TAbiAt İNSAN - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Transkript
TAbiAt İNSAN - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan n a t u r e Haziran 2012 • Yıl: 46 • ISSN: 1302-1001 a n d m a n Başyazı Tabiat ve İnsan YEŞİL EKONOMİ: Sizi kapsıyor mu B u yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün teması Yeşil Ekonomi. Aslında çevre ile ilgili önemli birçok organizasyonun da en öncelikli konularından biri. Neden ve nereden çıktı Yeşil Ekonomi? Yeryüzü için bir çıkış noktası olabilir mi? Yeşil ekonomi, 2007 yılında başlayan ve yankıları hala devam eden küresel mali krizin alışılagelen ekonomik büyüme yollarının ortaya çıkardığı sorunlardan ders alınarak aşılması için alternatif ve daha sürdürülebilir yeni bir ekonomik büyüme önerisi olarak ortaya çıkmıştır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)’e göre; yeşil ekonomi, insan refahı ve sosyal eşitliği geliştirirken, önemli çevresel riskleri ve ekolojik kıtlığı azaltan bir ekonomi olarak tanımlanmaktadır. Yeşil ekonomi, gelir ve istihdam büyümesine işaret ederken karbon salınımını ve kirliliği azaltan, enerji ve kaynak verimliliğini artıran, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerinin kaybını önleyen kamu ve özel sektör yatırımlarını yönlendirir. Bu yatırımların kamu harcamaları, politik reformlar ve yönetmelik değişiklikleri ile hızlandırılması ve desteklenmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Çevre ve sürdürülebilir kalkınma için bu yıl, dünya liderleri Rio de Janeiro’daki 1992 yılında düzenlenen tarihi zirvenin yıldönümünde 20-22 Haziran tarihleri arasında bir kez daha bir araya geldi. Rio+20’nin ana temalarından biri de “sürdürülebilir kalkınma ve yoksullukla mücadelede yeşil ekonomi” oldu. Yeşil ekonomi hayatımızın hemen her yönü ile ilgilidir. Sürdürülebilir enerji, yeşil işler, düşük karbon ekonomileri, yeşil politikalar, yeşil binalar, tarım, balıkçılık, ormancılık, sanayi, enerji verimliliği, sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir ulaşım, atık yönetimi, su verimliliği ve diğer tüm kaynak verimliliği ile ilgili temel konular yeşil ekonominin içinde yer almaktadır. ? Gerçekten yeşil ekonomi yeryüzü kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kalkınma için özellikle yerel toplumlarla birlikte onların refahını gözeterek büyümeyi başaracak bir etkiyesahip olabilecek mi yoksa başında“yeşil” olduğu için kulağa hoş gelen yeni bir tüketim ve doğayı kapitalizme farklı bir şekilde sunma aracı mı? Böyle bir ekonomik kalkınma modelinde en temel unsur biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin içinde barındırdığı süreç ve döngülerin ekonomik değerini de hesaba katan bir yaklaşıma sahip olmayı başarabilmektir. Herhangi bir kamu veya özel sektör yatırımı, doğanın kendi dinamikleri içinde varlığını sürdürmesinin sosyal ve ekonomik yönden maddi faydasının yanında sadece kısa dönemde hızlı bir ekonomik yarar sağlıyorsa bu yatırımdan vazgeçebilmeyi de içine almalıdır. Doğaya yatırım yapmak akılcıdır ve uzun vadede daima daha karlıdır. Yatırımlarda çevresel riskleri azaltıcı tedbirler ekosistemin sunduğu hizmetin parasal değeri hesaplanarak doğru ve dengeli bir şekilde belirlenmelidir. Çünkü, doğal sermaye artık hiçbir bedel ödemeden tüketebileceğimiz bir kaynak değildir. Yeşil ekonomi, tanımında da ifade edildiği gibi eğer “insan refahı ve sosyal eşitliği” geliştirmekle doğrudan ilgili ise kamu ve özel sektör yatırımlarının halkın talepleri ve beklentilerini karşılayacak düzeyde özellikle geçimini doğrudan yaşadığı ekosistemin hizmetlerinin varlığına bağlı olarak sürdüren halkların haklarının korunması yönünde olmak zorundadır. Yeşil ekonomi hepimizi kapsamalıdır! Sizi kapsıyor mu? Serap KANTARLI Genel Başkan Yardımcısı 1 TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ TURKISH ASSOCIATION FOR THE CONSERVATION OF NATURE TABİAT VE İNSAN IUCN NATURE AND MAN Sahibi / Owner TTKD adına Genel Başkan Yunus ENSARİ The World Conservation Union TTKD Dünya Koruma Birliği (IUCN)’nin Üyesidir İÇİNDEKİLER / CONTENTS Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serap KANTARLI Yayın Kurulu / Editorial Board Dr. Ülkü MERTER Ali Rıza KOÇ Av. Tuncay AKI Hakan ÇELİK Alev TAŞKIN Onur KALE Yayın: Yerel Bilim Kurulu / Scientific Board Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU Prof. Dr. Yusuf AYVAZ Prof. Dr. Murat BARLAS Prof. Dr. İhsan BULUT Prof. Dr. Şükran ÇAKIR ARICA Prof. Dr. Hayri DUMAN Prof. Dr. Ali ERDOĞAN Prof. Dr. Sümer GÜLEZ Prof. Dr. Emrullah GÜNEY Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA Prof. Dr. Mustafa KURU Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU Prof. Dr. Latif KURT Prof. Dr. Meral AYDENİZÖZ ÖZKAYHAN Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Prof. Dr. Güner SÜMER Prof. Dr. Duran TARAKLI Prof. Dr. Levent TURAN Prof. Dr. Hakan YARDIMCI Prof. Dr. Sedat YERLİ Doç Dr. Dilek FERİDUN Doç. Dr. Lütfi NAZİK Doç. Dr. Seyit AYDIN Doç. Dr. Kenan PEKER Doç. Dr. Atilla YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK Yrd. Doç. Dr. Adnan SEMENDEROĞLU Yrd. Doç. Dr. Adnan ALDEMİR Yrd. Doç. Dr. Ceyhun GÖL Yrd. Doç. Dr. Hakan SERT Yrd. Doç. Dr. Ayşe MENTEŞ GÜRLER Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul GÜREŞÇİ Yrd. Doç. Dr. Özgül KELEŞ Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDDERRİSOĞLU Yrd. Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU Yrd. Doç. Dr. M. Ali TABUR Yrd. Doç. Dr. Nedim ÖZDEMİR Yrd. Doç. Dr.A. Selçuk ÖZEN Dr. Mehmet KARAKAŞ Dr. Çağatay DİKMEN Öğ. Gör. Hakan SERT Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER BAŞYAZI YEŞİL EKONOMİ..............................................................................................................1 Serap KANTARLI DOĞA EĞİTİMİ VE BAĞYURDU-OVACIK (İZMİR) BELDESİ’NİN BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİNİN DOĞA EĞİTİMİ AÇISINDAN KULLANILABİLİRLİĞİ..........................3 Eda YAZGAN Fatih GÖKLER Duygu SEYMAN Prof.Dr. Yusuf KUMLUTAŞ Prof.Dr. İsa GÖKLER Doç.Dr. Çetin ILGAZ DEMİRÖZÜ ADALI GÖL YÜZEN ADASI (GÜLNAR-MERSİN).......................................13 Prof. Dr. İhsan BULUT Uzm. Mehmet ZOR Uzm. Fatma ÖZDEMİR Arş. Gör. Çağlar ÇAKIR Protİst Çeşİtlİlİğİ ve Yayılışı ................................................................................23 Doç.Dr.Naciye Gülkız ŞENLER Yrd.Doç.Dr. İsmail YILDIZ Prof.Dr. Banur BOYNUKARA ATIK PİLLER.....................................................................................................................31 Arş.Gör.Dr. Mehmet KARAKAŞ Patara Bölgesi Caretta caretta izleme ve Ön Kapak Fotoğrafı : Aladağlar (Pozantı - ADANA) Prof.Dr. Lütfi NAZİK koruma projesi start aldı.....................................................................................37 Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4 Kızılay 06440 ANKARA Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91 Fax: (0.312) 417 95 52 E-posta: ttkder@ttkder.org.tr www.ttkder.org.tr KEÇİBOYNUZU PEKMEZİNİN YOĞURT ÜZERİNE OLAN ETKİSİ.....................................40 Öğr.Gör. Süleyman GÖKMEN Derğimiz Geri Dönüşümlü Kağıda Basılmaktadır. HABERLER................................................................................................................... 46 Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir. Hoşdere Caddesi 200/8 Çankaya / ANKARA Tel: 0 312 439 55 95 • Fax: 0 312 440 04 84 www.arkgrup.com Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA Basım Tarihi: 30.06.2012 Yapım: ARK GRUP Tabiat ve İnsan DOĞA EĞİTİMİ VE BAĞYURDU-OVACIK (İZMİR) BELDESİ’NİN BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİNİN DOĞA EĞİTİMİ AÇISINDAN KULLANILABİLİRLİĞİ NATURE EDUCATION AND TRAINING FOR THE EVALUATION OF NATURE BAĞYURDU-OVACIK REGION OF BIOLOGICAL DIVERSITY Eda YAZGAN, Fatih GÖKLER, Duygu SEYMAN Prof.Dr. Yusuf KUMLUTAŞ, Prof.Dr. İsa GÖKLER, Doç.Dr. Çetin ILGAZ Yüksek Lisans Öğrencisi Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Buca-İZMİR Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Tınaztepe-İZMİR 3 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Son yıllarda çevre sorunlarının artmasıyla doğa eğitimi programların bireylerin çevre ve doğa bilincine, tutumlarına ve davranışlarına önemli ölçüde etki ettiği tespit edilmiştir. Öğrencilerin doğada gözlemler yaparak ve gözlemlerini uzmanların rehberliğinde tartışarak doğayı tanımaları daha etkili ve kalıcı olmaktadır. Doğa eğitimi için zengin fauna ve flora türlerine sahip, farklı ekolojik özellikler gösteren alanlar seçilmelidir. In recent years with increasing of enviromental issues, nature education programs has been identified as a major impact on individuals’ concious of enviromental and nature,attitudes and behaviors.The students’ to observe in nature, and to discuss the observations with guidance of experts,to learn about nature ,is more effective and permanent. The areas, has a rich fauna and flora species, has different ecological characteristics should be selected for nature education . Bu çalışmada, “Bağyurdu - Ovacık (Kemalpaşa-İzmir) beldesinin doğa eğitimi projeleri açısından uygun olup olmadığı değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Doğa Eğitimi, İnformal Öğrenme Ortamları, Fauna ve Flora Çeşitliliği. In this study, nature education projects in terms of availability of “Bağyurdu - Ovacik (Kemalpasa-Izmir) Area were evaluated. Key Words: Nature Education, Informal Learning Environments, Diversity of Fauna and Flora. GİRİŞ Ç evre; canlıların içinde bulunduğu ve tüm hayatsal faaliyetlerini sürdürdüğü ortam yada koşullardır (Uzun, 2007). Türk Dil Kurumu sözlüğünde doğa; insan etkinliklerinin dışında kendi kendini sürekli yeniden üreten ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan, doğal kaynakları sağlayan ortam olarak tanımlanmaktadır. Denizlerin, okyanusların en derinlerinden atmosferin en üst seviyesine ve yerkabuğunun en derin katmanlarına kadar çevrenin sınırları olduğu ve bu sınırları canlı ve cansız etmenlerin özellikle insanların çok etkilediği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle çevre elemanlarının kavranmasını ve bilinçli kullanımı konularını içeren çevre ile ilgili eğitimler konusunda öğrenciler en etkili şekilde eğitilmelidir. Fakat yaşadığımız ortamda her canlı ve cansız unsurun, ekosistemlerdeki her bitki ve hayvanın doğal denge açısından bir görev ve işlevi olduğunu; doğadaki canlı ve cansız unsurlar arasında karşılıklı etkileşimin kaçınılmaz olduğunu ne anne-babalar, nede öğretmenler öğrencilere tam olarak kavratamamaktadır. Doğa içindeki unsurların işlevselliği ve önemini, gelişebilen düzenli ve örgütlü bir sistem olduğunu, çocuklara kavratmada büyük engellerle karşı karşıyayız. Bu nedenle, çocuklara öncelikle doğru bir doğa eğitimi verilerek çevrelerine karşı sorumlu davranışlar göstermeleri beklenmelidir. Bu nedenle öğrencilere bu 4 eğitimin kazandırılması için en etkili kullanılabilecek yöntemlerden bir tanesi doğada eğitim yöntemidir. Doğada eğitim yöntemi sayesinde öğrenciler, doğanın bir parçası olduklarının bilincini kavramaktadır. Öğrenciler gerçek dünyada algıladığı ve sürekli karşılaştığı çevre elemanlarını ve sorunlarını kavrayarak bu sorunlarla başa çıkabilmenin yollarını sistemli bir şekilde düşünebilmekte ve üzerlerine düşen görevlerin farkına vararak, çevre konularında daha bilinçli ve dikkatli tutumlar geliştirmektedir. Öğrencilerde sağlıklı bir çevre bilinci de gelişmektedir. Doğa eğitimi denildiğinde birçok insan öncelikle formal anlamdaki eğitimi algılayarak, isteksiz davranmaktadır. Oysaki doğa eğitimleri adından da anlaşılacağı üzere doğada yapılan eğitimlerdir. Doğa eğitimlerinin de kendilerine göre belirli kuralları, izledikleri programları vardır, fakat hiçbir çocuğu, öğretmen, eğitimci ya da anne-babayı korkutmamalıdır. Çocuklara verilecek olan doğa eğitimi kısa bir göl yürüyüşünde, bir orman gezisinde bile gerçekleştirilebilir. Bu eğitim sırasında informal öğrenme ortamlarının kullanılması ile çocuklar yürüyüş yaparken bile sıkılmadan etkili bir şekilde öğrenme gerçekleştirirler ve anlaşılması zor olan konuları gözlem sonucunda kolayca öğrenmesi sağlanır ve kalıcı bir öğrenme gerçekleşir. Tabiat ve İnsan Türkiye’de doğa eğitimi için koruma alanları, milli parklar, zengin fauna ve flora türlerine sahip çeşitli alanlar seçilmektedir. Bu çalışmalar belirli kurumlar tarafından projeler ile desteklenmektedir. Bu metodun ülkemizde çok etkili olduğu saptanmış ve giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Doğa eğitimi için uygulama alanı tespit edilirken çocukların maksimum öğrenmeleri sağlanabilecek alanlar seçilmektedir. Birçok türü gözlemleyebilecekleri, farklı özelliklere sahip olup bu özelliklerin öğrencilerde kalıcı davranış değişikliği sağlanması açısından önemli olması gibi özellikleri olması gerekmektedir. Ovacık Bölgesi’nin sahip olduğu coğrafik konumu, iklimi ve biyolojik zenginliklerinden dolayı doğa eğitimi için değerlendirilmesi gereken bir belde olduğu kanısındayız. MATERYAL METOT Ovacık (İzmir) Beldesi’nin biyolojik çeşitliliğini belirlemek üzere konusunda uzman bilim insanları ile Nisan-Mayıs 2011 de farklı istasyonlarda ekskürsiyonlar düzenlenmiştir. Rastlanan örnekler fotoğraflanmış, toplanan canlı örnekler teraryumda eğitim esnasında kullanılmak üzere bir süre beslenmiş, eğitiminin tamamlanmasından sonra alındıkları ortama tekrar bırakılmıştır. 