PDF Versiyonu - Kahve Molası

Transkript

PDF Versiyonu - Kahve Molası
Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 2 Sayý: 395
3 Aralýk 2003 - Fincanýn Ýçindekiler
■
■
■
ISSN: 1303-8923
■
Arkadaþlarýnýza önermek ister
misiniz?
■
■
KISAYOLLAR
■
■
SON BASKI
kahvemolasi.com
Arþivimiz
Yazarlarýmýz
Manilerimiz
Forum Alaný
Ýletiþim Platformu
Sohbet Odasý
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FÝNCAN/SÝPARÝÞ
Medya
Ýletiþim
Reklam
Gizlilik Ýlkeleri
Kim Bu Editor?
Bir þehir, bir kaç an ... Suna Keleþoðlu
Vermeer ... Ahmet Altan
Necronomicon 2 ... Levent Þenyürek
Ölümü Satýn Almak! ... Merve Yýldýrým
Bu bir kaybeden hikayesidir ... H.Anýl Analan
WESTFALEN’DEN YANSIYANLAR ... Tamer Soysal
Milenyumun Mandalý...Sait Haþmetoðlu
Dost Meclisi, Tadýmlýk Þiirler, Biraz Gülümseyin,
Ýþe Yarar Kýsayollar, Damak Tadýnýza Uygun Kahveler
Editör'den : Daha önceleri nerelerdeydiniz!..
Merhabalar,
5 yanlýþtan 1 doðru çýkar mý? Çýkar iþte. 5 UEFA üyesi 45 dakikalýk telefon
görüþmesi ile idam fermanýný imzaladýðýnda sonucun böyle olacaðýný
tahmin ediyorlarmýydý bilmiyorum ama Juvelilerin zil takýp oynamadýklarý
kalmýþtýr eminim. Aslarýndan yoksunmuþ, zaten 2.turu garantilemiþmiþ,
bunlarýn hepsi züðürt tesellisi. Cimbom aslanlar gibi çýkýp Juveyi döve döve
yendi ve 5 yanlýþ adama en güzel cevabý verdi. Ayaklarýna saðlýk. Bu
türden aþaðýlanmalarýn bizleri nasýl galeyana getirdiðini bu adamlarýn
tasavvur etmesine imkan yok. Yanlýþ karar Dortmund'dan döndü, Cimbom
düþeþ attý. A be kardeþlerim madem zora gelince böyle oynayabiliyorsunuz
da, daha önceleri nerelerdeydiniz? Siz hýrslanacaksýnýz diye memleketimde
bomba patlayacaksa vay halimize. Bombanýn patlamasýný beklemeden
kendi bombalarýnýzý patlamanýn yollarýný arayýp bulun. Ýnþallah bu hýrs sizi Ýspanya'da da idare eder. Yolunuz
açýk olsun.
.........
KAPI KOMÞULARIMIZ
Bende ki fincan sendromu kronik hale geldi artýk. Gözümü kapattýðýmda etrafýmda fincanlar dans ediyor. Dün
sizden yardým istemiþtim, saðolsun 5-6 arkadaþým fikir beyanýnda bulundu. Bir tane yürekli kardeþim çýkýp
''tanesini 8 milyondan verip ne verdiini kimseye gösteremez isen hic birsey satamazs1n.Yanl1s yoldas1n hem
pahali hem ne olduu belli degil'' demiþ. Yerden göðe kadar haklý. Bu yorumu içinizden pekçoðunun yaptýðýna
da adým gibi eminim. Ama saðolun coðunuz bu cesareti gösteremiyorsunuz. Bu konuyu sakýz gibi uzatmaya
niyetim yok. Son kez içimdekileri döküp bir daha bu konuda konuþmamaya karar verdim. Reklama devam
edeceðim gayet tabi ama serzeniþ son bulacak.
Efendim, bugün 395. sayýsýna ulaþtýðýmýz KM gerçek bir sevginin ve özverinin ürünüdür. Bu konuda tevazu
göstermeyeceðim. Ýçinizden pekçoðunun bunun benim yegane iþim olduðunu, 3-5 kiþilik bir yapým ekibiyle
birlikte çalýþtýðýmý, paraya para demediðimi (nereden geliyorsa o para) düþündüðünü aldýðým mesajlardan
biliyorum. Eskiler biliyorlar ama yeniler için bir kez daha yinelemekte yarar görüyorum. KM'yi baþtan ayaða
ben birbaþýma hazýrlýyorum. Ne yanýmda bana yardýmcý olacak bir ekibim ne de masraflarý yüklenecek bir
sponsorum var. Ben de hepiniz gibi ekmek peþinde koþan bir ademim. Gündüz vakti para kazanmaya yönelik
iþlerimin peþinde koþtuktan sonra, geceleri 4-5 saat süren bir KM üretim sürecine giriyorum. Hatta son
zamanlarda akþam saatlerinde baþlamak zorunda da kalýyorum. Ve tüm bu uðraþýn sonunda sizlere,
sizlerden gelenlerle bir içimlik kahve hazýrlýyorum. Bu iþten tek gelirim sizlerden gelen yüreklendirici mesajlar
ve sýrt sývazlamalarý. Gider mi? Bu iþten anlayanlar bunun hesabýný rahatlýkla yapabilirler. Verilen emek,
harcanan zaman da cabasý. Onun deðerini ancak ben bilirim. Peki ben deli miyim? Neden bu iþi
sürdürüyorum? Bunun cevabý ise çok basit, çünkü seviyorum. Doðru bir iþ yaptýðýmý da sizlerin tepkisinden
anlýyorum. Bu da bana ertesi gün yine yeniden ayný hýrs ve sevgi ile çalýþma þevki veriyor.
Mütavaziliðin de gereði yok. Bu türden bir iþi yapan bir tanýdýðýnýz varsa onu ben de tanýmak isterim. Tek
olmak bana gurur ve ayrý bir güç veriyor emin olabilirsiniz. Ýþte fincanlar da bu sürecin farkýnda olup bana
destek olmak isteyen bazý dostlarýmýn verdikleri fikirden peydahlandý. Bir yandan elle tutulur bir KM ürününü
paylaþmak ve imkan olursa bir miktar gelir elde etmek üzere yola çýkýldý. Ancak gelinen noktada görüldü ki
býrakýn gelir elde etmeyi yine cepten epeyce para çýkacak. Nedenine gelince, minimum sipariþ sayýsýna
ulaþýlmadýðýnda sipariþ edilmeyenlerin de bedelini ödemek zorunda olmam. Hiç merak buyurmayýn bugüne
kadar sipariþ veren 40 adet dostum yýlbaþýndan önce fincanlarýna kavuþacak. Ondan sonrasý Allah Kerim.
Herþey yolunda gitseydi bu iþten KM ne kazanacaktý derseniz hemen söyliyeyim. Binlerce sipariþ
edemediðimiz için fincanlarýn imalat, ambalaj, nakliye olarak toplam birim maliyeti 5-6 milyon lirayý buluyor.
Demek ki tane baþýna 2-3 milyon kalýr hayalini kuruyordum. Siz olsanýz 400-500 milyon lira para kazanmak
hayaliyle böyle bir iþe kalkýþýr mýsýnýz? Demek istediðim fincanlar ticari bir kaygý ürünü olmayýp sadece bir
paylaþým arzusudur. Ýleride sizlere sunacaðým KM ürünleri olacak mutlaka ama onlarý almanýz için kafanýzda
boza piþirmeyeceðimden emin olabilirsiniz. Ama Fincan... Ýþte o biraz farklý, umarým derdimi
anlatabilmiþimdir. Uzattýðým için beni mazur görün. Baþta dediðim gibi bundan böyle reklam var ýsrar yok. Bu
arada unutmadan söyliyeyim, bugün ''Dünya Özürlüler Günü''. Belki bilmek istersiniz. Kalýn saðlýcakla.
Bir sonraki sayýda buluþuncaya kadar bulunduðunuz yerden bir adým öne çýkýn. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Cafe Azur : Suna Keleþoðlu
Bir þehir, bir kaç an...
Sanki sözcüklerin tükendiði yerdeyim. Anlatýlanlarýn gözlerdeki kýrýþýklýklardan anlaþýlabileceði bir umut
gülümsemesi yüzümde. Yeniden yazabilmek böylesine zor muydu, her türlü baþlangýca hazýr ellerim için?
Uzun bir aradan sonra yeniden MERHABA...
Özlemler kadar derin soluklu bir baþlangýç olmasý dileðiyle...
Bir kente düþtü gölgem önce, uzaktan en çok özlenen kýyýlarýndayým sonbaharýn sararan yapraklarý arasýnda.
Unuttuðum kokularýný yeniden içime çekmek için taa uçaktayken nefesimi tuttum. Dedim ya unutmuþum...
Uçaktan bir ýþýk seli gibi görünen akþam trafiðini ve her zaman bir kaçýþ yolu bulan taksi þöförlerini.
Havaalanýndan Beþiktaþ'a kadar giderken, denizin akþam serinliðindeki balýk kokusu ve yanyana dizili
lokantalarýn parlak ýþýklarý ile merhaba dedim tüm özlenen þehirlerin en bedbaht güzeline. Ya da Teoman'ýn
þarkýsý "Rapsodi Ýstanbul"daki gibi
-Hangi kentte bu denli acý var mý diye sormalýydým?
