Tokat Düğün Gelenekleri
Transkript
Tokat Düğün Gelenekleri
ISSN: 1307-3966 Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Eðitim, Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi Yýl: 5, Sayý: 17, Nisan-Haziran 2010 - 3 Aylýk Dergi Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Adýna Sahibi: Muhsin DEMÝRCÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Hasan AKAR Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: M. Emin ULU YAYIN KURULU Mahir ADIBEÞ Ali BAL Selahattin CANSIZ Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU Sýrrý ER A.Turan ERDOÐAN M. Necati GÜNEÞ Mahmut HASGÜL Hayrettin ÝVGÝN Hami KARSLI Ýlhan KOÇGÖZ Semra MERAL Müjdat ÖZBAY Ebubekir TAHÝROÐLU Özcan ÜNLÜ Mehmet Nuri YARDIM Remzi ZENGÝN (Soyadý sýrasýna göre dizilmiþtir) YAYIN DANIÞMANLARI Prof. Dr. Mehdi ERGÜZEL Prof. Dr. Hüseyin KOÇ Prof. Dr. Saim SAKAOÐLU Prof. Dr. Kazým YETÝÞ Doç. Dr. Ali AKAR Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI Yahya AKENGÝN Yavuz Bülent BÂKÝLER TEMSÝLCÝLÝKLER Azerbaycan:Prof. Dr. Elçin ÝSKENDERZADE Bulgaristan: Naim BAKOÐLU Ýran: Ali Rýza HÝYABANÎ Gagauziye: Livbov TANASOÐLU Kazakistan: Prof. Dr. Þakir ÝBRAYEV Kerkük: Þemseddin KUZECÝ Kýrgýzistan: Prof. Dr. Abdýldacan AKMATALÝYEV Yönetim Yeri GOP Bulvarý Taþhan 2. Kat No: 71 Tokat P.K.: 6 Tel-Fax: (0356) 214 79 89 web: www.tosayad.org e-posta: tosayad@hotmail.com Posta Çeki: 5334897 Hasan AKAR: 0533 557 16 54 M. Emin ULU: 0536 612 63 73 Muhsin DEMÝRCÝ: 0536 563 49 89 Mahmut HASGÜL: 0530 425 33 29 Ali BAL: 0505 389 00 33 Kýrým: Dr. Ýsmet ZAATOV K.K.T.C.: Harid FEDAÝ Kosova: Osman BAYMAK Türkmenistan: Prof. Dr. Gurbandurdu GELDÝYEV Makedonya: Prof. Dr. Hamdi HASAN Nahçývan: Prof. Dr. Ebulfez AMANOÐLU Romanya: Prof. Mustafa Ali MEHMET Sanat Danýþmaný: Mimar Rýza TUNAY Kapak Fotoðrafý Zeynel YEÞÝLAY Tasarým: Kültür Ajans Tanýtým ve Organizasyon Ltd. Þti. Tel: 0.312 425 93 53 Baský: BRC Basým- Tel: 0.312.384 44 54 Baský Tarihi: 20 Haziran 2010 1 ÝÇÝNDEKÝLER YAZILAR: • Editörden-Yunus Gönüllü Olmak/Mehmet Emin ULU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .3 • Bosna'nýn Geleceðinde Ab'nin Sorumluluðu/Ali KÜLEBÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4 • Çevre Bilinci/Abdurrahman KOÇAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .8 • Mehmet Emin Resulzade ve Cafer Cabbarlý: Kavuþan ve Ayrýlan Yollar/Doç. Dr. Asif RÜSTEMLÝ . . .9 • Ali Paþa Camii/Ekrem ANAÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .13 • Melik Ahmed Daniþmend Gazi/Necati YÜZGEÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .17 • Þen Ola Düðün Þen Ola -Tokat Düðün Gelenekleri-/Yasemin KARAN DUTOÐLU . . . . . . . . . . . . . .24 • Týbb-i Nebevi: Peygamberimizin Týbbî Öðütleri/A. Turan ERDOÐAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30 • Adana Kültür Sanat Dergileri: Görüþler/M. Demirel BABACANOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .35 • Dr. ALÝ NEJAT ÖLÇEN/Hami KARSLI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .40 • Almanya Gezimizden Farklý Ýzlenimler-2/Müslim KAÇMAZ -Ayhan Þenol AKGÜL . . . . . . . . . . . . . .45 • Akbelenden Seferberlik Hikâyeleri/Yunis KAHRAMAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .50 • Zile Pekmezinin Kaynaðý Zile Baðlarý/Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .52 • Ölümünün 27. Yýlýnda Necip Fazýl'ý Anlamak/Hasan AKAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .54 • Bir Gönül Ve Söz Ustasý/Mahmut HASGÜL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .56 • Okumak Üzerine Birkaç Söz…/Ayþen ÖZCAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .58 • Öykü: Elif'in Dramý/Hatice EKEOÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .60 • Bir Kahramanýn Anatomisi Kürþad/Levent KONYAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .64 • Kesitler ve Çizgiler: Kelimelerin Dili/Muhsin DEMÝRCÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .67 • Selvi Boylum, Al Yazmalým/Nihat AYMAK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .69 • Serzeniþ - 2/Nuray ÇEVÝK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .71 • Nuri Paþa/Neriman HASANZADE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .73 • Kümbet'e Gelenler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .75 • Fotoðraflarla Etkinliklerimiz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .77 ÞÝÝRLER: • Hicret Ýçinde…/Rýfat ARAZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6 • Kostantinopol'den Ýstanbul'a Gördüðüm/Mehmet Yaþar GENÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7 • Dilediðince Yaþa/Ýmdat GÜMÜÞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .12 • Fâtih/Saffet ÇAKAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28 • Yaþamayý Bilemedik/Melahat ECEVÝT . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .34 • Na't-ý Þerif/Ebubekir TAHÝROÐLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .39 • Þehidim/Mehmet GÜZEL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .53 • Gidiyorum ...2/Nermin TERZÝ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .59 • Çanakkale'de/Abdulkadir ÝNALTEKÝN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .66 • Öz Ana/Þükrü ÇAKIR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .70 • Türkiyem/Halil KONYALI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .70 • Yaðmur/Mualla KÂTÝP . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .70 • Çanakkale'de/Merve Zekiye ÞAHÝN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .72 • Külebi'yle Niksar'a Yolculuk/Orhan Seyfi ÞÝRÝN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .76 Bu dergideki yazýlarda ifade edilen görüþ ve fikirler yazarlarýna aittir. Yazýlarýn bilimsel, dil ve imlâ sorumluluklarý yine yazarlarýn kendilerini baðlar. Bunlar, Toþayad KÜMBET dergisinin düþünce ve politikasýný yansýtan metinler olarak mütalaa edilmemelidir. 2 EDÝTÖRDEN Mehmet Emin ULU Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Üyesi Yunus Gönüllü Olmak Þu günlerde insanlýk adýna iþlenen cinayetleri gördükçe; dünyanýn ne kadar sevgisiz, ne kadar utanç içinde yaþadýðýný daha iyi anlayabiliyorsunuz. Kabile Devletinden öteye geçemeyeceði daha kurulduðu günden beri belli olan Yahudi katillerinin yaptýklarýyla içimizdeki acýlarýn ayný günlerde olmasý asla tesadüf deðildir. Acýlarýn yüreðimizde katmerleþtiði þu günlerde bizi serinletecek tek þey var: o da sevgi daðarcýðýmýzdaki güzelliklere bir kez daha yapýþmak, bir kez daha evrene sevgi ve hoþgörü güllerini daðýtabilmek… Allah'ým bize öyle bir gönül ver ki: Hz. Ali gibi olalým… Düþmaný kýlýcýyla yere düþürüp tam boynunu vuracaðý sýrada, kâfir Hz. Ali'nin yüzüne tükürüyor. Hz. Ali, kýlýcýný býrakýp ayaða kalkýyor. Kâfiri öldürmekten vazgeçiyor. Kâfir soruyor: Neden öldürmekten vazgeçtin? Hz. Ali Cevap veriyor: Sen yüzüme tükürdükten sonra öldürseydim, nefsim için öldürmüþ olacaktým, Hâlbuki ben Allah için öldürmeyi ve yaþatmayý istiyorum… Tükürüklerimizle boðabileceðimiz, bu kabile topluluðundan farký olamayan Yahudi zihniyetini yeryüzünden kaldýrmak çok kolaydýr. Fakat asýl onlarý böyle bir anda yeniden diriltecek eylemleri yürürlüðe koymak müþkül. Bu zor iþi baþaranlar asýl büyük milletler ve büyük insanlardýr… Ýsrail bunu hak ediyor mu, bilmiyorum… Fakat insanlýk sevgiye her zaman muhtaç... Her zaman merhamet pýnarlarý, tahriþ olmuþ gönüllere ilaç… Bu ilacýn kaynaðý, Yunus'tadýr, Mevlana'dadýr, Hacý Bayram Veli'dedir, Hacý Bektaþi Veli'dedir… Bu kýsa yazýmýzda Yunus Gönüllü olmanýn, Yunus gibi düþünmenin, Yunus'u anlamanýn miftahýný ele alsak ne olur bilmiyorum… Anadolu coðrafyasýnýn bitmez tükenmez bereketi içinde yeþeren nadide güllerden biri olan Yunus Emre, 13-14-15 Mayýs 2010 tarihlerinde Afyon Sandýklý'da anýldý. Bu öylesine bir anma, öylesine zamaný ve mekâný durdurdurma anýydý ki; birkaç gün içinde Yunus'un sevgi rüzgârlarýyla "Anadolu Yunus'tur" düþüncesi bütün ülkeyi dolaþtý. Ülkenin dört bir yanýndan gelen Yunus Gönüllü yarenler, "Ballar balýný buldum/ Bu caným yaðma olsun/Assý ziyandan geçtim/ Dükkâným yaðma olsun" düþüncesiyle Yunuslaþma yolunda, bir potada erimenin, ayný havayý koklamanýn, ayný havayý vecd içinde öteler ötesi bir dünyaya gö- türmenin hazzýný yaþadýlar. Onca güzel insanýn; evreni yakýp kavuran sýkýntýlarý gidermek için sevgiden baþka bir þey düþünmedikleri, sevgi bahçesinin bin bir çiçeðini devþirmek için gönül pýnarlarýndan dillerine düþen kelam incilerini duyurabilmek gayretleri ne kadar kutlu ise; onlarý anlayabilmek de inanýn ne kadar büyük bahtiyarlýktýr… Keþke, bunca siyasi kavgalarýn, katilliklerin, Yahudi ve PKK terörünün kan akýttýðý bir zamanda; entrikalarýn, komplolarýn ve sýradan þov programlarýnýn naklen TV'lerde yer aldýðý ülkede, Sandýklý'da düzenlenen "Anadolu Yunus'tur-Þiir Þöleni" de naklen verilseydi, ne olurdu? Keþke bütün ülke üç gün Yunus'la yaþayýp, Yunus'la kalksaydý. Keþke bütün dünya Yunus'u ve Yunus gönüllü insanlarýn, dünyaya yaptýklarý sevgi çaðrýlarýný bir kez daha duysaydý… Heyhat ki heyhat… "Ben gelmedim dava için/ Benim iþim sevgi için/Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim…" fikrini, düþünce ufkumuza, coðrafi ufkumuza, ruh ve beden ufkumuza sirayet ettirirsek; deðil bu ülkede; evrende bile bunca sýkýntý, bunca dert, bunca keder, bunca aymazlýk olur muydu? Sanmam… Birileri diyecek ki: "Hoca bunlarý hepimiz biliyoruz!" Doðru; biliyoruz bilmesine de, ne kadar bu duygularý hayatýmýza sirayet ettirebiliyoruz? Bir düþünür diyor ki: "Çocuklar, güzel ve sevgi yüklü kelimelerden örülü þiirleri mutlaka ezberlemelidir. Çünkü þiirde evrenin isimleri þekillenir. Zamanla bu þekiller, olgunlaþýr, anlamlaþýr, derinleþir ve felsefi bir boyut kazanýr." Yunus'un þiir dünyasýyla ruhunu bezemiþ çocuklarýn gönül dünyasýnda kin ve nefret tohumlarý yeþerebilir mi? Yunus'u okumak kadar anlamak da önemlidir. Eðer bu ülkenin çocuklarý Yunus balýklarý kadar, Yunus Peygamberi ve Yunus Emre'yi tanýyamýyorsa bunun sorumluluðunu kimler üzerine alacak? Gün geçmiyor ki bu ülkede içler acýsý cinayetler iþlenmesin; gün olmuyor ki kardeþ kardeþi boðazlamasýn… Þehit aðýtlarýnýn ayyuka çýkmadýðý kaç gün var Allah aþkýna! Neden bunca acý, neden bunca sýkýntý? Bir tek sebebi var… O da sevgisizlik… Yunussuzluk… Devamý sayfa 74’de 3 BOSNA'NIN GELECEÐÝNDE AB'NÝN SORUMLULUÐU Ali KÜLEBÝ* Bosna- Hersek'te savaþ biteli 14 yýl oldu. 20. yüzyýlýn sonunda bir insanlýk dramý yaþanmýþ bu ülkede hala iþlerin düzeldiðini söylemek olasý deðil. Ýþlerin düzelmemesinin en büyük sorumlusu ise yine Avrupa Birliði. Çünkü 20. Yüzyýlýn ikinci yarýsýndaki en büyük katliam AB'nin sýnýrlarýnýn birkaç yüz kilometre ötesinde cereyan etmiþti. Ýtalya'ya, Avusturya'ya ancak iki yüz kilometre uzaklýktaki eski adýyla Yugoslavya sýnýrlarý içinde yaþayan on binlerce Bosnalý 1990'larda sistematik bir þekilde katledildi. Avrupa ülkeleri yine çifte standart uygulayarak olanlara gözlerini kapadýlar. Hâlbuki uygarlýk ve insan haklarýnýn þampiyonu olduklarýný her vesileyle ve özellikle Türkiye ile olan iliþkilerinde öne sürüyordu bu ülkeler. Bosna'da geçmiþte yaþanmýþ ve bundan sonra da yeniden yaþanmayacaðýný kimsenin garanti edemeyeceði insanlýk suçlarýnýn boyutlarýný hatýrlatmak için verilebilecek birçok örnek var. Ama bunlarýn en çarpýcýsý ve insan haklarý þampiyonu Batýlý ülkelerin neler yapmaya veya yapmamaya muktedir olduklarýný gösteren örnek hiç þüphesiz Srebrenica olayýdýr. Ýþte bu Srebrenica örneðinde, Barýþ Gücü görevi yapan Avrupalý askerlerin katil Sýrplara silah bile verdiði söylenir ve örneðin Srebrinica'daki katliamda Hollandalý Albay'a sonradan baþarýsý nedeniyle madalya verilmesi katliamlar konusunda Avrupalý sözde uygarlýk þampiyonlarýnýn zerre kadar kýlýnýn kýpýrdamadýðýnýn da bir kanýtýdýr. Çünkü hayatlarýný kaybedenler, ýrzýna geçilen, malý mülkü yaðmalanan, yerinden yurdundan olanlar, onlara göre Avrupa Kültürünün bir parçasý deðillerdir. Hýristi* ART Dýþ Politika Direktörü 4 yan Kültürü'nden olamayanlar için kaygý duymanýn, endiþelenmenin ve onlarý korumanýn gereði de yoktur. Bu baðlamda Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý Avrupa'da yaþanan en büyük insanlýk suçunun oluþmasýný ve sonuçlarýný tekrar ve maalesef irkilerek hatýrlamakta yarar var. Temmuz 1995'in baþlarýnda giderek artan Sýrp zulmü ve katliamýndan kaçan Bosnalý Müslümanlar Srebrenica yakýnlarýndaki Potoçari Birleþmiþ Milletler kampýna sýðýnmýþlardý. Ne var ki Sýrplar bu kampý çevirip Hollandalý kamp komutanýna baský yapýnca Hollandalý BM askerleri tarafýndan silah zoruyla dýþarý çýkmaya zorlandýlar. Kendilerinin Sýrplara teslim edildiðinde öldürüleceklerini söyleyen Boþnaklarýn feryatlarýna ve çýðlýklarýna aldýrýþ etmeden Hollandalýlar onlarý zorla Sýrplarýn ellerine teslim ettiler. Bu insanlara hiçbir þey yapmayacaðýný söyleyen Sýrplar 11 Temmuz 1995 ile 17 Temmuz 1995 tarihleri arasýnda, kadýnlarý ve çocuklarý ayýrt ederek yaklaþýk 8 binden fazla genç ve yetiþkin erkeði katlettiler. En büyük katliam 11-12 Temmuz 1995'te yaþandý. Dünya insanlýðý üç günde 10 bine yakýn insanýn katledilmesine inanmak istemedi. Sözde insanlýk abidesi ve özgürlükler kýtasý Avrupa'da böyle þeyler olmazdý onlar için. Fakat Srebrenica'da insanlýk tarihinin gördüðü en büyük katliamý sadece üç gün zarfýnda böyle yaþandý. Þehri ele geçiren Sýrp askerleri, bir merkezde topladýklarý kadýn ve erkekleri önce ayýrdý. Sonra erkekleri dýþarý çýkardýlar. Bir kýsmýný hemen orada öldürdüler bir kýsmýný da ormana doðru götürdüler. Bu trajedi 20. yüzyýlýn son çeyreðinde Avrupa'nýn ortasýnda ve tüm dünyanýn gözü önünde gerçekleþtirilen bir insanlýk ayýbýnýn hikâyesidir. Bu insanlar sadece sahip olduklarý kimliklerinden ve inançlarýndan dolayý vahþice öl- dürüldüler, iþkenceye uðradýlar, tecavüz edildiler, yurtlarýndan sürüldüler. Kendilerini yeni Haçlý Seferlerinin neferleri sanan Sýrplar, yýllardýr birlikte yaþadýklarý Müslüman komþularýný tamamen yok etmek için merhametsizce saldýrdýlar ve tüm dünyanýn gözü önünde kýsmen de amaçlarýna ulaþtýlar. Ýþte Srebrenica'da yaþanmýþ olan insanlýk dýþý bu utanç tablosu tam anlamýyla aydýnlýða kavuþmadan adeta tarihin tozlu dehlizlerinde unutulmaya terk edilmek isteniyor. Uluslararasý camia bu katliamýn sorumlularýný açýða çýkarmak þöyle dursun bu ayýplarýný örtbas etmek için hala ellerinden geleni yapmakta ve konunun sýk sýk gündeme getirilmesinden de rahatsýz olmaktadýr. Ve yine bu çifte standartlar kýtasý Avrupa katliamda Nazileri aratmayacak Sýrplarý Avrupa Birliðine almak için hazýrlýklarýný tamamlamak üzere. AVRUPA BÝRLÝÐÝ'NÝN BOSNAYA BAKIÞINDA GELENEKSEL AYRIMCILIÐI SÜRÜYOR Ýþte böyle bir katliam ve adaletsizlik yaþayan Bosna ve Bosnalý Müslümanlarýn bugünkü durumu nedir? AB Türkiye'de hiç hakký olmadýðý halde bizim iç iþlerimize karýþýp yasalarýmýzýn uygulanmasý veya yeniden düzenlenmesine müdahale ederken kendi yaný baþýnda ve sorumluluðu altýndaki Bosna- Hersek'te ne yapýyor ne yapmýyor? Yüz binlerce Bosnalý ne gibi sýkýntýlar yaþýyor, Bosna'nýn geleceðindeki kara delikler nedir? Bütün bunlar bu þansýz Müslüman kardeþlerimizin þimdiki yaþamlarýnýn ve geleceklerinin þifreleri. Bir kere gelecek açýsýndan Bosna'nýn önünde birden çok dikenli yol ve tuzak olduðu açýk. Hatta AB'nin Bosna üzerine sorumluluðunu aldýðý halde sistematik bir þekilde çözümsüzlük konusunda bilinçli bir yol izlediði bile söylenebilir. Yine istikrara kavuþmamýþ bu bölgede bir kývýlcýmýn yeniden olaylarý parlatmayacaðýný kim garanti edebilir? Çünkü Sýrplar ve özellikle Bosna - Hersek sýnýrlarý içindeki Sýrp Cumhuriyeti çözümden yana olmadýðýný her vesile ile göstermektedir. Bosna'nýn en büyük güncel sorunu yerinden yurdundan olanlarýn yeniden yurduna dönmesi, topraklarýna kavuþup iskân edilmesidir. Savaþýn üzerinden bunca yýl geçmesine raðmen halen yaklaþýk 150 bin kiþi eski yaþadýklarý yerlere dönmemiþlerdir. Bosna- Hersek hükümetince göçmenlerin yurtlarýna dönebilmeleri için 250 milyon Avro ayrýlmýþ olmasýna karþýn bu paranýn kullanýlmasý ve planýn uygulanmaya sokulmasý Parlamento tarafýndan engellenmiþtir. Engelleyenlerin ise Bosna- Hersek Cumhuriyeti'ne baðlý Sýrp Cumhuriyeti'nin temsilcileri olduðu biliniyor. Ne var ki böyle çözümsüzlük arayýþý içinde olan ve onlarý destekleyenlerin amacýnýn ateþe benzin dökmek mi olduðu da akla gelmektedir. Halen 400.000 kadar da Bosnalý'nýn yurt dýþýnda yaþamaya mecbur edilmiþ olmalarý ve bunlarýn çoðunun bulunduklarý ülkelerde göçmen statüsüne kabul edilmediklerinden dolayý kaçak durumda ve sefalet içinde yaþamalarý trajedinin ayrý bir boyutuna da iþaret etmektedir. 5 Ortada þu anda açýk ve net bir durum vardýr. Türkiye'ye insan haklarý konusunda küstahça yorumlar yapan Avrupa Birliði ülkeleri bu ülkenin insanlarýnýn sýrf Müslüman olmalarýndan dolayý gelecekleri ile ilgilenmemekte, þimdilik daha beter olmamalarý konusunda statükoyu korurken, geleceklerini iyileþtirmek ve sorunlara çözüm bulmak için ciddi bir çaba da göstermemektedir. Çünkü AB'nin hiçbir zaman bir Birleþik Devletler topluluðu olmayacaðýný gösteren uyumsuzluk ve egoizm AB'yi oluþturan ülkeler arasýnda artarak hüküm sürmektedir. Birçok AB ülkesi çevrelerindeki ve Avrupa kýtasýndaki sorunlara, kendilerini ilgilendirdiði ölçüde bakmakta, daha doðrusu ilgisiz kalmayý tercih etmektedirler. Özellikle Balkanlar'da sükûneti saðlayabilecek bir strateji olan, Balkan ülkelerinin entegrasyonunu gerçekleþtirecek reformlar, AB ülkeleri arasýndaki ufak hesaplar nedeniyle iþlememektedir. Bu ufak ve egoist hesaplarýn yaný sýra, aradan 15 yýl geçmesi nedeniyle AB ülkelerinin bürokratlarý ve halklarýnýn Bosna'da iþlerin yeniden kötüye gidebileceðinin ve bunlarýn aðýr sonuçlarý olabileceði gerçeðini unutmuþ gibi gözükmektedir. Avrupa Birliði'nin arka bahçesi Balkanlar'da yeniden eski vahþetin yaþanmasý ve bir din düþmanlýðý þeklinde on binlerce insanýn tekrar katledilmesinin olabilirliðini düþünmek bile tüyler ürpertici bir olgu. Ama bu tüyler ürpertici geleceðin ihtimali konusunda, kendi koyduðu kurallarýn net bir þekilde arkasýnda durmayarak, net bir siyaset izlemeyen AB'nin ciddi bir sorumsuzluðu da söz konusudur. Bu baðlamda da Bosna'da uygulanmaya konulmak istenen, güvenlik güçlerinde reform saðlayacak polis reformunun iþlerlik kazanmamasý da yine AB'nin zafiyetlerini ve isteksizliðini bir sorumsuzluk olarak ortaya çýkarmýþtýr. Bu baþarýsýzlýk Bosna'da ulusal bir polis yapýsýnýn kurulmasý ve bunun siyasetle baðlantýlarý olmamasý gibi yapýcý bir amacý da engellemiþtir. BALKANLARDAKÝ SORUNLARA SAHÝP ÇIKMAK TÜRKÝYE'NÝN TARÝHSEL SORUMLULUÐUDUR Bosna'da güya çözüm isteyen taraflar bu çözümsüzlüðü yaratýrken AB'nin de buna karþý koymamasý ve çözümsüzlük isteyenlerin ek6 meðine yað sürecek þekilde uykuya yatmasý Balkanlar'da geleceðe dönük barýþçýl adýmlarýn atýlmasýný engellemektedir. Bunun sonucu ise bu kýrýlgan bölgede yeniden ortaya çýkabilecek vahþet, dehþet ve katliamlar demektir. Bölgesel güç olduðu iddiasýndaki Türkiye'nin Orta Doðu ve Afrika ülkelerindeki etkinlik çabalarýnýn hýzlý bir þekilde arttýrýldýðý bu günlerde Balkanlarda Sýrplar tarafýndan Türk diye tanýmlanýp sýrf Türk olduklarý için geçmiþte binlercesi katledilen kardeþlerimize de sahip çýkmasýnýn gereði vicdanen, ahlaken ve siyasal olarak ortadadýr. Bu gereklilik çizgisinde Avrupalý sözde insan haklarý temsilcilerine Balkanlardaki bu katliamlarýn hesabýný sormak zorunluluðunun da büyük bir tarihe sahip Türk milletine düþtüðünü düþünmemiz ayrý bir tarihsel sorumluluktur. HÝCRET ÝÇÝNDE… Yâ Rab, aþk derdini Sen verdin cana; Sen verdin bu hüznü, halvet içinde!.. Sebepler var ettin hilkâtten yana; Kaç ibret gösterdin sûret içinde!.. Gönül aþk odunda geldi bu hâle; Yedi nefs içine düþtü velvele!.. Geçtim nice menzil, nice merhâle; Bildim her zerremi hicret içinde!.. Ashâb-ý Kehf ile dürüldü zaman; Baþýmda devretti bu arz, bu devrân!.. Âþikâr oldukça sýr oldu bu can; Kudretin seçildi rahmet içinde!.. Eflâke sýðmadý bir gönül nûru; Mesih'e yol açtý tevhîd sürûru!.. Secdede ihlâsla tadýp huzuru; Yeþerdi her nefes himmet içinde!.. Kalp Sen'i andýkça sezildi mâ'nâ; Âleme renk oldu bir gül-i râ'na!.. Tecelli nûruyla o Tûr-i Sînâ; Mest etti Mûsâ'yý hayret içinde!.. Bir zübde-i âlem bildim ben beni; Tefekkür seyrinde buldum bu caný!.. Âlem-i ervâhta iki cihâný; Vahdetle yoðurdun kesret içinde!.. Rýfat ARAZ KOSTANTÝNOPOL'DEN ÝSTANBUL'A GÖRDÜÐÜM Ýstanbul, zarif bir beyefendi, ruhumuzun mimarý Buram buram cennet kokan þehir; darüþþifa diyarý Kostantinopol'den Bir harap haneden bakarken gözleri Mahzun ve melûldü Sükûta mahkûm kalabalýklar dolaþýrdý sokaklarýnda Çürük kokuyordu tufeyli yapýlarýndaki sesler Simsiyah resimler çiziliyordu yüreðine Keder akýyordu üzerine Latin uçurumundan Yedi tepeden bakan þehir Sahibini arýyordu gözyaþlarýyla Ýklim deðiþtirmeler yetmiyordu Diyarý Rum'a Aldanýþlar kaplamýþtý göðünü Ýnkýraz halleriydi surlarýndaki koþuþturmalar Karanlýðýna karýþýyordu þaþkýn adamlar ve adýmlarý Ayasofya'dan ayinler duyuluyordu Ýmdat beklenirken garbýn o kanlý ellerinden Jüstinianüs yâd edilerek Taþlar baðlanýyordu surlara Haliç'in aðzýna gem vuruluyordu yeniden Yaþadýðý gurbetti; þehirler efendisinin Aðrýlarý yayýlýyordu en diplerine Nefesi tükeniyordu usul usul Kostantiniyye kimsesiz ve sessizdi Yorgun düþmüþtü umut yolculuðunda Yaðmalanmýþtý sýrtýndaki elbiseleri Ýhtiyarlamýþtý Frenk pazarýnda satýlmayý beklerken Þark'lý bir gencin gözlerinden kývýlcýmlar sýçrarken yüreðine Kurtuluþunu müjdeliyordu Haliç sýrtlarýndan esen sabahýn meltemleri Þafaðýna fethin cemresi düþmüþtü artýk Þimdi, melekler dolaþýyordu ufuklarýnda Güvercinleri bir baþka heyecanlýydý yamaçlarýnda uçarken Ýstanbul, sana gelmeye deðer, zahmet üstüne zahmet Çaðlarý kuþatan sözleriyle haber veriyor Ahmet (a.s) Ýstanbul'a Bir baþkaydýn o gün, duramýyordun yerinde Seni kucaklamaya gelirken yiðitlerin Yollarýn tutan kýzlar, çiçekler ellerinde Dalga dalga akýyor kapýna þahitlerin Peygamber muþtusuyla yeni bir çaðdýr gelen Açýldý gözlerinin üstündeki perdeler Fetih rüzgârlarýyla yürüyen daðdýr gelen Vuslatýna ellerin açacaðýn yerdeler Evladý Fatihanýn önünde eðiliyor Devir devir üstüne tahkim edilmiþ surlar Molla Akþemsettin'ler bulutlarla geliyor Cümle cihan susmuþtu, sakinlemiþti sular Fethin saati çalmýþ, iþitilen gür sesi Tekbir sedalarýyla akar yedi tepeden Tarihlerin hesaba gelmeyen hadisesi Bu gün olmuþ bahtiyar bakar yedi tepeden Gördüðüm Tek baþýna yeterli, þerefli bir esersin Gözleri kamaþtýran, Þark'ýn ruhuna fersin Vakýflarla bezenmiþ mührü; gök kubbesinde Nazirsiz bir þehirdir, necat bul busesinde En güzel semtlerinde baharýmý gizlesem Eyüp'ten Üsküdar'a yýldýzlarýn izlesem Müzeyyen duruþunla dünyanýn baþkentisin Ruhlara þifa sunan manzaranýn kentisin Derviþlerin dilinde hayat buluyor kelam Özleminle yananlar sana veriyor selam Bir peri suretinde yalýlar ve saraylar Mehtabýnda gezinir sevdalý saraylýlar En ünlü ressamlarýn rüyasýna girensin Yüz aký tarihimin burçlarýný görensin Sedef kakmalý yüzün asýrlardýr gülümser Ayet ayet okunan fethini gönlüme ser Göklerin aydýnlatan kandillerin dizili Nesilden nesile sen; gezginlerin menzili Þairlerin ilhamý, hünerli ellerisin Kutsiyet diyarýnýn en görkemli erisin Renklerin buluþtuðu lale þehri; Ýstanbul Aþkýyla hem hal olan hâle þehri; Ýstanbul Tarihin gözlerinde her dem pak olan þehir. Hasret çeken gönüle ferahnâk olan þehir Mehmet Yaþar GENÇ 7 ÇEVRE BÝLÝNCÝ Abdurrahman KOÇAK* Saygý deðer okuyucularým; Bu günkü yazýmda çevre bilinci konusunu sizlerle paylaþmak istiyorum. Ýçerisinde yaþadýðýmýz dünya, Allah'ýn bizlere sunduðu çok önemli bir nimettir. Bu nimeti kullanmak, ondan istifade etmek, deðerini bilmek ve yaratanýn koymuþ olduðu dengeyi korumak öncelikle insana düþen bir sorumluluktur. Bu dengeyi iyi korumak ve kullanmak bütün canlýlarýn yararýna olduðu gibi özellikle insanýn menfaatinedir. Biliyoruz ki, uygun ve saðlýklý bir çevre olmadan, hayatýn ve canlýlýðýn devamý söz konusu deðildir. Bu öneminden dolayý çevre bilincinin sadece maddî deðil manevî yönden de dikkate alýnýp deðerlendirilmese gerekir. Zira temiz ve düzenli bir ortam insaný ruhen ve bedenen saðlýklý tutarken; kirli ve düzensiz ortamlarýn da insaný ruhen sýktýðý inkâr edilemez bir gerçektir Günümüzde doðal zenginliklerin kaybolduðu, su kaynaklarýnýn azaldýðý, yaþadýðýmýz her alanda ses ve görüntü kirliliðiyle karþý karþýya kaldýðýmýz yadsýnamaz bir gerçektir. Bütün bu olumsuzluklarýn artarak çoðalmasýnda zihin ve ruhlardaki kirlenmenin büyük payý vardýr. Bu kirlenme sadece fiziki çevreyi kirletmekle kalmayýp, ayný zamanda sosyal çevreyi de aþýrý derecede kirleterek sosyal krizlere yol açmaktadýr. Yani ahlak, fazilet ve insanî deðerler dünyasýnda oluþan boþluklar, çevrenin kirlenmesinde en etkin güç olmuþtur. Yüce kitabýmýz Kur'ân-ý Kerim'in insanlarý maddî ve manevî kirlerden temizleyen ve koruyan rahmet boyutu, her konuda olduðu gibi çevre konusunda da dikkate alýnmalýdýr. Kur'ân, insana kâinatýn nasýl yaratýldýðý, ondaki çeþitli varlýklarýn yapýsý hakkýnda genel bilgiler verir. Bununla birlikte insanýn doðayla nasýl bir irtibat ve iliþki içerisinde olmasý gerektiði hakkýnda da yol gösterir. Çeþitli âyetlerde, insanýn yakýn çevresine (yeryüzüne), uzak çevresine (uzaya) dik* Tokat Ýl Müftüsü 8 kati çekilmekte, onlar hakkýnda insanýn düþünmesini istemektedir. Kýsaca Kur'ân'ýn bu konudaki temel mesajý, yerde ve göklerdeki, en küçük varlýktan en büyük varlýða kadar her þeyin, düþünen ve inanan insan için öneminin bilinmesidir. Konuya iliþkin Kur'an-ý Kerim'deki bazý ayetler þöyledir: "Þüphesiz biz her þeyi bir ölçüye, bir düzen ve plana göre yarattýk."(Kamer Suresi Ayet 49) "Allah göðü yükseltti ve ölçüyü ortaya koydu. Ölçüde aþýrý gidip dengeyi bozmayýn. Tartýyý adaletle yapýn, teraziyi eksik tutmayýn."(Rahman Suresi Ayet 7-9). Modern dünyada çevrenin ciddi problem olarak ortaya çýkmasý, temiz, saðlýklý ve yaþanabilir çevre arayýþlarý çok eski deðildir. Bunun sebebi nüfus artýþý, çarpýk kentleþme ve sanayileþme ile insanýn sýnýrsýz güç kazanma ve üretme istekleri sonucunda yoðunluðun aþýrý artmasý olarak görülebilir. Ancak Ýslam kültüründe özellikle doðayý ve tabii varlýklarý koruma gibi ilkeler hep var olmuþtur. Üzülerek ifade etmek gerekirse var olan bu sorumluluk Ýslam dünyasýnda yeterince yerine getirilmemiþtir. Çünkü bizim inanç kültürümüzde tabiat canlýdýr ve lisaný haliyle yarataný zikreder. Bunun en güzel örneðini gönül dostumuz Yunus þöyle ifade eder: Daðlar ile taþlar ile, çaðýrayým Mevlam seni Seherlerde kuþlar ile, çaðýrayým Mevlam seni Sular dibinde mahi ile, sahralarda ahu ile Abdal olup ya Hu ile, çaðýrayým Mevlam seni Yûnus'un dile getirdiði gibi daðlar, taþlar, kuþlar, mâhiler (balýklar), ahular (ceylanlar) yani bütün varlýklar Allah ile baðlantý kurmamýz açýsýndan birer vasýtadýr. Bunlar kutsal olduðu gibi, bunlarýn yaþadýðý alanlarýnda özenle korunmasý, deðerinin bilinmesi dini, milli, ahlaki ve insani bir sorumluluktur diye düþünüyorum. Bu sorumluluk çerçevesinde aziz vatanýmýzýn ve sahip olduðumuz bütün deðerlerimizin ve doðal kaynaklarýmýzýn hiçbir þekilde zarar görmemesini temenni ediyor sevgi saygýlarýmý sunuyorum. MEHMET EMÝN RESULZADE VE CAFER CABBARLI: KAVUÞAN VE AYRILAN YOLLAR Doç. Dr. Asif RÜSTEMLÝ* 20.yüzyýlýn baþlarýnda Azerbaycan edebi sosyal ortamýnýn iki ünlü temsilcisi - Mehmet Emin Resulzade ve C.Cabbarlý'nýn imparatorluða karþý mücadele yýllarýnda, Cumhuriyet döneminde bir biriyle sýký iliþkilerinin, yaratýcýlýk baðlarýnýn araþtýrýlmasý edebiyat tarihimizin açýlmamýþ sayfalarýdýr ve kuþkusuz ki, çaðdaþ okur kitlesi için bu konu büyük ilgi ve istisna önem taþýr. Bellidir ki, hem Mehmet Emin Resulzade, hem de C.Cabbarlý edebiyata þiirle baþlamýþ, deðiþik edebi türlerde baþarýyla denemeler yapmýþ, sanatçýlýk açýsýndan dikkat çeken þiir örnekleri yazmýþlar. Aralarýnda on beþ yýl kadar yaþ farký olmasýna raðmen onlar ayný dönemin evlatlarýydý ve boþuna deðildir ki, her iki büyük kiþiliðin ilk yayýnladýklarý eserlerinde konu ve idea sesleþmesi gözlenilir. M.E. Resulzade "Þarký-Rus" gazetesinde yayýnladýðý "Muhammes" adlý ilk þiirinde gevezelik yapanlarý, kibirle konuþanlarý "ilime ragýp ol"maya davet ediyordu: Aç kulaðýn bir iþit bu sözleri ey bül - füzul, Ýlime ragýp olgilen, gafildirler küllen cü1 hul. C.Cabbarlý'nýn da "Ýþitenlere" adlý "Hakikati Efkâr" gazetesinde basýlan ilk þiiri ayný konuya ait edilmiþtir: Ýftihari ahli - âlem ilimdir! Biz çok acep, Cehle karþý tutmuþuz bin þevk ile ünsiyeti! 