1 Sevê Evin Çiçek
Transkript
1 Sevê Evin Çiçek
9 Temmuz 1937; Makyevelizmin, kemalizme dönüştürülen versiyonu Kürdistan’da lider kesimi yok etme de kullanılır. Alşan Bey’i, Zarife Hanım’ın erkek kardeşine, Zarife Hanım ve Alşer (Alîşêr) Efendi’yi, Seyd Rıza'nın oğlunu, Seyd Rıza'nın kardeşinin oğlu Reyberê Qopo’ya öldürtmek. Sevê Evin Çiçek Türk devletini idare edenler 1921 Koçgiri soykırımından sonra yeni bir Kürd ulusal gelişmesinden korkarlar. Gelişmeyi durdurmayı hedeflerler. Alşan ve Heyder Bey’lerin ulusal duyğularını bilirler. Alşan ve Heyder Beyler ; Mustafa Kemal’in milletvekilliği teklifini red eden, Kongre’ye değer vermeyen, itibar etmeyen, kendilerini temsil eden parlamento olarak görmeyen, uzak durmayı yeğleyen Koçgiri’li iki kardeş. Koçgiri bölgesindeki jenosidi bizzat yöneten M.Kemal o günün koşullarından dolayı doğrudan bu iki kardeşi öldürtemez. Onların mal varlıklarına el koydurtur ve sürgüne göndertir. Sürgün sonrası Alşan-Heyder Beyler, Koçgiri’ye dönerler. Kemalistler tarafından Kürd halkının, bölgenin hassasiyeti gözönüne alınır. Onlar, kendilerinin doğrudan öldüremedikleri Kürd ulusunun bağımsızlığının tutkunu, Kürd halkına kendi toprakları üzerinde özgür, bağımsız yaşamayı yakıştıran, layık gören, osmanlı sömürgeciliğine tahamülleri olmayan bu iki önderi, iki kardeşi bölge insanının, yakınlarının eliyle öldürtmeyi planlarlar. Bölge insanını birbirine düşmanlaştırmak, birbiriyle vuruşturmak, intikama yöneltmek, güvensizlik, kayğı, korku yaratmak isterler. Bundan dolayı da nasıl ki Seyd Rıza’nın yakınlarını daha sonra Dêrsim’de taraftarları yapıp istihbaratçı, can 1 alıcı olarak kullandılarsa, Koçgiri’de de Zarîfe Hanım’ın kardeşi Gaxur’u Kürd ulusal direnişinin önderlerinden Alşan ve Heyder Bey’leri öldürtmek için ikna ederler. Gaxur, Koçgiri aşiretinin Îbîkî boyundandır. En önemlisi de Zarife hanımla kan bağı vardır. Alşan ve Heyder Bey’lerin babası olan Mistê Paşa’yı da daha önce Sêwaz (Sivas) da zehirlerler. Neden ; a-Mıstê Paşa’nın Mart ayındaki Kürd ulusal günlerini özel müsabakalarla günlerce kutlatması. b-Animizm inancına göre,-bügünkü deyimle içi boşaltılarak, özüne yabancılaştırılarak adı Alevilik yapılan-olan ibadet günlerini, Çarşema Sur’u, doğanın uyanışını kitlesel olarak karşılamaları, kitlesel olarak ibadet etmeleridir. Bundan dolayıdırki « allahsız-dinsiz-kafir » olarak değerlendirmeye tabi tutulurlar. Mıstê Paşa, osmanlının Sêwaz-Sevastia-Sivas vilayeti yetkilieri tarafından merkeze davet edilmiş ve yemeğine zehir katılması sonucu öldürülmüştü. Onun aynen babaları gibi ulusal, dinsel, kültürel kimliklerine sahip çıkan çocuklarını da yine osmanlı bürokratı, osmanlı sarayının en güvenilir padişah yaverlerinden, T.C.ni şekillendirenlerden makyavelist Mustafa Kemal öldürtmek için özel proğram yapar. O, asker ve siyasetçi olarak elindeki siyasi gücü sınırsız bir şekilde diktatörlüğün geleceğini garantiye almak için kullanır. O, osmanlı ajan-asker yetiştirme okullarında osmanlı işgalciliğinin devam ettirilmesinin, sömürge edinme başarısının koşulunun halkları iknadan çok, şiddet-zor kullanma yoluna başvurulmasıyla sağlandığını öğrenir. Bu anlayışı ilke edinir ve sürekli gündemde tutar. M.Kemal, kendisinin bizat yöneticisi olduğu ve Koçgiri’de de kadroları bulunan « özel büro » sunun -bugünkü Ergenekon- özel kadrolarını görevlendirir. Onlar da Gaxur’u tespit ve ikna ederler. Gaxur, kendisine verilen proğrama göre hareket eder. Kendisine verilen bombayla 1921 Koçgiri ulusal kurtuluş hareketinin diplomasisini yapan Alşan Bey’i öldürür. Gaxur, Alşan ve Heyder Bey’leri birlikte öldürmek ister. Haydar Bey tesadüfen kurtulur. Daha 2 sonra Qereçayır köyünden Katuli’de Gaxur’u öldürür. Gaxur’un eliyle Alşan Bey’in canını alanlar daha sonra Gaxur’u da öldürtürler. Pazarlıklar, projeler bilinmez. Alşan Bey’in öldürülmesi üzerine ağıtlar yakılır. Söylenilen iki ağıttan kısa bir kesit ; Bejna Alşan Begê şıvlı şekır Xadê rındiya Alşan Begê çekır. Gaxur zalım bonbe avıt Tılli bêçiyên Alşan Begê jêkır. Giya rıstiye dı ber bendê Gaxur mal şewıti Alşan Beg ani firsendê….. ***** Miro miro mirê miran Tu mezine 12 aşiran….. Alşan Bey’in mezarı yöre halkı tarafından ziyaret edilir. İnsanların Alşan Bey’e değer vermeleri, mezarını ziyaret etmeleri Angora-Ankara’dan Zara’da ki görevlilere emir verip, onu öldürtenleri rahatsız etmeye devam eder. İkinci bir emir üzerine Zara’dan gönderilen topla, Alşan bey’in mezarı top atışına tutularak yıkılır. Kendisinin bedenini bombayla parçalatanlar, mezar taşlarını da topla parçalarlar. Koçgiri’de sürekli olarak korku üretilir ve yayılır. O Alşan Bey ki, Sêwaz’da Mustafa Kemal’le görüşürken, « Kürdlerin kendi devletlerini kurma, bağımsız yaşama hakları vardır. Bu haktan dolayı da sizin önerilerinizi kabul etmiyoruz. » diyen Kürd beyidir. Alşer Efendi’nin bir yakının anlatımları ve soyağacı. Sosin Keleş (New-York) ; « Benim dedemle Alşer Efendi amca çocukları, yeğendirler. Zarife Xanım, Alşer Efendi’nin hanımı, Gaxur’un kız kardeşidir. Benim kayınpederim, Çulfan köyünden olan Gaxur’un torunudur. Zarife Xanım, benim kayınpederimin halasıdır. Eşim, Gaxur’un oğlunun torunudur. Gaxur’un üç oğlu var. Qollo, Remo, Axa (Eziz). Benim eşim Axa’nın 3 torunudur. Gaxur’un üç eşi varmış. Eşlerinden biri olan Pemix, babamın halasıdır. Alşer Efendi’nin babası bizim köyden, Kewreş’den-asimil edilmiş adı Karataş-Azgêr köyüne taşınmış. Onlara Muso’giller denir. Alşer Efendi’nin babasının adı Muso’ymuş. Bazı yakınlarımızda Gemecug ve Qadıkoy köylerine gidip yerleşmişler. Kele Çawuş, Muso, Çaqo, Heso, Gonco (dedemin babası) kardeştirler. Kele Çawuş’un çocukları ; Nuro, Allık, Huso, Taao, Wezo. Gonco, Kewreş köyünde kalıyor. Kardeşleri ise diğer köylere gidiyorlar. Çaxo ölüyor. Çaxo’unu eşi, 1921 Koçgiri jenosidinden sonra her üç oğlunu alıp Canik’in (Samsun) Bafra ilçesine gidip, oraya yerleşiyor. Sadece onlar değil, Koçgiri’den başkaları da gitmişler. Alşer Efendi, Azgêr köyünde doğmamış. O, Kewreş köyünde doğmuş. Orada büyüyor ve Azgêr köyünde Gulaxa, bu isteği kabul etmiyor. Gulaxa, Dursun Kanber’in dedesidir. Alşer Efendi, Xatun’u kaçırıyor. Gulaxa o günün şartlarında zengin bir insan. Kızı Xatun’u bir ağayla, varlıklı biriyle evlendirme niyetinde. Alşer Efendi onun ölçülerine göre yoksul. Bundan dolayı evlilik istemini red ediyor. Xatun’u, Alşer Efendi’nin elinden alıyorlar. Evlilik önleniyor. Kız kaçırma, kızın kaçması biz de çok normaldir. Bu girişim hep anlaşmayla sonuçlanır. Bunlarda ise böyle olmuyor. Alşer Efendi, Xatun’un kendisinden uzaklaştırılmasını kabullenemiyor. Gulaxa’yı bir konuda suçluyor. Gulaxa gözaltına alınıyor ve hapse atılıyor. İçerdeyken de ölüyor. Bu gelişmeden sonra Alşer Efendi’nin babası Muso’yu Kewreş’de istemiyorlar. Tatsızlık çıkıyor. Muso, Azgêr köyünde olan amcası Xido’nun yanına gidiyor ve o köye yerleşiyor. Çıkan gerilimden dolayı Kele Çawuş ve Çaxo’da köyden taşınıyorlar. Îbîkê dînin oğlu Hesik, Allikê Fatikê nin kardeşinin oğlu, çok yiğit bir erkekmiş. Artık ne oluyorsa, bu gelişmelerden dolayı öldürülüyor. Babam, Koçgiri jenosidi sırasında 7 yaşındaymış. Geçmişi, soykırımı anlatırdı. Kendisi kaçakçılık yapıyordu. Çît bölgesinde tanınıyor. Kendisine Allıkê Haco veya Qacaxçi Allık derlerdi. Güney Kürdistan’a gidip mal getirirdi. Güneye gidişinde gidip Baytar Nurî Dêrsimî ile görüşmüş. Benim hatırladığım kadarıyla 1973 yılı olmalı. Babam, Baytar’la görüştüğünde abimin A.B.D.de okumaya gittiğini söylediğinde, O, çok mutlu oluyor ve « Ben biliyordum ki Alşer Efendi’nin soyundan gelenler okuyacaklar, öğrenecekler, öğretecekler ve biz kürdlerin ulusal davasına sahip çıkacaklar. İdeallerimiz, amaçlarımız sahipsiz ve yerde kalmayacaklar. » diyor. Annem şimdi 90 yaşında. Bu bilgileri annemden aldım. Onun anlattığına göre Baytar Nuri, Alşer Efendi’yi birlikte Dêrsim’den ayrılmaları için ikna etmeye çalışmış. Ama Zarife Hanım bu isteği hep red etmiş. Kesinlikle Dêrsim’den ayrılmak istememiş. Annem onların gidişi red ederken neler söylediklerini, hangi nedenleri ortaya koyduklarını bilmiyor. Baytar’ın iki kızı varmış.Kewreş köyünde yerleşik olan kabileler; Ibiki, Gegel, Pewrızi, Gamıx, Zerıki. Biz İbiki boyundanız. » Alşer, Alşêr, Arşer, Arşêr, Alişer, Alişêr, Alişir isimleriyle kendisinden bahsedilen Koçgiri’li özgürlükçü için yakınları Alşer ismini kullanıyorlar. Bundan dolayı da en doğru ismin Alşer olduğuna kanaat getirdim. Alşan Bey için Koçgiri’de Alşan Bey denirken, T.C.deki kayıtlarda Alişan denmekte. Alşan ve Alşer Koçgiri’ye özgü iki erkek ismidir. Alşer Efendi 1882’de Koçgiri’nin Kewreş köyünde dünyaya geliyor. Baba tarafından Koçgiri aşiretinin İbiki boyundandır. Sêwaz’ta (Sivas) öğrenim görüyor. Bir süre Mustafa Paşa’nın katipliğini yapıyor. Katipliğinden dolayı 4 Koçgiri'deki aşiretler arasında tanınan, sevilen bir insan oluyor. O, otorite sahibidir. Koçgiri ve Dêrsim aşiretleri arasında birlik oluşturandır. Akrabası olan Zefê (Zarife) ile evlenir. Kürt dili üzerinde çalışması olur. Beyitleri ve sazı ile halk arasında birliği ve ülke sevgisini işler. 1914’de özgür bir Kürdistan için çalışmalara başlar. Ruslarla görüşür. Ermeni'lerle ilişki sağlar. Sêwaz, Meleti ve Dêrsim'de çalışmaların sorumluluğunu alır. Zêrenig’de Osmanlının örgütlerini tasfiye eder. Kürt organizasyonunu harekete geçirir. 1919’da Kürdistan Teal-i Cemiyeti'ne bir mektup göndererek, « Dêrsim ve Koçgiri Kürdlerinin kendilerine bağlı olduklarını » bildirir. « Tümüyle cemiyete bağlıyız » der. Edebiyatçı, öğrenci yetiştiren sanatçı, diplomat, askeri örgütleyici, önder olan bu Kürd aydını ile ilgili olarak atama yoluyla Büyük Millet Meclisine çağrılanlar, mebus yapılanlar neler söylüyorlardı. Angora’da (Ankara) Büyük Millet Meclisindeki tartışmalar sırasında; Fevzi Efendi (Erzingan): “ ...İşte Umraniye'den Dersim dahi etkilenmiştir. Ümraniye’de nedenler ve sebepler pek çoktur. Fakat siyasi amaç olmadığı tahakkuk etmiştir. Birincisi Alişo gibi bir iki fesadın etkilemesinin ürünüdür...” 03. 10. 1921 Pılemori (Pülümür) idari amiri, Bursalı Emin Bey Erzincan’ı temsilen milletvekilidir) : “...Bizim bölge arkadaşlarınca bilinen Alişir adındaki tümör.......(....)....Bu adi haydutluğa siyasi bir renk vererek, bundan yararlanmak amacıyla kendisi de içinde meydana atılmıştır. Fakat kalemi ile atılmıştır....” 04. 10. 1921 (1) Alşer Efendi bölge de idari yöneticidir. Koçgiri ulusal kurtuluş hareketinin başlatılması için Kürdistan ordusu oluşturulur. Gelişmeler üzerine Angora'daki yöneticiler onun idam fermanını hazırlarlar. O, sömürgecilerin hakkında verdiği kararları umursamaz. İç ihanetler, teslimiyet sonucu birliğin sağlanamaması ve yenilgiye doğru gidiş karşısın da Doğu Dêrsim'e çekilir. Dêrsim'de Kürdistan devletini oluşturma girişimlerini sürdürür. Örgütleyici, direnişçi olarak 1937 harekatın da yer alır. Ordu ve askeri planları hazırlar ve uygular. O dönem gelişmeleri yakından izleyen yabancı ülkelerin askeri ateşeleri gelişmeleri kendi üst birimlerine haber verirler. Bir askeri ateşenin Mayıs 1937’de hazırladığı rapor ve gerçekler ; “Dersim gizli belge N 141/Is 20 Mayıs 1937 ÖZEL NOT GİZLİ Türkiye Yeni Kürd ayaklanamsı İki yıldan beri, hükümet tarafından Kürtlere ilişkin olarak alınan önlemlere rağmen, Kürdler, türkler tafından idare edilen kendi kürd bölgelerindeki türk yönetime karşı enerjik bir biçimde karşı çıkmaya devam ediyorlar. Türk 5 hükümetinin, Kürd hanedanlarını zorla sürgüne göndermesi, onların topraklarına zorla el koyması, aşiretler arasındaki birliği engelleme çabaları, sadece türke karşı Kürdün kinini artırmaktan başka bir işe yaramıyor. 