Onca yol yorgunluðunun ardýndan tanýdýk bir yatakta martý sesleri ile uyanmak sabahýn en ýssýz
saatlerinde...Aðzýmýn kenarýnda simit susamlarý kalmýþ geceki rüyamdan ve sabahý karþýlayan martýlarla
beraber deniz kokusunu bir kez daha içime çekiyorum.
Sonbahar yaðmur oluyor önce gözyaþlarýmý gizleyen, sonra baþýmdaki papatyadan yapýlmýþ gizli tacýmý
düþüren bir fýrtýna, sadece ellerim üþüyor...
Tüm sokaklarýný yeniden keþfetmeliyiz.
Bu benim ilk sözüm seneye beni anne yapacak bebeðe. Daha içimdeyken tanýþmalý hem aþýk olduðum hem
de aþký bulduðum bu þehirle...
Zamanla deðiþen þehir mi, bizler miyiz? Zamana yenilen O mu, biz mi?
Önce kapanmayan çukurlarýnýn sarsýntýlarýyla þehrin hareketini tanýyor görmeden. Sonra bir yýðýn ses
duyuyor anlamadan. Deniz kenarýndan karþý kýyýlarý seyrederken hafifçe hissettiriyor kendini, iþte deniz
kokusunu aldý diyorum. Sonbahara raðmen direnen ýslak güneþin eþliðinde Boðaz'ý seyrediyoruz, fonda
geçen vapurlarýn sesi. Ýþte bu bizim þehrimiz, daha görecek çok þey var, hazýr mýsýn?
Eminönü'ndeki kalabalýða karýþtýkça baharat ve kahve kokularýný takip ediyoruz. Her kafadan bir ses geliyor,
tüm bu kalabalýða alýþýk deðilsin biliyorum. Ödülün Hacý Bekir badem ezmesi ve limonata. Bu kokularý, bu
sesleri de hatýrlamalýsýn, çünkü adým attýðýmýz her yer bu þehrin bir parçasý ve bir ucundan diðerine her
semtine ayak basmadýkça duvarýný süsleyecek Ýstanbul resminin parçalarýný tamamlayamazsýn. Ama vaktimiz
az, bu sefer gördüklerimizle yetineceðiz.
Evet o bizim odamýzda asýlý kulenin resminin ta kendisi, tepesinden bu þehri seyredebilmeni ne çok isterdim
ama çok yorgunum. Þehir yorgunu. Bir akþam üstü þehre inen hüznü görmelisin bu kulenin tepesinden ve her
mevsimde kýlýk deðiþtiren eski þehrin siluetini uzun uzun seyretmelisin.
Dedim ya vaktimiz az ve sen yorgun, ben yorgun. En sevdiðim sokaklarý sona sakladým, daha çabuk hatýrla
diye. Tünel'den Taksim Anýtýna kadar olan tüm sokaklarýna ve kalabalýk caddesine ayak izlerimizi býrakarak,
seninkiler küçük yaðmur bulutlarý gibi bir tek ben görüyorum ama seneye izini sürmeye geliriz yeniden.
Kalabalýktan korkuyorsun, korkuyorum. Bir zamanlar sabahlarý iþe giderken geçtiðim bu caddede köþe baþý
simitçilerinin tezgahlarýndaki sýcak açma kokusu gelmiyor artýk burnuma. Sabahýn ilk saatlerinde daha çok
sevdiðim sokaklarda þimdi tanýmadýðým yüzler. Pasaj'da midye tava yemek þimdilik yasak bize, sokaktan
nohutlu pilav almakta. Kokoreçi, ýzgara kebaplarý, tantuniyi ve midye dolmasýný unut. Ama tüm bu kokularý
hatýrla, bir de yeni açýlan simit dükkanlarýnýn kaþar peynirine karýþan susam kokularýný. Bu seferlik buralarda
yiyemediðin kadar güzel iyi piþmiþ gerçek bir dönerle idare edeceðiz.
Gece gündüz iki yüzüne de tanýk olduðun bu caddenin deðiþimi beni ürküttü. Bu mu doðru kelime
bilemiyorum ama babanýn eline batýrdýðým týrnak izleri korkumun izleri. Tanýdýk gelmeyen yüzlerin geceyarýsý
kavgalarý, baðýra baðýra konuþan bitirim delikanlýlar, çantalarýný kapkaçlara karþý sýký sýký tutan yeni yetme
kýzlar...
Tüm binalar ayný yerde ama benim tanýdýðým yüzler eksik ve onlarý bulmadýkça burayý gerçekten
tanýyamamandan korkuyorum. Yitip giden birþeyler var diyorum sana gülümserken, sen döktüðüm göz
yaþlarýný görmüyorsun.
Meydanýn ortasýnda baþýmý gökyüzüne kaldýrýyorum. Bir tek o mavilik ve martýlar tanýdýk. Eve dönme zamaný,
zaten inceden yaðan bir yaðmur baþlýyor.
SunA.K. Grasse
sunak@kahveciyiz.biz
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Marangoz, Bahçývan ve de Kahveci : Ahmet Altan
Vermeer
Sanat yapabilmek.. Herhalde insaný tarif edecek olsak, bu taným da da
bir öneri olabilirdi.. Daha önceki bazý yazýlarýmda da konu etmiþtim,
Paul Auster'i. Bu keskin zekanýn kitaplarýndan birini karýþtýrýrken, ünlü
Hollanda'lý ressam Vermeer'in tablolarýndan birini yýllar önce bir
müzede gördüðü an aklýndan geçenleri anlattýðý bir pasajý okudum
yine. Ve merak edip Britannica'ya baktým. Bu gün, sadece
meraklýlarýnýn okumaktan zevk alabileceði bu yazýyý yazmaya karar
verdim.
1632'de Hollanda'nýn Delft kentinde doðmuþ, 1675'te de ayný kentte
gömülmüþ bu ünlü ressam. Tüm yaþamýný bu kentte geçirmiþ.
Resimlerinde genellikle iç mekaný konu edinmiþ. Þöyle diyor
Britannica 'Üstün desen gücü, saf ve özgün renk duyarlýlýðýnýn yaný
sýra, gün ýþýðýnýn çeþitli nesne ve yüzeyler üzerindeki yumuþak
yansýmasýný doðru betimlemedeki olaðanüstü ustalýðýyla ünlüdür.'
Bazý resimlerini borçlarý karþýlýðýnda esnafa verdiði söyleniyor..(gene
de tüm hayatý boyunca sadece bir tek tablosunu satmayý baþarabilmiþ
olan Van Gogh ile karþýlaþtýrýldýðýnda Vermeer'in daha þanslý olduðu düþünülebilir)
'ele aldýðý nesneler hakýnda bilimsel denebilecek kadar derin bilgisi olduðu söylenebilir. Her resmini ýþýk
altýnda bir dizi analitik deney yaptýktan ve maddeyi mikroskop altýnda inceledikten sonra gerçekleþtirmiþ
gibidir....Vermeer'in birçok yapýtý önceleri baþka sanatçýlarýn sanýlmýþtýr. Ýlk kez 1886'da Thore 76 resmin
Vermeer'e ait olduðunu ileri sürmüþ, iki yýl sonra bu sayý 56'ya, 1907'de ise 34'e düþürülmüþtür.
Günümüzdeki uzmanlarýn ise Vermeer'in olduðunu kabul ettikleri resimler 30-35 tanedir. '
Evet, Britannica'daki bilgi hemen hemen bu kadar.. Ýnternette de bir iki sayfa buldum, buradan da bugün konu
edecek olduðumuz 'Mektup okuyan kadýn' tablosu ile ilgili bazý yorumlarý okumak istiyorum; 1660'larýn
baþlarýnda Vermeer bir dizi tablo yapmýþ. Tablolarda konu edilen kadýnlarýn güzellik ve iç dünyalarýný
yansýtan, ýþýk ve kompozisyonun bu güzelliðe önemli katkýlar yaptýðý tablolar. Bu sýralarda Vermeer bir otel
çalýþtýrmakta ve borç bataðý içinde yüzmektedir. On yýllýk eþi Catherina, onbeþ kez hamile kalmýþ,
çocuklardan sekizi yaþayabilmiþtir. Sükunet içindeki bu tablolarýn dýþýnda kalan kaosu bir insanýn hayal
etmesi bile güçtür.
Bugün inceliyecek olduðumuz resimde odanýn pencere ve perdesi yer almaz. Bir mücevher kutusu, bir dizi
inci, ve okunmakta olan mektubun bir sayfasý da masanýn üzerindedir. Kadýn hamiledir. (büyük olasýlýkla bu
Catherina'dýr.)
Odadaki eþyalar ve duvardaki harita, kadýn figürünü çerçeveleyip ayrýþtýrmak ve onu resmin içinde yer alan
herhangi bir baþka sembol durumuna düþmekten kurtarmak ve resmin ana konusu yapabilmek için garip bir
biçimde yerleþtirilmiþtir. Negatif alanlar, duvarýn görünen biçimleri de resmin önemli unsurlarýdýr. Kadýnýn baþý
harita ile adeta çerçevelenmiþ, böylelikle bakýþý mektupla sýnýrlý ve kýsýtlý bir alanda tutulmuþtur. Renkler
solgundur, böylelikle sessizlik ve sükunet korunmuþtur.
