Anestezi, genellikle cerrahi müdahale
Transkript
Anestezi, genellikle cerrahi müdahale
������������������������������������������������������������������ ������������������� ������������������� ���������������� ������������������� �������������������������������� ���������� ��������� Aspirin • Mart 2013 | 1 �������������������������������������������������� ������������� �������������� HASTANE ORTAMINDA ��������������������� ������������������ ���������������� ����������������� �������� ������� ������� ���������� ����������������������������� ������������������� ��������������� ������������������ ������������������ ������������������������������� ��������������������� ��������������� 2 | Aspirin • Mart 2013 MERHABA içindekiler 4 5 7 8 9 10 12 13 14 16 18 SÜNNET KABUS DEĞİL, GÜZEL BİR ANI OLMALIDIR ANESTEZİ KORKUSU YUMURTALIK KİSTLERİ KALBİNİZ İÇİN YENİ BİR BAŞLANGIÇ ALERJİ AŞIRI STERİL ORTAMDA BÜYÜYEN BEBEKLERİ SEÇİYOR YAŞLANMA KAÇINILMAZ SAFRA KESESİ TAŞLARI ZİRKONYUM ESASLI KURON VE KÖPRÜLER CERRAHİNİN TARİHÇESİ BİZDEN HABERLER BOŞANMA VE BOŞANMA TERAPİLERİ Özel Bodrum Hastanesi’nin süreli yayın organıdır. Sayı 23 • Mart 2013 İmtiyaz Sahibi Halikarnas Özel Sağlık Hizmetleri ve Sağlık Malz. San. Tic. A.Ş. adına Op. Dr. Abdullah SERVET Editör Yeşim KANTAR Grafik Tasarım Fuat OĞAN Baskı Halikarnas Matbaacılık BODRUM - 317 02 91 Türkkuyusu Mah. Marsmabedi Cad. No:33/35 Bodrum-MUĞLA Tel: +90 252 313 65 66 • Faks: +90 252 313 12 98 ©Yayının tüm hakları Özel Bodrum Hastanesi’ne aittir. Kaynak gösterilerek yazılardan alıntı yapılabilir. Y eşim Hanım Aspirin Dergisi’nin editörü olarak her sayının kapağına tıbbın yaratılmasında emeği geçmiş bir bilginin resmini koymaya başladı. Seçtiği kişiler hep batı kökenli bilginlerdi. Kendisinden biraz da doğu kökenli tıp bilginlerini kapak yapmasını rica ettim. Sağ olsun, beni kırmadı ve bir önceki sayıya İbn-i Sina’yı kapak yaptı. Doğunun yetiştirdiği en önemli bilginlerdendir. Yazdığı 150 yazıdan 40 tanesi tıp üzerinedir. Türkler, Buhara yakınındaki Afsana kentinde doğduğu için çok benimsemiş ve kendinden kabul etmiştir. Bu nedenle Ankara’daki büyük bir tıp fakültesine de onun adı verilmiştir. Biz 600 sene gibi uzun ömürlü bir Osmanlı İmparatorluğu’nda tıp bilim adamı olarak kimleri yetiştirdik diye kısa bir araştırma yaptım. Araplardan oldukça, Acemlerden kısmen adı geçen bilim adamları var, ama batı kaynaklarına geçen Türk Bilim adamı yok. En azından benim aradığım kaynaklarda bulamadım. Açıkçası XIV. Yüzyıldan sonra (Endülüs Emevilerinin İspanya’dan kovulmasından sonra) doğudan bilim adamı çıkmamış. Batıda özgür üniversiteler kurulurken doğu buna ayak uydurmamış. İranlı Mecusi’nin tıp ansiklopedisi batı tıbbını etkileyen kitaplardandır. İbn-i Sina’nın akciğer dolaşımını geliştiren İbnü-nNefis’in çalışması William Harvey’in gerçek akciğer kan dolaşımını ortaya koymasına kadar geçerliğini korumuş, ancak o da Şam’da yetişmiş bir Arap bilginidir. Biz de ise gerçek üniversite anlayışı ancak 1933 üniversite reformu ile (Almanya’dan kaçan bilim adamlarının Türkiye’ye gelmesiyle) kurulmuş ancak YÖK ile kadükleşmiştir. Recep Akdağ darbesiyle de bakanlığa bağlı yüksekokullara dönüştürülmüştür. İşini iyi yapan bir avuç insan da üniversitelerden ayrılınca bilimsel üretim bir yana ortada örgenci yetiştirecek öğretim üyesi kalmadı. Fırsat bu fırsat diye, her özel hastane zinciri sahibi bir tıp fakültesi açmaya başladı. Sonuç böyle olunca başbakan ameliyatını bir özel hastaneden çağırdığı genel cerrahi prof’una yaptırıyor bir devlet hastanesinde. Devlet hastaneleri ile özel (SGK anlaşmalı) hastaneler bakılan hasta sayılarında kıyasıya yarıştalar. Çünkü devletin sağlıkta takip ettiği tek performans kriteri bu. Op. Dr. Abdullah Servet Özel Bodrum Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Aspirin • Mart 2013 | 3 Üroloji Uzmanı Op. Dr. Göksel Ayköse B ir ailenin ve erkek çocuğunun hayatındaki en önemli anlardan biridir sünnet... Bazı çocukların çok güzel geçirdiği ve aklında sünnet düğününden renkli karelerin kaldığı güzel bir anı iken; bazı çocuklar için de travmaya neden olarak ömürleri boyunca hatırlamak istemeyecekleri bir ana dönüşmüştür. Konuyla ilgili dikkat edilmesi gerekenleri Özel Bodrum Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Göksel Ayköse anlatıyor. SÜNNET KABUS DEĞİL GÜZEL BİR ANI OLMALIDIR SÜNNET İÇİN EN İDEALİ YENİDOĞAN DÖNEMİDİR SÜNNET UZMAN ELLERDE YAPILMALIDIR Sünnet için en iyi dönem yenidoğan dönemidir. İlk 2472 saat içinde, anne ve çocuk daha hastaneden çıkmadan yapılması uygundur. Hem bakımı çok kolaydır, hem de anestezi gerektirmemesi önemli bir avantajdır. İlk 1 aya kadar yapılamazsa; 1-2 yaş arasında daha çocuk bezli iken yapılması önerilir. Çocuk bezi sayesinde pansuman gerekmez. Aile için bakım sorunu olmaz. Mikrop kapması söz konusu olmayacağı gibi, ilk günlerde çarpma gibi dış etkilerden güzelce korur. Bebek psikolojik olarak sünnetten etkilenmez. Yenidoğan sünnetinde kanama riski çok azdır. Yeni doğan sünneti yapılan çocuklarda idrar yolu enfeksiyonları oldukça az görülür. Kozmetik sonuçları daha iyidir. Günümüze dek birçok yöntem uygulanmış olmakla birlikte bugün için en doğru yöntem klasik cerrahi yöntemdir. Gerekli temizlik ve cerrahi ortam hazırlanarak sünnet derisinde mevcut olan yapışıklıklar açılıp, yeterli uzunluktaki deri kesilir. Kanama tamamen kontrol altına alındıktan sonra yara dudakları dikişle birbirine yaklaştırılır ve açık yara bırakmayacak şekilde sünnet işlemi bitirilir. Bu dikişler kendiliğinden eridiğinden, dikiş alma problemi olmaz. Sünnetin yapılması için gerekli süre normal şartlar altında 20-25 dakikadır. Özellikle yeni doğan sünnetini, bu konuda tecrübeli bir üroloji uzmanının yapmasında fayda vardır. Diğer sünnetleri de, cerrahi nosyonu olduğu için, herhangi bir operatör doktorun yapmasında yarar vardır. BELLİ YAŞLARDA YAPILAN SÜNNET TRAVMAYA NEDEN OLABİLİR Tıbbi olarak bir zorunluluk yoksa cinsel organ kaybı korkusu dönemi olan 3,5 ila 5,5 yaş arasında uygulanmaması iyi olur. Yenidoğan dönemini kaçırmış çocuklarda, 3-6 yaş döneminin öncesinde yani sünnet ile ilgili korkular gelişmeden yapılması daha uygundur. Küçük çocuklarla iletişim kurabilmek ve onların uzun süre hareketsiz kalmasını sağlamak çoğu zaman imkansızdır. Büyük çocuklarda ise bu olayın kötü anılar bırakmaması için sünnetin yenidoğan dönemi dışında genel anestezi altında yapılması uygun olacaktır. Çünkü 6 yaştan sonra tüm çocuklar genellikle sünnetten korkarlar. 4 | Aspirin • Mart 2013 HANGİ DURUMLARDA SÜNNET YAPILMAMALI? • Çocuğun doğduğunda ilave bir sistemik hastalığı varsa, • Genel sağlık durumu bozuksa, • Enfeksiyon tablosu görülüyorsa, • Penise ait anomaliler (Peygamber sünneti, gömük penis, penil rotasyon, penil deviasyon gibi) varsa, • Sarılıkla ilgili değerleri çok yüksekse ve bir tedaviye ihtiyaç duyuluyorsa, bu tedavi tamamlanmadan kesinlikle sünnet yapılmamalıdır. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Yelda Doğan ANESTEZİ KORKUSU A nestezi, genellikle cerrahi müdahalelerden önce uygulanan, bedenin tümünün ya da belli bir bölümünün ağrıya duyarsız hale gelmesini sağlayan işleme verilen addır. Özel Bodrum Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Yelda Doğan, anestezi korkusu hakkında bilgi verdi. Hastalarımızdan en sık duyduğumuz cümlelerden biri: “Ameliyattan değil, anesteziden korkuyorum.” Oysa ameliyat, anestezi altında yapıldığı için korkulan bir işlem olmaktan çıkıyor. Bir de tersini düşünelim, yani anestezi olmaksızın ameliyat olmayı… Anestezi korkusu nedir? Hastaların anestezi ile ilgili korkuları iki ana başlık altında toplanabilir: Ya uyuyamazsam? Ya uyanamazsam? Anestezinin yol açtığı bilinç kaybı ile birlikte hasta, hiçbir şekilde denetleyemeyeceği bir sürece girmenin rahatsızlığını duyuyor. İşte bu nedenle hasta, ameliyat öncesinde kendisini emanet edeceği anestezi uzmanını bilmeli, uzman hastasıyla konuşup, onu korku ve şüphelerinden arındırarak anesteziye hazırlamalıdır. Anestezi almak trafiğe çıkmaktan daha güvenli Anestezi ağrıyı ve bilinci ortadan kaldırarak hastaya konfor sağlar. Ayrıca hastanın hareket etmesini engelleyip kas gevşemesi sağlayarak cerraha çalışma kolaylığı sunar. Günümüzde kısa etkili ve yan etki oranları düşük anestezi ilaçlarının gelişmesiyle, halk arasında söylendiği gibi hasta narkozu kaldıramadığı için anesteziden uyanamamak gibi bir durum olamaz. Teorik olarak anestezinin pek çok komplikasyonu olsa da, pratikte tam donanımlı bir hastanede ehil bir anestezi ekibi tarafından yapılan anestezi uygulamasının, aracınızla trafiğe çıkmaktan daha güvenli olduğu söylenebilir. Anestezi vücutta kalıcı hasarlara neden olur mu? Hastaların bir diğer korkusu, anestezinin kişinin zihinsel fonksiyonlarında kalıcı bir bozukluğa yol açabileceği düşüncesidir. Özellikle çocuklar söz konusu olduğunda bu kaygılar daha da artmaktadır. Bu tip korkuların hiçbir bilimsel ve tıbbi dayanağı yoktur. Yeni ilaçlar o kadar kısa etkili ve güvenlik marjları o kadar geniştir ki, uygun ilaç seçimi ve uygun dozaj ile üst üste anestezi uygulamaları bebekler tarafından bile kolayca tolere edilebilir. Hastalar sayıklamaktan korkuyor Hastaların birçoğunda anesteziden uyanırken kontrol edemedikleri bazı şeyler söyleme kaygısı mevcut. Bu nedenle iyice uyanmadan yakınlarının yanına gönderilmemeyi isteyenler var. Zaten tıbben de hastaların güvenlikleri nedeniyle iyice kendilerine gelene kadar uyanma odasında takip edilip sonra odalarına gönderiyoruz. Yani bu konuda da endişe etmeye gerek yok. Anestezi emin ellerden alınırsa kaygılar azalır En basit ağrı kesicinin dahi olası yan etkileri vardır. Elbette anestezinin de olası komplikasyonları var. Anestezi korkusuyla baş etmenin en iyi yolu, hastanın kendisini tam donanımlı bir hastaneye ve deneyimli bir anestezi ekibine teslim etmesidir. Aspirin • Mart 2013 | 5 Yorgunluğun iki nedeni Ünlü piyanist Arthur Rubinstein konserlerinden birinde küçük bir kızın anı defterini imzalamakta tereddüt ediyordu. Piyanist ellerinin çok yorulmuş olduğunu ileri sürünce küçük kız hemen yanıt verdi: “Ellerinizin ne kadar yorulduğunu biliyorum. Ama benim ellerim de en az sizinkiler kadar yorgun.” Ünlü piyanist bu yanıtı alınca bir an durdu, küçük kızın ellerinin neden yorgun olduğunu merak etti ve “Senin ellerin neden yorgun, küçük kız?” diye sordu. Küçük kızın bu soruya verdiği yanıt oldukça düşündürücüydü: “Alkışlamaktan.” GÜZELR SÖZLE gülümseyin... Cehennemde Ateş Tükenmez... Kadının biri seansta eşinin ruhunu çağırdı: “Eyyy ruh, geldinse masaya üç kez vur.” Masaya üç kez vurulduğunu duyan kadın, eşinin ruhunun geldiğini anladı ve ona sordu: “Ey ruh, bizden bir dileğin var mı?” dedi. Ruh dileğini söylemekte gecikmedi: “Varsa bir puro verin.” Medyum ve adamın eşi ruha bir puro verdiler. Ruh, puroyu alır almaz bir anda çekip gitti. “Ayy...” dedi kadın heyecanla “Ona ‘Cennette misin?’ diye soramadım, hemen gidiverdi.” Bu yakınmayı duyan medyum kafasını kaldırdı ve “Hanımefendi, merak etmeyiniz” dedi. “Eşiniz puronun yanında ateş istemediğine göre, pek cennette değil galiba!..” Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı ve onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmalıdır. Çocuk sevgisi bir ihtiyaçtır. Mustafa Kemal Atatürk Çalışmak bizi şu üç şeyden kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk. Tanrının insana en güzel armağanı, onu çalışmak zorunda yaratmasıdır. Voltaire İyi kitaplar okumak, geçmiş asırların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir. Descartes Bir çocukla uğraşırken iki duygu içinde olmalıyız. Çocuk olduğu için sevgi, yarın büyüyeceği için saygı. Louis Pasteur Niçin mi fikir değiştiriyorum? Ben fikirlerimin sahibiyim. Kölesi değil. Cenap Şahabettin Akıllı insan her düşündüğünü söylemez. Ama söylediği her şeyi düşünür. Aristo Bir çocuk hastanesinin cam silicileri. 6 | Aspirin • Mart 2013 Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Orçun Koçak YUMURTALIK KİSTLERİ Yumurtalık kisti; yumurtalıktan kaynaklanan, içi sıvı ya da katı parçalar içeren keselerdir. Tanıları muayene ve görüntüleme tekniklerinin gelişimiyle günümüzde daha sık ve daha kolay konulmaktadır. Kistler kadınlarda her yaşta görülebilir. Düzenli jinekolojik muayene önemlidir. Yumurtalık kistleri ve nedenleri Fonksiyonel Kistler: En sık görülen kist tipidir. Adet gören ya da menopoza yakın kadınlarda görülür. Folikül Kistleri: Sık görülen fonksiyonel kistlerdendir. Yumurtlamanın o ay için olmamasından kaynaklanırlar. Östrojen yüksekliği nedeniyle adet düzensizliğine neden olabilirler. Corpus Luteum Kistleri: Yumurtlama sonrası oluşan Corpus Luteum yapısı içinde bir kanama olursa bu kist görülür. Teka-Lutein Kistleri: HCG denilen bir hormonun yükselmesine bağlı gelişirler. Genellikle iki taraflı olma eğilimi gösterirler. Gebelik Luteoması: Gebelikte oluşan, erkeklik hormonu üreten kistlerdir. Bebek kız ise artmış hormon düzeyinden etkilenebilir. Teratomlar: Yumurtalık kistlerinin %10’unu oluşturur. İlginç olarak bu kistlerin içerisinde saç, kemik, sinir dokusu, tiroit dokusu gibi yapılar bulunabilmektedir. Polikistik Over Sendromu: Yumurtalıkların çeperinde, 10 mm’in altında çok sayıda dizilmiş yumurta kesecikleridir. Hormonal dengesizlik ve yumurtlama problemleri görülebilir. Endometrioma (Çikolata Kisti): Endometriozis rahmi döşeyen tabakanın rahim içinden farklı yerlerde olması ile karakterize bir hastalıktır. Yumurtalıkta olursa buna rengi ve kıvamından ötürü çikolata kisti denir. Endometriozis sistemik bir hastalıktır. Kronik kasık ağrısı, ilişkide ağrı, ağrılı adet görme sık gözlenen belirtilerdir. Bu hastalar gebe kalmakta zorluk çekebilirler. Çeşitli hormonal ve cerrahi