2. BÖLÜM.qxp
Transkript
2. BÖLÜM.qxp
II. OSMANLILAR’DAN ÖNCE KUZEY KARADENÝZ VE DOÐU AVRUPA'DA TÜRK SANATI (Prof. Dr. Yaþar ÇORUHLU)1 buraya baðlý bir kýsým köyler, Bulgaristanda birçok köy, Romanya'da bazý yerler, Makedonya'daki çeþitli köyler, eski Üsküp bölgesi, Arnavutluk ve Macaristan'ýn doðu kesimleri kendilerine Goralýlar gibi gören topluluklarýn yayýlma alanlarý içerisindedir. Ayrýca, Torbeþler denilen topluluklarla da akraba olduklarýný söyleyen, bu insanlarýn, pek azý günümüze ulaþabilmiþ, kimi sanat özelliði de gösteren maddi kültür eþyalarý, onlarýn bugünkü kimlikleriyle bir Türk-Ýslam topluluðu olduðunu gösteriyor. Bizim þahsi kanaatimize göre bu topluluklar K. Karadeniz' den gelen bir kýsým Türk topluluklarý, Doðu Avrupa' nýn Osmanlýlardan önceki eski Türk topluluklarýnýn kalýntýlarý ve Osmanlý döneminde Anadolu' dan gelen Türkmenlerin karýþýmýndan oluþmaktadýr. Belki çok az da olsa bu unsurlarýn dýþýndaki halklardan da karýþýma katýlanlar olabilir. Goralýlar üzerine doðal olarak en etkili dönem Osmanlý devri olduðundan günümüze Türkmen karakteri daha aðýr basmýþ olarak bu topluluklar ulaþmýþtýr diye düþünmekteyiz. Goralý ismi ile anýlan ve bu gün Kosova bölgesinde, Prizren' in güneyinde ve Þar Daðlarý kesi minde yaþayan ve Gorançe dedikleri tarihi Türk þiveleri, Osmanlýca ve Slav dillerinden alýnma kelimelerden yeni oluþmuþ bir dil konuþan Türk kökenli olduðu büyük ihtimal dahilinde olan bir topluluk bugün yeniden kimliðini bulma ve sahip olma isteði içerisindedir. Doðal olarak bu günümüzde bu bölgede hakim olan toplumsal ve siyasi unsurlar Yunanlýlarýn da Batý Trakya Türkleri için iddia ettiði gibi, bu topluluklarýn Osmanlý döneminde Türkleþmiþ Slavlar veya Hýristiyanlar olduklarýný ileri sürmektedirler. Bu durum, kendi kültürlerinin bütünlüðünü saðlamak açýsýndan bir savunma refleksi olarak doðal karþýlanabilir; ancak ne var ki bu topluluklar kendilerini Türk hissetmektedirler. Dolayýsýyla kendilerini nasýl hissediyorlar ise ona uygun olarak yaþamak da en tabii haklarýdýr. Bu nedenle geçmiþlerini, ait olduklarý kültür dairesi içerisindeki yerlerini, inançlarýný öðrenmek istemeleri de son derece normal olarak karþýlanmalýdýr. Bu isteðin amacý, bulunduklarý topluluklarla kaynaþmayý engellemek deðil, aksine kimliðine sahip, baþý dik, saygýn vatandaþlar olarak o toplumun içinde yaþamaktýr. Bilindiði gibi kültürel açýdan bakýldýðýnda, Kuzey Karadeniz ve Doðu Avrupa genel anlamda Türk, özel anlamda Osmanlý-Türk Kültürel çevresi içerisindedir. Bu daima gözden kaçýrýlan husus, Goralýlar gibi baþka topluluklarýn da kökenlerinin anlaþýlmasýný, büyük oranda engellemektedir. Kuzey Karadeniz ve Doðu Avrupa' da Asya' dan gelen çoðunluðu Bozkýr Kültürü' ne mensup Türk Kendilerini Goralý olarak adlandýran bu topluluklar, sözü edilen bölgenin dýþýnda Balkanlarýn baþka yerlerinde de yaþamýþ ve yaþamaktadýrlar. Gora bölgesi olarak kabul edilebilecek Dragaþ ve 33 1. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü Öðretim Üyesi topluluklarý bu bölgelere, sahip olduðu önceki ve çaðdaþ karakteri dýþýnda bir de Türk karakterini katmýþlardýr. Ancak “Türk” denince akla Türkiye Türklerini getiren Avrupalýlar daha, Büyük Roma imparatorluðu henüz Doðu ve Batý olmak üzere iki kola ayrýlmýþken ve Oðuz Türkleri henüz Türkiye'ye gelmemiþken Kuzey Karadeniz ve çevresinde etkili olan Ýskitlerin Türk topluluklarýný da içerdiklerini, Avrupa Hunlarýnýn Asya Hunlarýnýn devamcýsý olup, Kafkasya, Doðu Anadolu bölgesi ve Kuzey Karadeniz dahil olmak üzere Doðu Avrupa' ya çok daha önce yerleþtiklerini pek hatýrlamamaktadýrlar. Ayný yolu izleyip gelen Avarlar, Peçenekler, Kuman-Kýpçaklar, Tatarlar vb. bazýlarý Devlet kurmuþ veya büyük Devlet kuran topluluklarýn içerisinde yaþamýþ Türk topluluklarý Avrupa' yý, Türk dýþý unsurlarýn vataný olduðu kadar Türk topluluklarýnýn da vataný yaptýlar. Bu gün Doðu Avrupa' nýn karakteri Batý Avrupa' dan bu yüzden farklýdýr. Türk Halklarýnýn büyük kollarýndan biri olan Oðuzlar ve onlarla beraber gelen baþka Türk boylarý; Doðu Anadolu' ya onlardan yüzyýllarca önce gelen Ýskitler ve Hunlardan sonra 10. yüzyýldan itibaren Anadolu'yla da ilgilenmeye baþlamýþlar ve ilk ciddi hareketi 1064 de Büyük Selçuklu hükümdarý Alparslan zamanýnda tipik bir Ýpek Yolu þehri olan Ani' yi fethederek gerçekleþtirmiþler ve 1071 de de Malazgird zaferiyle, Anadolu'yu Anayurt haline getirmenin yolunu açmýþlardý2. 22. Macaristan, Budapeþte' deki Askeri Müze' de bulunan geyik biçiminde Ýskit devrine ait altýn eser. (Fotoðraf : Yaþar Çoruhlu) Oldukça erken tarihlerden itibaren bir kýsým Türk kavimleri veya onlarla iliþkili Bozkýr kavimleri, Kuzey Karadeniz ve Doðu Avrupa' ya Bozkýr sanatýnýn yayýlmasýnda baþ aktörler oldular. Karadenizin Kuzeyinde özellikle Hazarlarýn geliþtirdiði yerleþik karakteri aðýr basan bir sanat çok önemli idi. Hazar sanatý, Eski Türk dini ( GökYer/su , Atalar dini, Þamanizm) inanýþlarý yanýnda, kýsmen Ýslamiyet ve ayrýca bölgeye özgü Yahudiliðin ikonografisini de yansýtmaktaydý. Bulgarlar, Avrupa Hunlarý, Avarlar, Peçenekler ve Türk üsluplarýnýn takipçisi Kuman-Kýpçaklar, Osmanlýlardan önce Doðu Avrupa bölgesinin Türk sanatý bünyesine katýlmasýný saðladýlar. Onlarýn oluþturduðu tabaka üzerine daha sonra Osmanlý sanatý katmaný eklemlendi. Böylece Avrasya'da 2. Anadolu' nun eski bir kýsým kavimlerinin Türk halklarýnýn atalarý ile iliþkileri üzerine çalýþmalar Atatürk döneminde baþlamýþ ancak onun vefatýndan sonra bu eski kavimler üzerine araþtýrmalar farklý yöne kaymýþtýr. Urartular ve Sumerler gibi bazý kökeni Asya kaynaklý olduðu bilinen kavimler ile Proto Türklerin iliþkisi bu açýdan özenle araþtýrýlýmalýdýr; çünkü Proto-Türk topluluklar çok daha eski tarihlerde Anadolu' da da yaþamýþ olmalýdýrlar. 34 nüfus kalýntýlarý, balkanlar bölgesindeki Osmanlýlara ve hakim siyasi unsurlarýn baskýsýyla baþka baþka adlar alarak günümüze kadarki dönemlere eriþmiþlerdir. Goralýlarýn Goralý ismini almalarý da muhtemelen böyle olmuþtur. Bu durumda en çok merak uyandýracak soru onlarýn Türk olup olmadýklarý deðil, hangi Türk topluluklarýndan geldikleri sorusudur. Kanýmca bugüne gelen Goralý maddi kültür unsurlarý, onlarýn Türk halký olduklarýný göstermekle beraber, eski Avrupa Türk kavimlerinden hangileri ile baðlantýlý olduklarý konusunu net olarak gösterecek durumda deðildir ; çünkü zaman içinde pek çok þey kaybolmuþ Doðu Avrupa' daki Müslüman olmayan eski Türk halk kalýntýlarý, Ýslamlaþarak eski kültür unsurlarýnýn bir bölümünden arýnmýþtýr. Bu durumda bugünkü Goralýlar benzeri durumdaki birçok Türk kökenli halk gibi Eski Doðu Avrupalý Türklerin Müslüman olmuþ bir þekli olarak kabul edilebir; ancak Osmanlý döneminde Anadolu' dan gelen Oðuz-Türkmen unsurunu da bu bütüne eklenmek þartý ile. geliþen ve Müslüman Türk devletleri ile de Türkiye, Mezopotamya ve Kuzey Afrika bölgelerine de yayýlan Türk sanatý, Dünyadaki sanat ekollerinin baþlýcalarýndan birini teþkil etmiþ oldu. Osmanlýlar'ýn ilk kez Rumeli' ye geçiþi Türklerin Avrupa topraklarýna ilk ayak basýþý gibi gösterilmek istenmiþse de bu doðru ve bilimsel deðildir; çünkü yukarýda da belirttiðimiz gibi Kuzey Karadeniz yoluyla gelen Türk halklarý Hunlardan itibaren zaten Avrupalý idiler. Osmanlýlarýn yaptýðý sadece çemberi güneyden yani Anadolu üzerinden tamamlamak olmuþtur . Eski Türk kavimlerinin Asya' dan batýya doðru yollarýna devam ederken, büyük oranda milli karakterlerini sürdürdüklarini varsaymak yanlýþ olmaz; çünkü Ýç Asya' dan gelip Kafkasya ve Kuzey Karadeniz' den ve ayný zamanda Türkiyeden ( özellikle Doðu, kuzey Ýç ve Ýç batý Anadolu, Trakya ) geçen Bozkýr Kuþaðý Doðu Avrupa' nýn da birçok ülkesini kapsayarak Polonyaya kadar uzanmaktadýr. Öte yandan bu topluluklar birden bire batýdaki en uç noktaya ulaþmamýþtýr. Hatta kimisinin bu hareketi yüzyýl veya yüzyýllardan daha fazla zaman almýþtýr. Bu ortak kültür çevresi içinde yaþayan bazý Türk kökenli olmayan halklar da söz konusu kültür çevresinin özelliklerinin benzeri imkanlarý sunmasý nedeniyle, kolayca Türk kökenli topluluklara uyum saðlamýþlardý, örneðin Avrupa Hun Devleti içerisinde yer alan Alan kavimlerinin sanatý ile Hun Sanatý arasýndaki çok küçük farklýlýklar ancak uzmanlarý tarafýndan ayýrd edilebiliyordu. Bu husus ayný Devletin bünyesinde yaþayan diðer topluluklar için de geçerli idi. Bugün Gorançe denilen dilin de ne kadar Türk dilinin þivelerini yansýttýðý konusu, filologlarýn araþtýracaðý bir husustur. Maddi kültür unsurlarý ile ilgili bazý isimler Türkçe' ye uymakla birlikte bu dil Slav kültür ve dillerinin baskýsýyla Türkçe' den farklý bir yeni lehçe ve hatta dil oluþturmuþ olabileceðinden, çok da fazla ipuçlarý vermez gibi görünüyor. Bu yüzden dil konusunda da özellikle kültür ve inançla ilgili isim ve deyimlere dikkat edilmelidir; çünkü daha çok bunlar geçmiþ kültürü günümüze taþýyabilirler. Bazen Türkçe olmayan kelimeler de Türk kültürüne iþaret edebilir. " Goralý " kelimesinde olduðu gibi; çünkü Goralý " daðlý " demektir. Ýslam öncesindeki Türk halklarýnýn kültürlerinde önemli bir yer tutan Yer-Su kültleri ile ilgili bu ifade, ancak bir Türk halký tarafýndan veya onlarla birlikte yaþayarak Türkleþmiþ bir halk tarafýndan kullanýlmýþ olabilir. Eski Türklerde Yer ve ona baðlý pek çok unsur kutsaldý ve Tanrý veya Tanrýlarla ilþkilendirilmiþti. Daðlar da kutsaldý ve bazý Türk topluluklarýnda Tanrý bazýlarýnda ise kutsal yerler olarak kabul ediliyordu . Büyük ve ulu daðlar ayný zamanda Evrenin Merkezi sayýlý- Böylece uzun tarihi kronoloji boyunca Türk Kültürünün etkili olduðu Doðu Avrupa' da, ayrýca bir kýsým kuzey kavimleri ve Slavlarýn da etkisi eklendiðinde, Doðu Avrupa' nýn (kimi güney bölgeleri hariç) bugünkü etnik, kültürel yapýsý ortaya çýkar. Buraya kadar sözünü ettiklerimizden anlaþýlabileceði gibi, Goralýlarýn yaþadýðý yerler Avrupa Hunlarýndan beri Türk halklarýnýn yýðýldýðý bölgelerdendir. Bu eski Türk halklarýnýn 35 yordu. Ýþte bu ve buna benzer eski inanýþ ve mitlerden dolayý, bir kýsým Türk topluluklarý ve benzer kültürü paylaþan akraba topluluklar " daðlý " olmayý önemsemiþti ve kendilerini bu þekilde adlandýrýyorlardý. Goralýlar da ilk olarak daðlýk ve yaylalýk alanlara yerleþmiþ olsalar gerektir ki bu da onlarýn bir Türk halký olduðunu ifade edebilecek unsurlardan biridir. Bilindiði gibi Osmanlýlar' da daðlýk olan bu bölgeye o yüzden "balkanlar" demiþlerdi; çünkü onlar da Müslüman olmakla birlikte daha eski kültürlerinin izlerini taþýyorlardý. nedenle ortak Bozkýr kültürünün temsilcileri olan daha doðudaki Ýskitlerle çaðdaþ Proto-Türkler ve sonraki Türklerin sanat ve arkeolojisi ile, söz konusu Ýskit topluluklarýnýn sanat ve arkeolojisi arasýnda büyük benzerliklerin olmasý çok normaldir ( Resim 22-24). Dahasý çeþitli tarihçiler Ýskitlerin kuzey Kazakistan, Altay ve Yenisey havzalarýnýn bir bölümünde vaktiyle yaþadýklarý ve yayýldýklarý topraklardan Karadeniz' in kuzeyine gelerek asýl varlýklarýný burada gösterdiklerine inanmaktadýrlar . Bu þu anlama gelmektedir: Belki de söz konusu bölgelerde ProtoTürkleri ortaya çýkaran kültürler ayný zamanda Ýskitlerin atalarýný da ortaya çýkarmýþtý. Bunlar Türklerin atalarý ile birlikte Ýç Asya' da yaþayan unsurlar olup buradan ayrýlarak batýya göç etmiþ olabilirler. Bir baþka deyiþle Proto-Türkler ve Proto-Ýskitler yakýn alanlarda yan yana yaþayan topluluklar olup daha büyük kültürlerin içinden çýkarak ayrýlmýþlardý. Öte yandan Batýlý ve Rus araþtýrmacýlar öncelikle Ýskit sanatý ve kültürünü tanýmýþ, bu sanatýn Bozkýr kültürü ortak tabanýný göz önünde bulundurmadýklarý için, bütün Bozkýr kuþaðýndaki paralel özellikler gösteren sanat ve arkeoloji nesnelerini Ýskit adý altýnda toplamýþlardýr . Bu sýnýflandýrma önemli hatalarý beraberinde getirmiþtir. Halbuki Orta ve Ýç Asya' nýn bir bölümüne vaktiyle yayýldýðý söylenen Ýskitler hakkýnda hemen hemen hiçbir belgeye sahip olunmamasý, aslýnda Ýskitlerin bu bölgelerdeki topluluklarla belki de ayný olduðunu gösteriyor. Böylece Goralýlarýn maddi kültür unsurlarýnýn, Hunlardan beri gelen bir sanatýn ve arkeolojinin, Osmanlý Türk sanatý veya maddi kültürü ile harmanlaþmýþ þeklinin kalýntýlarý olduðunu düþünerek, burada Goralýlardan kalmýþ, maddi kültür unsurunun, baðlanmasý gereken bütünü göstermesi açýsýndan, Osmanlýlardan önceki Doðu Avrupa Türk sanatý ve kültürünü, arkeolojisini en genel hatlarýyla ele almanýn faydalý olduðunu düþünüyoruz. Hunlar ve sonrasýnda Balkanlar bölgesine gelen Türk Devletlerinin aðýrlýk noktalarý daha çok kendilerini Goralý olarak adlandýran halkýn yayýlma alaný içinde olduðundan, bu halk Osmanlý Dönemi sanatlarýna ek olarak, daha eski bir Doðu Avrupa Türk sanatý ve kültürünün mirasçýlarý olduðunu da düþünebilir.3 Ýskit-Sarmat sanatý ve 3. Burada ele aldýðým bu bölüm Erken Devir Türk Sanatý- Orta ve Ýç Asya' da Türk sanatý'nýn Doðuþu ve Geliþmesi, baþlýklý kitabýmýn bir bölümünü esas almaktadýr. Bu metne sadece bazý küçük ilaveler yapýlmýþtýr. Söz konusu kitap Kabalcý yayýnevi tarafýndan baskýya hazýrlanmaktadýr. 4. Burada Ýskitler ve Sarmatlarla ilgili olarak ele aldýðýmýz özellikle Kýrým ve yakýn çevresi ile ilgili konular daha önce þu makalemizde yer almýþtý: Yaþar Çoruhlu, Kýrým Arkeolojisi ve Sanatý (Baþlangýcýndan Altýnordu Devrine Kadar)", Türk Dünyasý Araþtýrmalarý, S. 113, Nisan 1998, s.97-118 Türk sanatý ile ortaklýklarý Ýskit sanatý terimi günümüzde de araþtýrmacýlar arasýnda yanlýþ anlamalara sebebiyet vermesi bakýmýndan, Türk sanatý ve arkeolojisi bakýmýndan önemli bir sorun teþkil etmektedir. M.