Duvarda asýlý olan Hollanda haritasý bir diðer tabloda kullanýlmýþ olanýn aynýsýdýr, harita kadýnýn uzak yerlerle
ilgili düþüncelerini temsil eder, ihtimal mektubu yazanýn bulunduðu yerleri anýmsatýr, bu kiþi çocuðun babasý
da olabilir... (Bu dönemde harita önemli ve pahalý bir nesnedir, bir prestij ifadesidir. Ayrýca o dönemlerde
haritalar bu gün alýþýk olduðumuz þekilde kuzey yukarýda olarak çizilmiyordu, örneðin bu haritada kuzey
soldadýr)
Þimdi bu tablo üzerine bir de Paul Auster'in neler dediðine bakalým;
'Özellikle, Amsterdam'a yaptýðý gezide görmüþ olduðu 'mavili kadýn' tablosunu düþünüyor. Rijks müzesinde
kendisini düþüncelere boðup neredeyse kýpýrdayamaz hale sokan o tabloyu. Bir eleþtirmenin yazdýðý gibi:
'Mektup, harita, kadýnýn gebeliði, boþ iskemle, açýk kutu, görünmeyen pencere-bunlarýn hepsi yokluðu,
görünmeyeni, baþka zihinleri, istençleri, zamanlarý ve yerleri, geçmiþi ve geleceði, doðumu ve belki de ölümügenelde çerçevenin kenarlarýndan dýþarý uzanan bir dünyayý ve gözlerimizin önünde geçici olarak duran
manzarayý kuþatýp onun içine giren daha büyük ve geniþ ufuklarý anýmsatan þeyler ya da onlarýn doðal
simgeleri. Bununla birlikte Vermeer'in üzerinde durduðu þey, þimdiki anýn bütünlüðü ve kendine yeterliliði öyle bir güvenle yapýyor ki bunu, þimdiki anýn uyum saðlama ve kapsama gücü fizikötesi bir deðer kazanýyor.
Kiþinin dikkatini dýþarýya, tablonun dýþýnda kalan dünyaya çevirmeye tatlýlýkla çaðýran þey, bu listede sözü
edilen nesnelerden daha da çok, izleyicinin solunda kalan görünmeyen pencereden giren ýþýðýn niteliði. A.
kadýnýn yüzüne uzun uzun bakýyor ve bir süre sonra elindeki mektubu okuyan kadýnýn kafasýnýn içindeki sesi
duymaya baþlýyor neredeyse. Kadýn o kadar gebe, yakýnlaþan anneliði içinde kutudan çýkartýp kim bilir
kaçýncý kez okuduðu o mektupla o kadar dingin ki ve orada, saðýndaki duvarda asýlý duran bir dünya haritasý
var, odanýn dýþýnda var olan herþeyin imgesi olan þey: Yumuþakça yüzüne vuran ve mavi giysisinin altýndaki
yaþamla dolu þiþmiþ karnýnýn üzerinde parlayan o ýþýk, o karnýn aydýnlýkla yýkanan maviliði, beyaza yakýn
solgun bir ýþýk. Ayný türde baþka tablolar; Süt koyan kadýn; Tartý taþýyan kadýn; Ýnci takan kadýn.. '
Paul Auster'da bu kadar yazmýþ Vermeer'in bu tablosu ile ilgili. Zaman bulup daha fazla ressam ve tablolar
üzerinde konuþabilmek dileðiyle...
Ahmet Altan
aaltan@kahveciyiz.biz
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Turkishdelight Zone : Levent Þenyürek
Necronomicon
2.
Bizim çocuklar çok iyi çalýþmýþlar. Mahmut beni geceyarýsý uyandýrýp Dragos'ta iki kudurma vakasýnýn
görüldüðünü haber verdi. Kitaptan önemsiz bir ayrýntýymýþ gibi bahsetmiþti. Oysa kitap kelimesini duyar
duymaz vücudumdaki bütün gücün çekildiðini hissetmiþ, telefonun ahizesini tutan kolumu bile aþaðý indirmek
zorunda kalmýþtým. Anlatýlanlar, büyük lanetin sonunda yeniden ortaya çýkmýþ olabileceðini düþündürüyordu
çünkü. Mahmut artýk onu dinlemediðimi anladýðý için yüksek sesle ismimi tekrarlayýp duruyordu. Neden sonra
toparlanýp nazik bir iki kelimeyle telefonu kapattýktan sonra harekete geçtim. Elimi çabuk tutmam gerekiyordu.
Dolaptan elime ne geldiyse üzerime geçirip, soluðu Maltepe Karakolu'nda aldým. Neyse ki þanslý
günümdeydim. Müfettiþ tanýyordu beni. Her pazartesi akþamý ailecek "Þaþýrtýcý Gerçekler"i izlerlermiþ. Bu
yüzden beni tanýdýk bir yüz, yakýn bir aile dostu gibi karþýladý. Sanýrým inanýyordu bana. Öyle izleyicilerim
vardýr ki alay eder gibi dünyanýn en iyi ve benzersiz komedi programýný hazýrladýðým için tebrik ederler beni.
Onlarý anlattýklarýmýn gerçek olduðuna bir türlü inandýramadým. Aksini iddia etsem de, yarattýðým müthiþ
ironiyi bozmamak için aslýnda söylediklerimi gülünç bulduðumu, hatta bazen tam tersini düþündüðümü itiraf
etmediðimi söylüyorlar. O zaman ben de fazla üstelemiyorum. Ne þekilde olursa olsun beni sevmeleri
hoþuma gidiyor. Müfettiþ ise muhtemelen diðer gruba dahil. Yani beni ciddiye alanlara. Yani, umarým.
Çaycý çaylarý getirip çýktýktan sonra vakit kaybetmeden konuya girdim.
"Kitabý inceleyen oldu mu peki, müfettiþ bey?" diye sordum heyecanla.
Bir yandan da göz ucuyla çelik masanýn üzerinde duran uðursuz kitaba bakýyordum. Bütün önemli deliller gibi
naylon bir poþete konmuþtu. Onu orada hapsolmuþ görmek rahatlatýyordu beni.
"Elbette incelettik." diye cevapladý beni müfettiþ. "Elimizdeki en büyük ipucu bu kitap!"
Bunu söylerken sað elini muzaffer bir edayla kitabýn üzerinde koymuþtu. Ondan böyle bir cevap alacaðýmý
biliyordum. Duraksamadan,
"Kitabý okuyanlarý hemen karantinaya almanýz gerekiyor." diye söylendim.
O zaman müfettiþ kitabýn üzerinde tuttuðu elini ani bir hareketle geri çekti.
"Karantina mý dediniz?" diye sordu telaþla. "Gerçi parmak izi için labaratuvara incelettik ama bu açýdan
yaklaþmak aklýmýza gelmemiþti. Haklý olabilirsiniz. Ne tür bir hastalýktan bahsediyoruz?"
Kitaplardan yayýlan bir tür bakteriyle karþý karþýya olduðumuzu düþünmüþtü sanýrým.
"Kitap virüsü!" dedim. "Ancak söz konusu virüs daha çok bilgisayar virüslerine benzetilebilir. Yani içerikten
bahsediyorum. Ýnsanlarý hasta eden, çýldýrtan kitabýn içeriði."
Sanýrým beni anlamamýþtý. Bilmediði dilde bir kelimeyi tekrarlamaya çalýþýr gibi "Kitap virüsü" diye
mýrýldandýktan sonra çayýný karýþtýrmaya baþladý. Ben de onu taklit edercesine çayýmý karýþtýrmaya baþladým.
Durumu nasýl açýklamam gerektiðini düþünüyordum. Sonunda aklýma verebileceðim bir örnek geldi ve
çayýmdan büyükçe bir yudum alýp yeniden konuþmaya baþladým:
"Okuduðunuz bir kitaptan müthiþ etkilendiðiniz olmuþ mudur hiç müfettiþ bey?" diye sordum.
"Olmamýþtýr." dedi. "Çünkü ben hiç kitap okumam. Neden sordunuz?"
"Ben, gençliðimde çok okurdum. Mesela Goethe'nin Genç Werther'in Acýlarý isimli bir kitabý vardýr. O kitabý
okuduðum zaman intihar etmeye kalkýþmýþtým. Tam da bir kýza delice tutkun olduðum ve karþýlýk alamadýðým
bir döneme denk gelmiþti tabi. Çok etkilenmiþtim. Daha sonra o kitabý okuyup intihara kalkýþan tek kiþinin ben
olmadýðýmý öðrendim. Kelimeler iþte böyle etkileyebiliyor insanlarý. Ýçki içer misiniz?"
Konuþmamý önceden planladýðým için, sorumun tam yerinde sorulmuþ olduðunu ben biliyordum. Ancak
müfettiþ ilk bakýþta konuyla ilgisiz görünen bu soru karþýsýnda biraz afallamýþtý.
"Anlayamadým?" diye sordu sakin kalmaya çalýþarak.
"Ýçki içer misiniz?" diyerek sorumu tekrarladým ben de. "Alkolle aranýz nasýldýr yani?"
"Ýçeriz tabi." dedi. "Ýyi raký içerim ben."
Sonunda konuþmayý istediðim rotaya geri döndürmeyi baþarmýþtým.
"O zaman alkolün þiþede durduðu gibi durmadýðýný iyi bilirsiniz."
"Biliriz."