yöntemler ile tedavileri yapılır. Habis Tümörler: Yüz binde 15 sıklıkta görülürler. Yumurtalığın en sık yüzey tabakasında kaynaklanırlar. Birlikte karın içerisinde sıvı birikimi, kilo kaybı, kabızlık, idrar sorunları gibi bulgular eşlik eder. Erken tanı ve cerrahi tedavi hayat kurtarıcıdır. Bulgular En sık belirti, ağrı ve karında rahatsızlık hissi ve dolgunluktur. Adet düzensizliği ve kanama da görülebilir. Ultrasonografide genellikle içeride sıvı da görülebilir. Kötü huylu kistlerde ise; ağrı, karında gerginlik ve şişlik, bulantı, kilo kaybı, nefes darlığı, barsak ve mesane şikayetleri eşlik edebilir. Yumurtalık kistleri için risk faktörleri Kısırlık tedavisinde kullanılan özellikle günlük iğneler, gebelik (Hcg hormonu artışına bağlı), guatr (Hipotiroidi hastalığında artmış TSH hormonu), anneden geçen gonadotropin hormonları, sigara kullanımı, kötü huylu habis tümörler için risk faktörleri ise; aile öyküsü, ileri yaş, kısırlık, meme kanseri öyküsü, hiç doğurmamış olmak ve BRCA denilen bir genetik mutasyona sahip olmak olarak sayılabilir. Yumurtalık Kistlerinin seyirleri Kistlerin %70-80’i kendi kendine geriler. Gebelikte görülen kistlerin de büyük bir kısmı 16-20. Haftalarda geriler. Menopoz sonrası kistler daha ciddiye alınmalıdır. İyi huylu kistler nadiren kötü huylu kistlere dönüşebileceğinden düzenli takip edilmeleri gerekmektedir. Komplikasyonlar Çoğu sorunsuz gerilemesine rağmen, torsiyon (burkulma), yırtılma ve kanama gibi sorunlar gelişebilir. Torsiyon 5 cm’i geçen kistlerde %10 ‘un altında görülür. Sağ tarafta daha sıktır. Kısırlık tedavisi sonrası gelişen kistlerde daha sıktır. Kist yumurtalıkla birlikte 360 dereceden fazla dönerse yumurtalık damarında da beslenme bozulur ve şiddetli bir ağrı ile genellikle bulantı kusma eşlik eder. Acilen operasyon ile yumurtalık düzeltilmelidir. Rüptür (Yırtılma) Korpus Luteum kistlerinde daha sıktır. İç kanamaya neden olabileceğinden takip önemlidir. Kan değerlerinde düşme veya sıvıda artış, operasyonu gerektirebilir. Aspirin • Mart 2013 | 7 Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nejat Sönmez KALBİNİZ İÇİN yeni bir başlangıç Türk Kalp Vakfı Kalp ve Damar Hastalıkları ile mücadelenin en etkili yolunun, halkımızı bu hastalığa karşı bilinçlendirmek inancına dayanarak Türkiye’nin gündemine Nisan ayının 2.haftası kutlanan Kalp Haftası’nı getirmiştir. Kalp haftasında kalbiniz için yeni bir başlangıç yaparak kalbinize daha iyi bakmanızı ve daha sağlıklı bir yaşam sürmenizi diliyoruz. Özel Bodrum Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nejat Sönmez sağlıklı bir kalp için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi. Kalp haftası kalp sağlığınız için başlangıç olsun Yaşam alışkanlıklarınızı değiştirin İlk iş olarak sigarayı bırakın, kilo vermeyi gündeme alın ve spora başlayın. Tansiyon ve şekerinizi düzenleyin. Kalp sağlığınızı kötü etkileyecek alışkanlıklardan vazgeçin ve ‘ben artık bunları yapmayacağım’ kararı alın. Sağlıklı beslenme konusunda kesin karanınızı verin! Çoğunlukla sebze ve meyveye dayalı, kolesterolden fakir bir diyet organize edin. Bu konuda sadece güvenilir kaynakların bilgilerine itibar edin. Egzersizden uzak, hareketsiz bir yaşam sürüyorsanız, daha hareketli bir yaşama başlayın. Haftada en az üç kez bir saat yürüyün. 30 yaşından sonra yoğun efor gerektiren bir spora başlayacaksanız, gizli kalp hastalığı riskine karşı mutlaka iyi bir kalp kontrolünden geçmeniz gerekir. Stresten uzak durmak da kalbinize iyi gelecektir. Sakin ve huzurlu olun. Kalbiniz için sigarayı mutlaka bırakın Sigara, koroner kalp hastalıklarını hızlandırıcı faktörlerin en önemlilerindendir. Ayrıca direkt olarak akciğeri etkilediği için kalp ameliyatı olan hastalarda da ameliyat sonrası ciddi sorunlara neden olmaktadır. İdeali kişinin sigaraya hiç başlamaması olsa da sigarayı bırakmak için hiçbir zaman geç kalmış sayılmazsınız. Vücudunuzun yaz ve kış ayarını yaptırın Tıpkı arabaların yaz kış donanım ayarı yapıldığı gibi kalp hastası olan hastaların da yazın ve kışın kullandığı ilaçların ayarlanması gerekir. Bir kalp hastasının kışın kullandığı idrar söktürücü yazın su kaybı da olduğu için fazla gelebilir. Bu nedenle ilaç kullanan kapak hastaları veya kalp yetmezliği olan hastalar yaz başında kardiyolog ile görüşerek idrar söktürücü miktarını azaltmalıdırlar. Bunun yanında yazın su kaybı fazla olacağı için kanın koyulaşma riski mevcuttur. Özellikle sınırda koroner arter darlığı olan hastalarda bol su içme hayat kurtarıcı olacaktır. Kalbinizi mutlaka kontrol ettirin Altı ayda bir kan yağlarınızı ve kan şekerinizi kontrol ettirip, yılda bir kez efor testi yaptırın. Özellikle menopoza giren kadınların bu yıldan başlayarak daha ciddi bir şekilde kardiyolojik kontrollerini yaptırmaları gerekir. Eğer 40 yaş ve üzerindeyseniz mutlaka bir kardiyolojik kontrolden geçmeniz gerekir. Ailenizde kalp hastası varsa, şişmansanız, diyabet veya yüksek tansiyon hastasıysanız, sigara kullanıyorsanız 30, değilseniz 40 yaşından sonra şu testleri yaptırın: Total kolesterol, HDL (iyi huylu kolesterol), LDL (kötü huylu kolesterol), trigliserid ve kan şekeri. Ayrıca tansiyonunuzu kontrol atında tutun. ��������������������������� MUAYENE EFOR EKO EKG LABORATUVAR TETKiKLERi 0252 313 65 66 0532 755 65 66 8 | Aspirin • Mart 2013 Çocuk Sağlığı ve Hast. Uzmanı Dr. İlke Karaçay Coşkun ALERJİ aşırı steril ortamda büyüyen H BEBEKLERİ SEÇİYOR er anne bebeğini mikroplardan koruyarak onu hastalıklardan korumak ister. Ancak bebeğinizi mikroplardan koruyayım derken, bağışıklık sisteminin normal işleyişini bozabileceğinizi düşündünüz mü? İlkel toplumlarda alerjik hastalıklar daha azdı Teknolojinin gelişmesi, toplumun her açıdan ilerlemesi, pek çok olumlu gelişmeyi yanında getiriyor. Hayat her gün kolaylaşıyor. Tıp sürekli ilerliyor, mikrobik hastalıklardan korunmak için nasıl davranmamız gerektiğini artık küçük bir çocuk bile az çok biliyor. Ancak çocuklukta tanışmamız gereken kimi mikroorganizmalar aslında bağışıklığımızın doğal gelişimi için gerekli. Daha ilkel toplumlar enfeksiyonlarla savaşıp alerjinin neredeyse adını bile bilmezken, “steril” büyüyen insanlar, daha çok alerjiye yakalanıyor. Hijyenin fazlası zarar Aşırı steril ortamda büyütülen bebekler, ileride alerjik hastalıklara aday olmaktadır. Son yıllarda dikkati çeken bu görüş, “Hijyen Hipotezi” olarak adlandırılıyor. Günümüzde astım ve alerjik hastalıklar, özellikle gelişmiş toplumlarda artış gösteriyor. Sonuç olarak şu söylenebilir ki, alerjiden korunmak için de, sağlıkla ilgili her konuda olduğu gibi doğal yaşamın gerekleri yerine getirilmeli, her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi, hijyenin de aşırısının olumsuz sonuçları olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Beslenme alışkanlığının değişmesi ve katkı maddesi içeren gıdalar da etken Alerjik