Ö. VIII. Yüzyýldan itibaren karþýmýza çýkan Ýskit topluluklarý özellikle Bozkýr bölgelerinde hakimiyet kurmuþlardýr.4 Ýlk kez Herodot'un bu adla andýðý Ýskitler daha sonra, Altaylarda ortaya çýkarak Büyük Hun imparatorluðunda olduðu gibi, bir konfederasyon meydana getirmiþlerdi. Ancak bu konfederasyonda yönetici etnik grubun -elimizde birkaç boy ismi olmakla birlikte- hangi topluluk olduðunu net olarak bilmiyoruz. Bununla birlikte Ýskit denilen topluluklarýn içerisinde Proto-Türkler de yer almaktadýr. Bu Bakýþ açýsýnýn hatalý olmasý dolayýsý ile Altaylardaki meþhur buluntu yerleri daha çok analojik metodlarla hep Ýskit kültürüne mal edilmiþtir. Örneðin ünlü Pazýrýk kurganlarý için de durum böyledir. Ancak bunun doðru olmadýðý artýk yavaþ yavaþ ortaya çýkmaktadýr. Bilim adamlarý durumu kurtarmak ve tanýnan Ýskitlerden ayýrmak için, artýk Altay Ýskitleri veya Sibirya Ýskitleri gibi terimleri kullanýyorlar. Esasýnda yapýlmasý gereken buradaki baþlýca topluluklarýn sanat ve kültürlerini kendi ekseni içinde almaktýr. Böyle bakýldýðýnda da ana eksene daha erken kültürlerden nasýl ortaya çýktýklarýný izah ettiðimiz Proto-Türk ve Türk sanatýný koymak gereklidir. Çünkü bu bölgelerde ikinci derecede 36 kalan diðer kültür ve sanat alanlarý bu büyük daire içinde bir araya gelerek Türk Bozkýr sanatýný oluþturmuþtur. Dolayýsýyla bu pratik düþüncenin ürünü olarak biz örneðin Pazýrýk Kültürünün bir Proto-Türk ve Türk kültürü olduðunu ifade edi-yoruz. Ýskit topluluklarýnýn sanat ve arkeolojisine kýsaca bakarken bu hususlarý göz önünde bulundurmakta fayda vardýr.5 Kuzey Karadeniz bölgesinde geliþen asýl Ýskit sanatý ve arkeolojisi üzerinde, çoðunlukla Ýyonlarýn kurduðu Grek Kolonilerinin önemli oranda tesirleri olmuþtur.Belirtilen koloniler küçüklü büyüklü olarak,Kuzey Karadeniz kýyýlarýnda ve bazý önemli nehir boylarýnda toplanmýþtýr. Bunlar arasýnda Kýrým' da veya Kýrým' a çok yakýn olmalarý bakýmýndan Chersonnesus (Hersones), Theodosia, Pantikapaion , Don nehri aðzýndaki Tanais ve Bug nehri boyundaki Olbia ' da yer alan koloni özellikle sayýlabilir.6 Söz konusu þehirlerden bugünkü Kerç' in yerinde olan Pantikapaion M.Ö. 573 de, günümüzdeki Akyar' ýn yakýnýnda bulunan Chersonnesus (Hersones) , M.Ö. 5.yüzyýlda kurulmuþtur. Gözleve cývarýndaki Karkandita ve Güzel Liman þehirleri ise daha sonra kurulmuþtur.. Bu dönemde Grekler her ne kadar Kýrým' ý iþgal etmeyi arzu etmiþlerse de Taur-Ýskit adý verilen topluluklarý yenememiþlerdir. Neticede iki kesim arasýnda sadece koloniler vasýtasýyla ticari ve kültürel iliþkiler kurulabilmiþtir.7 Dolayýsýyla Grekler ve onlardan sonra bu kolonilerde hakim olan Romalý ve Bizanslýlarýn buralardaki mevcudiyetlerinin daha ziyade Ýskitler ve sonraki Bozkýr topluluklarýnýn ticari alýþveriþ isteðine ve hoþgörülerine dayandýðý açýk olarak ortaya çýkmaktadýr.8 23. Hayvan üslubunda bir Ýskit gem plakasý. Bronz.M.Ö. 5. yüzyýlýn baþý. Kýrým Bölgesi Kulakovski Kurganýndan. Ermitaj Müzesi (B. Pýotrovsky-L. Galanýna-N.Grach, Scythýan Art, Leningrad 1987, R.61 ). 5. Bu konuda bazý sorunlarýn tartýþmasý için bk.Yaþar Çoruhlu, Leningrad Hermitage Müzesi ve Türk Sanatý, Türk Dünyasý Araþtýrmalarý, Prof. Dr. Bahaeddin Ögel' e Armaðan, S. 65, Ýstanbul 1990, s. 283302. 6. E.D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples of The Steppes, London 1965, s.78. 7. Mirza Bala, Kýrým , Ýslam Ansiklopedisi, C.6, Ýstanbul 1955, s.744 -745. 8. Bu hususta Phillips ile benzeri görüþü paylaþmaktayýz : E.D. Phillips, a.g.e., s.78. Söz konusu kolonilerin Ýskit topluluklarýnýn sanat ve arkeolojisi hususunda önemli bir role sahip olduklarý açýktýr. Ticaret yoluyla özellikle sanat özelliði gösteren malzemelerin el deðiþtirmesi bu bakýmdan kayda deðer bir olaydýr; ancak genellikle Sanat Tarihi ve Arkeoloji malzemesinin (vazolar, kabartma süslü kaplar, elbise süsleri, silahlar vb.) Greklerden Ýskit topluluklarýna aktarýldýðý konusu üzerinde sýk sýk durulurken, Ýskit iþlerinin Grekler üzerinde etkileri 37 24. Bir soylu Ýskit kadýnýnýn baþlýðýnýn rekonstürüksiyonu. Altýn kabartma figür ve süslemeli. M.Ö.4.yüzyýl Chertomlyk Kurganý' ndan Ermitaj Müzesi (B. Pýotrovsky-L. Galanýna - N.Grach, 1987, R.233 ). hususu üzerinde -bizim bildiðimiz kadarýyla- hiç durulmamýþtýr. Öte yandan genellikle, söz konusu kentlerdeki atölyelerde Ýskit ustalarýnýn çalýþýp çalýþmadýðý konusu üzerinde durulduðunu da pek zannetmemekteyiz; ama bu yerlerdeki atölyelerde Ýskit ustalarýnýn da çalýþmýþ olmasý bize mantýksýz bir fikir gibi gelmemektedir. Dolayýsýyla biz bugün “Grek iþi" diye nitelenen eserlerde Ýskit ustalarýnýn zaman zaman kuvvetlenen bir rolünün söz konusu olduðunu zannediyoruz.9 dan iskân edildiði anlaþýlmaktadýr. M.Ö. 3. yüzyýlda Sarmatlarýn saldýrýlarýna karþý korunmak üzere deðiþik kalýnlýklara sahip büyük bir sur ile çevrili olan kentin giriþ kapýsý da ayrýca savunma kuleleri ile takviye edilmiþtir . Þehrin harabeleri içerisinde taþtan inþa edilmiþ ve çatýsý çinilerle kaplý enteresan evler tespit edilmiþtir.Evlerde bronz ve mermer heykellerin dekoratif eleman olarak kullanýldýðýný görüyoruz.Kentin kuzeyinde ikamete ayrýlmýþ bölümde yer alan evler cepheleri ile dikkat çekici özellikler sergilemektedir. Birden fazla odasý olan evlerde mekânlar bir avlunun etrafýnda sýralanmýþtýr.Bazý evler dikdörtgen ve kare þeklinde tek mekânlýdýr. Bir kýsým evler ise megaronlarý hatýrlatýr þekildedir. Duvarlarý resimlerle (bir bölümü av sahneleri) süslenmiþ bu evlerin bazýlarýnýn ambarlarýnda buðday, arpa, darý gibi hububatdan oluþan erzak ele geçirilmiþtir. Ayrýca bir evde keramik fýrýný da bulunmuþtur. Birçok evde ise çeþitli yerlerden ithal edilen þaraplarý içeren amforalar yer almaktaydý. Böylece seviyesi yüksek bir hayatýn söz konusu olduðu Neapolis'de at, inek, keçi ve koyun gibi hayvanlarýn kalýntýlarýna bol miktarda rastlanmasý, hayvancýlýðýn ve avcýlýðýn burada da önemli olduðunu göstermektedir. Araþtýrmacýlarýn belirttiðine göre erkek domuz ve ayý kemiklerine az sayýda rastlanabilmiþtir.13 Zaten söz konusu Grek kentlerinin bilhassa Roma döneminde kýsa süreli olarak Ýskit topluluklarýnýn eline geçtiði ve bunlarýn buralarda birtakým faaliyetlerde bulunduðunu da biliyoruz.10 Öte yandan bilhassa 6.yüzyýlýn ikinci yarýsýnda, Ýskit aristokrasisinin üretilen sanat ve kültür eþyasý üzerinde doðrudan etkisi vardý (Resim 24). Onlarýn istekleri Grek kolonilerindeki sanat üsluplarýný belirledi ve Ýskit topluluklarýnýn sanatýna ait özellikler eskisine oranla daha da fazlalaþtý. Özellikle hayvan figürleri ve av sahnelerine ait tasvirlerde bu husus açýkça göze çarpmaktadýr.11 Ýskit sanatý ve arkeolojisi Orta ve Ýç Asya' dan Doðu Avrupa' nýn batý sýnýrýna kadar uzanan bozkýr kuþaðýnýn batý yarýsýnda ürünlerini vermiþtir. Bu kültür kuþaðýnýn belirlediði birliktelik, Ýskit sanat üsluplarý üzerinde sözü edilenlerin dýþýnda daha doðu veya batýdan gelen etkileri de her zaman göz önünde bulundurmanýn gerekliliðine bizi inandýrmaktadýr. Muhtelif defalar sözünü ettiðimiz gibi av ve hayvancýlýk Bozkýr kültürü mensubu olan diðer topluluklarda da son derece önemliydi. Bu husus burada Bozkýr tipi ve yerleþik þehir kültürünün bir arada yaþadýðýný gösteriyor. Bu iki karakterli yaþantý tarzýna Orta Asya' da daha sonra söz konusu olacak birçok Türk topluluðunda rastlayacaðýmýz gibi, bu bölgede bilhassa ileride sözünü edeceðimiz Hazarlar' da da ayný hususu göreceðiz. Gerek Kýrým gerekse Kuzey Karadeniz çevresinde Ýskit topluluklarýna ait birtakým yerleþme yerleri tesbit edilmiþtir. Kýrým' daki Chabum ve Palacum daha ziyade kaynaklardan bilinen kentlerdir. Ancak Salgir vadisindeki Ýskit baþkenti kazýlarla gün ýþýðýna çýkarýlabilmiþtir. Türkçe ismiyle Ak-mescit'in (Simferopol) yakýnýnda bulunan ve Ýskit aristokrasisinin merkezi olan bu þehirde yer alan bir taþ kabartmada Scilirus ve onun oðlu Palacus'un tasvirleri yer almaktadýr. (M.Ö. 2. yüzyýl)12 Ýskit mezarlarý birkaç tip göstermekle birlikte, önemli olanlarý kurganlardýr. Bu topluluða ait mezar yapýlarýna, doðuda Urallar'dan batýda Almanya'ya kadar olan bölgelerde ve kuzeyde Kiev cývarýna kadar uzanan yerlerde rastlanmaktadýr. Kýrým'da mezar yapýlarýnýn çok önemli örneklerinin bulunduðu bir bölgedir. Bilhassa Kuban mýntýkasýndan batýya doðru geldiðimizde, Ýskit baþkenti Neapolis'in kazýlarý 1945 yýlýnda Schultz ve Golovkina tarafýndan baþlatýlmýþtý. Söz konusu kentin M.Ö. 4. yüzyýldan Hýristiyan çaðýnýn baþlangýcýna kadar Kralý Ýskitler tarafýn39 9. Konu hakkýnda ayrýca bkz. Borýs Piotrovsky - Lýudmýla Galanina - Nonna Grach, Scythýan Art (Rusça' dan Ýng.ye çeviren V. Sobolev), Leningrad 1987, s.20. 10. A. I. Melyukova, The Scythýans and Sarmatýans, The Cambridge History of Early Inner Asýa, Cambridge, 1990, s.107-108. 11. Boris Piotrovsky - Liudmila Galanina - Nonna Graç, a.g.e., s.21 ; M. Rostovtzeff, The Animal Style In South Russia and China, New York 1973, s. 29-30 ; Grek kolonileri hakkýnda ayrýca bkz. A.Ý. Melyukova, a.g.m., s. 105 ; Marianna Koromila, The Greeks And The Black Sea from The Bronze Age to The Early 20 th Century, Athens 2002 ; Ýskit ve Grek iliþkileri konusunda geniþ bilgi için bkz. E. H. Minns, Scythians and Greeks, Cambridge 1913 ; M.Rostovtzeff, Ýranians and Greeks in South Russia, Oxford 1922. 12. A.Ý.Melyukova, a.g.m., s.107. 13. Tamara Talbot Rice, The Scythians, London 1963 (3.baský), s. 81-82 ; O. D. Daþyevskaya, Glava Tryetya Pazdniye Skifi (III V. Do. N. E. III v. N. E. ), Stepi Yevropoyeyiskoyi Çasti SSSR V Skfo-Sarmatskoye Vremya, Moskova 1989,H. 11, levha 49-50. mezar yapýlarýnda ve bunlardan ele geçen eserlerde Grek etkisinin arttýðýný görüyoruz.14 bir sahne (Paris'in hükmü) bulunmaktadýr. Hükümdarýn kollarýndaki geniþ altýn bileziklerde uç kesimlerde mitolojik figürler göze çarpmaktadýr. Elbisesi üzerine iliþtirilmiþ amuletler bir tarafa býrakýlacak olursa, özellikle cesedin hemen yanýnda bulunan bir büyük Ýskit kýlýcýyla onun altýndan yapýlmýþ kýný, bilhassa ele alýnmasý gereken eserlerdendir. Bunlar dýþýnda halâ içindeki eti muhafaza eden bir kazan da ayrýca dikkati çekmektedir. Cesedin baþýnýn altýnda, Minns'e göre bazýlarý Oðuz ve Yedi Kardeþler kurganýndakilerle ayný kalýptan çýkmýþ olmasý gereken altýn plakalar yer almaktadýr. Mezarlar genellikle üzerlerinde bazen doðal, bazen de taþ toprak yýðýlarak oluþturulmuþ bir tepenin söz konusu olduðu, topraðýn altýnda inþa edilmiþ yapýlar idiler. Örneklerde görüleceði üzere bunlarýn büyükleri genellikle taþ ile inþa ediliyordu. Yukarýda bazen doðrudan doðruya mezar çukuruna iniliyor bazen de cesedin bulunduðu çukura aþaðýya doðru yönelen bir geçit söz konusu oluyordu. Zaman zaman Çar kurganýnda olduðu gibi uzun bir koridor neticesinde düzgün dörtgen þeklinde, tonozlu veya intizamsýz bir biçimde inþa edilmiþ cesedin bulunduðu odaya ulaþýlmaktadýr. Cesedler bazen grup halindedir ve bunlar çoðu kere silahlarý, diðer eþyalarý ve mezar hediyeleri ile birlikte gömülmüþtür. Öldükten sonra da dünyadakine benzer bir hayat yaþanacaðýna inanýldýðýný gösteren bu husus, Dünyanýn pek çok yerinde karþýmýza çýkmaktadýr. Bazen mezara gömülen asil kiþinin bulunduðu bölmeye komþu bölgelerde baþka cesetler veya atlara ait kalýntýlar bulunmaktadýr.15 Gerek Ýskit gerekse Sarmat kurganlarýnda silahlarý ile beraber gömülmüþ kadýn askerlerin de yaygýn olarak bulunuþu, onlarýn Amazonlarla iliþkilendirilmesine yol açmýþtý ( M. Ö. 6-4. yüzyýl arasýnda).16 Hükümdarýn yanýndaki bir baþka bölmede bir aðaçtan oyma lahitte yatan kadýnýn gövdesi sýrt üstü uzatýlmýþ ve bacaklarý bükülmüþtür. Bir diðer odadaki hizmetkâr adam onun sað tarafýna köþe teþkil edecek þekilde yerleþtirilmiþtir. Muhtemelen bir Ýskit kraliçesi olan bu kadýnýn baþýnda elektrondan yapýlmýþ bir taç (diadem), boynunda altýn gerdanlýk ve parmaklarýnda yüzükler bulunuyordu. Her biri paha biçilemez deðerde olan bu eserlerden baþka iki büyük madalya þeklindeki elbise takýlarý da söz konusuydu. Cesedin gerisinde yer alan bir ayna ve fildiþi saplý býçaklardan baþka kadýnýn dizleri arasýnda, Ýskit literatüründe çok tanýnmýþ bir vazo yer alýyordu. Bütün bunlardan baþka, bir kalkanýn göbek kýsmýný teþkil ettiði sanýlan erkek geyik tasvirli parçadan da önemli eserler arasýnda söz edilebilir.19 Ýskit arkeolojisi üzerine ilk bilimsel çalýþmalar, 1830 yýlýnda Kerç yakýnýndaki Kul Oba kurganýnýn kazýsý ile baþlamýþtý. Buradaki kazýlar arkeolog P. Dubrux tarafýndan yapýlmýþtýr.17 14. E. D. Phillips, a.g.e., s.78 15. Örnekler için bkz. A.Ý. Melyukova, Skifskiye Pamyatniki Stepi Severnogo Priçyernomariya, Stepi Yevropoyeyiskoyi Çastý SSSR V Skifo-Sarmatskoye Vremya, Moskova 1989, lev. 13 -15 ; O. D. Daþyevskaya, a.g.m., lev. 52. 16. Neal Ascherson, Karadeniz Çev. Kudret Emiroðlu), Ýstanbul 2001, s.148-149. 17. B. Piotrovsky - L. Galanina - N. Graç, a.g.e., s.5. 18. E. D. Phillips, a.g.e., s.68-69. 19. Tamara Talbot Rice, a.g.e., s. 97-98. Kýrým yakýnýndaki diðer kurganlarda Bozkýr kültürüne dahil edilebilecek çeþitli eserler yanýda, yine bir kýsmý Grek kolonilerinde yapýlmýþ sanat eþyalarý da ele geçirilmiþtir. A. Liutsenko’nun kazdýðý (1870) Kerç yakýnýndaki Temir Gora kurganý, yine ayný arkeoloðun kazýsýný yaptýðý Nymphaeum Nekropolü'ndeki mezarlar (1876), Kerç yakýnýndaki Ak-Burun kurganlarý, Tauride eyaletindeki Ak Meþet (1885 de kazýldý), ayný eyalette Y. Kulakovsky'nin 1895 yýlýnda kazýsýný gerçekleþtirdiði ve kendi adýyla anýlan mezar anýtý, A. Leskov'un kazýsýyla ortaya çýkarýlan Ilyichovo kurganý ile Kerson bölgesinde V. Roth'un kazýlarý sonucunda haberdar olabildiðimiz (1902) Oðuz Kurganý en önemli arkeolojik ve ayný zamanda Sanat Tarihi kapsamýna giren eserleri içeren mezar yapýlarýný meydana getirir.20 Ayrýca Altýn Oba ve M.Ö. 4. yüzyýla ait Kul-Oba kurganý, muhtemelen Grek sanatýnýn etkisiyle ve araþtýrmacýlarýn düþüncesine göre, belki de Grek iþçi ve ustalarý tarafýndan inþa edilmiþtir. Taþtan yapýlmýþ mezarýn üzeri tonoz örtülüdür. Burada bir hükümdar, bir kadýn ve erkek hizmetkâr olmak üzere üç cesedin gömülü olduðu anlaþýlmaktadýr. Mezarda ayrýca bir altýn kaplý kýlýç kýný, biri gümüþ, bir diðeri gümüþ yaldýzla süslü, baþka biri de elektrondan yapýlmýþ üç vazo ele geçirilmiþtir. Bunlarýn dýþýnda birçok küçük altýn eser de bulunmuþtur.18 Hükümdarýn cesedi ardýç veya selvi aðacýndan yapýlmýþ bir tabutta yer alýyordu. Tabutun üzerindeki fildiþi kaplamada Grek mitolojisine ait 40 Çar kurganý ile yukarýda sözü geçen Yedi Kardeþler kurganýný da bunlara ilave edebiliriz. Bu eserler üzerinde tek veya grup halindeki insan figürleri yanýnda süvariler de yoðun bir biçimde gösterilmiþtir.22 Bütün bu mezarlardan çýkarýlan büyük kýsmý altýndan yapýlmýþ sanat þaheserleri arasýnda, Grek etkili veya iddialara göre kolonilerdeki atölyelerde Ýskit taleplerine uygun þekilde Grek ustalar tarafýndan yapýlmýþ olan birtakým eserler dýþýnda, tamamen Bozkýr sanatý kapsamýna giren eserler söz konusudur. Bilhassa Hayvan üslubu kapsamýna giren ve bu üslubun özelliklerini gösteren zoomorfik figürler bu bakýmdan dikkati çekerler. Bu konuyla ilgili tipik tasvirler ise Türk hayvan üslubunun da en belirgin kompozisyonlarýný oluþturan Hayvan Mücadele Sahneleri'dir.21 (Resim 23) Ýskit topluluklarýndan sonra, bunlar tarafýndan geliþtirilen sanat ve arkeolojik eserlerin yayýldýðý bölge yine muhtelif topluluklarý bünyesinde barýndýran Sarmatlarýn hakimiyetine girdi. M.