4-6 Haziran 2011 tarihleri arasında Özel Martı Okulları 9. sınıf öğrencileri 3 günlük kamp yapılarak pilot bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Belirlenen gözlem istasyonlarına doğa yürüyüşü yapılmıştır. Sonraki günlerde daha detaylı gözlem yapacakları doğa seansları gerçekleştirilerek öğrencilerin ortamdaki biyolojik çeşitlilik ve önemi hakkında bilgiler edinmesi sağlanmıştır. Doğa yürüyüşleri esnasında dürbün ile kelebek ve kuş gibi canlılar gözlenmiş, el kitapları ile teşhis edilmeye çalışılmıştır (Davidson ve ark., 2010). Uygun taşlar kaldırılarak altında bulunan sürüngenler eldiven yardımı ile toplanarak bez torba veya kavanozlara konularak daha detaylı incelemek üzere kamp bölgesine taşınmıştır. Türkiye Amfibi ve Sürüngenleri (Baran, 2005) el kitabı ile türler öğrenciler tarafından teşhis edilmeye çalışılmıştır. Tübitak popüler bilim kitaplarından Doğa Yabani Çiçekler türleri tanıtma ve anlatmada kullanılmıştır (Khan and Rogers, 2010). Yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilen türler listelenmiştir. Araştırma Uygulama Yerinin Konumu ve Özellikleri; Ovacık (İzmir) beldesinin rakımı 825 metre olup, 38,34267° enlemi; 27,68297° boylamı arasında yer almaktadır (Şekil 1). Şekil 1. Ovacık bölgesinin konumu 5 Tabiat ve İnsan BULGULAR Araştırma, inceleme ve gözlemler İzmir ili Kemalpaşa ilçesi sınırları içerisinde bulunan Ovacık bölgesi ve çevresinde gerçekleştirilmiştir. Gözlemler Şekil 2 de belirlenen treking güzergâhı üzerinde yapılmıştır. li eder. Özellikle önemli orman ağaçlarımızdan olan Pinus brutia (kızılçam) sıcaklığın 0° C altına düştüğü yerlerde iyi gelişme gösterememekte, minimum sıcaklığın -15° C düştüğü yerlerde ise ortamdan çekilmektedir (Atalay ve ark., 1998). Ovacık depresyonu tabanından çekilen kızılçamların yerini ise daha düşük sıcaklıklarda (-30° C ye kadar) yetişme imkânı bulan Pinus nigra (karaçam) almaktadır. Farklı yükseklikte beklenen bitki türleri, alçak bölgelerde daha yüksek bölgelerinde olması gereken karaçam gözlenirken, yüksek bölgelerinde ise alçak bölgelerde gözlemlenmesi beklenen kızılçam olduğu görülür. Ovacık, doğa eğitiminde iklim terslenmesinin izah edilebileceği ender alanlardan biridir. Şekil 2. Ovacık bölgesi traking yolları Yapılan incelemeler sonucunda elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir. Bölgenin en önemli özelliklerinden biri iklim terselmesidir. Ovacık bölgesi yeri ve özelliği bakımından farklı bir durumdadır. İklim terselmesi (inversion) denilen olay gözlemlenmektedir. Yani normal bir düzenin veya beklenen normal bir dizinin ters yüz olması durumu söz konusudur (Atalay, 2004). Sıcaklığın düşmesi ve yerine göre yağışın artması, dağların yüksek kesimlerinde, yarı nemli-nemli bir dağ iklimi hüküm sürmesine neden olur. Özellikle kış geceleri açık ve rüzgârsız gökyüzü koşullarında yüksek yerlerde, aşırı soğuma sonucunda ağırlaşan hava kütlesi, çukur alanlarda birikir. Bu nedenle çukur alanlardaki hava, çevredeki yüksek yerlere göre daha soğuk olur bu coğrafi olaya sıcaklık terselmesi ya da inversiyon denir (Atalay, 2010). Sıcaklık terselmesi nedeniyle araştırma alanında en düşük sıcaklıklar çevredeki dağların yüksek noktalarında değil Ovacık çukurunda görülür. Çevresine göre daha soğuk olan bu yerlerde don olayına daha sık rastlanır onun için bu çukurluklara don çukuru da denmektedir. Sıcaklık terselmesi sebebiyle Ovacık’ın (800 metre) sıcaklığı (-15° C den aşağıya) çevresine göre fazlaca düşer. Bu durum bitki örtüsünün dağılışıyla kendini açıkça bel- 6 Floristik Bulgular Araştırma bölgesinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda yayılış gösterdiği belirlenen Bryophyta divizyosuna bağlı ciğerotu ve karayosunu türleri aşağıda verilmiştir: Ciğerotları: Targionia hypophylla, Plagiochasma rupestre, Reboulia hemisphaerica, Conocephalum conicum, Lunularia cruciata, Corsinia coriandrina, Metzgeria furcata, Pellia endiviifolia, Fossombronia pusilla, Porella platyphylla, Frullania dilatata (Gökler, 1992). Resim 1: Plagiochasma rupestre Tabiat ve İnsan Tohumlu bitkilerin yer aldığı Spermatophyta divizyosu ‘‘Açık Tohumlu Bitkiler’’ (Gymnospermae) ve ‘‘Kapalı Tohumlu Bitkiler’’ (Angiospermae) olmak üzere iki ana alt bölüme ayrılmaktadır. Bölgede yayılış gösterdiği belirlenen açık tohumlu (Gymnospermae) bitki türleri aşağıda verilmiştir: Cupressus sempervirens (Kara Selvi), Pinus brutia (Kızılçam), Pinus nigra (Karaçam) ve Juniperus oxycedrus (Katran ağacı) (Mamıkoğlu, 2010). Kapalı tohumlu (Angiospermae) bitki türleri olarak araştırma alanında sıkça karşılaşılan örnekler aşağıda listelenmiştir (Resim 4-6). Resim 2: Lunularia cruciata Karayosunları: Fissidens bryoides, Ceratodon purpureus, Tortula muralis, Tortula princeps, Barbula convoluta, Barbula cylindirica, Tortella tortuosa, Grimmia laevigata, Grimmia ovalis, Grimmia pulvinata, Funaria hygrometrica, Bryum caespiticium, Bryum capillare, Hypnum cupressiforme (Kürschner ve ark., 2007). Papaver rhoeas (Gelincik), Campanula teucrioides, Campanula lyrata (Çan çiçeği), Briza maxima (Zenbil otu), Trifolium stellatum (Yıldızsı üçgül), Rumex acetosella (Kuzukulağı), Siderites tmolea (Dağ çayı), Lathyrus sylvestris (Burçak), Lathyrus aphaca (Sarı burçak), Geranium dissectum (Turna gagası), Erodium malacoides (Dön baba), Malva sylvestris (Ebegümeci), Cercis siliquastrum (Erguvan), Muscari neglectum (Misksoğanı), Pteridophyta divizyosunda yer alan aşağıdaki 4 eğrelti türünün araştırma bölgesinde yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Bu eğrelti türleri; Adiantum capillusveneris (Venüs saçı), Asplenium trichomanes, Ceterach dofficinarum ve Polypodium australe’(Şekil 3) dir (Ketenoğlu, O. ve ark. 2010). Şekil 3: Polypodium australe Resim 4: Papaver rhoeas (Gelincik) 7 Tabiat ve İnsan Hypericum perforatum (Binbir delik otu, Kantaron), Laurus nobilis (Defne), Cistus creticus (Girit ladeni), Cistus parviflorus (Küçük çiçekli laden), Sarcopoterium spinosum (Abdestbozan), Lavandula stoechas (Lavanta), Origanum onites (İzmir kekiği), Salvia fruticosa (Adaçayı), Rubus canescens (Böğürtlen), Verbascum lasianthum (Sığırkuyruğu), Anthemis dipsacea (Papatya), Ophrys lutea (Sarı salep), Mentha pulegium (Nane), Cyclamen persicum (Sıklamen), Asphodelus aestivus (Çiriş otu), Ranunculus ficaria (Düğün çiçeği), Resim 5: Cercis siliquastrum (Erguvan) Resim 7: Cistus creticus (Girit ladeni) Resim 6: Muscari neglectum (Misksoğanı) 8 Resim 8: Anthemis dipsacea (Papatya) Tabiat ve İnsan Resim 11: Platanus orientalis (Doğu çınarı) Resim 9: Ranunculus ficaria (Düğün çiçeği) Urtica pilulifera, Urtica dioica (Isırgan), Avena barbata (Yabani yulaf ), Arbutus andrachne (Sandal), Arbutus unedo (Kocayemiş), Quercus infectoria (Mazı meşesi), Quercus coccifera (Kermes meşesi), Quercus cerris (Saçlı meşe), Salix alba (Ak söğüt), Platanus orientalis (Doğu çınarı), Castanea sativa (Kestane), Olea europaea (Zeytin), Nerium oleander (Zakkum), Styrax officinalis (Ayı findığı), Vitex angus-castus (Hayıt), Taraxacum serotinum (Karahindiba), Sonchus asper (Helvacı otu), Ornithogalum nutans (Tükrükotu), Centaurea aphrodisea, Spartium junceum (Katırtırnağı), Pistacia terebinthus (Menengiç), Resim 10: Arbutus unedo (Kocayemiş) Resim 12: Ornithogalum nutans (Tükrükotu) Phillyrea latifolia (Büyük yapraklı akçakesme), Genista anatolica (Anadolu katırtırnağı), Ficus carica (Yabani incir), Vitis vinifera (Yabani asma), Cerasus avium (Kiraz), Juglans regia (Ceviz), Myrtus communis (Mersin), Sedum samium (Taşkıran), Centaurea cyanus (Peygamber çiçeği), Prunus cocomilia (Yabani erik) Resim 7-15 (Mamıkoğlu, 2010). Resim 13: Sedum samium (Taşkıran) 9 Tabiat ve İnsan Resim 14: Centaurea cyanus (Peygamber çiçeği) Resim 15 Blanus strauchi Resim 15: Prunus cocomilia (Yabani erik) Resim 16 Lacerta trilineata FAUNA BULGULARI Kuyruksuz kurbağalar Gece Kurbağası (Bufo viridis), ağaç Kurbağası (Hyla arborea), Ova Kurbağası (Pelophylax ridibundus) Kaplumbağalar Tosbağa (Testudo graeca) Kertenkeleler Dikenli Keler (Laudakia stellio), Kör Kertenkele (Blanus strauchi) (Resim 15), Oluklu Kertenkele (Pseudopus apodus), İnce Parmaklı Keler (Cyrtopodion kotschyi), Geniş Parmaklı Keler (Hemidactylus turcicus), Anadolu Kertenkelesi (Anatololacerta anatolica), İri Yeşil Kertenkele (Lacerta trilineata) (Resim 16), Tarla Kertenkelesi (Ophisops elegans) (Resim 17), İnce Kertenkele (Ablepharus kitaibellii), Tıknaz Kertenkele (Trachylepis aurata) 10 Resim 17 Ohpisops elegans YILANLAR Uysal Yılan (Eirenis modestus), Kedi Gözlü Yılan (Telescopus fallax) (Resim 18), Kör Yılan (Typhlops vermicularis), Şeritli Engerek (Montivipera xanthina) Tabiat ve İnsan (Spalax leucodon), Orman Faresi (Dryomys nitedula), Ev Sıçanı (Rattus rattus ), Ev Faresi (Mus musculus), Çakal (Canis aurens ), Tilki (Vulpes vulpes), Gelincik (Mustela nivalis), Ağaç Sansarı (Martes martes ), Porsuk (Meles meles), Yaban Domuzu (Sus scrofa) SONUÇ Resim 18. Telescopus fallax (Kedi Gözlü Yılan) Avifauna Kınalı Keklik (Alectoris chukar), Bıldırcın (Coturix coturix), Çulluk (Scolopax rusticola ), Kukumar (Athene noctua ), Atmaca (Accipiter nisus), Şahin (Buteo buteo), Kerkenez ( Falco tinnunculus ), Guguk Kuşu (Cuculus canorus ), Kaya Güvercini (Columba livia ),Tahtalı (Columba palumbus ), Kumru (Streptolia decaocto ), Üveyik (Streptolia turtur), Çoban Aldatan (Caprimulgus europaeus), Arıkuşu (Merops apiaster ), İbibik (Upupa epops ), Suriye Alaca Ağaç Kakanı ( Dendrocopos syniacus ), Tepeli Toygar (Galenida Cristata ), Tarla Kuşu (Alauda Arvensis ), Kır Kırlangıcı (Hirundo rustica), Ak Kuyruksallayan (Motacilla alba), Kızılgerdan ( Erithacus rubecula ), Karatavuk (Turdus merula ), Ardıç Kuşu (Turdus pilaris), Sarı Asma (Oriolus oriolus), Kestane Kargası (Garrulus glandarius ), Kuzgun ( Corvus corax), Sığırcık ( Sturnus vulgaris ), Serçe ( Passer domesticus ), İspinoz (Fringilla coelebs ), Saka (Carduelis carduelis), Büyük Baştankara (Parus major), Kiraz Kuşu (Emberiza hortulana), Tarla Çintesi (Miliaria calandra) Memeli Faunası Kirpi (Erinaceus concolor), Sivriburunlu Bataklık Faresi (Neomys anomalus), Etrüsk Sivri Faresi (Suncus etruscus), Kör köstebek (Talpa levantis), Küçük Nal Burunlu Yarasa (Rhinolophus hipposideros), Nal Burun (Rhinolophus blasii), Kirpikli Yarasa (Myotis emarginatus), Cüce Yarasa ( Pipistrellus pipistrellus ), Yabani tavşan (Lepus auropaeus), Sincap (Sciurus vulgaris ), Kör Fare Eğitim öncesinde öğrencilerle yapılan görüşmelerde öğrenciler heyecanlı olduklarını, fakat eğitim yerine tatil olmasını dilediklerini belirtmişlerdi. Doğada eğitim metoduyla etkinliklerin düzenlendiği çevre eğitimi çalışmasında öğrenciler ile yapılan görüşmeler sonucunda öğrenciler bu çalışmadan çok memnun kaldıklarını ve bu tarz çalışmalara tekrar katılmak istediklerini belirttiler. Eğitimin bu şekilde informal eğitim ortamlarında gerçekleştirilmesi sayesinde sıkılmadan kolayca öğrendiklerini ve öğrenirken eğlendiklerini söylediler. Kamp sonrasında yapılan uygulamalar ve testlerde de anlamlı farklılıklar gözlemlendi ve eğitimin öğrencilerde olumlu yönde etkiler bıraktığı saptandı. Son yıllarda çevre sorunlarının artmasıyla doğa eğitimleri önem kazanmıştır. İnformal ortamlarda verilen eğitim formal öğrenmelerden daha etkili ve kalıcıdır. Bu nedenle bilginin birçok farklı canlı türü olan ülkemizde formal eğitim metotları yerine informal eğitim metotları ile verilmesi konusu, öğrencilerin etkili öğrenmeleri için çok önemli bir husustur. Doğada yapılan bilim kamplarında, çocukların doğada gözlemler yaparak ve gözlemlerini uzmanların rehberliğinde tartışarak doğayı tanımaları sağlanmaktadır. Önceden hazırlanan gözlem istasyonlarında amaçlı gözlemler yapılarak ilerlenen doğa yürüyüşü ile başlayan programda sonraki günlerde çocukların daha detaylı gözlem yapacakları doğa seansları yapılarak öğrencilerin ortamdaki biyolojik çeşitlilik ve önemi hakkında bilgiler edinmesi sağlanabilir. Bu çalışmada, Ovacık Bölgesi’nin fauna ve florasına ait türler belirlenmiştir. Ovacık Bölgesi coğrafik konumu nedeniyle doğa eğitiminin gerçekleştirilmesi 11 Tabiat ve İnsan açısından çok verimli bir alandır. Öğrencilere doğa gözlemlerinde karınca, kelebek, kuş, kurbağa, sincap gibi hayvanlara, karaçam, köknar gibi bitkilere ve doğadaki cansız varlıklara dikkat çekmek için çeşitli aktiviteler düzenlenebilir. Ayrıca, çocukların biyolojik çeşitlilik konularını zevkli bir yolla öğrenmeleri için doğa oyunları oynanabilir. Böylece çocukların biyolojik çeşitlilik, besin zinciri, ekoloji gibi terimleri öğrenmeleri ve daha bilinçli olmaları, tüm bunların arasında etkileşim olduğu bilincine varmaları, insanların doğaya olumlu ve olumsuz etkide bulunduğunu, bu etkilerin sürdürülebilir yaşam için önemini anlamalarını sağlanmak, amaçlanmaktadır. Ve çalışma ile çocukların doğa algılarının genişlemesi ve derinleşmesi amaçlanmaktadır. Çocukların doğa ile ilgili sahip oldukları kavramlar bu süreçler yoluyla daha da ilişkilendirilecektir. DAVIDSON, S., COURTAULD , S. ve DAVIES, K. (2010). Doğa Kuş Gözlem. Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 332. Gökler, İ. (1992): Batı Anadolu Ciğer Otları Üzerine Bir Araştırma, Turkish Journal of Botany, 16:1-8. Ketenoğlu, O.; Tug, G.N., Bingöl, U.Geven, F., Kurt, L.; Güney, K. (2010): Synopsis of syntaxonomy of Turkish forests, Journal of Environmental Biology, 31:71-80 KHAN, S., ROGERS, K. (2010). Doğa Yabani Çiçekler. Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 341. KAYNAKLAR Kürschner H. ,Parolly G. ,Erdağ A. ,Eren Ö.(2007): Synanthropic bryophyte communities new to western Turkey - syntaxonomy, synecology and life syndromes ,Nova Hedwigia ,84 ,459-478. ,2007 . Atalay, İ. Doğa Bilimleri Sözlüğü,2004,Dokuz Eylül Üniversitesi,435.s Mamıkoğlu, N.G. (2010): Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları, NTV yayınları ISBN:6055813499 ATALAY, İ.; SEZER, L.İ.; ÇUKUR, H.(1998): Kızılçam (Pinus brutia) Ormanlarının Ekolojik Özellikleri ve Tohum Nakli Açısından Bölgelere Ayrılması, Ege Üniversitesi Basımevi-İzmir. Uzun, N. (2007): Ortaöğretim Öğrencilerinin Çevreye Yönelik Bilgi Ve Tutumları Üzerine Bir Çalışma, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara,19-21.s Eğitim esnasından bir görüntü 12 BARAN, İ. (2005): Türkiye Amfibi ve Sürüngenleri, Tübitak Popüler Bilim Kitapları 207, Başvuru Kitaplığı 21, ISBN 975-403-356-0 Tabiat ve İnsan DEMİRÖZÜ ADALI GÖL YÜZEN ADASI (GÜLNAR-MERSİN) Prof. Dr. İhsan BULUT Uzm. Mehmet ZOR, Uzm. Fatma ÖZDEMİR, Arş. Gör. Çağlar ÇAKIR Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Dokuz Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler EnstitüsüCoğrafya Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi 13 Tabiat ve İnsan GİRİŞ Y üzen ada kavramıyla ilgili gerek terminolojik, gerekse bilimsel anlamda yeterli kaynağın olmadığı ülkemizde, araştırmalarımızın (Girgin ve Bulut; 2001,43-48: Girgin ve Bulut; 2002, 184-194: Duzer; ,2001, 2004, ve 2006: 13-35) akabinde çok sayıda yüzen adanın olduğunun anlaşılması ve ilginin bu konuya yoğunlaşması da ülkemiz coğrafyası açısından son dönemdeki memnuniyet verici bilimsel gelişmelerdir (Bulut, Zaman, Kopar ve Artvinli, 2008, 133-153 ve Bulut, Kopar, Zaman; 2009). Bu çalışmalara Çorum, Denizli ve Rize ilindeki çalışmalar da eklenmiştir (Bulut ve Girgin; 2010: 3-10, Bulut ve Kantürk; 2010: 8892, Bulut ve Hadimli; 2010: 92-101; Bulut ve Akbulut, 2010, 9-24). Kuşkusuz akademisyen coğrafyacılardan sayıca çok ve ülke geneline daha eşit bir şekilde dağılmış coğrafya öğretmeni meslektaşlarımızın yüzen adalar konusunda daha geniş gözlem ve araştırma imkânlarına sahip olduğu gerçeği ve görev yaptıkları yörelerin gerçek coğrafi özellikleri ile yeni coğrafi bilgilere ulaşmada esas kaynaklarımız oldukları gerçeği yadsınamaz. Bu konuda yerel nüfusun da bilgilendir- meleri yüzen ada ve ilgi çekici yeni çalışma konularının ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Yüzen ada bulunan doğal göllerin derinliğinin 9-10 m.yipek geçmediği bilinmesine rağmen adaların kalınlıkları yer yer 80-100 cm.ye yaklaşmaktadır. Adaları oluşturan kütlelerin kesitleri incelendiğinde gelişme aşamaları açısından üç tip ayırt edilebilir. Bunlar başlangıç, gelişme ve tamamlanma safhasındaki yüzen adalar şeklindedir. Gelişmenin başı ve erken dönemlerinde ise bitkisel maddenin yoğunluğu, kütlenin inceliği, toprak yani inorganik maddelerin azlığı dikkat çekmektedir.Bu durum ada oluşumunun henüz gelişme aşamasında olduğunu göstermektedir. Gelişen adalarda kütlenin kalınlığı artarken, adayı oluşturan yapıda kil, mil ve toprak oranı yükselmektedir. Ada gelişimin son safhasını ise göl yüzeyine kaplayacak şekilde yüzen kütlenin büyümesi ve örtü kalınlığının artması oluşturur. Artık yörede göl ve ada özelliğinden çok turbalıktan söz etmek gerekir(Tablo 1). Bu anlamda ülkemizdeki yüzen adaları inceleyecek olursak aşağıdaki tablo ve sınıflama ortaya çıkacaktır. Tablo 1. Türkiye’deki yüzen adaların oluşum aşamaları itibariyle sınıflandırılması Gelişme safhası Grubu Başlangıç(ilk) Adalar Kalınlık lar (cm) Arsiyan 50-60 2529 Alpin çayırlar Büyük Göl 60-70 2385 Alpin çayır Saklıgöl 60-70 1000 Çalılık Akdeniz Göllü Mezra 30-40 1700 Orman, alpin çayır 60-70-100 1350 maki Solhan 80-100 1355 meşelik Ürük, 60-70 1700 Antropojen step Gölbel 120-150 1340 orman Sülük Gölü-Olur 100-120 1600 Orman, antrojen step Yaylayanı 150-200 1530 Orman, alpin çayır Göndüren 120-150 1176 Step, çalılık Ladik 200-300 870 Meşe, çam Çat Barajı 300-400 1400 step Demirözü(Gülnar) Gelişme(orta) Tamamlanma(son) Karmaşık 14 Yükseltisi(m) Vejetasyon Tabiat ve İnsan I. Konum Özellikleri Gülnar İlçesi Demirözü Köyü’ndeki Adalı Göl bu köy ile Konur Köyü Göl yaylası arasında sınırı oluşturmaktadır(Şekil 1 ve 2, Fotoğraf 1 ). Su seviyesi yükseldiğinde bu gölle birleşen Uzun Göl(Karagöl) Konur köyü arazisi içerisinde kalmaktadır. Bu göllerden basık bir uvala sırtı ile ayrılan Aygır Gölü ise Demirözü(Hortu) Köyü yerleşmesinin bitişiğindedir. Adalı göl 1350 m. yükseltide, yaklaşık 4-5 da. bir alana sahiptir. 