hastalıkların oluşmasında aşırı hijyen konusu dışında zamanla beslenme alışkanlıklarının değişmesi, doğal gıdalardan uzaklaşıp katkı maddesi içeren yiyecekler yenmesi alerjenlere daha çok maruz kalmamıza sebep oluyor. Kanımızda bulunan “lenfosit” adı verilen hücreler, doğumda bir nevi “bakir” sayılırlar. Enfeksiyonlara maruz kaldıkça, bu hücreler, bir yöne kayarken, yeterince enfeksiyon ile karşılaşma olmazsa, alerji yönüne doğru ilerlerler. Kalabalık aile ortamında büyümek alerjik hastalıklara yakalanma riskini azaltır Erken yaşta kreşe başlama, kırsal alanda ya da çiftlik ortamında doğma ve büyüme, çocuklukta bazı bağırsak enfeksiyonlarının geçirilmesi gibi faktörlerin ileri dönemde alerji gelişimini azalttığını gösteren pek çok çalışma mevcuttur. Ailedeki kardeş sayısı da, alerji gelişme olasılığı ile ters orantılıdır. Yani, kişi ne kadar kalabalık bir aile ortamında büyümüşse, alerjik hastalığa yakalanma ihtimali o kadar azdır. Bağırsakta olması gereken yararlı mikropları yoğurt ve kefirden kazanın Probiyotik adı verilen yararlı bakterilerin bağırsaklarda bolca bulunması, alerji gelişimini engelleyebilmektedir. Ne yazık ki, yaşam koşulları bizleri daha sağlıksız beslenmeye ve hazır yiyecekler tüketmeye yönlendirdikçe, bağırsaklarımızda olması gereken yararlı mikropların sayısı da o oranda azalmaktadır. Yoğurt, kefir gibi probiyotikler bakımından zengin gıdaların bolca tüketilmesi, bağırsakların savunma hattını güçlendirir, alerjik bireylerdeki bağırsak geçirgenliğini tersine çevirir, bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücudumuzun hastalıklarla daha kolay savaşmasını sağlar. Aspirin • Mart 2013 | 9 Dahiliye Uzmanı Dr. Gamze Cengiz YAŞLANMA KAÇINILMAZ ANCAK YAŞAM KALİTESİNİ YÜKSELTMEK ELİMİZDE Y aşlılık tüm bireyler için doğal bir süreçtir. Tüm sistemlerde devam eden bu süreç, yaşlanan kişinin genetik faktörleri, fiziksel aktivite düzeyi, sağlığı ve çevresel durumlarını da içeren birçok faktörden etkilenmektedir. Sağlık Sorunları “Yaşlılıktandır” Denerek Göz Ardı Edilmemelidir İleri Yaş Sağlık Sorunları Multidisipliner Yaklaşımla Değerlendirilmelidir İleri yaş grubunda bildirimi yapılmayan hastalık sayısı çok yüksektir. Hasta değerlendirilirken baş ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, baş dönmesi ve kabızlık gibi sık görülen şikayetler çok ciddi hastalıkların habercisi olabileceğinden mutlaka dikkate alınmalıdır. Yaşlıların ve aile fertlerinin bu belirtileri “Yaşlılıktandır” diyerek doğal karşılamaları hatalı bir yaklaşımdır. Aksine bu belirtiler hekime mutlaka iletilmelidir.Bu belirtiler tedavisi mümkün olan bir hastalığın habercisi olabilir, fakat hekime baş vurulmadıkça; ya tedavi edilemez, ya da iyileşmesi gecikerek kişiyi günlük yaşamında bağımlı hale getirir. İleri yaştaki bir hasta hem akut, hem de kronik yani süreğen pek çok karmaşık psikososyal ve fiziksel patoloji, yani bozukluk nedeni ile hastanelere başvurabilir. Yaşlının özgül organ, sistem veya hastalık bazında değil işlevsellik bazında ve MULTİDİSİPLİNER yani, tıp alanındaki değişik uzmanlık dallarını bir araya getirecek bir anlayışla değerlendirilmesi gerekmektedir. 10 | Aspirin • Mart 2013 ACİL OLARAK HEKİM MÜDAHALESİ GEREKTİREN DURUMLARIN BİLİNMESİ ŞARTTIR Gerek hekimler, gerekse yaşlılar ve yaşlıların yakınları tarafından bilinmesi gereken,’’acil olarak hekim müdahalesi gerektiren durumlar’’ temel sağlık sorunlarındandır. GÖĞÜS AĞRISI Kalp damar hastalıklarına, infarktüse, atardamar yırtılmalarına, akciğer damarlarında tıkanıklığa, göğüs boşluğunda hava toplanmasına, zatürreye, kalp zarı iltihabına, safra kesesi hastalıklarına, ülsere, sinir ucu iltihaplarına, yemek borusu hastalıklarına veya kas iskelet hastalıklarına bağlı olabilir. BAYILMA Beyin kan akımının azalmasına bağlı olarak gelişebilir. Kalp atımında düzensizlik, tansiyon düşmesi, damar sisteminde bozukluklar, beyin damarlarında tıkanıklık veya kanama, kalbin pompalama sistemindeki bozukluklar bayılmaya, bilinç kaybına neden olabilir. Bazı ilaçların da bilinç kaybı yapabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir: MİDE-BARSAK KANAMASI Ciddi kanamalar hastanede takibi gerektirir. İNFEKSİYON Özellikle idrar yolu infeksiyonları idrar kaçırma, karın ağrısı, bilinç bulanıklığı, iştahsızlık, bulantı, kusma ve şeker hastalarında kan şekerinin kontrol edilememesi gibi gençlere göre çok farklı belirtilere neden olabilir. Pnömoni yani zatürre ise yaşlılarda bilinç bulanıklığı, iştahsızlık, ateş, öksürük ile seyreder. SICAK ÇARPMASI Yüksek ateş,merkezi sinir sistemi bozuklukları, terleme kaybı olur. HİPOTERMİ-ISI KAYBI Bilinç bulanıklığı, uykuya eğilim, konuşma bozukluğu, göz bebeklerinde genişleme, nöbetler, kalp atımında düzensizlik, kol, bacak uyuşmaları olabilir. YAŞLILIKTA SAĞLIĞI KORUYUCU ÖNLEMLER ALINMALIDIR KAZALARDAN KORUNMA Yaşlılarda kazalara neden olabilecek tüm faktörler göz önüne alınarak çevre düzenlemeleri yapılmalıdır. Yaşlılık dönemindeki kazalar ve yaralanmalar çeşitli sakatlıklara neden olmakta ve hatta bazen ölümcül seyredebilmektedir. GÖRMENİN VE İŞİTMENİN KORUNMASI Önlenebilecek olan görme ve işitme kayıplarının erken tanısı açısından yaşlılar oftalmolojik ve odyolojik (Göz ve Kulak, Burun, Boğaz kliniklerinde) kontrollerini ihmal etmemelidirler. BAĞIŞIKLIK VE AŞILAMA Özellikle solunum sistemi hastalıklarının seyrini hafifletebileceği için Pnömokok ve influenza aşıları önemsenmelidir. Sık yaralanma geçirme riski olan yaşlılarda tetanoz aşısı da korunmada önemli bir yer tutar. KANSER ARAŞTIRMALARI Erken tanı koyulursa seyri değişebilen bazı kanser türleri açısından yaşlıların düzenli olarak sağlık kontrollerini yaptırmaları önemlidir. ANEMİ-KANSIZLIK Yaşlılarda kansızlık görülmesi gençlere göre daha az rastlanır bir durumdur ancak çoğu zaman daha ciddiye alınması gereken bir durumdur. Kansızlık nedeni sıklıkla demir eksikliğidir. Demir eksikliğine bağlı kabızlığı olan hastalarda sindirim sisteminde gizli kalmış kanama odakları mutlaka araştırılmalıdır. Beslenme bozukluğu veya gizli enfeksiyonlar, ya da kemik iliğinin bazı hastalıkları da anemi nedeni olabilmektedir. NÖROLOJİK VE PSİKİYATRİK İŞLEVLER Yaşlıların olanaklar çerçevesinde zihinsel faaliyetlerini sürdürmeye çalışmaları, dış uyarılara açık olmaları bu yetilerinin korunmasında yardımcı olacaktır. BESLENME Yaşlılar kötü beslenme açısından risk grubu oluşturmaktadırlar. Her yaşlı bireyin doğru ve bilinçli beslenme açısından hekimlerce uyarılması,eğitilmesi ve diyetinin denetlenmesi gereklidir. AYAK BAKIMI Yaşlılarda ayak bakımı çok önemlidir. Özellikle diyabetiklerde ve damar hastalığı olanlarda ayak dokularının beslenmesi bozulacağı için parmak derileri her türlü darbeye duyarlı hale gelmekte, yaralar oluşabilmekte ve zor iyileşmektedir. Ayakların günlük temizliğinin ve bakımının aksatılmaması gerekmektedir. SİGARA SORUNU