Ö. IV: yüzyýla kadar süren bu devrede sanat ve arkeoloji alanýnda büyük deðiþikliklerin söz konusu olduðu söylenemez. Nitekim onlar Taman yarým adasý ve Kýrým'ýn doðusundaki Bosporus krallýðýyla kýsmi iliþkiler kurdular ve böylece kendilerinden önce benzeri bir þekilde davranan Ýskit topluluklarýný izlemiþ oldular. Kýrým'daki ve Karadeniz kýyýlarýndaki eski Grek kolonileri artýk Roma Ýmparatorluðu'nun hakimiyetinde idiler. Bu arada II . yüzyýldan itibaren baþlayan Got akýnlarý ancak daha sonra Avrupa Hunlarý tarafýndan durdurulabilmiþtir.23 Ýskit çaðýnda Kýrým'da kazýlar neticesinde elde edilen keramikler, Don bölgesi toprak kaplarýyla teknik, biçim ve süsleme açýlarýndan benzerlik göstermektedir. Bunlar genellikle düz dipli, geniþ aðýzlý, þiþkin veya yayvan gövdeli, kulplu veya kulpsuz testiler, çanaklar, sürahiler, kült kablarý olarak yapýlmýþ ve üzerlerinde basit geometrik süslemelerin yer aldýðý eserlerdir. Daha geç örneklerin üzerinde figürlü süslemeler de yer almaktadýr. Arkeolojik kalýntýlar incelendiðinde, Ýskitler de olduðu gibi Sarmatlarýn atalarýnýn da ; Kuzey Karadeniz'de geliþen ve doðuya doðru yayýlarak, daha doðudaki Andronovo kültürüyle iliþki içerisine giren, Srubnaya kültürü ile baðlantýlarýnýn olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu kültürün kalýntýlarý bronz çaðýnýn sonuna kadar olan zaman diliminde Volga bölgesinde yaþamýþtýr.24 Bizim için önemli olan husus Andronovo kültürünün ayný zamanda Altaylarda da yayýlmýþ olup, bazý araþtýrmacýlar tarafýndan Proto-Türkler'in de mensubu olduðu bir kültür olduðunun ileri sürülmesidir.25 Öte yandan, bir bölümü hayvan formlu çeþitli kült eþyalarý ile aletler yukarýda kýsmen bahsettiðimiz bir kýsým ziynet eþyalarý, silahlar, baþý, gövdeyi ve ayaklarý koruyan madeni levhalardan yapýlmýþ zýrhlar dýþýnda, özellikle steller veya dikili taþlar üzerindeki kabartmalar veya insan formlarýnýn görüldüðü taþlar ehemmiyetle üzerinde durulmasý gereken eserlerdendir. Ýnsan þeklinde kabaca yontulmuþ taþlar, Orta ve Ýç Asya'da da karþýmýza çýkan taþ heykelleri veya bazen daha sonraki balballarý hatýrlatýrlar. Böylece Avrasya Bozkýr kültüründeki taþ heykel geliþim zinciri içindeki yerlerini alýrlar.Bu taþlardan birinin üzerinde bulunan þekil, kimi araþtýrmacýlar tarafýndan dað keçisi olduðu ileri sürülen kimilerince bir kotuz olan Göktürk kaðan damgasýný hatýrlatýr. Yine Orta ve Ýç Asya' daki öncü, çaðdaþ ya da daha sonraki örneklerde olduðu gibi insan biçiminde yontulmuþ taþlarda eller belli pozisyonlarda olup, silahlar da belirtilmiþtir. Stellerin üzerindeki kabartmalarda ayrýca muhtemelen taþýn temsil ettiði kiþi ile alakalý sahneler de yer alýr. Arkeolojik materyaller Sarmatlarýn Ýskit baþkenti Neapolis'e olduðu gibi, Olbia, Panticapaeum, Tanais ve hatta Tyras'a sýzdýðýný göstermektedir. Onlara ait olarak Dinyeper'in aþaðý kesiminde, Volga boyunda Azak Denizi'nin kuzeyinde, Prut havzasýnda ve daha baþka yerlerde zengin mezarlar bulunmuþtur. Bu mezarlarda ortaya çýkarýlan karakteristik buluntular yanýnda, Sarmat özelliðinden çok Hun niteliðini yansýtan eserler ise bize sonraki geliþmelerin ne yönde olduðunu gösteriyor.26 41 20. Bu mezarlardaki eserlerin ayrýntýlý incelenmesi için bkz. B. Piotrovsky - L. Galanina - N. Grach, a.g.e. 21. Karþýlaþtýrmak için bk. Yaþar Çoruhlu, Ýslâmiyetten Önceki Türk Sanatý' nda Hayvan Mücadele Sahneleri, Sanat Tarihinde Ýkonografik Araþtýrmalar-Güner Ýnal' a Armaðan, Ankara 1993, s.117141. 22. Örnekleri içeren resimler için bk.dipnot 12 deki makaleler : Melyukova, Lev. 17, Daþyevskaya, lev. 51, 53-58. 23. Mirza Bala, a.g.m.,s.745 ; E. D. Phillips, a.g.e., s.99. 24. A.Ý. Melyukova, The Scythians...s.113. 25. Ýbrahim Kafesoðlu, Türk Millî Kültürü, Ýstanbul 1986 (4.baský), s.207,dipnotu 21 ; Bahaeddin Ögel, Ýslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularýna Göre, Ankara 1988 ( 3. baský ) s.23, 25. 26. Sarmat arkeolojisi için genel olarak bkz. A.I.Melyukova v.d., Stepi Evropyeyiskoyi Çastý SSSR V Skifo-Sarmatskoye Vremya, Moskova 1989. Avrupa Hunlarý 25. Avrupa Hunlarý sanatýnýn ünlü eserlerinden Csorna Diademi genel ve ayrýntýsý ( I. Bona, Das Hunnen Reich, Budapeþte 1991, R. XIV-XV). Avrupa 'da kurulan Türk devletlerinin sanatý yine Orta ve Ýç Asya özelliklerinin aðýr bastýðý bir sentezin ürünüdür. Osmanlýlardan önceki Doðu Avrupa Türk sanatý, Ýslamiyetten önceki genel Türk sanatýnýn bir devamý bazen de paraleli olarak ele alýnmalýdýr. Nitekim söz konusu Türk topluluklarýnýn yaþantý tarzý Bozkýr kültür kuþaðýnýn doðu yarýsýndakilerle büyük benzerlik arzetmekteydi. Bu topluluklardan olan Hunlar hakkýnda Marcellinus gibi çeþitli eski yazarlarýn kitaplarýnda bilgiler bulunmaktaydý. Bu bilgiler her ne kadar Avrupalý yazarlarýn kendilerinden olmayan Hunlarý küçümsediklerini gösteriyorsa da yine de bize faydalý bilgiler veriyorlar. Örneðin Ammianus Marcellianus, Karadeniz'in kuzeyindeki Hunlardan bahsederken onlarýn atlarla birlikte büyüdükleri ve sadece at üzerinde savaþtýklarýný söylerken en çok kullandýklarý silahlarýn yay, kemik oklar ve kement olduðunu belirtiyor. Ayný yazar ayrýca onlarýn hayatlarýný üstü kapalý arabalarýyla oradan oraya göç ederek geçirdiklerini belirtirken, deri veya keten gömlek giydiklerini, baþlýklar taktýklarýný, keçi derisinden yapýlma çizmeler giydiklerini de söylemektedir. Bu ve bunun benzeri bilgilerde doðrular hayli iþimize yaramakla birlikte eksiklikler ve yanlýþlarýn olduðu da apaçýk görülüyor. Eksikleri ve yanlýþlarý ise biz arkeolojik kazýlar sonucu elde edilen arkeolojik nesneler veyahut sanat eserleri vasýtasýyla tamamlayabiliyoruz. Örneðin onlarýn ne þekilde kemerler taktýklarýný ve bunlarýn Asya Hunlarýndaki ile benzer olduðunu görüyoruz. Buluntularýn daha çok tunç ve demir tokalý kemerler olmasý dikkati çekmektedir. Yine baþka birçok ayrýntý kazýlardan elde edilmiþtir. Buluntular ayrýca kýlýç, balta, mýzrak gibi silahlarýn kullanýldýðýný da gösteriyor. En çok kullanýlan silahlardan olan yaylarýn tiplerini de yine kazýlan mezarlardan çýkarýlan örneklerinden tanýyoruz. Artomonov'un anlattýðýna göre, Hunlarýn kullandýklarý yaylar onlar tarafýndan geliþtirilmiþ olup Karadeniz'in kuzeyinden Doðu Avrupa'ya onlarýn vasýtasýyla yayýlmýþlardýr ve bunlara Hun yaylarý denilmektedir. Bu yaylar azami 1.65 m uzunluðundadýr ve bunlarýn orta kýsýmlarýnda ve uç kesimlerinde kuvvetlendirme amaçlý kemikten ilaveler vardýr. Orta kesimdeki eklenti uç kýsýmlarý ince ve köþeli, 42 orta bölümü ise geniþtir. Uçlardaki eklentiler önceleri dört kavis oluþturuyorken daha geç dönemlerde iki kavis oluþturur þekilde yapýlmýþlardýr ve kiriþin gerilmesine olanak vermesi için uçlarý oyuk düzenlenmiþtir. Bu silahlarla atýlan oklar birkaç tiptir. Tipler yayýn büyüklüðü ve gücüne göre deðiþir. Kimi temrenler eþkenar dörtgen þeklinde, kimisi köþeleri kesik dikdörtgen biçiminde iki , üç veya dört kanatlý, bazýlarý ince uzun, bazýlarý yaprak biçiminde ya da köþeli yüzlere sahip olarak yapýl-mýþlardýr. Yazýlý kaynaklar Hunlarýn atlarýna çok önem verdiklerini söylüyor; ama yine çeþitli ay-rýntýlarý kazýlardan çýkarýlan eþyalardan öðreniyoruz. At koþum takýmlarýnýn ayrýntýlarýný bu saye-de öðrenebilmek mümkün oluyor. Artomonov'un bahsettiði Ýtil nehrinin sol tarafýndaki Borodayevski köyünde bulunan mezardan çýkarýlan iyi durumda günümüze gelebilmiþ eyer buluntusunu örnek verebiliriz. Bu eyer aðaçtan, eyer kaþlarý ön kýsmý kavisli arka kýsmý ise yuvarlak olarak yapýlmýþ, aþaðý yukarý 60 cm. uzunluðunda, eyer kaþlarýnýn uç ve orta kýsýmlarýndaki deliklerden geçirilen kayýþlarla takviye edilmiþ, çok yaygýn olarak kullanýlan tipe iþaret eden bir örnektir.27 yan eski kervan yolu ile olan iliþkiler açýsýndan da uygun bir noktada görülmüþ olmalýdýr . Kýrým ve çevresinde geliþen Hun sanat ve arkeolojisi kendilerinden önce buralarda bulunan Sarmatlar ve Gotlar tarafýndan meydana getirilen altýn iþçiliðinden önemli oranda etkilenmiþtir. Bu arada çeþitli Hun mezarlarýnda ele geçirilen eþya içerisinde, Hunlarla beraber yaþayan, Türk olmayan topluluklarýn eserlerini onlarýnkinden ayýrmak her zaman mümkün olamamaktadýr. Bununla birlikte Hunlar beraberlerinde Minusinsk ve Altaylar bölgesinde geliþen kültürel miraslarýný da getirmiþlerdir. Böylece zaman içerisinde, yüzyýllardýr çeþitli kavimler tarafýndan iskan edilen bu bölgelerde sanat ve arkeoloji alanýnda yeni bir üslup meydana geldi. Arkeolojik merkezlerden elde edilen Hun buluntularý, bilhassa Kuzey Karadeniz ve Kýrým söz konusu olduðunda tümüyle ele alýnýp sistematik bir incelemeden geçirilmiþ deðildir. Bu açýdan belki Macaristan ve çevresindeki arkeoloji malzemesini ele alan Macar alimlerinin yaptýðý çalýþmalar maksada bir derece daha yaklaþmýþ sayýlabilir. Kazýlarda ele geçirilen malzemeler, defin merasimlerinde kullanýlan veya mezara cesed ile birlikte gömülen eserleri, günlük kullaným eþyalarýný (keramik, metal kaplar, aletler vs.), silahlarý (kýlýç, hançer, býçak, yay, ok, kalkan vb.), at koþum takýmlarýný, techizat süsleri ve ziynet eþyalarýný (takýlar, taçlar, kemer tokalarý, fibulalar vs.) ihtiva etmektedir. Avrupa Hunlarýnýn Doðu Avrupa' ya göçleri birdenbire olmamýþ, aþamalar halinde gerçekleþmiþti. Batýya doðru ilk göç hareketi, Hohanyeh ile Chih-Chih arasýnda baþgösteren ihtilaf nedeniyle ortaya çýkmýþtý (M.S. 93). Batýya göç eden bu Türklere ait olan Semerkant' ýn kuzeyindeki Katta ve Kenkol kurganlarý ve buralardan elde edilen eserler, nitelik bakýmýndan genel Hun Sanatýyla bütünleþmektedir. Kýrým ile ilgili olarak bilhassa Kerç'de yapýlan Hun devri ile ilgili kazýlarda ortaya çýkarýlan eserlerden söz edilebilir. Bir kýsmý þahýslar tarafýndan satýn alýnan, bir bölümü St. Petersburg Hermitage Müzesi'ne nakledilmiþ, baþka bir grubu ise Kiev Üniversitesi' nin koleksiyonunda kalmýþ bu eserler, ne yazýktýr ki iyi muhafaza edilememiþtir. Üzeri hücreler (göz þeklinde yuvalar) ve yivli tellerle süslü, altýn sahifa ile kaplanmýþ, kayýþ mafsal madenleri üzerindeki söz konusu gözlere kýrmýzý taþlar kakýlmýþ ve çeþitli bölümleri deðiþik þekillerde ele alýnmýþ gümüþ gemler ilgi çekicidir. Bu kazýlarda çýkarýlmýþ gümüþ kayýþ Daha sonra Volga bölgesine ulaþan Hunlar Þipovo ve Çariçin kurganlarýyla, bünyesinde bölge sanatlarýnýn da etkisinin görüldüðü ortak bir sanat ve kültür de geliþtirmiþlerdir. Özellikle Volga ve Pokrovsk bölgesindeki çeþitli buluntular sanat alanýnda eriþilmiþ ileri bir seviyeyi göstermektedir. Kýrým yarým adasý Hun devrinde de önemini korudu28 (Harita) Burasý bilindiði gibi Ýskandinavya' dan Ýstanbul'a uzanan ticaret yolunun en önemli noktalarýndan biriydi. Ayný konuyla ilgili olarak, Kýrým, Kuzey Karadeniz'i Sibirya'ya baðla43 27. M. Ý. Artamonov, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar ( Çeviren D. Ahsen Batur), Ýstanbul 2004, s. 64-65, 135, 136 28. Hun devrinde Kýrým ve yakýn çevresinin sanat ve arkeolojisi : Yaþar Çoruhlu, Kýrým Arkelolojisi ve Sanatý,s.30-33. uçlarý da benzeri þekilde hücre dediðimiz yuvalara oturtulan taþlarla süslenmiþtir.29 29. Nandor Fettich, Hunlarýn Arkeolojik Hatýralarý,Attila ve Hunlarý (Çev. Þerif Baþtav), Ankara 1982 ( 2.baský), s.197, 200-202, 213-214. Avrupa Hunlarý hakkýnda genel bilgi için bkz. Denis Sinor, The Hun Period, The Cambridge History of Early Inner Asia, Cambridge 1990, s.177-203. 30. Bahaeddin Ögel, Türk Kýlýcýnýn Menþe ve Tekamülü Hakkýnda, AÜ Dil ve Tarih Coðrafya Fakültesi Dergisi, C. VI, S.5, Ankara 1948, s.433438.Diðer Türk kýlýçlarý ile karþýlaþtýrmak için ayný makalenin tümüne (s.431-460) bkz. 31. Nandor Fettich, a.g.m., s.219. 32. Istvan Bona, Das Hunnen Reich, Budapeþte 1991, s.148. 33. Nandor Fettich, a.g.m., s.219. 34. Istvan Bona, A Hunok es Nagykiralyaik, Budapeþte 1993, s. 50, 140 ' dan nakleden Csenge Szabo, Batý Hunlarý'nda Kadýn Takýlarý (Macaristan Bölgesi' nde) , (Danýþman: Yaþar Çoruhlu), M.S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Yayýnlanmamýþ Lisans Tezi, Ýstanbul 1995, s.20. 35. Istvan Bona, Das Hunnen...s.158-159, 196,lev.65,80,þekil 74.Bu kitaptaki ilgili kýsýmlarý Almanca' dan Türkçeye çeviren Eþref Bengi Özbilen' e teþekkür ederim.Burada ele aldýðýmýz Kýrým dýþýndaki örnekler için ayrýca bkz. Eva Garam - Attila Kiss , Goldfunde aus der Völkerwanderungszeit im Ungarischen National Museum, Budapeþte 1992, s.9, Resim 3-5. 36. Istvan Bona, Das Hunnen..., s.260. 37. Nandor Fettich, a.g.m., s.223-224. Kýrým' da Beljaus' ta yer alan münferit kurganda, taþtan inþa edilmiþ oda içerisinde bir Hun delikanlýsýnýn cesedi bulunmuþtur. Ölünün ayak ucunda at koþum takýmlarý da yer almaktadýr. Mezarda, derisi yüzülüp rulo halinde ayrýlmýþ, kafatasý, bacak ve ayak bilek kemikleri bir arada kümelenmiþ olarak kýsmî bir at cesedine rastlanmýþtýr. Genel olarak Kuzey Karadeniz çevresinde ve Macaristan'da önemli örneklerine rastladýðýmýz Avrupa Hunlarý'na ait kýlýçlarýn30 iki örneði Kerç'de ve yine Kýrým yarým adasýndaki Dimitrievka'da bulunmuþtur. Kerç'de bulunan kýlýcýn altýn kabza kýsmýnda, kýn üzerindeki halkalar ve aðýz kesiminde kakma tekniðinin uygulandýðý görülmektedir. Sözü edilen ikinci merkezdeki silah da, ilki gibi çift aðýzlý bir kýlýçtýr.31 Ayrýca burada kýymetli taþlarla süslenmiþ altýn takýlar ve bronzdan yapýlmýþ ay þeklinde bir zülüf halkasý da bulunmuþtur. 13-15 yaþlarýnda olduðu anlaþýlan, kafatasý suni olarak deforme edilmiþ, Mongoloid tipin (Ýç Asya Türk tipinin) özelliklerini gösteren þahsýn, altýn yaldýzlý tokasý olan bir kemeri vardý. Çizmelerde dizin altýndaki kesimde ve ayak bileði hizasýnda gümüþ tokalý kayýþlar bulunmaktadýr. Avrupa Hunlarýna ait taçlarýn çoðunluðu Karadeniz' in kuzey sahillerinde ve Kýrým' da ele geçirilmiþtir. Bunlar 12 adettir.32 Altýn Hun taçlarýnýn en önemlilerinden birisi Kerç diademidir. Bu eser altýn tel hücrelerin içine renkli deðerli taþlarýn (söz konusu eserde kýrmýzý granit) kakýldýðý taçlar grubu içerisine girmektedir.33 Kerç'deki taç altta yer alan bronz malzeme üzerine aplike edi-len üç ayrý altýn plakanýn birleþtirilmesinden meydana gelmiþtir. Eserin orta bölümünde stilize olarak yapýlmýþ bir çift baþlý kartal kabartmasýnýn bulunmasý önemlidir. Ý. Bona'ya göre bu taç söz konusu tasvir ileVolga nehrinin doðusundaki Þipovo kurganýndan çýkarýlan taca benzemektedir.34 Yukarýda sözü edilen bronz levha kaplý bir geme sahip, koþum takýmý gümüþten kayýþ daðýtýcýlarý ve kayýþ dilleri ile, sacla kaplý sapý olan bronz çana sahipti. Burada ayrýca altýn levhadan özel bir mezar hediyesi olarak yapýlmýþ at figürüne de rastlanmýþtýr.36 Kýrým yarým adasýnda Hunlara ait çeþitli buluntu yerleri arasýnda (Harita) özellikle Kalinino, Tschikarenko, Goraklementowka, Feodossiya, Marfowka, Trýtaka gibi yerleþmeleri de ayrýca belirterek Kýrým ve yakýn çevresindek Hun sanat ve arkeolojisi konusunda söyleyeceklerimize son verebiliriz ancak bu devrede görülen Dinyeper bölgesindeki gümüþ iþçiliði ile ünlü Martinovka Kültürü'nün Hunlar ve daha sonra 6. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda bu bölgelere gelen Avarlar üzerinde etkili olduðunu da belirtmekte fayda vardýr. Avarlar söz konusu kültür yanýnda, Hun sanat eserlerinin teknik ve þekillerini önemli oranda tekrar canlandýrýp yeniden þekillendireceklerdir.37 Döküm olarak yapýlmýþ, altýn varaklarla kaplanmýþ ve kýymetli taþlarýn kakma olarak kullanýldýðý fibulalar, Kuzey Karadeniz sahili ve Azak mýntýkasý yanýnda daha çok Kýrým yarým adasýnda karþýmýza çýkmaktadýr. Bu bölgede yapýlan büyük plakalý ve 6. yüzyýla kadar ulaþan fibulalarda Got tesirinin olduðu da ileri sürülmüþtür. Aðustos böceði biçimindeki Hun Tikadalarý (fibula, Almancasý Zikade) simgesel anlamlarý olan (bazýlarý sinek veya arýya benzer) ilgi çekici eserlerdir. Angara nehri yakýnýnda (Sibirya/ Krasnoyarsk) süs veya rütbe iþareti olarak kullanýlmýþ tikadadan anlaþýldýðýna göre, Hunlar tarafýndan daha önce de kullanýlmýþ bu eserlere, baþka yerlerde olduðu gibi Kýrým' da Kerç' teki bir katakombda da rastlanmýþtýr. Kýrýmdaki tikadalar, kuzey Kafkasya'daki örneklerinde olduðu gibi bronz ve gümüþten dökme olarak yapýlmýþ ve dönemin zevkine uygun olarak, oluþturulmuþ yuvalara kakýlmýþ, kýymetli taþlarla süslenmiþ eserler olup bu tipteki buluntular 375 yýlý cývarýna aittir.35 Hunlarýn M.S. 375-380 yýllarýnda güneye doðru indiklerini, 5. Yüzyýl baþýnda Karpat Havzasý'ný ve Pannonia'yý istila ettiklerini görüyoruz. Bütün bu bölgelerde çok çeþitli yapým ve süsleme teknikleri olan arkeolojik eserler ortaya çýkarýlmýþtýr. Bunlar arasýnda ziynet eþyalarý, levhalar ve kaplardan oluþan Segedin-Nagyszeksos buluntularý söz etmeye deðer eserlerdendir. Takýlar 44 26. Avrupa Hunlarýna ait taký örnekleri IV-VI.yüzyýl (I. Bona, 1991, resim. XVII-XIX.) içerisinde özellikle Csorna Diademi (Resim 25) ve yukarýda sözü edilen Tikadalar, küpeler (özellikle Dunaujvaros küpeleri), bilezikler (Mezöbereny bileziði ve Tamasi-Adorjanpuszta bilezikleri) vb. eserler anýlabilir. Batý Hunlarýna ait en ilginç buluntular arasýnda, bronz döküm kurban kazanlarý ele alýnabilir. Bu kazanlarýn en büyüðü Törtel'de, daha küçük olan ikisi ise Transdanubia'da ve Varpalato civarýnda bulunmuþtur. Avrupa Hun mezarlarýndan çýkarýlan ve kýsmen sözünü ettiðimiz eserler, kuyumculuk ve demircilik sanatýnýn hayli geliþmiþ olduðunu göstermektedir. (Resim 26). 5. Yüzyýla ait Csongrad mezarlarýnda çeþitli madeni eserlerin yanýnda demirci aletleri de ele geçmiþti. Avrupa Hun buluntularýnýn, metal plakalarla kaplanmýþ eyerlerin Hunlarla beraber Avrupa' ya geldiðini göstermesi de ayrýca önemlidir. kaplar da ele geç-miþtir. Keramikler (testiler) düz dipli þiþkin karýnlý, dar boyunlu (ama aðýz kýsmý geniþleyen) olup genellikle gövdenin üst yarýsýnda basit süslemeler yer almaktadýr. Ayrýca küp þeklinde veya tas biçiminde keramikler de mevcuttur. Testi biçiminde kaplar çoðu kez tek kulplu, ama küp biçimindekiler iki kulplu veya kulpsuzdur. Bu kaplarýn madeni benzerleri de yapýlmýþtýr. Öte yandan arkeolojik kazýlarda yay, ok, mýzrak ucu, düz kýlýçlar gibi zengin silah buluntularý, sarkýntýlý kemerler, madeni levhalar vb. eserler yanýnda çok miktarda keramik ve cam 45 Avarlar 6. Yüzyýldan itibaren fark edilmeye baþlanan Avrupa Avarlarýnýn, Asya Avarlarý (gerçek Avarlar) ile iliþkisi olup olmadýðý henüz netleþmemiþ bir konudur. Kimi araþtýrmacýlara göre Savirler, kimilerine göre Juan-Juanlarla iliþkilidirler Artamonov Avrupa Avarlarýnýn Uar ve Hunni kabilelirnden teþekkül ettiðini ve Avar isminin Uar adýndan bir yanlýþ anlaþýlma sonucu türediðini ifade etmektedir.38 Doðu Avrupa'da Avar Türklerine ait birçok arkeolojik merkez ve bu merkezlerden çýkarýlmýþ sanat eserleri ele geçmiþtir. Avar mezarlarýnýn bir kýsmý kurganlý (kurgan) mezar olmakla birlikte çoðunluðu daha basit mezarlardan oluþur. Avar mezarlarý üzerine birçok çalýþmalar yapýlmýþtýr. Bunlar yeterli olmamakla birlikte mezarlýklarýn sürekli bir biçimde yok olduklarý düþünülürse önemli sonuçlara ulaþmamýzda yardýmcý olan verileri elde etmemizde katký saðlamýþlardýr. Kazý ve araþtýrmalar özellikle Macar bilim adamlarý tarafýndan gerçekleþtirilmiþ olup, buluntularýn önemli bir bölümü Macar Milli Müzesi'nde muhafaza edilmektedir. 27. Macaristan Budapeþte'deki Milli Müze' de bulunan Avar eserlerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). 38. M. Ý. Artamonov, a.g.e., s.143-144. 39. E. Garam - I. Kovrýg - J. Gy. Szabo- Gy. Török, Cemeteries of the Avar Period 567-829 in Hungary Avar Fýnds in The Hungarian Natýonal Museum, C. I, Budapeþte 1975 ; A. Kýss, Cemeteries of the Avar Period 567-829 in Hungary Avar Cemeteries in County Baranya, Budapeþte 1977. Bu mezarlýklarýn çoðunluðu iki dünya savaþý arasýndaki dönemde kazýlmýþtý. Günümüzde mezarlarýn çoðunun üzerine inþaatlar yapýlmýþ, bazýlarý da aðaçlýk alanlar, üzüm baðlarý veya meyve bahçelerine dönüþtürülmüþtür. Þimdiye kadar incelenebilen ve kazý yapýlan mezarlýklarda Avarlara ait 15 000 dolayýnda mezar ortaya çýkarýlmýþtýr. Bu rakamýn büyüklüðü elde edilen arkeolojik ve sanat eserlerinin sayýca çokluðu ve önemini göz önüne sermek için yeterlidir. Bugün Macar milli müzesi ve depolarýnda bulunan eserlerin elde edildiði en önemli mezarlýklar arasýnda (araþtýrmacýlarýn önem sýralamasýna göre); Homokmegy-Halom Mezarlýðý, Szebeny I-III Mezarlýðý, Devavanya Mezarlýðý, Szob Mezarlýðý, Tiszaderzs Mezarlýðý, Pilismarot Mezarlýðý, Kiskörös Pohibuj-Macko-dülö mezarlýðý, Kiskörös Cebepuszta Mezarlýðý, Kiskörös Szucsi-dülö Mezarlýðý, Visznek Mezarlýðý ve County Baranya bölgesindeki mezarlýklar belirtilebilir.39 Sözü edilen mezarlýklardan çýkan buluntulara baktýðýmýzda bunlarýn baskýn oranda diðer Bozkýr bölgelerindeki buluntularla büyük benzerlikleri 46 28. Macaristan Budapeþte’deki Milli Müze’de bulunan Geç Avar devri eserlerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). No. 10/1936 numarasýyla kaydedildi. 84 Mezardan çýkarýlan iskeletler ise Macar Doða Tarihi Müzesi Antropolojik koleksiyonuna katýldý. olduðu görülmektedir. Eþyalar içerisinde kaba veya özensiz yapýlmýþ olanlarý olduðu gibi bir sanat eseri niteliðinde olanlarý da bulunmaktadýr. Þimdi burada örnek olarak söz konusu mezarlýklardan birini ve buluntularýný kýsaca ele alalým. Söz konusu mezarlýkta tam 167 mezar açýldý ve bunlar araþtýrmacýlar tarafýndan Orta (1-60 mezarlar), Batý (60-115 arasý mezarlar) ve Doðu grubu (116-150 numaralý mezarlar) olarak sýnýflandýrýldý. Ýyi durumda olan 27 mezardaki eþyalar üzerinde ayrýntýlý olarak çalýþýldý. Erkek ve kadýn mezarlarýndaki keramik kaplar ve demir býçaklar gibi eþyalara bakýlarak bunlar arasýndaki farklýlýklar tespit edilmeye çalýþýldý. Cinsiyeti tespit edilebilen eþyalarýn özellikleri göz önüne alýnarak, cin- Homokmegy-Halom mezarlýðý 1939 yýlýnda bir çobanýn tesadüfen tunç kemer plakalarýný bulmasý sayesinde keþfedildi. Mezarlýkta ilk bilimsel sistematik kazý Macar Milli Müzesi (Magyar Nemzeti Muzeum) tarafýndan yapýldý (1936). Yapýlan kazýlar neticesinde elde edilen buluntular ise Macar Milli Müzesi' nin Arkeoloji bölümündeki Göçler devri koleksiyonlarý kataloðunda Env. 47 siyet tesbiti yapýlamayan mezarlarda yatanlarýn durumu aydýnlatýlmaya çalýþýldý. Sonuçta 63 erkek, 87 kadýn ve 19 çocuk mezarý tespit edilebildi. Buluntularýn özellikleri 8 ve 9. yüzyýlýn baþlarýna iþaret etmekteydi. 29. Macaristan Budapeþte’deki Milli Müze’de bulunan Geç Avar devri eserlerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). 40. Homokmegy-Halom Mezarlýðý ve buluntularý için bkz. E. Garam- vd., a.g.e., s. 11- 42. Grup I kazýsý yapýlmýþ en zengin bölgeydi. Buradaki kemer toka ve plakalarý, onlarýn diðer taraflardakinden daha önemli olduðuna iþaret eder. Kabartma süslü kemer tokalarý söz konusu iken batý grubunda kemer plakalarý düzdür. III.grubun erkeklerinin kemer plakalarý ise basit kývrýk dal süslemelidir. Ýlk gruptakiler aileleriyle beraber gömülmüþtür. I. yani orta grupta 35 erkek ve 35 kadýn mezarý bulunmuþtur; burada sadece 5 mezarda mezar eþyasýna rastlanmamýþtýr. Hemen hepsinde yiyecek sunusu söz konusu olmuþ yalnýzca 10 kadarýnda yiyecek kalýntýsýna rastlanmamýþtýr. Erkek mezarlarýnýn yarýsýndaki kemer plakalarýnda að görünüþlü süslemeler vardý.Göðüs takýlarý ve bilezikler daha çok bu grupta yer alýrken demir býçak ve tokalar daha çok öteki iki grupta yer almaktaydý. Çoðu mezarda hayvan kemiklerine rastlandý, tavuk kemiklerine daha çok kadýn mezarlarýnda rastlanmasý ilgi çekicidir. Merkezi grubun dökümle yapýlmýþ plakalarý içeren erkek mezarlarýnýn yanýnda kadýn mezarlarýnda granüle dekorlu plakalar elde edilmiþtir. Batý grubundaki beþ erkek mezarýnda levha þeklinde kemer plakalarý bulundu. Levhalarýn bir kýsmý dökümdür. Kadýn mezarlarýnda küçük cam pandantifli dairevi küpeler en çok rastlanan takýlardýr. Bu gruptaki mezarlardan çoðu oyma süslemeli kemik nesneler de ele geçmiþti; ayrýca kemik yaylara da rastlanmýþtý. Bu mezarlýkta olduðu gibi Avar mezarlarýnda özellikle kemer toka ve plakalarý (kabartma ve ajurlu, altýn, gümüþ,demirden), döküm plakalar, küpeler (dekorlu, dekorsuz, deðerli taþ-cam kakmalý, altýn, gümüþ, bronz veya demirden, oval, dairevi veya fýçý ya da silindirik þekilde), boncuklar, göðüs çengelleri, bilezikler, gerdanlýklar, parmak halkalarý, rozetler, çeþitli aletler (çekiçler, cerrah aletleri, silindirik aðzý kapanýr keseler, kancalar, aðýrþaklar, iðne kutularý, makaslar vs.), silahlar (ok uçlarý, yay, kýlýç, býçak, zýrh parçalarý vs.) ve elde ya da çömlekçi çarkýnda yapýlmýþ kýrmýzý veya gri hamurlu, kimisi oldukça kaliteli ve dekorlu keramikler gibi çok çeþitli buluntulara rastlanmýþtýr.40 48 30. Macaristan Budapeþte’deki Milli Müze’ de bulunan Geç Avar devri eserlerinden bir grup. Aynalar,kýlýçlar ve özellikle gönder veya çadýr tepelikleri dikkati çekiyor (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). kurgan þeklinde idi; ancak pek çok sayýdaki Avar mezarlýðýnda da görüldüðü gibi daha basit mezarlar çok daha yaygýndý. Kurganlarda veya büyük mezarlardaki eþyalar öldükten sonra benzeri bir dünyada yaþayacaklarýna inandýklarý için Orta ve Ýç Asya Türklerinde olduðu gibi silahlar, mücevherler, süslü elbiseler, aletler ile doldurulmuþtur. Sýklýkla yiyecek kalýntýlarý da bu mezarlardan çýkarýlmýþtýr. Orta ve Ýç Asya kurganlarýnda olduðu gibi cesedler ahþap odalarda ve aðaçtan oyma lahit/tabutta gömülüyor ve bazen de bir evli çift, anne-çocuk veya tek baþýna gömülmüþ olarak bulunuyorlardý. Tören elbiseler veya en güzel elbiseleri ile mezara konan cesetlerin kalýntýlarý arasýnda bu elbiselere (þahýslara) ait pandantifler, tokalar, kopçalar, kemer plakalarý, zincirler vs. de ele geçmiþtir. M.S. 6. yüzyýlda Avrupa'ya gelen Avarlar, 560-68 tarihleri arasýnda Dinyeper-Dinyester ve Tuna havzasýyla Pannonia'yý fethettiler. 620 tarihlerinde Bizans ile Avarlar arasýndaki savaþlarda alýnan ganimetler ve Bizans vergilerinden oluþan altýnlar Avar mezarlarýnda karþýmýza çýkmaktadýr. Bu nedenle bir kýsým Avar mezar buluntularý Bizans sanatý kapsamýnda deðerlendirilebilir. Bunlar sikkeler, bir kýsým kemer tokalarý, broþlar, tabaklar ve Hýristiyanlýk ile ilgili nesnelerden meydana gelmekteydi. Avar kaðanlarýna veya hükümdar ailelerine ait olduðu düþünülen bazý mezarlar vardýr. Bunlar Macaristan'da Kunszentmiklos Kunbabanyi' deki kaðan mezarý, Bocsa'daki hanedandan birine ait mezar, Bekes, Kunagotai ve Szolnok bölgesindeki Kunmadarasi' deki mezarlar (kurgan) dýr. Csongrad bölgesinde Csengele ve Csanytelek bölgesindeki mezarlar ise küçük bölgelerin yöneticilerinin mezarlarýydý. Bu mezarlar 626-631 yýllarýna kadar olan dönemde büyük köy yerleþmeleri ortaya çýktý. Bu köylerde hem yurt tipi çadýr ve hem de diðer malzemelerle yapýlmýþ dörtgen evler de yer alýyordu. Bu 49 31. Avar devrine ait baský ve kakma teknikleriyle iþlenmiþ bir madeni eser, 56768 tarihli (1) ve eski Yugoslavya Mokrin köyü cývarýnda bulunan kemik kab üzerinde bulunan oyularak yapýlmýþ kutsal dað üzerinde dünya aðacý tasviri. (I. Erdelyý, Avar sanatý, Türk Kültürü El KitabýÝslamiyetten Önceki Türk Sanatý Hakkýnda Araþtýrmalar, Ýstanbul 1972) döneme iliþkin pek çok Avar mezarýnda bu köylerle ilgili arkeolojik buluntular elde edildi. 7. yüzyýlýn sonunda yeni göçler nedeniyle gelenekler ve buna baðlý olarak sanat alanýnda deðiþiklikler ortaya çýktý. Nüfus artýnca yerleþmeler de büyüdü. Daha önce iskan edilmesi gerekmeyen boþ alanlar köylerle ve mezarlýklarla doldu. Ayný zamanda rütbe ifade eden deðerli madeni plakalý ve süslemeli Avar kemerleri erken Avar sanatýnýn geliþtiðini ve deðiþiklikleri yansýtýyor. 670 lerdeki kemerlerde, eskiden bronzun dövülmesiyle yapýlan, nadiren kýymetli kabartma bezemelerle süslü erken kemer plakalarýnýn yerini, çekiçleme yoluyla þekillendirilmiþ gümüþ levhalar almýþtý. Çoðu kere plakalar metal bir levhadan kesilmek suretiyle elde edilmiþtir; en çok görülen dekorasyon ise kalemle yapýlan kazýma þeklinde süslemelerdir. Öte yandan kemer plakalarýnda býrakýlan yuvalara deðerli cam veya taþ kakma sýklýkla karþýmýza çýkan bir uygulamadýr (Resim 27, 29). 