2007 Mayıs Sayı: 461
Transkript
2007 Mayıs Sayı: 461
SEVGÝ DÜNYASI Sevgili Dostlar Halkýmýzýn belli bir görüþü doðru bulan kesiminin, kanuni yollarla, belli kurallara uyarak, olan bitene, devam edip gidene karþý tepkisini ve isteklerini ortaya koyabilmesi, dile getirebilmesi, sevinilecek bir durumdur. Birbirimizi tanýmanýn ve anlamanýn etkin yollarýndan biridir bu. Ancak özgürlükler, yine ayný kurallar çerçevesinde karþýdakinin de o özgürlükten faydalanabilmesiyle anlam kazanabilir. Öyleyse karþý denilen görüþün de benzer tepki verebileceðini, isteklerini belirtebileceðini teslim edebiliyorsak özgürlüðü tam benimseyebilmiþiz demektir. Yoksa onlarý düþman gibi görüp göstermeye çalýþmak, kötülemek, tarafgirlik yapmak bize hayýr getirmez. Birlikte varýlacak doðruyu, beraber yaþanabilecek orta yolu bulmaktýr hedef olan; bir þeyi baþkasýna dayatmak ve gözdaðý vermek deðil elbette. Olumsuz gibi görünen tüm gidiþata raðmen, eðer toplumsal saðduyuyu koruyorsak ve bunu devam ettirebilirsek iþte o zaman ülkemizle, milletimizle gerçekten övünebiliriz. Ýþte o zaman içi dolu ve somut bu övünç, var olan güzellik ve üstünlüklerimizin daha çok meydana çýkmasýna sebep olurken, baþka olumsuz yanlarýmýzý fark edince, cesurca onlarýn üzerine de gidip onlarý da deðiþtirme ve geliþtirme þevki, azmi verecektir bize. Bizler o günlerin gelmesini hasretle bekleyenlerdeniz. En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI 1 ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR Spatyumun maddesi o kadar seyyal ve incedir ki, duman onun yanýnda milyon kere kaba kalýr. Öyle hassas bir maddedir ki, düþüncelerle þekilden þekle girer. Dr. Refet Kayserilioðlu ÖBÜR DÜNYA BAÞKA GEZEGENLERDE MÝ? SEVGÝ DÜNYASI Erdem - Spatyum'un (öbür dünya) gezegenlerde (seyyarelerde) olduðuna dair bir yazý gördüm. Hatýrýmda kaldýðýna göre cehennem bir yýldýzda imiþ; cenneti de, birinci kat cennet Merih'te (Mars), ikinci kat cennet Müþteride Jüpiter), üçüncü kat cennet Zuhalde (Satürn) v.s. diye sýralamýþ, bunlarýn hakikatle alâkasý nedir? Özden - Bunlar yanlýþ kanaatlerdir. Dar bilgisi olanlarýn kendi kendilerine yaptýklarý yakýþtýrmalardýr. Spatyom'un dünyaya benzer bir þekli olmadýðýný, bizim anladýðýmýz manâda kaba maddelerin orada bulunmadýðýný söylemiþtim. Spatyom'un maddesi o kadar seyyal ve incedir ki duman onun yanýnda milyon kere kaba kalýr. Öyle hassas bir maddedir ki düþüncelerle þekilden þekle girer. Böyle bir madde ise ne dünyamýzda, ne güneþ sisteminde, ne de gözle veya teleskopla gördüðümüz yýldýzlarda vardýr. Çünkü spatyom maddesi görünmez. Halbuki gördüðümüz ve spek- 3 troskopik (renk skalasýndaki, yani prizmadan geçince 7 renge ayrýlan beyaz ýþýðýn spekturumundaki siyah çizgilerin yerine bakmak) metodla hangi elemanlardan oluþtuðunu belirleyebildiðimiz yýldýzlar ve gezegenler birer kaba maddedir. Evet yoðunluk dereceleri dünyadan çok hafif olanlar vardýr. Ama spatyom maddesiyle asla kýyas edilemez. Erdem - Spatyom gezegenlerde deðildir diyorsunuz. Peki þu 7 kat cennet ve 7 kat cehennem ne demektir. Siz öbür dünyayý anlatýrken bundan hiç bahsetmediniz. Halbuki din kitaplarýnda da bunun bahsi edilmiþtir. Özden - Bunlar temsili benzetmelerdir. Size spatyomda bir takým mertebelerin bulunduðunu söyledim. Fakat bunlar 7 tane deðil, sonsuzdur. Çünkü tekâmülün sonu yoktur. Kâinatta sonsuz tekâmül kademeleri vardýr. Bu 7 kat cennet, 7 kat gök inançlarý ta bundan 70 bin sene önce yaþayan Mu Kavminden gelen bir inançtýr. Bütün dinlerde de etkisini göstermiþtir. Göstermesi de lâzýmdý, çünkü yeni bir tekâmül merhalesine geçerken bütün eski bilgiler yýkýlmaz. Yalnýz þunu kat'i olarak ifade edebilirim ki, öbür dünyada bir takým merhaleler vardýr ve bunlarý sayý ile sýnýrlandýrmak hiç doðru deðildir. Eskiden böyle sayý ile göstermeleri spatyomun çeþitli kademelerinin bulunduðunu o zamanki insana düþündürmek içindir. Erdem - Yani din kitaplarý yanlýþ mý söylemiþtir? Özden - Hayýr sözümü yanlýþ anlamayýn. Bir hakikati, idraki kýt olan bir insana anlatmak için bir takým benzetmeler yapmaz mýyýz? Meselâ bir çocuða radyonun iþleyiþ tarzýný veya doðum hadisesini nasýl anlatýrsýnýz. Bir takým benzetmelerle deðil mi? Bu benzetmelerle siz ona hakikati koklatmaya SEVGÝ DÜNYASI 4 çalýþýrsýnýz. Baþka türlüsünü ve daha fazlasýný onun kafasý zaten almaz. Bundan dolayý din kitaplarýnda da zaruri olarak o devrin insanýnýn anlayabileceði bir takým benzetmeler yapýlmýþtýr. Unutmayýnýz ki o günkü bilgi ile bugünkü bilgi arasýnda koskoca sýra daðlar vardýr. Erdem - Peki ruhlar dünyaya tekrar tekrar gelip gittiklerine göre, spatyoma geçince bütün eski hayatlarýný hatýrlarlar mý? Özden - Kâinatta hiçbir þey maksatsýz olmaz. Baþka türlü söylemek gerekirse, kâinatta olan her hadisede varlýklarýn tekâmülleri gayesi mevcuttur. Buna göre geçmiþ hayatlarýný hatýrlamasýnda tekâmülü yönünden fayda bulunanlar bu hayatlarýný hatýrlayacaklar, zarar bulunanlar hatýrlayamayacaklardýr. Veya bir varlýk eski enkarnasyonlarýndan (dünya hayatý, bedenli hayat) beþ tanesini hatýrlayacak, diðeri iki tanesini hatýrlayacak, bir diðeri de hiçbirini hatýrlamayacaktýr. Erdem - Bu hatýrlama þahsýn kendi ruhunun kudretine baðlý bir olay deðil mi? O halde nasýl oluyor da böyle seçilmiþ hatýrlamalar olabiliyor? Özden - Evet böyle seçilmiþ hatýrlamalarýn olduðuna dair çeþitli bilgiler vardýr. Bunun mantýki bir takým zaruretleri vardýr. Olabilir ki geçmiþ hayatlarýndan birinde geçirdiði bir büyük hadisenin hatýrlanmasý onu bütün sükûnetini ve dengesini altüst edebilir ve tekâmülünü yavaþlatabilir. Daha bunun gibi birçok sebepler vardýr. Böyle seçilmiþ hatýrlama nasýl olmaktadýr sorusuna gelince: Burada o þahsýn tekâmülü ile yakýndan alâkalý olan hâmi varlýklarýn (koruyucu rehber varlýklar) tesiri ilk planda gelmektedir. Nasýl bir hipnotist uyuttuðu süjesine ekminezi metodu ile hayatýnýn belirli safhalarýný yaþatabiliyorsa, hâmi varlýklar da o þahsýn ruhuna tesirler göstererek muayyen enkarnasyonlarýný yaþatabilirler. Bunu da hiç SEVGÝ DÜNYASI þüphesiz onun kazasýz, belâsýz tekâmülü için yaparlar. Erdem - Bu koruyucu rehber varlýklar çok müthiþ þeyler öyleyse, bir ruhun kaderine tesir edebiliyorlar demektir. Özden - Hayýr, kaderini ona empoze ediyorlar, zorla kabul ettiriyorlar deðil. Kendi keyiflerine göre takdirler de yapýyor deðiller. Ortada ilâhi kanunlar, tekâmül kanunlarý var. Ýlliyet (kozalite) prensibi var. Yani her varlýk hareketlerinin neticelerini göre göre onlardan iyi ve üstün olanlarýný seçmeyi öðrenecektir. Birisinin canýný yakmýþ bir þahsýn, can yakmanýn iyi mi, kötü mü olduðunu anlamasý lâzým. Bunu anlamak için de bizzat böyle bir harekete maruz kalmasý lâzýmdýr. Bu illiyet kanununun, yani sebep netice zincirinin iþleyiþ tarzýdýr. Hiçbir varlýk bu kanunun dýþýna çýkamaz. Biz her davranýþýmýzla, hattâ her düþüncemizle bir hadiseler zincirini harekete geçirmiþ olmaktayýz. Burada hâmi varlýklarýn 5 yaptýklarý, bizim baþlattýðýmýz hareketleri koordine ederek, yani düzene koyarak bizim tekâmülümüz için en elveriþli durumlarý oluþturmaktýr. Ama olabilir ki bu elveriþli durum ýstýraplarla ve iþkencelerle doludur, yahut da neþe ve mutlulukla dolup taþmaktadýr. Gaye bizim genel ruhi tekâmülümüz olduðuna göre, bu yönde sýkýntý da olacak, sevinç de olacaktýr. Erdem - Bu izahýnýzla içimdeki çok önemli bir düðümü çözdünüz. Bunun üzerinde daha düþüneceðim. Acaba ruhlar orada akraba ve tanýdýklarý ile buluþur mu? Özden - Akraba ve tanýdýk demek, birbirine yakýnlýk ve sempati duyan iki varlýk demektir. Birbiriyle uyuþan, sempatizan tesirler kâinatýn öbür ucunda bile olsalar birbirini çekerler. Ruhi tesirlerin kâinatý kateden korkunç süratleri vardýr. Bizim zaman ölçülerimize sýðmayan çok kýsa anlarda varlýklar birbirleriyle buluþurlar, anlaþýrlar, seviþirler, birbirlerine destek ve yardýmcý olurlar. Yalnýz akraba olup da birbirinden nefret edenlerin buluþmalarý zor olduðu gibi, aralarýnda büyük tekâmül mesafeleri açýlmýþ olanlarýn bir arada durmalarý da zor olacaktýr. Sonra o derece kendi alemine dalmýþ olan varlýklar vardýr ki etraflarýna hiçbir tesir davetiyesi göndermemekte, gelen davet veya varlýklarý da yanýna yaklaþtýrmamaktadýr. Onlarýn yalnýzlýða ihtiyacý vardýr. SEVGÝ DÜNYASI NE MUTLU BARIÞ YAPICILARINA Psikolog Ahmet Kayserilioðlu SEVGÝ DÜNYASI HER YER KARANLIK MI? Barýþ sözcüðünü duyunca dudaðýnýzý büküp, yüzünüzü buruþturduðunuzu görür gibi oluyorum. Haklýsýnýz. Her þey bir yana, yanýbaþýmýzdaki dört yýlda, çoluk çocuk, kadýn erkek demeden 600 - 700 bin kiþinin can verdiði Iraklýlarýn ve biraz ötemizdeki Ýsrail Filistin çatýþmalarýnýn ateþi sürüp giderken barýþýn, barýþ yapýcýlýðýnýn sözü mü olur? Baþýmýzý kuma gömmeyelim. Bu gidiþle bugünlerimizi bile arayacaðýmýz daha ne felâketlere, savaþlara gebe dünyamýz. Ýnsanoðlu varoluþ maksadýný bulmadan, ona ilk insandan itibaren Yaratan Katýndan gönderilmiþ doðru yaþam prensiplerini, deðiþmeyen ahlâk kurallarýný benimseyip uygulamadan da ne yazýk ki sürüp duracak bu kavga, bu katliam!.. Bizim Celselerimiz'de huzur yanýbaþýmýzda dururken elimizin tersiyle onu itip kavgaya, vurup kýrmaya yöneliþimiz ne acý dile getirilir: "Bu yol vuruculuk daha ne zamana dek sürecek? Bu kuþku, bu korku, bu kin, bu nefret, bu düþmanlýk, bu gaflet!.. Bu mu kalsýn elinizde?.. Huzur, apaçýk bir nur gibi dururken yanýnýzda!.." Bütün bu olanlara, olacaklara raðmen ümidimizi taze tutan, er geç hepimizin huzura kavuþacaðýna bizleri inandýran Tanrý sözlerini, üç Semavî dinin Kutsal Metinlerinde, Tevrat'ta, 7 Ýncil'de, Kur'an'da okuyup durmaktayýz. Dünyanýn her tarafýndaki Rehber Varlýklarýn ilettiði bilgilerde de, insanoðlunun türlü yollardan geçerek, bu mutlu geleceðe adým atacaðý, Vesvese Veren Ýblis ve ordusunun geri dönmemek üzere yeryüzünden mutlaka kovulacaðý, tüm gönüllerde Yaratan'ýn kurallarýnýn hüküm süreceði bizlere sürekli tekrarlanýp, hatýrlatýlmaktadýr. Ne var ki biz insanlar, gelecek zaman vaatlerinden ziyade, daha somut, daha elle tutup, gözle gördüðümüz güncel gerçeklere bel baðlama alýþkanlýðýndan kurtulmuþ deðiliz. Temel fýkrasý bunu ne güzel vurgular: Uçuruma yuvarlanmaktan son hamleyle tutunduðu bir aðaç köküne sarýlarak, asýlý kalýp kurtulan Temel can havliyle baðýrýr: "Can kurtaran yok mu?" Gökyüzünden Tanrý'nýn gür sesi Temel'in imdadýna yetiþir: "Kulum Temel, korkma dayan, seni kurtaracaðým!.." Temel sevince mi garkolur? Ne münasebet!.. Baðýrmaya devam eder: "Baþka kimse yok mu?.. Baþka kimse yok mu?.." Dünya'nýn her tarafýndaki "gönül erleri"nin, "Iþýk Savaþçýlarýnýn" Rehber Varlýk bilgileriyle kendilerine çeki düzen verip olgunlaþtýklarýný; internet baþta, tüm medya imkânlarýyla artan bir tempoda bilgilerini paylaþýp sayýlarýný artýrdýklarýný görmemiz elbette umudumuzu, sevincimizi taze tutuyor. Ama bundan da önemlisi dünyamýzý, bizlerden çok farklý yepyeni bir neslin, artan bir tempoyla adým adým doldurmakta olduðunu bizzat görmenin mutluluðu. Ýþte bu yavaþ yavaþ herkesin farkedeceði somut bir gerçek. Psikolog olarak Suadiye'deki "Bebeðim Kreþ"de ve Taksim'deki bir Güzel 8 Sanatlar Lisesi'nde danýþmanlýk yaptýðýmdan bu yeni nesille her gün içiçe yaþýyorum. Bir de onlarý gereði gibi eðitebilsek -ki bu içimdeki dinmeyen bir sýzý- kýsa zamanda bu nesil ne olmazlarý baþaracak, ömrü olan görecek. Þimdi sizlere "Bebeðim Kreþ"in internet sitesi için birkaç yýl önce hazýrladýðým, "Yeni Çað Çocuklarý" "Milenyum Çocuklarý" ya da "ÝNDÝGO"lar denilen bu çocuklarla ilgili deneyimlere dayanan bir yazýmý sunuyorum: Daha geniþ bilgilenmek isteyen anne, babalar Akaþa Yayýnlarýnýn "Ýndigo Çocuklar" çeviri kitabýný ve ayrýca "Bebeðim Kreþ"in sahibi Ayla Özaygen'in kendi deneyimlerine dayanarak hazýrladýðý Kozmik Yayýnlarýnca basýlan "Ýndigo Çocuklar" kitabýný okuyabilirler. ÝNDÝGO ÇOCUKLAR (MÝLENYUM ÇOCUKLARI) Bir Ýlkokul Öðretmeni: "Her zaman sýnýfýmda özgün davranýþlarý, kiþiliði ve zekâsýyla diðerlerinden hemen ayýrt edilen bir iki öðrencim bulunurdu. Ne var ki son yýllarda bunlarýn sayýsýnda patlama tarzýnda artýþ oldu. Onlarla baþedebilmek için yeni eðitim yöntemleri geliþtirmede bayaðý zorlanýyorum." Bir Kreþ Yöneticisi: "Yýllardýr baþarýyla uyguladýðýmýz eski yöntemler iþe yaramaz oldu. Bu kadar çok sayýdaki "büyümüþ de küçülmüþ" çocuklarý doðru dürüst eðitebilmemiz için kuþkusuz yeni bir þeyler yapmalýyýz, ama ne?" Bir Anne: "Aðabeylerini, ablalarýný bazen el yordamýyla, bazen bilenlere danýþarak iyi kötü yetiþtirip bir yerlere getirdim. Ama bu sonuncusu. Bu SEVGÝ DÜNYASI yumurcak hiçbirine benzemiyor. Üstelik de deneyimli sayýlýrým artýk. Ama yine de yetiþemiyorum bu ateþ parçasýnýn hýzýna. Kýzsam da boþuna, okþasam da... Benden pes!.." Belki böyle konuþanlardan birisiniz, belki de bunlarýn tanýðýsýnýz. Bilin ki yalnýz ve azýnlýkta deðilsiniz. Hem sadece ülkemizde deðil, Dünya çapýnda yaþanan bir fenomen bu! Özellikle son 15 yýldýr sanki bir "Baþka Tür Çocuk" akýný var dünyamýzda. Her þeyden önce "Birey olduðunun", "ayrýcalýklý olduðunun", "haklarýnýn", farkýnda olan kiþilikli çocuklar bunlar. Kendimizin yapamayýp da ondan yapmasýný isteyip azarladýðýmýzda hesap pusulasýný hemen önümüze serip, "ama sen de geçen gün babama yalan söylemiþtin" diyecek kadar bilinçli yumurcaklar bunlar. Belki de "hiperaktif" mi, "dislektik" mi diye epeyce doktor, psikolog peþinde koþtunuz. Hiçbiri deðil tabii. Baþkalarýna benzemeyene, sürüden ayrýlana hemen "anormal" etiketi yapýþtýrma alýþkanlýðýnda olduðumuzdan doðallýkla bunlarý yaptýnýz. Ama artýk bu yýllarda sayý doðrusunun eksi yönüne deðil de, artý yönüne bakmak zorundayýz. Bunlar anormal deðil, Sürnormal (normal üstü) çocuklar! Evet, 1970'lerden beri yavaþ yavaþ ve kendini belli etmeden "Bu baþka çocuk" sayýsýnda bir artýþ gözleniyordu. Ama son 15 yýldaki patlama, bütün istatistikleri altüst etti. Hani Temel atom bombasý ile ilgili konferansý dinleyip þöyle özetleyivermiþti ya: "Ufalanýyý, ufalanýyý ve fena patlayý!" Ýþte þimdiki ufaklýklar da eðer iyi anlaþýlmaz, onlara doðru dürüst davranýlmazsa "fena patlayý". Ama bir de adam hesabýna konulup, uygun þekilde eði- SEVGÝ DÜNYASI tilirlerse, patlamak ne kelime, bunalýmlý dünyamýzýn tüm sorunlarýný çözecek en büyük enerjinin kaynaðý onlar olacaklar. Bu bir gerçek: Kiþilikli çocuklar çoðaldý, çoðalýyor, çoðalacak. Onlar insan olduklarýnýn, boþuna bir yaþam sürmeyeceklerinin, önemli þeyler yapacaklarýnýn içten içe farkýndalar. Bizlerden de insan muamelesi bekliyorlar. Sadece emir ve yasaklarla baþ edilmez onlarla. Her ne istiyorsak, akýllýca gerekçelerimizi, nedenlerimizi anlatýp ikna edersek ancak yaptýrabiliriz onlara. Öyle pýþpýþlarla, elma þekeriyle kesin sonuç alamayýz. Biraz avuturuz, o kadar. Becerileri kapsamýna giren iþlerde karar sahibi olmayý istiyorlar. Emir eri gibi davranýlmasýný deðil, seçenekler sunulmasýný, kendilerine seçim hakký tanýnmasýný istiyorlar. Bilinçaltlarýna ilerde büyük iþlerin kurucusu ve yöneticisi olacaklarý kazýnmýþ olduðundan, zaman kaybetmeden, þimdiden yetiþmek, olgunlaþmak istiyorlar herhalde. Onlara 9 yanlýþ davranýldýðý zaman ise seyreyle gümbürtüyü: Asi, inatçý, söz dinlemez, hýrçýn... Artýk ne derseniz, bütün sýfatlarý hak eden bir canavarla karþý karþýyasýnýz. Ya da tam tersine, bütün bütüne içine kapanmýþ bir canlý cenazeyle. Sonra da gelsin doktorlar, psikologlar "ne var bu çocukta?" diye araþtýrýp dursunlar boþuna. Ýþimiz zor. Geleneksel eðitim yöntemleri yetmiyor artýk. Yöntemleri geliþtireceðiz ve daha önemlisi kendimizi de geliþtireceðiz, onlarý doðru düzgün büyütebilmek için. Çünkü sözlerden ziyade davranýþlarýmýz etkili onlar üzerinde. Bizlerden tutarlý, kararlý, olgun, kiþilikli davranýþlar bekliyorlar. Her þeyden önce, onlarýn doðum anýndaki karakterlerinin, dünyaya adým atarken neler getirmiþ olduklarýnýn farkýnda olmamýzý, idrakimizi geliþtirmemizi bekliyorlar bizden. Bunlarý yapmazsak, güvenleri sarsýlacak ve içten içe bizleri sýð, derinliksiz, basit görme eðilimine üzülerek girecekler. Erich Fromm çocukluk döneminin önemi üzerinde konuþurken, özellikle çocuklarýn doðum anýndaki karakterlerini tanýmak için çok gayret sarf etmemiz gerektiði üzerinde çok durur. Buna hiç önem verilmediðinden yakýnýr. Psikolog ve psikanalistlerin öncelikle çocuðun 10 hangi karakter ve birikimlerle yeryüzüne gelmiþ olduðunu saptamak için çok çalýþma yapmalarý gerektiðini vurgular. Çok haklý. Eðitim ve terbiye bu temel üzerine oturacaktýr çünkü. Temeli tanýmadan, üst yapýyý planlamak akýllý bir mühendisin iþi olur mu hiç? MADALYONUN DÝÐER YÜZÜ Milenyum çocuklarýnýn üstün özelliklerini fark edip onlarý tutarlý davranýþlarla terbiye ederken, kantarýn topuzunu kaçýrma tehlikesini de göz ardý etmemeliyiz. "Küçük kalplerin sevinci, büyük kötülüklerin bekçisi" olduðundan onlarý mutlu etmek için elden geleni yapacaðýz. Ama gelecekte ne olacak olurlarsa olsunlar onlar þu anda nihayet "küçük kalpler", henüz tecrübesi, görgüsü kýt, iþlenmemiþ mücevherler. Þu anda bizim yönetimimize muhtaçlar. Onlara seçenekler sunar, güçleri oranýnda özgürlükler verebiliriz ama asla tamamen serbest, baþýboþ býrakamayýz. Son söz daima bizim olacak. Yetiþkinlerin gençlere özenip garip kiþiliklere bürünmeleri þeklinde sergilediðimiz yanlýþlarý, þimdi de "Milenyum Çocuklarýna" özenip "çocuklaþma" þeklinde yaþamamalýyýz. Eðer biz onlarý yönetmek yerine dizginleri onlara býrakýrsak, hiç kuþkunuz olmasýn, onlar hemen dizginleri ele almada bir an tereddüt etmeyecekler. Zaten doðalarý buna çok müsait. Çocuklarýn yönettiði bir aile ancak karikatür bir aile olabilir. Ve bundan en zararlý çýkacak olan da yine bizim çocuklarýmýz olacaktýr. SEVGÝ DÜNYASI KENDÝMÝZÝ GELÝÞTÝRMEK ZORUNDAYIZ "Kýrk yýllýk Yani, olur mu Kani!", "Yedisinde neyse, yetmiþinde de O" gibi benzeri sözleri çok duyduk ve inandýk. Kendimizde ve çevremizde gördüklerimiz de bunu doðrulayýp duruyor. Deðiþeni, kendini yenileyeni az görüyoruz etrafýmýzda. Model alýnacak kiþiler pek yok. Ama acaba tamamen kökü kurudu mu? Alýcý gözle bakarsak, hayata yenilmeyen, kendini yenileyip, gerçekleþtirme yolunda olan insanlarý da görmekte gecikmeyiz etrafýmýzda. Kendisi de Nazi kamplarýnýn binbir çilesini yaþadýðý halde sað salim bu cehennemden kurtulma baþarýsý gösteren ünlü Psikiyatri Profesörü Viktor Frankl, o cehennem hayatýnda bile insanca davranýþlar sergileyen insanlarý nasýl da hayranlýkla anlatýr: "Ölüm kamplarýnda yaþamýþ olan bizler, kendileri de ayný durumda olduklarý halde diðerlerini teselli eden, ellerindeki son ekmek dilimini bir baþkasýna verenleri de anýmsýyoruz. Belki böylelerinin sayýsý azdý ama onlar, ellerinden her þeyleri alýnsa da, insan özgürlüðünün en sonuncusu olan, herhangi bir durum karþýsýnda kendi tutumunu belirleme, kendi yolunu seçme kararýnýn o insanýn elinden alýnamayacaðýnýn yaþayan kanýtlarýydý." Sadece çocuklukta deðil, insan her yaþta eðitilebilir. Ünlü Psikanalist Eric Erikson'un öðrencisi olma ayrýcalýðýný yaþamýþ olan eski ABD Baþkan Yardýmcýsý Al Gore, "Küresel Denge" kitabýnda hocasýnýn yöntemlerinin çok baþarýlý olduðunu, kendi deneyimlerinden örnekler vererek heyecanla anlatýr. SEVGÝ DÜNYASI Milenyum çocuklarýnýn anne-babalarý olarak, yarýþtan kopmadan, geliþme yolunda duraksamadan ilerlemek zorundayýz. Örnek insanlar, örnek davranýþlar ve uygun yöntemleri çevremizde bulamýyorsak, tarihin derinliklerinden nice üstün davranýþlarý ve yöntemleri devþirebileceðimizi de gözardý etmemeliyiz. Yunus'lardan, Mevlana'lardan günümüz için de geçerli olacak örnekler bulabiliriz. Eh bunlar da kâr etmiyorsa, çaresiz kendi milenyum çocuðumuzun büyümesini bekleyeceðiz demektir. Onlar, bizleri eðitmesini becerecekler. ÝNDÝGOLARLA ÝLGÝLÝ BÝR ÝKÝ EK Ýnternetteki yazým bu kadar. Sýrf anne babalar için hazýrlandýðýndan fazla detaya girilmediðini, bazý sorular üzerinde durulmadýðýný sanýrým farkettiniz. Ýlk soru þu olabilir: Nereden geliyor bu Ýndigo sözcüðü ve ilk ön nasýl farkediliyor? Ýlk farkediliþ 1970'li yýllarýn baþlarýnda olmuþ. Ýnsan bedeninin etrafýndaki, ayýn hâlesi gibi vücudu çevreleyen enerji bedenimizi, aura'mýzý gören sezgisi kuvvetli kiþiler mevcut. Bu enerji bedenimiz o kadar gerçek ki Kirlian fotoðrafçýlýðý tekniðiyle Ruslar fotoðrafýný bile çektiler. Bundaki deðiþiklikleri gözlemleyerek hastalýk teþhislerinde bile bulunulabiliyor. Ýþte aura'yý görme yeteneðine sahip ABD'li bir haným öðretmen 1970'li yýllarýn baþlarýnda yeni doðan çocuklarda önceki kiþilerde bulunmayan bir yeni renkle karþýlaþýyor. Çivit mavisi tonunda bir renk bu. Öðretmenlik güdüsüyle 11 bu çocuklarý takibe alýyor: Acaba yeni karakterler mi geliyor dünyamýza? Bu çocuklarýn sayýsý adým adým arttýðýndan yazýmda belirttiðim ortak özelliklerini tespit ediyor. Yayýnladýðý kitabýnda da sonuçlarý açýklýyor. Sonra kervana baþkalarýnýn da katýlmasýyla bu çocuklar iyice mercek altýna alýnýyorlar. Nasýl eðitilmeleri gerektiði üzerine teoriler üretiliyor. Türkiyemizde ise çocuk terbiyesiyle ilgilenenler bir garipliði farkediyorlar ama, orada durup beklemekten baþka bir þey gelmiyor ellerinden. Aslýnda bu çocuklara: Ýngilizce çivit mavisi anlamýna gelen Ýndigo adýný veren ve daha da önemlisi bunlarýn özel bir görevle, dünyada hayýrlý büyük deðiþiklikler yapmak üzere özellikle bu dönemde, Ýlâhî düzenin planýyla üstün yeteneklerle, zaman zaman "karma" yüklerinden bile arýndýrýlarak gönderildiðini ilk ortaya koyan KRYON (Krayan) isimli Rehber Varlýk oluyor. Bizler onun tebliðlerinden ve medyumu ile karýsýnýn yazdýðý kitaptan öðrendik Ýndigo çocuklarýný. Ve sonra kendi deneyimlerimizle birleþtirip bir sonuca vardýk. KRYON Varlýk, dünya insanýnýn ulaþtýðý olgunluk düzeyinin dünyanýn manevî yöneticileri tarafýndan, her 25 yýlda bir ölçüldüðünü, 1987 yýlý SEVGÝ DÜNYASI 12 ölçümünde insanlarýn olaðanüstü bir sýçrama yaparak üstün bir düzeye týrmandýklarýnýn anlaþýldýðýný; 25 yýl sonraki, yani 2012 yýlý ölçümünün çok önemli olduðunu tebliðlerinde anlatýr. Bu baþarýdan dolayý dünyanýn hýzlý yükselme statüsüne geçtiðini, indigo çocuklarýn bu dönemde önemli roller üstleneceðini sýk sýk tekrarlar. Þimdi sizlere Kryon'ýn Ýndigo çocuklarla ilgili bir pasajýný aktardýktan sonra, "Bak þu yumurcaða" diye sizleri takdirle gülümsetecek, "Bebeðim Kreþ"teki bir indigo çocukla yaþadýðým iki serüveni anlatarak, bu konuyu ileride daha geniþ deðinme ümidiyle, yazýmý noktalýyorum: "Gezegen üzerinde yeni yaratýlmýþ olan, 1987'de baþladýðýnýz ve 2012'de bitireceðiniz bir enerji vardýr. Bu içinde çalýþtýðýnýz 25 yýllýk enerji penceresidir. Siz daha eski bir enerjide doðmuþtunuz. Ýþte bu yüzden sizin özsaygýnýz yarýya inmiþ bir bayrak gibidir. Ama þu anda doðan insanlar için, bu hiç de böyle deðildir. Ben yeni çocuklardan söz ediyorum. Biz onlara Ýndigolar diyoruz. Bazýlarý onlara kristaller diyor. Bazýlarý onlara yeni dünyanýn çocuklarý, yeni bin yýlýn çocuklarý, yeni çocuklar diyorlar. Onlara istediðiniz ismi verebilirsiniz. "Herkes onlarý fark ediyor, öyle deðil mi? Bu çocuklar farklýdýr. Onlar bu dünyaya kendi deðerlerini bilerek gelirler. Onlarýn özsaygýsý, bayraklarý yüksekte gururla dalgalanýr. Siz yüksek dengeli, özsaygýsýna sahip bu çocuklarý alýp, düþük bir özsaygýsýyla doðmuþ yetiþkinlerin arasýna koyduðunuzda ne olur? Bu çocuklar inatçý, dikbaþlý, bildiðini okur gibi görünürler. Belki de bu onlarýn kim olduklarýný bilme- lerinden kaynaklanmaktadýr... "Sonuç olarak bu çocuklar aslýnda zor olmayý amaçlamamaktalar. Ama dengeli özsaygýsý niteliklerine asla sahip olmamýþ sizlere onlar genelde otoriter, hattâ zorba tavýrlý görünürler." (Kryon) ERÝS'LE ÝKÝ ANI Eris'in kreþte son yýlý. Okuma yazmayý halletmiþ durumda. Sayýlarla da arasý iyi. Bir fiþ çalýþmasý esnasýnda yazdýðý kelimeleri öðretmenine gösteriyor: - Nasýl iyi olmuþ mu? - Evet. Þimdi 10 sýra daha yaz. - Öðretmenim, bu yazý güzel olmamýþ mý? - Evet, çok güzel olmuþ. - Peki doðru yazmamýþ mýyým? - Hayýr çok doðru yazmýþsýn. - Madem doðru ve güzel yazdým, neden doðru ve güzel yazdýðým bir þeyi 10 kere daha yazmamý istiyorsunuz? Ben bunu yazamam artýk!!!! Ben yanlarýnda deðildim. Hemen dýþarýda olayý anlatarak beni yardýma çaðýrdýlar. Eris haklýydý ama öðretmenin otoritesini ve homojeniteyi saðlamak da gerekliydi. Fikir düzeyinde sonuç alamayacaðýmý anladýðýmdan olayý duygusal boyuta çektim: - Eris benim hatýrým için 10 defa yazar mýsýn? Ancak böyle ikna edebilmiþtim. Bu da ikinci aným: Ayla'dan benim okul çocuklarýna matematik derslerinde yardýmcý olduðumu öðrenince, hiç zaman kaybetmeden Ilgaz ile Eris yakama yapýþtýlar. SEVGÝ DÜNYASI - Ahmet abi, bize matematik öðret. (Kreþte abi ve abladan öteye gitmek yok. Amca, teyze, dedeyi evlerinde kullanýyorlar.) - Önümüzdeki yýl okula gideceksiniz, orada öðrenirsiniz diye baþýmdan savmaya çalýþtým ama ne mümkün. Çar nacar razý oldum. Kalem kâðýt kullanmaya gerek olmayacak sayýlarla toplama öðretmeye baþladým. - 35 üç daha kaç eder? 35 cepte, 3 burada (3 parmaðýmý göstererek ve parmaklarýmý tek tek kapatarak 36, 37, 38). Çok hoþlarýna gitti. Tüm benzer sorularýmý doðru cevapladýlar. Keyiflenmiþlerdi ama olan yine bana olmuþtu. Bu defa çýkartma öðret diye tutturdular. - Çýkartma zor. - Olsun, öðreniriz. Yine ayný yöntemle; 35 cepte, 3 burada; 34, 33, 32. Biraz neþeleri kaçtý. Geriye saymak zordu. - Zor geldi, deðil mi? - Evet. 13 Ben de ayaða kalkýp, toplama yaparken böyle öne doðru yürüyordum; kolaydý. Þimdi ise geri geri yürüyorum; zorluk bundan dedim. Eris bir saniye düþündükten sonra: - Çýkartma yaparken niye geri yürüyorsun Ahmet abi diye itiraz etti. - Baþka ne yapabilirdim ki? Der demez yanýma geldi. Beni geriye doðru döndürerek, "Þimdi yürüsen daha kolay olmaz mý?" demesin mi? Þaþýrmanýn ötesinde çok büyük bir sevinç ve coþku yaþamýþtým. Problemlerin altýnda ezilmeyip, hemen deðiþik çözüm üretivermesinin coþkusuydu bu. Gerçekten de bazý çýkartma iþlemini böyle yapardýk. Örneðin 9'dan 6'yý çýkartmak için 6'dan 9'a varmaya 7,8,9 der ve 3 cevabýný verirdik. Doðaldýr ki Eris'i 2. sýnýftan baþlattýlar. Gelecek Sayýda: Kutsal metinlerin ýþýðýnda: Yaþayacaðýmýz önemli günler. Ve bu günlerde "Barýþ Yapýcýlarýna" düþecek görevler. 