36˚ 23’ 50.23” – 33˚ 13’ 49.25” doğu, 36˚ 23’ 50.65” - 33˚ 13’ 51.16” koordinatlarına sahiptir. Adalı göl doğu batı yönünde 110 m, kuzey güney yönünde de 40 m. ölçülerinde 4,4 da. lık bir alana sahiptir. Göl içerisindeki yüzen ada yöredeki adıyla gezen ada ise 32x16 m. boyutlarında yaklaşık 500 m² yüzölçümündedir. 1340 m. 8-10 m. derinlik. Adayı oluşturan kütle 60-70 cm kalınlığındadır. Gölün bulunduğu sahada ise gövde çapı 1-1,5 cm, boyu 4 m ye yaklaşan adi kamış (Thypa) türlerinden olan Piragmitesaustralis sp., yer almaktadır. Tohumları kuşlar için önemli bir besin kaynağı olan kamışların herhangi bir kullanım alanı bulunmamaktadır. Şekil 2. Demirözü Köyü ve Göllerin Uydu Görüntüsü(Google Earth’den) Uzungöl (Karagöl) doğu-batı yönünde 260 m. ve kuzey-güney yönünde 160 m, yükseltisi 1340 m olan gölün alanı 40 da kadardır. Aygır(Köy) gölü kuzey-güney uzanımı 230 m. ve doğu-batı uzanımı 140 m. ölçülerinde ve yaklaşık 30 da kadardır. Bu göl 1330 m. yüksekliğindedir. Fotoğraf 1. Göller bahar aylarında birbiriyle bağlantılı olup yaz aylarında ayrılmaktadır. II. Doğal Çevre Özellikleri Şekil 1. Ilısu Şelalesinin Konum Haritası Adalı Göl’ün lokasyon haritası Gülnar ve çevresi ile Demirözü Köyü arazileri Taşaeli Yarımadası ve Taşeli Platosu’nun doğu kesimlerine düşmektedir. Bu kesimde plato Göksu Irmağına karışan derelerce yarılmış, plato görüntüsü bozulmuştur. Adalı göl ve diğer göller ile çevreleri yer yer yükseltileri 1300-1450 m. arasında değişen basık tepelere yer vermektedir. Nitekim göllerin kuzeyinde Kumlutepe 1403 m, doğusunda Saravdal Tepe 1398, güneyinde Akyar Tepe 1312 m. ve batısında ise Kaşoluk Tepe 1440 m yükseltilere sahiptir. Yükselti kuzeyden 15 Tabiat ve İnsan güneye doğru azalırken göllerin olduğu kesimde 1350 m. civarındadır (Şekil 3, Fotoğraf 2). Litolojik yapıda kalker ana kaya ve marnlı killi seriler (fasiyesler) egemen olup killi zeminler kalker kayaçlara kaide seviyesi teşkil edip, dolin, uvala ve polyelerin oluşumuna sebep olmuştur. Bu uvala tabanlarının birçoğunda sığ göller teşekkül etmiştir. Yüzen ada da bu göllerden biri üzerinde gelişen kamışlıklar arasında teşekkül etmiştir. Bitki örtüsü maki formasyonun açılmasıyla oluşmuş antropojen step ile yer yer kızılçam, katran ardıcı birliklerinin oluşturduğu orman bakiyelerinden ibarettir. Göllerin kıyılarında ve sığ kesimlerimlerindegeniş yapraklı su kamışı (Typalatifolia) ve sazlar da eşlik eder.Bu familyanın kamış dendiğinde ilk akla gelen, en yaygın türü Kuzey Kutbu’ndan tropik bölgelere kadar bütün sulak yerlerde, dere ve göl kıyılarında kendiliğinden yetişen adi kamıştır (Phragmitesaustralis ya da Arundophragmites). Ayrıca ormanın ortadan kaldırıldığı kesimlerde, abdest bozan ve diğer Akdeniz çalı türleri yaygındır. Şekil 3. Adalı Göl ve Demirözü çevresinin topografya haritası 16 III. Beşeri Çevre Özellikleri Adalı Göl ve çevresi iklim şartlarının elverişliliği, yükselti şartlarının uygunluğu, eğim durumunun azlığı, toprak dağılımı ve oluşumunun azlığı nedeniyle az nüfuslu, yerleşme yoğunluğu az, buna karşılık ekonomik faaliyetlerin yoğun olduğu bir beşeri görünüme sahiptir. İklim bu bölgede her çeşit ürünün yetişmesine imkân vermektedir. Ancak toprak oluşumu uvala ve polye tabanlarıyla sınırlıdır. Bu jeomorfolojik şekiller Akdeniz Bölgesi plato ve yaylalarıyla yüksek kesimlerinde, yerleşme ve ekonomik faaliyetlerin dağılışını da ortaya koymaktadır. Gerek yöredeki köy gerekse yayla yerleşmelerini oluşturan konutlar genellikle taş duvarlı olup, düz damlı çatılara sahiptir. Beşeri(kültürel) görünümler, arazi yolları, meyve bahçeleri ve üzüm bağları ile buğday tarlaları, seralar, hayvan sulakları, hayvan yatakları(keçi damları) ve otlatma alanlarından ibarettir. Göl ve yüzen adalar ile ilgili en ufak bir bilginin ve bilgilendirmenin olmadığı yörede herhangi bir beşeri çevre düzenlemesi, korunması, tanıtımı ve diğer çabalara rastlamak mümkün değildir. Bu dokunulmamışlığın dezavantaj olmayıp, avantaj olduğu yaklaşımı ile göl alanının bugüne kadar kendiliğinden korunmuşluğunu ve mevcut durumu tespit edilerek alınacak önlemlerle gelecek nesillere aktarılabilecek doğal bir miras olarak saklanması imkânı bulunmaktadır. Ancak göl ekosistemleri yerleşme atıkları, tarımsal faaliyetlerde kullanılan gübre ve ilaçların etkisiyle bozulabilecek konuma sahiptir. Önerilerimiz bu noktada tanıtımın sağlanması, kolay ulaşım imkânının oluşturulmasıyla birlikte mutlak korumanın ve dokunmadan izlemenin sağlanmasından ibarettir. Çünkü yöre doğal bir habitat olup, pek çok nadir sürüngene, kuş türüne(akbalıkçıl, ördek, turna v.s), sucul bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bu anlamda Ramsar sözleşmesi hükümlerince önemli bir kuş üreme, beslenme ve barınma alanı olarak da değerlendirilmesi gereklidir. Tabiat ve İnsan IV. Yüzen Adaların Oluşumu Çeşitli derinliklere sahip göllerin yüzeyinde adeta bir sal gibi hareket eden bloklara “yüzen ada” (Floatingisland) denilmektedir. Yöreden yöreye değişmekle birlikte bu gibi oluşumların farklı isimlerle bilindiği bir gerçektir. Yüzen adalara verilen yersel isimlerin başında; hopal, hopa, kopuk, gezen ada, saz ada, sazak gelmektedir (Girgin-Bulut, 2003: 189). Demirözü köyü sakinleri yüzen adaya giden ada demektedir. Yüzen blok, bataklık ve göllerin kenarlarındaki çayır ya da kamış gibi kazık köklü bitkilerin oluşturduğu kök kafeslerin içinin zamanla kum, kil, mil veya diğer organik unsurlar tarafından doldurulmasıyla oluş- muştur (Şekil.4, Fotoğraf 104). Oluşum göl yüzeyi kapanıncaya kadar devam etmektedir. Yüzen ada oluşumunun erken safhasında ada veya adalar küçük, gelişme aşamasında ada göl oranı nispeten dengede iken oluşumun ilerlemiş safhasında göl yüzeyi kısmen hatta tamamen adalarca kapanabilmektedir. Bu bakımdan Bu ada genç adalar grubuna girmektedir. Çünkü gölün ada dışındaki kesimlerindeki kamışlıkların göl tabanı ile bağlantısı bulunmaktadır. Kuşkusuz bu kamışlarında zamanla sıkılaşarak kütle oluşturması ve yüzen ada olması ihtimali bulunmaktadır. Ancak Aygır gölünde olduğu gibi göldeki kamışları sökmek ve kesmek suretiyle gölü temizleme çabaları bu oluşumu engellemektedir. Fotoğraf 2. Adalı göl Konur ve Demirözü Köyü arazilerinde yer almaktadır. Su seviyesi yükseldiğinde bu göle birleşen Uzun ya da Karagöl olarak bilinen göl ise Konur Köyü arazisi içerisindedir. Yüzen ada genelde dairesel ya da oval formlu bloğun yüzmesi oluşumun ilerleyen safhalarında ana gövdeden kopması ve serbest kalmasıyla gerçekleşmektedir. Yüzen bloğun % 45-50’si hatta % 60–70’i organik, geriye kalan bölümü ise anorganik unsurlarca oluşturulduğu için hafiftir. Suda kolaylıkla asılı kalabilmektedir. Üzerindeki bitki örtüsü rüzgârda yelken görevi görmekte ve rüzgâr yönüne göre bloğu sürüklemektedir. Göl içinde sürekli olarak hareket halinde olan blok zamanla kıyıya ulaşmakta, şiddetli rüzgârlı ha- valarda adeta kıyıya çarpmaktadır. Bu çarpma yüzünden bütün blokların kenarları kütleşmiştir. Blokların üzerindeki bitkilerin insanlar tarafından biçilmesi blok hareketi için önemli bir sorundur. Ayrıca blokların üzerine çıkılması ve toprağın çiğnenmesi bitki örtüsüne zarar vermektedir. Yüzen bloğun en iyi hareket imkânı bulduğu yerler genellikle gölün derin kesimleridir. Su seviyesinin azalması durumunda kazık kökler zemine sürtündüğü için ivmeyi düşüren etkiler yapmaktadır. Bazen de 17 Tabiat ve İnsan adaların üzerindeki bitkilerin kökleri kurak dönemlerde veya suyun beşeri müdahalelerle azaltıldığı durumda zemine kök salmakta ve hareketi durabilmektedir. V. Adalı Göl Yüzen Adası Burada bulunan göl ve yüzen ada iyi bilinmesine rağmen yeterince yoğun ilgi çekmemektedir. Bunun Özellik Gölün çevresi yaklaşık KD-GB doğrultusunda uzunluğu Tablo 2.DemirözüAdalı Gölü ve yüzen adasına ilişkin morfometrik ölçümler. Boyutlar 300 m 40 m E-W uzunluğu 110 m Derinlik 8-10 m Bağımsız ada sayısı 1 Yüzen ada grubu (kıyı ile bağlantılı) 2 Adanın boyu 32 m Adanın eni 16 m Adanın alanı 500 m2 Gölün yüzölçümü (bataklık alan hariç) 2000 m² Bataklık dâhil göl sahası 6000 m² Adaların kütle kalınlığı Şekil 4. Göl ve yüzen adanın ilişkisini gösteren kesiti. 18 iki nedeni vardır. Birincisi yüzen ada gerçeğinin ve öneminin bilinmeyişidir. İkincisi ise yüzen adaların tanıtımıyla ilgili herhangi bir çaba sarf edilmemiştir. Buna rağmen köy sakinlerinin gayretleri ile kısmen tanıtılmaya çalışılmaktadır. Göl ve yüzen adaya ilişkin tarafımızdan yapılan ölçüm sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir( Tablo 2). 80-100cm Tabiat ve İnsan Yukarıdaki tablo ve şekillerin incelenmesinde de anlaşılabileceği gibi birbirine yakın üç göl içerisinde geniş sazlıklar bulunmaktadır. Ancak bunlardan Aygır Gölü sazlıklardan temizlenmiştir. Konur Köyüne ait olan Uzun veya Karagöl ise göllerin en büyüğüdür. Geniş sazlık ve kamışlıklara sahiptir. Yüzen adanın bulunduğu göl ise Adalı göl olup göllerin en küçüğü fakat kamışlarla kapatılmış durumdadır. Bu göldeki yüzen blok tek parçadır. Doğu-Batı yönünde 32 m ve kuzey-güney yönünde 16 m ölçülerindeki ada 500 m2 yüz ölçüme sahiptir. Ada etrafında kamışlarla örtülmemiş az bir su aynası kalmıştır. Dolayısıyla ada kısa mesafede sınırlı bir hareket kabiliyetine sahiptir. Ada üzerine zaman zaman insanların çıktığı ve sal gibi hareket ettirdikleri görülmektedir. Adanın kütle kalınlığının 1 m den daha fazla olduğu, gölün derinliğinin ise 8-10 m olduğu ölçülmüştür. Fotoğraf 3. Adalı Göl yüzen adası yoğun kamış örtüsü nedeniyle kolayca seçilememektedir. Ada ve göllerin üzerinde adi kamışlar (Phragmitesaustralis ya da Arundophragmites) gelişmiştir.Kamış denildiğinde ilk akla gelen, en yaygın tür Kuzey Kutbu’ndan tropik bölgelere kadar bütün sulak yerlerde, dere ve göl kıyılarında kendiliğinden yetişen adi kamıştır. Yer yer bunlara geniş yapraklı su kamışı (Typalatifolia) ve sazlar da eşlik eder.Bu familyanın kamış dendiğinde ilk akla gelen, en yaygın türü Kuzey Kutbu’ndan tropik bölgelere kadar bütün sulak yerlerde, dere ve göl kıyılarında kendiliğinden yetişen adi kamıştır (Phragmitesaustralis ya da Arun- dophragmites). Yani kozmopolit türlere de iyi bir örnektir. Sazlar çoğu kez kamıştan daha ince ve otsu gövdeli, daha kısa boylu su ya da bataklık bitkilerini adlandırmak için kullanılır. Halk arasında kamış ve saz sözcüklerinin birbiri yerine kullanılabilecek kadar iç içe geçmiş olmasının nedeni belki de yalnızca bu bitkilerin sulak yerlerde yetişmesidir. Typha cinsinden, su kamışı ya da ak saz denen bitkiler bu karışıklığa iyi bir örnektir. Özellikle göl kıyılarında yoğun bir örtü oluşturan bu bitkiler uzun, şeritsi yapraklan ve gövdelerinin ucunda oluşan silindir biçimli, kahve- 19 Tabiat ve İnsan rengi çiçek başaklarıyla tanınır. Bunlara, kurutulmuş yapraklarından hasır yapıldığı için “hasırotu” da denir. Yaygın olarak saz kapsamına giren bir grup bitki de Juncus cinsindendir. Hasırsazıgiller (Juncaceae) familyasında yer alan, çoğu kez hasırsazı, hasırotu ya da kova gibi adlarla anılan bu bitkilerin ise silindir biçimli gövdeleri ve gövdeyi andıran içi boş yaprakları vardır. Adaların hareketi için uzun boylu(4-5 m) bu kamışlar birer yelken görevi görmektedir. Demirözü’nde bulunan göllerden Aygır Gölü önemli müdahalelere uğramış, sazlıklar ve kamışlar temizlenmiştir (Fotoğraf 3). Göl su yüzeyinin ortaya çıkarılmasını amaçlayan bu yaklaşım doğal ortam ekolojisi açısından doğru değildir. Çünkü bu alanların kendine ait flora ve faunasıyla önem taşıdıkları unutulmamalıdır. En azından henüz bu tür müdahale görmemiş diğer göller için de bu durum önlenmelidir. Fotoğraf 4. Aygır Gölü içindeki sazlıklardan temizlenmiş, doğal ortam tahrip edilmiştir. Sonuç olarak Mersin İli, Gülnar İlçesi’nin Demirözü köyü ile Konur Köyü yaylasının sınır noktasında bulunan Adalı gölde bulunan yüzen ada çevre sakinlerince bilinmekte olup, önceki çalışmalarımızda da zikredilmiştir. Ancak yörenin Akdeniz Bölgesi ve Mersin İli’nin az nüfuslanmış ve seyrek yerleşilmiş alanlarından biri olması nedeniyle yeterince tanınmamakta ve tanıtılamamıştır. Oluşum bakımından karstik arazi laboratuarı özelliği taşıyan bir sahada yer alması bakımından da ilgi çekmektedir. Çünkü erimelerle olu- 20 şan uvala tabanında oluşan ve basık sırtlarla ayrılan iki hatta üç küçük göl yan yana bulunmaktadır. Suların çekik olduğu dönemlerde göller birbirinden ayrılmakta aralarından arazi yolları geçmektedir. Suların yüksek olduğu dönemde ise Uzun(Kara) Göl ile Adalı Göl birleşmektedir. Göl ve yüzen ada üzüm ve elma bağlarının içerisinde büyükçe bir köy yerleşmesinin bitişiğinde yer almaktadır. Bu yönüyle Honaz-Yukarı DağdereSaklıgöl gibi devamlı bir yerleşmeye en yakın yüzen ada özelliğine Tabiat ve İnsan sahiptir. Önemli bir sulak alan ve kuş barınma ve üreme sahasıdır. Ziyaretçiler genellikle yakın çevreden gelenler ile yüzen ada ve göl hakkında bilgi sahibi olan sınırlı sayıda insanlardır. Yeterli tanıtım yapıldığı takdirde Gülnar, Demirözü Köyü, Adalı Göl, yüzen ada ile diğer göller önemli bir ziyaret yeri ve tur operatörleri için alternatif bir turizm öğesi ve güzergâhı olacaktır. Önceki çalışmalarımızda da sıklıkla vurguladığımız ve bu çalışmadan da anlaşılacağı gibi ülkemizin biyolojik çeşitliliği, jeomorfolojik zenginliği, kültürel turizm, ekoturizm potansiyeli oldukça yüksektir. Geleneksel yaşam, doğayla iç içe oluş, kırsal yaşantıda doğal zenginliklerimizi günümüze kadar önemli ölçüde korumayı başarmıştır. Artan doğa bilinci, doğa koruma düşüncesiyle birlikte yeni zenginliklerin ve doğal ortamların tanınması ve kamuoyunun dikkatlerine sunulması süreci birlikte işlemektedir. Bu durum bizleri, doğal yapısını, ekolojik dengelerini çoktan kaybetmiş yeniden kazanmaya çalışan gelişmiş batılı ülkelerin aksine yeni tanıdığımız ve korunmuş adeta el değmemiş bir şekilde sahip olduğumuz doğal yapımızı korumak ve değerlendirmek anlamında çok şanslı olduğumuz gerçeğine götürmektedir. Bölge ekonomik faaliyetlerin yanında, morfolojik zenginliği, hidrografik çeşitlilik, bitki türleri, yaban yaşamı, kır ve kıratlı yerleşmeleri, kültürel miras gibi yüzlerce çekiciliğe sahiptir. Bu anlamda yapılacak benzer araştırmalar yeni Adalı Göller, yüzen adalar, biyolojik zenginlik, eko turizm kaynağı ve kültürel motifler doğuracaktır. Adalı Göl ve yüzen adanın tanıtımı ile ilgili bazı küçük önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunları il turizm envanterine kayıt, Gülnar Ermenek Yolu’nun Demirözü Yol ayrım levhasına ilave yüzen ada turistik mahal tabelası ve fotoğrafı konulması, ziyaretçilerin konaklama ve dinlenme mekanlarının düzenlenmesi, ta tu ta uygulaması şeklinde ekolojik turizm girişimleri olarak sıralamak mümkündür. KAYNAKÇA BİNGÖL, M. H., 2002. “Afyonkarahisar” . Skylife Dergisi, S. 5, s.88-98, İstanbul. BULUT, İ.