"Ýþte kitaplar da okunduklarýnda raflarýnda durduklarý gibi durmazlar. Þiþede cansýz bir nesne gibi duran içki
insan bünyesine girdi mi onu etkisi altýna alýp nasýl kullanmaya baþlar, canlanýr, güçlenir, vücuda gelirse
kitaplar da okuyucularýný ayný þekilde etkileyip kullanabilirler. Kelimeler týpký bir yazýlýmýn bir sistemi harekete
geçirdiði gibi insanlarý harekete geçirirler. Bir kitap okuyanlar kendilerini öldürebilir, çýldýrabilir hatta cinayet
iþleyebilirler."
Hava aydýnlanmaya baþlamýþtý. Müfettiþ sað elini uzatýp masa lambasýný söndürdü.
"Bu adamlar okuduklarý kitap yüzünden mi kuduruyorlar diyorsunuz yani?"
"Aynen öyle söylüyorum."
"Ne yazýk ki bu teorinizi çok inandýrýcý bulamýyorum çünkü kitabý inceleyen polis arkadaþlarýmýzda bir
kudurma belirtisi yok. Evet, biraz afalladýlar ama. Çok tuhaf þeyler yazýlmýþ çünkü. Öyle dediler."
"Lanet olasý Uldýz." diye söylendim karþýlýk olarak. "Ya da Necronomicon olabilir. Belki de bambaþka birþey.
Yeni bir kitap."
Müfettiþ þaþýrmýþ, biraz da ürkmüþtü. "Efendim?" diyerek bu deli saçmalarýma bir açýklama getirmemi istedi.
"Bakýn." dedim, "Bu bela böyledir. Ýlk anda anlayamazsýnýz, aklýnýza yerleþir. Sonra birdenbire farkýna
varýrsýnýz söylenmek istenenin ve pat! Kuduruverirsiniz."
Son kelimeyi söylerken sað iþaret parmaðýmý kývýrarak sýrtýmý yasladýðým duvarý kaplayan ahþap lambrilere
birkaç kez vurdum. Bu hareketi yaparkenki ciddiyetim sanýrým müfettiþin de tüylerinin diken diken olmasýna
neden olmuþtu.
"Lanet olasý bütün virüsler gibi bir kuluçka dönemi var bunun da." diyerek devam ettim konuþmaya. "Bu da
yayýlmasýný kolaylaþtýrýyor. Siz okudunuz mu kitabý?"
"Ben mi? Hayatta okumam. Kitaplardan nefret ederim dedim ya. Yani þöyle bir kitabýn kapaðýný
açmamýþýmdýr."
"Ýyi."
"Tabi, ders kitaplarý dýþýnda. Ama zaten onlar kitaplar konusunda belli bir fikir edinmeme neden olmuþtur. Hiç
ilgi duymuyorum kitaplara."
Konudan uzaklaþmaya baþladýðýmýzý fark edip geri dönmeye çalýþtým.
"Arkadaþlarýnýz her an kudurabilir." dedim, "Çünkü þu masada duran kitap Necronomicon'dur. Ölülerin Çaðrý
Kitabý, Ölü Ýsimlerin Kitabý veya Çýldýrtan Kitap olarak da bilinir. Bu kitap o kitabýn aynýsý olmasa da bir
benzeri. Her an yeniden ortaya çýkmasýný bekliyorduk. Bu kitaplar son derece tehlikelidir ve okuyan kiþileri
etkileri altýna alýp çýldýrtýrlar. Geleceði görmenize ve yaþadýðýnýz çaða uyum saðlayamamanýza sebep olurlar.
Ýçlerindeki - týrnak içinde - "büyü"leri çözümleyen herkes ya çýldýrmýþ, ya dilini yutmuþ ya da bilinmeyen
varlýklar tarafýndan öldürülmüþtür."
Benim kendimden emin tavrým ve bir uzman gibi ayrýntýlarý birbiri arkasýna sýralayýþým müfettiþin direncini
kýrmaya baþlamýþtý sanýrým.
"Ne tür varlýklar?" diye söylendi sýkýntýyla.
"Bilemiyorum. Necronomicon'un orijinal nüshasýnda kara kalemle çizilmiþ, büyük diþli, ayý baþlý, yarasa
kanatlý canavarlar var. El Hazret yaratýklarý bu þekilde tasvir etmiþ sanýrým ama onlarý görüp de hayatta kalan,
ya da çýldýrmayan olmadýðý için kesin birþey söylemek mümkün deðil."
"Anlattýklarýnýz ilginç. Ama benim bunlarý üst makamlarýma açýklamaya çalýþtýðýmý düþünebiliyor musunuz?"
Saatime baktým.
"Zaten üst makamlarý bu iþe karýþtýrmamalýyýz." dedim, "Zamanýmýz yok. Hemen burada yok etmeniz gerek
kitabý! Kaldý ki kitabý incelemiþ olanlar her an kudurabilirler."
"Üzgünüm ama sizi yeterince inandýrýcý bulamýyorum."
"Size bir þey anlatayým. Jan Hus Konstanz diye birini herhalde tanýmazsýnýz. Evet, çünkü tanýyamadýnýz. 6
Temmuz 1415'te reformcu fikirleri yüzünden diri diri yakýlmýþtýr bu adam. Ve fikirleri Bohemya'nýn dýþýna
çýkamamýþtýr. Oysa bir yüzyýl sonra benzer fikirler geliþtiren bir adam birkaç ay içinde bütün Almanya'da
sonra da dünyada tanýnmýþtýr. Çünkü onun döneminde matbaa denen bir makine icat edilmiþti ve kitaplar
denetimsizce çoðaltýlabiliyordu. Ünlü Luther'den bahsediyorum. Hepimiz tanýyoruz onu artýk."
"Devam edin."
"Necronomicon ve benzeri kitaplar tarih boyunca tekrar tekrar ortaya çýkarlar. Kayýtlý ilk kudurma vakalarýna
Ýskenderiye'de rastlýyoruz. Ardýndan bir þehir kütüphanesi olan bütün þehirlerde benzer vakalar tekrarlanýr.
Çünkü kuduzun sebebi Necronomicon benzeri kitaplardýr ve kalabalýk þehirlerde ortaya çýkan virüsler gibi
yüzbinlerce kitabýn bir araya getirildiði mekanlarda ortaya çýkmalarý doðaldýr. Kudurtucu kitaplar kuduran
insan beyinlerinin ürünüdürler ve kuduzu okuyucuya bulaþtýrýrlar. Bunlar tekrar tekrar yakýlýp yokedilseler de
tarihin çeþitli dönemlerinde farklý zihinlerde tekrar tekrar ortaya çýkarlar. Bu tuhaf beyin kanserinin sebebi
henüz anlaþýlabilmiþ deðil. Hiç yoktan birden bire ortaya çýkýp sonra da sözler aracýlýðýyla bulaþýyor. Bu
hastalýk tarihin çeþitli dönemlerinde bazý büyük liderler tarafýndan kitaplarýn ve kudurmuþ insanlarýn ateþe
veya varsa bir nehre atýlmalarýyla ortadan kaldýrýlmýþtýr. Mesela Sezar Ýskenderiye'ye girdiðinde burada
gerçekleþen bir salgýna karþý önlem alabilmek için büyük miktarda kitap yaktýrmýþtýr. 40-400 bin rulo kadar.
Ama kütüphanenin geri kalanýna dokunmadý. Bu yüzden de asýl büyük kitap kuduzu salgýný M.S. 391 yýlýnda
ortaya çýktý. Salgýn hýzla bir ayaklanma halini aldý ve þehrin bütünüyle sterilize edilmesi için insanlarýn kitleler
halinde kýlýçtan geçirilmeleri, hatta bazýlarýnýn yakýlmasý gerekti. Sonunda da imparator I.Theodosius - baktý ki
olacak gibi deðil - kütüphanedeki yapýtlarýn hepsinin yokedilmesini emretti. Kitaplar hamamlara daðýtýldý.
Ýskenderiye'de bu þekilde 1 milyon kitap yakýlarak kitap kuduzu virüsüne müthiþ bir darbe indirilmiþtir."
Müfettiþ dinlediði hikayenin tuhaflýðý ve sýkýcýlýðý karþýsýnda bir sigara yakma ihtiyacý duymuþtu. Kapalý
yerlerde sigara içmenin cezasýnýn 184 milyon 556 bin 543 lira olduðunu ve giderek arttýðýný bilmesine
raðmen. Bir sigara da bana uzattý tabi.
"Teþekkür ederim kullanmýyorum." dedim. Ardýndan da bir soruyla hikayeme geri dönmeye çalýþtým: "Buhara
Kütüphanesi'ni kimin yaktýðýný biliyor musunuz?"
"Biliyorum dersem yalan olur."
"Tahmin edin."
"Buharalý Mahmut mu?"
"Hayýr. Þaþýracaksýnýz. Büyük bir bilgin Ýbn-i Sina!"
"Ýbn-i Sina kütüphane mi yakmýþ?"
"Evet!"
"Vay Ýbn vay! Hahaha!"
