Bülteni İndirmek İçin Tıklayınız - Japon Dostluğu Ertuğrul Şehitleri
Transkript
Bülteni İndirmek İçin Tıklayınız - Japon Dostluğu Ertuğrul Şehitleri
Kazadan Kurtulan Serdümen Hakkı Efendi’nin Kaleminden ERTUĞRUL FİRKATEYNİ DESTANI ERTUĞRUL FİRKATEYNİ ŞEHİTLERİ 124. YILINDA ÜNYE’DE YENİDEN DOĞDU! Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu Dinlesün efendim söyleyeyim bir destan Cümlemizin nusretine tevfik eylesün Hazret-i Yezdân Gâzi Sultân Hamid şevketlüm ey cân Emr eylemiş emrine emr ü fermân dediler Hem vekil-i Peygamberdir hem halife-i rûy ü zemin Hem adâlet hem sahâvette (cömertlikte) şeref-zemin Hakikat-i hâli zikr edelim cümleniz olsun emin Penâhıdır (sığınacak yeridir) cümle mü’minlere cümlesi hakkında şâyân dediler Târih-i sene bin üç yüz [beş] Temmuz Rûmi İrâdesi ta’allûk eylemiş (çıkmış) doğru Ertuğrul Firkateyni hakkında filori Üç yüz bin lira Osmanlı ihsân dediler Ümerâ (komutanlar) ve zâbitân gelmişler bir araya Karar verdiler Şûrâ-yı Bahriye’ye Hüküm indi nizâm gitti irâdeye Çaponya râhına (yoluna) şâyân (layık) dediler Temmuz ikide dediler hakkında irâdesi Ale’s-sabah Köprü’den hareket çâresi İki köprü arasında alındı cebhânesi Saat onda râh-ı revân (yola çıkın) dediler Şamandradan fora oldu bağımız Köprü üzerinde emr eder Liman Kumandanımız Alay sancaklarıyla donadıldı armamız Galata Köprüsü’nün küşâdına (açılmasına) fermân dediler Açıldı Köprü göründü önümüz maşaallah Sefinemizi (gemimizi) görenler dediler bârekallah Cümlesini hatâdan saklasun Hazret-i Allah Böyle bir fetin kahraman dediler Emr olundu musıka çalındı gemici havası Çımariva oldu askere etdirildi pâdişah duası Nicelerin ağlar atası ve anası Hakkımızda hayır dualı fermân dediler Yedi def ’a çağırdık Pâdişâhım çok yaşa Takdirde yazılan gelür imiş bu başa Devletlü Kapudan Paşamız sen de yaşa Didelerinden Ceyhûn revân dediler Sarây-ı Hümâyûn’u cümlemiz eyledik ziyâret Kız Kulesi’nden geçdik Saray Burnu’na gayet Marmara açığında yol verdik gayet Hamd [ü] şükr ile râhına revân (yola çıkın) dediler Ahşam oldu çalındı divân taburu Kumandanımız bey dedi evlâtlarım edin sabırı Birinci iskele Marmaris Limanı’nda atarız demiri Andan dahi râh-ı revân dediler Ol gece gitdik Marmara açığında hava râkit Ale’s-sabah Gelibolu gözümüzün önüne oldu râhib (geniş) Bu şehirdedir Yazıcı Mehmed Efendi ol ulu zâhib Bir top endaht ile dua-yı selâm dediler [Üç g]ün üç gecede Marmaris’e vardık selâmet İki gün limanda eyledik ikâmet Üçüncü gün eyledik hareket Rados da muayyen gāyet Bir top endaht ile duâ-yı selâm dediler Kıbrıs açığında gitdik üç gün üç gece Dördüncü günü Portı Said limanı göründü göze Hilâfım yokdur bu destanda kulak verin söze Şehr-i muazzam hakkaten sa‘id (temiz) dediler Limanda geldi gılavuz girdi gemiye Beyaz çamaşurları giydik kulak verdik âmire Güneşden sıcakdan ayak basılmaz yere Burası böyle acib (garip) ilerüsi ne hâlde dediler Girince limanına etrâfını eyledik seyrân Dostlar gülmüş ise düşmanlar hayrân Dediler burada böyle firkateyn nerede[n] revân Yoksa Selanik irşâdına adâlet dediler TÜRK JAPON DOSTLUĞU VE ERTUĞRUL FİRKATEYNİ ŞEHİTLERİ ANİTI, TAMAMLANDI. ABDULHAMİT HAN EMRİYLE FIRKATEYN JAPONYA’YA GİTTİĞİ DOSTLUK ZİYARETİNDEN DÖNERKEN, FIRTINADAN BATMIŞ VE 550 DENİZCİ ASKERİMİZ ŞEHİT OLMUŞTU. BUNLARIN DOKUZU ÜNYE’Lİ İDİ VE BİRİ DE SAĞ OLARAK DÖNMÜŞTÜ. ŞEHİTLER İÇİN ANIT YAPILMASI FİKRİ ARAŞTIRMACI YAZAR YAŞAR KARADUMAN’IN ÖNERİLERİNDEN DOĞMUŞTUR. ERTUĞRUL FİRKATEYNİ ŞEHİTLERİ ANITI TÜRKİYE’DE İLK KEZ YAPILMIŞ, TEK ESERDİR. Anıt yapma fikrimiz, beş yıl önce başlamıştır.Uzun ve çetin mücadeleler, kavgalar, inişler, çıkışlar, yakınmalar, protestolar gibi problemlere rağmen eser ortaya çıkmıştır. Sevinç, gurur benliğimizi sarmışken, geçmiş mücadeleler yerini tatlı hatıralara bırakmıştır. Anıt, aynı isimdeki derneğimiz tarafından yaptırlmıştır. Anıtları Koruma Kurulu koruması altındaki hazineye ait Topyanı, önce kültür ve turizm bakanlığına, anıt yapılması kaydıyla tahsis edilmiş, sonra da anıtın yönetimi Türk -Japon dostluğu ve Ertuğrul Firkateyn Şehitleri Derneği’ne, derneğin amacına uygun faaliyetleri için devredilmiştir. Yüksek anıtlar kurumu proje denetimi için belediyeyi görevlendirmiştir. Belediye çalışanlarına bu gayretlerinden dolayı teşekkür ederiz. Anıtın inşaatını Müh. Reşit Erol yapmıştır. Titiz, her şeyde kusur bulan, sabırsız, aceleci, hiçbir şeyi kolayına beğenmeyen, geçimsiz, kavgacı dernek başkanının kaprislerine sabırla direnmiş, anıtı bitirmiştir. Ancak Anıtın yapımında maalesef projeye tam uyulamamıştır. Değişiklikler yüzünden anıtın görüntüsünü maalesef içimize tam olarak ısındıramadığımızı üzülerek belirtmeliyim.Buna rağmen içten çalışmaları için kendisine gene de teşekkürü borç biliriz. Derneğimizin tüm üyeleri, problemler karşısında kararlılıkla, dimdik ayakta durmuş, destek vermiştir. İstanbul SİMPAŞ GYO derneğimize destek için 16 bin TL bağışlamış, para dernek kasasına alınmıştır. Anıt için 160 bin TL harcanmıştır. Bunun 92 bin TL si kültür ve turizm bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Bakanımız Ertuğrul Günay anıtla ilgili başından sonuna kadar tüm isteklerimizi sevgi ile karşılamış, bizi teşvik etmiştir. Bakanımıza, insan , kültür, sanat haklarına saygılı, hukukun, hümanizmin üstünlüğünü ön planda tutmasına coşkulu bir şekilde teşekkür ediyoruz. Ekibi de takım anlayışında aynı felsefeyi uygulamıştır. Bakanımız anıtın yapılmasını ziyareti ile de denetlemiştir. Sevgimizi nasıl anlatacağımızı bilemiyorum. Dernek kurucu üyemiz rahmetli bakanımız Refaattin Şahin her problemimize ortak olmuştur. Onu rahmetle anıyoruz. Açılış törenini görmek en büyük arzusu idi. Burunucu mahallesi. Anıtın yapımını sahiplenmiş ve kucaklamıştır. Bu mahalle için ne yapılsa azdır. Mahallenin geleneksel birlikteliği, kültür, sanat sosyal coşkuları nadir rastlanılan bir özelliktir. Anıt bu yüzden onlar için vardır. Buranın, sünnet, nişan, düğün, müzik gösterileri, partiler, sanat çalışmalar ile coşmasını diliyorum. Anıt’ta rantçılığa yer yoktur. Ticaret yasaktır. Anıt, uluslar arası boyut kazanmıştır. Sinema. TV, internet aracılığıyla dünya ile kucaklaşmıştır. Bu sevgi saygı ve iletişim ile her yıl binlerce Japon halkının ziyaretini ümit ediyoruz. Japon geleneğini, bize uzattıkları dostluk içinde yaşatmak görevimizdir. Ertuğrul Firkateyni destanı yazılmıştır. Güftesi Dr. Sait Kapıcıoğlu, bestesi büyük dost, şef Taner Çağlayan tarafından yapılmış olup ilk kez birlikte seslendirmişlerdir Kendisi rahmetli olmuştur. Nur içinde yatsın ! Hürriyet ve Hizmet gazete yetkilileri olan İbrahim Sezen ile Şakir Gürel, sesimizi duyurmak için bizden daha fazla koşarak destek olmuşlardır. Teşekkürün yetmediği bu dostluk dayanışmaları yüreklerimize kazınmıştır. Ertuğrul Firkateyni Şehitleri Anıtı Ülkemizin ilk ve tek eseridir. Şehitlerimizin anılarını Ünye’de yaşatacak olan bu anıt artık tarihe mal olmuştur Emeği geçenler sağ olsun ! Türkiye’de ilk ve tek Türk-Japon Dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Anıtı Ertuğrul Fırkateyni Subayları’nın Tokyo’dan Hareketlerinden önceki fotoğrafı Oşima’da yaptırılan Ertuğrul Fırkateyni’nin açılış Törenin’de Japon Yetkilileri’nin Saygı Duruşu. Emr olundu çalındı muzıka yanık havâlar Taşrada Arablar birbirini paralar Dediler Aleyke avnullah Sultanzâdeler Sehâvet’de Hâtem şecaatde Kahraman dediler Şehrin ahâlisi gelmiş gemiye eylediler ziyâret Dediler Âl-i Osman Devleti’ndedir adâlet Bu şehirde vardır birkaç millet İngiliz Fransız Arab İslâm dediler Bu şehrin havası güzel şirindir binâsı Mısır Kāhir mülhak gelüb İngiliz almak istidâsı Devlet-i Aliye’den kuşanmış kılıç olmuş duâsı Sıd[dī]k unvânıyle bir şâh dediler Dört gün ikamet eyledik bu şehirde bir şân ile Ne kadar vasfını eylesem bu şehri gelmez dile Muhtasar (kısa) geçelim bu şehri hele İlerüde var imiş garâib nişân dediler Ertuğrul Fırkateyni Gazileri’nin hastane önündeki fotoğrafı Ahşam olunca sefineyi bağladık bir kazığa Ale’s-sabah yol verdik İsmail’den bakdık gılavuza Çıkdık Port Said’den gelen geldi her biri benzer domuza Yol verdik sefineye râh-ı revân dediler Ahşam oldu gemiyi bağladık koltuğa Süveyş’den bir vapur gelür benzer Fransa’ya Yolcu ile dolmuş gider imiş Marsilya’ya Marsilya havasına emr olundu musıka çalınsun bir marş dediler Kumandan Beyimize söyleyin ne olmuş bu gemiye İskandil oldu etrâfına emr olundu tonos demürüne Dört kulaç su keser üç kulaç gelür yoluna Hak’dan gelen kazâya râzı belâya sabır dediler Gılavuz dedi ben de bir mektub yazayım size Gidin kumandara anladın direktöre İnşaallah halâs (kurtulup) olub biz de gideriz yolumuza Eksik değil kazâ-i Osman dediler O anda bir flika geldi anlatmış başımıza gelen ahvâli Me’mûr idi Rûşen Kapudan fasih (hatasız) bilürdi Fransız lisânı Gelüb sefineye dedi şimdi gelecek bir vapur ile Kanal Amirali Halâs içün bize sa’y [ü] gayret (çaba gösterin) dediler Bir vapur ile Kanal Amirali geldi sefineyi kurtarmağa İki duba dahi geldi kömür ile zincir almağa Biz dahi lop etdik demürü zincire başladık kömür vermeye Halâs içün inâyet-i Hak kâdirdir Yezdân dediler Ol gün çok çabaladık ahşam olunca tamamet Ale’s-sabah oldu bir vapur dahi geldi oldu meded Kumandan Beyimiz dedi cümleniz Hak’dan dileyin imdâd Fazlı çok ihsânı çok âzâd eder Allah dediler Ale’s-sabah oldu cümlemiz yüzümüz tuttuk dergâha Canı gönülden niyâz etdik ol afi Allah’a Kim ki vara yanına şânından değildir reddetmek Allah’a Saat üçbuçukda halâs bulduk şükür Rahmân dediler Yine eyledik sefineyi yolumuza olduk revân Geçdik Timsah Gölü’nü Kanal’a girdik hemân Süveyş’den gelür bir vapur gılavız dedi gemiyi bağlayın Nizâmı Kanal’ın Port Said’den gelen beterdir dediler Şiddetli eser idi Yıldız rüzgârı İşbu bir oldu ki bağlamakda oldu kimsenin kârı Saldı geminin kıçını karaya oldu zararı Bize Allah’dan yok mu imdâd dediler Tornisdan gemi gerüye gitdi ol zaman Topçu kumandanı Celâl Efendi hemân Omuzuna almış yomayı bağlamak içün kahraman Hakkında bu şecaat (cesaret) şâyân (layık) dediler Dümen ile bodoslama kırıldı kıçdan Süvâri Beyimizin gözleri görmez yaşdan Aceb bu kazalar hep geldi Hak’dan Yoksa gılavızın adâvet küfrânımı (düşmanlığımı) dediler [Ku]mandan Beyimiz telgraf çekdi İstanbul’a Başımıza bu hâl geldi emriniz ne ola Emr-i Pâdişâhidir gideceksin bu yola Süveyş Havuzu’nda ikmâl fermân dediler Yedi gün durduk Kanal’da tamamet Güneşin sıcağından kimsede kalmadı tâkat Zevâl oluncaya (güneş batınca) değin niyâz edin gãyet Nil-i mübârek eser idi derde dermân dediler Sekizinci gün bir vapur geldi bize Bağlayub bizleri geçdi ilerimize Biz dahi iki kilid zincir atdılar denize Süveyş’de bir zaman mihmân (misafirsiniz) dediler JAPON HALKININ ACISI BİZİM DE ACIMIZDIR ! Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu Deprem, tusinami ve nükleer facia, Japon Toplumu’nda büyük acılara ebep olmuştur. Belki de izleri yıllarca sürecek bu felaket, 2. dünya savaşı kadar Japon tarihinde iz bırakmıştır. Karakterli, gelenekçi ve hümanist Japonlar!in acısını Türk halkı olarak da yüreğimizde yaşıyoruz. Türk ve Japon toplumlarının kültürel ortaklığı, bu acımızı pekiştiriyor. Osmanlı dönemindeki dostluk nişanı olarak, Japonya’yı ziyaret eden Ertuğrul Firkateyni, Oşima’da batmıştı. Beşyüz elli askerimiz şehit olmuş, altmış askerimiz ise de sağ olarak kurtulmuştur. Bu kazada Japon halkının fedakarlığı, muhtar Saito ile başlamışken , bizzat Japon İmparatoru’nun emirleri ile doruk noktasına ulaşmıştır. Japonların iyi bakımları sayesinde hiçbir yaralı askerimiz kaybedilmemiştir. Japon Halkı o kadar hassas ve hümanist bir toplum ki, bu kaza için Oşima’da bir anıt yapmışlar, ayrıca halkın katkıları ile para yardımı yapmışlardır. Şimdi sıra Türk Toplumu’ndadır. Hemen şu sıralar, Ünye’de bir anıt yapılmakta, dernek kurulmaktadır: “Türk - Japon Dostluğu ve Ertuğrul Firkateyni Şehitleri Anıtı. “Ne mutlu ki Ünye’liler Japonların yaşadıkları facia için, Japonlar’a karşı sevgimizi göstermiştir. Japonya’nın ekonomisi bu yıkımın altından kalkacak güçtedir. Ama gene de bir vefa olarak sembolik de olsa Türk Japon Dostluk ve Ertuğrul Firkateyni Şehitleri Derneği adıyla bir damla destek olmak istiyoruz. Evlerimize, acılarını paylaştığımızın nişanı olarak Japon bayrakları asıyoruz. Van depreminde ülkemize koşan Japon Dr.Atsushi Miyasaki ((41 ) yardımına koştuğu depremde en verimli çağında hayatını kaybetti. Bu insanlık abidesi davranışı Türk halkı asla unutmayacaktır. Mesleğine ve topluma saygının şahikasını göstermiştir. Şimdi Dr. Miyasaki Türk Japon dostluğu, Ertuğrul Firkateyni Şehitleri Derneğimizin onursal üyesi olarak saygın yerini almıştır. Aynı amaçla yardım ekibinde olan Miyuki Konnai ve Yumeka Ota’ya şükranlarımızı sunuyoruz. Yapımı devam eden Türk - Japon dostluk anıtı bu sevginin simgesi olarak ebediyyen Ünye - Topyanı’nda yaşayacaktır. Hümanist Japon Halkı kardeşimizdir. Onların mutluluğu ve yaralıların iyileşmesi için her gün dua ediyoruz. Ertugrul Faciasında Ünyeliler… Ertuğrul Şehidinin Sakarya Gazisinin Oğlu Ünyeli Mehmet Yaşar Karaduman 1887 yılında, Japon İmparatorunun yeğeni Prens Akihito Komatsu, bir Avrupa gezisi dönüsünde İstanbul’da II. Abdülhamit’i ziyaret eder. Abdülhamit, İmparatorun yeğeninin ardından 1890 yılında Japonya’ya bir savaş gemisi ile iade-i ziyaret yapılmasını ister. Bu ziyaret için Ertuğrul Fırkateyni seçilir. Fırkateyn, hem yelken hem de makine ile hareket ediyordu, üç direkli geminin ana hareket noktası yelkendi. 600 beygir gücündeki makinesi de yardımcı bir itici kuvvet oluşturuyordu. 2 bin 400 ton ağırlığında, ahşap bir gemi olan Ertuğrul, 25 yaşındaydı. Kafile Başkanı Albay Osman Bey, gemi komutanı Yarbay Ali Bey’di. Gemide özel olarak seçilen 56’sı subay toplam 607 kişi vardı. O yıl Bahriye Okulunu bitiren genç teğmenlerin tamamı gemiye alınmıştı. Gemi, imparatora mücevherli imtiyaz nişanı ve hediyeler götürecekti. Aynı zamanda Osmanlı Devletinin denizlerde bitmediği gösterilecekti. Geminin uğradığı ülkelerdeki Müslüman halkların da sahipsiz olmadığı vurgulanacaktı. 14 Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıkan Ertuğrul Firkateyni, uğradığı ülkelerin halkları tarafından sevgi gösterileriyle karşılanıyordu. Gemiyi binlerce kişiden oluşan gruplar ziyaret ediyordu. Tam 11 ay sonra Japonya’ya ulaşıldı. Japonya’nın Yokohama Limanına varıldığında tarih 7 Haziran 1890’dı. Japon İmparatoru, Türk amiralini ve heyetini çok görkemli bir şekilde karşıladı. Ertugrul Fırkateyni Destanı Güfte : Prof.Dr.Sait Kapıcıoğlu Beste : Taner Çağlayan Kırksekiz gün durduk Süveyş şehrinde Yirmi bir gün havuzda kusûru limanda Kurban Bayramını yapdık dahi anda Yine adâlet-i şân-ı Âl-i Osman dediler Çok şükür halâs olduk hoş rûşen (parlak) oldu gözümüz Uzatmayalım lisânı lezzet versün sözümüz Bir mübârek saatde hareket eyledik Aden’dir yolumuz Hamd [ü] şükr ile Rahmân’a senâ dediler Üç gün üç gece gitdik Bahr-i Ahmer’i ser-â-ser (bütün) Serçarhçı dedi kömürümüz daha iki gün gider Kumandan Beyimiz dedi Cidde önümüzdedir eylemeyin keder Alurız oradan kömürü râhmıza revân dediler Beş gün beş gecede Cidde’ye vardık selâmet Hazret-i Havvâ Anamızı eyledik ziyâret Aldık kömürümüzü andan tamâmet Yolcu yolunda gerek hava râkit (durgun) râh-ı revân (yola çıkın) dediler Eyledik hareket Aden yoluna olduk revân Bahr-i Ahmer Denizi pek yamandır kaldık bigümân (şüphesiz) Yirmi derece yalpa eyledi sefine (gemi) hemân Dört saat kadar zahmet-i firâvân (büyük sıkıntı) dediler Beş gün beş gece gitdik Yemen sevâhilinde (sahilinde) tamâm Güneşin harâretinden kimsede kalmadı takat Bir gömlek bir dizlik ile emrolunmuş idi fakat Gine böyle iken ciğeri kebâb sine üryân dediler Yedi gün yedi gecede önümüze geldi bir boğaz Bir tarafı Afrika kıt’ası bir tarafı Çaponya ülkesi İstihkâm yapmış üzerine İngiliz kelb oğlu kelbi Bahr-i Muhit’den (Atlas Okyanusu) gelen sefâinin geçmesi yaman dediler Sekiz gün sekiz gece[de] vardık anda Ceziresi’ne Ale’s-sabah yirmi bir top ile ri’âyet etdiler (uydular) bize Anlar dahi selâmımızı aldı vardık şehrine Bu cezire dahi İngiliz güzâr içinde Arab İslâm dediler Arablar geldiler gemiyi eylediler ziyâret Yirmi senedir İngiliz kumandasındayız yamandır hâlimiz Kömür tutmak içün istemiş idi bir mağaza emânet Zabt eylemiş cebr ile Mervân dediler Bir mübârek saatde eyledik hareketi hayır dua yâd ile olduk revân San’a sâhilinden iki gün gitdik bi’t-tamam Üçüncü gün Hürmüz Boğazı’ndan olduk revân Basra’nın boğazı imiş Şat Fırat Bağdad garib dediler Dördüncü gün Alata ceziresi (adası) geldi önümüze Bu deryâda balıklar var havada uçar yine kayar denize Bazı file benzer bazı kara öküze Bu deryâda acaib garâib mahlûk var dediler Onbir gün onbir gece gitdik bu deryâya Dâim zikr eder idik itâat-ı Mevlâ’ya Oniki günde çok şükür basdık karaya Şehr-i Bombay ülkesi Hindistan dediler Ertuğrul Fırkateyni Destanı Güfte ve Bestesini yapan Taner Çağlayan ve Prof.Dr Sait Kapıcıoğlu tarafından Destanın seslendirilişi. ERTUĞRUL FIRKATEYNİ FACİASI VE ÜNYE’Lİ ŞEHİTLER Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu Ertuğrul Fırkateyni faciası, yürekleri paralayan acısıyla, tarihteki yerini almıştır. Bu facia Türk ve Japon toplumlarını şevkat ve sevgiyle kaynaştırmıştır. Japonya ile Osmanlı İmparatorluğu’nu yakınlaştıran ilk temas, 1888’de imparator Mikado’nun amcasının İstanbul ziyareti. ardından amcasına gösterilen misafirperverliğe Sultan 2. Abdülhamid’e bir teşekkür nişanı göndermesiyle başlamıştır. Ertuğrul Fırkateyni, Abdülhamid’in İmparatora takdim edilecek imtiyaz nişanını iletiyordu. Albay Osman Bey komutasında 1889 yılının Temmuz ayında gemi yola çıkmıştır. Limanlara uğrayarak yol alıyordu. İmam, doktor, kâtip, fotoğrafçı dâhil 569 mürettebatı taşıyan Ertuğrul’da o yıl bahriye mektebini bitiren genç teğmenler de vardı. Yolculuk 11 ay sürdü. 15 Eylül 1890’da eve dönmek için demir aldı. Ancak Japonya’da tayfun mevsimi başlamıştı. Yola çıktıktan bir gün sonra, 16 Eylül’de yakalandıkları şiddetli dalgalar, 500 denicimizi şehitlik mertebesine yüceltti. 1890 yılının Haziran ayında Yokohama limanına ulaşan gemi, bir ay boyunca gerekli temasları sağlamıştır. S. M. İmparator, Tokyo’da saraylarında elçiyi kabul buyurmuşlar ve ona nişan ve ziyafet vermek lütuflarında bulunmuşlardır. Karşılanmaları son derece samimî ve görkemli olmuştur. Temaslar bittikten sonra en geç Ağustos’ta ayrılmak için hazırlıklara başlanmıştır.Geminin ayrılacağı günlerde Japonya’da kolera salgını baş göstermiş. Ülkenin büyük kısmı bu salgın sebebiyle karantinaya alınmış. Maalesef Ertuğrul da karantina bölgesinde kalmış. Bu salgın, talihsizliklerin başlangıcı olmuştur. Eylül ayı başlarında karantina kalktığında yeni bir sıkıntı çıkmıştır. “Eylül, Japonya için tayfun ayı demektir.” Japon bahriyesi dönüşün birkaç hafta daha ertelenmesini istenmiş, ancak İstanbul’dan ‘dönün’ emri gelince Ertuğrul 15 Eylül’de Yokohama limanından demir almıştır. Yola çıktıktan bir gün sonra firkateyn gece Kumano Denizi’nden geçerken fırtınaya tutulmuştur. Direkleri ve dümeni kırılmıştır. Ertuğrul Oshima kasabasına doğru sürüklenmiştir. Kaptan çaresiz demir atmıştır; fakat tutunamamıştır. Gemideki makinalar kullanılmaz hale gelmiştir ve kayalıklara çarparak saat 10 30 sularında batmıştır. Enkaz kıyıdan yalnızca 10-15 metre açıkta ve 11-25 metre derinlikte bulunmuştur. Çarpmanın etkisiyle su alan gemide can kaybının bu kadar fazla olmasının sebebi ise kazan dairesinde meydana gelen patlama olduğu sanılıyor. Kumano Denizi’nin ne kadar tehlikeli bir yer olduğu eskiden beri bilindiğinden, bu denizde deniz feneri gemilere yol gösterilirdi. Olay gecesi hava kesif sisten