-GİRGİN, M., “FloatingIslands Of Turkey”EuropeanAssociation of Geographers, AthensAnnual Meeting 2011, 2-5 June, Athens, Greece, BULUT, İ.-ZAMAN, M.-KOPAR, İ.-ARTVİNLİ, E., 2008, Göze Dağı (Yalnızçam Dağları) Kuzeybatısındaki Arsiyan Yaylasında Göller ve Yüzen Adalar, Sosyal Bilimler Dergisi, Atatürk Üniversitesi, Fen-edebiyat Fakültesi, Cilt 8. Sayı…40, Erzurum.s.133-153 BULUT, İ., (2011), Floatingislands of Turkey, The 2nd International GeographySymposium-MediterraneanEvironment 2010 Procedia - SocialandBehavioralSciences, Volume 19, 2011, Pages 526-531, BULUT, İ.,FloatingIslandsandResearches of Turkey’sFloatingIslands, Proceedings, Sıxth International Conference GlaobalChangesandRegionalDeevlopment, SofiaUniversity “St.KlimentOhridski” Faculty of GeologyandGeography, 16-17 April, 2010, Sofia, Bulgaria, p.233-237. BULUT, İ.-HADİMLİ, H., (2010). Altıparmak Dağı Kuzeydoğusundaki Koçdüzü Yaylasında Göller ve Yüzen Adalar (Thefloatingislandsandlakes in KoçdüzüPlatou in northeast of Altıparmak Mountains),StandardEkonomik ve Teknik Dergi, Yıl: 49, Sayı 576, 92-101, Ankara, Turkey. BULUT, İ.-KOPAR, İ.-ZAMAN, M., (2009). Karadeniz Bölgesindeki Yüzen Adalara Yeni Bir Örnek: Zökün Gölü Yüzen Adaları (Tortum-Erzurum) (New floatingislands in Black SeaRegion: Lake Zökünfloatingislands Tortum-Erzurum) Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 8., Sayı 41, 215-230, Erzurum, Turkey. BULUT, İ.- GİRGİN, M., (2010). Gölbel Gölü ve Yüzen Adalar (Gölbel Lake andfloatingislands), Tabiat ve İnsan, TTKD yay., Yıl.44, Sayı:1, s.3-10, Ankara, Turkey. 21 Tabiat ve İnsan BULUT, İ.- YÜRÜDÜR, E., (2011). Ladik Gölü Yüzen Adaları (Ladik Lake andfloatingislands), Tabiat ve İnsan, TTKD yay., yıl:44, Haziran 2011, Ankara, Turkey. http://plants.ifas.ufl.edu/aq-w01-2.html http://w w w.nt vmsnbc.com/search/res_sec. asp?ps=AN&erb=WEA BULUT, İ.-AKBULUT, G., (2010), Ürük Köyü Çıplak/Cılbah Göl ve Göndüren Gölü Yüzen Adaları (Divriği-Sivas), FloatingIslands of UrükVilageCiplak/Cılbah Lake andGöndürenLakes(Divrigi-Sivas), Tabiat ve İnsan, TTKD yay., Yıl.44,Aralık 2010, Sayı, Ankara, Turkey. KAİSER, S.,-OSTERMANN, W., 1970. Fahr mit in dieWelt I. BandDeutschland (4.Baskı), Münih. BULUT, İ.-KARABULUT,Y-ZAMAN, M.-KARABULUT, E.AKBABA,A., 2011, Gölyanı Yaylası ve Yaylayanı Gölü Yüzen adası(Yağlıdere-Giresun), Standard, Ekonomik ve Teknik Dergi, Yıl:50, Sayı 585, Şubat 2011, Ankara, s.96-106 BULUT,İ.-KANTÜRK, G., (2010). Denizli-Honaz-Yukarıdağdere Köyü Saklıgöl Yüzen Adası (TheFloating Island: Saklıgöl in Denizli-Honaz-Yukarıdağdere Köyü), Standard Ekonomik ve Teknik Dergi, Yıl: 49, Sayı 573, 88-92, Ankara. KERİBAR, İ., 1997. Ingle Gölü. Atlas Dergisi S. 47, s.5463, İstanbul. ÖZESMİ, U.,-SOMUNCU, M.,-TUNCEL, H., 1993. “Sultansazlığı Ekosistemi”. Ankara Üniv., Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi S. 2, s.275-289, Ankara. TDK, 1993. Derleme Sözlüğü (2. Baskı). Atatürk Kültür-Dil ve Tarih Yük. Kur., TDK Yay., S.211/7, Ankara Üniv. Basımevi, Ankara. TÜZÜN, O., 1996. “Sultansazlığı” Atlas Dergisi S. 37, s.94-107, İstanbul. BULUT, İ.,2012, Türkiye’ninYüzen Adaları(Türkiye Coğrafyasında Yeni Bir Kavram/An UnexploredTerritory in TurkishGeography), Atatürk Üniversitesi Yayınları No:1005, Edebiyat Fakültesi Yayınları No:138, Araştırmalar Serisi No: 114, Erzurum. BULUT, İ.-SEVİNDİ, C., 2012, İslahiye Karasuyun Gözü Gölü Yüzen Adası, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 1. Ulusal Coğrafya Sempozyumu,(28-30 Mayıs 2012), Bildiriler Kitabı, s.471-485, Erzurum. CEYLAN, M. A., 1998. Baklan-Çivril Havzası ve Yakın Çevresinin Hidrojeomorfolojik Etüdü (yayınlanmamış doktora tezi). Marmara Üniv., Sos. Bil. Ens., İstanbul. Dergimizin 2012 Mart sayısının 11. Sayfasında yayınlanan “Kuzey Ege Denizi’nde (Türkiye) CHRİSTOFFERSON, R.W., 1994. Geosystems. MacmillanCollege Publishing Company, New Jersey. Kullanılan Paragat Takımlarının DUZER, C.V., 2001. “Preliminary Note on theFloatingIslands of ZacatonSinkhole, Mexico. Aquaphyte Online. A NewsletterabautAquatic, WetlandandInvasivePlants, Florida. Farklılıkları” GİRGİN, M.,-BULUT, İ., 2001. “Yüzen Adalar”. TSE Standart Der., S. 474, s. 42-47, Ankara. 22 DÜZELTME Teknik Özellikleri ve Yapısal makalesinin başlığında “Takımlarının” kelimesi sehven “Akımlarının” yazılmıştır. Tabiat ve İnsan Protist Çeşitliliği ve Yayılışı Doç.Dr.Naciye Gülkız ŞENLER Yrd.Doç.Dr. İsmail YILDIZ Prof.Dr. Banur BOYNUKARA Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, VAN 23 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Bu derlemede protist çeşitliliği, yayılışı ve biyo- In this review, data on the protist diversitiy, coğrafyası hakkındaki bilgiler bir araya toplan- distribution and biogeography were collected mıştır. Yayılış ile ilgili iki model (Ubiquity mo- together. Distribution of the two models del- aynı zamanda her yerde bulunma modeli ve moderate endemicity model-orta derecede endemizm modeli) literatürün ışığı altında karşı- model) were compared guide to the literature. laştırılmıştır. İki model şu ortak noktaya sahiptir: The two models have the following common çoğu protist kozmopolittir. point: the most protists are cosmopolites. GİRİŞ Ç ok hücreli canlı gruplarından önce, yaklaşık 2 milyar yıllık bir evrimsel süreçte “protist” olarak tanımlanan mikroskobik organizmalar ortaya çıkmıştır. Oldukça yüksek çeşitliliğe sahip olan Kingdom Protista tüm sınıflandırmalarda sorunlu bir gruptur. Moleküler sistematik ve filogenetik çalışmalar sonucunda, Protista çok sayıda farklı kingdom’a ayrılmıştır. Bununla birlikte ökaryotik bu gruplar için “protist” terimi resmi olmayan bir şekilde birçok çalışmada yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Protistlerin çoğunluğu tek hücreli olan ökaryotik mikroorganizmalardır. Ancak aynı zamanda bitki, mantar ve hayvan tanımına uyum göstermeyen diğer ökaryotları da içerir. Mikrobiyal besin ağının temel elemanlarıdır ve biyojeokimyasal döngülerde anahtar role sahiptirler. Protista içerisinde yapısal ve metabolik olarak oldukça çeşitlenmiş organizma grubu bulunur; ototrof, heterotrof ve miksotrofları kapsar; hemen hemen tüm habitatlarda bulunurlar. Protozoonlarla çalışan en üretken taksonomistlerden biri olan Wilhelm Foissner ve onun çalışma arkadaşları 1967-2007 yılları arasında 819 yeni takson tavsif etmişlerdir: 2 varyant; 30 alt tür; 553 tür; 7 alt-cins; 174 cins; 1 alt-aile; 33 aile; 9 alt-takım; 7 takım; 3 altsınıf; 1 sınıf; 1 şube. Bunlara ilaveten araştırıcılar çok sayıda redeskripsiyon çalışması yapmışlar ve 9 siliyat kommünitesi tesis etmişlerdir (Berger ve Al-Rhasheid, 2008). Bu veriler 2007’den sonra da Foissner ve konu ile ilgili diğer araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalarla hızlı bir şekilde artmaya devam etmiştir. Ancak çalışmaların çoğu belirli bölgelerle sınırlı kalmış, yerel çalışmalardır. Çoğu protist grubunda 24 (Ubiquity model and moderate endemicity gerçek çeşitliliğin muhtemelen %50’den daha fazlası henüz tanımlanmamıştır. Foissner (1999) protist tür çeşitliliği hakkında güvenilir bir tahminin oldukça spekülatif olacağını açıklamıştır. Zira biyosferdeki potansiyel protist habitatlarının çok az bir kısmı dikkatli şekilde analiz edilmiştir. Bu nedenle, protistlerin alfa-taksonomileri üzerinde yoğunlaşmış, doğru tür tanımı ile onların habitat ve bölgelere göre yayılışlarını içeren daha fazla araştırma yapılmalıdır. Foissner (2006), yerel çeşitlilik:küresel çeşitlilik oranının koruma biyolojisinde önemli bir ölçü olduğunu ve küresel çeşitlilik bilinmedikçe bu oranın anlamsız olduğuna işaret etmiştir. Dolayısıyla, araştırıcı mikroorganizmaların biyocoğrafyası ve yayılışları ile ilgili literatürün oldukça boş, çoğu kez anlaşılmaz olduğunu ifade etmiştir. Foissner bu çalışmaların metodolojik eksiklik ve kusurlar içerdiğini, aynı zamanda Holoarktik teşhis literatürünün diğer bölgelerde yaygın bir şekilde kullanılmasından dolayı yanlış teşhislerle dolu olduğuna işaret etmiştir. Finlay ve çalışma grubu yüksek bolluk ve yüksek oranlarda gerçekleşen küresel taşınımdan dolayı, protistlerde endemik morfolojik türlerin oluşmadığını kanıtlamaya çalışmışlardır. Bu bazı öriyök türler için uygun bir düşünce iken, çiçekli bitkiler ve hayvanlarda olduğu gibi, muhtemelen birçok nadir ya da çok nadir mikroorganizma grubu için doğru değildir (Foissner, 2007). En azından bazı protozoon türlerinin endemizm ve sınırlı biyocoğrafik yayılış gösterdiklerine dair kuvvetli deliller (Foissner, 1999; (Dragesco ve Dragesco-Kernéis, 1991). Foissner bu durumu görmek için mikroorganizmaların çok farklı özelliklere sahip oldukça bireyselleşmiş varlıklar olduğunu göz önünde bulundurmak gerektiğini ifade etmiştir. Tabiat ve İnsan Protist çeşitliliği ve yayılışı ile ilgili düşünceler daha çok Foissner ve Finlay ve onların çalışma arkadaşlarına aittir. Bu derleme çalışmada bu araştırıcılar esas alınarak, konu ile ilgili literatür bilgisi bir araya getirilmeye çalışılmıştır. Yayılış Modelleri Son yıllarda mikroorganizmaların biyocoğrafik bir yayılış gösterip göstermedikleri konusundaki tartışmalar hız kazanmıştır. Bunun için öne sürülen iki model bulunmaktadır. Bu modellerden birisi Finlay ve çalışma arakadaşlarının ileri sürdükleri “Ubiquity model- aynı zamanda her yerde bulunma modeli” ya da diğer bir ifade ile “kozmopolit” model (Fenchel ve ark., 1997; Finlay, 1998; Finlay ve Esteban, 1998, 2001; Finlay, 2002; Esteban ve Finlay, 2003; Fenchel ve Finlay, 2004; Finlay ve ark., 2004); diğeri ise Foissner ve çalışma arkadaşlarının (Foissner, W. 1999, 2006, 2007, 2008; Foisner ve ark. 2008) ileri sürdüğü “moderate endemicity model-orta derecede endemizm modeli”dir. Her iki model de esas olarak çoğu protistin kozmopolit olduğunu kabul etmektedir. Prokaryotların, tek hücreli ökaryotların ve küçük çok hücreli hayvanların yayılışları ile ilgili düşünce, bunların küçük boyutları ve dormant safhalar oluşturabilme yeteneklerinden dolayı kozmopolit yayılışa sahip oldukları yönünde gelişmiştir. Bu mikroorganizmaların kist, yumurta ve spor gibi dormant safhaları hava, toz ve göçücü hayvanlar ile kolayca yayılabilmektedirler. Kozmopolit yayılışa ait ilk düşünce 1913 yılında Beijerinck tarafından ortaya atılmıştır: “mikroorganizmalarda, her şey her yerdedir, çevre seçer”. Foissner (2006)’a göre kozmopolit görüş, kısmen de olsa küçük varlıkların basit ekolojiye sahip olmaları gerektiği şeklindeki sezgisel düşünceden ortaya çıkmıştır. Şimdilerde esas olarak Finlay ve çalışma grubunun başı çektiği bu modele göre mikroorganizmalar her yerde her zaman mevcuttur ve kozmopolittirler. Bu araştırmacılar ekolojik yöntem ve görüşlerini hem kendilerine ait orijinal deneysel ve derleme çalışmalarından elde ettikleri kendi verilerine, hem de esas olarak siliyatlar olmak üzere, heterotrofik protistlere ait literatürdeki verilere uygulamışlardır. Finlay ve ark. (2004) çeşitlilik ve populasyon dinamiği bakımından serbest yaşayan protistlerle makro organizmaları karşılaştırmışlar ve bazı temel farklılıkları ortaya koymuşlardır. Bu araştırmacılar için mikroor- ganizmaların boyutlarının küçük olması ve morfolojik tür içerisindeki birey sayısının (bolluk) yüksek olması, küresel yayılış ve düşük allopatrik türleşme için uygundur. Böylece mikroorganizmalarda küresel morfolojik tür sayısı az ama yerel çeşitlilik yüksektir. Bunun yanı sıra, mikroorganizmalarda kriptik (gizli) tür sayısı ve göç oranı makro organizmalara göre daha yüksek, yok oluş oranı ise düşüktür. Jeolojik zaman cetveli boyunca devamlılık gösteren spesifik morfotip sayısının yüksek olduğunu belirten araştırıcılar, büyük çapta gerçekleşen protist yayılışı üzerinde kıtaların kayması gibi tarihsel olayların etkisinin düşük olduğunu, endemik türlerin ya hiç olmadığını ya da çok az sayıda olduğunu ifade etmişlerdir. Finlay ve ark. (2004) bazı mikroorganizmaların belirli alanlarda bulunmadığını da işaret ederek, bu durumun örnekleme hatalarından ve/veya tür teşhisinin yanlış olmasından kaynaklanabileceğini eklemişlerdir. Endemik tür sayısının az olmasını mikrobiyal türlerde birey bolluğunun çok yüksek olmasıyla ilişkilendiren Finlay (2002), onların yayılışlarının binde bir (kazara) coğrafik bariyerlerle sınırlandırıldığını ifade etmiştir. Protist tür çeşitliliği hem küresel hem de yerel olarak hala tam anlaşılamadığını açıklayan Fenchel ve ark. (1997), doğal siliyat protozoon kommüniteleriyle deneysel çalışmalar yapmışlardır. Araştırıcılar bir havuzdan küçük bir sediment örneği almışlar, başlangıçta bu örnekteki siliyat tür sayısını 20 olarak kaydetmişlerdir. Çeşitli zenginleştirici yöntemler uygulayarak, kaydedilen tür sayısını 20’den 137’e kadar çıkarmışlardır. Esteban ve Finlay (2003) kist ve spor gibi dormant safhaların, mikrobiyal ökaryotların doğal habitatlardaki tür zenginliğini “tohum bankaları” gibi desteklediklerini söylemişlerdir. Kozmopolit görüş Finlay ve Esteban’in (1998) şu cümlelerinde doruk noktasına ulaşmıştır: “Protozoon türleri muhtemelen küresel olarak her yerde her zaman mevcuttur, bütün tatlı su protozoon türlerinin küçük bir havuzda en sonunda keşfedilebileceğine inanmak için bir çok sebep vardır”. Bu ekstrem düşünce mikroorganizmaların yayılışı ile ilgili “orta derecede endemizm” modelini destekleyen Foissner (1999, 2006, 2007, 2008) gibi bir çok araştırmacı tarafından şiddetle red edilmektedir. Zira belirli bir habitatın ayrıntılı bir