50 rinde, palmet ve lotus motifli bitki süslemeleri de bulunmaktaydý. Çeþitli hayvan figürleri, mitsel içerikli figürler, bitkisel süsleme unsurlarý hep benzeri örnekler halinde ama çeþitlemelerle bize sunulmaktadýr. Bu süsleme unsurlarý stilistik bakýmdan geç Orta Asya buluntularýyla iliþki göstermektedir. Maden sanatýnýn önemli iki grubu at koþum takýmlarý ve silahlardýr (Resim 28). Bir Orta ve Ýç Asya icadý olan demir üzengi Avrupa'ya Avar süvarileri ile tanýtýlmýþtýr. Üzengilerin bazen gümüþ kaplama örneklerine rastlandýðý gibi, bir çift altýn kakmalý Avar üzengisi de bulunmuþtu. Silahlar arasýnda özellikle kýlýçlar çok kalitelidir. Karadeniz'in kuzeyinde 7. yüzyýlda uzun Sarmat kýlýçlarý yerini tek aðýzlý kýlýçlara býrakmýþ olmakla birlikte, tipik eðri kýlýçlar da daha az oranda da olsa kullanýlmýþtýr. Mýzraklar da Hunlardakinden daha aðýr idi. Onlardan baþka kemikle desteklenmiþ yüksek etkili refleks yaylarý da etkili bir silahtý. Bu yaylar Hunlarýn getirdiði yaylarýn geliþmiþ, daha büyük ve uzun menzilli þekilleriydi. Yaylarýn kemik eklentileri ve bunlarla atýlan iri demirden üç köþeli ve tutaklý ok uçlarý günümüze gelebilmiþtir. Bunun dýþýnda deri zýrhlarýn sýklýkla kullanýldýklarý anlaþýlýyor. Ayrýca bu zýrhlarýn göðüs kýsýmlarýnda demir levhalardan yapýlmýþ göðüslükler kullanýyorlardý. Tavþanlar, vahþi erkek domuzlar, avcý kuþlar, köpekler, arslanlar, su kuþlarý, balýklar ve bunlardan daha önemle ele alýnmýþ olarak atlar yaygýn bir biçimde kimi av sahneleri ile ilgili olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Av sahnelerinin en güzel örneklerinden birini Klarafalva kemeri üzerinde görüyoruz. Hayvan üslubunun en yaygýn konularýndan olan “hayvan mücadele sahneleri” de Avar eserlerinde karþýmýza çýkmaktadýr. Avar sanat eserlerinde insan figürü de yaygýn olarak görülebilmektedir. Bunlar Avar göçleri esnasýnda ortaya çýkan efsanelerin kahramanlarýný veya beyleri gösteriyordu. Üslup ve konu olarak Orta ve Ýç Asya ile uyuþuyorlardý. Deðerli madeni eserleri elbiseler üzerinde kullanma yaygýnlaþmýþtýr ama bunlar erken dönemin az deðerli madeni parçalarýndan sayýca daha azdýr. Elbise üzerine takýlan parçalar, saç örgüsü süsleri (hem kadýn hem de erkekler için), fibulalar, tokalar vs. yanýnda cesed örtülerinde veya tabutlar üzerinde kullanýlan altýn plakalar devrin Avar mezarlarýndan sýklýkla elde edilmiþ maden sanatýna ait önemli buluntulardandýr. Aynalar, gönderlerin ucuna veya çadýr direðine takýlan hayvan biçiminde yapýlmýþ (töz) tepelikler de sýkça rastlanan madeni eserlerdendir (Resim 30). Ýnsan tasvirlerinden ve mezarlarda bulunan kalýntýlardan Avar erkeði ve kadýný hakkýnda da epeyce bilgi elde edilmiþtir. Paleontolojik buluntular onlarýn fizyolojik bakýmdan çeþitliliðe sahip bir toplum olduðunu gösteriyor. Çoðunluk Mongoloid tip veya ona yakýn tiptedir. Bunlar geniþ yüzlü, kýsa veya orta boylu, koyu kahverengi saçlý ve kahverengi gözlüdür; ama birçoðu da açýk renk saçlý, mavi veya gri gözlü, açýk tenli, çýkýntýlý burunludur. Erkek boyu ortalama 1.65 m, kadýnýn boyu 1.55 m dir. Boylar geç Avar devrinde baþka topluluklarla karýþmalar neticesinde 6 ila 8 cm artmýþtýr. Erkeðin ömrü 38 40 kadýnlarýn ki ise 36-38 yýldýr. Bizans kaynaklarý saçlarýnýn genelde uzun olduðunu ve kurdelerle örülmüþ veya baðlanmýþ olduðunu anlatmaktadýr. Orta ve Ýç Asya elbiselerinde olduðu gibi kaftan ve yumuþak deriden yapýlmýþ çizme veya geniþ tabanlý kayýþ þeritlerle baðlanmýþ ve metal plakalarla dekorlanmýþ ayakkabýlar giyiyorlardý. Kemer, silahlar, elbise takýlarý, gerdanlýklar, fibulalar, düðmeler , tokalar ve baþlýklar bu kýyafeti yerine göre tamamlýyordu. Eski Yugoslavya'- Bazý araþtýrmacýlar ünlü Nagyszentmiklos hazinesi eserlerini geç Avar devri sanatýna (sekizinci yüzyýl sonu) ait parçalar olarak gördüðünden dolayý bunlarýn en deðerli Avar buluntularý olduðunu ifade ederler ancak biz bunlarýn büyük ihtimalle Peçenek Türklerine ait olduðunu düþünüyoruz. Avar sanatýnda hayvan üslubunun devamý olmak üzere, hayvan tezyinatýnýn yaygýn olduðunu görüyoruz. Erkek kemerlerinin süslemelerinde 8. yüzyýlýn baþýndan itibaren kanatlý grifon ve kývrýk dal (sarmaþýk) süslemeleri bütüncül bir þekilde yer almýþtý. Bunun yanýnda sanat eserle51 32. Budapeþte Arkeoloji Enstitüsü'nde bulunan Avar keramiklerinden bir grup (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). da Nosa'da bulunan kemik oyma üzerindeki tasvirde saçlarýn örülmüþ ve sarkar veziyette ele alýndýðýný görüyoruz. Bu þekilde örülmüþ uzun saçlar bütün Türk devirlerinde yaygýn olarak karþýmýza çýkmaktaydý. 41. Kürti Bela - Lorýnczy Gabor, “ ... Avarnak mondtak magukat ...” - “... They called themselves Avars...”, Szeged 1991.; M.Ý Artamonov, a.g.e., s.152-153; Istvan Erdelyý, Avar Sanatý, Türk Kültürü El Kitabý Ýslamiyetten Önceki Türk Sanatý Hakkýnda Araþtýrmalar, C. II, Kýsým I a, Ýstanbul 1972, s.109-112. yapýlmýþ eþyalarýn bazý parçalarý da ele geçmiþtir. Bunlarýn bir kýsmý müzik aletleridir. Kemikten yapýlmýþ kavallar yanýnda takýrdayan çalgý aletleri de vardý. Kemik nesneler üzerinde yer alan runik harfler onlarýn Göktürk alfabesini kullandýklarýný gösteriyor. Avar sanat eserlerinin önemli bir grubu eski Türk inançlarýný (Gök-Yer-su/Atalar dini ve Þamanizm) yansýtan eþyalardan meydana gelmektedir. Örneðin eski Yugoslavya'da Mokrin köyü cývarýnda bulunan bir kemik kap üzerindeki dünya aðacý tasviri kozmolojik ve mitolojik tasavvurlarla alakalýdýr. (Resim 31) Avar eserlerinin yaygýn olarak mezarlardan çýkarýlan ve en büyük gruplarýndan birini ise keramikler oluþturmaktadýr. (Resim 32) Avar keramikleri bazý araþtýrmacýlar tarafýndan Saltovo kültürüne baðlanýr. Geç Avar keramikleri sarý renkli balçýktan ve iyi iþlenmiþ örneklerdi. Bunlar daha eski devirlerdeki madeni veya ahþap kaplarý taklit ediyordu. Bazý keramik dekorasyonunda kaplarýn etrafýný dolanan renkli hayvan figürleri dikkati çekmektedir.41 Avar mezarlarýnda kemik (örn. iðne kutularý, taraklar vs ve ayrýca yüksükler, tokalar, kavanozlar, eyer kaþlarýnda çeþitl kemik oymalar) buluntular ve deri, tekstil ve aðaç malzemelerden 52 33. Hazar devrine ait olarak (IX-X. yüzyýl) kabul edilen Sidorovo yerleþmesinden alýnmýþ kazý sonrasýndan bir fotoðraf ( E.Y. Kravçenko-V.V.Miroþniçenko-A.N. Petrenko-V.V.Davidenko, Ýsledovaniya Arheologiçeskogo Kompleksa U S. Siderovo (Materialý Ekspeditsiiy 2001-2003 g.g., Trudý Po Arheologii Stepi Evropý V Epohý Srednevekovya. Hazarskoye Vremya, C. IV, Donetsk 2005, fig. 72.) Hazarlar bu kültür için sözü edilen tarihler Don havzasý, Azak Denizi kýyýlarý ve Kýrým'daki buluntulara göre ortaya konmuþtur. Karadeniz'in kuzeyinde, Hazar Denizi'nden Dinyeper Havzasý'na kadar uzanan topraklarda (630’dan sonra) devlet kuran Hazar Türklerinin Türk kültür ve sanat tarihinde büyük bir yeri vardýr.42 Saltovo-Mayaki kültürünün yerleþim bölgeleri çoðunlukla surla çevrili birimlerdir. Bazen sur yerine topraktan yapýlmýþ bir kale de söz konusudur. Bir kýsmý küçük ve dörtgen þeklinde olan, bazýlarý taþtan ve iki bölümlü evlerin yanýnda, yuvarlak konut temellerine de rastlanmaktaydý. Yuvarlak planlý konutlarý Ak-Öylerle (yurt tipi de denilen çadýr) irtibatlandýran araþtýrmacýlar da vardýr. Hazar devletinin asýl önemi Uygurlarda olduðu gibi, bir kýsmý yarý yerleþik veya göçebe olmasýný raðmen halkýn çoðunluðunun yerleþik bir hayat sürmesinden kaynaklanmaktadýr. Hazar arkeolojisine dair buluntular genellikle Saltovo-Mayaki medeniyeti olarak adlandýrýlan kültür içerisinde deðerlendirilmektedir. Bu kültür Hazar ülkesinin tüm topraklarýna yayýlmýþtýr. Kazý buluntularýnýn en önemli bölümünü keramikler meydana getirmektedir. Toprak bakraçlar, kulplarý hayvan biçimli kadehler, kilden mamül mataralar, amforalar bu eserlerin baþlýcalarý olup, bunlar elle veya çömlekçi çarký ile yapýlýyorlardý. (Resim 34) S. A. Pletneva'ya göre en parlak dönemini 8. yüzyýl ortalarýndan 10. yüzyýlýn baþlarýna kadar olan zaman dilimi içerisinde varlýðýný sürdüren 53 42. Hazar Tarihi ve kýsmi arkeolojik bilgi için M.Ý. Artomonov, Ýstoriya Hazar, Leningrad 1962.; M.Ý. Artomonov, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar (Çev. D. Ahsen Batur), Ýstanbul 2004 34. Hazar devrine ait olarak (IX-X. yüzyýl) kabul edilen Sidorovo yerleþmesinden keramik ve demir kaplar (E.Y. Kravçenko-V.V.Miroþniçenko-A.N. Petrenko-V.V.Davidenko,2005, fig. 35) Kazý yerlerinden çok miktarda takýlar da ele geçmiþtir. Küpeler, taþlý yüzükler, bronz kulak süsleri, hayvan figürlü takýlar, bronz madalyonlar, bronz aynalar vb. ziynet eþyasý mezarlardan gün ýþýðýna çýkarýlmýþtýr. Bu arada erkek mezarlarýnýn deðiþmez buluntularý olarak kemer, silah ve at koþum takýmlarýný da bilhassa belirtmek gerekir. Söz konusu materyalin adý geçen kültürün yayýldýðý geniþ alanlarda ortak olarak rastlanan özelliklere sahip olduðu düþünülmekle birlikte, aslýnda bu kültürle ilgili olarak ele alýnan eserlerin daha doðudaki bölgelerle iliþkisinin bulunduðu da anlaþýlmaktadýr.43 S. A. Pletneva'nýn eserinde belirtildiðine göre, Kýrým'da görülen taþ insan heykelleri, kuþ, geyik, at, çift hörgüçlü develer, domuz tasvirleri, kuyruðu düðümlenmiþ at üzerindeki savaþçýlarýn yer aldýðý kaya resimleri de Hazar arkeolojisi ile ilgili olarak ele alýnabilir.44 43. Hazar arkeolojisi ile ilgili söz konusu kültür hakkýnda ayrýntýlý olarak bkz. Csanad Balýnt, Hazarlara Ýliþkin Arkeolojik Araþtýrma, Türk Kültürü Araþtýrmalarý, XXVI / I , Ankara 1988, s.35-49 44. Pletneva' nýn sözü edilen eserini elde edemedik. Bu nedenle bu husustaki bilgileri Tuncer Gülensoy' dan aldýk: Tuncer Gülensoy, Kýrým Türk Yurdunda Kültür Varlýklarýmýz, X. Vakýf Haftasý Kitabý, Ankara 1993, s.111-125. Hazar mimarlýðý ve sanatýna dair eserlerin ele geçtiði en önemli arkeolojik merkezler, Hazar baþkenti Sarkel, idari merkez Ýtil þehri, Mayatsko þehri ve Saltovo kurganlarýdýr. Kafkaslar ve Don ile Dinyeper Havzasý'nda da çeþitli sanat eserleri ele geçmiþtir. Sözü edilen yerleþmeler dýþýnda baþka çeþitli Hazar yerleþim yerleri de kazýlarla ortaya çýkarýlmýþtýr. (Resim 34-35) Sarkel'de yapýlan kazýlar sýrasýnda bir kale, kent ve yakýnýndaki 9-10 yüzyýla ait mezarlýk alaný ortaya çýkarýldý. Bu mezarlýk ve diðer defin alanlarýnda topraða açýlan çukur mezarlar, katakomb þeklindeki mezarlar ve kurgan tipi mezarlara rastlanmýþtýr. Ayrýca bu arada C. Balýnt'ýn söylediðine göre, Don nehrinin sað kýyýsýnda yerleþildiði de belirlendi. Artamonov'un ifadesine göre Sarkel þehri Bizanslýlarýn maddi ve danýþmanlýk desteðiyle Hazarlar tarafýndan inþa edilmiþti. Buna iliþkin bilgiler Bizans 54 yýðýný altýnda dört bölümlü daire þeklindeki oval görünüþlü bir hendeðin gök inancýyla iliþkili olduðu -haklý olarak- düþünülmüþtür. Hendeðin kuzeydoðu kýsmýnda kurganla baðlantýlý ortaçaðlara ait bir tapýnaðýn kalýntýlarý bulunmuþtur. Mezar odasýnda diðer kurganlarda olduðu gibi tabutta bulunan ceset kalýntýlarý, eþyalara iliþkin kalanlar ortaya çýkarýlmýþtýr. Hendekte ise kafataslarý, kemikler, amfora kalýntýlarý vs. ele geçmiþtir. Söz konusu hendeðin dibinde sekiz tane kireç taþýndan yapýlmýþ heykel bulunmuþtur ki bunlarýn dördü atý üzerinde oturan süvari heykelleri diðer dördü ise hayvan heykelleri idi. Ayrýca bulunan insan biçimindeki dikilitaþ ise evvelce muhtemelen kurganýn üzerinde ve merkezinde yer alýyordu. Heykelin yüzü ve baþlýðý bu bölgeye ulaþmýþ Göktürk özelliklerini göstermektedir. Bu baþlýk üçgen þeklinde bir külahtýr. imparatoru Konstantinos Porphyrogennetos'un an-latýlarýnda mevcuttur. Ona göre bu þehrin inþasý 829-842 yýllarý arasýnda Ýmparator Theophylos za-manýnda gerçekleþmiþti. Sarkel þehri Don'a açýlan su yolundan ziyade buraya ulaþan kara yolunu denetlemek amacýný güdüyordu. 186x126 m boyutlarýnda tuðladan inþa edilmiþ olan kale, 10 hektarlýk bir alaný bulunan nehir kenarýndaki bir burunda kurulmuþtu. Sur seviyesinden yüksekliði 5 m ye varan dörtgen kulelerle takviye edilmiþ Sarkel'in kalker taþý temel üzerine tuðla sur duvarlarýnýn kalýnlýðý 3.75 m idi. Sarkel'in inþasýnda kullanýlan ve Bizans tuðlalarýndan farklý olan tuðlalar üzerinde bir kýsmý iþaret, bazýlarý harfler, simgeler, figürler ve þematik hayvan ve insan figürleri olan çizimler bulunmaktaydý. Bize göre bunlar usta veya atelye ya da boy iþaretleri yahut tasvirleridir ve benzerlerine ortaçað Türk mimarisinde baþka yerlerde yaygýn olarak rastlanmaktadýr. Bunlarýn paralel örneklerine Mayaki (Mayats) harabeleri ile Tuna Bulgarlarý'nýn baþkenti Pliska'da kaya ve tuðlalar üzerinde de rastlanmýþtýr.45 Bu insan þekilli heykelin aksine, anlaþýldýðýna göre süvari ve hayvan heykelleri Kültigin Külliyesindeki gibi, bir mezar tapýnaðý olan mabede giden yolun iki tarafýnda yer almýþ olmalýydý. Ý. A. Baranov'a göre onlar tapýnaðýn koruyucularýnýn simgesiydiler. Bunlarýn dýþýnda güneþin hareketine göre yerleþtirilmiþ diðer heykellerin sýrtý tapýnaðýn giriþine dönüktü. Bunlardan sadece ikisi süvari, dört adedi ise yine hayvan heykeliydi. Ayrýca hendeðin kuzeydoðusunda üç, doðu kesiminde ise dört heykel daha bulunmuþtu. Baranov'un ayrýntýlý olarak anlattýðý bu kurgan, tapýnak ve heykeller Hazar devrine aitti; ancak Proto-Bulgar devrine ait olduðunu söyleyen araþtýrmacýlar da vardýr.46 Hazarlara ait kaynaklarda geçen diðer yerleþim alanlarýnýn kazýlar yoluyla saptanmasýna hâlâ devam edilmektedir. Hazar sanatýnýn Türk sanatý tarihi bakýmýndan önemli yanlarýndan bir diðeri de mücevherler, tabaklar ve madeni eserlerin yapýldýðý yerel atölyelere ait kalýntýlarýn ortaya çýkarýlmýþ olmasýdýr. Bu durum Orta ve Ýç Asya gelenekleriyle güney kavimlerinden gelen etkileri bünyesinde birleþtiren Hazar sanatýnýn, zamanla geliþtiðini ve yüksek bir düzeye eriþtiðini göstermektedir. Hazar sanatý ve gelenekleri, dönemin diðer büyük Devletlerinde de etkili olmuþtur. Örneðin MS. 732 yýlýnda, Bizans imparatoru V. Constantine'in bir Hazar prensesiyle evlenmesi Bizans sarayýnda etkili olmuþ ve bir Türk modasýnýn meydana çýkmasýna yol açmýþtý. Hatta prensesin çeyizi içinde gelen bir elbise, uyandýrdýðý hayranlýk nedeniyle erkeklerin törenlerde giydiði elbise olarak kabul edilmiþtir. Koestler'in söylediðine göre prensesin Türkçe adý “Çiçek" den alýnarak bu elbiseye “çiçakyon" denilmiþti. Söz konusu prenses Bizans sarayýnda Eirene ismiyle vaftiz edilmiþti.47 Hazarlar, bilindiði gibi Yahudiliðin (Karaim) mezhebini kabul etmiþlerdi; ancak bununla birlikte Göktanrýsýnýn hakim unsur olduðu eski Türk inançlarýný da kuvvetle sürdürüyorlardý. Nitekim yukarýda da sözü edilen VII-VIII. yüzyýllara tarihlenen Kýrým bozkýrlarýnda, Azak ve Aþaðý Dinyeper boylarýndaki taþ heykeller ve kurganlar bu inanýþla ilgiliydi. Kýrýmda Zaporojye vilâyetinin Tokmak rayonundaki Çernozemnoye köyü yakýnlarýnda, 36 m çapýndaki kurgan buna iliþkin iþaretler taþýyan önemli örneklerdendir. Toprak 55 45. Sarkel ve iliþkili olduðu kültürler üzerine daha ayrýntýlý bilgi için bkz. M. Ý. Artamonov, a.g.e., s.375-415 46. Mezar, Tapýnak ve heykeller hakkýnda ayrýntýlý bilgi için bkz. Ý. A. Baranov, Tavrika ve Dnepr boyundaki ilk Türklerin Tengri inancý tapýnaklarý, Türk Dili Araþtýrmalarý Yýllýðý Belleten 2000, Ankara 2001, s.37-45. 47. Arthur Koestler, Onüçüncü Kabile (Hazar Ýmparatorluðu ve Mirasý) (Çev. Belkýs Çorakçý), Ýstanbul 1984, s.54. Eski Bulgar Sanatý Peçenekler ve Kumanlar Doðu Avrupa'da Osmanlý öncesi Türk sanatýyla ilgili olarak sözünü edeceðimiz son topluluk, önceleri Seyhun Nehri cývarýnda yaþayan Peçeneklerdir. Aslýnda bu nehir cývarýnda yaþayan halkýn Peçeneklerin baþlýca boyunu oluþturduklarý düþünülmektedir. Bazý bilim adamlarý ise onlarýn Türgiþlerin bir kýsmýný meydana getirdiklerini kabul etmektedirler.Söz konusu bu bölgede, 9. yüzyýlda sekiz Peçenek kabilesi bulunmaktaydý. 