dolayı son derece karanlıktı. Bir adım ilerisini bile görmek mümkün değildi. Ertuğrul’un batmasiyle amiral de dahil olduğu halde mürettebatından 500 kişi kaybolmuştu. Gemi süvarisi Ali Bey de ölmüştü. Kurtulanlar ise 69 kişiydi. Bu kaza Kii ilinin Higaşimura nahiyesinde Kaşino Burnu’nda vuku bulmuştur. Burnun ucunda bir fener vardır. Olaydan henüz haberdar olmayan fener bekçisi,gece yarısı, perişan, yalın ayaklı insanların birbiri arkasından kendilerine doğru yürüyüp geldiklerini görünce şaşırıp kalmışlardı. Sözleri anlaşılamıyordu. Hepsi yaralı idi. Bunun üzerine Şojo Takaizava adlı bir mühendis muavini, fener memurlarıyla birlikte onları himaye etmek üzere çalışmaya başlamışlar, elbise, ilaç vermişlerdir. Sonra Türk oldukları anlaşılınca, Oşima köyü muhtarı Şuoki, kaza haberini duyar duymaz, gün ağarmak üzereyken acele ile gelmiş ve Kaşino köyü muhtarı Saito, Suye köyü muhtarı Takimoto, köylülerle birlikte bütün gayretleriyle tedaviye başlamışlardır. Bundan sonra polis müdürü Hiroci Hirota, polis karakolu amiri Seiçi Konayaşi ve köylüler, askerleri rahat ettirmiş ve gerekli tedavilerine girişmişlerdir. Halk da büyük bir istekle kazazedelere bakmak için el ele vermiş ve olay derhal Vakayama Valiliği’ne bildirilmiştir. Valilik buradan 40 milden fazla uzakta idi. Fakat gerek karadan ve gerekse denizden zorlukla gidilebilen bir yerdi. O günlerde henüz telyazı sistemi de gelişmemiş olduğundan, haber ancak 18 Eylülde valiliğe bildirilebilmiştir. Kazanın olduğu yere giden Nahiye Müdürü İyo Agaki, Kaşino köyü büyük merkezlere çok uzak olduğundan, tedavi işlerinin yapılacağına imkan bulunamayacağını sanıyordu. Bir endişesi de buradaki kolera salgın hastalığının henüz tamamen bitmemiş olmasından geliyordu. Eğer kazazedeler, bir de salgın hastalığa tutulsalardı, onları kurtarmak mümkün olamazdı. Bu yüzden deniz tekneleri ile Oşima kıyılarına götürülmüşler ve oradaki bir mabede yerleştirilmişlerdir. Bu mabet aynı zamanda bir hastane olarak kullanılmış ve oraya doktorlar tayin edilmişti. Bu sıralarda 4050 sandal keskin kayalar arasında köpükler saçarak haykıran dalgalar içinden cesetleri arayıp toplamakla meşguldü. Birkaç gün süren gayretli aramalara rağmen amiralin cesedi bulunamamıştı. Dalgıçlar da katılmıştır. Diğer cesetlerin hepsi fenerin güneybatı tarafında bulunan bir tepecikte defnedilmiş ve oraya bir mezarlık yapılmıştı. Ortada amiral için bir de mezar taşı dikilmiş, onun etrafında da daire şeklinde diğer ölüler defnedilmişti. Başlangıçta değişik yerlere gömülmüş olanlar da, bu mezarlığa taşınmıştır. İşte burada 260 şehit yatar. 21 Eylülde Yaeyama savaş gemisi Komutanı Albay Komiura ve Bahriye doktorlarından Kogami, S. M. İmparator’un emriyle buraya gelmişler ve kendileri de üniformalarıyla katıldıkları askerî bir tören yapılmıştır. Tokyo’dan gelen diğer zevat da törene iştirak etmiştir. Yaralıları teselli etmişler, Bir kısım asker evvelce bir Alman savaş gemisiyle götürülmüş, geriye kalanlar da bir Japon savaş gemisine bindirilerek Kobe’ye gönderilmişlerdir. S. M. İmparator, kendi teşrifatçılarından Ryunosuke Niva ve doktorlarından Şuma Katsura’yı göndererek kurtulan kazazedelere şefkatle teselli ve ihsanlar buyurmuşlardır. Her ikisinin de himmet ve merhametleri sonsuz ve sınırsız bir haldeydi. Lütuflar sayesinde kazazedelerin hem yorgunlukları hem de rahatsızlıkları kısmen geçmiş ve hatta ağır yaralılar bile daha süratle iyileşmiş, hç biri kaybedilmemiştir. Nihayet Ekim ayında S. M. İmparator’un fermanı gereğince Hiyei ve Kongo isimli iki kruvazör kurtulanları vatanlarına götürmek için hareket etmiştir. Askerlerimiz yabancı bir ülkede şehit düşmüşlerdir. Bu talihsizliği tarife kudret yoktur. Bununla beraber haşmetli Japon imparatorunun ihsan ve hediyeleri pek değerlidir. Bunun için gerek amiral gerek bütün şehitler rahat rahat yatsınlar. Onlar şimdi Japonya’nın sevgi ve şevkatinde yatıyorlar. Japon halkı şehitler için dua ediyordu. Gazilerimize gösterdikleri şevkati anlatmaya kalemlerin gücü yetmez. Hepsi içtendi. Özellikle Oşima köyü 400 kişiden fazla genci toplayıp gece ve gündüz büyük gayretlerle yaraları sarıyorlardı. Bundan sonra Yokohama’lı Mançiki Masuda, Hyogolu Cuniçi Kagava ve Kiiçiro Arita, Kobeli Fuciyemon Omatsuda Oşima köylüleri ile birlikte Ertuğrul’a ait malzeme ve eşyayı bir araya toplayarak bir listeye geçirip idareye teslim etmişlerdir. İşte bu iyilikleri kendi yürekleri ve S. M. İmparator’un değerli ve samimî ihsanlarına ve misafirperverliklerine mazhar oldukları için idi. Vali olmak şerefiyle onur duyan, yüksek hükümdarının dileklerine uygun olarak çalışmaları sürdürmüştür. Ama vali buna imkân ve kabiliyetin kâfi gelmeyeceğinden hep endişe etmiştir. Şükürler olsun ki !.. Yanında kâtipler, subaylar, nahiye müdürleri, memurlar ve köy muhtarları vardı. Onlarla birlikte görevlerini yapmaya çalışıp çabalayarak nihayet işlerini bitirebilmişlerdir. Vali bizzat kazanın olduğu yere giderek, vaziyetin ne kadar korkunç ve acıklı olduğunu gözleriyle görmüş ve çok müteessir olmuştur.Kurtarma çalışmalarına katılanların hizmetlerinin değerini belirtmek ve şehitlere taziyelerini sunmak maksadıyla burada bir anıt dikmenin gerekli olduğuna inanmıştır. Bu konuda da vilayette çalışan herkesten çok büyük bir ilgi ve sınırsız bir destek görmüştür. Oşima Adası’nda yapılan ilk Ertuğrul Deniz Şehitleri Anıtı, şehit olan subay ve erlerin gömüldükleri mezarların bulundukları yerdedir. Mezarlar Kaşinozaki fenerinin 300 metre güneydoğusunda olup, denize bakan ve Oşima-Kaşinozaki feneri yol güzergâhında, bir tepenin üzerindedir. Mezarlıkta; 1890 yılının 21 Eylülünde, o bölgenin hâkimi feodal bey, Marki Tokugava tarafından dikilmiştir. Eski Türkçe ve Japonca yazılı Osman Paşa Sütunu ve olay tarihi yazılı bir taş sütunda Vakayama Valisi Tadasuke tarafından Japonca yazılmış ve olayı hikâye eden ve anıtın kutsal yönü açıklanmıştır. Anıttaki Kitabede olayın hikâyesi şöyledir: “Meici devrinin 23. yılı (1890) Haziranında Türk padişahı tarafından özel elçi olarak gönderilen Tuğamiral Osman, padişahın mektubunu takdim göreviyle Japonya’ya gelmiştir. Bu düşüncelerle aşağıdaki destan yazılmıştır: “Rüzgâr Tanrısı hiddetlenince koca gemi de güçsüz oldu, Delegeler sehit düstülerse de dostlugumuzun temeli oldu, Hatırasını tasa oyuyoruz taziyemizi sunuyoruz. Nippon Imparatorlugu kurulusunun 2551 (1891) yılı Meici devrinin 24. yılı. Kitabeyi yazan: Vakama Valisi Isii Kitabeyi Türkçe’ye çeviren: Prof. Koci Okubo” Kitabeyi Türkçe’ye çeviren de, Türkçe’yi kendi