İlk dörtdeyiz
Transkript
İlk dörtdeyiz
DEM GAZETESÝYLE ÇALIÞMAK ÝSTERMÝSÝNÝZ? O halde bizimle iletiþime geçiniz! Tel: 0711 3000 711 Monatliche Kultur, Kunst u. Informations-Zeitung Jahr/Yýl: 2 Ausgabe/Sayý:15 1 Juli 02 E-mail redaktion@dem-jans.de 1,00 Є Bahçeli kývrak, Çiller oynak; TÜRKÝYE‘NÝN ÝPÝNÝ KÝM ÇEKEÇEK? A vrupa Birliðine girme konusunda farklý kesimler kararlýlýðýný ortaya koymasýna raðmen, Bahçeli’nin MHP’si kývrak, Çiller’in DYP’si oynak bir þekilde AB üyeliði meselesini iç siyaset malzemesi haline getirmeye baþladý. Ýktidarýný ýrkçý söylemlerine borçlu olan MHP ile Bahçeli ve ekibimin verdiði sözleri yerine getirememesinden yararlanmak isteyen DYP ýrkçýlýðý körüklemeye baþladý. Avrupa Birliðine girmek için uzun zamandýr yapýlanlarýn bir çýrpýda iç siyasete kurban edilmesi baþta Türk aydýnlarý olmak üzere, Türkiye kamuoyunda tepki toplamaya devam ediyor. sayfa 5‘de Zuhal Olcay; “Mutlaka terlemek, acý çekmek, çok emek sarf etmek gerekiyor” K arþýmda bir tiyatrocu olduðu için verdiði cevaplarý yazarken ifadelerini, gülüþlerini, duygularýný eklemek istedim. Ama bunu yaptýðým zaman röportajý senaryolaþtýracaðýmý düþünerek vazgeçtim. Çok sorumuz vardý. Çalýþmalarýndan dolayý uyumaya fýrsat bulamayan Zuhal Olcay’ýn þu dönemdeki çalýþmalarýný bir nebze de olsa sizle paylaþtýk. Figen Genç‘in röportajý sayfa 9‘da Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu kuruldu A lmanya, Hollanda, Fransa, Avusturya, Ýsviçre, Danimarka Alevi Federasyonlarý ile Ýsveç ve Belçika AKM’nin birleþerek oluþturduklarý Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) Avrupa’nýn baþkenti Brüksel’de kuruldu. sayfa 4‘de Ýlkokullarda bireysel eðitim daha da geliþtirecek Sonderschule uygulamasý yanlýþtý O ECD (Ekonomik Ýþbirliði ve Kalkýnma Örgütü)´ne baðlý olan PISA Kýyaslama Araþtýrma Merkezi, Almanya’nýn eðitim politikasý konusunda yaptýðý açýklamayla Almanya´da þok yarattý. PISA tarafýndan yapýlan araþtýrmaya göre uluslararasý kýyaslamada Almanya’nýn eðitim düzeyinin düþük olduðunu ortaya koydu. G ürcistan, Kahati, Kartli, Samegrelo, Svaneti, Guria, Acara, Raça, Ýmereti, Cavaheti, Saingiola gibi bölgelere ayrýlýr. Deðiþik bölgelerde Svanca, Megrelce ve Lazca dýþýnda Gürcücenin farklý diyalektleri konuþulur. sayfa 8‘de SAÐLIK sayfa 3‘de Keine Mehrheit im Bundesrat für 6. HRG-Novelle K eine Mehrheit im Bundesrat für Hochschulrahmengesetz (HRG) Der Bundesrat hat in seiner Sitzung vom 21. Juni 2002 dem Gesetz zur Änderung des Hochschulrahmengesetzes seine Zustimmung verweigert. Gegen die 6. Novelle des HRG, deren Zustimmungsbedürftigkeit vom Vermittlungsausschuss nicht bestätigt wurde, legte der Bundesrat vorsorglich Einspruch ein. seite 10 Kavgalý imza atýldý Yeni göçmenlik yasasý okeylendi! U zun bir düþünme zamanýndan sonra geçtiðimiz haftalarda Almanya Cumhurbaþkaný Jochanes Rau Kýrmýzý-Yeþil koalisyonun Göçmenler yasasýný imzaladý. sayfa 6‘da Ýnanna’dan Hathor’a yitik Anadolu halklar mozayiðinde uygarlýklarýn gizemli GÜRCÜLER tanrýça figürleri TOPLUM Zihinsel engellilerde cinsel saðlýk ve yaþam T oplumlarýn geliþmiþlikleri son on yýlda, insana ve insan geliþimine verdikleri önemle belirlenir olmuþtur. Önceki yýllarda geliþmiþlik ölçütü olarak kabul edilen ortalama yaþam süresi, bebek ölüm hýzlarý gibi istatistiði parametreler, son dönemde insan geliþimi ve insanlarýn yaþam kalitelerini de içine alacak þekilde geniþletilmiþtir. sayfa 15‘de TURÝZM Mersin turistlerin yeni gözdesi olacak M ersin ilinin turizme açýlmasý için baþaltýlan çalýþmalar meyvesini vermeye baþladý. Ataköy Palmiye Tatilköyü, Mersin ve çevresinde hizmet veren en þeçkin tehsisler olarak hizmete girdi. sayfa 7‘de S ümer’de Ýnanna, Babil’de Ýþtar, Mýsýr’da Hathor, Asur’da Astarte... Hepsi ayný güçlü, büyüleyici ve gizemli kadýnýn farklý adlarý. „Yeryüzü’nün Hanýmý“ yalnýzca bir „mit“ olabilir mi? sayfa 13‘de Ýlk dörtdeyiz T ürk Milli Takýmý, Brezilya’ya Ronaldo’nun 49. dakikadaki golüyle 1-0 yenilerek Dünya Kupasý’nda finale veda etti. Brezilya maçýnýn ardýndan futbolcularý teselli etmeye çalýþan A Milli Takým Teknik Direktörü Þenol Güneþ, sahada her þeyi yaptýklarýný, sadece golü bulamadýklarýný söyledi. sayfa 19‘da Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de HAÞÝÞÝLER-I Nizari Ýsmaili‘lerin Kökeni Ýslam‘da Mezhep Ayrýmý „...Ý.S. 632 yýlýnda, Batý‘daki Reform hareketinden de büyük bir ayrýlýk Ýslam‘ý parçaladý. Ýslam dinini oluþturan iki büyük mezhep bir daha birleþmemek üzere ayrýldýlar. Þiiler, Ýslam‘ýn önderliðinin Peygamber‘in ailesinde kalmasý konusunda ýsrarcýydýlar ve bu nedenle, Muhammed‘in ölümünden sonra Peygamber‘in amcasýnýn oðlu Ali‘nin halife olmasýný arzu ettiler.“ Gordon Thomas, Journey into Madness „Ali, Ý.S. 661 yýlýnda öldürüldü. Ancak Þii teolojisine göre, Ali ve onun soyundan gelenler Ýmam‘dýlar; yani Tanrýsal esine sahip önderler, Tanrý ile insanlar arasýnda aracýlýk edebilen Ýsa benzeri kiþilerdi. En sonuncusu Ý.S. 940 yýlýnda ortadan kaybolana kadar tam on iki imam gelip gitmiþti. Þii inancýna göre, kayýplara karýþan sonuncu imam, geniþ Arabistan çöllerinin birinde gizlenmekte ve yeniden ortaya çýkýp, adaletli ve arý bir Ýslam yönetimini kuracaðý uygun zamaný beklemektedir... Geri döndüðü zaman imam, Þiilerin yüz yýllar sonrasýnda verecekleri en þiddetli kutsal savaþý, büyük cihadý baþlatacaktýr“. Gordon Thomas, Journey into Madness „...Þia‘nýn kurduðu en baþarýlý örgütlerden biri Kahire‘de üslenmiþti. Aslýnda bu örgüt, taraftarlarýný kutsal ve çok özel bir göreve baðlayabilen, bunun için en þaþýrtýcý yöntemleri uygulayabilen bir eðitim odaðýydý. Amaca ulaþabilmek adýna, yetenekli eðitmenler, Ýslam‘ýn özgün demokratik fikirlerini yýkarak, o dönemde Mýsýr‘da hüküm süren Fatými halifesinin emirlerini yerine getirmeye çabalýyorlardý.“ Arkon Daraul, Secret Societies „Þia‘nýn temel öðretisi „talim“e, yani disiplinli eðitime dayanýr. Bu eðitimden doðrudan imam sorumludur ve hiçbir sapmaya göz yumulmaz. Þii imamlarýn Ali‘nin soyundan gelmekle üstlendikleri rol ve yetkilerinin temeli tümüyle bu eðitim sayesinde gerçekleþmiþtir.“ „...Sünni‘ler ile Þii‘ler arasýndaki temel ayrýlýklardan biri de, yetkinin talimden mi, yoksa akýldan mý kaynaklandýðý tartýþmasýnda yatmaktadýr.“ Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam „Tasavvufun, en iyi bilinen mistik simgeciliðinin büyük bölümü, genellikle Ömer Hayyam‘ýn Rubaileri sayesinde herkesin öðrendiði kadarý, Ýsmaili‘ler tarafýndan sahiplenilmiþtir. Þia ile tasavvufu, þaþýrtýcý ve benzersiz biçimde kaynaþtýrarak, kendi þeyhlerine sýký sýkýya baðlý kapalý bir mistik topluluk oluþturmuþlardýr. Diðer taraftan, mistik esrikliðe ulaþmak için haþhaþ ya da baþka uyuþturucularýn kullanýlmasý tasavvufta olaðan uygulamalardandýr.“ Edward Burman, The Assassins- Holy Killers of Islam Şeyh-ül Cebel (Daðlarýn Þeyhi) „...1074 yýlýnda, ermeni asýllý Akka valisi Bedr ül Cemali, halifenin çaðrýsý üzerine, ordusuyla birlikte Suriye‘den Kahire‘ye gelir ve kontrolu ele geçirir. Bu andan itibaren, halife el-Mutansýr‘ýn gücü tümüyle sýnýrlanýr. Gerçek yönetici ordu komutanýdýr, artýk Fatými halifeleri birer kukla olmaktan öteye gidemezler.“ „...Halife el-Mutansýr‘ýn 1094 yýlýnda ölmesi üzerine, yeni ordu komutaný Bedr ül Cemali‘nin oðlu el-Efdal, elMutansýr‘ýn oðlu Nizar‘ýn halife olmasýna karþý çýkar ve onun yerine Nizar‘ýn kardeþi el-Mustali‘yi halife yapar...Doðu‘da, Ýran‘da bulunan Ýsmaili‘ler bu oldu bittiyi kabul etmezler, el-Mustali‘nin halifeliðini reddederek Kahire ile tüm iliþkilerini keserler. Fatými egemenliðine böylece karþý çýkan bu grup, Nizar‘a baðlý olduklarýný ilan eder. Ýþte bu sebeple, BÝZÝM SAYFA Daylam‘lýlarý etkisi altýna almýþ ve inançlarýný deðiþtirmeye razý etmiþti.“ „Teolojik tartýþmalarý ustaca kullanarak, inatçý bir mantýkla Þia öðretisini titizlikle irdelemeyi baþarmýþ, Ýsmaili‘lerin fesatçý doðasý ve geleneksel gizliciliðine dayanan, çok güçlü bir ayrýlýkçý topluluk duygusu yaratmayý bilmiþti.“ „Elbruz sýradaðlarý Damavend yanardaðý ile 6000 metrede en yüksek noktasýna ulaþýr ve Hazar kýyýlarý ile Merkezi Ýran yaylasý arasýnda aþýlmasý zor bir engel oluþturur. Tahran‘dan pek uzak olmamasýna karþýn, bu daðlýk ve ýssýz bölge daima ulaþýmý zor ve gözlerden ýrak kalmýþtýr. Bu nedenle, bir çok Þii tarikatý, gizlenen Ýsmaili‘ler ve diðer din sapkýnlarý için yüzyýllar boyunca daðlýk Daylam bölgesi bir sýðýnak olmuþtur.“ „...Marco Polo‘nun 1273 yýlýndaki ziyareti ve bunu daha sonra kitabýnda, „Daðlar Þeyhi ve Aþiþin‘ler“ olarak anlatmasý, Hasan Sabbah‘ý ve yüksek bir vadide bulunan Alamut kalesini Batý‘da bir efsane biçimine dönüþtürdü.“ Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam „...Şeyhin maiyetinde, gelecekte fedaileri olacak, oniki yaþ civarýnda bir çok genç vardý. Onlara içmeleri için haþhaþ veriliyor ve üç gün süreyle uyuduktan sonra dörtlü, onlu ya da yirmili gruplar halinde, þahane bir bahçeye býrakýlýyorlardý. Bahçede kendilerine gelen gençler, cennete geldiklerini sanýyorlardý. Etraflarý müzik, þarký ve rakslarla onlarý eðlendiren, gönüllerini hoþ tutan gençkýzlarla çevriliyordu. Gençlerin her türlü arzularý anýnda yerine getiriliyordu. Öyle ki, kendi rýzalarýyla bu bahçeden ayrýlmayý kesinlikle istemiyorlardý.“ „Þeyh, bir düþmanýný öldürtmek isteyince, gençlerden birini yanýna çaðýrtýp „cennete geri dönebilmen için, düþmanýmý öldürmelisin“ diyordu. Böylece, katiller gidip hevesle, gönüllü olarak görevi yerine getiriyorlardý.“ Marco Polo, Alamut Ziyareti (1273) tarihte sonradan Haþiþi‘ler olarak ün salacak olan bu yeni akýmýn üyeleri, ilk zamanlarda Nizari Ýsmaili‘ler olarak bilinirler.“ Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam „...Arapçada ‚asessen‘ sözü ‚koruyucu, bekçi‘ anlamýna gelir. Kimi yorumcular ‚gizlerin koruyucusu‘ deyiminin gerçek kökenini bu kelimede bulur.“ Arkon Daraul, Secret Societies „Hasan Sabbah, Nizari Ýsmaili‘lerin yeni öðretisini, yani ‚dava‘yý örgütleyen ve uygulamaya geçiren devrimci bir dahiydi. Kahire‘deki Fatými Ýsmaili‘lerin davasýnýn yerine, Hasan Sabbah kendi öðretisini koymayý baþardý...1060 Yýlýnda, Tahran‘ýn yüz elli kilometre güneyindeki Kum kentinde dünyaya gelmiþti.“ „Ýnce bir zekasý, mükemmel bir teoloji bilgisi, idealini uzun yýllar boyunca býkmadan izleyecek olaðanüstü bir irade gücü vardý...Týpký bir zamanlar kendisinin eðitildiði gibi, sabýrla, dinsel kuþkularý ortaya çýkarýp yeni bir seçeneðin olasý olduðuna ikna edinceye kadar ýsrarla, „...Bir çok tarihçinin uzun yýllar tartýþtýðý, ancak bugün kesinlikle kanýtlandýðý þekliyle, „haþhaþ içenler“ ya da „haþhaþ yutanlar“ deyimleri, asla Ýslam kaynaklarýnda rastlanýlmayan, tümüyle yanlýþ bir adlandýrmadýr. Küçük düþürücü bir anlamda, „kötü üne sahip kiþiler“ ve „düþmanlar“ deyimlerinin yerine kullanýlmýþtýr. Deyimin bu anlamýyla kullanýmý günümüze kadar süregelmiþtir. 1930‘lu yýllarda Mýsýr‘da gündelik dilde „Haþiþin“ sözü sadece „gürültücü ve huzur kaçýran“ anlamýnda kullanýlmýþtýr. Özdenetim sahibi olduðu her bakýmdan anlaþýlan Hasan Sabbah‘ýn uyuþturucu kullanmak gibi bir aþýrýlýða kapýlacaðý hiç akla yakýn deðildir. Alamut kitaplýðý ve gizli arþivlerinde dahi, Ýran Haþiþi‘lerinin uyuþturucu kullandýklarýný ima eden tek bir satýr bile mevcut deðildir.“ „...Güvenli ve sürekli bir üsse sahip olmayý baþardýktan sonra, Hasan Sabbah dailerini (Ýsmaili misyonerleri) Alamut kalesinden dört bir yana gönderdi. Ayný zamanda, topraklarýný geniþletme politikasý izlemeye baþladý. Yeni kaleler inþa ettirdi, propaganda ya da kuvvet kullanarak, baþka kaleleri ele geçirdi...Bu dönemde, Alamut ve diðer kalelerde yaþam, sonsuz bir disiplin ve ciddiyet içinde geçmekteydi.“ „...Hasan Sabbah‘tan önce, Ýslam dünyasýnda politik cinayetler yok deðildi. Daha eski tarikatler de, suikastý bir siyaset yöntemi olarak kullanmýþlardý. Hatta, Muhammed bile, düþmanlarýnýn yaþamaya layýk olmadýklarýný söyleyerek ve inançlý yandaþlarýnýn bu imayý anlayacaklarýný bekleyerek, rakiplerini yoketme yoluna gitmiþtir...“ „...Haþiþi „Assassin“ (katil) sözü, Batý dillerinin kelime daðarcýðýna, Dante tarafýndan kullanýldýðý zaman katýldý. Ýlahi Komedya, Cehennem, XIX. Kitap‘ta, Dante kendini, „kötü assassin‘in günahýný çýkartan bir keþiþ“ olarak betimler. „Io stava come il frate che confessa Lo perfido assassin...“ Eserin bu kýsmýnda, günah çýkartan suçlu kafasý aþaðýda olarak canlý canlý topraða gömülmektedir. Bu sebeple, mümkün olan en büyük suçu iþlemiþ olmalý; yani, özellikle dehþet verici bir günahýn sahibi olmalýdýr. Kötülük olgusuyla, „assassin - katil“ sözü arasýnda Dante tarafýndan kurulan bað, kesinliði ve berraklýðý güçlendirir ve iþte bu anlamýyladýr ki, „assassin“ sözü tüm Batý dillerine yayýlmýþtýr.“ Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam Ýsmaili‘lerin Kaderi „...1256 yýlýnda Alamut kalesinin, Moðol komutaný Hülagu tarafýndan yýkýlmasýyla, Nizari Ýsmaili‘lerin bir çoðu Afganistan‘a, Himalaya‘lara ve özellikle Sind‘e kaçtýlar...Bazý gruplar, zaten daha XI. yüz yýl kadar erken bir dönemde Hindistan‘da etkinlik gösteriyorlardý. Burada, „Bohra“lar adýyla bilinen Ýsmaili tarikatý mevcuttu. Bu tarikatýn kurucusu, henüz 1067 yýlýnda, Cambay‘a göç eden ve buradan Gujerat‘a geçen, Abdullah adýnda bir Yemenliydi. Bugün de, Bohra‘lar hala bu bölgede gizli varlýklarýný ve güçlerini sürdürüyorlar.“ „...Bir diðer büyük kol, bugün özellikle Pencap‘ta etkin olan „Hoca“lar tarikatýdýr. Bu tarikatýn geleneklerine göre, kurucularý kuzeybatý Hindistan‘a XIII. yüz yýl baþlarýnda gelen, „Satagut“ (gerçek ýþýðýn öðretmeni) adýnda bir daidir.“ „...Aða Han önderliðindeki, çaðdaþ Ýsmaili‘lerin dayandýðý temel „Hocalar“ tarikatýdýr ve doðrudan Nizari Ýsmaili‘lerin yani Haþhiþi‘lerin soyundan gelmektedir.“ „Bugün, Aða Han, tam olarak Prens Kerim el-Hüseyni, Aða Han IV., Ýsmaili‘lerin, kýrk dokuzuncu imamý olup, doðrudan Muhammed‘in soyundan geldiðini ileri sürmektedir. Tüm dünya üzerindeki tahmini yirmi milyon Ýsmaili‘nin lideri olup, sadece baðýþlardan oluþan, yýllýk gelirinin, 1985 yýlý için 75 milyon Sterlin olduðu açýklanmýþtýr.“ Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam Devrimci bir dahi olarak kabul edilen Hasan Sabbah‘ýn teolojik ve politik görüþleri, ülkesinin Araplar tarafýndan fethedilmesi ve buna baðlý olarak Ýslam dininin kabul edilmesinden sonra, Ýran‘a özgü ilk dinsel ve politik yaratýmdýr. Bu geniþ anlamda, Haþiþi‘lerin kurucusunun düþünce ve öðretilerinin Orta Doðu‘daki politik akýmlar ve dinsel yaþantý üzerinde uzun menzilli bir etkisinin bulunduðu söylenebilir. Hasan Sabbah‘ýn mirasý, bugün bir yandan Aða Han tarafýndan, diðer yandan Lübnan ve Ýran‘da bulunan devrimci gruplar tarafýndan paylaþýlmaktadýr. Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam SÝZDEN GELENLER Saygý dolu selamlar D em“ adlý gazetenizi yeni keþfetmiþ bulunmakla beraber bu size ilk yazýþýmdýr. Dilerim ki þiirim yayýnlanýr ve böylece arkasý gelir. Üretir paylaþýrým duygu ve düþüncelerimi, tek dileðim ve istediðim budur. Gazetenizi çok beðendiðimi samimiyetle belirteyim. Hakikaten çok güzel.. Toplumumuzun hýzla kültür ve edebiyattan koptuðu bu dönemde sizin gibi misyon üstlenen gazeteleri kutlayýp tebrik etmemek elde deðil. Aydýn ve kültürlü bir toplumu amaçlamak adýna sizleri takdir ile karþýlýyorum. Dolayýsýyla bende bu keþiften sonra gazeteyä çevreme ve dostlarýma tavsiye edeceðim. Bunu bir görev, borç ve de hizmet olarak algýlayarak yapacaðýma dair þüphesiz olmasýn. Sevgilerimle ve tabii ki baki okuyucunuz olacaðým Nihat Doðan Mutluluk G ün görenlerimiz var, bir parça ekmek bir baþ soðan, güneþin yakýcý sýcaklýðýnda ter dökenler. Yamalý pantolonun soluk rengine dikiþ atarlar. Boyu kadar boya sandýðýný üç-beþ molayla ancak taþýyabilen küçücük eller. Bir ekmek parasý dilenenler. Yani fakirliðin gözlerden okunduðu sersefil insanlarýn yaþam mücadelesi. Küçümsemeyin onlarý, karný tok, gözü aç olanlar. Bundan deðil mi ki biz Avrupa’nýn herhangi bir köþesindeyiz. Televizyonda bu manzaralarý gördüðümüzde hemen acýyýp vahlar çekip, program deðiþtiren bizler. Bizler ne haldeyiz. Cebimizde harçlýðýmýz, altýmýzda arabamýz. Aslýnda biz mutlu olmalýydýk.Oysa herkes dert yanýyor. En son zaman ne kadar güldün, neye güldün. Çocuðunun gözlerine ýþýldatan kaç hediye verdin. Bir yýlda kaç kez mutluluktan, kaç kez dertten aðladýn. Gözler dertlere emanet sadece dudaklar gülüyor. Her þey el altýnda mutluluk bir baþka zamana erteleniyor. Çünkü Avrupa’da dert çekmek var. Büyük hayallerin, zengin düþlerin ve el altýndaki mutluluðun itilip tepiþilmesi var. Oysa mutlu olmak çok basit, belki de bundandýr eriþilmez olmasý. O kadar kaptýrmýþ ki Avrupa insanlarý kendine. Bir çocuðun bayramlýk elbisesi, redaktion@dem-ajans.de HATÝCE ELDENÝZ Hüseyin Hanoðlu 2 heldeniz@dem-ajans.de Havada kalan deðerlendirmeler D üþünüyorum. Ne yazacaðýmý düþünüyorum. Gerçekten bir konu belirlemek zor geliyor. Genel düþündüðüm zaman Türkiye ve Almanya gündeminde olan konularý iþlemem gerekir herhalde. Mesela, Dünya Futbol þampiyonasý, Türkiye’nin AB ye giriþi yolunda çektiði sancýlarý, insanlýk onurunu hiçe sayýlmýþ insanlýk dýþý devlet uygulamalarýn yarattýðý aðýr travmalý insanlar, ya da Almanya da çocuklarýmý da ilgilendiren eðitim konusu. Daha da devam edecek olursam, Euro nun geliþiyle artan pahalýlýk, özellikle küçük ve orta halli iþyerlerinin çektiði ekonomik sýkýntýlar. Dahasý da var. Göçmenlik yasasý, alman politikacýlarýn bu konuda attýklarý taklalar da ele alabilirim. Ama bu konularda ne yazmak istiyorum ne de herhangi bir deðerlendirmeye girmek istiyorum. Bir aðacýn kökünü düþünüyorum, derin bir þekilde toprakta saklý kökünü, nasýlda açýp daðýlmýþtýr gözlerle görülmeyen kökleri. Nemli ve kurtlu bir topraðýn içinde oluþu düþünülüyor ama görülmediði için sadece havada kalan deðerlendirmeler yapýlýyor. Kimisi gidip o kökün bulunduðu yeri kazýyor ve kökü ortaya çýkartýyor. Görülmesiyle birlikte kökün ebadýný, rengini, kokusunu, topraðýn özelliðini bir bir anlatabiliyor. Bizlerde o araþtýrmanýn verdiði bilgilere dayanarak bir aðacýn kökünün nasýl olmasý yönünde düþünce üretebiliyoruz. Aðacýn diðer bölümü ise dýþarýda olan bölümüdür. Uzun kökü ile çok sayýda dal salmýþ her yöne doðru uzanan dallarýný görüyorum. Kalýn dallar üzerinde ince dallar, bu ince dallarýn ucunda onu süsleyen yapraklarý. dallarýn her birini bir konu,, yapraklarýnýn her birini bir düþünce olarak varsayalým. Hangi konu, hangi düþünce ön planda tutulmalý acaba? Acil çözülmesi gereken nedir? Kaba bir deðerlendirme yapýyorum ve diyorum ki bu aðacýn komplesi bir insan. Dallarý ise insanýn bir parçasý. Bir dalý politika, bir dalý, ekonomi, bir dalý, din, bir dalý sosyal yasam, diðer bir dalý kültürel yapýsý vs.. Geçiyoruz ince dallara, var sayalým ki bu dallarda her insanýn içinde barýndýrdýðý duygu ve düþünceleri kapsýyor. Yani acýyý, mutluluðu, kini, nefreti, sevinci, üzüntüyü, kederi, sabrý, hoþgörüyü, benciliði, ve daha sayamadýðým duygu ve düþünceleri.. Peki yapraklarý…yapraklar ise bunlarýn hepsinin yaþam biçimlerini anlatýyor. Büyük ve yýllardýr kök salmýþ bir aðacýn dallarýnýn sayýsýz küçük dallarýný düþünün ve bu sayýsýz dallarýn üzerindeki yapraklarý düþünün. Aðacýn toprak altýnda olan kökü geniþ bir araþtýrmaya tabi tutularak açýða çýkarýldýðý kadar dýþarýda kalan bölümü ele alýnmamaktadýr. Göz alýþkanlýðý haline gelen görünümü araþtýrma ve keþfetme gereksinimi ortadan kalkýyor. Herkes her þeyi çözmüþ gibi davranarak, mantýki bir þekilde Dallarý, dallarýn üzerindeki yapraklarý deðerlendiriyor ve bununla yetiniyor. Yani yüzeysel ve “ zaten biliniyor” düþüncesiyle deðerlendiriliyor. Birbirinden baðýmsýz olarak düþünülemeyeceði kadar da, tek tek deðerlendirmeye de mecburdur. Hiç bir insanýn diðerine benzemediði gibi ilgi alanlarý da birbirine benzemez. Kimisi için filan politikacýnýn dedikleri önemliyken, diðeri için, doktorunun kendisine dedikleri daha önemli oluyor. Kimilerinin “ yarýn bu iþi nasýl yapsam da çözsem” kaygýlarý, bir diðeri için kendisini içten içe kemiren duygularý nasýl aþabilirim oluyor. Birileri kaybolan çocuðunun peþinde göz yaþý dökerken, diðer bir insan için belki de yarýn oynayacaðý oyunda kazanýp kazanmayacaðý önemli olur. O halde ne önemli? Hangi konu önemli? Deðiþtirmek istediðimiz nedir? Aktarmak istediðimiz nedir? Parasýzlýk içerisinde kývranan birilerine gidip de aldýðým dairenin, evin, yazlýðýn, nasýl alabildiðimi anlatýyorum. Ne verdim ben o insana? Bir þeyler verelim derken çok kez yorgunlukta düþüp bayýlacak olan insana, “ kalk spor yap” demeye getiriyoruz. Ýlgi alanýmýza girmeyen konularý alýp iþliyor, iþlerken de herkesin dilinde dönüp dolananlarý tekrarlayýp duruyoruz. Bu tarzýn perde arka düþüncesi Gündemde kalmaktýr. Bunun adýna da insanlara bir þeyler verebilmektir deniliyor. Evet doðrudur, insanlar tüm konular ile birden ilgilenemezler. Her insan ancak kendi alanýyla ilgilenebilir. Alýþýlagelmiþ ve kalýpsallaþmýþ düþünceleri tazeleme gereði duymadan ortaya koymaktansa, eðer düþünce bir ilkeye imza atmaksa, iþlenmeyen konularý gündeme getirmekse, aç olana yemek, susuz olana su vermekse, o halde aðacýn dýþarýda kalan bölümünü de doðru görmek ve deðerlendirmek gerekir. Gerekirse tek tek Dallar ele alýnmalý yapraklarýn özellikleri ortaya konmalý. DEM® NACHRICHTEN UND WERBEAGENTUR Hack str. 3 70190 Stuttgart Tel: 07113000711/ 12 Fax: 0711 4205003 Hatice Eldeniz Herausgeber/ Geschäftsführerin Þükrü Yýldýz Chefredakteur paraya biçilmiþ hayat. Oysa bir gül yeter sevgiyi anlatmaya, bir gül yeter yanaklarý kýzartýr ilk uzatýldýðýnda. Bir gül kadar sade ve temiz kalmalý sevgi. Demet demet çiçekler süslese de gülü, bir gül kadar anlatamaz sevmeyi. Bilmiyorum ben mi geri kaldým, yoksa zaman mý çok ileri gitti. Sen baba adam, TV reklamlarýn tüm oyuncaklarýný verirken çocuðuna, baktýn mý çocuðun mutluluðuna. Býrak olmasýn her þeyi, baþkasýnda olsa bile ondan eksik olsun. Býrak oyuncaklarý, sende týpký bebekliðindeki gibi çocuðunla oyna. Göster sevgini, bazen de söyle. Gösterdiðin sevgi kadar saygý bekle. Ve sen genç delikanlý, markalý eþyalarýn pususunda yataný, bölüþ acýlarýný,, bölüþ dertleri, arkadaþlýðý. Bak nasýl büyür ellerinde mertlik. Mutluluk o kadar büyüktür ki sýðmaz yüreðe, sende kalmaz, yayýlýr çevreye. O kadar ufaktýr ki mutluluk bazen avuca sýðar, bazen cebe. Bir anýyý paylaþabilmektir Mutluluk, bir gülüþ, çözülmeyi bekleyen bir sýrdýr Mutluluk, gözlerde dolan ýþýktýr mutluluk. Bazen bir güldür, bazen bir mektup , bir þiir. Yetin elindeki varlýkla olanýn deðerini bilmektir mutluluk. Olmayanýn peþinde koþmaksa hüzün ve derttir. sayfa www.dem-ajans.de redaktion@dem-ajans.de Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der Anzeigen und Anzeigentexte. Die von Verlag gestalteten Anzeigen sind urheberrechtlich geschützt. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de HABER Ýlkokullarda bireysel eðitim daha da geliþtirecek Sonderschule uygulamasý yanlýþtý O ECD (Ekonomik Ýþbirliði ve Kalkýnma Örgütü)´ne baðlý olan PISA Kýyaslama Araþtýrma Merkezi, Almanya’nýn eðitim politikasý konusunda yaptýðý açýklamayla Almanya´da þok yarattý. PISA tarafýndan yapýlan araþtýrmaya göre uluslararasý kýyaslamada Almanya’nýn eðitim düzeyinin düþük olduðunu ortaya koydu. Bunun üzerine harekete geçen Almanya yetkililer, özellikle yabancý çocuklarýn dil sorununda kaynaklý eðitimsizliðe dikkat çekerek, Almanya’daki „eðitimin etnik deðil de sosyal bir sorun“ olduðunu vurguladýlar. „Almanya’da sosyal açýdan çocuklarýn eðitimleri birbirine çok baðlýdýr“ diyen eðitim yetkilileri, bu nedenden dolayý da Almanya’da sosyal gücü az olan ve göçmen ailelerinin çocuklarýnýn eðitimi çok erkenden baþlanýlmasý gerektiðini vurguladýlar. Eðitim sistemi ile ilgili olan 7 noktadan oluþan bu pakette, göçmen çocuklarýn okul öncesi eðitimleri ele alýnmasý öngörülmekte. Eðitim yetkilileri tarafýndan hazýrlanan programa göre, „Bir öðrencinin daha sonra gideceði eðitim ve meslek rotasý henüz ilk okuldayken belirlenecek, malzemenin daðýtýmýnda, gerekse öðretim üyelerinin yetkinleþtirilmesinde yeni düzenlemelere gidilerek, ilk okulun merkezi rolüyle öðrencinin bireysel dil yeteneklerine ve gereksinimlerine uyarlanmýþ olarak uygulanacak olan bu eðitim kapsamý, öðrenim ve öðretimde yeni tarzlarý þart kýlýyor. Örneðin, öðrenciler arasýnda birbiriyle yardýmlaþma ve birlikte öðrenme tarzý -bu öðretim ve öðrenim tarzý Ýsveç ve Finlandiya da büyük baþarýyla sürdürülen eðitimöðrencilerin yeteneklerini ortaya öðrenim geliþiminde yansýmasý saðlanacak. Göçmen çocuklar için ise, her çocuðun öðrenim yapýsýna göre uyarlanmýþ teþviki içeren pedagoji planlarýn gerçekleþtirilmesi gerekmekte. Bireysel geliþtirmenin þarttý farklý bir öðrenimin sunulmasý, özellikle de Almanca dilini öðrenmede ve çok dilli eðitiminde gittikçe geliþtirilmesi hedeflenecek. Bugüne kadar alýþýlagelmiþin dýþýnda ve yüksek oranda öðrencilerin çýkarma ve onlarý geliþtirmede etkili olmakta. Okullarda Almanca dilinde ve kültüründe olmayan öðrencilerin, dil engelline raðmen yeteneklerini geliþtirebilecek veya onlara has dil potansiyelini çok dilli olmalarýndan yararlanabilecekler.“ Yine okul öncesi gerek yabancý gerekse Alman çocuklarýna verilen dil eðitiminin, her çocuk okula baþlarken istenilen dil düzeyini yakalayamadýðýna dikkat çekilen PISA-ARAŞTIRMASI PISA nedir? A lmancasý; Basiskompetenzen von Schülerinen und Schülern im internationalen Vergleich Ýnglizcesi; Programme for Ýnternatýonal Student Assessment „ olan bu tabir Türkçe`ye þöyle tercüme edile bilinir. Uluslar arasý standartlara göre öðrencileri temel eðitim konusunda karþýlaþtýrma araþtýrmasý. Pisa araþtýrmasýnýn sonuçlarýnýn açýklanmasýndan bu yana Almanya’da Eðitim - Sistemi üzerine bir tartýþmadýr sürüp gidiyor. Yapýlan testte Almanya’da okuyan öðrencilerin sýralamada Avrupa ülkeleri arasýnda alt sýralarda yer almalarý, yani bilgi düzeylerinin geliþmiþ bir ülkenin standartlarýnýn altýnda kalmasý politikacýlar`dan tutunda, iþveren çevrelerin`den Eðitim –Sendikalarý`na ve tabii ki halka kadar herkesi hayrete düþürmüþ bir durumda. Pisa araþtýrmasý OECD tarafýndan düzenlenmekte ve yürütülmektedir. Bu test ülkeler arasýnsa da Eðitim– Sistemlerindeki seviye farklýlýðýnýn araþtýrýlýp bulunmasý, Eðitim teçhizatlarýnýn (araç ve gereçleri) karþýlaþtýrýlmasý, kiþisel kullanýmý, fonksiyonel verimlilik ve kabiliyetin ölçülüp kullanýma açýlmasý konusunda yapýlan karþýlaþtýrma programýnýn bir parçasýdýr. Bu program OECD üye ülkelerinin birlikte geliþtirdiði bir programdýr. Bu ülkeler þunlardýr; Avustralya, Belçika, Danimarka, Almanya, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Ýrlanda, Ýzlanda, Ýtalya, Japonya, Kanada, Kore, Lüksemburg, Meksika, YeniZellanda, Hollanda, Norveç, Avusturya, Polonya, Portekiz, Ýsviçre, Ýsveç, Ýspanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Ýngiltere, Amerika’dýr. OECD üyesi olmayýp ta bu araþtýrmaya katýlan ülkelerde þunlar: Brezilya, Letonya, , Rus Federasyonu, Lichtenstein. Almanya bu programa Federal Eðitim ve Araþtýrma Bakanlýðý ile Eyalet Kültür Bakanlýklarýnýn aldýðý karar üzerine katýlmaktadýr. Bu araþtýrmaya geçen yaz 2000 de toplam olarak 180.000 öðrenci 32 ülkeden katýlmýþ bulundular. Bu test her öðrencinin kendi ülkesinde yapýlmýþtýr. Öðrenci temsili yaþ ortalamasý en aþaðý 15 olarak belirlenmiþtir. Almanya’da bu yaþ grubunu temsilen 5.000 öðrenci toplan 219 okuldan seçilmiþ ve bu teste tabi tutulmuþlardýr.Yaþ ortalamasý olarak 15 ve 23 yaþlarý arasýndaki öðrenciler seçilmiþtir. Pisa araþtýrmasýnýn sonuçlarýný Almanya’da Eyaletlere indirgeyebilmek için bu (Stichprobe) temsili seçilen öðrenci sayýsý sonradan seçilen 219 okulda 1.466 kiþiye yükseltilmiþtir. Ve böylece Almanya’da toplam 50.000 öðrenci bu teste katýlmýþtýr. Varýlan sonuç yukarýda da belirtildiði gibi hayal kýrýcý olmuþtur. Test’in içeriðine kýsa bir göz atarsak; öðrenciler, önemli bulunan üç ana konuda test edilmiþlerdir. a- Okuma becerisi (kompetensi) b- Matematiksel temel bilgiler c- Temel tabiat bilgisi. Bu araþtýrmanýn aðýrlýk bölümünü okuma testi, matematik ve tabiat bilimleri ise testin yan bölümlerini oluþturuyor. Bu araþtýrmada göçmen kökenli öðrencilerin durumuna da büyük yer verilmiþ. Bu bölümde özellikle ailelerin durumuna bakýlmýþ ve üç ayrý kategoride deðerlendirilmiþlerdir. 