şekilde araştırılması bile, küresel protist çeşitliliğinin sadece küçük bir miktarını ortaya çıkarır. Bundan dolayı, Foissner (2006), yüksek bitki ve hayvanlar ile ilgili genel görüşün mikroorganizmalar için yetersiz kaldığını ifade etmiştir. Zira mikroorganizmalarda küresel çeşitlilik büyük ölçüde bilinmemektedir. Esas 25 Tabiat ve İnsan olarak daha geniş coğrafik yayılışa sahip, öriyök türler bilinmektedir. Böylece, kozmopolit görüş protist dünyasının yarıdan fazlasının hala tanımlanmadığı ve özellikle nadir gözlenen protist türlerden dolayı zedelenmiştir. Küçük organizmaların daha büyük organizmalara göre, daha geniş coğrafik dağılışa sahip olma eğilimi gösterdikleri bilinmektedir. Mikroorganizmalar canlılık dünyasının hemen hemen başından günümüze kadar var olmaya devam etmişlerdir ve buna bağlı olarak, yüksek bir filogenik yaşa sahiptirler. Bu durum mikroorganizmalara daha geniş alanlara yayılmaları ve daha fazla çeşitlilik kazanmaları için daha fazla zaman vermiştir. Foissner (2006), Fenchel’in şu cümlesine katıldığını ifade etmektedir: “………. daha küçük organizmalar daha büyük organizmalara göre, daha geniş ya da hatta kozmopolit yayılış gösterme, daha yüksek yayılış etkinliği, düşük allopatrik türleşme oranı ve daha düşük lokal ve küresel yok oluş oranlarına meyillidirler”. Ancak, Foissner bu düşüncenin tüm mikroorganizmalar için geçerli olmadığını yayılış probleminin tür çeşitliliği ile ilgili olduğunu açıklamıştır. Kozmopolit ekol mikroorganizmaların allopatrik türleşme için uygun zaman bulamadıklarından dolayı, düşük tür zenginliğine sahip olduğunu savunur. Diğer taraftan, bir çok mikroorganizma, günümüze kadar gelen çok hücreli organizmalara göre daha eskidir. Türleşme oranı düşük olsa bile, bu onlara yüksek çeşitliliği toplamak için yeterli zaman verir. Foissner (2006) serbest yaşayan türlerin, en azından siliyatların yarıdan daha fazlasının henüz tanımlanmadığını ifade etmiştir. Foissner (1999), Avrupa, Afrika, Avusturalya ve Antartika’da tespit ettiği toprak siliyat çeşitliliğine ait verileri ve taşkın yatağı (foodplain) topraklarındaki siliyat komünitelerinin çeşitliliğini ve yapısını özetlemiştir. Araştırıcı 100 m²‘lik kayın orman toprağından, yaklaşık 160 siliyat türü bulmuş ve toprak siliyat çeşitliliğinin nematod ve mikrofunguslar kadar yüksek olabileceğinin altını çizmiştir. Foissner ve ark. (2008), ortalama %20 ’lik sinonim oranı uygulandığında, siliyatlarda, yaklaşık 4500 serbest yaşayan morfolojik türün tanımlandığını açıklamışlardır. Araştırıcılar siliyat çeşitliliğinin %83-89’unun hala tanımlanmadığını tahmin ettiklerini açıklamışlar ve bu tahmini şu olasılıklara dayandırmışlardır: (1) Detaylı habitat çalışmaları tanımlanmamış morfolojik tür sayısının iki kat daha fazla olduğunu gösterir (4500 → 9000); (2) bu sonuç 26 benzer interfaz morfolojisi fakat farklı kist morfolojisinden dolayı yaklaşık % 50 artış gösterebilir (9000 →13500); (3) genetik ve moleküler veriler serbest yaşayan siliyat tür sayısının iki ya da üç kata kadar çıkabileceğini gösterir (13500 → 27000-40000). Protist çeşitliliği ve yayılışının belirlenmesinde önemli etkenler: alt-örnekleme ve insan faktörü Protist çeşitliliği ve coğrafik yayılışı ile ilgili güvenilir veri elde etmek oldukça zordur. Foissner (2008) bunun esas nedeninin alt örnekleme (subsampling) olduğunu ileri sürmüştür. Herhangi bir zamanda, belirli bir alandan alınan bir örnekte, vegetatif formda olan ve bundan dolayı fark edilebilen çok az sayıda tür bulunur. Zira, protist türlerinin çoğu dormant (kist) safhadadırlar. Bunlar aktif olmak için optimum koşulları beklerler. Ayrıca protistler küçük boyutludurlar, hem de az sayıdadırlar. İncelemek için mikroskobik çalışma gerekir. Teşhisin doğru yapılabilmesi için, sitolojik yöntemlerin kullanılması çok önemlidir. Bu durum zaman alıcıdır ve iyi yetişmiş, deneyimli taksonomistlere ihtiyaç vardır. Ya dormant safhada oldukları için ya da teşhis yapılabilecek kadar üremedikleri için, protist çeşitliliği gerçek şekilde ortaya çıkarılamamakta ve gizli kalmaktadır. Foissner habitattan sadece tek bir örnek alınıp araştırıldığı zaman (örneğin, 100 metre karelik orman toprağından bir kompozit örnek alındığında), alt örnekleme ile gerçekte var olan türlerin %70’inin ıskalanmış olabileceğini açıklamıştır. Foissner (2008) insan faktöründen dolayı biyocoğrafik değişimlerin önemini vurgulamıştır. Araştırıcı Hydrodictyon’un (alg) Doğu Asya’dan Yeni Zelanda’ya su bitkileri ve balık ile geldiğini, ayrıca Asterionella formosa’nın (diyatom) Yeni Zelanda’ya girişini örnek olarak vermiştir. Ubiquity (aynı zamanda her yerde bulunma) modelin temel eksiklikleri Foissner’a (2008) bu modeldeki bazı temel eksiklikleri vurgulamıştır: Kısa jenerasyon süresine sahip olmaları ve bir çoğunun jeolojik zaman cetveli boyunca varlıklarını devam ettirmeleri nedeniyle, protistlerin Tabiat ve İnsan türleşmek için olağanüstü olanaklara sahip olduklarının bilinmemesi; protist türlerinin yüksek bolluğa sahip olmaları; protistlerin küçük boyutlu olmalarının onların küresel yayılışı için esas sebep olması; ve büyük çeşitlilik içerisinde sınırlı yayılış gösteren türlerin olduğuna dair literatür bilgisinden yoksun olma. (1) Türleşme olayı bütün organizmalarda devam eden bir süreçtir. Protistler de diğer organizmalarda görülen benzer türleşme mekanizmalarına sahiptirler. Protistler daha geniş yayılış gösterdiklerinden dolayı, genetik izolasyon bitki ve hayvanlara göre muhtemelen daha esnektir. Bununla birlikte, bu mikroorganizmalar kısa jenerasyon süresine sahiptirler ve bir çoğu jeolojik zaman cetveli boyunca devamlılık gösterirler. Böylece türleşme için olağanüstü olanaklara sahiptirler. Foissner (2008)’a göre protist yayılışı ile ilgilenen araştırmacılar bu durumu göz ardı etmektedirler. Foissner, yayılmak için zaman bulamadıklarından dolayı, potansiyel alanlarına henüz tam anlamıyla yayılmamış olan, nispeten genç türlerden oluşan büyük bir stoğun olması gerektiği düşüncesindedir. Daha sonra bunlar, tür listelerinde, diğerlerinin arasında, endemik olarak ortaya çıkarlar. Foissner’e göre bitki ve hayvanların 10-20,000 yılda türleşebildiği dikkate alınırsa, özellikle kısa jenerasyon süreleri düşünüldüğünde protistlerin de farklı davrandığını kabul etmek için mantıksal bir neden yoktur. Bundan dolayı, yerel ve bölgesel endemikler yaygın olmalıdır. Ne yazık ki, bu türler çoğu kez gözden kaçar ve bunun için teşhisleri güçtür. Dünya tarihi boyunca gerçekleşen büyük yok oluşlarda, protistler mikrohabitatlarında, daha büyük organizmalara göre kendilerini daha iyi korumuşlardır ve hayatta kalmışlardır. Böylece, yüz milyonlarca yıl boyunca çeşitliliği biriktirebilmişlerdir. (2) Protist türleri yüksek bolluğa sahiptirler. Bitkiler ve daha büyük hayvanlar ile karşılaştırıldığında, protistler çok daha fazla sayıdadır, fakat sadece birkaç türü fazladır. Büyük çoğunluğu bitki ve hayvan komünitelerinde olduğu gibi, orta, düşük ve çok düşük derecede bolluğa sahiptirler. Foissner (2008)’a göre, nadir protist türleri, bitki ve hayvan komünitelerindeki zararlılar gibi, çok sayıda ya da az sayıda olabilirler. Bununla birlikte, nadir türler, genellikle zaman ve mekân içinde az sayıda bulunurlar. Oysa, nadir olmayan türler her zaman çok sayıdadır ve küresel yayılışlıdırlar. Asya ve Avrupa’daki çalışmalar karşılaştırıldığında protist örneklerinin benzer olduğu görülür. Geniş yayılış gösteren ve bolluğu yüksek olan türlerin teşhisi, kolayca elde edildikleri için doğru bir şekilde yapılabilmektedir. Küresel yayılış onların kolayca fark edilmelerine olanak sağlar. Ancak nadir türler gözden kaçırılabilmektedir. Ayrıca, yeterli sayıda olmadıkları için teşhisleri de sıkıntılıdır. Sonuç olarak, kapsamlı olmayan araştırmalarda çoğunluğu henüz tavsif edilmemiş ve muhtemelen endemik olan türler gözden kaçırılabilmektedir. (3) “Aynı zamanda her yerde bulunma” ekolüne göre protistlerin geniş ya da kozmopolitan yayılış göstermeleri onların küçük boyutları ve yüksek sayılarıyla ilişkilidir. Küresel yayılış için protist boyutunun küçük olmasının esas sebep olarak gösterilmesi bu modelin temel bir eksikliğidir. Bu düşünce makrofunguslar, küfler ve eğrelti otları ile çürütülmüştür (Foissner, 2007; 2008). Bunların çoğunluğu yüksek sayıda küçük spor ürettikleri halde ve uygun habitatları olduğu halde, küçük yayılış alanlarına sahiptirler. Bundan başka, yüksek bitkilerin tohumları çoğu kez hava ile yayılış için küçük ve özel morfolojik adaptasyonlara sahiptirler, fakat bunların çoğunluğu evlerin bahçelerinde iyi yetiştirildikleri halde, yayılışları kozmopolit değildirler. Mikroorganizmaların kist ve sporlarında hava yolu ile yayılış için morfolojik adaptasyonların bilinmediğini belirten Foissner, hava yolu ile yayılışın kozmopolit yayılış için esas sebep olmadığını ifade etmiştir. (4) Taksonomistler bazı protistlerin sınırlı yayılışını göstermek için “Flagship species- göz alıcı türleri” işaret etmişler ve bunların protist endemizmi için iyi bir kanıt olduğunu ileri sürmüşlerdir (Foissner, 2006, 2007, 2008; Foissner ve ark., 2008). Araştırıcılar göz alcı türlerin gerçek endemizmin niçin kanıtı olduğunu şöyle açıkladılar: “Çünkü onlar öyle gösterişli ve öyle alışılmamışlardır ki, gerçekte onlar geniş dağılım göstermiş olsalardı böyle türlerin gözden kaçmış olabilecekleri olası değildir. Eğer Avustralya endemikleri Avrupa ya da Kuzey Amerika’da olsalardı, onlar uzun zaman önce fark edileceklerdi”. Protist çalışmaları zor, zaman alıcı ve sıkıntılıdır. Konu ile ilgili çalışmalar daha çok belirli coğrafik alanlarla ve belirli protist grupları ile sınırlıdır. Dünyanın büyük bir kısmı özellikle heterotrofik protistler için araştırılmamıştır, bu da morfolojik çeşitliliğin yarıdan fazlasının hala tanımlanmadığını gösterir. Dolayısıyla, sınırlanmış yayılış gösteren protist tür sayısı ile ilgili bilgi eksik ve yetersizdir. Foissner (2008)’in tahminine 27 Tabiat ve İnsan göre morfolojik ve/veya genetik ve/veya moleküler endemiklerin %30’u, kabuklu amipler, siliyatlar ve diyatomlar gibi, daha iyi bilinen birkaç gruba dayalı baştan savma verilerdir; daha da fazlası, sınırlı yayılış olasılığı yüksek olan % 15 oranında tanımlanmamış nadir ve çok nadir türler vardır. Endemik protistlerin var olduğunu kabul eden Foissner (2008), bu türlerin diğer bir çok protist türü gibi neden küresel olarak yayılmadıklarının sebeplerini açıklamıştır. Endemik protist türlerinin bir çoğu küresel yayılış için yeterli zamana sahip olmayan genç türler olabilir, bazıları sadece belli habitat ya da bölgede bulunan spesifik ekolojik ihtiyaçlara sahip türler olabilir, bir çoğu yayılmak için uzun mesafelere dayanıklı dinlenme kistlerinden yoksun olabilir. (5) Protist çeşitliliği yüksektir. Foissner (2008), “bu çeşitlilik içerisinde sınırlı yayılış gösteren türlerin oluşumuna dair literatür bilgisinden yoksun olmayı” kozmopolit modelin bir eksikliği olarak kabul etmiştir. Protist biyocoğrafyası için üç temel delil Foissner’a (2007, 2008) göre protist biyocoğrafyası için üç inandırıcı delil bulunmaktadır; toprak siliyatlarının dağılışı, göz alıcı türler (flagship species) ve vikaryoz türler, spor oluşturan kriptogamlar. Araştırıcı protist biyocoğrafyasının bitki ve hayvanlarda olduğu gibi, farklı morfolojik türlerle gösterilmesi gerektiğine inanmaktadır. Sadece gen analizleri yeterli değildir. Çünkü, genler çoğu kez morfolojik çeşitliliği yansıtmaz. Birbirinden farklı taksonlar yüksek derecede benzer gen sekanslarına sahip olabildikleri gibi, bunun tersi de olabilir. Dünya toprak siliyatları Foissner (1998) ve Foissner ve ark.ları (2002), bütün biyocoğrafik bölgelerden alınan yaklaşık 1000 toprak örneğini araştırmışlardır. Çalışma sonuçlarına yayınlanmamış verileri de ilave edilerek, çeşitli istatistiksel analizler uygulanmıştır. 1136 siliyat türünün yayılışına ait sonuçlar, Laurasia ve Gondwana ayrımını açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır (Foissner ve ark., 2008). Bu sonuç, toprak siliyatlarının yayılışı hakkında tarihsel olayların etkisini gösterir. Hemimastix amphikineta (kamçılı bir tür) Gondwana’da oldukça yaygın (yaklaşık 50 kayıt) olmasına rağmen Laurasia’da yoktur (Foissner 2007). 28 Göz alıcı türler (flagship species) ve vikaryant türler “Flagship türler”, mikroorganizma biyocoğrafyasında, dikkat çekici büyüklüğe ve/veya morfolojiye sahip göz alıcı türler için kullanılan bir kavramdır. Göz alıcı türler, mikroorganizmaların yayılışında en iyi bilgi veren indikatör türlerdir. Foissner (2006, 2007) bu türlerin protist endemizmi için “mükemmel” örnekler olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte, Finlay ve ark. (2004) göz alıcı türlerin büyük memeli türler için az ya da çok önemli olabileceğini, ancak protistlerde problem olabileceğini düşünmektedirler. Büyük memeli türlerinin endemik yayılışları gösterilebilir, fakat protist türlerinin biyosferde başka bir yerde bulunup bulunmadıklarını göstermek oldukça zordur. Ancak, Foisner son 40 yılda, küresel olarak çeşitli habitatlardan yaklaşık 2000 siliyat türü gözlendiğini ve belgelendirildiğini ifade etmiştir. Bunların çoğunluğu, sadece birkaç kez ve oldukça fazlası ise sadece belirli bölgede gözlenmiştir. Vikaryans model Hennig’in kladistik taksonomi yaklaşımı ile Croizat’ın genel yayılış yolları ile ilgili “panbiyocoğrafik” düşüncesinin birlikte kullanılması ile oluşan bir sentezdir. Bir populasyona ait önceki yayılış alanının iki ya da daha fazla izole alana ayrılmasıdır. Foissner’a (2007) göre, vikaryant türler, sınırlı coğrafik dağılımın doğruluğunu kanıtlar. Foissner (2007) vikaryant modelin protistlerde henüz yaygın olmadığını, ancak siliyatlar ve kabuklu amiplerde bazı etkileyici örneklerin bulunduğunu ve bu tip örneklerin muhtemelen diğer gruplarda da olabileceğini belirtmiştir. Örneğin Kuehneltiella (Colpodea, Ciliophora) cinsinin üç türü biliniyor. Kuehneltiella terricola (büyüklük 136 x 100 µm, Avusturalya’da Alice Spring kasabasına yakın kurak tepe otlağında yaşar); K. namibiensis (180 x 120 µm, Batı Afrika’da Namibia’daki Sterculia africana türü ağacın kabuğunda keşfedildi); K. muscicola (84 x 63 µm, Tyrol’deki Avusturya-Almanya sınırındaki alpin yosunlarında bulunur). Bu üç tür hayli benzerdirler, fakat vücut büyüklüğü, oral yapıların ayrıntıları bakımından ve özellikle, dinlenme kistinin yapısı bakımından farklıdırlar. Tabiat ve İnsan Spor-oluşturan kriptogamlar Kriptogamların yayılışı sporlarla gerçekleşir. Sporların bolluk ve büyüklüğü, kistik ve vejetatif protistlere benzerdir. Bu durum hem kriptogamlarda hem de protistlerde dağılışın benzer zorluklara maruz kaldığını gösterir. Yayılış alanları genellikle çiçekli bitki ve hayvanlarınkinden daha geniş olmasına rağmen, tohumsuz bitkilerin bir çoğu küçük ve bol spora sahip oldukları halde sınırlı yayılış gösterir. Küçük ve bol spor mikroorganizmalarda olduğu gibi yayılışı kolaylaştırır. Diğer