vatanında öğrenmiş bir Türk-İslam Doğu tarihi profesörüdür. Oşima Mura’lılar ne zaman gözlerini bu kitabe üzerine kaldırırlarsa o müthiş kazayı, kardeş ve babalarının, boğulmuş olanların ve yaralı olarak kendilerini sahile atabilen kazazedelerin yardımlarına koşmalarını büyük bir heyecanla hatırlarlar. Bu anıt köylüler tarafından dikilmiş bir insanlık abidesidir. Ertuğrul Faciası’nda bütün varlıklarıyla çalışan Oşima Mura halkının ve tüm Japon ulusunun gösterdiği ilgi ve destekten dolayı şükran duygularıyla dolu olan Türkiye, ulu önder Atatürk’ün direktifleriyle; Ertuğrul şehitlerinin anısına saygı ve yaklaşık 50 yıl evvel kurulmuş Türk-Japon dostluk ve işbirliğine gösterdiği özenin bir ifadesi olarak, o güne kadar Japonlar tarafından yapılmış ve yaşatılmış olan Ertuğrul Şehitliği’ni yenileme kararı almıştır. Atatürk’ün tamirat kararı ardında, Ertuğrul Şehitliği’ni Japonya’nın hükümdarı, Güneş Tanrıçası’nın torunu, kutsal bir varlık olarak bilinen İmparator Hirohito’nun ziyaret etmesinin ve şehitliği ziyaret tarihi olan 3 Haziran gününü kutsal kılması yatmaktadır. Bölge halkı burasını uluslararası kutlu bir şehitlik olarak kabul ederek anma törenleri yapmış, Japon hükûmetinin Oşima Adası’nı, bu bölgedeki diğer adalar ve bazı kıyı kesimleriyle birlikte Seto Naikai ismiyle millî park ilan etmiştir. İmparator’un bu kararına benzer olarak, Gazi Mustafa Kemal, Çanakkele’de çarpıştığı yabancı askerlerden can verenler için aynı şevkati göstermiştir. Anzak askerleri için söylevi şöyledir: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın bağrındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetcik’lerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, göz yaşlarınızı dindiriniz ! Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra , artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”Ertuğrul kazazedelerine ilk yardımı yapanlardan birisi olan Dr. Date’nin yeğeni Bay Osari, 1937 yılında bugünkü Ertuğrul Deniz Şehitleri Anıtı’nın açılışında, Vakayama’lı bir öğretmenin kazanın hemen ardından yazdığı bir şiiri Japonca olarak ve son derece duygulu bir şekilde okumuştur: “Ertuğrul Faciası’ndan hayatta kalan 69 kişi, Ana, baba ve dostlarına kavuştukları an, Yaşadıkları o büyük felaketi dile getireceklerdir. Bu acıyla yasa bürünen aileler, Omuzlanan görevin değerini anlayacaklardır. Zira boğularak canlarını verenler, İki ülke arasında sürecek sonsuz dostluğun Temelini atan kişilerdir. Ruhlarının şad olması için, Düzenlenecek törende, Kardeşliğimiz tüm Avrupa’ya yansıyacak, Erdemli birlikteliğimiz, Denizaşırı ülkelerde konuşulacaktır.” Bestelenen bir şarkı: 1970’li yıllarda Japonya’dan bir grup senatörün İstanbul’u ziyareti sırasında, gruba dahil Kumano bölgesi senatörü, ülkesine döner dönmez Ertuğrul anısına bestelenen ve çocukluğundan beri bildiği bir şarkıyı bestelemiştir. Şarkının sözlerini Türkçe’ye çevirterek, orijinalleriyle beraber Japon konsolosluğu aracılığı ile İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’na armağan etmiştir. Sözler: Daikiçi İzumi Beste: Naisei Uçigaki Günes hüzünle battı. Uzakta bir yıldız parlıyor, Deniz çok azgın. Beyaz anıtın gölgesi karanlığa düşüyor. Sonsuz teessürle dua ediyoruz, Ruhların huzuru için, O cesur gemicilere ve şanlı Ertuğrul’a. O çılgın fırtınada... Kaybolan savaş gemisini yutan dalgalar O geceki gibi yüksek. Ne acı, biz artık gemiyi göremiyoruz. Kumano bölgesinde Kaşino sahillerinde, Facianın balıkçılar yerini gösterirler. Ve o gecenin korkunç amansız Fırtınasını hep anlatırlar. Acısını kalbimizde duyacagız her zaman. Seneler geçse bile. Ertuğrul’u biz asla unutmayacagız, Çocuklarımıza da her an anlatacagız. II. Abdülhamid, 1892 yılında hassa yaverlerinden Binbaşı Ahmed Bey’i, Japon imparatoruna, kendisinin ve Türk milletinin, Ertuğrul Firkateyni Faciası’nda gösterdiği duyarlılıktan ötürü teşekkürlerini iletmek üzere Tokyo’ya göndermiştir. Bu vesile ile de imparatora saf kan cins bir at da hediye etmiştir. Saklavi cinsinden olan bu atın, daha sonraki yıllarda imparatorun katıldığı törenlerde bindiği kıratın ceddi olmuştur. Toyo Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nobuo Misawa, yaklaşık 20 yıldan fazla Osmanlı tarihi üzerine araştırma yapan bir Türkologdur. 2003 yılında Japonya Başbakanlığı’nın başlattığı ‘Tarihteki Önemli Kazalar’ projesi kapsamında Ertuğrul Faciası’nı araştırıyor. Firkateyn imparatorun misafiriydi ve kazada geminin kaptanı kaybolmuştu. İmparator Mikado, ne olursa olsun Kaptan Osman Paşa’nın bulunması talimatını verince deniz altında 5 ay kadar arama yapıldı ama maalesef Osman Paşa’nın cesedi bulunamadı. Prof.Misawa. Üçü denizaltı uzmanı 628 kişinin katıldığı arama çalışması sonucunda toplanan her şey, 28 Aralık’ta bir Fransız posta gemisiyle İstanbul’a gönderildiğini bildiriyor. Listedeki bilgiye göre teslim edilenler arasında 8 büyük, 4 küçük top, 182 adet tüfek ve nişan, para, kılıç gibi şahsi eşyalar bulunuyor. Prof. Dr. Misawa, Japonya’da büyük kaza ve felaketlerde yardım kampanyası başlatmanın eski bir gelenek olduğunu söylüyor. Fakat 1890’a kadar yalnızca yurtiçindeki olaylar için yardım toplanmış. Ertuğrul Faciası’nın ardından kazada hayatını kaybedenlerin yakınlarına ulaştırılmak üzere kampanya başlatılması bu anlamda bir ilk kabul ediliyor. Yaklaşık bir ay süren kampanyalarda 5 bin yen, o devirdeki karşılığı ile 20 bin frank, Japonlar için çok anlamlı bir gösterge olan pirinç fiyatı üzerinden hesaplandığında ise bugünkü karşılığı ile 400 bin YTL toplanmış. Misawa en başarılı kampanyanın Torajiro Yamada ve Jichi Shinpou gazetesi tarafından yürütüldüğünü söylüyor. Kaza sonrası hayatta kalan 69 kişiyle birlikte gazetesi adına İstanbul’a gelen Shotarou Noda,da önemli katkılarda bulunuyor. Sultan Abdülhamid’le de görüşen, padişahın teklifi üzerine iki yıl İstanbul’da harbiye öğrencilerine Japonca ders vermiştir. Ertuğrul Fırkateyni faciasında şehit olanlar arasında sekiz Ünye’li er de bulunmaktadır. Biri sağ olarak Ünye’ye dönmüştür. Bu askerler şunlardır: ERTUĞRUL FIRKATEYNİ’NDE ŞEHİT OLAN ÜNYELİLER 1-Kerimoğulları’ndan Sadık oğlu Ishak, 2-Ascıoğulları’ndan Mehmet oğlu Mustafa, 3-Balcılmamaoğulları’ndan Resit oğlu Mehmet, 4-Abazaoğulları’ndan Ali oğlu Emin, 5-Kocamanoğulları’ndan Mustaa oğlu İsmail, 6-Uzun Veyseloğulları’ndan Veli oğlu Mehmet, 7-Atikoğulları’ndanYusuf oğlu Mehmet, 8-Mütüoğulları’ndan İbrahim oğlu Hüseyin, 9-Sağ olarak dönen: Çavuşoğulları’ndan Çavuşların Ahmet Türk – Japon dostluğunun temelinde rol alan dokuz Ünye’li