Müfettiþ dersi dinlerken sýkýlýp epriler yapan liseli bir delikanlýya dönüþmeye baþlamýþtý. Gülümsedim ve
hikayeme devam ettim:
"Buhara kütüphanesi o vakit Samanoðullarý'nýn hükümdarlýðýndaymýþ. Ama belirsiz bir sebeple kapýsýna kilit
vurulmuþ ve içindeki kitaplar öylece çürümeye terkedilmiþ. Ancak Samanoðullarý Hükümdarý Nasroðlu Nuh'un
þiddetli bir hastalýða yakalanmasý o zaman on yedi yaþýnda olmasýna raðmen çok ünlü bir bilgin, bir hekim
olan Ýbn-i Sina'nýn Buhara'ya davet edilmesine neden oluyor. Hükümdar bu genç hekim tarafýndan kýsa
sürede iyileþtirilince dile diyor benden ne dilersen. Ýbn-i Sina da Buhara kütüphanesinin açýlmasýný ve
yöneticiliðine kendisinin getirilmesini istiyor. Hükümdar hemen emir verip kütüphaneyi temizletiyor ve Ýbn-i
Sina'yý buraya yerleþtiriyor. Kýsa zamanda da gerçek bir hazineyle karþý karþýya olduðunu anlýyor genç adam.
Kütüphane'nin karanlýk okuma odalarýnda yalnýz baþýna kitaplarla geçirdiði günler ve geceler boyunca her
türlü bilime ait hiç duyulmamýþ sayýsýz tek nüsha kitabý hatmediyor." Sanýrým anlattýklarým biraz daha
ilginçleþmeye baþlamýþtý. Öyle ki soluklanmak için durduðumda masal dinleyen bir çocuk gibi "Sonra?" diye
söylendi müfetttiþ.
"Sonra bir gün birdenbire Buhara kütüphanesi yanar. Kütüphaneyi yaktýranýn Ýbn-i Sina olduðu söylenir.
Doðrudur bu. Ancak yanlýþ bilinen onun kütüphaneyi yakýþ nedenidir. Bugün bile Ýbn-i Sina'nýn bütün bilgiler
sadece kendisine kalsýn diye kütüphaneyi yaktýðýna inanýlmaktadýr. Böylece yazdýðý kitaplarýn tamamen kendi
eseri olarak bilineceðini düþündüðüne inanýlýr. Ancak asýl hikaye tarihin sansürüne uðramýþtýr. Hikayenin aslý
þudur: Ýbn-i Sina'nýn kütüphanede karanlýk, tehlikeli kitaplarýn da bulunduðunu fark etmesi uzun sürmemiþtir.
Kendini içine çeken ve güçlükle okumaktan vazgeçebildiði þeytani kitaplar. Ardýndan halk kütüphanesine
takýlan bir iki kiþi de kudurunca kararýný verir. Ýskenderiye salgýnýna benzer bir olayýn Buhara'da ortaya
çýkmasýný engelleyebilmek için kütüphaneyi yakar. Kütüphaneye zamanýnda kilit vurulmasýnýn sebebinin bu
olduðunu da anlamýþtýr çünkü."
"Ýlginç. Doðru mu bunlar?"
"Her kelimesi. Tabi kitap kuduzuna karþý mücadele eden tarihin büyük kahramanlarýndan bahsederken Moðol
Hakaný Hülagü'yü atlarsak haksýzlýk etmiþ oluruz. Onun döneminde yüzbinlerce kitabýn saðlýksýz koþullarda
istiflendiði Baðdat Kütüphanesi, virüsün yeniden ortaya çýkmasý ve yayýlmasý için çok uygun bir ortam
oluþturuyordu. Nitekim Hülagü þehri aldýðýnda hastalýðýn çoktan halkýn büyük çoðunluðuna bulaþtýðýný görür.
Kudurmuþ olanlarý kýlýçtan geçirdikten sonra Baðdat kütüphanesindeki kitaplarý Dicle nehrine attýrarak þehri
sterilize eder. Kuduz þehirde hýzla yayýldýðý için Hülagü enfeksiyon yapýcý kitaplarý ayýklamak için vakit
kaybedemezdi. Kaldý ki hangi kitaplarýn kuduza neden olduðunu anlayabilmesi için pek çok okuyucunun
ölümüne göz yummasý gerekecekti. Bir hümanist olan Hülagü sonunda insanlarý feda etmektense bütün
kütüphanenin yokedilmesini emretti."
Müfettiþ gülümsemesine engel olamamýþtý. Ancak hikayeyi gülünç bulduðu için deðil, tarih bilgisi sýfýra yakýn
olduðu için gülesi gelmiþti sanýrým. Sosyal bilgiler öðrencilerinin mühendislere gülmesi gibi birþeydi bu.
Gülümseyiþini gizleyebilmek için sigarasýný aðzýna götürdükten sonra dumanýný üfleyerek:
"Bunca þeyi nereden öðrendiniz?" diye sordu.
"Kitaplardan, internetten." diyerek kestirip attýktan sonra konuþmamý sürdürdüm.
"Bazý kaynaklar Adolf Hitler'in okkült ilgisi sonucunda Necronomicon'un bir kopyasýný ele geçirdiðini
belirtiyorlar. Hitler okuduðu kitaplardan etkilendiðini fark etmiþtir. Bu nedenle insanlýðý kurtarabilmek için pek
çok kitap yaktýrmaya çalýþmýþ ancak geç kalmýþtýr."
Ben konuþurken müfettiþ kitabýn içinde durduðu poþete uzanarak onu dýþarý çýkartmak üzere poþeti açtý.
Þaþýrmýþ, tedirgin olmuþtum. Konuþmamý tamamlamadýðým için onu ikna etmiþ olabileceðime
inanamýyordum. Müfettiþ içimdeki þüpheyi onaylarcasýna:
"Bakýn" dedi, "Kitaplardan nefret ederim ben bile sonunda merak ettim yani!"
Sonra da kitabýn sayfalarýný karýþtýrmaya baþladý.
"Aman müfettiþ Bey sakýn!"
"Bir cümle okumaktan birþey olmaz herhalde."
"Bir cümle okursanýz býrakamayabilirsiniz."
"Býrakýrýýým."
"Hayýr." diyerek masanýn üzerinden elinde tuttuðu kitabý almak üzere uzandým. Müfettiþ kitabý benden uzak
tutmaya çalýþarak "Bi dakika ya!" diye söylendi.
O zaman fazla üzerine gitmemin durumu daha da kötüleþtirebileceðini düþünerek yerime oturmak zorunda
kaldým. Karþýmdaki kiþi benden daha yetkili olduðu için bu iþi ancak tatlý dille çözebilirdim. Ben bunlarý
düþünürken o kitabý okumaya baþlamýþtý bile:
"Gerçeði bilen hastadýr ve konuþtuðu zaman bu hastalýk bulaþýcýdýr."
"Yapmayýn müfettiþ bey!"
"Derrida der ki: Dilden önce varolduðuna inandýðýmýz ben kavramý, aslýnda, dil sayesinde var olan bir
metindir. Ona göre metnin dýþýnda hiçbirþey yoktur."
"Sakýn, sakýn anlamaya çalýþmayýn, çok tehlikeli!"
"Hegel der ki: Demek ki nesne, dolaysýz bilinci belirten dolaysýz bir varlýðýn veya bir þeyin parçasýdýr;
düþünceyi belirten, diðer olan varlýðýn parçasý, iliþkisi veya diðeri için var olmak ve kendisi için olmak, kesinlik,
gerçek kabul etme özlüðü veya mutlaðý belirtmedir."
"Neyse ki" dedim býkkýn bir halde "Beyinlerimiz karþý çýkýyor anlamaya. Doðal bir korunma mekanizmasý bu.
Bir baðýþýklýk sistemi."
"Evet, gerçekten direniyor aklým, anlayamýyorum, çok zor."
"Hegel çoðu zaman yazdýklarýný kendisi bile anlamýyordu. Kanýmca O'nun çýldýrmamasýnýn nedeni (eðer buna
çýldýrmamak denebilirse tabi) kendisinin de yazdýklarýndan pek birþey anlamamasýydý. Bizzat Hegel, kendisini
sadece bir tek insanýn anladýðýný onun da yanlýþ anladýðýný belirtmiþtir. Sanýrým bu bahsettiði kiþi kendisiydi.
Shopenhauer onun yazdýklarý için, kuduruk sözlerin kaðýda çiziþtirilmesi demiþtir. Belki de tehlikenin farkýna
vardýðý için özellikle anlaþýlmaz olmaya çalýþmýþtýr Hegel. Bunca uzun sayfalar boyunca hiçbirþey anlatmýyor
gibi görünmeyi baþarabilmiþtir. Hegel'in dehasýný iþte burada aramalýyýz."
Baþýmý yeniden yukarý kaldýrdýðýmda müfettiþin aðzý açýk bir þekilde beni dinlemekte olduðunu fark ettim.
Kitap da dokunmuþ olabilirdi biraz, dalgýnlaþmýþtý. O an belki de aklý ondan habersiz biraz önce okuduðu
cümlelerin anlamlarýný çözmeye uðraþýyordu. Vakit kaybetmeden konuþmamý sürdürdüm.
"Müfettiþ Bey, kitabý býrakýn lütfen. Bitiriyorum. Bir zamanlar kitaplar yakýlarak, ya da sulara atýlarak
yokedilebiliyordu. Bin kitap basýlabilmesi için matbaalarýn saatlerce, günlerce çalýþmasý gerekirdi. O zaman
önüne geçebiliyorduk hastalýðýn. Matbaalara el koyuyorduk önce, sonra kitaplarý toplatýp yokedebiliyorduk.
