11.sınıf dil ve anlatım ders notları
Transkript
11.sınıf dil ve anlatım ders notları
11.SINIF DİL VE ANLATIM DERS NOTLARI 1 UNITE I: METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI Metinler yazılış tarzları, gerçeklikle ilişkileri, anlatım biçimleri, işlevleri ve yazılış amaçlarına göre gruplara ayrılır. A-SÖZLÜ METİNLER *Konferans *Açık Oturum *Sempozyum (Bilgi Şöleni) *Panel *Forum *Münazara *Söylev (Hitabet, Nutuk) *Röportaj(Derin Haber) *Mülakat(Görüşme) B-YAZILI METİNLER I. Edebi(Sanatsal-Kurmaca) Metinler 1- Coşku Ve Heyecanı Dile Getiren Metinler *Şiir 2-Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler A. Anlatma Esasına Bağlı Metinler *Roman, *Hikaye (Öykü) *Manzum Hikaye *Halk Hikayesi *Masal *Destan *Efsane *Mesnevi *Fabl *Fıkra(Gülmece) II. Öğretici Metinler 1- Felsefi metinler 2- Tarihi Metinler 3- Bilimsel Metinler 4- Gazete Çevresinde Gelişen Metin Türleri *Makale *Deneme *Sohbet *Fıkra *Eleştiri *Haber Yazısı 5- Kişisel Hayatı Konu Alan Metin Türleri *Hatıra(Anı) *Gezi *Biyografi (Yaşam Öyküsü) *Otobiyografi(Özyaşam Öyküsü) *Monografi *Günlük(Günce) *Mektup a-Özel Mektuplar b-Edebi Mektuplar c-Açık Mektuplar d-İş Mektupları e-Resmi Mektuplar B .Göstermeye Bağlı Edebî Metinler a. Geleneksel Türk Halk Tiyatrosu *Karagöz ve Hacivat *Orta Oyunu *Meddah *Köy Seyirlik Oyunları b. Modern Türk Tiyatrosu *Trajedi: *Komedi: *Dram: 2 I- SANATSAL (EDEBİ(-KURMACA) METİNLER Sanat metinleri, gerçeklerin sanatçının hayal, duygu ve düşünce dünyasında yeniden yorumlanması ve şekillenmesiyle meydana gelir. Sanat metinlerine edebî metinler de denir. Bu metinlerde estetik ön plandadır. Sezdirmek ve hissettirmek esastır. Her okunduğunda yeniden yorumlanmaya açıktır. Edebiyat biliminin içerisinde yer alır. Sanat metinleri kendi içerisinde iki gruba ayrılır: 1- Şiir (Coşku Ve Heyecanı Dile Getiren Metinler): Duyguları, izlenimleri, coşkuları dilsel bir anlatım içinde ve özellikle dizeler hâlindeki ritimlerle, uyumlarla ve imgelerle açıklayan metinlerdir. 2.Anlatmaya Bağlı Sanat Metinleri (Edebî Metinler) Yoruma dayanır. Kurmacanın (hayal ürünü) İmkânlarından Yararlanır Bir olay örgüsü vardır. Olay örgüsü hayalî olarak düzenlenir. Kişi, zaman, mekân gibi ögeler yer alır. İnsana özgü soyut durumlar somutlaştırılır. Olay çevresinde oluşan edebî metinler olarak iki gruba ayrılır. 1. Anlatmaya bağlı edebî metinler *Roman, *Hikaye (Öykü) *Manzum Hikaye *Halk Hikayesi *Masal *Destan *Efsane *Mesnevi *Fabl *Fıkra(Gülmece) 2. Göstermeye Bağlı Edebî Metinler; a) Geleneksel Türk tiyatrosu (Orta oyunu, Meddah, Karagöz, Köy Seyirlik Oyunları) b) Modern Tiyatro (trajedi, komedi, dram) Anlatmaya bağlı edebî metinler ve göstermeye bağlı edebî metinler arasındaki en büyük fark; birisinin anlatmaya ve okumaya diğerinin ise göstermeye ve seyretmeye bağlı olmasıdır. II. ÖĞRETİCİ METİNLER Öğretici metinlerde amaç gerçeğin yeniden yorumlanması değil olduğu gibi anlatılmasıdır. Önemli olan okuyucuya bilgi vermek ya da bilgiyi paylaşmaktır. Bu nedenle öğretici metinlerde ifadeler açık ve nettir. Her okunduğunda farklı yorumlanmaz. Öğretici metinler; Tarihî metinler (tarihî konuları anlatan ve belgelere dayanan metinler) Felsefî metinler ( felsefî konuları anlatan metinler) Bilimsel metinler (bilimsel gelişmeleri anlatan metinler) Gazete çevresinde gelişen metinler (makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, haber yazısı, röportaj vb.) Kişisel hayatı konu alan metinler (anı, mektup, günlük, gezi yazısı, biyografi, oto biyografi vb.) olarak gruplandırılır. Öğretici metinler içerisinde edebiyatın ilgilendiği edebî metin türleri "gazete çevresinde gelişen metinler" ve "kişisel hayatı konu alan metinler" içerisinde yer almaktadır. ÖĞRETİCİ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ Öğretici metinlerde amaç; gerçeğin yeniden yorumlanması değil, olduğu gibi anlatılmasıdır. Önemli olan okuyucuya bilgi vermek ya da bilgiyi paylaşmaktır. Bu nedenle öğretici metinlerde ifadeler açık ve nettir. Her okunduğunda farklı yorumlanmaz. Öğretici metinlerde dil, göndergesel işlevdedir. Bu tür metinlerde gerçeklik söz konusudur. Sözcükler genellikle gerçek ve somut anlamda kullanılır. Gerçek yaşamda karşılığını bulan nesnel bir anlatım vardır. Üslup kaygısı yoktur. Cümleler açık, net ve kısadır. Yazar, olanı yansıtır. 3 ÖĞRETİCİ METİNLER AŞAĞIDAKİ GİBİ GRUPLANDIRILIR 1-Felsefi Metinler (felsefî konuları anlatan metinler): Felsefe konularını ele alan, felsefi problemler üzerinde duran metinlere felsefî metin denir. Yunanca “seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum” anlamına gelen phileo ile “bilgi, bilgelik” anlamına gelen sophia sözcüklerinin birleşmesinden oluşan felsefe kavramı üzerinde herkesin uzlaştığı net bir tanım yoktur. İnsan yaşamının anlamıyla, varlık, bilgi ve değerle ilgili sorulara cevap bulmaya, bu konularda ortaya çıkan problemleri çözümlemeye çalışır. Felsefi düşünce, araştırmaya ve eleştirel bir tavra dayanan bir düşüncedir. Felsefi düşünce, kendisine veri olarak aldığı her türlü malzemeyi aklın eleştirici süzgecinden geçirir. Felsefe insanın yaşamını, değerlerini ve amaçlarını sorgulayan, bu alanda insan yaşamının ve eylemlerinin kendilerine dayanacağı genel ilkelerin bilgisidir. 2-Tarihi Metinler (tarihî konuları anlatan ve belgelere dayanan metinler): Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim dalına tarih, tarih incelemeleri sonucunda yazılan metinlere de tarihi metin denir. 3-Bilimsel Metinler (bilimsel gelişmeleri anlatan metinler): Bilimsel bilgiyi iletmeyi sağlayan metinlere bilimsel metin denir. Bu yazılarda açıklık ve kesinlik önemlidir. Alanında gerekli donanıma sahip kişilerce kısa, öz ve hemen anlaşılabilir tarzda yazılır. Bu yazıların en önemli amacı bilimsel iletişimi gerçekleştirmektir. Bilimsel metinler; bilimsel makale, tarama, değerlendirme yazıları, konferans raporları, toplantı özetleri olarak gruplandırılabilir. Bu metinler; başlık, özet, giriş, asıl metin, sonuç ve tartıma bölümlerinden oluşur. 4-Kişisel Hayatı Konu Alan Metinler: (Mektup, Dilekçe, Günlük/Günce, Anı/Hatıra, Biyografi/Hayat Hikâyesi, Otobiyografi, Gezi Yazısı/Seyahatname) 5-Gazete ve Çevresinde Gelişen Metinler: (Sohbet/Söyleşi, Haber Yazıları, Fıkra, Deneme, Makale, Eleştiri/Tenkit) Röportaj ve mülakat gazete çevresinde gelişen sözlü metinlerdir. SANATSAL METİNLERİN VE ÖĞRETİCİ METİNLERİN ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI SANATSAL METİNLER ÖĞRETİCİ METİNLER Estetik zevk uyandırmak, çağrışımda bulunmak üzere yazılır. Bilgi vermek amacıyla yazılır. Kesinlik yoktur. Kesinlik vardır. Üslup kaygısı vardır. Nasıl anlattığı önemlidir. Üslup kaygısı yoktur. Ne anlattığı önemlidir. Öyküleyici ve betimleyici anlatım kullanılır. Açıklayıcı, tanımlayıcı, örnekleyici anlatım kullanılır. Söz sanatları çok fazla kullanılır. Söz sanatı kullanılmaz. Gerçekli kurmaca gerçeklik olarak aktarılır. Anlatılanlar gerçeğin ta kendisidir. Dil sanatsal işlevde kullanılır. Göndergesel ve dil ötesi işlevde kullanılır. Özneldir. Nesneldir. Sanatsal metinler, öğretici metinlerden faydalanıp kendine kaynak alırken öğretici metinler, sanatsal metinleri kendine kaynak olarak alamaz. Yan anlamlar ve mecazlar bakımında zengindir Gerçek, temel ve terim anlamlı kelimeler çok kullanılır. Sanatsal metinlerin anlamı okuyucusunun bilgisine, kültürüne göre değişir. Öğretici metinlerin anlamı herkes tarafından aynı algılanır. Kelimeler karışık ve farklı anlamlara gelecek şekilde olabilir. Kelimeler sade ve net bir şekilde aktarılır. Dolaylı bir anlatım vardır. Doğrudan bir anlatım vardır. 4 ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI Metinlerde ortak temalar kullanılabilirken ortaya konulan metinler birbirinden farklılıklar gösterebilirler. Sanatçının bakış açısı ve ifade tarzı farklılık oluşumunda ana etkendir. Ayrıca, metnin meydana getirildiği zaman ve mekânda metni farklı yorumlamada etkendir. Anlatım yapılırken cümleler anlatıcının ifade ediş tarzını öznel ifade ve nesnel ifade olarak iki şekilde ele alabiliriz. a-Öznellik: Anlatıcının, söyleyenin, kişisel duygusunun yorumunun bulunduğu ifadelerdir. Kişiden kişiye değişen yargılara denir. Bu ifadelerin kanıtlanması zordur. Bu ifade şeklinin bulunduğu metinler genellikle sanatsal kaygıyla yazılır ve dolayısı ile de metinlerde anlatıcı üslûbu buna göre şekillendirir. Betimlemelerde yoğun bir şekilde öznel ifadelerden yararlanılır. “Konya, Türkiye’nin en güzel şehridir.” İfadesi öznel bir ifadedir çünkü içerisinde geçen güzel kavramı kişiseldir ve bir başkası güzel bulmayabilir. b-Nesnellik: Anlatıcının, söyleyenin, kişisel duygusunun, görüşünün, yorumunun yer almadığı ifadelerdir. Bu ifadeler kişiden kişiye değişmez. Doğruluğu yada yanlışlığı kolayca kanıtlanır. Bilgi verme amaçlı metinlerde yoğun bir şekilde bu anlatım kullanılır ve anlatıcı da üslûbunu buna göre belirler. “Konya Türkiye’nin yüzölçümü en büyük şehridir.” ifadesi doğruluğu tartışılmaz bir ifadedir. Objektif Herkese Bilimsel Duygulara Kanıtlanabilir Tarafsız göre aynı olan yer yok NESNEL Ahmet Haşim "Sonbahar" şiirinde kişileştirmeye başvurmuştur. YARGI İstanbul, Türkiye'nin bir şehridir. Cahit Sıtkı, şiirlerinde hece ölçüsü kullanmıştır. Sübjektif Kişiye göre Bilimsel Duygular ön Kanıtlanamaz Göreceli değişen olmayan planda ÖZNEL Ahmet Haşim'in "Sonbahar" şiirindeki kişileştirmeler çok ilgi çekicidir. YARGI İstanbul, Türkiye'nin en güzel şehridir. Cahit Sıtkı, şiirlerinde büyüleyici bir dil kullanmıştır. Anlatımda birde anlatıcı doğrudan anlatım ve dolaylı anlatım olarak iki farklı anlatım kullanır. c-Doğrudan Anlatım: Bir kişinin sözünü herhangi bir değişiklik yapmadan aktarmaya doğrudan anlatım denir. İfade bu tip bir anlatımda söyleyen kişinin ağzından çıktığı gibi aynen aktarılır, yorum katılmaz. Genellikle tırnak içine alınarak cümlede verilir. Doğrudan anlatım olsun dolaylı anlatım olsun aktarılan ifadenin anlamında bir değişiklik olmaz. ÖRNEK:1 Babam ‘Bayram sabahı namaz sonrası mezarlık ziyareti yapacağız.’ dedi. ÖRNEK:2 BİR DELİNİN GÜNCESİ (N.GOGOL) … Artık acılara dayanacak durumda değilim. Tanrım, neler yapıyorlar bu adamlar bana? Kimse sözümü dinlemiyor! Ne yaptım ben bu adamlara? Ne diye eziyet ediyorlar bana? Benim gibi bir zavallıdan ne isterler? Elimde avucumda bir şey yok ki; istediklerini vereyim. Bittim artık, dayanamayacağım. Beni kurtaracak adam yok mu? Alın beni bu adamların elinden! Üç katlı bir araba verin bana troykama yıldırım gibi atlar koşulsun! Hey yiğit arabacım, sür troykayı! Arabamın çıngırakları şıngır mıngır ötsün! Yiğit atlarım, şahlanın götürün beni bu cehennem dünyasından! Uçurun, çok uzaklara uçurun! Hiçbir şey görüp işitmeyeceğim yerlere götürün beni. İşte gökte bulutlar yığılıp birikmeye başladı, uzakta bir yıldız parladı. Ormanın koyu ağaçları, soluk renkli ay ayaklarımın altından geçip gidiyor... d-Dolaylı Anlatım: Anlatıcının başkasından öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla gerçekleştirdiği anlatımdır. Anlatıcı aktaracağı ifadede kendine göre bir takım söyleyiş değişiklikleri yapar. Bir başkasının sözünü kendi ifademizle aktarmaktır. ÖRNEK Jack LONDON’dan… … Yayıncılar ona kendi koşullarını bildirmesini söylemek için yazıyorlardı. Martin yeni bir şey için söz vermekten azimle kaçınıyordu. Tekrar kâğıdı kalemi eline almak düşüncesi onu çıldırtıyordu. Yayıncılardan aşağıdaki mektuplar alıyordu: “Yaklaşık bir yıl kadar önce sizin aşk şiirleri koleksiyonunuzu geri çevirecek kadar şanssız olduk. O zaman onlardan büyük ölçüde etkilenmiştik ama önceden girişilmiş belirli anlaşmalar bizim onları kabul etmemizi engelledi...” e-Somut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayabildiğimiz kavramlar somut kavramlardır. Anlatıcının gördüklerini duyduklarını duyuları ile algılayabildiklerini aktardığı kavramlardır. Duyularımıza bağlı olarak verilen konular somut ifadeler ile ele alınır. Örneğin mevsimler konusu duyulara hitap eden kavramlara yer verdiği için konuda somut bir şekilde ele alınır. Daha çok bilimsel içerikli ifadelerin olduğu metinlerde kullanılır. Anlatıcının; gördüklerini, duyduklarını, duyularıyla algıladıklarını ve deneyimlerini dile getirdiği her düzeydeki anlatıma somut anlatım denir. Duyu organlarımızla algılayamadığımız, göremediğimiz, duyamadığımız varlık ve kavramaları somut varlıklara benzeterek onları görünür, duyulur duruma getiririz. Bu işleme somutlaştırma denir ÖRNEK: “Özgün şiir daha önce hiç yemediğiniz bir meyveyi yemek gibi bir şeydir.” (SOMUTLAŞTIRMA) f-Soyut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayamadığımız ama varlığına inandığımız kavramlara soyut kavramlar denir. Daha çok yazarın anlatıcının kişisel kanaatlerinin yoğun olarak kullanıldığı anlatımlarda soyut kavramlara daha çok yer verilir. Sanatsal gayenin ön plana tutulması görülür bu anlatımlarda daha çok. Felsefi , kişisel görüşlerin yer aldığı metinlerde sıkça karşılaşırız. Anlatıcının başkalarından işittiği anlatımda soyut anlatım özelliği gösterir. 5 Anlatıcının; sadece varlığını bildiği, ancak duyu organlarıyla algılayamadığı olguların anlatımına ise soyut anlatım denir.. Soyutlama ise; okurda bir konuyla, bir kavramla ilgili uzak çağrışımlar yapmak amacıyla kullanılır. Bu durum, anlatımı akıl dışına çıkarma yoluyla sağlanır. Soyutlama daha çok şiirsel ifadelerde kullanılır. ÖRNEK: “Bulutlar, yarının güzelliklerini taşıyor göğün en derin yerinde ve sevinç yumağına dönüşüyor yavaş yavaş.” (SOYUTLAŞTIRMA) g-Kişiye Göre Anlatım Kişiye göre anlatımın birinci ve üçüncü kişili anlatım olmak üzere iki çeşidi vardır.Birinci kişili anlatımda, çoğunlukla olayların kendi çevresinde döndüğü ya da kendisine bağlandığı asıl kişi vardır. Bu anlatımda "ben ve biz" sözcükleri kullanılır. Kişi başından geçenleri, gözlem ve izlenimlerini yazar olarak aktarır. "Sabah erkenden kahvaltımı yaptım ve deniz kenarına balık tutmaya indim.” cümlesinde birinci kişili anlatım vardır. Üçüncü kişili anlatımda, çoğunlukla "sen, siz, o ve onlar" sözcükleri kullanılır. Bu anlatımda yazar, başkalarından, onların yapıp ettiklerinden bahseder. "Sabah erkenden kalkıp kahvaltısını yaptı, araç ve gereçlerini alarak deniz kenarına balık tutmaya indi." cümlesinde ise üçüncü kişili anlatım vardır. ANLATIMIN ÖZELLİKLERİ Anlatım İlkeleri: İyi bir anlatım birçok unsurun bir araya gelmesiyle oluşur. İyi bir anlatımda seçilen konunun, konunun sınırlandırmasının, yazarın amacının, bakış açısının payı kadar anlatımın dil ve biçim özelliklerinin de rolü vardır. Anlatıcı, sözcükleri yerinde kullanmalı, yanlış anlaşılmalara yer vermemelidir. Konuşma dilinde yerel sözcükler kullanıldığından yazılarında yazı (kültür) dilinin sözcüklerini tercih etmelidir. Dili güzelleştirme ve zenginleştirme adına deyim ve atasözlerinden yaralanmalı, argo ve kaba sözlerden kaçınmalıdır. Duygu ve düşüncelerini kısa ve öz bir şekilde vermeli, gereksiz sözcüklerden kaçınmalıdır. Bunun yanında iyi bir anlatımda bulunması gereken açıklık, duruluk, tutarlılık, akıcılık gibi niteliklere önem vermelidir. Şimdi iyi bir anlatımın bu temel niteliklerini kısaca görelim: 1. Açıklık: Anlatımın farklı anlamlara gelmeyecek şekilde ifade edilmesidir. Bir konudaki ifadeden herkesin aynı şeyi anlamasıdır. Değişik anlamlara gelebilecek cümleler bu konunun aksine kapalı ifade olur. Anlatımda açıklığı sağlamak istiyorsak öğeleri yerli yerinde kullanırken noktalama işaretlerini de yanlışsız kullanmalıyız. “Eğitim konusunda anne ve babalar yönlendirilmelidir.” cümlesinde öğeler yerinde kullanılmadığı için açık bir anlatım olmaz. Anne ve babalar eğitim konusunda yönlendirilmelidir. İfadenin daha açık şeklidir. “O okulu arkadaşından çok severdi.” cCümlesi de açık olmayan bir ifadedir. Cümlede ‘o kişi mi Yoksa o okul mu açık değil o dan sonra virgül kullanımı ifadeyi açık hale getirebilir. 2. Akıcılık: Anlatımda okunuşu ve söylenişi zor olan sözcüklerden kaçınarak kolay söyleyişi olan sözcüklerin kullanıldığı gereksiz sözcük tekrarlarından kaçınılan ifadenin hiçbir engele takılmadan sürdüğü ifadelerdir. Anlatımda söylenişi zor seslerin kullanılması akıcılığı ses düzeyinde bozar. Arka arkaya söylenişi sert yada yumuşak hecelerden meydana gelen sözcüklerin kullanımı sözcük düzeyinde akıcılığı bozar. Sözcük tekrarları ve aynı anlama gelen sözcüklerin yoğun kullanımı da cümle düzeyinde akıcılığı bozar. 3. Duruluk: Duruluk, anlatımda gereksiz sözcüklere yer vermemedir. Duru anlatımda cümleler gereksiz olarak uzatılmaz, cümlede herhangi bir işlevi olmayan sözcüklere yer verilmez. Duygu, düşünce, olay veya durumlar gerektiği kadar sözcükle, eksiksiz bir şekilde anlatılır. Duru anlatımda yazının doğallığını bozan aşırı süslü ifadelere yer verilmez. 4. Tutarlılık: Tutarlılık, duygu ve düşüncelerin aralarında herhangi bir çelişkiye yer vermeyecek şekilde, birbiriyle uyumlu bir şekilde verilmesidir. Bu açıdan iyi bir metinde cümleler birbirini destekler, daha anlaşılır hâle getirir. Tutarlılık, yazarla okur arasındaki iletişimde temel öğelerdendir. Çünkü metnin okur tarafından kabul edilmesi, düşüncelerin tutarlılığıyla doğru orantılıdır. 5.Yalınlık (Sadelik): Sanatlı söyleyişlerden, süsten uzak durmaktır. Gereksiz ayrıntılara, sanatsal söylemlere girilmemesidir. Anlatımda kullanılan ifadelerin sade gösterişsiz ve kısa kesin ifadelerle dile getirilmesidir. 6.Doğallık: Yapmacıklıktan, zorlama ifadelerden, yapay dil ve anlatımdan uzak durmaktır. 7.İçtenlik (Samimiyet): Düşünceleri bilimsel soğuklukla değil samimi ve sıcak bir dille anlatmaktır. 8.Özgünlük: Hiç kimseye benzememek, farklı olmak; taklit ve kopyadan uzak durmak, basmakalıp ifadelerden vazgeçerek kendine has bir anlatım oluşturmaktır. 9.Özlülük (Derinlik, Yoğunluk): Az sözle kapsamlı anlam ifade edilmesidir; atasözleri ve deyimler gibi. 10.Sağlamlık/Doğruluk: Anlatımın dilbilgisi ve sözdizimi kurallarına uygun olarak yapılmasıdır. ANLATIMDA DİLİN İŞLEVLERİ İnsanoğlu her türlü duygu, düşünce ve ihtiyacını anlatırken dili çeşitli şekillerde kullanmıştır. Bu kullanımlar dilin işlevlerini oluşturur. 1-Göndericilik (Göndergesel) İşlevi Dilin bilgi vermek amacıyla kullanılmasıdır. Öğreticilik kaygısı taşıyan her türlü metin (kitap, makale, dergi, gazete…) dilin gönderici işlevi ile yazılır. İnsanları bilgilendirmek için yaptığımız her türlü konuşmada yine dilin bu işlevini kullanırız. Gönderici işlevde ileti, doğrudan alıcıya sunulur. 6 2-Heyecan Bildirme İşlevi Bu işlevde dili; duygularımızı, heyecanlarımızı bildirmek için kullanırız. Öznel yargılarımızı, beğenilerimizi, tercihlerimizi iletmenin en uygun yolu heyecan bildirme işlevidir. Dolayısıyla öznel yargıların anlatıldığı deneme, mektup, hikaye ve roman gibi edebi türler bu işlevin alanına girer. ÖRNEK: “Yeni aldığın kazağa bayıldım.” “A, herif deli midir nedir, gülüyor!” “Yakınlarından ayrılmak küçük Hasan’ı üzmüştü.” “Mektubuma yazdığınız cevap beni mesut etti.” 3-Kanalı Kontrol İşlevi Bazı durumlarda ileteceğimiz asıl mesajı vermeden önce alıcının bu mesajı anlamaya, almaya hazır olup olmadığını kontrol ederiz. Bu işlevde amaç iletişim öncesinde kısa bir hazırlık yapma ve alıcının dikkatini çekip onu iletişime hazır hale getirmektir. İletişim sürdüğü esnada da bu işleve dönüp mesajın anlaşılıp anlaşılmadığı, verimli bir şekilde iletilip iletilmediği kontrol edilebilir. ÖRNEK: “Beni duyuyorsun değil mi?” “Dediklerimi not alıyor musunuz çocuklar?” Kanalı kontrol işlevi kişisel konuşma ve sohbetlerde, ayrıca topluma hitap edilen konuşmalarda sıkça başvurulan bir yöntemdir. Esasında bu yöntemde amaç iletişimde bulunmaktan çok, iletişimi sağlıklı bir biçimde başlatıp devam ettirmektir. 4-Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi Alıcının davranışlarının yönlendirilmesini amaçlayan dil işlevidir. Harekete geçirme işlevinde bir amaca dönük olarak alıcıya ileti sunulur ve tepki olarak alıcının bu davete, çağrıya cevap vermesi ve ardından istenileni yapması beklenir. Tanıtım ve reklam faaliyetlerinde, seçim çalışmalarında kullanılan söylemlerde, davet içeren ifadeler ve davetiyelerde, öneri, emir ve komutlarda bu işlevin kullanılması esastır. ÖRNEK: “Arkaya doğru ilerleyelim.” “Ürünümüzü denemek ister misiniz?” “İki köpüklü kahve alalım delikanlı!” “Temiz bir mahalle için, muhtarlığa beni seçin!” 