14 Kafalarý Sömürgeleþtirme Giriþimi Psikolog Güngör Özyiðit SEVGÝ DÜNYASI SEVGÝ DÜNYASI 15 Yabancý dil, kendi kavramlarý içinde kültürünü de beraberinde getirir. Öylece kendi diline ve kültürüne yabancýlaþan toplum, güdülmeye ve sömürülmeye eðilimli hale gelir. Bir toplumun geleceðini belirleyen en önemli etken eðitimdir. Bir ulusu denetim altýna alýp, sömürmek isteyen egemen güçler, eðitim kurumlarýný araç olarak kullana gelmiþlerdir. O nedenle azýnlýk ve yabancý okullarý bu baðlamda ele alýp deðerlendirmek gerekir. Osmanlý'dan günümüze bu süreç iþleyip durmaktadýr. Azýnlýk ve yabancý okullar, bulunduklarý ülkede dil öðretme ve modernleþtirme bahanesi altýnda kendi kültürlerini kabul ettirme gayesi gütmüþlerdir. Yabancý dil, kendi kavramlarý içinde kültürünü de beraberinde getirir. Öylece kendi diline ve kültürüne yabancýlaþan toplum, güdülmeye ve sömürülmeye eðilimli hale gelir. Günümüz Türkiye'sinde, lise ve üniversitelerde yabancý dille eðitime aðýrlýk verilmesi, egemen güçlerin etkisini alabildiðine yaygýnlaþtýrmýþtýr. Söz konusu okullarýn ülkemizdeki etkisi üç yönlü olmuþtur: 1- Hýristiyan inancýný yaymak 2- Ülkenin ekonomisini denetim altýnda tutmak 3- Okulu bitiren öðrencilerden bir "seçkinler" grubu oluþturarak, onlarý ülke yönetiminde etkin yerlere yerleþtirmek ve istedikleri doðrultuda onlarý maþa gibi kullanmak. Görüldüðü üzere, misyonerlerle sömürgen güçler hep iþbirliði içinde olmuþlardýr. AB ve ABD'si ile Batýlý egemen güçler, bu sömürüyü yardým adý altýnda bir takým kuruluþlarla maskeleyerek gerçekleþtirmeye çalýþýr. Týpký Kurtuluþ Savaþý'nda, daha Cumhuriyet kurulmadan ABD'den Türkiye'ye uzanan yardým eli gibi... MUSTAFA KEMAL FARKI Ne Ýngiliz, ne Amerikan mandasýna yanaþmayarak, tam baðýmsýzlýk için savaþan Mustafa Kemal, dünyada ilk kez emperyalizme karþý zafer kazanýr. Ülkeyi silahla dize getiremeyen dýþ güçler, daha baþka, sinsi yollar izleyerek emellerine ulaþmaya çalýþýrlar. Savaþ sonrasý düþülen yoksulluk ve yetersizliklerden yararlanmak üzere ABD Anadolu'da Öksüzler Yurdu ve Örnek Çiftlikler kurarak sözüm ona yardým isteðinde bulunur. Sömürgeci güçlerin oyunlarýný çok iyi bilen ve o güçleri dize getiren Mustafa Kemal, Ýçiþleri Bakanlýðýna gönderilen bu öneriye karþý, Meclis Baþkaný olarak derhal bir muhtýra yollayarak uyarýda bulunur. Bu ibret alýnasý muhtýrayý birlikte okuyalým: "Ankara, 3 Ocak 1922 Ýçiþleri Bakanlýðý'na 29.12.1921 Gün ve 10319/2423 sayýlý yazýnýn yanýtýdýr. Anadolu'da Öksüzler Yurdu ve Örnek Çiftlikler gibi hayýr kurumlarý açma ve kurma konusunda Amerika Yakýndoðu görevlileri adýna yapýlan baþvuruya karþý 16 vereceðimiz yanýtýn konusu ve ilkeleri, iliþik muhtýrada geniþçe açýklanmýþtýr, efendim. Muhtýra Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ülkenin bayýndýrlaþmasýna, öksüzlerin rahatlamasýna, genel saðlýk ve ekonomimizin düzeltilmesine yönelik giriþim ve çalýþmalarý teþekkürle kabul eder. Ancak, bu konuda gerek uzak, gerek pek yakýn geçmiþte, bize oldukça aðýra patlayan deneyimlere dayanarak bir takým kaygýlarýmýzý açýklama gereði vardýr. Þimdiye kadar ülkemizde ekonomik amaçlarla, politik ve bilimsel çalýþmalar yapan kurumlar ve yabancýlar özellikle aþaðýdaki amaçlarý izlemiþlerdir: 1- Ülkemizdeki çalýþmalardan korkunç bir kazanç saðlamak. Bizim için en zararlý olaný bunlardýr. 2- Bir bölgede elde edecekleri yetkiye (imtiyaza) dayanarak o bölgenin sahibi olmaya çalýþmak. Bu gibilerin ülkemizde bir daha çalýþmalarýna kesinlikle izin verilmemesi kararlaþtýrýlmýþtýr. Böyle yapmakla yalnýz kendimize deðil, bütün insanlýða olabildiðince büyük hizmet ettiðimize inanýyoruz. Dolayýsýyla Genel Savaþý (Birinci Dünya Savaþýný) çýkaranlar, bu tür amaçlarý izleyen paralý gruplar ve onlara alet olan politikacýlardýr. 3- Ekonomik amaçla, bilim ve insanlýk yararý görüntüsü ile yurdumuza gelip, ilerde istila (iþgal) hazýrlamak için, etnik topluluklarý gerek hükümete, gerek birbirlerine karþý kýþkýrtmak. Bu gibiler hem genel savaþýn, hem ülkemizdeki korkunç cinayetlerin düzenleyicileridir. 4- Yurdumuzda, yalnýz bilim ve insanlýk amaçlarýyla çalýþmakla birlikte, ruh- SEVGÝ DÜNYASI larýnda bulunan Hýristiyanlýk duygusu nedeniyle, hemen Hýristiyan azýnlýklarla iliþki kurmak ve ister kasýtlý, ister kasýtsýz olarak, aralarýnda azýnlýklarýn da yaþamakta olduðu Müslüman topluluklardan ayrýlma isteðini propaganda etmek. Bu gibilerin gerek Müslümanlara, gerek iyiliðine çalýþtýklarýný ileri sürdükleri Hýristiyan azýnlýklara, aralarýnda yaþamakta olduklarý Ýslâm çoðunluða karþý baský yapýlmasýný aþýlamakla, ne denli insanlýk dýþý bir biçimde çalýþtýklarý ve bu yüzden meydana gelen cinayetlerden sorumlu olduklarý ortadadýr. Hükümetlerimiz bu gibilerin de özgürce çalýþmalarýna izin verdiðinde Müslüman ve Müslüman olmayan bütün uyruklarýna karþý pek aðýr bir sorumluluk yükü altýna girmiþ bulunacaktýr. Buna izin vermek, çocuklarý yaþayacaklarý çevreye düþman ya da hiç olmazsa yabancý olarak yetiþtirmek ve çocuklarý yaþayacaklarý çevre ile çatýþmak zorunda býrakmaktýr. Bu ise, gerek o çocuklarýn, gerek içerisinde yaþayacaklarý halkýn yýkýmýný hazýrlamaktýr. Bunu yasaklamak hükümetin görevidir. Bundan dolayýdýr ki, Amerikalýlarca örnek çiftlik benzeri kurumlar kurup, buralarda kendi uyruðumuzdan olan binlerce çocuðun Türk Hükümetine ve Ulusuna karþý sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetiþmelerine izin veremeyiz." Mustafa Kemal, bir tarih ve insanlýk dersi muhtýrasýný, Amerikalýlarýn kurmak istedikleri örnek çiftliklerin yönetiminin ve çalýþan çocuklarýn eðitiminin Türk Hükümeti'nin atayacaðý görevlilerce yürütülmesini ileri sürerek, ABD'nin önerisini diplomatik bir dille reddeder. SEVGÝ DÜNYASI Böylece Mustafa Kemal, sözde öksüzler yurdu kurma gibi insancýl giriþimin arkasýnda azýnlýk örgütleme planýnýn yattýðýný görür. Kültürel sömürünün yolunu týkar. Kültürel emperyalizmin maskesini çekip çýkararak, gerçek yüzünü herkese gösterir. 1919 - 1922 arasýnda savaþ alanlarýný, iþgal altýndaki yöreleri gezerek ulusal direniþin ruhunu dünyaya ileten Gazeteci Berthe Georges-Gavlis, Mustafa Kemal'in politikasýný þöyle deðerlendirir: "Onun gerçek formülü; rakip güçler arasýnda dengeyi korumak, hiçbiri tarafýndan yutulmamak." Mustafa Kemal bunu baþararak tarihe geçmiþtir. Gelecek kuþaklara, yani bizlere ise, þöyle bir uyarýda bulunmuþtur: "Adalet ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk Milleti, Türkiye'nin müstakbel (gelecek) çocuklarý bunu bir an hatýrdan çýkarmamalýdýrlar." Bugün ne yazýk ki, bu uyarýyý dikkate aldýðýmýzý söylemek durumunda deðiliz. ALMAN BÝLÝM ADAMLARINA AÇILAN KUCAK Mustafa Kemal, ulusal onur ve baðýmsýzlýktan ödün vermeme koþuluyla, dýþ dünyadan gelen her türlü bilimsel katkýya açýk olmuþtur. 1933 yýlýnda yapýlan Üniversite reformu buna güzel bir örnektir. 1933'te Hitler'in baskýsýndan bunalan, çoðu Yahudi asýllý Alman bilim adamlarý, Atatürk'ün çaðrýsýyla Türkiye'ye gelirler. Aralarýnda Prof. Philipp Schwartz ve Prof. Nevmark gibi dünya çapýnda, birinci sýnýf bilim adamlarýnýn bulunduðu otuz bilim adamý ile sözleþme imzalanýr. 17 Ve bu bilim adamlarýna milletvekili maaþlarýndan daha fazla bir aylýk ödenir. O sayede Türk üniversitesi dünya çapýnda bir ün ve saygýnlýk kazanýr. Ne var ki, sözleþmeyi imzalayan Alman bilim adamlarýna þu koþullar öne sürülür: 1- Ýki yýl içerisinde Türkçe öðrenmeleri 2- Bu süre sonunda derslerini Türkçe verebilmeleri 3- Ve öðrencilere yönelik Türkçe ders kitaplarý yazmalarý Dünyaca ünlü bilim adamlarý bu koþullarý kabul ederler ve aynen uyarlar. Ýþte günü kurtaran politikacýlarýn yanýnda, ulusun yarýnýný da düþünen gerçek bir devlet adamý! Yýl 2007. Atatürk'le ilgili bir toplantýya katýlmak üzere gelen bir köylü kadýn. Yabancý kültürle beslenen bir genç, köylü kadýnýn göðsündeki Atatürk resmini iþaret ederek dalga geçiyor: "Teyze, resim sana çok yakýþmýþ!" Köylü kadýn ulusal refleksle cevap veriyor: "Resmin bana yakýþýp yakýþmamasý önemli deðil oðlum. Biz ona yakýþýyor muyuz? Önemli olan o!.." Köylü kadýndaki bu ulusal bilinç, Atatürk ilkelerinin Türk Halký'nýn nasýl içine iþlediðini gösteren somut bir kanýt. Kadýnýn sözleri ise, anlayana þamar gibi bir yanýt!.. 18 KÜRESEL ISINMA ve TEMA Söyleþi: Nihal Gürsoy SEVGÝ DÜNYASI SEVGÝ DÜNYASI 19 Nihal Gürsoy - Yeþim Haným, en basit tanýmýyla "Küresel Isýnma" nedir? Yeþim Beyla - Ýnsanlar tarafýndan atmosfere salýnan gazlarýn sera etkisi yaratmasý sonucunda dünya yüzeyinde sýcaklýðýn artmasýna küresel ýsýnma denmektedir. Nihal Gürsoy - Ülkemiz Küresel Isýnma'dan nasýl etkilenecek? Yeþim Beyla - Þubat 2007'de Hükümetlerarasý Ýklim Deðiþikliði Panel Raporu (IPCC), küresel ýsýnmanýn son 50 yýlda %90 oranýnda insan eliyle arttýðýný ve asýrlarca süreceðini resmen ilan etti. Rapora göre, sera gazlarýndan biri olan karbondioksitin küresel düzeydeki artýþý büyük ölçüde fosil yakýt (petrol, petrol türevleri, doðalgaz ve kömür) kullanýmýndan ve tarýmsal faaliyetlerden kaynaklanýyor. Metan ve di azot mono oksit (N2O) oranlarýndaki deðiþimlerin kaynaðý da yine tarýmsal faaliyetler. Küresel ýsýnma süreci baþladý ve bilim adamlarýna göre daha asýrlarca devam edecek. Bu süreci geri çevirmek imkânsýz ama en azýndan daha fazla ilerlemesini engelleyebiliriz. Bilimsel verilere göre; Ülkemiz küresel ýsýnmanýn zararlý etkilerini en önce ve ne þiddetli biçimde yaþayacak. Nihal Gürsoy - Dünya'yý en çok kim kirletiyor ve bu anlamda Türkiye hangi noktada? Yeþim Beyla - Hükümetlerarasý Ýklim Deðiþikliði Paneli Raporuna (IPCC) göre; atmosfere karbon salarak dünyayý en çok kirleten ilk üç ülke 5,5 milyar ton ile ABD, 2,8 milyar ton ile Rusya, ve 1,3 milyar ton ile Japonya gibi sanayileþmiþ ülkeler. Türkiye bu sýralamada atmosfere býraktýðý 294 milyon ton ile 13. olarak üst sýralarda yer aldý. Sadece bu üç ülkenin yýlda atmosfere saldýðý 9,6 milyar ton olduðu göz önünde bulundurulursa, Türkiye'nin 294 milyon ton ile neden YEÞÝM BEYLA KÝMDÝR? 1965 Ýstanbul doðumluyum. Evli ve 15 yaþýnda bir çocuk annesiyim. Ýlk, Orta, Lise öðreniminin ardýndan Ýktisat okurken baþladýðým çalýþma hayatýnda yönüm hep Halkla Ýliþkiler tabanlý Pazarlama ve Satýþtan yana oldu. Türkiye Halkla Ýliþkiler Yönetim Kurulu Baþkan Yardýmcýsýyým, Zeytindostu Derneði Yönetim Kurulu ve URAK Derneði'nin Denetim Kurulu Üyesiyim. Bilgisayar, Fuarcýlýk, Ambalaj Sektörleri ve kendi iþimde toplam 17 yýllýk yöneticilik yaparak kiþisel tüm hedeflerime ulaþtým. Yaklaþýk 6 yýldýr da profesyonel iþ yaþantýmda elde ettiðim birikimi Sivil Toplum çalýþmalarýna aktarmak üzere TEMA Vakfý'nda Kaynak Geliþtirme ve Halkla Ýliþkiler Bölüm Baþkaný olarak çalýþýyorum. 