taraftan, kriptogamlar, küçük boyutun ve yüksek bolluğun alışılagelmiş bir şekilde, kozmopolit yayılışa sebep olmadığını açıkça ortaya koyar. Mikroorganizmaların yayılışını sınırlayan faktörler Hem vejetatif hem de kistik safhada, mikroorganizmaların yayılışında insan aktivitesi etkin bir yoldur. Foissner (2006, 2007) holoarktik protistlerin dünyanın her tarafında bulunmasını turist gruplarına bağlamıştır. Giderek artan insan aktivitesi sonucu oluşan suni mikrobiyal yayılış, gerçek yayılış modellerini maskeler. Ancak, Foissner her şeye rağmen sınırlı yayılış gösteren protistlerin olduğunu da kabul ederek sebeplerini şöyle açıklamıştır. (1) Kist canlılığı zannedildiği kadar geniş çapta değildir. Kistler her koşulda canlı kalmazlar, muhtemelen sınırlı canlılık gösterirler. Örneğin yağmur ormanlarından alınan toprak siliyatları, kuru koşullar altında birkaç ay içerisinde canlılıklarını kaybederler. Bunun gibi, laboratuvar koşullarında kistlerin bir çoğu vejetatif form üretmez. Çünkü kistler ya canlı değildir ya da kistten çıkmak için doğru koşullar oluşmamıştır. Sınırlı kist canlılığı bazı mikroorganizmaların sınırlı yayılışından sorumlu olabilir. Ancak, bazı öriyök türlerin hızlı yerel yayılışını açıklayabilir. (2) Yüksek dağlar, geniş çöller, spesifik sular ve hava akımları gibi coğrafik bariyerler. Bazı araştırıcılara göre tarihsel ve/veya daha yakın zamandaki coğrafik izolasyon karasal ve limnetik ekosistemlerde önemli iken, su akıntıları, sıcaklık ve besin denizel ekosistemlerde esas rolü oynar (Foissner, 2006). Endemikler denizel ortamlarda da oluşabildiği gibi, böyle bariyerler muhtemelen karada da mevcuttur. Foissner ve ark. (2008) toprak siliyatlarının yayılışında tarihsel olayların etkisini istatistiksel olarak analiz etmişler, çeşitli mikrobiyal topluluklarda, tür kompozisyonundaki benzerliğin genellikle mesafe arttıkça azalma eğilimine girdiğini açıklamışlardır. (3) Mikroorganizmalar yüksek bitki ve hayvanlara göre daha yaşlıdır. Dolayısıyla yayılmak için yeterli zaman bulabilmişlerdir. Bu çoğu protistin daha geniş yayılışa sahip olmasını açıklayabilir. Ancak bu durum protistlerde sınırlı yayılışın olmadığı anlamına gelmez. Türleşme devam eden bir süreçtir. Bu nedenle, kommüniteler eski ve genç türlerin bir karışımıdır. Genç türlerin çoğu küresel olarak yayılmak için ve özellikle canlı populasyonlar tesis etmek için henüz zaman bulamamışlardır. Sonuç olarak, protistlerin yayılışlarına ait iki modelde göze çarpan farklılıklar olduğu halde, temel noktada birleşirler: Çoğu mikrobiyal tür genellikle geniş ve küresel yayılış gösterir, yani çoğu protist kozmopolittir. Bunun nedeni muhtemelen mikroorganizmaların küçük boyutlu, yüksek bolluğa sahip öriyök türler olması ve eski çağlı olmalarıdır. Bununla birlikte, orta derecede endemizm modeli (Foissner, 2007) mikroorganizmaların morfolojik ve ekolojik farklılıklarını dikkate alır, bunların yaklaşık %30’unun tarihsel (paleoendemik; Pangae’nın ayrılması), kıtasal, bölgesel ya da yerel endemikler olduğunu; ayrıca yerel:küresel çeşitlilik oranının yüksek olmasının nedenini küresel çeşitliliğin gerçek anlamda bilinmemesi olduğunu varsayar. Bu modele göre küresel çeşitlilik yüksektir. Çünkü protistlerde jenerasyon süresi kısa, yok oluş oranı düşüktür. Bu durum protistlerde çeşitlenmeyi besler. En son olarak da protistler her zaman her yerde hazır ve nazır değillerdir, onlar da makro organizmalar kadar çevreye tam olarak uyum sağlamışlardır (Foissner, 2006). Biyocoğrafik modeller, çok hücreli organizmalara göre, protistlerde daha az belirgindir. Çünkü (1) protistler daha fazla alanı işgal etmişlerdir; (2) bir çok protist grubunun yayılış alanına ait güvenilir veri nadirdir; ve (3) protist çeşitliliğinin en azından yarısı hala tanımlanmamıştır. Geniş yayılış gösteren öriyök protist çeşitliliği daha fazla bilindiği halde, sınırlı yayılışa daha meyilli olan nadir türler tam olarak bilinmemektedir. 29 Tabiat ve İnsan KAYNAKÇA BERGER, H., AL-RASHEID, K.A.S., 2008. Nomenclatural and taxonomic summary 1967-2007. Denisia, 23: 65124. FOISSNER, W., 1999. Protist Diversity: Estimates of the near-imponderable. Protist. 150: 363-368. ESTEBAN, G.F., FINLAY, B.J., 2003. Cryptic freshwater ciliates in a hypersaline lagoon. Protist. 154: 411418. FOISSNER, W., 2006. Biogeography and dispersal of micro-organisms: A review emphasizing protists. Acta Protozool. 45: 111-136. ESTEBAN, G.F., FİNLAY, B.J., 2003. Cryptic Freshwater Ciliates in a Hypersaline Lagoon. Protist, 154: 411418. FOISSNER, W., 2006. Biogeography and dispersal of microorganisms: a review emphasizing protists. Acta Protozool 45: 111-136. FENCHEL, T., ESTEBAN, G.F., FINLAY, B.J., 1997. Local versus global diversity of microroganisms: cryptic diversity of ciliated protozoa. Oikos, 80: 220-225. FOISSNER, W., 2007. Dispersal and Biogeography of Protist: Recent Advances. Jpn. J. Protozool. 40:1-16. FENCHEL, T., FINLAY, B.J. 2004. The ubiquity of small species: Patterns of local and global diversity. Bioscience. 54: 777-784. FINLAY, B.J., ESTEBAN, G.F., 2001. Ubiquitous microbes and ecosystem function. Limnetica. 20: 31-43. FINLAY, BJ ve ark., 2002. Global dispersal of free-living microbial Eukaryote species. Science 296: 10611063. FINLAY, BJ., 1998. The global diversity of protozoa and other small species. International Journal for Parasitology. 28: 29-48. FİNLAY B.J., ESTEBAN G.F., 1998. Freshwater protozoa: biodiversity and ecological function. Biodiv Conserv 7: 1163-1186. FİNLAY B.J., ESTEBAN, G.F., FENCHEL, T., 2004. Protist diversity is different? Protist 155: 15-22. FİNLAY, BJ., ESTEBAN, G.F., 1998. Freshwater protozoa: biodiversity and ecological function. Biodiversity and Conservation, 1163-1186. FOISSNER, W., 1987. Soil protozoa: Fundamental problems, ecological significance, adaptations in ciliates and testaceans, bioindicators, and guide to the literature. Progr Protistol 2: 69-212. FOISSNER, W., 1998. An updated compilation of world soil ciliates (Protozoa, Ciliophora), with ecological notes, new records, and descriptions of new species. Eur. J. Protistol. 34: 195-235. 30 FOISSNER, W., 1999. Protist diversity: estimates of the near-imponderable. Protist 150: 363-368. FOISSNER, W., 2007. Dispersal and biogeography of protists: Recent Advances. Jpn. J. Protozool. 40: 1-16. FOISSNER, W., 2008. Protist diversity and distribution: some basic considerations. Biodiversity and Conservation, 17: 235-242. FOISSNER, W., AGATHA, S., BERGER, H., 2002. Soil ciliates (Protozoa, Ciliophora) from Namibia (Southwest Africa), with emphasis on two contrasting environments, the Etosha region and the Namib Desert. Denisia 5: 1-1459. FOISSNER, W., CHAO, A., KATZ, L.A., 2008. Diversity and geographic distribution of ciliates (Protista: Ciliophora). Biodiversity and Conservation. 17: 345-363. FOİSSNER W., CHAO A., KATZ L. A., 2008. Diversity and geographic distribution of ciliates (Protista: Ciliophora). – Biodivers. Conserv., 17: 345–363. FOİSSNER, W., 2008. Protist diversity and distribution: some basic considerations. – Biodivers. Conserv., 17: 235–242. DRAGESCO, J., DRAGESCO-KERNÉIS, A., 1991. Freeliving ciliates from coastal area of Lake Tanganyika (Africa). Europ. J. Protistol., 26: 216-235. Tabiat ve İnsan ATIK PİLLER WASTE BATTERIES Arş.Gör.Dr. Mehmet KARAKAŞ Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 06100 Tandoğan-Ankara e-mail: mkarakas@science.ankara.edu.tr 31 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Piller cıva, kurşun, kadmiyum ve nikel gibi ağır Batteries contain heavy metals such as metalleri içerir ve gelişigüzel şekilde atıldıklarında çevreyi kirletebilirler. Bu ağır metaller yeraltı suları, içme suları ve gıda maddeleriyle vücuda girebilir ve insan vücuduna zarar verirler. Atık pillerin farklı zararları olmasına rağmen, bunların bazı parçaları ayrılarak kolaylıkla geri dönüştürülebilir. Bu geri dönüşüm işlemi, metali ayrıştırılıp contaminate the environment when batteries are improperly disposed of. These heavy metals may enter the body with groundwater, drinking water and food stuffs and damage to human body. Although there are various hazardous of waste batteries, but many parts from battery can be scraped out and can be easily recycled, and yeniden elde edilmesini sağlar ve bunlar ikincil by recycling, a number of metals are recovered hammaddeler olarak yeniden kullanılabilir. that can be reused as secondary raw materials. Anahtar kelimeler: Atık piller, ağır metal, geri Key Words: Waste batteries, heavy metal, dönüşüm. recycling. H ayatımızın vazgeçilmezi olan piller, uzaktan kumandalarda, fotoğraf makinelerinde, kameralarda, telsiz telefonlarda, oyuncaklarda, radyolarda, hesap makinelerinde, bilgisayarlarda vb. birçok farklı yerde devamlı kullandığımız malzemelerdir. Piller, kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren, kompleks elektro kimyasal aletlerdir. Pil hücresi, metal anot (negatif elektrot), metal oksit katyon (pozitif elektrot) ile iki elektrot arasında kimyasal reaksiyonu sağlayan elektrolitten ibarettir. Anot, elektrolizde aşınırken katotta iyonik değişim reaksiyonu sonucu elektrik akımı meydana gelir. Bu reaksiyon sonucu oluşan elektrik enerjisi çeşitli aletlerde kullanılır. Piller, ıslak veya kuru olarak ikiye ayrılır. Islak hücreli pillerde, elektrolit sıvıdır (Kurşun-asit: Akü). Kuru hücreli primer pillerde elektrolit, pasta, jel veya daha farklı bir matriks yapısındadır. Bu tip pillerde, reaksiyon hücre içinde gerçekleşir ve bu reaksiyon tersinmezdir. Primer piller şarj edilemez. Alkalin piller, çinko karbon piller, çinko hava pilleri, gümüş oksit piller, civa oksit piller ve lityum piller bu gruba girer. Kuru hücreli segonder pillerde kimyasal reaksiyonlar tersinirdir. Dıştan bir enerji ile reaksiyon başa döndürülür. Güç, segonder kaynaktan pile yüklenebilir ve şarj edilebilirler. Nikel-Kadmiyum piller, Nikel metal hibrit piller ve Lityum iyon piller de bu gruptan sayılırlar. 32 mercury, lead, cadmium, and nickel, which can Piller dikdörtgen, silindir, düğme ve metal para gibi değişik şekillerde üretilir. Bunların boyutları ve voltajları da farklıdır. Piller, bu fiziksel, kimyasal ve farklı dış görünüş özellikleriyle günlük hayatımıza girmiş malzemelerdir. Birçok alanda yaşamı kolaylaştırmalarının yanında, içeriğinde bulunan toksik maddeler sebebiyle atık konusunda bilinçli davranmayı gerektirirler. Atık safhasında, gelişigüzel çöpe ya da çevreye atılmaları durumunda insan sağlığına ve çevreye çok büyük zararları vardır. Piller cıva, kadmiyum, kurşun, çinko, mangan, lityum, demir, nikel, kobalt gibi kimyasal maddelerden üretilir. Bu malzemelerin, doğrudan veya dolaylı olarak alıcı ortama verilmesi çevre açısından büyük tehlikeler yaratır. Hava, su ve toprak kaynaklarını kirleterek canlı varlıkların sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olur. Piller toprağa ve oradan da yerüstü ve yeraltı sularına karışabilir. En başta toprak kullanılmaz hale gelir ve pillerin yarattığı su kirliliği sudaki ekosistemi alt üst eder. Etkilenen sadece su ekosistemi değil, aslında tüm ekosistemdir. Zaman içerisinde bu etkiler insanlar üzerinde de görülür. Atık pillerin sebep olduğu hastalıkların başında, nörolojik bozukluklar, merkezi sinir sistemi hastalıkları, böbrek ve akciğer-karaciğer hastalıkları, sakat doğumlar, kısırlık ve en önemlisi kanser gelir. Pillerin içindeki tüm maddelerin zararı kimi zaman öldürücü Tabiat ve İnsan boyutlara ulaşabilir. Bu maddeler daha önce de belirtildiği gibi toprağa karışarak hayvanların yediklerinden ya da sulardan insan vücuduna ulaşabilir. Bir pilin çevreye, yaklaşık bir ton çöpten daha çok zarar verebileceği belirtilmiştir. Örneğin; bir küçük kalem pilin 4 metreküp toprağı kirletebileceği ve bu toprağı üretim yapılamaz hale getirebileceği açıklanmıştır. maddenin eser miktarda suda bulunması bile ciddi tehlike oluşturur. İçme suyu ve gıda zinciri yolu ile insan vücuduna giren cıva yukarıda bahsedilen olumsuz yan etkilerinin yanında ayrıca böbrek, karaciğer ve beyin dokularının bozulmasına, kromozomları tahrip ederek sakat doğumlara ve farklı kanser oluşumlarına da neden olabilmektedir. Kadmiyum Etkisi (Cd) Pilin içeriğinde bulunan ağır metaller arasındaki en tehlikeli ve toksik maddelerden birisi de kadmiyumdur. Çevreye gelişigüzel atılan pillerdeki kadmiyum ve bileşikleri serbest hale geçip suya karıştığında olumsuz etkileri başlamış olur. Kadmiyumlu sızıntı suyunun, içme suyu ve toprağı kirleterek gıda zinciri ve su yoluyla insan vücuduna girmesiyle, akciğer hastalıklarına, prostat kanserine, kansızlığa, doku ve böbrek üstü bezlerinin tahribine neden olduğu belirtilmiştir. PİLLERDEKİ TOKSİK MADDELERİN ETKİLERİ Civa Etkisi (Hg) Doğada bozunmayan civa çok tehlikeli toksik bir maddedir. Akan pildeki cıva hızla deri ve solunum yolu ile vücuda girebilir. Çeşitli yollarla insan vücuduna giren bu bileşik tedavisi mümkün olmayan hastalıklara neden olabilir. Canlıların sinir sistemi cıva bileşiklerine karşı aşırı derecede hassasiyet gösterir. Vücuda alınan cıvanın beyin ve böbrekler üzerinde de ağır tahribatlar yarattığı yapılan çalışmalarla tespit edilmiştir. Bunun yanında cıva konsantrasyonunun vücutta yükselmesi arterial basıncın yani tansiyonun yükselmesine, kalp krizine, deride kızarıklık ve yaralar oluşması ile gözlerin zarar görmesine neden olabilmektedir. Doğada bozunmayan cıva ve cıva bileşikleri, halk ve çevre sağlığı bakımından oldukça tehlikeli toksik bir maddedir. Bu Kadmiyumun, vücuttaki yarılanma ömrü 10 ila 25 yıl arasında değişmektedir. İçme suyu veya gıda zinciriyle alınan kadmiyumun %2 sinin vücutta birikirken, solunum yoluyla gelen kadmiyumun ise %10-50 sinin vücutta tutulduğu saptanmıştır. Vücudun tutulma aşamasında kadmiyumu, kalsiyum gibi algılayarak biriktirmeye başladığı ve bu aşamada kalsiyum eksilmesinden dolayı kemiklerin yavaş yavaş zayıflamaya başladığı, ileriki dönemlerde ayakta durmanın hatta öksürmenin bile kemiklerin kırılmasına ve sonuçta ölüme neden olabileceği kaydedilmiştir. Kurşun Etkisi (Pb) Pillerin ve akülerin yapısında bulunan toksik maddelerden bir diğeri ise kurşundur. Bu zehirli madde de, yukarıda bahsedilenler gibi vücuda solunum, içme suyu ve gıda zinciriyle girebilmektedir. Vücuda giren kurşun, akciğerlere kadar ulaştığında, yavaş yavaş emilmeye başlayarak kana karışır. Kan yoluyla karaciğer, böbrek, beyin ve kas gibi yumuşak dokularda 35-40 gün kadar bekledikten sonra kemik ve diş gibi sert dokularda toplanmaya başlar. 33 Tabiat ve İnsan Yapılan çalışmalarda, 0-6 yaş çocukların kurşun kirliliğinden yetişkinlere göre en az 4 kat daha fazla etkilendikleri belirtilmiştir. Bu etkilenme sonucu işitme bozuklukları, sinirsel iletimde zayıflama, hemoglobin seviyesindeki düşmeye bağlı olarak gelişen kansızlık, mide ağrısı, böbrek ve beyin dokusunda iltihap gelişimi, kısırlık, kabızlık, zihin bulanıklığı, felç ve tüm bu etkilere bağlı olarak vücut direncinin azalması sonucu, kanserleşmeye sebep olabildiği kaydedilmiştir. 