Sigaranın solunum sistemine, kalp ve damar sistemine ve kemiklere zararlı etkileri bilinmektedir. Tüm hekimlerin bu konuda duyarlı olmaları ve hastaları bilgilendirmeleri, bu toplum sağlığı sorununa çözüm üretmek açısından yararlı olacaktır. EGZERSİZ Fiziksel uyumun artırılması, sağlıklı, aktif bağımsız bir yaşam sürülmesi açısından düzenli olarak yapılan egzersizin önemi vardır. Toynbee’nin ifade ettiği gibi “Toplumun kalitesi ve dayanıklılığı yaşlı vatandaşlarına gösterilen özen ve saygı ile ölçülür”. Uzun ve mutlu bir ömür sürmeniz ve sağlıklı yaşlanmanız dileğiyle… Aspirin • Mart 2013 | 11 safra kesesi safra kesesi TAŞLARI TAŞLARI Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hakan Avcı S afra, yağlı gıdaların sindirimi için gerekli enzim adı verilen maddeleri içeren sarı renkte bir sıvıdır. Karaciğerde üretilir ve ana safra kanalı ile onikiparmak bağırsağına taşınır. İçindeki yoğunlaştırma işlemi sırasında hatalı gelişen kimyasal reaksiyon sonucunda safranın kristalleşmesi yani çamur ve taş oluşumu gelişir. Kadınlarda, kilo fazlası olanlarda, doğum kontrol hapı kullananlarda safra kesesi taşı oluşumu ihtimali yükselir. Yaş ilerledikçe de safra kesesinde taşa rastlanma ihtimali artar. SAFRA KESESİ TAŞLARININ ÖNEMİ Safra kesesinde taş olan bireylerin çoğunda (% 70) herhangi bir şikayet veya rahatsızlık olmaz. Bunlar sessiz safra taşları olarak adlandırılır. Büyük taşlar safra kesesinin çıkışını tıkayabilir. Tıkanma genellikle geçici veya kısmi olarak gerçekleşir. Bu durumda özellikle yemek yemeyi takiben karnın üst veya sağ tarafında sırta veya omuza vuran ağrı hissedilir. Bulantı, kusma ve terleme ağrıya eşlik edebilir. Kronik kolesistit adı da verilen bu durumdaki bireylerde nedene yönelik tedaviyi planlamak zamanı gelmiştir. Safra kesesi çıkışının taş ile tam tıkanması durumunda akut kolesistit adı verilen tablo ortaya çıkar. Karnın sağ ve üst tarafında hafiflemeyen şiddetli ağrı vardır. Bulantı ve kusma olur. Süreç ilerledikçe ateş yükselmesi olur. Acil tedavi gereksinimi olan bu durumda müdahale gecikirse safra kesesi delinebilir ve içeriği karın boşluğuna dökülüp karın zarı iltihabına (peritonit) yol açabilir. Safra kesesi taşlarının küçük olanları safra hareketi ile beraber ana safra kanalına sürüklenebilir. Safra kanalına gelen taşlar safranın barsağa akışını yavaşlatır ve hatta durdurabilir. Bunun sonucunda sarılık, kaşıntı ve ateş yükselmesi ile kendini gösteren tıkanma sarılığı adı verilen iltihabi bir reaksiyon başlar. Ana safra kanalındaki iltihabi süreç pankreas bezini de etkileyebilir ve pankreatit adı verilen bazen çok ağır seyreden bir tabloya yol açabilir. SAFRA KESESİ TAŞLARINDA TEŞHİS Ultrasonografi safra yolu hastalıklarında en kolay, en süratli ve en doğru sonuç veren yöntemdir. Manyetik Rezonans (MRI), Bilgisayarlı Tomografi ve Sintigrafi yöntemleri Ultrasonografi sonucunun net olmaması durumunda ender olarak gerekebilir. SAFRA KESESİ TAŞLARINDA TEDAVİ Taş oluşumundan safra kesesi sorumludur. Diğer yandan safra kesesi vücut için vazgeçilmez bir organ değildir. Semptomatik hale gelmiş taşlı safra kesesi hastalığında, safra kesesini taşlarla birlikte ameliyat ile çıkartılması esastır. Günümüzde safra kesesi ameliyatları çoğunlukla laparoskopi kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Laparoskopik cerrahide ameliyat için büyük bir kesi yapılmadığı için müdahale sonrası ağrı en az düzeyde olmaktadır. Laparoskopik kolesistektomi (safra kesesi çıkartılması) ameliyatı sonrasında hastanede genellikle bir gece kalınmakta ve 5-7 gün içerisinde işe dönülebilmektedir. Safra kesesi çıkartıldıktan sonra kişinin özel bir diyet yapmasına gerek yoktur. Karaciğerde safra üretimi devam etmektedir. Vücut safra kesesinin yokluğuna kısa bir süre sonra uyum sağlar. 12 | Aspirin • Mart 2013 Diş Hekimi Dt. Alpaslan Öztaş ZİRKONYUM ESASLI KURON VE KÖPRÜLER Uzun yıllardır porselen uygulamalarında dayanıklılık için porselen dişin altına metal bir altyapı kullanılmaktaydı. Bu yapının bazı dezavantajlarından dolayı (Diş eti uyumsuzluğu, estetik kaygılar) metal yapıya alternatif bir malzeme arayışı yıllardır sürmekteydi. Zirkonyumun bulunması porselen kuron ve köprüler için yeni bir devri başlattı. Bu yapıya teknik olarak cerkon adını veriyoruz. (Ceramik+Zirkonyum) Bu devri başlatan zirkonyumun avantajlarını şu şekilde sıralayabiliriz: •Sağlıklı ve bakımlı dişlerin canlı görünümleri ışığı geçirmelerinden ileri gelir. Zirkonyum esaslı kuron ve köprülerin en önemli özelliklerinden biri de ışığı geçirmeleridir. Bundan dolayı doğal dişe en yakın görüntü ve estetiğe sahiptirler. •Metal desteği olmaması sağlamlığını ve dayanıklılığını etkilemez çünkü fizibilitesi çok yüksektir. Doğal diş sertliğine çok yakın sertliği vardır. •Tutuculuklarının çok yüksek olması da diğer bir avantajıdır. Metal destekli seramikler mekanik olarak yapıştırılırlar. Cerkon hem mekanik hem de kimyasal olarak yapıştırılır. Bu yüzden düşmesi çok zordur. •Cerkonda metal alerjisi oluşma riski yoktur. •Cerkonda diş, dişeti birleşme sınırında koyu renkli metalin oluşturduğu kararma oluşmaz. •Zirkonyum oksit ısı yalıtımına sahiptir. Dolayısıyla soğuk ve sıcak etkileşiminden doğan hassasiyetler oluşmaz. Sonuç olarak; iyi bir ağız hijyeni, sağlamlık, tam estetik, fiziksel ve psikolojik rahatlık sağlayan cercon; kısmi diş eksikliği olan tüm ağızlar için kesinlikle tercih edilmesi gereken kuron-köprü sistemidir. AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI NASIL KORUNUR? Diş ve diş eti hastalıkları ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık sorunları arasındadır. Ancak hayatı doğrudan tehdit etmediği için gereken önem verilmemektedir. Ağız sindirim kanalının girişidir. Ağızdaki olumsuzluklar diş sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açar. Ağızla aldığımız yiyecekler çiğnenip, tükürükle karıştırılarak yutulmaya ve sindirime hazır hale getirilirler. Ağız aynı zamanda konuşmaya yardım eder. Tat alma organı olan dilin; çiğneme, yutma, konuşma gibi çok önemli yan görevleri de bulunmaktadır. Dişlerin besinlerin parçalanması, öğütülmesi görevlerinin yanı sıra konuşmada ve görünümümüzde önemli etkileri vardır. Dişleri eksilmiş kişilerin bazı sesleri çıkarabilmeleri zorlaşır, çiğnemede ve/veya ısırmada da zorluk olur. Dişlerin gelişim süreci içerisinde ilk çıkan süt dişleri, daha sonra yerlerini kalıcı dişlere bırakır. Ağız ve diş sağlığında en önemli iki hastalık diş çürükleri ve diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları kimi zaman diş yuvasının bulunduğu çene kemiğinin erimesine kadar ilerleyen bir etki yapabilir. Diş sağlığının bozulması vücuttaki diğer organları da etkileyebilir. Dişler neredeyse bütün sistemleri olumsuz etkileyen sürekli enfeksiyon odağı haline gelebilir ve kalp, böbrek, eklemler vb. yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir. Diş