20 olduðu zarar çok küçük oranda kalýyor. Ancak, raporda Türkiye'nin 1990-2004 yýllarý arasýnda %72,6' lýk bir artýþ kaydederek atmosferi kirletme konusunda dünyada en hýzlý artýþ kaydeden ülke olmasý ise endiþe verici. Nihal Gürsoy - Küresel Isýnma çok kapsamlý ve detaylý bir konu, ayrýca tüm kiþi, kuruluþ, kurum ve yapýlanmalarýn, kendi alanlarýna yönelik stratejiler ve mücadele yöntemleri geliþtirmeleri gerekiyor. Siz Tema Vakfý olarak Küresel Isýnma konusunda önceliklerinizi nasýl belirlediniz? Yeþim Beyla - Uzmanlar, küresel ýsýnmanýn etkilerinin asýrlarca süreceðini kaydediyor. Ama mücadele için kararlý olursak ve harekete geçersek, bu etkiyi azaltabilir, en aza indirgeyebiliriz. IPCC Raporuna göre, karbondioksit sera etkisine neden olan en etkin gazdýr. Eðer topraklarýmýzý doðru yöntemlerle iþler ve akýlcý kullanýrsak, hem sera etkisi yaratan bu gazýn azalmasýný hem de organik kar- SEVGÝ DÜNYASI bon tutulmasýný saðlayarak topraðýn verimini arttýrýrýz. Türkiye gibi geliþmekte olan ülkelerde topraðýn tarýmsal üretkenliðinin azalmasý tarým, mera, orman vb. alanlarýn amacý dýþýnda kullanýlarak kýsmen insan etkili toprak kalitesi kaybýna neden olmaktadýr. Toprak kalitesi ve tarýmsal verimlilik arasýndaki pozitif iliþki ayný þekilde toprak organik karbon ve toprak kalitesi arasýnda mevcuttur. Dolayýsýyla devam eden bozulma süreci toprak kalitesini azaltmaktadýr. Bozulan ekosistem ve tarýmsal topraktaki organik karbon da çözünerek CO2 ve CH4 formunda atmosfere salýnmakta ve iklim deðiþikliði nedenleri arasýnda yer almaktadýr. Nihal Gürsoy - Yani, zincirleme bir þekilde biribirini etkileyen ve tetikleyen faktörler pek yakýnda dünyamýzýn ekosistemini tamamen bozacak ve duyarlýlýkla ve sorumluluk alarak mücadele etmezsek sorun içinden çýkýlmaz ve dünyamýz üzerinde yaþanýlamaz bir yer olacaktýr. TEMA Vakfý olarak tespit ettiðiniz bu sorunlara çözümler üretebildiniz mi? Yeþim Beyla - Evet, henüz çaresiz deðiliz. Topraklarýn doðru ve verimli kullanýlarak, toprakta organik karbon oluþumunun ve tutulmasýnýn arttýrýlmasýnýn, küresel ýsýnma, açlýk, erozyon, çölleþme, ormansýzlaþma ve tarým alaný kaybý gibi sorunlarýn çözümü için atýlacak büyük bir adýmdýr. Toprakta organik karbon tutulmasý her yönüyle kazanç saðlayan bir süreçtir. Verimliliðini kaybetmiþ topraklarýn rehabilitasyonundan, kaynaðý belli olmayan kirliliðin azaltýlarak yüzey, yer altý sularýnýn temizlenmesi gibi yan faydalarla ekosistem kalitesinin yükseltilmesine SEVGÝ DÜNYASI ve fosil yakýt emisyonunu azaltarak atmosferdeki CO2 miktarýnýn azaltýlmasýna kadar birçok yönü vardýr. Nitekim, yapýlan bilimsel tespitler, toprak iþleme yöntemleri, bitkilendirme, tarýmsal ormancýlýk (aðaç tarýmý) gibi uygulamalar ile hektar baþýna 1,3 tona kadar organik karbonun toprakta tutulmasýnýn saðlanabildiðini göstermiþtir. Nihal Gürsoy - Bireylerin Küresel Isýnma ile mücadele etmek konusunda bu alanda yapabileceklerinin en kolay yöntemi nedir? Yeþim Beyla - Aðaçlar, atmosferdeki sera gazlarýný emdikleri için, küresel ýsýnmanýn tehditlerini azaltma konusunda, en kolay uygulanacak yöntemlerden biridir. TEMA Vakfý'nýn www.tema.org.tr adresli web sitesinde yer alan Karbonmetre, sayesinde yýllýk kiþisel tüketiminizden kaynaklanan karbonemisyonu miktarýný hesaplayabilir, yýlda kaç aðaç dikmeniz gerektiðini hesaplayarak el koyabilirsiniz. Yetiþkin normal bir aðaç bir saatte ortalama 2,3 kg karbondioksiti bünyesine alýr, fotosentezle 1,7 kg oksijen üretir. Bu da aðaçlandýrmanýn küresel ýsýnmayla mücadelede en etkin yöntemlerden biri olduðunu ispatlamaktadýr. TEMA Vakfý, yaptýðý aðaçlandýrma çalýþmalarý çerçevesinde 15 yýlda 4 milyonu aþkýn fidanýn ve 600 milyonun üzerindeki meþe tohumunun toprakla buluþmasýný saðlamýþtýr. Aðaçlandýrma çalýþmalarýmýz sonucunda yaklaþýk 100 yýl sonra toplamda 8.673.720 ton CO2 emilimi yapýlmýþ olacaktýr. TEMA Vakfý'nýn aðaçlandýrma faaliyetleri, Çevre ve Orman Bakanlýðý'nýn Ülke genelinde yürüttüðü baþarýlý aðaçlandýr- 21 ma çalýþmalarýna verilen TEMA katkýsýdýr. 1 hektar (iki futbol sahasý büyüklüðünde) aðaçlandýrma alanýnda 100 yýl sonra iðne yapraklýlarda 263.000 kg. kýþýn yapraðýný döken ormanlarda 541.400 kg. CO2 tutulmaktadýr. Ayrýca bu deðer içerisinde ormanlardaki çalý, ot, yosun vb. canlýlarýn yokettiði CO2 yer almamaktadýr. Nihal Gürsoy - TEMA Vakfý olarak yaptýðýnýz çalýþmalarýn ürünü katkýlarýnýzdan dolayý hepimiz sizlere teþekkür borçluyuz. Soruna genel anlamda tükettiðimiz enerjiden, gýdaya kadar çok yönlü olarak baktýðýmýzda yapabileceklerimiz bireysel olarak nelerdir, kýsaca sýralayabilir misiniz? 22 Yeþim Beyla - Genel anlamda yapabileceðimiz en önemli katký sizin de söylediðiniz gibi enerjiden tükettiðimiz gýdaya kadar tüketimimizde verimlilik ve tasarruf esasýna göre davranmak olacaktýr. Örneðin: * 5 dakikalýk duþla yetinin. Daha az su tüketirsiniz. * Damlayan bir musluk ayda 2250 litre, günde 75 litre su kaybýna neden olur. Bu bir yýlda 900 kere duþ yapabilecek suyun kaybý demektir. * Buzdolabýnýzýn iyi kapanýp kapanmadýðýný kontrol ederek enerji tasarruf edebilirsiniz. * Çok kirli olmadýðý sürece çamaþýr makinenizde sýcak su kullanmayýn. * Çamaþýr kurutma makinesi yerine çamaþýrý asarak kurutun. * Su deposu, sýcak su tesisatý 15 yýldan eskiyse yenileyin. * Enerji tasarruf eden ampul kullanýn. * Eðer tasarruf ampulleri kullanýlsaydý, kömürle çalýþan yüzlerce enerji üretim santrali kapatýlýrdý. * TV, radyo, bilgisayar gibi elektronik aletleri bekleme durumunda (standby) býrakmayýn. * Geri dönüþümü mümkün olan þiþe ve kutu- SEVGÝ DÜNYASI lardaki yiyecek ve içecekleri tüketin. * Kâðýtlarý geri dönüþüm çöp kutusuna atýn. * Atacaðýnýz çöplerin yüzde 50'si geri dönüþüme uðrasa, daha az karbondioksit gazý açýða çýkar. * Evinizin dýþ cephesini koyu renkle boyamak sýcaklýðý muhafaza eder. Ýklim durumunu dikkate alarak kararýnýzý verin. * Kapý altlarý, çatý ve zeminin hava geçirmemesine dikkat ederek sýcaklýðý koruyabilirsiniz. *Çatý, kapý ve pencerelerinizin yalýtýmýný yapýn. Evinizin duvarlarýný yalýtýn. * Çift camlý pencere pahalý geliyorsa, bantlarla yalýtým yapabilirsiniz. * Evinizin yanýna aðaç dikin, yazýn sýcaktan, kýþýn soðuktan korunun. * Toplu ulaþým araçlarýný kullanýn. * Otomobil lastiklerinin hava basýncýný düzenli kontrol edin. * Yurtdýþýnda tatil yerine kendi ülkenizde tatil yapýn. Böylece kiþi baþýna harcanan yakýt azalmýþ olur. * Mevsim sebze ve meyvesi tüketin. Nihal Gürsoy - Sorumluluðumuz çok büyük her yönden. Üretim ve tüketim biçimlerimizi tüm insanlýk ailesi olarak gözden geçirmenin ve ekolojik dengeleri bozmadan yaþamamýzý sürdürebilmenin yollarýný öðrenmekte acele etmeliyiz. Tarým, Çevre ve Orman ile Enerji Bakanlarý'nýn biraraya gelerek ortak eylem planý oluþturduklarýný biliyoruz, bu konuda beklentileriniz nelerdir? Yeþim Beyla - Evet sorumluluðumuz çok büyük. Çünkü insan neslinin devamý için kararý biz vereceðiz. Tarým, Çevre Orman ve Enerji Bakanlarý'nýn biraraya gelerek ortak bir eylem planý oluþtur- SEVGÝ DÜNYASI malarý olumlu bir geliþmedir. Ancak bu planda sivil toplum kuruluþlarýnýn görüþ ve çözüm önerileri mutlaka yer almalýdýr. Kaybedecek vakit yoktur. Karar vericilerin bu konuda sürdürülecek mücadeleyi kâðýt üzerinde deðil, bizzat uygulayarak gerçekleþtirmesi gerekliliði kamuoyunun beklentisidir. Kararý bizim neslimiz alacaktýr, ama karar bizden sonraki tüm insan neslinin devamlýlýðýný belirleyecektir. Nihal Gürsoy - Yani, Küresel Isýnma baþlýðý altýnda konu insanlýðýn kaderini belirleme noktasýna geliyor, çok güzel bir biçimde açýkladýnýz. TEMA Vakfý burada "EL KOYUN" diyor. Bize bu "El Koyun" kampanyasýndan bahseder misiniz? Yeþim Beyla - TEMA Vakfý, Birleþmiþ Milletler tarafýndan Çöller ve Çölleþme Yýlý ilan edilen 2006 yýlýnda, Toprak Yoksa Hayat Yok... Toprak Yoksa Ekmek Yok... Soruna El Koyun sloganýyla bir kýrsal kalkýnma seferberliði baþlattý. 2007 yýlýnda da devam eden kampanya ile 10 köyde daha topraklarýmýzý verimli kýlacak küresel ýsýnmanýn etkilerini azaltmaya katký saðlayacak 10 kýrsal kalkýnma projesi uygulanacak. Ülker GýdaKýrklareli, Evyap-Erzurum, halkýmýz da Ardahan'a el koydu. 5 köy daha el konulmasýný bekliyor. 23 Verimli topraklarýmýz gidiyor. Biraz dikkatle düþününce sonuç çok açýk: Toprak yoksa ekmek yok, toprak yoksa süt yok, toprak yoksa su yok, toprak yoksa hayat yok. El koymazsanýz 30 yýl sonra el koyacak topraðýmýz kalmayacak. Bireysel olarak faturalý hatlý cep telefonlarýnýzdan 3464'e mesaj göndererek EL KOYUN kampanyasýna 5 YTL katkýda bulunabilirsiniz. Daha fazla bilgi ve katýlým yöntemleri için www.elkoyun.com ve www.tema.org.tr sitelerimizden bilgi alabilirsiniz. Nihal Gürsoy - Bu güzel çaðrýya ve sunulan hizmete katýlmak hepimizin görevi diye düþünüyorum ve kendi adýma "El Koyun" kampanyanýza sevinçle katýlýyorum. Diliyorum ki emeðinizin ürünü bol olsun... Çok teþekkür ediyorum yoðun çalýþma temponuzda vakit ayýrdýðýnýz, aydýnlattýðýnýz için. Yeþim Beyla - Biz de TEMA Vakfý olarak SEVGÝ DÜNYASI Dergisi'ne verdiði destekten dolayý çok teþekkür ediyoruz. Sevgiler. 24 SEVGÝ DÜNYASI Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor TRACYnin SEVGÝSÝ John Edwards/Çeviri: Arýn Ýnan SON BÝR KEZ adlý kitaptan Geçen ay, medyumumuz John Edwards, þimdiki eþi Sandra ile evliliðe doðru giden serüvenini anlatmýþ, müstakbel eþini müzikale nasýl davet ettiðinden ve evlilik yüzüðünü ilk aldýðýnda annesiyle nasýl aðlayarak konuþtuðundan söz etmiþti. SEVGÝ DÜNYASI Ruhlarla kurduðum irtibat iþinde öðrendiðim bir þey varsa o da, sürprizlere her an hazýr olmam gerektiði idi. Sue Farrell ile karþýlaþtýðým gün de böyle bir deneyim yaþamýþtým. Sue ölümden sonra hayat inanýþýyla büyümüþ olmasýna raðmen bana: Öte taraftakiler bu tarz zýrvalýklarla buradakilerin acýlarýndan faydalanmaya nasýl cüret edebiliyorlar? diye sormuþtu. Ancak hayatýnda geliþen son olaylar bu düþüncesini deðiþtirmesine yol açmýþtý. Bana, çok yakýn arkadaþý trans okumasýna gelip de kendisine tavsiye ettikten sonra gelmiþti. Sue'nun arkadaþýnýn üç yaþýndaki kýzý, çið ette bulunan E-coli bakterisi nedeniyle hayatýný trajik bir þekilde kaybetmiþti. Onu tam bulacak iken, Sue'nun baþýna baþka bir trajedi gelmiþ ve arkadaþý da ona yardým edebileceðimi düþünmüþtü. Sue ile beraber oturmuþ ve trans okumasýna baþlamýþtýk. Ýsminin baþ harfi T olan bir varlýk gelmiþti. Kýzýmýn adý: Tracy idi. Çok enerjik bir kiþiliðe sahipti o dedi. Tam bu sýrada Tracy bana bir araba kazasýnda öldüðünü anlatmak için bir araba imajý göndermeye baþladý. Sue: Bu doðru dedi. Sanki bir parkýn yakýnýnda, burasý hem evine hem de iþine yakýn bir yer dedim. Sue kýzýnýn, Southern State Parký civarýnda arabasýyla bir aðaca çarparak öldüðünü söyledi. Tracy sadece yirmi iki yaþýnda idi. Üniversiteden henüz mezun olmuþtu. Ben: Bir baþka arabanýn da iþin içinde olduðuna dair bir his alýyorum dedim. Sue: Bu ilginç, çünkü polis bunun tek bir araba kazasý olduðunu söyledi ama kazayý enine boyuna araþtýrmadý. Onlara göre, belki de bir hayvana çarpmamak 25 için direksiyonu kýrmýþtý Kazayý meydana getirmiþ olan þartlar aslýnda tam net deðildi ve Tracynin anne ve babasýný huzursuz kýlýyordu. Ancak Tracy artýk bunlarý geçmeleri gerektiðini söylüyordu. Ben: O artýk baþka bir yerde. Baþýna geleni kabullenmiþ. Bu kaza onun suçu deðildi ve onun yapabileceði hiçbir þey yoktu dedim. Sue, bir trafik kazasý mühendisi tutarak olayý yeniden inceletmeye karar verdiðinde kýzýnýn aracýnýn tamponunda beyaz renkli bir baþka arabanýn boya izi tespit etmiþti. Bundan yola çýkarak da Tracy'nin bir baþka aracýn sýkýþtýrmasý sonucu direksiyon kontrolünü yitirerek bir aðaca çarptýðýný bulmuþtu. Tracy birdenbire konuyu deðiþtirerek duvarýn üzerine yazýlmýþ olan bir yazýyý gösterdi. Sueya: Kýzýnýz küçük bir çocukken duvarlara yazý yazmayý sever miydi? Kýzýnýz duvara yazýlmýþ olan 143 rakamýný gösteriyor. Bunun sizin için anlamý var mý? Ya da bir plaka no.su olabilir mi? diye sordum. Sue bir dakika düþündükten sonra her hangi bir bulguya rastlayamadýðýný belirtti ama esas þimþek benim beynimde çakmýþtý. 