2 C.Cabbarlý "ehli âlem"in bilimle kývanç duyduðu halde bizim "bin þevkle" cehaleti tercih etmeyeceðimizi bilimsel kültürel ortamýn acýklý sorunlarý kontekstinde vurguluyorsa da, * Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi M.E. Resulzade bu karanlýk muhitin dil pehlivanlarýný, "bül - füzul"larýný cahillikle, gafillikle, gericilikle suçluyor, dikkati daha çok bilimin fayda ve avantajlarýna çekiyordu. Halkýmýzýn tarihinde ve hayatýnda baþ veren aðrýlý, acýlý olaylar, soykýrýmý olgularý her iki edebin eserlerine yansýmýþtýr. M.E. Resulzade'nin "Davet" gazetesinde yayýnlanan "Növ3 he"si C.Cabbarlý'nýn 1918 yýlýnýn martýnda yazdýðý "Kalk Ey Har Olan Millet" adlý mersiyesiyle ruh ve tarz açýsýndan da bir birine çok yakýndýr. Þöyle ki, birinci þiir Ermenilerin Azerbaycanlýlara karþý 1905-1906 yýllarýnda yaptýklarý katliamý anlatýyorduysa, ikinci manzume 1918 yýlýnýn mart soykýrýmýna ithaf edilmiþti. M.E. Resulzade'nin yaratýcýlýðýnýn ilk döneminde þiirleri Bakü'de yayýn hayatýna giren "Davet", "Ýrþat", "Füyuzat", "Terakki" ve diðer gazete ve dergilerde çok basýlmýþ. Fakat þiir örnekleri arasýnda 1907 yýlýnda "Füyuzat" dergisinde yayýnlattýðý "Çekil Bir Yane, Sakitleþ" 4 redifli "Hasbi Hal" þiiri özellikle edebiyat camiasýnda yaygýnlaþmýþ ve ünlenmiþtir. Yaþadýðý ortamýn karýþýk manzarasýný yazýya dökmüþ yazar - "Karanlýktýr bana dünya, Bütün dünya ve mafiha" (içindekiler - A.R.) - diye feryat ediyorduysa, ayný his ve duyguyla yaþayan Cafer Cabbarlý da ustasýnýn düþüncelerini paylaþarak - "Karanlýk gecede seni bekleyip, durmaktan yoruldum ey þafak yýldýzý!" - diye karanlýk gecenin uzunluðundan yakýnýyor, bilim ýþýðýnýn, istiklal yýldýzýnýn karanlýða sarýlmýþ ufuklarýnda gözükmediðinden endiþe ettiðini belirtiyordu. M.E. Resulzade'nin "Karanlýkta Iþýklar" oyununun 5 Aralýk 1908 yýlýnda sahnelenmesi Cafer Cabbalý'yý da sanatýn bu alanýna ruhlandýrýyordu. O, ilk oyunu olan "Vefalý Seriye veya Gözyaþý Ýçinde Gülüþ" eserinin ilk varyantý9 tirdi. Haþim Beyin zaman zaman, manen iflas ettiði günler oldu. Matbaasýz kaldý, bin türlü müþkülata duçar oldu, fakat tuttuðunu býrakmadý. Bir baþlýna hem muharrir, hem musahhih, hem defterdarlýk yaparak gazetesini dur5 durmadý". Cafer Cabbarlý da ayný konumda durarak "Edip-i muhterem Haþim Bey 6 Vezirov cenaplarýnýn resmine" yazdýðý þiirinde dönemin aydýnlarýný saran milli üzüntünün etkisine uymadan, hisse kapýlmadan, hayatýný halk yolunda mum gibi eriten, bu yolda cefa çeken, "ahl-i cahl-i sahip-i irfan" katýna yükselden insanýn vatan ve toplum karþýsýndaki hizmetlerine büyük deðer vererek onu "hadim-i edep", "güneþ nurhanesi", "yakut danesi", "þems-i þerefnisar", "mücahit" adlandýrmýþ, basýn tarihimizdeki yerini ve iþini objektif deðerlendirmiþti. ný 1 Kasým 1912 yýlýnda bitiriyor. Hem R.E.Resulzade'nin, hem de Cafer Cabbarlý'nýn ilk oyunlarýnýn amacý, konusu Rusya Ýmparatorluðunun kenarlarýnda sosyal siyasal ortamýn karanlýklarýnda kaybolmuþ "ýþýk"larýn, gözyaþlarý içinden boy gösteren "gülüþ"lerin umut veren yönlerine dikkat çekmekti. Araþtýrmalardan belli oluyor ki, bu iki büyük aydýn, kalem sahibi 1916 yýlýndan ayný tören ve organizasyonlara beraber katýlýyor, milli manevi deðerlere ayný yaklaþým sergiliyor, olgu ve olaylara, sanat adamlarýna fikir ve düþüncelerini aynen paylaþýyorlardý. Azerbaycan basýnýnýn ünlü temsilcisi Haþim Bey Vezirov'un ölümü (4 Þubat 1916) üzerine yapýlan törende de bu fikir bir daha kanýtlanmýþtýr. Azerbaycan'ýn aydýnlarý, basýn çalýþanlarý adýndan konuþma yapan M.E. Resulzade H.B.Vezirov'un defin töreninde kadirþinaslýkla konuþma yaptý: "Kafkasya Basýný'nýn kýsa hayatýnda memleketimizin en kudretli sermayecileri Türkçe gazete yayýnýna uðraþtýlar, yoruldular. Özgün kalem sahipleri muharrirlerimiz dahi bu aðýr meydanda duruþ edemediler. Ahl-i kalemden yalnýz Haþim Beydi ki, yalnýz baþýna baþladýðý iþi ölünceye kadar devam et10 Düþünce birliði, sanat yangýsý Mehmet Emin Beyle genç Cafer'i kurumsal çalýþmalarda da yaklaþtýrýyordu. M.E. Resulzade'nin baþkanlýðýyla 4 Ocak 1917 yýlýnda, Çarþamba günü, akþam saat 7'de Bakü'deki Ýsmaliye köþkünün Cemiyet-i Hayriye Salonunda Muharrirler ve Edipler Derneði kuruldu. Kurumun yönetim kuruluna Hüseyin Cavid, Abbas Sehhet, Seyit Hüseyin, Abdulla Þaik, Azer Buzovnalý, Hacý Ýbrahim Kasýmov, Cafer Cabbarlý gibi ünlü yazarlar giriyordu. Derneðin karargâhý "Açýk Söz" gazetesinin ofisindeydi. Muharrirler ve Edipler Derneði 28 Nisan 1917 yýlýnda yaptýðý toplantýsýnda kendi tüzüðünü ve programýný oybirliðiyle kabul etti. Bu dernek aslýnda Azerbaycan ediplerinin ilk Milli Yazarlar Birliðiydi. Çaðdaþ yazarlar Birliðinin selefi sayýlan bu yaratýcý kurumun kurulma tarihi onur ve kurur kaynaðýmýzdýr, yýldönümleri þerefle anýlmaya ve kutlanmaya deðer. Programýnda edebiyatýmýzýn geliþmesine yön vermek, genç ve yetenekli yazarlarýn maddi ve manevi yardýmda bulunmak gibi insani ve ýþýklý idealar yansýmýþ Muharrirler ve Edipler Derneði yapý açýsýndan yönetim kurulu, edebiyat þubesi ve denetim komisyonu bölmelerinden oluþuyordu. M.E. Resulzade'nin baþkanlýðýnda kurulan "Kardeþ Yardýmý" adlý siyasal, edebi, sosyal yönlü dergi bu derneðin ilk resmi yayýn organý oldu. Kardeþ Yardýmý'nýn ilk sayýsýnda M.E. Resulzade'nin "Bizim Noktay-i Nazardan", Hüseyin Cavid'in "Harp ve Felaket", Abbas Sahhat'in "Tahmiye yahut Kaçkýn", "Karagözlü Halime", Abdulla Þaik'in "Ýdeal ve Ýnsanlýk", Ömer Faik'in "Ben Kimim?", Ahmet Cavad'ýn "Yazýk", Ali Nazmi'nin "Arþ Ýleri", Ahmet Cevdet'in "Huda Kabulüne", Hacý Selim Seyyah'ýn "Her Kes Aðlar, Ben de Aðlarým", Seyit Hüseyin'in "Aðarýlan (sýrýtýlan) Diþler", Mehmet Sait Ordubadi'nin "Hürr - Hürriyete", Taðý Þahbazi Simurð'un "Açlar", Bedrettin El Hüseyin'in "Felekzadeleri Hatýrlayýnýz", Firudin Bey Göçerli'nin "Hayvaniyet ve Ýnsaniyet", Abdürrahim Bey Hakverdiyev'in "Süleyman Efendi" eserleriyle beraber Bakü Sanayi Mektebinin öðretmeni Cafer Cabbarlý'nýn da "Boranlý kýþ gecesi, þahta þiddet ile kesiyor" mýsrasýyla baþlayan manzumesi yer almýþtý. Dergi toplumda edebi olay gibi karþýlanmýþ, hakkýnda basýnda bir sürü yazýlar yazýlmýþtýr. M.E. Resulzade genç ve yetenekli Cafer'in Muharrirler ve Edipler Derneðinde ve Kardeþ Kalemler dergisindeki çalýþmalarýna büyük deðer veriyordu. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra Cafer Cabbarlý milli istiklal idelerinin gerçekleþmesine daha aktif katkýda bulunuyor. Azerbaycan Parlamentosunda stenograf görevini yapan edip çok partili siyasal arenada kuþkusuz M.E. Resulzade'nin baþkanlýðýný yaptýðý Müsavat Fýrkasýna üye olur. Azerbaycan hükümetinin Nuru Paþanýn þerefine düzenlediði ziyafette, Hüseyin Araplinski'nin veda töreninde, parlamento toplantýsýnda M.E. Resulzade'yle C.Cabbarlý beraber görülür. Müsavat Partisinin 1919 yýlýnýn aralýk ayýnda yapýlan 2.Kurultayýna C.Cabbarlý temsilci seçilir ve orada konuþma yapýyor. Cafer Cabbarlý'nýn keskin, alevli, ayný zamanda acýlý konuþmasýný yýllarca unutmayan Mirza Bala Mehmetzade arkadaþýnýn zamansýz ölümü dolayýsýyla Berlin'de basýlan Kurtuluþ mecmuasýnda (Ocak 1935, ? 4, sah.111) ya- yýnlattýðý "Cafer Cabbarlý" adlý anýsýnda sonralar yazýyordu: "1919 yýlýnýn birinci kanun ayýnda Cafer'le beraber Müsavat'ýn 2.Kurultayýnda köylü yararýna toprak reformu harekâtýnýn baþýnda duruyorduk. Cafer'in konuþmasýný þimdi de hatýrlýyorum: "Hür vatanda herkes hür, mesut olmalý. Büyük millet ideasýný gerçekleþtirecek idealist 7 zümre ayaðý çarýklý köylüye dayanacaktýr…"". C.Cabbarlý'nýn þiir ve makaleleri M.E. Resulzade'nin baþ editörlüðünü üstlendiði "Ýstiklal" gazetesinde yer almaktaydý. Bu iki ünlü adamýn milli istiklal yollarýnda beraber adýmlamasý maalesef uzun sürmüyor. Azerbaycan Cumhuriyetinin 27 Nisan 1920 yýlýnda Sovyet Rusya'sý tarafýndan iþgali bu iþbirliðine son veriyor, hayat ve mücadele yollarýnýn ayrýlmasýyla sonuçlanýr. Mehmet Emin Resulzade muhacir hayatýný tercih etmek zorunda kalýyor, Ýstanbul'da, Varþova'da, Ankara'da yaþadýðý yýllarda vatanýnýn iþgalden kurtulmasý uðruna mücadele yapýyor. Cafer Cabbarlý Rus istilasýnýn ilk yýllarýnda gizli Milli Direniþ Harekâtýna katýlýyor, Mirza Bala Mehmetzade, Abdül Vahap Yurtsever, Rahim Bey Vekilov ve baþkalarýyla 1920 - 1923'lü yýllarda gizli "Ýstiklal" gazetesinin 19 sayýsýný basmayý baþarýyorlar. 14 Haziran 1923 yýlýnda tutuklanan C.Cabbarlý iki ay sonra salýverilse de, ekim ayýnda 20 arkadaþýyla beraber yeniden tutuklanmýþtýr. 1924 yýlýnýn nisanýnda tutuklanan 11 istiklalci Solovki'ye - Sibirya'nýn buzlu cehennemine sürülse de C.Cabbarlý bu ölüm kâbusundan kurtulabilmiþ. Sanatýnda daha çok semboller kullanmayý tercih eden yazar "Gülizar" öyküsüyle Azerbaycan'ýn iþgal olayýný ilk kez edebiyata getirdi. Eserlerinde Sovyet gerçekliðinin "kýzýl karanlýklar"ýný büyük ustalýkla tasvir eden yazar milli direniþ harekâtýnýn özgürlük uðruna mücadelesini vermekten sakýnmamýþtýr. Mehmet Emin Resulzade siyasal lider olarak vatanýndan uzakta - Türkiye'de, Polonya'da, Fransa'da muhacir hayatý yaþamasýna raðmen Cafer Cabbarlý'nýn sanatýný sürekli izlemiþ onu takdir etmiþ ve büyük deðer vermiþtir. Yazarýn sanatýný "Azerbaycan dramaturgisinde önemli bir aþama adlandýran" M.E. Resulzade "Çaðdaþ Azerbaycan Edebiyatý" kitabýnda yazýyor11 du: ""Od Gelini"ni Cafer "ÇEKA" hapishanesinden çýktýktan sonra yazmýþtýr… Bu eserde ateþperest Azerbaycan'ýn Müslüman Arap istilasýna karþý mücadelesi anlatýlýyor. Yeni sahipler memleketin tüm zenginliklerini yaðmalayýp götürüyorlar. Petrol devletin malý ilan ediliyor. Arabistan'a götürülüyor. Azerbaycanlýlarý Ýslam dinini kabul etmeðe zorluyorlar. Halk ayaklanýyor. Genç Elhan sevgilisinin baþörtüsünden yaptýðý bir bayrakla meydana atlýyor. Müthiþ bir mücadeleden sonra onu tutukluyorlar, idamýna karar veriyorlar. Daraðacý altýnda onu þahadet getirmeðe zorluyorlar. O ise "Tüm dünya dese de ben demem "La ilaha illallah" diye haykýrýr. Manzaranýn sembolizmi nettir. Seyirciler için "Arap" ve "Ýslam" sözleri yerine "Rus" ve "Komünist" sözlerini koymak anlamý güncelleþtirmek için ye8 terlidir". vet" gazetesi, Bakü, 20 Temmuz 1906 4. M.E. Resulzade. "Hasbi Hal" ("Çekil Bir Yane, Sakitleþ"), "Füyuzat" dergisi, Bakü, 12 Ekim 1907, ? 30 5. M.E. Resulzade. "Açýk söz" gazetesi, Bakü, 6 Þübat 1916 6. C.Cabbarlý. "Edip-i muhterem Haþim Bey Vezirov cenaplarýnýn resmine", "Keyfim gelende" kitabý, Bakü, Elekberov matbaasý, 1917, sah. 6-9 7. Mirza Bala Mehmetzade. "Cafer Cabbarlý", "Kurtuluþ" mecmuasý, Berlin, Ocak 1935, ? 4, sah.111 8. M.E. Resulzade. "Çaðdaþ Azerbaycan Edebiyatý" kitabý, Bakü, 1991 DÝLEDÝÐÝNCE YAÞA M.E. Resulzade gözlemlerinde kesin ve objektiftir. Yazar arkadaþýnýn eserlerindeki simgelerin açýlmasýnda, algýlanmasýnda onun düþünceleri anahtar olabilir. Tendeki kokun hayat, bendeki adýn cânân Cihânda bir tek benim, senin uðruna yanan Sende uykuya dalýp, görülmedi uyanan Duvaðýndan görüp de, eririm gözde yaþa Bir asýr deðil bende, dilediðince yaþa Azerbaycan Cumhuriyetinin çöküþü (28 Nisan 1920) sonucu M.E. Resulzade'yle Cafer Cabbarlý'nýn hayat yolu ayrýlsa da, istiklal uðruna mücadele, "Milli Tesanüt" yolu hiçbir zaman bir birinden ayrýlmamýþtýr. Azerbaycan halkýnýn milli istiklal mücadelesi tarihinde M.E. Resulzade'nin ve Cafer Cabbarlý'nýn mücadele dolu hayat yolu, zengin edebi felsefi irsi Türk gençliði için vatanperverlik örneði, kurur ve onur kaynaðý olarak hep saygýyla anýlacaktýr. Aklýndan þüphe eder, yüzüne bir an bakan Yoktu senden öncesi, zülfüne güller takan Mahallenin dilinde, hep peþin satan cakan Hasretinle kavurdun, saldýn gönlüm ataþa Bir asýr deðil bende, dilediðince yaþa KAYNAKLAR: 1. M.E. Resulzade. "Muhammes", "Þarký-Rus" gazetesi, Bakü, 18 Mayýs 1903, ? 20 2. C.Cabbarlý. "Ýþitenlere", "Hakikat-i Efkâr" gazetesi, Bakü, 5 Kasým 1911, ? 2 3. M.E. Resulzade. "Növhe", "Da- 12 Diktiðim o fidanlar, çoktan boyunu geçti Gönlün gelmeyi deðil, uzaklaþmayý seçti Mesafe hükümsüzdür, sanma cân senden geçti Sen yüreðe her daim, közler ekleyen maþa Bir asýr deðil bende, dilediðince yaþa Bildim ki dünyada yâr, umuda çýkan yoldun Ýçimde duman deðil, sigaramdan sen doldun Zaman zaman kuþ gibi, bulutlarda kayboldun Bende hiç bitmeyecek, gözümde tek temaþa Bir asýr deðil bende, dilediðince yaþa Türlü türlü giyinip, salýnarak yürürdün Gönlümü acýmadan, ardýn sýra sürürdün Ýçimi bahar gibi, hep umuda bürürdün Kulak ver ey sevgili, kendindeki savaþa Bir asýr deðil bende, dilediðince yaþa Ýmdat GÜMÜÞ ALÝ PAÞA CAMÝÝ Ekrem ANAÇ* ALÝ PAÞA KÝMDÝR XVI. yüzyýlda yaklaþýk otuz yýl Beylerbeyilik yapan ve birçok hayýr eseri býrakan Temerrüd Ali Paþa pek az bilinen bir tarihi þahsiyettir. Ali Paþa Bosnalý olup, Enderun'dan yetiþmiþtir. Çeþitli saray aðalýklarýnda bulunduktan sonra, Erzurum(3 defa), Karaman, Baðdat, Sivas, Anadolu beylerbeyliklerinde görev yapmýþtýr. Ali Paþa, Erzurum Beylerbeyi iken 10 Safer 980 (2 Haziran 1572) tarihinde vefat etmiþtir. Camii avlusunda bulunan türbede medfun bulunan Ali Paþa'nýn oðlunun mezar taþýndaki "Nesli Sultan Beyazýt" þeklindeki kayýt yanlýþ anlaþýlarak paþanýn Kanuni Sultan Süleyman'ýn oðlu Þehzade Beyazid'in damadý olduðu þeklinde yorumlanmýþ ve buradan hareket ederek Þehzade Beyazýd'ýn babasýna karþý baþlattýðý isyanda onu desteklediði ve bu yüzden idam edildiði bu sebeple caminin kitabesinin bulunmadýðý þeklinde ifadeler kayýtlara geçmiþ ve bu söylenti halk arasýnda yaygýnlaþmýþtýr. Paþanýn tevazusu sebebi ile Ali Paþa Camii dýþýnda yaptýrdýðý yapýlara da kitabe koydurmadýðý Paþa ile ilgili tek bilimsel çalýþmaya imza atan hemþerimiz Doç Dr. Erhan AFYONCU tarafýndan ifade edilmektedir. Ayrýca Sayýn Afyoncu bahsi geçen isyanda Paþanýn Kanuni Sultan Süleyman tarafýnda yer aldýðýný ifade etmektedir. Temerrüd Ali Paþa'nýn eþi, II. Bayezid'in kýzý Selçuk Sultan'ýn kýzýndan torunu olan Fatma Sultan'dýr. Fatma Sultan'dan bir oðlu ile bir kýzý olmuþtur. * Tokat Mevlevihane Müzesi Müdürü Devrin kaynaklarýndan, Ali Paþa'nýn vakur, sert tabiatlý, inatçý ve hayýrsever olduðu anlaþýlmaktadýr. Tarih, fýkýh ve þiirle meþgul olmuþ, Farsça ve Türkçe þiirler yazmýþtýr. Ali Paþa, Tokat'ta 1 cami, 1 hamam (Ali Paþa camii ve hamamý); Erzurum'da 1 cami (Ali Paþa Cami), 1 köprü (Karaz Köprüsü), 9 çeþme (Hasankale'de) ve Sivas'ta sayýsýný tespit edemediðimiz çeþmeleri yaptýrmýþtýr. Ölümünden sonra vakfettiði para ile Çorum'da da 1 hamam (Ali Paþa Hamamý/Yeni Hamam) yaptýrmýþtýr. ALÝ PAÞA CAMÝÝ Caminin yapýldýðý dönem Mimar Sinan faaliyette ve kendisinin ustalýk dönemim diye nitelendirdiði dönemdir. Ali Paþa pozisyon olarak Mimar Sinan'a sipariþ verecek durumda ol- Tokat Ali Paþa Camii Planý makla birlikte Tokat'ta yaptýrdýðý Camii ve Hamamý Mimar Sinan'ýn yaptýrdýðý eserler arasýnda sayýlmamaktadýr. Bununla birlikte Ali Paþa'nýn Çorum'da yaptýrdýðý Yeni Hamam'ýn mi13 Tokat Ali Paþa Camii-1572 marýnýn Sinan olduðu halk arasýnda söylenmektedir. Kendi döneminde yazýlan ve onun yaptýrdýðý eserlerin sayýldýðý iki kitapta kendisinin yapmadýðý ancak tamir ettiði eserlerin onun eseri olarak kaydedildiði gibi, mimarlýðýný yapmýþ olup ta bahsi geçen kitaplarda ismi geçmeyen eserler bulunduðu Mimar Sinan ile ilgili yapýlmýþ bilimsel yayýnlarda belirtilmektedir. Mimar Sinan'a ait 300 den fazla yapýnýn tamamýnda yapýlarýn inþaatýna bizzat kendisinin nezaret etmediði, kendine ait planlarýn yetiþtirdiði kalfalar gözetiminde imparatorluðun çok geniþ coðrafyasýnda uygulandýðý, aksinin mümkün olmadýðý yine Mimarlýk Tarihi uzmanlarýnca kabul edilmektedir. Mimar Sinan'a ait olduðu kesin olarak bilinen Ýstanbul Hadim Ýbrahim Paþa Camii (1551), Halep Adiliye Camii (1556), Diyarbakýr Behram Paþa Camii (1572) planlarý ile Ali Paþa Cami Planý 14 küçük farklýlýklar dýþýnda aynýdýr. Ýfade edilen bilgilerin ýþýðýnda Ali Paþa Camii Mimarýnýn Sinan olabileceði; ya yanlýþ- Diyarbakýr Behram Paþa Camii (1562 -1572) Mimar Sinan lýkla ona ait yapýlar arasýnda sayýlmadýðý veya Ali Paþa'nýn Erzurum Valisi iken vefat etmesiyle inþaatýn gecikmesi ve planlanandan eksik bir þekilde tamamlanmasý sebebiyle Sinan tarafýndan kaydedilmediði düþünülebilir. Bir baþka ihtimal de kendisine ait olduðu kesin olarak bilinen ve aþaðýda görü- Ýstanbul Hadim Ýbrahim Paþa Camii (1551) Mimar Sinan Halep Adiliye Camii 1556 Mimar Sinan len camilerin planlarýnýn neredeyse birebir kopyasý yine muhtemelen bu camilerden birinde çalýþan- kendi kalfalarý tarafýndan burada uygulanmýþ olabileceðidir. Bu durumda da bir þekilde Ali Paþa Cami'sinin Mimar Sinan ile ilgili olduðu kabul edilmelidir. Halep ve Diyarbakýr'daki camilerin planýna bakarak, planýn inþaat bitme aþamasýnda iken vefat etmesi sebebiyle bitirilemeyen kýsýmlarýn ne þekilde olacaðý anlaþýlmaktadýr. Söz konusu iki ca- mide son cemaat yerindeki kubbelerin dýþýnda ayný geniþlikte bir alanýn da üstünün örtüldüðü görülmektedir. Ali Paþa Camii son cemaat yeri iki yanýndaki duvar kalýntýlarýndan diðer iki camide olduðu gibi burada da ikinci kademe üstü ahþap örtülü bir alanýn planlandýðý ancak Ali Paþanýn vefatý sebebiyle gerçekleþtirilemediði anlaþýlmaktadýr. Ali Paþa Camii'ne 16. Yüzyýldan orijinal þekliyle günümüze kadar ulaþmýþ ve benzeri baþka bir yerde bulunmayan ahþap þadýrvaný içinde barýndýran bahçeden yedi kubbe ile örtülü -ki camii, avlusuz klasik dönem camiler arasýnda son cemaat yeri yedi kubbe ile örtülü olmasý açýsýndan da tektir- son cemaat yerine ve orta kubbe altýndan eþsiz bir taþ iþçiliðine Diyarbakýr Behram Paþa Camii 15 Halep Adiliye Camii sahip ve Tokat'a özgü açýk yeþil/krem renkteki somaki mermerinden yapýlmýþ taç kapýdan harime girilmektedir. Kapý üzerinde kitabe alaný boþtur. Paþa ile ilgili kaleme alýnmýþ Doç Dr. Erhan Afyoncu'nun yegâne makalesinde bunun sebebi olarak paþanýn dindarlýðý ve tevazusu zikredilmekte ve baþka yapýlarýnda ayný durumun söz konusu olduðu ifade edilmektedir. Taç kapýnýn iki yanýnda üst tarafý üç dilimli kemerlerle çevrili birer pencere bulunmaktadýr. Bu þekilde kemer Memluklular tarafýndan çok sevilmiþ, Mýsýr, Irak ve Suriyede'ki Memluklu Türkler tarafýndan, yapýlarýnda oldukça sýk kullanýlmýþtýr. -Burada Mimar Sinan'ýn Mýsýr Seferine katýldýðýný hatýrlanmalýdýr.- Ayný tarz Diyarbakýr Behram Paþa Camiinde de görülmektedir. Pencerelerden sonra yine iki tarafta mihrabiyeler bulunmaktadýr. Ýki yandaki son kubbelerin hizasýndaki duvarlarda pencere açýklýklarý görülmekle birlikte sol taraftaki pencere taþla örülmüþ sað taraftaki pencereye kapý konulmuþtur. 16 Harim, güneyde kýble duvarýna gizlenmiþ diðer üç yönde belirgin sekiz ayaðýn taþýdýðý tek kubbe ile örtülüdür. Kýble duvarý dýþýndaki üç duvarda ayaklarýn arasý derin olarak düzenlenmiþ ve üzeri tonozla örtülmüþtür. Bu þekilde cami harimi geniþletilmiþtir. Cami giriþinin iki yanýndaki ayaklarýn içinden yukarý çýkýlmaktadýr. Doðu, batý ve kuzey yönlerinde üst mahfiller oluþturulmuþtur. Doðu ve batý yönündeki üst mahfiller ayný plan tipindeki camilerden yalnýzca bu camilerde görülür. Mahfiller pencereden gelen ýþýklarýn direk harime girmesini engellediklerinden gerekli aydýnlýðý saðlamak için benzer örneklerden farklý olarak, kubbe kasnaðýndaki pencereler dýþýnda bir de kubbe eteklerine pencere dizisi yerleþtirilmiþtir. Bu plan tipinin en geliþmiþ örneði Edirne Selimiye Camii'dir. Mihrab ve minberde de taç kapýda kullanýlan yeþil mermer kullanýlmýþtýr. Osmanlý 16 yüzyýl mimarisine uygun olarak sade ancak muhteþemdir. MELÝK AHMED DANÝÞMEND GAZÝ Necati YÜZGEÇ* DANÝÞMEND ÝSMÝ V. V. Bartold, Moðol Ýstilasýna kadar Türkistan isimli eserinde " Maveraünnehir'de çeþitli kademelerde ders verenlere umumiyetle Farsça "Daniþmend" veyahut mahalli lehçeye göre "Dan-þu-mend" unvaný verilirdi." demektedir. (1) Baþka bir eserde ise bu fikri güçlendiren ifadeler kullanýr."Gazi Sýfatý ile Malazgirt Savaþýn katýlan beylerin çoðu sadece askerlikle uðraþmayan deðerli bilginlerdi. Mesela; Daniþmend Sülalesinin kurucusu olarak tanýdýðýmýz Melik Ahmed'in babasý Arapça ve Farsçayý çok iyi bilen bir âlimdi. Daniþmend Gazi'nin babasý Ali Taylu'nun Selçuklularda Öðretmenlik yaptýðý hatta Selçuklu ailesinin muallimliðine getirildiðini kaynaklar belirtir. Daniþmend; bilge, olgun, danýþabilecek kiþi anlamýna gelir. Daniþmend' in yüzyýllar sonra, Daniþmend soyu ortadan kalktýðý halde medreselerde öðretmenlere verilen derecelerden biri olarak kullanýldýðý görülüyor. (2) Anadolu'da ilk medreselerin Daniþmend sülalesinden Nizameddin Yaðýbasan tarafýndan Tokat ve Niksar'da kurulmuþ olmasý bu açýdan önemlidir. DANÝÞMEND GAZÝ'NÝN SOYU Daniþmend Gazi, Sultan Alparslan'ýn komutanlarýndan birisidir. Malazgirt savaþýna katýlmýþtýr. Ýslami adý Ahmed olarak yaygýn ise de Ýranlý tarihçiler onu Muhammed olarak anarlar. Anadolu'nun fethi yýllarýnda büyük kahramanlýklar gösteren biri olup, efsanevi bir kahraman haline gelmiþtir. (Bak. Daniþmendname) Haçlýlarla yaptýðý baþarýlý savaþlarý ile Batý dünyasýnda kendisini kabul ettiren Daniþmend Gazi; Tanýþman, Danýþman, Daliman ve Tanuþman adlarýyla da bilinmektedir. Baba adý Ali, anne adý Nazýr'ül Cemal Hatun'dur. Daniþmend Gazi'nin kökeni, büyük ününden dolayý çeþitli milletlere baðlanmýþtýr. Daniþmendname'ye göre Battal Gazi soyundan gelmektedir. Baþka bir söylenti ise onun Malatya emiri Ömer b. Ubeydullah b. Mervan (ölümü:863)'m oðlu olduðu * Tarih Öðretmeni merkezindedir. Daniþmend Gazi'nin Süleyman Þah'ýn dayýsý olduðu da bilinmektedir.(3) Büyük ihtimalle Azerbaycan'ýn Ýran bölgesinde yaþayan bir Türkmen ailesinin çocuðudur.(4) Onun Battal Gazi'ye, yüzyýllar önce yaþayan Malatya Hâkimine baðlanmasý halk muhayyilesinin bir ürünü olsa gerek. Daniþmend Gazi'ye Hz. Peygamberimizin soyuna baðlanarak 'Seyyidlik' unvaný da verilmiþtir. Daniþmend Gazi, çaðdaþý olan diðer Gaza liderleri gibi Ýslami ad yanýnda Türkçe unvan da kullanmýþtýr. Onun Türkçe unvaný "Gümüþtekin"dir. SÝYASÝ FAALÝYETLERÝ Daniþmendliler Devletinin Kuruluþu Malazgirt Savaþýndan sonra Bizans'ýn anlaþma þartlarýna uymamasý üzerine Sultan Alparslan'ýn ünlü komutanlarýna "Bundan böyle arslan yavrularý olunuz; yeryüzünde gece-gündüz kartal gibi uçunuz." emri ile hem tahttan düþen Ýmparator Romen Diyojen hakkýnda merhamet ve üzüntülerini, hem de Anadolu'nun fethini ilan ediyordu.(5) Bu fetih emrini alan komutanlar arasýnda Daniþmend Gazi'de vardý. Daniþmend Gazi'ye Kýzýlýrmak ve Yeþilýrmak havalisinin fethi görevi verilmiþtir. Fetih tamamlandýðýnda bu bölgeler komutanlara Ýkta olarak tahsis edilecektir. Daniþmend Gazi, Bizanslýlarla çarpýþarak 1084 senesinde Sivas ve Kayseri'yi zaptettikten sonra hududunu geniþleterek Tokat, Amasya, Turhal, Çorum, Osmancýk, Çankýrý ve Kastamonu havalisini fethetmiþtir.(6) Sivas'ýn fethi ile ilk baþkent burasý olmuþtur. DANÝÞMEND GAZÝ'NÝN ÝSTANBUL'U FETÝH ÜLKÜSÜ Anadolu fatihlerinden ve Daniþmendli Devletinin kurucusu Daniþmend Gazi birçok cihangirin hayallerini süsleyen Ýstanbulu fetih gayesini bir savaþ meclisinde þöyle ifade eder: -"Evvela Kostantiniyye fethine gidelim"(7) Kendisi Sivas, Tokat, Niksar, Amasya çevresini fethe koyulurken bazý kaynaklarda amcazadesi olarak gösterilen Kayseri Beyi Sultan Turasan Gazi'yi görevlendirmiþtir. Ancak Daniþmendlilerin destansý anlatýmý olan Daniþmenn17 name'de bu fikri Turasan Gazi söylemiþtir. Prof. Dr. Necati DEMÝR, " Sultan Turasan Daniþmendname'de Ýstanbul'un fethi konusunu ilk ortaya atan ve ordunun Ýstanbul'a giden koluna komutan olan þahsiyettir." diyor. (8) Ancak destana dayanan bir bilgi yerine, ciddi bir araþtýrmacý olan Ýsmail Hami Daniþmend'in Tarihi Hakikatler adlý eserindeki bilgiyi esas almak gerekir. Osman Turan, Daniþmend Gazi'nin Ýstanbul'u fethetmek için görevlendirdiði Turasan'ýn Süleyman Þah'ýn Antakya seferine çýkarken yerine naib olarak býraktýðý Ebu'l Kasým'ýn kardeþi, Kapadokya valisi Hasan Bey ( Tur-Hasan) ayný kiþi olabileceðini söylüyor. Ayný eserde Osman Turan , "Turasan ve Hasan Bey'e ait rivayetler ve Kayseri'den Ýstanbul istikametinde fetihlerde bulunmasý Birinci Haçlý Seferindeki tarihi þahsiyete uygundur ve Kayseri'den Ýstanbul'a kadar namýna mevcut türbeler de destaný teyit eder." (9) ,(10) TOKAT'IN FETHÝ "Tokat" Adý Rivayetlere göre Daniþmend Gazi, ordusuyla Tokat kalesini kuþattýðý zaman, gece adamlarýndan birini çaðýrýr: -Git. Silahlarýný ve bütün aðýrlýklarýný soyun. Kimseye görünmeden kaleye kemendini at, týrman. Düþmanýn gücü ne? Silahlarý, cephanesi nerede? Gizlice araþtýr, gördüklerini bana anlat der. Gözünü budaktan esirgemeyen yiðit adam, gecenin bir yarýsýnda gizlice kaleye týrmanýr. Burçlar üzerine týrmanýrken, nöbetçiler üzerine çullanýr. Adam, elinde silahý olmadýðý için çaresiz tekme-tokat önün geleni tepeler, sonra da bir fýrsatýný bularak kaleden aþaðýya kayar, kurtulur. Düþman komutaný, olayý öðrenir öðrenmez dehþete kapýlýr; -Türklerin tokatý buysa, silahý kim bilir nedir? Biz boþuna kan dökmeyelim. Teslim olmaktan baþka çaremiz yok! der ve kapýlarý açar. O günden sonra þehrin adý TOKAT olur. Muhakkak ki bir tokatla bir kale alýnmaz ama bu tokat, Türkün cesaret ve gücünü temsil ederse o zaman bir þehre ad olabilir.(11) EFSANELEÞEN FETÝH: NÝKSAR'IN FETHÝ Niksar'ýn fetih tarihi kesin olarak belli deðildir, ancak Evliya Çelebi H.476(M.I083-1084) yýlýnda fethedildiðini yazar. Evliya Çelebi, Niksar adýnýn ortaya çýkýþýný da bu fethe baðlar; Daniþmend Gazi, Ordusu ile Niksar önüne geldiði zaman: 18 -Nik bir hisar (güzel ve iyi hisar) inþallah fethi bize nasip olur. Der ve adý halkýn dilinde Nikhisar'dan Niksar'a dönüþür.(12) Daniþmendlilerin efsanevi anlatýmý olan, Daniþmendname'de Niksar'ýn fethi ayrý bir yer tutar. Niksar'ýn fethi Daniþmendname de þöyle anlatýlýr. "Daniþmend Gazi; Tokat, Amasya, Turhal ve Osmancýk'ý fethettikten ve elden çýkan bazý þehirleri itaate aldýktan sonra NÝKSAR üzerine yürür. Niksar'da bulunan Gavras kaçar. Canik beyi Matrobit(taronite) Trabzon çerisini ve Ermeni sipahisini toplayarak 80.000 kiþi ile Niksar önüne gelir. Burada Taronite'nin baþý kesilir. Oðlu Gavras her tarafa mektuplar yazarak her yandan yardým alýr ve þehrin muhasarasý uzar. Bu uzamanýn asýl sebebi, Ayasofya kadar meþhur kilisesinde bulunan týlsýmýn eseridir. Çok gazi þehit olur ama Afrumiye bir hünerle týlsýmý elde eder, çok düþman öldürülür. Nihayet Niksar fethedilir. Bundan sonra Melik Ahmed Daniþmend Gazi Canik seferine çýkýp Harkümbet kalesini kuþatýr. Bulgar(Parhar)Daðý hududuna kadar ülkelerin fethi için Artuhi, Süleyman ve Abdurrahman görevlendirilir. Fakat Trabzon, Gürcü ve Ermeni beyleri büyük bir ordu ile onlarý çekilmeye zorlayarak Niksar'a kadar takip eder. Daniþmend Gazi meydana gelen savaþlarda birçok gaza arkadaþýný kaybeder. Yine de Niksar'ý kurtarýr ve Canik seferine giriþir. "(13) DANÝÞMENDLÝLERÝN TAHT ÞEHRÝ NÝKSAR Niksar fethedilince Daniþmend Gazi burasýný, sahil Rumlarýna karþý mücadelede, kendisine hem bir üs ve hem de Daniþmendliler'in baþkenti yapmýþtýr. Nitekim Süleyman Þah Ýznik'i, Osmanlýlar Bursa ve Edirne'yi baþkent yaparken ayný stratejik sebeplerle hudutlara yakýn olmayý tercih etmiþlerdir. Niksar'ýn Daniþmendname de büyük ehemmiyet kazanmasý ve Melik Daniþmend Gazi'nin türbesinin burada bulunmasýnýn sebebi de budur.(14) HAÇLILAR ANADOLU'DA Malazgirt Zaferinden sonra Bizans Ýmparatorunun yardým isteði ve Papanýn çaðrýsý üzerine Haçlý Seferleri baþlar. Bu seferlerden ilki Daniþmend Gazi'nin hayatýnda önemli bir yer tutar. Anadolu Selçuklu Sultaný I.Kýlýç Arslan, Melik Ahmed Daniþmend Gazi ve diðer gaza liderlerinden yardým ister. Alýnan yardým ile vur-kaç taktiði uygulanarak Haçlý kuvvetlerine büyük darbeler indirilmiþtir. HAÇLI ESÝRLERÝ NÝKSAR' DA Daniþmend Gazi zamanýndaki önemli olaylardan birisi de Malatya'nýn fethi ve Haçlý ko- mutanlarýndan Antakya Prensi Bohemond ve Salema Kontu Richard'ýn esaretiyle sonuçlanan büyük bir Haçlý ordusuyla çarpýþmasýdýr. "Daniþmend Gazi,1098(493) yýlýnda, büyük bir ordu ile Sivas'tan Malatya üzerine yürüdü ve þehri kuþattý. Malatya daha önceki kuþatmalardan dolayý tahkim edildiði için alýnmasý kolay deðildi. Bu sebeple Gümüþtekin þehrin yollarýný ve civarý ile baðlantýsýný keserek þehri teslim olmaya zorladý. Bu þekilde üç yýl yazlarý gelip þehri muhasara ediyor, kýþlarý Sivas'a dönüyordu. Uzun müddet dayanamayacaðýný anlayan Gabriel, Antakya Prensi Bohemond'a elçiler göndererek bir anlaþma karþýlýðýnda þehri ve güzelliði ile meþhur olan kýzý Morfia'yý kendisine vereceðini teklif ediyordu. Bu fýrsatý kaçýrmak istemeyen Bohemond birçok Haçlý reislerini ve bir kýsým Ermeni prenslerini toplayýp Malatya'ya doðru hareket etti. Haçlýlarý sevinç ve alkýþla karþýlayan; geldikten sonra zulümlerini gören Ermeniler þimdi onlarýn bu ilerlemelerini kendileri için tehlikeli sayarak Gümüþtekin Daniþmend'i bu hareketten haberdar ettiler. Bunun üzerine Daniþmend Gazi ordusunu Malatya yakýnlarýnda pusulara yerleþtirir. Durumun farkýnda olmayan ve emniyetle ilerleyen Haçlý kuvvetleri Malatya yakýnlarýnda istirahata çekildiler.(15) HaçIýlarýn ilerleyiþi Urfa'lý Tarihçi Mathiev þöyle anlatýyor; Bohemond ve Richard ihtiyatsýz hareket ediyorlardý. Askerleri arkalarýndan zýrhlarýný çýkarýp cenaze alayýný takip eden kadýnlar gibi susamýþlardý. Hatta kendilerine yük olmamasý için silahlarýný hizmetkârlarýna taþýtýyorlardý. (16) Bu sýrada Gabriel'de piþman olmuþ ve Gümüþtekin'de bazý vaatler almýþ olduðundan haçlýlarý ani bir baskýna uðratýp ok yaðmuruna tuttu ve kýlýçtan geçirdi. Pek az Haçlý kurtulup Urfa' ya kaçabildi. Pek çok esir alýndý ki bunlar arasýnda meþhur Bohemond ve Richard gibi Frank esirleri de vardý. Esirler Sivas'a oradan da Niksar'a sevkedilerek hapse atýldý. Bu zafer ve hususiyle Müslümanlar arasýnda kral olarak tanýnan ve dehþet saçan Bohemond gibi bir kontun tutsak edilmesi Ýslam-Türk dünyasýnda ne kadar sevinç yarattý ise Haçlýlar arasýnda o derece keder ve üzüntüye sebep olmuþtur. Bu zafer Daniþmend Gazi ve Daniþmendlilerin þöhret ve gururunu yükseltti. (17) Bu zaferden sonra Malatya hâkimi, Urfa kontunu Malatya'ya davet eder ve kýzýný ona verir. Ancak Daniþmend Gazi büyük bir Haçlý ordusunun Niksar'a doðru hareket ettiklerini haber almasý üzerine Malatya'nýn fethinden kýsa bir süre için vazgeçmek zorunda kalmýþtýr. HAÇLILARIN NÝKSAR SEFERÝ Haçlý esirlerinin Niksar'da bulunmasý Avrupalýlarýn yeni bir Haçlý seferi hazýrlamalarýna sebep oldu. I.Kýlýç Arslan da Daniþmend Gazi ve diðer Türk beylerine mektuplar yazarak onlarý imdada çaðýrdý. Haçlý Ordusu 1101 yaz baþlarýnda Ýzmit'e geldi. Oradan Eskiþehir'e varýnca Konya yolundan ayrýlarak Haçlý esirlerinin mahpus bulunduðu Niksar'a ulaþmak amacýyla, Ankara istikametinde hareketine devam etti. Ýstilacýlar yalnýz Niksar'ý alýp esirleri kurtarmayý deðil Baðdat'ý nasýl yýkacaklarýný münakaþa ediyorlardý. Haçlýlarýn önünde Ýncil ve haçlar tutan papazlar bulunuyordu. Ankara istihkâmlarýný yýkýp þehirde oturan Türkleri öldürdüler. Çankýrý'yý alamayýp çevresini yakýp yýktýlar, Kastamonu'ya çekildiler. Türkler pusu kurup Haçlý ordusunu periþan ediyor, yiyecek ve su imkâný býrakmadýklarý için Haçlýlar kýtlýða uðruyor, zorlukla yiyecek temin ediyorlardý. Merzifon'da pusuya düþerek önemli bir kýsmý imha olan Haçlý kuvvetleri Daniþmend Gazi'nin oðlu Ýsmail'in idaresinde bulunduðu Amasya önlerine geldiler. Kýlýç Arslan ve Daniþmend Gazi, Haçlýlann karþýsýna çýkarak çok yorgun ve aç ve disiplinsiz bulunan Bu orduyu ani bir baskýnla þaþkýna çevirdiler. Müthiþ bir bozguna uðrattýlar, tamamýyla kýlýçtan geçirdiler. Bu meydan savaþý 5 Aðustos 1101'de Merzifon'la Amasya arasýnda gerçekleþti. Bu imha hareketi yalnýz Niksar'da bulunan Frank esirlerini kurtarma ümitlerini kýrmadý; Haçlý Ordularýnýn bir daha bu yolu denemelerine de imkân vermedi.(18) MALATYA' NlN FETHÝ Daniþmend Gazi bu olaydan sonra Malatya'yý kuþatma fýrsatýný buldu. Malatya civarýnda Haçlý prenslerini aldýktan sonra Gabriel'e Boudoin'i kastederek "Dikkat et, ona fazla güvenme! Zira o da Bohemond gibi elimde olacaktýr." diyordu. Malatya Müslümanlarýn elinden çýktýktan sonra þehirdeki Müslüman nüfus tamamen imha edilmiþ, buraya Ermeni ve Süryaniler yerleþtirilmiþti. Gabriel'in zulmünden dolayý halk kendisinden þikâyetçi idi. Türklerin adaletini duyan halk Türk hâkimiyetini benimsemeye baþlamýþtý. Þehrin kuþatýlmasý þehirde kýtlýða sebep olmuþtu. Gabriel, Ermeni ve Süryanilerden þüphelendiði için onlara zulme, mallarýný müsadereye ve bir kýsmýný da öldürmeye baþladý. Halk, Gabriel'i barýþa yaklaþtýrmak istedi ise de o, bunu kendi aleyhine tertip sanarak, halkýn bir kýsmýný ve ileri gelenlerini öldürdü. Halk ve askerler galeyana gelerek isyan ederek, ihanete mecbur kaldýlar. Þehrin kapýlan açýldý. Da19 niþmend Gazi þehre girdi. Daniþmend Gazi, kimseye dokunmadý, halkýn emniyetle evlerine ve iþlerine dönmelerini emretti. Bundan baþka ülkesinden buðday, öküz vs. zirai ihtiyaç maddeleri getirterek halka daðýttý. Zindanlarý dolduran insanlarý hürriyetine kavuþturdu. Gabriel ve ailesi, onun zulmüne uðrayan yerli Hýristiyanlar tarafýndan iþkence ile öldürüldü. Kaynaklarýn ortak ifadesiyle Malatya, Daniþmend Gazi zamanýnda saadet ve refaha kavuþtu. (19) KILIÇ ARSLAN'LA YOLLAR AYRILIYOR Niksar kalesinde esir olarak bulunan Bohemond, Bizans Ýmparatoru tarafýndan tehlike olarak kabul edildiði için, Daniþmend Gazi ile pazarlýða giriþti. Bohemond'un kendisine verilmesi karþýlýðýnda 260.000 dinar vereceðini vaat ediyordu. Bohemond'da bu miktarýn yarýsýný teklif ediyordu. Bohemond bu teklif karþýlýðýnda serbest býrakýlýr. Ancak Bohemond'un I.Kýlýç Arslan'ýn fikri alýnmadan salýnmasý ve I.Kýlýç Arslan'ýn göz koyduðu fakat Haçlý Seferleri dolayýsý ile alamadýðý Malatya'yý almasý iki liderin arasýný açacaktýr. I.Kýlýç Arslan, Daniþmend Gazi'ye gönderdiði mektupta "Türk ýrkýnýn evladý, biraderim Daniþmend! Bu güne kadar Türklerin zaferlerine yardým ettin. Fakat þimdi ismin ve þöhretin düþtü. Zira Hýristiyanlarýn en tehlikelisi olan Bohemond'u az para ile ve bana danýþmadan salýverdin." diyordu. Bohemond zincirden kurtulup Antakya'ya vardýktan sonra Antakya ve Urfa kontluklarý Mardin ve Halep taraflarýna hücuma geçtiler. Pek çok ganimetle birlikte Mardin Türk emirini esir aldýlar. Bu suretle Bohemond, Daniþmend Gazi'ye verdiði fidye parasýný Müslümanlardan çýkarmak istiyordu. Bu yüzden Ýslam tarihçisi Ýbn'ül Esir, Daniþmend Gazi'nin Bohemond'u serbest býrakmakla Ýslamiyete yaptýðý hizmetleri sildiðini kaydeder.(20) I.Kýlýç Arslan, Bizans Ýmparatoru ile ittifak yaparak Daniþmend Gazi'yi müthiþ bir maðlubiyete uðratýr. Kýlýç Arslan'a karþý bozguna uðradýktan sonra, Daniþmend Gazi'nin nüfuz ve kudreti sarsýlmýþtýr. Trabzon dükasý ve sahil RumIarýna karþý da Baþpapaz Theophylacte þöyle diyor; "Dün kara ve denizi yok etmek hayalinde olan bu maðlup Türk þimdi sulhtan baþka çare aramýyor." Daniþmend Gazi'nin ölümü: Daniþmendname'ye göre sahil Rumlarýna karþý savaþýrken þehit olmuþ ve vasiyeti üzerine Niksar'a defnedilmiþtir. Ölüm þekli diðer kaynaklarda bu þekilde geçmez.1105 yýlýnda Trabzon Beyi, Bizans Ým20 paratoru ile savaþa tutuþur. Daniþmend Gazi'nin yardýmýný ister, bu yardýmý almadan esir olur. Ayný sene içinde Daniþmend Gazi ölmüþtür.