5-Dil Ötesi İşlev Bir dilin kuralları ve özellikleri hakkında bilgi vermek amacıyla oluşturulan iletiler dil ötesi işlevin alanına girer. ÖRNEK: “Edilgen cümlelerin öznesi sözde özne olur.” “Edatlar ancak bir kelimeyle birleşirse anlam ifade eder.” “-ıcı, -ici eki fiilden isim yapma ekidir.” “Çok sıcak bir eviniz var, ifadesini mecaz anlamda kullanmış ve ailenizi kastetmiştim.” 6-Şiirsel (Sanatsal,poetik) İşlev Şairin duygularını ve düşüncelerini bir his yoğunluğu içinde anlattığı dil işlevidir. Diğer işlevlerden farkı iletilecek olan mesajın şiirin (metnin) içinde olmasıdır. Şairler; edebi sanatlardan, söz oyunlarından, kurmaca ve imgelerden yararlanarak sözcükleri kendi anlamlarından soyutlayıp mecaz ve yan anlamlarında kullanarak bir şiir dili oluşturur. Böylelikle günlük dilin sınırlarını aşar. Amaç şiirin (iletinin) kendisi olur. ANLATIMIN OLUŞUMU Metni eğer bir duvara benzetirsek duvardaki taşların yerini paragraflar tutar. Harç yerine ise tema ve işlenen konuyu düşünebiliriz. Eğer anlatımın oluşumunda olaya paragraf olarak bakarsak sözcük, sözcük grupları ve işlenen konu bir bütündür. Kelimeler tek başına kullanıldıklarında bir anlam ifade etmezler. Kelimelere dil bilgisi kurallarına uygun olarak çeşitli ekler getirilir ve böylece anlamlı bir cümle oluşur. Cümlelerde bir araya geldiklerinde anlamlı bir bütünlük sağlayarak paragrafı oluşturur. “Ya biz yolumuz un sonuna varmadan gece olursa.” Yukarıdaki cümleye bakıldığında cümle oluşturulurken sadece dil bilgisi kurallarına değil aynı zamanda anlam bağlantılarına da dikkat edilmiştir. Bu anlam bağlantılarına da “bağdaşıklık” denir. Paragraf oluştururken cümleler arasında bir anlam bütünlüğü oluşmalıdır. Anlam bakımından bütünlük sağlanmadığında paragraf oluşmaz. Cümleler arasında da anlam bakımından bir bütünlük olmalıdır. Cümle oluşurken de kelimeler arasında anlam bakımından bağdaşıklık olması gerekir. Nitekim paragrafta namla sorularına bakıldığında anlatımın akışını bozan ifade hangisidir şeklinde sık sık sorularla karşılaşabilmekteyiz. Konu ve tema bütünlüğüne dikkat edilmelidir. 7 BAĞDAŞIKLIK VE BAĞLAŞIKLIK Bir metnin oluşabilmesi için iki özelliğin bulunması şarttır. Bunlar; bağdaşıklık ve bağlaşıklıktır. • Bağdaşıklık (Anlam tutarlılığı): Bir metni oluşturan söz ve söz öbekleri arasındaki anlam ve mantık bağıntısına bağdaşıklık adı verilir. Sözcüklerin doğru seçilmesi, cümlelerin gereği gibi kurulması ve birbirine mantıksal bir ilgi ile bağlanması, konuda birliğin sağlanıp sürdürülmesi, bilgilerin doğruluğu bağdaşıklığın en önemli gereğidir. • Bağlaşıklık (Dil bilgisi bağlantısı): Metinde bulunması gereken ikinci unsur ise bağlaşıklıktır. Metni oluşturan söz öbekleri arasındaki dil bilgisiyle ilgili unsurlar göze ve kulağa seslenir. Buna göre; adıllar, belirteçler, ön adlar, bağlaçlar, durum ekleri, fiil çatısı, cümle öğeleri ve vurgusu vb. bağlaşıklık unsurlarıdır. BAĞDAŞTIRMA Bağdaştırma, sözcüklerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana getirilmesidir. Bağdaştırmalar dilde yaygın olarak kullanılan ifadelerle oluşturulursa buna alışılmış bağdaştırma; birbiriyle uyuşmayan kelimelerle yapılırsa buna da alışılmamış bağdaştırma denir. Yaygın olarak kullanılan "sıcak havalar, kara gözler, dilsiz insanlar" gibi günlük dilde kullanılan sözler alışılmış bağdaştırmadır. Günlük dilde kullanılmayan "yitik düşler, hayal demeti, dilsiz taşlar, korkunun sıcak nefesi" gibi sözler alışılmamış bağdaştırmadır. Bağlam: Kelimelerin veya kelime gruplarının veya cümlelerin metinlerde bulunduğu yere bağlı olarak farklı anlamlar kazanmasına bağlam denir. ÖRNEK: Bu elimdeki çanta çok ağır. Onun hocadan duyduğu laflar çok ağır laflardı. Hâlin gereği, bir cümle veya metinde sözün bağlama uygun bir şekilde kullanılmasıdır. Güzel bir ev alana "Güle güle oturun." demek hâlin gereğidir. İyi bir anlatımda bağlaşıklık ve bağdaşıklık ilkelerine uyulmalıdır. Yoksa metinde anlatım bozuklukları oluşur. Cümlede anlam ilişkilerine dikkat edilmemesi anlamsal, dilbilgisi kurallarına uyulmaması ise yapısal anlatım bozukluklarına neden olur. Anlamsal Anlatım Bozuklukları Anlamsal bozukluklar, bağdaşıklık ilkesine uymamaktan kaynaklanan bozukluklardır. "Kitapları raflara gelişigüzel, özensizce sıralamışlar." cümlesinde de gereksiz sözcük kullanılması, anlatım bozukluğuna yol açmıştır. "Annemin dokuduğu patiği çok beğendim." Cümlesinde sözcüğün yanlış anlamda kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Çünkü "dokuduğu" sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. Bu sözcük "halı, kilim" gibi sözcüklerle birlikte kullanılır. Söz konusu "patik" olduğuna göre bu cümlede "örmek" sözcüğünün kullanılması gerekirdi. "Bir haftalık turistik yerlere gezi düzenleyeceklermiş." cümlesinde sözcüğün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. "Bir haftalık" sözü yanlış yerde kullanıldığından cümlede "turistik yerlerin bir haftalık olduğu" anlamı vardır. Oysa kastedilen anlam, bu değil, "gezinin bir haftalık olduğu"dur. Bu yüzden "Bir haftalık" sözü, "gezi" sözcüğünden önce kullanılmalıdır. "Bu akşam eve kesinlikle geç gelebiliriz." Cümlesinde anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede "kesinlikle" sözcüğü ile "gelebiliriz" yüklemi anlamca çelişmektedir. Çünkü bu sözcüklerden "kesinlikle" sözcüğü kesinlik bildirirken "gelebiliriz" yüklemi ihtimal anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla bu iki sözcüğün aynı cümlede kullanılması anlatım bozukluğuna neden olmuştur. "Dikkat et yoksa ayağınız kırılabilir hatta burkulabilir." cümlesinde mantık hatasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede "hatta" sözcüğü derecelendirme bildiren durumları aktarırken kullanılır. Bu cümleden "kırılmanın" daha ileri durumunun "burkulma" olduğu anlaşılmaktadır. Oysaki "kırılma", "burkulmadan daha önemli,daha tehlikeli bir durumdur. O hâlde bu iki sözün yerini değiştirmek gerekir. Buna göre cümleyi, “Dikkat et yoksa ayağın burkulabilir hatta kırılabilir." şeklinde söylemeliyiz. "Defterini kimse görmemiş." cümlesinde anlam belirsizliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede "Defterini" sözcüğünün aldığı ekler, ona hem II. tekil, hem III. tekil kişiye ait olma anlamı katmaktadır. Yani sözcükte hem "senin defterini" hem "onun defterini" anlamı vardır. Kişi yönünden bu belirsizliği ortadan kaldırmak için cümlenin başına "senin" veya "onun" zamirini getirmek gerekir. Yapısal Anlatım Bozuklukları Yapısal bozukluklar, bağlaşıklık ilkesine uymamaktan kaynaklanan bozukluklardır. "Ressam, doğaya farklı bir gözle bakıp tablosuna aktarır." cümlesinde nesne eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlede "doğaya" dolaylı tümleci, "bakmak" ve 'aktarmak" fiilleri için ortak düşünülmüş. Bu yüzden cümlede "doğaya ... bakıp, doğaya tablosuna aktarır" anlamı vardır, "doğaya tablosuna aktarır" bölümünde "doğaya" dolaylı tümleciyle "aktarır" yüklemi uyuşmamaktadır, "aktarır" fiili nesne istemektedir. O hâlde "tablosuna" sözcüğünden önce "doğayı" veya "onu" nesnesini getirmek gerekir. "Bu insanları küçümseyeceğinize yardım edin." Cümlesinde dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede "küçümsemek" ve "yardım etmek" fiilleri vardır. "Bu insanları" nesnesi iki fiil için de ortak kullanılmıştır. Ancak "Bu insanları... yardım edin" denmez, "yardım etmek" fiili dolaylı tümleç istemektedir. Dolayısıyla "yardım edin" yükleminden önce "onlara" dolaylı tümleci getirilmelidir. 8 "Sararan yapraklar, dallardan usulca düşüyorlar." "Koyunlar, gölden su içiyorlar." cümlelerinde de özne-yüklem uyuşmazlığı vardır. Çünkü insan dışındaki varlıkların çoğulları özne olduğunda yüklem tekil olmalıdır. "O gün sınıfta bir ben bir de arkadaşım Ali vardı." Cümlesinde özne-yüklem uyumsuzluğundan doğan anlatım bozukluğu vardır. Cümlenin öznesi "ben ve arkadaşım Ali" kişileridir. Yüklem ise üçüncü tekil kişiye göre çekimlenmiştir. Bu durumda "arkadaşım Ali vardı" doğru ama "ben vardı" yanlıştır. Yüklem "bir ben bir de arkadaşım Ali" kişilerini kapsayacak biçimde, yani birinci çoğul kişiye göre (vardık) çekimlenmelidir. "Bu tabloları kimse beğenmedi, kıyasıya eleştirdi." cümlesinde özne-yüklem uyumsuzluğu vardır, "kimse" öznesi, olumsuz cümlelerde kullanılır ki cümlenin ilk yüklemi olumsuzdur. Yani "Kimse ... beğenmedi" ifadesi doğrudur. Ancak özne, ikinci cümlenin yüklemi ile uyumlu değildir, "kimse... eleştiriyor" ifadesinde bozukluk vardır. İkinci cümlenin yüklemi olumlu olduğuna göre öznenin de buna uygun olması gerekir. Bu durumda ikinci cümleye "herkes" öznesini getirmek gerekir. "Sağlık ve ekonomik alanda çalışmalar yapılıyor." cümlesinde tamlama yanlışlığı vardır. Çünkü cümlede "sağlık" sözcüğü isim. "ekonomik" sözcüğü sıfattır, "ekonomik alanda" denebilir ancak "sağlık alanda" denemez. Bunun yerine "sağlık alanında" denebilir. "Bu ilaç, gribin kısa sürede iyileşeceğini sağlıyor." cümlesinde ek yanlışlığından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede "iyileşeceğini" sözcüğünde "- ecek" sıfat-fiil eki yerine, "-me" isim-fiil eki kullanılmalıdır. Yani sözcük "iyileşmesini" olmalıdır. "Yazılarını sanat dergilerini göndermeyi ne geçmişte ne günümüzde düşünüyorum.' cümlesinde yüklem eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır, "günümüzde düşünüyorum" ifadesinde bir bozukluk yoktur ancak "geçmişte düşünüyorum" denmez. Demek ki "geçmişte" gerekir. "Düşünceleri mantıklı ama uygulanabilir değildi." Cümlesinde ek fiil eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede "düşüncelerin mantıklı olduğu" anlatılmak istenmiştir. Buna göre cümledeki anlatım bozukluğunu gidermek için "mantıklı" sözcüğüne ek eylem getirmek gerekir. "Ne kadar dilekçe yazıldıysa da, her nereye başvurulduysa da bir sonuca ulaşamadı." cümlesinde çat uyuşmazlığından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır. Cümlede "yazıldıysa, başvurulduysa" fiilleri edilgen çatılıdır, "ulaşamadı" fiili ise etken çatılıdır. İki edilgen, bir etken fiil olduğuna göre, azı çoğa dönüştürmek gerekir. Yani etken fiil, edilgen yapılmalıdır. ANLATIM TÜRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI İletişime katılan öğeler, anlatımın gerçekleştirilme amacı, alıcıda uyandırılmak istenen etki ve anlatıcının tavrı anlatım türünü belirler. *Öyküleyici Anlatım a-Sanatsal Öyküleme b-Açıklayıcı Öyküleme *Betimleyici Anlatım a-Sanatsal(İzlenimsel) Betimleme b-Açıklayıcı Betimleme *Öğretici Anlatım *Açıklayıcı Anlatım *Tartışmacı Anlatım *Kanıtlayıcı Anlatım *Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım *Destansı (Epik) Anlatım *Emredici Anlatım *Düşsel (Fantastik) Anlatım *Gelecekten Söz Eden Anlatım *Söyleşmeye Bağlı Anlatım (Diyalog) *Mizahi Anlatım Amaç Bilgilendirme Olayın içine dâhil etmek İzlenim uyandırmak Heyecanlandırmak Harekete Geçirme Anlatım Türü Öyküleyici Anlatım Açıklayıcı Anlatım Tartışmacı Anlatım Kanıtlayıcı Anlatım Öyküleyici anlatım Betimleyici Anlatım Düşsel (Fantastik) Anlatım Coşku ve Heyecana Bağlı Anlatım Gelecekten Söz Eden Anlatım Emredici Anlatım 9 1-ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM Amacı olayları anlatmak, okuyucuyu belli bir olayın ya da olaylar dizisinin içinde yaşatmak olan anlatımdır. Sanat metinleri öyküleyici anlatımla yazılır. (Hikâye, roman, anı, söyleşi, tiyatro, mülakat, …) Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır. Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğelerdir ve olay örgüsünü oluşturmak için kullanılır. Olay kişiler arasında gelişir, bir zamanda oluşur, bir mekân içerisinde gerçekleşir ve bir anlatıcı tarafından anlatılır. Kişiler insan olabileceği gibi, onun yerine geçebilecek varlık ya da kavramlar da olabilir. Seçilen kişi ne olursa olsun kastedilen insandır. Öyküleyici anlatım “sanat metinlerinde” kullanılabileceği gibi “öğretici metinlerde” de kullanılabilir. Öğretici metinlerde anlatıcı gerçek kişidir. Sanat metinlerinde ise anlatıcı kurmaca bir kişidir. Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılabilir. Anlatıcı olay kahramanlarından biridir. Olaylar üçüncü şahsın ağzından anlatılabilir. Olan biten her şey bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır. Olaylar ilahi (tanrısal, hâkim) bakış açısıyla anlatılabilir. Yazar; tüm olay, zaman, kişi ve mekâna hâkimdir, anlatıcı her şeyi bilir. Anlatıcı Ve Bakış Açıları “İlahi bakış açısı, kahraman anlatıcının bakış açısı, gözlemci anlatıcı bakış açısı” olmak üzere üç tip anlatıcı ve bakış açısı vardır. Bakış açısını bulabilmek için “Olan biten kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor?” sorusunu sormalıyız. 1. İlahi (Tanrısal, Hâkim)Bakış Açısı Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz. Her şeyi bilen bir anlatıcının bakış açısıdır. Anlatıcı kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını bütün ayrıntısı ile bilir. Anlatıcı, olayları anlatır, istediği yerleri özetler. Anlatıcı, kahramanlardan daha fazlasını bilir. Üçüncü ağızdan anlatım vardır. 2. Gözlemci Bakış Açısı (Üçüncü Ağız Anlatımı) Anlatıcı olayların içerisinde yer almaz. Olayları bir kamera tarafsızlığı ile anlatır. Anlatıcı, olayları sadece dışarıdan gözlemleyen bir şahit konumundadır. Görünüşte tarafsız olan bir şahit gibi olup biteni anlatır. Bu durumda anlatıcı, kahramandan daha az şey bilir. Üçüncü ağızdan bir anlatım vardır. 3. Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı(Birinci Ağız Anlatımı) Anlatıcı, hikâyenin bir kahramanıdır. Hikâyeyi bize kendi bakış açısından anlatır. Anlatıcı gördüğünü, duyduğunu, bildiğini anlatır. Bu durumda anlatıcı ve kahraman eşit bilgiye sahiptir. Birinci ağızdan anlatım vardır. Bakış Açılarında Anlatıcının Farklılıkları Bu bakış açıları, anlatıcının kahramanları karşısında farklı tavırlar almasını sağlar. İlahi bakış açısında, anlatıcı her şeyin bilgisine ve görüşüne sahiptir. Gözlemcide ise sadece bir gözlemcidir. Birinci hal, ikinci hale göre anlatıcıya kahramanlarını daha çok yargılama imkânı verir. Bakış açıları, okuyucunun olay karşısındaki tavrını da etkiler. Bakış açısı değiştikçe okuyucunun olaya katılım tarzı değişir. ÖRNEK METİN 1: (ilahi bakış açısıyla anlatım) BEYAZ GEMİ’den… (Cengiz AYTMATOV) Bak, çok koşacağız ha, dedi. Baltek hafif bir ses çıkararak kuyruğunu salladı. Yine şeker istiyordu. Ama çocuk bir tane daha vermeye cesaret edemedi. Satıcı gücenebilirdi. Adam; köpeğe yedirsin diye vermemişti ona bir avuç şekeri. İşte tam bu sırada dedesi çıkageldi. İhtiyar, kovanların olduğu yere gitmişti. Oradan, evlerin ardında olup bitenler görülmezdi. Maşin-mağaza gitmeden gelmesi ne kadar iyi bir rastlantıydı! Yoksa o güzel çanta alınmayacaktı. Doğrusu o gün çok şanslı bir gündü çocuk için. ÖRNEK METİN 2: (üçüncü şahıs ağzıyla anlatım) TOM SAWYER’den… (Mark TWAIN) Tom biraz utanmıştı. Gözleri kapalı olduğu halde; mutfağa girerek havluyu aldı. Bütün yüzünün ıslaklığı gerçekten yıkandığını gösteriyordu. Oysa havluyla kurulanınca sonuç hiç de sevindirici olmadı. Çünkü temizlenen yerler çenesinin hemen yarısında bitiyor, gerisi maske gibi duruyordu. Boynu, ensesi kapkaraydı, bu kez Mary temizledi onu. 10 Yunup yıkanma işi bitince, Tom'un diğer çocuklardan farkı kalmamıştı, aklanmış paklanmış, tertemiz olmuştu. Islak saçlarını eliyle bir güzel yapıştırdı. Bukleli, kabarık saçların kızlara yaraştığını düşünür, saçlarının kıvırcık olmasına bu yüzden, üzülürdü. Tom, son iki yıldır pazarları için ayırdığı elbiseleri gidip giyindi. Benekli hasır şapkasını da Mary giydirdi. Kılığı, üstü başı düzelmişti. Tom bu durumdan rahatsızdı, çünkü istediği gibi hareket edemiyordu. Mary de hazırlanmıştı; üç çocuk pazar okuluna gitmek üzere evden ayrıldılar. ÖRNEK METİN 3: (birinci şahıs ağzıyla anlatım) YABAN’dan… (Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU) Bütün kaybettiğim şeyleri burada bulmaya geliyorum. Araba, bir taşa çarpmış gibi sarsılarak durdu. Mehmet Ali bana hiçbir söz söylemeden, aşağıya atladı. Karanlık içinde kaybolup gitti. Ben, bu dakikadan itibaren iradesi başkalarının iradesine tabi bir adamdım. Arabanın içinde büzülmüş oturuyordum. Bavullarımın, çantalarımın arasında, ben de bir bavul, bir çanta gibiydim. Arabacıya: Geldik mi, diye sormaya cesaret edemiyordum. Lakin o bana sordu: -Nereye gideceğiz? -Bilmem… Arkadaşımı bekleyelim. Nihayet, Mehmet Ali geldi. Yanında, bir metre yirmi santim boyunda bir gölge ile. Mehmet Ali ve bu gölge arabanın içine doğru uzanıyorlar. Sessizce, eşyaları birer birer indirmeğe koyuluyorlar. Ben de bunlarla beraber, aynı sessizlik içinde yere iniyorum. Öyküleme, amaca göre iki alt türe ayrılır: a) Açıklayıcı Öyküleme: Bilgilendirme amaçlıdır. Anlatım açık ve yalındır. Tarih kitabındaki bir savaş sahnesi anlatımı; bir raporda bir kazanın, cinayetin anlatılması açıklayıcı öyküleme örneği sayılır. ÖRNEK METİN : AZİZ İSTANBUL’dan… (Yahya Kemal BEYATLI) İstanbul onun zamanında fethedildi. 1452 de bu genç hükümdar, bütün devlet erkânıyla ve donanma ile Gelibolu'dan Anadolu Hisarı'na geldi. Anadolu Hisarı'nın karşısında büyük bir kale inşa etmek için lâzım gelen bütün taş, kireç ve harç, usta, kalfa, amele, mühendis, herkes gemilerdeydi. Fatih, hepsini birden bir Mart sabahı karşıya geçirdi. Oradaki Bizans müfrezeleriyle bir muharebe başladı. Bu muharebede şehit düşen Türklerin Mezarlığı, Hisar'ın üstündedir. Hâlâ Şehitlik ismiyle yâd olunur. Fatih başta olmak üzere, Sadrazam Halil Paşa ve diğer vezir ve serdarlar, o sırta, 1452 senesinin Martından Ağustosuna kadar, beş ay zarfında el'an (şimdi) gözümüz önünde duran ve İstanbul Fethi'ni bir levha gibi hatırlatan Rumeli Hisarı'nı inşa ettiler. b) Sanatlı (İzlenimsel) Öyküleme:Duygu, düşünce ve izlenimleri, olaylardan yararlanarak anlatmayı amaçlayan öykülemedir. Yazar, sanatlı bir anlatımla izlenimlerini, düş ürünü buluşlarını da kullanarak okuru olayın içinde yaşatmak ister. Edebiyat türlerindeki öyküleme, çoğunlukla bu türdedir. Her iki öyküleme türünde belli bir olay kişi, zaman ve mekâna bağlı olarak anlatılır. ÖRNEK METİN : Doru atla beyaz at, bin bir güçlükle yokuşu çıkınca son bir kez durup soluklandılar. Rahata erdiklerini anlamış, sevinmiş gibiydiler. Gözleri parlıyordu. Arabacı sabırsızlanıyordu. Geciktiğini düşünüyor olmalıydı. Kamçısını havada şaklattı, "Dehhaaa!" dedi. Doru at hafifçe kişneyip bir hamle yaptı, ak at da ona uydu. Yolun bu bölümü asfalttı. Atlar asfaltta ilk adımlarını attıklarında korkar, titrer, ağır hareket ederler. Ak atla doru da öyle yaptılar. Arabacı kamçısını bir daha şaklatıp "Dehhaaa!" yi daha kuvvetle tekrarlayınca hızlandılar, tırısa kalktılar. Ne var ki ak at doruya ayak uydurmakta zorlanıyor, geri kalıyor gibiydi. Bu arada arkadan korna çalan bir otomobile yol açmak için arabacı, biraz da telaşla, dizginleri sağa çekince, doru, birden sağa kaçtı; ak atın yürüyüş düzeni, bozuldu, ayakları kaydı, nalları asfaltın kenarında kıvılcımlar çıkardı, devrildi düştü. ** Öyküleme paragraflarında, yazar tarafından düşünülüp, tasarlanmış bir olay işlenebileceği gibi, hayatın herhangi bir yerinden rastgele alınmış bir kesit de aktarılabilir. Her iki durumda da, genellikle sanatlı öyküleme kullanılır. Öykülemede hareket anlamı taşıyan eylemler çokça kullanılır; betimleme görülse bile amaç, olay anlatımıdır. Öyküleyici Anlatım Örnek: Gece uykumun en derin yerinde, keskin bir ısırılışla fırladım. Elektrik düğmesini çevirdim. Karnı, patlayacak kadar taze kanla dolu bir tahtakurusu, odayı bir anda dolduran göz kamaştırıcı ışık içinde, ne yapacağını, nereye gideceğini, nasıl saklanacağını bilmeyerek, sırtında koca yükle yakalanmış bir hırsız telaşıyla, beyaz örtülerin kıvrımları arasında aptal aptal kaçıyordu. Küçük böceğe dokunmadım ve çetin talihi, müthiş cesareti hakkında hayretle düşünceye daldım: Hiç şüphe yok ki aslan bile, bu bir kahve damlası kadar küçük hayvandan daha fazla cesur değildir. 2-BETİMLEYİCİ ANLATIM Betimlemede amaç okuyucuya kişilerin dış (fiziksel) ve iç (tinsel) özellikleri ile ilgili gözlemleri, izlenimleri aktarmak; canlı-cansız diğer varlıkları, yerleri tanıtmaktır. Betimlemede bütünden (genelden) parçaya (özele), özelden genele doğru bir anlatım sırası uygulanır. Kişi betimlemelerine portre adı verilir. Yaş, boy pos, kaş göz, beden, zayıflık, güçlülük gibi dışarıdan gözlenebilen özellikler fiziksel portreyi; karakter, kişilik, huy, davranış özellikleri ruhsal (tinsel) porteyi oluşturur. "... nasıldır?" sorusuna yanıt veren anlatımda betimleme özelliği vardır. Betimlemede sıfatlardan, özellikle niteleme sıfatlarından, zarflardan, duyulardan, benzetme ve karşılaştırmalardan yararlanılır. 