1- Her iki Ebeveyn de (Anne ve Baba’nýn) Almanya’da doðmuþ olmasý 2- Ebeveynlerden birinin deðerlendirmede, çocuklarý okulda geri býrakmak ve daha sonra okula alma durumunun, çocuklarýn kendi yaþýtlarý ile ayný oranda eðitim görme þansýný kýsýtlamaktadýr. Bütün okul çaðýnda olan çocuklar okula alýnmalýdýr ve dil yetenekleri ilk okulda durumlarýna göre geliþtirilmelidir. Mülteci çocuklarý da Almanya’nýn her eyaletinde okula alýnmaya tabi tutulmalýdýr. Okula baþlama çaðýnda olan çocuklarýn büyük bir oranda uyum saðlayabilmeleri için okula baþlamalarý esnek tutularak, okula baþlamadan örneðin üç ay önce ilk okul öncesi eðitime alýnarak geliþtirilebilir.” Bu Tezlerin uygulanmasý durumunda, Almanya’ da her çocuk okula ayný seviyede baþlayarak, okuma eðitim düzeylerinin yüksek olma þansýna sahip olabilecekler. Bu güne kadar ise, özellikle dil sorunu olan yabancý çocuklar “ Sonderschule“ diye tabir edilen zeka özürlü ve öðrenime ayak uyduramayan çocuklarýn gittiði okula gönderilmiþ ve böylece kaliteli bir öðrenim yapma þansýný eðitimlerinin baþýndan yitirmiþtir. Bu tezlere göre Alman eðitim sisteminde bir reform gelmesi durumunda, dil sorunu nedeniyle çocuklarýn düþük bir eðitim görmeleri de ortadan kalkacak. Almanya’da doðmuþ olmasý 3- Her iki Ebeveyninde baþka ülkede doðmuþ olmasý, yani göçmen olmasý. Bunlarýn yaný sýra gelinen ülke, ailede konuþulan dil, sosyal ve etnik köken v.s gibi etkenler göz önünde bulundurulmuþtur. Genelde göçmen çocuklarýnýn seviyesinin Almanlarla karþýlaþtýrýldýðýnda düþük olmasý dikkat çekmekte. Özelliklede her iki Ebeveyn göçmen olmasý halinde yani üçüncü kategoride yer alan öðrencilerin, düzeylerinin bilhassa okuma konusunda çok düþük olduðu ortaya çýkmýþ durumda. Bu konuda daha geniþ bilgi almak istiyorsanýz - Deutsches PisaKonsortium`un çýkardýðý kitabý ‘’PÝSA 2000’’ leske + budrich yayýnevi – okumanýzý tavsiye ediyoruz.. PÝSA - Araþtýrmasý sonrasýnda Federal Almanya parlamentosunda ve tek tek Eyalet Eðitim Bakanlýklarýnda geniþ bir tartýþma baþladý. Tartýþmalarda yükselen ses Eðitim sisteminde reformlarýn yapýlmasýnýn kaçýnýlmaz olduðu, yeniden tam gün okullarýn açýlmasý gerektiði, eðitim standartlarýnýn yükseltilmesi ve her þeyden öncede Eyaletler arasýnda genel olarak tek tip Lise bitirme (Abitur) sýnavýnýn ve seviyesinin_de ayný düzeyde olmasý gerekliliði üzerine yüksek bir tonda fikirler belirmeye baþladý. Her tartýþmada olduðu gibi bu tartýþmada da pro ve kontra taraftarlarý var mesela Eðitim Sendikalarý bazý önerilere karþýlar. Yapýlacak deðiþikliklerin gelecek nesillere hayýrlý olmasý dileðimizle, hep birlikte bekleyelim ve görelim.... redaktion@dem-ajans.de eflatunî sayfa 3 ÞÜKRÜ YILDIZ Biz zaten AB üyesiyiz... G ündem AB olunca kendimi tekrarlýyorum: Türkiye Avrupa Birliðine girmek istiyor. Günlük politikalarýný, kýsa-uzun vadeli hesaplarýný buna uyarlarken, iþi de devlet politikasý ve milli bir mesele haline getirmeye çalýþýyor. Doðrudur. Türkiye’nin yeri AB olmalýdýr. Geliþmekte olan ve bir türlü geliþmeyen devletler statüsünden çýkarak kalýcý demokrasiye adým atmalýdýr. Bunun için yapmasý gerekenleri mutlaka yapmalýdýr. Fakat unutulmamalýdýr ki, yýllardýr Avrupa’da yaþayan ve giderek büyük bir çoðunluðu kaldýðý ülkenin vatandaþlýðýna geçen biz göçmenler, zaten Avrupa Birliði üyesiyiz. Avrupa’ya deðiþik nedenlerle yerleþmiþ olan 4-5 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaþý Türkiye’nin yýllar sonra yararlanmayý düþündüðü imkanlara sahiptir. Bu rakam AB üyesi bir çok ülkenin nüfusunun bir kaç katý kadardýr. Avrupa Birliði vatandaþlarýnýn yaþadýklarý sorunlarý yaþamakta, ekonomik ve sosyal çalkantýlardan etkilenmektedirler. Türkiye’nin yaþamýþ olduðu ekonomik krizden deðil ama Euro’ya geçiþle yaþanan hayat pahlýlýðýndan þikayetçidirler. Ýdamýn kaldýrýlmasý, Kürtçe’nin serbest býrakýlmasý, Türbanlý öðrencilerin derslere alýnmasý gibi sorunlarý yoktur. Çünkü zaten Kürtçe ve Kürtçe yayýnlarýn serbest olduðu ülkelerde yaþamaktadýrlar. Her isteyen en yakýnýndaki kiosktan istediði yayýna ulaþmakta, evinde, iþ yerinde istediði TV kanalýný seyretmektedir. Okullarda ana dil eðitimi adýyla verilen derslerde herkes kendi dilini unutmamak için çalýþmakta, çocuklarýna istedikleri isimleri vermektedirler. Ýdam cezasý zaten bu ülkelerde yok. Türbanlý öðrenciler istedikleri okula gidebilmekte, istediði dalda eðitimini görebilmektedir. Kiliselerin hemen yanýnda Camiler, camilerin bitiþiðinde Alevi dernekleri, onlarýn yanýnda Sinagoglar yükselmekte. Festlerde-festivallerde, yürüyüþ ve gösterilerde (herkesin nefretle kýnadýðý neo-naziler dýþýnda) kimse kimseye saldýrmamaktadýr. Bu gün solcularýn yürüdüðü güzergahta öbür gün Kürtler, baþka bir gün Aleviler, bir baþka gün Ýslamcýlar yürümektedir. Baþka bir deyiþle, Filsitinlisi, Srilankalýsý, Iraklýsý yürümektedir. Kriterler herkese eþit mesafede durmaktadýr. Yasal düzenlenmesi haklar ve eþitliktir. Farklý görüþten, farklý siyasetlerin geliþtirmek istedikleri ve Avrupa harmonisini bozmak isteyen düþüncelerin varlýðý ve yaygýnlýðý bu gerçeði deðiþtirmemektedir. Gerçek yaþamaya devam etmektedir. Avrupa’da yaþayan Türkiyeli göçmenlerinde en temel sorunlarýnda biri sosyal devlet ilkesini geliþtirerek sürekliðinin devamýný saðlamaktýr. Köln Koopstrasse kadar demokrasi Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerine baþlamak için kendisine lazým olan Köln Koopstrasse, yada Berlin Kreuzberg semtleri kadar demokrasiyi hazmetmektir. Ýç sorunlarýnýn bir uzantýsý olarak Avrupa’da yaþayan insanlarý görmemelidir. Bizleri kendi geriliðine mahkum eden yaklaþýmdan kaçýnmalý aksine örnek almalýdýr. Örnek bir toplumsal düzenleme yaratmalarý için teþvik edici olmalýdýr. Türkiye bunu yapamýyorsa, Avrupa’da yaþayan bizler, AB üyesi Türkiye modelini burada yaratabiliriz. Her ne kadar duygularýmýzý acýtsa da, açýk yüreklilikle söylemek gerekir ki, bizim deðil ama Türkiye’nin bizlere ihtiyacý var. Bizim Türkiye’nin geriliklerini Avrupa’ya taþýmak gibi bir misyonumuz yok, olmamalýda. Nedenleri ne olursa olsun, biz Türkiye’nin yýllar sonra varmak istediði noktadayýz. O zaman Türkiye’nin bize gelmesi, bizim yaþadýklarýmýzdan, yeteneklerimizden ve olanaklarýmýzdan yararlanmak istemesi gerekmektedir. Gazetemiz çalýþmalarý geliþerek devam ediyor Bu bayilerdeki dördüncü sayýmýz oluyor. Giderek her yerde temsilcilerimiz oluþuyor. Yazar kadromuz giderek geliþiyor. Özellikle Avrupa alanýnda yaþayan ve sorunlarýný ifade edecek bir platform bulamayanlarýn baþvurdukarlý bir mekan olmaya doðru gidiyoruz. Eksikliklerimiz mutluka var. Aþacaðýmýza inanýyoruz. Bu sayýmýzdan itibaren Berlin’den arkadaþýmýz Nuran Maraþlý bizlerle olacak. Yine Hamburg’tan deðerli sanatçý dostumuz Diyap Gökduman ve Stuttgart’dan sevgili Elif Kaya gazetemize güç verecekler. Ýnanýyoruz içinizden bir olan bu dostlarý sizlerde ilgiyle takip edecek, onlarýn sorularýnda , sorunlarý deðerlendirmesinde birazda olsa kendizini bulacaksýnýz. Dem gazetesi adýna hepsine hoþ geldiniz diyoruz. sy@dem-ajans.de Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de HABER Avrupa’daki Alevi örgütlerinden yeni oluþum Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu kuruldu A vrupa’da yaþayan, örgütlü Alevi Toplumu bir çatý altýnda birleþti. Almanya, Hollanda, Fransa, Avusturya, Ýsviçre, Danimarka Alevi Federasyonlarý ile Ýsveç ve Belçika Alevi Kültür Merkezleri’nin birleþerek oluþturduklarý Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) Avrupa’nýn baþkenti Brüksel’de kuruldu. 18 Haziran 2002 tarihinde Avrupa Parlamentosu binasýnda yapýlan kuruluþ Kongresine Avrupa Parlamentosu Vize Baþkaný David Martin, Avrupa Parlamentosu SPE Grup Baþkaný Martin Schulz, Avrupa Türkiye Delegasyon Baþkaný Joost Lagendieck katýlarak baþarý temennisinde bulundular. Türkiye’den Hacýbektaþ Belediye Baþkaný Mustafa Özcivan, Alevi Bektaþi Kuruluþlar Birliði Genel Sekreteri Kazým Genç ve Hacý Bektaþ Postniþi’si Velayettin Ulusoy selamlama konuþmasý yaptýlar. kuruluþ amacý üzerine bir konuþma yaptý. Öker yaptýðý konuþmada: „Konfederasyon`daki birliktelikle Avrupa Kamuoyu’nun bir parçasý olarak Avrupa’da yaþayan Alevilerin Sesi daha da gür çýkacak. Böylece Avrupa`da oluþmuþ olan 165’i aþkýn Alevi Bektaþi Kültür Merkezlerini ve Alevi Cemevlerini bir araya getirecek olan AABK, Avrupa ülkelerinde yaþayan 1 Milyona yakýn Alevi’yi temsil edecek büyük bir inanç kurumu ve kitle örgütü durumuna Kuruluþ Kongresinin moderatörlüðünü Avrupa Parlamentosu Milletvekili Ozan Ceyhun’un yaptýðý toplantýda Avrupa Alevi Federasyonlarý adýna Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Baþkaný Turgut Öker, AABK’nýn bulunur. Bu sadece Aleviler açýsýndan deðil, Ülkemiz Türkiye`nin Avrupa Birliðine girmesini ve Avrupa ile her yönden bütünleþmesi açýsýndan da son derece önemli bir geliþmedir. Ülkemiz Türkiye`nin eþit koþullarda ve eþit haklarla Avrupa`da gelecektir. AABK, Avrupa ve Türkiye’de yaþayan Alevilerin haklarýnýn, Anayasalarca güvence altýna alýnmasý mücadelesini destekler ve Türkiye Alevi hareketiyle dayanýþmada T ürk kökenli ilk milletvekili olan Cem Özdemir, halen katýldýðý bir çok toplantýda Alman milletvekili olarak görülmek istenmediðini söyledi. ATA Consult Þirket Danýþmanlýk ve Hizmet Merkezi tarafýndan düzenlenen Sohbet Akþamlarý toplantýsýna katýlan Federal Milletvekili Cem Özdemir Almanya’da yaþanan uyum sorununa en iyi çözümün eðitimle saðlanabileceðini belirti. Almanya’da çocuklarýnýn rahat etmesini, çocuklarýna saygý duyulmasýný isteyen annebabalarýn çocuklarýný en iyi þekilde eðitmek zorunda olduklarýný söyleyen Cem Özdemir, ancak iyi eðitilen Türk nüfusunun Türk imajý düzeltebileceðini belirtti. Almanya’ya uyum saðlamak için Alman anayasasýna saygýlý olmak, Almancayý öðrenmek ve Alman okul sistemine entegre olmak gerektiðini belirten Özdemir, Almanya’da Türk denince akla önce döner ve terzilerin geldiðini, bu kliþeden kurtulmak gerektiðini söyledi. Almanya’da yaþayan Türkler arasýnda doktor, mühendis, avukat ve sanatçýlarýn giderek arttýðýný, ALÝ KÖYLÜCE sayfa 4 alikoeyluece@hotmail.com Demokraside final ne zaman? H yer almasý için sivil toplum örgüt çýkan biz Aleviler, insan sevgisi ve olarak üzerimize düþen görevi yerine hoþgörüyü ön planda tutarak deðiþik getireceðimize inanýyorum. Biz inanç ve kültürlerin diyaloguna Aleviler Türkiye- katkýda bulunacaðýz. Bu doðrultuda Avrupa sentezinde tarihte hak ettiðimiz yeri alarak, en baþta yerimizi yolumuza inançla, yýlmadan, deyiþ almaya hazýrýz. söyleyerek, semah dönerek devam Bunu kültürümüz edeceðiz” dedi. için, öðretimiz Avrupa Alevi Birlikleri için, insanlarýn Konfederasyonu kurucu delegelerinin kardeþliði ve konuþmalarýnýn ardýndan Kurucu dayanýþmasý için Genel Yönetim ve Denetleme ve barýþ içinde Kurulu’na seçilen üyelerin tanýtýmý bir Avrupa için yapýlmýþtýr. istiyoruz. AABK Kurucu Yönetim Kurulu Bundan baþka, AABK, Avrupa’ da Baþkanlýðý’na seçilen Sayýn Turgut tüm yerli ve göçmen örgütlenmeleri Öker, tüm katýlan konuklara ve ile eþit haklar temelinde, birlikte delegelere teþekkür ederek Kongreyi yaþamalarýný amaçlýyoruz. Barýþ ve kapatmýþtýr. dostluðu pekiþtiren ilkelerin uygulanmasý AABK Kurucu Yönetim Kurulu 1- Genel Baþkan Turgut Öker Almanya için çaba harcayacaðýz. 2- Gen.Baþkan vekili Nurettin Altundal Hollanda AABK, Alevilerin 3- Gen.Baþkan vekili Ýsmail Ataþ Ýsviçre kendi inanç ve 4- Genel Sekreter Servet Demir Fransa kimliklerini koruyarak, 5- Gen. Sekreter vekili Hasan Öðütcü Almanya 6- Genel Sayman Mehmet Ali Çankaya Avusturya bulunduklarý ülkelerin 7- GYK Üyesi Turan Meriç Danimarka halklarýyla kaynaþmasý 8- GYK Üyesi Ali Çaðan Ýsveç ve önyargýlarýn 9- GYK Üyesi Ercan Soylu Belçika ortadan kalkmasý 10- GYK Üyesi Muharrem Cengiz Hollanda yönünde çalýþmalar 11- GYK Üyesi Musa Aydýn Fransa 12 GYK Yedek Üye Gülbey Köseoðlu Avusturya yapacak. AABK, insan 13 GYK Yedek Üye Adnan Yýlmaz Hollanda haklarýna ve hukukun 14 GYK Yedek Üye Ahmet Azsarý Ýsviçre üstünlüðüne dayanan, çaðdaþ, katýlýmcý ve çoðulcu laikDenetleme kurulu demokratik ve çaðdaþ bir 1- Kemal Yanardöner Ýsviçre toplum yaratmak için bütün 2- Ali Kocakahya Almanya 3- Kazým Gülfýrat Avusturya gücü ile uðraþacak. 4- Feramuz Acar Danimarka “72 millete bir nazarla 5- Hasan Ünal Fransa bak’’ felsefesiyle yola Cem Özdemir, Alman milletvekili olarak görülmek istenmediðini söyledi Fatma Gelgeç/ Sakine Ok-Tan redaktion@dem-ajans.de televizyon dizilerinde eskiden Türkler suçlu olarak gösterilirken artýk suçlularý yakalayanlarýn Türklerden oluþtuðuna dikkat çekti. Türklerin ana kimliklerini kaybetmemeye özen göstermek zorunda olduklarýný belirten Cem Özdemir, Almanya’da izole olarak paralel toplum yaratmanýn da yanlýþ olduðunu söyledi. Almanya’da yeni oluþan Türk-Alman kimliðinin yeni kuþaðýn duygularýný en iyi tarif eden bir seçenek olabileceðine deðinen Özdemir, Almanya’da ýrkçýlýðý tamamen ortadan kaldýrmanýn mümkün olmayacaðýný, Türk imajýnýn yükseltilmesi gerektiðini, bunun en iyi yolunun okul baþarýsý olduðunu belirtti. Eðitilmiþ, iyi meslek sahibi Türklerin çaðdaþ Türkiye’nin en güzel temsilcileri olabileceðini, çocuðunun eðitimi, okul baþarýsý için çaba harcamayan, çocuklarýna alman yaþýtlarýyla ayný eðitim þansý ve ortamýný hazýrlamayan anne babalarýn Türkiye’yi sevdiklerini söylemeye haklarý olmadýðýný söyledi. Ýlk Türk asýllý milletvekili olarak ilginç reaksiyonlarla karþýlaþtýðýný belirten Cem Özdemir, bir Alman milletvekili olarak gittiði toplantýlarda Almanlarýn kendisini hala bir Alman olarak kabullenmekte güçlük çektiðini açýkladý. Þiirlerin dili Ezgilerin Sesi Fatma Gelgeç/ Sakine Ok-Tan on aylarda düzenli olarak Almanya’nýn çeþitli þehirlerinde yaygýn olarak düzenlenen þiir gecelerine bir gece daha eklenerek Stuttgart’ da Bülent müzik yorumcusu Yaþar Kahraman ise Ahmet Kayanýn seçkin parçalarýyla Þiir gününe deðiþik bir atmosfer yaþattý. Baðlamayý çalan Ve eþliðinde halk müziði yapan Bülent Gemci misafirlerini coþkulu anlar yaþattý. Cem Eshare’ nýn zazaca yaptýðý Pop Müzik ise Gemci ve Hüseyin Hanoðlu tarafýnda Þiir gecesi düzenlendi. Mahsuni Þerifin Türkü ve Þiirleriyle baþlanýlan program da Songül Þahin, Piyer Werdanyan, Yalcýn Yücesöy „Talan“, Kamal Yar ve Yaþar Kahraman birbirinden güzel Þiirleriyle misafirlere güzel ve duygulu anlar yaþattýlar. Frankfurt’ dan katýlan özgün büyük ilgi gördü. Hüseyin Hanoðlu gazetemize yaptýðý açýklamada, “þiirler ile direk ilgilenmek insanlarýn önünü açýp kendilerini geliþtirmelerine yardýmcý olmak ve þiir sanatýný toplumda yaygýnlaþtýrmak istiyoruz. Þairlere ölmeden önce deðer verilmesini saðlamak. þiir sevenleri bir çatý altýnda toplamak istiyoruz“ dedi. S aziran ayýna damgasýný vuran en önemli olay Güney Kore´de yapýlan „ Dünya Futbol þampiyonasý“ karþýlaþmalarý oldu. Dünyadaki bir çok acý veya tatlý olay (Depremler, savaþlar, ekonomik krizler vb.) Futbolun yükselen heyecaný içinde Gol naralarý altýnda ve þampiyonluk yolunda takýmlarýn ve devletlerin birer birer dökülmesini veya tur atlamasýnýn acý veya tatlý heyecaný, sevincinin gölgesinde kaldý. Gerek dünya da gerekse Türkiye ve Almanya da bu dönem içinde önemli geliþmeler yaþandý. Türkiye baþsýzlýk boþluðu (Baþbakan) içinde adeta bir ayý boþ ve yeniden ekonomik bir sarsýntýya doðru geçirirken, AB yolunda tam bir patinaj ( yerinde sayma) dönemi yaþadý. Her ne kadar milli güvenlik kurulu toplantýsý ve Cumhurbaþkaný Sezerin parti baþkanlarý ile yaptýðý toplantý gibi bazý çözüm yollarý aransa da bu konuda hemen hiç bir ilerleme yok. Tabii ki en týkayýcý sorunlar yine idam , Anadil´de eðitim ve çeþitli kültürlerin kendisini tanýtma ve ifade özgürlüðü vs. Oluþturuyor. Simdi bu sorunlarda çözüm Temmuz ayýna kaldý. Ama bir gerçek var ki Türkiye ve Almanya Dünya Futbol þampiyonasýnda kendilerinde aslýnda inanamadýklarý bir düzeye týrmandýlar. Bu yazýyý yazdýðýmda Almanya yarý finali kazandý ve yarý finale kaldý. Kore’nin bütün emekleri boþa gitti. Türkiye ise Senegal yenerek yarý finale çýkmasý ve yarý finalde oynamasý bir merhaleye çýkmasý zaten baþarý sayýlýr. Ancak bu baþarýnýn kutlamasýna sokaklarda Türk bayraðý, ýrkçý (kurtçu) iþaretler gölge düþürüyor. Toplumun bu konudaki sevgi ve desteðinin doðallýðýna MHP iþaretli taþkýnlýklar karýþýnca adeta sevinç anlamsýzlaþýyor ve kabalaþýyor. Bir þeyin baþarýlmasý ardýndan genellikle gelenektir, insanlar sevgilerini zafer iþaretleri yaparak yansýtýrlar, ama kurt iþareti ile neyi ifade ettiklerinin manasý çok açýk. Yine bu ýrkçý ve kontrolsüz kutlamalarda ölümler ve yaralamalar oldu. Almanya’da ise Türklerin ki kadar olmadý. Ama sporun herkesi mest ettiði bu ayda özellikle Almanya’daki eðitim sistemi ve FDP, Yahudi cemaatinin karþýlýklý suçlamalara varan tartýþmasý çok konuþuldu. Söz sporda iken Türkiye milli takýmýný kutlamak lazým, ancak spordaki bu baþarýnýn kalýcý olmasý için ve de bu baþarýya tüm toplumun sevinebilmesi için bu baþarýnýn yarýsýnýn en azýndan demokratikleþme mücadelesinde de baþarýsý lazým. Yani dünyaya 1 aylýðýna sporla adýný duyurmak iyi ama daha da önemlisi yüksek standartlý bir demokratik yaþam ortamý gerçekleþtirmek gerekli. Bu görev elbette Türkiye’nin politikacýlarýna partilerine ve sivil toplum kuruluþlarýna düþüyor. Sporcular kadar olmazsa da biraz kendi alanýnda koþmak çaba harcamak, ter dökmek ve olmayanlarý olmuyor diyerek deðil, mutlaka çözümler üreterek ýsrarla çözmeleri gerekiyor. Örneðin, Ýdam konusu, kültürel hakla ne ekonomik sýkýntýlarý aþmanýn tek yolu aklý selim düþünüp takým gibi çalýþarak asacak bir yol bulmalarý lazým. Son dönemlerde SHP yeniden kuruldu. Verdikleri bilgiye göre HADEP ve diðer demokratik kesimlerle iliþki ittifak ve birlikte çalýþma içinde olmayý hedeflediklerini ve ciddi bir toplumsal cephe oluþturarak, Türkiye’nin demokratikleþtirilmesine etkili çözümler getireceklerini düþünmüþ olmalarý iyi. Bakalým, görelim „ Alevi“ isminin yasaklanmasý kararý þimdilik Yargýtay’dan geri döndü, bakalým sonu ne olacak. Sözün kýsasý, spordaki baþarý kadar demokrasi baþarý da bekliyoruz. Türkiye demokratikleþmede finale çýkma hedefini ne zaman önüne koyacak. Gençlerden baþarýlý giriþim; Pro secur 1 984 yýlýndan beri Almanya’nýn Dortmund kentinde yaþayan Erkan Bilgiç yönetiminde ki güvenlik þirketti baþarýlý çalýþmalar yapýyor. Almanya da ilk Türkiyeli güvenlik þirketi olduklarýný belirten Bilginç son dönmelerde Alman kurumlarýna da güvenlik iþlerinde yardým ettiklerini belirtiyor. Önümüzdeki günlerde Freden Baumhalede faaliyete geçecek olan spor salonunda geleceðe yönelik daha yeteneklik güvenlik elemaný yetiþtirmeyi hedeflediklerini kaydediyor. Bu güne kadar Ýbrahim Tatlises’ten Bülent Ersoy’a, Nadide Sultan’dan Mahsun Krýmýzýgüle kadar Türkiye’de tanýnmýþ bir çok sanatçýnýn güvenliðini saðaldýklarýný belirten Bilgiç, kurduklarý Mermüzik yapým ile Almanya’da kaset yapmak isteyenlerin önün açmak istediklerini belirtiyor. Mahsum Kýrmýzýgül’ün „Bin Yýlýn Türküleri“ konserlerini de organize eden pro secur, mermüzik ile yeni gece ve konserleri de organize edeceklerini belirtiyorlar. Tarkan konserleri Türkiye’nin en çok tanýnmýþ pop müzik sanatçýsý Tarkan ile görüþmeleri olduðunu belirten Erkan Bilgiç Tarkan’ýn Avrupa’da düzenleyeceði tüm konserlerin güvenliðini kendilerinin saðlayacaðýný belirtiyor. Ayrýca Almanya’nýn Dortmund kentinde kendilerin organize ettiði konserleri Tarkan hayranlarýna sunacaklarýný belirti. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de HABER redaktion@dem-ajans.de Bahçeli kývrak, Çiller oynak; TÜRKÝYE‘NÝN ÝPÝNÝ KÝM ÇEKEÇEK? Avrupa Birliðine girme konusunda farklý kesimler kararlýlýðýný ortaya koymasýna raðmen, Bahçeli’nin MHP’si kývrak, Çiller’in DYP’si oynak bir þekilde AB üyeliði meselesini iç siyaset malzemesi haline getirmeye baþladý. Ýktidarýný ýrkçý söylemlerine borçlu olan MHP ile Bahçeli ve ekibimin verdiði sözleri yerine getirememesinden yararlanmak isteyen DYP ýrkçýlýðý körüklemeye baþladý. Avrupa Birliðine girmek için uzun zamandýr yapýlanlarýn bir çýrpýda iç siyasete kurban edilmesi baþta Türk aydýnlarý olmak üzere, Türkiye kamuoyunda tepki toplamaya devam ediyor. T ürkiye’nin geleceði ve toplumsal refahý için hayati önemdeki Avrupa Birliðine giriþ konusunda takýnýlan bu tavýr çeþitli çevreler tarafýndan farklý deðerlendirildi. Kimileri “bu iki parti bünyesinde örgütlenen Türkiye’deki çeteler AB üyeliðini kendileri için tehlikeli buluyor.” derken, özellikle MHP’nin iktidar olmak için kullandýðý Kürt sorunu ve Abdullah Öcalan’ýn idamý meselesi gibi konularda seçmenine verdiði sözü yerine getirememesini fýrsat bilen Tansu Çiller’in MHP’den umduðunu bulamayan seçmenleri etkilemeye çalýþtýðý kaydediliyor. Türkiye’nin geleceði konusunda sorumsuzca takýnýlan bu tavýr medyada sert dille eleþtirilirken, bu partilerin seçim için girdikleri bu tavýr sorumsuzluk olarak deðerlendirilmekte. Kimi köþe yazarlarý AB üyeliði için zorunlu olarak yapýlmasý gereken deðiþiklikleri bilerek, milli çýkarlarý gözetmeksizin iç siyaset ve seçim malzemesi yapan bu partilere seçimlerde oy vermeyerek cezalandýrýlmasýný istedi. MHP’nin kardeþ partileri Avrupa Birliðine üye olunmasý durumunda MHP’nin Avrupa’daki NRW Türklerle iþbirliði istiyor “Fatima“ projesi yardýmcý olacak Hans Georg CroneErdmann‘ ýn aslýnda gerçekçi olduðu söylenebilir. Kuzey Ren Vestfalya (NRW) eyaletinin Sanayi ve Ticaret Odasý‘ nýn genel müdürü hazýrladýðý yeni projede, Türk ekonomisini 2004 yýlýna kadar eyaletinin ekonomisine entegre etmeyi hedefliyor. Ada ekonomisi dikkat çekiyor „Türk ekonomisi Kuzey Ren Vestfalya‘ da bir ada ekonomisine dönüþtü. Bugüne kadar bir iþbirliði aðý oluþturalamadý” diyen Crone- Erdmann, böylece birçok deðerin kaybolduðunu ifade ediyor. Türk þirketlerinin ancak kendi aralarýnda iþbirliði yaptýðýna iþaret eden Crone- Erdmann, Almanya‘ benzer partiler gibi yasaklanmasýnýnda gündeme glebileceðini kaydeden çeþitli çevreler, bunun bile baþlý baþýna MHP’nin AB üyeliðine karþý olmasý için bir gerekçe olduðunu belirtiyor. Irkçý kimliðini Türkiye’nin iç sorunlarýyla örten MHP’nin, AB üyesi bir Türkiye’de neyin politikasýný yapacaðý ve hangi kesimlerin temsilcisi olabileceðide belirsiz olduðundan varolan statüsünü korumayý amaçladýðý gözlenmekte. MHP’nin Avrupa Birliðine girmeye karþý deðiliz söyleminin, AB üyeliðini destekleyen baþta meslek kuruluþlarý ve sivil toplum örgütleri ile büyük çoðunluða hoþ görünmek için (Fachkräftequalifizierung von Akademikern türkischer Herkunft in NRW- Integration als Mittel der Außenwirtschaftsförderung) Türk kökenli kuruluþlarýn birçoðunun ekonomi aðýna dahil edilmesi hedefleniyor. Bunu gerçekleþtirmek için NRW Ekonomi Bakanlýðý ve IBP (Beratungs- und Projektgesellschaft der da mevcut Türk ekonomik gücünün asýl büyüklüðü hakkýnda kesin bir istatistiðin olmadýðýný duyuruyor. Ekonomi aðý kurulacak Eyaletin sorumlu makamlarýnýn hazýrladýðý ”Fatima” projesiyle Kimin partisi Türkiye siyasetinin geriliðinin bir ürünü olan vc siyasal temsil açýsýndan kimin olduðu bilinmeyen DYP ise içinde barýndýrdýðý “susurluk cetesi” ve benzeri yapýlarýn temsilini üstlenmiþ bulunmakta. Demokratik sitemde yeri olmayan oluþumlarý içinde barýndýran DYP, demokratik geliþmenin kendisi için uygun bulmamakta. Demokratik geliþimin kendisini sorgulayacaðýndan çekinen Çiller ve ekibi, MHP tabanýna yaslanmayý daha uygun bulmakta. Temsilcisi olduðu kesimin oynunu oynamakta. Sorumsuzluk kabul edilemez AB üyelik müzekereleri için tarih belirlemenin eþiðindeyken sergilenen iç siyasete dönük ve milli çýkarlardan ziyade kiþisel hesaplar peþinde koþanlarýn sorumsuzluðu kabul görmüyor. Kamuoyunda, kabul edilmeyecek bu sorumsuzluðun hesabýnýn seçimlerde sorulacaðý kanaati giderek etkili olmakta. Bununla ilgili Düsseldorf, Köln, Essen ve Münster Türk baþkonsolosluklarýyla öngörüþmelerin yapýldýðý bildiriliyor. Ýkinci aþamada ise 30 Türk kuruluþunun NRW‘ de bulunan bir Alman þirketiyle iþbirliði yapmasý öngörülüyor. Ancak Türk þirketlerinin en az beþ yýldan beri iþlemesi ve 20 iþçisi olmasý þart koþuluyor. Ardýndan ortaklara Türkçe ve Almanca konuþan ve her iki kültürü tanýyan ekonomi asistanlarýnýn katýlmasý ve ayrýca Türkiye‘ yle olan baðlarýn güçlendirilmesi planlanýyor. Sosyal ve kültürel bariyer Baþkonsolosluklara göre bu tür çalýþmalarýn çok daha önceden yapýlmasý gerekiyordu. Türk þirketlerinin en kýsa zamanda çoðaldýðýna iþaret edilirken, sosyal ve kültürel bariyerlerin iþbirliðine engel olduðu söyleniyor. 21.500 serbest meslek sahibi Köln Türk Baþkonsolosluðu‘ ndan ve Alman makamlarýndan alýnan bilgilere göre, NRW eyaletinde dört bin ile yedi bin arasýnda Türk kökenli þirket var. Essen kentindeki Türkiye Araþtýrma Merkezi‘ ne göre ise, NRW‘ de çeþitli alanlarda yaklaþýk 21.500 Türk kökenli serbest meslek sahibi çalýþýyor. baþvurulmuþ bir manevra olmaktan baþka anlam taþýmýyor. yeterki kararmasýn sayfa 5 OLGUN ÞENSOY Baðýþlayýn unuttuk sizleri...! T akvim yapraklarý 2 Temmuz 1993’ü gösterdiðinde Türküler söylemek, Þiirler okumak, Semahlar dönmek, hazýrladýklarý tiyat-ro oyunlarýný izleyicisiyle buluþturmak üzere Sivas ta bulunan 70 kadar Aydýn, dünyanýn gözü önünde, madýmak oteline hapsedilip 8 saat kuþatmada tutulurken, ikisi otel çalýþaný toplam 35 genç þair, yazar , Aydýn naklen yayýnda diri diri yakýlýyordu. Emniyet güçlerinin seyirci kaldýðý toplu kýyýmda, cüppeli, sarýklý güruhun ‘Cumhuriyet burada kuruldu burada yýkýlacak. Þeriatçý devlet kurulsun, laik düzen yýkýlacak’ gibi daha da çoðaltýlabilecek gösteriyordu ki dini esaslara dayalý þeriatçý düzenini kurmak amacýna yönelik eylem geçirilmiþti. Ýkisi otel çalýþaný toplam 35 genç þair, sloganlar bir devlet harekete yazar ve aydýnýn kaldýðý otelin ateþe verilerek katledildiðinin duyulmasýnýn ardýndan,Türkiye’nin dört bir yanýnda milyonlarca insan sokaklara dökülüyor,öfkesini haykýrýyordu. Projeyi yýkabilecek noktalar Kammern ) tarafýndan toplam 250 bin Euro maddi yardým bekleniyor. Ýlk aþamada bilgi toplanacak Crone- Erdmann ”Fatima” nýn ilk aþamasýnda eyaletteki Türk ekonomisi hakkýnda bilgi edinmek istiyor. Crone- Erdmann herþeye raðmen projeyi yýkabilecek birkaç noktaya iþaret ediyor. Türklerin ve Almanlarýn farklý çalýþma tarzý, iþyerinde bulunan kadýnlara çeþitli bakýþ açýlarý, çeþitli sorumluluk anlayýþý ve Türk þirketlerinde geçerli olan farklý otorite prensipleri projeyi yýkabilir, CroneErdmann‘ a göre. Görkemli kalabalýklarla uðurladýðýmýz yüz aký FÝNANZBERATER SERVÝCBÜRO Inh. Hüseyin UÇURUM è è è PRÝVAT KREDÝ EV KREDÝSÝ SATLIK DAÝRELER Aydýnlarýmýzý artýk yýldönümlerinden, yýldönümlerini dolmayan küçücük salonlarda anmaya çalýþýyor, her gün daha da azalan sayýmýzla yeni yangýnlara Almanya‘nýn her yerinde Bütün krediler birleþtirilerek tek kredi haline getirilerek eizene kredi verilir! STUTTGARTER STR. 6, 71522 BAKNANG Tel: 07191 36 72 84 Fax: 07191 367285 Mobil: 0173 9735 380 hueseyin.ucurum@leonberger.de 8 Devletin vermiþ olduðu dönüþümü olmayan Teþviklerden yararlanýyormusunuz? 8 Emlak için ucuz faizli kredilerinizin olduðunu biliyormusunuz? 8 Yatýrým fonlarýnýn avantajlarýný biliyormusunuz? 8 iþveren teþvikli 400 Euro tasaruf sigortasýndan yararlanýyormusunuz? 8 Sigortalarýnýyýn yararlarýný ve zararlarýný biliyormusunuz 8 Arabanýz ucuz sigortalýmý? Deðilse Kasým ayýna kadar müracat edebilirisiniz. 8 Yeni ehliyet alanlara özel, çok ucuz araç sigortasý imkaný! davetiye çýkarýyoruz. Bir avuç da olsak, yangýný yüreðin derinliklerinde sürekli dostlarýmýzla, her yýl olduðu gibi, bu yýlda iki temmuzun 9. senesinde yine Sivas ta MADIMAK otelinin kapýsýnda olacaðýz... Duyarsýzlýðýmýzýn son bulduðu, Aðýtsýz GÜNEÞLÝ Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL hnazlikul@gmx.net AB’ye girmek arapsaçý A ekonomi B’ye katýlmaktan yana olanlarla AB karþýtlarý, Türkiye’de bugüne kadar görülmedik bileþimde cephelerde buluþuyorlar. Suni olarak yapýlan bu ayýrýþlar son zamanlarda hýz kazandý. AB detaylý tartýþýlmadan herkes kendi penceresinden bir bekleyiþ içinde. AB’ ciler arasýnda, TÜSÝAD’ da temsil edilen büyük sermaye, sermayenin Batý ile iliþkili kesimleri, liberal aydýnlar, Kürtler, Ýslamcýlarýn önemli bölümleri, sosyal demokratlar, yeni sol, Marksist solun deðiþimi savunan demokrat, özgürlükçü kanatlarý, militarizm karþýtlarý, otoriter buyurgan devlet yapýsýna ve devletin derinliklerindeki kimliksiz karanlýk güçlerin baskýsýna itiraz edenler, insan haklarý savunucularý, Cumhuriyetçi laik aydýnlarýn Atatürk’ün “muasýr medeniyet” hedefini günümüz koþullarýnda yorumlayan kesimleri var. Kamuoyu yoklamalarýna göre, halkýn en az yüzde 60-70’i, bilinçli veya içgüdüsel olarak bu cephede yer alýyor. AB karþýtlarý cephesinde ise, baþta MHP olmak üzere, hepsi ordu, devlet tapýncýnda birleþen irili ufaklý aþýrý sað, Türkçü, Turancý, milliyetçi hareketler; ümmetçi radikal Müslümanlar, Atatürkçülerin, 1960’larýn ulusal baðýmsýzlýkçý, devletçi Türk solunun giderek milliyetçileþen kalýntýlarý, aydýnlýk kanadý, 1920’lerin, 30’larýn Sovyet deneyimini 2000’lerin dünyasýna taþýmaya çalýþan küçük gruplar var. AB karþýtlarý cephesinde yer alan ve ilk bakýþta uzlaþmaz görünen güçlerin tümünün buluþtuðu nokta da özünde yine bu devlet meselesi. Onlar “ulus devlet”i savunduklarýný söylüyorlar. Bunun öncülüðüne de Perinçek soyunmuþ durumda. Küçük olsun benim olsun ve talan yapmayý sýnýrsýzca uygulayayým mantýðý ile hareket ediyorlar. AB’ cileri ise ulus devlete karþý olmaktan emperyalizmin iþbirlikçiliðine, hatta vatan hainliðine kadar varan suçlamalarla karalýyorlar. Ayný cephede yer alan, ama karþýtlýklarýný küreselleþme analizi ve sýnýfsal temellere dayandýran kimi sosyalistler bir yana, AB karþýtlarýnýn tümü, farklýlýðý tehlikeli, farklýyý düþman; etnik, dinsel, kültürel renkliliði bölücülük, resmi ideolojiyi sorgulamayý ihanet olarak nitelemekte, siyaset üzerindeki ordu vesayetinin görüþlerinin ve varlýklarýnýn teminatý olduðuna inanmakta birleþiyorlar. Avrupa’nýn parçasý olabilmek için sadece Türkiye’nin deðil bütün adaylarýn uymasý gereken kriterler onlarýn ulusal onurlarýna dokunuyor. AB’ye üye olup olmamanýn dýþýnda, çaðdaþ demokratik bir cumhuriyette zaten ve çoktan var olmasý gereken bu anlayýþ ve uygulamalar, içinden çýktýklarý devletçi milliyetçi ideolojiye ve geleneksel devlete yabancý. Ayrýca bir cephe var ki bunlarýn çoðunluðu AB’yi bir uygarlýk ve gelecek projesi olarak deðil, olsa olsa bir iþ ve aþ kapýsý olarak görüyor. Kopenhag kriterlerini sanki yalnýz Türkiye için yapýlmýþçasýna bir direnç gösteriliyor. Aman taviz vermeyelim diye bir söylemdir baþýný alýp giden. Buna son dönemlerde saðcýsý, solcusu, dincisi ve hatta kendini aydýn diye tanýmlayan bir grupta kaptýrmýþ durumda. Taviz diye adlandýrdýklarý þeyler, günümüzde bir ülkenin çaðdaþlýðýnýn, özgürlük ve uygarlýk düzeyinin olmazsa olmaz ölçütleri. Bunlarý içselleþtiremeyip bir dayatma kabul ettiklerinden, ulusal onurlarýný “dayatmalara” direnerek koruyorlar. Ýþte Türkiye bugün böyle bir dönemeçte, böyle bir çýkmazda , gelenekle gelecek arasýnda bir seçimin eþiðinde. Eþiði atlamak görüldüðünden ve sanýldýðýndan çok daha zor. Çünkü toplumun, devletin, siyasetin derinliklerinde bir deðiþim, neredeyse devrimci bir adým gerektiriyor. Fazla iyimser olmamak gerek. Türkiye halkýnýn ezici çoðunluðunun daha rahat, daha özgür, daha iyi bir yaþam özlemine raðmen; geçmiþin baðlarýndan ve üstümüze kâbus gibi çöken bugünün boðucu statükosundan kurtulup geleceðe uzanmak isteyen sivil toplumun çýrpýnýþlarýna raðmen, daha bir süre AB karþýtlarý aðýr basabilirler. AB kýsa anlamda tanýmlarsak bir kulüptür.Bu kulübe üye olacaksan ve içinde yer alacaksan o zaman en basitinden üye olacaðýn kulübün tüzüðüne uyman gerekmektedir... Ancak bunu Türkiye de böyle algýlayanlarýn sayýsý her geçen gün biraz daha azalýyor. Dolayýsýyla Türkiye çaðdaþ ve toplumlarýn simgesi haline gelmiþ olan AB trenini kaçýrmak üzere. Telafisi zor olan küçük hesaplar uðruna 65 milyonun geleceði ipotek altýna alýnýyor. Cavit Yalçýn S ovyetler Birliði’nin daðýlmasýnýn ardýndan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri baðýmsýz birer Cumhuriyet olmuþlardýr. Bugün gerek Türkiye gerekse diðer Türk Cumhuriyetleri ekonomik bir darboðazdan geçmektedir. Her ne kadar Türkiye’nin konumu diðerleriyle tam olarak kýyaslanamasa da, genel durum böyledir. Oysa özellikle Türkiye Cumhuriyeti bu sýkýntýlý dönemi çok büyük bir hýzla atlatabilecek büyük bir potansiyele sahiptir. Çok daha zorlu dönemler geçirdikten sonra toparlanan ve ekonomik açýdan dünya liderliðine oynayan Japonya bu konuda örnek bir modeldir. Japonya Ýkinci Dünya Savaþý‘nda büyük bir yýkýma uðramasýna raðmen, çok hýzlý bir toparlanma sürecine girmiþtir. Japonya’nýn bugünlere redaktion@dem-ajans.de sayfa 6 Kavgalý imza atýldý Yeni göçmenlik yasasý okeylendi! U zun bir düþünme zamanýndan sonra geçtiðimiz haftalarda Almanya Cumhurbaþkaný Jochanes Rau KýrmýzýYeþil koalisyonun Göçmenler yasasýný imzaladý. Böylece Yasa 01. Ocak 2003 tarihinden itibaren yürürlüðe girecek. SPD, Yeþiller, Sendikalar ve sanayi birlikleri Rau´un imzasýný selamlarken, Birlik (Union) yönetiminde olan Hesen, Bevyera ve Thüringen eyaletleri imzalamanýn hemen ardýnda, Anayasa mahkemesine baþvuracaklarýný açýkladýlar. Bilindiði gibi, göçmenlik yasasý eðer Rau tarafýndan imzalanacak olursa „bir tek anayasa mahkemesinde dava açmakla“ kalýnmayacaðýný, kamuoyunun gündemine getireceklerini dile getiren Stoiber, Birliðin Eylülde yapýlacak seçimlerde kazanmasý durumunda Kýrmýzýyeþil göçmenlik yasasýnýn derhal ortadan kaldýrýlacaðýný söylemiþti. Göçmenler yasasý Mart´ýn sonunda Federal Parlamento tarafýndan kavgalý bir ortam içerisinde karara baðlanmýþtý. Temmuz ayýnýn ilk haftasýndan beri Yasa imzalanmak üzere Cumhurbaþkanýnýn önüne konulmuþtu. Yasanýn 01. Ocak 2003 tarihinden yürürlüðe girebilmesi için Cumhurbaþkaný Rau´un onaylamasý gerekmekteydi.. CDU ve CSU Eyaletlerde bu konuda yapýlan seçimlerin anayasaya aykýrý olduðunu söylemiþ, Cumhurbaþkanýnýn imzalamasý durumunda, kendilerinin Anayasa mahkemesinde dava açacaklarýný bildirmiþlerdi. Birliðin Baþbakan Adayý Cumhurbaþkanýnýn, göçmenlik yasasýný imzalamasý durumunda, Birliðin göçmenlik yasasýný seçim kampanyasý için kullanacaðý tehdidinde bulunmuþtu. Cumhurbaþkaný Rau yaptýðý açýklamada, „ Bir cumhurbaþkaný ancak açýk ve net bir biçimde anayasayý ihlal eden bir yasayý imzalayamaz. Bu olayda ise böylesi bir durum yoktur“ dedi. Partilerin bu yasaya dayanarak giriþtikleri „ güç gösterisini“ sert bir biçimde eleþtiren Rau, 22. Türk ekonomi birliðine doðru Türk Cumhuriyetleri ile oluþturulacak her türlü ortak giriþim, çok büyük bir hýzla baþarýya ulaþabilir. Çünkü o ülkelerin halklarýyla aramýzda çok güçlü dini ve tarihi baðlar bulunmaktadýr. Bu faktörler her iliþkide öncelikle olmasý gereken “güven” daha en baþýndan oluþturmaktadýr. Ýslami bakýþ ALMANYA gelmesindeki en büyük etken gerçekleþtirdiði ekonomik atýlým olmuþtur. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri her alanda birlikte hareket ettiklerinde siyasi ve ekonomik açýdan büyük bir güç oluþturacaklarýnda kuþku yoktur. Yaklaþýk 120 milyonluk nüfusu ile Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri, hem çok büyük ve çok bereketli bir coðrafyaya sahip olmanýn, hem de ayný kültüre ve ayný dine mensup olmanýn getirdiði avantajlarý çok daha fazla lehlerine olacak þekilde kullanabilirler. Bugün Türkiye, Türk Cumhuriyetlerinin toplamda sahip olduklarý yaklaþýk 30 milyar dolarlýk ticaret hacminde sadece 1 milyar dolarýn biraz üzerinde bir paya sahiptir. Yani %3,4 oranýnda olan ticaret hacmi son derece düþüktür. Türkiye özellikle baðýmsýzlýklarýndan sonra ilgisini ve desteðini bu bölgelere olabildiðince artýrmýþtýr, ancak hedeflenen yapýya ulaþýlmasý için üzerine çok daha yoðun bir þekilde eðilinmesi gerektiði aþikardýr. Köklü bir ekonomik giriþim Bugün baðýmsýz Türk Cumhuriyetlerini kapsayan ve Türkiye’nin önderliðinde oluþturulabilecek ekonomik ve kültürel bir iþbirliði, hem söz konusu ülkelere ve hem de ülkemize pek çok açýdan önemli avantajlar saðlayabilir. Bölge ülkelerine göre askeri ve teknolojik açýdan oldukça güçlü olan Türkiye Mart´da yapýlan federal meclis toplantýsý insanlar üzerinde yýkýcý bir iz býraktýðýný belirtti. Özellikle de Brandenburg Baþkaný Manfred Stolpe (SPD) ve onun yardýmcý Jörg Schönbohm (CDU)´yu sert bir dille onay alan yasa, 1 Ocak 2003 tarihinde yürürlüðe girecek. Ve iþte can alýcý maddeler Oturma izni: Mevcut Yabancýlar Yasasý‘nýn yerine oturma ve çalýþma izinleri ile entegrasyonu yeniden düzenleyen bir yasanýn çýkarýlmasý. Oturma izinlerindeki karmaþýk statülerin kaldýrýlarak bunlarýn yerine sadece iki çeþit oturma izni getirilmesi: ‚Süreli oturma izni‘ ile ‚Süresiz yerleþim hakký‘ bir entegrasyon programýnýn geliþtirilmesi. Almanca bilgisi az olanlar ile 6 yýldan daha az süredir bu ülkede olanlara entegrasyon kurslarýnýn zorunlu tutulmasý. Kursun baþarýyla tamamlanmasý durumunda Alman vatandaþlýðýna baþvurma süresinin 8 yýldan 7 yýla indirilmesi. Kurs masraflarý Alman devleti ile eyalet yönetimleri tarafýndan karþýlanacak ancak, kursiyerlerden de bir miktar ücret talep edilebilecek. Uzman ve kalifiye göçmenler: eleþtiren Rau, „ bu kötü izi yaratan tüm diðerlerini eleþtiriyor ve ikaz ediyorum“ dedi. Almanya Baþbakaný Gerhard schröder Hannover´de yaptýðý bir konuþmada, Rau´un bu kararýný ve yaptýðý eleþtirileri de büyük bir saygýyla karþýladýðýný açýkladý. CDU/ CS/ ise Rau´a karþý eleþtiri getirmekten çekimser davranýrken, Union- Baþbakan Adayý Edmund Stoiber ( CSU), Rau´un Karlsruhe´ye gidiþe karþý çýkmadýðýný taktir ettiðini, göçmenlik yasasýnýn artýk önümüzdeki seçimlerde bir rol oynayacaðýný fakat asil konu Almanya’daki ekonomik durum olacaðýný belirtti. Federal içiþleri bakaný Otto Schily (SPD) Union´u Rau´un kararýndan sonra yabancý düþmanlýðýný hortlatmamalarý konusunda ikazda bulunarak, iltica heimlerine giriþilen kundaklama saldýrýsýný hatýrlatarak, „ alevler halan gözlerimin önündedir“ dedi. Yasa artýk yürürlüðe giriyor Yasa tasarýsý, 1 Mart 2002‘de ise Federal Melis’te oylanarak hükümet oylarýyla kabul edildi. 22 Mart 2002 tarihinde ise Eyaletler Meclisi‘nden Cumhuriyeti‘nin liderliðini yaptýðý böyle bir giriþim, kýsa sürede dünya siyasi ve ekonomi arenasýnda hak ettiði yeri alacaktýr. Dünyada pazar rekabetinin çok büyük bir artýþ gösterdiði günümüzde, doðal kaynaklarýn giderek tükenmesine karþýn, Türk Cumhuriyetleri hiç girilmemiþ pazarlara, tarýmsal zenginliklere, petrol, doðalgaz ve hammadde kaynaklarýna sahip bulunmaktadýr. Ekonomilerin geliþimi üretimden geçtiðinden bu cumhuriyetlerle Türkiye arasýnda yoðun alýþveriþ olmalý, Türkiye tercihini her zaman bu coðrafyalardan yana yapmalýdýr. Türkiye bu bölgelere halen devam eden teknoloji ve eðitim alanýndaki desteðini daha da artýrabilir. Bu þekilde üretim verimi süratli bir þekilde artacaktýr. Bugün ülkemizin Doðu Avrupa ülkelerine “maliyet kolaylýklarý saðlayarak yatýrýmý özendirme” uygulamalarýnýn benzeri Türk Cumhuriyetleri için de düþünülebilir. Dahasý Türk Cumhuriyetlerine öncelik verilebilir. Bir baþka deyiþle yatýrýmlar bu bölgelerde tercih edilmeli, para akýþý bu coðrafyanýn dýþýna olabildiðince çýkmamalýdýr. Çünkü ortak Ýþ piyasasýnýn gereksinim duyduðu yabancý uzman alýmýnda üstün niteliklere sahip yabancý uzmanlara süresiz oturma izni verilmesi; kalifiye göçmenlerin ise puanlama sistemine göre seçilerek hemen süresiz oturuma kavuþturulmalarý. Puanlama sisteminde mesleki uzmanlýk, Almanca dil bilgisi ve yaþ durumu gibi unsurlar dikkate alýnacak. Yabancý öðrenciler: Almanya‘da üniversite bitiren yabancý öðrencilerin ülkelerine geri dönme zorunluluðunun kaldýrýlarak, okullarýný bitirdikten sonra kendilerine Almanya‘da bir yýl iþ arama süresinin tanýnmasý ve iþ bulmalarý halinde bu ülkede kalabilmeleri. Uyum kurslarý: Ülkedeki yabancýlar için yeni sorun olan dýþ borç yükü, ancak üretimin peþinden gelen girdilerle hafifleyebilir. Dýþ politika açýsýndan Türkiye, Orta Asya Cumhuriyetleriyle iliþkilerini azami özen göstererek yürütmelidir. Türkiye’nin ticaret ve siyasi konularda aðýrlýklý olarak Orta Asya’ya yönelmesi, Avrupa’yý, Amerika’yý veya Ortadoðu’yu ihmal etmesi gibi bir durum ortaya çýkarmamalýdýr. Aslýnda Orta Asya’ya yönelik bir strateji belirlenirken, bir yandan da diðer ülkelerle olan iliþkileri de bir bütün olarak deðerlendirmek gerektiði açýktýr. Ekonomik açýdan Orta Asya’ya yönelirken, eðer küresel bazda bir strateji geliþtirilirse, bu Orta Asya‘yla geliþtirilecek atýlýmlara yardýmcý olacak bir etki yaratacaktýr. Örneðin Orta Asya ile ekonomik iþbirliði oluþturulurken, Batý’dan temin edilecek teknik yardým, Türkiye’yi ayný zamanda Batý ile Orta Asya arasýnda bir köprü konumuna getirecektir. Ancak bunun için Türkiye’nin Orta Asya’da inisiyatifi eline almasý gerekmektedir. Yapýlabilecek çalýþmalar Türkiye’nin bu ülkelerle iliþkilerini ekonomik alanda geliþtirmek için üzerinde durmasý gereken hususlarýn bir kýsmý þöyle özetlenebilir: * Cumhuriyetlerin doðal kaynaklarýndan faydalanabilir ve diðer ülkelere satýlmasýnda Ýltica: Mültecilere ve ilticacýlara 3 yýllýk süreli oturma izni verilmesi ve bu süre sonunda Almanya‘da kalmalarý için gereken koþullarýn sürüp sürmediðinin yeniden incelenmesi. Ayrýca bir devletin deðil ama Cezayir ya da Afganistan‘da olduðu gibi bir takým örgütlerin takibatýna uðrayanlara ya da cinsel kimliði nedeniyle takibat altýnda kalanlara da Almanya‘ya sýðýnma hakkýnýn tanýnmasý. Aile Birleþimi: Aile birleþiminde çocuk yaþýnýn 16‘dan 12‘ye indirilmesi. Ancak aileleri Almanya‘da olan 12 yaþýndan büyük gençler, örneðin iyi Almanca konuþtuklarýný kanýtlamalarý halinde aile birleþimi hakkýndan yararlanacaklar. Siyasi ilticacýlar ile yabancý uzmanlarýn 18 yaþýna kadar olan çocuklarýný beraberlerinde Almanya‘ya getirme hakký olacak. Yabancý iþadamlarý: Almanya‘ya gelerek iþ kurmak isteyen yabancýlara 1 milyon euro sermaye gösterebilmeleri ve en az 10 kiþiyi istihdam edebilecek olmalarý halinde oturma ve çalýþma izni verilmesi. dünya çapýnda aracýlýk görevi yapabilir. * Bu ülkelere tüm tarým ürünlerini uygun koþullarla satabilir. * Alt yapý ve konut inþaatlarý, inþaat malzemeleri alanýnda pazar payýný artýrabilir. * Ortak bir borsa kurulabilir, sýcak para yabancý dövize ya da türevlerine deðil, Türk firmalarýnýn hisselerine ya da gayrimenkule yönlendirilebilir. * Türkiye’deki giriþimciler için bu bölgelerde yatýrým teþvik edilebilir ve kolaylýklar saðlanýlabilir. * Aðýr sanayi ve teknoloji alt yapýlarýný Türkiye’nin içinde bulunduðu bir konsorsiyum üstlenebilir. * Bu ülkelerle birlikte ekonomik istiþare kurumlarý oluþturulabilir. Bu saydýklarýmýz Türkiye’nin ekonomik açýdan bu ülkelerle ne gibi iliþkiler kurabileceðiyle ilgili bir özet deðerlendirmedir. Ancak hem ekonomik iliþkilerin, hem de diðer her türlü sosyal yakýnlaþmalarýn saðlanabilmesi için bu ülke insanlarýyla sahip olduðumuz dil, din ve kültür açýsýndan ortak yanlarýmýzý sýk sýk gündeme getirmeliyiz. Kuran ahlakýnýn birleþtirici ve kalpleri ýsýndýrýcý özelliði dolayýsýyla da Kuran ahlakýnýn kendi aramýzda olduðu gibi, Türk Cumhuriyetindeki soydaþlarýmýzýn arasýnda da yaygýnlaþmasý için elimizden geleni yapmalýyýz. Allah Kuran ahlakýný yaþayarak, birlik içinde hareket etmeyi bir ayetinde þöyle bildirmiþtir: “Allah‘ýn ipine hepiniz sýmsýký sarýlýn. Daðýlýp ayrýlmayýn. Ve Allah‘ýn sizin üzerinizdeki nimetini hatýrlayýn...” (Al-i Ýmran Suresi, 103) Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de TURÝZM Ýçel yok, Mersin var redaktion@dem-ajans.de MEHMET ELDENÝZ Turistlerin yeni gözdesi olacak Tatilin ne kadar önemli olduðunu hiç düþündünüz mü? 0.06.02 tarihinde TBMM Ýçel´in bundan sonra Mersin olarak deðiþtirildiðini ve resmi kayýtlarda böyle geçeceðini kararý alýndýðý bildirildi. MESIAD (Mersin sanayici ve iþ adamlarý derneði) yönetim kurulu üyesi ve Ataköy Palmiye Tatil köyü sahiplerinden sayýn Hüseyin Uður, Yýllardýr bireysel bazda uðraþýldýðýný, ancak herhangi bir sonuç elde edilemediðini, yaklaþýk iki ay önce Mersinin azýlarýmýz için yýlda bir kez, bazýlarýmýz için iki, üç kez, bazýlarýmýz için ise; iki, üç yýlda bir kez yaþadýðýmýz tatillerimiz, aylar öncesinden düþlerini kurduðumuz, çok ama çok mutlu olmayý beklediðimiz anlardýr ve zamana baðlý her þey gibi; yaþanýrlar ve biterler. Ne elbise gibi önceden prova olanaðýmýz vardýr, ne de „ rengi attý; götürüp deðiþtireyim“ deme þansýmýz..Öyleyse ne yapmalý? Tatil organizasyonu ciddi iþtir! Tatil organizasyonu önemli teknik bilgi gerektiren bir iþtir. Tatil, ulaþým, konaklama, bilgilendirme ve gezi gibi unsurlarý içeren bir olgudur. Doðru planlama ve doðru zamanlama, konunun profesyonelleri tarafýndan yapýlýr. Tatilinizi, sizin adýnýza, sizin istem ve beklentilerinize göre organize edecek profesyonel iþletmeler, seyahat acentalarýdýr. Seyahat acentalarý, deneyimli personel ve sorumlu yöneticiler eliyle hizmet verirler. 2 tüm kurum ve kuruluþlarý (Ticaret sanayi odasý, MESIAD, Esnaf sanatlar odasý, vs.) ankaraya giderek Mersinin tüm milletvekilleri ve bakanlarýyla toplantý yaparak Ýçel´in Mersin olarak deðiþtirilmesi için TBMM´de talep´de bulunduklarýný, bu talepleri üzerine TBMM mersinli milletvekilleri ve bakanlar desteði ile ön sýraya alýndýðýný belirti. 20.06.2002 talep Meclisin gündemine alýnarak kabul edildiðini vurgulayan Hüseyin Uður, „Resmiyette hep Ýçel olarak görülür, fakat halk dilinde Mersin olarak bilinir. Ülke içerisinde sorun olmamakla birlikte yurtdýþýnda sanki bu iki isim iki þehri anlatýyor gibidir. Bu durum bölgemizin tanýtýmýnda bir hayli sýkýntý yaþatmýþtýr“. dedi. Turizm Ataðý Geçtiðimiz haftalarda açýlýþý yapýlan Ataköy Palmiye tatil köyü’ nün tanýtýmý için Avrupa’ya gelen Hüseyin Uðurlu, “Mersinin turizmde hak ettiði yeri bulmasý gerekiyor. Mersin ili eþi olmayan güzelliklere sahip, havasý, güneþi, kumu, denizi narenciye bahçeleri, yaylalarýyla Akdeniz´in incisidir” dedi. Uður gazetemize yaptýðý açýklamada devamla “Bu kum binlerce yýl buradaydý. Ancak bizler üzerine kirletip kapatmýþýz. Kamuya ait, halkýmýza ait bu güzelliklerinden dolayý tarih boyunca bir çok medeniyet yaþamýþtýr. Bu yörede bizlere paha biçilmez eserler, ören yerleri býrakmýþlardýr. Ruslarýn yaptýðý bir çalýþma sonucunda “ Türkiye en güzel ören yerleri Mersindedir” deniyor. Ancak bu özelliklere sahip ilimiz turizmde hak ettiði yerde deðildir. Sanki Gaziosmanpaþa´da bir gümrük var, Tarsus´ta bir gümrük var. Kimse mersini görmüyor. kumsallarý heder etmiþiz ve dert yanýyoruz. Turizm geliþmesi için Ticaret ve Sanayi Odasýnda, MESIAD´da ve Valilikte yeni yeni toplantýlar yapýyoruz. Bu þartlarda turizm geliþir mi`Tabi ki geliþmez... Urfa´ya, Adýyaman´a ve hatta Hakkari´ye giren turist sayýsý Mersin´den fazladýr. Çünkü sahillerimiz iþgal altýndadýr. Atalarýmýzýn beceremediklerini bizler becermiþiz. Akdeniz´e 100 km boyunca surlar oluþturmuþuz. Kumsallarýmýz beton yýðýnlarýyla kaplý, denizlerimiz artýk sularla kirletiliyor. Bir ay önce bu sahili gören, þimdi diyorlar ki, bu binlerce kamyon kumu nerden getirdiniz. Bu binlerce kamyon Ancak altý ay önce þans yüzümüze güldü yeni Valimiz geldi. Devlet gücünü, otoritesini kullandý, sahillerimiz hýzlý bir þekilde kurtarýlýyor.” Belirlemesinde bulundu. Palmiye Tatilköyünün açýlýþ töreninde, havayi fiþek gösterisi izleyicileri büyüledi. Mersin Turistleri Ataköyle karþýlayacak. Akdenize en uzun sahili olan Mersin ilinin turizme açýlmasý için baþaltýlan çalýþmalar meyvesini vermeye baþladý. Mersinin tanýnmýþ iþ adamlarýndan Hüseyin Uður ve Hüseyin Atýlganýn giriþimleriyle yaptýrýlan Ataköy Palmiye Tatilköyü, Mersin ve çevresinde hizmet veren en þeçkin tehsisler olarak hizmete girdi. Denize sýfýr, 168 apart daireden oluþan tatil köyününde tenis, veleybol kortlarý yanýnda bir çok etkinlik için tehisisler bulunmakta. Vali Týð „Giriþimciler Mersin’e“ Ataköy Palmiye Tatilköyü dev konserle hizmete açýldý Dünyaca ünlü Rus topluluðu Balalayka’nýn vermiþ olduðu konserle taçlandýrýlan Ataköy Açýlýþta bir konuþma yapan Mersin valisi Aktif Týð giriþimcileri Mersine çaðýrdý. Her türlü olanaklarý sunmaya hazýr olduklarýný söyleyen Týð, çalýþmalarýndan dolayý da Hüseyin Uður ve Hüseyin Atýlgan’ý kutladý. Tatil köyünün nefis bir kumsala sahip olduðuna dikkat çeken Hüseyin Ugur ve Hüseyin Atilgan da “Ataköy Palmiye Tatilköyü bölgemizde tatil özlemi ile yanýp tutuþanlarýn tercih ettiði bir mekan olacak. Huzurlu ve güvenli bir tatil yapmak isteyenler ailesi ile birlikte rahat bir ortam arayanlar mutlaka Ataköy Palmiye Tatilköyünü seçecekler“ diye konuþtular. B Peki, tatilinizi nasýl satýn alacaksýnýz? Seyahat acentasý ürünleri ile ilgili bilgileri ilanlar, reklamlar ve broþürlerle duyururlar. Ýlan ve reklamlarda tanýtýlan ürünün tüm özellikleri yer almaz. Ancak, özellik olarak belirtilen tüm unsurlar seyahat acentasýnýn siz tüketiciye karþý sorumluluðundadýr. Broþürler genellikle ilan ve reklamdan çok daha ayrýntýlýdýr. Broþürdeki tüm bilgiler seyahat acentasý tarafýndan doðruluðu garanti edilmiþ bilgilerdir. Tercihinizi yapacaðýnýz tatil paketine ait broþürü alýn ve saklayýn. Seyahat acentalarýnýn önemli hizmetlerinden biri de enformasyondur. Siz, seyahat acentasý yetkilisine tatil tercihlerinizi belirtin ve onun bu konudaki fikrini alýn. Kitlesel paket tatillerin dýþýnda. Size özel, istediðiniz gibi bir organizasyon yapabilirler. Broþür ile belirtilen unsurlar dýþýnda bir tatile karar kýldý iseniz, ya da size bröþür bilgileri dýþýnda baþkaca bilgiler sayfa 7 verildi ise, bunlarý yazýlý olarak isteyin. Sözleþmenizi yanýnýzda bulundurunuz. Tatilinizi seçtiniz ve rezervasyonunuzu yaptýrdýnýz. Ödediðiniz bedel karþýlýðý bir makbuz aldýnýz. Bu makbuzun yaný sýra size rezervasyonunuzu belirten, içinde ulaþým, konaklama tarihleri ve þekilleri belirtilen bir baþka belge daha verilecektir. Bu belgeye „Voucher“ denir. Kimi zaman bu belgede sadece konaklama bilgileri yer alýr. Özellikle ulaþým kendiniz tarafýndan organize ediliyorsa bu belge, ilgili konaklama tesisine giriþ yaparken size gerekli olacak ve bir sureti tesise teslim edilecektir. Eðer gezi þartlarýný, özellikle iptal þartlarýný ve diðer hususlarý belirten bir sözleþme, seyahat acentasý yetkilisi ile sizin tarafýnýzdan imzalandý ise. Böyle bir sözleþmenin imzalanmasý halinde bir suretini siz de alýn ve saklayýn. Bazen, gezi þartlarý broþürlerin arkalarýnda veya voucherin arka yüzünde yer alýr. Bu þartlarý okuyun ve buna göre davranýn. Unutmayýn ki; özellikle grup seyahatler bir ya da bir kaç kiþinin mazeret ya da istemlerine göre deðiþtirilemezler. Hele hele ulaþým uçak ile ise, bu konuda uluslararasý sivil havacýlýk kurallarý karþýsýnda seyahat acentasýnýn dahi yapabileceði pek bir þey yoktur. Nereye ne zaman gideceðinizi ve seyahat planýný ayrýntýsýyla sorunuz. Satýn aldýðýnýz tatile ait broþürü iyi inceleyin. Merak ettiðiniz her konuyu seyahat acentanýza sorun. Özellikle hareketin hangi gün, saat kaçta olduðunu bir kez daha kontrol edin. Saat 24‘ten sonraki hareketlerde tarihin deðiþeceðini unutmayýn. Hareketin hangi gün olduðunu ayrýntýlý olarak sorun ve not edin.Gideceðiniz yeri ve iklimi, alýþ-veriþ, spor olanaklarý gibi konularý seyahat acentanýzdan öðrenebilirsiniz. Ulaþýmý kendiniz gerçekleþtiriyorsanýz, gidilecek tesisin bulunduðu yeri çok iyi öðrenmek, nasýl gidileceði konusunda seyahat acentanýzdan bilgi almak, size zaman kazandýracaktýr. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de BAKIÞ Anadolu halklar mozayiðinde GÜRCÜLER Türkiye’de Gürcü nüfusunun ne kadar olduðu bilinmiyor.Yaklaþýk olarak 1-1, 5 milyon civarýnda Gürcü olduðu tahmin ediliyor. Gürcistan, Kahati, Kartli, Samegrelo, Svaneti, Guria, Acara, Raça, Ýmereti, Cavaheti, Saingiola gibi bölgelere ayrýlýr. Deðiþik bölgelerde Svanca, Megrelce ve Lazca dýþýnda Gürcücenin farklý diyalektleri konuþulur. B atum ve çevresinde yaþayan Acaralý’lar, Gurialýlar’la ayný diyalekti konuþurlar.Anadolu’da yaþayan Gürcülerin çoðunun konuþtuðu dil de Guria ya da Acara diyalektiðidir. Anadolu’da Acaralý Gürcüler dýþýnda kendilerini daha dar bölge ve yer adlarýyla adlandýran Ýmerhev (Meydancýk), Kobuleteli (Çürüksulu), Maçahelli Gürcüleri de yaþamaktadýr. 16. yy Gürcistan’ýn güneybatý kesminin Osmanlý yönetimine girmesiyle Hýristiyan Gürcü halký Müslümanlaþtýrýlmaya zorlandý. Rusya’nýn Kafkasya hýrsý ve Osmanlýnýn da Kafkasya’ya yürüyüþüyle bölge uzun yýllar savaþ alaný oldu. Kafkas halklarý bu savaþlarda katledildi, sað kalanlarýn bir çoðu da sürgünlerde, göçlerde öldü. Kafkas halklarýnda olan Gürcü halký da savaþlarda ve sürgünler de çok kayýp verdi. Osmanlýnýn yeni seferleri için uç beylerde asker toplama politikasý bir uç beyliði olan Acara Gürcülerini ayaklandýrdý.Acara halkýnýn Osmanlý ordusuna alýnan çok evladý vardý. Gidip dönmemiþlerdi. 93 Harbi (1877-1878 Osmanlý -Rus Savaþý) sonrasý Acarlý gürcülerin çoðu yeni bir istila korkusuyla batýya göç etmek zorunda kaldýlar. Zulmün yeni türü böyle baþlamýþtý. Doðup büyüdükleri topraklarý býrakarak kalacak yerler bulmaya koyuldular. Büyük göçle Gürcüler Anadolu’da Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Ýstanbul, Amasya, Tokat, Adapazarý, Bursa ve Balýkesir’e geldiler. Bu göçte sayýsý net olarak bilinmeyen çok sayýda Gürcü sýtmadan öldü. Bugün Yaþam ve kültür Kestane kerestesinde yapýlan, çatýlarý kremit yerine küçük tahtalarla örtülü olan Gürcü evleri bir-iki oda ve bir mutfaktan oluþur. Evlerin genellikle yakýnýnda hasat edilen mýsýrý kurutmaya yarayan’’nalia’’(ambar) ve ‘’beðeli(seren) bulunur. Bunlar dört direk ve her direðin üzerine, farelerin çýkmasýný önlemek için konan tekerlek biçiminde tahtalar üzerine inþa edilir. Çatýlarý saz, mýsýr sapý ya da tahtalarla örtülüdür. Her evin kendisine ait bir avlusu ve bahçesi vardýr. Buralarda sebze yetiºtirilir. Gürcülerde meyve yetiþtirmek bir tür gelenektir. Gürcüler mýsýr tarlalarýný yaban domuzlarýnda korumak için ‘’sayvan’’denilen yüksek kuleler yapar, geceleri burada köpek ve silahlarla yaban domuzlarýna karþý nöbet beklenir. Gürcüler tarým için gerekli olan her türlü araç -gereci kendileri yapar. Keten kenevir yetiþtirip dokuyarak giysi ihtiyaçlarýný karþýlarlar. Ýpek kozasý yetiþtirip ipekli kumaþ, fýndýk aðaçlarýnda sepet yaparlar. Hasat ettikleri mýsýrý dere kenarýnda yaptýklarý ve ortaklaþa kullandýklarý su deðirmenlerinde öðütürler. Mýsýr ununda yapýlmýþ ve ‘’pleki(kesti) denen bir kap içinde piþirirler. Mýsýr ekmeði, DÝYAP GÖKDUMAN Duyduk duymadýk demeyin H amburg yabancýlar temsilciliðinin kaldýrýlmasý yabancýlara vurulan büyük bir darbedir. Hamburg’da böyle bir kurumun bulunmasý yabancýlar ve Almanlar için bir çözüm arama yeriydi. Bu kurum yabancýlarýn güvencesiydi, çünkü Hamburg’da yaþayan 272.000 bin yabancýnýn dara düþtükleri zaman baþ vurabileceði önemli bir kurumdur. Yabancýlar Danýþmanlýðý Devlet dairelerinden bilgi alma yetkisi olan tek kurumdur. Yabancýlarýn çoðu bu bilgiye sahip olmasalar bile, bu kurum onlara bir güvenceydi, onlar bu güvencenin farkýnda olmasalar bile Devlet dairelerinde çalýþan memurlar bunun farkýndalar ve yabancýlar Danýþmanlýðýnýn baþvurularýnda daha çok temkinli davranmak zorunda idiler. Yabancýlar Danýþmanlýðýnýn kaldýrýlmasýnýn nedeni Hamburg’daki tasarruf politikasýnýn olduðu söylense lahana, fasulye yemeði ve mýsýr çorbasý gürcülerin baþta gelen yemeðidir. Gürcüler arasýnda yardýmlaþma ve dayanýþmanýn en güzel örneklerinden ‘’imece’’ geleneði(Meci, nadi) yaygýndýr. Köylüler araba hayvanlarýyla birbirlerinin mecisine katýlýr, bir hanenin bir yýllýk odunu bir günde çekilir. Meci eden kiþi önceden yemek piþirir. vE meciye katýlanlara ikram eder. Gürcü kadýnlarý ‘’fistan’’ denen uzun etekli elbise ile üzerine çok kýsa ve dar bir yelek giyerler. Gürcü erkekleri baþlarýna sargý ve ‘’zýkva’2 denilen sarý þalvar giyerler. Evlenme 20-25 yaþlarýnda olur. Kýz verilirken genellikle karþýlýðýnda para alýnýr. Gelin evden çýkarken gelinin arkadaþý ya da kardeþi kapýnýn önünde durur. Bir armaðan ister. Oðlan tarafý bunu karþýlaman gelin evden çýkarýlmaz. Gelin evden çýkarýldýktan sonra ata bindirilir. Kadýn ve erkeklerden oluþan atlý-yaya topluluk eþliðinde damat evine gidilir. Damat evinde gelini kadýnlar karþýlar. Damat gelinin baþ örtüsünü kamasýyla açar ve evlenmemiþ de iþin gerçek yüzünün öyle olmadýðý, esas olarak yabancýlar politikasýnda yapýlan, entegrasyon karþýtý politika yapýlmasý ve burada yaþayan yabancýlarýn susturulmak istenmesidir. Bunun bir göstergesi de sadece yabancýlar danýþmanlýðýnýn kapatýlmasý deðil ayný þekilde yabancýlara hizmet veren kurumlardaki Sosyal Danýþmanlýk yerlerin paralarýnýn kesilmesi hatta bazý yaralarýn kapatýlmasýdýr. Bir yandan tasarruf yapýlmak istenirken, yabancýlara Sosyal Danýþmanlýk yapan yerler kapatýlýrken, diðer yandan Hamburg’daki polislerin sayýsýný artýrarak, çalýþma saatlerini yükselterek ve üniformalarýný deðiþtirerek oldukça büyük bir miktar parayý da israf edip tasarruf politikasýnýn dýþýnda býrakýyorlar. Anlaþýlan Hamburg’daki yeni Hükümet, þundan yola çýkmaktadýr; entegre olmuþ yabancýlarýn böyle yerlere ihtiyacýnýn olmadýðýnýn, yýllardan beri bu memlekette yaþayýp ta entegre olmayan yabancýlarýnda, olma niyetleri olmayýp bu memleketi terk etmeleri gerektiðini düþünmektedirler. Kýrk yýllýk göç süresince bu memleketi Almanlarla birlikte inþa eden yabancýlar, özellikle birinci nesil, aðýr þartlar altýnda çalýþarak, yaþamak zorunda kalmýþlardýr. Bu yaþam þartlarýnýn doðurduðu sorunlarla (saðlýk, sosyal ve kültürel) kendilerinin baþa çýkmalarý gerektiði bir kýzýn üstüne atar. Gürcüler düðün ve özel toplantýlarýnda ‘’horoni’’ (horon) dedikleri bir oyun oynarlar. Horon, genellikle üç kiþiyle oynanýr. Oyunda çabuk ve çevik hareket etmek esastýr. Dil Gürcü dili (Kartuli ena) Kafkas dillerinin Kartveli ailesine baðlý bir dildir. Kartveli ya da Güney Kafkasya dil ailesi Gürcüce, Megrelce, lazca ve Svaancayý kapsar. Gürcü alfabesinde beþ ünlü ve yirmi sekiz ünsüz harf vardýr. Din Gürcüler arasýnda Hýristiyanlýk 15.yy sonra yayýlmaya baþladý. Gürcülerin çoðunluðu Ortodoks olmakla birlikte bugün Gürcistan’ýn resmi dini yoktur. Bugün Anadolu’da yaþayan Gürcüler 16.yy’da Osmanlý’nýn Müslümanlýðý zorla yayma politikasýyla Müslümanlaþtýrýldýlar. Müzik Gürcü müziðinin kökenleri dinsel ezgilere ve halk þarkýlarýna dayanýr. Müzik gürcü halkýnýn yaþamýyla her zaman iç içe olmuþtur. Gürcü halký ‘ dideba’’ gibi en dokunaklý melodilerini günümüze kadar korumuþlardýr. Eskiden Batý Gürcistan’da hastalarý müzikle, çonguri sesleriyle iyileþtirme geleneði vardý. Gürcü müziðinde doli, çianuri, çongi, daire, diplipito, gibi yüz deðiþik çalgý bulunur. ve yardýma gerek görülmediði anlayýþýyla bu insanlar problemleriyle baþ baþa býrakýlmaktadýrlar. Þimdi anlaþýlan, yabancýlar kendi haklarýný almasýn diye, yardýmcý kurum ve kuruluþlarý ortadan kaldýrýp, bu ucuz iþçilerin, iletiþim ve savunma imkanlarýný yok ederek bu insanlarý bir nevi dilsizleþtirmektir. Hâl böyle olunca vatandaþlar arasýndaki eþitsizliði görmemek mümkün deðil. Kaldý ki devletin vatandaþlarýna karþý sorumluluklarýný yerine getirme mecburiyeti vardýr. Bunlarý yazarken aklýma bir fýkra geldi; Zamanýn birinde Hýristiyanlarla Müslümanlar arasýnda bir savaþ baþlamýþ. Müslümanlarýn en zayýf askeri çok gerilerde kalmýþ ve Hýristiyan askerlerine çok sinirlenip kendi kendine söyleniyormuþ... ah ulan ah! Þimdi þu anda onlarýn bir askeri elime geçse ben ne yapacaðýmý bilirim ona. Derken bir Hýristiyan askerinin daha önce oradan geçen Müslüman askerler tarafýndan bir direðe sýkýca baðlandýðýný görür. Oh ne güzel deyip ona yanaþýr. Aklýna birden Müslümanlýkta eli kolu baðlý, savunmasýz insaný öldürmenin günah olduðu gelir ama bir yandan da ben bunu çözersem bu benden daha kuvvetli beni öldürür diye düþünerek, bir yandan da Müslümanlýk kuralarý aklýnda çýkmýyormuþ. Bu kurallara göre önce adamý redaktion@dem-ajans.de HASAN AYDIN sayfa 8 haydin@dem-ajans.de Siyasi Rant B u kavram siyasi literatürde çok kullanýlan bir kavramdýr, bazý kavramlar artýk anlamýný yitirmiþtir. Çünkü çok dejenere edilerek özünden boþaltýlmýþtýr ve herkesin dilinden düþürmediði bir kavram haline gelmiþtir. Artýk birilerini rant’çý ilan etmek, kariyerizm, kompleks, siyasi hesap ve ideolojik kimliðini beðenmemek yeterlidir ve bizim ülkemizde genelde ideolojik kimliklerini sorgulayarak ve yanlýþlýklarýný söyleme gibi bir kültürün bunca yýllýk tarihimizde görmek mümkün deðil, bu tür örnekler olsa da genel kaideyi deðiþtirmez. Bugün Türkiye’de siyasi baþarýnýn sýrrý toplumun geleceðini düþünerek, sosyal devlet mantýðý içerisinde, deðiþen dünya, geliþen teknolojiye ayak uydurmayý düþünüp ve bu bunun siyasetini yapma deðil de, daha fazla kar, daha fazla iktidarda kalmanýn plan ve programlarýna baðlýdýr. Türkiye’de medyatik olmak, büyümek ve zengin olmak için siyasi abiye yada bir babaya sahip olmak gerekmektedir, baþka türlü ne siyaset dünyasýnda nede baþka dünyalarda (zekan ne olursa olsun) baþarý þansýn yoktur. Bilginin güç olduðu bir dünyada, bizim coðrafyamýzda güç yolsuzluk ve ranttýr. Büyük güçler bu kavramýn yerine terör kavramýný kullanmayý çýkarlarýna daha uygun bulmaktadýrlar. Büyük güçlerin çýkarlarýný dikkate almadan siyaset yapmak, hiçe sayarak uluslararasý politikalar yapmak neredeyse mümkün olmamaktadýr, birtakým ülkeler kendilerine göre biraz kiþilikli davranmak istedikleri için baþlarýna gelmeyen kalmadý. Türkiye gibi çok stratejik bir müttefiki olan, hiç bir siyasi kiþiliði ve kimliði olmayan bir ülkeyi bile bazen stratejik çýkarlarýna yararlý görmemektedirler, kaldý ki bu ülkeyi bu duruma getiren güçler de kendileridir ve bugün Türkiye’nin AB’ ye girmesine karþý olan sadece statükocu solcular deðil, ABD’de karþýdýr ve amacý Türkiye’yi geri býrakarak, sürekli bölgede kendi çýkarlarý için hizmet etmesini saðlamayý amaçlamaktadýr. Çünkü, çýkarlarý karþý olmayý gerektirir, statükocu solcularýn argümanlarý da bellidir, uluslararasý sermayenin önünü açacak ve geliþecek herhangi bir durumun faturasý emekçilere çýkartýlacaðý düþüncesiyle, ulus, devlet ve sýnýrlara sarýlmaktadýrlar. Sol düþünce Babasý olan Marx, Engels ve Lenin sýnýrlarý önemsemeden dünya emekçilerinin birliðinden bahsederlerdi. Öyle anlaþýlýyor ki bu düþünce babalarýnýn yerini baþka babalar esas alýnmaktadýr. Çünkü iktidara yaklaþmanýn yolu bundan geçmektedir. Bu da siyasi ahlak ve çýkar meselesidir. Konu rant olunca Türkiye’yi ve halkýný da anmadan geçmek haksýzlýk olur diye düþünüyorum. Çünkü bir toplum ektiðini biçer. Türk halký tercihini genelde saðdan ve ranttan yana yapýp, solu ve sol düþünceyi kendine düþman olarak görmektedir. dürüstlüðü aptallýk, dolandýrýcýlýðý, üçkaðýtçýlýðý uyanýklýk olan gören bir toplum ancak böyle bir tabloya layýk olabilir. Baþkalarýnýn haksýzlýklarýna karþý örgütlü olup ve kendi haksýzlýklarýný görmenin körlüðünü yaþamaktadýr. Dünya kupasýnda çeyrek finale çýkmalarýyla “Türkler geliyor,en büyük Türkiye baþka büyük yok” „kýskananlar çatlasýn“ sloganlarýyla dünyanýn her yerinde ayaða kalktýlar ve insaný tarihe götürüp o bilinen tarihi Çin settini hatýrlattýrdýlar. Tamda zamaný düþüncesiyle bu gürültü, çýlgýnlýk sevinç ortamýný hiç kimse görmez ve görse de halkýmýz alýþkýndýr mantýðýyla petrole yapýlan zamlar takip etti, nasýl olsa bu halka Türklüðü yeterlidir. Þarlatan Medyada „utanmaz Belçikalýlar Milli sevincimizi kursaðýmýzda býraktýlar“ safsatalarýyla bunu görmezden gelerek dikkatleri baþka yöne çekmeye çalýþtýlar. Peki neden bu zam, bu zulüm çarký, bu açlýk, bu yoksulluk görülmüyor, neden döviz karþýlýðýnda satýldýklarýnýn hesabýný sormasýný bilmiyorlar? Çetin Altan’ýn dediði gibi “bizim Türklüðümüz bize yeter“ evet özgürlüðe, demokrasiye, sosyal adalete, insanlýk ailesi içerisinde þerefli bir aile olarak yaþamaya ne gerek var? Türklük yeterlidir, halkýmýza ve halklarýmýza hayýrlý, uðurlu olsun... çözecek, sonra eline bir kýlýç verecek ondan sonrada „hamle et kâfir“ diyerek adamý öldürecek. Adamý çözerse, kendisinin öldürüleceðinin korkusundan dolayý, kendince bir çözüm bulur. Adamý çözmeden „hamle et kâfir“ deyip öldürürse Müslümanlýk kurallarýna aykýrý davranmýþ olmayacaðýný düþünerek adamý öldürür. Hamburg Hükümetinin durumu da fýkramýzýn kahramanýnýn tutumuna benzemektedir. Bir yandan herkese eþit davranýyorum diyeceksin, diðer yandan az sayýda var olan haklarý da kýsacaksýn. Biz yine Yabancýlar Danýþmanýnýn kapatýlmasýna dönelim. Yýlda ortalama 10.000 insana yardým eden, sorunlarýyla ilgilenen yabancýlar için sembolik bir anlamý olan, bu kurumun kaldýrýlmasýnýn nedeni sadece ekonomik tasarruflar deðildir. Ýþin gerçek yüzü, yabancýlar politikasýndaki paradijma’nýn yabancýlar aleyhinde deðiþtirilmesidir. Ýþin esas nedeni politiktir. Bunun doðru anlaþýlmasýný umar, yabancýlarýn , Alman demokratik kurum ve kuruluþlarýn bu konuda duyarsýz kalmamalarýný umarým. Saygýlarýmla... Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de ROPÖRTAJ Zuhal Olcay “Mutlaka terlemek, acý çekmek, çok emek sarf etmek gerekiyor” Röportaj Figen Genç Karþýmda bir tiyatrocu olduðu için verdiði cevaplarý yazarken ifadelerini, gülüþlerini, duygularýný eklemek istedim. Ama bunu yaptýðým zaman röportajý senaryolaþtýracaðýmý düþünerek vazgeçtim. Doðal bir sohbet ortamýnda geçti, kýsa olmasýna raðmen doyurucuydu. Daha hazýrladýðým pek çok soru vardý. Ama Zuhal Olcay’ýn þu dönemdeki çalýþmalarýný bir nebze de olsa da paylaþtýk. Her þeyden önce, kendi ifadesiyle hayatýnýn en yoðun döneminde uykuya bile zaman ayýramazken bize zaman ayýrdýðý ve sohbetimiz boyunca sergilediði içtenlik için kendisine çok teþekkür ediyorum. Beni mutlu eden bir sohbetti, çalýþmalarýný büyük bir zevkle ve gururla anlatýyordu. Röportajýmýzý, eþi Haluk Bilginer’le Kadýköy Moda’da açtýklarý Oyun Atölyesi’nde gerçekleþtirdik. Dinletisine siyah-beyaz ismini vermesine karþýn, Zuhal Olcay’ýn sanat yaþamý gökkuþaðýndaki gibi pek çok renk ve boyutu barýndýrýyordu. Sanatýn bir çok dalýnda aktif olarak yer alýyorsunuz, öncelikle son dönemdeki çalýþmalarýnýzla baþlayalým: Uzun zamandan beri en yoðun sezonumu yaþýyorum. Yaptýðým bütün iþler çakýþtý, ama bu çakýþma güzel, beni yormasýnýn dýþýnda... Tiyatro inþaatýmýz bitti. Bir yýla yakýn zamandýr uðraþýyorduk. Ayný dönemde televizyon dizisi sürdü, bir sinema filmi yaptým: adý “Hiçbir Yerdeki”, Eylül’de vizyona girecek. Film, festivalde oynatýldý, ben de bir ödül aldým. Bir taraftan Tiyatro’da “Siyah-Beyaz” isimli dinletimi yapýyorum, konserler var; bir taraftan Genco Erkal ve kadýn tiyatro oyuncularýyla “Nazým Hikmet’e Armaðan” adlý oyunu çalýþýyoruz. Festivallerde yer alýyor. Nazým Hikmet’in þiirlerinden oluþan çok özel ve güzel bir gösteri... Gerçekten ayný sahnede bir daha bir araya gelmesi güç isimler, hepimiz ayný sahnede olacaðýz. Yani inanýlmaz bir tempo. Uyumaya vakit bulmaya çalýþýyorum. Oyun Atölyesi’nde dinletiniz baþladý. “Siyah-Beyaz” isimli dinletinize geldim, çok beðendim; sanki tiyatral bir konsepti vardý, bu konsepti nasýl adlandýrýyorsunuz? Evet, bu Türkiye’de çok örneði olan bir þey olmadýðý için ne isim koyacaðýmýza karar veremedik. Tiyatral gösteri deseydik beklenti artabilirdi, çünkü yazýlý metin yok, þarkýlardan oluþuyor. Dinleti dedik ama sizin de dediðiniz gibi, dinletinin ötesinde þarkýlarýn sözlerinin oynandýðý, yorumlandýðý bir gösteri oldu. Özel bir isim hâlâ bulunabilir... Çok etkileyiciydi... Teþekkür ederim. Ben çok tat alýyorum sahnede bu iþi yapýyorken. Gerçekten müzik eþliðinde bir durumu oynamak çok zevk verici. Bu aldýðým zevk de seyirciye geçiyor herhalde... Türkiye’de bu tarz baþka çalýþmalar var mý? Yok. Dünyada örneði var mý? Dünyada belli konseptler altýnda var. Brecht’in þarkýlarýný, Milva yorumlar, ya da kabare þarkýlarýný Ute Lemper yorumlar. Birbirinden baðýmsýz ve temel bir konsept olmaksýzýn çok yaþama dair bir gösteri. Ben izlemedim, belki vardýr, ama Türkiye’de yok. Kýsaca sizin dilinizden özgeçmiþinizi alabilir miyiz? Ýstanbul’da doðup büyüdüm, Ankara Devlet Konservatuarý’nda okudum. Bir süre Ýzmir Devlet Tiyatrosundan çalýþtým, ama hayatýmýn büyük bölümü Ýstanbul’da geçti, çalýþmalarýný burada sürdürüyorum. Yani benim memleketim Ýstanbul. Peki niye Devlet Tiyatrolarýndan ayrýldýnýz? Bana yetmedi. Sadece o ailenin için de olmak bana yetmedi. Orada çok güzel günler yaþadým ve güzel iþler yaptým. Ama mesleki anlamda hep “daha daha” diyen bir insaným, bu hamurumda var, böyle hissediyorum. Hep amaçlarýma eriþtikten sonra yeni bir amaç, yeni bir hedef belirleyip onun peþinde koþtum. Amaçlar zaman içerisinde kendi tiyatromu kurmak, kendi iþimi oluþturmak, özgür çalýþmak olduðu için bu kararý aldým. Sinemaya geçmiþ olmamýn da çok büyük etkisi var. Sinemaya geçtikten sonra mý bu kararý aldýnýz? Tabii, tabii... Hoþ, güzel bir baþlangýç yaptým. Bir baktým ki sinemadan da çok tat alýyorum. O zaman Devlet Tiyatrosu beni böyle bir þey için baðlýyordu. Çünkü oranýn oyuncusu iseniz çok özgür olamayabiliyorsunuz. Bir röportajýnýzda ‘Tiyatro eðitimi almamýþ bir oyuncuyla ayný sahneyi paylaþma riskini göze alamýyorum’ demiþsiniz? Yo, yoo... Öyle bir þey yok. Eðitim çok önemli ama her þey de deðil... Sýrf tiyatro okulundan mezun oldu diye bir insan aktör olamaz. Ama eðitim olmazsa olmaz. Ýyi bir baþlangýç ve temel gereklidir. Sanatçýlar belli bir birikimden sonra (herkes için geçerli, deðil tabii) istemeseler de bir ekol oluþuyor... Oluþuyor tabii... Sanatseverlere göre siz de bir ekol yarattýnýz, bunu nasýl deðerlendiriyorsunuz? Çok teþekkür ediyorum. Bu nasýl bir iþ biliyor musunuz, öðrendikçe daha da yetersiz hissediyorsunuz kendinizi. Öðrendikçe korkularýnýz daha da artýyor, “ya baþaramazsam!” duygusunu yaþýyorsunuz. Bu korkularý hep yaþýyor musunuz? Sürekli korku deðil tabii... Zaman zaman müthiþ tatmin anlarý yaþýyorsunuz. “Ýþte tamam!” diyorsunuz, ama hemen arkasýndan “Þimdi ne olacak?” deyip, yeni bir öðrenme ve dönüþtürme sürecine giriyorsunuz. Sürekli bir yarýþ bu... Kahredici, ama çok zevkli... Gerçekten dünyanýn en güzel iþini yaptýðýma inanýyorum. Eðer hakkýný verirseniz, hiç ihanet etmiyor size. Gün gelir, an sevdiðiniz ihanet eder ama iþiniz asla size ihanet etmez, ona gereken özeni, ilgi ve sevgiyi gösterirseniz... Mutlaka karþýlýðýný alýyorsunuz, yeter ki onu nasýl geliþtireceðinizi bilin, öðrenin, araþtýrýn. Bu iþte sýradanlýða tahammülüm yok. Bu iþte adamsendecilik olamaz. “Ben yaparsam olur, ben yaptým oldu, yuttururum” olamaz. Mutlaka terlemek, acý çekmek, çok emek sarf etmek gerekiyor. O zaman alýyor insan karþýlýðýný. Dinletide de gördük, oldukça özel bir çalýþma olmuþ. Þarkýlarýn seçimi öyle yapýlmýþ ki, bir kadýnýn yaþadýklarýný sahnede gösteriyordunuz bize... Deðil mi, böyle geçiyor... Erkek izleyiciler de ayný duygularý paylaþmýþlar. Çok güzel þarkýlar... Selim Atakan’a da çok þey borçluyum. Bu þarkýlarýn hepsi albümlerinizde var mý? Hayýr, bir kýsmý yok... Son albümünüz “Baþucu Þarkýlarý”ndan da eserler seslendirdiniz. Baþucu Þarkýlarý nasýl oluþtu? O tamamen benim dýþýmda Ada Müzik ve Bülen Ortaçgil’in ortak kafalarýnda oluþmuþ. Þarkýcý düþünmüþler, Bülent Ortaçgil özellikle beni çok istemiþ, sað olsun... Ben de hayraným ona, taptýðým bir þarkýcý, daha doðrusu müzisyen... Bana geldiler, ben de kabul ettim. Ýçime sindi. Bence klasikleþecek Baþucu Þarkýlarý... bu kadar topluyor? Bir kere o çevreye yabancý bir insan, o çevrenin tanýmadýðý bir kadýn. Ama bir o kadar da içten, doðal. Öyle bir çevrede o insanlar tabii ki etkilenir. Bir de senaryo böyle... Çok güçlü bir kadýn imajý var... Hem çok güçlü, hem çok kýrýlgan. Bizle aslýnda çok denk düþen bir þey oldu. Bugüne kadar dizilere baktýðýmýzda, hayatla mücadele eden kadýn çok güçlüdür, hiç yanlýþ yapmaz. Olcay böyle bir kadýn deðil. Olcay’ýn yanlýþlarý da var, aðlayýp b a ð ý r a b i l i y o r, saçmalýyor, çok gerçek. Yaþamda hiçbir þey ak ve kara deðil. Hiç birimiz melek deðiliz sadece, þeytan deðiliz sadece. Olcay, yaþamýn içinde birisi. Yazarýn çok büyük etkisi var, oyuncular çok iyi seçildi. Eþiniz Haluk Bilginer’le okul arkadaþý olduðunuzu biliyoruz. Evlenmeye nasýl karar verdiniz? Derler ya aþk ilk bakýþtadýr veya tanýdýkça olur, sizinki nasýl oldu? Biz okuldayken çok iyi arkadaþtýk. Çocuktuk tabii, ben çocuktum, o gençti... Okulda fýrsatýmýz olmadý. Birbirimizi beðenirdik, arkadaþtýk ama flört edecek durumumuz olmadý, baþka flörtlerimiz vardý... Yýllar sonra karþýlaþtýk, ve iþte, baþladý... 80 sonrasý solcu kesimi anlatan Ali karakteri, son birkaç bölümde çok dramatize edildi. Ben dramatize edildiðine inanmýyorum, tam tersine Ali çok büyük bir travma geçirmiþ, belli ki iþkence görmüþ, çok içine kapanmýþ. O dönemden sonra Olcay’ýn mahalleye geliþiyle itici güç aldý, yeniden hayata döndü. Ali þimdi çok iyi, çok da güzel bir karakter bence. Ayrýca bir diziden de çok fazla þeyi düzgün beklememeli insan. Sanatçý olmanýz mý sizi yakýnlaþtýrdý? Þüphesiz onun da etkisi vardýr. Dünyaya, sanata bakýþýmýz, oyunculuk anlayýþýmýz Duygusallýðýn çok fala artmasý... Duygusallýðýn bazen dozunun kaçtýðý bölümler oldu, onu kabul ediyorum, çok örtüþüyor. Eðer bunlar uyuþmasa sanýrým birbirimizi pek taþýyamazdýk. Tabii ki sevgi, tabii ki aþk... Bunlar çok temel nedenler birlikteliðimiz için. haklýsýnýz, ama o da yazarýn tercihi. Özellikle Ali’nin hikayesini izlerken çok etkileniyorum. Bir röportajýnýzda yine “çok huzurlu bir yaþantýmýz var, ancak sanat bu huzurumuz bozuyor” demiþsiniz” bunu açýklar mýsýnýz? Bizim iþimiz insan... Biz insaný deþiyoruz. Karmaþýk bir varlýðý deþiyoruz, huzurlu olabilir miyiz? Çok zevkli bir huzursuzluk... Oyun Atölyesi’nin açýlýþýnda eþinizin de rol aldýðý “Erdemliler ve Günahkarlar”ý izledim. Oyun Atölyesi’nin sanat hayatýna baþlamasý sizin için ne ifade ediyor? Çok sevinçliyiz. Kendi adýma söyleyeyim, çok gururluyum. O kadar yorgunuz ki þu anda, yaza sevineceðiz... Asýl amaç burada çok güzel þeyler yapmak, burayý hep dolu görmek. Diziye geçmek istiyorum. Türkiye ve Avrupa’da çok izleniyor. Çok sevildi, ben de çok seviyorum. Hayatýmda uzun yýllardýr bu kadar severek bir televizyon iþi yapmamýþtým. Dizi yazýn bitiyor. Dizide Olcay’a bir çok erkek karakter aþýk. Nasýl bir karakter ki aþký çevresinde Haluk Bilginer de Tatlý Hayat dizisinde çok heyecanlý bir insan gibi görünüyor Evet, Haluk coþkuludur. Son olarak, beðendiðiniz ve etkilendiðiniz sanatçýlar kimler? Ýsim verebilir misiniz? Ben en çok Haluk’tan etkileniyorum. Haluk benim için çok iyi bir örnek. Onunla kýyasladýðýmda, o kadar çok oyuncu yok Türkiye’de. Ama Genco Erkal’ý çok seviyorum. Þener Þen’i sinemada çok beðenirim. Tiyatro’da Tilbe Saran çok iyi bir oyuncudur. Yýldýz Kenter’in bu mesleðe gösterdiði sadakat ve çalýþma azmi bence þapka çýkarýlacak bir þey. Ben bir de bütün tiyatrocu meslektaþlarýmý seviyorum. Tabii ki özellikle beðendiklerim var, ama tiyatro çok zor bir iþ çünkü. Ona ömrünü verenlerin önünde saygýyla eðilmek lazým. O sahneye çýkmanýn ne olduðunu ben çok iyi biliyorum. Aðýzlara pelesenk olmuþ bir laf “tiyatro tozu yutmak”... Öyle deðil iþte... Oraya her gece çýkýp iki saat orada o iþi saygýyla, tutkuyla, inatla yapmak çok zor bir iþ... O yüzden tiyatrocularýn hepsini çok seviyorum... redaktion@dem-ajans.de hukuk sayfa 9 Av. MUSTAFA DOÐAN Sevgili DEM Okuyucularý B u köþede sizlerin Türkiye’ye yönelik hukuki sorunlarýnýza yardýmcý olmaya çalýþacaðým. Neleri cevaplandýracaðýmý ise sizin sorularýnýz belirleyecektir. Bana gelen sorularýnýzýn cevaplarýný ben daha da genelleþtirerek cevaplandýrmaya çalýþýyorum ki , benzer sorunlarý bulunan vatandaþlarýmýzý da aydýnlatabilmiþ olayým. Avrupa tarzýnda bizden farklý olarak hukuki iliþkinin baþlangýcýnda Avukat görüþü alýnýr ve böylece insanlar kendilerini hukuken güvenceye alarak ileri de doðabilecek uyuþmazlýklarý önlemeye çalýþýrlar. Bu nedenle hukuki olduðunu düþündüðünüz her konuda öncelikle Avukat görüþü almanýzda fayda var. Böylece hem ileride doðmasý muhtemel birçok sorunu önlemiþ olursunuz hem de bu sizin için daha ekonomik olur. Ben bu yazýlarýmda DEM okuyucularýný hukuken bilgilendirmeye ve sorularýný cevaplamaya çalýþacaðým. Hamburg’dan bir okuyucumuz, kiracýlarý ile sorunlarý olduðunu, yýllarca çalýþýp bir bina satýn aldýðýný, 5 daire ve bir iþyerinin kirada bulunduðunu, her sene Türkiye’ye izne gittiðinde kira alacaklarýnýn düzenli olarak hesaba yatmadýðýný, kiracýlarla aylýk kira bedeli, çevre temizlik vergisi, elektrik ve su paralarý konusunda sýkýntýlar yaþadýðýný, kendisine ait binadaki bir daireyi izin dönemlerinde kalmak için boþaltmak istediðini ancak tahliyenin zor olduðunun kendisine belirtildiðini bu konularda ne yapabileceðini sormaktadýr. Deðerli okuyucular ilk olarak þunu belirteyim ; kiracýnýzla mutlaka aranýzda bir kira kontratý yapýn ve bunu mümkünse bir avukat eliyle yapýn.Çünkü mahkemelik olduðunuzda bu kontrat ana delil olacaðýndan iyi bir kontrat çok önemli.Yine bu kontratta kiraya verdiðiniz evde yada iþyerinde kimlerin oturacaðý , ne iþ yapýlacaðý , kira miktarý artýþ þartlarý ve bunun gibi maddelere dikkat edilmeli.Ve en önemli unsur elektrik ,su ,kapýcý parasý ödemeden evi boþaltan kiracýnýn bu borçlarýný ev sahipleri ödemek zorunda kaldýðýndan gerek kontrata yazarak ve gerek gayri menkulü kiraya verirken kiracýnýn bu kurumlarla sözleþme yaparak elektrik ,su saatlerini kendi üzerine almasýný saðlayýn.Çöp vergilerinin düzenli yatýrýlmasý emlak vergilerinin takibi de ,kiralarýn zamanýnda yatýrýlýp yatýrýlmamasýna dikkat edin. Tüm bu iþlemlerinizi Türkiye’deki bir yakýnýnýza yaptýrmaya çalýþtýðýnýzý görüyorum ancak bu yakýnýnýz hukukçu olmadýðý sürece sorunlarýnýzýn bitmediðini anlýyorum.Bu nedenle bir avukat ile kiracýlarýnýzýn takip edilmesi konusunda anlaþmasýnda fayda var. Ve kiracýnýzla olduðu gibi avukatýnýzla da mutlaka aranýzda bir sözleþme yapýn. Kiracýyý tahliye etmek bakýmýndan, yasa zorunlu ve devamlý ihtiyacý tahliye sebebi kabul ederken, Yüksek Mahkeme(Yargýtay Hukuk Genel Kurulu 1992/6-481 Esas ve 1992/603 Karar) aldýðý bu kararla ; “Türkiye’ye kesin dönüþ yapmadýðý her yýl Türkiye’ye iznini geçirmek için geldiði ve geçici bir ihtiyaç olduðu iddiasýna raðmen temel hak ve hürriyetlerden olan mülk edinme hakkýnýn özünün zedelenmemesi ve mal sahibinin otel motel gibi yerlerde kalmasý hem külfetli olacaðýndan ve hem de yurt ve akraba özlemi duyacaðý, çocuklarýnýn da mümkün olduðu oranda vatanýndan ve Türk örf ve geleneklerinden kopmamalarýný arzu edebileceði gayet doðal görülmelidir.” Den bahisle kýsa süreli ihtiyacý da bir tahliye sebebi sayarak yurt dýþýnda yaþayan ve kýsa süreli Türkiye’ye gelen vatandaþlarýmýzýn hakkýný korumuþtur. Dolayýsýyla bu karar doðrultusunda tahliye davasý açýp sonuçlandýrmanýzda mümkün olacaktýr. Hukuki olan tüm soru ve sorunlarýnýz için bize her zaman aþaðýdaki adres ve telefon bilgilerimizden ulaþabilirsiniz. ADRES: Millet Cd. S.Sinan Sk. No : 55/5 Haseki / ÝSTANBUL / TÜRKÝYE TEL: 0090 212 621 73 60 / 61 / 62 / 63 FAKS: 0090 212 621 79 68 E MAÝL: doganm@ttnet.net.tr Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de Karacaoðlan Türkische Volksdichter. Er wirkte in der türkischen Volksdichtungstradition bahnbrechend, in dem er eine eindrucksvolle Sprache und Gefühlswelt erschuf. Es wird vermutet, dass er im Jahre 1606 geboren und 1679 oder 1689 gestorben ist. Es gibt über sein Leben keine eindeutigen Informationen. Nach den Uhtersuchungen und Nachforschungen, die bis jetzt erstellt wurde, lebte er im 17. Jh. Es wurden verschiedene Ansichten über seinen Heimatort vorgelegt. Von manchen wird behauptet, daß er in der Nähe von Kozanberg in dem Dorf Varsak (Farsak) der zur Kreisstadt Bahçe gehört, geboren sei. Die Barak Turkmenen aus Gaziantep und auch die Çavuþlu Turkmenen die im Kreis Musabeyli von Kilis leben, behaupten daß Karacaoðlan zu ihren Sippen angehöre. Nach einem anderen Gerücht soll er von der Dorf Gökçe sein, dass an der Kreisstadt Feke von Kozan liegt. Der Sippe Karakeçili, dem in West- Anatolien leben, zählen ihn von ihnen. In den Dörfern von den Kreisstädten Silifke, Mut und Gülnar von Mersin werden behauptet, dass er aus diesen Gegenden sei. Nach einem Legende wird behauptet, dass er aus Belgrad sei. Was man aus diesen Informationsquellen und seinen Gedichten erfährt, ist, dass er in Çukurova geboren und unter den Sippen aus diesem Gegend gelebt hat. Sein Name wurde in manchen Quellen als Ýsmayil und in manchen seine Gedichte als Halil und Hasan genannt. Nach den Erinnerungen von Hacý Hamdi Efendi aus Akþehir soll Karacaoðlan als Weise aufgewachsen sein. Aus dem Angst heraus, dass er mit einem häßlichen Mädchen vermählt werden können, oder dass er wie sein Vater als lebenslange Soldat in die Arme aufgenommen werden könnte und wegen der Meinungsverschiedenheiten mit der Kazanoðullarý, die in diese Zeit Lehnsherrn in Çukurova waren, zog er in seinen jungen Jahren in die Fremde. Es gibt Gedichte von ihm von denen hervorgeht, dass er seine beiden Schwestern mitgenommen hat und das er nach Bursa sogar nach Istanbul gegangen sei. Wiederum geht von diesen Gedichten hervor, dass er sich in Bursa niederliess und Familienvater wurde und sogar Kinderverlusst erlitten hat. Es wird angenommen, dass er verschiedene Städte Anatoliens durchquerte, sogar die europäische Seite des Landes durchstreifte, ausserdem nach Ägypten und nach Tripolis gegangen wäre. Den grössten Teil seines Lebens verbrachte er in der Gegend Çukurova, Maraş und Gaziantep. Wie sein Geburtsort wird auch seine Sterbeort nicht genau gewusst. Es wird aus seinen Gedichten ersichtlich, dass er sehr lange gelebt hat. Nach den Erinnerungen von Hacý Hamdi Efendi ist er mit sechsundneunzig Jahren in Cezel Plateau gestorben. Nach den letzten Befunde wird angenommen, dass sein Grab an der Karacaoðlan Hügel bei dem Dorf Çukur, im Stadtkreis Mut des Stadtes Içel liegt. Karacaoðlan lebte in einer Zeit, wo im Osmanischem Reich wirtschaftliche Krisen und innere Unruhen herrschten. Die Quellen seine Gedichte bilden, die Traditionen der Nomadengesellschaft in dem er geboren und gelebt hat, die Natur in dem er lebte und als Heimat betrachtete. Durch die Vereinigung von den Lebens, Gefühls und Denkeigenschaften der turkmenischen Sippen, die in der Gegend von Südost- Anatolien, Zilizische Ebene, Taurus und Gavurberge lebten und durch seiner eigener Individualität entstand eine ganz neue Darstellung der wandernden Volkssänger-Literatur. In seinen Gedichten nahm die Schmerzen des anatolischen Volkes (im 17. Jh.), die Armut, der Not und die Hilflosigkeit des Nomaden Lebens kein Platz ein. Die Grundthema seine Gedichten sind Menschengewandtheit, Natur und Liebe. Die anderen Themen, die in der Ganzheit der Gedichte erscheinen sind Trennung, Fremde, Heimweh und Tod. Er bringt seine Einfühlungen in einer rationalistische Art in die Sprache. Er legt seine Gedanken mit eine offenen und verständlichen Sprache vor. In den Gedichten, in denen die Themen wie Schmerz, Trennung und Tod bearbeitet werden, fällt seine Eigenschaft auf. Er lehnt sich mehr an die Wirklichkeit als an dem Traum an. Sein Ausgangspunkt ist die Gelebtheit. Seiner Meinung nach sollte der Mensch solange er lebt, von dem Leben nehmen was er nehmen kann, und sein Herz nach Lust und Laune amüsieren. Die Quellen seine Lebensfreude sind, seine Verliebtheit an die Geliebte, an die Liebe und an die Natur. Er lobt die Schönen und die tapferen, er ruft an die Berge, von dem er weiß das sie seine Vertrauter sind, zu. In dem Kern seine lyrischen Gedichte liegt die Besonderheiten der fühl- und Denkvermögen seines Volkes. Der unvermeidliche Teil eines Nomaden Lebens, die Natur, bildet das hauptsächlichste Thema seine Gedichte. Er bringt die Natur in der er gelebt hat, die Gegend die er durchstreifte, in eine prachtvolle Art zu Sprache. Die Natur, den er als sein Freund, als sein Bruder annimmt und die er mit den Geliebten gleichwertig sah, mit dem er ineinander lebt, ist für ihn bedeutungsvolle als ein Platz in dem er lebt. Ein andere wichtige Grundthema seine Gedichte ist, die Vorhandensein der Liebe die sich mit Naturvergleichung verschönt. Die Freude die mit ihr gelebt wird, die Schmerzen die sie mit sich bringt, werden mit der Natur verteilt. Die Geliebter ist der unzertrennliche Teil der Natur, in seinen Gedichten. Es wird in seinen Gedichten von Zeit zu Zeit zu den Themen Heimweh und Tod begegnet. Er bringt die Trennung von seinen Geliebten, von seiner Stadt, von Wohnstädten seine Nomadenfamilie zur Sprache, und beklagt sich. Der Tod ist ein Kummer den er mit der Trennung und Armut gleichwertig hält. Neben dem Thema Natur verwirklicht den wahren Kernpunkt seine Gedichte die Begriffe Liebe/ Geliebte, außerdem werden diese Begriffe abgesehen von den traditionellen Formen ausgesagt und bearbeitet. Für ihm ist die Geliebte kein Wesen der erträumt wird, DEUTSCH redaktion@dem-ajans.de sayfa 10 Keine Mehrheit im Bundesrat für 6. HRG-Novelle (17. jh.) mit tausendundeiner Träumen erschaffen, mit der Hoffnungslosigkeit der Unerreichbarkeit seinen Namen Gedichte erdichtet werden, sondern befindet sich mit dem Natur und Mensch Verhältnissen vermengt. Er gibt sie, ohne sie von den Leben und von dem Verhältnissen abzusondern wieder. Erst Mal werden in seinen Gedichten die Namen der Geliebten genannt: Elif, Anþa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice... Karacaoðlan hat manchen von diesen bei der Austrittspunkt einer Quelle beim Wasserfüllen gesehen, manchen begegnete er auf dem Weg zum Wasser holen, mit Henkeln auf den Schultern, und den manchen bei der Buttern und Teppich Weben gesehen und sich verliebt. Sein Herz blieb nicht nur bei einem Schöne, er bindet sich nicht zu einem. Die deutlichste Seite, die in seinen Gedichten wiederscheint, ist die Schützenjägerei, seine Gefühlswelt und dessen Wiedergabe in seinen Gedichten. Die Sinnlichkeit erscheint in seinen Gedichten als Tatsache der Lieben und einander lieb haben. Es werden die Motive wie frisch und gesund aussehende Geliebte, Sexualität noch betonte und nimmt in seinen Gedichten einen eindrucksvollen Art Platz ein. Seine Anschauungs - Art zu Liebe und zu Frau, bringt dem Liebeslyrik eine Neuigkeit und trägt in diese Tradition eine wirksame Besonderheit zu. Auch wenn der Begriff Gott und die Thema Religion bei seinen Gedichten keine wichtige Rolle gespielt haben, brachte er in seinen Annäherungen zu dieses Thema einen anderen Blickwinkel und wurde bei den nächsten Generationen wirksam und wegweisend. Karacaoðlan hat sich in der Sprache und Metrum gegen die Zeitgenössischen Volksdichtern und von den Einfluss der Diwanliteratur ferngehalten. Er hat mit der täglichen Sprache der Südost-Anatolischen Menschen aus dieser Zeit geschrieben. Die Zahl der Wörter aus arabisch und persisch, sind sehr gering. Aber die regionale Sprache dieser Gegend gebrauchte er sehr häufig. Er hat durch die ihm eigene Ausdrücken und Vergleichungen eine eigene Gedichtswelt erschaffen. Das gibt seinen Gedichten ein andere Farbton. Manchen diese Wörter benutzte er, wie es in der Volksmund lebt, oder mit Veränderung ihre Aussagen der er benutzte sie mit veränderten Bedeutungen. Karacaoðlan benutzte den Halbreim des traditionellen Volksdichtung und in den verschiedenen Stellen die Alliteration. Er schrieb mit 11ver Silbenversmass (6+5) und 8‘er (4+4) Silbenversmass feste Formen. In manchen seiner Gedichten wendete er, sich um die Silbenharmonie zu bekommen, an den Silbenfall. Die Metapher und Inhalt den er reichlich benutzte, sind die wichtigsten Bestandteile seine Gedichte, die sie so bedentend werden ließ. Eine der wichtigsten Bestandteil seine Gedichte sind, das sie sehr nah zu Singgedichte „mani“ (volkstümliche Gedichte in Vierzeilen zu je 7 Silben, mit der Reimschema) eine Art Volksgedicht, stehen. Die Volksliedarten wie Koþma, Semai (vierzeilige Gedicht- und Liedform der türk- Volkslited.) varsaðý, (türk- Liedform- nach dem Nomadenstamm der Varsak benannt.) und türkü nimmt einen wichtigen Platz in seinen Gedichten. In jeden diese Gedichte benutzte er eine offenen, verständlicherweise empfindlichen, inhaltsreichen Darlegungseinheit, gebildet. Er wurde von Volksdichtern Pir Sultan Abdal, Âþýk Garip, Köroðlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet beeinflusst, und er hat wiederum die zeitgenössischen Dichter wie; Aþýk Ömer, Aþýk Hasan, Aþýk Ismail, Katibî, Kuloðlu, Gevheri sowie die Dichter der 18. Jahrhundert Dadaloðlu, Gündeþlioðlu, Beyoðlu und Deliboran und die Dichter des 19. Jahrhundert Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şems‘î und Yeşilabdal beeinflusst. Nachhinein hat er sowie die Dichter der Meşrutiyet sowohl auch die Dichter der republikanischen Periode beeinflusst, die von der Volksliteraturtradition ihre Nutzen gezogen haben. Unter diesen Dichtern kann man R.T. Bölükbaþý, F.N. Çamlýbel, K.B. Çaðlar, A.K. Tecer und C. Külebi aufzählen. Es wurden bis heute über fünfhundert Gedichte von Karacaoðlan untersucht und zusammengestellt, die seit 1920 in den geschriebenen Nachlassen gefunden wurde. Nach einer langen Reise bin ich zu einem schwarzen Stein gelangt. Hast mich ins Sehnsucht gestoßen nach meinem Stammbruder Was ist den Grund für die Bluttropfen, die aus meiner Augen fließen Die Trennung, die Armut, der Tod Manche Herrscher hat er von der Thron entfernt Von vielen hat er das Rosengesicht verwelken lassen So manche hat er zum unwiederbringlichen Weg geschickt Die Trennung, die Armut, der Tod Karacaoðlan sagt, ich habe mich niedergelassen, ich kann nicht übersiedeln Bitter ist der Todestrunk man kann nicht trinken Ich habe drei Kummer, man kann sie nicht voneinander auswählen Die Trennung, die Armut, der Tod (Karacaoðlan) Ich bin nackt gekommen, ich gehe wieder nackt fort Hab ich eine Verfügung für die nicht sterben Der Todesengel ist gekommen und verlang mein Leben Hab ich die Kraft um dieses Leben zu geben Sie auferstehen sie auferstehen sie kommen Sie stehen vor dem Jüngstengericht ehrerbietig Sie erschrecken und sagen dass Räuber da sind Hab ich den Seiden geladene Karawane Wen du ein Mann bist, dann bring deine Tapferkeit hervor Allmächtige Gott, lass meine Mangelhaftigkeit genügen Sie sagen mir, ich soll die Last des Kummers forttragen Hab ich die Kraft diesen Last fortzutragen Karac‘oðlan sagt, sie preisen meinen Namen Die Zucker, die wir gegessen haben, wurde zu Gift Sie schreiben zu, dass wir die schönen Lieben Hab ich einen anderen Geliebte als der Herrgott. (Karacaoðlan K eine Mehrheit im Bundesrat für Hochschulrahmengesetz (HRG) Der Bundesrat hat in seiner Sitzung vom 21. Juni 2002 dem Gesetz zur Änderung des Hochschulrahmengesetzes seine Zustimmung verweigert. Gegen die 6. Novelle des HRG, deren Zustimmungsbedürftigkeit vom Vermittlungsausschuss nicht bestätigt wurde, legte der Bundesrat vorsorglich Einspruch ein. Die Änderung des Hochschulrahmengesetzes hatte der Bundesrat wegen der seiner Ansicht nach fehlende Gesetzgebungskompetenz des Bundes kritisiert. Des weiteren hielt er das Gesetz für grundlegend überarbeitungsbedürftig. Noch eine Anmerkung: jetzt muss das Gesetz doch nochmal in den Bundestag, da Einspruch eingelegt worden ist. Dort kann der Einspruch allerdings mit einfacher Mehrheit überstimmt werden. Dann wäre es erst mal durch, würde nach der Unterzeichnung von Bundespräsident Rau aber wohl vors Bundesverfassungsgericht gebracht werden. Es ist bitter, dass sich vor allem die unionsgeführten Bundesländer immer noch auf ihren antiquierten Kulturföderalismus stützen und keinerlei inhaltliche Begründung für ihre Ablehnung anführen. Deutliches beispiel hierfür ist auch die PISA-Debatte. Hintergrund: Gebührenwildwuchs Nach der Verabschiedung der 6. Novelle des Hochschulrahmengesetzes (HRG) durch den Bundestag ist das Tor zur Gebührenerhebung an den Hochschulen nun bundesweit aufgestoßen. Die rot-grüne Bundesregierung hat damit entgegen ihrer Wahlversprechen von 1998 nicht der schwarzgelben Gebührenflut Einhalt geboten, sondern die schwarzgelben Gebührenmodelle in ein Bundesgesetz gegossen. Mit der getroffenen Regelung können sich die StudentInnen nicht einmal mehr sicher sein, ihr Studium bis zum ersten berufsqualifizierenden Abschluss gebührenfrei abschließen zu Gebührenwildwuchs II Es sind jedoch nicht nur so genannte Langzeitstudiengebühren, in angeblich geringer Höhe von ca. 500 Euro pro Semester mit denen die StudentInnen belangt werden. ausgesetzt sind. Die Verhandlung läuft noch. In Nordrhein-Westfalen wird darüber laut nachgedacht. Dabei ist die Rechnung sehr einfach. Beispielsweise gibt es in Nordrhein-Westfalen ca. 500.000 StudentInnen. Das macht satte 50 Millionen Euro pro Jahr, die dazu genutzt werden, um den Landeshaushalt zu sanieren. Die StudentInnen sollen jetzt dazu beitragen, ein Loch von 1,4 Milliarden Euro zu stopfen, die Nordrhein-Westfalen nach Steuergeschenken an Unternehmen fehlen. Gebührenwildwuchs und kein Ende können. Das Gesetz sichert nur den gebührenfreien Zugang zum Hochschulstudium, jedoch nicht den gebührenfreien Abschluss. Die Ausnahmeregelungen gehen sogar soweit, dass allgemeine Studiengebühren möglich wären. StudentInnen, die aus unterschiedlichsten Gründen etwas länger für ihr Studium brauchen, können nun mit Strafgebühren, den so genannten Langzeitstudiengebühren, belastet werden. Zudem erlaubt die Novelle die Einführung einer nachfrageorientierten Bildungsfinanzierung in Form von Studienkonten oder Bildungsgutscheinen. Diese leisten nicht nur einen Vorschub für die völlige Marktanpassung des Studiums, sondern bieten eine Steilvorlage für allgemeine Studiengebühren. Nach dem jetzigen Stand der Dinge werden Studienkonten und Bildungsgutscheine bei ihrer Einführung die selbe Form wie Langzeitstudiengebühren unter einem anderen Namen darstellen. Die Strafgebühren bedeuten einen ersten Schritt bei der Aufkündigung des sozialen Grundkonsens, dass alle unabhängig von ihren sozialem Hintergrund die selben Chancen und Rechte beim Zugang zu Bildung haben sollen. Schon jetzt sind immer weniger StudentInnen aus den unteren sozialen Schichten an den Hochschulen zu finden, und die Rahmenbedingungen verschlechtern sich ständig. Die jüngste BAföG-Reform hat nicht zur grundlegenden Verbesserung der Situation beigetragen. Damit schwinden auch die Chancen für zukünftige Generationen von StudentInnen auf ein gebührenfreies Studium. Eine Rückkehr zum elitären Hochschulsystem zeichnet sich ab. Den StudentInnen wird das Geld auch mit vielerlei Verwaltungsund Benutzungsgebühren aus den Taschen gezogen. Immer mehr Angebote des Hochschulsports oder des Studium Generale werden oder sind bereits nur noch kostenpflichtig „konsumierbar“. Eine weitere Form der Gebühren sind die so genannten Einschreibeoder Rückmeldegebühren. Dabei müssen alle StudentInnen einen Betrag von 50 Euro gemeinsam mit dem Sozialbeitrag für das Studentenwerk und – falls vorhanden – für die Verfasste StudentInnenschaft und das Semesterticket überweisen. Die Einschreibe- oder Doch das ist erst der Anfang. All diese Formen von Gebühren, seien es Langzeitstudiengebühren oder Verwaltungsgebühren, sind Gebühren in einer verhältnismäßig geringen Höhe, die angeblich individuell zu verschmerzen sind. Diese Gebühren dienen dazu, in der Bevölkerung die Akzeptanz für die Einführung von allgemeinen Studiengebühren zu schaffen. Schon jetzt liegen weitergehende Pläne auf dem Tisch. Gerade erst ist ein in aller Heimlichkeit ausgearbeitetes angebliches Denkmodell bekannt geworden, bei dem alle ab dem ersten Semester Studiengebühren von 6.000 bis zu 12.000 Euro pro Jahr zahlen müssen. Um eine soziale Selektion zu vermeiden, Rückmeldegebühren wandern direkt in den Landeshaushalt, meist um Finanzlöcher zu stopfen. Die FinanzministerInnen der Länder haben die StudentInnen als lohnende Einnahmequelle entdeckt und die WissenschaftsministerInnen lassen sich bei dieser Abzocke wissentlich übertölpeln, um ihrerseits mit weiteren Gebührenmodellen regulierend in das Studium einzugreifen. In Ländern wie BadenWürttemberg, Niedersachsen oder Berlin gibt es bereits verschiedene Formen so genannter Verwaltungsgebühren, wobei sie in Baden-Württemberg nach einer Klage der StudentInnen gerade preist dieses Denkmodell ein elternunabhängiges Stipendium an, das sich auf den zweiten Blick als Darlehen erweist, welches verzinst wird und nach dem Studium einkommensabhängig zurückgezahlt werden muss. Für BAföG-BezieherInnen bedeutet dies nach Ende des Studiums einen Schuldenberg – Studiengebühren plus BAföG-Schulden - im mittleren bis oberen fünfstelligen Bereich, für alle anderen geringfügig darunter. Ein Studium wird immer mehr zu einem Privileg Besserverdienender und zu einem abschreckenden sozialen Risiko für Menschen aus Familien mit geringen Einkommen. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de KÜLTÜR-SANAT Berlin’de Kürt Film Festivali NURAN MARAÞLI Merhaba, Bir süredir DEM Gazetesinde yazmayý düþünüyordum. DEM‘le buluþmamýn nedenlerinde biri; son sayýlarda kadýn arkadaþlarýn sayýsal olarak çoðalmasýdýr. Yayýn hayatýna baþladýðýndan bugüne kadar her aþamasýnda ve özellikle mutfaðýnda emek veren Hatice arkadaþ olsa da, hem gazetenin her sayýda kendini yenilemesi, hem de yazar kadýnlarýn artmasý sevindirici. Nereden baþlayayým kararsýzlýðý yazmamý geciktirdi. Aslýnda yazýlacak onlarca konu var ama, yine de hemen ha deyince yazýlmýyor. 7-16 Haziran tarihlerinde gösterime giren ve Berlin‘de ilki baþaran BERLÝN 1.KÜRT FÝLM FESTÝVALÝ beni oldukça heyecanlandýrdýðý için hemen yazmaya koyuldum. Bilindiði gibi Berlin, film festivalleri bakýmýndan önemli bir merkez. Geçtiðimiz aylarda Stocholm‘de de bir Kürt Film Festivali düzenlenmiþti. Yine Almanya‘nýn Frankfurt kentinde 24 Mayýs-2 Haziran tarihleri arasýnda Alman Film Müzesinde 19 filmden oluþan 1.Kürt Film Festivali izleyicileriyle buluþtu. Günümüze kadar Kürtlerin yaþamlarýyla ilgili bir çok þey yazýldý, araþtýrýldý, film konusu yapýldý. Özellikle de kýrsal yaþamý ve gelenekgörenekleri konu alan bir çok film gerçekleþtirildi. Yine Yeþilçam‘da birçok Kürt insaný yetenek ve baþarýlarýndan ötürü ün yaptý. Ancak bugüne kadar Film Festivali olarak hiç düþünülmedi, belki de düþünüldü mevcut koþullar elvermedi. Sessizliðin Sesi Sonuçta geç de olsa bu tür etkinliklerin yapýlmasý hem sevindirici, hem de onur verici. 7-16 Haziran 2002 tarihleri arasýnda Yýlmaz Güney‘in anýsýna düzenlenen ve Berlin‘de yapýlan 1. Kürt Film Festivalinde 10 tanesi ilk kez olmak üzere toplam 30 Kürt filmi (veya Kürtler üzerine yapýlan film) gösterime girdi. Festival, Bahman Ghobadi‘nin Demek Ji bo Hespên Serxweþ/Sarhoþ Atlar Zamaný filminin galasýyla açýlýþ yaptý. Açýlýþta bir konuþma yapan Ghobadi,“bu festivalin kendisi için Cannes‘ten daha önemli olduðunu“ belirtti. 500‘ün üzerinde bir davetli topluluðunun katýldýðý açýlýþ galasý Kürt sanatçý, kültür ve siyaset adýmlarýyla, dostlarýnýn buluþtuðu bir þenliðe dönüþtü. Festivale birçok film yönetmeni, senarist ve sinema emekçisi misafir olarak katýldý. Yönetmen Ghobadi ile yapýlan söyleþinin ardýndan geç saatlere kadar süren kokteyl, genç Müzisyen �ener‘in güzel sesi ve farklý yorumlarýyla geceyi daha da renklendirdi. Filmlerin gösterildiði sinema Filmkunsthaus Babylon. Hemen salonun giriþinde sinemanýn tarihsel önemini açýklayan küçük bir yazý asýlý. Rudolf Lunau isimli KPD üyesi, 19331934 yýllarýnda anti-faþist direniþ OZAN ÞAH TURNA Dünyamýzý “güzellik” kurtaracak D ünyamýzý „güzellikler kurtaracak! Beyin ve yürek güzelliði; ekmek ve sudan daha önemlidir...Zira, „ek-meksiz ve susuz ölürüz“. Ancak,güzelsiz-güzelliksiz hayvanlaþýrýz!..Oysa,“ölmek, hayvanlaþmaktan daha önemlidir“...diyor Dostoyevski...Ne kadar özlü ve de sözlü bir deyimdir. Sevgili yaþamý ve dostluðu paylaþanlar; sevmek ve sevilmek gerek. Ýþte, aþta, seviþte...Kucaklaþmak gerek. Dar çember gibi kendi alanýmýzda takýlýp kalmak; geniþ alanlarý kapatýr.Ufkumuzu daraltýr, dünyamýzý karartýr! Dünyamýzda ki bunca adaletsizliklerin, haksýzlýklarýn,sömürü ve baskýlarýn kökeninde sevgisizlik ve paylaþým kültürünün geliþmediðinin de önemli bir rolü olsa gerek. Ýnsaný „insan yapan“ deðerlerin temelinde sevgi ve özgecilik yatar. Sevginin ve dostluðun-paylaþýmýn olmadýðý tüm öðeler birer robottan farksýzdýrlar! Sevgi ile hercümerç olmayan hiç bir sistemler grafiði mutlu toplumlar ve bireyler yaratamazlar! Yaþamý ve dostluðu paylaþmak adýna... Turnalarýn kanadýnda sevgilerimi yolluyorum! Bir yapýtýmýn dizeleri ile siz „Sevgili Okuyucularýmý“ selamlýyorum... SEVDA ZARFINA KUÞ OLSAM!... Gökte Turnalar misali Sevda zarfýna KUÞ olsam! Mazlumlara güneþ eli Zalime boran KIÞ olsam... Dadaloðlu otaðýnda Sarmaþ oldum yataðýnda Bugünler yol kavþaðýnda Yarýna Umut DÜÞ olsam çalýþmalarýný burada sürdürmüþ. Yýllar sonra Kürt film festivaline de ev sahipliði yapan bu tarihi yapý hem mimari, hem de gerçekleþtirdiði anlamlý gösterilerle oldukça sýcaktý. Festival boyunca filmlerin yanýsýra 10.6.02-14.6.02 tarihleri arasýnda „Yýlmaz Güney ve Sinemasý, Diaspora‘da Kürt Sinemasý ve Kürt Sinemasý“ baþlýklý tartýþmalý seminerler verildi. Seminerler de filmler kadar ilgiyle izlendi. Her filmin ya yönetmeni ya da rejisörü festivalde yer aldý. Bahman Ghobadi‘den Nizamettin Ariç‘e, Mano Xalil‘den Mehmet Aktaþ‘a, Ahmet Soner‘e kadar hepsi izleyicilerin sorularýný yanýtlayarak sýcak ve güzel bir ortam oluþturdular. Bir Kürt tiyatro sanatçýsýnýn sohbet sýrasýnda dediði gibi, Festivalin müdavimleri olarak biz orada küçük bir aile oluþturmuþtuk. Filmlerin hepsini olmasa da çoðunu izledim. Filmlerimiz bizi anlatýyordu; sürgün, göç, parçalanmýþlýk, savaþ, mültecilik, gözyaþý.... Yani biz Kürtlerin gerçekliði. Festivalde uzun metrajlý filmlerin yaný sýra, kýsa metrajlý belgesel ve dokümanter filmler de yer aldý. Bunlarýn içinde beni en çok etkileyen Mehmet Aktaþ‘ýn Ermenistan‘da çektiði Karapetê Xaço belgeseli oldu. Karapetê Xaço‘nun ünlü Lavuko Metine ve Berivan parçalarý her dinlediðimde beni hep etkiler ve Nerde garip görsem baðrým „Cýz eder“ ah,dinmez aðrým Yüzyýllara gider „çaðrým“ Ferhat Þirin ATAÞ olsam Þah Turna aþk,yele verin Dosta gitsin serin-serin Hasret çeken sevenlerin Gözünden akan YAÞ olsam!... Evet Dostlar, mazlumlara doðan güneþ olsak. Gariplere muþtu(müjde), sevilene-sevene secde olsak.Gönüllerimizi açalým Cana-canana. Onura,Ýnsana...Geniþ tutsak dünyamýzý. Özgür yaratýcýlýk ve özgür sevdalar; dar kalýpçýlýkla, ayný binanýn çevresini dolaþmakla olmaz!.Kendimizi aþýp, yek diðerimizle kucaklaþmamýz gerekir! Özgürlüðün yanýna „Özgünlüðü“ de koymalýyýz! Bir sanatçý, aydýn ve yazar özgür; ama ayný zamanda „Özgün“ olmalýdýr... Lafýz deðil; anlam önemlidir. Doðruyu ve iyi olaný amaçlarken; güzeli de amaçlamalýyýz. Ýnsan, sevgi ve yaþam dýþa açýldýkça güzelleþir...Sanatýn, aþkýn,þiirin olduðu her yerde bir umut ýþýðý vardýr!... Þüphesiz ki,bu satýrlarýn yazarýnýn da bir dünya görüþü vardýr. Mücadelelerini, sanatýný üretti. Birçok aðýr bedeller pahasýna! Ancak, hiç bir zaman belli bir takým dar ilkeleri savunma düzeyinde kalmadým. Dünya“ya çok geniþ pencerelerden baktým! Kuru ideolojiler yavandýr...Tatsýz-tuzsuz aþa benzerler. Yalnýz birtakým þeylerin deðil; birçok özelliklerin ve güzelliklerin adamý olmak gerek...Sevgi yumaðý ile dolmak, aþk oduna yanmak gerek. Yaþam için yemeli; yemek için yaþamamalý...! Sevgili Canlar,yaratýcýlýk,üreticilik için zahmete katlanmak istemeyenler; tekrarýn,kopyacýlýðýn kolaycýlýðýna; hazýrcýlýðýn rehavetine kapýlýrlar...Arabayý, sevgi ve bilim atýnýn önüne koþanlar; tarihin akýþýný tersine döndürmek isteyenlerdir! Ýnsanda ve canda deðiþmeyen tek þey; sevgidir ve deðiþkenliktir... Sevilesi ve yaþanasý bir dünya için. Uðruna zulümleri göðüsleyecek sevdalar ve umutlar için; tabi ki, bahçe bahçývan ve gülün yaný sýra; diken de olacaktýr! Dikensiz gül bahçesi olmaz! Gülün dikenine katlanýlmalý!.... Nostalji takýlmakla geleceðe köprü kurulamaz. aðlatýr. Doðrusu, kendisinin hala yaþadýðýný ve Ermeni olduðunu bilmiyordum. Film 98 yýlýnda çekilmiþ ve o yýllarda 96 yaþýnda canlý bir tarih... Ýlerleyen yaþýna raðmen oldukça hayat dolu. 50 dakika süren bu dokümanter filmi göremeyenlerin çok þey kaçýrdýðýný düþünüyorum. Çarpýcý filmlerden biri de yönetmenliðini bayan Ruth Walk‘ýn yaptýðý 1998‘de Ýsrail‘de çekilmiþ Xewne Pinka/Pinkas‘ýn Rüyasý isimli yapýmdý. Ýlginç bir anlatým tekniði ile hazýrlanan yarý-belgesel nitelikteki bu filmde Ýsrail‘e yerleþme çabasý içindeki bir Kürt ailenin serüveni anlatýlýyordu. Festivalin son gününde gösterilen ve yönetmenliðini Halil Uysal ile Özgür Reyzan‘ýn yaptýðý ve çembere alýnmýþ iki gerillanýn öyküsünü anlatan Tirêj filmi yoðun ilgi gördü. Festivalin gerçekleþmesinde büyük emeði geçen, Kürtlerin yaþadýðý çeþitli ülkeleri gezerek Kürt filmlerini toplayan, bütün teknik aþamalarda emeði olan ve sonuçta bizleri bu güzel filmlerle buluþturan gazeteci Mehmet Aktaþ‘ý kutluyorum. Mehmet, mutlaka zorluklarla, engellerle karþýlaþmýþtýr. Bu tür etkinliklerin bilinen bilinmeyen ne kadar çok engelle karþýlaþabildiðini tahmin edebiliyorum. Böylesi bir çalýþmayý sonuçlandýrmýþ olmasýnýn tüm zorluklara deðeceðini düþünüyorum. Dileðim Berlin Kürt film festivalinin gelenek haline getirilmesi, periyodik aralýklarla devam ettirilmesidir. Bu tür çalýþmalarý sürdüren arkadaþlara doküman sunmak, imkanlar oluþturmak en güzel dayanýþmayý oluþturacaktýr. Tabi þunu düþünmeden de edemiyorum; Keþke, bizleri konu alan filmlerimizi özgür topraklarýmýzda izleyebilseydik... Keþke, bu filmler bütün dünya ülkelerinde gösterilseydi... Sorunlara ,fikirlere ve inançlara dar pencerelerden bakmakla ilerleme saðlanamaz.. Duygusuz ve sevgisiz insan, bir robottan farksýzdýr!... Sloganlara,simgelere ve imgelere yapýþmak, sýðýnaklara sýðýnmak bir aþama, geliþme kaydettirmez insana. Evet, dünyamýzý güzellikler kurtaracak. Sevgi kervanýnda can caný, ten teni saracak...Ýnsanlýk esenliðe ancak, daðlarý Ferhat’ýn çekici ile yara yara varacak Þirin“ine!...Sabýr ile,yürek ile,erek ile... Bizim daðlar, yollar aþan sevgimiz sevdadan da ötedir!.... SEVDADAN DA ÖTE...! Deðil heves, deðil tutku Aþkým SEVDADAN da Öte Yarýnlara sarkar „utku“ Umar DEVADAN DA Öte! Poyraz eser, güller n“ider?.. Volkan kaynar, taþar gider „Sarp daðlarý“ aþar gider Yolum OVADAN da Öte Aþk ekinim, harlý harman Yar“la yaralandý derman Gönül dinlemez ki ferman ÞÝAR, DAVADAN da Öte Söz ve Müzik:Ozan Þiar Düzenleme:Ozan Þah Turna Vokal ve Yorum: ÞAFAK ve ÞÝRÝN Bir söz vardýr: Deðirmen iki taþtan; muhabbet ve sevgi iki baþtan...Sevgi doðanýn ikinci bir güneþidir! Gönül-dostluk ve yaþam ocaðýnda kavrulduk, dört aleme savrulduk...Omuzlarda geceleyin karanlýklaray batar; ama güneþ doðar. Sevginin sýcaklýðý ýsýtýr, yürekleri, ezgili-sezgili erekleri... Sonunda güzel ve güzellikler kazanacak. Ýnsanýn kendisi üzerinde zaferi olacaktýr! Iþýk dolacak karanlýk ve paslý gönüllere. Ýsli-puslu beyinlere. Zaten, yaþam, umut ve sevgi; paylaþým deðil mi?! Sevgiyle kalýn. Dostça, hoþça ve dostlukla kalýn! sayfa redaktion@dem-ajans.de meteseler 11 METE ALP Yaþamayý kýl payý yakalamak kimileyin ölümden beter Y alnýz acýlarý anlatmak deðil derdim. Yapmak istediðim, unutturulmaya çalýþýlanlarý hem kendi belleðimizde uyandýrmak hem de unutmadýðýmýzý ve asla unutmayacaðýmýzý anlatmak “beylerimize”, “efendilerimize”. Gazetemizin Nisan, Mayýs ve Haziran sayýlarýndaki yazýlarýmda hep bu ana temayý izlediniz, okudunuz. Acýlar, acýlar, acýlar.....Sevinmelerimize kimsenin izin vereceði yok . Biz yaratacaðýz kendi sevinçlerimizi. Mahzuni Usta’yý andýk DEM gecesinde. Dostlarla. Hamburg’da. Sevinçlerimizi bir deste gül yaptýk, Mahzuni Usta’nýn yüreðine koyduk. O artýk hep yaþayacak. Üzerimize üzerimize geliyor Temmuz. Sabra-Þatilla’nýn, Halepçe’nin, Þaron saldýrýlarýnýn kanterleri kurumadan Sivas Madýmak Oteli’nden kurtulanlarýn hüznü, acýsý geliyor aklýma. Dinsel Ýrticanýn tarihler boyunca kelle koparýcý, deri yüzücü, domuz baðlý iþkenceci yüzü, Hallac-ý Mansur’u, Þeyh Bedrettin’i, Pir Sultan Abdal’ý nasýl katlettiklerini anýmsatýyor bana. yakmayýn halepçe’den bir ses uçar dolanýr sivas bulutlarýnda sivasça’ya bakar bakar da kanatlarý tutuþur gözleri yanar sivasça’dan bir ses uçar koþar hiroþima bulutlarýna zonguldak ocaklarýna koþar urfa ankara zigana tünellerine koþar yorulur da utanýr da gelir sesime konar anlaþýlmaz çaðlarýndayýz tutkularýmýzýn kahrediyoruz doðaya yýðýldý yine avuçlarýmýza küfürlü tükürüklerimiz bir insan yakýlýyor yaþam köprüsünün altýnda hükmetmek adýna insanlýða bin insan yakýlýyor inançlar yakýlýyor aydýnlardan kitaplardan çocuklardan sonra buruþturup atalým tükeniþlerimizi çarþaflar dolusu aðlamasýn düþlerimiz adýmlarýmýz geleceðe taþýsýn nefesimizi yaþanmamýþ düðünlerimizi özlemlerimizi yakýn aydýnlarýmýzý kitaplarýmýzý yakýn geleceðimizi çocuklarýmýzý yüreðimiz size inat hep böyle çarpacak Havalar ýsýnýyor. Sivas’ta Madýmak Oteli’ni tutuþturanlarýn meþalelerini yakanlarla, yine bir temmuz ayýnda yitirdiðimiz Bedrettin Cömert’in tetikçilerini görevlendirenlerin ayný zebaniler olduklarýný biliyoruz. Unutmuyoruz. Unutmamayý öðreniyoruz. Öðrenmek zorundayýz. Bu bizim geleceðimiz. Çocuklarýmýzýn geleceði bu unutmamalarýmýz.... “külleri þeyh bedrettin külleri nazým külleri pir sultan külleri bir yýðýn insan küllediler fitilli yaralarýný yaban gözlerini devirdiler delikanlý daðlar devridi saçlarý kýrk örgülü canlar devrildi” Kerbela’yý nasýl unutmadýysak, Hiroþima ve Nagazaki’ye ateþ toplarýný gönderenleri nasýl unutmadýysak, Güney Afrika’daki ýrkçý beyaz azýnlýðýn mazlum siyah Afrika halkýný katlediþini nasýl unutmadýysak, Victor Jara’nýn ellerini nasýl unutmadýysak, Vietnam’lý çocuklara jenosit uygulayanlarý, Sýrp vahþetini ve toplu mezarlarý, Filistin’deki Þaron vahþetini, Hitleri, Musoloni’yi, Salazar’ý, Franko’yu, Pinoþe’yi nasýl unutmadýysak öylesine dipdiri belleðimiz. Unutmuyoruz. Salazar’ý, Franko’yu deviren güç de Ýspanyol ve Portekiz halklarýnýn o dupduru unutmayan bellekleriydi. Bu bilgiyi de unutmuyoruz. Havalar daha çok ýsýnacak.... Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de ROPÖRTAJ Dr. Levent Seçer; “Türkiye’de sanat tele vole kültürüyle eþdeðerde kalýr ve öteye gidemez” Bugünkü konuðumuz, kendisini daha çok yurtdýþý festivalleri ile tanýdýðýmýz, son zamanlarda basýnda gündemde yerini koruyan çok deðerli bir sanatçýmýzla, sayýn Dr. Levent Seçer.. Sayýn Seçer sizi uzun zamandan beri basýndan, sanatçý müzisyen olarak kültür ve sanatla ilgili açýklamalarýnýzdan tanýyoruz. Son zamanlarda ise sýk sýk basýn ve televizyonda,ayrýca þiirlerinizle çeþitli gazete ve dergilerde yer almaktasýnýz. Dr. Levent Seçer kim ? Efendim ben bu sorunuza çok kýsa cevap vermek istiyorum. Çünkü daha ayrýntýlý bilgileri, beni söyleþinin akýþý içerisinde detaylý olarak bulacaksýnýz. Adana dan dünyaya geldim. Ýlk, orta ve lise tahsilimi Adana dan yüksek tahsilimi (Tip Fakültesi ) Ýstanbul ve Ýtalya da yaptým. Ayrýca Konservatuar müzik bölümünü bitirdim. Þu anda Almanya da yaþamýmý sürdürmeliyim. Sanat dünyasýyla tanýþmanýz nasýl oldu ? Belki klasik bir cevap olacak ama, aileden gelen bir özellik. Babam müzisyendi. Çok güzel keman ve ud çalardý. Ayrýca çok güzel de sesi vardý. Zamanýn ünlü musiki üstatlarýyla yaptýðý fasýllar beni ta küçük yaþta müzik dünyasýnýn içine çekti. Levent Seçer kendisini ne zaman sahnede buldu ? Ýlkokul boyunca müsamelerde þarký söylerdim. Ýlk sahne tecrübem beþinci sýnýf mezuniyet töreninde oldu. Ortaokul sýralarýnda bazen derslerden kaçar okulun yanýndaki terkedilmiþ tarihi belediye hamamýnda kulaklarýmý ellerimle kapatýp ses denemesi yapardým, sesimin verdiði yankýyla kendimi sanki sahnedeymiþ gibi his ederek þarkýlar söylerdim. Ayrýca her akþam Adana þehir sinemasýnda teþrifatçýlýk yapýyordum. Film baþlamadan önce sinemayý açýyordum. Bekleme müziðini ve film arasý müziðini kendim canlý þarký söyleyerek yapýyordum.Aslýnda bir çok seyirci sinenemaya benim sesimi dinlemeye geliyordu. Yani müzik, sinema bunlar beni sanata çeken unsurlardýr. Profesyonel müzik yaþamýnýz nasýl baþladý ? Yüksek öðrenimin için Ýstanbul`a geldiðim yýllarda müzikten tabi ki kopmadým. Ýstanbul`un ünlü gece kulüplerinde þarký söylemeye baþladým. Olimpia, Þanzelize, Foliberjer, Yýldýz, Mülenruj bu gazinolardan bazýlarý. Ýstanbul’ a geldiðimde yýllardan beri ezikliðini ve eksikliðini duyduðum bu eðitimin olanaklarýný aramaya baþladým. Ve Ýstanbul Belediye Konservatuar`ý sýnavýna girdim ve kazandým. Týp tahsilimi ve konservatuar paralel yürütmeye baþladým. eðitimimi Konservatuar eðitimi gördünüz, eminim þu anda þöhreti yakalamýþ, tanýdýðýmýz bir çok sanatçý ile ayný sýralarý paylaþmýþsýnýzdýr. Acaba bu konuda bize anlatacaklarýnýz var mý ? Evet. Sayýn Kamuran Akor, Ahmet Özhan. Biz Türk Müziði bölümündeydik. Ayný zamanda tiyatro bölümü de ayný binadaydý. Bu bölümün öðrencilerinden Uður Yücel, Aslan Kaçar, Mübeccel Vardar, Gül Erda gibi þu anda sinema ve tiyatro sanatçýlarýný tanýdým ve büyük destek aldým. Onlar da bizim bölüme seslendirme, dublaj vs. Eðitimi için geliyorlardý. Bu arada bir dönem devlet bakanlýðý yapmýþ olan ünlü politikacýlardan olan Yüksel Yalova benim konservatuar dönem arkadaþýmdý. Tiyatro bölümünde olup da beni çalýþmalarýmda destekleyenler arasýnda sayýn Nedim Otyam (o dönem konservatuar müdürü), Yýldýz Kenter, Sabahhatin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday`ý da anmak isterim. Sayýn Seçer sizin basýndan sürekli uluslararasý festivallerde baðlantýlý olarak tanýdýk. Bu konu ile ilgili bize neler söylenilirsiniz? Týp fakültesinde öðrenciliðim devam ederken, kendimi tanýtabilmek için çok yönlü bir çalýþma alanýna girmek istedim. Bunun en önemli yolarýnda biri de tabi ki yurtdýþýna açýlmaktý. Benim konservatuardaki asýl alaným Türk Sanat müziði idi. Ama aldýðým eðitim genellikle klasik ve sanat tarzýna açýktý. Yurt içinde o dönemler bir çocuk Sanatçýlar furyasý vardý ve beni çok rahatsýz etti, Böyle bir müzik piyasasýnda sanatýmý dýþýndaki festivalleri araþtýrmaya baþladým. Ve uluslararasý nitelikte en büyük festivalin Ýtalya`da yapýldýðýný öðrendim. SanRemo Müzik Festivali þarký yarýþmasýnýn beni en iyi þekilde tanýtabileceðini düþündüm. Festivale, þarký yarýþmasý ile ilgili bilgiler toplamaya baþladým. San Remo´da hangi þarkýyla yarýþtýnýz? Beklediðim bir soruya, teþekkür ederim. Baþvurumun kabul edilmesi üzerine Türkiye´ye geldim. Festival tarihinde çok az bir zaman vardý þarkýmýn notalarýnýn, altyapýsýnýn hazýrlanmasý gerekiyordu. Sözleri bana ait olan Türkçe’si „Bir Kadýn´nýn Son Sözü”, Ýtalyancýsý “Lul´Tima, Parola di Una Donna” olan þarkýmýn düzenlemesine Sezer Baðcan hazýrlandý. 106 eser arasýnda 16 ncý oldum. Bu sonuç benim için inanýn birinci olmak kadar sevindiriciydi. Festivaldeki baþarým, gerek Ýtalyan basýnýn gerekse Türkiye` de çok geniþ yanký uyandýrdý. Festivalden sonra bir süre Ýtalya ´da kaldým. Bu arada ünlü Ýtalyan sanatçýlarýndan Silvia Costina, Dominico Modukno, Adriano Celentono ile beraber oldum. Bu arada kaldýðým otelde ünlü Ýtalyan yönetmen Aldo Torelli benimle konuþmak istedi. Lisa Minelli ve Omar Sherif´in baþrolü oynayacaklarý bir filmde rol almam için teklifte bulundu. Ayrýca fotoromanlarda oynamam için teklifler aldým.Bunun yanýsýra aldýðým baþarýdan dolayý dünya festivallerinden davetler almaya baþladým ve almaya devam etmekteyim. Yurt dýþý itibariyle; Japonya- Tokyo, Ýrlanda- Castleber, Polanya- Spot, Bulgaristan Altýn Orfa, YugoslavyaPula, Fransa- Toulon, Sili-Vinna del man, Norveç- Oslo- Bergen, FinlandiyaKuhmo Chammer, Avusturya- AltenKammer, Mýsýr- Ismailiye, Kazakistan –Asya, MacaristaBartokvll Europen Conviial Song, Danimarka-Bergener Festivalleri. Ayrýca, 2001 yýlýnda Ýsveç `te yapýlan AB dönem baþkanlýðý ilk toplantýsýna davet edildim. 1994 `ten beri merkezi Finlandiya `da bulunan Dünya Festivaller kuruluþu üyesiyim. Ayný kurul bana `` uluslararasý Müzik Akademisi baþarýlý Sanatçý `` ödülünü vermiþtir. 1988 `de de Ýrlanda Ünüversity College An Dublin tarafýndan yene baþarýlý sanatçýlar arasýnda gösterildim. Avusturya `da katýldýðým bir festivalde dönemin Cumhurbaþkaný ve Birleþmiþ Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim tarafýnda ödüllendirildim. 1997 ve 1998 yýllarýnda Avusturya `da yapýlan Modernes Kultur und sozial Sponsoring Toplantýsý `na davet edildim. Dünyadaki modern kültür ve sanatýn geliþimi konulu bir konuþma yaptým. Sizi Türk Sanat Müziði sanatçýsý olarak tanýyoruz. Türk sanat müziðine hangi boyutlara taþýmayý düþünüyorsunuz? Bu müzik tarzýný yurt dýþýnda tanýtmayý düþünüyor musunuz ? Türk sanat müziðine ve klasik müzik formatlarý birbirine yakýn, bir çok klasik müzik enstrümanlar Türk sanat müziðinde de kullanýyor. Aslýnda bu iki müzik tarzýnýn harmanlayarak yeni bir tarz müzik dünyasýna kazandýrmak, festivallere bu tarzla katýlmak hep üzerinde düþündüðüm bir konu, aslýnda giriþimci ve yenilikçi olmak gerekiyor. Aþkýn ve þarabýn þairi Hayyam M ezopotamyalý, þair ve bilgin (Niþapur 1044.ay.y 1123/1136). Hayatý, gençlik yýllarý kesinlikle bilinmiyor. Elde bulunan eserlerinden, hayatýyla ilgili olaylarý anlatan bazý kitaplardan, mantýk, felsefe, matematik ve astronomi konularýnda çalýþtýðý, bu alanlarda düzenli bir öðrenim gördüðü anlaþýlmaktadýr. Hayyam (Çadýrcý) takma adýný, atalarýnýn çadýrcýlýk yapmalarý yüzünden aldýðý söylenir. Ömer Hayyam, zamanýnda daha çok bilgin olarak ün kazandý. Ýranýn, Selçuklular yönetiminde olduðu bir çaðda yetiþen Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük þehirleri, Kim görmüþ o cenneti, cehennemi? Kim gitmiþ de getirmiþ, haberini? Kimselerin bilmediði bir dünya Özlenmeye korkulmaya deðer mi? Koydun yemi, kurdun tuzak ey yaradan Tuttun avý, verdin ona bir ad: Ýnsan! Her hayrý ve her þerri düzenler, sonra Herkeste bulursun yine sen bir noksan! redaktion@dem-ajans.de Þu anda yurt dýþýnda yaþýyorsunuz ve sanat faaliyetlerinize son yýllarýnda müziðin yaný sýra, þairliðinizi de katýnýz. Ýsterseniz biraz da bu yönünüzü irdeleyelim. Ben son derece duygusal bir insaným Yaþadýðým güzellikler de kötülüklerde de beni son derece sevindirir ya da yaralar. Yani duygularýmý doruklarda yaþarým hep. Bugüne kadar zaman zaman duygularýmý kaleme döküyorum, son zamanlarda bunu o kadar çok yapmaya baþladým ki, edebiyata karþý içimde inanýlmaz yakýnlýk duyuyorum. Bu arada bazý þiirlerim birçok gazete ve dergide yayýnlanma þansýna sahip oldular. „DÜNDE KALMAK“ adý ile ilk þiir deneme kitabým olarak okuyucularýmýn beðenisine sundum. Þu anda sanat adýna Türkiye´de gelinen nokta konusunda bir deðerlendirme yapmanýz mümkün mü ? Bu soruyu cevaplamama sayfalar yetmez aslýnda. Türkiye´de sanat adýna yapýlanlarý gördükçe, sanata bu kadar emek vermiþ bir insan olarak kendimi hala sanatçý olarak tanýmlayamýyorum. Oysa hala sanatýn anlamýný bile bilmeyenler bir tek þarkýyla çeþitli sansasyonlardan geçerek adýna sanatçý siye andýrabiliyorsa ben bir kez daha „sanatçý deðilim diyorum. Türkiye´de sanat ve sanatçý bence magazin furyacýlarýnýn tekelinde. Sanatý sanat olmaktan çýkarýp adeta ticaret haline getirenler, sesi olmayýp da ben filancadan ders almaya baþladým, her sabah yumurta içiyorum, filanca ünlü bestekar benim için þarký yapýyor, diyerek çeþitli televizyon kanallarýnda görsellikleriyle gündeme gelen, kendi kendilerine sanatçý ünvani takanlar, sanatýmýzýn bugünlerde utanç haline gelmesine vesile olmuþlardýr. Bence manken mankenliðini, oyuncu oyunculuðunu, þarkici þarkiciliðini yapmalý. Sanat emek, bilgi, birikim, eðitim gerektiren bir olgudur. Ve bunun akabinde sanatçý doðar. Bir manken hanim mankenlik mesleðinde basarili olabilir. Ama sanat adýna hiç bir sesi yok, yeteneði yok, eðitimi yok, milyonlarca lira harcayarak tüm ,çýplaklýðýný ön plana çýkarýp, ite kalka öðrendiði bir þarkýyla Sanatý katletmesine doðrusu seyirci kalmak istemiyorum. Bunu besleyen telvole, paparazzi kültürünü desteklemiyorum. Beni gerçek sanatçýnýn sanat adýna ne yaptýðý ilgilendirir. sanatçý olmayýp, sanatçý kimliðiyle ortaya çýkanlarýn tele volelerdeki entrikasyon yaþantýlarla gündeme gelmeleri beni asla ilgilendirmiyor. Bu zihniyet devam ettikçe sürekli açýklamalarýmda söylediðim gibi, Türkiye’de sanat tele vole kültürüyle eþdeðerde kalýr ve öteye gidemez. Yaþamýn Güzelliðine sayfa 12 FÝGEN GENÇ Dünya prömiyerinde beyaz çiçeklerle bakýþýyorum E vde hastaydým… Sesim dahi çýkmýyordu, konsere gittim, iyileþtim. Þu anda da CD’den dinlediðim “Üç Denizin Sesi” Tekfen Karadeniz Filarmoni Orkestrasý, 20 Haziran 2002’de Ýstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde yaz sezonunun ilk konserini gerçekleþtirdi. Çeþitli ülkelerin yerel sazlarýný konuk eden þef Saim Akçýl’ýn yönetimindeki orkestra bu defa Anadolu’nun sesini güçlendirdi. Müzik dünyasýndaki iki prömiyer bu konserde gerçekleþti. Neyzen Ercan Irmak’ýn solist olarak yer aldýðý “Ney ve Oda Orkestrasý için Konçerto” çok etkileyiciydi. Ercan Irmak’ýn da ifadesiyle, saz semaisi de orkestra için ilk defa yazýlýyordu. Ýlyas Mirzayev’in yazdýðý ve düzenlediði eserleri konserden hemen önce yapýlan provada dinlediðimde oturduðum yerde ruhumun yükseldiðini hissettim. Ney, zaten insaný iç dünyasýna götüren, ruhunu dinlendiren, arýndýran bir enstrüman, hele Ercan Irmak gibi bir vituoz’den Karadeniz Filarnomi Orkestrasý’ndan dinlemek. Ney’in obua ile düeti bir ara orkestrayla öyle bütünleþti ki… “Barýþ Konçertosu”, bu konserdeki ikinci dünya prömiyeriydi. Baðlama virtüözümüz Arif Sað ve yanýnda yer alan baðlama ustasý Erdal Erzincan, Cengiz Özdemir’in düzenlediði “Baðlama ve Orkestra için Barýþ Konçertosu”nu ve türkülerimizden bir demet seslendirdiler konserin finalinde. Beyaz çiçekler, aðlayan öze su serpebilir mi? Orkestra þefi Saim Akçýl’ýn da kurucularýndan olduðu Truva Derneði’nin ilk konserindeki ilk solist ise Azerbaycan’dan konuk kemança sanatçýsý Adalet Vezirov. Sanatçý, orkestra ve sanatseverler tarafýndan o kadar sevildi ki dört yýldýr davet ediliyor. Sanatýnýn gücü yanýnda o kadar mütevazý bir kiþiliðe sahip ki Adalet, konser sonrasý kendisini tebrik ettiðimde “herkesi aðlatýn, aðlatmak zorunda mýsýn?” dediðimde “ben de aðlýyorum, özüm aðlýyor” dedi. Kendisine takdim edilen beyaz çiçekleri bana uzattý, insanýn gönlünü ateþleyen müziðiyle beraber çiçeklerini de kucakladým. Halkýn içinden çýkmýþ enstrümanlarla, doðanýn her sesini, rengini barýndýran klasik müziðin örtüþmesi, müzik içerisindeki ayrýmlarý, yerelevrensel farklýlýðýný eritiyor, kaynaþtýrýyor. Umarým bu yaþamýn tüm alanýna yayýlýr; doðu-batý, güçlügüçsüz, ezen-ezilen halklar yakýnlaþýr, kaynaþýr. Sayýn Seçer deðerli zamanýnýzý ayýrdýðýnýz için size çok teþekkür ediyoruz. Rica ederim. Dem Gazetesine ben teþekkür ediyor yayýn hayatýnda baþarýlar diliyorum. Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, bir ara Baðdata da gitti. Zamanýnýn hükümdarlarýndan, özellikle Selçuklu sultaný Melikþak ve Karahanlýlardan Þemsülmülkten büyük yakýnlýk gördü. Saraylarýnda, meclislerinde bulundu. Reþidüddinin Cami-üt-Tevarih adlý eserinde anlattýðýna göre Nizamülmülk ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul arkadaþýydýlar. Gerek Hayyamýn zamanýnda, gerek sonar ki çaðlarda yazýlan kaynaklarda çaðýnýn bütün bilgilerini edindiði, o alanlarda derin tartýþmalara girdiði, fýkýh, ilahiyat, kýraat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi okuttuðu yazýlýdýr. Ebul Hasan Ali El-Beyhaki onun çok bilgili bir kimse olduðunu, fakat müderrislik hayatýnýn pek baþarýlý olmadýðýný bildirir. Ayrýca Zemahþeri ile uzun boylu tartýþmalara giriþtiðini, onun derslerine bile devam ettiðini, Zemahþeriyi, bilgi bakýmýndan beðendiðini yazar. Hayyamýn fizik, metafizik, matematik, astronomi ve þiir konularýnda deðiþik eserleri vardýr. Bunlar arasýnda Ýbni sinanýn Temcid (Yücelme) adlý eserinin yorum ve tercümesi de yer alýr. Zamanýnda, bir bilgin olarak ün kazanan Ömer Hayyamýn edebiyat tarihindeki yerini saðlayan, sonraki yüz yýlarda da doðu Ýslam dünyasýnýn en büyük þairlerinden biri olarak anýlmasýna yol açan Rubaiyatýdýr (Dörtlükler). Ömer Hayyam, iran ve doðu edebiyatýnda rubai türünün kurucusu sayýlýr. Sonralarý aralarýna baþkalarýnýn eserleri de karýþan bu rubailer iki yüz kadardýr. Hayyam, oldukça kolay anlaþýlan, yumuþak, akýcý, açýk ve seçik bir dil kullanýr. Þiirlerinde gerçekçidir. Yaþadýklarý, gördüklerini, çevresinden, zamanýn gidiþinden aldýðý izlenimleri yapmacýða kapýlmaksýzýn, olduðu gibi dile getirir. Ona göre, gerçek olan yaþanandýr, dünyanýn ötesinde ikinci bir dünya yoktur. Ýnsan, yaþadýkça gerçektir, gerçek ise yaþanandýr. En þaþmaz ölçü akýl ve saðduyudur. Ýnsan bir Þu testi de benim gibi biriydi; O da bir güzele vurgun, dertliydi. Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin bem beyaz eliydi. Ne bilginler geldi, neler buldular! Mumlar gibi dünyaya ýþýk saldýlar. Hangisi yarýp geçti bu karanlýðý? Birer masal söyleyip uyuya kaldýlar. akýl varlýðýdýr. Gerçeðe ancak akýl yolu ile ulaþýlabilir.Onun þiirinde zamanýn haksýzlýklarý, softalýklarý, akýl almaz saçmalýklarý ince, alaylý, iðneleyici bir dille yerilir. Dörtlüklerinin konusu aþk, þarap, dünya, insan hayatý, yaþama sevinci, içinde bulunduðumuz geçici dünyanýn tadýný çýkarma gibi insanla sýký bir baðlantý içinde bulunan gerçek eylem ve davranýþlardýr. Þiirlerinde iþlediði konulara, çokluk felsefe açýsýndan bakar. Aþk, sevinç, hayatýn tadýný çýkarma, Hayyama göre vazgeçilmez insan duygularýdýr, insan hayatýnýn ana dokusu bunlarla örülüdür. Bazý dörtlüklerinde filozofça derin bir sezgi, açýk ve seçik bir insan severlik duygusu, gösteriþten, aþýrýlýktan uzak bir yaþama anlayýþý görülür. Hayyam kendisinden sonra gelen pek çok þairi etkilemiþ, rubai alanýnda tek örnek olarak benimsenmiþtir. Batý ülkelerinde adýna bir çok dernek kurulmuþ, rubaileri bütün bati dillerine, bu arada birçok defa Türkçeye Rubaiyat-i Hayyam, Hayyamýn Rubaileri, Ömer Hayyam ve Rubaileri, Dörtlükler adý altýnda çevrilmiþtir. Bir damla þarap ver Çin senin olsun; Bir yudumu bütün dinlerden üstün. Söyle, ne var dünyada þaraptan hoþ? O acýya tatlýlar feda olsun. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de TARÝH redaktion@dem-ajans.de Sümer’de Ýnanna, Babil’de Ýþtar, Mýsýr’da Hathor, Asur’da Astarte... Hepsi ayný güçlü, büyüleyici ve gizemli kadýnýn farklý adlarý. „Yeryüzü’nün Hanýmý“ yalnýzca bir „mit“ olabilir mi? Ýnanna’dan Hathor’a yitik uygarlýklarýn gizemli tanrýça figürleri B ugün varolan durum ne olursa olsun, dünya üzerinde erkeklerin egemen-liðinin hiç de „vazgeçilmez“ sayýl-madýðý bir dönemin yaþandýðýna iliþkin yadsýnamaz kanýtlar yüz yýlý aþkýn bir süredir önümüzde duruyor. Arkeoloji ve antropolojinin yirminci yüzyýlda edindiði bilgilerle iyice aydýnlanan „þematik“ anaerkil toplum döneminden söz etmiyoruz. Ýnsan uygarlýðýnýn bu gezegen üzerinde biçimlendiði ilk ve bilinmez dönemdeki kadýn figürlerinin çarpýcý ve silinmez izleri, daha baþka, daha yoðun bir „kadýn aðýrlýðý“nýn altýný çiziyor. O denli çok ama ne yazýk ki o denli muðlak veriler var ki elimizde, binlerce yýl öncesinde bu denli güçlü izler býrakan bir „feminen varlýk“ nasýl olup da semavi dinlerin egemen-liðiyle birlikte (ve sistematik çabalarla) unuttu-rulmaya çalýþýlmýþ, çözemiyoruz. Bilinen ilk uygarlýk izlerine rastladýðýmýz Yakýn Doðu’nun hemen her yerinde, baþka isimlerle ama þüphe götürmez biçimde ayný kiþilikle son derece güçlü, çekici ve bilge bir ka-dýn çýkýyor karþýmýza. O, bütün inanç sistem-lerinin esinlendiði eski Mezopotamya, Anadolu, Mýsýr ve Hint metinlerinde izine rastlanan, belki de „yitik uygarlýk“ ve „yitik bilgi“nin anahtarý durumundaki bir kadýn figürü: Ýnanna. Eski Sümer metinlerinde Ýnanna, 5000 yýl öncesinin insanlarý üzerindeki sarsýlmaz etkisiyle çýkýyor karþýmýza. Verimliliðin, cazibenin, güzelliðin olduðu kadar; savaþýn, gücün ve bilgeliðin de simgesi. Sümer kadýnlarý (ki Samuel Noah Kramer’in çevirdiði metinlerden anladýðýmýza göre bugünün kadýnýnýn sahip olduðu haklardan fazlasýný ellerinde bulundu-ruyorlarmýþ) yalýnýzca dualarýný deðil sevgilerini ve baðlýlýklarýný da sunmuþlar hep Ýnanna’ya. Baþlarý sýkýþtýðýnda, ondan yardým istemiþler; mutluyken onun þerefine içmiþler. Yalnýzca kadýnlar deðil, erkekler de Ýnanna’ya çok büyük saygý göstermiþ. Bildiklerinin çoðunu, ondan (ve büyük tanrý Enki’den) öðrenmiþler. Ama, hata yaptýklarýnda da onun þerrinden korkmuþlar. Bütün sevecenliðine raðmen Ýnanna, yeri geldiðinde yanlýþlarý cezalandýrmakta da tereddüt etmiyormuþ çünkü. Bölük pörçük Mezopotamya çivi yazýsý tabletlerin Babil dönemine ait olanlarýnda Ýnanna, bu sefer Ýþtar adýyla çýkýyor karþýmýza. Ama onunla ilgili aktarýlan bilgilerde ve ona yapýlan göndermelerde deðiþen bir þey yok. Ýnanna, Sümer metinlerindeki „hükmedici“ grubun, yani Anunnaki’lerin, Enki ile birlikte insanlara en yakýn olaný ve en sevecen davrananý. Bu sevecenlik, erkekler söz konusu olduðunda „çapkýnlýk“ görünümüne de bürünebiliyor, çünkü Ýnanna bu yönüyle de ünlü. Beðendiðinde ve arzuladýðýnda, ölümlülerle de iliþkiye girebiliyor, aþk yaþýyabiliyor. Ara ara, cinsel cazibesini amcasý Enki ve Büyük Tanrý Anu’ya karþý da kullandýðýna iliþkin anlatýlar var sayfa 13 ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA Ýnsan arýyorum insan Ü lkemiz ili olan Sinop 2081 yýl önce dünya ya gelmiþ daha sonra Atina´ya gitmiþ ve yaþamýþ bir filozof vardý. Kimdir bu biliyormusunuz? Tarihlerde yunan filozofu diye geçen hani hükümdar büyük iskender var ya onun hocasý. Bu Imparatora gölge etme baþka ihsan istemem diyen sinoplu DIOGENES´dir (M.Ö.413- 327) yýllarýndan yaþadý. Sinin Okulu´nun kurucusu Antisetenses´in en ünlü öðrencilerinden biri. DIOGENES Erdem en büyük yücelik iyiliktir demekte. Bilim, þan, þeref ve zenginlik horgörülmesi gereken kötülüklerdir. Bilge kiþi, istediklerini aþmasýný ve ihtiyaclarýný en az dereceye indirmesini bilen kiþidir demekte. DIOGENES her mevsimde yalýn ayak dolaþýr, tapýnaklarýn kapýsý önünde Paltosuna sarýlarak yatar. O meþhur fýçýsýnda yatardý. Evi barký idi. Insanlýða ýþýk verebilmek, bilim ve ilim daðýtmak, düþüncelerini zenginleþtirmek için gerçekleri yansýtan yaþamalarý sürdürmüþtür. Gündüz gözüne ATINA sokaklarýndan elinde fenerle dolaþarak, halkýn içinde bulunduðu çalkantýlarý dile getirmiþtir. Halktan kiþiler sormuþlar elindeki fenerle dolaþan filozofa: - Ne yapýyorsun Hoca? - Adam arýyorum adam demiþtir Malesef ülkemizde bizlerde insan arýyoruz insan bizlere hizmet edecek gerçek erdemli devlet adamlarýna, aydýnlara ihtiyaç var. Hak ve Özgürlükleri güvence altýna alacak bunlarý uygulayacak yetiþmiþ devlet adamlarýna ihtiyaç var. Bir kez daha yenilemekte yarar var. Hak ve Özgürlük farklý þeylerdir. Özgürlük baþkalarýna zarar vermemek koþuluyla yurtdaþýn bir þeyi yapmasýný engellenmemiþtir. Devletin oradaki görevi, hak ve özgürlüðe yasaklamamak ve özgürlüðe yönelecek saldýrýlara karþý güvence oluþturmaktýr. Hak ise, bir þeyi bizzat devletin yasalarla güvence altýna almasý, saðlamasý demektir. Demokrasilerde devletin faklýlýklara saygý göstermesi, özgürlüklerin gereðidir. Ama devletin farklýlýklara hoþgörü göstermesi baþkadýr. O farklýlýklarý kalýcý kýlacak, kurumlaþtýracak adýmlar atmasý baþkadýr. Devletin, kalýcý olmasý için, kurumlaþmasý için çaba göstermesi gereken þeyler farklýlýklar deðil, benzerliklerdir. Farklý olanlarýn bütün oluþturmasýný saðlayan özellikdir. Bu nedenledirki demokratik devlet herkesi farklýlýklarýyla eþit olarak kucaklamýþtýr. Aydýn olmanýn erdemi ise, kula kulluk deðil, inandýðý davanýn ve hiç bir karþýlýk beklemeden kiþisel çýkar gütmeden yoluna devam eden insandýr. Aydýn insan kendi için deðil dünya insanlýðýna bir damlada olsa ýþýk saçan yüceliktir. Bu yücelikler ve deðerler, ne para, ne þan nede þöhretle satýn alýnamaz. Kenine kul köle yapmak isteyen soytarýlarýn baskýsýna kulak asmaz. Inandýðý davada taviz vermez. Hey dost iþte buyurun muhabbet meclisine her konuda halkýn huzurunda tartýþmaya. Herkes daðýrcýðýndakini döksün, döksünki kim olduðu ortaya çýksýn. Bu cambazlar Halk huzurunda tartýþmaktan kaçmaktalar, çünkü cahilikleri ortaya çýkacaktýr. Bu yüzden deðilmidirki kaçtiklarý, bu yüzden deðilmidirki dedikodu ve ayak oyunlarý oynadýklarý, çaðýrýyorum sizleri halkýn huzuruna bütün masraflarýda bana ait olmak kaydýyla. Sinoplu Diogenes 2081 yýl önce Atina sokaklarýnda Adam arýyorum adam diyordu. Bende Almanya´nýn Lübeck þehrinde insan arýyorum insan diye baðýrýyorum sözüm tutulursa. tabletlerde. Babil’de, Ýþtar adýyla iþin altýnda baþka bir iþ mi var? kadýn firavun olan güçlü ve güzel dünya“ tanrýçasý sözü edilenlerde de deðiþen bir þey Sorunun yanýtý, bir baþka Hatþepsut. Bu ilginç ve karizmatik olduðundan ve yok. Mýsýr feminen figüründe çýkýyor kadýn, Hathor kültüne sahip çýkmaya Zeus’un onun Anadolu’ya geldiðimizde, iki ortaya. Üstelik bu, bilinen en çalýþýyor yönetimi süresince. panteona almazlýk büyük gelenekle karþýlaþýyoruz: eski tanrýça neredeyse. Ýzlerine Elimizde, ilginç ve epey gizemli edemediðinden söz Bunlardan birincisi, Hitit ya da Sina yarýmadasýnýn hanedanlar bir düðüm var: Bütün Eski Yakýn ediliyor. Ama, Ý.Ö Hatti bilgi birikimi. Bu yüzyýlýn öncesi kültlerinde, eski Baalbek Doðu kaynaklarýnda belirgin 1000 dolaylarýnda baþýna dek yalnýzca Tevrat’ta sözü buluntularýnda ve Mýsýr’ýn en eski biçimde vurgulanan güçlü bir artýk bizim sihirli edilen hayali bir toplum olduðu yerleþim yerlerindeki ayrýntýlarda kadýn figürünün, aþaðý yukarý Ý.Ö tanrýçamýzýn düþünülürdü Hititlerin. Mýsýr’la rastlanýyor. Bu kadýn, tanrýça 1500’lerden itibaren „yokedilmeye“ bilinçli bir olan iliþkilerini açýða çýkaran Kadeþ Hathor. çalýþýldýðýný görüyoruz. Ýnanna, biçimde silinmeye Antlaþmasý metni bile arkeologlara Mýsýr’ýn soru iþaretleriyle Ýþtar, Kybele ya da Hathor, çalýþýldýðý „güçlü ve büyük“ bir Hitit dolu geçmiþinde en çarpýcý simgelerini Venüs’te buluyorlar dikkatli gözlerden Devleti’nin varolmuþ olabileceðini göürünümlerden biri olarak ilginç bir biçimde ve bu simge, kaçmýyor. düþündürmemiþti. Ama Hattuþaþ’ta rastlaþýyoruz Hathor’la. Aþkýn, onlarýn bilinen bazý niteliklerinin Bundan sonrasý, yapýlan yoðun çalýþmalar sonucunda güzelliðin, þarabýn ve cinselliðin eklektik biçimde toparlanmasýyla, „bilgi kaybý“ (bunlarýn bir bölümünde ne yazýk simgesi olarak beliriyor. Ama Batýlýlarýn uygarlýðýn merkezi sürecinin en trajik ki bilinçsizce teknikler kullanýlmýþ ayný zamanda, Yukarý Mýsýr’ýn gibi görme eðiliminde olduklarý ve en sevimsiz ve arkeolojik buluntulara zarar kimbilir hangi uzak geçmiþe ait Eski Yunan’a taþýnýyor. Bilinen dönemleri. Semavi verilmiþtir) efsanevi Hititler binlerce en eski kentlerinden Dendera’nýn Antik Çað bilgeliðinin, bilgi dinlerin devlet yýlýn bulutlarý arasýndan sýyrýlýp da „Yüce Haným“ý o. Üstelik, aþk erozyonuna uðramasýndan sonra yapýlarý içinde beliriverdiler. Bir süre sonra da ve þarabýn simgesi olduðu kadar, yeniden doðrulmaya çalýþtýðý yer örgütlenerek bilinen yazýlarý çözüldüðünde, Hint-Avrupa savaþýn ve gücün de simgesi. Yetki olan Eski Yunan’da, bilinen kültler dünyaya egemen kökenli olduklarý ortaya çýktý ve ithal edilmekle birlikte, yeni bir olmalarýndan sonra bilgi birikimleri masaya yatýrýldý. panteon düzenlemesine gidiliyor artýk kadýn figürleri Epey yol alýnmýþ olmasýna karþýn bu denebilir. Burada, erkek egemen ancak „figüran“ ilginç insanlarýn çýkýþ noktalarý ve toplumda kadýnlara tanrýça bile olabiliyor yeni uzak geçmiþlerine iliþkin verilerimiz olsalar verilebilecek payenin inanç sistemlerinde. hala çok eksik. Ama onlarýn ancak „güzellik ve aþk“ ya da Onlara „Annelik“ kültünde de yine 12’lik bir panteon „bereket ve verimlilik“ olduðu yakýþtýrýlýyor ve yine güçlü bir kadýn tanrýça var. gerçeðiyle karþýlaþýyoruz. Venüs (Meryem Ana) Bütün özellikleriyle, Ýnanna ve yýldýzý, Afrodit’i simgeliyor Eski ya da doðru yola Ýþtar’la örtüþen; aþaðý yukarý benzeri Yunan’da. Yani, çapkýn güzellik ve dönen fahiþe „mit“lerde ayný biçimde sözü edilen aþk tanrýçasýný. Ama Yunanlýlarýn olabiliyorlar (Maria bir tanrýça bu. Afrodit’inde, Ýnanna’nýn, Ýþtar’ýn Magdelena.) Ama Bir diðer Anadolu kültü, net ya da Hathor’un ilginçtir, her ne olarak kökeni bilinememekle karizmasýndan iz kadar „tektanrýlý“ birlikte Frigya ve Galat yok. Ýnanna ile dense de, semavi buluntularýnda ortaya çýkan ve ilgili birikimlerin dinlerin içinde yine Mezopotamya panteonuyla, parçalandýðýný, „panteon ruhu“nun ve forsundan asla anlatýlarla baðlantýlý olduðu þüphe kopuk izlerin bütünüyle yok vazgeçmiyor, yeri çýkýp yaþatma çabalarýndan ibaret. götürmeyen farklý isme sahip bir bazýlarýnýn edilemediðini görüyoruz - Trinity geldiðinde Ra’ya Sonuçta, bunca çileye karþýn güçlü kadýna yönlendiriyor bizi: farklý tanrýçalara (hýristiyanlýktaki Baba - Oðul bile baþkaldýrýyor bugün etkinliðini ve çekiciliðini Kybele. Anadolu’ya 4000 yýl önce serpiþtirildiðini - Kutsal Ruh üçlemesi) ya da - hatta, týpký yitirmemiþ bir «kadýn kültü» gelip yerleþtikleri varsayýlan ve görüyoruz. „Melekler“ bunun göstergeleri. Ýnanna’da yeniden doðrulmaya çalýþýyor. Hititlerden sonra Orta Anadolu’da Sözgelimi, onun Ortaçað, yani antik Dünya gördüðümüz gibi, Andýðýmýz ana çizginin dýþýnda, Hint etkinleþen Galatlar, bilinen Kelt bilgeliðine iliþkin nerdeyse cinsel cazibesini kültüründe Tara, Asur ülkesinde kollarýndan biri. Göç yollarý ve bütün bilgilerin din adamlarýnca Ra’nýn üzerinde Astarte, Çin’de Kwan Yin ve daha çýkýþ noktalarý çok net olarak sistemli biçimde yokedilip kullanmaktan nice «Ýnanna varyantý» yalnýzca bir bilinememekle birlikte, Anadolu’da çekinmediðini silinmeye çalýþýldýðý dönem, bilgi rastlantý ya da «sýradan bir mit» saðlam bir inanç/kültür birikimi birikiminin büyük bir direniþinin ortaya koyan olabilir mi? Modern araþtýrmacýlar, oluþturduklarýna tanýk oluyoruz. de tanýðý. Ne var ki bu, son hikayeler var Mýsýr mitlerinde. iz sürüyorlar inatla. Ýnanna/Ýþtar/ Onlarýn „Güçlü ve Güzel Haným“ý derece trajik bir direniþ. Eski Birçok belgeye göre, „Ra’nýn Hathor kültü, efsanevi yitik kýta Kybele ise, bildiðiniz üzere Ýnanna/ gözü“ olarak adlandýrýlýyor. bilgelik bir kýsým druid (Ortaçað Atlantis’ten taþýnan bir mit miydi, Ýþtar mitinin bire bir aynýsý denebilir. Yani, ülkenin bütünü üzerinde Avrupa’sýnda Kelt ve Cermen yoksa Sitchin’in iddia ettiði gibi Yine Ý.Ö 3000’lere ama bu kez kökenli pagan rahip) gruplarýnca dolaþýyor ve güvenliði saðlýyor, onbinlerce yýl önce dünyaya egemen Eski Mýsýr’a dönüyoruz. Bilindiði yaþatýlmaya çalýþýlýrken, kadýn Ra’nýn yardýmcýlýðýný yapýyor. olan Anunnakiler panteonundaki bir gibi, Ý.Ö 2. binyýlýn ortalarýndan bilgeliðinin ve Ýnanna/Ýþtar/Hathor Týpký, Mezopotamya’yý millerce kadýn kahramaný mý vurguluyordu, itibaren Mýsýr yýldýz dininde geleneði ve birikiminin de kadýn gökyüzünde dolaþarak kateden ve bilemiyoruz þimdilik. Ama çember ve bilgeliðinde, güçlerinin bir paganlarca saklanmaya, nesilden Enlil ile Enki’nin temsilciliðini gittikçe daralýyor. En azýndan, þunu bölümünden feragat etmiþ izlenimi nesile aktarýlmaya çalýþýldýðýna üstlenen Ýnanna/Ýþtar gibi. Ne var söyleyebiliriz: Ýnanna, bu dünyanýn veren ve yetkesini eþi Osiris’le tanýk oluyoruz. Yazýk ki sayýlarý ki, Ý.Ö 1600’lerden sonra Hathor’un inkar edilemeyecek gerçeklerinden birlikte kullanan bir tanrýçaya, Ýsis’e ve ona ait izlerin bir biçimde zaten çok az olan bu „bilgi biri. Amazon hikayelerinden cadý rastlarýz. Aþaðý yukarý bu „panteon saklayýcý“lar, yine din adamlarýnýn silinmeye ya da „asimile edilmeye“ savaþçý yönünü Athena alýyor. efsanelerine; koruyucu kadýn dengesi“ Mýsýr’da „Hiksoslar Devri“ çalýþýldýðýna tanýk oluyoruz sistemli örgütlenmeleri sonucu Bununla birlikte, Afrodit ile ilgili perilerden baþtan çýkarýcý diþi olarak bilinen iþgalin kýrýlmasýndan Mýsýr’da. Ýsis figürü baskýn çýkýyor, yunan anlatýlarýnda ilginçlikler oluþan engizisyon elinde iþkence cinlere dek binlerce mit bile üstü sonra belirginleþir, yani Ý.Ö 1700 edilip öldürülüyorlar birer birer. Hathor geri plana atýlýyor. Bir tek de yok deðil: Sözgelimi, onun örtülemeyecek bir «varlýðýn» dolaylarýnda. Bu dönemde Thebes Elimizdeki „cadý masallarý“ bu bilge istisnasý var bunun, o da Mýsýr’ýn çok sonradan Kýbrýs üzerinden iþaretçisi. prensleri yönetimi ellerine geçirmiþ; söz konusu dönemindeki tek ve yürekli kadýnlarýn bilgiye sahip Olimpos’a gelmiþ bir „Eski Heliopolis, Giza ve Dendera kültleri sel felaketi vb.) Sadece o ülkeyi nasýl ilgilendirmiyorsa, genlerimizin taþlarýnda. revizyona uðramýþtýr. ÝBRAM ERDEM bütün dünya insanýný ilgilendiriyorsa, dillere de öyle Ne yapalým insanlýk buraya giderken, dinozorlaþmak Ýsis, son derece bakýlmalýdýr. Onlarý yaþatmanýn tüm yollarý bulunmalý gerekmez, yargýsý nasýl everenselleþecek? Peki güçlü ve etkin bir ve bu ortaya konmalýdýr. Çünkü evrensel olarak bizi a ya küreselleþmek (sanki küre deðilmiþ de yeni küre figür olmasýna Anadlili 2 da b dili ve bizi sömürgen bir bakýþ ilgilendirmemekte , olacakmýþýz gibi bir yargý. Öbür niyeti anmaya gerek karþýn bu dönem bizi gerçek anlamda insan oluþumuz ilgilendirmektedir. yok zaten.) daha mý kolay ne... Kolay zor. Önemli bir Mýsýr panteonundaki il, ulus oluþun en Þu küçük yuvarlaðýn üstünde yaþayan altý milyar insan, gerçeðe yeniden dönmek gerek sanýyorum: Ýnsan görünümüyle temel ögesidir. Bu ondan fazla bitki, onlardan fazla hayvan, onlardan fazla (sömürme gücüne sahip olan) insanýn kurdu olmayý Mezopotamya gerçekten böylesi bir önemle aðaç, onlardan fazla su... yani yaþam ilgilendirmektedir þimdi daha güçlü bir biçimde beceriyor. Ne diyelim? ele alýnmakta mýdýr acaba? Bu ve Anadolu’nun bizi. Tüm türevleriyle bizi biz yapan yaþam... Kutlu olsun demek ne acý... sorunun yanýtý kesinlikle “evet” Ýnanna/Ýþtar/Kybele Peki gerçek anlamda adil bir dünya cumhuriyeti Dillerin hangi tehlike olursa olsun, tek askerleri, olmalýdýr. Ama dünya yüzündeki olmadýðýna göre bu dilekler, bu istekler bu sorunlar silahþörleri var: Þairler ve yazarlar. Bir ulusun þairi, kültlerindeki güçlü, dillere baktýðýmýzda bunun pek yaþama nasýl geçirilecek? Küreselleþme azgýnlýðýyla yazarý ne kadar çoksa o ulus o kadar þanslý bir ulustur. pervasýz, çapkýn böyle de olmadýðý görülmektedir. Uluslar dillerinin bu neredeyse tek dili egemen kýlmaya çalýþan bu yapý Çünkü dili yaþýyor demektir. Diliyle yaþamlar kuruluyor ama sevecen ve önemini kavramadýklarý için mi yoksa, önemsemedikleri nasýl deðiþtirilecek. Tüm dillerde, bu dillerin oluþturduðu demektir. Diliyle yarýnlara aðlar örülüyor demektir. yardýmsever kadýn için mi buna özen göstermezler. Bunun onlarca nedenini kültürlerde birden bu azgýn saldýrý sürüyor. Uluslarýn Baþka bir deyiþle dille yaratýcýlýk iþini yürütenler dilleri figürüne çok fazla bulmak, irdelemek olasýdýr. Ama sonucun bizi nereye kendileri neredeyse ekonomik açmazlar yüzünden kurtaracaklar ve insanlýk daha güzeli, daha yeniyi bulma benzemez. Deyiþ götürmesini istiyorsak öyle bakmalýyýz sorunsalýmýza. buna gönüllü katlanýyorlar. Destekliyorlar. Neredeyse þansýný öyle kolay kolay yitirmeyecektir. Bu ne kadar tek yerindeyse, onda Kuþkusuz dillerin ne olursa olsun yaþamasýdýr ilk tek tip kahraman, tek yönlü bir bakýþ açýsý, sözün tip yaratým(!)larla katledilmeye çalýþýlýrsa çalýþýnsýn, Ýnanna’nýn „serseri dileðimizi. Çünkü onlarýn içinde kültürler saklýdýr. Onlarýn ona insan derinliði, egemen olacak. O soyut olarak büyük çoðunluk (yaratýcýlarýn içinde) yenilmeyecektir ve cazibesi“ yoktur; içinde insanlýðýn gizi saklýdýr. Bu nedenle hangi dil baktýðýmýz k utsal varlýk artýk yok olacak. Somut mahluk istenen, özlenen yaþam olacaktýr. daha çok „durmuþ olursa olsun yaþamalýdýr. Bu iyi niyetli dileðe karþýn da bukalemun... Ben parsayý toplayým da, ben öne Anadil sevgisini insanlýðýn mutluluk aðlarýný örmek oturmuþ bir Mýsýr yeryüzünden binlerce dil ne yazýk ki, uçup gitmiþtir çýkýyým da, ben mutlu oluyum da, bana dokunmasýnlar olarak gören bilinçli yaratýcýlar koruyacaktýr. hanýmefendisi“ adeta... O dillerle konuþulan sözcükler ne oldu acaba? da... mantýðý yeryüzünün tek genel geçer dili, tek genel Elbette ki diller birbirlerinden etkilenecektir. Önemli sevgiler ne oldu, kahramanlýklar ne oldu, yeni bulunan geçer yaratým þekli, tek genel geçer kültürü olacak... olan bu etkilenmenin dozunu iyi kavrayabilmek gibidir. Burada bir bulgular ne oldu? Bunlar bir bütün yolarak insanlýðýn Sonra neye yanacaðýmýzý bile bilemeyeceðiz. Yanacak, eriyip gitmeyi engelleyebilmek, dili özgün haliyle farklýlaþma mý söz kayýplarýdýr. Bir ülkedeki, doðal felaket,(orman yangýný, kahrolacak, üzülecek erdem kalmayacak belleðimizde, yaþatabilmektir konusu acaba, yoksa D Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de ÝLAN redaktion@dem-ajans.de sayfa 14 www.dilarareisen.com Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de SAÐLIK-YAÞAM Uyku hastalýklarý Diþlerdeki çapraþýklýklarýn nedenleri nelerdir? U yku hastalýklarý, hastanýn uykusu sýrasýnda ya da uyumak istediðinde ortaya çýkan klinik durumlardýr. Bugün seksenden fazla uyku hastalýðý varlýðýný ve bunlardan bazýlarýnýn görülme sýklýðýnýn diðerlerine oranla daha fazla olduðunu biliyoruz. Toplumda ve hekimler arasýnda uyku hastalýðý denilince sadece fazla uyumak ve uyuyamama, uyku hastalýðý olarak anlaþýlmaktadýr. Oysa uyku hastalýklarý uyku sýrasýnda görülen uyku kalitesini bozarak bireyin dinlenememesi, bilincinin tazelenememesi,gündüz aktivitelerinin bozulmasý ve bireyin saðlýklý olduðu dönemdeki kapasite ve becerilerinin azalmasý ile seyreden hastalýklardýr. Uyku hastalýklarý ile ilgili gerçek anlamda bilimsel çalýþmalar geçen yüzyýlýn baþýnda Amerika ve Avrupa‘da baþlamýþ. Baþlangýçta rüya içeriðini açýklamak için yola çýkýlmýþ. Ancak bu çalýþmalar sýrasýnda insan yaþamýnda çok önemli saðlýk problemlerinin oluþmasýna neden olan, klinik durumlarýn ortaya çýktýðý gözlenmiþ. Bu temeller üzerine geliþtirilen ve yapýlan çalýþmalar uyku týbbýnýn altmýþlý yýllarýn ortalarý ve yetmiþli yýllarýn baþýnda ayrý bir disiplin, ayrý bir uzmanlýk alaný olarak ortaya çýkmasýný saðlamýþtýr. Yetmiþlerden sonra uyku hastalýklarý ile ilgili teknolojik ve bilimsel geliþme baþ döndürücü hýzla artmýþtýr. Bizde, konuyla ilgilenme seksenli yýllarýn baþýnda bir kaç bilim adamýnýn yurtdýþý çalýþmalarý ve yurda döndüklerinde bu iþle ilgilenmeleri ile baþlamýþtýr. Doksanlý yýllara kadar iki üniversite kliniðinde çalýþan, ancak uðraþanlarýn dýþýnda kimsenin fazla ilgilenmediði bir týp alaný olarak varlýðýný sürdürmüþtür. Baþlangýçta uyku hastalýklarý bizde fantezi olarak algýlanmýþ. Ancak doksanlý yýllarýn baþýnda, nöroloji ve psikiyatri dýþýnda, biz göðüs hastalýklarý uzmanlarýnýn da konuyla ilgilenmesi ie bu konuya olan ilgiyi artmýþtýr. Toplum ve hekim kitlesinin konu hakkýnda bilgilenmesinin artmasý ve ilginin odaklanmasý, uyku hastalýklarý ile ilgilenen araþtýrmacý ve hekimlerin düzenlediði konferanslar, sempozyumlar, seminerler ve yaptýklarý yayýnlar sonucunda olmuþtur. Seksenli yýllarda iki olan merkez sayýsý bugün yirmilere çýkmýþtýr. Þu an, baþlangýçta sanýldýðý gibi fantezi deðil, uyku biliminin de ayrý ve önemli bir bilim dalý olduðu kabullenilmiþtir. Ç ocukluk döneminde süt diþlerin deðiþip,kalýcý diþlerin gelmeye baþlamasýyla pek çok çocukta çapraþýklýklar gözlenir. ”Çocuðumun diþleri eðri geldi ”sözleriyle anne babalar büyük bir endiþeyle diþ hekimine baþvururlar. Bu durumun en büyük nedeni kalýtýmdýr. Ancak zamanýnda alýnmayan bazý önlemler de çapraþýklara yol açmaktadýr. Diþlerdeki çapraþýklarýn nedenleri ve alýnmasý gereken önlemler kýsaca þöyledir; Genetik olarak çocukta çene boyutuyla diþlerin geniþlikleri arasýnda uyumsuzluk olmasý ya da çenelerin geliþmesini olumsuz yönde etkileyen solunum yolu problemleri gibi faktörlerin bulunmasýdýr. Çocuðunuzun burun yollarýndaki solunumu engelleyen faktörler öncelikle üst çenenin daha sonrada alt çenenin normal büyümesini etkileyerek diþlerin düzgün sýralanmasýna engel olurlar. Bu durumda mutlaka uzman bir diþ hekiminin (ortodontisi) müdahalesi gerekir. Diþlerdeki çapraþýklýðýn bir diðer nedeni de süt diþlerin normal deðiþme zamaný gelmeden çekilmesidir. ”Nasýl olsa yerine yenisi gelecek” düþüncesiyle tedavi edilebilir düzeydeki süt diþlerinin çekimi son derece hatalýdýr. Çünkü bu diþler altlarýndan gelecek kalýcý diþlerin yerini koruyarak çapraþýklýklarý önlerler. Bir süt diþi zamanýndan önce çekilirse yandaki diþler çekilen diþin boþluðuna doðru kayar. Alttan gelecek kalýcý diþin süreceði yeri kapatýr,kalýcý diþ bulabildiði boþluktan sürmeye çalýþýr yada gömülü kalýr. Her iki durumda da diþ sisteminin dengesi bozulur ve çapraþýklýklar gözlenir. Süt diþlerini ara yüzlerinde görülen çürükler zamanýnda tedavi edilmezse yandaki diþler çürüyen, kayýp diþ dokusu kadar boþluða kayar. Çapraþýklýklarýn bir diðer nedeni de budur.Ýþte bu nedenlerden dolayý süt diþlerinde görülen çürüklerin tedavisi son derece önemlidir. Diþlerdeki çapraþýklýklar sadece estetik sorun mu yaratýr? Diþlerin düzgün sýralanmasý sadece estetik açýdan önemli deðildir. Diþlerdeki çapraþýklýklar bu bölgelerin temizlenmesi güç olacaðýndan çürüklere,diþeti hastalýklarýna ve eklem aðrýlarýna neden olurlar. Diþlerdeki çapraþýklýklar her zaman tedavi edilebilir mi? Çapraþýk diþler her yaþta deðiþik tedavi yöntemleriyle ortodontisiler tarafýndan tedavi edilebilmektedir. Ancak bu tür tedaviler oldukça pahalýdýr. Bu nedenle çürüyen süt diþlerinin çekiminden çok tedavisi yoluna gitmek daha da önemlisi iyi bir aðýz bakýmýyla diþleri saðlýklý olarak aðýzda tutmak en doðru yöntem olacaktýr. Zihinsel engellilerde cinsel saðlýk ve yaþam T oplumlarýn geliþmiþlikleri son on yýlda, insana ve insan geliþimine verdikleri önemle belirlenir olmuþtur. Önceki yýllarda geliþmiþlik ölçütü olarak kabul edilen ortalama yaþam süresi, bebek ölüm hýzlarý gibi istatistiði parametreler, son dönemde insan geliþimi ve insanlarýn yaþam kalitelerini de içine alacak þekilde geniþletilmiþtir. Bu, özellikle desteðe gereksinim duyan toplum kesimlerinde daha da bir önem kazanmýþtýr. Zihinsel engelliler de toplum içinde, toplumun katýlýmcý bir bireyi olarak yaþamlarýný sürdürmek için özel bakýma ve desteðe gereksinim duyan bir kesimdir. Bu insanlarýn çoðu kere eriþkinlerin sahip olduklarý akli yeterliliðe ulaþamadýklarý bir gerçektir, ancak onlarda yemek yemek, su içmek, uyumak ve özellikle sevmek, sevilmek paylaþmak ihtiyacýndadýr. Çünkü, mideleri, kalpleri, dolaþým ve böbrek sistemleri, yumurtalýklarý, testisleri hülasa mental güçlükleri dýþýnda tüm organlarý diðer insanlar gibi çalýþmaktadýr. Vücut geliþimleri tam olmaktadýr. Nasýl acýkýyor ve sonuçta besleniyorlarsa ya da acýktýklarýný ifade edemeseler de yaþamak için beslenmeye ihtiyaçlarý varsa, normal düzeninde çalýþan hormonlarý nedeniyle cinsel aktivite ve ifade edemeseler de istekleri de olacaktýr. Üstelik, kendilerini çoðu kere yeterince ifade edemeyen zihinsel engellilerin her yönden olduðu gibi, cinsel istismara uðramalarý tüm dünyada sýk rastlanýlan istenmeyen durumlardandýr redaktion@dem-ajans.de saðlýðýnýz sayfa 15 Dr. FAHRETTÝN ADSAY Spor ve saðlýk üzerine Ý nsanlar hayatlarýnda en gereksinim duyduklarý en önemli gördükleri ihtiyaçlardan birisi saðlýklý yaþamdýr. saðlýklý bir yaþam ve hareket ve sporla çok yakýn bir iliþki içindedir. Eski Romalýlarýn dediði gibi „ men sana in carep sana“ yani „ saðlam kafa saðlam vücutta bulunur”. Gerçek bu olduðuna göre saðlýksýz ve tembel insanlarý yetiþtiren bazýlarýnýn iþine geliyor olmalý ki spor yapmak ya ayýp ya da günah, yada bazen yasaklanarak insanlar saðlýklý bir yaþama kavuþmalarý önlenmiþtir. Tabi yaþamlarýný büyük ölçüde son verirken amerikanýn Kýzýlderililer, Avustralya’nýn Aubericin denen yerli halklarý hareketsiz bir yaþama mahkum olmalarýyla bu insanlarda yüksek oranda þiþmanlýk, seker hastalýðý, yüksek kan yaðý, hipertansiyon, alkohol baðýmlýlýðý ve Depresyon yüksek oranda görülmeye baþlanmýþtýr. Bu hastalýklarýn fazla oluþumu en önemli nedeni hareketsizliktir. Avustralya ve Amerika yerlisi için geçerli olan bu durum Almanya da yaþayan Türkiyeliler içinde geçerlidir. Bizim insanlarýmýzda da hereksizlikten gelen hastalýklar daha fazla görülüyor. Peki Buna karþý ne yapmalý? saðlýklý bir yaþamýn bir bedel gerektirdiði bir gerçektir. Yani saðlýklý yaþamak isteyen herkes saðlýðý için bir þeyler yapmalýdýr. Mesela biz Almanya da yaþayanlar yeteri kadar sportif faaliyetlere katýldýðýmýzý söyleyemeyiz. Almanya’nýn bütün þehirlerinde spor Klüpleri, Fitness merkezleri , Spor yapýlacak ormanlýklar, parklar vardýr. Bu sportif faaliyetlerin yapýlacak yerleri yeteri kadar kullanan çok az insanýmýz vardýr. Bu klüplere üye olarak veya yeni spor takýmlarý kurularak, veya iþten sonra müsait zamanlarda Fitness merkezlerine yazýlýp orada kontrol altýnda spor yapýlmakla saðlýðýnýza deðerli ve önemli bir katký saðlamýþ olursunuz. Spor yapanlar az oranda kalp, seker, Hiper tansiyon, kemik ve þiþmanlýk hastalýklara yakalanýr. Ayrýca zevkle yaptýðýnýz bir sporda vücudunuz mutluluk denilen Efedrine hormonlarýný salgýlar ve kendinizi mutlu ve iyi hissedersiniz. Lüzumsuz yere stres ile karþýlaþýyorsanýz, spor yaparak üzerine gelen stresi atabilirsiniz. Çocukluk çaðýnda spor yapmayý öðrenmeyen, ihmal eden veya imkanýný bulamayan bir insan yaþlanýnca sportif olmasý biraz zordur. Fakat ne zaman spora baþlarsa geç deðildir. Zaten kimseden profesyonel bir sporcu olmasý da beklenemez. Tabii ki bu çocuklarýmýz için böyle olmamalý. Yani mutlaka küçük yasta çocuklarýmýzýn kabiliyetlerini, zevklerini keþfetmeye çalýþýn. Hiç belli olmaz yarýnýn dünyaca meþhur bir futbolcusu, tenisçisi ve diðer daldaki bir atletin aramýzdan çýkmasýný istiyorsanýz çocuðunuzun saðlýklý büyümesi içinde, küçük yaþta spor yapmasýný mutlaka saðlayýn. Yalnýz, her nedense bizim insanlar vurdulukýrdýlý sporlara, mesela boks, judo, teak-wando gibi sporlara çok merak sarýyorlar. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de Yaþlara göre oyuncak terçihleri Bilindiði gibi yeni doðan bebeðin en deðerli oyuncaðý kendi bedenidir. Bebek elini, kolunu sallayarak, açýp kapayarak, ayaðýný aðzýna götürmeye çalýþarak ve parmaklarýný emerek kendi kendine eðlenir. Ayrýca doðumu izleyen aylarda çocuk ses, renk ve þekilere karþý da çok hassastýr. Bu nedenle bu aylarda bebeklerin oyuncaklarýný görsel ve iþitsel duyulara hitap eden oyuncaklar oluþturmaktadýr. Ýlk aylarda bebeðin yataðýnýn üzerine asýlabilen veya yataðýn kenarýna tutturulabilen, hareket eden, ses çýkaran, mobil türü renkli oyuncaklar tercih edilebilir. 6-7. aylarda çocuðun oturmaya baþlamasýyla mekaný da geniþler. Bu nedenle çocuðun oturmaya baþladýðý aydan itibaren çocuðun elinde tutabileceði ve avucuna sýðabilecek esnek plastikten, yumuþak kauçuktan yapýlmýþ, çok büyük veya küçük olmayan bebekler, hayvanlar, renkli halkalar verilebilir. Yine bu aylarda çocuklar için en çok ilgi çeken oyuncaklardan biri de üzeri resimli veya zilli çýngýraklardýr. Çýngýraklar hareket ve etmesi ve ses çýkarmasý nedeniyle bütün bebekler tarafýndan ilgi çekici durumdadýr. Ayrýca bu dönemde bebeklerin diþ çýkarmasý nedeniyle emniyetli ve bebeðin saðlýðý için zararlý etkiler yaratmayacak diþ kaþýyýcýsý veya plastik halkalar verilebilir. 8-12. ay dolaylarýnda bebeklerin emeklemeye ve yürümeye baþlamalarý nedeniyle, çocuklar için tercih edilebilecek en iyi oyuncaklar düþtüðünde kýrýlmayan fakat ses çýkaran renkli toplardýr. Ayrýca bu dönemde, çarpýp geri dönen oyuncaklar veya itme ve çekme ile gidebilen tekerlekli hayvanlar, otomobiller yeni yürüyenler için en uygun oyuncaklardýr ve bu tür oyuncaklar bebekleri çok mutlu eder. Yaklaþýk bir saðlýða yararlý olmayan maddeler de var. Bu maddeler çikolata çok yenildiði zaman Haþiþ gibi vücuda keyif veren, insanlarýn kendilerini mutlu hissetmelerini saðlayan Dişleri var dişlenir, Sýra sýra iþlenir, Kat kat tüle bürünür, Saçý yerde sürünür. /MISIR Karþýdan gelir hor hor, Etekleri mor mor; Şimdi gelir görürsün Güle güle ölürsün. /OTOMOBÝL Kara tavuk kaz gibi, Kanatlarý saz gibi, Hem gider hem sallanýr. Niþanlanmýþ kýz gibi. /ÖRDEK Ben bir kara biberim, Çukur evi diderim, Darýlmayýn bacýlar Güz gelince giderim. /PÝRE Sarýdýr zerdali gibi, Suludur şeftali gibi, Ne vallahi zerdali Ne billahi şeftali. /PORTAKAL Çýn çýn hamam, Kubbesi tamam, Bir gelin aldým Babasý imam. /SAAT iyki doðdun fýstýk ARTIK ÝKÝ YAÞINDA kullanabilecekleri deðiþik boyutlardaki bebekler, çeþitli kuklalar, oda takýmlarý, mutfak malzemeleri, marangozluk, temizlik malzemeleri (kürek, süpürge), bahçe aletleri (çapa, týrmýk, kürek), hayvan seti, ulaþým seti (tren yolu, köprü, demiryolu), doktor araç gereçleri, en uygun oyun malzemeleridir. Yine bu dönemde kum ve su çocuklarýn en çok sevdikleri oyun malzemeleridir ve çocuklar bu yaþlarda, kovaya kum doldurup boþaltmaktan, kumu su ile karýþtýrýp harç yapmaktan çok büyük zevk duyarlar. 3-4 yaþlarýnda çocuklarýn motor geliþimlerinin artmasý ve hareketlerinin daha da düzenlenmesiyle çocuklar inip çýkmaktan, üç tekerlekli bisiklete binmekten ve týrmanmaktan çok hoþlanýrlar. Bu dönemde sallanan at, pedallý araba, tekerlekli bisiklet, yük arabasý ve salýncak seti en uygun oyun malzemelerindendir. Yine bu dönemde sökülüp takýlabilen veya bozulupyapýlabilen oyuncaklarla, küçükten büyüðe doðru dizilebilen küpler, bloklar, inþaat malzemeleri çocuklar tarafýndan en çok tercih edilen ve sevilen oyun araçlarýdýr. 4-6 yaþlarýnda çocuklar açýk hava oyunlarýnýn yaný sýra masa baþý faaliyetlerinden de büyük zevk alýrlar. Boyama, kesme, yapýþtýrma, resim yapma, artýk materyallerle þekiller yapma ve parçalý bilmeceleri birleþtirmeyi çok severler. Bu dönemde çocuklarýn algýlama, hatýrlama, parçalara ayýrýp birleþtirme, yanýlma, düzeltme, yeni yorumlar ve çözümler getirme yetenekleri de geliþir. Çocuklarýn masa baþý etkinliklerinde bloklar, kalemler, kaðýtlar, boyalar, boya fýrçalarý, tutkal, makas, düðmeler, boncuklar ve ayrýca eþleþtirmeli oyuncaklar, resimli dominolar, resimli tombalalar ve resimli küpler, yap-bozlar en sevilen oyuncaklar arasýndadýr. 6 yaþýnda hayali oyunlarýn en dorukta olmasý nedeniyle evcilik, bakkalcýlýk, doktorculuk oyunlarý ve bu döneme uygun bebekler, evcilik ve doktorculuk setleri, marangozluk aletleri, kuklalar, temizlik ve mutfak setleri, bahçe aletleri, hayvan setleri, dükkanlar çocuklar tarafýndan en fazla tercih edilen oyun malzemeleridir. Bu dönemde çocuklarýn top oynamak, ip atlamak, týrmanmak, yüzmek gibi bedensel hareketlerden ve açýk hava oyunlarýndan çok fazla hoþlanmalarý nedeniyle ip, top, ip merdiven, kýzak, kayak ve paten gibi oyun malzemeleri tercih edilebilir. Çocuðun okula baþlamasýyla oyun ilgilerinde de bazý deðiþiklikler görülür. Bu dönemde okulöncesi dönemdeki oyun aktivitelerinin yaný sýra çocuklar mümkün olduðunca becerilerini ortaya çýkaracak dama, satranç, loto, basketbol, bisiklet, paten gibi oyunlarý ve oyun materyallerini; daha sonraki yaþlarda da sinema, tiyatro, televizyon izleme ve spor yapma gibi yetiþkin aktivitelerini tercih ederler. Ayrýca okul dönemi çocuklarý deðiþik okuma materyallerinden de hoþlanýrlar. P falz kentinden gelen Hans- Jürgen Roos bir oda kadar büyük (14 metre uzunlukta ve 5 metre geniþlikte -70 m²) olan bir Çikolata yapmýþ. Böylece Dünya Rekorun kýrmýþ. Ama bir insanýn bu kadar çok çikolata yemesi hiç tavsiye edilmiyor, çünkü çikolatanýn içinde BÝLMECE BULMACA BÝLMECE BULMACA parçalarý ayýrýp birleþtirerek hem meraklarýný giderir tatmin olurlar hem de objelerin özelliklerini inceler ve keþfederler. Okulöncesi dönemde çocuklarýn oyuncaklara ve oyun materyallerine karþý olan bu ilgilerinin yaný sýra, artan bir yaratýcýlýk, yetiþkine benzeme ve taklit çabasý da vardýr. Bu noktada anne babaya düþen en büyük görev alýcý ve öðrenmeye hazýr olan çocuða uygun oyuncaklarýn sunumudur. Anne baba bu dönemde, çocuðun geliþim özelliklerine uygun, ihtiyaç duyduðu ortamý ve materyalleri saðlamaktan sorumludur. Bu dönemde, anne babalar tarafýndan üzerinde önemle durulmasý gereken bir baþka konu da çocuklarýn geliþimlerine katkýsý olmayan pahalý ve süslü oyuncaklarýn yerine yaþlarýna ve geliþim düzeylerine uygun, uyarýcý ve düþündürücü oyuncaklarýn tercih edilmesidir. Yine bu dönemde yetiþkinler çocuklarýna gereðinden fazla oyuncak alarak, onlarýn tüm gereksinimlerine cevap vereceklerine inanýrlar. Önemli olan, oyuncaðýn çokluðunun deðil, nitelikli olmasýdýr. yaþýndaki bebekler çok ilgilerini çeken oyuncaklardan biri de „dökme-doldurma“ oyuncaklarýdýr. Büyük renkli þekiller ve bunlarýn içerisine atýlabileceði bir kutudan ibaret olan bu oyuncaklar çocuðun ilgilerini çekmesine raðmen bu oyuncaða ilgilerini çok çabuk kaybederler. Yine bu dönemde parlak ve basit resimleri bulunan resimli kitaplar da çocuklar için uygun oyun araçlarýndandýr. Özellikle hem bebek hem de kitap yetiþkin tarafýndan tutulur ve resimlere bakýlýrsa, bu olay çocuk için cazip olabilir. 15-18. aydan itibaren çocuðun yürümeye baþlamasýyla bir odadan diðerine geçmesi kolaylaþýr. Bu dönemde eline geçirdiði eþyalarý bir odadan diðerine taþýyabilir. Bu nedenle itilebilen, çekilebilen, itildiðinde ses çýkartan, müzik çalan otomobiller, tekerlekli veya yumuþak tüylü hayvanlar ve bebekler en çok tercih edilen oyuncaklar arasýndadýr. Yürüteçler veya üstüne binilen oyuncaklar yine bu aylara uygun oyuncaklardýr. Ayrýca, 18. Aydan itibaren keþif ve icatlar çocuklarýn dünyasýnda önemli bir yeri olmasý nedeniyle, bu dönemde farklý boyutlardaki bloklar, kutular ve þekiller çocuðun inþa etmesi ve birleþtirmesi için en uygun oyuncaklardýr. 2-3 yaþýndan itibaren çocuklar çevrelerinde yaþadýklarý günlük olaylarý dramatize etmeye baþlarlar. Bu nedenle, bu dönemdeki çocuklar için en uygun oyuncaklar onlarýn d r a m a t i k oyunlarýnda BÝLMECE BULMACA BÝLMECE BULMACA O yunun, çocuðun geliþimi üzerindeki etkileri ne kadar önemliyse, ayný þekilde oyun materyalleri de çok önemlidir. Oyuncaklar, çocuðun seçme, deðerlendirme duygusunu ve yaratýcýlýðýný geliþtirirken ayný zamanda da kendi kendine karar verebilme ve belirli alanlarda beceriler kazanmasýna da olanaklar hazýrlamaktadýr. Bu durumda bizler oyuncaklarý, „geliþim basamaklarý boyunca çocuðun hareketlerine düzen getiren zihinsel, bedensel ve psikososyal geliþimlerinde yardýmcý olan hayal gücünü ve yaratýcý yeteneklerini geliþtiren tüm oyun malzemeleridir“ þeklinde tanýmlayabiliriz. Çocuklar için büyük öneme sahip olan çeþitli boyutlar ve renklerdeki oyun malzemeleri ayný zamanda, çocuklarýn oynarken hem eðlenmesine hem de renk, boyut, biçim, þekil gibi kavramlarý öðrenmelerine yardýmcý olur. Çocuk arkadaþlarýyla birlikte oynarken paylaþmayý, beklemeyi, iþbirliði yapmayý da öðrenebilir. Buna ilaveten çocuklar ellerine g e ç e n oyuncaklarý bozarak, kýrarak, redaktion@dem-ajans.de Çikolatanýn tatlý ve acý yanlarý A V E S T A Oyuncaðýn tanýmý ve önemi ÇOCUK Hazýrlayan: Döne Köylüce duygularý aktive ediyor. Çikolata yenildiðinde vücutta Endorphine hormonu oluþuyor. Endorphine bir sevinç Hormonu´dur. Bundan dolayý bazý insanlar Çikolatayý üzgün olduklarý zaman daha çok yiyorlar. Ne yazýk ki çikolata yalnýz insanlarý sevindirmiyor. Bunun yaný sýra çikolata insanlarý þiþmanlatýyor. Bir çikolatada sayfa 16 paketinde yaklaþýk 500 kalori var. Yani bir büyük tabak soslu spagetti kadar kalori alýna biliniyor. Korkmanýza hiç gerek yok. Bu zararlý yanlarý yaklaþýk 200 tane çikolata yenildiðinde ortaya çýkmaktadýr. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de iðne ucu ile... ELÝF KAYA Parfümün tarihi L Kadýnýn yaþamý bu mu acaba? G YAÞAM eriye dönüp baktýðýmda, yýllar sonra nerden nereye gelmiþiz diye düþündüm kadýn olarak. Yaþamý böyle düþünmemiþtim daha farklý olmasý gerektiðine inanýyorum. Bu farklýlýðý da ancak kadýnýn kendisi yaratmalýdýr bir baþkasý deðil. Elbette ki sorun ortak bir sorundur fakat daha çok kadýnýn kiþisel sorunudur. Kadýnýn yaratýcýlýðý kadar çözüm gücüde olabilmelidir. Maalesef ne yazýk ki günümüzde halan bir çok bireysel sorunlarýna bile yeterince çözüm getiremiyor. Neden, niçin kadýn çok mu zayýftýr, yeteneksiz midir, yaratýcý gücümü yok..... HAYIR. Kadýnýn doða yapýsý gerçekten çok güçlü ve müthiþ yetenekleri baðrýnda taþýyan güçlü bir yapýya sahiptir. Her nedense göze çarpan kaçýnýlmaz bir çok eksikliklerinden ve zayýflýklarýndan kurtulmaya ciddi bir temelde yaklaþmýyor. Daha çok sorunlarýný duygusal bir temelde hal etmeye çalýþýyor ki buda daha çok bunalýma ve psikolojik sorunlara yol acýyor. Mantýksal olarak kendisinin de bir erkek kadar güçlü olduðunu bir çok zaman gömemezlikten geliyor. Kadýn olarak gerçekten eðitimimiz mi eksik? Olanaklarýmýz mý yok? Ev, çocuk ve görevlerimiz dýþýnda bizim kendimizi geliþtirme, öz kiþiliðimizi bulmamýzdaki sorun nededir? Burada kendi sorunumuzla ciddi uðraþmamýzdýr. Elbet ki Toplumun etkisi az deðildir bizim üstümüzden!!! Biz her þeyden önce önyargýlý bir toplumuz. Hoþumuza gitmese çok kolay suçlarýz, mümkünse onu çeþitli entrikalarla toplum dýþý etmeye çalýþýrýz. Bu da bir yargýlamadýr, anlayýþ düzeyimizi gösteriyor, bakýþ açýmýzýn ne kadar önemli olduðunu belirtiyor. Ama biz her þeyden önce insanýz, eksiklik yalnýz biz kadýnlardan deðildir. Eksiklik Erkeklerde de görülüyor ve birbirini tamamlýyor. Kimse kimseyi gerçekten anlamaya yakalaþmýyor, ÝKÝ CÝNS arasýnda korkunç bir anlaþmazlýk yaþanmasýna raðmen, iki taraflý sorunlarý geçiþtiriyor. Kadýn erkeðin sorunlarýný basite alýrken Erkekte Kadýný anlamaktan çok zorlanarak sorunu hiç sorun yokmuþ gibi deðerlendiriyor. Yüzeyselliði býrakýrda gerçek anlamda iki taraflý ortak çözümler içine girmediði orandan bur sorunlar hiç bir zaman çözüm gitmeyecektir, ayrýlmalar, boþanmalar ve psikolojik sorunlar devam edip giderken bizler biraz daha kaybolup batacaðýz.... atince per fumum ‘dan (dumanýn içinden) anlamýnda olan parfüm antik çaðlardan beri insanlýðý büyülemiþtir. Eski yazýlý metinlerde parfümün sayýsýz örnekleri vardýr. Mýsýr kaynaklarýnda banyoda, dini törenlerde kokulu merhemlerin, sývý yaðlarýn kullanýldýðý yazýlýr. Bir söylenceye göre, tam bir koku düþkünü olan Kleopatra ve maiyeti tören alanýna girmeden çok önce, saçtýklarý kokular insanlarýn burunlarýna ulaþýrmýþ. Yunanlý ve Romalýlarýn ziyafetler esnasýnda kendilerini çiçeklerle kokulandýrmýþ sularla serinlettiði bilinir. Ýlk kez Persler damýtma yoluyla çiçekten yað çýkarmýþlardýr. XIV. yüzyýlda Macar Kraliçesi Elizabeth zamanýnda modern anlamda parfüm üretilmiþ, yaðlar alkolle karýþtýrýlmýþtýr. Araplar da egzotik madde kullanýmýyla parfümün geliþiminde önemli rol oynamýþlardýr. Orta Doðudan dönen Haçlýlar bu bilgileri batý Avrupa’ya taþýmýþlar. Rönesans döneminde geliþen iliþkiler, ticari olduðu kadar kokunun önemini de arttýrmýþ ve kullanýmý yaygýnlaþmýþtýr. Bu yýllar Ýtalyanlar kokulara düþkünlükleriyle bilinirken Doðuda ise misk-i amber gündelik hayatta zaten sýkça kullanýlýyordu. redaktion@dem-ajans.de Modern parfüm tarihi XVII. yüzyýlda Fransa’da, Grasse’da baþlamýþtýr. XV. Louis’nin sarayý ise „la cour parfumee“ (koku sarayý) olarak anýlýrdý. istenmeyen, hoþ olmayan kokularýn parfümle gizlendiði neredeyse hiç banyo yapýlmadan sadece parfümün etrafa yaydýðý kokularla yaþandýðý yýllar olarak bilinir. Yine bu dönemde sarayýn yatak odalarý ve koridorlarýn potpuri koku kavanozlarý ile dolu olduðu kaynaklardan öðrenilmiþtir. XV. Louis’in metresi Madame Pompadour kokuyu adeta müsrif bir þekilde kullanýrdý. saray bahçesinden toplattýðý, hoþ kokulu çiçeklerin bile üzerine parfüm sýktýrttýðý söylencesi bile vardýr. XVIII. yüzyýlda dünyanýn baþka yerlerinde de koku modasý baþlamýþtýr. Ýngiltere’de güzel kokular kýsa sürede moda olduysa da, her nasýlsa sonradan koku üzerine bazý þüpheler baþladý. 1774’de Britanya Parlamentosu, bir kocayý güzel kokularla etkileyen kadýnlarýn „büyü“ amaçlý bu etkileyici kokularý kullandýðý hükmüne varmýþtýr. Fransýz sarayýnýn zarafetinden uzak kalan Amerikan kolonileri sade yaþamlarýný çevrelerinde bulunan defne ve lavanta bitkileriyle kokulandýrdýklarý mumlarla yaþýyorlardý. Mumlarýn içine konduklarýnda etrafa hoþ, aromatik kokular salan mumlar o dönemlerde onlarýn hayatlarýna renk katmýþtýr. Uzak Doðu’da ise kokular dini, sosyal ve kültürel olaylarýn vazgeçilmez parçasýydý. XIX. yüzyýl bir lüks ve abartý çaðýydý. Fransa’da 1804’de Ýmparator olan Napoleon Bonaparte ve Ýmparatoriçe Josephine parfüm kullanýmýnýn öncülerindendi. Almanya seferinden döndüðünde askerlerin getirdiði lavanta, biberiye, bergamut ve portakal çiçeði karýþýmýný eau de cologne olarak kullanmaya baþladýlar. UV ‘den Korunmada Giysiler G enel olarak kumaþlar güneþten gelen UV ýþýnlarýný engellemekte yeterli etki gösterirler. Kumaþýn dokunmasý, dokuma ile oluþan deliklerin sýklýðý ve çaplarý UV ye karþý olan geçirgenliði belirlemektedir. Pamuk ve polyesterden yapýlmýþ T-shirtlerin güneþten koruma faktörleri (SPF) 15 kadardýr. Bu tip kumaþlar ýslandýðýnda geçirgenlileri artmaktadýr. Sadece pamuktan yapýlmýþ bir T-Shirtlerin geçirgenlikleri daha azdýr. Özellikle bir kaç kez yýkanmýþ pamuk kumaþtan yapýlmýþ T-Shirtler de koruyuculuk daha fazladýr. Bazý kaynaklarda kumaþlarýn koruyuculuklarý hakkýnda kabaca bir tahminde bulunmanýn yöntemleri tarif edilmektedir. Bir güçlü ýþýk kaynaðýna doðru kumaþýn içinden baktýðýmýzda eðer lamba görünüyorsa SPF deðeri 15 in altýnda demektir. Eðer siz ýþýk içeri giriyor ama kaynaðý görünmüyorsa SPF deðerleri 15 -50 arasýndadýr. Eðer ýþýk kumaþtan hiç içeri girmiyorsa SPF deðeri 50 den büyüktür diye düşünülür. Þapkalarda çok önemli aksesuvalardýr. Güneþ ýþýnlarýnýn yüz, boyun, ense bölgelerine direkt gelmesine engel olmasý ile yazýn olduðu kadar kýþýnda çok büyük bir önem taþýr. Koruyuculuðu saðlamak amacý ile kenar çýkýntýlarý 7-8 cm kadar olan þapkalar tercih edilmelidir. Þapkada geniþ delikleri olan kumaþlar kullanýlmýþsa koruyuculuklarý anlamlý ölçüde azalýr. sayfa 17 Savaþa giderken bile bu kokulardan bolca sürülürdü. Bir rivayete göre Josephine aðýr hayvansal kokularý seçerken, N. Bonaparte ise hafif kokularý seçiyormuþ. Dünyada parfüm romantizmi bitince bu büyülü sývýlarý karýþtýranlar bazý sýrlarý açýklamaya baþladýlar. Ýlk bilimsel analizlerle doðal yaðlarýn içindeki asýl aromayý ayýrdýlar. 1868’de Ýngiliz William Perkin bir Güney Amerika bitkisinin kokusunu taþýyan kumarýný sentezle birleþtirdi. Daha sonra Berlin’de Ferdinant Tiemann tarafýndan vanilya ve menekþenin taklidi sentetik maddeler üretildi. Ve bunu baþka taklitler izledi. (gül, inci çiçeði, nergis, sümbül vb.) Aðýr kokular yerini, hafif ve etkileyici kokulara býrakmaya baþlamýþtýr. XVIII. yüzyýl arkada kalýrken erkekler ve kadýnlar ayný kokularý sürüyorlardý. lavanta suyu erkeklerin favorisiydi ta ki lavanta kullanan Oscar Wilde hapse düþünceye kadar. Koku bir anda gözden düþtü. XX. yüzyýlda Doðu etkili tasarýmlar moda bilincini etkiledi. Kendi kokunuz H er kiþinin kendine özel bir parmak izi, ses tonu, göz irisi yapýsý olduðu gibi birde kendi özel kokusu vardýr. Bu koku genlerimizde þekil bulur. Cildimiz yapýsýndaki ter bezlerinin, yað bezlerinin yapýsý, sýklýðý ve salgýlarýnýn özellikleri hep genlerimiz ile belirlenir. Genetik faktörler dýþýnda beslenme alýþkanlýklarýmýz, yediðimiz besinler, içtiðimiz su, bulunduðumuz Siz yüz þeklinizin anlamýný biliyormusunuz Yüz þekli, her bireyde farklýdýr. Ancak yinede alýn geniþliði, yanaklarýn belirginliði ve çene yapýsý gibi özelliklerle yüz þekilleri kabaca 6 gurupta ele alýnabilir. D oðadaki ortak dil olan beden diline göre bir þeyin büyük olmasý, karþýsýndaki varlýðý etki altýnda býrakýr. Saçlarýn kabarýk olmasýnýn kiþiye verdiði güven ve güç bu noktadan ortaya çýkar. Bu tür içgüdüler her zaman güzel ve estetik açýdan güzel görünmeyi saðlamaz. Ýnsanlarýn baþ yükseklikleri ile boylarý arasýndaki oran çok önemlidir. Normalde bu oran 1/8 dýr. Yani baþ yüksekliðinin 8 katý, boyu vermelidir. Top modellerde bu oranlar 1/9‘a çýkmaktadýr. Kabarýk veya uzun saçlar, olduðundan daha büyük görünen bir baþ görünümüne neden olurlar. Eðer kiþinin bedeni ince ve uzun deðilse 1/8 oraný daha da bozulacak, estetik bir görünüm oluþturmayacaktýr. Kabarýk saçlar, hemen her zaman yüksek topuklarla beraber kullanýlmalýdýr. Yoksa aynada görülen kadarý ile baþ yapýsý mükemmel görünürken, bütünde estetik olmayan görünümlere yol açabilir. 1/8 oranýn bozulmasý, kiþileri kýsa gösterir. Saçlarýn kýsa olmasý ise 1/8 orantýsýna en çok yaklaþtýran saç þeklidir. Kýsa saç modelleri kiþilerin daha genç ve dinamik görünmelerine saðlar. Saçlarýnda beyaz telleri bulunan ve boyama yapmak istemeyen kiþilerinde kýsa saç modellerini seçmeleri önerilir. Beyazlar, kýsa saçta daha az dikkat çeker. Ancak, kadýnlarýn kýsa saçtan uzak durmalarý için çok sayýda neden vardýr. Eþleri yada erkek arkadaþlarý tarafýndan beðenilmeyeceklerini, kadýnsý görünümlerini kaybedeceklerini düþünebilirler. Doðduklarýndan itibaren uzun saç kadýný, kýsa saç erkekleri temsil eder gibi deðer yargýlarý ile büyüyen toplumumuzda bu düþünceler son derece normaldir. Yine çocukluk sýrasýnda ceza olarak saçlarý kesilen kýz çocuklarý, büyüdüklerinde uzun saçtan vazgeçememektedirler. 1/8 oranýný kurmayý amaçlayan saç modelleri dýþýnda kalan modeller her zaman iddialý modelleri oluþtururlar. Bakýmlarý zor ve pahalýdýr. Bozulmasý ise o derece kolaydýr. Oranlarýn olabildiðince korunduðu ve yüzün oval olarak ortaya konduðu modeller estetik açýdan ideali oluþturur. Karþýsýnda insanýn daha ciddi ve saygýn bir yaklaþýmýna neden olurlar. Saç modelleri seçilirken, en belirleyici faktör yüz þeklidir. Yüz þekillerine göre dikkat edilmesi gereken bazý noktalarý burada veriyoruz: KALP ÞEKLÝNEDE YÜZÜ OLAN KADINLAR : Kalp þeklinde yüzü olan kiþilerde, hedef alný dar, alt çene çizgilerini geniþ gösteren modeller seçmektir. özellikle saç hacminin kulak altý seviyede canlý bir þekilde ortaya koyan saç modelleri hoþ duracaktýr. BAKLAVA DÝLÝMÝ (elmas) ÞEKLÝNDE YÜZÜ OLAN KADINLAR: Elmas þekli yüzü olanlar kiþiler, alýnlarýný daha geniþ gösteren ve yanak geniþliðini kaybeden modeller tercih etmelidir. UZUN YÜZÜ OLAN KADINLAR: Uzun yüzlerde ise amaç, yüzü kýsaltýcý ve yanaklarý geniþ gösterici modeller seçmektir. Saçlarýn yanlarda hafifi volüm yapmasý hoþ durabilir. KARE ÞEKLÝNDE YÜZÜ OLAN KADINLAR: Kare þeklinde yüzü olanlarda ise hedef daha yumuþak yüz hatlarý oluþturmaktýr. Alnýn daha belirgin kaldýðý, yanaklarýn saklandýðý modeller hoþ durabilir. ARMUDÝ YÜZÜ OLAN KADINLAR: Armut þekline benzer bir yüz yapýsý varsa, daha geniþ bir alýn ve alt çene çizgilerinin belirsizleþtirilmez amaçlanmalýdýr. Saçlarýn üst yanlarda hacim yapmasý ve alt çene çizgisini örtmesi hoþ duracaktýr. YUVARLAK YÜZÜ OLAN KADINLAR: Yuvarlak yüzü olanlarýn , yüzünü boydan daha uzun gösterecek modeller seçmesi gereklidir. Alnýn orta kýsmýný açýkta býrakan ve yanaklarýn belirginliðini kaybeden modeller hoþ duracaktýr. Þüphesiz saç modellerinin de bir modasý vardýr. Ancak modaya uyarken de burada anlattýðýmýz temel noktalara dikkat etmeniz sizlere daha güzel ve etkileyici bir görünüm saðlayacaktýr. Kitleleri etkilemiþ bir çok TV artisti ve sanatçýlarýn saç modelleri bir çok kiþi tarafýndan taklit edilmektedir. Sizlerde en yakýn arkadaþlarýnýzda da bu tür seçimleri görmüþsünüzüdür. Çoðu zaman hiç hoþ olmasa da „çok yakýþmýþ“ demek zorunda kaldýðýnýz bu durumlara düþmemek için, yüz þeklinize uygun, boyunuza ve baþ/boy oranýný destekleyici modeller seçin. ortamdaki havanýn yapýsý ve temizliði doðal kokumuzu etkiler. Cildin fonksiyonlarýný en çok ekileyen cilt hücrelerine bol besinin ve oksijenin ulaþýp ulaþmadýðýdýr. Stress, sigara, hava kirliliði cilt saðlýðýný, fonksiyonlarýný ve dolayýsýyla da doðal kokumuzu etkiler. Kullanýlan parfümler bu koku ile karýþýr. Ayný parfümün farklý kiþilerde, farklý farklý kendini göstermesinin en önemli nedeni kiþilerin kendi özel kokularý ile karýþmasýdýr. Parfümün sürüldüðü yerler ve bu bölgelerdeki cilt ýsýsýda sürülen parfümlerin buharlaþma miktarlarýný etkileyerek farklý durmasýný saðlar. Damarlarýn yüzeye yakýn olduðu bölgelerde cilt ýsýsý daha yüksektir. El bileðinde nabýz alýnan bölgeler, boyunda kulak kepçesine kadar olan yan yüzeyler, göðüs bölgesi, diz arkasý bölgeler parfümlerin en düzenli buharlaþmasý için uygun yerlerdir. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de BÝZÝM SAYFA Halk müziðinin genç sesi Ýlknur Daðdelen iddialý “Müzik dünyasýnda kalýcý olmak istiyorum” Seni kýsaca tanýyabilir miyim? Ben Sivaslý Ýlknur Daðdelen, 16. Aralýk 1975 yýlýnda Stuttgart’ýn Sindelfingen kentinde dünyaya geldim. 4 kardeþten en büyükleri benim. Almanya’da Realschuleyi bitirdim daha sonra meslek yaptým Bürokauffrau olarak Þuan Böblingen Bilgisayar Þirketi (Hewlett-Packard) Marketing yani bilgisayar programlarýný müþterilere anlatýyorum. Bu zamana kadarki çalýþmalarýnýz hakkýnda bilgi verir misin? Ýlk sahneye çýkýþým 10 yaþlarýnda Türkiye’de Amcamýn düðününde olmuþtu. Daha sonra Almanya’da düðünlerde sahne almaya baþladým.Baðlamayý kendi kendime öðrenip 15-16 yaþlarýnda Profesyonel olarak çalmaya ve Türkülerimizi söylemeye baþladým. Bu zamana kadar 3 Kaset yaptým iki tanesini Almanya’da ve son üçüncü kasetimi Türkiye’de sene 1995 çýkarttým. Türkiye’de Televizyon ve Radyo programlarýnda yer aldým. Yeni Kaset çalýþmalarýnýz var mý ve karþýlaþtýðýnýz zorluklar hakkýnda bilgi verir misin? Evet güzel bir soru, Kaset yapmayý istiyorum çünkü çok ara verdim, Mesleðim araya girdi derken öyle kaldý, Þuan yeni yeni besteler toplayýp bir kaset yapmak istiyorum fakat bunun zor yaný yeniden Para verip kaset yapmam, parayý verdik, birde verdiðin emeðin karþýlýðýný alamazsan bu insanýn zoruna gidiyor mesela kendimden bir örnek vereyim, isim vermek istemiyorum Türkiye’deki þirketim bana ikinci Kaset için öneri verdi, kendisinde 10 Kaset yapmýþým neye yarar reklamým olmadýktan sonra, tatlý dille insaný kandýrýyorlar, bunu yaparýz seni bu Televizyon kanalýnda çýkartýrýz diyorlar bu devirde hiç kimseye güvenemiyorsun, danýþmadýðým Sanatçý kalmadý bana yol gösterip yardým etmediler herkes kendi çýkarýný düþünüyor.Türkiye’ye dönmemi istiyorlar, Türkiye’de olursam reklamým daha rahat olur diye ama ben burada her þeyi býrakýp gidemem, bir menajer lazým iþini bilen biri. Benim tek amacým reklam çünkü medya çok önemli. Konserlere nerelere gidiyorsun? Almanya’nýn bütün þehirlerinde, Fransa, Ýngiltere, Avusturya, Hollanda, Ýsviçre ve Belçika’da Konserlerde yer aldým ve alýyorum`da. Neden Halk-Müziðini seçtim? Ailemin müziði sevmesi, müzikle iç içe olmasý türküleri sevmem icin yeterli nedendi. Böylece türkülere ilgi duydum, Anadolu çocuyum Ailem tarafýndan, gözümü açtýðýmda Babamýn elinde sazý görürdüm çok hoþuma giderdi, sazýn týnlamasý kulaðýmdan çýkmadýðý için Aliyyel mürteza oldum Pir sultan abdalýn sazý oldum Dize oldum mýsra döktüm Deyiþ okudum nefes oldum Halkým haksýzlýða boyun eðmesin diye Turnalar kanadý oldum Daðlarý mesken tuttum Semah döndüm davamdan dönmedim Yerim yurdum sýlamdan oldum diye Aþýk Veysel oldum gözüm açtým Yasamak ne imiþ anladým Sazým aldým ozan oldum Aþýk oldum Pir sultanlar, nesimi, hatayiler ölmesin diye Koltuk çýkarý için zehirlettiðin Ýmam Hasan Devlet eliyle Katlettiðin Þehitler Sultaný Imam Hüseyin Benim Kimisini zindandanlar da çürüttüðün Kimisini zehirleyip yok ettiðin Kimisini iþkence ile öldürdüðün Imamlar Benim Mansur gibi daraðaçlarýn da astýðýn Nesimi gibi yüzdüðün Fazýl gibi hýzarla biçtiðin Þerefsiz yobazýn yüzüne tüküren Horhasan dan Anadoluya gelen Rum ererenleri, Alp erenleri Benim Demokrasinin belkemiði oldum Hoþgörü ve Evrenselliði anlattým Bansih baþý ve temeli oldum Özgürlükler anlaþýlsýn diye Bir garip yol sefiliyim Gönlümü bahçe eyledim Her yana su verdim sevgi verdim Türlü türlü renkte çiçekler açsýn diye Bosnalý Hamza Bali Hacý Bektaþ Evladý Kalender Çelebi Dersimli Seyid Rýza Sivas da diri diri yaktýðýn aydýnlar Gazi de kurþunladýðýn fidanlar Benim Düþündünmü be hey zalim Altý milyon yýldýr gözyaþý döken Kaný akan, Yüreði sýzlayan Insan oðlu Insan Benim. Olmaz oluyum her gün acýlarla sinesine taþ basan Zülfikar YALÇINKAYA benim Söylemek istediðin, vermek istediðin mesaj var mi? Öncelikle bana bu fýrsatý verdiðiniz için, Dem Gazetesinde yer ayýrdýðýnýz için size çok teþekkür eder, Dem Gazetesinde çalýþanlara ve emeði gecen bütün Dostlara baþarýlar dilerim. UMUT SEVÝÞÝNE Kurtuluþ arýyorsun bir saplantý Duvarýný asýpta Hür olacak diyorsun, alabildiðine gün ýþýðýna. Bakýyorsun, gözlerin kamaþýyor Sen doðaya, Tüm sevilerin özlem duvarýný bir anda yýkýpta. Gelmek isterken sana, bir umutsuzluk dalga, dalga. Vuruyor kýyýlara tüm gücüyle Ve ben içinde. Kavuþmak için Umut seviþine. Bir set örüyorum dalgalara Kurtuluþ arýyorum aslýnda Kemal Yar /Ansbach Nihat Doðan Koca Pir Ahmet Yesevi Hünkar Hacý Bektaþ Veli Güzeller güzeli Yunus Sivasda astýrdðin Pir Sultan Abdal Benim Örnek aldýðým bir Sanatçý var mi? Ýlk basta Mahsuni Þerif ikinci Pir Sultan Abdalýmýzý kayýp ettiðimiz için çok üzülüyorum, yeri nur olsun, Ailesinin ve onu sevenlerin baþýsað olsun. Ýkinci ve Üçüncü kasetimde onun parçalarý da yer almaktadýr. Hedefin nedir? Kendi çabamla bir yere gelmeyi ve Müzik dünyasýnda kalýcý olmayý amaçlýyorum. izlemez korkusu yaþýyorlar. Düþünemiyorlarki beþikteki annelerimiz ninni söyleyerek bizi uyuturlardý. Halk-Müziði halkýmýzýn geleneðidir. Ben ve benim gibi düþünenler Halk Müziðine gönül verenler kendi çabalarýmýzla Türkülerimizi yaþatacaðýz. Türkülerin sesi oldum Beni daðlara köylere sorun Tarih oldum haykýrýr oldum Halkýmýn sessizliði sussun diye Kaset neden aðýrlýklý olarak HalkMüziði içerikli ve neden Pop Müziði aðýrlýklý deðil? Çünkü kendi duygu ve düþünlerimizi ancak Halk Müziði ezgilerinde dile getirebiliyoruz. Bugün Pop türü bir kaset doldursaydým, tutulur yarýn unutulurdu. Oysa Halk Müziði edebiyatýmýzda bu yana halkýmýzýn sorunlarýný, acýlarýný