7. Medya’ya piller ve atıkları konusunda bilgi verilmelidir. 8. Akmış pillerin çok tehlikeli olduğu, eldivensiz dokunulmaması gerektiği ve ellerin mutlaka yıkanması gerektiği öğretilmelidir. 9. Pillerin tehlikeli madde içermesi sebebiyle dille kontrol edilmemesi gerektiği kamuoyunaduyurulmalıdır. 10. Atık pillerle ilgili yapılması gereken faaliyetler çevre ve insan sağlığı bakımından çok önemlidir. Bu konuyla ilgili olarak her şeyden önce kitle iletişim araçları ile toplumun bilgilendirilmesi gerekir. Konu ile ilgili yapılması gerekenler şu şekilde sıralanabilir. Otomotiv tamir bakım merkezlerinde ve oto garajlarında araçların aküleri değiştirildiğinde eskisi bakım merkezinde kalmalıdır. Yani bu merkezler kullanılmış akü toplama merkezi olmalıdır. Vatandaş kurşun-asit aküsü satan yerlerden akü satın alıyorsa eskisini teslim ettikten sonra yenisini satın almalıdır. 11. Şarjlı pil kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. 1. Pillerdeki cıva, kadmiyum ve kurşun gibi zehirli ağır metaller konusunda halk bilinçlendirmelidir. 12. Ömrü tükenmiş piller biriktirilip, kırmızı renkli atık pil toplama kutularına atılmalıdır. 13. 2. Pillerin ayrı toplanmasını sağlamalıdır. 3. Vatandaşlar pilleri nasıl ayrı toplayacakları konusunda bilgilendirmelidir. Tüm pil üreticileri ürettikleri pillerin üzerine ‘Çöpe Atılması Yasaktır’ ibaresini veya şeklini koymalıdır. 14. Oyuncakların biten pilleri, yenisiyle yetişkinler tarafından değiştirilmelidir. ATIK PİLLERLE İLGİLİ YAPILMASI GEREKENLER 34 4. Özel pil toplama araçları oluşturmalıdır. 5. Pil toplama işlemi yurt geneline yaygınlaştırılmalıdır. 6. Pillerin depolama alanlarında ayrı özel hücrelerde depolanması sağlanmalıdır. Tabiat ve İnsan TAP (Taşınabilir Pil Üretici ve İthalatçıları Derneği) 35 Tabiat ve İnsan KAYNAKLAR 1. Battery Recycling’, Umweltbundesamt.de,1998. 2. ‘New Technology Batteries Guide : Available Battery Types’, www.nlectc.org . 3. Noreus D., ‘Substitution of Rechargeable NiCd Batteries’, Stockholm University, 2000. 4. ‘Battery Recycling and Disposal Guide for Households’, Environment, Health and Safety Online, 2003. 36 8. Rydh C. J., Karlström M., ‘Life Cycle Inventory of Recycling Portable Nickel-Cadmium Batterie’, Recources, Conservation and Recycling’, 34, 289-309, 2002. 9. Stone H., ‘Effects of Amendments to the Basel Convention on Battery Recycling’, Journal of Power Sources, 78, 251-255, 1999. 10. Zabaniotou A., Kouskoumvekaki E., Sanopoulos D., ‘Recycling of Spent lead/acid Batteries:the Case of Greece’, Recources, Conservation and Recycling’, 25, 301-317, 1999. 5. ‘Battery Recycling and Disposal Program’, The George Washington University. 11. Phillips M.J., Lim S. S., ‘Secondery Lead Production in Malaysia’, Journal of Power Sources, 73, 11-16, 1998. 6. Vest H., ‘Fundamentals of the Recycling of LeadAcid Batteries’, Infogate, 2002. 12. Adam A. P., Amos C. K., ‘Batteries’, The McGrawHill Recycling Handbook’ Herbert F. Lund, 1993. 7. ‘Decree Regarding the Colletion and Disposal of Used Batteries and Accumulators (German Battery Decree-BattV’, Federal Law Gazete, Vol.1, No:33, 2001. 13. Brenniman G. R., Cosper S. D., Hallenbeck W. H., Lyznicki J. M., ‘Automobive and Household Batteries’, Handbook of Solid Waste Management, Frank Kreith, McGraw-Hill, 1994. Tabiat ve İnsan TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü Patara Bölgesi Caretta caretta izleme ve koruma projesi start aldı 37 Tabiat ve İnsan D erneğimiz; Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde Deniz Kaplumbağaları (Caretta caretta, Chelonia mydas) ve Nil Kaplumbağası (Trionyx triunguis) populasyonlarının araştırılması ve korunması faaliyetleri gerçekleştiriyor. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği olarak Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde Deniz Kaplumbağaları (Caretta caretta, Chelonia mydas) ve Nil Kaplumbağası (Trionyx triunguis) popülasyonlarının araştırılması ve korunması projesi faaliyetlerine başladık.. Şekil 1. Kumsalda ve Plaj Girişindeki ÖÇK Uyarı Levhaları Adnan Menderes Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kurtuluş Olgun’un koordinasyonunda gerçekleştirilen proje kapsamında Özel Çevre Koruma Bölgesi kumsal alanlarındaki yuvalamaların zamansal ve bölgesel dağılımı ile yoğunluğu saptanacak, kumsalların her bir bölgesinde yuva, yumurta ve yavruları olumsuz etkileyen şartlar takip edilecek ve yeterli seviyede veri toplanabilecek aralıklarla düzenli olarak kumsal taranacaktır. Şekil 3. Yuvalayan Ergin Dişi, Caretta caretta Şekil 2. Yuvalayan Ergin Dişi, Caretta caretta 38 Kumsallarda deniz kaplumbağası yumurta ve yavrularına zarar veren etken ve predatörler belirlenecek, predasyonla düşüş gösteren yavru başarısının arttırılması amacıyla yuvalar, kum altına gömülecek kafeslerle korunacaktır. Kafeslemenin türün korumasına katkısı rakamsal verilerle ortaya çıkarılacak ve predatörlerin kumsala gelmelerini engelleyici çalışmalar yapılacaktır. Tabiat ve İnsan Bölgede ilgili hedef gruplarına (yerel halk, öğrenciler, turistler, turizm yatırımcıları vb.) alanın özelliklerini ve önemini anlatmak, çevre bilincini geliştirmek ve koruma çalışmalarına katılımı arttırmak üzere sezon boyunca (gündüz saatlerinde) eğitim ve rehberlik çalışmaları yapılacaktır. Konuya ilgi duyan yerli ve yabancı turistlere, ergin ve yavru çıkışı dönemlerinde yuva noktalarına götürülerek bilgiler verilecektir. Şekil 4. Yüzeyüstü Kafesleme Kumsalda yoğun insan kullanımlarının olduğu plaj alanlarında yapılmış olan deniz kaplumbağası yuvalarında meydana gelebilecek olası zararları minimuma indirmek amacıyla bu bölgelerdeki yuvaların dışarıdan görülecek şekilde kafeslenmesi sağlanacaktır. Önceki yıllarda başlatılan deniz kaplumbağaları (Caretta caretta, Chelonia mydas)ve populasyon izleme çalışmalarının 2012 yılı üreme periyodu içinde devam ettirilmesi, bölgelerin turizm ve deniz kaplumbağalarının yuvalama alanı olarak örtüşmesinden kaynaklanan sorunlarının aşılması için yerel halk, ziyaretçi ve turizm yatırımcılarının eğitim ve bilinçlendirme yolu ile koruma faaliyetlerine iştirakinin sağlanması ve yönlendirilmesi amaçlanmaktadır. Prof. Dr. Kurtuluş Olgun’un koordinatörlüğünü yaptığı projede ekibinde ayrıca Uz. Biyolog Emin Bozkurt, Biyolog Süleyman Ceylan, Biyolog Fatih Çakmak ve üniversitelerin biyoloji bölümündeki öğrenciler de gönüllü olarak yer alıyor… Şekil 5. Yüzeyaltı Kafesleme 39 Tabiat ve İnsan KEÇİBOYNUZU PEKMEZİNİN YOĞURT ÜZERİNE OLAN ETKİSİ Öğr.Gör. Süleyman GÖKMEN Muş Alparslan Üniversitesi MYO Gıda İşleme Bölümü 40 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Keçiboynuzu hem besleyici yönü hem de fonksiyonel özellikleri yönüyle oldukça zengin bir gıda maddesidir. Çalışmamızda yoğurda farklı duyusal özellikler ve fonksiyonel özellikler kazandırmak için keçiboynuzu pekmezi ilave edilmiştir. Araştırmada yoğurt yapımında mayalama aşamasından önce süte %4-8 ve 12 oranlarında keçiboynuzu pekmezi ilave edilmiştir. 21 gün süresince depolanmış ve fiziksel-kimyasal ve duyusal analizler yapılmıştır. Bu analizlerin sonuçlarına göre gerek fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları ve gerekse 21. Gün sonucundaki duyusal analiz değerlendirmelerinde %4 keçiboynuzu pekmezi katkılı yoğurt en iyi beğenilen örnek olmuştur. Carobis very richand nutritiousaspect ofbothaspects ofthe functionalpropertiesof afoodstuff. In our study, the differentsensoryfeaturesyogurtandcarob syrupare addedto givethe functionalfeatures. 4-8% of milkbefore thefermentationstage ofthe researchin yogurtandcarob molasseswas added to12percent. Storedfor 21 daysand the physical-chemical and sensoryanalyzes were carried out. According to the resultsof this analysisandthe results ofthe physicaland chemical analysisand21Day4% resulting fromthe evaluationof sensoryanalysis ofthe samplehas beenacclaimedthe bestyogurt, carob molassesadded. Anahtar sözcükler: Fermente ürün, Yoğurt, Keçiboynuzu pekmezi Key words : Fermentedproducts, yogurt, molasses GİRİŞ Y oğurt Türklerin bulduğu önemli bir fermente süt ürünüdür. FAO/WHO nun yaptığı tanımda yoğurt süte yoğurt bakterileri (Lactobacillusbulgaricusve Streptococcusthermophilus) katılarak, süt asidi (Laktik asit) fermantasyonu sonucunda elde edilmiş pıhtılaşmış ve kıvamlı bir süt ürünüdür. Yoğurt canlı bir gıdadır ve içerisinde bir çok bakteriyi barındırabilmektedir (1). Yoğurdun birçok yararı vardır. Bunların başlıcaları bağırsakta mikrofloraya hakim olarak patojenlerin gelişmesini inhibe etmekte, ülserli midede oluşan yaraların tedavisinde, antikolesterolemi ve antitümoral etkiye sahip olması,diyare, diyabet, deri yaralanmalarının tedavisinde ve oral enfeksiyon ile deri kanserinin önlenmesi öne çıkmaktadır (2,3,4). Yaban balı olarak adlandırılan ve yeryüzünün en eski bitkilerinden birisi olan keçiboynuzu bitkisinden elde edilen pekmez yoğurt üretiminde kullanılmıştır. (5). Keçi boynuzu TS 2907 de Keçiboynuzu, Ceratoniasiliqua L. Türüne giren ağaçların bakla biçimindeki meyvesidir” şeklinde tanımlanmaktadır (6). Yapılan çalışmalar sonucunda keçiboynuzu bitkisi 5-10 yaşına geldiğinde meyve vermeye başladığı 15 yaşına geldiğinde ise ticari olarak öneme sahip olduğunun sonucuna varılmıştır. (7).Keçiboynuzu bitkisinin ucuz olması ve yüksek oranda şeker içermesi nedeniyle pekmez ve alkollü içkilerin üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır(8). Pekmez üretiminde keçiboynuzu pekmezi su ile ekstrakte edilip ekstraktkonsantre edilip pekmez üretilir (9).Keçiboynuzu birçok faydası vardır. Bunlardan belli başlıcaları yüksek mineral ve diyet lifi içermesi nedeniyle sağlık üzerinde olumlu etkilere sahiptir (10).Kolesterol ve trigliserit değerlerini önemli oranlarda düşürdüğü sonucuna varılmıştır(11). Yapılan çalışmalarda keçiboynuzu meyvesinin 24 adet fenolik madde içerdiği ve fonksiyonel birçok özelliğe sahip olan gallik asidi en yüksek oranda barındırdığı sonucuna ulaşmışlardır (12). Keçiboynuzu meyvesinin ülkemizde en yaygın değerlendirme yöntemi keçiboynuzu pekmezi üretimidir(10). Keçiboynuzu pekmezi de beslenme açısından öneme sahiptir. Keçiboynuzu pekmezi zengin mineral ve vitamin içeriği ile de bilinir. Nefes darlığına karşı oldukça etkilidir. Kolesterolün düşürülmesinde, kalp ve tansiyonun hastalarında olumlu etkileri, vücudu güçlendirip, yenilemede, anemide oldukça faydalı, dişleri ve kemikleri güçlendirmede, yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına karşı ve sindirim sistemi üzerine fonksiyonel etkileri mevcuttur (9).Keçiboynuzu pekmezi içeriğine bakıldığında yüksek karbonhidrat içeriğine sahiptir ve Toplam Kuru Madde oranı da oldukça yüksektir. Yoğurt üretiminde kullanılan stabilizatörler arasında yer alan keçiboynuzu zamkı %0,1-0,2 oranlarında katılmaktadır(13). 41 Tabiat ve İnsan DENEYSEL ÇALIŞMA Yaptığımız çalışmada yoğurda farklı oranlarda keçiboynuzu pekmezi katarak yoğurdun hem duyusal özelliklerini hem de fonksiyonel özelliklerine olan etkisini araştırmaktır. Bu amaçla süte mayalama aşamasından önce %4-8 ve 12 oranlarında keçiboynuzu pekmezi ilave edilmiş ve mayalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla yoğurt üretimi aşağıdaki şekilde gerçekleştirilmiştir. Harnup Pekmezli Yoğurt Üretim Akış Şeması Homojenize UHT Süt Alınması Isıtılması(50 Dereceye Kadar) Süt Tozu İlavesi %16YKM Oluncaya Kadar Karıştırma Harnup Pekmezi İlavesi ( %4-8-12 Oranlarında) 45 Dereceye Soğutma %3 Kültür İlavesi 42 Derecede Ph 4,7 ye Gelinceye Kadar İnkübasyon 5 Dereceye Yoğurtların Soğutulması 5 Derecede Yoğurtların 21 Gün Soğuk Depoda Depolanması (14). SONUÇLAR İnkübasyon sırasındapH değişimi aşağıda verilmiştir. NumuneSüre/pH değişimi 45 dakika 75 dakika 105 dakika 145 dakika 165 dakika 180 dakika 190 dakika 200 dakika 210 dakika Şahit numune 6,05 5,80 5,63 5,07 4,87 4,73 4,70 - %4 harnup katkılı numune 5,95 5,78 5,40 4,97 4,86 4,71 4,70 - %8 harnup katkılı numune 5,91 5,76 5,40 5,04 4,93 4,80 4,70 - %12 harnup katkılı numune 6,05 5,74 5,62 5,36 5,15 5,06 4,99 4,96 4,70 Üretilen yoğurtlarda yapılan analizler aşağıdaki verilmiştir. 1. Viskozite analizi Şahit numune 30,4-28,0-26,0 mpas 20,5 derece %4 harnup katkılı numune 17,9-16,9-15,9 mpas 21,3 derece %8 harnup katkılı numune 14,7-14,1-13,6 mpas 22,3 derece %12 harnup katkılı numune 9,70-9,69-9,67 mpas 21,8 derece 2. Renk analizi Şahit numune a b L 42 89,54 2,92 6,90 89,53 3,03, 6,50 90,51 3,14, 7,47 89,40 2,88 6,16 Tabiat ve İnsan %4 harnup katkılı numune a b L 79,39 0,84 16,28 80,01 0,61 17,54 79,98 0,64 17,55 80,00 0,60 17,63 %8 harnup katkılı numune a 74,10 b 1,97 L 19,36 74,36 2,03 21,04 74,32 2,04 20,98 74,38 2,00 20,37 67,19 3,54 23,50 66,54 3,49 22,87 67,30 3,51 23,19 %12 harnup katkılı numune a b L 67,27 3,46 23,29 3. Asitlik analizleri PH-SH tayinleri Numune/ PH Numune/ SH Şahit numune %4 harnup katkılı numune %8 harnup katkılı numune %12 harnup katkılı numune 4,22 4,19 4,21 Şahit numune 6,11 4,78 4,80 4,76 %4 harnup katkılı numune 6,87 4,84 4,84 4,84 %8 harnup katkılı numune 6,71 5,11 5,11 5,11 %12 harnup katkılı numune 5,80 4. Su tutma kapasitesi sonuçları Numune/ su tutma kapasitesi Şahit numune %4 harnup katkılı numune 37,70 %8 harnup katkılı numune 48,30 %12 harnup katkılı numune 48,50 65,55 5. O/R elektrik iletkenliği sonuçları Numune/ elektrik iletkenliği sonuçları Şahit numune %4 harnup katkılı numune %8 harnup katkılı numune %12 harnup katkılı numune 16,8 mv 45,3 mv 74,2 mv 79,6 mv Şahit numune %4 harnup katkılı numune %8 harnup katkılı numune %12 harnup katkılı numune 0,85 0,95 0,99 1,02 6. Kül tayini sonuçları Numune/ kül tayini sonuçları 43 Tabiat ve İnsan 7. KM tayini sonuçları Numune/ km tayini sonuçları Şahit numune %4 harnup katkılı numune %8 harnup katkılı numune 16,83 19,25 21,33 %12 harnup katkılı numune 23,37 8. Duyusal analiz sonuçları 1. Gün numune/puan Tat Koku Kıvam Renk Genel beğeni Şahit numune 4 4 4 4 4 harnup katkılı numune 4 4 4 4 4 %12 harnup numune 4 3 4 4 4 katkılı Not 1: çok kötü 2: kötü 3:orta 4:iyi 5:çok iyi İSTATİSTİKSEL ANALİZLER Araştırma sonuçları Duncon Çoklu Karşılaştırma Testine tabi tutulmuştur(15).Elde edilen verilere göre harnup oranı arttıkça viskozitenin de buna bağlı olarak azaldığı görülmektedir. Viskozite değerleri açısından istatiksel olarak öneme sahiptir (p<0,05).Renk analizlerinde ise harnup pekmezi miktarı arttıkça renkte a değerinde düşme ve L,b değerlerinde ise yükselme görülmektedir. Renk değerleri açısından istatiksel olarak öneme sahiptir(p<0,05).pH ya bakıldığında harnup pekmezi pHyı ve SH yı düşürdüğü belirlenmiştir. pH ve SH değerleri açısından istatiksel olarak öneme sahiptir (p<0,05). pH ve viskozite değerleri arasındaki istatistiksel ilişki öneme sahiptir(p<0,05). TARTIŞMA VE SONUÇ Yaptığımız çalışmada keçiboynuzu pekmezinin yoğurdun fiziksel-kimyasal ve duyusal özellikleri üzerine etkilerini araştırdık. Keçiboynuzu pekmezinin sınırlı oranlarda katılarak elde ettiğimiz verilere göre belli oranlarda keçiboynuzu pekmezini yoğurda ilave etmemiz yoğurtta hem duyusal hem de fonksiyonel özelliklerinin gelişebileceği kanısına varılmıştır. Üretim aşamasının inkübasyon süresince pH değişimlerine bakıldığında % 4 harnup katkılı yoğurdun inkübasyonda pH değişimi daha hızlı bir şekilde gerçekleşmiş en yavaş ise %12 harnup katkılı yoğurt üretiminde gerçekleşmiştir. Elde ettiğimiz verilere göre yoğurtların keçiboynuzu pekmezi katkı oranları arttıkça yoğurtların serum ayrılması azaldığı görülmüştür. Buna ilave olarak keçiboynuzu pekmezi oranı arttıkça viskozitenin azaldığının sonucuna 44 varılmış, renk değerlerine bakılarak keçiboynuzu pekmezi miktarının artmasıyla a değerinde azalma ve L,b değerlerinde ise artış gözlemlenmiştir. pH ve SH nın pekmez ilavesine paralel viskoziteyle kolelasyonlu olarak azaldığı tespit edilmiştir. Duyusal analizlerde ise depolamanın ilk zamanlarında %8 ve %12 harnup pekmezi katkılı yoğurtlar beğenilse de depolamanın sonlarına doğru bu beğeni %4 harnup pekmezi katkılı yoğurda kaymıştır. Bunun yanında keçiboynuzu pekmezi ilave oranı arttıkça su tutma kapasitesi, elektrikiletkenliği, Kül ve Kuru Madde miktarının da buna bağlı olarak arttığı sonucuna varılmıştır. Bu sonuçlardan da anlaşılacağı üzere yüksek bir besin değerine ve fonksiyonel birçok özelliğe sahip olan keçiboynuzu pekmezi belli oranlarda katıldığında yoğurdun fiziksel-kimyasal ve duyusal özellikleri üzerine olumlu etkileri olduğunun sonucuna varılmış en çok beğenilen örneğin ise %4 keçiboynuzu pekmezi katkılı yoğurt olmuştur. Keçiboynuzu tozunun da fermente ürünlerde olumlu etkiler yapacağının kanısındayız. Bunun için bu alanda farklı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. KAYNAKLAR 1. Çağlar,A., Çakmakçı, S.: “Yoğurdun İnsan Beslenmesindeki Yeri ve Önemi.”3. Milli Süt Ürünleri Sempozyumu. No:548, 205-220.Ankara,1995. 