11 Yazarın amacına göre, betimleme iki alt türe ayrılır: a) Açıklayıcı (Yansıtmacı-Bilgilendirici) Betimleme Bilgi vermek, tanıtmak amacıyla yapılan betimlemedir. Anlatım yalındır. Mecazlara, söz sanatlarına fazla yer verilmez. Duyu organları ile algılananlar yoruma kaçmadan aktarılır. Kişisel görüşler, izlenimler pek yer almaz. Genellikle coğrafî bir yerin (ırmak, şehir, kasaba...) anlatımında veya varlıkların tanıtımında kullanılır. Edebi bir anlatım görülmez. Örnek Soru: (2002 - ÖSS) Soğuk bir İstanbul sabahı... Gökyüzünde bulut kaynıyor; yağmur yağdı yağacak ... biz yola koyuluyoruz. Yarım saat sürecek yolculuğumuzu, Maltepe'nin bildik sokaklarından geçerek bir an önce bitirme telaşındayız. Sokaklar, işe yetişmek için koşuşanlarla dolu. İnsanlar, rayların üzerinden, sağa sola bakarak, hızlı adımlarla geçiyor. Bir banliyö treni Gebze yönüne doğru gürültüyle yol alıyor. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur? A) Öyküleme - Betimleme B) Açıklama - Betimleme C) Karşılaştırma - Öyküleme D) Tanımlama - Açıklama E) Karşılaştırma - Tanımlama Cevap: A Örnek : Kuzey Adana'daki yerleşim bölgelerini geçerseniz - ki bu bölgede çok katlı (10-18 kat) yerleşim planı uygulanmıştır.Önünüze büyük bir göl çıkar. Tam ortasında gölü ikiye bölen, uzun mu uzun, yarı ahşap bir köprü görürsünüz. Bu köprü sizi Sevgi Adası'na götürür. Sevgi Adası, aslında küçücük bir dinlenme yeridir; gençler özellikle âşıklar buraya çok sık gelir. Yukarıdaki paragrafın anlatım biçimi nedir? Bu anlatım biçiminin sanatlı olup olmadığını belirtiniz. b) İzlenimsel Betimleme: Anlatıcının izlenimlerine, kişisel görüş ve duygularına ağırlık verilen bir anlatım yoludur. Duyu organlarıyla algılama elbette vardır; ama görülenlere duygusal yaklaşım ön plandadır. Öykü, roman, anı, gezi yazısı... gibi edebi türlerde çokça kullanılır. Açıklayıcı betimlemeye göre yoğun ve sanatlıdır. Örnek : "Her tepeden ayrı bir Safranbolu görünüyor. Dört mevsim, dört ayrı Safranbolu yaşıyor burada. Karların altındaki Safranbolu'da hiç üşünmez diye düşünüyorum. Çünkü ahşabın sıcaklığı var. Başka yerlerde bazen tabut, bazen beşikse ahşap; burada süslü bir tavan göbeği ya da etrafa sabun ve meyve kokuları yayan bir raftır; her biri bir sanat eseri, rengârenk yatakların konduğu yüklüktür; kadınların genç kızlık, gelinlik ürünleri el işlerinin saklandığı çeyiz sandığıdır... Bunun için Safranbolu evlerinde ahşap, insanın içinde sıcak duygular uyandırıyor." Yukarıdaki paragrafta: Yazar, Safranbolu'yu betimlerken, her cümlesinde gözlemlerinden çok onların uyandırdığı izlenimleri anlatmaktadır. Safranbolu'nun, her tepeden ayrı bir güzellikte görünmesi, kışın bile Safranbolu'da üşünmeyeceğini düşünmesi, ahşabın (ağaç işçiliği eşyanın) insanda sıcak duygular uyandırması, birer yorum, izlenimdir. Bu tip anlatım yöntemine betimleme (izlenimsel betimleme) diyoruz. Örnek Soru: (1994 - ÖYS) Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu. Fenerin aydınlattığı alnı ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir canlı gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövdesine yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyor. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? A) Betimleme B) Tartışma C) Açıklama D) Öyküleme E) Karşılaştırma Cevap: A Betimleyici Anlatım Örnek: Kenar mahalleler, birbirine geçmiş, yaşlanmış tahta evler. Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum. Bu parçada hangi anlatım biçiminden faydalanılmıştır, nedeniyle birlikte açıklayınız. ** YGS'de öyküleme ve betimlemenin alt bölümlerine pek yer verilmemiştir. Özellikle öykü, roman, anı, gezi yazısı... gibi sanatlı türlerde öyküleme, betimleme iç içedir. Birbirinden pek ayrılmaz. ÖSYM bunu düşünerek seçeneklere ikişer anlatım biçimi koyabilir. 3-COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM Okuyucuyu coşturan, heyecanlandıran, hüzünlendiren, sevindiren ya da okuyucuya acı veren anlatım biçimidir. "Ben" ve "biz" zamirleri çok kullanılır. Heyecan, mutluluk ve mutsuzluk ifade eden, derin düşünce, yüceltme gibi duyguları dile getiren söz öbeklerine yer verilir. Lirik anlatımda duygular ön plandadır. Sözcükler daha çok mecaz ve yan anlatımları ile kullanılır. Dil heyecana bağlı işlevi ile kullanılır. Bu anlatım biçimi daha çok şiir, roman, hikâye ve tiyatro türlerinde kullanılır. 12 YATTIĞIM KAYA Bu akşam o kadar durgun ki sular Gömül benim gibi kedere diyor İçimde maziden kalma duygular Ağla geri gelmez günler diyor. Ey gönül giden ümidini kes Kaçan bir hayale benziyor herkes Sanki kulağıma gaipten bir ses Buluşmalar kaldı mahşere diyor. Necip Fazıl KISAKÜREK Örnek Soru: Mektubunuz rüyada duyulan dost sesler gibi: Fırtınalar diniyor, yaralar kapanıyor ve insan yaşadığını anlıyor. Sizi kaybettiğim zaman yani sizde rüyamı, sizde ideali bulamadığım zaman dünyam kör bir kuyuya benziyor. Yılanların ıslık çaldığı, lağım kokan kör bir kuyu. Güzel yazıyorsunuz çünkü kaleminize ilham veren Eros'un ta kendisi. Bütün ruhunuz konuşuyor, hayatın dile gelişi gibi bir şey. Bu parçanın anlatımında aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisi kullanılmıştır? A) Kanıtlayıcı anlatım B) Öyküleyici anlatım C) Söyleşmeye bağlı anlatım D) Açıklayıcı anlatım E) Coşku ve heyecana bağlı anlatım Cevap: E 4-DESTANSI (EPİK) ANLATIM Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır. Tarihi konular ve kahramanlıklar yiğitçe bir eda ile işlenir. Etkileyicidir. Sürekli hareket vardır. Daha çok fiiller kullanılır. Anlatımda abartıya yer verilir. Sanatlı bir anlatımı vardır. Sözcükler genellikle mecaz anlamlarıyla kullanılır. Örnek Soru: Bağdat'ın kapısın Genç Osman açtı Düşmanın cümlesin önünden kaçtı Kelle koltuğunda üç gün savaştı Allah Allah deyip geçer Genç Osman Bu dörtlük aşağıdaki anlatım türlerinden hangisiyle yazılmıştır? A) Tartışmacı anlatım B) Öğretici anlatım C) Düşsel (Fantastik) anlatım D) Destansı (Epik) anlatım E) Betimleyici anlatım Cevap: D Destansı Anlatım Örnek: Günlerden bir gün Ay Kağan'ın gözü parladı. Erkek oğul doğurdu. Bu oğul anasının göğsünden ilk sütü içip bundan sonra içmedi, kırk günden sonra büyüdü, yürüdü ve oynadı. Ayakları sığır ayağı, göğsü ayı göğsü, beli kurt beli gibi idi. Vücudunun her yeri tüylüydü. Ata binerdi. Av, avlardı. Bu çağda bu yerde bir ulu orman vardı. Bu ormanın içinde çok büyük bir canavar vardı. At sürülerini ve halkı yerdi. Oğuz Kağan bu canavarı avlamak diledi... 5-EMREDİCİ ANLATIM Bu anlatım türünde dil, alıcıyı hareket geçirme işlevi ile kullanılır. Emir, öneri anlamı taşıyan ifadelere yer verilir. Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır. Daha çok fiililer kullanılır. Örnek Soru: Cevaplarınızı koyu siyah ve yumuşak uçlu bir kalemle işaretleyiniz. İşaretlerinizi cevap yerlerinin dışına taşınmayınız. Tükenmez kalem veya dolma kalem kullanmayınız. Sınav sonunda cevap kâğıdınızla birlikte soru kitapçığını da teslim ediniz. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden yararlanılmıştır? A) Emredici anlatım B) Açıklayıcı anlatım C) Öğretici anlatım D) Gelecekten söz eden anlatım E) Kanıtlayıcı anlatım Cevap: A 6-ÖĞRETİCİ ANLATIM Dil daha çok göndergesel işlevinde kullanılır. Nesnel anlatımlıdır. Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir. Açıklama, aydınlatma ve bilgi verme amaçlıdır. Dil ve ifade yalındır. Gereksiz sözcüklere yer verilmez. Bu anlatım türü daha çok ders kitaplarında ve ansiklopedilerde kullanılır. 13 Öğretici Anlatım Örnek: Harita yapımında kuşbakışı görünüşün sağlanması esastır. Bunun için hava ve uydu fotoğraflarından yararlanılır. Ancak hava ve uydu fotoğraflarının kendileri harita özelliği taşımaz. Çünkü hava ve uydu fotoğraflarının her noktasındaki küçültme oranları aynı değildir. Yani ölçek düzensizdir. 7-AÇIKLAYICI ANLATIM Okuyucuyu bilgilendirme amacıyla kaleme alınan yazılarda (makale, fıkra, röportaj, ders kitapları ...) kullanılan anlatım biçimidir.Yalın, duru, açık bir anlatım uygulanır. Örnekleme, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma ... gibi tekniklerden yararlanılır. Açıklayıcı Anlatım Örnek: Bizde, yazılı ilk öyküler Dede Korkut Hikâyeleri olarak kabul edilir. Ne zaman ve kim tarafından yazıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte elimizde bazı ipuçları vardır. Kitabın asıl adı Kitab-ı Dedem Korkud Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzhan'dır. Oğuz boyları arasında oluşan olayların destansı öykülerini anlatır. Nazım, nesir (şiir, düzyazı) karışıktır. Adı geçen Dede Korkut, Oğuzların Bayat boyundandır, her öykünün sonunda ortaya çıkar, dualar okur, şiirler söyler (kopuz eşliğinde). İki yazılı nüsha bulunmuştur. Biri Dresden kütüphanesinde diğeri Vatikan kütüphanesindedir. Dresden nüshasında on iki ayrı öykü bir de önsöz vardır. Bu öykülerde yabancı sözcüklere hemen hemen hiç yer verilmemiştir. 8-TARTIŞMACI ANLATIM Bir karşıt düşünce öne süren varmış da ona cevap veriliyormuş gibi düzenlenen anlatımdır. Yazar karşıt düşünceyi çürütmek, kendi görüşünün doğruluğunu kanıtlamak amacındadır. Özellikleri: Cümleler konuşma (sohbet) havası içindedir. Sorularla, paragraf, ilginç hâle getirilmeye çalışılır; sorulara yazarın kendisi cevap verir. Kanıtlayıcı örneğe, (sayısal veriler, bazı kişilerden alıntılar...) başvurulur. Örnek Soru: "N. Ataç'ın yaptığı gibi, kökeni Türkçe olmayan her sözcüğü atalım mı? "ve"yi hiç mi kullanmayalım? Siz, Türk halkı ve yazarlar, sanatçılar bunu mu istiyorsunuz? Sanmam, o zaman kuş diline döner güzel Türkçemiz. Yedi bin civarındaki "deyim" kaynağımızı kuruturuz. O güzel söyleyişler olmadan bir öykü, bir roman, bir şiir yaratmak mümkün değil." diyen bir eleştirmen, aşağıdaki anlatım yöntemlerinden hangisini seçmiştir? A) Tartışmacı anlatımı B) Açıklayıcı anlatımı C) Kanıtlayıcı anlatımı D) Örnekleyici anlatımı E) Öyküleyici anlatımı Cevap: A Örnek Soru: Opera deyince İtalya'da İtalyan operaları, Almanya'da Alman operaları, Rusya'da Rusların kendi operaları esastır. Önceliği kendi uluslarının eserlerine verirler. Kendi dilleri, kendi hikâyeleri, kendi olayları... Neden Türkiye'nin Türk masallarından, müziklerinden, danslarından oluşan bir opera repertuvarı olmasın? Ben bir Türk sanatçısı olarak İtalya'da, Almanya'da onların operasını söyler ve çalarsam, onların bizden daha üstün olduğunu kabul etmiş olmaz mıyım? Türk dilinin, Türk kültürünün opera konusunda yetersiz olduğu görüşünü kabul etmiyorum. Balımız da, çiçeğimiz de var, arımız da. Yeter ki kendimize güvenelim. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? A) Betimleme B) Karşılaştırma C) Tartışma D) Öyküleme E) Örnekleme Cevap: C 9-KANITLAYICI ANLATIM Bu anlatım biçiminde amaç; inandırma, bilgilendirme, kendi görüşünü kabul ettirmektir. Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir. Yazar ya da konuşmacı, dinleyen veya okuyanları ikna etmek, düşündürmek, konudan uzaklaşmamak için aynı sözcük ya da sözcük gruplarını tekrar edebilir. Düşünceleri kanıtlamak için örnekler verilir. Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılır. Dil daha çok göndergesel işlevi ile kullanılır. Tanımlama, örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden faydalanma gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır. Örnek Soru: Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir kitabında Doğu Anadolu Bölgesi ile ilgili izlenimlerini şöyle aktarıyor: "Bu bölgenin egemen bitki örtüsü bozkırdır. Yüksek kesimlerde Erzurum - Kars bölümünde yaz yağışlarının etkisiyle dağ çayırları geniş yer tutar. Orman yönünden fakirdir." Gerçekten de orman yönünden çok fakir bir bölgedir. Ormanlara ulaşmak için şehir dışında epey uzun bir yol kat etmeniz gerekir. Ulaştığınız zaman da boş yere Karadeniz ormanlarının görkemini aramayın, bulamazsınız. Yukarıdaki parçayla ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz? A) Kanıtlayıcı anlatım biçimiyle yazılmıştır. B) Yazılanlar kanıtlanabilir niteliktedir. C) Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılmıştır. D) Tartışmacı anlatım biçimiyle yazılmıştır. E) Yazar, düşüncesini kabul ettirmek için örneklerden faydalanmıştır. Cevap: D 14 10-DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM Konu olağanüstü ve fantastik özelliklere sahiptir. Hayal ürünüdür. Zaman belli ya da belirsizdir. Kişiler genellikle gerçeklikten uzaktır. Olağanüstü özelliklere sahiptir. Hayal, varsayım; abartma ve kişileştirmelere çok yer verilir. Daha çok "di'li" ve "miş'li" anlatım vardır. Örnek Soru: Mr. Weasley çalı gibi kahverengi sakallı, kırmızı suratlı bir büyücüyle el sıkışıyordu. Adamın öbür elinde küflü görünüşlü, eski bir çizme vardı. Soğuk bir esinti tepenin üstünü yalarken, ikisi yetişkin dokuz kişi, yarı karanlıkta, eski bir çizmenin ucunda tutmuş bekliyor. Üç, iki, bir... Birden başladı. Harry sanki göbeğinin gerisindeki bir kanca onu aniden hızla öne çekmiş gibi hissetti. Ayakları yerden kesildi. Bir rüzgâr uğultusu ve helezonlar çizen renklerin içinde ileri doğru sürükleniyorlardı. İşaret parmağı çizmeye yapışmıştı. Sanki çizme manyetik bir güçle ileri çekiyormuş gibiydi. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine yer verilmemiştir? A) Betimlemeler yapılmış B) Kişileştirme yapılmış C) Öyküleyici anlatımdan faydalanılmış D) Düşsel anlatıma başvurulmuş E) Gelecekten söz eden anlatım kullanılmış Cevap: E Düşsel (fantastik) Anlatım Örnek: Uyuduğum koltuğu görünmez bir elin sarsmasıyla uyandım. Gözlerimi açtım. Burası benim odam değil. Sanki gökyüzüde uçan bir balonun içindeyim. Dokunduğum her şey yumuşacık. Kalkmak istiyorum. Aman Allah'ım! O da ne? Ayaklarım "pıt pıt" diye damlayan birer su damlası olmuş. Eyvah! Ayakkabımın teki su oldu bile. Artık ayağım çıplak, Panikleyip hareket ettikçe su damlaları hızlanıyor. Yerde bir gölcük oluştu. Artık sağ bacağım dizime kadar yok. Sol bacağım çoktan göl olmuş durumda. Öylece sessiz, duygusuz yerde biriken suya, kendime bakıyorum. Hareket etmediğim zaman damlama işi de duruyor. Öyleyse hareketsiz kalmalıyım. Nefes bile almaya korkuyorum." Burada bana yardım edecek kimse yok mu?" oh! İşte annem elinde paspasla içeri girdi. Beni görmüyor. Su birikintisini yani ayaklarımı, bacaklarımı siliyor. Bağırıyorum, duymuyor... Bu sırada Pati içeri girdi. Tamam, o beni kurtaracak; ama üstüme oturuyor. Eriyorum. Su olup yere dökülüyorum. Annem beni kovaya topluyor. 11-GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM Bu anlatımlı metinlerde olandan çok olması istenen anlatılır. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahminler yapılır. Gelecekten söz eder. Bu metinler varsayım ile oluşmuştur. Gelecek zaman kipi kullanılır. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler anlatılır. Bu anlatım türü; roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi edebi metinlerde kullanılır. ** Gelecekten söz eden anlatım ile düşsel anlatımda kişinin hayal dünyasındakiler dile getirilir. Buna göre bir anlatım yolu seçilir. Aralarındaki fark şudur: Düşsel anlatım tamamen hayal ürünüdür. Gelecekten söz eden anlatımsa gerçeklerden yola çıkarak tahmine dayalı bir anlatım yolu izler. Gerçeğe daha yakındır. Örnek Soru: Küçük Margaret'in şu çorbayı içebilmesi için burada olmasını çok isterdim. Ona kaşıkla çorbamdan verirdim. O da babam onunla oynarken yaptığı gibi sesler çıkartırdı. Ama artık ağlamayacak. Annem de sürekli yatakta yatmayacak. Babam bana tekrar Luchulain'in hikâyelerini anlatacak. Artık Mrs. Leibowitz'in çocuğu olmak istemiyorum. İyi bir kadın; ama ben yine de babamın bana Cuchulain'i anlatmasını, Margaret'in nasıl da dans ediyor diyerek kahkahalar atmasını tercih ederim. Bu parça aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangisiyle yapılmıştır? A) Düşsel (fantastik)anlatım B) Gelecekten söz eden anlatım C) Söyleşmeye bağlı anlatım D) Mizahi anlatım E) Betimleyici anlatım Gelecekten söz eden anlatım örnek: Parmaklarımın arasında küçük beyaz bir çiçek tutuyordum. Bu, yakında büyük bir portakal ağacı olacak. Portakallar vermeye başlayacak. Beyaz çiçeği okşadım. Her ne için olursa olsun ağlamayacaktım bir daha. Minguinho bu çiçekle bana veda etmeye çalışsa, gerçeklerin ve acımın dünyasına geçmek üzere hayallerimin dünyasından ayrılsa bile ağlamayacaktım. Hayvanat bahçesine gitmek istiyordum. Daha sonra da Amazon ormanlarına gidip oynamak; oradan Avrupa'ya geçmek istiyordum. Hayatı yaşamalıydım. 12-SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM Sohbet, röportaj, monolog, hikâye, roman ve tiyatro gibi edebi türlerde kullanılan bir anlatım türüdür. Konuşmalar sırasında vurgu ve tonlamalar önemlidir. Söyleşmeye Bağlı Anlatım Örnek: Hayriye Hanım: 15 - Birkaç türlü söylenti var. Bir söylentiye göre Frengistan'a çarpacakmış, burada bize bir şey olmayacakmış. Emeti Hanım: - Oh! Yarabbi şükür! Hayriye Hanım: - Bir söylentiye göre çarpmayacakmış, yalnız kuyruğu dokunacakmış. Mebrure: - Biz, kuyuğunu okşar, severiz de bize bir şey yapmaz. Hayriye Hanım: - Nasıl yapmaz kuyruğu zehirliymiş. Bedriye Hanım: - Yılan mı bu ayol? Hayriye Hanım: - Zehirliymiş. Dokunduğu kimseleri Sam rüzgârı gibi yakacakmış. Kibarlar demir kapaklı mahzenlere girmeye hazırlanıyorlarmış. H.Rahmi GÜRPINAR 13-MİZAHİ ANLATIM Bu anlatımlı metinlerde amaç, okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir. Dil sanatsal işlevinde kullanılır. Tiyatro, roman, hikâye, deneme şiir... gibi türlerde kullanılır. Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir. Örnek Soru: Hanımlar! Mademki bu dünyaya geldik, büyüdük, aklımızı şuna buna erdirmeye başladık, bizim için öğrenilmesi gereken bazı şeyler vardır. Bunlarla ilgili az çok bilgi edinmeliyiz ki, oldukça medeni bir adam halini almaya az çok layık olalım. Mesela yaşamak için her gün yemek yeriz. Lokmalar yutulunca karnımızda nereye gider? İnceli kalınlı bağırsaklarımızı nasıl dolaşır? Bunu bilmeliyiz, bilmek için de düşünmek eminim şimdiye kadar kimsenin aklına gelmemiştir. Kadınlardan biri yanındakinin kulağına eğilerek: - Kuyruklu Yıldızdan söz edilecekti. Bey mideden başladı. Acaba yıldız karnımıza mı girecek? H. Rahmi GÜRPINAR Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisinden söz edilemez? A) Sorularla merak unsuru artırılmıştır. B) Mizahi anlatım türü kullanılmıştır. C) Hitap edilen topluluğa uygun bir dil kullanılmıştır. D) Dinleyiciler düşünmeye yönlendirilmiştir. E) Öyküleyici ve betimleyici bir anlatım benimsenmiştir. Cevap: E Mizahi Anlatım Örnek: - Şu koskoca devleri görüyor musun, sevgili Sanço Panza? En azından otuz tane var. Onlarla savaşmak istiyorum. Elde edeceğim ganimetle zenginleşmeye başlarız. - Hangi devlerden söz ediyorsunuz? - Şurada gördüğün kimisi iki fersah uzunluğunda koskocaman devlerden. - Senyor, bunlar yel değirmeni, kol sandıklarınız rüzgârla dönen ve değirmen taşını çeviren kanatlar. - Maceradan hiçbir şey anlamadığın belli oluyor. Dev bunlar, korkuyorsan ayak altından çekil. Bunları söyledikten sonra hızla değirmenlere doğru at koşturdu. Bu sırada rüzgâr esti. Kanatlar dönmeye başladı. Don Kişot kendisiyle savaşa hazırlandıklarını sandı, daha büyük bir öfkeyle değirmenlere doğru gitti. ANLATIMDA YARDIMCI YÖNTEMLER(DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YÖNTEMLERİ) Anlatım biçimlerinin yanında anlatımın başka bazı yöntemleri vardır. Bunlara düşünceyi geliştirme yöntemleri adı da verilir. Bu yöntemler açıklama, tartışma, betimleme, öyküleme ... anlatım biçimleriyle iç içe, onların yardımcısı olarak kullanılır. Bazen birkaçına birden bir paragrafta yer verilebilir. Sınav soruları, bu konuda karışıklık yaratmayacak biçimde, çoğu kez terim kullanılmadan düzenlenir. *Tanımlama *Karşılaştırma -Benzerliklerden Yararlanma -Karşıtlıklardan Yararlanma -İlişki Kurma *Örnekleme *Tanık Gösterme(Alıntılama) *Kişileştirme *Sayısal Verilerden Yararlanma *Soyutlama *Somutlama *Duyulardan yararlanma Tanımlama: Özellikle, açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimlerinde yer verilen "tanımlama", işlenen konuya açıklık getirir. (Bazı öyküleme ve betimlemelerde okuyucunun bilemeyeceği düşünülerek bazı varlıklar, kavramlar tanımlanabilir.) Tanımlama, bir kavram veya varlığın ana özellikleri söylenerek anlatılmasıdır. Bir cümlenin, "tanım" cümlesi olduğunu anlamının en kısa yolu, söz konusu cümlenin şu soruya tam bir cevap vermesidir: Ne, nedir? "ne" sözcüğü tanımlanan kavram veya varlıktır; "nedir" sorusu ise, o kavram veya varlığın temel özelliklerini verir. Tanımı yapılan kavram, cümlenin öznesi olabilir: 16 "Açıklayıcı anlatım; okuyucuyu bilgilendirme amaçlı, nesnel bilgilerin verildiği anlatım biçimidir." (“Ne, nedir?” sorusunu cümleye uygulayınız.) ** Tanımlanacak kavram cümlenin yüklemi olabilir: "Okuyucuyu bilgilendirirle amaçlı, nesnel bilgilerin verildiği anlatım biçimi, açıklayıcı anlatımdır." ** Tanım cümleleri "demektir, denir..." gibi yüklemlerle bitebilir: "Belirli bir süre içinde geçen olayları veren anlatım biçimine "öyküleme" denir." "Duyan, düşünen, düşündüğünü çeşitli yollarla anlatmayı bilen, uygulayan varlık insan demektir." ** Tanımlar, yazarın istek ve düşüncesine göre "öznel" ya da " nesnel" olabilir. Öznel tanım: Herkesin katılmak, kabul etmek zorunda olmadığı duygu ve düşüncelerle yapılan tanımdır. "Şiir, duyguların hiç değiştirilmeden, sözcüklere dökülerek kâğıda aktarılmasıdır." (Böyle bir tanıma katılmak zorunda değiliz - öznel tanınım) Nesnel tanım: Herkesin kabul edebileceği ortak düşüncelerle, bilimsel olarak yapılan tanımdır. "Nazım; olayların ve duyguların, belirli biçimlerde, ölçülü, uyaklı ve dizeler halinde yazıya aktarılmasıdır." (Bu tanımda "nazım"ın temel özellikleri verilmiştir-nesnel tanım) Örnek: Matematiğin bir kuralına göre, herhangi bir sayı sonsuza bölündüğünde, çıkan sonuç "sıfır" olur. Bu, mantığa da uygundur. Çünkü her "sonlu sayı", ne denli büyük olursa olsun, sonsuzluğun karşısında sıfırdan başka ne ifade edebilir ki? İşte bu yüzden, sadece kendi yaşam sınırlarını bilen, onu gören ve algılayabilen tek bir birey değil, aynı zamanda, bir canlı türü olarak insanın, evrendeki tüm serüveni bile sonuçta sıfırdır. Sıfır, insanın ve insanlığın zamanın sonsuzluğu karşısındaki durumudur. Çözüm: "Açıklama" anlatım biçiminin ağırlıklı olarak kullanıldığı bu paragrafta "sıfır" ve "sonsuzluk" kavramları üzerinde durulmuş, "Sıfır nedir?" sorusunun yanıtı araştırılmış; sonuç cümlesinde, bu kavramın tanımı kesin bir ifadeyle ortaya konmuştur. Örneklendirme (örnekleme):Bir genel yargının ardından, o yargıyı desteklemek, somutlaştırmak için kişi, eser, varlık isimlerinin yer alması ya da aynı amaçla bir olgudan-olaydan söz edilmesidir. Çoğu kez örneklere, "örneğin, sözgelimi, meselâ..." gibi bağlantı sözcükleriyle geçilir. Örneklendirme (veya örnekleme) bulunup bulunmadığını araştırmak için, cümlenin başına bu sözcüklerin birinin anlamca yakışıp yakışmadığını deneyebiliriz. Örnek: Çalışacağız, geleceğe en iyi biçimde hazırlanacağız. Ama bunu yaparken, yaşamayı da unutmayacağız. Peki, nedir yaşamak? En kısa ifadesiyle; yaşamak, hayattan zevk almaktır. Bu kimi zaman, bir müzik parçasının ruhumuzu okşayan melodisi, bazen de sevdiğimiz bir insanın gülümseyişi gibi doğanın ve insanın güzelliklerine katılmak, ya da en azından onlara tanık olmaktır. Yüzmek, dans etmek, film seyretmek, okumak, uyumak, yemek... Bize zevk veren bütün davranışları yapmaktır. Çalışırken yaşamayı ertelemeyenler, ikisini dengelemeyi becerenler, daha başarılıdırlar. Çözüm: "Peki, nedir yaşamak?" sorusuna, önce tanım yapılarak genel bir cevap verilmiş, sonra hayattan somut örnekler sayılmıştır: "Bir müzik parçasının ruhumuzu okşayan melodisi", "sevdiğimiz bir insanın gülümseyişi", "doğanın ve insanın güzelliklerine katılmak..." Tanık gösterme:Öne sürülen düşünceyi güçlendirmek, benimsetmek, kanıtlamak amacıyla o konuda söz sahibi kişilerin görüşlerinden yararlanılmasıdır. Genellikle o kişilerin sözlerinden alıntı yapma biçiminde uygulanır. Ancak bu şart değildir. Kişilerin düşüncelerinden, dolaylı anlatım biçiminde söz edilerek, eserleri kaynak gösterilerek de gerçekleştirilebilir. Şair, söylenmişleri tekrar edip durmamalı. Ne diyor Tanpınar: "Şiir bir bekâret dünyasıdır." (Aynen alıntı yapılarak doğrudan anlatım biçiminde) Behçet Necatigil de bir yazısında, bazı şiirlerin bazı yaşları bekleyeceğini söyleyerek iyi şiirin olgunluk dönemlerinin ürünü olduğunu belirtir. (Dolaylı anlatım yoluyla görüş aktarılarak) Suut Kemal Yetkin'in "Denemeler"ini okursanız bana hak vereceksiniz. (Kişi ve eser adı verilerek) Örnek: Amasra, antik dönemlerde önemli bir liman kentiymiş. Yarımadanın tam ucundaki Bizans dönemine ait kalede, Kraliçe Amastris'in sarayı ve kilise kalıntıları var. Bugünkü Amasra, antik kent Amastris'in üzerinde yükseliyor. Tarih, yeşil doğa ve deniz büyüleyici bir ortam oluşturuyor burada. Fatih Sultan Mehmet de buraya gelip büyülenenler arasında. Yüksek bir tepeden ilk kez gördüğü Amasra için, ağzından şu sözler dökülmüş: "Lala, çeşm-i cihan (cihanın gözbebeği) dedikleri bu mu ola?" 17 Parçanın anlatımında, aşağıda verilen anlatım biçimlerinin hangilerinden yararlanılmıştır? A) Öyküleme - betimleme - karşılaştırma B) Açıklama - betimleme - karşılaştırma C) Tartışma - tanımlama - betimleme D) Açıklama- betimleme - tanık gösterme E) Öyküleme - karşılaştırma - örnekleme Cevap: D Örnek Soru: (2004 - ÖSS) Dil, insanların düşündüklerini, duyduklarını bildirmek için kullanıldıkları, sözcükler ve işaretlerden oluşan bir anlaşma aracıdır. Ancak herhangi bir araç değildir. Bir ulusun kimliğini belirleyen, duygu ve düşünce dünyasını besleyen en önemli etkendir. Aynı zamanda ulusun kimliğini yansıtan bir ayna gibidir. Bu ayna kirlenirse toplumsal varlığımız da kirlenir. İşte bu gerçeklerden yola çıkarak bütün ülkede anadil bilincini ve duyarlılığını besleyip geliştirme çabası içinde olmalıyız. Çünkü bir dili yozlaşmaktan, bozulmaktan kurtaracak güç, yasalar ve yasaklamalar değil; o dili konuşan toplumun dil bilinci ve duyarlılığıdır. Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak, aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Örneklerden yararlanılmıştır. B) Dilin önemi ve işlevi vurgulanmıştır. C) Okuyanı yönlendiren bir hava taşımaktadır. D) Tanımlamaya yer verilmiştir. E) Yargılardan biri benzetmeyle somutlaştırılmıştır. Cevap: A Karşılaştırma (karşılaştırmacı) anlatım:İki (veya daha çok) nesne, kavram, durum, olgu veya olayı aralarındaki benzerlikler ya da karşıtlıklar açısından birbiriyle kıyaslamaktır. Karşılaştırmada, benzetmeden farklı olarak, karşıt özelliklere, üstün yönlere dikkat çekilir. Karşılaştırmada "-e göre, -e kıyasla, -e bakarak, -den ...., daha, en,... ise" gibi sözler, araç olarak kullanılabilir. Örnek Soru: Bir film, yönetmenin adıyla anılır; ama yönetmen yardımcıları, senarist, set işçileri, ışıkçıları, stüdyo elemanları derken, yüz yüz elli kişilik bir ekip tarafından kotarılır, ortaya çıkarılır. Bu yüzden sinema kolektif bir sanattır. Edebiyat eserinin yaratıcısı ise bir kişidir. Yazar ya da şair, eserini günlerce, aylarca ya da yıllarca kalemiyle kâğıdıyla baş başa kalarak ortaya çıkarır. Parçanın anlatımında, aşağıdakilerden hangisi ağırlıklı olarak kullanılmıştır? A) Tanımlama B) Betimleme C) Öyküleme D) Karşılaştırma E) Örnekleme Cevap: D İlişki kurma:Karşılaşılan, yaşanan bir durum veya olay ile daha önce yaşanmış ya da toplumun zaten haberdar olduğu bir başka durum arasında bağlantı kurmaktır. Bu bağlantı aradaki paralellik-benzerlik yönünden olabildiği gibi bazen karşıtlıkfarklılık açısından da olabilir. Örnek Soru: Bir sanat ya da edebiyat yapıtının esas etkisi, onu izleyenin bilincinde oluşan etkidir. Bu etki de, sanat yapıtının yaratıcısına bağlı olduğu kadar, onu izleyenin gözlerinde, kulaklarındadır. İşte insanlara bakarken ve onları değerlendirirken de aynı mekanizma işler ve bakılan kişinin nesnel nitelikleri kadar, ona bakan insanın deneyimleri, değer yargıları yani kendine özgü algılamaları da etkili olur. Bu genel yargı, anne-babaların çocuklarına bakışları için de doğrudur. Paragrafın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ön plandadır? A) Betimleme B) Tanımlama C) Karşılaştırma D) İlişki kurma E) Örnekleme Cevap: D Sayısal verilenlerden yararlanma:Düşünceyi araştırmalara, istatistiklere dayalı sayısal verilerle destekleyerek açıklamaktır. Bu teknikte, tesadüfen kullanılmış bir iki sayıya değil, amaçlı olarak paragraf boyunca istatistiksel verilere yer verilir. Açıklama, tartışma gibi anlatım biçimlerinde bu teknikten özellikle yararlanılır. Örnek: Avustralyalı astronomlar, görünen evrendeki yıldızların sayısının dünyanın tüm sahillerindeki ve çöllerindeki kum taneciklerinden 10 kat fazla olduğunu hesapladılar. Dünyanın en karanlık yerinde çıplak gözle görülebilen yıldız sayısı 5.000 iken, şehir ışıkları altında, bu sayı 100'e kadar düşüyor. Avustralya'nın Sydney kentinde yapılan Uluslararası Astronomi Birliği Konferansı'nda, modern teleskoplarla yapılan ölçüm sonuçları açıklandı. Bu hesaplara göre 71021 gibi bir rakam ortaya çıkıyor. Bu parçada evrendeki yıldız sayısı konusunda açıklama yapılırken, bilimsel araştırmalar, ölçümler sonucu elde edilen tahminî rakamlar verilmekte; böylece düşünceyi geliştirme yöntemi olarak "sayısal verilerden yararlanma" yoluna gidilmektedir. Somutlama:Somut anlamlı bir sözcüğe, soyut anlam yüklemektir. (Bu cümlede "yüklemek" sözcüğü temel anlamıyla somuttur, verilen cümlede soyut anlam kazanmıştır.) (Buna, sözcüklerde yapılan "somutlama" diyoruz.) Paragrafta "somutlaşma" ya başvurma, sözcüklerdeki "somutlama" sanatından farklıdır. Somutlamaya başvurma; anlatmak istediğimiz düşüncenin, durumun daha iyi anlaşılmasını sağlamak için herkesin bildiği, gözleme dayalı olaylara ya da varlıklara, araçlara başvurma yöntemidir. 18 Örnek: Denemeci, bir konuyla ilgili duygu ve düşüncelerini kendince doğru bildiği şekilde anlatır. Başkalarının ne düşündüğü onun için pek fazla önemli değildir; ama asıl olan denemecinin açık seçik söyledikleri değil, söylemek isteyip de söylemedikleridir. Çünkü o, okuyucuyu düşündürmek, şaşkınlığa uğratmak, duygu ve düşüncelerinin değişmesini sağlamak ister. Gözlerinizin önünde bir buz dağı canlandırın; bu dağ ne kadar heybetli... Bazen güzel, bazen ürkütücü - Titanik'i hatırlayın ama asıl önemlisi buz dağının görünmeyen kısmıdır. İşte, deneme böyle bir şey. Karşıtlıktan yararlanma:Bir duyguyu, bir düşünceyi daha güzel anlatmak için karşıt sözcük veya durumlardan yararlanma yoludur: * Güleriz ağlanacak halimize. * Sevgiye o kadar açım ki bulsam onu doymak bilmeyeceğim. * Çirkinlikler olmasaydı güzelliği nereden bilecektik? Örnek İlk önce kıyılarından Denizi seyretmişim Issız çorak ovalarından Kalabalık şehirlerine günlerce yolculuk etmişim Ağladığım senin içindir Güldüğün senin için Bu dizelerde şair vatan sevgisini nasıl anlatmış? Nelerden faydalanmış? Duyulardan yararlanma: Görme, işitme, koklama, tatma, dokunma duyularını ilgilendiren söyleyişlere yer verme yoludur. * Gecenin sessizliğini yırtan çığlık ... * Ne tatlı konuşuyor. * Çok soğuk davranıyor. * Bazen çok sert, bazen çok yumuşak konuşuyor. Kullanılan Dilin İşlevi Kullanıldığı Edebi Türler Dilin heyecana bağlı işlevini kullanır. Başta roman, hikâye ve tiyatroda kullanılır. Bu türlerin dışında öğretici metinlerden olan gezi yazısı, anı, günlük, biyografi, denemelerde de kullanılabilir. Daha çok anlatmaya bağlı metinlerde kullanılan betimleyici anlatım, birçok öğretici metinde bilgi vermek amaçlı kullanılabilir. Emredici Anlatım Destansı (Epik) Anlatım Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Anlatım Betimleyici Anlatım Öyküleyici Anlatım Anlatım Anlatım Türünün Amacı Türü Bir olayı olay, mekân, zaman, kişi ve anlatıcı kavramları çevresinde okuyuculara anlatmayı amaçlar. Betimleyici anlatım, okuyucunun gözünde bir durumu, mekânı veya kişiyi canlandırmak için kullanılır. Bu anlatım türü, sanatçıya duygu ve heyecanlarını okuyucuya duyurmasında yardımcı olur. Bir milletin başından geçen önemli olayların anlatıldığı metinlerde kullanılan destansı anlatım, içerdiği olağanüstülüklerden dolayı öyküleyici anlatımdan ayrılır. Bu anlatım türü okuyucusunu bir iş yapmaya, bir eylemde bulunmaya, bir davranış gerçekleştirmeye zorlar. Kullanıldığı metne göre dilin işlevi de değişir. Sanatsal metinlerde kullanılan betimleyici anlatımda dilin heyecana bağlı işlevi kullanılırken bilgi vermeyi amaçlayan metinlerde dilin göndergesel işlevi kullanılır. Bu anlatım türünde daima dilin heyecana bağlı işlevi kullanılır. Daha çok şiirde kullanılan bu anlatım türüne roman ve hikâyede de sıkça başvurulur. Bu anlatım türünde daima dilin heyecana bağlı işlevi kullanılır. Daha çok şiirde kullanılan bu anlatım türünün roman ve hikâyede de kullanıldığı olur. Bu anlatım türünde dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi kullanılır. Kanun, kural ve yönetmeliklerin açıklandığı metinlerde; araçların kullanma kılavuzlarında, kullanma ve montaj kılavuzlarındaki metinlerde, siyasi amaçla hazırlanan ve propaganda yapılan metinlerde, siyasetname ve vasiyetlerde, ilan ve reklam metinlerinde emredici anlatım kullanır. 19 Öğretici Anlatım Açıklayıcı Anlatım Tartışmacı Anlatım Kanıtlayıcı Anlatım Düşsel (Fantastik) Anlatım Gelecekten Söz Eden Anlatım Söyleşmeye Bağlı Anlatım (Diyalog) Mizahi Anlatım Öğretici anlatım, öğrenme amacının gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla oluşturulan metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Öğretici anlatımda, yapılan açıklamalar ve verilen bilgilerle kişide herhangi bir davranış ya da yeteneği n geliştirilmesi, değiştirilmesi, silinmesi ya da düzenlemesi amaçlanır. Yani metin, açıklayıcı anlatıma göre daha somut beklentilerle kaleme alınır. Açıklayıcı anlatım, okuyucunun eksik ya da yanlış bildiği ya da hiç bilmediği bir konuda, ona doğru ve yeni bilgiler sağlamayı ve onu bilgilendirmeyi amaçlayan metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Açıklayıcı anlatımda yazar, okuyucuyu bir konu/sorun hakkında aydınlatmayı ve bilgilendirmeyi temel öncelik olarak belirler. Yazdığı metinle bir belirsizliği ortadan kaldırmayı, bir karşıtlığa çözüm getirmeyi, ya da bir sorunu çeşitli açılardan irdelemeyi amaçlar. Bu tür metinlerde genellikle bir konu/sorunla ilgili niçin ve nasıl sorularının cevapları vardır. Yazarın düşüncelerini okuyucuya kabul ettirmeyi amaçladığı metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi kullanılır. Daha çok ders kitaplarında ve ansiklopedik bilgi veren metinlerde kullanılır. Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi kullanılır. Bu anlatım türü daha çok öğretici metinlerde kullanılsa da romandan hikâyeye ondan da deneme, anı ve gezi yazısına kadar değişik türlerde kullanılabilir. Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi kullanılır. Bu anlatım türü makale, fıkra, denemelerde sıkça kullanılır. Yazar tarafından belirlenen bir önerinin okuyucuya ispatlandığı metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Bu anlatım türünde dilin göndergesel işlevi kullanılır. Bu anlatım türü makale, fıkra, denemelerde sıkça kullanılır. Gerçeğe dayalı olmayan ve olay, mekan ve kahramanların olağanüstü özellikler gösterdiği metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Bu anlatımda dilin heyecana bağlı işlevi kullanılır. Daha çok roman ve hikâyede kullanılan bu anlatıma günümüzde pek çok sinema metninde de başvurulur. Geleceğe ait tahminlerde bulunarak gelecekten haber vermeyi amaçlayan metinlerde kullanılır. Kullanıldığı metne göre dilin işlevi de değişir. Sanatsal metinlerde kullanılan gelecekten söz eden anlatımda dilin heyecana bağlı işlevi kullanılırken bilimsel verilere dayanılarak yapılan tahminlerde dilin göndergesel işlevi kullanılır. Bazı bilim kurgu romanları, fal ve burç yorumları, meteoroloji tahminleri, ütopyalar bu anlatımla oluşmuş metinlere sahiptir. Karşılıklı konuşmayla oluşmuş metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Bu anlatım türünde dilin heyecana bağlı işlevi kullanılır. Tiyatro metinlerinde, söyleşilerde, röportajlarda, roman ve hikâyede bu anlatım türü kullanılabilir. Okuyucuyu düşündürmeyi ve güldürmeyi amaçlayan metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Dilin heyecana bağlı işlevini kullanır. Fıkra ve nüktelerde, tiyatroda, roman ve hikâyede, reklam ve sinema metinlerinde bu anlatım türü sıkça kullanılır. 20 BİR METNİN DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ NASIL İNCELENİR? 1. Öncelikle parçanın anlatım biçimini belirlemek 2. Varsa kullanılan düşünceyi geliştirme yollarını tespit etmek 3. Anlatımın niteliklerine göre incelemek: Kolay okunuyorsa akıcıdır, gereksiz sözcük yoksa durudur, yabancı sözcük çok kullanılmamışsa ve süslü/sanatlı, değilse yalındır, kolay anlaşılıyorsa açıktır vb. 4. Son olarak da parçanın kendine özgü niteliklerine bakmak: Sıfatların bol kullanılması, soru cümlelerinin, devrik cümlelerin çok kullanılması, benzetmelerden, kişileştirmelerden yararlanılması vb. ÖRNEK DİL VE ANLATIM İNCELEMESİ: BAHAR GETİRDİM SANA (Can DÜNDAR) “Neyi arıyorsan sen, o’sundur.” der Mevlana. Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan âşık... Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır. Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında, her sevda ruhumuzun bir başka yüzü... Her aşkta kendimizi ararız, o yüzden bulduklarımız benzerimizdir. Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size... Aşk denilen kaleydoskopun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda, bin bir cam rengârenk ışıklar saçarak döndüğünde, her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz. Her camda, farklı bir renginiz vardır; her şekilde sizden bir parça... Aşklarınız hülasanızdır. Sevdiğiniz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir; arada bir çevirdiniz mi kaleydoskopu, cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır; hepsi siz... Sevgilinizin gözlerindeki dolunay, sizdeki ışığın yansımasıdır aslında; dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır. Yoksa hâlâ bir sevdiğiniz, o henüz kendinizi bulamadığınızdandır. Aşk, narsizmdir. Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor. Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz. Narcissusu’u bilirsiniz; öyle heybetli ve güzelmiş ki, bakmaya dayanamazmış kendine. Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini, incecik burnunu, dar kalçalarını, kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran. Bir gün ırmak kenarında gezinirken, sudaki yansımasına ilişmiş gözü. Uzanıp, iyice bakmak istemiş. Tam gördüğünde kendisini, dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya. Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O’nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş; Narcissus, nergis olmuş. Kıssadan hisse, benden size tavsiye, taze bir nergis verin bugün sevgilinize. Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi “Bahar getirdim sana.” deyin. Baharın elinizde olduğunu unutmadan... Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz; dikkat edin de hayran olup düşmeyin. Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin. Yukarıdaki örnek metnin dil ve anlatım özellikleri: 1. Tartışmacı anlatım biçimi kullanılmıştır. Çünkü yazar kendi görüşlerini öznel bir biçimde aktarmış, kanıtlamaya çalışmıştır. 2. Coşku ve heyecana bağlı, yani lirik anlatım ön plandadır. Çünkü aşk duygusundan söz edilmektedir. 3. Pek çok cümlede emredici anlatım kullanılmıştır: "Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size... " 4. Tanımlamadan yararlanılmıştır: "Sevgilinizin gözlerindeki dolunay, sizdeki ışığın yansımasıdır aslında; dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır." 5. Mevlana tanık gösterilmiştir: “ ‘Neyi arıyorsan sen, o’sundur.’ der Mevlana.” 6. Narcissus örnek verilmiştir. 7. Doğa unsurlarından yararlanılmıştır: bahar, ırmak... 8. Şiirsel bir anlatımı vardır. 