askerimiz ulusumuzun gururudur. İki ülkeyi birleştiren bu askerlere ülkemiz müteşekkirdir. Anıları, Ünye savunmasında rol alan Topyanı’nda yapılan Ertuğrul Fırkateyni ve Türk Japon dostluk anıtı ile hümanizm ve kahramanlık felsefesinde şükranlarımızın ifadesi olarak ebediyyen yaşayacaktır. Kaynakça: Naci Kaptan : Ertuğrul Frırkateyni faciası Tarihimiz .. NET Vikipedi. Özgür ansiklopedi Cüceloğlu. Ertuğrul faciası Yaşar Karaduman. Ünye kent gazetesi Ertuğrul Fırkateyni Komutanı Amiral Osman Paşa Türk Japon Dostluk Anıtı. Gazileri İstanbul’a getiren Japon Bahriyesi’nin Osmanlı Subaylarıyla birlikte yemek töreni Ertuğrul Fırkateyni Bandosu Bombay’da Ale’s-sabah oldu eyledik nezâfet tahâret icrâ (temizlendik) Cümlemiz beyâz elbise giydik gelen misâfire eyledik hidmeti (hizmet) icrâ Anlar dahi oldular memnun cümlemiz ile ederler merhabâ Görmedik böyle lisânı tatlı şânı İslâm dediler ERTUĞRUL FIRKATEYNİ DESTANI Gördük geminin etrâfını dolmuş kayık yol yokdur geçmeğe Cümlesi ister sefineye (gemiye) girüb bizleri görmeğe Gemi dahi ahâli ile dolmuş yol yokdur geçmeğe Beher günde yirmi binden tecâvüz dahi dediler Üçyüz dilâver (yiğit) karaya çıkdık eylemek içün cum’ayı edâ Karşu çıkmış bizlere ahâli[-i] Bombay benzer kezâ Çıkınca iskeleye cümlesi birden dediler merhabâ Aldılar tekbiri cümlesi birden çok yaşasun Sultân dediler Eyledik cum’ayı edâ çıkdık eyledik hurûc Gördük ki câ’mi ahâlisi olmuş gürûh ol yokdur ki geçmeğe eylemek güç Getürüb tekbir birden Allah dediler Âh ederek cümlesi sarıldı bize Ağlayarak yüzlerini sürerler yüzlerimize Nasıl ayrılalım bizler sizden bir dahi görmeğiz yüzünüzü Kıyâmete alâmet bir nişân dediler Gördüler bu hâli cümle küffâr-ı hâk-sâr (perişan gâvurlar) Ne güzel muhabbet ederler birbirlerine hamd [ü] sâr Anlar dahi dediler ki bu İslâm’da muhabbet var Hiçbir millet böyle canı fedâ etmez birbirlerine dediler Cümle İslâm ve küffâr dolmuş sevâhil kenârına Musıka âvâzını işidenler kıyacak imiş canına Derler imiş bizler de millet olur muyuz mü’minler sultânına Yoksa bu küffâr elinde hâlimiz olur perişân dediler Ol gün cuma idi yüz dilâver çıkdık taşraya Edâ-yı cuma içün Kumandan Beyimiz dahi dakmış formayı Kuşanmış kılıcı Zaloğlu Rüstem misâli Görenler ne şecaatlü kahraman barekallah dediler Çok şükür gani Mevlâ’ya havalar oldu liman46 Dokuzuncu gün sefinemize bir hâl geldi bize oldu ayân Onuncu gün Malaga Boğazı’na olduk revân Onbir gün onbir gecede Singapur Limanı’na lenger-endâz (demir atın) dediler Singapur İslâmı keşide eylemiş Osmanlı sancağını Bizim uğrumuza fedâ etmişler canını Cümlesi birden demişler katl edelim İngiliz amiralini Bizlere eylediği cefâyı arz edelim Sultân’a dediler Japonya’da 1929 ‘da Japon-Türk Tecim Kurulu tarafından dikilen Ertuğrul Şehitleri Anıtı [Bir e]yyâm durduk bu şehirde havalar idi muhâlif Çok riâyet eylediler bizlere ahâlisi bütün zâhi[r] (yardımcı) Cuma günü çıkardık taşraya cümlemiz nâzik Çıkınca câmiden götürüp hânelerine ekl-i taam (yemek yiyin) dediler Oniki mil üzre bulduk Çaponya’nın pây-i tahtını Doksan bir gün yol gitdik yarı yelken yarı devr-i çarhı Sene bin üçyüz altı Mayıs Rûmi mübârek saati Yevm-i Çeharşenbih gününde lenger-endâz (demir atın) dediler Kānûn-ı resmi eyledik icrâ cihânda gelmedi Gösterdik Âl-i Osman şânını görenler dinledi Cümlemiz nâzik dilâver görenler âh eyledi Görmedik böyle nâzik bir kahraman dediler Baş Teşrifâtçı gelmiş sefinemize dedi safâ geldiniz efendim Taraf-ı Mika[do]’dan (imparatordan) mahsus gelmişim efendim gidelim Cümlemiz mülâkatınıza muntazırızdır (bekleriz) efendim Şimdilik ne emriniz olursa emrinize fermân dediler Hazret-i Paşam dedi ne derseniz baş üstüne Biz dahi sefer zahmetden râhat olalım söyle re’sine İnşaallah mülâkatınızda muhabbet ederiz mehabet üstüne Bizler dahi ne emr olursa fermân dediler Emr eylemiş Paşamız askere gösterelim nişânları Anlar dahi görsün Şevketlümüz gönderdiği nişânları Nasıl şeydir görünce râhat olur canları Cümle asker tabur edüp görmeğe hâzır dediler Bölük bölük gidüb cümlemiz eyledik ziyâret Her birinde vardır bir dürlü alâmet Üç aded nişan bir bir tutması güzeldir gāyet Üzerleri yâkut elmas ile garâib dediler Oşima Adasında batan Ertuğrul Fırkateyni’nin kaza yaptığı kayalıklar İki posta eylediler filikaları cümlesi oldu hâzır [Ca]ponya’nın başvekili yarışa nâzır Olduk birinci cümlesi dediler maşaallah dediler Hakka (?) Görmedik biz böyle bir Osmanlı kahraman dediler Fakat dinle başımıza gelen ahvâli Hasta olmuş bir gün Amerikan amirali Birkaç neferin dahi olmuş perişan hâli Koleradır bu hastalık vermesün Mevlâ kimseye dediler Bir gün taşraya çıkdık iki yüz kadar dilâver Ahşam sefineye gedik onbaşının birinde alâmet var Doktor Beyimiz görünce âh dedi kolera var İki sâatden sonra dâr-ı bekāya (ahirete) irtihâl (göçtü) dediler [Haz]ret-i Paşa görünce bu hâli âh eyledi Burada durmayub bir mahalle gidelim dedi Yohsa bu askeri bir bir alur diye söyledi Sonra ben ne cevab vereyim ol Ulu Sultana dediler Çaponya kralı söylemiş benim bir şehrim var İsmidir bu Kantayi güzel havası var Gitsünler oraya tarafımdan def ’a hüküm var Tathir eylesünler (temizlesinler) cümle elbiseyi esbâbını dediler Ünye-Topyanı Ertuğrul Fırkateyni Şehitliğinin önündeki kayalıkların Oşima kayalıklarıyla benzerliği Ale’s-sabah eyledik hareket vardık karantinaya Yolda gider iken bir asker dahi öldü cümlemiz korkduk Cümlemiz başladık aceb bizlere bu ne hâldir Hak’dan gelen kazaya rızâ belâ dediler Ümerâ ve zâbitan cümlesi âh edüp ağlar Görenlerin derûnunu dağlar Aceb nasib olur mu ata ana akrabâlar Yoksa kâfir toprağında mı kalurız dediler Üçyüz kadar dilâver çıkdık çadır yapdık taşraya Günde bir iki kişi gider idi dâr-ı bekāya Görmüyoruz ölüsünü götürür kangı civâra Bazı zâbitân söyledi kireç na dediler İşidince bu hâli cümlemiz yürekden âh eyledik Vatanımız bizlere nasib olur mu yarabbi söyledik Akıtdık gözümüzden kanlı yaşı gör[ür] müyüz vâlideyi söyledik Böyle bir dert vermesün bir kuluna Allah dediler Görsen arslan gibi yiğitler bir âh edüb düşer Heman o anda ecel şerbetini nûş eder Düşman görse bu hâli vallahi ah eder Cenâb-ı Hak’dan olsun bizlere derde dermân dediler Ertuğrul gazilerini Türkiye’ye getiren Japon Bahriyesi Türk Japon Dostluğunun temellerini kuran Sultan II Abdülhamid ve Japon İmparatoru Meiji Son Samuray! Miyuki Konnai Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu Van depremine yardıma koşan Japon Miyuki Konnai, göçük altından yaralı olarak kurtarılmıştı. İyileşir iyileşmez tekrar Van’a koştu. Yardım ekibi arkadaşı