143 alfabedeki birinci, dördüncü ve üçüncü harfleri temsil ediyordu ve: Seni Seviyorum demekti. Tracy gerçekten çok zeki ve akýllý bir kýzdý. Bunun üzerine Sue kýzýyla ilgili bir anýsýný anlattý. Kýzým amigoluk yapmayý çok severdi. Kendisi gibi amigo olan kýzlardan birisi onun yakýn arkadaþýydý ve Tracynin ölümüne inanýlmaz þekilde üzülmüþtü. Bir gün bu kýz evdeyken çekmesinin dibinde bulunan ve iki yýldýr kullanýlmadýðý için pilinin bitmiþ olduðunu 26 düþündüðü bir çaðrý cihazýnýn bipleme sesini duymuþ. Cihazý hemen eline alan kýz, ekranda MERHABA yazýsýný okumuþ. Bu yazýnýn hemen altýnda ise 112667 yazýyormuþ. Bunun bir telefon numarasý olmadýðýný biliyormuþ. Acaba Tracynin doðum günü olabilir mi diye düþünürken bunun, 26 Kasým 1967 yani Tracynin doðum günü tarihi olduðunu hatýrlamýþ. Böylece Tracy ona kendi doðum gününü de kanýt olarak göstererek hiç kullanýlmayan ve pili bitmiþ bir cihazdan merhaba demiþ. O gün Sue ile ruhlarýn bu tarz þaþýrtýcý ve muzur þeylerle de uðraþtýklarýný konuþtuk. Sue: Biliyorum kýzým öldükten sonra karþýmýzda oturan komþularýmýzý ziyaret etti. Bu komþum, Tracy sayesinde kendi kýzýnýn hayatýnýn kurtulduðunu söylüyor dedi. Sue'nun komþusunun kýzý, kalp sorunu da olan zihinsel yönden hafif özürlü birisiydi.Tracynin esas arkadaþý olan kiþi bu kýzýn ablasýydý. Sue tam bunlarý konuþurken Tracy bana hastanedeki iþimle ilgili bir imaj yolladý. Üstelik de hastane resminin üzerine kanla bir þeyler SEVGÝ DÜNYASI çizerek. Genç bir hasta için extra kan testi yaptýðým olayý anlatmak istiyordu. Bunu bir paralel sembol olarak sunuyordu bana. Yani bu olayý annesiyle baðdaþtýrmamý istiyordu. Bu arada Sue kendi hikayesini anlatmaya devam ediyordu. Ayný anda iki kiþiyi dinliyor gibi hissediyordum kendimi. Ýþte bu kýz bir gün kalp ameliyatýna girmek üzere hastaneye yattýðýnýn ertesi günü korkudan tir tir titreyerek uyandý ve Rüyamda Tracy'yi gördüm bana yardým edeceðini söyledi dedi. Tam bu sýrada Tracy bana: Bu kýzýn adý Barbara dedi. Evet gerçekten de Sue bu kýzýn adýnýn Barbara olduðunu doðruladý. Gerçekten de ameliyat günü Barbarayý ameliyat yapacak ekibin baþýndaki cerrah onu son bir kez kontrolden geçirirken kendisinin iþaret etmemiþ olduðu bir kan testinin yapýlmýþ olduðunu fark etmiþ. Tam bu sýrada benim Aman Allahým! dediðimi tahmin etmiþsinizdir herhalde!! Bu test aslýnda yaþlý hastalar için olan ve asla on bir yaþýndaki bir çocuk için yapýlmayan bir testmiþ. Doktor bu testin sonuçlarýný görür görmez ameliyatý yapmaktan vazgeçmiþ. Çünkü kýzýn kanýnda pýhtýlaþma sorunu olduðu tespit edilmiþ. Þayet ameliyat edilse imiþ, masada kalacaðý da kesinmiþ. Sue'nun anlattýklarýný dehþet içinde dinliyordum. On bir ya da on iki yaþýnda olan, St. Peter Hastanesinde ameliyat edilen, gözlerinde þaþýlýk ve konuþma zorluðu olan bir kýzdý bu deðil mi? diye sordum. Aman Allahým, bu kýza extra kan testi yapan bendim! diye baðýrdým. Sue ve yanýnda gelen kocasýnýn söylediklerimi tam olarak anlamadýklarýný biliyordum. Sonra onlara açýkladým. O kýzýn SEVGÝ DÜNYASI kanýný ben almýþtým. Ben St. Peter hastanesinde çalýþýyordum. O testi, neden ve niçin yaptýðýmý bilmeden ben ayarlamýþtým. Bütün gün birisi kulaðýma bu testi yapmam gerektiðini fýsýldayýp durmuþtu. O kiþi demek ki Sue'nun kýzý olan Tracy idi. Aman Allahým deme sýrasý þimdi Suenun olmuþtu. Öylesine þaþýrmýþtý ki, bunu gözlerinden anlamak mümkündü. Her ikimiz de biraz sakinleþtikten sonra Sue, hikâyenin geri kalanýný anlattý: Doktor kýzýn anne ve babasýný çaðýrmýþ ve bu testin hangi nedenle kimin tarafýndan yaptýrýlmýþ olduðunu anlamadýðýný ama iyi ki yapýlmýþ olduðunu, aksi taktirde kýzlarýný kaybedeceklerini söylemiþ. Tüm bunlarýn akabinde bu kýzýn annesi hemen Sue'ya gelerek, kýzýnýn hayatýný Tracy'nin kurtarmýþ olduðunu ifade etmiþ. Peki bu ameliyatý daha sonra yapabildiler mi? diye sordum Sue'ya. Sue, kýza bir takým ilaçlar verildikten ve tedavisi yapýldýktan sonra yeniden ameliyat yapýldýðýný söyledi. Bu seanstan üç yýl sonra Tracy ve annesiyle yeniden buluþma imkâný buldum. Sue yeni hikayesini hemen anlatmaya koyuldu: Her Noelde Þefkatli Arkadaþlar adýný verdiðimiz grubumuzla bir program yaparýz. Güzel bir seremoni eþliðinde mumlar yakar ve kaybettiðimiz çocuklarýmýzýn adlarýný sevgiyle anarýz. Ancak o gün on yaþýndaki oðlumun (Tracynin kardeþi) büyük bir hokey maçý vardý ve benim 27 de mutlaka oraya katýlmamý istedi. Çaresiz bir þekilde onunla gitmek zorunda kaldým. Týpký benim gibi kýzýný bir kazada kaybetmiþ olan en yakýn arkadaþlarýmdan birisi olan Louise de seremoniye katýlmýþtý. Ondan Tracynin adýný söyleyerek bir mum yakmasýný rica etmiþtim. Ertesi gün arkadaþým, Tracy için yaktýðý mumu getirdi ve seremoninin harika bir þekilde geçtiðini söyledi Suenun bu hikâyeyi bana anlatmasýndan bir iki gün sonra Tracy bana imaj yollayarak o gece seremonide unutulduðunu ama bunun o kadar da önemli olmadýðýný, bundan dolayý da annesine kýrgýn olmadýðýný ifade etti. Bunu Sue ile paylaþtýðýmda hemen arkadaþý Louisei aramýþ ve gerçekten o gece mum yakýp yakmadýðý sormuþ. Arkadaþý utanarak o gece seremoninin sonuna doðru bir mum bulabildiðini ama yakmadýðýný, nasýl olsa Suenun bunu öðrenemeyeceðini düþünmüþ. Gelecek Ay: Ýnanca Sadýk Kalmak baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz. 28 SEVGÝ DÜNYASI ÇOCUKLARIN GEÇMÝÞ YAÞAMLARI Dr. Fiorenin Keþifleri Carol Bowman'ýn, "Children's Past Lives" Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar Geçen ay, yazarýmýz Dr. Helen Wambach'ýn: "Geçmiþ Yaþamlarý Yeniden Yaþamak" isimli kitabýndan saðlam deliller sunmaya devam etmiþ ve Wambach'ýn, insanlarýn ölüm nedenleri ve ölüm anýnda neler hissettikleriyle ilgili olarak yaptýðý sýnýflama çalýþmalarýndan örnekler vermiþti. Bu çalýþmadan çýkan en ilginç sonuç, deneklerin yüzde doksanýnýn ölüm anýný mutluluk gözyaþlarýyla anlatmalarý olmuþtu. Ancak, bir þiddet, kaza ya da korkunç bir olay neticesinde can vermiþ kiþiler (ki bunlar deneklerin yüzde onunu oluþturuyordu) ölüm anýnda oldukça fazla olumsuz duygular hissettiklerini ifade etmiþlerdi. Wambach'ýn bu tarz çalýþmalardan elde ettiði en þaþýrtýcý sonuç, deneklerin þimdiki hayatlarýnda varolan korkularýndan ya da fobilerinden geçmiþ hayat regresyon deneyimleri sayesinde kurtulmuþ olmalarýydý. Wambach'ýn, kitabýnda çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý hakkýnda hiçbir þey söylememesi yazarýmýz Carol Bowman'ý þaþýrtmýþ ve ayný konuda baþka kitaplarý araþtýrmaya sevk etmiþti. Dr. Fiore'nin kitabýyla karþýlaþmasý da bundan sonra olmuþtu. Dr. Fiore, klinik psikoloji okumuþ ve dokuz yýl boyunca pozitif bilim yapmýþtý. Freud'un çalýþmalarýndan etkilenerek bir gün hipnoz yöntemiyle bilinç altýnda yatan düþünceleri ortaya çýkarmaya baþladýðýnda elde ettikleri onu da çok þaþýrtmýþtý. Dr. Fiore travmalar üzerinde çalýþýyor, hastalarýný bunlarýn temellerine kadar indiriyordu. Gerçekten de bebeklik hattâ anne karnýndaki döneme kadar takip edebildiði bazý travmalar, kiþi bunlarý hatýrlamaya baþladýktan sonra ortadan kayboluyordu. Bir gün Dr. Fiore'ye, cinsel problemler yaþayan birisi gelmiþ ve hipnoz altýndayken kendisinin on yedinci yüz yýlda bir Ýtalyan rahip olarak yaþadýðýný söylemiþti. Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz. SEVGÝ DÜNYASI Dr. Fiore, bu hastasýnýn mevcut hayatýnda reenkarnasyona inanan birisi olmasý bakýmýndan belki de geçmiþ hayatýyla ilgili bir fantezi yarattýðýný düþünmüþ ancak onunla bir sonraki seansta karþýlaþtýðýnda onun cinsel problemlerinden kurtulmuþ olduðunu gördüðünde çok þaþýrmýþtý. Hasta ayný zamanda kendisini her yönden daha da iyi hissettiðini söylemiþti. Bu seansýn hemen ardýndan baþka hastalarda da benzer iyileþmeler meydana gelmiþti. Hipnoz yöntemiyle regresyon çalýþmasý yaptýðý bir hastasý birdenbire geçmiþ hayatýna sýçrayarak onu terapi odasýna getiren problemin kökünün ölümünde yattýðýný söylemiþ ancak pozitif bilim temelinden gelmiþ olan Dr. Fiore bu hastasýnýn geçmiþ hayat hafýzasýnýn gerçek olmadýðýna hükmederek, hastasýnýn problemiyle ilgili bir fantezi kurmuþ olduðunu düþünmüþtü. Ancak altý hafta sonra hasta probleminden tümüyle kurtulmuþ olduðunu söylediðinde yine çok þaþýrmýþtý. Dr. Fiore, almýþ olduðu 29 Protestan eðitimi nedeniyle tüm bunlara hazýrlýklý deðildi. Ona, bu dünyada sadece bir kez yaþadýðýmýz öðretilmiþti. Daha sonra aldýðý bilimsel eðitim ise onu kanýtlanamayan her þeye þüphecilikle yaklaþmasý gerektiðini öðütlemiþti. Ancak o kendisini hastalarýnýn iyileþmesi için adamýþ olan bir psikologdu ve hastalarýnýn sadece geçmiþ hayatlarýný hatýrlayarak iyileþmelerini de göz ardý edemezdi. Kendi inançlarýna ya da hastalarýnýn inanýþlarýna raðmen, geçmiþ yaþam hikayeleri gerçekten de þifa verici ve iyileþtirici bir etki yaratýyordu. Bu noktadan itibaren hastalarýnda bu metodu rutin bir þekilde kullanmaya baþladý. Her çeþit problemi olan insanlar Dr. Fiore'ye koþmaya baþlamýþlardý. Ýlk yaptýðý þey, hastanýn þimdiki hayatýndaki nedeni araþtýrmak oluyordu. Bu hayatýnda her hangi bir bulguya rastlamadýðý zaman, problemin köküne inebilmek için onlarý geçmiþ hayatlarýna döndürüyordu. Dr. Fiore, bu sorunlarýn temelinde var olan en önemli þeyin "Ölüm" deneyimi olduðunu keþfetmiþti. Hastalarýn sorunlarýndan inanýlmaz bir þekilde kurtulmaya baþlamalarýnýn tek nedeni ölüm anlarýný hipnoz altýnda yeniden yaþamalarýydý. Dr. Fiore'nin vakalarýndan bir tanesi bunun nasýl olduðunun açýk bir kanýtýný sunuyordu. Baþarýlý bir iþadamý ve avukat olan birisi yükseklikten öylesine korkuyordu ki, uçak seyahati yapamýyor, arabasýyla daðlara týrmanamýyordu. Bu korkusu kariyerini de kötü bir þekilde etkilemeye baþlamýþtý. Dr. Fiore bu hastasýyla önce geleneksel terapileri denedi ancak baþarýya ulaþamadý. Bir gün yaptýðý bir regresyon denemesinde, bu hastasýnýn, geçmiþ haya- SEVGÝ DÜNYASI 30 týnda bir kilisenin çatýsýný tamir ederken ayaðýnýn kaydýðý, bir saçaða tutunmaya çalýþýrken adým adým ölüme yaklaþtýðý ve sonunda yere düþerek öldüðü ortaya çýktý. Hasta ayný ölüm sahnesini defalarca yaþadýktan sonra yükseklik korkusundan tümüyle kurtuldu. Dr. Fiore sadece fobilerin deðil, fakat ayný zamanda fiziksel belirtilerin de ölüm anýyla ilgili olduklarýný tespit etmiþti. Örneðin migren aðrýlarý, kronik sýrt ve boyun aðrýlarý, mideyle ilgili rahatsýzlýklar, hastanýn geçmiþ hayatýnda baþýndan almýþ olduðu bir darbe, giyotinle idam edilmesi, asýlmasý, silahla vurulmasý ya da vücudunun belli bir yerinden býçaklanmasý ile ilgili olabiliyordu. Fiziksel rahatsýzlýklar: kýzgýnlýk, keder ya da korku ve suçluluk duygularý nedeniyle meydana gelen ölümlerden de kaynaklanabiliyordu. Çözülmeyen bu duygular hafýzayý canlý tutuyor ve bir sonraki hayatta fiziksel belirtiler olarak ortaya çýkýyordu. Hastalar, Dr. Fiore'nin de rehberliðinde travma anýna geri döndürüldüklerinde, geçmiþ hayatlarýndan getirdikleri fiziksel hatýrlatýcýlar temizleniyor, belirtiler bir bir ortadan kaldýrýlýyordu. Dr. Fiore'nin bu bulgularýný kafamda yeniden gözden geçirirken oðlum Chase'in yaþadýklarýyla karþýlaþtýrmaya baþladým. Oðlumun suçluluk duygusu bir sonraki hayatýnda devam ederek, onu etkilemeye devam etmiþ, üstelik sadece duygu olarak da kalmamýþ, merminin bileðine girdiði noktada egzema gibi bir fiziksel belirtiyle de kendisini belli etmiþti. Norman'ýn, oðlumu geçmiþ hayatýna döndürmesinin hemen ardýndan bileðindeki egzema da kendiliðinden yok olmuþtu. Bu ilk baþta bana inanýlmaz görünmüþtü ama Dr. Fiore'nin kitabýný okuduktan sonra kesinlikle doðru olduðuna inandým. Dr. Fiore'nin vakalarý benim geçmiþ yaþam anýlarýmý da onaylýyordu. "Daha Önceden de Buradaydýnýz" isimli kitabý okurken orada adeta kendi hikâyelerimi bulmuþtum. Hepsinde de: keder, neþe, kýzgýnlýk, sevgi gibi derin duygular iþlenmiþti. Onlarý okurken adeta o kiþilerin hayatlarýna kulak misafiri olmuþtum. Ayný duyguyu kýzým Sarah ve oðlum Chase'in geçmiþ yaþam hikayelerini dinlerken de yaþamýþtým. Bunlar gerçek ölümlerle boðuþmuþ olan insanlarýn gerçek yaþam hikayeleriydi. HATIRLANAN ÖLÜM DENEYÝMLERÝ "Muayenehanemde, binlerce insanýn ölmesine yardým ettim". Dr. Fiore'nin bu çarpýcý sözleri, insana, duyduðu ilk SEVGÝ DÜNYASI anda biraz garip gelebilir. Ancak çok doðru. Geçmiþ hayatýný hatýrlayan her hasta o hayatý sona erdiren ölüm deneyimini de hatýrlamýþtý. Hatýrlanan ölüm vakalarý, Dr. Wambach'ýn deneklerinin anlattýklarýyla, Dr. Raymond Moody'nin "Bu Hayattan sonra Baþka Bir Hayat" isimli kitabýnda anlattýðý diðer ölüm deneyimleriyle ve kendi aralarýnda þaþýlacak derecede tutarlý benzerlikler gösteriyordu. Ölümü hatýrlayan her hasta kalpleri durmuþ olsa bile farkýndalýklarýnýn ve algýlamalarýnýn kaybolmamýþ olduðunu söylemiþti. Çevrelerinde olan bitenleri hâlâ görebiliyorlar, iþitebiliyorlar ve hissedebiliyorlardý. Ölüm anýnda hissettikleri fiziksel ve duygusal acý gitmiþ yerine mutluluk ve tatmin duygusu gelmiþti. Tam ölüm anýnda bedenlerini terk ederken kendilerini bir tüy kadar hafiflemiþ bir þekilde gökyüzüne doðru süzülürken görmüþlerdi. 