Aftoni : Asmalı , Klazak : Topağaç köyleri…. Bizans imparatoru kızı hastalanınca gemi yolculuğunda Konstantinapol ' a varmadan es veriyor burada, bakıyor ki bir aile – saray – hekimi yok , ama ada havası iyi geliyor kızına …. Yaptırıyor bir saray kale. 40 Problem 2: 1.Vxg7!!+Şxg7 2.Fe5!++Şh6 3.Fg7# 47°-39'-27'' KUZEY 37°-39'-27'' DOĞU 25 yaşında 6 çocuk sahibi olduğunu ifade eden bakışlarıyla, çekilen hormonlarıyla çektiği ağrıları anlatan gözleriyle tam 17 sene çocuk bezi yıkayan ellerini gösteriyor, anlatıveriyor, hasretlendiriveriyor… Sıladan, yürek yakan acıdan… Yüreği, iki değirmen taşı arasındaki buğday tanesi gibi … Sıla kafe geride kalmıştı artık. Yol Arnavut kaldırımı, kaldırım ise bir iğde ağacı, bir Akçaağaç ile sıra dizini halinde. Saray ahengi sanki. Akçaağaç kimseyi kandırmaz, gövdesi aktır, çınar ağacı benzeridir. Kanada bayrağının simgesi; bilinenin aksine çınar yaprağı değil, Akçaağaç yaprağıdır, bilenler bilir. İğde ağacının çiçeğinin kokusu nasıl anlatılır, nasıl tarif edilebilir bilmiyorum; ama mayıs ayında bolca iğdeli bir deniz kenarında olmanızı salık veririm. Plaja çok az kaldı güneşin tepenin arkasından yükselmesine de… Kaldırımdaki mermer kaidelerinin sıra sıra duruşları, bir ruhları yok gibidir, yaratıcı gücü işin içine katınca, canlı gibidirler. Ve değdiğinde ayağınız kumlara; her şeyden çok isterim birkaç asırlık dut ağacının ipek ile mermer karışımı yapraklarını poyraza göğüs geren dallarıyla mayıs ayında. Hayat ağacı denilen bu ağaç olsa gerek.. İşte o ağaca sırtınızı verdiğinizde bir temmuz sabahı saat 06.30'da… Güneş doğar arkanızdan ve gölgeniz düşer denize… Gölgeniz denizdedir, denizde. Ada işte… Ve sonra denizin tadını çıkartırken bir martı geçer üstünüzden, şurup gibidir deniz, çözümler üretir, deniz olunmalı oğlum dersiniz de mesai yaparsınız ya sabah 08.30 'dan akşam 5'e… Hele bir de akşam altı buçuk olsun Palatia'nın diğer tepesinden güneş batar gölgeli denize… 47°-39'-27'' KUZEY 37°-39'-27'' DOĞU Önünüzdeki denizdir artık, arkanızdaki gölge. Ada işte… SATRANÇ ÇÖZÜMLERİ Problem 1: 1.Vg5!!(..hxg5 2.Kh3#)Kg8 2.Vxh6!+gxh6 3.Kxg8# Dr. Ahmet Uygur SARGIN Palatia = palas = saraylar kalıyor ismi. 'Saraylarda yaşatacam !' deyişi buradan geliyor olsa gerek… Sarayın yerinde yeller esiyor tahminimiz üzere… Çünkü hâkim rüzgâr poyraz… Denizciler rüzgâr için, 'gelirse arkadan gelsin kol gibi gelsin' diyor o derece kuzeyli rüzgârlara açık… Önüm, arkam, sağım, solum, sobe; POYRAZ. Rüzgârların öğrenileceği yer burası, kalplerin solda, cüzdanların sağda olduğunu öğreten yer. İskele sol, sancak sağ…. Üç otuz paraya, ya da üç kuruş fazla mesai için terk edilen hayatlar, gurbetler, sılalar, hasretler diyarı burası… ADA… Vahşi ve rekabete dair koşullarla… ADA… Başka, başka hayatlar ve hikâyelere has… ADA… Saraylar beldesi akrabalara, eşe, dosta önerilen bir yer olmuş zamanla. Aile, akraba, sülale adası sanki. Biraz fazla kazanayım, biraz fazla biriktireyim derken sömürülen zamanın adası… Her yer taş bakarsan… Ada işte, dünyayı buradan ibaret falan saymaya başlıyorsun bir süre sonra, rutinin tekrarı haline gelebilen tehlikeli tarafından uzak durmak gerekiyor. Dört kuşaktır burada olan başka başka yerlerden getirilen insanlar n'apsın buralıyım der olmuşlar, şantiye, fabrika, o c a k s a h a l a r ı d e m e m i ş l e r, i ş ç i tulumlarını giymişler, çizmelerini çekmişler; harcamadan kısmışlar, ödün vermişler, hep bir özlem hep bir hasret, hep bir sıla çekmişler….. Belki de bu yüzden adımlayınca 3-5 dakika mesafedeki yolun denizle kesiştiği yerde uzakları hedefleyip oturulası kafenin adı 'Sıla'… Sadece bir yaşındayken buralara Karadeniz'den gelen Dursun, belki de geldiği yerde Dursun diye konan ismiyle; rüyalarında bildiği halleriyle belki de doktoru olduğum için beni de, hiç görmediği, bilmediği halde Trabzon'a gezmeye götürmeye davet edebilen 40 sene geçse bile… Sıladan… Acıdan… Sadece 13 yaşındayken evlendirilip buraya gönderilen şimdilerde altmışlı yaşlarındaki teyze de…