9. Devrik cümlelerle anlatım zenginleştirilmiştir: "Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında, her sevda ruhumuzun bir başka yüzü... " 10. Yalın, duru, açık, akıcı bir anlatımı vardır. Öğretici metin inceleme örneği: VATAN Giriş Bölümü: Bebekler beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, gençler yaşadıkları yöreyi, yaşlılar dinlenme köşesini, evlât anasını, baba ailesini ne türlü duygularla severse, insan da vatanını o türlü duygularla sever. Gelişme Bölümü: Bu duygular ise sebebi olmayan tabiî temayülden ibaret değildir. İnsan vatanını sever. Çünkü Tanrı’nın insana verdiği hediyelerin en değerlisi olan hayat, vatanın havasını teneffüs etmekle başlar, insan vatanını sever. Çünkü tabiatın, insana en güzel bağışı göz, açılır açılmaz, vatan toprağını görür. İnsan vatanını sever. Çünkü vücudunun maddesi vatanın bir parçasıdır, insan vatanını sever. Çünkü etrafına baktıkça her köşesinde geçen ömrünün hazin hatırasını taş hâline gelmiş gibi görür. İnsan vatanını sever. Çünkü hürriyeti, rahatı, hatta menfaati vatanına bağlıdır, insan vatanını sever… Çünkü var oluşunun sebebi olan atalarının dinlenme yeri olan mezar ve hayatını devam ettirecek olan çocuklarının doğum yeri vatanıdır, insan vatanını sever. Çünkü vatan çocukları arasında dil ortaklığı, menfaat birliği ve sık sık görüşme dolayısıyla bir gönül yakınlığı, bir fikir arkadaşlığı meydana getirir. O sayede bir insana, dünyaya nisbet vatan, oturduğu şehre nisbet kendi evi gibi görünür, insan vatınım sever. Çünkü vatan öyle bir galibin kılıcı veya kâtibin kalemi ile çizilmiş hayalî çizgilerden ibaret değil, millet, 21 hürriyet, menfaat, dostluk, bağlılık, hâkimiyete katılma, ecdada saygı, aileye sevgi, gençlik hâtıraları gibi bir çok yüce duygulardan oluşan kutsal bir fikirdir. Sonuç Bölümü: Bundan dolayıdır ki, insanlık tarihinin hangi sahifesine bakılsa, her zamanda her millette görülen yüksek fikir ve fazilet ahlâkına sahip kimselerin hepsi, vatan sevgisini dünya işlerinin hepsine tercih etmiş ve pek çoğu vatan yolunda canını feda etmiştir. Namık KEMAL Tür: Deneme Plân tipi: Düşünceye dayalı plân. Konu: Vatan. Tema: Vatan sevgisi. Ana fikir: Vatan sevgisi, dünya işlerinin hepsine üstün tutulan bir duygu ve vatan, uğrunda ölünebilecek bir değerdir. Yardımcı fikirler: a. Hayat, vatanın havasını teneffüs etmekle başlar. b.Göz, açılır açılmaz vatan toprağını görür. c. Vücudun maddesi vatanın bir parçasıdır. d.Vatan hatıraları yaşatır. e. Hürriyet, rahat, menfaat vatana bağlıdır. f. Vatan, çocuklar arasında gönül yakınlığı ve fikir arkadaşlığı meydana getirir. g. İnsan vatanında mevcut hâkimiyetin bir parçasına sahiptir. i. Vatan, yüce duygulardan oluşan yüce bir fikirdir. Plân: Giriş bölümü: Vatan sevgisi duygusunun ortaya konulması. Gelişme bölümü: Vatanın sevilme sebeplerinin açıklanması, (Burada yardımcı fikirler işlenmiştir). Sonuç bölümü: Vatanın her şeyin üstünde tutacak ve gerektiğinde uğrunda ölünecek bir değer olduğunun belirtilmesi. UNİTE II: ÖGRETICI METİNLER 1.Mektup 2.Günlük (Günce) 3.Anı (Hatıra) 4.Biyografi (Hayat Hikâyesi), 5.Otobiyografi 6.Monografi 7.Gezi Yazısı (Seyahatname) 8.Sohbet (Söyleşi) 9.Haber Yazıları 10.Fıkra 11.Deneme 12.Makale 13.Eleştiri (Tenkit) 1.MEKTUP: Tanımı: Bir haberi, dileği veya duyguyu bir başkasına iletmek için yazılmış yazıya mektup denir. Mektup en eski haberleşme araçlarından biridir. Günümüzde uygarlığın gelişmesi ile haberleşme araçları oldukça çeşitlenmiştir: gazete, dergi, televizyon, bilgisayar, belgegeçer, internet... Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar çıkabilen en eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler, Mısır firavunlarının (M Ö 14-15. yüzyıllar) ve Hititlerin mektuplarıdır. Özellikleri: Bir edebiyat türü olarak mektup günümüzde, iletişimdeki hızlı teknik gelişmelere karşın kişinin iç dünyasını yansıtması ve düşüncelerin paylaşımı nedeniyle yerini korumaktadır. Mektup türü dört ana gruba ayrılır: o Özel mektuplar o Edebî mektuplar o İş mektupları o Resmî mektuplar Özel Mektuplar: Birbirlerini tanıyan kişilerin duygu ve düşüncelerini paylaşmak için birbirlerine gönderdikleri mektuplardır. Mektuplaşan kişiler arasındaki samimiyet, özel mektupların değerini artırır. Özel mektuplar her konuda yazılabilir, o nedenle konuları çok çeşitlidir. Ancak konularda güncellik ağır basar. Anlatımında içtenlik ve rahatlık vardır. Hitaplarda da içten ifadelere yer verilir. Bahsedilen konuya göre, mektup yazan kişinin üslubu değişir. Sanatçıların, devlet adamlarının, düşünürlerin özel mektupları yayınlandığında bizler için önemli belgeler olabilir. 22 - Özel mektupları, konularına göre alt başlıklar hâlinde adlandırmak da mümkündür: Aile mektupları veya sağlık mektupları (eşe, dosta, yakın akrabaya yazılanlar), Tebrik mektupları (herhangi bir başarı, nikâh, nişan, düğün, bayram, yılbaşı gibi sebeplerle yazılanlar), Teşekkür mektupları (iyilik veya yardım görme gibi sebeplerle yazılanlar), Davet mektupları (davetiyeler, nişan, düğün, gezi vs. sebeplerle yazılanlar), Taziye mektupları, Özür mektupları vs. Bu türdeki mektupların gizliliği vardır ve bu gizlilik kanunla korunmuştur. Edebî Mektuplar: - Edebiyatçıların birbirlerine ya da dostlarına yazdıkları sanatsal değer taşıyan mektuplardır. - Edebî mektuplar, dil ve anlatım açısından sanat değeri taşır. - Örnek bir dil ve anlatım kullanılır. - Edebî mektuplar belge niteliği taşıdıklarından önemlidirler. - Bu tarz mektuplardan yazıldıkları döneme ait sanat, edebiyat ve fikir olayları hakkında bilgi edinmek de mümkündür. - Tanınmış yazarlar birbirlerine yazdıkları mektuplarla fikir ve sanat olaylarını ve eserleri tartışırlar. İş Mektupları: - Endüstri, iş ve ticaret alanlarında ya da iş yerleriyle kişiler arasında yazılan mektuplardır. - Bu mektuplarda içtenlik aranmaz. İstenilen, açıkça ve anlaşılır bir dille belirtilir. - Açıklayıcı anlatım türü tercih edilir. - Mektup kâğıdı temiz ve çizgisiz olmalıdır. - Mektupların mürekkepli kalemle ya da bilgisayarla yazılmasına özen gösterilmelidir. - Mektup kâğıdının sağ üst kısmına yazıldığı yer ve tarih konulmalıdır. - Mektup, yazıldığı kişiye uygun bir seslenişle başlamalı ve seslenişten sonra virgül işareti konulmalıdır. - Mektupta karalamalar yapılmamalı ve yazım kurallarına uyulmalıdır. - Selam ve saygı sözleri sonuç bölümünde yer almalı, selâm, saygı ve teşekkürlerde aşırılığa kaçılmamalıdır. - Mektup bitince sağ alt köşesi imzalanmalıdır. - Anlatılacak konu kesin ve açık bir dille ifade dilmeli; cümleler kısa olmalıdır. - Sözcüklerin kısaltmaları kullanılmamalı; yanlış anlama gelecek sözlere yer verilmemelidir. Resmî Mektuplar: - Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devlet daireleri arasında yazılan mektuplardır. - Bu tür mektuplarda, konunun uzunluğuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz, beyaz kâğıtlar kullanılır. - Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez. - Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır. - Resmî mektuplar, biçim yönüyle iş mektuplarına benzer. - Resmî mektuplar; başlık, metin ve son kısım diye üç bölüme ayrılır. - Başlıkta gönderen makam, dosya numarası, tarih, konu, adres ve ilgiler bulunur. - Metin kısmında, doğrudan doğruya işle ilgili konudan söz edilir. - Son kısımda ise üst makam yetkilisi alt makamdakine yazıyorsa yazıyı "rica ederim", alt makamdaki üst makamdakine yazıyorsa "arz ederim" şeklinde ifadeler yazar. - Hiçbir saygı kelimesi kullanılmaz. - Sağ tarafa imza atılır. - İmzanın altına yazıyı imzalayanın adı ve soyadı yazılır (soyadı büyük harflerle). - Bunun altına makam adı, küçük harflerle yazılır, gerekirse kısaltma kullanılabilir. Dilekçe: Dilekçe, bir isteği bildirmek, bir şikâyeti duyurmak veya herhangi bir konuda bilgi vermek amacıyla resmî veya özel kurumlara/kuruluşlara yazılan resmî yazıdır. Dilekçe, herkesin zaman zaman yazmak zorunda kalabileceği bir mektup türüdür. Dilekçe yazarken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir: - Dilekçe metni genellikle kısa olur. Ancak bazı özel durumlarda kâğıdın ön yüzü yeterli olmazsa kâğıdın arka yüzüne yazılmaz ikinci bir kâğıt kullanılır. - Konular kısa ve öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez. - Dilekçe bilgisayarla, daktiloyla veya mavi ya da siyah mürekkepli dolma kalemle yazılır. - Tükenmez kalemle veya kurşun kalemle dilekçe yazılmaz. - Dilekçe metni, sayfaya güzel bir kompozisyonla yerleştirilir (Yukarıda kâğıdın dörtte biri kadar, sol tarafta en az 3 cm ve sağ tarafta 1 cm boşluk bırakılmalıdır.). - Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir. - Dilekçe, hangi kuruma veriliyorsa bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır. - Dilekçeye sorunla ilgilenecek kuruma veya makama hitapla başlanır. - Hitaplar kurumun idari yapısına uygun olmalı ve eksiksiz yazılmalıdır: Ankara Valiliğine, Açıköğretim Lisesi Müdürlüğüne, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğüne gibi. 23 - Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikâyet dilekçesiyse, şikâyet sağlam kanıtlara dayandırılır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu, yaş, kısa bir öz geçmiş, kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilir. - Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye adı ve soyadı yazılır, imzalanır. - Tarih, isim ve imzanın bir satır üstünde yer alır. - Dilekçe imzalandıktan sonra sol tarafa açık adres bildirilir. - Dilekçeyle birlikte varsa verilen ekler, adresi yazdıktan sonra ekler başlığı altında numara verilerek sıralanır. Evrakın kaybolmaması için (varsa) ekler mutlaka belirtilir. - Bir dilekçede sadece bir kişinin imzası bulunur ve imzasız dilekçeler geçersiz sayılır. Açık Mektup: Her hangi bir düşünceyi, görüşü açıklamak, bir tezi savunmak için bir devlet yetkilisine ya da halka hitaben, bir kişi ya da kurum tarafından yazılan, gazete, dergi aracılığı ile yayımlanan mektuplardır. Açık mektuplarda sadece yazanı değil, geniş kitleleri ilgilendiren önemli konular ele alınır. Açık mektubun türü; makale, fıkra, inceleme yazılarından birine uygun olabilir. Açık mektup örneklerine zaman zaman gazete ve sanat dergilerinde rastlanmaktadır. Eserler: Ziya’ya Mektuplar : C.Sıtkı Tarancı Piraye’ye Mektuplar : Nazım Hikmet İclal : Samipaşazade Sezai Handan : H.E.Adıvar Şehir Mektupları : A.Rasim Magosa Mektupları - Hususi Mektuplar : N.Kemal Malta Mektupları - Limmi Mektupları : Z.Gökalp Muhaberat ve Muhaverat : M.Naci Bir Kadın Düşmanı : R.N.Güntekin Şikayetname : Fuzuli ( İlk mektup Örneği ) Mutallaka : H.R.Gürpınar ( Mektup tarzında yazılmış ilk roman ) Kadınlık ve Kadınlarımız : Y.K.Karaosmanoğlu Bir Serancam : Y.K.Karaosmanoğlu Sönmüş Yıldızlar - Bir Damla Gözyaşı : R.N.Güntekin Mektuplar : A.H.Tanpınar Bahar ve Kelebekler : Ö.Seyfettin Okuruma Mektuplar : N.Ataç Milli Edebiyat Meselesi Cenapla Münakaşalarım : A.Canip Yöntem Evrak-ı Eyyam : C.Şahabettin İntikat : M.Naci Mes Prisons Muahazenâmesi : R.M.Ekrem Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap : A.M.Efendi İstida : Z.Gökalp Dost Mektupları : Yaşar Nabi Nayır Münşeât-ı Elhac Akif Efendi : Akif Paşa ( Tanzimat dön. İlk mektup ) Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektupları :N.Hikmet İzmir Yollarında Son Mektubu : Kemalettin Kamu İki Bayram :Aka Gündüz Yakacık Mektupları : Mahmut Yesari Romanya Mektupları : Ahmet Rasim Londra Konferansı Mektupları : F.R.Atay Danimarka Mektupları : F.R.Atay Vadideki Zambak : Balzac Nou velle Heloise : J.J.Rousseau *Günlüklerde yaşanan ve görülenlerle, yazıda anlatılanlar arasında zaman farkı söz konusu değildir. *Yazıldığı günün tarihini taşır. 2.GÜNLÜK (GÜNCE/RUZNAME/JURNAL): Tanımı: Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak, *Yazılanlar inandırıcı olur. günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir. *Günlükler okuyucu düşünülerek değil, yazan kişinin yazmak istedikleriyle meydana gelir. Özellikleri: *Divan edebiyatında ‘’ruzname’’, Batı edebiyatında ise ‘’ Edebiyatımızdaki ilk günlük Direktör Ali Bey’in jurnal’’ denir. ‘’Seyahat Jurnali’’ adlı eseridir. *Kısa yazılardır. Edebiyatımızda ‘’günlük’’ sözcüğünü kullanan ilk kişi *Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır. ‘’Falih Rıfkı Atay’’dır. *Yazarın hayatından izler taşır. Edebiyatımızda ‘’Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal *İçten ve sevecendir. Anlatımda ‘’iç konuşma’’ yöntemi Karaoğlu ve Oktay Akbal’’ günlüklerini kitap halinde kullanılır. yayımlamışlardır. *Kişisel ve özeldir. İki çeşit günlük vardır: 24 a)İçe Dönük Günlük (Özel Günlük): Yazar her şeyi tüm içtenliğiyle anlatır. b)Dışa Dönük Günlük: Yayımlanmak amacıyla yazıldığı için yazar kendini değil çevresini anlatır. Anı, edeb¡yatımızda oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Bu türün ilk örnekleri ilk yazılı metinlere kadar uzanır. Bu bağlamda, Göktürk Yazıtları’nı edebiyatımızın ilk anı örnekleri saymak mümkündür. Ebulgazi Bahadır Han’ın 17. yüzyılda yazdığı “Şecere-i Türk’ adlı eseri anı türündedir. Osmanlı İmparatorluğunda devletin resmî tarihçileri olan vak’anüvislerin eserlerinde (vak’aname) anı niteliği taşıyan metinlere rastlanır. Ayrıca sefaretnameler, özellikle Fransa ve Avusturya sefaretnameleri başta olmak üzere, anı özelliği taşır. Anı türü, edebiyatımızda Tanzimat’la birlikte canlılık kazanır. İlk anı Akif Paşa’nın “Tabsıra” adlı eseridir. Ziya Paşa’nın “Defter-i Amal”, Namık Kemal’in “Magosa Hatıraları”, Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa”, Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” adlı eserleri Tanzimat Döneminde yazılan anı türünde eserlerdir. Eserler: Seyahat Jurnali : Direktör Ali Bey ( İlk Günlük ) Günce : N.Ataç Günler : Cemal Süreyya Oğuz Atay’ın Günlüğü Günlük : Salah Birsel Geçmişin Kuşları : Oktay Akbal Günlük Terimimi ilk Kez F.R.Atay kullanmıştır. Günlükler : Andre Gide 3.ANI (HATIRA): Tanımı: Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede şahidi olduğu ya da duyduğu olayları edebî değer taşıyan bir dille anlattığı yazılara anı (hatırat) denir. Bir başka deyişle, özümüzde bir iz bıraktığı için unutulmayan ve anılmaya değer bulduğumuz olayları anlatan yazı türüdür. Edebiyat sahasının en yaygın türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını zorlaştırır. Anıların önde gelen özelliği, yazarının hayatının belli bir kesitini alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir. İçlerinde anı türünün özelliği bulunabilecek seyahatname, sefaretname, muhtıra, tezkire, menkıbe, günlük, otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünü karıştırmamak gerekir. Bu türlerin her birinin yazılış gayeleri ayrıdır. Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine koyma sebebi olamaz. Anıların, tarihî gerçeklerin açıklanması sırasında, önemli yardımları dokunur. Anı; tarih değilse de, tarihe yardımcıdır. Devirlerin özelliklerini anlatan anılar, o devrin tarihini yazacaklar için önemli birer belge niteliğindedir. Bundan ötürü, anı yazarı, anılarını yansıtırken tarihî gerçeklerin bozulmamasına çok dikkat etmelidir. Anı (Hatırat) ile günlük, en çok karıştırılan iki türdür. Bu iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşanırken, anıların ise hayatta ya da ömrün sonunda kaleme alınmalarıdır. Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın anı türünde dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön plânda tutulmalıdır. Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir. Anı yazılırken süslü sanatlı bir anlatımdan kaçınmalı; açık, sade ve akıcı bir üslûp kullanılmalıdır. Duygu ve düşünceler, içtenlikle gerçeği yansıtmalıdır. Anılar, genellikle aşağıdaki nedenlerden dolayı yazılır: *Geçmişi bir kez daha yaşamak ve yazma alışkanlığı kazanmak. *Anıları unutulmaktan kurtarmak. *Yok olup gitmesini göze alamadığımız bir gerçeğe kalıcılık kazandırmak. *Anıyı oluşturan olayı, durumu, yerleri, kişileri söz konusu edip, başkalarının bilgisine, yararına sunmak. *Kamuoyu önünde aklanmaya çalışmak, pişmanlığı dile getirip içini boşaltmak, günah çıkarmak. *Gelecek kuşaklara geçmişten sonuçlar çıkarıp sunmak. *Gerektiği zaman bir eleştiride bulunmak. *İnsanoğlunun; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla paylaşmak gereğini duymak. Anı Türünün Tarihsel Gelişimi Özellikleri: *Yaşanmış olayları konu alır. Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yapan anılar, tarihçilere yol gösterir. *Anı yazıları öğretici ve bilgi vericidir. *Anı yazarı, anlattıklarını kanıtlama, belgelerle ifade etmek zorunda değildir. *Anı yazarı, gördüklerini ve duyduklarını aradan uzun yıllar geçtikten sonra yazdığı için bellek yanılmalarını önlemek amacıyla mektuplardan, o dönemle ilgili yazılardan ve görgü tanıklarından yararlanabilir. *Tanınmış sanat, düşünce, bilim, spor ve siyaset adamlarının anıları onların yaşamlarını ve dönemlerini aydınlatması yönünden oldukça önemli belgelerdir. *Anılar siyasi, edebî, askerî ve sosyal içerik taşıyabilir. *Anının kesiştiği başka yazı türleri de vardır. Bunlar günlük, otobiyografi, gezi yazısı gibi yazılardır. *Günlük günü gününe yazılır. Anı ise geçmişe yöneliktir, olaylar yaşandıktan sonra kaleme alınır. Günlüklerde öznellik ağır basar. *Anılar genellikle onları yazan kişinin de rol aldığı gerçek olaylara dayalı yazılardır. Bu yüzden anlatımı birinci kişinin ağzından yapılır. Eserler: Tabsıra : Akif Bey Rumuzul Edeb : S.P.Sezai Ömer’in Çocukluğu : M.Naci Kırk Yıl - Saray ve Ötesi : H.Ziya Menfa : A.M.Efendi Bir Acı Hikaye : H.Z.Uşaklıgil Meşrutiyet Hatıraları : H.C.Yalçın Edebi Hatıralar : H.C.Yalçın Malta Adasında : H.C.Yalçın Siyasal Anılar : H.C.Yalçın Şehir Mektupları : A.Rasim Gecelerim – Falaka : A.Rasim Magosa Mektupları : N.Kemal Portreler – Bizim Yokuş : Y.Ziya Ortaç Defter-i Amal : Z.Paşa 25 Acılı Kuşak : Mehmet Kemal Perde Aralığından – Olur Şey Değil : Nadir Nadi Babamın Arkadaşları : Samet Ağaoğlu Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu : Salah Birsel Atatürk’ü Özleyiş : R.Eşref Ünaydın Yıllar Böyle Geçti : Vedat Nedim Tör Geçmiş Zaman Köşkleri : A.Şinasi Hisar Boğaziçi Yalıları – Boğaziçi Mehtapları :A.Ş.Hisar İstanbul ve Pierre Loti : A.Ş.Hisar Edebiyatçılar Geçiyor : H.F.Ozansoy Siyasi ve Edebi Hatıralar : Y.K.Beyatlı Çocukluğum-Gençliğim : Y.K.Beyatlı Hep O Şarkı - Zoraki Diplomat : Y.Kadri Vatan Yolunda - Gençlik ve Edebiyat : Y.Kadri Mavi Sürgün : Halikarnas Balıkçısı Eşkal-i Zaman : A.Rasim Ateş ve Güneş - Zeytindağı : F.R.Atay Çankaya - Babamız Atatürk - Pazar Konuşmaları : F.R.Atay Hangi Batı-Hangi Sol- Hangi Sağ :A.İlhan Sevda Dolu Yolculuk : Cahit Külebi Gülerek : Refik Erturan Hapisliğim : Recep Bilginer Türk’ün Ateşle İmtihanı :H.E.Adıvar Mor Salkımlı Ev : H.E.Adıvar Muharrir Şair - Edip : A.Rasim Kerkük Anıları : A.H.Tanpınar Şair Dostlarım : Oktay Akbal Minelbab İlelmihrab : R.H.Karay Matbuat Hatıraları : Ali İhsan Tokgöz Nümûne-i Edebiyyat-ı Osmâniyye :Ebüzziya Tevfik Anamın Kitabı : Y.Kadri Babürname : Babürşah ( İlk anı ) Şecere-i Türk : Ebulgazi Bahardır Han Sergüzeşt-i Esirî-i Malta :Kadı Macuncuzade Mustafa Efendi Sergüzeşt-i Zaifî : Zaifî Cihannümâ , Keşfü'z- Zünûn : Kâtip Çelebi 4.BİYOGRAFİ (YAŞAM ÖYKÜSÜ/TEZKİRE): Tanımı: Çeşitli bilim dalları ile güzel sanatlar ve spor alanlarında ün yapmış bir kişinin hayatının derlenip toparlanması ve sonunda yazıya geçirilmesidir. Edebiyatımızda biyografilere eskiden ‘’tercüme-i hâl’’ denirdi. Klâsik (Divan) edebiyattaki şairlerin yaşamlarını anlatan ‘’tezkireler’’ de biyografi örnekleri arasında sayılır. Türk edebiyatındaki ilk tezkire Ali Şir Nevai’nin yazdığı Mecalisü’n Nefais adlı eserdir. Özellikleri: *Biyografi yazma, çok ayrıntılı bir ön çalışmayı gerektirir. Hayat hikâyesi yazılacak kişinin mektuplarından, günlüklerinden, anılarından, yakınlarındaki insanların izlenimlerinden yararlanılır. Biyografi yazan, anlatacağı kişiyi bütün yönleriyle tanıtmalıdır. *Biyografilerin yazılmasındaki amaç; tanınmış, yararlı olmuş kişilerin çektikleri sıkıntıları, karşılaştıkları güçlükleri nasıl yendikleri, başarıya nasıl ulaştıklarını anlatmaktır. *Bu şekilde, okuyucuların "kıssadan hisse çıkarmaları" sağlanır; sabırlı, düzenli ve plânlı çalışmanın başarıya olan katkısı verilmek istenir. *Biyografisi yazılan kişinin; doğum tarihi ve yeri, çocukluğu, öğrenimi, ailesi ve yetişmesi, meslek yaşamı, yetişmesinde etkili olan kişi ve olaylar, kişiliği ve karakteri, çevresinde bıraktığı izlenimler, hizmetleri, eserleri, kendinden sonraki kişilere etkileri vb. üzerinde ayrıntılı durulması gerekir. *Biyografi yazıları, öyküleyici anlatımla yazılır. *Biyografiler; sanata, edebiyata, tarihe ışık tutarlar. Anma ve kutlama günlerinde, sanat gecelerinde bu tür yazılardan yararlanılır. *Ayrıca, biyografiler; belli bir dönemin olaylarını, toplumun yapısını ve sanatını da belgeler niteliktedir. *Biyografiye, eski edebiyatımızda "Tercüme-i Hâl" (Hâl Tercümesi) denirdi. *Divan edebiyatındaki "Şuara Tezkireleri", sadece şairlerin özelliklerini veren biyografi niteliğindeki eserlerdir. *Biyografiler açık, sade bir dille, tarafsız bir görüşle yazılmalıdır. *Biyografi yazılırken aşağıdaki kaynaklardan yararlanılır: Biyografisi yazılacak kişinin eserleri, röportajları, söyleşileri vb. Hakkındaki yazılar, hatıralar, kitaplar vb. Ansiklopediler, internetin ilgili siteleri, diğer biyografiler Kişinin yaşayan yakınları, arkadaşları ve meslektaşları Belgeler ve fotoğraflar… Dünya Edebiyatında Biyografi Tarihte ölen kişinin yaşamını ve yapıtlarını öven mezar yazıtları ve cenaze törenlerindeki konuşmalar yaşam öykülerinin ilk örnekleri sayılabilir. Daha sonra eldeki verilerin keyfi ya da eleştirellikten uzak bir yorumuna dayanan, söz konusu kişiyi övmek ve okura örnek oluşturmak için yazılan yaşam öyküleri başlamıştır. Bunun hemen ardından kişilerin gerçek yüzünü ortaya çıkarmayı amaçlayan eleştirel yaşam öyküleri de kaleme alınmıştır. Biyografi türünün ilk büyük yazarı, eski Yunan edebiyatından Plutarkos’tur. Bu türün Batı edebiyatındaki kökleri Plutarkos’un Romalıları anlattığı “Hayatlar” adlı eserine dayanmaktadır. Ancak Batı da bu türün yaygınlaşması 16. yüzyıldan sonradır. 