31 Ardlarýnda býraktýklarý kiþiler aþaðýdaydý. Aðaçlarýn üzerinden kendi cenaze törenlerini izleyenler bile vardý. Týpký benim 19.y.y.daki cenazemi izlemem gibi. Bunlarýn bir çoðu da sevgi dolu parlak bir ýþýkla adeta yýkandýklarýný, çevrelerinde melekler gördüklerini söylemiþlerdi. Bazýlarý ilahi müzik tarzýnda müzik dinlediklerini, diðer bazýlarý da arý výzýldamasýna benzer sesler duyduklarýný ifade etmiþlerdi. Öte alemde eski akrabalarýyla buluþanlar bile vardý. Bir çoðu için bu inanýlmaz bir mutluluk kaynaðýydý. Dr. Fiore'nin tüm hastalarý yaþadýklarý bu deneyimlerle ölüm korkusundan kurtulmuþlardý. Ölümün bir sonuç olmadýðýný, bir baþka hayatýn baþlangýcý olduðunu anlamýþlardý. Dr. Fiore'nin kitabýný bitirdiðimde aradýðým kitap olduðuna kani olmuþtum. Nihayet araþtýrmalarým meyve vermeye baþlamýþtý. Ancak yine de hâlâ cevaplanmamýþ soru- larým vardý. Bunlardan birisi iyileþmenin nasýl cereyan ettiði ile ilgiliydi. Bu sorumun cevabýný arkadaþým Cathy'nin mutfaðýnda bulacaðýmý kim bilebilirdi ki? Gelecek ay: Dr. Roger Woolger: Ruh Arayýþýnda baþlýklý konuyla devam edeceðiz. SEVGÝ DÜNYASI 32 kanserin penceresinden bir yaþam sentezi - V çeþitli sentezler Av. Özer Baysaling. Sayýn Sevgi Dünyasý Okurlarý, Geçirdiðim kanser hastalýðý hakkýnda duygu ve deneyimlerimi bütün açýklýðýyla yazmam ve bunlarý sizlerle paylaþmamý önerildi. Ben de bu teklifi onur kabul ettim. Yaþamýn acý gerçekleri arasýnda olan böylesine bir hastalýðý hiç kimsenin yaþamamasýný dilerim. Ancak sadece kanserliler deðil, onlara bakanlar veya empati ile yaklaþanlar açýsýndan okuyanlara bir nebze olsun faydalý olabilirsem amaca ulaþmýþ olacaðým. Bu vesileyle, tüm okurlara saðlýklý günler dilerim, sevgi ve saygýlarýmla. Hastanede yatarken "beterin de beteri var" misali ibret çýkarabileceðim iki hasta geldi. Biri on yedi yaþýnda genç bir kýz. Adeta bitkisel hayatta. Düþmüþ ve kafasýný yaralamýþ. On beþ gündür gözlerindeki bakýþtan baþka hayat emaresi yok. Ailesi yoksul ve periþan. Herkesin yüreði sýzlýyor. Diðeri ise ayný yaþta, güzel mi güzel bir genç kýz. Ýntihara teþebbüs etmiþ. Anne baba ayrý, mutsuz bir aile çocuðu. Onu kurtardýlar. Biri yaþam savaþý verirken diðeri canýný almaya çalýþýyor!.. Daha niceleri. Bu misallerden de ibret almaya çalýþýyorum. ÖLÜM ÇÝZGÝSÝ Ýnsanýn yaþamý boyunca ölümü yakýnýnda hissettiði çok anlar oluyor. Kanser hastalýðýmda ise; ilk defa kanser olduðumu öðrendiðim zaman ölümü "korku" olarak hissettim. Ýkinci defa, sokakta bayýldýðým zaman, bir beyaz boþlukta uçup, sonra ayný boþluktan geri geldiðim gün, "uçsuz bucaksýz bir boþluk olarak" hissettim. Üçüncüsü ise, hastanede günlerdir yatýyordum. Bir an geldi nefes alamaz oldum. Bir yandan adeta yatalak gibi bitip tükenmiþtim. Ayrýca oksijen maskesinde bile nefes alamýyordum. Kendimde deðildim. Zihnim gidip geliyor, hayaller görüyordum. Bu halisinasyonlar arasýnda ruhum sanki gerçek bedenimden çýkýyor, acýlarýmdan kurtuluyor ve sadece yatan bedenimi seyrediyordum... Aþaðýda duran ve acý çeken vücudum sanki bana ait deðildi. Esas "ben" bedensiz olarak aþaðýya bakandým... Çok garip bir duygu!.. Ölüm böyleyse adeta bir rüya SEVGÝ DÜNYASI gibi bedeni terk ederek baþka aleme geçiþti. Hattâ huzur veren bir sükundu. Ölümü üçüncü olarak hissediþim ise "ne olursa kabulüm" þeklinde böylesine tam bir teslimiyetçilik. Belki de Mevlana'nýn dile getirdiði vuslat buydu. Can bedene dar gelince, ölüm bir kurtuluþ gibi geliyordu insana. Hastaneye yattýktan on beþ gün sonra, vücudum tedaviye cevap vermeye baþladý. Ateþim kontrol altýna alýndý. Oksijen maskesiz sýkýntýlý da olsa soluk almaya baþladým. Þunu düþündüm: Saðlýklýyken her gün nefes alýp veririz, bunu hissetmeyiz bile. Hastanede ise hemþireler her gün idrar, büyük aptes, tansiyon, ateþ ve diðer hayati fonksiyonlarý takip ediyorlar. Normal hayatýmýzda bunlarý da aklýmýza getirmeyiz. Ancak bunlarýn ne nimet olduðunu da insan hastalanýnca anlýyor. Rahat nefes alabilmek, yürümek, iþemek, büyük apteste çýkabilmek ve diðer hayati fonksiyonlarý yapabilmek de ne büyük nimet!.. Belki de aný yakalamanýn bir bölümü de buradan geçiyor. Yaþam 33 fonksiyonlarýný hissedebilmek!.. O an ve yaþamla bütünleþmek!.. Esasýnda bunlar da, çoðu zaman hiç düþünmeyip hissetmediðimiz, günlerin doðuþu, batýþý, mevsimlerin deðiþmesi gibi olaðanüstü yaþam mucizeleriydi. Nihayet hastanede on sekiz gün yattýktan sonra eve gelebildik. Zorlukla yürüyorum. Ýlk iþ hemen banyoya girip üstümdekileri kirliðe attým. Aynaya baktým... Çok çökmüþüm. Kaslarým kaybolmuþ. Saçlarým dökülmüþ. Çok çirkinleþmiþim. Hemen duþa giriyorum. Çabucak yýkandýktan sonra, tertemiz çamaþýrlar ve ev yataðý.... Ohhh! Eve gelmek ne güzel!.. KANSERÝN PENCERESÝNDEN ÇEÞÝTLÝ SENTEZLER "Sorabilir miyim kitabýma, Ben mi yazdým onu gerçekten." Neruda. Benim hayatým mý, yoksa baþka bir hayat mýydý yaþadýklarým ve kitaplarýmda yazdýklarým? Kuyumcu çýraklýðý, at yarýþlarý, Güven Sigorta, akrobatlýk ve sahne, turneler, teleks operatörlüðü, Avukatlýk, Çeþitli konferanslar, Kadýköy'de ilk spor salonu iþletmeciliði, spor idareciliði, çeþitli dernek baþkanlýklarý ve faaliyetleri, yüzlerce þampiyon sporcu yetiþtirmek vs. daha neler de neler... Telâþlý koþuþturmalar, lüzumsuz þeylerle de uðraþma, mutluluk ve üzün- 34 tüler... Türkiye'de Akdeniz ve Ege sahilleri... Balýk ve raký... Ya yurtdýþý seyahatlerim: Amerika, Singapur, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Eski Yugoslavya, Eski Çekoslovakya, Ýtalya, Avusturya, Ýsviçre, Almanya, Polonya, Fransa, Ýspanya, Portekiz, Belçika, Hollanda, Danimarka, Ýsveç, vs. ve çoðu arabayla adeta karýþ karýþ olmak üzere ve daha nereler... Bunlarý ben mi yaþadým ve buralarý acaba tekrar görebilecek miyim!?.. Sene iki bin altý. Atmýþ beþ yaþýmýn içindeyim ve ben bu defa da kansere yakalandým... Esasýnda bu kadar yaþananlar ve yitirilenlerden sonra bu hayat þimdi bana yetiyor gibi. Soruyorum kendi kendime; yitirdiðim yýllar, boþa geçen bir zaman mýydý? Yoksa beni yetkinliðe götürme yolunda engeller, acý ve mutluluklarla dolu, bir SEVGÝ DÜNYASI yaþam serüveni miydi? Yaþamak istediðim hayat bu muydu? Yoksa hayatý baþka þekilde mi yaþamýþtým? Yeni hayatlarýn içine oturmak, çýkmak, gene oturmak!.. Acý veren sevdalarla birlikte... Sýk sýk þu mýsralarý hatýrlayýp kendi kendime soruyorum: "Nasýl olurda o günler, Geçip gitmiþ ve sonsuzluða deðin; Bir daha gelmeyecek olabilirler!?.." Þimdi ise, yürekten gelen seslerin, yüreðime ulaþan seslerle uyum saðladýðýný hissediyorum... Uzakta bir þeyler de görüyor gibiyim. Geçmiþ, gelecek, yok oluþ veya sonsuzluk gibi bir þey!.. Yaþamda her þey bir uyarý esasýnda. Yaþanmýþ, yaþanýyor ve yaþanacaklarýn ilâhi hikmeti. Hayatta, yaþadýklarýmýzýn da ötesinde bir þeyler var gibi. Bir yumak gibi örülü bütünlük içindeki SEVGÝ DÜNYASI gerçekler ve anlamlarý... Baþakla buðday, damlayla deniz gibi. Kanserle birlikte ve ulaþtýðým manevi seviyede, evrendeki gücün, en ufak hücreme kadar dolaþtýðýný hissediyorum. Bu müthiþ bir duygu. Sonsuzluk kadar geniþ, mutluluk kadar tatmin edici, evrenle bütünleþiyormuþçasýna olaðanüstü bir þey. Zaman içinde, yaþamýmdaki bana ait fýrtýnalar, anlam kazandýkça, sentezler çýkarýp, kendimle barýþtýðýmý hissediyorum. Ýhtirasým azalýyor. Ömür içinde ömürler gördüðüm ruhum, hiç ulaþamayacaðýmý bildiðim bilgelik yolunda, ham taþlarýmý yontarak, beni biraz yetkinleþtirmeye baþlar gibi. Her yara, daha büyük yaralara katlanma baðýþýklýðýný yaratýrken, kanser hastalýðým, týrmanan acýlar, bu dünyaya olan borcumu ve diyetini bana ödetiyor gibi... Ama bir baþka açýdan da; her yeni nefeste, onu bana nasip eden Allah'a borcum artýyor gibi. Zaman tartýlmaz... Zamandan kaçýlmaz... ve bir gün, olduðu söylenen, o sonsuz alem varsa? O sonsuz zamanýn içine gireceðimiz sonsuz zamansýzlýkta, yok oluþ veya nihayetsiz var oluþ mu?! Esasen zaman diye bir þey yok. Ezel dediðimiz gelen sonsuzluktan, ebet dediðimiz giden sonsuzluða kadar büyük bir boþluk... Bunun içinde yaþamýmýz bir ateþ böceðinin bir anlýk yanýp sönüþü gibi bir þey. Diðer yaþamlarla ilgili yaþ farklýlýklarý ise bizim yaþamýmýz açýsýndan konulan zamanýn çok ufak nüanslarý. Ha bugün, ha yarýn misali. Kulaðým sýk sýk saatin sesine takýlýyor. "Tik...Tak...Tik... Tak... Býrak zaman... beni býrak. Bir þeyler uzaklaþýyor... Tik... 35 Bir þeyler yaklaþýyor... Tak... Kanserin pençesinde; Benden çalarak! Tak... Tik... Tak..." Ö.B. Zaman geçtikçe akýl, ruh ve beden bütünlüðüne, bilimle, duygularýn dengesine daha fazla deðer veriyorum. Ýnsanlýk, sevgi, saygý bugün yaþamýmda daha da önemli bir yer tutuyor. Kendini bilmek... Kendimi bilmeye çalýþýyorum. Önce gerçekleri yaþadým. Þimdi onlardan uzak kalýnca gerçekleri daha iyi anlamaya baþlýyorum gibi. Buna raðmen; Hayat nedir? Yaþamýn amacý nedir? Bilmek istiyor, fakat sonuca varamýyorum. Felsefe de öyle deðil mi. Sonuca vardýrmýyor... Ancak felsefi düþünme yoluyla yaþamý irdeleme olanaðý yaratýyor. Bu sebeple ilgimi çeken konular artýyor. Felsefe, ahlak ve erdemler, bilim, bilgi, baðnazlýk, din, özgürlük, aydýn olma, laiklik, hoþgörü, milliyetçilik, evrensellik, mutluluk, sanat, ruhun eðitimi ve ölüm vs. üzerine düþüncelere ve tefekküre dalýyorum. Akýl ve duygu baðlantýsýna, sevgiye daha fazla önem vermeye baþladým. TEFEKKÜR: YAÞAMA AÝT DERÝN DÜÞÜNCELER Esasýnda kanserin sanal penceresinden bakmaya çalýþarak, benim yapmak istediðim tüm bu arayýþlar, nedenler, niçinler, nasýllar, sorular ve yorumlar, sonuç alamayacaðýmý bildiðim bir nevi çaresizlikler ve bilinmezler yumaðý içindeki açýlýmlar... En azýndan yaþamý ve gerçeklerini düþünebilmek farklýlýðýndan baþka bir þey deðil... Yaþam bu þekilde 36 biraz daha anlam kazanýyor... Çünkü yaþam; üzerinde hiçbir þey düþünülmeyecek kadar da boþ ve anlamsýz deðil!.. Onun için de hiçbir þeye kesin nokta koymadan irdelemeye çalýþýyorum. Bazen bunlarýn içsel gerilim yarattýðý da oluyor. Ne var ki bunlarý kendi yaþamým ve bilincim çerçevesinde deðerlendirirken, içsel gerilimden daha kötü olan içsel boþluktan kurtuluyorum. Gene de bunlar tetkike alýnsa; ne yanlýþlar olabileceðini de biliyorum. Mutluluðun parada olmadýðýný görüyorum. Ýkbalin sözü gibi; "Ey altýna köle olan insan... Altýn, ona dönüp þöyle bir baktýðýn için altýn oldu." Buna raðmen kanser hastalýðýmda, asgari düzeyde tedavi masraflarý ve rahat için, belirli ölçüde paraya ihtiyaç olduðunu da inkâr etmek mümkün deðil. Kanserin penceresinden etrafýma bakýyorum; insanlarýn ve hattâ yakýn birçok tanýdýklarýmýn tüm mutluluklarý, sahip olduklarý ve sahip olacaklarý maddi deðerlere ve mallara baðlý. Her yeni elde ediþ, daha fazlasýný istettiði için, varlýk içinde yokluk, cennet içinde cehennem yaþayýp mutlu olamýyorlar. Kimi ise; kendi yaptýðý kariyerinin gölgesine sýðýnmýþ, onun tutsaðý olarak yaþýyor ve gerçek "ben"ine dönemiyor. Her þey mekanik ve maddi bir düzene odaklý. Samimiyet görüntüsünde, art niyetli dejenere iliþkiler daha hakim. PEKÝ AMA "MUTLULUK" NE? Hollywood'da Beverly Hills bulvarýnda gördüðüm süper lüks villalardan çýkan zenginler de mutlu deðillerdi. Yoldan SEVGÝ DÜNYASI geçen fakir kýlýklý zenci çocuk ise, ýslýk çalýp yürürken daha mutlu gözüküyordu. Romanya'ya Çavuþesku zamanlarýnda birçok yarýþmaya gittim. Dað, taþ "Çavuþesku..." yazýlarýyla doluydu. Çavuþesku adeta Romanya'nýn tanrýsý gibiydi. Ýktidar, saraylar, servet ve tüm güvenlikler onun içindi... Sonra bir gün, meydanda halka yaptýðý konuþmada çýkan bir "yuuh" sesi, bir kývýlcým... Ve kaçarken bir köy ahýrýnda iki kurþun ve ölüm!.. Oysa yolda gördüðüm Romanyalý çingeneler ne kadar mutlu gözüküyorlardý. Singapur'da rastladýðým çýplak yogi de öyle. Genelde insanlar mutsuz. Kaygý yarýnýn acýsýný almýyor, sadece bugünün neþesini götürüyor. Sonuçta sorunlarýmýzý yaratan kiþi olarak kaldýkça, onlarý hiç çözemiyor ve daha çok mutsuz oluyoruz. Küçükken bize mutluluk nedir? Nasýl ulaþýlabilir? Kimse hiçbir þey öðretmedi. Çoðunlukla bize öðretilmeye çalýþýlan doðruluk, dürüstlük ve büyüklere saygý gibi etik deðerlerdi. Belki nasýl mutlu olunacaðýný kendileri de bilmiyorlardý. Artýk acýlarýmý bile kazanç görüyorum. Ve keþke insan bu gerçeði kanser olmadan ve felaketler geçirmeden anlayabilsin!.. Kanser hastalýðý dostluklarýn mihenk taþý da oluyor. Bazý çok eski dostluklarýn, sanki þarap gibi, yýllanýp mayalanarak doyumsuz tiryakiliðe dönüþtüðünü size hissettiriyor. Bazý eski dostluklarýn ise; sanki hava alýp bozulmuþ þarap misali, insaný hüsrana uðratýrcasýna fos çýktýðýný acý þekilde gösteriyor.. Sevginin ne denli bir kudret ve hayatý yönlendiren manevi bir güç olduðunu SEVGÝ DÜNYASI biliyordum. Ancak kansere yakalanýnca bunu daha da iyi anladým. Bana tarifsiz açýlýmlar kazandýrdý. Sadece sevme ve sevilme manevi duygusuyla kalmayýp, bana diðer insanlarla ve nesnelerle ilgilenme, onlarý daha iyi tanýma ve iletiþim saðlama imkâný saðladý. Hastalýðýmý yenme yolunda büyük bir güç verdi. Hastalýkla beni barýþtýrarak, günü yakalayýp mutlu olabilmeyi öðretti. Dostlarýmý sevmemin ve onlarýn da bana olan sevgisini hissetmemin ne deðerli þey olduðunu tekrar hatýrlattý. Kanser kader planýný daha derin düþündürüyor. Her þey kader planýyla zerresi zerresine yaratan tarafýndan mý planlanmýþ!.. O zaman hür irade ve insanlarý kiþisel eylemleri ne oluyor?.. Yoksa yaratan; dört ipli kuklalar gibi kaderimizi elinde tutarken, bir ipini hür irademizin eylemlerine mi býrakmýþ!?.. Yoksa milyarlarca oluþumun, milyarlarca oluþumla buluþmasý neticesi ortaya çýkan bir sonuç mu?.. Kâinatta, yaþamda, hastalýklarda, baþa gelen iyi ve kötü olaylarda eþitlik ve adalet yok. Beklemek de hata. Peki insanlar arasý düzen için oluþturulmaya çalýþýlan hak, hukuk, adalet ne derece temin edilebiliyor?.. Nerede elinde adalet terazisi ve adalet kýlýcýný tutan Adalet Tanrýçasý Justitia... Yaþamýn ölümlü olduðunu daha çok hissettiðim þu günlerde dünyada, yaþamý güzelleþtirecek çok basit kurallardan ziyade, yaþamý berbat edecek çok daha zor yollara baþ vurulduðunu görmekten üzüntü duyuyorum. Allah'a inanýrým ve Müslüman'ým. Kâinatýn bir yaratýcý gücü, sebebi ve yarataný olma fikri beni daha çok rahat 37 ettiriyor. Bu arada her gün kendime göre yaptýðým rutin dualarým vardýr. Bu dualarýmýn son zamanlarda adeta tutsaðý olmuþtum. Bununla; tüm kötülüklerin baþýmýza gelmemesi, iyilik ve arzularýmýzýn da gerçekleþmesi hususunda uzun uzun yakarýr dururdum. Ancak son zamanlarda hep bunlarýn tersi oldu ve korkup istemediklerim baþýma geldi!.. Bunun üzerine þu sonuca vardým; iyiliðin ve kötülüðün, hayýr ve þerrin ne olduðunu tanrýdan baþka bizim bilmemize imkân yok. Bazen hayýr bildiðimizde þer, þer bildiðimizde hayýr oluyor. Onun için dualarýmý kýsaltýp özetledim. Þimdi Allah!tan bana ve bizlere sadece hayýrlar vermesini diliyorum. ÖLÜMDEN SONRA HAYAT DEEPAK CHOPRA'NIN SON KÝTABI "Ölümden Sonra Hayat " adýný taþýyan ve Ekim 2006'da yayýmlandýðý andan itibaren ses getiren bu kitapta yazar varoluþumuzun en derin sýrrýný araþtýrýyor... Ölümü ve ölüm sonrasý hayatý. Çeviren ve sunan: Öner 39 Deepak Chopra Hint asýllý bir Amerikalý. Hindistan'da týp tahsili yaptýktan sonra Amerikada ihtisas yaparak endokrinoloji uzmaný oldu birçok hastahanede ve son olarak 1980lerde Boston Bölgesel Týp Merkezinde Bölüm Baþkaný olarak çalýþtý. Baþarýlý bir kariyeri vardý. Tufts Üniversitesinde ve Boston Üniversitesi Týp Fakültesinde ders veriyordu. Uygulamasýný baþarý ile yaptýðý Batý dünyasýnýn týp kavramý onu mutsuz ediyordu. Batý týbbýnda yeni bir paradigmaya, saðlýðýn sadece hasta olmamaktan ibaret olmadýðý ana prensibine de yer olduðuna inanýyordu. Yeni bir týp sistemini kurmak istiyordu. Bu sistemin ana prensibi þu olacaktý: Saðlýk, beden, zihin ve ruhun karþýlýklý bir bütünlük ve akýcý bir denge hali içinde bulunmasý demektir. Bir arayýþ içine girdi. Binlerce yýldýr doðuda uygulanan ve zaten yabancýsý olmadýðý doðal þifa ve tedavi metodlarý ile yakýndan tanýþtý.Maharishi Mahesh Yogiden ders aldý ve Ayurveda öðrendi. Çok baþarýlý bir öðrenci idi. Eðitiminden sonra Ayurveda ile çaðdaþ týbbýn bilimsel usullerini birleþtirdi ve bütünsel týbbýn (beden/zihin týbbý da deniyor) temellerini attý. Bu baðlamda kuantum fiziðinin çaðdaþ teorileri ile tarihi uygarlýklarýn bilgeliðini kaynaþtýran bir öncü olarak kabul ediliyor. Artýk bütünsel týp bilim dünyasýnda kabul görüyor ve uygulanýyor. Chopra ,kitaplarý ve uygulamalarý ile sokaktaki insanýn yani hepimizin saðlýk, týp ve tedavi anlayýþýnda devrim yaptý. On yýl önce, Dr. David Simon ile ortak olarak Californianýn Carlsbad ilçesinde Chopra Saðlýk Merkezi ni kurdu. Bu merkezde kendisi ve ortaðý dýþýnda birçok saðlýk uzmaný çalýþýyor ve bütünsel týp (beden/zihin týbbý) eðitimi veriliyor. Kusursuz saðlýk için yaþam yönetimi Þifaya yolculuk ve benzeri programlar uygulanýyor. Deepak Chopra ayný zamanda spiritüel konularla da ilgileniyor ve dünyaca tanýnmýþ ve pek çok ödülü olan bir konuþmacý. 1995de tanýnmýþ bir dergi tarafýndan yýlýn en etkileyici on konuþmacýsý listesine seçildi. Dünya çapýnda etkileyici iletiþimi saðlamak amacý ile kurulmuþ Toastmasters Internatýonal Grubu, ayný yýl Choprayý, Nelson Mandela ve diðer üç kiþi ile birlikte en etkileyici beþ konuþmacýdan biri olarak seçti. Yeni Ýnsanlýk için Ýttifak platformunun kurucusu ve baþkanýdýr. Amaç dünyanýn her yerinde sosyal adalet, ekonomik özgürlük, ekolojik denge 40 Deepak Chopra saðlanmasý ve anlaþmazlýklarýn çözümlenebilmesi için gerekli olan bilinci yaygýnlaþtýrmak ve yeterli olacak düzeye çýkarmaktýr. 2005 yýlýnda da Gallup Kurumuna kýdemli bilim adamý olarak katýldý. KÝTAP HAKKINDA 45den fazla kitabý, konferanslarý, diðer iletiþim araçlarý ile hem saðlýk konusundaki görüþümüzü deðiþtiren hem de manevi kavram ve deðerlerimizi, bu konudaki kavram kargaþasýný ve endiþelerimizi aydýnlatan ve bir anlamda spiritüel kavramlarýn sýrrýný çözen ama bunu onlarýn þiirselliðini, þaþýrtýcýlýðýný ve içimizde uyandýrdýðý yüce duygularý zedelemeden yapan bir yazar Deepak Chopra. Bu son kitabý ile de en derin ve anlamlý sýrrý çözmeye soyunuyor: Öldükten sonra ne olacak? Bu, bizim cevaplandýramýyacaðýmýz, cevaplandýrmamamýz gereken, evrenin SEVGÝ DÜNYASI cevabýný kendine sakladýðý bir soru mu? Chopra bize þunu söylüyor: Öte Âlem içinde bulunduðumuz dünyadan aþýlmaz bir duvarla ayrýlmýyor. Aslýnda tek bir gerçeklik bütün âlemleri, bütün zaman ve yerleri kucaklýyor. Bunu gösterecek çok sayýda kanýt var ve hayatýmýz sona erdiðinde biz þu anda yapmakta olduðumuz ruhsal yolculuðun yeni bir aþamasýna geçiþ yapýyoruz." Asýl kitaba geçmeden önce uzun bir giriþ var. Deepak burada doðu uygarlýklarýnda ölüm ve ölümden sonrasýnýn, öte âlemin, cennet ve cehennemin nasýl anlaþýldýðýný, bunun batý uygarlýðýndaki anlayýþla karþýlaþtýrmasýný yapýyor, bazý paranormal ve okült kavramlara deðiniyor ve giriþi Bengalli þair Rabindranath Tagore'un þu mýsralarý ile bitiriyor: Gece solan günü öptü Ve fýsýldadý Ben ölümüm, annen Benden yeni bir hayat gelecek sana" Dr. Chopra kitabýný bir masal etrafýna örmeyi seçmiþ. Kitabý yazarken sýk sýk Hindistanda küçük bir çocuk iken kendisine anlatýlan masallarý hatýrladýðýný ve masallarýn çocuklara bir þeyler öðretmek için güçlü bir metod olduðunu fark ettiðini söylüyor. O da okuyucuyu kahramanlarýn aydýnlýða çýkabilmek için karanlýkla savaþtýðý bir dünyaya götürüyor ve bu masalý çekici bulacaklarýný umuyor. Anlatýlan masalýn kahramaný bir kadýn: Savitri ve yenmesi gereken düþman da LordYama, Ölüm Meleði. SEVGÝ DÜNYASI Bölümler boyunca yazar bizi bir yolculuða çýkarýyor. Adým adým ilerletiyor. Ölümden sonra neler olabileceðini, madde alemine ait bilgilerimiz, kavramlarýmýz ve inançlarýmýz ve biraz da doðu kültür ve öðretileri yardýmýyla açýklýyor. Çok inandýrýcý, çok rahatlatýcý, aydýnlatýcý bir kitap. Ölümün bir mucize olduðunu çünkü asýl varlýðýmýzýn ölmediðini belirten yazar, ölümün dünya yaþamýnýn amacýna eriþmek olduðunu ve bütün inanç sistemlerinde bunun kabul edildiðini belirtiyor. Þöyle diyor Eðer kendinizin zaman ve mekan ötesinde bir varlýk olduðunu biliyorsanýz, kiþiliðiniz de ölümü içine alabilecek kadar geniþlemiþtir. Öldükten sonra neler olacaðýný, nasýl geçiþ yapýlacaðýný anlatmak için ölüme yakýn deneyimler (ölümün sýnýrýna kadar gidip geri dönüþ) esnasýnda yaþanan ve bilimsel olarak tespit edilmiþ verilerden hareket ediyor ve geçiþi, ruhun kendini belli edebilmesi için gerekli ilk aþamanýn yaþanmasý olarak nitelendiriyor. Geçiþ yapýldýktan sonra nereye gideceðiz? Yazar cennet ve cehennem kavramlarýnýn her din ve inanç sisteminde bulunduðunu, insanlarýn bu konuda beklentileri olduðunu anlatýyor ve yaþamlarýnda kendilerine çizdikleri yollar -ki elbette kiþinin inancýna, içinde yaþadýðý kültüre ve en önemlisi bilinç düzeyine baðlý olarak- birbirinden ne denli farklý ise öte âlemdeki cennet ve cehennem kavramlarýnýn da insanlar için o kadar farklý olacaðýný anlatýyor. Herkes öte âlemi kendi bilinç 41 düzeyine ve birikim ve beklentisine göre algýlayacaktýr diyor. Yazara göre hepimiz karmamýzý yaþarýz. Karma nedir? Yazar bunu þöyle anlatýyor: Sanskritçe orijinal anlamý amel (aksiyon) olan karma kelimesi zamanla çok deðiþmiþ ve halen iyi ile kötünün (hayýrla þerrin) mücadelesi þeklinde anlaþýlýyor. Kýsaca hayýrda olursanýz iyi, þerde olursanýz kötü karmanýz olur ama asla karmadan kurtuluþ yoktur. Karmayý yaratýlýþtaki her düþünce ve amelin eksiksiz kaydýný tutan bir bilgisayara benzetmek mümkündür. Bu bilgisayar hepimizin iyi ve kötü davranýþlarýný önünde sonunda dengeler. Riþilere (*) göre öte âlemde ceza görme karmik bir borcun ödenmesidir. Karmik borç basitçe henüz sonuca baðlanmamýþ bir nedene verilen addýr. Cehennem karmik ýztýrabýn çekilmesi halidir.