(21) DANÝÞMEND GAZÝ'NÝN ÞAHSÝYETÝ Daniþmendname'ye ve çaðdaþ kaynaklara göre Daniþmend Gazi, Ýslamýn cihad ülküsüne, islam uðrunda þehadete adamýþ bir mücahit gazidir. Bütün gazalarýný Ýslam uðrunda yapar. Daniþmendname'ye göre Daniþmend Gazi, manevi hayatýnda dedesi Battal Gazi ve Hz. Muhammed'den ayrý deðildir. Rüyasýnda hep onlarý görür. Onlarýn maneviyatýndan devamlý kuvvet alýr. Ýslami kurallarý harfiyyen yerine getirir. Beþ vakit namazýný her türlü zor þartlara raðmen kýlar. Çok güzel ezan okur. Hatta savaþ zamanýnda onun ezan okumasý, ordunun daðlara çekilmesi iþaretidir. Orduda bulunan herkes, onun sesini tanýr ve gerekeni yapar. Yemekten sonra mutlaka Allah'a þükreder ve duada bulunur. Arkadaþlarýndan biri þehit olduðunda cenaze namazýný kendisi kýldýrýr ve defneder. Ýyi bir hatiptir. Zaman zaman hem dini, hem de kahramanlýk duygularýný artýrmak için askerlerine hitap eder. Sürekli tekbir getirerek savaþýr. Savaþ sýrasýnda çok zorda kaldýðý zaman Hakka münacat eder. Ayrýca iyi bir hafýzdýr. Aðzýna þarap koymaz. O, adil ve cömerttir. Maiyetindeki gaziler de böyle Müslüman'dýrlar. Kazandýðý savaþ ganimetlerinden kendisine hisse almaz. Bunlarý gazilere baðýþlar. Ganimetlerin bir kýsmýný fukaraya daðýtýlmasý için Halifeye gönderir. Düþmanlarýna karþý daima iyi davranýr. Onlarý hak dine çaðýrmak ve ülkelerini Ýslam nuruyla aydýnlatmak Daniþmend Ahmed Gazi'nin tek büyük amacýdýr.(22) Çok cesaretlidir. Þiddetli nara atar. Narayý iþiten düþman ne yapacaðýný þaþýrýr. Bu sýrada Daniþmend Gazi son darbesini vurur. Arapça ve Rumcayý çok iyi konuþur. Þiir de söyler. (23) Madde ve manasýyla fethettiði topraklarda Hakka baðýmlý devlet kurduðu halde Emeviler gibi cizye gelirlerinin düþüncesine kapýlmadan hareket etmiþtir. Anadolu halkýna öyle adil muamele etmiþtir ki, yüzyýl süren Emevi fetihleri sýrasýnda görülmeyen ihtida (islama girme) hareketi Gazi Daniþmend eliyle olmuþtur. (24) Düþmanlýðýný dýþa vuran Süryani Papazý Gregory Ebu'l Ferec(Bar Hebraus) dahi Daniþmend Gazi'nin gönülleri fetheden adaletini gizleyemez. Malatya'nýn fethinden söz ederken þunlarý yazar; "Daniþmendoðlu bir kimsenin öldürülmesi- ne müsaade etmeyerek bütün ahaliyi kendine ait saymýþ, herkesi evine göndermiþ ve kendi memleketinden buðday, inek vs. gibi þeyleri getirterek halka vermiþti. Onun devrinde Malatya birçok nimete nail oldu." Çaðdaþ Ermeni yazarý Mathiev'da Daniþmend Gazi hakkýnda; "Ýyi bir insan idi; Hýristiyanlara karþý lütuf ve merhamet sahibi idi. Ölümü ona baðlý Hýristiyanlar arasýnda teessür uyandýrdý. "der. Bu bütün Selçuk ve genellikle Türk hükümdarlarýna ait vasýflara onun da sahip olduðunu gösterir. Yine diðer Selçuk hükümdarlarý gibi o da, Malatya'nýn fethinde halka Ýhtiyaç maddeleri, ziraat vasýtalarý daðýtmasý misalinde görüldüðü üzere, geniþ görüþlü bir devlet adamý olduðunu, devletin iktisadi ve içtimai menfaatlerine göre bir siyaset takip ettiðini gösterir. Malatya'lý Süryani Mihael'de Daniþmend Gazi zamanýnda bu þehrin çok iyilikler, bolluk ve refah gördüðünü ifade eder. Ýdaresinde bulunan memleketlerin para sistemini deðiþtirmeden kendi adýna Rumca para bastýrmasý da dikkat çekicidir. (25) Daniþmendliler döneminde yazýlan, Anadolu'da telif edilen ilk eser olarak nitelendirilen ve Daniþmend Gazi'ye sunulan Keþfü'l Akabe'de Daniþmend Gazi'nin özellikleri þöyle anlatýlmýþtýr; "O yüce zatý iltizam edenler çoðunlukla fazýl ve filozoflardýr. Dünyanýn her tarafýndan bilgin kiþiler o hazrete yöneldiler ve her biri ilmini yaymasý miktarýnca itibar görüp, cömertlik denizinden paylarýný aldýlar."Bu kayýt, Malazgirt zaferinden hemen sonra, Daniþmendoðullarý ülkesinde ilmi çalýþmalarýn baþlamýþ olduðunu ve Ahmed Gazi'nin birçok ilim ve fikir adamýný himaye edip, çalýþmalarýna imkân saðladýðýný açýkça göstermektedir.(26) Daniþmend Gazi ölünce Niksar'a defnedilmiþtir. Türbesi Melik Gazi mezarlýðýndadýr. Daniþmend Gazi'nin türbesi Niksar'ýmýzý asýrlardýr þereflendiriyor. Yüzyýllardan beri halkýmýz Daniþmend Gazi'nin türbesini velayet mertebesinde saygýyla anýp, ziyaret etmektedir. Ruhu þad olsun. DÝPNOTLAR: 01.V.V.BARTHOLD, Moðol Ýstiýasýna kadar Türkistan(hz.Hakký Dursun YILDIZ), kervan yay.Ýst.1981,sh.296 02.Frledrch Karl KÝENÝTZ, Büyük Sancaðýn Gölgesinde, Tercüman 1001 Temel Eser,(çev. Halit KAKINÇ)sh.122-123 03-DEMÝR, Yrd. Doç.Dr. Necati; Niksar'ýn-Fatihi Daniþmend Gazi'nin Destanî Þahsiyeti ve bazý Müla- hazalar, Niksar'ýn Fethi ve Daniþmendliler Döneminde Niksar Bilgi Þöleni Tebliðleri, G.O.P.Ü.Basýmevi,sh.35 04Türk Ansiklopedisi; ay.Ank.1964,sh.273 C.XII,M.E.B.Y 05- TURAN, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Tarihi ve Türk Ýslam Medeniyeti, Dergâh Yay.Ýst.1980,sh.189 06-Rýdvan Nafýz-Ýsmail Hakký UZUNÇARÞILI-ZADE; Sivas þehri, sh.18 7-DANÝÞMEND, Ýsmail Hami; Tarihi Hakikatler, C:2,Sh.127 8- DEMÝR; Necati; Daniþmend Gazi Destaný, sh. 26) 9- TURAN, Osman; Selçuklular Zamanýnda Türkiye, Turan neþr.Ýst.1971. sh 66-67 -130 10-YÜZGEÇ, Necati; Daniþmend Gazi'nin Ýstanbul'u Fetih Ülküsü, Kümbet Dergisi Sayý 14 (NisanMayýs-Haziran 2009) sh. 45-47 11-ÖNDER, Mehmet, Þehirden Þehire Anadolu, Türkiye Ýþ Bank. Yay.1997, 2.bs. sh.417 12-EVLÝYA ÇELEBÝ, Tam Metin Seyahatname, Üç Dal Neþr. Ýst. T.siz. C.II. sh.535 13-TURAN, Prof.Dr.Osman;Selçuklular Zamanýnda Türkiye,..125-126 14-TURAN, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Zamanýnda Türkiye, Medeniyeti sh.134-135 L5-TURAN, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Zamanýnda Türkiye, sh.136-137 16-R.Nafýz-Ý.Hakký; A.G.E.. sh.19 17-TURAN, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Zamanýnda Türkiye, sh.137 18-TURAN, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Zamanýnda Türkiye, Medeniyeti sh.139-140-141 19-TURAN, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Zamanýnda Türkiye, sh.141-142 20-TURAN, Prof.Dr. Osman; Selçuklular Zamanýnda Türkiye, Medeniyeti sh.145-146 22-BANARLI, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatý Tarihi, M.E.B. Yay. 1971, sh.302;DEMÝR, Necati;A.G.E.,sh.40 23-DEMÝR, Yrd. Doç.Dr. Necati. A.G.E.(Daniþmendname'den naklen) Sh.-41 24-ÝSLAMOGLU, Mustafa, Anadolu, Denge Yay. Ýst.3.bs. sh.52-530 25-TURAN, Prof.Dr. Osman, A.G.E. sh.1i16 26-BAYRAM, Dr.Mikail; Selçuklular Zamanýnda Tokat Yöresinde ÝImi ve Fikri Faaliyetler, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu tebliðleri, Geliþim mat.Ank.1987, sh.32 21 FÂTÝH Yüz Bin KiþiAyasofya'ya sýðýnmýþ halk... Belki yüz bin kiþi, Geçitleri, üst katlarý, zemini her karýþý; Hýnca hýnç doldurmuþ mabedi. Acý, korku, hüzün, Feryatlar, hýçkýrýklar sarmýþ kubbeleri bütün. Aðýr, pis kokular yükselmiþ nefesten ve terden, Sulanýp akmýþ loþ duvarlardan, pencerelerden… Kadýn, kýz, çocuk, genç, ihtiyar dönmüþ heykellere, Titreyerek arýyor bir ses ve ýþýk... Bir çare! Yürekler acýyla içli dualar doðuruyor, Gözler hâlâ o geciken meleði çaðýrýyor. Gelip mabede dayanan binlerce yeniçeri, Kapýlarý kýrarak girebiliyor içeri... Ey kapýlarý açan Mevlâ! N'olur yine nasib et! Þu kilitli kapýlarý açsýn, geçsin bu millet! Asker yumak olmuþ binlerce biçare görüyor, Teselli ediyor onlarý hem güven veriyor... Adaleli, boylu, esmer Yeniçeri aðasý, Yürüyor orta yere... Yükseliyor dâvûdî sesi: "Korkmayýn! Artýk emniyet içerisindesiniz! Þevketlü padiþahýmýzýn fermanýdýr ki siz, Güvendesiniz! Kimsenin kaný dökülmeyecek, Tek bir cana dahi asla zarar verilmeyecek! Biz Türkler kýlýç çekmeyiz, her kim dilerse aman, Böyle emrediyor þu iman ettiðimiz Kur'an. Sultaným adýna ben, söz veriyorum ki size, Mal ve canlarýnýz... Namuslarýnýz dahi bize, Emanettir billâh! Dininiz de kutsaldýr elbet! Bundan böyle iþlerimiz yalnýz sulh ve selamet! Ýmdi kargaþa çýkartmayýnýz... Sessiz olunuz! Mabet boþaltýlacak... Sabr-ý sükûnla kalýnýz!" 22 BismillahAsilzâdeler, patrik vekilleri ve köleler, Bakireler, senatörler, rahipler birer birer; Çýkartýlýyor Ayasofya'dan, zarar vermeden, Temizlenip havalandýrýlýyor mabet hemen. Fatih, akþamleyin þehre giriyor... Vezirlerle, Þehzâdeler, kumandanlar ve yeniçerilerle, Yürüyor gözleri yerde ahâli arasýndan, Yüzü kýzarýyor, güller, çiçekler, alkýþ sesinden. Savaþ elbiselerini çýkarmýþ güzel sultan, Giymiþ altýn iþlemeli, kürklü, açýk bir kaftan; Uzun, beyaz sarýðýnýn ucu sað omuzunda, Tebessümlerle güven var o ýþýklý yüzünde. Her bir yeri dikkat ve hayranlýkla seyrediyor, Atý üstünde O vakarla, saygýyla gidiyor. Saraylar, mabetler, abideler nice bahçeler, Havuzlar, heykeller, anfitiyatrolar hoþ her yer... Burada kendini bir Þarklý sultan görüyor O, Zarar verilmesin diye emirler veriyor O. Geçiyor düzgün, taþ caddelerden Ayasofya'ya, Arkasýnda binlerce asker, halk; atlý ve yaya... O gidiyor, önünde bir çaðla zaman gidiyor, Buyruðuna boyun eðmiþ felekle cihan gidiyor. Sakin iniyor atýndan, Ayasofya önünde, Yürüyor eðik, güçlü bacaklarý üstünde Ve atýyor sað ayaðýný eþikten içeri, Zor duyuluyor aðzýnda Fatiha ayetleri... Seyrediyor mermer sütunlarý, loþ kubbeleri, Mozaikleri, Ýsa heykellerini her yeri... Ýnceliyor; tasvirleri, haçlarý ve süsleri, Taþýyor o an mabet damýndan ezan sesleri. Ýþte bu sesler, þehri, havasýný ve yüzünü, Evlerini, daðlarýný ormanla denizini, Temizliyor; ruhlarý, göðü ufuklara kadar, Ýniyor ruh iklimlerine taptaze bahar. Namaz kýlýyor sultan; imamsa kalkýp gidiyor, Patrik kürsüsünde þükür dualarý ediyor. Yaðan karanlýkla terkediyor Ayasofya'yý, Yürüyor, fatihini bekliyor Tekfûr Sarayý... O, atýnda yýldýzlanan semayý seyrediyor, Çocukken saklambaç oynadýðý ayý seyrediyor. Hayaller kurup, diller döküyordu ay dedeye: "Ýstanbul nerde? Al da bana getir n'olur!" diye. Perisini gökte ararken O, yerde bulmuþtu, O gelememiþ, fakat O koþup O'na gelmiþti. Þimdi yýldýzlar göz kýrpýyor, dolunay gülüyor, Medle taþan ruhuna gökten ilhamlar doluyor. Mýsralar, beyitler doðuyor gurursuz kalbine, Kýlýcýn iþi tamam kalem gerek þimdi eline. O, harp meydanlarý kadar dünyayý da biliyor, Þiiri de aþký da... Hem sevdayý da biliyor: "Sakýyâ! Mey ver ki bir gün lâlezâr elden gider, Eriþür fasl-ý hazan, bað-ý bahar elden gider. Gýrre olma dilberâ, hüsn ü cemâle kýl vefâ, Bakî kalmaz kimseye, nakþ-ý nigâr elden gider. Yâr içün aðyâr ile merdâne cenk etsem gerek, Ýt gibi murdâr rakîb olmazsa yâr elden gider." Terkedilmiþ sarayýn odalarýný gezerken, Þair sultanýn gözleri buðulanýyor hemen. "Gördüm ki ne yalan, âh nice vefasýz dünya bu, Bir uykudayýz ki uyanacaðýz bir rüyâ bu. Sabah Kostantin ailesiyle yaþarken... Akþam, Hani nerde? Yok onlardan bir kimse, tek bir adam. Bizler ne kadar âciziz ve zamansa pek yalan, Bütün varlýðýný koyup Hakk'a yürüyor insan!" O, meþ'aleleri yanan mermer koridorlara, Dalýyor da Farsça þu beyti okuyor bir ara: "Örümcek að örer girmesin saraya bir kere, Baykuþ Afrasyâb kulelerini boðar kedere." Lâik HoþgörüFethin beþinci günüydü... Fatih Sultan Mehmed Han, Öyle emrettiði için Kur'an-ý Azimüþþan, Din ve vicdan özgürlüðü veriyor Hýristiyanlara, Hem bir yazýlý ferman da baðýþlýyor, onlara. Nasýl hür yaþayacaksa þehrinde Müslümanlar, Din, dil ve ýrklarýyla tebasý olan insanlar, Güven ve huzur içinde hür yaþayacak elbet, Zor yok! Olacaksa Allah'tandýr elbet hidayet! Mülkün temeli adalettir biliyor O bunu, Zaferin hoþgörüyle ödemeliydi borcunu. Patrik rahiplerle divana çýkýyor ayný gün, Taht önünde eðiliyorlar kalplerinde hüzün. Sultan ayakta selamlýyor... Elini tutuyor, Hal hatýr sorup, patriði yanýna oturtuyor, Gennadius'u patrik atayan o fermanýný, Hem âsâ ve tacý verip yüceltiyor þanýný. Sonra vezirler, paþalar ve ulema önünden, Geçiyorlar... Derviþler kýzgýn bu saygý yüzünden. Kapýda taþlý, altýn koþumlu bir at duruyor, Genç Fatih, bu armaðaný da patriðe veriyor. Ve tutup bindiriyor elleriyle ata O'nu, Hiç gelmeyecek elbette hoþgörünün sonu; Dizginleri tutarak atýn yürüyor bir süre, Sonra veriyor paþalar, vezirler ve askere... Onlarca yeniçeri aðalarýyla gidiyor, Pek görkemli bir heyet patriðe eþlik ediyor. Ýnsaný yüceltmek hem gönüller almaktýr fetih, Manayý madde esaretinden kurtaran fatih. Surlarý kudretiyle yýkan Sultan Mehemmed Han, Korkularý da hoþgörüyle yýkýyor o an; Rumlar þaþýyor bütün bu saygý ve güvene, Yenecek, hem ihsan edeceksin... Bir düþünsene! Var mý dünyada öyle bir sultanla, böyle bir millet, Övülmüþtü O... Ýþte Devleti de ebed-müddet. Geri dönüyor þehre, kaçan binlerce insan, Güvenle hayýr dualar alýyor ulu sultan. Ceddinin uzun süren güç ve hâkimiyetleri, Hangi sýrdýr o? Kazandýran onca zaferi? O sýr ki; hep üstün tuttuklarý hak ve adalet, Bir de anlayýþ, diyalog ve þu hoþgörü elbet! Saffet ÇAKAR 16-21 Þubat 2008 23 ÞEN OLA DÜÐÜN ÞEN OLA -Tokat Düðün GelenekleriYasemin KARAN DUTOÐLU* Her þehrin görünen özelliklerinin yaný sýra kendisine has birde ruhu vardýr. Bu ruh, o þehrin tarihinin, coðrafyasýnýn ikliminin insanlarýnýn vs... katkýlarýyla zaman içinde geliþip olgunlaþýr. Toplumsal hayatta yazýlý yasalar kadar, hatta bazen daha da fazla önem arz eden gelenek –görenekler þehirlerin ruhunu oluþturan en baskýn unsurlardan biridir kuþkusuz. Özellikle insan hayatýnda en önemli dönüm noktalarýndan biri olan, seven gönülleri kavuþturan düðünler öylesine renkli, öylesine zengindir ki Anadolu’da. Müziðinden halayýna, giyiminden yemeðine her þeyiyle o yöreye ait kültürel zenginliðin izlerini adeta bir festival havasý içinde görmek mümkün olur düðün törenlerinde. Binlerce yýllýk bir kültür birikimine sahip olan Tokat, bu yönüyle de göz dolduran þehirlerimizden biridir. Neredeyse masallardaki gibi 40 gün 40 gece sürecek bir düðün geleneðinden söz edebiliriz Ak zambaklar þehri için. Benim kuþaðým açýsýndan, ebeveynlerimizin düðünlerine denk gelen 20. yy. ortalarýnda Tokat düðün gelenekleri nasýlmýþ, gelin birlikte bakalým; Bir delikanlý evlenme yaþýna geldiði zaman annesi ve yakýn akrabalarý evlatlarýna uygun gördükleri, boyu boyuna, huyu huyuna, soyu soyuna denk bulunan bir gelin adayý tespit ederler; varsa kýz kardeþi, yoksa genç yengelerinden biri konuyu damat adayýna açardý. Delikanlý gelin adayýný onaylarsa- sükût da ikrardan sayýlýrdý- önce hanýmlar kýz evine gidip kýzý annesinden isterlerdi. Bu ilk istemede kýzýn annesi,’’ babasýna söyleyeyim, ailenizi bir araþtýrýp soruþturalým kýsmetse olur’’ gibilerinden diplomatik bir cevapla misafirleri savuþtu* Mimar-Araþtýrmacý Yazar 24 rurdu. Ardýndan damat adayýnýn babasý ve yakýn aile büyükleri, genellikle bir perþembe gecesine denk getirerek kýzý bu kez babasýndan isterlerdi. Kýz babasý yine, bir araþtýralým düþünüp taþýnalým, yakýnlarýmýza danýþalým gibisinden cevaplarla dünürleri uðurlardý. Kýz tarafýnýn vermeye niyetleri varsa bile, kendilerini bir parça naza çekmeleri adettendi. Genellikle damat tarafýnýn, araya hatýrlý tanýdýklarý sokmasý ve birkaç kez gelip gitmesi gerekirdi sonuç alabilmek için.’’Kýz evi, naz evi’’ diye boþuna söylenmemiþti tabii. Bu süre zarfýnda, eðer aileler birbirini yeterince tanýmýyorsa- ki bu zayýf bir ihtimaldi, þehirde hemen herkes birbirini tanýrdý- damat adayýnýn ailesi araþtýrýlýr, tanýyýp bilenlere sorularak haklarýnda malumat toplanýr, bazý aile büyüklerinin fikirleri sorulurdu. Eðer vermek yönünde bir mutabakat oluþursa, bu kez kýzýn fikri sorulur, bu noktada yine sükût ikrardan sayýlýrdý. Kýz tarafý eðer kýzý vermek istemiyorsa, ‘’daha yaþý küçük’’ gibi bir bahaneyle, ‘’kýsmetinizi baþka yerde arayýn’’ diyerek teklifi geri çevirir, ne kýzý verir ne dünürü küstürürdü. Vermek yönünde bir karar oluþtuysa,’’ Allah yazmýþ demek ki, sizden iyisine mi vereceðiz’’ gibi sözlerle durum onaylanýrdý. Tercihen bir Perþembe akþamý yakýn akrabalar ve bir hoca efendinin dualarý eþliðinde söz kesilerek kahve içilirdi. Ayrýca þerbet içme töreni yapýlmayacaksa, aðýz tatlýlýðý simgesi sayýlan þerbette bu gece yapýlýp içilecekti. Bir sürahi dolusu þerbet, süslü bir takým hazýrlanarak damat tarafýna da gönderilirdi. Þerbeti götüren çocuða bahþiþ vermek adettendi. Daha sonra niþan günü tespit edilir, eksik görülür, damat tarafý yakýn akrabalarý ile kýz evine gelerek gelinin yüzüðünü ve ailelerin ekonomik durumuna göre deðiþen ölçülerde takýlarý takarlardý. O zamanlar, ermeni ustala- rýn elinden çýkmýþ elmas gerdanlýk, yüzük, küpe, yine elmas iðne ve pandantifler, ayrýca sýkma tabir edilen boydan boya dizilmiþ küçük altýn, kýrmis, beþibirlik, altýn top gibi altýn gerdanlýklarla, bir parmak eninde desenli bilezikler ve tabii meþhur Tokat bileziðinin günün taký modasýný teþkil ettiðini söylemekle yetinelim. Bu törende genellikle müzikli eðlence düzenlenirdi. Birkaç gün sonra bu defa kýz tarafýndan 1-2 kiþi gidip damadýn yüzüðünü takardý. Hayýrlý iþlerin fazla uzatýlmasý iyi sayýlmaz, düðünün bir an evvel gerçekleþmesi özellikle damadýn ailesi tarafýndan istenirdi. Gelinin annesi çeyiz hazýrlýðýný gerekçe göstererek bu süreyi uzatmaya çalýþsa da nafile. Niþanlý kýz yuvadan uçacaktýr artýk. Niþanlýlýk sürecinde gelin ve damat adayýnýn görüþmesi mevzu-bahis bile olamazdý. Bu arada kandillerde geline hediyeler gönderilir, ramazanda özel süslü gelin çöreði yaptýrýlýr, bayramlarda yine ‘’bayramlýk ‘’denilen giyimlik hediyeler ve kurban bayramýnda da süslenmiþ bir koç göndermek gerekirdi. Düðün hazýrlýklarý neredeyse bir yýl önceden baþlar, evladýný evlendirmeye niyeti olanlar, düðün dolmasýný düþünerek, yaprak zamaný her zamankinden daha fazla yaprak basmak, etlik kesimi için daha fazla sayýda hayvan beslemek, ambara daha fazla zahire kaldýrmak gibi tedbirlerle iþe baþlarlardý. Düðün zamaný gelince komþular ve akrabalar, dolma doldurma, pirinç ayýklama gibi iþlerde yardým ederek, gerekirse düðünler için evlerini açarak ya da uzaktan gelen misafirleri aðýrlayarak düðün sahibine elden geldiðince destek olurlardý. Düðün tarihi yaklaþtýðýnda iki tarafta kendi davetlileri için okuyucu çýkarýrdý. Genellikle çevreyi iyi bilen ihtiyaç sahibi bir hanýma okuyuculuk vazifesi verilir, bu haným kapý kapý dolaþarak tüm davetlileri sýrasýyla yapýlacak tören ne ise, cehize bakma, düðün hamamý, kýna gecesi, gelin alma diye sayýp dökerek davet ederdi. Vazifesinin karþýlýðý olarak okuyucu kadýna her gittiði yerde bahþiþ verilirdi. Düðüne 15 gün kadar kalýnca, gelinin yakýnlarýndan biri de yanlarýnda olmak üzere eksik görmeye çýkýlýrdý. Gelin için yedek denilen elbiselik kumaþ, iç giyim, hamam takýmý, ayakkabý, terlik gibi þahsi eþyalarla odasýna serilecek halý, sandýk ve törelik denilen akrabalara verilecek hediyelikler alýnýrdý. Gelinlik ve damatlýklar mutlaka terziler tarafýndan dikilirdi. Bir Perþembe gecesi damadýn evinde toplanan yakýnlar, bu alýnan eþyalar ve önceden hazýrlanmýþ olan yatak, yastýk ve sýrýmalý yorganlardan oluþan ‘’aðýrlýðý’’ kýz tarafýna götürürlerdi. Göz aydýnlýðýný simgeleyen bir ayna aðýrlýðýn önünde kýz evine býrakýlýr, aynayý getiren gence bahþiþ verilirdi. Öte yandan kýz tarafýnda hummalý bir çalýþma ile,’’ kýz beþikte, cehiz sandýkta’’ düsturuyla taa doðduðu günden beri biriktirilmiþ olan çeyizler hazýrlanýr, ütülenir ve evin bir odasýna duvarlara gerilen iplere asýlarak misafirlerin ziyaretine açýlýrdý. Hanýmlarýn ömür boyu emek vererek yaptýklarý el emeði göz nuru güzelim danteller, beyaz iþ, çin iðnesi, aplike, kum iðnesi, kanaviçe gibi türlü iþlemelerle yapýlmýþ nakýþlar, hercai menekþe, sümbül, gül oya, kýrçiçeði, þeker oya, kayýnvalideye hediye olarak verilmek üzere olmazsa olmaz sayýlan zembil oya gibi birbirinden güzel iðne oyalarý ile çevrelenmiþ, dokunmaya kýyamayacaðýnýz incecik Tokat yazmalarý, tülbentler, havlular, bohçalar renk renk, desen desen, çeyizlik eþya adeta bir sanatçýnýn sergisi gibi izleyenlerin beðenisine sunulurdu. Ayrýca aile yadigârý olarak saklanýp nesilden nesile aktarýlmýþ; belki zamanýnda gelinlik olarak giyilmiþ muhteþem Maraþ iþi iþlemeli kadife bir bindallý, hesap iþi bir bohça, gümüþ zarflý bir fildiþi tarak, her biri bir sanat þaheseri olan bakýr ya da pirinç hamam taslarý, kildanlar vs… gibi bazý özel parçalarla zenginleþen çeyizlerin adeta bir etnografya müzesini hatýrlatan bir boyutu da olurdu. Genellikle bir hafta süreyle asýlý kalan çeyizi, davetliler hediyeler getirerek ziyaret ederler, bu arada akþamlarý “ara gecesi’’ denilen müzikli eðlenceler tertip edilirdi. Genellikle perþembe günü gelin hamamýna gidilir, burada da eðlence eþliðinde bir hamam sefasý yapýlýrdý. Düðünden bir gece önce artýk çeyiz toplanýr, damadýn akrabalarý için töre denilen hediyeler bohçalanýrdý. Üzerlerine isimleri yazýlarak sandýða konulur, gelen aðýrlýklarla birlikte gelinin yeni evine gitmek üzere hazýr hale getirilirdi. Gelinin baba ocaðýnda geçireceði son gece kýna gecesi düzenlenecektir. Damadýn yakýnlarýndan kýnacý olarak gelen bir 25 grup kadýn, kýna, çerez mum gibi þeyleri getirirler, baþta beþ kollu þamdan ardýnda yanan mumlar eþliðinde getirilen geline yengelerinden biri tarafýndan kýna yakýlýrdý. Bu esnada genellikle yenge, ‘’ gelinin avucu kapanmýyor ‘’diyerek hediye beklentisini ifade eder, damadýn yakýnlarýndan biride önceden hazýrlanmýþ altýný gelinin avucuna koyardý. Baba ocaðýna hasreti ifade eden duygu yüklü türküler eþliðinde gelinin ve arzu eden misafirlerin ellerine kýna yakýlýr, bu noktada, darý serpeceði inancýyla bekârlarýn raðbeti daha fazla olurdu. Orada bulunmayanlar için bile arkadaþlarý tarafýndan bir miktar kýna ayrýlýrdý. Yapýlan eðlencenin ardýndan kýnacý gurup kýz tarafýný rahat býrakmak amacýyla kýna gecesinden ayrýlýrken, gelinin akrabalarý ve arkadaþlarý bir müddet daha eðlenceyi sürdürürlerdi. Öte taraftan damadýn evinde birkaç gün önceden akrabalar toplanarak düðün sürecinde yenilmesi için Tokat usulü minicik et dolmalarýndan kâfi miktarda doldururlar, ardýndan bir eðlence düzenlerlerdi. Düðün gününden bir gece önce evin bahçesinde erkek düðünü yapýlýr, tam takým ince saz eþliðinde, yiyip–içip eðlenilirdi. Bazý muzip gençler kadýn kýlýðýna girerler, orta oyunlarý oynanýrdý. Ertesi sabah damadýn tüm yakýnlarý ve davetlileri gelinin evine giderler birkaç aile büyüðü gelini almak için içeri girer, genellikle bir kahve içimi kadar oturduktan sonra gelinlerini alarak dünürleri ile vedalaþýp ayrýlýrlardý. Aðýrlýk çýkarýlýrken, genellikle bir çocuk sandýðýn üzerine oturtulur ve bahþiþ kopartmadan sandýktan kalkmazdý. Baba evinin özlemi yüreðine düþmüþ olan gelin ‘’hem aðlarým hem giderim’’ hesabý ince hýçkýrýklarla gözyaþý dökerken, biraz açýlmasý için þehirde bir müddet gezdirilir, önceleri ortada konumlanmýþ olan Atatürk heykelinin etrafý, daha sonraki yýllarda Kümbet tepe dolaþtýrýlýr nihayet istikamete ulaþýlýrdý. Bu arada damat açýsýndan sanki zaman geçmiyor gibidir. Büyük bir heyecan ve sabýrsýzlýkla evin kapýyý gören bir penceresinde beklemektedir. Gelin dualar eþliðinde yeni evine adým atarken damat yukardan avuç dolusu bahþiþ saçardý. Bu arada genellikle gelinin ayaðýnýn altýna bir koyun postu serilir ve bir küp kýrýlýrdý. Böylelikle gelinin yumuþak huylu olacaðýna inanýlýrdý. Ev halkýnýn kadýnlarý gelinin aðzýna - iyi geçinme temennisinin belirtisi olarak -bi26 rer þeker verip hoþ geldin derler ve damatla kahve içeceði odaya alýrlardý. Burada damat eþine hoþ geldin der, yeni evli çift baþ baþa kahve içerek biraz soluklanma ve sohbet etme imkâný bulurdu. Bu arada, sabahtan beri çalýþan aþçýlar, vakýf medeniyetinin niþanelerinden biri olarak, camilerde depolanýp ihtiyaç duyan herkesin kullandýðý kocaman bakýr kazanlar içinde düðün yemeðini hazýrlamýþlardýr. Yine vakýf malý olan kocaman tahta sofralar kurulur, genellikle bahçede erkekler, evde kadýnlar olmak üzere gelin almadan dönen davetliler konu- komþu, fakir- fukara kim varsa ‘’eli kaþýk tutan herkes ‘’ sofraya davet edilirdi. Yoðurtlu tam yarma çorbasý, üzerinde pehlisiyle nohutlu pilav, et dolmasý, ayran, helva ve incecik lavaþ pideden oluþan düðün menüsü ne kadar çok yenirse, o ölçüde bolluk –bereket olacaðýna inanýlýrdý. Yemekten sonra gelin evin geniþ sofalarýndan birine çýkarýlýr, akþama kadar komþu ve akraba kadýnlar ‘’geline bakmaya’’ gelir, hayýr dua ederler, hediye verecek olanlar hediyelerini vererek ayrýlýrlardý. Gelin her gelen konuk için ayaða kalkmakla ve ýsrarla otur denmediði müddetçe ayakta beklemekle mükellefti. Dedikoduya meyyal bazý kötü karakterli kadýnlarýn, daha ilk günden haline tavrýna bakarak, gelin hakkýnda ‘’göz açýk’’, ‘’sünepe’’yahut ‘’aðýrkanlý’’ gibi yorumda bulunmalarý da rastlanabilecek hallerdendi. Bu arada damadýn yakýnlarý olan genç gelinler, çeyiz sandýðýný açarlar, bu defa‘’oðlan evine’’ çeyizleri asarlar, yataðýný hazýrlarlardý. Çeyiz burada da bir hafta süreyle asýlý kalacaktý. Damat, saðdýcý ve arkadaþlarý ile birlikte birazda, bekârlýða veda partisi mahiyetinde olan damat hamamýna gider, burada hem eðlenirler hem de bir nebze düðünün yorgunluðunu atarlardý Hamamdan sonra, ‘’Güyo çýkarma’’ denilen çalgýlý- oyunlu kortej eþliðinde, ahalinin hoþgörülü bakýþlarý altýnda eve dönülürdü. Damat muhtemelen ayný yolu, yatsýdan sonra bir kez daha kat edecektir. Fakat bu kez, ilahiler ve dualar eþliðinde. Yatsýdan sonra gelin yenge tarafýndan odasýna götürülür, bu arada saðdýcýyla birlikte namazdan dönen damat zifaf odasýna gelirdi. Düðün yemekleri ve çerezler konmuþ, gümüþ çatal kaþýk takýmlarý ile donatýlmýþ olan özel Honça tepsisi gelin ve damadýn yemesi için içeriye býrakýlýr, yenge haným; ‘’Ben sana verdim bir emanet Baþaca mesut olun sað selamet’’ gibi þiirsel hayýr dualarý ile iki genci el ele tutuþturarak odayý terk ederdi. Damadýn ‘’Yüzgörümlüðü ‘’ denilen bir hediyeyi eþine takmasý da adettendi. Böylelikle iki dünyada sürmesi temennisiyle yeni bir yuva kurulmuþ olurdu. Nikâhta keramet olduðuna inanýlýr, gerçektende çoðunlukla öyle olurdu. Ertesi sabah, yeni gelin nazara karþý dualanýr, daha sonra yakýn akrabalarýn katýlýmýyla’’baþ baðlama’’ adý verilen mevlüt okuma töreni yapýlýr, iki gencin mutluluðu için hayýr duada bulunulurdu. Bu arada kýzýn ailesine bir kutu þeker gönderilir, onlarda birkaç gün sonra bu defa damat tarafýna baklava yapýp gönderirlerdi. Genellikle bir hafta sonra kýzýn annesi yemeðe davet eder ve yeni gelin babasýnýn evine el öpmeye götürülürdü. Burada da kendi ailesi yeni geline el öpme hediyesi olarak bir taký hediye ederdi. Bu düðün gelenekleri zaman içinde ufak tefek deðiþimlere uðramýþ olsa da ana hatlarýyla 70’lerin sonlarýna kadar sürdü. Mesela artýk damat gelini evde beklemiyor, gelin alýcýlarla birlikte eþini almaya bizzat gidiyordu. Önceleri evde becerikli genç hanýmlar tarafýndan süslenen gelinler kuaförlerin yaygýnlaþmasýyla birlikte berbere götürülmeye baþladý. Ayrýca eskiden kadýnlar arasýnda evlerde olan düðünlerin zaman içinde sinemalarda ve düðün salonlarýnda yapýlmasý yaygýnlaþtý. Bu düðünlerde rivayete göre gençliðinde baþýna lamba koyup oynadýðý için ‘’lambalý’’ lakabý gerçek adýný unutturmuþ olan Fadime hanýmýn tefi, lambalýya göre daha genç olan Fethiye’nin cümbüþü eþliðinde çalýnýp oynanýrdý. Doðruluðu þüphe götürse de büyük þeftali sokaðý yangýnýnýn, bu ünlü lambanýn çýkardýðý bir kývýlcýmla baþladýðýna dair söylentilerde mevcuttu. Bu çalgýcý kadýnlar, birazda verilen bahþiþe göre gelen misafirleri yerleþtirirler ve düðünleri idare ederlerdi. Genellikle düðün sahibinin ýsrarlý davetleriyle ikiþer kiþi çýkýp karþýlýklý olarak oynar, kimin hangi havaya güzel oynadýðýný gayet iyi bilen çalgýcýlarda, yüzlerinde altýn diþlerini gösteren gevrek bir gülümseme ile, çýkan kiþilere uygun oyun hava- larý icra ederlerdi. Sulusokak taþlarý oynar omuz baþlarý, bahçelerde börülce oynar gelin görümce, çiftetelli, konyalý, kadifeden kesesi, oy madýmak gibi oyun havalarý kalmýþ aklýmda bu düðünlerden. Mekânlarsa, ya Ali Sabri, Zafer, Bulvar sinemalarýndan biri ya da koç düðün salonu, yeþil köþe yahut o zamanlar en iyi salon sayýlan çocuk esirgeme kurumu düðün salonu. Düðün gelenekleri zaman içinde, yaþlýlar tarafýndan kýyamet alameti ile kâfirlik arasýnda deðiþebilen ölçülerde eleþtirilmiþ olan bu gibi deðiþiklere uðramakla beraber, ana unsur olan o güzelim ziyafeti ile ‘’gelin alma’’ töreni yakýn geçmiþe kadar varlýðýný sürdürmeyi baþardý. Gelinler için hiç bilmedikleri yeni bir ev ve aileye uyum saðlamak pek de kolay olmasa gerekti. Kýz çocuklarý her ne kadar küçüklüklerinden itibaren ‘’el kapýsýna gideceksin’’ uyarýlarý ile yetiþtiriliyor, buna uygun donaným ve becerileri ediniyor olsalar da sonuçta ‘’her evin bir soðan doðramasý vardý’’Kimi, yorganý yüzünü dýþa getirerek katlarken, kimisi içe getirerek toplardý mesela. Gelin, gittiði evin usul erkânýna uymak, kayýnvalidesinin bir dediðini iki etmemek, kayýnpederin hizmetinde kusur etmemek zorundaydý. Ýlk günlerin haklý telaþ ve heyecanýyla sakarlýk yapan gelinlerin hali, mutfaktan bir gürültü geldiðinde hala kullanýlan þu cümle ile toplum hafýzasýnda yerini ne de güzel almýþ bakar mýsýnýz; ‘’Gelin ocaða, ocak bucaða geçti’’ Gelinleri zorlayan katý kurallardan biri de ‘’gelinlik tutma’’ adetiydi. Gelinler baþta kayýnpeder ve kayýnvalideleri olmak üzere, yakýn akraba hatta komþularýn büyükleriyle bile konuþamazlardý! Seslerini yükseltmeleri külliyen yasak addedilir, ancak zaruret hallerinde fýsýltýyla bir þey söylemeleri hoþ görülebilirdi. Duruma göre 5-10 yýl hatta bazen daha uzun zaman gelinlik eden kadýnlar sonralarý kayýnpederlerinin verdiði bir hediye ile bu sorumluluktan azat edilirlerdi. Ama yýllarýn verdiði bu alýþkanlýðý býrakmak kolay olmamalý ki çocukluðumda, artýk gelinlik etmediði halde fýsýltýyla konuþmaktan vazgeçememiþ bir sürü kadýn hatýrlýyorum. Bizim evde uygulanmazdý gerçi bu gelenek. Akranlarý arasýnda yenilikçi bakýþ açýsýyla öne çýkan dedem hiçbir zaman annemden gelinlik etmesini istememiþ. Hatta anneannemin ýsrarlarýyla 1-2 ay kadar gelinlik tutan anneme güzel bir 27 elmas yüzük hediye ederek ýsrarla gelinliði bozdurmuþ. Gelinlik tutma âdeti bu günden bakýnca çok katý ve zorlayýcý gözükebilir belki ama hiç deðilse bu hediye faslý hiçte kadýnlarýn aleyhinde görünmüyor öyle deðil mi? Ne dersiniz? Bu gelinlik faslýný yaþanmýþ bir hikâye ve biraz tebessümle noktalayalým isterseniz; Kýþla baðlarýnda yaþlý amcanýn biri yazýn tam ortasýnda bir gün eþeðini kaybetmiþ. Baþlamýþ aramaya. Sýcakta tam tepesinde beyin kaynatan cinsten. Saða bakýyor, eþek yok, sola bakýyor eþek yok. Üst tarafta bekçilik derler bir tepe vardýr. Emmi bakmýþ ki komþunun yeni gelini bekçilikte geziniyor. Seslenmiþ aþaðýdan; “Geliinn bizim eþeði görüyonmuuu?’’ Ses yok. Tekrar seslenmiþ ‘’ bizim eþeði görüyon mu?’’ yine ses yok. Üçüncü seslenmesinde de cevap alamayýnca iyice sinirlenmiþ, unutmuþ eþeði filan. Oflaya puflaya çýkmýþ yukarýya demiþ ki; ‘’Kýzým sen ne biçim insansýn, deminden beri baðýrýyom aþaðýdan, niye cevap vermiyon!’’ Gelin haným, baþý önünde, gayet mahçup, fýsýltýyla cevap vermiþ; ‘’cýh diyom ya emmi, cýh diyom ya ‘’Meðer 28 gelinlik yapýyormuþ garibim. Peki, sevdalar nasýldý acaba o devirlerde? Ýlk mektep sýralarýný hariç tutarsak kadýnlar ve erkeklerin ekseriyet birbirine karýþmadýðý bir toplum yapýsýnda sevda mümkün olabilir miydi ki? Dünya kurulduðundan beri her zaman ve zeminde hükmünü icra eden aþk, bu vadide de birçok genç yüreðe düþtü þüphesiz. Öyle birbirini uzun boylu tanýmaya, huyunu suyunu bilmeye pekte gerek yoktu. Bir yerde bir þekilde kýsacýk bir karþýlaþma genç yürekleri yangýn yerine çevirmeye yetip de artýyordu çoðu zaman. Buyrulduðu gibi; ‘’ Aþk bir bakýþtýr yalnýz, gerisi vesairedir’’hükmü doðruydu belki de kim bilir. Evlenme yaþýna gelmiþ delikanlýlarýn böyle, bir þekilde sevdalandýðý kýzý istetme ihtimali vardý belki, þartlar uygunsa mutlu sona ulaþýlmasý da mevzu bahis olabilirdi. Ama ya þartlar uygun deðilse? Komþu, arkadaþ, hatta ortak olmaktan çekinmeden yüzyýllar boyunca barýþ içinde yaþanmýþ olsa da, farklý bir dine ya da mezhebe baðlý gençler arasýnda evlilikler iki taraf yakýnlarý açýsýndan da uygun bulunmuyordu kolay kolay. Güzelliðiyle ünlü kýymet kýzýn türküye dönüþmüþ hikâyesi böyle imkânsýz bir sevdanýn özetidir iþte. Yine ermeni bir gence sevdalanan Müslüman bir kýzýn gönlünden dökülen þu maniye bakýn hele; Bahçalarda mor meni Verem ettin sen beni Ya sen Ýslam ol Haçik Ya ben olam ermeni Bazen de sýnýf farklarý aþýlmaz duvarlar oluþtururdu geçler arasýnda. Eþraftan gayet varlýklý bir ailenin biricik erkek evladý, þehirde memuriyet nedeniyle bulunan subay kýzlarýndan birine gönlünü kaptýrýrsa mesela, kýzýn babasý, yerli yaþam biçimine ayak uydurama- yacaðý gerekçesiyle- belki de haklý olarak- kýzý bir türlü vermez, apar topar tayinini aldýrýp gider, aslýnda þehirde hangi kýzý istese boþ döndürülmesi düþünülemeyecek anlý þanlý beyin bahtsýz oðlu aklýný yitirip ölünceye kadar meczup olarak yaþardý. Yahut Ýstanbul’da týbbiye okumaya gönderilip orada bir arkadaþýna sevdalanan filinta gibi bir evlat, dýþardan gelin istemeyen gelenekçi bir annenin katý tutumu karþýsýnda, -Allah muhafaza- tek kurþunla canýna kýyabilirdi. Her zaman ana- babalar engel teþkil etmiyor, istisnaide olsa, evlatlarýn ana- babalarýna engel çýkardýðý da oluyordu. Oldukça varlýklý ailelerden birine mensup olup, karýsý uzun yýllar hasta yaþadýktan sonra vefat eden orta yaþlý bir babanýn hikâyesi tam da bu duruma emsal olacak niteliktedir. Adamcaðýz karýsýnýn ölümünden uzunca bir zaman sonra baþka bir hanýmla evlenmek ister. Fakat bu arada evlenip çoluk çocuða karýþmýþ durumda olan çocuklarý bu isteði olumlu karþýlamazlar. Çocuklarýný ikna edeceðini umut eden adam, belki de bir sonbahar sevdasýyla baðlanmýþ olduðu gelin adayý ile söz kesip niþanlanýr. Nikâh tarihide tespit edilir. Fakat süreç içinde evlatlarýný bir türlü razý edemeyen baba, nikâh günü gelip çattýðý halde kendi nikâhýna gidemez. Durumu niþanlýsýna izah edecek cesareti de bulamaz belli ki. Bu gerçekleþmeyen nikâhýn her iki taraf üzerinde de þiddetli bir acý býraktýðýna þüphe yok. Fakat adam için son çok daha trajik olacaktýr. Bir müddet sonra adam evinde mangala çektiði kömürden zehirlenmiþ olarak ölü bulunur. Bu bir kaza mýdýr, yoksa intihar mý, bunu kesin olarak bilmemiz mümkün deðil. Ama bu mutluluðu bir türlü yakalayamamýþ adamcaðýzýn baþucunda, okumuþ olduðu Kur’aný kerimin içinde þu yürek yakýcý not bulunacaktýr; ‘’Evliydim bekâr yaþadým Zengindim fakir yaþadým’’ Velhasýl ‘’aþk’’ henüz, ayaða düþmemiþ bir mefhumdu o devirlerde ve çok aðýr bedeller ödetebilirdi insana. Peki, evlenenler mutluluðu yakalayabiliyorlar mýydý acaba? Bu soruya her zaman evet demek mümkün deðildir þüphesiz. Fakat þurasý kesin bir gerçek ki, boþanma oranlarý son derece düþüktü o zamanlar. Bunda, çoðunlukla görücü usulü ile gerçekleþen evliliklerde, hemen her zaman gözetilmiþ olan denklik unsuru, ailelerin onayladýðý evliliklerin daha uzun ömürlü olmasý gibi sosyolojik faktörlerinde etkisi vardýr büyük oranda. Ama bir oranda çaresiz kabullenmiþlik olduðunu da inkâr etmemek gerekir. Kýz babalarý genellikle gelin alma günü kýzlarýný yolcu ederken, gelen kalabalýðý gösterir ve þöyle bir tenbihte bulunurlarmýþ; ‘’ Bak yavrum bu kalabalýðý görüyor musun? Bunlar bu gün seni beyazlar içinde alýp yeni yuvana götürmek üzere geldiler, artýk evin- yuvan orasýdýr. Kayýn validen ve pederin senin gerçek annen ve baban gibidir. Bu güne kadar nasýl bize hürmetle itaat ettiysen bundan sonrada onlara itaat edeceksin. Günü gelince de bu günküne benzer bir kalabalýk toplanýp seni beyaz kefen ile ebedi yurduna götürecekler. Gittiðin evden çýkman ancak böyle mümkündür, baþka türlü olamaz! ‘’ Þimdi böylesi katý bir tenbihle uðurlanmýþ bir kýz evladýnýn, baba evine dönmeyi düþünmesi kolay kolay mümkün olabilir mi sizce? Neyse ki bunun karþýlýðýnda durumu biraz dengeleyen bir yaklaþým vardýr. Öbür tarafta baþka bir baba oðlunu karþýsýna almýþ’’Bak yavrum bu gün hanýmýný getirmeye gidiyoruz, o sana Allahýn bir emanetidir, buna uygun davran, emanete asla hýyanetlik etme, peygamber efendimizin (s.a.v) ‘’sizin en hayýrlýnýz hanýmýna karþý en hayýrlý olanýnýzdýr’’ sözünü hiç unutma ‘’ demektedir. Öyle ya da böyle baþarýya ulaþmýþ evliliklerde temel anahtar olarak karþýlýklý sevgi, sabýr, hoþgörü ve fedakârlýk görüyoruz sonuçta. Ýþte böylelikle pek çok ailede ev, insanýn cenneti haline geliyordu. Çocukluðunu böyle bir cennette geçirme bahtiyarlýðýna ermiþ bir kiþi olarak buna rahatlýkla þahitlik edebilirim. Günümüzde artýk bu teferruatlý düðün geleneklerinden eser kalmadý. Mardin de yapýlan bir düðünün Muðla da yapýlandan, Tokat da yapýlanýn Kýrklareli’ndeki bir düðünden farkýný bulmanýz güçtür artýk. Hatta tüm dünya hýzla tek tipleþmeye doðru gidiyor. Tek tip mimari, tek tip müzik tek tip beslenme alýþkanlýklarý, tek tip gelinler… derken, yerel farklardan kaynaklanan müthiþ kültürel zenginliklerimiz hýzla eriyor. Bu erimeyle, insanoðlunun giderek yalnýzlaþmasý ve mutsuzlaþmasý arasýndaki paralellik ise fark edilmeyecek gibi deðil. 29 TIBB-I NEBEVÝ Peygamberimizin Týbbî Öðütleri - Prof. Dr. Asaf ATASEVEN'in Aziz Hatýrasýna Ýthaf OlunurA. Turan ERDOÐAN* Peygamber Efendimizin insan saðlýðýyla ilgili tavsiyeleri, görüþleri ve uygulamalarýna Týbbý Nebevi diyoruz. Peygamberimiz günlük hayatýn içinde, sohbet toplantýlarýnda ashabýný, ailesini ve arkadaþlarýný uyarýyor, aydýnlatýyor ve bilgilendiriyordu. Týbbý Nebevi hayatýn bütün safhalarýný; sadece tek bir bireyin fiziksel ve ruhsal saðlýðýný deðil, sosyal bir varlýk olan insanýn toplum içindeki davranýþlarýný, aile içindeki sorumluluklarýný, kendine ve yakýn akrabalarýna karsý görevlerini, yiyip içmesinden, uyumasý, düþünmesi, giyinmesi, evlenmesi, cinsel yaþamý, iþ hayatý, hastalýklarý ve bu hastalýklara tedavi yaklaþýmlarýna kadar hemen her þeyi ilgi ve etki alaný içine alýr. Peygamberimiz (s.a.v.) hem kendisi hastalandýkça hem de çevresindekilerin saðlýklarý bozulunca çeþitli tedavi yollarýndan ve ilaç olarak kullanýlan nesnelerden bahsetmiþ, bunlarý tavsiye etmiþtir. Bazý araþtýrmacýlar bunlarýn tamamýnýn veya çoðunun vahiyle bildirildiðini, isabetli olduðunu, yanlýþ veya yetersiz olma ihtimalinin bulunmadýðýný, savunmuþlardýr. Diðer bir kýsmý ise Peygamberimizin (s.a.v.) tavsiye ettiði tedavi þekillerinin ve ilaçlarýn, ilaç yerine kullanýlan nesnelerin hemen tamamý, hem içinde yaþadýðý toplum tarafýndan hem de daha eski topluluklarca bilinmekte ve kullanýlmakta idi. Bu bakýþ açýsýyla ilaç ve tedavi þekilleri ile araçlarý dünya iþidir ve beþeri bilgi alanýna girer. Beþeri bilgi de zamana, mekâna, þartlara baðlý olarak deðiþir ve geliþir. Peygamberimizin tavsiye ettiði tedavi araç* Eðitimci-Araþtýrmacý 30 larýnýn çoðu beþeri bilgi ve tecrübeyle elde edilmiþtir. Onlarý aþmak ve daha iyileriyle deðiþtirmek dine de, sünnete de aykýrý deðildir görüþü Ýslam'ýn ruhuna uygundur denmektedir. Týbb-ý Nebevi aðýrlýklý olarak koruyucu hekimlik tarzýnda yani hastalanmadan hastalýklardan korunma yöntemleri üzerine yoðunlaþmýþ bulunmaktadýr. Bu yöntemlerle çok kapsamlý deðerlendirmelere sahiptir. Kapsamlý deðerlendirmeler içinde Kuran'da geçen týpla ilgili ayet ve hadislerle, tümden bir hayat felsefesini deðerlendirme söz konusudur. Bir Hadis-i Þeriflerinde Peygamber Efendimiz bütün Müslümanlarý gayrete ve saðlýklý olmaya teþvik ederek buyuruyor: "Ýnsanlarýn en hayýrlýsý insanlara faydalý olandýr. Allah'a en sevimli olanlar az yiyenler ve vücutça hafif olanlardýr. Peygamberden sonra ümmete arýz olacak ilk bela çok yemek ve tokluktur. Mide, hastalýklarýn evidir, perhiz-diyet onun ilacýdýr. Oruç tutun saðlýk bulursunuz." buyurmuþtur. Büyük tabip Biruni ve çaðdaþý Ýbni Sina 10. yüzyýlda yazdýklarý týp kitaplarýna daima Týbbý Nebevi'den alýntýlarla baþladýlar. Ortaçað boyunca Baðdat, Ýsfahan, Gazne ve Kurtuba'da açýlan medrese ve hastaneler þöhretli birer saðlýk merkezi haline geldi. Mutlu bir hayat fýtratla örtüþen doðal disiplinle mümkün olabilir. Ýnanç sistemimizin evrensel boyutu içinde, insanýn ruh ve beden saðlýðýna zarar veren gýda ve beslenme tarzý, söz ve davranýþ ve kötü alýþkanlýklar yasak kabul edilmiþtir. Merkezi sinir sistemini ve beþ duyumuzla birlikte, dolaþým ve sindirim sistemine zarar veren, kullanýldýðý zaman sendromlara veya ölümcül hastalýklara sebep olan baþta alkol, esrar ve eroin gibi benzeri uyuþturucular ha- ram kýlýnmýþtýr. Dünyanýn deðiþik coðrafyalarýndan Hindistan, Yemen ve Umman'da aðýzda çiðnenen Pan ve Nisvar, dumaný ciðerlere çekilen tütsüler ve sigara öncelikle mekruh kabul edilmiþtir. Hatta hiçbir týbbi yararý olmayan tütünün bazý âlimlerce haram olduðu vurgulanmýþtýr. Yapýlan tavsiyeler öncelikle koruyucu hekimlik, hijyen, çevre saðlýðý veya geleneksel tedavi yöntemleriyle ilgilidir. Dünyevi hayatýmýzýn her yönünü kapsayan ve ahiret saadetimizin kaynaðý olan Kur'an-ý Kerim bir týp kitabý deðildir. Peygamber Efendimiz de bir doktor deðildir. Vahiy kültürüyle yoðrulan ve örtüþen güzel ahlâký ve hayatýyla O' örnek modeldir. Týbbý Nebevi kapsamý içinde okuduðumuz Hadisler, ya Kur'an'dan alýnan ilhamla ya da bölgede asýrlardýr uygulanýp iyi sonuçlar alýnan týbbi tecrübelere dayanmaktadýr. Saðlýk konusundaki tavsiyelerinin çoðu vahyi Ýlahi deðil, tecrübe birikimlerinin yerine göre yansýmalarýdýr. Hastaya umut aþýlayan ve yeniden hayata baðlayan hadislerdir. Peygamber Efendimiz, hastalarýn dertlerine çare aramasýný, tedaviye yönelmesini ve sabretmesini tavsiye etmiþtir. Bir hastaya geçmiþ olsun ziyaretine giden Peygamberimiz, hastanýn aðrý ve sýkýntýlarýnýn ilerlediðini görmüþ ve yakýnlarýný uyarmýþ: "Bu hasta için hekim getirin!" demiþ. den habersiz olan bir grubun, þadýrvanda abdest almadan önce ipe baðlý ayný misvak ile herkesin sýrayla diþlerini fýrçaladýðýný görünce onlarý yeniden uyarmýþ ve eðiterek hatalarýný düzeltmiþtir. Uzun ve olaylý yolculuklar, insan iliþkilerinde geliþen gerginlikler, stres ve sýkýntýlarýn sebebini teþkil eder. Oysa organik hastalýklarýmýzýn kökeninde genelde asabi gerginlikler yatar. Peygamber Efendimiz her þartta ve daima ümit var, olumlu ve pozitif olmamýzý tavsiye etmiþ: "Karamsar insan kendini hasta eder!" "Kötü huylar nefisleri sýkýntýya düþürür!" buyurmuþtur. Kur'ân-ý Kerim, her biri batýlý Ýlim adamlarý tarafýndan araþtýrma konusu yapýlan týp, astronomi, jeoloji, botanik gibi çeþitli bilim dallarýna temel teþkil edecek bilgiler veriyor(1). Özellikle insan saðlýðýný ilgilendiren týbbî konular önemli bir yer tutuyor(2). Ayný þekilde Peygamberimiz (sav)'in de saðlýkla ilgili pek çok hadis-i þerifleri var. Ýþte Týbb-ý Nebevi bunlardan oluþuyor. Aslýnda biz müslümanlar, Hz. Muhammed (sav)'i tabîb-i kulûb, yani inançsýzlýktan ruhlarý ve dünyalarý kararmýþ insanlara hayat bahþeden, gönül aydýnlýðý ve ebedî kurtuluþ getiren "kalplerin tabibi" olarak tanýrýz. "Evet, Allah devasý olmayan bir hastalýk vermemiþtir!" Hz. Peygamber (sav)'in týbba dair hadisleri tabib gözü ile ele alýnýrsa bir bölümünün genel týp konularýna, fakat pek çoðunun koruyucu hekimliðe, bir kýsmýnýn da tedavi edici hekimliðe ait ilaç tariflerinden ibaret olduðu görülür. Bunlar týbbî tavsiye, öðüt ve reçeteler de olarak özetlenebilir. Hz. Peygamber Arabistan'ýn ortasýnda ve Mekke þehrinde dünyanýn en az su kullanan topluluðunu Ýslâm inancýnýn gerektirdiði telkin ve tebliðlerle dünyanýn en çok su kullanan halký haline getirmiþtir. Yapýlan tavsiyelerle çölde bir su medeniyeti kurulmuþtur. Bütün ilmihal kitaplarýnýn baþý su ve suyun kullanýlmasýyla alakalýdýr. "Soðan ve sarýmsak yiyenler mescitlerimize yaklaþmasýn" hadisi insana saygýnýn en belirgin mesajýdýr. Vücut saðlýðýnýn aðýz bakýmýyla baþladýðýný anlatýp, herkese diþlerini fýrçalamasýný tavsiye etmiþtir. Hijyen- Bu hadisler bugünkü týbbi telakkilerimize uygunluk göstermesinden baþka, Arap yarýmadasýndaki týbbi uygulamalarý düzeltmek ve tababete ilmi bir hüviyet kazandýrmak gibi önemli bir rol oynamýþ ve ortaçaða hâkim olan bir Ýslâm tababetinin doðmasýna sebep olmuþtur(3). Gerçekten o devirde Araplar tababet konusunda çeþitli yanlýþ telakki ve uygulamalara sahip bulunuyorlardý. Bu konuda þu örnekler verilebilir(4,5):Araplar beraberlerinde bir tavþan kemiði taþýdýklarý takdirde hastalýklardan korunacaklarýna inanýrlar; yýlan sok- Hasta sahibi hayretle: "Ya Resulallah, Sen de mi tabip getirin diyorsun?" Peygamber Efendimiz cevap vermiþ: 31 muþ bir kimseyi yýlanýn zehri vücutta yayýlmasýn diye uyutmaz, üstüne baþýna ziller takarlardý. Korkmuþ bir kadýnýn yüreðinin soðuduðuna inanarak sýcak su içirirlerdi. Çocuklarýn çürük diþlerini güneþe doðru attýklarý takdirde yeni diþlerin muntazam çýkacaðýna inanýrlar, þaþýlýðý deðirmen taþýna baktýrarak tedavi ederler, yaralarý kýzgýn demirle daðlar, vebadan korunmak için merkep gibi anýrýrlar, hastalarý kâhinlere götürür, sihir yapar, tapýnaklara kurban keser, böylece hastalarýn içine girmiþ þeytanlarýn çýkacaðýna inanýrlardý. Hz. Peygamber (sav) yukarýda zikredilen batýl ve ilmî deðeri olmayan bu uygulamalarý kaldýrmýþ, tababete yeni bir anlayýþ getirmiþtir. Þöyle ki, tabib olmayanlarýn hasta tedavi ettikleri takdirde verdikleri zararýn ödetilmesi, tabiplerin alacaðý ücretin meþru olduðu, bulaþýcý hastalýklara karþý korunma, salgýnýn bulunduðu yere girmemek ve bu yerde bulunuyorsa dýþarý çýkmamak (karantina), vücut temizliði, yiyeceklerin ve çevre temizliðine önem vermek, yiyecek ve içeceklerde itidali muhafaza etmek, hastalanýnca tedavi olmak ve tedaviye inançla baðlanmak, hastalýklarda çeþitli tedavi usulleri tarif ederek bir ilaç telakkisi oluþturmak, haram nesnelerle tedavi yapýlmamasý gibi tavsiyeler yanýnda, hastalýk anýnda hazýk (mütehassýs) hekime müracaat etmek, cahil tabiplerden uzak durmak gibi çok önemli konulara temas buyurmuþlardýr. Bu konuda pek çok örnekler verilebilir (3,4,5,6,11). 1) "Kim bilgisi olmadýðý halde hekimlik yapmaya kalkýþýrsa, sebep olacaðý zararý öder." (Ebu Davud, Diyat 23; Nesai, Kasame 41; Ýbni Mace, Týb 16). 2) Sad Ýbn Vakkas hastalanmýþ Hz. Peygamber (sas) ziyaretine gitmiþ. Sad'ý evinde hasta yatar görünce Haris bin Kelde'yi çaðýrýn, O iyi bir hekimdir, sizi tedavi etsin" buyurmuþtur. (Ebu Davud, Týb 12). 3)"Allah derdi de çareyi de verdiði gibi her dert için bir ilaç yaratmýþtýr. Bu sebeple tedaviye devam ediniz. Fakat haramla tedavi etmeyiniz." (Ebu Davud, Týb 11). 4) "Allah þifanýzý sarhoþluk veren þeylerde yaratmamýþtýr." (Buhari, Eþribe 15). 5)"Ýki nimet vardýr ki, insanlarýn çoðu bunda aldanmýþtýr: Sýhhat ve boþ vakit."(Buhari, 32 Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1; Ýbn Mace, Zühd 15) 6) "Lanetlenmiþ iki þeyden sakýnýn: - Ya Rasulallah o iki þey nedir?" dediler. Peygamber Efendimiz (sas): -"Ýnsanlarýn gelip geçtiði yola ve gölgelendiði yere abdest bozmaktýr." buyurdu. (Müslim, Taharet 68; Ebu Davud, Taharet 15; Ahmet bin Hanbel, Müsned 2/372). 7) "Sizden biriniz durgun suya bevl etmesin." (Buhari, Vudu 68; Müslim, Taharet 94; 96; Ebu Davud, Taharet 36). 8) "Hastayý üç gün geçmeden yoklamayýnýz." (Ramuz'el-Ehadis 2/489). 9) "Bir yerde veba olduðunu iþitirseniz oraya girmeyiniz. Bulunduðunuz yerde veba vukua gelirse oradan ayrýlmayýnýz." (Buhari, Týb 30; Müslim, Selam 92, 93, 94, 98, 100). 10)Cüzzamlýdan aslandan kaçar gibi kaçýnýz." (Buhari, Merda 19; A. Bin Hanbel, Müsned,2/443). 11) "Cüzzamlýyla aranýzda bir mýzrak boyu mesafe olduðu halde konuþunuz." (Ramuz elEhadis 2/471). 12) "Köpek bir kabý yalarsa onu yedi defa yýkayýn. O yedinin birinde toprakla temizleyin." (Buhari, Vudu 33; Davud, Taharet 37; Tirmizi, Taharet 68). 13)"Size ne oluyor ki, diþleriniz sararmýþ olduðu halde yanýma geliyorsunuz. Misvak kullanýnýz." (A. b. Hanbel, Müsned 1/214). 14) "Misvak hakkýnda tavsiyelerimi size çok tekrarladým." (Buhari, cuma 8; Nesai, Taharet 5; A.b. Hanbel, Müsned 3/143; Darimi, Vudu 18) 15) "Allah temizdir, temizi sever. Etrafýnýzý temizleyiniz." (Tirmizi, Edeb 41). 16) "Temizlik imanýn yarýsýdýr." (Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Daavat 86; A.b. Hanbel Müsned 4/260, 5/342, 343, 344, 363, 370, 372; Darimi, vudu 2). 17) "Her müslümanýn yedi günde bir yýkanmasý Allah'ýn onun üzerinde hakkýdýr." (Müslim, Cuma 9). 18) "Yiyecek ve içeceklerinizin kaplarýnýn aðzýný açýk býrakmayýnýz." (Müslim, Eþribe 96, 98; Ebu Davud, Eþribe 22; Tirmizi Et'ime 15). 19) "Efendimizin en çok sevdiði elbise hiberadýr." (Hibera Yemende yapýlan yeþil, pamuklu bir hýrkadýr) (A.b. Hanbel, Müsned 3/292; Deðiþik bir lafýzla Ebu Davud, Libas 12). 20) "Ýçkide þifa yoktur." (Darimi, Eþribe 6). 21) "Sarhoþluk veren her içki haramdýr." (Buhari, Edeb 80; Müslim Eþribe 73, 75; Ebu Davud Eþribe 5). 22) "Ýçkiden sakýnýn. Zira o her kötülüðün anahtarýdýr." (Hakim, Müstedrek; Beyhaki, Þiabül-Ýman; Ramuz el-ehadis, 1/212). 23) "Kadýnlaþan erkeklere, erkekleþen kadýnlara Allah lanet eder."(Feyzül Kadir 5/271). 24) "Size denk olan kadýnlarla evleniniz." (Ýbn Mace, Nikâh 47). 25) "Ey gençler topluluðu, evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü gözü korur... Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun." (Buhari, Nikâh 3,60). 26) "Oruç tutunuz ki sýhhat bulasýnýz" (Feyzül Kadir 4/212). 27) "Ýnsanlar madenler gibidir. Eðer dinde anlayýþýný derinleþtirebilirse cahiliyede hayýrlý olan Ýslam'da da hayýrlýdýr." (Buhari, Enbiya 19). 28) "Budala (dini diyaneti iyi olmayan) kadýnlara çocuklarýnýzý emzirtmeyiniz. Zira tesir eder." (Kenzül-Ýrfan). 29) "Seyahate çýkýnýz, sýhhat bulursunuz." (Taberanî). 30) "Beþ þey fýtrattandýr: Býyýklarý kesmek, kasýk kýllarýný týraþ etmek, koltuk altý kýllarýný yolmak, týrnaklarý kesmek ve sünnet olmak." (Buhari, Libas 63, 64; Müslim, Taharet 49, 50). Þimdiye kadar zikredilen hadis-i þerifler genel tababet ve koruyucu hekimliðe dair seçtiklerimizdir. Biraz da tedavi konusunda örnekler verelim. Hz. Peygamber (sas) kendisine müracaat eden kimselere ya bir ilaç tavsiye eder ya da hekime gönderirdi. 1) "Ýsmid (sürme taþý) çekin. O gözü açar ve kirpikleri besler." (Tirmizi Libas 23; Ahmet bin Hanbel, Müsned 3/476). 2) "Gözü aðrýyan birisine Hz. Peygamber Efendimiz (sas) "Sabur ile tedavi et" buyurdu." (Müslim, Hac 89, 90). 3) Çörek otu ölümden baþka her derde devadýr. (Buhari, Týb 7). 4) Þifa üç þeydedir: Bal þerbeti içmek, hacamat vurmak, daðlamak. {Daðlama daha sonra men edilmiþtir.) (Buhari, Týb 3; Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/246). 5) "Ud-u hindi (kustu hindi) kullanmaya devam ediniz. Onda yedi türlü þifa vardýr. Uzre, (bademcik iltihabýnda) boðaza üflenir. Zatülcenbde hastaya içirilir." {Buhari, Týb 10; Müslim, Selam 86,87; Ýbn Mace, Týb 12, 17). 6) "Umeys'in kýzý Esma müshil olarak þubrun kullanýyordu. Hz. Peygamber Efendimiz (sas) keskin ve aðýrdýr buyurdu. Sonra Esma sena otu kullandý." (Tirmizi, Týb 30) 7) "Peygamber Efendimiz (sas) baþ aðrýsýndan þikâyet eden bir kimseye kan aldýrmasýný tavsiye etti." (Müslim, Selam 71). 8)" Resulullah (sav)'in kanýnýn durdurulmasý þu þekilde yapýldý. Hz. Ali kalkanýn içinde su getirdi. Hz. Fatýma O'nun kanýný yýkadý, sonra bir hasýr yakýldý. Ve onun külü ile yara kapatýldý. (Buhari, Vudu 72; Tirmizi, Týb 34, Ýbn Mace, Týb 15; Ahmet bin Hanbel, Müsned 5/330, 334). 9) "Hz. Peygamber ateþli bir kadýnýn su ile serinletilmesini tavsiye etti." (Müslim, Selam 82). 10) Hz. Peygamber (sas) dövme (tatuaðe) yaptýrmayý yasaklamýþtýr." (Buhari Týb 26, Libas 86; Ebu Davud Libas 8). 11) "Peygamber Efendimiz (sas) kesilmiþ burnun tamiri mülahazasýyla altýndan burun yapýlmasýna müsaade etmiþtir." {Tirmizi, Libas 31). Hz. Peygamber (sas)'in týp ile ilgili hadisleri ta baþlangýçtan itibaren dikkati çekmiþ, muhaddisler tarafýndan meþhur altý hadis kitabý (kütüb-i sitte)'nýn müellifleri, eserleri arasýnda Týbb-ý Nebevî'ye müstakil bir kitap veya bölüm ayýrmýþlardýr. Buhari kitabu't-týb ve kitabu'lmerda, baþlýðý altýnda iki bölüm, Ebu Davud kitabu't-týb diye bir bölüm, Tirmizi Cami olarak adlandýrýlan eserinde týp bölümüne yer vermiþtir. Keza Ýbni Mace, Müslim, Nesei, Ahmet Bin Hanbel, Ýmam Malik eserlerinde týpla ilgili hadislere yer vermiþlerdir. Daha sonra müstakil olarak týbb-ý Nebevî adýný taþýyan eserler 33 yazýlmýþtýr. Ýlk Týbb-ý Nebevi H. 120. yýlýnda yaþamýþ Abdül-Melik B. Habib tarafýndan yazýlmýþtýr.(7) Brokelman ve Kâtip Çelebi 10'dan fazla Arapça Týbb-ý Nebevi olduðundan bahsederler. Bundan baþka Farsça, Urduca ve Türkçe Týbb-ý Nebeviler mevcuttur. Ýstanbul kütüphanelerinde 20'nin üstünde Türkçe Týbb-ý Nebevi'nin bulunduðunu tespit ettik.(3). Osmanlý döneminde son yazýlan Týbbý Nebevî Dr. Hüseyin Remzi Bey (1896)'e aittir.(12). Cumhuriyet döneminde bu konuda Mahmut Denizkuþlarý tarafýndan Bursa Yüksek Ýslâm Enstitüsü'nde bir doktora tezi yapýlmýþtýr.(9) Yakýn zamanlara kadar Ýslâm ülkelerinde Týbb-ý Nebevi ki- YAÞAMAYI BÝLEMEDÝK Eskittik, Eskimez olasýca yýllarý Açmadan yýrttýk Aþka dair mektuplarý.. Her yýl yeniden çizildi Yüzlerin coðrafya sýnýrlarý Yaþamayý bilemedik Her þeyimiz isyanda Vücutlar demiþsin Erozyonda.. Soldurduk sevda çiçeklerini Yýpranmýþ ahþap balkonlarda.. Çok gördük birbirimize O tek kelimeyi Ezdik iki taþ arasýnda Sevgiye ait sözcükleri Kâr saydýk Ömür bitiren törpüleri.. Göz yaðmurlarýnda ýslandý Baþ koyduðumuz yastýklar Bizi mahvetti Sert rüzgârlý havalar.. Þöyle bir düþünürsek Belki yarýn aðlamaya Bile vakit kalmayacak Þu anda varsa bir þansýmýz Ertelemeden Yaþayabiliriz ancak!.. Melahat ECEVÝT 34 taplarý bir saðlýk el kitabý olarak elden ele dolaþmýþtýr. Bugün Hz. Peygamber (sas)'in týbbî hadisleri yukarýda ifade edildiði gibi týbbî telakkilerimize uygunluk göstermektedir. Bu hadisler, týp sahasýndaki bugünkü geliþmelerden asýrlar önce ifade buyrulduðu için, bir týbbî hikmet, hatta týbbî mucize telakki edilmelidir. Bundan böyle týbb-ý Nebevî çalýþmalarý hadis âlimleri ile birlikte konu ile ilgili ihtisas dalýndan hekimler tarafýndan müþtereken yapýlmalýdýr.(13) KAYNAKLAR: 1. Bucaille, M.: La bible, le coran et la Science (çev. Yýldýrým, S.) Silm Matbaasý Ýzmir, 1981. 2. Opitz, K.: Kur'ân'da tababet (çev. Uzluk. F.N.) Ankara Ü.Týp Fakültesi yayýnlarý No: 240, A.Ü. Basýmevi, 1971. 3. Ataseven, A.: Kýrk týbbý hadis Týbb-ý Nebevi" (hazýrlanýyor) 4. Corci Zeydan: Ýslâm Medeniyeti tarihi (terc. Megamiz, Z.) Cilt III. Ýstanbul sh. 35, 1876. 5. Tahirül-Mevlevi: Müslümanlýðýn medeniyete hizmetleri (sadeleþtiren Sert, A.) cilt I. Ýstanbul sh. 57, 1974. 6. Sarý (Akdeniz. N.: Týbb-ý Nebevi, Yeni Symposium. 19:65, Nisan 1981. 7. Küçük, R.; Týbbý Nebevi literatürü üzerine bir deneme. Ýlim ve Sanat sayý 3. EylülEkim 1985. 8. Ataseven A.: Týbbý Nebevi'den bahisler, bulaþýcý hastalýklar. Ýslâm Mec. cilt 1 sayý 1sh, 52 Temmuz 1984. 9. Denizkuþlarý, M.: Peygamberimiz ve Týp Doðuþ matbaasý. Ýst. 1981. 10. Ataseven. A.: Sünnet "Hitan" Hekimler Birliði Vakfý Kandil Matbaasý Ankara, 1985. 11. Aþçýoðlu, Ö.: Týbb-ý Nebevi'de Dermatoloji. Gevher Nesibe Bilim haftasý ve týp günleri, sh. 518, 1982. 12. Dr. Hüseyin Remzi: Týbb-ý Nebevi (Osmanlýca) Ýstanbul, 1324/1906. 13. Ataseven, A.: Týbb-ý Nebevi (Dr. A. Ataseven) 14. www.yeniumit.com.tr Ýzlediklerim ADANA KÜLTÜR SANAT DERGÝLERÝ GÖRÜÞLER* (Nisan 1937/1. s. … Temmuz 1946/91. s.) M. Demirel BABACANOÐLU** Görüþler Dergisi Halkevlerinin önemli yayýn organlarýndan biriydi. Özetle, tanýyalým Halkevlerini: Kökeni 1910’larda kurulan Türk Ocaklarýna dayanmaktadýr. Türk Ocaklarý Türkçülüðün ilkelerine göre kurulmuþtu. Bu konuda, Ziya Gökalp “Türkçülüðün Esaslarý”ný, Halide Edip Adývar “Yeni Turan”ý, Ömer Seyfettin “Efruz Bey”i, Þevket Süreya Aydemir “Suyu Arayan Adam”ý. yazdýlar. Yeni Osmanlýlýkla doðuya giderek batýyý yeneceklerine inanýyorlardý. Olmadý, Osmanlýlar I. Dünya Savaþý sonunda yenildiler! Büyük bir kurtarýcý çýktý: Anadolu halký onun önderliðinde Sevr’i parçaladý, Cumhuriyeti kurdu. Ardý ardýna devrimler yapýldý. Bunlardan biri de sivil aydýnlanmayý saðlayacak 1932’de kurulan Halkevleriydi... Halkevleri, ulusal bilinçlendirmeyi, Cumhuriyetin ilkelerini yerleþtirmeyi, kültür sanat, edebiyat, ulusal düþünce birliðini saðlamayý, köy-kent arasýndaki ayrýmý gidermeyi, devrimleri yaymayý amaç edinmiþti. Bunun için, dil, edebiyat, güzel sanatlar, temsil, spor, kütüphane, yayýn, müze, köycülük.. kollarý kuruldu. Okuma yazma, resim, fotoðrafçýlýk kurslarý açýldý. Büyük ölçüde baþarýlar elde edildi. Bu Halkevlerinden biri de Adana Halkeviydi. Ýlk binasý Ulus Parký’ndaydý. Daha sonra Atatürk Caddesi bitiþiðine yapýlan yeni binasýna 1940 yýlýnda (Büyükþehir Belediyesi Binasý) taþýndý. Bir * "Adana Kültür Sanat Dergileri" dosyasýndan. ** Emekli Öðretmen-Þair-Yazar siyasi parti iktidarý döneminde 1951’de kapatýldýðý zaman ülkede 478 Halkevi, 4322 Halkodasý, 9050 konferans-konser, 970 sergi salonu, vardý. 23.750 konferans, 12.350 temsil verildi, 970 sergi açýldý, 50 dergi çýkarýldý. Birçok þairyazar, sinemacý, tiyatrocu, müzikçi yetiþtirildi. 50 Dergiden biri de Adana Halkevi’nin çýkardýðý “Görüþler” dergisiydi. Adana Halkevi 1935’te Akgünler adýyla bir dergi çýkarmýþ, bu dergiden hiç bilgimiz yok, ancak adýný biliyoruz. Adana Halkevi Nisan 1937’de Görüþler dergisinin ilk sayýsýný çýkarýyor yayýný 1946’ya kadar sürüyor. 1951’e kadar dergi çýkmýþ mý, bilgimiz yok. Prof Dr. Mine Mengi, Görüþler dergisinin 91 1 sayý yayýnlandýðýný belirtiyor . Saadettin Yýldýz, Arif Nihat Asya’nýn Temmuz 1937/4. sayýdan 1942/45. sayýya kadar yazý iþleri müdürlüðü 2 yaptýðýný yazýyor . Benim elimde, Þubat 3 4 1938/8. s. ; Ocak 1939/13-14. s. ; Nisan 5 1943/52. s. … Mart 1946/87. s.’kadar 35 s. var. Dergilerin yayýn kurulu yazýlý deðil. Yalnýzca arka sayfada “Neþriyatý idare eden; yazý iþleri müdürü, basýldýðý yer” belirtilmektedir. Edindiðimiz bilgiye göre Arif Nihat Asya 4. sayýdan 45. sayýya kadar derginin yazý iþleri müdür6 lüðünü yapmýþ . Prof. Dr. Mine Mengi “Çukurova Kültürüne Hizmet Eden Adana Dergileri” ad7 lý yazýsýnda , Arif Nihat Asya’nýn “Görüþler” dergisinin yayýn yönetmenliðini Temmuz 1946’ya kadar sürdürmüþ olduðunu yazýyor, ancak 1. s.’dan mý, 4. s.’dan beri mi olduðunu belirtmiyor. Bu konuda, 23.1.2008 tarihli Ýlkhaber gazetesinde bir yazý yazmýþtým. Bendeki Þubat 1938/8. sayýda “Neþriyatý Ýdare Eden Arif Nihat Asya, Basýmyeri Türksözü Matbaasý, fiyatý 10 kuruþ, (Aðustos 1943/55. s. 40 kuruþ; Ocak 1944/60. s. 20 kuruþ; Eylül Ekim 35 1944/69-70. s. 40 kuruþ, Kasým 1944/71. s. 20 kuruþ.) ve Adana Halkevi tarafýndan çýkarýlan aylýk kültür sanat dergisi” diye belirtilmiþ. Nisan 1943/52. s.’da “Neþriyat Müdürü: Kemal Çelik, Yazý Ýþleri Müdürü: Vehbi Evinç, Basýldýðý yer: Türksözü Basýmevi.” Demek ki yukarýda verilen bilgiler Arif Nihat Asya’nýn Temmuz 1946’ya kadar yazý iþleri müdürü olduðu bilgisi yanlýþ! Belki de Vehbi Evinç 46. s.’da baþladý yazý iþleri müdürlüðüne, Mart-Nisan 1945/75-76. s.’dan sonra bu görevi sona erdi. Mayýs-Haziran 1945/77-78. s.’da bu konuda bilgi yok. Temmuz-Aðustos 1945/79-80. s.’da “Neþriyat Müdürü: Kemal Çelik”, yazý iþlerini yöneten: DilEdebiyat kurulu. Eylül-Ekim 1944/69-70. s. ve sonraki sayýlar Bugün Basýmevi’nde basýlmýþ. Adana Halkevi’nden birçok þair-yazar, sinemacý, tiyatrocu, sanatçý yetiþmiþtir: Tiyatrocu, sinemacý: Yusuf Ayhan, Ali Þen, Muammer Gözalan, Turan Turanlý… Þair, yazar: Taha Toros, Arif Nihat Asya, Mehmet Kemal, Þükrü Enis Regü, Abidin Dino, Ýlhan Tarus, Kemal Sadýk Göðceli (Yaþar Kemal), Çoban Yurtçu, Halis Özgü, Suut Kemal Yetkin, Cavit Oral, Yahya Kemal, Hüseyin Kalaba, Mehmet Akif Tuncay… Adý bugüne kalamayan þair, yazarlar: Naci Kum, Salih Kemal Boða, Celal Sahir Muter, Þaþýrmýþ, M. Diker Akyel, Ziya Ýlhan, Sami Gürler, Âþýk Ýrem Kam, Namdar Rahmi, Terzi H. Þaþýrmaz, Nurettin Ünen, Seyfi Alpan, Vehbi Evinç, M. Þükrü Erdem, Cemal Oðuz Öcal, Ýbrahim Onar, Þevki Berker, Vasýf Canbay, M. Naci Ecer… Halkevi, Görüþler dergisi ve çalýþmalarýyla, Çukurova’nýn kültür sanat edebiyat, halkbilim nabzýný elinde tutmuþ, ününü bugüne aktarmayý baþarmýþtýr. Dergileri gözden geçirelim; þiirlerinden baþlayalým önce: Yaþar Kemal, o yýllarda âþýk olarak tanýnýyor. Halk öyküleri, masallar, þiirleri, aðýtlar derliyor. Halk arasýnda masallar anlatýyor, þiirler okuyor. 1943 yýlýnda Halkevi’nin ilk kitabý olan Yaþar Kemal’in “Aðýtlar” kitabýný yayýnlanýyor. O yýllarda Kemal Sadýk Göðceli imzasýný kullanýyor. Bendeki dergilerde dört þiiri var: 1943/55. s. Ankara Sabahýnda; 1943/56. s. Zafer; 1944/71. s. Yurt Uðruna; 1946/85. s. Karacaoðlan. “Yurt Uðruna” þiirini -Vehbi Evinç’e sevgiyle- adamýþ. 36 “Daðlar taþlar hep seferber/Yurt uðruna yurt uðruna/ Yýldýzýný döksün gökler/ Yurd uðruna yurd uðruna// Karataþa tohum ektik/ Kýlýcý kýndan çektik/ Al kaný deryaya döktük/ Yurd uðruna yurd uðruna// Güller zafer zafer biter/ Yangýn yeri duman tüter/ Daðlar gümbür gümbür öter/ Yurd uðruna yurd uðruna// Bayrak çekilsin kaleye/ Meydan vermek velveleye/ Göðüs gereriz gülleye/ Yurd uðruna yurd uðruna// Hey, bu millet neler yapar/ Her ot mýzrak, her taþ siper/ Gör kýyamet nasýl kopar/ Yurd uðruna yurd uðruna// Yaðmur yaðar taþ üstüne/ Düþ görürüz düþ üstüne/ Can deðil mi baþ üstüne/ Yurd uðruna yurd uðruna// Göðceli ne der ki ne çýkar/ Varsýn aðlasýn nazlý yâr/ Bir delice serimiz var/ Yurd uðruna yurd uðruna” Þükrü Enis Regü de þöyle sesleniyor: “Bahar Akþamý” “Sabahý getirmedi bulutlar/ Ýndirelim perdeleri yalnýzlýða/ Yaðmur kokulu dallardan bahar/ Sükûn içinde eðilir topraða.// Aynalarda salkým salkým merhamet/Gün boyunca dudaklarda gezinen/ Ve gözlerde esrarlý bir tahayyül/ Bir bahar akþamý yaðmurlar ve sen” Yukarýda belirtmiþtik, Arif Nihat Asya derginin bir süre yazý iþleri müdürlüðünü yapmýþtýr, 8 Turana gönül vermiþ, “Bayrak” þiirinin þairidir. Yazdýklarýyla, yaþamýyla içten/samimidir. Giderlerini CHP’nin karþýladýðý Halkevi’nde Edebiyat Kolu’nda görev yapmýþtýr. Dergide þiirleriyle, yazýlarýyla da yer almýþtýr. 23 kýtalýk “Mektup” þiiri (1944/71. s.) þöyle: “Rüyama girer Seyhan’ýn/ Balýðý olduðu günler./ Kumlar, çakýllar, sular da/ Beni rüyada görsünler!// Dalgalariyle oynaþýr/ Köpüklerinde ya’ardým;/ Suyun tadýný kurbaðalar/ Çýkarmadý, ben çýkardým.// Söyleyin yine Seyhan’ýn/ Kýyýlarýnda yine saz var mý?/ Akþamlarý þýkýr þýkýr/ Kýzlar gülüþüp oynar mý?// Yolcu beklerken alaca/ Karanlýðýnda akþamýn,/ Þiþeler kanatlý gelir,/ Suyu olurdu soframýn.// Elde portakal kabuðu./ Ki altýndan kadehimdi…/ Miski aðcadan çekilmiþ/Boðmamý kim verir þimdi?// Bugün artýk yamacýmda/ Seslenir derme, horata./ Rüzgârlar cibinliðimi/ Attý Seyhan’dan Fýrat’a// Seyhan’ýn bir yastýkta/ Yattým yazlariyle/ Akrabalýðým vardýr/ Kumlarýyla sazlariyle.//…” Hüseyin Kalaba çocuk þiirlerinin þairidir. Eski ilkokul kitaplarýnda onun þiirlerine rastlayabilirsiniz. Yalýn bir anlatýmla yazar çocuk þiirlerini. “Seyhan’ýn Kenarýnda Akþam” þiirini (1945/75. s.) okuyalým: “Dönülmez þehre sevgilim þimdi sahilden;/ Asýl seviþmek zamaný bundan sonradýr,/Anlatma aþkýný bana daima dilden:/ Asýl seviþmek zamaný bundan sonradýr.// Demin koþtururken ruhunu istek/ Þimdi neden baygýn dudaðýn titrek?/ Herkes eþiyle yeni bir aþka dönecek:/ Asýl seviþmek zamaný bundan sonradýr.// Bir kumsalda hikâyemiz kalmasýn yarým;/ Sahralara düþenlerden ibret alalým;/ Biz de bir an þu kuytuda suya dalalým./ Asýl seviþmek zamaný bundan sonradýr.// Sýrlarýnýn baðlarýný koparsýn elin;/ Rüya olsun daðlara ürperen telin./ Nehrini senden kýskansýn aydaki gelin,/ Asýl seviþmek zamaný bundan sonradýr.