20. yüzyılda ise Batı da bir aileyi veya çevreyi ele alan geniş kapsamlı biyografik eserler yazılmaya başlanmıştır. Türk Edebiyatında Biyografi Divan edebiyatında şairleri anlatan eserlere ‘tezkire” denirdi. Çağatay yazarlarından Ali Şir Nevai 16. yüzyılda “Mecâlis’ünNefâis” adlı eseriyle Türk edebiyatında ilk biyografi örneğini vermiştir. 26 Ünlü kişilerin hayatlarını konu alan, bunları roman tarzında işleyen edebî yazılara “biyografik roman” denir. Biyografik romanlar da Türk edebiyatında önemli bir yer tutmaktadır. Bazı sanatçılar romanlarını biyografi tarzında yazmışlardır. Mehmet Emin Erişilgil’in “Bir Fikir Adamının Romanı: Ziya Gökalp”, “Bir İslâm Şairinin Romanı: Mehmet Akif”; Tahir Alangu’nun “Ülkücü Bir Yazarın Romanı: Ömer Seyfettin”; Oğuz Atay’ın “Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan’ adlı eserleri biyografik romana örnek gösterilebilir. Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü : B.Necatigil 19.Asır Türk Edebiyatı :A.H.Tanpınar Eserler: N.Kemal – M.A.Ersoy : M.C.Kuntay Dünya edebiyatında ilk büyük biyografi Tezkiretüş Şuara : Latifi ( güvenilir ilk tezkire ) yazarı Yunanlı Plutarkhos : Hayatlar Bir Bilim Adamının Romanı : Oğuz Atay ( Biyografik Mecalisün Nefais : A.Şir Nevai ( ilk tezkire ) roman ) Ahmet Haşim ve Şiiri : A.Ş.Hisar Ömer Seyfettin : Tahir Alangu ( Biyografik roman ) Tek Adam ,İkinci Adam , Menderesin Dramı : Ş.Süreyye Selçuklu Şeyhnamesi : Hoca Dehhani Aydemir Adı Aylin : Ayşe Kulin ( Biyografik roman ) Yahya Kemal : A.H.Tanpınar Bir Tatlı Huzur : Ayşe Kulin Tevfik Fikret : M.Kaplan Heşt Bihişt : Sehi Bey ( Anadoludaki ilk tezkire ) BİYOGRAFİ YAZMA: Eserlerini okuduğumuz kişilerin hayatlarını, nasıl başarılı olduklarını, eserleri ile hayatları arasındaki bağlantıları hep merak ederiz. İşte biyografiler, bu kişilerin eserlerini daha iyi anlayabilme ve değerendirebilmemiz açısından son derece önemlidir. Biyografi, ya ele alınan kişinin hayatını bütün yönleriyle, ayrıntılarıyla aydınlatır ya da özet olarak yazılır. Biyografi nasıl yazılır ? Biyografi yazmak için ele aldığımız kişi hakkında sağlam bilgiler, belgeler, çeşitli dokümanlar toplamamız gerekir. O kişiyle ilgili anılardan, mektuplardan, gazete ve dergilerden çıkan yazılardan, kitaplardan faydalanabiliriz. Biyografi yazarken şu plânı uygulamalıyız: Kişinin doğum yeri, tarihi, çocukluk dönemi, yaşadığı yer, eğitim dönemi, iş hayatı, kişiliği, eğilimleri, yetenekleri, çevresiyle ilişkileri, hizmetleri, eserleri, etkisi. Bütün bunları araştırıp gerekli bilgileri topladıktan sonra gerçekleri çarpıtmadan, tarafsız bir anlayışla ve açık, sade, akıcı bir dille biyografimizi kaleme alabiliriz. GİRİŞ 1. Arkadaşımın doğum yeri ve tarihi a) Ailesi hakkında kısa bilgi Ailenin kaçıncı çocuğu olarak dünyaya geldiği. b) GELİŞME 2. 1. Ailenin çocuklarıyla ilgili beklentileri, hayalleri. Çocukluk dönemi a) Okul öncesi (ilgileri, oyunları, oyuncakları, korkulan, sevinçleri vb.) b) İlkokul hayatı (Kayıt, okulda ilk gün, başarıları, başarı- sızlıkları, arkadaşlarıyla geçimi vb.) Ailesinin ve kendisinin geleceğe yönelik düşünceleri. c) 2. İlkokuldan sonraki öğrenim dönemi a) — SONUÇ Ortaokula başlaması ve devamı. Derslerdeki başarı durumu, sevdiği ve sevmediği dersler. — Ders dışı faaliyetleri, zevkleri. — Okumaya ve yazmaya karşı olan ilgisi veya ilgisizliği. — Biyolojik, psikolojik, sosyolojik gelişmeler vb. b) Liseye başlaması ve devamı — Ders durumu — Üniversiteye hazırlık — Netleşen idealleri. — Kişiliği, çevresiyle ilişkileri, eğilimleri, yetenekleri vb. 1. Ailesinin ve çevresinin arkadaşımla ilgili devam eden veya değişen beklentileri. 2. Arkadaşımın idealleri doğrultusunda gösterdiği kararlılık. 27 5.OTOBİYOGRAFİ (ÖZ YAŞAM ÖYKÜSÜ): Tanımı: Kişinin kendi yaşamını doğrudan kendisinin anlattığı yazı türüdür. Dünya edebiyatında J.J. Rousseau’nun ‘’İtiraflar’’ , Türk edebiyatında ise Muallim Naci’nin (Ömer’in Çocukluğu), Ahmet Rasim’in (Falaka) otobiyografi , Aziz Nesin’in ‘’Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’’ adlı eserleri önemlidir. Otobiyografilerde çoğu zaman sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlarından da söz eder. Otobiyografiler üslup yönüyle anıya benzer; ancak anı otobiyografi içinde bir bölüm sayılabilir. Yani otobiyografi daha uzun bir dönemi içine alır. Eserler: Kırk Yıl : H.Z.Uşaklıgil Böyle Gelmiş Böyle Gitmez : Aziz Nesin Hayatım : Hasan Ali Yücel Babama : Ayşe Kulin 6.MONOGRAFİ (TEK YAZI): Ele alınan konunun belli yönleri üzerinde özel bir görüşle derinlemesine yapılan incelemeleri yansıtan yazılara denir. Eleştiri ve biyografiden farkı tek bir konu üzerinde derinlemesine durulmasıdır. 7.GEZİ YAZISI (SEYAHATNAME): Tanımı: Bir kişinin gezip gördüğü yerlerden edindiği izlenimleri, bilgileri aktardığı yazılara gezi yazısı denir. Özellikleri: *Gezi yazıları, insanoğlunun yaşadığı yerlerin dışındaki yerleri görme merakından doğmuştur. *Eskiden geziye çıkmayı uğraş edinmiş kimselere gezgin (seyyah), gezi yazılarına da seyahatname adı verilirdi. *Gezi yazılarında amaç; yurt içinde ya da yurt dışında gezilip görülen yerlere ilişkin bilgi vermek, o yerlerin güzelliklerini, görülmeye değer yanlarını, insanların yaşayış biçimlerini tanıtmaktır. Gezi yazılarını okuyan kimseler anlatılan yerler hakkında bilgi sahibi olur. *Gezi yazıları; tarih, coğrafya, toplum bilimi, hukuk, folklor için de bilgi kaynağıdır. *Gezi yazılarında anlatılanlar hayal ürünü değil, gerçektir. Gezilip görülen yerler gerçekte olduğu gibi anlatılır. *Yabancı terimler ve kavramlar açıklanarak akıcı, anlaşılır bir dil kullanılmalıdır. *Okuyucunun kolay bilgi edinmesi için karşılaştırmalar yapılır. *Gezi yazısında, okuyucu için sıradan olanların ilgi çekici olanlara yer verilmelidir. *Gezi yazısı kaleme alacak olan kişinin halkın yaşayışını, gelenek ve göreneklerini, doğa güzelliklerini, anlatabilmesi için çok iyi gözlem yapması gerekir. *Yazarın seçiciliği önemlidir. *Görülen yerin kültür, tabiat zenginlikleri, tarihî özellikleri ve yaşama biçimi hakkında okuyucuya bilgi verilir. *Gezi yazılarında tanımlama, betimleme ve açıklamadan yararlanılır. Dünya Edebiyatında Gezi Yazısı Dünya edebiyatında gezi yazısının ilk örnekleri sayılabilecek eserleri verenlerin başında Heredotos, Marco Polo, İbni Batuda gelir. Türk Edebiyatında Gezi Yazısı Eski çağlarda özellikle keşif, ticaret, savaş amacıyla değişik geziler yapılmıştır. Eski Türk edebiyatında gezi yazısına ‘seyahatname” denirdi. Türk edebiyatında en eski seyahatnameler. Timur’un oğlu Şahruh’un yanında bulunan Gıyasüddin Nakkaş ın yazdığı “Acâib’ül-Letâif” ve Ali Ekber Hatâî adlı bir tüccarın kaleme aldığı “Hıtâînâme’dir. 16. yüzyılda yazılan “Baburnâme” ve Kâtibî mahlasıyla tanınan Seydi Ali Reis in “Mirat-ül Memalik” (Memleket Aynası) adlı eser, ilk gezi örneği kabul edilir. Eser, Portekizlilere karşı savaşırken Hint denizinde fırtınaya yakalanıp Gücerat’ta karaya çıkan Seydi Ali Reis’in Hindistan, Afganistan, Buhara ve Maveraünnehir yoluyla Edirne’ye dönüşü sırasında başından geçen serüvenleri kapsar. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı “Seyahatname” ise dünya edebiyatındaki en iyi örneklerle boy ölçüşebilecek niteliktedir. Bu eserin birinci bölümü her yönü ile İstanbul’u anlatmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman’ın hizmetinde bulunmuş olan Pirî Reis’in yazdığı Bahriye adlı eseri verdiği coğrafya ve oşinografya bilgileri dışında mükemmel bir Akdeniz seyahatnamesi sayılabilir. Ancak Türk edebiyatında Batılı anlamda gezi yazısı örnekleri Tanzimat döneminde yazarların Avrupa’ya gitmesiyle verilmeye başlanmıştır. Avrupa’ya giden sanatçılar gördükleri şehirlerle ilgili yazılar yazmışlardır. Özellikle Namık Kemal ve Ziya Paşa bunların başında gelir. Önemli gezi yazıları şunlardır: Tanzimat döneminden öncekiler Seydi Ali Reis: Mir’atül Memalik Nabi: Tuhfetü’l Harameyn Piri Reis: Kitab-ı Bahriye Evliya Çelebi: Seyahatname Yirmisekiz Çelebi Mehmet: Paris Sefaretnamesi 28 Tanzimat ve sonrasındakiler Ahmet Mithat Efendi: Avrupa’da Bir Cevelan Direktör Ali Bey: Seyahat Jurnali Cenap Şahabettin: Hac Yolunda, Afak-ı Irak, Avrupa Mektupları Ahmet Haşim: Frankfurt Seyahatnamesi Falih Rıfkı Atay: Denizaşırı, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları, Taymis Kıyıları, Yolcu Defteri, Zeytindağı Reşat Nuri Güntekin: Anadolu Notları Attila İlhan: Abbas Yolcu Sadri Ertem: Ankara-Bükreş İsmail Habip Sevük: Tuna’dan Batıya Azra Erhat: Mavi Akdeniz, Mavi Anadolu 8.SÖYLEŞİ (SOHBET): Tanımı: Makalelerin bir konuşma havası içinde daha senli benli olarak yazılan tarzına söyleşi (sohbet) denir. Söyleşi anlamındaki Arapçadan dilimize geçmiş olan sohbet kelimesi, iki anlam içerir: 1. Arkadaşlık, yârenlik; 2. Konuşma, görüşme, birlikte oturup söyleşme. Gazete ve dergi yazılarındandır. Bu tür yazılarda, samimiyet esastır. Yazar, düşüncelerini muhakkak kabul ettirmek için okuyucularını zorlamaz. O, daha çok kendi kişisel düşüncelerini ileri sürer. Söyleşilerde, küçük fıkralar ve anılar da malzeme olarak kullanılır. Herkesi ilgilendiren konular işlenir. Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir. İçtenlik, samimilik, doğallık sohbetin özelliklerindendir. Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir. Sohbetle İlgili Kavramlar Sohbet: Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl. Söyleşi: Arkadaşça, dostça karşılıklı konuşma, hasbihâl, sohbet anlamına gelirken bu kavramın edebiyattaki anlamı: Bir bilim veya sanat konusunu, konuşmayı andıran biçimde inceleyerek anlatan edebiyat türüdür. Musahabe: Konuşma, görüşme, söyleşi. Hoşsohbet: Güzel ve tatlı konuşan kimse. Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri. Nüktedan: Nükteli ve ince anlamlı konuşarak karşısındakini düşündüren kimse. Özellikleri: *Kompozisyon türü olarak söyleşi; makale plânıyla, fakat bir karşılıklı konuşma havası içinde yazılan yazılardır. *Söyleşiler, genellikle günlük sanat olaylarını konu olarak ele alır. *Gazete ve dergi yazılarındandır. *Yazarın, okuyucu ile bir sohbet havası içinde senli benli konuştuğu yazı türüdür. *Yazar, düşüncelerinin doğruluğunda ısrar edici olmaz. *Söyleşide, daha çok yazarın kişisel düşünceleri ağırlık kazanır. *Söyleşilerin en önemli özelliği, yazarın samimi, içten bir ifade tarzını ortaya koymasıdır. *Ayrıca, bu tür yazılarda anılar, fıkralar ve çeşitli güncel olaylar verilerek yazarın duygu ve düşünceleri desteklenebilir. Türk Edebiyatında Sohbet Sohbet türünün samimi havası ve bu türün okuyucuyla kurduğu sıcak iletişimden dolayı pek çok yazarımız bu yazı türünde örnekler vermiştir. Bu yazarlarımızdan bir kısmı ise bu yazılarını bir kitapta toplayarak yayınlamıştır. Türk edebiyatının önemli gazetecilerinden biri olan Ahmet Rasim bu yazarlarımızdan biridir. Sanatçının “Ramazan Sohbetleri” adlı eseri sohbet türündeki yazılarını topladığı bir eseridir. Bu türe ait eserler diğer düzyazı türleriyle birlikte Cumhuriyet döneminde gelişmiştir. Suut Kemal Yetkin’in “Edebiyat Söyleşileri”, Şevket Rado’nun “Eşref Saati”, Melih Cevdet Anday’ın Dilimiz Üzerine Söyleşiler, Nurullah Ataç’ın “Karalama Defteri” bu türde yazılmış yazıları içeren eserlerdir. Ayrıca Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir. Eserler: Takdir Duygusu : Şevket Rado Sözden Söze : N.Ataç Ahmet Rasim : Ramazan Sohbetleri, Suut Kemal Yetkin : Edebiyat Söyleşileri, Şevket Rado : Eşref Saati, Melih Cevdet Anday : Dilimiz Üzerine Söyleşiler, Nurullah Ataç : Karalama Defteri. Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir. 29 9.HABER YAZILARI: Tanımı: Toplumda veya tabiatta meydana gelen çeşitli olay, durum ve görünümle ilgili bilgi ve duyurulara haber denir. Bu haberlerin halka duyurulması amacıyla hazırlanan yazılara da haber yazıları denir. Haber kaynakları üçe ayrılır: Resmî haberler : En etkili kişilerden öğrenilir. Özel haberler : Halk arasındaki olayların halk tarafından muhabirlere bildirilmesiyle elde edilir. Ajans haberleri : Dünya olaylarını toplayıp her yana bildiren kurumların verdikleri haberlerdir. Haber yazıları konularına göre; Siyasal haber yazıları, Sanatla ilgili haberler yazıları, Ekonomiyle ilgili haber yazıları, Bilimsel ve teknik haber yazıları, Sosyal haber yazıları, Spor haber yazıları olmak üzere gruplandırılabilir. Özellikleri Haber yazılarının günlük ve önemli olması gerekir. Haberler doğru olmalıdır. Kolay anlaşılır; akıcı, açık ve duru olmalıdır. Haber yazıları toplumun büyük bir kısmını ilgilendirmelidir. Yazan kişi anlattıkları karşısında tarafsız kalmalı, yorumdan kaçınmalıdır. Yanlış anlaşılmalara yer verecek cümlelerden kaçınılmalıdır. Anlatılanlar ilgi çekici olmalıdır. 5N 1K Özellikleri Bir haber yazısında “Ne?/Kim?; Neyi?/Kimi?; Nasıl?; Niçin?; Nerede?; Ne zaman?’ sorulannın cevapları yer alır. Haber yazılarında bulunan bu özellikler 5N 1K formülüyle karşılanır. Haber yazıları, 5N 1K’da yer alan sorulara verilen cevaplarla genişler. Bu soruların cevabının yer almadığı haber yazılan eksiktir. Okuyucunun merakını gidermez, olayı tam olarak yansıtmaz. Olay hakkında yeterli bilgiyi içermez. Bir haber yazısında açıklığa çıkarılmamış bir yön olmamalıdır. İlgi çekici ve duyulmamış olmalıdır. Habercilikte “Köpek insanı ısırırsa haber olmaz, ama insan köpeği ısırırsa bu haber olur.” şeklinde bir kural vardır. Aynı zamanda haberin başlığı da ilginç olmalıdır. Haber doğru olmalı, belgelere dayandırılmalı ve yorum yapılmadan açık, anlaşılır bir üslupla aktarılmalıdır. 10.FIKRA (KÖŞE YAZISI): Tanımı: Gazetelerde; güncel, önemli, özelliği olan konuları belgelendirme gereği duymadan kişisel bir görüş olarak açıklayan kısa yazılardır. Özellikleri: *Hayatın içinden herhangi bir konunun daha çok sosyal, siyasal ve kültürel olayların kişinin penceresinden görüldüğü şekliyle yazılan ve kanıt esasına dayanmayan, kısa, günübirlik yazılara fıkra denir. (Bu tür yazılar; olay çevresinde oluşan, anlatmaya bağlı nükteli hikâyecikler biçimindeki Nasrettin Hoca fıkralarıyla karıştırılmamalıdır.) *Gazetenin belli bir köşesinde genel bir başlıkla yazılan fıkralarda mesele kısaca incelenir ve mutlaka bir sonuca varılır. *Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri bazen sohbet tarzında yazılır. Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava hâkimdir yazılarda. *Fıkralar yazanın bakış aşısı ve dünya görüşü doğrultusunda şekillenir. *Bir kamuoyu oluşturmayı hedefleyen bu yazılar, okuyanlarda etki yaratırlar. Kanıt esası taşımamasından dolayı kısadırlar. *Yazarın ilgisini çeken hemen her konu fıkranın konusu olmakla beraber daha çok toplumu yakından ilgilendiren günlük olaylar fıkra konusu edilir. *Konu derinlemesine ele alınmaz, ancak konunun can alıcı noktasına parmak basılır. Konu kısa ve topluca yani yüzeysel ama ustalıkla ele alınıp okuyucuların düşünmeleri sağlanır. *Fıkrada ele alınan konu hakkında bilgi vermek değil, o konu ile ilgili düşündürmek önemlidir. Bu nedenle fıkra okuyucuların belli konularda düşünmelerini sağlayan, tetikleyen bir ateşleyici rolündedir. Konunun böyle ele alınması fıkra yazısının kültür birikimi ile yakından ilgilidir. *Fıkralarda kesinlikten çok; güzel, hoş, dokunaklı bir sonuca varmak gayesi güdülür. *Fıkralarda körü körüne taraf tutmak hoş karşılanmaz. Fıkracı gerçeği olduğu gibi yansıtır. Fıkra yazarının taraf tutup tutmaması fıkranın en can alıcı noktasıdır. *Dil olarak sade bir şekilde yazılmasına rağmen iddialı bir yapısı vardır. *Fıkranın dili herkesin rahatça anlayabileceği şekilde yalındır; fıkralarda gereksiz sözlerden uzak durulmaktadır. İnandırıcı, etkileyici bir anlatımı vardır. Fıkraların üslûbundaki bu rahatlık onu makalenin ciddi ve ağırbaşlı üslûbundan ayırır. *Fıkra da klasik yazı planına göre yazılır. Giriş, gelişme ve sonuç. Ancak fıkralar kısa olduğu için bu bölümler makaleye göre daha az yer tutar. Gelişme bölümünde konu makaledeki gibi geniş işlenmez ve ispatlama yoluna başvurulmaz. Sonuç bölümünde ise bir sonuca bağlamaktan ya da kesin yargıya ulaşmaktan çok dokunaklı bir sonla bitirmek esastır. 30 Türk Edebiyatında Fıkra Fıkra türü yazılar Türk edebiyatına Tanzimat döneminde Batı dan geçmiştir. 1908’den sonra bu yazı türü Türk edebiyatında görülmeye başlanmıştır. Özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınmıştır. Daha sonra Ahmet Haşim, Hüseyin Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay, Refik Halit Karay, Bedii Faik, Orhan Seyfi Orhon, Refii Cevat Ulunay, Metin Toker, Peyami Safa, Burhan Felek, Ahmet Kabaklı, Aziz Nesin, Çetin Altan, Ahmet Kabaklı, İlhan Selçuk, Sabri Esat Siyavuşgil de fıkralarıyla öne çıkmıştır. Eserler: Cidd-ü Mizah - Muharrir Bu Ya – Şehir Mektupları – Eşkal-i Zaman – Gülüp Ağladıklarım : A.Rasim Kulaktan Kulağa : O.S.Orhon Beşik – Sarı Çizmeli Mehmet Ağa – Ocak : Y.Ziya Ortaç Eski Saat – Akşam – Kurtuluş – Bayrak : F.R.Atay Gençlik Türküsü : T.Buğra Sözün Gelişi : Şevket Rado Dostluk Derken : Oktay Akbal Pazar K onuşmaları : F.R.Atay FIKRA YAZMA : Fıkra, bir yazarın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden anlattığı kısa fikir yazılarıdır. Bu tür yazılara «köşe yazısı» da denir. Fıkralar, gazete ve dergilerin belli sütun veya köşelerinde yayımlanır. Fıkra yazarken nelere dikkat etmelisiniz? Günlük olaylar veya düşüncelerle ilgili konular seçiniz. Yazınıza uygun bir başlık bulunuz. Düşünceyi ön plânda tutunuz. Konularınızı çok değişik açılardan ele almadan, ayrıntılara inmeden işleyiniz. Düşüncelerinizi kısa ve öz olarak anlatınız; Gereksiz sözlerden kaçınınız. Okuyucunun ilgisini çekmeye çalışınız. Nükteli fıkralar, kıssalar, vecize ve atasözlerinden faydalanınız. Açık, anlaşılır ve akıcı bir dil kullanınız. Fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamu oyunu yönlendirmektir. Yazacağınız fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösteriniz. Yazılarınızda kendi duygu ve düşüncelerinizi yansıtmaya çalışınız. Bu tür fıkraları, kısa hikâye niteliğindeki, nükteli, mizah öğesi taşıyan fıkralarla karıştırmayınız. 11.DENEME: Tanımı: Bir yazarın özgürce seçtiği herhangi bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan, kişisel görüş ve düşüncelerini serbestçe anlattığı yazılara deneme denir. Kendisinden önce benzeri yazılar yazılmış olmakla birlikte 16. Yüzyılda deneme kavramını ilk kez kullanan Fransız yazarı Montaigne ‘dir. Denemeler adını verdiği yazıları, bir edebiyat türünün adı olmakla kalmamış, benzerlerinin de yazılmasına yol açmıştır. Denemenin Özellikleri 1.Denemede konu özgürce seçilir. 2.İnsanı ve toplumu ilgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, ahlâk, töre, bilim, siyaset vb.) denemenin konusu olabilir. 3.Deneme yazarı kendisiyle konuşur gibi yazar. 4.Dili doğru ve güzel kullanır. 5.Düşünce ufku geniş ve kendine özgü bilgi birikimine sahiptir. 6.Kendi duygularının dışında başkalarının düşüncelerine de saygı duyar. 7.Denemeci ele aldığı konuyu içtenlikle anlatır. 8.Denemeci, bayağı bir anlatıma inmeden terim ve felsefi kavramların ağırlığından uzak bir üslubu tercih eder. 9.Denemeci, denemenin sonunda kesin bir yargıya, bir sonuca varmak amacında değildir. 10.Deneme, herhangi bir konuda düşündürücü, öğretici, inandırıcı ve ufuk açıcıdır. 11.Deneme rahat okunan bir düşünce yazısıdır. 