hastalıkları ve diş sağlığının korunması açısından erken tanı çok önemlidir. Bu nedenle yılda en az iki kez diş hekimine muayene olunması önerilir. Diş çürümelerinin önlenmesinde sularda yeterli flor olması, düzenli olarak dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması, aşırı tatlı ve şekerli yiyeceklerden olabildiğince kaçınma, bunlar yendiğinde mutlaka dişlerin fırçalanması, diş hekimi kontrollerine gidilmesi temel uygulamalardır. Diş eti hastalıklarının önlenmesinde de diş fırçalama ve düzenli diş hekimi kontrolleri önemlidir. Dişlerde gelişim bozuklukları varsa erken dönemde özel diş hekimliği dallarında uzmanlaşmış birimlere başvurularak gerekli tedavi sağlanmalıdır. Aşırı asitli ve şekerli yiyecekler mikroorganizmaların etkisini artırır. Dişler sert cisimlerle karıştırılmamalı, fındık, ceviz vb. kabuklu yiyecekler dişlerle kırılmamalıdır. Bunlar diş minesinin çatlamasına ve bakterilerin etkisinin artmasına neden olur. Diş minesinin koruyucu etkisi ortadan kalkar. Aspirin • Mart 2013 | 13 N İ N İ H A R R CE İ S E Ç H İ R A T Hastalık insanlık tarihi kadar eskidir ve hastalık için yapılan cerrahi tedavinin de tarih öncesine değin uzanan çok eski bir geçmişi vardır. TARİH ÖNCESİ DEVİR İlk insanlar hastalıkların kötü ruhların işi olduğuna inandıklarından vücuttan uzaklaşıp gidebilmesi için hastanın kafatasında küçük bir delik açılıyordu. Elde kanıt olan ilk cerrahi tedavi kraniyel dekompresyondur. Bu işleme ait bulunan en eski kemikler 12.000 yıl öncesine aittir. Cezayir ve dünyanın bazı yerlerindeki ilkel kabileler arasında bu yöntem bugün bile uygulanmaktadır. MISIR ÇAĞI Eski Mısırlılar eczacılık konusunda çok ilerlemişlerdi. Heredot’un da belirttiği gibi branşlaşma başlamıştı. Isı ile koterizasyon yaygın olarak kullanılmaktaydı. Dikkat çeken diğer bir özellik ise temizliğe verilen aşırı önemdi. “Beyin” kelimesi ilk olarak Edvvin Smith Papiruslarında M.Ö. 1700’lü yıllarda kullanıldı. Mısırlılar beyini parçalara ayırarak beyin loplarını ve kıvrımlarını incelediler. MEZOPOTAMYA Asur ve Babil devletlerinde hayvanların iç organlarına bakarak geleceği tahmin etmek çok geliştiği için anatomi de paralel olarak ilerledi. Büyüklüğü ve kanlanması nedeniyle karaciğer ruh ve aklın merkezi kabul edilerek en çok saygı duyulan organ oldu. Bilinen ilk anatomik model kilden yapılmış koyun karaciğeridir. Hammurabi kanunlarında ticaret ve tıp yasalarla düzenlenmişti. Cerrahi oldukça gelişmişti (Abse drenajı, yara tedavisi v.b.). Yapılan tıbbi girişimlerin belirli ücretleri vardı ve malpractice, göze-göz, dişe-diş olacak şekilde cezalandırılıyordu. 14 | Aspirin • Mart 2013 YUNAN VE ROMA DEVRİ Bu dönemde cerrahi özel bir uzmanlık dalı idi. Yunanlı cerrahlar Asklpieia olarak bilinen yarı resmi okullarda eğitim alıyorlardı. Bu eğitimler, yüzyıllar sonra kullanılacak olan modern tıp eğitim programlarının temelini oluşturmuşlardır. Yunan tıp tarihi ve bilgisi Hipokrat’a dayandırılır. “Cerrahi üzerine” adlı kitabında cerrahın özellikleri, ne bilmesi gerektiği ve tedavi basamakları hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Aristo’ya göre dolaşımın merkezi ve ayarlayıcısı kalp idi. Kan ise damarlardan geçerek vücudu besliyor idi. Bu dönemde ölümden sonra içleri boş olduğu için, arterlerde hava taşındığına inanılıyordu. İskenderiye okulunun cesaretiyle tanınan doktoru Praksagoras barsak tıkanıklığında karnın açılmasını, tıkanan kısmın çıkartılmasını ve uçların dikişlerle birbirine dikilmesini öneriyordu (M.Ö. 300). Onun öğrencisi Herofilus zamanında insan anatomisi konusunda büyük ilerleme sağlanmıştı. Kalp kapakları, beyin kısımları ve duodenum tanımlanmış, sinirlerin gerçek işlevi anlaşılmış ve motor ile duyu sinirleri ayrılmıştı. M.S. 130 da Bergama’da doğan Galen, geniş çaplı fizyolojik deneyler yapan ilk kişiydi. Daha önce inanıldığının aksine arterlerde hava yerine kan taşındığını deneylerle gösterdi. Ancak kan dolaşımını tam olarak anlayamadı. Ayrıca laringeal sinirlerin işlevini ve tam ve yarım omurilik kesilerinin sonuçlarını kaydetti. Onun zamanında cerrahi tıptan ayrıldı ve iki dalın gelişimi bundan sonra farklı yollarda oldu. ORTAÇAĞ AVRUPASI Bu dönemde daha önce üretilen eserler ve fikirler ile bunları savunan insanlar sistematik olarak yok edildi. 13. yüzyılda rönesans öncesi kurulan birçok üniversitede tıp eğitimi veriliyordu, ancak cerrahi aşağılanan bir daldı. Ancak barutun icadı ve 14. yüzyıl başlarında savaşlarda kullanılması cerrahiye ilginin artmasına neden oldu. İlk Latince cerrahi kitabı Ambroise Pare bu dönemde yazmıştır.14. Yüzyılda İngiltere’deki berberler ve cerrahlar loncası birleşti ve 1540′ta yapılan bir anlaşma ile cerrahlar berberlik yapmama ve berberler de yaptıkları cerrahinin diş hekimliği konusunda sınırlı kalması konusunda anlaştılar. Ortaçağ güney İtalyasında 9.yydan itibaren cerrahi eğitim verildi ve diseksiyonlar yapıldı. İSLAM-ARAP DÖNEMİ Roma imparatorluğu’nu yıkan barbarların aksine Araplar ele geçirdikleri toprakların kültürünü ve bilgi birikimini öğrenmeye çalışmışlardır. Bu nedenle eski Yunan bilim kitaplarının hemen hepsi Arapçaya çevrilmiş ve böylece yıkımdan kurtulmuştur. Oftalmolojide oldukça ilerlemişlerdi. Katarakt ve trahom için gelişmiş cerrahi teknikler uyguladılar. El-Zahrevi yazdığı kitapta koterizasyon ve kemik kırıklarının redüksiyonu üzerine ayrıntılı bilgi vermiştir. Ayrıca uretra taşı ekstraksiyonu, abse drenajı için özel aletler icat etmiştir. RÖNESANS DEVRİ 15. yüzyıldan itibaren aydınlanma başlamış, eski Yunan eserleri tekrar incelenmiş ve Ortaçağ Avrupa’sında bilimin neredeyse tek kaynağı olan Arap kitapları gözden düşmeye başlamıştır. Bu dönemde üniversitelerin yaygınlık kazanmasıyla birlikte cerrahi hak ettiği öneme kavuşmaya başlamıştır. İnsan anatomisinin tam yapısı belirlenmiş ve fizyolojiyi araştıracak deneyler başlamıştır. Bu dönemin en önemli isimleri Paracelsus, Vesalius and Harvey’dir. Paracelsus gözlem ve deneyimin önemini vurgulamıştır. Sülfür, civa ve tuzun vücutta bulunduğunu tespit etmiştir. Vesalius ise Galen zamanından beri (1500 yıl) değişmemiş bir konuda, anatomi alanında De Humanis Corpori Fabrica’yı (1543) yazarak devrim yapmıştır. Leonardo Da Vinci Vesalius’dan 50 sene önce birçok anatomik kısmın resmini yapmıştır. Harvey ise kalbin işlevini doğru olarak tanımlayan ilk kişidir. MODERN TIP DÖNEMİ Bu dönemde hastalıklı anatomi incelenmeye başlanmış ve hastalıkların nedeni ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu konudaki ilk girişimi Morgagni yapmıştır (1761-De Sedibus). Ayrıca hastalıkları doğanın bir parçası olarak gören ve dikkatle gözlemleyen Boerhave, John Hunter diğer önemli isimlerdendir. Corvisart’ın perküsyonu tariflemesi ve Laennec’in 1819′da oskültasyon (stetoskop ile vücuttaki sesleri dinleme) ile ilgili bir kitap yazması hastalık tanısında büyük ilerlemeler sağlamıştır. 