Dr. Atsushi Miyazaki artçı depremde yıkıntı altında kalarak vefat etmişti. Bu Samuraylar, Türk- Japon Dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Derneği’nin onursal üyeleridir. Osmanlı dönemindeki dostluk nişanı olarak, Japonya’yı ziyaret eden Ertuğrul Fırkateyni, Oşima’da batmıştı. Beşyüz elli askerimiz şehit olmuş, altmış dokuz askerimiz ise de sağ olarak kurtulmuştur. Bunlardan dokuz asker Ünye’li idi. Bir asker sağ olarak Ünye’ye dönmüştür. Bu kazada Japon halkının fedakarlığı, muhtar Saito ile başlamışken, bizzat Japon İmparatoru’nun emirleri ile doruk noktasına ulaşmıştır. Japonların iyi bakımları sayesinde hiçbir yaralı askerimiz kaybedilmemiştir. Japon Halkı o kadar hassas ve hümanist bir toplum ki, bu kaza için Oşima’da bir anıt yapmışlar, ayrıca halkın katkıları ile para yardımı yapmışlardır. Şimdi sıra Türk Toplumu’ndadır. Hemen şu sıralar, Ünye’de bir anıt yapılmaktadır. Van depreminde ülkemize koşan Japon Dr.Atsushi Miyasaki ( ( 41 ) yardımına koştuğu depremde en verimli çağında hayatını kaybetti. Sağlığına kavuşan Miyuki Konnai’nin insanlık abidesi davranışını Türk halkı asla unutmayacaktır. Mesleğine ve topluma saygının şahikasını göstermişlerdir. Şimdi onlar Türk Japon dostluğu, Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Derneğimizin onursal üyesi olarak saygın yerini almışlardır. Yapımı devam eden Türk – Japon dostluk anıtı bu sevginin simgesi olarak ebediyyen Ünye – Topyanı’nda yaşayacaktır. Hümanist Japon Halkı kardeşimizdir. Onların mutluluğu için her gün dua ediyoruz. Van’a geri dönen Miyuki Konnai, Dr. Atsushi Miyazaki ve Yumeka Ota depremde kurban kesip halka yardımda bulunmuşlardır. Kendi ülkeleri felaketlerle boğuşurken canları pahasına Van’a koşmuşlardır. Son samurayların bu insanlık örneğini Türk halkı asla unutmayacaktır. Miyuki Konnai Ünye’deki Türk- Japon Dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Derneği’nin onur üyesiydi. “Van’da eksik kalan işlere yardıma geldim “ dedi. Japon Miyuki Konnai yardıma koştuğu Van depreminde göçük altında kalmış, ağır yaralanmıştı. İyileşir iyileşmez tekrar Van’a geldi. Türkçe olarak şunları söyledi: “ Buraya yarım kalan işleri tamamlamaya geldim. Bu hareketim depremde ölen Dr. Atsushi Miyakazi’nin de isteği idi. Ona karşı yapılanları asla unutamam.” Miyuki ve arkadaşları Japon Association for aid and relief (AAR ) yardım kuruluşunun üyeleridir. Van’daki yardım kuruluşları kötü şartları bahane edip birer birer bölgeyi terk ederken Japon Miyuki geri dönmüştür. Son samuray’ın dönüşü gibi! Böylece dünyaya bir insanlık dersi vermiştir. Türk -Japon Dostlugu ile, Ertugrul Fırkateyn sehitleri anısı, Humanısm ve kahramanlık felsefesinde, Osima -Topyanı çiçekliginde, Ebediyyen yasayacaktır ! Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu Çaponya doktorları iki defa eyleyüp sefineyi tathir (temizlik) Cümlemiz baksun girdik elbiselerimizle dahi eyledik tathir Bu askere ilac eyleyeceğiz sen bunda dur Humar idi zeval konyağı derde dermân dediler (?) Japon kiraz çiçeği “SAKURA” Hazret-i Paşa dedi bunlar ister ise varalım Bunlar ne yolda hizmet edüp görelim Hakk’ın izniyle bu dertden halâs olalım Çok şükür olsun Muhammed ümmeti hem dahi din-i İslâmız dediler Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu Otuz yedi gün bu deryâda biz de Ne can kaldı bedende ne derman kaldı dizde Otuz sekizinci gün halâs olduk (kurtulduk) cümlemiz de Çok şükür olsun ol gani Mevlâ’ya dediler Japon’ların baharını simgeler...... tarihinde açarak baharı müjdeler. Kiraz çiçekleri Japon halkı için sevgi, saygı ve coşku demektir. Toplumsal bağları güçlendiren bir felsefedir. Japon kiraz çiçeği doğanın uyanışı demektir. Topyanı, Türk-Japon dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Anıtı’nda Japon kiraz çiçekleri açınca, şehitlerin de ruhları canlanıyor demektir. Japon kirazı çiçekleri şairlerin de duygularını da coşturan bir itici güce sahiptir: Cümlemiz can [u] gönülden âh eyledik Yarabbi kurtar bizi bu belâdan deyü söyledik Bilmeden emrine muhalif iş eyledik Bin bir ismin hürmetine affet bizleri dediler Pembe-beyaz çiçekleri, Savurur meltem rüzgarı, Eski anılar, indirir perdesini, Hepsini toplar Japon kiraz çiçeği. Dinle şerh edelim âmir ü zâbitânın nâzik hâlini Nice idi bizlerin üzerine olan merhametleri Hazret-i Osman Paşam ümerâların serveri Gelmemiş cihanda öyle bir amiral kahraman dediler Getir bana sönük sokak lambamı, Yoldan geçen çobanın gölgesini, Kaldırımda yankılanan ayak sesini, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Üçüncü Beyimizin de ismi Mehmed dördüncü Beyimiz Ömer Cümle manevralarda pervâne gibi döner Beşinci Tevfik Kapudan emsâlincedir hemen Gemicilik ilminde cümle mâhir dediler Topyanı’nda ispariye olta atmayı, Sperlerden uçurtma salmayı, Yağmurda çimlerinde top oynamayı, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Üçüncü çarhçı Kolevvel Ârif Efendi Devâm eder idi her işde Yüzbaşı Said Efendi Mülâzım Hoca Sâdık Efendi Aşk ile can verirdi her umûrda dediler Kumlarında yalın ayak izlerimi, Karayelde dalgalarla viya kaymayı, Martıların hamsi avlamasını, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Onbeş mühendis efendi var idi gemide Cümlesi nâzik nezâketlü mâhir idi ilminde Birinci Agâh Efendi hesâb sever idi belinde (?) İkinci Hâşim Efendi üçüncü Âsaf Efendi [dediler] Arabi Safer Eylül yevm-i Pazar üçüncü günü geminin yolu119 Eyledik hareket Çaponya’dan İstanbul’a doğru Hakk’ın emri nasıl imiş dinle sen bunu Söyleyim âh ederek can [u] yürekden dediler On gün gitdik havâda var idi biraz rüzgâr Ale’s-sabah oldu başladı ziyâdeleşmeğe Hazret-i Paşamız dedi bu havâda bir alâmet var Allah hayır versün hakkımızda ihsân dediler Saat birde dediler tayfun var Şöyle şişdi ki denizler tahminen yüz otuz kadem var Otuziki rüzgâr bir araya geldi tayfundan nişan var Görmedik böyle bir hâl yetiş imdâda Hazret-i İlyâs dediler Ahşam oldu saat geldi ikiye temam .....be gördü bir alâmet ecel-i kazâdan nişân Ol vakitde dedi Hazret-i Osman Paşam Ayırma bizleri imân-ı kâmilden âh dediler Şişdikçe şişdi Bahr-i Muhit-i Kebir (Büyük Okyanus) Süvâri Beyimiz aman edelim bir tedbir Keselim direkleri denize gitsün der Tekne kalur belki halâs oluruz (kurtuluruz) dediler Süvâri Beyimiz âh edüb düşer yere İkinci Beyimiz dedi emr-i ilâhi böyle imiş ne çâre Saat dörde geldi denizler şöyle bir hâle Başladı geminin gügertesinden asker almış dediler Önümüze çıkdı bir fener bu feneri geçer isek selâmet Ah fenerin önünde vallahi kopdu kıyâmet Sanki belürdü