// Rüyama beklemem artýk seni bu sinde:/ Varlýðýn pervane olsun kalýp ateþinde./ Ben yirmide bir baharým, sen on beþinde:/ Asýl seviþmek zamaný bundan sonradýr.” Halk evleri cumhuriyetin yolunda ürünler veriyor. Atatürk’ün ölüm yýldönümlerinde özel sayýlar yayýnlýyor. 1938/1939/13-14. s. Atatürk’e ayrýlmýþ. Taha Toros, Atatürk’ün yakýnýnda bulunmuþ, hem þair hem araþtýrmacý yazar. Atatürk’ün Adana’ya geliþleriyle ve Çukurova kurtuluþ savaþýmýzla ilgili kitaplar yazmýþtýr. Ondan “Adana’da Atatürk Heykeli” þiirini dinleyelim: “Kýþýn Toroslarda ceylanlar kurtlar gezer./ Yaz gelince üstünde temiz bulutlar gezer./ Burada yaþayanlarýn içinde bahar gezer!/ Baþlarýnda Ata’nýn nur verdiði ýlýk yel!// Erlerinin güneþten kýzýldýr yanaklarý./ Taþlarý toprak yapar nasýrlý ayaklarý./ Bunlara keder vermez saçlarýnýn aklarý,/ Gözlerinde yaþ aksa, siler daðdan esen yel!// Ýçinde bir ülkü var gittikçe geniþleyen,/ Yakýcý bir güneþtir kanlarýna iþleyen…/ Bir avuç topraðýný milyona deðiþmeyen/ Ulu kahramanlarla doludur bu ünlü el!// Bunlarýn hayatýnda doðu var yoktur batý./ Kiþnedi on altý yýl özne daðlardan atý!/ Bir savaþýn sonunda kurdular bu hayatý/ Bir ülke yarattýlar cennetten daha güzel!// Bir babadýr Toroslar, bir anadýr Akdeniz;/ Bu iki gür varlýðýn yarattýðý erleriz./ Ülkümüze varmazsak daðlarý da eðeriz;/ Yolumuza çýkamaz ne uçurum, ne sel!// Alnýmýz pamuktan ak; kalbimiz günden sýcak!/ Bu yeþil yurdumuzdan bir altýn fýþkýracak!/ Bitmeyen gücümüzü tarihe haykýracak,/ Bugün altýn ovaya di9 kilen tunçtan heykel!” Bir de, Þaþýrmýþ imzasýyla yayýnlanan “Ýncinir mi” adlý þiiri (1944/69-70. s.) okuyalým: “Buse incitirmiþ narin elini,/ Öpülen okþanan el incinir mi?/ Ýncitirsin derler yârin belini/ Aþýðýn sardýðý bel incinir mi?// Bülbülüm, çektiðim nazlý gül derdi,/ Ben diken devþirdim, eller gül derdi/ Yetiþir figanýn artýk gül derdi/ Gözyaþým görünce sel incinir mi?/…/ Sakýn gel domurcuk dallar içinde/ Süzülsün bacaklar þallar içinde/ Birleþsin dudaklar ballar içinde/ Petekten süzülen bal incinir mi?” Þimdi de Ali Süleyman Karcýoðlu’nun “Ýyi Günlere Kaside”sini (1945/74. s.) okuyalým: “Bir gün gelecek sevgilim/ Bulutlar gölgesini esirgemeyecek bizden/ Bilinmedik ninniler yükselecek perde perde/ Ýçimizde coþan denizden// Petek rengi günler gelecek sevgilim/ Kuþlar gurbetten dönecek/ Arýlar çiçeklerin üstünde/ Sensiz þarkýlar söyleyecek//…” 1946/85-86. s.’da YG (Açýlýmý yok)’nin derlediði Adana manileri yer alýyor. Birkaçý þöyle: “Kýz adýn hava mýdýr/ Dertlere deva mýdýr/ Ben sevdim eller almýþ/ Allah’tan reva mýdýr.// Köprünün altý ýrmak/ Su gelir barnak barnak/ Herkesin kârý deðil/ Al duvaklý kýz almak.// Barýnamý eridirim/ Sözümü yürüdürüm/ Oðlan beni almazsa/ Mapýsta çürüdürüm/…” Düziçi Köy Enstitülü öðrencilerin þiirlerine de büyük ölçüde yer verilmiþ. “Düziçi’nden Sesler” (1943/54. s.) kitabýndan Mehmet Þükrü Erdem aktarmýþ þiirleri. Ceyhan’ýn Mustafabeyli Köyü’nden 1. sýnýf öðrencisi Hasan Turan abimizin þiirini okuyalým: “Bizim Köydedir” “Temiz ülkülere koþan,/Bendine sýðmayýp taþan,/ Bizler ölek ki siz yaþan/ Diyenler bizim köydedir.// Arkadaþ haydi kalk uyan/ Vatan için kana boyan,/ Korkma, yýlma, diren, dayan,/ Diyenler bizim köydedir.// Dünya titrer bakýþýmdan,/ Kükreyerek akýþýmdan,/ Kuþ uçamaz yokuþumdan,/ Diyenler bizim köydedir.// Dosta ben dostça bakarým,/ Tüfeðe süngü takarým/ Ateþim canlar yakarým/ Diyenler bizim köydedir.// Tarihin yolunu açan,/ Yurda nurlu ýþýk sa37 çan,/ Kahbedir ölümden kaçan,/ Diyenler bizim köydedir.// Bu atalar gibi mertdik,/ Tuna’dan sular içerdik,/ Düþmana çok dersler verdik,/ Diyenler bizim köydedir.” Görüþler, düz yazý, deneme, masal, öykülerle de çok yol almýþ, ilginç konularý iþlemiþtir. O yazýlardan birinde Nurettin Ünen “Adana tarihi nasýl yazýlmalýdýr?” (1943/52. s.) diyor. Gerçekten de Adana’nýn derli toplu bir tarihi bugüne deðin yazýlmýþ deðil. Yazýlanlar da parça parça eksik aksak bilgilerle doludur. En doðru, en derli toplu bilgiler Yurt Ansiklopedisi’nde yazýlmýþtýr! Elinde olanaklarý bulunan Adana yöneticileri neden böyle bir giriþimde bulunmazlar, anlamýþ deðilim! Çukurova Üniversitesi’nin de böyle bir giriþimi var mý bilmiyorum? Adana’nýn tarihini tek kiþi yazamaz dersem yanlýþ olmaz! Bu bir araþtýrma inceleme iþidir. Bu konuda uzman kiþilerden oluþan yazarlar kuruluna gereksimin vardýr. Böyle bir potansiyel de Adana’da yok deðildir. Hazýrlanacak bu tür tasarýya her an Adana’dan destek verecekler çýkabilir. Süre geçmiþ deðil, hemen bugün baþlanmalý... Görüþler dergisinde, Çukurova tarihi, coðrafyasý, topraðý, tarýmý, ýrgatý, ekonomisi, dili, kültürü, sanatý, sanatçýsý, tiyatrosu, sosyal bilimleri, sayrýlýklarý, kýsaca her bakýmdan sorunlar iþlenmiþtir. 1943/62. sayýda Abidin Dino “Köy Tiyatrosu” adlý yazýsýnda þöyle diyor: Yeni Türk oyuncusu, halk kaynaklarýndan güç alarak yetiþtirilmeli, oyunlar Türkçe oynanmalýdýr. Halk kendini anlatýr...” Halkevleri, köycülük koluyla köylere kadar geziler düzenliyor, köy incelemeleri yapýyor, saðlýðý için doktor, aydýnlanmasý için tiyatro, sinema, konferans, þiir götürüyor, köy odalarýnda, köy kahvelerinde bilgiler veriyor, müzik, þiir dinletileri sunuyor, köylünün sorunlarýný çözümlemeye çalýþýyor… Dino, bir baþka yazýsýnda (Bir Köy Oyunu Notlarý- 1943/53. s.) da, köylülerin kendilerini davul zurnayla karþýladýklarýný, köy seyirlik oyunlarý oynadýklarýný, halay çektiklerini ve Ti38 yatro kolunun “Kumar” konusunu anlatan-çözümleyen oyunu sahnelediklerini belirtiyor. Fazlý Turga, “Pamuk ve Menþeleri (1943/56. s.) adlý yazýsýnda pamuðun Taþ Devri döneminden, Orta Asya’da Ýrtiþ ve Tobal ýrmaklarý vadisinde görüldüðünü söylüyor Hindistan’dan Ýran’a, Mýsýr’a, Anadolu’ya geldiðini, ülkemizden de dünyaya yayýldýðýný yazýyor. Suut Kemal Yetkin “Yeni Þiirimiz” (1944/6970. s.) adlý yazýsýnda, o yýllarýn yeni þiir ve þairini irdeliyor. “Vezinsiz ve kafiyesiz çok güzel þiirler olduðu gibi, vezinli ve kafiyeli olan çok güzel þiirler de vardýr. Vezinsiz ve kafiyesiz þiirin tehlikesi nesre düþmesidir. Çünkü þiir nesre çevrildiði zaman kaybolur. Orhan Veli ve arkadaþlarý fildiþi kulesinden dýþarý çýkmýþlardýr. Çamlýca’da, Tepebaþý’nda, Moda’da deðil, Edinrekapý’da, Yeþiltulumba’da, Üsküdar’da, Kapalýçarþý’da, Uzunköprü’de dolaþýyor. Yeni þiire yeni soluk getirmiþtir...” diyor. O yýllarýn milletvekili, Tarým Bakaný Cavit Oral “Adana’nýn Kurtuluþ Günü” adlý konuþmasýnda (1945/73. s.), Çukurovalýlarýn Fransýzlara karþý verdikleri savaþý, kahramanlýklarýný anlatýyor. 5 Ocak Kurtuluþ Bayramýný kutluyor. Halkevlerinin 13. kuruluþ yýldönümünde Baþbakan Þükrü Saraçoðlu Adana’ya geliyor, özetle þöyle diyor( 1945/74. s.): “ Halkevleri 1932’de kurulmuþtur. Ýlk yýl 14 olan Halkevleri sayýsý 1945’te 405 olmuþ, bu yýl 32 Halkevi daha kurulacaktýr. 63’ü illerde, 100’ü köy ve bucaklardadýr. Halkodalarý sayýsý ise 2688, on bine çýkacaktýr. Bu kuruluþlarda gazete, kitap okunuyor, bilgi eðitimi, sanat çalýþmalarý yapýlýyor, temsiller veriliyor, sinema izleniyor, okuma yazma, el sanatlarý, resim kurslarý açýlýyor. Buralarda üretilen resimler koleksiyonlarda yer alýyor. Size bir muþtu daha vereyim: Toprak reformu yasasý çýkacak yakýnda…” Dr. Halis Özgü “Gençlerimizi Hayata Nasýl Hazýrlarýz” (1945/75-76. s.) adlý yazýsýnda; gençlerin baþarý saðlayabilmesi için kararlý, dirençli olmasýný söylüyor. Alýnan diplomalarýn gereði yerine getirilmelidir diyor. Kitap okumalarýný, deney, gözlem yapmalarýný öneriyor. Görüþleri’in1945/79-80. s.’nýn Görüþler imzalý baþyazýsý Ýnönü’den Lozana’adýr. Bu yazýda yedi düvele karþý nasýl direnildiði, kapitülasyonlarýn nasýl kaldýrýldýðý, sýnýrlarýmýzýn nasýl çizildiði anlatýlmaktadýr. Ayný sayýda Naci Ecer “Ziya Paþa” adlý yazýsýnda, Paþa’nýn meþrutiyetten beri mezarý baþýnda anýldýðýný yazýyor, þiirlerinden örnekler sunuyor. Herhalde Halkevleri kapatýldýktan sonra Ziya Paþa anýlmamýþtýr! 27 Mayýs’tan sonra Halkevleri yeniden açýlýyor, sanýyorum Ziya Paþa bir süre daha anýlýyor. 1995 ve sonrasýnda, Aykýrýsanat dergisinin kurucu ve yayýncýlarýndan, yazý iþleri müdürü M. Demirel Babacanoðlu’nun giriþimiyle Ziya Paþa mezarý baþýnda yeniden anýlmaya baþlanýyor. Halkevleri, Ýlhan Tarus baþkanlýðýnda her ay bir çalýþma çizelgesi hazýrlýyor, uyguluyor. Örnek verelim: (1943953. s.): 1.Konferanslar: a).5.5.1943-Halk Edebiyatý, Kýz lisesi öðretmeni Belkýz Zincirkýran. NA'T-I ÞERÝF Hakk'ýn âleme büyük ikrâmýsýn Yâ Rasulallah, Sen Enbiyâ-ý izâmýn hitâmýsýn Yâ Rasulallah. b).12.5. 1943-Cinsiyet Terbiyesi, Dr. Süleyman Kuntalp. c).26.1.1943-Türkçülük, Öðretmen Cemal Oðuz Öcal. 2. Törenler, 3. Düðünler, 4. Temsiller, 5. Sergiler, 6. Köy Gezileri, 7. Konserler, 8. Sosyal Yardýmlar… Bir de her sayýda Adana halkbilim üzerine yapýlan çalýþmalar var. Bunlar, aðýz, dil, bilmece, halk öyküleri, giyiniþ, yaþam, davranýþlar, gelenekler. gibi. Aðýz ve dil üzerine birkaç örnek verelim: 1.Aðýz: leymun: limon; alma: elma; zerdeli: zerdali; þefteli: þeftali; pambýk: pamuk; karpýz: karpuz; buðda: buðday; abukat: avukat; zumzuk: yumruk… 2.Dil: cahil: bilgisiz; cazip: çekici; cenin: döl; cefa: üzgü; celbetmek: çekmek; camýz: manda; küncü: susam; ilahana: lahana; kemmun: kimyon; þitil: fide… 3.Bilmece: Daðda takýlar: Balta; Suda çipiler: Balýk; Dört ayaklý, bir kalaklý: Ekmek tahtasý; Gelir leyli, gider leyli, bir ayaðýnýn üstünde durur leyli: Kapý; Yük üstünde kýllý yumak: Kedi; Karanlýk yerde kadý oturur: Dil… Mucizâtýnla hayret ve dehþettedir cümle âlem, Mükevvenâtýn elbet imâmýsýn Yâ Rasulallah. Vahdet fermânýnýn tâcýsýn ey Nebiyyi Muhterem, Hak kitâbýn bürhâný, kelâmýsýn Yâ Rasulallah. Nûr-u latîfin garketti insanâtý hakikate Ehl-i dînin dû-cihân merâmýsýn Yâ Rasulallah. Ey bâd-ý sabâ uðrat yolunu semt-i haremeyne Kabul buyur, günüller selâmýdýr Ya Rasulallah. Doðmadý ki, hiçbir anadan senin gibi bir dîdâr, Alemin medâr-ý ihtirâmýsýn Yâ Rasulallah. Senin varlýðýna yaratýlmýþtýr on sekiz bin âlem, Gecenin sabahý, günün akþamýsýn Yâ Rasulallah. Bu günahkâr benden aþkýnla harâb ve bitâb olsun. Dertlilerin ilticâ makâmýsýn Yâ Rasulallah. Þefaâtýn, bu aciz günahkar bendenin kâmýdýr. Hasretinse müminlerin gâmýdýr Yâ Rasulallah. Ebubekir TAHÝROÐLU Sonuç: Halkevlerinin, kültür sanatta, halkbilimde, iþte, tarýmda, sayrýlýkta, halký aydýnlatmada, bilinçlendirmede unutulmaz büyük katkýlarý olmuþtur. Dipnotlar: .Bildiriler, Adana Valiliði y., 1993, Adana 2 .Saadettin Yýldýz, Arif Nihat Asya’nýn Þiir Dünyasý, MEB y. 1997, Ýst. 3 .Görüþler 8. s., M. Kemal Eskiyenentürk arþivi. 4 .Görüþler 13-14. s., MDB arþivi. 5 .Görüþler 52…87. s., Mustafa Emre arþivi. 6 .2 sýra agy.. 7 .Bildiriler. 8 .Bayrak þairi Arif Nihat Asya. 9 .Taha Toros, Adana’da Atatürk Heykeli þiiri, 29.10.1935 1 39 Dr. ALÝ NEJAT ÖLÇEN* 1960-1973 arasý iktisatçý, 1973-1980 arasý politikacý. Ýnsanlarýn, tanýyýp dost olmakla onur duy1980 sonrasýnda ise hem öðrenci, hem müduklarý, övündükleri isimler vardýr. hendis, hem iktisatçý, hem de politikacý olarak düþünüyor, okuyor, yazýyor, konuþuyor… Benim yaþamýmda da, kendilerini yakýndan tanýdýðým için mutluluk duyduðum, onlardan * yeni þeyler öðrendiðim ve beni derinden etkileAli Nejat Ölçen'in doðum yeri baþka bir yen böyle insanlar vardýr. kent olmasýna karþýn Niksarlýlar onu hemþeri1 Bugün o insanlardan birini tanýtacaðým sizleri olarak görür ve onunla övünürler. Bunun lere… birkaç nedeni vardýr: * Birincisi, Ali Nejat Ölçen Niksarlý bir ailenin oðludur. Ali Nejat Ölçen 4 Hazi1958'de ölen babasý Albay ran 1922 Amasya doðumlu, Mehmet Arif Ölçen (EmmioðÝstanbul Teknik Üniversitesi lu) Niksar'ýn Kuz Mahalle"Su Kolu" mezunu 88 yaþýnsi'nde 1893'te doðmuþtur. da bir delikanlý!.. (Arif Ölçen'in doðduðu ev Evet, o bir delikanlý… 1939 depreminde yýkýlmýþtýr) Andre Maurois, Yaþamak Ýkincisi, kendisinden Sanatý adlý kitabýnda "Yaþlýbeþ yaþ küçük olan eþi -ayný lýk, artýk geç kalýndýðý, oyuzamanda akrabasý- Makbule nun oynanmýþ ve sahnenin Ölçen, ünlü Nakþibendî þeybaþka bir kuþaða geçmiþ olhi Hacý Ahmet Niksarî'nin duðu duygusudur" der. Gerkardeþi Ömer Lütfi Zaraçekten, ülkemizde, daha elkol'un kýzýdýr. lili-altmýþlý yaþlarda emekli Üçüncüsü, çocukluðunolup köþesine çekilerek artýk dan baþlayarak yaþamýnýn sadece gençlerin yaptýklarýný her döneminde Niksar'la yaseyreden bir büyük yaþlý çoAli Nejat Ölçen kýn bir iliþki içinde olmuþtur. ðunluðun yanýnda; Ali Nejat Çocukluðunun yaz aylarýný Ölçen gibi, yurt ve dünya soEðricesu Yaylasý'nda geçiren Ali Nejat Ölçen, runlarý üzerine durmadan okuyup, yazan, kodaha sonra da her yýl yaz aylarýný, Niksar'ýn nuþan, üreten ve yaþam sahnesinde dimdik Çamiçi Yaylasý'nda yaptýrdýðý evinde geçirmekduran, birisine rastlamak adeta imkânsýz gitedir. bi… Niksar'da yayýnlanan Yeþil Niksar gazeteBu yüzden Sayýn Ölçen 88 yaþýnda bir genç sinde yazýlar yazmýþ, Devlet Planlama Daireinsan!... si'nin çeþitli kademelerinde görev yaptýðý yýllar1928-1946 arasý öðrenci, da da, dönemin Niksar Belediye Baþkanlarýna 1946-1950 arasý mühendis, yol gösterici çalýþmalarda bulunmuþtur. Niksarlýlar hemþerileri Ali Nejat Ölçen ve "Zihinsel Özürlü Çocuklar" konusunda ülke bo* Ali Nejat Ölçen'in saðlýk ekonomisi dalýnda hazýryutunda çalýþmalar yapan Sevgili Eþi Makbule ladýðý doktora çalýþmasý "Nüfus Sorunu Ve Toplum Ölçen'le haklý olarak gurur duyarlar. Saðlýðýnýn Ekonomik Analizi" adýný taþýmaktadýr. * ** Araþtýrmacý-Yazar Hami KARSLI** 40 þitli yöntemler uygulayarak tekrar yürürlüðe "Ali Nejat Ölçen, 1960 yýlýnda, askerlik gösokmuþtur. revini yaptýðý sýrada kurulmakta olan DPT'ye uzman olarak atandý. Bu örgütte onbir yýl çalýþAli Nejat Ölçen bu uygulamayý içine sinditý. DPT'nin Tetkik ve Tahlil Þubesi'ni kurdu, rememiþ, TBMM'nin verdiði bu parayý bu kimüsteþar müþavirliði görevinde buluntap dizisinin yayýn ve ulaþým giderlerini du ve Araþtýrma Dairesi Baþkanlýðý karþýlamakta kullanmayý kararlaþtýryaptý. mýþtýr. 1962 yýlýnda Birleþmiþ MilSayýn Ölçen kitap dizisinin letler bursuyla Almanya'da Kihedefini þöyle ifade etmekteel Üniversitesi'ne ekonomi dir: eðitimi için gönderildi. Bu"korkmayan, korkutulmarada yaptýðý Minimum Mayan ve korkutmayan; liyet Prensibi üzerindeki aldanmayan, aldatýlmaaraþtýrmasý, uyandýrdýðý yan ve aldatmayan; yanký üzerine 1965 yýlýnda yönetilirken, yönetime Weltwirtschaftliches Arckatýlabilen hiv'de yayýnlandý. inançla akýl arasýnda 1969 yýlýnda Hacettepe denge kurabilen; Üniversitesi'nde matematiksel ekonomi dersinin öðdýþ borca muhtaçlýk duyretim görevlisi oldu. mayan; 14 Ekim 1973 seçimlerinüretken; de, CHP merkez kontenjanýntemiz doða, temiz devlet ve tedan Ýstanbul Milletvekili seçildi. miz toplum yaratýlmasýna katkýda 1976-1978 yýllarý arasýnda CHP bulunmak" Grup Baþkanvekilliði yaptý." Sayýn Ölçen bu ilkeleri * Mehmet Arif Ölçen "Mustafa Kemal Atatürk'ün Bir kiþiyi, diðer insanlarlaik, çaðdaþ ve cumhuriyetçi dan farklý kýlan, onun düþünce yapýsý ve eyledevlet yapýsýný oluþturan geniþ kapsamlý tasarýmidir. mýnýn özü ve özeti" olarak görmektedir. Kitaplýðýmdaki bir raf, Ali Nejat Ölçen'in O bu kitap dizisini, ".. yeni dünya düzeninin 2 yazdýðý kitaplarla doludur. Ama bence onun küreselleþme, serbest piyasa ekonomisi, özelen büyük eseri 1994 yýlýndan beri yayýnladýðý leþtirme türündeki araçlarýna karþýt "Ulus dev"Türkiye Sorunlarý" kitap dizisidir. let ve tam baðýmsýzlýk" ekseninde çoðulcu, katýlýmcý ve eþitlikçi demokrasiyi özümseyerek, Sayýn Ölçen iki ayda bir yayýmladýðý bu kiulusal çýkarlarý, uluslar arasý iliþkiler içinde kotaplarý isteyenlere ücretsiz gönderirken þöyle rumanýn ve geliþtirmenin araçlarýný ve seçedemektedir: neklerini yaratabilen toplumsal ve kamusal "Kitap dizimiz bir halk hizmetidir. Edinmek alan yaratmaya" katkýda bulunmak olarak ifaiçin bedel ödemek gerekmez. Yazýyla ya da tede etmektedir. lefonla açýk adresinizi bildirmeniz yeterlidir. Bu * halk bu ülke hepimizin" Ali Nejat Ölçen'in "Yapý Acýsý" ve "Ecevit Ben bu kitaplarý ve üzerindeki bu ifadeyi Çemberinde Politika" isimli kitaplarýyla Makbugörünce "Bu deðirmenin suyu nereden geliyor" le Ölçen'in "Özürlüler Yokuþu" adlý kitabýnda diye düþünmüþtüm. Bu sorunun yanýtýný anlatýlanlar bir bakýma Ölçen Ailesi'nin yaþam www.olcen.net sitesine girince aldým. öyküsü çerçevesindeki Türkiye tablosudur. Ali Nejat Ölçen 1973-1980 arasý politika Ali Nejat Ölçen'in henüz basýlmayan "Beþ yaptýðý için TBMM'nin eski parlamenterlere uyCumhurbaþkaný" isimli aný kitabýnýn Türk okuru guladýðý parasal ödemeden yararlanmaktadýr. tarafýndan ilgiyle karþýlanacaðýný zannediyoBilindiði gibi, bu ödemeleri Anayasa Mahrum. Ben kitabýn bilgisayar çýktýlarýný büyük bir kemesi yürürlükten kaldýrdýðý halde TBMM çeheyecanla okudum. 41 Bugün Türkiye Cumhuriye dönüþür ve Ali Nejat Ölyeti'nden bir yaþ daha büyük çen 6,5 yýl eðitim görerek olan Nejat Aðabey yaþamý"Yüksek Su Mühendisi" olur. na o kadar çok þey sýðdýrmýþ (Ama betonun yeþilimsi bir ki, bunlarý bir gazetenin verenkte olduðunu ancak Porya derginin sayfalarýna ansuk Barajý'na mühendis olalatmak olanaksýz. rak atandýðýnda öðrenecektir.) 1933'te Ýstanbul'da Feyzi Ati Ýlkokulu 5. sýnýfta iken 1959'da Ordinant Okuokulun önünde, üstü açýk bir lu'nda 51. dönem yedek suotomobilin içinde Atatürk'le bay olarak askerliðini yapar. Ýran Þahý'ný görür. Turgut Özal asker arkadaþýdýr. Okulun kurmay albayý da 1939'da lise son sýnýf öðKenan Evren'dir. rencisiyken çýktýklarý askerlik kampýnda ilk kez Ýnönü'yle 27 Mayýs 1960 ihtilâlinkarþýlaþýr. den 15 gün önce, omuzlarýna demirler takarlar ve asteð1942'de Yüksek Mühenmen olarak evlerine göndedis Okulu öðrencisiyken rirler. Çünkü Menderes "Ben Ömer Ýnönü sýnýf arkadaþýbu orduyu yedek subaylarla dýr. (Ali Nejat Ölçen'in amaMakbule Ölçen idare ederim" demiþtir. Ama cý aslýnda hekim olmaktýr. 27 Mayýs sabahý tekrar okula Ancak Askeri Týbbiye'den çaðýrýrlar. Gerçek mermili silahlarla kýsa bir "Asker hekim gözlüklü olamaz" gerekçesiyle eðitimden geçirilerek ikili gruplar halinde Angeri çevrilir.) kara'da DP'li milletvekili avýna çýkarlar. Yüksek Mühendis Okulu 1945'te üniversite- 42 Bu arada tangolarýyla ünlü Yaþar Güvenir'den 8 silindirli, otomatik vitesli bir Buick otomobil satýn alarak Ankara caddelerinde hava atmayý(!) da ihmal etmez. Daha sonra teðmen olarak DPT'de uzman olur. (Bunda babasý Mehmet Arif Ölçen'in sýnýf arkadaþý olan Cemal Gürsel'in katkýsý olmuþ muydu, diye düþünmeden edemez) DPT'de 1972 yýlýna kadar çalýþýr. Bu arada Turgut Özal'ýn DPT Müsteþarlýðý'na atanmasýyla baþlayan geliþmeyi de izler. * Eðer bugün Türkiye'de Zihinsel Özürlü Çocuklarýn saðlýklý þekilde rehabilitasyonu ile ilgili birazcýk yol alýnabilmiþ ise, bunu Ölçen Ailesi'nin yýlmadan, usanmadan büyük bir özveriyle yaptýklarý çalýþmalara borçluyuz. Ali Nejat Ölçen ve 1927 doðumlu olan Makbule Zarakol 1946 yýlýnda evlenirler. Bakýn Nejat Aðabey 64 yýllýk eþi için yazdýðý bir þiirinde ne diyor: "Bir yastýkta kocayýn dediler mi bize o sözü yakýþtýramadýk kendimize 64 yýl bir yastýkta kocamadýk genç kaldýk yazgýmýzý getirdik dize. Yazgýmýz; onu da biz yarattýk dünya malýný bir yana attýk aðacý, taþý topraðý ve kuþlarý sevdik düz yolu deðil yokuþlarý sevdik sevgiye aþýktýk birlikte yokuþlarý aþtýk. Sevgimiz baþkadýr bizim, baþka Biraz da benzer ilahi aþka Makbule Ölçen, sevgili karým Öteki dünyada da seninle varým." Nejat Aðabey'e ve Makbule Abla'ya uzun ömürler diliyor, sevgi ve saygýlar sunuyorum. DÝPNOTLAR: (1) Ali Nejat Ölçen'in annesi Refika Haným, eðer, Amasya'da bulunan eþi Mehmet Arif Öl- çen'in yanýna 15 gün geç gitseydi Ali Nejat Ölçen Niksar'da doðacaktý. Çünkü Refika Haným Niksar'daki evlerinden Amasya'ya -Niksar tabiriyle- "karný burnunda" gitmiþ ve iki hafta sonra da Ali Nejat'ý doðurmuþtur. (2) Ali Nejat Ölçen'in benim kitaplýðýmda bulunan eserleri þunlar: Yapý Acýsý (Roman. 1958 Ankara Ayyýldýz Matbaasý) Türkiye'de Plân Sonrasý Ýktisadi Durgunluk Ve Sebepleri (Ýnceleme, 1964 Ankara Ayyýldýz Matbaasý) Halk Sektörü (Ýnceleme, 1974 Ankara Ayyýldýz Matbaasý) Günümüzde Kapitalizmin, Sosyalizmin Konumu Ve Demokratik Sol Düþüncenin Görünümü (Demokratik Sol Düþünce Forumuna sunulan teblið (1974, Ankara Ayyýldýz Matbaasý) Demokratik Sosyalizme Giriþ (Ýnceleme, 1976 Ankara Ayyýldýz Matbaasý) Faþizm Millet Meclisinde Yargýlanýyor (TBMM'de geçen bir olayýn halka nasýl yanlýþ yansýtýldýðýnýn öyküsü, 1977 Ajans Türk Matbaacýlýk) 43 Karl Marx Ve Ýngiliz Emperyalizmi (Ýnceleme, 1992 Ankara Ekin Yayýnevi) Ýslamda Karanlýðýn Baþlangýcý Ve Türk Ýslam Sentezi (Ýnceleme, 1991 Ankara Ekin Yayýnevi) Özürlüler Hukuku (Ýnceleme, Makbule Ölçen'le birlikte) (1991, Zihinsel Özürlü Çocuklar Vakfý Yayýný, Ankara Ajans Türk Matbaasý) Ecevit Çemberinde Politika-Politika Çemberinde Ecevit (Aný, 1995 Ankara Ümit Yayýncýlýk) 44 Vetluga Irmaðý (Mehmet Arif Ölçen-Yayýna Hazýrlayan Ali Nejat Ölçen) (Aný,1994 Ankara Ümit Yayýncýlýk Osmanlý Meclisi Mebusaný'nda Ýttihat Ve Terakki Zorbalýðý Ve Siyasal Ýþkenceler (Ýnceleme, 1982 -2. Baský 2000, Ankara Güldikeni Yayýnlarý) Kendini Yok Eden Osmanlý (Araþtýrma-inceleme, 2006 Ankara Ümit Yayýncýlýk) Özürlüler Yokuþu (Makbule Ölçen- Yayýna Hazýrlayan Ali Nejat Ölçen) (Aný-inceleme, 2005 Ajans Türk Matbaasý) Türkiye Sorunlarý (Kitap dizisi 79 adet -Toplam 5372 sayfa) Sayýn Ölçen'in 1957-60 arasýnda üç yýl süreyle çýkardýðý "Yapý Teknik Dergisi" ve 1960'tan sonra yayýmladýðý "Akselerasyon Prensibi Ve Türkiye'nin Makroekonomik Hedefleri" ile "Türkiye'nin Endüstrileþme Sorunu" adlý çalýþmalarý bende yoktur. Yine Almanya'da yayýmlanan ve Türk iþçilerinin geri dönüþ eðilimleri üzerinde etkin rol oynayan ekonomik ve sosyal etkileri konu alan "Türken und Rückkehren" adlý araþtýrmasý bende bulunmamaktadýr. ALMANYA GEZÝMÝZDEN FARKLI ÝZLENÝMLER-2 Müslim KAÇMAZ Ayhan Þenol AKGÜL* ONALTINCI PERON Viyana'dan Salzburg'a gitmek için tren istasyonuna giderek bilet alýyoruz. Viyana'yý gezmemizde bize yardým eden arkadaþýmýz Sedat Beyle bir banka oturarak sohbete devam ediyoruz. Bir ara arkadaþýmýz saate bakýyor ve telaþlanýyor, koþalým trene yetiþemeyiz diyor. Saate baktýðýmýzda trenin kalkmasýna 5 dakika kaldýðýný görüyoruz. Telaþýna anlam veremiyoruz, þaþýrýyoruz, bize göre rahat yetiþmeliyiz. Arkadaþýmýza uyarak koþmaya baþlýyoruz. Koþarken anlatýyor, tren 16. peronda diyor. Biz ülkemizde alýþmýþýz, istasyonda bir gidiþ yönü birde geliþ yönü olur ve en fazla 50 metre sonra trene binersin. Ama burada böyle deðil, koþ Allah koþ. Çok uzun bir koþudan sonra 16. perona ulaþýyoruz. On altýncý peronda trenimizi buluyoruz, arkadaþýmýzla hýzlýca vedalaþýp trene biniyoruz ve tren hemen hareket ediyor. Son anda trene bindik diye seviniyoruz. Bu olay bizi bayaðý etkiliyor. 16. peron, ne çok peron var. Avusturya'da demiryolu taþýmacýlýðýna verilen önemin farkýna varýyoruz. En güvenli, en kazasýz, en risksiz ve rahat bir yolculuk demiryolunda iken biz ülkemizde hala karayolu taþýmacýlýðýný kullanýyoruz, üzülüyoruz, birazda utanýyoruz ülkemizdeki bu durumdan. Ülkemizde, otobüs terminallerinde çok fazla peronlarýmýz var, kocaman otogarlarýmýz var, ama tren istasyonlarýnda peronlarýmýz yok, dedik ya bir geliþ birde gidiþ yönü var. Biz on altýncý perondan trene bindik. Acaba kaç peron vardý? Cevap veremiyoruz, yirmiden fazlaydý diyoruz. Avusturya'da her yöne tren yolculuðu var, en çok kullanýlan ulaþým þekli trenler. * Tokat End. Mes. Lisesi Mes. Dersi Öðretmenleri Osmanlý'da tren yolu hattýnýn saray bahçesinden geçmesi söz konusu olduðunda Sultan Abdülaziz "Memleketime demiryolu yapýlsýn da isterse sýrtýmdan geçsin" demiþ. Sonra Abdülhamit Han zamanýnda çok ciddi tren yolu yatýrýmlarý yapýlmýþ. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ülkenin o yokluk zamanlarýnda, ekonomik faaliyetlerin çok kýsýtlý olduðu imkânlarla, ülkenin dört bir yanýný demir aðlarý ile donatmaya çalýþmýþ. Bugün de o zamanlarda yapýlan demiryollarý kullanýlmakta. Atatürk vefat ettikten sonra neden bu önemli yatýrýmlar durmuþ bilmiyoruz. Trafik canavarýna her yýl binlerce can veriyoruz. Bu bizim kaderimiz mi yoksa kaderimizi kendimiz mi çiziyoruz? Avrupalýlaþmak Mozart dinlemekle olmuyor, iþte tren yolculuðuna devam ederken bunlarý düþünüp kahrolarak yol alýyoruz. KAMERA MI? GÜÇ GÖSTERÝSÝ MÝ? Alaaddin adýnda bir Türk arkadaþýn kendi firmasýna ait otobüsüyle, Çinli bir kafileyi Viyana'ya götüreceðini öðreniyoruz. Telefon numarasýný bulup ona Viyana'ya gitmek istediðimizi söylüyoruz. Kabul ediyor. Ertesi sabah Alaaddin Bey bizi konakladýðýmýz yerden alýyor. Hemen onunla tanýþýp kaynaþýyoruz. Bu arada otobüsün içinin zevkli, alýmlý, çok hoþ dizayný ve döþemesi dikkatimizi çekiyor. Sonra baþka bir duraktan yaklaþýk 30 kiþilik Çinli kafileyi alarak yolumuza devam ediyoruz. Bizim cana yakýn, rahat ve güler yüzlü olduðumuzu gören Çinliler bizimle konuþmak istiyorlar, onlarla da kaynaþýyoruz. Uygur Türklerinin durumu hakkýnda da konuþurken ülkemizde yapýlan protesto gösterilerinin ses getirmiþ olduðunu onlardan öðreniyoruz. Fotoðraf makinemizle güzel manzara fotoðraflarý çekerken, aniden Çinlilerden birisi, elimizdeki makineye bakarak, sanki Çin'in gücünü gösterircesine böbürlenerek, " Made in China " diyor. Beynimizden vuruluyoruz. Biz de 45 içinde olduðumuz otobüsün ve iç dizaynýnýn nasýl olduðunu onlara soruyoruz. Onlarda güzel diyorlar. Bizde " Made In Turkey " diyerek gururlanýyoruz. Çünkü Alaaddin Bey bize bu otobüsün Türkiye'de Ýstanbul'da üretildiðini, otobüsü ülkemizden satýn alarak Bursa'da döþemesini ve dizaynýný yaptýrdýðýný söylemiþti. Tabii Çinlilerin yüzlerinde bir þaþkýnlýk oluyor. Türkiye'de bu otobüs üretim iþlerini, araba dizayn ve döþemesini yapanlara ve buna sebep olanlara dualar ederek Viyana yolculuðumuza devam ediyoruz. SORUN YARATMAYAN AÞIRI YAÐMUR Almanya'da grubumuzla gezerken þiddetli bir yaðmura yakalanýyoruz. Kapalý bir alanda yaklaþýk 1 saat kadar yaðmurun dinmesini bekliyoruz. Yaðmur duruyor. Þehri rahat ve sorunsuz gezmeye devam ediyoruz. Doðru dürüst su birikintisi bile yok. Bu ne iþtir diyoruz. Bir saate yakýn yaðmur yaðýyor, þehirde doðru dürüst su birikintisi bile göremiyoruz ve problem yaþamýyoruz, þaþýrýyoruz. Hemen aklýmýza ülkemiz geliyor. Her yaðmurdan sonra oluþan büyük su birikintileri, yollarda doðru dürüst yürüyememek, evleri su 46 basmasý, arabalarýn üzerimize su sýçratmasý vs. Ülkemizde de belediyelerin bu konuya ne kadar önem vermeleri gerektiðini düþünerek gezimize devam ediyoruz. GÜNDE ÜÇ BÖLÜM HAVA DURUMU Konakladýðýmýz yerdeki yan komþumuz Jan, bizi Türk çayý içmeye davet ediyor. Çayýmýzý içerken o bir ara internetle ilgileniyor. Yarýn hava yaðacak diyor. Biz de emin misin diye soruyoruz, evet diyor. Ertesi gün elimizde þemsiye ile gezimize gidiyoruz. Bekliyoruz, yaðmur yaðmýyor. Öðleden sonra kaldýðýmýz yere geliyoruz, Jan'ý buluyoruz ve ona yaðmurun yaðmadýðýný, boþuna þemsiye taþýdýðýmýzý ve þakayla karýþýk bizi kandýrdýðýný söylüyoruz. Jan bize anlatýyor; Siz yarýn yaðmur yaðacak mý diye sordunuz, bende evet dedim, bekleyin yaðacak diyor ve ekliyor. Bizde hava durumu sabah, öðle ve akþam için ayrý verilir diyor. Gerçekten de akþama doðru yaðmur yaðýyor. Jan'ýn yanýna giderek ertesi günün hava durumunu detaylý öðreniyoruz. HAYATIMIZIN SÜREKLÝ PROBLEMÝ-TRAFÝK 2 arkadaþ kaldýrýmda yürüyoruz. Yolun karþýsýna geçeceðiz. Kaldýrýmýn yaya geçidi kenarýna gelmemize yaklaþýk 3 metre kadar kalýyor. Bir týr geliyor ve bizi görünce duruyor. Biz anlayamýyoruz. Kaldýrýmýn kenarýna geliyoruz ve týrýn geçmesini bekliyoruz. Týr þoförü eliyle bize geçin iþareti yapýyor. Bizde ona elimizle geç iþareti yapýyoruz. Bu seremoni 3-4 kez oluyor. Týr þoförüne güvenerek karþýya geçiyoruz. Bizde ise yayalar her yerde araçlarý beklemek zorunda kalýyor. Yaþadýðýmýz þehir Tokat'ta, Niksar yolu Kavþaðý ile Taþköprü arasýndaki bölünmüþ yolda, yaya geçidinden geçen yayalarýn üstüne hýzla sürülen araçlar yüzünden, kaç tane kaza meydana geldi. Trafik sorunu sadece yaya geçidinde ve yolda geçiþ üstünlüðü, hýz sýnýrý kurallarý, ýþýklara dikkat etmeme, resmi kurumlarýn insanlar ve araçlar için düzgün yollar ve kaldýrýmlar hazýrlamasý vs.den ibaret deðildir. Ülkenin kendine ait bir trafik kültürünün olmasýna ve devletin uygulama ve yaptýrýmlarýnýn saðlam olmasýna da baðlýdýr. Ülkemizin de iyi bir trafik kültürüne ihtiyacý var. Ülkemizde de kurallar var ama pek uygulanamýyor. Bunun eðitimle düzeltilmesini bekli- yoruz. Ama eðitim tek baþýna yetmiyor. Bize göre kurallara uymayanlara yapýlacak yaptýrýmlar ve sürekli yapýlacak denetimler bu sorunlarýn çoðunluðunu kendiliðinden çözecek. Trafik problemimizin çözülebilmesi için eðitim ve iyi bir denetim istiyoruz. VÝLLADA DOMATES- BÝBER- MISIR Regenstauf kasabasýnda 3 arkadaþ geziyoruz. Gezerken bir ara tek katlý villalarýn olduðu bir alandan geçiyoruz. Tüm villalar bakýmlý, görkemli, bahçeleri pýrýl pýrýl, her yere çimenler ekilmiþ, türlü türlü çiçekler dikilmiþ, bahçelerin içinde ve kenarlarýnda deðiþik türden aðaçlar var. Villalara beðeni ile bakarak ilerlerken baþka bir villanýn bahçesi hemen dikkatimizi çekiyor. Bu bahçede diðerlerine bakarak bir farklýlýk var. Bu bahçede hem güzellik hem de üretkenlik var. Sanki ülkemizden bir tat var. Bu bahçenin de çoðu kýsýmlarýna çimler ekilmiþ, bahçe kenarlarýnda çeþitli güzel çiçekler ve aðaçlar gözüküyor. Ýlaveten ise bahçenin bir bölümüne domates-biber-mýsýr vs ekilmiþ. Bu bahçe bir Türk'e mi ait yoksa bir Alman'a mý ait diye konuþurken posta kutusuna doðru yürüyoruz. Ýsmi okuyoruz "Ali". Ýçimizde bir sýcaklýk, þaþýrmýþ bir vaziyette gülerek, sevinerek, yürümeye devam ediyoruz. 