1936’da Elaziz’de oluşturulan ve kürd bölglelerinin yönetimi ile görevlendirilen 4.Ordu Askeri Müffetişliği hiç bir katkıda bulunamıyor. Kürd aşiretlerine ne para, ne rüşvet ne de tehditlerle boyun eğdiremiyor, onların birliğini parçalamayı başaramıyor. Gerek idareci niteliği, gerekse enerjisiyle tanınan Genel Müfettiş General Abdullah, « Kürdistan’ın bu çetin bölgesinde karayolu şebekesini inşa ederek ve bu bölgede askeri garnizonlar kurup, köylerde jandarma karakollarını inşa ederek Kürdistan’da temizlik hareketını gerçekleştireceğine » inanıyor. Bunun için sarfedilen harcamalar oldukça büyük. Ama alınan sonuçlar çok az inandırıcı. Alpdoğan, 1937 yılının başında aşiretlere karşı son derece yuşak davranmayı denedi ama onurlu Kürdler dünkü baskıları hemen unutamıyorlardı. Genel askeri müffetiş, yeniden güç kullanmayı denedi. Genel Müffetiş Nisan ayının ortalarında beylerin, aşiret ağalarının Nazimiye’de toplanmalarını istiyerek, onlarla bölge yönetiminin yeniden organizasyon proğramı üzerinde fikir alış verişi teklifinde bulundu. Kürd şefleri hiç bir kuşkuya düşmedem Nazımiye’ye geldiler. Onlar toplanır toplanmaz Genel Müffetiş onların hepsini tutuklattı ve Elaziz’e doğru yollara sürdü. Dersimli Kürdler, gelişmeyle ilgili olarak haber alınca silahlanıp, tutuklananların peşlerine düştüler. Hanzan cıvarında askeri konvoya saldırlar. Elazığ yolu üzerindeki askeri birliği ortadan kaldırdılar. Türkler buna aniden müdahale ettiler. 4. Ordu Müffetişliği’nden iki askeri tugayı herekete geçirdiler. Kürdlerin yaşadığı bölgeler, askerlerce işgal edildi. Askerlerin gelişini haber alan Kürdler köylerini boşalttılar. Dağlık ve ormanlık kesime çekildiler ve gerilla savaşına başladılar. General Abdullah’a gelince, askeri birliklerini Nazımiye ve Kuruçan çevrelerine çekti. Ama ayaklanan Kürdler, türklere karşı beklenmedik sürpriz saldılar düzenliyor ve onlara oldukça ağır kayıplar verdiriyorlar. Bir kaç subay öldürüldü, hatta General Abdullah’ın ise yaralanmış olduğu (doğrulanmadı) bildiriliyordu. Bu saldırılarda Kürdler sayısız mavzer, 18 mitralyöz ve oldukça önemli askeri malzemeye el koydular. Kürdler tarafından boşaltılmış bölgelere askeri baskılar yapan kara kuvvetleriyle işbirliği yapan hava kuvvetleri, yararlı olmayan hedefleri bombalıyorlardı. Kuşkusuz hava kuvvetleri bombardımanları gerçekleştirdiler. Ama ormanlarda gizlenen Kürdlere karşı bu bombardımanlar hiç de başarılı olmadılar. Askeri otorite Dersim bölge ayaklanmasını izole etmek için çaba harcıyor ve ayaklanmanın bütün Kürdistan’a yayılmasından korkuyor. Olayların ağır vahimliği Türkiye kamuoyundan en ince bir biçimde gizleniyor. Hükümet, Dersim için yeni önlemler alıyor. Dersim’deki gelişmelerle ilgili haberlerin ülke de yayınlanmasını engelliyor. Kürd tutukluları uzun süre gözetimde tutmaktan çekiniyorlar. Genellikle onları serbest bırakıyorlar. 6 Elaziz’in bir kaç ileri geleni İstanbul’a kaçmayı başardı. Onlar Elazığ’a gönderilen 47 subayın Çinçinik yolu üzerinde ayaklanan Kürdler tarafından öldürüldüklerini haber verdiler. Askeri yönetim ise öldürülen bu subayların ailelerine henüz ölüm haberlerini vermiş değil. Şimdilik Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı, Dersim bölgesi hakkında bilgi sahibi olan ve bu bölge de kullanılabilecek subayları arıyor. Zorla sürgüne gönderilen Kürd hanedanlarını, uzun yıllardan beri Kürdistan vilayetlerinden uzak kalanları, Dersimdekileri pasifleştriciler olarak kullanma olasılığı düşünülüyor.” (2) Sengal Hanım’ın anlatıklarından çıkan sonuçlar; Alşer Efendi ve Zarife Hanım Sengal Hanıma göre Alşer Efendi ve Zarife Xanım’ın öldürülmelerini organize eden Rayvero Qoop’u öldürenler; Mîstefaê Hêmêdê Mirzaliê Silemani ve Cebrail’dirler. Sengal Xanım, torunu Ibrahim’le yaptığı soyleşide, Ibrahimin kendisine “Alişer hakkında birşeyler biliyor musun? Alişer Efendi’yi gördunüz mû?” sorularını cevaplar. Bizler açısından çok önemli olan açıklamalrda bulunur. “Alişêr Efendi’yi biz gördük, O, Alişer Efendi zaten bir peygamberdi. -Yanınıza geldi mi? Burada kendi gözlerinle gördün m? Alişer Efendi? Sıma Alişer di? Alişêr Efendi ma di, u hora Peyğamber vi, Aliser Efendi. Mı 've ho çımunê ho di, ame na Goza Xırğe, u sıro ke pırd vesa, ame bınê Zağge uza. Uza ey kıtavê ho dêne wendene, vake, na kıtavê mı vano ke, tı na hurendiya ho de mırena. Hama o kamo ke tu kıseno ki, Haq hêfê tu ceno. Kıtavê ho dêne wendene. Evet, ben kendi gözlerimle gördüm. Köprüyü yaktıkları zaman bu Goza Xırğe’ye geldi. Zağge’nin alt kısmına gelmişti. Orada, Alişer Efendi kendi 7 kitabını okutuyordu. Diyordu ki, bu kitabım buyurur ki, sen burada, kendi toprağında öleceksin. Ama seni öldürecek kişiden de Heq-Hak intikamını alacak. Kendi yazdığı kitabı okutturuyordu. -Yani onun okumuşluğu ve kitabı da mı vardı? Kıtavê u wendisê dey bi? Hıya, wendisê ho zofo. Waxto ke Qoçgiri qırr kerdi, u u waxt ra xelesiyo, amo wertê ma. Amo wertê yanê Avasu de vi. Avasu ra ki amo uza. Bıraê horê vaji, ma ki cêre sime, ma tavi jümini di, Alişer Efendi. Evet o çok bilgindi. Çok okumuştu. Qoçgiri kırımında-soykırımında Alişêr o vakit kurtulmuş aramıza gelmişti. Başka bir deyişle, Abbasanların aransında idi. Abbasanların arasından oraya geldi. Kardeşime söyliyeyim. Biz aşağıdan gittik. Biz doğal olarak birbirimizi, Alişêr Efendi’yi gördük. -Neler söylüyordu peki? Savatene? Sevazo, qesey kerdene, sekero, o ki nia qulê jê ma vi. Alişêr Efendi uza vi. Alişêr Efendi ke si Holıka Gule de, uza yi ke uza mendi, uza têpia Rayvere Qopi mılet ard ser, tı diyo nêvane Rayvero Qopi teres vi yo. Ey mılet uzara ard , uzara yi dos kerdi vi, zona? Aliser Efendi 've Bırarzay ra 've Cınıya ho xele day pêro, pee coy esker kotive zere, hurd bojiyê hermete nia sıkıti vi, hurd bojiyê hermete. A yi uza kıst, zona? Mend payızo pee de, Ivraime mı gosê ho ke? Na Hesê Sodi naniyo hona weso, u Hesê Sodi si vi, ke u vıle dey nia gırıyoooo.... vılê dinu nia gırıyoooo.... nia amo ro zeke tı vılê de diki vısnene 'ra... Nia de, meyıtê ho nêpoe. Deme ke seyıd kerde, o gırıyo.. khul amo peyser, hen meyıtê ho vınete, Holıka Gulera, wertalığê ma u Avasude ra. He, tu hesna? Yi vatenê, yanê mılet vatenê, nêpoe, tavi seyıd biye, seyıd biye. Neler söylesin. Konuşuyordu. O da bizim gibi bir insandı. Alişer Efendi oradaydı. Alişer Efendi gidince Holıka Gulê de kalıyordu. Onlar orada kalınca, sonra Rayvere Qop saldırıya geçiyor. Görüyor musun? Bazıları saldırıyı yapanın Raywero Qopo teres olduğunu söylemiyorlar. Rayvere Qop onun yerini tesbit etmişti, biliyor musun? Alişer Efendi, yeğeni ve hanımı epeyce savaşmışlardı. Sonra askeri birlik içeri girmişti. Zarife Hanım’ın her iki kolunu böyle kırmışlardı. Bayanın her iki kolunu...... Onları orada öldürdüler biliyor musun? Sonra sonbaharın son ayında, İbrahim’im, bu söylediklerimi iyi dinle kulağında olsun. Bu Hesê Sodi, burada hala hayattadır, yaşıyor. O, Hesê Sodi, Holıka Gulê’ye gitmişti. Bakıyor ki, Alişer Efendi’nin boynu, diğerlerin boyunları kendi kendine kaynaşarak kapanmış. Sanki koparılan bir horozun boynunun kaynaşan boynu gibi. Bakın, o kadar süre geçmesine rağmen cesetleri çürümemiş. Demekki şehid olmuşlar. Kesilen boyun kaynamış, yara üstünü kapamış, çürümemiş cesetler öyle yerlerinde kalmışlar. Holika Gulê, Abbasanlar ile bizim Demenanlar arasında bulunan bir yerdir. Duydun mu. Millet diyordu ki cesetleri çürümemiş. Doğal olarak şehid olmuşlar. Evet şehid olmuşlar.” -Ninem Melek Hanım sizinle birlikte miydi? 8 Meleke u sırede made nêviye, a endi amey vi dewa Khalike tu, amey vi Xezeriye de vi....Ma ke vejiame 'ro Vılê Xeleku, eke esker amo, amo, amoooo... na dina gureta, keno ke Wawele kuya, keno ke Wawele kuyo... Na vore kınıte na Mırzali, na Seydali esti vi werte. Ey 've Hemê Cıvê Khêji ra lekan napa, esker keno ke Boğazê Sosın kuyo, vora ha! vora ha! some, a yinu uza de nay pa, nay pa, esker çarna 'ro têser, çarna 'ro têser, çarna 'ro têser corde çarna de Ğez. Eke esker ke çarna de Ğez. A u esker ke cêra de, na Mırzê Sare, na Bırarzaê na Xal Hemedê Mirzê Sili, u dırvetıno. U dırvetınê ho ma berdo pee Ğez de, kerdo zare ewk, nia kerdo zarê sikori, têde vıneto, dı hire teney ki corde serê vınete. Uzade u dırvetıno, horê tey fetelneme, Qorude dewa Harçık de napa, dırvetıno. Bıraê horê vajine, ma u uza no ro. Vake, waxto ke esker coro cera de, sezıt kerdo ke na lone de qul esto, zona? Vake, jü dest u boji semernay wo, vake, "weyyy... vake, ez sino qula Rayverê Qopi, sino, sino ke mı Reyvere Qop kıst, vake, ez nêson qula Demenu? sino Qula dey, Qula Demenu nêson?" Dest u pay semernay we, vake, waxto ke bêro, na Cıvê Xal Hemedi, na Cıv 've na Xal Mıstefay vi (Laze Hemê Mirzê Sili, biraê Aliyo Qiz), uza leê yi dırvetın de vi. A ninu nay pa çor teney eskeri kısti, Cıvrail ramıte ser, çheke yinu 've qaputê yinu cıra gereti, ho esti ve leê dırvetınê ho. Ma endi kês dinu ser nêma. » Melek Hanım o sırada bizimle birlikte değildi. O, senin dedeninHemede Senika’nın, Dr.Baran’ın babası- evine Xeceriê’ye gelmişti. Biz dağa çıktık. Vılê Xeleku’nun oraya geldiğimizde ne görelim! Baktık ki Türk ordusu’nun askeri gelmiş. Çok asker gelmiş ve her tarafı kuşatmışlar, ortalığı tutmuşlar. Mahşer günü. Mîrzalî karı kazdı. Bu çocuğumuz Seydali’yi, bizi kazdığı kar kuyusunun altına attı. Mirzali ile Hemê Cıvê Khêji ayaklarına lakanları taktılar. Asker neredeyse Sosîn boğazına ulaşacaktı. Kar ama ne kar, insan boyu kadar kar. Biz öyle kar da yürüyoruz. Mirzali ile Hemê Cıvê Khêji askerlerin üzerine ateş açtılar. Askeri kesintiz ateş altında tuttular. Askerler panige kapıldılar ve geri çekildiler. Panik sonucu Ğez’e Askerler geri çekilince, bu Mirze Sarê-büyük dayı Xal Hemedê Mirzê Sili’nin (Melek Hanım’ın Babası) yegeni olan Mirze Saré-, yaralıydı. O yaralı olduğu halde biz onu Ğez’in arkasına götürmüştük. Biz onu yaralı halde kayanın kovuğuna, iki kaya arasındaki dar bir alana (zarê Şikori) sakladık. Biz kaç sefer kendisi için orada, onun yanında kalmıştık. Onu kendimizle birlikte gezdiriyorduk. O, Harçik köyünde bacaklarından kurşun yarası almıştı ve yaralıydı. Kardeşime söyliyeyim. Biz Mirze Saré’yi oraya bırakmışız. Asker geri dönüp, yukarıdan aşağı gelince, Mirze Saré, Ciwe( Cebrail) Xal Hemedi ve Mistefa Hemede Mirzalié Silemani’ye diyor ki, ben bu mağarada (lone) insan varlığını sezdim, biliyor musun? Mirze Saré’yi bekleyenlerden biri Mıstafaê Hemedê Mirzalîê Silêmanî elini kolunu sıvazlayıp, içeri giriyor. “ Weey.....diyor, ben ne göreyim. Ben Rayveré Qop’un kulasına (saklandığı yer) girmişim. Gittim, oraya girdim. Ben orada Raywere Kop’u (ke mı Reyvere Qop kıst) öldürdüm. Ben Demenanların kulasına girmedim. Onun kulasına gittim.” Yani Demenanlarn kulasına gitmiyor. Elini kolunu sıvazlayıp gidiyor, gelmek üzereyken, bu Ciwe( Cebrail) Xal Hemedi, bu Ciw ile Xal Mistefa Hedeme Mirzalié Silemani nin oğlu Alyo Qiz’in kardeşi (Laze Hemê Mirzê Sili, biraê Aliyo Qiz) orada o yaralının ( Mirze Saré) yanındalar. Orada hemen ateş açıyorlar, Raywer’le birlikte dört askeri de öldürüyorlar. Cebrail hızlı davranıyor. Dört askerin kaputları ile silahlarına el koyuyorlar ve kendilerini yaralının bulunduğu kaya deligine atıyorlar. Kimse de cesaret edip onların üzerine gelemiyor.”