Ýnsan kendi cehennemini kendisi yaratýr ve biz cehennemi yaþarken de deneyimleyebiliriz. Çünkü zihnimizdir bizi cehenneme sokan. Ama bizi oradan çýkarabilir de. Bizim anlayabileceðimiz deyimlerle, kendinize saygýnýz yoksa, sevgisizseniz, gerçeði göremiyorsanýz ve illüzyonlara kapýlmýþsanýz, þükretmeyi bilmiyor, kutsala saygýsýzlýk ediyorsanýz, þiddeti hayatýnýzdan çýkaramamýþsanýz, siz zaten cehennemi yaþýyorsunuz. Þeytana gelince... Ýnsanýn yaptýðý bütün kötülüklerin sebebi olduðunu (*) Rishiler: Binlece yýl önce, Tanrýnýn bölgesine tecavüz etmeden ruhun derinliklerinde sorularýna yanýt arayan bilge kiþilere verilen ad. 42 iddia edebileceði bir varlýk bulunmasý çok rahatlatýcýdýr. Binlerce yýldýr bu inancý sürdürmek belki de tekâmülümüz için gerekli idi. Cehennemin sorumluluðunu insanýn üzerine almasý ve tek nedenin kendisi olduðunu kabul etmesi korkunç görünür. Ama sorumluluðu almamak da kendimizden vazgeçmekle eþdeðerdir. Cehennem Tanrýdan en uzak yerdir, çünkü bilincin en düþük olduðu durumu temsil eder. Þeytanýn temsil ettiði her þey bizim kendimiz hakkýndaki yargýmýzda zaten vardýr. Þeytan bilincimizin bir ürünüdür ve o de bize baðlý olarak deðiþir ve tekâmül eder. Bilincimiz tekâmül ettikçe þeytan da giderek gerçekliðini kaybedip bizden uzaklaþacaktýr. Artýk insanlar bilince ait ve bilince dayalý kavramlarla konuþacaklar ve ruhun kiþinin asýl varlýðý olduðunu bilecekler. Ruhumuzla temasý kaybedersek gerçeklikle temasý kaybedeceðimizi idrak edecekler. Artýk zýt kutuplarýnda cennet ve cehennemin bulunduðu bölünmüþ bir evren deðil TEK ve bütün BÝR GERÇEKLÝK OLDUÐUNU ANLIYACAÐIZ. Yazar daha ileri bölümlerde Akaþayý anlatýyor. Akaþik Alan (Bilinç Alaný) her uygarlýk ve kültürde SEVGÝ DÜNYASI orada geçerli olan inanç ve deðerlere göre tarif edilir. (Cennet - CehennemRuhlar Dünyasý - Uyanýþ - Yükseliþ vs.) Bu tariflerle ruhani liderler, temsil ettikleri dinin mensuplarýna gidecekleri yerin boþluk hiçlik olmadýðý konusunda güvence vermek istemiþlerdir. Ama sonunda bu alan salt potansiyelden ibarettir Geçiþ bitince insan çok inandýrýcý bir perspektiften -yani fiziksel olarak var oluþtan- uyanýr ve kendini özgür bulur. Akaþaya gelmiþtir. Akaþanýn belli bir perspektifi yoktur. Oyuncularýný bekleyen uçsuz bucaksýz bir alandýr. Oyuncular bizim alýþýk olduðumuz bildik oyuncular ya da hayal ettiðimiz ve görmeye can attýðýmýz oyuncular olabilir ama dünya dýþý varlýklar veya kendimizin uzantýlarý hattâ soyut düþüncelerin tezahürü bile olabilir. *Vedantaya göre ölen kiþi yaratýcýlýk alanýna gelmiþtir yani Akaþaya ve burada ne isterseniz o yaratýlmaktadýr. Bu alan ele avuca gelir bir þey deðildir. Ýþ zordur. Ama Akaþada varlýðýn rotasýný çizerek seyretmesi mümkündür. Çünkü öte âlemde (*) Vedanta: Bir din olmayýp, Riþilerin öðretisine verilen addýr. SEVGÝ DÜNYASI yaratýcýlýðýmýz son derece geliþmiþtir ve zihin artýk çok boyutludur. Artýk kendimizi, yapýsý katý kurallara baðlý olmayan, kültürün dogmalarýndan uzak yepyeni bir yaratýcýlýða uydurmamýz gerekmektedir. Ruhun eriþebileceði en yüksek mertebeye kadar yolculuðunu izlemekteyiz. Bu da yaratýcýlýðýn kaynaðý yani Akaþa'dýr. Bu yolculukta ruhun hangi ortamla karþýlaþacaðý tamamen kendine baðlýdýr. Dünyada baþlayan bir rüya devam edecek ve sonuna ulaþacaktýr. Takip edilecek yolun malzemesi zih nimizden alýnacak ve Akaþik Alanda anlamlý olacak þekilde düzenlenecektir. Yazar bu yolculukta ruhun izleyebileceði yedi yol olduðunu belirtiyor. Bunlar birbirinden kesin çizgilerle ayrýlmaz. Belli bir din ve kültüre mensup olmamýz geçiþ yaptýktan sonra kendimizi nerede bulacaðýmýzý otomatik olarak belirlemez. Ebedi yaþam da çok özel ve kiþiye baðlý olarak tezahür eder. Öldükten sonra ne olacaðýný kimse bilemez Bu evrensel bir kabuldür. Riþiler þunu sordular; Neden bilemiyeceðimizi düþünüyor ve kabul ediyoruz? Belki de yeterince derin incelemediðimizdendir. Ana neden zihnimizin tekrara müptela olmasýdýr. Alýþkanlýklar bizi yönetir ve kendimizi gerçek hissetmemizi saðlar. Yeniyi reddeder alýþkanlýklara sýðýnýrýz. O zaman da özgürlük hayal olur. Bu baðlamda ölüm bir lütuftur bizi etrafýmýza ördüðümüz duvarlardan kurtarýr yeniden baþlamaya mecbur eder. 43 Yazar þöyle diyor: Ne zaman birisi bana öldükten sonra neler oluyor sorusunu sorsa hemen aklýma Ben kimim? sorusu geliyor. Çünkü yarýn nerede olacaðýný bilmek için bugün nerede olduðunu bilmek gerekir. Öte hayat da deðiþik bir yarýndan baþka bir þey deðildir Yazar Ben kimim? sorusunun cevabýný nasýl bulacaðýmýzý uzun uzun anlatýyor. Bunu da hepsi bu dünyaya ait sorular sorarak yapýyor. Hayat hikâyeniz, beklentileriniz, amacýnýz, nihai hedefiniz, yolunuz, düþmanlarýnýz, dostlarýnýz neler ve kimlerdir? Akaþa'da neler olacaðýna kendimiz karar vermek istiyorsak bu sorularý fiziksel ölümün ötesine de uzatmamýz gerektiðini bildiriyor. Ama Akaþik alanda esas gerekli olan geniþletilmiþ bir bilinçtir çünkü Akaþa ruhun evidir ve hiçbir þekilde sýnýrlandýrýlamaz. Þaþýrtýcý olan da kendi bilincimizin sonsuz potansiyelini nasýl dizginleyebileceðimizin asýl mesele oluþudur. Sonuç olarak yazar þöyle diyor; Kimin nasýl yorumladýðý hiç önemli deðildir. Bilinç bilinçtir. Akaþa zihnin ötesinde vardýr, varlýðý seçime, tercihe baðlý deðildir. Varlýk ruhunun çekimine kapýlarak aslýnda tüm evrenin de rüyasý olan kendi rüyasýnýn bir sonraki aþamasýný deneyimlemek için kaynaða doðru çekilir. Ruhumuzu Akaþaya kadar yazarýn anlatýmý ile izledik. Artýk ruh tam anlamý ile Öte Âlem"e geçmiþtir. Þimdi nasýl yolunu bulacak? Bunun için orada geçerli bazý güçlere ihtiyacý vardýr. Bunlar da mutlaka madde SEVGÝ DÜNYASI 44 Tibet Budizminde kullanýlan sonsuzluk düðümü dünyasý için gerekli güçlerden (irade, fiziksel güç ve diðer bildik þeyler) farklý olmalýdýr. Bunlar farkýndalýk, isteklilik (zihnini açabilme) kararlýlýk, ince ayar yapabilme ve teslimiyettir. Bu güçlerimizi harekete geçirirsek öte âlemde olabilecek her olayla özdeþleþebiliriz ve kendi gerçeðimiz önümüze serildiðinde onu kabul eder ve teslim oluruz. Bir sonraki bölüm Sonsuzluk adýný taþýyor. Bütün imajlar silindiðinde varlýk sonsuzluða varmýþtýr. Sonsuzluk ruhun kaynaðýdýr. Riþilere göre illüzyon sona ermiþ gerçeklik baþlamýþtýr. Sonsuzluk size aklýn kavrabileceðinden öte bir özgürlük verir. Artýk ne imajlar vardýr ne iliþkiler. Zaten bunlara ihtiyacýnýz da yoktur. Kaynaða döndünüz ama bir farkla. Yaradýlýþ size her þeyi gösterdi. Her þeyi deneyimlediniz. Artýk özgürsünüz. Ancak özgür bir ruh seçim yapabilir. Artýk sýnýrsýz, isimsiz, niteliksizsiniz. Her þeyi bir bir sýyýrýp atarak öze varýyorsunuz. Öte âlemdeki yolculuðunuzun esasý budur iþte. Adým adým ilerlediniz. Fiziksel objelerle dolu bir bilinçten, sübtil objelerle dolu bilince oradan da mutlak bilince geçtiniz. Artýk yerinize vardýnýz. Ruhun bir kiþiliði yoktur O sadece VARdýr baþka hiçbir niteliðe ve özelliðe ihtiyacý yoktur Ölüm ötesi hayat sadece çözülmesi gereken bir bilmece deðildir. Sýnýrlarý olmayan bir hayat için verilen bir fýrsattýr. Kitabýn son bölümleri Yoga öðretisine ve Reenkarnasyon'a ayrýlmýþ. Yakýnda dilimize çevrileceðini umduðum bu kitabý mutlaka okuyun. Kolay okunan bir kitap deðil ama eminim pek çok sorunun cevabýný bulacaksýnýz. Ýstanbul Nisan 2007 Bazý mitolojilerde ölümsüzlüðü anlatan yýlan sembolü Bu Yol Vuruculuk Daha Ne Zamana Dek Sürecek Bu kuþku, bu korku, bu kin, bu nefret, bu düþmanlýk, bu gaflet... Bu mu kalsýn elinizde, huzur apaçýk bir nur gibi dururken yanýnýzda... 46 Bizler hiç kimseyi kýnamak, hor görmek yanlýsý deðiliz; her ne kadar özellikle son zamanda ülkece hepimizi çok üzen, insanlýk adýna utanýlacak pek çok þey yaþasak da. Suçlamak, suçlu aramak belki biraz avutur bizi, biraz rahatlar gibi oluruz belki kendimiz dýþýndakileri, karþý ve yabancý gördüklerimizi parmaðýmýzla iþaret ederek üzüntümüzü ve olanca öfkemizi onlara boca edersek. Peki ya sonra Sorunun hallolmadýðýný, aksine daha da bilenerek keskinleþip büyüdüðünü görmeyecek miyiz? Bir de üstelik karþý tarafýn da parmaðýný bize doðru sallayýp bizi göstererek suçlamalarýna yeni savunmalar ve karþý saldýrý planlarý yapmak için kendimizi yiyeceðiz. Günlerimiz, ömrümüz korkulu bir ortamda sadece hep aþaðýlara bakarak aslýnda ne kadar haklý olduðumuzu, ne kadar bulunmaz, biricik, tek, Allah'ýn sevdiði, seçtiði bir kul olduðumuzu, soy olduðumuzu, millet olduðumuzu, SEVGÝ DÜNYASI böyle bir dine mensup olduðumuzu baþkalarýna ispatlamak için boþa kürek çekmekle geçecek. Böyle bir ispat için can bile verilir diyenlere bir þey demeyiz. Sadece þunu sorarýz: Üstün deðerlerin, üstün olduklarýnýn ispatlanmasýna, gösterilmesine ihtiyaçlarý olabilir mi? Onlar insana faydalý olmak, onu yükseltmek için vardýrlar. Onlar hayata geçirilince, yaþanýnca üstünlükleri kendiliðinden belirir, herkesçe görülür; çiçekler, meyveler verir, kokusuna, tadýna herkes koþar. Onlara verilen deðer, onlarý titizlikle yaþamýn her katmanýnda uygulamakla, sonuçlarýný gördükçe mutlu olup baþkalarýný da uygulamaya özendirmekle mi belli olur; yoksa sadece onlarýn ezber bekçiliðini yapmakla mý? Cevabý biliyoruz. Tabii bu zor gelir kolaycýlara. Cesur deðilken kahraman olmak, deðerli olmadan önemli olmak, bilgisizken filozof olmak isterler. Takým tutar gibi inanç, din, ýrk, millet, ideoloji yanlýsý olurlar. Laikler, anti-laikler; Atatürkçüler, dinciler; cumhuriyetçiler, ikinci cumhuriyetçiler, faþistler, demokratlar, liberaller; Türkler, Türk olmayanlar, Müslümanlar, Müslüman olmayanlar liste daha uzayabilir. Ama aslýnda hepsi þu anda veya vaktiyle bir þekilde insanlara belli gerçekleri tecrübe SEVGÝ DÜNYASI etme imkâný vermiþ, önemli dersler ve bilgiler çýkarmasýna yardýmcý olmuþ, dolayýsýyla onlarýn yükselmesine katkýda bulunmuþ bu görüþler deðildir kutsal olan. Kutsal olan onlarýn hizmet ettiði bizleriz, biz ve karþýmýzdaki, bizden olmayan gözüyle baktýðýmýz, aslýnda özde bir kardeþ olduðumuz, öteki dediðimiz kiþi ve kiþiler. Peki ne yapacaðýz, öylesine koyuverecek miyiz her þeyi? Gidiþ iyiye doðru deðilse, ki bunda herkes hemfikir, ayrýlýðý, düþmanlýðý, kutuplaþmayý bitirmenin bir yolunu bulamayacak mýyýz? Bunlar birbirini bileyen ve azdýran negatif faktörler ve gerçek 47 anlamda kötülükle uðraþmaktan haz duyan cahillerin çoðalýp güçlenmesine en uygun ortamý yaratýyorlar. Önce birey, sonra toplum olarak kendimizi dizginleyemezsek insanlýðýmýzý yok edeceðiz. Ýnsan olarak yok olmaktan daha acý bir þey, insanlýðýmýzýn yok olmasýdýr. Bir nokta var ki zihnimizde ve duygularýmýzda, o noktayý, o eþiði geçince bir daha geri dönülmez bir þekilde her türlü çýlgýnlýða doðru dolu dizgin koþabiliriz. Akýl ve mantýk da tüm gücüyle o koþuya yardým eder, bizi hýzlandýrýr, yaptýðýmýz her þey bize uygun, doðru ve haklý gelir. Sonunda elbette bitecektir bu yol ve 48 koþu. Ve yolun sonunda bir ayna varsa eðer ve kendini görürse onda, yolunu yürüdüðünü, iþini sonuçlandýrdýðýný düþünen kiþi, saçý baþý darmadaðýnýk, diþleri, týrnaklarý uzamýþ ve meydanda, elleri ve aðzý kan içinde, yorgun, bitkin, insanlýktan çýkmýþ, baþka bir þeye dönüþmüþ birisine, bir þeye bakýyor olacaktýr. Ýþte insanýn gölge tarafý, karanlýðý ve hiçbir þekilde kaçýp kurtulamayacaðý kâbusu. Bunu mu istiyoruz gerçekten? "Sonunda bu mu kalsýn elimizde, huzur apaçýk bir nur gibi dururken yanýmýzda" Kendimize bunu mu yakýþtýrýyoruz? Bizler, yeryüzündeki halifeler, hani Habil ile Kabil'in öyküsünü bilen, Kabil adýna ömründe en az bir kez olsun utanç duymuþ insanlar Her þekilde yalvarmalýyýz düþmanlýðý çaðýranlara, belki aðlayarak yalvarmalýyýz, gittikleri ve arkasýndan baþkalarýný da sürükledikleri uçurumun kenarýna varmamalarý için; o kötü, o uðursuz yoldan dönmeleri için. "Kötü olan sen deðilsin, seni bu hâle getiren, aklýný çelen, kafaný doldurup doðru düþünmen için fýrsat vermeyen yanlýþlar, yanlýþlýklar kötü; bunda hepimizin payý olan ortam seni bu hâle getirdi" diyebilmeliyiz. Uðrunda kýyasýya mücadele edilen hayat görüþleri ve inanýþ þekilleri þunu belirtmektedir birbirinden farklý ifadelerle: Baþkalarýna yaptýðýmýz her þeyin eninde sonunda aynýsý ya da benzeriyle karþýlaþýrýz. Nasýl yargýlarsak, SEVGÝ DÜNYASI öyle yargýlanýrýz. Baþkalarýna verdiðimiz her sýkýntý ve acýnýn, yaptýðýmýz her haksýzlýðýn mutlaka bedelini ödemek zorundayýzdýr. Bunu hatýrlamalýyýz, bunu hatýrlatmalýyýz. Hiçbir -izm, hiçbir din, bizler her birimiz tek tek gönlümüzden iyilik, faydalýlýk, dostluk, sevgi, merhamet kararýný veremezsek, esenlik getiremez. Kurumlar, disiplinler, kanunlar bir yere kadar ulaþýr insanlara. Onlar, henüz reþit olmamýþ oðlu inancý uðruna katil oldu diye göðsünü gere gere ve memnuniyetle gülümseyerek, tutuklanmasýna karþýlýk "benim oðlum aslandýr, bunun üstesinden gelecektir, o kendini toplayýp yoluna devam edecektir, kahramandýr" diyen bir anneden hümanist bir evlât var edemezler. Onlar, kitabý, kanunlarý apaçýk ortada belli olan Ýslâmiyet'ten söz edildiðinde her þeyi bildiðini ve kendi bilgisinin üstünde baþka bir þeyi kabul etmediðini ilk fýrsatta belli edip karþýsýndakini küçümseyip horlayan din âlimlerini, dolgun baþak olmaya zorlayamazlar. En basit konuda bile karþýsýndakinin biraz farklý düþüncesini þiddetle reddederek tartýþmayý alevlendirip, iþi suçlamalara, hakarete, çirkin kavgalara vardýran hocalara, araþtýrmacýlara saygýlý sevgiyi öðretemezler. Olumsuz davranýþlarý ancak bizler, o disiplinlerden aldýðýmýz þevk ve ivmeyle "birbirimizi özendirip yola koyarak" iyi ve olumlu davranýþ biçimleri haline dönüþtürebiliriz. Özenç Kayserilioðlu