47 POÞET ÇANTA VE ÇEVRE Regensburg'dayýz, bir markete giderek birkaç parça yiyecek alýyoruz. Yiyeceklerimizi kasadan geçirerek, fiþimizi alýp paramýzý ödüyoruz. Poþet vermelerini bekliyoruz ama veren olmuyor. Poþet yok mu diye soruyoruz. Anlamýyorlar. Tekrar sorarak anlatýyoruz. Bunun üstüne kasiyer marketin içerisine giderek bize 1 tane poþet getiriyor. Poþeti yazar kasadan geçirerek fiþimizi veriyor. Poþetin parasýný vermek zorunda kalýyoruz ve çok þaþkýnýz. Poþet hem paralý hem de çok pahalý. Etrafa dikkatli baktýðýmýzda alýþveriþe gelenlerin genellikle bez çanta ile geldiklerini görüyoruz. Kasiyerle konuþuyoruz, bize naylon poþetlerin doðaya zarar verdiðini anlatmaya çalýþýyor. Ona katýldýðýmýzý söyleyerek marketten ayrýlýyoruz. Marketten ayrýlýrken dýþarýdaki çöp varillerin çeþitliliði dikkatimizi çekiyor. Cam, kâðýt, metal, plastik ve yiyecek için ayrý ayrý çöp varillerinin olduðunu görüyoruz. Sonradan öðrendiðimize göre çöp varillerine bilerek yanlýþ çöp atanlarda cezalandýrýlýyormuþ. Ülkemizde doðanýn deðerini, onun ne ka48 dar önemli olduðunu, onu ne kadar sevmemiz ve korumamýz gerektiðini konuþuyor ve anlatýyoruz. Ama bu konuda konuþtuklarýmýz hep sözde kalýyor. Bu konuda Tema vakfý çýrpýnýp duruyor, anlayamýyoruz. Almanya'da Tema vakfýnýn anlattýklarýný yaþamak, yaþatmaya çalýþanlarý görmek bizde çok garip, buruk, hüzün dolu duygular uyandýrýyor. Alman insanlarýnýn çevreye olan duyarlýlýðýna hayran kalarak yolumuza devam ediyoruz. ALMANYA'DA AVLANMA - AVCILIK Grubumuzla rehberimiz önderliðinde bir göl kenarýna gidiyoruz. Dinlenirken etrafý gezen bir arkadaþýmýz "gölde çok ördek var, balýklar zýp zýp zýplýyor, keþke olta takýmlarýmý getirseydim" diyor. Bir arkadaþýmýz gölde bu kadar ördek nasýl kalýyor diye soruyor. Rehberimiz ise bu sözler üzerine avlanma ve avcýlýk ile ilgili þu sözleri anlatýyor: " Almanya'da istediðin gibi balýk tutup, ördek avlayamazsýn. Önce ya kursa gidersin ya da kalýn kitaplar okuyarak her þeyi öðrenirsin. Sonra avlanma ve avcýlýk sýnavýna girersin. Bu sýnavda baþarýlý olursan avcýlýk yapabilirsin. Sýnavý geçince her mevsim avcýlýk yapamazsýn. Belirlenen zaman dilimle- rinde yapabilirsin. Avcýlýk yaparken de her þey ölçüsünde olmalý. Örneðin balýk tuttuðunda, tuttuðun balýðýn boyu belli bir uzunlukta olmalý. Ölçünün altýndaki balýklarý geri býrakmalýsýn. Kurallara uymadýðýn zaman çok büyük ceza yersin. Bir daha da avcýlýk yapamazsýn" diyor. Hemen ülkemiz aklýmýza geliyor. Bu kurallar bizde de var ama bu bilinç yok! Hele denetim hiç yok. Bir kilo balýk için elektrikle veya dinamitle balýk avlayanlar, yavrulama zamanýn da avlananlar, ihtiyacýndan çok fazlasýný vurarak doðayý ve doðal dengeyi yok edenler, bu sýnavlara girmiþ, bu denetimlerden geçmiþ olsalardý, onlarda bu bilinçte olsalardý. Ne güzel olurdu. MUM YAKMAK Regensburg'da gezimize devam ederken meþhur Dom Kilisesine de uðruyoruz. Çok büyük bir kilise ve yapýmý birkaç yüzyýlda tamamlanmýþ. Kilisenin içini gezerken Hýristiyan inancýndaki insanlarýn kilisenin içinde belirlenmiþ bir yerde mum yaktýklarýný görüyoruz. Yakýlan bu mumlarýn içinde, % 30 oranýnda balmumu olmasý gerekiyormuþ. Aklýmýza ülkemizdeki türbelerde de mum yakýldýðý geliyor. Sonra düþündüðümüzde Budizm, Hinduizm, Japon inanç kültürü ve diðer inançlardaki insanlarýnda ibadetleri esnasýnda mum yaktýklarýný hatýrlayarak, mum yakma geleneðinin, dünyada yaþanan birçok dinin ortak ibadet ritüellerinden biri olduðunu fark ediyoruz. ÇOCUK MU? KÖPEK MÝ? Almanya'nýn ve Avusturya'nýn hemen hemen her þehrinde çok sayýda Türk'e rastlýyoruz. Türk nüfusunun her geçen gün arttýðý söyleniyor. Almanlar için ise aynýsýný söylemek zor. Bizler için Türk aile yapýsý çok önemlidir. Türk aile yapýsý içinde çocuk olmadan mutlu olunamaz yargýsý mevcuttur. Anne, baba ve çocuklar tarafýndan oluþan aile bireyleri birbirlerine kuvvetli baðlar ile baðlýdýr. Bir aile olmak için belki de vazgeçilemez en önemli unsur çocuklardýr. Fakat Alman toplumunda þu an bu duygular yokmuþ. Çocuk yapmak onlar için bir lüks durumunda imiþ. Almanlar, çocuklarý yerine, ellerinde köpekleri ile geziyorlar. Her parkta elinde köpeðini gezdiren birilerini görebiliyoruz. Bu geliþmelerle ilgili þu 2 tez konuþuluyor. Birincisi Almanya'da durum böyle devam ederse, ileride Türklerin nüfusu çok artarak yönetimde söz sahibi olma durumuna, seçimleri etkileme durumuna gelebilecektir. Bir baþka görüþe göre ise þu an Almanya'da büyüyen Türk çocuklarý da Almanlar gibi düþünmekte, Almanlaþmaktadýr. Bu tez asimilasyona gider ki hiç kimse istemez. Bu durumda biz ülke olarak o çocuklarýn eðitimlerini üstlenmek zorundayýz. Aile yapýmýzý da korumalýyýz. OKUL VE SANDELYEDEKÝ YAZI Almanya'nýn meslek okullarýndan biri olan Robert Eckert Okulu'nda iki hafta geçiriyoruz. Birçok sýnýfa giriyoruz. Okulun birçok yerini geziyoruz. Öðrenci tuvaletleri tertemiz. Su kullanýlmýyor ama istenildiði kadar tuvalet kâðýdý mevcut. Kapýsýnda duvarýnda bir tek kalem izi yok. Masalarý tertemiz. Birbirimizle iddiaya giriyoruz kim bir yazý bulacak diye. Bulabildiðimiz tek olumsuz yazý, bir sandalyenin arkasýnda. Almanca bilmediðimiz için manasýný çözemiyoruz. Belki de bizim okullarda demirbaþlara verilen bir seri numarasý ya da bir öðrencinin yazmýþ olduðu bir yazý!!! Türk Milleti yazmayý ve okumayý sevmiyor. Dünyanýn en az okuyan milletlerinden biriymiþiz. Çalýþmýþ olduðumuz okullarda nice cevherlerimiz yeteneklerini sýra ve masalarýn üzerlerini kazýyarak, yazarak heba ediyorlar. Bu gençleri okuma ve yazmakta ki yeteneklerini ifade edebilecekleri yazýlara döktürebilseler pek çok cevher kazanýlabilir. OKUL VE SPOR Robert Eckert Okulu 4500 öðrencinin eðitim gördüðü büyük bir okul. Okulda dikkatimizi çeken ise 50 den fazla spor dalý ile personel ve öðrencilerine hizmet vermesidir. Yüzme, masa tenisi, boks, futbol, basketbol ve ismini bilmediðimiz birçok spor yapýlabiliyor. Üstelik hiçbir ücret istenmiyor. Sadece okul kartýný göstermek yeterli. Çevreden gelen okul öðrencisi olmayan insanlardan bir miktar ücret bir alýndýðýný öðrendik. Eðitim ve öðretimin kalitesi, okulu öðrencilere sevdirmekle baþlýyor. Okulunu seven derslerine ve çalýþmalarýna özen gösteriyor ve peþinden baþarýlar geliyor. 49 AKBELENDEN SEFERBERLÝK HÝKÂYELERÝ Yunis KAHRAMAN* Osmanlý Devleti yedi cephede savaþa tutulmuþ, Seferberlik ilan edilmiþ, zengin olup da askerlik bedeli (parasý) ödeyenleri dahi askere almýþlar. Bir anda 300 kiþiyi askere götürmüþler. Seferberliði þimdiki gençler pek bilmezler, Eli silah tutabilecek iyi, kötü, hastalýklý, genç, ihtiyar herkesi silâhaltýna almýþlar. Boyalý köyünden de 60 kiþi seferberlikte askere gitmiþ, herkes Bizeri mezarlýðýnýn oradan yakýnlarýný askere yolcu etmiþ, askerlerin bir ucu Baloðun cevizin orada, arkasý ise köyde imiþ. Herkes gözyaþý ile aðýtla, maniyle yolcu etmiþ sevdiklerini... Kimi babasýnýn, kimi amcasýnýn, diðeri abisinin peþinden baka kalmýþ. Bizeri' yi bir matem sarmýþ, yolda komþu köylerden seferberliðe gidenler de katýlmýþlar. Þimdiki gibi otomobiller yok, her yere yaya veya atla gidilirmiþ. Yolda herkes bir birleriyle tanýþmýþlar. Tokat Askerlik Þubesine gelmiþler. Çoksular caddesinde bir gece kalmýþlar, Tokat'ta kimin hangi cepheye gideceði belli olmuþ, Bizeri' den yemen cephesine gidecek olanlar belli olmuþ. Osman, Halil, Ali, Süleyman ile komþu köyden Mehmet ertesi günü topluca diðer askerlerle Sivas'a gitmiþler, oradan trenle Adana'ya gitmiþler, Adana'dan da bir kýsým askerler gemilerle diðerleri ise trenle Yemen'e gitmiþler. Birkaç ay sonra Ýngilizlerle savaþa baþlamýþlar... Üç ay süren bu zorlu savaþtan Türk Ordusu yenik çýkmýþ. Askerlerimizin hemen, hemen hepsini þehit vermiþiz. Yaralý kalanlarý da fakir Araplar öldürüp elbisesini ve parasýný soymuþlar. Ýngilizler ortaya bir yalan atarak" Türk askerlerinin karnýnda altýn, para var" diyerek Araplara anlatmýþlar. Zaten fakir, aç ve periþan durumdaki zayýf karakterli Araplar yaralý askerlerimizin karnýný yarmýþ, midesini parçalayarak hunharca Askerlerimizi þehit etmiþler. ( * Ýl Kültür ve Turizm Müdür V. 50 Bu askerler bizim din kardeþimizdir diyerek onlara sahip çýkacaklarýna karýnlarýný yarmýþlar.) Çok az sayýda askerimiz Ýngilizlere esir düþmüþ, bunlarýn içinde olanlardan Bizeri' li Osman, Halil ve Ali ile komþu köyden de Mehmet onbaþý varmýþ... Arap Þeyhleri de bu savaþta Ýngilizlerle birlikte Türk'lere karþý savaþmýþlar. Suud ailesi bunlarýn en büyük iþbirlikçileriymiþ. Bu yenilgi Türkiye'de bir matem havasý estirmiþ. Askerlik þubesinin kapýsýna þöyle bir yazý yazýlmýþ. "Yemen'e giden Askerlerimizin Tamamý Þehit Olmuþtur". Bu haberi okuyanlar, yakýnlarýný kaybedenler feryadý figan etmiþler. Her yerde þöyle söylenir olmuþ, Yemen'e savaþa giden askerlerimizin karalamasý geldi(Kara haberi geldi). Diye söylenmeye dursun, bu Ýngilizlere esir düþen Askerlerimiz birkaç ay sonra Türk Devletinin giriþimleriyle serbest kalýrlar. Gemilerle Adana'ya getirilirler. Türkiye'ye gelen Adana'daki bu askerleri tekrar savaþmak için Doðu cephesine gönderirler. Evlerine gitmeyi hayal edenlerin hayalleri kursaklarýnda kalýr. Birkaç gün sonra doðu cephesinde kendilerini savaþýn ortasýnda bulurlar. Ruslarla yaptýklarý bu savaþta da aðýr kýþ soðuklarýna yenik düþerler. Ruslar doðu illerimizden bir kaçýný iþgal eder, bizim hemþehrilerimizi de esir alýrlar. Gürcistan'ýn iç bölgelerine götürürler. Bunlarý tarým iþlerinde çalýþtýrmak üzere zengin ailelerin yanýna köle veya azap olarak verirler. Her biri bir zengin ailenin yanýnda çalýþmaya baþlarlar. Bu duruma düþtüklerine çok üzülürler... (yesir) Esir düþme bunlarý kahreder. Yaklaþýk on yýl köle olarak çalýþýrlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Rusya arasýnda anlaþma yapýlýr, Yesirler Türkiye'ye gönderilir. Diðer esirlerin birçoðu açlýktan, sefaletten ölmüþler. Fakat Bizeri'li Halil'in çalýþtýðý evin sahibi ölmüþ, hanýmý da bu yakýþýklý, dürüst insaný sevmiþ, ona çok iyi davranmýþ, bu durumu diðerlerine anlatmýþ, diðer arkadaþlarýna yardým etmiþ. " Esirlerin Ýadesi" kanunundan ya- rarlanýp Tokat'a gelmiþler, Yýllar önce býraktýklarýný köye gelince bulamamýþlar. Bizeri'li Halil'in hanýmý fakirlik sebebiyle kocaya varacakmýþ, birisiyle anlaþmýþ, tam o sýrada Yesirlere af çýkmýþ diye haber gelmiþ. Evlenmeye karar veren kadýnda hele þu esirler gelsin de ondan sonra evlenirim diye ayak sürmüþ... Kendi kendine de þöyle dermiþ, "Yýllar önce karalamasý geldi" ben ne diye yesir yolu bekliyorum, diyerek mýrýldanýrmýþ... iç çekermiþ... Birkaç gün sonra esirler gelmiþ... Bayanda çeþmeye su almaya gitmiþ, eve geldiðinde yabancý biri gelmiþ makatta oturuyor... Su (helkilerini) bakýrlarý raflýktaki yerine býrakmýþ dýþarý çýkmýþ, Odada bulunanlarýn sesleri, konuþmalarý dýþarýya geliyormuþ, Bu yeni ses aynen kocasýnýn sesine benziyormuþ, tekrar odaya girmiþ, dikkatlice bakmýþ ki beyi Halil (...Vah... Vah... Ben beyimi tanýyamadým diye söylendikten sonra (12) on iki yýl seni ne kadar deðiþtirmiþ demiþ... Bir isteðin var mý? diye Halil askere sormuþlar... -Evet demiþ... Günlerdir boðazýmdan bir lokma ekmek geçmedi... -Arpa unundan bir helle yapýnda gözlerime fer gelsin demiþ... Komþu köyden ise haberler þöyle... Mehmet Onbaþý evine gitmiþ ki, çok küçük üç tane çocuðundan ikisi büyümüþ, genç olmuþ, diðeri ise sýtma hastalýðýna yakalanmýþ ve ölmüþ. Ýþin daha da acýsý hanýmý küçük kardeþiyle evlendirilmiþ, ondanda üç tane çocuðu olmuþ, Bu durumu öðrenince çok üzülmüþ, kahrýndan kendini dýþarýlara atarak, günlerce köyün baþýndaki kayalarýn üzerinde aðlamýþ. Mehmet onbaþý üzülmesin diye, ona köyün batý tarafýndan bir evi tahsis etmiþler. Birkaç ay sonra evlendirmiþler. Önceki hanýmýný görmesin diye de, batý taraftaki tarlalarý Mehmet Onbaþýya vermiþler. Doðu taraftaki tarlalarý da küçük kardeþine vermiþler. Mehmet Onbaþý hep þöyle söylenirmiþ..." Köyümdeki bu durum, beni 12 yýllýk esaretimden daha fazla üzdü" der ve aðlarmýþ. Diðer arkadaþlarý köylerine geldiðinde ise kiminin babasý, diðerinin annesi ölmüþ, bir diðerinin evi yanmýþ, baþýný sokacak bir yer bile bulamamýþ. - Ýþte Fakirlik Yýllarý... - Ýþte Sefalet Yýllarý... - Ýþte Esaret Yýllarý... Ýþte Seferberlik Öyküleri... Anadolu da her bir ev acý hikaye dolu... 51 ZÝLE PEKMEZÝNÝN KAYNAÐI ZÝLE BAÐLARI Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU* Zile'nin kuzey yamaçlarý üzüm baðlarýdýr. Güneyi açýk olduðu için bu cephenin üzümleri piþkin bol þýralý, taneleri dolgun, nefis koku ve tattadýrlar. Zile'nin toplam arazisi 69,871 hektardýr. Bunun 1,711 hektarýný baðlar kaplar. Baðcýlýk Zile'de tarihin çok eskilerine dayanýr, yani Zile'nin Zela ismi ile anýldýðý asýrlara. O yýllarda zile baðlarýnýn ürettiði üzümler hangi amaçla deðerlendiriliyordu bilemeyiz ama biz Türklerle pekmezcilik Zile'de hayli mesafe kat etmiþ ünü '' Meþhur Zile Çalma Pekmezi " olarak ülke sýnýrlarý dýþýna taþmýþtýr. Yani esmere yakýn üzüm þýrasý çeþitli merhalelerden geçerek ve son aþamada ' da Zelve denen ( L ) harfi þeklindeki bir ahþap gereçle çarpýldýðý için çarpmak anlamýnda "Çalma " tabiri kullanýlmýþtýr. Yakýn tarihimizde ise bu sözcüðü pek kullanan olmadýðýndan " Zile Pekmezi" olarak anýlmaktadýr. Zile pekmezi kreme yakýn beyaz renkte ve býçakla kesilecek kadar serttir. Bu * Þair- Yazar-Araþtýrmacý 52 rengi alabilmesi için Þýra büyük leðenlerde iyice piþirilerek, çarpýlarak ve bazý katký maddeleri ile müdahale edilerek belli bir kývama gelen þýra Zile Pekmezi halini alýr. Bu katý pekmezden baþka esmer " Bal Durusu " diye adlandýrýlan Zile tabiri ile duru pekmez " sývý pekmez" ekþi pekmez Ayvalý pekmez, cevizli pekmez ile Þýranýn içine niþasta ve yarma katýlarak bir, bir bucuk santim kalýnlýðýnda eþkenar üçgen þeklinde kesilerek yapýlan Tarhana, içi ceviz dýþý niþastalý katý üzüm þýrasý ile kaplanan çoðunluðun Cevizli Sucuk diye isimlendirdiði " Köme " yapýlýr. Yani Zile Baðlarýnýn üzümleri böyle deðerlendirilir. Üzüm cinslerine ve isimlerine gelince: Misket, Kara üzüm, Þam üzümü, Kömüþ Ciciði, Güzel üzüm, Kadýn Parmaðýdýr Gelelim Zile baðlarýndaki diðer meyvelerden elma ve cinslerine: Hatýrý sayýlýr miktarda, miktarý ve çeþidi vardýr. Bunlar: Yaðlý kýzý, Kepek elma, Misket, Ekþi elma, Cýðýþtaklý elma, Danaburnu elma, Yer elmasý. Önem ve miktarlarýna göre Armut "Göðsulu, Malatya armudu, Turþu armudu, Bal bardaðý ve Çördük," Ayvalardan Ekmek ayvasý, Zerdalilerden Tokalý oðlu ve Erik, Þeftali, Vez, Viþne olmak üzere tüm yöresel meyveler yetiþir ama en önemlisi de Kirazdýr. Zile Baðlarý denince ilk akla üzümden sonra gelen kirazdýr. Üzüm konusuna üstteki paragraflarda deðindim. Þimdi sýra Kirazda. Zile'de kiraz meyvesi Mayýs ortasýnda baþlar, Aðustos baþýnda biter. Ýsimleri: Laley, Sarý kiraz, Kýsa çöp, Þalvarlý, Kara kiraz, Kirtik kirazdýr. Ekonomik yönden fazla bir getirisi þu an yoktur ama geçmiþte adýna " Kiraz seyiri " þimdilerde ise " Kiraz Festivali " dediðimiz Mayýsla birlik bir aylýk süre içerisinde zile Baðlarýnýn dolup taþmasýna sebep olur. O kadar ki gurbetteki Zilelileri Zile ye taþýyacak kadar etkendir. Eski kiraz seyirlerinde Zile Baðlarýnda Cümbüþ, Ut, Darbuka, Klarnet ve Baðlama sesleri eksik olmazdý. Gençler Þarký ve Türküler söyler eðlenirlerdi, bunun yanýnda Taþ Fotak, Katýr kazýðý, El bende gibi yöresel, zaman geçirici oyunlar da oynanýrdý. Sonralarý sazlarýn yerini pilli radyolar daha sonralarý pikap, teyp ve televizyonlar aldý. Festivalle birlikte de mahalli ve ulusal sanatçý konserleri merkezi bað meydanlarýnda yapýlmakta, animasyon gösterileri çocuk ve gençleri eðlendirmektedir. Bu eðlence baðlarda elektrik þebekesi bulunduðu için geç vakitlere kadar devam etmektedir. Daha önceki yýllarda ise ay ýþýðýnda, mum, fener ve lüx lambasý ýþýðýnda gecenin bir kýsmý baðlarda geçirilirdi. Sabah kahvaltýsýný, çið düþmüþ çimenlerin üzerinde semaver çayý ile yapan Zileli öðleye mutlaka mangal yakar, zile baðlarýný et kokusu ve mangal kokusu kaplar. Akþama ise Patlýcan tava veya yaygýn olarak Zile baðlarýnýn o ince körpe asma yapraklarýndan yaprak sarma " etli dolma " yapýlýr. Sabahtan akþama kadar ise kiraz tabaklarý dolar, dolar boþalýr. Boþalýr dersem her baðda mutlaka akraba, eþ, dost, birkaç aile bulunur. Öðle yemeklerinde Zile'ye has Mercimekli pilav, Bazlama gibi yiyecekler de tüketilir, akþam her misafir evine mutlaka bir sepet kirazla döner. Üzümden bahsederken Bað Bozumunda yani Eylülden sonra eskiden Zile bir iki ay Þýra, Pekmez kokardý. Çünkü her ev bir pekmez imalathanesi idi. Baðý olmayanlar üzüm Hasadýna " Bað kesme" davet edilir baðda o ince kabuklu nefis kokulu Misket üzümleri ile ýzgaralar yapýlýr yenilirdi. Pekmez yapýlýrken de " Bað ocaðý" pekmez yemeye davet edilirlerdi. Eskiden derken yukarda bahsettiklerimin çoðunluðu aynen korunarak Zile de devam ettiriliyor bazýlarý ise teknolojik çaðýn kurbaný oldular. Kýymetli okuyucu Zile'nin kuzey yamaçlarý hâlâ baðlarla kaplýdýr. Mevki Batýdan Doðuya doðru sayarsak: Hamzacýk, Fena dere, Ulu kavak, Dere boðazý, Üvez baðlarý, Þehir baðlarý, Arap baðlarý, Cehrilik, Meydanlýk, Kisbaþý, Çakýr kaya, Kara dini, Kýþla ve Azarya isimleri ile anýlýrlar. Bu baðlarýn her birinde tek veya çift katlý ahþap veya betonarme bað evleri " Gümele " vardýr. Önlerinde çimenlik ve çiçeklikli oturma alanlarý mevcuttur. Her köþe baþýnda mutlaka kaynak suyundan çeþmeler görül gürül akar. Bunlarýn sularý geniþ havuzlara toplanarak sulama amaçlý olarak kullanýlýr. Yani Zile Baðlarý denince Üzüm, Kiraz, Zevk, Sefa, Damak tadý gelir insanýn aklýna. " Zile baðlarýnda suyun sesi var Ýpek bürük (*) giymiþ kýzýn süsü var” (*) Bürük : Siyah ipekten bele kadar inen baþ örtüsü ÞEHÝDÝM Serhat boylarýnda savaþan ersin Allahtan duamýz, daim yenesin Ne dileðin varsa Yaradan versin Cihaný yürekli gücün titretsin Vatan denen toprak senin her þeyin Onun baðrýnda da mevcuttur yerin Kurulan her deðer senin eserin En muhteþem mevki sende bilesin Nesiller boyu bil ki, ilk deðilsin Viyana'da bile duyuldu sesin Avrupa'da da at koþturdu neslin Gelecek canlara sen hep ibretsin Vatan bir topraktýr senin ebedin Mohaç, Malazgirt, Çanakkale senin Bayrak, Kur'an için bedel ödedin Buna delil oldu, kanlý bedenin Ana kuzusu þehidim güneþsin Bedenin topraðýn baðrýnda dinlensin Sevgin yüreklerde daim yükselsin Çiçeðin daim vatanla yeþersin Mehmet GÜZEL (Yerli Mehmet) 53 ÖLÜMÜNÜN 27. YILINDA NECÝP FAZIL'I ANLAMAK Hasan AKAR* "Su iner yokuþlardan hep basamak basamak Benimse alýn yazým, yokuþlarda susamak … Yol onun, varlýk onun, gerisi hep angarya! Yüz üstü çok süründün, ayaða kalk Sakarya!" Necip Fazýl Kýsakürek Türk Milletinin tarihinde diðerleri gibi baþlý baþýna bir destan olan Sakarya artýk kahramanca akmýyor. Geçmiþin bütün izlerini neredeyse kaybetmiþ bir þekilde sessizce, yataðýnda kuruyan nehirler misali hüzünlüce memleketin ahvalini, olup biteni seyrediyor. Bir þeyler söyleyecek ama eski gücünde, kudretinde deðil. Ýrili ufaklý bütün derelerini içine çekerek yutkunup duruyor. Çünkü meydanlarda, programlarda Sakarya Türkülerini söyleyenler gittikçe azalýyor ya da onunla zirveye ulaþanlar onunla pirim yapanlar neredeyse bir daha anmaya gerek görmüyorlar. Sakarya'yý yetim çocuklar gibi býrakmýþlar tek baþýna, sahipsiz Karadeniz'in derinliklerine iniyor ve orada kayboluyor. 1904 'de baþladýðý çileli hayattan sonra, Türk Milletinin ve özellikle gençliðinin gönlünde önemli izler býrakarak 1983'te sonsuzluk âlemine göçen Necip Fazýl KISAKÜREK, döneme hâkim insanlardan birine þu uyarýyý yapmýþtý. "Ýslam'da hak ihtar üç ise size aziz gaye uðrunda en aþaðý üç yüz kere baþ vurmuþ olan fikir babanýz mevkiindeki bu adama,…… evindeki nihai toplantýdan sonra takýndýðýnýz daimi ve cibilli "boþ verme" tavrýndan, artýk bu davayý kurtarmak deðil, harcama yolunda olduðunuza inanýyor ve davanýn gerçek kurtuluþunu, onu yanlýþ ve kötü temsil edenlerden kurtulmakla buluyorum." Ve sonrasýnda 1978 yýlýnda yayýnladýðý beyannamenin bir bölümünde þunlarý özellikle vurgulamýþtý: "Ýçi alev alev Müslüman, dýþý pýrýl pýrýl Türk ve içi dýþýna hâkim, dýþý içine köle. Yeni Türk nesli* Eðitimci-Yazar 54 nin maya çanaðý olmak ehliyeti hangi toplulukta ise ben oradayým. Allah'ýn inayeti ve Resulünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!" O, öyle söylemiþ, ülkedeki kaos ortamýndan endiþe duyarak büyük sorumluluk duymuþ ve gençliðe, yön vermeye gayret sarf etmiþti. Herkes o yýllarda bir ekol olan Necip Fazýl'ýn peþinden koþuyordu. Koþuldu da, Münevver, Ýslami ölçülere baðlý ve titiz bir Türk gençliði yetiþmeye baþlamýþtý. Ancak ülkeyi sað-sol diye ikiye bölenler, kardeþ kardeþi birbirine kýrdýranlar, ellerindeki din motifini siyasete alet ederek kullananlar ve bunlarýn arkasýndakiler tüm bu geliþmelerden ürktüler. Rahatlýk vermediler bir türlü ülkeye ve nihayetinde de 12 Eylül 1980'de malum ihtilal oldu. Ondan sonrasý yetiþen, adeta yüz üstü býrakýlan gençliðin durumu iþte gözlerimizin önünde. Yazmaya, söylemeðe gerek var mý? Herkes bir yer, bir sýðýnak arýyor ama paramparça her biri. Ülke sevgisinden, milli deðerlerden, bayrak, ezan sesinden uzak insanlar çoðalýyor. Kendilerini baðlý hissedenlerin pek çoðu ise maalesef,"Bana dokunmayan yýlan bin yaþasýn." ,"Bal tutan parmaðýný yalar." gibi tamamýyla necip milletimizin yapýsýyla ve asil dinimizin ahlaki ilkeleriyle örtüþmeyen yoz fikirlerine uysal koyunlar misali ses çýkarmayarak gün geçiriyorlar. Dileriz bu nereye aktýðý, nereye gittiði bilinmeyen gençliðimiz bir gün uyanýr, silkinir de büyük üstadýn "Zindandan Mehmed'e Mektup " þiirindeki: "…. Mehmedim sevinin baþlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlekler kalýr tümsekte! Yarýn elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doðmuþ, gün batmýþ, ebet bizimdir!" mýsralarýndan yola çýkarak kendine gelir. 2000 yýlý 8 Ekim'inde Niksar Belediyesi'nin düzenlediði "Niksar Geceleri"nde Rahmetli Göktürk Mehmet UYTUN'la (1935-2001) bera- beriz. Programýn sunuculuðunu onun ýsrarlý tavrý karþýsýnda biz yapýyoruz. Kimler yok ki: rahmetli Halil SOYUER ve Hüseyin YURDABAK'tan, Abdullah SATOÐLU, Kemali BÜLBÜL'le Ýsmail KARA'ya kadar pek çok deðer oradalar UYTUN'a þiirinizi sunmadan bir hatýranýzý anlatýr mýsýnýz diyorum. Baþlýyor Necip Fazýl KISAKÜREK'le ilk karþýlaþmasýna."O yýllarda Ankara Gazi Lisesi'nde öðretmendim. Osman Yüksel SERDENGEÇTÝ de dönemin hem siyaset hem de kültür adamlarýndan biri. Bir gün rica ettim -Beni Necip Fazýl üstatla tanýþtýrýr mýsýn? Biraz düþündü sonra. -Elbette, haydi düþ peþime dedi. Yürüyerek bir matbaaya vardýk.Orada bulunanlarla baþladýk edebiyattan, sanattan sohbet etmeye. Bir ara demek ki yüksek sesle konuþuyordum Serdengeçti beni uyardý. Biraz sessiz olalým, yukarýda dev uyuyor. Önce ne demek istediðini anlamadým, sordum. -O dev de kim? diye sormadan edemedim. -Kim olacak, aradýðýn, tanýþmak için can attýðýn adam. Haydi yukarý çýkalým diye tahta merdivenlerden bir üst kata týrmandýk. Bu arada o devin sesi yankýlandý. -Ne var, kim var orada Osman? -Çiçeði burnunda bir þair öðretmen üstadýmýz. -Çiçeði burnunda öðretmeni anladýk da, çiçeði burnunda þair kim? diye seslenerek o dev, kaðýt kýrpýntýlarýndan ibaret yataðýndan doðrularak bize gülümsedi. Ýþte o dev þahsiyetle o gün ilginç mekânda böyle karþýlaþýp tanýþtýk. Sonrasýnda ailecek de görüþtüðümüz bir dostumuz oldu." Biz ise Necip Fazýl KISAKÜREK'in önce Tokat Yeþil Köþe'deki (Deðiþik sosyal vakýf ve müesseselere ev sahipliði yapan bu yer hâlen Yeþil Köþe Et Lokantasý olarak hizmet veriyor) Milli Türk Talebe Birliðinde hemen her ay oynanan tiyatrolarýyla tanýþtýk. Daha sonra da onu, üniversiteyi okuduðum Konya'da 1978'de bir siyasi par- tinin düzenlediði mitingde görme imkânýna kavuþtum. O dönemin gençleri olarak onun eserlerini okumayan, düþüncelerinden etkilenmeyen sanýrým yok denecek kadar azdýr. Tokat'ta kültür ve sanatýn yönlendirilmesinde, gençliðin o dönemlerde inançlý bir þekilde yetiþtirilmesinde Yeþil Köþe'de yýllarca faaliyet gösteren bu öðrenci kuruluþunun büyük payý vardýr. Hatýrlayabildiklerim Bekir COÞKUN, (Uzun yýllar siyasetin içinde bulundu sonrasýnda adeta buradan emekli oldu. Kemal KAYA, (Pervane Hamamý'nýn müsteciri) Adnan LEBLEBÝCÝ(rahmetli), Bekir YEÐNÝDEMÝR (Devlet Arþivleri Genel Müdürlüðü'nde), Mesut AKTUS (Zile'de), Ýsmail ERGÜN(Ordu'da), Hasan AKYÜZ, Ömer ÖZ Aðabeydi. O dönemin "Yeþil Köþe"sine Necip Fazýl KISAKÜREK'in eserlerinin yaþatýldýðý Tokat Þubesi desek yerinde olurdu. Beni en çok etkileyen Sakarya þiirinin yanýnda" Kaldýrýmlar Þiiri "olmuþtu. Lise ders kitaplarýnda yýllarca okuduðumuz ve okuttuðumuz bu þiirin þimdi Rahmetli Muhsin YAZICIOÐLU'nun Mamak zindanlarýnda yazdýðý "Üþüyorum "þiiriyle de bazý mýsralarýný örtüþtürmeðe çalýþýyorum. "Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanýk, Evlerin bacasýný kolluyor yýldýrýmlar. Ýn cin uykuda, yalnýz iki yoldaþ uyanýk, Biri benim biri de serseri kaldýrýmlar. …… Kaldýrýmlar, çilekeþ yalnýzlarýn annesi; Kaldýrýmlar, içimde yaþanan bir insandýr Kaldýrýmlar, duyulur ses kesilince sesi Kaldýrýmlar, içimde kývrýlan bir lisandýr. … Ne sabahý göreyim, ne sabah görüneyim, Gündüzler size kalsýn, verin kaldýrýmlarý Islak bir yorgan gibi, sýmsýký bürüneyim Örtün, üstüme örtün, serin karanlýklarý." Sultan-üþ Þuara, Necip Fazýl'ý yazmak, söylemek, anmak kolay deðil. O,devi yine bir þiirinin mýsralarýyla rahmetle analým. "Son günüm olmasýn çelengim top arabam Beni alýp götürsün tam dört inanmýþ adam.” 55 BÝR GÖNÜL VE SÖZ USTASI Mahmut HASGÜL* Necip Fazýl Kýsakürek, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatýnýn en zeki þairlerinden biridir. Ýdealistliði, heyecaný ve zekâsý onu daima düþünmeye, üretmeye, savaþmaya sevk etmiþtir. Her bir eseri baþka bir isyanýn manifestosu gibidir. Þiirden felsefeye, dinden siyasete, tarihten ideolojiye her alanda Necip Fazýl’ýn keskin dilini, kendinden son derece emin zekâsýný, onu “üstat” derecesine yücelten üstün sanat gücünü görebiliriz. Sanatý icra etmenin dýþýnda sanatý tanýmlama ve tasvir etme çalýþmalarý da çýðýr açacak niteliktedir. Necip Fazýl, þiirlerinin toplandýðý “Çile” kitabýnýn sonunda þiirin ne olup olmadýðýný, hangi gayeye hizmet etmesi gerektiðini anlatýr. Poetika diye adlandýrdýðý bu bölümün baþýnda poetika kelimesini açýklar. Aristo’ya kadar giden bu kavramla sanatýn tanýmlanmasý ve sýnýrlarýnýn belirlenmesi hususunda fikirler ve felsefi düþünceler anlatýlýr. Þiir nedir sorusunun cevabý her þairce muhakkak düþünülmüþtür ama Necip Fazýl kadar konuyu etraflýca ele alan yoktur. Fuzulî, þiir nasýl olmalýdýr sorusuna þöyle cevap verir: “Ýlimsiz þiir, temelsiz duvara benzer.” Klasik Türk (Divan) Edebiyatýnda þiirin amacý estetik yeterliliðe ulaþmaktýr. Yani ne söylendiðinden çok nasýl söylendiði önemlidir. Birinci Tanzimat döneminde þiir toplumu aydýnlatmak için bir araçtýr. Fecr-i Ati ve Haþim Türk Edebiyatýnda belki ilk poetikayý oluþturmuþlardýr. Ahmet Haþim’e göre þiir, “Söz ile musiki arasýnda; sözden ziyade musikiye yakýndýr.” Ayrýca Haþim þiirin ka* Eðitimci-Þair-Yazar 56 palý ama cezp edici olmasý gerektiðini söyler. Herkes elini kolunu sallaya sallaya þiirin mahrem dünyasýna girememelidir. Dýþý muhteþem olan o kapalý sandýðýn içini okurun hayal dünyasý tamamlamalýdýr. Yahya Kemal’e göre sanat “güzeli arama” eylemidir. Güzel ve güzellik neredeyse sanat oradadýr. Kâh tarihte, kâh din ve tasavvufta, kâh Ýstanbul semtlerinde, kâh Ýspanya’da bir esmerin uzun, kýrmýzý eteklerinin kývrýmlarýndadýr. Þiir þekil olarak da içerik olarak da, üslup ve estetik olarak da ‘tam’ olmalýdýr. Mehmet Emin Yurdakul için “..Þairleri haykýrmayan bir millet / Sevenleri toprak olmuþ öksüz çocuk gibidir.” Þairin görevi þiirleriyle milletine hizmet etmektir. Orhan Veli’ye göre þiir “Güzel söz söyleme sanatýdýr.” Konusu her þeydir. Dili özel deðildir. Ölçü, kafiye, söz sanatlarý gibi kýsýtlayýcý kalýplarýn dýþýndadýr. Orhan Veli ve arkadaþlarý “Garip “ kitabýnýn ön sözünde bir tür poetika oluþturmuþlardýr. Bütün bu ve benzeri görüþlere kýyasla Necip Fazýl en profesyonel tanýmlamalarý yapmýþtýr. Çile’nin sonunda 27 sayfa ayýrdýðý “poetika” bölümüne þairi tanýmlamayla baþlar. “Arý bal yapar fakat balý izah edemez” þair de arý gibi güzellikleri üretir ama izahýný, kimyasal ve biyolojik gerekçelerini bilemez. Þuurlu þair ise ne yaptýðýný, nasýl yaptýðýný ve niçin yaptýðýný bilir, bilmelidir. Þair kutsal bir memurdur ki hak ve hakikatten haberler sunar. Ýlim adamý gözlem ve deneyle gerçeklerle insan arasýndaki duvarlarý, uzun zaman içerisinde yýkar ve gerçeði gösterir. Þair ise o duvarýn önünde herkesten daha yükseðe zýplar ve duvarýn ötesini görür. Bazen belli belirsiz þekilde gördüðü hakikati þiirine aksettirir. Hem insanlarý uyarýr, hem de bazen ilim adamýna istikamet gösterir. Bilimin usulünde teblið, þiirin usulünde telkin vardýr. Eðer þiir teblið yapmaya kalkarsa sesi kaba davul sesi gibi çýkacaktýr. Þiir mutlak hakikati arama iþidir. Daha da anlaþýlýr haliyle: “Anladým iþi sanat Allah’ý aramakmýþ Marifet bu, gerisi çelik çomakmýþ.” “Sanatýn amacý güzeli aramaktýr.” Görüþünü bir adým daha ileri götürmüþtür. “En güzel” ve güzelliklerin kaynaðý Allah ise, o zaman sanatýn amacý da “en güzeli” yani Allah’ý aramak olacaktýr,. “En büyük gizli Allah’týr. Ve þiir üstün manasýyla sadece Allah’ý arayan bir âlet olduðu için, ister güneþten bahsetsin, ister kertenkeleden, eþya ve hadiseleri kuþatýcý namütenahi ince, girift nispetler içinde, Allah’ýn hudutsuz sanatýndaki sonsuz mimarinin bir kapýsýndan girip, bir kapýsýndan çýkmaya memurdur.” Þiir his ve fikir unsurlarýndan oluþur. Þiir üstün idraktir. Fikri en ulaþýlmaz yerlere en süratli þekilde götüren sihirli seccadedir. Yani þiir ilmin binlerce yýlda aldýðý yolu üstün idrak sayesinde saniyelerde alabilir. Þiirdeki fikir þiirin estetik yapýsýnýn içerisinde neredeyse görünmeyecek; ama muhakkak orada bulunacaktýr. Sütteki vitaminler gibi… Þekil ve kalýp þiirin iskeletini oluþturur fakat iskelet ne kadar gizlenirse güzellik o kadar belirginleþir. Þiir ve cemiyeti, þiir ve hayatý, þiir ve dini, þiir ve müspet ilimleri, þiir ve devleti tek tek ele alan Necip Fazýl harikulade tespitlerde bulunmuþtur. Necip Fazýl þair olmak istiyor muydu? Kendi ifadesiyle on iki yaþýnda hasta annesinin arzusu üzerine þair olmuþ ama bununla yetinmemiþtir. “.. ver cüceye onun olsun þairlik Benim gözüm, büyük sanatkârlýkta.” Diyecek kadar felsefî derinlik kazanmýþtýr. Tasavvufa göre en üst mertebede derviþin “Enel Hakk” deyiþine kadar yolculuk devam eder. Allah’ýn nurundan kopan Resulüllah’ýn, onun nurundan yaratýlan kâinatýn ve insanýn yolculuðu Allah’a ulaþmakla tamamlanacaktýr. Yani “Hayy’dan gelen Hu’ya dönecektir”. Ýþte o zaman kiþi “Enel Hakk” diyebilecektir. Hak en büyük sanatkârdýr. Necip Fazýl’ýn gözü de oradadýr. Hu’ya gidip, O’nda yok olup en büyük sanatkâr olarak doðmak istemektedir. Necip Fazýl’ýn sanat anlayýþý kitaplar dolduracak bir muhtevaya sahiptir. Biz sadece ana hatlarýyla anlatmaya çalýþtýk. “Mistik Akým” dediðimiz dini-tasavvufi görüþlerin hâkim olduðu, Necip Fazýl’ýn temsilcisi sayýldýðý bu akým Türk Ýslam tarihini, tasavvuf edebiyatý ve divan edebiyatýný, ilim ve fenni içine alan þümullü bir akýmdýr. Böyle geniþ çerçeveyi en fazla bu kadar daraltabilirdik. Necip Fazýl’ýn büyülü ve zengin dünyasýnýn lezzetlerini Çile kitabýndan tatmadan þiir hakkýnda fikir sahibi olmak mümkün deðildir. Bu lezzetlerden mahrum kalmak insanýn kendine yapacaðý büyük haksýzlýk olur. 57 OKUMAK ÜZERÝNE BÝRKAÇ SÖZ… Ayþen ÖZCAN* Okumak üzerine yüzyýllardýr neler söylenmedi ki. Kimisi okumayý amaçlarýna ulaþmak için bir araç gibi gördü. Kimisi okuma iþini çok eðlenceli buldu. Kimi okumayý yaþamýnýn amacý yaptý. Kimi de okumanýn önemini duydu, gördü, anladý ama bu yolda hiçbir þey yapmamayý tercih etti. Oysa okumak insanýn kendisini ve doðayý tanýyabilmesi, belli bir bilinçle çevresindeki olaylarý sorgulayabilmesi ve hayatýn tekdüzeliðinden kaçabilmesi için bir fýrsat. Okumak insaný önünü ardýný göremeyen, tökezleyen bir birey olmaktan kurtarýr. Kulaktan kulaða sürüklenen fikirlerle aþýlanmýþ seçme gücü olmayan bireyler ne yazýk ki kendi gerçeðini yakalayamaz. Bireyin kendini tanýmasý ve kendi gerçeðini yakalayabilmesi için sadece iki þeye ihtiyacý vardýr. Bunlar bilgi ve okumaktýr. Peki, nasýl okumalýyýz? Öncelikle bu konuda çok duyarlý olmamýz gerekiyor. Kitap okumaya yeni baþlayanlar için en büyük sorun, hangi kitaplarýn okunacaðýdýr. Bazý popüler kitaplar insana zaman kaybettirebilir. Ýdeolojik kitaplar ise insaný tek yönlü düþünmeye zorlayabilir. Bu yüzden insani deðerleri vurgulayarak iþleyen, klasik eserleri okuyarak baþlamak en iyisidir. Her kitap yazarýn bakýþ açýsýný verir bizlere. Çok çeþitli kitaplar okumalý, bir yazara baðlý kalmamalýyýz. Sorgulamalý, tartmalý, karþýlaþtýrmalýyýz. Hemen yazara ve kitaba teslim olmamalýyýz ki kendimizi ve kendi doðrularýmýzý arayarak bulabilelim. Kitap ve kütüphane üzerine yapýlan bazý istatistiksel bilgileri inceleyelim: - Geliþmiþ ülkelerde kiþi baþýna düþen yýllýk kitap alýmý, ortalama 100 ABD dolarý, Türkiye'de ise bu rakam 10 ABD dolarýnýn altýndadýr. * Tokat Saðlýk Meslek Lisesi Türk Dili ve Edebiyatý Öðretmeni 58 - Türkiye'de her 100 kiþiden sadece 4,5 kiþi kitap okuyor. - Japonya'da yýlda 4 milyar 200 milyon kitap basýlýyor. Türkiye'de sadece 23 milyon. -Birleþmiþ Milletler Ýnsani Geliþim Raporu'nda, kitap okuma oranýnda Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduðu 173 ülke arasýnda 86. sýrada. - Japonya'da kiþi baþýna düþen kitap sayýsý yýlda 25, Fransa'da 7. Türkiye'de ise yýlda 12 bin 89 kiþiye 1 kitap düþüyor. Onlarýn niçin geliþmiþ bizim ise geliþmekte olan bir ülke olduðumuza bir de bu yönden bakmak gerekiyor. Okumayan, hayal kurmayan, düþünmeyen insan geride kalmaya mahkûmdur. Öðretmenlik mesleðine ilk baþladýðým yýllardan beri, öðrencilerime 'kitap okutma ve okumanýn önemini' kavratma konusunda mücadele veriyorum. Önceleri kitap okumanýn yararlarý, insaný nasýl geliþtirdiði ve bilinçlendirdiði üzerine türlü vaazlar vererek bunu saðlamaya çalýþtým. Her Türk insaný gibi öðrencilerim de nasihatlere karný toktu. Ders kitaplarýný okuyup, birkaç favori dizi izleyerek kültürlenmeyi tercih ediyorlardý. Tecrübe ederek þunu anladým ki kitap okuyun demekle asla kitap okumayacaklardý. Çünkü onlarýn kitap okumayý öðrenmesi gerekiyordu. Evet, ayný saz çalmayý, Ýngilizce konuþmayý öðrenmek gibi. Belki de 15-16 yaþlarýndaki liseli gençler için 'kitap okumayý öðrenme' iþinde geç kalýnmýþ sayýlabilir. "Zararýn neresinden dönsen kardýr" diyerek türlü türlü yöntemleri deneyerek çalýþmaya baþladým. Öncelikle bu iþin ne kadar ciddi olduðunu kavramalarý gerekiyordu. Bazen okuduklarýndan sýnav yaparak, bazen beðendikleri pasajlarý paylaþarak, bazen de onlarý grupça okumalarýný saðlayýp sabýrla dinleyerek mücadeleye devam ettim. Ama þu gerçeði vurgulamak gerekir ki kitap okumak bir aile kültürü olarak içimize yerleþmedikçe bu konuda gerçek baþarýya ulaþýlamayacaktýr. Ebeveynlerimiz çocuklarýna:'okumazsan yý gerekli görmüyorsak bile çocuklarýmýza hem adam olamazsýn' gibi beylik laflarý söyledikten örnek olmak için hem de onlarýn karþýsýnda sonra televizyonun karþýsýna geçip en beðendidoðru davranan bireyler olmak için okuyalým. ði diziyi izler, maç yorumlarýna takýlýr. Oysa eli"Öðrenmek için deðil, yaþamak için okuyone bir kitap alýp çocuklarýnýn karþýlarýna geçserum." diyor Flaubert. Demek ki okumaktan ler hatta beðendikleri bölümleri onlarla paymaksat yaþamak. Okumayan insan meyvesiz laþsalar, iletiþim kursalar çok daha güzel olmaz aðaç misali bir ot gibi yaþar. Hayatýn gayesini mý? Öðretmenin en güzel, en zahmetsiz, en anlayamaz. Okumuyorsak yaþadýðýmýzdan söz kolay ve en etkili yollarýndan birisi örnek olmak edebilir miyiz? Bu soruyu kendimize sormalý ve deðil midir? kendimizi sorgulamalýyýz. Manevi açlýðýmýzý Eðitimcilere bu konuda da çok büyük sohissetmeli, düþünce kýsýrlýðýndan kurtulmalýyýz. rumluluklar düþmektedir. Öncelikle anne ve Bir Japon þiirinde okumanýn deðeri þöyle babalara kitap okuma alýþkanlýðýný kazandýranlatýlmaktadýr: manýn önemini ve aciliyetini kavratmalýyýz. Mil"Elmas bile iþlenmezse li Eðitim Bakanlýðý'nýn da " kitap okumayý öðGösteremez cevherini retmek " gibi çok önemli bir ihtiyacý karþýlamak Ýnsan da böyledir için çok acil önlemler almasý gereklidir. AnaAncak okursa gösterebilir okullarýnda ilköðretim sýralarýnda kitap okunGerçek deðerini." ma saatleri konmalý " kitap okumayý öðretmek Kendine güvenen, düþünen, görüþ açýsý ge" üzerinde önemle durulmalýdýr. Hepimiz biliriz niþ, olaylarý irdeleyebilen, kendini ifade edebiki aðaç yaþken eðilir. len, konuþmalarýyla hitap ettiði kiþileri etkileyeKitap okumayan insanlarýn fazla iddiacý ve bilen karakter sahibi bireyler yetiþtirmek için kiben bilirimci olduðunu tespit edebiliriz. Epiktetap okumayý öðretmeliyiz. Bu konuda en büyük tos'un bir sözü vardýr. Der ki: "Bir insana bildigörev ve sorumluluk eðitimcilere, anne ve baðini zannettiði bir þeyi öðretemezsiniz." Ýþte bibalara ve eðitim sistemimize düþmektedir. zim insanýmýz her þeyi bildiðini zannettikçe kiLütfen artýk hepimiz bu görevin bilincine tap okumayý ihtiyaç olarak görmeyecek, her erelim ve sorumluluðumuzun gereklerini yeriþeyi bilmeye devam edecektir. ne getirelim. 