Þimdi ise tehlike çok daha büyük. Çünkü internet denen bir olgu var. Elektronik kitaplar yakýlamaz,
toplatýlamaz, yayýlýr, bir anda sonsuz kopyalanýr, önüne geçilemez. Þu elinizdeki kitap bu odadan dýþarý
çýkmayý baþarýrsa onu kimse durduramayabilir artýk. Herkes herþeyi öðrenir. En iyi ihtimalle mutsuz olurlar.
Çalýþamazlar, aileler daðýlýr, çocuklar anne babalarýný öldürür, hiç büyümezler, ekonomi çöker, ülke mahvolur,
herkes mahvolur!"
"Pekala, ne söylediðinizi tam anlamamýþ olsam da beni etkilemeyi baþardýnýz. Bu nedenle kitabý inceleyen
arkadaþlarý bir süreliðine hücreye kapatacaðým ve beraberce bekleyeceðiz. Eðer söylediðiniz gibi
kudururlarsa beraberce cumhurbaþkanýna kadar çýkarýz. Ama kudurmazlarsa, sizin kudurmuþ olabileceðinize
kanaat getirerek beraberce revire ineceðiz."
"Anlaþtýk ancak ne kadar beklemeyi düþünüyorsunuz?"
"Siz ne dersiniz?"
"Bu okuyanlarýn, kavrama kapasitelerine baðlý bir süre. Kesin bir sonuca ulaþabilmek için en azýndan bir hafta
beklemek gerek."
"Bir hafta mý? Bir hafta boyunca adamlarýmý hücrede tutarsam sonunda gerçekten de beraberce ineriz
revire."
"Sizin aklýnýzdaki süre nedir?"
"En fazla iki gün."
"Anlaþtýk."
Müfettiþin elini sýkmak üzere ayaða kalktým.
Tam o sýrada karakolun koridorunda baðrýþmalar duyuldu. Hemen sonra da odanýn kapýsý kýrýlmak
istenircesine þiddetle açýldý. Önce müfettiþin ellerini havaya kaldýrdýðýný gördüm, sonra yavaþça arkama
döndüðümde ben de havaya kaldýrdým ellerimi çünkü kapýda elindeki silahý bize doðrultmuþ bir polis memuru
vardý. Hem de çok sinirli görünüyordu, gözleri kýpkýrmýzý olmuþtu.
"Bu kim?" diye mýrýldandým Müfettiþe hitaben. Gerçi tahmin ediyordum kim olduðunu.
"Celal!" dedi.
"Kitabý okuyanlardan biri mi?"
"Evet."
Sonra "Susun!" diye baðýrdý Celal. "Hepinizden nefret ediyorum. Kendimden de nefret ediyorum!" Celal'in
arkasýndan baþka polisler gelmiþ, silahlarýný arkadaþlarýna doðrultmuþ bir þekilde ne yapacaklarýný bilemeden
öylece bekliyorlardý.
"Vurun onu!" diye baðýrdý müfettiþ. "Kuduz!"
Ayný anda pek çok silah patladý. Önce çýðlýklarýndan müfettiþin vurulduðunu anladým. Arkaya dönüp
baktýðýmda kafasýnýn bir yanýnýn uçmuþ olduðunu ve arkasýndaki lambirilerin bedeninden fýþkýran kanla
cilalanmýþ gibi parladýðýný gördüm. Ayný anda da yere attým kendimi. Masanýn altýna doðru sürünmeye
çalýþtým.
Sonra tam kalbimin üzerinde dayanýlmaz bir acý hissettim. Bir kaza kurþunu kalbimde koca bir delik açmýþtý.
Gülesim geldi.
Bitti
Levent Þenyürek
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Misafir Kahveci : Merve Yýldýrým
Ölümü Satýn Almak!...
"Aþaðýda yazacaklarým için tüm sigara tiryakilerinden özür dilerim"
demeyeceðim çünkü aslýnda tiryakilerin, onlara maddi manevi hiçbir fayda
saðlamayan ve saðlýklarýný günbegün bozarak sonunda kansere ve hatta ölüme
kadar yol açan bu sinsi katilin baðýmlýsý olduklarý için önce kendilerinden,
solunan havayý zehirli dumana boðarak pasif içici konumuna soktuklarý ve en az
kendileri kadar zarar verdikleri için de çevresindekilerden özür dilemesi
gerektiðine inanýyorum.
Hayatým boyunca hiç sigara içmedim dersem yalan olur. Üniversite yýllarýnda iki
üç kez arkadaþlarýn paketinden alýp yakmýþlýðým ve birkaç nefes çekmeye
çalýþtýktan sonra da söndürmüþlüðüm vardýr, sýrf bana da ayný oyunu
oynayamayacaðýný, kendisine kul köle ederek ciðerlerimi zehirleyemeyeceðini, irademin onun gücünden
kuvvetli olduðunu sigaraya göstermek ve onunla alay etmek için.
Ýnsanlar neden sigara içer, daha doðrusu sigaraya nasýl baþlar? Kimileri daha ergenlik çaðýnda takýlýr bu
merete, hani ben artýk büyüdüm ve bakýn sigara bile içiyorum diye hava atmak için. Attýðý o havalarýn ileride
nefes darlýðý, bilumum kanser türleri ve belki de uzuv kaybý olarak kendisine döneceðini bilerek ya da
bilmeden. Kimisi üniversite sýralarýnda tanýþýr bu sarý saçlý, beyaz elbiseli ve içi tütün kýlýðýna girmiþ kötülükle
dolu arkadaþla. Derslerdi, sýnavlardý, okul stresiydi derken önce arkadaþlardan otlanma, sonra paket taþýma
ve sonunda da belki sevgilisine bile baðlanmadýðý kadar baðlanma düzeyine eriþir aralarýndaki ölümcül
sevda. Kimi de hayatýn belli dönemlerinde yaþadýðý sýkýntýlara, acýlara tek baþýna dayanamaz ve günün
birinde yakar bir sigara, bir iki derin nefes çeker, sonra da stresini mantýðýyla yenemediði her durumda eli
kendiliðinden uzanýverir o hain dosta.
Benim de hayatýmda dýþ dünyadan neredeyse koptuðum, hiçbir þeyin beni gülümsetemediði, yemeden
içmeden kesildiðim zamanlar oldu, ama hiçbir zaman, hiçbir zaman aklýmýn köþesinden bile geçmedi,
ihtiyacým olan sükunu sigarada aramak. Biliyordum ki sigara hep böyle anlarý kollar bir insaný daha avuçlarýna
alabilmek, onun ciðerlerine, damarlarýna ve tüm vücuduna yerleþebilmek, ve gecenin bir vakti aç susuz kalsa
boþver deyip yatabilecek ama sigarasýz kalsa çýkýp üþenmeden sokak sokak dolaþarak açýk büfe arayacak
kadar baðýmlý hale getirmek için.
Ýnsanlara "Sigara kullanýyor musunuz?" ve "Sizin için en önemli þey nedir, saðlýk mý mutluluk mu, zenginlik
mi?" diye iki soru sorsanýz, ikinci soruya saðlýk diye cevap verenlerin yüzdesi birinci soruya evet diyenlerin
yüzdesinden fazla çýkar belki de. Ne yaman çeliþki: "Saðlýðým çok önemli bu yüzden günde en az 10-15
sigara içmeden duramýyorum, bütün organlarýmý günden güne zehirliyorum, akciðerimi katranla boðuyorum,
damarlarýmý nikotinle dolduruyorum. Ýleride kansere yakalanma, uzuvlarýmý kaybetme, kalp krizi geçirme
riskim tiryaki olmayanlara göre çok daha yüksek ama olsun."
Bir insanýn saðlýðýyla bile bile böyle oynamasýnýn, kendi ölümünü her gün iki buçuk üç milyon taksitle satýn
almasýnýn nedeni, mazereti ne olabilir ki? "Sigara rahatlýk veriyor, onun keyfi baþka…" diyenlere acýrým,
hayattaki onca keyfi görmeyip, göremeyip de hem kendilerini hem sevdiklerini zehirlemeye "keyif" dedikleri
için.
Ýþin diðer korkunç yaný da ölüme yapýlan bu yatýrýmýn maddi boyutlarý. Ülkemizde kaç tiryaki var þu an
bilmiyorum ama on milyon kiþinin sigara için günde iki milyon ayýrdýðýný düþünün ve bu iki sayýyý çarpýn.. on
milyon …çarpý … iki milyon … eþittir … neee? Aman Allahým … yirmi trilyon !!… yanlýþ görmediniz tam
20.000.000.000.000! Bu rakamý ayla yýlla çarpamayacaðým, zira sinirden kalbim duracak. Ülkede on milyon
kiþi on beþ yirmi sene sonra gelip kendisini çatýr çatýr öldürsün diye birer kiralýk katil tutmuþ ve bu adama her
gün yirmi trilyon veriyor. Ben þahsen karýncayý bile ezemeyenlerdenim ama para karþýlýðý her þeyi
yapabilecek cani biri olsaydým, günde yirmi trilyondan yýlda iki yüz kýrk trilyon, yirmi sene sonra da
katrilyonlarla ifade edilen bir miktar karþýlýðýnda tüm dünyayý seve seve öbür tarafa postalardým herhalde.