kıyâmete bir alâmet Düşman görse bu hâli vallahi ağlar dediler Kimisi çıkmış direğe Allah Allah der çağırır Kimisi yapışmış tahta parçasına aman der çağırır Kimisi filika içerisinde yetiş Hazret-i İlyas çağırır Mevlâm vermesün bu hâli bir insana dediler Ne kardaş kardaşa bakar ne yoldaş yoldaşa Denizler çıkdı sefinemizi çaldı şöyle bir taşa Beş dakika içerisinde vallahi oldu parça parça Beşyüz yetmiş iki kişiden altmış dokuzu halâs dediler Altmış dokuz kişinin altmış üçü asker altı zâbitân124 Cümlesi yaralı can [u] yürekden ederler figan Kimisi ah ayağım der kimisi ah başım der aman Kimisi ah karındaşım deyü ah [ü] zâr eder dediler Sabah oldu geldi bizlere ağniyâsı fıkarâsı Gördüler hâlimizi güzel etdiler başım yaresi Dediler gideceksiniz Osaka şehrine budur emrin hası Andan Kobe şehrine vapur ile revân dediler Ertuğrul Bandosu’nun en çok çaldığı ayrılık türküsü. Ey gaziler yol göründü gene garip serime Dağlar taşlar dayanmaz benim ahı zarıma Kal selamet nazlı yarim yavrum sana emanet Ben havada uçar iken al ilen tuttun beni Ben pahamı bilir iken bir pula sattın beni Kal selamet nazlı yarim sen Allah’a emanet Dün gece yarin koynunda yastıcağım taş idi Altım çamur üstüm yağmur gene gönlüm hoş idi Kal selamet nazlı yarim yavrum sana emanet Ey gaziler yol göründü yine garib serime Da(ğ)lar taşlar dayanmaz benim ahu-zarıma Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben Dün gece yar hanesinde yastıcağım taş idi Altım toprak üstüm yaprak yine göynüm hoş idi Bir elim yarım koynunda bir elim boşa gitti Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben Ben havada uçar iken av ile tuttun beni Ben pahamı bilir iken bir pula sattın beni Ne kapunda kul eyledin ne azad ettin beni Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben İndim yarım bahçesine gülleri fincan gibi Gerdanında üç beni var deliksiz mercan gibi Kışın koya sığınan , Taş atıp oynaştığım golibissaları, Arada bir dalıp- çıkan karabatakları, Hatırlatır ban Japon kiraz çiçeği. Seher vakti bülbül sesini, Peşinden tan vakti müezzini, Hüznün Topyanı’nda şahlanışını, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Çemberimi çevirmeyi, Tahta kılıcımla oynamayı, Ok atıp savaşmayı, Sapanla bozayil kovalamayı, Hatırlatır bana Japon çiçeği. Uzun kış sonrası tabyaların, Beyaz kar örtüsü kalkar baharın, Sanki doğar gibi neferler, Ağaçların tomurcuklanmasını, Bir serinlik ekiyor yüreklere sevinçleri, Gece ay, gündüz güneş, sevgi ateşi, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Topaça ipimi sarmayı, Taşlarla dizili malayı devirmeyi, Sek sek oyun çizgisini, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Kırmızı taşlı yalılarda, Mısır sapından kayık yapmayı, Karakaya, sarıkaya, volta’da oynaşmayı, Dalgalarla, boğuşmayı, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Saka kafesini temizlemeyi, Tekirin onu gözetlemesini, Bahçeden kuş sesi nağmesini, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Seherde cıvıldayan kuşları, Baharda kırlangıç danslarını, İncir vakti taraklı ziyaretini, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. İneklerin çıngırağını, Kuzuların meleyişini, Kağnıların gıcırtısını, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Eriklerin çağlasını, Dutların ballısını, Gıdıklara toplanmasını, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Zifiri karanlık korkuları, Aydınlatır ateş böceği feneri. Gecelerin karayel ıslığını, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Ağustos böceği orkestrasını, Karıncanın çalışkan işçiliğini, Karganın haşkırışını, Çakalın ulumasını, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Ezanı hoparlörsüz okuyan müezzini, Minarede dört bir yana dönüp çağrısını, Ulvi sesi ile insanı coşturmasını, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Bahar sevdası coşunca, Kimse bilmez hayallerimi, Ne dünyalara gittiğimi, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Topyanı’nda karlar eridi, Papatyalar aldı onların yerini, Tabyalarda coşan toprağı, Çimlerde uykudan kalkan tırtılları, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Fırından çömlek boşaltmayı. Topaç yapıp ustaya sunmayı, Eller dirseklere dek çamur olmayı, Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği. Unutulmuş anılarımı, Bastırdığım sevdalarımı, Ümit ettiğim geleceğimi, Aydınlatır bana Japon kiraz çiçeği. Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben Geldi bir gemi gördük pruva direğinde bizim sancak var Cümlemiz birden dedik bundan bizlere bir medâr (sebep) var Geldiler yanımıza yanlarında bir tercümân var Sizleri almağa geldik gideceksiniz Kobe şehrine dediler Almanya’nın harb sefinesidir bu gemi bir ganbot Bizlere çok izzet ikrâm etdiler karamot (?) Hem dahi sardılar yarelerimizi olduk rahat Can [u] yürekden bakdılar bizlere derde dermân dediler Ol gece gitdik deryâda sabah oldu tamâmet Kobe şehri gözümüz önünde oldu inâyet Vardık limanına yüreğimiz[e] geldi dermân Aldılar bizleri Çaponya hastahânesine revân dediler Başladık gün be gün bizler hoş olmağa bizlere Kimsede bir para yokdur ki yemek almağa bizlere Canımız ister istemez açlıkdan yüreğimiz sızlar Çok şükür yemek yedik geldi hamd [ü] senâ dediler Gitdik hastahâne sabyasına129 durduk bir zaman Çaponya kralı tarafından doktor geldi hemân Sardılar yarelerimizi dürlü merhemlerle hemân Bir mâha (aya) kadar İstanbul’a revân (yolculuk) dediler Şevketlü Efendimiz emr eylemiş beher nefere onbeş altun Telgraf gelmiş cümle Japonyalılar olmuş memnûn Demişler Âl-i Osman Devleti bir nefere ederse böyle Acebâ ilerüde bunlara ne ihsân dediler Geldiler Japonya’nın hâkimi bizlerin yanına Getürdiler paraları verdiler herkesin eline Biz dahi aldık parası cümlemiz hayrân ânına (?) Çok yaşasun Şevketlümüz derde dermân dediler İki sefinesi geldi Çaponya’nın bizleri götürmeğe Dediler İstanbul’a gideceksiniz geldik götürmeğe Bizler dahi olduk hâzır cümlemiz gelmeğe Ağlaşdılar bizlere helâl edin hakkınız dediler Otuzbeş kişi bir gemiye girdi otuzdördü bir gemiye Cümlemize gösterdiler bizlere her birimize birer yer Ol gece kalkdık saat onbirde Bismillah ile İstanbul’a revân dediler Ertuğrul Fırkateyni TEŞEKKÜR : Bültenin Hazırlanmasında titizlikle emek veren Bilnet Matbaacılık, çalışanları olan Can Yüksel ve Semir Sarıoğlu, Ertuğrul Fırkateyni Destanı kitabının kaynaklarından yararlanmamıza izin veren M.Sabri Koza’ya Teşekkürü borç bilirim. Prof.Dr.Sait Kapıcıoğlu Onursal Başkan Türk Japan Dostluğu, Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Derneği