1840′ların başında cerrahi alanda başka bir devrim olmuştur. Eski zamanlardan beri ağrı hissini azaltmak için alkol, esrar ve beyine giden kanı azaltmak için kan akıtmak uygulanıyordu. İlk kez Davy nitröz oksitin etkilerini gözlemlemiş ancak anestezinin yararları net olarak 1846′da Morton tarafından eter anestezisi altında yapılan bir ameliyatla gösterilmiştir. Anestezi cerrahi alanda hızla kabul görmüştür. Artık hastalar ağrı çekmeyecek ve cerrahlar her an hata yapılabilecek bir hızla çalışmak zorunda kalmayacaktı. Ancak her türlü yaralanmadan sonra olan iltihaplanmanın önüne geçmek mümkün olamamıştı. Teknik olarak başarılı bir ameliyattan sonra hastalar kaybediliyordu. Bu nedenle cerrahiden korkuluyor, ameliyatlar ancak acil durumlar için yapılıyordu. Bu alandaki önemli gelişme Pasteur’ün fermentasyona neden olan olayı tanımlamasıdır (1857). Lister yara enfeksiyonlarının önlenmesinde Pasteur’ün mikrop teorisini göz önüne alarak bazı uygulamalar başlattı. Ameliyat odasının kaynar suyun buharı ile spreylenmesi ve kullanılan malzemenin ve ameliyata girecek kişilerin ellerinin karbolik asit ile temizlenmesi bu sistemin (listerism) ana iki basamağını oluşturuyordu. Böylece gelişmelerle cerrahi gelişmenin önündeki iki büyük engel, ağrı ve infeksiyon, yıkılmıştır. Günümüzde modern tıp ile birlikte cerrahide de büyük gelişme sağlanmıştır. Laporoskopik, mikro ve robotik cerrahi yöntemleri ile hata ve komplikasyon riski azalmakta ve hastalar ameliyat sonrası daha hızlı iyileşmektedirler. Kaynaklar: 1. http://www.optimusise.com 2. Brieger GH. The development of surgeıy. in Textbook of Surgeıy ed. Sabiston DC, lyerlyHK. W.B. Saunders Comp. Philadelphia, 1997. Sf:l-16. 3.Osler SW. The evolution of modern medicine. Ed. GarrisonFH. Yale University Press. NewHaven 1921. URL http://etext.lib.virginia.edu/modeng/modengO.browse.html 4. Onat D. Cerrahinin tarihçesi. Temel Cerrahi ed. Sayek İ. Ankara 1996. S15-27. 5. Opthalmotology and Surgery in Islamic Culture and Medical Arts. URL http://mm.nlm.nih.gov/exhibition/islamic_medical/islamic_00.html Aspirin • Mart 2013 | 15 BİZDEN HABERLER BODRUM’UN HASTANESİ KIŞ KAMPANYASIYLA HİZMETİNİZDE Kurulduğu 1997 senesinden itibaren bilimsellik ve etik ilkelerden asla ödün vermeyen, teknolojik gelişmeleri yakından izleyerek sağlığa yatırım yapan Özel Bodrum Hastanesi’nde Geleneksel Kış Kampanyası başladı. Bu bağlamda uzman doktor muayeneleri 75 TL, tüm laboratuar ve radyoloji tetkikleri ve ameliyatlar tüm başvuranlara %25 indirimli olarak uygulanıyor.Bu uygulama için herhangi bir belgeye gerek yok. Mayıs ayına kadar devam edecek olan kampanya ile ilgili ayrıntılı bilgi ve randevu için 313 65 66 nolu telefonu arayabilirsiniz. Sağlıklı bir kış dileriz. CHECK UP KAMPANYAMIZ DEVAM EDİYOR Bir kez hastalığa yakalandıktan sonra alınan tedbirler ve uygulanan tedaviler hem eski sağlığımıza kavuşturmakta yetersiz kalabiliyor hem de maliyet çok yüksek düzeylere ulaşabiliyor. Bu yüzden hastalıklara yakalanmadan önlemler almak çok daha mantıklı. Check Up, herhangi bir şikayeti olmaksızın kişinin yaşına, sahip olduğu genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak tüm sistemleriyle ilgili bilgi veren dönemsel sağlık taramasıdır. Hastanemizde kış ayları boyunca özel kampanya fiyatları ile sunduğumuz Check Up programlarının amacı sağlığınızı korumaktır. Check Up tetkikleri sabah 09:00 civarında başlar ve yaklaşık olarak yarım günde tamamlanır. Check Up için hastanemize başvurduğunuzda uygun olan programın seçiminde yardımcı olunacak ve uygulama boyunca Check Up hostesimiz size refakat edecektir. Check Up için en az bir gün öncesinden randevu alınması gerekmektedir. İNGİLİZCE SEMİNERLER YAPILDI Özel Bodrum Hastanesi sadece Türklere değil, Bodrum ve civarında yaşayan yabancı uyruklulara da sağlık seminerleri vermeye devam ediyor. Her yıl kış aylarında Özel Bodrum Hastanesi bünyesinde gerçekleştirilen ve büyük ilgi gören İngilizce seminerlerin bu seneki ilk konusu Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nejat Sönmez ve Acil Doktoru Mustafa Mercan’ın verdiği Kalp Sağlığı olurken katılımın yüksek olması dikkat çekti. Seminerin sonunda isteyen katılımcılara EKG (Ekokardiyografi) çekildi. Diğer konular arasında ise check-up, prostat ve idrar kaçırma ve menopoz yer aldı. Seminerler Aile Doktoru Alpay Engin, Üroloji Uzmanı Op. Dr. Göksel Ayköse ve Jinekolog Op. Dr. Orçun Koçak tarafından verildi. Gösterilen büyük ilgi üzerine her sene geleneksel olarak düzenlenmeye başlayan ücretsiz seminerlerin beşinci yılında da yoğun katılım oldu. Seminer konuları ise daha önceki senelerde katılanların istekleri doğrultusunda belirlendi. 16 | Aspirin • Mart 2013 BİZDEN HABERLER MİNİKLERE AMBULANS ETKİNLİĞİ ERKEN TANI HAYAT KURTARIYOR DOĞRU İLETİŞİM SAĞLIKLI AİLELER YARATIYOR Özel Bodrum Hastanesi Gümüşlük Belediyesi işbirliği ile iki sağlık semineri birden düzenledi. Bayanların rağbet ettiği seminerde doktorlar çok önemli bilgi ve mesajlarını halka ilettiler. Seminerler, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Orçun Koçak tarafından verilen “Rahim Ağzı Kanseri ” konulu seminer ile başladı. Diğer seminer ise Psikolog Miray DEMİR tarafından verilen “ Aile İçi İletişim ” konulu seminer oldu. Op. Dr. Orçun KOÇAK kanserin ne olduğu, türleri, rahim ağzı kanserinin nedenleri ve nasıl tedbir alınması gerektiği konusunda aydınlatıcı bilgiler verdi. Risk faktörlerinden en önemlisinin HPV virüsü olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Orçun KOÇAK kadınlarda 35 yaşından sonra yapılan düzenli taramaların, erken tanıların, kanserin tedavisinde %90’a varan tedavi şansını da getirdiğini belirtti. Psikolog Miray Demir ise doğum, ergenlik, aileden gelen alışkanlıklar ve şimdiki yaşantımıza etkileri, doğum sonrası eşlerle olan iletişim gibi önemli konularda bilgi verdi. Oldukça ilgi gören seminer sonrası Gümüşlüklü bayanlar, Psikolog Miray Demir’i adeta soru yağmuruna tuttular. Özel Bodrum Hastanesi içinde olduğumuz kış aylarında daha pek çok merak edilen konuda diğer beldelerde de seminerler düzenlemeye devam edecek. Özel Bodrum Hastanesi’nin Marmara Koleji Turgutreis Anaokulu’nda gerçekleştirdiği etkinlikte, 3-4-5 yaş grubu öğrenciler, ambulans çağırmayı, ambulansa yol vermek gerektiğini öğrendi, ayrıca ambulansın içini inceleme fırsatı buldu. Marmara Koleji Turgutreis Anaokulu 4 yaş grubu öğrencileri, bu yıl hazırladıkları projede sağlık konusunu ele aldı. Bu kapsamda tam donanımlı bir ambulansla birlikte okula gelen Özel Bodrum Hastanesi ekibi 3-4-5 yaş grubu öğrencilere acil bir durumda yapmaları gerekenleri, nasıl ambulans çağıracaklarını anlattı. Minik öğrenciler, anlatılanları büyük bir dikkatle dinledikten sonra Özel Bodrum Hastanesi’nin tam donanımlı ambulansını gezdiler. Acil Servis Sağlık Memuru Ali Gültekin