(3) 9 Yazar Cemal Taş’ın “Roé Kirmanciyê” adlı çalışmasında Hesen Aliê Sêy Kemal’in anlattıkları; “Alişêr Efendi ile Zarife Xanım Koçgiri’liydiler. Koçgiri soykırmından sonra Dêrsim’e gelmişlerdi. Daha sonra Wank’ın karşısındaki mağara da kalmaya başladılar. Zarife’nin babasının evi yana, onun bir kadın olduğunu söylemezsin. Fes ile puşi bağlardı. O saçlarını döndürüp fesinin altına koyardı, üstüne puşu bağlardı. Bir düzme mermiyi böyle, diğerini şöyle atardı. Suware almanı omuzlarına gögsünün üstüne bağlardı. Belinde tabancası vardı. Çok güzel bir bayandı. Üstte erkekler gibi salte, altta ise panturi giyerdi. Alişêr Efendi biraz yaşlıydı. Çocukları yoktu. Zarifa Xanım, Koçgirili Aşiret ağası Alşan Bey’in torunu idi. (Büyük Alşan olmalı) Alişêr Efendi ise onun akrabasıydı. Birbirleriyle evlenmişlerdi. Onların memleketinde başkaldırı olmuştu. Hükümete karşı savaşmışlardı. Zara’da savaşmışlardı. Bilmiyorum, fişekleri mi bitmiş, ne olmuşsa Dêrsim’e gelmişlerdi. Alişêr Efendi ile Zarifa Xatun aşiretler arasında barış istiyorlardı. Gerçek ismi Alişêr Bey’dir. Kısaca Alişêr Efendi derlerdi. Alişêr Efendi çok okumuş, çok bilgindi. O, o vakitlerde çok şeyler bilirdi, konuşurdu. Hergün defter ve kalem elindeydi. Yazı yazıyordu. Alişêr Efendi yedi dil bilirdi. Bilge bir insandı. Asla kötülük istemiyordu. T.C. hükümeti ile arası yoktu. Hükümet onu Sêyd Rıza’dan istemişti. Seyd Rıza, Dêrsim bahtını yıkmadı, son gününe kadar ona sahip çıktı. Gafet’de kivram vardı. Bir gün Gafat’a gittim. Yol Alişêr Efendi’nin mağarasının yanından geçiyordu. Gidip kendilerine konuk oldum. Biraz dinlendim. Sonra tekrar yoluma koyuldum. Wank’ın karşısında Gafat’ın altında Çermu derler, kayalığın altında mağara var, öte kısmında kaynak suyu var, orada evini yapmıştı. Orada kalıyorlardı. Adamcağız orada üç yıl kaldı. Onlar orada hindi besliyorlardı. Günün birinde bir hindi uçup, Wank’da geliyor. Wanklılar gelip Cermu’da hindiyi yakalıyorlar. Onun Alişêr Efendi’ye ait olduğunu biliyorlar. O gece orada bırakıyorlar ve ertesi sabah götürüp Alişêr Efendi’ye teslim ediyorlar. Her sonbahar geldiginde, Zarife Xatun Wank’a gelir, dört beş katır ile adamları alır, Sagnk’a gider, bir yıllık yiyeceklerine yetecek kadar 40-50 teneke buğday satın alırdı. Buğdaylarını degirmende öğütür, alıp mağaraya götürürdü.Turşmeg, Şeğank, Robaig köyleri Hesen Efendi’nin elindeydi. Bir yan Sehu’lar, diğer yan Kudu’lardır. Hesen Efendi Kudu’lardandır. Use Seyde ise Sexu’lardandır. Kudu ise Mameki’den biraz aşağıdadır, iniş aşağı gelindiğinde Segank ve Tursmeg’e inilir. Ama o köyler değerli köylerdir. Dinar ve Robayig köyleri Hesen Efendi’nin köyleridirler. Otuz, kırk marabası (topraksız köylü), üç tane değirmeni vardı. Toprakları çoktu. Hese Misti giller tahılı ambarlara korlardı. Onların, büyük buğday ambarları vardı. Çiçeg buğdayı ekerlerdi. Alişer Efendi’nin eşi tahıl satın almak için Turşmeg’e gider. Zarife Hanım gidip Şeğank’ta Hesen Efendi’ye konuk oluyor. Onlara Smailê Qeri’nin evi denilirdi. Evleri Asurlardan kalmadır. Evlerin büyük ve yanyana üç taş sutunları vardı. Üzerilerine ağaç atıp örtmüşlerdi. Ahırlar epeyce büyüktü. Otuz, kırk katır bağlanırdı. Duvarların önünden hayvanların yemlikleri yapılmıştı. Taşım hayvanları geldiginde o ahırlara bağlardı. Ahırın üstünde ise odalar vardı. Zarifa 10 Hanım geldiginde hal hatır sorar. Hesen Efendi adamlarına gelen bayanın kim olduğunu sorar. -Kimdir bu bayan? -Alişer Beğ’in eşidir. Beş yük buğday satın almak için gelmiş. Zarife Hanım ile birlikte adamları da vardır. Hayvanlarını bağlarlar. Zarife Hanım’ın bindigi kısrağa yem verirler. Kendilerine hizmet sunarlar. Sögüs yemegini ikram ederler. Tartışır ve yatarlar. Ama Hesen Efendi çok çillek adamdır. Misafirine hizmet etmekte kusur etmiyor. Bu bayan gelmiş ben ne yapayım? Ruhu çıkıyor. Eskilerin ağaları kadınlar için ölürlerdi, geberirlerdi. Kadınlara çok düşkünlerdi. Hasan Efendi de onlardan biriydi. Zarife Hanım’la yatmak, cinsel ilişkiye girmek istiyor. Gece bayan hizmetçilerinden birinie; “Git Zarife Hanım’a de ki Hesen Efendi diyor ki, eğer bu gece benimle yatarsa, ben yarın ona beş hayvan yükü ile birlike iki hayvan yükü de benden olmak üzere ihtiyacı olan tahılı ücretsiz olarak vereceğim. Tahılı adamlarıma verip, kendilerinin kaldıkları yere kadar da yollarım. Hizmetçi kadın, Zarife Hanım’ın yanına gider, kendisiyle biraz sohbet eder ve kendisine; “Zarife Hatun, ağam diyor ki” Eğer bu gece benimle yatarsa, yarın beş hayvan yükünün yanı sıra iki hayvan yüküde benden, ücretsiz olmak üzere yükleri yükletirim. Onun bulunduğu yere kadar da adamlarımla birlikte yollarım.” Hizmetçi kadın böyle konuşunca, O da başını kaldırıp; “ Git o ağanadeki, her hayvan kendi seviyesindeki yemlikten yem yer. Eşek ise hiç bir zaman, atın seviyesindeki yemlikten yem yiyemez.” Pepug kuşu bayanın yaylasına konsun, ötsün. Hizmetçi kadın geri dönüp Hesen Efendi’ye Zarife Hanım’ın söylediklerini aktarıyor. Hesen Efendi’nin kafası önüne düşüyor. Hiç bir şey söylemiyor. Ne söylesin ki imkânı mı var? Zarife Hanım, o gece sabaha kadar uyuyamıyor. Oturduğu yerde sabahlıyor. Sabah gün agarınca da adamlarına sesleniyor; “Hayvanları dışarı çıkarın. Eğer ben bilseydim, bunlar böyledirler. Ben bu ev de yemek de yemezdim.” Kısrağını dışarı çıkarır, zengiyi bağlar, biner, sürer. Hesê Mışti’nin evi Hesen Efendi’nin evinin biraz yukarısındadır. Hesê Mışti’nin evine gider. Kendisi karşılanır. O, oturur ve “Buğdayınız var mı?” Sorusunu sorar. Onlar ise “Vardır.”derler. Zarife Hanım adamlarına döner ve “Gidin buğdayı kontrol edin.”der. Adamları gider buğdayı görür ve kontrol ederler. Zarife Hanım’a “Biz buğdayı beğendik. Değerli bir ürün bilgisini verirler.” Zarife Hanım, “O halde beş katır yükünü ölçün, ve dışarı getirin.”der.Buğdayı ölçüp galelere korlar ve dışarı taşırlar. Zarife Hanım cebine el atar, diğer yandan da Hesê Mışti’ye “ Buğdayın bedeli ne kadardır?” sorusunu sorar.Hesê Mışti, tutarı belirtir. Zarife Hanım kesesinden altınları çıkarır, sayar ve verir. 11 O zaman bir altın beş mecidiye idi. Mecidiyeler ise gümüşten yapılmaydılar. Bir mecidiye yirmi kuruştu. Satın aldığı buğdayını yükler, gideceği yere kadar götürür. Onlar Gafet’in altında üç yıl kaldılar. Türk hükûmeti sürekli olarak Seyd Rızay’a elçiler gönderdi ki Koçgirilileri teslim etsin. Seyd Rıza ise “ Koçgirililer, Dêrsimlilerin bahtına düşmüşler. Biz onları teslim etmeyiz.”derdi. Alişêr Efendi, Dêrsime gelir gelmez sürekli olarak aşiretler arasında barış istedi. Barış sağlamak için uğraştı. Alişêr Efendi, Raywer Qop’a “ Sen hükümeti ağzından düşürmüyorsun. Kendine dikkat et. Onlarla dostluk olmaz.”diyor. Hükümet ise Qop’u ikna ediyor.” Eğer siz Alişêr Efendi’yi öldürseniz, asker dağdan geri çekilir, geri döner.” Qopo ise Zeynel Ali yi görüyor. Ona diyorki, “Sen Alişêr’i öldürürsen asker çekilecek, suyun karşı tarafı senin, bu tarafı da benim olacak.” Yani toprağı bölüşüyorlar. Artık kendisi reis olacak. Haydi sen söyle Mewrandır, Mewran. Sen hükümetten daha mı akıllısın Qopo? Sonra asker dağa çıktı. Millet dara düştü. Alişêr Efendi ile Zarife Hanım hazırlandılar ki Rusya’ya gideler. Zeynel, Wank’lı Efendi ve Qopo, gidip onları öldürdüler. Alişêr Efendi ölmeden önce Seyd Rızay’a haber yolluyor. “Beş gün daha bizi ele vermeyin, koruyun. Beş gün sonra ben Rusya ‘da olacağım. Ben oraya kavuşur kavuşmaz siz hiç merak etmeyin.” Alişêr Efendi, Sultan Baba yaylasında yol gereksinimlerini tedarik ediyor. O gün yol yemeklerini hazırlıyorlar. T.C. alayı, Bokır mıntıkasındadır. Qopo ise boş durmuyor ve Zeynel’i tembih ediyor. O gün gidip onları öldürecekler. Zarife Hanım hiç bir zaman silahını bırakmazdı. Sürekli silahlıydı. Gece gündüz düzmeleri boyundaydı. Öldürüldüğü gün yeğeni ve yeğeninin eşi oradaydılar. Öldürme timi kaşı taraftan mağaraya doğru ilerlerken, Zarife Xanım onları görüyor ve Alişêr Efendi’ye “ Kivran Zeynel geliyor. Kivran Zeynel budur geliyor. Ama yanında silahlı adamlar var. Yanlarında yabancılar var. Kendini koru. Bir bahtsızlık yapmasınlar.” Alişêr Efendi ise; “Biz altı yıldır buradayız. Kimse bize kötü bir söz söylemedi. Sen niye öyle yersiz sözler söylüyorsun? Korkma.” Alişêr Efendi, gelenleri karşılamaya gider. Onları kaldıkları mağaranın içine kadar götürür. Birlikte otururlar. Hal hatır sorarlar. Mağaranın kapısı geniştir. Aniden Alişêr Efendi’ye ateş ederler. Zarife Hanım yerinden atılır, fırlar ve tabancasını alır, onlara doğru ateşler. Kurşun, İbê Mıroşi ve Efendi’nin gipikindan önden girer, arkadan çıkar. Kurşunun biri de Mïstêy Alibeg’in çapraz kayışına isabet eder. Onlar ateşlerler ve bayan yere düşer. Orada başlarını kesip, götürüp Bokır dağındaki alaya teslim ederler.Qop’un kemikleri rahat durmasın. Rapbero Qoop, o dakika orada değilmiş. Misto Qır oradaymış. Misto Qır’ın yeğeni Zeynel oradaymış. Pupug kuşu senin babanın yaylasına konsun Raywer. Sen bu mileti nasıl kandırdın ve birbirine düşürdün. Raywer, itin gunahını bile boynuna alırdı. Sen bu insanları nasıl birbirine düşürtün, fırıldakları nasıl çevirdin? Alişêr Efendi’nin altınlarını ise Pulur’un ağası olan Mahmud Ağa’nın yeğeni Nurali yedi. Zeynel’in karısı Nurali ile evlendi. O altınlar Zeynel’e nasip olmadı.” (4) Alşer Efendi ve Zarife Hanım’la ilgili söylenilen ağıtlar, şiirler. Zarifé Bezna hu derga baria, tî vana rié hu, jî asm û roza Lewe Alişer de şirina délal û pak û qimeta 12 Né vana ez, vana ma ime, Çinévéia Kurdistan ia Zarifa Ekhe kote’ra raé tî vana maina rextkerdia zerda Çe ho de côanîka,teverde jî mordemeka Nermo ilvan sano dormé saré hu Pişto giredo mia ho’ra duzmé qêrqêsûnû esto séré şéné hu ser nüa bîrnena raa čéndermuné tîrku Zarifa cengavera coamerdu’ra jedê çekh erzena nisané cena nana pa pée kemeru’ra mêriki lewée daé de tîm bié jî tâyrû Axaé Kocgiri wuairé mal u milki ê Dewûji véré çeveré bonune yîne de naléné Halé kîrmancû vêsneno zeria aa bélé Lawukî vatene,bervéné, çîmu’ra hierşi amené Çeke hu guret şié Dersim pêrodaisê çereni ča nê verda Côkaro saré hu da seveta xelaşiana Kirmancu Pers me kerene kewrau , yîne rew saré hu berd roth tirkû Yîne saré kewraune hu birnai eve bîraku Qewul nê kerd Zarifa wuastena Miste Khori çekhe çarné’ra zagone yî ser eve çereni roé hu da, raa pêrodaiskaria ho de Vatene,Ma bî mîrimé khé saré yine ma vind kéré Xainu, çîme wêsanu welate ma viran û talan kerd Kewrai eve desté kéwrau amei kistene Ma’ra nê verdai Mordeme rindi, têde pia berdi qirkerdi Mîsté Khori vêsna qedena Kocgiri, sîré ard Dersim ser de Gîle kou’ra hona mendi vi perodaiskari côkaro, tersonik tersai Zarifa Xanîm, ma yî derdu qeitan hu vira nê keme Nika,domonê ma, ma vera silav dané cengaveria sima. Zarife Cengawewera azadia ma vié Zarifa Gégané jî Ğezala, gégané jî şerra Raa azadia welate ma ’de can û dil vié Uste’ra hu ser, çek gire dai sevata welati Pêrodaisê Zarifa Xanim xof est zéré dîsmeni Delalé zéré ma de çef û wess bié Esq û khûlûnê welat’ra nê wess bié Adır bê vêsno çe mordemuné xıravınu Xainu nê wuast khe a bi vino murode hu Dormé Dersîmî çaralî guretî vî Welaté ma tola kerd, pê deste ma nê guret Kîrmancu Kurdistan kerdî vî xan û xîravé, zu Dersim mendi vî Khéla péene de juyina pêrodaisî nê mendî vi Delalé vatene, koé Dersimî ma’re çe o Namé Kîrmancu qê vindî nê beno Hata khe zu kîrmanc rié na dina de bî mano Avdila pasai vatî vi na sene coanıka Rayver çıxaşî zernu wuazena ez dan to Tu ho ra su mî’re sarê yîne bia Zeynelî sarê yîne cî’ra kerdi 13 Dîsmenu çef ra deste hu héné kerdi, Alişer vano Ma vame, na çî juina, na séné braia nêa nena Tîrkû her çié ma gureto,hale ma hêşiria Čengé tirku de mîleté ma qîr bi qedia Vêsan û têsan vîme Çeûne ma de sorxaz çine vî Her ča de yîne ma kerdime herrê bari,niştro ma ser Nê wuazene qê poşta ma’ra endi béréne wuar Ala rèe niadénê dûlgeriné binû de derd û ciran Bîné lîngûne tîrkude kess nê mendo na dina de ma’ra qêéri Ju ma bime bomm, ma boa hérénié gureta çik a? Bérene têde pia juvime ra’urjîme lingune hu ser Ma khe ewrû sarê nê werda hu ser çek nê gûret desté ho Meste têdê Kîrmancû dina’ra daré wé, bene vindi sonê Kîrmanc çûtîr coamerdia hu cirtè kerdene osneno’ra dina Ma kî hen juvime, mufrézé tîrku ma ver hen vozdane sone Sîma rînd şehr bî kerene, mufreze tîrku kamo ma kami me? Va mordem bî mîro nê mano bê welat Endi beso zîlmo khe tîrku ardo saré ma serdé Tirki ho ho’re vane “ Kîrmancî herré maé” Ma nê wuzeme rié tirku bi vinime welate ho de Domone ma tirku ju hessu û vergu vinene Tirki jî hessu her çi wene sero ki mija hu kene Vane Kîrmancî mordem nié,va têde pia bî mîre, Ma guréeme,pozeme amé ver, Tirki eve zor desté ma’ra céné béné Xêrê çekune