7. Yüzyýldan sonra yavaþ yavaþ Avrupa'nýn merkezine kadar yayýlan Peçenekler bir süre Hazar devletinin etrafýnda da yaþamýþlardý. Onlarla ilgili baþlýca arkeolojik buluntu yerleri Don-Donets bölgesi, Azak Denizi çevresi ve Kýrým yarýmadasý, Moldavya ve Wallachia, Aþaðý Dinyeper ve Dinyester nehirleri çevresi idi.49 Bu arada 659 da büyük Bulgar devletini kuran Bulgarlar, daha sonra 671'de Tuna Bulgar devletini, 7-8. yüzyýllarda da Ýdil (Volga) Bulgar hanlýðýný kurdular. Kurum Han'ýn inþa ettirdiði Piliska, Bulgar Türklerinin eski baþkentiydi. Burada yer alan büyük bir kalenin harabesi içinde, orta bölümde saray kalýntýlarýna da rastlanmýþtýr. Bulgar (Türk) sanatýnýn en parlak zamaný olan Omurtag Han çaðýnda, hükümdarýn tahkim edilmiþ sarayý da Pliska þehrinde inþa edilmiþti. Öte yandan kale ve saraylarý bulunan yerler arasýnda Preslav ve Madara þehirleri de dikkat çekmektedir. 48. Bulgarlar, Bulgar sanat ve arkeolojisi için ayrýntýlý olarak bkz. Bahaeddin Ögel, a..g.e., s.256-276 ; Akdes Nimet Kurat, Iv - XVIII. Yüzyýllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972 ; Stanço Vaklinov, Formirane Nastaro Bulgarskata Kultura, Sofya 1977 ; Veselin Beþevliyev, Prvo - Blgarite Vit i Kultura, Sofya 1981 ; Geza Feher, Bulgar Türkleri Tarihi ( Çev. Heyet ), Ankara 1984 ; I. Zýmonyý, The Orýgýns of The Volga Bulghars, Szeged 1990 49. Andras Paloczi Horvath, Pechenegs, Cumans, IasýansSteppe Peoples in Medieval Hungary, Macaristan (Budapeþte)1989, s.19. Ancak Madara'da, Kurum Han'ýn anýsýna bir kaya yüzeyine yapýlmýþ kabartma, bütün bu eserlerden çok daha ünlüdür. Hükümdarýn süvari olarak gösterildiði bu eserde, hükümdar elinde hakimiyetin iþareti olarak bir kadeh tutmaktadýr. Kadeh tutan insan heykellerinin Orta Asya'da yaygýn olduðundan daha önce de söz etmiþtik. Saçlarý uzun hükümdar figürü ayrýca elinde bir tuð tutmaktadýr. Bu kabartma aslýnda söz konusu olan Han'ýn baþ rolünü oynadýðý bir av sahnesidir. Dolayýsýyla sahnede konuyu tamamlayýcý unsurlar olan bir av köpeðiyle, sýrtýna mýzrak saplanmýþ bir arslan figürü de yer almaktadýr. Peçenekler yukarýda sözü edilen Saltovo Mayaki kültürünün yerleþmeleri üzerinde etkide bulunmuþlardýr. 10 yüzyýlýn ilk yarýsýnda etkinliði sona ermiþ bu kültür Peçeneklerin teþvikiyle son bir kez daha canlanmýþtýr. Bulgarlarda Starazagora ve Novozogora'da olduðu gibi, içlerinde hayvan figürlerinin yer aldýðý baþka kabartma eserler de bulunmaktadýr. Söz konusu Türk topluluðu ile Bizans hakimiyetinde bulunan koloniler arasýnda, daha önceki Bozkýr ve Türk kavimleri ile bu ticaret merkezlerinin iliþkilerine benzer münasebetler tesis edilmiþtir. Dolayýsýyla bu husus sanat ve arkeoloji konusunda da etkili olmuþtur. Buralardan elde edilen Bizans paralarýnýn belirlediði ana ticaret merkezleri arasýnda, Azak denizi kýyýsýndaki Tamar Tarkan ve Kýrým'da vardý. Madara'da bulunan altýn kemerler, Sadaveç'te ele geçen kemer parçalarý, çeþitli yerlerde bulunan gümüþ düðmeler, yüzükler ve bilezikler, Vidin'de bulunan kuyumculuk aletleri, eski Bulgar Türklerinde de kuyumculuk sanatýnýn ileri düzeyde olduðunu göstermektedir. Þimdiye kadar yapýlan araþtýrmalar tipolojik ve kronolojik açýlardan ele alýnmýþ olmakla birlikte, etnik yapýlar genellikle gözardý edildiði için, mezarlarda ele geçirilen eserlerin Peçeneklere ait olanlarýný diðer topluluklara ait olanlardan ayýrmakta güçlük çekiyoruz. Pliska ve Madara'da Bulgar Türklerine ait incelikle iþlenmiþ keramikler de ele geçmiþtir. Elle veya kalýpla yapýlmýþ ve 14. yüzyýlda en kaliteli seviyesine ulaþmýþ bu keramikler, Bizans ve bölgesel üsluplarla karýþmýþ bir tarz gösterirler.48 Pletneva'ya ve çeþitli araþtýrmacýlara göre, Peçenekler genellikle bronz çaðýnýn veya Sarmat devrinin kurganlarýna benzer þekilde, mezar üzerinde bir küçük tepe oluþturacak biçimde mezar anýtlarýný inþa ediyorlardý. Aðaç lahit içinde 56 mücadele sahnesi. Miðferli, zýrhlý, hafif çekik badem gözlü, býyýklý-sakallý ve kuyruðu düðümlü bir ata binen süvari tasviri gibi sahneler yer almaktadýr. Bir elinde flamalý bir mýzrak tutan süvari, bir esiri sürüklemekte olup, atýnýn terkisinde de kesik bir baþ götürmektedir. bulunan ve baþý batýya yöneltilmiþ olan cesedin yer aldýðý mezarda ölünün saðlýðýnda bindiði atýnýn kalýntýlarý, at koþum takýmlarý ve silahlarý da bulunuyordu. Kurban edilmiþ atýn kafatasý ve yüzülmüþ derisi ile eklem kemikleri in situ olarak ortaya çýkarýlmýþtýr. Peçeneklere ait mezarlarda ayrýca daha evvelki devirlere ait mezar yapýlarýndakilere benzer çeþitli eserler ele geçirilmiþtir. 2 Numaralý sürahide yer alan insan kaçýran veya götüren kartal (veya Karakuþ/Garuda) tasviri de çok önemlidir. Esasýnda bir Hint ilahý olan (insan baþlý, kartal veya yýrtýcý kuþ vücutlu) Garuda ve onun benzeri niteliklerini taþýyan karakuþ gibi yýrtýcý kuþlar, Türk sanat tarihinde sýklýkla tasvir edilmiþtir. Macaristan ve çevresindeki ülkelerde de içinde Peçenek mezarlarýnýn bulunduðu çeþitli Peçenek yerleþmeleri kazýlarla ortaya çýkarýlmýþtý. Bunlardan birisi eski Çekoslavakya arazisinde bulunan þimdiki Bajc-Vlkanovo'da yer alan Komarom bölgesindeki eski Bajcs-Farkasd köyünde idi ve 10. yüzyýla aitti. Söz konusu yer Peçenek saray memurlarýnýn köyü idi. Baþka bir keþif ise Peçenek asilzadelerinin mezarlarýnýn bulunduðu Fejer bölgesindeki Tinod'daki br çiftliðin arazisinde keþfedilmiþti. Buradaki mezardan gem parçalarý, bir üzengi ve iki kýlýç çýkarýlmýþtýr. Bu soyluluk göstergesi olan kýlýçlardan biri tunç kakma ile dekorlanmýþtý ve kabzasý ve siperliði bulunan ancak kabza kaplamasý mevcut olmayan her iki kýlýç 11. yüzyýldaki geliþmelere iþaret eden tipik eðri gövdeli kýlýçlar idi.50 Nagyszentmiklos Büyük Macaristan düzlüðünün güneydoðusunda kalan eski Aranka nehrinin yataðý yakýnýnda þimdi Romanya'da kalan Banat'taki Maros nehrinin güneyindedir. Buluntular uzun süre önce kurumuþ olan Aranka nehrinin güney-batýsýndaki ada olarak adlandýrýlan yerdeydi. Bu ada denilen yer bu gün dahi sellerle akýntýlarla sular altýnda kalan bir yerdir. Hatta muhtemeldir ki þimdiki köy bu ada denilen yerde kurulmuþtu. Buluntu yeri üzerine dikkatlice yapýlan çaðdaþ inceleme ve gözlemler hazinenin bir çeþit hendek içinden çýkarýldýðýný göstermektedir. Hazine tesadüfen bir köylünün evinin avlusunda çukur kazýlýrken ortaya çýkarýlmýþtý. Önceleri Attila'nýn hazinesi sanýlan bu eserler iki rum tüccarý tarafýndan satýn alýnýp Macaristan'a götürülmüþ, daha sonra Kýral Fransuva tarafýndan satýn alýnmýþ ve böylece bugün Viyana Sanat Tarihi Müzesi koleksiyonlarýna dahil olmuþtur. Orta ve Ýç Asya geleneðinin sürdüðü Peçenek sanatýnda dökme, savat ve baský tekniðinin uygulandýðý çeþitli madeni eserler ele geçmiþtir. Peçeneklere ait olduðu ileri sürülen en önemli sanat eserleri ünlü Nagy Szent Miklos hazinesinde yer almaktadýr.51 Yirmiüç parçadan oluþan hazine de, meyve tabaklarý, altýn çanaklar ve sürahiler yer almaktadýr. Hazinedeki kaplarýn bazýlarý boða baþlýdýr. Definede yer alan bu eserlerin içinde ve dýþýnda hayvan ve insan figürlü kompozisyonlar, bitki motifli kabartmalar, hayvan mücadele sahneleriyle mitolojik kompozisyonlar yer almaktadýr. Kaplardan bazýlarýnýn üzerinde bir yanlýþ adlandýrma sonucu runik denilen Türk yazýlarý bulunmaktadýr. Araþtýrmacýlar bu eserleri Bulgar, Avar, Peçenek gibi deðiþik Türk topluluklarýna mal etmiþlerdir. 52 Ancak G. Laszlo'nun fikrine göre ki baþka çeþitli araþtýrmacýlarýn da fikri budurhazinedeki eserler Geç Avar devri metal iþçiliðinin özelliklerini göstermektedir. Eserlerin tarihi ise terminus ante guem olarak 1000 yýlý cývarýný gösteriyor. Araþtýrmalar çýkarýlan eserlerin büyük oranda tamam olduðunu ve bunlarýn bir mezar buluntusu olmadýðýný ortaya koyuyor. Bununla birlikte kime ait olduklarý konusunda deðiþik fikirler vardýr. Son sahip olarak bir manastýr veya kiliseye ait olup olmadýklarý ya da bir prens ve ka- Bu eserler üzerinde yer alan figürlü kompozisyonlar, Orta ve Ýç Asya'nýn ikonografisini yansýtmaktadýr. Bu tür kompozisyonlar bakýmýndan en zengin parçalardan biri, 2 Numaralý sürahidir. Burada bir grifonun bir geyiðe saldýrdýðý hayvan 57 50. Andras Paloczi Horvath, a.g.e., s.18-20, 22, 24, 3435.,Resim 21-22 . 51. Çalýþmamýzda bu eserleri ayrýntýlý bir biçimde yayýnlayan G. Laszlo' nun eseri esas alýnmýþ olup sözü eden buluntular kendi yorumlarýmýzla birlikte ele alýnmýþtýr. Bkz. Gyula Laszlo - Istvan Racz, The Treasure of Nagyszentmiklos (Macarcadan çev. H. Tarnoy), Budapeþte 1977. Bu konuda ayrýca bkz Nejat Diyarbekirli, Peçenek hazinesi ve Türk sanatýnýn çeþitli kýtalarda geliþen ortak nitelikleri, Tarih Enstitüsü Dergisi, S. 4-5 ' den ayrý basým, Ýstanbul 1974. 52. Araþtýrmalarýn kýsa bir özeti için bkz. Hüseyin Namýk Orkun, Eski Türk Yazýtlarý, Ankara 1987,s.379 vd. rýsýna ait olup olmadýðýný bilmiyoruz. Bu nedenle bulunduðu yerden dolayý Nagyszentmiklos adasý þaheserleri olarak anýlmýþlardýr. G. Laszlo'nun görüþüne göre kaplarýn çoðunluðu asil soydan kiþiler için yemek piþirilen tabaklar olduðundan muhtemelen törenlerde kullanýlmak üzere yapýlmýþ en güzel birkaç parçadan oluþan bir prense (ve karýsýna) ait þaheserler olmalýydý. Þaheserlerin bir prense ait olduðunu sadece altýn kaplarýn fazlalýðý göstermez, ayný zamanda artistik iþçiliðin yüksekliði ve prenslik simgesi olan bir içki boynuzu (riton) nun bulunuþu da buna iþaret etmektedir. Eserleri iki masa servisine bölünmüþ olarak ele alýrken daha önce Hampel'in yaptýðý yaygýn olarak kabul edilmiþ sýralamayý ele alacaðýz ki bu kaplarý 123 numaralý eserler olarak göstermektedir. Yazarýn anlatýmýna göre Prensesin masa servisi üç testi (12-7), üç hayvan baþlý kayýk þeklinde içki kabý kabý (no 13-14-18) iki dar sýð göbekli kap (no 20-21) ve bir þekerleme kabý (no 19) idi. 2 Numaralý Sürahi ( veya testi); 22 cm yükseliðinde olup 18 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Aðýrlýðý 608 gr. Olup, kübik kapasitesi 1. 44 litredir. (Resim 35) 35. Peçenek hazinesinden 1 ve 2 numaralý sürahiler. (Gyula Laszlo - Istvan Racz, The Treasure of Nagyszentmiklos, Budapeþte 1984, Lev. I) Eserin taban ve gövdesi, içinde hiçbir lehim izi olmamasýna raðmen, Mavrodinov'a göre ona lehimlenmiþ boynuyla altýn sanatçýsý tarafýndan tek levha halinde çekiçlenmiþtir. Bu nedenle bütün testi bir tek levhadan yapýlmýþtýr. Desenler çekiçle kabartýlmýþtýr (repousse). Yüzeyin içeriden görünüþü hemen hemen düzdür. Kabýn oranlarý 1 numaralý sürahiyle benzer sadece onun bodur bir benzeridir. Madalyonlar baþarýlý bir düzenlemeyle yerleþtirilmiþtir. Sürahi etrafýndaki halkalar, yapraklar dizisi ve bütün süslemeler ölçülü, hesaplý olarak yapýlmýþtýr. Çekiç izleri hafifça hissedilebilir. Savaþan grifon ve açýk renkli geyik arasýnda bir küçük detay gizlenmiþtir ki Sanatçý burada çekiçlemeyi bitirmemiþtir. Birinci derecede iþçiliðe sahip, olgun bir sanat anlayýþýný gösteren sürahi, üzerindeki kabartma tasvirler ve diðer dekorasyonla (repousse) dikkati çekmektedir. Sürahinin orijinalinde kulpu yoktur. Aðýz kýsmý ile daha altta çýkýntý oluþturan halka þeklindeki kýsým arasýndaki bölüm iç bükey olup ayný zamanda tutmaya yaramaktadýr. Dýþa çýkýntý yapan aðýz çemberi ve alttaki çember bitkisel süsleme þeri58 baþlý grifon yine gövdesi benekli bir geyiði yenmektedir. Sahne iç ve Orta Asya'da proto-Türklerden beri yaygýn olarak görülen ayný zamanda belli baþlý ilk ve ortaçað sanatlarýnda da farklý bir üslupta yer alan bir sahnededir. Buradaki uygulama Türk hayvan üslubundadýr. Bir sonraki madalyonda yine insan baþlý, kanatlý, gövdesi benekli bir sfenkse (yani tanrýsal bir figüre) binen bir zýrhlý prens Türk usulü geriye dönerek ok atmakta ve arslan avlamaktadýr. Böylece prens gücünü ýspatlamaktadýr. Týpký ilk madalyondaki sahnede olduðu gibi. Bir kadýný kaçýran yýrtýcý kuþ tasviri ise yine aþaðý yukarý ayný anlamý verir. Ýç Asya'da Gök Tanrýlarýnýn simgelerinden olan yýrtýcý kuþlar kendilerine kurban edilen kadýn ve çocuklarý böyle alýp gidiyorlardý. Bu tema Hint mitolojisinde de Garuda ekseninde Türk mitolojisinde ise kartal/Karakuþ gibi yýrtýcýlar çerçevesinde ele alýnýyordu. Görüldüðü gibi burada çýplak bir kadýn cepheden tasvir edilmiþ kartal veya garuda figürünün pençeleri arasýnda göðe kaldýrýlmaktadýr. Kadýnýn ellerinde tuttuðu bitkiler belki kutsal bir sunu olarak düþünülebilir. G. Laszlo bu sahneyi göðe yükselme olarak takdim ediyor; ancak diðer madalyonlarla içerik olarak bütünleþmesi açýsýndan bizim verdiðimiz anlam daha uygun görünmektedir. dine sahiptir. Ýkinci halkanýn altýnda uçlarý çatallý dikdörtgenler halinde ortalarýnda daire þekilleri bulunan ve yine bir halka oluþturan düzenleme vardýr. Gövde tabana doðru geniþleyen (armudi) þiþkin bir karýna sahip olup gövde üzerinde birbirine baðlanan düðümlerle yer alan madalyonlar içerisinde kabartma figürler yer almaktadýr. Madalyonlar arasýndaki boþluklarda belki hayat aðacýný temsil eden stilize bitki tasvirleri bulunmaktadýr. Böylece madalyonlar bir antrolak þeklini oluþturur. Madalyonun þerit kýsmý balýk pulu þeklinde düzenlenmiþtir ve iki taraftan inci dizisi motifiyle sýnýrlandýrýlmýþtýr. Bu madalyonun repousse olarak yapýlýþý birinci sýnýf iþçiliktir. Madalyonlarýn içlerinde sanatçýnýn klasik rölyef tekniklerini uyguladýðý kabartma tasvirler bulunmaktadýr. Madalyonlarda zaferden dönen zýrhlý bir prens, bir grifonun geyiði yakaladýðý (alt ettiði) sahne, bir prensin kanatlý, insan baþlý arslanýn sýrtýnda avlanmasý ve son sahne ise bir yýrtýcý kuþ (garuda veya yýrtýcý kuþ) tarafýndan bir kadýnýn göðe kaçýrýlýþý yer almaktadýr. Ýlk madalyondaki süvari yüz hatlarý ile tipik Asyalý (bozkýr kültürü mensubu) bir figür olup yüzü sakallý ve býyýklý olarak tasvir edilmiþtir. Baþýnda rütbe iþareti olarak iki tüyün takýlý olduðu bir tolga bulunmaktadýr. Sað elinde tutup omzuna yasladýðý uzun flamalý mýzrak, uzun deri çizme, demir örme zýrhýn ve deri eldivenlerle bu süvarinin tasviri özellikle Göktürk tasvirleriyle karþýlaþtýrýldýðýnda önemli oranda bir ikonografik birliðin söz konusu olduðu anlaþýlýr. Bu þekildeki süvari tasvirleri bütün bozkýr kuþaðýnda özellikle belli bir dönemden sonra yaygýn olmuþtur. Ayný ikonografik bütünlüðü süvarinin atýnda da görmek mümkündür. Simgesel olarak uður getiren benekli bir at söz konusudur. Atýn kuyruðu da yas/yiðitlik geleneklerine uygun bir þekilde düðümlenmiþtir. Figür yakaladýðý Avrupalý tipte sakallý ve býyýklý bir figürü saçlarýndan kaldýrýp götürmekte ve kesik bir düþman baþýný da atýnýn terkisinde taþýmaktadýr. 