ve Ambulans Şoförü Selami Sunmaz, çocuklarla tek tek ilgilenerek, ambulansın içinde bulunan ekipmanları ve ne işe yaradığını anlattı. Hayatlarında ilk defa ambulansı yakından inceleyen öğrenciler, acil durumda ne yapmaları gerektiğini ve Acil Servisi aramayı öğrendi. Bugüne kadar ambulanstan korkan bazı çocuklar bu korkularını yendi. Aileler de bu konuya eğilir ve çocuklarına kendi ev adreslerini ve telefonlarını öğretirlerse çok faydalı olacaktır. Çünkü umarız kimsenin ihtiyacı olmaz ancak olduğu takdirde, ambulans çağırırken bu bilgiler gerekiyor. KALBİNİZİ SEVGİYLE KORUYORUZ Özel Bodrum Hastanesi sevgililer gününde de bir fark yaratarak Şubat ayı boyunca tüm Kardiyolojik işlemleri; kardiyoloji uzmanı muayenesi, efor, EKG ve ilgili laboratuar tetkiklerini Bodrum halkına % 50 indirimli olarak sundu. Yoğun ilgi üzerine kampanya 1 Mayıs 2013 tarihine kadar uzatıldı. Özel Bodrum Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Nejat Sönmez kalp hastası olmamak için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi: ‘Sağlıklı beslenmeyi çocuk yaşlardan itibaren bir yaşam şekli haline getirmek şarttır. Boy ve kilo oranına dikkat edilmelidir. Fiziksel aktiviteleri kısıtlamamak ve düzenli egzersiz yapmak, aşırı stres ve üzüntü kalbi yoracağından kaçınmak gerekir. Bayanların menopozu mümkün olduğu kadar geciktirmek için önlem almaları tavsiye edilir. Sigara genel olarak sağlığa zararlı olduğu gibi kalbe de zarar verir. Aile öyküsünde varsa, diyabet ve ya yüksek tansiyon hastası iseniz 30, değilseniz 40 yaşından itibaren her yıl efor testi yaptırmanız, kan yağlarınızı takibe aldırmanız önemlidir.’ Aspirin • Mart 2013 | 17 Psikolog Miray Demir BOŞANMA VE BOŞANMA TERAPİLERİ Boşanma iki insan arasındaki duygusal ve kişisel beraberliğin sona ermesidir. Bazen bir çift evli olarak kalabilir ama aralarında duygusal olarak bir boşanma olmuştur. Ama ailelerin kendilerine yaklaşımı, sosyal baskı, kültürünün etkisi, dini inançlar evlilik süresinde edinilmiş mülk ve paylaşımı, varsa çocuklarının durumu nedeniyle çiftler bir arada yaşamaya devam edebilirler. Bazen de çiftler şekilsel olarak evlerini birbirlerinden ayırabilirler veya yasal olarak boşanabilirler ama eğer duygusal olarak birbirlerinden boşanmamışlarsa birbirlerini ilişkiye çekme ve itme arasında gidip gelebilirler. Bir tanesi yeni bir partner ile yeni bir yaşama geçene kadar bu itme- çekme devam edebilir. Evli bir çiftin beraberliğinde sıkıntı hissi, keyifli hissetmekten daha fazla yoğunlaştığı noktada çiftin problemleri de başlar. Evlilikte neden sıkıntı duygusunun arttığı sorunu ise çiftlerin dinamiklerine göre değişir. En sık görülen etkenler şunlardır : 1 - Çiftin birbirini aşırı ölçüde kontrol etme ihtiyacı. 2 - İlişkiyi kimin kontrol edeceği sorusu, güç savaşı. 3 - Çiftlerden birisi ya da her ikisinin duygularında değişme, eşlerin birbirini artık çekici ve erotik bulmaması. Birinin diğerini erotize edememesi. 4 - Çiftin birbiriyle konuşmaması iletişimlerinin çeşitli nedenlerle kesilmesi (Çocuklar; birbirlerine kızgınlık, toplumsal roller, para gibi). Her bireyin ve çiftin problemleri olması normaldir. Önemli olan bu problemleri çözebilmek ve ileriye doğru hareket edebilmektir. Çiftin problemlerini çözebilmeleri için de önce birbirleriyle konuşabilmeleri gerekir. Üstesinden gelinemeyen bir durum söz konusu ise, boşanmaya karar vermeden önce çiftlerin bir psikoloğa başvurarak aile ve evlilik terapisi almaları yararlı olacaktır. BOŞANMANIN 3 DÖNEMİ 1- Boşanma Öncesi Düşünme Dönemi Duygular : Çiftlerde birbirlerine yabancılaşma başlar. İlişkide tatminsizlik ve bu gerçeğin farkedilmesiyle korku, üzüntü, kaygı, kaos, yetersizlik duyguları, boşluk hissi ve suçluluk duyguları oluşur. Eşler birbirleriyle sürekli tartışırlar, yüzleşmeye çalışırlar, terapi arayışına girebilirler. Birbirlerine karşı fiziksel ve duygusal olarak içe kapanma, çelişkili duygular yaşama, zaman zaman eski sevecenliklerini kazanma çabaları görülür. Bir süre de negatif iletişimler ve negatif duygularla yaşarlar. 2- Boşanma Süresi Mahkeme Dönemi Duygular ve Davranış Çiftlerden birinde veya her ikisinde depresyon görülebilir. Kızgınlık, ümitsizlik, çaresizlik duygularına bağlı olarak karşı tarafla pazarlık yapma, kavga, tehdit, inkar, intihara baş vurma, yas tutma görülmeye başlar. Ardından gelen yoğun öfke sonrası fiziksel olarak ayrılarak kanuni işlemler başlatılır. Ekonomik düzenlemeler ve varsa çocuklarla ilgili pazarlıklar başlar. Kızgınlık , öfke, üzüntü, çaresizlik, yalnızlık duygularıyla yas süreci yaşandıktan sonra akraba, aile ve arkadaşlara söyleme süreci başlar. 3- Boşanma Sonrası Dengelerin Tekrar Kurulması Duygular ve Davranışlar Bu dönemde coşku ve iyimserlikle boşanma eylemi sonuçlandırılır. Kararlı davranışlarla yeni arkadaşlıklar ve merak duygularıyla yeni aktivitelerde roller alınır. Varsa çocuklar için yaşam günlük bir rutine oturtulur. Yavaş yavaş durumu olduğu gibi kabul etme, yeni bir kimlik oluşması, kendine güvenme ve duygusal boşanmayı tamamlama, kendinden emin olma, enerji ve coşku, bağımsızlık ve bireysellik duygularının yükselmesi ile birlikte yeni partner veya sevgi nesnesi arama dönemi başlar. Çocukların durumlarına alışmaları ve kabullenmeleriyle birlikte yeni yaşam biçimi oluşur. Bu bölüm, Aile ve İlişki Terapisti Uz. Dr. Murat Dokur & Uz. Psk. Rosita Kastro’nun hazırladığı Aile ve Çift Terapileri çalışma notlarından yararlanılarak hazırlanmıştır. 18 | Aspirin • Mart 2013 Anlaşmalı Sigorta Şirketleri ve Kurumlar MEDİKAL KADROMUZ Başhekim Prof. Dr. Ragıp Çam Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Op. Dr. Abdullah Servet Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Doç. Dr. Murat Taşkın | GENEL SİGORTA Endokrinoloji Uz. Dr. Nedret Tanacı İç Hastalıkları Uz. Dr. Gamze Cengiz Kadın Hastalıkları ve Doğum Op. Dr. Orçun Koçak Kardiyoloji Uz. Dr. Nejat Sönmez Üroloji Op. Dr. Göksel Ayköse Kulak Burun Boğaz Op. Dr. Levent Dereköylü Genel Cerrahi Op. Dr. Hakan Avcı Ortopedi ve Travmatoloji Op. Dr. Barış Coşkun Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uz. Dr. Sevda Oktay Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uz. Dr. İlke Karaçay Coşkun Göz Hastalıkları Op. Dr. Halit Özhisar Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uz. Dr. Yelda Doğan Radyoloji Uz. Dr. Emrah Doğan Cilt Hastalıkları Uz. Dr. Ethem Mercan Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hst. Uz. Dr. Namık Kemal Sarıgül HALK-PAMUKBANK ������������ Biyokimya Uz. Dr. Erhan Salantur Diş Hekimi Dt. Alpaslan Öztaş Acil Doktoru Dr. Mustafa Mercan Acil Doktoru Dr. Ebru Turgut Acil Doktoru Dr. Erkan Ak Acil Doktoru Dr. Serkan Çelikgöz Psikolog Miray Demir Diyetisyen Billur Çalık Başhemşire Vildan Osman Hastanemizin tüm özel yabancı sigortalarla anlaşması mevcuttur. Aspirin • Mart 2013 | 19 20 | Aspirin • Mart 2013