Sigaranýn yararýnýn dokunduðu bir tek kesim var, o da sigara üreticileri, piyasadaki markalarý yapan
fabrikalarýn sahipleri. Tabi insanlarýn hem saðlýðýný hem cebini bu derece tehdit eden bir þeyi üretip satarak
kazanýlan para ne derece hak edilmiþtir ve o parayla yaþamýný sürdürmek nasýl bir vicdan gerektirir, o da ayrý
bir mesele. Üreticilerin klasik bir mazereti var "arz talep meselesi kardeþim, insanlar saðlýðýný filan
düþünmeden alýp içiyor, e biz de üretiyoruz." Tiryakilerin toplumdaki oranýný sýfýra ya da en azýndan yok
denecek kadar az seviyeye indirme ve ardýndan da bu "alýndýðý için üretiyoruz" zihniyetini saf dýþý býrakma
ütopyasýnýn gerçeðe dönüþmesi için daha on yýllar gerek ne yazýk ki.
Ben sigara kullanmýyorum ve kullananlarýn da bu baðýmlýlýk için öne süreceði tüm mazeretlere karným tok.
Hiçbir yararý olmayan ve içerdiði binlerce zehirli madde nedeniyle sayýlamayacak kadar çok zararý olan
sigaraya baðýmlýlýðý tam bir zaaf, iradesizlik ve hem kendine hem çevresindekilere saygýsýzlýk olarak
deðerlendiriyorum.
Keþke okunanlardan büyülenme gibi bir þey olsaydý ve keþke benim de böyle bir gücüm olsaydý, o zaman
belki bu yazýyý okuyan birkaç tiryaki birdenbire sigaradan nefret ederdi. Keþke…
Merve Yýldýrým
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Kahvecigillerden : H.Anýl Analan
Bu bir kaybeden hikayesidir.
"aslýna bakarsan bütün bu bunalým muhabbetleri ve karamsarlýk , mutluluðu geri çevirme ve herzaman için
mutlu olduðumuzda duyduðumuz þüphenin , bizim mutluluðumuz olduðunu anladým..." Alper Korkmaz(1979?)
Kasvetli bir havaydý. Bulutlarýn gri rengi her tarafa sinmiþti.Saðanak þeklinde yaðan yaðmur , etrafta kaçýþan
insan manzaralarýna , þarýl þarýl akan sellere , mazgallardan taþan pisliklere , bir de O'nun sakince donuna
kadar ýslanmayý beklemesine sebep olmuþtu.
Bekliyordu.Herkesin aksine O , saðanak halinde yaðan yaðmurun altýnda sýrýlsýklam ýslanmayý
istiyordu.Burnuna gelen deniz kokusu ve iskeleye yanaþmakta olan vapurun sebep olduðu coþkun dalgalarýn
sesi ona güven veriyordu. Tüm olanlara raðmen yalnýz olmadýðýný anlýyordu bu doða tetiklemeli olaylardan.
Aðýr adýmlarla insanlarýn kaçýþtýðý yöne doðru ilerlemeye baþladý , içinden en sevdiði kýrýk kalp þarkýsýný
söyleyerek. Islanan sigarasýný tükürür gibi bir hamle yaparak aðzýndan fýrlattý. Gök gürlemeye baþlamýþtý , bir
kaçtane ufak çocuðun attýðý yaþam dolu çýðlýk üzerine dudaklarýnýn bitimine minik bir çizgi eklendi.
Ne düþüneceðini bilemiyordu. Gözlerini kýsarak yolun öbür tarafýna baktý ve bir kafe gördü. Oraya gitmeye
karar verdi. Kafenin kapýsýndan adýmýný atýnca içeride onu uzun siyah saçlý , beyaz tenli , zayýftan bir kýz
karþýladý;
-Hoþgeldiniz!
Baþýný hafifçe öne eðerek kýzýn yanýndan geçti ve en kuytu köþedeki masayý seçti. Hafif bir müzik
çalýyordu.Ýçerisi sýcaktý da üstelik. Montunu çýkarýp oturduðu sandalyenin arkasýna astý ve beklemeye
koyuldu. Derken, iki yan masadan sarý bukleli saçlý ve gökyüzü kadar mavi gözlü bir kýz ayaða kalkýp yanýna
yanaþtý;
-Afedersin , ateþ var mý acaba?
Elini hemen sandalyede asýlý montunun cebine götürdü ve kibrit kutusunu çýkardý. Fakat kibrit kutusu da
sýrýlsýklam olmuþtu giysileri gibi.
Kýz O'na gülerek yanýndan uzaklaþtý.
Kendini yine kötü hissetmiþti. Ýçinden "bir çay içip kalkayým" dedi.
Garsonlar , O hariç herkese sipariþlerini sormuþtu , ondan sonra gelenlere bile. Orada istenmediðini
düþündü,montunu tekrar giydi ve ayaða kalkýp kapýya yöneldi.
Kapýdaki kýz ona bu sefer de "iyi akþamlar , yine bekleriz" demiþti. O yine baþýný hafifçe öne eðdi ve kapýdan
çýkarak kendini karanlýðýn ve saðanak yaðmurun altýna býraktý.
Umarsýzca yürüyordu nereye gittiðini bilmeden. Sýrýlsýklam olmuþtu , sanki suya düþmüþ gibi. Yaðmur sanki
ondan intikam alýyordu.
O yavaþ yürüdükçe yaðmur hýzlanýyordu. Sokaklarda artýk kimseler kalmamýþtý , ondan baþka. Arsýz sokak
kedileri bile saklanacak bir delik bulmuþlardý.
O da kaderine razý olmuþ tüm ýslaklýðýnda yaðmurun sanki banyo yapýyordu. Soðuk rüzgar iliklerine iþlemiþti
ama o düþüncelerinin o kadar derinine inmiþti ki oraya ne yaðmur ne de rüzgar girebilirdi.
Yürürken bir evi olduðunu hatýrladý ve oraya gitmeye karar verdi.
Yine aðýr aksak otobüs duraðýna doðru yöneldi. Evine giden otobüse bindi , biletini atarken bir yandan da
oturacak bir yer kolaçan etti.Otobüs neredeyse bomboþtu.Gidip istediði koltuða oturdu , üstünden sular
süzülüyordu , öyle ki oturduðu yerde bir su birikintisi oluþmuþtu.
Ne yapsa aklýndan çýkmýyordu sevgilisi bildiði kýzýn O'na yaptýðý.
Derken evine yaklaþtýðýný farkedip ayaða kalktý ve "dur" düðmesine bastý.
Gürültüyle kapý açýldý ve O da aþaðý indi. Çamurlara basa basa evine doðru yürümeye baþladý. Hiç hali
kalmamýþtý , kalbinin yorgunluðu ve yýlgýnlýðý tüm bedenini kaplamýþtý , oracýkta düþüp kalabilirdi. Yürümeye
devam etti ve evine ulaþtý.
Asansörün bozuk olduðunu gördü ve buna hiç þaþýrmadý , sadece o kadar basamaðý nasýl çýkacaðýný
düþündü kara kara. Dile kolay 9. katta oturuyordu.
Basamaklarý bir bir çýkarken hemen yataðýna uzanýp uyumayý hayal etti ve de evine gidince öyle de yaptý.
Üstündekileri hemencecik çýkardý ve pijamalarýný bile giymeden battaniyesine sarýldý ve uyumaya baþladý
soðukta. Rüyasýnda sevgilisini gördü , O'nu çaðýrýyordu. Ýçi bir anda ümit ve neþeyle doldu. Sevgilisinin
yanýna gitti tereddütsüz.Sevgilisinin kanatlarý vardý , uçuyordu. Elini tutmak için uzandý biraz daha.Kýz ona
elini verdi ve havalanmaya baþladýlar.
Ama bir anda aþaðý düþer gibi hissetti kendini , can havliyle gözlerini açtý ve kulaðýnýn dibinde soðuk rüzgarýn
keskin uðultusuyla birlikte , açýk penceresinden sallanan tülleri , o an oradan geçmekte olan bir güvercini ,
çiseleyen yaðmuru , güneþin ýþýklarýný ve gökkuþaðýný gördü , son kez...
H.Anýl Analan
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
KONTRA MÝZANA : Tamer Soysal
WESTFALEN’DEN YANSIYANLAR...
UEFA’nýn aldýðý haksýz ve sebepsiz karar üzerine, Olimpiyat
Stadýnýn o ruhsuz havasýndan, Dortmunt’ta birlik, beraberlik ve
muhteþem bir coþkunun oluþturduðu bir havada muhteþem bir
maç oynadýk. Dünya’nýn her yerinde bombalar patlarken, terör
olurken bunlar hep görmezden gelindi. Ýsrail’de yýllardýr süren
savaþa raðmen, Ýsrail Avrupa ülkesi dahi olmamasýna raðmen,
yýllarca Ýsrail takýmlarý hem futbol hem basketbolda Avrupa
Kupalarýnda oynadýlar. Maçlarýný kendi ülkelerinde oynadýlar.
Yýllarca bizim baþýmýza bela olan terör görmezden gelindi.
Binlerce insanýn katili, teröristbaþýný, asamadýk dahi. Ama
Ýstanbul’da patlayan iki bomba, ellerine fýrsat verdi. Turizme
anýnda darbe vurma fýrsatý yakaladýlar ve bunu hemen
deðerlendirdiler. UEFA, Türk olan asbaþkanýna raðmen, maçý
Ýstanbul dýþýna, güya tarafsýz sahaya aldý. Ýyi ki aldý! Yeniden
milli heyecanýmýzý, birlik ve beraberliðimizi yakaladýk.