7 Numaralý sürahi'de bazý kompozisyonlar açýsýndan iki numaralý sürahideki sahneleri hatýrlatmaktadýr. (Resim 36) Bu sürahi 23 cm yüksekliðinde olup, 733 gr aðýrlýðýndadýr. Bir litre sývý alabilen bu kap 21 krat altýndan yapýlmýþtýr. Kapta özellikle kabartma (repousse) ve kazýma teknikleri kullanýlmýþtýr. Kabýn üzerinde iki tarafta bulunan madalyonlarda bir kartal (veya garuda) tarafýndan göðe kaçýrýlan veya götürülen bir genç adam tasvir edilmiþtir. Ýnci dizilerinden oluþturulmuþ konturlara sahip madalyonlarýn içi kývrýk dal tezyinata sahiptir. Ana kompozisyonun iki tarafýndaki dallar olayýn bir ormanda geçtiðine iþaret etmektedir. Yýrtýcý kuþ tarafýndan kaçýrýlan çýplak erkek figürünün gövde kaslarý kuvvetle vurgulanmýþtýr. Figür iki yana açtýðý ellerinden birinde, kartalýn baþýna doðru uzattýðý bir çanaðý tutmaktadýr. Ýnsan figürü geriye kaykýlmýþ baþýný kartalýn aksi yönüne çevirmiþtir; göðüs kýsmý cepheden, Sonraki üç madalyondaki konular bu zafer kazanma sahnesini üç kez daha tekrarlamýþ olmaktadýr. Nitekim benekli gövdeli kanatlý kartal 59 karýn ile kalçalarý yandan gösterilmiþ ve ayaklarý kartalýn baþýnýn döndüðü tarafa yönelmiþtir. Arka tarafta bulunan kompozisyon da ise yýrtýcý kuþun ve erkek figürünün yönleri aksi istikamete doðrudur. Kartalýn gövdesi nokta ve taramalarla belirginleþtirilmiþtir. Böylece gövdesi benekli yýrtýcý bir kuþ ile karþý karþýyayýz. Deðiþik kültürlerde olduðu gibi benzeri tasvir ve kompozisyonlar Türk sanatýnýn çeþitli devrelerinde yaygýn olarak karþýmýza çýkmaktadýr.53 Yukarýda söylendiði gibi, kadýn veya çocuklarýn yýrtýcý kuþlar tarafýndan kaçýrýldýðý ve götürüldüðü sahneler çok yaygýndýr. Buradaki örnekte figür erkek olduðu ve yýrtýcý kuþa çanakta içki veya yemek sunduðuna göre belki de Er Töþtük masalýnda olduðu gibi, zorla bir kaçýrýlma sahnesi deðil, kutsal hayvan vasýtasýyla bir yerden baþka bir yere götürülme motifi söz konusu olmuþtur.54 36. Peçenek hazinesinden 7 numaralý sürahi ve 19 numaralý kap. (Gyula Laszlo - Istvan Racz,1984, Lev. II) Bu madalyonlarýn aralarýnda kalan iki dar yüzeydeki kompozisyonlarda, orman izlenimini veren aðaçlarýn arasýnda, insan baþlý hayvanlara binmiþ ve deðiþik konularý anlatan figürler bulunmaktadýr. Sürahinin boyun kýsmýnda ise “saz üslubu" denilen orman manzaralý tasvirleri hatýrlatýr þekilde, bitkilerin içinde hayvanlarýn yer aldýðý bir kompozisyon bulunmaktadýr. 1 Numaralý sürahi (testi); tip olarak iki numaralý sürahinin benzeri olmakla birlikte ondan daða büyüktür 36 cm yüksekliðinde, 2,149 gr aðýrlýðýnda, 4,4 litre sývý alabilecek kapasitede, 22 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Gövde yivli ve yonca biçiminde dýþa çýkýntý yapan aðzý, boynun sona erdiði yerdeki çiçek süslemeli halka ve onun altýndaki iri yaprak kabartmasý ve tabana yakýn kýsýmdaki yaprak kabartmalarý haricinde bir süslemeye sahip deðildir. (Resim 35) 53. Yaþar Çoruhlu, Nagyszentmiklos hazinesindeki iki sürahi üzerinde bulunan yýrtýcý kuþ ( kartal / garuda ) figürlü kompozisyonlarýn Türk sanatý ve ikonografisindeki yeri, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araþtýrmalarý Merkezi Prof. Dr. Yýlmaz Önge Armaðaný, Konya 1993, s.319 337. 54. Yaþar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatlarý, s. 131-132. 13-14 ve 18 numaralý eserler (boða baþlý kayýk biçimli içki kaplarý); 13 ve 14 Numaralý kaplarýn yüksekliði 11 cm ve geniþlikleri 12,2 cm dir. 13 numaralý eser 283 gr aðýrlýðýnda 14 numaralý olan ise 284 gr aðýrlýðýndadýr. Her ikisi de 20.5 kýrat altýndan imal edilmiþtir. Kapasiteleri 0.2 litre (13 nu.) ve 0.19 litre (14 nu.) dir. Ýki içki kabýnýn biçimi yumuþakçalardan olan sedefli deniz kabuðu (natilus mollusc) biçiminde þekillendirilmiþtir. Baþlar boða þeklinde olmakla birlikte, diþleri ve tabaðýn ayaklarý yýrtýcý hayvan biçimindedir. Sadece kulaklar, boynuz 60 mor renkli mine iþçiliðinin hala kalýntýlarýnýn görüldüðü eserde madalyonlar arasýndaki daireler çoðu kaybolmuþ mavi, beyaz cam hamuruyla dolgulanmýþtý. ve gözler bir boðayý hatýrlatýr. Bu boða baþlý kaplar muhtemelen prensesin masa servisine aittir. G. Laszlo'nun dü-þüncesine göre prenses bundan bir þey içtiðinde hayvan onun gözlerinin içine doðru bakýyordu. Yine onun görüþüne göre bu anlayýþ ile Grek dünyasýnda görülen “açýk gözlükaplar" arasýnda baðlantý kurmak kolaydýr; ancak bu eser Grek dünyasýna deðil Bozkýr alemine aittir. Belki de boðanýn bereket kültleri ile ilgisine iþaret eden bir sembolizm de burada söz konusu olabilir. Bu kaba iliþkin baþka paralellik aranacak örnekler Bozkýr bölgesinden de bulunmuþtur. Kaplarda zengin altýn iþçiliði özellikle boða baþlarýnýn bulunduðu kesimdedir. Ayrýca bu kýsýmlarda bir zamanlar mine iþçiliði de uygulanmýþ olmalýydý. Mavrodinov'a göre, kuvvetli bir büyüteçle bakýldýðýnda oyuklarda kýrmýzý mine izleri görülebilir. No 13 de baþ kýsmýnda özellikle burun köprüsündeki süsleme 14 dekinden daha zengindir. Buna raðmen ikisinde de iþçiliðin kalitesi birbirinden farklý deðildir. Baþ kýsmýnda lotus, gövdeyi çeviren kap kenarý frizinde ise palmetlerden oluþan süsleme bulunmaktadýr. Madalyonlarda yer alan deniz canavarlarý þu þekilde belirtilebilir: keçi baþlý (iki adet), arslan baþlý, kartal baþlý, panter baþlý ve boða baþlý .G. Laszlo'nun deniz canavarlarý veya yaratýklarý olarak takdim ettiði bu figürler, deniz yaratýklarý gibi kývrýlan arka kýsýmlarý hariç tutulursa kanatlý grifonlar gibi tasvir edilmiþlerdir. 20 ve 21 numaralý kaplar göbekli derinliði az altýn kaplardýr. 20 numaralý kap 12 cm. çapýnda, 2.2. cm. derinliðinde, 179 gr. aðýrlýðýnda, 0.22 litre kapasitededir. 22 kýrat altýndan yapýlmýþ bu eserde üç þeritli bitkisel (yaprak) süslemeli bordürle çevrilmiþ bir grifon bulunmaktadýr. Kanatlý yýrtýcý gövdeli kartal baþlý bu yaratýk, daha sade olarak kabýn dýþ kýsmýndaki benzeri türden bir madalyon içinde yer almýþtýr. Kabýn hem iç hem dýþ kenarlarýnda ise bir bitkisel süsleme þeridi bulunmaktadýr. Genel hatlar itibariyle benzeri olan 21 numaralý kap ayný çapta, 212.1 gr. aðýrlýðýnda, kapasitesi 0.21 litre olan ve 22 kýrat altýndan yapýlmýþ olan bir diðer seçkin eserdir.Ýç ve dýþ kenarýnda kývrýkdal bitkisel süsleme þeridi bulunan eserin iç kýsmýndaki madalyonun etrafýnda bir yazý bulunmaktadýr ki bu Grek harfli Türkçe bir yazýdýr. Bu yazýdan dolayý esere “Boyla kabý” da denmiþtir. Merkezi madalyonun içinde mine dolgu bulunmaktaydý. Araþtýrmacýlarýn “haç" olarak niteledikleri ancak dört yön iþareti de olabilecek bir þekil yazý arasýnda yer almaktadýr. Madalyonun içi “çubuklu palmet stili" denilen aslýnda bize göre birbirine ulanan lotuslarýn yer aldýðý bitkisel karakterli bir süslemeye sahiptir. Kabýn dýþ kýsmýnda lotus þeridinin oluþturduðu bir bordürün çerçeve yaptýðý sahnede ise baþý kartalý andýran kanatlý at gövdeli kartal pençeli grifon türü bir yaratýk bir geyiðin üzerine yukarýdan hamle yapmaktadýr. Tipik Türk hayvan üslübü tarzýnda olan bu sahnede geyik baþýný tehlikenin geldiði yöne doðru çevirmiþ olup, saldýranýn aðýrlýðý ile bacaklarý üzerine çökmekte olduðu þekilde gösterilmiþtir. Diðerlerine göre çok daha sade olan 18 numaralý içki kabý 10.6 cm. yüksekliðinde, 16. 2 cm. geniþliðindedir. Kapasitesi 0. 33 litre olan bu kabýn aðýrlýðý 483 gr olup 22 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Bu kap da sözü edilen deniz kabuðu þeklinde olmakla birlikte tas kýsmý diðerleri kadar geniþ deðildir. Burada hayvanýn sýrtýný oluþturan kýsým baþ tarafýna doðru daha kapanýk olarak kývrýlmýþtýr. Araþtýrmacýlar bunun altýn iþçiliðinin iyi fakat tamamlanmamýþ olduðunu söylerler. Bu gün mevcut olmamakla birlikte, hayvanýn göz çukurlarý cam macun ile dolgulanmýþ olmalýdýr. Hayvanýn çýkýntý yapan kulaklarý ve onun kaþlarý görülebiliyor, ancak çivisi olmakla birlikte boynuzlarýn kopmuþ olduðu anlaþýlmaktadýr. Bu baþ kýsmý bize göre boða-balýk ve at baþýnýn bir karýþýmýný çaðrýþtýrmaktadýr. 19, 20 ve 21 Numaralý Kaplar'dan küçük bir kap olan 19 numaralý eser 5.7 cm. uzunluðunda, 217.5 gr. aðýrlýðýnda, 0.23 litre kapasiteli, 22 kýrat altýndan yapýlmýþtýr (Resim 36) . Deniz canavarlarý (hippocampi) içeren altý madalyonla süslenmiþtir. Kývrýk dal-çiçek süslemeleri ve palmet aralarýnda 61 9 ve 10 numaralý sýð kaplar ise Grek ve Runik yazýlarýn da bulunduðu kaplardýr. 9 Numaralý kap 4.7. cm çapýnda, 3.4 cm derinliðinde, 287 gr aðýrlýðýndadýr. 22 kýrat altýndan yapýlmýþ olup, sýðasý 0.43 litredir. 10 numaralý kap ise 14.6 cm. çapýnda, 3.2 cm. derinliðinde ve 305 gr. aðýrlýðýndadýr. 22 kýrat altýndan yapýlmýþ bu kabýn kapasitesi ise 0.42 litredir. Birbirine çok benzeyen dairesel formlu bu iki kapta içte ve dýþta bitkisel süsleme vardýr. Þerit halinde bir kývrýkdal çiçek süslemesi iç ve dýþ kenarý, daha geniþçe bir þerit ise inci dizisiyle sýnýrlanmýþ olarak yine iç ve dýþta, merkezdeki iç içe iki daireyi çevrelemektedir. En içteki dairede haç veya dört yön þekli, bunun ile dýþtaki bitkisel süsleme þeridi arasýnda ise Grekçe yazý (hem içte hem de dýþta olmak üzere) bulunmaktadýr. Benzeri þekilde süslenmiþ 10 numaralý kapta ise tabaðýn dýþ duvarýnda bir satýr runik yazý (Göktürk ya da Orhon-Yenisey tipi yazý) bulunmaktadýr. Nagyszentmiklos hazinesi içerisinde yer alan 14 parça altýn eser G. Laszlo tarafýndan “Prensin Masa Servisi" olarak adlandýrýlmaktadýr. Bunlar sadece bitkisel tezyinata yer verilmiþ (grifonlu kompozisyon ve grifon tasvirlerinin bulunduðu 8, 15, 16 numaralý kaplar hariç) nitelikli iþçiliðe sahip yüksek kalitede eserlerdir. Diðer kaplar kadar süslü olmadýklarý için erkeðe ait olarak kabul edilmiþ olmalýdýrlar; ayrýca prenslik iþareti olan bir altýn ritondan dolayý da böyle düþünülmüþ olmalýdýr. Bu kaplarýn 11, 12 ve 9 numaralý olanlarý haricindekilerde runik (Göktürk yazýsý) yazýlarýn bulunmasý kaplarýn önemini daha da arttýrmaktadýr. 3 Numaralý sürahi, 21 cm yüksekliðinde, 656 gr aðýrlýðýnda, 19.5 kýrat altýndan yapýlmýþtýr.Gövde üzerinde armudi formlar oluþturan bir zincir süslemesi vardýr. 4 Numaralý sürahi de benzeri þekilde ve süsleme tarzýnda olup 23.6 cm yüksekliðinde (aðýz kýsmý kayýp), 631 gr aðýrlýðýnda, 1.22 litre sývý alabilecek kapasitede ve 19.5 kýrat altýnla yapýlmýþtýr. 5 Numaralý sürahinin sadece boynu aþaðýsýnda bitkisel süslemeli bir halka (yaprak ve çiçekten oluþan bir þerit) ve aþaðýsýnda yapraklý gövdeyi çeviren süsleme vardýr. Bu eser 20 kýrat altýndan yapýlmýþ olup, 21.3 cm yüksekliðinde, 710 gr. aðýrlýðýnda, 1.02 litre kapasiteli bir sürahidir. 6 Numaralý sürahi gövde süslemesi açýsýndan ilk örnekleri hatýrlatýr. Aðýz kýsmý yonca tarzýndadýr ve kabarýk yan çeperler bitkisel süslemelidir. 21 kýrat altýndan yapýlmýþ, 956 gr aðýrlýðýnda olan bu eser 23.5 cm boyundadýr. 8 Numaralý eser þekerleme kabý olarak nitelendirilmiþtir. Bazý yerlerde ise meyve kabý olarak geçmektedir. 17.7 cm uzunluðunda, 3 cm derinliðinde 22 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Kenarýna iliþtirilmiþ üçgenimsi yekpare tutamak 12.3 cm boyunda ve 3.1 cm enindedir. Bu kabýn kapasitesi 0.26 litredir. Tutamakta antitetik olarak bir bitkinin iki yanýna yerleþtirilmiþ büyük hayvan figürleri ile iki yanda ve geri planda daha küçük hayvan figürleri vardýr. Tutamaðýn arka tarafý bitkisel süslemelerdir. Ayrýca tabaðýn iç ve dýþ kenarlarýnda bitkisel süsleme þeridi yer almaktadýr. Arka taraftaki süslemenin alt kenarýnda runik yazý arasýnda haç veya dört yön iþaretleri bulunmaktadýr. 11 ve 12 numaralý geniþ aðýzlý bardak olarak nitelenen küçük kaplardan 11 numaralý olaný, 4.7 cm. uzunluðunda, 74 gr. aðýrlýðýnda, 0. 12 litre kapasiteli 19 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Diðer kap ise yükseklik ve kapasite bakýmýndan ayný olmakla birlikte farklý olarak 20 kýrat altýndan yapýlmýþ olup 70.8 gr. aðýrlýðýndadýr. Önemli bir süslemesi olmayan bu kaplarýn dýþýnda 15 ve 16 numaralý saplý tavalar yoðun süslemeli olarak kabul edilebilir. Bunlarýn merkezlerindeki ip dekorlu bir kabartma þerit ile sýnýrlanan dairevi alanda arslan grifon gövdeli deniz canavarý (hippocampus) tasvirleri bulunmaktadýr. Tüm tavanýn gövdesi istiridye biçimi yivli olarak ele alýnmýþ olup kabýn kenarlarýnda ve sapýnda bitkisel kývrým þeritleri veya bitki-çiçek düzenlemeli süslemeler bulunmaktadýr. Kaplarýn saplarýnýn uzunluklarý 16.2 ve 15.9 cm dir. Derinlikleri 1.6 ve 1.8 cm aðýrlýklarý ise 103 ve 104 gr dýr. Derinlikleri ise aynýdýr: 0.07 litre. Bu eserler 21 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. Prenslik iþareti bir eþya olarak görünen altýn riton 17 numaralý eser olup alt kýsmýnda runik karakterli yazý bulunmaktadýr. Alt kýsmý 13.6 cm üst bölümü 14.2 cm uzunluðunda olup, 0.12 litre sývý alabilen ve 117 gr aðýrlýðýnda olan bu içki kabý 12 kýrat altýndan yapýlmýþtýr. 22 ve 23 numaralý , 6.5 cm uzunluðunda, üst kýsýmlarý 10 cm. 62 mek olduðunu söyler ve Türk tarihinde bu ismin yaygýn olarak kullanýldýðýný vurgular. Belirtildiðine göre Nemeth tercümeyi þöyle yapar: “Boyla Çaban'ýn ýsmarlamasý üzerine yapýlan tas. Botaul Çaban kulpunu yaptýrdý. Bu onun tasýdýr." 3 ve 4 Numaralý eserler üzerinde de “Boyla" ismi geçmektedir. 