gîranu’ra bié cengaver Yiyè khe verva taburune lazu danê pêrô, béné wuairé xêri Yiye khe çeune ho’de nisene ro, mordem niè, tuaire nê bené Dîsmen pê hale ma huyno Ma Kongre mongre tuha ki nê wuazeme, Pôşta ma nê nîsé, Pôşta ma’ra béré wuar, ma’re nê ve bar Zavîtûne yîne astike ma vîlesnai ro,astike ma koti qêdênaî Ma zoneme her çiye na welati pasai wené Côka seré welate ma mîz û dumané voré gureto Çekê maé girşi khe deste ma de bî vîéné Kess tîrkû’ra nê tersene Bêguman dewlete dulgeri hevaltiya Kongra kene Mufreze tirku Kirmancu qîrkene, kîsene Dulgeri tei nê niadané nê vinene Fîrna wendiskarune ma qonax û taxtû de hewa ra wa Yîye khe hevaltiya Kongra kené bê bextié kené Ma zoneme dismeno tirk baqîl o, hilekâr o Pôşta wendiskarune ma wess tîmar keno Hata khe kare hu xelesna,qedena berd ser Dismen Pôşta wendiskarune ma tîmar keno Yîye khe raştia welati hona fam nê kene Ma khe ju vime, beme wuaire karê welate hu Ma vane endi zîmîston besso, va zîmîston şerro endi usari me vindo bero. 14 Pénia kare Miste Khori qirkerdena ma wa Bérené ewru roza pêrodaisa Berene bine ala Kirmancu Teslim biané merdena Pénia kare Miste Khori qirkerdena ma wa Eve juina ma raştia ma gam est vê şié Tirki kamié khe ma sero bi ve qomutan Misto Khor nê wuazeno kess yî’ra avê şero Bomu,xeğu eve taxtu xapneno Kurdistan khe çine vi ez taxt se bi kerine Yine eve risvet juina ma kerdé xiravè Ne wuazeme khe Çhime vêsani sero ma’ro bi vé bela Riyê yine ra welate qîr bi qêdia, daria we vêsania’ra Welat khe azad ne vi ez taxt se bi kerine Ma nika, seveta domonune hu halenu vîrazeme Name mî Alişer o, verva dîsmeni de perodaiskar o çerro Rozune xelas û azad biyana welate ma moron Bésé nê kerdene khe rau’ra şéréné Yî maé ma ki ağa û pasaé ma bî Şî hu roth Mîsté Khori,gînai waro peide qîneser mendi Şî bi hêşir û berdeştié Mìste Khori Welat de her roz gonia şaé rişina hardi serde Were yine de werdêna dewléte wess vîé Nê la lao Hesen Xeiri, na Anqera to’re çixaş bia şirené Sima qè nê hesnéné, çikenia Qoçgiri Sima qè nê vinené Qoçgiri vêsno, qêdeno Qoçgiri naleno, çikeno bîne boa ğezalbondi’ra Mìsto Khor sîma ra vano,” ez jarru sero sond won Bérénée ma ve braié zu vime,” Fîrsat khe koth’ra Mìste Khori dest, sîma’a kess wess nê verdano Ma sondé Tîrku’ra qê bawer nê kemé Yîne çhimuné ho sayno nezelno welate ma Kirmancû Dewleta tirku dêwê ma vêsnai,mîlete ma qîrkerd, welate ma kerd virané Ma vêsan û têsan û rutrupal mendime zere gemu de Vass çine vi khe çel û çûkê ma ho ho re borene Zav û jeçê ma bîne voré, torgè siliè de mend Serd’ra bê nê weşi, lingé hu bivi kung Bésée nê kerdene khe rau’ra şéréné Mordemi berdi dai kistenné seferbeglia ali osmani de Yîye peide mendi têdê pia berdi qîrkerdi qedenai Dayîku bésé nê kerd bîs xelesné domonune qiskheku Ma zoné me khe zavutune Nurettin Pasai, Zulm û zordarié ardé sarée ma serdé Mordeme dirvetini şaset kerdi, têdê ne weşî berdi qîr kerdi. Nê la lao eve sondé pasaune tirkû qê hu me xapné Mezelûne Pi û Khalkûne hu bi arene çhîmune hu ver. (5) 15 Kontur-gerilla, bugünkü anlamıyla Ergenekon’a bağlı çalışan “JİTEM ” elemanı olan jandarma albay Nazmi Sevgen’in anlatımıyla Alşer Efendi ve Zarife (Zefê) Hanım “.......Alişir öldüğü zaman 9 Temmuz 1937’de tahminen elli beş yaşlarındaydı. Alişir'i ilk defa siyaset ve kötülük sahasında Koçgiri aşireti reisi Mustafa’nın (Paşa) katibi olarak görüyoruz. Dersim alanında tanınması 1.Dünya Savaşı’nda Erzincan'da Ruslarla işbirliği ettiği zamana tesadüf eder. Erzincan'da Rusların müteahhidi olarak ortaya çıkan Alişir, Rus kumandanlığından orduya ağır alışveriş etmek üzere yedi yüz Türk altını yanına da bir manga kadar Rus askeri ve on at almış. Munzur dağlarını aştıktan sonra Rusların elinden hayvanlarını zorla alıp, askerlerden de üçünü esir ederek Dersim'e yürümüştür. Bu olay esasen Türk düşmanı olan Erzincan'da ki Rus komutanı Lahof'un büsbütün Türkler aleyhine harekete geçmesine sebep olmuştur. Alişir, Dersim'e geldikten sonra « Ovacık » da ki halk gücünden oluşan alayın katibi olmuş, alayın Rusları önlemek üzere Munzur dağı mıntıkasına hareketinde beraber gitmiş, bir süre de « Sebil Baba » dağında kalmıştır. Büyük harpten sonra Koçgiri’ye geri dönen Alişir, eski görevi olan Koçgiri aşireti reisi Mustafa « Paşa » nın oğlu olan Alişan Bey'in sekreterliğini yapmıştır. İşte Alişir’i burada memleket ve devlet aleyhindeki hareketlerin başında bir beyin olarak görmek üzereyiz. Alişir’i Koçgiri aşireti reisi Mustafa « Paşa » kendisin de bazı yetenekler görerek yetiştirmiş, onu özellikle sık sık Dersim'e göndererek Dersim aşiretleri üzerinde etkili ve aktif olmasını sağlamıştır. Alişir, zeki, karıştırıcı ve cesurdur. Çok güzel Türkçe okur ve yazar. Dersim'de elimize geçmiş bir çok siyasi, eleştirel şiirleri, yazıları vardır. Kendisine bu bölgenin kurtarıcısı süsünü vermiş, daima öyle görünmek istemiştir. Onda Kürtlük düşünce ve amacı da vardır. İşte bu düşünce ve amaçlarıdır ki birinci dünya savaşı antlaşması sonrası Alişiri bütün kirli, fesatçı amaçları ile ortaya çıkarmıştır. Sevr Muahedesine, Kürdlerin ekseriyet teşkil ettikleri yerlere muhtariyet idaresi verileceği mealinde bir madde konulmuş olması Kürdleri ümidlere düşürmüştü. Bu sırada Koçgirili Mustafa « Paşa »nın oğlu Haydar Bey İstanbul’a giderek Kürd Teâl-i Cemiyetine girmiş, Koçgiri’ye avdetine « Ümraniye » de cemiyetin bir şubesini açmıştı. Şubenin riyasetini de deruhde eden Haydar Bey, Dersim’deki aşiret reisleriyle sair mütenffizleri, Koçgiri’nin ileri gelenlerini cemiyete kaydetmiş. Kürd amâline müteallik eserlerle beraber cemiyetin nâşiri efkârı olan kürdçe « Jin » gazetesini de getirterek işe bu noktadan hız vermişti. İyi bilmek lazımdırki Haydar Bey bu işleri yapacak, başarabilecek bir adam değildir. Perdenin arkasında Alişir vardır. Asıl faal, muharrik olan odur. Nihayet Alişir’i 1920 senesi martın da maskelerini atarak, gerçek siyasi kimliğiyle Dersim'de, Ovacık ve Hozat'ta halka kışkırtıcı hitabeler verirken görüyoruz. Yanında Refahiye'nin Şadıllı aşireti reisi Paşa Bey ve arkadaşları vardır. Alişir bu cesareti Kürt Teal-i Cemiyeti reisi Abdulkadir'den almıştır. Çünkü 16 Dersim'e gelmeden bir süre önce Koçgiri'nin Armudan köyünden Mıgırdıç isminde bir ermeniyi özel amaçla İstanbul'a göndermiş, bu vasıta ile Seyyid Abdulkadir'den talimat almıştır. Alişir Dersim'deki konuşmalarını Türkçe yapmıştır. Dersimli'ler ve Koçgiri'ler zazaca konuşurlar, aralarında lehçe farkı vardır. Bu sebeple Koçgiri'li Zaza, Dersim'li Zazanın söylediğini anlıyamaz ” (6) Dêrsim ve Koçgiri'de büyük oranda kürdçenin kurmanci lehçesi konuşulmaktadır. Batı Dêrsim-Koçgiri bölgesinin Zara ve Hafik ilçelerinde yaşayan kürdlerin bir bölümü “dımıli-kırmançki ” lehçesi konuşmaktadırlar. Diğer yerleşim yerlerinde kurmanci lehçesi konuşulur. Doğu Dersim'in ilçelerinde de her iki lehçe konuşulmakta. Alşer Efendi türkçe konuşmuş olsa o günün şartlarında Kürdler kendisini nasıl anlayacaklardı? Ki Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi dili osmanlıcaydı. O, osmanlıcayla öğrenim görmüştü, türkçeyle değil. Osmanlıca da ; kürdçe, farsça, arapça karışımdan oluşmuştu. Ermenice, rumca, arnavutça danda kelimeler alınmıştır. Alşer Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nun idari işlerini yaparken bu dili kullanıyordu. Kendi halkıyla kendi anadilini konuşur. Kewreş ve Azgêr köylüleri tümüyle Koçgiri kürdçesini konuşurlar. Alşer Efendi osmanlıca da yazmıştır. Şiirlerinde bu durum açıkça görülüyor. Kendi ana dilinin kurmanci lehçesiyle de yazmıştır. Dımılki-kırmançki yazmış olması da büyük olasılık. Bu lehçeyi bilmemesi mümkün değil. Yıllarca dımılki lehçesini konuşanlarla iç içe yaşıyor. Alşer Efendi’nin bilinen beyitleri bu günde Animist « Alevi » Kürdler tarafından zevkle dinleniliyorlar. Onun şiirleri kendisi sağken basılmış. O dönemin Teşkilad-ı Mahsusa’sı « Özel Büro » görevlileri tarafından basılan, basılmayan şiirlerine el konulmuştur. İstihbarat, sabotaj, adam kaçırtma, öldürtmeyle, görevli olan N.Sevgen, sömürgeciliği en doğal hak olarak gördüğü, kemalizme hizmet sunduğu, anti-kürd olduğu için rahatlıkla Alşer Efendi’nin aleyhine yazıyor. Kemalizmin temel prensibi; « Aslolan şey amaçtır. » Amaçların hangi yolda elde edildiği önemli değildir. İstihbaratçıların en büyük özelliklerinden biri de “yalan haber” yapma, bilgisizlendirme, dezenformasyondur. Nazmi Sevgen ’de en üst komutanı Mustafa Kemal’in makyavelist anlayışını benimsemiş bir ajan-asker olarak amaca hizmet için bilgisizlendirmeye gidiyor. Öyle ya aldatmak isteyen biri, mutlaka aldanacak birini bulur. Aldatmak, kandırmak, bilgisizlendirmek, en üst basamağında M.Kemal’in bulunduğu dikta rejiminin temel kıstaslarından biridir. “Alişir Kürtçe de şiir yazmış, şiirler söylemiştir. Bunlarda aynı sebeple Dersim'de yer tutmamış, okunamamış, bellenememiştir. Bunun içindir ki Alişir'in fikri faaliyeti Dersim'i çorak bulmuştur. Alişir karıştırıcı sözleri ile Ovacık ve Hozat'ta tahmin ettiği alaka ve temayülü bulamamıştır. Dersim denizinde fırtına ancak kendi aşiretlerinin işareti ile kopar. Zaten Dersimliler daha evvel büyük devletlere telgraf çekerek Osmanlı hükümetinden ayrılmak istemediklerini bildirmişlerdi” (7) O dönem de bütün haberleşme birimleri ittihatçıların denetim altındadır. Osmanlı’ya ait olan haberleşme birimlerinde görev alanlar İttihad-ı Terakki’nin Angora’ya yerleşmeye başlayan kadrolarına, Kongreye hizmet 17 etmektedirler. Kürdlerin haberi olmadan, kürdler adına, uluslararası diplomasi yapılan değişik merkezlere, telgraflar çekilmiştir. Kürdler tarafından verilen telgraf metinlerinin ise nasıl değiştirildiğini ya da nelerin eklenip, çıkarıldığını hangimiz biliyoruz ki? Köyünde oturan aşiret ağasının ittihatçıların kendisi adına telgraf çektiklerinden haberdar olması mümkün degil. (Çewlık-Çolık) Bingöl’ün, Dêrsim’in, (Diarbekır) Diyarbakır’ın, (Erzerum) Erzurum’un, (Bilis) Bitlis’in, (Sêwaz) Sivas’ın kürdü kendi adına ittihatçılar tarafından Paris’e ve diğer merkezlere telgraf gönderildiğinden nasıl haberdar olacak ? “Alişir buna da bir sebep bulmakta gecikmedi. Denildi ki "Osmanlı memurlarının etkisi ile Dersimli'ler gerçek amaçlarını anlatamamış, gösterememişlerdir.” Amaçları bağımsız Kürdistan hükümetine katılmak ve onun özünü teşkil etmektir. Alişir tarafından bu içerik de, anlamda hazırlanan uyarı yazısı, diplomatik not, Kürd Teal-i-Cemiyeti aracılığıyla büyük devletlere gönderildi. Ne garip tecelli dir ki, bu sırada Koçgiri aşireti reislerinden Alişan Bey Refahiye kaymakamlığı vekaletin de bulunuyor, kardeşi Haydar Bey’in ve bilhassa Alişir'in siyasi faaliyetlerinden güya habersiz, onlarla tamamen alakasız bulunuyordu. Alişir’in Dersim'de ektiği fesat tohumları bu sırada filiz vermeye, tesirini göstermeye başladı. Esas olarak Ovacık kazasının Tarpazin nahiyesi eski müdürü Mustafa Ağa Kemah köylerine gelerek “Asker toplanmasına padişahın emri olmadığını, Dersimlilerin asker vermeyeceklerini, Kemahlılarında vermemelerini ” tembih etti ve bunu temine çalıştı. Artık isyan fikri genelleşmişti....(....)...Esas olarak Bolucan nahiyesinin Karaibo köyünden Deli Esat oğlu Rıfat 20 kadar adamı ile halkı Türk olan Günlü çiftliğini bastı, köylülerin bir çoğunu öldürdükten sonra, emvalini de yağma ettikten sonra, çiftlik halkına hitaben “ Siz Ermenilere yaptınız, biz de size yapıyoruz. Dersim aşiretleri geliyor. Biz Sivas’ı işgal edeceğiz ve sonra Ankara'ya gidip Milli Hükümeti (buna kongre diyorlardı)'de devireceğiz.” dedi. Koçgiri olayının başlangıcında Alişir'de efendisi Alişan gibi yine Dersim'e geldi. Çünkü Koçgiri hazırdı. Koçgiri ile birlik Dersim'i de hazırlamak ve ortak harekete geçirmek lazımdı. Nihayet Alişir, naili meram olmuştu. 