13.yy.da bugün bile tüm dünyayý aydýnlatan bir felsefeyi, sevgiyi ve hoþgörüyü yoðuran bu topraklar, nice MevlanaGÝDÝYORUM ...2 lar, nice Yunus Emreler, nice ünlü þairle, yazarlar yetiþtirdi. Dünyayý hayran býraKalbime yazdým seni adýný silemezsin kan bu mutasavvýflarýn, evliyalarýn yurKar yaðýyor gönlüme girmeden bilemezsin Biliyorum ardýmdan aksini dilemezsin duna, onlarýn bugünkü evlatlarýna ne olKýrýlan yüreðimle çaðlayýp gidiyorum. du da bu gün onlarýn eserlerini bile okumakta acizlik gösteriyoruz. Bu topraklaKalmadý gözlerimde umut dolu bakýþlar rýmýzýn her anlamda bilinçsizce verimsizBu senin eserindir alnýmdaki nakýþlar leþtirebildiðini göstermiyor mu? Sana deðil meçhule artýk bende akýþlar Çok geniþ köklü bir kültüre sahip Karalarý gönlüme baðlayýp gidiyorum. olan milletimiz nasýl bu kadar yozlaþtý, kendi deðerlerine bile sahip çýkamayaFeleðin oyununa geldim boynum büküldü cak bir hale geldi. Kendini bile dinlemeSeni sevdim yüreðim ta yerinden söküldü Gözyaþlarým son defa senin için döküldü yen, bilinçsizce yaþayan bir toplum haliGülmeyen talihime aðlayýp gidiyorum. ne nasýl geldik? Nasýl? Artýk kendimiz için yapamayacaksak bile toplumumuz Karanlýða gömüldüm zor artýk yaþamak zor için insanlýk için bir þeyler yapalým. KenArtýk beni ne bugün ne de yarýnlardan sor dini geliþtiren düþünen, yeteneklerinin Ýçimde sakladýðým aþkýnýn ateþi kor farkýna varan, gelecek için dikkatli davSenle dolu kalbimi daðlayýp gidiyorum ranan, dinlemeyi bilen, sorumluluk sahiNermin TERZÝ bi bireyler olalým. Kendimiz için okuma- 59 ÖYKÜ ELÝF'ÝN DRAMI Hatice EKEOÐLU* Bir müddet önce, pek de yakýn olmayan, bir akrabamýn kýzýný ziyarete gitmiþtim. Zaman ne çabuk geçiyor, çocuklar ne çabuk büyüyüp hayata karýþýyorlar böyle aklým almýyor. Daha dün gibi aklýmda; Elif''in pileli etekliði ile lacivert süveterli okul formasý sýrtýnda, atkuyruðu þeklinde baðladýðý saçýný savura savura okula gidiþi… Elif incecik, narin ve kýrýlgan bir çocuktu. Hüzünlü ve derin bakýþýn altýnda çektiði acýlarýn sýzýsýný görürdünüz adeta. Çok mutsuz bir çocukluk geçirmiþti. Henüz lisede okurken; adeta hayatýyla kumar oynar gibi, erken yaþta evlenmeyi tercih ederek bir bilinmeze yelken açmýþtý. Çok yakýnlarýnda deðildim ama yine de ailevi nedenlerin onu bu kararý vermeye itmiþ olabileceðini düþünmüþtüm. Annesi'nin, onu ve aðabeyini çocuk yaþta terk ettiðini biliyordum. Bu onun minik bedeninde tamir edilemez yaralar açmýþ olmalýydý. Annesinin onlarý terk etmesine, alkolik olan babasýnýn da sorumsuzluðu eklenince, hayat onun için iyice çekilmez olmuþtu. Ailenin diðer fertleri (dede, babaanne, hala ve amcalar) anne ve babaya olan kýzgýnlýklarýndan dolayý, bir nevi onlarýn suçunu çocuklara yüklemiþlerdi sanki. Bu iki çocuða; onlarýn torunlarý, yeðenleri deðiller de komþu çocuklarýymýþ gibi acýyarak bakar ve mümkün mertebe onlarýn ufak tefek ihtiyaçlarýný (çorap, kazak, tiþört vs.) karþýlamaya çalýþýrlardý. Hiçbiri bu çocuklarýn asýl ihtiyaçlarýnýn sevgi olduðunu anlamýyorlardý, ya da anlamak istemiyorlardý. Elif, bana birkaç defa -üzülerek- kimsenin kendisini sevmediðini söylemiþti. * Gazeteci 60 Hala ve amcalarýnýn, birbirlerinin çocuklarýný kucaklarýnda hoplatýrlarken, O, "Kül Kedisi" gibi kapýya yakýn bir sandalyede, kýskançlýk ve nefretle onlarý izlediðini anlatmýþtý. Elif, içten içe yalvarýrmýþ: "N'olur sanki halam beni de kucaðýna alsa, kuzenlerime gösterdiði ilgiyi bana da gösterse, beni de onlar gibi sevse ne olur sanki! Ýki dizine iki kuzenim, omuzlarýna da bir kuzenim çýkýyor ben, dizine oturmayý býrakýn yanýna bile oturamýyorum 'Koca evde yer mi yok, geldin dibimde bittin' der gibi yüzüme bakacak diye korkuyorum. Beni niye sevmiyorlar? Pis miyim? Çirkin miyim? Neden, beni sürekli azarlayýp, eleþtiriyorlar? Ne yapmamý, nasýl olmamý istiyorlar? Nasýl davranýrsam beni severler? Ah bir bilebilsem, bir sorabilsem!.." diye isyan edermiþ. Bu çocuklarýn suçu neydi? Annesi terk ettiyse, bunun suçlusu Elif'le, kardeþi miydi? Babasý alkolikse, suçlanmasý, itilmesi gereken bu çocuklar mýydý? Ya da akrabalar neden vardý? Aileden birinin bir tarafý aksýyorsa, ona destek olup ayakta durmasýna yardýmcý olmuyorlarsa, akrabalar neden var, ne iþe yararlar? Elif'e nedeni ne olursa olsun, erken yaþta evlenme riskini neden göze aldýðýný sordum. Ona: "yaðmurdan kaçarken doluya da tutulabilirdin" dedim. Birden gözleri buðulandý ve derin derin içini çekti. Baþýný yere eðdi. Sonra bana, gözlerimin ta içine bakarak: "Neden mi abla? Neden bu riski göze aldýðýmý mý merak ediyorsun? O kadar çok nedenlerim var ki abla, saymakla bitmez." "Hangi anne iki çocuðunu terk edip kaçar? Benim annem bizi, iki yaþlý, bir de sarhoþ babanýn ilgisiz kucaðýna terk ederek kaçýp gitti! Dedem sayesinde aç kalmadýk, açýkta da kalmadýk ama içimizi ýsýtan bir sevgi de göremedik. Aðabeyim erkek çocuðu olmasýnýn verdiði avantajý kullanarak, ne yaparsa yapsýn korundu. Ama ben, ben hep horlandým. Þirin görünmek için elimden geleni yaptým. Susmamý konuþmamamý istediler sustum. Otur dediklerinde oturdum, kalk dediklerinde kalktým. Yeter ki beni sevsinler, ne haným kýz diye takdir etsinler diye çaba gösterdim. Olmadý, bana kimse caný gönülden kucak açmadý. Sokakta arkadaþlarýmla oynamam suç oldu. Daha sekiz on yaþlarýmda olmama raðmen, benden bir þeyler üretmem istendi. Gücüm yetmediði vakit beceriksiz, tembel oldum. Babam sabah -güya- iþe gidiyordu, akþam biz uyuyunca geliyordu iþten. Uyanýk olduðumuz zamanlarda da onu hep sarhoþ olarak görüyorduk. Eve geldikten sonra da bizimle ilgilenmek yerine, yatak odasýnda içmeye devam ediyordu. Dedem, babamý yaptýklarýndan dolayý, düþman gibi görüyordu. Ama aðabeyimi de onun gibi yetiþtirmekten geri kalmýyordu. Aðabeyimi kastederek: "Bunu ona düþman yetiþtiriyorum. Babasýnýn bana yaptýðýný, o da babasýna yapsýn istiyorum" diyordu. Biliyor musun abla, çocukluðumdaki bayramlar, en çok canýmýn acýdýðý günler olarak hafýzama kazýndý. Bütün arkadaþlarým, bütün çocuklar, annelerinin ve babalarýnýn ellerinden tutarak akraba ziyaretlerine giderlerdi. Bense, bayramlarýmý onlarý kýskançlýkla camdan izleyerek geçirirdim. Akrabalardan bayram ziyaretine gelenler -adettendir ya- bana bayram harçlýðý verirlerdi. Bunu gören babam, durur mu? Akþam peþime düþerdi. "Kýzým, bakayým kaç liran olmuþ" derdi. Baþýma geleceði bildiðim için; "baba, çok olmadý, ben saydým" derdim. Babam: "Elif, sen o paralarý bana ver, ben sana faiziyle çarþamba günü veririm" -Yok baba, sen her bayram böyle yapýyorsun ama, aldýðýn parayý hiç verdiðini görmedim. -Kýzým, þerefsizim bu sefer vereceðim. Söz veriyorum bak, vermezsem yüzüme tükür. -Baba git ne olur, boþuna yemin etme vermeyeceðini biliyorum. Bu parayla kendime, bir þey alacaðým, vermem. Beni odamýn kapýsýnýn arkasýna sýkýþtýrýp, geri vereceðine yeminler ederek paramý elimden alýrdý. O çarþambanýn hiç gelmeyeceðini bile bile, çaresiz bayram harçlýðýmý babama verirdim. Sonra da; "Hadi kýzým, þu köþedeki tekel bayiine git bana bir ufak raký al gel" derdi. Saat gecenin onu olsa bile babam için fark etmezdi, gönderirdi beni raký almaya. Giderdim. Tekel bayiinden eve gelene kadar raký þiþesini salaya sallaya getirirdim. Belki içindeki bozulur da babam zehirlenip ölür, ben de kurtulurum diye… Aðabeyim de süratle babama yetiþmeye çalýþýr gibi bir poþetin içine koyduðu, ayakkabýcýlarýn yapýþtýrma iþlerinde kullandýðý "bally"i çekerek kafayý bulurdu. Hap içer, kendinden geçerdi. Bir gün hiç unutmuyorum, aðabeyim babaannemin tansiyon ilaçlarýný içerek intihara kalkýþmýþtý. Yatak odamýzda yere serili vaziyette yatýyordu. Rengi morarmaya baþlamýþ, aðzýndan da köpükler geliyordu. Kendinde deðildi. Hemen babama koþtum, "Baba kalk aðabeyim ölüyor, onu doktora götür" dedim. Babam, her zaman ki gibi sarhoþtu. Aðabeyimin bu halini görünce "Oðlum kalk, sen babanýn oðlusun, sana bir þey olmaz. Kalk lan, eþþolu eþek, iki hapýnan mý ölecen kalk hadi" diye aðabeyimin baþýnda durmuþ dalga geçiyordu. Ben korku içinde, evimize bir hayli yakýn olan polis karakoluna koþtum. -Polis amca aðabeyim ölüyor, koþun gelin dedim. -Ne oldu kýzým? -Bir þey içmiþ herhalde, ondan hastalandý, ne olur kurtarýn aðabeyimi diye yalvardým. -Baban yok mu? -Var ama, o da… -Baban evdeyse neden o götürmüyor hastaneye? -Babam da sarhoþ, ondan… -Anlaþýldý, hadi kýzým bizi evinize götür de bakalým aðabeyinin nesi varmýþ. Polisler eve geldiðinde aðabeyim daha da kötüleþmiþti. Polisler hemen bir ambulans çaðýrdýlar. Aðabeyimin içtiði ilacýn kutusunu istediler, verdim. Aðabeyimi onbeþ dakika daha hastaneye götürmeselermiþ ölecekmiþ. 61 Aðabeyim hiç uslanmazdý. Odasýnda bira içerdi, þiþelerini halýnýn üzerinde kýrýp kollarýnýbacaklarýný keserdi. Her tarafý kan revan içinde kalýrdý. Babam sarhoþ olduðu için, yine polisler götürürdü hastaneye. Ýçkiyi kaldýramazdý bünyesi, nasýl kaldýrsýn daha onlu yaþlarda baþlamýþtý içmeye. Yedi yaþýndayken de sigaraya baþlamýþtý zaten. Ýçki içip sarhoþ olarak eve gelirdi. Babamla bir kavga bir kýyamet ortalýk ayaða kalkar, yer yerinden oynardý adeta. Yanan sobanýn borularý devrilir, çorba tenceresi havada uçuþur, ben býçaklarý saklarým, birinin bir yerleri kanardý ama kim þehit kim gazi anlayamazdým. Ta ki polisler gelip götürene dek!.. O geceyi ikisi de nezarette geçirir, sabah hiçbir þey olmamýþ gibi sýrýta sýrýta eve dönerlerdi. Pisliklerini temizlemekse bize kalýrdý. Kaç kez gece babamla aðabeyimin, kavgalarýnýn sesine kan uykudan uyanmýþýmdýr, sayýsýný bilmem. Bazen aðabeyim midesinde ne var ne yok halýnýn üzerine boþaltýrdý. Bunu gören babaannem beni dürterek; "Galh gýz galh, oðlan her yeri batýrdý, galh da temizle" diye tatlý uykumdan uyandýrýrdý beni. "Galh, çabuh dedenle baban gormeden temüzle, oðlana kýzmasýnlar" derdi. Abla, o evde beni düþünen bir kiþi bile yoktu! Hiç kimse benim çocuk ruhumda açýlan yarayý görmüyordu. Oysa ben, çocuk yaþýma raðmen geceleri uyumakta zorlanýyordum. Babamla, aðabeyim yine kavga mý edecekler diye tedirgin, korka korka uykuya dalýyordum. Sokaktan geçen kedinin ayak sesine kim uyanýr, abla? O kadar tedirgin ve huzursuz yatýyordum ki o evde, sokaktan geçen kedinin ayak seslerine bile uyanýr olmuþtum. Hep bu korkularla, bu huzursuzluklarla yaþadým o evde... Babamýn evinde bir gün bile kendimi güvende hissederek, huzurlu bir þekilde uykuya dalmamýþýmdýr. Aðabeyim, ilkokuldan sonra okumak istemedi. Zaten ilkokulu da zorla bitirdi. Bir gün; ben ortaokula giderken, rehberlik dersine kaldýðýmýz için yarým saat gecikmiþtim. O gün okuldan yarým saat geç geleceðimi, öð62 le yemeði için eve geldiðimde babaanneme de söylemiþtim. Aðabeyim eve geldiðinde beni her zamanki saatimde evde olmadýðýmý görünce, deli danalar gibi dolanmaya baþlamýþ. "Bu kýz nerde? Bu aðzýna s…ðýmýn bir sevgilisi mi var yoksa? Onun aðzýný yüzünü daðýtmaz mýyým eve geldiðinde" diye köpürüp duruyormuþ ki ben kapýyý çalmýþým. Kapýyý aðabeyim açtý, beni kolumdan tutuðu gibi oturma odasýna bir paçavra gibi savurup attý. Sonra da: -Aðzýna s…ðým sen bu saate kadar nerde sürtüyordun, söyle bahayým haa? -Aðabey, babaanneme söyledim yarým saat gecikeceðimi, rehberlik dersimiz vardý. -Ben senin rehberliðine de, sana da.. kütt… Gözümün üstüne bir yumruk attý, gözümden ateþler fýþkýrdý adeta. Beni yere fýrlattý ve üstüme çýktý, katýr gibi tepinmeye baþladý. O sýrtýmda tepindikçe nefesim kesiliyordu! Baðýramýyordum, ayaða kalkamýyordum, çünkü bir an bile üzerimden inmiyordu. Vicdansýzca, hunharca vurmaya devam ediyordu. Söyleyebildiðim tek þey; "aðabey inanmazsan babaanneme sor, ona söylemiþtim gecikeceðimi. Okula gelseydin görürdün, okuldan çýktýðýmý" diyordum ama gözü dönmüþtü bir kere. Ne babaanneme sormuþtu, ne de babaannem söylemiþti, "benim haberim vardý gecikeceðinden" diye. O gün beni Manastýr Keteni gibi evire çevire dövmüþtü. Takatimin kesildiði, yediðim darbelerden dolayý bedenimin uyuþtuðu anda kapý çalýndý. Gelen, aðabeyimin arkadaþýydý. Aðabeyim, arkadaþýný içeri alýr almaz, ikinci raunda baþlamýþtý. Arkadaþý benim halimi görünce, aðabeyimi üzerimden kucakladýðý gibi diðer tarafa fýrlatmýþtý. -Ne yapýyorsun sen? Manyak! Kýzý öldüreceksin! Çocuðu ne hale getirmiþsin, vicdansýz! -Ne yaptýðýný bilsen, hak verirsin bana. -Ne yapmýþ? -Okuldan yarým saat geç geldi(!) Neymiþ efendim, rehberlik dersleri varmýþ. Onun rehberliðini de… -Çocuk sana nerde olduðunu söylemiþ. Ýnanmýyorsan yarýn gidip rehberlik öðretmenine sorardýn. Bu arada; avýný kaçýrmýþ vahþi hayvan gibi soluyan aðabeyimin menzilinden çýktým ve holdeki aynaya baktým. Aynadaki görüntümden dolayý dehþete kapýlmýþtým. Yüzüm, gözüm tanýnmaz haldeydi. Çok geçmeden gözüm þiþti ve morarmaya baþladý. Yüzümün bu halini görünce, ertesi gün okula nasýl gideceðimi düþünmüþtüm. Arkadaþlarýma ne diyecektim? Utanýyordum halimden! Her tarafým aðrýyordu. Akþam babam geldiðinde, yüzüne bakmaya utanmýþtým. Utanmasý gereken ben miydim? Halimi görünce üzülmüþtü ama kimi kime þikâyet edecektim. Yediðim dayak yanýma kalmýþtý. Vicdansýzdý aðabeyim, hasta ruhluydu. Kendisi mutfakta musluðun bir adým ilerisinde oturduðu halde, beni ta yatak odamda ders çalýþtýðým sýrada "Elif" diye seslenerek çaðýrýrdý. "Buyur aðabey" dediðimde ise "Bana bir bardak su ver" derdi. Oturduðu yerden kalkýp kolunu uzatsa suyu kendisi alabilirdi ama olsun, onun bana iþkence etmek gibi bir zaafý vardý iþte. Abla, aðabeyimin yaptýklarý anlatmakla bitmez. Ben okula giderken, bir tek hafta sonlarý sabah geç kalkma lüksüm vardý. O lüksümü de aðabeyim sayesinde yaþayamazdým. Cumartesi, pazar sabahlarý aðabeyim saat altý buçuk yedi gibi kalkardý. Gelir beni uyandýrýrdý. "Elif, hadi kalk bana çay demle, karþý fýrýndan da altý tane yaðlý al gel" derdi. Çaresiz kalkardým. Yoksa bir kamyon dayak yerdim. Çay suyunu ocaða koyar, üzerime bir þeyler giyer fýrýndan sýcak sýcak yaðlýlarý alýr gelirdim. Ýnanýr mýsýn abla, altý yaðlýdan birinin yarýsýný bana verirdi "al bunu da sen ye" diye, beþ buçuk yaðlýyý da kendisi yerdi ayý. Affedersin abla bazen kendimi tutamýyorum." Elif'in anlattýklarý beni dehþete düþürmüþtü. Ona, ailenin diðer fertlerinin bu yapýlanlarý nasýl görmezden gelebildiklerini, sorduðumda ise Elif, acý acý gülümsedi. -Abla babamýn evindeki ezilmiþliðim yetmezmiþ gibi, baþka önerilerde de bulundular, benim iyiliðim(!) için. -Nasýl yani? -Halamýn ve babamýn amcasýnýn oðullarýnýn, hayatým hakkýndaki aldýklarý kararlarýný kaç kez babaanneme söylerlerken duymuþtum. Beni, yaþlý ve zengin bir karý-kocaya, hizmetçi olarak vermeyi teklif ediyorlardý. Babaannem ise; "bize kim hizmet edecek" diye kesin bir þey söylemese bile reddediyordu bu önerilerini." Aralarýnda konuþurlarken beni balkona çýkarýrlardý. …. . . . . O anlattý, ben nefesim kesilerek dinledim. Elif'in evlendiði yýl, bir de çocuðu olmuþtu. Onu da ne zorluklarla kabullendiðini anlattý. "Çok zoruma gidiyordu abla, çok. Camdan bakarken okuldan gelen kýzlarý görürdüm. Çoðu benim yaþlarýmdaydý. Hepsi gülüyor, eðleniyor saçlarýný savura savura evlerine dönüyorlardý. Bense karným burnumda -camdan bakarken bile baþýmý örtmemi söyleyen- kocama ne yemek yapayým diye düþünüyordum. Ne adaletsiz bir dünyada yaþýyoruz abla…" -Peki babanla, aðabeyinle görüþüyor musun? -Görüþüyoruz tabi. -Onlarý afettin mi? -Affetmek mi, hayýr! Hiçbir zaman affetmeyeceðim onlarý, hiçbir zaman! Zaten annemi sildim hayatýmdan. Babam da: "Son nefesimi veriyorum kýzým, bana bir yudum su ver dese, su verecek benden baþka kimsesi olmasa bile, o son suyunu ben vermeyeceðim abla, vermeyeceðim. Benim elimden bir yudum suyu dahi hak etmiyorlar. Bana ne çocukluðumu yaþattýlar, ne de genç kýzlýðýmý…" "Neden mi erken evlendim, kaçtým abla, kaçtým! Babamdan, aðabeyimden, babaannemden, akrabalarýmdan kaçtým. Onlarýn zulmünden, acýmasýzlýðýndan, sevgisizliðinden kaçtým. Elin beni sevip sevmemesi önemli deðildi. Ama ailem dediðim kiþilerin beni sevmemesi korkunç bir þeydi. Sevgisizlikten kaçtým. Bunu anlatmak çok zor." Elif hýçkýra hýçkýra aðlýyordu. Benim de gözlerim buðulanmýþ, yüreðim acýyla dolmuþtu. Elif'e sýmsýký sarýldým, saçlarýný öpüp okþadým. Sanki onun aradýðý sevgiyi ona vermek istercesine… 63 BÝR KAHRAMANIN ANATOMÝSÝ KÜRÞAD Levent KONYAR* Ne zaman Kurtuluþ Savaþý'ný yani Türk'ün baðýmsýzlýk savaþýný anlatsam ya da ansam, aklýma hemen Türk tarihinin ilk Ýstiklâl Savaþý ve onun unutulmaz kahramaný gelir. Ýster istemez Mustafa Kemal Atatürk ile Kürþad'ý karþýlaþtýrma arzusu duyarým. Bu iki Türk kahramanýnýn ayrýlan ve benzeþen yönlerini düþünürüm. Bütün o fedakârlýðýn, korkusuzca yapýlan mücadelenin, sonunu düþünmemenin ve Türk azminin dýþýnda aslýnda Mustafa Kemal ATATÜRK, Kürþad'ýn baþarýyý sonuna kadar yaþamýþ halidir. Ayný kararlýlýk, ayný mücadele, ayný azim ve Türk milletine duyulan ayný inanç. Eminim Kürþad ilk Türk Ýstiklâl Savaþý'nda baþarýlý olup olamama düþünce ve endiþesi ile hareket etmedi. Çünkü biliyordu ki baþarýlý olursa Türk Milleti O'nu yalnýz býrakmayacak ve sonuna kadar onunla birlikte mücadele edecekti (Gazi Mustafa Kemal gibi). Çünkü yine biliyordu ki baþarýsýz olursa Türk Milleti onun mücadele mirasýna sahip çýkar, bunu bir onur savaþý yapar ve kazanýrdý. Türk tarihi bu güne kadar kendi içinden nice kahramanlar çýkardý. Orta Asya'nýn büyük Kaðan'ý Mete Han'dan, Avrupa'yý titreten Tanrýnýn kýrbacý Attila'ya, Türk'ü yeniden toparlayan Bilge Kaðan'dan, Türk tarihinin ilk kadýn kahramaný Tomris Hatun'a, Müslüman hamisi Tuðrul Bey'den, Anadolu fatihi Alp Arslan'a, Ýstanbul önlerindeki Fatih Sultan Mehmet'ten, Preveze kahramaný Gazi Osman Paþa'ya. Tarih bazen kahramanlarýna bu kadar cömert davranýrken, bazen de gerçek kahramanlarý saklamak suretiyle onlara çok nankörce davranýr. Biz de bu yüzden Kürþad'ý tanýyamadýk, tanýmadýk, o hep gizli bir kahraman olarak kaldý. Kürþad öyle bir kahramandýr ki; onda büyük kahramanlarda görünen küçüklük yoktur, en * Erbaa Yýlmaz Kayalar Anadolu Lisesi Tarih Öðretmeni 64 büyüklerde bile zaman zaman görünen küçük menfaatler onda yoktur, zaten onu ulaþýlmaz yapan da budur. Hüseyin Nihal Atsýz'ýn dediði gibi; " Kür Þad, tarihimizde alevlerin, ýþýklarýn, mehtaplarýn ve yanardaðlarýn yanýnda gerçi parlamasýyla sönmesi bir olmuþ geçici bir þahap gibidir. Fakat o geçici ýþýk tarihin gidiþini deðiþtirmiþ, kýsa aydýnlýðýnda bize en büyük hakikati görebilecek fýrsatý vermiþtir. Bu hakikat ezeli ve ebedi kahramanlýktýr." Gönlümüzden deðil, zaman olarak uzak Türk tarihinden, büyük bir kahramanlýk olayýndan sizlere bahsedeceðim. Bu olay geçmiþin unutma örtüsü altýnda kalmýþ çok parlak, parlak olduðu kadar da çok hazin bir harekettir ve milattan sonra 600. yýlda meydana gelmiþtir. O sýralarda Japon denizinden, Hazar Denizi'ne kadar uzanan ve Çin'i, Ýran'ý, Bizans'ý titreten Göktürk Ýmparatorluðu, entrikalar yüzünden Doðu ve Batý olmak üzere ikiye ayrýlmýþtýr. Doðudaki devletle Batýdaki devletin arasý, saraya ve orduya sokulmaða muvaffak olan, Çinliler ve diðer yabancýlar yüzünden iyice açýlýyor. Doðu Göktürk devletinin basýnda bulunan Kara Kaðan kendinden önce hakan olan aðabeysini zehirleyen Çinli yengesiyle evlenmekte mahzur görmüyor ve bu katil kadýnýn fettanlýðýnýn esiri olarak Çinlilere alet oluyor. Bu yüzden Göktürk devleti, birçok parlak muharebelere raðmen yýkýlýyor ve o bölgede bulunan Türkler Çinlilere esir düþüyor. Çinliler Türkleri Çin'e hicret ettirerek þehirlere daðýtýyorlar. Bu arada Kara Kaðan'la kardeþinin iki oðlunu ve diðer Türk ileri gelenlerini Çin'in merkezi bulunan SÎYANGFU þehrine götürerek orada ikamete memur ediyorlar. Çok geçmeden Kara Kaðan orada tutsak olarak ölüyor. Bunun üzerine Çinliler rehine olarak Kara Kaðan'ýn kardeþ çocuklarýndan Tung Yabgu'yu Çin sarayýna hapsediyorlar. Serbest bulunan Kara Kaðan'ýn diðer yeðeni KÜRÞAD ise her gün Türkleri kurtarmak için çareler arýyor. Tam bu sýrada diðer Türk beyleri de gizli toplantýlar yaparak, Çinlilere isyan edip Çin imparatorunu kaçýrmaya ve böylece, yere düþen gök bayraðý yeniden yükseltmeðe karar veriyorlar. Bunun için çok yiðit olan herkes tarafýndan çok sevilen KÜRÞAD'I kendilerine Hakan seçiyorlar. Fakat bunu duyan KÜRÞAD ihtilale baþ olmayý, saldýranlarýn en önünde dövüþmeði kabul etmekle beraber. Hakanlýðý reddediyor, '"Millet için dövüþmek ve bu uðurda gerekirse Ölmek bana yeter. Hakanlýk sarayda hapis bulunan amcamýn oðlunun hakkýdýr." diyor. Birçok yalvarmalara raðmen Hakanlýðý kabul etmiyor. Böylece herkes, uzun tartýþmalardan sonra KÜRÞAD'ýn feragat örneði olan ýsrarý karþýsýnda onun teklifini kabul etmek zorunda kalýyor. Ertesi akþam saraydan dýþarýya gezmeðe çýkacak olan Çin Hükümdarýný öldürmeðe ve hep beraber Çin sarayýný basarak Tung Yabgu'yu kurtarýp Hakan ilan etmeðe ve yeni bir Türk devleti kurmaya karar veriyorlar. Baskýn gecesi sözleþilen zamanda, Çin sarayýnýn etrafýnda toplandýklarý vakit, aksi bir talih eseri olarak bardaktan boþanýr gibi bir yaðmur yaðmaya baþlýyor. Yaðmurun altýnda biraz bekledikten sonra, Çin Hükümdarýnýn bu akþam dýþarý çýkmaktan vazgeçtiðini öðreniyorlar. Bunun üzerine, Çinlilerin bu teþebbüsten herhangi bir þekilde haberdar olmalarý ihtimaline karþý, baskýnýn baþka bir akþama býrakýlmasýný doðru bulmuyorlar. Bu ihtimali önlemek için, baskýnýn geciktirilmeden hemen o gece yapýlmasýný uygun görüyorlar. KÜRÞAD arkadaþlarýnýn adlarýný bir, bir okuyarak hepsini yoklama ediyor. Türk milletinin en ileri gelenlerinden 40 Bey'in orada hazýr olduklarýný görüyor. Artýk daha fazla beklemeden Çin Ýmparatorunun sarayýna saldýrýyorlar. En önde yalnýz KÜRÞAD yürüyor... Sarayý binlerce Çin askeri muhafaza etmektedir. Saldýranlar ise yalnýz kýrk kiþi... Yýldýrým gibi düþtüðü yeri yakan, kasýrga gibi önüne geleni süpüren 40 kiþi... Birkaç dakikada dýþ kapýdaki muhafýzlarý tepelediler, sarayýn bahçesine doldular ve oradan iç kapýya yüklendiler. Orayý da geçtiler... Þimdi Ýmparatorun dairesine doðru yürüyorlar. Fakat bu Çinli askerler ne kadar da çok... Ýlerden, geriden sürü, sürü saldýrýyorlar. 40 kahramandan ikiþer, üçer yaralanýp düþenler var. Ýþte nihayet Ýmparatorun dairesine ulaþabildiler. Fakat odalar bomboþ. Hiç kimseler yok. Acaba Ýmparator bu kadar çabuk nasýl da kaçabilmiþ? Ne ise uzun boylu düþünmeðe meydan yok. Geri dönmek lazým. KÜRÞAD, "ahýrlara doðru çekileceðiz" diye buyruk veriyor ve ahýrlara doðru yol alýyorlar. Fakat her adýmda karþýlarýnda yüzlerce Çinli peyda oluyor, dövüþe dövüþe yürüyorlar. Beþ on Çinli yýkýlýyor ve bir kahraman devriliyor. Nihayet kýrklardan ancak ondördü ahýrlara ulaþýyor. Kendileri yürüyüp gidinceye kadar vakit kazanmak için, üç kiþi, ahýr kapýlarýnda artçý olarak býrakýlýyor. Diðer onbir kiþi atlara binerek Vey Irmaðýna doðru dörtnala koþuyorlar. Yorgun ve yaralý onbir kiþi, ýrmaðýn kenarýna vardýklarý zaman, akþamdan beri yaðan yaðmurlar yüzünden kabaran sularýn köprüleri söküp götürdüðünü görüyorlar. Sekiz saat önce, geçit veren sular, þimdi geçilmez olmuþtur. Düþman durmadan yaklaþýyor, saldýranlar sürüler halinde binlerle geliyorlar. Karþýlarýnda yalnýz onbir kiþi var... Yaðmur durmadan yaðýyor. Ara sýra çakan þimþekler gerilmiþ yüzlerini, büyümüþ gözlerini aydýnlatýyor. Ellerinde kýlýçlarý, Türk'e yaraþan bir fütursuzlukla atlarýnýn üstünde dimdik duruyorlar ve ölünceye kadar çarpýþmak üzere düþmanýn yaklaþmasýný bekliyorlar. Artýk düþman yaklaþmýþtýr. Göðüs göðüse atýlýyorlar ve çarpýþmaya baþlýyorlar. Onbir kahramandan her biri birer birer devriliyor. En son da KÜRÞAD gün doðarken 40 yarasýndan kanlar sýzarak can veriyor ve gözleri açýk olarak cesedi atýnýn üstünde dimdik kalýyor. Bu esnada Vey Irmaðýnýn sularý deli deli akýyor ve yaðmur yaðmaya devam ediyordu. Bu kahramanlýk hikâyesi birkaç gün içinde Çin'de bulunan bütün Türklere yayýlýyor ve onlar arasýnda bir kurtuluþ ruhu ve bir ihtilal havasý yaratýyor. Çok geçmeden de hepsi birden isyan ederek KÜRÞAD'ýn yolundan özgürlük ve istiklale kavuþuyorlar. Türk tarihi, uzak ve yakýn böyle kahramanlýk olaylarýyla doludur. Kahramanlýk Türklüðün baþlýca vasýflarýndan biridir. Tarih acayip bir ihtiyardýr. Bazýlarýna tam hakkýný verir. Bazý deðersizlerden çok bahseder. Bazý büyükleri hiç anmaz. Bazýlarýndan da yalnýz bir kaç kelime söyler. Kürþad bu sonuncularýndandýr. Onun hakkýnda bütün bildiðimiz: Türk milletini kurtarmak ve esir olan yeðenini Türk kaðaný yapmak için kendisi gibi esir 40 arkadaþýyla birlikte Çin imparatorunun sarayýna saldýrdýðý, fakat pek nispetsiz bir savaþtan sonra can ve baþ verdiðidir. Þu muhteþem saldýrýþýn kahramanlarýný yani Kürþad ve arkadaþlarýný tanýmak ne kadar muhteþem olurdu? Adlarýný bile bilmediðimiz bu kahramanlar nasýl insanlardý acaba, aileleri 65 var mýydý, düþmana fütursuzca saldýrýrken hiç çocuklarýný düþünmüþ müydüler? Yazýk hiç birini bilmiyoruz. Bildiðimiz yalnýz þu: Yanardað ruhlu, çelik iradeli kahraman Kürþad. Hükümdar hanedanýndan yani kaðanlar soyundan olduðu halde yeðenini tahta çýkararak Türk milletini diriltmek için kýlýca sarýlan Kürþad. Bu nispetsiz çarpýþmada zaferi saðlayacak tek yola giderek, yani düþmanýn kalbine saldýrarak ruh ve irade kuvveti kadar düþünme gücüne de sahip olduðunu gösteren Kürþad... Baþarýlamayan bir ihtilâle raðmen düþmanýn yüreðine korku ve dehþet salarak bir milleti mahvolmaktan kurtaran Kürþad... Sonra onun 40 þanlý arkadaþý... Þimdi onlar bizim yarýnlarýmýzý aydýnlatýyorlar. Yazýmýzýn sonunu yine Büyük Türk mütefekkiri Hüseyin Nihal Atsýz'ýn bir dörtlüðü ile getirelim: "Kahramanlýk ne yalnýz bir yükseliþ demektir Ne de yýldýzlar gibi parlayýp sönmemektir Ölmezliði düþünmek boþuna bir emektir. Kahramanlýk; saldýrýp bir daha dönmemektir." ÇANAKKALE’DE Çanakkale Þehitlerimizin, Þanlý Gazilerimizin Aziz Hatýrasýna Varlýðýn yolunda ey, aziz Vatan! Ne canlar verildi, Çanakkale'de?.. Onlar ki ölmedi, koynunda yatan, Þehitler dirildi, Çanakkale'de... Yýl 915, yer Çanakkale, Kýrlarda çiçekler tomurcuk lale. Bu ne garbi-afet, koptu velvele, Künyeler soruldu, Çanakkale'de... Kýyamet mi koptu, Sur mu üflendi? Ya Rab, bu ne afet, gökleri deldi?! Yeryüzünün altý-üstüne geldi, Baðrýmýz yarýldý, Çanakkale'de... Yedi düvel yedi koldan saldýrdý, Koca Seyit, düþmanlarý yýldýrdý. Ýki yüz on beþ okka* gülle kaldýrdý, Mucize görüldü, Çanakkale'de... Tomurcuk çiçekler koptu dalýndan, Vurulup göðsünden, ya da alnýndan. Ayrýldý, üç günlük taze gelinden, Cepheye sürüldü, Çanakkale'de... Zaman yoktu düþünmeye, durmaya, Vinç daðýlmýþ, mecal yoktu kurmaya, Niþan aldý, Ocean'ý** vurmaya, Zincirler kýrýldý, Çanakkale'de... Henüz gençlik baharýnýn baþýnda, Boy atan fidanlar, on beþ yaþýnda. VATAN! için vuruþtular koþunda, Topraða serildi, Çanakkale'de... "Kim?" diye sorarsan, Koca Seyit'i; Her ana doðurmaz, öyle yiðidi. Ecdadýndan almýþ, VATAN öðüdü; Süngüye sarýldý, Çanakkale'de... Ýlkbaharda döndü mevsimler güze, Serpildi serviler bayýra, düze. Cephede düþmanla geldi göz-göze; Etten set örüldü, Çanakkale'de... Þehitler düþtükçe bir-bir topraða; Sað kalan sarýldý, þanlý bayraða. Ya Allah! diyerek kalktý ayaða; Anlýndan vuruldu, Çanakkale'de... Sözün, ifadenin bittiði yerde, Canlarýn, ölümü tattýðý yerde, Binlerle güneþin battýðý yerde; Maksuda erildi, Çanakkale'de... Vatan baþtan-baþa, ah-ý figandý, Od tutan sineler yandý ki yandý. Bir millet tek vücut oldu, uyandý; Kýyama duruldu, Çanakkale'de... 66 Bu vatan uðruna serden geçtiler, Anadan, atadan, yardan geçtiler, Hak yolunda bütün vardan geçtiler; Bir VATAN kuruldu, Çanakkale'de... Abdulkadir ÝNALTEKÝN * Okka=1283gr. Milli kahramanýmýz, Koca Seyit'in beden gücüyle kaldýrdýðý top güllesi 215 okka = 275,845 kg. ** Ýngilizlerin batýrýlamaz dedikleri, derya anlamýnda "Ocean" ismi verdikleri, Koca Seyit Onbaþýnýn, Kilitbahir (Eceabat-Çanakkale) cephesinden attýðý 276 kiloluk top güllesi ile batýrdýðý savaþ gemisi. KESÝTLER VE ÇÝZGÝLER KELÝMELERÝN DÝLÝ Muhsin DEMÝRCÝ* "-Ölüm kötü olsaydý, ölür müydü PEYGAMBER!" Bu yazýmda "ölüm" temasýný iþleyeceðiz. Hemen hemen her þairin ortak temasý "ölüm" dür. Tasavvuf Edebiyatý'nýn en vazgeçilmezi bu tema üzerine kurulmuþtur. Klasik Edebiyatýmýzda "ölüm" gerçeðine temas edenler vardýr. Günlük hayatýmýzda bile "ölüm" hiçbir zaman yaþamdan silinmez. Halkýmýz bu konuya çok duyarýdýr. En içten duygularla ölümü yaþamdan