Maça Juventus pek çok as oyuncusunu getirmemiþti. Bizim de
pek çok as oyuncumuz yoktu. Ama Juventus niyetini maçýn
Ýstanbul dýþýna alýnmasý için gösterdiði çaba ile göstermiþti.
Birinciliði garantilemiþ, Juventus, Yunan için oynayacaktý. Olympiakos’u üçüncü yapmak için... Bunu maçta
çok açýk þekilde gösterdiler. Liderliði garantilemiþ bir takým, bu kadar sert, mücadeleci ve sportmenlik dýþý
oynamaz. Esasen Lippi, aslarý oynatmamaya mecburdu. Çünkü onlarý oynatmasý niyetlerini yani Türklerin
üçüncü olmasýndan ise Yunanlýlarýn üçüncü olmasý isteklerini daha baþtan ortaya koyacaktý. Ama belki netice
vermeyecekti. Aslarý motive etmek, bu kadar sert oynatmak zordu. Bu yüzden Lippi’nin bazý aslarýný
oynatmamasý anormal deðildi. Maçýn hakemi Kim Bu Mielton Nielsen de üzerine düþeni fazlasýyla yaptý. Ýki
penaltýmýzý vermedi. Adil bir hakem olsa, Juventus maçý 7 kiþi ile tamamlardý. Hakan Þükür’ün Parma’dan
eski takým arkadaþý olan Di Vaio 3 kez atýlmalýydý. Tudor, Zaleyeta, Maresca ve Di Vaio kesin kýrmýzý kart
görmeliydiler. Berkant ve Hasan Þaþ Dünya yýldýzý olduklarýný kanýtladýlar. Mondragon “Dortmund Fatihi”
ünvanýný sonuna kadar haketti. Ve tüm takým o üstün mücadeleyle alýnlarýndan öpülmeyi hakettiler.
Beðenilmeyen Tamas ve Petre tüm Dünya’ya ama daha çok Türkiyedekilere nasýl oyuncu olduklarýný
gösterdiler. Galatasaray UEFA kupasýný aldýðý 2000 senesinde, burada Dortmuntta aldýðý 2-0’lýk galibiyetle
yükseliþe geçmiþti. Burasý bize uður getirmiþti. Yine getirdi. Yine o eski Galatasaray ruhu geldi.
Bu maçýn verdiði pek çok mesaj var bizlere. Ama biz bunlardan en baþa en güzelini ‘sevgi’yi koyalým. Kýsýr
çekiþmeleri, takým tutar tarzda yapýlan ideolojik tartýþmalarý býrakalým. Sevgi ile birlik ve beraberlik ruhu ile
sadece kendi ülkemizde deðil tüm Dünya’ya atalarýmýzýn bizlere yadigarý hoþgörüyü, adaleti ve sonsuz
sevgiyi yayalým. Her alanda karþý görüþ dünya döndükçe varolacaktýr. Futbolda da olacaktýr. Ama eleþtileri
kiþisel hýrslarýmýza esir etmeyelim. Ýnsanlarýn hatalarýný onlarý asar gibi haykýrmayalým. Bu maç bize sevgiyi
yeniden hatýrlatsýn. Kin ve nefret kokan eleþtirileri, sevgi ile sulanmýþ eleþtirilere dönüþtürelim. Biz tüm Dünya
insanlarýný seviyoruz. Ama bir kez daha gördük ki, “Türkün Türkten baþka dostu gerçekten yok”... UEFAsý,
JUVEsi, Hakemi ile nasýl da birlik olduklarýný gördük. Ama Avrupa’nýn merkezinden onlara gerekli mesajý
verdik. Bu mesajý veren Avrupa Fatihi Galatasaray’a sonsuz teþekkürler...
Tamer Soysal
tsoysal@kahveciyiz.biz
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Milenyumun Mandalý : Sait Haþmetoðlu
Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haþmetoðlu'nun e-romaný görsel öðelerle süslendiðinden, aþaðýdaki
adresten tek týklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üþenmeyin... Týklayýn... Ayrýca bugünden itibaren duygu ve
görüþlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kahvemolasi.com/xfiles/mandal_1.asp
Devamý yok. BÝTTÝ
hasmetoglu@kahveciyiz.biz
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Dost Meclisi
Fotoðraf: Berrin Cerrahoðlu
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molasý'nýn sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazýlarla hayat
bulmaktadýr.
Her kahveci ayný zamanda bir yazar adayýdýr. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrýlmýþtýr. Yolladýðýnýz her
özgün yazý deðerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molasý bugün 3.823 kahveciye doðru yola çýkmýþtýr.
Yukarý
Tadýmlýk Þiirler
YOKSA BEN DE?
Kalabalýkta yalnýz kalamýyorum artýk...
Düþlerim çalýndý.
Kaos;karanlýkta sýzan ýþýk huzmesi kadar çok rahatsýz ediyor.
Her geçen gün ihanet ediyorum kalemime...
Uyuyamýyorum
Konuþamýyorum
Düþünemiyorum
Ya da hissedemiyorum...
Güneþin altýnda ezildim adeta bugün
Ýþte o an kaçmak istedim
Beni ben yapan her þeyden
Yoruldum belki de
Sürekli,ben olmayan birini yaþatmaya çalýþmaktan
Aðlayamýyorum bile
Akmýyor damlalar bir türlü.
Sevmek, diyorum
Kilitleniyorum ardýndan...
Sessizlik;aslýnda yoldaþ olmak gerekir kaðýtla buluþamayan kalemimin aðýtlarýna
Yoksunluk, yaþadýðým
Doðrusu "yok " sunluk
Þairdim oysa,
Dökülen kelimeleri toplar sulardým teker, teker
Þimdi o kadar zor ki...
Acýmak deðil benimkisi, sakýn yanlýþ anlama
Baþarabilecek miyim korkusu,hayretle uyanan içimde
Gündüzde sen gecede ben
Ortasý yok ki
Olmadý hiç bir zaman...
Güneþe yaklaþtýkça eriyor yavaþ, yavaþ
Balmumuyla tutturulmuþ kanatlarým.
Güneþin oðluydu oysa Ýkarus!
Yoksa ben de kýzý mýyým?
Laura
Yukarý
Biraz Gülümseyin
1- Ýþkolik
2- Patron
3- Sarýþýn Sekreter:-))
Yukarý
Ýþe Yarar Kýsayollar - Þef garson: Akýn Ceylan
http://www.bestfm.com.tr/djler/haber_merkezi.php
...Kimse ama kimse farkýnda deðil. Ey insanlar günbegün ölüyoruz. Takvimler ekim ayýnýn son günlerine
yaklaþýyor. Aðustos sýcaktý bitti, Eylül’ün 15’i sýcaktýr dedik o da geçti. Havalar ýlýmanlaþmýþtý. Ekim’in de ilk
yarýsý bitti. Ekim sonuna hýzla koþuyoruz. Ýstanbul için bakarsak olursak kim bu yýl adam gibi yaðmur
yaðdýðýný söyleyebilir... Felaket senaryosu deðil, sadece farklý bir bakýþ açýsý.
http://www.wine-lover.org/ne_ile_icmeli.htm
...Oldukça bilinen "balýkla beyaz, etle kýrmýzý þarap içilir" kuralý, farklý tarzda yemekler, lezzetli soslar veya
farklý ülke yemekleri iþin içine girdiðinde geçerliliðini kaybeder. Bu konuda en önemli kural kiþisel zevk ve
tercihlere uyan bir þarabýn seçilmesidir. Zamanla þarapla ilgili deneyim kazanýldýkça, sadece tadý bakýmýndan
deðil, aðýrlýðý, kokusu, etkisi bakýmýndan da deðerlendirme yapýlýr. Bir yemeðe uygun bir þarap seçmeye
çalýþýyorsanýz, yemekle uyum veya zýtlýk yaratacak bir þarap tercih etmelisiniz...
http://www.genetikbilimi.com/genbilim/kangrubua.htm
Kan grubunuz A ise ve diyet yapmayý düþünüyorsanýz iþte sizin için önerilen beslenme þekli bu kýsayolda.
Diðer kan grubunda olanlar darýlmasýnlar beslenme sayfalarýnda onlar için de diyet önerileri mevcut.
http://www.40ikindi.com/birincidonem/1/unalcam1.htm
...Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne demek olduðunu biliyordu. "Hele arkadaþlarýnda gördüyse, o küçük
dünyasýnda tüm hayali o ayakkabý olmuþtur. Baþka birþey düþünemez bile..." diye aklýndan geçirdi. Fakat
adamýn yapabileceði pek bir þey de yoktu...
akin@kahveciyiz.biz
Yukarý
Damak tadýnýza uygun kahveler
DeepBurner v1.1.0.73 [1.42M] W9x/2k/XP FREE
http://www.deepburner.com/
Çok güzel, kullanýmý kolay bir CD/DVD yazma programý. CD Yazýcýnýz varsa hiç beklemeden hemen
yükleyin. Karýþýk detaylar arasýnda boðuþmaktansa böylesi kolay bir programý kullanmaktan hoþlanacaksýnýz.
Yukarý
http://kahvemolasi.com/sayilar/20031203.asp
ISSN: 1303-8923
3 Aralýk 2003 - ©2002/03-kahvemolasi.com
istanbullife.com
Kahve Molasý MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiþtir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakký saklýdýr. Yayýn Ýlkeleri