8 Mart 1921’de Koç Uşağı aşireti reisi Bra İbrahim’i tahrik ederek onu iki yüz kadar avenesiyle beraberine alıp Kemahın Hoğus köyüne gelmiş, Polis Munzur namındaki sergerdeyi yüz kadar maiyetiyle Üskübürk köyüne sevk etmişti. Bu sırada o havalide bulunan Kemah Kaymakamı ile jandarma komutanını bir baskınla esir etmişler ve 9 Mart 1921 günü her iki eşkiya kümesi Terkilok köyünde yerleştikten sonra bu mıntıkada faaliyetlerine devam etmişlerdir. Kuruçay Kaymakamı Talât Bey’in Kuruçay’ın Sime köyünde bulunduğunu haber alan eşkiya oraya yürüyerek Talât Bey’i tutmuş ve soymuşlardır. Cür’etlerini arttıran bu hâdise üzerine Kuruçay’a yürümüşler, hükümet dairelerini yağma ve memurları esir ederek alıp götürmüşlerdir. Bu mel’unane ve bâğiyane hareketlerine sebep ve âmili Alişirdir. Mevcudu beş yüze 18 yakın olan ve Alişir’in komutasında bulunan bu güruhu 14 Mart 1921’de Ümraniye’ye yürürken görüyoruz. Alişir’in peşine takıp sürüklediği Dersim kuvayi muavenesi ! Koçgiri’nin merkezine doğru yaklaşmaktadır. Dikkat çekicidir asilerin Büyük Millet Meclisine çektikleri telgrafta Alişir'in de imzası vardır. Kendisine çok cazip bir de sıfat eklemiştir. Sadattan Alişir.Bu Alişir’in kaleminden çıkmıştır. O, böyle bir yazı işini 27 Mart 1921 tarihinde Sin’e vukubulan taarruzu müteakip, maslûb Seyyid Rıza’nın Elâzığ’da IV.Umum Müfettişliğe gönderdiği arizeyi de yazmak suretiyle tekrar yapmıştır. Böyle siyasi ve manalı yazılarda yeteneği vardır. Nihayet devletin kahir ve kadir eli 24 Nisan 1921’de Koçgiri hâdisesini yerinde söndürmüş, Alişir de mukadder olan âkibetinden bir müddet için kendisini kurtararak Dersim’e firar ve iltica etmişti. Dersim’e firar tarihi olan Nisan 1921’den ölüm tarihi olan 9 Temmuz 1937 tarihine kadar on altı sene zarfında Alişir, Tunceli’de hemen hiç bir siyasi faaliyette bulunmamış fakat o tarihten itibaren maslûb Seyyid Rıza’nın da yanından ayrılmamıştır. Bu sebeple onu yine maskelenmiş olarak Seyyid Rıza’nın arkasında görmek kabildir. Bu sırada fırsat buldukça gizliden gizliye halkı tahrik ve teşciden fariğ olmamıştır. Onun biraz da tahrikâmız olan Dersim hakkındaki şu manzumesi fikri mel’unanesinin bariz bir tezahürüdür. Gönül gel gezelim Munzur dağını Ne hoş memlekettir ili Dersim’in Seyran eyliyelim Sultan dağını Ne hoş çiçektir gülü Dersim’in Nice padişahlar geldi cihana İlim almak için düştü gümana (sanma, şüphe) Her bir çeşit atmış bir yana Kesilmemiş kıylü kali (halısı) Dersim’in Aslanlar yurdudur tilkiler girmez Gerçekler sırrıdır akıllar ermez Evliyalar gülüdür zalimler dermez Ona bağlıdır yolu Dersim’in Merdan-i Hüdaya (Yiğit, yüce tanrıya) kim ki yaklaşır İmdada kavuşur, hemen ulaşır Cüşa gelir, şimşek gibi savaşır Etrafı yıkar seli Dersim’in Aşair (aşiretler) cömerd (mert) hakkın rahına (malını rehineye koyan) Sultan Munzur durmuş kıblegahına (kuzey rüzgarı, herkesin darlıkta baş vurduğu kapı) Sultan baba derler onun Şahına (padişah, dal, budak) Atılır topları beli (evet) Dersim’in Takinin Şeyh Ahmed ced-i alası (soyunun başı, soy) Seyyid ile Şeyh Hasan onun binası Şükür Hakka geçmiş onların duası Cümleye üstündür eli Dersim’in Son kıt’ada işaret ettiği « taki » nazmda kullandığı mahlasıdır….(…)… Alişir mütareke günlerinde, Koçgiri’den Dersim’e geldiği zaman yeni oluşturulmak da 19 olan Milli Hükümeti küçültme, değersiz göstermek için şöyle bir mısra da uydurmuş, bunu bir müddet elindeki sazına da söyletmiştir. “Ayağında kundura Gittim düştüm tandıra Padişahın haberi yok Bunu eden kongre” Alişir'in eşi Zarife'de dikkate değer, layık bir tiptir. Kocasının mücadelesinde bu kadının etkisi çoktur. Kocasına silahlı olarak her zaman eşlik etmiş ve gayrete getirmiş, çalışma isteğini güçlendirmiş, yüreklendirmiştir. Sonuç da oda kocasıyla beraber kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank'lı Efendi adında birisinin canına kıymıştır. Alişir, Dersim'e geldikten sonra bir süre Agdat'da Koç uşağı aşireti alanında kalmış, 1936 yılında Abbas Uşağı aşireti mıntıkasına gelerek, 1936 kışını asılarak öldürülmüş olan Seyyid Rızanın Sohson dağındaki evinde ve kısmen Vank köyünde geçirmiştir. 1937 senesi ilkbaharında Kafat köyü çıvarındaki mağaraya geçmiş ve orada hayatını korumaya çalışmıştır. Koç ve Ferhad Uşağı aşiretlerine karşı devletçe yapılan harekat ve neticesini bir manzumede toplamak istemiş, bunda devleti keklikle sembolize etmiştir....(....)... Alişir Dersim'deyken Koçgiri'deki akrabalarıyla haberleşmiştir. Bilhassa yeğeni Mustafa'nın dikkate değer bir mektubu elimize geçmiştir. Mustafa mektubunda amcasına nasihat etmekte, devletin bağışına sığınarak af dilemesini, dağlar da dolaşmaktan vazgeçmesini, bilhassa Tunceli kanununun yayınlanmasından yararlanmasını tavsiye ve rica etmektedir. Başkaları da aynı tavsiyelerde bulunmuşlardır. Kaldıkları yerde bırakılan şeyler, gördüğümüz bazı mektuplar bunu kuvvetlendirilmiştir. Fakat Alişir sürekli kaçmış, sayısız suçlarının sonuçlarından korkmuştur. Alişir, Koçgiri’den geldikten sonra Dersim’de hiç bir işe karıştırılmamıştır. Bunun iki sebebi vardır. 1-Aşiret reislerinin, Alişir’in mevkilerini işgal etmesinden korkarak onu yanlarına yaklaştırmamaları, 2-Dersim de aşiretlerin ancak reislerine bağlı bulunmaları. Buna rağmen Dersim’de herkes ondan « Alişir Efendi » diyerek hürmetle bahsederdi. Son zamanlarda bir miktar keçi ve koyun tedarik ederek, bunlardan elde ettiği ve dışardan aldığı yağları Hozat'a sevk etmek, satmak süratiyle gelir elde etmeye başlamıştı. Yaşadığı yerde bulduğumuz bir kaç mektup yağ alış verişini göstermektedir. Halktan zahire toplayarak geçinmeye çalıştığına güzel ve manzum bir misal daha veriyoruz. Alişir bu bu mektubu, Bahtiyar Aşireti reisi Yusuf Ağa’nın oğlu şaki ve maktul Şâhine yazmıştır. Hitap dikkate şayandır ; Ey hain semavet (sema, gökler) ey lem’al (parlama, parıltı) şecaat (yiğitlik, yüreklilik) Ali hem-i (bütün) menbaai (kaynak) sehavet (cömertlik, el açıklığı) Zatı kerem zatına eylerim arzı (sunma, yer, toprak) necat (kurtulma) 20 Selam ve dualarla ihtiramat (sayğılar) Sensin ezelden muhibb-i (muhabetli, seven) hanedan (büyük aile) Sana şayestedir (yaraşır, uygun) hem şöhret ve şan Namın layıktır şanına nam-ı Bahtiyar (mutlu, bahtlı, ocak) Daim (her zaman) muîn (yardımcı) olsun Hayder-i Kerrar (döne döne saldıran, yürekli yiğit) Bu sene zuhur (oluşmak) etti bir darlık (yokluk, kıtlık) İşte gönderdim Hazreti Teberi Elbette halimizden verecek haberi Emanet zahiresini (ambarda saklanan yiyecek) Butkane (bir köy ismi) Kaldırmasan köyden büyük iane (yardım için toplanan yardım parası) Ummamız (ümidimiz, beklentimiz) budur zatınızdan (şahsınızdan) bu sene Hak kerimdir elbet gelecek sene Ümid ile gönderdim bu manzum mektubu Necabetin (soyun) büyüktür bilirsiniz üslubu (yöntem) Bir diğerinde ise toprağa, doğaya olan sevgisini, hayranlığını dile getirmektedir.Dersim’i kutsallaştırmaktadır, yüceltmektedir. Alişir 9 Temmuz 1937 cuma günü, Kafat köyü çıvarın da karısı Zarife ile gizlenmiş olduğu mağara da, kendisi gibi Dersim'in kötülükler, günahlar tarihinde yeri ve adı bulunan Zeynel tarafından karısı ile beraber öldürülmek suretiyle kaçınılmaz sona ermiştir. Alişir Dersim'in Genel Kurmayı diye anılırdı...”.(8) Resmi tarihi yazanlar kendilerinden bir öncekini, öncekileri kaynak olarak kullanmayı alıskanlık haline getirmişlerdir. Rahmi Apak ise “ ....İlk olaylarda halkı tahrikte ön ayak olan Alişir'in rolü büyüktü. Koçgiri ayaklanmasında bu adam elebaşı durumunda ve pek çok kötülüklerinde başı olarak ileri atılmıştı....” der. (Rahmi Apak, Türk İstiklal Harbi) (9) Kürdistan dogası bir yandan yasamı zorlastırsa da diger yandan barındırdıgı canlıları muhafaza da eder. Onlara hayatta kalabilmeleri için kucak açar. « Karagöl gediği ; Eşkiya gediğidir. Kemah’a gider. Seyit Rıza’nın yanında ve himaye ettiği Koçgirili soyguncular ve eşkiyalar bu boğazdan geçerler…..(…)…. Koçgirili Alişir’in etrafta yaptığı menfi propagandanın halk üzerindeki etkisi de büyüktü. Bu durum dolayısıyla Yukarı Abbas uşağı aşireti reisi Seyit Rıza ; Haydaran, Demenan, Yusufan, Kureyşan aşiretlerine adamlar göndermek suretiyle bunların hükümet aleyhine ittifakını sağlamış oldu. » (10) Koçgiri kürdlerinin ulusal kurtuluş hareketi hazırlığı yaptığını tespit eden İttihad-ı Terakki Partisi mensupları hareketin örgütlendirilmesi sırasında, kürdler tam olarak birliklerini sağlayamadan saldırıya geçerler. Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün imkanlarını kullanarak jenosidlerini gerçekleştirirler. Birlik sağlanamamış, Koçgiri yalnız kalmıştır. Mücadeleye devam etme kararlılığı içindedirler. Alşer Efendi ve eşi, yoldaşı, mücadele arkadaşı Zarife'nin Koçgiri'de kalma olanakları yoktur. Koçgirili diğer Kürd direnişçileri gibi onlarda teşkilatçıkontra Osmanlı yöneticilerinin ellerinin kendilerine ulaşamayacağı Doğu Dêrsim'e gitmeye karar verirler. Alşer Efendi, Dêrsim'de sazını Kürd ulusunun mensuplarını uyandırmak, ulusal birliği sağlamak için en uygun araç olarak kullanır. Osmanlı zulmünü, kürdlerin kendi kendilerini yönetme haklarının olduğunu, bölge insanının kimliklerinin farklılığını işlediği deyişleriyle halkı 21 bilinçlendirir. Bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürgelerini yönetme tarzının mirası olan ve bölge de de rahatsızlık veren aşiretler arasındaki kavgaları, çatışmaları en aza indirgemeye çalışır. Kan davalı olan aşiret mensuplarını barıştırıp, biraraya getirip bireysel enerjilerini ulusal enerjiye, osmanlı sömürgeciliğine karşı koyuşa çevirtmeye çalışır. Onlar, Kürd halkının birikiminin, bilgisinin, becerisinin, cesaretinin, otoritesinin, sınır karşıtı hislerinin sömürgeciliğe karşı kullanılması için çaba sarf ederler. Alşer Efendi’nin beyitleri dilden dile dolaşır. Alşer Efendi, ittihatçı-teşkilatçı Mustafa Kemal’in makyavelist yönünü onun pratiklerinden dolayı tespit eder ve kişiliğini çok iyi algılar. M.Kemal, siyasette her türlü ahlak yasasını hiçe sayan, dürüstlükten yoksun siyaseti savunan, siyasette başarıya ulaşmak için her yola, her araca başvurmayı siyasetin gereği olarak benimseyen, amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın meşru ve mübah olduğunu kabul eden kişidir. O, Makyavel’in şu düşüncesini ilke etmiştir ; « İkna yoluyla hiçbir zaman başarı sağlanamaz. Zorlama gücüne sahip olanlar her zaman başarılı olurlar. Silahlı peygamberlerin zaferlere ulaşmaları, silahsızların yenilmiş olmalarının nedeni budur….(..)… Temel de aslolan şey amaçlardır. Bu amaçların hangi yolda elde edildiği ise o kadar önemli değildir. » A.Efendi, M.Kemal’in, Kürdleri oyalama, kandırma, sorunları sürece yayma, çürütme politikasını çözmüştür. Bundan dolayı da aşağıdaki dörtlüğü söyler; “Sarı paşa Çetelerden sonra girip savaşa Geçmiştir başa Ankara'da otağına kurulup Bizi oyalamakla Başlamış işe” Niyazi Ahmet Banoğlu ; iki meslek sahibidir. Asıl görev « Özel Büro »elemanı, kadrosudur. İkinci görev ; Dêrsim’de Özel Büro-Bu günkü Ergenekon-Jitem elemanı olarak görev yaparken gazeteci kimliği taşır. O, Özel Büro’nun gazeteci ve yazarıdır. İnci dergisindeki yazılarında sürekli Kürd halkını aşağılar. Onların bütün kimliklerine hakaret etmeyi bir meziyet, yücelik sayar. Gazetecilik adı altında ırkçılık yapar. « İptidai…. » Dêrsimli mi ilkeldi, vahşiydi, Dêrsimlinin bütün değerlerine saldıran, değişik jenosidler gerçekleştiren dikta mı ? Dêrsimli mi işgalciydi ? Kimin ülkesini işgal etti ? Dêrsimli vali hangi ülkeye gidip de, orada yerleşik olan halkın kutsal mekanında pisliğini yaptı, ziyaretini yaktı, yıktı ? Kimin inancını, dilini, kültürünü yasakladı ? Kimin mülkiyetine devlet adına el koydu ve şiddet kullanarak müslümanlaştırdığı, hilafete tapmalarını sağladığı kendi öz memeleketlerinden göçertiği halklara sundu ? Kimin milyarları bulan değerdeki taşınmaz varlıklarını gasp edip, devlet adına sattı ? Kimin köyünü yaktı ? Her askeri seferle kimin çoğalmasını engelledi, kimin nufusunu azalttı ? Kimi toprağından sürgün etti ? Kimin çocuğunu özel projeler sonucu yatılı okula alıp kürdleştirdi. Dedeyi-nineyi ve torunu birbirine yabancılaştırdı ? Kimin köyüne zorla cami yaptırdı ? Kimin dağına, bağına, mağarasına zehirli gazlar atarak « fareler gibi zehirledi » ? Kimin can damarlarını kesti ve toprağı üzerinde açlığa mahkum etti ? 