12.Denemecinin öne sürülen her düşünce ya da savı doğrulama, kanıtlama gibi bir kaygısı yoktur. Deneme, makale ve eleştiriden bu yönüyle ayrılır. 13.Deneme yazarı birçok kaynaktan beslenir: Felsefî, sosyolojik, tarihî tema ve olayların yanında bilimsel veriler ve ünlü kişilerin özdeyişleri olabilir. Yine de denemeci seçtiği konuyu farklı bir yaklaşımla işler. 31 Denemenin Amacı; 1.Okuyucuyu düşünmeye yöneltmek, 2.Hayatın gerçeklerini ortaya koymak, 3.Kültür alanındaki değişme ve gelişmeleri fark ettirmek, 4.Birey-toplum ilişkisini dile getirmek vb. Yazılış Amaçları Bakımından Denemelerin Sınıflandırılması Klasik deneme, Edebî deneme, Felsefî deneme, Eleştirel deneme olmak üzere gruplandırılır. Deneme ile makale arasında ne fark vardır? Denemelerde kişisel düşünce yer alır. Söylenenlerin kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmaz. Denemelerde ele alınan konular, kesin sonuçlara bağlanmaz. Makalelerde ise bilgi vermek, bir fikri açıklamak ön plandadır. Düşünce yönü ağır basar; kanıtlamaya ve açıklamaya dayanır. Kesin bir sonuca ulaşmak hedeflenir. Dünya Edebiyatında Deneme Deneme türünün ilk örnekleri, daha “deneme” teriminin bile ortaya çıkmadığı eski Yunan ve Latin edebiyatlarında görülmektedir. Bunlar Epiktetos’un “Sohbetler”, Eflatun un “Diyaloglar”, Cicero’nun ‘Kimi Eserleredir. Seneca’nın bazı eserlerinde de denemelere rastlanmaktadır. Bugünkü anlamdaki denemenin kurucusu 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne’dir (1533-1592). Denemenin ilk örneklerini veren Montaigne yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik edebî parçalar olduğunu vurgulamak için “deneme (essai)’ adını seçmiştir. Daha sonra yine çok tanınan İngiliz yazar Francis Bacon (15611626) ve Charles Lamb da bu türde eserler kaleme almış ve bu türü geliştirmiştir. Fransız edebiyatında Andre Gide (18691951) ve Alain İspanyol edebiyatında ise Miguel Dunamuno, Alman edebiyatında R. Maria Rilke gibi sanatçılar da bu türdeki eserleriyle tanınmıştır. Türk Edebiyatında Deneme Deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girmiştir. Deneme önceleri “Musahabe”, “Tecrübe-i Kalemiyye (kalem tecrübesi)” gibi isimler ile anılmıştır. İlk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuştur. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Deneme Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce; şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar. Nurullah Ataç bu konuda şöyle der: "Yazı dilinin konuşma dilinden başka olmasını isteyen dar görüşlüler dilediklerince tef insinler, devrik tümce giriyor, girdi yazı diline. Ben istediğim için değil, çağımız istediği için. Genci de ona gidiyor, yaşlısı da. Yaşsızlar vardır, yaşsız, çağsız, tatsız tuzsuz, olu gibi yaşayanlar, bir onlar gitmiyor, gidemiyor konuşma diline. Konuşma dili, devrik tümce, yarının canlı, güzel ışıklı Türkçesi. Onun geldiğini göremeyenler, sezemeyenler kendilerine ağlasınlar!" (Nurullah Ataç, Günce, TDK Yayınları, Ankara 1972, s. 306). Tanzimat’ta bir süre gazete ve dergilerde "musahabe" üst başlığı altında deneme benzeri yazılar yazılmıştır. Ahmet Haşim Bize Göre (1928), Gurebahane-i Laklakan (1928); Refik Halit Karay Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), ilk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür. Konuları Bakımından Denemelerin Sınıflandırılması Türk edebiyatında deneme türünde verilmiş ürünler genel konuları itibariyle sınıflandırılabilir. 1.Sanat ve Edebiyat Konulu Denemeler Sanat ve edebiyat konulu denemelerin çoğu sistematik olmayan öznel birer eleştiri yazısı niteliğindedir. Onun için Türk edebiyatında deneme ile eleştiri birbirinden ayrılmayacak ölçüde iç içe geçmiş gibidir. Bizim burada deneme olarak aldığımız pek çok örnek, aynı zamanda birer eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bu bölümde yer alan denemeler, bütünüyle olmasa da ağırlıklı olarak şiir türüyle ilgili olan ürünlerdir; birkaç örnek: Mehmet Salihoğlu “Gün Işığına Çıktıkça”(1975); Cemal Süreya Şapkam Dolu Çiçekle (1976); Oktay Akbal Önce Şiir Vardı; İsmet Özel Şiir Okuma Kılavuzu (1980); Enis Batur Şiir ve Cinayet (1979)... Manzum-Mensur Karışık Edebî Türlerle ilgili Denemeler 32 Sanat ve edebiyat konulu deneme eserlerinin çoğu, şiir, hikâye, roman gibi değişik türleri içeren çalışmalardan oluşmaktadır. Vedat Günyol Dile Gelseler (1966); Denemeler Eleştiriler (1964); Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Üzerine Makaleler (1969); Peyami Safa Sanat Edebiyat Tenkit (1970); Bedri Rahmi Delifişek (1975); Mehmet Kaplan Büyük Türkiye Rüyası (1969); Oktay Akbal Konumuz Edebiyat (1968), Yazmak Yaşamak (1972), İstinye Suları (1973), Vatan Mahzun Ben Mahzun (1983)... Yedi Meş'aleciler arasında yer almış olan Cevdet Kudret Bir Bakıma (1977); Mehmet Fuat Düşünceye Saygı (1968), Çağını Görebilmek (1982), Unutulmuş Yazılar (1986), Konuşan Toplum (1996), Dağlarda Yüreğim (1996), Özgünlük Avı (1996)... Şiiriyle tanınmış olan Sezai Karakoç Edebiyat Yazıları I, II, III, (1982), (1986), (1996); Hilmi Yavuz Denemeler Karşı Denemeler (1988), Yazın Üzerine (1987); Suut Kemal Yetkin Edebiyat Konuşmaları (1944), Edebiyat Üzerine (1952), Günlerin Götürdüğü (1958); Nihad Sami Banarlı Şiir ve Edebiyat Sohbetleri (1982); Fethi Naci insan Tükenmez (1956), Edebiyat Yazıları (1976); Nermi Uygur İnsan Açısından Edebiyat (1969); Adalet Ağaoğlu Başka Karşılaşmalar (1997); Mehmet Kemal Denemeler Elemeler (1997); Melih Cevdet Anday Yiten Söz (1992). 2.Dil Konulu Denemeler Bu konuda yazılmış denemeler; dil felsefesi, dilin güncel sorunları, eski dil, yeni dil, uydurmacılık, öz Türkçecilik, yaşayan dil, halkın konuşma dili, kültür dili gibi tartışmaları ele alınır. Dilin sadeliği; günlük hayatta, sosyal ilişkilerde ve sanat eserlerindeki önemini ele almaktadırlar. Öz Türkçecilik Akımını Savunanlar: Bu düşünceyi savunan başlıca yazarlar ve eserleri şunlardır: Suat Yakup Baydur Dil ve Kültür (1952), Sebati Ataman'ın, Dil Çıkmazı (1981); Emin Özdemir Öz Türkçe Üzerine (1969); Berke Vardar Dil Devrimi Üstüne (1977) ve Tahsin Yücel'in Tartışmalar (1994)... Milletin Canlı Konuşma Dilini Savunanlar : Mehmet Kaplan Kültür ve Dil (1982); Nihad Sami Banarlı Türkçenin Sırları (1972); Peyami Safa “Osmanlıca -Türkçe – Uydurmaca” (1970); Necmettin Hacıeminoğlu Türkçenin Karanlık Günleri (1972); Ahmet Bican Ercilasun Dilde Birlik (1984)... Dili Felsefî ve Kültürel Boyutuyla İrdeleyenler : Nermi Uygur Dilin Gücü (1962); Aydın Köksal Dil ile Ekin (1980); Mehmet Bedri Gültekin Türkçenin Dunu ve Yarını (1983)... 3.Felsefe Konulu Denemeler Bu gruba giren denemeler, genellikle felsefe eğitimi görmüş ve bu alanda çalışan bilim adamları tarafından yazılmaktadır. Nurettin Topçu Kültür ve Medeniyet (1970), İradenin Davası (1968); Nusret Hızır Felsefe Yazılan (1976, Türk Dil Kurumu 1977 Deneme Ödülü), Geride Kalanlar (1987); İsmail Tunalı Denemeler (1980)... 4.Şehir Konulu Denemeler Günümüzde Türk edebiyatında ilk örnekleri şehrengizlerdir. İlk şehrengiz XVI. yüzyılda Mesihî tarafından yazılmıştır. Kimi denemeciler, gezip gördükleri, yaşadıkları şehirlerin tarihi, kültürü, gelenekleri, mimarîsi... üzerindeki görüşlerini kaleme almışlardır: Yahya Kemal Beyatlı Aziz İstanbul (1964); Nihad Sami Banarlı İstanbul’a Dair (1986); Samiha Ayverdi İstanbul Geceleri (1971); Mitat Enç Uzun Çarşının Uluları (1997 Antep'i anlatır); Hilmi Yavuz Şehirlerin iskeleti (1988), Beşir Ayvazoğlu Şehir Fotoğrafları (1997); Cengiz Bektaş Mimarlıkta Eleştiri (1967)... 5.Sosyal ve Siyasî Konulu Denemeler Siyasetçiler, gazeteciler, siyaset üzerine gözlemci ve izleyici olarak düşünce üretenler hem güncel hem de evrensel nitelikli siyasal ve sosyal konularla ilgili düşüncelerini, kimi zaman, deneme türünde yazmışlardır: Oktay Akbal Atatürk Yaşadı mı (1975); Vedat Nedim Tör Kemalizm’in Dramı (1979); Nadir Nadi Atatürk İlkeleri Işığında Uyarmalar (1961), Olur Şey Değil (1981), Ben Atatürkçü Değilim (1982); 33 Seyfettin Bulut Gençliğin Arayışları (1996); Hülya Yakut Üstündağ Sezgiler (1996)... 6.Psikoloji Konulu Denemeler Psikoloji biliminin verileri ışığında insanların gündelik ruhsal sorunlarıyla ilgili düşünceler işlenir. Bu tür çalışmalar Doğan Cüceloğlu İnsan İnsana, Sefa Saygılı Strese Son (1996); Suna Tanaltay Sevdikçe, Çocuklar Ağlamasın, Gençlik Sevgidir, Ben Sevgiyim, Yaşam Nehri. 7.Kadın Konulu Denemeler Özellikle kadın yazarlar, feminizm akımının da etkisiyle kadınların sorunlarını, sosyal ve siyasî haklarını dile getiren denemeler yazmaktadırlar. Duygu Asena Kadının Adı Yok (1987); Esra Nuray Sezer Bir Genç Kız Yetişiyor (1997); Gülay Atasoy Aile Huzuru (1994)... 8.Karışık Konulu Denemeler Tarih, kültür, gündelik hayat, sanat, uygarlık gibi alanlara ait değişik pek çok konuda deneme yazılabilir: Ahmet Haşim Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan; Ahmet Hamdi Tanpınar Yaşadığım Gibi; Cemil Meriç Bu Ülke (1974), Mağaradakiler (1978), Kırk Ambar (1980); Selahattin Batu (1905-1973) İnsan ve Sanat (1945); Ali Nihad Tarlan Kuğular (1970); Salah Birsel Kendimle Konuşmalar (1969), Salah Bey Tarihi, 1001 Gece Denemeleri; Enis Batur Alternatif Aydınlar (1985), Saatsiz Maarif Takvimi (1995)... Sabahattin Eyüboğlu Mavi ve Kara (1961), Sanat Üstüne Denemeler (1974); Ruşen Eşref Ünaydın Ayrılıklar (1923), Boğaziçi Yakından (1938); Yakup Kadri Karaosmanoğlu Erenlerin Bağından (1922), Okun Ucundan (1940), Ergenekon (1929), Alp Dağlarından (1942); Cevdet Kudret Benim Oğlum Bina Okur (1983); Azra Erhat Sevgi Yönetimi (1978); Nermi Uygur Güneşle (1969) Yaşama Felsefesi (1981), Kültür Kuramı (1984)... Ferit Edgü Ders Notları (1978. 1979 Türk Dil Kurumu deneme ödülü), Yazmak Eylemi (1980); Yusuf Çotuksöken Denemenin Kıyılarında (1992); Doğan Hızlan Güncelin Çağrısı (1997); Ahmet Altan Geceyarısı Şarkıları (1996); Ahmet Turan Alkan, Yatağına Kırgın Irmaklar (1998)... DENEME YAZMA : Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kesin sonuçlara gitmeden, kişisel görüş ve düşüncelerini anlattığı yazılara deneme diyoruz. Denemenin kesin sınırlarını çizmek zordur. Bazı yönlerden sohbet, fıkra ve eleştiriye benzer. Denemenin belli bir konusu yoktur. Yazar, konu seçmekte serbesttir. Deneme, felsefî ve ilmî konuları ele almasıyla makaleye yaklaşır. Ancak makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburiyeti yoktur. Çünkü deneme, felsefî, ilmî kuralların denetimi dışındadır. Ön plânda olan yazarın kişisel düşünceleridir. Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara varmak, belgelerden faydalanmak gibi mecburiyetler yoktur. Yazar kendi kendisi ile konuşuyormuş gibidir. Deneme, bu yönüyle sohbete benzemesine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözümlemelere girişiyle sohbetten ayrılır. Deneme yazarı sağlam bir bilgi birikimine, geniş bir düşünce ufkuna, samimî, kıvrak bir üslûba sahip olmalıdır. Deneme yazarken nelere dikkat etmelisiniz? • Konu seçmekte serbest olduğunuzu unutmayınız. • Yazınıza uygun bir başlık koyunuz. • Ele aldığınız konuda kendi düşünce, duygu ve dünya görüşünüzü ortaya koyunuz. • Doğrudan doğruya öğretmek amacı gütmeyiniz. Eğitici ve öğretici olma niteliğini yazının bütününe yediriniz. • Söylemek istediklerinizi konuşma havası içinde veriniz. • Düşüncelerinizin inandırıcılık kazanması için samimî olmaya gayret ediniz. • Düşüncelerinizi ispat etme yoluna gitmeyiniz. • Kesin sonuçlara ve yargılara varmayınız. • Açık, anlaşılır, canlı, içten ve akıcı bir dil kullanınız. 12.MAKALE: Tanımı: Bir konuda bilgi verirken veya bir gerçeği savunurken, türlü kanıtlardan faydalanan, bunları bilimsel biçimde inceleyen gazete ve dergi yazılarına makale denir. Gazetenin ilk sayfasının ilk sütununda çıkan makaleye başmakale; yazarına da başyazar adı verilir.Başmakalede, gazetenin tutumuna uygun fikirlerle günlük genel olaylar yer alır. 34 Özellikleri *Klasik makale planı; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş bölümünde bilgi verilecek, açıklanacak konu veya savunulacak fikir açıklanır. Makalenin en kısa bölümüdür. Gelişme bölümünde ortaya konulan konu veya savunulacak düşüncenin ayrıntılarına girilir. Konu gerekli görülen yönlerden işlenir, açıklanır. İleri sürülen görüşlerle ilgili belgeler, istatistikler, tarihi gerçekler, özdeyişler, atasözleri, sosyal olaylar ve bilim-teknik alanındaki çalışmalar, buluşlar vb. ortaya konulur. Makalenin en uzun bölümüdür. Sonuç bölümünde, gelişme bölümünde açıklığa kavuşturulan görüşler doğrultusunda bir sonuca ulaşılır. Bu bölümde giriş gibi kısadır. *Makalenin amacı, toplumu ilgilendiren bir düşünceyi geniş halk kitlelerine yaymaktır. *Makaleler, bilgi vermeye ve fikirleri açıklayıp kanıtlamaya çalışan yazılardır. *Temel ögesi düşüncedir. *Bir fikri açıklayıp kanıtlayarak zihinlere aşılamak için yazılır. *Makaleler her konuda yazılabilir (edebiyat ve sanat, sosyal, siyasal, askerlik, din ve ahlâk, tıp ve sağlık, spor, kültür, tarih vb.). *Makale türü, edebiyatımıza Tanzimat Döneminde gazete ile birlikte Batı'dan giren bir türdür. Düşünce yazıları içinde en ağırbaşlı ve en zor olan tür makaledir. *Makalenin amacı bilgi vermektir ama bu bilgi ansiklopedik bilgilerden çok farklıdır. Ansiklopedik bilgide, tanıtma, açıklama, sıralama ve kendiliğinden kesinleşmiş olma özellikleri vardır. Oysa makalede kişilik sezinleten bir anlatım, bir yorum ve inandırma eğilimi, bir amaç vardır. *Bilim ve kültür alanında yazılan makaleler, sınırlı bir kültür kesimine ulaşmayı amaçladığından bu makalelerde daha bilimsel bir dil kullanılır. *Gazete ve dergilerdeki makalelerse, geniş halk kitlelerine ulaşmayı amaçladığından yazar, dilini daha açık, daha popüler ve daha anlaşılır bir düzeyde tutar, özel terimler kullanmaktan kaçınır. Makale yazarı; Kendi alanında geniş ve köklü bilgiye sahip olmalı, Sorunlara tarafsız bir gözle bakmalı, Dili iyi kullanmalı, Genel kültürü geniş olmalıdır. Makale Türleri Makaleler seçilen konuya göre uzun ya da kısa olabilir. Makale her konuda yazılabilir. Makalenin yazılacağı konu güncel olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir. Ancak edebî makale sanatla ilgili konuları işler. Makaleler niteliklerine göre temelde “edebî makale” ve “mesleki makale” olmak üzere iki grupta toplanabilir. a. Edebî makale: Dil, edebiyat ve sanatla ilgili konuları işleyen makale türüdür. b. Meslekî makale: Tıp, ekonomi, sosyoloji gibi bilimin ve bilime dayalı mesleklerin değişik dalları ile ilgili konulan işleyen makale türüdür. Türk Edebiyatında Makale Türk edebiyatında makale türünün ilk örnekleri Tanzimat döneminde görülür. İlk makale, Şinasi tarafından çıkarılan ve ilk özel gazete kabul edilen Tercüman-ı Ahval de (1860) yayımlanmıştır. Türk edebiyatındaki bu ilk makale Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi‘dir. Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuad gibi sanatçılar bu türün gelişmesini sağlamıştır. Servet-i Fünun döneminde ise bu tür yayılmış, gelişmiş, olgunlaşmıştır. Türk edebiyatında makale türünde Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin, Fuat Köprülü, Nurettin Topçu gibi sanatçılar eser vermiştir. Eserler: Edebiyat ve Hukuk :H.C.Yalçın Şiir ve İnşa : Z.Paşa Mukaddime : Şinasi ( İlk makale ) Nesr-i Harp – Nesr-i Sulh – Evrak-ı Eyyam : C.Şahabettin Çal Çoban Çal : S.Nazif Dün-Bugün-Yarın : Orhun Seyfi Orhun M.Edebiyat Meselesi ve Cenap’la Münakaşalarım : A.C.Yöntem Edebiyat Üzerine Makaleler : A.H.Tanpınar Niçin Kurtulmamak – Batış Yılları :F.R.Atay Çile – Roma : F.R.Atay Atatürk ve Kurtuluş Savaşı :C.Atuf Kansu Yeni Lisan : Ömer Seyfettin Mukaddime-i Celal : N.Kemal MAKALE YAZMA: Makale, bir gerçeği ortaya koymak, herhangi bir konuda bilgi vermek, bir fikri, bir görüşü savunmak amacıyla yazılan gazete ve dergi yazılarıdır. Gazatelerin birinci sayfalarında yayınlanan makalelere «baş makale» yazarına da «başyazan> denir. Makalenin temeli fikirdir. Hemen her konuda makale yazılabilir. 35 Makale yazarken nelere dikkat etmelisiniz? • Giriş, gelişme ve sonuç plânını uygulayınız. • Ana fikrinizi belirleyiniz. • İddia ettiğiniz, savunduğunuz fikri yazının girişinde ortaya koyunuz. • Yazınıza uygun bir başlık koymayı unutmayınız. • Görüş ve düşüncelerinizin doğruluğunu ispatlamaya çalışınız. • Ana fikri geliştirme yollarından faydalanınız.• Kelime oyunlarına, dolaylı anlatımlara yer vermeyiniz. • Görüşlerinizi ispatlamak için atasözü, deyim, özdeyiş, istatistik, araştırma sonuçları, belge gibi malzemelerden faydalanınız. • Yazınızda konuyla ilgili terimlere yer veriniz. • Görüşlerinizi yazının sonunda bir iki cümleyle tekrar vurgulayarak sonuca bağlayınız. • Ağır başlı, ciddî, yapmacıksız, açık ve akıcı bir dil kullanınız. 13.ELEŞTİRİ(TENKİT): Tanımı: Bir sanat eserinin olumlu ya da olumsuz yanlarını somut verilere dayanarak yargılayıp eserin gerçek değerini ortaya koymak amacıyla yazılan yazı türüdür. Eleştiri türleri şunladır: 1. Tarihsel Eleştiri: Eserin, yazıldığı zaman dilimine özgü özellikler taşıdığı görüşünden hareket eder. 2. Toplumbilimsel Eleştiri: Bu bakış açısı eseri, toplumsal yapının bir yansıması olarak görerek irdeler. 3. Sanatçıya Dönük Eleştiri: Eleştirmen bu bakış açısında eseri, sanatçının yaşamının bir aynası olarak görür. 4. Eleştirmene Dönük Eleştiri: Eleştirmenin kişisel beğenisini ölçüt aldığı eleştiri türüdür. 5. Yapıta Dönük Eleştiri: Bu bakış açısında yapıt dışı hiçbir ögeye yönelinmez. 6. Uyarı: Eleştiri inceleme yöntemi olarak ikiye ayrılır. Bunlar: 1.Öznel (İzlenimsel/Subjektif/Empresyonist) Eleştiri: Anatole France’nin ilkelerini belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk ölçülerini göz önüne alarak incelediği eleştiri türüdür. Bu tür eleştirilerde öznel yargılar çok olacağından günümüzde pek rağbet görmez. 2.Nesnel ( Bilimsel/Objektif) Eleştiri: Edebi eserin içerik, yapı ve üslubu üzerinde tarafsız olarak yapılan eleştiridir. Kişisel yargılara varmaktan kaçınılır. Eser tarafsız bir şekilde eleştirilir. Günümüzde daha çok kullanılan eleştiri yöntemidir. Özellikleri *Eleştirinin planı da makale gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş: Eser tanıtılır ve eserle ilgili kişisel veya ortak görüşler belirtilir. Eserin bağlı bulunduğu alana getirdiği yenilikler, orijinaliteler incelenir, zamana göre açıklaması yapılır. Ayrıntıları göz önüne serilir. Gelişme: Eserin ortak zevklerine, bağlı bulunduğu ortam ve alana uygun olup olmadığı araştırılır. Bu araştırma yapılırken yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gidilir. Bu değerlendirmenin ilmî ve tarafsız olması için eserin diğer eserlerle karşılaştırması yapılır, ekoller ve akımlarla ilgisi üzerinde durulur. Bu alanda eserin konusuna uygun belgesel açıklamalara başvurulur. Sonuç: Eser üzerinde kesin bir yargıya varılır. *Bir kimsenin kendi eleştirisini yazarken ortaya koyduğu esere "otokritik" ya da "öz eleştiri" denir. *Kelime Fransızca "ciritique" kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Tanzimat yazarları kritik kavramı için "muhakeme" terimlerini kullanmışlardır. *Eleştiri denince, akla eserin olumsuz yanlarının belirlenip okuyucuya aktarılması gelir. Bu yanlış bir düşüncedir. Gerçek bir eleştiride eleştirilen eserin hem olumlu hem de olumsuz yanları bir arada verilir. *Eleştirinin amacı, okuyucuya ve yazara kılavuzluk yapmaktır. *Her eser ya da sanatçı eleştirinin konusu olabilir. Eleştiride daha çok açıklama, tanık gösterme, örnekleme, tartışma gibi anlatım tekniklerinden faydalanılır. *Eleştiri, yaratıcı sanatların arasında değildir. Eleştiri, edebi esere veya başka sanatlara bağlı bir türdür. Eleştirinin varlığı, kendisi dışında bir sanatı gerektirir. Dünya Edebiyatında Eleştiri Eleştiri uzun zaman, “kusur bulmak” gibi algılanmıştır. Eleştiriyi kişiden kişiye değişen bir zevkin sonucu olmaktan kurtarmak, onu belli prensiplere göre değerlendirmek gerektiği fikri 19. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başlamıştır. Özellikle edebiyat akımları döneminde eleştiri, bir tür olarak karekteristik niteliklerini kazanmıştır. Eleştiri türü Avrupa’da Boielau, Sainte Beuve, Hippolyte Taine, Brunetiere, Jules Lamaitre, Anatole France, Remy de Gourmont, Gustave Lanson, Lessing, Hazlitt, Cariyle, Ruskun ve Belinski gibi sanatçılarla temsil edilmiştir. Türk Edebiyatında Eleştiri Eleştiri türü Türk edebiyatına makale, fıkra, deneme ve sohbet gibi Batıdan Tanzimat Döneminde geçmiştir. İlk başlarda dil ile ilgili eleştiriler yazılmıştır. Sonra özellikle Namık Kemal ve Recaizâde Mahmut Ekrem, eleştiri türünün sınırlarını genişletmiştir. Türk edebiyatında ilk eleştiri yazısı Namık Kemal’in “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazâtı Şâmildir” adlı yazısıdır. İlk eleştiri eseri ise yine Namık Kemal’e ait olan ve Ziya Paşa’nın “Harabat” şiir antolojisini eleştirdiği eseri “Tahrib-i Harabat”tır. Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ise Bat tarzında eleştiriler kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında ise eleştiri türünde eserleriyle Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin, Ali Canip, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Mehmet Murat, Vedat Günyol, Tahir Alangu. Asım Bezirci, Rauf Mutluay, Metin And, Özdemir Nutku öne çıkan isimlerdir. 36 İlk eleştirmenimiz ‘’Namık Kemal’’dir. İlk eleştiri eserimiz Namık Kemal’in ‘’Tahrib-i Harabat’’ adlı eseridir. İlk eleştiri yazımız Namık Kemal’in ‘’Edebiyatımız Hakkında Bazı Mülahazatı Şamil’dir’’ adlı eseridir. Edebiyatımızda objektif (nesnel) eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan ‘’Recaizade Mahmut Ekrem’’dir. Eleştiri türünde Avrupa’da ‘’Boielau, Saint Beuve, Taine, Anatole France, Belinski’’ ; edebiyatımızda ise ‘’ Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Hüseyin Cahit Yalçın, Cenap Şahabettin, Ali Canip Yöntem, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç’’ önemli isimlerdir. ÜNITE III : SÖZLÜ ANLATIM 1.Röportaj 2.Mülakat (Görüşme) 3.Söylev (Hitabet, Nutuk) 1.RÖPORTAJ: Tanım: Herhangi bir konu ya da sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği gazete ve dergi yazılarına röportaj denir. Röportaj, gazete haberlerinin daha genişletilmiş ve yazarın kişisel görüşleriyle zenginleştirilmiş yazılardır. Özellikleri Röportaj yapan kişi, röportajında elde ettiği bilgilerle kendi görüş ve düşüncelerine de yer verir. Genellikle bu yazılar çeşitli ses kayıtları, belge ve fotoğraflarla tamamlanır. Röportaj yazarı, gördüklerinin fotoğraflarını da çekerek yazısına ekler. Röportajda önemli olan, birçok kişinin gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile getirmektir. Röportajcı, yalnızca gördükleriyle, izlenimleriyle yetinmez. Konuyla ilgili derinlemesine araştırma ve inceleme yapar, ilgililerin bilgisine başvurur. Röportajcının amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak, okuyucuyu konunun içinde yaşatmak, kamuoyunu aydınlatmaktır. Röportajlar, okuyucunun dikkatini çekecek ve onları bazı konularda düşündürecek biçimde düzenlenir. Röportaj, tek bir yazı olabileceği gibi, aynı konuda dizi yazı da olabilir. Röportajlarda öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı, betimleyici vb. anlatım türlerinden yararlanılır. Röportaj Sunuş Biçimine Göre İki’ye Ayrılır 1- Amerikan Röportajı: Bu tür röportajlarda giriş bölümünde okuyucu beklenmedik bir giriş karşılaşması yapılır. En son söylenmesi gereken sözcükler en önce söylenir. Okuyucu adeta bir şok yaşar, böylece bir dikkat çekilir. 2- Alman Röportajı: Yazar, konuyu anlatırken yazıya kendini katar. Konuyu kendi eksininde anlatır. Konularına göre röportajlar Bir yeri konu alan röportajlar (Röportajı yapılan yerin bütün özellikleri bilinmeli. Bu nedenle ilginç yönlerin film, ses kayıt ve fotoğraflarla belgelenmesi gerekir. İnsanı konu alan röportajlar (Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin özellikleri belirtilir.) Eşyayı konu alan röportajlar (Haber konusu olan eşya, her yönüyle bilinmeli; dikkat çekecek ve okuyanları düşündürecek yönleriyle anlatılmalıdır.) Röportaj Türünün Tarihsel Gelişimi Röportaj 20. yüzyılda, gazetenin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir. Dünyada Jack London. Hemingway, Sartre gibi pek çok ünlü edebiyatçı, aynı zamanda röportaj türünde yazılar da kaleme almıştır. Türk basınında röportaj türü, başlangıçta mülakat niteliğinde gelişmiş, özellikle 1960’tan sonra, Türk toplumunun çeşitli sorunları kamuoyuna duyurulurken, edebiyatçılarımızın röportaj türünden oldukça başarılı bir biçimde yararlanmaları, aynı zamanda da röportaj tekniğinin gelişmesini, röportajın gazetelerin vazgeçilmez bir birimi hâline gelmesini sağlamıştır. Basınımızda Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Yaşar Kemal röportaj türünde yapıt veren sanatçılar arasında sayılabilir. Eserler: Kaya Çukuru : M.C.Anday Peri Bacaları – Bir Bulut Kaynıyor – Çocuklar İnsandır : Y.Kemal Dünya edebiyatında; Jack London, Heming Way, Selohow Sortre, röportaj örneği vermiş sanatçılardır. Türk edebiyatında: Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı Atay, Abdi İpekçi, Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Mete Akyol, Mustafa Ekmekçi, Halit Çapın, Dursun Akşam röportaj örneği vermiştir. 2.MÜLAKAT: Tanım: Mülakat buluşma, görüşme, konuşma anlamına da gelmektedir. Zamanın ünlü kişilerini herhangi bir gazetecinin ziyaret etmesi ve ona alanıyla ilgili sorular sorarak sorularına cevap almasıdır. Özellikleri Mülakat metinleri öğretici ve ufuk açıcıdır. Alanında tanınmış kişilerle mülakat yapılır. Alınan cevaplar, aynen ve yorumlanmadan yayımlanır. 37 Mülakat yazılarında; görüşülen kimsenin adı, ne işle uğraştığı, hangi amaç için kendisiyle konuşulduğu, buluşma yeri; sorular ve cevaplar; mülakat yapılan kimsenin o konu üzerindeki temel görüşü belirtilmelidir. Cümleler açık, yalın olmalı; diyalog çizgisinden ve tırnak işaretinden faydalanılmalıdır. Genelde söyleşmeye bağlı anlatım türü kullanılır. Mülakatın Aşamaları Kendini tanıtma İsteğini en kısa yoldan açıklama Görüşme için randevu talebinde bulunma Hem görüşme öncesinde hem görüşme sırasında nezaketli olma Görüşülecek kişinin konuya ilgisini çekme Görüşülecek kişi ve konuyla ilgili iyi bir hazırlık süreci geçirme Görüşmeyi bitirme ve izin isteme Mülakatta ilk etki, ilk izlenim her zaman çok önemli olmuştur. Bu yüzden mülakat yapacak kişinin konuşmasına, hareketlerine, giyimine kuşamına vb. dikkat etmesi gerekir. Tüm bunların mülakat verecek olan kişilerin üzerinde büyük etkisi vardır. Sonuç olarak mülakat yapacak kişinin dikkat etmesi gereken kimi konular vardır. Mülakatlarda, düşünce ve görüşler açık, anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Düşünceler, istekler vb. gereksiz ayrıntılara girilmeden, kısaca aktarılmalıdır. Konuşmacının sözleri iyi bir şekilde dinlenilmeli; muhatabın sözü asla kesilmemelidir. Mülakat Yapacak Kişinin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar İlk önce konuyu ve görüşülecek kişiyi belirlemek gerekir. Mülakat yapılacak kişiyle görüşmek ve ondan randevu talep etmek gerekir. Görüşülecek kişi ve konu hakkında iyi bir araştırma ve hazırlık yapmalıdır. Randevu saatine mutlaka uymalıdır. Görüştüğü kişinin ilgisini ve dikkatini çekmelidir. Bilgi, birikim ve kültürüyle muhatabını konuşmaya ikna edebilecek yeteneğe sahip olmalıdır. Görüşme sırasında konuşmasına dikkat etmeli; ölçülü, nazik ve saygılı bir üslup kullanmalıdır. Görüşme esnasında konuşmacının sözünü gereksiz yere kesmemelidir. Soruları önceden yansız bir tutumla hazırlamalıdır. Mülakat yaptığı kişinin görüşlerini hiçbir değişiklik yapmadan, olduğu gibi yazıya aktarmalıdır. Diyaloglardan oluşan mülakat bir konuşma ve konuşturma sanatıdır. Mülakatın temelinde, bir kişinin başka bir kişiyi konuşmaya ikna edebilmesi vardır Mülakat yapan kişi, yumuşak bir ses tonuyla konuya giriş yapar. Mülakatçı, konuşmacıya sabırlı, dikkatli, kibar davranır; konuşma istenmeyen bir yöne kayarsa hoşnutsuzluğunu belli etmez. Konuşma, konu dışına kayarsa nazik biçimde gerekli sorulan sorarak tekrar konuya dönmeye çabalar. Ayrıca mülakat yapan kişi, kendisi konuşmaktan ziyade, muhatabını konuşturmaya, ondan çarpıcı bilgiler elde etmeye odaklanmalıdır. Mülakat yapmanın çeşitli faydaları vardır. Mülakat yapmak, bireylerin kişisel gelişimine büyük katkılar sağlar. Her şeyden önce mülakat yapan kişi. önemli insanlarla karşılıklı konuşmayı, soru sormayı, konuşma güçlüklerini yenmeyi, çekingenlikten ve heyecandan kurtulmayı öğrenir. Toplum tarafından tanınmış önemli insanlarla görüştüğü için kültür düzeyi yükselir, bilgi birikimi artar, insani ilişkilerini geliştirir. Mülakata Hazırlık Mülakatın etkisi verimliliği yapılan hazırlıkla doğru orantılıdır. Mülakatlara ön hazırlık yapmak gerekir. Bu hazırlık sürecini şöyle açıklayabiliriz: Mülakat konusuna yönelik bilgi edinmek Mülakat yapılacak kişi hakkında bilgi sahibi olmak Konu hakkında önceden sorular hazırlamak Belirlenen görüşme zamanına uymak Görüşme sırasında nazik ve ölçülü olmak Mülakat verecek kişinin ilgisini ve dikkatini çekmek Karşısındakini konuşmaya ikna edebilecek kültürel birikime ve yeteneğe sahip olmak Mülakat Yapılacak Kişiler Alanında uzman veya tanınmış kişilerle, devlet adamlarıyla vs. mülakat yapılabilir. Toplumda önemli bir yer edinmiş, ün kazanmış insanlarla mülakat yapılır. Toplumda bir ağırlığı olmayan, tanınmamış kişilerle mülakat yapmanın bir anlamı yoktur. Bunun yanında mülakat yapılan kişinin söylediklerinin haber değeri taşıması gerektiğini de unutmamak gerekir. Mülakat Yapılan Kişinin Tanıtılması Mülakat yapılan kişinin doğru ve eksiksiz şekilde tanıtılmasına özen gösterilmelidir. Kişinin hayat hikâyesi, önemli noktalarıyla belirtilmeli, uzmanlık alanı açıklanmalı, ne gibi çalışmalar yaptığına, eserlerine kısa da olsa değinilmelidir. Mülakat yapılan kişinin hayat felsefesi, bilgisi, donanımı, zevkleri, korkuları, yaşamını etkileyen olaylar vb. yansıtılmalıdır. 38 Mülakat Yöntemleri ve Türleri Yüz yüze yapılan mülakatlar Telefon, televizyon gibi anında ses ve resim ileticileri ile yapılan mülakatlar Sağır ve dilsizlerle gerçekleştirilen hareketle (simgesel) iletişim mülakatları Bunların dışında mülakat, görüşme amacına göre, görüşmeye katılanların sayısına, görüşülmek istenen kişiye, görüşme biçimine, görüşmenin yapısına, sorulara ve ölçülmek istenen özelliklere, görüşmedeki kuralların niteliğine göre de sınıflandırılabilir. Mülakat yazısında; Görüşülen kişinin adı Mesleği veya ne işle uğraştığı Hangi amaçla konuşulduğu Buluşma mekânı Sorular ve cevaplar Mülakat yapılan kimsenin o konu üzerindeki temel görüşü yer alır. Sonuç olarak mülakat; bağımsız haber alma yollarından biridir. Mülakat; mülakat veren insanların kişilikleri gibi çeşitlidir. Mülakat genellikle sorular ve cevaplardan oluşur. Soru soran kişi konuyu genişletir, anlatımı düzenler. Mülakatın başarısı, mülakat yapan kimsenin yeteneğine bağlıdır. Mülakat yapılan kişilerin sorulara verdiği cevapların değiştirilmeden aynen yayımlanması mülakat türünün en başta gelen özelliğidir. Mülakatı yapan kişi kendi yorum ve görüşlerini mülakata eklemez. Mülakatta dil genel olarak göndergesel işlevde kullanılır. Çünkü mülakatta bilgi vermek, bir konuda okuru aydınlatmak söz konusudur. Mülakatta cümleler açık, yalın olmalı; diyalog çizgisinden, tırnak işaretinden yararlanılmalı; konuşmanın ayrıntılarına girmeyip ana fikirler üzerinde durulmalıdır. Eserler: Rüya : Z.Paşa ( Mülakat şeklindeki ilk ropörtaj ) Diyorlar ki – Mülakat : R.Eşref Ünaydın 3.SÖYLEV(NUTUK): Tanım: Bir topluluk önünde belirli bir konuda yapılan etkili ve inandırıcı konuşmalara söylev (nutuk) denir. Söylev kavramı eskiden nutuk terimiyle karşılanır; topluluk önünde konuşma sanatına hitabet, söylevciye de hatip denirdi. Söylev söz ve sesle birleşen bir sanattır. Söylevde amaç, dinleyenleri kendi düşüncesinden yana çekmektir. Bu nedenle söylenen sözler ve söyleyiş biçimi inandırıcı, etkileyici, coşturucu nitelikler taşımalıdır .İnsanları heyecanlandırmak, bir fikri, bir kanaati insanlara aşılamak ve benimsetmek önemlidir. Özellikleri Söylevci söylevin çeşidine ve konuya bağlı olarak anlaşılır sözcükler seçmeli; cümleler kısa, yalın, akıcı, içten ve etkili olmalıdır. Söylevcinin, konuştuğu konuyu çeşitli yönleriyle iyice bilmesi ve söyleyeceklerine inanması gerekir. Söylev veren kişi konuşmasını duruş, jest ve hareketleriyle desteklemelidir. Söylevcilerin en önemli yeteneği toplulukları inandırmadaki güçleridir. Ayrıca iddiaları kanıtlaması ve dinleyicide oluşacak kuşkuları ortadan kaldırması gerekir. Söylev tiyatro ile birlikte gelişmiştir. Hemen her yazı türü yeri gelince söylevden yararlanır. Sesi topluluğun sesine dönüştürme, coşturma, toplulukta duygusal doruklar ve insanda tartışma atmosferi yaratmak söylevin önemli özelliklerindendir. Söyleyişte yersiz ve gereksiz vurgular, anlaşılmaz ve abartılı sözler, aşırı ses yükseltmelerinden kaçınılır. Dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi ile heyecana bağlı işlevi birlikte kullanılır. Dinleyicilerin zevk, kültür düzeyleri ve gereksinimleri konuşmacı tarafından dikkate alınır. Etkili, heyecanlı ve açık cümlelerle söylev bitirilir. Konularına göre söylevler a. Siyasi söylev : Genellikle parlamentolarda, diplomatik toplantılarda, mitinglerde söylenen siyasî amaçlı söylevlerdir. b. Dinsel söylev : Tapınaklarda bireysel ve toplumsal sorunları dinsel açıdan yorumlayan söylevdir. İslâmî toplumlarda bu tür söylevlere hutbe denir. c. Hukuksal söylev : Mahkemelerde, yargılama sırasında suçlamak ya da savunmak amacıyla söylenen söylevdir. d. Akademik söylev: Akademilerde, bilim toplantılarında söylenen söylevdir. Akademik kabullerde, açılış, kapanış ve ödül törenlerinde yapılan bilimsel içerikli söylevler de vardır. e. Askerî söylev : Ordunun moral gücünü yükseltmek ve güven duygusunu artırmak için askerlere yönelik verilen söylevdir. 39 Söylev türünün ilk örneklerini Eski Yunan ve Roma dönemlerinde görüyoruz. Eski Yunan edebiyatında Demosthenes (Demostenes), Lâtin edebiyatında Cicero (Çiçero), Fransız edebiyatında Bossuet (Bosse), Mirabeau (Mirabu) ve Robespiere (Robespiyer) ilk akla gelen tanınmış söylevcilerdendir. Ülkemizde toplanma ve söz özgürlüğünün sağlandığı II. Meşrutiyette yetişen en tanınmış söylevciler Ömer Naci ile Hamdullah Suphi Tanrıöver’dir. Cumhuriyet Döneminin en büyük konuşmacısı ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Mustafa Kemal Atatürk “Söylev”de bir tarih belgesi örneği vererek Türk ulusu ile yaşadığı tarih dilimini bu belgede ayrıntılarıyla yorumlar. ÖĞRETİCİ METİN TÜRLERİ ARASINDAKİ FARKLAR Anı- günlük farkı: Anı ile günlük çoğu zaman karıştırılmaktadır. Günlük adından anlaşılacağı üzere yaşanırken, günü gününe yazılır. Anı ise aradan zaman geçtikten sonra yazılır. Örneğin kişi günlüklerinden yararlanarak ileride bir anı kitabı kaleme alabilir. Günlük yazarı sadece kendisini ya da kendisini merkeze alarak çevresindekileri anlattığı halde; anı yazarları başkalarını anlatabilir. Anı- gezi yazısı farkı: Anılar, üslup yönüyle gezi yazısına benzese de yazarın dış dünyadan çok kendisinden söz etmesiyle gezi yazısından ayrılır. Gezi yazılarında özne dış dünyadır. Anılarda ise özne kişinin kendisidir. Anılarda çevreye ait bilgiler gezi yazısı kadar ayrıntılı değildir. Anı – otobiyografi farkı: Anılar üslup yönüyle otobiyografilere de benzer; ancak anı otobiyografi içinde sadece bir bölüm sayılabilir. Yani otobiyografiler anıya göre daha geniş ve daha uzun bir dönemi içine alır. Anı - biyografi farkı: Her iki yazı türünün de kaynağı kişilerin yaşamı, başından geçenlerdir. Ancak anı, söz konusu kişinin hayatının belli bir kısmını, biyografi ise kişinin hayatının tamamını konu alır. Anıda anlatıcı, "ben"dir, yani olaylar birinci kişinin ağzından aktarılır. Biyografide anlatıcı, "o"dur, yani olaylar üçüncü kişinin ağzından verilir. Anıda anlatan ve yaşayan aynı kişi olduğundan samimi bir üslup vardır. Dolayısıyla anıda öznellik hâkimdir. Biyografide yaşayan ve yazan farklı kişilerdir, bu yüzden nesnel ve resmî bir üslup kullanılır. Monografi- eleştiri ve biyografiden farkı: Monografi, eleştiri ve biyografiden farkı tek bir konu üzerinde derinlemesine durulmasıdır. Otobiyografi ile monografi arasında fark: Bir kimsenin yaşam öyküsünü kendisinin yazmasıyla oluşan eserlere otobiyografi denir. Bilimsel bir konuyu veya bir kimsenin yaşamını, kişiliğini, eserlerini ayrıntılı olarak inceleyen eserlere monografi denir. Röportaj-haber yazısı farkı: Haber yazılarında olaylar olduğu gibi aktarılırken röportajda yazarın duygu ve düşünceleri katılır. Dolayısıyla röportaj, haberin genişletilmiş hâlidir. Röportajda birinci kişili anlatım, haber yazısında ise üçüncü kişili anlatım kullanılır. Röportaj- gezi yazısı farkı: Gezi yazısında amaç, gezip görülen yerlerle ilgili duygu ve düşünceleri aktarmak ve okuyucuda gezme isteği uyandırmakken; röportajda amaç, bir olayı, bir durumu, bir sorunu gezip görerek insanlarla konuşarak araştırmaktır. Röportaj ile Biyografi’nin Farkı: Röportajlarda konuşmalara yer verilirken biyografide yoktur. Röportajlarda kişisel yorum varken biyografilerde yoktur. Röportajlar yaşayan sanatçılarla yapılır. Biyografiler belgelere dayandırılarak yapılır. Biyografi- otobiyografi farkı: Biyografi ve otobiyografi, kişilerin yaşamı üzerine kurulu yazı türleridir. Ancak biyografi, bir kişinin yaşamının başkası tarafından kaleme alınmasıyla oluşur. Otobiyografide ise yazar, kendi yaşamını kendisi anlatır. Biyografide nesnel bir anlatım benimsenir. Otobiyografide yazar, kendi yaşamını kendisi anlattığından bazı olayları kendi bakış açısıyla verebilir. Bu yönüyle otobiyografide öznel bir anlatım vardır. Her iki yazı türünde de genellikle açıklayıcı, örnekleyici, öğretici anlatım türleri kullanılır Fıkra – sohbet farkı: Sohbette, fıkradan farklı olarak, karşılıklı konuşma üslûbu vardır. Yazar karşısında biri varmış gibi sorular sorar, cevaplar verir. Fıkralarda yazar serbest bir anlatımla düşüncelerini okuyucuya benimsetmeye çalışır. Sohbetlerin dışa dönük bir yapısının olması da onun fıkradan ayrılan yönlerinden bir diğeridir. Fıkra-makale farkı: İkisi de gazete yazısıdır. Makalede ispat vardır, ciddi bilimsel bir dil kullanılır; fıkra ise daha serbest ve mizahi ögeler içerir ve ispat yoktur. Makalede yazar doğruyu, fıkrada ise kendi doğrusunu anlatır. Deneme- eleştiri farkı: Her ikisi de düşünce yazısı olup gazete ve dergilerde yayımlanır. Her iki yazı türü de düşünsel bir plana göre yazılır. Eleştirinin konusu incelenen eserle sınırlanmıştır. Denemede, herhangi bir konu sınırlaması yoktur. Hayat, ölüm, güzellik, sanat, kıskançlık, dostluk, özgürlük, tutsaklık, öfke, sevinç, korku vs. her şey denemede işlenebilir. Eleştirilerde ele alınan eserle ilgili değerlendirmeler yapılırken esere bağlı kalınır. Söz konusu eserin değerli ya da değersiz yönleri örneklerle ve nesnel biçimde ortaya konur. Denemede ise yazarın böyle bir sorumluluğu yoktur. O seçtiği konuyu istediği gibi işleyebilir. Eleştiri yazılarında öğreticilik, yol göstericilik, yargılama esastır. Bu nedenle eleştiri yazılarında düşünceler, izlenen eleştiri türünün gerektirdiği terimlere ve eserdeki örneklere bağlı kalınarak anlatılır. Denemede ise özgürce seçilen bir konu, bir söyleşme havası içinde işlenir. Denemede de okura bazı gerçekler öğretilir; fakat okur bunun ayırdında değildir. Denemecinin bir iddiası ve söylediklerini kanıtlama, belgeleme kaygısı yoktur. O, düşüncelerini kesin yargılara varmadan anlatır. Montaigne bu konuya şöyle açıklık getirmektedir: "Bir şey öğretmem, sadece anlatırım." Deneme yazarı ele aldığı konuyu ustalıklı bir üslupla ve dilin inceliklerinden yararlanarak anlatır. Bu yönüyle de deneme, eleştiri, makale ve fıkra gibi yazı türlerinden ayrılır. Deneme -makale farkı: Makalede ele alınan konuların kanıtlanması gayesi varken deneme türünde anlatılan konuların kanıtlanma amacı yoktur. Makalede anlatılan düşünce ve konular kesin bir dille sonuçlanırken deneme türünde böyle bir zorunluluk yoktur. Makalenin üslubu denemeye göre daha ciddi ve kurallıdır. Denemenin dili daha süslü ve sanatlı olabilirken makalenin dili daha açık ve anlaşılırdır. Deneme-sohbet farkı: Sohbette kısa ve yüzeysel bir anlatım vardır. Amaç, yazarın okuyucuyu kendi düşüncesine çekmesi veya kendi düşüncesi doğrultusunda düşünmesini sağlamasıdır. Denemede ise derinlemesine bir anlatım vardır ve okuyucuyu etkilemek, yönlendirmek gibi bir amaç güdülmez. Sohbette yazarın okuyucuyla konuşuyormuş gibi bir anlatımı vardır. Denemede ise yazarın kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi bir anlatımı vardır. Sohbette nüktelerden, halk söyleyişlerinden, fıkralardan yararlanılır. Sohbetin dili ve anlatımı yalındır. Denemede ise daha ciddî bir dil kullanılır. 40