6 Numaralý eser üzerindeki yazýnýn bugünkü Türkçeye (kýsmen) aktarýmý “Kraliçe Sevinüð" ve “hediye" dir. Nu. 8 deki yazýnýn aktarýmý ise" Boyla Çabanýn çerez tabaðý ( Boyla Çaban çeriz kaþ)" dýr. 15 - 16 numaralý kaplarda geçen ibare ise “bakraç" týr. 17 Numaralý ritondaki ibare “Turum'un içki kadehi (kabý?)" olup 22-23 numaralý kadehlerdeki ibare de “Turum'un içki kadehi" anlamýna gelmektedir.55 çapýnda, aðýrlýklarý 213 gr olan kadehler, 20.5 kýrat altýndan yapýlmýþ olup, 0.15 litre almaktadýrlar ve en büyük özellikleri alt kýsýmlarýnda yer alan birer satýr runik yazýdýr. Çeþitli araþtýrmacýlar bu kaplar üzerindeki yazýlarýn anlamý üzerine çalýþmýþlardýr. Grek harfli ve Grekçe yazýlý kapta Hýristiyanlýkla ilgili ama farklý farklý okunmuþ bir ibare bulunmaktadýr. Grek harfli ama Türkçe yazý da yine muhtelif þekillerde okunmuþtur. Burada Boyla isimli bir Türk beyi için Bataul (Boutaul) adlý biri tarafýndan içki kabýnýn yapýldýðý belirtiliyor. Kimilerince zoapan olarak okunan isim ise aile ismi olarak ileri sürülmüþ ve “Þaban" olarak okunmuþtur. Diðer runik yazýlarda da çeþitli ifadeler geçmekte olup bunlar üzerinde de tartýþmalar sürmektedir. Avar, Peçenek gibi Doðu Avrupa topraklarýnda varlýk göstermiþ çeþitli Türk topluluklarýna ait bulunmuþ baþka çeþitli buluntu topluluklarý da vardýr.Bunlar da Nagyszantmiklos hazinesi kadar önemlidir. Bu kayda deðer buluntularýn elde edildikleri yerler; Avusturya Lower'deki Untersiebenbrunn (Viyana Kunsthistorisches Museum ve Nieder Öster-reichisches Landes Museum), Muntenia, Pietrosa'daki eserler (Romanya, Bükreþ'teki National Museum) ve Transilvanya'daki Szilagysomlyo-Þimleul Silvaniei (I. Hazine: Viyana Kunsthistorisches Museum, II. Hazine: Budapeþte, Hungarian National Museum)' dur.56 H. Namýk Orkun, eski Türk yazýtlarýný topladýðý eserinde Nagyszentmiklos hazinesindeki yazýlarýn içeriðine deðinmektedir. Bu bakýmdan özellikle Nemeth'in bu hazinenin Peçenek Türklerine ait olduðunu ýspat ettiði görüþünden yola çýkmaktadýr. Bu görüþ dört noktada toplanmaktadýr: 1. Grek harfleriyle Türkçe olarak yazýlan ibareler ve diðer kelimeler kullanýlan Türkçenin Peçenek-Kuman lehçesi olduðunu gösteriyor. 2. Hazinedeki ilgili eserde “Botaul çoban" olarak okunan isim Konstantinos Porphyrogennetos'un eserinde belirtilen Peçenek kabile reisinin ismiyle özdeþleþtirilebilir. 3. Gerdizi ve El Bekri gibi ortaçað yazarlarý eserlerinde Peçeneklerin altýn ve gümüþ kaplarý olduðunu yazmaktadýrlar. 4. Hazinenin bulunduðu yer Macar sülalesi Arpad'lar devrinde Peçeneklerin yaþadýklarý bölge idi. Böylece 889 yýlýnda hükümdar olan Peçenek yöneticisi Bata' nýn oðlu Botaul (900-920)'un bu hazine ile ilgisi kuvvetle ileri sürülebilir. Sözü edilen bölgelerde Türk kavimlerinin geliþtirdiði sanatýn mirasýna sahip olan KumanKýpçaklar Kuban nehri çevresi, Aþaðý Don ve Donetz havzalarý, Aþaðý Dinyeper ve Azak Denizi'nin kuzey kýyýlarýnda yerleþmiþ olup ayrýca Kýrým Bozkýrlarýna ve Karadeniz' in ticaret limanlarýna da egemen olmuþlardý; ancak yayýldýklarý alanlar bunlarla sýnýrlý kalmamýþ, Ýrtiþ boylarýndan Tuna'ya kadar olan alanlarda varlýklarýný sürdürmüþ ve çok tesirli olmuþlardý.57 Bu bölgelerdeki sarýþýn veya kýzýla çalan saçlý (çünkü kaynaklar onlarý böyle anýyor), mavi gözlü topluluklarýn Kýpçak-kumanlarla ilþkisi olmasý ihtimali yüksektir. Esasýnda büyük bir Türk topluluðu olan Kuman-Kýpçaklar buna raðmen bir Devlet kuramamýþlar 1238-39 da Moðol ordularýna maðlup olarak bir kýsmý Macaristan ve Balkanlar bölgesine daðýlmýþlardýr. Diðer bölümü ise, Altýn H. Namýk Orkun, 9 ve 10 numaralý kaptaki yukarýda deðiþik þekillerde okunduðunu söylediðimiz Grekçe ibarenin, “Ýsa insanlarý su ile kurtararak (içinden) yeni mukaddes ruhu gönderdi" þeklinde olduðunu belirtir. Dolayýsýyla bu ibare Hýristiyan Peçenekleri ilgilendiren bir vaftiz duasýdýr ve kaplar da vaftiz tasý olmalýdýr. 21 Numaralý Grek harfli ama Türkçe ibarede Boyla ve Zoapan kelimelerinden ikincisinin “Çoban" de63 55. H.Namýk Orkun' un dilbilim açýsýndan yaptýðý ayrýntýlý karþýlaþtýrma ve açýklamalar için bkz. Hüseyin Namýk Orkun, Eski Türk Yazýtlarý, s.381-399. 56. Ýsmi geçen bölgelerde bulunan hazineler için genel olarak bkz. Herwýg Wolfram, Treasures on the Danube Barbarian Invaders and Their Roman Inheritance ( Edit : G. Langthaler), Wien - Köln - Graz 1985. 57. Akdes Nimet Kurat, IV - XVIII. Yüzyýllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s.294-296. 37. Savaþ kostümü ile bir Kuman-Kýpçak erkeðini gösteren heykel ön ve arka taraflarýyla (A. p. Horvath,). Ordu (1241-1502) Devletinde ve onlarýn devamý sayýlan Kazan (437-1552), Astarhan (466-1670), Kýrým (442-1598) Nogay ve Sibir (442-1783) Hanlýklarý vs de varlýklarýný sürdürmüþlerdir.58 Arkeolojik deliller ve eski metinler ticaret alanýnda Ýslam ülkelerinden gelen mallarýn arttýðýný göstermektedir. Bu arada Ýpek Yolu vasýtasýyla Türkistan veya Çin'den gelen Türk kumaþlarý Karadeniz kýyýlarýna ulaþtýrýlýyor, buradan Ýtalya veya Macaristan'a götürülüyordu. Bu arada 1219 yýlýndan itibaren Moðollarýn Kafkaslar üzerine saldýrýlarýnýn baþladýðýný görüyoruz. Býraktýklarý kalýntýlardan anlaþýldýðýna göre Kuman-Kýpçaklar, Asya'dan gelirken beraberlerinde tersine çevrilebilen bileþik gövdeli bir yay getirdiler. Bu etkili silah, daha önceki devirlerde Peçenekler tarafýndan kullanýlanlardan daha küçük olmakla birlikte, diðerlerine nazaran daha çok iþ görüyordu. Yayýn katý orta kesimi daha uzun olduðu için esneklik artmýþ, böylece daha kuvvetli (daha etkili) hale getirilmiþti. Yay özel bir þekilde yapýlmýþ deri kuburunda ipi gevþetilmiþ olarak muhafaza ediliyordu. Bu tip yay Altýn Ordu devrinde de kullanýlmýþtýr. Kuman-Kýpçaklardan günümüze kalan eserler arasýnda, oldukça hafif ve hareket kabiliyetini kýsýtlamayan deri ve zincir örme zýrhlar da ele geçmiþtir. Kýrým sitelerindeki örneklerde zýrh iþçiliðinin hayli geliþmiþ olduðu anlaþýlmaktadýr.59 Ortaçað Orta Asya taþ heykelleri ile benzerlik arzeden Kuman-Kýpçak taþ heykelleri de (kadýn ve erkek heykelleri) özellikle üzerlerindeki kýyafetler ve dikkati çeken bir kýsým ayrýntýlar açýsýndan ilginç ve önemli örneklerdir.60 (Resim 37) 58. Anonim, Türk Dünyasý Kültür Atlasý - A Cultural Atlas of The Turkýsh World Türk devlet ve Topluluklarý-Turk States and Peoples, Ýstanbul 2003, s. 52-53. 59. Andras Paloczi Horvath, a.g.e., s.44-45, 73, 88, 95-96. 60. O. E. Borisenko, Polovetska Skulptura Katalog Muzeynoy Zbirki Natsionalnogo Zapovidnika " Hortitsiya Polovtsian Sculpture Muzeum Collection Catalogue of Khortysia National Preserve, Kiev 2003. Bu yazýmýzda sonraki devirler Balkanlardaki Osmanlý devri Türk Sanatý'nýn ürünleri üzerinde durmayacaðýz; çünkü baþlýca amacýmýz, Doðu Avrupa topraklarýnýn, Avrupa Hunlarýndan bu yana, hemen hemen kesintisiz olarak, Türk topluluklarýnýn yurdu olduðunu, sanat ve kültür eþyalarýna deðinerek vurgulamaktýr. (Resim 38-41) Daha önce sözünü ettiðimiz gibi, bu alan içerisinde özel bir anlamý olan Balkanlar bölgesi, Ýç Asya kökenli Türk topluluklarýnýn, Kuzey Kara-deniz yolunu takip ederek, yani Batýdaki Bozkýr bölgelerinden gelerek toplandýklarý, tabir caizse üst üste kültürel katmanlar oluþturduklarý bir alandý. 64 38. Macaristan, Budapeþte’ de Osmanlý devri eseri Gül Baba Türbesi’ nden bir görünüþ ( Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). 65 39. Macaristan, Budapeþte (Budin) kalesi’ndeki Osmanlý mezarlýðýndan bir görünüþ (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). 61. Anahatlar ve tarihler için bkz. C. E . Bosworth, Ýslâm Devletleri Tarihi ( Kronoloji ve Soykütüðü El Kitabý ) (Çev. E. Merçil - M. Ýpþirli ) , Ýstanbul 1980 , s. 171 - 175. Türk devirleri stratigrafisinin Ýslamiyeti kabul etmiþ Türkler olan Osmanlýlar ile yeni bir döneme girdiði doðal olarak kabul edilir. Böylece ilk defa olmak üzere Balkanlar bölgesinde, daha eski Türk inanýþlarýna sahip Türk topluluklarý yerine, Müslüman Türk kimliði egemenliðinde bir topluluðun, bu bölgeye hakim olduðunu görüyoruz. Söz konusu alanda, yeni inancýn eski Türk inanýþlarýyla yorumlanmýþ sanat ve kültür unsurlarýný ve üstelik bu kez Karadenizin güneyinden, yani Türkiye dediðimiz topraklardan batýya aktarýlmýþ olarak görüyoruz. Böylece uzun yüzyýllar boyunca, Doðu Avrupa topraklarýnýn büyük kýsmýnda, hem daha önce buralarda kalýntýlarý kalmýþ eski Türk topluluklarýnýn kalýntýlarý, Osmanlý kültür çevresine dahil olarak yeniden doðmuþlar, çoðunluðu Müslüman olarak yeni Müslüman-Türk kimliðine sahip olmuþlar; hem de Osmanlý Türk yaþantý tarzý, kültürü sanatý ve müesseseleriyle bir ortak kültür alaný oluþturarak, kökende Türk olmayan bir kýsým topluluklarý da Türk toplumuna dahil etmiþlerdir. turduðu akýmlara kapýlarak ve Batý Avrupa Devletlerinin de her türlü kýþkýrtma ve desteðiyle isyan ederek, yeni ve Hýristiyan temelli devletler kurmuþ olan topluluklarýn da ne derece Osmanlý Türk kültüründen ayrý bir Devlet oluþturabildikleri tartýþýlabilir. Bu Devletlerin ahalisinin kimliðini oluþturmada kullanýlan Antik (Pagan) ve Hýristiyanlýk unsurlarýný çýkardýðýnýzda, geriye daha eski Doðu Avrupa Türk kimliðini bünyesine katmýþ Osmanlý Türk kültürü kalýr. Bilindiði gibi Osmanlýlar ilk kez Doðu Avrupa topraklarýna (Gelibolu'ya) 758 H./1357 M. tarihinde geçtiler.61 Osmanlý Türklerinin Doðu Avrupa'yý kalýcý yurtlarýnýn bir parçasý olarak düþündüklerini gösteren en önemli hareketlerden biri, baþkentin 767/1366 da Edirne'ye nakledilmesi idi. Ancak 857/1453'de Yeniçað'ýn açýlmasýný saðlayacak çok önemli bir dönüm noktasý olan Ýstanbul'un fethiyle, imparatorluðun her iki kanadýnýn da ortasýna yakýn bir yerde kalacak olan bu þehir Devletin baþkenti oldu. Osmanlý Devletinin en güçlü olduðu dönemde Doðu Avrupa'daki sýnýrlarý, Balkan coðrafyasýnýn tümünü kapsýyordu. Bu coðrafya yukarýda da belirtildiði gibi Avrupa Hunlarý, Avarlar, Peçenekler vb. sözünü ettiðimiz topluluklarýn daha eski toplanma bölgesiydi. Os- Osmanlý Türk kültürünün bütünleþtirici etkisi, Osmanlý Devletinin yýkýlýþýndan bu yana geçen zaman içerisinde yok olmamýþtýr. Bu yüzden, Osmanlý Ýmparatorluðuna, Fransýz ihtilalinin oluþ66 40. Macaristan, Budapeþte’deki Milli Müze’de sergilenmekte olan Viyana bozgunundan sonra düþman eline geçen bir Türk çadýrý (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). manlýlarýn bu husustan ne derece haberleri vardý bilmiyoruz; ancak bu bölgeleri Anayurt Türkiye'den ayrý düþünmedikleri gerçeði, bölgenin Türkler açýsýndan geçmiþ dönemlerini bildiklerine yorumlanabilir. Osmanlýlar'ýn bu yükseliþinin 1094/1683 den itibaren durduðu ve daha sonra da gerilemenin baþladýðý görülmektedir. 1912-13 yýllarýndaki ikinci Balkan savaþýndan sonra Osmanlý Türkiye'sinin topraklarý, Doðu Avrupa'da sadece Doðu Trakya ile sýnýrlý kaldý. Zamanýn büyük Avrupa devletlerinin Osmanlý Türklerini geldikleri yere kadar sürme veya yok etme isteði ve buna yönelik hareketler, Türk Milli kurtuluþ hareketi ve savaþlarýný Türklerin kazanmasýyla son buldu ve Türkler anayurtlarý Türkiye de 1923 de yeni cumhuriyeti kurarak,varlýklarýný siyasi olarak da koruyabildiler. Bununla birlikte Osmanlý Ýmparatorluðunun Balkanlardan çekildiði anlardan itibaren Doðu Avru- pa'daki Türkler büyük eziyetlere, katliamlara, sürgünlere maruz kaldýlar. Bugünün Türkiyesi, hâlâ bu dönemlerin sancýlarýný yaþamaktadýr. Osmanlýlar çekildikleri zamanlara kadar, Doðu Avrupa topraklarýnda pek çok sayýda mimarlýk ve sanat eseri vucuda getirdiler. (Resim 38) Camiler, Medreseler, Hanlar, hamamlar, çarþýlar, caddeler bu bölgelere yeni bir kimlik kazandýrdý. Bunlarýn çoðu günümüze kadar olan zaman içerisinde korunmasýz kaldýklarýndan, yok edilmiþ, camilerin bir kýsmý kiliseye çevrilmiþ veya dükkan, depo gibi fonksiyonlar verilmiþ ya da mimari özellikleri deðiþtirilmiþtir. Mimari konusunda epey araþtýrma ve yayýn olmakla beraber, Osmanlý Dönemi ve bu dönemden günümüze intikal eden el sanatlarý ve etnoðrafik eserleri üzerinde daha az durulmuþtur. 67 (K.doðuda Batý Sibirya ve batý Kazakistana) uzanmaktadýr. Bu devlet döneminde, bir kýsmý daha önce de var olan bir bölümü ise yeniden kurulan þehirler merkez olmak üzere, önemli bir saray sanatý geliþtirmiþti. Volga (Ýdil )boylarýndaki Saray Berke ve Saray Batu þehirlerinin kazýlarýndan en önemli örneklerini bildiðimiz bu sanat, Orta Asya, özellikle Özbekistan ve Harezm bölgesinin Türk Ýslam Sanatlarýnýn özelliklerini taþýmakla beraber, zamanla özgün bir duruma ulaþmýþtý. Bilhassa saray sanatlarý dýþýnda geliþen halk sanatlarý ise Þamanizm türü inanýþlarýn etkisini beraberinde taþýmýþ, Anadolu'da Ýlhanlýlarýn getirdiði bu yönde bir canlanmayý kuzeyde gerçekleþtirmiþti. Böylece diðer Türk Ýslam topluluklarýnda olduðu gibi, hem Ýslami unsurlarýn hem de onlarla uyum göstermiþ daha eski unsurlarýn yansýdýðý bir sanat olarak Altýn Ordu sanatý da, Doðu Avrupa'nýn kültür ve sanat tabakalarý üzerine eklenmiþ oldu.62 41. Budapeþte Tatbiki sanatlar Müzesi’nde bulunan IV. Murad tuðralý Osmanlý eyeri (Fotoðraf Yaþar Çoruhlu). Yukarýda sözü edildiði gibi, bulunduðu bölgenin eski sanatlarý ve Osmanlý sanatýnýn etkisiyle bir sentez niteliðinde sanat ve kültür özellikleri sergileyen Kýrým hanlýðý'nýn, 8 Nisan 1783 günü Rusya tarafýndan ilhaký kötü sonuçlara yol açtý. Osmanlý Devleti'nin Yaþ anlaþmasýyla buna razý olmak zorunda kalmasýyla, baðýmsýzlýðýný kaybeden Kýrým-Tatar halkýnýn tümü, yurtlarýndan sürüldü ve bütün maddi varlýklarý yaðma edildi, yakýlýp yýkýldý veya Rusyadan getirilen göçmenlere verildi. Türkleri asýlsýz soykýrým iddialarýyla suçlayan bir topluluðun hamileri olan bu günkü Devletlerin o zamanki temsilcileri, aslýnda neredeyse bir soykýrým olan bu uygulamalara hiç ses çýkarmadýlar. Böylece yurtlarýndan ayrýlmak zorunda kalan, Kýrým Tatarlarýnýn önemli bir bölümü, O dönemde henüz Balkanlar bölgesinin Osmanlý topraðý olmasý nedeniyle kitleler halinde göç ederek Balkanlara yerleþtiler.63 Toplumun aydýn tabakasý ve diðer kesimleri ise Rusyanýn iç bölgelerine sürüldüler. Kýrým tatarlarýnýn büyük dalgalar halinde Balkanlara yerleþmesi onlardan kalýntý ve izleri de bu güne taþýmýþtýr. Gora bölgesindeki kaya resimlerinde bulunan bazý damgalar onlara ait olduðuna göre, bu topluluðun da bu bölge halklarýna katkýlarý olduðu anlaþýlabilir. (Resim 39-41) Aslýnda özellikle el sanatlarýnda veya baþka bir deyiþle mimari dýþýndaki sanatlarda, daha eski Türk topluluklarýnýn da sanat ve kültür birikimlerinin daha fazla yansýdýðý görülebilmektedir. 62. Bu dönem tarihi, kültürü ve sanatlarý üzerine bkz. A. Yu. Yakubovskiy, Altýn Ordu ve Çöküþü ( Çev. Hasan Eren ), Ankara 1992 ; Ý. Tasmagambetov - Z. Samaþev, Sarayþýk, Saraýchýk, Sarayçik, Alma Ata 2001. 63. Anonim, Türk Dünyasý Kültür Atlasý…, s. 224-226. Bu konudaki sözlerimizi sonlandýrmadan evvel, Kuzey Karadeniz' de büyük bir Devlet kurmuþ ve Moðol kökenli ancak sonralarý bir Türk Devleti haline gelmiþ, Altýn Ordu Devleti ve 1478 de Osmanlý himayesine giren, Kýrým Hanlýðýnýn 18.yüzyýla kadar süren, Osmanlý etkisi ve bölgenin eski Türk sanatlarýnýn izlerini gösteren sanatlarý ve bunlarýn toplumsal kalýntýlarýnýn da Balkanlarda iz býraktýðýný söylemek de fayda vardýr. 1236 yýlýnda Güney Doðu Avrupa topraklarýný, bir kez daha Bozkýr Kültürünün lehine olmak üzere bir yönetim altýna alan Altýn - Ordu Devleti, aðýrlýk noktalarý Kuzey Karadeniz' deki Deþt-i Kýpçak olarak bilinen bölge, Kýrým ve Derbend olmakla birlikte, Kafkasya'dan , Polonya ve Macaristan ve hatta Dalmaçya kýyýlarýna kadar 68 “KayIp MirasIn izinde” GORA HALK SANATLARI III. BÖLÜM ÞEHÝR VE MÝMARLIK