22 1938 öncesi, Rayv(b)er ve Dêrsim`de soykirim faaliyetlerini yürüten subaylardan biri. (11) Niyazi Ahmet Banoğlu, « Dersim Medeniyete Açılırken »başlığını kullanıyor. Yapılan yollar, köprüler, okullar, kışlalar, karakollar vasıtasıyla Dêrsim medeniyete değil, sömürgeciliğe açıldı. 1937-38’de amaç o bölgeyi sömürgeleştirme, insanları bütün değerlerinden, kimliklerinden uzaklaştırma, yabancılaştırma, asimile etmedir. Bundan dolayı Dêrsim halkının yarattığı kültür, medeniyet aşağılanır, tarımar edilir. Sömürgeciliği kabul etmeyen, teslim olmayan « vahşi, ilkel » oluyor. Amerika kıtasındaki yerlilerden kırk milyonunu jenosidlere tabi tutan ispanyollar ve ingilizlerde « vahşi, ilkel »diyorlardı. Ama bu gün hala o yerlilerin yaptıkları binalardaki mimariyi, fiziksel hesaplarla taşların yerleştirilmesini, güneşin mevsime göre binanın içine girişinin sağlanmasını, kullanılan tekniği çözemiyorlar ve şaşkınlıklarını gizlemeden belgesellerde anlatıyorlar. Yerliler ilkellerdiyse, niye onlara ait medeniyeti, kültürü onlardan çalarak kendi ülkelerine taşıdılar ? Niye onların altından yaptıkları heykelleri devlet saraylarına götürme gereği duydular ? 23 Amerika kitasinin yerlileri. Yerliler ilkeldiylerse bu gün neden « modern tıb » hastalıklara çözüm bulamıyorda, yerlilerin binlerce yıl önce deneyimler sonucu tespit ettikleri bitkilerden yapılan doğal ilaçları kullanma mecburiyeti duyuyorlar ? Yerlilerin terapilerini öğreniyorlar ve uyguluyorlar. Doğayı anlamaya çalışıyorlar. Dêrsimli bayanın kök boya kullanarak yaptığı halılar, kilimler, heybeler, önlükler zor kullanılmak suretiyle gasp edildi. Bu eşyalar, subayların, idari yöneticilerin evlerinde zengin görünüm vermek amacıyla kullanıldılar. Onlar, Dêrsimli bayanın emeğinin bedelini ödeyerek mi almışlardı ? Hayır. Asırlar boyunca kuşaktan kuşağa korunan günlük araç gereçler, antika özelliği taşıyan metalden, taştan veya ağaçtan yapılma bütün el eserleri çalınmış ve işgalci ordu mensuplarının evlerinde, bürolarında dekorasyon olarak kullanılmıştır. Ölü veya diri Dêrsimlinin takıları, süs eşyaları üzerinden alınmış, alanlar bu zihnet eşyalarını yakın çevrelerine hediye olarak sunmuşlardır, kendilerine sermaye yapmışlardır. « Dêrsimli vahşi »nin yarattığı değerlerde vahşi olmalı! Uygara, gelişmişe hizmet sunacak seviye de olmamalı, güne cevap vermemeli, dokunulmamalı ! Modern, çağdaş T.C. görevlileri niye vahşilerin maddi zenginliklerine el uzattıp gasp ettiler ki ? Niye ölülerin altın dişlerini söküp aldılar ki ? Medeni olmak, ceset-mezar soygunculuğu, ölünün altın dişini sökmekse bu bakış Özel Büro-JİTEM elemanına özgüdür. M.Kemal’in komutası altında Dêrsim jenosidini yöneten diğer komutanların Dêrsim’de amaca, hedefe varmak için kaleyi içten fetetmenin yolu olan yerli ajan-eleman bulma, kullanma projeleri sonucu Zeynel ajanlaştırılmıştır. Niyazi Ahmet Banoğlu, okuru algılamaz, soru soramaz canlı yerine koyuyor. Sadece yerel çekememezlik, tepki sonucu Alşer Efendi’nin başı kesilmiş izlenimi yaratıyor. Mustafa Kemal dahil o dönem de Dêrsim bölgesinde jenosid suçunu işleyen diktanın bütün kadrolarını temizleyen, gizleyen hamleler yapıyor. 1925’den itibaren Dêrsim’e yönelik yapılan soykırım hazırlıklarını, 1936-38 Jenosid sürecin de yapılanları, yaşanılanları bilmeyen de konuya sadece yerel bir sorun olarak algılayacak. 24 Nazmi Sevgen kesilen başların resimlerini niye çekti ? Mağara’da bulunan bütün eşyalara niye el koydunuz ? Niye bu çifte ait eşyaları yakınlarına iade etmediniz ? Niye bu çiftin arşivini ilgili okurlara sunmuyorsunuz ? Öldürme eylemi gerçekleştirildikten sonra Zeynel’e Elazığ’da hangi görev verilmişti ? Niye sadece Alşer Efendi’nin öldürülmesinden bahsediyorsunuz ? Zarife Hanım’ı öldürtüğünüzü niye gizliyorsunuz ? Zeynel’in özelliği neydiki üst birimlerinizden izin alarak kendisiyle görüşebildiniz ? « Zeynel, Elâzığ’a geldiği vakit alâkadar makamlardam müsaade alarak otele dâvet etmiş, onunla uzun uzun konuşmuştum » diyorsunuz. Demek ki Zeynel sıradan bir Dêrsimli değildi ! Sıradan cinayetler işlememişti. Üst birimleriniz için önemli bir şahsiyetti. Niyazi Ahmet Banoğlu, Özel Büro görevlisi olarak Zeynel’i daha çok hangi konularda sorguladınız ? « Medeniyete açtığınız » Dêrsim’in bu « vahşi yerlisi » sizin için ne ifade ediyordu ? Dêrsimlilerin sosyal ilişkilerini, sosoyolojik yapıyı hangi kurum adına araştırıyordunuz ? Zeynel’e kimlerin idam edilişlerini seyrettirdiniz ? İdam iplerini O « iptidaî-ilkel » emi çektirdiniz ? « Kendini ilk defa idam esnasında gördüğü zaman bu koca adamdan beklenmiyen bir hayret gösteren Zeynel, ruhunu ve dimağını çerçeveleyen müstesna gösterişi dışında tam, beş değil altı, yedi asır geride kalmış iptidaî insanın düşünüşünden ileri gidemiyordu. » diyorsunuz. Cümle aralarında « Zeynel’in tipik bir türk » olduğunu belirtiyorsunuz. « İptidai » sıfatıyla Türk ırkından olan insanlara da hakaret etmiş olmuyor musunuz ? Bölgeyi türk gösterme çabanız ve hakaretleriniz birbirlerini çürütmüyorlarmı ? Rayber’de Dêrsim’li vahşi bir yerli değil miydi ? Dêrsim’li beyaz donlu Rayber’in özelliği neydi de ingiliz fötr şapka, kıravat, çizme ve takım elbiseyle « medeni erkek » kılığına büründürdünüz !? Nasıl oluyordu da T.C.Ordusunun nazi bıyıklı medeni subayı Rayber gibi bir iptidainin koluna girerek fotograf çektiriyordu ? Rayber’in üzerindeki kostümü M.Kemal’mi, İsmet İnönü’mü kendisine hediye etmişti ? Neye bedel, karşılık olarak ? Rayber’e daha sonra hangi görevleri verdiniz ? Rayber, Ğez’deki mağaralarda, Sosın dağlarında T.C.Ordusu subaylarıyla birlikte ne yapıyordu ? Amerika kıtası yerlisini diğer yerlilere karşı kullanan, onun saçlarını kestirten, kostum giydirten, başına fötr şapka koydurtan, onu geleneksel elbiselerinden, kolyelerinden, kuş tüylerinden yapılma başlığından uzaklaştıran, onu annesinden, babasından farklı bir tabloya « modern adam » tablosuna yerleştiren ispanyol veya ingiliz devlet görevlisiyle sizin farkınız nedir ? Amaç ve araçlarınız bir değil mi ? Niye farklı olanı yok etme de bu kadar isteklisiniz ? Her kültür dünya halkları için bir zenginlik değil mi ? « Kutu Deresine (Çheme serxanu) Yolculuk Dersim’in erkânıharbi diye anılan Ali Şir, taraftarlarının gayretlerini artırmak için şu manzumeyi yazıp her tarafa yaymıştı. « Gönül gel gezelim Munzur Dağını….. Manzume daha çok uzamaktadır ve Dersime hiç bir yabancının giremeyegeği anlaşılmaktadır. Bu Ali Şir, başka bir manzumesinde (Tayyare sesleri bize vız gelir) diyordu. » (12) « Dersim’in Erkânıharbi Ali Şir’i öldüren Zeynel neler anlattı ? Kutlu deresine yaklaşmak, kutlu deresini görmek imkânsızlaşmıştı. Çünkü teyyarenin bombaları bu dereye sığınanlara tesir yapmıyordu. O günlerde de Dersimli erkânıharp denen meşhur Ali Şir öldürülmüştü. 25 Birinci umum harpte Erzincanda Ruslarla birleşerek onların et müteahhitliğini de yapan bu hain sergerde, daha sonraları Koçgiri aşireti reisi Mustafa Paşa’nın kâtipliğini yapmağa başlamış ve Dersimlileri hükûmet aleyhinde kışkırtmağa devam etmişti. Ali Şir’in menfi faaliyeti senelerce devam etmişti. 9 temmuz 1937 yılında, gene Dersimli bir düşmanının kurşuniyle can veren Ali Şir, Dersimliler için hakikaten bir kuvetti. Okuma yazmasından başka müfsit zekâsı ile kabileleri birbirine katmak (birleştirmek), sonra müstakil bir Dersim kurmak gibi hayallerle binlerce günahsız insanın ölümüne sebep olmuş ve hükûmeti yıllarca uğraştırmıştır. Ali Şir’i öldüren Zeynel, Dersim’in tipik bir siması idi. Heykel gibi bir vucudu, yılmaz bir cesareti vardı. Bu haberi alır almaz Zeynel’i aradım. Tam bir Türk tipi olan bu dağ adamı, ilk defa ayna görüyor, ilk defa medeni bir şehre geliyor, elektiriği görüyordu. Zeynel, Ali Şir’i nasıl öldürdün ? -Kurşunla vurdum. Sonra başını kestim. Neden yaptın bu işi ? -Fena mı yaptım ? Dersim’i kötülüklerden kurtardım işte… Zeynel, hükûmete yaranmak için değil, muhakkak ki eski bir intikamını almak için yapmıştı. Fakat sebebini söylemekte bir menfaat görmediği için söylemiyordu » (13) « Meşhur Ali Şir’i öldüren Zeynel, Elâzığ’a geldiği vakit alâkadar makamlardam müsaade alarak otele dâvet etmiş, onunla uzun uzun konuşmuştum. Bakılmaya kıyılamayacak levent bir yapısı vardı. Sıktığını avuçları içinde tuzla buz haline getirebilecek olan bu pos bıyıklı, yüzünden kan damlayan Dersimli, hakiki bir Türk tipi idi. Ali Şir’i öldürmüştü amma, Dersimliliğini bırakmıyor ve bir türlü o yaşına kadar bellediği yaşayışından başkasını kabul etmiyordu. -Peki diyordu, bizim kimseye zararımız yok…yâni hükûmete bir düşmanlığımız yoktur. Kabile arasındaki husumete gelince, bundan hükûmete ne ?...Ben onu öldürürüm, O, beni öldürür. Tasası hükûmete mi düştü ? Zeynel’in üç de maiyeti vardı. Onlar, önce oturmak istememişlerdi. Ben ısrar edince Zeynel de işaret etti. Oturdular ve ellerini önlerine kavuşturarak kımıldamadan durdular. Ismarladığımız çayı içmek istemediler. Gene Zeynel’in müsaadesiyle içtiler. Ben asıl onlarla konuşmak Dersimlilerin hakiki karakterlerini canlı misallerle tespit etmek istiyordum. » (14) « Kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Günlerce o baş gündüz hayalimde, gece rüyamda yaşadı….diyen Nazmi Sevgen. » « Dersim’in erkânıharbi diye anılan Ali Şir’i öldüren ve bu suretle asilerin kol ve kanatlarını kıran Zeynel ile olan bir konuşmamı da tarfsilatıyle kaydediyorum. 26 Hiciv dolu ve çok güzel selis bir ifade ile yazılmış şiirleri, mahrem kitaplar meyanında basılmıştı. Türkçe kadar kürtçe de bilen türkçe de şiirler yazan Ali Şir Kürd Taali Cemiyeti reisi Seyid Abdulkadir ile muhaberede bulunmuştu. 1921 yılında Koçuşağı aşiretini teşvik ederek köyleri bastıran ve bu şekilde huzursuzluk çıkaran Ali Şir hükûmet dairelerini de bastırıyor memurları soyduruyordu…(…)….1921 yılında Koçgiri âsilerini tenkil için yapılan bunca fedakarlık ve bunca kuvvet bu millete pek pahalıya mal olmuştu. Ali Şir bir yılan gibi başı ezilen isyandan sonra kendisi de 1937 isyanına kadar kış uykusuna çekilmiş Dersim dağlarında uyumuştu. 1937’de onu sade « Sadattan » değil, « Dersim’in erkânıharp », « milli şairi » olarak da görüyoruz. Tayyyare seslerinin bir « sinek vızıltısı » olduğunu terennüm eden bir kahramandı ( !) Ali Şir söz de padişahı sever, padişah taraftarı imiş gibi milli hükümet kurulduğu vakit bir herze daha yumurtlamıştı. « Ayağında kundura…. » Kongura dan maksat Erzurum, Sivas kongresi…ve bir aralık Sivas kongresi üzerine yürümek isteyen Dersimliler gurubu da, onun ilhamı ve onun telkini ile fetihler yapacaktı. Ali Şir hükûmetten daima kaçmış, ömrünü dağlarda, kaya oyuklarında geçirmişti. Onun yakınları kendisini hükûmete teslim olmaya davet etmişler, hepsini reddetmişti. Bu davet, davet edenler cehaletlerinden, davete icabet etme (memesi olmalı) sini de, şüphesiz Ali Şir’in zekâsından ileri geliyordu. « Dersim’in erkânı harbi » diye anılan Ali Şir‘i öldüren ve bu suretle asilerin kol ve kanatlarını kıran Zeynel ile olan bir konuşmamı da tafsilâtı ile kaydedeyim. Zeynel, pehlivan yapılı, iri fakat güzel cüsseli bir erkek güzeliydi, kıpkırmızı kanlı yüzü, pos ve gür bıyıklarına rağmen, dünya erkekleri arasında bir müsabaka yapılsa, birinciliği muhakkak Zeynel alırdı. Ali Şir’i öldürdüğü gün kendisine yüz altın verilmişti. Fakat Zeynel’in bu cinayeti cumhuriyet hükümetine ve orada çarpışan kuvvetlere bir iyilik olsun diye yaptığına kani değildi. Çünkü maalesef o da Dersim’in kötü an’anelerinin esiri idi ve Ali Şir’i düşmanı olduğu için öldürmüştü. Kendini ilk defa idam esnasında gördüğü zaman bu koca adamdan beklenmiyen bir hayret gösteren Zeynel, ruhunu ve dimağını çerçeveleyen müstesna gösterişi dışında tam, beş değil altı, yedi asır geride kalmış iptidaî insanın düşünüşünden ileri gidemiyordu. Onu en çok meraklandıran şey teyyare idi ve büyük arzusu da tayyareye binmek, İstanbul’a gelmek idi. Zeynel’in üç, dört yakın adamı ile Elâzığ’ da kaldığı motelin salonuna davet ederek görüşmüştüm. Yanyana ve adamları ile gurup halinde resimleri çektirdik, kendisine ve adamlarına çay ısmarladım. Adamları ağızlarını açmıyor, iki elleri dizlerinde, tazim ile duruyorlardı. -Zeynel, Ali Şir’i niçin öldürdün ? -O, bizim başımıza çok belâlar getirdi. Zeynel, yerden göge kadar haklıydı. Ali Şir hakikaten Dersim’in başına birçok felâketler getirmişti. Ama, Zeynel, Dersim davasının Ali Şir gibi hareket edenlerin temizlenmesi ile tamamıyle sona ereceğine inansa idi, iş Ali Şir’in öldürülmesiyle sona ermiyeceğini bilseydi, elbette ki bu işi yapmazdı. Çünkü Zeynel medeni bir şehirde yaşamak istiyordu. Dağlara şose yapılmasına aklı ermiyor. -Biz o yolları rahat geziyoruz. Büyük araba yoluna lüzum yok, diyordu. 