ayýrmazlar. "Ölüm ile ayrýlýðý tartmýþlar, Elli gram fazla gelmiþ ayrýlýk!" "Ölüm hak, miras helal!" "Ölüm Allah'ýn emri, ayrýlýk olmasaydý!" Ve daha niceleri. Örnekleri artýrmak mümkün. Hele sevginin son hududunda âþýklarýn söylediði: "-Bizi ancak ölüm ayýrabilir!" demekle "ölüm"ün edebiyata olan etkisi oldukça duygusal olarak belirtiliyor. Þair bile, ölmek üzereyken: "-Ölmek kaderde var, yaþayýp köhnemek hazin; Buna bir çare yok mudur ya Rabbelalemin…" Dizelerini söylerken, dünyaya veda ettiði gerçeði edebiyat sayfalarýnda yerini bulmuþ oluyor. Ama yine ayný þair, ölümü, bir kurtuluþ ve edebi âleme göçüþü müjdeli bir ifadeyle kullanýyor. "Ölüm asude bir bahar ülkesidir rinde, Gönlü, her yerde buhurdan gibi yýllarca tüter. Ve serin serviler altýnda kalan kabrinde: Her seher bir gül açar, her gece bülbül öter…" * Eðitimci - Yazar Bazende þair Yahya Kemal þiirin tümünü "ölüm" ile sembolleþtirerek, ölüm gerçeðini þiire yansýtan ve bu konuda da; tabiri caizse "ölümsüzleþtiren" dizeleri bir kere daha aktarmakta yarar gördüm. Ve anladým ki, geçici âlemden, baki âleme geçiþ, "Mevlana'nýn diliyle Þeb-i Aruz…" Artýk demir alma günü gelmiþse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. **** ******* ****** Hiç yolcusu yokmuþ gibi sessizce alýr yol, Sallanmaz o kalkýþta ne mendil ne de bir kol. **** ******* ****** Rýhtýmda yatanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakan gözleri nemli. **** ******* ****** Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu, Hicranlý hayatýn ne de son matemidir bu. **** ******* ****** Dünyada sevilmiþ ve sevilen nafile bekler, Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. **** ******* ****** Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden… Þair böyle duygulandýktan sonra söylenecek pek söz kalmýyor bize. Ama yine þairler arasýnda dolaþmaya devam edelim. Yolumuz Halk Edebiyatýnýn son yýllardaki temsilcisi "ÂÞIK VEYSEL'e" rastladý. Hemen her þiirinde fani dünyayý iþleyip ahiret âlemine dalan bu þairin "Dostlar Beni Hatýrlasýn" þiiri gözümüze takýldý: "Can kafeste durmaz uçar, Dünya bir han konan göçer. Ay dolanýr yýllar geçer Dostlar beni hatýrlasýn. ******* Can bedenden ayrýlacak, Tütmez baca yanmaz ocak Selam olsun, kucak kucak, Dostlar beni hatýrlasýn. ******** 67 Açar solar türlü çiçek Kimler gülmüþ, kim gülecek. Murat yalan, ÖLÜM gerçek, Dostlar beni hatýrlasýn…" Dizeler, dikkatle incelendiðinde, fani hayatýn kýsalýðý asýl baki âlemin olduðu duygusal bir þekilde vurgulanarak geçici âlemde hayatýn devamý ön plana çýkýyor. Þiir dünyamýzý taramaya devam ederken önümüze bir baþka þair çýkýyor. Bu da Cahit Sýtký Tarancý… Nihilizmin temsilcisi gibi görünen Tarancý; Otuzbeþ Yaþ Þiiriyle ölüm temasýný nazma uygulamada büyük bir baþarý göstermiþtir. Üstelik duygularý dörtlüðü dizeleri aþarak beþli dizelerle ifade etmiþtir. Ölüm acýdýr ama ne var ki bu acý çabuk unutulur. Ölümden ibret alýnmasý gerekir. Böyle bir olgunun þiire yansýmamasý asla düþünülemez. Tema olarak kullanýlan "ölüm" mefhumu hala edebiyatýmýzýn en önemli sýrça köþklerinden biridir. C. Sýtký ölümü en içten duygularla uygulayan ve gönlümüze taþýyan müstesna þairlerden biridir. Onun Otuzbeþ Yaþý, Dostlar Beni Hatýrlasýn gibi zihinlerimizde taptaze ve canlý olarak yaþamaktadýr. Bu þiirle ilgili bir anekdotu aktarmak istiyorum: 1958 de göreve Siirt ilinde baþladýðýmda, ilin valisi yeni atanan öðretmenlere bir çay partisi vermiþti. Her öðretmen bir þiir sundu. Ben de Otuzbeþ Yaþý okumuþtum. Son sözü valimiz aldý: - Hepinizin þiirlerini beðendim. Ama beni duygulandýran mülkiyeden arkadaþým Cahit Sýtký Tarancý'nýn Otuzbeþ Yaþý öðrencilik günlerimi hatýrlattýðý için bu genç öðretmene teþekkür ederim. Diyerek beni onore etmesi mesleðimin ilk teþekkürü olarak hatýralarým arasýnda yer alýr. Þairden iki kýta aktarmak istiyorum: "Ayva sarý nar kýrmýzý sonbahar! Her yýl biraz daha benimsediðim. Ne dönüp duruyor havada kuþlar Nerden çýktý bu cenaze ölen kim Bu kaçýncý bahçe gördüm tarumar. Neylersin ölüm herkesin baþýnda, Uyudun uyanmadýn olacak. Kim bilir nerde, nasýl, kaç yaþýnda Bir namazlýk saltanatýn olacak. Taht misali o musalla taþýnda." Zaman zaman Kümbet Dergisinde ölüm temalý þiirlere de rastlarýz. Diþe dokunur önemli 68 örnekleri sizlere sunmak istiyorum. M.N. Parmaksýz'ýn dizelerinde ölüm þöyle canlandýrýlýyor: "Ömür, her gün ölüme koþa koþa gidiyor, Onun yolculuðu beni hep periþan ediyor. Piþmanlýðým artýnca sukut beni boðuyor, Geçmiþe bir kalem çek artýk ona koþ diyor." Yine ayný þair bir baþka þiiri de: "Dünya geçicidir ibret alana, Zamaný gelince düþecek yaprak, Birçok fani gibi uyma yalana, Her þeyin sonudur bir avuç toprak." Ýnançlarýna uygun kalem tutan þairlerimiz daima fani âlemle bâki âlemin karþýlaþtýrmasýný yapmýþlardýr. Yapýlan bu karþýlaþtýrmalar da bâki âlemi üstün tutmuþlardýr. Böylece fani âlemin bir sýnav olduðunu peþinen kabul ederek, bâki âleme olan hazýrlýklarýn da müjdeleyicisi olduklarý ayan beyan vurgulanmýþtýr. Tasavvuf Edebiyatý bu kaynaktan oluþmuþtur. Yunus Emre güzel üslubuyla bu duyguyu þöyle dile getiriyor. "Yalancý dünyaya konup göçenler, Ne söylerler, ne bir haber verirler. Kabri üstte türlü otlar bitenler, Ne söylerler, ne bir haber verirler." Dünyanýn tüm olumlu veya olumsuz þartlarýndan sýyrýlarak, ahiret inancýný zihinlerde yaþatmak her þaire nasip olmaya bir yöntemdir. Hayatýn olmazsa olmazý olan ölüm hayatýn bir sýrrýdýr. Keza bir beyitte þöyle söylemek mümkündür. "Kimler geldi kimler geçecek, Bu pýnardan insanlar daha ne kadar su içecek." Elbette hepimiz bir gün bu þerbeti içeceðiz. Ne var ki: Bâki kalan bu kubbede hoþ bir seda" býrakmak olsun. Bu dünya bir hayal âlemidir. Bu âlemde hayal ettiðimiz müddetçe yaþamaya, Yahya Kemal'in diliyle bakalým: "Bir merhaleden güneþle derya görünür, Bir merhaleden her iki dünya görünür, Son merhale, bir fasl-ý hazandýr ki sürer, Gelmiþ gelecek cümlesi rüya görünür." Mezar taþý adlý þiirimle konuyu bitirmek istiyorum: "Ömür, þöyle veya böyle geçecek, Ölüm ise, bir gün istediði saati seçecek. Ayak direme yok ölüme artýk, Son sözünü musallada söyleyecek." SELVÝ BOYLUM, AL YAZMALIM Nihat AYMAK* Dört kelimelik bu cümle yüreðimizde fýrtýnalar koparmaya yetiyor sanýrým. 1977 yýlýndan bu yana dinlendikçe dinlenen yanýk bir türkü, izlendikçe izlenen en güzel aþk filmlerinden biri Selvi Boylum, Al Yazmalým. Anadolu'nun nadide bir köþesinde yeþil yapraklar arasýnda, þýrýl þýrýl akan billur derelerinin kenarýnda, mazot ve eksoz dumaný kokularý içinde baþlayan bir sevdadýr Selvi Boylum, Al Yazmalým. Vefanýn doruða ulaþtýðý, mantýkla duygunun adeta yarýþtýðý hazin bir hikâye. Sevdiðini kaybetmenin insaný nasýl çýlgýna çevirdiðini yüreklerde hissettiren, adeta o aný yaþatan bir duygu seli. Allamýþlar pullamýþlar Seni ele yollamýþlar Canýmdan can koparmýþlar Allý gelin, telli gelin. Selvi Boylum Al Yazmalým filmindeki Asya ile þimdiki Türkân Þoray, Ýlyas ile Kadir Ýnanýr, Cemþit ile Ahmet Mekin ayný mý? Aradan geçen otuz üç yýl neleri ve kimleri deðiþtirmedi ki? Samet rolünü oynayan beþ yaþlarýndaki çocuðun Elif Ýnci isimli kýz olduðunu biliyor muydunuz? Elif haným kendisini küçük Samet olarak izlerken neler hissediyordur acaba? Yýllar geçiyor. Yýllarla birlikte bizler de geçiyoruz. Gidiyor ömürden günler, aylar, yýllar. Küçük Samet'in yaþý kýrklara yaklaþmýþ bir Elif Haným olduðunu düþünürken, Ýlyas'ý yaþlý bir Kadir Ýnanýr olarak görürken, aynada kendimize de bakabiliyor muyuz? Selvi boylarýmýz ve selvi boylularýmýz hâlâ duruyor mu? Ya da nerede, nasýl ve hangi hal* Balýkesir Sýndýrgý Ýlçe Milli Eðitim Müdürü, ÞairYazar deler? Yoksa yeþil yapraklar hazana mý döndü? Ya al yazmalar ve al yazmalýlar? Al yazmalar önce eþarba, sonra türbana dönüþürken al yazmalýlara neler oldu kim bilir. Hangimizin al yazmalýsý hem gönlümüzü, hem yanýmýzý süslemeye devam edebiliyor? Yoksa baþka birine eþ, baþkalarýnýn çocuklarýna mý anne oldular? Her þeye raðmen gönlümüzden atamadýðýmýz selvi boylu al yazmalýlarýmýz için söylemek isteyipte söyleyemediklerimizi dile getiren o cümleler otuz üç yýl sonra kulaklarýmýzda yankýlanmýyor mu? "Çamura saplansam yardýma gelir misin? Elini tuttum sýcacýktý, yüreði elimdeymiþ gibi. Elinden tutuversem benimle gelir mi? Seninim iþte, alýp götürsene beni. Elveda Asya, elveda Selvi Boylum Al Yazmalým. Elveda bitmemiþ türküm benim…" Sabrýn acý, ancak meyvesinin tatlý; sabýrsýzlýðýn ise ne kadar ýzdýraplý olduðunu gözler önüne seren bir serüven, Selvi Boylum Al Yazmalým. Hissî hareket edip anlýk verilen kararlarýn insaný açmaz ve çýkmazlara sürüklediðini gösteren bir kesit. Musibetler zulümler ve ihanetler karþýsýnda bile sabýrlý davranmak. Beklemeyi bilmek bir gün döneceðini ümidiyle dua ederek. Akþam yuvasýna dönen kuþlar misali bir gün evine döneceði günü ve aný sabýrla bekleyebilmek. Bunu yapamamanýn karþýlýðýný ömrü boyunca hicraný yaþayarak ödemenin dramý Selvi Boylum Al Yazmalým. Çýkardýðý gürültüden konuþulanlarýn zor duyulduðu BMC kamyonlarda baþlayan soylu aþklarý, klimalý lüks otomobillerde devam ettirebildiðimizi söyleyebilir misiniz? Ölesiye sevmeler yerini elektrik alamama ve voltaj düþüklüðüne mi terk etti yoksa? "A benim bahtý yârim Gönlümün tahtý yârim. 69 Yüzünde göz izi var Sana kim baktý yârim?" türküsüyle sevdiðinin yüzüne bir baþka nazarla bakýldýðýný hissedecek kadar feraset sahibi olanlarýn çocuklarý niçin bugünlerde; "Bir dilim, iki dilim, üç dilim elma Gel sarýl boynuma almazsan alma." diye türküler söyleyip kývýrtýr oldular? Gönlündeki yangýný yüreðinin derinliklerine hapsederek; "Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti." diye sorgulayabilen vefayý bulabilmek þimdilerde ne kadar mümkün? Selvi boylarýmýzýn ve selvi boylularýmýzýn kadrini bilerek, sabýr þükür ve dua ile geçirilebilen günlerin yaþanmýþ sayýlacak bir ömür mesabesinde olacaðý da muhakkak. Mevla gönlünüzdeki Selvi Boylu ve Al Yazmalýlarý ilk günkü gibi heyecanlý ve diri tutar inþallah. TÜRKÝYEM Türkiye'm güzel Anadolu'm Hakk'týr tuttuðun, benim yolum Mahzunum kýrýldý kanadým kolum Türkiye'm, güzeldir Anadolu'm Daðý, taþý, yazý, kýþý, baharý Çalýþýr didinir genci ihtiyarý Görmesin insaný cehennem narý Türkiye'm, güzeldir Anadolu'm Çalýþkandýr erkeði kadýný Gel de gör o yiðit evladýný Tarihe yazdýrýr güzel adýný Türkiye'm, güzel Anadolu'm Müslüman ve Türklüktür yolum Kavidir bükülmez bu kolum Fedadýr vatana kýzým, oðlum Türkiye'm, güzeldir Anadolu'm Bayraðý, sancaðý ve bu vataný Fatihalar gönder, incitme ataný Þefî olsun bize sultanlar sultaný Türkiye'm, güzeldir Anadolu'm. Halil KONYALI 70 ÖZ ANA Türkiye… Öz ana… Uyansana Seherinde günlerin, Süt verdiðin, Yavrudur aðlayan. Ayrýlýk baðýnda, Sinesini daðlayan, Bahtý kara Türkistan. Ve ata yurdunda; Ayný kandan, ayný dinden, Milyonlarca masum insan, Öz ilinde esir. Yanýp yanýp tükenir, Bin alevlerin çemberinde, Bu son damla, Bulandý kanla. Türkiye artýk anla! Uzatýyor ellerini sana, Dönüp bir baksana, Türkiye… Öz ana… Ellerinden tutsana. Þükrü ÇAKIR YAÐMUR 1 bu kýþta bu baharda yaðmurda seni özleten bir þey var havalarda 2 yaþamýþlýðýmýz vardý seninle yaðmur altýnda ayrý basamaklarda ýslandýðýmýz 3 yaðmur güzeldir elbet içinde yaðmadýðý sürece acý vermediði sürece 4 yaðmuru bulutlu havada severim beyaz bulutlu gökyüzünü, incitmeden yaðarken Mualla KÂTÝP SERZENÝÞ - 2 Nuray ÇEVÝK* "Zaman deðiþti, hiçbir þey eskisi gibi deðil…" Ne kadar da sýk duyar olduk bu sözleri."Bu durum iyi mi kötü mü? " sorusu kurcalýyor o zaman kafamýzý. Böyle cümleler sarf etmek pek de iyi olmasa gerek. Zira deðiþimin hýzlýlýðýnýn ifadesi bu. "Deðiþimin neresi kötü? "denebilir elbette. Hýzlý deðiþim saðlam temellere oturmadýðý için, iyi çiðnenmeden yutulmuþ lokma gibi toplumun midesine oturuyor, hazýmsýzlýk günbegün yaþamýmýzýn her alanýnda bizi zorluyor. Bilimsel açýdansa sosyolojide terör sebebidir kültürel yozlaþma. Bu hazmedemeyiþin, bu temelsizliðin tezahürüdür. Sanýrým yanlýþ deðiþimden en çok etkilenen de çocuklar. Henüz kendileri farklýlaþmayý hayatýna yedirememiþ bireylerin/ebeveynlerin çocuklarý arafta kalarak ne o yana ne bu yana gidebiliyorlar. Arada sýkýþýp kalmanýn þaþkýnlýðýyla bir keþmekeþin içinde çalkalanýyorlar durmadan. Tutunacak bir dal ararken de ya televizyon, bilgisayar ya da internet kafe çýkýyor karþýlarýna. Haliyle rol modeli aldýklarý kiþiler de televizyondan fýrlamýþ kahramanlar, " Made in PRC " etiketli kanserojen oyuncaklar oluyor. Bunlarýn adý Pokemon oluyor, Ninja oluyor, Bakugan oluyor; liste her geçen gün -bu rant kapýsýnýn tatlýlýðý ve bereketliliði dolayýsýyla- uzayýp gidiyor. Asýl dikkat çekici olansa huysuzluk etmeden kendini bu yalancý kahramanlarla oyalayan ama zihinsel olarak geliþmeyen/geliþemeyen çocuklar çoðalýyor. Mýzýrdanmayan çocuklar anne-babalarýn iþine geldiði için de kayýp nesiller arttýkça artýyor, sayýlamaz hale geliyor. Burada elbette asýl sorumlu çocuklarýn yetiþmesinden birinci derecede görevli aileler. Çocuklarýmýzla zaman geçirmek, onlarýn meþgaleleriyle ilgilenmek, onlarýn çocukluklarýný yaþamalarýna yardýmcý olmak, bunu yaparken de * Eðitimci geleceðe emin adýmlarla yürümelerini saðlamak asli görevimiz. Test yapraklarýyla bilgisayar ekranlarý arasýnda sýkýþmýþ çocuklar… Bizim ve onlarýn baþka baþka beklentileri, ihtiyaçlarý var. Yarýnlarda bizim de payýmýz olacaðýna göre bu aymazlýk, vurdumduymazlýk niye? " Biz çocukken böyle miydi yaa? " cümlesi içinde barýndýrdýðý anlamlarla büyüye dursun, böyle cümlelerle alay eden bir kesim de hýzla çoðalýyor, sonuçlarýna aldýrmadan. Entelektüel insanlar bara gidenler, fular baðlayanlar olarak algýlanýyor; elit kesimin sosyete olduðu sanýlýyor; kültür ise "google" ýn arama sonuçlarýna sýkýþýp kalýyor. Yanlýþ algýlar yanlýþ süreç ve yanlýþ sonuçlarýyla bizi geleceðe taþýyor. Elimizdeki her tür imkâný kullanmayan ya da yanlýþ kullanan genç nesiller yarýnlarýmýz için zayýf halkayý temsil ediyor. Zamanýn deðiþtiði doðrudur. Çünkü bizler hazýr ve plastik oyuncaklar yerine, çamurdan, çerden çöpten oyuncaklarla; ama paylaþarak, hayallerimizde yeni dünyalar kurarak oynardýk oyunlarýmýzý. Bizim için oyuncak "sorun" u yoktu. Sorun diyorum çünkü oyun eðitici bir çözüm olmasý gerekirken ebeveyn-çocuk arasýnda bir probleme dönüþebiliyor. Alýnmayan ya da alýnan ama yanlýþ eðiten bir oyuncak büyük çalkantýlar yaratabiliyor ev hayatýnda. Hazýr oyuncaklara baðlanan hayaller salýnamýyor, daha yeni hayallere yelken açýlamýyor bir türlü. Kirlenmenin, tozlanmanýn suç olmadýðý günlerde, üretkenliðin küçücük yaþlarda baþladýðý dönemlerde büyüyen çocuklar olarak kendimi çok þanslý hissediyorum. Böyle büyümüþ anne-babalar olarak çocuklarýmýzý da üretken ve hayallerini somutlaþtýrabilen bireyler olarak yetiþtirmek görevimiz. Bu görevin en önemli parçasý testler, deneme sýnavlarý da deðil üstelik. Sadece olmasý gereken bir parçasý. Ötesi de deminden beri söylediðimiz þeyler. Çocuktan bahsediyoruz kolay deðil. Elbette aðlayacak, huysuzlanacak, bir insan o. Býrakýn çocukluðunu yaþasýn. Ýlgilenin onunla, payla71 þýn, eðitin. Geleceðe mektuplarýmýz çocuklarýmýz. Satýr satýr iþleyelim onlarý. Sorumluluðumuzu taþýyalým. En deðerli eserlerimiz, þaheserlerimiz olsun. Gençler lütfen hayal kurun. (Ama bunlar bol para ve sevgili hayalleri olmasýn yalnýzca), zihinsel jimnastik yapýn, boþ oturmayýn üretin, dünyanýn en güzel etkinliðidir üretmek. Ancak üreten insanlar tükettiðinin kýymetine mazhar olabilir. Lütfen basmakalýp fikirlerle, hazýr sunulanlarla yetinmeyin. Her zaman daha iyisi, daha yenisi vardýr, olmalýdýr, olacaktýr. Yeni nesiller atalarýn umut kapýsýdýr, dilek aðacýdýr. O dilekleri okuyun, görün, yarýnlarýmýzýn aydýnlýðý sizlere baðlý. Büyüdük diyorsunuz, bunu ispatlamaya çalýþýyorsunuz ya iþte size fýrsat. Gerekirse siz büyüklerinizi eðitin. Þuurunuzu canlý tutun ki hayatýnýzýn þiirini yazasýnýz. Torunlarýnýz tarafýndan rahmet ve minnetle anýlasýnýz. DEÐÝÞTÝ ÇOCUKLAR Dalya ve istop oynardýk biz çocukken. Bebeðimizi çöpten, çamurdan yapar Oyunlarda yaþardýk hayatý. Bilgisayarlarýmýz yoktu ama, Aramýzda gizli bir sevgi Gizli bir dostluk vardý hissedilen. Zaman geldi Oyunlar deðiþti ve tabii çocuklar da. Sevgi ve dostluk kelimesi Kitaplarda ve þiirlerde saklý kaldý, Yalnýz, arayanýn bulabildiði… Sevgi yalnýz, yapayalnýz kaldý, Dostluk ayrý düþtü insanlardan. Zaman deðiþti, Çocuklara acýr oldum ben. Test kitaplarýna gömüldü umutlar Gelecek endiþesiyle oynanmakta oyunlar. Ekrandaki zýplayan kahraman Ninjalar, ninja gibi olmalar, Pokemonlar sardý düþleri. Yazýk oldu çocuklara yazýk Bilgisayarlar, makineler mezar oldu O güzel hayallere. ÇANAKKALE’DE* Sýrlarla dolu bir ibret vakasý, Kana boyanmýþtý, Boðaz'ýn iki yakasý, Bütün dünya gördü, Türk'ün büyük çabasý, Zalimin zulmü yýkýldý Çanakkale'de. Toprak deðil, hep þehit kaný, Silahýný vermeyen askeri iyi taný, Cesarete simge oldu Binbaþý Hakký, Döküldü, düþman denize Çanakkale'de. Yedi düvel birleþerek geldi Çanakkale'ye, Karþýsýnda Mehmetçik'e bir bak, hele, Süngü bellerinde, tüfek ellerde, Düþmaný imanla yendik Çanakkale'de. Gidenler gelmedi, þehit oldu cephede, Daha küçüktüler, yaþý on beþte, "Allah Allah" diye hep ileride, Mehmetçik erdi muradýna Çanakkale'de. Askerin üstünde çul ile çaput, Soðuktan koruyan yamalý kaput, Mezar oldu ona siperi, gerekmez tabut. Boðaz kana boyandý Çanakkale'de. Destanlar yazýldý, Arýburnu, Conkbayýrý'nda, Tabii Koca Seyit var düþmanýn karþýsýnda, "Çanakkale Geçilmez" diyor bir haykýrýþta, Gülleyle tarih yazýldý Çanakkale'de. Gelmiþlerdi, Edirne'den, Samsun, Hatay'dan, Örnek almýþlardý savaþmayý Ata'dan, Sonunda vatan temizlendi, düþmandan, " Geçilmez" denildi, Çanakkale'de. Merve Zekiye ÞAHÝN Kaya-Ýsmet YÝBO 7/C-250 Niksar-TOKAT * Tokat Ýl Milli Eðitim Müdürlüðü'nün, 18 Mart Çanakkale Þehitlerini Anma ve Deniz Zaferi'nin 95'inci yýldönümü dolayýsý ile düzenlemiþ olduðu þiir yarýþmasýnda Ýlköðretim okullarý arasýnda birinci olan Niksar Kaya-Ýsmet Özden YÝBO, 7.C sýnýfý öðrencisi M. Zekiye Þahin'in "Çanakkale'de" isimli þiiri. 72 NURÝ PAÞA Neriman HASANZADE* "Kardeþ Azerbaycan Türkü'nün menafiyi her bir Türk için kutsaldýr. Eðer Azerbaycan'ýn azatlýðý yolunda yeni kurbanlar lazým olarsa, ona da hazýrýz". Nuri Paþa- 1918-i yýl "Azerbaycan halký müttefiki Türkiye askerlerini büyük sevinçle karþýlýyor, onlarýn geliþini bayram ediyordular" "Azerbaycan tarihi" kitabýndan Nuri Paþa at belinde, Türkiye'den, Kars'tan gelir. Azerbaycan deye-deye, yaralanmýþ aslan gelir. Ermeni'nin hýyaneti, Rus'tan gelir, Fars'tan gelir. Ne gelirse, hayýr ya þer, ezel-ahýr, halka gelir. Benim halkým! Nuri Paþa arkasýza, arka gelir… Var ol seni, arkam benim, arkalý ses-sedam benim. Fatihlerin varisidir, turanlý þehzadem benim. Türküm benim, Irkým benim. Fikri düþmen sengerinde, özü Bayraklar altýnda. Bayrak vatansýz olanda kayýp olur ayaklar altýnda. Türk göðsünden süt emipse, Türk'e besti. Türk ninnisi iþitipse, Türk dönmezdi. Türk belinden gelipse, Türk basýlmazdý. 1 Türk nalesi iþitipse, Türk Almazdý. Þimþek desen Türk'e azdý. Altý kandý, üstü kanlý göz yaþýdý, bu topraðýn. Gözyaþý-kan yaddaþýdý bu topraðýn. Aç göðsünü seherlerin dað yeline, Nuri Paþa! Kývýlcýmla serpelensin at nalýndan, at beline, Nuri Paþa. Ermeniler pusudaydý, top-tüfekle. * Azerbaycan Halk Þairi Gence'liler-yol üstünde, tuz-ekmekle. Bekliyordu gökten inen, bir halaskar melek gibi. Zamanýn eli tetikteydi, açýlacak, tüfek gibi. Tarih esrin evveline nur çilesin fiþek gibi. TarihiTarihi anlar, Tarihi geyrül-gal yazýyor. Tarihçiler tarih deyir tarih kendisi soru yazýyor. Türk kýlýcý parlayanda, tarihe istiklal yazýyor. Azerbaycan gede bilir, Azerbaycan ite bilir. Ermeniler Türk soylunu, didim-didim dide bilir. Hayla Baký Sovetinde iclas gedir. meþveretti. Bu meþveret-kýrgýnlara beraattý. Bu beraat bu millete hýyanetti. 2 Hele þehir Þaumyan'ýn elindedi. 3 Hele taþnak Lalayan'ýn mauzeri belindedi. Türk'üm-diyen bir milletin soykýrýmý, matem günü! Baktýn, taliyin kem günü! Harayýna çagýrdý Azerbaycan, yer yüzünü. Dünya görsün Ermeni'nin her yüzünü. Tanrý, sen de taný, Tanrým "Hoydu, delilerim, hoydu!" Baþ bir yana, leþ bir yana! Terpenir agzým içinde dil bir yana, diþ bir yana!" -deyen erler haný, Tanrým? Topraðýn üstünde püskür, topraðým altýný, Tanrým! Selçuk Beyin bu haraya 4 eli yetmir, þahý matdý. 5 Þah babam Eldeniz yatmýyor, 6 Atabeyler rahatsýzdý. 7 8 Hatayi'nin kýlýcýný gönderirdi, Sefevi'ler, Dilinde "Allah'-ü-Ekper!" Türk'ün kýlýç lehçesinde konuþardý Ermeni'yle. Çarpýþýrdý yerle-gökle. 9 Sultan onda el kaldýrdý, Kýzýlbaþ'a El kaldýrmaz, iþitmiþizEl tutar kardeþ-kardeþe. 73 Sünni-þive kavgasýydý, Ýki Türk'ün bir-biriyle, savaþýydý. Bir saadet beþiðinde, felaket, ab-havasýydý. Türk'ün kaný aktý, þair! Sünni-þia ayný kandý, Ya Muhammet! Ölen senin ümmetindi, pak dediðin, Müslüman'dý. Millet deyen þia diyor, Sünni gezir, Azerbaycan. Yaram göyner, ruhum sýzlar. Asýr-asýr Azerbaycan. Türk koþaný niþan almaz küreyinden, Avrupa'nýn, Rusya'nýn diken çýktý, yüreðinden. Ayýrdýlar, Buyurdular. Gizli Selip yürüþüne sesliyordu, Nuri Paþa. Türk yarasý tükeçare istiyordu, Nuri Paþa. 10 Orada Lenin car çekirdi deðiþtirin vaziyeti! Bizden evvel istiyordu Vatansýza Rus devleti. 11 Heþterhan'a taþýyordu 12 Neftimizi gemi-gemi. 13 14 "Gülistan"dan , "Türkmençay"dan , Millete ne kalmýþtýysa, miras gibi. Bir cehennem sahnesiydi, 15 Bir þeytan mucizesiydi, Þamahý'da katliam-garet! Þirvanþah'lar sarayýnýn ocaðýydý bu memleket. Mayasýnda þiir-sanat, Dansöz hizmetçiler nerde? Þairler, Meclisler nerde? 16 Beylagani, Hakani? Mezarýndan sor, nerde? Saraylarýn, hakanlarýn, þahlarýn, sonu buydumu? Allah, Allah! Var olanlar, yokuydu mu? Dünya kendisi yokuydu mu? 17 Gökçay'da çay, soðuldu mu?! 18 Aksu'da su kurudu mu? Köyleri yakýyordular, Türkleri ateþe atýyordular, Ayaklayýp cesetlerin üstünden, geçirdiler. Dilimizi kestiler, Türk dilidi, diyordular. Ýnsan kýyafeti geyirdiler. Bu vahþilerÝnsana benzemek için, Ya insaným demek için. Türk'ün savaþ bayraðýnda doðan Aya, hilale bak! "Baký! Baký! Deyenlerin gözlerinde 74 Soruya bak! Bu yürüþe, bu hücuma, bu þanlý cah-celale bak! Yigitlerin sýrasýnda "hücum" deyen yigit geliyor. Azerbaycan! Senden ötrü gör kaç bin þehit geliyor! Türk sözüyle Türk kýlýcý hem fikir oldu zalim düþmen. Kalktýk Ýslam Ordusunun Azerbaycan sengerinden. Türkiye'den Kuran geldi, azan geldi. Kendi ismini kendi kanýyla yazan geldi. Ankara'dan, Erzurum'dan, Adana'dan, Edirne'den. O vatandan bu vatana, yaþa millet! yaþa vatan! Beþikte dil aça-aça mezarda doðmalaþtýlar. 19 Kayserililer, Aðdamlýlar , Samsunlular, aðlaþtýlar. Paþa balam, senin ismin oradan gelir. Bu damara, o damardan bak, o kandan bu kan gelir. Sen gelende, Nuri Paþa sen yaþýnda civan gelir. Türk can koydu bu toprakta "Azerbaycan" deye-deye. Tarih! Seni okuyorum ben Türk'e "Can" deye-deye! Baký-Kayseri-Baký Mart-Nisan 2009 Açýklamalar: 1 Almaz -görünür Elazýð'da yaþamýþ "Azerbaycan","Baký" deyerek nale çeken Almaz Yýldýrým kast ediliyor 2 Þaumyan- Stepan Þaumyan. Güya ünlü komünist, partiyacý, inkýlâpçý, aslýnda ise eli binlerle günahsýz Türk'ün kanýna batan cani, Taþnaksütyün partisi üyesi 3 Lalayan-aynen Þaumyan gibi. 1918-de Nuri Paþa Bakýya gelene kadar ne kadar günahsýz Türk'ü kanýný akýttý. 4 Þah matdý-satrancý kast ediliyor 5 Eldeniz-Eski dönemde Azerbaycan hükümdarý 6 Atabey-Eski dönemde Azerbaycan hükümdarý 7 Hatayi Þah Ýsmayýl-XV asýr Azerbaycan hükümdarý, þair 8 Sefeviler-XV asrýn sonu-XVI asrýn evvellerinde Güney ve Kuzey Azerbaycan'ý birleþtirdiler, hâkimiyeti ele aldýlar 9 Kýzýlbaþlar-Anadolu'nun Doðusunda ve Azerbaycan'da þia tarikatý altýnda Sünnilere karþý mücadele edenler 10 Lenin Vladimir Ýliç-Rusya'daki 1917-ci il inkýlâbýnýn baþçýsý 11 Heþterhan-Rusya'da liman kenti 12 Neft-petrol 13 "Gülistan"- Rusya ve Ýran Azerbaycan'ý iþkal etmek için savaþ baþladýlar. Azerbaycan'ý Kuzey ve Güney olarak ikiye böldüler. Güney Ýran'da, Kuzey Rusya'da kaldý. Gülistan köyünde baðlanan antlaþma" Gülistan" mukavelesi adlandý. (1813) 14 "Türkmençay-Azerbaycan yeniden Rusya ve Ýran arasýnda ikiye bölündü. 1828-de Türkmençay köyünde antlaþma imzalandý. 15 Þamahý- Azerbaycan'ýn Þirvan bölgesinde en güzel kent. Dünyaya Hakani Þirvani (XII asýr), Seyit Ýmadeddin Nesimi (XIV asýr), M.E.Sabir, A.Sehhet, S.E.Þirvani gibi dünyaca ünlü þairler vermiþtir. 16 Beylegani (XII asýr); Azerbaycan þairleri Hakani (XII asýr) 17 Gökçay-Azerbaycan'ýn en güzel kenti. Nar meyvesi ile meþhurdur. 18 Aðsu-Azerbaycan'da kent -Hayvasý ile meþhurdur 19 Aðdamlýlar- Aðdam-Karabagýn en güzel kentlerinden biri. Þimdi yarýsý Ermeni'lerde, yarýsý Azerbaycan tarafta. Türk dünyasýnýn ünlü þairi Yavuz Bülent Baki'lerin soyu oradan gelmedir. Ýþkâldan önce Bakiler Aðdamý gezmiþ, topraðýndan Anadolu'ya getirmiþtir. KÜMBET’E GELENLER 75 KÜLEBÝ'YLE NÝKSAR'A YOLCULUK - Cahit Külebi Memleketim Konulu Þiir Yarýþmasý Birincisi - Ankara üstünden, Niksar'a vurdum. Çamlýbel sýrtýnda bir yolcu gördüm. Yaþlý gözlerinin sýrrýný sordum. "Doðduðum köylerin seylabý" dedi. Kayýp Sevdalar ki kana bulanýr, Al, yeþil giyinir, göðe ulanýr… Dedim , "Bu dizeler nasýl sulanýr?" "Aþktýr bu bahçenin dolabý" dedi. "Gâh Köroðlu, gâhi Çelebi" dedi Dedim" "Tenler çatlak, poyraz esiyor. Eþkýyalar gündüzleri basýyor. Cebeci köprüsü; yorgun, esniyor." "Yunus gibi sevin, Çalab'ý" dedi. Memleket kokuyor halis þiirin! Gözlerde, dillerin ucunda yerin! "Adýný baðýþla ey þair!" dedim Benim adým Cahid Külebi" dedi Yalap yalap çýktý yücelere su. Gökten mavi, mýsralardý arzusu. "Nedir" dedim, "Bir meþrebin doðrusu?" Niksar'a bir anýt yakýþýr elbet' Sevgiler sel olur, çiçekler demet. Dedim ki "Tokad'a neden bu hicret?" "Suya indirmeye, mehtabý" dedi. Orhan Seyfi ÞÝRÝN EDÝTÖRDEN Mehmet Emin ULU Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Üyesi Baþtarafý sayfa 3’de Yunus Gönüllü Olmak Yunus'la olmak, Yunus gibi düþünmek, Yunus'a varmak, Yunus'un Çalap'ýný bulmak, Çalap'ýn tahtýna âþýk olmak; O'nda dirilmek, O'nda yok olmak, evrenin sýrlarýnýn sýrrýna vakýf olmak… Eðer bu hal içre olursa kullar, dünyada sevgiden, hoþgörüden, baþka ne kalýr acep? Yunus, "Bir Medeniyetin sembolüdür". Osmanlý, Yunus'un sivil planda kurmak istediði hayalin devletleþmiþ þeklidir. Yunus, Anadolu'nun ruhudur. Yunus, öteler ötesi bir dünyanýn eþiðinde sevgi harmanýnda yoðrulan mayanýn gönül ateþinde piþip dost sofrasýnda paylaþtýkça büyüyen ulûhi bir vecdin söze ve dile gelmiþ serencamýdýr. O'nun kadar "Bir"den, "Birlik"ten, "Tevhid"den bahseden kimse olmamýþtýr. O birlik sarayýnýn mihmandarý gibidir. Onu kýlavuz kabul eden herkes, sevginin kaynaðý olan "Mutlak Cevhere" visale erme konusunda endiþe taþýmaz. Kâinatýn var oluþunun miftahý (anahtarý) elbette sevgidir. Yunus'un þiirleri bu anahtarýn ta kendisidir. 76 Üç gün boyunca bize Yunus'u yaþatan, Yunus'u hatýrlatan, gönül pýnarlarýmýzdan ýlgýt ýlgýt Yunus Rüzgârlarý estiren, Yunus Gönüllü Sandýklý Halkýna, Elazýð "Kürsü Baþý Ekibi"ne, Sandýklý "Yaren Sofrasý Ekibi"ne, Sandýklý Belediye Baþkaný Ýsmail Elibol Bey ve Sandýklý Kaymakamý Samet Ercoþkun'a binlerce teþekkür etmek bir minnet ve gönül borcudur. Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin birbirinden deðerli üyeleri arý misali Anadolu kýrlarýnda, ovalarýnda þölen þölen gezip konduklarý çiçeklerden aldýklarýný bal misali yine halkýna vermeye devam ediyorlar. Kütahya Simav'da, Elazýð Hazar'da, Muðla Bodrum'da, Amasya-Taþova-Boraboy'da, Tokat Geyras'ta düzenlenen þiir ve sanat etkinliklerinde KÜMBET Ailesi, kültür dostlarýyla buluþuyor. Elinizdeki dergiyi bu düþünceyle hazýrlayanlara; bu sevgi bahçesinin içinde "Benim de bir gülüm olsun!" diye yazý gönderenlere ne mutlu!… Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði FOTOÐRAFLARLA ETKÝNLÝKLERÝMÝZ Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði'nin 3.Olaðan Kongresi yapýldý. Divan Baþkanlýðýný GOP Üniversitesi Rektör Yardýmcýsý Prof.Dr. Ali KASAP'ýn yaptýðý kongrede Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Baþkanlýða Remzi ZENGÝN seçildi. Yeni Yönetim Kurulu Muhsin DEMÝRCÝ, Mahmut HASGÜL, Hasan AKAR, A.Turan ERDOÐAN, Emin ULU ve Burhan KURDDAN'dan oluþtu. Reþadiye Belediyesi tarafýndan Reþadiye Halk Eðitim Merkezi'de düzenlenen Çanakkale Zaferinin 95.Kutlamalarýna Derneðimiz adýna Araþtýrmacý-Yazar Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU, Hasan AKAR ve Kýnalý Ali'nin torunu Ali Kýnalý konuþmacý olarak katýldýlar. Ayný ekip Aralýk 2009 'da sekiz askerimizin þehit edildiði Sazak Karakolu'nu da ziyaret ettiler. 77 Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði yeni yönetim kurulu Tokat'ta yayýn yapan gazete ve televizyon kuruluþlarýný ziyaret ettiler. * Tokat'ta yayýn yapan mahalli televizyonlardan GÜNEÞ TV'de Yapýmcý Veli GÖKYILDIZ'ýn hazýrlayýp sunduðu programýna katýlýnarak dernek faaliyetleri ve Kümbet Dergisi'nin yayýn hayatý hakkýnda tanýtým yapýlýp izleyenlere þiir ziyafeti sunuldu. Her ay periyodik olarak yapýlan BAL SOHBETLERÝ'nin Mart ve Nisan aylarýndaki konuþmacýlarý "Ehl-i Beyt Sevgisi" konusuyla Tokat Müftüsü Abdurrahman KOÇAK ve "Beslenirken Tedavi" konusuyla GOP Üniversitesi Öðretim Üyelerinden Prof.Dr. Hüseyin KOÇ oldu. Derneðimizin davetlisi olarak Tokat'a gelen ÝLESAM Baþkaný M.Nuri PARMAKSIZ 14 Nisan 2010'da Gazi Osman Paþa Anadolu Lisesi'nde "Telif Haklarý ve Korsanla Mücadele" Konusunda Öðretmen ve öðrencilere konferans verdi. * 15 Nisan 2010 'da da Niksar Daniþmend Gazi Lisesi'nde ayný konu hakkýnda bilgilendirme yapan ÝLESAM Baþkaný M.Nuri PARMAKSIZ ayrýca Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Baþkan ve üyeleriyle birlikte öðrencilere þiir ziyafeti sundu. 78 Niksar Kaymakamlýðý-Kaya Ýsmet Özden YÝBO Müdürlüðü'nce 5 Mayýs 2010'da Niksar'da düzenlenen Vakýflar Haftasý Programýna Tokat Þairler ve Yazarlar Derneði Baþkaný Remzi ZENGÝN ve konuþmacý olarak Hasan AKAR katýlmýþlardýr. Muðla Üniversitesi ve Bodrum Konacýk Belediyesi tarafýndan 30 Nisan-2 Mayýs 2010 tarihleri arasýnda düzenlenen 2.Uluslararasý Pedasa Tarih, Kültür ve Sanat Festivali'ne Dernek Baþkaný Remzi ZENGÝN ve üyelerimizden Ahmet DÝVRÝKLÝOÐLU, Selahattin GÜLER katýlmýþlardýr Kütahya-Simav Belediyesi'nce 14-16 Mayýs 2010 tarihleri arasýnda düzenlenen "15. Simav Þiir Þöleni"ne derneðimiz adýna üyemiz Sýndýrgý Ýlçe Milli Eðitim Müdürü Nihat AYMAK katýlmýþtýr. Sandýklý Kaymakamlýðý'nca 13-15 Mayýs 2010 tarihleri arsýnda düzenlenen "Anadolu Yunus'tur "Þiir Þölenine derneðimiz adýna Araþtýrmacý-Yazar Emin ULU katýlmýþtýr. * Türk Edebiyatýnýn mümtaz þahsiyetlerinden Necip Fazýl KISAKÜREK için aramýzdan ayrýlýþýnýn 27.yýlýnda Tokat Ali Paþa Camii'nde Tokat Müftülüðü, Türk Diyanet-Sen Vakfý ile birlikte 25 Mayýs 2010'da Mevlid-i Þerif okutularak ayný akþam Anma Proðramý düzenlenmiþtir. * Tokat Kent Konseyi Eðitim Kültür ve Sanat Çalýþma Grubu ile birlikte 28 Mayýs 2010'da "Kültür ve Sanat Þöleni" düzenlenmiþtir. Þölene ülkemizin tanýnmýþ þairleri ile birlikte Irak Türmeneli Cephesi Türkiye Temsilcisi Sadun KÖPRÜLÜ ve Kerküklü Sanatçýlar da katýlmýþtýr. 79 Türk Edebiyatýnýn mümtaz þahsiyetlerinden Necip Fazýl KISAKÜREK için aramýzdan ayrýlýþýnýn 27.yýlýnda Tokat Ali Paþa Camii’nde Tokat Müftülüðü, Türk Diyanet-Sen ile birlikte 25 Mayýs 2010’da Mevlid-i Þerif okutularak ayný akþam Anma Programý düzenlenmiþtir. Derneðimiz üyelerinden Vasfi Diren, Tarým Ýþletmelerine ziyarette bulundu. Tokat Kent Konseyi Eðitim Kültür ve Sanat Çalýþma Grubu ile birlikte 28 Mayýs 2010’da “Kültür ve Sanat Þöleni” düzenlenmiþtir. Þölene ülkemizin tanýnmýþ þairleri ile birlikte Irak Türmeneli Cephesi Türkiye Temsilcisi Sadun KÖPRÜLÜ ve Kerküklü Sanatçýlar da katýlmýþtýr. 80