2. Sezgin, E.: “Fermente Süt Ürünlerinin Besin Değeri ve İnsan Sağlığı Açısından Önemi. Ulusal Süt ve Süt Ürünleri Sempozyumu. , 394, 179-190. Ankara 1989. Tabiat ve İnsan 3. Soyutemiz, E.: “Yoğurdun İnsan Beslenmesi Üzerindeki Faydalı Etkisi ve Yoğurt Tüketiminin Günlük Miktarları. U.Ü. Veteriner Fakültesi Dergisi, 96-99. 1993. 4. Tunalıoğlu, R., Özkaya, M.T.: “Keçiboynuzu.” Tarımsal EkonomiAraştırma Enstitüsü-Bakış Dergisi, Sayı:3, Nüsha:5, 2003. 5. Türk Standartları Enstitüsü, 1977. Keçiboynuzuu (Harnup), TS 2907. 6. Alexander, R.R.,Shepperd, W.D.:“Ceratoniasiliqua L., carob. In: Schopmeyer CS, Tech. coord.”Seeds of woodyplants in the United States. Agric. Handbk. 450. Washington, DC: USDA Forest Service: 303B304. 1974 7. Merwin, M.L.: “TheCulture of CarobforFood, FooderandFuel in SemiaridEnviroments. İnternationalTreeCropsİnstitute.” USA Inc., California 1981. 8. Karaca, İ.:” Pekmez Örneklerinde Vitamin Ve Mineral Tayini “, İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bitirme Tezi, Malatya 2009. 9. Şenay, F.:”Keçiboynuzu’ndan Sıvı Şeker Üretimi”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 2009. 10. Zunft, H.J.F.,Lüder, W., Harde, A., Haber, B., Graubaum, H.J., Koebnick, C.,Grünwald, J., “CarobPulpPreparationRich in SolubleFibreLowers Total and LDL Cholesterol in HypercholesterolemicPatients”, EuropeanJournal of Nutrition, 42: 235-242. 2003. 11. Owen, R. W.,Haubner, R., Hull, W. E., Erben, G., Spiegelhalder, B., Bartsch, H. Ve Haber, B., “IsolatıonandStructureElucıdation of ThemajorIndividualPolyphenols in CarobFibre “, FoodandChemicalToxicalogy, 41: 17271738. 2003. 12. Yogurtcu, H.,KamıĢlı, F., Determination of rheologicalproperties of some pekmez samples in Turkey, Journal of FoodEngineering, 77, 1064-1068. 2006 13. Özdemir, S.,Gökalpa, H.Y., Zorba, Ö.“Yoğurdun Muhafaza Teknikleri”, Milli Prodüktivite Merkezi Yayın No: 548, 166-177. Ankara 1995. 14. Düzgüneş, O., T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma Deneme Metotları( İstatistiksel Metotlar 2) Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Yayın No: 1021, Ankara, S.381. 16. Seçkin, K.: “Süzme Yoğurt Üretimi Sırasında Yoğurttaki Besin Öğelerinde Meydana Gelen Kayıplar Üzerine Araştırmalar.” Celal Bayar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Manisa 1996. 17. Sandıkçı, S.: “Yoğurt Üretiminde Stabilizatör Maddelerin Kullanılması ve Bu Maddelerin Yoğurdun Bazı Fiziksel, Organoleptik ve Mikrobiyolojik Özellikleri Üzerine Etkileri.” İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı. Doktora Tezi. İstanbul 2004. 18. Yaygın, H.. Yoğurt Teknolojisi. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü. Antalya1999.Yayın No:75,331. 19. Karagözlü, C.: “Meyveli Yoğurt Üretimi, Meyve Karışımlarının Hazırlanması, Yoğurtların Dayanma Süreleri ile Bazı Niteliklerinin Araştırılması.” Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Süt Teknolojisi Anabilim Dalı. Doktora Tezi. İzmir 1997. 20. Badem, A.: “Keçiboynuzu Pekmezli Dondurma Üretiminde Kullanılan Karagenan, Ksantan ve Keçiboynuzu Zamklarının Dondurmanın Kaliteleri Üzerine Etkileri.” Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı , Yüksek Lisans Tezi. Antalya 2006. 21. Küçükakgül, Ö.:”Karbonhidrat Esaslı Yağ İkame Maddesi Kullanılarak Yağsız Yoğurt Üretiminde Kurumadde Artırımının Yoğurdun Kalitesi Üzerine Etkisi. Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Ankara 2006. 22. Mahdian, F.: “Keten Tohumu Yağı ile Zenginleştirilmiş Sütten Yoğurt Üretimi.” Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Süt Teknolojisi Anabilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. İzmir 2007. 23. Erol, N.: “Keçiboynuzlu Tarhana Üzerine Bir Araştırma.” AKU Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. Afyon 2010. 24. Günal, B.: “Keçiboynuzu Pekmezinin Püskürtmeli Kurutucu ile Kurutulması ve Elde Edilen Tozların Ekmek Üretiminde Kullanılması. E.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. İzmir 2011. 15. Demirtaş, Özcan. “Keçiboynuzu (ceratoniasiliqua) çekirdeklerinden gam üretim yollarının araştırılması”. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı.Adana 2007. 45 Tabiat ve İnsan HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… Derneğimizin XXVIII. Dönem Olağan Genel Kurul toplantısı 28 Nisan 2012 tarihinde Saat:10:30’da City Hotel (Turan Güneş Bulvarı No:19 Çankaya-Ankara) adresinde yapıldı. Toplantı, Genel Başkan Yunus Ensari’nin açılış konuşması ile başladı. Ormancılar Derneği Başkanı Fevzi KALELİ ve Derneğimizin eski üyelerinden İsmet DAĞLI konuk konuşmacı olarak katıldılar. Konuşmaların ardından divan başkanlığı seçilerek gündeme ilişkin konular görüşüldü. Toplantıda, Ankara Valiliği İl Dernekler Müdürlüğünün görüşleri de dikkate alınarak gerekli görülen maddeler değiştirilerek Tüzük değişikliği yapıldı. Derneğimizin 28.Döneminde görev dağılımı aşağıda yer almaktadır. Merkez Yönetim Kurulu: Genel Başkan Yunus ENSARİ, Teknik Başkan Yardımcısı Serap KANTARLI, İdari Başkan Yardımcısı Ali Rıza KOÇ, Sayman Hakan ÇELİK, Üyeler Seher KUYU ve Alev TAŞKIN. Denetim Kurulu: Zeynep Nuray BAYAR, Sebahat YAŞAR, Olgaç ÖZÇOBANOĞLU Onur Kurulu: Prof.Dr. Fuat ÖNDER, Av.Tuncay AKI, Hediye ÖNCÜL TTKD Yönetim Kurulu D erneğimizin Kastamonu Üniversitesi işbirliği ile Kastamonu Üniversitesinde 13-14 Nisan 2012 tarihlerinde düzenlediği Ağaç Sincaplarının Türkiye’deki Durumu Sempozyumu, ülkemizde 2 türü bulunan Ağaç Sincaplarının genel karakteristik özellikleri, habitat ve ekolojik tercihleri ve tehdit faktörlerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı oldu. Sempozyumda değerli bilim insanları, konuyla ilgili çalışmalar yapan uzmanlar ve bu konuya gönül vermiş çevre dostlarının katılımıyla ağaç sincapları konusunda Türkiye için kıymetli bilgiler elde edildi. Bu bilgilerin orman, tarım, çevre ile ilgili konularda bilimsel, ekonomik ve biyoekolojik faydalar sağlayacağı aşikardır. Ayrıca ağaç sincapları ile ilgili muhtemel sorunların çözümünde sempozyum sonuçlarından yararlanılması beklenmektedir. Sempozyumda 11 bildiri ve 1 poster sunumu gerçekleştirildi. Sempozyumun gerçekleştirilmesinde ve sempozyum süresince Derneğimize değerli katkılarını esirgemeyen Kastamonu Üniversitesi Rektörü, aynı zamanda bir dönem Derneğimizin Bilim ve Danışma Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini de yürütmüş, halen Derneğimiz üyesi olan Sayın Prof.Dr. Seyit AYDIN’a ve Kastamonu Üniversitesi Öğretim Üyeleri Doç.Dr.Ömer KÜÇÜK, Yrd.Doç.Dr. İbrahim KÜÇÜKBASMACI ve Yrd.Doç.Dr. Yasemin Çelik ALTUNOĞLU’na; Derneğimiz adına Sempozyumu gerçekleştiren Bilim ve Danışma Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr.İrfanALBAYRAk’a teşekkür ederiz. TTKD Yönetim Kurulu 46 Tabiat ve İnsan HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER AKDENİZ’İ TEMİZLEYELİM KAMPANYASI ETKİNLİĞİ MANAVGAT-ANTALYA’DA YAPILDI CleanUptheMed-LEGAMBIENTE adlı kuruluşun çağrısı ile, Akdeniz’i Temizleyelim Kampanyası; Derneğimiz, Manavgat Belediye Başkanlığı ve A.Ü Manavgat Meslek Yüksek Okulunun işbirliği ile Manavgat’ta gerçekleştirildi. Etkinlik için 25 Mayıs 2012 cuma günü saat 11.00 de Manavgat Yüksek Okulunda toplanılarak Manavgat ırmağındaki bir botla hareket edildi. Manavgat Belediye Başkanı Şükrü SÖZEN’in katılımından sonra, Manavgat Meslek Yüksek Okulu Müdür Yardımcısı Doç. Dr.Hacer SERT kampanyaya ilişkin bilgi verdi, Derneğimiz ve kendilerince hazırlanan broşürler katılımcılara dağıtıldı. Karaya çıkıldıktan sonra Manavgat Belediyesi tarafından çöp torbaları dağıtılarak plajdaki atıklar toplanıp çevre temizliği ve bilgilendirme yapıldı. Düzenlenen bu etkinliğe; Manavgat Belediye Başkanı Şükrü SÖZEN’inyanısıra, Belediyeden, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Halis AKKAYA,Temizlik İşleri Müdürü Ahmet ARI, A.Ü Manavgat Meslek Yüksek Okulu Müdür Yrd. Doç.Dr.Hacer SERT ve öğrenciler, Manavgat Nehir Gazetesi ve Kent Gazetesinden Sinan SU, Derneğimizden Genel Sekreter Dr.Ülkü MERTER, üyelerimizden Hediye ÖNCÜL, Zeynep Nuray BAYAR, Sebahat YAŞAR, Suhan ORAY katıldılar. Etkinliğimize destek veren Manavgat Belediye Başkanlığına, A.Ü Manavgat Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğüne, katılım sağlayan derneğimiz üyelerine en içten teşekkürlerimizi sunarız. Dr.Ülkü MERTER Genel Sekreter 47 Tabiat ve İnsan HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HATAY DAĞ CEYLANLARI ÇOCUKLARA EMANET 5 Haziran dünya çevre gününde Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Hatay Şubesinin Organizasyonu, Orman ve Su İşleri Bakanlığı 7.Bölge Hatay Şube Müdürlüğü, WWF-Türkiye, Antakya Çevre Koruma Derneği temsilcilerinin katılımı ile Kırıkhan Yalangoz Köyü İlköğretim Okulunda öğrencilere bilinç oluşturma ve eğitim çalışması yapıldı. Eğitimler sonrasında ceylanların hediyesi olarak öğrencilere verilen okul çantaları adeta günün sürprizi oldu. Proje Yürütücüsü, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Hatay Şubesi Yönetim Kurul Üyesi ve Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesinde öğretim üyesi Doç. Dr. Yaşar Ergün tarafından sınıflarda verilen eğitimlerde Hatay Dağ Ceylanlarının bu bölgede sonsuza kadar yaşaması için gelecek nesillerin bu işi sahiplenmesi gerektiği öğrencilere anlatıldı ve dağ ceylanları gerçek sahipleri olan yöre çocuklarına emanet edildi. Eğitimlerden sonra öğrencilere Hatay Dağ Ceylanı logolu okul çantaları ve okuldaki öğretmenlere yine ceylan logolu anahtarlıklar dağıtıldı. Eğitim Sonrası İncirli Köyünde HanifiDinler’in evine misafir olan dernek yönetimi ve misafirleri Hatay Dağ Ceylanlarının Yaşadığı doğal ortamda gözlem yaptıktan sonra program sona erdi. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Hatay Şube Başkanı Abdullah Öğünç WWF-Türkiye Tarafından desteklenen ve şu an yürütücüsü oldukları’’Hatay Dağ Ceylanlarının Yaşam Ortamlarını İyileştirme ve Risklerin Azaltılması’’ isimli proje kapsamında bu gibi eğitimlere sınır boyunda ceylanların gö- rüldüğü diğer köy okullarında devam edeceklerini belirterek, “Ülkemiz memeli hayvanlar listesine en son eklenen tür olan ve varlığı ispatlandıktan sonra gerek ulusal gerekse uluslararası alanda büyük ilgi uyandıran dağ ceylanlarının bulundukları ortamda daha rahat bir yaşam sürmelerinin sağlanması, özellikle yaz aylarında ceylanlar için en büyük sorunlardan biri olan su sorununun çözülmesi için su yalağı ve gerek bilim adamlarının gerekse doğaseverlerin uygun bir ortamda gözlem yapmalarına olanak sağlamak için ceylan gözlem evi inşasına başlayacaklarını belirtti. Projenin ilk aşamasında Kırıkhan Belediye Başkanı Murat Sakman, Tuba İnşaat Yönetim Kurul Başkanı Ali METo ve ÖZOVA Group Genel Müdürü Mete İÇCAN’dan büyük destek gördüklerini ifade etti. Abdullah ÖĞÜNÇ Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Hatay Şubesi Yönetim Kurul Başkanı ttkd.hatay@hotmail.com DÜNYA ÇEVRE GÜNÜNDE ÇOCUKLAR “MOGAN GÖLÜ KİRLENMESİN” DEDİLER. Ç evre kirliliği konusunda Ankara halkının bilinçlendirilmesi için COOK Çöp Torbaları, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği ve Mogan Park Yönetiminin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte, Şahin Sevin İlköğretim Okulu Sağlık ve Temizlik Kulübü öğrencileri, 3 Haziran Pazar günü Mogan Parkına piknik yapmaya gelenlere çöp torbası ve atıklar konusundaki bilgilendirici broşür dağıttılar. Etkinlik derneğimiz üyesi Biyolog Esra Topaktaş tarafından öğrencilere gölün önemi ve atıkların neden olduğu kirlilik ve çevre sorunları hakkında bilgi verilerek başladı. Daha sonra öğrenciler masaları dolaşarak çöplerin gölü kirletmemesi için ziyaretçileri bilgilendirdiler. Trenle göl gezisi yapan öğrenciler ABA Piknik Gölbaşı Şubesi tarafından verilen ikramlarla da piknik yaptılar. Etkinliğimize destek vererek katılım sağlayan Gölbaşı Kaymakamı Sayın Raşit ZENGİN’e Derneğimiz Genel Başkanı Yunus ENSARİ tarafından bir plaket sunuldu. Etkinliğimizin sponsoru olan COOK Çöp Torbaları tarafından hazırlatılan 10.000 adet bilgilendirme broşürü ve atıkların toplanması için mavi çöp torbası hafta boyunca Mogan Parkı Yönetimi tarafından girişte piknik yapmaya gelenlere verilmeye devam edilecektir. Ayrıca mangal alanları ile parkın giriş ve çıkışına çevre haftası süresince çöplerin gölü kirletmemesi için bilgilendirici nitelikte afişler asılacak. Doğal alanlarımız hepimizin yoğun şehir hayatında biraz nefes almak, dinlenmek ve kendimizi yenilemek için ihtiyaç duyduğumuz yerlerdir. Ekosistemlerin bizlere sunduğu bu kültürel hizmeti yok etmeden gelecek nesillere bırakalım. Etkinliğin organizasyonunda emeği geçen Sedat Tahir Ltd. Şti (COOK)’den Gökhan Tiritlioğlu ve Melek Güven başta olmak üzere tüm şirket çalışanlarına, Mogan Parkı Yönetiminden Atanur Altay’a, ABA Piknik Gölbaşı Şubesine ve katılım sağlayarak desteklerini veren derneğimiz üyelerine teşekkür ederim. Serap KANTARLI Genel Başkan Yardımcısı 48