27 Ve Zeynel silâh yerine sapan, tırpan istiyor, silahın her şeyi halledecegine inanıyordu. -Zeynel dedim, senin adamların ile, sen yok iken, öbür odada konuşmak istiyorum. Senden utanıyorlar. Onlara bazı şeyler soracağım, dediğim zaman, Zeynel’in kan fışikıran yüzü bembeyaz kesildi. -Ülen etm,e dedim. Soracağım şeyler harbe dair değildir. Nasıl evlenirler ? Nasıl yaşarlar ? Onları soracağım. Ve emrivaki yaparak onları salondan odama aldım. Gene Zeynel’in emriyle içeri girmişlerdi. Bir tanesi ile konuştum. -Zeynel sizin ağanız mıdır ? -Evet. -Onun için canınızı satar mısınız ? Anlamamıştı. -Onun her söylediğini yapar mısınız ? Sanki Zeynel kapının önünde kendilerini dinliyormuş gibi korkuyorlardı. -Elbette, dediler. Ama yapacağınız işin iyi iş olup olmadığına bakmazsınız, değil mi ? Tuhaf, tuhaf yüzüme bakıyorlardı. Ağa kötü iş söyler mi ? Demek istiyorlardı. Zeyneli fazla üzmek istemedim. Dışarı çıktım. -Zeynel, dedim. Adamların seni çok seviyorlar. Yüzü yüzüz. -Biz hep kardeşiz, dedi. Buna da benim gülmem lâzımdı. Fakat kendi zekâsıyle beni inandırabildiğini kabul ederek bu kadarcık numara yapmayı esirgemedi. Zeynel’e sordum ; Ali Şir’in türkülerini bilir misin ? -Hiç bilmem. Yeni not ettiğim bir türküsünü defterimden okudum. « Gönül……. » Dersimin bütün dünya teşebbüsünü ve tarih boyunca takındığı tavrı ifade eden bu türküyü okurken yan gözle onları süzüyorum. Hepsinin gözlerinde dalğın bir düşünce vardı. »(15) Bu çift nasıl öldürüldü? 1921'den itibaren Dersim'de yaşamaya başlarlar. Dersim'deki yurtseverlerle ilişkileri iyidir. 1937'de Palaxine'de kalırlar. Düzenli olarak Seyd Rıza’yla görüşürler. Bu çiftin çocukları olmaz. Alşer Efendi'nin kardeşinin oğlunu yanlarına getirirler. O çocuk bu aileye ait olan hayvanlara bakıp kendilerine yardımcı olur. Seyd Rıza'nın yemek yediği sofrada yalnızca erkekler oturabilirler. Bu geleneği Zarife Hanım bozar. O erkeklerle aynı masaya oturan, Seyd Rıza’yla birlikte yemek yiyebilen tek kadındır. Seyd Rıza’yla son görüşmelerinde Gogene'de bir araya gelirler. Bu anlatım, iddialar hakkında elimde belge yok. Söylenilene göre ; Seyd Rıza bu görüşme de bu çifte Dêrsim'ı terk etmeleri önerisinde bulunur. Kemalistlerin uzun vadeli çalışmalarıyla Dêrsim’de aşiretlerin birliğini bozduklarını, direnişçi kesimin yalnız kaldığını açıklar. T.C.ni yöneten ittihatçıkemalist kadronun kendilerinin kellelerini alma düşüncesinde olduklarını his ettiğini belirtir. Dêrsim'in sarıldığının, yalnızlaştırıldığının gerçek bir durum olduğunu söyler. Kendilerini savunmak için yeterli cephaneye sahip olmadıklarına değinir. Dêrsim'ın durumunun dünyaca bilinmesi gerektiğini, Nuri Dêrsimi'yle diyaloga girmeleri gerektiğini, Dêrsim dışındaki bölgeler de yaşayan Kürdlerin kendilerine destek sunmaları gerektiğine değinir. 28 Bu çift 1921’den itibaren Doğu Dêrsim’de yaşadıklarına göre kendileri de gelişmeleri görüyorlardı. 1921 ve sonrası Dêrsim üzerine düzenlenen seferlerde oluşturulan her yönlü tahribatı gözlemliyorlardı. Merkezini Angora’ya taşıyan ittihatçıların, yeni adlandırmayla kemalistlerin Dêrsim’deki sosyal, siyasal yapıyı çözme, işbirlikçi bulma, istihbarat bağlarını güçlendirme, karakollar, köprüler, yollar yapma, aşiret liderlerini Dêrsim’e özgü ulusal direnişden uzaklaştırma, pasifleştirme çalışmalarından rahatsız oldukları, tahribatı en aza indirmeye çalıştıklarını tahmin etmek zor değil. Batı Dêrsim-Koçgirili bu çift T.C. siyasal sistemine, sömürgeciliğine karşı direniş de olan Doğu Dêrsim bölgesini nasıl terk edebilirlerdi ? Yaşamları özgürlük mücadelesi içinde geçmiş olan bu insanların bölgeyi terk etmeleri, halkı yalnız bırakmaları hiç de kolay değildi. Gidişle kendileri sağ kalabilirlerdi. Kendi gidişlerinden sonra gerçekleştirilecek soykırımın haberlerini duydukça devamlılık arz eden bir huzursuz yaşamayacaklar mıydı ? Onlar kendi canlarını, dersim insanının canından üstün görmezler. Söylenilene göre bu çift ; Dêrsim'den ayrılmaları durumunda durumun yanlış anlaşılabilinecegini, kaçmakla suçlanabileceklerini, ittihatçı-kemalistlerin bu gidişi propaganda malzemesi olarak kullanabileceklerini düşünürler. Seyd Rıza'yla düşünce alış verişinde, durum değerlenlendirmesinde bulunurlar. Seyd Rıza rahat olmalarını, Alişêr Efendi'nin bütün işlemlerde kendisinin imzasını kullanabileceğini belirtir. Dêrsim'den ayrılma güzergahını belirtir. Mêras, Dewa Pile, Kerte Askerigy Palanas'tan Pırde Muti'ye kadar gece yolculuk yapmaları gerekir. Bu çiftin öldürülmesinde rol alan kişiler kimlerdi? Brüksel’de görüştügüm küçük güneyli (Suriye’nin sömürgesi olan Kürdistan parçası) İzzedin Zaxurani, Baytar Nuri Dêrsimi’nin kendisine; “Seyit Rıza bize “Reyber haindir. Onu ortadan kaldırın”dedi. Biz Seyd Rıza’ya olan saygımızdan dolayı isteğini yerine getirmedik. Rehber o ailedendi. Kendisini öldüremezdik.” dediğini belirtti. Reyberê Qopo; Seyd Rıza'nın kardeşinin oğludur.Alı Haydar Vezıroğlu nun dedesıdır. T.C. yetkilileri kendisini ajanlaştırmışlardır. Bir yandan istihbarat toplar, diğer yandan ulaşabildiği kişileri etkileyerek istihbaratçı, işbirlikçi yapmaya çalışır. Zeynel Top ; Ali Ağa’nın oğludur. Seyd Rıza'nın koruması altında büyür. Aileye bağlıdır. T.C.'ye bağlı askeri güç Sin ile Hozat arasındaki alandadır. Bu güce 17'ci karargah tümeni adı verilir. General Kamil komutanlığı yapmaktadır. Dêrsim'liler, T.C. askeri güçlerine yönelik olarak saldırılar düzenlerler. Zeynel de bu saldırılarda yer alır. Reyberê Qopo, Zeynel’in direnişçi gurupta yer aldığını öğrenir. Kendisini korkutarak, çeşitli vaatlerde bulunarak T.C. lehine çalışmaya ikna etmeye çalışır. Zeynel'e “ Durumun ordu mensuplarınca biliniyor. Bir şeyler yapmazsan seni af etmezler. Devlete bağlı güçler Alişêr'in peşindeler. Onun ortadan kalkmasıyla Dêrsim'in durumu da düzelecek. ” der. Reyber’in amacı, Zeynel'in vasıtasıyla bu çiftin yaşamına son vermektir. Böylelikle Abbasan aşireti yöneticileriyle Seyd Rıza arasında gerilim 29 oluşturulacaktır. Reyber, Nazmi Sevgen ve diğer Özel Büro görevlilerinin ajanlaştırma, ikna metodlarını iyi algılamıştır. Kendisini ajanlaştıranların yol göstermeleri sonucu Zeynel'i manuple etmeyi, T.C. adına çalışmaya ikna etmeyi başarır. Seyd Rıza’nın konumu, durumu ilginçtir. Aynı köy de, ev de bir yanda direniş, direnişçiler, diğer yanda teslimiyet, işbirlikçilikler bulunmaktadırlar. Seyd Rıza’nın yakınında bulunan iki kişi Nazmi Sevgen ve diğer istihbaratçıların özel çabaları sonucu T.C.ye bilgi vermeye başlamışlardır. Duyduğuma göre Seyd Rıza’nın bir eşi de Diyab Ağa’nın kızıdır. Diyab Ağa’nın duruşu belli. Koçgiri’de ulusal anlamda örgütlenme yapılırken, jenosid gerçekleştirilirken O, M.Kemal’in mebus olma teklifini red etmeyen, Kongre’de yer alan atama kişidir. Kürd birliğini parçalayıp, Angora’ya gitmeyi tercih eder. Kızı aracılığıyla direnişçi cephedeki gelişmelerden haberdar olmaması mümkün değil. Zeynel, Usê Xıdêy Murt, Efendiyê Wankê, Mıstê Tornê Surê, Celoy Usêy Feri, Palaxine'de ki mağaraya doğru yola koyulurlar. Bunlar yalnız değildirler. Diğer Özel Büro elemanları da kendileriyle beraberdirler. İlk mermilerin hedefi Alşer Efendi'dir. Mistoy Surê, Alşer Efendi’yi öldürür. Zarife Hanım savunmadadır ve işbirlikçilerden Efendi'yi vurur. Zarife Hanım yaşına rağmen kendine olan güveniyle Mısto’yu da cezalandırmak ister. Yere yuvarlanır. Yerde Mısto’yla birbirlerini vurmak için uğraşırlar. Zarife Hanım’ın her iki kolu kolunu kırarlar. Bu arada Zeynel mağaraya doğru yönelir, içeri girer. Alişêr Efendi'nin yeğenini ve yerde Mistoy'la boğuşan Zarife Hanımı vurur. Nazmi Sevgen ve ekibi tarafından ajanlaştırılan, işbirliğine ikna edilen Doğu Dêrsimlilerden biri ölmüş, ikisi de yaralanmıştır. Alşer Efendi’nin bir yeğeni Kasım 1993’de Frankfurt’da bana yeğenlerinin saklanabildiğini belirtmişti. Tam emin değildi. Sosın ise, Alşer Efendi’nin kardeşi Qaso Çawış’ın oğlu Uso-Usıv’ın Alşer Efendi’nin yanında olduğunu ve öldürüldüğünü anlattı. Usıv, evlidir. 4 kızı vardır. İki kızı Badun köyünde, biri Keveli’de, bir diğeri de Azgêr’dê evlidirler. Özel Büro’nun yabancı ve yerli elemanları kendilerine verilen emri gereği gibi yerine getirmişlerdir. Ayrıca Zarife Hanım ve Alişêr Efendi’nin kafalarını keserek eylemlerini başarıyla sonuçlandırdıklarını Teşkilat-ı Mahsusa-Özel Teşkilat-Özel Büro’nun o dönemde Dêrsim bölgesinde görevlendirilen çalışma ekibine kanıtlamak isterler. Başlar gövdeden koparıldıktan sonra, mağarayı tümden ararlar. Bu çifte ait olan değerli eşyaları, doküman-belgeleri, yazışmaları, kitap, not defterlerini, diğer maddi varlıkları alırlar. Rayber Qopo, Mezikê'de Zeynel'i bekler. Tilagê'ye oradan da karargaha giderler. Üsttegmen Nazmi Sevgen kendilerini karşılar. Her iki kürd direnişçinin kesilen başları Arnavut Nurettin Paşa'nın yakını Abdullah Alpdoğan'a teslim edilir. Abdullah Alpdoğan, Dêrsim’in adını değiştirip "Tunceli " yapandır. Magaradaki bütün yazışmalara, notlara niye el konuldu ? Çünkü M.Kemal ve çalışma ekibi Dêrsimle ilgili olarak özel jenosid proğramı hazırlamışlardır. Bu projelerini başarıya ulaştırmak için de kürdlerin kendi aralarındaki bütün yazışmalardan, bilgi alış-verişlerinden haberdar olmak isterler. Alşer Efendi kimlerle görüşüyordu ? Kim neredeydi ? Diğer bölgelerde kimler Dêrsim bölgesindeki direnişi destekliyorlardı ? Direnişçilerin zayıf ve güçlü yanları nelerdi? Kürdler, hangi noktalarda en iyi savunmayı yapabilirlerdi ? 