ve sevgilerini dile getiren bir Müzik türüdür. Örneðin bugün hala Pir Sultan Abdal ve Aþýk Veysel’in eserleri kendi deðerini korumaktadýr. Sanatçý nasýl olmalýdýr? -Branþýyla ilgili bilgiye sahip olmalý ve Sanatýný en iyi biçimde icra etmelidir. -Bir çok alanda kültürel deðerlerle iç içe olmalý ve geliþmeleri yakýndan izlemeli. -Ve Dürüst olmalýdýr. üzüyor, ama umutsuzda deðilim, TRT ve diðer özel kanallar sanki Türkiye’de Pop olmazsa müzik olmaz, Pop olmazsa kimse Televizyon Yasar kemalin kalemi oldum Anadolu’yu köy köy gezdim Göç oldum aðýtlar yaktým Gerçekleri yalandan ayýrmayým diye Hünkarýn güvercini oldum Erenlerin yolundan ayrýlmadým Kardeþliði ve birliði anlattým Ýnsanoðlu ve insanlýk sevilsin diye Be hey zalim Dünyalýk için hançerlettiðin Ilmin kapýsý Þahi Velayet benim Halk Müziði hakkýnda neler düþünüyorsun? HalkMüziðinin bugünkü durumu beni çok Emekçinin emeði oldum Hakkim aradým hakkim aldým Nazým oldum, yýlmaz oldum Ahmet Arif oldum Ekinlerim harman olsun diye Aliyyel mürteza oldum Peygamber ocaðýnda filizlendim Tomurcuk oldum Haktan sapmadým Güzellik ve aydýnlýk sayayým diye BENÝM Halk-Müziðini seçtim. BULMACA redaktion@dem-ajans.de sayfa 18 HÜSNÝYE ERGÜN Bir tartýþmanýn ardýndan. FDP de neler oluyor? L iberal Demokrat Partinin Kuzey Ren Westfalya Eyalet baþkaný Möllermann tarafýndan baþlatýlan ve Almanya Yahudi Cemaati ile FDP arasýnda süren tartýþmanýn iç yüzü ne? Nereden böyle bir tartýþma çýktý? Geriye dönüp bakalým. Olayýn kronolojisi nasýl geliþti? Yeþiller partisinin Düsseldorf yerel parlamentosunun Suriye kökenli milletvekili Jamal Karslý’nýn SachsenAnhalt eyaletindeki seçimlerin yeþiller açýsýndan negatif sonuçlanmasý sonrasýnda FDP ye geçmesi, bunu da Möllemann’ýn Orta-Doðu politikasýna olan yakýnlýðý ile gerekçelendirmesi, yaptýðý açýklamalarý ile Ýsrail yönetiminin Filistin halkýna karþý uyguladýðý politikalarýn yöntemlerini Hitler rejiminin metotlarýna benzetmesi üzerine ateþli tartýþmalarýn baþlamasýna sebep oldu. Möllermann’da Ýsrail hükümetinin tutumunun Filistinlilere karþý „devlet terörüdür“ ve eleþtirilebilinmelidir, Almanya’da bu konuda var olan tabularýn yýkýlmasý gerektiðini söylemesinin yaný sýra Yahudi Cemaatinin ikinci baþkaný Michel Fridman’a sataþarak, onun kendini beðenmiþ, kibirli davranýþlarý ile Almanlar`da Yahudi düþmanlýðýný bizzat kendisinin körüklediðini söylemesi üzerene olay oldukça kýzýþtý ve Almanya’nýn gündemini tam üç hafta oyaladý. Almanya Yahudiler Cemaati (Yahudi Lobisi) bu tutumu kýnayarak baský yapmaya baþladý. Möllermann’ýn Fridman’dan özür dilemesini istedi. Ve Jamal Karslý`nýn FDP`de ihracýný ayrýca yerel parlamentoda FDP-Grup üyeliðine alýnmamasý konusunda oldukça baský yapmalarý sonucunda Jamal Grup üyeliðine getirilmese de parti üyeliðinin kalmasý parti içindeki iktidar kavgalarýný kýzýþtýrdý. Parti baþkaný Guido Westerwellle’nin bir yandan dýþarýya karþý Möllermann’ý tutarak israil’inde eleþtirilebilinmesininde demokratik bir hak olduðunu söylemesi diðer yandan da Yahudi toplumunu da incitmemeye özen göstermesi, buna raðmen Möllermann’ýn susmayýp kendisine karþý tavýr alan partisindeki yaþlýlara „onlarýnda bu partiyi terk etmelerinin zamaný gelmiþtir“ þeklindeki açýklamalarý bardaðýn iyiden iyiye taþmasýna neden oldu. Bu durum Alman kamuoyunda Baþkan Westerwelle’nin partisine hakim olamadýðý gibi intibalarý yarattýðý, Möllermann’nýn iktidar hýrsýnýn dizginlenemez bir hal aldýðý görünümünü yarattý. Bütün olanlara raðmen Möllermann Fridman`dan özür dilemedi. Bu tartýþmalarýn esas iç yüzünün Eylül ayýndaki genel seçimler öncesi oy avcýlýðýnýn olduðu kamuoyunun gözünden kaçmadý. Bir yandan bu türden çýkýþlarla saða kayan oylarýn FDP’ye gelebileceði diðer yandan`da Alman vatandaþý olmuþ Müslüman seçmenlerinin oylarýný kazanma hesaplarý yapýlmakta. Oy kazanma isteði partiler açýsýndan anlaþýlýr bir durum olabilir ama üzeride durulan zemin o kadar kaygan iken, bu ülkede yabancý düþmanlýðý yapmak, anti-semit olmak bu kadar kolay ve tehlikeli iken, bu ülkede sosyal barýþý saðlamak, yabancý düþmanlýðýný önlemek, aslýnda sayýn politikacý bay ve bayanlarýn ilk baþta gelen görevleri olmalýdýr. Ýsrail devletini eleþtirmek, Filistin halkýnýn da bütün halklar ve Ýsrail halký gibi kendi kaderini tayin hakkýnýn olduðunu söyleyip kabullenmek ne kadar haklý ise, ayrýca bunu Almanya’da (Almanya gibi bir ülkenin Yahudilere karþý tarihi bir kamburu olmasýna raðmen) tartýþabilmek ve eleþtirmek ayrý bir þey, saða kayarak yabancý düþmanlýðý yapanlarýn ekmeðine yað sürmek, buna alet olmak baþka bir þey. Ýþte bütün maharette bunu becerebilmekte. Liberaller liberalliklerini unuttular galiba! Not: Jamal Karslý Yeþillerde iken yabancýlar grup sözcülüðü yaptýðý sýralarda, yani mültecileri korumakla görevli olduðu dönemde Diktatör Saddam Hüseyin tarafýndan finanse edilen Irak gezisine katýlýr ve orada Irak`ýn güneyinde ki bölgede ekolojik yýkýmý incelemeyi gizli servis üyelerinin korumasýnda gerçekleþtirir. SOLDAN SAÐA 1- (1894 - 1960) Eve Düþen Yýldýrým (roman), Eski Resimler (öyküler), Muharrir (inceleme) gibi yapýtlarý bulunan yazarýmýz. 2- Benzodiapezin öbeðinden, kimyevî yolla elde edilen ve ruhsal çöküntü iyiletiminde kullanýlan ilâç - Boþanma. 3- Arka, sýrt - Ýsim - Ýzmir‘in bir ilçesi. 4- Kasýk - Bir þeyin niteliklerini övme - Kuzu sesi - Doðu ülkelerinde, yerli beyler ve Kýrým giraylarý için kullanýlan san. 5- Alýþkanlýkla sýk sýk yinelenen gülünç, sýkýcý söz ya da el, kol, yüz hareketi - 1960’lý yýllarýn baþlarýnda doðan Jamaika müziði - Ur- Sanzatunun kýsa yazýlýþý 6- Buda/ Konfüçyüs’çü mutluluk tanrýlarýndan biri - Bir nota - Verme, ödeme. 7- Ateþle yumuþatýlýp çekiçle dövülerek türlü biçimlere sokulan demir çubuk - Kimi çiçeklerin miskle karýþtýrýlýp dövülmesinden elde edilen kokulu özdek. 8- Aracý - Utanma, utanç duyma - Belirti, iz - Üzme, üzüntü verme. 9- Bir tür þekerleme - Kendisine inanýlan kimse. 10- Akdeniz bölgesinde bir akarsu - Ýki düzlemin ya da iki doðrunun kesiþimi. 11- Bir harf üzerine konulan im - Kokarca cinsi etçillerden elde edilen kürk. 12- Yüzyýlýn kýsa yazýlýþý - Bir þeye karþý isteði olan. 13- Görüntü ve sesleri kaydedip ekranda gösteren aygýt - Okyanusya‘da bir devlet - Küçük bir limon cinsi. 14- Selçuklu Devleti‘nin yýkýlmasýndan sonra, Orta Anadolu‘da kurulan beyliklerden biri - Bir renk - Bir tür yumurtalý süt tatlýsý. 15- Kuþku - Lâboratuvar maþasý - Ýki büyüklük, iki nicelik arasýndaki baðýntý. YUKARIDAN AÞAÐIYA 1- (1929 - 1993) Türk halk bilimcisi, müzikçisi ve saz sanatçýsý - Sözcüklerin sonuna gelerek “gibi” anlamý veren bir benzetme ilgeci. 2- Zonguldak yöresinde oynanan bir halk oyunu - Bir göz rengi - Od, alaz. 3- Hileci olma durumu Gök gürlemesi - Düzen, hile. 4- Asarak öldürme cezasý - Çalýþkanlýk, etkinlik. 5- Biçim deðiþimi, dönüþüm. 6- Düz dokunmuþ, açýk saman renginde bir tür ipek kumaþ - Yemiþlerde çekirdekle kabuk arasýndaki bölüm - Bir binek hayvaný. 7- Tekil birinci kiþi iyelik eki - Bir haber ajansýnýn kýsa yazýlýþý - Daha çok hekimlik ve fotoðrafçýlýkta kullanýlan, hayvanlarýn deri, kemik ve kýkýrdaklarýndan elde edilen saydam, renksiz, kokusuz bir özdek. 8- Hoþgörülü, açýk yürekli, güvenilir kimse, gönül eri - Gök - Zaman. 9Radonun simgesi - Bizmutun simgesi - Ýkinci Dünya Savaþý sýrasýnda Alman Hava Kuvvetlerince kullanýlan bombardýman uçaklarýna verilen ortak ad. 10- Gözleri görmeyen - Deride türlü nedenlerle oluþan kaþýntýlý döküntüler. 11- Sakallý akbaba, karakuþ - Ana babaya baþ kaldýrma. 12- Sýðýrtmaç - Baba -Hollânda‘nýn plâka imi - Yunan abecesinde bir harf. 13- Tanrý - Kanada‘da yaþayan yerli boylardan biri. 14- Hanlarýn baðlý olduðu devlet baþkaný - Bunaltma, tedirgin etme - Üstü kapalý olarak anlatma. 15- Dede Korkut öykülerinden birisinin kahramaný Ýnanç. Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de Ýlk dörtdeyiz Türk Milli Takýmý, Brezilya’ya Ronaldo’nun 49. dakikadaki golüyle 1-0 yenilerek Dünya Kupasý’nda finale veda etti. B rezilya maçýnýn ardýndan futbolcularý teselli etmeye çalýþan A Milli Takým Teknik Direktörü Þenol Güneþ, sahada her þeyi yaptýklarýný, sadece golü bulamadýklarýný söyledi. Kaliteli bir takým olduklarýný vurgulayan tecrübeli hoca, „Dünya Kupasý’na ses ve renk getirdik. Sürekli yükselen bir trendimiz var. Oyuncularýmla gurur duyuyorum. Türk halkýndan yaþadýklarý üzüntü için özür diliyoruz. Ancak futbolcularýmýz ellerinden geleni yaptýlar“ açýklamasýný yaptý. Güneþ, geleceklerinin parlak olduðunu vurgulayýp, „Buraya zirveye çýkmak için gelmiþtik. Ancak düþündüðümüz yere henüz gelemedik. Brezilya’yý geçseydik, kupayý alacaktýk“ dedi. Baþarýlý çalýþtýrýcý, „Özellikle ilk yarýda oyunu kontrol etmek istiyorduk. Ancak kanatlarda ve G Aynaya korkmadan bakabilmek... Nuriye Akman aha fazla gizlenemeyeceðim, bu vicdan azabýyla yaþamak kolay deðil, iþte kendimi ifþa ediyorum: Futbola kayýtsýzým. Milli takýmý tutmuyorum. Dünya kupasýný alsalar “kahramanlarý karþýlama kafilesi”nin içinde yer almam. Buyrun vurun boynumu. Hadi ‘vatan haini’ deyin bana. Herkes Mersin’e giderken, tersine gittiðim için övünmesem de, itiraflarýma “Ne yazýk ki” diye baþlayamýyorum. Doðrudan söylüyorum: Beni bu dünyada ilgilendiren güzellikler arasýnda maçlar yok. Renklerine vurulduðum bir takýmým bulunmuyor. Gençliðimde bile platonik bir aþkla baðlandýðým bir futbolcum olmadý. Birkaç oyuncunun ve teknik adamýn dýþýnda sporcu tanýmýyorum. Transferleri takip etmiyorum. Maça gitmiyorum, bayrak sallamýyorum, işin resmi imzaya kaldýðýný açýkladý. atýlan gollere zýpladýðým, yenilen gollere aðladýðým görülmedi bugüne kadar. Tarlalarda rüzgarla salýnan buðday baþaklarý heyecanlandýrýr da, aðlarý havalandýran toplar kalbimi kýpýrdatmaz bile. Milli takým bile bana ne sevinç hediye edebilir, ne de öfke yükleyebilir beynime. En fazla þu olur: Tesadüfen gözüme iliþen bir çalýma, bir çelmeye, bir atýþa, bir uçuþa, bir düþüþe erkeksi bir estetik atfedebilirim. Ama 90 dakika sürmez bu çabam, bir kanaldan ötekine geçince biter. Bu serinkanlý halimden hiç þüphe etmedim þimdiye kadar ama son Türkiye–Brezilya maçýndan sonra bir gözden geçirme ihtiyacý hissettim. Çünkü önüm– arkam, saðým– solum, kýrmýzý–beyaz konuþan, kýrmýzý–beyaz yürüyen, kýrmýzý–beyaz gülen insanlarla doluydu. Kendimi ilk kez siyah bir böcek gibi gördüm. Hiç deðilse Türkiye’nin 48 yýl sonra Dünya Kupasý oynayabilmesine sevinsem ne olurdu sanki? Televizyonun baþýna geçtim. Hasan Þaþ, ilk golü atýnca, “Türkiye, Türkiye” diye coþanlarýn arasýna katýlabilmeli, maçýn bitiminde hakeme küfürler yollayabilmeliydim ben de. Olmadý, çoðunluða dahil olmayý yine beceremedim. Demek ki emniyet arayýþým baþka yerlerde benim. Milli hezimetin akþamýnda, elimde kumanda, ÝSTANBULDAKÝ EVÝNÝZ SÝZLERÝ BEKLÝYOR Tarih kokan bir Atmosfer Osmanlý Mutfaðý Türk mezeleri Kahvaltý, Öðlen ve Akþam servisleri aldýk. G.Kore’yi yenip, üçüncü olmak istiyoruz. Ancak sonuç ne olursa olsun, bu dostluk maçý olacak. Çünkü finali kaybeden takýmlar için bu maçlarýn etkisi farklý oluyor“. Celal Doðan müjde verdi: „Senegal’ýn hocasý Metsu geliyor“ Basýndan seçme [SERBEST VURUÞ] 06.06.2002 Zaman D Ý D aziantepspor, uzun süredir peşinde olduðu Senegal Milli Takýmý’nýn başarýlý hocasý Bruno Metsu’nun işini büyük ölçüde bitirdi. Japonya’da bulunan başkan Celal Doðan’ýn Metsu ile masaya oturduðu ve peşinde birçok Avrupa kulübünün bulunduðu Fransýz çalýþtýrýcýyý ikna ettiði kaydedildi. Senegal’in Dünya Kupasý Finalleri’nde Türkiye’ye elenmesiyle birlikte rahat bir nefes aldýklarýný belirten Doðan, artýk Ayrýca: 500 kiþilik düðün bahçesi, canlý Müzik ve Fiks Menüler Veliefendi Hipodromu karþýsý. Bakýrköy/ Ýstanbul Tel: (0212) 571 32 38, ( 0212) 571 32 39 yorum Þenol hocaya güvenimiz sonsuz ýþ transfer çalýþmalarýný sürdüren Malatya spor, Denizlispor’lu Timuçin ile Ýstanbul’da 1 yýllýk sözleþme imzaladý. Polat Rönesans Otelde gerçekleþtirilen ve kulüp futbol þubesi sorumlusu Süleyman Karaman ile yönetim kurulu üyesi Þahin Metininde hazýr bulunduðu törende Timuçin kendisini bir yýllýðýna sarý kýrmýzý renklere baðlayan sözleþmeyi imza attý. G redaktion@dem-ajans.de Mehemet Ali Erbey Timuçin Malatyaspor’da Birinci süper lig takýmlarý yeni sezonda takýmlarýný çalýþtýracak hocalarý belirledi aziantep spor, Göztepe ve Altuð dýþýndaki takýmlar yeni sezonda takýmlarýný çalýþtýracak hocalarý belirlediler. Teknik direktörlüðünü belirleyen takýmlardan 5’ i yabancýlarla anlaþýrken 2 Rumen, 1 Alman, 1 Bosna-Hersekli ve 1’ de Makedon teknik adam birinci süper ligde görev yapacak. Birinci Süper lig takýmlarýný çalýþtýracak hocalar þunlar. Galatasaray: Fatih Terim, Beşiktaş Lucescu (Romanya), Fenerbahçe Werner Lorant (Almanya) Trabzon spor Samet Aybaba, Gençler birliði Ersan Yanal, Ankara gücü Nihai Stnichita (Romanya) Kocaeli spor Hikmet Karaman, Ýstanbul spor Aykut Kocaman, Bursa spor Nejat Bigediç (Bosna- Hersekli) Diyarbakýr spor Hüseyin Kalpar, Samsun spor Georgia Jovanovski (makedonya) Malatya spor Ziya Doðan, Denizli spor Rýzam Çalýmbay, Elazýð spor Giray Bulak, Adana spor Bahri Kaya. Rivaldo’nun þutlarýnda zaaf gösterdik. Ýkinci yarýda kontrollü oynayýp, rakibimizi yormayý planladýk. Ancak erken gelen gol bizi etkiledi. Beraberliði bulsaydýk, maçý alabilirdik“ diye konuþtu. Orta sahada çok hata yaptýklarýnýn altýný çizen Güneþ, þöyle devam etti: „Yediðimiz golde Fatih’in büyük hatasý oldu. Orta sahada dönen toplarýn hepsi kalemizde tehlike yarattý. Bu maç yine oynansa, yine Hakan’la baþlardým. O elinden geleni yaptý. Rüþtü mükemmeldi. Ýyi iþler yaptýk. Mutluyuz, keyif SPOR lk, Brezilya maçýyla baþlayacak olursam, maçý mükemmel oynamamýza raðmen ferdi hatalar ve Koreli hakemin maçý katlediþi. Maçtan önce bize sorsalar ki „2:1’ e razý mýsýnýz?“ diye hep bir aðýzdan „evet“ derdik. Ancak maçtan sonra oynadýðýmýz futbolu gördükten sonra içimiz kan aðladý. Çünkü Brezilya maçýna çok iyi motive olmuþtuk. Þenol Güneþ ve Ünal Karaman yönetimindeki Milli Takým sahaya çok iyi yayýlmýþlardý. Yardýmlaþma, pres ve oyunu takip etme mükemmeldi. Hakan Þükür belki mükemmel oynamadý ancak savunma elemanlarýnda ileri çýkmadý. Buda takýmýmýza avantaj saðladý. Hasan Þaþ bu maçta fena deðildi. Golünü attý ancak sevinemedi sanki Brezilya maçýný 2:1 kaybedeceðimizi biliyordu. Þenol Güneþ Hocamýzýn bazý oyuncularýmýza dikkat etmesi lazým. Ýleriye çýkan oyuncularýmýzýn topu kaptýrdýktan sonra geri dönmeyiþleri savunmamýzý zor durumlara soktu. Ümit Davalý eski formundan çok uzak ve sað kanatta oynamasýna raðmen sað kanadýmýz yol geçen haný gibiydi. Alpay ise çok iyi oynadý, ancak penaltý pozisyonunda biraz kararlý olup ta daha erken indirseydi rakibimiz, hakem istemese de penaltýyý veremeyecekti. Hakan Ünsal’ýn gördüðü kýrmýzý kart ise tam bir komedi. Hakan Ünsal’ýn bundan sonraki maçlarýnda daha iyi oynayacaðýna hepimiz inanýyoruz. Gelelim Kosta Rika maçýna. Türk Milli Takýmý’nýn Kosta Rika karþýsýnda hedeflediði 3 puana çok yaklaþmýþtýk ki maçýn 86. dakikasýnda yediðimiz gol, ekran karþýsýnda maçý izleyen milyonlarca taraftarlarýmýza soðuk duþ etkisi yaptý. Oysa bu maça çok iyi hazýrlanmýþtýk. Golü bulana kadar sahada futbol oynayan, oyunu çabuklaþtýran, topu kaybettiðimiz anda geriye dönen ve pres yapan bizim oyuncularýmýzdý. Her ne kadar rakip ceza sahasýnda pozisyon bulamadýysak da, oyunun kontrolü bizim elimizdeydi. Golü yedikten sonra Milli Takýmýmýzda anormal bir panik baþladý ve Þenol Güneþ oyuncu deðiþikliðine gitti ama biraz geç kalmýþtý. Üstelik Hasan Þaþ’ýn yerine Yýldýray’ý çýkarmasý doðru bir karar deðildi. En azýndan Yýldýray topu rakibe kaptýrmýyor ve olumlu kullanýyordu. Hasan Þaþ ise sürekli macera arayan ve sorumsuzca çalým sayfa 19 sevdasýna kapýlan bir mahalle oyuncusu gibi idi. Biraz daha dikkatli olabilseydi, arkadaþlarýna zamanýnda pas atabilseydi ikinci golü bulmamýz içten bile deðildi. Bunu hep söylüyorum bir maçý kazanmak istiyorsanýz ve golü de erken bulduysanýz ikinci golü bulmak zorundasýnýz aksi taktirde rakip oyuncularýn baskýsý dayanýlmaz olur ve golü yersiniz. Çin maçý bir baþkaydý. Güneþ ve talebeleri bu maçý alacaklarýna inanmýþlardý. Ümit Özat yoktu. Onun yerine Emre Aþýk ve Bülent vardý. Yani tek ...... oyundan vazgeçmiþti bu maçta Þenol hoca, Fatih ve K. Hakan kenarlarda bir dinamo gibiydi. Ümit Davala Fatih ile, Hasan Þaþ ise K.Hakan ile çok iyi anlaþýyorlardý. Yýldýray ve Tugay Savunmanýn önünde çift Libero gibi ayný zamanda hücuma dönük oynayarak orta sahayý rahatlattýlar. Karþýmýzda fizik gücü ve teknik anlamda zayýf olan bir Çin vardý. Hakan Þükür bu maçta çok rahattý ve gol atamamasýna raðmen yaptýðý rakipsiz koþularla rakip savunmaya zor anlar yaþattý. Sonuçta bu maçý alarak 2.Tur’a çýkmýþtýk. Ancak Brezilyanýn yaptýðýnda unutmamak gerekir. Mecbur olmadýðý halde Costa Rika’ya 5 atýp evine yolladýlar. Japonya maçýnda Milli takým tamamen kendine olan güvenini kazandý. Attýðý tek gol ile maçý almasýný bildi. Senegal maçýnýn ilk 20 dakikasý hariç iyi oynadýk ve maçý kazanmayý hak ettik. Hakan Þükür´ün oyundan çýkarýlma zamanlamasý harikaydý. Brezilya maçýnda istediklerini yapamadýk. Bir türlü kendimize olan güveni kazanamadýk. Brezilya gibi çok iyi top kullanan takýmlara karþý, organize hücum oynayamazsýnýz, bu mümkün deðil. O yüzdendir ki, ilk yarýda orta sahayý bile geçemedik diyecek kadar kötü futbol oynadýk. Ýkinci yarýda iyi pozisyonlar yakalandýysa da iþ iþten geçmiþti. Hasan Þaþ bu maçta saç baþ yoldurdu. Ayaðýna aldýðý her topu üç kiþinin arasýna girerek kaptýrdý. Ýnsan bir etrafýna bakar veya pas atacak birini arar. Bunlarýn hiçbirini yapmadý. Hal böyle olunca hücum gücümüz zayýfladý ve ilerde çoðalamadýk. Yüzyýlýn golü Maradona’dan F ÝFA, Arjantinli futbolcu Diego Maradona’nýn 1986 Dünya kupasý çeyrek final maçýnda Ýngiltere’ye attýðý 2.golü ‘yüzyýlýn Golü’ seçti. 1998’de Fransa’da yapýlan Dünya kupasý maçlarýnda Ýngiliz Michael Owen’ýn Arjantin attýðý gol ikinci olurken, 1958 Dünya Kupasý’nda Brazilya’lý futbolcu Pele’nin Ýsveç’e attýðý 2.golden birincisi ise 3.oldu. kanal kanal gezerken bana beni anlatan görüntüyü yakaladým: Brezilyalý ve Türk gençler bir kahvede maçý birlikte izliyorlardý. Maçýn ilk golü Brezilyalý kýzlarý, ikinci ve üçüncü goller ise Türk kýzlarý aðlattý. Ýþte dedim, iþte bu yüzden soðuðum futbola, sadece futbola deðil, bütün maçlara. Çünkü bir tarafýn mutluluðu, öbür tarafýn mutsuzluðuna baðlý bütün karþýlaþmalarda. Bu beni dehþet rahatsýz ediyor. Bana onu yenme zevkini bahþeden rakibimin üzüntüsüne kayýtsýz kalamýyorum ben. Normal olarak benim gülmem için de onun aðlamasý gerekiyor. Ama o aðlarken ben gülemiyorum. Bu, taraflardan biri Milli takým da olsa deðiþmiyor. Tesadüfen Türk doðdum diye neden Türk oyuncularýn oynadýðý bir takýmýný desteklemem gerektiðini anlayamýyorum. Benim varoluþsal problemlerime nasýl bir çözüm katkýsý olabilir ki Türklüðün? Benim seçtiðim bir þeydi deðil ki Türk olmak. Buna raðmen Türklüðümle övüneceksem, önce milli maçlarýn coþkusuna kendini bu kadar kolay kaptýran bir milletin, ayný çabayý neden eðitim, sanat, siyaset, felsefe, bilim gibi alanlarda göstermediðini sormam lazým. Bir arkadaþým millilikten uzak bu görüþlerimi çok ukalaca buldu ve sordu: “Doðru söyle, ille birini tutman gerekse Türkleri tutmayacak mýydýn yani?” Bütün kalbimle cevap verdim: “Hayýr, Brezilya’yý tutacaktým.” Baþýný “Duymamýþ olayým” der gibi iki yana salladý. Belki, bilinçaltý bir duyguyla, daha güçlü olduðunu düþündüðüm bir tarafta yer alma duygusu, belki küçük aidiyetlerin dar çemberinde kalýp, büyük mensubiyetini unutmaya karþý bir önlem, belki sürünün bir parçasý olup kaybolmaya karþý bir direniþ, belki Brezilya Karnavallarýnýn ritmiyle dansetme özlemim, belki kendini herkesten farklý hissetmenin gizli gururundan, kimbilir belki de Brezilyalý futbolcular daha yakýþýklýydý o yüzden, ben bizleri deðil, onlarý tutardým. Gerçek nerede kim bilir? Kim kendi yüreðini mikroskop altýna koyup da korkmadan bakabilir? Son bir itirafým daha var. Ben Türk filmi seyrederken de hep Erol Taþ’ý tuttum, hiç Ediz Hun’cu olmadým. Yaþ kemale erdi, hiç deðilse tecavüzcü Coþkun’a gönlümü kaptýrmadýðýma þükrediyorum. Aksi takdirde, Brezilya’ya bedavadan gol kazandýran hakemi alkýþlamak iþten bile deðildi. Sýrf yenilgimizin mazereti oldu, diye ona kayabilirdim. Baþarý karþýsýnda hiç bir durumda mazeret kabul etmeyen kalbime, Türkiye’nin hüznünü anlatamayabilirdim. Neyse ki Allah korudu beni! n.akman@zaman.com.tr Sayý 15 Temmuz 2002 www.dem-ajans.de Nietzsche Frank Thilly G eleneksel kavramlarýmýza karþý protesto Alman bireycisi Friedrich Nietzsche’nin (18441900) öðretisinde bir doruða ulaþýr. Nietzsche Amerikan pragmatizminin ortaya çýkýþýndan önce yazmýþ olsa da, bütün hoþnutsuzluk deviniminin enfant terrible’ý [haþarý çocuðu] olarak görülebilir. Yalnýzca eski kuramlara ve yöntemlere karþý çýkmakla kalmaz, ama eski deðerleri süpürüp atar ve modern uygarlýðýmýzýn bütün eðilimini kýnar, tarihsel tutumu çaðýmýzýn zayýflýðýnýn nedeni olarak görür; güçlü, saygýlý, sorumluluk duyan insan geçmiþin çok fazla aðýr, tuhaf sözlerini ve deðerlerini sýrtýnda taþýr. Tüm deðerleri dönüştürmek (Umwertung aller Werte), yeni deðerler, yeni idealler ve yeni bir uygarlýk yaratmak, diye bildirir, felsefenin iþlevidir. Nietzsche Schopenhauer’ýn istencin varoluþ ilkesi olduðu yolundaki temel anlayýþýný kabul eder, ancak bu istenci yalnýzca yaþama istenci olarak deðil ama güç istenci olarak tasarlar: yaþam özsel olarak gücün artýrýlmasýna yönelik bir çabalamadýr, ve bu taþkýn içgüdü iyidir: Alles Gute ist Instinkt. Anlama yetisine — bilgiye, bilime, felsefeye ve gerçekliðe — iliþkin görüþünü bu düþünce üzerinde temellendirir. Anlýk ya da anlak yalnýzca içgüdünün, yaþama ve güç istencinin elinde bir araçtýr; beden tarafýndan yaratýlmýþ “küçük us”tur; beden ve içgüdüleri “büyük us”tur. “Bedeninizde en bilge bilgeliðinizde olduðundan daha çok us vardýr.” Bilginin ancak yaþamý koruduðu ve ilerlettiði sürece ya da türü koruduðu ve geliþtirdiði sürece deðeri vardýr; bu yüzden yanýlsama gerçeklik denli zorunludur. Gerçekliði yanýlgý ve yanýlsamanýn üzerine koymak, gerçekliði bir yaþam aracý olarak sevmek yerine kendi uðruna sevmek þeyleri baþaþaðý çevirmektir, hastalýklý bir içgüdüdür. Aslýnda bu gerçeklik uðruna gerçeklik ideali yalnýzca çileciliðin bir baþka biçimidir: baþka birþey için yaþamýn yadsýnmasý ya da olumsuzlanmasýdýr. Dahasý, diye sürdürür Nietzsche, evrensel gerçeklik diye birþey yoktur. Evrensel gerçeklik olarak önerilmiþ önermeler yanýlgýlardýrlar. Düþünme gerçekte saðýn olmayan algýdýr: benzerlikler arar ve ayrýmlarý gözardý eder, böylece yanlýþ bir olgusallýk görüntüsü üretir. Doðada kalýcý hiçbirþey, hiçbir töz, hiçbir evrensel nedensel bað, hiçbir amaç yoktur, hiçbir belirli hedef yoktur; evren mutluluðumuza ya da ahlakýmýza aldýrmaz, ve evrenin dýþýnda bize yardým edebilecek hiçbir tanrýsal güç yoktur. Bilgi bir güç aletidir: sakýným için yararlýk bilgi örgenlerinin geliþtirilmesinin ardýnda yatan güdüdür. Düþüncelerimizde dünyayý varoluþumuzu olanaklý kýlacak bir yolda düzenleriz, bu yüzden kalýcý ve düzenli olarak yineleyen birþeye inanýrýz. Bize sunulan karýþýk deneyimler çoðulluðunu uydurduðumuz formüller ve imler aracýlýðýyla ussal ve yönetilebilir bir þemaya indirgeriz; bunun amacý yararlý bir yolda kendimizi aldatmaktýr. Bu anlamda gerçeklik istenci duyumlar çoðulluðunu denetleme, — görüngüleri belli kategoriler üzerine sýralama —istencidir. Bu yüzden mantýk ve usun kategorileri yalnýzca dünyayý yararlýk-amaçlarýna göre düzenleme, onu kullanabileceðimiz bir yolda düzenleme aracýdýrlar. Ama felsefeciler bu kategorileri, bu formülleri, bu kullanýþlý biçimleri gerçeklik ölçütleri olarak, olgusallýk ölçütleri olarak görme yanýlgýsýna düþmüþlerdir; þeylere sakýným uðruna bakmanýn bu insansal yolunu — bu insanözeksel ayrýksýlýðý — naif bir þekilde şeylerin ölçüsü, “olgusal” ve “olgusal-olmayan”ýn ölçünü yapmýþlardýr. Ve bu yolda dünya bir olgusal dünyaya ve bir görünürdeki dünyaya bölündü; onda yaþamak için insanýn usunu icadetmiþ olduðu dünyanýn kendisi — bu deðiþim, oluþ, çoðulluk, karþýtlýk, çeliþki, savaþ dünyasý — güvenilmez görülüp karalandý; olgusal dünya bir benzerlik dünyasý, salt bir görünüþ, yalancý bir dünya diye adlandýrýldý; ve uydurulmuþ yapýntýsal dünya, sözde kalýcýlýk dünyasý, deðiþmeyen, duyulurüstü dünya, yalancý dünya gerçek dünya olarak tahta çýkarýldý. Doðrudan doðruya bildiðimiz herþey isteklerimizin ve içgüdülerimizin dünyasýdýr; ve tüm içgüdülerimiz temel içgüdüye — güç istenci — indirgenebilir. Yaþayan her varlýk baþka varlýklarý yenerek gücünü artýrmaya RENKLER çabalar; bu yaþam yasasýdýr. Hedef üstün insanlarýn, daha yüksek bir tipin, bir kahramanlar ýrkýnýn yaratýlmasýdýr; bu savaþým, acý, sýkýntý ve zayýflara zarar verme olmaksýzýn bu gerçekleþtirilemez. Bu yüzden savaþ barýþa yeðlenebilirdir; aslýnda barýþ bir ölüm belirtisidir. Hazzýmýz, mutluluðumuz için burada deðiliz; herhangi bir amaç için burada deðiliz; ama burada olmakla kendi gücümüze dayanmalý, kendimizi ileri sürmeliyiz yoksa yeniliriz. Öyleyse Schopenhauer’ýn tüm ahlakýn kaynaðý yapmýþ olduðu acýma duygusu kötüdür: vereni de alaný da yaralar; güçlüyü de zayýfý da zayýflatýr, insan ýrkýnýn gücünü tüketir ve kötüdür. Yaþamýn korkunç olduðu doðrudur ama bu kötümserlik için bir neden deðildir. Aslýnda kötümserlik ve vazgeçme hastalýklý ve yozlaþmýþ bir ýrkta olmanýn dýþýnda olanaksýzdýr, çünkü yaþama isteði saðlýklý bir kafada acý ve savaþýmýn altedemeyeceði denli güçlüdür. Yaþam bir deneydir, iyilerin kötülerden ayýrdedildiði bir deneme sürecidir. Seçicidir, aristokratiktir. Ýnsan doðasýndaki eþitsizlikleri göz önüne serer, insanlarýn eþit olmadýklarýný gösterir. Kimi insanlar baþkalarýndan daha iyidir, beden ve anlýkça daha güçlüdür. Daha iyi olan insanlarýn, doðuþtan aristokratlarýn daha çok ayrýcalýklarý olmalýdýr çünkü aþaðý olanlardan, ayaktakýmýndan daha fazla ödevleri vardýr. En iyi olan insanlar yönetmelidir. Bu yüzden kamuerki, toplumculuk, ortakmalcýlýk, anarþizm, tümü de olanaksýzdýr, tümü de ideal ile çeliþirler, tümü de güçlü bireylerin geliþimini önlerler. Kölelik þu ya da bu biçimde her zaman varolmuþtur ve her zaman varolacaktýr. Modern iþçi yalnýzca antikçað kölesinin yerini almýþtýr. Ne de kadýnlar erkeklerle ayný haklara iye olabilirler, çünkü insiyatif, erke ve istençte erkeklere eþit deðildirler. Bugün bizim için en büyük tehlike eþitlik manyasýnda yatmaktadýr. Geleneksel ahlakýmýz da Nietzsche tarafýndan reddedilir çünkü acýma üzerinde temellenmiþtir ve güçlüye karþý zayýfý ve yoz olaný kayýrýr. Din de, özellikle Hristiyanlýk, ayný nedenle reddedilir; ve Nietzsche’nin bilim ve felsefeyi hor görmesi ayný yolda açýklanmalýdýr — güç istencini yüceltmesi yoluyla. Barýþ, mutluluk, acýma, kendini-yadsýma, dünyanýn hor görülmesi, kadýnsýlýk, dirençsizlik, toplumculuk, ortakmalcýlýk, eþitlik, din, felsefe ve bilim, tümü de yaþamla çeliþtikleri için reddedilirler; ve bu þeyleri deðerli ve kendileri uðruna çabalanmaya deðer olarak gören tüm düþünce dizgeleri ve tüm kurumlar yozlaþma belirtileridirler.* Aþýrý bireyci Max Stirner (Kaspar Schmidt, 1806-1856; Birey ve Mülkiyeti [Der Einzige und sein Eigentum], 1845) Nietzsche’nin öncelleri arasýnda yer alýr. Nietzsche’nin yapýtlarý: Tragedyanýn Doðuþu [Die Geburt der Tragödie], 1872; Böyle Dedi Zerdüşt [Also sprach Zarathustra], 1833, ss.; Ýyinin ve Kötünün Ötesi [Jenseits von Gut und Böse], 1886; Ahlakýn Soykütüðü [Zur Genealogie der Moral], 1887. Notlar: *Bkz. Thilly, The Philosophy of Friedrich Nietzsche, Popular Science Monthly, December, 1905. Yukarýdaki açýklamanýn kimi bölümleri bu kaynaktan alýnmýþtýr. redaktion@dem-ajans.de sayfa 20 air alfa Avrasya ile tekrar göklerde G eçtiðimiz yýl hizmete giren ve bir yýlý baþarýyla kapatan Avrasya uçak seyahat þirketi, sezona hizmetlerini geniþleterek baþladý. Geçtiðimiz yýl Onur havayollarý ile ortak bir program çerçevesinde uçuþlarýný gerçekleþtiren Avrasya bu yýl AIR ALFA Hava yollarý ile programýna baþladý. Air Alfa þirketinin filosunu geniþlettiði yeni A320 tipi uçaðýn ilk kez Almanya ya uçuþu nedeniyle Stuttgart havaalanýnda bir kokteyl düzenleyen Avrasya Þirketi Büro Müdürü ve Air Alfa havayollarý Almanya bir þekilde geri dönmeleri için „acentelere büyük görevler düþmektedir“ dedi. müdürü Murat Sun gazetemize yaptýðý açýklamada, „ bu yýl ki hedefimiz 35 bin insaný saðlýklý bir þekilde ailelerine yetiþtirmek olacaktýr“ dedi. Þimdiye kadar hiç bir sorun çýkmadýðýný ve programlarýný aksatmadan gerçekleþtirdiklerini söyledi. Avrupa’nýn bir çok ülkesinde ayný anda sezona girdiklerini bu nedenden dolayý da yoðun bir hava trafiðinin oluþacaðýný söyleyen Sun, Türkiye’ye uçan yolcularýn, geri dönüþlerinden iki gün öncesinde mutlaka Türkiye bürolarýný arayarak uçuþ hakkýnda son bilgileri almalarý gerektiðini vurguladý. Sun, yolcularýn saðlýklý Ankara- Ýzmir- Adana- KayseriTrabzon ve ilaveten Samsun ve Gaziantep olarak belirledi. Air Alfa maðdurlarýna müjde Geçmiþte yaþanan Air Alfa uçuþlarý aksaklýklarý nedeniyle maðdur duruma düþen yolcularýn zararlarý, Avrasya seyahat þirketi tarafýndan telafi edilecek. Uçuþ programýný tanýtma vesilesiyle Stuttgart´da Air Alfa yetkilileri ile birlikte acenteleri bilgilendirme toplantýsý düzenleyen Avrasya seyahat þirketi sahibi Asker Sakýnmaz, “ Air Alfa maðdurlarý bizim yolcularýmýzdýr ve bu konuda gerekeni yapacaðýz” dedi. Toplantýda Air Alfa adýna katýlan yetkili Hamit Kahveci Asker Sakýnmaz’ýn açýklamasýný onaylandý. Toplantý’ da uçuþ programýný tanýtan Asker Sakýnmaz bu yýlki uçuþ planlarýnda Ýstanbul- Avrasya Turizmciliðe de el atýyor Turizmini geliþtirmek amacýyla paket program sunmaya hazýrlandýklarýný bildiren Murat Sun, yolcu taþýmacýlýkta ki baþarýlarýnýn ardýndan turizm alanýnda da baþarýlý olacaklarýný vurguladý. Murat Sun, Kuþadasý ve Alanya’da kendilerine ait Otel´ler inþa ettiklerini ve en kýsa zaman içerisinde bunlarýn faaliyete geçirilerek, turizm alanýnda da bir