30 Savunma planları nelerdi ?.....Direnişin merkezi, bilgi bankası o magaraydı. Orası ele geçirilmişti. Bugünkü adlandırmayla JİTEM’ci Nazmi Sevgen’in bahsettiği mektuplar ve belgeler o mağaradan alınmıştır. Mağaradan alınan belgeler Genelkurmay yetkilililerine teslim edilir. Dêrsim’de görevlendirilen ordu mensupları ilk incelemeleri yapanlardırlar. Bu kişiler M.Kemal ve çalışma ekibini bilgilendirirler. Bu bilgilendirmeden sonra M.Kemal ve çalışma arkadaşları Dêrsim’de jenosidi kendileri açısından en az zaiyatla, sorunsuz bir şekilde gerçekleştirme projelerini hazırlarlar. Nazmi Sevgen anıların da her şeyi açıklamaz. Hangi yöntemlerle Kürdleri birbirlerine kırdırdıklarını belirtmez. Dêrsimliler sürekli Dêrsime askeri seferler düzenleyen Osmanlı-Türk ordusu mensuplarını, onların özel örgütleri aracılığıyla bölge de sosyal yapıyı, ilişkileri tespit edip ajan-işbirlikçi bulma, görevlendirme çalışmalarını hafife almanın sonuçlarını en ağır şekilde yaşamışlardır. Halk kutsal gördüğü dağlarının, ziyaretlerinin, Xızırê Kal’ın bu çifti koruyacağına inanır. Başlarına ödül konan iki insan o mağarada ve korumasızdırlar. T.C. yetkilileri hafife alınırlar. Korumalar olmuş olsaydı özel ekip o kadar rahat mağaraya doğru yol alamazdı. Bir halk aydınını korumaya almazsa, tedbirsiz davranırsa elbette ki bu son kaçınılmazdır. Tahmin edilemeyen son yaşanır. Kürdler tarafından bu çift için ağıtlar yakılır. Alişêr Efendi’nin bir şiiri ulusal birlik sağlanmadan başarıya ulaşamayacağımızı anlatması açısından bu gün de önemini korumaktadır. Bölge de söylenen bir cümle gerçeği tümüyle yansıtır. “Hükümetin tası dolu bal da olsa parmağını batırma! ” Yani devletten uzak dur. “Bismillah ( tanrı adı ) diyelim Haktan inayet ( lütuf, iyilik ) Ta ezel mahzarı ( şereflenme ) ihsanı ( bağış, lütuf ) Dêrsim Muhammed-ı Mustafa şahı velayet On iki imamın lisanı ( dil) Dêrsim Ceddimiz (soy) Şıx Hasan şahı Xorasan Himmeti bizlere olmuş sayeban ( koruyan ) İkilik perdesini atalım hemen Birlik makamıdır (durulan yer, ermişlerin mezarlarının bulunduğu yer ) zamanı Dêrsim”(14) Baytar Nuri, Dersimi Alşer Efendi'nin öldürüldüğünde 75 yaşında ve çok sağlıklı bir yapıda olduğunu belirtmekte. Zarife Hanım’dan saygıyla bahseder. Onu her yönüyle takdir etmektedir. “....Alişêr, kendi akrabasından Zarife adında bir kızla evlenmiştir. Zarife dahi, kocası gibi Kürt milli davasına bağlı aynı büyük amaçları takip eden eşsiz bir Kürt kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir. Zarife Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişêr'in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Zarife Alişêr'e daima, Kürtçe arkadaş anlamına gelen « heval » sözüyle hitap ederdi. Ne yazık ki, duygu ve fikir itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin çocuğu olmamıştır. Zarife uzun boylu, iriyarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip simasında bir erkek cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz bir Kürt kızıydı. Her yıl Dersim'e gider, 31 milli amaçlar hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hakim gibi hallederdi....” (15) İzzedin Zaxurani, Baytar Nuri Dêrsimi ile Halep şehrin de görüştüm. Bana Zarife ile ilgili olarak ; “O aslan ki kendi dönemin de okuma- yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişêr bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Çok sayı da bayan da onunla birlik de savaştılar. Onlar da silahlıydılar. Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar, yaptılar.” dedi. “ 1300 senedir ehli şehavet Hem meydandadır hakkı hilafet Evladiye ettiğim biat Hakkın buda hükmü daim Süleyman namıyla Gungar (xunxar-kan içici) Müminlere yapılsın ateşten kafes Söylensin Şevket -i- ( ululuk ) hem şahı Dersim Yarab, lütfet sen bize rahim! (esirgeyen, acıyan) Himmet-i evliya her yerde badır Kâr etmez bize cihan seran ser (baştan başa) Ayrılsın meydana merdan ( erler, yiğitler) Dêrsim Yarab lütfeyle bir çarkı döndür Erkek erenleri her yere götür Evladı ve afradı ( bayanları ) hıfz ( saklama, koruma ) eyle sıtar Hem kurtarsın Ehli beyti ( Alevi’lik de kutsal kişiler ) Dêrsim” Alşer Efendi bu şiirde zulme karşı herkesin ayağa kalkmasını ve adalet için savaşmalarını ister. Ayrıca kendisine, Kürdistan halkına olan inancını dile getirir. Dersim'li cengaverlere karşı olan güvenini ve sevgisini belirtir. Allah' dan da kadın ve çocukları korumasını diler. İnançları güçlü olan bir Alevidir. Dersimlilerin “ Ehli Beyit ”i kurtaracaklarını, kurtarmaları gerektiğini belirtir. Yani Osmanlı’dan ve onun devamı olan Kongre üyelerinden Alevilere olan yaklaşımları açısından da rahatsızdır. Hem dini, hem ırki baskıyı, saygısızlığı çok net görüyor. Kimsenin Dersim’i söküp koparamadığını, teslim alamadığını belirtiyor. Dêrsim’e, Dêrsimliye sevgi beslemek de, güvenmek de. “Nice Padişahlar geldi cihana (dünya) İlim almak için düştü gümana (ummak) Her bir çeşit atmış bir yana Kesilmemiş kıylü kalı (kökünden söküp koparan)Dersim'in” T.C’yi oluşturanlar Kürtlerin hangi kurumlarından yararlandılar ? Kürt-Alevilerin sosyalizasyonunu, bağlı oldukları, kutsal gördükleri mekanları bilen asker - sivil bürokrasi etkisiz kılma planlarını da ona göre hazırlar. Bu çiftin öldürülmesinde yine Animist-Alevi geleneğin de var olan kirvalık (kirivti) kurumu kullanılır. Suikast Dêrsim jenosidini bizzat yöneten M.Kemal’in emir-talimatı sonucu kendisine bağlı ve Elazığ’da bulunan alt birim görevlilerin eliyle gerçekleştirilir. Kürdistan'da ender yetişen aydın tipinin simgesi olan diplomat, halk sanatçısı ve askeri komutan Alşer ve onun moral ve güç kaynağı, örgütleyici, bağımsızlıkçı kürd kadını Zarife öldürüldükten sonra Dêrsim jenosidinin boyutları genişletilir. 32 Eğer Alşer Efendi öngörüye sahip olan yoldaşı Zarife Hanım’ı dinlemiş olsaydı, kirivlik bağını göz önüne almaz ve bu sonucu yaşamazlardı. Onlar, Dersim'de yaşadıkları süreç içinde asalakça, başkalarının emeklerini, ürettiklerini yiyerek değil, üreterek yaşamayı tercih etmişlerdir. Birbirlerine karşı olan saygıları ve dayanışmalarıyla sohbetlere konu olmuşlardır. Bugün de yaşamları ve ilişkileri açısından örnek alınması gereken aile şekillenmesine, siyasi ilişkiye sahiptirler. Dostları onları anlatıyor Gulşa Akkuş; “Zarife ! O, bambaşka bir insandı. O Koçgiri'liydi. Kahraman, şair, Kürt davasına inanmış Alşer'in karısıydı. Amcam Kasım oğlu aşiret reisiydi. Nazmiye'de kaymakamlıkta yapmıştı. Aşiretler arasında hatiplik yapardı. Seyd Rıza'ya çok yakındı. Sık sık birbirlerini ziyaret ederlerdi. Seyd Rıza Agdat'ta yaylaya çıkacağımız bir yeri bize temin etti. Oraya « Warê Kasım oğlu » denir. Amcama çok misafir gelirdi. Baytar Nuri'ye « Çolık Nuri » derlerdi. Zarife ve Alşer’de gelirlerdi. Amcam bu çifte bir ev tahsis etti. Onlarla birlikte yaşadık. Zarife cesur, çok akıllı, silahşor, yiğit bir kadındı. Bu kadını hepimiz, herkes seviyorduk, seviyoruz. Ben onun adını kızlarımdan birine taktım. Ve onun ismini koyduğumu da gizli tuttum. Kızımın aynı onun gibi olmasını istiyordum. Zarife'nin ismi dünyada kalsın, kaybolmasın diyordum. Zarife ve Alşer'in evlilikleri çok sade ve canlıydı. Bizim orda ki karı - koca ilişkisinden ayrıydı. Biz kocalarımızın köleleri gibiydik. Zarife’nin durumu faklıydı. Bu farklılık bizim dikkatimizi çekiyordu. Kendi yaşamımı onların yaşamıyla kıyaslardım. Bizim yanımız da kaldıkları süre içinde bir sefer olsun kavga ettiklerini, birbirlerine kırgın olduklarını görmedim, duymadım. Alşer Efendi de Zarife'nin bir dediğini iki etmezdi. Alşer Efendi Zarife'nin ismini kullanmaz, ona hep « Hevalê » derdi. Öyle çağırırdı. Kürtleri, Kürdistan’ı ne kadar çok seviyorlardı ? Bunu ben biliyorum. Çok, çok büyük bir bağlılıkları vardı. Her şeyleri Kürdistan’dı. Başkalarının tayyarelerinin üzerinde uçmadığı bir Kürdistan onların bütün isteğiydi. Bir seferinde Zarife'nin yanındaydım. Çiyay Munzur'un Zeranik (Yeşil yazı) tarafına bakarak, bir yandan da benimle konuşuyordu. « Bu dağlar umut dağlarıdır. Bizim isteklerimizin gerçekleşmemesi diye bir şey olmaz » diyerek konuşmasını sürdürdü. Kürtlerin başarılı olacaklarına, kazanacaklarına kesin gözüyle bakıyordu. Benim sorularıma, bizlerin sorularına tane tane yorulmadan cevap verirdi. Cevap vermekten bıkmazdı. Zevk alarak anlatırdı. Amcam kendilerine biraz hayvan vermişti. Zarife'yle birlikte ayran yapardık. Meşk yayardık. Oda bizim gibiydi. Ev işlerini de yapardı. Evlerine çok sayıda gelen giden olurdu. O aşiret kadınıydı. Misafirperverliği dillere destandı. Aşiret mensuplarını zevkle misafir ederdi. Zevkle « xêr hatın » derdi. İnsanlarla görüşme onu mutlu ederdi. Onun bir diğer yanı nişancılığıydı. Silah şördü. Her zaman « Kollık pışto » sunu (tabancasını) beraberinde taşırdı. Kütüklüğü çapraz bağlardı. Kütüklüğü hep mermi doluydu. Bir gün Zerenik'te (Yeşil yazı) Kem oğulların harmanın da atış yapılacaktı. Atıcılar, nişancılar arasında Zarife'de vardı. Bizim insanlar zaman zaman atış yaparlardı. Çevredeki aşiretlerden de atış için gelirlerdi. O gün harmanın öbür ucuna, loğun üzerine bir şişe koydular. O şişeye nişan alınacaktı. Kadın, çoluk çocuk herkes izlemeye geldi. İlkin Zarife atış çizgisine geçti. O, kollik pıştosu ile ilk atışın da şişeyi vurdu. Seyredenler de çığlık koptu. Ve bir süre aralıksız mermiler sıkıldı. Kendini kabul ettirmiş bir kadındı. Onun yeri ayrıydı. 33 Bir seferinde kendisine neden hep burada kalıyorsunuz? Köyünüze gitmiyecek misiniz? dedim. Gülerek «Biz artık Dêrsim'liyiz. Dêrsim, Koçgiri Küdlerinin yaylasıdır. Bu dağlar da bizim cenazelerimize de yer var. » dedi. Bir gün bir şey için evine gittim. İnce uzun boylu, Dêrsim kıyafeti giymiş bir genç uzanmıştı. Kendisine hoş gelmişsin dedim. Zarife bana döndü « Gulşê çekinme, Şewket yeğenimizdir. Gel biraz otur. » dedi. Adını daha önce duyduğum bu yiğidi yakından görmek için oturdum. Zarife, Şewkete doğru bir pusula uzattı « Alşer yazdı, oku » dedi. Şevket sesli okudu. Zarife misafir ağırlar, bir kadının yaptığı her şeyi yapar ve Kürdlük davası için uğraşırdı. Kışlada (Topuzlu köyü, Askeri konak) bir heyete karşı askeri hareket yaptılar. Heyeti Pardia Qızık ( küçük Pardi ) köyü arasında pusuya düşürüp, yüksek rütbelilerle beraber hepsini teslim aldılar. Her şeye el koydular. Birkaç gün sonra aşiret kararıyla teslim aldıkları kişileri serbest bıraktılar. Bu askeri harekatta Zarife'de vardı. Abim Hıdır (Xıdır-Xıdo) kavgacıydı, nişancıydı. İdare (karanlıkta aydınlatıcı olarak kullanılan çıra vb. şeyler) ile gezen biriydi. Ev de o teslim almayı ve çatışmayı anlattı. Sürekli Zarife'yi övdü. « Zarife bizimle olsun, Hozat’ı (Xozat) teslim almak iş değil » dedi. Bu kardeşim hiç askerlik yapmadı. 1938’de de direnişçilerin içinde dağlarda kaldı. Ah..ah..( Ax..,ax..) Zerife ve Alşer Efendi kirivlerinin eliyle öldürüldüler. İsimlerini çocuklarımıza verdik. Onları unutmadık. Bibliografya 12- Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, APEC, Stokolm, 1999 Dersime Elaziz Tugayı, Bayburt ve Erzurum alayları sevkedildi. Ayrıca Ankara’dan bir alay sevk edildi. Genelkurmay Başkanı Marşal Fevzi Çakmak ile Genelkurmay İkinci Başkanı General Assım Elaziz’de bulunuyorlar.” (20 Mai 1937, Secret, Turquie, Nouvelle İnsurection Kurde, 141 / 1., E.M.A.F., A.T.) 3- Dr D.R, Jenoside Dêrsim, kîrmançki, Munzur Dergisi, Sayı N°30, Ankara, 2008, s. 4-44, (Röportajı yapan, İbrahim KILIÇ Tornê İvraimê Sılê Hemi, Mamekiye, 1976) 4- Cemal Taş “Roé Kirmanciyê, Tij Yayinlari, Istanbul 2008,s.202-208 5- Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, APEC, Stokolm, 1999, 162,183 s. 160, 161, 6,7,8-Nazmi Sevgen, Tarih Dünyası Dergisi, yıl 1, sayı 9, 15 Agustos 1950, İstanbul, s.377, 378, 379, 380, 381, 395 9- Rahmi Apak, Türk İstiklal Harbi 10- T.C. Genelkurmay Harp tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Seri No: 8, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), B.Tunceli’nin (Dersim’in) Asayişsizlik Durumu - 1.Cumhuriyet Önceki Durum, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1972, s. 369, 377 11-Kârerli Mehmet Efendi, yazilmayan Tarih ve Anilarim(1915-1958), gustos 2007, Kalan yayinlari, Ankara, s.408 12-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, Kutu Deresine Yolculuk, İnci, sayı : 1, 1 Aralık 1951, s.34 13-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, Dersim’in Erkânıharbi Ali Şir’i öldüren Zeynel neler anlattı? İnci, sayı : 3, 29 Aralık 1951, s.329) 14-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, İnci, Sayı : 6, 9 Şubat 1952, s.33) 34 15- Niyazi Ahmet Banoğlu, Seyh Sait ve seyit Rıza İsyanının Esrarı, Ali Şir’in kesik başının resmini ben aldım…, Yeni İnci, Sayı : 44, 1953, s.48, 49 16- Nasit Ulug-Tunceli Medeniyete Açılıyor, Cumhuriyet Matbası, İstanbul, 1939, s. 50 17- Dr.Vet. Nuri Dêrsimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Kürd Aydını Alişêr, 4.baskı, Dilan Yayınları, Diyarbakır, 1992, s.279, 280 Not ; şiirler, belgeler ve resimler yazara, Sevê Evin Çiçek`in arşivine aittir. İzinsiz kullanılamaz. www.gelawej.net 2006 Yazışma Adresi: info@gelawej.net 35